Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 18

_____________________________________________________________________________________

Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date Yayınlanma Tarihi / The Publication Date
01.06.2018 21.07.2018

Dr. Öğr. Üyesi Nuran ÇETİN


Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi, İlâhiyat Fakültesi, Tasavvuf
nurancetin571@gmail.com

FETHİN SEMBOL SEMTİ EYÜPSULTAN’DA TASAVVUF KÜLTÜRÜ


Öz
Doğal güzellikleri, mesire alanları, zengin tarihî-kültürel yapıları ile yerli yabancı
pek çok insanın ziyaret ettiği Eyüpsultan, sadece Türkiye’nin değil, İslâm âleminin
de yakından tanıdığı bir semttir. İstanbul’un sur dışındaki en eski Türk-İslâm yerle-
şim merkezlerinden olan, fetihle birlikte kurulan, Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin türbesi-
ni barındırması ile hem hânedân hem de halk tarafından verilen önem neticesinde
yapılan yatırımlar, mimârî gelişmeler, sosyal ve kültürel kurumlar ile Eyüpsul-
tan’ın her dönemde önemini koruduğu görülmektedir. Kurulan müesseseler arasın-
daki çok sayıda tekkenin varlığı, mezkûr semtte yoğun bir tasavvuf hayatının ya-
şandığına işaret etmektedir. Bu bağlamda Osmanlı Dönemi’nde muhtelif tarîkat
veya kollarına mensup 70’e yakın tekkenin varlığı tespit edilmiştir. Bununla birlik-
te fetihten îtibâren tekkelerin kapatıldığı 1925 yılına kadar geçen uzun zaman süre-
sinde bu bölgedeki yapılar hakkında kesin bir sayı vermek elbette mümkün değil-
dir. Bu konuda her ne kadar net bir şey söylenemese de belirtilen rakam bile Eyüp-
sultan’ın dinî, ahlâkî, sosyal ve kültürel hayatında tasavvufun ne denli etkili oldu-
ğuna işaret etmektedir. Bu makalede Eyüpsultan’daki tasavvuf kültürü, tekke ve
tarîkat bağlamında bütüncül bakış açısıyla ele alınacaktır. Bu anlamda makale iki
bölümünden oluşacaktır. Birinci bölümde, Osmanlı Dönemi’nde Eyüpsultan’da et-
kili olan tekke ve tarîkatlar, ikinci bölümde söz konusu semtin kültürel, toplumsal,
siyâsal ve askerî hayatında tasavvufun rolü incelenecektir. Sonuç kısmında ise ko-
nuya dair genel değerlendirme yapılacaktır.

Bu çalışma, Eyüp Tekkeleri adıyla Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslâm Bilimleri Tasavvuf
Anabilim Dalı’nda tarafımdan yazılan yayınlanmamış doktora tezinin bazı bölümlerinden yararlanılıp genişletilerek
ve gözden geçirilerek makale haline getirilmiş şeklidir.
Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

Anahtar kelimeler: Tasavvuf, Tekke, Sûfî, Fetih, Eyüpsultan.


THE SUFI CULTURE ON EYUPSULTAN, THE SYMBOL DISTRICT OF
THE CONQUEST
Abstract
Eyupsultan, which is visited by many local and foreign people, and which is fa-
mous for its natural beauties, recreational areas, rich historical-cultural structures,
is a district that is known not only in Turkey but also by all Islamic world. It is seen
that Eyupsultan has protected its importance in every period in history because it is
the oldest Turkish-Islamic residential areas outside the city walls of Istanbul, it was
established after the conquest of Istanbul, because it hosts the tomb of Ebû Eyyûb
el-Ensârî, because it was cared by the dynasty and the people, and because it re-
ceived investments and had architectural developments, social and cultural institu-
tions. The existence of many Islamic monasteries among the established institu-
tions show that an intense Sufi life was lived in the district. In this respect, the ex-
istence of nearly 70 Islamic monasteries was determined belonging to various cults
and their branches in the Ottoman Period. However, it is of course not possible to
speak of a certain number for these buildings because of the close down of them in
1925 since the day they were first established. Although it is not possible to speak
with absolute clarity, even the number mentioned above indicates how influential
157
the Sufi life was in the religious, moral, social and cultural life of Eyupsultan. In
this manuscript, the Sufi culture in Eyupsultan will be dealt with in a holistic view-
point in terms of the Islamic monasteries and lodges. In this respect, the manuscript
will consist of two sections. In the first section, the Islamic monasteries and lodges
that were influential in Eyupsultan during the Ottoman Period; and in the second
section, the role of the Sufi life in the cultural, social and political life of the district
will be examined. In the results section, a general evaluation will be made on the
topic.
Keywords: Sufism, Lodge, Sufi, Conquest, Eyupsultan.
Giriş
İstanbul’daki semtlerin dinî, ticarî, sanâyî, turizm, endüstri vb. yönden sınıflandırılması
yapıldığında, kuruluşu ve tarihindeki birtakım gelişmeler îtibâriyle Eyüpsultan’ın, dinî semtler
kategorisinde yer aldığı görülmektedir. Aslında Eyüpsultan’ın dinî merkez konumunda oluşu,
Bizans dönemine kadar dayanmaktadır. Nitekim bugün İslâmî motiflerin hâkim olduğu bu böl-
gede, o dönemde Hıristiyanlığın kutsal değerlerini ifade eden yapılar bulunmaktaydı. 1 Osmanlı
öncesi dönemde, Ayvansaray’dan Eyüpsultan’a kadar olan kıyı bölgesinde saray, manastır, kili-
se ve şato gibi dinî unsurların bulunduğu “Cosmidion” denilen alan yer almaktaydı.2 Dolayısıyla
sonraki dönemlerde de bu semtteki gelişmelerin genelde dinî yapılar etrafında şekillendiği anla-
şılmaktadır. Bu anlamda Eyüpsultan’ın, tarihten gelen kutsal ve mânevî merkez olma özelliğini
her dönemde muhafaza ettiği görülmektedir. Nitekim İstanbul, Bizans döneminde Hıristiyan
dünyasına, Osmanlı ile İslâm âlemine başkentlik yapmış bir kentimizdir. Benzer şekilde Eyüp-

1Fahrünnisa Ensari Kara, (1994), “Eyüp”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. III, s. 246, İstanbul.
2Gökçen Tûba Temelci, (1999), Eyüp Sokollu Mehmed Paşa Medresesi Restorasyon Projesi, İstanbul Teknik
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul, s. 3.

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173
Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

sultan ilçesi de bu başkentin, hem Bizans’ta hem de Osmanlı’da dinî merkez olma konumunu
devam ettirmiştir.
İstanbul’un fethi ile kurulan ilk Türk-İslâm yerleşim merkezi Eyüpsultan’da sosyal, kültü-
rel anlamda canlı ve dinamik hayat akışının olduğu anlaşılmaktadır. Bunda, birtakım tesirlerin
yanı sıra Osmanlı döneminde inşâ edilen tekke ve medrese gibi eğitim ağırlıklı kurumların be-
lirgin etkisi bulunmaktadır.
Hem Türkiye’nin hem de İslâm âleminin yakından tanıdığı İstanbul’un güzîde semti
Eyüpsultan ilçesi adını, Mescid-i Nebî yapılıncaya kadar Hz. Peygamber’i yedi ay evinde
misâfir eden, bu sebeple “Mihmandâr-ı Resûlullâh” unvânıyla anılan, Hz. Peygamber’in eğitim
halkasında yetişen, Emevîlerin İstanbul’u kuşatması sırasında ilerlemiş yaşına rağmen Medi-
ne’den kalkıp İstanbul’a gelen ve surların önünde şehid olan Hz. Hâlid b. Zeyd Ebû Eyyûb el-
Ensârî’den (ö.52/672) alır. Bilindiği üzere Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin şehâdetinden asırlar sonra
Osmanlı Döneminde İstanbul, Fâtih Sultan Mehmed (1451-1481) tarafından fethedilmiştir.
Fâtih’in hocası Akşemseddîn’nin (ö.863/1459) mânevî işaretleri ile Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin
mezarının olduğu yere, Fâtih Sultan Mehmed tarafından 858/1454 yılında türbe, 863/1458 yı-
lında câmî, imâret, hamam, medrese ve kütüphâneden oluşan külliye inşâ ettirilmiştir.3 Fâtih
Sultan Mehmed, bir taraftan şehrin imâr ve iskân faaliyetleri ile ilgilenirken, bir taraftan da Bur-
sa’dan getirttiği bazı âileleri söz konusu semte yerleştirerek, yeni kurulan sekiz mahalleyi iskâna
açmış, böylece bu beldenin canlılık kazanmasını sağlamıştır.4 İslâm dünyasına başkentlik yapan
İstanbul’da halkın mânevî duygularını canlı tutabilecek bir bölgenin olması gerekirdi. Nitekim 158
Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin şahsında kurulan mezkûr semt saflığın, temizliğin, rûhî kimliğin,
mânevî dinamizmin merkezini temsil ettiği için, böyle bir ihtiyaca cevap veren nitelikte idi.
Yapılan yatırımlarla ticârî, sosyal, kültürel, ekonomik vb. alanlarda Eyüpsultan ilçesi za-
manla gelişmiş, sultanların, bilginlerin, devlet ricâli ve ilim adamlarının yaşadığı seçkin bir semt
hâline gelmiştir. Nitekim Evliyâ Çelebi, Eyüpsultan’ın bu yönünü şu cümlelerle ifade etmiştir:
“Eyüp şehrinin suyu havası güzel, erkek ve kadınları medholunur. ‘Âyân ve eşrâfı çoktur. Hal-
kının çoğu bilginlerdir.”5
Eyüpsultan zamanla Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra İslâm âleminin sevilen ve ziya-
ret edilen6 bölgelerinden biri hâline gelmiştir. Büyük bir sosyo-kültürel tarihî zenginliğe ev sa-
hipliği yapan Eyüpsultan’ı ziyaret edenlerin konaklama, yeme, içme, barınma ihtiyacının karşı-
lanması amacıyla burada köşk, iskele, pazar, çarşı, fırın, hamam, çanak çömlek, oyuncakçı,
yoğurtçu dükkânları, kahvehâneler gibi muhtelif yapılar inşâ edilmiştir.7 Dolayısıyla Osman-
lı’dan îtibâren Eyüpsultan, sadece dînî yaşamın canlı olduğu bir merkez değil, aynı zamanda
ticaret, turizm ve kültürel etkinlikleriyle İstanbul’un dikkat çeken semtlerinden biri olmuştur.

3 Mehmed Neşri, (1957), Kitâb-ı Cihannümâ: Neşrî Târihi, (haz. Faik Reşit Unat-Mehmed Altay Köymen), Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, s. 713; Eremyâ Çelebi Kömürciyân, (1952), XVII. Asırda İstanbul, (trc. Hrand D.
Andreasyan), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, s. 207.
4 Fâtih Dönemi’nde Eyüpsultan’da kurulan mahalleler ile ilgili olarak bkz. F. Ensâri Kara, (2004), “Fetih İle Birlikte

Kurulan Bir Semt Eyüp ve Fetihten Günümüze Ulaşan Mahalleler”, Tarihi Kültürü ve Sanatıyla Eyüp Sultan
Sempozyumu, C. VII, s. 340-359.
5 Evliyâ Çelebi, (1969-1971), Evliyâ Çelebi Seyahâtnâmesi, I-XV, Zuhuri Danışman Yayınları, İstanbul, C. II, s.100.
6 Tülay Artan, (1995), “Eyüp”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, C. XII, s. 4.
7 Eyüpsultan ilçesinde yer alan kuruluşlar hakkında bilgi için bkz. Evliyâ Çelebi, Seyâhatnâme, II, 96-109.

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173
Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

1. Eyüpsultan’da Etkili Olan Tekke ve Tarîkatlar


Yaklaşık altı asır boyunca etkili olan Osmanlı medeniyet tasavvurunun gelişiminde câmi,
tekke, mekteb, medrese gibi muhtelif kurumlar önemli rol oynamıştır. Osmanlı Yönetimi, hâki-
miyeti altındaki bölgelere dînî, kültürel ve sosyal yapılar tesîs ederek, Türk İslâm Medeniyeti
anlayışını kalıcı hâle getirmeye çalışmıştır. Osmanlı kültür ve medeniyetinin hâkim olduğu dö-
nemde Eyüpsultan’ın gündelik hayatının sosyo-kültürel dokusu üzerinde aktif rol oynayan tekke
ve tarîkatlar, her ne kadar birtakım sebeplerle 1925 yılında resmî olarak kapatılıp yasaklanmışsa
da bu kurumlar, kendine özgü durumlarıyla müessir olmaya devam etmektedir. Yapılan birta-
kım onarım ve tâdîlâtlarla tekkeler, büyük ölçüde orijinal özelliklerini kaybetmişse de hatta bir
kısmı tahrîb edilmişse de tarihî ve kültürel dokunun kendine özgü izlerinin görüldüğü Eyüpsul-
tan’da çok sayıda dergâhın bugünkü varlığı, bu semtin sosyo-kültürel tarihinde söz konusu yapı-
ların derin tesirler bıraktığının en açık göstergesidir.
Tasavvufî hayatın dinamik bir şekilde yaşandığı merkezlerden olan Eyüpsultan’da çok
sayıda tarîkat ve tekkelerin varlığı göze çarpmaktadır. Bu anlamda Eyüpsultan’da Halvetîlik,
Nakşibendîlik, Mevlevîlik, Kādirîlik, Bektâşîlik, Bayrâmîlik, Sa‘dîlik, Cerrâhîlik, Rifâîlik, Be-
devîlik, Sinânîlik, Sünbülîlik, Şâzelîlik ve Cemâlîlik gibi tarîkatların müessir olduğu görülmek-
tedir. Zikredilenler arasında Halvetîlik ve Nakşibendîliğin öne çıktığı anlaşılmaktadır. Yayılma
alanlarına bakıldığında Eyüpsultan’ın Otakçılar, Merkez Mahallesi, Nişanca ve İdris Köşkü
mahallelerinde tekkelerin yoğun olduğu gözlemlenmektedir. Osmanlı Dönemi’nde Eyüpsul-
tan’da varlık gösteren tarîkatların en yaygın olandan en az yaygın olana göre tasnifi yapıldığın- 159
da sırasıyla on dört tekkede Nakşibendîlik, dokuz tekkede Halvetîlik, dört tekkede Sa‘dîlik, üç
tekkede Kādirîlik, iki tekkede Mevlevîlik, iki tekkede Bektâşîlik, bir tekkede Şâzelîlik, bir tek-
kede Rifâîlik temsil edilmiştir. Bununla birlikte muhtelif dönemlerde birden fazla tarîkat veya
kollarına mensûb tekkeler de olmuştur.
Eyüpsultan’da tarîkat merkezi olan tekkeler de bulunmaktadır. Meselâ mezkûr semtte yer
alan Şeyh Murâd Tekkesi Müceddidîliğin, Taşlıburun Tekkesi Sa‘dîliğin, Cemâlîzâde Tekkesi
Cemâlîliğin, Ümmî Sinân Tekkesi Sinânîliğin, Emîr Buhârî Tekkesi Nakşîliğin merkez tekkeleri
olarak uzun yıllar faaliyetlerini yürütmüştür. Ayrıca tarîkat pîrlerine âid türbeleri barındırması
ile bazı tekkeler âsitâne konumunda olmuştur. Meselâ, Halvetî-Sinânî şeyhi Ümmî Sinân
(ö.976/1568) ile Ümmî Sinân Tekkesi, Uşşâkî-Cemâlî şeyhi Mehmed Cemâleddin Efendi
(ö.1164/1750) ile Cemâlîzâde Tekkesi mezkûr şeyhlerin türbelerini barındırdığı için adı geçen
tarîkatların âsitânesi olarak öne çıkmıştır.
Eyüpsultan’daki tekke ve tarîkatların tasnifinin yapılmasında güçlük yaşanmaktadır.
Çünkü tarihsel süreç içinde bakıldığında tekkelerin bir kısmı, ya zaman içinde muhtelif neden-
lerle kapanmış, ya da sahipsiz bırakıldığı için harâb olmuş ve günümüze intikâl edememiştir.
Bazı şeyhlerin tasavvufî faaliyetlerini kendi özel hânelerinde yürütmeleri sebebiyle, tekke fonk-
siyonu göstermeyen yapıların belirlenmesinde de sıkıntılar olmuştur. Ayrıca tekkelerin bir kıs-
mının zamanla mescid ya da medrese gibi muhtelif yapılara dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Bu
dönüşüm esnasında kayıtlarda gerekli hassasiyet gösterilemediği için, tekkelerle ilgili yapılan
tespitlerde zorluk yaşanmaktadır. Tarîkatlar açısından da benzer bir süreç göze çarpmaktadır.
Meselâ mensûbu azalan tarîkatların zamanla önemini kaybettiği görülmektedir. Ayrıca tekkeler-
de tarîkatlar arası sık sık geçişler olduğu için, bunu takip etmenin zorluğu ortaya çıkmıştır.

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173
Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

2. Eyüpsultan’ın Kültürel Toplumsal Siyâsal Hayatında Tasavvufun Rölü


a. Kültürel
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ve devamının sağlanmasında ilmî, dinî, siyâsî ve ik-
tisâdî yapıların yanı sıra eğitim ağırlıklı kurumların da önemli etkisinin olduğu anlaşılmaktadır.
Bu anlamda zahirî ilimler, örgün eğitim faaliyetlerine kaynaklık eden medreselerde tahsil edilir-
ken, batınî ilimler ise yaygın eğitim hizmetlerinin gerçekleştirildiği tekkelerde icrâ edilmiştir.
Dolayısıyla toplumun her kesimine hitâb eden tekkelerin, Osmanlı Dönemi’nde sosyo-kültürel
hayatın işleyişinde ayrıca edebiyat, sanat ve mûsikî gibi muhtelif alanların gelişiminde önemli
katkıları olmuştur. Bununla birlikte Osmanlı’da, bahsedilen bu iki kurumu kesin çizgilerle birbi-
rinden ayırmak da mümkün değildir. Bu anlamda tekke ve medreselere, akıl ve gönül birlikteli-
ğini gerçekleştiren ve birbirlerini tamamlayan mâhiyetteki kurumlar olarak bakmak gerekir.
Kuruldukları bölgelerde halkla bütünleşen tekkelerin, Anadolu ve İstanbul’un her tarafına
şehirlerden köylere, hatta ıssız dağ başlarına varıncaya kadar zâviye, hankāh, âsitâne, ribat gibi
muhtelif isimler altında yayıldıkları görülmektedir. Bununla birlikte tekkelerin, çok yönlü faali-
yetlerle öne çıktığı anlaşılmaktadır. Nitekim tekkeler, bir taraftan ibâdet, zikir, seyr ü sülûk gibi
etkinliklerle müntesiblerini mânevî yönden terbiye ederken, diğer taraftan da mensûblarının
bilgi ve becerilerini geliştirme gayretinde olmuşlardır. Mûsikî, hat, ebrû, minyatür gibi sanat
ağırlıklı derslerin tekkelerde verilmesi ile bu kuruluşlar, kültürel değerlerin korunmasına ve
yaşatılmasına katkıda bulunmuştur. Sanatsal etkinliklerin yanı sıra dervişlerin kendilerine özgü
160
yaşam tarzları, giyim-kuşam, barınma, yeme-içme, alış-veriş usûlü, misafirperverliği, eğitim
metodları, vakıf kuruluşları gibi husûslarla tekkelerin, Eyüpsultan’ın sosyo-kültürel tarihinde
önemli izler bıraktıkları anlaşılmaktadır.
Osmanlı Dönemi’nde tekke ve tarîkatların sosyal, kültürel, dinî, ahlâkî pek çok yönden
Eyüpsultan’ın gündelik hayatına hareketlilik kattığı görülmektedir. Bu konuda şu örnekler zik-
redilebilir. Bilindiği üzere, İslâm dünyasının çeşitli bölgelerinden zaman zaman İstanbul’a gelen
dervişler olmuştur. Bunlar bir taraftan ikâmet ettikleri bölgelere uyum sağlamaya çalışırken, bir
taraftan da kendi kültürel geleneklerini muhafaza etme gayretinde olmuşlardır. Bu anlamda bazı
tekkeler, mensûblarının kimliğine uygun olan faaliyetlerde bulunarak, onların topluma uyum
sürecini kolaylaştırmıştır. Meselâ, Kalenderhâne Tekkesi müntesiblerinin çoğunun Orta Asya
kökenli olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu tekkede, bu bölgelerden gelenlerin
âşinâ olduğu Şirazlı Hâfız’ın, Mevlânâ’nın ve Ahmed Yesevî’nin şiirleri terennüm edilmiştir.
Bununla birlikte Kalenderhâne Tekkesi’nde Yesevîlerin “zikr-i erre” (testere zikri),8 Nakşibendî
usûlündeki “hatm-i hâcegân” ve “hafî zikir” gibi mensûblarının meşreplerine uygun çok yönlü
tasavvufî faaliyetler yürütülmüştür. Ayrıca, söz konusu tekkede barınan dervişler, gündüzleri
semtin çarşı ve pazarında ticaretle meşgûl olarak maişetlerini tedârik etmişler, böylece bu sem-
tin iktisâdî yönden kalkınmasına yardımcı olmuşlardır. Akşamları da birlikte Mesnevî, Hâfız ve
Yesevî Dîvân’ını okuyarak, tekkedeki tasavvufî faaliyetlere iştirâk etmişlerdir. Bütün bunlara ek
olarak mezkûr dergâh, uzak memleketlerden ilim tahsil için İstanbul’a gelen Orta Asyalı Türk
gençlerin rahatlıkla kalabildiği birer talebe yurdu olarak da hizmet vermiştir.9 Bu anlamda Ka-
lenderhâne Tekkesi’nde barınan dervişlerin, o günkü şartlarda en iyi imkânlarda ağırlandığı
anlaşılmaktadır.

8 Zikr-i erre için bkz. Necdet Tosun, (2012), Derviş Keşkülü, Erkâm Yayınları, İstanbul, s. 165-172.
9 Osman Ergin, (1939), Türk Şehirlerinde İmâret Sistemi, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul, s. 31-33.

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173
Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

Tekkeler, tasavvufî eğitim veren kurumlar olduğu gibi muhtelif eserlerin yazıldığı, okun-
duğu, öğretildiği ilim kültür merkezleri olarak da öne çıkmıştır. Meselâ Emîr Buhârî Tekkesi,
bahsedilen özellikteki tekkelerden biridir Mezkûr tekkenin on birinci postnişîni Mehmed Şeyhî
Efendi (ö.1144/1731), Nev’îzâde Atâî’nin Hadâiku’l-Hakāik’in zeyli olan Vekāyiü’l-Fudalâ10
adlı ünlü biyografi eserini kaleme almıştır. Tasavvuf tarihinin mühim kaynaklarından olan bu
eser, Eyüpsultan’daki tekke şeyhine âid olması hasebiyle önemlidir. Mehmed Şeyhî Efendi’nin
yanı sıra tekkelerde pek çok âlim ve ârif zât yetişmiştir. Bunlar tasavvuf, edebiyat, tarih gibi
muhtelif alanlarda eserler kaleme almışlardır. Meselâ, Şeyh Murâd Tekkesi’nin bir başka post-
nişîni Abdülkadîr Belhî Efendi’nin Türkçe, Arapça, Farsça ve Çağatay lisanlarına vukûfiyetiyle
bilgi birikimiyle Mevlânâ’dan sonra en fazla manzûm eser veren müelliflerden biri olduğu bi-
linmektedir. Sâdeddin Nüzhet Ergun, Abdülkadîr Belhî Efendi’nin bu özelliğini “Mevlânâ’dan
sonra onun kadar manzûme yazan mutasavvıfa hemen hemen rastlanmaz” ifadesiyle dile getir-
miştir.11
Şeyh Murâd Tekkesi postnişîni Abdülkādir Belhî Efendi gibi Selâmî Mustafa Efendi
Tekkesi’nin meşhûr şeyhi Mustafa Müştâk Efendi de (ö.1247/1831) düşünceleri, engin kültürü,
ilim irfânı, şiir ve mûsikîdeki üstün yeteneği ile öne çıkan bir kişiliktir. Adı geçen zât, geniş
halk kitleleri tarafından sevildiği için, “Şeyhü’l-Mütehayyirîn”12 unvânıyla anılmıştır. Mustafa
Müştâk Efendi, Hoca Neşet Efendi’nin kendisi için uygun gördüğü “Müştâk” mahlası ile Türkçe
ve Farsça ilâhî aşkı terennüm eden münâcât, na‘at, kasîde, müstezât gibi türlerde çok sayıda şiir
kaleme almıştır.13
161
Tekkelerde bilgi ve kültüre önem verildiğinin en önemli kanıtı ise, bazı dergâhların yanı-
na inşâ edilen tam teşekküllü kütüphânelerdir. Kütüphânesi ve kitaplığı olan elbette çok sayıda
tekke vardır. Fakat bu konuda 1314/1896 yılında Eyüpsultan’da Boyacı Sokağı’nda kurulan
Hasan Hüsnü Paşa Tekkesi misâl verilebilir. Söz konusu tekkeye, kurucusu Hasan Hüsnü Paşa
(ö.1321/1903) tarafından 1052 yazma, 416 matbû eserin yer aldığı bir kütüphâne vakfedilmiştir.
Bahsedilen eserler, Haliç’in yoğun rutûbetinden zarar gördüğü için, 1942 yılında Hüsrev Paşa
Kütüphânesi’ne, oradan da 1957 yılında Süleymâniye Kütüphânesi’ne nakledilmiştir.14
İlmî eserlerin yazılıp okunduğu eğitim müessesesi olan tekkelerin yanı sıra, matbaa gibi
teknik altyapısıyla öne çıkan dergâhlar da olmuştur. Meselâ, Karyağdı Baba Tekkesi postnişîni
Mehmed Necib Baba, söz konusu dergâhta matbaa kurmuş, taş baskı ile Bektâşîliğe dâir risâle
ve kitaplar tab etmiştir. Mezkûr zât, bu özelliğinden dolayı çevresindekiler tarafından “Matbaacı
Baba” lakabıyla ünlenmiştir.15 Nitekim 1291/1874 yılında yazılan tasavvufî hikmetlerin derlen-
diği Risâle-i Layihât-ı Câmi adlı yirmi sayfalık küçük risâle, Maarif Bakanlığı’nın izniyle söz
konusu tekkenin matbaasında basılmıştır. Kitabın ilk sayfasında eserin, Necib Baba’nın matbaa-
sında basıldığını belgeleyen şu ifadelere yer verilmiştir: “Maarif Nezâret-i Celîlesi ruhsatı ile
Karyağdı Tekkesi’nde Necib Baba Efendi’nin matbaasında tab‘ ve temsil olunmuşdur.” Kar-

10 Mehmed Şeyhî Efendi’nin “Vekāyiü’l-Fudalâ” adlı eseri Nev’îzâde Atâî’nin “Hadâiku’l-Hakāik”in zeylidir. Eserde
1042-1144 (1632-1731) yılları arasında yaşayan vezir, padişah, şâir, âlim ve şeyhler hakkında tanıtıcı bilgi verilmek-
tedir.
11 S. Nüzhet Ergun, Türk Mûsikîsi Antolojisi, (1942), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, İstanbul, C. I, s. 231.
12 Müştâk Baba, (1997), Dîvân, (haz. Mehmet Kemâl Gündoğdu), MEB Basımevi, İstanbul, s. 30.
13 Müştâk Baba, Dîvân, s. 35.
14 Nail Bayraktar, (1998), “Eyüp Vakıf Kütüphaneleri”, Tarihi Kültürü ve Sanatıyla Eyüp Sultan Sempozyumu, Eyüp

Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul, C. II, s. 68.


15 Ahmed Rıf‘at Efendi, (2007), Mir’âtü’l-Mekāsıd fî Def‘i’l-Mefâsid, İz Yayınları, İstanbul, s. 31.

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173
Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

yağdı Baba Tekkesi’nin yanı sıra Mustafa Paşa Tekkesi’nde de Şeyh Yahyâ Efendi tarafından
matbaa kurulduğu rivâyet edilmiştir.16
Tekkelerin toplumsal ihtiyaçlara dönük ibadet, eğitim, barınma gibi fonksiyonları îfâ et-
mesinin yanı sıra hat, tezhip, cild, ebrû gibi muhtelif sanat dallarında ayrıca edebiyat, şiir ve
mûsikî gibi alanlarda kültür tarihimizde etkili izler bıraktıkları anlaşılmaktadır. Bahsedilen bu
sanat dallarının insanın gönül dünyasına önem veren tekkelerde geliştiği görülmektedir. Bilindi-
ği üzere tekkelerde sesli zikir âyinlerinde meclisi canlı tutabilmek amacıyla ilâhi ve kasîdeler
seslendirilmiştir. Bu durum, zamanla mûsikînin tekkelerde ilerleme kaydetmesine ve “Tekke
Mûsikîsi” adı altında yeni bir sanat dalının ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Bu anlamda
mûsikîye önem veren tasavvuf tarihinin ünlü simâlarından Mevlânâ, muhteşem eseri Mes-
nevî’sinin giriş kısmında “Bişnev in ney” (Dinle bu neyi)17 ifadesini kullanmıştır. Bu anlamda
Mevlânâ’nın önem verdiği mûsikî kültürü, onun öğretilerinin kurumsallaştığı mevlevîhânelerde
gelişme göstermiştir. Bilindiği üzere bu müesseselerde hâlâ Türk mûsikîsinin muhtelif eserleri
seslendirilmektedir. Bu anlamda diğer tekkelerle karşılaştırıldığında Eyüpsultan’da mûsikî kül-
türünün özellikle, Bahâriye Mevlevîhânesi’nde daha etkin olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Hü-
seyin Fahreddîn Dede, mütevâzı ve sevilen kişiliğinin yanı sıra sesinin güzelliği, hâfızâsındaki
eserlerin çokluğu, geniş mûsikî kültürü, şâir, bestekâr, neyzen kimliği ile Bahâriye Mev-
levîhânesi’nin adını mûsikî alanında da duyurmuştur. Onun döneminde söz konusu dergâh, İs-
tanbul’un önemli edebiyat, kültür ve sanat merkezlerinden biri olmuştur. Bununla birlikte
Zekâî-zâde Hâfız Ahmed Irsoy, Rauf Yektâ, Dr. Subhi Ezgi, Hüseyin Sâdeddin Arel gibi ünlü
162
isimler vasıtasıyla Türk mûsikîsinin bilimsel olarak incelenmesinde Hüseyin Fahreddîn De-
de’nin katkısı olmuştur.18 Avrupa mûsikîsine de vâkıf olan19 Hüseyin Fahreddîn Dede, Mev-
levîliğin önemli eserleri arasında yer alan “Acemaşirân Mevlevî Âyini”ni bestelemiştir.20 Bah-
sedilen eser, Mevlevî mûsikîsinin son dönem Osmanlı kültüründe geldiği merhaleyi göstermesi
bakımından dikkat çekicidir. Hüseyin Fahreddîn Dede’nin postnîşinliği döneminde, Bahâriye
Mevlevîhânesi’nin kültür ve sanat faaliyetlerine ev sahipliği yaptığı anlaşılmaktadır. Hüseyin
Fahreddîn Dede’nin yanı sıra Türk mûsikîsinin önemli simâlarından Zekâî Dede (1240-
1315/1824-1897), oğlu Ahmed Irsoy (1287-1363/1870-1943), Rauf Yekta (1288-1354/1871-
1935), Ahmed Avni Konuk, Rüşdü Üstek ve Ârif Dede gibi tanınmış pek çok simâ, Bahâriye
Mevlevîhânesi’nin kültürel ortamından istifade etmiştir.
Türk mûsikîsinde “Hoca” ünvânını alan tek şahsiyet olan21 Zekâî Dede, Bahâriye Mev-
levîhânesi’ne komşu Şâh Sultân Tekkesi’nde her pazar öğleden sonraları icrâ edilen mûsikî
derslerini yönetmiştir.22 Bahâriye Mevlevîhânesi müntesibi Eyüpsultanlı Zekâî Dede, başta oğlu
Hâfız Ahmet Dede (Irsoy) olmak üzere Ali Aşkî, Ahmed Avni Konuk, Saadeddin Arel, Subhi
Ezgi, Ahmed Râsim, Rauf Yektâ, Osman Şükrü Şenozan ve Saadeddin Nuzhet Ergun gibi pek
çok meşhûr mûsikî ustasının yetişmesinde katkısı olmuştur.23 Arapça Farsça bilen Zekâî De-
de’nin günümüze intikāl etmiş mersiye, semâi, durak, na‘t ve ilâhi formlarında yazılmış çok

16 Bereketzâde İsmâil Hakkı, (1997), Yâd-ı Mâzî, (haz. Mümtaz Habib Güven), Nehir Yayınları, İstanbul, s. 39-40.
17 Mevlevîlik’te mûsikî ve semâ hakkında geniş bilgi için bkz. Sâfi Arpaguş, (2007), Mevlânâ ve İslâm (Algı ve
Anlatım), (yay. haz. Hüseyin Kader), Vefa Yayınları, İstanbul, s. 157-187.
18 Nuri Özcan, (1998), “Hüseyin Fahreddîn Dede”, Diyânet İslâm Ansiklopedisi (DİA), İstanbul, C. XVIII, s. 546.
19 Sezâi Küçük, (2003), Mevlevîliğin Son Yüzyılı, Simurg Yayınları, İstanbul, s. 393.
20 Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ-yı Ebrâr fî Şerh-i Esmâr-ı Esrâr, Yazma Bağışlar, Süleymaniye Kütüphanesi, No:

2305-2309, C. V, s. 185.
21 Sezâi Küçük, Mevlevîliğin Son Yüzyılı, s. 387.
22 İ. Mahmud Kemâl İnal, (1958), Hoş Sadâ (Son Asır Türk Mûsikîşinasları), Maarif Basımevi, İstanbul, s. 294.
23 Rauf Yektâ, (1318), Esâtîz-i Elhân Hoca Zekâî Dede Efendi, Mahmud Bey Matbaası, İstanbul, s. 39-40

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173
Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

sayıda bestesi bulunmaktadır.24 Halil Can’ın ifadesiyle denilebilir ki Mevlânâ ile başlayan Mev-
levî mûsikîsi, Zekâî Dede ile kemâle ermiştir.25
Bahâriye Mevlevîhânesi’nin yanı sıra Eyüpsultan’ın kültür ve sanat mirasına katkısı olan
dergâhlardan biri de Ümmî Sinân Tekkesi’dir. Adı geçen tekkede yetişen ve mûsikî ile yakından
ilgilenen Talip Kargı’nın (ö.1992) güfte, bestesi kendisine âid yirmi ilâhisi bulunmaktadır. Talip
Kargı’nın vasiyeti üzerine söz konusu dergâhta 1993 yılında “Talip Kargı Türk Tasavvuf
Mûsikîsi Derneği” kurulmuştur. Ümmî Sinân Dergâhı’nda selâmlık kısmında düzenlenen
mûsikî çalışmaları ile mezkûr tekke, Eyüpsultan’ın sanat faaliyetlerine katkısını hâlâ sürdür-
mektedir.
Eyüpsultan’da mûsikîde öne çıkan bir diğer isim ise Silâhdâr Ağa Tekkesi şeyhi Tahsin
Efendi (ö.1307/1889)’dir. Tahsin Efendi’nin Şâzelî zikir âyini sırasında vurmalı sazlar eşliğin-
de, “Şâzelî şuulleri” denilen özel tarzda bestelenmiş Arapça ilâhiler okuması, onun mûsikîşinas
yönünü göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Tahsin Efendi bu türün İstanbul’da en iyi uygu-
layıcısı olarak kabul edilmiştir.26 Eyüpsultan’da mûsikîye önem veren bir diğer dergâh ise İslâm
Bey Bedevî Tekkesi’dir. Eyüpsultanlı Bülbül Ahmed Efendi başta olmak üzere söz konusu tek-
kede pek çok mûsikîşinas şahsiyet yetişmiştir.27 Mûsikîde usta isimlerin yer aldığı bir başka
dergâh ise Câfer Paşa Tekkesi’dir. Nitekim Câfer Paşa Tekkesi şeyhi Kırımlı Hacı Hâfız İsmâil
Hakkı Efendi (ö.1911), mûsikî alanında repertuarı geniş zâkirbaşlardan biridir.28
XVIII. yüzyıl dinî mûsikî alanında adını duyuran Koca Mustafa Paşa Sünbül Efendi
163
Dergâhı zâkirbaşısı “Buhûrîzâde” lakablı Şeyh Abdülkerîm Kemterî Efendi (ö.1192/1778),29 bir
dönem Şâh Sultan Tekkesi postnişîni olmuştur.30 Mezkûr zâtın, dergâhın yönetimine geçmesi ile
Şâh Sultan Tekkesi adını mûsikî alanında da duyurmuştur. Abdülkerîm Kemterî Efendi’nin
bestelenmiş ilâhilerinin yanı sıra “Kemterî” mahlası ile yazdığı şiirleri bulunmaktadır.31 Verilen
örneklerde de görüldüğü üzere tekkelerin din, sanat, kültür, edebiyat ve mûsikî gibi toplumun
tüm gündelik yaşantısında etkili oldukları anlaşılmaktadır.
b. Toplumsal
Mutasavvıflar, genelde İslâm’ı özelde müntesib oldukları tarîkatı neşr gayesiyle doğup
büyüdükleri memleketlerinden ayrılarak, uzun süren zahmetli yolcuklara katlanmışlardır. Bu
anlamda Orta Asya kökenli bazı tarîkatların, İstanbul ve Anadolu’da yayıldıkları anlaşılmakta-
dır. Hatta İstanbul’daki çoğu dergâh, Orta Asya ve Türkistanlı dervişlerin kimliğini simgeleyen
“Özbek”, “Buhârâ” ve “Kâşgar” gibi isimlerle öne çıkmıştır. Ayrıca “Horasan Erenleri” adıyla
anılan bazı mutasavvıfların ilim ve irfân gayesiyle İstanbul’a geldikleri bilinmektedir. Meselâ
Eyüpsultan’da Karyağdı Baba Tekkesi’nin kurucusu ve ilk postnişîni Seyyid Mehmed Ali Ba-

24 Rauf Yektâ, Esâtîz-i Elhân, s. 9 vd.


25 Halil Can, (1967), “Mevlevîlikte Mûsikî ve Mûsikîde Mevlevî”, Mevlânâ Güldestesi, Konya Turizm Derneği,
Güven Matbaası, Ankara, s. 35.
26
Ömer Tuğrul İnançer, (1994), “(Şâzılîlik’te) Zikir Usûlü ve Mûsikî”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,
İstanbul, C. VII, s. 140.
27 Ömer Tuğrul İnançer, (1994), “(Bedevîlik’te) Zikir Usûlü ve Mûsikî”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,

İstanbul, C. II, s. 122.


28 Ekrem Işın, (1994), “Sa‘dîlik”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, C. VI, s. 395.
29 Ömer Tuğrul İnançer, (1994), “Sünbülîlik’te Zikir Uslûlü ve Mûsîki”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,

İstanbul, C. VII, s. 113.


30 Mehmed Zâkir Şükrü Efendi, (1980), Die Istanbuler Derwisch-Konvente Und Ihre Scheiche (Mecmûa-i Tekâyâ),

(yay. haz. M. Serhan Tayşî- Klaus Kreiser), Friburg, s. 17.


31 İnançer, “Sünbülîlik’te Zikir Uslûlü ve Mûsîki”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. VII, s. 113.

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173
Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

ba’nın (ö.951/1544) Horasan erenlerinden olduğu kaynaklarda zikredilmektedir.32 Eyüpsul-


tan’da yer alan Yâvedûd Tekkesi’nin şeyhi Abdülvedûd Efendi’nin de (ö.860/1455) Buharâ’dan
geldiği rivâyet edilmektedir. Hadîkatü’l-Cevâmi’de buna dâir ifadeler şu şekilde zikredilmekte-
dir: “….Bânisi eş-Şeyh Abdülvedûd hazretleridir. Buhârâ erenleriyle İstanbul muhâsarasında
bulunub, ba‘de’l-feth Ayasofya’da sâkin iken Ayvansarây hâricinde bir mescid ve zâviye binâ
edüb, rihletinde Fâtih Sultan Mehmed Hân-ı Gâzî emriyle zâviyesi kurbünde defn olundu.”33
Osmanlı döneminde tekkeler, birbirlerini dışlamanın aksine, genelde birbirlerinin öğreti-
lerinden istifâde etme gayretinde olmuşlardır. Meselâ, Hâtûniye Dergâhı’nın postnişîni Hasan
Hüsâmeddîn Efendi (ö.1280/1863), Nakşî bir şeyh olmasının yanı sıra Mevlevîliği de seven bir
şahsiyettir. Dolayısıyla onun döneminde söz konusu tekkede hem Nakşî hem de Mevlevîliğe
yönelik faaliyetler icrâ edilmiştir. Mezkûr şeyhin tekkede Mesnevî okutmasıyla34 burası âdetâ
bir mesnevîhâne hüviyeti kazanmıştır. Hâtûniye Dergâhı dışında Şeyh Murâd Buhârî Tekke-
si’nde de benzeri durum görmek mümkündür. Bahsi geçen dergâhın postnişîni son devir muta-
savvıflarından Abdülkādir Belhî Efendi, Nakşbendî tarîkatı mensûbu olduğu hâlde Nakşî ve
Melâmîliği gönül dünyasında meczetmiş bir kişiliktir. Bu anlamda Abdülkādir Belhî Efendi
döneminde Şeyh Murâd Buhârî Tekkesi’nde Melâmîlik ve Nakşîlik birlikte temsil edilmiştir.35
Bahsedilenlerden hareketle, uygulamadan kaynaklanan birtakım farklılıklar olsa da aynı mef-
kûre etrafında hizmet ettikleri için, tekkeler arasında ciddi ayrılıkların söz konusu olmadığı an-
laşılmaktadır.
Hayat tarzlarıyla, gelenekleriyle ve eğitim metodlarıyla tekkelerin, toplumun gündelik 164
hayatında etkili oldukları anlaşılmaktadır. Tekkelerin kapatılmadan önceki hâline bakarak, bu
müesseselerin halktan uzak olduğu yönünde bir yaklaşım geliştirilmesi doğru değildir. Çünkü
tekkeler, kuruluşlarından îtibâren dînî, kültürel, ahlâkî yönden sosyal hayatın içinde olmuşlardır.
Özellikle, belirli günlerde yapılan zikir merâsimleri ile tekkelerin toplumda kaynaşma
rûhunun gelişmesinde etkili oldukları görülmektedir. Meselâ, Hüseyin Fahreddîn Dede’nin
meşîhati döneminde (1291-1330/1874-1911) Bahâriye Mevlevîhânesi’nde, çarşamba günleri
yapılan âyinden sonra erkek misafirler selâmlık kısmında şeyh efendi ile kadınlar harem dâire-
sinde onun âilesiyle oturur, sohbet ederlerdi. Dergâhın mûhiblerinin yanı sıra zamanın paşaları
ve diğer mevkî sahibi zâtlar da mevlevîhânedeki zikir ve sohbet meclisine iştirâk ederlerdi. Ya-
pılacak olan merâsim için gerekli hazırlıklar sabahın erken saatlerinde başlardı. Düzenlenen
âyin, akşamın geç vakitlerine kadar devam ederdi. Hatta bu husûsî günde geçimlerini temin
eden muhallibici, helvacı, dondurmacı gibi satıcılar da mevlevîhânenin önünde hazır bulunurdu.
Âyin bittikten sonra misafirler dergâhın önündeki sandallara binerek geri dönerdi. Mev-
levîhâneye gelenlerden bazıları dergâha kurban bağışı yapardı. Bir kısmı da çocuklara ve derviş-
lere dağıtılmak üzere “niyâz” denilen para bırakırdı.36
Dergâh faaliyetlerinin yanı sıra şeyhlerin, câmilerde icrâ ettikleri vazifelerle de halkla da-
yanışma içinde oldukları anlaşılmaktadır. İlmî düzeyi yüksek, hitâbet yönü güçlü meşâyıh, İs-
tanbul’un muhtelif selâtin câmilerindeki vaaz ve irşâdları ile geniş halk kitlelerini etkilemişler-
dir. Bahsedilen konuya dâir Eyüpsultan’daki Sivâsî Tekkesi’nin şeyhleri Abdülmecîd Sivâsî
(ö.1049/1639) ile Abdülehad Nûrî’yi (ö.1061/1650) misâl vermek mümkündür. Abdülmecîd

32 Hüseyin Ayvansarâyî, (1281), Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, Matbaa-i Âmire, İstanbul, C. I, s. 264.


33 Ayvânsarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, C. I, s. 287.
34 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, C. II, s. 111.
35 Ekrem Işın, (1994), “Abdülkadir Belhî”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, C. I, s. 44.
36 Reşad Ekrem Koçu, (1960), “Bahâriye Mevlevîhânesi”, İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, C. IV, s. 1856.

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173
Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

Sivâsî İstanbul’a geldiğinde, padişahın uygun görmesi ile vaaz ve derslerini Ayasofya, Sultan
Ahmed ve Fâtih gibi büyük câmilerde yapmıştır.37 Abdülehad Nûrî de bahsedilen câmilerde
görev üstlenerek benzer metodla halkı irşâd faaliyetlerinde bulunmuştur.38
Tekkeler, bir taraftan mensûb oldukları tarîkatların âdâb erkânına yönelik faaliyetler icrâ
ederken, bir taraftan da toplumsal ihtiyaçları karşılama gayretinde olmuşlardır. Meselâ, bazı
tekkeler, muhitlerindeki dul, yaşlı, yoksul ve barınma imkânı olmayanlara sahip çıkarak, bir
nevî “darülaceze müessesesi”39 hizmeti vermişir. Eyüpsultan’daki Hâtûniye Tekkesi, bahsedilen
husûsa dâir görevi yerine getirdiği için, yani dul ve kimsesiz kadınları ağırladığı için, bu isimle
anılmıştır.40
Dervişlere ve gelen misafirlere yemek verilmesi, belirli zamanlarda lokma ve aşûre dağı-
tılması ile tekkeler, ictimâî yardım müessesesi olarak da öne çıkmıştır. Zengin kesimler tarafın-
dan tekkelere kurban ve yiyecek yardımı yapılmış, dergâhlar da gelen ikrâmları bölgelerindeki
halk ile paylaşmıştır.41 Bazı merâsimlerde, senenin belirli günlerinde ya da kandil gecelerinde
yemek, helvâ ve şerbet ikrâmına dâir tekkelerin kendilerine özgü birtakım geleneksel uygulama-
ları olmuştur. Yemeklerin özel günlerde duâlar eşliğinde hazırlanması ve ikrâm edilmesi, tekke-
lerde farklı bir kültür ortamının oluşmasına vesile olmuştur. Meselâ, Nakşibendî Özbek tekkele-
rinde ve Kalenderhânelerde perşembe günleri “Özbek Pilâvı” yapılmış, tekke mensûblarına ve
civârda bulunanlara dağıtılmıştır.42 İkrâmlar dışında tekkelerde kaynaşmayı temin eden başka
faaliyetler de gerçekleştirilmiştir. Örneğin Oluklubayır Tekkesi’nde her bahar güllerin açtığı
mevsimde düzenlenen Mevlîd-i Şerîf merâsimine İstanbul’daki diğer ilim ve tasavvuf erbâbı 165
şahsiyetler davet edilmiştir.43
Tekkeler, tarîkat faaliyetlerinin yanı sıra bulundukları bölgenin gıda, barınma gibi temel
ihtiyaçlarıyla yakından ilgilenmiştir. Bu anlamda tekkeler, zikir merâsimlerinden sonra veya
imkânlar nisbetinde sâir günlerde çevrelerindeki yoksul insanların rahatlıkla gelip yemek yiye-
bildiği, bir tür imarethâne olarak hizmet vermiştir. Tekkelerin vakfiyelerinde bâniler tarafından
iyilik hareketinin dâimî olmasına yönelik şartlar ileri sürülmüştür. Meselâ, Kâşgarî Tekkesi’nin
bânisi Murtazâ Efendi, yemek ve barınma hizmetlerinin devamlı olmasını vakfiyede şart koş-
muştur.44 Aynı şekilde Afife Hâtûn Tekkesi’ne âid vakfiyede, Hz. Peygamber’in ve diğer pey-
gamberlerin rûhuna üç ihlâs bir fâtiha okunması, her sene Kurban bayramında fakirlere kurban
dağıtılması, Muharrem ayında aşûre ikrâm edilmesi istenmiştir. Vakfiyede bu husûsa dâir ifade-
ler şu şekilde yer almaktadır: “ ….Her sene İyd-i adhâda, Hazreti Peygamberimiz Muhammed
Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem rûhlarına sevâbını ihdâ içün, bir kurban iştirâ ve fukarâya
verile, ve dahî re's-i sene olan Muharremü’l-haram duhûlünde bir keyl aşûre tabh ve rızâen-
lillâhi Teâlâ mahalle-i mezbûre ahâlisi beynlerinde tevzi' ve it'am olunup, mukābelesinde üçer

37 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, C. III, s. 352.


38 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, C. III, s. 358.
39 İbrahim Bahadır, (2005), Alevî Sünnî Tekkelerinde Kadın Dervişler, Su Yayınları, İstanbul, s. 100.
40 Hür Mahmut Yücer, (2003), “Eyüp’te Hâtûniye Tekkesi ve “Tenşîtü’l- Muhibbîn bi Menâkıb-ı Hâce Hüsâmeddin”,

Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, İstanbul, C. IV, S. 10, s. 221.


41 Osman Ergin, (1977), Türkiye Maarif Tarihi, Eser Matbaası, İstanbul, s. 234.
41 Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, s. 235-237.
42 Tekke yemekleri ile ilgili bilgi için bkz. Necdet Tosun, (2004) “Tasavvuf Kültüründe Tekke Yemekleri”, Tasavvuf,

İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, Y. 5, S. 12, Ocak-Haziran, s. 123-135.


43 Hür Mahmut Yücer, (2004), Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (XIX. Yüzyıl), İnsan Yayınları, İstanbul, s. 624.
44 Detaylı bilgi için bkz. Nuran Çetin, (2014), “Bir Nakşî Sûfî: Murtazâ Efendi ve Vakıfları”, Amasya Üniversitesi

İlâhiyat Fakültesi Dergisi, S: 3, s. 69-116.

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173
Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

ihlâs-ı şerîfe ve birer fâtiha-i şerîfe tilâvet ve kıraat olunub, sevâbını Hazreti Fahr-i Kāinât
aleyhi efdalü's-Salavât hazretlerinin rûh-i pür futûhlarına ihdâ oluna…”45
Afife Hâtûn Tekkesi, çevresindeki fakir ve yoksullara ikrâmlarda bulunmasının yanı sıra,
Orta Asya’dan İstanbul’a gelen seyyâh ve bekâr Nakşî dervişlere barınma imkânı sunmuştur.
Benzer şekilde Afife Hâtûn Tekkesi’ne komşu olan Kalenderhâne Tekkesi de Orta Asya kökenli
dervişlerin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik hizmetler îfâ etmiştir.46 Kalenderhâne Tekkesi’nin
bir diğer önemli özelliği şudur: Orta Asya’daki Müslümanların dînî örf ve âdetine göre, hacca
gidenlerin Eyüp Sultan Câmii’de halîfenin ardında namaz kılarak, sembolik anlamda ondan izin
almaları gerekiyordu. Dolayısıyla Buharâ, Semerkand ve Kâşgar gibi Orta Asya’nın muhtelif
memleketlerinden hâc için İstanbul’a uğrayan hacılar, Eyüp Sultan Câmii’ne yakın olması, bu-
radan padişaha ulaşmanın daha kolay olması hasebiyle kalabilecekleri yer olarak Kalenderhâne
Tekkesi’ni tercih etmiştir. Bununla birlikte Orta Asya’dan İstanbul’a gelip de gidebilecek her-
hangi bir yeri olmayanlara da mezkûr tekkede barınma hizmeti sunulmuştur. Zikredilen faaliyet-
lerin tekkelerin kapatıldığı döneme kadar devam ettiği anlaşılmaktadır.47
Tekkeler, uzak memleketlerden gelenler için konsolosluğa benzer hizmetler de icrâ etmiş-
lerdir. Muhtelif şehirlerden İstanbul’a gelenler, söz konusu tekkelerde, kendi dilinden örf ve
âdetinden anlayan grubun arasına katıldıkları için, herhangi bir zorluk çekmeden sosyal hayata
uyum sağlamışlar, sonrasında huzûrla ülkelerine dönmüşlerdir.48 Nitekim İslâm ülkelerinden
gelen misafirler için Kalenderhâneler, bugünkü gibi teknolojik imkânların olmadığı dönemlerde,
haberleşme ve iletişim konusunda önemli görevler üstlenmiştir. Kalenderhâneler veya Özbek 166
tekkeleri, tasavvufî faaliyetlerin yanı sıra Doğu ile Batı arasında anlaşma ve kaynaşma ortamı-
nın gelişmesine de vesile olmuştur. Musâhipzâde Celâl Bey, söz konusu tekkeler hakkında şu
izâhı yapmıştır: “Bunlar Türkistan’dan gelen birtakım sanat sâhibi, her yönüyle temiz ve dürüst
insanların toplandıkları yerdi. Birbirlerine karşı sonsuz sevgi ve dostluk bağı içinde idiler. Ça-
ğatayca ve Uygur lisânındaki ilâhiler bilhassa Ahmed Yesevî’nin şiirlerini okurlardı. Gelen
hacıların çokluğundan bazen buralarda yer bulunmazdı.”49
Muhtelif memleketlerden gelenler için tekkeler barınma, rehberlik ve eğitim hizmetleri
sunmuşlardır. Bu yönüyle tekkeler, toplumsal çatışmayı engelledikleri gibi, farklı kültürlerin
kaynaşmasına da vesile olmuşlardır. Meselâ Baba Haydar Tekkesi, Mâverâunnehir’den İstan-
bul’a gelenler için misafirhâne olarak hizmet vermiştir.50 Mezkûr tekke vasıtasıyla Orta Asya ve
Anadolu insanının birbiriyle kaynaştığı anlaşılmaktadır. Mısırlı şeyh ve dervişlerin mekânı olan
İslâm Bey Bedevî Tekkesi de benzer özelliği ile dikkat çekmiştir.51 Bedeviyye tarîkatına
mensûb Mısırlı dervişlerin ağırlandığı İslâmbey Tekkesi, Mısırlı Müslümanlarla İstanbul halkını
kaynaştırmıştır.

45
VGMA, 626/2 no’lu defterin 395. sayfa ve 483. sırasında kayıtlı Afife Hâtûn binti Abdullâh b. Abdurrahmân Vak-
fı’na âid 1147 tarihli vakfiye’den naklen Heyet, (1982), “Afife Hâtûn Tekkesi”, İstanbul Kültür Sanat Ansiklopedisi,
İstanbul, C. I, s. 292.
46 Mehmet Ulukan-Ahmet Ersen, (2005), “Eyüp Özbekler Tekkesi”, Tarihi Kültürü ve Sanatıyla Eyüp Sultan Sem-

pozyumu, Eyüp Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul, C.IX, s. 138-139; Thierry Zarcone, (1994), “Kalenderhâne
Tekkesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, C. IV, s. 398-399; Serpil Yörük, (1989), “Özbekler
Tekkesi”, Türk Edebiyatı Dergisi, S. 183, s. 71.
47 Yörük, “Özbekler Tekkesi”, Türk Edebiyatı Dergisi, , s. 71.
48 Osman Ergin, Türk Şehirlerinde İmâret Sistemi, s. 32.
49 Musâhipzâde Celâl Bey, (1946), Eski İstanbul Yaşayışı, Türkiye Yayınevi, İstanbul, s. 44-45.
50 Reşat Öngören, (2000), Osmanlılarda Tasavvuf Anadolu’da Sûfîler Devlet ve Ulemâ (XVI. Yüzyıl), İz Yayınları,

İstanbul, s. 146.
51 M. Baha Tanman, (1994), “İslâmbey Mescidi ve Tekkesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, C. IV,

s. 210.

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173
Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

Osmanlı Devleti’nde tarîkatlar arasında bir ayrışmanın olmadığı anlaşılmaktadır. Farklı


tarîkat mensûbları birbirlerinin ilim ve zikir meclislerine iştirâk etmiştir. Meselâ, Cerrâhî tarîka-
tına bağlı Karagümrük Tekkesi’nin yedinci postnişîni Abdülazîz Zihnî Efendi (ö.1238/1854),
Eyüpsultan’da Nakşî tarîkatı şeyhi Murâd Efendi’den Dîvân-ı Hâfız ve Mesnevî okumuştur.52
Bir başka misâl de şudur: Kalenderhâne Tekkesi’nin bânisi La‘lîzâde Abdülbâkî Efendi,
Melâmî meşreb bir şahsiyettir. Fakat mezkûr zât, Nakşibendiyye tarîkatının Müceddidî şeyhi
Murâd-ı Buhârî’ye (ö.1132/1719) intisâb etmiş ve sülûkunu onda tamamlamıştır.53 Bâninin kim-
liğinden dolayı Kalenderhâne Tekkesi’nde Melâmî-Nakşî geleneklerin birlikte yaşatıldığı anla-
şılmaktadır.54
c) Siyâsal
Osmanlı Devleti ilim, irfân, ahlâk ve mâneviyât merkezleri olan tekkelerin gelişmesini
desteklemiştir. Sultanların tekkelere desteği genelde şu yollarla olmuştur. Padişahlar, dergâhlar
inşâ etmişler veya tekkenin onarımını üstlenmişlerdir. Ya da bu kurumlara nakdî veya aynî yar-
dımda bulunmuşlardır. İlimi mahâreti ile öne çıkan şeyhlere devlet yönetiminde görev vermiş-
lerdir. Tekkeleri vergiden muaf tutmuşlardır. Askerin motivasyonunu arttırmak için tarîkat
şeyhlerini ordu ile birlikte savaş ve sefere götürmüşlerdir. Tekkelerde düzenlenen âyinlere ba-
zen iştirâk etmişler, vakit buldukça şeyhlerin vaaz ve nasîhatlarını dinlemeye gayret etmişlerdir.
Bilindiği üzere Eyüpsultan’da meşâyıhın ümerâ ile münâsebeti, İstanbul’un fethine da-
yanmaktadır. Zîrâ İstanbul’un fethi sırasında, Ebu Eyyûb el-Ensârî’nin türbesi önünde Fâtih
167
Sultan Mehmed’e, hocası Akşemseddîn’in kılıç kuşatması ile başlayan “Kılıç Kuşanma
Merâsimi” geleneği, sonraki yıllarda devam etmiş, bu törenlere Eyüpsultan ve civârından çok
sayıda meşâyıh iştirâk etmiştir.55 İlerleyen yıllarda Osmanlı sultanları genelde ilim ve fazileti ile
öne çıkan şeyhlere değer vermiş, bazen bu değer ve îtibârın karşılığı olarak meşâyıhın adına
tekke binâ etmişler, böylece tekke ve tarîkatlara olan muhabbetlerini fiilî olarak göstermişlerdir.
Bu anlamda Baba Haydar Tekkesi, Kānûnî Sultan Süleymân (927-974/1520-1566) tarafından
Nakşî şeyhi Baba Haydar Semerkandî’ye (ö.957/1550) gösterilen teveccühün ızhârı olarak inşâ
edilmiştir.56 Sultan tarafından Baba Haydar Semerkandî için tekke yaptırılması, onun devlet
katındaki îtibârının bir göstergesidir. Tekkelere destek veren bir başka Osmanlı padişahı Sultan
III. Mustafa’dır. XVIII. yüzyılda Eyüpsultan’daki Çolak Şeyh Hasan Efendi Tekkesi, Sultan III.
Mustafa (1171-1188/1757-1774) tarafından Şeyh Hasan el-Halvetî (ö.1185/1771) adına yaptı-
rılmıştır.57
Osmanlı sultanlarının yanı sıra sadrâzamların da tekkelere destek verdiği anlaşılmaktadır.
Meselâ, Sadrâzam Hüsrev Paşa (ö.1271/1854) Eyüpsultan’da kendi adıyla anılan tekkeyi kur-
muştur. Ayrıca Sultan II. Mahmûd ve Sultan Abdülmecîd dönemlerinde iki defa sadrâzamlık
yapan İzzet Mehmed Paşa (ö.1271/1854) Eyüpsultan’da tekke tesîs etmiştir. Bununla birlikte
Mustafa Paşa Tekkesi “Bâhir”, “Köse” “Maktûl” gibi lakablarla anılan Sadrâzam Mustafa Paşa
(ö.1179/1765) tarafından binâ edilmiştir.

52 Mustafa Özdamar, (1995), Gönül Cerrâhı Nûreddîn Cerrâhî ve Cerrâhîler, Kırk Kandil Yayınları, İstanbul, s. 158-
159.
53 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, I, 277.
54 Ekrem Işın, (1994), “Nakşbendîlik”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, C. VI, s. 35.
55 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, (1945), Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilâtı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, s.

189-190.
56 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, I, 285.
57 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, I, 264.

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173
Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

Pâdişâh, sadrâzam dışında, diğer devlet ricâlinin de tekke inşâ ettirdiği bilinmektedir.
Meselâ Dîvân Kalemi’nden, Hâcegânlığa kadar yükselerek devletin üst kademelerinde muhtelif
görevler alan Mevlevî meşreb devlet adamı Mehmed Abdünnâfî Efendi (ö.1274/1857), annesi
Afife Hâtûn (ö.1250/1834) adına Eyüpsultan’da 1260/1844 yılında tekke binâ ettirmiştir.58
Câfer Paşa Tekkesi, XVI. yüzyılda devlet ricâlinden Câfer Paşa (ö.995/1586) tarafından
984/1576 yılında inşâ edilmiştir.59 Cemâlîzâde Tekkesi, Yeniçeri Ağası Vezir Hirâmî Ahmed
Paşa (ö.1008/1599) tarafından mescid-tekke olarak inşâ edilmiştir.60 Hasan Hüsnü Paşa Tekkesi,
II.Abdulhamid Dönemi (1293-1327/1876-1909) Bahriye Nâzırı Hasan Hüsnü Paşa
(ö.1321/1903) tarafından XIX. yüzyılın sonlarında yaptırılmıştır.61 Tamışvar/ İbrâhim Bey Tek-
kesi, Peçevî Târihi’ni yazan Tamışvar Defterdârı İbrâhim Bey (ö.1057/1647) tarafından
1046/1636 yılında mescid olarak yaptırılmış ve sonradan tekkeye dönüştürülmüştür.62 İslâm
Bey Bedevî Tekkesi Kānûnî Sultan Süleymân Dönemi (927-974/1520-1566) önemli devlet
adamlarından İslâm Bey tarafından 926/1519 yılında inşâ edilmiştir.63 İstanbul’da kurulan ilk
müstakil Şâzelî tekkesi olan Silâhdâr Tekkesi, 1200/1785 yılında Silâhdâr Abdullâh Ağa tara-
fından kurulmuştur.64
Osmanlı Devleti’nde Hanım sultanların da tekke inşâ ettirdiği görülmektedir. Sultan Ab-
dülazîz’in annesi Pertevniyal Vâlide Sultan ve Yavuz Sultan Selîm’in kızı Şâh Sultan, Eyüpsul-
tan’da birer tekke binâ ettirmişlerdir. Şâh Sultan, kendi adıyla anılan tekkeyi, “Hançerli Sultan
Sarayı” olarak bilinen sarayının bahçesine, Halvetiyye tarîkatının Sünbüliyye kolunun şeyhi
“Merkez Efendi” olarak tanınan Muslihuddîn Mûsa Efendi (ö.959/1551) için inşâ ettirmiştir.65
168
Kuyubaşı Emîn Baba Tekkesi ise Sultan Abdülazîz’in (1861-1876) annesi Pertevniyal Vâlide
Sultan tarafından yaptırılmıştır.66
Bahsi geçen örneklerde padişah, sadrazam, paşa, ağa gibi devletin üst noktalarında görev
alan şahsiyetlerin tekkelere verdiği destek üzerinde durulmuştur. Bununla birlikte sadece devlet
ricâlinden olanlar değil, ilim ve irfân sahibi ulemâ da tekkelere katkıda bulunmuştur. Yaşadığı
dönemde siyâsî ve kültürel anlamda önemli izler bırakan muallim mutasavvıf, devlet adamı
Lâ‘lîzâde Abdülbâkî, Kalenderhâne Tekkesi’ni binâ etmiştir. Ayrıca mezkûr tekkenin Osmanlı
yönetimi tarafından desteklendiği anlaşılmaktadır. Tekkede pişirilen Özbek pilâvı için pirinç,
yağ gibi mutfak malzemeleri devlet tarafından karşılanmıştır. Bununla birlikte muhtelif zaman-
larda devletten alınan yardımlarla söz konusu tekkenin onarıldığı anlaşılmaktadır.67
Orta Asya kökenli Nakşîliğe âid geleneklerin yaşatıldığı Kâşgarî Tekkesi, devlet ricâlin-
den Yekçeşm el-Hâc Murtazâ Efendi (ö.1160/1747) tarafından kurulmuştur.68 Kuruluşundan
sonraki süreçte de Osmanlı sultanları mezkûr tekkeyi yalnız bırakmamışlardır. Nitekim adı ge-
çen tekkenin üçüncü sıradaki postnişîni Îsâ Efendi’yi dönemin padişahı Sultan III. Mustafa

58
M. Baha Tanman, (1990), İstanbul Tekkeleri’nin Mimarî ve Süsleme Özellikleri, Tipoloji Denemeleri, İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, C. III, s. 519.
59 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, C. I, s. 278-279.
60 Mustafa Özdamar, (1994), Dersaâdet Dergâhları, Kırk Kandil Yayınları, İstanbul, s. 44.
61 M.Baha Tanman, (1994) “Hasan Hüsnü Paşa Tekkesi, Kütüphânesi ve Türbesi”, Dünden Bugüne İstanbul

Ansiklopedisi, İstanbul, C. III, s. 563-564.


62 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, C. I, s. 284.
63 Tahsin Öz, (1987), İstanbul Câmileri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, C. I, s. 77.
64 Özdamar, Dersaâdet Dergâhları, s. 49.
65 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, c. I, s. 256.
66 Ayten Erdem, (2000), “Eyüp/Kuyubaşı, Emîn Baba Tekkesi Restorasyon Değerlendirmesi”, Tarihi Kültürü ve

Sanatıyla Eyüp Sultan Sempozyumu, Eyüp Belediyesi Kültür Yayınları, C. IV, s. 202-214.
67 Mehmet Ulukan-Ahmet Ersen, “Eyüp Özbekler Tekkesi”, Sempozyum, C. IX, s. 136.
68 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, C. II, s. 46.

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173
Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

(1171-1188/1757-1774), zaman zaman tekkeye gelerek ziyaret etmiştir.69 Bununla birlikte Îsâ
Efendi’ye muhabbeti olan bir diğer Osmanlı padişahı Sultan III. Selîm’dir. Adı geçen padişah,
Kâşgarî Dergâhı avlusuna Îsâ Efendi için özel bir türbe yaptırmıştır.70
Eyüpsultan’daki Yahyâzâde Tekkesi’nin (Hasîb Efendi Tekkesi) bânisi, Tâc’üt-Tevârih
adlı meşhûr eserin sahibi, ilmî otoritesi ile III. Murâd’ın kendisine “Hâce-i Sultânî” unvânı ver-
diği Şeyhülislâm Hoca Sâdeddîn Efendi’dir.71 Bununla birlikte İstanbul’un en ihtişamlı dergâh
yapılarından Şeyhülislam Tekkesi, adından anlaşıldığı üzere Şeyhülislâm Seyyid Şeyh Mustafa
Efendi (ö.1185/1771) tarafından yaptırılmıştır.72 İstanbul’un önde gelen Nakşî-Müceddidî mer-
kezlerinden Şeyh Murâd-ı Buhârî Tekkesi, XVII. asrın ortalarında Şeyhülislâm Minkârîzâde
Yahyâ Efendi’nin (ö.1089/1678) dâmâdı Anadolu kazaskeri Çankırılı Dâmâd Mustafa Efendi
(ö.1090/1679) tarafından dârülhadîs olarak inşâ edilmiştir. Aynı müessese, daha sonra
1127/1715 yılında bâni Mustafa Efendi’nin (ö.1090/1679) oğlu Şeyhülislâm Dâmâdzâde Ebü’l-
Hayr Ahmed Efendi (ö.1154/1741) tarafından Şeyh Seyyid Murâd-ı Buhârî (ö.1132/1719) adına
tekkeye dönüştürülmüş, Nakşibendiyye müntesiblerine tahsîs edilmiştir.73
d) Askerî
Kuruluşlarından îtibâren gündelik hayatın sosyo-kültürel siyâsî dokusu üzerinde aktif rol
oynayan tekkeler, Türk tarihi için kritik dönemlerde, vatan savunmasında bulunmuşlardır.
I.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda Kādirî, Nakşî, Mevlevî tabur alayları oluşturulmuş, va-
tanın kurtuluşu için tekkeler, bütün imkânlarıyla Millî Mücadele’ye destek olmuşlardır.
169
Millî Mücadele Dönemi’nde şeyh ve dervişlerden oluşan çok sayıda tekke mensûbu, cep-
hede ve cephe gerisinde pek çok hizmetin içinde yer almıştır. Özellikle Eyüpsultan’daki dergâh-
lardan Hâtûniye Tekkesi bu vasfıyla adını duyurmuştur.74 Hâtûniye Tekkesi, Kurtuluş Savaşı
yıllarında Millî Mücadele’ye katılmak isteyenlerin, Anadolu’ya geçişinde yardımcı olduğu gibi
işgâl altındaki İstanbul’dan Anadolu’ya silâh ve cephâne sevkiyâtını da yönetmiştir.75 Nitekim
Kādiriyye tarîkatının Âhiyye kolunun son temsilcisi Şeyh Hüseyin Nazmî Efendi, I. Dünya Sa-
vaşı’nın başladığı yıllarda (1333-1337/1914-1918), İstanbul’un İngilizler tarafından işgâli nede-
niyle hukuk tahsilini yarıda bırakmak zorunda kalmıştır. Millî Mücadele Dönemi’nde Hüseyin
Nazmî Efendi, gönüllü olarak babası Sâdeddîn Efendi ile Osmanlı ordusuna âid silâh ve cep-
hânenin Anadolu’ya sevkiyâtı çalışmalarına katılmıştır. Bu yıllarda babası Sâdeddîn Efendi,
Hâkî Baba Dergâhı şeyhliğinin yanı sıra vekâleten Hâtûniye Dergâhı postnişînliğini de yürüt-
müştür. Sâdeddîn Efendi, Millî Mücadele’ye destek olmak için Hâtûniye Tekkesi’ni, Anado-
lu’daki Türk askerlerine gizlice silâh sevkiyâtı yapan merkez hâline getirmiştir.76 Sâdeddîn
Efendi’nin oğlu Hüseyin Nazmî Efendi, fiilen cepheye katılmak üzere girişimlerde bulunduğu

69
Ebûl’ulâ Mardin, (1966), Huzûr Dersleri, İstanbul, II- III, 762-763.
70 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, C. I, s. 262.
71 Mehmet Mermi Haskan, 2009, Eyüp Sultan Tarihi, Eyüp Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul, C. I, s. 30.
72 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, C. I, s. 283.
73 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, C. I, s. 292.
74 Hâtûniye Tekkesi’nin Türk Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği hizmet ve faaliyetleri ile ilgili olarak, Kadir Mısıroğlu

Evlice Baba Tekkesi şeyhi Nazmî Ceylân Efendi ile bir söyleşi yapmıştır. Babası Şeyh Sâdeddîn Ceylân Efendi’nin
vekâleten Hâtûniye Tekkesi şeyhliğini yürüttüğünü, yabancı askerlerin silâh depolarından alınan muhimmâtı tekkenin
bitişiğindeki câminin minâresinde sakladıklarını, onun gözetimi altında bu silâhların Anadolu’ya sevk edildiğini,
hatta bu büyük fedakârlığından dolayı devletin kendisini İstiklâl Madalyası ile onurlandırdığını, fakat onun “din ve
vatan yolunda vâcib olan hizmetin karşılığı olarak bize madalya almak yakışmaz” diyerek bunu reddettiğini ifade
etmektedir. Bkz.Kadir Mısıroğlu, (1990), Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücahitler, Sebil Yayınları, İstanbul, s.287-296.
75 Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücâhidler, s. 287-296.
76 Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücâhidler, s. 287-296.

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173
Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

sırada, işgâl kuvvetleri tarafından yakalanarak hapse atılmıştır. Bu süreçte Nazmî Efendi, gün-
lerce işkenceye marûz kalmış, bir süre sonra da serbest bırakılmıştır. Anadolu’ya silâh sevkiyâtı
çalışmaları yaptığı anlaşılınca Sâdeddîn Efendi, meşîhat görevinden azledilmiştir. Cumhuri-
yet’in ilânı sonrasında Eyüpsultan’da Ümmî Sinân Tekkesi mensûbu aynı zamanda Ankara
vâlisi olan Yahyâ Gâlib Bey’in ve ilk Diyânet İşleri Başkanı Rifat Börekçi’nin girişimleriyle
Sâdeddîn Efendi tekrar tekkedeki hizmetine dönmüştür.77 Görüldüğü üzere, tekke mensûbları,
zor durumlarda birbirlerinin yardımına koşmuşlar ‘benim tarîkatımdan değilsin’ anlayışında
olmamışlardır. Nitekim bunun en güzel örneğini Sâdeddîn Ceylân Efendi ile Yahyâ Gâlib Bey
arasındaki dayanışmada görmek mümkündür. Osmanlı Devleti’nde ilim ve irfânı ile temâyüz
etmiş meşâyıh, yaptıkları faaliyetlerle normal zamanlarında huzûr ve sükûnun temininde önemli
vazifeler üstlenmişlerdir. Bununla birlikte onlar, işgâl ve savaş gibi kritik önem arz eden durum-
larda devletin bakâsı için gönüllü fedakârlıklarda bulunmuşlardır.
Eyüpsultan, tarihten gelen kimliği ile mânevî özelliği ile tekke, mescid, mekteb, medrese
gibi kültürel malzemenin oldukça bol olduğu bir semttir. Aslında bunların her biri ayrı bir araş-
tırma sahâsına konu olabilecek niteliktedir. Fakat bu makalede Eyüpsultan’daki tekke yapıların-
dan hareketle, mezkûr semtteki tasavvufî ortam tespit edilmeye çalışılmıştır.
Sonuç
Eyüpsultan örneği çerçevesinde Osmanlı Dönemi’nde tekke ve tarîkatların toplumun
gündelik hayatında özellikle kültürel, sosyal, siyâsal ve askerî alanlarda ne denli etkili oldukları
170
bu makalede ele alınmıştır. Bununla birlikte günümüz îtibâriyle tekkelerin fizikî açıdan duru-
muna bakacak olursak şunları söyleyebiliriz: Eyüpsultan’da tasavvuf kültürüne ev sahipliği
yapan tekkelerin bugünkü konumlarının şu beş şekilde varlığını sürdürdüğü görülmektedir. Bi-
rincisi Kâşgarî Tekkesi, Cemâlîzâde Tekkesi gibi mescidi-tevhidhânesi olan tekke yapıları ki
bunlar, günümüzde ibâdete açık durumdadır. İkincisi Ümmî Sinân Tekkesi ve Evlice Baba Tek-
kesi gibi şeyh yakınlarının mülkiyetinde olan tekkeler ki bunlara, vârisler tarafından sahip çıkıl-
dığı için oldukça bakımlı durumdadır. Üçüncüsü, Hâtûniye Tekkesi, Sertarikzâde Tekkesi,
Bahâriye Mevlevîhânesi gibi zaman içinde metrûk bırakılmış tekkeler ki bunların bir kısmı ken-
dilerine özgü mimârî konumları göz önünde bulundurularak restore edilmiştir. Bu kategorideki
tekkeler, şuan sanat ve kültür faaliyetlerine ev sahipliği yapmaktadır. Dördüncüsü, Sultan Os-
man Tekkesi gibi sadece hazîre ya da duvar kalıntıları ortada kalan tekkeler ki, bunlara herhangi
bir icraât yapılamamıştır. Beşincisi, Abdi Baba Tekkesi, Bayram Çelebi Tekkesi gibi sadece
arsası kalan tekkelerin yerine muhtelif binâ ve yapılar inşâ edildiği için, bunların tespitinde zor-
luk yaşanmıştır. Çünkü bu tür yapılar, kaynaklarda zikredilmekte birlikte, yerleri tam olarak
ortaya çıkartılamamıştır.
Sosyal ve kültürel tarihimizde önemli yeri olan tekkeler, orijinal hâline göre onarıldıktan
sonra, bunlara Eyüpsultan’ın tarihî, dinî, mânevî dokusu ile irtibatlı fonksiyonlar verdirilirse,
kendilerine özgü hâliyle ihyâ edilmiş olur. Meselâ, mûsikî, hat, ney, tezhip ve ebrû gibi gele-
neksel sanat dalları bu mekânlarda icrâ edilebilir. Ayrıca bu yapılar, ulusal ve uluslararası İslâmî
ilimlere kaynaklık eden kongre, sempozyum, konferans, panel gibi birtakım akademik çalışma-
lara uygun olarak tasarlanabilir. Bu yapılara daha bir canlılık katmak için tasavvuf mûsikîsi
konserleri icrâ edilebilir. Bununla birlikte muhtelif el sanatlarının sergilendiği ortamlar olarak
değerlendirilebilir. Böylece bu müesseselerin geçmişte olduğu gibi günümüzde de Eyüpsultan’a
olan katkılarının devamı sağlanabilir.

77 Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücâhidler, s. 296.

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173
Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

KAYNAKLAR
Ahmed Rıf‘at Efendi, (2007), Mir’âtü’l-Mekāsıd fî Def‘i’l-Mefâsid, İz Yayınları, İstanbul.
Arpaguş, Sâfi, (2007), Mevlânâ ve İslâm (Algı ve Anlatım), (yay. haz. Hüseyin Kader), Vefa
Yayınları, İstanbul.
Artan, Tülay, (1995), “Eyüp”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. XII, s. 1-6. İstanbul.
Ayvansarâyî, Hüseyin, (1281), Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, I-II, Matbaa-i Âmire, İstanbul.
Bahadır, İbrahim, (2005), Alevî Sünnî Tekkelerinde Kadın Dervişler, Su Yayınları, İstanbul.
Bayraktar, Nail, (1998), “Eyüp Vakıf Kütüphâneleri”, Tarihi Kültürü ve Sanatıyla Eyüp Sultan
Sempozyumu, Eyüp Belediyesi Kültür Yayınları, C. II, s. 64-69. İstanbul.
Bereketzâde İsmâil Hakkı, (1997), Yâd-ı Mâzî, (haz. Mümtaz Habib Güven), Nehir Yayınları,
İstanbul.
Can, Halil, (1967), “Mevlevîlikte Mûsikî ve Mûsikîde Mevlevî”, Mevlânâ Güldestesi, Konya
Turizm Derneği, s. 32-37, Güven Matbaası, Ankara.
Çetin, Nuran, (2014), “Bir Nakşî Sûfî: Murtazâ Efendi ve Vakıfları”, Amasya Üniversitesi
İlâhiyat Fakültesi Dergisi, S: 3, s. 69-116.
Ebûl’ulâ Mardin, (1966), Huzûr Dersleri, İstanbul.
171
Erdem, Ayten, (2000), “Eyüp/Kuyubaşı, Emîn Baba Tekkesi Restorasyon Değerlendirmesi”,
Tarihi Kültürü ve Sanatıyla Eyüp Sultan Sempozyumu, Eyüp Belediyesi Kültür Yayın-
ları, C. IV, s. 202-214, İstanbul.
Ergin, Osman, (1939), Türk Şehirlerinde İmâret Sistemi, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul.
Ergin, Osman, (1977), Türkiye Maarif Târihi, Eser Matbaası, İstanbul.
Ergun, Sâdeddin Nüzhet, (1942), Türk Mûsikîsi Antolojisi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fa-
kültesi, İstanbul.
Evliyâ Çelebi, (1969-1971), Evliyâ Çelebi Seyahâtnâmesi, I-XV, Zuhuri Danışman Yayınları,
İstanbul.
Haskan, Mehmet Nermi, (2009), Eyüp Sultan Tarihi, Eyüp Belediyesi Kültür Yayınları, İstan-
bul.
Heyet, (1982), “Afife Hâtûn Tekkesi”, İstanbul Kültür Sanat Ansiklopedisi, C. I, s. 291-292,
İstanbul.
Işın, Ekrem, (1994), “Nakşibendîlik”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C.VI, ss. 31-39,
İstanbul.
Işın, Ekrem, (1994), “Abdülkādir Belhî”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. I, s. 44,
İstanbul.
Işın, Ekrem, (1994), “Sa‘dîlik”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. VI, ss. 391-396,
İstanbul.
İnal, İbnülemin Mahmud Kemâl, (1958), Hoş Sadâ (Son Asır Türk Mûsikîşinasları), Maarif
Basımevi, İstanbul.

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173
Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

İnançer, Ömer Tuğrul, (1994), “(Bedevîlik) Zikir Usûlü ve Mûsikî”, Dünden Bugüne İstanbul
Ansiklopedisi, C. II, s. 122, İstanbul.
İnançer, Ömer Tuğrul, (1994), “(Sünbülîlik) Zikir Usûlü ve Mûsikî”, Dünden Bugüne İstanbul
Ansiklopedisi, C. VII, s. 112, İstanbul.
İnançer, Ömer Tuğrul, (1994), “(Şâzılîlik) Zikir Usûlü ve Mûsikî”, Dünden Bugüne İstanbul
Ansiklopedisi, C. VII, s.140-141, İstanbul.
Kara, Fahrunnisa Ensari, (1994), “Eyüp”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. III, s. 245-
250, İstanbul.
Kara, Fahrunnisa Ensari, (2004), “Fetih İle Birlikte Kurulan Bir Semt Eyüp ve Fetihten Günü-
müze Ulaşan Mahalleler”, Tarihi Kültürü ve Sanatıyla Eyüp Sultan Sempozyumu, Eyüp
Belediyesi Kültür Yayınları, C. VII, s. 340-359, İstanbul.
Koçu, Reşad Ekrem, (1960), “Bahâriye Mevlevîhânesi”, İstanbul Ansiklopedisi, C.IV, s.1854-
1856, İstanbul.
Kömürciyân, Eremya Çelebi, (1952), XVII. Asırda İstanbul, (trc. Hrand D. Andreasyan), İstan-
bul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul.
Küçük, Sezâi, (2003), Mevlevîliğin Son Yüzyılı, Simurg Yayınları, İstanbul.
Mehmed Zâkir Şükrü Efendi, (1980), Die Istanbuler Derwisch-Konvente Und Ihre Scheiche
172
(Mecmûa-i Tekâyâ), (yay. haz. M. Serhan Tayşî- Klaus Kreiser), Friburg.
Mehmet Ulukan-Ahmet Ersen, (2005), “Eyüp Özbekler Tekkesi”, Tarihi Kültürü ve Sanatıyla
Eyüp Sultan Sempozyumu, Eyüp Belediyesi Kültür Yayınları, C. IX, s.132-145, İstan-
bul.
Mısıroğlu, Kadir, (1990), Kurtuluş Savaşı’nda Sarıklı Mücâhitler, Sebil Yayınları, İstanbul.
Musâhipzâde Celâl Bey, (1946), Eski İstanbul Yaşayışı, Türkiye Yayınevi, İstanbul.
Müştâk Baba, (1997), Dîvân, (haz. Mehmet Kemâl Gündoğdu), MEB Basımevi, İstanbul.
Neşri, Mehmed, (1957), Kitâb-ı Cihan-Nümâ: Neşrî Târihi, (haz. Faik Reşit Unat-Mehmed Al-
tay Köymen), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
Öngören, Reşat, (2000), Osmanlılarda Tasavvuf Anadolu’da Sûfîler Devlet ve Ulemâ (XVI.
Yüzyıl), İz Yayınları, İstanbul.
Öz, Tahsin, (1987), İstanbul Câmileri, I-II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
Özcan, Nuri, (1998), “Hüseyin Fahreddîn Dede”, Diyânet İslâm Ansiklopedisi, , C. XVIII, s.
546-547, İstanbul,
Özdamar, Mustafa, (1994), Dersaâdet Dergâhları, Kırk Kandil Yayınları, İstanbul.
Özdamar, Mustafa, (1995), Gönül Cerrâhı Nûreddîn Cerrâhî ve Cerrâhîler, Kırk Kandil Yayınla-
rı, İstanbul.
Tanman, M. Baha, (1990), İstanbul Tekkeleri’nin Mimarî ve Süsleme Özellikleri, Tipoloji De-
nemeleri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Tanman, M. Baha, (1994), “Hasan Hüsnü Paşa Tekkesi, Kütüphânesi ve Türbesi”, Dünden Bu-
güne İstanbul Ansiklopedisi, C. III, ss. 563-564, İstanbul.

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173
Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

Tanman, M. Baha, (1994), “İslâmbey Mescidi ve Tekkesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklo-
pedisi, 1994, C. IV, ss. 209-210, İstanbul.
Temelci, Gökçen Tûba, (1999), Eyüp Sokollu Mehmed Paşa Medresesi Restorasyon Projesi,
İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Tosun, Necdet, (2004), “Tasavvuf Kültüründe Tekke Yemekleri”, Tasavvuf, İlmi ve Akademik
Araştırma Dergisi, Y: 5, S: 12, Ocak-Haziran s.123-135.
Tosun, Necdet, (2012), Derviş Keşkülü, Erkam Yayınları, İstanbul.
Uzunçarşılı, İsmâil Hakkı, (1956), Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.
Vassâf, Hüseyin, Sefîne-i Evliyâ-yı Ebrâr fî Şerh-i Esmâr-ı Esrâr, I-V, Yazma Bağışlar, Süley-
maniye Kütüphanesi, No: 2305-2309, İstanbul.
Yektâ, Rauf, (1318), Esâtîz-i Elhân Hoca Zekâî Dede Efendi, Mahmud Bey Matbaası, İstanbul.
Yörük, Serpil, (1989), “Özbekler Tekkesi”, Türk Edebiyatı Dergisi, Y. 1, S. 183, s. 71-73.
Yücer, Hür Mahmut, (2003), “Eyüp’te Hâtûniye Tekkesi ve “Tenşîtü’l- Muhibbîn bi Menâkıb-ı
Hâce Hüsâmeddin”, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, C. IV, S. 10,
s.219-250.
Yücer, Hür Mahmut, (2004), Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (XIX. Yüzyıl), İnsan Yayınları,
İstanbul. 173
Zarcone, Thierry, (1994), “Kalenderhâne Tekkesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C.
IV, s. 398-399, İstanbul.

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

You might also like