Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 88

r Rus Generalinin Günlükleri Bir Rus Generalinin

rkiye Gürcistanı'nda Üç Ay
orgi Kazbegi Günlükleri ^
Türkiye Gürcistanı'nda Uç Ay
rdusunda görevli Gurcu bir general olan Giorgi Kazbegi, 1874
aharında, günlüklerinde "Türkiye Gürcistanı" olarak nitelendirdiği,
Giorgi Kazbegi
ın Artvin ve çevresinde yer alan pek çok bölgeyi ziyaret etmiş; üç ay
Gürcüce aslından çeviren: Rıdvan Atan
nca, kimi zaman yaya kimi zaman at sırtında dolaştığı bu bölgelere Tarih
zlenimlerini gezi notları şeklinde kaleme almıştır. Kazbegi, müthiş
ağa bilgisi ve gözlem yeteneğiyle yazıya aktardığı; dönemin günlük
atışıyla ve çarpıcı toplumsal olaylarıyla iç içe geçen bu yolculuğuna,
lar boyunca bu gezide adeta ona eşlik eden okurunu da son
:adar dahil eder. Gezgin, bu günlüklerde, Şavşatlı devrimcilerin
gisi ile sonuçlanan Selim Himşiaşvili öncülüğündeki "On Binlerin
ı” olayının tarihsel arka planına ışık tutarken; okur, onunla birlikte
|i bu tarihi yolculukta; Yusufeli'nde o dönemde hâlâ yaşamakta
80 Hristiyan ailenin varlığı, Artvinli Ermenilerin ilginç yaşantıları,
Jilde yazılmış İncil i okumak için 20 saat yaya yolculuğun ardından
Ye ulaşan Gürcü bir rahibin varlığı gibi pek çok yeni ve çarpıcı
'le buluşur.

resmi: Lev Feliksoviç Lagarto, Kafkas Manzarası

UK TARİH

■-
Bir Rus Generalinin Günlükleri
Türkiye Gürcistanı’nda Üç Ay

Yazan:
DORUK /T a rih
Bir Rus Generalinin Günlükleri Giorgi Kazbegi
Türkiye Gürcistam’nda Üç Ay

Y azar:
Giorgi Kazbegi

Ç eviren:
Gürcüceden Çeviren:
Rıdvan Atan

Editör: Rıdvan Atan


Kevser Ruhi

K ap a k Tasarım ı:
Doruk Can Koçak

S ay fa Tasarım ı:
Cafer Çakmak

© Doruk Yayımcılık 2019


Tüm h ak lan saklıdır. K aynak gösterilm eden alıntı yapılam az.

ISBN: 978-975-553-720-7

B askı: Nisan 2019

B askı-C ilt:
Ertem Basım
Sertifika no: 16031

0
doruk
e-posta: info@dorukyayinlari.com
www.dorukyayinlari.com
u
Sertifika no: 13086 doruk
r

İÇ İN D E K İL E R

Başlarken..............................................................................................7

Giorgi Kazbegi......................................................................... 11
Çevirm enden.................................................................................... 17
Bir Rus Generalinin Günlükleri/
Türkiye Gürcistam’nda Üç A y .....................................................29
1. Yukarı Acara ............................................................................... 31
2. Şavşat.............................................................................................. 73
3. Ardanuç veLivan....................................................................... 105
4. L azistan .......................................................................................127
r

BAŞLARKEN

Bu kitap, Rus ordusunda görevli Gürcü bir generalin 1874 yı­


lında Osmanlı topraklarına yaptığı üç aylık yolculukta tuttuğu
gezi notlarından oluşmuştur. General Giorgi Kazbegi 1874 yı­
lında Artvin'e ve ilçeleri Şavşat, Borçka, Hopa, Arhavi, Kemal­
paşa’ya gitmiş; ayrıca Çamlıhemşin ve Pazar’ı ziyaret etmiş;
gördüklerini ayrıntılarıyla anlatmıştır. Kimi zaman yaya kimi
zaman at sırtında dolaştığı bölgeyi, aslında bir istihbarat subayı
olarak hayli objektif bakış açısıyla anlattığını söylemek müm­
kün. Gezi notlarında bölgenin geneli için Kazbegi’nin kullan­
dığı “Türkiye Gürcistanı” ifadesini dönemin tarihsel koşullarına
göre değerlendirmek gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. Aynı şe­
kilde Rusya’nın Gürcistan’da egemen olduğu topraklar için de
“Rusya Gürcistanı” ifadesi kullanılmaktadır. Osmanlı egemenliği
altında olan ve Batum’u da içine alan bölge, Rusya ve Ruslar için
bilinmezlikle dolu bir yerdir. Bu nedenle Giorgi Kazbegi bir gez­
gin gibi dolaştığı bölgeyi “Terra İncognita” diye tanımlar. Çünkü
Kazbegi her ne kadar Rus ordusunda görevli bir subay ise de bir
Gürcüdür; Müslüman Gürcülerin hayat tarzı, yaşadıkları ortam,
gelenekleri, görenekleri, devlet ve diğer insanlarla ilişkileri gibi
konuların her ayrıntısı onun için el değmemiş bir konu, yepyeni
bir bilgidir. Bu açıdan bakıldığında Kazbegi’nin gezi notlarından
oluşturulmuş bu kitap, bir döneme ışık tutması bakımından
önemli bir çalışmadır.
Kitabın Türkçeye kazandırılma aşamasında birkaç kişinin çe­
virmeye niyet edip sonradan vazgeçtiğini öğrenmiştik. Rıdvan
Atan kelimenin tam anlamıyla “deli cesareti ile” kalkışıp ta-
8 Bir Rus Generalinin Günlükleri Başlarken |9

marnladı çeviriyi. Benden editörlüğünü üstlenmemi istediğinde araştırma yaparken zaman zaman kendisine danıştığımız -Rus-
hiç düşünmeden kabul ettim. Çünkü gezi notlarında sözü edi­ çadan Gürcüceye çeviren- Ramaz Surmanidze bile ayrıntılı so­
len topraklar bir zamanlar atalarımın yaşadığı yerlerdi ve 1800’lü rularımız karşısında duyduğu hayreti ifade etti. Bu çalışmada
yıllarla ilgili öznel tarihimize ait bilgilerimiz yetersizdi. 1877- dipnotların çok olması dikkati çekecektir; öncelikle çevirmen
1878 Osmanlı Rus savaşı sonrası Batum civarından gelip Balı­ R. Surmanidze’nin sayfa altlarındaki açıklamaları korundu ve
kesir’in Gönen ilçesini yurt edinmiş muhacirlerin torunu olarak bu açıklamalara Türkçe olarak yer verildi. Ayrıca Gürcü alfabe­
beni ilgilendiren birçok detay buldum bu çalışma sırasında. sinde olup da Türkçede bulunmayan seslerin yer aldığı özel
Büyük dedelerimden biri Çoruh nehrinde kayıkçılık yaparmış isimleri, yer adları vb sözcükleri, -G ürcüce alfabeyi bilenler açı­
örneğin. Bu cümlenin bendeki çağrışımı deli dolu akan bir sından- Gürcüce dipnot olarak belirttik.
Çoruh, ötesi y o k ... Çoruh’ta kayıkçılık nasıl yapılırdı? Bunun Çevirinin düzeltisine başlamadan önce Artvinli gençlere “bu
nasıl bir meslek olduğu, nasıl icra edildiği konusunda hayal kitabı bir an önce okumak istediklerini” belirten telefon görüş­
gücüm yetersiz kalırdı. Giorgi Kazbegi’nin notlarında bütün ay­ meleriyle bana yaptıkları şaka yollu “sosyal baskı” için teşekkür
rıntısına kadar öğrendim. Batum’a gidişte, Çoruh’un karakterine etmeliyim aslında. Bu çalışma yine biterdi ama okur tarafından
uygun özgün kayıklarla rafting yaparcasına macerayla dolu dört- merakla beklenen bir kitabı yayma hazırlamanın tatlı telaşı nasıl
beş saat süren yolculuk, Batum dönüşünde boş kayıkla tamam­ bir duygudur; bunu bilmeden biterdi. Söz okurda artık...
lanıyor. Kayıkçıların, yanlara bağlı deri kayışlarla, Çoruh’un iki
Kevser Ruhi
kıyısından akıntının ters yönünde çekerek geri getirdikleri
kayık, olağanüstü bir maceranın öznesiymiş meğer. Her kayıkçı
da bambaşka bir hünerin sahibi, yaman bir masal kahramanıy­
mış adeta. 1800’lü yıllara ait bu ve buna benzer halkın gündelik
yaşamından örnekler, tarih içinde bir yolculuğa çıkartıyor oku­
yanı... Türkler, Gürcüler, Lazlar, Ermeniler, Hemşinliler, Rum-
lar, Kürtler, askerden kaçıp dağ başında bir köye yerleşen Ruslar,
çok renkli, çok ilginç bir coğrafya... Belki yapısı gereği bir
roman akıcılığında ve bütünlüğünde değil ama yöreyle ilgisi
olanlar için gerçekten farklı bilgilerin y.er aldığı, okura farklı
dünyanın kapısını aralayacak bir kitap b u ...
Rusça olarak 1876’da derlenen gezi notlarını, Ramaz Surma-
nidze 1995 yılında Gürcüceye çevirmiş. Şimdi Rıdvan Atan çe­
virisiyle Türkçede. Dilsel olarak ikinci aktarım olmasına rağmen
hem Rusçası hem de Gürcücesinden yararlanıp Türkçeye çevi­
rirken ve sonrasında düzeltirken, son derece titizlikle çalışıldı­
ğının, iki kat fazla emek verildiğinin altını çizmek isterim. Öyle
ki, bir olayı veya bir sözcüğü Türkçeye doğru aktarabilmek için
GİORGİ KAZBEGİ1

19. yüzyıl Gürcü toplum adamları arasında Giorgi Kazbegi’nin


önemli bir yeri vardır. Askeri uzman olan Kazbegi, Gürcü coğ­
rafya biliminde o ana kadar var olan eksiklikleri önemli ölçüde
gidererek bu alanda büyük iz bırakmıştır. Bu kitapta çevirisini
bulan “Türkiye Gürcistam’nda Üç Ay” adlı çalışması bu alan­
daki çalışmalar içerisinde özellikle üzerinde durulması gereken
bir eserdir.
Giorgi Kazbegi 1839 yılında Stephantzminda2 köyünde, Hevi3
civarında tanınan bir derebeyi ailesinde doğdu. Dedesi Gabriel
Çopikaşvili Kazbegi, Gürcistan tarihinde ünlü bir kişilikti. Gab­
riel Kazbegi Gürcistan kuzey sınırının hâkimi olduktan sonra
Rus generallerinin dikkatini çekmiştir. Rus generaller, kendisine
çok saygı gösterdiler, ödüllerle taltif ettiler. Tabii ki bu ödüller
karşılıksız kalmamış; Gabriel Kazbegi Gürcistan’ın Rusya ile bir­
leşmesinde de önemli rol oynamıştır.
Dağlı bir feodal olan Giorgi Kazbegi’nin babası Nikoloz, gele-
nek-göreneklerine sıkı sıkıya bağlıydı. Nikoloz Kazbegi Tiflis’te
soylularının gittiği okulda eğitim almış, erken yaşta evlenmiş,
çok geçmeden de eşini kaybetmişti. Bu evlilikten geriye altı çocuk
kaldı. Çocuklar süt annelerinin elinde büyüdüler. Nikoloz’un
kendisi de bu esnada askeri hizmetteydi, süvari teğmen rütbe­
sine kadar yükselmişti. Daha sonra askeri görevini bırakarak çift­
çilikle ve çocukların yetiştirilmesiyle ilgilendi.

(1) aocnftao yA'fc&oao


(2) U(J)3<gi6Ç0oBcpoı
(3) t>03°

1
12 Bir Rus Generalinin Günlükleri Giorgi Kazbegi |13

1851 yılında Stephantzminda’da misafir bulunan Kafkasya Böyle sıkı önlemlere rağmen Şerif Himşiaşvili45, geceleri gizli
Çar Vekili Vorontsov, küçük yaştaki Giorgi’yi görüp beğenir ve gizli bir şeyler yazan Giorgi’den şüphelendi. Gurieli’ye, “Grigol
babası Nikoloz’a çocuğu Askeri okula yerleştirmeyi teklif eder. dayı, eğer Osmanlılar bunu duyarsa babam Ahmet Paşa’ya,
Giorgi Kazbegi, Voronej Harp Okulunu bitirdikten sonra teğ­ dedem Selim Paşa Himşiaşvili’ye yaptıklarının daha beterini
men rütbesini aldı ve Gürcü Piyade Alayı’na atandı. Burada önce bana yapar; kellemi keser, evimi barkımı da yıkarlar. Ben bu­
emir subayı, çok geçmeden de Nişancı Bölüğü Komutanı olarak günden her şeyi hazırlarım. Sizin burada bulunmanız kötü bir
görev aldı. Sonra doğrudan Genelkurmay Akademisine kabul olaya sebep olmasın. Yarın sabah erkenden ayrılın buradan. Size
edildi. Akademiyi bitirdikten sonra 1870 yılında, Kafkasya Pi­ bunu söylemek benim için de çok zor ve nahoş bir durum. Far­
yade Tümeni Kurmaylığına getirildi ve baş emir subayı olarak kındayım ama maalesef durum b u ...” dedi. (Z. Chichinadze.3
atandı. Kazbegi’nin Acara Yolculuğu. Tribuna Gazetesi, 1921 No:99-100)
Bu dönemde Rusya-Türkiye ilişkileri çok kötüleşmiş; Türkiye Giorgi Kazbegi böylesi zor koşullar altında yaptığı yolculuk
topraklanna her türlü yolculuk oldukça tehlikeli bir hale gelmişti. için daha sonra şöyle diyecektir: “Tek çıkış yolu, görülen ve du­
Fakat Rusya, Kafkasya’ya özellikle de Kafkasya’nın “Türkiye Gür- yulanın akılda tutulması ya da en iyi koşullarda izlenimlerin şif­
cistanı” denilen bölgesine yoğun ilgi gösteriyordu. Rus ordula­ reli olarak kayda geçirilmesiydi.”
rına komuta edenler buraları kendi topraklarına katmak için Şifreli sözcüklerden oluşan böylesi önemli ve bilimsel olarak
sürekli uğraş veriyor; bunun için de askeri ve stratejik araştırma­ mükemmele yakın bir çalışma (benzer durumlarda hep söylen­
lar yapmayı zorunlu görüyorlardı. Bu işin casusluk yoluyla hal­ diği üzere) bugün olduğu gibi önemini hiçbir zaman kaybet­
ledilmesi mümkün değildi. Bu nedenle özgün bir yöntemde karar meyecektir.
kılındı; “Türkiye Gürcistanı” Giorgi Kazbegi’nin diğer önemli bir başansı da, bugün St. Pe­
denen topraklara, o bölgede tersburg Asya Halkları Enstitüsü’nde bulunan, “Tbeti Manastı­
yönetici konumda olan kişi­ rının Tarihçesi” isimli 12-17. yüzyıllara ait değerli el yazması bir
lerin akrabaları gönderile­ eseri Tbeti manastırından bulup getirmesidir. (Bu eser 1978 yı­
cekti. Dikkatlerini, Şavşat ve lında Tinatin Enukidze’niri araştırma ve yorumları ile Gürcüce
Acara’daki Himşiaşvililere ak­ olarak yayımlandı)
raba olan General Grigol Gu-
Rusya-Türkiye savaşı hazırlıkları sırasında, 1876 yılında, Gi­
rieli üzerine yoğunlaştırdılar.
orgi Kazbegi Ozurgeti’ye geldi, burada halktan bir tabur oluş­
Ancak Grigol bu görevi başa­
turma çalışmalarına girişti. Savaş döneminde ise Kobuleti
rabilecek tecrübeye sahip de­
Müfreze Birliği Amirliği görevini yürütüyordu. Parlak bir askeri
ğildi. Bu yüzden ekibe Grigol
uzman ve korkusuz bir savaşçı olan Giorgi Kazbegi büyük ve
Gurieli’nin yardımcısı olarak
önemli ödüllere değer görüldü. İki kez yaralandı, geçici olarak
Giorgi Kazbegi‘yi de dahil et­
geri hizmete alındı. 1878 yılında Bakü 153. Piyade Alayı Ko-
tiler. Giorgi’nin gerçek kimli­
General Grigol Gurieli ğini ekibin diğer üyeleri dahi
(4) bo33oi33oejoo
(1812-1891) bilmiyorlardı. (5) JoJoBido
14 |Bir Rus Generalinin Günlükleri Giorgi Kazbegi j 15

mutanlığma getirildi. Bu alay Erzurum’da konuşlandığından ko­ lağa aktarılan bir bilgiye göre Noe Jordania’ya eşlik ederken,
mutan aynı zamanda bu şehrin kumandanlık görevini de yerine yolda Türkiye’de vefat etti. Ancak bunu ispatlayan herhangi bir
getiriyordu. Sonraki yıllarda Giorgi Kazbegi Genelkurmayda belge bulunamadı. Biz ülkesine sadık bu vatan evladının nerede
merkeze alındı. Daha sonra ise sırasıyla Kafkasya Askeri bölge­ gömülü olduğunu dahi bilmiyoruz. Bunu ortaya çıkarmak bizim
sinde ve Letonya’da bulundu. kuşağın görevidir.
1891 yılında Giorgi Kazbegi’ye tuğgeneral rütbesi verilerek Tam üç asır boyunca, 1578 yılından 1878 yılına kadar, Güney
Varşova Kalesi Komutanlığına getirildi. Burada kendisine yaver Gürcistan, Acara7, Şavşeti, İmerhevi,8 Ardanuç, Nigali ve Lazis-
rütbesi verildi ve 1905 yılında Vladivostok Kumandanlığına ge­ tan işgalcilerin elindeydi. Bu dönem tarihimizin henüz yine pek
tirildi. Bu dönemde karışıklıklar tüm şehri sarmıştı. Göstericiler aydınlatamadığı Gürcistan geçmişinin o karanlık dönemidir. Ya­
var olan düzeni yıkma tehdidinde bulunuyorlardı. Çatışmalar bancı tarihçilerin yazılarında dönemsel bilgilere rastlıyoruz fakat
tehlikeli boyutlara ulaşmıştı. Kan dökülmesi kaçınılmazdı. Sakin bu bilgiler o kadar bölük pörçük, o kadar önyargılı ve maksatlı
yaradılışlı ve insancıl bir kumandan olan Giorgi silah kullan­ ki, Gürcistan’ın bu tarihi bölgelerindeki günlük yaşam, kültür,
mayı reddederek müzakere yolunu seçti. Çok geçmeden sonuç ekonomik ve sosyal durum üzerine bize tam bir fikir vermiyor.
alındı, göstericiler sakin bir şekilde dağıldılar.
Bu bölgeler, henüz işgalcilerin elinden alınmadan önce geçen
Vladivostok olayları Petersburg’da Kral’a, “Kazbegi isyancı­ yüzyılın9 70’li yıllarında, Gürcü ve yabancı gezginler tarafından
lara karşı silah kullanmadı.” şeklinde yüzeysel olarak aktarıldı. ziyaret edilmiştir. Bunlar arasında özellikle Dimitri Bakradze ve
Amaç ve sonucun ne olduğuna değinilmemişti. İmparator özel
Giorgi Kazbegi dikkati çekmektedir. Bu ikisinin yaptığı çalış­
görüşme için generali huzuruna çağırdığında çok sert konuştu:
malar bilimsel değerlerini yitirmemiş, üstelik halklar arasındaki
“Halka her zaman ateş edeceksin general!”
ilişkileri artırma yolunda daha bir önem kazanmıştır.
Bu olay Giorgi Kazbegi’nin kariyeri için dönüm noktası oldu.
İstila edilmiş topraklardan sadece Acara’yı konu alan Dimitri
Görevden azledildi ve ülkesine döndü.
Bakradze’nin kitabı, birkaç yıl önce Arçil Totoçava’nm 10 çevirisi
İlia’nın6 ölümünden sonra Giorgi Kazbegi Gürcüler Arasında
ve Hariton Ahvlediani’nin11 redaksiyonu ile Gürcüceye kazan­
Okuma-Yazmayı Yaygınlaştırma Derneği başkanı seçildi. Burada
dırılmıştır. Bu şekilde Giorgi Kazbegi’nin çalışmalarından sadece
yaşlı aktivistin yurtseverliği bir kere daha kendini gösterdi. Kaz­
Acara ile ilgili olan bir bölüm yayımlanmıştır. Bu bölüm N.
begi’nin önayak olmasıyla birçok ulusal iş gerçekleştirildi. Çağ­
Nachkebia12 (bu kitaba değiştirilmeden aktarılmıştır) tarafından
daşları Giorgi Kazbegi’yi büyük yurtsever ve m illi kahraman
çevrilmiştir. Bunun yanı sıra kitaptaki yorumlar M. Svanidze’ye
olarak andılar.
ait olup redaksiyonu da Yuri Siharulidze üstlenmiştir.
1921 yılında Gürcistan Hükümeti sürgüne giderken, Giorgi
Kazbegi de Gürcistan’dan ayrıldı. Ne yazık ki, kimse onun ne
zaman ve kiminle birlikte Batum’dan ayrıldığını, nerede ve hangi ( 7) ¿3 *6 *
(8) 08066330
sebeple yaşamını yitirdiğini bilmiyor. Bununla ilgili kulaktan ku­ (9 ) 19 . yüzyıldan söz edilmektedir.
(10) öftftoc? <f)oi(5<n6iı3û
(11) 6i6o(J)cn6 66322)3290*60
(12) 6.6*33360*
(6) İlia Chavchavadze.
16 |Bir Rus Generalinin Günlükleri

Giorgi Kazbegi’nin kitabının kalan bölümlerini yayımlamayı


da hedefledik. Bu eseri Rusçadan Gürcüceye çeviren ve yorum­
ları ekleyen Ramaz Surmanidze’dir.
Bu kitabın, geniş bir okuyucu kitlesine ilginç geleceğine ina­
nıyoruz. ÇEVİRMENDEN
Mamia Harazi13

Basılmış tüm bilimsel eserlerde (literatürde) ve biyografilerde


Giorgi Kazbegi’nin Güney Gürcistan’ın tarihi bölgelerine yap­
tığı yolculuk, askeri-stratejik araştırma ve istihbarat amacı ile
ilişkilendirilmiştir. Bu yaklaşım inandırıcıdır. Oysa Giorgi Kaz-
begi notlarında buna değinmekten kaçınıyor ve karşımıza sıra­
dan bir gezgin olarak çıkıyor. Kazbegi: “1874 yılı baharında, bir
fırsatını bulup Türkiye Gürcistam’na yolculuk yaptım.” diye yaz­
maktadır.
Bu yolculuk hangi amaçla yapılmış olursa olsun, yurduna
bağlı bir Gürcü olarak vatanseverliğini her yerde göstermiş olan
Giorgi Kazbegi, kaybedilmiş vatan topraklarının da kaderini
merak etmiştir.
Giorgi Kazbegi’nin yol arkadaşlarından sadece birini tanıyo­
ruz. Bu kişi tanınmış Gürcü toplum adamı, meşhur Gurieli sü­
lalesinin bir temsilcisi, Grigol Gurieli’dir. Kendisi Acara-Şavşat’m
o dönemki yöneticileri Şerif ve Nuri Himşiaşvililerin akrabası
olduğundan ancak onun sayesinde bu bölgeleri ziyaret etmek
mümkün olabilirdi. Başka türlü Osmanlı hükümeti kimseye se­
yahat izni vermezdi. Giorgi Kazbegi günlüklerinde kendilerine
eşlik eden diğer şahısları ya hiç tanıtmamakta ya da bu yolcukta
kendini karşılayanlardan söz ettiği gibi yalnızca isimlerinin baş
harfleriyle tanıtmaktadır.
Giorgi Kazbegi’nin gezi notlarının en önemli kısımları, tarihi
Gürcü topraklarının o dönemki haritalarında ya hiç gösterilme­
miş ya da hatalı gösterilmiş olan bölgelerinden bahsedildiği bö­
( 1 3 ) b i f c i 'b o lümlerdir. Okuyucu bu yerlere bu kitapta rastlayacağından, biz
18 |Bir Rus Generalinin Günlükleri Gürcüce Çevirmenden |19

burada onları anlatmaya ve değerlendirmeye çalışmayacağız. Sa­ Malinin’e teslim etmiştir. Yapılan analiz sonucunda, Acara böl­
dece, Giorgi Kazbegi’nin seyahatinden sonra bu haritaların ay­ gesinde bulunan sağaltıcı diğer mineral sularının genelinde ol­
rıntılı biçimde düzeltildiğini söyleyebiliriz. duğu gibi bu sular da düşük mineralli olduğundan sadece içme
Giorgi Kazbegi köken olarak dağlıdır, dağlık Gürcistan böl­ suyu olarak kullanılabileceği anlaşılmıştır.
gesini iyi tanımaktadır. Buna bir de derin bilgeliğini ve olağan­ Yolculuk esnasında G. Kazbegi somut kültür varlıklarım, köp­
üstü coğrafya bilgisini de eklersek Kazbegi’nin muhteşem rüleri, kiliseleri, kaleleri ve kuleleri tespit edip yazmıştır. Bu anıt­
gözlemciliği, yer bilgileri ve detaylı betimleme yeteneği bizi şa­ ların pek çoğu sonraki yıllarda çok büyük hasarlar görmüş;
şırtmaz. Yaptığı gözlemler genelde görsel biçimde, “kuşbakışı” bazılarının sadece kalıntıları günümüze kadar ulaşırken, bazıla­
denilen tarzdaydı. Notlarda bizi en çok şaşırtan bölüm, gezgin­ rından geriye en ufak bir iz bile kalmamıştır. Giorgi Kazbegi’nin
lerin sırf Lazistan manzarasını, dağlarım ve zirvelerini belli bir gezi notlarının Gürcü tarih bilimindeki yeri çok önemlidir. Yaz­
yükseklikten görebilmek için kimi zaman ayazda, yağmurda ve dığı günlüklerden sadece Shalta kilisesinin tasvirlerine bakılarak
soğukta kimi zaman ise açık gökyüzü altında birkaç gün bekle­ kilisenin restore edilip ilk haline dönüştürülmesi dahi müm­
diklerini söyledikleri bölümdür. kündür. Bu bile tek başına eserin önemini anlatmış olmaz mı?
Giorgi Kazbegi coğrafi betimlemeler dışında etnoğrafik, de­ Yer adlarıyla ilgili olarak da aynı şeyleri söylemek mümkündür.
mografik ve devlet düzeni ile ilgili betimlemelerde de önemli Yer isimlerinin birçoğu Türkçeleştirilmiş olduğundan bunlar gü­
bilgiler veriyor. nümüz bilim insanları için de tanıdık değildir. Son dönemde ya­
Giorgi Kazbegi’nin medikal-coğrafi bilgileri özellikle dikkate yımlanmış çalışmalarda birçok toponime rastlayamadık. Benim
değerdir. Bu konuyu 1964 yılında “Literaturuli Acara” gazetesinde düşünceme göre, Osmanlı idaresi altındaki Müslüman Gürcis­
yayımlanan “Giorgi Kazbegi’nin Acara Üzerine Medikal-Coğrafi tan’ın toponomisine bir tek G. Kazbegi’nin çalışmalarında tam ola­
Beyanları” isimli makalede geniş biçimde ele aldık. (No:4, sf. rak yer verilmiştir. Bazı isimlerin Rusça transkripsiyon etkisiyle
88-91) bazen hatalı okunduğu doğrudur -biz bunu indekslerde düzelt­
tik-, Ancak bu durum eserin önemini hiçbir şekilde azaltmıyor.
Sağaltıcı bitkiler ve tedavi edici mineral kaynaklarının tespiti
ve tanımlanması çalışmasında da Giorgi Kazbegi’nin evrensel Giorgi Kazbegi Hulo16 medresesini tarif eder ve medresenin
bilgi düzeyi kendini göstermektedir. Yolculuk sırasında Mohe14 yan tarafında Şerif Himşiaşvili’nin aile üyelerinin defnedildiğine
yaylasında, Bako15 köyü ve Karagöl yaylasında Gürcü halk he­ değinir. Bu vatan evladının aile fertlerinin mezarını bulup yap­
kimliğinde başarıyla kullanılan 44 faydalı bitkiyi toplamıştır. tırmak ve mezar taşma uygun yazıyı yazdırmak bizim görevi­
Bitki listesi Latince isimleriyle sunulmuştur. mizdir diye düşünüyorum.

Giorgi Kazbegi aynı zamanda Şavşat tarafında, Abano vadi­ Gezgin, Hulo’da iken Şerifin oğlu ve aynı zamanda oranın
sinde ve Shlobana’da bulunan üç şifalı suyun örneklerini alıp müdürü Murtaz Himşiaşvili ile tanışmıştır. Dimitri Bakradze’nin
Tiflis’e götürmüş ve analizleri yapılmak üzere tıp doktoru İ. İ. notlarında bu genç adamın özellikleri daha geniş bir şekilde ele
alınmıştır. İki Gürcü toplum adamının da onu akıllı, konukse­
(14) 9mbo
(15) (16) b"3cpf>ı
20 Bir Rus Generalinin Günlükleri Gürcüce Çevirmenden |21

ver ve meşhur Himşiaşvili soyunun değerli bir üyesi olarak ta­ yer vermektedir. Bununla birlikte halkın bu konudaki düşün­
nıtması önemlidir. Tarihçiler ve tarihi yüzeysel olarak bilenler cesi zeki gezginin dikkatinden kaçmamıştır: Yol yapımı ve yol­
bile Murtaz’ı 1876 yılında babasının öldürttüğünü iddia ediyor­ ların açılması halkın gözünde yabancıların gelişini, yeni soygun
lar. Buna sebep olarak Murtaz’m keskin zekâsı, ileri görüşlülüğü ve talanların başlamasını, halkın bezirgânlar ve tüccarlar tara­
ve bilgeliğini gösterenler var. Baba sanki oğlunu kendine rakip fından sömürülmesini, ormanların talan edilmesini ve zengin­
görmüş, bu yüzden ona böyle bir kötülük yapmıştır. İkinci bir liklerin ülke dışına çıkarılmasını da beraberinde getirecekti.
neden olarak Murtaz’ın Türklüğe yönelimini gösterenler var. Yazar, Acaralıların dış görünüşüne, gelenek-göreneklerine
Güya Gürcülüğe yönelimi ağır basan baba, oğlunun bu yönünü
özel satırlar ayırmakta; onların cesaret, gözüpeklik, şövalyelik,
affetmemiştir. Aktarılanlardan Murtaz’m gerçekten keskin ze­
karşılıklı anlayış ve misafirperverlik gibi özelliklerini beğen­
kâlı, ileri görüşlü ve bilge bir vatan evladı olduğu anlaşılmakta­
mektedir. Ahlaki özellikleri değerlendirirken belli bir karşı du­
dır. Eğer buna Murtaz’m Dimitri Bakradze ve Giorgi Kazbegi ile
ruşa da rastlıyoruz.
buluşmasını eklersek, Murtaz’m Türkçülük yanını reddetmemiz
mümkündür; cinayetin babası tarafından işlendiği iddiasına da Giorgi Kazbegi bu çalışmasında 1828-29 yılındaki Rusya-
ister istemez şüpheyle bakmamız gerekmektedir. Bir de Şerifin, Türkiye savaşının önemli olaylarından birine, Osten-Sacken’in
-h ep söylendiği gibi- birbirinden “mükemmel” 20 çocuğunun Yukarı Acara’ya girişine geniş yer vermektedir. Bilindiği gibi Rus
olduğunu ve hiçbiriyle böyle sert bir hesaplaşmaya girişmediğini genarali, komuta kademesinden izinsiz olarak Ahaltsihe’den17
göz önünde bulunduracak olursak şüphemiz daha bir güçlene­ harekete geçer ve Ahmet Paşa Himşiaşvili’nin kendisini karşıla­
cektir. Bütün bu söylenenler bir yana, Murtaz Bey Himşiaşvili ci­ masını buyurur. Daha önce Bebutov’la iyi ilişkiler içinde olan,
nayetinin üstü şimdilik sisle örtülüdür ve gelecekte araştırılmayı Rusya ile müzakerelerini barış dili üzerine kuran Ahmet Paşa,
beklemektedir. Osten-Sacken’e ne güvenir ne de onu karşılar. Müslüman Gür­
Gezgin hangi arzu ve amaçla yola çıkmış olursa olsun, bölge­ cistan’da asaletiyle ün salmış, Çakveli Bey Bejanidze’nin kızı,
nin kapsamlı, ayrıntılı irdelenmesi ve kapsamlı bir çalışmanın ha­ Ahmet Paşa’nın eşi Dudi hanım, küçük bebeğiyle dağlara sığınır
zırlanabilmesi için bir yerin, bir arazinin temel karakteristik ve başına buyruk generale haber gönderir: “Evin reisi evde bu­
bileşenlerini göz ardı edemezdi. Yani yollan, yolların durumu ve lunmadığından sizi onurlu bir şekilde karşılayamam, ancak evi­
işlevini; zirveleri ve bunların denizden yüksekliğini, akarsuları ve mizin kapısı misafire açıktır, gidip dinlenebilirsiniz.” İleri görüşlü
akarsu yataklarının genişliğini; köprülerin kaç yıllık olduğunu, asil kadın, davetsiz misafire mektupla birlikte evinin anahtarını
mimari yapıları ve işlevlerini; kısaca askeri-stratejik bakımdan da gönderir.
gerçekten önemli olan ne varsa hiç birini es geçemezdi. Yukarıda Akıllı kadının bu bilgece davranışı da gemi azıya almış, kont­
yapılan betimlemeden yazarın askeri dehası, gözlem gücü ve bil­ rolsüz generali durduramaz. General, paşanın evini barkını ateşe
gisi apaçık anlaşılmaktadır. Fakat yazar, her satırda sıradan bir as­ verir. Birkaç köyü de yakarak bölgeyi zorla egemenliği altına al­
keri yetkili ve araştırmacıdan ziyade bu bölgenin yurtsever bir maya çalışır. Rus askerinden barışçıl misyon bekleyen Acara
vatan evladı olarak karşımıza çıkmaktadır. halkı, zorba generalin bu provokasyonuna karşı ayaklanır. Bu
Giorgi Kazbegi yolları anlatırken Acara’nm yöneticisi Şerif
Bey Himşiaşvili’nin yol yapım çalışmalarındaki emeğine epeyce (17) ibicpöobg
2 2 |Bir Rus Generalinin Günlükleri Gürcüce Çevirmenden |2 3

sırada Keda’da bulunan Ahmet Paşa, toplamda sayıları üç yüzü konuyla ilgili olarak şöyle yazmaktadır: “...ve bu dönemde Rus
ancak bulan az sayıda askeri toplar; Batum yönüne giden Osten- askeri Yukarı Acara’ya girip paşanın evini barkını ateşe verdi.
Sacken’i Şuahevi’den18 aşağıya geçirmez, onu kaçacak yol ara­ Oraları yerle bir ettikten kısa bir süre sonra Rus askeri tekrar
maya zorlar. General, sayısı yarıya inmiş askerini Kvabliani geri döndü. Babam da Rus askeriyle birlikte yol gösterici olarak
vadisinden Ahaltsihe’ye19 kadar indirecek paralı bir rehber tutar. gitmişti ve onlar kendisine bir altın hediye etmişlerdi.”
Ancak bu rehberin kim olduğuna dair Giorgi Kazbegi de başka
Böylelikle zorba generale rehberliği, Ahaltsihe’ye gitmekte
araştırmacılar da herhangi bir bilgi vermiyorlar. Bizim de bu reh­ olan Nebieridze’nin yaptığı; onu da bu nedenle altın ile ödül­
berin kimliği konusunda söyleyecek sözümüz olmayabilirdi. lendirdikleri açıklığa kavuşuyor. Bu konuda yazdığımız geniş bir
Ama son yıllarda yayımlanan yayınlardaki hâkim görüş, Aca- yazı "Sabchota Acara-UööŞ'1'1006 gazetesinde yayımlan­
ra’da yenilgiye uğrayan ve geri püskürtülen generale bu utanç mıştır. (N o:76, 19 Nisan 1966, sf.3)
verici rehberliği Hulo’da yaşayan bir Acaralınm yaptığı yönünde.
Giorgi Kazbegi’nin çalışmasını değerli kılan sebeplerden en
“Rus generaline yine bir Acaralı yardım etti. Hulo’da yaşayanlar­
önemlisi de; onun bu yolculuğu yaptığı zamanlarda Acara’da
dan bir kişi Osten-Sacken’e, belli bir ücret karşılığında müfrezeyi
henüz muhacirliğin başlamamış olmasıdır. Bu sayede o, Şavşet-
gizlice Guria’ya geçirme teklifinde bulundu.” (Ş. Megrelidze, İmerhevi’de, Ardanuç-Livan’da ve Lazistan’da o yörenin yerli
1964) Bu, kardeşin kardeşe ihaneti demekti. Gürcüleri ile karşılaşabilmiştir. Bunun tarihsel-etnoğrafik ve
Gerçekte ise yol gösteren rehber tamamen başka biriydi. Gür­ folklorik açıdan önemi büyüktür.
cistan Devlet Müzesi El Yazmaları Vakfı’nda (N o:524) Ahaltsi- Giorgi Kazbegi’nin karşılaştığı ve bizim için tanıdık olan tek
heli İvane Nebieridze’nin 1865 yılına tarihlenmiş notları istisna, İmerhevi’nin “Kır Serdarı” Kibar Ağa’dır. Kibar Ağa
bulunmaktadır. Bu notlar, 1948 yılında Hariton Ahvlediani tara­ İmerhevi’nin yerlisi değildir. Bununla ilgili 1992 yılı Ağus-
fından yayımlanmış olup, yol gösteren o rehberin kimliğine ışık tos’unda Koklieti köyünde bizzat Kibar Ağa’nm doğrudan so­
tutan nadir belgelerdendir. Notlarda 1828-29 yıllarındaki savaş yundan gelenlerden topladığımız malzemeler, G. Kazbegi’nin
döneminde Ahaltsihe’de kız ve erkek çocuklarının kaçırılması notları ile uyuşmaktadır. Kibar Ağa İmerhevi’ye aşağıdaki du­
olaylarının sıklaştığı belirtilmektedir. Acaralılar bu kaçırılan ço­ rumlardan dolayı taşınmıştır.
cuklardan bazılarının kefaretini ödeyerek onları Osmanlılardan Giorgi Kazbegi’nin gezisinden 10 yıl kadar önce, Osmanlı
geri almışlardır. Kaçırılanlar arasında bu notların yazarı, 12 ya­ hükümeti, silah yasağı ile ilgili bir kanun çıkarmıştı. Barışsever
şındaki Yohanne ve kardeşi 7 yaşındaki Pavle Nebieridze de bu­ ve itaatkâr Şavşatlı ve İmerhevliler derhal silahlarını teslim
lunmaktadır. Yohanne ve Pavle’yi Ortsva köyünden Gula Ağa etmiş, ancak Acaralılar, Lazlar ve Macahelliler silah bırakmayı
Cinoğlu (Abuladze) kefaret ödeyerek geri almıştır. Kaçırılan ço­ reddetmişlerdir. Silahsızlanmış bölge çok geçmeden Acara’dan
cukların babası Stepan Nebieridze Ortsva köyüne inip çocuklarını buraya geçen kaçakçıların istila alanına dönmüş. İstilacıların ba­
teslim alır. Yolda bir ara Hulo’da duraklamıştır. Osten-Sacken’in şını çekenlerden biri de Macahelli Kaydı Bey idi. Çetesi ile bir­
gelişi tam da bu zamana rastlar. Yohanne Nebieridze anılarında bu likte İmerhevi’ye geçip, birkaç gün kalıyor, aileleri soyuyor,
kadınlara tecavüz ediyor ve halkı, kendi kafadarlarına yiyecek
(18) 3“3*6330 temin etmeye zorluyordu. Bütün bunlar acımasızca ve insanlık
(19) *6*^3063 dışı bir tavırla gerçekleşiyordu. Halk bu zorbayı defetmeyi ba­
24 Biı- Rus Generalinin Günlükleri Gürcüce Çevirmenden \25

şaramadı. Hükümet de kaçakçılara karşı herhangi bir kuvvet kul­ mtma ve uygulama bahanesiyle halkı örgütlemeye başladılar. Bu
lanamıyordu. Halk da yardım için Macahel vadisi Akria köyünde iş için Abdi Bey Himşiaşvili’nin kardeşi Kör Hüseyin ve büyük
yaşayan, cesareti ve yiğitliğiyle ün salmış Kibar Ağa Bayraktaroğ- oğlu Dede Bey görevlendirildi. Ahaltsihe Mezrası Askeri kurmay
lu’na (Malakmadze) İmerhevi’ye gelip kendilerini kaçakçılardan Birliği Komutanı Tümgeneral Setkov’un 8 Eylül 1845 tarihli
koruması için başvurdular. Malakmadze bu isteği önce pek dik­ mektubundan anlaşılıyor ki, Acara’da 4.000, Satleli sancağında
kate almadı, ama Kaydı Bey’e İmerhevi’den uzak durması husu­ 2.000 kişi toplandı. Onlara Posof ve Livan birlikleri de dahil
sunda bir mektup yazdıysa da bir faydası olmadı, soyguncu yine olunca bu sayı toplam 10.000 kişiye ulaştı. Bunların ortak ida­
halkı soymaya devam ediyordu. resini 15 yaşındaki Selim Bey üstlendi.
İmerhevliler Kibar Ağaya en iyi topraklarını vermeyi teklif et­ Osmanlı yetkilileri bu şekilde, Ahaltsihe'de bir karışıklık çı­
tiler. Hatta bunlardan biri, oğlu Emrullah’a kızını eş olarak ver­ kararak Şamil'in elini kolaylaştırmak istediler. Ancak Şavşat-
meyi de teklif etti. Bir şekilde, Kibar Ağa’yı dört çocuğuyla birlikte İmerhevi’nin öncü beyleri, Ahaltsihe’deki karışıklığı Osmanlı
Koklieti'ye geçmeye razı ettiler. Çok geçmeden Malakmadzeler, iktidarının getirdiği zorunlu askerliğe ve vergilere (Tanzimat’a)
Kaydı Bey’i ve çetesini tasfiye ettiler. Kibar Ağa’ya da İmerhevi’de karşı bir isyan hareketine çevirdiler.
Kır Serdarlığı görevi verdiler. Oğlu Emrullah ise Halk Özgürlük Ne yazık ki birlikler arasında anlaşmazlık baş gösterdi. Si­
Hareketinin liderlerinden biri oldu. Bununla birlikte soyguncu­ lahlanma yetersizdi. Erzurum ve Trabzon paşalıklarından da
ların îmerhevlilere yönelik yaptıkları zorbalığa atfen Giorgi Kaz- yardım gelmeyince bu büyük isyan yenilgiyle sonuçlandı. Selim
begi de bir örnek veriyor. Kazbegi’nin zorbanın ismine yer Bey 300 Acaralı savaşçı ile Tzepti20 Kalesine sığındı. Buradan Ba-
vermediği doğrudur. Ancak bize göre bu Macahelli Kaydı Bey’den tum’a gidip kaymakam ile görüştü. İktidar ile müzakere için
başkası değildir. Bununla ilgili Emrullah Malakmadze’nin karde­ Trabzon’a doğru yola çıktı, oradan da gizli gözetim altında İs­
şinin torunu olan İbrahim Bayraktaroğlu Malakmadze’den aldı­ tanbul’a gitti.
ğımız bilgiler de bunu doğrulamaktadır. Kazbegi günlüklerinde,
Genç Selim Bey’in tehlikeli planının sonuç vermediği doğru­
Kibar Ağa’yı da acımasız bir kişilik olarak tarif etmektedir. Keyfi
dur, ancak bu isyan Rus hükümetine olduğu gibi Osmanlı hü­
davranıyor, resmi ya da gayri resmi vergilerle halkı eziyordu. Bu
kümetinin de başına büyük belalar açtı. Büyük Selim Paşa’mn
yüzden kendi oğlu Emrullah bile karşısına dikilmişti. Giorgi Kaz­
torunu Selim Bey Himşiaşvili’nin adıyla özdeşleşen bu olay,
begi’nin dediğine göre Kibar Ağa kimseyi tanımıyor ve sadece
Güney Gürcistan’ın tarihinde bağımsız halk hareketinin ilginç
Şavşat’taki en otoriter kişiden, Selim Himşiaşvili’den korkuyordu.
bir safhası olarak yerini aldı.
Bu kişi hakkında tarihte az şey biliniyor. Giorgi Kazbegi de
Giorgi Kazbegi, yolculuğu esnasında Türkiye tarafında Hris-
günlüklerinde şunları aktarmaktadır: İstanbul’da, 1844 yılında
tiyan kalabilmiş ailelere özel bir önem atfediyordu. Kazbegi, beş
Ahaltsihe kentinde Rusya karşıtı bir karışıklık çıkarmayı plan­ Rus ailesinin dışında Parhallı papaz Ğebradze’nin21 ailesini be­
ladılar. Burada asıl amaç, Rus askerinin dikkatini Şamil’in genel timlemiş ve Okrobageti’de Hristiyan inancını korumalarının yanı
bir isyan çıkarmayı planladığı Dağıstan’dan uzak tutmaktı. Şa- sıra kiliselere de sahip çıkan Gurialı kadınlardan bahsetmiştir.
mil’in Türkiye ile gizli bağlantıları vardı. Şamil’in ajanı ilk önce
beylerin huzuruna çıktı. Çünkü onların desteği olmadan halkın
(20) Ço^cnc
seferber edilmesi mümkün değildi. Tanzimatı Akaltsihe’ye ta- (21) csoöfGdo
26 Bir Rus Generalinin Günlükleri Gürcüce Çevirmenden |2 7

zekâları ve görüntülerindeki parıltı bizi şaşkına çevirdi. İster is­


temez, ‘Avrupa’nın yamyam diye tarif ettiği Lazlar nerede?’ so­
rusunu kendimize soruyoruz.” diye yazmaktadır.
Giorgi Kazbegi’nin notlarından Gonio’yu ve Batum şehrini
ziyaret edemediklerini anlıyoruz. Burada kendilerini o dönemin
sancak beyi Abaşidzeler bekliyordu. Bu, yolculuğun gerçekten
büyük eksikliğiydi. Eğer İbrahim ve Hüseyin Abaşidzelerle gö-
rüşülebilmiş olsaydı, kuşkusuz bu, gezginlere çok şey katar;
günlüklerini daha bir zenginleştirirdi. Artık söylenenlerle yeti­
niyor ve kalanını okuyucuya bırakıyoruz. Bu kitabı okuyan bi­
rinin birçok ilginç bilgiyle karşılaşacağına ve okuduklarından
memnun kalacağına inanıyoruz.

Ramaz Surmanidze
(Rusçadan Gürcüceye Çeviren)
Sancak Bey Abaşidze ailesi
Soldan sağa: İbrahim (küçüğü), Haşan (Mehmed’in kardeşi), Ziya,
Hüseyin, Rıza, Mehmet, Mahmut (1921)

Bununla birlikte gezgin, bazı ailelerin soyadlarını tam olarak


yazmaktadır. Bu sayede bölgede yaşayan Gürcülerin kimliği ve
kökeni hakkında bir fikrimizin oluşmasına imkân bulabiliyo­
ruz. Bunlar: Himşiaşvililerin ve Atabeylerin tüm hanedanlıkları,
yukarda değindiğimiz Macahelli Kibar Ağa, Osman Ağa Mike-
ladze, Ardanuçlu Avalişvililer, Vitzeli22 Emin Bey Hoca Şahi-
noğlu ve Topçuoğlu, Hopalı Şahbender, Arhavili Jordanoğlu,
Kapistreli Kibar Ağa, Atinalı Batsaoğlu,23 Parhallı Ortodoks
Papaz Gebradze, Kavkasidzeler ve diğerleri.
Giorgi Kazbegi yetenekli bir araştırmacı gazeteci yöntemiyle
o zamana kadar tarihsel kaynaklarda yer etmiş olan Lazların geri
kalmışlıkları ve vahşilikleri ile ilgili efsaneleri çürütüyor: “sa­
hilde yaşayan Lazlarm zarafeti ilk bakışta göze çarpıyor. Gelişmiş

( 22) 3OŞ0
(23) böoöm çgçpo
r

BİR RUS GENERALİNİN GÜNLÜKLERİ


Türkiye Gürcistanı’nda Üç Ay

1874 yılı baharında elime geçen bir fırsatı değerlendirip Türkiye


Gürcistanı’na yolculuk yaptım. Rotam, Abastumani’den başlıyor
ve sınır köyümüz Dertsel’den24 geçerek Kvabliani çayı vadisine,
oradan da Yukarı Acara’ya yöneliyordu. Türkiye’nin bu taşra­
sında uzun süre kalmadık. Shalta25 vadisinden Şavşat’a yönel­
dik. Buradan Ardanuç ve Artvin’i geçerek Lazistan’a geldik. Bu
kısa bilgilerden anlaşıldığı gibi biz Türkiye Gürcistam’mn bizim
haritalarda ya hiç gösterilmemiş ya da sadece yüzeysel olarak
yer verilmiş bölgelerine ulaşmayı başardık. Bu bölgede gezdiği­
miz birçok yer hakkında Avrupa hiçbir şey bilmiyor. Bilenler de
sadece Strabon’un26 ve Areane’nin anlattıklarını tekrarlıyorlar.
Coğrafya bilimi ise buranın bazı bölgelerini, örneğin Şavşat’ı ya
da Dağlık Lazistan’ı, Orta Afrika’dan daha az bildiğini itiraf et­
melidir.
Bu sebeple, okuyucunun bu günlüklerde karşılaşacağı konu­
lar ve bulacağı bilgiler ne kadar sınırlı olursa olsun, yeni olma­
ları nedeniyle ilgi çekicidir. Günlüklerde anlatılanlar, Çoruh
havzasının geçmişteki tarihsel önemini güçlendirirken, havzanın
gelecekte oynayacağı rolün önemini de ortaya koyacaktır. Asya
Türkiye’sine, özellikle Rusya ile sınır olan bölgelerine yapılacak
yolculuk ve hele ki Rusların yolculuğu tehlikelidir. Komşumuzu

(24) cpO^ÖOCio
(25) L)b6cpcr)6
(26) Strabon: M.Ö 1. yy’da Amasya’da yaşamış dünyanın ilk coğrafyacılarından.
30 Bir Rus Generalinin Günlükleri

her şey tedirgin etmektedir. Bu


nedenle gezginin atacağı her
bir adım,soracağı herhangi bir
soru, özellikle de bir şeyleri
yazma ya da çizme girişimi kar­ 1. YUKARI ACARA
şısına binbir zorluk çıkarabilir.
Bilim adamlarının gösterdiği
bu ilgi değil halk için,Türk hü­
... Dertsel (cpo^GOC00) köyünden 22 Mayıs sabahı ayrıldık. Ko­
kümeti için bile anlaşılır bir şey
nuksever ev sahibimiz, yanımıza bolca erzak katarak bizi yolcu
değil. Bu yüzden bölgeyi incele­
etti. Yedi atlı, on yaya idik, üç atla da yük götürüyorduk. Kerva­
mek için malzemeleri açık ve
nımız Kvabliani çayının üzerinden geçiyor, buradan Kvabis-
sistematik olarak bir araya getir­
Cvari kilisesi harabelerinin karşısında bulunan, ormanla kaplı
mek, şimdilik mümkün görün­
dağın dik yamaçlarına yöneliyor.
müyor. Tek çıkış yolu, görülen
General Giorgi Kazbegi Dertsel’den Türkiye’ye doğru iki yol gidiyor: Bunlardan biri
ve duyulanın akılda tutulması­
dır. Ya da en iyi durumda, izlenimlerin şifrelerle not edilmesidir. Purieti sınır karakolundan, diğeri ise Kvabis Cvari’den geçiyor.
Purieti sınır karakolundan geçen yolun eğimi az olduğundan
Ülkeyi öğrenmede önümüze çıkan bu tür zor şartlar nede­
daha kullanışlıdır. Aslında ikisi de kelimenin tam manasıyla kötü,
niyle, Türkiye Gürcistam’mn betimlemesini okuyucuya ancak,
yük hayvanlarının geçtiği patikadır. Zemin her yerde kumlu,
içinde gerçeklerin bir araya getirildiği günlükler şeklinde suna­
zemin altı da killi kumludur. Biz söz konusu yolların arasından
biliyoruz. Günlüklerdeki veriler, bizzat yerinde pusula, kadranlı
geçen, Kvabliani çayına tomrukların27 indirildiği patikadan gidi­
barometre ve termometre aracılığı ile elde edilmiştir. Yer yüksek­
yoruz. Oldukça sarp ve kötü bir yol. Üstelik bizim talihsizliği­
likleri, benim gözlemlerime dayalı veriler ışığında, B.N. Överin
miz; yolun yer yer tomruklarla tıkanmış olmasıydı. Karşımıza
tarafından hesaplanmış, yolculuk esnasında toplanan bitki türle­
çıkan bu engellerin üzerinden binbir zorlukla geçiyor; yolun or­
rini tanımlamayı bizzat kendisi üstlenmiştir. Getirdiğim mineralli
tasında, iki saat geride kalan yük hayvanlarını bekliyorduk. Bu
su örneklerinin nitel analizi ise tıp doktoru Y.İ. Malinin’e aittir.
çevreye göz atınca, ister istemez İçkerya ormanlarında28 ellerinde
Kaynakçada yer alan referanslar gezi bittikten sonra Tiflis’te sadece peksimet kalmış askerlerin savaş maceralarını hatırlıyor
hazırlanmıştır. insan. Fakat işala29 artık dağın zirvesine yakınız. Çoğunlukla iğne
10 Ekim 1874/Tiflis yapraklı ağaçlardan oluşan orman, seyreliyor, çam ve ladinin
boyu gittikçe kısalıyor, Alp florasının izleri beliriyor ve işte, deniz

(27) Genelde kesilen ağaçlan tomruk halinde getirip suya bırakıyor, daha önceden hedefle­
dikleri yerde yakalıyorlar. Atalardan kalma, ancak yerel koşullara en uygun bu yön­
temle Abastumani ve Kvabliani vadilerinden Ahaltsihe’ye yakacak odun temin ediyorlar.
(28) Çeçenistan.
(29) İnşallah.
3 2 |Bir Rus Generalinin Günlükleri Yukarı Acara 3 3

seviyesinden 6.900 feet30 yükseklikte orman tükeniyor. Sonra­ kuzeybatı yönünde alçalmaktadır. Burada neredeyse gözümüzün
sında çimen başlıyor. önünde iki Ğorcomeli yaylası serilidir. Uzakta ise Kvabliani çayı­
nın sol kıyısında, yine iki yayla görünmektedir. Yaylaların bulun­
Burada yolumuz, Purieti sınır karakolundan gelen yolla bir-
duğu bu yer Çudlauri33 olarak adlandırılmaktadır.
leşiyor. Daha sonra tepeye yöneliyor, bu tepe de güneye doğru
uzanıp diğer tepelerle birleşiyor. Özensizce dikilmiş direklerle Soğuğa ve yer-yer çukur bölgelerde kalmış kara rağmen,
işaretlenmiş devlet sınırımızın öldüğü yerde kamp kuruyoruz. Mrgvalmindori ve Çudlauri yeşile kesmişti. Burada Acaralılara
Bizden bir verst31 uzaklıkta muhteşem yeşil çimenlikte Mohe32 ait sürüler otluyordu. Güney ve güneybatı yönümüze doğru, bir­
köyü yaylası uzanıyor. Güneybatı yönünden sert bir rüzgâr esi­ biri üstüne yığılmış sırtların geniş manzarası görülüyordu. Bu
yor. Kervanı kuytu bir yere bırakıp ben ve İ . .. en yakın zirveye sırt zirvelerinin çoğu karla kaplıydı. Görüldüğü kadarıyla di­
doğru harekete uzanıyor; gözümüzün önüne, kuzeye doğru bir ğerlerinden daha yüksekte olan Karçkal dağları, kabartma şek­
duvar gibi yükselen Acara dağlarının harika manzarası seriliyor. linde karşımıza çıkmaktadır. Ufuk çizgisi öyle sisle kaplı ki, ne
Zirveler karla kaplı. Sırt, hafif tırtıklı bir duvarı andırmaktadır. Sönümlü dağını, ne de Hino’yu görmek mümkün. Deniz güzel
Yükseklik olarak hiçbir zirve diğerlerinden farklı değil. Dağlar, havalarda bile görünmüyor.
Şavnabada, Gomistsihe, Nasakdrali ve diğerleri neredeyse komşu
Bizim bir sonraki yolumuz Arsiyan dağ kollarından birinin
dağların yüksekliğinde görünüyorlardı. Altımızda Kvabliani va­
tepesine doğru gitmekteydi. Bu kol da giderek alçalmakta ve
disi var, vadinin sağ kıyısı Arsiyan sıradağına dayanmaktadır. Bu
doğu yönünden Ğorcomi oyuğunu sarmaktadır. İlk kez Kafkas
sıradağ hakkında net bir fikir elde edebilmek için, zirvelerin bi­
komarlarına rastladık. Sonra 6.500 feet yüksekliğinde, içinde
rinden etrafa göz attık. Fakat lanet olsun! Tüm çabamız boşuna.
yer yer bodur huş ağaçlarının da karıştığı, seyrek ve kısa boylu,
Yer yer toplu, yer yer derin vadilerle yarılmış dağlar her taraftan
iğne yapraklı ağaçlardan oluşan orman başlamaktadır.
görüş alanımızı kapatıyor. Bu kaotik düzensizlik içinde kesin olan
bir şey varsa, o da burada bulunan dağların hepsinin aynı türde Öğleden sonra saat 5’te Ğorcomi köyünün müstakil evleri
olmasıdır. Burada tek bir yerden yapılacak gözlemle, bunların göründü. Rüzgâr kesildi, güneş de bizi ısıtınca daha hızlı yol
birbirleriyle olan ilişkilerini tespit etmek mümkündür. aldık. Aşağısı, uzaktan bize sanki başka bir dünyaya aitmiş gibi
Saat 12:30’da kampı topladık. Buradan yol güneye doğru yö­ görünüyordu. Yeşillik, ekilebilir araziler ve en önemlisi de bizim
rede yaşayanların Mrgvalmindori dedikleri, genişçe açılmış böl­ yolumuzun sert koşulları ile keskin bir tezat oluşturan düzlük­
geye batı yönünden bitişik olan bir sırta yöneliyordu. Sırt gittikçe le r... Bizim takip ettiğimiz sırt, köyden 5 verst uzaklıkta aniden
yükseliyordu ve sınır direğinde yüksekliği, deniz seviyesinden bitiyor. Aşağıya inmek için üç uzun zikzak yapıp geçmek gere­
7.450 feet’e ulaşmıştı. Yol burada, yokuş aşağı Acara’nın en yakın kiyor. Bu zikzaklar arasında, içinde çayırlıkların da olduğu muh­
köyü Ğorcomi’ye doğru inmektedir. Sırtın yönelimi gittikçe belir­ teşem geniş bir mera görülmektedir. Su boldur... Adım başı
ginleşiyor. Mrgvalmindori şimdi avuç içi gibi görünmektedir. Bu pınarlara rastlıyoruz.
düzlük, yaklaşık 3-5 verst kare olup, Kvabliani çayı yatağına doğru Saat 7’de Gorcomi’de bizi konuk edecek olan Osman Ağa Mi-
keladze’nin evine vardık.
(30) 1 feet: 30,47 cm.
(31) 1066 metreye karşılık gelen uzunluk ölçüsü.
(33) Çudurauli olmalı. (R. Surmanidze)
(32) 9tnb3
34 Bir Rus Generalinin Günlükleri
Yukan Acara 3 5

Gorcomi’de iki gün kaldık, bu yeni ülke ve yeni tanıştığımız


vanlarıdır. Bu yıl Gorcomi sakinleri tek seferde neredeyse 100’e
insanlar bir hayli ilgimizi çekti. Burada eğitimli bir gezgin de sı­
yakın büyük baş hayvan sattılar. Bu durum onların mandıracı­
radan bir turist de kendisine yeterince malzeme çıkarabilir.
lığını hiç etkilememiş bile.
Gorcomi köyü, Sakvelaperdi ve Mrgvalmindori sırt kolları
Hayvanların neredeyse tamamını Ozurgeti’de bulunan askeri
arasında oyuğa benzer şekilde konumlanmış bir meydanda bu­
birlik satın almaktadır.
lunuyor. Bu iki sırt Arsiyan dağ silsilesine aittir.
Köy tarımcılığının diğer bir kolu olan at yetiştiriciliği burada
Köy kuzeyden güneye doğru yaklaşık 5 verst; doğudan batıya
yoktur. Buna rağmen her hanenin yine de bir yük atı bulun­
doğru ise 3 verst’dir. Bu geniş alanı aralarında yaklaşık yarım verst
maktadır. Daha çok iki yaşındaki tayları Ardahan civarında ya­
mesafe bulunan mahalleler doldurmuştur. Her mahalle, ismini
şayan Kürtlerden satın alıyor ve sonra evde büyütüyorlar. Atı
bölge sakinlerinin soyadından almaktadır. Bu şekilde bakıldı­
ğında, kelimenin tam manasını karşılayan bir köy yapılanması yük taşımacılığında kullanıyorlar, binek atları neredeyse yok de­
necek kadar azdır.
yoktur, sadece Gorcomi adını taşıyan bir toplum vardır. Her ma­
halleyi birbiriyle birleştiren ortak bir yönetim var; bir de burada Buğday tarımı nispeten daha az olduğu için tahıl ticareti ya­
bir cami bulunmaktadır. Köyün yönetimi, “kadı”nm başkanlık pılmıyor. Tahıl ürünleri olarak başlıca mısır, az miktarda arpa
ettiği, seçilmiş birkaç kişiden oluşan köy meclisinin elindedir. ve buğday ekiyorlar. Daha çok ürün verdiği için mısırı tercih
Haftada bir kere, Cuma günleri müminler camide toplanıp ediyorlar. Halkın temel besin kaynağı mısırdır.
ibadet ettikten sonra meclis, ahalinin anlaşmazlıklarını karara Tarlalar büyük bir özenle işlenmiştir. Çayırlıklar hemen
bağlamaktadır. Köy meclisi burada yerel yönetimin en alt kade­ hemen her yerde çitle ya da ormanın çok olmasından dolayı ağaç
mesidir; ardından sırasıyla Hulo’da mahkeme ve müdürlük, Ke- direklerden yapılmış çeperlerle çevrilmiştir.
da’da adliye ve kaymakamlık, son olarak Batum’da Mutasarrıflık Değinmemiz gereken Gorcomi’nin önemli değerlerinden biri
gelmektedir. de arduvazlı kayadan çıkıp derin vadiye doğru akmakta olan kü­
Buradan anlaşıldığına göre, Acara’da nüfus incelendiğinde, kürt bazlı pınardır. Su sıcaklığı normalde 20 °R’ye34 ulaşmakta­
buranın temel birimi toplumdur, cemiyettir. Daha doğrusunu dır. Fakat kışın bu suyun daha sıcak olduğunu, o zaman hafif
söylersek, temel birim camidir. Gorcomi topluluğunda 300 hane kükürt kokusu ve acımsı tadının fark edilebilir hale geldiğini söy­
var, her hanede yaklaşık 6-7 kişi olduğu kabul edilirse, burada lüyorlar. Bu pınarın birleştiği tatlı su deresinin sıcaklığı 8 °R’ye
kadın ve erkek toplam 1.800-2.100 kişi bulunmaktadır. çıkmaktadır. Bu ılık kaynağın suyu, küçük bir arkla genellikle
Gorcomi’nin konumu, ekonomik açıdan güvenli bir yaşam buralı kadınlarının banyo yaptığı çukura inmektedir.
için her türlü şartı sağlamaktadır. Her hane, elinin altında eki­ Kaynağın sağaltıcı özellikleri hakkında buralılar pek bir şey
lebilir araziye, meraya ve ormana sahiptir. Buradan Gorcomi sa­ bilmiyorlar.
kinlerinin hangi işlerle meşgul olduğu ortaya çıkmaktadır. Buranın bir diğer önemli değeri ise kilise harabeleridir. Fakat
Gorcomililer, genelde hayvancılıkla uğraşmaktadır. Varlıklı bir bu harabelerle ilgili söylemeye değecek pek bir şey yok. Çünkü
ailenin yirmi-otuz sağmal ineği, birkaç çift öküzü ve nispeten
bundan az sayıda 20-50 baş koyunu bulunmaktadır. Çayırların
(34) Reomür: Erimekte bulunan buzun sıcaklığının 0 derece, kaynar suyun sıcaklığının da
ve otlakların bolluğu nedeniyle asıl zenginlikleri büyük baş hay­ 80 derece olarak alınıp arası 80’e bölünerek derecelenmiş olan ve artık pek kullanıl­
mayan termometre ölçeğidir.
Yukarı Acara 3 7
36 Bir Rus Generalinin Günlükleri

Büyük Acara köyü bahçeler içinde kaybolmuş gibiydi...


burada sadece geriye taş yığınları ve acınacak durumdaki iki yan
Oraya buraya serpiştirilmiş evler zorlukla fark ediliyor; buna
duvar kalıntısı kalabilmiştir. Üzerinde bu harabenin bulunduğu
karşın yollar gittikçe kullanışsız ve taşlı hale geliyor. Özellikle
yükseltiye Nasakdrali diyorlar. Bu da Gürcü dilinde “eski kilise
köyden yolun altından, 700 feet yükseklikte akan ırmağa doğru
yeri” anlamına gelmektedir.
inen yol oldukça kötü. Yol, kayalıkların arasından gidiyor, bu­
Burada ne bir yazıt ne de bu kilisenin geçmişi ile ilgili her­
rada başkalaşım geçirmiş devasa arduvaz damarlarına rastlıyo­
hangi bir söylence kalmıştır. Sadece bunun bir Hristiyan mabedi
ruz. Bu yol, civarda yaşayan ve yol inşası konusunda hiçbir
olduğunu söylüyorlar, o kadar. Bu da bizim Ğorcomi geçmişine
tecrübesi olmayan halkın eliyle yapılmıştır. Çok ürkütücü bir
ait bilgilerimize yeni hiçbir şey katmıyor.
yol! Atlar, iki adım genişlikteki yolda kocaman kayalıkların, yı­
Şimdi Ğorcomi halkı üzerine bir şeyler söylemek lazım. Ancak ğınların üzerinden adım atıp geçmek zorunda. Üstelik oldukça
bu konuyu Yukarı Acara’yı tamamen değerlendirene kadar şim­ dik bir yol ve derin bir uçurumun kenarına doğru yöneliyor.
dilik erteliyorum. Aşağıda Paksadzeler köyü karşısında, Büyük Acara deresine Beğ-
Ğorcomi köyünden Hulo’ya doğru 26 Mayıs’ta harekete ge­ leti Deresi diye adlandırılan büyükçe bir akarsu karışmaktadır.
çiyoruz. Yol çok kötü; yolun tamamı sadece 15 verst olmasına Bu akarsu, iki Arsiyan sırt kolu arasında bulunan güneybatıya
rağmen bu yolu tam beş saatte aldık. doğru yönelmiş dar ırmak yatağına akmaktadır. Irmağın iki ya­
İniş, bizi ağırlayan Ğorcomili ev sahibimizin evinden başladı. kasında akıntının zıt yönünde, birbirini düzensiz takip eden yer­
Ğorcomi oyuğundan çıkana kadar yumuşak yolu izledik. Üç kez leşimler bulunmakta, bunlar da şu üç topluluğu oluşturmaktadır:
akarsudan geçtik, gittikçe çevredeki dağlarla çok sıkı çevrilmiş Danisparauli, Beğleti ve Paksadzeler. Bu yerleşim yerleri de aynen
derin vadi daralıyor; adeta vadinin içinde hapsoluyoruz. Ğorcomi’de olduğu gibi burada yaşayanların soyadlarını taşıyor.
Ğorcomi oyuğunun bütün dereleri köy merkezinden yaklaşık Kılavuzun söylediğine göre; su kavuşumundan Danisparauli kö­
3 verst uzakta birleşip gürleyen bir akarsuya dönüşüyor ve Ğor­ yüne kadar yaklaşık 3 saatlik yürüme mesafesi bulunuyor.
comi oyuğunun sarp kayalıkları arasında kendilerine yol açıyor­ Hulo’dan 5 verst kadar uzaklıktaki coşkun Büyük Acara de­
lar. Bu akarsu, yakınındaki 120 hanelik köyün, yani Büyük resi kıyısında kamp kurduk. Burada, akarsuya sağdan dökülen,
Acara’nm adını taşımaktadır. Akarsuyun büyük bir düşmeye sahip üzerinde eski bir taş köprünün bulunduğu Diakonidze deresi
olduğunu görüyoruz. Böylece, Ğorcomi’den bir saatlik yürüme akmaktadır. Ğorcomi’ye göre 2.300 feet daha alçaktaydık bu­
mesafesinde üzüm bağlarına rastlamamızın nedeni anlaşılmış olu­ rada. Sonuç olarak her verst’de 30 sajen33 alçalıyorduk.
yor. Bitki örtüsü adım başı değişiyor. Ğorcomi’de armut ağaçları Köprüden itibaren yokuş başlıyor. Bu köprü ismini, Hristi-
henüz çiçekliyken Büyük Acara köyünde armut ve vişne çoktan yanlık döneminde burada köylüyle birlikte yaşamış olan “diya-
meyveye dönmüştü. Yolda orta kuşak ormanlarına özgü bitkilerin koz”un3536 adından alıyor. Burası artık Yukarı Acara’nın başkenti,
her cinsine rastlıyoruz. Karayemiş, sarmaşık ve böğürtlen, huş Hulo’nun topraklarıdır. Nehir yatağı kayaçlar arasında sıkışmış
ağacının etrafını sarmışken; yol kenarında her yerde söğüt ve ceviz durumdadır. Üzeri köpük köpük akan su, bir çağlayan gibi ka­
ağaçlarına rastlıyoruz. Tarlalar aynen Ğorcomi’de olduğu gibi bu­
rada da özenle işlenmiştir. Ğorcomi’de her adımda yabani cins­ (35) Eskiden Rusya’da kullanılan 3 arşın ya da 2.13 metre değerindeki uzunluk ölçüsü
lere aşılanmış armut ağaçları varken burada bunun yerini ceviz birimi.
(36) Diyakoz: Hristiyanlıkta papazın veya piskopozun yardımcısı olan din adamı.
büyüklüğünde yemişleriyle yüklü büyük gölgeli ağaçlar almıştır.
3 8 |Bir Rus Generalinin Günlükleri
Yukarı Acara 3 9

deme kademe adayarak inmektedir. Köprünün yakınında, ır­


başında, birkaç bölümden oluşmuş, uzun ahşap bir bina inşa edil­
mağın sol kıyısında, granit iskeleti açığa çıkmış yüksek bir kaya
miş. Bu binanın içinde dükkânlar bulunuyor. Dükkânlara tek tek
dikilmektedir; kayanın yamacından yer yer çam ve gürgen sark­
uğradık ve dükkân sahiplerinden ürünlerini göstermelerini iste­
makta. Kılavuzlar ısrarla kayanın içinde eskiden gemilerin bağ­
dik. Dükkân sahipleriyle konuşmamızın sonucunda elde ettiği­
landığı bir delik olduğundan bahsediyorlar. Burada efsaneler miz veriler şöyle: Toplam 7 dükkân var. Bunlardan 4 ’ü Ardahanlı
derya kadar... Bu yeni bir şey değil. Dertsel’de Surebi dağlarında,
Ermenilere, 3’ü de Trabzonlu Rumlara aitti. Burada da “Gürcü­
8.000 feet yükseklikte, yine böyle bir gemi rıhtımı olduğunu
ler aslını inkâr etmiyorlar” diyorum kendi kendime; bakıyorum
söylediler bana. Buna benzer doğal bir çapa demirinden, Mehi-
da ticaret onların işi değil diye düşünüyorum. Ermeniler yerel
tarist37 Vartapet Bijişkian38 da bahsetmektedir.
halkın ihtiyaç duyduğu irili-ufaklı eşyalarla, Şam’dan getirilen
Elulo’ya kadar bir saat boyunca yokuş çıktık, sonunda buralı beyaz ve sert sabunla, Stearin mumu39, küçük bıçaklar, makaslar,
beyin hanesine ulaştık. Ev sahibi ve müdür bizi içtenlikle karşı­ aynalar, kapsüller ve Fransız üretimi ucuz eşyalarla ticaret yapı­
ladı. Beyin eski evi buradaki diğer evlere benziyor. Onlardan tek yorlar. Rumlar buralı dilberler için farklı farklı kumaşlar satı­
farkı, daha fazla odaya sahip olm ası... Bizi ana binaya ek olan yorlar. Tüm iyi kumaşlar İngiltere’de üretilmiş. Bunlar, uzak
konağa yerleştirdiler. Beyin ailesinin yaşadığı, çatısı kiremitle ör­ Acara’ya bile ucuz basma ve buranın zevkine uygun şal temin
tülü ve daha iyi bir görünüme sahip bina, konaktan birkaç adım ediyorlarmış. Rus mallarını bu pazarda bulamazsınız, sadece bir
uzaklıktadır. Ermeni terzinin dükkânında Guria üretimi bir çuha kumaşa ve
Bu özgün konak, İslam âleminin beylerine mahsus bütün un­ kaliteli iskambil kâğıdı destesine rastladık. Özel tütün dükkân­
surlarla çevrelenmiştir: Yakınında bir cami vardır. Büyük bir ları burada bulunmuyor. Tütün mamüllerini burada açıkta sat­
kare binadan oluşan bu cami, eski Hristiyan kilisesinin temeli mıyorlar. Çünkü kısa bir zaman önce Türkiye’de bir tüketim
üzerine inşa edilmiştir. Caminin yakınında bir medrese ve bir vergisi çıkardılar ve Elulolu gamsız tüccarların henüz bandrol­
de dindar Gürcülerin etrafında toplanıp ağırbaşlı sohbetlerle leri de yok. Ancak yine de Hulo’da Aşağı Acara’dan getirilen tü­
zaman geçirdikleri büyük şadırvan bulunmaktadır. tünü satın almak mümkün. Burada bu seneye kadar önemli
Medresenin bünyesindeki okul büyük, fazlasıyla kirli ve ahşap miktarda tütün ekiyorlarmış. Dediklerine göre tüketim vergisi
bir binada yer alıyor. Bu binanın ortasında koridor; koridorun Aşağı Acara halkını öyle bir korkutmuş ki bu yıl hiç tütün ek­
her iki yanında da, çoğunun kapılarına asma kilit vurulmuş oda­ memişler. Buranın tütünü genelde kalitesizdir.
lar var. Bunlar molla-öğretmenlerin odalarıdır. Eler mollanın İpek kumaşlara Rumların dükkânlarında rastladık. Bunlar
kendi sınıfı ve öğrencileri var. Kurandan tiz sesle okunan “nota­ daha çok rengârenk kuşaklardır; tüccar bu kumaşın Şam malı
lar” bize kadar ulaşıyordu. Bu sınıflara girmedik, ancak bize ve­ olduğunu söyledi ve bir drahmi 3 kuruş (bir girvanka’da40 133
rilen bilgilerden öğrenci sayısının ilkbahar ve yaz döneminde drahmi var) fiyat biçti. Kumaşın kaliteden yana bir eksiği yoktu.
20’yi geçmediği, kışın ise bu sayının 50-60 erkek çocuğuna ulaş­ Medresenin yanında beyin aile üyeleri gömülüdür. Mezar­
tığını öğrendik. Şadırvanın yakınında, caminin de hemen yanı larda yontulmuş taş bloklar duruyor ve üzeri sık ekilmiş güllerle

(37) Mehitarist: 18. yüzyılda İstanbul'da kurulan, Venedik ve Viyana'da cemaatlerin bu­
(39) Stearin: Bir tür palm yağı, mum yapımında parafin ile birlikte kullanılır.
lunduğu Ermeni Roma Katolik rahipler sıralamasından biri.
(40) Girvanka, girvenka, girvenke: Eski bir ölçü birimi. Yaklaşık 409,5 gr. (Aynı zamanda
(38) Pontos tarihi, Venedik, 1819 yılı (Ermenice).
Osmanlı coğrafyasında da İğdır yöresinde 400 gramlık ağırlığı ifade eden ölçü birimi.)
40 Bir Rus Generalinin Günlükleri Yukarı Acara 41

kaplıdır. Mezarın etrafı ise üzerinde parmaklıklı pencerelerin iş­ bizim çok iyi bildiğimiz derenin kıyısında, Hulo’nun 1.520 feet
lendiği taş duvarla çevrelenmiş. altındaydık. Buradan yine dik yokuşu izleyerek Çao’ya doğru,
Köyün altında, düzlükte beyin eski evinin kalıntıları bulunu­ güzellik olarak Büyük Acara deresi yakınlarında gördüğümüz
yor. Bu evi 1829 yılında General Osten-Sacketı yakmış. Bu yapının köprüden sonra çok sönük kalan tek kemerli taş köprüden geç­
etrafına üç mahalle halinde onlarca ev (120 hane) kurulmuştur. tik. Burada tam olarak Karadeniz seviyesinden 1.924 feet yük­
Bunlar Hulo topluluğunu oluşturmaktadır. Hulo’da iki gün kal­ seklikte bulunuyorduk.
dık. Burada Acaralı Şerif Bey’in oğlu ve buralı müdürle tanıştık. Öğleden sonra saat 4 ’te Çao köyüne vardık. Bu köy 50 hane­
Biz onlarla birlikte aynı evde kalıyor ve yemeğimizi beyin mut­ den oluşmakta olup evler göz alıcı bitki örtüsü içindeki dik ya­
fağından alıyorduk. Günde dört-beş kez “a la turca”41 kahve içi­ maca kurulmuştur. Buradan, bir tarafı Hulo’ya doğru, diğer tarafı
yor, bir yandan da Acara üzerine sohbet ediyorduk. Aynı Aşağı Acara’ya doğru, üçüncüsü ise Shalta vadisine doğru uzanan
zamanda bu evde “meclis” kuruluyordu. Mahkeme avlusunda birbirinden güzel manzaralar görülüyor. Köyün yakınlarında,
sabahtan akşama kadar adalet arayanlarla meraklı kalabalık iç Hulo köprüsünden 1.323 feet yukarıdaki geçitte durduk; bura­
içe geçiyordu. Tipleri, konuşma biçimleri, dünya görüşleri ve dan Shalta’ya, bir buçuk saat yürümeyle kat edilecek büyük bir
birbirleriyle ilişkileri gözlem için iyi malzemeler sunuyordu bize. iniş var.
Burada ilk kez Acaralınm yapısına, buralıların Rusya’ya ve Gür­ Yükseklik arttıkça bitki örtüsü de değişiyor. Hulo’da bağları
cistan’a nasıl baktığına tanık oluyoruz. ender olarak görmüştük, ceviz fidanları da zar zor tutmuştu ama
Bilgilerimizi sonraki gözlemlerimizle tamamlayana kadar Çao köyünde birçok asma, ceviz ve dut koruluklarına rastladık.
kendi içinde çok önemli olan bu konulara değinmeyeceğiz. Aynı zamanda kökünden sökülmüş ceviz kütükleri gördük. So­
Şimdi de geçtiğimiz yolla ilgili yarıda kestiğimiz öykümüze geri ruşturup öğrendik ki, ağaç tüccarları buraya da ulaşmış. Geçen
dönelim. Yukarıda bahsettiğimizin dışında, Hulo’dan iki yol ge­ yıl Gorili bir Ermeni çok sayıda ağaç satın alıp kesmiş; şimdi de
çiyor. Bunlardan ilki Beğleti vadisini Shalta vadisinden ayıran bunları yavaş yavaş Posof dan Ahaltsihe’ye taşımaktaymış.
dağlık Arsiyan’m bir koluna doğru, Çao köyüne, Shalta’ya, Hi- Çao’dan Shalta’ya giden yol, Şerif Bey sayesinde oldukça iyi
hadziri’ye42 oradan sırası ile Bako, Posof ve Ardahan’a diğeri ise yapılmıştır. Bu yol, içinde kızılağaç, huş ağacı ve armut ağacını
Büyük Acara deresinin sağ kıyısından sırtı geçerek Batum’a da görebileceğiniz, meşe ağacı bakımından zengin bir ormana
doğru gidiyor. doğru devam ediyor. Meşe ağaçlarına seyrek de olsa Hulo’da da
28 Mayıs’ta doyurucu bir öğle yemeğinden ve doğuya özgü rastlıyoruz. Genelde Hulo’da ormanlar seyrek, ağaçlar kısa iken
karşılıklı uzun iltifatlardan sonra Shalta’ya doğru yola çıkıyo­ burada ağaçlar sık ve uzundur.
ruz. Açık yürekli ev sahibimiz Murtaz Bey bizi bizzat yolcu etti. Shalta’da, beyin evinde kaldık. Ev sahibi, Avrupai görünüme
Yol dereye doğru dik bir inişle başladı. Bir saat boyunca taş du­ sahip yeni evinde bizi çok sıcak karşıladı. Ev kaymaktaşı ile iş­
varlar arasında, yer yer hendek gibi kazılan bu korkunç patika­ lenmiş ve çok zarif bir görünüme sahip. Etrafında bir çiftliğe ge­
dan tek sıra halinde kayarak indik. Öğleden sonra saat 3’te artık reken her şey bulunuyor; bahçe, yakınında ambar, değirmen,
misafir odası vs. Bina ayrı bir yerde inşa edilmiş ve etrafında eki­
(41) Alaturka, Türk usulü. lebilir araziler yer alıyor. Bahçeyi yeni düzenlemiş, güneye özgü
(42) bobûdofto-Metinde “Hihodziri” en güzel bitkileri dikmişler. Burada servi, zeytin ağacı ve hünnap
Yukarı Acara 4 3
42 Bir Rus Generalinin Günlükleri

Hirhati43 dağından (Arsiyan sırtına aittir) başlayan Shalta va­


ağacına rastlanmaktadır. Gölgelik ceviz ağaçları, üzüm asmaları
disi, doğudan batıya doğru yönelmekte ve Shalta deresi ile Pur-
ve diğer karakteristik ılıman iklim meyvelerinden hiç bahset­
tio köyü yakınındaki Büyük Acara deresinin birleştiği yere kadar
miyorum bile. Burada hiç kimsenin bostanı yok; bu doğunun
ulaşmaktadır. Burada bir araya gelen akarsu, Çoruh’la birleştiği
genel anlamda bir eksikliğidir. yere kadar Acara suyu adını almaktadır.
Bizim haritada Shalta adıyla gösterilen yerin sadece tarihsel
Hirhati yakınındaki geçide kadar tırmandığımız Shalta vadi­
önemi var. Burada eski bir kilise bulunuyordu. Etrafındaki ka­
sini betimlemeden önce Shalta kilisesi ve Şerif Bey’in evi üze­
lıntılara bakarak, şimdi Shalta deresi dedikleri akarsuyun kıyısı rine birkaç söz söylemek istiyoruz.
boyunca yayılmış bir köy olduğu sonucuna varabiliriz.
Yukarı Acara’nm geçmişinden kalan en iyi anıt Shalta44 kili­
Şu anda eski köyün olduğu yerde sadece tapmak harabeleri
sesidir. Bunun Acara’da arkeolojik incelemeye değer tek harabe
var. Bu tapmağın yakınında, Yukarı Acara’nm şimdiki reisi Şerif
olduğunu söylemek mümkündür. Görüldüğü kadarıyla, Kara­
Bey’in yeni evi bulunmaktadır. Nerededir köy? Bu soruma tam
deniz kıyısının geçmişteki çalkantılı yaşamı Yukarı Acara vadi­
bir cevap veren olmadı. Birileri, “Burada yaşayanlar son Hristi- sine pek dokunmamış.
yan piskoposla birlikte İmereti’ye taşındılar, giderken de kilise­
Acara’da arkeolojik amaçlı geziler yapan By. Bakradze’nin dü­
den kutsal ikonları da alıp götürdüler.” derken; diğerleri ise
şüncesine göre, Shalta kilisesi yapısı itibarı ile Gürcistan’da kilise
sıtmaya yol açan havası yüzünden ahalinin buradan kaçtığını
mimarisindeki gelişiminin en iyi dönemine yani 10. yüzyıla45 aittir.
iddia ediyor.
Kilisenin uzunluğu 25 adım, genişliği de 25 adımdır ve çatıya
İkinci iddia daha inandırıcıdır. Gerçekten de Shalta sıtmanın
kadar 4 sajen yüksekliğe sahiptir. Bütün bina içeriden ve dışarı­
görülebileceği bir yerdir. Burası, vadideki kayalıkların kovukla­
dan killi kireçtaşmdan kesik taşlarla kaplanmıştır. Kilisenin iç
rına yerleştirilmiş Acara evlerinin bulunduğu yerlere göre topo-
bölümü sıvanmış ve tamamen aziz freskleriyle donatılmıştır.
grafik üstünlüğe sahipken, yine de kimse daimi olarak buraya
yerleşmeye cesaret edemiyor. Şerif Bey de her yaz dağlara çeki­ Boyalar ve yazıtlar çoğu yerde korunmuş ancak tarihsel yazıt­
liyor, evini de bekçilere emanet ediyor. Buna karşın kışın burada lara hiçbir yerde rastlanmıyor. Kurtarılan resimlerde güzelliğin iz­
yaşamak yakınlarda bulunan diğer yerlere göre çok daha avan­ leri fark ediliyor. Batı yönündeki girişin kapı nişlerinde İsa,
tajlıdır. Çünkü burada don olayı olmuyor. Shalta köyü Karade­ Meryem Ana ve Vaftizci Yahya tasvir edilmiştir. Bunlar kilisenin en
niz seviyesinden 2.274 feet yüksekliktedir. Hulo’dan ise 1.117 iyi freskleridir. Kapılara resmedilmiş tasvirlerde Yunanca yazıtlar
feet daha alçakta bulunmaktadır. var. Tonozun derinliğinde, sunağın üstünde Hz. İsa devasa bir fi­
gürle tasvir edilmiştir. Hz. İsa elinde eski Gürcü alfabesiyle46 ya­
Bulunduğu yerin yüksekliğinin dışında Shalta vadisinin pa­
zılmış bir kitap tutmaktadır. Etrafında ise aynı nitelikteki yazıtlarla
ralel şekilde konumlanmış olması da iklimi üzerinde etkilidir.
Bu yüzden vadi kuzey ve güney rüzgârlarından korunuyor ve
(43) bofbb^cno
gün boyunca güneş ışınlarından bolca yararlanıyor. Hulo’da 27 (44) Burada ve diğer her yerde tapmağa ait çizimler Giorgi Kazbegi tarafından yapılmıştır.
ve 28 Mayıs’ta bulutsuz bir havada sıcaklık 15 °R’ye bile ulaş­ Bunları D. Bakradze “Acara ve Guria’da Arkeolojik Geziler” kitabının ekinde yayım­
lamıştır.
mamışken; burada 30 ve 31 Mayıs’ta sıcaklık 23 °R’ye kadar ula­ (45) D. Bakradze’nin ön raporu “Guria, Çürüksu ve Acara Araştırmalan.” Rusya İmpara­
şıyordu. Yukarıda söylenenlerden görüldüğü gibi iklim farkı torluğu Coğrafya Demeği Kafkasya Şubesi Bülteni, c.2,No:5 1874 yılı.
(46) Hutsuri diye bilinen eski Gürcü alfabesi. (R.A.)
Shalta’nın bitki örtüsünü önemli ölçüde etkiliyor.
44 Bir Rus Generalinin Günlükleri
Yukan Acara 4 5

dırmışlar ve vahşi yaratıklar gibi ormana kaçmışlar. Şerif Bey’in


bir çobanı kışın koyun sürüsünü kiliseye sokmuş, çok geçmeden
iki yüz kadar koyun telef olmuş, çobanın kendisi de boynunu
kırmış. Bütün bu ve buna benzer olayları halk, kutsal mekân­
lara yapılan hakarete karşılık İsa’nın öfkesi olarak açıklıyor.
Shalta’da buralı Bey’in evinde neredeyse bir hafta kaldık. Ev
sahibi bizi doğuya özgü konukseverlikle ağırladı. Evinin Avrupai
bir görünümü var. Ana bina dışarıdan sıvanmış, içerden de yağlı
boyayla boyanmıştır. Derenin kıyısında ve yeşilliklere gömülü
bir evdi bu.
İç dekorasyon, yarı Avrupai bir görünüm arz ediyor; sandal­
yeler ve masalar var. Evi bitirdiği zaman misafir odasını Avrupai
tarzda döşeyeceğini söylüyor ev sahibi. Büyük evin yanında iki
katlı, küçük bir konuk evi inşa edilmiş. Konuk evi, üst katta
Shalta
büyük pencereleriyle yarı Avrupai oda, alt katta ise tamamen As­
ya’ya özgü düzenlenmiş iki odadan ibarettir. Burada, avluda
azizlerin tasvirleri bulunmaktadır. Tavan, kesme taş sütunlar üze­
rine dayalı zarif kemerlerle oluşturulmuştur. Giriş güney yönün­ güzel bir değirmen kurulmuştur. Bir de buna bütün mobilya ve
den zarif bir şekilde işlenmiş kemer görünümüne sahiptir. Her iki değirmenin de Bey’in elinden çıktığını eklersek, ev sahibinin
yanda ek binaların harabeleri görülmektedir. çiftliğinin tüm ayrıntılarını büyük bir keyifle anlatmasının ne­
deni anlaşılır olacaktır.
Tüm kilise, eskiden çift duvarla çevriliymiş ve duvarların dı­
şında eski bina harabeleri görünüyor. Bu harabelerden biri, iki Şerif Bey 45 yaşında, ortalamadan daha uzun diyebileceğimiz
boyda, tipik Gürcü simasına sahip bir adam. Çok akıllı, hoş soh­
katlıdır; alt katta toprağın altındaki bölümde toprağa gömülü
bet, esprili ve kendini geliştirmiş biri. En önemlisi de elinden
vaziyette dört büyük küp saklanmıştır.
her iş geliyor. Kendi eliyle yaptığı, üzeri altın kakmalı ve gümüş
Alt kat şaraplann saklandığı mahzen, üst kat ise şarap damıt­
işlemeli bir kılıç gördük. Silahın tüm ayrıntıları Şerif Bey’in el­
mak için kullanılıyor olmalı. Kilise şimdi öyle bir harap durumda
lerinden çıkma. Bu yine bir şey değil, bakırdan küçük bir top
ki, yıkılması için duvardan bir taş çekip çıkarmak yeterlidir.
bile dökmüş Şerif Bey; oldukça temiz işçilikle ceviz ağacından
Hulo ve Shalta harabelerinin kutsallığına yerel halk güçlü bir birkaç güzel sandalye ve divan da yapmış. Dahası Şerif Bey aynı
şekilde inanmaktadır. Bu tapınakların mucizeleri üzerine çok zamanda iyi bir ressamdır. Evin neredeyse tüm duvarlarını onun
şey anlatılıyor. Evini kilise harabelerinin üzerine inşa eden Şerif yaptığı resimler süslüyor. İşte Şerif Bey’in dışarıdan bakınca öne
Bey’in babası Ahmet Paşa, üç gece üst üste korkunç kâbuslar çıkan özellikleri bunlardır.
gördüğü için evi bozup başka yere taşımayı düşünmüş. Shalta
Şerif Bey’in 13 çocuğu ve 3 karısı var. Çocuklarının eğitimine
kilisesi hakkında anlatılan bir olaya göre, birkaç yıl önce iki hoca özen gösteriyor ama hiçbir yerde öğretmen bulunmuyor ne
kiliseyi camiye çevirmeye kalkışmış. Ancak çok geçmeden çıl­ yazık ki. Şimdi öncelikle düşünülmesi gereken ortanca çocuk-
Yukarı Acara 4 7
4 6 |Bir Rus Generalinin Günlükleri

bahşetmiş; belgeler arasında,


ların geleceği, çünkü iki büyüğü artık kendi yolunu tutmuş.
tıpkı Gürcü kralları döne­
Bunlardan biri Ardahan’da hâlâ m üdür... Diğeri, hani bizim de
minde yapıldığı gibi çubuğa
tanıdığımız Murtaz Bey, yakın zamana kadar Hulo’da müdürlük
sarılmış çok eski bir belge
yapmaktaydı. Ancak daha sonra babasının isteği üzerine göre­
bulduk. Belge sararmış ve
vinden ayrıldı. Şerif Bey iyi bir Müslüman, Kuran’m özündeki
yıpranmış. Kronikası kalma­
anlamın peşinde... Bu yüzden fanatizmin ve din adamları sınıfı­
mış durumda. Ancak imza
nın düşmanıdır. Ancak bu durum, çocuklarına Müslümanlığı
gösteriyor ki, bunu Yuhanna
öğretmesine engel teşkil etmiyor. Çünkü Şerif Bey, “her insan,
Atabey’in adına Hulo ve
her şeyden önce Tanrı’yı ve kendi dinini bilm eli.” şeklindeki
Almes48 ahalisine Patrik Ge-
temel düşünceyi baz alıyor. Şerif Bey çocuklarına Kuran dışında
rasime Cakeli vermiş.
Fars dilini öğretiyor. Şimdilerdeyse onlara, Rusça, Gürcüce ve
müzik eğitimi aldırıyor. Çocuklar, iki ay önce, Ahaltsihe oku­ Batum’a gönderdiğimiz
lundan mezun bir Müslüman öğrencinin eğitmenliğinde Rus dili adamı beklerken 3 Haziran’a
derslerine başlamışlar. Artık Rusça okuyabiliyor, biraz da konu­ kadar Shalta’da kaldık. Bu
şabiliyorlar. Müzik dersini de bir Türk müzisyen veriyor. Bu süre zarfında etrafımızda her
Şerif Himşiaşvili
alanda oldukça başarılılar, ama özellikle çocukların gelişime gün çeşitli nedenlerle Bey’e
(1829-1892)
uygun olmayan müzik aletlerinin seçimi, bir de müzik dersi gelen Acaralı kalabalık grup­
veren redif üstadının tercihi, pek beğenilecek gibi değil. lar oldu. Bu gelenlerin hepsi sırayla teker teker Bey’e yaklaşıp el­
bisesinin ucunu öpüyor, elini alnına götürüp, geri çekiliyor ve
Orkestra iki klarnet ve bir kornodan47 oluşmaktadır. Bey, biz-
uygun bir mesafede durarak kendi sorununu dile getiriyordu. Bir
leri memnun etmek için ailesinin yazı geçirmek için gittiği Bako
yazar, “Bir halkı tanımak için, o halkın karakterini, değerlerini,
köyünden kendi orkestrasını getirtti. Genç müzisyenler bir hafta
boyunca günde iki kez kafa şişirecek derecede gürültülü konser zaaflarını öğrenmek için mahkemeye gitmeniz yeterlidir.” demiş.
verdiler bize. Ama çocukların bir günahı yok bunda; onlar ger­ Biz de buna, “Yukarı Acara’nm gelenek-göreneklerini tanımak için
birkaç hafta Şerif Bey’in evinde kalmanız yeterlidir.” sözlerini ek­
çekten çok yetenekli ve kültürlü...
lerdik. Yine bu harika insan hakkında konuşma fırsatımız olacak.
Bey’in kütüphanesi birkaç Türkçe ve bir Rusça kitaptan olu­
Şimdi Shalta’da bulunduğumuz günlerle ilgili birkaç söz söyle­
şuyor. Bu kitap Konstantin Ushinski’nin Rusça “Ana Dil” kita­
mek istiyoruz.
bıdır. Bey’in Gürcüce kitapları yok, çocuklar çok az Gürcüce
konuşuyorlar. “Çok tuhaf,” diyor Bey, “çocuklar kendi ataları­ Burada yaşayanların bize aktardıklarına göre, Shalta deresi­
nın dilini bilmiyorlar. Bu zamana kadar Ardahan’da annelerinin nin paralelinde, güneye doğru, Yukarı Acara’nm üç büyük top­
evinde yaşadıkları için böyle oldu,” diye de ekliyor. luluğunun yaşadığı Meretishevi49 vadisi bulunmaktadır. Bu
bizim için tam bir keşifti, çünkü bu vadi bizim 5 verst’lik hari­
Bey bize, içi fermanlar ve esnaf tezkeresiyle dolu kocaman
bir sandık gösterdi. Tüm bunları babasına ve dedesine Sultanlar
(48) Şimdiki Oktomberi köyü (Hulo kasabası) (R.S.)
(49) 83(5)0^)0116330
(47) Korno: Obua ailesinden üflemeli bir enstrüman.
48 Bir Rus Generalinin Günlükleri Yukarı Acara 4 9

tamızda tamamen es geçilmişti. Shalta deresinin sol kıyısını ğımsız olarak biz bu yolun düzene sokulmasından dolayı ev sa­
takip eden bu sırta ise yanlışlıkla İmerhevi denmiş. hibimize minnettarız.
Gezimiz bize, Meretishevi vadisinin uzunluk olarak Shalta Shalta’dan üç verst uzaklıkta tuğla renginde oldukça kalın bir
vadisinden aşağı kalmadığını, ama sadece ondan dar olduğunu kil tabakasına rastladık. Kilin yumuşak bir tütündendi bu tabaka.
gösterdi. Meretishevi deresi Çiruhi50 dağından (Arsiyan sırtında) Yürüdüğümüz yol boyunca düşsel desenler şeklinde karşımıza
çıkmaktadır. Her iki kıyısında 11 köy kurulmuş olup Portio51 çıkıyordu. Bölgedeki ahali bu kili hiçbir şekilde değerlendirmi­
köyünün altında Acara suyuna karışmaktadır. yor. Vadi gittikçe daralıyor, uçurumlar keskin bir şekilde dikleşi­
3 Haziran’da, sabah saat 8:15’de Shalta’dan çıktık, vadiden yor. Saat 9:45’de Kvatia köyünün dev pınarına vardık. Dinlenmek
yukarıya doğru yöneldik. Bizi konuksever ev sahibimiz berabe­ için burada durakladık. Bu yer Shalta’dan 970 feet yüksekte bu­
rindeki kafileyle bizzat uğurladı. Güzel bir sabahtı, gün içinde lunuyor. Ekibimiz atıştırmalık bir şeyler hazırlayana kadar ben
Kvatia’nm meşhur pınarını görmeye gittim. Pınar gerçekten
hava sıcak olacaktı belli ki.
m uhteşem ... Bir kayadan çıkmakta ve çok yüksek debisi var.
Shalta deresi vadisi Shalta Kilisesi’nin orada oldukça genişler.
Dakikada yaklaşık beş kova doldurur diyebilirim. Suyun sıcak­
Burada suyun hızı çok yüksek değildir. İçinde bol balık (alaba­
lığı ise 6 °R derece civarında. Yöre halkının dediğine göre, yazın
lık) var. Ancak biz doğuya doğru ilerledikçe dere yatağı daralı­
sıcak dönemlerinde suyu çok daha soğuk, kışın ise buhar çıkacak
yor ve komşu dağların etekleri daha dik bir şekilde iniyor.
kadar ılıktır. Halkı bu kadar şaşırtan bu olayın basit bir açıklaması
Shalta’dan çıkar çıkmaz yol yukarıya doğru yükseliyor ve çok
var, su, yıllık ortalama sıcaklığını koruyan toprak tabakasından
geçmeden, aşağıda bir yerlerde gürleyen derenin sesini zar zor
çıkmaktadır. Bu yüzden bu su yazın bize soğuk, kışın ise sıcakmış
duyuyoruz. Etrafımız orman. Sadece yer yer küçük mısır tarla­
gibi gelmektedir. Bu pmann sıcaklığı, bu yerin ortalama yıllık sı­
ları görünmektedir. İçinde ceviz, armut ve ulu kestane ağaçları­
caklığının en iyi göstergesidir.
nın da bulunduğu orman genelde meşeliktir. Tüm yol boyunca
Dinlenme yerinde meraklı büyük bir kalabalıkla karşılaştık.
gövdelerini sarmaşık, karayemiş ve güney florasına ait diğer tür­
İnsanlar sıra ile Şerif Bey’in yanma gidiyor, giysisinin eteğini
lerin sardığı meyve ağaçları görülüyor. Seyrek olarak çam ağa­
öpüyorlardı. Selamlaşma faslının ardından ev sahibimiz köylü­
cına da rastlıyoruz fakat her yerde meşenin hâkimiyeti göze
lerle sohbete koyuldu. Bu insanlar beylerine çok saygı duyu­
çarpmaktadır. Abastumani’den çıktıktan sonra ilk kez üzerin­
yorlar; her şeyde Bey’e mutlak itaat ediyorlardı. Ağırbaşlı adamın
den bir kağnının rahatça geçebileceği, oldukça iyi sayılabilecek
biri Bey’e, bir genç kızın baba evinden sevdiğine kaçtığını; başka
bir yola çıktık. Ev sahibimiz bunun kendi emeğinin bir ürünü
biriyle asla evlenmeyeceği konusunda haber gönderdiğini an­
olduğunu gururla belirtiyor, hatta bu yüzden hükümetin ağır
lattı. Burada ahlak normları oldukça katıdır. Hatta kadınlar ya­
eleştirisine hedef olmuş ve bu yararlı işe son vermek zorunda
bancı adamların gözüne bile görünemiyorlar; olay bu yüzden
kalmış. Her ne olursa olsun, her türlü politik bakış aşısından ba­
doğal olarak bizi çok şaşırttı. Tam da bu konu konuşulurken
genç kızın sevdiğinin babası geldi. Bu yaşlı adam, bütün bunla­
(50) Pıoft-gbo
(51) Shalta’yı Meretishevi’den ayıran sırt, deniz seviyesinden 3724 feet yüksekliğindedir. rın gerçek olduğunu onaylayıp, kızın şimdi kendi evinde yaşa­
Meretishevi köyleri şunlardır: Tsiahe (Tziahi-RS), Daçidzeebi (Darçidzeebi-RS.), Cim- dığını söyledi ve eliyle uzakta çalılıkların içinde oturan, beyaz
işauri (Cumuşauri-RS), Papaşvilebi, (Papoşvilebi-RS) Mahalakidzeebi, Matzkvalta,
Kobalta, Karapeti, Tuani (Dğvani-RŞ.) ve Kidzinidzeebi. çarşafa bürünmüş varlığı gösterdi. Bu kişi işte bu romanın kah-
5 0 |Bir Rus Generalinin Günlükleri
Yukarı Acara 51

ramam olan genç kızdı. Zavallı kız belli ki, Bey’in gelişini duy­
Yol, Kvatia Köyü’nden tekrar yukarıya doğru yöneliyor. Vadi
muş, korunma talebinde bulunmak için buraya gelmiş ancak
gittikçe daralıyor, su köpük bağlıyor, gürültüyle aşağıya doğru
Bey’in yanma gitmeye pek cesaret edememişti. Bu evliliğe evin
iniyor. Etrafımız orman. Burada meşeye rastlamıyoruz. Onun ye­
tek büyüğü olan, kızın erkek kardeşinin karşı çıktığı anlaşıldı.
rini huş ve çam ağaçları alıyor. Çok geçmeden Shalta deresinin
Şerif Bey bu sert kardeşi huzuruna çağırttı ve kız kardeşinin
sol kıyısında yer yer konumlanmış 20 evden oluşan Merle Köyü
mutluluğuna engel olmayacağına dair söz aldı. Genç adam
görünüyor. Köy, Shalta’dan 1.110 feet yukarıda bulunuyor. Bun­
Bey’in giysisinin eteğini öptü ve bir onay belirtisi olarak orada
dan sonraki yol Hihadziri Köyü’ne kadar tek düzedir. Sadece yer
müstakbel eniştesinin babasına sarıldı. Bey’in sayesinde bu olay
yer iniş-çıkışlara rastlıyoruz. Öğleden sonra saat tam l:0 0 ’de
da tatlıya bağlanmış oldu. Aksi takdirde bu iş kan dökülmeden
küçük bir ırmağın üstüne uzatılmış bozuk bir köprüden geçi­
halledilemezdi. yoruz. Bu küçük ırmak, Shalta deresine sağdan dökülmektedir.
Bu durum oldukça dikkatimi çekti ve Bey’e sıkça bu tip so­ Bu küçük ırmağın suladığı vadi ve burada kurulan 10 hanelik
runları çözmek zorunda kalıp kalmadığını sordum. “Son za­ köy, “Puşrukauli” olarak adlandırılıyor. 50 dakika sonra artık
manlarda oldukça sık... Halk çok değişti, eski geleneklere artık Hihadziri Köyü’ndeki Shalta deresi üzerine kurulmuş köprü­
uymuyorlar,” diye yanıtladı Bey. Acara’da “nihilizm” diye geçir­ deydik. Burası Karadeniz seviyesinden 3.694 feet yükseklikte­
dim içimden. dir. Shalta’dan Hihadziri’ye kadar menzil 15 verst olmalı.
Bu arada burada neredeyse gözlerimizin önünde gerçekleşen Hihadziri köyünde 20 hane bulunmaktadır. Burada Shalta de­
başka bir olayı da anlatabiliriz. Bir genç adam tarlada çalışan bir resi belirgin bir eğime sahiptir. Akarsu adeta oyuğun kenarlarını
kadına sözle takılmak iste­ dağıtıp oradan öyle çıkmaktadır. Arsiyan ana sırtından teras şek­
miş. Buna karşılık kadın, linde inen oyuğun geniş tabanı köyün yarım verst üstünden net
gözü kara delikanlıya haka­ bir şekilde görünüyor. Bu teraslarda ekilebilir araziler bulunu­
retlerde bulunmuş, genç yor. Buraya Sukuana52, Aşağı Thilvana, Yukarı Thilvana, Mansui53
adam da ona tüfeğin dipçiği ve Bako köyleri yerleşmiş vaziyettedir. Bu köylerin kapladığı alan
ile vurmuş. O zaman da bu her yönden yüksek dağlarla kapatılmıştır. İçinde yaklaşık 12 ha­
kahraman kadın davetsiz nenin bulunduğu Bako köyü diğerlerinden daha yüksekte bu­
misafirin kemerinden han­ lunuyor; Bako Hihadziri’den 1.330 feet, Shalta köyünden de
çerini kapıp, delikanlıya bir­ yaklaşık 3.000 feet daha yüksekte bulunuyor.
kaç ölümcül darbe indirmiş. 3 Haziran’da, öğleden sonra saat 3:0 0 ’te, Shalta deresinin üst
Yaralı adam kendisini bir bölümüne kurulmuş olan Bako köyüne vardık. Burada Şerif
kadının yaraladığını itiraf Bey’in kır evinde kaldık. Ev harika bir düzlükte tek başına du­
etmeye cesaret edememiş. ruyor. Bey’in bu kır evine Koçak diyorlar. Bey burada ilkbahar ve
Zaten bu yörede öç alma sı­ sonbaharda hayvanları otlaklara getirip götürürken birkaç gün
radan bir olay olduğu için kalmaktaymış.
Nuri Himşiaşvili, Cemal Himşiaşvili, tüm bunları kanlısının üze-
Isa Himşiaşvili, 1881 rine atmış. (52) Skvana (R.S.)
(53) Mumsuyu olmalı, şimdiki Mtisubani (Hulo kasabası) (R.S.)
Yukarı Acara 53
52 Bir Rus Generalinin Günlükleri

Bako köyünün çevresi Ğorcomi köyüne benziyor; yine öyle


terasımsı araziler, derin dik oyuklar var. Bu oyuğun her yanın­
dan akıp gelen sular Shalta deresini oluşturuyor. Bu derenin tam
doğusunda sarp Hirhati dağı yükseliyor. Ardahan’dan ve Ahalt-
sihe’den Batum’a giden büyük kervan yollan Bako köyünün için­
den geçiyor. Bu yollardan biri Hirhati dağını kuzeyden diğeri de
güneyden dolanmaktadır.
Hirhati dağı deniz seviyesinden 8.534 feet yükseklikte ve ara
katmanlı yumuşak kumtaşmdan oluşuyor. Yağmurun ve diğer
atmosferik olayların asırlar boyu etkisi sonucunda dağın batı ya­
macı tamamen çıplak hale gelmiş. Dağın bu kayalık yüzeyinde
parlak kırmızıdan kül rengine kadar değişik renklere rastlanı­
yor. Dağın ortasından tam batıya doğru sert kumtaşmdan bir pa­
yanda ayrılmakta; bu kol ana sırta dar boğazla bağlanıp
insanoğlunun üzerinde duvarlar ve kuleler yapmayı başarabil­ Hihani Dağı
diği büyük doğal bir kaleyi oluşturmaktadır. Bu yapı Hirhati Ka­ Foto Zurab Surmanidze, 1980 yılı
lesi adıyla biliniyor. Kale orman şeridi hattı hizasında bulunuyor.
Yüksekliği deniz seviyesinden yaklaşık 6.500 feet. Yapı, 4 kule­ Söylenceye göre Hirhati kalesini Kraliçe Tamara, Timur-
den oluşmakta, adeta sarp kayalıkların üzerinde asılı vaziyette lenk’in işgalinden önce yaptırmış. Bunu bize aktaran Acaralı,
olup Bako köyünün 2.300 feet üstünde bulunmaktadır. Bu ku­ “Bu kalede kraliçeyi kuşatma altına almışlar, fakat uzun bir
leleri inşa etmek neyine gerekti insanoğlunun, anlaşılamıyor. İki zaman direnmiş kraliçe. Dağın altından Zarzma’ya kadar yol ka­
kule yükseltilmiş burunlarda yalın halde duruyor, diğer ikisi de zıttırmış ve oraya dua etmeye gidiyormuş.” diye anlattı.
birbiriyle yüksekliği 2 arşın54, kalınlığı ise 2 feet olan bir çift du­ Timurlenk bunu bir keşişten öğrenmiş ve kraliçeye Zarz-
varla bağlantı halindedir. Duvarlar arasında beş ev kalıntısı ve ma’da pusu kurmuş. Bir cumartesi günü kraliçe akşam ayinine
taşla örülmüş derin bir su haznesi günümüze kadar ulaşmıştır. giderken, düşman askerinin saldırısına uğramış. Başka çıkış yolu
Harabelerin birinde, Shalta’daki ile aynı boyutlarda, tamamen bulamayan Kraliçe Tamara zehir içmiş. Bu anlatılan olaydaki
sağlam dört büyük küp bulduk. Belli ki, bu ulaşılamaz kaleye kronolojik hataya rağmen, Acara geçmişi üzerinde popüler bel­
sığındıkları zaman bu küpleri ve su haznesini yağmur suyunu leği göstermesi açısından bu söylence dikkate değerdir. Hirhati
biriktirmek amacıyla kullanmışlar. adı bir başka olayla da ilintilidir. Şerif Bey’in dedesi Selim Paşa
meğer Sultan’m zulmünden bu kalede korumuş kendini ve hatta
Kaleye doğru inanılmaz derecede bozuk ve dik bir patika çık­
söylediklerine göre, çok sevdiği atını da bu kaleye, yanma ge­
maktadır. Yukarı Acara manzarasını yüksekten görebilmek için
tirmiş.
zaman zaman tırmanarak da olsa patikayı çıktık.
Kale duvarlarından görülen çevrenin muhteşem manzarasıyla
mest olduk. Arsiyan sırtı meridyen boyunca uzanmaktadır; bu
(54) 1 Arşın: 71 cm.
54 Bir Rus Generalinin Günlükleri
Yukarı Acara 55

sırtta, bulunduğumuz yerden güneye doğru, Arsiyan dağının kör


sonra eski harabelerden birinin üzerinde durduğumuz sonucuna
zirvesi yükselmektedir. Burada, neredeyse yanıbaşımızda, Çiruh
varıyoruz. Arazi yüzeyine ve içine gömülmüş düzgün kesik taş­
dağının keskin konisi kule gibi yükselip Şavşat ve Karçkal dağ­
lar bize By. Bayern tarafından Mtsheta’da55 gerçekleştirilen kazı­
ları merkezden dışa doğru yöneliyor. Hemen batıya doğru Shalta
ları hatırlatmaktadır. Yakınlarda bir yerde kaldırım taşları ile
vadisi kıvrılarak gitmektedir. Bako’dan Hihadziri’ye kadar tüm
kaplanmış dolmene benzer dikdörtgen bir çukur buluyoruz.
köyler işte bu alana kurulmuştur. Kuzeybatıya doğru Yukarı
Acara dağları yükseliyor. Uzakta da bizim Guria sınırında yükse­ Bölgenin Hristiyanlık dönemi öncesine ait bir kalıntı olmalı bu...
len dağlann karla kaplı zirveleri bütün beyazlığıyla görünmekte­ Yukarı Acara tarihi eser kalıntıları bakımından pek zengin
dir. Çevremizdeki yaklaşık 150 verst’lik menzili görebiliyoruz. sayılmaz. Bu yüzden küçük bir Hristiyan kilisesi harabelerinden
Bütün bu alanlar çatlaklar ve dev konilerle kaplanmıştır. Kale söz etmek istiyoruz. Bu harabeler Kalota köyü ve Hihadziri köyü
bitki örtüsü açısından oldukça fakirdir. Kalenin içini dolduran arasında kalan, Vardis Tsihe56 Kulesi yakınında, küçük bir va­
dökülmüş taşlar arasında iki-üç eğrilmiş bodur çam, eğrelti otu dide bulunuyor.
ve yaban Kafkas orman gülü çalılıkları görülmekte. Bize burada Şerif Bey’in kır evinde hafta boyunca kaldık. Onun evinin
kara keçilere ve ayılara rastlayabileceğimizi söylüyorlar. Ancak önünde güzel bir düzlükte kurulmuş Kürt çadırındaydık. Acara
hiçbir canlı izine rastlamadık. Sadece uzaktan Hirhati’nin batı beyi bizim rahat etmemiz için çabalıyordu. Sıklıkla civarda yü­
yamacı gibi ulaşılmaz yerlerde yaşayan Kafkas dağ tavuğunun rüyüşe çıkıyor; ülkedeki günlük yaşam biçimlerine tanık olu­
ötüşü duyuluyordu. yor, şarkılar dinliyor, danslar seyrediyor, tüfek atışlarını ve cirit
Geri dönerken Hirhati dağının dibindeki, Alp gölünü ziya­ oyunlarını izliyorduk. Ev sahibimizin çocuklarının icra ettiği
ret ettik. Bu göl Shalta deresinin sağ kaynağını besleyen üç göl­ konseri dinliyorduk her gün. Tüm boş zamanlarımızı bunlarla
den biridir. Yaklaşık 200 adım çapında ve Alp göllerine özgü geçiriyorduk. Şerif Bey ve oğlu Murtaz Bey bir an olsun bizi yal­
tüm özellikleriyle öne çıkmaktadır. Tamamen kristal şeffaflığında nız bırakmıyorlardı. Bu ülke hakkında yeterince izlenim elde
soğuk ve berrak olan bu su, taşlı zemininde parıldamaktadır. etmiş bulunuyorum. Kısaca bunları burada aktarmak istiyorum.
İçinde, yosun ve sazlık yok hiçbir şekilde, bol balık (alabalık)
Acara, Yukarı ve Aşağı Acara olmak üzere ikiye ayrılıyor. Yu­
var.
karı Acara temelde beş vadiden oluşuyor. Bunlar; Hulo, Gor-
Şimdi de Bako’nun diğer önemli değerlerinden biri olan bu­ comi, Beğleti, Shalta, Meretishevi ve Cvani57 vadileridir. Cvani
zullu mağaralarından söz etmeliyiz. Şerif Bey’in evinin yakınında vadisi hariç bütün vadiler, Arsiyan sıradağlarının kollarından
üzeri taş yığınları ile örtülü kumlu kireçtaşmdan oluşan kayalı­ oluşmaktadır ve aynı özelliklere sahiptirler.
ğın içinde her daim buz bulunan mağaralar bulunmaktadır. Bu­
Acara-Guria ana sırtından Sönümlü dağının olduğu yerde
radaki buzlar sadece kışın erimektedir. Burada mucize olarak
dağ çatal gibi ayrılıyor. Bu çatal Kvabliani deresi ve Acara ara­
görülen bu doğa oyununu, mağara çatlaklarındaki suyun güçlü
sında doruk hattı çizgisini oluşturuyor. Bu dağ çatalı yaklaşık 5
bir şekilde buharlaşması ile açıklayabiliriz.
verst kadar güneye doğru yöneldikten sonra keskin bir şekilde
Bako civarında, eski bir mezarlıkta taş yığınlarının yanında,
uzunluğu 3.5; genişliği 2.5; kalınlığı 0.5 feet olan taştan yapılmış
(55) 9 e 6oOT*
büyük bir haç gördük. Yakınlarında yaptığımız incelemelerden (56) 3 ó(óepoü-3 b 3 : Gül Kalesi
(57) 3 3 ¿ 6 o
5 6 |Bir Rus Generalinin Günlükleri Yukarı Acara 57

doğuya doğru dönmekte, en son Mrgvalmindori’nin çevresini olan pınarlar ve derelerle besleniyorlar. Geniş tabanlı oyuk bir
dolanıp güneydoğuya doğru Yalnızçam diye adlandırılan Şavşat şekle sahip bu yerler vadilerin başlangıç yerleridir. Buralar tarım
sınırına uzanmaktadır. Yerel halkın değişik isimlerle tanıdığı ve hayvancılık için elverişli alanlardır. Bu alanlarda tıpkı Ğor-
Şavşat’ın kuzeydoğu köşesinde dikili kocaman dağa benzer ola­ comi ve Bako’da olduğu gibi yerleşim yerleri ayrı ayrı yerleşke-
rak bu sırtı Vahuşti, “Arsiyan” ismiyle anıyor. Arsiyan sırtı kendi ler halindedir. Su boldur. Her taraftan akan onlarca kaynak suyu
uzunluğu boyunca aynı özellikleri taşımaktadır. Bu sırtın geniş ortak bir nehir yatağına doğru gürültülü bir akarsuya dönüşüp
tepesi düz şerit halinde uzanmış olup Alplere özgü zengin düz­ oyukların kenarlarından birbirini aşarak geçmektedir. Akarsu­
lüklerle kaplıdır. Bu düz yayla şeridinde Hirhati, Çiruhi, Ken- yun orta bölümü burada başlamaktadır. Bu yer batıya doğru ol­
cauri ve Arsiyan zirvelerinin keskin ana hatları yükseliyor. Bu dukça eğimlidir. Buradaki kaya oluşumları çıplaktır ve vadi
zirvelerden Kencauri ve Arsiyan volkanik kökenli oluğuna dair keskin bir şekilde daralmaktadır. Köpük kaplı ırmak, vadinin
belirgin izler taşıyor, Arsiyan dağı da sönmüş bir volkanın tüm tabanında taştan taşa atlayıp gitmektedir.
özelliklerini taşıyor. Bu Alplere özgü mera şeridinin Karade­ Akarsuyun orta bölümünün başlangıcından itibaren ülkenin
niz’den ortalama yüksekliği 8.000 feet’dir. Burası ilkbahardan doğası keskin bir şekilde değişiyor; Arsiyan’ın yayvan sırtında
sonbaharın başına dek çok sayıda sürünün yayıldığı çok geniş artık ormanâ rastlanmıyor. Burada daha çok Alpler düzlük şeri­
bir meradır.
dine has karakteristik bitkilere rastlanmaktadır. 6.200 feet yük­
Kürtler hayvanlan sadece Acara, Şavşat, Posof ve Ardahan’dan sekliğinde ise çamlık başlıyor. Yukarı Acara’da bu ormana sadece
değil, Kahaberi ve Batum civarından da getiriyorlar. Burada akarsuyun üst kesimlerinde rastlanır. Ancak burada da tam bir
6.200 feet yükseklikte çamlık başlıyor. Bu yükseklikten Arsiyan iğne yapraklı orman şeklini almıyor. Çok geçmeden orta kuşağa
yamaçları batıya doğru alçalıyor, burada çok sayıda payanda ve ait karakteristik ağaç türleri beliriyor; kayın, huş, kızılağaç ve
birkaç teras oluşturuyor. Bu oluşumlar sırt zirvelerinden uzak­ meşe, meyvelerden ise armut ve elma var; 5.500 feet yüksekli­
laştıkça Acara vadisine daha dik bir şekilde iniyorlar. Sırtın bu
ğine kadar ceviz ve kestane ağaçlarına, az aşağıda ise üzüme rast­
orografik58 yapısı vadilerin ve ırmakların karakterini belirliyor.
lıyoruz.
Türkiye Gürcistanı’nın tamamında olduğu gibi Acara’daki
Burada zeytin yetişmiyor. Bu bitkinin fidanlan Shalta’da, Şerif
akarsuların da belirli bir isimleri yok. Bu akarsular isimlerini
Bey’in bahçesinde tamamen kurumuş. Tüm bunlardan anlaşıla­
birkaç köyden ya da herhangi bir nesneden alabiliyorlar. Bu ne­
cağı gibi, Acara doğası bitki örtüsü açısından çok zengin...
denle bir derenin burada birden fazla ismi var. Aynı şeyleri vadi­
Ancak yerin topografik bakımdan özgün oluşu insanların ev
ler için de söylemek mümkün. Burada Çoruh, Lazistan akarsuları
kurmasına pek imkân vermiyor. Dağın dik yamaçları, içinde sey­
ve vadileri bu kuralın dışında olup yeri geldiğinde bunlara deği­
rek de olsa işlemek için elverişli küçük alanların bulunduğu or­
neceğiz. Bizim burada yaptığımız isimlendirmeler keyfidir. Biz
manlarla kaplıdır. Bu ekilebilir arazilerin yakınma, hani bazen
akarsulara ve vadilere ana yapıların isimlerini verdik.
insanın yaya gezerken bile zorlanabileceği bu yerlere Acara ev­
Yukarı Acara’nm tüm akarsu ve vadileri aynı karakterdedir.
leri iliştirilmiştir.
Akarsular sırtlardan daha az eğimli yamaçlara doğru akmakta
Arsiyan sırtının ve Yukarı Acara vadilerinin karakteri, ula­
(58) Orografi: Dağlan inceleyen, oluşumlannı ve özelliklerini araştıran bilim. şım imkânlarım belirlediği gibi yolların karakterini de belirle-
Yukarı Acara 5 9
58 Bir Rus Generalinin Günlükleri

bıraktı. Ancak bu kez de halk memnun kalmadı ve son zaman­


mekte. Alplere özgü bu çimenlik şeritte her yönden gidiş-geliş,
larda yolların durumu iyice kötüleşti.
yol olmaksızın da mümkün iken; vadide sadece akarsu boyunca
hareket etmek mümkündür. Yollar sadece yayalar ve yük hay­ Shalta vadisinden her yıl Batum’a doğru yaklaşık 2.000 adet
vanları için elverişli olup bazı yerlerde de hem yayaların hem de yük geçmektedir. Batum’dan sınır binasına kadar bir batman
yük hayvanlarının geçmesine uygun değildir. Bu yüzden teker­ (18 Girvanka) yük aktarmak 30 kapik etmektedir. Poti-Tiflis
lekli araçlar üzerine konuşmak bile gereksiz. Hem yaz hem de demiryolunun ulaşım üzerinde hissedilir derecede etkisi oldu.
kış mevsimleri için en kullanışlı olanı ise tsiga59 dedikleri küçük Dediklerine göre iki yıl öncesine kadar kirayla daha çok yük
kızaklardır. Bu teçhizat kışları dağdan saman indirmek için kul­ götürüyorlarmış. Gelecekte Batum-Kars şose yolunun açılma­
lanılıyor; buradakiler, “tsiga” denen bu kızaklara büyük mik­ sıyla birlikte bu yolla ulaşımın gittikçe azalacağını düşünü­
tarda saman yüklüyor ve onları koşum hayvanlarının yardımı yorlar.
olmaksızın, sadece bir sürücü yardımıyla kışlaklara kadar indi­ Shalta yolundan sonra en iyi yollar Büyük Acara ve Beğleti
riyorlar. vadilerinden geçmektedir. Bu son yol üzerinden 1829 yılında
Kış mevsiminde Arsiyan ve Guria sırt geçitleri ve yolları ge­ General Sacken’in askeri birliği geçti. Son olarak, en kuzeyde
çilemez yollardır. Bu durumda yöre halkı thilamuri60 denilen he­ bulunan ve şu an üzerinde yolculuk ettiğimiz Dertsel yolu di­
dikleri kullanıyor. Bu ilkel araç, bir feet çapındaki yay şekli ğerlerinden çok daha kötü durumdadır.
verilmiş ceviz dalma bükülmüş kalın ipler geçirilmek suretiyle Tüm bu yollar Ahaltsihe’ye gidiyor. Guria ile asgari düzeyde
yapılmıştır. bile olsa gidiş-geliş bağlantısı bulunmuyor. Acara-Guria yüksek
Yukarı Acara’nın ana yolları Batum’dan Keda’ya doğru devam sırt geçitleri sonbaharın başlangıcından ilkbahara kadar kapa­
ediyor; sonrasında Çvani, Büyük Acara ve Shalta vadilerine doğru nıyor. Yazla birlikte ulaşım Sönümlü ve Taginauri62 dağları üze­
ayrılıyor. rinden sağlanmaktadır.

Bu yolların hepsi bizi Rusya sınırına götürüyor. Bu yollardan Zorluğuna rağmen Guria’ya ulaşımın Yukarı Acara ve Guria
en iyi olanı yine Shalta ve Bako üzerinden Posof karantinasına61 için önemi büyüktür. Çünkü Çvani ve Ğorcomi vadisi halkı için
doğru yönelmektedir. Bu yol bizim arşivlerimizdeki doküman­ bu yol, hayvanlarını ve süt ürünlerini Ozurgeti’de satabildikleri
larda Güney Acara yolu ismiyle anılmıştır. Yolun en iyi bölümü tek yoldur. Bu şehir de Yukarı Acara’ya, kendi çapında köy ha­
(Shalta’dan geçite kadar) Şerif Bey’in emri ile yapılmıştır. Şerif yatı için gerekli olan küçük eşyaları sağlıyor.
Bey bölge ekonomisi için yolların önemini çok iyi biliyor, bu Yukarı Acara’nın toprak verimliliği şu verilerle karakterize
yüzden de Yukarı Acara yollarını geliştirme fikrini tasarladı. edilebilir: Mısır ortalama bire yirmi-otuz, bazen elli ya da daha
Fakat Türkiye hükümeti, stratejik nedenlerden olsa gerek, Şerif fazla; buğday ise bire on vermektedir. Bu nedenlerle ve işlenebi­
Bey’e çalışmalarını sürdürme iznini vermedi. Sağduyulu Bey hü­ lir topraklarının az olmasından dolayı yerli halk neredeyse sa­
kümette bir hoşnutsuzluk yaratmamak için çalışmalarını yarıda dece mısır ekmektedir. Buğday az miktarda ekiliyor. Bu ürünlerle
burada ticaret yapılmıyor.
(59) goö*
(60) cnbo(^)0>3“36)o (62) Taginuri olmalı (R.S.)
(61) Karantina: Önüne san bayrak asılan sınır veya liman binası.
60 Bir Rus Generalinin Günlükleri
Yukarı Acara 61

Burada bolca meyve var. Özellikle de elma ve armut çok.


karışımıdır. Yukarı Acara’da atların toplam sayısı, her evde bir
Üzüm ve erik ise azdır. Ceviz ve bilhassa kestane ağaçları ırma­
atın var olduğunu kabul edersek 2.000’i geçmez.
ğın orta kesimi boyunca bolca bulunmakta, ormanda ise yabani
Arıcılık öteden beri Acara’nm zenginliğini oluşturuyorken,
olarak yetişmektedir. Buradaki meyvenin bereketi ile ilgili bize
şimdi önemsiz derecede yapılıyor. Bu duruma arıcılığa getirilen
çarpıcı bir örnek aktardılar. Cibadzeebi63 köyünde yaşayan Sü­
aşırı vergiler neden olmuş daha ziyade... Hiçbir yerde arı kovanı
leyman Bayraktaroğlu’nun yılda 200 put64 meyve veren armut
görmedim. Söylediklerine göre halk, öşür vergisinden kurtul­
ağacına sahip olduğunu söylediler bana.
mak için kovanlarını sık ormanda saklıyormuş. Bal neredeyse
Burada Ozurgeti, Ahaltsihe, Ardahan ve hatta Aleksandre-
her evde var ancak bununla ticaret yapmıyorlar.
pol’den65 bile görece daha az meyve ticareti yapıyorlar. Birkaç yıl
önce Ahaltsiheli Ermeniler Acara’ya gelip üzüm satın alıyor ve bu­ Burası, değil Avrupa’nın, kendi komşusu Rusya’nın bile hak­
rada şarap yapıyorlarmış. Fakat pek kazanç getirmediği için olsa kında neredeyse hiçbir şey bilmediği bir ülkedir.
gerek artık bu işi sürdürmüyorlar. Acara halkı da bir o kadar enteresandır.68
Kültür bitkilerinden sadece tütün, o da Aşağı Acara’da olmak Son terastan Ğorcomi köyüne inerken büyükbaş hayvan sü­
üzere, ekiliyor. Burada ekilen tütün orta kalitede olup kötü Sam­ rüsü gördük. Sürünüit çobanlığını küçük erkek çocukları yapı­
sun tütününü andırıyor. Tüketim vergisi konulması nedeniyle yordu, onların bağırış çağırışları bize kadar ulaşıyordu. Bu benim
tütün ekimi gittikçe azalıyor. oldukça dikkatimi çekti. Acaralılan ilk kez görüyordum, “Acaba
Hayvancılık Yukarı Acara’da özellikle de Ğorcomi ve Nağor- kendi aralarında Türkçe mi konuşuyorlar? Yoksa Acara’da Gür­
evi66 köylerinde olmak üzere Bako’da, Hihadziri’de ve Thilva- cistan’ın izleri silindi m i?” diye kendi kendime sordum. Nihayet
na’da67 oldukça gelişmiştir. Hayvanlar genelde süt verenlerden yakınlarına gittik ve adeta büyülendik! Çocuklar kendi arala­
oluşuyor, ancak bu alanda sadece Guria’ya sınır olan birkaç rında Gürcüce küfürleşiyorlardı! Bu vahşi dağ çocukları, kerva­
köyde iyi kazanç sağlanmaktadır. Ardahan’a bitişik olan yerler nımızı görür görmez bağrışmalarını kestiler ve bizi görmek için
de, Ardahan düzlüklerindeki göçebe Kürtlerin büyük rekabe­ yola doğru koşarak geldiler. Durduk... Etrafımızı 12-15 çocuk
tine maruz kalıyor. Bu nedenle Shalta vadisinde hayvancılık ve birkaç yetişkin sardı. Ne güzel yüzleri vardı öyle! Öyle al ya­
Chvani ya da Ğorcomi vadilerindekine göre daha az gelişmiştir. naklı ve güzeller ki, üzerlerindeki eski püskü giysileri çıkarsanız
Hayvan sayısı hakkında ise ancak bu alanda elde edilen gelir­
lere bakarak fikir yürütebiliriz. Koyunculuk gelişmemiştir. Bir (68) Acara'ya bakışımıza örnek olarak “Batum Üzerine Notlar” makalesini gösterebiliriz. Bu
tek Bey’in 800 baş koyunu var; diğerlerinin onlarca... Burada makaleye Rusya Coğrafya Topluluğu Kafkasya Bölümü bülteninde yer yerilmiştir.
(1875 yılı No:3) Bu makalede Aşağı Acara’da savaş toplan yapıldığı (?); tüm Lazistan
yük havyanı olarak sadece at bulunuyor. Acara’da yerli at cinsi sancağmda yaşayanlann giyim kuşamıyla Çerkeslere ve Gürcülere benzediği (?) ve de
yoktur. Burada yaygın olan cinsler daha çok kırma, Kürt atı cinsi aralannda (herkesin) Gürcüce konuştuğu yazılıdır.
Bu notlar “Notice sur Batoum" broşürünün kötü bir çevirisidir. Bunları bilinmeyen
bir yazar, bundan on beş yıl önce yazmış. Ondan beri bu bilgiler, Tiflis’teki yayınlarda
değişik tür ve başlık altında periyodik olarak tekrarlanıyor. “Notice sur Batoum”
(63) Cabnidzeler olmalı (R.S.)
broşürü ilk kez Rusça olarak “Lazistan Üzerine Değerlendirmeler” başlığı ile yayım­
(64) 16,3 kiloluk bir Rus ağırlık ölçüsüdür.
(65) Gümrü şehrinin bir dönem kullanılan ismi. landı. Burada By Morentsi’nin 1876 yılı Kafkasya takvimindeki “Lazistan Üzerine Bir
Değerlendirme” başlıklı notlan da eklenmişti. Bay Bakradze de Bilimler Akademisine
(66) Nağvarevi olmalı-(R.S.)
sunduğu ayrıntılı raporu “Çürük-Su, Acara ve Guria” (el yazısı) da bu broşürü kaynak
(67) oobocn3i>66
olarak göstermiştir.
Yukarı Acara 6 3
62 Bir Rus Generalinin Günlükleri

Bunun nedenlerinden biri de kuşkusuz Türk dilinin kolaylığı­


onları soyluların salonlarında büyümüş çocuklar sanırdınız. Gu-
dır... Şimdi Acara’da Gürcüce okuma-yazma bilenlerin sayısı,
rialılara özgü memleketimin insan tipini hemen tanıdım. Yolu­
beylerin aileleri de dahil olmak üzere parmakla sayılacak kadar
muza devam ettik. Köy neredeyse boş, insanlar az. İş zamanıdır
azdır. Ancak Türkçe okuma-yazma bilen de çok değil. Bilgi kay­
şimdi. Buna karşın bize rastlayan herkes yapılı, düzgün fiziğe
nağı olan okullar Türkiye Gürcistan’ında hiç yok. Medresede ise
sahip ve güzel. Hulo’da, dışardan gelme Ermenileri ve Türkleri
sadece mekanik olarak Kuran’ı ve Müslümanlık disiplini öğre­
gördük. Ancak onlar Acaralılardan tamamen farklıydılar. İşte bir
tiyorlar. Hatta biz okuma yazma bilmeyen Türk müdürler ve su­
Acaralı adamın tipi: uzun boy, düzgün yüz hatları, kartalınası
baylar da gördük.
burun, gururlu bakışlar, başa ustaca sarılmış başlıktan sarkan
uzun sık saçlar... Kadınları ise yakından hiç görmedim. Acaralmm manevi nitelikleri, Müslümanlığın ibadet ve dog­
malarının ezberlenmesi, insanlardaki gözüpeklilik ve Bey’in eski
Acara tamamen Kartveli (Gürcü) soyundan gelen halktan
soyuna karşı körü körüne sadakat karşısında değişip tükene­
oluşmaktadır. Belki Hulo’da bir-iki Ermeni ve Rum’a rastlarsı­
cektir. Acaralıların askeri hizhıete girmeleri için her şeyleri el­
nız, o kadar... Onlar da tüccarlardır. Burada Guria’ya özgü giy­
verişlidir. Acaralılar mükemmel yürüyüşçüdürler, ayrıca her
siler giyiyorlar. İnanç bakımından Acaralılar oldukça sıkı
daim tepeden tırnağa silahlıdırlar. En sevdikleri etkinlik bir he­
Müslümandır. Evde her­
defe ateş etmektir. Bu niteliklerinin yanında halk çok içe kapa­
kes Gürcüce konuşuyor,
nık ve kederlidir; nedense herkes öksüze benziyor. Hiçbir yerde
ancak yetişkinler Türkçe
herhangi bir dans ya da eğlenceye rastlamadığımız gibi şarkı da
de biliyor. Türk dili son
işitmedik. Bu açıdan Acaralılar ve onların kardeşleri olan Kart-
yıllarda fark edilir bir ge­
veller (Gürcüler) arasında büyük farklar var; Acara’da herhangi
lişim gösteriyor.
bir ulusal çalgı aleti de yok. Acaralılar ticarete ve endüstriye çok
Dediklerine göre, on
az eğilim gösteriyorlar. Burada yine de Rum, Ermeni ve Yahudi
beş yıl öncesine kadar,
tüccarlar az ise bu durumu, buralıların başkalarının mülküne
dönemin ve halkın gele­
yeterince saygı göstermemeleri ile açıklıyorlar.
nek sürdürücüleri olan
yaşlılar, kadınlar ve ço­ Acaralıların ev içi yaşantıları dağlık Kafkas halklarmınki ile
cuklar Türk dilini hiç bil­ aynıdır. Ataerkil yaşam biçimi, yaşlılara saygı, dogma haline gel­
miyorlarmış; şimdi yarım miş konukseverlik, ihtiyatlı olma, bilgiye duyulan büyük ilgi ve
yamalak da olsa kadınlar -Transkafkasya’da ender görülen- çalışkanlık. Yukarı Acara halkı
da biliyor. Eğer Türk oto­ gün boyunca çalışıyor. Evin dışındaki tüm işleri erkek yapıyor.
ritesinin Acara’daki 30 Buna karşılık ev içindeki tüm işleri evin hanımı çeviriyor. Kadın
yıllık “fiili” iktidarını göz adeta eve zincirlenmiş gibidir. Dışarıda çalışmaya sadece az nü­
önüne alırsak Türk dilinin fuslu ailelerin kadınları çıkıyor. Ev dışında çalışma ilkbaharda
böylesine yayılmasına şa­ sürüler yaylaya çıkarıldığında başlıyor. Bu zamandan itibaren ev
şırmamak mümkün değil. hanımı bir ya da iki erkeğin eşliğinde yayladadır artık.
Tipik Acaralı
64 Bir Rus Generalinin Günlükleri
Yukarı Acara |65

Ev hanımları yaz boyunca oradan oraya gide gele süt ürün­


en etkin üyesi olan Ahmet Paşa, Acara’da Türk devlet yetkileri­
lerini hazırlıyor. Çocuklar zaten büyür büyümez çobanlık yap­ nin ilk uygulayıcısı idi.
maya başlıyorlar. Orman yaşamı ve yalnızlık genç çobanların
Sultanın lütfü ile gönlü çelinmiş olan bu Paşa, adeta Türkiye
ruhsal gelişimini olumsuz yönde etkiliyor.
Gürcistam’mn efendisi olarak bu yerlere ilk vergileri getirdi.
Yukarı Acara’da halkın sağlık durumunun mükemmel oldu­ Acara’ya ilk Türk memurlar onun himayesi altında geldiler.
ğunu söylemek mümkündür. Hastalık neredeyse yok gibidir.
Bundan sonraki tüm vergileri Acara’ya bu yolla getirdiler. Bu
Ölüm oranı ise önemsiz derecede azdır. Karakteristik hastalık­
hizmetlerinden dolayı Acara beyleri Türkiye hükümetinden çe­
lardan sadece guatrdan bahsetmemiz mümkündür. Guatr has­
şitli ayrıcalıklar ve fermanlar71 alıyorlardı. Üstelik herhangi bir
talarına yörenin en seçkin ailelerinde bile sıkça rastlıyoruz. devlet hizmetine de tabi değillerdi. Türk/lüzeni bölgede derin
İstanbul hükümeti için Türkiye Gürcistanı daha çok bir gelir kökler salınca, Türkiye hükümeti bu ana kadar adeta unutmuş
(vergi) kaynağıdır ve buradaki tüm yerel yönetim personeli ver­ olduğu Tanzimat’ın, “Sultan’a tabi olan herkes aynı temel üze­
gilerin zamanında toplanmasını başlıca görevleri arasında say­ rinden vergi ödemek zorundadır” ve “devlet sınırları içindeki
maktadır. Artık halk da bu düşünceye alışmış ve müdürlerin, topraklar, mir’e yani devlete aittir” sözlerini yeniden hatırladı.
kaymakamların ve hükümetin diğer memurlarının Sultan’a vergi Acara beyleri bu tuzağa düşünce, hemen muhalefete geçtiler,
toplamak ve toplanan vergilerin kırıntılarından bizzat faydalan­ ancak artık çok geçti. Bu hoşnutsuzluğun tek sonucu beylerle hal­
mak için buraya geldiklerine inanıyor. Yönetimle halk arasın­ kın kendilerini yine aynı safta bulmaları oldu. Türkiye Gürcista-
daki bu anlayış uyumunun sonucu olarak ne adaleti gözeten var, nı’nın her bölümü için geçerli olan bu durum, bu ülkenin
ne yol, okul yapan, hatta ne de kamusal güvenliği sağlayan var; menfaati kimin için önemliyse onların ilgi ve dikkatini hak ediyor.
ne de böyle bir istekte bulunan... Hükümetin bu keyfi sorum­ Bundan otuz yıl önce, Türkiye Gürcistam’nda halka öşür vergi­
suzluğundan şikâyetçi olan yok. Halkın değişmeyen tek arzusu sini yüklemek amacıyla nüfus sayımı gerçekleşti. O zamandan beri
ise Sultan’m vergileri artırmaması idi. Ancak halkın bu ölçülü is­ nüfus sayımı yapılmadığı için Acara’nın resmi nüfusu kırklı yıllar­
teği de gerçekleşmiyor ve içinde bulunduğumuz yüzyılın başında daki sonuçlar baz alınarak değerlendiriliyor. Oysaki pratikte nü­
Acara’ya yüklenen, ancak savaş zamanında Sultan’m talep ede­ fusu önemli ölçüde arttı. Bizzat yerinde güvenilir kaynaklardan elde
bileceği vergi şimdi zorunlu ödenen vergiler arasına girmiş du­ edilen veriler doğrultusunda Yukan Acara’da sonuçlar şöyledir:
rumda. Bununla birlikte askerlik zorunlu hale getirildi. Vergiler Buradaki halk aşağıdaki vergilere tabidir:
halen artmaya devam ediyor ve bana göre Sultan hükümetinin
ayağını kaydıracak olan kaygan yol da bu icraat olacak. D E V L E T V E R İL E R İ N E G Ö R E T A H M İN E N

Osmanlı imparatorluğunda tanzimatın uygulandığı dönemde T O P L U L U K S A Y IS I 20 20


(1 8 3 9 -4 4 )69 Acara pratikte Türkiye’nin vasallık70 yurduydu ve H A N E S A Y ISI 1900 2100
burayı Himşiaşvili bey sülalesi yönetiyordu. Bu bey sülalesinin
K A D IN V E E R K E K
T O P L A M S A Y IS I
11400-1340072 12600-14700
( 6 9 ) T a n z im a tla ilg ili a y r ın t ılı b ilg ile r , y a n i O s m a n lı d e v le t o rg a n iz a s y o n u ile ilg ili v e r ile r:
O b ru ç e v , A s k e r i İs ta t is tik D e r g is i, c i l t .2 , s f . 2 3 6 ’d e v e r ilm iş tir .
( 7 0 ) V a sa l: A v ru p a fe o d a l s is te m in d e d e r e b e y in e h iz m e t le r i k a r ş ılığ ın d a k e n d is in e to p r a k
( 7 1 ) 1 9 . Y ü z y ıld a fe r m a n , d a h a z iy a d e “p a d iş a h ir a d e s i” a n la m ın d a k u lla n ılm ış t ır .
v e y u r tlu k ta h s is e d ile n k iş i.
( 7 2 ) H e r h a n e d e 6 - 7 k iş in in y a ş a d ığ ı k a b u l e d ilm iş tir .
66 Bir Rus Generalinin Günlükleri Yukarı Acara 6 7

1) Tahşir (arazi vergisi): Her hane topraktan elde ettiği tüm KIRTASİYE MASRAFLARI 12 RUBLE
hasadın 1/10’ini hâzineye vermeye mecburdur. Her top­
VERGİ TOPLAYICISINA VERİLEN
lulukta hasadı denetleyip her hanenin ödeyeceği vergiyi (HAZİNEDARA) 52 RUBLE
belirleyen bir toplayıcı (Muhtar) seçiyorlar. Vergileri, para TOPLAM 1644 RUBLE
olarak, hazinedara teslim ediliyorlar. Bu vergi Yukarı Aca-
ra’da 8.400 Ruble’ye kadar çıkmaktadır. Şavşat’ta, Ardanuç’da ve başka yerlerde uygulanan icarın
genel sistemini devlet henüz uygulamaya cesaret edemediğin­
2) Salyane: Bu vergi vilayet, mezra ve mahalle yönetiminin
den Yukarı Acara’da vergiler Türkiye Gürcistam’mn diğer yer­
giderleri için getirilmiştir. Salyane vergisi devlet tarafın­
lerine göre ağır değildir.
dan belirlenen genel miktarın daha sonra her bir haneye
eşit biçimde bölünmesiyle tespit ediliyor, üm bu vergile­ Bunun dışında Acaralılar artık diğer bölgelerde uygulamaya
rin toplamı Yukarı Acarada 2.170 Ruble'dir. konulan ormancıların görevlendirilmesine karşı çıktılar. Hükü­
met diğer dolaylı vergileri toplamayı henüz başaramadı. Bunun
3) Rüsum (vergi): Koyun ve keçi başına 25 kapik, tamamı
gibi zorunlu askere alma işini de henüz başaramadığından Ni-
1.050 Ruble’dir.
zam’a sadece kendi isteğiyle gidenleri götürüyorlar.
4) Rüsum (vergi): Sadece sağımlık büyük baş hayvanlardan
Bu çalışmanın sonunda Yukarı Acara’nm geçmişinden birkaç
her bir baş hayvan için 1,5 Girvanka (1-2 Okka) tereyağı,
cümleyle söz edeceğiz.
tamamı 490 Ruble’dir.
Acara söylenceleri geçtiğimiz yüzyıldan daha eskiye gitme­
5) Alım-satım belgesi (tapu) için damga vergisi. Ortalama
mesine rağmen her yerde herkesten Kraliçe Tamara’nm ismini
miktarı 1.400 Ruble’dir.
duyabilirsiniz. Ya da bir zamanlar tüm Acara’nm Hristiyan ol­
6) Tütün vergisi, 105 Ruble’dir. duğunu, dağların ötesinde, Gürcistan’da kardeşleri ve akrabala­
7) Zaptiye ve kuryelerin yol masrafları (Bu parayı hazine ya­ rının -K artvellerin- yaşadığını işitebilirsiniz. Bu bilgilerden,
rarına topluyorlar) 700 Ruble. Acaralıların geçmişteki gücün yitirilmesinden dolayı duyduk­
Bunların tamamı 14.315 Ruble etmektedir. ları yürek sızısı ve bir de istikbale dair karamsar bir umut his­
sedilir. Buralıların aktardığı kırık dökük bilgileri geçip, Acara’nm
Sonuç olarak Yukarı Acara’da hane başına yılda 9 Ruble 50
Kapik vergi düşmektedir. Müdürler bu parayı muhtarların yar­ geçmişinin genel bir değerlendirmesini yapıp özellikle Acara be­
yinin soyu üzerinde duracağız.
dımıyla topluyor, toplanan vergilerden emirlerindeki kadro sa­
yısına göre yönetim kurulu giderlerini kendilerine ayırıyor, geri ... Acara, coğrafi konumu nedeniyle büyük yolların uzağına
kalanını ise Batum’a gönderiyorlar. düştüğünden buradan ne Romalıların hâkimiyeti döneminde söz
ediliyor, ne de Lazika için gerçekleştirilen büyük savaş dönem­
Yukarı Acara idaresine devletin harcadığı miktar şöyledir:
lerinde. .. Gürcistan kroniklerinde, Vahuşti ve İnciciyan coğraf­
yalarında ve diğer yerlerde Acara ismine seyrek rastlıyoruz. 17.
MÜDÜR MAAŞI 840 RUBLE
yüzyılın ilk yarısından itibaren Acara, Türkiye’nin bir eyaleti
7 ZAPTİYE (JANDARMA) MAAŞI 572 RUBLE
olarak kabul ediliyor. Muhammedicilik burada 17. yüzyılın son­
MÜDÜR SEKRETERİNİN MAAŞI 168 RUBLE larından itibaren yayıldı. Türk hükümetinin gerçek etkisi ise bu-
68 Bir Rus Generalinin Günlükleri Yukarı Acara 69

rada sadece 19. yüzyılın başlarında bir yandan ateş ve kılıçla, Selim Paşa Bako köyü yakınlarındaki, daha sonra bir ihanetle
diğer yandan da Acara beylerinin, özellikle Himşiaşvili ailesi ara­ ele geçirilinceye kadar kalmış olduğu Hirhati kalesine sığındı.
cılığı ile Acara’ya Türk geleneklerinin getirilmesiyle başladı. Selim Paşa’mn kellesini İstanbul’a gönderdiler.
Acaralı Himşiaşvili sülalesinin geçmişi ile ilgili bilinenler şun­ Bütün bu olaylar yatıştıktan sonra, Ahmet Bey Guria’dan ba­
lardır: basının Nigozeuli’deki talan edilmiş evine döndü. Buradaki iş­
Buranın sakinlerinden birinin anlattığına göre; şimdiki beyin lerini, atalarını örnek alarak sürdürdü. Bu arada Ahmet Bey’in
büyük dedesi, sıradan bir ölümlüydü. Ama aklını kullanması ve kardeşi Abdi Bey, Guria beyinin kız kardeşi Esma Gurieli’yi ken­
zenginliği sayesinde bu yörede otorite sahibi oldu ve böylelikle dine eş olarak aldı.
ona “bey” dediler. Oğlu Selim babasının izinden gitti. Geçtiğimiz 1828 yılı savaşının başlarında Ahmet Bey artık orta yaşlarda
yüzyılın sonlarında Selim Bey, son atabey Şerif Paşa’nın başında bir adamdı ve Posof dan denize kadar büyük bir otorite elde et­
bulunduğu Ahaltsihe’deki karışıklıktan faydalanarak, Acara’da mişti. Büyük bir mülke ve toprağa sahipti. Bu mülkün bir kıs­
kendi otoritesini güçlendirdi. Kısa bir süre sonra bu bölgenin mını kendisi satın almış, bir kısmı da babasından miras kalmıştı.
efendisi oldu ve Ahaltsihe paşasına tabi olmayı reddetti. Ahmet Bey Hulo’ya yerleşerek burada evini eski bir Hristiyan ki­
O dönemde paşaya başkaldırmak artık kimseyi şaşırtmı­ lisesi harabeleri üzerine inşa etti.
yordu. 1802 yılında Selim Bey Acaralıları toplayarak Şerif Pa- Ahmet Bey gibi etkili bir insanın dostluğu Ruslar için çok
şa’yı Ahaltsihe’den sürdü. Bu şekilde Acara beyi “paşa” oldu ve önemliydi. Bu yüzden 1828 yılında Ahaltsihe’de Rus askerleri­
doğal olarak bu durum Himşiaşvili soyunun bundan sonraki ka­ nin kumandanlığını yapan Prens Bebutov kendisiyle görüşme­
derinde etkili oldu. Ama paşaların kaderi de son derece değiş­ lere başladı. 1829 yılında Ahaltsihe’nin abluka altına alınması
kendir. Çok geçmeden Selim Paşa, Sultan’ın hışmına uğrayarak sonucunda paşalık kazanan Ahmet Bey, Rusya’ya tabi olmayı
1805 yılında Ahaltsihe’den kaçmak zorunda kaldı. Himşiaşvili kabul etti. İmparator Nikolay, Ahmet Paşa’ya Tuğgeneral rütbesi
makamını kaybetmenin yanı sıra bir de ölüme mahkûm edildi.
ve Stanislav nişanı verdi. Ödülünü alması için Ahmet Paşa Ahalt­
Şerif Paşa tekrar Ahaltsihe’ye döndü ve düşmanını aramaya baş­
sihe’ye davet edilmişti. Ancak hu süre içinde durum hızla değişti.
ladı. Bu yüzden Selim Paşa, Acara’ya geçmek zorunda kaldı.
Bebutov’un yerine General Osten-Sacken getirildi. Bebutov’u biz­
Selim Paşa ile birlikte ailesini de ölüme mahkûm ettiler; ancak
zat tanıyıp güvenen Ahmet Bey yeni generale güvenemedi. Bu
Acara’ya iki kez asker gönderen Ahaltsihe paşası, Selim’i teslim
yüzden Ahmet Paşa anlaşmaya rağmen Ahaltsihe’ye gitmedi. Ge­
almayı başaramadı. Selim Paşa tehlikeyi başından savuşturmak
neral Osten-Sacken ise hiçbir müzakereye başvurmadan ordu­
için Kafkasya’daki Rus başkomutanlar Rtişçev ve Markiz Pauliç
sunu Acara’ya doğru sürdü. Bu sefer zamanında, yani 1829 yılı
ile arkadaş olmayı denedi. Çocukları Ahmet ve Abdi’yi de 4.
Ağustosunda Acara’da veba hüküm sürüyordu ve ahali dağlara
Mamia Gurieli’ye73 gönderdi. Selim Paşa Himşiaşvili uzun zaman
çekilmişti. Beyin kendisi ise Aşağı Acara’da bulunuyordu. 100 ya­
gizlenemedi. 1815 yılında Erzurum Seraskeri Baba Paşa (pehli­
şındaki yaşlı bir Ğorcomili şöyle anlattı: “Ansızın Rus askerinin
van) Acara’ya yeni bir askeri birlik gönderdi. Bunun üzerine
Riketi’ye74 geldiğini duyduk, Hulo’da muhtarlar toplanarak Rus

( 7 3 ) K a fk a s y a A r k e o g r a fi K o m is y o n u B e lg e le r i, c i l t .5 , s f . 5 1 2 , 5 2 1 B u tk o v , K a fk a s y a Y e n i
T a r ih i İ ç in M a te r y a l, c i l t .3 , 5 . M a m ia G u r ie li o lm a lı ( 1 8 0 9 - 1 8 2 6 ) - R .S . (74) Riketi: Beğleti vadisinde Orta Acara yolunda bir köy.
70 B i r R u s G e n e r a lin in G ü n l ü k le r i Y u karı A cara 71

generalinin gönderdiği adamı kabul ettiler. Bu adam muhtarlarr, netimini paylaştılar. Gurieli’nin kızıyla evli olan Abdi-Bey, Şav­
ordunun Batum’a gideceğini söyleyerek Acaralrlara hiçbir şekilde şat ve Satlel’i; Ahmet Paşa, Ardanuç ve Acara’yı; üçüncü kardeş
zarar verilmeyeceğine inandırmaya çalışıyordu. Ancak köyler­ Kör Hüseyin Bey Panaki’yi; son olarak dördüncü kardeş Dursun
den birinden ateş edilme cüreti gösterildiği takdirde, köyün Bey ise Taoskari’yi75 aldılar. Bu bölgelerin şimdiki yöneticileri
ateşe verileceği tehditinde bulunmaktan da geri durmuyordu. saydığımız kişilerin soyundan geliyorlar.
Ayrrca, general bizzat Ahmet Paşa’nın çıkıp kendisini karşıla­
Ahmet Paşa’nm sağlığında kardeşlerin bütün yurtlukları kağıt
masını talep ediyordu. Muhtarlar bunun için üç gün süre iste­
üzerinde Sultan’ın hakimiyeti altındaydı.
diler, ancak bu süre zarfında General, Hulo’ya geldi. Ahmet Paşa
O zaman Türkiye Gürcistam’nda var olan tek yükümlülük
da kendisine tanınan süre içinde ortaya çıkmadığı için onun
askerlik hizmeti şeklindeydi. Ahmet Paşa, Nizam’ı getirenlere
evini ateşe verdi.”
yaranmak için olsa gerek, Acara’ya zorunlu askerlik gibi bir uy­
Bu arada Ahmet Paşa 300-400 Acaralıyı çevresine topladı ve
gulama getirdi. Ancak ilk başlarda yapılan çağrıların eksikliği
Rusların Batum’a inişini engellemeye karar verdi. Ruslar Hulo’da
iki gece kaldılar. Daha sonra da Gorcomi yolundan geri döndü­ yüzünden ancak iki-üç yoksul, evsiz barksız Acaralı askere alın­
ler. Osten-Sacken’in 2.000 kişilik ordusu topçuları, süvarileri, mıştı.
kağnıları çok sayıda hasta ve yaralıyla çok yavaş ilerliyordu. Ahmet Paşa’nm ölümünden sonra kardeşler arasında en etkili
Ordu tam bir gün boyunca Hulo’dan Ğorcomi’ye zor ulaştı. Bu­ olan yönetici Kör Hüseyin Bey idi. Ahmet Paşa’nm oğlu Şerif
rada cami yakınındaki bir alana kamp kurdular ve ikinci gün Bey henüz çocuk olduğu için tüm Acara’yı Kör Hüseyin yöneti­
Sönümlü dağına doğru harekete geçtiler. yor, Acara’nın her şeyiyle ve her bakımdan Türkleşmesini önlü­
Ahmet Paşa bu sırada, Rusların peşine düştü. Adamlarının yordu. Bu Himşiaşvili hakkında halk efsanevi şeyler anlatıyor.
bir bölümünü Rusların yolunu kesmeye gönderdi. Acaralılar Onu korkusuz bir şövalye olarak tasvir ediyorlar. Ama bazen de
dağlardan büyük taşlar yuvarlıyor ve bu şekilde ordunun ilerle­ ona, sitem etmiyor değiller. Kör Hüseyin Bey’i sindirmek için fi­
yişini zorlaştırıyorlardı. ziksel gücü ve barbarlığı ile tanınan Gürcü döneği Çkonia7677 Pa-
1829 yılı 22 Ağustos akşamında Ruslar Sakvelaperdi sırtına şa’yı Acara’ya gönderdiler. Bu yeni herkül kendisine mesken
çıktılar, o gece orada kamp kurdular. Daha sonra Guria sınırına olarak Keda şehrini seçti. Oradan yakın çevresinde bulunan aha­
doğru harekete geçtiler. Oradan da vebaya yakalanmış olarak liye korku salıyordu. Ancak daha sonra Hüseyin Bey Keda’ya
Kvabliani çayını geçip Ahaltsihe’ye indiler. baskın yaptı ve Çkonia Paşa’yı oradan sürdü.
Bu 1829 yılı savaşının en son bölümü idi. Çok geçmeden barış
Daha sonra Çkonia’nm yerine Trabzon’dan ondan daha acı­
sağlandı; Ahmet Paşa, Kars valiliği postunu aldı.75 Ölümünden
masız ve güçlü olan Keyoğlu geldi. Keyoğlu 4 bin kişilik ordusu
önce de Erzurum Seraskerliği görevini yürütüyordu.
ile Acara’ya girdi ve ortalığı ateşe verdi. Bununla birlikte Kör Hü­
1829 yılı savaşının ardından Ahmet Paşa’nın resmi kariyeri
seyin’e karşı Kars paşası da ordusuyla harekete geçti. Hüseyin’i
sayesinde Himşiaşvili soyu bölgenin neredeyse tamamına hâkim
ele geçirdiler ve Kars’a götürdüler. Buradan da kaçmayı başaran
oldu. Selim Paşa’nın çocukları aralarında anlaşarak bölgenin yö­

(76) ¿jómUjOifbo
(75) Ahmet paşa Lazistan’a ve Livan’a da sefer düzenledi, fakat buna daha sonra değineceğiz. (77) 3 9 pi 6 oó
72 Bir Rus Generalinin Günlükleri

Hüseyin’i ikinci kez yakaladılar ve İstanbul’a gönderdiler. Kör


Hüseyin burada 40’lı yılların sonunda yaşamını yitirdi.
Keyoğlu’nun yönetimi Acara tarihinde özel bir dönemdir. Bu
despot adam, bölgeye Türk yönetim şeklinin ilk nüvelerini ekti
ve arazi vergisi getirilmesinin temellerini hazırladı. 2. ŞAVŞAT
Himşiaşvili sülalesinin bu kısa tarihinden Acara’da Türk re­
jim inin nasıl yayıldığı görülmektedir. Bunun ardından Porta,78
Ahmet Paşa’mn desteği ve Keyoğlu’nun zulmü ile halkın özgür­
9 Haziran’da konuksever ev sahibimiz Şerif Bey’le vedalaşarak
lüğünün mezarını kazıyınca sıra beylere geldi. Kırklı yılların ba­
Şavşat’a doğru harekete geçtik. Bu bölge hakkındaki ön bilgimiz
şında, bey soyunun üyeleri İstanbul’a çağrıldı. Burada hükümet
oldukça yetersizdi. Avrupa’da yayımlanan coğrafi eserlerde adeta
onlara fermanları gözden geçireceğini ve bunları yeni kurallar
bu yöre yeryüzünde hiç yokmuş gibi Şavşat’tan bahsedilmemiş­
ışığında değiştireceğini açıkladı. Beyler de hükümetin istekle­
tir. Kafkasya Askeri Bölgesi Topografya Şubesi tarafından yayım­
rine hemen boyun eğdiler, verilen sözlere aldanarak Gürcü kral­
lanan beş verst’lik harita da güvenilir bir kaynak değildir. Bu
ları ve Türk sultanları tarafından kendi atalarına verilen belgeleri
haritanın 1828-29 yılı Rusya-Türkiye savaşı zamanında soruş­
kendi elleriyle teslim ettiler. Bunları ele geçiren hükümet Tan­
turma yoluyla toplanan verilerle oluşturulduğunu biliyorduk.
zimat’ın o bilindik buyruğunu açıkladı.
Yukarı Acara’dan Şavşat’a iki yol gidiyor. Bu yollardan ilki
“İmparatorluğun tüm tebaası, sınıf ve din farkı gözetilme­
Bako köyünden Shalta deresinin sol kolu boyunca güney-batıya
den, aynı temel üzerinden vergiye tabi olacaklardır.”
doğru Çiruh79 dağına kadar ve buradan Arsiyan dağ sırtını ge­
Özgür Acara tarihi bu akitle sonlanmış oldu.
çerek bizzat Arsiyan dağına kadar gitmektedir. Bu yol Kvirala80
deresi vadisini geçerek Şavşat’a iniyor. Bir diğer yol daha doğ­
rusu patika, Meretishevi’den çıkıp yüksek tepeye doğru İmerh-
evi’nin İvieti köyüne geçiyor. Bu iki yoldan tartışmasız daha iyi
olanı Arsiyan sırtından geçen yoldur. Biz de bu yoldan gittik.
Bizim Bako’dan ayrıldığımız gün hava bir hayli bozdu. Sabah
saatlerinde atmosferin yüksek tabakalarında kuvvetli hareketli­
lik farkediliyordu. Vadilerden harekete geçen kaim koyu bulut­
lar ortalığı kül rengi gölgeler içinde bıraktı. Kötü havaya rağmen
yola çıkmaya hazırdık. Ev sahibimize daha fazla rahatsızlık ver­
mek istemedik. Çok geçmeden ince yaz yağmuru da indi. Bu
yüzden Bako’ya 4 verst mesafedeki en yakın yayla Karagöl’de

( 7 8 ) O s m a n lı h ü k ü m e t in i F r a n s ız la r v e d a h a s o n r a A v r u p a lIla r P o r t a y a d a P a r la k P o r t a (la
p a u r te s u b lim e ) d iy e a d la n d ır ıy o r la r - R . S u r m a n id z e (B u r a d a k a s te d ile n B a b - ı A li’dir. (79) fıoft^bo
K . R u h i) (80) a3oft*tmc>
74 Bir Rus Generalinin Günlükleri Şavşat |7 5

durakladık. Yağmur durmaksızın yağıyordu ve etrafımızı saran Baharın başlaması ile birlikte Shalta, Meretishevi, Şavşat va­
kalın bulutlar dağılmamıştı henüz. Bu yüzden burada üç gün dileri ve de Kahaberi Kürtlerine ait düzlüklerden buraya hayvan
geçirmek zorunda kaldık. En önemlisi de seçtiğimiz bu nokta getiriyorlar. Bu zamanda Çiruhi çevresi boyunca uzanmış bir­
oldukça yüksekte (7.158 feet) bulunuyordu ye çevrenin yapısı çok yaylada çoban yaşamı canlanır. Bu muhteşem mera yazla
hakkında net bir fikir edinmeyi ancak buradan başarabilirdik. birlikte buraların en güzel yeri haline gelir. Buna karşın hazanda
Bu yüzden beklemeye karar verdik. ve özellikle kışın tüm Çiruh otlakları kalın kar tabakasıyla kap­
Bizim konakladığımız bu yayla, Hihadziri sakinlerine aitti. landığından ve hâkim batı rüzgârları insan izlerinin kalıntılarını
Yakınlarda bulunan çukur yerlerin toprak özelliklerine baktığı­ yok ettiğinden bitki örtüsüyle birlikte yaşam da ölmektedir. Bu
mızda anladık ki, dibi kara torf ile kaplanmış olduğundan bu konuksevmez zamanda Şavşat ve Acara arasındaki her türlü ula­
göle “Karagöl” ismi verilmiş. Onun arkasında yine iki yayla bu­ şım kesiliyor.
lunuyor; bunlardan biri Şavşat Ahaldaba81 köyü sakinlerine, di­ Karagöl yaylasında, bir zamanlar kaçak gelip buraya yerleşmiş
ğeri ise Acara’nın Kaloti82 köyü sakinlerine aittir. Buradan biraz bir Rus askerinin oğlunda misafirdik. Bu kişinin babası buraya
uzakta, Şavşat yolu üzerinde Kahaberili83 Kürtler çadır kurmuş­ 20’li yıllarda gelmiş. Sadece Yukarı Acara’da dört Rus ailesine rast­
lar. Buralı birinin dediğine göre, yine daha uzakta birçok yayla ladık. Bunların hepsi bizim eski Saldatçin’in86 kurbanlarıdır. 25
varmış. Önemli bir noktaya kadar ulaştığımız belliydi. Gerçek­ yıl süren askerlik görevinden kurtulmak için kaçmışlar Türki­
ten de Çiruh dağlarının meşhur otlaklarında bulunuyorduk84. ye’ye. Buradaki ev sahibimiz bize ailesinin tarihini anlattı. Buraya
Bako’dan gelen yol başlangıçta karışık bir ormana giriyor, gelen babası İslam dinini kabul etmiş. Ahmet Paşa’nın marabası
sonra Hirhati dağının eteğine doğru gidiyor; burada kurganların (seri) olmuş ve buralı bir kadınla evlenmiş. Bağlı olduğu beye
ve bir zamanlar burada Hristiyan ahalinin85 varlığını kanıtlayan kanuni süre olan yedi yıl hizmet ettikten sonra Hihadziri köyü­
harabelerin yanında orman şeridinden ayrılıyor; sırt boyunca nün özgür bir yurttaşı olmuş. Tam da o zamanda Acara’da ilk
devam ediyor. Dağın tepesi bizim ‘’Yukarı Acara” bölümünde başlarda sadece fakir-fukara halkın alındığı askerlik hizmeti yü­
tasvir ettiğimiz özellikleri genelde korumaktadır. Ama burada kümlülüğü getirilmiş. Bu serf Rus ailesi de Nizam’87dan kaçama­
dağ düzlemi yeterince geniştir. Burada Arsiyan sırtı büyük bir mış. Ailenin iki evladını da askere almışlar. Erkek evlatların
yay gibi batıya doğru eğilmiş, dalgalı bir düzlük görünümüne askerlik hizmetinden kendilerini kurtarabilmeleri için, kız kar­
sahiptir. Bu yarım daire merkezinin ötesinde Çiruh’un geniş ko­ deşlerini beye vermeleri gerekiyormuş. Çok geçmeden kardeşleri
nisi ve yarıçapı en az 3 verst’lik bir hat oluşuyor. Buna bir de olan kızcağız kendini Ardahan beyinin yanında bulmuş. Bey de
tüm alanın oraya serilmiş bir yeşil halıyı andırdığını ve göz alıcı onu Kars paşasına göndermiş. Paşa da kızı kendi haremine almış.
Alpler florası ile kaplı olduğunu eklersek, civar yöreler için Daha sonra bu paşa Bağdat Mutasarrıfı olmuş, şimdi de görevin­
Çiruh çimenlerinin ne büyük bir öneme sahip olduğu daha iyi den ayrılmış, Halep’de yaşamaktaymış. Ağabeyleri kız kardeşle­
anlaşılmış olacaktır. rinin Ardahan’a götürülüşünden sonraki akıbetini bilmiyorlardı.
Sağ olduğuna dair umutları bile kalmamıştı. Ancak ev sahibimiz,
( 8 1 ) ¿ b i jc o c p i & i
( 8 2 ) ¿ ö e p c 'io o o
( 8 3 ) ¿ i jb ö ö g f t o ( 86) D ö n e m in R u s y a ’s ın d a b ü t ü n o la r a k a s k e r lik h iz m e t i v e a s k e r lik h iz m e tin i d ü z e n le y e n
( 8 4 ) K arag ö l y a y la sm d a n d e ğ işik tü rd e b itk ile r to p la d ık . B u n la r k ita b ın s o n u n d a su n u lm u ştu r. k a n u n la r.

( 8 5 ) B k z . B. “Y u k a r ı A c a r a ” ( 8 7 ) N iz a m : O s m a n lI’d a k i a s k e r lik d ü z e n in d e n s ö z e d iliy o r.


7 6 |Bir Rus Generalinin Günlükleri

üç yıl önce, hiç ummadıkları bir anda kız kardeşinin akıbetini nali köyünün karşısında kayalık bir burun şeklinde çıkmakta ve
öğrenmiş. Abi Halep’e gitmiş, ancak damat olan Paşa onu evine Çihta89 köyünden geçen dereye kaynaklık etmektedir. Son ola­
kabul etmemiş. Bu durum ev sahibimiz Süleyman’ı şaşırtmışa rak Arsiyan dağından batıya doğru birkaç küçük sırt kolu ayrı­
benzemiyordu nedense. Oldukça sakin bir şekilde bize krz kar­ lıyor. Bu sırt kolları Shalta deresini besleyen dereler arasında
deşinin şimdi iyi durumda olduğunu anlattı. Bulunduğumuz bulunmaktadır. Bu ırmağa Şavşat deresi de deniyor.
süre içinde Süleyman bize çok alışmıştı,' kendisi de sürekli srz- Arsiyan dağlarının çevresi Kencauri zirvesi ve Arsiyan hariç
lanıyor, yoksulluğundan şikâyet ediyordu. hepsi yumuşak hatlara sahiptir ve yürüyerek her yönden ulaşıla­
Karagül yaylasından bir çırpıda yukarıya çıktık ve 20 dakika bilirdir. Arsiyan konisi yakınından iki yol geçiyor. Bu yollar kuzey
içinde kendimizi, Kaloti köyünde bulunan soğuk pınarın ya­ ve güney yönünden yumuşak bir kuşak gibi zirvenin çevresini
nında bulduk. Kılavuzumuz bu pınarı inceleyerek bana suyun sarıyor. Buna karşın arazi aşağıdan güneye doğru attığımız her
bir yudumda ağzı donduracak kadar soğuk olduğunu söyledi. adımda daha bir kayalık karaktere bürünüyor. Ve sonunda Şav­
Pınarın sıcaklığı 4 °R iken hava sıcaklığı sadece 10 °R idi. Bura­ şat deresi üst kaynakları tamamen ulaşılamaz hale geliyor.
daki kaynak suyunun sıcaklığının bu yerlerin ortalama yıllık sı­ Yukarıda bizim Çiruhi düzlüğü diye andığımız büyük hilal
caklığı ile uyumlu olduğunu varsayabiliriz. Kaloti köyünün şeklini andıran yer, sert iklimi nedeniyle yerleşik hayat için el­
başında bulunan bu kaynak suyu Karagöl yaylasmının yaklaşık verişli değildir. Yerleşim yerleri bu alanın dışındadır ve alan, bu
4 00 feet yukarısında bulunuyor. Pınardan yol, -daha doğrusu sırttan uzaklaştıkça batıya doğru daha çok eğilmektedir. Şavşat’a
burada her yer neredeyse aynı şekilde geçilemez olduğundan, inen ana sırt ayrımları, küçük verimli kil toprakla, toprak altı
bizim izlediğimiz yol- Çiruh ve Arsiyan’ı birleştiren ana sırtın kumla ve sert kumtaşıyla oluşmuştur. Yer yer bu kumtaşı tama­
batı yamacından geçiyor. Karagöl’den Arsiyan dağ eteğine kadar, men çıplaktır ve ırmak kryılarmda sarp kayalıkları oluşturur.
yani Cinali köyü yaylasının bulunduğu yere kadar yol 7.000 feet Toprağın ince tabakası buradaki bitki örtüsünü etkiliyor. Bölge
yükseklikte güneye yöneliyor. Yolun uzunluğu 10 verst’dir. Bu bitki örtüsü açısından fakirdir. Ağaçlar kısa ve kıvrımlıdır. Aca-
alanda ana sırttan birkaç sırt kolu ayrılıyor ve su bölüm çizgisini ra’nın güzelim ormanlarından farklı olarak burada, dağlık Şav­
oluşturuyor. şat’ta, daha çok diken çalılıklarına, ayrıca seyrek de olsa çam ve
Bir taraftan su Acara’ya doğru, diğer taraftan ise Şavşat’ın dağ­ huş ağaçlarına rastlıyoruz. Meyve ağaçları yok denecek kadar
lık bölgesine, îmerhevi’ye doğru akmaktadır. Sözü edilen sırt az, hatta hiç yoktur. 600 feet yükseklikte, yani Bako ve Kvirala
kollarından biri güneybatı yönelimine sahip olup Kaloti ve Shal- köyü seviyesinde, armut ağaçlarına ve Frenk üzümü çalılıkla­
ta’nın güney duvarını oluşturuyor. Diğeri, ilkinden çok daha rına rastlıyoruz. İşlenebilir araziler oldukça azdır. Yalnızca mısır,
büyük olup kuzeybatıya doğru gitmekte ve Meretishevi’yi, doğal buğday ve arpa ekiyorlar. Ama bu tahıl da iyi hasat vermiyor.
olarak tüm yukarı Acara’yı Şavşat’daıı ayırmaktadır. Bu tepeye Şavşat’ın dağlık bölümü Mikeleti köyüne kadar böyledir.
Şavşat dağ silsilesi deniyor. Arsiyan dağı yakınından hızla Kvirala deresi vadisine doğru
Bu sırt kollarına ek olarak Kencauri88 dağında Arsiyan dağr- inmeye başladık ve yaklaşık öğlene doğru dere ile aynı ismi ta­
nın 3 verst kuzeyinde Demir Kapı tepesi ayrılıyor. Bu tepe, Ci- şıyan köye indik. Kvirala köyünden Cinali yaylasma kadar me­

(88) 3063*7)^0 (89) ftobcoi


7 8 |Bir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i Ş a v şa t |79

safe 5 verst’dir. Buna bağlı olarak Bako’dan Şavşat’ın ilk köyü değiller. Köyler, ekilip biçilebilen arazilerin olduğu büyük düz­
olan Kvirala’ya kadarki mesafe de yaklaşık 20 verst’dir. lüklere yayılmış durumda.

Şavşat’ın ilk köyüne inene kadar haritamızın bu yöre hak­ Şavşat üzerine genel bir fikir edindikten sonra yarıda bırak­
kında hiçbir bilgi vermediği ortaya çıktı. Var .olmadığı halde bu tığımız betimlemelerimize tekrar dönelim. 11 Haziran’da, yak­
haritaya pervasızca ve kendinden emin bir şekilde geçirilmiş sırt­ laşık öğlene doğru, kervanımız Kvirala deresi vadisinde, Arsiyan
lardan hiç bahsetmiyorum bile. Adeta buradaki tüm köy, ırmak dağı kuzeybatı kolunun karşısına doğru ulaştı.
ve dağ isimleri harita üzerine iç içe ve dağınık olarak geçirilmiş. Kvirala deresi de ismini Gürcüceden, “çığlık” sözcüğüne kar­
Tüm bu anlaşılmazlıkları çözmek ve memleketin topografik ya­ şılık gelen “Kvirili” kelimesinden almış. Bu isim akarsuyun ka­
pısı üzerine belli bir fikir edinmek için Cinali’ye yakın olan Sa- rakteriyle birebir uyumludur; üst bölümden gürültüyle taşlık
rıçay dağı zirvesine tırmandık ve 8.000 feet yükseklikten Şavşat’a zemine akan bu dere, bir yandan killi tabakaların sarımsı kat­
baktık. Buradan tüm bölge avuç içi gibi görünüyordu. Bir fo­ manlarını yıkıyor ve suya kirli bir görünüm veriyor. Derenin sağ
toğraf gibi olan bu görünüm bize, daha sonra yapacağımız gezi­ kıyısı çok sarp ve yüksektir. Buna bitişik olan dağların Kvirala
lerde neler görebileceğimize dair ipuçları veriyordu. Başka bir akarsuyuyla yıkanan yumuşak kil kütlesi yukarıda harikulade
deyişle gözümüzün önündeki fotoğrafın yüzeysel özellikleriyle, bir sütun gibi asılı duruyor. Çakıl ve kumtaşı ile bölüm bölüm
daha sonra görüş alanımıza girecek olan manzaralar hakkında karışmış olan marn91 blokları, akarsu kaynağından Mikeleti kö­
fikir sahibi oluyorduk adeta. yüne kadar, yani yaklaşık 10 verst’lik bir mesafe boyunca kıyıyı
takip ediyor. Burada toprak tabakası gittikçe kalkere evriliyor.
Şavşat ismiyle kastedilen alan, Arsiyan, Karçkal90 ve Yalnız -
Kvirala deresinin sol yanı ise tamamen farklı karakterdedir.
çam dağ sırtları arasında konumlanmıştır. Tüm bu dağlar deniz
Üzeri suyun etkisiyle pürüzsüz ve yuvarlak hale gelmiş volkanik
seviyesinden oldukça yüksektir. Bu dağlar arasında konumlan­
kayaçlarla kaplıdır. Bu taşlar düzgün bir sıra halinde Arsiyan da­
mış olan alan, dağlık ve ovalık şeklinde ikiye ayırabileceğimiz
ğına kadar çıkıyor, ancak görüldüğü kadarıyla kendi bünyesin­
bir büyük oyuğu oluşturur. Bunlardan ilki İmerhevi vadisinden
oluşur, İkincisi ise Satleli deresi havzasından yani Şavşat’tan olu­ den kopmuş ve Arsiyan dağından dökülen taş akımlarının bir
şur. Dağlık bölüm Yukarı Acara’yı andırmakla birlikte hatları­ çeşit kalıntılarına benziyor. Bunları, daha önce sandığımız gibi,
nın daha belirgin olması ile ondan ayrılmaktadır. Bunun dışında eski ya da yok olmuş döneme ait buzul hareketinin oluşturduğu
orman, bitki örtüsü açısından fakirdir ve zemin burada doğru­ buzultaş yığını diye düşünmek mümkün değildir. Aksine, bun­
dan kilden kalkere dönüşmektedir. İmerhevi vadisinin dereleri ların volkanik akıntı kalıntıları olduğunu düşünmeliyiz. Bu du­
keskin inişlere doğru akmaktadır ve yerleşim yerleri, içinden rumu, görüldüğü kadarıyla, Arsiyan dağ doruğunun yarım
yolların geçtiği bu vadilere kurulmuştur. Şavşat düzlüğü veya çember şeklindeki kayalık kratere benzer yükseltiden oluşması
bazen Şavşat diye adlandırılan güney bölümü değişik özellikte­ ve kuzeybatı köşesinin kopmuş olması da ispatlar. Dağın en yük­
dir. Burada dağ ayrımları geniş alanlar şeklinde açılıyor ve yer­ sek bölümünün deniz seviyesinden yaklaşık yüksekliği 10 bin
leşim yerleri de daha ziyade vadilerde görülüyor. Buralarda feet’dir. Bitki örtüsü de kıyılara özgüdür. Derenin sağ kıyısında
insanlar ırmak kıyılarına yerleşmeye mecbur kalmış durumda sadece kısa iğne uçlu ağaçlar yetişirken, sol tarafı sık yapraklı

(90) 3*(»)fıbo>coo (91) Mam: Kireçtaşı, pekmez toprağı, kil ile karışık kireçli toprak.
8 0 |Bir Rus Generalinin Günlükleri Şavşat I 81

ağaçlar bakımından zengindir. Kvirala vadisi batıya doğru yö­ rine, civardaki ağaçların dallarından yapılmış, gölgeliği ile insan
nelmiştir ve îmerhevi’ye aittir. Oracıkta, vadinin güneyine doğru barınağını anımsatan bir değirmen kurulmuş.
ise Şavşat başlıyor. Aynı zamanda alkalik özellik gösteren bu mineralli su deniz
Arsiyan dağ eteğinde, yaklaşık 7.000 feet yükseklikte Cinali seviyesinden 5.334 feet yükseklikte bulunuyor ve kumlu bir ze­
yaylası bulunmaktadır. Aşağısında da Kvirala deresi vadisinde, minden çıkıyor. Suyun etrafına buraya gelen hastalar için taş­
yaylanın 5 verst uzağında, 6.200 feet yükseklikte, sanki orada lardan küçük bir banyo ya da halk arasında “hamam” denilen
halinden utanarak büzülüp saklanmış gibi duran yoksul Kvirala bir yapı inşa etmişler. Havanın sıcaklığı akşam saat 7’de 12 °R
köyünün evleri görülüyor. 18 haneden oluşan bu evler Cinali iken suyun sıcaklığı 25 °R idi. Halkın bu suyun faydalı oldu­
köyü sakinlerine aittir. Bu köyün komşu köyü Çihta ile birlikte ğuna dair inancı çok yüksek. Buraya tedavi için her tür hastanın
hane sayısı da 60’a ulaşıyor. geldiğini ve çok iyi sonuçlar elde ettiklerini söylüyorlar. Ka­
nımca suyun bu kadar övülmesi temelsizdir. Çünkü hiçbir mi­
Yol, Cinali köyünden Kvirala deresi boyunca devam ediyor.
neralli su bir insanı bir kez banyo yapmakla iyileştiremez.
Akarsu yatağı Arsiyan’m ormanlık payandaları ile daralıyor. Bun­
Buraya gelenler de ancak birkaç saat kalıyorlar. Çünkü yakın­
lar, aşağıda 6 verst’lik mesafedeki Mikeleti köyünde akarsuyu
larda geceyi geçirebilecekleri bir yer yok. Alkali su kaynağının
iki büyük kaya ile perdeliyorlar. Kvirala deresi buradan, İmerh-
20 adım ötesinde maden suyu bulunmaktadır. Bu su birkaç
evi deresi kavuşumuna kadar, batı yönünde neredeyse ulaşılmaz kumtaşı çatlağından damla damla çıkmaktadır. Su birikintilerin
çok derin bir vadiye akıyor. Mikeleti köyünde bizim yürüdüğü­ birinde asitik suyun sıcaklığı 22 °R idi. İncelemek amacıyla bu
müz yol güneye, Arsiyan payandalarından birine doğru yükse­ sulardan numuneler aldım.
liyor ve Şavşat’ın düzlük bölümüne, Garkloba köyüne giriyor.
Mikeleti’den 13 Haziran sabahı saat dokuzda ayrıldık. Burada
Aktardığımız bu bilgiler bile, Kvirala vadisinin kasvetli yapı­ yolumuz ilk kez akarsu yatağından saptı ve çok geçmeden Şav­
sını, bitki örtüsü açısından fakirliğini ve nüfusunun azlığını göz şat düzlüğüne çıktık. Mikeleti’den 3 verst uzaklıktaki Garkloba94
önüne getirebilmek için yeterlidir. Buradaki ahalinin karakteri köyünde mola verdik. Bu esnada albümüme Türkiye Gürcista-
doğa ile uyum içindedir. İmerhevi sakinlerine biraz sonra deği­ nı’nın en yüksek sırtı olan Karçkal manzarasını çizdim. Bunun
neceğiz. Şimdi Kvirala vadisine dönmeden, Arsiyan payandaları dışında Şavşat köyü yakınında bulunan eski kilise harabelerini
arasında Cinali’den M ikeleti’ye doğru uzanan yolun solunda, gezdim. Eski kiliseden geriye sadece üç duvar kalmış, batıdaki
Abanoshevi diye adlandırılan vadide bulunan mineral sularına duvar ise tamamen yıkılmıştır. Görüldüğü kadarıyla, dikkatsiz
kısaca değineceğiz. bir el kiliseyi her yandan saran kesik taşları sökerken yıkılma­
sına neden olmuş. Doğu duvarında kurtarıcı (İsa) tasvirinin sol
Abanoshevi92, ismini bir mineralli sudan “Abano”93dan almış.
yansı İeso Kriste yazıtı ile birlikte korunabilmiş. Geri kalanı ise
Yol bu suyun olduğu yerden güneye doğru dönüyor, sonra yan­
tamamen silinmiş olup başka da bir yazıta rastlamıyoruz.
dan eklenen derenin sol kıyısı boyunca çok dar bir vadiye doğru
uzanıyor. Burada yerleşim yeri yoktur. Yalnızca Abano yolu üze­ Şavşat’ın düzlük bölümü Garkloba köyünden başlıyor. Bu
düzlük, köylerin oluşturduğu taraçalar şeklinde güneybatı yö-
( 9 2 ) ¿ 0 ¿ 6 m L )b 0 3 O
( 9 3 ) A b an o : G ü rcü ce banyo. (94) aiftycppıö*
1

82 B ir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k leri Ş a v şa t I 8 3

nüne doğru uzanmakta, köyler de kesintisiz biçimde art arda di­


zilmiş bulunmakta. Köyler çok dağınık yerleştiğinden dizi dizi
ev öbekleri şeklinde karşımıza çıkıyor. Birinci terasta Garkloba,
Uhedi,95 Tzetiled96, Çvarebi (Yukarı ve Aşağı) ve Karavati97 köy­
leri bulunurken İkincisinde, 50 hanesi ile birlikte Tsihisdziri98;
üçüncüsünde Tbeti99 ve Dabaketili100, en sonuncusunda ise -dere
kıyısında- Veli ve Satleli köyleri bulunuyor. Tüm bu köyler Mi-
keleti’den Veli’ye kadar, en fazla 20 verst’lik mesafededir.
Bu yerlerin yapısı her adımda iyiye doğru gidiyor. Birinci te­
rasta büyük bir su kıtlığı ve killi toprak hâkimiyeti dikkatimizi
çekmişken, sonraki teraslarda yeterince su ve verimli topraklar
var. Tüm bunlar bitki örtüsünü etkiliyor. Garkloba’da tohum
atma zamanı daha yeni başlarken Tbeti'de tarlalar artık yeşile
kesmiştir. Garkloba’da armut henüz tomurcuk halindeyken Tbe- Giorgi Kazbegi'nin çizimiyle Tbeti Manatırı.
ti’de ise yukarı terasta hiç yetişmeyen ceviz, burada bir hayli ol­
gunlaşmıştır. Burada ekinler de farklı farklıdır. Meşhur Tbeti köyü, Tsihisdziri’den yarım saatlik yürüme me­
safesinde yer alıyor. Köy, küçük bir ırmağın kıyısındadır.
Yukarıda sadece arpa, çavdar ve buğday ekiyorlar, burada
mısır da yetişiyor. Asma fidanı hiçbir terasta yok. Terasların Tbeti Gürcistan tarihinin o muhteşem döneminde Guria’dan
ve Zarzma’dan Ardanuç’a kadar Hristiyan dünyasını yöneten pis­
deniz seviyesinden ne kadar yüksek oldukları konusunda arala­
koposun konakladığı yerdi. Şimdilerde köy büyük bir alana ya­
rındaki farkın bir önemi yoktur. Garkloba’da barometre Kara­
yılmış olup etrafı meyve ağaçları ve verimli arazilerle çevrilmiştir.
deniz seviyesinden 5.240 feet’i gösterdi; Tbeti’de ise 4 .3 5 2 ’yi
Köyün orta yerini eski katedral manastırı binası üzerine inşa
göstermektedir.
edilen cami süslüyor.101
Tsihisdziri’de Şavşat’ın müdürü yaşıyor ve Tsihisdziri, İmerhevi
Buradaki tapmağa ait hatıraların hepsi Tbeti ismi ile özdeş­
ile birlikte bir nahiyeyi oluşturuyor. Müdürün orada yaşıyor ol­
leşmiştir. Ya da daha doğrusunu söylemek gerekirse, Tbeti ismi
ması Tsihisdziri’yi tüm Şavşat’ın merkezi haline getirmiş. Köyde
ününü yalnızca bu tapmağa borçludur. Hemen burada belirt­
Hulo’dakine benzer dükkânlar var, ancak burada sadece Artvinli meliyiz ki; Tbeti, Gürcistan tarihinde çok önemli bir yere sa­
Ermeniler ticaret yapıyor. hiptir. Bu kilisenin temelini 918 yılında Aşot Kurapalat’ın
attığını, Saba Piskoposluğu döneminde ve 11. yüzyıl başların­
( 9 5 ) "Q bocoo daki 4. Bagrat’m krallığı döneminde çok önemli roller oynadı-
( 9 6 ) Ç g ooocm gcoo
( 9 7 ) ¿ ö f i i 36c o o
( 9 8 ) ( jo b o U d o fb o ( 1 0 1 ) D im itr i B a k ra d z e a r k e o lo jik ç a lış m a la r ın d a T b e t i’d e n s ık ç a b a h s e tm e k te , a n c a k o n u n
( 9 9 ) Q 6 qct >o b u lu n d u ğ u y e r h a k k ı n d a y a n ılm a k ta d ır . B iz im 5 v e r s t’li k h a r ita d a d a is im le r
( 100) k a r ış m ış ın B u r a d a İm e r h e v i’d e k i İv ie ti k ö y ü n ü n y e r in e T b e t i g ö s te rilm iş tir.
84 B ir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i Ş a v şa t I 85

ğım söylemek yerinde olacaktır. Kilise Yunan haç planı görünü­ iki küçük bölüm yapılmıştır. Bu bölmelerde muhtemelen pisko­
müne sahiptir. İçeriden ve dışarıdan tamamen aynı renkte kesme posa ait giysiler saklanıyordu. Bu bölümlerden biri iki katlıydı.
taşla (kırmızımsı sert kumtaşı ile) biçimlendirilmiştir. Köyün dış Üsteki kat, ana binanın galerisi ile alt kemerler üzerinden birle-
mahallelerinde bu cins taşlar bulunmuyor. Bu yüzden bununla il­ şiyordu. Bu koridor yapının günümüze kadar korunmuş en zarif
gili halk söylencesi önemlidir. Bu söylenceye göre; kilisenin ya­ bölümü olarak karşımıza çıktı. Yapının iç bölümü bir bütün ola­
pımında kullanılan tüm malzeme köyden 20 verst uzaklıkta bir rak görkemli bir görünüşe sahiptir ve Mtsheta, Zarzma ve Sapara
yerde hazırlandı ve taşlar taş ocağından inşa alanına kadar tek tapmaklarından daha güçlü bir izlenim bırakmaktadır. Tbeti ta­
sıra halinde dizilmiş çok sayıda işçiyle elden ele aktarıldı. Benzer pınağının iç bölümü, sütunlar hariç, sıvalanmış ve fresklerle be­
söylenceleri Türkiye Gürcistam'ndaki diğer büyük tapmaklar zenmiştir. Tasvirler sadece birkaç yerde korunabilmiş, ama bu
hakkında da duyduk. Tbeti kilisesinin dış duvarlarından sadece kalıntılar bile tapmağın inşa edildiği dönemdeki yüksek sanat
doğu tarafında kalanı iyi korunmuştur, yapının diğer bölümleri kültürünü göstermektedir. Doğu duvarında tahtta oturmuş İsa
özellikle kuzey tarafı, önemli ölçüde hasar görmüştür. Dış du­ tasviri korunmuştur. Etrafında havariler, melekler, baş melekler
varlar güzel sütunlar üzerinde yükselen kemerli çıkıntılarla süs­ var. Aziz figürleri muhteşem biçimde resmedilmiştir. Boyalar hâlâ
lenmiştir. Bunu yapan usta sanatkâr, değişik değişik oymalar net ve temizdir.
tercih etmiş. Ancak bir mimar gözü, bu eğri hatların oluşturduğu
Tbeti manastırının genel manzarası o kadar güzel ve ayrıntı­
zarif ahengi görebilir. Doğudaki dış duvarda ise üzerinde zarif
ları o kadar estetik ki, bu manastır Roma’yı bile süsleyebilir.
oyması ve yazıtı ile yalnızca bir adet taş korunabilmiştir.
Ancak çan kulesi için aynı şeyi söyleyemeyiz. Çan kulesi kilise­
Tapmağın ana girişi yıkılmıştır, bu yüzden tapmak hakkında nin boyutları ve mimarisiyle hiç ilgisi olmayan bir yapıyı temsil
net bir fikre sahip olmamız zor. Herhangi bir cazibesi yokmuş ediyor. Bu, bir çeşit yüzeysel yapıdır ve hem bütün olarak hem
gibi göründü bize. Kilisenin iç bölümünün tamamen farklı bir de kendi içinde kaba bir görünüme sahiptir. Bu kulenin yapıldığı
görünüşü var. Sunak yerine binanın ana bölümüne yüksek ke­ malzeme de tapmağmkine benzemiyor. Bütün bunlar, bu yapı­
merle bağlanmış büyük bir yarı-kule dikilmiş. Bu kemer iki de­ nın kilise ile birlikte inşa edilmediğini ve ustalarının da ana ya­
vasa yarım sütuna dayanıyor. pıyı inşa edenlerle aynı olmadığını gösteriyordu. Bu sırada
Bu yarım sütunların kaidesi bütünüyle zarif kabartmalarla iş­ kulenin üstündeki çatı saçağında üzerinde yazı olan bir taş fark
lenmiş granit kütleden oluşuyor. Çatı saçağı, kaide ve oymalar ettik. Tbeti kilisesi tarihini çözümleme isteği beni, hayatımı teh­
aynı zarafetle ön plana çıkıyor. Kilisenin orta bölümü, her bir ke­ likeye atacak türden bir adım atmaya yöneltti ve merdivenle yu­
narının uzunluğu 12 adım olan bir kareden oluşuyor. Bu karele­ karı çıkıp bilim insanlarımızın ne yazık ki henüz çözümlemediği
rin köşelerinden yarım sütunlar iniyor, bunlar da yüksek ve dik yazıyı olduğu gibi kâğıda aktarmak istedim.
kemerlerle birleşiyorlar. Bu kemerlerden sekiz uzun ojival nişe Kilise yakınındaki harabeler ve büyük toprak altı yapılar ko­
sahip bir kubbe yapılmış olup, bu nişler de birbirlerine küçük runmuştur. Tbeti’nin tam karşısında manastırın kuzeyine doğru,
kemerlerle bağlanmıştır. Aharın karşısında, batı yönünde, dört­ büyük sütun gibi bir dağ bulunuyor. Söylenceye göre eskiden
gen sütunlar üzerinde ilahi okuyanlar için geniş bir çardak ku­ bu dağın üzerinde bir şehir kuruluymuş. Bu Tuharisi102 köyü
rulmuştur. Bu çardak dörtgen sütunlara yerleştirilmiştir. Kilisenin
kuzey ve güney yönündeki haç kollarında ve ayrı duran binada (102) cn^biftobo
8 6 |B ir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k leri

(Vahuşti’ye göre) ya da piskopos Saba tarafından inşa edilen ruz. Abano, Veli ve Shlobani’nin yüzeylerinde bulunan mineral
Sveti kalesi olmalı. Böyle bir kanıya varmamıza önce Vahuşti’nin kaynaklarında da bunu görmek mümkün. Bu yerin güneydoğu
betimlemeleri, daha sonra halk arasındaki söylenceler ve son bölümünün topografik özellikleri civar yerlerden keskin bir şe­
olarak da bu köye şimdi bile “Tsihisdziri (Kaledibi)” deniyor ol­ kilde farklılık gösteriyor. Payandanın kolları daha az eğimli ve
ması neden oldu. Bu sorunu çözümlemeyi arkeologlara bırakı­ daha az taşlık: bölge ise sık ormanla ve yer yer işlenebilir top­
yoruz. rakla kaplıdır. Keskin iniş-çıkışlar azdır, olanlar da sadece Sadeli
Tbeti’de yanımıza İmerhevi beyinin oğlu geldi ve bizi Veli kö­ deresi kıyısmdadır. Veli ve Shlobani köyleri civarının bütün bu
yündeki evine davet etti. Bu daveti diğer beylerden gelen davet­ özellikleri bize, Arsiyan dağını aşarak Satleli köyüne giden en
ler izledi. Bu yüzden kervanımız Şavşat’ta tam iki hafta kaldı. Bu iyi yolu işaret ediyor. En kısa ve kullanışlı yol buradan, Arda­
zamanı değerlendirdim ve yörenin yolumuz üzerinde olmayan nuç’tan dolayısı ile Ahaltsihe’ye doğru giden ve inşa halindeki
yerlerini dolaştım. İlk yolculuğumuzu Şavşat platosunun ana Batum-Kars şose yolundan geçiyor.
ırmak damarı olan, Sadeli deresi vadisini araştırmaya ayırdık.
Yukarıda bahsi geçen bölgeye tekrar dönmeden, Veli’den Ar­
Sadeli deresi dört ana koldan oluşmakta olup bu kollar köy siyan dağı geçidine kadar olan yol üzerine birkaç söz söylemek
isimleri ile de anılmaktadır: Shlobani103, Dabetzvrili104, Şavketi istiyoruz. Veli köyü yüksek bir düzlükte, Satleli deresinin sağ
(Şavşaki?) ve Kuçeni. Bu akarsular Okrobageti köyünün aşağı­
kıyısında, Tbeti’den 3 verst uzaklıkta bulunuyor. Köyde 12 hane
sında bulunan dağın önemli bir ırmağını oluşturur. Shlobani suyu
yaşıyor. Burada iki büyük taş ev var. Bu evlerden biri İmerhevi
kaynağını, Shlobana köyünde Arsiyan dağı güney kolunda deniz
beyine; diğeri eski prens soyundan, Atabeylerden gelenlere ait.
seviyesinden 9.000 feet yükseklikten almaktadır. Bu kaynak güney
Veli düzlüğü 4.000 feet yükseklite bulunuyor. Buradan yukarıya
ve güneybatı yönüne doğru akmakta ve Okrobageti’nin 3 verst
Satleli deresi boyunca iki yol gidiyor. Biri akarsuyun sağ kıyı­
altında bulunan ana ırmağa kavuşmaktadır. Yaklaşık 7 verst uzun­
sındaki dik yamaca uzanıyor ve Shlobani deresinin Satleli dere­
luğundaki Shlobani deresi, Shlobana, Tsihia105 ve Meria toprak­
larını sulamaktadır. Bu ırmağın kaynağı Kvirala deresi kaynağının sine karıştığı yerdeki köprüyü geçtikten sonra Okrobageti
çok yakınında bulunuyor ve bu kaynaktan payanda ile ayrılıyor. köyüne kadar ulaşıyor. Bu yol hafif faytonlular için oldukça kul­
Bu payandanın çatlaklarında da yukarıda değindiğimiz mineralli lanışlıdır. Okrobageti’den ulaşımı zor olan Arsiyan geçidine ka­
su kaynağı, “ılıca” bulunuyor. Su bölüm çizgisi kumtaşı ve killi ar- darsa sadece bir yaya yolu gidiyor. Diğer, üst yol ise Veli köyden
duvazdan oluşmakta olup, sert tabakaları dışarıya büyük açılar başlayan ilk yoldan giderek sola sapıyor ve Shlobani deresinde
veya bölümler olarak çıkıyor. Sadeli deresi kıyılarında, zemin kat­ oldukça uzun ve dik bir inişle Meria köyüne ulaşıyor. Bu köy
manları arasında değişik renklerde toprak altı damarlar ve yeşi­ Shlobani ve Satleli derelerinin kavuştuğu yerden 4 verst yuka­
limsi volkanik kayaçların bütün tabakalarını gördük. rıda bulunuyor. Meria köyünden yol Shlobani deresinin sağ kı­
Kvirala ve Shlobana derelerinin su ayrım çizgisine genel ola­ yısı boyunca Shlobani köyünden geçip Arsiyan sırtındaki geçide
rak baktığımızda, mineral açısından zengin olduğunu görüyo­ doğru gidiyor. Geçit de dahil olmak üzere tüm yol, ağır yük kağ­
nıları için uygun olduğundan buraya “kervan yolu” da deniyor.
( 1 0 3 ) O b cp m & 'iB o Satleli deresine yandan karışan dereler: Dabatzvrili, Şavketi
(1 0 4 )
( 1 0 5 ) g o b o iı (Şavşaki?) ve Kuçeni’dir. Dabatzvrili neredeyse Shlobani’ye pa­
88 Bir Rus Generalinin Günlükleri Şavşat I 8 9

ralel gidiyor. Buradan, içinde Dabetzvrili ve Ağara106 köylerinin Okrobageti yolu, ova şeridinden Kuçeni deresi üzerine uza­
bulunduğu, zor ulaşılan bir vadiye akıyor. Diğerleri ise Arsiyan tılmış ağaç köprüden geçiyor. Burada yol, akarsuyun sol kıyı­
sırtından inen çok dar, ormanlık ve kısa vadilerden iniyor ve sındaki Kuçeni köyünden keskin bir şekilde yukarıya doğru
“Şavketi deresi” yerine “Yalnızçam”107 adını alıyor. yükseldikten sonra Yalnızçam’a paralel olarak ilerliyor. Büyük
Shlobani dışında tüm bu yan dereler, Okrobageti yakınında Mamanelisi köyünde yol ikiye ayrılıyor. Bunlardan biri, dik bir
Yalnızçam’m ormanlık ve dik batı kolunun dibinde bir ırmağa inişle Satleli-Rabat’dan geçerek Satleli köyüne varıyor. Diğeri ise
dönüşüyor. Burada Şavşat’ı, komşusu Çıldır Sancağından ayırı­ Yalnızçam dağ çatalı boyunca uzanıyor ve Mokta köyünde
yor ve diğer bir komşusu Ardahan’la da bağlantısını kesiyor. büyük kervan yolu ile birleşiyor. Bu yol Veli’den Satleli’yi geçe­
Belki de böylesine dışa kapalı bir yaşam burada Rahatların108* rek Ardanuç’a gidiyor.
oluşmasına neden olmuştur. Satleli’de toplam 60 hane yaşıyor. Köy iki bölümden oluşu­
70 haneli Okrobageti köyü tamamen Gregoryan-Ermeniler- yor. Bunlardan ilk bölümünde Gregoryan Ermenilerden 10; Ka­
den oluşmaktadır. Köye girerken buralı bir rahiple karşılaştık. tolik Ermenilerden ise 40 aile yaşamaktadır. İkinci bölümde ise
Bu 70 yaşındaki ihtiyardan Şavşatlı Ermeniler hakkında ayrıntılı Türkleşmiş Gürcüler yaşıyor. Bu bölümde merhum Abdi Bey
bilgiler aldık. Buna göre, Okrobageti’deki Rabat kısa zaman önce Himşiaşvili’nin büyük iki katlı evi bulunuyor. Ermeniler buraya
küçük bir köydü; burada son zamanlarda Ermeni aileler top­ bugünkü Şavşat beylerinin en yetkini olan Selim Bey’in himaye­
lanmaya başladı. Bu aileler, Şavşat’ın farklı köşelerine dağılmış sinde gelip yerleşmişler. Ermeniler, yurtluklarını kullanma be­
durumdaydılar. Şimdilerde köy işlek bir ticaret merkezini tem­ deli olarak beye iyi para ödüyorlar. Ermenilerin girişimci
sil ediyor. Buralı Ermeniler sosyal yaşamlarıyla diğerlerinden bir­ karakteri bey himayesini iyi değerlendiriyor. Bu nedenle Satle-
kaç yönden farklılık gösteriyor. Bu farklılıklara daha sonra li’nin Rabat’ı tüm Şavşat ticaretini eline almış. Yörenin yönetim
değineceğiz. merkezi Tsihisdziri’de olmasına rağmen beyin tüccarlarla birliği
Satleli’yi Şavşat’ın merkezine dönüştürmüş.
Kuçeni deresi kaynağında, Okrobageti’den güneydoğuya doğru
Yalnızçam’dan bir dağ çatalı ayrılmaktadır. Bu dağ çatalı doğudan Satleli’den ikinci yolculuğumuzu İmerhevi’yi dolaşmaya ayır­
batıya doğru yönelmekte ve Şavşat’ı Ardanuç kazasından ayır­ dık. Bu isimle kastettiğimiz yer İmerhevi deresinin havzasıdır.
maktadır. Bu dağ çatalının kuzey yamacı sürülebilecek arazi ve Bu akarsu, başlangıcını Elulo meridyeninde bulunan Şavşat,
düzlükler bakımından çok zengin olan ova şeridini temsil ediyor. Karçkal ve Macahel dağları düğümünden alıyor. Akarsu, gü­
Burası, Şavşat’ın yaşam kaynağıdır. Üst bölümündeki geniş alan­ neybatı yönelimine sahip olup sadece Sadeli deresindeki kavu­
larda yaylalar bulunuyor. Altta birçok köy var. Daha aşağılarda ise şum yerine kadar Şavşat’a aittir. İmerhevi’ye dökülenler arasında
araziler net bir şekilde Sadeli deresinin sol kıyısına geçiyor. dikkate değer olan yukarıda değindiğimiz Kvirala deresidir.
Bunun dışında İmerhevi’ye sağ koldan, kaynağını karlı sırt Karç-
( 1 0 6 ) A n tik G ü r c is t a n ’ın y a z ılı e s e r le r in d e k ö y k a l m t ıl a n “A ğ a ra " is m iy le a n ılm a k ta d ır. B u
kal’dan alan birkaç dere dökülmektedir. Bu derelerden suyu en
A c a ra ’d a , Ş a v ş a t’ta v e İm e r h e v i’d e n e d e n b i r ç o k ç o k k ö y ü n A ğ a ra is m iy le a n ıld ığ ım bol olanı Badzgireti deresidir. Bu akarsu, oldukça yoğun nüfuslu
a ç ık la m a k ta d ır .
( 1 0 7 ) Y a ln ız ç a m , A r d a n u ç ’ta n A r d a h a n ’a g id e n ik i d a ğ g e ç id in in a d ıd ır. (R .S . G ü r c ü o k u r la r
vadinin topraklarını suluyor.
iç i n a ç ık la m ış )
İmerhevi ana vadisi en sert topografik koşulların iç içe geçi­
( 1 0 8 ) Ş a v ş a t’ı n t ü m H ris tiy a n y e r le ş im y e r le r i “R a b a t” o la r a k a d la n d ırılm a k ta d ır . R a b a t is m i
“c e n n e t ” k e lim e s in d e n tü re m iş tir . şinin bir örneğidir. Bu vadi, devasa dağ kitleleri arasında bulu-
9 0 |B ir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k leri

nan yarıktır. Yarığın tepesinde çok net ve keskin hatlara sahip yarım daire şeklindeki dik bir kemerle ırmağa uzatılmıştır. Üze­
çıplak kalkerli kayalıklar durmaktadır. Aşağı tarafta, monoton rine dörtgen karo taşlar döşenmiştir. Köprünün hangi tarihte
ve boğuk bir sesle akmakta olan beyaz kitle, köpük bağlamış bir inşa edildiği bilinmiyor. Ancak benzer yapıdaki eski anıtlardan
ırmaktır. Ufuk çizgisi dardır. Nereye bakarsanız, gözünüzün elde edilen bilgilerden yola çıkarsak Sadeli köprüsünün çok eski
önünde ardından daha yüksek ve dik onlarca başka sarp kaya­ zamana ait olduğunu düşünebiliriz111. Deniz seviyesinden yük­
lıklar sıralanıyor. sekliği 3.376 feet’dir. İmerhevi yolu köprünün ötesinde kervan
Çevrede canlı yaşamını baskılayıp boğan bir doğal güç var. yolundan ayrılıp Tbeti platosuna doğru çıkıyor. En sonunda
Bitki örtüsü az. Sadece bazı yerlerde, yaşam için elverişli küçük Çvarebi ve Karavati köyleri ile aynı seviyede bulunan 90 haneli
tarlalar bir vaha gibi yeşermiş. Aşağıda, toprağın üstünde, bu­ Ahaldaba köyünden geçiyor.
lutların altında bir yerlere iki-üç ev kondurulmuş. İşte burası Bir kez daha Kvirala deresinin sol kıyısı ile Sadeli deresinin
İmerhevi köyüdür. Evlerin yakınlarındaki taşlar arasında iki-üç sağ kıyısı arasında kalan alanın düzgün bir yükselti oluşturdu­
ağaç büyüyor, ardında küçücük bir tarla var. Ancak bu ağaçlara ğunu söylemek yerinde olacaktır. Burası Kvirala deresinin kuze­
dikkatle baktığınızda aralarında ılıman iklime özgü bitkilerden, yine, Sadeli deresinin güneyine ve İmerhevi deresinin batısına
dut, ceviz, karayemiş; biraz ötede ise nar ağacını veya taşa öyle­ doğru oldukça dik bir şekilde iniyor. Özellikle İmerhevi’ye doğru
sine dolanmış üzüm asmasını görürsünüz. Nasıl tutunuyor iniş çok diktir. Ahaldaba’dan 2 verst mesafedeki Surevan köyü
bütün bunlar diye ister istemez düşünüyorsunuz; buradaki bitki aşağıda göründü. Surevan, İmerhevi deresi üzerinde Ahal­
örtüsünün, bu yerlerin karakterine ve ani iklim değişikliklerine daba’dan 1.330 feet aşağıda bulunuyor. Burada da iniş oldukça
nasıl dayandığına şaşıyorsunuz. diktir. Bizim acelemiz olduğundan bir saat boyunca patikadan
Sadeli köyünden İmerhevi ana vadisine Sadeli deresinin sağ dikkatli bir şekilde kazlar gibi sürünerek indik. Çaleti köyü (10
kıyısını takip ederek girebilirsiniz. Bu su kavuşumuna varma­ hanelik) yakınından öğleden sonra saat 2’de İmerhevi deresinin
dan önce, 3 verst uzaktaki Tbeti yaylasının uzantısı olan Singoti sağ kıyısına, Satleli’de gördüğümüzle aynı mimariye sahip taş
köyünün yanındaki düz yükseltiye çıkmalısınız. Ardından yol köprünün üzerinden geçtik. İki köprü arasındaki menzili 4 saatte
tekrar aşağıda İmerhevi deresi kıyısında kurulmuş olan Phi- katettik. Surevan köyü İmerhevi geçidinde bulunuyor ve 20 ha­
kiuri109 köyüne doğru dik kayalık yokuştan inmektedir. Diğer neden oluşuyor.
yol Sadeli’den Ahaldaba ve Tbeti yaylasını geçerek gidiyor. Bu­ Öğleden sonra saat 3’te Surevan’dan yukarıya çok dar bir pa­
radan Çaleti110 köyünde bulunan çok dik bir dağ yamacına, daha tikadan uçurumun tepesine doğru harekete geçtik. Berbat bir
sonra Kvirala deresi kavuşumuna iniyor. Biz her iki yoldan da yoldu bu. Etraf, İnhoeti köyüne kadar merdiven çıkar gibi par­
geçtik. Sadeli köyünden Veli köye doğru giden büyük kervan kelerinden çıktığımız çıplak kalkerdir. Bizi burada saat 6’da bu­
yolu, akarsuyun üzerinde eski mimariyle yapılmış, oldukça sağ­ ranın Kır Serdarı Kibar Ağa karşıladı. Geceyi geçireceğimiz nokta
lam taş köprüden geçiyor. Sadeli köprüsü Gürcistan’ın eski köp­
rülerinin mükemmel örneklerinden biridir. Köprü düzgün ( 1 1 1 ) K ü r d is t a r ia y a p tığ ı y o lc u lu k s ır a s ın d a T a y lo r, b u n a b e n z e r m im a r iy e s a h ip b ir ç o k
e s k i k ö p r ü g ö r d ü . B u n la r d a n b ir in d e v a r o la n y a z ıt k ö p r ü n ü n M .S 6 4 3 y ılın d a in ş a
e d ild iğ in i g ö s te riy o r. (M 3B .K a E .O T f l.P y c c .r e o r p .o 6m .M aT ep . n /n ı reorp.AsM aT.Typıy
( 1 0 9 ) <36030- 3(00 1 8 7 3 r .C T p .4 1 .) T ü r k iy e G ü r c is t a m ’n d a k i tü m e s k i k ö p r ü le r y a r ım d a ir e ş e k lin d e k i
(110) Jicpgcoo k e m e r le r e s a h ip k e n ; T a y lo r’u n b a h s e ttiğ i k ö p r ü le r is e s iv ri k e m e r le r e s a h ip tir.
92 Bir Rus Generalinin Günlükleri Şavşat I 93

denizden 4.744 feet yüksekte bulunuyor. Buradan İmerhevi’nin Gürcistan tarihindeki ünlü Tzepta114 kalesi ve en az onun kadar
son köyü İvieti’ye kadar tam bir saatlik yol kaldı. Acara geçidine ünlü Opiza ve Berta manastırları burada bulunmaktadır. Ancak
kadar da iki buçuk saatlik yol var. Geçit, Acara ve Macahel oyu­ bu yerler Şavşat sınırları dışında, Livan bölgesinde olduğu için
ğuna giden yolların ayrım noktası olarak ilginçtir. Buna rağmen bu yerlere yeri geldiğinde değineceğiz. Şimdi ise Phikiuri’den
oraya ulaşamadık. İkinci gün, Diobani ye Surevan köylerini ge­ Satleli’ye kadar olan /olumuza devam edelim.
çerek İmerhevi deresi sağ kıyısına, Ermeni köyü Phikiuri’ye Türkiye hükümetinin resmi verilerine göre Phikiuri köyünde
(Rabat) geri döndük. 18 hane bulunuyor. Gerçekte ise burada 25’ten fazla hane var.
Karçkal sırtı yönünden İmerhevi deresine doğru çıkan tüm Burada yaşayanların tamamı Katolik Ermenidir. Yemişlerin bol­
vadiler dar, kısa ve yerleşim için pek uygun değil. Vadilerin bu luğundan sarıya kesmiş dut ağaçları içindeki ahşap bir evde ge­
karakteri tüm dağ çatalları için Çoruh’a kadar aynı kalıyor, de­ ceyi geçirdik. Dut ağacının meyvesini buralı Ermeniler votka
ğişmiyor. Toprak kireçli. Toprak örtüsü o kadar ince ki ormanın yapımında kullanıyorlar. O içki burada “rakı” adıyla biliniyor.
yaşaması ve büyümesi için gerekli besini sağlayamıyor. Bu yüz­ Phikiuri’de gözlenmeye değer pek bir şey yok. Doğası fakir ve
den Karçkal’m doğu ve güneydoğu yamaçlarında orman yok ve tek düze. Buna karşın buradaki Ermenilerin varlığı ve onların
bu alan sporadik112 çalılıklarla örtülmüştür. Her şerde bir hayır yaşam koşulları üzerine bize anlatılanlar, oldukça dikkate de­
ğerdir.
vardır derler, Karçkal dağ çatallarının bu kireçli toprağı, aşağıda
göreceğimiz gibi, Livan’m en iyi meyve ürünlerinin ana kayna­ Eski Gürcü tapmak harabeleri üzerine inşa edilen kiliseyi
ğıdır. gözlemledim. Sonra aşağıya doğru dere boyunca indik. Yol git­
tikçe daralıyordu, yarım saat ilerledikten sonra bir duvarla kar­
Karçkal vadilerinden en büyüğü Badzgireti’dir. Burası, Phi-
şılaştık.
kiuri köyünün altındaki İmerhevi deresine dökülen aynı isimli
dereyle sulanıyor. Ulaşılamazlığı ve yoksulluğu ile dış dünyadan Akarsu kıyısı boyunca atla daha fazla ilerlemek mümkün de­
kopmuş bulunan bu vadi rotamızın dışında kaldı. Oraya ancak ğildi. Yol eğri ağaç bir köprüyle sol kıyıya geçiyor. Sarp ve kesin­
yaya olarak çıkılabiliyor. Ama böyle bir yolculuk için zamanımız tisiz bir yokuş başlıyor buradan. Bu yol bizi Şavşat düzlüğünden
yeterli değildi. Ayrıca anlatılana göre, bizi orada başka bir yerde Singoti köyüne götürüyor. Phikiuri köprüsünde derenin suyu ka­
göremeyeceğimiz pek bir şey beklemiyordu. Nüfus daha çok üst redeniz seviyesinden 2.900 feet yüksekte bulunuyor. Singoti kö­
kısımlarda, vadinin genişlediği yer olan tepeye yığılmıştır113. yünün yüksekliği ise 3.504 feet’dir. Bizim de en fazla 3 verst’lik
yatay yürümeyle 1.600 feet’e çıkmamız gerekiyordu. İleriye attı­
Phikiuri’nin altında, İmerhevi vadisi bir yaka gibi daralıyor ve
ğımız her adımda doğa koşullan iyileşiyordu. Kapalı, boğucu va­
nehir boyunca yolculuk etmek daha da imkânsızlaşıyor. Özel­
diden Singoti civarlarına ve düzlüğe çıkıyorduk. Burası oldukça
likle Sadeli deresi kaynağından başlayıp İmerhevi deresi ve Ar­
yüksek tepelerle çevriliydi. Bize tam bir düzlem gibi görünmüştü.
danuç çayı birleşimine kadar olan alan ulaşılamaz bir yerdir.
Singoti’nin yeşil yamaçlarında gözlerimiz dinlendi. İmerhevi’nin
sert, konuksevmez doğası belleğimize daha sağlam bir şekilde
( 1 1 2 ) A z g ö r ü le n .
( 1 1 3 ) U z u n lu ğ u 1 2 V e r st o la n b u v a d id e , ö z e llik le y u k a r ı b ö lü m d e y a k la ş ık 1 0 k a d a r k ö y
kazındı.
v a r: Z io s i, B a d z g ir e ti, A ğ a ra , A n d r ia tz m in d a v e Ç ih o r i. O r ta b ö lü m d e d e b e ş k ö y k u ­
r u lm u ş t u r : D a b a , U b e , Z a k ie ti, D e v a d z e v e H e v tz v r ili. D iğ e r le r in d e n b ü y ü k o la n
k ö y le r is e B a d z g ir e ti, Z io s i, U b e v e Z a k ie ti’dir. (114)
94 B ir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i Ş avşat | 9 5

Singoti çok sayıda harabe ile dikkati çekiyor. Tüm bunlar, iş­ Satleli köyü ve Ardanuç sınırına kadar olan yol hakkında birkaç
lenebilir alanlar, kestanelikler, dut bahçeleri ve cevizlikler ara­ söz söylemek istiyoruz.
sında uzanmış bu küçük sakin köyde bir zamanlar şimdikine Satleli köyü, bu bölgede çok etkili olan Himşiaşvili sülalesi
göre çok daha yaratıcı bir yaşamın hüküm sürdüğünü kanıtlıyor. burada yaşadığı için önemlidir. Geçrftişte bu köy Şavşat’ın mer­
Harabeler eski temelin içine yığılmış durumdadır. Üzerinde kule kezi sayılıyordu ve Atabeylere aitti. Atabeyler büyük ve sağlam
kalıntıları bulunan büyük bir kaya bakmaktadır yukarıdan bu­ bir kalede yaşıyorlardı. Bu kale yukarıda tarif ettiğimiz Satleli
raya. Bu yıkıntıların altındaki düzlükte eski kilise kalıntıları var. taş köprüsüne hâkim, yüksek bir yere inşa edilmiştir. Buranın
Bu kalıntılar boyutları ve yapıları ile dikkat çekiyorlar. Kilisenin beyleri bu kale yardımıyla Livan’dan Ahaltsihe’ye doğru giden
uzunluğu 10 sajen, genişliği 7 sajen, yüksekliği de 15 feet’tir. büyük kervan yollarına egemen olmuşlar; sonrasında büyük
Uzunluk bakımından üç bölüme ayrılıyor. Bunlardan en sondaki stratejik yerleri ele geçirmişlerdi. Kurapalat döneminde Bizans
iki katlıdır. Kemerler 12 bölüme ayrılmıştır. Rahip hücreleri gö­ askerleri Gürcistan’a bu yolla giriyorlardı. Şimdilik bu kaleden
rünümündeki bu bölümler bazı yerlerde duvarlara işlenmiş geriye yarısı dökülmüş duvarlar ve üç kule kalmış. Vahuşti’nin
küçük kapılarla, bazı yerlerde ise sadece kemerlerle kapatılmış­ “ticaret yeri”115 diye kayıt altına aldığı bu kuleleri şimdi büyük
tır. Yapının orta bölümü sunaklı Hristiyan tapmağı izlerini ko­ köy kullanıyor. Burada ortalama büyüklükte bir kilise vardı,
rumuş durumdadır; tıpkı Şavşat’ta gördüğümüz tapmaklara ancak bunu şimdi camiye dönüştürmüşler. Hristiyanlık dönemi
abidelerinden burada yalnızca yazıtları olmayan iki-üç kilise me­
benziyor. Singoti harebesinin kubbesi yok ve görünüş olarak da
zarı ve üzerinde büyük bir haçın tasvir edildiği iki arşın çapında
bir evi anımsatıyor. Kemerlerin yer yer kırmızı tuğla ile örülmüş
yuvarlak bir taş kalmış. Bu taşın üzerine ayrıca yirmi dört küçük
olması dikkatimizi çekiyor. Hiçbir yazıt olmadığı gibi tasvirlere
haç işlenmiştir. Satleli kilisesi mimari yapısı ile Singoti kilisesini
ait izler de yok.
anımsatıyor.
Singoti tapmağı ile ilgili herhangi bir bilgi ne Gürcistan tari­
Satleli’den Ardanuç’a doğru giden yol güneybatı yönelime sa­
hinde var ne de Vahuşti’nin coğrafi eserlerinde... Bu nedenle
hiptir ve Yalnızçam sırtındaki düzlük alandan geçmektedir. Bu
başlangıçta biz onu Natlismtsemeli (Vaftizci Yahya) Manastırı
sırtın Kuçeni suyu kaynağına doğru indiğini söylemiştik. Bu­
sandık. Bu manastır Vahuşti Coğrafyası’na ekli haritada yanlış
rada sırtın, doğudan batıya doğru ortak bir yönelime sahip ol­
işaretlenmişti. Biz bu hatamızı ancak, Opiza manastırını gör­
duğunu ve dik bir burunla Satleli deresi, İmerhevi deresi ve
dükten sonra anladık. Oysa Singoti tapmağı bizim için Gürcis­
Ardanuç çayının birleşim yerine indiğini söylemekle yetinece­
tan tarihinin okunmamış mektubu olarak kaldı. Ama şüphesiz, ğiz. Kuçeni su kavuşumundan, Singoti meridyeninde bulunan
Singoti’nin İmerhevi kapılarının güvenlik açısından destek nok­ Gobihvetzia116 dağına kadar bu sırta ulaşım zordur. Buna karşın
tası olduğu doğruydu. sırt, Gobihvetzia’nın dibine doğru eğiliyor ve Gvaraşen köyünde
20 Haziran’da yorucu bir yolculuktan sonra Satleli köyüne Karadeniz’den 5.905 feet yükseklikte bir geçit oluşturuyor.
döndük. Burada konuksever Selim Bey Himşiaşvili’nin evinde
dinlendik. Yukarıda betimlediğimiz yolculuktan sonra Şavşat’ta ( 1 1 5 ) V a h u ş ti’n in b u k u le le r e n e d e n t ic a r e t , a lış v e riş y e r i d e d iğ in e d a ir b ir a ç ık la m a b u la ­
m a d ık . B ir ih tim a l k e r v a n la r ın g e ç t iğ i y o l ü s t ü n d e o lm a la r ın d a n d o la y ı a lış v e r iş in
fazla kalmamıştık. Bir sonraki rotamız Ardanuç’a yöneliyordu.
y a p ıld ığ ı m e k â n ş e k lin d e d ü ş ü n ü le b ilir - K .R .
Şavşat nahiyesi Satleli’den 15 verst mesafede bitiyor. Bu nedenle (1 1 6 ) 2,0160633^ 0*
9 6 |Bir Rus Generalinin Günlükleri Şavşat |9 7

Satleli’den Ardanuç’a giden yol, yük hayvanları taşımacılığı Şavşatlılarm Acaralılardan önce Müslülnan olmaları da aynı
için oldukça elverişli. Hatta bu yolu, hafif tekerlekli araçlara göre durumla açıklanabilir. Türklerle sıkça çatışmaların Şavşetlilerin118
düzenlemek mümkün. Yol yoğun bir yerleşim alanına doğru ahlaki nitelikleri üzerine etki etmemesi düşünülemezdi. 3. ve 4.
uzanıyor ve 20-30 verst mesafede Şindobani, Anaklia, Çiftlik, Bagrat döneminde bu halk cesaret ve atılganlılıkları ile öne çıkı­
Mokta, Karsini, Kontromi, Samtzkali, Gvaraşeni ve Batsa köyle­ yorlardı. Bu cesur halk, Gürcistan’ı birçok kez felaketlerden kur­
rine rastlıyoruz. Biraz kıyıda kalan diğer köyler ise Anakerti ve tarmıştı. Şimdi ise öyle ürkek olmuşlar ki, Acaralılarm diline
Ançadır. Mokta köyü ise Şavşat’ın en son köyüdür. Ardanuç yolu düşmüşler. Şavşat halkının karakteri Yukarı Acara’dan gelen gez­
buradan başlıyor. ginin dikkatini çekiyor. Şavşatlılardan aldığımız izlenimleri not
Şavşat, Gürcüler ve Ermeniler olmak üzere iki ulustan oluş­ ettiğimiz günlüklerden birkaç cümle aktarmak istiyoruz.
maktadır. İmerhevi dahil burada 58 köy var. Bunlardan 36’sı Şav­ “Kvirala köyüne girer girmez, ahalinin fizyonomisi bizi sarstı.
şat’ındır. Hükümetin verilerine göre hane sayısı 1.740’a ulaşıyor. Acınacak bir görünüşleri var ve bilinç olarak gelişmiş değiller.
Gerçekte ise bu sayı ise 2.000’den fazladır. Her hanede 6-7 kişi­ Burada bir babayiğit dahi bulamazsınız. Herkes eski püskü giy­
nin yaşadığını kabul edersek, Şavşat’ın tüm nüfusu 12-14 bin ara­ siler içinde, çelimsiz ve kısa boyludur. Hepsinin yüzünden ka­
sındadır. Bu nüfusun, 145 Ermeni hane (yaklaşık 900 kişi) ramsarlık okunuyor, diğer taraftan da yoksulluk göze çarpıyor.
haricinde, geriye kalan tamamı Kartveli (Gürcü) ırkından gelen Evlerin hepsi bir araya sıkışmış, şekilsiz bir bütünü oluşturu­
insanlardan oluşuyor. Bu insanlar gündelik yaşamlarında temiz yorlar. Hiçbir zirai ek bina, ahır ya da samanlık bulunmuyor.
bir Gürcüceyle, dağlık Gürcistan ahalisinin konuştuğu, Kafkasya Hatta burada, başka yerlerde gördüğümüz gibi, hayvancılık ya­
Mtiuluri aksanıyla konuşuyorlar. Ayrıca yerel konuşma dilinde pıldığına dair bir işaret olan hayvan gübresi bile yoktur. Neyse
Hevsuri belirteçleri karakteristiğine sahip birçok kelimeye rast­ ki Şavşat’ın tüm nüfusu Kvirala sakinlerine benzemiyor. Kvirala
lanıyor. Şavşat’ta Gürcüceyi herkes konuşmuyor. Birçok köyde buradaki sosyal refahın en azma sahiptir diyebiliriz. Kvirala ve
bu dil tamamen unutuldu ve onu yerine zamanla diğer dillerden Satleli arasında yer alan köyler birbirlerinden daha iyi özellikle­
birçok kelime alan Türkçe gelişti. Büyük yol boyunca kurulmuş riyle öne çıkıyorlar ve iyi bir izlenim bırakıyorlar. Oysa halkın
köylerde yaşayanların Gürcü dilini tamamen unuttuklarını da karakteri aynıdır. Mutsuz bir yüz ifadesi ve moral eksikliği her
söylemek gerekir. Ancak bu insanların hepsi babalarının Gürcü yerde fark ediliyor. Asıl acınacak durumda olanlar Ermenilerdir
olduğunu açıkça söylüyorlar. Ardanuç’a yaklaştıkça Gürcü dilini -Tanrı da, insanlar da onların karşısmdadır adeta. Günlük ya­
bilenlere daha seyrek rastladık. Oysa Gobihvetzia dağı çevresinde şamda İmerhevi vadisi yaşayanları özellikle Şavşat’a göre daha
bulunan 12 köye halk “Gürcistan” diyor. kötü bir izlenim bırakıyor. Asık suratlılar ancak Şavşatlılardan
Geçmiş yıllarda büyük kilise Ança’nm117 cemaati buradaki yerel daha güzel ve cesurlar. İmerhevi’de Gürcü tipi korunmuş. Bu­
halktan oluşuyordu. Şimdi de burada ünlü Gürcü Avalişvili süla­ rada daha güzel tiplere de rastlanıyor. Şavşatlılarm giysileri Aca-
lesi halen kalabilmiştir. Şavşat’ta OsmanlIların etkisi çok güçlü... ralılarla aynı. Ürkek Şavşatlılarm barışçıl karakteri 10 yıl önce,
Elbette bu durumun temel nedenini bu yörenin Oltu, Erzurum ve silah taşımanın yasaklanması hakkında Sultan’ın bir kararna­
Ahaltsihe ile kolay iletişime geçmesinde aramak gerekir. mesi yayınlandığında, halk silahsızlanırken açığa çıkmış oldu.

( 1 1 7 ) V a h u ş ti h a ta lı b ir ş e k ild e A n ç a k ö y ü n ü n Ç o r u h ’u n s o l k ıy ıs ın d a o ld u ğ u n u b e lirtiy o r . ( 1 1 8 ) Ş a v ş a d ıla n k o m ş u la r ı A c a r a lıla r b ö y le a d la n d ırıy o r.


98 Bir Rus Generalinin Günlükleri Şavşat I 99

Sultan’ın bu emrini sadece Şavşatlılar yerine getirdi. Acaralı- riliyor. Elbette onlar da kendi çabalarının mükâfatını almaya ça­
lar, Lazlar ve Macahelliler silah bırakmayı reddettiler ve konu lışıyorlar. İçinde bulunduğumuz 1874 yılı tahşirin kefareti hâ­
da bununla kapandı. Şimdi Türkiye Gürcistam’nda silahsız­ zineye 434 kese119 yani 10.850 Ruble gelir sağlıyor. Bunun
lanma bahsini açan yok. Sadece Şavşatlılar kama ve tabancalarım dışında salyane, her aileye 34 Kuruş ve 28 Para; yani 1 Ruble 75
teslim ettiler ve böylelikle komşuları Acaralılarm ve Macahelli- Kapik ödeme yükümlülüğü getiriyor. Bu da toplamda 3.045
lerin hedefi oldular. Bu iki komşunun :kafasma ve keyfine göre Ruble ediyor. Tüm bu vergiler ise hâzineye 14.895 Ruble girdi
davranması yüzünden Şavşatlıların çektiği yürek dağlayan olay­ sağlıyor.
lardan birini anlattılar bize. Dediklerine göre üç yıl önce bir Ma- Görünüşte, bu vergiler ağır olmasa da Şavşatlılar aslında çok
cahelli, îmerhevi’nin Surevan köyüne gelip bir eve girmiş. Ev daha fazlasını ödüyorlar. Tüccarlar halkı korkunç derecede sö­
sahibini evden atıp üç ay onun evinde adamın genç eşiyle bir­ mürüyor. Bunlar, ahalinin ödeme imkânının olmadığı zamanlarda
likte yaşamış. Üstelik köyün geri kalanına da yemek yapma kül­ geliyorlar. Bu yüzden mültezim-tüccarlar yanlarında işlerine gel­
fetini yüklemiş, onların hazırladığı yemeklerle besleniyormuş. diği gibi peşin para ya da ürün bulunduruyorlar. Acara’yı anlatır­
Buranın müdürü ve Surevanlılar bu küstah misafiri bir türlü de-
ken bahsettiğimiz vergi kalemleri dışında Şavşat’ta kesilen ağaç
fedememişler.
değerinin onda biri ve her meyve ağacı başına 2 Kuruş olmak
Ermeniler çok daha ağır dürümdalar, onları Şavşatlılar bile üzere vergiler konulmuş. Buralı Ermenilere yüklenen vergi mik­
soyuyor. Özellikle Phikiuri’de yaşayanlar acınacak durumdadır. tarı, kişi başına iki gümüş mecidiye olarak belirlenmiş bedel120 dı­
“Gelen geçen kafamıza vuruyor” diyor bir evin büyüğü. “Biz ise şında Müslümanların ödediği vergilerle aynıdır.
onlara herhangi bir direnç gösteremiyoruz. Bizden para, elbise,
Tüm vergilere rağmen bu bölgede yaşayan halk, aleni yapılan
ayakkabı istiyorlar. Bu kötü insanlar, evlerimizden beğendikleri
soygunculuğa karşı devlet tarafından da korunmuş değil. Yasaya
ne varsa hepsini zorla alıp götürüyorlar. Bazen kadınlarımızı bile
göre her müdürlüğe 8 jandarma düşüyor. Bunlar normalde amir­
istemeye cüret ediyorlar” diyor bu yaşlı Ermeni ve gözyaşları
leri Kır Serdarı ile birlikte bölgeyi dolaşıp soyguncuları yakala­
içinde bitiriyor konuşmasını... Gerçekten de buralı Ermenile-
makla yükümlüdürler. Ancak bu jandarmalar, her zaman olduğu
rin sabrı sonsuz. Okrobageti’de, Ardahan’a çalışmaya giden bir
gibi, köylere halkın bir şeylerini yemek için geliyor, başka köy­
Macahel tayfası sırf ev sahibinin büyük odasında eğlence yap­
lere de aynısını yapmak için gidiyorlar. Şavşat’ta yukarıda sözü
mak istedikleri için gözümüzün önünde bir Ermeni aileyi evin­
den attı. Buralı Ermeniler, bu gibi durumları büyük bir felaket edilen asayiş mevzuatı da işlemiyor. Burada Kır Serdarı özel ki­
olarak görmüyor; sabrediyorlar. Olur da, buradan geçen bir Hris- şiliktir. Bu nedenle resmi görevli sayılmıyor ve doğal olarak hâ­
tiyana rastlarlarsa yüreklerini açıyorlar. Son zamanlarda buralı zineden maaş almıyor. Şimdilik bu görevi burada Diobani
Katolik Ermenilerin Batum’a ve Ahaltsihe’ye göç etmeyi neden köyünde (İmerhevi’de) yaşayan Kibar Ağa121 sürdürüyor. Kibar
akıllarına koydukları artık anlaşılıyor. Çoğunluk gözünü Ahalt­ Ağa çevresine dizginsiz Acaralı, Macahelli ve Kobuletili haydut
sihe’ye çevirmiş durumda ve artık Batum’daki Rus konsolos yar­ grubunu toplamış. Şavşatlılardan sadece kendi iki oğlu yanında
dımcısına bir heyet göndermeyi tartışıyorlar aralarında. çalışıyor. Kibar Ağa sözüm ona kendi emeğine karşılık köye hane

Şavşat’ta vergiler oldukça yüksektir. Tüm küçük tarım ürün­


( 1 1 9 ) O z a m a n la r b i r k e s e 2 5 r u b le e d iy o rd u ( R u s ç a d a n ç e v ir e n in n o tu )
leri bile önemli miktarlarla vergilendirilmiş. Bu vergiler, salyane ( 1 2 0 ) A s k e r lik h iz m e ti y e r in e g e ç e n p a r a s a l v e rg i.
dışında, burada bulunan zengin mültezimlere kefaret olarak ve­ ( 1 2 1 ) K ib a r A ğ a , D io b a n i’n in İn h o e t i d e n e n b ir d ış m a h a lle s in d e y a ş a m a k ta d ır .
100 Bir Rus Generalinin Günlükleri Şavşat |101

başına 3 Kuruş olmak üzere keyfi vergi koydu. Halkın güvenli­ İmerhevli beylerin sülalesi Veli’de yaşıyor. Bu sülalenin Selim
ğinin bu şekilde sağlanmasının sıradan vatandaşın gözyaşına mal Paşa Himşiaşvili’ye teşekkür borçlu olduğunu, İmerhevi’nin son
olduğu açıktır. Kibar Ağa çetesine yarı resmi vergi yetmiyor ve beyinin öldürülmesi üzerine Türkiye hükümetinden beyin yet­
bölgeyi bizzat kendisi soyuyor. Şavşat’ta Kır Serdarını tasfiye ede­ kilerini alıp kendi seyisine verdiğini söylüyorlar. Bu kişi şimdiki
cek bir güç henüz yok. Müdürün yetkileri işlemiyor. Kibar Ağa, İmerhevi bey sülalesinin atasıdır.
Şavşat’ın tüm resmi ve gayri resmi sakinleri arasında en etkili kişi
Bunlar oldukça yoksul bir hayat yaşıyorlar ve halk üzerinde
olan Selim Himşiaşvili’den korkuyor bir tek... herhangi bir otoriteleri yok. Buna karşın bu soyadın sahibi olan
Kır Serdarlığı tıpkı diğer mevkiler gibi açıkça satılmaktadır. Himşiaşvililer bazen Atabeylerin bazen de İmerhevi beylerinin
Pazarlık yeni Mutasarrıfın gelmesiyle başlamakta ve bunun so­ sırtından güçleniyorlardı. Şimdi Şavşat’ta bu güçlü otoriteye
nucunda tüm yerel yönetim değişmektedir. Bu arada Şavşeti’de sahip olan tek Himşiaşvililer, Acara beyleridir. Bunların şimdiki
olduğumuz sırada da böyle oldu. Yeni Oltisi (Oltu) Mutasarrı- temsilcileri Abdi Bey’in çocukları; Selim Bey ve onun küçük kar­
fı’nm isteği üzerine bütün müdürler, kaymakamlar ve diğer gö­ deşi Nuri Bey’dir.
revliler değiştirildi. Beylerin dışında Şavşat’ta başka ayrıcalıklı tabaka yoktur.
Şavşat’ta tarihi söylenceler çok az. Tüm anlatılanlar bey soyu­ Tanzimat herkesi eşitledi. Bu düzen getirilene kadar burada Az-
nun tarihini tekrarlıyor.122 Şavşat’ta bu söylenceler; Eski Samtshe123 naurlar, eski Gürcü soyluların kalıntıları idiler. Aktarılana göre
Atabeyleri, İmerhevi Beyleri ve Himşiaşvili soyundan gelen bey­ Şavşat’ta 90’a kadar Aznaur sülalesi vardı. Bu sülalenin serilere
lerle ilişkilidir. sahip olmak gibi bir ayrıcalıkları ve sadece askerde görev alma
Atabey soyundan gelen bir kişi Okrobageti’de yaşıyor. 40 ya­ zorunlulukları vardı. Beyler de kendi mülkiyet haklarından ya­
şında kendini tüketmiş, alkolik ve yoksul bir adamdır. Hükü­ rarlanıyorlardı. Tanzimat’ın ilanı ile Şavşat’taki bu toplumsal
metten düşük bir emekli maaşı alıyor. Beyin dediğine göre bu düzen değişti. Buna göre beyler, yukarıda birinci bölümde be­
kişinin bütün belgeleri şimdi İstanbul’daymış. Ve anlatılana göre, lirtildiği gibi, emekli maaşına bağlandılar ve soylular köylülerle
Porta’nm124 Türkiye Gürcistam’ndaki ilk vasalı ve Müslümanlığı eşitlendi. Aznaur diye tabir edilen unvanın halen var olduğu
ilk kabul eden (Hicri 1016, yani MS 1600 yılında) Ahaltsihe Ata­ doğrudur, ancak bu unvan sadece bölgenin tarihsel malzemesi
beyi Rostom’un yedinci kuşağıdır. Bu beyin babası, mülkünün olarak değer taşıyor. Diğer taraftan Tanzimat’a kadar Aznaur ol­
bir bölümünü Acara beyi Abdi Himşiaşvili’ye satmış. Bu adam mayan herkes toprak gelirlerinin 1/5’ini beylere ödüyordu. Sı­
Şavşat’ın kalbi Satleli’ye yerleşip burada en etkili bey soyunun radan halkın tüm parasal vergileri buna dahildi.
temelini atmış. Türkler bunlara Himşioğlu diyor. Tanzimat’ın uygulanması, tıpkı Acara’da olduğu gibi Şavşat’ta
da pek kolay gerçekleşmemiş; bunu 1844 yılında liderliğini
( 1 2 2 ) Ş a v ş a t’ta h e r k e s b u d iy a r la r ın G ü r c is t a n ’d a n z o r la k o p a r ıld ığ ın ı v e a ta la r ın ın d in in in Selim Bey’in üstlendiği açık bir isyan takip etmiştir.
H ır is t iy a n lık o ld u ğ u n u b iliy o r . O k r o b a g e t i k ilis e s i, i k i - ü ç G u r ia lı k a d ın ın ç a b a la rıy la
s o n y ılla r a k a d a r fa a liy e t g ö s te r iy o r d u . B u k a d ın la r Ş a v ş a t b e y le r in in e ş le r i id ile r. B u ­ Sözü edilen bu olayla ilgili neler anlattıklarına bir bakalım:
ra d a G ü r c ü ta p m a ğ ın a d u y u la n g e le n e k s e l sa y g ı h a lk iç in d e h â lâ v a rlığ ın ı s ü rd ü rü y o r.
O k r o b a g e ti’d e k i e s k i k ilis e h a r a b e le r i y a n ın d a b i r m e z a r lık b u lu n u y o r . B u ra d a p a r k e
1844 yılında Rusya düşmanlarının çabaları ile Ahaltsihe’de
t a ş la n ü z e r in d e m u m la r g ö r d ü k . B u n la r ı b i r i s i ö lü le r in r u h u n a y a k m ış t ı. B u e s k i bir karışıklık çıkarma fikri oluşturuldu İstanbul’d a... Burada
g ü z e l g ü n le r e v e a ta la ra d u y u la n s a y g ıy ı g ö s te riy o r.
( 1 2 3 ) b i 8e 6o amaç, Şamil’in Rus karşıtı genel ayaklanma çıkarmayı kafasına
( 1 2 4 ) O s m a n lı H ü k ü m e ti ( B a b - ı A li). koyduğu Dağıstan’da Rus askerinin dikkatini başka yöne çek­
102 Bir Rus Generalinin Günlükleri

mekti. Şamil’in Türkiye ile gizli ilişkileri vardı: Ahaltsihe’ye sefer kaymakamın oturduğu küçük bir köydü. Görüşme sonrasında
düzenlemek amacıyla halkı hazırlaması için kendi ajanlarından Selim Bey Trabzon’a gitmeye ikna oldu. Buradan onu gizli gö­
birini Türkiye Gürcistam’na gönderdi. Bu ajan provakatör, Sul- zetim altında İstanbul’a gönderdiler. Vicdanını arındırmak ve
tan’m fermanları ile donatılmış, yetkilendirilmişti. İlk olarak Rusya elçisini sakinleştirmek isteyen Türkiye hükümeti sözü
beylerin huzuruna çıktı. Çünkü onlar olmadan halkın örgüt­ geçen en etkili beylerini Selanik’e göndermeye karar verdi. Selim
lenmesi mümkün değildi. Beyler de bu fırsattan yararlanmaya Bey burada altı ay kaldı.
karar vererek Ahaltsihe’ye harekât düzenleme amacıyla yakla­ 30 yıl önce gerçekleşen tüm bu olaylar Himşiaşvili soyunun
şık 10 bin kişiyi topladılar. Bu hareketin liderliğini Abdi Bey’in yenilmezliğini gösteriyor. Bu etki günümüze kadar korunmuştur
büyük oğlu, o dönem için Türkiye Gürcistam’mn en güçlü beyi ve bu geziye katılan gezginlerin dikkatini çekmektedir.
Selim Himşiaşvili üstlendi. O zaman Selim 15 yaşında olmasına Peki şimdi ne yapıyor Şavşatlılar? Köy yaşantılarında onlan di­
rağmen, milis güçlerinin tamamının kumandanlığına seçildi. ğerlerinden ayıran belirgin özellikler var mı? Kendisine bu sorulan
Genç Selim Bey’in çağrısı üzerine Acara, Kobuleti, Posof ve sorduğum saygın bir adam bana şu cevabı veriyor: “İmerhevliler
Livan halkları akm etti. Halk meselenin iç yüzünü bilmiyordu. iyi tellaktır. Çoğu çalışmak için İstanbul’a gidiyor. Şavşatlılar ise
Onlara Rusya karşıtı bir hareketin başladığı duyuruldu. Gerçekte daha küçük ölçekli tarımcılık yapmakla meşguldürler. Şavşat’ta
ise beylerin başka bir hedefi vardı. Toplanan kalabalık sayesinde Yukarı Acara’da bulunan ürünlerin aynısı yetiştiriliyor ancak
tanzimatm yıkılışını getirecek bir devrim hazırlıyorlardı. Selim Şavşat’ın doğası komşu yörelere göre çok daha zengindir.
Bey, Şavşat’tan Posof a geçip oradaki paşayı tutuklayarak eyleme Hayvancılık ve buğdaycılık burada önemli ölçüde gelişebilir.
başladı. Yapılan ortak plana göre Posoftan dönen Selim Bey’in Şavşat, Batum pazarında Kars buğdayından daha çok tercih edi­
ordusu Erzurum ve Trabzon’a geçecekti. AncakTŞavşatîı dev­ len bir buğday yetiştiriyor. Toprağının efsanevi verimliliği ile
rimcîlerin toplanmasıyla silahlarının da barutlarının da yeterli Şavşat, bir buğday üretim merkezi olabilir. Belki de, Ardanuç’tan
olmadığı ortaya çıktı. “Biz bunu biliyorduk” diye anlattı bu işin Batum’a bir şose yolu geçirerek, Tbeti düzlüğü bu bağlantı nok­
başını çekenlerden biri ve şöyle devam etti: “Ancak bizim başa­ tasının ambarına dönüşebilir. 1873 yılında buğday ticareti yapan
rımız Erzurum ve Trabzon Paşalığı ahalisinden gelecek desteğe bir İngiliz şirketi Şavşat’tan deneme amaçlı bir miktar tahıl satın
bağlıydı. Çünkü onlar da bizim gibi iktidardan memnun değil­ aldı. Şirket yetkililerinden birinin dediğine göre, buradaki yerel
lerdi. Biz genel bir isyan çıkararak güçsüz kalmış bu iktidara tahıl ticaretinin iyi bir geleceği var. Aynı şeyi hayvancılık için de
şartlarımızı sunmak istiyorduk.” söylemek mümkündür. Burada kültür bitkilerinden özellikle dut
Beylerin planlarının ne sağlam bir temeli ne de açık bir hedefi ağacı iyi yetişiyor; ipekböceğini ise sadece Nuri Bey’in Şindoba-
vardı. Bu yüzden çok geçmeden beyler arasında anlaşmazlık baş ni’deki125 evinde gördük.
gösterdi. Bunun sonucunda Kars paşası bunlardan bazıları ile
iletişime geçmeyi başardı. Beyler, kendilerini sakinleştirmek için ( 1 2 5 ) S e lim B e y ’in k a r d e ş i N u r i Bey, g e n ç o lm a s ın ın y a n ın d a ç a ğ d a ş b i r a d a m d ır. İs ta n ­
b u l ’d a y a y ım la n m ış T ü r k ç e k ita p la r a b a k a r a k ip e k b ö c e ğ in in b ilin ç li o la r a k y e tiş ti­
gönderilen birliklere teslim oldular. Selim Bey başlanmış işin
r i l m e s in i n te m e li i l k o n u n y u r d u n d a ( Ş in d o b a n a ’d a ) a tıld ı. B u a ile ç o k g ü z e l
kaybedildiğini anladı ve 300 Acaralı ile birlikte Tzepti Kalesine d ü z e n le n m iş b i r d u t b a h ç e s i v e iç in d e k a r a la h a n a n ın d a y e tiş tiğ i b ir b o s t a n y a p m ış .
A n c a k b u r a d a p a ta te s y o k tu r . B u n u n d ış ın d a b u r a d a b ir k a ç k ö k L iv a n c in s i a s m a
sığındı. Bu maceraperest genç burada da kalamazdı ve yanın­ var. N u ri B e y ’in ç iftliğ i, s a h ib iy le b ir lik t e g e n e l o la r a k e m e ğ in v e b ilg in in in s a n i b ir
daki savaşçılarla Batum’a doğru yürüdü. O dönemde Batum, ih tiy a ç s a y ılm a d ığ ı b u ü lk e d e z e v k li b i r is tis n a y ı o lu ş tu r u y o r .
3. ARDANUÇ VE LİVAN
A rdanuç, Opiza M anastırına Doğru Yolculuk, Batum
Şose Yolu, Artvin, Ç oruh’ta Kayık Yolculuğu, Borçka

Ardanuç ve Livan bölgelerini Şavşat gibi ayrıntılı bir şekilde ta­


nıma imkânımız yoktu. Bu yüzden anlatacaklarımız sadece ker­
vanımızın geçtiği yollarla ve Opiza köyündeki ünlü manastırın
bizde bıraktığı izlenimlerle sınırlı kalacaktır.
Ardanuç bölgesi Gobihvetzia dağının orada Yalnızçam sırtı
geçidinden başlıyor. Daha önce Şavşat’ı anlattığımız makalede,
bu yerin özelliklerini de ele aldık ve sözü Batsa köyüne kadar
getirdik. Bu köyde Şavşat ana yolu Livan yolu ile birleşiyor ve
Artvin’den Ardanuç’a doğru uzanıyor. Bu yol Türkiye Gürcis-
tanı kayıtlarında Batum-Kars şose yolu ismiyle biliniyor. Yol
henüz tamamlanmış değildir ancak bu bölgenin tarihinde çığır
açmıştır. Bu nedenle söz konusu yolun yapım çalışmalarının ne
durumda olduğunu ayrıntılı biçimde öğrenmek, coğrafyacıların
meselesi olduğu kadar Türkiye ve komşusu Kafkasya’nın kade­
rini merak eden tüccarların da güncel meselesi olmalıdır.
Şavşat kervan yolu ile yapımı devam eden şose yolunun Batsa
köyünde birleştiği yerin özel bir anlamı var. Bunu analiz etmek
için Artvin’den Ardanuç’a kadar kadar var olan yerleri görmek
yeterlidir. Bu alan, her yönden büyük ve küçük çatlaklar şek­
linde uzanmış bir dağ kitlesini temsil ediyor. Bu çatlakların di­
binde dikili duran sarp kayaların arasından Çoruh, Ardanuç çayı
ve îmerhevi deresi akmaktadır. Bu akarsular, insanlar arasında
iletişimi sağlayan tek seçenektir.
1 0 6 |B ir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k le n A rd a n u ç v e L iv a n a |1 0 7

Bu büyülü bölgeye kuzeyden sadece Şavşat kervan yolu ile İmerhevi deresi üzerinde kurulmuş eğreti bir köprüden, yani
Batsa köyünden geçerek ulaşmak mümkündür. Bu köy, Ardanuç neredeyse tam da bu derenin Ardanuç çayı ile kavuştuğu nok­
şehrinden 3-4 saatlik yürüme mesafesinde bulunmakta olup, bu tadan geçtik ve oradan İmerhevi vadisine çıktık. Yol Phikiuri ci­
yolun en az 2.000 feet’lik menziline hâkim durumdadır. Arda­ varında gördüğümüz yolun özelliklerine sahip. Ancak burada
nuç’tan Artvin’e inmek için yaya yürüyen bir gezgin bile, önce akarsu kıyıları daha dik, orman ise seyrektir. Gezgin, burada
Batsa köyüne çıkmalı. Çünkü şehirdeki sarp kayalıklar Ardanuç sanki her taraftan çıplak kayaçlarla kuşatılmış gibi hissediyor
çayı sağ kıyısı boyunca yolu geçilemez kılıyor, doğrudan Art­ kendini. Bitki örtüsü az olmasına karşın taşların arasında bir
vin’e gitmek mümkün değil. avuç toprağın üzerinde, üzüm, nar, badem, hurma, zeytin, incir
Batsa köyünde 25 hane yaşıyor. Evler Şavşat yolu boyunca ve değişik türden ağaçlara rastlıyoruz. Verimlilik şaşırtıcı! Biz
kayalık vadinin iki yakasına yayılmıştır. Köyün tam ortası deniz burada ilk kez Livan’m nam salmış şöhretini hak ettiğine inan­
seviyesinden 3.575 feet yükseklikte bulunuyor. Ardanuç şehrine dık. Arpa ve buğday hasadı yapılmıştı; tarlalarda şimdi mısır eki­
doğru giden sürekli iniş, buradan başlamakta ve şehir buradan liyor. Üç aya yeni hasat alınır. Opiza köyüne kadar yolumuz üç
avuç içi gibi görünmektedir. Şehrin topografik konumu oldukça buçuk saat sürüyor, buradan ilk bir saati atla, kalan 2 buçuk saati
orjinaldir. Şehir, Ardanuç çayının sol kıyısında üçgen küçük bir ise yaya gitmemiz gerekiyor. Sadece bu bile yolun ne kadar
yamaçta, her yandan yüksek kayalıkların asıldığı derin bir va­ bozuk olduğu anlatmaya yeter... Bu civarda yaşayanlar için at
dide kurulmuştur. Bu bölgenin özellikle güneybatı tarafı ulaşıl­ diye bir şey yoktur. Bunun yerine sadık hizmetkârlar olarak ita­
ması en zor olan bölgedir. Bölgeye, resmi tamamlamaktan başka atkâr eşekler var. Atlarla Kaparia köyüne kadar çıktık. Burası
hiçbir işe yaramayan eski tip kuleler inşa edilmiştir. Şehrin batı İmerhevi deresinin sağ kıyısında, deniz seviyesinden 1.217 feet
tarafı ise akarsuya doğru inen kayalık bir burunla kapanmıştır. yüksektedir. Atları burada bıraktık, dar bir patika ile Opiza kö­
Derenin suyu kayalık bentleri aşıyor ve batıya doğru Çoruh ır­ yüne çıktık. Yol, Karçkal sırt dalında, İmerhevi deresinin çıplak
mağına kavuşuyor. ve kayalık vadisi boyunca ilerliyor. Akarsu ayaklarımızın altında,
Ardanuç şehri çoğunluğu Ermeni olmak üzere 500 haneden uzaklarda bir yerlerde kayboldu. Opiza manastırı şose yoldan
oluşuyor. Burası gezimizin dışında kaldı ancak anlatılanlara ba­ 1.500 feet yukarıda, Karçkal’m enine yol çatallarından birinde
karsak, bu çevreler de artık pek özel bir öneme sahip değildir ve bulunuyor. Meraklı gözlerle köye girer girmez tapmak karşımıza
sadece Ardanuç kaymakamının bulunduğu yer olarak dikkati dikildi. Hani Vahuşti’nin yücelttiği ve henüz hiçbir Avrupalmm
çekmektedir126. Batsa’dan Artvin’e yeni yolu kullanarak gittik. Bu görmediği, Gürcistan’ın eski kutsallar kutsalı bu tapmağını gör­
yol üzerine bir şey söylemeden önce Opiza Manastırı’na yaptığı­ mek için sabırsızlanıyordum. Çektiğimiz çilelere değdi.
mız yolculuğu irdeleyeceğiz. Opiza köyü 12 haneden oluşuyor. Evler, dağın dik yamaçları,
Ardanuç şehrinin 10 verst altında, Ardanuç çayı bizim artık kayalıklar ve vadi tabanının en derin yerlerini birleştiren hatlar
iyi bildiğimiz İmerhevi deresi ile birleşiyor. Opiza manastırı ise arasına dağılmış. Köyde son evlerin olduğu yerde uzunluğu 150
İmerhevi deresinin sağ tarafındaki yanal vadilerden birinde, adım, genişliği 80 adım olan küçük bir meydan bulunmaktadır.
Livan bölgesinde bulunuyor. Bu meydanda, yapılardan birinin ve bütünüyle yıkılmaktan kur­
tulmuş üç büyük evin duvarları kalmış. Özenle düzenlenmiş bu
( 1 2 6 ) A r d a n u ç t.S . 9 . y ü z y ıld a G ü r c i s t a n k r a l l ık t a h t ı n ı e l i n d e b u l u n d u r a n B a g r a t lı
meydanın tam ortasında büyük bir kilise duruyor. Etrafı taş du­
h a n e d a n lığ ın ın k o n u t u y d u . varlarla çevrilmiş ve içine birkaç yüz insanı rahatlıkla sığdırabi-
108 Bir Rus Generalinin Günlükleri Ardanuç ve Livana |1 0 9

“Tapınağın temelini 9. yüzyılda Aşot Kurapalat’ın oğlu Gür­


gen atmıştır. Bu tapmak daha sonra onun cenazesini de koynuna
almıştır. Opiza manastırı değerli hâzinelere, yeterli miktarda top­
rağa sahipti ve kutsal eşyalarla doluydu. Tapmağın oymaları
muhteşemdir. Opiza manastırında bir zamanlar çok sayıda rahip
yaşıyordu. 18. yüzyılın ikinci yarısında Vahuşti döneminde bu
geniş bina, içinde rahipler olmasa da artık ibadet yapılmasa da
henüz bütün olarak yerinde duruyordu. Bu kilisenin zenginliği
üzerine söylentiler öyle yayılmış durumda ki, Kral Davit Narin
döneminde, 13. yüzyılda Moğol istilası sırasında bir Moğol as­
keri birliği tapmağı soymak ister. Ancak Gürcü kroniklerinde
yazılana göre bu askeri birlik Ğado dağı tarafında çıkan şiddetli
fırtına sonucunda Opiza sınırına varmadan dağılıp yok olur.
1860 yılında Svaneti Prensliğinde Lapekali kilisesinde çok en­
teresan bir İncil gördüm. Bu İncil’in dip notlarında Rusudan’m
oğlu Davit’in ruhani babası İlarion Sopronidze diye bir rahipten
bahsediliyor. “Davit onu Opiza manastırından alıp İmereti’de
bulunan Gelati manastırına yerleştirdi. Şüphesiz, Opiza manas­
tırında şimdiye kadar hiç kimsenin kayda geçirmediği ve bu ne­
denle bizim için bilinmezliğini koruyan yazıtlar kalmış olmalı.”
diye devam ediyor Bakradze.
Kilisenin ayrıntılı tasvirini yaparak Bakradze’nin verilerini
lecek kapasitedeki bu şehir Vaftizci Yahya’nın (Natlismtsemeli) doldurmamız mümkündür.
eski Gürcü manastırıdır. Ana kilisenin Yunan haç planı görünümü var. Yapının uzun­
Vahuşti,127 Opiza manastırının durumunu diğerlerinden daha luğu 15-20 adımdır. Batı tarafında birkaç ek bina var. Görün­
iyi tasvir etmiştir. Sonraki dönemin olduğu gibi çağdaş dönemin düğü kadarıyla, eskiden bunların içinde küçük müstakil kiliseler
yazarları da Opiza manastırının yerinin Acara’da128 olduğunu bulunuyordu. Bunların en büyüğü 25 kişi alacak genişlikteydi.
düşünüyorlardı. Bu coğrafik hataları bir kenara bırakalım ve bu­ Orta kilisenin üstünde, çift sarmal çerçeve içine kondurulmuş
rada By. Bakradze’nin “Hristiyanlık Anıtlarında Kafkasya”129 adlı tırtıllı çatısı ve 8 nişi ile birlikte bir kubbe görünüyor. Ana yapı­
makalesinden not ettiğimiz Opiza Manastırı tarihi üzerine bil­ nın iç bölümü hem tasvirlerde hem de kaplamalarda Tbeti kili­
giler aktaralım. Değerli arkeologumuz şöyle diyor: sesinin gerisinde kalan çok yüksek kemerlerle oluşturulmuş.
Sıvalar küçük parçalar halinde kalmış. Sıva kırıntıları yer yer
( 1 2 7 ) G ü r c is t a n ’ı n C o ğ r a fik ta n ım la n m a s ı. Ç e v ir e n : A k a d . B ro se . küçük kiliselerde korunmuştur. Sıva kırıntılarındaki yazıtlar ko­
(1 2 8 ) A K T b l K a B . A p x . K 0 M . T . V , c m p l0 6 9 .
( 1 2 9 ) A y n ı y e rd e .
runamamış. Kilise, zamanın etkisiyle ve komşunun da eliyle bir
110 B ir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i
A rd a n u ç ve L iv a n a |1 1 1

bütün olarak çok zarar görmüş. kapatmış ki iki odaya girmek imkânsız. Bu ana binanın çevresine
Uzun kolda çatı tamamen çökm­ harabeler dağılmış durumda. Tüm kasabayı, alt katında çıkışının
üştür, kısa kolda bulunan çatı ise bulunduğu bir sur çevrelemiş. Bu, daha çok bir kalenin tahkim
güçlükle duruyor. Süsleme unsur­ edilmiş, güçlendirilmiş kapısını anımsatmaktadır.
larının oluşturduğu bütünlük, son
Opiza manastırının geniş odaları buraların bir zamanlar çok
derece sıradandır: Çatı, basit bi­
kalabalık ve yaşam dolu olduğunu kanıtlıyor. Manastırın geniş
çimli kaide üzerinde duran dört­
ek odaları, muhtemelen yakın köylerden gelen dindarların sı­
gen şeklinde yarı sütunlardan
ğındıkları yerler olarak kullanılıyordu. İyi de nerede şimdi bu
oluşmaktadır. Kilisenin içinin ta­
köyler? Yoksa zaman onların izlerini yeryüzünden böyle acıma­
mamı ve dış duvarları kireçtaşının
sızca silmiş olabilir mi? Buna inanmaktan başka çeremiz yok,
kesik karo taşlan ile şekillendiril­
çünkü Opiza civarında bir saatlik yürüme yolunda Pora ve Berta
miş. Tonozlar ise Singoti harabele­
köyleri bulunmaktadır. Dediklerine göre büyük kilise kalıntıları
rinde olduğu gibi yer yer kerpiçten
burada saklanmış. Pora’nm ötesinde, Phikiuri yolunda, büyük ve
örülmüştür. Güney taraftaki dış
ulaşılmaz bir kale olan Tzepti’nin kalıntıları bulunmaktadır. Maa­
duvarda, en çok görünen yerde, lesef Gürcistan’ın eski ihtişamının bu tanıklarını gözlemlemeyi
taş üzerine İeso Kriste130 figürü iş­ başaramadık. Ancak onlann varlığı ve en önemlisi tapınakların ve
lenmiştir. kalelerin olağanüstü uyumlu birlikteliği, bu ulusu Asya Hristi-
Arkeolog Dimitri Bakradze.
Bu figürde İsa tahtta oturuyor; yanlığınm öncüleri diye adlandıranlan haklı çıkarmaktadır.131
kral giysileri giyinmiş bir kişi elinde bir yapının maketini tutuyor Yorucu bir yolculuktan sonra Opiza’da dinlendik ve yeni yol­
ve onu İsa’ya sunuyor. İsa da bu yapıyı kutsuyor. Tahtın dibine diz dan Artvin’e doğru harekete geçtik. Bir sonraki satırlarımızı bu
çökmüş bir başka insan figürü daha işlenmiştir. Figürlerin olduğu yolculuğa ayıracağız.
tarafta günümüze kadar kalabilmiş olan yazıtları albümüme ge­
Batum ile Anadolu’nun merkezî noktaları arasında düzgün
çiriyorum. Dimitri Bakradze bunlardan birinin üzerinde “Aşot”
ve güvenli yolların yapılmasının zorunlu olduğu açıktır. Bu yol-
ismini okuyor.
lar olmadan Karadeniz’in en iyi limanı olan Batum, Türkiye için
Geri kalan iki ek yapı, ev görünümüne sahiptir. Bu yapılar ki­ ölü sermaye olarak kalır. Türkiye Gürcistanı ve Ermenistan’ın
lisenin doğu ve batı tarafına kurulmuştur.. Bunların her biri 38 merkezî noktaları ise “kendi yağlarında boğulmuş olurlar.” Uzun
adım uzunluğa ve 33 adım genişliğe sahiptir. Batıdaki bina uzun­ zamandır bu düşünce kamuoyunun bilincine yerleşti ve Avrupa
lamasına on iki kemerle üç bölüme ayrılmıştır. Kemerler, sayıları basınında tartışma konusu haline geldi. Ancak bu işin gerçek­
10 kadar olan yüksek sütuna dayanmaktadır. Tüm yapı kesme leştirilmesi için gereken imkânlara Türkiye henüz sahip değil.
taşlarla kaplanmıştır. Doğu kanadı ise kör duvarlarla dört büyük
odaya bölünmüştür. Acımasız zaman bunlara çok büyük hasar
( 1 3 1 ) A b e l-R e m u s a t. M é m o ir e s s u r l e s r e la t io n s p o lit iq u e s d e s p r in c e s c h r é t ie n s e t p r in c i­
vermiş: Kocaman taşlar ve yüzyıllık incir ağacı filizleri girişi öyle p a le m e n t d e s r o is d e F r a n c e a v e s le s e m p r e u r s M o n g o ls . M é m o ir e s d e l ’A c a d e m ie
r o y a le d e s i n s c r ip t io n s e t d e s b e lle s - le t tr e s . P a r is t . V l . 1 8 2 2 .
(A bel-R em u sat. H ristiyan P ren slerin ve Ö z ellik le F ra n sa K ralların ın M oğol İm p a r a to r ­
la rıy la S iyasi İlişkileri Ü zerin e İn celem e. K raliy et A k ad em isi K a y ıtla n v e Y azılar. Paris
(130) Hz. İsa. t.VI. 1 8 2 2 - K .R .)
112 Bir Rus Generalinin Günlükleri Ardanuç ve Livana |113

Bunun dışında, önceki iki bölümde kısmen değindiğimiz gibi, Çalışmalar eşzamanlı olarak Batum ve Ardanuç’ta, gelecekte
Batum ile Kura ve Araş bölgeleri arasındaki zor ulaşılabilen dağ­ ne değişiklik olursa olsun bundan etkilenmeyecek iki noktadan
lar arasındaki bağlantı öyle kopmuştur ki, buralarda tekerlekli başladı. 1872 yılına kadar bu çalışmalar büyük başarı getirmedi.
araçlarla ulaşım sağlamak oldukça zordur. Batum’un varlığına Ancak geçtiğimiz 1873 yılından itibaren hükümet Ardanuç ve
rağmen, Karadeniz’in doğu kıyısının neredeyse Trabzon’dan Batum’u 1874 ve 1875 yılları içinde birbirine bağlamak için di­
Çolok ırmağı kavuşumuna kadar Asya târihinde hiçbir zaman namik önlemler aldı. Ancak devam eden çalışmalara ve en
önemli bir rol oynamamış olması, bu durumla açıklanabilir sa­ önemlisi ufuktaki dinamit patlatma gibi güç işlerin zorunlulu­
dece. Ancak ülkenin bu ilkel durumu bu şekilde daha fazla ğuna bakarsak, gelecek yılda bu yolun yatağının bile hazır ola­
devam edemez. Komşu ülkelerdeki yaşamın doğal gelişimi ve cağını ümit etmek zordur. İşgücü eksikliği yoktur: Türkiye
ilerlemesi sonucunda Türkiye söz konusu yolu açmaya nere­ Gürcistam’nda “angarya iş yaptırmak” geleneği bulunmaktadır.
deyse mecburdur. Bizim üzerinde konuştuğumuz Kars ve Ka­ Buna göre 14 ila 60 yaşına kadar her erkek yılda 20 gün yol
ğızman’dan geçip İran’a giden Batum transit yolu, ekonomik yapım çalışmalarına katılmaya mecburdur. Bu çalışmalar sıra­
açıdan Orta Asya tüccarlarının söylediği eski şarkının yeni var­ sında işçiler hâzineden günlük sadece 3 Funt132 ekmek alıyorlar.
yasyonudur. Bu yüzden Livan’dan geçen büyük şose yolunun Anlaşılan o ki, işçi çok olduğu zaman, iş gücü temini iktidara
yapılması meselesinin neredeyse Poti-Tiflis demiryolu inşasının çok ucuza mal oluyor. Ancak çalışmaların büyük bölümünde di­
başlamasıyla birlikte karara bağlanması dikkat çekicidir. Öyle namit patlatmak gerekiyor, bu yüzden insan gücüne iş düşmü­
görülüyor ki, bu tesadüfi çakışma durumunun arka planıyla, iki yor, işçilerin çoğu işsiz kalıyor. İnşaat mühendisleri sadece
yolun yapımının gerekli olduğunu ortaya koyan o fikir arasında Türklerden oluşuyor; yabancılara hiçbir yerde rastlamadık.
gerçek ve canlı bir ilişki vardır.
Batum’dan gelen yol Çoruh’un sol kıyısından geçiyor. Acara
Batum şose yolunun yönünün belirlenmesi amacıyla bir ko­ deresi kavuşumunda köprüden geçiyor ve Karçkal dağı sırtının
mite oluşturuldu. Ancak bu komite uzun zaman yolun hangi sarp kayalıklı yamaçlarında Çoruh ve Ardanuç kıyılarının çev­
hattan gideceğine karar veremedi. Komite üyelerinden biri resini dolanıyor. Artvin’de bulunduğumuz sırada dolaşan bir
Shalta ve Bako üzerinden Acara deresi vadisi boyunca kervan söylentiye göre Batum yönünden gelen yol, Artvin’den 35 verst
yolundan gitmelerini öneriyordu. Ancak bu öneriye esasında uzaklıktaki Maradit’e kadar getirilmişti. Batum şose yolunun bu
Rus sınırına yakın olması nedeniyle sıcak bakılmadı. Geriye bölümünü görmediğimiz için sadece Ardanuç ve Artvin arasında
Çoruh ırmağından Ardanuç’a ve ardından -Kars’a ya da Arda­ devam eden çalışmalardan bahsedeceğiz.
han’dan, Ardanuç çayı boyunca veya bunlara alternatif olarak
Ardanuç çayı kıyıları Ardanuç şehrinde dik şekilde yüksel­
bir tek Tavskeri ve Göle’yi geçen bir hat kalıyordu. Başlangıçta
mektedir. Bu engelleri aşmak için Batum şose yolu yatağı Batsa
komite böyle karar verdiği için buna Batum-Ardahan şose yolu
köyüne çıkmalı, sonra yine ırmağa inmelidir. Böylece Batsa köyü
adını verdiler. Ancak çalışmalar artık başlamışken ilk düşünce­
yola olumlu etki eden bir nokta haline gelir. Şimdi ise Livan yö­
den vazgeçilmesine ve yolun Ardanuç’tan Tavskeri’yi geçerek
nünden inişte Karadeniz seviyesinden 3.500 feet yükseklikte ça­
Kars’a kadar uzatılmasına karar verildi.
lışmalar durduruldu. Buradan yol yatağı dokuz zikzakla, şehirden
Görüldüğü kadarıyla bu yol varyantı değişmez; bu yüzden yeni
yolu herkes Batum-Kars ya da Livan şose yolu diye adlandırıyor. ( 1 3 2 ) 4 0 9 , 5 g ra m a e ş it b i r R u s k ü t le ö lç ü b ir im id ir .
A rd an u ç ve L iv a n a |115
1 1 4 |B ir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i

7 verst uzaklıkta Ardanuç çayının sağ kıyısında bulunan gece ko­ linde geçiyor. Bu yolun bir tarafı uçuruma doğru yöneliyor, diğer
naklama yeri Gorgotahan’a iniyor. Gorgotahan’dan da yol, ırmak tarafı ise duvar şeklinde göğe yükseliyor. Sapaklar bulunmadı­
kıyısı boyunca İmerhevi deresi su kavuşumuna kadar gidiyor. ğından yoldan başka bir yöne sapmak imkânsız. Son olarak, han
sahipleri için çok sevindirici olmalı ki yakın civarlarda hiç otlak
Yol, İmerhevi deresi üzerindeki geçici bir köprüden geçip
yoktur. Sadece ısınmak için azıcık çalılık bulabilirseniz ne âlâ...
Livan ilinin taşrasına giriyor. Gorgotahan’dan köprüye menzil 2
verst’tir. Batsa köyünde toprak zemini genellikle kireçlidir, ancak Gorgotahan’dan ayrıldıktan 2 saat sonra Harhan’m güney ya­
ilk 4 verst’te kil üstün geliyor. Burada toprak zemin sandan mora macını aştık ve bir anda ayaklarımızın altında siyah su kitlesini
kadar değişik renklerle karşımıza çıkıyor. Burada yol genişliği 2 gördük. Bu Çoruh ırmağı idi. Burada yol, Karadeniz seviyesin­
ila 2.5 sajen arasıdır. İniş-çıkışlar, özellikle bazı zikzakların ek­ den 2.614 feet, İmerhevi deresi köprüsünden ise 1.674 feet yük­
lemleri bize çok dik ve dar göründü. Oysa şimdiki yol, gelecekte sekten geçiyor.
yapılacak şose yolun yatağıdır. Bu yol muhtemelen bitmiş ha­ Köprüden dönemece kadar uzaklığı 10 verst sayarsak, yolun
liyle Avrupa yolları seviyesinde iyi bir yol çalışması olarak kar­ en dik yerinde genel eğimi 0,07 çıkar ki, bu durumda bu sonuç,
şımıza çıkacaktır. oldukça memnuniyet verici kabul edilmeli.
Gorgotahan’da birkaç saat kaldık. Burada yeni yolun bu böl­ Çoruh ve Ardanuç çayı kavuşum noktasında yol keskin bir
geyi nasıl canlandırdığına şahit olduk. Onlarca yük atı ve özel­ şekilde kuzeye dönüyor ve Çoruh’un sağ kıyısı boyunca gidiyor.
likle katırlar kesintisiz olarak Artvin’e doğru hareket ediyorlar, Ayaklarımızın altında Ardanuç suyu kavuşum noktası görünü­
Kars buğdayı taşıyorlardı. Bu buğdayları atlarla Artvin iskele­ yor. Çoruh burada, doğuya doğru yönelmiş bir bent oluşturuyor.
sine kadar getiriyorlar, buradan da Çoruh üzerinden Batum’a in­ Bu bent, gezginin tam önünde dikilen yüksek çıplak kayalıklarla
diriyorlar. kesiliyor. Uzakta ırmağın sol kıyısında, çevreye hâkim gri renk­
26 Haziran sabahı saat 6’da Gorgotahan’dan ayrıldık. Artvin’e ler arasında muhteşem yeşil alanlar göze çarpıyor. Bunlar Tsria134135
doğru giden yolla İmerhevi deresi üzerindeki geçici köprüden ve Orcohi133 köylerinin bağlarıdır. Kılavuzun dediğine göre, bu
geçtik. Buradan Harhani133 ismiyle bilinen Karçkal’m kayalık köylerde Livan’ın harika üzümleri yetişiyormuş. Kuzeyde, bir sa­
sırtı üzerinden Dolishana köyüne doğru tırmanışa geçtik. Yeni atlik yürüme mesafesinde bulunan Okros-Tzkali136 hanında mola
yol, dağ kitlesini güney yönünden sarmakta ve her adımda yük­ verdik. Tam karşımızda Artvin’in bembeyaz evleri göründü. Her
seldikçe yükselmekteydi. Önceden olduğu gibi ufuk çizgisi yine adımda kağnılara daha sık rastlamaya başladık. Çok geçmeden
dardı. Ardanuç çayı kıyıları karşımıza kasvetli ve itici görü­ içinde Türkiye ordusunca benimsenen koni şekilli çadırların gö­
nümde bir duvar gibi dikiliyor. Yol, içinde seyrek de olsa küçük
ründüğü işçi şehrine ulaştık. Bundan öteye yeni yolla çıkış yok­
meşe çalılıkların büyüdüğü dar kayalıkların arasından geçiyor.
tur. Biz de eski yola saptık ve dik bir inişle Artvin’e doğru
Eski yol, daha doğrusu yol izleği bazen yol yatağının üstünden
harekete geçtik. Yeni şose yolu yatağından sürekli sola doğru
bazen de altından kıvrılarak gidiyor. Tahmin edildiği gibi bu yol
uzaklaşıyoruz. Karşımıza yeşile gömülmüş Artvin çıktı. Şehirle
kelimenin tam manasıyla berbattı. Yeni yol kül rengi kaya kitle­
leri arasına giriyor ve köprüden Artvin’e kadar bir hendek şek­
(1 3 4 ) q 6oİ
( 1 3 5 ) c 'i f i îs 0'1^0
( 1 3 6 ) G ü r c ü c e “A ltın S u y u ” a n la m ın a g e lm e k te d ir . (Ç ev. R . A ta n )
(133) bsftbiBo
1 1 6 |Bir Rus Generalinin Günlükleri Ardanuç ve Livana |117

bizim aramızda bulanık Çoruh nehri yavaşça salınarak akıyordu. yol ayrıca İran ve Avrupa arasında trr Cbir karayoluna da dö­
İçinden bu kadim ırmağın aktığı çatlak gittikçe daralıyor ve köp­ nüşebilir.
o, ? . f
rünün orada genişliği en fazla on beş adıma kadar iniyor. Artvin Ancak Batum yolunun ‘ ° L 'WOe,vararı sağlayabilmesi için
köprüsünün kemerinin bir ayağı üzerinde eski bir kulenin bu­ hem zamanında bitmiş olması hem c f. en önemlisi teknik olarak
lunduğu asılı durumdaki bir kayanın dibine dayanıyor. Köprü talebi karşılayabilecek seviyede olmaSı gerekmekte. Yolun erken
üç adım genişliğe sahiptir ve sert kumtaşı parkeleriyle döşen­ bitip bitmeyeceğini kimse bilmiyor. Yolun şimdiki durumu ise
miştir. Köprünün ötesinde, zeytin ağaçları arasında çok dik bir şöyle: Ardanuç’un altında bulunan Batsa köyünden Artvin’e
yokuş başlıyor. Bu yol dar ve kirli sokaklarla şehre giriyor. Art­ kadar, yaklaşık 30 verst’lik mesafede ve Batum’dan Maradidi kö­
vin merkezde Çoruh köprüsünden 1.500 feet yüksekte bulunan yüne kadar yaklaşık 40 verst’lik şose yolu kısmen hazırdır. Yolun
bir kahvehanede durakladık.137 en zor bölümü ise Maradidi’den Artvin’e kadardır. Yaklaşık 30
Söz Batum şose yolundan açılmışken, hemen belirtelim ki, verst olan bu yolun sadece tasarısı tamamlanmıştır. Batsa köyün­
bu yol bizce Türkiye Gürcistanı tarihinde çığır açacaktır. Bu yüz­ den Kars’a kadar henüz bir şey yapılmış değil ve pek çok kişi
yılın başında Livan’da tekerlekli araç ulaşımı yoktu ve arazinin yolun Ardanuç’ta kesileceğini düşünüyor. Türkiye iktidarının
karakterine bağlı bu durum, bölgenin yüzyıllık hareketsizliği­ böylesi bir tutarsızlığa düşeceğine biz inanmıyoruz. Her du­
nin nedeni oldu. rumda, çalışmaların gidişatına baktığımızda bu yolun 5 yıl içinde
Bilindiği gibi, tekerleği medeniyet ve ticaret takip eder, yoksa bitmeyeceği açık, ancak iktidar yolun bir an önce açılması için
onsuz ne biri ne de diğeri var olur. Livan, Şavşet ve Ardahan’ın çok çaba gösteriyor. Artvin’de bulunduğumuz sırada bana de­
zenginliği, Batum yolu olmadan ticari açıdan ölü bir sermaye ola­ diklerine göre, Batum Mutasarrıfından bir telgraf aldılar. Burada
rak kalır ve bugün Asya’nın birçok köşesini aydınlatan Avrupa kaymakama, 1874 yılında Ardanuç’un Batum’a bağlanması için
etkisi, Türkiye Gürcistam’m çeviren taş duvarların ötesinde kalır. çok sayıda işçi kullanması ve gerekli her önlemi alması yazılıydı.
Bu duvarların yıkılması ve ülke kapılarının ticarete açılması zo­ Mutasarrıf söz ile eylem arasında büyük fark olduğunu unut­
runluluğu üzerine uzun zamandır konuşuyorlardı. Livan’a buğ­ muş olmalı. Kendisi, Batum’dan Ardanuç’a kadar 300’e yakın taş
day lazım olduğu zaman Kars, Ahaltsihe ve Ahalkalaki Rus, köprü ve tünel inşa edilmesi gerektiğini de unutmuş görünüyor.
İngiliz ve Fransız tüccarlara bedava buğday sağlıyordu. Ulaşım Ardanuç ve Artvin şimdilik yol dışında kalıyorlar. Ardanuç’da
yetersizliği nedeniyle Artvin’de bağlar ve dut hıyabanlan138 kap­ yaşayanlar mühendislerin insafına kalmış görünürken kendi
samlı bir şekilde gelişemedi. Yeni yol her ikisinin de önünü açar topraklarını yol için feda etmelerine rağmen Artvin halkının
ve bugün 1.000 Batman ağırlığındaki yükü zorlukla götüren bin­ böyle bir tesellisi bile yok. Oysa şimdi çoğu pişman olsa da bu
lerce yük hayvanı, gelecekte yüz binlerce pud139 yük götürebilir. işin düzeltilmesi artık çok zor görünüyor. Yolu artık Artvin’den
Bakımlı bir Batum yolu, Livan dağlarında hâlâ hüküm süren bu neredeyse 4 verst uzaklıktan geçirdiler ve buralı Ermenilerin ti­
cezasız kalmış soygunların ve kötülüklerin sonunu getirebilir. Bu cari içgüdüleri bu kez onları fena halde yanılttı.
Artvin şehri Ponto sırtında Karçkal’ın birleştirici çatlağında
( 1 3 7 ) K ö p r ü n ü n a ltın d a k i s u y u n K a r a d e n iz ’d e n y ü k s e k liğ i 2 7 9 F e e t k a d a rd ı.
( 1 3 8 ) H ıy a b a n : İk i ta r a fı a ğ a ç lı y o l
bulunuyor. Bununla ilgili bilgiler aşağıda verilecektir. Şehrin ta­
( 1 3 9 ) K a r ş ılığ ı 1 6 , 3 k g ’a k a r ş ılık g e le n R u s k ü tle ö lç ü b ir im i. mamında 2.000 ev var. Bunlardan 100’ü Gregoryan Ermenilerine,
118 Bir Rus Generalinin Günlükleri Ardanuç v e Livana |1 1 9

kasya’nm Şuşa şehrini hatırlatıyor bize. Oradaki nüfus yoğun­


luğunun ve kirliliğin aynısı, yine benzer şekilde şehir içinde kı­
sıtlı bir ortamda ticaretle iştigal olma ve şehir dışında büyük
ölçekli ticaret yapm a... Artvin’de kıta taburu karargâh binası
bulunmaktadır, Şavşat, Yukarı Acara ve Livan buraya bağlıdır.
Kışlalar şehrin alt bölümünde kurulmuş ve dört müstakil bina­
dan oluşuyor. Şehirde subay kadrosunu ve tabur komutanını
gördük. Tabur komutanı, genç görünüşü ve yüzündeki enerjik
ifadesiyle yakışıklı bir adam... Buna karşın diğer subaylar surat­
sız ve çirkindiler. Subaylardan biri, şehir içinde üniformalı ve si­
lahlı dolaşırken diğer yandan bir koyun budunu taşıyarak
yürümekten hiç de rahatsız değildi.
Artvin’de ilk geceyi şehir merkezinde bir kahvehanede geçir­
dik. Meraklı kalabalık bizi görmek için toplandı. Yanımıza kirli
kaban giyinmiş bir bey geldi, kırık Rusçası ile bizi selamladı. Bu
kişi Poti’de bulunmuş bir Ermeni idi. Sonra Gürcüce konuşan bir
başkası ve bir de beş yıldır burada yaşayan Şuşa’lı bir vatandaş
Artvin şehri, 18901ı yıllar.
geldi. Yeni tanıştıklarımızın hepsi Ermeni’dir. Artvin merkezde
Gürcüce seyrek konuşuluyor; buna karşın arka mahallelerde ne­
600’ü Katolik Ermenilerine, geri kalanlar ise Muhammedilere
redeyse herkes Gürcüce konuşuyor. Kaldığımız kahvehane, mer­
aittir.
kez caminin yakınındadır. Bu caminin yüksek minaresinden
Bu dağılıma uygun olarak ahalinin 5 camisi, 4 Katolik ve 1
günde beş kez ezan sesi duyuyoruz. Caminin önünde, etrafında
Gregoryan kilisesi var. Şehirde 8 kahvehane ve 250 dükkân var.
dükkânların bulunduğu küçük bir meydan var. Bu dükkânların
Evler dağın dik bir yamacına yan yana sıralı bir şekilde kurul­
içi yün, kâğıt ve ipek ürünlerle doludur. Tüm bu mallar Ba-
muştur. Şehrin kenar bölümlerinde zeytin bahçeleri, incir ağaç­
tum’dan getirilmiştir; hepsi Marsilya, Londra ve İstanbul malla­
ları içinde köy diye adlandırılan yerler var. -
rıdır. Artvinlilerin ahlakî nitelikleri üzerine kınanacak türden
Şehrin sokakları çok dar, dolambaçlı ve diktir. Evlerin büyük
yorumlar dinledik. Ticaret-tüccarlık, bu işin tüm hoş yanları ile
bölümü ahşaptır, ancak burada birkaç taş eve de rastlanıyor. Bu
birlikte burada oldukça gelişmiştir. Sohbetimizi eski eserlere ge­
evlerden çok büyük olanı zengin tüccar Piloyaria aittir. Evin dış
tirdik ve odamız çok geçmeden satıcılarla doldu. Bize burada an­
cephesi tamamen kesme taşlarla işlenmiştir. Buradaki halkın
tika dedikleri eski madeni paraları satmak istiyorlardı.
büyük bölümü Artvin dışında ticaret yapıyor. 10-20 yaşları ara­
sında evlerinden ayrılan bu insanların bir kısmı, ileri yaşlarda On tane kadar madeni para satın aldık. İçlerinden bazıları
kalan yıllarını doğdukları şehirde geçirmek üzere bir kapitalist çok ilginçti. Nümizmatik ganimetimizin büyük bölümü Trab­
olarak geri dönüyorlar. Halkının karakteriyle Artvin, Transkaf- zon İmparatorluğu dönemine aitti.
1 2 0 |B ir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i A rd an u ç ve L iv a n a |121

Şehri gezmeye kiliseyle başladık. Bize en yakın olanı Gre- Meryem Ana ikonunu gördüm. Bu çok eski bir ikondur, bir ar-
goryan kilisesi idi. Bu kiliseyi 60 yıl önce eski harabeler üzerine şınlık kare şeklinde ve günümüze kadar korunmuş olan Slavca
inşa etmişler. Bu Kilisede eski bir Gürcüce el yazması İncil dışında yazıtlara sahiptir. Bu keşif hepimizde hoş bir şaşkınlığa yol açtı.
olağandışı bir şey göremedik. Bu çok eski kitap mezmurlar ve Papaz bize, “60 yıl önce kilise restore edilirken bu ikonu du­
Gürcü kroniklerini içermektedir. Kitabın kenar boşluklarında varlardan birinin içinde buldular” dedi. Papaz ikonun Rusya’dan
geç döneme ait yazıtlar var. Bu kitap bir bütün olarak bir tarihçi getirilmiş olduğunu bilmiyordu. Ev sahipleri için de bu bir ke­
ve arkeolog için çok önemlidir. Incil’in üzerine gümüş bir zin­ şifti, bunun üzerine onlara bazı açıklamalar yaptık. Ben şimdi ina­
cirle gümüş rengi bir haç tutturulmuş. Bu haçın üzerinde yarı nıyorum ki belki de bağışçı Hanov, Meryem Ana ikonunu141
yarıya silinmiş “...çp 0 ö 6 o 6”140 şeklinde Gürcüce bir yazıt bu­ gelirken yanında getiren Ruslaşmış bir Ermeniydi.
lunuyor. Bu kitabı ayrıntılı inceleyemedik, çünkü en başında bu
Kilise’den Hanov’un bağışladığı bahçeye geçtik. Tekrar kahve,
kitabı satın almaya karar vermiştik. Satın alamadık. Papaz bize,
rakı, dut, salatalık, vişne ve taze incir... Tüm bunların Hazira­
her ne kadar bu kitap kendisine lazım olmasa da, İstanbul’dan
nın sonunda olduğunu da unutmayalım.
izin alınmadığı sürece onu kiliseden dışarıya çıkarma yetkisine
Gregoryan-Ermeni Rahipten diğer ilginç bilgilerin yanı sıra,
sahip olmadığını söyledi.
kendilerine eski İncil okumak için bazen Artvin’e bir Gürcü Pa­
Papaz bizi Kilise’den sonra okula davet etti. Burada, gün
pazın geldiğini öğrendik. Bu papaz Parhal’ın yakınında, şehir­
içinde -sanırım onuncu defa- Türk usulü kahve içmek için
den 20 saat uzaklıkta bir mesafede yaşıyor. Orada hâlâ Ortodoks
oturduk. Çok geçmeden dört öğrenci geldi, onlar önce Abdüla-
inancını günümüze kadar sürdüren birkaç Gürcü ailesi varlığını
ziz diye biri için Ermenice bir dua, ardından iki-üç monoton
sürdürüyor. Biz daha sonra Artvin’e sırf bu eski İncil’i okumak
şarkı icra ettiler. Şarkıcıların müzik düzenlemesini garmonflüt
için gelen o olağanüstü papazla tanıştık142.
çalan papazın oğlu yapıyordu. Bu okulu kilise finanse ediyor.
Ayda 5-6 Ruble maaş alan üç öğretmeni var. Çocuklar burada Artvin’e geldiğimiz gün Acaralı Şerif Bey’in kardeşinin (veya
Türkçe ve Ermenice öğreniyorlar. kızkardeşinin mi? R. Surmanidze) oğlu Livan’m genç beyi ile ta­
nıştık. Genç adam çok iyi Gürcüce konuşuyor. Çocukken Gu-
Katolik kiliselerinden en eskisi dış mahalle Korsum’da,
rieli prenslerinden birinin yanında yaşamış biriydi ve bizimle
Çoruh kıyısında bulunuyor. Kilise, eskisi üzerinde yenilenmiş­
tanıştığına çok sevinmişti. Onun evine geçtik, bütün gün orada
tir. Etrafındaki bahçeleri ise Hanov diye biri bağışlamış. Papaz
kaldık.
bize bağış makbuzunu gösterdi. Makbuz, Gürcü harfleriyle ya­
zılmış olup içeriğinde şöyle yazıyor: “1 Ocak 1501 yılında ben Livan beyleri Ahaltsiheli atabeylerin soyundan geliyorlar. Bu­
Nikolay Hanov olarak tüm zamanların kutsal Katolik kilisesine, ralı beyler sadece kendilerinin bu ünlü soya ait olduklarını söy-
Papa Sixtus’un onuruna bu toprağı bağışladım” ve bu minval
üzere devam ediyordu. Bağışçının soyadının Rusça sonlanışı ( 1 4 1 ) B e n im g e tir d iğ im b e lg e d e b i r A n a k r o n iz im o ld u ğ u g ö r ü ld ü : 1 5 0 1 y ılın d a P a p a lık
ta h tın d a S ix t u s d e ğ il. 6 . A le x a n d e r B o r g ia ( 1 4 9 2 - 1 5 0 4 ) v a r d ı. 4 . S ix t u s 1 4 7 1 y ılın ­
bende bir anlaşılmazlığa yol açtı. Ben tam onu bir yazım hatası
d a n 1 4 8 4 y ılm a k a d a r, 5 . S ix t u s is e 1 5 8 5 y ılın d a n 1 5 9 0 y ılm a k a d a r ta h tta b u lu n u ­
olarak kabul etmeye hazırken, sürpriz bir şekilde kilisede Kazan y o r d u . B ir d e b ü t ü n b u n la r a K a z a n M e r y e m A n a ik o n u n u n 1 6 . y ü z y ılın s o n u n d a
o rta y a ç ık t ığ ın ı e k le r s e k , A r tv in K a to lik k ilis e s in d e e ld e e d ile n b ilg ile r in te k r a r g ö z ­
d e n g e ç ir ilm e y e m u h ta ç o ld u ğ u a ç ığ a ç ık ıy o r .
( 1 4 2 ) B u k o n u ile ilg ili b ilg ile r i ç i n 4 . b a ş lık “L a z is ta n " b ö lü m ü n e b a k a b ilir s in iz .
(140) .. .d Maria (Mana: Meryem Ana'nın isimlerinden biridir. K.R.)
122 Bir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k leri A rd an u ç ve L iv a n a |1 2 3

leşeler de daha önce bahsettiğimiz gibi Okrobageti beyi, atabey duğu sonucuna ulaşıyorlar. Her ne şekilde olursa olsun bu eski
değildir. Ancak söylediğimiz gibi, o kendini o eski neslin deva­ buluş işimizi gördü. Artvin’den Borçka’ya kadar olan yaklaşık
mından saymaktadır. Artvin beylerinin soyuna ait eski belgeler 30 verst’lik yolu biz 2,5 saatte alırken eski yoldan gönderdiğimiz
korunamamıştır. Ev sahibimizin dediğine göre o belgeler Ahmet yük hayvanları bu yolu 9 saatte aldılar.
Paşa’nm çağdaşı Ali Bey’in evinde yanmış. Ahmet Paşa, Livan se­ Artvin köprüsünde suyun akış hızı dakikada 200 ayak143, bu
feri sırasında Atabeylerin bu en yaşlı bilgesinin evini tamamen
da yaklaşık olarak 7,5 dakikada bir verst’e karşılık gelmektedir.
yakıp küle çevirmiş. Bu nedenle suyun akışına bırakılan bir kayık saatte 8 verst yol
Artvin’in şimdiki beylerinin kökeni üzerine yorum yapmak alır. Ancak üç kürek gücüyle bu hız önemli ölçüde artıyor. Biz de
ancak son 130 yılla mümkündür. Misafirperver ev sahibi bize buna dayanarak Artvin’den Borçka’ya kadar olan yolu yaklaşık
ailesinin soy ağacı tablosunu gösterdi. Buradan, Artvin’de şim­ 30 verst kabul ediyoruz. Çoruh üzerinde yolculuk tehlikelidir.
dilerde Atabey soyundan on ailenin yaşamakta olduğu anlaşılı­ Kayıkla yolculuk sırasında su altı taşlarına, nehir yatağında da
yor. Ancak bunların hepsi önemlerini yitirdi ve ağalardan pek sert, yaklaşık 90 derecelik dönemeçlere rastlanıyor.
bir farkları kalmadı. Böylece, Acara ve Şavşat’taki Himşiaşvili sü­
Suyun hızının oldukça yüksek olduğu zamanlarda, ırmağın
lalesi hala tüm Türkiye Gürcistam’mn en etkili sülalesi olarak
altında bulunan taşlar ve kayalıklar arasında kayık sürebilmek
kalmaya devam ediyor.
için çeviklik ve deneyim gereklidir. Çoruh’un lotsmanları144 iş­
Artvin’den ünlü Parhal kilisesi harabelerine gitmeye karar
lerinde o kadar ustalaşmalardır ki onlara tam olarak güvenmek
verdik. Devasa boyutuna rağmen Parhal kilisesine Vahuşti’nin
mümkündür. Kayıklarına 200 Pud kadar yük yerleştiriyorlar ve
eserinde değinilmiyor; biz Parhal köyünün coğrafik konumunu
kendi mecrasında, kayığı adeta boşmuş gibi sürüyorlar. Dene­
dahi bilmiyorduk. Ancak Artvin’de, Parhal’a doğru giden en iyi
yimsiz bir göz için, ağır bir şekilde yüklenmiş kayığı bu engel­
yolun Karadeniz’den Abu vadisi boyunca devam ettiğini buralı
ler ve kayalıklar arasında sürmek nasıl mümkün olabiliyor;
Kaymakam’m yardımıyla öğrendik. Ancak oraya ulaşabilmek
anlaşılamaz bir durum. Ancak kayık kayalara tam çarptı çarpa­
için Çoruh üzerinden Borçka köyüne inmek ve buradan da La-
cak derken, işinde ustalaşmış kılavuzumuz dümeni sanki bir
zistan’a geçmek gerekiyordu. Çoruh üzerinde tehlikeli kayık
oyuncak gibi yıldırım hızıyla hareket ettirirken bir kürek hare­
yolculuğu deneyimimizi bu rastlantıya borçluyuz. Bununla il­
keti ile bir anda kendinizi güvenli bir yerde buluyorsunuz. Bu­
gili vereceğimiz bilgilerle Livan üzerine konuşmamızı sonlandı-
rada talihsiz olaylara neredeyse hiç rastlanmıyor ve bu da tabii,
racağız.
Artvinli kayıkçılara iyi bir referans oluyor.
Artvin köprüsünün altında buralı kayıklar için özel iskele
bulunuyor. Bu kayıklar Venedik gondollerine benzemekte olup Batum’a kadar efsanevi hızın (en fazla 5-6 saat) yanında Art­
kestane ağacından yapılmaktadır. Bu kayıkların tabanları düz­ vin’e geri dönmek bazen 4 ya da 5 gün sürüyor. Bu durumda Ba-
dür ve 25 adım uzunluğa, üç adım genişliğe sahiptir. Kayıklara tum’da yüklenen kayıkları akıntıya karşı ters yönde deri
bu şekil uzun deneyimler sonucunda verilmiştir. Söz konusu kayışlarla çekiyorlar.
şekil Kolheti uygarlığı döneminden gelmektedir. Antik dönem
yazarları bu kayıkları betimlemiştir, günümüzdeki bilimciler de ( 1 4 3 ) S u y u n a k ış h ız ın ı k ö p r ü d e n b ı r a k t ı ğ ı m ız ş a m a n d ır a y a r d ım ı ile ö lç t ü k . (A y ak :
K a d e m , fu t. 3 0 , 4 8 c m .)
buna dayanarak Antik Pazisi’nin Rioni değil Çoruh ırmağı ol­ ( 1 4 4 ) L o ts m a n : K a p ta n .
124 Bir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i A rd an u ç ve L iv a n a |125

Borçka köyünde yolcu kayığı. Çomh vadisinde kayık yapımcılan.

Artvin ticaretini canlandırmanın yegâne aracı ırmak yoludur. Rybinsk değerine sahiptir-, meyve özellikle de zeytin ticareti
İçinde bulunduğunuz yıl, bu yol özel bir önem kazandı: Bir İn­ dikkate değerdir.
giliz şirketinin Şavşat ve Kars’ta tahıl satın alıp yükü Çoruh üze­ Ancak buranın meyvesi hiç de öyle buraya gelene kadar duy­
rinden Batum’a göndermeye başlamasının ikinci yılıdır. Tahılın duğum ve İnciciyan’ın Coğrafyası’nda okuduğum kadar lezzetli
büyük bölümü Kürtler tarafından yük öküzleri ve atlarla Art­ değildir. Livan doğası gerçekten zengin, ancak burada iyi bir
vin’e kadar getirilmekte, sonra da kayıklarla Batum'a iletilmek­ bağcılık yoktur.
tedir. İçinde bulunduğumuz 1874 yılında bir acente şirketi Çoruh, Artvin’den Borçka’ya kadar kıyısında iyi ormanların
Artvin’den 44 bin pud buğday gönderdi. Kars’tan Batum’a kadar ve çok sayıda köyün göründüğü kayalıklar arasında akmakta­
bir pud buğdayın sevk edilmesi, malın ücreti de dahil bir rubleye dır. Nehir kıyısı boyunca 6 hızar atölyesi, 6 kiremit ve bir de
mal olmaktadır. kireç fabrikası saydık. Batum, bu malzemelerin tüm stoklarını
Artvin’den Batum’a kadar bir kayıkçı bir batman yükte, yani Livan’dan almaktadır.
18 Funt’da145 5 kapik almaktadır. Bu yıl tahıl ticareti yapanlar Dış görünüş olarak Borçka bir köye benzemiyor. Burada sa­
kendilerine, Batum-Kars şose yolunun inşası ile birlikte daha bir yıları 80 kadar, herhangi tarımsal ek müştemilatı olmayan zarif
önem kazanacak olan yeni bir imkân buldular. Artvin ürünleri­ yapılı evler bulunmaktadır. Burada hiç büyük baş hayvan ve at
nin pazarlanması işinde -k i bunlar tahıl ticaretinde Rusya’nın bulunmuyor. Tüm ahali kayık yapımcılığı, kayıkçılık ve çanak-
çömlek yapma işi ile meşguldür. Burada insanlar ne ekiyor ne
(145) Funt: 409,5 grama denk gelen eski bir Rus ölçü birimi.
de biçiyor; bu yüzden tüm ekmek ihtiyaçlarını son buğday ta-
126 B ir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i

4. LAZİSTAN

“Lazistan” derken üç temel kavram anlatılmak istenmiştir:

1. Lazlarm yerleşmiş olduğu ülke;


2. İçine Acara, Kobuleti (Çürük Su), Macahel, Livan, Batum
ve bizzat Lazistan’m girdiği Türkiye sancağı
— T~

3. Antik Lazika.

Bu yazımızda biz, bizzat Lazistan’dan, Lazlarm üzerinde ya­


Çoruh kıyısında meyve taşıyan Lazlar.
şadığı memleketten, Kartveli (Gürcü) ırkından gelen halktan
nesine kadar para ile görüyorlar. Her ailede yük ve koşum hay­ bahsediyoruz. Lazlar Megrelceden biraz farklı bir dilde konuşu­
vanlarının yerini alan kayık bulunmaktadır. Kil ile yapılan kap­ yor ve eski Gürcü krallığının güney bölümünün en son ucunda
ların hazırlandığı birkaç atölyeyi ziyaret ettik. Bir evde baba, yaşıyorlar. Coğrafik olarak bu ülke, Pontos’un yani Lazistan sır­
oğul ve torun oturmuş çalışıyorlardı. Gözümüzün önünde, tez­ tının batı yamacında, Kemer (demir kazık) burnundan sahil
gâh kullanmadan hemen oracıkta birkaç kap yaparak onlara köyü Makrial’a146*kadar Karadeniz sahili dar şeridini kapsamak­
şekil verdiler. tadır.
Çoruh kıyısı yaşayanları çok temiz bir Gürcüce ile konuşu­ Bu ülkeyi böyle ayrıntılı, alfabetik denilebilecek bir titizlikle
yorlar. Buradakiler, güzel fiziki görünümleri ve parlak zekâla­ ele almamızın nedeni coğrafi yayınlarda Lazistan üzerine var
rıyla öne çıkıyorlar. Bu ülke kadim zamandan beri tam bir Gürcü olan düşünce karmaşasından dolayıdır. Doğu Karadeniz’in en
ırkı beşiğini temsil ediyordu ve talihin tüm aksiliklerine rağmen iyi haritalarına, Lazistan hakkında bizim tarafımızdan katılan
eski soylu değerlerini korudu.
( 1 4 6 ) M a k r ia li: B u g ü n k i K e m a lp a ş a i l ç e s i - K .R .)
B u y a z ı b a s ılır k e n , R u sy a İm p a r a to rlu ğ u C o ğ ra fy a D e m e ğ i b ü lte n le r in d e ( 1 8 7 4 , N o :8 )
O s m a n B e y ’in “L a z is ta n ” b a ş lık lı b i r y a z ıs ı o r ta y a ç ık t ı. B u y a z ın ın b ir ç o k d e ğ e rli y a ­
n m a r a ğ m e n , L a z is ta n s ın ır la r ım y a n lış b e lir le d iğ in i s ö y le m e liy iz . O s m a n B e y ’in d ü ­
ş ü n c e s i n e g ö r e b u s ın ır la r : K u z e y d e n v e d o ğ u d a n Ç o r u h ır m a ğ ıy la , g ü n e y d e n
T r a b z o n ’d a n 2 0 v e r s t b a t ıd a b u lu n a n S a m a n S u ır m a ğ ı, b a t ıd a n is e K a r a d e n iz ’le ç e v ­
r e le n m iş tir. B u s ım r la n n y a n ın d a L a z is ta n ’a d a h il e d ile n y e r le r : B a tu m , A r tv in , Pe-
te g r e k , T r a b z o n v e P la t a n a ş e k lin d e d ir . A n c a k b u y e r le r in h iç b ir in in n e y ö n e tim s e l
o la r a k n e d e L a z is ta n ’m e t n o g r a f ik y a p ıs ı ile h iç b ir o r t a k y ö n ü b u lu n m a m a k t a d ır .
128 B ir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k leri L a z is ta n 129

bilgilerin hepsi, sadece deniz kıyısı noktalarını ve 1843 yılında Yunanlılar, 5. ve 6 . yüzyıl151 savaşları sırasında Rioni nehri
Botanikçi Koch 147 tarafından gezilen bölgenin iç kısmdaki iki-üç havzasına ve Çoruh kıyısında bulunan yerlere “Lazika” dediler.
yeri kapsamaktadır. O ana kadar Yunanlılar da şimdiki Lazlara “Çanlar” 152 diyorlardı.
Ancak mesleğine sadık bu gezgin bizzat gördüğü o noktalar Genel olarak Lazika adıyla kastedilen yer şimdiki İmereti, Guria
üzerine de yeterli coğrafi malzeme vermiypr. Lazistan etnograf­ ve Enguri’den Çoruh’a kadar bütün kıyıları kapsayan ve bir
yasının burada da şansı yaver gitmiyor: Avrupa, yine Lazları Gürcü bölgesi olan Eğrisi’dir. Persler ve Bizanslılar arasında bir
vahşi ve gelişmemiş bir halk olarak saymaya devam ediyor. Bazı savaş nedeni haline gelen Lazistan krallığı bu civarlarda 5. yüz­
yeni yazarlara göre Lazlar, “İmereti dilinde konuşuyor”!?), ka­ yılda kuruldu. Lazika için savaşlar iki yüzyıl sürmüştü. Bu konu,
rakter ve giyim-kuşamlarıyla ise ahali, Çerkezlere ve Gürcülere Belisarius’un 153 kâtibi Procopius tarafından kayda geçirilmiştir. 7.
çok benziyor.” Lazistan üzerine böylesine hatalı bilgiler Avru­ yüzyılda Rioni kıyılarında Abhazya Krallığı oluştu ve bundan
palIların zihninde sağlam bir şekilde var olmaya devam eder, sonra Lazika adı yok oldu. Günümüzde bu isim sadece şimdiki
çünkü Lazistan coğrafi konumu ve topografik özellikleri nede­ Lazistan’a kaldı.
niyle gezginleri kendisine çekemedi. Ancak şimdi buraya yolla­ Antik Lazika’nm tüm önemli gelişmeleri Rioni kıyılarında
rın ve telgraf hatlarının inşa edilmesi, özellikle Lazistan gerçekleşti. Şimdiki Lazistan ise o dönemki politik hareketin dı­
kıyılarına hızlı vapurlar için iskelelerin kurulması, bu bölge üze­ şında kaldı. Bu durum Lazistan’m topografik konumu ile açık­
rine tüm bilgilerimizi kökünden değiştirecektir. lanabilir. Çünkü burası hem doğal kaynaklar açısından fakir
“Lazistan” daha doğrusu “Lazika” ismine Bizans İmparator­ hem de denizden ve karadan askeri müdahaleler için ulaşılamaz
luğu tarihinde ve Ermeni kaynaklarında 148 çok sık rastlanıyor. bir ülkeydi. Bu durum sonraki dönemlerde de Lazistan’m Kara­
Ancak Gürcistan tarihinde bu durum belirsizdir. Kral Vahtang deniz kıyısında gerçekleşen tarihsel gelişmelerin dışında kalma­
dönemi kroniklerinde Lazistan bazen “Megrelistan”,149 bazen de sına neden oldu. Elaçlı savaşları sonrasında Pontus’a hükmeden
aynı anlama gelen “Odişi” ismiyle anılmıştır. Diğer yandan bu ne Venedikliler burada koloni kurdu ne de Cenevizliler... O dö­
bölgeye sıklıkla “Çaneti”, yani “Çanların ülkesi” de diyorlar. Va- nemin yazarları bu ülkeden hiç bahsetmiyorlar.154 Trabzon im­
huşti Coğrafyasında Lazistan bu son isimle anılmıştır.150 Bu böl­ paratorluğu döneminde Lazistan bağımsız bir bölge olarak kaldı.
gede yaşayanlar ise kendilerini “Lazlar”, daha sıklıkla da “Çanlar” 14. ve 17.yüzyılda bütün komşu topraklarını işgal eden Türkler
diye adlandırıyorlar. Komşuları Türkler onları “Lazlar”, Acaralı- ise yüzyılımızın 20 ’li yıllarına kadar buraya girmeyi başarama­
lar ve Şavşlar ise onları “Çanebi” diye isimlendiriyorlar. Bu du­ dılar. Bu dönemki Lazistan-Türkiye ilişkilerini 1850 yılına ka-
rumda bildiğimiz kaynaklardan bir çıkarımda bulunabiliriz. darki Svaneti-Rusya ilişkilerine benzetmek mümkündür.

( 1 4 7 ) (K a r l K o c h A lm a n b o t a n i k ç i 1 8 0 9 - 1 8 7 9 ) W a n d e r u n g e n i m O r ie n t e W a h r e n d d e r ( 1 5 1 ) C h a r le s L e B e a u . H is t o ir e d e B a s - E m p i r e . C 4 . s f . 3 8 5 . ( F r a n s ız t a r ih ç i C h a r le s L e
J a h r e 1 8 4 3 u n d 1 8 4 4 ,B ö l ü m 1 .R e is e im P o n tis c h e G e b ir g e . W e i m a r .1 8 4 6 . B e a u ’n u n , “B ü y ü k K o n s t a n t in ’d e n b a ş la y a r a k A şa ğ ı R o m a İm p a r a to r lu ğ u ” is im li 2 2
( 1 4 8 ) M in a s B jiş k ia n , P o n tu s T a rih i. V e n e d ik 1 8 1 9 y ık . “T r a b z o n v e L a z ik a ” m a k a le s i, s f .6 1 - c ilt lik k it a b ı K .R .)
1 0 6 ( E r m e n ic e ) t n c ic ia n . E s k i E r m e n is t a n C o ğ r a fy a s ı. V e n e d ik . 1 8 2 2 y ı l ı .s f .3 6 8 v e ( 1 5 2 ) S tr a b o n .
s o n r a s ı (E r m e n ic e ) ( 1 5 3 ) D e b e llo p e rs ic o . (B iz b u k it a b ın d iğ e r b ir ç o k ç e v ir is in d e n d e fa y d a la n d ık .) - L e b e a u .
( 1 4 9 ) H is to r ie d e la G e o rg ie . C l . s f . 5 6 ( T ü r k ç e s i: G ü r c is t a n T a r ih i -K . R u h i) H is to r ie d e B a s - E m p ir e .
( 1 5 0 ) D e s c r ip t io n g e o g r a p fiq u e G é o r g ie ( T ü r k ç e s i: G ü r c is t a n ’ın C o ğ r a fi T a m m ı-K . R u h i. ( 1 5 4 ) K a z b e g i. K a fk a s y a H a k k ın d a İta ly a n la r. G a z . K a v k a z i. 1 8 6 5 - 6 7 y ılı (R u s ç a ).
130 B ir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i L a z is ta n |131

İçinde bulunduğumuz yüzyılın başlannda Lazistan, derebeyi eserlerinde olduğu gibi, Anadolu’nun 159 en iyi haritalarında da kul­
denilen kişilerin yönettiği 11 yurtluğa bölünmüştü. Bu yurtluklar lanılıyor. Gürcü yazarlar160 Pontos sırtını Çaneti’nin, Ermeni ya­
Osmanlı Sultam’ndan tamamen bağımsızdı. Oysa Sultan buraları zarlar161 ise Lazistan’m kabul edip, eserlerinde öyle anlatıyorlar.
kendi mülkü olarak görüyordu. Derebeylerinin bağımsızlıkları, Zorunlu kısa bir dönüş yapıyor ve yarım kalmış gezimizi an­
20’li yıllarda, “Yukarı Acara” başlıklı yazımızda bahsettiğimiz ve latmayı sürdürüyorum.
aşağıda yine bahsedeceğimiz Acara beyi Ahmet Himşiaşvili eliyle Borçka köyünde Çoruh’a soldan karışan Çayırsu deresi, Livan
parçalandı. Efsaneye göre, Lazistan’a Hristiyanlığı havari Andrea ile Lazistan arasında sınır oluşturuyor. Bu akarsuyun sol kıyı­
ve Kenanlı Simon getirmiş155 ancak 4. yüzyılın sonunda Yunanlar sından, bizi en yakın sahil köyü Hopa’ya kadar götüren yol ge­
yaygmlaştırmıştır.156 Antik kilise kalıntılarına ve böylelikle halk çiyor. Yol gittikçe kesintisiz olarak yukarıya doğru yükseliyor.
arasında kalabilmiş efsanelere bakarak tahmin yürütürsek; Laz- Eğim az; zirveler koni şeklinde olup ormanla kaplıdır. Bu vadiye
lar ya da Çanlar hiçbir zaman gerçek Hristiyan olmadılar ve bu “Çhala” deniyor; burası oldukça yoğun bir yerleşim yeridir. İki
yüzden kendi dinlerini kolaylıkla İslamla değiştirdiler. Bir başka saatlik yürüme yolunda dört köye rastladık. Yerleşim yerleri dağ
iddiaya göre ise, Türkiye Gürcistam’mn diğer bölgelerine göre yamaçları dibinde, su kenarlarına kurulmuştur. Yola çıktıktan 4
Müslümanlığı en erken Lazlar kabul ettiler. saat sonra Borçka’dan 16 verst uzaklıkta bulunan Çat köyüne
ulaştık. Müthiş derecede yol yorgunu olan bizler bu köyde kal­
Haklı olarak “terra incognita ” 157 (Sessiz ülke, R.S.) diyebile­
maya karar verdik. Artık geç olmuştu ve biz de az kalsın geceyi
ceğimiz bu ülkeye biz 1 Temmuz’da giriş yaptık. Borçka’da tüm
dışarıda geçirmek zorunda kalacaktık. Çat köyünde 12 hane ya­
günümüzü kiralık at bulmaya ayırdık. Bu köyde 80 hane yaşıyor
şıyor. Köy yarı yarıya ormanın içine doğru girmiştir. Buraya ka­
olmasına rağmen bir tane bile at bulamadık. Üzerinden Lazis- ranlık çökmeden ulaştık. Bir evin kapısını çaldık, sonra başka
tan’ın en güzel yolunun geçtiği Çayırsu deresi (Çhala158) vadi­ bir haneye uğradık ama bizi kabul etmediler. Diğerlerinden daha
sine adam göndermek zorunda kaldık. insaflı çıkan üçüncü evin reisi ilk başta komşularını örnek almak
Denizle Çoruh ırmağının arasında kalan alan, Karçkal’la bü­ istediyse de sonunda yumuşadı ve büyük bir tantanadan sonra
tünleşen dağ kitleleri ile dolmuştur. Artvin’den bu sırt iki bö­ bizi kabul etti. Sonradan anlaşıldı ki, kılavuzumuz yaşlı ev sa­
lüme ayrılmış olup, bunlardan kuzeydeki Karçkal, güneydeki hibine akşam namazını kıldığı sırada saygısız bir şekilde hitap
ise Lazistan ya da Pontos dağı adını taşımaktadır. Lazistan dağ etmişti. Bu ilk izlenim bize başka bir ortamda ve başka bir dün­
sırtları önce denize paralel uzanırken sonra Hopa meridyeni baş­ yada olduğumuzu hissettirdi. Ben ister istemez Lazlann vahşiliği
langıcından itibaren denizden gittikçe uzaklaşıyor ve Sürmene üzerine duyduklarımı anımsadım; ancak daha sonra böylesine
nahoş bir özelliğin deniz kıyısında yaşayanlar için geçerli olma­
paralelinde Sürmene’den uzaklığı 30 verst’e ulaşıyor.
dığını anladım.
Bu sırtın halk içinde ortak bir adı yok, Koch ve Rosen ise
Borçka yolundaki zemin saf kildendir. Dağlar sarmaşık bit­
“Pontos sırtı” diye adlandırıyor. Bu isim son dönem yazarların
kilerle kaplıdır. Yamaçlar komar ağacı çalılıkları ile doludur.

( 1 5 5 ) H is t.d e la G e o r g ie . (F r. G ü r c is t a n ta r ih i) C l . s f . 5 6 v e b u s a y fa d a k i d ip n o t.
( 1 5 6 ) L e b e a u .H is t.d e B a s -e m p . ( 1 5 9 ) K o c h . Y u k a r ıd a b a h s i g e ç e n e s e r d e ; R o s e n . U e b e r. d ie s p r a c h e d e r İa şe n .
( 1 5 7 ) T e rr a İn c o g n ita : İt a ly a n c a , B ilin m e y e n T o p r a k la r ( K .R .) . ( 1 6 0 ) V a h u ş ti. G ü r c is t a n c o ğ ra fy a sı.
(1 5 8 ) fib ie p i ( 1 6 1 ) İ n c ic iy a n v e B ijiş k y a n . B a h s i g e ç e n e s e rle rd e .
132 B ir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i L a z is ta n 133

kan çamura saplanmak istemeyen birinin sürekli bu taş merdi­


venleri kullanmaktan başka çaresi yoktur. Koch bu yoldan ilk
kez, bir müminin, babasının hayrına işçileri toplayıp bu mu­
kaddes merdiveni yaptırmaya başladığı zaman geçmiş. Bütün bu
yolun ve yolda rastladığımız birçok çeşmenin hayırseverler ta­
rafından inşa edildiğini söylemek yerinde olur. Müslümanlara
göre, Tanrı için yapılacak en hayırlı iş, yolların inşa edilmesi ve
susayan yolcuların su içmesi için çeşmelerin yapılmasıdır. Her pı­
nara oluk yapılmış ve ahşap maşrapa bırakılmıştır.
Bu gelenek iktidarın hiçbir şekilde önem vermediği yol
yapma işine belli bir teşvik sağlıyor.
Tarlalarda sadece kadınlar görülüyor. Bu bölgede adamlar
adeta yoklar. Görüldüğü kadarıyla kadın burada iş gücüdür.
Kadın toprağı işliyor, yakacak odun getiriyor ve ev işlerini çevi­
riyor. Şavşat’ta ve özellikle Acara’da gördüğümüz kadınların du­
Laz askerleri. rumu buraya göre çok daha iyidir.
Çat’tan geçide kadar Pontos sırtı kolunu geçmek için iki
Komar dallarının uzunluğu bir sajen’e kadar ulaşıyor ve o kadar buçuk saat harcadık.
sık ki, dağ doruklarını ulaşılmaz kılıyor. Odunsu bitki türlerin­
Yolda büyük bir köy olan Düzköy’ün dış mahallelerine rastlı­
den de burada ev yapımında sıklıkla kullanılan kestanenin ya­
yoruz. Bunlar Çat’ın aşağısında yan vadide yer alıyorlar. Burada
nında kızılağaç, meşe çalılığı ve karayemiş çok boldur. yaylalar dolayısıyla çayırlar bulunmuyor. Bu nedenle hayvancılık
Genelde bitki örtüsü Guria ve Acara dağ eteğinde olduğu gi­ da yapılmıyor.
bidir. Evler de aynıdır. Komar ve kestane ormanları arasında Geçitin orada sırt, doruklarını yitiriyor. Ayrı ayrı duran ve her
üzerinde mısırın ve ğominin 162 (setaria italica) ekildiği küçük bir yandan birbiriyle bağlanan tepelerin tüm kütlesi buradadır.
tarlalar var. Genelde ekinler az, olanlar da yol boyunca küçük Oysa kadranlı barometre yardımıyla dikkatli bir gözlem yapılırsa,
şeritler halinde uzanmıştır. Çayırlıklar neredeyse yoktur, doğal Karadeniz seviyesinden 2.389 feet yükseklikte bulunan geçide
olarak hayvancılık da yoktur. Yol çok kötü ve tuhaftır. Burada benzer bir oluşum saptanabilir. Sular buraya değişik yönlerden
büyük iniş-çıkışlar yok, buna karşın her yerde yoğun yağmurlar akıp gelmekte, bazen de genel akışın aksi yönüne doğru akarsu­
yüzünden çamura dönen kil var. lar bulunmaktadır. Her yerde ayrı ayrı koniler sivrilip çıkıyor ve
Çamurdan kurtulmak için burada yaşayanlar yola kaldırım bunların arasında yolun sol yanında sivri tepeli zirveler yükseli­
döşemeye başlamışlar. Bunun için yerlere çakıl taşları dökmüş, yor. Bunlardan görece daha yüksek ve uzakta olanını rehberimiz
killi kumtaşı parkeleri döşemişler. Bu yüzden, bu yolda yapış­ “Potiçuri” diye adlandırdı. Bu dağ ana sırtta bulunuyor. Çatlak­
larından dört akarsu gelmekte olup, bunlardan Murgul ve Çhala
(162) Bir dan cinsi. Çoruh’a; Hopa ve Arhavi ise Karadeniz’e dökülmektedir.
L a z is ta n |135
134 B ir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i

şıyor. Hemşinliler soylarının Ermenilerden geldiğini biliyorlar


ancak atalarının dilini ve dinini bilmiyorlar.
Deniz kıyısında küçük bir yer olan Hopa, yeterince yüksek
bir yerde, iki burun arasında kurulmuştur. Bu köyde 6 dükkân,
bir kahvehane ve üç-dört tane ev bulunuyor. Burada Gonio ve
Arhavi müdürlüklerinin bağlı bulunduğu kaymakamlık konutu
var. Hopa’nın her iki yanında deniz kıyısı boyunca bahçeler uza­
nıyor. Bunların arasında üç köy, daha doğrusu birbiriyle bağ­
lantılı üç tane ev öbeği bulunmakta olup her köyün kendine ait
bir ismi var. Kuzey taraftaki Orta Hopa köyü, dükkânlardan 1
verst uzakta bulunuyor. Burası iklimi, zengin portakal ve limon
bahçeleriyle dış mahallelerin en güzel yeridir. Hopa’da buralı bir
memurun evine misafir oluyoruz; bu kişi Türk geleneğinin ak­
sine kendini Gürcü soyadı B .. .dze ile tanıtıyor.
Bu adam, Türkiye’nin dört bir tarafında, hatta Yemen’de bile
bulunmuş yaşlı biriydi. Çoruh kıyısında yaşayan bu adam, Gür-
cüceyi iyi konuşuyor ve tam bir yurtsever gibi davranıyor. Onun
yardımıyla Lazistan idaresinin bölümlerini, Hopa kaymakamlı­
ğına bağlı ahalinin durumunu, Lazlarm genel karakteri ve ne
işle meşgul olduklarını, askerlik yükümlülüğünü yerine getirme
kurallarını ayrıntılı biçimde öğrendik.
Yönetim olarak Lazistan beş müdürlüğe ayrılıyor: Hopa,
Türkler.
Gonio ,163 Arhave, Atina ve Hemşin. Bunlardan ilk üçü Hopa Kay­
makamlığına; diğer ikisi ise Atina Kaymakamlığına bağlıdır.
Sırt geçidinden Hopa köyüne kadar üç saatlik, yani yaklaşık
15 verst’lik bir yol var. Yol aşağıdan, Çhala vadisine benzeyen Lazistan kendi ismini tüm sancağa vermiştir. Bu sancağı
dalgalı araziden geçiyor. Hopa’dan 10 verst uzaklıktaki Hopa Va­ Batum Mutasarrıfı yönetiyor ve sancak, Trabzon vilayetine bağ­
disi net bir şekilde görünüyor. 1 verst genişliğindeki bu vadide lıdır. Hopa Müdürlüğü ise, Makriali köyünden Pironiti burnuna
yılın tüm zamanlarında taştan taşa atlayarak geçebileceğiniz kadar deniz kıyısını ve bu kıyı ile Borçka çevresi arasında kalan
Hopa deresi akıyor. Irmak kavuşumunun sağ kıyısında ise Hopa üçgen mekânı kapsıyor. Bu alanda 21 köy ve bu köylerde kadm-
köyü bulunuyor. erkek toplam 9-10 bine yakın kişinin ikamet ettiği 1.500 hane
Bu vadide altı köy kurulmuştur, bunlardan beşi “Küçük bulunuyor.
Hemşin” denilen yeri oluşturuyor. Burada, Fırtına deresinin yu­
karısından yani Büyük Hemşin bölgesinden göçüp gelenler ya- (163) Müdür Maradidi köyünde yaşıyor.
136 B ir Rus G e n e r a lin in G ü n lü k le r i Lazistan | 13 7

Tüm ahali küçük gruplar halinde, genelde deniz kıyrsmda ve verst’dir. Buradan Pontus sırtının Lazistan’a ne kadar keskin bir
Hopa ile Çhala dereleri vadisinde yaşıyorlar. Hopa deresini besle­ şekilde indiği anlaşılıyor. Eğer buna bir de, dağ doruklarının her
yen yan derelerin kıyısında kurulmuş beş köy, daha önce de be­ iki taraftan dik ve sarp kayalıklardan oluştuğunu eklersek, Pon­
lirttiğimiz gibi, Hemşin’den gelmedir ve halkı Ermeni kökenlidir. tus sırtının Lazistan ile komşu memleketler arasında Çin Şeddi
Bunun dışında kalanların tamamı katışıksız Lazdır. Hemşinliler gibi yükseldiğini görürüz. Dahası: Pontos sırtından ırmak baş­
farklı fiziksel özelliklerinin yanı sıra Lazca bilmiyorlar, sadece langıçlarına inen, sayı olarak ve istikamet olarak hiç bitmeyecek­
Türkçe konuşuyorlar. Hopalı Lazlann dili neredeyse Megrelce miş gibi duran payandalar o kadar dar ve şevli vadiler oluşturuyor
ile aynıdır, giyim kuşamlar ile de Guria ve Açaralılara benziyor­ ki, insanın yaşayabileceği tek bir alan bırakmıyor. Burada değil
lar. Burada inanç olarak sadece Muhammedicilik var. dağ otlakları, küçücük otlaklar ve ekilebilecek bir karış toprak
Hopa civarlarının genel manzarası insanda iyi bir izlenim bı­ dahi yoktur. Kıyıya yanaştıkça payandalar hafif genişliyor ve ya­
rakıyor. Deniz manzarası ve büyük büyük ceviz, kestane, porta­ şanacak küçük mekânlar da ortaya çıkıyor. Burada insan, kor­
kal, limon ağaçlarının sonsuz yeşillikleri arasında kaybolmuş kunç derecede sık bitki örtüsünden işlenebilir küçücük tarlalar
zarif evlerin bulunduğu sahilin muhteşem doğası, Livan ve açabilir. Lazistan doğasının bu özgünlüğü, bütün ahaliyi sahil şe­
İmerhevi’nin kasvetli doğası ile sert bir tezat oluşturuyor. Çhala ridine doğru sürmüş. Burası, ahalinin dörtte birini ancak besle­
yolunun taşlı merdivenlerinde atla yaptığımız çekilmez yolcu­ yebilecek çok dar ve yoğun bir toprak şeridini oluşturuyor. Ancak
luktan sonra, Hopa ve Orta Hopa, harika bir dinlence yeri gibi Lazlar, Antik Lenikeliler gibi, topraksız olma durumuna bir çıkış
geliyor bize. Etrafımızı çevreleyen halk da güzel tipleri ve ol­ yolu buldular; denizle yoldaş oldular ve kaderlerini de denize
dukça şık giyim-kuşamlarıyla dikkatimizi çekiyor. emanet ettiler. Bu sayede Lazistan’m tüm yaşamını, geçmişini, bu­
Sahil Lazlannın zarafeti ilk bakışta göze çarpıyor. Özellikle gününü ve geleceğini artık yalnızca dalgalar götürüp getiriyor.
Acara’da ve Şavşat’ta edindiğimiz izlenimden sonra, sahil Lazla- Hopa’nın neredeyse tüm ahalisi başka taraflarda ticaret yapı­
rmın bilinç düzeylerindeki gelişmişlik ve görünüşlerindeki ışıltı yor. Bu yaşam tarzı onlarda derin izler bırakmış. Bu durum sadece
bizi şaşırttı. İster istemez kendimize şu soruyu sorduk: Hani Av- halkın öngörüsünü ve maddi refahını geliştirmekle kalmamış, aynı
rupanın bahsettiği o yamyam Lazlar nerede? Hopa halkından zamanda özgün bir konfor da yaratmış.
edindiğimiz izlenimleri daha sonra da test ettik. Sonra da deniz Burada çok az kişi çiftçilikle uğraşıyor. Tüm ekmek ihtiyaç­
kıyısında yaşayan Lazistan ahalisinin -ki bu neredeyse tamamı larını, daha çok Batum ve Poti’den temin ettikleri mısır unundan
demektir- Türkiye Gürcistam’mn tüm ahalisinden bilinç ve kül­ karşılıyorlar. Yaklaşık 150 hanenin yaşadığı Hopa ve civarında
tür olarak daha üstün olduğuna kesin kanaat getirdik. Daha hayvancılık ve özellikle at yetiştiriciliği hiç yapılmıyor. Bu yüz­
sonra birkaç kez bu konuya değineceğimizden, şimdi gözlemle­ den atlarımız için gereken yemi dahi bulamadık ve sekiz at ki­
rimizi değerlendirmeye devam edelim. ralamak için Çhala vadisine adam göndermek zorunda kaldık.
Pontos sırtı Çhala dağ geçidinin güneyinde yüksek bir duvar Denizin yakın oluşu karayolu ulaşımı ve bu amaç için gerekli
gibi dikilmiş. Sırt, her adımda gittikçe yükseliyor ve sonunda araçları temin etme zorunluluğundan Lazları kurtarıyor. Bütün
ulaşılmaz oluyor. Artvin paralelinde dağlar neredeyse 10 bin fe- bunların yerini Hopa’da sayısı kırka ulaşan güzel kayıklar ve fi­
et’e kadar yükseliyor. Buradan deniz kıyısına kadarki mesafe 25 likalar almış. Burada büyük gemiler için demirleme yeri bulun-
1 3 8 |Bir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i Lazistan |1 3 9

madığmdan büyük filikaları (sandalları) da kıyıya çekiyorlar. nmda geceyi geçirdik. Atların getirilmesini beklerken çevre ma­
Ayrıca yolcu gemileri164 kıyıya 1.5 deniz mili kadar yanaşıyor. halleleri, köyleri, Pironiti ve Kise’yi ayıran kayalık burunda inşa
Hopa bölgesinde vergiler toplamda 150.000 piastre (kuruş), edilmiş kilise harabelerini gezdik. Kilise büyük değil; üzeri de
yani 10 bin rubleye kadar ulaşıyor. Bu rakamın düşük olmasının kalın sarmaşık tabakası ile kaplanmış. Tasvirler yok ancak tarihi
nedeni,yöre tarımının küçük ölçekli olması ve halkın Sultan'm eserler bakımından oldukça fakir olan Lazistan’da, Pironiti kili­
hâzinesine pek girdi getirmeyen dış ticaretle meşgül olmalarıdır. sesi Hristiyanlığın en iyi abidesidir denebilir.
Atları beklerken Hopa’da iki gün kaldık. Artık beklemekten Sonunda uzun zamandır beklediğimiz atları Pironiti’ye ge­
yorulup sıkılınca, üçüncü gün bize eşlik eden yol arkadaşlarımız­ tirdiler, ancak atların sayısı yetersizdi. Bu yüzden kervanımız
dan birinin Pironiti’deki evine kayıklarla gitmeye karar verdik. ikiye bölündü: Ben, bana eşlik eden iki kılavuzla birlikte atla git­
Hopa’dan bir saatlik yürüme mesafesinde Kise 165 köyünün tim, kalanlar da kayıkla yola çıktılar. Daha sonra Arhavi'ye doğru
bulunduğu yerde, denize küçük bir ırmak dökülüyor. Bu yerle­ harekete geçtik.
şim yerinde deniz, Hopa’da olduğundan daha fazla sokulmuş­ Deniz kıyısında atla gezilebilecek tek yol, telgraf direkleri
tur anakaraya... 120 hanenin yaşadığı bu köy Hopa gibi hattı üzerinden gidiyor. Buna “hazine yolu” deniyor. Telgraf hat­
dağınıktır. Kise’den güneye Pironiti burnuna doğru dönmek zo­ larının geçirilmesi ile birlikte beş yıl önce, hükümet eski patika
rundayız. Buranın kuzey tarafında Pironiti deresi denize dökü­
üzerine eskisine oranla daha geniş olan bu yolu inşa etmiş. Yolda
lüyor. Burunla aynı ismi taşıyan köyde 40 hane yaşıyor. Kise ve
at izine rastlamadık. Bu da yöredeki ulaşım araçları hakkında
Pironiti kıyıdan görünmüyor. Bu köyler denize dar kapılarla açı­
bize bir fikir veriyor. Pironiti’den çıktıktan sonra bir saat içinde
lan küçük vadilere yığılmıştır. Tüm bu evler bir evden diğerini
Pironiti burnunu oluşturan dağ sırtındaki geçide çıktık, bura­
göremeyeceğiniz kadar yeşile gömülmüştür.
dan Arhavi’ye doğru inişe geçtik. Burun, 200 feet yükseklikten
Evden eve gitmek için ırmak boyunca kıvrıla kıvrıla devam dik duvar şeklinde denize iniyor ve kıyıda yolculuğu imkânsız
eden dar patikalar kullanılıyor. Her evin küçük bir bahçesi ve
hale getiriyor. Pironiti köyünden çıktıktan iki saat sonra Arha­
ekilebilir topraktan oluşan arazisi var. Buraya genelde mısır eki­ vi’ye vardık.
yorlar. Evlerin büyük bölümü kestane ağacından yapılmıştır.
Teğmen Pavlovski’nin “Karadeniz Kılavuzu”nda 166 (8 0 3 0
Bitki örtüsü Hopa’daki ile aynıdır. Zemin bazı yerde sarı, bazı
<feç2 3 °l> çpcn^ob) Pironiti burnu ve Kise köyü tamamen doğru
yerde mavi saf kilden oluşuyor. Burada kireç taşının ve kirecin
bir şekilde tarif edilmiştir. Yalnız biz bu kitapta bahsi geçen Te-
tüm katmanlarına rastlıyoruz. Bu yapıdaki zeminin bir sonucu
pefulos dağlarını bulamadık.
olan ve bizim artık her yerde aşina olduğumuz, üzerinde bir atın
zorlukla yürüdüğü “merdiven-yol”lara rastlıyoruz haliyle... Pi- Burada yaşayanlar için bu dağın ismi bile yabancıdır. Karade­
roniti’de, uzun zamandır Guria’da ticaret yapan Laz tüccarın ya­ niz Kılavuzu’nda Tepefulos ismiyle anılan zirveye burada “Af-
yonbaba” diyorlar. Bu zirvenin deniz seviyesiden yüksekliği 1.500
t ı 6 4 ) S o n ik i y ıld ır L a z is ta n s a h ilin e O s m a n lI’n ın İd a r e - i A z iz iy e ş ir k e t in in h ız lı g e m ile r i
g eliy o r. T r a b z o n ’d a n B a tu m ’a v e B a tu m ’d a n T r a b z o n ’a s e fe r y a p a n g e m ile r h a fta d a ik i ( 1 6 6 ) 1 8 6 7 y ılın d a N ik o la e v ’d e y a y ım la n d ı. L o s tia H o lla n d a c a d a g e m i s ü r m e k a n la m ın a
k e z H o p a , A rh a v i v e A tin a ’y a g ir iş y a p ıy o r. g e lm e k te d ir . B u , i ç i n d e d e n iz le r in , o k y a n u s la r ın , s a h ille r in b e t im le n d iğ i d e n iz c ilik le
(1 6 5 ) 3063 ilg ili b i r k ita p tır.
1 4 0 I B ir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k leri Lazistan \141

12.000 ruble gelir elde ediliyor. Bu durum, koyunculuk ve hay­


vancılığın yapılmamasmdan dolayı bu alanda vergilerin olma­
ması ile açıklanabilir. Buna karşın ahali tarla gelirinin onda biri
yerine sekizde birini vergi olarak ödüyor.
Arhavi nüfusuna bakıldığında, ister istemez akla: “Neden
insan sayısının üç kat fazla olduğu Arhavi’de sadece bir müdür
bulunurken, 1500 hanenin yaşadığı Hopa’da Kaymakam bulu­
nuyor?” sorusu geliyor. Buralılardan sözü geçen biri bu soruya
şöyle cevap veriyor; “Kaymakam önceleri burada oturuyordu.
Ancak beş yıl önce, Trabzon valisi bir keresinde benden ve bu­
ralı zengin bir beyden 150 lira istedi. Biz bu rüşveti vermeyince
bizi cezalandırdı. Arhavi, hem kaymakamlığı hem de telgraf is­
tasyonunu kaybetti. Telgraf istasyonunu buradan Hopa’ya gö­
türdüler. Bu da Lazistan’da yönetim pratiğinin bir örneği işte.”

Pironiti’de Aziz İlia Manastırı. Arhavi nahiyesi sakinlerinin büyük bir bölümü Arhavi ve
Doktor S. S. Solovskin’in Arşivinden. Vitze 168 ırmak vadilerinde toplanmıştır.
Arhavi’den Vitze’ye giden yol, deniz kıyısı boyunca devam et­
feet’dr. Koni şekline ve perçem formu diyeceğimiz bir görünüşe miyor. Bu yerler arasında dağlar denize paralel, kıyı boyunca yük­
sahip olan zirve, bu civarlardan net bir şekilde görünüyor.167 sek bir duvar gibi yükselen sırtı oluşturuyor. Yol, bu engeli vadi
Pironiti seviyesinden önümüzde büyük Arhavi kanyonu açı­ boyunca enine aşıyor. Arhavi’den çıkışta evler, bahçeler ve ekili
lıyor. Bu kanyon yörenin derinliklerine doğru devam ediyor. araziler arasından geçerek Arhavi deresinin sol kıyısına ulaşıyo­
Uzaktan yer yer karla kaplı kayalık zirveler görünüyordu; bu­ ruz. Burası, denizden 5 verst uzaklıkta bulunan Yakopiti köyünde
rası Pontos ana sırtı idi. Pironiti burnunun güneyine doğru yak­ aniden daralan ve üç bölüme ayrılan bir vadidir. Bunlardan en
laşık 3 verst genişliğinde bir düzlük uzanmaktadır. Bu Arhavi kuzeyde Arhavi deresi ana vadisi bulunuyor. Yakobiti’de ırmak
deresi kavuşumundaki ovadır. Akarsuyun her iki yakasında geçidinden geçiyor ve sol kıyıda, Arhavi’de küçük yanal akarsu
bizim görmeye alıştığımız küçük ev öbekleri kurulmuştur. Bun­ boyunca güneye doğru yol alıyoruz. “Garmonia” ismindeki bu
lar Arhavi ve ona bitişik olan üç köydür. küçük akarsu, denize paralel olarak akmakta ve deniz kıyısın­
daki yolculuğumuzda bize engel teşkil eden sırtın doğu yama­
Arhavi’de 200 hane yaşıyor. Müdürün konutu buradadır. Mü­
dürlüğe bağlı 3.890 hane, diğer bir ifadeyle 20-24 bin insanın cını yıkamaktadır. Bu sırt da, beş hanelik kıvrımlı küçük köy gibi,
akarsuyun ismini taşıyor.
yaşadığı 40 köy bulunuyor. Vergiden hâzinenin geliri 1.000 ke­
seye, yani 2.500 rubleye ulaşıyor. Bu miktardan tek seferde Garmonia köyünde üç yıl önce, 200 hane Çerkez yaşıyordu.
Bu Çerkezlerin büyük bölümü Erzurum’a gitti.
( 1 6 7 ) K a fk a s y a b ö lg e s i to p o g ra fy a d a ir e s in d e y a y ım la n a n 5 v e r s tlik h a r ita d a P ir o n iti b u r n u
y a n lış lık la A r h a v i’n in g ü n e y in d e g ö s te r ilm iş tir . ( 168 ) 3 0 ^ 3
1 4 2 |B ir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k leri L a z is ta n 143

Garmonia sırtı Lazistan dağlarının ana kitlesine, yüksekliği Kadınların bu özellikleri çok önceden beri fark edilmiş ve
650 feet olan küçük bir boğazla bağlanıyor. Bu boğazın öbür ya­ “Kafkasya amazonları” efsanesini Avrupa bu söylencelerden yola
kasında kıyı sırtını güneyden dolaşan ve Sumli köyünde denize çıkarak yaratmış olabilir.
dökülen Sumli deresinin vadisi başlıyor. Sumli’den Vitze’ye kadar deniz kıyısı boyunca yol devam edi­
Yakobiti’den Garmonia çıkışma kadar yol dar olup kestane ağaç­ yor. Açık konuşmak gerekirse buna bir yol denemez. Atlarımız
larının 169 dizildiği killi zeminden ormana doğru uzanıyor. Dağ ge­ dalgaların kıyıya vurduğu kalın kumlar üzerinden ilerliyor hep.
çidine doğru giden yolda buradan zorlukla görünen iki köy Sumli’den bir saatlik yürümeyle küçük bir burnun etrafından
bulunuyor. (Akarsuyun sağ kıyısındaki Loma, solundaki ise Gar­ dolandık ve Abu deresi kavuşumuna vardık. Derenin sağ kıyı­
monia). Geçidin öte yakasındaki alan daha bir geniştir. Buraya sında iki-üç tane küçük yapı vardı. Bu yapılar, Abu köyü dük­
gelen yolcu önce, içinde 35 hanenin bulunduğu büyük köy Der- kânlarıydı. Ötede dereden iki verst uzaklıkta, deniz kıyısında
bent’e giriyor, sonra da Sumli’nin oldukça geniş vadisinden geçerek Vitze köyü göründü. Vitze’nin ardından uzak ufukta Kemer
denize doğru iniyor. Burada kıyıda küçük köy Sumli bulunuyor. burnu yükseliyordu. Burası Lazistan sınırıydı. Arhavi’den Vitze’ye
kadar toplam 5.5 saat yürüdük. Bu 5.5 saatin bir saati Arhavi’den
Arhavi’den Cuma günü yola çıktık. Dini bütün Hristiyanlar
Yakobiti’ye kadar, bir buçuk saati Garmoni vadisinden Derbent
için Pazar günü ne ifade ediyorsa burada da Cuma günü onun
köyüne kadar, bir saati Sumli’ye kadar ve iki saati de Sumli’den
yerini almış. Her zamanki gibi denizden uzakta yaşayanlar sa­
Vitze’ye kadar sürdü. Bu şekilde aldığımız yolun toplam uzun­
hilde açılmış dükkân ve kahvehanelere alışverişe iniyorlar. Ar­
luğu 25 verst kadardır.
havi’den Sumli’ye kadar yol boyunca gruplar halinde yürüyen
insanları gördük; bir bölümü pazara gidiyor, bir bölümü de pa­ Vitze’de Emin Bey’in evinde konakladık. Ev sahibimiz, eski
zardan dönüyordu. Bunların büyük bölümünü renkli bayramlık bey sülalesi olan Hoca Şahinoğulları'ndandır. Emin Bey bizi gü-
leryüzle karşıladı. Daha sonra Pontus ana sırtında yaptığımız o
elbiseler giyinmiş kadınlar oluşturuyordu. Lazistan’da kadının
zorlu yolculukta bize epey yardımı dokundu Emin Bey’in. Bu ileri
işgücü olduğuna, erkeğin ise onun koruyucusu olduğuna bir kez
görüşlü adamın evindeyken Lazistan tarihinin bazı ayrıntılarını
daha kani olduk. Kadınlar ellerinde binbir çeşit eşyayla dolu se­
ve kendi sülalesinin ilginç tarihini öğrendik. Şunları anlattı bize:
petler taşıyorken; erkekler de havalı bir şekilde ve eli-kolu boş
vaziyette onların ardı sıra gidiyorlardı. Başlarına sardıkları ince 260 yıl önce Lazistan tamamen bağımsızdı. Halkı Müslümandı
yazmaların altından büyük bölümünün merakli gözleri bize çev­ ve topluluklar halinde bölünmüş ülkeyi derebeyleri yönetiyordu.
riliyordu gizlice. Bazen istemsiz olarak yüzleri açılınca kadınla­ Bunların arasında en güçlüsü Vitze’de Topçuoğlu imiş. Topçuoğ-
rın burada çok güzel ve zarif olduklarını fark ettik. Her zamanki lu’nun gemileri vardı fakat kendisi Türkiye vasalı sayılıyordu. Bir
gibi gök mavisi gözleri ve beyaz yüzleri var. Yeri gelmişken, Laz defasında bu zat İstanbul’a gitmiş ve orada Yunanistan’dan göç
etmiş Müslüman bir Yunan olan Şahin’le karşılaşmış. Topçu, Şa-
kadınlarının sıra dışı enerjileri, cesaretleri ve sağlam karakterleri
hin’i Lazistan’a getirmiş ve kendi kızıyla evlendirmiş. Söylenenlere
ile dikkati çektiklerini belirtmek gerekiyor.
göre Şahin çok akıllı ve çok zalim bir adammış. Yeni memleke­
tinde gücünü ve yerini sağlamlaştırınca, Topçu’nun ölümünden
( 1 6 9 ) B iz e d e d ik le r in e g ö r e b u a ğ a ç ta n y o lu 7 0 y ıl ö n c e y a p m ış la r. K e s ta n e a ğ a c ı iş te b ö y le
d a y a n ık lıd ır . sonra, eşinin bütün erkek kardeşlerini öldürmüş ve kaymbabası-
144 Bir Rus Generalinin Günlükleri Lazistan \1 4 5

nın bütün mal varlığına el koymuş. Sonrasında Mekke’ye gidip Acara beyi verdiği sözü yerine getirdi, sahili takip ederek
hacı olmuş. Bundan sonra Şahin’in bütün çocuklan Hocaoğlu diye geldi ve ahaliyi kılıçtan geçirdi, ortalığı ateşe verdi. Dağılmış du­
anılmaya başlamış. Bu sülalenin büyük atası olan bu adam da bun­ rumumdaki Lazlar, ciddi bir direniş gösteremeseler de kendi
dan 225 yıl önce vefat etmiş. topraklarını hiç de öyle kolay teslim etmediler. Özellikle Kapis-
Şahin’in çocuklan çok etkiliydiler. Hatta bunlardan biri Trabzon tra ahalisi ve Laz kadınları cesurca savaştı. O dönemin kahraman
erkek ye kadınlarının isimleri Lazistan’da bugün bile anılıyor.
paşası oldu. Tüm Karadeniz sahili, Sohumi’ye kadar bu şöhret düş­
künü adama tabiydi. Poti, Gonio ve hatta Sohumi kalelerinin inşası Acaralılar Lazistan’da 6 ay kaldılar. Hatta bu yörenin sınırla­
ona atfedilir. Bu yöneticiden sonra Trabzon’da Hoca Şahinoğlu sü­ rını da geçtiler. Rize’ye inip, Dutçuoğlu’nun ihtişamı ile ün salmış
lalesinden yine iki paşa görev yaptı. Bunlardan birinin zamanında, evini yerle bir ettiler. Vitze beyinin devasa evi de aynı kaderi pay­
Rus askeri Poti’yi ele geçirdi. laştı. Tek kelimeyle, Acaralılar Lazlarm özgürlüklerini kırdı ve
Türk hükümetine, zorunlu askerlik hizmeti gibi kendi kuralla­
Bu gelişmenin hemen ardından Vitze beylerini ihanetle suç­
rını yerleştirme imkânı verdiler. Diğer bir ifadeyle, Acaralılar
ladılar ve bunu Sultan’ın koğuşturması takip etti. Buna rağmen
kendi bölgelerinde asla müsade etmeyecekleri bir şeyi, kaderin
Şahinoğlu sülalesi çok güçlüydü ve Lazistan’a girmeye cesaret
bir cilvesi sonucu kendileri bizzat Lazistan’da gerçekleştirdiler.
dahi edemeyen Türkler, bu güçlü bey sülalesinin iradesini kır­
mayı başaramadılar. Oysa birer Türkiye vasalı olarak, Lazistan’ın Ahmet Paşa’nın saldırısı 55 yıl önceydi, bundan sonra Türkler
tüm beyleri de Türkiye’nin yanında savaşmak ve Sultan’a vergi kendi kanunlarını yavaş yavaş Lazistan’a getirdiler. Şimdi bu bölge
vermekle yükümlüydüler. Halkın büyük bir bölümü ise kendi Acara ve Çürüksu’ya göre Sultan’a çok daha sadıktır. Avrupa tüm
beyi olarak Hoca Şahinoğlu sülalesini tanıyordu. Sonrasında, Türkiye’de en uslanmaz ve soyguncu halk olarak Lazları görmek­
benzer durumlarda hep olduğu gibi, Lazistan’ın değişik bölge­ tedir. Ancak bu yaklaşım, özellikle Karadeniz sahilinde yaşayanlar
lerinde yeni sülaleler ortaya çıktı. (Hopa’da Şahbender, Arhavi’de için hiç de doğru değildir. Gezgin burada, Türkiye Gürcistam’mn
Jordanoğlu, Kapistra’da Kibar Ağa, Atina’da ise Batsaoğlu); bu diğer yerlerinde bulabileceğinden daha çok iyiliksever insan bula­
saydıklarımızın her biri gücünü artırmaya başladı. Bunu da çok caktır. Burada hırsızlık ve kaçakçılığın Kafkasya’nın diğer bölgele­
geçmeden Lazistan’ı iç savaş alanına çeviren kendi aralarındaki rine göre daha az olduğu net olarak söylenebilir.
mücadeleler izledi. Trabzon’daki Osman Paşa bu fırsattan fay­ Lazistan’da Türkiye’nin otoritesi, halkın Laz beylerine nere­
dalandı ve Lazistan’da Sultan’m iktidarını -sağlamlaştırmak deyse toprak köleliğine varan bağlılığından kurtarılması temeli
adına, Lazlarm başına buyrukluklannı yok etmeye karar verdi. üzerine kuruldu. Beylerden biri bize, “İktidar bu hedefe ulaş­
Ancak bu mücadele için sadece Sultan’m ordusu güvenilir de­ mak için geri adım atmadı ve açıkça halka bizi dinlememeleri
ğildi. Bu yüzden Osman Paşa, Acaralı Ahmet Bey’den yardım is­ çağrısında bulundu.” diye anlattı. Bu söylenenin doğruluğunu
tedi ve Osman Paşa soyup soğana çevirsin diye bütün Lazistan’ı buralı bir vatandaş da onayladı. Şimdiki beylerin silahlı görevli­
Ahmet Bey’e bıraktı. Geleceğin paşası Ahmet Bey Acaralıları top­ ler bulundurma hakları olmadığı gibi, Batum’da devlet işlerinde
layarak Borçka, Çhala ve Hopa vadilerinden Lazistan’a girdi. ve Ardahan yolundaki yükümlülükleri artırılıyor. Bu şekilde La­
Aynı zamanda Osman Paşa da Trabzon tarafından harekete ge­ zistan’da herhangi bir hukuki unvan bulunmuyor ve Hoca Şa­
çecekti ve Ahmet Paşa’ya yem ve barut temin edecekti. hinoğlu sülalesinin eski otoritesinden geriye sadece sisler içinde
1 4 6 I Bir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i L a z is ta n |147

bir serap kalıyor. Ancak halen harem hayatı sürdüren Sultan hü­ tıyla izin verdi. 7 Temmuz’da bütün fazlalık yüklerimizi bırak­
kümetinin “Halkı feodalizmden kurtaralım” şeklinde bir slogan tık ve Vitze’den ayrıldık.
seçebileceğini düşünmeyelim. Porta170’nın (Osmanlı’nın) gö­ Parhal’a doğru giden yol, Abu deresinin kayalık vadisinde yu­
rüntüden ibaret liberalizmi ile büyülenmemek ye burada hazine karıya doğru yükseliyor. Bu vadinin alt bölümüne ova dememiz
gelirlerini artırma amaçlı sanki bir mali tedbir politikası girişimi mümkündür. Ova, epey geniştir ve denize doğru eğimi azdır.
görmek daha doğru olacaktır. Yönetim haklarını kaybetmekle Yol, ovanın tamamında olduğu gibi ırmak çakılı ile örtülmüş­
birlikte Vitze beyi her şeyini yitirdi. Acara ve Şavşat’daki Himşi- tür. Bu da derenin hırçın karakterine işaret ediyor. Vitze’den
aşvililer gibi beyin de bir mülkü yoktur ve geliri yoksul bir yaşam yarım saatlik yolculuktan sonra Abu köyüne girdik. Ancak bu
sürmek için bile yeterli değildir. Buradan Emin Bey’in diğer tüm bizim deniz kıyısında gördüğümüz o köy değildir, oraya “Abu-
Lazlar gibi neden ticarete atıldığı anlaşılıyor. Fransa-Prusya sa­ Sufla” diyorlar; bu ise Abu-Ulya köyüdür. Köyde 140 hane yaşı­
vaşı çıkmadan önce Emin Bey Marsilya’ya karabatak kuşu temin yor ve bunlar müstakil kır evleri şeklinde beş verst’lik mesafeye
ediyordu. Bundan birkaç yıl önce karabatağın derisi Avrupa’da yayılmıştır. Evlerin büyük bölümü taştan yapılmış olup huzur
zarif ve şık gece elbiselerini süslemekte kullanılıyordu. Emin Bey ve mutluluk verme iddiasındalar adeta. Dıştan bakıldığında zen­
karabatakları yakalamak için 200-300 kadar kayık kiralıyordu. Bu gin görünüşleri olan iki ev dikkatimizi çekiyor. Bunlar varsıl tüc­
kayıkçılar deniz kıyısında kayıkla dolaşıyor, çok sayıda kuşu telef carlara aittir. Bu tüccarlar geçmişte Samegrelo’da alım-satım işi
ediyorlardı. Bey bize, her yıl Marsilya’ya 100 bin adet deri gön­ yapıyorlardı. Vitze’den yaptığımız iki saatlik yolculuktan sonra
derdiğini ve bu derileri oldukça yüksek fiyata sattığını söyledi. keskin yokuşlara geldik. Uzaklarda, üzerinde yer yer karın bu­
Hoca Şahinoğlu sülalesinin şimdiki temsilcisi bu yolla ken­ lunduğu Pontus sırtının uçurumlu zirvesi gözlerimizin önüne
dine güzel koşullar yarattı. Şimdi kendisinin beş kayığı var; Ba- serildi. Burada yol artık acaip bir görünüm alıyor. Ancak çok
tum’la, Trabzon ve İstanbul ile kayda değer ölçüde ticaret geçmeden Abu deresinin dar vadisine daldık ve yol yerine dar
yapmaktadır. Ev sahibinin itirazlarına rağmen Vitze’de iki gün­ patika çıktı karşımıza. Bu yolda ilerlerken iki adımda bir attan
den fazla kalamazdık. Küçük Asya coğrafyasının gizemli yeri inmek gerekiyor. Patika, zaman zaman neredeyse dik bir mer­
Parhal kendine doğru çekiyordu bizi. Anlatılanlara bakılırsa, diven halini alıyor ya da aniden birkaç sajen alçalıyor. At, basa­
Lazların bile hakkında çok az şey bildiği yerlere doğru uzun ve maktan basamağa keçi gibi atlamak zorunda. Etraf tropikal
zorlu bir yolculuk bizi bekliyordu. Vitze’de bizi konuk eden ev ormandır. Bu ormanı görmeyen biri buradaki bitki örtüsünün
sahibi can güvenliğimizden de oldukça kaygılanıyordu. Konuk­ çok renkliliğini hayal bile edemez. Zemin çok acaip: Üç inç de­
sever ev sahibimiz, birkaç kez bize bu zor yolculuktan vazgeç­ rinliğe kadar bütünüyle kildendir. Kilin altında kireçtaşı taba­
memizi önerdiyse de kararımızı vermiştik. Bey sonunda ikna kası var. Bazen bu manzaranın yerini erguvan rengi volkanik
oldu, bizim güvenliğimizi ve rahatımızı sağlamalarını emrettiği katmanlar ya da sivri köşeli bazalt bloklar alıyor.
kendi adamlarının koruması ve gözetimi altında olmamız şar­ Pınarlar, muhteşem aynamsı şelale şeklinde bu girift hatlara
dökülüyor ve aşağıda bir yerlerde beyaz bir köpük yığınına dö­
( 1 7 0 ) P o rta , “b ü y ü k k a p ı” a n la m ın d a d ır . B u r a d a y a z a r P o rta d iy e r e k , “B â b - î â lî" y i iş a r e t e t ­ nüşüyor. Üç-dört yerde yol, üzerine iki-üç tomruğun uzatıldığı
m e k te d ir . O s m a n lı’d a s a d r a z a m lık m a k a m ı v e d e v le t id a r e s iy le ilg ili k u r u lu ş la r ın b u ­
lu n d u ğ u v e d e v le t id a r e s in in m e r k e z i s a y ıla n y e r B â b -î â lî id i.C K .R .) yarıklardan geçiyor. Bu klasik köprüden yaya geçmek bile zor­
1 4 8 |B ir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i Lazistan |1 4 9

ken yüklü hayvanlan geçirmemiz gerekiyor. Dalların ötesine bir Gürcüdüzü durağında kervanımız keyifli bir gece geçirdi.
iki adım atınca asırlık ağaç köklerinin yola nasıl sarktığı görü­ Abastumani’den çıktıktan sonra ilk kez misafir olmadığımızı his­
lebiliyor. Atları geçirebilmek için balta ile yol açmak gerekiyor sediyoruz. Daimi yoldaşımız Tula Semaveri171, bizi Moskova çayı
burada. Bu yollar macerasız geçilemez; atlarımız da ölümden kıl ile evimizdeymişiz gibi ağırladı. Sonrasında dev kayın ağaçları
payı kurtuluyorlar. Bir yerde yol arkadaşımın atı, yarığın içine altında uyuduk. Bizden sonraki gezginlere hatıra bırakmak
düştü ve zavallı hayvanı altı adam zor çıkardı yola. Görüldüğü üzere bu ağaçlara birkaç Rusça ve Gürcüce harf kazıdık. Ertesi
gibi, genelde yolculuk pek zevkli geçmese de yol bir anda iyi bir sabah yolumuza devam ettik. Pontus sırtında gezginin elde ettiği
patikaya çıkar çıkmaz, doğa o kadar orijinal ve çekici ki, insan izlenimleri okuyucuya aktarmak için, Pontus’un en yüksek sır­
çektiği tüm zorlukları unutuyor. Uçurumu kaplayan bu yeşil ha­ tında tutuğumuz notları düzeltmeden buraya aktarma hakkımı
kullanıyorum.
lıya yakından bakınca, binlerce gövde, binlerce dal ve kökler­
den oluşan sarmaşık ağını görebilirsiniz. Bu, adeta uçuruma
gerilmiş doğal bir köprüdür. Genel manzarayı Pontus kom an “Çamlık yaylası. Abu Uliye köyü. 9 Temmuz Salı”
işgal etmiştir. Ancak bu Gorcomi ve Çiruh arasında Arsiyan sır­
“Gürcüdüzü’nden Çamlık yaylasına kadar olan yol, üçüncü gün
tını örten o çelimsiz saplardan ziyade; 1.500 feet yükseklikte üzerinden geçtiğimiz yola göre daha kötüdür. Dün hepimiz yaya
beyaz ve pembe renkli komarlarm muhteşem bir buket gibi se­ geziyorduk. Birkaç yerde atları iki adam götürüyordu; biri önden
rildiği bir bütün ormandır. Göz kamaştırıcı narin rengi ile pembe gidiyor, diğeri ise atı kuyruğundan tutuyordu. Ancak tek bir aya­
renkli çiçek özellikle dikkati çekiyor. Komar ağacının bu ren­ ğın yer bulduğu bu yamaçta, dört ayaklı hayvanı başka türlü tut­
gine başka hiç bir yerde rastlamadık. mak mümkün değil. Bir ara patikamız tamamen kayboldu. Yol
Odunsu bitkilere her yerde rastlanmıyor. Abu yakınında bu­ üzerinde boydan boya bir kaya duruyordu. Burada, içinden yük
lunan Çikuleti köyünde genellikle meyve ağaçları dizisi vardır. hayvanlarıyla geçmemiz gereken ince bir delik açılmış. Yol ar­
Ardından, aralarına salkım söğüt ve karayemişin karıştığı kızıl­ kadaşlarımın önünde olduğumdan ben dehşete kapılmış olarak
ağaçlara rastlanıyor. Daha sonra 2.000 feet yükseklikte kızılağaç atlarımızı orada bırakmaya karar verdim: Allah’tan ben yanıldım!
ve kayın ormanları başlıyor. Buradaki filizlenme gücü şaşırtıcı­ Atların eyerlerini çözdüler ve bu akıllıca yapılmış tünelden teker
dır. Biz burada kelimenin tam manasıyla bir taşın üzerinde bü­ teker geçirdiler. Bu engeli göz önüne getirmek istersen, bu tüne­
yümüş asırlık kızılağaçlar gördük. Bu olgu,, coğrafi enlem etkisi lin üçgen şekle sahip olduğunu hatırlayacaksın. Tabanına pü­
rüzsüz granit döşenmiştir. Uzunluğu 2 saj eridir ve ufka doğru
ile açıklanabilir sadece.
40 derece eğilmiştir. Bu deliğin tavanı da aynı yapıdadır. Üçge­
Lazistan yerleşim şeridi Çikuleti köyü ile sonlanıyor. Bundan
nin yüksekliği iki arşın ve bir verşok’tur172. Bu durumda, “Ponto
sonrasında doğa insansız kalıyor artık. Konaklanabilecek tek yer,
deliğinden nasıl geçtik?” sorusu ile ilgili olarak okuyucu tüm
üstelik sadece yaz aylarında, ana sırtın üstündeki geçidin olduğu
verilere sahiptir artık. Ancak iş bununla bitmedi tabii. Bundan
yerde bulunan Çamlık yaylasıdır. Ancak Vitze’den çıktığımız
sonra üç yerde daha komşu vadilerden dökülen kar birikintilerini
gün bu yaylaya kadar gidemedik; geceyi Gürcüdüzü denilen
alanda geçirmek zorunda kaldık. Burası atlar için otlak bulabi­
( 1 7 1 ) T u la : S e m a v e r y a p a n u s ta la r ıy la ü n l ü R u s k a s a b a s ı.
leceğiniz tek noktadır. ( 1 7 2 ) E s k i R u sy a ’d a u z u n lu k ö lç ü s ü b i r i m i.1 V e r ş o k (B epm oK ) = 4 , 4 5 c m ’dir. (ç e v .R .A .)
1 5 0 |Bir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i Lazistan |151

kazarak yol açtık ve nihayet 9 saat sonra gelmiş bulunduk, oysa tandır; diğer kısımlarda çoğunlukla zeminde taş bile bulunma­
yolun toplam uzunluğu 10-12 verst’i geçmiyordu. Geceyi geçi­ maktadır. Burada ister istemez Lazistan yaylalarının ne kadar
receğimiz yere kadar yağmur ve kuvvetli sis altında ilerledik.” berbat olduğunun anlatıldığı Koch’un tasvirleri geliyor aklı­
mıza.”
“Gürcüdüzü’nden Çamlık yaylasına kadar her şey zorlu ve
bıktırıcı... Orman yok. Sık orman gülleri arasında öncül bodur “Çamlık yaylası Marsis dağı eteğinde bulunuyor. Burasını,
kızılağaçlar daha seyrek olarak görülüyor. Bu orman gülleri 10’dan fazla akarsudan oluşan Abu deresinin kaynağı sayabiliriz.”
küçük fundalıklar şeklinde karşımıza çıkıyor. Buranın çiçekleri “Ertesi gün yoğun sis göründü ve ince güz yağmuru da geldi.
de, öyle Çikuleti’deki gibi göz kamaştırıcı renklere sahip değil. Etrafta hiçbir şey görünmüyor. Sonraki gün ise çok zor durumda
Seyrek de olsa aralarına yüksekliği 20-25 feet’e ulaşan çınarlar kaldık: Gezgin, büyük bir eziyetten sonra etrafa göz atmak için
karışıyor. Ağaçların tepelerine arı kovanları asılmış. sırt doruğuna ulaştığı sırada, sis gözlerini adeta kör ediyor. Yoksa
“Killi toprak gittikçe kumluğa dönüşüyor. Her adım atışı­ Pontus sırtından onun karakteri üzerine net bir fikir edinmeden
mızda taşlı yerlere daha sıklıkla rastlıyoruz. 5.000 feet yüksek­ mi ineceğiz? Yoksa talih, şimdi gördüklerimizden daha fazlasını
likte ormanın son izleri de yok oluyor. Çimenlikler yok, ancak göstermeyecek kadar acımasız mı olacak?”
taşlar arasında hayvanların otlayabileceği küçük adalar görülü­ Buralılar diyorlar ki, “Burada daima sis olur. Bazen çok nadir
yor. Bunlar da buraların dağ otlağıdır; cılız, fakir ve küçük. Biraz olarak sabahın erken saatlerinde gökyüzü o kadar temizdir ki,
üstte buralarda otlak denen yerlere rastlıyoruz. Ancak bu yer­ tüm Lazistan görünür hale gelir.” Buna dayanarak bu sabah er­
leri Şavşatlılar ve Acaralılar kendi sürüleri için otlaktan bile say­ kenden, saat 4 ’te kalktık. Ancak gökyüzü sadece birkaç dakika
mazlar”. açıktı ve biz yine hiçbir şey göremedik.
“Tüm bunlar Lazistan hayvancılığının sayısal verileri hak­ Pontus dağ sırtının kayalık ve dik olduğunu görmek mümkün
kında bir fikir veriyor. Nitelik söz konusu olunca, buranın ineği oldu sadece. Bu sırt, burada kar hattı bulunmamasına rağmen yıl
küçük buzağı büyüklüğündedir denebilir. Bununla birlikte sütü boyunca çatlaklarında kar olan sarp arduvaz kayalıklardan oluş­
azdır ve fiziken zayıftır. Katırlar yoktur. Buranın en iyi boğası maktadır. Taylor, Moltke ve diğerleri tarafından betimlenen
Acara ineğinden küçüktür. Lazistan’da koyun da azdır. Buralılar Küçük Asya Arsiyam’mn, Yalnız’m, Antitavr’m ve diğer sırtların
keçi beslemeyi tercih ediyorlar. Burada yayladaki yapılar hay­ karakteri burada görülmüyor.
vancılık yapmaya uygundur. Bu yapılar sayıca çok değildir, aynı
zamanda çok dardır ve taştan yapılmışlardır, üzerleri de başka
“Çamlık yaylası, 10 Temmuz Çarşamba”
bir yerden getirilmiş kül ile yoğrularak elde edilmiş bir harçla
örtülmüştür. Ağıl birkaç kişide var. Ama bu ağıllar yine de bu­ Dört gündür Pontus sırtının neredeyse zirvesine oturmuş, deniz
radaki yapıların yarısını oluşturan ve içinde insanların yaşadığı tarafından hava açsın diye bekliyoruz. Korkunç bir sis ve yağmur
evlerden daha iyi durumdadır. Su kaynaklarının bolluğu nede­ sardı etrafımızı, soğuk iliklerimize kadar işledi. Bu üçüncü gün,
niyle, ağıllarda sürekli akan sular var ve yapı bu sularla sürekli hepimiz dumanından artık gözlerimizin yandığı ateşin karşı­
olarak yıkanıyor. Ağılların zemini genellikle ağaçtandır, yapıla­ sında, ayaklarımızı uzatmış oturuyoruz. Bunun dışında hepi­
rın diğer yarısında yani insanların yaşadığı odalarda zemin taş­ mizde mide bulantısı şikâyeti baş gösterdi ve bütün bu sıkıntıyı
1 5 2 |B ir R us G e n e ra lin in G ü n lü k ler i L a z is ta n |1 5 3

sadece Lazistan’m genel manzarasını görebilmek için çekiyor­ bulunuyor. Gölün üzerine Marsis’in kayalıklarından parçalar di­
duk. Gerçekten de bu sırtın yapısı üzerine bir şeyler söyleme- kine iniyor. Göllerin yakınında, yosunlu yerler arasında 8.770
yemeden bu yerlerden yurdumuza nasıl döneceğiz? Gezimiz feet yükseklikte Abu-Zulel adında suyu bol bir pınar bulunu­
Küçük Asya coğrafyasına az da olsa bir şeyler katmalı. Eğer sırf yor. Suyun sıcaklığı 2 °Reomür’e ulaşıyor. Marsis’in en yüksek
bizim yüzümüzden 1 . 1 .S.’ye bir şeyler götüremeden gidersek zirvesi ulaşılmazdır, ama deniz seviyesinden yüksekliği de yak­
büyük bir kabahat olur bu. Bizim gördüklerimiz ve duydukları­ laşık 1 1 .0 0 0 feet olmalı.
mız arasında olduğu gibi, bizim haritamız ile Koch’un anlattık­
Çamlık Alp gölünün etrafını zirveler çevreliyor. Bunların bi­
ları arasında da öyle büyük farklar var ki, bunları birbirleriyle
rinden Lazistan’m geniş panoramasına baktık. Dağ sırtının kol­
uzlaştırmak imkânsız; bu yüzden beklememiz gerekiyor. Örne­
ları yer yer görünür oldu sadece. Genelde altımızda bulunan
ğin Fırtına deresinin (Koch’a göre Varsamber’in) kaynakları ile
alanın tamamı, üzerinde özellikle kayalık konilerin ve siyah sar­
Parhal (bizim haritamızda Bolhar) arasında o haritada sonsuzluk
mal çatlakların ayrıldığı siyah masif bir kütleyi temsil ediyor. En
var adeta; gerçekte ise biz muhtemelen şu anda Koch’un “Var-
belirgin olarak dar ve kayalık zirvesiyle ana sırtın hatları gö­
samber” dediği dağın dibinde bulunuyoruz ve Parhal’a kadar 8
ründü. Üzerinde yan yana keskin doruklar bulunuyor. Bu do­
saatlik yürüme mesafesi var. Bunun dışında bize söylediklerine
ruklar, tamamen çıplak ve siyah arduvaz kayalıklar şeklinde
göre Marsis dağı bizden bir verst uzaklıktadır ve Pontus sırtındaki
dağların hepsinden yüksektir. Koch ise, Pontos sırtındaki en yük­ karşımıza çıkıyor. Yamaç, yer yer sert kristalik katmanlar ve kal­
sek dağa “Varsamber” dendiğini söylüyor. Varsamber ne demek? kerli kayağan taşından oluşuyor. Kristalik katmanlar Lazistan’m
Burada hiç kimse bunun anlamını bilmiyor. batı yamacında, kayağan taşları ise Çoruh’un doğu yamacında
baskındır. Bu jeolojik yapı farklılığı, Çamlık ve Kobak yayla ev­
Buradan yarım verst mesafede Alp gölleri olduğunu ve bu
lerinin yapıldığı malzemelerde daha çok hissediliyor. Kobak’daki
göllerden birinin uzunluğunun tüfek atımı menziline eşdeğer
olduğunu söylüyorlar bize. Diğer taraftan yer ve sırtın karakte­ evler dolomit kireçle ve gri tuğla renginde kireç arduvaz karo­
rine bakarak böyle bir gölün varlığına inanmam imkânsız. Eğer ları ile inşa edilirken, Çamlık’daki evler yalnızca kayağan taşı ve
bu kötü hava birkaç gün daha böyle devam ederse ne yazık ki siyenit blokları ile inşa edilmiştir. Sırt zirvesi yakınında çok cılız
tüm bu sorular, soru olarak kalmaya devam edecek. O zaman dağ otlakları ile çimenlik küçük alanlar dizilmiştir. Doğu yama­
belki de biz bu ezici yalnızlığa ve masraflara daha fazla dayana­ cında çimenler batıya göre, yani çimenliklerin taşlı ve neredeyse
mayız. Başka bir araştırmacı da kim bilir, buralara bir daha ne çimensiz olduğu Lazistan yamacına göre daha zengindir. Pon­
zaman gelir? tus sırtının doğu ve batı yamaçlarının karşılaştırılabilmesi için
11 Temmuz’da nihayet çilemiz sona erdi: Hiç beklemediği­ Lazistan’m batı yamacında iklimin doğuya göre daha sert oldu­
miz bir anda gökyüzü temizlendi ve sırt yüksekliğinden Lazis- ğunu belirtmemiz gerekir. Biz Çamlık yaylasında donuyorken
tan’a bakmak için yola çıktık. Bunun yanı sıra Alp göllerini de (günün ortalama sıcaklığı 8 - 1 0 derece) ya da ıslanıyorken, doğu
görmeye karar verdim. yamacında ise oldukça güçlü bir kuraklık hüküm sürüyor.
Göller, Marsis’in güneydoğu yamacında, Karadeniz’den yak­ Denizin yakınlığı başka alanlarda da hissediliyor: Batı yama- •
laşık 8 .0 0 0 feet yükseklikte bulunuyor. Üç gölden en büyük cm çatlaklarında kaim kar tabakası bulunurken doğu tarafında
olanı daire şeklindedir; çapı yüz adımı geçmez, derin bir oyukta kardan eser yok.
1 5 4 |Bir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i Lazistan [ 1 5 5

Ana sırttan her yöne, yüksek ve şevli sırt kolları ayrılmıştır. kinleri Gürcü dilini oldukça bozuk konuşsalar da, yanı başla­
Bunlar tüm Lazistan’ı dolduruyor ve ortak bir karaktere sahip­ rındaki Parhal köyünde Gürcüceyi herkes bilmiyor. Özel diksi­
ler. Marsis yakınlarında, Çamlık yaylasında, deniz seviyesinden yonları ve hızlı konuşmaları ile Vakup ahalisinin dili kendine
9.351 feet yükseklikte 15 adım genişliğinde bir geçit bulunuyor. özgüdür. Bu dil, Rusya Gürcistanı’nm 175 hiçbir bölgesinin ko­
Çoruh havzasına ait Kobak deresi, kaynağını bu geçidin olduğu nuşma diline benzemiyor. Tüm bunlara şunu da eklemeliyiz ki
yerden alıyor. Bu geçitten geçer geçmez kendimizi yine Livan halk bilinç olarak çok gelişmiş değildir ve ilkel dönem özellik­
topraklarında bulduk ve 1844 yılındaki yolculuğunda B. Pros- leri taşımaktalar. Sert doğa koşulları ve tam izole bir yaşam, özel­
kuriakov’un yakınlarında bir yerlerde konakladığı bu taşranın likle Kobak sakinlerinin gelenek ve göreneklerini güçlü bir
en ıssız yerlerini -Parhal ve Kobak vadilerini- ziyaret ettik. şekilde etkilemiş. Toplumun tüm temel ihtiyaçlarının sadece
Bizim bildiğimiz haritaların hiçbirinde Parhal vadisine yer doğal çevrenin coğrafi şartlarına, topografik ve jeolojik yapısına
verilmediği için, Lazistan’a ait olmamasına rağmen bu yöre üze­ bağlı olmadığının mükemmel kanıtı, başka hiçbir yerde olma­
rine elde edilen yüzeysel bilgileri burada paylaşmak istiyoruz. dığı kadar burada görülebilir. 176 Kobak’ın yanı başındaki Parhal

Pontos sırtının doğu kolu Çoruh’a oldukça dik bir şekilde vadisinde gezgin, tamamen farklı bir manzaraya tanık oluyor.
iniyor. Düzensiz bir şekilde ırmağa inen payanda kitlesinde, için­ Burada halk daha gelişmiştir, çünkü Çoruh kıyısında yaşayan
den Çoruh’u besleyen suların akıp geldiği derin bir çatlak kalı­ halk ile iletişimi engelleyebilecek doğal şartlar daha azdır. Kobak
yor. Bu ırmak yatakları Çoruh kıyıları ile aynı karakterdedir. Biz vadisinin uzunluğu 20 verst’i geçmiyor; burada büyük bölümü­
bunu, “Oradakine kıyasla doğa burada daha sert ve yolları daha nün ayrı gruplar halinde bulunduğu 200 hane yaşıyor. Evler te­
da kötüdür.” bilgisinin dışında 3. bölümde ele almıştık. Ahali pegözler gibi yekpare taşlarla çimentosuz olarak inşa edilmiştir
vadilere öbeklenmiştir, bunlar kendi halinde kapalı bir yaşam ve kartal yuvası gibi sarp kayalıklara kurulmuştur. Her evin ya­
tarzına sahiptirler ve komşularından geçit vermez kayalıklarla kınında bazen iki-üç adım genişliğinde küçük yeşil alanlar var­
ayrılmış bulunmaktadırlar. Bununla birlikte Parhal vadisi de dır. Bunlar dağ eteklerine kemer gibi sarılmış ve elle yapılmış
aynı karakterdedir. Parhal deresi kaynağını Altıparmak 173 dağ­ duvarlarla sağlamlaştırılmıştır. Öyle anlaşılıyor ki, Kobak bir tür,
larından almakta, doğuya doğru akmakta ve yukarı bölümde -tabiri caizse-, henüz ilkel tarım araçlarının bilinmediği ender
(Parhal köyünün altında) Armenhevi ve Kobaki’yi sulayan de­ yerlerden biridir. Tahıl bitkilerinden burada mısır, daha da sık­
releri kendinde birleştirmektedir. Kobak vadisi ile akarsuyun ağ­ lıkla ekmeğinin lezzetsiz olduğu bezelye ekiliyor. Meyve ağaç­
zına kadar indik ve yukarı Parhal deresi seviyesine kadar çıktık. larına ise sadece Kobak köyünün alt tarafında rastlıyoruz. Ayrıca
Bu akarsuyun kaynağını aldığı yerlerden tekrar Lazistan’a geçtik. burada aynı adı taşıyan nehrin ağzında üzüm bağlan bulunuyor.
Bu yerlerin topografik özelliklerini göz önüne getirmek istersek,
Son yıllara kadar bu memleketin gelirleri Erzurum yeni ca­
geçitten sırta ve Marsis dağından Kobak deresi kavuşumuna
misine verildiği için Parhali vadisi ve çevresine bazen Vakup174
diyorlar. Şimdilerde Armenhevi ve Kobak vadilerinin tüm sa-
( 1 7 5 ) O d ö n e m d e G ü r c is t a n i k i ü lk e ta r a fın d a n iş g a l e d ilm iş d u ru m d a y d ı. Ç a r lık R u s y a s ı
ta r a fın d a n işg a l e d ile n b ö lg e le r “R u sy a G ü r c is t a m " , O s m a n lIla r ta r a fm d a n iş g a l e d ile n
b ö l g e l e r i s e “T ü r k iy e G ü r c is t a m " d iy e a d la n d ın lıy o r d u .(Ç e v . R . A .)
( 1 7 3 ) P o n tu s s ır t ın ın e n y ü k s e k z irv e si.
( 1 7 4 ) B u b ö lg e a d e ta v a k ıf g ö r e v i g ö r m ü ş o ld u ğ u n d a n b u is im le a n ılm ış , a n c a k y e r e l a ğ ızd a (1 7 6 ) KoTTaTeo/torn» Hacroamero BpeMeHM (nep.TacKMHa 1 8 7 4 r.Cnö.) 3<n(5o
V a k u p o la r a k g ü n ü m ü z e k a d a r g e lm iş tir. (Ç ev. R . A ) a O p ag fb itgo iı c p fn e ıb (cn . ( f y jjü jo B o , 1 8 7 4 , b 6 6 3 (5 )-3 o (5 o (?>^'7)(i>ö 0 )-
1 5 6 |Bir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i Lazistan |1 5 7

kadar yani en fazla 20 verst’lik mesafede 5.300 feet alçaldığımızı


söylememiz gerekir.
Kobak’dan Parhal’a kadar olan yolu tarif etmeyeceğim; sa­
dece bu yolun tüm yolculuğumuz boyunca geçtiğimiz en bıktı­
rıcı yol olduğunu belirtmekle yetineceğim. Parhal köyü aynı
isimli akarsuyun her iki yakasında, deniz seviyesinden 4.675
feet yükseklikte bulunuyor. Köyde 200’den fazla hane yaşıyor.
Evler tek hat üzerinde, dar vadi boyunca, 4 verst’lik mesafeye
kurulmuştur. Ünlü kilisenin harabeleri burada bulunmaktadır.
Kilise harabeleri, bu yerin tüm zenginliğidir ve gezimizin de ye­
gâne desiderata177 (dileği R.S)sıdır.
Neredeyse yolculuğun başlangıcından itibaren her gün Par­
hal kilisesi hakkında bir şeyler duyuyorduk. înciciyan, Erme­ Parhal

nistan Coğrafyası’nda Parhal için, “...altında hazine olan mermer


vanı yarım-kule şeklindedir ve birkaç pencere ve niş ile aydın­
sütünlu kilisedir, sütunların üzerinde Gürcüce yazıtlar vardır.”
lanmadadır. En görünür yerinde etrafını azizler kurulunun çev­
diyor. Koch, Parhal’da bulunmamış, ancak duyduklarından yola
relediği Kurtarıcı’nm tasviri korunmuştur. Azizlerin yüzleri yer
çıkarak buradaki kiliseyi betimlemiştir. Eski Gürcistan coğraf­
yer korunmuştur ve Tbeti’dekinden daha iyi durumdadır. Boyalar
yacısı Vahuşti, Parhal’dan hiç bahsetmiyor. Bunun üzerinde dur­
halen yenidir. Sunağın zeminine asfalt dökülmüştür ve kilisenin
mamasında bir tuhaflık var. Çünkü Gürcü coğrafyacı, hiç söz
diğer bölümlerine göre biraz daha yükseltilmiştir. Burada eski ya­
etmese bile çalışmasına halel gelmeyecek öyle küçük ayrıntıları
zıtlar olduğu gibi nispeten yeni yazıtlar da var.
anlatıyor ki, Parhal’dan söz etmemesi tuhaflık yaratıyor. Bu ne­
denle Parhal kilisesi dikkatle araştırılmaya ve öğrenilmeye de­ Görünüşe bakılırsa buraya sık sık gelenler oluyor. Yazıtların
ğecek bir yapıdır. Bu kilise Türkiye Gürcistam’nda gördüğümüz (yeni) büyük bölümü Ermenicedir, ancak çok uzun bir Gürcüce
tüm kiliselerden geniştir ve mimari olarak Tbeti kilisesinden ge­ yazıt da var. Bu yazıt o kadar silinmiş ki çözümleyemedim. Diğer
bir eski yazıtı albümüme geçirdim.
ride değildir. Parhal kilisesi binası genelde Türkiye’de gördüğü­
müz Ortodoks kiliselerinden hiçbirine benzemiyor.178 Tapmağın Kilisenin orta bölümü, girişten ve sunaktan kemerlerle ay­
dış görünümü daha çok yeni dönem tiyatro mimarisini andınyor. rılmış; baş tarafı da güzel bir sütunla üç bölüme ayrılmıştır.
Ana binanın uzunluğu 45, genişliği ise 32 adımdır. Kemerler ve Tavan, 8 adet masif sütuna dayanan yüksek kemerlerle bağlan­
sütunlar mimarinin tüm elementlerini içeriyor. Tapmağın sunak mıştır. Kubbesi olmayan kilisenin duvarlarına zarif pencereler
bölümü eski kiliselere özgü tüm özelliklere sahiptir. Küresel ta- ve nişler yapılmıştır. Kuzey ve güney yönünden aynı zamanda
festonlarla 179 bezeli kemerlerle ayrılan girişler var.
( 1 7 7 ) İn g iliz c e , ih t iy a ç d u y u la n y a d a ç o k fa z la is t e n e n ş e y le r a n la m ın a g e lir. (K . R .)
( 1 7 8 ) P a r h a l k ilis e s i m im a r is i T if lis v ila y e ti, G o r i m e z r a s ı U r b n i s i k ö y ü n ü n e s k i k ilis e s in i
(1 7 9 ) F e s t o n , f e s to n e : ( F r a n s ız c a ) b ir b ir le r in e g ir m iş ç iç e k , y a p r a k , d a l ö r g e le r in d e n m e y ­
a n ım s a tıy o r. ( r p y 3 M f l b ApeBHeîiıunx naM BTH M K ax xpMCTMaHCTBa. A ktu d a n a g e le n b e z e k .
K aBK.ApX.KO M .T.V. )
1 5 8 |B ir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i Lazistan |159

Giriş, kilisenin yukarıda bahsedilen sütunlarından daha Kilisenin tarifinden tarihini açıklamaya geçmeden önce şunu
küçük boydaki sütunlarla orta bölümünden ayrılmıştır. Koro söylememiz gerekir ki; kilisenin ne zaman ve kim tarafından
için ayrılmış yüksekçe yer bu sütunlar arasındadır. Burası Tbe- inşa edildiği, geçmişte bölgenin kaderinde nasıl bir rol oynadığı
ti’dekine benziyor ama Tbeti’nin kendisine daha bir güzellik ve hangi aziz adına inşa edildiğine dair kesin bilgileri burada
katan ayırıcı kafesi bulunmaktadır. Dış doğu duvarı görkemli toplamamız olası değildi. Tüm bu sorularımızın cevabını ilk
bir görünüşe sahiptir. Sekiz yarım sütunu vâr, bunlardan orta­ önce Parhal yakınlarındaki Armenhevi vadisinde yaşayan ve so­
daki iki sütunun yüksekliği 75 feet’tir. Tüm sütunlar aynen Tbe- yadı Ğebradze olan Gürcü Ortodoks rahipten bekliyorduk.
ti’de olduğu gibi yarım dairelik kemerlerle bağlanmıştır. Batı Ancak bu görme engelli yaşlı adamdan tapmağın hangi aziz
duvarı da aynı formdadır. adına inşa edildiğini dahi öğrenemedik. Daha sonra Vija kö­
yünde tanıştığımız bir başkası, bir Yunan, yedi yıl önce Ku­
Ancak kilisenin doğu duvarı diğerlerinden daha iyi korun­
düs’ten gelen bir Gürcü rahiple birlikte Parhal’da bulunduğunu
muştur; sadece bir yerde, ortada üzerinde muhtemelen yazıtların
ve rahibin adının Yohanne olduğunu söyledi. Ayrıca bu Yunan
bulunduğu iki taş duvardan koparılmıştır. Edinilen bilgilerden
bize; “Rahip çok bilge bir adamdı, kendisi kilise kapılarında180
anlaşıldı ki bu taşları üç yıl önce buranın bir sakini çıkarmış; o
bu kilisenin Gürcü kralı Aleksandre ve eşi Peodos tarafından
burada, söylenceye göre Parhal kilisesi duvarında saklanan hâzi­
931 yıl önce Vafdzci Yahya adına inşa edildiğini okudu.” dedi.
neyi arıyordu. Bu taşların nereye gittiğini hiç kimse bilmiyor. Batı
tarafında, arkeologlarımız tarafından henüz okunmamış yazıtlı Kilisenin Vaftizci Yahya’ya adandığını, ahar yakınında bulu­
nan sütunun nişine işlenmiş bir Gürcüce yazıttan da tahmin
bir taş korunmuştur.
edebiliriz. Ancak Rahip Yohanne’nin kilisenin inşa tarihi ile il­
Parhal kilisesi güney tarafından olduğu gibi kuzeyden de iki
gili teşhisinin doğrulanmaya ihtiyacı vardır. Biz Parhal kilisesi­
katlı bina görünümüne sahiptir. Alt katı dışarı doğru çekilmiş­
nin kuruluş tarihini açıklama iddiasına sahip değiliz, ancak 1 0 .
tir ve altlarında 1 2 adet niş ve pencerenin işlendiği dokuz yarım
yüzyılda Parhal’ın bulunduğu yerin Bizans imparatoruluğu hi­
sütuna sahiptir. Böyle bir niş üst katın çift sütunları arasına iş­
mayesindeki Gürcü Bagratlılara181 ait olduğunu söylemeden ge­
lenmiştir. Üst katın çatısı ve kendisini alt katla birleştiren yarı-
çenleyiz. O dönemki tarihi eserlerde Kral Aleksandre isminden
çatı bölümü düzgün kumtaşı plakaları ile örtülmüştür. Kuzey
bahsedilmiyor. Ancak By. Bakradze, Acara ve Guria gezilerinin
duvarı güney duvarı ile tamamen aynıdır. Tek fark, güney cep­
arkeolojik raporunda çok eski bir belgeden 182 söz etmektedir.
hesinin estetiğini bozan uzatmaların kuzey kapılarında olma­
Bu belgeye göre Parhal bir zamanlar Kavkasidze soyunun yurt­
masıdır. luğu idi ve İşhan Piskoposu cemaatine aitti. Kavkasidze ismi
Kilisenin bütünü özenle planlanmış bir meydanda inşa edil­ Zarzma manastırından Şemokmedi köyü kilisesine götürülen
miştir. Doğu, batı ve güney yönünde taş duvarlara ait izler ko­ yazıtlı eski ikonlarda da korunmuştur. By. Brosse tarafından çö­
runmuştur. Kilisenin tüm dış duvarları özenle kesilmiş gri zümlenen böyle bir yazıtta Petrik Kavkasidze’den “büyük Yunan
dolomitik kireçtaşı ile bezenmiştir. Yapı kubbesizdir. Taş kesimi
ve dizilimi muhteşemdir. Şimdi kiliseye cami yerleştirilmiştir ve ( 1 8 0 ) M u h t e m e le n b u k a p ıla r , h a l e n ü z e r in d e y a z ıt iz le r in in b u lu n d u ğ u h a s a r lı d u r u m ­
d a k i g ü n e y e k b in a d a o lm a lı.
diğer bölgelerdeki tarihi eserlere göre daha iyi korunmuş olma­ ( 1 8 1 ) B u ra d a G ü r c ü B a g r a t lı h a n e d a n lığ ın d a n b a h s e d iliy o r.

sını muhtemelen buna borçluyuz. ( 1 8 2 ) B u b e lg e y i By. B a k ra d z e : “S a m ts h e -A ta b e y lig i C e m a a ti V e sik a sı” d iy e ad la n d ırm a k ta d ır.
1 6 0 |B ir R u s G e n e ra lin in G ü n lü k ler i L a z is ta n |161

kralının kızı Maria” ile birlikte söz edilmektedir. Maria 4. Bag- yüksek değildir. Dağlar burada harikulade biçimde siyah fisto
rat’m 183 annesiydi. Demek ki 10. yüzyılın sonu ile 11. yüzyılın dantel gibi dikilmiştir ve çıplak arduvaz kayalıklarından oluş­
başlangıcından bahsedilmektedir. Tüm bunlardan söyle bir muştur. Bu yüzden halk bunlara “parmak” adını vermiştir. Bu
sonuç çıkarılabilir ki, Parhal 10. yüzyılda ünlü Gürcü sülalesi isim buradaki zirveleri, özellikle Parhal deresi kaynağında bu­
Kavkasidze’lere aitti ve muhtemelen bu yörenin yaşantısında lunan dağı mükemmel bir şekilde tarif eder. Bu dağ, altıparmak
rolü hiç de az değildi. şeklinde dikilmektedir ve ismini de bundan almıştır. Yolumu­
Parhal civarları şimdilerde bir tek, burada her türlü Muham­ zun geçtiği geçit, Kaçkar dağının, Pontos sırtının en yüksek ye­
medi inancı koşulları altında yine de Ortodoks inancına mensup rinin iki dar ve ulaşılmaz zirvesi arasında bulunuyor. Dağ
birkaç Gürcü ailesinin kalabilmiş olması bakımından önemli­ geçidinin yüksekliği Karadeniz seviyesinden 10.800 feet’e, zirve
dir. Bu gerçek, tam anlamıyla dikkate değer bir konudur. Burada yüksekliği ise 12 .0 0 0 feet’e kadar ulaşıyor.
Hristiyanlığa mensup hane sayısı beştir, ancak buralarda sayı­ Lazistan’ın en büyük deresi olan Fırtına’nm üç kaynağı, baş­
ları 80’i bulan gizli bir Hristiyan topluluğunun bulunduğunu langıcını Pontos sırtının kuzeybatı kolundan alıyor. Bu kaynaklar
söylüyorlar. Buralı Hristiyan topluluğunun, gücü ve mertebesi (Fırüna deresi, Kaçkar Su ve Büyük Su) büyük Hemşin topraklarını
Ğebradze soyundan miras olarak kalan kendi rahipleri var. suluyorlar. Bu yörede 184 Ermeni kökenli ancak Türkçe konuşan
Bu soyun şimdiki temsilcisi 60 yaşındaki papaz artık cemaa­ halk yaşıyor. Hemşin, Atina kaymakamlığına tabi özel müdürlük­
tini Ahaltsihe’nin onayladığı oğluna emanet etmiş bulunuyor. tür ve doğal olarak Batum Mutasarrıflığına bağlıdır.
Malesef baba-oğul çok bilgili değiller, bu yüzden bize ilginç bil­ Hemşinin batı sının Fırtma’nm tüm üç yan deresinin olduğu
giler aktaramadılar. yerde, ana sırta paralel ikinci derecedeki sırta inmekte olup Atina
Parhal’dan 14 Temmuz’da sabah erkenden ayrıldık. Bize at ve Buleb derelerine kaynaklık etmektedir. Sadece Lazlann yaşadığı
sahiplerinin dışında 12 kişi eşlik ediyordu. Bu insanları, Parhallı bölgeye adadığımız bu bölümde Hemşin konumuzun dışındadır.
ev sahibimizin yoğun kar nedeniyle geçilemez dediği yolları te­ Bu yüzden geçtiğimiz yollan betimlenmekle yetineceğiz .185
mizlemeleri amacıyla getirdik. Şansımıza işimiz daha kolay oldu.
Yol bizim beklediğimizden daha iyi durumdaydı. Böyle olunca ( 1 8 4 ) R u s ç a ’d a ü lk e a n la m ın a g e le n “s tr a n a ”, G ü r c ü c e s in d e is e " m h a r e ( y ö r e ) ” s ö z c ü ğ ü k u l­

bir faydası dokunmayan yardımcılarımız bize fazladan masrafa la n ılm ış tır . B ü y ü k H e m ş in ’d e h a lk ın d ilin d e n v a z g e ç tiğ i a n c a k d in in i (H r is tiy a n lık )
k o r u d u ğ u . H o p a ’d a k i H e m ş in lile r in is e d ilin i k o r u d u ğ u a n c a k d in in d e n fe r a g a t e t ­
neden oldular. tiğ i d ü ş ü n ü lm e k te d ir . (Ç ev. R . A .)
( 1 8 5 ) H e m ş in ü z e r in e h a r ik a v e ç a ğ d a ş ( g ö r e c e ) b ilg ile r i, d a h a ö n c e s ö z ü e d ile n B o t a n ik ç i
Parhal’dan Lazistan’a giden yol “Kaçkar” denilen dağ kitlesi­ K o c h ’u n e s e r le r in d e b u lm a n ız m ü m k ü n d ü r . (R e is e im p o n t is c h e n G e b ir g e . B ö lü m 1
nin ortasından geçiyor. Geçide kadar olan çıkış çok dik, ancak v e 3 ) K o c h , i l k y o lc u lu ğ u s ır a s ın d a R iz e ’d e n A s p a r o s v a d is i ü z e r in d e n R iu s p a ’y ı g e ç ti
v e Ç i m i l k ö y ü n e , d a h a s o n r a d a Ş e y t a n d e r e s im g e ç e r e k Is p ir ’e in d i. K o c h a y r ıc a
tehlikeli değil. Zirve yakınlarındaki çatlaklarda kar vardı. Sırtın P o n to s ’a A ltıp a rm a k (o b ö y le a d la n d ırm ıy o r) ü z e r in d e n b ir y o lc u lu k g e r ç e k le ş t ir d i ve
tepesine oldukça kolay bir şekilde tırmandık ve oradan karı ge­ F ır t ın a ’y ı s a ğ d a n b e s le y e n d e r e d e n H a la k ö y ü n e in d i. K o c h K a ç k a r d a ğ ın ı “V a rs a m -
b e r ” d iy e a d la n d ırıy o r. T it iz lik le y a p tığ ım ız t ü m a r a ş tır m a la r a r a ğ m e n V a r s a m b e r is ­
çerek, Galya tarihine göre kuzey İtalya’nın fethi sırasında yap­ m in in b u r a d a k ile r iç in o ld u ğ u g ib i tü m L a z is ta n iç in d e b ilin m e z o ld u ğ u o rta y a ç ık t ı.

tıkları gibi, yani yamçıları ile kaydıkları gibi kayarak Lazistan’a H e m ş in ü z e r in e o ld u k ç a d e ta y lı, a n c a k e s k i b ilg ile r e In c ic iy a n ’m ’’E r m e n is ta n y e n i
C o ğ r a f y a s ı n d a ( V e n e d ik 1 8 2 2 ) v e M in a s B jiş k ia n ’m “P o n tu s T a r ih i”n d e (V e n e d ik
indik. Pontos sırtı tepesi Marsis’in güneyinde oldukça dardır ve 1 8 1 9 ) r a s tla m a k m ü m k ü n . B u s o n i k i k it a p E r m e n ic e y a z ılm ıştır.
B iz im d a h a ö n c e k i s a y fa la r d a d e ğ in d iğ im iz O s m a n Bey, P o n to s s ır tın a Ş e y ta n d e r e s i
b a ş la n g ıc ın a v e Ç im il d a ğ ın a g e ç ti. B u g e z g in K a ç k a r d a ğ ın d a n b a h s e d e r k e n h iç b ir
y e r d e o n u V a r s a m b e r d iy e a d la n d ırm ıy o r.
(183) Bahsi geçen belgede By. Bakradze’nin notu.
1 6 2 |B ir R u s G e n e ra lin in G ü n lü k ler i Lazistan |1 6 3

Kaçkar dağı dibinde, 7.661 feet yükseklikte büyük köyler köprü kaldırım taşları ile döşenmiştir. Orta bölümü yükseltil­
Çingiti ve Marmanadi’nin yaylaları bulunuyor. Bu yaylanın çev­ miş olduğundan akarsuyun gürleyen dalgalarından çok yuka­
resi çamlık çimenlerinden çok otlaklar bakımından zengindir. rıda kalmaktadır. Etrafta orman gülleri ve palmiye ağaçları ile
Kaçkar deresi buraya dağdan yuvarlanmış taşlar arasından ak­ kaplı dik dağlar var. Köprünün diğer tarafında, 400 feet uzunlu­
maktadır. ğundaki yol akarsuyun tepesindeki saçaklardan geçiyor. Bu çok
Yayladan Kaçkar deresine doğru alttan giden yol, son 6 gün orijinal ve ilham veren bir manzaradır. Kervanımız tek sıra ha­
boyunca görmeye alıştığımız yoldan daha iyi. Bu yol zor olsa da, linde ilerliyor. Etrafta, dere kıyısında heyula gibi Hemşin evleri
görünüyor. Yerleşim yerleri burada ayrı ayrı köyler oluşturmak­
atların geçebileceği yoldur, hatta onlar hafif yükle de olsa geçe­
tan ziyade kayalara yaslanmış küçük ev gruplarını oluşturuyor.
bilirler. Bu yol neredeyse doğudan batıya yönelmektedir. Bir sa­
atlik yolculuktan sonra aynı ismi taşıyan diğer yaylaya geçtik. Büyük Dere köprüsünü geçtikten yarım saat sonra, sık or­
Burada, 6.740 feet yükseklikte sayısı gittikçe artan ve çok geç­ manda içinde Atina’ya götürülmek üzere dizilmiş palmiye ağaç­
meden sık karışık ormana dönüşen çam ağaçları belirdi. Baş­ larının olduğu bir kulübeye vardık. Sonrasında da akşama doğru
langıçta çam baskınken, ardından biraz altında aralarına Pontus Rum demircilere ait üç evin bulunduğu yere ulaştık. Burada yol
kom an, eğrelti otu ve karayemişin karıştığı kayın ve kızılağaç çatallanıyor: Bir tarafı Fırtına kıyısı boyunca Ardeşen köyüne,
baskın hale geliyor. Meyve ağaçlarına ve şimşire, sadece akarsu­ diğeri ise Vija ve Çingiti köylerini geçerek, Langre ve Atina’ya gi­
yun her iki yakası boyunca uzanan Hemşin’in son köyü Ha- diyor. Kaçkar yaylasından yaklaşık sekiz saatlik yolculuktan
la’da 186 rastlıyoruz. Fırtına deresi yatağı, burada dağ çatalları ile sonra yorgunluktan bitap düşmüştük, buralı Rumların misafir­
öyle bir daraltılmış ki, dalgaların bile sanki bu darlığa katlana- perverliğinden yararlandık ve geceyi demirci dükkânında geçir­
madıkları izlenimine kapılıyoruz: Dere gürlüyor, köpük bağlı­ dik. Vija köyü Çingit yolunda bizden yarım saatlik yürüme
mesafesinde kaldı.
yor; köpükler büyük kayalardan atlıyor, gümüşi bir renk alarak
parçalanıyorlar. Derenin uğultusu her şeyi sağırlaştırıyor. Fırtına’nın sol kıyısında bulunan yükseltiler, Vija köyünde
Hala’dan çıktıktan bir saat sonra Fırtma’ya kendi büyüklü­ ana sırta paralel olarak konumlanmış ikincil sırt olarak karşı­
ğünde bir akarsuyun karıştığı yere vardık. Bu akarsu da “Büyük mıza çıkıyor. Bu dağ kitlesinin yüzeyi killi zemine sahiptir ve iyi
ormanlarla, çimenliklerle kaplıdır.
Dere” denilen yerden akıp gelmektedir. Bu akarsuyun büyük­
lüğü ve karakteri Fırtma’ya benziyor. Bu akarsuyun kaynağı dağ Atina ve Buleb derelerini oluşturan sular dağ eteklerinden
kütlesinde, Kaçkar’ın güneybatısında bulunuyor. Hemşin’in akıp geliyor. Bu akarsuların su ayrım çizgisi, V ija’dan denize
büyük bölümü bu akarsuyla sulanıyor. Büyük Dere, Fırtma’ya doğru yönelen dar tepe şeklinde karşımıza çıkıyor. Bu köyün
geniş açı ile düşmektedir, bu ender rastlanan bir durumdur. İki yolu Karadeniz seviyesinden 2.771 feet yükseklikte bulunuyor.
derenin suyu birbirine eşlik ediyor, sonra birleşip tek yönde çift Köyden Atina, Buleb ve Fırtına deresi kıyılarının muhteşem
kuvvetle ve gürültüyle akıyorlar. Büyük Dere’nin diğer dereyle manzarası başlıyor. Pontos sırtının sert karakteri burada görece
birleştiği yerde, tek kemerli büyük bir köprü yapılmış. Köprü, yumuşuyor ve yaşam için elverişli koşullan oluşturuyor. Tam da
düzgün bir yarım daire şeklindedir. Bir sajen genişliğindeki bu nedenle Vitze’den denize kadar kesintisiz uzanan yerleşim
yerleri burada toplanmış bulunuyor. Aşağıda, sağda, Buleb de­
( 186) bi>coi>
resinin havzasında büyük bir köy olan Marmanadi; Atina ve Bu-
1 6 4 |Bir Rus Generalinin Günlükleri
Lazistan |1 6 3

leb’in doruk hattı çizgisinde ise Çingeti köyü bulunuyor. Hem- Laros burnu kayasında eski bir yapının duvar kalıntısı korun­
şin sınırı buradadır. Ardından deniz kıyısı şeridinde Laz köyleri muştur. Buradan ünlü Kemer Burnu’nun muhteşem manzarası
bulunuyor. Bunlar görünüşe göre Arhavi ve Hopa vadilerindeki açılıyor gözler önüne... Aktarılana göre burada bir zamanlar Ta-
yerleşim yerlerinden daha zengin tarım arazilerine sahiptir. mara dönemi Gürcistan sınırını gösteren demir bir direk var­
Çingiti’den Atina’ya doğru giden yol, .su ayrım çizgisinin mış. Kemer ve küçük bir köy olan Baş Gera (Ardeşen ve Vitze
güney yamacındaki Langre ve Kuzik köylerine geçiyor. Kuzik arasında) arasındaki sahil alanı ova özelliği gösteriyor. Sahil
köyünde yol, Atina deresine kadar iniyor. Bu akarsuyun kıyı­ deniz seviyesinden en fazla 5 0 -6 0 feet yükseklikte olup 3-5
sından denize kadar olan bölgede Atina köyü yer almaktadır. verst’lik sahil şeridini oluşturuyor. Bu yerler bitki örtüsü açısın­
Klasik ismine rağmen Atina kötü bir köy; her açıdan yılın bu dan oldukça zengindir. Bana burada çay bitkisinin dahi yetişti­
döneminde kasvetli bir görünüşü var. Terk edilmişlik, kurbağa­ ğini söylediler. Oysa ekilebilir topraklar çok az, buna karşın bu
ların vıraklaması, denizin uğultusu Atina’nın tek ve değişmez az olan yerler de sık pirinç ve mısır tarlaları ile kapatılmıştır. Ci­
özelliğidir. Buna karşın, bu yere ulaşmak çok zorlu bir yolculuk­ varda yaşayanların evleri yeşil meyve bahçeleri arasına gö­
tan dönüşümüzü ifade ettiğinden sevinçliydik. Çile çektik, yo­ mülmüştür ve öbekler halinde tüm sahil kıyısını kesintisiz bir
rulduk ve korkunç derecede ana yurdumuzu özledik. Atina köyü kitle şeklinde doldurmuştur. Deniz kıyısına birkaç ev inşa edil­
şimdilerde 3 0-40 ahşap dükkândan oluşan pazarıyla ünlüdür. miş; bunlar çarşı ve kahvehanedir. Yol, kıyıdaki telgraf telleri
Dükkânlar yazları tamamen boş duruyor, kışın canlanıyor. Bura­ hattı boyunca ilerliyor. Tekrar Gera köyünde dik uçurumlar ta­
nın iklimi o kadar kötü ki, yazın gelmesiyle birlikte neredeyse rafından kesilen sahil, sığ kumluktur. Yol birkaç iniş-çıkışla
tüm ahali, kaymakam da dahil, sıtmadan korunmak için komşu Vitze köyüne doğru yöneliyor.
köylere gidiyor. Böyle bir yaşam biçimi, buranın yeni olay ve “ha­ Atina’dan Vitze’ye kadar yol boyuna kayda değer olan yer La-
berlerini” öğrenemediğimiz için pek hoşumuza gitmedi. Yine de zistan’m en büyük akarsuyu Fırtma’nın geçididir. Bu akarsuyun
soruşturma sonucunda elde edilen bilgilere göre, Atina kazasında genişliği ve derinliği o kadar büyük ki, artık daimi bir sal yapımı
bulunan sayıları 18-20 bine varan ahalinin tamamı Lazdır.
zorunlu oldu. Genel olarak deniz kıyısı boyunca yapılan yolcu­
Lazistan’ın ve aynı zamanda Atina’nın sınırı, Atina pazarın­ luk için Fırtına deresi ciddi bir engel olarak görülmeli. Vitze’den
dan dört saatlik yürüme mesafesindeki Kemer Burnu’na kadar Hopa’ya kadarki bildiğimiz sahil yolunu kayıkla geçtik. Sırt rüz­
ulaşıyor. Uzaktan bile olsa Gürcistan’ın bu çok eski sınırına ba­ gârı vardı ve hava şartlarının yardımıyla altı saatlik yolu biz üç
kabilmek için sahil boyunca kayıkla gittik. Bizim haritalarımızda
saatte tamamladık. Bu kez geceyi geçirmek için Orta Hopa’da
deniz sınırı tamamen doğru bir şekilde işaretlenmiş. O.Ş’nin evinde kaldık.
Atina’dan bir saatlik mesafedeki üç kayalık adadan birinin
Orta Hopa’nın Lazistan’m en güzel köşesi olduğunu söyle­
etrafını dolandık. Burada “Kız kulesi” diye adlandırılan eski kule
miştik. Burası devasa limon, portakal, ceviz ve üzüm ağaçları
harabelerini gördük. Bu kule dört köşeli ve denizden güzel bir gö­
arasına gömülmüş durumdadır. İklimi son derece sağlıklı ve
rüntüsü var187. Kız kulesinden bir saatlik yürüme mesafesindeki
huzur vericidir. Sağlık açısından Orta Hopa ile bir tek Abu-İsla
( 1 8 7 ) B ı jış k y a n ’ın “P o n to s T a r ih i” a d lı e s e r in d e b u k u l e n i n C e n e v iz lile r t a r a f ın d a n in ş a
köyü yarışabilir, o da Abu-İsla’nın suyu Orta Hopa’nın suyundan
e d ild iğ in e iş a re t e d ilm e k te d ir. üstün olduğu içindir.
1 6 6 |Bir Rus Generalinin G ü n lü k ler i Lazistan |1 6 7

Orta Hopa’nın bizim için özellikle huzur verici olmasının ne­ Orta Hopa’dan yol Abu-İsla’ya kadar deniz kıyısı boyunca gi­
deni, adeta bir Batum müdavimi olan O. Ş.’nin, ormanlarda ve diyor, buradan da aniden dağ eteklerine doğru çıkıyor. Buraya
dağlarda geçen üç aylık yolculuğun ardından epey yorulmuş halk “tapmak yeri” 188 diyor. Yol iki kere alçalıyor ve Makrial va­
olan bize dinlenmemiz için tüm koşulları sağlamış olmasıydı. disine geçiyor. İlk aşamada Liman köyü bulunuyor. Burada 20-25
Bununla birlikte ev sahibimiz ülkesini iyi tanıyor, çok iyi dere­ hane civarında Laz var. Bu köyün ardında, Orta Hopa’dan üç sa­
cede Gürcüce konuşuyor ve benim ülkemi', Gürcistan’ı kendi atlik yürüme mesafesinde Makrial köyü var. Bu köyün içinde bu­
yurdu sayıyordu. Bunun dışında gezgin hiçbir şeye ihtiyaç duy­ lunduğu vadi, denize doğru oldukça geniş düzlük şeklinde
muyor tabii. Keyif almamız için tüm imkânlarını seferber eden açılmaktadır. Bu arazi şeridine pirinç tarlalannı sulayan küçük bir
O. Ş ile tüm Orta Hopa ahalisi birleşti. Bu arada buraya gelişi­ akarsu dökülmektedir. Bu yüzden Makrial yaz aylarında yaşam
mizin ikinci gününde O. Ş bize denizde, Abu-İsla yönünde, için uygun olmayan sıcak iklimiyle öne çıkıyor. Makrial köyün­
zevkli bir gezi düzenledi. Bu gezi çayla, meyveyle ve bize kıla­ den Çoruh’un taşıdıklarından oluşmuş alçak bir burun görünüyor.
vuzluk eden gençlerin söylediği şarkılarla tam bir Avrupai eğ­ Dağ çevreleri, üzerinde Gonio kalesine ait eski duvarların görün­
lenceye dönüştü. Lazca şarkılar harmonik, ancak oldukça tek düğü bu mekândan keskin bir şekilde ayrılıyor. Terk edilmiş
düzedir. Şarkılardan bizim için en şaşırtıcı olanı da Sivastopol Gonio köyü işte buradadır. Kale her yönden burçların çevrelediği
işgali üzerineydi, ancak şarkının içeriğini öğrenemedik. siperden oluşuyor. 16. yüzyılın ortalarında kale inşasında çalışa­
Orta Hopalı ev sahibimizin düzenlediği eğlence sırasında bir cak iş gücü olarak getirilen birkaç Türk ailesi, uzun bir zaman bu
kumdan bataklık mekânın tüm ahalisini oluşturuyordu.
telgraf aldık. Telgraf, Poti’ye ineceğimiz geminin artık Batum’da
olduğu haberini veriyordu. Bu durum Gonio müdürlüğünü ya­ Genelde bu müdürlükte ahali tek tip değildir. Çoruh kıyısı
kından tanıma imkânını elimizden aldı. Buna karşın Orta Ho­ sakinleri temiz bir Gürcüce ile konuşurlarken; Gonio ile Mak­
pa’dan Batum’a kadar devam eden sahil şeridinden ve müdürlüğe rial arasında bulunan kıyı bölgesinde, Sarp köyünden Orta Ho­
bağlı ahaliden bahsedeceğiz. pa’ya kadar olan alanda, ayrıca Makrial vadisi köylerinde Lazca
Gonio müdürünün konutu şimdilerde Çoruh kıyısındaki Ma- konuşuyorlar. Bunların yanında, daha önce söylediğim gibi Go-
nio’da ne Gürcüce ne de Lazca biliyorlar. Bundan bir sonraki
radidi köyüne taşınmıştır. Bataklıkta, Çoruh’un denize döküldüğü
köyde ise Çoruh kenarında (Karaşalvar) Abhazlar ve Abazalar-
yerde bulunan Gonio köyü şimdi tamamen terk edilmiştir. Bu na­
dan 20-30 hane yaşamaktadır.
hiyenin tamamında 1.200 hane bulunuyor. Halk genellikle Çoruh
kıyıları ve deniz kıyıları ile Makrial vadisinde toplanmıştır. Yöre­ Makrial’dan Batum’a doğru giden yol deniz kıyısından uzak­
nin karakteri Hopa vadisinde gördüğümüz gibidir; tek fark, dağ­ laşıyor ve Çoruh üzerinden sal ile geçilen yere doğru gidiyor. Bu
lar burada daha alçaktır ve çimenlikler hiç yoktur. Deniz kıyısı yol Karaşalvar köyünün üstünde ve Kahaberi köyünün yakının­
dan geçirilmiştir.
Makrial civarları ve Çoruh’un kavuştuğu yerler dışında kesinti­
sizdir. Burada üzerlerinden şelalelerin döküldüğü dik kayalıklar Çoruh ağzı, üzerinde sazlık ve çalılığın büyüdüğü kumlu del­
uzanmıştır. Büyük ırmaklar yoktur. Çat köyünden gelen ve Acara tadır. Delta yarım daire formuna sahiptir ve Gonio’dan Batum’a
deresi ile Çoruh’un kavuştuğu yere doğru gittikçe alçalan Pontos kadar 1 2 verst’lik mesafeye yayılmıştır.
sırt dalı, her biri konik şekilli yükseltilere ayrılıyor. Bunlar da de­
ğişik yönlerden Çoruh’a ve denize çıkıyorlar. (188) Dağ zirvesinde Hrisdyanlığa ait çan kulesi kalıntıları var.
1 6 8 I B ir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i L a z is ta n |1 6 9

Bu deltayı karakterize etmek için şimdi yabani domuz sürü­ Lazistan halkı ile ilgili sayısal verileri bir araya getirdiğimizde
leri ile dolu olduğunu söylememiz yeterlidir.189 burada 12 .0 0 0 hane ve buna bağlı olarak da 70-80 bine yakın
insan yaşadığını görürüz. Bunlar, tek bir dilde konuşan ırkı tem­
Orta Hopa’dan beş saatlik deniz yolculuğundan sonra Batum
sil ediyorlar ve Avrupalmın düşüncesinin aksine fiziksel, zihin­
körfezine girdik. 25 yıl önce Batum sıradan bir köydü. Burada o
sel ve ahlaki olarak iyi niteliklerle dikkati çekiyorlar. Lazlar
zamanlar iyi içme suyu bile yoktu. Sıtma kasıp kavuruyordu bu­
öncelikle tüccardırlar, rençperliği ne seviyor ne de biliyorlar. On­
raları. Sahil kıyısı, pirinç yetiştirilen bataklık alanlarla kaplıydı.
ların ekmek pazarı Guria ve Samegrelo’dur (M egrelistan). Laz-
Nüfus genelde körfezin doğu kıyısında, yükseltilmiş bir alana yı­
larm tutkusu özgürlük; sevdikleri iş ise ticarettir.
ğılmıştı. Şimdiki şehrin en güzel yerini o zamanlar yabani domuz
Lazlarm dili, hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ka­
sürüleri işgal etmişti. Büyük ölçekte nakliyatçılık ve gemicilik söz
nıtlandığı gibi Gürcüce (Kartuli)nin bir dalıdır ve Megrelceden
konusu bile değildi. Rus konsolos Jiudici, şimdiki şehir merkezi­
birazcık farklıdır. Şu anda Lazistan’da üç lehçe bulunuyor: Bun­
nin en güzel yerinde ev inşa etmeye başladığında ormanı açmak
lar Hopa, Arhavi ve Atina lehçeleri. Birincisi neredeyse Megrelce
zorunda kalmıştı. “Evimin penceresinden,” diye anlatıyordu say­
ile tamamen örtüşüyor. Abu vadisinde konuşulan İkincisi, Hopa
gıdeğer konsolos, “yabani domuz avlamak mümkündü.” Ba-
ve Atina’dakinin arasıdır, üçüncüsü ise Rumca ve Türkçe etkisi
tum’un özel bir öneme kavuşması burada Rusya Gemicilik ve
ile ortak kökeninden en çok uzaklaşanı olmuş. Bu Lehçe farklı­
Ticaret Demeği açıldıktan sonra başladı ve Türkiye’deki iktidar
lıklarına rağmen Lazistan sıkı bir bütünlüğü oluşturmakta olup
bundan sonra şehre özel bir önem verdi. bilimcilerin ve yetkililerin değerli dikkatlerini hak ediyor.
Şimdi Karadeniz’in doğu kıyısındaki Batum’un çok iyi bir
Sunulan bu dört bölümde biz daha çok Türkiye Gürcistam’na
liman olduğunu herkes biliyor. Batum’un önemini kavramak yaptığımız yolculuk zamanında topladığımız coğrafi malzeme­
için bu bile tek başına yeterlidir. Ancak maalesef bu şehrin, ticari leri sınıflandırdık. Ancak bu kuşkusuz Türkçe konuşan ailelerin
kapasitesi ve genelde şehrin çevresinin ekonomik durumu üze­ bulunduğu diğer bölgelerin gerçekliğini değerlendirmek için ye­
rine ayrıntılı bilgi verebilmek için bu şehrin yaşantısını tanımaya terli değildir.
zamanımız yoktu.

( 1 8 9 ) T h e J o u r n a l o f th e R o y a l G e o g r a p h ic a l S o c ie t y o f L o n d o n ( 1 8 4 5 r . T . 4 0 ) d e rg is in d e
N o t e s o f a n E x c u r s io n fr o m B a t u m to A r tw in . B y M .F G u a r a c in o b a ş lığ ı a ltın d a
B a tu m -A r t v in y o lu ü z e r in e d e ğ e r le n d ir m e le r y a p ıld ığ ın ı b e l i r t m e k is tiy o ru m .
B u n o t la r e lim iz e g ü n lü ğ ü m ü z ü n s o n s a y fa sı b a s ılır k e n g e ç t i. B u n u n d ü r ü s tç e y a p ıl­
m ış b ir ç a lış m a o ld u ğ u n u b e lir tm e y i g e r e k li g ö r ü y o r u m . G u a r a c in o , Ç o r u h ü z e r in e
b iz e ş u b ilg ile r i a k ta rıy o r: "A rtv in ’d e n d e n iz e k a d a r ır m a ğ ın u z u n lu ğ u 8 2 v e r s t’tir. D a r
ır m a k y a ta ğ ın d a n ç ık t ık t a n s o n r a , Ç o r u h v e A c a r a d e r e s i b i r l e ş i m y e r in d e , s u y u n
a r t tığ ı z a m a n d a e p e y d e r in lik le b ir l i k t e 4 0 0 a d ım a k a d a r g e n iş liy o r. S u y u n a z o ld u ğ u
d ö n e m d e is e K a h a b e r i s a l g e ç id in in o r a d a ır m a k g e n iş liğ i 9 0 f e e t’e , y ü k s e k lik is e 7 -
8 fe e t’e u la ş ıy o r. 4 0 ’lı y ılla rd a Ç o r u h ’ta 8 0 k a d a r k a y ık y ü z ü y o r d u . B u n la n n ü ç te b i ­
r in d e n fa z la s ı B a tu m s a k in le r in e a it t i.” B u ra d a y e r a la n Ç o r u h ü z e r in d e k a y ık ç ılık la
ilg ili d iğ e r tü m v e rile r, 3 . b ö lü m d e b a h s i e d ile n g ö z le m le r im iz le u y u m lu d u r . A n c a k
A r tv in ’d e n B a tu m 'a k a d a r k a y ık la y o lc u lu k G u a r a c in o ’y a g ö r e , 9 sa a t s ü r m e k te d ir ; b u
te m e ld e b iz e e ş lik e d e n k ıla v u z u n a n la ttık la n n a d a y a lı v e r im iz d e n ( 4 - 5 s a a tte n ) d a h a

d o ğ r u o lm a lı.
ARSİYAN DAĞ SIRTINDA TOPLANAN BİTK İLERİN
İSİM LİSTESİ

MOHE YAYLASI, 23 MAYIS


Pedicularis comosa L.
Polypodium Filix foemina L.
Orchis latifolia L.
Azalae pontica L.
Rubns corillifolius Smith.
Polypodium Filix mas. L.
Heracleum. Sp?
Primula officinalis Jacq.
Primula farinosa L.
Droba tridentata DC.
Caltha palustris L.
Fritillaria latifolia Wild.
Gentiana verna L.
Oruithagallum umbellatum L.
Anemone alpina L.
Flypericum hyssopifolium Vill.
Cynoglossum officinale L.

BAKO KÖYÜ, 3 HAZİRAN


Rhododendron ponticum L.
Rhododendron caucasicum Pali.
Daphne glomerata Zamk.
Androsace albana Stev.
Petasites albus Gartu.
A r s iy a n D a ğ S ır t ın d a T o p la n a n B itk ile r in İs im L is t e s i | 1 7 3
1 7 2 |Bir Rus G e n e ra lin in G ü n lü k ler i

5) Yapısında en çok sodyum, sonra kireç, potasyum ve mag­


Scilla cernuce Red.
nezyum izleri bulunmaktadır.
Phyteuma canescens. W Kit
Polygonatum multiflorum Allioni. Bu içerikteki bu kaynak suyu sülfür bazlı, zayıf mineralli su gru­
Tussilago Parfara L. buna girmektedir.
Polygonum Bistorta L.
Aquilegia vulgaris L. '* No: 2
Abano Vadisi
KARAGÖL YAYLASI, 10 HAZİRAN 1) 17 °C sıcaklıkta yoğunluğu -1,003
Umbelliferae Sp? 2) Net bazik özellikte
Geranium palustre L. 3) Oldukça keskin hidrojen sülfür asidi kokulu
Verónica chamoedrys L. 4) Tuzlardan başlıca şunları içerir; klorürler, sonra karbonik
Anemone narcissiflora L. asit; eser miktarda sülfürik asit bileşen izleri. Hidrojen sül­
Arum oriéntale M. Bieb. fürün bir bölümü serbest halde bir bölümü ise bağlıdır.
Polygonatum verticillatum Ali. 5) Yapısında ise sodyum, kireç ve potasyum bulunmaktadır.
Ranunculus dissectus M. Bieb.
Orchis latifolia L. Verilen bileşenlerden bu su zayıf sülfür bazlı su grubuna gir­
Pyrethrum carneum M. Bieb. mektedir.
Delphinium. Sp?
Trollius patulas Salisb. No: 3
Polygala comosa Schkurr. Shlobana mineral suyu
Vicia ochreruca.(?) 1) 17 °C sıcaklıkta yoğunluğu 1,002
Jnula Helenium L. 2) Bazik özellikte
Primula pycnorhiza Ledeb. 3) Çok hafif hidrojen sülfür asidi kokusu
Cardamine impatiens L. 4) Klorürler ve sülfürik asit bileşenleri azdır, ancak belirgin bir
Equisetum palustre L. şekilde fark edilmektedir.
Helichrysum orenarium DC. 5) Yapısında sodyum ve potasyum izleri bulunmakta, kireç ne­
redeyse yok gibidir.
Şavşat Mineral Sularının Nitel Analizi
Bu su hidrojen sülfür asidi kokusuna sahip olmazsa içilebilir yu­
No: 1
Abano Mineral Suyu muşak su olarak kullanılabilirdi. Mineralizasyon o kadar zayıf­
1) 17 °C sıcaklıkta yoğunluğu 1,0052 tır ki bu su daha çok tatlı su sınıfına girmektedir.
2) Zayıf bazik özellikte
3) Tadı tuzlu, keskin hidrojen sülfür asidi kokulu
4) Yüksek oranda klor bileşenleri ile eser miktarda karbonik
sülfürik asit bileşenleri
OsmanlIdan
İnsan Manzaraları
Julius R. Van Millingen

Osmanlıdan İnsan Manzaraları Yugoslavya’da Sosyalist


• •
Ju liu s R. Van M illin g en
Özyönetim Deneyimi
İs ta n b u l’da b a n k e rlik yap tığ ı b ilin e n Ju liu s R. Van M illin g e n ’in 1800’lü y ıl­ C an er S a n ca k ta r
la rın ortasında yazdığı Osm anlıdan İnsan M anzaraları k ita b ı, O sm anlı to p ra k­
la rın da doğm uş, yaşamış b ir İn g iliz ’in özgün gözlem lerinden oluşan b ir eser. Yugoslavya’da uygulanm ış olan Sosyalist Ö zyönetim Sistem i’n in ö z e llik le rin i,
a k tö rle rin i, iş le y iş in i, başarılarını ve p ro b le m le rin i eleştire l biçim de in cele yip
O sm anlı İm para torlu ğun un son dönem inde yaşamış b ir insanın bakışıyla A r­
analiz etm ekte ve daha da ön em lisi, gelecekteki “m uhtem el özyönetim uygu­
n a vu tla rın , T atarla rın , Pom aklarm , B u lg a rla rın , K ırg ız la rın , Lazlarm , Erm e-
lam alarına ışık tu tm a kta d ır. A yrıca bu çalışm a, Sosyalist Yugoslavya’n ın
n ile rin , Y u n a n lıla rın , U la h la rın , Y a h u d ile rin , Ç inge ne le rin, S u riy e lile rin ,
a y rın tılı e k o n o m i-p o litik a n a liz in i yapm ak sure tiyle konuya ilg i duyan araştır­
D ü rz ile rin , M a ru n ile rin , B ed evilerin, T ü rk le rin k a ra k te rle ri, d in i in a n çla rı,
m acılara ve okuyuculara ö n em li b ir kaynak sunm aktadır.
k ıy a fe tle ri, yem ek anlayışları ve ta rih le ri üzerinde d u ru lu y o r. Yazarın günde­
Sosyalist özyönetim , ke n d i k e n d in i yöneten “ sınıfsız, söm ürüşüz ve devletsiz
lik hayata d a ir gözlem lerine sokak hayvanları ve in sa n la rın hayvanlara karşı özyönetim sel to p lu m u ” kurm a yı ve böylece “ insanı ö zg ürleştirm eyi” amaçlar.
olan yaklaşım ları b ile g iriy o r. R e n kli ve karm aşık O sm anlı to p lu m u n k ü ltü r Bu b ü yü k amaç, Yugoslavya’da 1950-1980 dönem inde uygulam aya g e ç irild i
ta rih in e d a ir ilg in ç b ir okum a. ve denendi.
D oru k - T arih
D oru k - Tarih
104 sayfa 656 sayfa

You might also like