Professional Documents
Culture Documents
Fatih Yeşil İhtilaller Çağında Osmanlı Ordusu 1793 1826 Tarih Vakfı
Fatih Yeşil İhtilaller Çağında Osmanlı Ordusu 1793 1826 Tarih Vakfı
Fatih Yeşil İhtilaller Çağında Osmanlı Ordusu 1793 1826 Tarih Vakfı
Yayıma Hazırlayan
Derya Önder
Kapak Görseli
Turkish Encampnıcnt (Osmanlı Ordugahı/Davud Paşa Sahrası), 1810;
Luigi Mayer, (Gravürcü: William Watts, Sponsor: Sir Robert Ainslie)
Kitap Uygulama
Özlem Kelebek
Kitap Tasarımı
Haluk Tuncay
Baskı
Matsis Matbaa Hiz San. ve Tic. Ltd. Şti.
Tevfikbcy Mah. Dr. Ali Demir Cad. No: 51/1
Küçükçckmece-İstanbul Tel: 0212 624 21 11
ISBN 978-975-333-335-1
A
iHTiLALLER ÇAGINDA
• • v
OSMANLI ORDUSU
OSMANLI İMPARATORLUGU'NDA SOSYOEKONOMİK
VE SOSYOPOLİTİK DEGİŞİM ÜZERİNE BİR İNCELEME
(1793-1826)
FATİH YEŞİL
ix Önsöz
xvii Teşekkür
1 Giriş: Kesişen Hikayeler
IX
Ordu organizasyonundaki değişime paralel olarak cedid idari, mali ve
sosyal tedbirlerin Osmanlı seçkinleri tarafından hayata geçirilmeye çalı
şılması ve bu yeni yapının beraberinde getirdiği felsefi ve dini problem
lerin çözüme kavuşturulması, değişen yapıya uygun yeni bir meşruiyet
skalasının icat edilmesini zorunlu kılmaktaydı. Devrin siyasi literatürün
de en açık şekilde ifadesini bu.lan muha,vyel cedid nizamın gereklerini
karşılayabilmek amacıyla Saray'm ordu, toplum ve ekonomi karşısm
da aldığı tavra, bir başka ifadeyle kadim muhayye l adil sosyal düzenin,
nizam-ı cedid taraftarlarının hayalini kurdukları muntazam JJe fonksiyo ne l
sosyal nizamla yer değiştirmesine karşı ciddi bir muhalefetin oluşması
kaçınılmazdı. Çıkar ilişkileri çerçevesindt: gelişen muhalefete, ekonomik
darboğaz ve kıtlıkların eşlik etmesi ise bu dönemde İstanbul'u kasıp ka
vuran isyanların fitilini ateşleyen unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Siyasi merkeziyetçilik projesinin bir parçası olarak devlet organizasyo
nunun mütemmim cüzü olan ordudaki dönüşümün ortaya konulması,
bu bağlamda Osmanlı İmparatorluğu'nda kurumsal açıdan modern dev
letin inşası sürecine, devlet yönetimindeki zihni dönüşüme ve sonuçta
Osmanlı toplum yapısında meydana gelen değişime ışık tutacak önemli
argümanlar sağlayacaktır.
Çalışmamızm temel amacı Nizam-ı Cedid siyasetinin uygulanmaya
başlanması ( 1 79 3 ) ile bu siyasetin doğal bir sonucu olarak da görülebi
lecek yeniçeriliğin kaldırılması ( 1 826) arasında Osmanlı ordu ve devlet
organizasyonundaki değişimi ve dönemin siyasi, mali ve iktisadi alan
daki ana eğilimlerini ortaya koymaktır. Bu sebeple Osmanlı İmparator
luğu'ndaki değişim tasvir edilip, genel eğilimler tespit edilirken bunları
dclillendiren ve özetleyen örnek olaylara sıkça yer verilmeye çalışılmıştır.
Pek çok spesifik olay ya da durum arasından seçilen örneklerin, devrin
ruhunu en basit ve en açık şekilde yansıtabilmesine özellikle dikkat edil
miştir. Nitekim Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve Topkapı Sarayı Müzesi
Arşivi'nde mahfuz olan sayısız belge, ilk bakışta araştırmacının işini ko
laylaştırıyor gibi görünse de karşılaşılan büyük belge yığını içinde ta
rihçinin kaybolması son derece olağandır. Sayısız belge arasında araştır
macının yolunu bulabilmesi, hiç şüphesiz farklı zamanlar ve mekanlarda
oluşan, fakat aynı eğilimi yansıtan spesifik olayları ve durumları içeren
vesikalar arasında seçim yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Ele alman de-
ğişim SÜ!ecinde ordu organizasyonu dahilinde olup bitenleri biraz olsun
anlamaya müsaade eden Osmanlı arşiv vesikalarının yanında araştırmacı
ların ilgisini bekleyen mecmualar, layihalar ve vekayinameler devrin dü
şünce iklimi hakkında önemli ipuçları vermektedir. Ancak ge rfekten de
ne olduğunun peşine düşen konvansiyonel tarihyazımının tabulaştırdığı
ve gerçeğin somut delilleri olarak takdim ettiği bu iki kaynak grubu, ça
lışmamızda geçmişin aynaları olarak değil, Osmanlı Devleti'nin ve onun
bürokrasisinin bugüne ulaşan sesi olarak ele alınmıştır. Zira depolitizas
yon sürecinin siyasi kutuplaşmayı artırdığı bir ortamda "birin yanına beş
katarak" olayların tasvirine girişen ya da yeniçeriler "hakkında herkesin
nefretini istilzam eylemek maksadıyla tertib ve tanzim kılınan" eserlerin 1
kesin doğruluğunun kabulü, yapılan araştırmanın, imparatorluğa hük
meden ya da hükmetmeye çalışanların istekleri ve görüşlerinin günü
müz Türkçesiyle tekrar dile getirilmesi anlamına gelecektir. Bu sebep
lerle olayları, Osmanlı müelliflerine nazaran biraz daha dışarıdan izleme
imkanına sahip olan yabancı gözlemcilerin kaleme aldığı seyahatnameler
ve elçilik raporlarının kullanımı çalışmamız açısından büyük bir önem ta-
şımaktadır. Osmanlı müelliflerinin eserleri ve bürokrasisinin belgeleriyle
birlikte ele alınan bu kaynak grubu, doğru kullanıldığı sürece Osmanlı
kaynaklarının bıraktığı boşlukları önemli ölçüde doldurmakta ve araştır
macıya yeni sorular sorma imkanı vermektedir.
Arşiv vesikaları ve yazma eserler gibi Osmanlı ordu organizasyonu ko
nusundaki modern araştırmalar da kaleme alındık.lan devrin düşünce ikli
mini yansıtmaktadır. Nitekim genç Cumhuriyetin en önemli tarihçilerin
den biri olan İ . Hakkı Uzunçarşılı'nın, başta vekiyinameler olmak üzere
devrin diğer kaynaklarının da yardımıyla, bozulan yeniçeriliğin ilgasını
bir fetih efsanesi şeklinde ele alması ve II. Mahmud'un kurucu rolünün
altını çizmesi tesadüfün ötesinde bir anlama sahiptir. Tıpkı aynı dönem
de kalem oynatan Enver Ziya Karal'ın, müce ddid III. Selim ve ile rle me
ve aydınlanmayı şiar edinmiş Nizam-ı Cedid ricali sayesinde sağlanange
l�smenin, devrin ayaktakırnının ayak oyunlarıyla nasıl yok edildiğini tasvir
etmesi gibi. Saray ve. tabilerinin, Türk tarihinin ile rici karakterleri olarak
sahneye çıkartılmasına ve imparatorluk taşrasındaki ayanların ve istan-
xi
bul'daki ulemanın ve yeniçerilerin gelişmenin önünde duran engeller
olarak tasvir edilmeye başlanmasına paralel olarak Osmanlı müellifleri
nin/ideologlarının da vurguladığı gibi, nizam= terakkt şeklinde formüle
edilebilecek anlayış, Osmanlı tarihyazımına bu dönemde yerleşmeye baş
lamıştır. 20. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı ordu organizasyonu konu
sunda yapılan araştırmaların Kuzey Amerika'da yoğunlaşmaya başlaması
ise söz konusu perspektifin Türk tarihyazımına tamamen hakim olmasını
sağlayacak gelişmeleri beraberinde getirecektir. Nitekim Türkiye dışın
da yapılan Osmanlı tarihi araştırmaları, genel olarak devrin hakim ideo
lojisi olan mode rnleşme teorisi zemininde kaleme alınmaya başlanmıştı.
Osmanlı mode rn leşme sinin savunmac ı tarafına vurgu yapan Amerikalı
tarihçiler, konuyu batılı düşmanları karşısında aldıkları yenilgilerin so
nucunda doğuluların çaresiz bir şekilde nasıl batılılaştıkları çerçevesinde
ele almaktaydı. Savaşta alınan mağlubiyetler olmaksızın orduda reform
yapmanın anlamsızlığını ve hiçbir devletin durduk yere ordusunda deği
şiklik yapmadığını gözardı eden söz konusu araştırmalar, ordu reformla
rını Osmanlı batılılaşmasının doğrusal tarihinin başlangıç noktası olarak
ele alıyordu. Ancak az önce zilaedilen çalışmaların, her ne kadar konuya
yaklaşım bağlamında bazı hatalarla malül olsalar da bugün değerlerinden
hiçbir şey kaybetmedikleri yeri gelmişken belirtilmelidir. Gerek İ. Hakkı
Uzunçarşılı ve E. Ziya Karal'ın gerekse Stanford J. Shaw ve Avigdor
Levy'nin eserleri Osmanlı ordusunun kurumsal yapısmın anlaşılmasını
kolaylaştıran çalışmalar olarak yeni araştırmacılara yol göstermeye devam
etmektedir.
Osmanlı ordusu konusunda 20. yüzyıl süresince yayınlanan kitap ve
makalelere, her gün bir yenisinin ekleniyor olması ise sadece bu alana
artan bireysel ilgiyle açıklanamaz. Sosyal hayatm her yönüyle militarize
edildiği ve orduların siyasi, iktisadi ve sosyal alanda ağırlığını artırdığı bir
dönemde, tarihçilerin tıpkı geçmişte çağlarının ürünü olan meslektaş
ları gibi okudukları gazetelerden, seyrettikleri haberlerden de fi:yz ala
rak, yeni bir yaklaşımla ordu, askerlik ve savaş gibi konulara yönelmeleri
doğaldır. B u bağlamda Osmanlı ordusunun muharebe performansını,2
donanmasının geçirdiği değişimi,3 ordu ve devlet organizasyonlarındaki
4 Yıldız (2009).
Xlll
yomı, Osmanlı ordugahlarının durumu ve nihayet cephedeki ordunun,
cephenin art bölgesine yaptığı baskı, bir cümle ile savaşın Osmanlı or
dusuna etkisi bu bölümde tartışılan temel meselelerdir. Ancak çalışma
mıza esas teşkil eden söz konusu problematiklerin halen tedavülde olan
tarihyazımından farklı bir şekilde ele alınmaya çalışıldığı yeri gelmişken
vurgulanmalıdır. Zira çalışmamızda üzerinde durulan problemlerin tar
tışılması sırasında kurumların tarihinin ve askeri tarihin bir adım ötesine
geçilmeye çalışılarak, yapısalcı anlatıların figüranı bile olmayan modern
ordunun neferleştirdiği/aynılaştırdığı insanlara başrol verilmeye çalışıl
mıştır. Bu bağlamda belgelerin müsaade ettiği ölçüde, değişimin hedefi
olan sıradan bir insanın/neferin dünyasına, onun günümüze ulaşan cılız
sesine kulak vererek girebilmek, hayat algısını/Lebensgefühl biraz olsun
anlayabilmek araştırmacının temel amacıdır. Sıradan insanların durumu
na benzer bir şekilde ayanların de alınış biçimi de bu çalışma bağlamında
mevcut literatürden farklılaşmaktadır. Nitekim daha baştan merkezi/Sa
ray ve Babıili'yi, tarihin öznesi olarak takdim eden modern(ist? ) araştır
maların aksine, ayanlar bu çalışma çerçevesinde batılılaşmanın önündeki
engeller olarak değil, yaşanan değişimi etkileyen ve değişimden etkilenen
aktörler olarak ele alınmaya çalışılarak, süreç içerisinde oynadıkları rol ve
Saray'ın siyasetine önemli bir alternatif teşkil eden askeri, politik ve mali
uygulamaları elden geldiğince aktarılmaya çalışılmıştır.
Ordu organizasyonunda yapılmaya çalışılan değişikliklerin, Osmanlı
Devleti'nin iktisadi ve siyasi yapısına ne şekilde yansıdığı, çalışmamızın
ikinci kısmında ele alınmaktadır. Ayanların kapı halklarının finansmanın
da kullandıkları siyasi ve mali enstrümanların kısaca tasvir edilmesiyle baş
layan ikinci kısmın ilk bölümü, merkezi bir ordunun ve neredeyse sürekli
hale gelen savaşların devlet bütçesinin giderler kaleminde nasıl bir deği
şim meydana getirdiğini, bu yeni gider kalemlerinin nasıl karşılanmaya
çalışıldığını ve belki de en önemlisi, başta vergi düzeni olmak üzere, mali
yapıdaki yeni uygulamalara çeşitli sosyal zümrelerin verdikleri tepkileri,
bir başka ifadeyle bu süreçte çıkan isyanların mali sebeplerini ortaya koy
mayı amaçlamaktadır. Artan giderleri karşılamak için yeni gelirler bulma
ya çalışan İrad-ı Cedld Hazinesi'nin etkin olduğu bir dönemde savaşın
Osmanlı maliyesine getirdiği yük, savaş dönemindeki temel gider kalem
lerini ve savaşı finanse edebilmek için Osmanlıların kullandıkları araçlar
da yine bu bölümde ele alınan temel meselelerdendir. Çalışmamızın son
bölümü, ordu organizasyonundaki değişimin siyasi alandaki yansımala
rını, devlet içinde ve dışında konumlanan güç odakları arasında meyda
na gelen çatışmalar zemininde tartışmaktadır. Ayanların, rakiplerine ve
Saray'a karşı mücadeleleri sırasında benimsedikleri temel stratejilerin tas
viriyle başlayan bölüm, ele alınan dönemde çıkan isyanların siyasi sebep
lerinin ve Saray'ın rakipleri karşısındaki durumunun anlatımıyla devam
etmektedir. Kadim ayrıcalıklarını kaybetmek istemeyen yeniçerilerin ye
rine, halifenin emirlerine kayıtsız şartsız itaat eden bir ordunun kuruluş
süreci ve bu süreçte başkent ahalisinin değişen iktidar yapısı karşısındaki
tavrı da bu bölüm de tartışılmaktadır. Siyasi üstünlüğü yeniden ele geçi
ren Saray'ın, yeniçeriliğin ilgasının ardından nasıl bir siyaset takip etmeye
başladığı ve ilganın Osmanlı tarihi açısından taşıdığı anlam ise sonuç kıs
ımnda cevabı aranan temel problemlerdir. İlganın bir kuruluş efsanesine,
ilga sürecinde rol alan aktörlerin ise mitolojik kahramanlara dönüşümü,
tarihi yapılar olan ordu ve devlet organizasyonundaki büyük bir kırılma
nın varlığına işaret etmektedir. Nitekim kadim sosyal zümrelerin çıkarla
rını tehdit ettiği ölçüde yeni ittifakların ve çatışmaların oluşmasına zemin
hazırlayan Nizam-ı Cedid'in hegemonya! siyaseti, muhalefetin l 826'da
büyük ölçüde susturulmasıyla zaferini ilan ederek, devleti ve toplumu
tanzim etmeye hizmet edecek yeni bir form kazanacaktır.
ı�
TEŞEKKÜR
xvii
Prof. Dr. Mehmet Özden Ye Prof. Dr. A. Nezihi Turan ise doktora jürimde
dile getirdikleri değerli fikirleriyle ve destekleriyle bu çalışmaya katkıda bu
lunanlar arasında özel bir yer tutmaktadır. Ancak tez hocası, bölüm başkanı
ve doktora jürisi kadar çalışmanın yapıldığı bölümün diğer mensuplarının,
öğrencileri karşısında takındıkları tavır da bir kitabın kaleme alınmasında
büyük bir öneme sahiptir. Yrd. Doç. Dr. Hulusi Lekesiz Osmanlı kaligrafisi
hususunda çektiğim sıkıntıları en aza indirirken, Prof. Dr. Yunus Koç ile
Osmanlı kanunnameleri konusunda yaptığım sohbetler bu tür metinlerin
karşıma çıkarttığı problemlerin çözümünü kolaylaştırmıştır.
Araştırmacının aynı bölümü paylaştığı kişilerin verdikleri destek ve
katkıları da herhangi bir eserin yayımlanabilir hale gelmesinde büyük bir
öneme sahiptir. Yoğun ders temposu sebebiyle kendi çalışmalarına dahi
zaman ayırmakta zorlanan Yrd. Doç. Dr. Serhat Küçük, büyük bir özve
riyle benim bile anlamakta zorlandığım çizimlerimi, bilgisayar ortamın
da yeniden yaratarak herkesin kolayca anlayabileceği tablolara dönüştür
müştür. Nagehan Üstündağ, Özlem Akay, Nagihan Doğan, Ali İhsan
Çağlar ve Rümeysa Kalem ise çalışmalarımla ilgili kimi zaman oldukça
sıkıcı olabilen sohbetlerime katlanarak eleştirilerini ve moral desteklerini
hiçbir zaman eksik etmemişlerdir.
Araştırmacıların fikirlerini meslektaşlarıyla paylaşması, eleştiri, tecrü
be ve katkılarından faydalanması, hiç şüphesiz onları ve kaleme aldıkları
eserleri zenginleştiren faaliyetlerdir. İlki Bilkent Üniversitesi'nde, Yrd.
Doç. Dr. Oktay Özel'in himayesinde ve şimdi çok uzaklarda olan Vey
sel Sönmez'in ev sahipliğinde ve ikincisi Prof. Dr. Feridun Emecen'in
himayesinde ve Doç. Dr. Gültekin Yıldız'ın ev sahipliğinde toplanan
Askeri Tarih Sempozyumları'nda yaptığım sunumlar sayesinde konu
hakkındaki düşüncelerimi test etme fırsatı buldum. Sempozyumların
yanı sıra alanın önde gelen isimlerinin verdikleri destek de araştırmacı
ların gelişiminde büyük rol oynar. Prof. Dr. Kemal Beydilli'nin verdiği
moral destek, arşiv ve kütüphaneler konusundaki yardımları ve ufuk açıcı
eleştirileri bu çalışmanın kaleme dökülmesinde önemli bir yere sahip
tir. Prof. Dr. Beydilli'nin şahsi kütüphanesini kullanımıma sunması ise
tezin zenginleşmesini sağlamanın ötesinde, konuya farklı açılardan da
balanamı sağladı. Süreç içerisinde Ali Yaycıoğlu ile yaptığım sohbetlere
ve fikir alışverişine de burada özel bir yer ayırmalıyım. Zira konunun
xviii /
farklı cephelerini görmemi sağlayan, istanbul'a taşradan ayanların dur
duğu yerden bakmamı sağlayan Ali Yaycıoğlu, kitabın yeniden yazım
aşamasında önemli bir rol üstlenmiştir. Genç araştırmacıların yabancı ar
şiv ve kütüphanelerde çalışına imkanına sahip olmalarına zemin hazırla
yan destekler ise konunun farklı açılardan ele alınmasına olanak veren bir
diğer unsurdur. Bu bağlamda American Research Institute in Istanbul
ve Hazcl Heughan Educational Trust'ın sağladığı destekle Londra ve
Edinburgh'daki, Erasmus programı çerçevesinde ise Viyana'daki kütüp
hane ve arşivlerde çalışma fırsatı bulduğumu belirtmeliyim. Kendilerine
ne kadar teşekkür etsem azdır.
Aynı mesleği icra etmekten gurur duyduğum dostlarım Doç. Dr.
Hayrettin Pınar, Yrd. Doç. Dr. Biray Çakmak, Murat Hulkicnder, Dr.
Özhan Kapıcı ve Ömer Gezer sadece verdikleri lojistik destek ile değil,
kitabın çeşitli bölümlerini okuyarak, görüşlerimi eleştirerek ve farklı al
ternatifler sunarak çalışmanın bugünkü şeklini almasına büyük katkıda
bulundular. Ancak daha da önemlisi, benimle birlikte belge okurken
veya sohbet ederken, dünyada bu işle uğraşan tek kişi olmadığımı, aynı
hassasiyetlere sahip, aynı kaygıları taşıyan başkalarının da yaşadığını bana
hissettirdiler. On beş seneyi aşkın bir süredir, benimle birlikte aynı rü
yanın peşinde koşan Prof. Dr. Sait Polat ve Doç. Dr. Gültekin Yıldız'ın
kişisel ve entelektüel gelişimime katkıları bu kitabın çok daha ötesinde
anlamlara sahiptir. Nitekim Gültekin Yıldız'ın eleştiri ve yorumları Os
manlı tarihine ve tarihçiliğe dair görüşlerimin şekillenmesinde belki de
en önemli rolü oynamıştır. Gültekin Yıldız'ın, konunun belirlenmesin
den son noktanın konduğu ana kadar verdiği destek bu çalışmanın ya
yımlanabilir hale gelmesini sağlarken, her başım sıkıştığında Hızır rolünü
üstlenen dostluğu, hayatı ve bilhassa zorunlu askerlik sürecini benim için
çok daha kolaylaştırdı. Kendisine minnettarım.
Yeşil ve Şahin aileleri ise sadece bu çalışmanın hazırlandığı süreçte de
ğil, ihtiyaç duyduğum her an yanımdaydı. Verdikleri maddi ve ondan çok
daha önemli olan manevi desteği hayatım boyunca unutmam mümkün
değildir. Ve en nihayet evliliğinin ilk yıllarını bundan iki yüz sene önce
ölmüş Ratib Efendi ile hamileliğini ise kışla düzeniyle tez yazmaya çalı
şan bir eşle aynı evde geçirerek ordu ve askerlik konusundaki sıkıcı soh
betlere tahammül etmek zorunda kalan hayat arkadaşım Sinem bu çalış-
xix
manın hazırlanmasında en büyük paya sahiptir. Oğlum -henüz farkında
olmasa da- çalışmalarıma zaman ayırabilmem konusunda verdiği ödün
lerle ve sıradan çocuk masalları yerine, dinlemek zorunda kaldığı Gazi
Hasan Paşa, Melek Mehmed Paşa ya da Kont Bonneval hikayeleriyle bu
kitabın yayımlanmasının ardındaki görünmeyen kahramanlardan biridir.
Onların inancı, sevgisi ve verdikleri koşulsuz destek olmaksızın sadece
bu çalışmanın değil, herhalde hayatın da altından kalkamazdım.
Umarım çok uzun süreden beri beni destekleyerek sabırla çalışmala
rımın sonuç vermesini bekleyen kişileri bu kitapla hayal kırıklığına uğ
ratmarnışımdır. Bu çalışmada yazılan her doğru satırda mutlaka onların
payı vardır, yanlışlar ise okurun da tahmin ettiği gibi sadece ve sadece
bana aittir.
GİRİŞ
A
I<ESIŞEN HII<AYELER
• •
1 Yeniçcriliği ilga eden frrman ve buyrulduyu alan kadıların önemli bir kısmının
kaleme aldıkları ve ahalinin tepkilerini tasvir ettikleri ilamlar için bkz. BOA
(CAS 21922).
2 İbrail Muhafizı Süleyman Paşa'nın idaresi altındaki bölgede yeniçeriliğin ilgasını
ayrıntılı olarak tasvir ettiği kaimesi için bkz. BOA (HAT 31434). Yeniçerilerin,
neredeyse İbrail'dekilerle aynı tepkiyi verdikleri İzmir'dcki durum konusunda
Muhafız Hasan Paşa'nın kaimesi için ayrıca bkz. BOA (HAT 17329).
Mıthamediyye birliklerine katıldığı3 cevaplamaya değer bir sorudur. Bu
dununda ocağın güçlü olduğu bölgelere kaviyü/l-iktidar valilerin, Er
zurum4 örneğinde Galib Paşa,5 atanması ya da esamelerin kayd-ı hayat
şartıyla kullanılmasına izin verilmesi büyük bir öneme sahipti. Ancak bu
türden önlemlerin ülkenin geneli için geçerli olmasına rağmen her yerde
aynı sonucu vermemesi kayda değerdir.
Haziran 1 826 sonrasında ve hatta 18. yüzyıl süresince çıkan isyanlar
sadece yeniçerilerin sayısal üstünlükleri ve askeri açıdan " bozulmaları"
ile alakalı olmaktan ziyade sosyoekonomik bir zemine oturmaktaydı. Ni
tekim yeniçeriliğin ilgasından sonra çıkan ve uzun süre devleti uğraştıran
isyanların alevlendiği bölgeler, mesela Halep ya da Tokat, 6 yeniçerilik ve
ayanlığın birbirine geçtiği,7 yeniçerilerin geniş ınukataalara hükmettikleri
voyvodalıklardı. 1 826 sonrası Bosna'da çıkan isyanda8 ise yeniçeri kap
tanlarının yurtluk ve ocaklık uygulamalarıyla ailelerinden tevarüs ettikleri
geniş yetkilerin ve servetin9 ellerinden alınması en önemli amillerdi; zira
isyanlar daha çok padişaha kul olmanın ötesindeki kayıplarla ilgiliydi.
Dolayısıyla yeniçerilik, onun antitezi olarak görülen reformlar, ordudaki
ve dolayısıyla devletteki değişim, ulus-devletin anlatısıyla neredeyse eş
zamanlı olarak şekillenen aydınlanmanın doğrusal tarihyazımının ilerle
meyi kutsayan amentüsü haline gelen "bozulma---+refi>rm---+isyan---+ilga"
zincirinden ıo çok daha karmaşık ilişkileri dikkate alan bir perspektiften
gelişen ticari tarımın23 inkişaf ettiği Rumeli, gün geçtikçe başkent karşı
sında güçlenirken,24 sadece merkez için toplanan vergilerin ve neferle
rin temellerini attığı Anadolu ayanlığı , giderek İ stanbul'a yakınlaşacaktı .
İ stanbul'un söz konusu sürece verdiği tepki ise yüzyılın sonunda uygp
25 Schlechta-Wssehrd (1882:59).
kopararak, sekban ya da delil olmak ile İ stanbul'a göçmek arasında bir
tercihe zorlayacaktı. İ brahim'e, belki de coğrafi yakınlığı sebebiyle döne
min fırsatlar şehri İ stanbul'un daha çekici geldiğini düşünebiliriz. Daha
önce hiç görmediği büyük şehrin canavarlığı karşısında sığınacak bir
ocak arayan kahramanımıza, kendisi gibi Tosyalıların çoğunlukta bulun
duğu 5 9 . Ağa Bölüğü'nün yoldaşları sahip çıkacak ve onu muhtemelen
Ü sküdar'ın arka sokaklarında, belki de zabitlerin bile kol gezemediği
Balaban'da,26 ailelerin egemen olduğu mahallelerin hemen dışında bu
lunan bekar odalarından birine yerleştirecekti. Nitekim hemşerileri olan
Kabakçı Mustafa'nın27 kıyamından sonra İ stanbul'daki Kastamonulu
ların artık bıyıklarını balta bile kesmez olmuştu. Gerçi bir tanıdığı ol
masaydı, bu seter Nizam-ı Cedid'e nefer olarak kaydolabilir ve Levent
Çiftliği'nde bulunan kışlada kendine bir yer bulabilirdi. Ancak o zaman
ortada düşman bile yokken yapılan talimlere iştirak etmek ve kendisine
verilen günlük elli akçeye razı olmak zorunda kalacaktı . Kışlada geçirdiği
her günün, onu alıştığı hayat tarzından uzaldaştırması da işin cabasıydı.
Gerçi tıpkı yeniçeriler gibi talim zamanları dışında kışlanın dışına çıkıp
çalışabilir, evlenebilir28 ve Levent'e yakın mahallerde mesela Tarabya'da
ehl-i ırzrlan kendi hesabına haraç toplayabilirdi.29 Ama bunların hiçbir
garantisi yoktu; zira esnaf aracılığıyla İstanbul'u kontrol eden yeniçeriler
huzursuz, İstanbul ahalisi artan enflasyon ve kıtlıklar sebebiyle mutsuz
du. Kahvehanelerde bütün bunların, Nizam-ı Cedid ricalinin savurganlı
ğından ve yaptıkları yolsuzluklardan neşet ettiği konuşuluyord u.
Yerinde saymak ve ne kadar daha almaya devam edebileceğini bilme
diği bir ücrete talim etmek ile fırsatları değerlendirdiğinde yükselmek
ve belki de hayal bile edemediği kadar zenginleşmek ve statü kazanmak
arasında seçim yapan İ brahim, yeniçeri hemşerileri gibi Ü sküdar'da ha
mallık yapmaya başlar.30 Ocakla kurduğu ilişki sayesinde artık bir tas-
kadar olan bölgede kayıtlı 296 hamalın yarısından fazlası Tosyalıydı. Ertuğ
(2008:204-205).
31 Hamalların geçerli ücretin dört katı para talep etmeye başlamaları sebebiyle
1811 Ekiminde yürürlüğe giren yeni narh için bkz. Ertuğ (2008:117-118).
köyden büyük şehire göçüp tıpkı kendisi gibi İ stanbul'da tutunacak bir
dal arayan bekar yoldaşları/adamları zamanla etraftaki ehl-i ırza musallat
olmaya başlıyordu. 32
Tosyalı İ brahim'in hikayesi bir taraftan İ stanbul dışında ıslahatla
ra verilen tepkiler ile başkentte yaşananlar arasındaki bağlantıyı ortaya
koyarken, diğer taraftan II. Mahmud'un yeniçeriler karşısında güruh-ı
İsla m'ı nasıl yanına çektiğini özetlemektedir. Zira Tosyalıların 1 5 Tem
9 Sadece ikamet ettikleri şehirler elleriııde kalan vezirlerin tek çaresi ci.irm
vergilerini artırmaktan ibaretti. Orhonlu ( 1969:43) ve Masters ( 1994:356).
1 0 ] 768-1 774 Rus seforinc memur kılınan eyalet ve elviye mutasarrıflarının
kapı halklarını gösteren bir mecmuaya göre örneğin Karaman Beylerbeyi'nin
ve eyaletteki bütün sancak mutasarrıflarının kapı halkı 1 .780 kişiydi. 60
kişiye kadar düşen kapı halkı sayıları için bkz. SK (E.E 3381 :44b-48b ) 1 8 .
.
yüzyılın sonuna gelindiğinde ise durum, ayan olmayan vezirler açısından daha
da kötüleşti. Örneğin bu diinenıdc Kütahya valisi kapısında ancak 1 .000
nctcr beslevebiliyordu . Rusya'ya vapılacak genel taarruz öncesi Anadolu ve
Rumeli'den savaşa çağırılan 24.250 nefer süvariyi ve 75.200 nefer piyadeyi,
toplandıkları bölgelere ve kimin kapısında olduklarına göre tasnif eden bir vesika
için bkz. TSMA ( D 4864) Bu konuda ayrıca bkz. Orhonlu ( 1 969:41 ); Uluçay
( 19 5 5 : 1 8 ) ve Cezar ( 1965 :265vd.).
1 1 Griswold (2000 : 1 0vd . ) .
1 2 Nitekim 1 8 . yüzyılın sonunda Köse Paşa kendisine devletin "vezaret buyuralıdan
beri yüz kunış fayda sağlayacak bir mansıb ihsan etmediğinden" şikayet
etmekteydi. Bu konuda bkz. Sakaoğlu ( 1998:96); Uluçay ( 19 5 5 :30) ve Cezar
( 1965:286).
1 3 TTK (Y/534:23b vd. ) ; Cezar ( 1986:68) ve Shaw ( 1971 : 1 68vd . ) .
1 792'nin Eylül ayından itibaren tımarlılar için alınan önlemler ise
varolan sistemin İstanbul'da kurulacak Saray'ın yeni ordusu için araç
sallaştırılmasını öngörmekteydi. Savaş kaybının yarattığı öfkeyle hareket
eden III . Selim, öncelikle Hotin ve Bender gibi önemli sınır kalelerinin
"düşman eline geçmesine sebeb"14 olan Anadolu'daki sipahilerin tımar
larını ref ederek yeni ordunun ve kısmen de muhtemel savaşların finans
manı için kurulan İrad-ı Cedid Hazinesi'nin gelir hanesine kaydetmişti. 1 5
Geliri on keseden fazla olan mahlw mukataaların miridcn zapt olunması
ise aslında tamamen ayanların ekonomik dayanaklarından birini ellerin -
den almaya yönelik bir girişimdi. Merkezde kurulan hazineye yapılan
bu transferler, öncelikli olarak bostancı tüfengcilerinden emekli olan -
ların maaşlarının ödenmesinde kullanılacaktı. 16 Fakat merkez ordusunu
güçlendirmeye yönelik alınan bu tedbir, sınır kalelerinde istihdam edilen
neferat sayısının hızla azalması ve buna mukabil kalelerde sekban istihda
mının artmasıyla sonuçlanacaktı. 1 7
gibi önemli sınır kalelerinde yaşanan sonınlar için bkz. BOA ( HAT 45965- B ) .
Firadlerinse dağlılara katılmaktan y a d a İstanbul'a göç etmekten başka çareleri
yoktu ( HHStA Türkei V/23) .
18 B u konuda bkz. HOA (CAS 1 5 l l l ve 1 6 5 1 9 ) ve ( HAT 56729) .
19 Mcknıbi halifderindcn Kürdağaz:ide Emin Bey'in I I . Mahmud döneminde
Rumeli Paşa sancağında yaptığı yoklamayı takiben 333 kayd tımarlının,
sancağında sakin olmadığını tesbiti ve söz konusu tımarların Humbarahanc'yc
mühimmat alımı için ocağa transferi ko n usunda bkz. BOA (HAT 49060). Yine
1 8 1 4 tarihinde Rumeli'de yapılan yoklamalarda ıü-ınevcut görünen 328 kayd
erbib-ı tımarın humbaracılar, lağımcılar ve mühendisler arasında paylaştırılması
için bkz BOA (TD 84:78 ) .
20 Kasım 1 825'dc, yani Yeniçeri Ocağı'nın söndürülmesinden altı ay önce I I .
Mahmud'un Rumcli'de bulunan o n yedi ve Anadolu'da bulunan otuz dürt
sancağın bütün tımarlılarının İstanbul'da isbat-ı vücud ederek humbaracı ve
lağımcı ocaklarına ncter olarak kayıtlarını yaptırmaları hususunda çıkardığı
kanunname için bkz. BOA (TD:S0-84). Bu konuda ayrıca bkz. Esad Efendi
(2000:507vd. ).
21 Devletin ihtiyaç duyduğu lağımcıların istihdamı için ocakta yeni bir ortanın
küşadı gerektiğinden Tepedelenli Ali Paşa'nın elindeki tımarların alınarak söz
konusu ortaya tahsis edilmesi konusunda bkz. BOA ( HAT 1 641 1 ) .
anlamına gelmekteydi. Rumeli'deki tımarların önemli bir kısmını kont
rol eden ayanlar bu durum karşısında humbaracı ve lağımcı ocakların
da bulunan adamları aracılığı ile ocaklarda huzursuzluk çıkartarak tepki
göstermeye çalışıyordu.22
Tımarlı sipahilerin savaşlarda daha verimli kullanımına yönelik ilk
anda alınan önlemler ise aslında 1 8 . yüzyıl süresince bu konuda çıkartılan
kanunnamelerde vazedilen tedbirlerden farklı uygulamaları gündeme ge
tirmemekteydi.23 Birkaç on yıl arayla yayınlanan tımar kanunnamelerinde
19
yine sık sık sabilerin yaşlarının kontrol edilerek tüvana olanlarının cebe
lülerinin ref edilmesi, savaşamayacak kadar yaşlı olanların tımarlarını bı
rakarak emekli olması ya da haksız emekli olanların seferber edilmesi, si
pahinin sancağında sakin olması, sancağında ikamet etmeyenlere tanınan
bir senelik müddeti takip eden dönemde söz konusu tımarların sancak
dahilinde yaşayanlara kasr-ı yed edilmesi emredilmekteydi. Ancak savaş
ların daimileşmesine mukabil, tımarlılar eskiden rılz-ı hızırdan ruz-ı kası
ma kadar cephede kaldıktan sonra toplu halde ikamet ettikleri sancaklara
geri dönmelerine izin verilirken, artık tasarruf ettikleri tımarlar birbirine
yakın olan üç nefer sipahiden sadece biri hasılatı toplamak üzere harflık,cı
tayin edilerek bölgeye gönderilmeye başlanmıştı. Bu şekilde daha çok
sayıda tımarlının sürekli cephede kalması sağlanmaya çalışılıyordu. Taş
rada yeniçerilerin tımarları ele geçirmesine karşı bir önlem olarak tımar
sahiplerinin ulufe almalarının yasaklanması ve herkesin kendi tahsisatına
kanaat etmesi yönündeki uyarılar, söz konusu önlem paketinin bir diğer
önemli unsuruydu.24
1 9 . yüzyılın hemen başında tımar sistemini kökten değiştirecek yeni
bir uygulama hayata geçirildi. Daha önce Nizam-ı Cedid ordusunda is
tihdam edilen neferlerin emekli maaşlarının mahllıl tımarlarla ödenmesi
nin ve "kadimden beri" İrad-ı Cedid Hazinesi'nden maaş alan bazı sınıf
lara zamanla tımar tevcih edilmesinin25 bir adım ötesine geçen Nizam -ı
Cedid Nezareti, Bolu sancağındaki tımarlı sipahileri aynen muhafaza
ederek Levent Çiftliği'ne ve Hüdavendigar Eyaleti'ndeki tımarlı sipahi
leri de Üsküdar Ocağı'na bağlama kararı aldı. B u şekilde tımar sistemi
şeklen korunurken, sancakbeyleri, tıpkı lağımcı ve humbaracı ocakların
da gözlemlendiği üzere, tımar tasarruf ederek doğrudan merkez ordusu
na bağlanan süvarilerin maaşlı subaylarına dönüştü. Böylece söz konusu
bölgelerde bulunan tımarlı sipahiler daima alaybeyleri bayrakları altında
(TD 84:4vd. ve 37-42 ) . Bu konuda ayrıca bkz. BOA ( HAT 1 0376); Dürri
Efendi (TSMK EH 1438:294a); Cczar ( 1965 :459vd.); Cczar ( 1 986: 1 75 );
Shaw ( 1971 : 1 1 7 ve 1965a: l 49vd . ) .
24 B O A (CAS 3 144).
25 Örneğin, Levent Çiftliği ve Üsküdar Ocağı süvari tüfrngcileri, söz konusu
ocaklarda istihdam edilen humbaracı ve mühendisler zaten tımar tasarruf
etmekteydi. Bu konuda bkz. BOA ( DPYM.d 35366 : 1 , 4, 108) ve TSMA
(E 8 504).
hazır bulunacak, "yeknesak elbiseler" giyip "alamet-i mukteziyye" taka
cak ve altışar ay münavebe ile ocaklarına gelerek "taktikanın usulüne tat
biken" süvari talimi yapacaklardı .26 Sipahilerin merkeze entegrasyonuna
paralel bir süreç olarak, 1 9 . yüzyılın başından itibaren ya da talimli nefer
lerin mevcudunun artarak İ r:ld-ı Cedid Hazinesi'nin maaş ödemelerinde
yetersiz kalmaya başlamasına mukabil, Nizam-ı Cedid Nezareti'ne bağlı
mevcut sınıflar, artan oranlarda, tımarlar aracılığıyla ücretlendirilmeye
başlanmıştı .27 Ancak bu türden uygulamalar IV. Mustafa'mn çıkardığı
tımar kanunnamesi ile son bulacak ve artık tımarlı sipahiler, merkezde
kurulan orduya mali kaynak ve siyasi kudret sağlamanın dışında kendi
hallerine bırakılacaktı .28 Mart 1 828 'de ise yeniçeri ve kısmen de olsa ayan
muhalefetinden kurtulan II. Mahmud, amcasının hayalini gerçekleştire
rek "tıınarlıları mutasarrıf oldukları tımarlarıyla Süvari Asakir-i Manslıre
silkine" geçirmeyi başaracaktı. 29
Ancak b urada gözden kaçırılmaması gereken nokta, sipahinin savaş
organizasyonu dahilinde bir savaşçı olmasının yanı sıra, savaşlarla şekil
lenen Osmanlı idari ve iktisadi sistemi içerisinde kilit bir yer işgal etme
sidir. Bir başka ifadeyle nasıl ki tımar ya da mukataa birer iktisadi ünite
olmanın yanı sıra, idari ve askeri birimlerse ayan tasarrufunda bulunan
malikaneler de -şehirlerde İ stanbul'un temsilcisi olarak ikamet eden fakat
26 Bu konuda bkz. BOA ( DPYM.d 3 5366: 1 10); İÜKTB (TY 3208 :42b-43a);
Ahmed Cevad (İÜKTB TY 4178 :40); Shaw ( 1971 : 1 32 ) ve Beydilli ( 1 987:438 -
439 ) .
27 Tevcihatların daha sonra Nizam-ı Cedid kışlaları inşa edilecek olan Anadolu ve
Karaman eyaletlerinden ve Hamid ve Kütahya sancaklarından yapılmış olması
zikre değer bir ayrıntıdır. Bu konuda bkz. İÜKTB (TY 3208 :45a).
28 Bu sırada çıkan savaşlarda, mesela 1821 'de başlayan İran harbinde tımarlı
sipahiler yine orduya çağırılacak ve fakat bu sefer sancaklardan "müretteb asker
yoğ ise muktedir başbuğ ile münasibi mikdar süvari [sekban] tertib" edilmesi
istenecekti. Zira İstanbul tımarlılardan ümidini çoktan kesmişti. Hurşid Paşa'nın
valiliği sırasında, l 8 l 3'de Bosna' da yapılan tımar ve zeamet düzenlemesi ise
tamamen yoklamalar aracılığıyla tımarların refedilmesine yönelikti. Dolayısıyla
bölge ahalisinin yeniçeriliğin kaldırılmasını takiben, ellerindeki tımar ve
zeametlerin "miriden zabt olunacağı "ndan korkarak isyan etmeleri gayet
doğaldı. Bu konuda bkz. BOA ( HAT 37387/B) ve Eren ( 1 965 : 52-53 ve 76) .
2 9 Ahmed Lütfi ( 1999 : 1 90- 1 9 1 ) . Konunun mali boyutu hakkında ayrıca bkz.
Cezar ( 1986:246).
kapı halkı beslemeye kudreti olmayan paşalara rağmen- aynı özellikleri
haiz üniteler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla sancaktan eyalete
ya da sipahiden vezire gelişen sürecin sonun da , ayanl arın idaresi ve onla
rın kapılarındaki sekbanlar ön plana çıkmıştı. 30
.Ayanlar gerçekten de tevzi sistemi ve malikaneleşmenin beraberin -
de ge tirdiği yetki devriyle , değişen savaş organizasyonunun gerektir
diği piyade ağırlıklı daimi ordunun her türlü ihtiyacının, yani sermaye
ve cebir evliliğinin ü rünüydü . Avrupa cephesinde sadece ruz-ı hızır ve
ruz-ı kasım arasında meydana gelen savaşların tarihe karışması ya da I .
Abdülhamid'in ifadesiyle yaz ve kış bilmeyen kafirin sadece "vaktini gö
zedüb hücum" etmeye başla m ası,01 bir taraftan aynı zamanda iç güven
likten sorumlu vezirlerin sürekli cephede bulunmasını ve taşra güvenliği
nin, ayanlaşınaya başlayan mütesellimlcre intikalini gündeme getirirken
diğer taraftan da cephedeki ordunun her türlü i h tiyacı nı n karşıl an m asın ı
ayanlara yüklemekteydi.32 Aslında Uzunçarşılı'nın tabiriyle bugün meş-
37382/B, 36834/D, 37083, 3738 1/A ve B); (CAS 337, 1 765, 2804, 17570,
2 147 1 , 22880, 28040, 29084, 3 8 534/A, 4 1 360, 42825, 435 1 6 ve 46458 ) ; ( C
Dahiliye 1 1 8 3 1 ); Şanizade (2008 : 303 vd. ve pek çok yerinde); Mehmet Sadık
( E E 2 1 7 1 :32a); Ahmed Cavid ( 1 998 : 1 1 , 19 ve 42 ); Emecen (2003 :216·217,
235 ve 328); Çınar ( 1 999:87·88); Cezar ( 1965 :352 vd. ) ; Uzunçarşılı ( 1 988
c:I:l6 ve 1974:233); İnalcık ( 1 975 :200) ve Sakaoğlu ( 1998:9 1 ) .
33 Örneğin Tepedelenli ailesinin yükselişi, Al i Paşa'nın Mora'daki iç güvenliğin
sağlanması ya da bir başka ifadeyle martoloslarııı ( armatoli) kleptc (hırsız)
dönüşmesini önlemek için 1 76 1 tarihinde ihdas edilen Derbendler
Başbuğluğu'nun başına geçmesinden sonradır. Zira Ali Paşa 1 769 Mora
İsyanı 'ndan kalan alacaklarını talep eden martolosları kontrol altına alarak, 1 784
tarihinde mirmiranlığa yükselecekti. Bunun karşılığıııda İstanbul'un kendisinden
tek talebi, savaş zamanında 1 .000 kişilik bir güçle Sof)'a seraskerinin emrine
girmesiydi. Skiotis ( 1 971 :232vd. ve 242-243) ve McGowan (2004:79 1 ) .
34 Bu konuda bkz. TSMA ( E 4756/2) ve Esad Efendi (2000:257vd . ) .
35 Nagata ( 1 999); Cczar ( 1 965 : 3 3 3vd. ) ; Uzunc;arşılı ( 1 942a : l vd . ); Özkaya
( 1 983 : 1 5 ) ve McGowan (2004:786 ) .
36 Ayanlar y a d a ayanlaşan vezirler gerçekten d e nüfi.ız alanlarını özellikle askeri ve
stratejik açıdan çok iyi tanıyordu. Cezzar Paşa örneği için bkz. Shaw ( 1 964) ve
Kemp ( 1 984).
37 İstanbul, ayanları sadece neferlerin devşirilmesi ve orduya sevkinde değil,
fakat aynı zamanda kazalardan istenen neferlerin "'adcm-i lüzlımuna mebni"
affedilmesi durumunda ya da nefer olamayacak kadar askerlikten anlamayan
çiftçi makulesinin bulunduğu kazalardan insan yerine talep edilen sekban
bedeliyelerinin toplanmasında da kullanmaktaydı. B elgelerden Babıali'nin
nakit ihtiyacıyla doğru orantılı olarak ve ahalinin tahammüleri göz önünde
bulundurularak tespit edildiği anlaşılan sekban bedeliycleri genellikle sıradan
bir sekbanın olağan bir dönemde aldığı bir aylık maaşın iki katı civarında
;! yanlarla kurduğu ilişkinin doğası gereği, ayanın mali ve askeri kaynakla
rının artışı İstanbul'un yaptırım gücünün azalması anlamına gelmektey
d i.38 Osmanlı siyasi yapısı açısından çevrenin İstanbul karşısındaki ağır-
39 Üzengi ağalıklarından biri olan ve artık "Devlet-i Aliyye kulluğunu kabul etmiş"
ayanlara savaş organizasyonunda oynadıkları role göre verilen kapıcıbaşılık
rütbesi sayesinde ayanlar Saray'a ,cırak olup belirli bir aylığa kavuşurken isimleri
mesela "Anadolu'dan harb ü darbe kadir ve askeri sevk ve idare ve başbuğ
olmaya layık" olanların kaydedildiği defterlere "[x sayıda] neferi idareye
kudretli" olarak geçiriliyordu. Bu bağlamda İstanbul, savaş müteahhitlerinin
kendi bedenlerinden ne kadar nefer toplayabileceklerini önceden biliyor ve savaş
zamanında genellikle bu sayılara istinaden asker talep ediyordu. Söz konusu
nefer miktarları ise genellikle ayanın nüfuz bölgesindeki hane sayıları esas alınarak
hesaplanıyordu. Ancak savaş bitiminde, hizmeti beğenilen ayanlara kapıcıbaşılık
tevcih edilmesinin usulden olduğu burada zikre değer bir ayrıntıdır. Bu
konuda bkz. BOA ( HAT 37387/C, 41271/C); (CAS 44633, 47622); TSMA
(D 4082:2a) ve Uzunçarşılı (1974:216). Savaşın başlamasıyla birlikte tıpkı
kapıcıbaşılık gibi mirmiran-ı kiramdan olanlara vezaret tevcihi konusunda ayrıca
bkz. Mehmet Sadık (EE 2171:26b-27a).
40 Savaşa giden ayanların idare ettikleri bölgelere güvendikleri kişiler, genellikle
oğulları, mütesellim olarak atanmaktaydı. Böylece savaş dönemlerinde sadece
ayanın kendisi değil oğlu da idari açıdan meşrulaşıyor ve babasının ölümünden
sonra rakipleri arasından kolayca sıyrılarak bölge idaresine talip olı ıyordı ı .
Biibıati'nin daha önceden tanıdığı ve resmi bir statü verdiği oğuhın ayan/vali
olarak atanmasıyla birlikte ayan aileleri, hanedana dönüşmekteydi. Bu konuda
bkz. Uzunçarşılı (1974:230-231); Karagöz (2003:87) ve Kara! (1999:123).
41 Devletin/ordunun gereksinimlerinin en üst noktaya ulaştığı savaş zamanı,
ayanların İstanbul karşısında ağır bastıkları dönemlerdi. Nitekim savaş, idari
dairenin dışına çıkmış olan ayanlar ve sergerdeler için sürgünden ya da idamdan
kurtulma anlamına gelmekteydi. Zira İstanbul'un öylesine acil ihtiyaçları
vardı ki bunları isyan bayrağını açarak firar etmiş olan ayanlardan bile talep
etmekteydi. Bu konuda bkz. BOA ( HAT 37387/C); TSMA ( D 4082: l b ve
Sa); Menemencioğlu Ahmed Bey (1997:81); Schnıidt (2002:209) ve Sakaoğlu
(1998:104).
42 Karaosmanoğulları örneği için bkz. Uluçay (1942-3).
26
ayrımının ötesinde, zenginliğin ve grup içinde söz sahibi olmanın tayin
edici faktörler olarak karşımıza çıktığı ikinci tür sosyal tabakalaşmada,
nüfuz alanlarındaki siyaseti ve ekonomiyi belirlemeye başlayan ayanlar
aradıkları meşruiyete kavuşacaklardı. Kağıt üzerinde de olsa devletin/
ordunun bir üyesi olarak sınıf atlayan ayanlar, artık askeri statünün ken
dilerine verdiği ayrıcalıklardan yararlanmaktaydı . İ şte tam da bu sebeple
devrin vakanüvisi Şanizade, ayanların ve ordularının erkin-ı erbaayı yık
makta olduğundan şikayet etmekteydi .43
Kahir ekseriyetin aynı zamanda birer vezir olması nedeniyle ayanların
oluşturdukları kapılar,44 organizasyon açısından vüzera kapılarının nere
deyse aynısıydı . Tıpkı vezirlcr4" gibi onların da kapılarındaki neferlerin
toplanmasından ve komutasından sorumlu bölükbaşıları/tüfengcibaşıla
rı \'e binbaşıları/serçeşme bulunmakta ve tıpkı vezirler gibi yarı daimi
nefer olarak tavsif edilebilecek piyade tüfengciler ve süvari delillcr46 istih
dam etmekteydilcr.47 Büyük ayan kapılarında ise sekban/seğmen ya da
leJJend olarak nitelenen paralı askerler ve Osmanlıların başından itibaren
31
Rumeli'de zaten varolan çetelere katılıyor ya da bizzat kendileri birer
çete kuruyorlardı. Nitekim savaşa katılmakla eşanlamlı olan işe alınmak,
nefer açısından bir kapının adamı olmanın sağladığı statüye, bununla
bağlantılı olarak altı aylığına da olsa sürekli bir gelire ve tayinata ve bel
ki de en önemlisi meşru şiddet uygulayabilme yetkisine sahip olmanın
tek yoluydu. İşsizlik ise meşru olmayan şiddet veya İ stanbul'un tabiriyle,
dağlı ya da eşkıya olmak demekti.
" İ ta'at-i sultandan huruc ederek" reayaya zulmeden paralı askerlerin
verdikleri zararı önleme konusunda İ stanbul'un aldığı tedbirler neredey
se tamamıyla başarısızlıkla sonuçlanmaktaydı. Nitekim yeni bir nefer tah
rir sistemiyle ikame edilmeksizin, ülke sınırları içinde ve dışında güven
likle ilgili her türlü problemin çözümünde kullanılan levend ve sekban
ların, sık sık istihdamlarının yasaklanarak ortadan kaldırılmaya çalışılması
beyhudeydi.64 Zira az çok benzer bir sistemin uygulandığı Avrupa'da
paralı asker istihdam eden devletler, neferleri ülke dışından, genellikle
İ sviçre, İ skoçya ve Hessen gibi memleketlerden ithal ederek, istihdam
sürelerinin bitiminde sınır dışı etmekteydi. Daha ucuz ve etkin bir siyaset
aracı olarak daimi ordunun hayata geçirilmesiyle iflas edecek ya da bece
rileriyle iş bulmaya devam edecek paralı askerlerin sonunu, bütün erkek
vatandaşları nefer olarak ele alan yeni bir asker tahriri sistemi getirecekti.
Ancak henüz böyle bir projeyi uygulamayı düşünmeyen Babıali, terhis
sonrası paralı askerlerle ahali arasındaki sorunları, ahalinin de isteklerini
dikkate alarak, klasik çözümlerle halletmenin yollarını aramaktaydı. B u
bağlamda bilhassa B alkanlar v e Mora'da ahalinin artık "can v e ciğerleri
ne te'sir ederek re'aya fukarasının derlınlarındaki kin ve 'adaveti bir kat
dahi" artıran başıboş sekbanlar65 konusunda, 1 9 . yüzyılın hemen başın-
sonucuydu. Oğlu Veli Paşa'ya ise, dağlılar üzerine ihraç edilirken mirmidnlık
rütbesi verilecekti. Bu konuda bkz. TSMA (D 4082 : l b) Nuri Efi:ndi
(AE 239 :287a-b); Vasıf EfCndi (TY 598 1 : 193a); Hoblıouse ( 1 8 1 3 : 1 1 6);
Pouqueville ( 1 806: 1 75 ) ve Shaw ( 1971 :345 ).
80 Sckbanlara savaş sonrası tımar, zeamet ya da csamc tevcihi yapılacağına dair
tutulmayan sözler için bkz. Öğreten (2002 : 1 25 ) ve TSMA ( D 4082:5b).
8 1 Kariyerine savaş zamanı vüzera kapısında tüfcngcilik, barış zamanı eşkıyalık
yaparak başlayan Kürd Ali zamanla başına topladığı yoldaşlarıyla/haşeratıyla
bazı voyvodalara tüfengcibaşı olarak hizmet vcrmektcylcen, İsmail Muhafizlığına
tayin edilen Cezayirli Hasan Paşa'ya kapılanarak burada tüfengcibaşılığa
yükselir. Hasan Paşa'nın vezirazam tayin edilmesiyle şansı dönen Kürd Ali bir
anda mirmiranlığa atanır. Kurduğu bağlantılarla Koca Yusuf Paşa sadaretinde
çarhacılık yapan Ali Paşa, 1 792 'de sonuçlanan seferin ardından dağlılar üzerine
tayin edilir. Dağlılarla, daiflı istihdam ederek savaşmayı seçen Ali Paşa'nın
başarısızlığı, Gelibolu 'ya sürgünle sonuçlanacaktır. Ancak <_;ciibolu'nun
kendisi için son durak olarak tayin edildiğini anlayarak isyan eden Ali Paşa'nııı
ortadan kaldırılması görevi Anadolu'nun en önemli ayanlarından biri olan
Karaosmanoğlu'na verilmiş olsa da dönemin Anadolu valisi Ebubekir Paşa'nın
araya girmesiyle Ali Paşa affedilerek Karaman valisi tayin edilir. Kürd Ali
Paşa'nın bir sonraki görevi ise yine dağlıları ortadan kaldırmaktır. Aslında kendi
kendisini besleyen sürecin bir özeti olan Kürd Ali Paşa'nın hayatı, Pazvandoğlu
ü zerine gönderilip büyük bir başarısızlığa uğradıktan sonra günah keçisi arayan
Kapdan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa'nın ellerinde, Rahova'da son bulacaktır.
Bu konuda bkz. Vasıf Etendi (İÜKTB TY 598 1 :24a vd. ); HHStA (Türkei
V/23 ); Schlechta-Wssehrd ( 1882:48-49); Erol (20 1 3 : 1 26 ) ve Mehmed Süreyya
( 1 308 c:III:552).
tedbirler arasında ilk akla gelenlerden biridir. Ancak Saray'da, Nizaın-ı
Cedid'in Anadolu'da sağlam bir temel kazandığına dair izlenimin oluş
maya başlamasının yanı sıra Mısır'daki İngiliz işgalinin 1 8 0 3 'te son bul
ması82 ve diğer taraftan artık başkenti tehdit eder bir konuma gelen Ru
meli'deki paralı asker çeteleri, Nizam-ı Cedid'in imparatorluk genelinde
uygulanması hususunda çok daha sert tedbirlerin alınmasına uygun bir
zemin hazırlamıştı. Zeminin uygun olmasına rağmen tedbirlerin haya
ta geçirilmesinin önünde hala büyük engeller bulunmaktaydı. Örneğin
Kadı Abdurrahman Paşa ile ayan, yeniçeri, delil askeri ve ehl-i tasavvuf
koalisyonu arasında 1 80 3 senesi Aralık ayında meydana gelen Konya'da
ki çatışma, bu konuda karşılaşılan ilk problemlerden biriydi. 83 Fakat bu
tür sorunlara rağmen III. Selim iktidarının bundan sonraki bölümü ge
nel olarak İstanbul'un Rumeli'de uyguladığı sert tedbirler ve Rumeli
ahalisinin buna direnişinden kaynaklan::ın çat ı ş ın ::ı larla geçecekti. 84
1 804 Şubat ayında adı konulmamış bir biçimde Nizam-ı Cedid si
yasetini bölgede uygulamak üzere sabık Londra Sefiri İsmail Ferruh
Efendi'nin Rumeli Beylerbeyliği'ne defterdar olarak atanması, başkent
teki ordunun anormal bir şekilde silahlandırılmaya başlanması ve Edirne,
Filibe ve Sof)1a'ya gönderilmek üzere 1 60 .000 ton zahirenin İstanbul'dan
nakledilmeye başlanması Osmanlı ordusunun yeni bir sefere çıkmak üze
re hazırlandığına işaret etmekteydi . Babıali'nin süren savaş hazırlıkları
konusunda kamuoyuna yaptığı açıklama gerçekten de manidardı: Buna
göre yapılan tüm hazırlıklar "dağlıların kökünün kazınması ve Rumeli'de
ebedi huzurun sağlanması" içindi. 85 Zira Talimli Asker Nazırı Hacı İbra
him Efendi bir taraftan emrindeki orduyu başta Hasköy Dökümhanesi ol-
82 lngram (1995).
83 Uzunçarşılı (197 1 :254 vd. ) .
84 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Yücel Özkaya, Ali Yaycıoğlu v e Tolga Esmer gibi
önemli araştırmacıların eserleri 11. Edirne Yakası konusunda değerli bilgiler
ihtiva etmekte ve vakanın bir portresini okura sunmaktadır. Vakanın ayrıntılı bir
tasvirini yapmak gibi bir amacı olmayan bu satırların yazarı ise Edirne İsyanı'nı
sadece kendi araştırma konusunun gerektirdiği ölçüde ve mümkün olduğunca
orijinal kaynaklar üzerinden değerlendirmeye çalışmaktadır.
85 İstanbul'daki sefer hazırlıkları o kadar dikkat çekiciydi ki Reisülküttab Raif
Efendi İstanbul'dak.i Habsburg elçisini harekat konusunda bilgilendirmek
zorunda kalmıştı. HHStA (Türkei Il/133, 25 Şubat 1 804) .
mak üzere çeşitli manifaktürlerde üretilen silahlarla teçhiz etmeye, diğer
taraftan da Tirsiniklizade İsmail ile kurduğu ilişki sayesinde Rumeli'de
yeniden huzur ve güveni sağlamaya çalışıyordu. İstanbul ve bir kısım
Rumeli ayanının ortak harekat planına göre Tirsiniklizade İsmail Paşa,
emrindeki ücretli askerlerle, 1 804 Temmuzunda Malkara'yı işgal eden
Dağlı eşkıyasının geri çekilirken izleyeceği güzergahı kapatarak Balkan
Dağları'na sığınmalarını önleyecek, bu sırada İstanbul'dan sevk edilen
birlikler de İstanbul-Edirne arasındaki bölgeyi eşkıyadan temizleyecekti.
Aynı dönemde Tepedelenli Ali Paşa'nın, oğlu Muhtar Paşa aracılığıy
la Mora'da huzursuzluk çıkartan ücretli asker çetelerini kontrol almaya
başlaması da ayrıca dikkat çekicidir. Fakat Tepedelenli Ali Paşa söz konu
su grupları "etkisiz hale" getirmek yerine kendi kapısına dahil ediyordu .
1 8 04 Martında 6.000 kişilik bir paralı asker grubunun Yanya Sultanı'nın
ordusuna katılması ve Paşa'nın Fransa'dan yüklü miktarda silah ve mü
himmat ithal etmesi, Başkent'te Ali Paşa'nın bağımsızlığa bir adım daha
yaklaştığı yorumlarının yapılmasına sebep olmaktaydı. Zira Tepedelenli
Ali Paşa kontrolündeki Mora, Tirsiniklizade ve İstanbul'dan gönderilen
birlikler arasında sıkışan Dağlılar/ücretli asker çeteleri için sığınılabilecek
güvenli bir liman haline gelmişti.86 Uygulamaya konulan bu yeni siyaset
1 804 senesi sonlarında ilk sonuçlarını vermeye başlamıştır. Tirsiniklizade
ve Saray'a bağlı orduların yaptıkları ortak harekatlarla, devrin önde gelen
ücretli asker lideri Kara Feyzi, Edirne'den firar etmek zorunda kalmış
ve Yılıkoğlu Süleyman 'a bağlı çeteler kontrol altına alınmıştı. Bir diğer
önemli askeri müteahhit olan Gümülcine Ayanı Tokatçıklı Süleyman ise
Tirsiniklizade İsmail tarafından yakalanarak idam edilmişti. 87
Ancık l SOS senesi Şubat ayı içerisinde, d al1J önce bölgeden firar et
mek zorunda kalan Kara Feyzi'nin adamlarını başına toplayan Bnrgazlı
Kadri Ağa bir kez daha İstanbul'a saldırdı. Yaklaşık bin kişilik bir ücret
li asker çetesiyle Çorlu ve Silivri'yi yağmalayan Kadri Ağa'yı karşılamak
üzere bir kez daha ağır silahlarla donatılmış Osmanlı ordusunun Davud
Paşa Sahrası'na naklolunması, baharla birlikte İstanbul-Edirne hattının
yeniden savaş alanına döneceğine işaret ediyordu. Zira aynı dönemde
48
artık bir kazadan toplanan navlun, öşür, gibi doğrudan merkezi hazineye
giden vergilerin yarısı ayanların eskiden kendi bedenlerinden besledikleri
sekban askerinin imali için kullanılacaktı. 120
Askeri organizasyon açısından ise Sekban-ı Cedid Ocağı, 1 2 1 Nizam-ı
Cedid'in aksine modern ve bürokratik bir örgütlenme yapısını gündeme
getirmemekteydi. Aslında ayan kapılarındaki sekbanların basit organizas
yon şeması neredeyse aynen kopyalanmıştı. Zira Sekban-ı Cedid orta
larında birer binbaşının ve mülazımın altında 16 yüzbaşı/bölükbaşının
komuta ettiği 1 .600 nefer bulunmaktaydı, ki sadece bu rakam 1 .602 ne
ferden müteşekkil Nizam-ı Cedid ortalarını andırmaktadır. 1 22 Cedid sek
ban ortalarında, tıpla ayan kapılarında olduğu üzere, Hıristiyanların da
istihdam edilmesi123 ise İstanbul'da süslü elbiseleri ve pahalı silahlarıyla
rahatlıkla '"asakir-i kadimeden tefrik olunan" dağlılar olarak görülen sek
banlara karşı oluşan muhalefeti bir kat daha ilzam ediyordu. 124 200.000
kişilik bir sekban ordusu kurma ve Rumeli askerini "tecdid-i kuvvet ve
madde-i nizam-ı askere" tahvil etme hayaliyle yaşayan Alemdar Mustafa
Paşa, 1 25 söz konusu meşveretin hemen ardından sekbanları derhal talime
başlatmıştı. Ocağın başına Levent Çiftliği eski kethüdası (mühtedi ) Sü
leyman Ağa'nın getirilmesi126 ve Nizam-ı Cedid Ocağı'nda talim görmüş
fakat 1 807'deki isyan sonrası İstanbul'da kendilerini kaybettirmiş serbö
lük, mülazım ve çavuş gibi subayları yeniden işe alması, sabık ayan, çiçe-
1 - 1 '1
ği burnunda Sadrazam Mustafa Paşa'nın talim konusunda, en az Saray
kadar samimi olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bağlamda İstanbul'da
yeni bir ocağın kurulması kararının alınmasından hemen sonra Kadı Paşa
tarafından Anadolu'dan getirilen "tüfengci" sekbanlar1 27 ve İstanbul'da
sadrazamın emriyle ricalin topladığı neferler, 1 28 derhal Levent ve Üs
küdar' daki 1 29 kışlalarda talime başlamışlardı. 1 30 Ahalinin, padişahın ama
en çok da sadrazamın güııenliği için131 İstanbul'da istihdam edilecek
yedi sekiz bin nefer Rumeli "sekban"ının ikameti için sık sık olay çıkan
Eyüp'te bulunan Divan-ı Hümayun tercümanı maktul Hançerlizade'nin
yalısının kışlaya dönüştürülmesi düşünülmekteydi . Yeni kışlanın başına
ise zaten konakçılık unvanıyla Eyüp'te ikamet etmekte olan Çirmen San
cağı mutasarrıfı/ayanı mirlivalık rütbesiyle getirilecekti. 132
İstanbul'un güvenliği açısından önem arz eden diğer bir uygulama
ise başkent ve etrafında bulunan "bir alay bahadır ve tüvana diliran"ın
bir başka ifadeyle yeniçeri taslakçısı olan, hamallık, kayıkçılık, bahçıvanlık
gibi gündelik işlerle geçimini sağlayan serserilerin mevcut ocakların bi
rinde, özellikle de Tersane' de talim ettirilmeye başlanmasıydı. Alınan ka-
133 Kara ordularında olduğu gibi, donanmada leventleri işe alacak paşaların/
ayanların bulunmaması, deniz leventlerinin istihdamını tamamen devletin'
üstlenmesine sebep olmaktaydı. Genellikle sekbanlardan daha yüksek ücretlerle
-yedi buçuk kuruş ila yirmi beş kuruş- işe alınan leventlerin toplanması Kaptan
Paşa'nm kapı kethiidasmın ve yeniçeri sekbanbaşısınm görev alanı dahilindeydi.
Bu bağlamda sekbanbaşı İstanbul'da "rast geldiği eşhası" levent yazarak
para kazanmaktaydı. Ancak bunun da ötesinde Tersane'de yazılan leventler
nıilel-i sa 'ireden ve çoğunlukla "bazı yaramaz ve İstanbul'a sığmaz" kişilerden
seçilmekte ve böylece İ stanbul, güvenliği tehdit eden kayıkçı, bahçıvan vs. gibi
yeniçeri taslakçılanndan temizlenmekteydi. Bir anda nefere dönüştürülmeye
çalışılan külhanlann modern ordular karşısındaki performansını tahmin etmek
hiç de güç değildir. Bu durumu ve İstanbul'daki potansiyel nefi:rleri/işsizleri
l 793'dc III. Selim fark etmiş Ye deniz leventlerini/kalyoncu ndcdtını,
maaşları İ rad-ı Ccdld Hazinesi'nden ödenmek üzere nizam tahtına oturtmaya
çalışmıştı. 1 805 tarihinde Tersane Hazincsi'nin ihdasıyla birlikte kalyonCLJ
nctcrfitı daha sıkı kontrol edilmeye çalışılacaktı. Ancak çık.an ayaklanmalarda
en önemli rollerden birini oynayan kalyoncı.ılar, il. Mahımıd'un saltanatına
kadar terbiye edilemeyecekti. Nitekim 1 822 yılına gelindiğinde il. Mahmud
toplanacak leventlere bir standart getirmeye çalışarak en azından tCnn-i deryaya
aşina olanlardan nefrr tahrir edilmesini isteyecek ve gemi ndcrtıtını bürokratik
bir organizasyon şeması çerçevesinde yeniden düzenlemeye çalışacaktı. Deniz
leventlerinin yanı sıra sek.ban istihdamı üzerinden yeniçerilerin para kazanma
yollarından biri de orduya katılmak üzere İstanbul'a akın eden sek.ban ve
neflr-i anını askerlerini, İstanbul'un Anadolu tarafındaki giriş kapılarında
çevirerek, kendi odalarına kaydetmekti. Böylece oda nefcratı şişerken, odanın
alacağı tayinat ve ücretler de artıyordu. Bu konuda bkz. BOA (KK 2380: 19-
20); (HAT 1 528, 4588 ve 1 57 1 6); İÜ KTB (TY 886 : 1 82 ) ; TSMA E 4079/3
ve 5, Berker ( 1944:230-234); Nizamname Müsveddeleri ( HP 902:2b- 1 0a
ve 1 6a); BOA (KK 2383); Oliver ( 1 801 :59); Çınar ( 1999: 147 ve 1 85);
Ahmed Cavid ( 1998 : 17); Uzunçarşılı ( 1 973:656); Cezar ( 1 984) ve Cczar
( 1965:226).
/ 5
1
fesada veren külhanların daimi bir maaşa sahip olmasıyla teorik olarak,
başkente yeniden sükunetin hakim olacağı düşünülmekteydi. Kaldı ki
İstanbul'da sadrazama / Babıali'ye bağlı nefer sayısını artırmanın en
kolay ve ucuz yolu da buydu. 134 Ancak aynı işçi havuzundan beslenen
sekbanbaşı ve dolayısıyla yeniçeriler bu konuda sadrazamın en önemli
rakibiydi. Ramiz Paşa'nın komutasına girmek üzere Tersane'de yazılan
"dlimci askeri" ve belki de onları denetlemek için Tersane'nin hemen
karşısında Eyüp'te kurulması planlanan kışlanın, İstanbul'da asayişi sağ
lamakta yetersiz kalmasında bu rekabet önemli bir yere sahiptir. Buna
rağmen başkentteki asayiş probleminin kaynağı ve çözümü tespit edil
mişti. Nitekim İstanbul'da hakimiyet kurmanın ilk şartı olan külhanların
kontrolü için II. Mahmud da Sekban-ı Cedid deneyiminden faydalan
mıştır. Alemdar Mustafa Paşa'nın ölümünden yeniçeriliğin lağvına kadar
geçen sürede Galata, Eyüp ve Tersane'de huzursuzluk çıkartan külhan
lar, Papuççu Al1med Paşa aracılığıyla II. Mahmud'a itaate zorlanacak1 35
veya Tersane'de levend olarak kaydedilip mesela isyan eden Rumların136
üzerine salınacaktı . Başkentte kalmakta ısrar eden asiler ise 1 826 Ha
ziranında gerçekleşen sterilizasyon hareketinde ya idam edilecek ya da
vilayetlerine gönderilecekti .
Sonuçta Alemdar Mustafa Paşa'nın önemli miktarda Kırcaali askeriyle
başkente gelmesi ve tam da bu dönemde Rumcli'nin meşhur ayanları
146 Son yeniçeri isyanından birkaç ay önce yürürlüğe giren humbaracı ve lağımcı
ocakları nizamnamelerine istinaden söz konusu ocaklarda istihdam edilen
Arnavutlar için bkz. Esat Efendi (2000:507). Ayaklanmadan birkaç gün
sonra İstanbul'a Rumcli'den getirilen 2 .500 ve Anadolu'dan getirtilen 1 .000
nefer sekbanın Asakir-i Mansure ve topçu ortalarında istihdamı konusunda
bkz. NA (FO 78/144:75 \'e 76). Arnavut sekbanların yeniçeriliğin ilgasında
oynadıkları rol için bkz. Webstcr ( 1 830: 146) Serezli İsmail l'aşa'nm
oğlu Yusuf Paşa'nın ayaklanma sonrası sekbanlanyla İstanbul'a gelişi için
aynca bkz. Reed ( 19 5 1 :259). Bunların yanı sıra 1 826 öncesinde ccdid
nizamın uygulandığı Hüdavendigar ve Kocaeli gibi bölgelerin, yeniçeriliğin
kaldırılmasında başrolü oynayan Ağa Hüseyin Paşa'ya tevcih edilmiş olması
ve sabık yeniçeri ağası Hüseyin Paşa'nın, neferlerini bu bölgelerden toplaması
dikkat çekici bir ayrıntıdır (Walsh 1 8 36 c:II:504) . Yeniçerilerin lağvını takiben
ortadan kaldırılan cebeciler yerine ihdas edilen cebehanecibaşılık makamına,
Il. Mahmud'a bağlı İnebahtı ayanı Mehmet Emin Ağa'nın getirilmesi ise
yukarıdaki ipuçları ışığında hiç şüphesiz bir tesadüf değildir. Uzunçarşılı ( 1988
c:II: 1 6 ).
147 Ottenfels ( 1 9 1 3 : 170- 1 7 1 ) ve Phillips ( 1 897: 1 5 lvd . ) .
54
SULTANIN
BÜROIUlATİKLEŞEN I<APISI
1 TSMA ( E 424 1 ) .
ile geliştirdiği bu yeni savaş tarzına ayak uyduramadığından, Babıali'nin
orduları daha hücum ederken dağılmaktaydı.2
B u yeni organizasyon şekli bizatihi ordu açısından tektipleşen bir
emir-komuta zincirini , piyade, topçu ve süvariler arasında, eşzamanlı
kullanıma bağlı olarak vücud bulan yeni dengeyi ve savaş alanındaki for
masyon zemininde şekillenen kişisel cesaretin ve gücün yerini disipline
bırakışını simgeler. Bu bağlamda yeni nefer, anlam kazandığı makinenin
bir parçası olarak düşman sayısını ya da hemen yanında düşen yoldaşını
umursamadan sadece işaretler ve semboller aracılığıyla subayın verdiği
emirleri hareket diline çevirmekle yükümlüdür. Giydikleri kıyafetler ise
neferlerin sosyal tabakalaşmadaki yerlerini değil, ordu makinesinin hangi
parçasının kaçıncı dişlisi olduklarını ve daha da önemlisi onları var eden
fonksiyonlarını gösteriyordu . Bu tür bir örgütsel yapıda kişisel inisiyati
fin tarihe karışarak hiyerarşik emir-komuta düzeninin sahneye çıkacağını,
savaş alanınındaki insiyaki hareketlerin, daha önce defalarca prova edil
miş kareografık uygulamalarla yer değiştireceğini ya da cesaretin, subayın
emirlerine körcesine itaate dönüşeceğini söylemeye dahi gerek yoktur.
Zira ordunun rasyonel bürokrasi temelinde örgütlenmesi, aslında savaş
çı/kahraman yerine neferin ikamesiyle mümkündür.
Vasıf Efendi'nin3 de isabetle tahlil ve teşhis ettiği üzere Avruplıların
Yunaniyan ve Rumi'yan'dan [ Roma] ödünç aldıkları fikirler zemininde
inşa ettikleri modern ordu organizasyonu, temelde insan gücünün daha
etkili kullanımından başka bir şey değildi. Ordunun daha küçük ünitelere
bölünmesi ve savaş alanına satranç tahtasındaki kareler misali sürülme
si, emir komuta zincirini etkinleştirip manevra kabiliyetini artırıyordu.
Birbirleriyle bağlantılı taktik ünitelerin eşzamanlı hamleleri ateş gücünü,
silah teknolojisinin izin verdiği ölçüde artırmaktaydı.� Hollandalı komu
tan Maurice Nassau 'nun, Justus Lipsius'un De Militia Romano adlı ese-
Harırscıvort HaftfSOVer1
{) {) o o
ifüiliiifüjijll ilÜÜ{�foJ� iiu�Wüf{H'ri �illliıfü»
(? v o v
ıiı +
ı\ı tjı
Hanısııvaıı
: 'lflillJ
Hanrsavarı
6JlllHl/
* Black (2002:201 ).
5 Oestreich ( 1969 : 1 6 vd. ) .
6 McNeill ( 1984: 1 28 vd. ) .
gidişin esas olduğu bir mesleğe dönüşmeye başladı.7 Dolayısıyla askerlik
artık çıraklık misali bir iş eğitimi olmaktan ziyade, insanm ruhuna hitap
eden pedagojik bir öğrenme şekliydi . Avrupa'da gözlemlendiği üzere,
Osmanlı ordusunda da söz konusu öğrenme biçiminin en erken teşekkül
edeceği smıflar görev tanımları gereği rasyonel bilginin ve mühendisli
ğin, diğer kadim ocaklara nazaran çok daha önemli bir yere sahip olduğu
humbaracı ve lağımcı ortaları olacaktı . 8
Ancak Osmanlılar açısından temel problem, savaş meydanlarındaki
gözlemlerinin aslında yenilginin sebepleri değil, fakat farklı bir sosyal
ve siyasi yapının sonuçları olduğunu anlayamamalarıydı. Avmpa'da inşa
edilen modern devletin ordusu, varolan felsefi/dini temel kabullerle,
sosyal zümrelere dayalı toplum yapısıyla ve tahsisat mekanizmalarının
esas teşkil ettiği mali düzenle hesaplaşmanın ürünüydü. Osmanlıla
rın daha önce de taklit etmeye çalıştıkları savaş yöntemlerinden9 fark
lı olarak, modern ordu yapısının temeli olan taktik organizasyonun
İ stanbul' da hayata geçirilmeye çalışılması, uygulayıcılarını bir anda cedld
7 Avrupa ortaçağında askerliğin aristokratik bir yapı arz etmesi misali, Osmanlılar
da devşirecekleri kişilerin soykütüklerine önem atfediyordu. Acemi oğlanların
genellikle "ekli.bir oğlanları"ndan ya da "aslı eyü olan kafirin oğlanları"ndaıı
devşirilmesi bu durumun en açık örneklerinden biridir. Nitekim emri
sorgulamadan hareket diline çevirmesi beklenen modern ncforin aksine,
kişisel yeteneğin ve cesaretin ön plana çıktığı bir orduda nctcr namzetlerinin
temayüz etmiş ailelerin çocukları arasından seçilmesi doğaldır. Bu konuda bkz.
Akgündüz ( 1996 c:IX: l43) ve Kunt ( 1974).
8 Örneğin Vauban'ın temellerini attığı askeri mühendisliği öğrenmenin yanı
sıra lağımcı ortaları I I . Mahmud devrinde, tıpkı humbaracılar gibi obüs
toplarıyla nişan almayı ve "derece-i irtifa'ın keyfiyetini [matematik yardımıyla]
fehmetmeyi" de tilim etmekteydi. BOA ( HAT 49537 ve 594 1 0 ) .
9 Savaş organizasyonu açısından erken modern dünyanın en iyi taklitçileri olarak
göze çarpan Osmanlılar daha önce karşılaştıkları Macarların "wagenburg"umı
ya da Fransa'nın icadı olan kuşatma taktiğini başarılı bir şekilde kullanmışlardı.
Imber (2005 : 8 ) .
luk hllimdi. ıo Her ne kadar askeri devrimin icadı, savunmayı ön plana
çıkartan taktik organizasyon Osmanlı ların kahramanlığa ve ganimete da
yalı hücum taktiğine, bilhassa meydan muharebelerinde, hiçbir şekilde
benzemese de İstanbul'daki idareciler, Avrupa'da vücut bulan yeni ordu
bürokrasisinin farkındaydı. 1 1 Öncelikle humbaracı sınıfında hayata geçi
rilmeye çalışılan bu yeni örgütlenme tarzına III. Selim yeni bir uygula
mayı daha ekleyecekti : Düzenli ve daimi talim.
Aslında yeniçeriler ve cebeciler gibi diğer kadim ocaldar, her ne ka
dar III. Selim ve II. Mahmud dönemi layiha müelliflerinin iddialarının
aksine geçmişte daimi ve düzenli olarak kışlalarında talim yapmasaları 2
da, hiç şüphesiz iyi bir savaşçı olabilmek için çalışmaktaydılar. Yeniçeri
Ocağı'nda mevcut sınıfların isimlerinden 1 3 de, mesela tazıcılar, anlaşıla
cağı üzere ilk insanın hayatta kalma savaşını hatırlatan avlanmak, yeniçe
rilerin kendilerini saYaşa hazırlamak için yaptıkları talimlerden belki de en
önemlisiydi. Hedefe/testiye ateş etmek, ağırlık kaldırmak, kuvvet taşı at
mak ve gü reşmek yeniçerilerin diğer harp egzersizlcriydi . 14 Bunların yanı
sıra ateşli silahların yaygınlaşmasından sonra yeniçeriler yazın haftada iki
defa ateşli talim de yapmaya başlayacaklardı. Tıpkı ortaçağ turnuvaları
gibi kişisel başarıyı esas alan bu tür egzersizlerin savaşçının şahsi gelişi-
1 5 Ok, cirid, şişhane, sinane (mızrak), seyf (kılıç) ve tüfek kullanabilen III. Selim
sadece bu tür silahlarlasavaşan nefi:rlerin, "tertib-i cedid üzre hareket iden askere
mukabil olamayacağını" düşünmekte ve kimsenin bunu anlayamadığından
şikayet etmekteydi. TSMA (E 70 1 4/229 ) ve Ahmed Cavid ( 1998 :4 1 ) . Kadim
silahları kullanmakta II. Mahmud'un, III. Sclim'dcn hiçbir eksiğinin olmadığını
yeri gelmişken belirtelim. Sağlamdemir ( 1994:4).
1 6 BOA ( RD 1 1 1 :56).
1 7 III. Selim, daha çok csame yolsuzluklarını önlemeye yönelik çıkardığı tcrmanda
dalkılıç ve mükerrer esamelerin nizama sokularak iş gören ve görmeyenin
bilinmesinin, sefere giden yeniçerilerin "hangi ortanın yoldaşıysalar kazganı
yanında bulunub me'mur olduğu mahalde izhar-ı sebat ve metanet ve
zabitanına herhalde inkıyad ve ita'at" etmelerinin ve son olarak savaş bitene
kadar "yaz ve kış" orduda bulunmalarının önemini vurgulamaktaydı. Ancak
bu konuda alınan önlemlerin pek de işe yaramadığı ortadadır. Zira Mısır Harbi
( 1 799) dolayısıyla çıkarılan dalkılıç esamelerinde yine yolsuzluklar yapılacak
ve mahlı'.'ıl esamcler yine Babıali'ye ihbar edilmeyecekti. Bu konuda bkz. BOA
( CAS 5 1 97); ( HAT 1 4060, 14534); Ahmed Cavid ( 1 998 :38-39 ve 65-66) ve
Hobhouse ( 1 8 1 3 : 1 020).
1 8 Yeniçeri tüfengcilerinin sayısı daha sonra beş yüze çıkarulacak ve İstanbul' da
60
üzere yazın haftada iki kez ve kışın havalar müsait olduğunda Kağıthane
ve Topkapı civarındaki Seğirdim Mahallesi'nde ocak başkatibi ve altı ne
fer yazıcısının gözetiminde atış talimine başlayacaktı. Her defasında dört
odanın, ocağın kadim talimcibaşısı olan elli dördüncü bölük çorbacısının
huzurunda yapacağı talimin, kadim yeniçeri egzersizlerinden pek de bir
farkı yoktu . Zira amaç yine testiyi vurmaktan ibaretti . 19 Yeniçcrilerden
gönüllü olanların Nizam-ı Cedid Ocağı'na geçmesine izin verilmesi ise
yeniçerilerin talim performanslarını değiştirecek kadar büyük bir değişi
me yol açmamıştı.20 Nitekim 1 8 1 4 yılına gelindiğinde yabancı gözlemci
ler Osmanlı piyade taliminin sadece tüfeği doldurup ateş etmekten ibaret
olduğunu belirtınekteydi.21
Her ne kadar yeniçerilere modern talim ilkelerini kabul ettirme yö
nünde ili. Selim'in ciddi bir girişimi olduğuna dair ipuçları22 bulunsa
talim yapan nefer:lt, taşradaki yeniçerilere örnek olması için Edirne'ye ihraç
edilecekti. Nizanı-ı Cedid neferlerinin aldığı yevmiyenin ancak yansmı alabilen
yeniçeri tiifrngcilerine yevmiyelerinden başka Cebclüne-i Amire' den, talimde
kullanacakiarı tüfek, kurşun ve barutun yanı sıra nimten ve ks baha olarak yılda
bir kez yirmişer kuruş verilmekteydi. Bu konuda bkz. BOA ( HAT 58964).
19 Kadim ocaklar karşıtı söylemin açıkça dile getirildiği layiha ve vekayinanıelerde
yeniçeri ve cebeci tüfengcilerinin birkaç defa talim ettikten sonra dağıtılan
esaıncleri birbirlerine satarak dağıldıkları yazmaktaysa da arşiv vesikaları
yeniçerilerin en azından 1 798'e kadar dlime devam ettiklerini ve Ocak
l 807'de yine yeniçerilerden iki yiiz elli adet tüfcngci yazıldığını ortaya
koymaktadır. Bu konuda bkz. BOA (CAS 3053, 37 1 4, 4728, 4856, 5967,
760 1 , 45236, 5 3 2 1 2 ); KA (Kriegswisscnschaft:liche Mcmoires 18/92
1825); Ahmed Cevad ( 1 299:45); Beydilli- Şahin (2001 :67); Cabi Efendi
( 2003 : 3 8 ); Erol (201 3 : 122-123); Uzunçarşılı ( 1 988 c:II:3 34- 3 35); Hobhouse
( 1 8 1 3 : 1 020); Schlechta-Wssehrd ( 1 882:37) ve Shaw ( 1965a: l 5 lvd. ve
1971 : 1 1 9 ) .
20 Schlechta-Wssehrd ( 1 882:37).
21 Raczynski ( 1 980: 169) ve Thornton ( 1 809 c:I:237-238 ) . Nitekim II.
Mahmud'a göre de "nişan urmak" artık bir işe yaramamakla kalmayıp üstelik
bir de "bayağı Frenkler"in alay konusu oluyordu. Bu konuda bkz. BOA ( HAT
25635) ve Mutlu ( 1994 : 1 9 ) .
22 Yusuf Paşa'nın Mayıs 1792'de talim konusunda yeniçerileri kollaması sebebiyle
azledilmesi ve hemen ardından İ stanbul'un çeşitli bölgelerine sabık vezirazaının
yeniden atanmadığı takdirde başkentin ateşe verileceğine dair yaftaların asılması
dikkat çeken bir ayrıntıdır. Zira aynı yıl Sofya'da ocaklıyı tilime başlatan
da bu konudaki asıl hamleyi 1 8 2 6'nın baharında II. Mahmud Eşkinci
Layihası ile yapacaku .23 Mora'daki isyanı b astırmakt a yeniçerilerin ak
sine, Mısırlı İbrahim Paşa'nın büyük bir başarı ka za nmas ı2 4 ve Çar I.
Aleksandr'ın Aralık 1 82 5 'te ölümüyle Rum İsyanı konusunda Avrupa
baskısının nispeten azalması25 padişahı harekete geçiren iki temel saikti.26
Zira II. Mahmud, yeniçerilerin Nizam-ı Cedid Ocağı ve Mehmet Ali
Paşa'nın ordusu gibi, talimlerinin ınu kab ele i bi'l -misl üzere" yapm ası
" -
1
Seksoncubaşı Ocak Katibi Yamağı
(4500 kuruş)
1
Turnacı başı
(3750 kuruş)
1
Muhzır Ağa
( 1 500 kuruş)
1
Ortalar (5 1 adet)
Bölükağası (Çorbacı)
(750 kuruş)
1
Cerrah İmam Odabaşı
( 1 20 akçe yevm.)
Alemdar
( 1 50 kuruş)
1
Tayin Ustası (vekilharç?)
( 1 37,5 kuruş)
1
Başkarakullukçu
( 1 30 kuruş)
1
Saka
( 1 00 kuruş)
1
Karakullukcular ( 15 adet)
( 1 20 akçe yevm.)
1
Neferat ( 1 35 adet)
(90 akce vevm.)
68
en önemli değişiklik ise ortaların en üst rütbeli subayı olan çorbacılann
daha yüksek makama atanmalarının yasaklanmasıydı. Zira neferlikten
yukarı doğru tırmanan bir kişi en fazla çorbacı olabilecek ve altı yıllık
hizmetin sonunda emekliye sevk edilecekti. Bu şekilde artık sadece İs
tanbul'daki48 değil, Edirne 'de ya da taşrada bulunan kalelerdeki yeni
çeri ağalarını49 dahi değiştirebilecek güce sahip olan çorbacı, çavuş ve
mütevellilerin bürokratik açıdan yükselmelerinin önüne geçilerek ocakta
daha etkin pozisyonlara gelmelerine izin verilmiyordu. Nitekim organi
zasyon tablosunun, ortaların üzerinde yer alan bölümü II. Mahmud'a
yakın olan kişilere ayrılmıştı .50 Ocak üzerinde padişahın kontrolünü ar
tırarak, ocağın devlet tarafından içerilmesini sağlayacak diğer bir önlem
ise Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar ocak zabitlerinden seçilen ve
fakat mezkur padişahm vazettiği kanunname ile katipler arasmdan atan
maya başlayan51 yeniçeri katibinin nezaret görcviyİe StatÜSÜnÜn bir kez
daha değiştirilmesiydi .52 Böylece savaş zamanlarında dahi devletle pa-
dönüşen ocaklarla eşzamanlı olarak ağaların statüleri ka ti p/n a zırla rın altında
yer alan sırad;ı n sııhaylarınkine indirgeniyord u . Nitekim T l . Mahnıııd 'ıı n da
vaz ettiği humbaracı nizamn;\mesine göre "nctcratın zabt u rabtıyla ocak-ı
mezkünııı nik ü bedi kendüden [ Humbaracıbaşı ] mes'(ıl olacağı beyaıııyla iktiza
eden tenbihat Babıati'den" ağaya yapılacaktı. Bu konuda bkz. Nuri Etendi (AE
239:2 1 3a); BOA (TD 84:48 ) ve Kara] ( 1 988:25).
59 İnsanların ateşli silahlara eklemlenmesi ordunun değişen organizasyon
vapısında da gözlemlenebilir. III. Selim'k birlikte topların her birine orta
nişanları işlenerek neferler artık kullandıkları topun alametleriyle tanınmaya/
anlam kazanmaya başlıyordu. Diğer taraftan topların neferlere ve ortalara
zimmetlcnmesiyle neferatın muharebe esnasında topu bırakıp kaçniasının
önüne geçilmeye çalışılıyor ve tıpkı AYrupa ordularında gözlemlendiği üzere
topları korumak bir namus meselesi haline geliyordu. Bu konuda bkz. TTK
(Y/5 34:29a-b ve 6 l b) .
ram az" neferle, kanunname hilafına davrananların cezalai1dırılması hu -
susunda anlaşılmıştı. Ocağa "zabt u rabt-ı neferata ve şera'it-i nizamı
i 'craya sahib-i iktidar humbaracıbaşılık ve lağımcıbaşılık tevcihiyle dindar
ve perhizkar zabitlik halini bilür idare-i asker eylemiş ve t'ayin buyuru
lan ma'aşı kendüye mi.i'ekkel bilmeyi.ib şurılt ve kuyı'.ı du i 'craya sart:ı
makdur ider 'akil bir adem" ağa tayin edilerek ve Sadabad'daki kışlaya
yeni bir sundurma, anbar ve cilingirhane eklenerek neferat "nev' i'cad
obüs toplarını" talim etmeye başlamıştı.60 Söz konusu talimhane için
kaleme alınan talimname, topçu neferlerinin gündelik hayatlarına dair
önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Buna göre belirli saatlerde talimhane
nazırının nezaretinde yemeklerini yiyen neferler, Ramazan ayı haricinde
sabah kahvaltısını takiben tok karınla ve Ramazan'da ise öğle namazı
nı takiben günlük talimlerine başlıyorlardı. Güneşin doğmasının ardın
dan her bir nefer ismiyle çağırılarak yoklanmakta ve gi.in batımına kadar
talimhane dışına çıkmaları yasaklanmaktaydı. Tabyaları her gün süpüren
neferler arasından seçilen nöbetçiler, meraklı seyircileri talim yapılma
yan zamanlarda toplardan yirmi adım, talim vakitlerinde ise elli adım
_
uzakta tutup barut mahzenlerine yaklaşmalarını engellemekle görediydi.
"Fırkabaşı"nın nezaretinde altışar kişilik gruplar halinde talim alanına çı
kan neferler (müteallimler) öncelikle talim edecekleri topların bulundu
ğu tabyaların arkasında "saf bağlıyorlardı " . Talimhane nazırının emriyle
"ağır ağır ve ayak ayak" tabyalara giren altışar kişilik fırkalardaki iki nefer,
fırkabaşının emrine istinaden topu hareket ettirmek için si!Jhın sağ ve
solundaki, diğer iki nefer de topun namlu ucundaki yerlerini alıyordu.
Namlunun sağ tarafında yer alan nefer namluya "süpürgeyi urup tomarı
sıkılamak"tan, soldaki ise "hartuşu vc güllcyi" namluya ycrlcştirmekten
sorumluydu . Topun ateşlenmesi için gerekli mühimmat ve teçhizatın
karakullukçu aracılığıyla, topların yanında hazır bulundurulması da yine
Talimhane nazırının sorumluluğundaydı . Top doldurulduktan sonra
sağdaki nefer, fırkabaşının nişan alması için "top tahtasını" ( nişangah)
60 BOA (HAT 843 1 ) Bütün bunların yanı sıra doğramacılık, çıkrıkçılık, dülgerlik,
nalbantlık veya sarraçlık mesleklerinden herhangi birini bilen neferlere,
ulufclerinin yanı sıra ek ücretler ödenecek ve neferlerin arasında topçulukla ilgili
maharetleri olanlar talimhane nazırı tarafından taltif edilecekti. İÜKTB (TY
6975:7lb).
yerleştirmekle görevliydi. Soldaki nefer, nişan alındıktan sonra top tahta
sını kaldırıp "ağız otu"nu (fitil) yerleştirerek ayakdaşıyla beraber derhal,
topa belirli bir mesafede duran firkabaşının yanındaki yerine dönüyordu.
Beş neferin toptan uzaklaşmasının ardından fırkabaşı topun beş adım
arkasında bekleyen nefere ateş emrini veriyordu. Top tabyadan değil de
açık bir yerden ateşleniyorsa, boşaldıktan sonra solda ve sağda olan ne
ferler, tepme etkisiyle yeri değişen topu eski yerine taşımakla, topun sağ
önünde bekleyen nefer süpürge ile topu temizlemekle, solda olan da
topun falyasını kapatmakla görevliydi. Ayrıca her iki atışta bir defa top
ateşlendikten sonra namluyu soğutmak için, temizlik amaçlı kullanılan
süpürge suya batırıldıktan sonra namluya sokuluyordu . Çok daha hızlı
ateşlenmesi gereken küçük kalibreli toplar söz konusu olduğunda her
fırkaya, biri hartucu namlunun solundaki nefere vermekle, diğeri de fitili
falyaya yerleştirmekle görevli iki nefer daha ilave ediliyordu.61
Yeniden düzenlenen tfilim prosedüründe topçu neferlerinin atışlar
da kazandıkları başarı oranı, nefer katipleri tarafından düzenli olarak
kaydedilerek,62 yazılı nizamnameler çerçevesinde "iş gören ve görme
yen" ya da talimde mevcut olup olmayan ayırt ediliyordu . Kurum içinde
bir üst rütbeye yapılacak atamalar ve nanparelerin/maaş ya da tımarların
her yıl yenilenen tevcihleri ise, humbaracı ocağında talimlerdeki ve sı
navlardaki başarıya, lağımcılarda ise yılda iki defa sadrazam huzurunda
gerçekleştirilen ilmi ve ameli sınavlardan alınacak notlara63 istinaden ya-
1 �
Ocak Ağası Arabacılar Katibi
(aynı zamanda Topcu Ocağı Ağası) 4000 kuruş maaş
15000 kuruş maaş 5 kıyye et ve 20 çift ekmek
20 kıyye et, 40 çift nan
1
Ocak Kethüdası
(aynı zamanda Topcu Ocağı kethüdası)
4000 kuruş maaş
5 kıyye et ve 20 çift ekmek
1
Kethüdayeri (çorbacılığı dışında)
750 kuruş maaş
2 kıyye et, 8 çift ekmek
1 1797 sonrası
-- ,
Çavuş (çorbacılığı dışında) ---------------------------
i
750 kuruş maaş :
2 kıyye et, 8 çift ekmek
Orta Tertibi
1 i
�----- Çorbacı Süvari arabacıları Başhalifesi
750 kuruş maaş 500 kuruş maaş
Çorbacı
2 kıyye et, 8 çift ekmek 1 kıyye et, 4 çift ekmek
1
Kapı Çuhadan
1
Odabaşı
500 kuruş maaş Mülazım Halife
75 akçe yevm
400 kuruş maaş
15 akçe K.B.
1 1
Vekilharç Ortalar
55 akçe yevm.
15 akçe K.B.
1
Bayraktar
Halife
70 akçe yevm
15i
50 akçe yevm.
çe K.B.
20 akçe K.B.
1
Araba Halifesi (20 adet) Süvari arabacılar (7 adet)
f
45 akçe yevm. 40 akçe yevm
15 çe K.B. 20 akçe K.B.
Aşcı
45 akçe yevm.
15 akçe K.B.
1
Başkarakullukcu
35 akçe yevm.
10 akçe K.B.
1
Arabacı neferatı (100 adet)
Yeni tahrir olunana 32 • Ocak'taki orta sayısı Topçu ortalarındaki artışa
En kıdemlilere 40 akçe yevmiye
istinaden 20'ye çıkarılmıştır.
1 * Her ortada aynca 12 akçe yevmiye ile 4 marangoz,
Karakullukçu (10 adet)
24 akçe yevm. 2 çilingir, 2 saraç ve 4 nalband bulunmaktaydı.
Saka
1 • Her bir ortada 40 adet beygir vardı.
�
Humba acıbaşı
7500 kuruş maaş
��
2500 kuruş tayinat Ocak Katibi
1
Çavuş
2000 kuruşluk zeamet
1
Alemdar
1 500 kuruşluk zeamet
+
Serhalife
+
Serhalife
+
Serhalife
+
Serhalife
+
Serhalife
l
Serhalife
+
Serhalife
ı
Serhalife Serhalife
+ ı
Serhalife
1000 kuruşluk zeamet
+ + ı + ı
Halife Halife Halife
750 kuruş zeamet
Halife Halife
r-- 8.8.- 1796
- sonrası
--- -- -- -- - - -- - - - -- -- -- - - - - - -
Ocak Nazırı
6000 kuruş maaş
/
Huınb a.tı<cıba�
���
1
�������������
1Ocak Katibi
2000 kuruş maaş 1 5 00 kuruş tayinat
1
Başçavuş
3000 kuruşluk zeamet
Serhalife
Serhalife Serhalife Serhalife Serhalife Serhalife
2000 kuruşluk zeamet
65. Havan Bölüğü Lağımcılar 22. Havan Bölüğü 14. Havan Bölüğü 7. Obüs Bölüğü
36. Havan Bölüğü
11
1 0 adet too 10 adet too 10 adet too 1 0 adet too
10 adet top
!.Halife 2.Halife 3 .Halife 4.Halife 5.Halife 6.Halife 7.Halife 8.Halife 9.Halife !O.Halife ! .Halife 2.Halife 3.Halife 4.Halife 5.Halife 6.Halife 7.Halife 8.Halife 9.Halife !O.Halife
1 1000 guruş
zeamet
9 .Sipahi neferi
* Ocağı oluşturan bölükler arasında ve bölükleri
8.Sipahi neferi 9.Sipahi neferi (Başeski)
7.Sipahi neferi oluşturan ortalar arasında, hiyerarşik bir ilişki
8.Sipahi neferi
6.Sipahi neferi 7.Sipahi neferi
vardır. Örneğin 7. obüs bölüğünün 1 0 . ortasının
5 .Sipahi neferi 6.Sipahi neferi 9. sipahisi, önce aynı bölüğün l .halifebğine ve
500 sırayla bütün halifelikleri geçerek, aynı bölüğün
4.Sipahi neferi 5.Sipahi neferi kuruşluk
3.Sipahi neferi 4.Sipahi neferi serhalifeliğine ve yine sırayla bütün
zeamet
2.Sipahi neferi 3 .Sipahi neferi başhalifeliklerde bulunduktan sonra en son 65.
1 .Sipahi neferi (Çavuş) 2.Sipahi neferi bölüğün serhalifeliğine yükselerek, oradan
! .Sipahi neferi alemdar olabilme şansına sahiptir. Ancak
9. Mulazıın pratikte bu durum imkansızdı; zira her bir terfi
8.MOlazım 9.Mulazım (40 akçe) için üst rütbeden birinin ölmesi yada emekliye
7.Mulazım 8.Mı11azım (38 akçe) ayrılması gerekiyordu.
6.Mülazım 7 .Mülazım (36 akçe) • Lağımcı Ocağı'nın ! 8 1 4' de, Humbaracı
5 .Mı11azım 1 5 ' er akçe katık
6.Mülazım (34 akçe) Ocağı 'ndan ayrılmasından sonra, Humbaracı
4.MOlazım 5.Mı11azım (32 akçe)
baha ve yevmiye
Ocağı nizamında, maaş artışları dışında büyük
3.Mı11azım (Saka) yarımşar vukiye
4.Mülazım (30 akçe) değişiklikler olmamış, Lağımcı Ocağı ise,
2.Mülazım (Aşçı) 3.Mülazım (28 akçe)
nan-ı aziz
zamanla Mühendishane'ye entegre edilmiştir.
l .Môlazım (Karakullukçu) 2.Mı11azıtn (26 akçe)
l .Mı11azım (24 akçe)
TOPCU OCAGI (1793-1807)
/
Topçu Ocağı Nazırı
7500 kuruş maaş çıkarılmıştır.
• Maaşlar yıllıktır.
Her ortada 4 sürat, 2 obüs, 2 şah! ve 2 balyemez
gunış
Topçubaşı Ağa •
�
30000 maaş
20 �ıyye et • Ortalarda, her bir top için ayrıca 5 adet arabacı
80 çift ekmek neferi istihdam edilmektedir.
* Ağa ortasında, ayrıca 20 adet karakullukçu
Aralık 1801 sonrası
r------------------------------------------------- mevcuttur.
r
Ocak Kethüdası
Mehterbaşı (900 akçe) 7500 kuruş maaş 8 kıyye et
1
32 cift e ek Topcular Katibi
6000 kuruş maaş 8 kıyye et
Serzurnazen (60 akçe) 32 cifi ekmek
"'
\
Kethüda yeri (çorbacı lığı hariç)
Snrnazen (4 adet) 1500 kuruş maaş 3 kıyye et
40 akce 12 cifi ekmek
Sertablzen (60 akçe)
r
Tablzen (4 adet) Çavuş (çorbacılığı hariç)
Orta Tertibi 500 kuruş maaş
40 akce 1500 kuruş maaş 2 kıyye et
Semakkarazen (50 akçe) (25 adet)
8 cift e ek
1 Zilzen Odabaşı
1
'
40 akce 105 akçe yevmiye ·
Serboruzen (50 akçe)
1 --------------------------ı
15 akçe kisvebaha:
"' Boruzen
40 akce
Kapı Çuhadarı
750 kuruş maaş
1797 sonrası
Vekilharç
85 akçe yevmiye
Süvari Serdengeçti Ağası
15 akçe kisvebaha
1000 kuruş maaş
1
Bayraktar Tüfengcibaşı
20 kıyye et
8 çift ekmek
1 5 akçe kisvebaha
Ocak 1807 sonrası ı 797 sonrası 1
80 akçe yevmiye 500 kuruş maaş
( 1 2 .1 1 . 1802 tarihinde 1
ı ı 1------ !�ı:oc�� ��!�;.,
------------------------- ------------------------ t d•t) 1000 guruş maaş) Alemdar
500 kuruş maaş
1 20 akçe kisvebaha
1
(20.7. 1 80 1 'de 75 akçe) 60 akçe yevmiye Baştop Ustası
1
Cephaneci Halifesi
1 500 kuruş maaş
Başkarakullukcu
Yamağı (9 adet) Tüfongendaz Topcu ustası yamağı
Süvari Topustası 50 akçe yevmiye, 1 O akçe kisvebaha
45 akçe yevmiye
Yamağı (20.7. 1 80 1 'de 55 akçe) 1
1
70 akçe yevmiye Topçu Eratı (80 adet)
20 akçe kisvebaha Yeni tahrir olunana 36 en kıdemlilere 50 akçe yevmiye
Tüfengendaz (8 adet)
J •
Topçu neferi
Saka
Süvari Topçu 25 akçe yevmiye 35 akçe yevmiye, 1 O akçe kisvebaha
neferatı (IO adet) (1 mart 1794'te 30 akçe) 1
55 akçe yevmiye Karakullukcular (15 adet)
Her bir sürat topu için
20 akçe kisvebaha 30 akçe yevmiye
Şekil I I : II. Mahmud devri Lağımcı Ocağı terfi tablosu*
74 Söz konusu dönüşüm bazı bölgelerde "tekessür-i askere medar olmak için" idari
taksimatı dahi değiştirecek boyutlardaydı. Üsküdar Ocağı'na bağlanan Aksaray
kazasına, yedi köyün ilavesi konusunda bkz. BOA (CAS 34727).
75 Nitekim Anadolu'da cedid nizamın uygulandığı "kazaların idaresi ve askeri
ve gayr-ı askeri bi'l-cümle ahalisinin zabt u rabt ve hıfz ve himayeleri
hususları müstakilen başbuğluk ünvanıyla" Kadı Abdurrahman Paşa'ya ihale
olunmaktaydı. Bu konuda bkz. BOA (CAS 4989).
76 Bu konuda bkz. BOA (CAS 1 12 1 1 ) .
78
Söz konusu önlemler paketi aynı zamanda iç güvenliğe dair tedbir
lerin de alınmasına olanak sağlamaktaydı. Zira cedid nizam, bir taraftan
bölgenin vergilerini tasarruf edenlerin atadıkları mütesellimler ve Ana -
dolu valileri tarafından toplanan haksız vergileri ve bu şekilde ahalinin
tecrim olunmasını önlemeye yönelik imkanlar sunarken, diğer taraftan
da belirli kazalarda kurulan kışlalar aracılığıyla militarize edilecek olan
bölgelerde, ayanların ve sekbanların/eşkıyanın oluşturduğu iç güvenlik
sorunlarının çözülmesini sağlayacaktı. Nitekim Anadolu'da bulunan bazı
kazaların ahalileri, vatanlarında yeniden huzur ve güvenliğin sağlanabil
mesi için Nizam-ı Cedid1e rabt ııe Üsküdar Ocağı1na ilhak olunmayı yaz
dıkları ilamlarla talep etmekteydi.77 Ancak Balkanlar'da oluşan huzursuz
luk, İ stanbul açısından muti fakat güçlü ayanlar aracılığıyla kontrol edile
bilen Anadolu eyaletlerindeki problemlerden78 çok daha acil önlemlerin
alınmasını gerekli kılıyôrdu . 1 790'lı yıllarda, dağlılar/işsiz sekbanlar
üzerine gönderilen Hakkı Paşa79 ya da diğer Rumeli valilerinin komuta
sına cedid nizam zemininde organize edilmiş topçu ve piyade birlikleri
verilerek dağlıların İstanbul'u yağmalamasının önlenmeye çalışılması söz
80 Bu konuda bkz. TSMA (E 5930/ 1 -2); BOA (C Zaptiye 539); Ahmed Cavid
(İÜKTB TY 4178 :45 vd. ) ve Kıran ( 1993:2).
8 1 BOA (CAS 7039) ve (HAT 1 198 1/B ) .
82 B u konuda bkz. TT K (Y/5 34:54a-b ) . Edirne, Silivri ve Çorlu'daki emlak-ı
hümay(ın çiftliklerinde kışla inşası planı için ayrıca bkz. Ahmed Cavid (İÜKTB
TY 4 1 78:41-42 ).
83 Bu konuda bkz. TSMA (E 701 4/160); BOA (CAS 9 1 8 1 ); Uzunçarşılı
( 1971 :263) ve Gökçe ( 1968:99).
84 Ayanlar tarafından toplanarak Sırp isyancılar üzerine gönderilen 40.000
sekbanın yanı sıra, Serasker İbrahim Paşa'ya yardım için Çapanoğlu'nun emri
altında bulunan ve Kütahya, Niğde, Konya, Ankara, Kayseri, Menteşe, Hamid,
Bolu ve Teke sancak ve kazalarının Nizam-ı Cedid asker ve sipahileri de Kadı
Abdurrahman Paşa komutasında Rumeli'ye gönderilmişti. Ancak söz konusu
nizamlı askerin yardımına ihtiyaç duyulmadığı takdirde, Kadı Abdurrahman Paşa
Edirne ve Tekirdağ havalisini Üsküdar Ocağı'na bağlayarak, münasip yerlere
Nizam-ı Cedid kışlaları inşa etmekle görevliydi. Bu bağlamda Davud Paşa
Sahrası, Rumeli'ye gönderilen yedi bin tfilimli piyade ve birkaç bin süvarinin
gönderilen Kadı Abdurrahman Paşa8 5 aynı zamanda Trakya'da, mesela
Karışdıran'da,86 Nizam-ı Cedid kışlaları kurarak ayanların ve yeniçerile
rin bölgedeki iktidarını kırmakla görevliydi . Nizam-ı Cedid nderlerinin
Edirne ve havalisinde kışlamaları sırasında verilecek tayinat sebebiyle baş
layan sürtüşmelerin kıvılcımı, Anadolu ahalisini "çift-çubuğundan ceb
ren Asitane'ye sürüb Nizam-ı Cedid"87 neferi yapan Kadı Abdurrahman
Paşa'nm Silivri ve Çorlu'da zorla nefer yazmaya çalışarak Nizam-ı Cedid
Ocağı'na kaydedilen çocukların ailelerinden techizat ve üniforma parası
toplamasıyla alevlenerek, III. Selim'i düşürecek olaylar dizisinin ilk hal
kasını oluşturacaktı. 88
İ stanbul'daki durum da Rumeli'dekinden farklı değildi. İkinci bir
kışlanın inşa yeri olarak yeniçerilerin ve taslakçılarının kontrolünde
olan Üsküdar'ın seçilmiş olması tesadüfün ötesinde bir anlama sahip
ti. Üsküdar'da bulunan çiftlik-i hümayunda görevli yetmiş sekiz adet
hassa bostancısının yanı sıra, yekununu hiç kimsenin bilmediği zağracı
ve tazıcıların sayılarının artırılarak Nizam-ı Cedid'e tüfengci olarak kay-
muntazam bir şekilde kurulmuş olan çadırlarına ilk defa evsahipliği yapacaktı.
Ancak 1 804 Mayıs sonlarında yola çıkan nizamlı ordu, gariptir ki Rusya ya da
Avusturya üzerine değil, Osmanlı ülkesinde Nizam-ı Ced1d'i inşa etmek için
sevk edilmekteydi. Bu konuda bkz. BOA ( HAT 3712 ve 1 2046 ) ; Beyhan
(2007: 147); Kıran ( 1 993 :32) ve Uzunçarşılı ( 1971 :264-265 ve 1974:288-
289). Nizam-ı Ced1d neterlerinin iç güvenlikte kullanımı için ayrıca bkz. BOA
(C Zaptiye 2630).
85 Mustafa Necib Efrndi ( 1280: 1 1 ) .
86 İstanbul ile Edirne arasında blan sahayı dağlılardan temizlemeye çalışan
Abdurrahman Paşa, bölgede huzurun kalıcı olarak sağlanabilmesi için Nizam-ı
Ced1d neferlerinin, daimi olarak kalacakları kışlalar inşa etmek istemekteydi.
Bu bağlamda Karışdıran, Edirne bostancıbaşılarının nezaretinden çıkartılarak
Levent Çiftliği'ne ilhak olunuyor ve başına bin adet nefer yazmayı taahhüt
eden Bergos kazası vücuhundan Boşnakzade Mustafa Ağa, sağkol ağası/
beşyüzbaşı rütbesiyle atanıyordu. Mustafa Ağa'nın taahhüt ettiği miktarda nefer
yazamaması durumunda ağalığının ref olunacağının ruus kaydında özellikle
belirtilmiş olması ise dikkate değer bir ayrıntıdır. Bu konuda bkz. BOA ( DPYM
d. 35366 : 1 5 , CAS 8972) ve Uzunçarşılı ( 19 7 1 :276).
87 Derin ( 1 973a:2 1 7 ) .
88 Schlechta-Wssehrd ( 1 882:6 1 ) İsyan için ayrıca bkz. Uzunçarşılı ( 1 971 :287 vd.)
ve Gökçe ( 1 968: 1 0 1 ) .
dedilmeye başlanması,89 aslında tıpkı Rumeli'deki sekbanlar örneğinde
görüldüğü üzere yeniçerilerin cedid nizam çerçevesinde devletleştirilme
sinden90 başka bir şey değildi.9 1 Zira bölgede bulunan yeniçeri taslakçısı
kayıkçılar ve donanma gediklileri Tersane Nizamı'yla, gönüllü olan ye
niçeriler ise Ü sküdar Kışlası marifetiyle tam manasıyla devlet kontrolüne
sokularak Üsküdar'da yeniden huzur sağlanmaya çalışılıyordu. Ancak
yeniçeriler açısından esas önemli gelişme, Ü sküdar Kışlası'na Nizam-ı
Cedid neferleri için konulan nılumbalarla birlikte yaşandı.92 Her ne ka
dar birkaç sene evvel humbaracılar ve lağımcılar gibi kadim ocaklarda da
tulumbacılar istihdam edilmiş93 olsa da yeniçeriler ilk defa doğrudan baş
kentin güvenliğine dair bir konuda, türedi bir grup tarafından dışlanarak,
yangın söndürmenin nimetlerinden mahrum birakılmaktaydı.94 Kontro
lünü ellerinde b ulundurdukları bölgede rakip ve üstelik asker-i sult;f:ni
olarak isimlendirilen bir gücün oluşumu da cabasıydı .95 Avrupa' da kuru-
96 Buna göre Karaman Eyaleti valisi Kadı Abdurrahman Paşa, Sivas Valisi Mehmet
Paşa'nın dışında, Bozok ve Çankırı Çapanoğlu Süleyman tarafından, Sarnhan,
Teke, Ankara, Kastamonu, Karasi, Kütahya, Menteşe, Hamid, Kayseri, Niğde,
Kırşehir, Aksaray ve Akşehir sancakları doğrndan Nizam-ı Cedid Nazırlığı'nca
atanan mi.itesellimler/bölgenin ayanı aracılığıyla, Bolu ve Viranşehir aynı şekilde
bölgenin söz sahibi olan voy\'Cıcblarca \'e son olarak Aydın muhasıllar eliyle
idare edilmekteydi. Söz konusu görevlilerin neredeyse tamamının daha önce
bölgelerinde daha küçük kazaların ayanı olarak görev yaptıklarını söylemeye
dahi gerek yoktur. Bu konuda bkz. BOA (CAS 39133).
9 7 İ . H . Uzunçarşılı, dönemin Anadolu'sunda Bozok, Kayseri, Çankırı,
Kastamonu, Ankara, Amasya, Tokat, Konya, Aksaray, Niğde, Nevşehir,
Beyşehir, Akşehir, Alanya, Antalya ve Isparta'nın Kadı Abdurrahman Paşa ve
Çapanoğlu Si.ileyman'ın kontrolünde olduğunu belirtmektedir ki bu bölgeler
Anadolu'da cedtd nizamın uygulandığı sancak ve kazalarla büyük ölçüde
örtüşmektedir. Bu konuda bkz. Uzunçarşılı ( 1971 :261 ve 263-264).
98 Amasya ve Sivas'da Çapanoğlu Süleyman marifetiyle kurulan Nizam-ı Cedid
ortasına yine Çapanoğlu tarafından atanan bir nefer binbaşı, iki nefer kolağası ve
altı nefer zabitana maaş bağlanması konusunda bkz. BOA (DPYM d. 3 5366:4 1 )
83
sahiplerdi. Bunun yanı sıra Anadolu'nun köklü ayan aileleri, Nizam-ı
Cedld'e yeni bölgelerin dahil edilmesiyle doğru orantılı olarak nüfuz
alanlarını da genişletebilme imkanına sahip oluyordu. İ stanbul açısından
ise Nizam-ı Cedld'e bağlı olan ayanların nüfuzunu ve iktidarını artırma
sında bir beis yoktu . Hatta bu şekilde Nizam-ı Cedid ekibi kendilerine,
dolayısıyla da temsil ettikleri Saray'ın iktidarına muhalif ayanları ortadan
kaldırma imkanına da sahip olabilmekteydi .99
(CAS 2863); Kıran ( 1 993:4 ve 1 1 - 1 2); Asım Efrndi ( 1 293 c:II : l 66); Duman
( 1998 :77vd.); Uzunçarşılı ( 1974:222, 233 ve 239 vd. ) ; Karagöz (2003 : 1 5 3 )
ve Mert ( 1980:57 vd. ) .
1 0 0 Merkezi bir ordu hayaliyle başlayan Nizaın-ı Cedid projesine ayanların dahil
edilmesi, öncelikle iç güvenlik sorunlarını halletmeye çalışan İstanbul'un yeni
sorunlarla karşılaşmasına sebep olacaktı. Örneğin yükselişini tamamen Nizam-ı
Cedid'e borçlu olan Ayaş voyvodası Mesud Ağa, bölge ahalisi tarafindan 1 808
tarihinde "cerime ve tevziat namıyla külliyetli mebaliğ ahzetmesi" sebebiyle
İstanbul'a şikayet edilecekti. Halkın direnişiyle karşılaşan Mesud Ağa ise bu
direnişi kırmak için kardeşi Esad Ağa önderliğinde iki yüz kişilik bir grubu
Ankara Sancağı kazalarına göndererek "geşt ü güzar ve gasb-ı emvftl misüllü
günagı'.ı n zulm ve ta'addiye ibtidar" eyleyecekti. İriid-ı Cedid Hazinesi için
toplanan vergileri zimmetine geçiren ve dolayısıyla 1 0 1 . 305 buçuk kuruş
hazine borcu olan Mesud Ağa, muhtemelen hamisi olan Çapanoğlu'nun araya
girmesiyle bu olaydan zarar görmeden kurtulacaktı. Üstelik aradan birkaç
sene geçtikten sonra yine Çapanoğlu Süleyman'ın iltimasıyla Ayaş mukataasını
tasarnıf etmeye başlayacak olan J\ılcsud Ağa, Temmuz 1 830 tarihinde bir
kez daha Ankara mütesellimi olarak atanacaktı. Daha derin bir araştırmayı
hak eden Mesud Ağa için bkz. BOA (HAT 24906/D, 2659 1 ve 26273) ve
Çadırcı (2007a:37-38).
1 0 1 Örneğin Kastamonu 'da Nizam-ı Cedid ortası kurmakla görevlendirilen
mütesellimin, verilen görevin üstesinden gelemeyeceği anlaşıldığında derhal
yerine "zeametinc halci gelmeksizin" bölgenin alaybeyi atanmıştır. Ancak
Anadolu'daki ortaların kuruluşlarında genellik.le bölgeyi tanıyan ayan ya
·
da alaybcylcrini görevlendirerek , erbab-ı liyakatten oldukları için üst düzey
rütbelerle ödüllendiren Nizam-ı Cedid Nezareti, söz konusu yerel unsurların,
genellik.le ölümleriyle birlikte boşalttıkları makamlara, bölgeden değil,
doğrudan Levent ya da Üsküdar ocaklarından atama yaparak tasfiye etmekteydi.
Örneğin Kütahya ve Bolu ortaları binbaşılarının ölümüyle boşalan makamlara
85
Ortası'nın kuruluşunu takiben Talimli Asker Nazırlığı'na bağlanan, İrad-ı
Cedid kontrolündeki bölgelerin tımarlı sipahilerinin yanı sıra alaybeyleri
artık doğrudan ( eyaletlü) piyade askeri de tahrir etmeye başlayacaktı. 102
İlk bakışta kadim tımar sisteminin İ stanbul 'un amaçlarına hizmet edecek
şekilde yeniden düzenlenmesi gibi gözüken bu uygulamanın103 idaresine
modern talimi Osmanlı Devleti'nde ilk kez uygulamaya sokan sabık Sad
razam Yusuf Paşa'nın imamı ve devrin Levent Çiftliği Kethüdası Ö mer
Ağa'nın biraderi Hafiz Ali Ağa'nınıo4 getirilmesi ise gayet manidardır.
19 Mart 1 792 tarihinde tabur cenginin105 nasıl icra edildiğini, savaşta
esir aldığı Rus dönmesinin terbiye ettiği on sekiz neferiyle III. Selim'e
gösteren Sadrazam Yusuf Paşa, 106 "küffara mukabcle-i bi'l-misl lazım"
düşüncesinden hareketle İstanbul'un Karadeniz sahilinden hüsn-i rızala
rıyla tahrir ettiği "kavi'ül-bünye" yüz elli civarındaki ( Laz? ) neferi, daha
savaş devam ederken içinde bulunan Tekke-i Tir yıkılarak kışlaya dönüş
tüıiilen Levent Çiftliği'nde iskan etmişti. 1 07 Nizam-ı Cedid Ocağı'nın
87
Bu sırada ahaliye, Nizam-ı Cedid'e geçen bölgelerin elde edeceği avan
tajlar, nefer namzetlerine ise kendilerini iyi bir kariyerin 1 1 2 ve emeklili
ğin ıı 3 beklediği ve üstelik ailelerinin de tüm vergilerden muaf olacağı
başrolü oynayan görevli ise Nizam-ı Cedid Nezareti'nin tayin ettiği, bölgeyi
yakından tanıyan mütesellimdi. BOA ( HAT 3689/D ve CAS 33858).
112 Askerliği herkese açık bir meslek haline getiren modern ordu bürokrasisinde
yükselmek, en az kahramanlığın ön planda olduğu kadim ordu yapılarında
irtifa kazanmak kadar zordu. Nitekim neferlerin yükselebilmek için artık
her bir rütbede belirli süreler görev yaparak, makamın gerektirdiği görev
tanımlarım öğrendiklerini ispat etmeleri gerekmekteydi. Ancak (ilmi) liyakatin
tek başına yeterli olmadığı modern ordularda neferler, bulundukları rütbenin
üzerinde yer alan bir makamın boşalmasını beklemek durumundaydı. III.
Selim ve II. Mahmud devirlerinde, fakir ve işsiz insanlara devlet hizmetinde
yükselişe açık büyük bir fırsat olarak sunulan modern orduda, herhangi bir
neferin organizasyon tablosunun üst kısmında yer alan makamlara ulaşması
neredeyse imkansızdı ve zaten böyle bir örnek de yoktu. Zira iyi bir misal
teşkil etmesi bakımından Humbaracı Ocağı'nda bir neferin kethüda rütbesine
yükselebilmesi için her bir bölüğün takımlarını ayrı ayrı ikişer kere ve kendi
takımını üç kere devretmesi bir başka ifadeyle bütün bölüklerde en az iki kere
görev yapmış olması gerekmekteydi. Bu konuda bkz. BOA (TD 84:50).
1 13 Kadim ocaklarda esame yolsuzluğu yapmanın en revaçtaki aracı olarak göze
çarpan mahlı'.ıl esamclerin ihbar edilmemesini önlemek amacıyla, ıslahat yapılan
sınıflarda emeklilik işlemleri çok sıkı takip edilen prosedürler çerçevesinde
yürütülmekteydi. Harp esnasında yaralanan neferlerin öncelikle yaralarının
iyileşmesi beklenmekteydi. Daha sonra cerrahların vereceği "amelden
sakıt" raponıyla, sadrazamın huzurunda toplanan kurul önüne çıkarılacak
olan nefer, bedeninin artık asker olmaya müsait olmadığını kanıtlamak
durumundaydı. Mahhll mütekaid esamelerinin satışını önlemek için alınan en
önemli tedbir ise emekli neferin maaşını bizzat elden almasının sağlanmasıydı.
Neferlerin alacakları emekli aylıkları ise savaşlarda gösterdikleri başarılara göre
değişmekteydi. Barış zamanında gerçekleşen yaralanmalar ya da ihtiyarlık
nedeniyle emekliye ayrılanlar, genellikle muvazzafken aldıkları maaşın yarısıyla
tekaüt ettirilmekteydi. Zira III. Selim'in de belirttiği üzere "eınekderan
diye müsa'ade olunsa cihan emekderan olur"du. Örneğin l 798'de başlayan
Mısır Harbi esnasında Akka'da yaralanan sekiz neferin iyileştikten sonra,
savaşın vücutlarında bıraktığı kalıcı izlerin muayene edilmesini takiben emekli
olabilmek için verdikleri arzuhallerde nerede, nasıl, nerelerinden yaralandıkları
ve iyileştikten sonraki durumları bütün ayrıntısıyla tasvir edilmekteydi (BOA
CAS 23504). Osmanlı ordusunda emekliye sevk edilmek için gazilik ya
da ihtiyarlığın yanı sıra modern askerliğin olağan sonuçlarından biri olan
bütün ayrıntısıyla anlatılarak, Nizam-ı Ced1d reaya açısından çekici hale
getirilmeye çalışılıyordu. 1 14 İ rad-ı Ced1d Hazinesi'nden tayin edilen mü
başirin göreviyse sicil kayıtlarından yararlanarak kazada bulunan, asker
vermeyen hanelerin ödeyeceği hazine masrafını tespit etmekti. 1 15
Nefer namzetlerinde çok belirgin nitelikler aranmasa da "kalyoncu ve
sa'ir bayrak askeri misüllü mech{ıl kimesnelerin"1 16 tahrir olunmamasına
üniforma masrafları, Miri Hazine'ye nazaran daha iyi durumda olan İrad-ı
Cedid Hazinesi'nden sağlandığı için topçu sınıfına göre çok daha düzenli
bir şekilde kıyafetlerini yenileyebiliyorlardı . I I I . Selim sık sık "ekseri garib"
olan topçuların kıyafi:tlerinin pejırnırdeliğinden şikayet etse de bu konuda
da elinden pek fazla bir şey gelmiyordu. Üniformalar, neferleri sıradan
insanlardan ayırmanın ötesinde, bizatihi neferleri de birbirlerinden tefrik
etmekteydi. Nitekim III. Selim döneminde Levent Çiftliği nefi:ratı kırmızı,
Üsküdar Kışlası mensupları mavi ve Anadolu'daki kışlalarda istihdam edilen
neterler yeşil üniforma giymekteydi. Topçu sınıfinda da humbaracılar,
lağımcılar, topçular ve toparabacılar birbirlerinden farklı üniformalar
giyerlerken III. Selim döneminden itibaren takmaya başladıkları nişanlarla artık
hangi ortanın kaçıncı ustasının kaçıncı neferi oldukları ilk bakışta anlaşılmaya
başlanacaktı . Ortaların temel alındığı yeniçerilerde ise her bir ortanın kendisine
ait üniforması ve nişanı vardı. Bu bağlamda eşkinci layihasının yayınlanmasına
kadar aynı ortaya mensup yeniçerileri birbirinden ayırt etmek mümkün
değildi. Üniforma konusunda bkz. TSMA (E 3759/1 ve 1 1 16/2 ); TTK
(Y/534); İ Ü KTB (TY3208); BOA (TD 84:48vd . ); (DPYM d. 35 366:9);
SK (EE 3836:17b) ve Urquhart ( 1 868 :83). III. Selim devrinin sonlarında
topçu, arabacı ve Levent Çiftliği neteratından üniformalarını, izin verilen
dönemlerin dışında çıkartarak başlarına şal saranların yeniçeri ağası tarafından
tedib edilmeleri konusunda ayrıca bkz. BOA (CAS 16353). Ocak nüfusunun
artmasına mukabil üniforma yerine yıllık belirli bir ücret, kıyafet-baha, almaya
başlayan yeniçeriler ve üniformaları için ayrıca bkz. Uzunçarşılı ( 1988 :279 ve
283).
1 34 BOA ( HAT 3743).
dönüşmekteydi. Dönüşüm ise devrin Osmanlı düşünce sistematiği da
hilinde, olabildiğince rasyonel bilgi zemininde yapılan yer tespitiyle baş
lamaktaydı. Bu bağlamda İstanbul'da inşa edilmiş olan yeniçeri kışlaları
ile I I I . Selim'in inşa ettirdiği Levent ve Üsküdar kışlaları arasında önemli
farklar göze çarpmaktadır.135 Güvenlik, hijyen ve şehre/gerçekliğe uzak
lık modern kışlaların inşa edileceği bölgenin seçiminde en önemli etken
lerdi. Başkentte inşa edilen ilk kışla için İstanbul'a Karadeniz'den yapıl
ması beklenen bir saldırıya karşı 136 havası ve akarsuya yakınlığı uygun
olan Levent Çiftliği'nin, ikinci kışla için de bekar odalarının içgüvenliği
tehdit ettiği Üsküdar'ın mekan olarak seçilmesi tesadüf olmasa gerek
tir. Güvenlik merkezli düşünce yapısının ete kemiğe büründüğü kışla
lar, aynı zamanda modern öncesi dönemin, kutsalı simgelerle görünür
kılan geometrisinin yerini, doğrusal/rasyonel ve dolayısıyla da işlevsel
geometriye bıraktığı mekanlar olarak karşımıza çıkmaktadır . 137 Söz ko
nusu işlevsellik, neferleri hayattan soyutlamaya yönelik düşüncede tebel
lür eder. Zira kışlalar artık barındırdıkları nderlcrin bütün ihtiyaçlarını
karşılayacak şekilde tasarlanmaktaydı. Bu amaca yönelik mühendislerin
fennin ışığında çizdikleri kışla planları, tekı1ik bilginin modern öncesi
üretim ve aktarım şekli olan pratik iş eğitiminin yerine, rasyonel kabul
lerin/kuralların temel teşkil ettiği yazılı ya da çizili gerçekliğin ikamesi
nin birer yansımasıydı. Bu bağlamda satranç tahtası şeklinde planlanmış
askeri siteler/kışlalar, neferlerin yatıp kalktıkları bir yer olmaktan ziyade
138 1793 senesi ortalarında Levent Kışlası'nda inşa olunan demirci, tabancacı,
kundakcı, dökmeci, çilingir, aşçı, çamaşırcı ve berber dükkanları için bkz. BOA
(CAS 1 7893) ve TS.MA (E 10550). Levent'teki ıhlamur ağaçları arasında
bulunan kışlanın iyi bir tasviri için ayrıca bkz. Hobhouse ( 1 8 1 3 : 1 0 1 3 ) .
Üsküdar kışlasının iyi bir tasviri için bkz. Spencer ( 1 839 c:II:l43-144).
1 39 BOA ( HAT 10754) ve Arıkan ( 1993:2 3 1 ve 252). Lağımcıların, Kırkağaçta
kazılan lağım çukuru içerisinde haftada iki kez talim yapmaları konusunda
ayrıca bkz. BOA (HAT 1756).
140 Levent Çiftliği nefer:1tından hastalananlar için tilim meydanının nihayetinde
Büyükdere yönünde, "her tarafi:ian havanın nüfi'.'ız" edebileceği bir mevkiye
yaptırılan "rabıtalu hastane", yüzden fazla hastaya aynı anda hizmet
vermekteydi. 1 9034 kuruş keşif bedeliyle yapımına başlanan hastanenin ve aynı
dönemde yapılan eczanenin 849 buçuk kuruş tutan maliyeti Miri Hazine'den
ödenmişti. Bu konuda bkz. BOA (C Sıhiyye 184 ve 228) ve ( CAS 7457).
141 Topçu sınıfının, bilhassa lağımcıların ve humbaracılann ikamet ettikleri
kışlalarda da benzer bir durum söz konusudur. TSMA ( E.7014/ 1 37) ve
Hobhouse ( 1 8 1 3 : 1 0 16).
142 Levent ve Üsküdar ocaklarına merbut kazalarda, Kadı Abdurral1man Paşa'nın
gözetiminde kışlalar inşa edilmesi konusunda bkz. BOA ( CAS 39608 ve
2302 5 ) .
1 43 İlk denemenin I I . Osman tarafından yapılmaya çalışıldığı yeri gelmişken
vurgulanmalıdır. Bu konuda bkz. Tezcan (2001 :22lvd . ) .
bilir. 144 1 9 . yüzyıl başından itibaren Nizam-ı Cedid Nezareti'nin tayin
ettiği mütesellimler/bölge ayanı145 tarafından inşa edilen kışlalar, Levent
144 Anadolu'daki kışlaların inşa sürecini, Temmuz 1 80 1 'de temeli atılan Ankara
Kışlası en iyi şekilde örnekler. Ankara'ya yarım saat mesafede Akköprü
Deresi'ne komşu kırk dönüm genişliğindeki Şeyh Yağmur Ovası muayeııc
olunup, suyu ve havası kışlaya uygun bulunarak sahiplerinden 1 50 kuruşa
satın alınmıştı. Bölge, daha sonradan kışla kompleksine yapılacak eklemeler
için de müsaitti. Mühendishane'den Ankara'ya gönderilen Hassa mimarları
hulefasından Seyyid Mustafa Efcndi'nin gözetiminde ve çizdiği plan
doğrultusunda inşasına başlanan beş yüz kişilik kışla için rayiçten biraz daha
düşük, "canib-i miriye menfa 'atlü" fiyatlarla kereste, taş, kerpiç, kıraç, tuğla
ve demir satın alınmıştır. Pencerelerine kadar taş duvar ve pencerelerin
üzerine üç sıra kerpiçten inşa edilen koğuşların buluduğu ana binanın yanı sıra
planda bulunan caminin de aynı malzemelerle inşa edilmesi planlanmaktaydı.
Ancak kışın yaklaşmasını ve maliyet hesaplarını gözönüne alan, 750 nefer
piyade yazarak Ankara mütesellimi olmayı başaran Mesud Ağa, kışlanın
planlandığı şekilde inşa edilemeyeceğini İ stanbul'a bildirmiştir. Bu bağlamda
cami, sundurma ve anbarların yapımı ertelenmeliydi. Kışlaya dışarıdan su
getirilmesinden vazgeçilmesi ise maliyetin hijyene galebesiydi. Zira III.
Selim'den ve İstanbul'daki Nizam-ı Cedid ekibinden çok farklı düşünen
Mesud Ağa'ya göre "kışladan meram ta'lirn ü ta'allüm içün neferata bir
mesken tahsisinden ibaretti." Ankara kışlasının inşası ile ilgili belgeler için bkz.
BOA (CAS 73 14). Seyyid Mustafa Efendi için ayrıca bkz. Beydilli ( 1987).
Bolu voyvodası/ayanı İ brahim Ağa'nın, tıpkı Ankara kışlası gibi şehre belirli
bir mesafede ve mimari açıdan diğer Nizam-ı Cedid kışlaları gibi dörtgen
plana sadık kalarak inşa ettirdiği kışla için aynca bkz. Mithat Kemal ( 1 334: 16).
Mühendis Mehmet Halife tarafindan inşa edilen Çankırı Nizam-ı Ccdid kışlası
için ayrıca bkz. Gökmen (2007 : 1 7 5 - 1 76 ) .
1 4 5 Ö rneğin Kastamonu'da dört, beş y ü z neferin kalabileceği bir kışla inşa edilmek
üzere Yusuf Kethüda Çifi:liği Kastamonu ayanı/mütesellimi Altıkulaçzade
Mehmet Ağa aracılığıyla satın alınmıştı. İ nşaat için gerekli kereste ve amele
ise yine mezkfır ayan tarafindan rayiç fiyatla sağlanmaktaydı. Keşif bedeli
olarak belirlenen 43.755 buçuk kuruş, artan maliyetler sebebiyle inşaatın
ilerlemesine mütekabil aşılmış ve kompleksin içinde yer alması planlanan
cami ve çarçubenin (dış duvarlar) yapımından vazgeçilmişti. Buna rağmen
Kastamonu Kışlası'nın maliyeti 44.646 buçuk kuruştu ve keşif bedeli ile gerçek
fiyat arasındaki farkın mütesellim tarafindan karşılanması isteniyordu. Ancak
Kastamonu mütesellimi cebinden harcadığı 89 1 kuruşluk farkı, hiç şüphesiz
ahaliden toplayarak telafi edecekti. Bu konuda bkz. BOA (C Maliye 2 1407).
Çiftliği'ne nazaran çok daha basit planlara sahip yapılardı 146 Bu bağlam
.
148 "Ui-mekan" olan nefi:rlerin daimi olarak kışlada kalmaları konusunda bkz.
BOA (DPYM d 3546 1 :23).
149 Yeniçerilerin de yaygın olarak kullandığı kebe (kepenek) için bkz. Walsh
( 1 828:4).
150 Eylül 1 805 'de Levent ve Üsküdar kışlalarına iki biner yatak ve gecelik
alınmıştı. Yatakların birim fivatı yedi kuruş iken geceliklerin maliyeti altı buçuk
kuruştu. Bu konuda bkz. BOA ( CAS 9690) ve (DPYM d 35 366: 1 2 ) .
1 5 1 İ stanbul'dakilerin aksine Anadolu'daki kışlaların içerisinde bulunmayan
mühimmat manüfaktürleri, devletin kontrolünde bölge ahalisinden seçilen
kişiler aracılığıyla idare edilmekteydi. Bu konuda bkz. Çadırcı ( 1 972 :4 ).
152 1 80 1 senesinde Nizam-ı Cedid Ocağı nizamnamesine yapılan zeyle
nazaran, her gün 6 Nizam-ı Cedid odası talim yapmaktaydı. Bir Nizam-ı
Cedid ortasının 12 odadan müteşekkil olduğu ve salı ve cuma günlerinin
tatil olduğu düşünülürse bu sırada iki ortanın mevcut bulunduğu Nizam-ı
Cedid Ocağı'nda neferler, yaklaşık dört günde bir defa yabancı uzmanların
gözetiminde talim yapıyordu . Bu konuda bkz. TTK (Y/5 34:72a-73a).
1 53 Nizam-ı Cedid ortalarında, neferlerin silahlarını senkronik ve sistematik olarak
ateşleme hızlarını artırmak için uygulanan tilim, l 790'1ı yılların başında
z
<(
- _J
•C> o.
� :'.3 1
1
o � 1
·o -
c :ııı::
w
rn i
o �
t
- n::
�
:iE o
·� Q'i
·z: z
::i
i
1
<(
1
t
"'
· �
larında nöbet tutuyor ve gerekli göıiilen mahallerde kolluk geziyordu. 154
Daimi olarak kışlada kalan orta dereceli subaylardan biri olan vekilharç155
aracılığıyla ocağa bağlı tüccarlardan156 satın alınan ekmeklerini sabah ve
akşamları, kışla aşçılarının pişirdiği çorbalarına katık eden neferlerin, ak-
Fransız ordusunda takip ediled talim ilkelerine göre şekillenmişti. APcı talimi
olarak bilinen modern Fransız taliminde tüfekler, 1 2 harekette/nizamla
doldurularak ateşlenmekteydi. Nitekim Oranyalı Maurice'in, kendi içerisinde
uzmanlaşmış 42 farklı harekete/nizam böldüğü tüfeklerin doldurulması ve
ateşlenmesi süreci 1 8 . yüzyıl sonuna gelindiğinde daha \'erimli hareketlerin
keşfi ve tüfek teknolojisinde kaydedilen gelişmelere nazaran kısalmış ve
bununla bağlantılı orduların ateş gücü artmıştı . Zira 1790'1arda Prusya ve
Rusya orduları, tüfeği yedi harekette doldurup ateşlerken, Avusturya subayları
tüfeklerin bir kez ateşlenmesi için on altı kez emir vermek zorundaydı. Subayın
verdiği sesli emirleri/ kumanda aynı anda hareket diline tercüme etmeleri
beklenen neferlerin hızlarını artırmalarının ve senkronizasyonu sağlamalarının
tek yolu ise bölükler halinde, hareketleri olabildiğince sık tekrarlamalarından
geçmekteydi. Bu konuda bkz. Ahmed Cevad ( İÜ KTB TY 4178:34-35)
ve Arıkan ( 1996:3 17-3 1 8 ) . Nizam-ı Cedid ve Fransız orduları arasındaki
benzerlikler için ayrıca bkz. Hobhouse ( 1 8 1 3 : 1 0 1 3 ) .
154 Levent Çiftliği'nde daimi olarak "tertib v e ka'ide üzere ceng ve harlı resmine
[planına] ri'ayet olunarak" talim yapılması hususunda bkz. TSMA
(E 7 1 3 7/ 1 ).
1 5 5 Maaş ve üniformaların dağıtımından sorumlu olan vekilharç, kışlaların gelir
gider hesaplarını da tutmaktaydı. Örneğin Ankara ortasının 1 806 Ocak ayında
vekilharç taratindan dağıtılan tayinat ve diğer giderleri için bkz. BOA (CAS
38957).
156 Doğrudan ocak katibi ile bağlantılı olarak çalışan Levent Çiftliği habbazı/
ekmekçisine İstanbul duhan ve emtia gümrüklerinden aylık olarak ödeme
yapılmaktaydı. Örneğin Şubat-Mart 1 801/1 2 1 5 Şevval ayında ocağa verdiği
toplam 27.858 adet ekmek için habbaza 1 .741 kuruş ödeme yapılmıştı.
Enflasyonun Osmanlı tarihinde görülmedik bir yükseliş trendine girdiği
dönemde Nizam-ı Cedid ordusunun, yeniçerilerden dah� iyi ve üstelik
bedava et ve ekmek tayinatı alması, iki ocak arasındaki gerginliği artıran temel
meselelerden biriydi. Bu konuda bkz. BOA (CAS 26304) ve Uzunçarşılı
( 1 988:254). 1803 Haziranında ise Nizam-ı Cedid Ocağı, topçu ve arabacı
ocaklarının ekmek, arpa, saman, silah ve mühimmat ücretlerinin barış zamanı
İ rad-ı Cedid Hazinesi'nden, savaş zamanı ise Miri Hazine'den ödenmesini
karara bağlanmıştı. Bu konuda bkz. İ ÜKTB (TY 3208:44b).
şanı öğünlerinde yahni vazgeçilmez bir yemekti. 157 Cuma ve pazartesi
akşamlan çorba yerine çıkan pilavlarını 158 yedikten sonra muhtemelen
koğuşlarının yolunu tutan Nizam-ı Cedid askerleri, onbaşılarının yaptık
ları sayımın ardından tedari k ettikleri yataklarında ya da zeminde hazırla -
dıklan yerlerinde uykuya dalıyordu. ı59
Nizam-ı Cedid'e son veren isyanı takiben kimisi atıl kalan, kimisi de
depo olarak kullanılmak üzere kiraya verilen kışlalardan 1 60 murat, nefer-
1 103
Avrupa askeri gibi subaylarının dur dediği yerde "haşr oluncaya dek taş
gibi durmalıydı " . 1 64
Bu bağlamda en basit tammıyla, ateşli silahı vücudun bir parçası ha
line getirme işlemi ya da insanların silahlara eklemlenmesi süreci olan
talimde, neferler mekanik bir silahla aynı anda aynı hareketi yapmayı
öğrenmekteydi . 1 65 Dolayısıyla insanı, bedenine yabancılaştıran bir süreç
olarak talim, en başta bireyin grup içinde kaybolacağı kolektif bir bilin
cin yaratılmasını öngörmekteydi. Zira modern talim, neferleri kışlalara
kapatıp varolan dünyanın dışında seferber ederek tahakkümün nesnesi
haline getirmekten başka bir şey değildi. Talimin hedef aldığı insanların
toplumdan soyutlanması ise neferlerin, kendi içinde anlam kazanan bir
bütünün parçası ya da makinenin dişlilerine dönüştürülmesine hizmet
etmekteydi. Neferlerin dişliye, ordunun da makineye dönüştürüldüğü
talim sürecinin meyvesi ateş gücünün ve hızının artırılmasıydı. 1 66 Ancak
uzun süreli tekrarlarla emre itaati ve kurgulanan bürokratik yapı vasıta
sıyla en tepeden verilen emirleri olabildiğince hızlı ordunun basit dişlile
rine aktarılmasını sağlayan talimi, çağdaş iktidarlar açısından çekici kılan
diğer bir unsur da orduları, devlet iktidarının daha kullanışlı ve môti bir
enstrümanı haline getirmesiydi. İ şte tam da bu sebeple talimli bir ordu,
padişahların sık sık problem yaşadığı yeniçerilere ciddi bir alternatif sun
maktaydı.
Pedagojik ilkeler zemininde tezahür eden modern talim, kışlalar
da nizamnameler ve talimnamelerde mündemiç süpeı'elfO aracılığıy
la neferlerin yaşam coşkusunu (libido ) 1 67 kontrol altına alarak onları
1 64 Tilimin amacı "adenı-i f irar ile dem-i şehadete kadar. . . . . . askerin ka'ide'ül
ccyş ve zabitine ita'atine ya'ni emr ü nehyine vesile olmak"tı. Esad Etcndi
(2005 :35 ve 1 2 3 ) ve Ahmed Cavid (2004:74 5 ) .
1 65 Talimle ncfrrler "cism-i vahid gibice saf bağlayub yekden kıyam u ku'ud ve
ayak almak ve ilerü varub gerü çekilmek ve öteye berüyc dönmek ve tüfengleri
dct'aten doldırub dct'aten güşad vermeyi" öğreniyorlardı. Asım Efendi ( 1293
c:I:59) ve Beydilli-Şahin (200 1 :80).
1 66 TTK (Y/534:59b).
1 67 Her ne kadar cinsel bir çağrışım yapsa da libido kavramını Freud aynı zamanda
insanları hayata bağlayan, narsist coşku/hayat enerjisi olarak tanımlamıştır
ve kavram burada tam da bu manada kullanılmıştır. Libido ve süpercgo
kavramları için bkz. Freud ( 1989:80-88) .
emirlere1 68 doğru zamanda doğru tepkiler verebilen, itaatkar beden
ler olarak yeniden imal etmekteydi. Böylece sürekli meşgul tutularak
özgürleştirilen neferlerin beklenmedik durumlara insiyaki değil, daha
önceden zihinlerine kazınmış tepkileri verebilmeleri sağlanmaktaydı. 1 69
Kışlada yapılması zorunlu olan ve çoğunlukla sivillere mantıksız gelen
her işin mantığı, işte bu yeni süperegonun oluşturulmasında gizliydi.
Tıpkı manastırlar ya da dergahlardaki gibi hizmeti temel alan tezkiye-i
neft, Elias 'ın tabiriyle medenileşme ise neferin geçmesi gereken süreci
tanımlamaktaydı. Nitekim modern talimin mucidi Stoacıların ortaya
koydukları, manastır hayatını şekillendiren iki temel kavram olan fe
ragat ve tezkiye-yi nefs, nefer terbiyesinin başlangıç noktasını oluştur
maktaydı . 1 70 Bu bağlamda luşlalar kahramanlarm/yiğitlerin/erlerin bir
arada yaşadıkları mekanlar olmaktan çıkarak insanların çile çekerek ter
biye edildikleri modern dergahlara dönüşmekteydi. Dolayısıyla boş za
manın icat edildiği Avrupa gibi Osmanlı ordusunda da artık tembellik
en b üyük düşmandı. Zira modern talimin temel ilkesi, Osmanlıların da
keşfettikleri üzere neferlerin "tenperverlikden ve beraletden [avarelik/
işsizlik] mübaderet"171 ettirilmesiydi. Amcasıyla aynı amaç için çalışan
II. Mahmud, bu yeni perspektifi kaleme aldığı bir hatt-ı hümayunda şu
şekilde dile getirmektedir:
" . . . Ehl-i İslamda gayret yok ve bu gayretsizlik bana hayret viriyor. . . ... bu
Dünya'ya gelmekden garaz nefs-i emmareye muta.bat olmayub ancak
ita'at-ı makruniye 'amel olmak içündür bizim büyük düşmanımız nef
simizdir hfila ana galib olduğumuz yokdur her ne vakt nefsimize galib
olursak din düşmanları ol vakt mağlub olur Hadi ıslah eylesü n" 1 72
1 107
Ancak insanlarda beka hissini uyandıran İ slami itikadların, dini veci -
beler aracılığıyla ön plana çıkartılması, itaat ve disiplinin sağlanması için
tek başına yeterli değildir. Nizamnamelerde çizilen muhayyel düzenin
dışına çıkan neferlerin ya da ortaların başına gelenlerin diğer neferlere
uygulamalı bir şekilde gösterildiği derslere1 80 dönüşen cezalar da askerle
rin terbiyesinde önemli bir rol oynamaktadır. ı s ı Fakat bedenin büyük bir
öneme sahip olduğu modern orduda cezaya gerek kalmaksızın nizamın
180 Avrupa'da ceza uygulamalarındaki değişim için bkz. Ignatielf ( l978 :44vd. ) Bu
değişimin modern ordulardaki görünümü için ayrıca bkz. Fahmy ( l 997: 1 1 7) .
1 8 1 Nizamnamelerde yazan kuralların dışına çıkan sapkın neferin, saf tutup edeb,
sük{ıt ve sük(ına riayet eden kendi bölüğündeki diğer askerlerin önünde ibret-i
alem için darb olunması, ili. Selim ve II. Mahmud devirlerinde uygulanan
en tipik ceza prosedürüydü. Genellikle emre itaatsizlik edenlere uygulanan
değnek ve hapis cezalarının diğer nefi:rlerin önünde verilmesi, askerler arasında
oluşabilecek yoldaşlık bağlarını aşındırırken, diğer nefi:rlere de ibret almaları
için iyi bir örnek sunmaktaydı. İçki içip fahişelerle düşüp kalkanlara, bir başka
ifadeyle nefs-i emmarelerine mağlup olanlara ise ıslah-ı nefa için hapis ya
da sürgün/kalabendlik gibi cezalar verilmekteydi. II. Mahmud döneminde
manevi şahsiyeti gelişen orduda işlenebilecek en önemli suç ise ocağın "ırz
ve namusuna halel virecek" hareketlerde bulunmaktı. Nitekim orduyu küçük
düşürecek suçlardan birini işleyen nefi:rler hapis ve darb edilmenin yanı sıra
"keçe külah olunub" ordudan şerefsiz bir biçimde tard olunuyordu . Zira
Nizam-ı Cedld'in ayrı bir ocak olarak kurulmasında ısrar eden III. Selim'le
birlikte ordunun manevi şahsiyetinin oluşumu sürecinde suçlu neferleri,
artık sadece kendi subayları cezalandırmaya başlayacaktı. Ceza konusunda
III. Selim'dcn bir adım öteye giden il. Mahmud ise bedene değil daha çok
neferlerin namlarına zarar verecek cezalar yürürlüğe koyacaktı. Bu bağlamda
savaşta top kaybeden humbaracı ortasının tüm halitderinin rütbesi beşer
kademe düşürülerek bir senelik tımar hasılatlarına ve neferlerin dört kıst/bir
yıllık mevaciblerine ocakça el konulmaktaydı. Söz konusu ortaya mensup hatifi:
\'e neferlerin kışladaki odalarının pencerelerinin beş seneliğine "sed ü bend"
olunması ise suçu ve cezayı canlı tutarak diğer neferlere, top kaybedenlerin
başına neler gelebileceğini hatırlatıyordu . Rodos'a kalebend olarak gönderilip
ıslah-ı nefs etmiş olduğu anlaşıldığından ıtlak olunan humbaracı Hasan veled-i
İ brahim için bkz. BOA (CAS 1 047 1 ) . III. Selim ve II. Mahmud devirlerinde
uygulanan ceza prosedürler için bkz. TIK (Y/534, örneğin 12a); İÜ KTB (TY
3208 :47b); BOA (TD 84:67) ve (HAT 594 1 0 . ) Bu konuda ayrıca bkz. BOA
(HAT 9 125) ve Aksan (2007b: l27- 1 2 8 ) .
NİZAM-I CEDİD OCAGI (1793-1 807)
/ (aynı zamanda İ.C.H. Nazırı)
Nizarn-ı Cedid Nazırı
�---:� ������:--- - - .
4000 kuruş maaş, 7 çift ekmek
�
: Kethilda : 1799
: 6000 kuruş maaş : so rası 2. Katip Yamağı
:
1. Katip Yamağı NeferKatipleri (2 adet)
:
_ __
-
- -- ., -----
-
- __
1000 kuruş maaş, 2 çift ekmek 500 kuruş maaş, 2 çift ekmek
(Ortalar)
_
,------.,--
1 8 0 1 sonrası
Binbaşı (1602 neferlik ortanın komutam)
4000 kuruş maaş Süvari Binbaşısı
Üsküdar Ocağı Üsküdar Ocağı Levent Çiftiği 10 çift ekmek ( 1806'ya kadar 6 bölüğün sonrasında 12
- --
2.ortası N.C.'nin 3.orta 2.ortası bölük yani tam bir ortanın komutanı)
:· ��th�d�f :
4.ortası 1
_
a
1 1
Cerrah Hekim
--
Nefer katibi
_ ___
-- :
ı 68 akçe yevm. 2 adet
L -�� _ft_���� - - - - 1 Sağ Kolağası
22 akçe tayinatbaha Sol Kolağası
__
1
Mehterbaşı Cebecibaşı Arabacıbaşı Topçubaşı Bonızen mülazımı 1
Bölükbaşı
1
İmam (12 adet) Bölükbaşı
� Mühendis Môlazım 1
�--�---.,-
- -�---�-----�
45 akçe yevm. Süvari neferi (her bir
Bölükbaşı Bölük.başı Bölükbaşı l çift ekmek onbaşıya 9 adetten 90 adet)
Bölükbaşı Bölükbaşı Bölükbaşı
500 kuruş maaş 15 kuruş tayinbaha(aylık) 28 akçe yevm.
3 çift ekmek 22 akçe tayinat baha
* Ekim 1 805 'te Ocak ağası maaşı 24000 kuruşa, ocak ( 130 kişinin komutanı)
katibininki 6000 kuruşa, birinci katip yamağınınki 2500
kuruşa, 2. katip yamağınınki ise 2000 kuruşa yükseltildi.
Kethüda maaşı ise 1 0000 kuruş olarak düzenlendi.
! Sarraç Nalband
başında bulunduğu bir hew·tin yaptığı sınavd� a l ı m ıı s n ıın �· lara göre rrrrah· ı
1 10'1
Normali anormalden ayırmaya olanak veren nezaret mekanizması,
bir bütünün parçası olarak işlev görmesi beklenen neferlerin, bütünün
içerisinde bireysel bazda ele alınabilmelerini de sağlıyordu.185 Ancak söz
konusu tekilleştirme , kadimde olduğu üzere kahramanların namlarını,
bedensel özelliklerini ya da sosyal konumlarını esas alan, bir başka ifadey
le netere şahsiyet kazandıran sıfatlarla değil, askerin ordu makinesindeki
yerini ve numarasını belirten modern orduya ait isimlendirme metoduy
la/noıncnklatura yapılmaktaydı. ı 86 Zira neferler artık, altmış altıların Ci
velek Hasan'ı olmaktan çıkarak, Ankara Nizam-ı Cedld Ortası'nın sağ
dan birinci bölüğünün ikinci cemaatinin sekizinci neferi Bacı karyesin-
\ ıı1
göze çarpan en önemli ayrım , ikincilerin varolan gerçeklikten ziyade mu
hayyel/olması gereken bir gerçekliği çerçevelemesidir. Söz konusu on
to-epistemik yarılmanın 192 yol açtığı gerçeklik tanımındaki parçalanmayla
(şizofreni) birlikte cedtd nizam, basit ıslahat çabalarının ötesinde kışla
lardan, resmi geçitlerden ya da varolmayan düşmana karşı yapılan tatbi
katlardan oluşan soyut/rasyonel/ideal tahayyülün somutlaştığı modern
bir tavır alışa dönüşüyordu. Bu bağlamda Nizam-ı Cedid ekibi, gerçeklik
alanında tam manasıyla kurgulayamadığı iktidarını nizamnameler aracı -
lığıyla söylem alanında kurgulayarak ikame ediyordu. Diğer bir deyişle
sürekli ordunun nizamsızlığından ya da maliyenin iflasından bahseden
nizamnameler, tıpkı Nizam-ı Cedid siyasetini onaylamayan zümreleri
cehaletle veya eşeklik.le suçlayan layihalar gibi, müelliflerini aleme nizam
veren meşru ıslahatçılar olarak takdim etmekteydi. Nizamnamelerin mü
ellifleri olan ratiblerin/ Babıali bürokratlarının yükselişi, bu sürecin üret
tiği sonuçlardan sadece biriydi.
Evreni norınalleştirıneye yönelik metinler olan nizamnameler hala
devletin kontrol edemediği bazı anormalliklerin olabileceğini de önce
den kabul ederek, bunların nasıl normalleştirileceğini bütün ayrıntısıyla
tasvir etmektedir. Bu bağlamda iki gerçeklik alanı arasındaki boşluğu
doldurmaya yönelik olarak iktidarın yapacağı her hamle aslında devlet
erkini elinde bulunduran grubun, söylem düzeyinde kurguladığı iktidarı
gerçekleştirmesine ve devlet otoritesini tahkim etmesine olanak vermek
teydi. Ancak iki gerçeklik alanı arasındaki boşluğu dolduracak bir idari
yapıya ve iktidara, bir başka ifadeyle anormali normalleştirecek ve ülkede
barışı/hazan tesis edebilecek güce sahip olmayan Osmanlı Devleti'nin
ürettiği belgelerde sıklıkla nizamı vurgulaması, gerçekte olup bitenler
den ziyade nizamnamelerin öngördüğü rabıtalı dünya muhayyilesiyle
ilgiliydi. İktidarının sonlarına doğru III. Selim bu iki dünya arasındaki
farkı Anadolu'da ayanlar eliyle kunılmaya çalışılan Nizam-ı Cedid orta
ları bağlamında, Saray'ın iktidar alanını tanımlayan şu sözlerle dile geti
recekti:
193 BOA (HAT 7540) IIL Selim tarafından Humbaracı ve Lağımcı ocaklannı
birleştiren yeni bir nizamname yazma görevi verilen AtıfEfendi'nin ocakların
mevcut durumuyla ilgili yaptığı tespitler bu bağlamda dikkate değerdir.
Nitekim AtıfEfendi'nin belintiği üzere varolaıı gerçekliğe aldanan "nazırlar
dahi bu [Humbaracı ve Lağımcı] ocaklann nizamı işte bu kadar imiş gayn
bir şey lazım değil diyerek balası hatt-ı hümay(ın-ı şevket makrun-ı şahine
ile müveşşili mücellid [III. Selim'in yayınladığı ilk] kanunname-i hümayillı
şuııltlanru mütfila' itmemişlercli". Neferleri nizamnamelerin gerçekliğine
alıştırmak için bulunan çözüm ise Humbaracı Ocağı Kışlası'nda düzenli olarak
her ay kanunname ve zeyillerinin yüksek sesle okunmasıydı. Bu konuda bkz.
BOA (HAT 58412) ve Hobhouse (1813:1017).
MODERNİTENİN SINIRLARI:
TEKNOLOJİ TRANSFERİ
1 14 1
�imin bir parçası olarak ele almaktaydı .2 Bu bağlamda İ htilal'in yarattığı
rncrji ve yeni sosyal düzenin bir sonucu olarak görülebilecek sosyal tür
deşlik ve siyasi özdeşlik zemininde tezahür eden bir ordu ile Avrupa'yı
bir savaş alanına çeviren Fransa'nın başarısındaki temel saikin, modern
�ilahlar ya da taktik organizasyon olmadığı kısa bir süre sonra anlaşıl
mıştır. Zira Fransa'nın askeri başarısı, İ htilal'le birlikte yenilenen siyasi,
idari, hukuki ve iktisadi yapının ateşlediği "milli şevk''in temel teşkil
ettiği "vatandaş ordusu"nda gizliydi. İ nsanlara sahiplenebilecekleri bir
devlet vererek yaratılan vatan bilinci, can ve mal güvenliğinin teminat
aluna alınması ve özgürleştirme siyasetiyle3 birlikte ordunun, etnik, dini
ya da sınıtSal farklılıklar gözetilmeksizin, ülkenin bütün vatandaşlarına
açık, ecnebilere kapalı bir kurum haline getirilmesi, Fransa'yı zaferden
zafere koşturmaktaydı.4 Fransa'ya karşı misliyle mukabele etmeye çalı
şan Avrupa devletleri, yenilginin hemen ardından, tıpkı ihtilalciler gibi,
devletin hükümranlık alanında yarattığı güvenliği ve özgürlüğü, dış gü
venliğin en önemli parçası olarak vaz etmeye başlamışlardı.5 Avrupa'nın
2 Avrupa ordu yapılarındaki değişim ile devlet yapısı ve sosyal hayattaki değişimin
1 8 . yüzyıl siyaset düşünürleri çerçevesinde tartışıldığı önemli bir çalışma için
bkz. Kunisch ( 1986:özelliklc 1 0- 1 5 ) Bu konuda ayrıca bkz. Hintzc ( 1 975).
3 1 8. yüzyıl ortalarından itibaren Avusturya, Prusya ve Rusya gibi doğu Avrupa
ülkelerinde de gözlemlenmeye başlanan bu yeni siyasi duruş, hükmedilen
nüfusu devlet açısından daha kullanışlı hale getirmeyi amaçlayan dönemin
tolerans bildirilerinde ifadesini bulur. Bu bağlamda nüfüsun üretici hale
getirilmesine ön ayak olan güvenlik ve düzenin çerçevelediği özgürlük
Ye köylüler için sağbnan sübvansiyonl:ır, er ya da geç ımıtlakıyctin içinde
8 Ratib Efendi'nin kaleme aldığı "Büyük Layiha" için bkz. Arıkan ( 1996).
yük bir önem atfediyordu. Nitekim yeni teknolojiyi takip etme konu
sunda önde gelen ayanlardan biri olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Ka
hire'deki maslahatgüzarları ve efrenç tüccarları da atlayarak kendisi
ve Haremeyn'de görevli İ brahim ve Hasan paşalar için Avrupa'ya, I I .
Mahmud'un şüphelerini doğrularcasına, elri gönderiyor,9 Tepedelenli
Ali Paşa ise İngiltere'den yüklü miktarda top satın alarak, Fransız hum
baracılar ve Avrupalı mühendisler istihdam ediyordu .10 Bu sırada Irak'da
boş durmayan Süleyman Paşa da yabancı uzmanları kabul eden Karaos
manoğlu ve Çapanoğlu aileleri gibi, Doğu Hindistan Kumpanyası'nın
temsilcisi, John Raymond'un sağladığı imkanlarla neterlerine talim yap
tırıyordu. Süleyman Paşa 'n ı n amacı, tıpkı Hüsrev Paşa'nın Fransız işga
linin ardından Mısır'da yaptığı gibi, yeniçerilere karşı gücünü tahkim
etmek üzere yeni silahlarla donatılmış modern bir ordu kurmaktı. 1 1 Ça
panoğlu ailesi de, Mısır Harbi esnasında Cezzar Paşa'nın yaptı ğı gibi, 1 2
1 792'de sonuçlanan Osmanlı-Rus Harbi'nde esir aldığı Rus mühendis
ve subayları Yozgat'a getirerek modern taktik organizasyonu neferlerine
talim ettiriyordu. 13 Pazvantoğlu'nun Osmanlı donanmasına ve topcula-
9 Reşid Boğazı'nın iki tarafina da tabya kurmak ve Ebuhur'daki sedd-i atiki tamir
ederek her iki tarafina kale inşa etmek isteyen Mehmet Ali Paşa, adamlarından
İsmail kaptanı mühimmat satın alması ve bilgi toplaması için Livorna ve
Hamburg'a göndermişti . İsmail'in kendisine verilen ay-yıldız nişanesini tezyin
ettirip takması ve kendisine bir tercüman bularak gittiği yerlerde elçilik iddiasında
bulunmasıyla başlayan krizden Babıfıli, Malta'nın İstanbul sefirinin takriri ve
durumun İngiliz ve Avusturya gazetelerine yansımasından sonra haberdar
olacaktı. Her ne kadar Mehmet Ali Paşa, İsmail'in siyasi bir amaçla Avrupa'ya
gönderilmediğinde ısrar etse de Ağustos 1 8 1 7'de patlayan bu krize l I .
Mahnmd'un tepkisi olabildiğince sertti. Bu konuda bkz. BOA ( HAT 3 4 1 7 1 ).
Mehmet Ali Paşa konusunda ayrıca bkz. l?ahmy ( 1 997:80).
1 0 Şanizade (2008 : 1 0 1 2 ) ; Pouqueville ( 1 806: 1 79- 1 80 ) ve Münch ( 1 839:28).
1 1 Ahmed Cevad ( 1 299:261 ) ve Şanizade (2008 : 354-356). John Raymond'un
faliyetleri için aynca bkz. Yapp ( 1967:325 ).
1 2 Cezzar Paşa'nın Mısır Harbi sırasında esir aldığı Fransız mühendis ve askerleri
istihdam etmesi konusunda bkz. Tekindağ ( 1 965 :19).
1 3 Mehmed Ata Efendi ( 12 9 1 -93 c:III:76); Kinneir ( 18 1 8:88); Uzunçarşılı
( 1974:224) ve Shaw ( 1971 :2 1 5 , 220-221 ). Nizam-ı Cedid hareketine yakın
duran Çapanoğlu'na İstanbul' dan gönderilen toplar ve mühimmat konusunda
ayrıca bkz. TSMA (D 2556/3).
rına dayanan tahkimatları ise bu dönemde büyük güçler tarafından pay
laşılmakta olan Polonya' dan Vidin' e sığınmış mühendislerin ürünüdür. 14
Bu bağlamda, genellikle Napoleon hayranı olan dönemin ayanlarının en
azından İ stanbul kadar Avrupa'yı yakından takip ettikleri söylenebilir. 1 5
Ancak meşruiyetin ve ayanlardan çok daha geniş imkanların sahibi olan
Babıali, zamanla Avrupa ile olan ilişkileri tekeline alacaktı.
Savaş esirleri, modern bir ordu kurma hevesiyle hareket eden
İ stanbul'un Avrupa ile temasını sağlayan unsurlardan biriydi. Esir
lerden öncelikle düşman ordusunun durumu, asker sayısı ya da ikmal
güzergahları konusunda bilgi alan Osmanlı yetkilileri, 16 daha sonra tıpkı
ayanlar gibi Osmanlı ülkesinde kalmaya gönüllü olan esirlerden ordu
mın modernizasyonu konusunda yararlanmaya çalışıyordu. Ancak savaş
sonrasında imzalanan anlaşmalara istinaden ülkelerine dönen Osman -
lı esirlerinin İ stanbul'daki ordu reformuna yaptıkları katkı, Rus ya da
Avusturyalı esirlerden alınan bilgilerden çok daha sonuç vericiydi. Mese
la 1 79 1 tarihinde sonuçlanan Osmanlı-Avusturya Harbi'nde, Orsova'da
esir düşerek Temeşvar'da gözaltında tutulan Ömer Ağa, bu süre zarfında
Avusturya ordusunda kullanılan talim yönetmeliğini öğrenerek Ziştovi
Anlaşması sonrasında döndüğü İ stanbul'da mezk(ır nizamnameyi Os
manlı ordusuna uygun bir şekilde yeniden kaleme alacaktı . 17
Osmanlı ordusunun yeniden yapılandırılması açısından Avrupa'nın
önemli taktisyenlcrinden, matematikçilerinden ya da mühendislerinden
bkz. Gcnçer ( 1 978:3 1 1 ). II. Mıhmud devri tercüme faaliyeti için ayrıca bkz.
Ahmed Lütfi ( 1 999:7) ve Walsh ( 1 828 :98-99).
23 Takip edilen müfredata göre öğrenciler okula başladıkları ilk iki yılda (dördüncü
ve üçüncü smıflar) Arapça ve Fransızca öğrenmek durumundadır. Bu bağlamda
III. Selim devrinde, Mühendishane halifi:-i sanisi Hüseyin Efendi, Avnıpa'da
kısa bir süre önce yaymlanan lağım kitabından, askeri açıdan önemli hareket
kanunlarını ve her bir top atımı için gerekli barutu hesaplama yolunu ortaya
koyan bölümleri tercüme etmiş, bu sırada Osmanlı hizmetindeki Fransız
miihcndislcr ise fcnn-i lağım için gerekli hendese bnıınbrını içeren bir
risale kaleme almıştı. Bu konuda bkz. BOA (TD 84:75 ve HAT 1 0446).
Mühendishane hocalarının risaleleriyle ilgili olarak ayrıca bkz. Hobhouse
( 1 8 1 3 : 1 0 17).
24 Örneğin Londra elçisi Yusuf Agah Efi::ndi'nin İngiltere'de bulunan kral taraftarı
göçmenlerden (emigre) bir Fransız generali İstanbul'a gönderebileceğine dair
takriri Babıali'ye ulaşır ulaşmaz söz konusu general hakkında Fransa'nın İstanbul
elçisinden bilgi alınmıştı. Bu konuda bkz. BOA ( HAT 12528). Fransa'nın
İstanbul elçisi marifetiyle getirtilen mühendisler, piyade ve süvari askeri
tfilimcilcri konusunda ayrıca bkz. BOA ( HAT 1 0787) ve Deans ( 1 8 54: 173).
25 Shaw ( 1 97 1 : 1 27).
26 Örneğin İngiltere ve Rusya'nın B abıali üzerinde kuracağı nüfuzun Napolfon'un
Avnıpa'daki başarısını olumsuz yönde etkileyeceği düşüncesiyle hareket eden
teftiş e diyor, askeri yeniden yapılanma çalışmalarına dair raporlar hazır
layarak, nazırlara sunuyordu .27 Ancak Avrupa'nın çeşitli başkentlerine28
gönderilen Osmanlı elçilerinin III. Selim ve II. Mahmud dönemi ıslahat
larına yaptıkları katkının, askeri yardım konusunda başı çeken İ ngiltere,29
Fransa ve İ sveç'in İ stanbul elçilerininkinden daha az olmadığının altı
çizilmelidir. Kaleme aldıkları sefaretnameler ve layihalarla Osmanlıları,
Avnıpa'daki Nizam-ı Cedid'den haberdar ederek, modern ordular ve
devletlerin değişen mali yapısı konusunda bilgi veren katipler/elçiler,
istanbul'a döndükten sonra sadece ıslahatların uygulanmasına nezaret
etmekle kalmıyor,30 fakat aynı zamanda modern ordunun nasıl kurgula
nabileceğini ortaya koyarak yeni yapılanmanın yönünü de belirliyordu.
Sarayın isteğiyle gerçekleştirilen ıslahatlara verdikleri destek ve yaptıkları
katkı ile doğru orantılı olarak rakipleri arasmdan sıyrılıp Kalcmiyede irtifa
31 Londra elçisi Yusuf Agah Efendi'nin İngiltere'den 200 ruml kantar kalay alımı
için bkz. BOA (C Maliye 2792) ve BOA (KK 2380:2 1 ).
32 Öner ( 1 999: 1 5 1 ) .
3 3 Kara[ ( 1 988:77).
34 Her ne kadar III. Selim devrinde Mühendishane'de ihtiyaç duyulan kitaplar,
ölçüm aletleri, haritalar ve resimler (planlar) Avnıpa'dan temin edilmeye
çalışıldıysa da bu konudaki sıkıııtı Ebubekir R:ıtib Efendi'nin idamından
sonra muhallefatından satın alınan kitapların ve haritaların Mühendishane
kütüphanesine girmesine kadar devam etmişti. Nitekim ilk anda Fransızca askeri
mühendisliğe dair 40-50 cilt kitabın İstanbul'a getirtilmesi planlandıysa da Ratib
Efendi'nin ölümüne kadar kütüphanede otuz dört künye altında altmış cilt
civarında kitap bulunmaktaydı . Bu konuda bkz . BOA (HAT 584 1 2 ) ve Bcydilli
( 1995:373vd . ) . II. Mahmud zamanında İngiltcre'den ithal edilen küreler ve
coğrafya kitapları için aynca bkz. Walsh ( 1838 c:II:229-230) ve BOA (TD
84:72 ).
35 Gençer ( 1 978 :3 1 1 ) .
36 III. Selim devrinde yabancı uzmanların İstanbul'da istihdamını meşrulaştırmaya
yönelik kullaıulan söylemin temel argümanı, düşmanların bilgisine sahip olma
düşüncesiydi. il. Mahmud döneminde ise İslami vurgu, örnek olay kullanımı
ve bu bağlamda İslam Tarihi'nin araçsallaştırılmasıyla daha ön plana çıkmıştır.
Örneğin Esad Efcndi'nin de belirttiği üzere Hz. Muhammed de kafirlerden
70 kişiyi esir alarak, Müslümanların okuma-yazma öğrenmesini sağlamıştı.
Bu konuda bkz. Esad Efendi (2000:669-670) karşılaştır Çağman (2010) ve
Öğreten ( 2014).
az önce zikredilen iki katip tarafından, Avrupalı elçilerden talep ediliyor
ve daha İstanbul'a doğru yola çıkmadan alacakları maaşlar37 ve harcırah
lar38 kararlaştınlıyordu. 1 8 . yüzyılda kıta Avnıpası'nda ve İngiltere'de
124 1
yoğun bir şekilde istihdam edilen paralı askerler ve mühendisler39 için
alacakları ücretler iş seçimindeki önemli faktörlerden biriydi.40 Yabancı
uzmanların daha önce kazandıkları başarılar, tıpkı acemi oğlanların dev
şirilmesinde olduğu gibi muteber/aristokrat aileden gelip gelmedikleri
ve kim tarafından Babıali'ye önerildikleri, Osmanlı ıslahatçıları için mü
hendis ve uzman istihdamında temel kriterlerdi.4 1 Zira askeri ya da sivil
bir akademiden mezuniyet, çıraklığın esas olduğu Osmanlıların gözünde
hala pek de önemli değildi.42 ·Osmanlı başkentine ulaşmalarının ardın
dan uzmanların hangi kurumda istihdam edileceklerine Nizam-ı Cedid
1 125
Nazırı tarafından yapılan sınav/mülakat sonucunda karar veriliyordu.43
Çoğu zaman barınma ilgili sorunları da Babıali tarafından çözümlenen44
yabancı asker ve mühendisler kendilerine tahsis edilen tercümanlarıy
la45 birlikte İstanbul içinde yer alan kışlalardaki, silah manüfak:türlerin
de, Mühendishane'de ya da sınır kalelerindeki46 görevlerine başlıyordu .
Yab�ncı uzmanların görev süreleri Avrupa devletleri ile Osmanlılar ara
sındaki siyasi konjonktüre, uzmanların başka bir ülkeden daha iyi bir iş
teklifi almalarına47 ve en önemlisi kendilerini İstanbul'a getiren Babıali
hiziplerinin iktidarını korumasına bağlıydı .48
43 Ö rneğin Fransa'dan gelen çok sayıda tüfek ve top ustası, süvari ve topçulardan
"kifayet miktan" ustayı alıkoyup geri kalanını iade etme görevi Nizam-ı Cedid
nazırına verilmişti. '"Amellerini ve istihdamlarını mülahaza eden" lvlustafa
Reşid Efendi söz konusu yabancı uzmanları bizzat "imtihan" edip daha sonra
da Kapdan Paşa ile birlikte "mu'ayene" ettikten sonra "hünerleri sabit olan"
uzmanların istihdamına ve diğerkrinin iadesine karar vermiştir. Yabancı
uzmanların iade edilme sebepleri gelen uzmanların yetersizliği ve ciddi bir
mali krizle boğuşan Babıali'nin daha fazla uzman için gerekli finansmanı
sağlayamamasıdır. III. Sclim'in de belirttiği üzere talimden başka maritetlcri
olmayan uzmanların istihdamıyla "halkı taciz etmenin" ve "bi'la-mucib masraf'
etmenin gereği yoktur. Bu konuda bkz. BOA (HAT 1 727, 1 728, 1 728/C ve
8 5 37); Arıkan ( 1993 :240) ve Öner ( 1999:352 ) .
4 4 BOA ( KK 2388: 1 3 ) .
45 Babıali tarafindan yabancı uzmanlara tahsis edilen terci.imanlar genellikle
Osmanlı uyruğu gayrimüslimlerden seçiliyordu. İşe başlarken 50 kuruş maaş
alan tercümanların ücretleri, hizmetinde bulundukları uzmanın maaş artışlarına
mütekabil artırılmakta ve aylık 100 kuruşa kadar yi.ikselebilmekteydi. BOA
(HAT 8559 ve CAS 4 1 043).
46 Yabancı uzmanlar sadece sınır kalelerinin modern askeri mimariye uygun
bir şekilde yeniden tahkim edilmesi için değil, fakat aynı zamanda mezk(ır
kalelerdeki neforatın talim ettirilmesi amacıyla da kalelere gönderiliyordu. Bu
konuda bkz. BOA ( CAS 1407) ve Agoston (2006:61 -62 ) . III. Selim devrinde
İ ngiliz mühendis tarafından tahkim edilen İ smail, Bender, Kili ve Akerman
kaleleri için bkz. BOA (HAT 1 5279 ). 1791 tarihinde Anapa Kalesi'nin tamiri
için gönderilen Fransız mühendis için ayrıca bkz. Bilge (2005 : 1 58 ) . Bu konuda
aynca bkz. Deans ( 1 854:201 ); Shaw ( 1965a: l69) ve Beydilli ( 1984:263).
4 7 Hizmeti beğenilen yabancı uzmanların başka bir ülkeden gelen teklif üzerine
İ stanbul'dan ayrılma isteklerine Babıali genellikle maaş zamlarıyla karşılık
veriyordu . Bu konuda bkz. BAO ( HAT 8605 ) .
48 İ şlerinden memnun olan yabancı uzmanlar, görev sürelerinin bitiminde
126
Yabancı uzmanların, maaş artışları dışında, Osmanlı hizmetinde bü
rokratik açıdan yükselmeleri de neredeyse imkansızdı . 1 9 . yüzyıl sonuna
kadar ilke olarak Müslümanlığı kabul etmemiş olan uzmanların hiçbir
zaman asaleten bir kurumun başına getirilmemesine dair yazılı olmayan
kural, ne 111. Selim devrinde ne de il. Mahmud saltanatında bozulmuş
tur.49 Bilhassa 111. Selim iktidarında yoğun bir şek.ilde yabancı uzman
istihdam eden Babıali'nin bu konuda önceden belirlenmiş bir prosedürü
ya da uzmanların devletin hangi kurnmlarında nasıl istihdam edileceğine
dair bir nizamnamesi yoktu. 50 Plansız bir şek.ilde ve uluslararası ilişkile
rin yarattığı anlık güven zemininde, stratejik noktalarda görevlendirilen
yabancı uzmanlar, Osmanlı ordusu ve tahkimatları hakkında edindikleri
bilgileri sabık işverenlerine karşı kullanarak kimi zaman silahlarını eski
patronlarına doğru çeviriyordu .5 1
130
ların performansına tesir eden unsurlardan biridir. Ancak söz konusu
bariyerleri bir kenara bırakacak olsak dahi ahalinin ve yabancı uzmanların
denetiminde çalışan Müslümanların muhalefeti, yabancı asker ve mü
hendislerin Osmanlı ıslahat hareketine yapacakları katkıyı önemli ölçüde
azaltıyordu. 59 Zaten I I . Mahmud'un yeniçeriliğin ilgasına kadar yabancı
uzmanları istihdam etmekteki isteksizliği de muhtemelen meYcut askeri
nizamı değiştirmek isteyen Saray karşısında güçlenen ve isyanlarla kendi
açılarından başarı kazanan muhaliflere yeni bir koz vermek istememesin
den kaynaklanmaktadır. 60
Ordunun topçuluk ve istihkam gi bi teknik sınıflarının ve
Mühendishane'nin yanı sıra top ve gülle dökümünde, barut yapımın
da ya da diğer silah manüfaktürlerinde istihdam edilen yabancı uzman
ların Osmanlı ordusunda modern ralimin uygulanm aya başlanmasına,
Mühendishanc'nin eğitim kalitesinin yükseltilmesine ya da kale ve tah
kimatların modern askeri mimaıiye uygun bir şekilde inşa edilerek Os-
1 1 31
manlı İ mparatorluğu'nun ilk modern haritalarının61 çizilmesine yaptık
ları katkı tartışılmaz bir gerçektir. Ancak modern talimin Nizam-ı Cedid
ordusuyla sınırlı kalması ve yabancı uzman istihdamının bir devlet poli
tikası olmaktan ziyade kişilere bağlı bir proje olması gibi sebeplerle Ye
niçeriliğin ilgasının ardından yürürlüğe konulan ajanda için iyi bir temel
teşkil etmekten öte, yabancı uzmanların Osmanlı ordusunun çehresini
tamamıyla değiştirecek büyük başarılara imza attıklarını söylemek pek de
mümkün gözükmemektedir.
Orduda gerçekleştirilmeye çalışılan modernizasyon, hiç şüphesiz
silah üretiminden bağımsız düşünülemez.62 Başlangıçta Osmanlı silah
manifaktürlerinde yabancı uzmanlar geçici bir süre istihdam edilmiştir. 63
Bu kararın ardındaki temel saik uzmanların, Müslüman ustaları eğitmesi
düşüncesidir. Müslüman ustaların yeni teknolojiye ayak uydurabilecek
düzeye ulaşmalarının ardından silah ihtiyacının tamamen onların yaptığı
üretimle karşılanması planlanıyordu . 64 Ancak bu plan istenen sonucu
vermeyecek ve silah tedariki ağırlıklı olarak ithalat zemininde şekillcne
cektir.65 Nitekim III . Selim devrinde, Levent Çiftliği ye Dolınabahçe'de-
61 Beydilli ( 1987:4 3 3 ) .
62 Nizamlı ordu sadece modern sil5.hlara değil, modern barut varillerine, kazma
ve küreklere de ihtiyaç duymaktaydı. Bu bağlamda tanesi otuz beş paraya mal
olan Avrupakari barut varilleri ve yine III. Selim devrinde yaptırılan modern
standartlara uygun Mısır taklidi kazma ve kürekler için bkz. BOA ( CAS 54801
ve 49659).
63 İstanbul'a, uyruğu oldukları devletler aracılığı ile ya da şahsen, çalışmak üzere
gelen, fakat Nizam-ı Cedid Nazırı tarafindan maaşla istihdam edilmeven
uzmanlar kendi kuracakları manüfaktürlerde sit'tlı imal ederek devlete satmak
için zaman zaman RJ.bıali'ye başvurmaktaydı. Örneğin Fransız tüfek ustaları on
sekiz ve yirmi bir kuruşa mal olacak iki cins tüfeği, kuracakları manüfaktürlerde
imal ederek Babıali'ye satmak istemiştir. Levent Çiftliği ve Cebehane-i Amire'de
imal edilen tüfekler ise on dokuzar kuruşa mal olmaktaydı. BOA ( HAT 1 72 8 ) .
Top dökmek için demir çarhlar, tüfek imali için aletler, top demiri yapımı için
çekiç ve mengene, sürat topu kundağı demirleri ve sair alet ve envai edevat ile
İstanbul'a gelen Fransız uzmanlar için bkz. BOA ( HAT 879 3 ) .
6 4 Fransa'dan gelen yedi tüfek ustasının Levent Çiftliği'nde istihdamı v e Osmanlı
ustalarının yabancı ustalara çıraklık yaparak dört beş ayda modern tükk imalinde
maharet kazanmaları konusunda bkz. BOA ( HAT 8970) .
65 Osmanlı ordusunun silah ihtiyacının karşılanması hususunda ithalata ağırlık
132
ki tüfek manüfaktürlerinde66 ve Tophane-i Amire'de yoğun bir yabancı
uzman istihdamı gözlemlense de kurulmakta olan modern ordunun ihti
yaç duyduğu silahlar daha çok elçiler ve İstanbul'daki yabancı tüccarlar67
aracılığıyla satın alınıyordu. 68 Bu bağlamda sil:lh ithali yapılan ülkeler ara-
adet kundaklı mükemmel tüfeği, beş bin adet filintayı ve beş bin adet tüfek
namlusunu üç beş ay içinde İstanbul'a teslim etmek üzere ınüstamen tüccarla
anlaşılabilirdi. Bunların yanı sıra İngiltcrc'den ihtiyaten iki bin mükemmel filinta,
dört bin filinta çakmağı, iki bin tüfrk namlusu ve beş bin kılıç namlusu ithali
için çalışmalara başlanıyordu. 1 826 yılına gelindiğinde ise İstanbul'daki tüfek
ustaları ayda y.ıkl:ışık bin tüfek im:ıl edebilecek kapasitedeydi. Biiyiik Petro'nun
reformları sonrasında Rusya'run yılda yirmi binden fazla tüfek ( haftada yaklaşık
üç yüz doksan adet) imal edebildiği yeri gelmişken belirtilmelidir. Bu konuda
bkz. BOA (CAS 7407); NA (FO 78/143 : 1 74 ) ve McNeill ( 1 984: 1 76).
73 Her ne kadar bizzat padişah ya da sadrazam sık sık mühimmat depolannı teftiş
etmekteyse de I I I . Selim devrinde cebehane depolarında sıkça paslanan tüfeklere
\'C tüfrk namlularına rastlanıyordu. Bu durum II. Mahmud devrinde de devam
etmiş, :ıncak silahları her hafta temizlemesi beklenen işcilerin başında bulunan
saykalbaşının değiştirilmesinden, paslanan tütek.lerin tamir ettirilmesinden ve
kullanılamaz haldeki silahların hurdacılara satılmasından öte ciddi bir önlem
alınamamıştır. Bu konuda bkz. BOA ( CAS 78, 7547, 50 1 1 6) ve BOA (HAT
52987).
74 Silah üretimi açısından az önce söylenenler silah hammaddesi konusunda d:ı
doğrudur. İhtiyaten silah depolamakta yetersiz kalan Babıali, acil ihtivaçlar
karşısmda silah hamnıaddesini de ithal etmek durumunda kalıyordu . Örneğin
III. Selim devrinde Tuna kaleleri için balymez dökümü amacıyla gereken ve fakat
Cebehane-i A.mire'de önceden depolanmayan ham demirin İngiltere'dcn ithali
için bkz. BOA ( CAS 53665 ). Dönemin Osmanlı madenciliği konusunda bkz.
Thornton ( 1 807 c : I :24).
75 Arıkan ( l 993 : 3 ) .
76 İstanbul'daki tükngci esnafının yaptığı üret.im, I I I . Selim devrinin sonlarında
Cebehane-i Amire'dcki tüfek stoğunun erimesiyle birlikte silah sıkıntısı çekmeye
başlayan Osmanlı ordusunun ihtiyacım karşılamaya yetmiyordu. Niz:im-ı
Cedid ordusunda kullamlacak silahların standardizasyonuna dair çıkartılan
nizamnamenin bir sonucu olan bu durumda İmparatorluk dahilindeki silah
manüfaktürlcrine ağırlık verilmesinden başka bir çare de yoktu. Ancak "'imal
kalibrelerde olması bir taraftan muharebe esnasında mühimmat ihtiyacı
nın karşılanmasını kolaylaştırırken,77 uzun vadede nüfusu hızla artmak
ta olan ordularda teknolojik değişimin uygulanmasını zorlaştınyordu.78
Neferlerin kullandığı silahların tamamında yapılacak modernizasyon için
mali kaynak yaratılması bir tarafa, böyle bir yenilik henüz standart ve
rutin endüstriyel üretimin gelişmediği bir çağda, Osmanlı İmparatorlu
ğu gibi devletler açısından ciddi bir zaman ve para kaybı anlamına gel
mekteydi. Bu bağlamda tıpkı Prusya'da ya da Rusya'da gözlemlendiği
üzere endüstriyel kapitalizmin ilk üretim mekanları olarak göze çarpan
silah İstanbul'daki manüfaktürleri III. Selim devrinde, nüfusu Avrupa
ordularıyla karşılaştırılamayacak kadar düşük olan Nizam-ı Cedid bir
liklerinin dahi silah ve mühimmat ihtiyacını karşılayabilecek. kapasitede
değildi . Avrupa'da ağır, kullanımı zor ve isabet oraııı düşük fitilli tüfek
lerin (matchlock) yerini, her tür hava şartında ateşlenebilen süvarilerin
dahi kullanabileceği çakmaklı tüfeklere (flintlock) bıraktığı 1 7. yüzyıl
ortalarından sonra uzun bir süre tüfek teknolojisinde büyük bir değişim
yaşanmamıştı.79 Ancak buna rağmen, tek elden idare edilmeyen Osmanlı
136 1
ordusunun silah standardizasyonu ve kalitesi ile ilgili yaşadığı sorunlar,
l 9. yüzyılın ilk çeyreğine kadar devam etmiştir.
1 8 . yüzyıl süresince metalurjideki gelişmelere mütekabil devrimsel
değişimlerin meydana geldiği top döküm teknolojisini, kadimden ola
geldiği üzere80 bu dönemde de yakından takip etmeye çalışan Osmanlı
lar, top yapım tekniğinin geliştirilmesini, bilginin üretildiği Avrupa'dan
gelen uzmanlara ihale etmişti. Babıali tarafından işe alınan top döküm
ustalarının genellikle Fransız olmasında hiç şüphesiz diplomatik kon
jonktüre bağlı olarak Osmanlı İmparatorluğu ve Fransa Cumhuriye
ti arasındaki yakınlaşma büyük bir öneme sahiptir.8l Zira daha çok
Fransa'ya yakın bir dışpolitika izleyen82 Ratib Efendi'nin reisülküttaplığı
sırasında Tophane-i Amire'de çok sayıda Fransız uzman istihdam edil
meye başlanmıştı.83 Fakat Fransız usta ve işcilerin Babıali'nin tercihine
şayan olmasında Fransa'nın 1 8 . yüzyıl süresince top döküm teknoloji
sinde kaydettiği ilerlemenin84 de payı olmalıdır. Ancak yabancı uzman
ların işe alınmalarından önce Tophane-i Amire'de istihdam edilmiş olan
yerli usta ve işçilerle ilgili çözüme kavuşturulması gereken ciddi prob
lemler vardı. Tophane'de üretim miktarını ve kalitesini doğrudan etki-
/ 1 37
- -- -- -- ---------- -
DÖKÜMHANE
Dökücübaşı Ağa
(5000 kuruş yıllık)
t
Kethüda halifesi
( 1 500 kuruş yıllık)
t
Sekizinci halifesi
( 1 000 kuruş yıllık)
Destgah halifesi
90 akçe yev. (3 adet)
i
Burgucu
r
(85 ak yev.)
.
1istidadlısı
Tabeci (3 adet)
(80 akçe yevm.)
i
Mcrcmınatcı (3 adet)
(70 akçe yevm.)
Terfi kıdeme göredir .,.
t
Küçegir halifesi (9 adet)
(60 akçe yevın.)
t
Bayağı dökücü ( 1 8 adet)
1----- (40 akçe yevm.)
Yükselişe tabi olmayan 30'ar akçe yevmiyeli 3 adet fırıncı, 1 adet demirci,
1 adet çilingir ve 1 O akçe yevmiyeli 3 adet ocakcı mevcuttur.
138 1
lcyen esamelerle ilgili problem, bütün kadim ocaklarda gözlemlendiği
üzere sorunların en önemlisiydi. Dolayısıyla devlet denetiminde olan
Tophane'deki sorunun boyutları, daha çok küçük esnaf olarak nitele
nebilecek ustaların idaresindeki tüfrk manüfaktürlerinin modernizasyo
nundan ya da devletin işlettiği yeni rnanüfaktürlerin kurulmasından çok
daha büyüktü. Tophane-i Amire'ye ait doksan üç esamenin üçte ikisi
vasıfsız kişilerin eline geçmişti. Bu bağlamda 1 793 Temmuzunda çıkar
tılan top dökücüleriyle ilgili nizamname85 ile esame tasarruf eden, fakat
ehil olmayan işcilere bir yıllık süre verilerek döküm işinde ustalaşmaları
istenmiştir. Süre sonunda sınava tabi tutulan top dökücülerinin mevcu
du kırk dokuz kişiye tenzil olunarak ocak, Eşkinci nefrratının bürokratik
organizasyonuna benzer bir yapı zemininde yeniden düzenlcnmiştir.86
Tophane'deki işçi mevcudunun azaltılmasını, manüfaktür çevresindeki
dükkanların yıkılarak fiziki alanın genişletilmesi izledi. Hem idari hem de
fiziki açıdan Avrupa'daki top manüfaktürlerinin düzeyine çıkartılmaya
çalışılan Tophanc-i Amirc'nin geliştirilmesi için atılan bir sonraki adım, .
İstanbul'da resmi olarak tanınmayı bekleyen Fransız elçi Verninac'm ara
cılığıyla getirilen çok sayıda uzmanın87 istihdam edilmeye başlanmasıdır.
Fransa'da kullanılmakta olan modern döküm fırınının inşası ve yeni top
97 Gölen (2006:68 ) .
9 8 Osmanlı ordusundaki yeniden yapılanmaya azımsanamayacak bir katkı
yapan Ermeniler'den, Raşid Efi:ndi'nin saatçisi Arakel ve çocukları 1 2 1 0
tarihinde ( 1 795 - 1 796), muafiyet beratları verilerek, devlet hizmetine girmişti.
Arakcl'in Azadlı Barutlüncsi'ndc inşa ettiği yüz tokmaklı barut çarkı Avrupa
"iistadlarının birinin hayal ve hatırında deveran" etmemişti. ( BOA HAT
1070 1 ) ve Arıkan ( 1 99 3 : 196 ve 232-233). II. Mahmud devrinde Tophane'de
müstahdem Araboğlu Bogos ise yine hizmetlerine binaen muafiyet beratıyla
ödüllendirilmiştir. Bu konuda bkz. BOA (HAT 5 3384 ) .
9 9 Pek çok konuda olduğu gibi barut üretiminde d e 1 768 - 1 774 Osmanlı-Rus
harbi Bab-ı Aıi açısından bir dönüm noktası olmuştur. 1 8 . yüzyıl ortalarına
kadar barut konusunda büyük bir mi.işkilatla karşılaşmayan Osmanlılar, bu
savaşı takip eden dönemde ordunun mobilizasyonunu kısıtlayacak ölçülerde
barut sıkıntısı çekmeye başlayacakdı. III. Selim devrinde barut üretimindeki
artış ve kalitesinin yükselişi konusunda bkz. Agoston (2006: 1 80 - 1 82 ve 2 1 0).
1 00 Oliver ( 1801 :63).
142 1
da geçici bir süre kendi denetimindeki bir depoda saklanmasını talep
etmekteydi. ıoı Şiddetin kontrolünü devlet idaresinin dışına taşıyan barut
ticareti/kaçakçılığı, Osmanlı padişahının iktidarını yeniden tesis etmeye
çalışan I I I . Selim ve II. Mahmud'un siyasi ajandalarında önemli bir yere
sahipti . Kışlalarla mekanı, talimle zevki ve zamanı tekelleştiren devletin,
ülkenin tek hakimi olmasının yolu silahların ve dolayısıyla şiddetin de
tekelleştirilmesinden geçmekteydi. Ancak Rusya ve Avusturya ile devam
eden savaş sırasında, İstanbul'da Beykoz ve Kasımpaşa'daki hususi mani.i
faktürlerde barut üretiminin yasaklanması,ı02 barut ticaretinde Avrupalı
tüccarları ön plana çıkartmıştı. İstedikleri kişiye, istedikleri fiyatla satış
yapabilen yabancı tüccarın ele geçirdiği barut piyasasının kontrolü için
l 790'ların ortasında harekete geçen Babıali, Müslüman ya da gayrimüs
lim bütün Osmanlı uyruklarının barut satın almasını yasaklamıştır. Aynı
dönemde ahalinin, Avrupa' dan satın aldığı barutlara da devlet tarafından
el konulmaktaydı. Ahaliye satılacak barut bundan sonra, öncelikle dev
letin idaresinde olan baruthanelerde üretilen baruttan, Osmanlı ordusu
mm ihtiyacı olan yıllık beş bin kantar bir kenara ayrıldıktan sonra, dev
let kontrolündeki hususi barutçu dükkanlarında piyasaya sürülecekti . 103
Nizôm-ı Cedid'in bir parçası olarak III. Selim döneminde, barut gibi
barut imalinin temel hamınaddesi olan gühen::i le ticareti de yeniden dü-
144
bir devlet görevlisi, yine İ stanbul'da ikamet eden, fakat atama yapılacak
bölgeyle ticari ilişkileri olan bir tüccarın kefaletiyle barut emini olarak
atanacaktı . Ataması gerçekleşen barut eminlerinin, İ stanbul'dan satın
alacakları barutu, belirli bir kar marjıyla1 09 atandıkları bölgede açacakları
dükkanlarda satması beklenmekteydi. 110 Kaçakçılığı önlemekle de görevli
olan barut eminlerinin atandığı bölgelerde, eminden ya da onun işlettiği
dükkinlardan başka herhangi bfr yerden barut alımmm yasaklanması ve
barut satışı yapılan kişilerin "ism ve resmleriyle ma'rifet-i şer'le [ hazırla
nacak] deftere kiyd" olunarak defterin her yıl Baruthane Nazırı'na tes
lim olunması, hiç şüphesiz şiddet araçlarının tekelleştirilmesine yönelik
önlemler cümlesindendi. 1 1 1
Sekbanların/dağlıların Osmanlı ordusun un önemli bir parçası olma
sının ve dönemin şartları gereği ahalinin büyük çoğunluğunun avlanmak
ya da korunmak amacıyla silah sahibi olmasının bir sonucu olarak Babıili,
devletin tasarrufu dışmda kalan silahları hiçbir zaman tam manasıyla
kontrol edememiştir. 1 1 2 Buna mukabil III. Selim'in iktidarında, devletin
sahip olduğu silahların kontrolüne yönelik bazı tedbirler de gündeme
gelmeye başlamıştı . Her ne kadar isyan dönemlerinde bilhassa gayrimüs-
109 Nakil masrafları eminler tarafından karşılanacak olan ince barutun bir kıyyesi
yüz paraya, kaba barutun ise altmış paraya eminlere satılacaktı. Barut eminleri
de ince barutun üç dirhemini bir paraya ve kaba barutun dirhemini dört
paraya ahaliye pazarlayacaktı. Ehl-i İslam gemilerine satılacak top barutunun
kantar fiyatı ise yetmiş kuruştu. Ancak İ stanbul'dan belirlenen fiyatların,
nakil masrafları, dükkan kirası ve satış elemanlarının istihdamı gibi önemli
giderleri olan barut eminlerinin harcamalarını karşılayamadığı yeri gelmişken
belirtilmelidir. Bu konuda bkz. BOA ( CAS 53740) ve (HAT 57105) . .
1 1 0 Örneğin Girit'in muteber tüccarlarından İ stanbul'da sakin Hacı Hasan Ağa'nın
kefaletiyle Girit'e barut emini olarak tayin edilen Hassa hasekilerinden Giritli
İsmail Ağa, Kandiyc \'C Hanya'da üçer ve Resmo'da iki dükkan açmayı
düşünüyordu. BOA (CAS 53740).
.
1 1 1 İ ç gümrüklerden muaf olarak İ stanbul'dan, eminlere gönderilen banıtı.ın
eksiksiz teslim alındığına dair kadı ilamının başkente ulaşmasından önce
bölgeye yeni bir nakliyatın yapılmadığı, bu bağlamda vurgulanmalıdır. Bu
konuda bkz. BOA (CAS 53740).
112 Osmanlı İ mparatorluğu'nda çıkan isyanlar ile ateşli silahların yayılması arasında
bağlantı kurmak mümkündür. Bu konuda bkz. Jennings ( 1980).
!im tebaanın elindeki silahların tahrir edilerek toplanmasıı 13 söz konusu
ise de, ordunun kullandığı silahların kayıt altına alınması konusunda çok
daha ciddi adımlar atılmaya başlanmıştı. III. Selim devrinde çıkartılan
ve Nizam-ı Cedid ordusunda kullanılan silahların standardizasyonu
na1 14 dair nizamnamenin ardından, II. Mahmud'un bilhassa topçu sınıfı
ocaklarında mahfuz, silah ve mühimmatın kontrolünden sorumlu cebe
hanecileri, söz konusu ocaklarda istihdam etmeye başlamasıyla birlikte
silahların kontrolünde yeni bir döneme giriliyordu. 1 1 5 II. Mahmud'un
olan Cebccilerin, silah tedariki ve bakımı ile ilgili görevleri zamanla Topçu ve
Arabacı ortalarında istihdam edilen marangoz, çilingir, nalbant gibi görevlilere
ve modern silahların üretildiği manüfaktürleri kuran yabancı uzmanlara
devredilmiştir. Yeniçeri Ocağı 'nın ilgasının ardından lağvedilen Cebeci
Ocağı'nın yerine Cebehane Nazırlığı'nın kurulmasıyla sonuçlanan süreç için
hkz. Uzıırn;arşılı ( 1 988 c : I I : S \'d. ) ve Esad Efendi (2005 :98-99).
116 Ocaklarda kullanılan mühimmat ve silahların ocak ağaları taratindan değil,
mutemet mühimmat ağalarınca saklanması ve Üzerlerine miri damgası
vurulmasına yönelik teklifler III. Selim ve bilhassa II. Mahmud döneminde
yayınlanan nizamnamelerin vazgeçilmez maddeleri olarak göze çarpmaktadır.
Bu konuda bkz. SK (EE 3836:2la) ve B OA (TD 84: 5 1 , 65, 69) .
1 1 7 Heni.iz birkaç yıl öncesine kadar Avrupalıların dünyanın e n iyi binicileri
olarak gördükleri Osmanlı süvarileri, III. Selim devrinden itibaren eyer
takımlarını ve dolayısıyla biniş şekillerini değiştirmeye başlamıştı. Dünyanın
en iyi binicilerinin bir anda ata binmeyi yeni öğrenen acemilere dönüşmesi ise
modernizasyonun doğal sonucuydu. I I . Mahmud'un Avusturya'dan at takımı
siparişi için bkz. NA (FO 78/143 : 1 75 ) . Bu konuda ayrıca bkz. Urquhart
( 1 868:80) ve HHStA (II/98:94a).
tin ı ıs arkasında, söz konusu silahları kullanmaktaki yetersizlikleri ve yeni
silahların gerektirdiği talim ve terbiyeden uzak durmak istemeleri kadar
sosyal hayatın önemli bir parçası olan ordunun, kadim ocak mensupları
nın anlam kazandığı ve alışkın oldukları gelenekten geri dönüşü olmayan
bir yola saptırılması da yatmaktadır.
Sosyal hayatı derinden etkileyen modern ordu düşüncesinin Os
manlı İmparatorluğu'nda yeniden üretilmesinde III. Selim devrinde
canlandırılan Mühendishane1 19 en önemli rollerden birini oynamış
tır. ııo III. Selim'e, Avrupa'dan mühendis getirmektense İ stanbul'da bir
mühendishane ve matbaa121 '"icad olunarak" ihtiyaç duyulan mühendis
lerin yetiştirilmesi teklif122 edilmeden önce Osmanlı ıslahatçıları Avru
pa'daki, bilhassa Rusya ve Avusturya'daki, akademiler konusunda yeterli
bilgiyeı23 ve özellikle 1 8 . yüzyılın ikinci yarısından itibaren hayata geçi
rilmeye çalışılan bir projeye124 sahipti. Söz konusu projenin gerçekleşti-
148
rilınesi, hem içerideki hem de dışarıdaki düşmanlarına karşı koyabilecek
lıir orduya sahip olmak isteyen Nizam-ı Cedid ekibini hedefine biraz
d aha yaklaştıracak adımlardan biriydi. Zira topçuluk ve askeri mimari
de/istihkamda 1 8 . yüzyıl süresince yaşanan gelişmeler, söz konusu sınıf
!ardaki uzmanlaşmayı artırmış ve bunları Avrupa aristokrasisinin hiç de
hoşlanmadığı bir şekilde sadece matematik, fizik ve kimya gibi bilimlerde
eğitim almış subaylara açık bir alan haline getirmişti . Si!ahlarm gelişimine
paralel olarak uzmanlaşmanın artmasının yanı sıra ordu niifusundaki artış
da lojistik/hesaplama ile ilgili sorunları çözebilecek, harita ve yazılı emir
kullanımıyla orduya daha etkin bir şekilde kumanda edebilecek subay
lara duyulan ihtiyacı artırmıştı . Bu bağlamda tilimli nefer sayısı Avrupa
ordularıyla karşılaştırılamayacak kadar az olan Osmanlı ordusunda, daha
önce de belirtildiği üzere, Mühendishane-i Berr-i Hümay{ın'da yetiştiri
len mühendisler, Nizam-ı Cedid ortalarında görev almaya başlamıştır. ı ı s
Ancak Mühendishane'nin Osmanlı ordusunun yeniden yapılandırılma
sındaki esas işlevi topçuluk ve askeri mimarinin fenni bir zeminde ele
alınmaya başlanmasıdır. 126 III. Selim devrinden itibaren Hassa Mimarba-
1 149
şılığına ve II. Mahmud'la birlikte Hasköy Dökümhane Nazırlığı'na127 sa
dece Mühendishane'den yetişen mimar ve mühendislerin atanmaya baş
lanması, kitabi bilginin beraberinde getirdiği uzmanlaşmanın Osmanlı
ordu ve devlet idaresinde yaptığı yansımalardan sadece biridir. 1 28 Ülkenin
yeni haritalarının çizilmesinin129 yanı sıra, artık sadece savunma savaşı ya
pan imparatorluğun sınır kalelerinin ve bilhassa boğaz tahkimatlarının, 13 0
130
kazanan ve Küçük Kaynarca Antlaşması sonrası özel bir ilgi gösterilen Boğaz
tahkimatları, Mısır Harbi'ne kadar Fransız uzmanlar tarafından yenilenmiştir.
II. Mahmud'un tahta çıkmasının ardından daha çok yerli uzmanlar tara
fından yenilenmeye çalışılması, mühendislerin ordudaki yeniden yapılan
maya yaptıkları somut katkılar olarak değerlendirilmelidir. Ancak çok az
sayıdaki mühendisin 131 yaptığı bu katkının, Osmanld mparatorluğu'nun
mali, siyasi ve teknolojik imkanlarıyla sınırlı olduğu unutulmamalıdır. 132
" . . . dün Hasköy Karhanesi'ne vardım iki miskin çukadardan gayrı kimes
ne yok ma'hud frenk dahi lisan bilmez ve ne yapacağını bilmez üzerinde
bir kimesne yok ve meydanda paralanmış toplar yatıyor bu nasıl dikkat
ve sadakat ve nezaretdir böyle devlet maslahatı mı olur bir gidişde dahi
karhanenin içini Tophane karha.nesi gibi göreyim yohsa kimesne cevaba
kadir olamaz fakir frenk tercümanı yok ve üzerinde bir kimesne yok rcnc
berlik idiyor bu hakaretle sa'irleri nasıl celb olunur. . . " ı 34
135 1 820 yılında Arakel Dadyan'ın oğlu Ohannes Dadyan ve torunu Arakel
Dadyan'ın İngiltere'yc, İngiliz perdahtı barut yapımını öğrenmeleri için
gönderilmesi konusunda bkz. Gölen (2006:240).
136 1 8 1 2'de Rusya ile çatışma halinde olan Kafkas hanlarına İstanbul'dan
gönderilen top ve döküm ustaları konusunda bkz. Sadık (2005 : 178) Bunun
yanı sıra 1 8 1 0 yılında Arakcl Dadyan, İran Şah'ı tarafindan istihdam edilmek
istenmişse de il. Mahmud, barutçubaşını İran'a kaptırmamıştır. Ancak aynı
dönemde İranlı banıt ustalarının İstanbul'a gelmelerine izin verilerek İngiliz
perdahtı barut yapımı konusunda bilgi almaları sağlanmıştır. Bu konuda bkz.
Çetin (200 1 : 1 29 ) . Osmanlı Devleti'nin, komşularının ve diğer Müslüman
devletlerin yaptığı teknoloji transferi konusunda oynadığı rol konusunda genel
olarak bkz. Agoston (2006:250-253).
OSMANLI ORDUSUNUN
SAVAŞLA İMTİHANI
1 54
cenin ışığında yetiştirilen subaylara ve mühendislere emanet edilmesi, bir
taraftan orduların ateş gücünü artırırken, diğer taraftan savaşı, krallar ara
sındaki bir müsabaka olmaktan çıkararak tahmin edilebilir, rasyonel bir
durum haline getirdi. Barışın, kısa süre sonra başlayacak olan muhtemel
savaşa hazırlanılan bir ara dönem olarak algılanması ise sadece savaşın
daimileşmesini değil, aynı zamanda yeni bir devlet modelinin oluşumu
nu da haber vermekteydi. Nitekim daimi ve merkezi orduların kurulma
sı, kışladaki neferlere sürekli talim yaptırılmaya başlanması, mühendisler
aracılığı ile muhtemel savaş senaryolarına dair planlar yapılarak lojistik
hesaplamalara girişilmesi, hatta gelecekte çıkması muhtemel savaşlarda
kullanılmak üzere yiyecek ve mühimmat dcpolanması,3 ordu finansmanı
için gereken gelirlerin dolaylı değil, doğrudan vergiler aracılığı ile top
lanmaya başlanması4 ve tıpkı neterler gibi merkezi ve her zaman göreve
hazır ve nazır bürokrasinin oluşumu 1 8 . yüzyıl Avrupasına damgasını
vuran gelişmeler arasındadır.
Yeni savaş yapma biçimi ve bununla bağlantılı olarak gelişen dev
let organizasyonu 1 8 . yüzyıl başlarından beri, birbirinden oldukça uzak
mekanlarda ve aynı anda savunma savaşı vermeye başlayan Osmanlılara
oldukça yabancıydı . Eskisi gibi savaşın zamanını ve mekanını seçemeyen
Babıali'nin elinde daimi olarak savaşa hazır bir ordunun bulunmaması,
varolan ordunun ise gittikçe artan oranda paralı askerlere dayanması, se-
5 Sadece belirli bir dönem için kiralanan netcrlerin yanı sıra hala kadimdeki sefer
mevsimi dahilinde savaşanıak isteyen ocaklar, Osmanlı ordusunun bilhassa
kışın büyük sorunlar yaşamasına sebep oluyordu. Düşmanlar "eyyam-ı şiti
duhulünde hududu hali bularak" yazın kaybettikleri bölgeleri yeniden kazanıyor
ya da hakimiyet alanlarını genişletiyordu . Bu konuda örnek olarak bkz. S K
( EE 3836 : 1 8b); Çınar ( 1 999 : 1 79); Georg Oğlukyan ( 1 972:52 - 5 3 ) ve Erol
(20 1 3 : 1 2 2 ) .
6 Örneğin 29 Nisan 1 566'da, İstanbul'dan hareket edecek olan Osmanlı ordusu
için yol üzerindeki bölgelerde gereken hazırlıkların yapılması için ilk ferman 1 5
Kasım 1 565 'de yollanmıştı. B u konuda bkz. Kaldy-Nagy ( 1977: 1 74 vd. ) .
7 Örneğin 1 787 Ağustos ortalarında, Rusya saldırısı üzerine yapılan savaş ilanını
takiben, Küçükçekmece'den Edirne'ye ve Edirne'den Babad.ağı'na kadar olan
tüm menzillerin ordu için hazırlandığını bildiren ilamlar ancak 12 Kasım 1 787
tarihinde İstanbul'a ulaşmıştır. Bu konuda bkz. BOA (C Dahiliye 1 6482).
8 1 8 . yüzyıl süresince, barı sınırlarında yapılan savaşların aynı zamanda
imparatorluğun zahire üretiminin en yoğun bölgelerini etkilemesi ve yüzyılın
sonlarında Rusya'nın, Osmanlı İınparatorluğu'nun "zahire yatakları"nı işgal
etmesi, Babıali'nin seter lojistiği konusunda sıkıntı çekmesine sebep olmuştur.
Bu konuda iyi bir örnek olması açısından bkz. Şanizade (2008:436-437).
firarlarının eşlik ettiği Osmanlı ordusu, mevsıme bakmaksızın savaşan
Avrupa ordularının aksine halen yaz ve kış için farklı neferler istihdam
etmek ya da istihdam ettiği neferlerin görev süresini uzatmak durumun
daydı . Bu bağlamda her geçen gün savaşların kaotik belirsizliğini tahmin
edilebilir kılan önlemler alan Avrupa ordularının aksine, ordunun güçten
düşmesi anlamına gelen mali imkansızlıkların veya iaşe sıkıntısının baş
göstermesi ya da cephedeki asker yoğunluğunun kontrol edilememesi,
savaşları Osmanlılar açısından belirsizleştiren faktörler arasındadır.
Bu belirsizlik içerisinde savaş/saldırıya karşı Osmanlıların verdikleri
ilk tepki ülkenin dört bir yanına "Mem3.lik-i Mahn1se'nin cümlesinde
merasim-i teyakkuz ve intibaha ri'ayetin farz- ı 'ayn" olduğuna dair fer
manların gönderilmesidir.9 Fermanlar aracılığı ile saldırıya maruz kalan
bölgenin korunmasına yönelik alınan tedbirleri, 1 0 serasker atamaları 1 1 ve
bölgeyi tanıyan vezirlerin cepheye yakın eyaletlere vali olarak atanma
sı izlemekteydi. 1 2 Valilere ve alaybeylerine bayraklarını küşat etmeleri
/ ıs7
için ve "tahrir-i askere kadir 'ayanana" asker sevkiyatına başlamaları için
yazılan fermanlar ve Yeniçeri Ocağı'nın taşradaki üyeleri olan dalkılıç,
alemdar ve ocak ağalarına, ocak tarafından gönderilen ağa mektupları ve
nihayet sipah, silahdar, cebeci, topçu ve toparabacı neferatları ile "sahi b-i
csame olanların vil:iyetlerinden ihraçları"na dair gönderilen emr-i atiler
savaş hazırlıklarının bürokratik vcchesini oluşturuyordu. Bu bağlamda
hangi kazadan kaç adet nefir-i amm13 ve hangi şehirlerden kaçar adet
yeniçeri14 ya da hangi sancaktan ne kadar tımarlı sipahinin15 cepheye sevk
edileceğine, söz konusu neterlerin kimlerin başbuğuluğu 1 6 ile cepheye
162 1
benzerleri başkentte de yapılmaktaydı. Öncelikle cepheye gönderilecek
yeniçeri ortalarının ve her bir ortada bulunması gereken neter sayısının
belirlenmesiyle30 işe başlayan Babıali, neferlere ödenecek harcırahları31 ve
sevkiyatın hangi yolla yapılacağını karara bağlıyordu . Topçu ve arabacı
ocaklarında da benzer bir metodun32 takip edildiği Osmanlı ordusunda,
Her zaman savaşa hazır bekleyen bu iki seraskerin emrinde, kapı halklarının yanı
sıra en azından beş altı bin nefer topçu, cebeci ve yeniçeri istihdam edilmeliydi.
"Yaz ve kış" maruz kalınan saldırılara en hızlı şekilde müdahale edebilecek
kabiliyete sahip olması beklenen serasker orduları, aynı zamanda günümüzde
jandarma teşkilatının ita ettiği görevleri de üstlenecekti. Zira seraskerlik
merkezlerinin her sene değiştirilmesiyle ülkede yaşanan iç güvenlik sorunun
hallinde önemli bir aşama kaydedileceğine inanılıyordu. Bu konuda bkz. SK (EE
3836 : l l b) .
30 İstanbul' dan cepheye sevk edilecek yeniçeri ortalarının ve ortalarda bulunması
gereken yeniçeri sayısının, kışla zabitanı ve sekbanbaşının da katılımıyla
belirlenmesinin ardından ncforata ihtiyaçlarını karşılamaları için "tanzim
akçesi" /harcırahları dağıtılmaktaydı. Sctcre katılacak ortaların defterleri
ise odabaşılar tarafından hazırlanarak sekbanbaşı aracılığı ile Babıali 'ye
sunulmaktaydı. Ancak mali durumun zamanla içinden çıkılamaz hale gelmesiyle
Babıali, tanzim akçesi dağıtmaksızın yeniçerileri savaşa göndermenin yollarını
aramaya başlayacaktır. Bu bağlamda örneğin 1768 - 1 774 Osmanlı-Rus Harbi'ne,
55'i bölük 46'sı cemaat ortası olmak üzere toplam 1 0 1 orta yeniçeri tayin
edilirken, 1 788'de başlayan savaşta 8 1 orta yeniçeri, en azından kağıt üzerinde
görev yapmıştı . Savaşın hemen başında sevk edilen yeniçerilerin yanı sıra savaş
sırasında nefer sıkıntısına düşen Babıali, İstanbul'daki serserilerden, donanmaya
ve yeniçeri ocağına, dalkılıç yazarak cepheye göndermeye çalışmaktadır.
"Derun-ı Asitane'de serseri gcşt ü güzar edenlerden ve scfcr kaçgını olanlardan"
nefer yazılması ve bunların çıkardıkları tcsad konusunda bkz. Çınar ( 1 999:43
ve 54) Bu konuda ayrıca bkz. BOA (HAT 1 0463 ); Emecen (2003:224); Esad
Efondi (2005 : 1 7 ) ve Göksu (2007:2). Rum İsyanı ( 1 239/1824) sırasında
Rumeli kazalarında "başıboş geşt ü güzar eden serseriler"in Mora'ya sevk
edilmesi konusunda ayrıca bkz. Esad Efrndi (2000 :277-278 ) .
3 1 Ele alınan devirde çıkan savaşların hemen başında y a d a harbin ilerleyen
dönemlerinde cepheye gönderilen bütün askerlere, tabip ve cerrahlar dahil
olmak üzere, bir miktar harcırah ödendiği anlaşılmaktadır. Bu konuda örnek
olarak bkz. BOA (C Sıhiyye 49) ve ( HAT 4 1454).
32 Tıpkı yeniçeri ortalarında yapıldığı gibi, topçu ve arabacı ocaklarından
cepheye sevk edilecek ortalar da yeniden düzenlenmekteydi. Ancak yeniçeri
ortalarında genellikle savaştan savaşa değişen ortalardaki eşkinci neferat sayısı,
1 163
serasker komutasında savaşacak birlikler33 ve cephane ayrıca hazırlanarak
olabildiğince hızlı cepheye sevk edilmeye çalışılıyordu. Ancak ortalarda
yapılan bu düzenlemeler çoğu zaman kağıt üzerinde · kalm akta ve cep
heye ne kadar asker sürüldüğünden dönemin komuta heyeti dahi emin
37 Nitekim "liva-yı şerif ordusu ihracında bütün erbab-ı menasıb ve aklamın sefere"
katılmaları kadim bir gelenekti. Bu konuda bkz. BOA ( HAT 3739 ) .
38 Habsburg ve Rusya imparatorlarının hatta başvekillerinin dahi sefere
gitmediğinin altını çizen, Ill. Selim devri layiha müllefi genel olarak savaştaki
bazı muharebelere başkomutanların da şahsen katılmadıklarım belirtiyordu.
Avrupa ordularındaki komutanlar "u'm(ır-ı harbiyycden ma'ada bir maddeye
sarf-ı zihn itmeyi.ib sa'ir u'mlıru başvekilleri ve sa'ir tahtgahında r başkentinde]
olan me'murlan" aracılığı ile görmekteydi. Oysa ki devlet ricalinin tümünün
orduyla birlikte sefere çıktığı Osmanlı İmparatorluğu'nda, başkomutan
mevkindeki vczirazam, devam etmekte olan savaşın yam sıra, "bi'l-cüınk rid.l-i
ketebe ve defö.tir-i aklam"ın orduda bulunması sebebiyle devlet işleriyle de
uğraşmak durumunda kalıyordu. Bu konuda bkz. SK (EE 3836:10b-l l a ) .
39 Örneğin Süvari v e Piyade Mukabelesi kalemleri için müstakil memurlar
atanmayarak, ordudaki işlerin ocak katipleri tarafından görülmesi ve söz
konusu kalemlerin görev alanına giren bütün işlemlerin İstanbul'da yapılması,
Defi:erh3.ne'den sadece ordudaki tevcihatla ilgili işleri yürütebilecek birkaç
katibin sefere gönderilmesi ve son olarak Büyük ve Küçük Kale kalemlerinin
sadece defterlerinin ve bu defterleri bilen bir halifenin orduyla beraber yola
çıkması konusunda bkz. BOA ( HAT 3739).
40 BOA ( HAT 3739) Ordu bürokrasisi dahilinde yapılan bu tür değişikliklere
il. Mahmud devrinde de rastlanmaktadır. Nitekim II. Mahmud'la birlikte,
166 1
1 .ınnın dahi maiyetleriyle birlikte sefere karılıp katılmamaları tartışma ko
ı ı usuydu. 41 Artık "kuru kalabalık" ile cepheye gitmenin bir anlam ifade
l'tmediğini düşünen Babıfili'nin42 bu yeni tavrı, i l . Mahmud devrinde de
devam edecektir. Ancak Bükreş Antlaşması ile sonuçlanan Osmanlı-Rus
H arbi sırasında seraskerler hala, "ordu beş on sa'at mesafeye 'azimet
eylese ocaklar ve rid.1-i devletin da'irelerini nakle vafi araba ve devenin"
bulunamadığından şikayet ediyordu.43
Yukarıda tasvir edilmeye çalışılan sefer hazırlıkları tamamlandıktan
sonra Osmanlı ordusu İstanbul'dan törenlerle ayrılmaktaydı.44 Herhangi
169
ordusunu "yoluna çıkan her şeyi tüketip yok eden bir çekirge sürüsü
ne" dönüştürmüştü.52 Ancak unutulmamalı ki cepheye giden yol sadece
ordunun rotası üzerindeki şehir ve kasabalar için değil, bir türlü çözü
lemeyen iç güvenlik problemleri sebebiyle bizatihi neferler açısından da
tehlikeliydi. 53 Savaşın iki cephede birden alevlenmesi, sefer hazırlıklarının
savaş başladıktan sonra yapılmaya başlandığı ve manevra kabiliyeti olduk
ça sınırlı her ordu gibi Osmanlı ordusunda da çözülmesi imkansız prob
lemleri ikiye katlıyordu . Dolayısıyla Osmanlı ordusu, ulaşım araçlarının
yetersizliği, yol üzerinde "karı içün sefere çıkanlar"ın alışveriş yapmala
rı54 ve firarlar sebebiyle oldukça yavaş hareket ediyordu. Cephe sayısının
birden fazla olduğu savaşlarda sadrazamın bizzat gitmediği cephelere in
tikaller, seraskerlerin komutasında gerçekleştiriliyordu. Ordunun izleye
ceği rota ve strateji ile paşaların cephelere tevzi edilmesi ise yol üzerinde
yapılan meşveretlerde karara bağlanmaktaydı. 55
Osmanlı ordusu, cepheye asker sevkiyatında karşılaştığı problemler
kadar, cepheye kesintisiz lojistik destek sağlamak hususunda da ciddi so
nınlar yaşıyordu. Savaş öncesinde hazırlanmış ikmal planları bulunmayan
ve ordunun ihtiyaç duyacağı zahireyi genellikle önceden depolamayan
Osmanlılar, savaşın başlamasıyla birlikte yeterli miktarda zahire ve et56
52 Fowler ( 1 8 54:417).
5 3 Örneğin Mayıs 1 8 1 6'da cepheye giderken Ahıska'da, kelimenin birinci
anlamında iç çamaşırlarma kadar soyularak İstanbul'a geri dönen üç yüz nefi:re
verilen piştov, mintan, şalvar ve sair için bkz. BOA ( CAS 1 7) .
54 Nitekim "zamane askerinin tabi'atları bir dereceye varmışdır ki, [artık] karı"
engellenen ncfrrlcr firar ediyordu. Bıı konuda bkz. BOA ( HAT 54709).
55 En azından 1 8 . yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu tür kararlar, önce Edirne,
sonra Sofya ve Şummı'da yapılan meşvcretlerdc alınıyordu. 1792'de sonuçlanan
Osmanlı-Rus Harbi'nde yapılan meşveretlcr için bkz. BOA (HAT 54709 );
Ö ğretcn ( 2002: 3 56) ve Valentini ( 1 828 :65-66). Söz konusu meşveretlere Küçük
Kaynarca Antlaşması ile biten Osmanlı- Rus Harbi sırasında kaleme alınmış bir
ruznamede de sıkça rastlamak mümkündür. Söz konusu savaş hakkında çok
önemli bilgiler ihtiva ettiği anlaşılan ve fakat oldukça yıpranmış olması sebebiyle
çoğu sayfası okunamaz durumdaki ruzname için ayrıca bkz. BOA (KK 60/4 : 5
v e pek çok yerinde) .
56 Osmanlı ordusu, 1 204 ( 1 789- 1 790) tarhindeki rakamlara göre günlük
1 .750 baş koyuna ihtiyaç duymaktaydı. Ordunun et ihtiyacı ve et temini için
uygulanan işlemlerin ayrıntılı bir tasviri için bkz. Uzun (2006:35 ve 62).
bulamıyor ve bulduklarını da cepheye nakledemiyordu. Savaş zamanı
artan zahire fiyatları sebebiyle57 nakit para ile zahire satın alamayan Os
manlı ordusu ihtiyaç duyduğu hububatı "tekilife taka.sen [ zahire ] mü
baya'ası suretine" başvurarak sağlamaya çalışıyordu.58 Osmanlı ordusu
ile birlikte cephede bulunan fakat bizzat savaşa girmeyen görevlilerin
oluşturduğu fazlalık güçlükle temin edilen iaşenin, kısa sürede tükenme
si anlamına geliyordu. Herhangi bir çağrı olmaksızın geçimlerini arayan
paralı askerlerin cephenin bir bölümüne yığılmaları da lojistik açıdan Os
manlı ordusunun yaşadığı bir diğer sorundu. 59 Sekbanların, daha yüksek
ücret ödeyen paşaların bulunduğu ve kazanılması daha muhtemel mu
harebelerin yapılacağı, bir başka ifadeyle ganimetin bol olduğu cephelere
akın etmesi orduda, lojistik açıdan büyük bir dengesizlik yaratıyordu . Bu
bağlamda ele alınan dönem süresince, iaşenin temininde cephedeki Os
manlı ordusunu rahatlatacak bir gelişme gözlemlenmemektedir. Fakat
aksine Osmanlı ordusunda 19. yüzyılın başına gelindiğinde ayanların,
ordunun iaşesinin sağlanması hususundaki rolleri daha da artmıştır. 60 Bu
artış aynı zamanda ayanların başkent karşısındaki güçlerini de tahkim
ediyordu. Rum İ syanı sırasında ise artık Osmanlılar, orduları için zahire
ithal etmeye başlamışlardı. 61
171
Yusuf Ziya Paşa Seraskerliğinde Nisan l 799'da Mısır Harbi'ne giden
Osmanlı Ordusu için Tertib Edilen Lojistik Malzeme (BOA HAT
20040/A)
6.000 nefere acilen gereken zahireyi Avusturya'dan ithal etmiştir. Ancak ithal
zahireye isyaııcılann el koyması, durumu ordu açısından içinden çıkılmaz hale
getirmişti. Söz konusu örnek olay için bkz. BOA ( CAS 35670). Rum İsyanı
sırasında, bir seferde 200.000 kesclik satış yapabilen Avusturya ticaret gemileri
ve söz konusu gemilerden zahire satın alarak kaptanlarını, kaleme aldıkları
teınessüklerle İstanbul'a gönderen fakir Osmanlı paşaları için ayrıca bkz. Schmidt
(2002: 173, 243 ve 282).
Rumeli'den Tertib Olunan Zahire
Tekirdağ'dan nakledilen arpa: 1 3 5 .000 kile
Karaağaç'dan nakledilen arpa: 50.000 kile
Orman İskelesi'nden nakledilen arpa: 175 . 000 kile
Orman İskelesi'nden nakledilen buğday: 80.000 kile
Selanik Sancağından tertib edilen arpa: 1 0 0 . 000 kile
Selanik Sancağından tertib edilen buğday: 30.000 kile
Golos'dan nakledilen arpa: 1 2 5 . 000 kile
Golos'dan nakledilen buğday: 2 8 . 000 kile
Atina ve çevresind en tertib edilen arpa: 5 0 . 000 kile
Varna İskelesi'nden nakledilen arpa: 5 0 .000 kile
Bergos İskelesi'nden nakledilen arpa: 1 3 5 .000 kile
Balcı İskelesi'nden nakledilen arpa: 2 5 .000 kile
Mankalya İskelesi'nden nakledilen arpa: 2 5 . 000 kile
Eflak ve Boğdan'dan tertib olunan arpa: 1 5 0.000 kile
Rumeli' den tertib olunan peksimed: 90.000 kantar
Rumeli'den tertib olunan araba: 777 adet
Rumeli'den tertib olunan toplam arpa: 1 . 020.000 kile
Rumeli'den tertib olunan toplam buğday: 1 38 . 000 kile
de tercih ettiği üzere talep, bedele bağlanıyordu . Bu konuya iyi birer örnek
teşkil etmesi dolayısıyla bkz. BOA (CAS 385 ve 39540). Ancak kazalardan
talep adilen hayvanların, basit nakliye işlerinde kullanıldıkları ve fakat topların
sevkiyatında genellikle, Arabacı Ocağı'nda talim eden "mu'allem topkeşan
bargirlerin" kullanıldığı yeri gelmişken belirtilmelidir. Bu konuda ayrıca bkz.
BOA (CAS 79 1 5 ) .
6 4 Örneğin navul fiyatlarının her geçen gün arttığı Mısır Harbi sırasında, 1 803
Temmuzunda yerli ve yabancı nakliye gemileri ile yapılan anlaşmalara nazaran
gemi kaptanları, İstanbul'dan Mısır\1 zahirenin keylini on beş paradan
taşımaktaydı. Taşınan neferler ise zahire gibi düşünülerek, zahireye uygulanan
nakliye fiyatı üzerinden taşıma ücretleri hesaplanıyordu. Zira bu sırada üç yüz
tüfengçi on dört bin keyl zahireyc eşit bir yük olarak kabul ediliyordu. Nakliye
anlaşmalarına iyi bir örnek teşkil etmesi açısından bkz. BOA (CAS 54830).
65 Wittm:ın ( 1 803:206).
66 Örneğin Binbaşı Ali'nin maiyetindeki 350 nefer sekban, Sclanik ınutasarrıti
tarafindan 1 803'te kiralanan Rus bandıralı bir gemi ile yola çıkmıştı. Ancak
Arnavutlar yolda kaptan ve tayfalarını dövmüş ve ölümle tehdit etmişti. Bu
bağlamda askerleri İskenderiye'ye götürmek üzere emir alan Rus kaptanı,
Binbaşı Ali tehditle Ebuhur limanına yanaşmaya zorlamış ve fakat esen şiddetli
rüzgar sebebiyle gemi karaya oturarak su almaya başlamıştı. Rus kaptanın,
zararının karşılanması için Babıali'ye başvurmasıyla sonuçlanan ve Arnavut
sekbanların, karada ya da denizde, yol boyunca çıkardıkları problemleri
örnekleyen bu olay için bkz. BOA (CAS 4105 1 ).
67 Aslında lojistik sorunlar sadece Osmanlı ordusunun değil, dönemin bütün
ordularının karşılaştığı en önemli problemdi. Nitekim Napoleon'un Mısır
başarısızlığında m üttefiklerin ikmal yollarını kesmesi en önemli rollerden birini
ve asker tedariki ve nakli konusunda, dönemin diğer Avrupa devletleri
ne nazaran daha zayıf görünen Osmanlı ordusunun lojistik sistemindeki
1 177
Osmanlı ordugahlarında, sağlık koşulları kadar güvenlikle ilgili de cid
di problemler göze çarpmaktadır.78 Aslında teorik olarak güneş battıktan
sonra üç kola, başlarında binbaşıların bulunduğu ikişer yüz nefer tayin
edilmesi ve bunların ordudan bir saat uzaklıktaki mesafelerde, "bir nefer
aherine söz anlatacak kadar fasıla ile ikişer ikişer" nöbet tutması gereki
yordu. Ordugahın cepheye uzak tarafını (dümdar ) , merkezini (kalb ), sol
(meysere) ve sağ (meyınene) kanatlarını muhafazaya memur kolluklar da
oluşturulmaktaydı.79 Firarlara ve muhtemel düşman taarruzuna karşı bir
önlem olarak düşünülebilecek nöbetçiler aynı zamanda ordugah dahilin
de güvenliği sağlamakla da yükümlüydü. Ancak ordugahta çeşitli nefer
grupları arasında çıkan çatışmalar,80 yağmacıların saldırıları,81 leş kokula
rının cezbettiği çakalların ordugahı basması82 ya da Mısır Harbi sırasında
İ stanbul'daki İ ngiliz elçiliği ile ordugah arasındaki bağlantıyı sağlamakla
görevli John Morier'nin, üstelik "frenle kıyafeti"yle sadrazam çadırına
kadar sorgusuz sualsiz ilerleyebilmesi, ülkede en disiplinli ve güvenli böl
ge olması beklenen Osmanlı ordugahının durumunu özetlemektedir.83
1 81
ni geçiriyorlardı . Sıklıkla ordugahda yanan ateşlerin etrafında toplanarak
türkü söyleyen ya da başlarından geçen cenk hikayelerini birbirlerine
anlatan Osmanlı neferlerini95 esasen, kadimde olduğu gibi, tahta kılıçlı
dervişler coşturmaktaydı.96 Kazanılan muharebelerin ardından ödüllen
dirilen neferler kahve ya da tütün içme ayrıcalığına, belki bir çadıra ya
da kalın bir kaputa sahip97 olabiliyordu. Cephede mühimmat bulmak98
konusunda büyük bir sıkıntı çekmeyen neferler, muhtemelen bir an önce
evlerine dönmeyi hayal etmekteydi.99 Cephedeki hizmet süresinin sabit
183
edilmesiyle103 ya da en hafifinden neferlerin, yiyecek satın alabilmek için
silahlarını satmalarıyla sonuçlanıyordu . 104 Kadimde olduğu üzere askeri
statüye geçerek nispeten daha rahat ve itibarlı bir gelecek hayalinden yok
sun105 olan Osmanlı neferlerinin, çoğu zaman yiyecek ekmek dahi bu
lamaması, hiç şüphesiz artık kronikleşmiş lojistik problemlerin yanı sıra
tayinat yolsuzluklarıyla106 da alakalıydı. Paşaların ya da yeniçerilerin, 107 as-
/ ıss
ra, büyük çoğunluğunu nefir-i anım askerlerinin oluşturduğu ordunun
geri kalanına dağıtılmasına izin veriyordu. 1 1 2 Bütün bunlara bir de büyük
çoğunluğunu paralı askerlerin oluşturduğu bir orduda baş gösteren nakit
sıkıntısı eklendiğinde, isyanların Osmanlı ordugahları için neden sıradan
bir durum olduğu daha rahat anlaşılabilir. 1 13 Savaş zamanlarında ordusu
nun ihtiyaç duyduğu mali kaynakları seferber edemeyen Osmanlı Devleti
artık "mu'af, gayr- ı mu'afhavas ve evkaf ve kaffe - i sekene-i memleket"ten
vergi ve mübaya zahiresi toplanması için fermanlar yazmak durumunda
kalıyordu. 1 1 4
İ stanbul'daki siyasi isyanların cephedeki etkisi bir tarafa, ordunun
geneli için askerlere dağıtılamayan ekmek ya da kuru peksimed ,115 yeni-
topçu ve arabacıbaşılara gereği gibi tenbih edesin . . . . . . ben ta'yinatı kul içün
veriyorum kul aç kaldıkda cengi kim eder . . . " Bu konuda bkz. Ahmed Cavid
( 1998 :59). I I . Mahmud devrinde yaşanan benzer olaylar için bkz. Cabi Efendi
(2003 : 1 1 7- 1 1 8 ) . Yeniçerilerin orduya gönderilen nakde yolda el koyması
konusunda ayrıca bkz. Asım Efendi ( 1 293 c:I:5 ve 9) ve Şanizade (2008 :406 ).
112 Barrow ( 1 848 :369).
113 Örneğin Rum İsyanı sırasında Girit'te görevli İskenderiye mutasarrıfi Mustafa
Paşa'nın tahriratına göre kış aylarında artan humma elindeki birlikleri kırıp
geçirmişti. Öyle ki elindeki "sağ askerin dahi takatinin" kalmadığını bildiren
Mustafa Paşa, zahiresinin de bitmek üzere olduğunu İstanbul'a bildirmiştir.
Durumun farkına varan neferlerin "doğru bu bendelcrine gclüb 'takatimiz
yetdiği kadar bu taraflarda ikametle hidınet itdik şimden sonra ne ikamete ve
ne dahi hidmete kudretimiz kalmış elbette gideceğiz' deyii cümlesi bir ağızdan
kat'i" konuştuklarını belirtmekteydi. Başsız askerin yol üzerinde yağmaya
girişeceğinden korkan mutasarrıt: neferlerinin başında, gemiyle İskenderiye'ye
dönmeye çalışmaktaydı. Ancak yolculuk esnasında havanın bozması ve
zahiresiz kalan paşanın üç bin hasta askeriyle karaya çıkması,. durumun
vahametini daha da artırmıştır. Savaş alanında ölmenin ya da yaralanmanın
dışında Osmanlı neferlerinin başına neler gelebileceğini özetleyen pek çok
örnekten biri olan Mustafa Paşa'nın tahriratı için bkz. BOA ( HAT 382 1 8/A) .
1 14 Söz konusu tCrmanlardan biri v e kadimden beri askeri zümre içerisinde
mütalaa edilerek vergiden muaf tutulan evlad-ı fatihandan vergi toplanmak
istenmesi konusunda bkz. BOA (C Maliye 2499 5 ) .
115 Osmanlı-İran Harbi esnasında komuta kademesi "eğer vakitlice himmet
buyrulmayub nüzul emini irişmezse asker ta'ifcsinin beher hal şamatat
ideceklerinden . . . [ve askerlerin] . . . itmeyecekleri rezalet kalmayacağından"
çekiniyordu. Nitekim '"ulufe ile istihdam olunan sekban ve divanegan askeri
nefir-i amma kıyas olmayub'', nefir-i anım askeri "bir yiyecekden ve sa'irden
çeriler ve sekbanlar söz konusu olduğunda ödenmeyen ulufeler1 16 ve ay
lıklar isyana yol açan temel sebeplerdi. Bu bağlamda kendilerini istihdam
eden paşanın gözden düşerek maddi sıkıntıya girmesi ya da ölümü gibi
sebeplerle aylıklarını zamanında alamayan sekbanların, cephenin art böl
gesinde bulunan şehirleri1 ı 7 ya da işverenlerini yağmalamaları cephedeki
Osmanlı ordusunda çok sık vuku bulan dunımlardı . 1 1 8 Sefer sırasında iki
farklı asker! sınıfın, örneğin sekbanların ve yeniçerilerin, 1 19 ya da aynı sınıf
içerisinde yer alan farklı grupların, örneğin iki yeniçeri ortasının, tayinat
ya da ulufe paylaşımı sırasında çatışmaya girmesiyle1 20 alevlenen isyanlar,
1 23 Ancak cephenin geniş bir alana yayıldığı, hatta isyanların doğası gereği, belirli
bir cephenin bulunmadığı Rum İsyanı sırasıııda gayrimüslim ahaliye yapılan
kötü muamele sadece lojistik yetersizlikle açıklanamaz. Hanya Muhatizı
Lütfullah Paşa'nın 30 Kasım 1 8 2 1 tarihli arzuhali, Miisliiman ahali tarafindan
Hanya ve köylerindeki gayrimüslimlerin mallarının yağma ve evlat ve eşlerinin
esir edildiğini İstanbul'a bildiriyordu . Bu bağlamda "katl ve 'idam ile cümle
re'aya [ gayrimüslimlerin] "nın Müslümanlara karşı birleştiğini belirten
Lütti.ıllah Paşa, suçsuz gayrimüslimlere zarar veren gnıbun iki elebaşısını idam
ettiğini belirtmekteydi. Söz konusu kaimenin üzerine II. Mahmud'uıı kaleme
aldığı hatt-ı hümayun ise Müslümanlar ile Rumların yollarının artık ayrılmaya
başladığını ortaya koymaktadır. Zira II. Mahmud'a göre "Lütfullah Paşa
bu adamları 'idam eylediğinde hata ve su'-i tedbir itmiş, Kandiye ve Resmo
Muhafizları ahaliyi uydıtrıtb hayli işlfiiı-üyor, müşarünileyh imtizac idüb ahaliyi
kullanamadı. . . " Bu konuda bkz. BOA (HAT 384 1 2) .
1 2 4 Yağmayı önlemeninin bir yolu olarak neferlere verilen ordugah dışına
çıkış tezkereleri ve tezkeresiz ordugahı terk eden neferlerin firari sayılması
konusunda bkz. BOA ( CAS 3 5 1 6 5 ) .
125 Örneğin Mısır Harbi sırasında vezirazam çadırını basarak yüz kuruş bahşiş
ve eve dönüşleri için tezkere talep eden bin beş yüz kadar yeniçeri ve Bozok
havalisi nefi:rarının ordugahı terk ettiğini haber alan İngiliz Amiral, Dimyat'a
doğru yola çıkan firarileri geri döndürmek, dönemezler ise kayıklarını batırmak
üzere bir firkateyn yolladığıııı ve Osmanlı makamlarından bu konuda destek
beklediğini Küçük Hüseyin Paşa'ya bildirmişti. Ancak İngiliz amirale, Nizfım-ı
Cedid'in önemli isimlerinden Küçük Hüseyin Paşa'nın durumdan haberdar
olduğunu ve sadece "askerin biraz işe yaramazına izin" verildiğini söylemesi,
Osmanlı neferlerinin kimi zaman planlı ve gizli bir şekilde firar etmediğini
göstermektedir. Bu konuda bkz. BOA ( HAT 6633).
1 26 1 79 1 'de sonuçlanan Osmanlı-Avusturya Harbi esnasında Beşiktaş'ta yakalanan
bin iki yüz firari konusunda bkz. Çınar ( 1999:48 ) .
firarların önüne geçebilmek için ilk tedbir olarak düşünülen, ordugah
içindeki sadrazam casuslarının, bu tür "uygunsuzluldarı" önlemekte ye
tersiz kaldığı ortadadır. 127 Firarileri durdurmak ve yeniden cepheye sevk
edebilmek için Tuna kollarına yerleştirilen derbcntler128 ya da bölgedeki
ulaşım araçlarına devlet tarafından el konulması 1 29 gibi tedbirler de firari
dalgalarını kontrol etmekten uzaktı. Zira devlet otoritesine ram olarak
varlığını ülkesine armağan eden modern askerlerin aksine Osmanlı ne
ferleri, gayretlerinin karşılığını alamadıklarını düşündükleri durumlarda
isyan ya da firara çok daha mütemayildi.
Ordunun, manevra gücünü artıran, anlık emirlerin neferlere/dişlilere
iletilmesini kolaylaştıran, sesle idare edilebilecek kadar ki.içlik ve otonom
ünitelere bölünmesi, 1 8 . yüzyıl Avrupasındaki taktik organizasyonun te
melini teşkil ediyordu. Ancak küçük sekban birliklerinden, yoldaşların
bir araya geldiği yeniçeri ortalarından ve muhtemelen hemşerilerin omuz
omuza savaştıkları küçük nefır-i amm bölüklerinden oluşan Osmanlı or
dusu, bürokratik bir örgütsel yapıdan ziyade bir askeri konfederasyonu
andırmaktadır. Muharebe alanına, önde serdengeçti neferlerinin, sağ ve
192
zasyonuna karar verebilecek düzeyde bilgiye sahip bir zabitin, ele alınan
dönemde Osmanlı ordusunda bulunduğunu söylemek imkansızdır. Us
ta-çırak ilişkisi içerisinde öğrenilebilecek alaylı terbiyenin zaafa uğradı
ğı, kitabi bilgiyi öğretecek askeri akademilerin ise henüz tam manasıyla
faaliyete geçmediği bir çağda142 Osmanlı komuta heyeti, savaş alanında
Fransız üniforması ile İngiliz ya da Rus ü niformasını ayıramayan, belki
de ayırmak istemeyen, neferlerinden143 çok da farklı bir durumda de
ğildi .144 Genel olarak zamanı kullanmakta ve düzenlemekte sıkıntı ya
şayan Osmanlı komuta heyeti, açık bir biçimde planlama yeteneğinden
yoksundu . 1 45 Bundan sonraki bölümlerde ayrıntılı olarak tartışılacağı
üzere, siyasetin belirlenmesinde yaşanan hizipsel mücadelelerin ya da iç
çekişmelerin benzerlerini Osmanlı komuta heyeti içerisinde de görmek
mümkündür. Zira çağdaş kaynakların diğer üst düzey paşalardan hem
statü hem de askeri bilgi açısından büyük bir farkının olmadığını vurgu
ladığı sadrazamın emirlerine, bilhassa çok sayıda sekban besleyen ayanlar
tarafindan itaat edilmemesi, ordugahda birbirlerini idam ettirmeye çalı
şan paşalar kadar olağan bir durumdu. 146 İstanbul'dan valiliklere atanan
kaldı, fi'l-asl yedi akçe esamiyle tobcu neferatı157 ve ocağı ne asl ise sefer
lerde ne vech ile hareket itdiler ise iş bu defa dahi andan ziyade bir gune
devl ete hidmet müşahede olunmadı ve ).<İmesnc bunun içün mu 'iheze
olunmadı . . . " 158
157 Bu sırada Topçu Ocağı'na yeni tahrir olunan bir nefer 36, kıdemli ncferat ise
50 akçe yevmiye alıyordu.
1 58 TSMA (E 4079/6) .
ORDUDA MODERNLİGİN
SONUÇLARI
i lham
. " . . . "
/ 199
suçluların çalışma evlerinde istihdamı ve sonunda kadın özgürleşmesiyle
sonuçlanacak olan kadınların, doğrudan sınayi üretim faaliyetine dahil
edilmeleri, döneme damgasını vuracak politik tercihlerden sadece birka
çıdır. Sıradışı bir örnek olarak II. Joseph Avusturyasında açıkça gözlem
lendiği üzere, likit zenginliği elinde tutarak para dolaşımını, daha doğru
bir ifadeyle paranın merkezde toplanmasını sağlayabilecek kudrete sahip
Yahudileri ya da farklı sektörlerde üretim yapan ötekileştirilmiş sosyal ve
etnik grupları mevcut sisteme entegre etmeye yönelik yeni bir hukuki
yapı inşa ediliyordu . İdare edilenlerin eşitliği/aynılığı üzerine oturtulan
özgürleşme politikası, hiç şüphesiz sadece ordu içerisindeki türdeşliği
artıracak askeri proleter/vatandaş" tipolojisinin yaratılmasına değil, fakat
aynı zamanda ülkedeki vergilendirilebilir gelirin de yükseltilmesine hiz
met eden bir araçtı . Bu bağlamda Avrupa'da ordunun yeniden yapılan
dırılmasıyla beraber hayata geçirilen iktisadi ve siyasi tedbirler, aynı ajan
danın birbirini tamamlayan altbaşlıklarıydı. Avrupa'daki hükümdarlar
modern bir ordu kurmanın yolunun, öncelikle vergilendirilebilir gelirin
artırılarak merkezileştirilmesinden geçtiğini çoktan anlamışlardı.4.
Tarımın, üretim faaliyetinin ana eksenini teşkil ettiği bir çağda, eki
lebilir toprakların genişletilmesi, köylülerin üzerindeki feodal yükün ha
fifletilmesi ve fethedilen arazilerin şenlendirilmesi büyük bir önem arz
etmektedir. Vergi gelirlerinde zirai üretimin büyük bir ağırlığa sahip
olduğu Rusya5 ve Avusturya gibi cebir-yoğun ülkeler, sınırdaş devletle
rin köylülerini dahi cezbedecek sübvansiyonları<' yürülüğe sokarak vergi
gelirlerini artırmaya gayret ediyordu . Söz konusu ülkelerde ticarileşen
tarım, devlet tarafından desteklenerek, mümkün olduğu ölçüde korun
maya çalışılmıştır. Bu dönemde Ratib ve Rasih efendilerin, tayihalarında
Rusya ve Avusturya'nın boş arazilere yerleştirdikleri köylülere verdik-
7 Ratib ve Rasih efendilerin layihaları için bkz. Arıkan ( 1 996) ve Karakaya ( 1996)
İ şsizlerin, Avrupa'daki çalışma evlerine benzer manüfaktürlerde istihdamı
konusunda da çeşitli modeller, Osmanlı elçileri tarafından Niz:im-ı Cedid
ekibine sunulmuştu. Fakat bu öneriler İ stanbul'da ancak 1 826 Kasım ayında
açılan İplikhane ile hayata geçirilebilecekti. Azmi Efendi'nin Prusya'daki
Armendirektoriıım (Fukara Müdüriyeti) ve Witıvenhaıısdircktoriıım (Dulevleri
Müdüriyeti) tasviri için bkz. Karamuk ( 1975:254). Keçeciz:ide İ zzet
Molla'nın başıboş çocukların ustaların yanına çırak olarak verilmesi hususunda
ebeveynlerine baskı yapılması ve insanların, kefile bağlanıp istedikleri alanda
çalışabilmeleri için sermaye verilmesi konusunda yaptığı öneri için bkz. Doğan
(2000:44 ve 78). Osmanlı İ mparatorluğu'nun ilk çalışma evi olan İplikhane
için ayrıca bkz. Genç (2000h:252vd . ) ; Raczynski ( 1980:34) ve Müller Wiener
( 1 992:74).
8 Uzunçarşılı ( 1973 :648 ) . Bundan yaklaşık on üç sene sonra İngiltere'nin
İstanbul elçisi Londra'ya, Nizam-ı Cedid'i Anadolu'da oturtmaya çalışan
Erzurum Valisi Yusuf Ziya Paşa'nın zulmü sebebiyle ahalinin, önce Tayyar
Paşa'nın kontrolündeki bölgelere ve oradan da Rusya'ya doğnı yoğun olarak
göç ettiğini rapor etmekteydi. Bu konuda bkz. NA (FO 78/50: 147- 148 ) Sırp
İsyanı sırasında Bosna ahalisinden miibayaa adı altında buğday, arpa, et ve nakit
toplanması sebebiyle insanların Avusturya'ya göç ·etmeleri konusunda aynca bkz.
Eren ( 1965:32).
ülke dışına doğru değil, ülke içine, İ stanbul'un kontrolü dışındaki daha
çok güvenliğin ve daha az verginin olduğu bölgelere doğru da yapılı
yordu.9
18. yüzyıl sonlarında Rusya'dan alınan yenilgiler ve ardından öde
nen savaş tazminatları,1° Fransız İ htilali ile alt üst olan uluslararası pi
yasalar, İ ngiltere'nin kıta ve özel olarak Boğazlar'da uyguladığı abluka,
İ sveç'e yapılacak para yardımı ve nihayet ordudaki yeniden yapılanma ve
devalüasyon, İ stanbul'un nakit ihtiyacına göre şekillenen Osmanlı ver
gi sistemini, ki bu devletin neredeyse tek gelir kaynağıydı, iç güvenliği
dahi finanse edemeyecek bir duruma soktu. İ ç güvenlikle ilgili prob
lemler bir tarafa, savaşların bizatihi kendisi de Osmanlı mali sisteminde,
Avrupa'nın aksine, üretimi düşüren bir faktör olarak karşımıza çıkmakta
dır. İstanbul'un, büyüyen ordunun savaş dönemlerinde artan taleplerini
serbest piyasada mübadeleye girmeksizin, enflasyonist piyasa koşullarına
nazaran çok az değişen miri ya da rayiç fiyatlar üzerinden karşılamaya ça
lışması, üreticinin üzerindeki yükü ağırlaştırıyordu. Malların orduya sev
kiyatı için devletin, ulaşım araçlarına el koyması ise iç mübadele hacmini
düşürmekteydi. Üreticilerin/çiftçilerin bu duruma tepkisi, arzı kısmak
ya da ürünün kalitesini düşürmekten, ihracata/kaçakçılığa uzanan bir
skalada gidip gelmekte, buna mukabil devlet de stratejik ürünlere alım
tekeli koymaktaydı. 1 1
202 /
Osmanlı İmparatorluğu'nda güvenlik ihtiyacına bir cevap olarak yü
rürlüğe konulan ıslahat projelerinde, ordu ve bürokrasi ya da bir cümle
ile devlet, diğer sosyoekonomik faktörlerden bağımsız, tek başına bir
amaç olarak ele alınmaktadır. Günümüz tarihyazımında "güçlü devlet
geleneği " olarak da tanımlanan bu eğilim, refahı teşvik ederek artan üre
timi vergilendiren modern devlet inşasını, daha baştan göz ardı eden
bir perspektifin yeniden yapılanma sürecine damgasını vurmasına sebep
olmuştur. Dolayısıyla çalışmamızda ele alınan dönemde yapılan mali
"reformlar" sadece mevcut vergilerin aktığı yönün tebdiliyle servetin el
değiştirmesini ve vergilere yapılan ilaveleri ihtiva etmektedir. Tebaaya
adil davranılmasına yönelik temennileri içeren nizamname maddeleri
ve hatt-ı hümayunları 2 ise Osmanlı İ mparatorluğu'nda üretimin artı-
208
lan altında ezilen kale yamakları/yeniçeriler/kaptanlar, Nizam-ı Ceclid
uygulamalarıyla sadece yedi akçelik yevmiyelerini ve daha da önemlisi
ele geçirdikleri çiftlikleri değil, İstanbul'da inşası devam eden nizamlı
ordunun iştahını teskin edecek yeni vergiler ve oluşturulan tekeller se
bebiyle ticari faaliyetlerini ve zanaatlarını da kaybetmişlerdi. 35 Bu nok-
211
tıpkı köylüler ya da yeniçeriler gibi bölgede etkinlik kazanan yabancı ve
gayrimüslim tüccarları Vidin'e çekiyordu . Fakat Osman Paşa'nın ticareti
canlandırmak için uyguladığı siyaset, güvenlik, vergiler ve toleransın yanı
sıra para politikasını da içermektedir. Pazvantoğlu devalüasyon sebebiyle
artık yabancı piyasalarda itibardan düşen kuruşun yerine, adına bastırdığı
parayı kullanıyor ve daha da önemlisi İstanbul'un emirleri hilafına, tıpla
Tepedelenli Ali Paşa gibi43 alışverişlerde döviz kullanımına göz yumu
yordu . Avrupa'nın İhtilal Savaşları ile hercümerc olduğu bir dönemde,
artan talebin karşılanmasında önemli bir yer işgal eden Vidin ve Efüik44
bölgesindeki ticarette ağırlık kazanan Fransız ve Rum/Ortodoks ti.ic
carların hamisi olarak ortaya çıkan Pazvantoğlu,45 Vidin'deki yolları ve
limanı geliştirerek ticaret hacminin büyümesi46 için sağlam bir zemin ha
zırlamaktaydı. Dolayısıyla iltizam faizlerinin, (askeri ) giderlerini47 karşıla
yamadığı noktada zulme başlayan ya da bir başka ifadeyle iktidar alanını,
İstanbul'daki iltizam piyasasını elinde tutan cedid spekülatörlerin hük
mettiği çevre bölgelere doğru yaymaya çalışan Pazvantoğlu,48 kısa bir
uygulayan Tepedelenli Ali Paşa için bkz. Skiotis ( 1975: 3 1 7). Karadeniz
bölgesinde Hıristiyan ahaliyi koruyan Şatıroğlu ailesi için ayrıca bkz. Bryer
( 1969 : 196).
43 Anscombe (2005 : 1 00 ) .
4 4 Bölge ticaretinin kontrolünü ele almak için ayanlar sadece İstanbul'la değil
komşularıyla da rekabete girmek durumundadır. 1 2 1 8 ( 1 803 - 1 804) yılında
Yılıkoğlu'nun yağ fiyatlarına müdahale etmek amacıyla Etıak'a taarruzu için bkz.
Uzunçarşılı ( 1 942a : 3 5 ) .
45 Sadat ( 1 972 :354) v e Gradeva (2005 : 1 27).
46 Bu durum Akdeniz liman şehirleri için de geçerlidir. 1 8 . yüzyılın ikinci
yarısından itibaren ticaret hacminin artışıyla birlikte bölgenin kadı ve
voyvodaları/yeniçeriler/ayanlar temel tüketim maddeleri üzerinde kurdukları
tekeller aracılığıyla örneğin, kilesini bir kuruşa aldıkları buğdayı üç kuruşa "harbi
kefi:re"ye satıyordu . II. Mahmud devrinin başlarında da söz konusu dış ticaret/
kaçakçılık konusunda değişen bir şey yoktur. Zahire almak için Tarsus Limanı'na
yanaşan "efrenç ta'itesinin gemilerinin" her birinden bölge ayanı kırk altışar bin
kuruş kazanıyordu . Bu konuda bkz. Orhonlu ( 1 969:46); Kinneir ( 1 8 1 8 : 166-
1 69 ) ; Oliver ( 1 977: 1 72 ) ve Menemencioğlu Ahmed Bey ( 1 997:37).
47 Pazvantoğlu'nun mevcut gelirleriyle, beslediği büyük orduyu finanse edememesi
konusunda bkz. Özkaya ( 1 983:33 -34).
48 Pazvantoğlu'nun nüfuz alanını, Valide Kethüdası Yusuf Ağa'nın gözetimindeki,
212
süre sonra başkentle/Nizam-ı Cedid ekibiyle karşı karşıya gelmiştir. Bu
bağlamda Osman Paşa'nın Nizam-ı Cedid orduları karşısında kazandığı
zaferlerin ardında sadece istihdam ettiği sekbanlar ya da seferber etti
ği askeri güçler değil, yarattığı sosyoekonomik düzen bulunmaktadır.49
Zira ülke içindeki asayişsizlik ve buna bağlı olarak üretimin artırılama -
ması, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki mali daralmanın hem sebebi, hem
de sonucuydu.
1 8 . yüzyıl sonlarında ayanların mali kudretiyle taşra vilayetlerinde
valilik yapan Osmanlı paşalarının gelirleri arasında büyük bir uçurum
bulunmaktaydı . Zaman zaman "tanziın-i da'ire ve levazım-ı sa'ireleri
için" İrad-ı Cedid Hazinesi'nden yapılan yardımlarla ve bizzat padişa
hın atıycleriyle ayakta50 durmaya çalışan valiler, atandıkları makamlarda
kalış sürelerinin kısalığı sebebiyle, ayanlara nazaran düzenli gelir_kaynak
larından yoksun bulunuyordu. Artık sıradanlaşan savaşlarda çok sayıda
214 1
diğer taraftan da ayanları idari ve mall açıdan tasfiyeye yönelik en önemli
girişim olarak karşımıza çıkmaktadır. 58
Genel olarak Osmanlı Devleti'nin durumu da İstanbul'dan atanan
valilerden farklı değildi. 1 788 'de başlayan savaşla birlikte derin bir mali
krizle mücadele eden I. Abdülhamid, sadrıazamların sık sık cepheye na
kit gönderilmesi için yazdığı tahriratlara olumsuz cevap vermek zorunda
kalıyordu. "Mevcud olsa 'alimallah kendü harçlığımı dahi gönderirdim"
diyecek kadar çaresiz olan 1. Abdülhamid'in59 yerine, l 789'da tahta çı
kan 111. Selim, nakit sıkıntısını öncelikli olarak dışborçla gidermeyi dü
şünmekteydi. Savaş finansmanında olağan bir uygulama olarak sürekli
başvurulan paşalardan ve imparatorluğun zengin ailelerinden borç alın
ması, ekonomik şartların nakit paraya sahip olanlar üzerindeki kötü etkisi
sebebiyle artık neredeyse imkinsızdı.60 İlk anda borç istenen Fas, Cezayir
serdar-ı ekreın Lala Mehıner Paşa ve Yeniçeri Ağası olmak üzere çcşirli devler
görevlilerinden savaş hazinesi için borç alınması konusunda bkz. Finkd
( 1988 :26 l vd . ) .
61 M übayacılar ve yaptıkları yolsuzluklar konusunda bkz. Yeşil (2004: 120).
62 IV. Mustafa döneminde de savaş finansmanı için Fas ve Fransa'dan borç alma
girişiminde bulunulmuştu. Fakat bu şekilde paranın ancak üç dört ay zarfında
İstanbul'a ulaşacak olması, dış borcu bir seçenek olmaktan çıkartmıştır. Zira
maddi imkansızlıklar sebebiyle zahire gönderilemeyen İsmail Kalesi'ndeki
neferler açlığa bu kadar uzun süre dayanamazdı. Bu konuda bkz. BOA ( HAT
52993).
63 I I I . Selim iktidarının başlarında yapılan dış borç girişimi için bkz. Abdurrahman
Şeref ( 1 330); Cezar ( 1 986:89vd.); Shaw ( 1971 : 8 1 ) ve Sayar ( 1986 : 1 84vd . ) .
64 Daha sonra İrad-ı Cedid Hazincsi'nin gelir kalemleri arasında yeralacak olan
216
Mevcut düzenin dışında kurulacak nizamlı, daimi ve merkezi bir or
dunun, yaşama şansı, onu destekleyecek mali kaynakların büyüklüğü ile
doğru orantılıydı. Ancak Osmanlı Devleti'nin hayata geçirdiği nakit ih
tiyacını karşılamaya dönük, kimisi I I I . Selim'den önce de uygulanan ve
daha sonra da uygulanacak olan yöntemlerden hiçbiri mevcut gelirleri
artırmaya ve İstanbul'a daimi ve düzenli bir şekilde akışını sağlamaya yö
nelik tedbirleri öngörmüyordu. Devletin kullandığı yöntemler, genellik
le ordunun dayanılmaz ağırlığının hissedildiği harp dönemlerinde, nakit
ihtiyacının büyüklüğüyle doğru orantılı olarak mevcut vergileri artırmak
tan, müsadereye doğru sertleşen bir hattı takip etmiştir. Bu bağlamda
Nizam-ı Cedid ekibinin amacı, orduda ücretli olarak istihdam edilen ne
fer sayısının artışına mukabil65 reel olarak düşen hazine gelirlerini, çiftlik
arazilerini merkezden idare edilen mukataalara dönüştürerek ve mevcut
vergileri yükseltip, yenilerini ekleyerek artırmaktı. Fakat oldukça hassas
dengeler üzerinde şekillenen ve temel prensiplerinden66 birinin gelenek
çilik olduğu bir ekonomik sistemde, vergilerin türünü değiştirmek bir
tarafa, oranlarıyla oynamak ya da vergi gelirlerini kadim organizasyon ya-
67 Urquhart ( 1868:9lvd . ) .
68 Y i (2004:92-93, 1 0 1 ve 1 32 - 1 3 3 ) .
6 9 Artık yeniçeri ortalarmm isimleri, ilgilendikleri meslek kollarıyla birlikte anılmaya
başlanmıştı. Örneğin on dördüncü cemaat ekmekçilik yaparken, seksen ikiler
kasaptı. Ancak yeniçeriler, sadece belirli iş kollarında faaliyet göstermekten
ziyade, de aldığımız dönemde her tür mesleği icra ediyordu. Nitekim
vesikalarda sıkça, şişeci, pastırmacı, hamal, boyacı, tütüncü, kasap, külahcı,
doğramacı, demirci, kantarcı, çizmeci, tacir, yemenici, yorgancı, kebabcı, fesci,
sabuncu, kahveci, pazarcı yeniçerilere rastlanmaktadır. Bu konuda genel olarak
bkz. Quataert ( 1993 : 1 99); Sunar (2006); Kafadar (2007:bilhassa 1 1 6-1 1 8);
Başaran (2006 : 163vd.) ve BOA ( HAT 1 7388, 1 7402, 1 7493 , 1 7452 ve
1 7414/E ) .
70 Habesci ( 1 784:223 ) .
7 1 1 8 . yüzyılm sonlarında İstanbul hamamlarından birinde yıkanmanm bedeli
bir kuruş civarındaydı. Dolayısıyla Cabl Efendi, yeniçerilerin maddi durumunu
açıklarken verdiği örnekte anlatınu güçlendirmek için mübalağa etmiyor, tam
aksine gerçeği yansıtıyordu. Bu konuda bkz. Dallaway ( 1 797: 1 1 1 ) ve Cabl
Efendi (2003 :72).
ev kiralarına dahi vefa etmiyordu.72 Cabi Efendi'nin de altını çizdiği üze
re yeniçerilerin boza ya da salep satması veya yoldaşlarının fırınlarında
tablekarlık yapmaya başlaması gayet doğaldı .73
Esnaf ve yeniçeriler arasındaki bu birliktelik, loncaların çıkarlarıyla da
örtüşmekteydi. Yeniçerilerle kurdukları ilişkiler sayesinde loncalar, üre
tim ya da ticari faaliyet gösterdikleri sektörlerde, ocak koruması altında
tekelleşebiliyor ve narhın ya da narhın üzerinde seyreden ve fakat yasal
olmayan piyasa fiyatlarının belirlenmesinde daha etkin bir rol oynayabili
yordu. Üstelik ocak yoldaşlığı, esnafı bir çeşit dokunulmazlıkla kuşatarak
ticari anlaşmazlık durumlarında kadı mahkemesinde sorgulanmamaları
nı sağlıyor ve anarşik bir ülkede silah taşıma hakkına sahip olmalarına
olanak veriyordu.74 Bu bağlamda yeniçeriler sadece pretoryen özellikler
gösteren silahlı bir güç olmaları sebebiyle değil, bundan daha da önemli
olmak üzere kriz anlarında toplumsal muhalefeti, iktidarı elinde tutan
lara karşı harekete geçirebilecekleri sosyal ilişkiler ağına hükmetmeleri
sebebiyle de muktedirler açısından büyük bir tehdit oluşturmaktaydı.
Dolayısıyla esnafı ve gündelik yaşamı doğrudan etkileyen mali düzenle
meler, aslında Nizam-ı Cedid ekibinin geleceği ve iktidarlarının meşrui
yetiyle doğrudan alakalıydı.75
Nizam-ı Cedid düzenlemelerinin önemli bir parçası olan çoklu hazi
ne düzenine76 geçişle birlikte İstanbul, iktisadi hayata daha fazla müdahil
220 1
"icad" edilen yapağı, tiftik, pamuk, mazı, kök boya, zecriye mukataaları,
Mora'da ihdas edilen üzüm/istefıdye malikanesi,84 zecriye resminden,
duhan gümrüğünden ve kahveden alınan vergilere yapılan zamlar ve ni
hayet devlet tarafından el konulan muhallefatlar, iradı Saray'a taşımanın
araçlarıydı. 85
Toprak üzerinden alman vergilerin kullanımında büyük bir değişi
me yol açan, önceden Darbhane'nin ve ocakların idare ettiği tımar ve
zeametlerin86 iltizamlarının, mukataaların87 ve mahlul eshamların, İ rid-ı
Cedid Hazinesi'ne devri ise bu araçlardan en çok tartışma yaratanlarıy
dı. 88 Zira bu şekilde malikaneleşerek miri mülkiyetten kopan araziler,
yeniden mukataa haline getirilerek devlet denetimine sokulmaya çalışılı-
222 /
111. Selim'in 1 790'lı yılların başlarından itibaren hazinenin kaldırama
yacağı kadar büyüyen esham faizlerini, sehm satışını kısarak, Darbhane
aracılığı92 ile olabildiğince azaltma çabasının ardındaki sebep, devletin
mali kayıplarını mümkün olduğu ölçüde önlemekti. Söz konusu zarara
rağmen III. Selim sonrası dönemde dahi nakite sıkışan ve dış borç bula -
mayan Babıali'nin aklına gelen ilk çare , bir çeşit iç borçlanma enstrümanı
olarak da görülebilecek esham satışıydı.93
Devletin nakit ihtiyacını karşılamaya dönük uygulamalar arasında
önemli bir yer işgal eden iç gümrüklerde uygulanan vergi oranlarının
1 8 . yüzyıl süresince artış trendine girmesi, imparatorluktaki üretimi et
kileyen en önemli faktörlerden biridir. Dokumacılık ise iç gümrük oran
larının yükseltilmesinden belki de en fazla zarar gören sektördü. Zaten
ağır iç gümrük vergileri sebebiyle, ayanların himayesi altında ihracata
94
bic:İd.d-Ir:ve35ı ).Cedl
ipek diplHazi iğindenncsii'kniinparakurulvergiuşuylalaınbimayarliktebaşlhamanıiypordu.
eğin herAsıbimrEtendikıyyesin(1293 den
95 Penbe rüsumudiniğzeramnamesi ürünl e ri içvergi
n in bkz.oranlBOAarının yüksel
( KK 2380:ti8lm-9).esi Musul'da da
kuldibüyük
lğerlanıelribiannrdenhammaddel
tepkiyle karşıcrelanmıgetişrtıil.eTeksti lvergi
ürünlleereringösteri
e ve dokuma sektöründe
96 Kahve dış ında
ayrı(1999:ca bkz.322)Hobhouse
ve Ahmed (1813:
Cavi d 8(1998:
84 ve 21032);
16 vd. Neci. b Asım 341 :399); Çınar
) (l
99 Gayri
Babı a mli üslönündeimleriyaptn, "şarap
ı k l a rı gümı
nümayi iiğşüiçvermeğe
i n bkz. kudretimliız(1973:
Uzunçarşı yoktur"641).nidalarıyla,
100 esnada
Rum isyanınefed.tısırasın nrMdaüsl"umum ü man Ehl-i İslerianm'] zabtın siluahlrabtıanmasına medar
erkekl tenbiholi micraakoliçuünnduğu
meyhanel
Yeni ç eri er sedd'nınüvebendyeniiçtdierirlielmrinişt"ekser
Ağası i." Ancaka'idmeyhanel
aa dahi eri denetlereeyenmerb{ıt"
meyhanel
olzorunda
duğundankalmıştıMahmud, II.
r . Bu konuda Yenibkz.çeri Ağası
BOA ve(HATCebeci15236).
başı'naBuatıbağlye vermek amdaayrıca
Selbkz.imKıdevri n de yeni ç eri l e r ve meyhanel e r arası n daki i l i ş ki konusunda III.
İstanbulyergümrüğü
101 zecri l'ıd(2000:
an hacca6tal0-61giepderken,). mecburen gümrüklerden geçen kişilerden,
hoş bi3r99)durumve Derideğiedinllmd(1973a:
hiAsıç mde(1341: ieye. Bubaşlkonuda
anmasıbkz., mutaassı
Cabl Ef peMüslndi ümanl8ar2);açıNeci
(2003: sındanb
216-tutarı2 17).ndakiLeventekmekÇifttayiliğni atınefncınratıİstanbul
na
1801 Eki m i n de dağı t ı l a n 1968 kuruş
duhan ve emtia gümrüğünden karşılanması konusunda ayrıca bkz. BOA (CAS
49313).
102 Ancak
vecihkatıad fkihazin-bansmanı
ahaneniolnanraksıakdeği
ışödeme
tığı döneml yapı l erdeaktaydı.
m
l, daha. çokBu konuda
yeniçZierirlaereyenideçerizecriler,yezecrisandıyeğvergi
içki gelibkz. rlerinBOA
in meşru(CASolm15001).
ından,si ile
ayan bir kuruma
kisve
aktarı
103 konusu l
Kahveniuygul m ası n a i s yan
n herabimar kıİstanbul etmekteydi
yyesinden'a kahve alınanit4halakçelini kolik vergi yir6an,akçeye yükselifatdeylen söze
pibütününü
yasaya kahveihtivarzıa etmekteydi nı artırarak,. Bunun a yl a
vergi gelyanıirlsıeriraniönceden ştı
çoğaltmayıtamamen bi r başka
hedetkkahveci
yen önlemler
esnafının aracı
Emaneti kontrollığıyülndea büyükolanöltiçcaret, üde ihdaset kontrol
devl edilen Tahmi ü al t ı n sa(kalahve
ı n ı y kavurucul
ordu. Yeni uğu)
nizaktarl
ama görear tarafkahveındanticseçiaretilenceke nezaret
vekontrol ve kahveciedenledört
r, kişidenbağlsadeceı bekçibirliekahveci
emanete r tarafı n ldaner
altında tutulacaktı. Kahvecilerden aylık otuz kuruş (3.600 akçe)
devlet kontrolü dışındaki dükkanlarda üretimi yasaklanmıştır. Kahve ti
caretinin devletleştirilmesinden belki de en fazla etkilenen grup ise yine
b aşkentteki kahvehanelerin önemli bir kısmını kontrol eden yeniçeriler
ve taslakçılarıydı. 1 04
Yeni mali düzen yeniçerilerin başkentle taşra arasında, kurdukları
ticari ilişkilerin de sonunu hazırlamıştır. Madenler üzerindeki kontro
lünü 1 8 . yüzyılın anarşik ortamında kaybeden devletin,1 05 nizamlı or
dusu için ihtiyaç duyduğu demir ve kalay gibi madenleri yerli tüccarlar
aracılığıyla İ stanbul'a getirmekten vazgeçmesi, bu konuda ilk akla ge
len örneklerden biridir. I I I . Selim'in çıkarttığı nizamnamelerin öngör
düğü yeni düzende, söz konusu ticareti İ rad-ı Cedid Hazinesi tekeline
alarak,ı 06 gerekli silah hammaddesini, ülke içindeki m adenlerden ziyade
daha çok ülke dışından ithal etmeye başlamıştır. Dolayısıyla taşradaki
yoldaşları aracılığıyla İstanbul ile taşra arasındaki ticarette önemli bir rol
oynayan yeniçerilerin, bilhassa ortaların mali işleriyle ilgilenen mütevel
lilerin ve diğer orta düzey subayların maddi çıkarları Nizaın-ı Cedid dü
zenlemeleriyle birlikte sarsılıyordu. ıo7
kapı
bkz. cAsııbaşımlıkEfrütbesi
e ndi ( ile Gümüşhane
1293 c: l : 2 3-24 vemaden
c: I I: lemi29-130);
ni olarakDeriatanmı n ştır. Bu konuda
(1973b: 1 Ol, 10614)
veve Ol1974:iver3(1977:
88 ve 390) ; Oğl
1 69).ata1806' u kyan (1972: 3
daAlbaşlemdarayanYakası ); Ubeydul l
Osmanlsırıası-RnusdaHarbia h Kuşmani ( 2
'nde iorduya 007: 1
Nüzul Emi
üstlölmeesinenkonusunda n i ola rak
Bakırcı Mustaf nan
a ' n ı ve
n , sürgüne gi d erken Çanakkal da c ' öneml
d e "f ü bir rol
cceten"
vakı f paral a rı ve mal bkz.iyesiCabi
y l e Efendiol(2003:
meşgul a n 668-6lil69).erin Yeni
mütevel görev, çeriyetkiortalvearının,
soruml
Zahi r e usermayesi
lukları içnindenayrıorduya ca bkz.paraAkgündüz i h racı (1996: 1 73).bkz. BOA (C. Maliye
konusunda
1 08
5263) Zahirayrıe Hazica bkz.nesi'Güran
konusunda den İr:l.(1984-1985:
d-ı Cedid Hazi37).nesi'ne yapılan transferler
109 Cirzyegelveir kalduhan
biCezar e mi mukataal
ol m ası arı gibi ağnam
konusunda bkz. Gölmukataası
e n ( 2 nın,1 16Banıvethane'
006: 128-130).nin önemli
l lO
Ondal ı (1978).
kikağnam uygulrdiğaimasıfakatndanbölgönce devlbölgeeyetin etdeğitedarişen kraii, çenflfiyaatlsyonun
111
sembol
yapı l ı y ordu. hal e
Söz geti
konusu fi y atl a r eden
üzeri n den Hassa kasapbaşı s ı her arl üzeri
yı bel i r niden
l
midevlktardaki
e ti n et ikoyunu
h tiy acı n İstanbul
ı karşı l a 'a getirmel. Buerişekiiçinldtüccarl
maktaydı e İstanbularla '(acelgetieb)rilanhıen koyunl
şarak ar
sadeceıkdevlağnam
Ondal et görevl
uygul ilearimasıninytayila binratllikaterınherın karşıbir sürüni
lanmasıiındaondakulbilarnıi,lmkoyun aktaydı.
cinsientetarafı
devl görenbeldanirlİstanbul
enen, fakat'a getiimrparatorl ti l m eye ubaşlk genelanmıinştıder.geçerl
Uygul i aolmanıan finyatldiğaerrla
bir önemlbaşli tarafı
etmeye a ması dadırartı. Buk konuda
devletin,bkz.İstanbul Uzun pi(y2asası
006: i1ç1,in de13,başkente
35, 38). et ithal
l l2
gelÖrneği
e n n İstanbul
zahi r eni
olsayesimasınndea rağmen n 'daki, Yemi
kontrol
hububat ü nü el
satı
ş iİskel
n
y de
ordu.
csi'ni elevegeçiyabancı
tutuyor
Fenerl i Ruml
ren 56.tüccarl
a rl a
bölüak,ra,başkente
kurdukl arı yasak
ortakl ıikollaarn
İstanbul İstanbul i l e
'drakirolyenioynamaktaydı Efülk ve Boğdan arası n daki zahi r
çeriler, tıpkı. YediKahikrule'ed'dekienyolSaray'daşlaarıetgitabşıi yhububate ti c areti n de etki l
tiulcareti nde
öneml i bi
sipahileri iusen,İstanbul an K1pı k u
Mahmud' yeniçerileteripikalyasasıdırınrken,ın öneml ocağıi bimevcut
r aktörüydü.kıtlıklarıBun sebebi bağlamdaolarakII.
ve Akdeniz'de batı Avrupa tüccarlarının artan ticari etkinliği ile doğru
orantılı olarak hububat ve et piyasasındaki üstünlüğünü kaybetmişti. Uy
gulamaya geçirdikleri ıslahatlarla Nizam-ı Cedid ekibi, yerel kaynaklar
üzerinde İ stanbul'un etkinliğini artırarak, et ve zahire ticaretini, yeniden
devlet tarafından yönetilen tekellere dönüştürmeyi hedefliyordu. Ordu,
devlet ya da İstanbul için koyun veya zahire alımı yapan profesyonel ti.ic
carlar, bir başka ifadeyle taşrada ayanlar ve istanbul'da yeniçeriler, bu iki
uygulamayla olabildiğince ticari hayatın dışına itiliyordu. Bu bağlamda
zahire ve et ticareti, oluşturulan yeni tekeller aracılığıyla devletin kendi
adına, kendi belirlediği fiyat ve ölçü ile yapılan alımlara dönüşmekteydi.
Böylece geliri artırıp bütçe giderlerini azaltmayı hedefleyen provizyonist
perspektifin bir ürünü olarak temel yiyecek maddelerinin temini, yeni
den bir vergi olarak ele alınmaya başlanmaktaydı. Ancak savaş dönem -
!erinde talebi artan stratejik ürünlerin piyasa fiyatlarının altındaki değer
lerle temini, uzun vadede üretimin daralmasına sebep olmuştur. Buna
mukabil ordunun et ve peksimet ihtiyacının1 13 arttığı savaş dönemlerinde
üreticinin arzı kısması, ev göçleriyle nüfusu çoğalmakta olan İ stanbul'un
et ve ekmek talebinin karşılanamamasıyla sonuçlanıyordu. Artan talep
ve düşen arzla birlikte fiyatların yükselmesi ticaretin sahibi olan devletin
karını artırmaktaydı. 114 Her ne kadar devletin yaptığı alımlar, rayiç fiyat
lar zemininde şekillense de enflasyon ve tağşişlere rağmen, İ stanbul'daki
et ve ekmek fiyatlarındaki kliçük değişiklikler ve mübayaacıların yaptık
ları yolsuzluklar, İ stanbul'daki kasapların ve fırıncıların kar ınarjlarınm
düşmesine sebep olmaktaydı. Et ve ekmek üretimini düşürerek ya da
göstermesi gayet doğalvedı. Bu konudaErgibkz.n BOA (HAT Phil iou Esad Efendi 17338);
1 07) ve 'Raymond
(2005 : 1 1 2- 1 1 3 , 1 32
n de
( 1 99 1 : 1 8- 19 ) . Yeniçeribaşllerianrı,nvergi
( 1 995 :608 );
dan i muafi
t i b aren yetloynadı
eri sebebi
(2004 : 1 06-
k larıyle
öneml i nrol konusunda ayrıcayıbkz.lındaPorter
l 730'ların
YeşiII. Mahmud
116 Arnavut
ll5 l (2004:1da,21 ).tıpkı III. Selim gibi, İstanbul firınlarında etkinlik gösteren
t-i/sadıyenindekça"sıerioldfolıuğurıanncıgiErmeni
"miSeliml cdevri ları sürgüne
bportresi l e
i II. Mahmudr i l egöndererek
dol d urmaya
salbitanatı
yerlçaleışriıynordu.
i, imparatorl
nmdadi.daBukulkonuda Ni t eki uğunIII.
m
aklarındanbkz.firın
kapı
Mehmed l a rı n a çi v i l
Esad 1(2000:e nen fi r ı n cı al ı ş ı l d ı k r
639-640); Slade (1832 c:I:95-96); Şaşmazer (2000:37) resi
ve
ll 7 Ycdi Yeşi l
Vakıyfısildsıtemi (2004: 17).
nin 18. yüzyıldaki durumu konusunda genel olarak bkz.
118 i18.çin yüzyı z (2003).
laldaınDarüssaade ağası nınayankontrolsüreç,ündeki1757'vakıdeflsadrazam ardan, savaşRagıfinbansmanı
sözMchnı borç ması y
konusuet'vakıin vakıflarıfnsikont la bi r l i k te
r ol başl
ü nü el e al m ası y l a yeni bi r safhaya gi r mi ş tiPaşa'
. nın
1792 II.
Savaşı ' n da Darbhane yasetiyüzerile benzerl n deki ibaskı
k göstereny ı azal buacakuygulBuama,durumun
t l 787- bir
yansı
Kaymakaml ması olıağrakı da1780' te vci h1i ediyıl lamrdaeyeDarbhane
başl a nmı şemitı. Bunleribağlne aEvkaf-
o.
mda ı Hümayun
devl etinarıvakındanf
mülitibarenklerinşekiin kiral enmeyegelirlebaşlrinai mıartşıtırmaya dönük
r1.33Buvd.konuda si y aseti
bkz. Cezar, 18. yüzyı
(1986:l ortal
8ve2-83,BarneslOOvd.
ve( l 986:128-134); Böl ü kbaşı (2013: ) ; Sal z mann (2004: 1 19)
119 kiVakıralaflnıarı6n8vd. ). nde olan mülkler esnafa, mukataa ve icareteyn usulleriyle
naktidaaresi
ydı. Mukataa usulüne. İstanbul
göre kiracıiçin, vakfolağana yüksek bir peşiolnaatn
ödeyerek
depreml dükkanı ki r al a ı n aktaydı bi r durum
Kiracınınermülya dak üzeriyangındeki nlardanhaklsonra arınınmüldahakünaztamiolduğuri buicsiareteyn stemdesikistemi
racıynadeaititise.
itibaren artan enflasyon , yükselen fiyatlar ve bozulan ekonominin bir
sonucu olarak toptancı tüccarlardan satın aldıkları hammaddelerin üc
retlerini dahi ödeyemez duruma gelmişti. Gayrimüslümlerin ağırlıkta
olduğu tüccar sermayedarlar ise borçlarını tahsil için, ellerindeki senet
lerin öngördüğü şekilde, dükkanlara ve daha da önemlisi dükkanların
bir parçası olarak kabul edilen, zanaatakarların üretim araçlarına (gedik)
el koymaya ve başkalarına satmaya ya da kiraya vermeye başlamıştı . 1 20
Gediklerinin, bir başka ifadeyle dükkanda bulunan üretim araçlarının
ve bizatihi yaptıkları üretimin, vakıf mallarının değerini artırdığı ve bu
sebeple dükkanlar üzerinde en az mutasarrıflar kadar hakları olduğu
nu öne süren esnaf ve zanaatkarlar, iflaslarının fiyatları yükselteceğini ve
kıtlıkların başlayacağını belirtiyordu. Esnafin, değişen ekonomik şartlara
muhalefeti, ibadullahın göreceği zarar ve düşen vergi gelirleri üzerine
oturuyordu. Loncaların, gedik sahibi ustaları içeren listelerdeki isimleri
ve usta sayılarını sabitleme girişimi ise tekelleşmeye yol açan en önemli
faktördü. 12 ı Zira loncanın usta listesi sabitse, belirli bir çarşıda belirli bir
malın üretimi ya da satışıyla uğraşan, bir başka ifadeyle dükkanların kira
lanabileceği esnafi.n sayısı da belirliydi .
Enflasyonun en üst düzeyde seyrettiği 1 79 0'lı yıllarda III . Selim
dükkan kiralarını, tekelleşen loncalardan ziyade piyasanın belirlemesin
den ve kiracıların mülk üzerindeki mevcut haklarının ortadan kaldırıl-
müf
1 22 III. Selttiişmlercesaltkont
e anatında r ol bilrmYakfesi iven kurul
edi i l g i l i abütün
bilmesibüroliçinarımüln onayı kün, nazıyetmemekte
r ye ve
fakatfayrıEfendica vakf(İÜKTB
Vası i onaylayan5981:bir hatt-169a-b). ı hüınay(ınun da yazılması gerekmekteydi.
123 Artilgilıikdievkaf ğ er işlemlaerdanriyleönce
bürol
TY
alakalBabıı hüccet
a l i ' y e vetakdiilamlmar,ediharaıliyordu.
neynEsnafımuhasebesi
n "evkaf yaadadahil
alvedevldgayr-
ıkettanaçııseneti
dahilngediartıkkvebüyükumur-biırsa'önemi ireleriyoktu. "ne daiZirrİstanbula esnati nmahkemesi
durumunun, nden
ştıs.ınVasıdanf"mahz{ınfan
başl239:a3mı13a-315a). Efendi (İÜKTBsalimTY" ol5981:duğuna1 66bdavd.Babı) vealiNurikararEfvermeye endi (AE
124 Aklzeametam kuvudatı ve mukataa nizamnamesi
kayı tlarında ni yapıçıkartarak
l a cak i işleemlbaşlerianyandivan kalSeleimim,kuyudatı
ş III. evkat� tımnaar,
vemukataa
nizamnamel sahi p l eerire, sıbakınırlatahdi
rak yapıdi yalmdaasımalnı isatemekteydi
değer bi ç i l.mZiesiragimütevel
b i konul lilaerdar ve
rahatl
arzuhal ıkllearyoliçinsuzltcrman uk yapabiyazıllmabiekteydi
l m esi , .ilDolgili abütün
yısıylakalartıemlk buer tarafkonulinadanrda veriarzuhallen in
veDıincelşVasıtiecnmesi
Efenndie vebüyümeye
faretteki onaylanması5981:
(İÜKTB TY
na bağl1 59bıydıvd.. Nuri). Efendi (AE 239:293b-298b)
nazaran, ekonomi üzerindekiara haki mmiyetleyeeribaşlni yavaş
1 25
yavaş
esna( yabancı
perakende t ü ccarl ara
sektöründeki ve gayri m
geri üsll e i m
meye sermayedarl
paral e l ol a rak devret
tekel hakl a rı n ı ayan
da
126
kaybetmeye
İmaretlerdenbaşldağıamıtılşatın,. Genç bir tür(2pi000idemsi:303).ekmek.
eliyle satın alınacaktı. B unların yanı sıra III. Selim'in, evkaf gelirlerin
den ulemaya yapılan maaş ödemelerini yeniden düzenlenmesi din bü
rokrasisinin, Nizam-ı Cedid siyasetine dair görüşlerini etkilemekteydi . 127
Haremeyn 128 vakıflarına ait dükkanların açık artırmaya çıkmadan, rüş
vetle kiraya verilegeldiği iddiasıyla, 1200 / 1 78 5 - 1 786 yılından itibaren,
mahlı'.ilatla ilgili evkaftan yapılan bütün işlemlerin inceleme altına alın
ması, İstanbul ahalisi için muhtemelen bardağı taşıran son damlalardan
biriydi. 129 Zira 1 80 5 yılına gelindiğinde, büyük ölçüde ordudaki yeniden
yapılanına ve savaşların yarattığı mall krizle mücadele eden III. Selim
için gedik sahipleri/esnaf/yeniçeriler birer gasıptan başka bir şey değil
di. 130 Dolayısıyla borçlu olduğu tüccar ile kiracısı olduğu devlet arasın
da sıkışıp kalan, fiyatların kontrolü için uygulanan sıkı narhın yol açtığı
hammadde darlığı ile boğuşan esnafın, sığınacak tek bir yeri kalınıştı . 1 3 1
I I I . Selim, 1 9 . yüzyılın başlarından itibaren, bilhassa Anadolu'da inşa
edilen Niza.m-ı Cedld kışlalarıyla birlikte kurduğu yeni ordunun mall
yükü altında ezilmeye başladı. 1 32 Sürekli Rus tehdidi altındaki impara-
1 27Vası
Harameyn f EfendiHazi(İÜKTB n esi ' n TYn 5981:Seli2m16a).devrindeki gelir ve giderleri için
i
128
bkz. Cevdet
(1988: 3 5vd. Paşa. (1309 c:6:388vd.) Bu konuda ayrıca bkz. Jamgocyan
)
III.
1 29
vd.SözNuri) .konusu
Efendi (AE 239:293b-298b) ve Vasıf Efendi (İÜKTB 5981: 1 8lb
hatt-ihdasıı hümayı.'\ nyıun,l kalHami
TY
5775040.574 21389)
arpa ve saman tayinatları, tıpkı topçu ve arabacı nefed.tı gibi, Miri Hazinc'den
12163208:44b)
karşılanıyordu. Bu konuda bkz. BOA ( HAT ve CAS ve İÜKTB
(TY .
35366:92).
maaşlarının İrad-ı Cedid
21.412
ulufc, tayinat ve katık baha giderleri, Babıa!i'deki ilgili
tutarı3.600
olan söz konusu neferin
1.000
kuruştan aylık ulufe ve tayinatlarının yıllık
kese, ellişer kuruştan üniforma ·giderleri senelik
Bunlara, et ve ekmek tayinatları, tüfek, mühimmat ve palaska masrafları,
keseydi.
1 233
için, masrafların artışına bağlı olarak, III. Selim ve Niza.rn-ı Cedid ekibi
nin yürürlüğe koyduğu önlemler, sadece ahalinin üzerindeki vergi yükü
nü ve enflasyon baskısını artırıyordu. 136 Kaybedilen savaşların ve iç çatış
maların sonucunda, zahire yatağı olarak bilinen toprakların ve iskelelerin
başkente hububat akışını sınırlaması ve İ stanbul'da yükselen fiyatlara,
kıtlığın eşlik etmesi ise İ stanbul'daki siyasi ortamı iyice germişti.
Başkentteki siyasi gerginliği artıran bir diğer unsur da III. Selim'in,
asakir-i sultant olarak bilinen Nizam-ı Cedid neferlerini ve Nizam-ı
Cedid ekibinin önemli bir kısmını oluşturan katipleri mali açıdan des
teklemesi, hatta kayırmasıdır. Askeri yeniden yapılanmanın ve buna
bağlı olarak nefer sayısındaki yükselişin, Babıali katiplerinin maddi
imkanlarını artırması137 bir tarafa, yeni orduda istihdam edilen askerlerin
maaşlarının ve tayinatlarının da yükselen piyasa fiyatlarına göre yeniden
ayarlanması, 138 kadimden beri sultanın askerleri olarak bilinen yeniçeriler
satı yi
n
3208:
n
al atl
ı n a rı
maya
14a-15b,
1801
başl tari
a nmı
16bhindenve 48a).
ş ve itiebr:1arentın ulrayiufeçlefiriynatıen
nef
ikişertılkunı
dağı an tayiş zamnatlyapı
arınldımşışıntıdar. Dört
kalanyıyağl sonrave saiiser yiNiyzecekam-ıihCedi tiyaçldanefrı, eİrad-rleriınCedi e d
ve Nizam-ı Cedid ordusu arasında örtülü bir savaş başlamasına sebep
olmuştur . 1 39 " Ulemanın sefahatine " son verecek önlemler140 ile muh
temelen Nizam-ı Cedid ricalinin devam ettiği Nakşibendi meşayihi için
mahsus tekkelerin inşası ve önde gelen tarikat mensublarına " evkaf ve
mahall-i sa'ircdcn veza'if ta'yini"141 de İstanbul'daki siyasi ortamı derin
den etkileyen unsurların bir diğeridir. Ancak Nizam-ı Ccdid ekibinin,
bilhassa savaş zamanlarında ayan ve gayrimüslim sermaye 142 sahipleriyle
kurduğu ilişkiler sayesinde elde ettiği haksız kazançlar ve İstanbul halkı
nın yaşantısıyla büyük bir çelişki içerisinde olan gösterişli hayat tarzları
zemininde şekillenen yolsuzluk iddiaları ,143 yeni düzene ahalinin bakı-
kezHazidaha
nesi tarafı
zam ndanlmtedari
yapı
111arın:a94yapıvela109). ı ş tı r
Topçu . kBuedikonuda
lmeye başlbkz.anarak,İÜKTB
ve arabacıayrıocaklca bkz.arındaİÜKTB
net(Tcr5.Yt3208:
ın maaşl59a)arınvea biBOAr
istihdam edi3208:len nef1 5b,er5.17a). tın
maaşl(RD
n zaml a r konusunda
139 veDevlünietifonrmaltahsiars bietmir taşrafolad,uğu,Nizam-yeniı çCedi eriledrinbikirylilkelekıriynase sürekl
kabulietmeyen
(TY
tayiatınatlyelaerr
veri168).lmYeni
ekteydiçeri. leBur ilkonuda bkz.ı CedlBOAd ordusu
(HATarası1466)ndakive Arıgerikanlim(1993: i h sanl a r ve
örneğiCabln
Efendi(EE(2003 e Ni
c:3a)I: lve26-138).z am- i ç i n bkz.
140 SK
141 Ubeydul 3836:
l a h Kuşmanl Ahmed
(2007: Cavi31).d (1998:70-71 ve89).
1
142 Esnafingayri
sonrası desteklmüslediimği sarraf
yeniçerilaralekarşı
rin, gedicepheklerialdıkoruyabi
k l a rı n a ldaimekr ciiçdindiisemarel
yan er
bulunmaktadı
Tepedel e nl i Alri. Paşa'
Bununnınyanı, yenisıçraeriRum l i ğ i n İsyanı
l a ğvı n sırasısonra
dan nda Darbhane'
ocağı n , ninmveüslim
gayri
sarraf
duyduğu larınnakdi ın idamn koledialyerekyoldmuhal an leafanması
sağl tlarınnaaelhikonul
z met medenası, devl
bi r etinolihatirakyaçele
araç
alleırinmalsürülıdıern. Kabakçı
iDeri on kadar Mustaf
gayri maüslönderl
i m iğindekin idiamısyanınınn liisdtenmesi
sarrafı erlerindenkonusunda olduklarıbkz.
1293 nc:(1974:
I II: 4 4 11-Bu4konuda
9) 12); GeorgayrıcOğla bkz.ukyanKazgan (1972:(2005: 8) ve1Mehmed8) Mahmud' Ata (1291-
un
sarraf la
Temeliltüketi ra karşı i z l e di ğ i si y aset konusunda
m maddelayrıerincianbkz.MüslSKüman(EEtüccarl bkz. Şani z ade (2008:
il.
meydanaolmçıayan,
meşru kan, kaditüredimleuygul herhangia mal abirırnibağlteleamektedi
nusınınrbul. Buunmaması bağl a mda sebebi
şeri a yle
t,
sıtoplbiğdıatınudımun
nktamları geltersieneğine, kaditemsimldenetmektedi
kurucundeunsurl airısteyen
beri olargel. Buenibakı, inmsanldanarışerin ikatit,dhiaraç şüphesi
ndan biinrsanli, belar,kinidemet-hi en öneml
karşı z
isiliidşikir.sDoli zemiayınsiınyldea
Sel i m devri
şekirefelransenenvermekteydi
III. şeri
kadim biat. anlİşteaşmasıa t nınbukişsebepl z met
iyi, iktiedniarazamlkarşıı ordukoruyan temel tüketi
ilkelerimne
maddel erinemyapıe mugayyi tam da
lan zamlr biardveatlartıardanrılayan vergi ler,ümden i ç i n temel
sıradanbaşkainsanlbiarrışeyn gözünde
şerikonuda ata/kadi bkz. Cal d cr-M. B . Hookcr ( Sda
hari zula , di j i t al versi y onu); değilRobsondi. Bu
(Bida, Oğludikyan
Gcorg EP,
N.
jital versi
(1972: yonu)7). 1703'
ve Weberdeki (1978:ayaklanma 953-954).
EP,
sırrayrıasınndatıdisıyanı
J.
n konuda
neredeysebkz.
146
aynı
Abou-cl gerekçel
-Haj (1984: e rl e meşrul 7 1). a ştı r ı l m ası di k kate değer bi r . Bu
Özcan (1999: 1 09).
vual"Raşiınkanu'duönlmerht"ı
olmemladıemğreıuntrağmen
evaritarihhiinmütal
den bert!a'a edenl
Subhiere'yema'gelliunmdu". ce böylAncak e bir zararsı zsıvak'rasınanıdan
147
148
tİstanbul
avassutuylfıraınildaamdan rı n a un kurtul
veri l maeyen Mustaf
başl a a ReşindınEfisetenmesi
nması ndi'nin kayda getiriledeğer rek, derhal
gelİstanbul
işmeleuzun rdir. Zisüredira İngir hububat
liz ve RussıkfıinlotılasırıçekinınyBoğaz ordu. ablukonuda
Bu kası sebebibkz.ylOğle, ukyan
(1972:n1kaynakl
Devri 4); Deriarınn(1974: ı n tümünde, 381 ve 390);SelMustaf i m ' e i d aamNeciediblm(1280: el e ri i 3i4n vesunul59).an
ç
151
listedek Gümrük
sabıDefterdar on ila onEmiikinkii şMemi inin işsimEfienndiin bul, Darbhane
III.
unduğu belNazıirtirılmEbubeki ektedirr. Bunl Ef e ardan,
ndi
rineHacıhükmeden
mülNazıkrlıeArabacı İbrahimValEfideendiKet, Unkapanı
bBuaşıkonuda
zade İbrahibkz.mİÜKTB h üdası YusufNaibAğa,i AbdülMühilatimfmat-
Nesim Ef(TeYndi6975:doğrudan
Efendiı Sef, genieriyeş vakıf
malmi Etendi
işlerle il(g1293ili
bürokratl a rdı. 3 6b ); Ası
9);C:(1973a:
II:Cabi29, 41Efendive 64-68);
(2003
221657 veve 2261965:ve61973b: c:Mustafa
I : 137); NeciMehmed
l 04-105);
b (1280:Ata59);(1291-1293
İnce (2008:
Georg Oğlc:uIkyan Il: 4
2)95-ve NA296);(FOUzunçarşı
(1972:
9); Deri 8-
n
lı7-
(1942b: 01- 6 02);
58). n Mustafa'nın tahta çıkışıyla birlikte İrad-ı Cedid Hazinesi Özcan (1999: 1 00vd. 78/58: 5
152 Örneği
tarafindan idareİrad-edilımCcdiektedol'inan,gelMora'
IV.
dan atoplrındanananolkuşan zecri üzümüye vergi vergissiiisaynen
korunmuştur.
Nihasekizam-lcıriCediarasıdn'ldanc beraber yapı l a n i r
zamkaynakl
geri al ı n arak Bostani y an- ı Hassa e
Ocağı
IV.Emaneti
Mustaftarafa'niınndantopltahsi seçianmasılecekndabirbiemir beinisngörmediği
uhdesine ihzecriale ediye lvergi miştisri. artDolıkaHamr
yısıyla
vergi gel i r l e ri n den 154. 2 l019edilkuruş
meye gelbaşliranacaktı eld e edenr. Buİrad-bağlı Cedi amdad lHazi ağvedinesild'iğniinyıl
getikaldırdirılğmi ıvergi
ş tı . Yi yükünün
n e İrad- ı ancak
Cedi dyarı'in gelsı ir kaynakl
IV. Mustafaarızamanı n dan bi nrdai olortadan
asavaşı
n yapağın şidvedetikılni
vergi l e ri
artırdımğıuştur. her ne
bir sırÜsküdar kadar
ada, 1811veyıLevent
IV. Mustaf a
lında ÇiMahmudtarafı n dan kal d ı r
tarafından ı l d ı y sa da
yenid dtarafıen yürürl üzaptğe
konul II.
ft
edilen tımar ve zeametlere gelince, bunlardan hassa tahsis edilerek merkezden liğ i adı n a İrad- ı Cedi ndan
rılmış olsa dahi, devletin eski gelirleriyle İngiltere ve Rusya ile devam et
mekte olan savaşları finanse edilmesinin imkansızlığının farkındaydı. iV.
Mustafa'nın Zahire ve Tersane hazinelerini aynen koruması da bu bağ
lamda ele alınabilir. Fakat IV. Mustafa'nın büyük ölçüde tahtını borçlu
olduğu, özelde İstanbul'a ucuz zahire akışının sağlanarak ekmek kalite
sinin yükseltilmesi ve genel olarak fiyatlardaki yükselişin önüne geçilme
si153 gibi sorunlar sadece padişah değişikliği ile çözülebilecek meseleler
olmaktan ziyade kökleri Osmanlı iktisadi dünya görüşüne kadar uzanan
yapısal problemlerdi. 1 54
Esnafın desteklediği bir isyanla tahttan indirilen 111. Selim'den bir
yıl kadar sonra ayanın desteğiyle kılıç kuşanan il. Mahmud, durumun
nezaketine binaen iktidarının ilk yıllarında esnaf ve zanaatkarlarla daha
yakın bir ilişki tesis etmeye çalışmıştır. Bu dönemde sermayedarların va-
kıdönemde
tlığın baş göstermesi Sel i m ne ve fiyuatlSülarıenyman
Çapanoğl artışıAğa'
na sebepdan başkente
olmuştu. aciZirleanbuzahire
göndermesi
(1999: 8 8); nUzunçarşı
III.
i isteyeceklı kadar (1973: çaresi
6 35-636 z birvedurumdaydı
1974: 2 45);. BuOlikonuda
v er (1977: bkz.1 70-Çınar
171) veİstanbul
önce MurpheyKadı(1988: s ı ' n a 219-2da20).Cumal Mayıselasml1808'
sonra ı ğ ı n deçıMüsl
a k an ümanMustafkadıanl'yarıa n"aç
IV.
kaldMahmud
ık" nidaladevri rıylanşidekayette yaşanan bulkıunması
t l ı k l a r konusunda
konusunda bkz.caOğlbkz.ukyanBeydi(1972:
ayrı l i 22).
(200la:232).
II.
kıfmülklerine teveccüh etmemesi sebebiyle esnaf, dükkanlarını artık mu
tasarrıflardan değil, vakıflardan kiralamaya başlamıştı . 155 Dolayısıyla artık
esnaf doğrudan, vakıflara hükmeden devletin kiracısı/müşterisi konu
mundaydı. İktidarın elini güçlendiren bu durum, I I . Mahmud devrinin
başlarında esnafın, devletin onayladığı gedik listeleri sayesinde, kiracı ol
dukları dükkanlar üzerinde önemli haklar elde etmesiyle dengelenmiştir.
Ancak I I . Mahınud'un kendi vakfını kurduğu 1 809 tarihi İstanbul esnafı
açısından bir dönüm noktası olacaktır. 156
Yüksek gelire sahip vakıfları, kendi vakfı altında toplayarak konsolide
etmeye başlayan I I . Mahmud, zamanla tıpkı amcası gibi kira işlemleri
üzerindeki kontrolünü artırmıştır. Boşalan dükkanlar artık doğrudan I I .
Mahmud'un vakfına transfer edilmeye ve kira işlemleri kiracının dükkan
üzerindeki haklarını, varisine devretmesinin neredeyse imkansız olduğu
icareteyn usulüyle 1 57 yapılmaya başlanmıştır. 156 Böylece kendi vakfının
dışındaki vakıfların otonomisini kıran ve esnafı bir arada tutan, lonca
tekellerini yıkan II. Mahmud, siyasi açıdan güçlendiği ölçüde vakıflar ve
esnaf üzerindeki kontrolünü daha da artıracaktı. 159 Ancak İstanbul esna
fına en güçlü darbe, yeniçerilerin kaldırılmasından hemen sonra kurulan
Evkaf-ı Hümayı'.'ın Nezareti ile vurulmuştur. 160 Bu büyük darbeye karşı
1 60
tekel l e ri n kırı l m ası hususunda bkz.
Nezaretin ihdasıyla birlikte evkaf-ı irsadiyenin bedele bağlanarak doğrudanNA
(FO 78/143: 1 73).
çıkmak üzere esnafın, ibadullahın selameti üzerine kurguladığı muhale
fet ise artık anlamsızdı. Başta ordu olmak üzere devlet kurumları için ge
reken mal ve hizmetlerin sağlanması ve savaş finansmanı için ihtiyaç du
yulan paranın bulunması II. Mahmud açısından, ibadullahın selametinin
birinci şartıydı. Artık devlet çıkarı/maslahat ve ibadullahın selameti aynı
anlama geliyor ve Sultanın iktidarını tahkim eden bir enstrümana dönü
şüyordu. 161
I I . Mahmud tahta çıktıktan sonra esnaf ile ilişkilerinde ne kadar tem
kinli davrandıysa, Alemdar Mustafa Paşa da, özelde İstan bul genel olarak
imparatorlukta güvenliği sağlamak için yeni bir ordu kurmak konusunda
o kadar acele etmekteydi. Her ne kadar yeni bir ordunun inşası, yeni
gelir kalemlerinin hazineye eklenmesi anlamına gelse de Alemdar Mus
tafa Paşa, hazine girdilerini artırmak yerine, tıpkı Nizam-ı Cedid ekibi
gibi varolan gelirin akış yönünü değiştirmekle yetinmiştir. Daha önce de
belirtildiği üzere, taşrada kurulacak Sekban-ı Cedid birliklerinin giderleri
için mevcut vergi kaynaklarını, neferleri istihdam edecek olan müttefik
ayanlara tahsis eden Mustafa Paşa'nın, sekban ordusunun finansmanı ko
nusunda atacağı adımlar birkaç ay sonra çıkacak isyanın fitilini ateşleye
cekti . Sened-i İttifak'tan hemen sonra sekban ordusunun finansmanı için
kurulan Umur-ı Cihadiyye Nezareti ya da Cihadiyye Hazinesi ile birlikte
taşradaki nefer istihdamı ayanlara ihale edilmiş olsa da istanbul'da, doğ
rudan Alemdar Paşa'nın kumandasında savaşacak ve daha da önemlisi
başkentin güvenliğini sağlayacak neferlerin masraflarının, nereden ve
nasıl karşılanacağı, çözülmesi gereken önemli bir problemdi. Asdkir-i
sultaninin, bir başka ifadeyle başkentte kurulan Nizam-ı Cedld ordusu
nun finansmanı için ihdas edilen İrad-ı Cedid Hazinesi daha çok ayanların
tasarrufündaki, taşrada bulunan vergi kaynaklarını merkezileştirmeye
çalışırken, başkenti ele geçiren ayan koalisyonunun kurduğu Cihadiyye
Hazinesi, gözünü İstanbul'da elden ele dolaşan esamelere dikmişti. 162
Her ne kadar tek bir esame ne hazine ne de sahibi açısından büyük bir
anlam taşımıyorsa da 1 8 . yüzyıl süresince devam eden savaşlar için çıkar-
devl
çin ebkz.ıt (2010).
iAkarl tarafıÖztürk
ndan (1995:
zapt edi7l1).mesi ve ilgası kolay olmayan vakıfların nezarete devri
161
162 Schlechta-Wssehrd (1882:59) ve Asım Efendi (1293 c:II:237-238).
tılan dalkılıç esamelerinin, mahlul durumunda saklanıp, hatta 1 5-20 ak
çelik terakkilerle 163 yeniden kullanılması, ulufelerin bütçedeki ağırlığını
artırmıştı. 164 İşte tam da bu sebeple III. Selim, esame alım satımını ya
saklamıştı. 165 Fakat esame yolsuzluğu yapanlar ile gerçekten esame sahibi
olmayı hakedenleri ayrıcak bir kıstasın bulunamaması, söz konusu kont
rolü yapacak bürokratik organizasyonun kurulamaması ve bizatihi devlet
görevlilerinin esame sahibi olması gibi sebeplerle III. Selim, koyduğu
yasağı hiçbir zaman tam manasıyla uygulayamamıştır. Ancak Alemdar
Mustafa Paşa, bu hususta çok daha radikal bir siyaset takip edecekti. Baş
ta bütün esameleri lağvetmeyi düşünen Mustafa Paşa'ya II. Mahmud,
çok sayıda insanın geçim kaynağını bir anda kesmenin doğuracağı so
nuçlan hesap ederek1 66 engel olmuştur. Dolayısıyla ulema ve ricalin elin
deki esameleri, değerlerinin yarısını gümrüklerden ödemek şartıyla zapt
ederek işe başlayan Alemdar Mustafa Paşa'nın bir sonraki adımı, esame
alım satımım yasaklayarak, İstanbul piyasasında dolaşan, hazineye teslim
edilmemiş esamelere el koymaktı. 167 Mustafa Paşa'nın, sekbanlara daha
yüksek maaş ve daha iyi tayinat vermesi, Yeniçeri Ocağı'nın önde gelen-
1 63 EmekliyCevad
Ahmed e ayrıla(1299:
n yeniç4eri4).lerin esaınelcrinc yapılan zam/terakki için bkz.
164 18. yüzyıcrinl süresi
esamel hak nce kalereemetevcialhınedimışlmolesiankonusunda
edenl neredeyse bütün uyarı l a15.rıynihbulalaurdanması
diEfkekatndi,çekiulucklideirri. nBukışbağllalarda,amdaşahsen ilk aklnefa gelerleenreörnekl
ödenmesi erdenni biterkli olifaedin Dürriyriordu.
Ancak
olgeçianriocakl III. aSel
r dıi m
ş ı
il.
nve
da kal Mahmud
a n yeni ç eridönemi
l e r i ç i n n deki
bu askeri
tekl i f hi çdüzenl
bi r zaman e mel e n nıe\·zusu
hayata
konuda lemeyecekti
ayrı c a bkz. . BuCabikonuda
Efendi bkz.(2003Dürc:riIEfendi
: l 3vd. ) (.T15000
SMK EHdalk1438: ı l ı ç 287a).niBun
esamesi
dolAsıyarınadıştıanEti:ğıfakonusunda
zlasının mahlbkz.ul durumda
n(2008: BOA
di (129388);c:AsıI :3n4);ı EfAhmed (HAT olduğu19360).fakat bunların İstanbul'da elden ele
Cavidc:(1998: 39) ve Sağl Özcanamdemi (1999:r 66).
165
166 Şani z ade
(1994: 17);erinÖzcan (1999: e ndi (1293
1 33)ınacağıve Reed I
(1980: I: 2 37-238);
195)arı konusunda
İstanbul ahalayrıiscinainbkz.,
nanparel
Derin (1973a: i n el l e ri n den al n a dai r korkul
2m52).ının yasaklanması ve esamelere el konması konusunda bkz.
167 Esame al ı m satı
Beydil i36).(200la: l 09); Cabi Efendi (2003 c:I:230, 239 ve 243); Oğlukyan
(1972:
lerini huzuruna çağırarak, yaptıkları esame yolsuzlukları sebebiyle tahkir
etmesi168 ve başkentte uzun süredir devam eden hububat krizi de yeni
bir isyan için gerekli ortamın hazırlanmasına hizmet ediyordu. Bu bağ
lamda Alemdar Yakası esnasında yeniçerilerin, başta Umur-ı Cihadiyye
Nazırı Behiç Efendi ve Bahriye Defterdarı Moralı Esseyid Ali Efendi'nin
peşine düşerek idam etmesi 1 69 ya da sabık defterdar Esad Efendi'nin ve
Unkapanı Nazırı İrfanzade Mehmet Efendi'nin sürgüne gönderilmesi 170
basit tesadüflerin ötesinde anlamlara sahiptir.
1 8 08 İsyanı sonrasında, tıpkı tahtını yeniçerilere borçlu olan IV.
Mustafa gibi,171 yeniçerilere yüklü miktarda atıyeler göndererek, on se
kiz seneliğine afveden II. Mahmud, Alemdar Vakası'ndan önemli dersler
çıkartmış olmalıdır. Ordu finansmanının, tıpkı ordu inşası gibi meşru
bir zeminde yapılması gerektiğini fark eden II. Mahmud, eşkinci tah
riri sırasında "varidat-ı zulmiyye ihdasına tenezzül etmeyerek", tıpkı
şerr-i şerifin emriyle kurulan ordu gibi, gereken mali kaynağı da "slıret-i
meşru 'iyede" tedarike çalışmıştır. 172 Öyle ki, ocağı söndüren fermanda
ahalinin, sahip olduğu esameleri kayd-ı hayatla sınırlı kalmak üzere kul
lanabileceklerini vurgulayan II. Mahmud, sıradan insanların şerr-i şerife
bulolBunaduğuunangöredüşünül
cülus bahşi şindengibiyeniortaçeridüzeyortalsubayl
arı, biarrbaşka ifadeylsayıe lortarı aolladrdaukça az
Mustafa'ya destek
mütevel lebii,leçavuş
cektiyarlsadece yenikese,çeıilisabık yapan 500 kese,
nefsekbanbaşı
erler 150 kese, Ağa16Kapısı
hademesi
nefBu ekonuda ve Ocak
r Turnacıbkz.6 kese, ih arı 25er
Başyazı(TYc886:ı 3 kese,1 78).Muhzı k dört
r Ağayanıvesırkatia Boğaz 10 kese,
bi ikişKaler keseelerialınıştı.
yamakl İÜKTB Bunun
arı13).na 100.000 kuruş atıye gönderilmesi konusunda ayrıca bkz. Derin
(1974: 4
Eşkiderlncierinefnineratıfinansmanı
nın yıl ıkiçyaklin iazşıleknen8300yolkesekonusunda(4. 1 50.bkz.000 kuruş) tutan
1 72
gi(1999: 96-97). Ahmed Lütfi
itaat ederek sancak-ı şerifin altında toplamasını sağlayacaktır. 173 Ancak
il. Mahmud'un esame sonınu karşısında aldığı bu tavır, problemin çö
zümü konusunda hiçbir yeni uygulamayı gündeme getirmiyordu . Uzun
süredir ulufe ödemelerinin geçikmesi sebebiyle, ocakların "ta'cizinden
hali olmayan" Osmanlı Devleti174 1 826'ya kadar, yeniçerilere ve mer
kez ordusu içerisinde yer alan diğer sınıflara, sefere çıkarken ödenmesi
adetten olan "tanzim akçesinden" sarfı nazar etmek175 ya da ordunun
nefer ihtiyacını karşılamak üzere çıkartılan dalkılıç esamelerini kontrol
altında bulundurmaya çalışmaktan öte ciddi bir önlem alamamıştır. Ağa
Hüseyin Paşa örneğinde de açıkça gözlemlendiği üzere bu sırada mahlı'.'ıl
esamelcrin ihyasını ya da esamclcrin senetler aracılığıyla birleştirilmesini
önlemeye yönelik her bir girişim176 ölümü ya da isyanı göze almak anla
mına geliyordu.
Esamelerin zaptı konusunda, siyasi maduniyeti sebebiyle büyük bir
başarısızlık yaşayan il. Mahmud'un ordu finansmanı açısından bel bağ
ladığı bir diğer gelir kaynağı da tıpkı vakıflar gibi, yine İslamiyete refe
rans veriyordu. İrad-ı Cedid Hazincsi'nin de gelirler hanesinde yer alan
1 73 Fermanarımetgcçinkieniçintopçul
Maaşl bkz. arUzunçarşı
ı n taci z l e lriı (1988
ve tayi cl:natl6a66vd.
nnı n )geçi. kmesi sebebiyle
1 74
İstanbul
BOA (HAT 'dak.i279).
neferatıIII.n Seldahiim"perakende
devı i nde, ve finrearigel" iolrlearicağıninkonusunda
hazi maaş ödemel bkz.erini
karşıllaemaya
vergi ri n i n yetmemesi
artı rı larak ve buolsebepl
esham a rak e kahve
satı l m ası vehususunda
tütündenaynca alınanbkz.gümrük BOA
(HAT
konusunda 4414). avrı1790
c a bkz. senesi n e
Uzunçarşı ai t masar
l ı mevaci
(1988 c: I : b
4 i n
19).i n 1794 senesi n de ödenmesi
176 getiAslBOAınrdida(HAT
175
Ağa
ğeiritedbi
10463).n Paşa'nın girişimi de Alemdar Mustafa Paşa'nın gündeme
Hüseyi
rlbierdenr andafarvazgeçi
klı değillmdiesi. Yinnine "kihazil nenikalni mt"ıartıckibkaloldaıcağıramadındanğı esame
ödemel n
esnafve etb'a[övedenerek] den sını'.ıt:ı sa'bakayası
ire yedlnıenri"nhazide olnaentarafı
ı'.\
yeninçeridanyevrniyel elrimnesiınnnıi söneren
fı
gümrükden
Ağa Hüseyi zapt edi
erin Buyenin öneri
iisştileymlordu. Paşa,
çeri ağalyesame satışınnıdann yasakl
ai takirıbtarafı
en öl ü m deği
tehdi
al,nması
t l e Babı
ri n e
nı vearacıesamel
ili
maruz l
kalı ğaı y
n learlyürütül
Ağa
e ilgili mbütün
Hüseyi esinnPaşai
kısa nbibir süre
yakı r böl sonra
g ede ağalıbiktanr göreve
yeni azlediatanacaktı
lerek, İstanbul . Bu 'un dışınbkz.da, ancak
konuda BOA başkente
(HAT
19360, 19379 ve 25732).
cizye vergisi, 177 yapılan zamlar aracılığıyla enflasyon baskısının kendisini
bütün ağırlığıyla hissettirdiği II. Mahmud döneminde, hazine gelirlerini
artırmanın bir yolu olarak kullanılmaya çalışılmıştır. III. Selim178 gibi II.
Mahmud'un da altın üzerinden hesaplanan cizyeye zam yapmak isteme
sinin 179 temel sebebi zaman içerisinde kuruşun değerli maden içeriğinin
azaltılmasıydı. Bu bağlamda her bir tağşiş sonrası miktarları para birimi
cinsinden sabit olan vergiler reel olarak değer kaybediyordu. Kaybolan
değer ise vergiye yapılan zamla karşılanmaya çalışılmaktaydı. 18° Küçük
Kaynarca Antlaşması ile sonuçlanan Osmanlı-Rus Harbi'ni takip eden
177 Efülk cizyesindeıı, İrad-ı Cedid Hazincsi'rn: tayin olunan ocaklık akçesiyle
Potkalı K1zak istihdamı konusunda bkz. BOA (CAS 2 1 087).
178 III. Selim, meşihatten cizyeye zam yapmanın meşruluğunu sordurtmakta ve
vergiyi toplamakla yükümlü kocabaşıların mezalim ve yolsuzluklarını önlemeye
yönelik tedbirler almaya çalışmaktaydı. Nitekim "nizamat-ı askcriyye içün"
yeni gelir kaynakları yaratmak şarttı. Zira devlet, III. Selim devrinde artık ulufc
ödemelerinde dahi bir sonraki senenin cizye gelirlerini iltizama çıkartmak
zorunda kalıyordu. Bu konuda bkz. BOA ( HAT 1 4752) ve TSMA (E
7014/1 5 1 ).
179 il. Mahmud'un "mukaddemki kararın şimdi icrası mevsimi gelmiş olduğu"
ı'urgusuyla kaleme aldığı hatt-ı hümayı1na bakacak olursak, ancak belirli
bir sürenin sonunda cizye gelirlerini artırmaya yönelik önlemlerin alınmaya
başladığını görürüz. Mora'daki isyan hiç şüphesiz bu süreyi belirleyen temel
saik olmalıdır. Bu bağlamda cizyeye yapılması artık şart olan zamla birlikte II.
Mahmud, kocabaşıların zulmünü önleyecek tedbirler de almaya çalışıyordu .
Ancak burada esas olan gayrimüslimleri korumaktan ziyade, kocabaşıların
cebine giden vergiyi eksiksiz bir şekilde İ stanbul'a getirebilmekti. Artık
sadece tenbihatla yetinilmeyip İ staııbul'daki Rum ve Ermeni patriklcrindcn ve
hahambaşından, kocabaşılan, taşradaki millet reisleri aracılığıyla takip etmeleri
ve zulm ve yolsuzluk yapanları ism ve resmleriyle Babıali'ye bildirmeleri
isteniyordu. 1 824 yılı sonlarında gündeme gelen cizye düzenlemesiyle elde
edilecek 9 . 5 5 7 kesenin (4.778.500 kuruş), söz konusu verginin toplandığı
Mora'daki isyam bastırmak için harcanacağı da yeri gelmişken belirtilmelidir.
Bu konuda bkz. BOA ( HAT 1 7361 ) .
1 8 0 Ancak b u tür vergilere yapılan zamlar, Keçecizade İzzet Molla'nın da
dikkat çektiği üzere zamanla vergiyi ödenemez hale getirmekteydi. Cizyeyi
ödeyemeyen gayrimüslimlere ise emansipasyon siyasetini iktisadi bir araç olarak
kullanan "aher devlete firar" ediyordu. Bu konuda bkz. Doğan (2000:42-43)
ve SK (EE 3836:6a-b ) .
yıllarda altının piyasa fiyatını, çok daha sıkı bir şekilde kontrol etmeye
çalışan devlet, ıs ı bu şekilde sadece paranın ülke içindeki itibari değe
rini182 değil, yabancı p aralar karşısındaki değerini ı 83 de kontrol etmeye
çalışıyordu. Söz konusu kontrolün en bilindik aracı, kuyumculardan ve
tebaadan değerli madenlerin toplanmasıdır. ı s4 Zaman içinde koyulaşan
ortodoks İ slami söylemin ı ss ve artan entlasyonun ı 86 eşliğinde, miri fiyat-
1 247
metlerin verilmemesi durumunda ölüm fetvaları çıkartılmakta,190 yeral
tında hazine bulduğu iddia edilen kişiler tutuklanmaktaydı. 191 Ancak I I .
Mahmud, iktidarın b u konuda geliştirdiği metotlara bir yenisini ekle
yecektir. Politik ekonominin siyasi ilahiyatla ikame edilmeye çalışıldığı,
ortodoks İslami söylem temelinde tebellür eden I I . Mahmud'un tebaa
dan maddi "yardım" talebi, bilhassa devam etmekte olan Osmanlı- Rus
Harbi'nin giderlerinin karşılanamayacak hale geldiği, ancak Alemdar Va
kası sonrasında İstanbul'daki siyasi ortamın son derece gergin olduğu
bir dönemde imdada yetişmiştir. Tebaa üzerindeki baskının yoğunluğu
ve başkentteki yeniçeri hakimiyeti II. Mahmud'u, ordunun ihtiyaçları
nı karşılarken daha meşru ve mutedil bir yol izlemeye sevk etı11işti. Bu
bağlamda çıkış yolunun şeriat/skadimden geçtiğini fark eden II. Mah
mud, her fırsatta düşmana, bedenen olduğu kadar malen de mukabele
etmenin, Ehl- i İslam için farz-ı ayn olduğunu tebaasına hatırlatıyordu.
Bükreş Antlaşması ile biten Osmanlı-Rus Harbi sırasında imparatorlu
ğun bütün kazalarına, artık beyt'ül-mal-ı müslimine dönüşen savaş hazi
nesine yardımda bulunulması için gönderilen çağrı, bu söylem üzerine
kurgulanmıştı. 192 Dolayısıyla III. Selim devrinde Saray' dan, padişahın
isteğiyle Darbhane'ye gönderilen altın ve gümüş eşya19 3 veya kuyumcu
dükkanlarında bulunan değerli madenlere el konmasından farklı olarak,
i l . Mahmud'un kullandığı bu yeni metod cebirden ziyade cami kürsüle
rinden verilen vaazlar aracılığıyla yaratılan psikolojik baskıya dayanmak
taydı. 194 Fermanda yardımın "cebr ve tazyik olunmadan hüsn-i rıza ile"
190 viörneği
rkarşımeyüb n, ordu
bi z e buiçinzul"padiümdürşah-diı İslyerekam'ıhinlaba-fınfacrman-
hareket" ı 'alietmek
varid sureti
olan matl
y l e t!biarıfi:yne
hal
bkz. çıkanl(HAT
BOA arın "kati33820/D- l erine şun\E). helal olur mu "el-cevab: olur" Bu konuda
?"
191 valiMahmud
n
II.
i n , ev sahidevribinin, dekarıAyaş'
s ı n ı , tannesi
a bir evdeni vehazikayınnevalbuliduesinduğu
n i söylaenmak
sorgul ntisi üzeri
üzere ne
192 tutukl(C.ayarakDahiİstanbul
BOA l i y e 6426 'a göndermesi
ve 12713). konusunda bkz. Ahmed Lütfi (1999:89).
193 BuBaykalsırada( 1940).
194 yapıhilçabin rbağızorlşlaamarın yapımikltarımadınığgösteren deftaktadıerder. yerDefterde
alan "İzmir
itüccarl
fadelerden, ı anl a şı l m
KaraköyarıMahal ndan Ahmed lesi'ndeEfsakiendin Ayşe 'dcn Hatun'
105 gunış" dan 20ya guruş"da "Hocapaşagibi ifadelcivearırenda
toplanmasının altı çizilmektedir. I l l . Selim devrindeki uygulamada da
gözlemlendiği üzere, II. Mahmud 'un çağrısına başta saray kadınları ve
ağalan, vüzera ve ulema cevap vermiş olsa da toplanan paranın yarısın -
dan fazlasını, Müslüman ahalinin ve Osmanlı İmparatorluğu sayesinde
"emin ve rahat olan millet-i Ermeniyan ve Rumiyan ve Yahudiyan"ın
yaptığı bağışlar oluşturmaktadır. ı95 il. Mahmud devrinde ahali ve devlet
arasında gelişen bu yeni mali ilişki ile Osmanlıların savaş finansmanında
kullandıkları eski yöntemler aynı anda yaşamaktaydı. Ill. Selim devrinde
olduğu gibi il. Mahmud döneminde de yine zengin ayan/paşalar devle-
1 249
te196 ya da mali sıkıntı çeken diğer paşalara maddi yardımlarını esirgemi
yordu. 197 İstanbul'un cephedeki paşalara sık sık mali yardımda bulunma
sı da tıpkı imparatorluktaki zengin tüccar ve sarraflardan borç alınması198
gibi, kadimden beri süregelen bir uygulamaydı.
Artan oranlarda terekelere el konulması da III. Selim199 ve II.
Mahmud'un uyguladığı ordu finansmanına yönelik politikalar için
de önemli bir yer tutmaktadır.200 İrid-ı Cedid Hazinesi'nin de gelir-
250 1
!er hanesinde bulunan terekelerin hazineye zaptı ya da zapt edilmediği
takdirde %40 ila %70 arasında değişen oranlarda veraset vergisine tabii
tutulması,201 servetin merkeze transferinde büyük bir öneme sahipti. Sa
vaş dönemlerinde daha sık başvurulan bir yöntem olarak terekelere el ko
nulması ya da özel mülklerin müsaderesi202 de devletin nakit ihtiyacının
karşılanmasına dönük olağan çarelerdendi. Zira savaşlar ya da isyanlar,
devlete ihtiyaç duyduğu nakte sahip olmak için meşru sebepler verdiği
ölçüde, mevcut zenginliğin el değiştirmesine imkan sağlıyordu. Bu bağ
lamda II. Mahmud, Bükreş Antlaşması 'nı takip eden süreçte, ayanların
terekelerine, siyasi gücünün arttığı ölçüde el koymaya başlamıştır.203
Saray'ın iktidarını tahkim eden bir araç olarak çok daha sık kullanılan
müsadere ve muhallefatların zaptıyla, bir taraftan meşru iktidarın dışında
gerçekleşen servet birikiminin önü alınırken, diğer taraftan da tıpkı siyasi
güç gibi maddi zenginliğin de merkezde temerküz etmesi sağlanıyordu.
Böylece vergi gelirlerinin, toplandığı yerde tüketilmesine dayalı bir sis
tem üzerine oturan kadim Osmanlı mali yapısı içerisinde gelişen adem-i
merkeziyetçi eğilimler kontrol altına alınmaya çalışılıyordu.
Babıali katiplerinin ürettiği fikirlere ve maliye bürokrasisinin aldı
ğı bütün önlemlere rağmen ordu finansmanı için Osmanlı Devlcti'nin
201 Genç
202 Örneği (20001
n "Rum :263).mil eti beyninde derkar olan fesada müdahil olduğu tahkik
olol15569).
uunannmakkeferel
mukteza- erin ybiı'ild-.de-cümli sente tereke
y yedendive zi.m" ematı
Bu canib-bkz.i mirBOA
konuda tden zaptMaliye
203 Buİsranbul'aBu25.konuda bkz.ailesiJamgocyan (1988: 68vd.). ları'ydı. (C.
ayrıca
000ekuruş
konuda en şanssız fiyaıı
cihadMahmud, hi ç şüphesi
ianesi gönderen z Karaosmanoğul
Karaosmanoğl u Ömer Ağa'
l 8 l O'da
nnın
1812'
hazi d e öl ü müyl bi r l i k te
ne tarafınaidanle üyelzapteriedini, ltımpesikınÇapanoğl
II. bi r mi
i emretmiuştiai.leMuhall y on kuruşu aşan muhal
l,efatısipahsaklveyaamalsilaarıhdarl e fatı
durumunda
ağaliltizamıklarıihalgieblei rimakaml araegetirinirengel
ip İstanbul 'deatehdi si gi
istihdam b i etmeklMahmud,e ve dolayıbusıyla
şekiTeke lde aimütesel n e gi r mel
lenin iplliemriinMehmet
i ele geçirAğa' l e mekl
miştin.ınBuölkonuda t eden
veriNilteekibilmecekMehmet
II.
bir diğAğa' er örnekdan
desonra ayan- ıetmesi
vilayet, yaklseçilaeşınkoğlbirubuçuk ü müdür.
ndan hazisenenenisürenn, tereke işlenmlbaşleri aiçmasıin 30-na4sebep
0 bin
kuruş tal e p bi r i s yanı
veolmuştur. Bu konuda bkz. Beydil i (200la:l60-161) ve Nagata (1997:43-44
5 1 ).
kullandığı en temel enstrümanlar, savaşla iştahı kabaran ordunun nakit
ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalmıştır. III . Selim ve Il. Mahmud'un
doğrudan kontrol etmeye çalıştıkları204 savaş hazinelerine nakit tedari
ki için sık sık zecriye ya da duhan vergileri eshama çevrilerek satışın -
dan205 elde edilen nakit para ordu hazinesine transfer ediliyor, mübayaa
ve asker bedeliyelerine206 ya da yıllık tevcihatlarda ınübaşiriye adı altında
yapılan tahsilatlara207 el konuluyordu. Ancak nakit akışının, daimi ve is
tikrarlı olmaması ve Avrupa'daki benzerleri gibi bir ihtiyat hazinesinin
bulunmaması, Osmanlı Devleti'nin kazandığı savaşlarda bile mali açıdan
yenilmesine sebep oluyordu. Zira hayati öneme sahip mühimmat ve ta
yinat giderlerinin yanına, müttefik subaylara208 ya da Osmanlı paşalarına
verilen hediyeler ve atıyeler eklendiğinde cihad bütçesi içinden çıkılmaz
bir hale gelmekteydi. Bu bağlamda cepheye nakit transferi için ordudan
yazılan tahriratlar çoğu zaman cevapsız kalıyordu.209 Dolayısıyla Osmanlı
Devleti'nin ordu finansmanı konusunda kullandığı araçların, savaş dö
nemlerinde artan giderleri karşılama kapasitesinin oldukça düşük oldu
ğu söylenebilir. Hazinenin, savaşların uzamasıyla doğru orantılı olarak,
Örneği nlmİngiesi"liziçGeneral
in bkz. BOA Smi t (C.veMalSadrazam
h iye 11535). arası nda aHazira veriranlen1800'hedidyeelerin
208
İskenderi y e'
değerive600elçkeseyi d e gerçekl e şen görüşmede,
(300.len0hedi00 kuruş) aşmakt İngi l i z subayl
aeydı.ri içMıin bkz.
sır Harbi sırası(En4079 da müttefi k
subay
Erkutun i l e re
(2009:muhafı veri
228-230) y el e r ve değerl
ve İÜKTBPaşa,(TİranY 886:Harbi95-98,sırası107-109 TSMA /6
ve 113-115). );
209 Örneği n
nefmuharebeni Van
eratın günln 150. z ı Mahmud
ük 2.050000kuruşa
kuruş tutarı n da zahi r e tüketti ğ i n
n da
i vekomutası
yapı l a n ndaki
üç
duyduğu naki t paranı n aci l e n mal oldlmuğunu
gönderi esi n i ibelstiyiordu.
rttiktenBusonrakonudaihtiybkz.aç BOA
(HAT 36817/K).
savaşın doğurduğu talebi karşılamaktan uzaklaşması da bu durumun bir
sonucudur.
Savaş sırasında, orduya yapılan tahsisatlara ve ordu giderlerine daha
yakından bakmak, Osmanlı hazinesinin ansızın başlayan savaşlara gös
terdiği tepkiyi ve kullandığı finansal enstrümanları görme imkanını sağ
layacaktır. Örneğin Napolfon'un Mısır'a saldırmasından yaklaşık dört
ay sonra, 2 1 Kasım 1 798 ( 12 Cemaziyelahir 1 2 1 3 ) , kaleme alınmaya
başlanan ve 1 9 Ekim 1 799 da ( 1 9 Cemaziyelevvel 1 2 1 4 ) son
' bulan bir
defter,210 sadece Osmanlı Devleti'nin savaşı finanse ederken kullandığı
araçları değil, savaş zamanlarında yapılan olağanüstü harcamaları da or
taya koyması bakımından büyük öneme sahiptir. Defterin yaklaşık on bir
aylık sürede sadece olağanüstü harcamaları göstermesi, buna mukabil
olağan u lufe ödemeleri, mühimmat harcamaları ya da yabancı uzman
maaşları gibi gider kalemlerini içermemesi, savaşın getirdiği mali yü
kün tespitini mümkün kılmaktadır. Bu bağlamda 32.826 kese 28 kuruş
ve 2 1 akçelik ( 16.4 1 3 .028 kuruş ve 2 1 akçe) gelir kalemleri arasında
4.600.000 kuruşluk katloyla Darbhane-i Amire ilk sırada yer almakta
dır. İstanbul Emtia Gümrüğü ve zecriye rüsumunun başı çektiği esham
satışlarından elde edilen gelirin ikinci sırada yer alması ise bir tesadüften
ziyade Osmanlı Hazinesi'nin 18. yüzyılın son çeyreğinden itibaren uy
guladığı para politikasının bir uzantısı olarak görülebilir. Ancak savaş
dönemlerinde başvuıulacak bir ihtiyat hazinesi olarak düşünülen İrad-ı
Cedid Hazinesi'nin savaş finansmanı içerisinde, 3 .620.000 kuruşluk
katkısıyla üçüncü sırada yer alması dikkate değerdir.2 ı ı Yamalı bohçayı
andıran savaş bütçesinde muhallefat gelirlerinin hiç de azımsanmayacak
bir yere sahip olması, Avrupa'daki Nizam-ı Cedid ile III. Seliın'in ısla
hat programın ın arasındaki derin farka işaret eder. Nitekim Etlik voy
vodası maktul Hançerlioğlu Konstantin'in 5 00.000 kuruşun üzerindeki
muhallcfatı veya üst düzey devlet erkanı, zengin gayrimüslim tüccarlar
210 BOA (KK 238 3 ) . Söz konusu defterin kaleme alınmasında III. Sclim'in,
ordunun irad ve masraflarını düzenli olarak kontrol etmek istemesinin rolü
büyüktür. Bu konuda bkz. TSMA (E 7014/86) .
2 1 1 İrad-ı Cecüd Hazinesi'nin, defterin kapsadığı dönemdeki, 1 2 1 3 - 1214 gelirleri
sadece 7.30 1 .370 kumştur ve savaşa tahsis edilen meblağııı hazine gelirlerine
oranı %49,S'tir. Krş. Cezar ( 1986 : 1 6 3 ) .
D Darbhane % 30,5
D E s ham % 24 , 2
il İ.C .H % 24
*
BOA (KK 2383:1-5).
212 III. Selim'in annesinin savaş finansmanına yaptığı katkı sadece Mısır Harbi ile
sınırlı değildir. 1792'de sonuçlanan savaş sırasında da Valide Sultan, 500 nefer
bostancının, ücret ve atıyyeleri ödeyerek cepheye gönderilmelerini sağlamıştır.
Çınar (1999:162).
D Nefer mevacibi% 26,3
•Mühimmat% 23,6
MODERN ORDU'NUN
SOSYOPOLİTİI< SONUÇLARI
" ... Bizler üç ta'ife idik: Biri 'ulema, biri rical ı'.'ı ketebe, biri ocaklı. Ü çü
müzde ınürı'.'ır-ı ezmine ile bozulmuş idik. Ocaklıdan farkımız bu ki, biz
i'tiraf-ı kusı'.'ır idüb şevketlü padişahımızın 'afV ı'.'ı me rhametine sığınub
oturduk. Anlar bulundukları hale mu 'terif olınayub dürlü dürlü hıyanet
ı'.'ı habasetler eylediler. Anınçün mevla-i mı'.'ı te'al kahr ı'.'ı tedmlr eyledi . Biz
'itiraf-ı kusı'.'ır ile kurtulduk. İnsaf bud ur ki biz de cürmümüzü bilüb baş
başa virüb rıza-ı İ lahlyye ve rıza-i padişah! üzre vaktimize nazaran ehven
olmağla çalışub şu nizama girüb . . " 1.
rol oynayan siyasi aktörler olarak karşımıza çıkan iktidar yuvalarının, pa
dişahın hükmüne boyun eğdirilerek Saray'ın denetimi altına almması,
Osmanlı siyaset düşünürlerinin idealizc ettikleri politik düzeni tanım
lamaktadır. Bu bağlamda meşruiyet, rekabet ve ittifaklar, devletin takip
edeceği siyaseti belirleme yetkisini tekeline alına eğiliminde olan Saray
ya da padişahın, iktidara ortak olmaya çalışan güç odakları ile mücadele
sinde kullandığı en önemli silahlardı. Osmanlı politik hayatının aktörleri,
1 Doğan (2000:56).
modern tarihyazımında genellikle kendi içlerinde tutarlı, aynı çıkarlar
için mücadele eden, aynı amaca odaklanmış ve hatta tek merkezden idare
edilen yekpare güç odakları olarak tasvir ediliyor olsa da, hiç şüphesiz
ocakların, ulemanın ve Babıali'nin içerisinde birbirlerine karşı konumla
nan muhalif ya da kimi konularda kendi aralarında veya diğer kurumlar
dahilindeki gruplarla ittifakla hareket eden daha küçük iktidar merkez
leri mevcuttu . S aray'a karşı, siyasetin diğer aktörleri arasında sağlanacak
geniş katılımlı bir uzlaşma ise Osmanlı padişahının kabusuydu. Mevcut
siyasi dengenin, savaşlarda alınan yenilgilerin hızlandırıcı etkisiyle daha
sık değişmeye başladığı 1 8 . yüzyılda Osmanlı padişahı, değişen dengele
re ayak uydurmakta oldukça zorlanacaktı. Bu süreçte hanedan kızlarının
yaptığı evlilikler ya da devletin üst düzey mevkilerine, Saray' dan yetişen
ya da Saray'a bağlı kişilerin atanmaya çalışılması veya siyasetin belirlen
mesi sürecine meşru katılım hakkı olan kurumların içerisindeki bazı güç
odakları ile Saray'ın kurduğu ittifüklar, padişahın iktidarı ile doğrudan
alakalıydı. 2
Söz konusu politik aktörlerin, dost ve düşmanın tanımlaması sürecine
katılımları ve güvenlik sektöründe oynadıkları kilit rol, Osmanlı siyaset
oyunundaki ağırlıklarını belirleyen en önemli faktörlerden biridir. Devle
tin, vergi verenler/reaya ve savaşanlar/askeri zümre/vergi vermeyenler
arasındaki fark zemininde billurlaştığı Osmanlı İmparatorluğu'nda ideal
olan, siyasetin en azından ordu organizasyonuna doğrudan iştirak eden
lerin temsilcileri tarafindan belirlenmesidir. Bu bağlamda devleti oluştu
ran kadim kurumların yanı sıra, devletin dışında konumlanan güç odak
larının ordu organizasyonuna katılımı, siyasetin tabanını genişletecek ge
lişmeleri beraberinde getirecektir. Dolayısıyla başta ocaklar olmak üzere,
diğer güç odaklarının depolitize edilmesi ve bu şekilde siyasetin karar
verici öznesi olmaktan çıkartılarak, sadece Saray'ın aldığı kararları hayata
geçiren, siyasetin uygulayıcı nesnesi haline getirilmesi, çalışmamızda ele
alınan dönemde oynanan siyaset oyununun ana fikriydi . Oyunun sonun
da Keçecizade İzzet Molla'nın da belirttiği üzere nizama girerek, padi
şahın muti kulu olanlar hayatta kalacak, cürmünü fark edemeyen cahiller
ise mevla-i mute(al tarafindan tasfiye edilecekti.
260 1
ve hatta savaş durumunda dahi söz konusu bölgelere ordu gönderemez
hale gelecekti .6
7 ÖrneğinldHakkı
gönderi i ğ i n de PaşaemriRumel
n e, i valiisSancağı
Kocael i olarak vezfi Mut raetlsarrıc dağlfı taırafılarınndanüzerisağlneanan 1.000
nefer,
1.ve0Çi00rmen daha sonra
nefer,mutasarrı resmi makaml
Karaosmanoğl u ve aÇapanoğl
ra atanacaku'nolunangönderdi üç neferğdeli biilnbdenaşınıfnazlsağla süvari adığı
ionlç güvenl i ğ i n sağl a fınınnatedari
nması yönel kikettiverdiği 5.ğ0i 00bu nefdestek,er sekban hi ç verilmzişdaha
şüphesi ti. Ayanısonran
Nuri arıEfendi devleti(nAüstE 239:düzey1 17b-118a). mevkiilerinTepedel e taşıyacakenli biAlri araçtı Paşa' . Buın oğlkonuda
n u Vel ibkz.Paşa'nın
dağlılarla ayrıca bkz. Nuri Efendi 239:sonucu
konusunda yapılan mücadeleye verdiği destek
2 78a-b mi). rmidn olarak atanması
8 Örneğinenkadar
9 Her BOA18. yüzyı
(C Dahilliysüresi
e 1014). (AE
nbirsonucu
er kurtarı cıDahiolarakliyegörül mveesi9965).
ne sebep oluyordu. Bu konuda bkz. n ahal
BOA
Örneğinayanı (HAT 1453 ve
Tirsiolnikarakli Ömer
C 1014
Ağa'Tinrsiınn,ikzulli İsmail
mü nedeni ylediedamıidamanı takimahkum ben 179l' deiş
10
Rusçuk
fakat atanan , 1792' edi l m
isteğiyaptı hilafığnıayardı ayanlmalrıarnıveteslbölimgedeetmeksağlbiadır tarafğı güvenla, istanbulik sebebi'a karşı yle ahalİsmaii, Babı
l Ağa'alyi'anin
ve bölgede kazandığı prestij , 1 1 Saray'ın, muhalif ayanları tasfiye etmesini
neredeyse imkansız hale getirmiştir.
İstanbul'un ve Saray'ın taşradaki iktidarı aleyhine ayanların nüfuzunu
genişlettiği 1 8 . yüzyılın sonuna gelindiğinde, Avdo Suceska'nın da belirt
tiği üzere Osmanlı İmparatorluğu, merkezi bir devletten ziyade en azın
dan taşradaki iktidarın, ayanların elinde bulunduğu konfederatif bir yapı
olarak görülüyordu. 12 Saray ve Babıali'nin sahip olduğu gücün taşradaki
taşıyıcısı olması gereken vezirlerin neredeyse hiçbir iktidarının bulunma
dığı 1 3 bu yapı dahilinde ayanlar, kendi aralarında kurdukları ittiraklarla14
nüfuz alanlarını gün geçtikçe daha da büyütmekteydi. 1 5 Nitekim güçlü
ayan aileleri 1 8 . yüzyıl sonlarından itibaren yetki bölgelerine komşu ka-
destek
Uzunçarşı vererek,
l ı (1942a:yardı8m) Tietmirsinştiikrl.i Buİsmaikonuda l ' den bkz. BOA
sonra Rusçuk
(C Zaptiyolea1878)
ayanı n Al e ve
mdar
Mustafa
bkz. Paşa'ı ılnı ahal942a:inin5üzeri
Uzunçarşı 5 ). ndeki angaryayı kaldırması konusunda ayrıca
11 Muktedi
şlerindeki'rdayanl
iİstanbul başarı arlahirıyçlaşüphesi
(l
da ahal zisadece
n i n sağladıprest
gözünde kları igüvenl
j kazanmı ik ilşetıdeği
r . l, hayınr
Örneği
taraftanakitikolckolaretluklluiaklçrıinaaracı
biel rkoyarak, r gibliığ"taraf
ı i l e gözedübgirenlhatıerirnasirila'ahlyet"arınetmeyen
şehre a kal e kapı Cezzar
l a rı n Paşa,
da
ettitakiğpi etmeye
aşevlerinmecbur den ahaledigüvenl yemeki biAhal
iyeyordu. rdağıortamtıyoryaratıve müsl
rken,üdimanlğeratrıarafvakitant namazl
da inşaarını
duran"3a-bibr).ayan olaı Cezzar Mustafinina Paşa'
dol(E 4029: gözündenın uygul "memlamaları eketiniiçruhani
in bkz.yetlTSMA e
12 Suceska
İncel e nen( 1966:
dönemi 22).n kaynaklarında, hatta vüzera kanunnamelerinde taşraya
13
atanaıeriı vezinin kırlesrialnığiıkvecidbununl
sürel arsızlıklaarıbağlna asebep
ntı l ı olaarakrak,düzenl
ol geneliligelkleirmakaı kaynakl nlaarırıı nddana kalış
malBilhıassanımmetbu
olmalarıayanlgösteriar arasılmektedi n da r. Örneğieşecekn bkz.ittiraTSMA
gerçekl kl arı (E e4029:
önl meye 8yönel
a). ik
14
üzere
III. Selbuimkonuda
pek çokpekgirideşimbaşarı de bullıuolnduysaa mamı daştır. BuEdikonuda
II. rne Vakasıbkz.'nUzunçarşı da görüldlüğüı
(1939:Seli1m80).devrinde dağlılara yardım ve yataklık eden on dokuz ayanı ve askeri
güçlenrintabii lisletelriekonumundaki
1 5 III.
bi-karar eden Hacı Ahmedoğlu'nun 'ak.1-ı fa'alidir" diyerek Bolu ayanının kapı
kethüdasını idam etmeleri konusunda ayrıca bkz. Asım Efendi ( 1293 c:Il:3 1 );
Uzunçarşılı ( 1965:602) ve U beydullah Kuşmani (2007:56 ) .
Dolayısıyla Erzurum valisi, Antep'te yeniden yüz ila yüz elli nefer yeniçeri tahrir
edilmesini, tahririn sicile kayıt edilip bir nüshasının İstanbul'a gönderilmesini
ve kayıtlı yeniçeriler dışında "her kim yeniçerilik davasında olur ise hanesinin
ihrak ve kendisinin siyaset olunması"nı tavsiye etmekteydi. Yusuf Ziya Paşa'nın
Antep ve çevresinin idaresi konusundaki önerisi Antep'in, idarecinin, her yıl
yapılan açık artırmaların sonucu olarak, sık sık değiştiği muhasıllık sistemi dışma
çıkartılarak "senevi mal ve kalemiyesini ve fa'izini virmek üzre kavi'ül-iktidar
ve re'ayaperver ve kargüzar bir kimseye ihale" olunmasıdır. Taşra'daki iktidar
ilişkilerini bütün ayrıntısıyla gözler önüne seren bu ayrıntılı rapor için bkz. BOA
(C Dahiliye 1 2645 ) .
26 Cevdet Paşa ( 1 309 c : X : l 89) v e Esad Efendi (2000 : 1 00- 1 0 1 ) . Saray'ın
istekleri hilafına hareket eden göçebe "etrak ve ekradın birbirine kırdırtılması"
konusunda ayrıca bkz. Sakaoğlu ( 1998:38-39).
27 Örneğin Avlonyalı İbrahim Paşa ile Tepedelenli Ali Paşa arasındaki çatışmada
İbrahim Paşa'nın "Arnavud paşaları [sekban liderleri] meyanında Devlet-i
Aliyye'ye fermanberlik ve 'ale'l-husus re'ayaya pederlik ile şöhrety:l.b olan
hanedan-ı kadimden olub her cihette Aıi Paşa'ya tercih olunması" konusunda
bkz. BOA ( HAT 1 5 54). Yılıkoğlu ile Tirsinikli İsmail Paşa arasındaki çatışmada
III. Selim 'in, sahip olduğu Karadeniz limanları sayesinde İstanbul'a zahire akışını
kesebilecek durumda olan Tirsinikli İsmail Paşa'yı desteklemesi konusunda bkz.
Uzunçarşılı (l 942a:36 ) . Pazvantoğlu Osman Paşa'ya karşı B:l.bıfili'nin doğrudan
saldırıya geçmeden önce rakiplerini, Paşa'ya karşı kullanması konusunda
bkz. HHStA Türkei V/23, Testa ( 1 865 :227) ve Mutafçieva ( 1 977: 1 75 ) .
Buna karşılık Pazvantoğlu Osman Paşa'nın Sırp İsyanı'na asker ve mühimmat
göndererek yardım etmesi konusunda aynca bkz. BOA ( HAT 241 5/C).
parçalı bir yapının oluşmasına sebep olmuştur.28 Ayanların bağımsız ikti
dar odaklan olarak rüştlerini isbat etmelerinin ardından Avmpa devletleri
artık İs tan bul kadar, özellikle Balkanlar ve Mısır gibi jeostratejik öneme
sahip bölgelerde, ayanları dikkate alan bir siyaset izlemeye başlamıştır.29
30 Sakaoğlu ( 1998 : 1 82). Uşak'ta kale inşa ederek İstanbul'un iktidarına meydan
okuyan Acemzade ailesinin kuşatılması ve idamları konusunda ayrıca bkz. Nuri
Efendi (AE 239:26b ).
3 1 Reed ( 19 5 1 :2 1 ) .
3 2 HHStA (Türkei V/23 ) . III. Selim'e değil, sadece Nizam-ı Cedid'e ve yeni
niz<'lmı tatbik mevkiine koyan katiplere düşman olan Pazvantoğlu Osman
Paşa'ya karşı cihad ibnı için bkz. Gradeva (2005 : 1 25 ve 128-129).
33 1798 senesinde, kahvehanelerde devlet sohbetinin yapılmasına ve Pazvantoğlu
meselesinin tartışılmasına karşı alınan önlemler konusunda bkz. BOA ( C
Zaptiye 302) ve Öner ( 1999:404 ve 4 1 6 ) .
3 4 Edirne Bostancıları ile Rumeli ayanı arasındaki organik bağ konusunda bkz.
TSMA (E 7014/26).
dar'daki yeniçeriler35 gibi, Nizam-ı Cedid Ocağı'na dahil edilmek iste
nen Edirne'deki yeniçeriler ve Rumeli ayanı, doğrudan Saray'a bağlı bir
ordunun B alkanlar'ı kontrol altına alarak kendilerini "hacer ve şecer"
(taş ve ağaç) konumuna düşürmesinden korkuyordu .36 Cebir örgüt
lenmesinin ve vergilerin İstanbul'da temerküz etmesi anlamına gelen
Nizam-ı Cedid, ayanların ve yeniçerilerin barış zamanı mültezimlik ve
asayişle ilgili görevlerini ve savaş zamanı sundukları hizmetleri, devlet
için anlamsızlaştırıyordu. Bu bağlamda pek çok bölgesinde yeniçerilik
ile ayanlığın iç içe girdiği Rumeli'de, söz konusu iki grubun Nizam-ı
Cedid'e karşı ortak çıkarlar zemininde ittifak kurarak cephe alması gayet
doğaldı.37 III. Selim ise artık başkenti tehdit eden dağlılar için bir sığı
nak vazifesi gören Edirne ve çevresinde güvenliği sağlayarak38 bölgedeki
ayanları, tıpkı Çapanoğlu ailesi örneğinde gözlemlendiği üzere Saray'ın
iktidarını tanıyan yerel idarecilere dönüştürmeyi amaçlıyordu . 39 Fakat
Rumeli'deki metbu ayanların, genel bir ittitakla,40 bölgede Nizam-ı
yıl sonra çıkacak isyanda da Kabakçı Mustafa'nın, 111. Selim' den talep edeceği
rical sayısı Edirne isyancılarının istedikleri kelle sayısı ile neredeyse aynıdır. Bu
konuda bkz. Uzunçarşılı ( 1971 :294).
46 Tepedelcnli Ali Paşa'nın idamından sonra ailenin durumu, bu konuda akla gelen
pek çok örnekten sadece biridir. Bu konuda bkz. Ahmet Müfit ( 1 324 : 190vd . ) .
47 il. Mahnuıd'un Rum İsyanı sırasında Mehmet Ali Paşa ile kurduğu ilişki
bu durumu en açık şekilde özetlemektedir. Ancak unutulmamalı ki Saray'la
kurulan ittitak ilişkisi ayanları İstanbul'da etkili hale getirmekte ve doğrudan
savaş organizasyonuna katılmaları bağlamında siyasete karar verenler arasına
sokmakıadır. Örneğin 1 820'li yıllarda Mehmet Ali Paşa'nın yeğeni İbrahim
Efendi, haceganlıkla sadaret mektupçuluğu kaleminde çalışırken, bir diğer
yeğeni de mirmiranlık görevinde bulunmaktadır. Eşkinci Layihası'nın
hazırlanmasında görev alan kapı kethüdası Necib Efendi ise Akkerman barış
görüşmelerinde, Osmanlı delegasyonunun ikinci katibi olarak görev alacaktı. Bu
konuda bkz. Lütfi Efendi ( 1 999:86-87).
48 Bilhassa savaş dönemlerinde, il. Mahmud'un da ayanlar arasındaki çatışmalara,
doğrudan müdahale etmek yerine arabulucu ve denge unsuru olmaya
çalışmaktan başka çaresi yoktu. Tepedelenli Ali Paşa ve İbrahim Paşa arasındaki
çatışma ve il. Mahmud'un izlediği politika için bkz. Şanizade (2008 : 1 87). Bu
konuda ayrıca bkz. Şanizade (2008:692-694).
49 Uzunçarşılı ( 1 942a:29).
272 1
daha önce de belirtildiği üzere, tımar ve zeametleri, kendisine bağlı
topçu sınıfına tahsis ederek son vermeye çalışan II. Mahmud, bilhas
sa Bükreş Antlaşması'dan50 sonra valiliklere Saray'dan yetişen ya da en
azından Saray'a bağlı paşaları atamaya başlamıştır.51 Güçlü ayan ailelerini
Halet Efendi52 aracılığı ile kontrol etmeye çalışan II. Mahmud, her ge
çen gün ortodoks İslama ve bununla bağlantılı olarak halifenin/Saray'ın
meşruiyetine yaptığı vurguyu artırmıştır. İstanbul ve ayanlar arasındaki
rekabetin gündelik siyaset ve iktidar ilişkileri bağlamından koparılarak,
meşruiyet zemininde yeniden tanımlanması Saray'ı, sadece "türedi ha
nedanlar" olarak takdim edilen ayanlar karşısında eşsiz bir pozisyona
taşıyordu. 53 Mevcut siyasi yapıda resmi görevlere atanmadıkça Osmanlı
274 1
ruşturularak olabildiğince hızlı bir şekilde sonuçlandırılmasını ve asılsız
çıkan şikayetlerde, müştekinin en ağır şekilde cezalandırılmasını öngören
fermanı çıkarttığında artık ayanların, istanbul'a karşı kullanabilecekle
ri hiçbir araç kalmamıştı. IL Mahmud 1 820 'li yılların başlarında önde
gelen ayan ailelerinin reislerinin ölümleriyle56 birlikte , S aray'ın taşrada
ki hakimiyetini göreceli olarak kurmuştu.57 Hayli müddet eyaletlerde
istanbul'a bağlı, muktedir vali görmeyen ayanlar, vüzeranın hükümetine
güç de olsa artık alışmak zorundaydı. 58
Çalışmamızın mercek altına aldığı dönemde imparatorluk merkezin
de konumlanan fakat ortak çıkarlar zemininde kurdukları ilişkiler aracılı
ğıyla imparatorluğun en uzak bölgelerine kadar uzanan iktidar odakları
arasındaki ilişkiler, en az ayanlar ile başkent arasındaki münasebetler ka
dar gergindi. Modern ordunun beraberinde getirdiği ihtisaslaşma ile ar-
vegeçikanuna l e bi l i r mugayy
di . Padi ş ir yazacağı
ahı dahi bağl hatt-ayanı hümayunl
kanun ve anirıznamnamel
önüne ancak e r aracı bulığşekiıylald, e
kanunl
yetki s i airın uygul
n al a nı naımakl
geni aşlyüküml
e terek ü devlplanaet (,'.ıkartaıı yeni perspekti
ön bürokrasisini, sahip olduklfairıçinyoruml bkz. ama
6263 YeşiSülIII.elSelymani ye SK (EE 3836:7b ). bu
(2i013).
ldtiYusufpleAğar,mörneği devrinneRaşiyöndveren Ef e ndi bu, Saray
grup,erkanı daha ,çokörneğimazuln Valveidgörevdeki e Kethüdası önemli
başıbağlnı daulebulma,\'ueörneği nanİbrahiMustaf m Nesia Reşim Efd eEtndiendi, reforml
nşmaktadı
Tatarcıkr.Abdul ve Hacı arıİbrahi
laNih Efzam-endiı Cedi
yönlendim Efrenendikuruml
gibiddönemi III. , aSelrınim'e
nn,öndetüm gelüyelenerinin
şahsi y
bilgi ve beceri etl e ri n den ol u
leRatiri ilbe kendi zümrel Ancak eamıri içyaindeda temay ri
üEfzeeden c al i n i
kiinşiekilerdenbe dahiolulştuğu
düşünül e mez. Ef e ndi ' n i n i d Azmi ndi ' n
diçeledivilanışmkiemesi
,ilOsmanl gibıi örnekl
bürokrasi erdesindein açıtipkikçahastal gözleığmlı olendian ğsadakat
e maluldü. Dolayısıyla Behiç Efendiola,rakkalbiemelinenaldığı layihada Avrupa'
i gibi Niilezam-liyakatı Cediarasıd ndaki
da
niresmiteleydietğikazandı bir meclrılimsinasıkurul
Comite Sccret, Staatsrath, Coııseil d,Etat
myasıordu.nı öneri rakenrındaasltemel
ında zaten
"kalb-i devlet" ol
varardaolbianr biuzlr aheyete a rak
n ı i s ti Aral
olPaşa'sa danın devrinPaşa'ricalniınndcnyaşadıdahağı aziayrıl ebir rveyerdeatamalduruşu, ar ve damatkonul Küçük Hüseyi şman
arası n
Hakkı
Nesim Efendi ve Hacı İbrahim Efi:ndi'nin başını çektiği Nizam-ı Cedid ekibi ile
sadrazamlar arasındaki ilişki konusunda ayrıca bkz. Uzunçarşılı ( 1971 :248) .
66 IV. Mustafa'nın, tahta çıktıktan hemen sonra "sadık olmayan bazı vükelanın
kendileri için mezalim i'dd ederek memleketleri harab ve kaffe-i ümmet-i
Muhammed'in kulılbunı tenfir eylediğini" belirtmesi, Nizim-ı Ced1d ekibinin,
devletin diğer organları tarafından nasıl algılandığını ortaya koymaktadır. IV.
Mustafa'nın, yeniçeriler ile yapuğı anlaşmayı belgeleyen hüccet metninde
referans verilen ayetlerden ikincisi ise isyanının tamamen bir idari grubun
tasfiyesini öngördüğünü ortaya koymaktadır. Münib Efendi'nin kaleminden
çıkan metinde yer alan İsra Suresi'nin on altıncı ayeti şöyledir: "Biz bir
ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde onun servet ve nimetle şımarmış
clebaşlarına emirler yöneltiriz de onlar orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece
o ülke aleyhine hüküm hak olur; biz de oranın altını üstüne getiririz." Hüccet
metni için bkz. Beydilli (200l b ) Bu konuda ayrıca bkz. BOA ( HAT 59055);
Kuran-ı Kerim ( 1 997:257).
6 7 iV. Mustafa her ne kadar "sadık kullarını da'irna taltif etmeye" çalışsa da 111 .
Selim'in tahta çıkışını takiben devletin kilit noktalarına atadığı Nizarn-ı Ccd1d
ekibine benzer bir gruba sahip değildi. 1 1 1 . Selim döneminde Nizam-ı Ced1d
ricali arasında bulunmayan Azmi Efendi ya da Yusuf Agah Efendi ile topçu
sınıfinın koruması altında bulunan Mustafa Reşid Efendi gibi şahsiyetler,
IV. Mustafa devrinde İstanbul'da önemli mevkilere getirilmiştir. Kabakçı
Mustafa İsyanı, I I I . Selim deninde temayüz eden ricalin bir kısrnıııııı idamı,
bir kısmının da İstanbul'dan firarı ile sonuçlanmış, buna mukabil savaşlar
sebebiyle ihtiyaç duyulan katip sayısı ikiye katlanmışur. Bu bağlamda Alemdar
Vakası sonrasında yeniçerilerin kellelerini istediği ricalden çoğunun, örneğin
Galib Efi:ndi'nin, imparatorluğun iç ve dış meselelerine dair sahip oldukları
bilgi ve becerileri sebebiyle idam edilememesi, 1808 sonrasında Bibüli'de
yaşanan katip sıkıntısına işaret etmektedir. Nitekim Babıali'de temayüz etmiş
katiblerin "fıkdanı, mesa!ih-i mülke ba'is-i perişan1" olabilecek bir durumdu.
1 1 1 . Selim 'in tahta çıkışıyla devletin üst kademelerinde yaşanan değişim ve 1.
Abdülhamid devrinde sürgüne gönderilen rical ve ulemanın affedilerek yeniden
önemli görevlere getirilmesi konusunda bkz. Cevdet Paşa ( 1 309 c:IV:265) ve
B erker ( 1 944:76-80). IV. Mustafa devrinde ocakların Mustafa Reşid Efendi'nin
279
Saray'da ya da Levent Çiftliği'nde toplanan Niza.ın-ı Cedid'in sofra
meclisleri68 imparatorluğun geleceğini belirleyen konuların tartışıldığı ve
karara bağlandığı organdı. Muntazam (well-ordered) bir devlet kurmak
amacıyla izlenen siyasetin nizam kelimesiyle ifade edildiği bir dönemde,
dar katılımlı meşveret meclislerinde69 kaleme alınan nizamnameler, daha
sonra Babıali ya da şeyhülislam konağında toplanan "meşveret-i kebir
meclisinde" ,70 itirazların önünü alabilmek ve siyaseti zahiren de olsa dev-
Tersane Emini olarak atanması için yaptıkları başvuru için bkz. BOA (HAT
53019). Azmi Efendi'nin IV. Mustafa devrinde meşveretlere katılması ve
valide kethüdası olarak atanması konusunda bkz. BOA (HAT 52993) ve Derin
( 1 974:425). Yusuf Agah Etendi'nin IV. Mustafa devrinde rikap defterdarlığına
getirilmesi konusunda bkz. BOA (HAT 53612 ). IV. Mustafa'nın genci olarak
yeniçerilerin isteğiyle önemli mevkilere getirdiği ricalin "uınur-ı devletten
bi-haber" olması konusunda bkz. Öz ( 194 1 :27-28 ). Alemdar Vakası sonrası
yeniçerilerin verdiği fakat katip azlığı sebebiyle kabul edilmeyen idam listesi ve
Galib Efendi'nin Rusya ile devam eden mükalemcler sebebiyle başını kurtarması
konusunda bkz. Şanizade (2008 : 1 50) Katipler ve isyanlar arasındaki ilişki
konusunda ayrıca bkz. BOA (HAT 5 3 1 07, 23149) ve Derin ( 1 974:437) .
68 Genellikle I I I . Seliın'in emri ve Mustafa Reşid Etendi'nin daveti üzerine
gerçekleşen Levent Çiftliği toplantılarında Niz5.ın-ı Ced1d neferlerinin
talimlerinin izlenmesi ve başarı gösteren askerlerin ödüllendirilmesini takiben
devlet meseleleri tartışılmaya başlanıyordu. Ahalinin, "sefa sohbeti" olduğunu
düşündüğü bu toplantılar için bkz. TSMA (E 7137/ l ) ; Arıkan ( 1993 :143 ve
pek çok yerinde); Nuri Efendi (AE 239:82a-b, 278a-b ve 3 36a-b ); Vasıf Efendi
(İÜKTB TY 598 1 : 12b ve 1 5 l b ) .
6 9 Meşveret meclisleri konusunda daha ayrıntılı bilgi için bkz. Akyıldız
(2004b:bilhassa 32).
70 III. Selim, Niziim-ı Ccdid ajandasını uygulamaya başlamadan hemen ünce
"niziim-ı ahval-i 'alemin müzakeresi" için ocaklı, ulema ve Babıali temsilcilerini,
"meşveret-i kebir meclisi" toplantısı için huzuruna çağırmıştı. Ancak söz
konusu meclis toplanmadan önce "müzakeresi ca'iz olan ve olmayan maddeler
ve vakte göre husul ve nizamı mümkün olan hususlar evvclemirde bir defa
mahfice müzakere olunub madde madde" kaleme alınıp padişahın onayından
geçtikten sonra meşveret-i kebir meclisinin gündemine getirilecekti. Gündeme
hangi maddelerin alınacağını ve ne şekilde tartışılarak meclisten hangi yönde
karar çıkacağını belirleyen III. Selim ve Nizam-ı Cedid ricaliydi. Dolayısıyla
Nizam-ı Cedid siyasetinin ilk defa tartışmaya açıldığı meşverette uygulanan
yöntem, birkaç yıl sonra yürürlüğe girmeye başlayacak olan nizamnamelerin
kaleme alınması sürecinde takip edilecek yöntemle aynıdır. Nizamnameler de
let içerisinde varılacak uzlaşma ile belirlemek amacıyla yeniden tartışıla -
rak karara bağlanıyordu .71 Bu bağlamda Divan-ı Hümayun'un toplanma
sıklığının azalmasına mukabil önemi artan meşveret meclisleri, III. Selim
devrinden itibaren siyasi karar alma sürecinde sorumluluğu paylaşmanın
ve sürece İ lmiye, Kalemiye ve Seyfiyenin temsilcilerini dahil ederek, ka -
rarı olabildiğince geniş bir zemine oturtarak meşrulaştırmanın bir aracı
haline gelmişti.72
III. Selim'in Nizam-ı Cedid ordusunu, Alemdar Mustafa Paşa'nın
tersine mevcut ocak geleneği dahilinde kurması da tıpkı meşveret mec
lisleri aracılığı ile siyasi sorumluluğu geniş bir tabana yaymak isteme
si gibi, cedid siyaseti meşru bir zemine oturtma çabasmın ürünüydü.
Ancak modern ordunun, üniforma73 ve semboller74 bağlamında manevi
1 281
şahsiyetinin oluşmaya başlaması ve "asker-i cedid-i hakani"75 olarak isim
lendirilmesi, askeri zümrenin İstanbul'daki kadim temsilcisi yeniçerilerin
pozisyonunu76 sarsacak gelişmeleri de beraberinde getirmiştir. Taşrada
Nizam-ı Cedid neferlerinin, kendi subayları haricinde voyvoda, mütesel
lim ve serdar gibi görevliler tarafından cezalandırılamaması, yeni orduyu
mevcut idari sistemin ve ceza hukukunun dışına çıkartıyordu .77 Bu bağ
lamda Nizam-ı Cedid ordusuna verilen atıyeler78 bir tarafa, "derebeğ ve
79 "Dercbeyl
"Türk ve cri ve miri rağbet"i
Türkmene askerini nocaklartmasıara tnedanrcih şiilkeayeti'tibç:ii rol" aedin yeni lmesiçerindenleriven, Yaş
Antl
yaptı akşması
l a rı sonrası İstanbul
propaganda i ç i n 'da, Özcan
bkz. "miri askeri (1999: ile5i9);ş görülÖğreten meyeceği (2014: ne"1 59)dairve Çınar
(ol1999
unması :240)." yönündeki
YeniçerilctalrineplAleerimdar i ç i n Yakasıca bkz.sonrasıŞaninzdaade"kadi(2008:m ocakl
ayrı 151 ara rağbet
).
Fransı
80 III. Selzimuzmanl 'in Fransa' a rı n nınNiİstanbul
ve z im- ı Cedielçidsinnefi reserlmerii nkabuli n ünde,idİstanbul
"kava' - i harbi y 'ye"dakiüzere
resm-i ğgeçiı galt eyapması
oynadı be di v , eltoplçi kabul
anı a nması leringeldeeyeni neği çnerii arkalerinplesasana aktörl i t en bi err uygul
olarakamaydı başrol.ü
Ancak kprotokol
başlgörevadısüresi ları düşünül açısıenmez.dan yabancıZi r a aynı elçdönemde
ilerin, yeniİspanya' çerilerinbiınr anda İstanbul gözelardıçisi,etmeye henüz
vermi bi t meden geri çeki l e n yeni ç eri yasakçı la rı i ç i n Babı i l i 'y e bi r nota
bıdevlrakmıetşintiş.lbia1826 sonrasıçerinlda,iğinyenikaldçeriırıllmerasıyerlndanerinsonraki
rdırinrci. Yeni
subayı Mahmud, başır. Bundakonuda
i tam manası
fes, omuzl i l k
aBOA
yla asakibayramı
ramazan
rında(HAT
r-i sultaninı,ye
harvani1070ve muzıve ka
eşl1573)iğindeve Rami Kı ş l a sı
İlbyasPaşa'Ağanın(1276: '
II.
n da kutl a mı ş tı
458-ı Cedi459).d eki1807bineyıhoşlındagörüKaraman bkz. valiçinil,iğgörev
ine atanan
Şaml ı Ragı
gigiyddierkenrmesitertive bprotokol Ni z im-
ettiği aldaeydayaşanan yer alasorunl n askerlareiriçinneaynca n mek
Nizam-bkz.ı CediSchldeünichta-foWrmasıssehrd yerine
(Deri1882:n (1974:80). 381).
81
82 Cumaim'inamazl
Sel"asker- ni şahaneni
, Üsküdar' arını dgenela yaptı likrleılaTophane
n cami n i nCamiaçı l ı i'ınsıderasıkınlmda,ayıyeniterciçerihleden
ş eroyerikolne
III.
imzacılarından biri olançSekbanbaşı eriler ile AriMustaf f Ağa'anarası nda yapısonulan anlgayetaşmanıfenanbir şey
III.
iV.
ın "bunun
283
eşlik etmesini istemesi, çıktığı tebdillerde Nizam-ı Cedid reformlarının
hedefindeki en önemli kurumlardan biri olan Humbaracı Ocağı kıyafe
tini kullanması,83 hatta mevcut geleneklere meydan okurcasına Nizam-ı
Cedid kıyafeti giymek istemesi84 gibi bidatlar ile bir kat daha derinleş
miştir. Rusya ile başlayan savaş sebebiyle İ stanbul'daki yeniçeri sayısında
ki düşüşe mukabil, kolluklarda Nizam-ı Cedid neferlerinin de istihdam
edilmek istenmesi,85 bir başka ifadeyle başkent güvenliğinin Nizam-ı
Cedid ortalarına teslimi ise yeniçerilerin mevcut devlet yapısı dahilinde
tamamen ikinci plana itilmesi anlamına geliyordu. 86
III. Selim'in imparatorluk başkentinde, meşru bir padişah olarak gö
rülmemesi, sadece kadim temayüllerin hilafına devleti tek başına yönet
tiği ve padişahı devlet ricalinden uzaklaştırarak Saray'a hapsettiği iddia
edilen Nizam-ı Cedid ekibi87 ya da askeri organizasyon dahilindeki den
geleri temelinden sarsan cedid asakir-i şahane ile alakalı değildir. 111.
Selim'in çocuk sahibi olamaması da ahalinin padişaha karşı olan düşün
celerinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır.88 Tam da bu sırada
alevlenen Vehhabi İsyanı da 111 . Selim'in, İslam dünyasının önderi ve
hamisi olma iddiasını ve Müslümanlar arasındaki prestijini sarsmıştır.89
olmak ihtimaldir" uyarısı için bkz. Derin ( 1 973a:222) "Yeniçeriler ile Nizam-ı
Cedid beyninde niza' vak.1 olduğuna bina'cn" Harem İskclcsi'nde inşa edilen
caminin resmi açılışının ve I I I . Sclim'in söz konusu camiye Cuma selamlığına
gidişinin ertelenmesi için bkz. Beydilli (200 la:2 1 1 ).
83 Beyhan (2007:23).
84 İstanbul'da I I I . Selim hakkında "Nizam-ı Ced1d urbası giyüb selamlığa çıkacak
imiş" söylentilerinin yayılması konusunda bkz. Cab1 Efendi (2003: 1 26 ) ve
Derin ( 1 973a:222) .
85 Derin ( 1974:385); Beydilli (200l a: l 76- 1 77) ve Schlechta-Wssehrd ( 1 882:79-
80).
86 Nizam-ı Ced1d ordusuna tanınan ayrıcalıklar sebebiyle oluşan genci
memnuniyetsizlik ve "bu yeni birliklerin kaldırılması konusunda oluşan fikir
birliği" için bkz. KA (Kriegswisscnschaftliche Mcmoires 1 8/92 1 825).
87 Öner ( 1999:361 ) .
88 B u konuda bkz. Ottanfels ( 19 1 3 : 1 9 ); Schlechta-Wssehrd ( 1 882:68); Necib
Asım ( 1 341 :400) ve Black ( 1 944:24 ) .
89 Haccın, Osmanlılar açısından önemini kavrayan Napoleon da Mısır işgali
sırasında, Müslümanların hac farizasını rahatlıkla yerine getirebileceklerini
belirtmiş, fakat işlerin kendisi açısından ters gitmeye başladığı dönemde
1 8 06 senesinde Medine'yi kontrolleri altına alan ve bölgeye, mezheb
lerinin öngördüğü yasaları uygulayan kadılar atayan Vehhabiler, hac
kervanlarının kutsal şehirlere ulaşmasını da engelliyordu.90 Hutbeden
Osmanlı padişahının adını çıkartmaları ve III . Selim'den Mekke'ye gelip
tövbe ederek Vehhabiliği kabul etmesini talep etmeleri, padişahın iktida
rının imparatorluğun ikinci başkentinden sonra meşruiyetin en önemli
sembollerinden biri olan kutsal bölgelerde de tanınmadığı anlamma gel
mekteydi.91
İ mparatorluğun doğusundaki Vehhabi İsyanı kadar İstanbul'un ba
tısmda, Edirne'deki gelişmeler de başkentteki siyasi havanın, Nizam-ı
Cedld ve III. Selim aleyhine dönmesinde etkilidir. Kadı Abdurrahman
Paşa'nın Çorlu'yu topa tutması, Silivri ve Babaeski'de isyanı bastırmak
için aldığı sert önlemlerin92 sonucunda, sıradan insanlar tarafından şeri
ata/geleneğe aykırı bir uygulama olarak algılanan Nizam-ı Cedld için
Müslüman kanının akıtılması, hatta Kadı Abdurrahman Paşa'nın böl
geden gönderdiği kellelerin başkentte sergilenmesi, İ stanbul'daki siyasi
dengeleri yerinden oynatacak gelişmeleri de beraberinde getirmiştir.93
Tirsinikli İ smail Paşa'nm Ahyolu, Silivri, Burgaz, Midyat ve Karaburun
istikametlerine birliklerini sevk ederek, doğrudan başkent güvenliğini
tehdit eder hale gelmesi ve İstanbul'a zahire akışının kesilmesi karşısında
III. Selim'in alabildiği tek önlem, İ stanbul'u terk etmekte olan ahaliden
286 1
için savaşılan Rus askerlerinin, sanki hiçbir şey olmamışcasına Osmanlı
başkentine gelmeleri98 ve kendileri açısından kutsal olan Ayasofya gibi
mekanları ziyaret etmek istemeleri, yeniçerilerin ve İ stanbul ahalisinin
sabrını taşırmıştır.99 Dar'ül- İ slam'ı, yaptığı onca harcamaya ve koyduğu
yeni vergilere rağmen tek başına kafirlere karşı savunamayan bir halifenin
prestijini koruması ve mukabele-i bi'l-misl kavramı zemininde tezahür
eden ıslahat siyasetini uygulaması pek de mümkün gözükmemektedir.
Mısır meselesinin çözülmesinin ardından bu sefer eski müttefik
Rusya ve İ ngiltere'nin bir anda düşmana dönüşmesi ve Mısır Harbi sı
rasında Boğaz kalelerinin tahkirninde aktif olarak görev alan İ ngilizle
rin ıoo cüretkar bir şekilde başkente saldırması, İ stanbul ahalisi ve onların
temsilcisi olarak ortaya çıkan yeniçeriler için bardağı taşıran son damla
dır.1 01 İ ngiliz saldırısı sırasında, birkaç yıl önce Haremeyn'i tehdit eden
Fransa'nın İstanbul'daki büyükelçisi Sebastiani'nin, İ ngilizlere karşı uy
gulanacak savunma stratejisini hazırlaması, Osmanlı Devleti'nin hiç de
alışık olmadığı bir durumdu. İngilizlerin fiyaskoyla sonuçlanan İstanbul
taarruzundan sonra Mısır'a saldırması ise kutsal toprakları bir kez daha
tehdit altında bırakmıştır. İ ngilizlerin başkenti terk etmesinden sonra
vaktinin önemli bir kısmını Topkapı Sarayı'nda, III. Selim'e tavsiyeler
de bulunarak geçiren Sebastiani'ye,1 02 doğrudan Napo!Con tarafindan
konuda bkz. İÜKTB (TY 886: 1 0vd., 1 5vd. ve 20 ve TY 5832:5a vd. ); Öner
( 1999 :44 1 ) ve Necib Asım ( 1 34 1 : 396).
98 Büyükdere'ye demirleyen, on iki kalyon, bir firkateyn ve üç brikten müteşekkil
99 n
Rus Donanması için bkz. Öner ( 1999:440).
Suhtelerin Ruslara karşı yaptıkları üm ayiş için bkz. Hobhmıse ( 1 8 1 3: 1024)
ve Pouqueville ( 1 806: 148- 1 49 ) .
100 Kabakçı İsyan'ı sırasında, Boğaz tahkimatlarını İngiliz subayların kontrol
etmesini sağlayan Hacı İbrahim Efendi'nin İngiltere'ye yakınlığının, asiler
tarafından altının çizilmesi dikkate değer bir ayrıntıdır. Bu konuda bkz.
Georg Oğlukyan ( 1 972 :9) ve Wittman ( 1803 :56). İstanbul'da, Edirne Yakası
sebebiyle zaten varolan kıtlığın derinleşmesine ve başkentin su sisteminin
çökmesine sebep olan İngiliz saldırısı konusunda ayrıca bkz. Yeşil (20 1 1 b ) .
101 Birkaç sene evvel "Devlet-i Aliyye'nin dost-ı kadimi ve müttefik-i sadıkı" olan
İngilizlerin, hiç kimsenin beklemediği bir anda ve ahalinin anlam veremediği
bir şekilde kefereye dönüşmesi konusunda bkz. TSMA (E 870 1 ve 1209 5 ) .
102 Sebastiani'nin Osmanlı Devleti'ni, Fransa'nın yanına çekmek ve Rusya'ya
karşı kışkırtmak amacıyla kaleme aldığı risale için bkz. Asım Efendi ( 1 293
1 287
gönderilen Legion d'honneur haçının103 bizzat padişah tarafından takıl
ması da bu dönemde İstanbul kahvehanelerinde ve yeniçeri kışlalarında
yapılan siyasi tartışmaların hararetini artırıyordu. 1 9 . yüzyılın başından
itibaren kimi doğrudan III. Selim ve Nizam-ı Cedid ekibinin inisiyatifi
ve tercihleriyle meydana gelen, kimi de değişken Avrupa diplomasisinin
Osmanlı İmparatorluğu'na yansıyan sonuçları olarak değerlendirilebile
cek gelişmelerin tamamı, İstanbullular tarafından, reformların din düş
manlarının inisiyatifi ile şeriatı/kadimi yok etmek amacıyla yaptırıldığına
dair şüpheleri doğrulayan deliller olarak kabul ediliyordu. Artık İstanbul,
III. Selim'i tahttan düşürecek patlama için bir kıvılcım beklemekteydi.
Taşranın güvensizliği ve ödenemez hale gelen vergiler sebebiyle en
azından çift resminin alınmadığı, görece olarak güvenli ve imaretlerinden
her gün yemek dağıtılan İstanbul'a daha kaliteli bir hayat umuduyla göç
eden insanlar104 iktidarın mcşruiyetini kaybettiği bir dönemde başkentin
sosyal yapısını dönüştürmekte ve şehrin yoğun göçe maruz kalan bazı
bölgeleri zamanla Saray'ın kontrolü dışına çıkmaktaydı . Devlet açısından
başkeritin doyurulmasını zorlaştıran söz konusu göçler, isyan tehdidini
sürekli kılması sebebiyle en az isyanlar kadar idareci zümrenin siyaset ala
nını daraltıyordu. 1 05 Bu bağlamda Saray, İstanbul'a göçü önleyebildiği
ve başkentteki taşralı mülksüz göçmenleri/pırpıri106 istihdam edebildiği
oranda siyaseti belirleyebiliyordu. Dolayısıyla taşrada vergi kaybı 1 07 ve
başkentte beslenmesi gereken insan sayısının artışı sebebiyle göçmen
ler, iktisadi1 08 olduğu kadar siyasi açıdan da muktedirler için ciddi bir
tehdit unsuruydu . Başkentte nefere ya da külhana dönüşen göçmenle
rin İstanbul'a akınını önlemek ve idari zümrenin kararlarına müdahale
109 III. Selim'in İstanbul'un giriş çıkışlarına karakollar inşa ettirerek, İstanbul'a
girmek isteyen kişilerin çocuklarını, çıkışlarını garanti altına almak amacıyla
alıkoyması konusunda bkz. TSMA (E 2308) ve Shaw (1971 :76vd . ) .
1 10 Yüzyıl başlarından itibaren taşraya gönderilen "ev/hane göçü"nün
yasaklanmasına dair fermanların yanı sıra, İstanbul'da siyasetin gerildiği
dönemlerde resmi işi olmayanların İstanbul'a giriş çıkışlarının yasaklanması,
hatta tek bir iş takibi için İstanbul'a sadece iki kişinin gelebileceğine dair
tahriratlara sık sık rastlanmaktadır. 1 730 İsyanı'na kadar bilhassa Arnavut
ve Kürtlerin başkente sokulmaması asıl amaç iken, isyan sonrasında göçü
önlemeye dönük tedbirlerin yanı sıra göçmenlerin de geri gönderilmeye
başlandığı gözlemlenmektedir. Benzer tedbirlere başvurulan III. Selim
saltanatını takiben, göçmenlerin en önemli rolü üstlendiği üç isyan yaşayan II.
Mahmud, bu konuda amcasından çok daha radikal tedbirlere başvuracaktı.
i l . Mahmud İstanbul'a göçü önlemek konusunda ne kadar sert tedbirler
alsa da kanunları uygulayanları kontrol etmek pek de mümkün olmuyordu.
Örneğin 1 8 1 1 senesinde Kocaeli sancağı mutasarnfi olan ve ismi II.
Mahmud devrindeki askeri değişimle özdeşleşen Hüsrev Paşa, ev göçünün
yasaklandığına dair sayısız ferman olduğu halde "Sakarya Köprüsü'nden o
makule ev göçlerinden akçe ahzıyla imrarlarına ruhsat vermekteydi" (BOA
C. Dahiliye 608 1 ). Rum İsyanı'nııı patlamasından sonra ise il. Mahmud,
İstanbul'un güvenliğini tehdit eden göçmenler konusunda daha kurumsal
tedbirler almaya başlamıştır. İstanbul'a gelecek kişilerden, naiblerin sadreyn
tezkerecilerinden, esnafların kethüdalarından, sair hizmetkarların metbularından
ve ahalinin imamlarından ve patriklerinden isim ve eşkallerini havi tezkereler
almalarını ve bu tezkerelerin İstanbul girişlerinde kontrol edilmesini öngören
mürur tezkeresi nizamı söz konusu önlemlerden ilk ak.la gelenidir. Bu
konuda bkz. BOA (C. Dahiliye 1 5882); Aktepe ( 1958 :7, 9 ve 1 1 ); Başaran
(2006:25vd . ) ; Esad Efendi (2000 : 1 6- 1 7); Bulut ( 1967); Çınar ( 1992: 52-5 5 )
v e Çadırcı (2007b : l 46-147). Yeniçeriliğin ilgasından hemen sonra "sahih
maslahatı olmayub ve kefile rabt olunmadıkça kimsenin [İstanbul'a] imrar
itdirilmeyüb gideceklerin dahi maslahatını mübeyyin 'ilam ile imrar itdirilmesi"
hususunda taşraya gönderilen tahrirat konusunda ayrıca bkz. BOA ( C Zaptiye
429) .
"hamal ve tellak ve ırgad ve etrakın", bir kelime ile mülksüzlerin ortaya
çıkması anlamına geldiğinin Osmanlı eliti uzun süredir farkındaydı .1 1 1
III. Selim 'e, saltanatının henüz başında düzenlenen suikast ise Nizam-ı
Cedid ekibinin meseleye 1 792 senesi gibi erken bir tarihte eğilmesinin
görünürdeki sebebidir.U2
" İstanbul'u teftiş nizamı" ve "Nizam-ı Ebniye", 1 1 3 "ecnebileri" baş
kentten temizlemeye yönelik III. Seliın'in aldığı tedbirlerin başlangıç
noktasını oluşturmaktadır. Söz konusu nizamnamelerle Nizam-ı Cedid
ekibi, meşruiyetlerinin kaynağı olan padişahı, mülksüz güruhun zulmün
den koruyabilmek için bekar odalarının inşasını yasaklıyor ve mevcut
hanelerin ve kahvehaneler ve hamamlar1 14 içindeki odaların göçmenlere
kiralanan hanlara dönüştürülmesini, hatta bu tür dükkanlara koltuk ve
kanepe konulmasını önleyerek pırpırilere mesken olabilecek mekanların
sayılarını tedricen azaltmaya çalışıyordu. Başkentteki bina yapım izni için
bostancıbaşı, Galata voyvodası ve miınarbaşından izin tezkereleri, bölge
kadısı ya da naibinden ilam ve vakıf mütevellilerinden ya da tımar ve ze
amet mültezimlerinden temessük almayı şart koşan cedid nizamnameler
ile Nizam-ı Cedid ekibi bilhassa Boğaziçi'nde ve çevresinde 1 8 . yüz
yıl başlarından itibaren gelişen gecekondulaşmanın115 önüne geçmeyi
planlıyordu. Gayrimüslim hanelerine yapılan hamamları da kaldırma
yı ön gören söz konusu nizamnameler, mevcut hanlarda ikamet eden
göçmenler için de alınması gereken önlemleri içermektedir. Söz konusu
nizamnamelere göre İstanbul'daki, medrese, cami, aşhane, tabhane gibi
1 1 6 Büyük şehirlere göç eden taşralı bekarlar sadece Yeniçeri Ocağı'na değil,
ulemanın kontrolü altında bulunan kunımlara da sığınmakta ve tıpkı yeniçeri
taslakçıları gibi silihlı dolaşarak fesat çıkartmaktaydı. Başı sıkışan dağlıların
"suhte ve arnabud kıyafetiyle Edirne'ye duhul ve medreselerde" ikamet
etmeleri konusunda bkz. BOA ( C Zaptiye 345 3). Bursa'da "yobaz ta'bir
olunur" kişilerin "talebe-i 'ulum suretine girüb 'ilm u ma'arifi:ttcn bi-behrc ve
da'ima aLit-ı harb ile gczüb erazil ve nekebat ile ültet ve ihtilat gah fahişe avdt
ve gah oğlan ile gunagun fısk ı1 fcsad" yapmaları konusunda ayrıca bkz. Akyüz
( 1 979 ).
117 Sosyal yardım kurumlarında kalanların Şeyhülislam, Tophane sınırları
dahilindekilerin Topçubaşı ve Cebehane-i Amire sınırları dahilinde ikamet
edenlerin Cebecibaşı gözetiminde tahrir edildiği söz konusu defterlerde
kefile rabt edilen mülksüzler ve İstanbul' dan vatanlarına gönderilenler ayrı
ayrı kaydedilmiştir. Hanların kaç adet odasının bulunduğu ve odalarda kalan
Müslüman ve gayrimüslimlerin isimlerini ve mesleklerini de içeren defterler,
kapsadıkları bölgelerde bulunan esnaf ve iş kolları konusunda da önemli
ayrıntılar içermektedir. Bu konuda örnek olarak bkz. BOA (ADVN.d 829 ) . Süz
konusu defterlerden BOA (ADVN.d 899-L). numara ile kayıtlı olan hakkında
yapılmış ayrıntılı bir çalışma için bkz. Başaran (2006 ve 2008). I I . Mahmud,
Rum İsyanı'nın patladığı dönemde İstanbul'daki bekar odaları konusunda çok
daha sıkı tedbirler almaya başlamıştır. Tıpkı III. Selim gibi bekar odalarında
ikamet edenleri tahrir eden II. Mahmud, muhtemelen Behiç Efendi'nin
önerisini diklcate alarak bunun bir adım ötesine geçecek ve her bir hana Ehl-i
İslamdan birer nazır atamaya başlayacaktır. II. Mahmud aynı hatt-ı hümayun
ile hanlara si!ah ve mühimmat sokulmasını da yasaklamıştır. Bu konuda ayrıca
bkz. BOA (HAT 5 128 1 ) ve Çınar ( 1992:56).
118 III. Selim'in uyguladığı tahrir yöntemine, 1796 senesinde dağlılar ile
mücadele eden Hakkı Paşa da başvuracaktı. Zira Hakkı Paşa Çirmen kazasında
kaç köyün bulunduğunu, her köyün kaç mahalleden oluştuğunu, her
291
larında yapılan kontrollerde, herhangi bir handa suçlunun yakalanması
durumunda, hanın "içinde olanların cümlesi ihraç ve kapusu bend ve bir
dahi bikar sakin olmamak içün" han yıkılacaktı. Han sahibinin başka bir
gelir kaynağının olmadığı durumlarda ise binanın, başka bir şekilde kul
lanılmak şartıyla m'arifet-i şer'le satışa çıkarılmasına karar veriliyordu. 1 19
Ancak söz konusu nizamnameler, altı ayda bir tekrarlanmasına karar ve
rilen sayımlar ve uygulanan kefalet sistemi Avrupa'da billurlaşan modern
hukukun bireysel cemiyet ahlakına değil, Osmanlıların cemaatçi sosyal
organizasyon geleneğine referans vermektedir. Amaç insanları , bir cema
atin üyesi yaparak bireyin hareketlerinden doğrudan söz konusu grubu
sorumlu tutmak ve sosyal kontrol mekanizmalarının baskısıyla, devlet
müdahalesine gerek kalmaksızın sosyal düzeni sağlamaktır.
Yoğun göç alan İstanbul mahallerindeki esnafın kayıt altına alınması
da göçmenleri devlet kontrolü altına almanın bir diğer aracıydı. ı ıo Ancak
hanların, hanlarda ikamet edenlerin ve göçmenlere karınlarını doyurma
imkanı veren esnafın denetiminin doğrudan yeniçeri ağasına ve bostan
cıbaşıya ihalesi, bir başka ifadeyle göçmenlerin kontrolünün İ stanbul es
nafıyla organik ilişkisi bulunan ve siyasetin belirlenmesinde etkili olan
ocakların sorumluluğuna verilmesi, mevcut sorunları derinleştirecek bir
ortamın oluşmasına zemin hazırlamıştır. Belirli meslek örgütlerini ve be
lirli sektörleri hakimiyetleri altında tutan yeniçerilerin, kendi kendilerini
devlet adına denetlemeleri ya da kaleme alınan nizamnameleri harfiyen
uygulamalarını düşünmek neredeyse imkansızdır. Kaldı ki pırpıriler, bir
taraftan İ stanbul esnafinın ve amelelik, bahçıvanlık, küfecilik, kayıkçılık
gibi gündelikle çalışan meslek gruplarını kontrol eden yeniçerilerin ihti
yaç duyduğu ucuz iş gücünü sağlarken diğer taraftan da mülksüz kalaba
lıkları, hemşerilik, ı ı ı istihdam ve barınma gibi araçlarla kontrol edebilen
mahallede kaç hanenin ve her bir hanede kaç kişinin yaşadığını kayıt altına
alacaktı. Bu konuda bkz. Özkaya ( 1983:4 1 ) . II. Mahmud ise 1 822, 1826
ve 1 829 senelerinde III. Selim'in yaptırdığı sayımları tekrarlatarak "kendini
bilmez"leri İstanbul'dan memleketlerine geri gönderecekti. Bu konuda ayrıca
bkz. Ertuğ (2008 :2 3 1 ); İÜKTB (TY 6006:19b) ve Bingöl (2004 ) .
1 19 B u konuda bkz. Asım Efendi ( 1293 c:I: l 39).
1 20 Kırlı (2000:78vd . ) .
1 2 1 Taslakçıların, hemşerilik bahanesiyle ocağa girişleri konusunda bkz. TSMA
(E 1 379 ).
ocakları siyasi açıdan güçlendiriyordu. 122 Göçmenlerle görevlerinin do
ğası gereği İ stanbul'da ilk ilişki kuran devlet görevlileri olan yeniçerile
rin, toplumun öteki yüzünü temsil eden mülksüz kalabalık ile arasındaki
bağ, padişah ve yakın çevresinin meşruiyetini kaybettiği bir dönemde
belki de en önemli tehdit unsuruydu. İstanbul'daki talep artışına mu
kabil yükselen enflasyon ve kıtlık ve sürekli göçle daralan iş olanakları,
başkentteki "çift ve çubuk kaçgını ecnebileri" yaşadıkları kötü hayattan
idareci zümreyi sorumlu tutan gayrimemnunlar kitlesine dönüştürüyor
du. Gayrimemnunlar kitlesi ve yeniçeriler arasındaki söz konusu ilişki ise
1 5 . - 1 6 . yüzyıllarda daha çok tağşişler ve ulufe ödemelerinin gecikmesi
gibi sebeplerle çıkan yeniçeri ayaklanmalarını, Patrona Halil İ syanı 123 ile
birlikte toplumun genelini ilgilendiren ve doğrudan devlet siyasetini he
def alan, ahalinin önemli bir kısmının destek verdiği kalkışmalara tahvil
edecekti.
Yeniçeriler ile aynı iş havuzundan beslenen Nizam-ı Cedid ordusu124
1 2 2 Alemdar Vakası'ndan hemen sonra kaleme alınmış olan bir belge, ocağın bu
sıradaki kompozisyonunu ve siyasi açıdan elde ettiği gücü ortaya koymaktadır.
Ycniçerilerin eşleri ve çocuklarının da ocak gayretkeşi olduğunu düşünen yazar,
İstanbul'da aileleri ile birlikte yaklaşık 100.000 yeniçerinin yaşadığını öne
sürmektedir. Yazar, ocak ile ilişkisi olan grupları şöyle tasvir etmekteydi : "bir
gürCıh da esnafda Kayseri ve Eğinli ve Niğdeli ve Arabkirli ve bunlar cıns;'\li
hoyrat ve alçak vilayetlü manav ve küfeci misüllü. Ocak sayesinde İstanbul
kadılarınııı değneğini yemezler ve narh-ı d.riyye ri'ayet eylemezler tatlı tatlı
karında olan gün'\hlar ve bu güruhun evlad lı 'iyalleri ve ensabları hayal-i hesab
olsa kaç nefer olabilür ve cihan'ül-vüclıh yalnız İstanbul'da veniçeri gayreti
çeken ta'ifi: iki yüz bin nefrr olabilür." Bu konuda bkz. TSMA (E 1 379 ). Bu
konuda ayrıca bkz. Ahmed Cevad ( 1299:47vd. ve 53); Ergin ( 1995:603) ve
Kafadar (2007 : 1 1 8 ) .
1 23 Olson ( 1974 ) .
1 24 Abdullah Berri ve Raşid efendilere göre İstanbul'da ve İstanbul dışında
yaşayan ve "bir ekmek tedarikiyçün gice ve gündüz hidmet ederek, edadını
besleycmeyüb bir ekmek verecek adem arayanlardan, delikanlu şahbaz
yiğitler [çocukları] isticlab olunup evvel emirde sünnet olmamışları sünnet
ve ta'lim-i mesa'il-i diniyye erdirilerek" Nizaın-ı Cedid ordusunun nefer
ihtiyacı karşılanabilirdi. Bundan sonra "Anadolu ve Rumeli'dcn gene uşaklar
devşirilüb Asirane'ye celb ve manavlık ve küfecilik ve sa'ir sunı'.'ıf i'dadına
duhulleri bir vecihle tecviz olunmayub li-ecli'l-imtiyaz hey'et-i libasları
ve genel olarak idareci zümre, "serseri ve bikir makulelerinden olub
Asitane'de asker ve donanma neferi olmak misüllü istihdama yaramayan
ları" kendisi için tehdit olarak görüyor ve derhal başkentten uzaklaştırıl
malannı 1 25 istiyordu . 126 Yeni bir ordunun kurulduğu ve savaşların nere-
129 Rumeli Kavağı, Tellitabya ve Anadolu tarafinda yer alan kalelere Nizam-ı
Cedid neforlerinin yerleştirilmesi ve sahilde devriye gezmeleri için iki yüz
Nizam-ı Cedid süvarisinin görevlendirilmesi, hiç şüphesiz yamakların
kontrolünde olan bölgelerin ellerinden çıkması ve Saray'ın denetimi altına
girmesi anbmına geliyordu . Rusya ile savaşın başlamasının hemen ardından
Boğazlarda görevlendirilen Nizam-ı Cedid ncterleri için bkz. BOA ( CAS
2 1 389). Bunu takip eden günlerde Kadı Abdurrahman Paşa'nın yeğeni
Nizam-ı Cedid binbaşısı Ahmed Efi:ndi'nin komutasındaki bin beş yüz
muallem nctcrin Macar, Telli Tabya, Rumeli ve Anadolu kavaklarındaki
kalelere yerleştirilmesi "mebde-i frsad ve fotret" olacaktı ( Ubeydullah Kuşmani
2007 : 1 12). İngiltere'nin İstanbul saldırısı ve bunun boğaz tahkimatlarının
neforat kompozisyonuna etkisi için bkz. BOA ( CAS 37874); Özcan ( 1999:84);
Asım Efendi ( 1 293 c:I:59- 60) ve Schlechta-Wssehrd ( 1 882:78). Kütahya'daki
Nizam-ı Cedid ortasından Boğaz'da görevlendirilen sekiz yüz nefer talimli
asker konusunda bkz. BOA (HAT 1 466). İngiliz taarruzu sırasında Boğaz'ı
korumak için yazılan dalkılıç yeniçeriler için ayrıca bkz. Cibi Efendi
(2003 : 104 ve 1 1 3).
130 Yamakların çoğunun Laz ve Çepni olması konusunda bkz. Cabi Efrndi
(2003:126).
1 3 1 Asım Efendi ( 1293 c:II:20-23) .
malumun ilamıydı . 132 Dolayısıyla III. Selim'i tahttan düşüren kıvılcımın
ateşlendiği Boğaz kaleleri örneğinde de gözlemlendiği üzere Nizam-ı
Cedid ile kadim organizasyon formları arasındaki fark, yeni nizamın
pırpırilere/göçmenlere/mülksüzlere ve daha geniş manada tüm ahaliye
sunduğu imkanların sınırlarını belirliyordu.
Az önceki verilerin ışığında İ stanbul'daki göçmenlerin, itaatkar asker
bedenler olarak padişahın üretken ve mlıti kullarına ya da yeniçerilerin
orta düzey subaylarının elinde padişaha karşı bir silaha dönüşmelerinde
modern kışlalar ve kahvehaneler en önemli rollerden birini oynamıştır.
Zira kışlada ideolojik açıdan steril bir ortam yaratmaya çalışmanın he
defi, en azından teorik olarak, neferi depolitize ederek siyasetin dışına
çıkartmak ve egemen ideolojinin politik bir aracına dönüştürmekti . Buna
mukabil kahvehaneler, yeniçerilerin ve mülksüzlerin, egemen siyasi ide
olojinin aleyhine yapılan tartışmalar ve dedikodular temelinde politizc
oldukları , bir manada kendileri açısından "doğru" siyasetin ne olduğunu
tartıştıkları mekanlardı . Kışladaki neferler, kahvehanelerde meddahların
anlattıkları hikayelerin ve hayalilerin politik eleştiri dozu yüksek hicivleri
nin yerine, imamların itaati ön plana çıkartan İ slami vaazlarını dinleyerek
ya da il. Mahmud'un tabiriyle zihinleri şerr-i şerif üzere doldurularak, 1 33
ocakların ya da ayanın siyasi mülahazalarından azade bir şekilde asıl muk
tedirin/padişahın/halifenin belirlediği siyaseti uygulayan araçlar olmak
üzere yeniden "imal" ediliyordu. Oysa ki modern talimin bireyi parçala
yıcı etkisi ve nezaret mekanizmasının bireyciliği ile hiç tanışmayan ve ta -
nışmaya da niyeti olmayan 1 8 . yüzyılın yeniçerileri için sadakat, modern
neferin aksine devlete değil, yoldaşlar topluluğu olan odaya/cemaate ait
ti. m Berber dükkanlarına giden, kahvehanelere ve meyhanelere devam
297
eden sıradan insanlar da tıpkı yeniçeriler gibi, kışlalardaki doktrinizasyo
na hiç benzemeyen, daha heteredoks ve iktidarı çekinmeden eleştiren bir
anlatıya eklemlenerek sosyalleşiyordu. Bu öyle bir anlatıydı ki, cedid ik
tidarın mucidi olduğu kadimin aynasındaki devlet görüntüsünün yerine,
perdesine muktedirlere yaptığı hadsiz eleştirileri ve gündelik hayat ko
nusundaki ahlaki açıdan edepsiz yorumları yansıtmaktaydı. Bu bağlamda
ev sahibinin padişah olduğu kışlalarda imamların oynadığı rolü, sahip
lerinin genellikle yeniçeri olduğu kahvehanelerde135 toplumun gölgesi
olan meddahlar ve hayaliler oynamaktaydı. Dolayısıyla kahveh:lnelerin,
bilhassa müşteri yoğunluğunun arttığı ramazanlarda kontrol altına alın
ması, devlet açısından büyük bir öneme sahipti. 136 III. Selim devrinden
itibaren kahvehanelerde "devlet sohbeti edilmesinin" sık sık yasaklan
ması137 ya da bir ramazan gecesi patlayan Alemdar Vakası sonrasında II.
Mahmud'un, yeni bir isyanı önleyebilmek için meddah gösterilerini en
az iki defa yasaklaması138 birer tesadüften öte, iki farklı anlatı zemininde
Asitane'dc şer'-i şerifi.: mugayir kanunlar vaz'ında iktiza iderdi. Eğer gayret-i
ocak içün olsa hamamlarda olan oğlanlara yoldaşım dimezlcr idi ve kendüleri
kolluklarda boza ve teklik içmezlerdi ve ocakda birbirlerini tasarruf itmezler
idi." Bu konuda bkz. TSMA (E 1 379) .
135 Yeniçeriler kendi kahvehanelerinde, ocaklarının propagandasını yapma
imkanına da sahip oluyordu. Yeniçerilerin sık sık kahvehanelerde dile
getirdikleri üzere "padişahın cümle iklimini yeniçeriler fcth eylemişti". Üstelik
"cümle Ehl-i İslam yeniçeriler sayesinde rahat bir hayat sürmekteydi. " Bu
bağlamda Kabakçı Mustafa'nın da Atpazarı'nda bir kahvehaneye sahip olması
dikkat çekici bir ayrıntıdır. Bu konuda bkz. Cabi Efendi (200 3 : 1 29); Erol
(20 1 3 : 1 68 ) ; Ahmed Cevad ( 1299:260) ve Başaran (2006: 183). Hasköy ve
Boğaziçi'ndeki kahvehanelerin üçte birinin yeniçeriler tarafından işletilmesi
konusunda ayrıca bkz. Kırlı (2000:120).
1 36 Walsh ( 1 836 c:II :239-240 ).
137 IV. Mustafa'nın bu konuda aldığı tedbirler de III. Selim ve II. Mahmud' dan
farklı değildir. Bu konuda iyi bir örnek teşkil etmesi açısından bkz. BOA
( HAT 5 34 1 0 ) .
138 1809 v e 1 8 12 yıllarında meddah gösterilerinin ( meddah v e nükteciler
söylcmeyü b) yasaklanması ve 18 09 ramazanındaki isyan girişimi konusunda
bkz. Cabi Efendi (2003:562, 572 ve 891 -892). Yeniçeriliğin lağvından kısa bir
süre önce kahvehanelerde edilen sohbetler ve bunların kontrol altına alınması
konusunda ayrıca bkz. NA (FO 78/143:57) ve Esad Efendi (2005 : 5 3 ) .
298 1
tecessüm eden siyasi mücadelenin bir uzantısıdır. Söz konusu yasaklar
la "ahalinin yeniçeriler tarafına meyyal olmasına" hizmet eden araçları
kontrol altında tutabildiği kadar Osmanlı padişahı muktedirdi.139
Meddahların kontrol edilmesine1+0 ve Saray'ın ideolojik aygıtlarına
dönüştürülmesine yönelik uygulamaların yanı sıra, Saray'ın rakiplerine
karşı kullandığı en önemli silahlardan biri de camilerden verilen vaazlar
dı. Cemaate, Nizam-ı Cedid'in ortodoks öğelerle süslenerek İ slami te
mellerinin anlauldığı vaazların, Saray'ın yakın gözetimi altında verildiği
düşünülebilir. 141 Yeni nizamın beraberinde getirdiği ideolojik yarılmayı
önlemenin bir aracı olarak ulema, 1 79 3 - 1 826 arasındaki dönemde en
önemli rollerden birini oynamışur. Nizaın-ı Cedid ekibinin, meşruiyeti
ni en azından kağıt üzerinde sağlayabilecek, Tatarcık Abdullah Efendi,
İ smet Efendi ve Seyyid Mehmet Arif Efendi'nin başını çektiği kendisi
ne bağlı bir üst düzey ulema yaratması bu bağlamda dikkat çekicidir. 1 42
Efi:ndi (HK 1406: 14a-b). Seyyid Mehmet Arif Etendi'nin Nizam-ı Cedid
ıslahatlarının hızla hayata geçirildiği dönemde altı seneyi aşkın bir süre
şeyhülislamlık makamını işgal etmesi ise tesadüften öte mezkur Şeyhülislamın
Nizam-ı Cedid ekibi ile aynı fikirleri paylaşmasının bir sonucudur. "Meşihati
hengamında [ 1 792-1798] rakiblerini bir bir nefy ve menrada bulunan
'ulemayı afV' ettiren" Arif Efendi için bkz. Kahraman-Galitekin ve Dadaş
( 1998 :446-447) . Bu konuda ayrıca bkz. Necib Asım ( 1 341 :400) .
143 Eyüp Sultan Türbesini tamir ettiren, Üsküdar ve Hasköy'deki Humbaracı
Kışlası içinde camiler inşa ettiren III. Selim Nizam-ı Cedid siyasetini meşru
bir zemine oturtmak istiyordu . Ortodoks İslami bir temel üzerine oturtulan
söz konusu meşruiyetlc birlikte yükselen Nakşibendi Müceddidilerin İslamı
yonımlayış şekli ve yeniçerilerin temsil ettikleri Bektaşilik arasında derin farklar
mevcuttu. Nakşibendiler, fark zemininde kurguladıkları teolojik görüşlerle
bir taraftan halifeliği ve bu bağlamda ulu '1-emre itaati ön plana çıkartırken,
diğer taraftan da Bektaşilerin, vahdete vurgu yapan heteredoks görüşlerine
muhalefet ediyorlardı. Bektaşi dervişleri ve yeniçeriler ile Nizam-ı Cedid ekibi
ve uleması arasındaki rekabette somut ifadesini bulacak olan bu ideolojik
yarılmanın yansıdığı en önemli metin hiç şüphesiz Ubeydullah Kuşmani
tarafindan kaleme alınan risaledir. Kabakçı İ syanı sırasında kellelerinin teslim
edilmesi için Saray'a verilen listede bulunan Nizam-ı Cedid ekibinin neredeyse
tamamının Nakşibendilerin Müceddidi koluyla bir şekilde bağlantılı olması ise
III. Selim devrinde İ stanbul'da üç yeni tekke sahibi olan Nakşilerin mücadeleyi
geçici bir süreliğine kaybettikleri anlamına geliyordu. Zira tıpkı Nizam-ı Cedid
ekibine verdikleri doktriner destek gibi Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasını meşru
bir zemine oturtan Iayihalarda da Müceddidi düşüncesinin etkisini görmek
mümkündür. Bu konuda bkz. İ şbilir (2006); Abu-Manneh (200 l a ve b);
Tayyarzade Ahmed Ata ( 129 1 - 1 293 c:III:77) ve Şakul (2005: 1 37 vd. ) .
tahta çıkışından hemen sonra hazineye aktarılmaya başlanması, 144 saflaş
mayı ideolojik boyutun ötesine taşımıştır. Yine aynı dönemde kadıların
görev yerlerine bizzat gitmelerini ön gören fermaıun yayınlanması 145 III .
Selim'in ulemayı da hizaya getirerek, ilmiyeye yeniden nizam verece
ğine dair izlenimi kuvvetlendiriyordu. Üst düzey ulema çocuklarının,
normalde otuz kırk senede yükselinebilecek makamlara çok kısa sürede
ulaşmalarının engellenmeye başlanması, tevcih edilen arpalıkların kısıl
ması köklü ulema ailelerini Nizam-ı Cedid karşıtı bir tavır almaya iter
ken, imtihansız mülazemet verilmemeye başlanması ve vakıflarda kitabet
işlerine atanacakların ve selatin camilerinde görev yapan ulemanın sınava
tabi tutulması imam, müezzin ve vaizleri yeni nizamın kaybedenler lis
tesine eklemiştir. 146 Bu şartlar altında iş bulmaları neredeyse imkansız
hale gelen, medrese ve imaretlerde kendilerine yer bulmuş mülksüz göç
menlcr/suhtelerin yeni nizama ve onun temsil ettiklerine karşı tavrı da
yeniçeri taslakçılarınınkinden farklı değildi. III. Selim'in, ilmiye sınıfının
yeniden düzenlenmesine yönelik uygulamaya koyduğu nizamnamelerin
temel hedefi ise ulemanın tarikatlara girişlerini yasaklayarak tamamen
kendisine bağlı, siyaseten Saray'ın meşruiyet aracı haline getirilmiş ve
Nizam-ı Cedid ile uyumlu bir ulema yaratmaktı . 1 47 III. Selim saltanatın
da Nizam-ı Cedid ekibinin siyasette tek karar verici olarak ortaya çıkışı
ulemayı, hiç de alışık olmadıkları şekilde devlet idaresinde arka plana
itmişti . Bu durumda ulema, muktedirlerin tercihlerini meşrulaştırdıkları
sürece karar alına mekanizmalarına dahil edilen, yeni nizamın sıradan
bir organına dönüşmüştür. 148 Dolayısıyla Kabakçı Mustafa'nın Boğaz
1 301
kalesi yamak.larıyla İstanbul'a doğru ilerlediği sırada, İ stanbul'dan firar
etmenin bir yolunu arayan devletlülerin aksine, ulemanın yerinden kı
pırdamaması gayet doğaldı. 149 il. Edirne Vakası sonrasında göreve geti
rilen Nizam-ı Cedld karşıtı üst düzey ulema, TophJ.ne'deki kardeşleri 1 50
ve Yeniçeri Ocağı'ndaki yoldaşlarıyla ittifak kuran Kabakçı Mustafa'nın
"zorba olmamak için"151 kendilerine ihtiyaç duyacağının farkındaydı.
İsyan sırasında III. Selim'in Topkapı S arayı'na, isyancılarla yapılan gö
rüşmeleri takiben üç defa davet ettiği şeyhülislam Ataullah Efendi'nin
davetlere icabet etmemesi ilmiye silkinin, bilhassa alt düzey ulemanın
Nizam-ı Cedid'e bakış açısını özetlemektedir. 1 5 2
Ulemanın verdiği onayla tahttan indirilen III. Selim 'in ardından
Nizam-ı Cedid yanlısı siyasetin öznesi ve aracı haline gelmiş olan ilmiye
mensupları, iV. Mustafa tarafi.ndan başkentten uzaklaştırılmıştır. Buna
mukabil Alemdar Mustafa Paşa'nın İstanbul'a girişi, bir kez daha üst
düzey ulema mansıplannda büyük bir değişimi beraberinde getirmiştir.
Nitekim Alemdar Mustafa Paşa da Kabakçı Mustafa gibi zorba olmak
ile devlete hizmet etmek arasındaki ince çizginin ulema tarafından çi
zildiğinin farkındadır. 1 53 Ancak Alemdar Mustafa Paşa'nın, esamelerin
163 Beydilli (200 l b:44). iV. Mustafa devrinde yeniçerilerin Şeyhülislam Ataullah
Efendi ve Halet Efendi tarafından, Sadaret Kaymakamı Hamdullah Paşa'ya
karşı bir silah olarak kullanılması konusunda bkz. Derin ( 1 974:433-434 ) .
1 64 Devlet siyasetine iV. Mustafa devrinde d e müdahale eden yeniçerilerin,
yapılan anlaşma gereği cezalandırılamaması fakat artık IV. Mustafa'nın istekleri
hilafına hareket etmeyeceklerine dair yeniden söz vermeleri, dikkat çekicidir.
31 Mayıs 1 807 tarihinde imzalanan Hüccet-i Şerriyeden sonra 23 Temmuz
1 8 07'de kaleme alınan bir başka metin için bkz. TSMA ( E . 9 198). 1 826'da
Eşkinci Layihası'nın hazırlanması sırasında Bab-ı Fetv.ı'dan alınan hüccetin
ulema tarafindan Ağa Kapısı'na götürülerek Ocak zabitanı, sözerlcri ve ustalar
tarafından onaylanması konusunda ayrıca bkz. İÜKTB (TI' 6006:5b).
165 Alemdar Vakası sonrasında yeniçerilerin, ulemayı, afüilemek üzere Saray'a
göndermesi ve II. Mahmud'un "tavr-ı edebe ri'ayet ve mukteza-yı 'ubı'.ıdiyyet
üzre" olurlarsa yeniçerileri yeniden atledeceğini bildirmesi ve Yeniçeri
Ocağı ' na l'aka sonrası 1 2 5 .000 kuruş atıye gönderilmesi, ocaklar ve Saray
arasında, Alemdar Mustafa Paşa'nın ölümünü takiben bir kez daha anlaşma
yapıldığına dair ipuçları sunmaktadır. Ancak vakayı takiben yeniçerilerin,
Şeyhülislam Salihzade Ahmed Esad Etendi'nin azledilerek Manisa'ya
sürülmesinden sonra yerine atanan Nakibüleşraf Dürrizade Abdullah Etendi'nin
de değiştirilmesini talep etmeleri üzerine, il. Mahnıud'un, olabildiğince sert
bir dille kaleme aldığı hatt-ı hümayı'.ın, Saray'ın, yeniçerilerle anlaşma yaptığını
bütün açıklığı ile ortaya koymaktadır. Bu hatt-ı hüm:iy(ında il. Mahmud
"yeniçerilerin verdikleri senet üzre uını'.ır-ı devletime müdahale itmemeleri
şart olduğundan bundan ma'ada bir teklif dahi olmasun" demekteydi.
Bu konuda bkz. BOA ( HAT 22687); Asım Efendi ( 1 293 c:Il :254-255);
Şanizade (2008: 1 42 - 143); Beydilli (200la:l l9); Ottenfrls ( 19 1 3:32); Derin
( 1973a:260-262) ve Özcan ( 1999: 149).
Saray'ın muktedir olmadığı bir dönemde anlaşma imzaladığı tek
grup yeniçeriler değildi. Dönemin siyaset literatüründe esasen devlet
içerisindeki dengeleri sağlayan kurum olarak ön plana çıkan Osmanlı
padişahı, perişan olan "şiraze-i ecza-i nizamı" yeniden sağlayabilmek166
için ayanlarla da bir senet imzalamak zorunda kalmıştır. Senet metni
ne167 göre devletin uluslararası ilişkiler alanındaki gücünün azalması ve
ülke içerisinde reayanın ezilerek vergi veremez hale düşürülmesi, aslında
söz konusu dengenin bozulmuş olmasının bir sonucudur. Bu bağlamda
Sened-i İttifak metninde açıkça belirtildiği üzere içeride dirliğin sağla
narak dışarıya karşı birlik oluşturulması, devleti oluşturan iktidar odak
larının birbirleriyle uyumlu bir şekilde çalışmasına bağlıydı. Uyumun
sağlanmasının yolunu da okurlarına sunan Sened'e göre, tıpkı yeniçeriler
ile yapılan anlaşmalarda vurgulandığı gibi, kimsenin "vazifesinden hariç
umura karışmaması" ve herkesin sadrazamdan (Alemdar Mustafa Paşa)
emir alarak, bunlara padişah emri gibi uyması sarsılan siyasi dengeyi ye
rine oturtacaktı. İstanbul'a gelene kadar, Avrupalı gözlemciler tarafın
dan tamamıyla reform karşıtı bir aktör olarak görülen Alemdar Mus
tafa Paşa'nın168 bir anda askeri ıslahatların şampiyonu haline gelişinde,
Sened-i İttifak metninde yer alan bu maddenin etkisi, hafife alınamaya
cak kadar büyüktür. Ayanlara devlet askeri toplama yetkisi veren Sened-i
İttifak'ın imzalanmasıyla birlikte meşru şiddet tekeline sahip olan Alem
dar Mustafa Paşa ve ayan müttefikleri, rakiplerine karşı kanuni bir üstün
lük sağlıyordu. Ayanların, ocaklar tarafından Sekban-ı Cedid'e herhangi
bir itiraz gelmesi durumunda, yeniçerilerin üzerine yürümek konusunda
müttefik olmasının sebebi de buydu.
Sadece orduya katkıda bulundukları savaş dönemlerinde değil,
daimi olarak devlet siyasetinde söz sahibi olmak isteyen bir grup ayanın,
308
zü'efayı [mülksüzler] ayaklar altına aldırmak" istemesi yeni bir ihtilalin
habercisiydi .174 Alemdar Mustafa Paşa 'nın, adamlarını Rusçuk'a saldır
ması muhtemel olan Vidin .Ayanı İ dris Paşa'ya karşı Balkanlar'a, İstanbul
kahvehanelerinin en yoğun olduğu Ramazan ayında göndermesi, 175 bir
taraftan yeniçerilerin zamanlama konusundaki dikkatlerini yansıtırken,
diğer taraftan da İ stanbul'da hakimiyet kuran bir iktidar odağının, bu
dönemde henüz aynı anda taşrayı kontrol edebilecek araçlardan yoksun
olduğunu ortaya koymaktadır. IV. Mustafa'nın kızlarının Saray dışına
yazdıkları mektuplar176 ve yeniçerilerin ahali ve ulema ile tesis etmeye
çalıştıkları ilişki ve yaptıkları propaganda,177 Alemdar Mustafa Paşa ve
başkente inen dağlılar olarak görülen sekbanbrının zulmünden178 bıkan
İstanbul ahalisini ve ulemayı bir kez daha arkalarına alarak isyanı meşru
bir zemine oturtma çabalarının bir sonucudur. 179 Ancak isyanın bu kez
sadece bir grubu değil, Osmanlı hanedanının hayatta kalan tek erkek
174 Alemdar Mustafa Paşa iktidarında İstanbul kahvehanelerine hakim olan söylem
konusunda bkz. Şanizade ( 2008: 1 16 - 1 17).
175 Şanizade (2008 : 1 1 5 - 1 16) ve Ottenfels ( 19 1 3 : 30vd . ) .
1 7 6 Osmanlı tahtına oturmak konusunda, il!. Selim devrindeki Tayyar Paşa
ve Çapanoğlu arasındaki çatışmayla ve II. Edirne Vakası ile ümitlenen IV.
Musrafa'nın, yine İstanbul dışından gelen bir güçle tahttan indirilmesinin
ardından kızları Esma ve Hibettullah sultanların Saray dışından yandaş bulma
çabaları, II. Mahmud'un annesinin ve Alemdar Mustafa Paşa'nın aldıkları sıkı
önlemlerle engellenmiştir. Bu konuda bkz. Öz ( 1 94 1 :22ve 2 5 ) ve Uzunçarşılı
( 1942a: l 50vd. ).
1 77 Başkent kahvehanelerinde sekbanların "cami'leri top ile yıkıp İstanbul'u
küffara vereceklcri"nin konuşulması ve isyan sırasında tellalların "ey ahili-i
İstanbul, Ender(ııı-ı Hümaylın'a sekban askeri aldılar yarınki gün cümlesi
taşra çıkup ırzınızı paymfü ve mallarınızı garet, hanelerinizi ihrak-ı binnar
iderek Asitine-i Aıiyye'yi hak ile yeksan edecekler" ve yeniçerilerin "imdada
gelmeyenlerin avreti boş kendi kafirdir" diyerek İstanbulluları sekbanlar
aleyhine kışkırtması konusunda bkz. C5.b1 Efendi (2003 :279); Sağlamdemir
( 1994:34) ve Uzunçarşılı ( 1 942a: l64).
1 78 Alemdar Mustafa Paşa'nın İstaııbul'da estirdiği terör havası ve 1 808 İsyanı'nın
fitilini sadrazamııı, Şeyhülislam Konağı'na giderken, sekbanlarııı yol üzerinde
Mustafa Paşa'nııı alayını seyretmeye çıkan ahaliye kötü muamelesinin
ateşlemesi konusunda bkz. Şanizide (2008 : 1 16); Derin ( 1 973a:250-2 5 1 ) ve
Uzunçarşılı ( 1 942a: l 55 ) .
1 79 Şanizade (2008 : 128 vd. ) ve Cabi Efendi (2003:276).
üyesini hedef alması ve isyancıların çatışmalar sırasında esnaf ve İstanbul
ahalisine büyük zarar vermesi, tabloyu bir anda il. Mahmud'un lehine
çevirmiştir. İsyan sırasında "Ehl-i İslam'ın birbirini harbi keferesi kırar
gibi telef'' etmesi, 180 yeniçerilerin, kendileriyle çatışmaya giren Sekban-ı
Cedid neferlerine karşı İstanbul'un külhanlarını ve taslakçılarını seferber
etmesi181 ve bunun bir sonucu olarak suçsuz insanların evlerinin, esnafın
dükkanlarının yağma edilmesi182 ve hatta şehrin belirli bölgelerinin topa
tutulması, 183 imparatorluk başkentinde yaşanan iç savaşta, ahalinin çekti
ği sıkıntılardan sadece birkaçıdır.184
180 Derin ( 1973a:257) Vaka sırasında yeniçerilerin "i!a-yı kclimetullah için gazaya
gider gibi" Saray'a yürümeleri konusunda bkz. Asım Efendi ( 1293 c:II:25 1 ).
1 8 1 Tıpkı Kabakçı İsyanı'nda olduğu gibi, Alemdar Vakası'nda da " Kürt, Laz ve
Arnavut göçebelerin" başrolü paylaşmaları konusunda bk:l. Öz ( 1941 :24);
Tayyarzade Ahmed Ata ( 129 1 - 1293 c:III:43) ve Ubeydullah Kuşmani
(2007: 1 1 4- 1 1 5 ). Yeniçeri zabitanının ve karakullukçulannın kayıkhanelerden,
hamamlardan, fırınlardan, balta, satır ve sopalarla silahlandırılmış Müslüman
ve gayrimüslimleri zorla Ağa Kapısı ve kışlalara sevk ederek sekbanlara karşı
kullanmaları konusunda bkz. Şanizade (2008 : 1 3 5 ) .
182 Sokaklarda yaşanan çatışmalar sırasında yeniçerilerin, evlere zorla girerek
pencerelerden sekbanlar üzerine ateş açması, bu sırada bazı hanelerin yağmaya
uğraması ve suçsuz insanların "gayretkeş-i devlet" olmakla suçlanarak
yeniçeriler tarafından linç edilmesi konusunda bkz. Şanizade (2008 : 140).
183 Yeniçerilerin, Topkapı Sarayı'nı Ayasofya'nın çatısından ve minarelerinden ateş
altına almasından sonra Süleymaniye'dc bulunan Paşa Kapısı'nın, Eminönünde
mevzilenen otuz civarında gemiden, R..-ımiz Paşa'nın verdiği emirle topa
tutulması ve bu bağlamda il. Mahmud'un, topların sokak çatışmalarındaki
etkisini ve bilhassa yeniçeriler üzerindeki büyük tahrip gücünü fark etmesi
konusunda bkz. Şanizade (2008 : 1 36-1 37); Erol (201 3 :216-2 1 8 ); Georg
Oğlukyan ( 1 972 :4 1 ); Sağlamdemir ( 1994:38vd.); Ünal (2008 : 5 8 1 ) ve
Uzunçarşılı ( 1971:42 3 ) .
1 8 4 İsyan sırasında yeniçerilerin, sekbanların mcvz11cndikleri yerleri ateşe
vermesiyle başlayan yangın kontrolden çıkarak İstanbul'u kasıp kavurmuştur.
Şehrin "hamalların elinde kaldığı" ve dükkanların on yedi gün kapalı kaldığı
isyanda İstanbullular artık yeniçerileri "cihanı harbe veren padişah hainleri"
olarak görmektedir. Bu konuda bkz. Beydilli (200la: 1 1 3); Gcorg Oğlukyan
( 1972:53-54); Kalost Arapyan ( 1943 :21 ) ve Uzunçarşılı ( 1942a: l 72 ) .
Alemdar Vakası'nda çıkan yangınlardan zarar gören sadece İstanbul
ahalisi değildir. Devam eden savaşlar açısından büyük bir öneme sahip
Alemdar Mustafa Paşa'nın ölümünden sonra II. Mahmud'un başken
tin kontrolü ve güvenliği açısından dayanabileceği hiçbir askeri otorite
sinin kalmaması, İstanbul'un hakimiyetinin tıpkı IV. Mustafa185 devrinde
olduğu gibi, yeniden yeniçerilere geçmesine sebep olmuştur. 186 Sokakta
311
1
yürümenin bile neredeyse imkansız hale geldiği imparatorluk başkenti,
bundan sonra çıkarları çatışan yeniçeri ortaları arasındaki kavgalara, 187
toplumun savunmaya ve adalete en çok ihtiyaç duyan kesimleri olan
kadınlara ve gayrimüslimlere188 yapılan haksızlıklara ve yağmaya sahne
olmuştur. Sokakların güvensizliği bir tarafa siyasette ağırlık kazanan ye
niçeriler sadrazam atamalarını çok daha etkin yöntemlerle kontrol et-
314
durumdaydı. 196 Bu bağlamda yeniçeriler, Mustafa Nuri Paşa'nın da be
lirttiği gibi, Alemdar Mustafa Paşa'nın ölümünden Vaka-i Hayriyye'ye
kadar "ihtilal-i daimi" halindeydi. Nizam-ı Cedid zulmünden bıkarak
1807'de Kabakçı Mustafa'yı destekleyen İstanbul esnafı ve ahalisi ise
çoktan güvenle sığınabilecekleri bir gölge aramaya başlamıştı. 197
Sokaklarda düzenin korunması, çarşı ve pazarda adaletin sağlan
ması, kıtlıkların önlenmesi ve makul oranlarda vergi alınmasına daya
lı bir sosyal kontrat üzerinde şekillenen toplumsal düzen dahilinde II.
Mahmud'un meşruiyeti, ocakları ve yeniçerilerle organik bağları bulu
nan mülksüzleri kontrol edebilmesine bağlıydı. İ ki Osmanlı padişahı
nın ölümüyle sonuçlanan isyanların ardından II. Mahmud, merkezinde
güvenliğin bulunduğu bir siyaset izlemiştir. Temcide güvenlik ve dü
zenden menkul bir meşruiyete dayanan il. Mahmud iktidarının bundan
sonra izleyeceği siyaset, can, mal ve ırz korkusu altında ezilen tebaasını,
militarizmi ve askeri tedbirleri ön plana çıkartarak, devletine güvenen bir
topluma dönüştürmeye çalışmak şeklinde özetlenebilir. Dolayısıyla esas
olarak Osmanlı İ mparatorluğu'nun sınırları dahilinde devletin ve onu
temsil eden Saray'ın iktidarını yeniden kurgulama projesi olarak Osman
lı askeri reformu ile dünyayı, doğa durumundan kurtararak güvenliğin
hüküm sürdüğü bir cennete dönüştürmeyi amaçlayan güvenlik ve düzen
devletinin temelleri aynı dönemde atılmaktaydı. Öncelikle başkentteki
dirliği sağlamaya çalışan II. Mahmud, bir taraftan kahvehane ve berber
dükkanlarını "casusları" aracılığı ile kontrol altına almaya çalışıp, askeri
reform propagandası yaparken, ı 9s diğer taraftan da Boğaz havalisindc,
zahiren Rum reayayı etkisiz hale getirmek amacıyla fakat gerçekte mülk-
196 Örneğin Balat İskelesi'nde bulunan alunış dört ve yetmiş birinci ortaların
kahvehanelerinde yaşanan uygunsuzluklara bir son vermek için Yeniçeri
Ağası'nın kahvehanelere müdahalesi ve yeniçerilerin, ağalarıyla silahlı çatışmaya
girmesi konusunda bkz. BOA ( HAT 193 1 6) . Alemdar Yakası sonrası kapatılan
kahvehaneler, meyhaneler, genelevler ve berberler için aynca bkz. Esad Efendi
(2000:247); Cabi Efendi (2003:224) ve Beydilli (200la:l44).
197 Yeniçerilerin esnaf ve ahalinin desteğini yitirmesi konusunda bkz. Bastelberger
( 1 874:92).
198 Rum İsyanı sırasında İstanbul kahvehanelerinde yapılan, tilimin önemine,
Mısır ordusunun, yeniçerilerden çok daha nizamlı ve muzaffer olduğuna ve
yeniçerilerin ahlaksızlıklarına dair propaganda için bkz. Walsh ( 1 836 c:II:SOS).
315
süzlerin yoğunlaştığı bölgelerde devlet otoritesini sağlayabilmek için
Ağa Hüseyin Paşa'yı görevlendirmişti. 1 99 Hüseyin Paşa, Beykozlu Hasan
Paşa ve " casusları" aracılığıyla bölgede üstünlüğü ele geçirirken, diğer
taraftan da Tersane nazırlığına getirilen Papuççu Ahmed Paşa eliyle ka
yıkçılar ve Tersane neferleri padişah tarafına kazanılmıştır.200 Aynı dö
nemde Tatar Osman Ağa'nın bostancıbaşılığa ve Alemdar Vakası'nda
Saray'ı cansiperane savunan Karacehennem İ brahim Ağa201 başta olmak
üzere topçu sınıfının üst düzey mevkilerine halifeye bağlı subayların ge
tirilmesi tamamıyla II. Mahmud'un ocaklarda padişahlarına kulluk eden
nefer ve subaylar ile kendi akılları ile hareket eden eşkıyalarm202 arasını
açmaya yönelik siyasetinin bir ürünüdür.203
1 99 13 Kasım 1 822'de yeniçeriler ile derin ilişkiler tesis etmiş olan iV. Mustafa
devrinin reisülküttabı Halet Etendi'yi azlettikten sonra, 25 Aralık 1 822'de
Hüseyin Paşa'yı yeniçeri ağalığına atayan II. Mahmud, bu hareketiyle
doğrudan yeniçerileri ve taslakçılarını hedef alan bir siyaset izlemeye
başlıyordu. Bu bağlamda Asmaaltı, Tahtakale, Balıkpazarı gibi mülksüzlerin
yoğunlaştığı bölgelerde Ağa Hüseyin Paşa'nın kontrolü ele alınası konsunda
bkz. Uzunçarşılı ( 1988 c:I:524 ) . Hüseyin Paşa'nın, ağalığı sırasında Ocaktaki
"söz sahihlerinin bir türlü bahane ile" etkisiz hale getirilmesi için ayrıca bkz.
Esad Efendi (2000: 194vd., 501 ve 574) ve Lütfi Efendi ( 1 997: 1 1 3 ) .
200 Walsh ( 1 836 c:I:5 19).
201 Şanizade (2008 : 1 2 1 ve 224).
202 Dönemin belge ve kaynaklarında eşkıya sıfatı genellikle "Devlet-i Aliyyc'ye
ita'at etmeyüb kendi 'aklına tabi olan" kişiler için kullanılmaktaydı. Örneğin
bkz. Lütfi Efendi ( 1999 : 1 00 ) ve Bcydilli (200la: l67).
203 "Erbab-ı 'ukulün tedbirde 'aciz kaldıkları" bir mesele olan yeniçerilerin,
Saray'ın denetimi altına alınması, i l . Mahmud için en temel sorundu . il.
Mahmud'a göre muti yeniçeriler "istimalet olunarak, silaha meyli olub
yenilerin [ bir şekilde yeniçeri esamesi sahibi olan mülksüz göçmenlerin]
su'i hareketlerini tasvib eylemeyenler kimler ise gizlice haber alınub bir
nev'i taltifle" kazanılmalıydı. Bu bağlamda Osmanlı padişahının da belirttiği
üzere, yeniçerilerin "içine her cins katışmış ve katmışlardır, içlerinde eyü
adamlar da hiç yok değil, lakin baldırı pplak cühelası (mülksüz göçmenler J
anlara galibdir". Zira "günahın sonunun pişmanlık olduğunu bilmeyen,
Ocak-ı Amire'de na-hilaf kimesneler ve bahusus yeni yetişmeler heman
zabitan zümresine iltihak eylediği gibi (para ve şöhret için] kendüsündcn
büyük ve eskilerin [II. Mahmud'un atadığı ağaların] sözlerini dinleıneyüb
ve nasihatlerini kabul etmeyüb kendi 'ak! ve da'vasına teba"iyyet ile fı'l-asl
Ocakları, III . Selim gibi katipler/nazırlar aracılığı ile kontrol etmeye
çalışan I I . Mahmud'un204 yaptığı atamalardan yeniçeriler hiç de hoşnut
değildi.205 Eşkinci Layihası'nın kaleme alındığı meclislerde ve yeniçerili
ğin ilgası sürecinde de gözlemlendiği üzere katipler, ulema ile birlikte en
önemli rolü oynamıştır. 206 Devletin önemli mevkiilerini işgal etmeye baş
layan görevliler arasında, birkaç on yıl önce Nizam-ı Cedid ajandasını yü
rürlüğe koyan ve bizzat hareketin içerisinde yer alan kişilerle baba-oğul,
hami-mahmi, usta-çırak ilişkisi ile bir şekilde bağları bulunan katiplerin,
askerlerin ya da ilmiye mensuplarının bulunması il. Mahmud'un yap-
Ocağın esas-ı kanununa ve Devlct-i Aıiyye'nin her bir emrine ita'at etmeyerek
din ve devlete muzır su'i hareketlerde" bulunmaktadır (BOA HAT 2 5 636).
Bu konuda ayrıca bkz. Walsh ( 1 836 c:II: 5 04- 5 0 5 ) .
204 Yeniçeri Ocağı'nı, haliteye bağlı katipler ile depolitize etmeye çalışan I I .
Mahmud'un yaptığı atamalara yeniçeriler sık sık muhalefet etmiştir. II.
Mahmud'un, yeniçerilerin atamalar konusundaki itirazlarına dair kaleme aldığı
ve itaati vurgulayan hatt-ı hümayı'.ınu sadece yeniçeriler için değil, esnaf ve
ahaliyi de dikkate alarak kaleme almış olması ve toplumun diğer kesimlerinin
de bu hatt-ı hümayı'.ından haberdar olmasını istemesi dikkat çekicidir. Bu
konuda bkz. BOA ( HAT 5 1 086).
205 Yeniçeri Ocağı'na yapılan zağracıbaşı ve kulkethüdası atamalarından
yeniçerilerin memnuniyetsizliği, I I . Mahmud'un Ocağa söz geçirememesi ve
sonuçta yeniçeri ağasının azledilmesi konusunda bkz. BOA (HAT 49209)
206 Ağa Hüseyin Paşa, İzzet Mehmet Paşa, Papuççu Ahmed Paşa, Karacehennem
İbrahim Ağa ve Reşid Paşa gibi askerlikten yetişen görevlilere nazaran,
yeniçeriliğin ilgası sürecinde ulema ve katipler çok daha etkin bir rol
O)'namıştır. Eşkinci Layihası 'nda Ocak Katibine nezaret görevi verilmesinin
yanı sıra LSyiha'nın kaleme alınması sırasında toplanan mcşveretlcrtkn dar
katılımlı olan ilkine sadrazam ve yeniçeri ağasının yanı sıra beş ulema ve beş
adet ehl-i kalem davet edilmişken, 28 Mayıs 1 826'daki ikinci toplantı)'a otuz
beş ilmiye üyesi ve on adet katip katılmıştı. Meşverete katılan asker sayısı
ise dikkat çekici bir şekilde on dokuzu Yeniçeri Ocağı'ndan olmak üzere
toplam yirmi ikiydi. Bu bağlamda isyan sonrasında toplanan ilk meşverette
Rcisülküttab Seyda Efondi'nin yeniçerilerin "mahv (ı izalelcrine bundan güzel
fursat düşmez" diyerek ocağın kaldırılması fikrini ilk kez açık bir şekilde dile
getirmesi ve yeniçeriliği kaldıran fermanın, daha henüz meşveret toplanmadan
Beylikçi Pertev Efendi tarafından kaleme alınmış olması, ilga hareketinde
ulema ve katiplerin oynadıkları rolü bütün açıklığı ile gözler önüne serer. Bu
konuda bkz. Lütfi Efendi ( 1 999:97) ve Esad Efendi (200 5 : 1 5 ve 8 5 ) .
3 7
1 1
tığı atamalarda tesadüfı207 seçimler yapmadığım ortaya koymaktadır.208
Bunun yam sıra yeniçeri ağalarını çok sık değiştirerek,209 devrin tabiriyle
silsilenin yürümesini sağlayan il. Mahmud, Ocak içerisinde kendisine
bağlı alt düzey subayların olabildiğince hızlı bir şekilde ocak bürokrasisi
dahilinde yükselmesini sağlıyor ve dağıttığı atıye ve unvanlarla ocak içe
risinde halifeye bağlı, muti bir idareci zümre oluşturmaya çalışıyordu. 210
Ocakların, devletin sıradan bir kurumu haline getirilerek padişahın
kararlarım uygulayan bir araca dönüştürülmesi aslında siyasete kimin ka
rar vereceği ile ilgili bir sorundu. Osmanlı ordusunun teorik olarak en
önemli görevi olan İ slamı savunma misyonunun2 11 Saray'ın tekeline so-
207 Şubat 1 826'da, birkaç ay sonra yeniçerileri topa tutacak olan Humbaracı
Ocağı'nın başına Saray'dan yetişen Dede Mustafa Paşa'nın getirilmesi burada
zikre değer bir ayrıntıdır. Bu konuda bkz. Levy ( 1968: 1 1 0).
208 Örneğin i l . Mahmud devrinin kilit pozisyonlarında bulunan Reşid Mehmet
ve Hüsrev paşaların, Nizam-ı Cedid'in önemli isimlerinden Küçük Hüseyin
Paşa'nın yetiştirmesi olması, Ağa Hüseyin Paşa'nın, I I . Mahmud'un
kızkardeşlerinden biriyle evli olması, Eşkinci Layihası'nın yazım sürecine
ulemadan Halil Hamid Paşazade Arif Bey ve Reisülküttab Raşid Efendizade
Esscyid Catcr Beycfi:ndi'nin doğrudan katılması ya da Kabakçı İsyanı'nda idam
edilen Abdüllatif Eföndi'nin oğlu müderris Halim Efendi'nin din bürokrasisi
içerisinde sözü geçen bir kişi olarak ön plana çıkması bu konuda akla gelen ,
ilk örneklerdir. Bu konuda bkz. Cevdet Paşa ( 1 309 c:XII: l 37); Esad Efendi
(2005 :14); Schlcchta-Wssehrd ( 1 882:46); Münch ( 1 839: 108); Macfarlane
( 1 829 c:II: l05) ve Walsh ( 1 8 36 c:I:522).
209 II. Mahmud, 1 808 senesinden, Ağa Hüseyin Paşa'yı göreve getirdiği 1 822
yılına kadar yeniçeri ağalığına on yedi kez atama yapmışken, 1 822 ila 1 826
arasındaki dört yılda topbm yedi kere yeniçeri ağasını değiştirmiştir. Bu
bağlamda I I . Mahmud devrinde yeniçeri ağalan, ortalama dokuz ay gibi kısa
bir süre görevde kalmaktaydı. Dolayısıyla, tıpkı Alemdar Vakası'nda olduğu
gibi, 1 826'da isyan eden yeniçerilerin önce Ağa Kapısı'nı basarak padişahın,
k:itiplerle birlikte ocaktaki temsilcisi gibi gördükleri kendi ağalarını öldürmek
istemesi gayet doğaldır. Bu konuda bkz. Esad Efendi (2005 :58-59) ve
Murphey (Yeni-ceri, P, dijital versiyon) .
210 Ocağın ilgasını takip eden süreçte d e devam eden atıye v e rütbe tevcihleri
için bkz. Esad Efendi (2005 :54, 90-91 ve 100); Lütfi Efendi ( 1 997: 105);
Uzunçarşılı ( 1988 c:I:532).
211 Tıpkı ocaklar gibi ayanlar da Seyyid Mustafa Efendi'ye göre sadece "kendi
mesilih-i mahsı'.ısalarını terviç için sekban" topluyordu. Oysa ki Nizam-ı Cedid
kulması aynı zamanda siyasetin tek bir merkezden belirlenmesi anlamına
gelmekteydi. Dolayısıyla siyaset ve şiddetin depolitizasyonunun sağla
nabilmesi için gereken bürokratikleşme/nezaret yeniçerilerin, Saray'dan
farklı gerçeklik tanımlarının ortadan kaldırılmasını ön görüyordu. Farklı
bir gerçeklik tanımı üzerinden şekilenen yeniçerilerin dünya algısı, onları
meşru merkezin aracı olmaktan uzaklaştırmaktaydı. Bu durum uluslara
rası dengelerin hızla değiştiği İhtilal Savaşları esnasında kendisini en açık
şekilde göstermiştir. Ocak içinden ve dışından Rusya ile imzalanan ittifa
ka karşı gelişen tepki ve bu tepkiden duyulan rahatsızlık Nizam-ı Cedid
siyasetini derinden yaralamıştı. Nitekim Saray tarafından Rusya'mn ne
zaman dost, ne zaman düşman olduğuna karar verilemiyorsa, Rusya
yeniçeriler için düşman-ı tabii olarak kalmaya devam ediyor ancak bu
süreçte, değişen şartlara bağlı olarak Rusya ile ittifak kuran III. Selim ve
Nizam-ı Cedid ekibi Moskoflarla birlikte düşmana dönüşüyordu.2 ı2
II. Mahmud da tıpkı III. Selim gibi yeniçerilerle oldukça benzer so
runlar yaşamıştır. Bilhassa Saray iktidarının büyük darbe yediği isyanlar
sonrasında yeniçeriler "asl'a sözlerinde durmayub aralık aralık Üzerlerine
lazım olmayan hallere müdahale iderek bi'l-cümle memalikin usulüne
sekte virerek mesilih-i Devlet-i Aıiyyemizin yoluyla rü'yet olunması
na mani olarak nice nice mazardtların" çekilmesine sebep olmuştur.2ı3
Öyle ki yeniçerilerin terbiyesi için düşünülen her şeyden isyan tehdidi
sebebiyle vazgeçilmiş fakat ocaklar "gün-be-gün dahi ziyade şeyde mü
dahale itmeye" başlamıştır.2 ı4 Ancak III. Selim'in tahta çıkışından itiba
ren Saray, yeniçeriler ve ayanlar arasındaki müzakere ve anlaşma süreci,
neferleri, tıpkı Mansure ordusu gibi cihad eden padişahlarının ulvi amaçlarına
hizmet etmekteydi. Bu konuda bkz. Beydilli ( 1987:44 1 ) .
212 Seçime vurgu yapan Alman muhafazak:ir siyaset düşünürlerinin vurguladığı
üzere karar ve tefrikin siyasetin esası olduğu ve tefrik edici niteliği ile hüküm
verenin siyasetin sahibi olduğuna dair III. Selim devri siyaset anlayışı için bkz.
TSMK (HK 385:2b vd.).
2 1 3 "Saltanat-ı seniyyenin mesilih ve tedabirinin nik ı1 bedini fark itmeksizin bu
maddeyi istemeyüz deyü" isyan eden yeniçerilerin, devletin "nice hayırlı işinin
geri kalmasına sebeb" olduğuna dair görüşler konusunda bkz. Mustafa Necib
( 1 280:5 ) .
214 I I . Mahmud'un siyasete ocakların görüşünü almadan karar veremediğini adeta
tiksinerek anlattığı bu hatt-ı hümayCın için bkz. BOA (HAT 25729).
siyasi tercihlerin tek sahibinin Osmanlı padişahı olmadığını ortaya koy
maktadır. B u dönemde III. Selim'in "kılıcın kınına ahz-i intikam"dan
sonra girmesini oldukça sert bir dille ve defeatle ifade etmesine rağmen
Maçin Sahrası'ndaki meşverette, ordunun savaşmayı red etmesi,215 belki
de ilk defa açık bir şekilde Saray'da belirlenen siyasetin ordu tarafından
uygulanmamasıydı. II. Mahmud devrinde de yeniçerileri savaşa gönder
mek konusunda ciddi problemler216 yaşayacak olan Osmanlı padişahı
ile yeniçeriler arasındaki siyasi ayrışma Haydar Baba meselesinde tam
manasıyla su yüzüne çıkmıştır.217 Ancak daha önce de belirtildiği üzere
220 "Akçe kapmak derdinde olan" yeniçeriler taşraya yapılan ağa atamalarından
önemli miktarda gelir elde ediyordu. Ocağın söz sahipleri Miri Hazine'dcn
ödenen mevacibler, hatalı, kömür, fodla, lahm-ı ganem, astar baha, beylik
ve çuka bahasının yanı sıra İstanbul'daki güvenliği sağlamaya dönük
faaliyetlerinden, "sokaklardaki küteciler ve değnek ta'bir olunan varidatlardan
ve iskelelerden ve hariklerdcn [ve nihayet J taşraya virilen serdarlık ve
ağalıklardan" yılda yaklaşık 25 .000 kese kazanmaktaydı (TSMA E 1 379 ). Bu
bağlamda bir yıllığına atanması gereken garnizon şehirlerindeki ağa vekilleri,
bir kez atandıktan sonra "yerlerinden çıkınıyor"du. Ocak içindeki hizipler
arasında çatışmalarm çıkmasına meydan veren bu durumun önlenmesi,
II. Mahmud'un çözmesi gereken en önemli problemlerden biri haline
görevlendirilecek olan ağa vekillerinin, İstanbul'daki söz sahibi ustalar
tarafından belirlenmesini talep etmekteydi. Bu şekilde tıpkı başkentte
olduğu gibi taşra vilayetlerinin idaresinde221 de etkinlik kazanmaya ve
valilerden bağımsızlaşmaya çalışan222 ustalar ve yoldaşları, zamanla İl-
gelmişti. Örneğin Kandiye'yi fiilen idare eden iki ortanın ustaları üç senedir
bölgede bulunmakta ve ağalık konusunda sürekli çatışmaktaydı. Kandiye'de
"tek durmayub fesad çıkaran" ortaların topyekün sürgün edilmesinden
yaklaşık sekiz sene sonra II. Mahmud bu seter büyük bir yeniçeri nüfusu
barındıran Edirne'ye yapılacak ağa ataması konusunda sıkıntıyla karşılaşmıştır.
Edirne'de görevli olan yeniçeri ağası İsmail Ağa'nın yerine Mustafa Ağa'nın
atanması, Çirmen Mutasarrıfı Salih Paşa'ya göre "şidze-i niza.m-ı beldeye
halel getirecek" cinsten bir hareketti. Zira Mustafa Ağa, atandığı şehire
girmeye dahi cesaret edemiyordu. Duruma müdahale etmek isteyen i l .
Mahmud'a Edirne yeniçerilerinin verdikleri cevap, sadece 1 820'lerin siyasi
atmosferinde ocağın devletten ve onu temsil eden Padişahtan ne kadar
bağımsızlaştığını ortaya koymakla kalmayıp, aynı zamanda yekpare bir ocaktan
bahsedilemeyeceğini de göstermektedir. Edirne yeniçerilerinin kaleme aldıkları
arzuhale göre Mustafa Ağa "devletce nasb olunmayub ocağımız tarafından
tayin kılınmış olmağla bu babda ihsan idüb bizim maslahatımıza müdahale
itmemenizi niyaz ideriz. Biz ocakca söylcşüb" soruna bir çözüm üretebiliriz.
Bu konuda bkz. BOA ( HAT 1 9 366, 19376, 1940 1 , 34322, 352 14/A-C ve
49207) ve Uzunçarşılı ( 1 988 c:I:5 1 8vd. ) B aşkentteki yeniçeriler tarafından
Edirne yeniçeri ağalığına tayin edilen, ancak Edirne'ye dahi giremeyen Mustafa
Ağa'nm önce Gelibolu'ya sürgüne gönderilmesi ve daha sonra İstanbul'daki
yeniçerilerin baskısıyla Şark ordusuna nüzul emini olarak tayin edilmesi
konusunda ayrıca bkz. BOA ( HAT 25729 ve 35256).
221 II. Mahmud devrinde İzmir'de, ahaliyi arkasına alan vücuh ile yeniçeriler
arasında şehrin idaresi konusunda yaşanan sıkıntı bu duruma iyi bir örnek
teşkil etmektedir. Ocak tarafından İzmir ağalığına atanan Serturnai Mehmet
Ağa, şehre girer girmez, önceden İzmir'de, yaptıkları zulm ve uygunsuzluklar
sebebiyle şehirden tard edilmiş olan yeniçerileri ve taslakçılarını tekrar şehre
alarak, güJJenl�i sağlamaları için kolluklara tayin etmiştir. Dükkanlardan
kaldırılmış olan ocak nişanlarını da yeniden astıran çiçeği burnunda Yeniçeri
Ağası Mehmet, İzmir'den gönderilen arzuhale göre aslında eşkıyanın
arkasındaki kişiydi. Bu konuda bkz. BOA ( HAT 19505 ) .
222 Bir taraftan İstanbul'daki Ocağı tanımayan, örneğin Bosna v e Niş gibi
yerel arsitokrasinin güçlü olduğu bölgelerdeki ağa vekillerini azlettirerek,
başkentteki kışlalarda ikamet eden söz sahibi yeniçeriler tarafından atanan
ağalan göreve getirmek isteyen İstanbul'daki yeniçeri hizipleri, diğer taraftan
miye silk.indeki tayinlere dahi müdahale etmeye başlamıştır.223 Öyle ki
yeniçeriler açısından artık tek ve meşru hanedanın üyesi olmayan224 Os
manlı padişahı, sadaret makamına yapacağı tayinlerde bile yeniçerilerin
fikrini almak durumundaydı.22 5 Dolayısıyla "sultanın ülkeyi tek başına
da başkentte ikamet eden ustaların taşraya atadığı ağaları, aynı bölgede görev
yapan vüzeradan bağımsızlaştırmaya çalışıyordu. Görev bölgelerindeki yeniçeri
ağalıklarına İstanbul'dan yapılan atamalara aynı bölgede görevli vezirlerin
İstanbul'daki kapı kethüdaları aracılığıyla müdahale etmesini istemeyen
başkentteki ustalar, aynı zamanda taşradaki yeniçerilerin, bölgedeki yeniçeri
zabitinin muvafakati, şerr-i şerifin (kadının) onayı ve bölgenin veziri ya da
voyvoda ve müteselliminin "inzimam-ı reyi" olmaksızın cezalandmlınasını
önlemek amacıyla Babı:ili'ye baskı uygulamaktaydı. Bu dunım karşısında
çaresiz kalan il. Mahmud, yeniçerilerin de geçmişte Nizam-ı Ced1d
neferlerinin sahip olduğu ayrıcalığa, yani neferin ancak kendi zabitinin onayı
ile cezalandırılması hakkına sahip olmalarına izin vermek zorunda kalacaktı.
"Vüzeranın şanına halci getirecek olan" bu uygulama için bkz. BOA ( HAT
17328 ve 19366).
223 Yeniçeri ustalarının, hiçbir yeniçerinin bulunmadığı ulema arpalıklarına dahi
serdar tayin ettirmesi konusunda bkz. Esad Efendi (2000 : 1 74vd . ) .
224 Alemdar Vakası sırasında "Tatar Hanı gelsin padişah olsun ve ba'zıları
dahi Molla Hünkar [Konya'daki Mevlevi Çelebisi] gelsin padişah olsun ve
ba'zıları her kim olursa olsun padişah bir adam değil mi kim olursa olsıtıı
Allah ocağımıza zeval vermesin de kim olursa olsun" gibi doğrudan Osmanlı
hanedanını hedeLılan söylentilerin İstanbul'da yayılması, hayatına üç kez
kastedilen I I . Mahmud ile yeniçeriler arasındaki problemi adeta bir kan
davasına dönüştürmüştür. Yeniçerilerin "bizler gayrı padişah buluruz" demeye
başlamaları konusunda bkz. Öz ( 1941 :25); Cab1 Efendi (2003 :692-693) ve
Walsh ( 1 828:76). Aynı dönemde Osmanlı hanedanı "silsilesi kalmaz ise bu
Tatar Han silsilesinden padişah yapılacağına" dair dolaşan söylentiler için bkz.
Schmidt (2002:212 ). Daha erken dönemlerde Osmanlı hanedanına gösterilen
muhalefet konusunda genel olarak bkz. Emecen (200 1 ) .
225 Her n e kadar yeniçerilerin sadaret makamına yapılan atamalara yaptıkları
müdahaleler uzun bir geçmişe sahipse de çalışmamızda ele alınan dönemde
bu türden müdahalelerin önemli ölçüde arttığı söylenebilir. I. Abdülhamid
devrinde İstanbul sokaklarına asılan yaftalar yeniçerilerin sadaret mevkine
yapılan atamalara ele alınan devirdeki ilk müdahalesiydi. 1 9 . yüzyıl başında
birbiri ardına patlayan isyanlar ve savaşlar yeniçerilerin müdahale alanlarını
genişletmesine olanak veren bir zemin oluşturmaktadır. İstanbul'da yaşanan
isyanlardan, belki de en fazla devam eden savaşlar sebebiyle cephede
idare edebilmek için yeniçerileri kaldırmasıyla sonuçlanacak süreç" çok
tan başlamıştı. 226
Devlet organizasyonu dahilinde ait oldukları yerin sınırlarını bilme
yen ve "hadlerini aşarak Üzerlerine vazife olmayan işlere karışan" ,227 üs
telik "savaşlarda pek de bir işe yaramayan" yeniçerileri, siyasetin dışına
228 I. Alexander'ın baskısı altında ezilen Rus komuta heyetinin, önerilen barış
şartları kabul edilmediği takdirde, Rus ordularının İstanbul'a kadar gelerek
barış anlaşmasını başkentte imzalayacağına dair tehditkar mektubu ve
Hazergrad ve Silistre gibi önemli kalelerin düşüşü üzerine toplanan meşveretin
en önemli yanı, hiç şüphesiz ilk defa toplanaya ahalinin de davet edilerek
326
1
ması sebebiyle siyaset alanını istediği kadar genişletebilecek bir araca sa
hip oluyordu. Bu öyle bir araçtı ki, Osmanlı padişahına, imparatorluktaki
bütün ehl-i sünnet ahaliyi kendi gölgesi altında toplama ve hakimiyetini
reddedenleri ortadan kaldırma imkanını veriyordu.
Ordunun araçsallaştırılması ve veriminin artırılması, idari, hukuki ve
sosyal düzenin değişimini zorunlu kılmaktadır. Temsili sistemin giderek
ağırlık kazanarak, makbul vatandaş tanımının aynı zamanda makbul ne
fer tanımıyla örtüşmeye başladığı Avrupa' da sahip oldukları devleti ya da
vatanlarını savunan vatandaş ordularının yükselişine mukabil, Osman
lı ordusu, İslam inancı doğrultusunda padişah/halife için savaşan Hz.
Muhammed'in askerlerine dönüşmüştür. Böylece devletin, vatandaşların
örgütlü hali olarak tanımlanmaya başlandığı Avrupa'da, ordunun belirli
kişilerin ya da grup ve kurumların şahsi çıkarlarının bir parçası ve aracı
olmaktan çıkarak, devletin en önemli kurumu haline gelişiyle sonuçlanan
süreç Osmanlı ordusunun, ocaklardaki söz sahiplerinin, ayanların ya da
sekban liderlerinin değil, bizatihi halifenin/padişahın belirlediği siyasetin
aracına dönüşmesine zemin hazırlamıştır. Söz konusu dönüşümde, Saray
tarafından endoktrinasyon ideolojisi olarak araçsallaştırılan din önce siya -
setin ve daha sonra da şiddetin depolitizasyonunda en önemli rollerden
birini oynayacaktı. İtaatin altını çizen ve edeb kavramını görev bilinci
manasında yeniden tanımlayan230 ortodoks İslami perspektif, devlet ve
ahali ile birlikte orduyu da sadece ve sadece halifenin siyasi amaçlarına
hizmet eden bir kuruma dönüştürüyordu.231
230 Bu konuda iyi bir örnek teşkil etmesi açısından bkz. Fatih Efendi (2003:72vd . )
ve Esad Efendi (2005 : 1 7 ve 36).
231 1 8 12 Ocak ayında Ruslara teslim olan bir grup yeniçeri ile Rus general
arasında geçtiği söylenen bir konuşma, bu dönemde Müslümanlığın padişaha
itaatle aynı anlama geldiğini ortaya koyan örneklerden sadece biridir. C:ibi
Efendi'nin vekayinamesinde yer verdiği muhayyel konuşma şöyledir: Rus
general "bildim yeniçerisiz, amma Müslümanlığınız da var mıdır yohsa yalnız
yeniçeri başka şey midir dedikde, yeniçeriler cenerale; 'haşa' deyü kelime-i
şehadet getürdüklerinde, kumandan ceneral dahi, bunlara kelime-i şehadet
getirüp 'etdi şimdi ben müsliman oldum mu bu kelime-i şehadeti getürmem
ile' dedikde yeniçeriler 'belli oldun' dediklerinde ceneral, 'hayır olmadım ve
yine Hıristiyanım siz dahi benim kelime-i şehadet getürmem gibi kelime-i
şehadet getürüyorsuz amma Müslüman değilsiz. Bir kimesne ewela kelime-i
Ülkede, kelimenin birinci anlamında İslam milleti bilincinin yaratıl
masında kullanılan İslami öğeler uluslararası ilişkiler alanında Osmanlı
Devleti'ne yeni bir açılımı da vaat etmekteydi. I I I . Selim devrinden iti
baren halifeliğin ön plana çıkartılarak Rusya'nın güney sınırlarını payla
yaşan Müslüman halklar ile tabii düşman Rusya'ya karşı yapılan ittifak
girişimleri,232 I I . Mahmud'la birlikte daha da hız kazanacaktır. Tıpkı
Rusya ile devam eden savaşlar gibi, 1 820'lerde rafızi İran'la başlayan
mücadele ve İpsilanti'nin, isyan hareketini Ortodoks bir maskeyle tak
dim etmesi,233 il. Mahınud'un takip edeceği iç siyaseti İslami bir temele
oturtmasına zemin hazırlayan dış dinamiklerdi. Ancak Avrupa ittiraklar
33 0
1
hareket alanını genişletiyordu. Dolayısıyla il. Mahmud için cihad artık,
Dar'ül-Harb'de adil bir düzenin kurulmasının değil, Dar'ül-İslam'da ba
rışı tesis etmenin bir yoluydu.240
llI. Selim devrinde neferleri bilinçlendirerek hizaya sokmanın bir
aracı olarak düşünülen İslami söylem ve vecibele.r,241 il . Mahmud ile
birlikte artık merkezinde padişahın bulunduğu homojen bir toplum ha
yalini gerçekleştirmenin temel yapı taşı haline gelmişti. İttifak ve ittihdd
halinde Osmanlı İmparatorluğu'na saldıran düşmanlara sık sık dikkat
çeken I I . Mahımıd'a göre kafirler gayrimüslim reayayı kandırarak ita-
332
1
dişahı, İslam milleti arasında "hıfz-ı mal ve hıfz-ı 'ırz ve hıfz-ı vatanın
herkesin kendi nefsinde" olduğu bir dönemde, "aherin malı ve 'ırzı ve
vatanı ve canı"nı244 da tıpkı kendisininkiler gibi savunan insanların oluş
turduğu yeni bir sosyal nizamı hayata geçirebilmek için çabalamaktaydı.
II. Mahmud dönemi siyasi literatüründe açıkça gözlemlendiği üzere
muntazam bir sosyal düzenin kurgulanmasında, herkesin ait olduğu yer
de tutulmasını öngören İslami adalet düşüncesi245 de büyük bir öneme
sahiptir. Tıpkı devleti vücuda getiren temel organlar arasındaki dengenin
sağlanması, bir başka ifadeyle hiçbir organın diğerinin işlerine müdahale
etmemesi fakat halifenin güdümünde çalışması gibi yönetilenler arasın
daki uyumun sağlanması da adil bir sosyal düzenin inşasıyla mümkündü.
Bu bağlamda bireylerin statülerini ortaya koyan kıyafetlerle ilgili kanun
ların uygulanması için II. Mahmud'un sık sık hatt-ı hümayı'.'mlar kaleme
alması ve yeni kıyafet nizamnameleri vazetmesi246 ya da Rum İsyanı sıra -
sında Ortodoks Kilisesi'ne, padişahın tebaası olduklarını hatırlatırcasına,
ayinlerinde i l . Mahmud'un adının geçmesi için baskı yapılması, hatta
ayinlerin Roma Kilisesi usulüne göre icra edilmesinin istenmesi,247 i l .
Mahmud'un adil ve muntazam sosyal düzen hayalinin birer yansıma
sıydı. Söz konusu nizamın ahaliye kabul ettirilerek, tebaanın halifenin
gölgesine sokulmasında en önemli rolü hiç şüphesiz ulema oynayacaktı.
Hanedanla kader birliği içerisinde olan üst düzey ulemanın ötesinde,
1 333
doğrudan sıradan insanlar ile muhattap olan, fakat Nizam-ı Cedld si
yasetinden zarar gören imamların248 ya da kadıların yeniden padişahın
yanına çekilmesi, bir anlamda Ehl-i İslam'ın kalplerinin yeniden kaza
nılması anlamına geliyordu.249 Bir taraftan halifeliği ve cihadı ön plana
alan Arapça siyer ve hadis kitapları Türkçeye tercüme edilerek impara
torluk geneline gönderiliyor,250 diğer taraftan da ilk öğrenim zorunlu
hale getirilerek hem çocuklar muntazam toplum hayalinin gerektirdiği
şekilde yetiştirilmeye çalışılıyor, hem de alt düzeydeki ulemaya yeni bir
kazanç kapısı açılıyordu .25 1 Alemdar Vakası'nı takip eden süreçte iyice su
248 İmamlar, kadıların görev alanı dahilindeki pek çok işte onların yardımcısı
konumundaydı. Mahalenin düzeni ve asayişinin sağlanması, içki tüketilen
yerlerin tespiti, fuhşiyat yapanların mahalleden sürülmesi ve bu bağlamda
mahallelinin genel ahlaka uygun bir şekilde hayatlarını sürdürmesi, vakit
namazlarının ahali tarafından takip edilmesinin sağlanması bilhassa kadınların
kılık kıyafet nizamnamelerine uygun giyinmelerinin sağlanması, imamların
başlıca görevleri arasındadır. Doğum, ölüm kayıtlarının tutulması, nikah
akitlerinin yapılması ve toplu arzuhallerin kaleme alınmasında oynadıkları rol
ve cemaatleri hakkında sahip oldukları bilgi, imamların devlet nazarındaki
önemini artıran unsurlardır. Bu konuda bkz. Beydilli (200l a:7- 1 0 ) .
249 Bu konuda bkz. Lcvy ( 19 7 l b ) .
250 I I . Mahmud'un "Müslümanlar arasındaki karşıtlığı önlemek için" Türkçe'ye
tercüme ettirdiği ve vüzeranın İstanbul'daki kapı kethüdaları aracılığıyla
ülkenin en ücra köşelerine kadar gönderttiği kitaplar ve İstanbul camilerinde,
Arapça ve Farsça dersleri verilmeye başlanması konusunda bkz. Esad Efendi
(2000:488-489 ve 2005 : 1 2 8 - 1 29); Cevdet Paşa ( 1 309 c:XII: l 38 - 1 39) ve
Ottanfels ( 1 9 1 3 : 1 8 5 ) . Söz konusu dini kitapların yanı sıra Kocasekbanbaşı
Risalesi'nin kopyalanarak, Eşkinci Layihası'nın yazılmasından önce İstanbul' da
tedavi.ile sokulması konusunda ayrıca bkz. Walsh ( 1 836 c:II:505-506).
2 5 1 "Halk diyanetten bi-haber olduklarından, bu keyfiyyet nusretsizliğe [zafer
kazanılamamasına] sebeb-i müstakil olduğundan" 1 824 senesinde "ümmet-i
Muhammeddenim diyen herkesin dinini" öğrenmesi için mektebe gitmesi
zorunlu hale getirilmiştir (Mahmud Cevad 200 1 :3vd . ) . Aynı fermanla mahalle
mektebine devam etmeyen çocukların aileleri tarafından meslek öğrenimi için
usta yanına verilmesi yasaklanıyordu. Ancak ferman o kadar acele çıkartılmıştı
ki İstanbul'daki mektepler dahi, okul çağındaki çocuklar için sayıca yetersiz
kalmaktaydı. Dolayısıyla il. Mahmud'un çıkarttığı söz konusu ferman ancak
Tanzimat ile birlikte uygulanmaya başlanacaktır. Bu konuda bkz. Esad Efendi
(2000: 36lvd.); Beyd.illi (200la: l 5 ) ve Lcvy ( 1968 : 1 16- 1 17 ve 197l b : l 5 ) .
yüzüne çıkan suhteler ve imamlar ile yeniçeriler arasındaki ayrışmanın252
daha da derinleştiği 1 826'da, medreselerde görev yapan ulemanın rüt
belerinin, padişahın ihsanıyla birer derece yükseltilmesiyle II. Mahmud,
Eşkinci Layihası'nın kaleme alınmasından önce meşruiyet konusundaki
son hamlesini yaprnıştır.253 Birkaç ay sonra çıkacak isyanda da gözlemle
neceği üzere ulemanın ve yeniçerilerin yolları çoktan ayrılmıştır.254 Zira
1 335
dini temsil eden ulema, devleti temsil eden padişahın hizmetinde, din ü
devleti ihyaya hazırlanmaktaydı. II. Mahmud'un da belirttiği üzere artık
Devlet-i Muhammediyye'ye dönüşen D evlet-i 'Aliyye'de günahın sonu
pişmanlıktı.255 Ancak son pişmanlığın fayda etmeyeceği hesap günü, Ye-.
niçerilerin düşündüğünden çok daha yakındı.. .
1 337
yangınlarda maddi veya manevi kayıp yaşayanlar, At Meydanı'na doğru
ilerleyen kalabalık4 içerisinde çoğunlukta olmalıydı.
Padişahın yaptığı cihad çağrısının sebebi eşkinci yeniçerilerin ta.lime
başlamasından sadece üç gün sonra, 1 5 Haziran 1 826, gün batımıyla
beraber beş ortanın ustalarının ve adamlarının Beyazıt Meydanı'nda
toplanmaya başlamasıdır. 5 Talimin mahiyetinin anlaşılmasını takip eden
günlerde, kontrolleri altındaki kahvehanelerde esamelerin kaldırılacağına
dair dedikodu/an yaymaya başlayan6 yeniçeriler, o gece Et Meydanı'nda
ki kışlalarından ayrılarak, kendilerini modern birer nefere dönüştürerek
siyasetin enstrümanı haline getirecek modern talim ve ordu yapısına kar
şı direnişe geçmişti. Nakılcı Mustafa önderliğindeki ilk grup Bibıali'yi
ele geçirmiş, Serhoş Mustafa'nın liderliğindeki ikinci grup ise modern
talimin taşıyıcısı Mehmet Ali Paşa'nın kapı kethüdası Necib Efendi'nin
Beyazıd'daki konağına yönelmişti. Ağa Kapısı'nın da basıldığı o gece7
diğer ocaklarla ilişkiye geçen yeniçeriler, cebecileri de yanlarına almıştı.
Fakat topçu sınıfı ocaklarının ve Karadeniz Boğazı kaleleri neferatının,
yeniçerilere "kazan değil, pilav tenceresi" dahi vermeyi redederek8 i l .
Mahmud tarafında tavır alması, ocak açısından önemli bir problemdi. Bu
bağlamda ocağın söz sahipleri bekar odalarının yoğunlaştığı Tahtakale,
Asmaaltı ve Unkapanı gibi taslakçılarının bulunduğu bölgelerden adam
toplamaya ve Sultan Ahmet Meydanı'na sevk etmeye başlamıştı.9
Yeniçerilerin harekete geçmesinden sonra kışlalardaki kaynaşmadan
ve yeniçeriler tarafından basılan mekanlardan haberdar edilen sadrazam
10 Kellesi istenen rical için bkz. NA (FO 78/143 :59). Bu görüşme konusunda
aynca bkz. Rosen ( 1 866: 1 1 - 1 3 ) .
1 1 Walsh ( 1836 c:II : 5 1 9-520).
1 2 Bastelberger ( 1874:97) ve Ottenfels ( 19 1 3:173).
1 3 İsyanın başlangıcında, Sultan Ahmet Meydanı'na yaklaşık 3 .500 softa,
yeniçerilerin üzerine yürümek için akın etmiştir. Bu konuda bkz. Cevdet Paşa
( 1 309 c:XII: l59).
Sarayı'nda toplamıştır.14 Padişah tarafında yeralan ocaklar şehrin stratejik
noktalarını tutarken,ı5 yeniçeriler ile görüşen Raşid Efendi, Topkapı'ya
geri dönmüş, Yalı Köşkü'nde toplanan sadrazam, şeyhülislam, sadr-ı
Rum ve Anadolu, defterdar, reisülküttab, Tersane emini, Darbhane
nazırı ve Necib Efendi'nin katıldığı meşveret meclisine dahil olmuştur.
İşte "Müslüman olub silah ve tüfengi olan külliyetlü asakir ya'ni cüm
le ümmet-i Muhammed", tam da bu noktada, şeyhülislamın katle fetva
vermesinin ve sancak-ı şerifin Hırka-i Saadet Odası'ndan çıkartılması
nın ardından, İstanbul mahkemesindeki muhzırlar aracılığı ile mahalle
imamlarına ve bilad-ı selase hakimlerine gönderilen fermanlar ve tellal
ların çağrısı üzerine Saray Mcydanı'nda toplanmaya başlamıştı. Bu bağ
lamda II. Mahmud, "gaza ruhunu canlandırarak, sancak-ı şerif altında
disiplinli birlikler kurma" hayalini gerçekleştirmeye doğru ilk adımını
atmıştı.16
I I . Mahmud, saray cephaneliğinde bulunan silahları bizzat İstanbul
lulara dağıtırken,17 padişaha bağlı birlikler, artık Topçuların kapısı haline
gelen saraydan sadrazamın önderliğinde sancak-ı şerif ve tekbirlerle Sul
tan Ahmet Camii'ne doğru yürümekteydi. 1 8 Zira cihad için camiden daha
iyi bir ordugah düşünülemezdi. Padişah ise yeniçeriler tarafindan kellesi
344 1
birlikte yaşamak zorunda kalmıştır.4 1 İstanbul'daki yeni zihniyete ve yeni
askeri organizasyona karşı çıkan bir diğer grup da Arnavut sekbanlardı.
İ stanbul'da yeni bir ordunun kurulmaya başlamasından hemen sonra
isyan edeceklerine dair söylentiler çıkan Arnavut sekbanlar, 1 826 sene
sinin sefer sezonu başında, dolgun maaşlara rağmen işe girmeyi reddet
mekteydi.42
İ mparatorluk genelinde isyanlar kontrol altına alınmaya çalışılırken,
isyan sırasında Saray tarafında pozisyon alan zümreler ve isyana katıl
mayan mütekaid ocak ağaları43 ödüllendirilmeye başlanmıştır.44 Bu bağ
lamda din/devlet düşmanlarının merkezi olarak görülen Ağa Kapısı,
Bab-ı Fetva olarak, üss-i nizam ulemaya verilirken, isyan sırasında Saray'ı
destekleyen ilmiye silkinin üst düzey makamlarını işgal edenlere atıye
ler dağıtılmaktaydı. Asllir-i Mansure birliklerinde her yüz nefer için bir
imam istihdam edilmesi, İ stanbul'daki işsiz suhteler için düzenli maaş
ve tayinat anlamına geliyordu. Zira isyandan hemen sonra suhtelere
dağıtılan 75 .000 kuruşluk atıye bir defaya mahsustu.45 Saraya yönelen
51 Yaklaşık yirmi sene evvel "fitne-i külliyeye sebeb olan" otuz altı ustası civelek
odabaşının Sivas'ta idam edilmesi konusunda bkz. BOA ( HAT 17316/A) . Bu
konuda ayrıca bkz. Reed ( 1 9 5 1 :234 vd. ) .
5 2 Humbaracı v e lağımcı ocaklarında görev yapan dokuz taşralının vilayetlerine
gönderilmesi ve İstanbullu yirmi altı kişinin ocaktan atılması konusunda bkz.
BOA ( HAT 1 75 1 1 ) ve NA (FO 78/1 43:78 ). Topçu ve arabacı ocaklarındaki
temizlik için ayrıca bkz. Lütfi Efendi ( 1 999: 1 1 7).
53 Asakir-i Mansı'.\re'ye karışan "eski takımın tefrik ve ihracına" bu sırada büyük bir
özen gösterilmekteydi. Örneğin Asakir-i Mans(ıre birliklerine katılan, Boğaz'ın
Anadolu tarafındaki kalelerinde hizmet gören elli altı kişinin "def edilmesi"
hususunda bkz. BOA ( HAT 1 9426) ve NA (FO 78/143: 1 74).
54 Vaka sırasında Saray tarafında yeniçerilere karşı savaşmış olsalar da
"bütün şüphelerin odağında" bulunan kayıkçı ve hamallar, İstanhul'dan
gönderilenler listesinin başında yer almaktadır. Bunların yerini il. Mahmud,
en azından İstanbul'da Saray iktidarına karşı çıkma olanağı bulunmayan
Rum ve Ermenilerle doldurmayı düşünmekteydi. Bu konuda bkz. NA (FO
78/143 : 1 33); Ottentds ( 1 9 1 3 : 1 76 ) ve Bingöl (2004:IV-V).
55 II. Mahmud'un İstanbul'u temizlemek ve bütün muhalefet odaklarını sindirmek
konusunda büyük bir çaba gösterdiği söylenebilir. Öncelikle "Mahalle imamları
marifetiyle umı'.\men haneler tahrir ve derı'.\nlarında iskan edilenler birbirlerine
kefile rabt ile nizam" verildi. İkinci bir önlem olarak da İstanbul hanlarında
ikamet eden işsiz bekarların evlenerek bir şekilde başkentte kalmalarını önlemek
için 4 Ağustos 1 826'da imamların nikah kıymaları bir süreliğine yasaklandı. B u
konuda bkz. İÜKTB (TY 6006 : 1 9b) ve Reed ( 1 9 5 1 :332).
56 Esad Efendi (200:618 ve 628-629) .
rakamlara ulaşmıştı.57 Başkentte gündelik işlerle ve halifeye muhalefetle
günlerini geçirmek yerine, ziraatla uğraşmaları için "vatanlarına" gönde
rilen "kabahatsizler"in geri dönmelerini önlemek için de her türlü tedbir
alınmakta ve memleketlerine ulaşan kafileler konusunda taşradan bilgi
istenmekteydi.58 İstanbul'da idamları tehlikeli görülerek Anadolu'nun
çeşitli şehirlerine sürgüne gönderilip idam edilenler59 ise hiç şüphesiz
başkentten gönderilen kabahatsizlerden daha şanssızdı.60
Başkentin, iktidar açısından hiçbir fonksiyonu olmayan, üstelik isyan
larda başrolü oynayan işsizlerden temizlenmesi kadar "halkı ifsad eden
Bektaşilerin taharri olunarak cürmlerine göre" cezalandırılmaya başlan
ması da yeniçeriliğin ilgasını, ordu organizasyonunda meydana gelen ba
sit bir değişimin çok ötesine taşıyan bir diğer gelişmedir. Nitekim sultana
karşı gelişen muhalefetin "menşei Bektaşiler olmak hasebiyle bunların
dahi çaresine bakılması" Saray açısından büyük bir önem arz etmek
teydi.61 Buna göre 8 Temmuz 1 826'da üst düzey ulemanın ve sünn1
tariht liderlerinin katıldığı meşverette62 birer muhalefet odağı olarak
görülen Bektaşi tekkelerinden, 1 766 senesinden sonra inşa edilenlerin
348
yıkılmasına ya da devletleştirilmesine karar verilmişti. Bu bağlamda im
paratorluk çapında 295 Bektaşi tekke ve zaviyesi işlemden geçirilecek
ve sahip oldukları vakıflar idreteyn usulü ile devletleştirilerek, Asakir-i
Mansure'nin giderleri için kurulan Mukataat Hazinesi'ne devredilecek
ti.63 II. Mahmud'un, bundan sonra uygulayacağı vakıf siyasetinin de bir
ön hazırlığı olarak görülebilecek bu uygulamadan64 daha da önemlisi,
Bektaşilerin büyük bir takibata ( inquisition) uğramasıydı. Dolayısıyla
"takiyyeye teşebbı'.ıs ile şi'ar-ı şeri'ata bürünerek, sı'.ıret-i Ehl-i sünnette
görünen"65 Bektaşilerin "akideleri [şeyhülislam huzurunda] su'al olun
maya" başlanacak ve tarikat içerisinde temayüz eden şeyhler, sünni ule
manın güçlü olduğu kazalara sürgüne gönderilecckti.66
İstanbul'da yürütülen takibat ile eşzamanlı olarak yeniçerilerin yeri
ne halifenin iktidarını bütün imparatorlukta hissetirecek yeni bir ordu
kurulmaya çalışılıyordu. Bu bağlamda yeniçeriliğin ilgasından sonra,
Prusya'nın çavuş kralı (I. Friedrich Wilhelm) ve oğlu (II. Friedrich) gibi
bizzat II. Mahmud'un devletin birinci subayı olarak sahneye çıkışı, yeni
ordunun inşasına damgasını vurmuştur. Muti neferlerine bizzat talim
yaptıran, Saray yerine Rami Kışlası'nda ikamet eden, ramazan bayramını
askeri marşlar ve resm-i geçitler eşliğinde kutlayan67 hatta Avrupa ordu
larının talim manuellerini tercüme ettirterek ilk uygulayan kişi olmak is
teyen II. Mahmud, bir gazi ve fatih olarak üniforma giymekte ve etrafına
askeri tonda emirler yağdırmaktaydı. 08 Artık sıradan hale gelen talimli
350
1
lümanın, aslında nefer olarak doğduğuna dair yapılan propaganda72 ile
askerlik, kadimde olduğu üzere ayrıcalıklı bir statü ve meslek olmaktan
çıkartılıyordu. Bu süreçte makbul nefer tanımının Müslüman-Türk dini
ve etnik kimliği ile örtüşmeye başlaması, söz konusu grubun en azından
devlet içerisinde, imparatorluktaki diğer milletlerin ve etnik gnıpların
fevkinde konumlanmasıyla sonuçlanacak sürecin de başlangıç noktası
nı teşkil etmektedir.73 Çoğunluğunu Müslüman-Türklerin oluşturduğu
yeni ortalara d.lim yaptıracak olan subaylar,74 İstanbul'da bulunan İtal
yan ve Fransız zabitlerden ve tıpkı Eşkinci tahriri sırasında gözlemlendi
ği üzere Kabakçı İsyanı sonrasında ortadan kaybolan Niza.m-ı Cedid ve
Sekban-ı Cedid ordularında tfilim görmüş neferler arasından seçilmiş
ti.75 Zira Mansure askerleri, ocağın kuruluş aşamasında Sekban-ı Cedid
72 Nizam-ı Cedid Ocağı'run ihdasıyla birlikte başlayan söz konusu propaganda için
bkz. Beydilli ( 1987:440-441 ) ve Reed ( 19 5 1 :356).
73 Söz konusu süreç, orduların merkezi bir rol üstlendiği ulusal devletlerin inşa
süreçlerinin neredeyse tamamında büyük bir benzerlik göstermektedir. Ancak
Napoleon Fransasının, Avrupa tarihinde bu açıdan en önemli dönüm noktasını
teşkil ettiği, yeri gelmişken belirtilmelidir. Bu konuda bkz. Fincr ( 1975 :bilhassa
1 44 vd. ) .
74 As:lkir-i Mansure ordusunda, stratejiyi belirleyip, taktik organizasyona karar
verebilecek düzeyde kitabi bilgi sahibi, Avrupa ordularında kullanıldığı
manada kurmay subay (staff-offıcer) uzun süre görülmeyecekti. Örneğin
Mansure ordusunun kuruluşunda en önemli rollerden birini üstlenen Hüsrev
Paşa, cephedeki farklı birlikleri, tek bir amaç için aynı anda farklı şekillerde
kullanabilecek modern bir kurmay subay olmaktan ziyade, tıpkı Kadı
Abdurrahman Paşa gibi 1 8 . yüzyılın tipik bir Osmanlı paşasıydı. Osmanlı
ordusuna, Harbiye'ye dönüşen Mi.ihendishane'den mezun bir seraskerin,
Hüseyin Avni Paşa'nın atanması 19. yüzyılın üçüncü çeyreğine rastlamaktadır.
Bu konuda bkz. Macfarlane ( 1 829 c:Il :335); E. Kuran (Husayn Awni Pasha,
EP, dijital versiyonu) ve Çelik (201 3 ) .
75 Nizam-ı Cedid Ocağı yüzbaşısı olan fakat bu sırada, bir yeniçeri gibi mübayacı
hizmetinde para kazanmaya çalışan Osman Ağa, Nizam-ı Cedid subaylarından
olan ve sarayda hayatını sürdüren Emin Ağa, yine Nizam-ı Cedld Ocağı'nın
süvari ortasında t:!.lim görmüş olan ve daha sonra Vidin'de Mansure teşkilatını
kurmakla görevlendirilecek olan Vaybelim Ahmed Ağa ve son olarak Sekban-ı
Cedid Yüzbaşısı İbrahim Ağa, Asilir-i Mansure'nin ilk Türk/Müslüman tilim
subaylarıydı. Bu konuda bkz. Esad Efendi (2005 :89); İlyas Ağa ( 1276:394-396
ve 406 vd. ) ; Mutlu ( 1 994:68 ); Uzunçarşılı ( 1988 c:I:558); Macfarlane ( 1 829
c:I:5 5 ) .
51
1
3
ve Nizam-ı Cedid ordularının nizamnamelerine uygun bir şekilde talim
edecekti. Bu bağlamda Nizam-ı Cedid Ocağı nizamnamelerinin, sadra
zam tarafından incelenmesiyle bir günde kaleme alınan Asilir-i Mansure
nizamnamesinin yanı sıra, humbaracı ve lağımcı ocakları nizamnameleri
de yeniden kaleme alınmıştı. Ancak yeni nizamnameler, humbaracı ve
lağımcı neferleri için pek de hayırlı maddeleri öngörmüyordu. Talime
direnen yeniçerilerin ortadan kaldırılmasına yardım eden topçu sınıfı
ocakları, haftada iki günlük talimi öngören kadim uygulamanın aksine
artık her gün talim yapmak zorundaydı.76
Modern bir ordu organizasyonunun inşası aynı zamanda ordunun
emir komuta zinciri dahilinde merkezileşmesini de ima etmektedir.
Asllir-i Mansure teşkilatının gelişmesi ve ülkeye yayılmasıyla birlikte, es
kiden belirli bir özgürlük alanı ile çevrili olan başkent dışındaki kuvvetler
artık yavaş yavaş idari açıdan İstanbul'a bağlanıyordu. Bunun yanı sıra
yeni ordu organizasyonunun bir parçası olarak ihdas edilen seraskerlik
lere, İstanbul'dan yapılacak atamalar, yerel kuvvetlerin özerkliğine son
vererek başkentin ve dolayısıyla padişahın ordu üzerindeki hakimiyetini
pekiştiriyordu . Ev!ad-ı Fatihan bölüklerinin Asakir-i Mansure'ye bağlan
ması, iç güvenliğin sağlanmasında "kır zabiti" olarak görev yapan nefer
leri de yeni ordunun bir parçası haline getiriyordu.77 Dolayısıyla II. Mah
mud, Asakir-i Mansılre'yi sadece dış güvenliğin bir aracı olarak değil,
belki de bundan daha da önemli olarak, şehirlerde yeniçerilerin yerine iç
güvenliğin ve genel olarak imparatorlukta Saray iktidarını kurgulamanın
bir enstrümanı olarak ele almaktaydı.78 Zira yeniçerilerin kaldırılmasın-
3 56
1
kültürel hayatı ve sosyal ilişkiler ağını yavaş yavaş ortadan kaldırmaktay
dı. Stratford Canning'in de altını çizdiği üzere yeniçeriler, gerçekten de
"şeylerin nizamına [order of things] yer açmak için" ilga edilmişti.96 Bu
bağlamda yeniçeriliğin kaldırılması Osmanlı Devleti'nin merkez ordu
sunda meydana gelen basit bir düzenleme olmaktan ziyade bir zihniyetin
ve hayat tarzının yok edilmesiydi.97 Bektaşiliğin beslediği protest kül
türün sosyal hayattan silinmesinin ötesinde, Bektaşilerle ve yeniçeriler
le ilişkisi olmayanların dahi ilgadan sonra takibata uğraması,98 cirit gibi
Osmanlı kültüründe önemli bir yere sahip olan oyunun yasaklanması,99
sosyal muhalefetin şekillendiği kahvehanelerin kapatılması 1 00 ve muhalif
görüşleri dillendiren meddahlarm ve hayalilerin önce susturulması, daha
sonra da ramazanlarda çocukları eğlendiren sıradan oyuncular haline
getirilmesi,1 0 1 Osmanlı toplumundaki çoksesliliğin de sonu anlamına gel-
96 Lanc-Pole ( 1 888:4 1 8 ) .
9 7 Walsh ( 1 836 c:I1:265 ) ve Sbde ( 1 832 c:l :265 -266).
98 Bu sırada "etvar-ı laubaliyane ile m'arı'.ıf olan ba'zı zevat[ın da] Bektaşilik
namıyla sürgüne" gönderilmiş olduğunun devrin gözlemcileri tarafindan
belirtilmesi, söz konusu takibatın genci bir tasfiye hareketine dönüştüğünü
ortaya koymaktadır. Nitekim Liitfi Efendi, ilgadan sonra kaleme aldığı
vekayinamesinde "o aralık ictib-ı J'tikt ıı lıril böyle kesip bipnck ile ıne ';nurları
işgal etmiş ise de tedlıilı-i ınaslahtita pek de ihtimam olunmuş denilemez. .
. . . [söylenti v e asılsız suçlamalarla] bunca niijıtsıın lıanına,qinnek reııti
değildir. . . " diyerek adeta günah çıkartmıştır. Bu konuda bkz. Lütfi Efendi
( 1999: 123 ve 128).
99 Yerini modern talime bırakan bir savaş oyunu olan ciritin yasaklanması
konusunda bkz. İlyas Ağa ( 1 276:389 ) .
1 0 0 "Öteden berlı zulnlr eden bi'l-cümle fcsadat ı·e eracifve fasl u mezemmet ve
nifak u gıybet ve dürlü dürlü havadisat ve umılr-ı meham-ı Devlet-i Aliyyç'ye
da'ir kelamların kahvehane ve berber dükkanlarından zuhı'ır" etmesi sebebiyle
isyanın bastırılmasından sonra ahalinin sosyalleştiği kahvehane ve berber
dükkaruarı kapatılmıştır. II. Mahmud'un İstanbul'daki kahvehaneleri daha
önce kontrolü altına alamamasının sebebi kahvehanelerin doğmdan yeniçeriler
tarafından işletiliyor olması ya da en azından belirli ortaların koruması altında
bulunmasıdır. Bu konuda bkz. Mutlu ( 1994:74-75) ve Bingöl (2004:V).
1 0 1 NA (FO 78/143:78); Macfarlane ( 1 829 c:II:34-35); Slade ( 1 8 32 c:II:
201 ). Meddahların ve hayalilerin, ilga sonrasında muhalif kimliklerinden
arındırıldıkları depolitizasyon sürecinde başlarına gelenlerin neredeyse
aynısı Bektaşi babalarının da başına gelmiştir. Söz konusu süreçte, sözel bir
mekteydi. Yeniçeriliği ilga eden fermanda da vurgulandığı üzere, kadimi
temsil eden "yeniçerilik namı lisana alınmayub mecmu Ehl-i İslam din ı1
devlet bendesi olmak ve ehl-i 'ırzlıkta müttehid ve yek-vücud gibi olarak
Müslümanlıkta cümlesi bir tavr üzre oldukça miyanelerinde ayrıhk gay
rılık olmamak",102 II. Mahmud'un izlediği siyasetin ve askeri reformun
öncelikli hedefiydi. Söz konusu siyaset aracılığı ile insanlar, mutlakıyetin
homojen toplum hayalinin öngördüğü şekilde, bütün farklılıklarından
arındırılıyor ve din kardeşi müminler olarak siyasetin ve ordunun sahi
bi, halife II. Mahmud'un itaatkar kullarına dönüştürülüyordu. Bektaşi
takibatında ve İstanbul 'un, insan ya da hayvan, devlet açısından işlevsiz
başıboşlardan temizlenmesinde açıkça gözlemlendiği gibi devlet/Sa
ray, sosyal zümrelerin iktidar karşısındaki yerlerini ve hadlerini bildiren
İslami/adli önlemlerle kendisini herkesin ve her şeyin üzerinde tanımla
maktaydı. Dolayısıyla ilga sonrası süreçte, adalet mülkün/devletin temeli
ise Mahmud-ı Adli artık devletin kendisiydi.
Yayınlanmamış Kaynaklar
Hariciye ( C Hariciye)
1 39 1 , 1 87 5 , 5 56 3
Maarif ( C Maarif)
5744
Maliye (C Maliye)
2237, 2746, 2792, 3880, 4222, 4327, 5263, 5 74 8 , 7828, 1 1 5 3 5 ,
1 5569, 1 5 823, 195 1 5 , 2 1407, 2499 5 , 25075 , 3 1 896
Sıhhiye ( C Sıhhiye)
49, 1 84, 2 2 8 , 707, 8 5 5
Zaptiye ( C Zaptiye)
302, 429, 5 39, 1 878, 2 1 65 , 2630, 3453, 4 1 48
1 361
Tahvil Defterleri (TD)
46, 84
Yeniç:eri Kalemi Defterleri (DYNÇ.d)
34847
Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi (TSMA)
Evrak Tasnifi (E)
1 1 16/2, 1274, 1 379, 1659, 1903, 2308, 2523, 3 1 72/6-26, 3759/1-
2-3, 3760, 4029, 4079/3-4-5-6, 4241 , 4756/2, 491 3 , 5 026/1 8-20,
5 330, 5930/1-2, 6200/17, 7014/26-86- 1 37- 1 5 1 - 160-176-177- 185-
194- 1 96-222-223-224-229, 7017/139, 7 1 37/1, 7195, 8290, 8504,
870 1 , 9036/1-2, 9070, 9 198, 10550, 1 1971, 1209 5
Defter Tasnifi (D)
2556/3, 4082, 4864, 1 0630
Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi (TSMK)
Ahmed Vasıf Efendi, Mehasinü)l-dsdr ve Hakaikü )l-ahbdr, Hazine
Kitapları, no: 1406.
[Humbaracı Ahmet Paşa] , Avusturya ve Prusya)nın Kuvvd-i Askeriyyesi
Hakkında Rapor, Emanet Hazinesi ( EH) 1438, 234b-280a.
Dürri Efendi, Nuhbet)ül-emel fi Tenkih )ülfesad ve Hilel, EH 1438,
28 l b-296b.
Tuhfet)ül-Müluk, Hazine Kitapları, no: 385.
Süleyrnaniye Kütüphanesi
Esad Efendi (BE)
Mecmu <a-i Vekayi ve Nizamdt, no: 338 1 .
Nizamname Müsveddeleri, no: 3836.
Mehmet Sadık Zaimzade, Vakd-i Hamidiyye, no: 2 1 71 (Bu eser 1289
tarihinde İstanbul'da yayımlanmıştır) .
Hüsrev Paşa (HP)
Mısır Mes)elesine Dair Layihalar, no: 857.
Nizamname Müsveddeleri, no: 902.
Aşir Efendi (AE)
Halil Nuri Efendi, Nuri Tarihi, no: 239.
İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi (İÜKTB)
Ahmed Cevad, Tarih-i Asker-i Osmani, c. II, TY 4 1 78 .
Ahmed Vasıf Efendi, Mehasinü1l-asar ve Hakaikü1l-ahbdr, TY 598 1 .
Ahmed Vasıf Efendi, Mehasinü1l-asar ve Hakaikü1l-ahbdr, TY 60 12.
Hatt-ı Hümayun ve Tahrir Suretleri, TY 6975 .
Hülasetü1l-makalatfi Mecalisü1l-mükalemat, TY 5832.
Neticetü1l-Vekciyi, TY 6006.
Top,culuğa ve Topçulara Dair Kavanin, TY 3208.
Sultan Selim-i Salis Devrine Aid Muhdberat-ı Siyasiyye, TY 886.
Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi (TTK)
II. Mahmud ve III. Selim Devrine Ait Avrupa Devletleri Sefirleriyle
Yapılan Mükalemelerin Mazbatası: Bükreş Muahedesine Tekaddüm eden
Devirlerde Siyasi Meselelere Dair Yazılar, Y/524
Merhum Sultan Selim Han-ı Salis1in Zamanında Tanzim Olunan
Kavanin, Y/534
1221 -1223 Yıllarındaki Rusya Seferi Sırasında Reis Vekilinin Ordudan
Reisülküttab VasıfEfendi1ye Gönderdiği Raporlar, Y/720
National Archive, Lonclra (NA)
Foreign Office Papers (FO) 78/l l -25 -26-32-50-55-58-59-62-63-
142- 143- 144
War Office Papers (WO) 1/345-346
Haus- Hof- und Staatsarchiv, Viyana (HHStA)
Türkei II/98, 1 02, 103, 1 3 3 , 1 34, 1 36, 1 37, 1 38, 1 39
Türkei V/23
Türkei VI/5
Türkei VII/l
Kriegsarchiv, Viyana (KA)
Kriegswissenschaftliche Memoires 1 8/92 ( 1 825); 1 8/237.
Yayınlanmış Kaynaklar
Abdurrahman, Şeref. "Ecnebiden İlk İstikraz Teşebbüsümüze Aid Bir
Kaç Vesika'', TOEM, 20, 1 330:32 1 - 3 39.
Ahmed Cavid, Hadika-i Vekciyi, haz. A. Baycar, Ankara, 1998.
____ , Osmanlı Rus İlişkileri Tarihi, haz. A. Baycar, İstanbul, 2004.
Ahmed Cevad, Tdrih-i Asker-i Osmani, Yeniferiler, c. I, Paris, 1299.
Ahmed Lütfi Efendi, Vdkdnüvts Ahmed Lütfi Efendi Tarihi, haz. Yücel
Demirel, c. I, İstanbul, 1 999.
Ak.gündüz, Ahmet, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukukt Tahlilleri, c .
IX, İstanbul, 1 996.
Aktepe, Münir, "XVIII. Asırın İlk Yarısında İstanbnl'un Nüfus
Meselesine Dair Bazı Vesikalar", İÜEF Tarih Dergisi, 9, 1 9 58 : 1 -
30.
Akyıldız, Ali, "Padişah'ın Otoritesinin Tartışmaya Açılması: Sened-i
İttifak", Osmanlı Bürokrasisi ve Modernleşme, İstanbul, 2004a:83-
l 02.
Akyüz, Yahya, "III. Selim Döneminde Bursa Medreselerinde Disiplin
lslahatına İlişkin Bir Belge", Belleten, 43, 1979:76 1 -76 5 .
Arıkan, Sema, III. Selim'in Sırkdtibi Ahmed Efendi Tarafından Tutulan
Ruzname, Ankara, 199 3 .
Arıkan, Sema, "Nizam-ı Cedid'in Kaynaklarından Ebubekir Ratib
Efendi'nin Büyük Layihası", (Yayımlanmamış Doktora Tezi),
İstanbul: İstanbul Üniversitesi, 1 996.
Asım Efendi, Tarih-i Asım, c . 1-II, İstanbul, 1 293.
Bağdadi Abdülfettah Şevket, Hadikat'ül-vüzerd Zeyli, Freiburg, 1 969.
Baker, Charles, Memoir on Syria, Londra, 1 84 5 .
Barrow, John, The Life and Correspondence of Admiral Sir William
Sidney Smith G.C.B., c. 1, Londra, 1 848.
Bastelberger, J., Die militarischen Reformen unter Mahmud II., Gotha,
1 874.
Baykal, Bekir, Sıtkı, "Ayanlık Müessesinin Düzeni Hakkında Belgeler",
Belgeler, I, 1964:22 1 -225 .
Baykal, İsmail, "Selim III. Devrinde İmdad-ı Sefer İçin Para Basılmak
Üzere Saray' dan Verilen Altın ve Gümüş Avani Hakkında", Tarih
Vesikaları, 3, 1 944:36-50.
Belgradi Raşid, Tarih-i Vaka-i Hayretnüma-i Belgrad ve Sırbistan,
İstanbul, 1 29 1 .
Berker, Aziz, "Teşrifat! Naim Efendi Tarihi", Tarih Vesikaları, 3 ,
1 944:69-80, 1 50- 160 ve 230-240.
Beydilli, Kemal, "İgnatius Mouradgea D'Ohsson (Muradcan Tosun
yan)", İÜEF Tarih Dergisi, XXXIV, 1984:247-3 14.
____ , "İlk Mühendislerimizden Seyid Mustafa ve Nizam-ı Cedid'e
İstanbul, 200la
____ , "Kabakçı İsyanı Akabinde Hazırlanan Hüccet-i Şerriyye",
1 365
(Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul: Marmara Üniversitesi,
2000.
Çınar, Ali Osman. "Es-Seyyid Mehmed Emin Behic'in Sevanihü'l
Levayih'i ve Değerlendirmesi", (Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi), İstanbul: Marmara Üniversitesi, 1992 .
____ , "Mehmed Emin Edib Efendi'nin Hayatı ve Tarihi",
(Yayımlanmamış Doktora Tezi) İstanbul: Marmara Üniversitesi,
1999.
Dallaway, James, Constantinople Ancient and Modern, Londra, 1 797.
Deans, William, History ofthe Ottoman Empire, Londra, 1 854.
Derin, F. Çetin, "Yayla İmamı Risalesi'', Tarib Enstitüsü Dergisi, 3,
1973a:2 1 3 -272.
____ , "Kabakçı Mustafa Ayaklanmasına Dair Bir Tarihçe", İÜEF
Tarih Dergisi, 27, 1973b:99- 1 10 .
____ , "Tüfengcibaşı Arif Efendi Tarihçesi", Belleten, 38,
1974:380-443.
Doğan, Lütfi, "Keçecizade İzzet Molla'nın Islah-ı Nizam-ı Devlete
Dair Risale Adlı Eserinin Transkripsiyonu ve Edisyon Kritiği",
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: İstanbul
Üniversitesi, 2000.
Douin, G. - Fawticr-Jones, E., UAngleterre et UEgypte, La Politique
Mameluke ( 1 801 -1803), c. I-II, Kahire, 1929.
Emecen, Feridun, İstanbul'un En Uzun Dört Yılı ( 1 785-1 789),
Taylesanizade Hafız Abdullah Efendi Tarihi, İstanbul, 2003 .
Erinç, Orhan, "250 Yıl Önce İstanbul' da Gecekondu-Kaçak İnşaat-Sahil
Yağması Sorunları ve Çareleri", Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, II,
1968 : 54- 5 8 .
Erkutun, M. İlkin, Ziyaname, Sadrıazam YusufZiya Paşa'nın Napolyon 'a
Karşı Mısır Seferi ( 1 798-1802), İstanbul, 2009.
Erol, Salih, Vekayi-i Baba Paşa Fi )t-Tarih, Ankara, 201 3 .
Esad Efendi, Vak'a-nüvis Es'ad Efendi Tarihi, haz. Ziya Yılmazer,
İstanbul, 2000.
____ , Üss-i Zafer, haz. M. Arslan, İstanbul, 2005 .
Eton, W., A Survey ofthe Turkish Empire, Londra, 1 799 .
Fatih Efendi, Gülizar-ı Fütuhat, haz. M. Ali Beyhan, İstanbul, 200 1 .
Fontanier, Victor, Voyages Orient, Entrepris par Ordre du Gouvernement
Franfais de l'Annee 1821 a l'Annee 1829, c. I (Turquie d'Asie),
Paris, 1 829 .
Fowler, George, Turkey or a History of the Orgin, Progress, and Decline
ofthe Ottoman Empire, Londra, 1 854.
Fraser, R. W, Turkey, Ancient and Modern, Edinburgh, 1 854.
Gençer, Ali İhsan, "İstanbul Tersanesinde Açılan İlk Tıb Mektebi",
İÜEF Tarih Dergisi, 3 1 , 1978 : 3 0 1 -3 1 3.
Georg Oğlukyan, Ruzname, III. Selim, lV. Mustafa, II. Mahmud ve
Alemdar Mustafa Paşa, çev: H. Andreasyan, İstanbul, 1 972.
Göksu, Süleyman, Osmanlı-Rus Harbi Esnasında Bir Şahidin
Kaleminden İstanbul ( 1 769-1 774), İstanbul, 2007.
Habesci, Elias, The Present State ofthe Ottoman Empire, Londra, 1 784.
Hobhouse, J. C., A Journey through Albania and the Other Provinces
of Turkey in Eunıpe and Asia to Constantinople during the Years
1809 and 1810, Londra, 1 8 1 3 .
Jorga, Nicolae, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c . V, çev. Nilüfer Epçeli,
İstanbul, 2005.
Işıksal, Turgud, "III. Selim'in Türk Topçuluğu'na Dair Bir Hatt-ı
Hümayunu", İÜEF Tarih Dergisi, 8, 1 9 5 5 : 1 79 - 1 83 .
İlyas Ağa, Vekıi/i-i Leta 'if-i Enderun, İstanbul, 1 276.
İnce, Yunus, "Bir Görgü Tanığının Gözünden Kabakçı Mustafa İsyanı",
Türkiyat Araştırmaları, 9, 2008 :28 1 -308.
İşbilir, Ömer, Nizdm-ı Cedide Dair Bir Risale, Zebire-i Kuşmani fi
TariFi Nizam-ı İlhami, Ankara, 2006.
Kalost Arapyan , Rus,cuk Ayanı Mustafa Paşa-'nın Hayatı ve
Kahramanlıkları, çev. Esat Uras, Ankara, 1 943.
Kahraman, S.-A. Galitekin-C. Dadaş, İlmiyye Salnamesi, İstanbul, 1998.
!<arakaya, Yılmaz, "Mustafa Rasih Efendi'nin 1 793 Tarihli Rusya
Sefüretnamesi", (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul:
İstanbul Üniversitesi, 1 996.
Kara!, E. Ziya. "Ragıp Efendi'nin Islahat Layihası" , Tarih Vesikaları,
I , l 94l -42a:356-368.
____ , "Selim III. Devrinde Osmanlı Bahriyesi Hakkında Vesikalar",
Tarih Vesikaları, I, l94l -42b: 203-2 1 1 .
Keppel, George, Narative ofa Journey Across the Balcan, c. 1, Londra,
1831.
Kıran, Beyhan, " 1220 Senesi Vekayi'i Adlı Eserin Transkripsiyonu
ve Değerlendirilmesi", (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
İstanbul: Marmara Üniversitesi, 1 993.
Kinneir, M. John, A Journey throııgh Asia Minor, Armenia and
Koordistan in the Years 1 813 and 1814, Londra, 1 8 1 8 .
Kuran-ı Kerim, çev. Y. Nuri Öztürk, İstanbul, 1 997.
Kurt, Yılmaz, "Menemencioğulları ile İlgili Arşiv Belgeleri I", Belgeler,
2 5 , 2000: 8 5 - 1 87 .
Lane-Pole, Stanley, The Life ofthe Right Honourable Stratford Canning,
c . 1 , Londra, 1 8 8 8 .
1965 : 599-604.
____ , "III. Sultan Selim Zamanında Yazılmış Dış Ruznamesinden
1 206/1 791 ve 1207/ 1 792 Senelerine Ait Vekayi", Belleten,
XXXVII, 1973 :608-662.
Valentini, Georg Wilhelm, Military Rejlections on Turkey, Londra, 1 82 8 .
Walsh, Robert, Narrative ofa Journeyfrom Constantinople to England,
Londra, 1 8 2 8 .
____ , A Residence at Constantinople, c. 1-II, Londra, 1 8 36.
Araştırmalar
İstanbul, 1 984.
____ , "Aspects ofthe Legitimization ofOttoman Rule as Reflected
1 373
____, "III. Selim ve İstanbul Şehir Siyaseti, 1 789 - 1 792", ed. N.
Levy-A. Toumarkine, Osmanlı'da Asayiş, Suç ve Ceza, İstanbul,
2008 : 1 16-1 34.
Bayley, C. C., War and Society in Renaissance Florence, the De Militia of
Leonardo Bruni, Toronto, 1 9 6 1 .
Behrens, C. B . A . , Society, Government and the Enlightenment, Experience
of Eighteenth-Century France and Prussia, Basım yeri yok, 1 9 8 5 .
Berger, Peter L . -Luckmann, Thomas, The Social Construction ofReality,
A Treaty ofSociology of Knoıvledge, N ew York, 1966.
Berkes, Niyazi. Türkiye'de Çağdaşlaşma, İstanbul, 1978.
Beşirli, Mehmet, "Yeniçeri Ocağı'nın Kaldırılmasından Sonra Tokat ve
Çevresinde Güvenlik Sorunu", Tarih İncelemeleri Dergisi, 1 8 ,
2003: 1 5 -43.
Beydilli, Kemal, Türk Bilim ve Matbaacılık Tarihinde Mühendishdne,
Mühendishdne Matbaası ve Kütüphanesi, İstanbul, 199 5 .
Mühendishdne v e Üsküdar Matbaalarında Basılan
Kitapların Listesi ve Bir Katalog, İstanbul, 1997.
____ , "Küçük Kaynarca'dan Tanzimat'a Islahat Düşünceleri'',
İlmi Araştırmalar, VIII, 1 999 : 25 -64.
____ , "Savaş Eğitiminde Okullaşma ( 1 775-1 807)", ed. Z.
Ankan-L. Sancar, Türk Denizcilik Tarihi, c. II, İstanbul,
2009:269-283.
Bilge, Sadık M . , Osmanlı Devleti ııe Kafkasya, İstanbul, 2005.
Black, C. E . , "Sorbier's Mission to Constantinople: 1 807", Journal of
Modern History, 16, 1944:22-30.
Black, Jercmy, Warfare in the Eighteenth Century, Londra, 2002.
Boppe, Auguste, "On Sekizinci Asırda Fransa ve 'Türk Askerliği'",
TOEM (yeni seri), 4, 1930:2-3 3 .
Bowyer, Richard, Dictionary ofMilitary Terms, Londra, 2002.
Bölükbaşı, Örnerül Faruk, 18. Yüzyılın İkinci Yarısında Darbhane-i
Amire, İstanbul, 20 1 3 .
Börekçi, Günhan, " A Contribution t o the Military Revolution Debate:
The Janissaries Use of Volley Fire During the Long Ottoman
Habsburg War of 1593-1606 and the Problem of ürgins", Acta
Orientalia, 59, 2006:407-438.
Bryer, Anthony, "The Last Laz Risings and the Downfall of the Pontic
Derebeys, 1 8 12 - 1 840", Revue de Kartve!ogie, 26, 1969: 1 9 1 -
2 1 0.
Calder, N. -Hooker, M. B . , "Sharia", EP, dijital versiyon.
Cezar, Mustafa, Osmanlı Tarihinde Levend/er, İstanbul, 196 5 .
Cezar, Yavuz, Osmanlı Maliyesinde Bunalım v e Değişim Dönemi,
İstanbul, 1986.
Creveld, Martin Van, SuppZving War, Logistics from Wallenstein to
Patton, Cambridge, 1977.
Çadırcı, Musa, "Il. Mahmud Döneminde Mütesellimlik Kurumu", Ülke
Yö"netimi, Ankara, 2007a: 29-43 .
____ , "Tanizmat'ın İlinı Sırasında Anadolu'da İç Güvenlik", Ülke
1 375
Emecen, Feridun, "Osmanlı Hanedanı'na Alternatif Arayışlar Üzerine
Bazı Ö rnekler ve Mülahazalar", İslam Araştırmaları Dergisi, 6,
200 1 : 63-76 .
Erdem, Hakan, "Recruitment for the 'Victorious Soldiers ofMuhaınınad'
in the Arab Provinces, 1 826- 1 828", ed. I. Gershoni- U. Woköck,
Histories of the Modern Middle East: New Directions, Boulder,
2002 : 1 89-206.
Eren, Cevat, Mahmud II. Zamanında Bosna-Hersek, İstanbul, 1965 .
Ergene, Boğaç, "On Ottoman J ustice: Interpretations in Conflict",
Islamic Law and Society, VIII, 200 1 : 5 3-87.
Ergin, Osman Nuri, Mecelle-i Umur-ı Belediyye, c. II, İ stanbul, 199 5 .
Erşahin, Seyfettin, "Westernization, Mahmud il and the Islamic Virtue
Tradition", American Journal ofIslamic Social Science, 23, 2006:
37-62 .
Ertuğ, Nejdet, Osmanlı Döneminde İstanbul Hammalları, İstanbul,
2008 .
Esmer, Tolga, "A Culture of Rebellion: Networks of Violance and
Competing Discourses of Justice in the Ottoman Empire"
(Yayımlanmamış Doktora Tezi ), Chicago: The University of
Chicago, 2009 .
Fahmy, Khaled, Alt the Pasha )s Men, Mehmed Ali, His Army and the
Making ofModern Egypt, Cambridge, 1997.
Faroqhi, Suraiya, "Migration into Eighteenth-Century 'Greatcr
Istanbul' as Reflected in the Kadı Registers of Eyüp", Turcica,
30, 1998: 1 6 3 - 1 8 3 .
____ , Anadolu)da Rektafilik, çev: N. Barın, Ed: G. Yıldız, İ stanbul,
2004.
Ferguson, Alan, "Russian Landmilitia and Austrian Militargrenze", Süd
Ost Forschungen, 1 3, 1954: 1 39 - 1 5 8 .
Finer, Samuel, "State- and Nation-Bulding i n Europe: The Role of
the Military", ed. C. Tilly, The Formation of National States in
Western Europe, New Jersey, 1 97 5 : 84- 1 63 .
Finkel, Caroline, The Administration of Warfare: The Ottoman Military
Campaigns in Hungary, Viyana, 1988.
Freud, Sigmund, Civilization and Its Discontents, çev. J. Starchey,
Londra ve New York, 1 989.
Gembmch, Werner, "Zum Verhaltnis von Staat und Heer im
Zeitalter der grofkn Französichen Revolution", ed. J. Kunisch,
Staatsverfassung und Heeresverfassung in der Europaischen
Geschichte derfrühen Neuzeit, Bedin, 1 98 6:377-39 5 .
Genç, Mehmet, "XVIII. Yüzyılda Osmanlı Ekonomisi ve Savaş",
Osmanlı İmparatorluğu'nda Devlet ve Ekonomi, İ stanbul, 2000a:
2 1 1 -226.
____ , "Esham: İ ç Borçlanma", Osmanlı İmparatorluğu'nda Devlet
ve Ekonomi, İ stanbul, 2000b: 1 86- 1 9 5 .
____ , "Osmanlı İ ktisadi Dünya Görüşünün İlkeleri", Osmanlı
İmparatorluğu 'nda Devlet ve Ekonomi, İ stanbul, 2000c. 4 3 - 5 3 .
____ , "Osmanlı İ mparatorluğunda Devlet ve Ekonomi", Osmanlı
İmparatorluğu'nda Devlet ve Ekonomi, İ stanbul, 2000d: 53 -68
____ , "Osmanlı İ ktisadi Dünya Görüşünün Klasik Prensipleri
ve Temel Değerleri", Osmanlı İmparatorluğu'nda Devlet ve
Ekonomi, İ stanbul, 2000e: 68-87.
"Osmanlı Maliyesinde Malikane Sistemi" , Osmanlı
İmparatorluğu'nda Devlet ve Ekonomi, İ stanbul, 2000f: 99- 1 52 .
____ , "Osmanlı Devleti'nde İç Gümrük Rejimi", Osmanlı
İmparatorluğu 'nda Devlet ve Ekonomi, İ stanbul, 2000g: 1 96-202 .
"XVIII. Yüzyılda Osmanlı Sanayi", Osmanlı
İmparatorluğu'nda Devlet ve Ekonomi, İstanbul, 2000h: 226-
254.
____ , "XVIII. Yüzyılda Osmanlı Sanayiinde Değişmeler ve
Devletin Rolü", Osmanlı İmparatorluğu'nda Devlet ve Ekonomi,
İstanbul, 2000ı: 2 5 5 -264.
____ , "Osmanlı Esnafı ve Devlet", Osmanlı İmparatorluğu'nda
Devlet ve Ekonomi, İstanbul, 2000i: 293- 307.
Gorski, Philip S., "The Protestant Ethic Revisited: Disciplinary
Revolution and State Formation in Holland and Prussia", The
American ]ournal of Sociology, 99, 1 99 3 : 265 - 3 1 6.
Gould, G, "Lords or Bandits? The Derebeys of Cilicia", I]MES, 7,
1 976: 485-506.
1 377
Gökbilgin, Tayyib, Rumeli )d1: Yürükler Tatarlar v1: Evlad-ı Fatihan,
)
İ stanbul, 1957.
Gökçe, Cemal, "Edirne Ayanı Dağdeviren-oğlu Mehıned Ağa", İÜEF
Tarih D1:rgisi, 22, 1968 : 97- 1 1 0 .
Gökmen, Ali, "22 Nolu Şeriyye Siciline Göre ( H . 1 2 1 8 - 1 223, M .
1 8 0 3 - 1 8 0 8 ) Çankırı'da Nizaın-ı Cedid", Çankırı Araştırmaları
D1:rgisi, 2 , 2007: 1 73 - 1 7 8 .
Gölen, Zafer, Osmanlı Devl1:tind1: Baruthan1:-i .A mir1:, Ankara, 2006.
Gradeva, Rossitsa, "Osman Pazvantoğlu of Vidin : Between Old and
New", ed. F. Anscombe, Th1: Ottoman Balkans) 1 750-1830, New
Jersey, 2005 : 6 1 -86.
Griswold , William, Anadolu)da Büyük İsyan 1591 -1611, çev. Ülkün
)
Tansel, İstanbul, 2000 .
Güran, Tevfik, "The State Role in the Grain Supply of Istanbul : The
Grain Administration, 1 79 3 - 1 839", ]ournal of Turkish Studi1:s,
III, 1 9 84 - 1 9 8 5 : 27-4 1 .
Hathaway, Janc, Osmanlı Mısırında Han1: Politikaları, çev. N . Ö zsoy,
İstanbul, 2002.
Haussherr, Hans, "Stein und Hardenberg", Historisch1: Z1:itschrift, 190,
1960: 267-289.
Hcinzelmann, Tobias, H1:ilig1:r Kamp/ od1:r Land1:sv1:rt1:idigung? Dil:
Diskussion um dil: Einführung d1:r allgemeinm Militarpflicht im
Osmanischen Reich) 1826-1856, Frankfurt anı Main, 2004.
Hickok, Robert M., Ottoman Military Administration in Eight1:mth
Century Bosnia, Leiden, 1997.
Hintze, Ottu, "Militaıy Organization and thc Organization of Statc" ,
Ed : F. Gilbert, The Historical Essays of Otto Hintu, New York,
1975 .
Ignatieff, Michael, A ]ust Measure of Pain, Londra, 1978 .
Imber, Colin, " İ brahim Peçevi on War: A Note on the 'European
Military Revolution"', ed. C. Imber - K. Kiyotaki, Frontiers of
Ottoman Studies: State) Province and the W1:st, c. II, New York,
2005: 7-22.
378 1
Ingram, Edward, "The Geopolitics of the First British Expedition to
Egypt - IV: Occupation and Withdrawal, 1 8 0 1 - 1 803", Middle
Eastern Studies, 3 1 , 1 99 5 : 3 1 7 - 346.
İnalcık, Halil, "Osmanlı Timar Rejimi ve Sipahi Ordusu", Türk Kültürü,
III, 1965:75 8 : 1 6 5 .
____ , "The Socio-Political Effects of the Diffusion of Pire Arms in
the Middle East" , ed. V. J. Parıy - M.E. Yapp, War, Technology
and Society in the Middle East, Londra, 1975, 1 9 5 - 2 1 7 .
____ , "Stefan Duşan'dan Osmanlı İ mparatorluğu'na: XV.
Asırda Rumelide Hıristiyan Sipahiler ve Menşeleri", Osmanlı
İmparatorluğu, İstanbul, 1993 :67- 1 0 8 .
____ , "Mchmed II", İA, c. VII, Eskişehir, 1997, 506- 5 3 5 .
____ , "Tanzimat Nedir?", Ed: H. İ nalcık-M. Seyitdanlıoğlu,
Tanzimat, Değifim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Ankara,
2006: 1 33 5 .
Jamgocyan, Onnik, "Les Finances d e l'Empire Ottoman e t Financiers de
Constantinople ( 1 732- 1 8 5 3 ) '', (Yayımlanmamış Doktora Tezi),
Paris: Universite de Paris I (Sorbonne), 1 9 8 8 .
Jennings, Ronald, "Firearms, Bandits and Gun-control: Soıne Evidcnce
on Ottoman Policy towards Firearms in the Possession of Reaya,
fi-om the Judicial Records of Kayseri, 1 600- 1 627", Archivum
Ottomanicum, 6, 1980: 339-358 .
Jewsbuıy, George, The Russian Annexation of Bessarabia: 1 774-1828,
New York, 1976.
Kafadar, Cemal, "Janissaries and Other Riffraff of Ottonıan İstanbul:
Rebels without a Cause", IJTS, 13, 2007: 1 1 3 - 1 34 .
Kaldy-nagy, Gyula, "The First Centuries o f the Ottoman Militaıy
Organization'', Acta Orientalia, 3 1 , 1977: 147- 1 83 .
Karagöz, Rıza, Canikli Ali Paşa, Ankara, 2003.
Kara!, E . Ziya, "Yunan Adalarının Fransızlar Tarafından İşgali ve
Osmanlı-Rus Münasebatı", Tarih Semineri Dergisi, l, 1937:
1 00 - 1 2 5 .
____ . Selim III. 'ün Hat-tı Hümayunları, Nizam-ı Cedit 1 789-
1 807, Arıkara, 198 8 .
____ , Selim IIFün Hatt-ı Hümayunları, Ankara, 1 999.
Karamuk, Gümeç. Ahmed Azmi Efendi)s Gesandtschaftsbericht als
Zeugnis des osmanischen Machtverfalls und der beginnenden
Reformara unter Selim III., Bern ve Frankfurt anı Main, 1975 .
____ , "Avrupa Mutlakıyetinde Yaşayan Feodal Öğeler", Türk
1 381
Mcgowan, Bruce, "Chiftlik, Agriculture and Fiscal Practice in Western
Macedonia", Economic Life of Ottoman Europe, Cambridge,
1 98 1 : 1 2 1 - 170.
____ , "Ayanlar Çağı", Ed: H. İ nalcık - D. Quataert, Osmanlı
İmparatorluğu ,nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, 1600-1914, c. II,
çev. A. Berktay, İ stanbul, 2004, 761 -884.
Mcneill, Williaın, The Pursuit of Poıver, Chicago, 1984.
Mert, Ö zcan, 18-19. Yüzyıllarda Çapanoğulları, Ankara, 1980.
Mithat Kemal, Ayanlar Devrinde Bolu, Bolu, 1 334.
Moreau, Odile, "Bosnian Resistance to Conscription in the Nineteenth
Ccntury'' , ed. Erik J. Zürcher, Arming the State - Military
Conscription in the Middle East and Ccntral Asia, 1 775-1925,
New York, 1999: 1 29- 137.
Murphey, Rhoads, "The Ottoman Attitude towards the Adaption of
Western Technology: The Role ofthe Efrenci Technicians in Civil
and Military Applications", Contributions a Fhistoire economique
et sociale de l'Empire Ottoman, Leuven , 1983 :286-29 8 .
____ , "Provisioning Istanbul : The State and Subsistence in the
Early Modern Middle East'', Food and Foodways, II, 1988 : 2 1 7-
263.
____ , "Continuity and Discontinuity in Ottoman Administrative
Theory and Practice during the Late Seventeenth Century" ,
Poetics Today, XIV, 199 3 : 4 1 9-44 3 .
____ , "Yeni-ecri", EP, dijital versiyon.
,
____ , Osmanlı da Ordu ve Savaş, 1500-1 700, çev. T. Akad,
İ stanbul, 2007.
Mutafçieva, V. P., "XVIII. Yüzyılın Son On Yılında Ayanlık Müessesesi'',
İÜEF Tarih Dergisi, çev. B. Kodaman, 3 1 , 1 977: 1 63 - 1 82 .
Müller-Wiener, Wolfgang, " 1 5 - 19. Yüzyıllar Arasında İstanbul'da
İ malathane ve Fabrikalar", Osmanlılar ve Batı Teknolojisi, ed. E.
İhsanoğlu, İ stanbul 1992, 5 3 - 120.
Nagata, Yuzo, Tarihte Ayanlar, Karaosmanoğulları Üzerinde Bir
İnceleme, Ankara, 1997.
____ , Muhsin-zade Mehmed Paşa ve
Ayanlık Müessesesi, İ zmir,
1999.
Oestreich, Gerhard, Geist und Gestalt desfrühmodernen Staates, Bedin,
1969 .
Olson, Robert, "The Esnaf and the Patrona Halil Rebellion of 1 730:
A Reallignment in Ottoman Politics?", JESHO, 1 7 , 1974: 329-
3 44.
____ , "Jews, J anissaries, Esnafand the Revolt of l 740 in Is tan bul",
]ESHO, 20, 1 977: 1 8 5 -207.
Ö zkaya, Yücel, Osmanlı İmparatorluğunda Dağlı İsyanları ( 1 791-
1808), Ankara, 198 3 .
Ö ztürk, Nazif, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi,
Ankara, 199 5 .
Pamuk, Şevket, Osmanlı İmparatorluğu )nda Paranın Tarihi, İstanbul,
1999.
____, "En Büyük Tağşiş, 1 808- 1 844", Osmanlı Ekonomisi ve
Kurumları, İ stanbul, 2007: 1 23- 1 3 1 .
Parker, Geoffrey, The Military Revolution, Military Innovation and the
Rise ofthe West, 1 500-1 800, Cambridge, 1988.
Philliou, Christine M., "Worlds, Old and New: Phanariot Networks
and the Remaking of Ottoman Governance in the First Half of
the Nineteenth Ccntury", (Yayımlanmamış Doktora Tezi) , New
Jersey: Princeton University, 2004.
Phillips, Alison, The War ofGreek Independence, Londra, 1 897.
Quataert, Donald, "Janissaries, Artisans and the Question of Ottoman
Decline, 1730-1 826", Workers, Peasants and Economic Change in
the Ottoman Empire, 1 730-1914, İstanbul, 1993: 197-203.
Quataert, Donald, "Clothing Laws, Statc, and Society in thc Ottoman
Empire, 1 720 - 1 829", I]MES, 29, 1997: 403-42 5 .
Raeff, Marc, The Well-Ordered Police State, New Haven, 1 9 8 3 .
Rafeq, Abdulkarim, "The Loca! Forces i n Syria in the Seventeenth and
Eighteenth Centuries", War) Technology and Society in the Middle
East, ed. V. J . Parry - M.E. Yapp, Londra, 1975, 277- 307.
Raymond, Andre, "Soldiers in Trade: The Case of Ottoman Cairo",
British ]ournal ofMiddle East Studies, 1 8 , 1 99 1 : 1 6-34.
Reed, Howard A., "The Destruction of the Janissaries by Mahmud II
in June, 1 826", (Yayımlanmamış Doktora Tezi ) , New Jersey:
Princeton University, 1 95 1 .
383
____, "Ottoman Reform and the J anissaries: Eşkinci Layihası of
1 826", Ed: O. Okyar - H . İnalcık, Türkiye ,nin Sosyal ve Ekonomik
Tarihi ( 1 071-1920), Ankara, 1980, 193-198.
Robson, J . , "Bida", EP, dijital versiyon.
Roider, Karl, "No More Infidels: Enlisting Popular Support for a
Turkish War in the Age of Enlightenment", Ed: G. Rothenberg,
B . Kiraly, F . Sugar, East Central European Society and War in
the Pre-Revolutionary Eighteenth Century, New York, 1982: 147-
1 56 .
Rosenberg, Hans, Bureaucracy, Aristocracy and Autocracy, the Prussian
Experience, 1660-1815, Cambridge Mass., 1 9 5 8 .
Sadat, Deena R., "Rumeli Ayanları: The Eighteenth Century" , Journal
ofModern History, 44, 1 972 : 346-363.
____ , "Ayan and Aga:· The Transformation of the Bektashi Corps
in the Eighteenth Century", Muslim World, 63, 1973 :206-2 1 9 .
Sakaoğlu, Necdet, Anadolu Derebeyi Ocaklarından Köse Paşa Hanedanı,
İstanbul, 1 998 .
Salzmann, Ariel, Tocqueville in the Ottoman Empire, Riva! Paths to the
Modern State, Leiden, 2004.
Sarıcaoğlu, Fikret, "Osmanlı Muhalefet Geleneğinde Yeni Bir Dönem:
İ lk Siyasi Bildiriler", Belleten, LXIV, 2000 :901 -920.
Sayar, Ahmed Güneri, Osmanlı İktisat Düşüncesinin Çağdaşlaşması,
İ stanbul, 1986.
Scheben, Thomas, "Schwendi, Montecuccoli, Kinsky: Analysen der
osmanischen Kriegsmacht vom 1 6 . bis zum 1 8 . Jahrhundert'',
Ed: J. Bacque-Grammont, İ . Ortaylı, E. Donzcl, Ciepo Osmanlı
Öncesi ve Osmanlı Araştırmaları Uluslararası Komitesi VII.
Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 1994:20 1 -2 1 3 .
Schlechta-Wssehrd, Ottokar, Die Revolutionen in Constantinopel in den
]ahren 1807 und 1808, Viyana, 1 882.
Schmitt, Carl, Siyasal Kavramı, çev. E . Göztepe, İ stanbul, 2006.
Schott, Theodor, "Das Toleranzedikt Ludwig's XVI.", Historische
Zeitschrift, 6 1 , 1 889:385-424.
Schulze, Reiner, Policey und Gesetzgebungslehre im 18. ]ahrhundert,
Bedin, 1982.
Shaw, Stanford J . , "The Established Ottoman Army Corps under Sultan
Selim 111", 1789 - 1 807", Der Islam, 40, 1 965a: l 42- 184.
____ , "The Orgins of Ottoman Military Reform: The Nizam-ı
Cedid Army of Sultan Selim 111", The Journal ofModern History,
XXXVI II, 1965b:29 l - 306.
____ , "The Nizam-ı Cedid Army under Sultan Selim 111, 1789-
1 8 07", Oriens, 1 8 , 1965 - 1 96 6 : 1 68 - 1 84.
____ , Between Old and New, The Ottoman Empire under Sultan
Selim III. 1 789-1807, Cambridge Mass . , 197 1 .
____ , Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, c. 1-11, çev.
386 1
____ , "Nizam-ı Cedid Ricalinden Kadı Abdurrahman Paşa, I-II",
Belleten, XXXV, 1 9 7 1 :245-302 ve 409-450.
____ , "Çapanoğulları", Belleten, XXXVIII, 1974 : 2 1 5 -26 1 .
1975 :233-256.
____ , "Kaynarca Muahedesinden Sonraki Durum İ cabı Karadeniz
Boğazının Tahkimi " , Belleten, XLIV, 1980: 5 1 1 - 5 34.
____ , Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapıkulu Ocakları, c. I -II,
Ankara, 1 9 8 8 .
Ünal, Fatih, "Aleksander Grigoreviç Krasnokutsk'un Günlüğünden
' 1 808 Yeniçeri Ayaklanması ve Alemdar Mustafa Paşa Vakası "' ,
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Deı;gisi, 1 , 2008 : 5 74-590.
Virilio, Paul, Hız ve Politika, çev. M. Cansever, İ stanbul, 1998 .
Voltelini, Hans, "Die naturrechtlichen Lehren und die Rcformen des
1 8 . Jahrhunderts" , Historische Zeitschrift, 1 0 5 , 1 9 1 0:65 - 1 04.
Wallach, Jchuda, Bir Askeri Yardımın Anatomisi, Türkiye'dc Prusya
Alman Askeri Heyetleri, çev. F . Çeliker, Ankara, 1 9 8 5 .
Wcbcr, Max, Economy and Society, c. II, ed. G. Roth- C . Wittich, çev. E .
Fischoff, H . Gerth ve diğerleri, Londra, 1978 .
Yalçınkaya, Alaadin, "Nizam-ı Cedid Döneminde Osmanlı Devleti'nin
Modernleşmesinde İ ngilizlerin Rolü", Osmanlı, c. VI, Ankara,
1999:684-694.
Yaman, Talat, M . , "Osmanlı İ mparatorluğu Teşkilatında Mütcsclliınlik
Müessesesine Dair", Türk Hukuk Tarihi Dergisi, l, 1 944:75 - 1 0 5 .
Yapp, M. E., "The Establishment of the East India Company Residency
at Baghdad, 1798 - 1 8 06'', Bulletin ofSOAS, 30, 1967:323-336.
Yaycıoğlu, Ali, "The Provincial Challenge: Regionalism, Crisis, and
Integration in the Late Ottoman Empire", (Yayınlanmamış
Doktora Tezi), Cambridge Mass . : Harvard University, 2008 .
Yediyıldız, Bahaeddin, XVIII. Yüzyılda Türkiye'de Vakıf Müessesesi,
Ankara, 200 3 .
Yeşil, Fatih, " İ stanbul'un İ aşesinde Nizam-ı Cedid: Zahire Nezareti'nin
Kuruluşu ve İ şleyişi ( 1 793 - 1 8 39 ) ", Türklük Araştırmaları
Dergisi, 1 5 , 2004 : 1 1 3 - 142.
1 387
Yeşil, Fatih, Aydınlanma Çağında Bir Osmanlı Katibi: Ebubekir Ratib
Efendi ( 1 750-1 799), İstanbul, 20 1 1 a.
____ , " İ stanbul Ö nlerinde Bir İngiliz Filosu: Uluslararası Bir Krizin
Siyasi ve Askeri Anatomisi", (ed . ) S. Kenan, Nizam-ı Kadimden
Nizam-ı Cedid 'e III. Selim ve Dönemi, İstanbul, 2 0 1 1 , s. 39 1 -
493 .
____ , "Osmanlı İmparatorluğunda Nazırlıkların Yükselişi, Karşı
l aştırmalı Bir Analiz Denemesi ( 1 789- 1 826 ) , Alman Tiirk Te
''
388 1
DİZİN
1 395
294, 295, 297-299, 303, modernleşme 48
305, 307-323, 325 , 326, Montecuccoli 55
328-344, 346, 347, 349 , Mora 32, 38, 54, 62, 2 2 1
350, 352, 354- 358, 363, Muhtar Paşa 38
366, 368, 374 mukataa(lar) 3, 1 4, 16, 2 1 , 206-
Mahmud-ı Adli 358 208, 217, 221 , 222, 224
malikane 14, 21, 22; mukataaları Mukataat Hazinesi 349
220 Mustafa (Kabakçı) 8, 237, 279,
Malkara 38, 43 30 1 , 302, 307, 3 1 5
manifaktür 38 Mustafa (Nakılcı) 338
Maraş 1 5 Mustafa Ağa ( Humbaracıbaşı
martoloslar 2 8 Dede) 339
Maveraünnehir 201 Mustafa Efendi (Sırkatibi) 341
meddahlar 9, 297-299, 357 Mustafa Nuri Paşa 3 1 5
Medine 285 Mustafa Paşa (Sadrazam Alemdar)
Mehmed (Fatih Sultan) 66, 69 44, 48, 49, 52, 24 1 , 242,
Mehmet Ali Paşa ( Kavalalı) 54, 28 1 , 302, 306-309, 311,
62, 1 1 8, 206, 338 315
Mehmet Arif Efendi (Seyyid) 299 Mustafa, IV. 2 1 , 1 60, 2 1 6 , 238,
Mehmet Efendi (Unkapanı Nazırı 239, 243, 302-305, 308,
İrfanzade) 243 309, 3 1 1
Mehmet Emin Efendi ( Kethüdası Mustafa Paşa (Sadrazam) 50
Kıbrıslı) 339 Mustafa Reşid Efendi 278
Mekke 285 Musul 266
Menteşe 87 muti 35, 46, 272, 297, 3 1 8 , 349,
meşveret 42, 48, 49, 161, 1 70, 350
280, 28 1 , 320, 325, 340, mübayaa 214, 252; -cılar 2 1 6,
343, 348 228
Mısır 1 3, 34, 37, 1 1 8, 129 , 205, mühendis(ler) 74, 1 1 8, 1 19, 125,
224, 253, 268, 286, 287; 126, 128- 1 3 1 , 148- 1 52,
Harbi 1 1 8, 1 30, 1 66, 1 78, 1 54, 155, 1 69; -hane 120,
1 9 5 , 287; talimi 64 1 2 1 , 123, 126, 129, 1 3 1 ,
Midyat 285 1 48 - 1 50
mimarbaşı 290 Mühendishane Nizamnamesi 1 2 1
miri 246 MühendisMne-i Berr-i Hümayıln
1 49
mühimmat 1 8 , 38, 42, 72, 1 36, 126, 1 29, 1 32-136, 140-
142, 146, 1 5 5 , 1 66, 1 69, 144, 146, 149, 1 5 5 , 1 64,
1 82, 205, 252, 253, 256, 1 69, 180, 189, 195, 2 0 1 ,
34 1 2 0 2 , 207-209, 211, 213,
mültezim(lik) 2 1 6 , 270 2 16, 2 1 7, 2 19 , 220, 222,
müsadere 2 1 7, 2 5 1 224, 226, 228, 231 -236,
Müslüman 1 , 44, 1 07, 1 16, 1 3 1 , 238, 239, 241 , 253, 265,
1 32, 143, 1 5 3 , 1 6 8 , 1 89, 269-27 1 , 277-286, 288,
225, 235, 237, 239, 249, 290, 293-297, 299-304,
274, 284, 285, 29 1 , 3 10, 306-308, 311, 315, 3 17-
325, 326, 328, 340, 3 50, 3 1 9, 323, 326, 330, 332-
35 1 , 356, 358 334, 343, 345 , 346, 35 1 ,
mütesellim(ler) 22, 29, 78, 79, 352, 354, 3 5 6 , 364, 365,
83, 97, 1 9 5 , 282 370, 376, 383-385; Nazırlığı
8 3 , 85, 1 2 3 ; Nezareti 20,
Nakşibendi 235, 300 2 1 , 97; nizamnameleri 1 69 ,
Napolfon 1 3 , 30, 1 1 5 , 1 19 , 1 2 1 , 352; Ocağı 77, 270; Süvari
1 2 5 , 127, 129, 1 5 1 , 1 54, Ortası 8 5
1 74, 177, 1 8 1 , 224, 253, nizamname(ler) 34, 65, 7 0 , 71,
261 , 268, 284, 287, 3 5 1 73, 76, 80, 96, 1 04, 108,
navlun 49 1 1 1 - 1 1 3, 127, 1 39, 146,
Necib Efendi (Mısır Kapı 147, 1 52, 203, 204, 226,
Kethüdası) 338-343 2 3 1 , 280, 292, 3 0 1 , 333,
nefir-i anım 1 , 1 5 8 , 1 6 1 , 1 80, 352
1 8 3, 1 86, 190, 337 Numan Ağa (Topçubaşı) 339,
nezaret 69, 70, 72, 8 3 , 1 1 0, 1 1 6, 34 1
140, 144, 1 52 , 1 60, 278,
297 odabaşı 60, 2 1 8
Niğde 87 ondalık ağnam 227
Niş 39 ordugah 175, 177- 1 8 3, 1 8 5 , 186,
Nizam-ı Cedld x, xi, xv, 2, 6, 8, 189, 190, 193, 1 94, 340
16, 1 9 - 2 1 , 23, 3 1 , 37, 39- Orsova 1 19
44, 47-50, 6 1 , 62, 64-66, Osman Ağa (Tatar) 3 1 6
67, 70, 7 1 , 74-94, 97-99, Osman Paşa ( Pazvantoğlu) 53,
1 0 1 - 1 04, 1 06, 108-1 14, 1 1 8, 207, 208, 2 1 0-212,
1 1 7- 1 19 , 121, 122, 125, 265, 269
Osmanlı İmparatorluğu ı, ııı, ıv, Polonya 1 19
ix, x, 28, 3 3 , 83, 94, 107, Prusya 5 , 1 36, 349
1 09, 1 1 0, 1 16, 1 20, 128,
129, 1 3 1 , 1 36, 1 37, 142, Raif Efendi (Boğaz kaleleri Nazırı)
144, 1 4 5 , 148, 1 5 1 , 1 54- 296
1 56, 1 66, 201 , 203, 205, Raik Efendi 142
206, 2 1 3 , 2 1 6 , 239, 249, Ramallah 206
259, 262-264, 272, 288, Rami Kışlası 349
307, 3 1 5 , 324, 328, 3 3 1 , Ramiz Paşa 52, 53, 300
367, 368 , 371 , 374- 378, Raşid Efendi (Başyazıcı) 339
380, 38 1 , 385 Ratib Efendi 1 3 7
Osmanlı tarihi 304, 325 Raymond, John 1 1 8
Osmanlı-Avusturya Harbi 1 1 9 Reisülküttablık 1 23 , 340
O s m a n l ı - Av u s t u r y a - R u s y a Rodoscuk 40
Savaşları 1 3 Roma 1 3
O s m a nl ı - Ro m a nov- H a b s b u r g ruh-ı alem mesabesi 1
mücadelesi 44 Rum 44, 120, 2 1 2 , 3 1 5 , 326;
Osmanlı-Rus Harbi 24, 1 1 8 , 1 6 1 , İsyanı 62, 1 20, 1 7 1 , 3 32,
1 67, 245, 248 333
Osmanlı-Rusya-Habsburg Savaşı Rumeli 6, 1 5 , 1 8 , 19, 23, 2 5 , 27,
71 30, 32, 33, 36-44, 46, 49,
50, 52- 54, 75, 79-84, 89,
Ömer Ağa ( Levent Çiftliği 9 1 , 92, 1 1 0, 144, 146, 1 59-
Kethüdası) 86 1 63 , 171, 1 73, 1 80, 1 87,
Ömer Hulusi Efendi (Kadı) 1 1 9 1 , 193, 194, 209, 22 1 ,
262, 269-271 , 273, 28 1 ,
pamuk 206, 2 1 6, 22 1 , 224 29 1 , 293, 296, 376, 382,
parlement 5 384; ayanı 6, 38, 39, 4 1 ,
patente 33 270, 271; Beylerbeyliği 37;
Patrikhane 254, 3 1 3 kavakları 29 1 ; valileri 79, 80
peksimet 228, 256 Rusçuk Ayanı 42
pırpıriler 289, 290, 29 1 , 292, Rusçuk Yaranı 300
297 Rusya 5 , 7, 33, 60, 128, 1 34,
piyade(ler) 5, 1 3 , 22, 27, 40, 56, 1 36, 143, 148, 1 5 3 , 200-
66, 86, 1 9 1 202, 239, 284, 286, 287,
piyade kapıkulu 1 4 296, 3 1 9, 328
piyade talimi 61
nlz-ı hızır 20, 22 2 1 7, 2 19, 220, 223, 225,
rı'.i.z-ı kasım 20, 22 226, 229-232, 234, 236-
239, 242, 244-250, 252-
sadrazam 30, 50, 52, 73, 1 70, 254, 257, 261, 263-272,
1 90, 193, 274, 278, 306, 276-292, 296-303, 307,
308, 3 12 , 338-340, 352; ça 309, 312, 3 1 7 , 3 19, 320,
dırı 178; ordugahı 195 324-326, 328 -333, 343,
sadr-ı Rum 340 348, 354, 363- 366, 367,
Said Efendi (Tersane Emini) 339 373 , 385
Sancak-ı şerif 1 , 168, 244, 337, Sened-i İttifak 241 , 306, 307
340, 341 Seydişehir 87, 2 3 3
Se bastiani (Fransız B üyükelçi) Sırbistan 4 1 , 43
287 Sırp 33, 39, 40; İsyanı 39, 40, 80
sekban(lar) 8, 16, 22, 27, 29, silahdar 158, 3 5 3
3 1 -3 5 , 45-5 1 , 53, 54, 79, Silivri 38, 4 3 , 8 0 , 8 1 , 285
82, 90, 145, 1 6 1 , 1 7 1 , 1 8 5 , sipahi 5 , 14-16, 20-22
1 87, 1 90, 1 9 1 , 1 9 3 , 194, Sivas 344
2 1 1 , 2 1 3 , 2 14, 241 , 242, Sofya 37, 40
255, 256, 264, 283, 308, St. Petersburg 2 0 1
309, 327; subay 2 0 , 3 1 , 45, 49, 56, 5 7 , 66,
Sekban-ı Cedid 7, 48-50, 52, 5 3 , 69, 83, 1 1 8 , 149, 1 5 5, 1 80,
64, 76, 83, 127, 241 , 274, 226, 252, 282, 297, 3 1 6,
282, 306, 3 1 0, 3 5 1 ; Ocağı 3 1 8 , 349, 350, 3 5 1
48, 49, 76 Sultan Ahmet Meydanı 337, 338
Selanik 140; baruthaneleri 1 4 1 Suriçi 291
Selim Sırrı Paşa ( Benderli) 3 3 9 Süleyman ( Gümülcine Ayanı
Selim, III. xi, 6, 1 1 , 1 3 , ı s , 16, Tokatçıklı ) 38
18, 19, 23, 3 5 , 37, 42-44, Süleyman (Kanuni Sultan) 63,
49, 5 1 , 5 5 , 59-63, 66, 70, 330
7 1 , 73-77, 80-84, 86, 88, Süleyman (Yılıkoğlu) 38
90, 94-98, 103, 1 06, 108- Süleyman Ağa 49
1 14, 1 1 6, 120-123, 126- Süleyman Paşa 1 1 8
1 32, 1 34 - 1 37, 1 40 - 1 52, Süleyman Paşa ( Bozok Ayanı
1 59, 1 62, 1 66 - 1 69, 178, Çapanoğlu) 93
180, 1 82 , 185, 1 90, 195, Süleyman Paşa ( Çapanoğlu) 83,
20 1 , 203-206, 209, 214- 85, 87, 270
Süleyman Paşa ( İ brail Muhafızı) 2 Tekirdağ 40, 43, 271
Süleymaniye 3 1 3 Tekke-i Tir 86
süvari 1 3 , 20, 2 1 , 39, 40, 56, 66, Temeşvar ll 9
1 36, 1 79, 1 9 1 ; deliller 27; Tercüme Odası 120
talimi 2 1 Tersane 50, 52, 239, 3 1 6, 340
Tersane Hazinesi 224
Şam 205 , 344 Tersane Nizamı 82
Şanizade 27, 53 tevzi 22, 1 70
Şerif Efendi 1 4 1 tezkere 29, 3 5 , 290
Şeyhülislam 5 3 , 280, 3 3 9 , 340, Tıbbiye 123
349; -lık 271 tımar 14- 16, 1 8 -2 1 , 36, 73, 74,
Şile Ayanı 9 1 60, 220, 22 1 , 273, 290,
3 5 3 ; kanunnameleri 1 5 , 19,
ubur 86, 1 03 , 1 06, 1 07 21; -lı sipahiler 13, 19-2 1 ,
tağşiş 228, 245, 293 86, 1 5 8
Tahir Efendi (Şeyhülislam) 339 Tokat 3 , 344
Tahmis Emaneti 225 topçu(lar ) 39, 43, 56, 66, 7 1 -73,
Tahtakale 3 3 8 76, 146, 1 52, 1 58 , 163, 165,
talim 4, 8 , 2 1 , 45, 49 - 5 1 , 5 3 , 59- 191, 194, 2 5 5 , 273, 277,
6 1 , 63-66, 70-74, 86, 87, 3 1 6, 338, 3 39, 352
96, 98, 99, 103- 107, l l l , Tophane 1 37, 1 39, 140, 1 52,
l l 8, l l9, 1 32, 1 3 5 , 143, 29 1 , 302
147- 149, 1 5 5, 233, 295, Tophane-i Amire 1 33, 1 37, 1 39
32 1 , 3 30, 338, 339, 342, Topkapı 14, 6 1 ; Sarayı 220, 287,
349 - 3 52; -hane 72; -li 4 1 ; 302, 3 39
name 72, 9 6 , 104 Tosya 1 , 2, 7, 9
talim subayları 47 Trakya 8 1
Talimli Asker Nazırlığı 86, 278 Tuna 40
tarihyazımı 3, 1 79, 203, 259 Tunus 2 1 6
tayinat 9, 30-32, 53, 8 1 , 1 8 3 , tüfengcibaşı 27, 60
1 84, 1 87, 1 88, 2 0 5 , 2 1 8 , tütün 1 82, 224
234, 242, 2 5 2 , 254, 256,
3 39, 345 ulema 1 , 6, 7, 43, 5 3 , 1 06, 232,
Tayinat 1 66 235, 242, 249, 258, 259,
Tayyar Paşa 269 276, 299-304, 308, 309,
3 1 7, 326, 332-336, 341 ,
345 , 346, 348, 349, 354, 5 1 , 165, 249, 275, 3 32;
356 kanunnameleri 1 5 , 35, 2 14
ulufe 20, 1 87, 2 1 8 , 242, 244,
253, 2 5 5 , 293 Wilhelm, 1. Friedrich 349
ulufeciyan 3 5 3
ulufeli 33 yabancı (askeri) uzman 47, 1 1 8,
Umur-ı Cihadiyye Nezareti 241 121, 123, 125, 1 27 - 1 3 3 ,
Unkapanı 29 1 , 338 1 3 7 , 140- 142, 1 52, 153,
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı 22 253
Uzunköprü 43 yağma 79, 168, 1 80, 1 87- 1 89,
224, 237, 3 10, 312; -a 1 78
üniforma 8 1 , 93, 94, 96, 147, yamak(lar) 74, 209, 295, 296,
193, 233, 28 1 , 294, 344, . 302, 307
349, 350 Yedikule 3 1 3
üsküdar 8, 9, 39, 50, 8 1 , 82, 95, yeniçeri(ler) 1 -4, 6-8, 1 0 , 14, 1 8 ,
269 , 29 1 , 343; kışlaları 82, 20, 2 1 , 40, 4 1 , 44, 4 5 , 50-
94, 99; Ocağı 2, 20, 78-80, 54, 59-62, 64, 65, 67, 70,
82, 87 77, 8 1 -83, 9 1 , 103, 1 04,
107, 1 1 7, 1 1 8 , 147, 1 5 3 ,
Vaka-i Hayriyye 3 1 5 1 6 5 , 1 6 8 , 1 76, 1 80, 1 84-
vali 1 5 , 3 3 - 3 5 , 80, 1 5 7, 195, 186, 1 9 1 , 1 92, 209, 2 12,
2 1 3, 2 1 4, 265, 267, 274, 218, 219, 225 -229, 232,
275, 322 234, 240, 243, 244, 265 ,
valide kethüdası 9, 254 269-271 , 282-284, 287,
Vauban 120 292, 293, 297-299, 305,
Vehhibi İsyanı 284, 285 306, 308, 3 1 0- 3 1 3 , 315,
Vehhabiler 285 317, 3 1 9 - 32 1 , 323-326,
vezir(ler) 14, 15, 22, 24, 31, 36, 330, 335-342, 344, 346,
47, 48, 8 3 , 1 57, 256, 260, 347, 349, 352, 354, 357;
263 ağası 2, 64, 207, 292, 339;
Vidin 1 19, 208, 2 1 0 , 2 1 2 ; Kalesi Ocağı 9, 18, 59, 65 -67, 1 06,
207 147, 158, 1 65, 1 8 5 , 1 90,
Viyana 33 2 1 8 , 242, 273, 29 1 , 300,
Vize 43 302, 305, 3 14, 3 17, 3 2 1 ,
voyvoda(lık) 3 , 222, 264 368, 372, 373
vüzera 1, 14, 1 5 , 27, 47,
yeniçeriliğin ilgası 3, 3 5 , 1 3 1 ,
1 32, 147, 3 1 7, 344, 348 ,
349, 356
Yozgat 1 1 8
Yusuf Paşa (Sadrazam) 86, 1 0 3 ,
313