Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 148

• Komünist Harekette Farklı

Yönelimler
• Revizyonist Bir Enternasyonal'e
Doğru Mu?*
• 16. Yılında İran Devrimi
• Uluslararası Sermayenin Saldırısı:
Özelleştirme
• Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme
Yasası –Emperyalistler Arası

2
Çelişkilerin Gelişmesi Ve Alman
Emperyalizminin Bölgemizdeki
Faaliyeti
• Ölümünün 100. Yılında Friedrich
Engels
İÇİNDEKİLER
Komünist Harekette Farklı Yönelimler...................................................... 2

Revizyonist Bir Enternasyonal'e Doğru Mu?* ........................................ 53

16. Yılında İran Devrimi ............................................................................ 69

Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme ..................................... 81

Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası .......................................... 112

Ölümünün 100. Yılında Friedrich Engels............................................... 135

1 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

KOMÜNİST HAREKETTE FARKLI YÖNELİMLER


(TDKP ve TİKB Eleştirisi)

nelliğin yansımasıdır. Bugün işçi sınıfı ve


emekçi yığın hareketinin devrimci gelişimi-
GRUPÇULUK UĞRUNA nin en yaşamsal sorunu, devrimci bir ön-
KAÇAK DÖVÜŞ derlikten yoksun olmasıdır. İşçi sınıfı ve
Birlik Kongresi belgelerinin bildirdiği gibi; emekçi yığınların parça parça, ya da belli
Türkiye'de komünist hareket MLKP-K, dönemlerde dalgalar biçiminde kendini
TKP/ML YİÖ, TİKB, TDKP olmak üzere belli gösteren mücadele girişimleri ve ileri atılış-
başlı birkaç örgütten oluşmaktadır. Komü- larının ortaya çıkardığı büyük enerji, dev-
nist gruplar arasında temel ya da tali bir rimci bir önderlik altında birleştirilip daha
dizi konuda düşünce ve yönelim farklılıkları ileri sıçrayışlara temel oluşturamardığı için,
bulunuyor. Ve yine son dönemde TDKP ve eriyip kaybolmaktadır. İşçi sınıfının devrim-
TİKB'nin, MLKP-K'ya yönelttiği ve yoğunla- ci gelişiminin sorun ve ihtiyaçlarını anla-
şarak artan hırçın bir ideolojik mücadele mak ve yanıtlamak sınıfın değil, onun adına
sürüyor. Tüketilen kağıt, kalem ve nefes kendine öncü sıfatını layık görenlerin soru-
niceliğinden ayrı olarak, esasen ayrılıklar nudur. Evet, politik öncü kurmayını yarat-
içerisinde en önemli yeri tutanın ve dolayı- mak, sınıfın ve sınıf bilinci en fazla gelişmiş,
sıyla ideolojik mücadelenin en önemli ve en kararlı ve savaşçı, en fazla deneyim
önde gelen konusunun da komünistlerin sahibi devrimci işçilerin dolayısız politik bir
birliği sorunu olduğu bizce açıktır. Taraflar görevidir. İşçi sınıfının politik bir parti ola-
arasında ideolojik mücadelenin doğrudan rak örgütlenme yeteneğine sahip oldu-
doğruya komünist hareketin kimlerden ğundan kuşku duyulmaz. Öncü politik
oluştuğu ve komünistlerin tek bir öncü partisini yaratmanın, sınıfın dolayısız bir
parti olarak örgütsel birliği üzerinde yo- görevi olması, kendini proletaryanın top-
ğunlaşmıyor görünmesi (görünümü), kim- lumsal kurtuluşu davasıyla özdeşleştirmiş
seyi yanıltmamalıdır. Üzerinde fırtınanın öncü bir örgütün varlığını gereksiz kılmaz,
koptuğu asıl sorun budur ve özünde bütün bilakis zorunlu bir ön koşul olarak varsayar.
diğer eleştiri, tartışma ve polemikler, bu Çok açıktır ki, işçi sınıfının devrimci gelişi-
sorun etrafında dönmektedir. minin can alıcı sorununu çözmekle yüküm-
lü, gelişmenin mayası olacak komünist
Komünistlerin tek bir öncü parti olarak devrimci güçlerin parçalanmış olması bu
birliği üzerinde şiddetli bir mücadelenin güçlerin varlık hakkı ve nedeni ile çatış-
patlak vermesi, her şeyden önce bir nes- maktadır. Sözkonusu güçlerin bir bölümü-

2 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

nün bunun bilincine vararak sıçrama ya- sonra TKP/ML YİÖ) bir bilinç sıçraması
ratması, bu ivedi sorunun çözümünde he- yaşar; kendi durumlarını, öz statükolarını
men ve doğrudan yapılabileceklerin en aşarlar. Birilerine çok ters gelip sinirlendirse
fazlasını yapmaları, komünist hareket için- de -ki, zaten farklı bir tepki anormal olur-
de yeni ayrışmaları getirmekte ve farklı du- bu bir devrimdir ve hemen şiddetli bir
konumların şekillenmesini dayatmaktadır. mücadele başlar. TİKB ve TDKP, TKİH ve
Bilinç sıçraması, eylem onunla tutarlılık TKP/ML Hareketi'nin yürüttüğü birlik ça-
içinde geliştiği ölçüde konum farklılaşma- lışması ve mücadelesine savaş ilan ederler.
sını getirmekte; eski-yeni; geçmiş-gelecek; Kendi statükolarına sarılırlar ve bu onları
devrimcilik, statükoculuk; gelişen ve gerile- ideolojik ve siyasal olarak tutuculaştırır.
yen biçiminde bir çatışma ve mücadeleyi, İlerleyen, gelişen ve bugün içinde geleceği
farklılaşıp ayrışmayı doğurup geliştirmek- temsil edene karşı bir direniş, karşı koyuş
tedir. Teori, program, strateji, taktik, ya da ve savaş, eskiye, geçmişte kalana, çürüyene
örgüt sorunlarındaki önemli veya önemsiz, sarılmayı koşullandırır. Birinci perde de
temel veya ikincil bütün ayrılıklar, bütün yeni henüz zayıftır ve yenilmiş gibi görü-
farklılıklar bu zemin üzerinde veya daha nür. Derin bir nefes alır statükocu güçler ve
doğrusu bu eksen etrafında somut ve öz- şöyle ya da böyle yeniyi tamamen tasfiye
gül pratik politik bir anlam kazanmaktadır. edecek bir mücadele sürer. "Dememişmiy-
dik", "böyle olacağı baştan belliydi", "ne
Birlik sorunu üzerinde süren şiddetli mü-
zaman başınız sıkışsa, zora gelseniz birlik
cadelenin geri planındaki nesnellik; prole-
diyorsunuz", "birlikçilik gerilemenin, tasfi-
taryanın devrimci gelişiminin en acil, en
yeciliğin tezahürüdür" vb. vb. şeklinde bir
yaşamsal gereksiniminin, kendine Mark-
propaganda, eskinin haklılığı ve meşruluğu
sizm-Leninizm adına işçi sınıfının öncüsü
için, yeninin olanaksızlığına inandırma
sıfatını layık gören gerçekten de teorik ve
umutsuz çabası olarak; ama siyasal bakım-
pratik olarak marksist-leninist çizgide birle-
dan tamamen karamsar, nitelik olarak tu-
şen güçlerin devrimci bir tarzda ve devrim-
tucu ve gerici bir mücadele sürer gider.
ci bir sıçramayla, sorunun önem ve aciliye-
Fakat yeni, onların tahmin bile edemeye-
tine yanıt verebilecek bilinç, irade ve cüret-
ceği kadar sağlam, direngen ve yaşam
le yanıtlama yönelimi ile bunu anlamamaz-
doludur. Geçici yenilgiye aldırış etmez.
lıktan gelme, bu soruna sırtını dönme ve
Yeniden ve daha güçlü, bu defa başarmak
ilgisizlik olarak tarif edilebilecek yerinde
üzere yenildiği yerde eskiyle ikinci bir mü-
sayma, geçmişe, kendi nesnelliğine sapla-
cadeleye girer. Ve geri dönülmez bir bi-
nıp kalma biçimindeki gerileme arasındaki
çimde mücadeleyi kazanır. Görünüşe göre,
temel yönelim farklılığıdır. Devrimci diya-
TİKB ve TDKP bu mücadelenin doğrudan
lektik bize nedenin sonuca, sonucun da
muhatapları ve tarafları değillerdir. Ne de
nedene dönüştüğünü öğretir. Komünist
olsa, marksist-leninist olan yalnızca kendi-
hareketin bazı parçalarının yaşadığı bilinç
leridir! Dil ucuyla komünistlerin birliği gibi
sıçraması, komünistlerin bir tek öncü parti
bir sorundan sözettikleri olsa da, komünist
olarak birliği yolunda mücadeleyi getirir.
örgütler ve bunların birliği gibi bir dertleri
Bilinç ve irade dediğimiz bu özellik, yaşa-
yoktur. Fakat hey hat, yeninin kazanmasın-
mın devrimci ilerleyişine yanıt verdiği için,
da kendi yenilgilerini görürler! MLKP-K,
uğruna savaşılan bir şey olmaktan çıkar,
MLKP olduğu ölçüde; komünist hareketin
elle tutulur somut, maddi bir güce dönü-
yeni nesnelliği belirginleşir ve bu yeni nes-
şür, kuvveden fiile geçer. Ve artık kendisi
nellik içinde çok kesin bir çatışma halinde
nesnel bir unsur olduğu için; bütünde sü-
bulunan konumlanış farklılığı; eskisinden
recin nesnelliği de o andan itibaren değiş-
çok daha sert bir mücadele olarak açıkça
miştir. TKP/ML Hareketi ve TKİH, (daha

3 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

patlak verir. Tarafların bugünkü durumları- memesi değildir. Dahası 4-5 ay önce, süre
na geliriz. Roller değişir. gelen formlarında kendi varlıklarına son
veren TKİH ve TKP/ML Hareketi, yani ol-
Birlik Kongresi komünist hareketin tarihin-
mayanlar eleştirilmektedir! Okuyucularını
de bir dönemi kapatır. Yeni, kazanmanın,
aptal yerine koyan Devrimin Sesi onlara,
başarmanın haklı onuru ve güveniyle tarih
TKP/ML Hareketi ve TKİH devam ediyor,
sahnesine yürür. Yeni bir nesnelliğe ulaşılır.
MLKP-K diye bir varlık ve birlik gibi tehlike-
Eski, yani yenilmiş olan, yeninin şahsında
li bir salgın yoktur, böyle zararlı şeylere
eski formuyla yaşam ve varlık hakkının
kafanızı yorup, canınızı sıkmayın bilincini
meşruiyetinin sorun haline geldiğinin sezgi
aşılamaktadır. Okurun, "belki de TDKP'nin
ve kavrayışıyla umutsuz bir mücadeleye
Birlik Kongresi'nden haberi yoktur, MLKP-
tutuşur. Fısıltı gazetesiyle bir fesat kam-
K'nın kuruluşundan bilgisi olmamıştır"
panyası yürütülür. Yeniye ömürler biçilir.
şeklinde düşünme hakkını da kabul ediyo-
"İki ay sürer", sonra dört ya da altı aya
ruz. Eğer bu doğruysa, "iyi ama bu TDKP
çıkarılır biçilen ömür.
nerede yaşıyor?" sorusunun da bir yanıtı
Yeni gümbür gümbür kendi varlığını pratik olmalıdır.
olarak ortaya koymaktadır. MLKP-K'yı oluş-
Muhatapları, açık ve devrimci yöntemlerle
turan güçlerle hiçbir organik bağı ve birlik
mücadeleyi göze alamadılar, ama mücade-
mücadelesi sürecinden hiçbir doğrudan
le etmekten geri durmak bir yana, MLKP-
bilgisi olmayan, Bulgaristan Komünist Par-
K'ya ateşi yoğunlaştırdılar. Açık basın gide-
tisi (BKP) kendi yayın organında, Türkiye'de
rek berraklaşan mücadelenin aracı olarak
iki komünist örgütün birleştiğini sevinçle
ön plana çıktı. O arada ekleyerek dikkat
selamlayarak duyurur. Ama bizimkiler ne
çekmeliyiz ki, tamamen kendi özel çalışma-
duymuş ne de görmüştür. Kör, sağır ve
ları olan "Emeğin Kurtuluşu Kurultayı"
dilsizi oynuyorlar. TKİH ve TKP/ML Hareke-
"projesi" ve İstanbul İşçi Kurultayı karşısın-
ti'nin Birlik Kongresi'nde birleşip MLKP-K'yı
da takındığı tutum ekseninde veya bu so-
kurmalarının ve MLKP-K'nın kendilerine
runlardan kalkarak, Emekçinin Alınteri ga-
birlik çağrısı yapmasının görünüşe göre
zetesinin politika tarzı ve TDKP'nin açık
bunlar için hiçbir önemi yoktur. Yayınların-
parti anlayış ve yönelimi Marksist-Leninist
da eleştirmek amacıyla dahi olsa bahset-
komünistler tarafından ideolojik mücadele
meye değer bulmazlar başlangıçta, hatta
konusu yapılarak eleştirildi. Bu ideolojik
daha da ileri gitme cüretini gösterirler.
hücumların, muhataplarında oldukça
"Röportaj"dan beri kendi içerisinde açık önemli rahatsızlık yarattığı biliniyor.
parti için hazırlık yapan TDKP, merkezi
Komünist hareket içinde yoğunlaşan ideo-
yayın organı Devrimin Sesi'nin Ocak 1995
lojik mücadelenin önde gelen can alıcı
tarihli sayısında (yani MLKP-K'nın kurulma-
konusu olarak komünistlerin tek bir partide
sından 4-5 ay sonra) sola karşı yönelttiği
örgütsel birliği sorununda, muhattapları-
ideolojik ateşinde, MLKP-K'dan bahsetmez
mızın takındığı tutumun dolaysız yansıma-
bile. Şöyle yazılabilir: "Sadece SBP, İP, TSİP,
larına daha yakından bakalım. Fakat önce-
KSP ve Dev-Yol gibi düzen içindeki örgütler
likle kısmen tekrar olması pahasına özellik-
değil; PKK, Dev-Sol, TKP/ML ve TKP/ML
le şuraya dikkat çekme zorunluluğu var:
Hareketi ve TKİH ve TİKB gibi 'silahlı müca-
Sorunun doğrudan muhatabı olmayan az-
deleci' ve 'proleter sosyalizm' savunucusu
çok sorumluluk sahibi devrimci her işçinin
parti ve örgütler de, sınıf hareketi karşısında
veya sağduyu sahibi her devrimcinin "dışa-
reformist, parlamenterist ve sendikalist bir
rıdan" bakışıyla, MLKP-K kurucu kongresi,
platform üzerinde bulunmaktadırlar." Fakat
TKP/ML YİÖ'nün yanısıra, komünistlerin
önemli olan yalnızca MLKP-K'dan sözedil-
birliği sorununun çözümünün muhatapları

4 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

arasında gördüğü ve onlara eleştirel bi- pratiğine de bakabilir. DP'nin ideolojik


çimde birlik çağrısı yaptığına göre, TİKB ve mücadele tarzı MLKP-K sözkonusu oldu-
TDKP'nin olumlu ya da olumsuz, ama ciddi ğunda bütünüyle keyfi, sorumsuz ve zor-
ve sorumlu bir tavır takınması gerekmez lamadır. Ama şimdilik bizi daha çok ilgi-
miydi? Akıl ve izan sahibi herkesin, bunun lendiren DP'nin bu vesileyle MLKP-K ve
böyle olması gerektiği üzerinde birleşeceği birliğe ilişkin tavrını da yansıtmasıdır. DP
şüphe götürmez. Oysa muhataplarımız, yazarı, entellektüel yeteneklerin kötüye
kaçak dövüşme yolundan yürümüşler, fa- kullanılmasının ibret verici bir örneğini
kat yeni, onlara kendi varlığını dayatarak sunuyor. Anti-faşist mücadelede bazı güç-
açık mücadele sahnesine çıkmak zorunda lerin sınıflandırılması gibi bir çabaya giren
bırakmıştır. Onlar için bu, ikinci bir yenilgi yazar, "bir biçimde" aynı katagoride gös-
olarak kabul edilmelidir. terdiği Aydınlık, BSP, Toplumsal Dayanışma
ile MLKP-K'nın adını yan yana yazma başa-
Muhataplarının MLKP-K gerçeği ve eleştirel
rısıyla övünebilir. Ama o arada görüldüğü
birlik çağrısı karşısında, daha baştan so-
gibi, öylesine bir ifadelendirme yolu tuttu-
rumlu ve düzeyli bir tavır göstermemeleri,
ruyor ki, okurda, MLKP-K'nın anti-faşist
devrimci gelişmenin gerekleri karşısında
savaşımda önerdiği "çözümün" "sosyalist
aldıkları tutucu ve statükocu, açıkça dar
dergahlarda birleşmek" olduğu izlenimini
grupçu gerici tavır; yukarıda bazılarına
de uyandırıyor. Sanki komünistlerin birliği,
değindiğimiz bir dizi olumsuzluğu da ko-
işçi sınıfı hareketinin en yaşamsal sorunu-
şullandırmıştır. Devrimci Proletarya (DP)
nu, proletarya partisini yaratma yolunda
dergisinin Kasım 94 tarihli 35. sayısında
muazzam bir adım değil de, anti-faşist
yer alan şu satırlar ilginç olduğu kadar
mücadele birliği gibi sunuluyor. Birliğe
ibret verici ve düşündürücüdür.
karşı ilk tavırın düzeyi bu. Böyle bir metoda
"... Anti-faşist olma iddiasındaki bazı çevre- başvurmanın bir acizlik ve zorlama ürünü
ler tehlikeyi 'küçümsemekte'; diğer yandan olduğu açıktır. Eğer birliği mahkum eder-
bazıları ise, sanki yepyeni bir durumla kar- ken doğru ve haklı olduğunuza inanıyorsa-
şıkarşıyaymışız gibi bir "abartma" içindedir- nız ve eğer başkalarını da ikna edebilecek
ler. Faşizmi, büyük ölçüde MHP'den ibaret gerekçeleriniz varsa, kendinize güven içeri-
gördükleri için, bazıları 27 Mart seçimlerin- sindeyseniz, entellektüel yeteneklerinizi
den sonra uyanır gibi olmuşlardır. Bu yüz- kötüye kullanmak gibi ideolojik mücadele-
den, 'yükselen' ya da 'tırmanan' faşizme de kirli savaş yöntemlerine tenezzül etme-
karşı mücadele sorununu, hala MHP'ye niz gerekmezdi. Komünistlerin ve devrimci-
karşı tavır çerçevesinde tartışmaktadırlar. lerin grup çıkarları uğruna, tartışma ve
Örnekleri ise, ya bir 'seçim ittifakı'dır (Ay- ideolojik mücadele kültür ve sorumluluğu-
dınlık), ya sözde sosyalist dergahlarda 'bir- nun olmazsa olmaz değerlerini hiçe say-
leşmek'tir (BSP, Toplumsal Dayanışma) vb., maları kabul edilmez bir şeydir, hoşgörüle-
vb. Başka birileri de (MLKP-K) hala propa- bilir bir yanı da yoktur.
ganda, ajitasyon, teşhir aşamasında-
Her komünist bilmek zorundadır; devrimci
dır".(S.8)
olan herhangi bir şeye tavır alış, devrimcilik
MLKP-K'nın sivil faşist harekete ve faşist bakımından bir gerilemedir ve grupçulukta
diktatörlüğe karşı mücadeleye yaklaşımı ve ısrarın, devrimciliği erezyona uğratması
pratiği bakımından, burada söylenen ve kaçınılmazdır. TİKB ve TDKP grupçuluk
iddia edilenler tamamen gerçek dışı ve uğruna en bayağı yöntemlerle, komünistle-
demagojiktir. Arzu eden Birlik Kongresi rin birliği düşüncesine ve bu uğurdaki iler-
Belgeleri'ne (S.161-166) başvurabilir. An- leme ve atılıma karşı tavır alarak, devrimci
lama yeteneğini koruyan herkes MLKP-K bir gelişmenin karşısına dikiliyorlar; kara-

5 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

lamaya çalışıyorlar. Bu uğurda, ideolojik uzak, düzeyi bu kadar düşük tarzda hare-
mücadelede, başvurdukları kirli savaş yön- ket edebilecekleri yine de beklenmiyordu.
temleri, devrimcilik erezyonun somut, elle Özgürlük Dünyası, Emekçinin Alınteri ve
tutulur bir biçimidir. Yığınlara, devrimcilere Devrimci Proletarya dergileri, MLKP-K'yı
doğruları açıklamak, birliğin devrimci bir mahkum edebilmek için ona karşı umutsuz
ihtiyaç olduğunu söylemek zorundasınız. ve canhıraş bir ideolojik mücadele başlat-
Söylemekten kaçınırsanız bugünkü duru- tıklarına göre, MLKP-K hakkında okurlarını
mun içine düşersiniz. İfade saygısızcaysa bilgilendirmeleri gerekirdi. Öyle ya, herhal-
da MLKP-K için burada herhangi bir sıfat de okurlarının MLKP-K hakkında doğru ve
kullanılmadığını kaydetmek isteriz. "Öncü- sağlıklı bir düşünceye sahip olmasına itiraz
lük Ve Kuyrukçuluk" başlıklı makalede, etmeyeceklerdir. Muhataplarımızın böyle
DP'nin birliğe karşı tavrını daha belirgin bir zorunluluklarının olmadığını, MLKP-
yansıtan şu satırları okuyoruz: K'nın kuruluşunun kendi değerlendirme
kriterleri ve yayın politikaları bakımından
"Yine yeni Atılımcılardan Emeğin Bayrağı
okurlarını bilgilendirmeyi gerektiren bir
da, bu yönde diğer oportünist akımlara bir
gelişme olmadığını vb. iddia edebilirler.
su damlası gibi benzeşir." (S.48)
Gerçekten böyleyse, o zaman MLKP-K ile
DP yazarları Atılım'la değil de, Atılım önce- mücadele etmek için bunca kalem ve kağıt
siyle uğraşmayı ve bizi oraya çekerek, birli- tüketmelerinin de bir izahı olmalıdır. Birlik
ğe karşı yıkıcı bir tartışmayı geliştirecek sorununda ve MLKP-K'ya karşı veya her
olacak ifadeler yaratmak için Türkçeyi hangi bir sorunda istediğiniz gibi tavır
amuda kaldırma başarısını gösteriyorlar. takınma özgürlüğünüzü kabul ediyoruz.
Ne Emeğin Bayrağı ve ne de bir başka Fakat, kendilerini tanımladıkları sıfatlara ve
yayın organı Atılım'cı olmadı. "Yeni Atılım- yine ilan edilmiş iddialarına uygun dav-
cılar" da neyin nesi, bu icadın kalibresi ve ranmalarını istemek ve beklemek de bizim
kıymet-i harbiyesi ne? Görünen o ki, Atılım hakkımız. Böyle "ciddi" ve sıkı bir mücade-
adı, DP yazarlarının birlik karabasanına leye tutuştuğunuza ve MLKP-K'yı "sağ
yakalanmalarına neden oluyor. Komünist- oportünist", "küçük burjuva", "sol oportü-
lerden daha aklı başında davranmalarını, nist" vb. olarak tanımladığınıza ve takdim
enerjilerini böyle saçma sapan çirkin ve kirli ettiğinize göre, en azından okurlarınızı ikna
çabalar yolunda harcamamalarını ve dahası etmek, tehlikeli birlik salgınına karşı aydın-
kendilerini tanımlarken kullandıkları sıfatla- latmak, neden MLKP-K'nın birlik çağrısının
ra layık olacak sorumluluk ve ciddiyeti dikkate alınmaya ve üzerinde durmaya bile
göstermelerini isteme ve bekleme hakkına değmez bir şey olduğunu göstermek ve
sahibiz. izah etmek sorumluluğunu duymalısınız.
TDKP ve TİKB'nin veya Özgürlük Dünyası, Sorumluluk sahibi olanlar, Marksizm-
Emekçinin Alınteri, Devrimci Proletarya gibi Leninizm adına kendini proletaryanın öncü
komünist yayın organlarının MLKP-K'yı politik birliği olarak ilan ve iddia edenler,
mahkum etmeleri beklenmedik bir gelişme MLKP-K hakkında verdikleri mahkumiyet
ve sürpriz sayılamazdı. Kendilerini, evet ayrı hükmünün dokularına işlemiş kör ve dar
ayrı yalnızca kendilerini, komünist olarak grupçu önyargıların ve geleneksel kronik
gören bu örgütler ve yayın organları, dar sekterizmin tezahürü değil de; teori, prog-
grupçu olduğu kadar dar ve sekter görüş ram, strateji, taktik, örgütlenme ve bir bü-
açıları nedeniyle kuşkusuz ki MLKP-K'yı tün olarak kendini sınıflar mücadelesinde
mahkum edecekler ve onun birlik çağrısını, ortaya koyuşunun materyalist analizinden
grupçuluğu yükselterek yanıtlayacaklardı. ulaşılan sınıfsal/siyasal bir sonuç olduğunu
Fakat ciddiyet ve sorumluluktan bu kadar göstermek, kanıtlara dayalı olarak doğru-
lamak zorundadırlar.

6 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

MLKP-K'yı Özgürlük Dünyası'nın "sol opor- MLKP-K'nın yan yana yazılması, işçi sınıfı-
tünist", "küçük burjuva" ve iradeci, Alınteri nın mücadelesi karşısında aynı ekonomist-
ve Devrimci Proletarya'nın "sağ oportü- sendikalist pozisiyonda durduğu saçma
nist", "ekonomist-kendiliğindenci" şeklin- iddiasıdır.
deki değerlendirmelerinin siyasal bakım-
DP daha sonra ikinci akımı oluşturduğunu
dan tamamen farklı; taban tabana karşıt
söylediği Kızıl Bayrak dergisi ve Ekim çev-
tespitler olmasına karşın, bu çevrelerin
resinin eleştirisine geliyor. 51. sayfa ve 52.
MLKP-K gerçeğinden yer ile gök kadar
sayfanın aşağı yukarı yarısı bu işe ayrılmış-
uzak değerlendirmelerini, sözde kanıtlar-
tır. Yukarıya aldığımız iddianın yer aldığı,
ken kullandıkları yöntemin tıpa tıp aynı
"İşçiler Ne İstiyor" alt başlıklı bölüm burada
oluşu ilginç olmanın da ötesinde hazindir.
bitiyor. Aydınlık-İP, TDKP ve Ekim çevrele-
ÖD sözde MLKP-K'nın "sol oportünist",
rine yönelik iddialarını kanıtlamak için yo-
"küçük burjuva", iradeci vb. olduğunu söy-
ğun bir çaba harcayan DP yazarı, MLKP-
lerken, DHKP; DP de "sağ oportünist",
K'ya yönelik iddiasını doğrulamak için en
"ekonomist- kendiliğindenci" olduğunu
ufak bir zahmete girmiyor. Yazar böyle bir
sergilerken, "Aydınlık-İP ve TDKP" eleştiri
çabanın boş olduğunun bilincine erebil-
ve değerlendirmelerinden yararlanma yo-
mişse, sözkonusu iddiayı ortaya atmama
lunu tutuyor. Ayrı ayrı her birinin durumu-
sorumluluk ve iradesini gösterebilmesi de
na yakından bakalım. 36. sayısında DP
gerekmez miydi? İster grupçu sekterlik
şöyle yazıyor:
nedeniyle ve isterse teorik-siyasal kavrayış
"Ekonomik taleplerin siyasal taleplere, her yetmezliği nedeniyle olsun, DP yazarı
türden güncel talebin devrim ve sosyalizm MLKP-K gerçekliğini anlamaktan fersah
talebine bağlanması, sınıf mücadelesinde fersah uzaktır. Derin bir subjektivizm içeri-
temel bir ayrıdediciliği olan, devrimci bir sinde kafasında yarattığı bir "MLKP-K"yı
ilkedir. Soruna oportünist yaklaşımlar Tür- değerlendirmektedir. Esasen bir değerlen-
kiye'de asıl olarak iki ana uçta toplanmak- dirmeden bile sözedilemez. Yapılan olsa
tadır. Birincisi ve esas olanı, hareketi eko- olsa yazarın kendi hayal aleminde kurduğu
nomik-sendikal taleplerle sınırlayan, 'siya- bir şeyi siyasal sıfatlarla mahkum etmesidir.
sal' talepler adına da 'hükümete karşı siya- İşçi hareketi karşısında kimin hangi pozis-
sal mücadele' çizgisinde yürüyen reformcu- yonda durduğu sorununu ayrıca ele alaca-
luk -en kaba haliyle ekonomizm- ve devrim ğız; ama şu kadarını söyleyebiliriz ki,
ve sosyalizm hedef ve propagandasının MLKP-K'nın hareketi ekonomik-sendikal
bulanıklaştırılmasıdır." (S.46) taleplerle sınırladığı, siyasal talepler adına
da hükümete karşı siyasal mücadele çizgi-
"Birinci akımı Aydınlık-İP hainleri başta
sinde yürüdüğü kanıtlanamaz iddialardır ve
olmak üzere TDKP, MLKP-K gibi sağ opor-
doğal olarak sahibini yaralar.
tünist örgütler ... temsil etmektedir." (S. 47)
ÖD yazarı, MLKP-K'nın "sol oportünist" ve
İddialarını doğrulamaya girişen DP, bu
iradeci olduğu iddiasını sözde kanıtlarken
uğurda 47, 48 ve 49. sayfanın üçte ikisini
DP yazarıyla aynı yöntemi kullanıyor, ama
Aydınlık-İP eleştiri ve teşhirine ayırıyor.
kobayı farklı. Yazar;
Bolca alıntılar yapıp, kanıtlar sunuyor. Son-
ra TDKP'ye geliyor sıra, 49. sayfanın üçte "MLKP-K'nın TİKKO ve Devrimci Sol'a, Dev-
biri ve 50. sayfa bu işe ayrılıyor. Eleştiriler rimci Sol'un PKK'ye 'benzemeye' çalıştığı ve
özünde doğru olmakla birlikte, TDKP'nin kimin daha fazla 'molotoflama' yaparsa, o
"sağ oportünist" olduğu vargısı zorlama ve daha fazla devrimcidir mantığı ile ..." (Hazi-
yanlış. Başka bir yanlış da, Aydınlık-İP kar- ran-Temmuz 95, Sayı 78, S.36) hareket
şıdevrimci oportünistleriyle, TDKP ve ettiklerini iddia ediyor. MLKP-K'nın "TİKKO

7 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

ve Devrimci Sol'a" "benzeme" gibi bir iddia götürür bir durumsa da, bu çizginin kitlele-
ve yöneliminin olmadığı biliniyor. Bu gü- re karşı geleneksel ve çok belirgin doktri-
lünç iddiayı ciddiye alacak değiliz. Fakat, ner ve sekter yaklaşımı bilinmektedir. Kuş-
ÖD yazarının MLKP-K'yı "küçük burjuva", " kusuz MLKP-K henüz inşa aşamasında
sol oportünist", iradeci ilan ederken uygu- bulunan ve hızla partileşmek gibi bir soru-
ladığı metodu teşhir etmeyi gerekli görü- nu olan yeni, ama yalnızca çok genç olması
yoruz. Bu yazıyı dikkatli okuyan herkes nedeniyle değil, aynı zamanda ve daha
yazarın bu iddialarını kanıtlamak için iki şey önemlisi, komünist ve devrimci hareketin
yaptığını görecektir. İlki, DHKP'nin küçük kendini geleneksel üretiş tarzını aşma yö-
burjuva devrimciliğinin ve öncü savaş anla- nündeki bilinçli ve iradi çabası, bu yoldaki
yışının vb. eleştirisidir. Yazar, DHKP kaynak- gelişimi nedeniyle tam anlamıyla yeni ko-
larından uzun alıntılar vermek, Lenin'in münist bir örgüt olmasına karşın komünist
yazılarıyla karşılaştırmak vb. zahmetlere hareketin odağında durmaktadır. ÖD ve
severek katlanır. İkincisi ise, Lenin'i özetle- DP-Alınteri yazarlarının değerlendirmesi
mek ve Lenin'den mücadele biçimleri ko- bunu gösteriyor. Bu noktadan bakıldığın-
nusunda alıntılar yapmaktan ibarettir. İşte da, TDKP'nin MLKP-K'ya ve radikal sol ör-
yazar tastamam bu metodla MLKP-K'yı gütlere karşı yürüttüğü savaşım, onun sağa
küçük burjuva, oportünist vb. ilan etmek- doğru gidişatının ve bu yolda daha da ileri
tedir. "Proletarya ve devrime karşı sorumlu- gitme eğiliminin bir belirtisiyken, TİKB'nin
luk taşımayanlar devrimin güçlerine saldırı- MLKP-K'ya karşı sözde soldan yürüttüğü
da da pervasız olurlar." (S.27) diyen yazarın mücadele onun doktrinerizm ve sekteriz-
bu sözleri kendisine yöneltilmelidir. Kul- minin göstergesidir. Ama TİKB'nin kendi
landığı metoda ilişkin olarak DP yazarına pozisyonundan sola doğru hareket halinde
yöneltilen eleştirilerin geçerli olduğunu olduğu, böyle bir eğilim sergilediği söyle-
hatırlatmakla yetinelim. nemez. Bu nedenle TİKB'nin sürdürdüğü
mücadelede gerçek siyasal bir temelden
Subjektif zorlamalarla kötü bir MLKP-K
çok, grupçu rekabet ve derin subjektivizm
karikatürünü çizmekte ısrar eden ÖD ve
ön planda gelmektedir.
DP-Alınteri yazarlarının vargıları üzerinde
durmak gerekiyor. İlk olarak ÖD yazarları TDKP, Marksizm-Leninizm adına öncünün,
bütün devrimci ve komünist örgütlerin devrimci iradenin rolünü oldukça sınırlaya-
sağında durmakta ve MLKP-K'yı da bu rak, neredeyse reddeden bir pozisyona
mevziden eleştirmeye çalışmaktadır. Bu yürürken ister istemez kendiliğindenliği
pozisyon TDKP'nin siyasal gerçeğidir. Şim- yücelterek teorize etmeye yönelmektedir.
dilerde sınırların daha da belirginleştirilme- İşçi sınıfı hareketinin devrimci dönüşümü-
si için özellikle radikal mücadele biçimleri- nü, sosyalist siyasal bir hareket düzeyine
nin eleştirisi ön plana çıkarılıyor; bu uğurda yükseltilmesi sorununu anlamamakta, işçi
Marksizmin devrimci özü bir yana bırakıla- sınıfına yönelimi, belirgin devrim-
rak, olabildiğince lafzına sarılma yolundan ci/dönüştürücü bir rol oynamamaktadır.
kaba bir kitabilik ve dogmatizm sergileni- Zulmün ve sömürünün, haksızlığın her
yor. MLKP-K'nın sağında duran ÖD, onu örneğini siyasal teşhir kampanyasına dö-
sol oportünizm, öncü savaş, iradecilik vb. nüştürme, politik kitle ajitasyonunu örgüt-
ile "eleştirir"ken DP yazarı da kendini leme ve benzeri devrimci görevlerden çok
MLKP-K'nın soluna yerleştirerek onu "sağ belirgin biçimde uzaklaşmakta, hatta bu
oportünizm"le, "ekonomizm- görevlerden kaçışın teorisini yapmaktadır.
kendiliğindencilik"le mahkum etmektedir.
TİKB'nin durumu çok daha farklıdır. Hiçbir
DP-Alınteri yazarlarının kendilerini MLKP-
zaman aşamadığı dar grup yapısı, devrimci
K'nın solunda göstermeleri çok tartışma
hareketin kendi koşulları içerisinde hiçbir

8 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

zaman kitleselleşememiş olması, devrimci kitleye yaklaşımı bakımından da önemli bir


ve komünist hareketin bir bütün olarak ipucu niteliğindedir.
siyasal gelişmeleri etkileyen bir kitle gücü-
Kitleye yaklaşım, devrimci iradenin ve ön-
nü ifade etmiyor olması gerçekliği içinde
cünün rolü konusunda tartışmanın, tarafla-
bile, kitlesellikten en uzak gruplardan biri
rının pozisyonlarının değerlendirilmesinde
olmasının yarattığı açmaz onu dönemsel
ana noktayı oluşturmaktadır. TDKP'nin
grupsal gelişme stratejileri izlemeye ve
güçlerini fiziki olarak işçi sınıfına yöneltme-
imaj peşinde koşmaya, devrimci ve komü-
si, sınıf tutumu açısından önemli bir veri
nist örgütlerle rekabeti ön plana çıkarmaya
olarak kabul edilmelidir. Fakat sınıfa yöne-
koşullandırmakta, kısacası en sivri biçimde
lik çalışmanın niteliği, bu çalışmanın kap-
kendi durumunun politikasını yapmak gibi
sam ve içeriğine bakarak materyalist anali-
bir saçmalığın girdabında boğuşmaktadır.
zin konusu yapıldığında görülmektedir ki,
Kitleler karşısındaki geleneksel doktrine-
TDKP gitgide kaba materyalizm mevzisine
rizmi ve sekterizmi bu durumun teorik
kaymakta, öncünün, sınıfın devrimci dönü-
zemini olmaktadır. TİKB, halen kendini
şümünün mayası ve öznesi olma yönünde
üretme tarzıyla tarihsel olarak aşılan ve
devrimci iradesini kullanmak yerine, sözde
siyasal olarak tükenmekte bulunan grupsal
sınıfla bağlanmak adına sınıfın geri bilinci
politika tarzının tipik bir örneğini sunmak-
önünde eğilmektedir. Sınıfı kendi düzeyine
ta ve bu anlamda geçmişte yaşamaktadır.
çıkarma hattında yürüme yerine, öncüyü
Görüldüğü gibi devrimci iradenin ve öncü- sınıfın geri bilinci düzeyine çekmektedir.
nün rolü sorunu, süren ideolojik mücade- Özellikle son bir kaç yıllık dönemde sınıf
lede çok özel bir yer tutuyor. Gerçektende hareketinin devrimci gelişimi bakımından,
bu, komünist hareketin ve onun ayrı ayrı rutin ve alışılmış şeylerin ötesinde, sınıfın
parçalarının gelişim çizgisini, önümüzdeki devrimci gelişimine kaldıraç teşkil edebilen
dönemde ve gelecekte, sınıflar mücadele- kendi gücünü ve olanaklarını kullanmak,
sinde alacakları konumları belirleyici en kendini ortaya koymak bakımından özel
temel sorunudur. Komünist örgütlerin her olarak dikkate değer bir tek örnek gösteri-
birinin tarihsel şekillenişleri, kendilerini lemez. Lenin'in "Ne Yapmalı?" adlı yapıtın-
üretme ve politika tarzları, devrimci irade- da parlak biçimde açıkladığı politik kitle
nin ve öncünün rolü konusundaki yönelim- ajitasyonunun, politik teşhir kampanyası
lerini gösteren veriler sunmaktadır. Açık- biçiminde yürütülmesi bakımından da bu
lamalar, laflar da bir değer taşımakla birlik- tamamen geçerlidir. TDKP'nin kendini işçi
te, gerçeklerin daha önemli olduğuna kim- sınıfı içindeki tek devrimci odak ve akım
se itiraz etmeyeceğine göre, öncünün ve olarak lanse ettiği de dikkate alındığında,
devrimci iradenin rolü, tarafların gerçekleri TDKP'nin çok özel etkisi olan esasen az çok
temelinde tartışılmalıdır. önem taşıyan bir tek işçi kitle eyleminden
dahi söz edilmeyecek oluşu ayrıca belirtil-
ÖNCÜNÜN, DEVRİMCİ meye değer. Öncünün, yığınları kendi öz
İRADENİN ROLÜ politik deneyimleri temelinde kazanabile-
Burada tartışılan sorun, biçtiğimiz değer ceği gerçeği, eğer öncünün devrimci irade-
nedeniyle TDKP'nin 15 yıldır kongresini sini kullanmasının önem ve gerekliliğini
toplama iradesini gösterememesi ve yine dışlayıcı tarzda kavranırsa, pekala kendili-
TİKB'nin bir kez olsun kongre toplayacak ğindenciliğe gerekçe yapılabilir ve zaten
bir düzeyi bile yakalayamaması çok somut TDKP'nin yapmakta olduğu da budur.
bir veridir. Ki bu, örgüt kitlesine ve örgütün TDKP, suçluyu suçüstü yakalayan kitle aji-
kendisine yaklaşımının çok önemli bir gös- tasyonunda, yığınların politik sınıf bilincini
tergesi olması nedeniyle, bu iki örgütün uyandırmanın, onları sarsarak harekete

9 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

geçirmenin, en etkin yolunun kitlesel poli- leşme ve özellikle grev hakkını elde etmeye
tik teşhir kampanyası tarzında örgütlenme- yetmiyorsa, yani mevcut mücadele biçim-
siyle olanaklı olduğunu açıklayanın Lenin leri hareketin gelişiminin ve sonuca gitme-
olduğundan haberi yokmuş gibi, politik sinin araçları olmaktan çıkıp, oyalanma ve
teşhir kampanyalarını "gürültücülük" olarak devrimci enerjinin tüketilmesinin araçlarına
suçlayabilmektedir vb. dönüşüyorsa öncü, yığınlara yeni mücadele
biçimleri göstermek ve hareketi ileri sıç-
TDKP'nin sınıfla bağlanma, politika tarzın-
ratmak için bu uğurda kendi güçlerini
da sözde gürültücü küçük burjuva zihni-
enerjik biçimde kullanmak zorundadır.
yetle arasına sınır çekme adına ve yığınla-
Ankara'ya akın eden emekçi memurlar
rın kendi öz politik deneyleri temelinde
neden barikatlar kurarak Gazi emekçileri-
eğitimi temel sorununu, öncünün tama-
nin yolunu izlemesin? Kıyıma uğrayan işçi-
men pasif ve edilgen kalması şeklinde algı-
ler neden işyerlerini işgal etmesin? vb.
laması ve yorumlamaya çalışması, mücade-
Bütün bunların yığın hareketinin günde-
le biçimleri sorununda bugün yığın hareke-
minde bulunduğu ve hiç de barışcıl olma-
tinin ortaya çıkardığı en ileri biçimlere iflah
yan bir yol olduğu, çok kesin çatışmaları
olmaz bir kitabilik ve sağ doktrincilikle
getirebileceği ve getirdiği açıktır. Faşist
karşı çıkması, onu her gün daha çok işçi
rejimin toplumsal eylemin gündemine
sınıfı ve emekçi yığınların en ileri mücadele
girmiş sorunlara hiçbir çözüm bulamadığı,
pozisyonlarından uzaklaştırmakta ve gele-
işçi sınıfının, emekçi memurların, kent yok-
neksel TKP çizgisi mevzisinde konumlan-
sullarının; ulusal ve dinsel toplulukların
dırmaktadır. Sistematize olarak derinleşen
saflarında patlayıcı maddelerin muazzam
bu yönelim, bugünkü politik durumun
ölçüde biriktiği, beklenmedik anlarda ça-
sunduğu, işçi sınıfı ve emekçi yığın hareke-
kan ufak kıvılcımlardan çok sert çatışmala-
tinin sahip olduğu devrimci olanakları an-
rın doğduğu koşullar altında, 1. emperya-
layamayan, durumu olduğundan çok az
list paylaşım savaşı öncesinde 2. Enternas-
devrimci gören, politik bakımdan karamsar
yonal partilerinin izlediği gibi uzun bir
değerlendirme ve yaklaşımlarla birleşen
barışcı hazırlık stratejisi öngörmek, günün
bir "barışcıl hazırlık stratejisi"ne yöneltiyor.
devrimci görevlerinden yan çizmekten
Ayağımızı bastığımız toprakta öylesine başka bir şey değildir. TDKP'nin pozisyon
patlayıcı maddeler birikmiştir ki, gerçekte ve yönelimi en açık biçimde kent yoksulları
politik hareketsizlik veya uzun barışcıl bir içinde devrimci çalışmanın örgütlenmesi ve
hazırlık dönemine denk düşebilecek taktik- kent yoksullarının proletaryanın yedekleri
ler, proletaryanın uzun süreli barışcıl bir olarak mücadeleye seferber edilmesine
hazırlığını öngören stratejiler bütünüyle karşı gösterdiği ilgisizlikte görülebilir. Hat-
geçersizdir. Bunlar, açık çalışma ve müca- ta ilgisizlikten de öte bir durumla karşı
dele olanaklarının değerlendirilmesi, legal karşıya bulunduğunun vurgulanması
ve illegal çalışmanın birleştirilmesi ve ben- abartma değildir. TDKP'nin mücadele bi-
zeri olarak da sunulamaz. Örneğin Men- çimlerine yaklaşımı, devrimci iradenin ve
gen'de asker barikatlarına dayanan ve öncünün rolü konularında, onun yönelimi-
geriye dönmek zorunda kalan işçilerin, bir ni gösteren çok önemli bir sorun olarak
dahaki sefere barikatları nasıl aşacaklarının ayrıca ele alınmayı hak etmektedir.
gösterilmesi, bunun gerektirdiği siyasi,
Devrimci iradenin rolüne vurgu yapan, bu
teknik ve örgütsel hazırlığın bir bütün ola-
bakımdan devrimci harekette 72 yenilgi-
rak ortaya konması ve öncü tarafından
sinden sonra gelişen devrimci kendiliğin-
yürütülmesi gerekir. Eğer, emekçi memur
denciliği aşmaya çalışan TİKB ne yazık ki,
hareketinde başat mücadele biçimleri, bu
bu olumlu yönelimini doktrinerizm ve sek-
hareketin en acil talepleri olan toplusöz-

10 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

terizme yuvarlanmak şeklindeki diğer bir nomizm ve sendikalizm" kadar tehlikelidir.


uç noktaya süreklenmekten sakınmayı Eğer öncü küçük bir propaganda grubu
başararak sağlam bir temele oturtamamış, olmaktan kurtularak, devrimci yığın hare-
özgül durumu, örgütsel oluşum koşulları ketinin mayası, örgütleyicisi ve önderi ol-
ve dönemin özel tarihsel dezavantajları ve mak istiyorsa; doktrinerizmden kesinkes
kuvvet yetmezliği vb. gibi nedenlerin yanı sakınmak, yığınlardan sekterce kopmamayı
sıra, asıl olarak, daha baştan 75-80 döne- başarmak zorundadır. Bizim "geleneksel
minin devrimci kendiliğindenciliği ve ege- grupsal politika tarzı" diye tanımladığımız
men halkçı mantığıyla araya sınır çekme şey esasen yığınların devrimci önderi olma
olumlu yönelimi içinde geliştirdiği doktri- iddiasının terk edilmesi, öncünün kendini
ner ve sekter zihniyet nedeniyle, yığınların yığınların yerine koyarak, yığınlar adına,
arkasından sürüklenen bir çizgiden kurtul- yığınlar dışında hareket etmesi, ama aynı
mayı başarmamış, yığınların devrimci ön- zamanda yığın hareketi nerede patlak ve-
deri olmak yerine "militan", "savaşçı" olma- rirse oraya koşmak biçimindeki kendiliğin-
yı tercih etmiştir. Militan savaşçı olmayı bir denciliğe sürüklenmedir.
ölçüde başarmış ama yığınların devrimci
İşçi sınıfının ve emekçi yığınların devrimci
önderi olma yolunda gelişememiştir. Araç
hazırlığı çok somut bir sorundur ve kesin-
ve yöntemlerinde, çalışma biçimlerinde (ki
likle ilkeleri somut durumun yerine koya-
bugün daha çok kuvvet yetmezliği nede-
rak, Marksist teorinin mutlak doğruları ve
niyle, esas olarak çalışmalar bir legal gaze-
kitabi formüllerin tekrarıyla çözülemez.
te etrafında yürütülme düzeyine gelmiştir.)
Öncünün bilgeliği, yığınların en ileri eğilim-
değişikliklere yönelmesine karşın, doktriner
lerini eleştirel biçimde sahiplenmesini ge-
ve sekter zihniyetini değiştirmeyi başarma-
rektirir. Yığınların devrimci hazırlığı ve eği-
dığı için kitlelerin peşinden sürüklenmek-
timi, pedagoji ile karıştırılmamalıdır. Yığın-
tedir. Kendiliğindenliğin, kitlelerin peşin-
lar, devrimci eğitimi çok somut mücadele-
den sürüklenmenin yalnızca "sağ oportü-
ler ve hareketler içinde; ama eğer bu sos-
nizm", "ekonomizm-sendikalizm" kaynaklı
yalist sınıf bilinci olacaksa komünist öncü-
biçimlerde tezahür ettiği düşünülemez.
nün propaganda, ajitasyon, örgütlenme,
Teoriyle, ilkelerle, kitabi doğrular ve klişe-
eylem bütününde sürekli ve sistemli yar-
lerle kendi devrimciliğinizi güvenceye ala-
dımıyla başarılabilir. Yığınlardan kendinizi
bilirsiniz ama bu yoldan yığınların dışında
tecrit ederek, yığınların devrimci dönüşü-
kalınacağı, patlak veren her hareketin pe-
münü başarma olanağınız yoktur. Bırakınız
şinden koşarak sürüklenmek gibi bir pozis-
ortalama bir işçi ve emekçiyi öncünün dü-
yondan ileri geçilemeyeceği de açıktır. TİKB
zeyine yükseltmeyi ve saflarına çekmeyi,
pratiği bunun tipik bir örneğini sunar.
ama ileri devrimci işçi ve emekçileri bile
Yığınların öncüyü kendiliğinden izleyeceği- öncünün düzeyine yükseltmek ve saflara
ni beklemek saçmalıktır. Yığınların kendini çekebilmeniz için, öncüyü günlük çalışma
öncünün sloganlarına göre ayarlayacağını ve eylem içinde sınamasını, tamamen an-
zannetmek, böyle yanılsamalı bir beklenti lamasını, güven duymasını; öncüyü, ka-
içine girmek, yığınların devrimci eğitimini zanmayı, önderlik etmeyi, peşinden sürük-
ve mücadele mevzilerine yerleştirilmesini lemeyi istediği ve hedeflediği yığınları sü-
hiç anlamamaktır. Öncülük iddiasında recin bütününde yan yana getirerek, işbir-
olanlar, öyle hareket etmeyi başarmalıdırlar liğini sağlayacak bir hareket tarzı zorunlu-
ki, yığınların devrimci eğitiminin ve gelişi- dur. Var gücünüzle kendinizi yığınlara em-
minin kaldıracı olabilsinler. Burada, öncü- poze etmeye çalışarak alacağınız sonuç 15-
nün kendi ruh halini yığınların durumunun 16 yılda aldığınızdan çok farklı olmayacak-
yerine geçirmesi, "sağ oportünizm, eko- tır. Öncü, günlük hareket tarzını, kendi

11 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

devrimciliğini kanıtlamak, kendi varlığını, da yürümektedir. MLKP-K'ya gelince, he-


kendine biçtiği rol ve ilan edilmiş iddiala- nüz onun pratiği çok kesin bir şekil alma-
rından kopuk biçimde sürdürme üzerine mış olmakla birlikte, yalnızca TİKB ve TDKP
kuramaz. Programınızın temel hedef ve şahsında değil; aynı zamanda kendini var
amaçlarını kaybetmeksizin, her güncel eden komünist örgütler dahil olmak üzere,
soruna yanıt veremiyorsanız, eğer yığınları bir bütün olarak devrimci ve komünist
anlamayı ve sıkı bağlar kurmayı başaramı- hareketin ulaştığı düzeyi, teorik ve pratik
yorsanız, yani yığınlara öncülük edemiyor- olarak aşmayı hedeflemekte ve bu yönde
sanız, ilkelerinizi ve teorinin saf gerçeklerini ilerlemektedir.
istediğiniz kadar tekrar edebilirsiniz, ama
MLKP-K'nın bu yönelimi her şeyden önce,
size hiçbir zaman kitlelerin devrimci önderi
onu var eden güçlerin yaşadığı bilinç sıç-
olamayacağınız, yığınların devrimci hazırlı-
ramasına bağlıdır. Komünist hareketi oluş-
ğını yürütme yeteneğinden yoksun oldu-
turan örgütlerden her birinin ayrı ayrı ken-
ğunuz hatırlatılacaktır. Dahası öncü ile
dini tek komünist örgüt olarak görmesi,
onun gerisindeki unsurlar arasında temas,
kendini ve kendi pratiğini idealize etmesi
ortak iş yapma ve işbirliği yönelimine
sekterizm ve grupçuluk olduğu kadar,
oportünizm diye saldırmayı, öncülüğün
yığınların devrimci önderliğini yadsıyan
zorunlu bir gereği ve üstünlüğünüz olarak
politika tarzını da şekillendirmiş, parti so-
görüyorsanız, yığınların dışında kendi dün-
rununda, yani devrimci iradenin ve öncü-
yanızda yaşamaya ve yığın hareketinin
nün rolü konularında çok açık ve kesin bir
peşinde oradan oraya sürüklenmeye mah-
çarpıklığı da kendinde somutlaştırmıştır.
kumsunuzdur.
Kendi tarihsel varlıklarına ve komünist
Yığınların düzene karşı devrimci hareketi- hareketin süregelen gidişatına müdahale,
nin büyümesinin, işçi sınıfı ve emekçi yığın- önce birlik mücadelesi ve eylemi çerçeve-
ların devrimci eğitim ve hazırlığının, müca- sinde, giderek devrimci politika ve örgüt-
dele mevzilerine yerleştirilmelerinin bütün lenme sorunlarının bütün alan ve düzeyle-
gereklerinin tutarlılıkla yönlendirildiği poli- rine uzanarak çok daha genel bir çerçeve-
tika tarzı yerine, grupların dikkatlerinin de, Marksizm-Leninizmin öncünün, dev-
odağına kendilerini koyarak, en dar an- rimci iradenin rolüne ilişkin teorik yaklaşı-
lamda kendi varlıklarını idame ettirmeyi mının kavranışında ve bu bakımdan dev-
her şey haline getiren (bu esasen yığınların rimci ve komünist hareketin gelişiminin ve
öncüsü olma, devrimi örgütleme büyük deneyimlerinin eleştirel analizi yolundan
iddiasının unutulmasından, hiçe sayılma- bir bilinç sıçraması yaşamıştır. Tarihsel
sından başka bir anlama gelmez) bir hare- şekillenişleri ve grupsal varlıklarının evrimi-
ket tarzı, öncünün ve devrimci iradenin nin TİKB ve TDKP için ayrı ayrı hazırlayıp
rolünün bir başka şekilde inkarından başka koşullandırdığı yön ve gelecek, açıktır ki,
bir şey değildir. kendini oluşturan güçlerin yaşadığı açık ve
söz götürmez bilinç sıçramasının, tamamen
Özet olarak, komünist hareket bakımından
iradi ve sistematik biçimde kendi varlıkları-
şunu söyleyebiliriz; öncünün, devrimci
na müdahalenin bir ürünü olarak doğan ve
iradenin rolünü vurgulamaya çalışan TİKB,
yine kendi tarihini ve var oluşunu, gelenek-
doktrinerizmin getirdiği sekterizmle, yığın-
sel olanı aşma yolunda inşa eden MLKP-K
ları hiçe sayan dar grupçu bir politika tar-
için çok farklı olacaktır. TİKB ve TDKP her
zını ve zihniyeti ısrarla sürdürmektedir;
şeyden önce kendilerinin ve komünist ha-
TDKP ise öncünün, devrimci iradenin rolü-
reketin durumunun "doğru" bilincine ula-
nü yadsıma, kendiliğindenliği teorize etme,
şamamakta ve süregelen durumlarının
öncüyü yığınların düzeyine çekme yöneli-
kendiliğinden koşullandırmasına boyun
minde ısrar etmekte ve oportünizm yolun-

12 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

eğerek devrimci irade ve öncünün rolü DEVRİMCİ İRADE VE "BİRLİK"


konusunda, her birinde farklı biçimlenen
İlkesel bakımdan ele alındığında, bütün
kendiliğindenliğe boyun eğmektedirler.
ülkelerin deneyimi, komünistlerin tek bir
Eğer bu ülkede yığınların devrimci hazırlı- öncü partide örgütsel birliğinin proleter
ğını yürütmede, devrimin önderliğini ör- devrimin hazırlığı ve zaferinin zorunlu ön
gütlemede ısrarlı iddia sahibiysek, bu koşulları arasında en ön sırada yer aldığını
uğurda kendimizi ortaya koyuşumuzun, gösterir. Komünist hareketin ihmal edilmez
varolma ve yeniden üretişimizin bütün düzeyde ayrı örgütler olarak bölünmüşlü-
alanlarında, bütün yön, boyut ve düzeyle- ğünün, toplumsal devrimin önderliğinin
rinde devrimci iradeyi konuşturmayı ba- parçalanmışlığı gibi vahim bir siyasal du-
şarmak, "iradeci" olmak zorundayız. TDKP'li rumu yansıttığı apaçıktır. Bu parçalanma,
yoldaşlar paniğe kapılmasın, hayır, "irade- devrimci hazırlığı köstekleyen, ileri sıçrayış-
ci" davranmakla, ne kendimizi kitlelerin ları önleyen çok açık zaaflı örgütsel ve
yerine koymayı, maceracı küçük burjuva politik bir durumdur; ama bu temel bir zaaf
öncü savaşçılığını ve ne de yığın hareketi- olarak da kalmaz. Sürekli, yeniden ve yeni-
nin ve yığınların devrimci gelişiminin ve den parçalanmış güçler arasında rekabet
örgütlenmesinin ihtiyaçlarından kopuk ve mücadeleyi koşullandırıp üreterek de
silahlı bir eylem hattı öngörüyoruz. Ama devrimci hazırlığı baltalar. Proleter devri-
örneğin polisin Kenan Bilgin'i veya her- min zaferi, proletaryanın bütün devrimci
hangi bir devrimciyi kaybetme yolundaki güçlerinin sermaye egemenliğinin politik
çabasını, zulmün bu kadar açık bir örneğini kuvvetlerinin yığılma ve merkezileşmesini
(ki Kürdistan'da yıllardır yüzlerce örnek aşan düzeyde bir yığılma ve merkezileşme-
yaşandı), suçluyu suçüstü yakalayan tarzda, ye ulaşması yoluyla, sermayeyi yere sere-
olanaklı ve uygun bütün araçları kullanarak cek kuvvet birikimi ve gerilimine, devrimci
siyasi bir teşhir kampanyasıyla yanıtlayacak vuruş gücüne ulaşmasını zorunlu kılar.
bakış açısına, devrimci irade ve enerjiye de
Sorun siyasal olduğu kadar teorik bakım-
sahip olmalıyız. Kürdistan'da ikibin civarın-
dan da nettir. Marks ve Engels Komünist
da köyün boşaltılması gibi milyonlarca
Manifesto'da komünistlerin işçi sınıfının
insana uygulanan bu vahşi zulmü, Batı'da
çıkarları dışında "özel" çıkarlarının olmadı-
işçi sınıfı ve emekçi yığınların nezdinde
ğını; komünist partisini diğer işçi sınıfı par-
açığa çıkarmak için komünist ve devrimci
tilerinden ayıran şeyin, işçi hareketinin
örgütlerin öncülük adına sergiledikleri
yerel, bölgesel vb. değil, ulusal ve dünyasal
pratikle övünülebilinir mi? Sayısız örnek
ölçekte genel çıkarlarını temsil etmek ol-
üzerinde durulabilir; ama şu herkes için
duğunu vurgulamışlardır. Marksizm-
açık olmalıdır; devrimci ve komünist hare-
Leninizme devrimci sadakat, onu küçük
ketin mevcut durumu ve düzeyi her ba-
burjuva ve burjuva dünya görüşleriyle kir-
kımdan aşılmak zorundadır ve burada dev-
lenmemiş tarzda ve bütünlüklü olarak kav-
rimci irade çok belirleyici bir söz söyleye-
ramayı, toplumsal ve siyasal gerçeklere
cektir. MLKP-K'nın devrimci iradeye sarıl-
"tam" bir tutarlılıkla uygulamayı gerektirir.
mak iddia ve yönelimi bırakın eleştirilmeyi,
Bizde komünist grupların en dikkate değer
olsa olsa takdirle selamlanabilir. TDKP'yi
zaaflarından birisinin, grupsal varlıkları,
çok rahatsız eden radikal mücadele biçim-
resmiyetleri ve grupsal önyargıları ve çıkar-
leri ve hareketin mevcut düzeyinde dev-
ları uğruna, Marksizm-Leninizmi olaylara,
rimci şiddetin kullanımı ve örgütlenmesine
olgulara uygulamada küçük burjuvaca
ayrıca değinmek gerekecektir.
kararsızlıklar göstererek feda edebilmeleri-
dir. "Teorik-ideolojik" sağlamlık ve bağlılık
sorunu bireyler ve örgütler bakımından her

13 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

şeyden önce Marksizm-Leninizmin bütün- takmış kör bekçiliği almaktadır. Politik


lüklü kavranışı, şu veya bu sonuçtan ka- örgüt içinde örgüttür hizip; ama ayrı ayrı
çınmak kaygısına kapılmaksızın, devrimci örgütler, aynı sınıfın sözcü ve temsilcisi
tarzda tutarlı uygulanmasında aranmalıdır. olarak kendilerini ortaya koyduklarında söz
Oysa eğilip bükülmeler bir gerçektir. İrade konusu sınıfın genel çıkarlarına karşı diren-
kırılması ve zaafının buradan başladığı dikleri ölçüde anti-parti bir nitelik ve siya-
muhakkak belirtilmelidir. Marksizm- sal hizip karakteri kazanırlar. Marksizm ve
Leninizmin ideolojik-teorik bütünsel kavra- sosyalizm adına parti teorisi (ve pratiği)
nışı ve uygulama yeteneğinin en belirgin yerine bir hizipler teorisini geliştirip savu-
ve en büyük sıklıkla bozulduğu alan, ko- nan, idealleştirerek, bunu sosyalizmin dert-
münist örgütlerin birbirlerini değerlendir- lerine derman olarak sunan güçler olduğu
meleridir. Komünist örgütler, komünist biliniyor. Burada hak ettikleri için gırtlağına
hareketin gerçekliğinin "doğru" bilincine kadar reformizme batan "Kurtuluş" teoris-
ulaşmakta müthiş zorlanmakta, tamamen yenlerini anmalıyız. TİKB ve TDKP böyle bir
suni ve subjektif, olmadık "açıklama" ve teorik sapma içerisinde değiller. Fakat,
yorumlamalara kolaylıkla gidebilmektedir- komünistlerin tek partide örgütsel birliği
ler. söz konusu olduğunda durdukları pozis-
yon özünde hizipçidir. Ve söz konusu anti-
Bu durumun açıklanmasında iki ana neden
marksist teorilere meşruluk kazandırmak-
üzerinde durulabilir. İlki, Marksizmin kav-
tadır.
ranış ve uygulama yeteneğindeki uluslara-
rası komünist hareketin deneylerini anlama Komünistlerin tek ve bölünmez politik bir
ve özümlemedeki sınırlılıklar ve tek yanlı- parti olarak birliği, nesnel olarak Maocu
lıklardır. Bunun belirleyici olduğu durumla- revizyonizmin reddiyle birlikte, yani bizde
rın, öğrenme, inceleme, eleştiri ve tartışma komünist hareketin ayrı örgütler biçimin-
yolundan aşılması aklın ve mantığın gere- deki parçalı oluşumuyla birlikte gündeme
ğidir. Bu anlamda, grupların birbirlerinden girmiştir. TİKB'nin devrimci ve komünist
öğrendiklerinin şu veya bu ayrılığı aşabil- hareketi oluşturan diğer örgütlere bakışı,
diklerinin kaç örneği vardır? Hastalıklı bu kendine bakışındaki aşırı subjektivizm ne-
durumu görmemek, anlamamak için, kör deniyle baştan itibaren "çarpık"tır. Bilindi-
ve sağır olmak da yetmez; kasıtlı olmak ği kadarıyla, onun çok tipik dar örgüt
gerekir. dünyasına ayrı ayrı komünist örgütlerin
varlığı gerçeğine dayanan bir temelde
İkinci neden, bu hastalıklı durumu da açık-
komünistlerin birliği sorunu veya tartışması
lamaktadır. Ayrı ayrı örgütlerin varlığı, farklı
girmemiştir. Türkiye ve Kürdistan'da ko-
grupsal çıkarların oluşmasının nesnel te-
münist hareketin anlaşılması ve açıklanma-
melidir. Bu nesnelliğin bilinçte devrimci
sına uygulanması söz konusu olduğunda
dönüşüme uğratılarak aşılamaması, mater-
TİKB, Marksist diyalektik materyalizmden
yalist devrimci eleştirinin sorgulama ve
fersah fersah uzaktır, felsefi idealizmden ve
yargılamasından kaçırılması, özel olarak bu
subjektivizmden kurtularak devrimci bir
işi yapanların komünist hareketin ve onu
irade ve bilinç sıçraması gösterememekte-
oluşturan ayrı ayrı örgütlerin "doğru" bilin-
dir.
cine ulaşmasında Marksizm-Leninizmin,
diyalektik materyalizmin yani teorinin feda TDKP'nin bazı dönemlerde, kendi içinde
edilmesini getirmekte, bu yolda yürüyen komünist örgütlerin birliği sorununu tartış-
grupları sözcüğün geniş anlamıyla siyasal tığı bilinmektedir; ama onlar daima sonuç-
bir hizip olarak şekillendirmektedir. Prole- ta grupçulukta karar kılmışlardır. Bir çok
taryanın genel çıkarlarının yansıtılmasının durumda TDKP "birlik" için fedakarlık yap-
yerini grubun özel çıkarlarının at gözlüğü maya hazır olduğunu "ima" etmiş, fakat

14 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

hiçbir zaman, ayrı komünist grupların var- iradi devrimci bir müdahalenin eseridir.
lığını kabul ve ilan etmeye yanaşmamıştır. Komünist hareketin tarihinde yeni aşamayı
Burada uluslararası komünist hareketle var belirleyen de bu devrimci iradedir. TİKB ve
olan ilişkilerinin ve uluslararası komünist TDKP ise komünist hareketin nesnelliğine
hareketteki sekter görüş açısının çok boyun eğişi ifade eder; bu onlar bakımın-
önemli bir etkisi vardır. Sonuç olarak, kuş- dan devrimci ve komünist harekette var
kusuz komünist hareketin ayrı örgütlerden olan geleneksel irade zayıflığına eklenmiş
oluştuğu gerçekliği karşısında O da idealist yeni bir halkadır.
bir mevzidedir. Onun, şu veya bu ölçüde
Komünist örgütlerin birbirlerine ilişkin
yansıttığı, ima ettiği, ama açık açık ortaya
değerlendirmeleri (Marksist-Leninist ko-
koyma cüreti göstermediği esas sorun,
münistlerin geride kalan yıllık dönemde
birliğin kendisinin etrafında gerçekleştiril-
teorik ve siyasal olarak aştığı değerlendir-
mesi gerektiği yolundaki ödün verilmez
meler) subjektivizme ve felsefi idealizme
gördüğü düşüncedir. TDKP, komünistlerin
dayanır. Burada farklılıkların, ayrılıkların
birliğinin nasıl gerçekleştirilebileceği soru-
öne çıkarılması, birlik yanlarının, benzerlik-
nunun, komünistlerin birliği konusuna göre
lerin karartılıp geri plana itilerek unutulma-
ikincil bir sorun olduğunu çok iyi bilmek-
sı biçimindeki göz çıkaran tek yanlılık diz
tedir. Belli dönemlerde komünistlerin birli-
boyudur. Tipik olan ağaçlarla uğraşmak,
ği temel sorununa değil de, buradan kay-
ormanı görmemek/yok saymaktır. Bu yak-
naklı birliğin nasıl geliştirileceği tali/ikincil
laşım kendi doğrultusunda daha da ileri
sorununa kafa yoran TDKP, '90 başında
gider. Farklılıklar, ayrılıklar öne çıkarılmakla
birlik defterini kapatmaya, komünistlerin
kalmaz, onların olduğundan çok büyük ve
birliği mücadelesine cepheden tam grupçu
çok önemli gösterilmesi için de elden ge-
bir tavır geliştirmeye karar vermiştir.
len yapılır. Bu yoldan idealist analizlere
TDKP'nin komünistlerin birliği yolundaki
dayanaklar, kanıtlar yaratılarak meşruluk ve
bütün çabaları "anti-parti girişimler" olarak
inandırıcılık kazandırılır! Aşağıda başka
damgalayıp cepheden saldırmasının kay-
örnekler üzerinde de duracağız, ama Öz-
nağı buradadır.
gürlük Dünyası'nın şu değerlendirmesini,
Nedenleri ve açıklaması ne olursa olsun, bunun ilginç bir örneğini oluşturduğu için
asıl sorun şudur: TDKP ve TİKB kendi nes- burada sunmalıyız.
nelliğini aşamıyor. Kendi nesnelliklerine
"Marksistlerle küçük burjuva 'sosyalist'leri
teslim olarak, proletaryanın genel çıkarları
arasındaki görüş ayrılığı, yalnızca herhangi
mevzinde değil, gruplarının özel çıkarlarını
tekil olaylara ve gelişmelere ilişkin 'taktik'
savunmada siperleniyorlar. Onların, komü-
ayrılık değil, devrimin temel sorunlarına,
nistlerin birliği karşısındaki statükocu ve
devrime ve temel sınıflar mücadelesine
gerici bu direnişi, birlik sorununu gündem-
ilişkin temel bir ayrılıktır. Devrimi, emek
den çıkarmıyor. Yalnızca çözümünü zorlaş-
sermaye çelişkisinin belirlediği bu toplumsal
tırıyor; uzun ve sancılı bir yola sokuyor.
yapının yıkılması ve yeniden kuruluşunun
Diğer yandan, komünistlerin birliği ivedi
projesi ve bir siyasal eylem süreci olarak
sorununun devrimci çözümünü önlemek
ele almayan bu gruplar, değişim ve yeni-
için sürdürülen direnişin, kaçınılmaz olarak
den kuruluşun, ancak 'emek ürünleri üreti-
söz konusu örgütlerin ideolojik ve siyasal
cisi' sınıfın, halk yığınları desteğindeki ey-
evrimlerini koşullandıran çok önemli bir
lemiyle gerçekleşeceğini de kavrayama-
unsur olarak işlediğini ayrıca kaydetmek
maktadırlar." (ÖD 78 Sf.24)
gerekiyor.
"Küçük burjuva sosyalistleri" ile (bunlar
Özet olarak, MLKP-K, komünist hareketin
ister devrimci isterse reformist olsun)
var olan (ama geride kalan) nesnelliğine

15 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

Marksistler herşeyden önce temelden farklı proletarya sosyalistleri arasındaki "ayrılık-


dünya görüşlerine, ideolojilere dayanırlar. lar"ı küçültmeleri tesadüf değildir. Onların
Keza kuşkusuz, siyasal platformları, prog- asıl amacı MLKP-K ve TİKB'yi DHKP,
ram ve stratejileri de temelden farklı- TKP/ML kökenli örgütler ve hatta PKK ile
dır. Küçük burjuva sosyalizmi son çözüm- aynılaştırmaktır. Bu kasıtlı grupçu aynılaş-
lemede burjuva ideolojisinin bir türevidir. tırma çabası aradaki uçurumu örtbas ede-
Aradaki farklılıkları "görüş ayrılığı" ile ifade rek kapatmayı, böylece sözde TDKP ile
etmenin olanağı yoktur. İyi de bu ülkede MLKP-K ve TİKB arasında bir uçurum ya-
kimler "küçük burjuva sosyalistleri" katego- ratmayı amaçlamaktadır. Marksizm, grupçu
risinde değerlendirilebilirler? Örneğin çıkarlar uğruna eğilip bükülmekte, mater-
MLKP-K ve TİKB, TDKP'nin iddia ettiği gibi yalizm hiçe sayılmaktadır.
bu kategoriye konulabilir mi? ÖD yazarla-
Bizim görüşümüz biliniyor. Komünist hare-
rının kendini müthiş zorladıklarını görüyo-
ket MLKP-K, TKP/ML YİÖ, TİKB ve
ruz. Bu ülkede, TKP/ML (örgütsel olarak
TDKP'den oluşmaktadır. Her biri proleter
parçalanmış iki kanadı da), ve DHKP gibi
sosyalizmin unsurlarıdır. Genel olarak ko-
örgütler devrimci "küçük burjuva sosya-
nuşacak olursak, aralarında, teori, program,
lizmi" kategorisinde ele alınabilirler ve
strateji, taktik ve örgüt sorunlarında var
alınmalıdırlar. Kurtuluş, Emek gibi çevreler
olan ayrılıklar, bugün bunlardan herhangi
ise reformist "küçük burjuva sosyalistler"
birini proletarya sosyalisti ve Marksist-
olarak değerlendirilebilirler. Fakat, MLKP-
Leninist olmanın kapsamı dışına düşürecek
K'yı, TİKB ya da TDKP'yi bu kategorilerden
düzey, ölçü ve kapsamda değildir. Var olan
herhangi birisinde mütala etmeye çalış-
ayrılıkların süreç içinde aşılıp aşılamayaca-
mak, ÖD yazarlarının Marksizm bilgisine
ğı, bu örgütlerin her birinin gelişiminin
yakışmayan tamamen boş ve subjektif
hangi yönde ilerleyebileceği, daha önce
çabadır. Onların derin subjektivizimlerini ve
değindiğimiz sorunlardır. Fakat TDKP ve
grupçuluklarını sergiler. Grupçuluk uğruna
TİKB'nin saplanıp kaldıkları ve aşma yete-
marksist materyalizmi hiçe sayabildiklerini
neği gösteremedikleri malum geleneksel
gösterir.
zaafları nedeniyle bugün için aradaki ayrı-
Aktardığımız pasajda ÖD yazarları kendi lıkları/farklılıkları olduğundan büyük gös-
kendilerini ya da itiraz eden birilerini "ikna termek için, ellerinden geleni yaparak bü-
etmek", bastırmak için açık ve kesin bir yük bir sorumsuzluk sergiledikleri ve bu
zorlamaya giriyor, inandırmak için yemin yolda her birinin yalnızca kendini Marksist
billah etmenin sınırına geliyorlar. Onlar -Leninist ve proletarya sosyalisti olarak
rahatlıkla Marksizm-Leninizme dayanarak, gösterdikleri, bu kapsamda her biri diğeri-
DHKP'nin halkçılığını, maceracılığını teorik ne ve birlikte MLKP-K'ya karşı grupçu-
ve pratik verileriyle sergiliyor, aradaki ayrı- gerici bir ideolojik mücadele yürüttükleri
lıkları, "temel olaylara ve gelişmelere ilişkin açıktır. Bizzat bu ideolojik mücadele kendi-
'taktik' ayrılıklar değil, devrimin temel so- leri bakımından ayrılıkları büyütücü bir rol
runlarına, devrime ve sınıflar mücadelesine oynamakta, MLKP-K'yı da aynı şeyi yapma-
ilişkin temel bir ayrılık" olduğunu kanıtlı- ya zorlamakta ve bir ölçüde koşullandır-
yorlar. Doğrusu "temel bir ayrılık" değil, maktadır. Fakat daha önemlisi özellikle
Marksistlerle küçük burjuva sosyalistleri TDKP'nin belirginleşmekte olan siyasi yö-
arasında temel ayrılıklardan ve ideolojik- nelimi ve bunu söylem olarak savunma,
teorik, siyasal/sınıfsal uçurumlardan söz gerekçelendirme çabalarıyla bağıntılı olan
etmek gerekir ve gerçek durum da böyle- Marksizmin devrimci özünü boşaltma ve
dir. ÖD yazarlarının "temel bir ayrılık"tan lafzına sarılma yönelimidir. Farklılıkların,
söz etmeleri, küçük burjuva sosyalistleri ile, ayrılıkların hangi yönde gelişeceği sorunu,

16 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

bu örgütlerin proletarya ve emekçi yığınla- kartları öne çıkarılarak o onulmaz hastalık


rın savaşımında, önümüzdeki dönemde ve yeniden hortlatıldı... Bu pankart yarışı daha
ilerleyen süreçlerde nasıl konumlanacakla- kitle hareketinin ikinci gününden itibaren
rıyla ilgilidir ve bu zemin üzerinde ele gruplar arası rekabeti kışkırtan, mücadeleyi
alınmalıdır. Marksist materyalizmin emri ve bölen bir rol oynamıştır." (sf.9)
gereğidir bu. Büyük öğretmenimiz Lenin'in,
ÖD'nin "birlik ihtiyacını" vurgulaması doğ-
eğer küçük ayrılıklar ön plana çıkarılırsa,
rusu pek iğreti duruyor, ama yine de "pan-
eğer onların üzerine yoğunlaşılırsa, kökleri,
kart yarışı" yapanları isim vererek teşhir
dalları, budakları vb. araştırılırsa, onların
etmesini yeğlerdik. Bizce örgütlerin kendi
gerçekten büyük ayrılıklara dönüşebilece-
bayraklarını açmalarında hiçbir sakınca
ğine dair uyarısını da aklımızdan çıkarma-
yoktur; ve hatta bu tamamen gereklidir.
yalım.
Bunun bir yarışa dönüştürülmesi siyasi bir
PATLAMA VAR YENİLGİ YOK MU? hafifliktir. ÖD, bu olumlu rolü oynayan
grupları vermeliydi. Bizde merak konusu
Devrimci Gazi'nin analizi ve buradan çıkarı- olan diğer bir şey de, "Gazi olayları" öncesi
lan sonuçlar, mücadele biçimleri üzerine ve sonrasıyla Türkiye'nin "Bolşevik Partisi-
sayfalar dolusu genel laflar etmekten ve nin" (ifade kendilerinindir) ne yaptığıdır?
yine Marksizm-Leninizmin mücadele bi- Özgürlük Dünyası'nda bunu da bulamadık.
çimlerine dair ileri sürdüğü ve sayısız de- Fakat okurun dikkatini burada ÖD'nin 77
neylerle açığa çıkan genel doğrularının ve 78. sayılarında, gerek "Gazi olayları"nın
soluk ve cansız özetlemelerinden daha ve gerekse de onunla bağıntılı tarzda dev-
ilerletici olacaktır. "Mücadele biçimlerine rimci grupların rolünün değerlendirilme-
yaklaşım" söz konusu olduğunda komünist sindeki önemli farklara ve hatta açık bir
hareket içerisinde iki temel eğilimin belir- çark edişin varlığına çekmeliyiz. 78. sayıda,
ginleşmekte olduğu ve bu eğilimlerin gide- burada özel olarak üzerinde duracağımız
rek billurlaşacağı söylenebilir ve söylenme- "küçük burjuva solculuğunun yığın hareke-
lidir. tindeki tasfiyeci pratiği üzerine" başlıklı
Özgürlük Dünyası, "Gazi olayları"nın de- makale, "Gazi olayları"na tekrar tekrar de-
ğerlendirmesinde, devrimci ve komünist ğinir, "genelde devrimci grupların", taleple-
güçlere "göstericilik" vb. eleştiriler yö- rin öne çıkarılması ve hareketin radikalleş-
neltmiş olmakla birlikte, esasen "genelde mesinde "oldukça olumlu bir rol oynama-
devrimci" grupların olumlu rolüne vurgu larından" değil, çok büyük zorlamalarla
yapmıştır. ÖD, Nisan-Mayıs 1995 tarihli 77. yığın hareketindeki "tasfiyecilikleri"nden
sayısında, "İçeride ve Dışarıda Daha Çok söz edilir. Fakat biz daha çok "Gazi olayla-
Şiddet" başlıklı yazıda "Gazi olaylarını" rı"nın değerlendirilmesiyle ilgiliyiz. 77. sa-
şöyle değerlendiriyordu: yıda yazdıklarını adeta unutan ÖD yazarla-
rı, 78. sayıda "Gazi olayları"nı değerlendi-
"Girişilen provokasyona karşı asıl olayların rirken şunları yazıyor:
geliştiği Gazi Mahallesi'nde tepkinin patlak
vermesinden sonra süreçte genelde dev- "Gazi'de, ne bir ayaklanma olmuştur, ne de
rimci grupların mücadelenin radikal- devrim başlamıştır. Bütün diğer benzerleri
leşmesi ve taleplerin öne çıkarılmasında gibi, emekçi semt halkı faşist saldırılara
oldukça olumlu bir rol oynadıkları gö- tepki gösterip sokağa dökülmüş, polisle
rüldü. (a.ç. PD.) Ama yığın tepkisinin ge- çatışmaya girmiştir." (Sf.31)
lişmesi, mücadelenin uzamasıyla birlikte bu "Sonradan başlayanlar, öncekileri 'geçme'
grupların bazılarında (a.ç. PD) küçük telaşıyla daha fazla şamata çıkarıyorlar.
burjuva ruh hali depreşti; her şeyden çok MLKP-K adlı grubun, İstanbul-Gazi olayla-
birlik ihtiyacının öne çıktığı anda grup pan-

17 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

rını ele alışı bunun en bariz örneklerinden dikkat çekicidir. Ama, 77. sayıda yazdıkla-
biridir. Faşist provokasyona karşı halk tepki- rından fena halde pişmanlık duyduklarını
sini 'ayaklanma' olarak ilan edip, kendile- söyleyebiliriz. 78. sayıda yazılanlar yıllardır
rinden geçiyorlar." (Sf.41) hazırlığı yapılan ve artık bir çok unsuruyla
açıkça seslendirilen barışcıl hazırlık strateji-
"Bu bayların, son zamanlarda hamasi nu-
sinin görüş açısına dayanıyor. Bu nedenle,
tuklar atmaları ve örneğin Gazi Mahalle-
78. sayıda, ÖD yazarları, "Gazi'de yaşanıla-
sinde diktatörlüğün faşist provokasyonun iç
nın lokal bir ayaklanma" olduğu değerlen-
yüzünü teşhir ve burjuvazinin 'Alevi-Sunni'
dirmesine karşı mücadele etmeyi özel bir
karşıtlığını körükleme çabalarını açığa çı-
sorun olarak kabul ediyorlar. Ayaklanma
karma, buna karşı kitleleri uyarma yerine,
olmadığını söylüyorlar, ama ne olduğunu
bu olayların üzerine balıklama atlama ve
söylemiyorlar, "direnç"ten, "direniş"ten,
adeta çığırtkanlık yaparak, salt içinde bir
"polisle çatışmadan" vb. söz ediyorlar; ama
kaç yandaşları da yer aldı diye, 'Gazi ayak-
77. sayının ruh haline rastlanmıyor. Oysa
lanması' üzerine şamataya varan değerlen-
bakın 77. sayıda neler yazmışlardı:
dirmeleri, küçük burjuva kendinden geçme-
nin diğer bir örneğini gözler önüne sermek- "Mart ayında yaşanan Gaziosmanpaşa Gazi
tedir. Alevi mezhebinden yoksul semt Mahallesi halkının direnişi hiç kuşkusuz 12
emekçilerinin, diktatörlüğün generallerini Eylül'den bu yana yaşanan kitle eylemle-
'polise karşı bir güç' gibi görüp, bir nevi rinin en radikaliydi. Panzer ve polis kur-
sahiplenmesini ciddi bir yanılgıya değil de, şunu karşısında göğsünü açarak ilerleyen
'devrimci ayaklanmaya' işaret sayma so- gençler, gençlere taş çıkartırcasına kavgaya
rumsuzluğu olsa olsa, MLKP-K gibi, yaşam- atılan yaşlılar, erkeklerden hiç de geri kal-
larında hiçbir ayaklanma görmedikleri gibi, mayan kadınlar, hatta kavganın en kızıştığı
Marksizm-Leninizmin devrim ve ayaklanma anda bile Filistinli yaşıtlarını anımsatırcası-
üzerine tezlerinden de habersiz ya da bi- na (burada yazar devrimci Gazi'yi Filistin
linçli olarak bu tezleri görmezden gelenler intifadasıyla kıyaslıyor) çatışmaya giren
tarafından gösterilebilir." (Sf. 29) çocuklarıyla Gazi Mahallesi halkı ve onları
desteklemeye gelen değişik semtlerden
78. sayısında ÖD, devrimci başkaldırıyı
emekçiler, devrimciler üç gün boyunca di-
sıradan bir anti-faşist protesto gibi gös-
rendi..." (Sf. 15 aç. PD)
termek için elinden geleni yapar. Onu,
mümkün olduğu kadar, küçültür ve ayak- "...Olayların hemen başından itibaren ma-
lanma olmaktan çıkartır. halleye giren muhabirler göstericilerin slo-
ganları ve konuşmalarından anlamışlardı
"En keskin 'taktik'ler, en uç noktada sınıf
ki, olay bir Alevi başkaldırısı değil-
güç ve ilişkilerinin abartılı değerlendirmesi
di...(burjuva basında) İki gün boyunca olay
ile belirlenir. Kitlelerin gücünün hesaba
bir Alevi başkaldırısı olarak propaganda
katılmadığı, ya da bilinç ve örgütlenme
edilmeye devam ediyordu." (Sf. 6)
unsurlarının abartıldığı durumlar bir ara-
dadır. Bu tahlillerde örneğin bir polis saldı- "Batı basını da böyle bir propaganda için
rısına direnç gösteren semt emekçilerinin hazırdı. ...Çoktan beridir baskı altında oldu-
bu eylemi 'ayaklanma' olarak görülür, ya ğu bilinen Alevilerin ayaklanmış olması pek
da, ekonomik-kendiliğinden işçi hareketinin doğaldı ve belli başlı gazeteler ve tv. kanal-
önünde secdeye varılır." (Sf. 25) larının ortak tezi Türkiye'de Alevilerin ayak-
landığı biçimindeydi." ( Sf. 6)
Devrimci Gazi'nin değerlendirilmesi söz
konusu olduğunda, ÖD yazarları tam bir Görüldüğü gibi ÖD'nin "ayaklanmaya" bir
kafa karışıklığı içerisindedir. Esasen, "Gazi itirazı yok, fakat doğru olarak bunun bir
olayları"na hiçbir tanımlama getirmemeleri "Alevi ayaklanması" olarak sunulmasını

18 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

teşhir ediyor. İlk alıntıda çizilen tasvir ise devrimci eylemlerinde amacından taşan
zaten lokal bir ayaklanmadan başka bir şey kimi yanlış şiddet eğilimleri de görülmüştür.
anlatmıyor. Hayatında "hiç ayaklanma Buna bakarak, yığınların genel şiddet eyle-
görmeyen" MLKP-K yanılıyor olabilir, ama mini suçlamak, devrimi laboratuvarda ger-
sayısız ayaklanma deneyimi yaşadığı anla- çekleşen bir deneyle eleştiren aydınların
şılan ÖD yazarlarını, ÖD'yi ikna etmek ve tutumu olabilir." (S.8-9)
okurlarını aydınlatmak için tanık gösterebi-
Ve 77. sayının son sözü:
liriz. 77. sayıdan okumaya devam edelim;
"Zorbalığın yolunu kesmenin tek yolu (abç)
"Ya da provokasyon karşısında semt halkı-
ise, Gazi emekçilerinin açtığı yoldur." (Çok
nın en duyarlı kesimleri tepki gösterir, bu
doğru! S.11)
tepki güvenlik güçleri tarafından bastırılır
ve 'örgütsel operasyonlarla' semt baskı "Gazi olayları"nı lokal, anti-faşist bir ayak-
altına alınır. ... sonuçta istenilen amaca lanma olarak tanımlayıp değerlendirdiği-
varılır... Ama böylesi ayaklanmaya varan miz için, ÖD'nin 78. sayısında bize yönelti-
bir tepki hesap edilmemiştir." (S.7-aç.PD) len bütün ipe sapa gelmez suçlamaların,
ÖD'nin 77. sayısı için de geçerli olduğunu,
Bitmedi, dinleyin:
öncelikle vurgulamalıyız. Peşpeşe çıkan iki
"Provakatörlerin somut niyetleri ne olursa sayısı birbirini tekzip eden kafa karışıklığı
olsun, bu provokasyonlardan bekledikleri içindeki ÖD'nin, okurlarına, 77. sayıda yapı-
asla Gazi halkının bir ayaklanmaya dö- lan analizlere ve ulaşılan sonuca inanması-
nüşen tepkisi değildi. Tersine onlar cansız nı salık veriyoruz. Yalnız bunların da çok
ve yakınma düzeyinde bir tepki bekliyorlar- önemli bazı eksiklikler taşıdığına da işaret
dı. Ama gelişmeler beklenenin ötesinde etmeliyiz.
olunca, tepkiler önce Alevi başkaldırısı gibi
İlkin, ÖD'nin sözde sosyalist legal partile-
gösterilmek istendi. Bu tutmayınca doğru-
rin, Gazi ayaklanması karşısındaki tavırlarını
dan devrimcilere, ilericilere yönelik bir
es geçmesi, bir unutkanlığın, bir dikkatsiz-
kampanya başlatıldı. Tepki gösteren halk
liğin eseri görülmemelidir. Açık "sosyalist"
değil, bir avuç aşırı solcuydu vb."(S.8-aç.PD)
partiler sokak karşısında iflas etmişler, dü-
"Ve denilebilir ki, ilk kez bu ölçüde öfkeli bir zen içi parlamenter araçlar oldukları açık-
emekçi kitlesi, daha sokağa çıkar çıkmaz, seçik görülmüştür. Yıllardır, saklı-gizli açık
devlete ve düzene açıkça karşı çıkan bir parti hazırlığı yapanların, tam da pratik
tutumla hareket etmiştir." (S.8) adımlar atma aşamasına gelmişken; dev-
rimci sokak karşısında açık "sosyalist" par-
"Gazi Mahallesinde emekçiler kendilerine
tilerin iflasını sergilemeleri beklenemezdi.
karşı yapılan saldırıya hemen, açıkça ve
Böyle durumlarda, en iyisi "solculuğu"
kendi tarzlarında yanıt vererek bir örnek
eleştirmektir!
sunmuşlardır." (S.8, aç. PD)
İkinci olarak, ÖD'nin bu sayıda, ayaklanan
"Gazi Mahallesi başta olmak üzere değişik
Gazi emekçilerinin orduya karşı takındığı
bölgelerdeki eylemlerde eyleme katılanların
tavrı eleştiri konusu yapmaması diğer dik-
polise karşı taş, sopa kullanarak direnmesi
kate değer bir olgudur. Oysa MLKP-K bu
ya da kimi dükkan vb. yerleri tahrip etmesi
noktayı ciddiye almış, eleştirel analizlerine
hükümetten kimi aydın ve sendika çevrele-
konu etmiş ve buradan sonuçlar çıkartmış-
rinden uzanan kesimlerce kınandı. ... Kendi-
tır. ÖD yazarının itirazlarını dikkate alarak;
sine devrimci, hatta sosyalist diyenlerin bu
sözkonusu bölümden bir pasajı buraya
yüzden halkı kınaması elbette anlaşılır ol-
aktarmak yararlı olacak:
mamalıdır. Çünkü, bırakalım başka şeyleri,
tarihin her döneminde tarihi yapanların

19 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

"Gazi başkaldırısının sunduğu veriler içeri- önemli faktörlerdir. Ancak semtteki dev-
sinde polisle ordu arasında net ayrım göze- rimci ve komünist etkiyi dikkate almak
ten, bir yandan katil polis sloganı altında zorundasınız. Bu etki olmasaydı, ne tepki-
faşist diktatörlüğün polisiyle çatışırken bir nin bu ölçüde "kitlesel ve sert" oluşunu ve
yandan da aynı faşist diktatörlüğün kan ne de "genelde devrimci grupların müca-
dökücü, zorba ve faşist ordusuna güven delenin radikalleşmesi ve taleplerin öne
sergileyen ve alkışlayan kitle tavrı dikkate çıkarılmasında oldukça önemli bir rol oy-
değerdir. Burada kitlelerin askerleri kazan- nadıklarını" izah edemezdiniz.
ma amacı güden taktik zekasının bir payı
MLKP-K'nın salt içerisinde "bir kaç yandaşı"
olsa da, ilerici anti-faşist yığınlarda ordu
yer aldı diye, herhangi bir anti-faşist direni-
hakkında varolan hayal ve yanılsamaların
şi veya polisle çatışmayı "ayaklanma" ola-
derinliğini ve şiddetli bir çatışma anında
rak tanımlayabileceğini iddia etmek ya da
kitlelerin güvenecek bir dayanak arayışını
düşünmek çocukça bir hafifliktir. Böyle bir
ya da diğer bir anlatımla özgücüne güven
iddianın akla getirdiği, merd-i kıpti şecaat
eksikliğini sergilemektedir. Ezilen kitleler,
arzederken sirkatın söyler halk deyişidir.
politik sınıf bilincini mücadele okulunda
Fakat biz, ÖD yazarlarının "ayaklanma"
alırlar. Fakat emekçi yığınların hafızaların-
değerlendirmesinden çark etmesinin ne-
daki zayıflığın sorumluluğunda komünist ve
deninin daha sonra orada "yandaşlarının"
devrimci öncü güçlerin önemli bir payının
olmadığı şeklinde bir bilgi edinmeleri ol-
olduğu da unutulmamalıdır." (Partinin Sesi,
duğunu iddia etmeyeceğiz.
Sayı 33)
77. sayısında "Gazi'de halkın ayaklanması"
Üçüncü olarak; ÖD yazarları 77. sayıda da,
diyen, "ayaklanmaya varan" tepkisinden
Gazi emekçilerinin karakolu hedeflemeleri-
sözeden ÖD'de ne değişti de 78. sayısında
ni, bir çok kez hesap sormak için semt
Gazi'de yaşanılanın lokal anti-faşist bir
karakoluna (semtteki devlet demek abart-
emekçi ayaklanması olduğu gerçeğine ve
ma mı?) hücüm etmelerine değinmiyor
bu gerçeği yansıtan analizlere karşı özel bir
bile. Bu, Gazi ayaklanmasının yalnızca sa-
mücadele başlatma ihtiyacı duydu? Asıl
vunmacı değil, aynı zamanda saldırı unsur-
sorun bu. Çünkü Gazi'de yaşananın anti-
larını da taşıdığını çok net olarak gösterir.
faşist bir ayaklanma olduğu "herkes" için
Hiç değinilmeyen barikatlar da böyle bir
çok açık. ÖD de bunun tanığı. Evet, fakat
yön taşır. ÖD yazarları "barikatları" da hiç
ne oldu, neden çark ettiniz yoldaşlar? Bu
anmıyorlar!
neyin "alameti"? Bu soruların yanıtının
Dördüncü olarak; ÖD yazarları, devrimci "çizgide" aranması, spekülatif ve subjektif
Gazi'yi '80 öncesinden de ayıran çok değerlendirmelerden kaçınmanın emin bir
önemli bir başka unsuru daha gizliyorlar. yolu olarak kabul edilmelidir.
Emekçi yığınların başkaldırısı karşısında
ÖD yazarları, ilk değerlendirmelerinde
çaresiz kalan diktatörlüğün "sıkıyönetim"
henüz, Gazi emekçilerinin ayaklanmasının
ilan etmek zorunda kalması, fakat ayakla-
devrimci gelişmenin seyri ve devrimci ha-
nan Gazi'nin "sıkıyönetimi" tanımamasını
zırlık bakımından gösterdikleriyle, kendi
atlayarak geçiştirmeye çalışıyorlar. Oysa
yönelimleri arasındaki bağıntıyı daha doğ-
bu, "ayaklanma" gerçeğinin çok önemli bir
rusu çatışmayı görememişlerdir. İlk değer-
öğesidir.
lendirmeler, son dönemde yoğun propa-
Beşinci olarak; ÖD'nin "tepkinin neden bu gandasını yaptıkları ve çok somut bir hazır-
ölçüde kitlesel ve sert olduğu" sorusunun lık çalışması yürüttükleri "barışçıl hazırlık
yanıtı eksiktir. Evet, semtin sosyal yapısı ve stratejisi"nin görüş açısından yapılmamıştı.
diktatörlüğün 15 yıldır estirdiği terör Önce çizgiyle bağıntısı dışında, kendi başı-

20 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

na değerlendirdiler, Gazi'de yaşananın ayaklanma saptamasına karşı mücadeleyi


ayaklanma olduğu sonucuna gittiler. Her gerekli görüyor. 48. sayının başyazısında
yerde benzer patlayıcı maddelerin birikti- Alınteri, devrimci Gazi'yi de katarak yığınla-
ğini ve ateş almaya hazır olduğunu gör- rın durumunu tahlil ederken yaptığı genel-
memek için kör olmak gerekirdi. ÖD yazar- lemede "Bu, ne sağ oportünistlerin iddia
larının önünde iki şey vardı; ya Gazi örne- ettikleri gibi bazı olaylara özgü gelip geçici
ğinden genel sonuçlar çıkararak süregelen bir durum; ne de küçük burjuva solculuğun
barışçıl hazırlık stratejisi yönelimini terk iddia ettiği gibi bir ayaklanmanın 'ruh ha-
edecekler ve yeni bir yönelim benimseye- li'dir" diyor. Oysa Gazi ayaklanması ve dev-
ceklerdi, ya da barışçıl hazırlık stratejisine rimci Gazi'de ayaklanma ruh hali yadsına-
prangalanarak, "çizgiye tutunma", "çizgiye maz gerçeklerdir. Tabii asıl sorun bu ger-
saplanma" marifetiyle politik bakımdan kör çeklerin anlaşılamaması ve ardında yatan
ve sağırı oynayacaklardı. İkinci yolda yürü- nedenlerdir. Şu kadarını söyleyelim ki, Alın-
düler. "Birlik" gibi tahammül edilemez bir teri'nin Gazi analizlerinde benimsediği bu
durumun üzerine bir de "ayaklanma" gibi tutum, ister istemiz, siyasal durum ve gü-
çılgın bir analiz binince, siyasal süreç içeri- nün devrimci görevlerine sağdan yaklaşan-
sinde ağırlığı ve bir adım öne çıktığı ger- ları güçlendirmekte, onların değirmenine
çeklerini de hesaba katarak, MLKP-K, su taşımaktadır.
ÖD'nin umutsuz saldırılarının hedef tahta-
"Fakat biz geçmişten biliyor ve şimdi de
sının odağına oturdu. Ayaklanma analizine
görüyoruz ki, sadece kitle hareketinin yeni
saldırı başlatarak o malum yolda daha da
biçimleri, ya da yığınların yeni kesimlerinin
ileri gitmek "cüret" ve "gücü" kazandılar.
uyanarak bağımsız bir mücadeleye atılma-
TDKP'nin devrimci Gazi'ye ilişkin son ana- ları hepimizdeki mücadele ve cesaret ruhu-
lizleri uzun süreli barışçıl hazırlık stratejik nu gerçekten kabartabilir." (Lenin, Örgüt-
yönelimine uygundur. Devrimci Gazi, dev- lenme Üzerine. Aktaran ÖD.)
rimcilere ve komünistlere "daha çok dev-
Evet, şahane Gazi ayaklanması karşısında
rimci irade", "daha çok devrimci cüret" diye
her devrimcinin büyük bir sevinç ve coşku
seslenmiştir. Bu çağrıya evet diyen devrim-
duymasından daha doğal bir şey olamaz.
ci ve komünist güçler, ilerleyen süreçte öne
Bunu "kendinden geçmek" diye mahkum
çıkacaklardır ve çıkmaktadırlar. Hayır, daha
etmeye kalkmak, yalnızca oportünist yöne-
çok nesnellik, daha çok kendiliğindenlik,
limlerin bir belirtisidir. En sivri örnek olarak
uzun sürekli barışçıl bir hazırlık diyenler,
MHP ve Türkeş'i düşünün. Milliyetçi Çiz-
yanlızca yığınların devrimci hareketinin
gi'nin o dönem çıkan yazılarına bakın. Poli-
dışında kalmayacak, onun gelişiminin
sin ve devletin, yığınlar karşısında yenilme-
önünde nesnel olarak ayakbağı da olacak-
sine nasıl da hayıflandıklarını, kin ve inti-
lardır. Ayaklanma analizinden çark edişin,
kam ateşiyle tutuştuklarını göreceksiniz.
durumun devrimci analizine karşı başlatılan
Evet, ayaklanma şahane bir şeydir. Devrim-
ideolojik mücadelenin siyasal önemi ve
cilerde müthiş, inanılmaz bir coşku ve mo-
mahiyeti buradadır. ÖD'nin 78. sayısında
ral yaratır; kavga arzusunu büyütür ve on-
yazılanlar bunun yeterli kanıtlarıyla dolu-
ları sevince boğar. Asıl; devrimcilik, öncü-
dur.
lük, Marksizm-Leninizm ve sosyalizm adına
Üzerinde ayrıca durmayacağız, fakat ge- bunları hissetmeyenler, yaşayamayan-
çerken Alınteri'nin Gazi'deki lokal ayak- lar, devrimci diriliklerini yitirmekte olduk-
lanmanın reddine (ve kavranmasına) dayalı larını, oportünizmin kendilerini çürütmekte
analizlerinin ÖD ile dikkate değer bir ben- olduğunu görmeye çalışmalıdırlar.
zerlik gösterdiğini belirtelim. ÖD kadar
hararetli olmamakla birlikte Alınteri de

21 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

77 ve 78. sayılarda yapılan analizler birlikte nin'e başvuralım. O, Moskova ayaklanma-


ele alındığında ÖD'nin tam bir şaşkınlık(*) sını şöyle anlatıyor:
ve kafa karışıklığı yaşadığı görülüyor. Sen-
"Aslında, Ekim'den sonra yaratılan nesnel
deliyor, zikzaklar çiziyor, çark ediyor. Peş-
koşulların baskısı sonucunda, grev, bir
peşe çıkan iki sayıda yapılan, birbiriyle
ayaklanma durumuna geliyordu. Bir genel
taban tabana karşıt Gazi değerlendirmeleri
grev artık hükümeti gafil avlamıyordu: Hü-
bunu sergiliyordu. Şu satırlara da muhak-
kümet artık karşı devrimci kuvvetler örgüt-
kak değinmeliyiz. "Atılım"ı eleştirirken şöy-
lemişti, bunlar askeri hareket için hazırdılar.
le yazıyor ÖD:
Ekim'den sonra bütün Rus devriminin geli-
"Her şeyden önce ortada bir 'yangın' duru- şimi ve Aralık günlerinde Moskova'daki
mu yok, olsa olsa kitle hareketinin patlama- olaylar dizisi Marx'ın derin önermelerinden
lı sönmeli durumundan söz edebiliriz. Kitle birini açıkça pekiştirmektedir: Devrim, kuv-
hareketinin ortaya koyduğu şey istikrarsızlık vetli ve birleşmiş bir karşı devrim doğurarak
içinde yükseliştir." ilerler, yani düşmanı daha aşırı savunma
çarelerine başvurmaya ve bu yolda daha
"Patlama" var, "sönme" var, ama "yangın
güçlü saldırı araçları bulmaya zorlar.
yok"! Sözcüklerle oynamayalım arkadaşlar!
Siz bile söyleyecek başka bir şey bulamı- Aralık 7 ve 8: Sakin bir grev, sakin kitle
yorsunuz. Dahası şaşkınlık içinde, ne yazdı- gösterileri. 8 Aralık akşamı: Akvaryum'un
ğınızın farkında değilsiniz. Eleştirmek, sal- kuşatılması, 9 Aralık sabahı: Strastanya
dırmak istiyorsunuz; ama yeterli silahlardan Meydan'ındaki kalabalığa süvarilerin saldı-
yoksunsunuz. rısı. Akşam: Fiedler binasına baskın. Kafalar
kızıyor. Örgütlenmemiş sokak kalabalıkları
Yazar, ne dediğinin, yazdıklarının ne anla-
kendilerinden çekine çekine ilk barikatları
ma geldiğinin farkında değil. Yangın du-
kuruyorlar.
rumu yok, ama patlama var diyor. Hareke-
tin istikrarsızlığına haklı olarak dikkat çeki- Aralık 10: Barikatlar daha bir düşünülerek
yor. Fakat her nasıl oluyorsa yangın olma- kuruluyor; artık şurada burada değil, ger-
dan "patlama" ve "sönme" oluyor. ÖD'ye çekten geniş ölçüde. Bütün halk sokaklarda,
hatırlatmak zorundayız. "Yangın" ille de şehirin başlıca yerleri bir barikat ağıyla
istikrarlı bir yükselişi ifade etmez. Devrimci çevrili. Gönüllü çarpışma birlikleri birkaç
gelişmenin eşitsizliği/dengesizliği nede- gün askerlere karşı inatçı bir gerilla savaşı
niyle hareketin gelişiminde kafanızdaki gibi veriyorlar, onları büyük kayıplara uğratıp,
bir istikrarı boşa aramayın. Devrimci geliş- Dubasov'u (Moskova Askeri Genel Valisi)
me kendini kimsenin kafasındaki şemalara takviye istemek zorunda bırakıyorlar. Ancak
uydurmuyor. En iyisi kafaları hareketin 15 Aralık'ta hükümet kuvvetleri üstün du-
gelişiminin diyalektiğine uydurmaktır. Yok- ruma geçip, 17 Aralık'ta Semyonovsky Alayı
sa hareketin gelişimine ayak direyen gerici ayaklanmanın son kalesi olan Presnya Böl-
pozisyonlara yuvarlanmak kaçınılmazdır. gesini eziyor.
Gazi yangındır ya da patlamadır. Sizin ka-
Grevden ve gösterilerden tek tek barikatla-
bul edip etmemeniz onu değiştirmez; ama
ra, tek tek barikatlardan kitlelerin kurduğu
sizi belli bir yönde yürümeye koşullandırır
barikatlara ve askerlere karşı sokak savaş-
ve koşullandırmaktadır.
larına geçildi. Örgütlerin ilişiği olmadan,
ÖD yazarları, Marksizmin lafzının gölgesin- geniş işçi sınıfı mücadelesi bir grevden baş-
de yatma yöneliminden vazgeçerlerse, Gazi layıp bir ayaklanmaya ulaştı. Rus devrimi-
ayaklanmasının analizinde pekala ortak bir nin 1905 Aralık'ında sağladığı en büyük
görüş açısına ve sonuçlara varabiliriz. Bu tarihsel kazanç budur, bütün önceki ka-
açıdan yararlı olabileceğini düşünerek Le- zançlar gibi bu da büyük fedakarlıklar pa-

22 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

hasına kazanıldı. Hareket genel bir siyasal dır. Sonunda taleplerin önemli bir kısmı
grevden daha yüksek bir aşamaya ulaştı. elde edilir. Yığınlar siyasal bir zafer kazan-
Devrime karşı koymada gericiliği sonuna mış, diktatörlük ve devlet rezil olmuştur. Bir
dek gitmeye zorladı; böylece, devrimin de, anda kahraman polis imajı yerini katil poli-
saldırı araçları uygulamakta sonuna dek se bırakmıştır. Gazi'den bütün ülkeye dalga
gideceği anı, daha bir yaklaştırdı. Gericilik, dalga devrimci moral yayılır; diktatörlüğün
barikatları, kalabalıkları bombalamaktan psikolojik üstünlüğü çok ciddi bir darbe
ileri gidemez; ama devrim, Moskova gönül- yer.
lü çarpışma birliklerinden çok daha ileri
Karakola yürüyüş ve hücum... Sokak çatış-
gidebilir, enine boyuna çok daha ilerilere.
maları... Barikatlar... Tanınmayan sıkıyöne-
Devrim Aralıktan bu yana çok ilerledi. Dev-
tim... Gazi'de üç gün boyunca diktatörlü-
rimi doğuracak buhranların temeli ölçül-
ğün hükmü sökmez. Burada yaşanan lokal
meyecek kadar genişledi; artık bıçağın
anti-faşist ayaklanmayı göremeyenler ya
adamakıllı bilenmesi gerekiyor." (Moskova
kördür, ya da kasıtlı. ÖD 78. sayısında hem
Ayaklanmasından Alınacak Dersler, Mark-
kasıtlıdır ve hem de bunun sonucu kör. Bu
sizm'de Gerilla Savaşı, Sf.94-95)
politik körlük, kasıtlılıktan kaynaklanır. Ve
İsteyen herkes bir karşılaştırma yapabilir. barışçıl hazırlık stratejisinin oportünizmi
Kıyaslarken birkaç noktaya dikkat edilmeli- nasıl koşullandırıp ürettiğinin elle tutulur,
dir, Moskova'da şehir çapında bir ayak- somut, ibret verici bir görüntüsünü sunar.
lanmadır sözkonusu olan. İkinci olarak,
Siyasal durumun analizi bakımından oldu-
ayaklanmanın odağında proletarya vardır.
ğu kadar; örgüt, mücadele biçimleri ve
Üçüncü olarak, öncüler "daha" hazırlıklıdır.
devrimci hazırlık görevleri bakımından da
Asıl olan şu; Moskova'da şehir çapında,
devrimci Gazi'den neler öğrenebiliriz? Eğer
Gazi'de ise semt çapında, yani kent içinde
devrimci gelişmenin izleyeceği seyir ve
lokal bir ayaklanma sözkonusudur. Bu ger-
mücadele biçimleri üzerine sayfalar dolusu
çeğin yerine bilgiçliğin geçirilmesi oportü-
yazıyor, ama somut olarak, en küçük bir
nizme doğru çok önemli yeni bir adımdan
şey söylemiyorsanız size, Marksizmin lafzı-
öte değer taşımaz.
na sarıldığınız ve onun devrimci özünü
Kontrgerilla güçleri tarafından kahveler iğfal ettiğiniz söylenecektir. ÖD'nin pozis-
taranır. Ölü ve yaralılar vardır. Semtteki yonu tamı tamına budur. İsteyen herkes,
komünist ve devrimci güçler anında hare- ÖD'nin 78. sayısını dikkatle okuyup incele-
kete geçer. Öfke dalga dalga semte, kente yebilir.
ve ülkeye yayılmaktadır. Semtte yüzler,
Devrimci gelişmenin seyri, somut olarak
binler dakikalarla sayılan bir zaman kesi-
mevcut durumda (çok genel olarak değil,
tinde sokağa dökülür. Hızla biriken yığınla-
yığın hareketinin ve gelişiminin bugünkü
rın hedefi, yıllardır süren faşist terörü, iş-
düzeyinde), mücadele ve örgüt biçimleri
kenceyi, zorbalığı cisimleştiren karakoldur.
bakımından Gazi "direnç"inden hangi so-
Karakola hücum eden silahsız kitlenin önü
nuçlar çıkarılabilir? Mücadele ve örgüt
polis barikatıyla kesilir. Kitle ile polis ara-
biçimleri üzerine bilgiçlik taslamak, genel
sında sokak çatışmaları patlak verir. Kitleler
doğruları özetleyip tekrar etmek yerine
sokaklara barikat kurar. Sonra tekrar kara-
somut "bir şeyler" söylemek gerekir. ÖD
kola yürünür; göğüs göğüse çatışmalar
yazarları bundan ısrarla kaçınıyorlar. Bize
olur, silahsız halk onlarca şehit ve yüzlerce
"baylar" diye hitap etmekten büyük bir
yaralı verir. Diktatörlük çaresizlik içinde
zevk duyan, hatta "kendinden geçen" ÖD
sıkıyönetim ilan eder. Kitleler barikatların
yazarlarına tekrardan soruyoruz; evet yol-
başında bekler, sıkıyönetimi tanımaz, ta-
daşlar, somut olarak mücadele ve örgüt
leplerinin gerçekleşmesini ister ve kararlı-

23 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

biçimleri için, yığın hareketinin mevcut isteyeceği başlıca şeyler nelerdir? Önce
düzeyinde ne diyorsunuz; devrimci Ga- hareketi belli özel bir mücadele biçimine
zi'den çok somut olarak hangi sonuçlar bağlamayan Marksizm, sosyalizmin bütün
çıkarıyorsunuz? Neden somut tek şey söy- ilkel biçimlerinden ayrılır. Her çeşit müca-
lemeye yanaşmıyor ve genel doğruları dele biçimini kabul eder; onları "icat" et-
özetleyip, durmaksızın tekrarlamakla yeti- mez, sadece genelleştirir, örgütler, hareke-
niyorsunuz? tin akımı içinde kendiliğinden doğan dev-
rimci sınıfların mücadele biçimlerine bilinçli
Gazi başkaldırısı, anti-faşist kitle hareketi-
ifadeler verir. Bütün soyut kalıpların ve
nin ulaştığı en yüksek düzeydir. '87 Netaş
öğreti reçetelerinin can düşmanı olan
direnişinden günümüze, kitle hareketinin
Marksizm, hareket geliştikçe, kitlelerin sınıf
gelişimi incelendiğinde bu çok açık bir
bilinci büyüdükçe, iktisadi ve siyasal buh-
tarzda farkedilecektir. Sivas katliamı pro-
ranlar keskinleştikçe sürekli olarak yeni
testo gösterileri, hem siyasal niteliği ve
değişik savunma ve saldırı yöntemleri do-
hem de mücadele biçimleri bakımından
ğuran ilerleme halindeki kitle mücadelesi
daha geridir. İşçi hareketinin gelişimiyle de
karşısında dikkatli bir tavır alınmasını ge-
kıyaslayabilirsiniz. '89 bahar atılımı ve Zon-
rektirir. Bu yüzden Marksizm kesinlikle
guldak madencilerinin kitle greviyle birle-
hiçbir mücadele biçimini reddetmez. Mark-
şen gösteri ve protestoları, görkemli Anka-
sizm hiçbir şekilde kendini yalnız belli bir
ra yürüyüşü tamamen "barışçıl" olduğu
anda var olan mümkün mücadele biçimle-
gibi, net siyasi talep ve hedeflere de sahip
riyle sınırlamaz; bunu yaparken, toplumsal
değildir. Zonguldak madencilerinin direni-
durum değişince o anda içinde olanların
şinin ekonomik taleplerle başlayan, siyasal
bilmediği yeni mücadele biçimleri doğma-
bir nitelik kazanan, ancak Mengen'de asker
sının kaçınılmaz olduğunu bilir. Bu bakım-
barikatlarından geri dönüşüyle tekrar eko-
dan Marksizm, kitlelerin deneyinden öğre-
nomik-sendikal başlangıç noktasına dönen
nir denebilir; hiçbir zaman "sistemciler"in
hareket, işçi sınıfının mücadelesinde varılan
çalışma odalarının ıssızlığında icat ettikleri
bir düzeyi ifade eder. Emekçi memur hare-
mücadele biçimlerini kitlelere öğretmeye
ketiyle de kıyaslayabilirsiniz.
kalkmaz. Sözgelimi, Kautsky toplumsal
Öncelikle, Gazi, ne barışcıldır ne de yasal. devrim biçimlerini incelerken şöyle diyor:
Böyle olsaydı bir ayaklanmadan sözetmek Yaklaşan buhranların şimdiden göremedi-
olanaksız olurdu. Gazi ayaklanması; kitle- ğimiz yeni mücadele biçimleri ortaya ata-
selliği itiraz kabul etmez bu hareket, sokak cağını biliyoruz.
çatışmaları ve barikatlar gibi çok somut
"İkinci olarak, Marksizm çarpışma biçimle-
mücadele biçimleri yaratmıştır. Barikatlar
ri sorununun somut tarihsel bir incelen-
ve sokak çatışmaları, milis örgütlenmesi
mesini gerektirir. Bu sorunu, somut tarihsel
sorununu çok somut olarak gündeme ge-
durumdan ayrı olarak ele almak, diyalektik
tirmiştir. Şimdi soruyoruz: proletaryanın
maddeciliğin esaslarının yeterince kavran-
öncü politik kurmayının, yığın hareketinin
madığını gösterir. İktisadi evrimin değişik
mevcut düzeyinde, Gazi'nin ortaya çıkardı-
aşamalarında, siyasal, ulusal-kültürel, canlı
ğı mücadele ve örgüt biçimlerini kendili-
koşullardaki değişmelere bağlı olarak deği-
ğindenlikten kurtarma görevlerini kabul
şik mücadele biçimleri ortaya çıkar, bunlar
ediyor musunuz? ÖD yazarlarının Le-
başlıca çarpışma biçimleri olurlar; bununla
nin'den alarak bize yönelttikleri pasajları
ilgili olarak ikinci derecede, tamamlayıcı
kendilerine yöneltiyoruz.
mücadele biçimleri de değişir. Evrimin belli
"Baştan başlayalım. Mücadele biçimleri bir aşamasında belli bir hareketin somut
sorununun incelenmesinde her Marksistin durumunun ayrıntılı bir incelemesini

24 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

yapmadan bazı özel mücadele araçları- hareketinin gelişiminin son sözü olan Gazi
nın kullanılıp kullanılmayacağı sorusuna ortaya ne koydu? Devrimi kimler yapar?
"evet" ya da "hayır" diye karşılık ver-
"Bu soruya verilen cevap mücadele biçimle-
mek Marksist görüşten büsbütün ayrıl-
rini de kapsar. Devrimi kitlelerin eseri ola-
mak demektir." (Marksizm'de Gerilla Sa-
rak ele alan bir örgüt ya da parti, tüm mü-
vaşı-Lenin sf.102-103, aç. PD)
cadele ve eylem çizgisini kitlelerin eylemine
MÜCADELE BİÇİMLERİNDE dayandırmayı, kendiliğinden kitle hareketi
içinde yer alma yoluyla, kitlelerin aydınla-
MARKSİZMİN DEVRİMCİ ÖZÜNÜ
tılması, eğitilmesi ve örgütlendirilmesini
BOŞALTMA ÇABASI
eyleminin esası sayar. Parti, siyasal bir ör-
Çok şey yazıp hiçbir şey söylememek, ko- gütün, grubun ya da bir sınıfın, iradesine
nunun etrafında dönüp durmak, ama tabi olmayan, doğrudan doğruya sömürü
özü/esası üzerine bir şey söylememe yete- ve baskı sisteminden kaynaklanan ve zo-
neği göstermek; oportünist bir yöntem runlu olarak sınıf karşıtlıkları ve çatışmala-
olduğu kadar, ideolojik ve siyasal bir çü- rının yaşanmasına yol açan kitle hareketle-
rümenin, oportünizme gidişin belirtisidir. rine katılır, onun ortaya çıkardığı mücadele
Mücadele ve örgüt biçimleri üzerine sayfa- biçimlerini, bilinçle ele alıp, örgütler, gelişti-
lar dolusu yazan, genel doğruları durma- rip genelleştirir." (agy. sf. 33-34)
dan özetleyip tekrarlayan, Lenin'den yaptı-
Evet, Gazi hangi mücadele ve örgüt biçim-
ğı alıntılarla bizleri bilinçlendiren ÖD yaza-
lerini ortaya çıkardı. Türkiye'nin "Bolşevik
rı, Türkiye ve Kürdistan'da devrim ve karşı-
Partisi", Gazi'den kalkarak hangi örgüt ve
devrim güçleri arasındaki savaşımın, işçi
mücadele biçimlerini "bilinçli ele alıp",
sınıfı ve ezilen yığınların kitle hareketinin
"örgütleyip" "geliştirip genelleştirmeyi"
mevcut düzeylerinde belli başlı mücadele
öngördü, öngörüyor?
ve örgüt biçimlerinin neler olduğunu, han-
gilerinin aşıldığı veya aşılmakta olduğu, "Koşullara bağlı olarak ortaya çıkabilecek
yeni biçimlerin neler olduğu vb., hiç ama biçimler dikkate alınır; eskiyen biçimler terk
hiçbirini somut olarak tartışmıyor. Karşı- edilir; kitle pratiğinin gündeme getirdiği
mızda duran sanki bir devrimci eylem yeni biçimlerin geliştirilip-genelleştirilmesi
adamı değil, yaşamın ve yığın hareketinin için çaba gösterilir." (agy, sf. 35)
çok uzağında bulunan, kütüphanesine
"Devrimi, öncü, yani proletaryanın politik
kapanmış bir kitap kurdu. Sayfalarımıza
partisi, yığın hareketinin ortaya çıkardığı
acımadan ve okurun hoş görüsüne sığına-
mücadele ve örgüt biçimlerini aralarındaki
rak ÖD'nin yazdıklarına başvuralım.
ilişkilerden hareketle genelleştirerek, her
"Mücadele biçimleri, taktikler ve eylemler somut durumda, sınıf ilişkilerini ve toplum-
sınıf mücadelesinin gelişim seyrine, işçi sal koşulları irdeleyerek ve mücadeleyi ge-
hareketinin nesnel durumuna, toplumsal, liştiren, kitlelerin örgütlülüğünü güçlendiren
ekonomik ve politik koşullara bağlıdırlar ve taktikler izleyerek, devrimi ilerletmelidir."
iradi olarak belirlenemezler. Bu bakımdan (agy.sf. 40)
herhangi bir mücadele biçimi, önsel olarak
Bunlar gibi onlarca alıntı yapabiliriz. ÖD
ne reddedilebilir ne de mutlaklaştırılır." (ÖD
yazarı durmaksızın Marksizm-Leninizmin
Sayı 78 sf.32)
mücadele ve örgüt biçimlerine teorik yak-
Doğru! Peki devrimci Gazi için bu görüş laşımını özetliyor, tekrarlıyor. Fakat çok
açısından ne diyorsunuz? Mücadele ve bilinçli bir biçimde ısrarla ve inatla özetle-
örgüt biçimleri bakımından mevcut yığın diği doğru teorik yaklaşımın görüş açısın-
dan somut durumun analizine girmiyor,

25 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

somut, işe yarar hiçbir şey söylemiyor. sistem içinde sömürülen sınıf olma duru-
Lenin'in Marksizmin somut koşulların so- munun onu, burjuva iktidarına ve kapita-
mut tahlili olduğunu boşa söylemediğini lizme son verme (ve bunun için toplumun
bir kez daha anlıyoruz! Bir kez daha sırtını tüm ezilen sınıflarının başına geçme) tarih-
Marksizme yaslayıp, onun devrimci özünü sel görevi ile yükümlü olduğunu kavrama-
boşaltma çabasının ne demek olduğunu sına yardımcı olmaktır. Bu ise, sınıf ve
görüyoruz! emekçiler içinde kesintisiz politik çalışmayı
gerektirir." (ÖD 78 sf. 36 abç)
ÖD yazarlarının bütün bilgiçce açıklamaları
çok özel bir amaç ve sonuca bağlanmıştır. "Baskı zor ve suistimalin her biçimine karşı
Bugün silahlı mücadele biçimlerine baş- mücadele"yi iktidar mücadelesinin kendisi
vurmak "halkın mücadelesini sabote et- olarak görmeyen yazar, önce mükemmel
mektir". ÖD'nin bu temel savı, kitle hareke- bir tablo çiziyor ve sonra karşısına geçip,
tinin çok somut gelişiminin materyalist iktidar mücadelesi yürütmekten ne kadar
analizinden elde edilen bir vargı değildir. uzağız, iktidar mücadelesi için propaganda
Sonuçta Marksizmin, ölü, cansız, kitabi, ve ajitasyondan mütevellit uzun barışçıl bir
doktriner ve bilgiçce kavranışı ile bağlantılı hazırlık çalışması yürütmeliyiz diyor. Yazar
olsa bile, ÖD yazarlarının ve TDKP'nin du- "politik çalışma"yı büyük ölçüde ve esas
rumunu buradan açıklamak politik saflık olarak propaganda ve ajitasyon çalışması
olur. Asıl olan TDKP'nin yaşamakta olduğu olarak kavrıyor. Yer yer, örgütlenmeden,
ideolojik ve siyasal gerilemedir; onun safla- partinin örgütlenmesi olarak ve mücadele-
rında derinleşmekte olan ideolojik ve siya- den de söz ediyor. İncelemeye devam ede-
sal tasfiyeciliktir. Bu Marksizmin devrimci lim.
özünün boşaltılması çabası olarak da so-
"Lenin, yığınların devrimci eğitimi için kap-
mutlaşmaktadır. Muhataplarımız Marksiz-
samlı bir siyasal teşhir ve ajitasyonun zo-
min lafzına sıkı sıkıya sarılırken, onun dev-
runluluğuna dikkat çekiyordu. İşçi sınıfı,
rimci özünü boşaltma yolunda ilerlemek-
toplumun hangi kesimini etkiliyor olursa
tedirler. Günün devrimci görevlerinden
olsun, 'baskı, zor ve suistimalin her çeşidine
adım adım yan çizmekten başka bir şey
karşı sosyalist açıdan tepki gösterecek' denli
olmayan, uzun süreli barışçıl hazırlık strate-
siyasal yönden gelişmemiş ise, kapitalizme
jisi bunu gerektirmektedir. ÖD'nin devrimci
ve gericiliğe karşı toplumsal başkaldırının
hazırlığa nasıl yaklaştığına bakarak da bu-
başını çekemez. Sınıf ve emekçi kitleler,
nu görebiliriz.
devrimci sosyalist bilinci, ancak kesinti-
"Proletaryanın ekonomik-kendiliğinden siz bir sosyalist propaganda-ajitasyon
hareketin sınırları içinde siyasal iktidar ve siyasal teşhir çalışmasıyla edinirler."
bilincine ulaşması ve bunun aracı olan (agy. sf. 39, aç.PD)
politik örgütlenmeye ulaşması olanaklı
"Lenin tarafından siyasal bilincin geliştiril-
değildir. Bunun için proletarya, burjuvazi-
mesinin ve kitlelere siyasal bilinç verilmesi-
den bağımsız politik bir parti olarak örgüt-
nin yolu böyle gösteriliyor. Bütün sınıfı ve
lenmeli, diğer ezilen kesimlerin desteğini de
geniş emekçi yığınları kazanmak için, yay-
kazanmalıdır. O, sosyalizm teorisiyle bu-
gın ajitasyon ve siyasal teşhir faaliyeti yürü-
luşmadan, sosyalizm ile işçi hareketinin
tülmeli ve bunun sonucu, yığınlar kendi
birliği sağlanmadan, baskı, zor ve suistima-
siyasal deneyimleriyle siyasal 'öncü'nün şiar
lin her biçimine karşı mücadele içinde, sos-
ve taktiklerini görüp, bunun etrafında bir-
yalizm bilinciyle donanmadan iktidar savaşı
leşmek gerekliliğini hissetmeli, kavramalı-
yürütemez. Marksistlerin temel görevi pro-
dırlar." (ÖD 78 sf.40)
letaryanın bu bilince ulaşması, burjuvaziyle
çıkarlarının uzlaşmaz karşıtlığını, kapitalist

26 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

ÖD yazarlarının Lenin'i çok iyi ezberledikle- Üçüncü olarak; burada, esasen bütün
rine, özellikle de bugünlerde "Sol Komü- bunlardan daha önemli olan işçi sınıfı ve
nizm Bir Çocukluk Hastalığı" isimli yapıtını emekçi yığınların politik eğitimi sorununun
hiç teklemeden su gibi tekrar edeceklerine daha çok propaganda ajitasyon çalışma-
iddiaya girebilirsiniz. Ne var ki, çok iyi ez- sından ibaret görülmesidir. Yanılıyorsunuz
berlemiş olmaları Lenin'i anladıklarının ve arkadaşlar, yığınları mücadele eğitir.
Leninizmin özüne sadık kaldıklarının delili Doğrudan doğruya kendi eylemleri içinde
sayılamaz. Gerçekten de politik kitle ajitas- eğitilir yığınlar. Bu temel olmaksızın, ihmal
yonu ve bunun politik teşhir kampanyaları edilemez olan devrimci ve sosyalist propa-
biçiminde örgütlendirilmesi, yığınların ganda ve ajitasyon kendi başına çok özel
politik bilincinin uyandırılması ve mücade- bir rol oynayamaz. Buradan şu sonuç çıkar
leye seferber edilmelerinde büyük bir ki, proletaryanın öncü politik partisi eylem
öneme sahiptir. Bunun üzerinden bilgiçlik partisidir. Öncü olacaksa, bu, salt kendi
taslamanın kimseye bir yararı olmaz. Daha partili güçlerinin diktatörlüğe ve sermaye-
önemli olan şunlardır: İlkin, bu politik kitle ye karşı eylemi olamaz. Eğer öncü olacak-
ajitasyonu gerçekten devrimci ve gerçek- sa, muhakkak yığın hareketine dayanmalı,
ten sosyalist olmalıdır. Yığınların devrimci yığınları arkasından sürükleyebilmelidir.
enerjisini uyandırmalı, devrimci moral gü- Hayır yalnızca kendi dışında gelişen kitle
cünü pekiştirmeli ve daha ileri gitmeye hareketleri içinde yer almasından söz etmi-
yüreklendirmelidir. ÖD'nin 78. sayısında yoruz, bizzat öncünün politik önderlik ve
Gazi değerlendirmelerinde bunların izini örgütleme gücünü kullanarak, devrimci
göremiyoruz. Dahası, Gazi'de emekçiler iradesini konuşturarak yığınları, bütün fır-
ayaklandığında hangi ajitasyonu yürüttü- satlardan yararlanarak uygun örgüt ve
nüz? Boş verin onu bunu, Kenan Bilgin'i mücadele biçimleriyle harekete geçirme-
faşist diktatörlüğün kaybetme saldırısı sinden sözediyoruz. Aşağıdaki satırlarda
karşısında hangi ajitasyonu, hangi teşhir devrimci bir eylem partisinin tasvirini değil,
kampanyasını yürüttünüz? Kürdistan'daki bir bilgiçler topluluğunu görür gibi oluyo-
sömürgeci zulmü teşhir etmek ve evet, ruz.
ulusal kurtuluşçu devrimi güçlendirmek,
"Marksist partinin görevi, proletarya ve
yüreklendirmek için ne yapıyorsunuz?
emekçilerin burjuvazi, gericilik ve kapita-
"Tanrı aşkına", gerçekten devrimci ve ger-
lizme karşı mücadelesini, bu mücadele
çekten militan hangi politik kitle ajitasyo-
içinde yer alarak, yığınları, toplumsal ko-
nunu yürütüyorsunuz? Bunları, "Biz gürül-
şullar, sınıf ilişkileri, sınıf mücadelesini
tücü gruplardan değiliz" diye mi yanıtlıya-
ve toplumların tarihinin gelişme yasala-
caksınız? Böyle mi ikna ediyorsunuz kendi-
rı konusunda aydınlatma yoluyla geliş-
nizi?
tirmektir. Parti, bu görevini, hiçbir müca-
İkinci olarak; Bu politik kitle ajitasyonunun dele biçimini baştan ve peşinen reddetme-
gerçekten örgütlenmiş olması gerekir. den, ama, iradi olarak kitle hareketine dı-
Hasbel kader durumu idare etmekten söz şardan sokmaya da çalışmadan, kitle hare-
etmiyoruz. Siz örneğin kent yoksulları ara- ketini siyasi iktidar hedefine yöneltmeye
sında "Türkiye'nin Bolşevik Partisinin" poli- çalışarak yerine getirir." (ÖD 78 sf.41 aç.
tik ajitasyonundan söz edebilir misiniz? PD)
Onları proletaryanın yedekleri olarak nasıl
ÖD yazarları büyük bir özenle propaganda
kazanmayı düşünüyorsunuz? Anti-faşist
ve ajitasyona, aydınlatma çalışmasına vur-
savaşımın örgütlenmesi sizi, "Türkiye'nin
gu yapıyorlar. Marksist-Leninist komünist-
Bolşevik Partisini" hiç mi ilgilendirmiyor?
ler, bu noktada ÖD ile aynı görüşteler. Ne
var ki, ÖD ve TDKP daha çok ve esas olarak

27 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

bununla yetinmeyi düşündüğü için örgüt- grupların hiçbiri, inançsızlığı ve kuşkuyu


lenme ve eylem sorunundan özellikle kaçı- açık olarak dile getirmez. Ama, kitle hare-
nıyor. Eylem söz konusu olduğunda, ya keti karşısında alınan tutum ve izlenen
yığınların kendiliğinden eylemine katılmak- siyasal çizgi, onların inançsızlığını gözler
tan söz etmekle ya da en fazla mücadele önüne sermektedir. Bu grupların en çok
ve örgüt biçimleri üzerine Marksist teorik kaygısını duydukları şey, grupsal varlıkları-
genellemeleri, tekrar etmekle yetiniyor. nın ispatıdır!" (ÖD 78 sf.25 abç)
Yığınları eğiten mücadele okuludur. Ama
Eğer bu tespit bütünüyle doğru olsaydı,
bunu başlıca olarak yığınların kendiliğin-
Çin'de, Nikaragua'da, Küba'da ya da bir
den hareketine indirgeyenler; devrimci
başka yerde, küçük burjuva devrimci parti
iradenin, öncünün rolünü reddetmekte ve
ya da örgütlerin devrimlere önderlik etme-
kendiliğinden hareketin peşinden sürük-
sini anlamak, açıklamak olanaksız olurdu.
lenmenin teorisini yapmaktadırlar. İşçi
Çin'de yüzmilyonların devrimci hareketini
sınıfının öncü politik kurmayı, devrimci
yöneten küçük burjuva ÇKP'nin işçi sınıfına
eylem partisidir. O, proletaryanın siyasal
güvenmediği doğrudur; ama genel olarak
ordusunun devrimci hazırlığını yönetir.
"halk yığınlarına güvenmediğini" ileri sür-
Parti, yığınların en ileri taleplerini sahip-
mek yanlıştır. Küçük burjuva örgütlerin,
lenmekle, mücadelenin en ön saflarında
halka güvenmedikleri yanlıştır; halka duy-
konumlanmakla kalmaz, yığın hareketinin
dukları güven "küçük burjuvaca"dır. "Hal-
gelişimine bağlı olarak her belirli döneme
ka", kitlelere yaklaşımları da, Marksist ve
denk düşen, ama hareketin gelişen ihtiyaç-
proleterce değil, yine "küçük burjuvaca"dır.
larını, ilerleyişini muhtemel bir sonraki
Bu güven küçük burjuva sınıf tavrıyla dam-
evresini de hesaba katan örgüt ve müca-
galanmıştır. Keza bunların genellikle yığın-
dele biçimleriyle, yığınları harekete geçire-
ların devrimci hazırlığına yaklaşım tarzları,
rek ilerletmeyi, devrimci mevzilere yerleş-
Marksist ve proleterce değildir. Çoğunlukla
tirmeyi temel alır. Bu olmaksızın yığınlar
kendilerini yığınların yerine koyma eğilimi
partiyi nasıl sınayacaktır? Nasıl olacaktır da
duyan burjuva, küçük burjuva aydının hal-
kendi öz politik deneyimleri ile komünist
ka güvensizliği, (seçkinciliği ile) devrimci
partisinin etrafında birleşmeleri gerektiğini
küçük burjuva örgütlerin halka küçük bur-
anlayacaktır? Bırakınız bunları, eğer parti
juvaca güvenleri arasına eşit işareti koyula-
devrimci hazırlık sürecinde, sayısız yığın
rak bir ve aynı şey gibi sunulamaz.
eylemlerinin örgütlenmesi deneyiminden
geçmezse, nerede, ne zaman ve nasıl kitle Bizim burada üzerinde durmak istediğimiz
hareketinin en şahanesi, en karmaşığı ve asıl sorun farklı. Özellikle '75-80 dönemin-
en büyük çaplısı olan, sayısız mücadele ve de, '71'in devrimci maceracılığını yadsıyan,
örgüt biçiminin iç içe geçtiği, milyonların bugünkü komünist hareketin tarih öncesi
ve on milyonların zincirlerini kırarak ayağa olan Maocu örgütler, içerisine yuvarlandık-
kalktığı bir devrimi yönetmeye hazırlana- ları devrimci kendiliğindenciliği Marksizm-
caktır? Bakın, "..bu grupların eyleminin Leninizm olarak sunmak için, bu türden
içeriği çizgilerinin ekonomik, tasfiyeci anti- pasajları belki de kelimesi kelimesine on-
Marksist özünü gözler önüne sermektedir" larca kez yazdılar. Bunlar Marksist bir görüş
şu beylik laflarınız hiçbir şey ifade etmiyor: açısından değil, kaba materyalizme daya-
nan devrimci kendiliğindenciliğin yansıma-
"Küçük burjuva grupların en karakteristik
larıydı. '71'in devrimci maceracılığı redde-
özelliklerinden biri, işçi sınıfının ve halk
dilirken, devrimci iradenin, öncünün rolünü
yığınlarının devrim yapabileceklerinden
yadsıyan, kendiliğindenciliği yücelten diğer
kuşku duymalarıdır. Kuşkusuz, kendine
uca sürüklenildi. Çok gecikmiş olsa bile
devrimci ya da Marksist adını yakıştıran bu
komünistler öncünün, devrimci iradenin

28 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

rolünü yerli yerine oturtmak zorundadır. lılığından ziyade, esasen pratik politik bir
MLKP-K'nın bilinçli ve dikkatli tarzda bunu sorun olarak mücadele ve örgüt biçimle-
yapmaya çalıştığı görülmelidir. Bu, onun rinde, tarafların pozisyonları daha net bi-
komünist hareketin bir yükünü, olumsuz çimde ortaya çıkmakta ve sert bir mücade-
bir mirası kaldırıp atmakta olduğunu gös- leye tutuşmalarını koşullandırmaktadır.
terir. Oysa TDKP, bilinen geleneksel tarzda
ÖD yazarlarının mücadele ve örgüt biçim-
derinleşmeye çalışmaktadır.
leri üzerine bıkıp usanmadan yaptıkları
Evet biz, ÖD'nin yukarıya aktardığımız pa- bilgiçce açıklamaların özel bir amaç ve
sajına itiraz ediyoruz. Bunu istedikleri ka- sonuca silahlı mücadele biçimlerinin pratik
dar, küçük burjuvalığımızın bir belirtisi olarak reddedilmesine bağlandığına işaret
olarak kabul ve lanse edebilirler. Burada etmiştik. Bunu açmamız, somut örneklerle
yazılanlar "işçi sınıfının ve halk yığınlarının", göstermemiz gerekiyor. ÖD, bolşeviklerin
kendiliğinden, yani devrimci bir partinin devrimci hazırlığını şöyle özetliyor:
önderliği olmaksızın "devrim yapabilecek-
"Bolşevikler işçi sınıfı içinde, fabrikalarda ve
leri" anlamına geliyor. Bizce ÖD'nin bu
sendikalarda hücreler biçiminde örgütlene-
satırlarında işçi sınıfı ve halka güvenden
rek ve geniş işçi ve emekçi yığınlarıyla
çok, gerçekten devrimci bir partinin gerek-
kopmaz bağlar kurarak devrimci bir örgüt
liliğine inançsızlık sinmiştir. Zaten tasfiyeci-
çalışması yürüttüler. Günün koşulları, işçi
liğin türediği temel veya ana kaynaklardan
sınıfı ve köylülüğün devrimci ayaklanmasını
birisidir bu. Uluslararası komünist hareke-
doğurduğunda da, sınıf içindeki örgüt bu
tin saflarında öteden beri, işçi sınıfı ve halk
ayaklanmanın başarısı için gerekli olan
yığınlarının kendiliğinden hareketine, nes-
araçlara sahip bulunuyordu. Bolşevikler bu
nelliğe ve yine diğer yandan "devrimci
güce proletarya ve emekçiler içinde kesinti-
iradeye", "öncü partinin rolüne" vurgu
siz bir politik faaliyet yürüterek, en geniş
yapan, çubuğu bu tarafa ya da diğer tarafa
yığınlar içinde propaganda ajitasyon ve
büken eğilimler varolmuştur. Çubuğu,
siyasal teşhir çalışmasıyla bilinçlendirme
kendiliğindenliğe, nesnelliğe büken parti-
görevini yerine getirerek ulaşmışlardı." (ÖD.
lerin zaferle tamamlanan devrimlere ön-
78, sf.35)
derlik edebildiklerine tanık olunmamıştır.
Diğer bir anlatımla, öncünün, devrimci ÖD yazarları, Bolşeviklerin "işçi sınıfı içinde,
iradenin rolüne vurgu yapan, ama yığın fabrikalarda ve sendikalarda hücreler biçi-
hareketiyle de sıkı sıkıya bağlı olan partiler, minde örgütlenerek", "en geniş yığınlar
muzafer devrimlerin hazırlayıcısı ve önderi içinde propaganda, ajitasyon ve siyasal
olmuşlardır. Bolşevikler, gerek Rusya'da ve teşhir çalışmasıyla bilinçlendirme görevini
gerekse uluslararası düzeyde volantarizmle yerine getirerek", devrimci hazırlık çalışma-
(iradecilik) eleştirilmişlerdir. Biz, Lenin'in sını yürüttüklerini iddia ediyorlar. Eylem-
sadık öğrencileri de aynı yoldan yürüyerek, den, yığınların mücadele örgütlerinden vb.
iradecilikle eleştirilmeyi hak edeceğiz. söz bile etmiyorlar. Fakat daha önemlisi,
ÖD yazarının tasvir ettiği çalışmayla, "gü-
Daha önce vurguladığımız gibi, öncünün
nün koşulları, işçi sınıfı ve köylülüğün dev-
ve devrimci iradenin rolü, süren bu ideolo-
rimci ayaklanmasını doğurduğunda da,
jik mücadelenin en önemli siyasal sorunu-
sınıf içindeki örgüt(ün) bu ayaklanmanın
dur. Burada teorik kavrayıştan ziyade, ta-
başarısı için gerekli olan araçlara sahip
rafların siyasal ve pratik yönelimleri en
bulunduğu" iddiasıdır. Bolşeviklerin yürüt-
önemli noktayı oluşturur. Mücadele ve
tüğü devrimci hazırlık, ÖD'nin tasvir etti-
örgüt biçimleri üzerine büyük gürültülerin
ğinden ibaret bir çalışma olsaydı, böyle bir
kopması rastlantısal değildir. Birlik sorunu-
çalışma içindeki partinin ayaklanmayı ha-
nun yanısıra, genel bir teorik kavrayış fark-

29 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

zırlayabilmesi, ayaklanmaya hazırlanabil- yığınlara silahlanma çağrısı yapmaktan


mesinin olanağı var mıdır? (kendi imkanlarıyla, en ilkel biçimlerde olsa
bile silahlanmaları) öncü partinin güçlerinin
Kitlelerin kendi öz politik deneyimlerinden
askeri eğitimini, askeri-teknik donanımını
öğrenmesinin devrimci anlamı boşaltılarak,
yükseltmeyi, yığınak yapılmasını vb. kapsa-
kendiliğindenciliğin ve günün devrimci
yan bir dizi eğitsel, örgütsel, teknik ve pra-
görevlerine sırt çevirmenin gerekçesi yapı-
tik hazırlığı kapsar. Keza, bu hazırlığa, daha
lıyor. Yığınların devrimci şiddetinin mevcut
baştan, parti örgütlenmesinin yerel ve
kapitalist düzenin ve faşist diktatörlüğün
merkezi düzeyde bir ayaklanma planını
yıkılması için zorunlu olduğunu, yani şid-
gözetmesi gerekliliği de dahildir. Silahlı
dete dayanan devrim fikrini teorik bakım-
ayaklanma tayin edici çarpışma biçimi ola-
dan kabul etmek ve savunmak yetmez.
cağına göre başka türlüsü düşünülemez.
Bunu proletarya ve emekçi milyonlara pro-
Bunlara, burjuva karşı devrimci ordu içinde
paganda ve ajitasyonla açıklamak, siyasal
örgütlenme ve devrimci çalışmayı da ek-
olayların çok somut seyri içinde canlı delil-
lemeliyiz. Eğer kendinizi ciddiye alıyorsanız,
lerini sunmak gerekir. Bu koşulla birlikte,
eğer çılgınca devrimci hayalleriniz varsa ve
işçi sınıfı ve emekçi yığınlar ancak kendi
eğer devrimci cüretiniz varsa, devrimci
mücadele deneyleriyle, diğer mücadele
iradenizi bu yönde kullanmalı, yığınları
biçimlerinin yetmediğini, faşist rejimi ve
iktidar savaşımına sokmalı ve tayin edici
işbirlikçi kapitalizmi yere sermek için silahlı
çarpışmalara hazırlamalısınız.
ayaklanmanın gerekli ve kaçınılmaz oldu-
ğunu anlayacaklar; Marksist-Leninist ko- ÖD yazarlarına şunu açıklıkla söyliyelim,
münist partisinin çizgisinin doğruluğuna çizdiğiniz Bolşevizm tasviri, Bolşevizmin
inanacaklardır. Silahlı ayaklanmanın ne kötü bir karikatürü bile değildir. Hayır,
zaman ve nasıl başlayıp gelişeceğini önce- Bolşevikler ayaklanmayı tamamen kendili-
den kestirmek olanaksız olduğuna göre, ğinden gelişmenin bir sonucu olarak gör-
işçi sınıfı ve emekçi milyonların silahlı baş- mediler, onun somut olarak hazırlanması
kaldırısının hazırlığı –şimdilik yalnızca ay- gerektiğini düşünüyorlardı, öyle de yaptı-
dınlatma çalışmasından propaganda ve lar. Ama hiçbir zaman kendilerini, öncü
ajitasyondan ibaret (ki, onun da ne kadar partiyi yığınların yerine de koymadılar,
yapıldığı tartışma götürür)– bilinmez bir ayaklanmayla vb. oynamadılar. Kendilerini
geleceğin sorunu mudur? Yığınların silahlı komploculukla eleştirenlere de kulak as-
başkaldırısının hazırlanmasının bugüne (ve madılar. Şunu da unutmayın, artık emper-
düne) uzanan pratik ve örgütsel unsurları yalist burjuvazi ve işbirlikçi egemen sınıfla-
yok mudur? ÖD yazarına inanacak olursak rın devletleri, emin olun 20. yüzyılın başın-
yoktur. Bunlar tamamen yarının ve bilin- dakinden çok daha iradeci davranıyorlar.
mez bir geleceğin sorunlarıdır. Bu, genel Aynı şey proletaryanın devrimci partileri
olarak olduğu gibi, Türkiye ve Kürdistan'ın için niçin geçerli olmasın!
somut siyasal gerçekleri bakımından da
Türkiye'nin "Bolşevik Partisi"nin yönelimi-
tamamen yanlıştır. Kitlelerin siyasal sava-
nin net biçimde ortaya çıkarılabilmesi ba-
şımın gelişim diyalektiği içerisinde, grev-
kımından şu uzun pasajı da aktarmamız
lerden genel greve, protestolardan kısmi
gerekiyor.
yerel ayaklanmalara vb. savaşımlar içeri-
sinde silahlı ayaklanmaya hazırlamak gere- "Öncelikle, Türkiye'de halk yığınlarının
kir. Ama bu hazırlık en genelde silahlı 'devrimci şiddetin gerekli olduğu anlayışın-
ayaklanma hazırlığı, öncü partinin hemen dan' söz etmek için, ülke gerçeklerinden,
önünde duran güncel devrimci görevler- proletarya ve emekçilerin bugünkü bilinç ve
den dikkatini uzaklaştırmamak kaydıyla, örgütlenme düzeyinden habersiz olmak

30 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

gerekir. Bugün işçi sınıfının çoğunluğu, ğını nasıl oluşturuyorlarsa, bir politik parti
burjuva partilerine ve devlete büyük bir de bir sınıfın ancak en bilinçli azınlığından
güvensizlik duymasına ve bir kopuş sürecini oluşabilir. Bu nedenle ancak sınıf bilincine
yaşamasına karşın, henüz çıkarlarının bur- sahip olan bu en ileri azınlığın geniş işçi
juvazi ve kapitalizmle tam bir uzlaşmazlık kitlelerinin öncülüğünü yapabileceğini ve
içinde olduğunun bilincine ulaşma ve buna onları yönlendirebileceğini kabul etmek
uygun bir örgütlenmeyi sağlama durumun- zorundayız." (Lenin, 3. Enternasyonal Ko-
da değildir... Başta işçi sınıfı olmak üzere, nuşmaları; Sf. 57)
emekçi kitleler, eğer devrimci şiddetin ge-
Hiç kuşkusuz ayaklanmayla oynanmaz. O
rekliliğini kendi siyasal pratikleriyle kavra-
tayin edici, sonucu belirleyici "çarpışma"
mış olsalar, kuşku yok, küçük burjuva grup-
biçimidir. Ama yığın hareketinde, devrimci
ların kendi varoluş nedeni haline getirdikle-
şiddet unsurlarının ne zaman ve nasıl orta-
ri ve kitle mücadelesinde sabotörlükten
ya çıkacağına dair bir reçete de sunulamaz.
başka bir şey ifade etmeyen eylemleri 'ıs-
Yığın hareketinde devrimci şiddet unsurla-
kartaya çıkarır' ve kitle coşkunluğu ve kitle-
rının açığa çıkması ve bunların öncü parti
lerin devrimci şiddetiyle, diktatörlüğün ikti-
tarafından örgütlendirilmesi ve genelleş-
dar burçlarına karşı saldırıya geçerler. Kitle-
tirme doğrultusunda yaygınlaştırılması için
ler, silahlı mücadelenin gereğini, 'gürültü
"sınıfın çoğunluğunun" komünist partide
grupları'nın eylemlerine bakarak, ya da bu
örgütlenmiş veya "çıkarlarının burjuvazi ve
tür eylemlerin onları 'politize etmesi' sonu-
kapitalizmle tam (evet tam, yani eksiksiz!)
cu değil, bizzat kendi tecrübeleriyle, burju-
bir uzlaşmazlık içinde olduğunun bilincine
vaziye karşı çok çeşitli mücadele biçimlerini
ulaşması ve buna "uygun bir örgütlenmeyi
deneyerek, onun karşı devrimci şiddet ku-
(bu örgütlenme her neyse) sağlama du-
rumu ve uygulamasını, ancak karşı şiddetle,
rumda olması" gerekmez. Gerekir mi? Ör-
devrimci kitle şiddetine, silahlı ayaklanma-
neğin diğer bütün direnme olanakları sö-
ya başvurarak etkisiz kılabileceklerini anla-
mürgeci bir ulus tarafında yok edilen;
yarak, kavrayabilirler." (ÖD 78, Sf.39)
başka herhangi bir şekilde kendini ifade
Evet doğru, "işçi sınıfının çoğunluğu ... etme olanağı kalmayan, ulusal varlığı, ulu-
henüz çıkarlarının burjuvazi ve kapitalizmle sal yaşam hakkı tanınmayan bir halk, "ya-
tam bir uzlaşmazlık içinde olduğunun bi- bancı" düşmana karşı hemen ve doğrudan;
lincine ulaşma"mış ve "buna uygun bir yani bir dizi barışcıl mücadeleden geçmek-
örgütlenmeyi sağlama durumunda değil- sizin, silahlı direnişe başvurabilir. Tarihte
dir". İyi de burjuvazinin egemenliği koşul- bunun pekçok örneği vardır. İşçi sınıfının
larında, komünist partilerin, bunlar eğer ve emekçi yığınların mücadelesinin geliş-
gerçekten devrimci partilerse, "işçi sınıfının mesinin çok düzenli bir seyir izleyebilece-
çoğunluğunu" kendi saflarında örgütledi- ğini zannetmek kapitalist gelişmenin eşit-
ğinin kaç örneğini biliyorsunuz? Lenin'in sizliğinden ve yığınların siyasal bilincinin
sizi ikna edebileceğini varsayarak ona baş- gelişim diyalektiğinden hiçbir şey anlama-
vuralım: maktır. Kapitalist gelişmenin eşitsizliği,
bizim gibi emperyalizme bağımlı işbirlikçi
"Aslında işçi kitlelerinin durmaksızın baskı
tekelci kapitalizmin egemen olduğu ülke-
ve sömürü altında bulunduğu ve yetenekle-
lerde, çok daha bariz ve çarpıcıdır. Bu du-
rini geliştiremediği kapitalizm döneminde,
rum proletarya ve emekçi yığınların bilinç
işçi sınıfı politik partilerinin en belirgin özel-
ve örgütlenmesinde olduğu gibi, işçi sınıfı
liği, sınıflarının ancak çok küçük bir azınlı-
ve emekçi halk hareketinin gelişmesinde
ğını içinde barındırabilmeleridir. Herhangi
de kendini gösterir. Az çok düzenli bir
bir kapitalist toplumda gerçekten sınıf bilin-
gelişmeyi olanaklı görmek, beklemek, ön-
cinde olan işçiler tüm işçilerin ancak azınlı-

31 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

görmek daha baştan pusulayı şaşırarak, len, onuru, namusu ayaklar altına alınan,
devrimci rotayı kaybetmektir. '60'lardan terörize edilip haraca bağlanmak istenen
günümüze Türkiye ve Kürdistan'da işçi emekçi yığınlar ve esnaf ne yapmalı? Yığın-
sınıfı ve emekçi yığınların hareketi de, mü- ların öncüsü olmak iddiasındaki güçler ne
cadelenin gelişiminin eşitsizliğini bariz yapmalı, yığınlara ne önermeli, vb.? Faşist
biçimde gösterir. diktatörlüğün, Alevi-Sünni, Kürt-Türk, laik-
şeriatçı kutuplaşmalarını kışkırttığı, milli-
Sorun çok pratik olarak da ele alınabilir ve
yetçi ya da şeriatçı güçlerin saldırı tehdidi
alınmalıdır. Ankara'ya yürüyen ve yolu
altındaki ilerici anti faşist yığınlar ne yap-
Mengen'de asker barikatlarıyla kesilen
malı? Evet Gazi halkının yaptığının çok
Zonguldak madencileri ne yapmalıydı?
daha bilinçli, örgütlü ve hazırlıklısını yap-
Böyle bir olasılığın varlığını önceden kesti-
malı diyebiliyor ve buradan "Türkiye'nin
ren (ve öngörmesi gereken komünist öncü
Bolşevik Partisi"nin önüne devrimci görev-
ile hareketin önderliğini yapan devrimci
ler koyabiliyor musunuz? Beş yıldır; sayısız
işçiler) nasıl bir ajitasyon yürütmeli, veya
mücadele biçimini tanıyan, en son Anka-
hazırlanmalı, kitleyi hazırlamalıydılar. Ör-
ra'da görkemli bir şekilde birleşen emekçi
neğin asker barikatlarını aşma öngörüsü-
memurlara, başvurageldikleri mücadele
nün devrimci şiddet unsurlarını, silahlı mü-
biçimleri hareketin gelişimi ve amaçlarına
cadele biçimlerini hesaba katması gerek-
ulaşması bakımından yetersiz hale geldiği-
mez miydi? Sendikal örgütlenme nedeniyle
ne göre, Kızılay Meydanı'nda barikat kura-
işten atılan, işlerini ve sendikalaşma hakla-
rak devrimci Gazi'nin açtığı yoldan yürü-
rını savunmak için yasadışı grev eylemine
meyi önermek ve olabildiğince her bakım-
başvuran Cemtaş işçileri, patronun faşist
dan hazırlamak, çok mu çılgınca, maceracı
uşaklarının silahlı saldırıları karşısında ne
ve Marksist teoriye aykırı oluyor?
yapmalıydı veya kargo işçileri ne yapsınlar?
Sınıfın devrimci öncü partisi, onlara hangi Hayır arkadaşlar, devrimci şiddetin "kitle
mücadele biçimlerini önermelidir, önerebi- şiddeti ve silahlı ayaklanma" dışında da
lir? Hemen her grevde ortaya çıkan, grev biçimleri vardır. Dahası silahlı mücadeleden
kırıcılarına karşı, yalnızca konuşup tartışa- çok, silahlı mücadele biçimlerinden söz
rak, ikna ederek vazgeçirme çabasıyla sınır- etmek gerekir. Diğer bütün mücadele bi-
lı bir mücadele mi izlenmelidir? Gebze çimlerinde olduğu gibi, silahlı mücadele
Belediyesi'nde işten atılan işçiler, direnişle- biçimlerinin doğup gelişmesinde de öncü-
rine saldırıldığında -böyle bir saldırının nün, onda somutlaşan devrimci iradenin
olacağını görmek, beklemek hiç de zor önemli ve hatta bazı durumlarda belirleyici
değildir- ne yapmalıdırlar ve nasıl hazır- bir rolü vardır. Herhangi bir kitle grevinin,
lanmalıdırlar? Devam edelim, sendika ağa direniş, gösteri ya da protestosunun, en
ve bürokrasisi her yolla, devrimci işçileri, basit bir kitle toplantısının örgütlenmesin-
muhalif unsurları sindirip, tasfiye ediyorlar- de öncünün devrimci iradesinin rolü nasıl
sa, sendikalarda devrimci ajitasyon yürüten inkar edilmezse, aynı durum, silahlı müca-
devrimci ya da komünist işçiyi, üzerine dele biçimleri içinde geçerlidir.
yürüyüp susturuyor ve dahası atıyorlarsa,
Kuşkusuz, masa başında mücadele biçimle-
sınıfa ne önerir, ne önermelidir onun öncü
ri, mücadele sistemleri üretmek Marksist-
politik kurmayı? Sivil faşist güçler tarafın-
Leninist komünistlerin işi değildir. Küçük
dan yurtları, okulları basılan, faşist terörle
burjuva devrimciliği daima böyle bir eğilim
sindirilmeye çalışılan üniversiteli gençlik ne
taşır. Fakat, diğer ülkelerin devrimci dene-
yapmalı, nasıl karşı koymalıdır? Polis-mafya
yimlerinden öğrenmemek, işçi sınıfı ve
işbirliği ile emekçi semtlerinde terör estiren
emekçi yığınların devrimci hareketlerinin
faşist çeteleri tarafından sürekli taciz edi-
ortaya çıkardığı veya yeni tarzda ve yeni

32 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

unsurlarla güncelleştirdiği mücadele ve bakımından değerli bir kazanım ve geliş-


örgüt biçimlerini hesaba katmamak yalnız- medir.
ca ulusal dar görüşlülük değil, politik ba-
Demagojinin de bir
kımdan da aptallık olur. Arjantinli anaların
mücadelesinden pekala öğrenebiliriz. Aynı sınırı olmalı
şey Etiyopya Devrimi, Güney Afrika'da Bizce ideolojik mücadelede içerik kadar
halkın politik özgürlük savaşımı, Filistin tarz ve yöntem de önemlidir. Lenin "De-
intifadası, Kürdistan'da ulusal kurtuluşçu magoglar proletaryanın en kötü düşmanla-
hareketin gelişimi vb,vb. için niçin geçerli rıdır" derken çok haklıdır. Onbeş yıldır
olmasın? Enternasyonalizmin böyle bir kongresini toplama becerisi ve iradesi gös-
boyutu da yok mudur? termeyen TDKP gibi ÖD yazarları da dev-
Bırakalım Kürdistan dağlarındaki binlerce rimin gelişme çizgisi ve devrimci strateji
gerillayı ama, hareketin Batı'daki gelişimi üzerine genel geçer şeylerin ötesinde çok
de evet, kendiliğinden ve sayısız örnekte somut şeyler söylememekte büyük bir
devrimci şiddet unsurlarını açığa çıkarmak- direnç sergiliyorlar. Stratejiyi sınıfların çok
ta ya da gündeme getirmektedir. Açlık genel mevzilenme planından ibaret gör-
grevleri örneğinde olduğu gibi silahlı mü- dükleri, içerisinde çok ciddi Maocu ve
cadele biçimlerinin de yersiz, zamansız ve ÜDT'ci yanılgılar da barındıran TDKP prog-
hatta amaçsızca kullanıldığı örnekler vardır. ramında söylenenleri olduğu gibi koruma-
Devrimci Sol'un bir kaç yıl önce yenilgiyle larından ve bunun dışında sorunu somut
sonuçlanan, DHKP'nin şimdi yeniden gün- olarak ele alma ihtiyacını duymamaların-
celleştirmeye çalıştığı "silahlı mücadele dan anlaşılıyor. ÖD yazarları "bir vesile"
çizgisi", politikleşmiş askeri savaş stratejisi- devrimin gelişim çizgisinin ve devrimci
ne dayanan küçük burjuva devrimci mace- stratejinin bir sorununa değiniyor; ama
racı bir çizgidir. DHKP'nin, Devrimci Sol'un heyhat demagojiden fırsat bulamadıkları
politik düelloya dönüşen silahlı mücadele için sorunun kendisini tartışma yeteneği
çizgisinden ne kadar ders çıkardığını göre- göstermiyorlar. "Sorun" "Türk-Kürt, Sünni-
ceğiz. Fakat Marksist-Leninist komünistle- Alevi, Laik-Şeriatçı" "çelişkisiyle" ilgili. Ön-
rin kitle hareketlerinin ortaya çıkardığı ya celikle konuyu MLKP-K Kurucu Kongre-
da gündeme getirdiği silahlı mücadele si'nin nasıl ele aldığını görelim. ÖD yazarla-
biçimlerini, milis ve müfreze örgütlenmele- rının belgeleri okuma zahmetine katlan-
rini, Devrimci Sol'un silahlı mücadele çizgi- madıklarını da dikkate alarak, "Birlik Kong-
siyle aynılaştırmak tamamen kasıtlı bir resi Belgeleri"ne başvuralım. "Stratejik
çabanın ürünüdür. TDKP'nin yanılgısı en Planımızın Ana Özellikleri" başlıklı bölüm-
başta, silahlı mücadele biçimlerinin ancak den okuyoruz:
yığın hareketinin genel gelişiminin en ileri "Batı'nın kent esnafı, zanaatkarı vb. küçük
düzeylerinde ortaya çıkabileceği şeklindeki burjuva kesimleriyle esasen küçük üretici-
sağcı doktriner anlayışıdır. Dahası silahlı lerden oluşan geniş kır küçük burjuvazisi
mücadele biçimleri sorunu MZD'nin reddi devrimimizin çok önemli bir temel gücü ve
ile başlayan on-onbeş yıllık tarihinde, ko- yedeği olmasına karşılık, henüz güçlü bir
münist hareketin, '75-80 döneminden dev- anti-emperyalist, demokratik eylem ve ge-
raldığı olumsuz mirası aşmakta çok zorlan- leneğe sahip değildir. Son otuz yıllık süreçte,
dığı, sağa sola yalpaladığı, teorik, politik ve iki devrimci yükseliş döneminde -gerek
pratik olarak zaaflı olduğu bir sorundur. 1965-'71 gerekse 1974-'80 dönemlerinde-
MLKP-K'nın teorisi, politik yönelimi ve işçi sınıfının ve kentlerdeki devrimci hare-
pratiğiyle bu zaaflı durumu aşma çabası ketlerin gelişimiyle yüzlerini belirli ölçülerde
selamlamayı hak eder, komünist hareket devrime dönmüşlerse de, bu kesimler, bu-

33 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

gün için ilerici bir hareketlilikten önemli maktadır. Anadolu'nun orta kısımlarındaki
ölçüde uzaktırlar ve yedeklenmeleri şimdilik geniş bir alan, bugün kontgerillanın bu
zayıf bir olasılıktır. Aksine bu kesimler, bu- yönlü faaliyetinin odağı durumundadır.
gün önemli ölçüde gericiliğin her türünün Kontrgerillanın kurmaya çalıştığı Türk-
oy deposudurlar ve daha kötüsü, faşist dik- Sünni-Şeriatçı hattın güçlü tarihsel, toplum-
tatörlüğün ırkçı ve şeriatçı faşist güçler sal, kültürel ve siyasal kökleri olduğu, stra-
eliyle kışkırttığı Türk-Kürt, Sünni-Alevi, Şe- tejimiz tarafından hesaba katılmalı; özellik-
riatçı-Laik vb. renkler taşıyan iç savaş giri- le de devrimimizin olası gelişme çizgisi
şiminin önemli bir yedek gücü olma riskini saptanırken bu unsura dikkat edilmelidir."
taşımaktadır. Stratejimizin en önemli zaaf (sf. 76)
noktalarından birisi budur ve bu zaaf nok-
"Örgütsel planın stratejik planımızın ilk
tasını devrimci eylemin ve taktiğin stratejiyi
aşamasını teşkil ettiği tespiti ile aynı anla-
güçlendirici etkisiyle aşmanın biçimlerini
ma gelmek üzere stratejik planımızın önce-
bulmak gereklidir. Bu biçim, kentlerdeki
likli hedefi, işçi sınıfı içinde gerçek bir çekim
devrimci eylemi daha da güçlendirmekte
merkezi haline gelmek, komünist partisini
ifadesini bulmaktadır." (sf. 71)
inşa etmek, devrimci bir işçi hareketi ya-
"Son otuz yıllık süreçte, stratejiye konu olan ratmaktır. İlk öncelik budur. Stratejinin
bu toplumsal güçlere yeni güçler, dolaysız diğer tüm sorunlarını ancak buna bağlı
yedekler eklenmiş ya da bu doğrultuda yeni olarak çözümleyebiliriz.
potansiyeller oluşturulmuştur.
"Kürt ulusal devrimine ilişkin görevlerimizin
"Ulusal ve dinsel/mezhepsel azınlıklar, bu sadece kelimenin dar anlamıyla bir yedek-
yeni güçlerin başında gelmektedir. Ezilen, leme sorunu olmadığı, bunun da içinde
baskı altında tutulan bir mezhep olarak yeraldığı daha genel bir sorun olarak, baş-
Alevilerin, her iki devrimci yükseliş boyunca lamış bulunan, fakat dengesiz ve bölgesel
ilerici bir rol oynadıkları ve bu yüzden fa- bir biçimde gelişen anti-emperyalist de-
şizmin ve gericiliğin boy hedefi haline gel- mokratik devrimimizi ilerletmek, Batı'ya
dikleri açık olmak yanısıra, bugün de esa- taşımak, yaygınlaştırmak ve başına geçerek
sen demokratik bir temel üzerinde güçlerini zafere ulaştırmak sorunudur. Zira Kürt ulu-
topladıkları görülmektedir. Bu hareket güç- sal devrimi, anti-emperyalist demokratik
lü tarihsel köklere sahiptir ve Alevi kitleleri- devrimimizin Kürt ulusal sorunundan pat-
nin tüm bir anti-emperyalist demokratik layarak gelişmesinin somut bir biçimi ve
devrim boyunca ileri bir rol oynayacakları temel bir bileşenidir." (sf. 79)
açıktır." (sf. 72)
"Bu çerçevede ve yukarıdan beri yapılan
"Anadolu topraklarında yüzyıllar boyu ha- sıralamaya bağlı olarak, başta Aleviler ol-
kim olmuş ve bugünlere dek gelmiş din- mak üzere dinsel azınlıkların ve Anadolu'da
sel/mezhepsel ayrılıklar ve bunun yarattığı yaşayan tüm ulusal azınlıkların, bugünkü
karşılıklı ön yargılar da, sınıf mücadelesinin rejimin baskısını doğrudan yaşadıkları ve
gelişimini frenleyen önemli bir etkendir. önemli bir demokratik potansiyel taşıdıkları
Tarihsel kökleri bulunan Alevi-Sünni karşıt- görülmeli; bu potansiyeli devrim lehinde
lığı, bugün laik-şeriatçı karşıtlığıyla da bir- savaşa katabilmek için özel bir çaba har-
leşerek önemli bir toplumsal ve siya- canmalıdır.
sal bölüntü meydana getirmektedir. Faşist
"Aleviler bakımından bunun zaten güçlü bir
diktatörlük bunu Türk-Kürt karşıtlığıyla da
temeli vardır. Osmanlı dönemi deneyleri
birleştirerek, ulusal hareketi ve toplumsal
kadar, son 30 yılın devrimci tecrübesi de, bu
muhalefeti bastırmaya, bunu başaramadı-
kesimin ilerici bir rol oynadığını ortaya
ğında da bir iç savaş yoluyla ezmeye çalış-
koymuştur. Dahası, Aleviliğe, sadece dinsel

34 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

(mezhepci) bir azınlık ve bunun yarattığı Devrimin olası gelişme çizgisi denilen şey
demokratik tepkinin temsilciliği olarak ba- de, zaten budur. Bu faaliyetin, hiçbir iniş ve
kılamaz. Alevilik aynı zamanda, tüm tarih çıkıştan, acil ve güncel gelişmeden etkilen-
boyunca halk hareketlerinin Anadolu'daki meyecek, uzun vadeli ve nihai çarpışmayı
en yaygın ve somut biçimi olmuştur. Bunun ilgilendiren genel yönleri bulunduğu gibi;
yarattığı ilerici bir gelenek söz konusudur. doğrudan iniş ve çıkışlara, tek tek muhare-
Her ne kadar cumhuriyetle birlikte ilan belere bağlı olarak taktik tarafından ger-
edilen laiklik, Alevileri reformcu bir hareket- çekleştirilecek ve güçlendirilecek yönleri de
sizliğe ittiyse de özellikle '70'li yıllarda sivil mevcuttur. Dahası, strateji yine nesnel ve
faşistlerin Alevilere karşı giriştiği katliamlar öznel bir dizi verinin ışığında, bütün sa-
ve devletin kışkırttığı Alevi-Sünni çatışması, vunma ve saldırılardan, tek tek çarpışma ve
bu kesimin örgütlenmesine ve mücadele kuşatmalardan sonra gelecek nihai çarpış-
etmesine yol açmıştır. Hiç kuşkusuz, bu mayı -ayaklanmayı- görmek, buna göre
dönemde Alevi potansiyelin devrimci hare- hazırlanmak ve buna varıncaya kadar ya-
ketin geneli içinde bir ifade biçimi olmasına şanacak tüm gelişmeleri bu yöne doğru
rağmen, 1980 sonrasında bir çok faktörün kanalize etmeye çalışmakla da görevlidir.
bir sonucu olarak, özgül demokratik bir
"... Bu genel hatları şu biçimde özetlemek
Alevi hareketinin geliştiğini söylemek ge-
mümkündür: Birincisi, Türkiye'yi anti-
reklidir. '80'li yıllarda bir yandan Aleviliği
emperyalist demokratik devrime ve bu dev-
yedeklemeye çalışan faşist diktatörlük öte
rimin zaferine götürecek olan yolun, burju-
yandan da, ulusal hareket ve toplumsal
vazi-proletarya, devlet-halk vb. açık sınıfsal
muhalefetle baş edemeyince klasik oyunu-
ve siyasal karşıtlıklar yanısıra, fakat bunlar-
nu yeniden devreye sokmuş ve ırkçı-şeriatçı
dan daha çok, Türk-Kürt, Sünni-Alevi, laik-
sivil faşist güçler eliyle yeni katliamlara ve
şeriatçı gibi somut biçimler üzerinde yükse-
Alevi-Sünni kışkırtmasına girişmiştir. Sivas
len bir iç savaş ya da iç savaşlar serisinden
katliamı, Alevilerin yeniden toparlanması-
geçerek gelişeceğidir. Kürt ulusunun faşist
na, örgütlenme çabalarını geliştirmelerine
diktatörlüğe karşı açık mücadelesi olarak
ve hatta yer yer silahlanma eğilimine gir-
Kürt ulusal devriminin gelişimi -ki bu geli-
melerine yol açmıştır. Alevi hareketi içinde
şim, Kürt ulusunu da kendi içinde hainler ve
mücadele edilmesi gereken gerici, devletle
yurtseverler olarak bölmüştür- bugün Tür-
uzlaşmacı bir eğilim de bulunduğu açık
kiye'yi hızla bu kavşağa doğru götürmekte-
olmasına rağmen, bu hareketin esasen
dir. İkincisi, devrimin kaderini tayin edecek
ilerici bir eğilim taşıdığı kuşkusuzdur. Stra-
nihai çarpışmalar kentlerde verilecektir.
tejik ve taktik önderliğin bu eğilimlerden
Kentlerin toplumsal, ekonomik ve siyasal
yararlanması gereklidir." (Birlik Kongresi
yaşamdaki yeri kadar, Türkiye'deki müca-
Belgeleri Sf. 83-84)
dele geleneklerinin kendisi de, kentlerin
Bu analizlerden sonra devrimin gelişim esas ve belirleyici bir rol oynadığını ortaya
çizgisi bakımından diğer şeylerin yanısıra koymuştur. Kürt ulusal devriminin bugün
özellikle şu önemli sonuçlar çıkarılıyor: ulaştığı denge aşamasında takılıp kalması
ve Kürdistan ölçeğinde bile devrimi ilerlet-
"Strateji, aynı zamanda düşmanın ve prole-
menin yolunun kentlerden geçtiğinin gö-
taryanın genel davranış özelliklerini, bu
rülmesi de bu gerçeğin bir başka ifadesidir.
güçlere savaşın gidişine ve bizatihi savaş
Kentlerin bu rolü, devrimci proletaryaya,
alanının kendisine etki edebilecek maddi,
nihai bir saldırı için, topyekün bir kent
manevi, lehte olduğu kadar aleyhte, biline-
ayaklanmasına hazırlanma görevi yükle-
bilir tüm unsurları hesaba katarak hangi
mektedir. Bunu öngörmek, bugünden kent-
ana hatta yürüyeceğini belirleyebilir. Strate-
leri ve kentsel ayaklanmaları esas alan bir
jik önderlik bu hattı döşemekle yükümlüdür.

35 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

hatta örgütlenmemiz ve ilerlememiz gerek- lıktır. Bugün emperyalizmin Kürt ulusal


tiğini de ortaya koymaktadır. Üçüncüsü, devrimi karşısındaki pozisyonu açıktır ve bu
fakat ne bu ayaklanma tek bir çarpışmadan devrimin Batı'ya taşınarak yaygınlaşması
ibaret olacaktır, ne de gelişme düz bir çizgi durumunda olacaklara/olabileceklere ışık
izleyecektir. Kürt ulusal devriminin bugün- tutmaktadır." (Birlik Kongresi Belgeleri
den kanıtladığı gibi, devrimin dengesiz Sf.90-91)
biçimlerde gelişmesi, bir çok ayaklanma ve
Anlama kabiliyetini yitirmeyen herkes için
iç savaşlardan, bunlar arasındaki "nefes
söylenenler açıktır. Fakat ÖD yazarları farklı
molaları"ndan vb. geçerek gelişmesi, güçlü
düşünüyorlar. Düşünsel etkinlik emek ve
bir olasılıktır. Bu nedenle de devrimimizin
çaba gerektiren, çok ciddi ve sorumluluk
nispeten uzun süreli bir karakter taşıyaca-
isteyen bir iştir. Birlik Kongresi Belgeleri'ni
ğını şimdiden söyleyebiliriz.
okuma zahmetine katlanmadıkları her hal-
"Devrimin belli başlı bazı özgün karşıtlıkları lerinden belli olan ÖD yazarları, bunları
üzerinde iç savaşlar serisi halinde ve nispe- özellikle dikkate almalıdır. Okurun rahatca
ten uzunca bir zaman dilimine yayılarak kıyaslaması ve "doğruları" bulabilmesi için,
gelişmesi, dengesiz bazı özellikler göster- bütün katlanılmazlığına karşın, ÖD'nin
mesi, özellikle Batı'da merkezlerden çevre- yazdıklarını genişçe aktaracağız.
lere doğru bir gelişme eğrisi çizmesini belir-
"Emekçi Sınıfların Çatışmasından 'Devrim'
leyen başkaca faktörler de söz konusudur.
Beklentisi Ya Da Türkiye Devriminin 'Atı-
En başta, Alevi-Sünni, laik-şeriatçı, Türk-
lım'cı Yolu!"
Kürt vb. karşıtlıklar, devrime olduğu kadar
karşı-devrime de önemli yedekler sunmak- "Bütün bu (devrimci Gazi kastediliyor –PD)
ta; bu da karşı-devrimin, bu yedeklerle nis- gelişmelerin 'Atılım'ca yorumu ise, kendi
peten uzun süre manevra yapabilmesini ve 'öngörüleri'nin 'doğrulandığı'dır! Övünerek
güçleri dengede tutabilmesini sağlayıcı bir sundukları tespitleri şöyle; "Kuruluş Kong-
faktör oluşturmaktadır. Özellikle de Anado- remizin inşa ettiği stratejinin öngördüğü ve
lu'nun tahıl ambarı olma özelliği taşıyan dikkat çektiği, devrimimizin bariz dengesiz
genişçe bir bölgesinin uzunca bir süre geri- gelişeceği öngörüsünü devrimci Gazi dene-
ciliğin cephe gerisi olması güçlü bir olasılık- yimi bütünüyle doğrulamıştır. MLKP-K
tır. Aynı şekilde, faşist ordunun sayısal ve Kongre Belgeleri'nde devrimin olası ge-
askeri gücü kadar, Kürdistan'da gerilla sa- lişme çizgisi şöyle konmaktadır; 'Birincisi,
vaşımı konusunda edindiği deneyimleri, Türkiye'yi anti-emperyalist demokratik
artan savaş kabiliyetini vb. de savaşı uzatıcı devrime ve bu devrimin zaferine götürecek
bir faktör olarak düşünmek gereklidir. Ve yolun, burjuvazi ve proleterya, devlet-halk
nihayet, bugünkü emperyalistler arası çeliş- vb. açık sınıfsal ve sosyal karşıtlıklar yanısı-
kiler, bölgesel karşıtlıklar devam ettiği süre- ra, fakat bundan daha çok Türk-
ce, Anadolu'nun jeo-stratejisinin de savaşı Kürt, Sünni-Alevi, laik-şeriatçı gibi so-
uzatıcı bir rol oynayacağı düşünülmelidir. mut biçimler üzerinde yükselen bir iç savaş
Zira, bu koşullar altında, hem emperyalist- ya da iç savaşlar serisinden geçerek gelişe-
lerin birbiriyle rekabetinin birbirleri aleyhi- cektir..." (8-15 Nisan 95 tarihli 27 Sayılı
ne bu savaşa müdahale çabaları, hem de Atılım Gazetesi, Aktaran ÖD. aç PD.)
devrim güç dengelerini bozmaya başladı- "Proletarya ve emekçi kitlelere 'komünist
ğında emperyalizmin müdahalelerini açık öncü' diye sunulmaya çalışılan MLKP-K'nın
bir işgale dönüştürme olasılığı nedeniyle -ki Kongre'sinde 'devrimin olası gelişme
bu koşullarda bölge ülkelerinde durumun çizgisi' işte böyle çiziliyor. Ve bu tahlil sa-
kendisi büyük önem kazanır- savaşın daha hipleri kendilerini komünist olarak reklam
da uzaması ve genişlemesi güçlü bir olası- ederlerken, en küçük bir sıkıntı duymadan

36 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

proletaryanın devrimci-komünist partisini, "Dikkatli bir okur, Türkiye'de 'Alevi-Sünni',


liberallik ve yasalcılıkla suçlayabiliyorlar. 'Türk-Kürt', 'laik-şeriatçı' çelişkisinden en
(aç-ÖD) fazla sosyal demokratlar denilen, CHP-SHP
çizgisindeki burjuva kesimlerin söz ettiğini,
"Toplumsal çelişkilerin devrimci ele alınışı,
bu gibi kesimlerin burjuva-faşist ve gerici
sürecin devrimci çözümü içindir. Çelişki iki
siyasal sistemi "laik devlet" propagandasıy-
kutupludur ve kutuplardan birinde devrimin
la aklamaya ve sözde "şeriatçılığa karşı",
güçleri bulunur. Örneğin, kapitalist toplu-
aralarında, yukarıdaki satırların yazarları-
mun temel çelişmesi olan emek-
nın da yer almaktan kaçınmayacağını san-
sermaye ya da bunun siyasal sınıfsal plan-
dığımız (eğer, 'devrimin olası gelişme çizgi-
daki ifadesi olan, proletarya-burjuvazi çe-
si', örneğin 'Alevi-Sünni' 'laik-şeriatçı' ça-
lişmesinde durum budur..."
tışması biçiminde olacaksa bu çelişmenin
"Devrimin teorisinden ve proletaryanın bir yanında yer almak zorunludur. Başka
uluslararası mücadele pratiğinden az çok türlü devrimci olunamaz.) 'Laik bir cephe'
öğrenmesini bilen herkesin kolaylıkla göre- yaratmaya çalışıyorlar. MLKP-K yazarları,
bileceği gibi, MLKP-K belgelerinde çelişme- komünizm adını lekelemek pahasına, 'laik-
nin devrimci olmayan yorumuyla karşı şeriatçı', 'Kürt-Türk' çatışmasını, demokratik
karşıyayız. Keskin slogancılığın altından, devrime götürecek yol olarak görmektedir-
üç-dünyacı sağ oportünizm başını uzatıyor. ler. Bu anlayışın Gazi olayını onca abart-
Türkiye toplumunun devrimci tahlilinde, masının ve dahası, geri bilinçli kitlelerin de
'Alevi-Sünni, Kürt-Türk' çelişkisinden söz gerisine takılarak, laiklik adına farklı mez-
etmek, burjuvaziyle proletaryayı aynı kam- heplerden emekçilerin birbirlerine karşı
pa dahil etmek burjuvazinin bir potada saldırıya geçmelerini desteklemelerinin
eritme(!) anlayışını ele verir. Burada burju- nedeni buradan kaynaklanıyor.
vazinin 'Alevi-Sünni' ya da 'Türk-Kürt' çeliş-
"MLKP-K teorisyenleri 'devrimi zafere götü-
kisi yaratarak, toplumu sınıf uzlaşmazlığı
recek yolun', yoruma yer bırakmayacak
temelinde değişimini geciktirmeye ya da
tarzda, (Çok doğru, "yoruma yer bırakma-
engelleme taktiği değil, (Buna inanalım mı?
yacak tarzda", fakat bütün bunlar yorum
Gerçekten böyle mi?) toplumsal gelişmenin
değilse nedir? –PD) Alevi-Sünni, Kürt-Türk,
hangi çelişkiler temelinde olacağı ele alını-
laik-şeriatçı çatışmasından geçtiğini söylü-
yor.
yorlar. Devrimci bir örgütün 'devrimci' nite-
"Kullanmayı sevdikleri tasfiyeci tanımını liğinin tartışılır hale gelmesi için, çelişkinin
fazlasıyla hak eden bu oportünist 'gürültücü bu tarz yorumu yeterli bir nedendir. Prole-
grup' şeflerinin mantığına bakılırsa 'Alevi- tarya ve emekçilerin mezhep ve milliyet
Sünni çelişkisi'nin devrimci kutbunda, Alevi farkı temelinde çatışmasını, devrimin
mezhebinden burjuvazi, emekçiler ve prole- yararına görmek için, kişinin ya da kişi-
tarya birlikte yer alıyor! 'Türk-Kürt çelişki- lerin aklını yitirmesi gerekir." (ÖD 78 sf.
si'nde de, Kürtler topluca ilerici-devrimci, 29-30-31 abç )
Türkler de tüm sınıflarıyla gerici, karşı-
Birilerinin "aklını yitirme"se de öyle olması-
devrimci(!) ilan edilmiş oluyorlar. Burada
na ramak kaldığı kesin. Bunun, Marksist-
sınıf tahliliyle değil, sınıfların mezhep ve
Leninist komünistlerin hedefi tam 12'den
milliyet kategorileri içinde 'uyumu' teorisiy-
vuran, uzun süreli barışcıl hazırlık stratejisi
le karşı karşıyayız. Aydınlık oportünizminin
ve tasfiyecilik eleştirilerinin yanısıra "birlik
ideolojik platformu üzerinde bulunanların,
devrimi" ve "Gazi ayaklanması" gibi çok
ona küfretmelerinin bir işe yaramayacağı
esaslı nedenleri var. Tahrif ve demagoji
bir kez daha açıklık kazanıyor.
kesinkes zayıflığın, acizliğin sonucudur.
Haklılığından, doğruluğundan emin ve

37 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

başkalarını ikna edecek gerekçeleri olanla- Devam edelim. Demek ki birinci veri, Alevi-
rın bu oportünist yöntemlere başvurduğu Sünni kutuplaşması toplumsal bir gerçektir.
görülmemiştir. Başkalarından öğrenme ve İkinci veri, cumhuriyetin laikliği, "doğrudan
yanılgılarını düzeltme yeteneği olanlar da doğruya devletin finanse ettiği, Diyanet
böyle kirli, yüz kızartıcı ve düzeysiz yön- İşleri Teşkilatı aracılığıyla dayattığı, Sünni
temlere tenezzül etmezler. mezhebinin 'devletlü' yorumuna dayanan
bir çeşit devlet dini olarak 'laiklik', devleti
Okurun kolayca göreceği gibi, ÖD yazarları
yönlendiren temel ilkelerden birisi"dir.
sabır ve irademizi esaslı bir sınava tabi
(Birlik Kongresi Belgeleri s. 39) Demek ki
tutuyorlar. Varsın olsun. Biz yine de dev-
Alevi mezhebi devlet tarafından resmen
rimci bakımdan anlamlı ve kimbilir belki
tanınmamakta ve sayısız biçimlerde baskı
de, ÖD yazarlarının devrimci akıl ve "sol
altında tutulmaktadır. Üçüncü olarak, gerek
duyu"sunu uyandırabilecek bir tartışma
Osmanlılarda ve gerekse Osmanlı'nın dev-
yürütmenin daha çok işe yarayabileceğini
let yönetme birikiminin mirasçısı cumhuri-
düşünüyoruz.
yet döneminde egemen sınıfların baskı ve
Birinci soru şu; Anadolu coğrafyasında yönetim aygıtı olarak devletin, böl ve yö-
yüzyıllardır süregelen belirli tarihsel koşul- net politikasını daima uyguladığı, akla
larda oluşmuş "Alevi-Sünni" çelişkisi top- gelmeyecek yöntemlere ve oyunlara baş-
lumsal bir gerçek midir, değil midir? Bu vurduğu bilinmektedir. Cumhuriyet döne-
toplumsal gerçekten ne kaçarak, ne dema- minde devlet, "laiklik" paradigmasıyla Ale-
goji yaparak ve ne de bundan "en fazla viliği asimile etme (Sünniliği de çağın-
sosyal demokrat denilen, CHP-SHP çizgi- burjuva gelişmenin koşullarına uyarlama)
sindeki burjuva kesimlerin söz ettiğini" yolundan "ulusal birliği" sağlamaya çalış-
belirterek kurtulabilirsiniz. İkinci olarak; mıştır. Bununla birlikte çıkarları gerektiğin-
Aleviler Osmanlı İmparatorluğu dahil, Ana- de Alevi-Sünni bölünmesini kışkırtmış, bu
dolu'da yüzyıllardır ezilmekte midir? İster tarihsel çelişmeyi keskinleştirerek halk
Osmanlı ister cumhuriyet döneminde ol- arasında mezhepsel kutuplaşmayı derinleş-
sun, Alevilik, Sünni mezhebiyle özdeşleşen tirmekten kaçınmamıştır. Bu, burjuvazinin
devlet (her iki dönemde de devlet Sünni hiç de ulusal olmayan yönetme tarzıdır.
mezhebini kendince yorumlamıştır, resmi, Devlet, bölme yöntemlerine yer yer açıkça
devlet dini olarak uygulatmıştır. Cumhuri- başvursa da, genellikle ve kural olarak gizli
yetin laikliği de bu kapsamdadır.) tarafın- ve dolaylı yöntemler kullanmaktadır. Bu,
dan baskı altında tutulmuş, ezilmiş, katli- yığınlar karşısında masumiyetini korumak
amlara maruz kalmıştır. Diğer yandan tari- için gereksinim duyduğu kadar; ve hatta
hin belli dönemlerinde Anadolu'da köylü- ondan daha da çok amacına ulaşmak için
lüğün yerel ve merkezi otoriteye başkaldı- gerekli ve zorunludur. Önce Alevi-Sünni
rısının ideolojisi olmuştur Alevilik. Sünni- kutuplaşması kışkırtılır, bu kontrollü, dene-
Alevi çelişkisi toplumsal bir gerçektir ve timli bir çabadır; sonra kıvamına getirildi-
kökleri tarihin derinliklerindedir. MLKP-K ğinde müdahale edilir. Devlet düzeni sağ-
iradeye vurgu yapmaktadır. Ama haddini layan, kan dökülmesini önleyen, can ve mal
de biliyor; kendinde durup dururken Sün- güvenliğini sağlayan "baba" rolüne girer!
ni-Alevi çelişkisi ve kutuplaşması yaratacak Devlet, Alevi-Sünni kutuplaşmasını özellikle
yüzyıllık tarihin gücünü görmüyor. Fakat devrimci gelişmenin önünü kesmek, farklı
bu tarihi hiçe sayarak, yaşadıkları toprakla- bir yöne kanalize etmek ihtiyacı duydu-
rın gerçeklerinden bi haber gibi demagoji ğunda kullanmaktadır. Özellikle son 5-10
yapanlara ne demeli? yıllık dönemde, Kürdistan'daki ulusal kur-
tuluşçu devrimi bölmek için buna ihtiyaç
duymuştur. '75-'80 döneminde ise anti-

38 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

faşist devrimci gelişmenin önünü kesmek halka yönelmediği açıktır; bu bir. Demokra-
için kullandı. "Laik-şeriatçı" kutuplaşmasını tik ilerici Alevi hareketinin desteklenmesini
geliştirmeye çalışan devlet; günümüzde, Alevi-Sünni çelişkisini kışkırtmakla, Sünni
radikal islami hareketleri denetimi altında emekçilere ve halka karşı Alevilerin yanın-
tutabilmek için ihtiyaç duyuyor. Devlet da yer almakla vb. bir ilgisi yoktur. Bu tür
kendi denetimi dışına çıkan veya çıkmaya iddiaları ancak demagojide bütün sınırları
yönelen toplumsal bir akım oluştu mu, aşma, bütün rekorları kırma güç ve cüretini
onun karşısına onu dengeleyebilecek karşıt kendisinde görenler ileri sürebilirler; bu da
bir akım çıkarıyor. Toplumsal bölünmelerle iki. Üçüncüsü; Marksist-Leninist komünist-
oynuyor, kendine stratejik yedekler yarat- ler, ilerici Alevi hareketini desteklerken
mak ve taktik manevralar yapmak için kul- Alevi işçi ve emekçileri burjuvaziyi alaşağı
lanıyor. Bilginiz olsun diye burada yazalım; etmek, kapitalist sömürüyü tarihin mezarlı-
İstanbul'da yapılan sorgulamalar, sorgucu ğına gömmek, sosyalizm ve toplumsal
polis şeflerinin açıklamaları genel olarak kurtuluş için kendi sınıf partisinde örgüt-
Alevilerin değil, devletin değerlendirmele- lenmeye ve mücadele etmeye çağırmakta-
rine göre özel olarak 5 milyon civarında dırlar. Sünni işçi ve emekçilere yaptıkları
Alevinin, hizaya getirilmesinin gerekli ol- çağrı da aynıdır; kaldı ki bununla da sınırlı
duğunun planlandığını ortaya koyuyor. Bu, değildir, Sünni işçi ve emekçiler, Aleviler
genel olarak Aleviler hedeflenmeden başa- için olduğu gibi bütün dinsel topluluklara
rılamaz. Acaba devlet buna neden ihtiyaç yönelen ayrıcalıklara, aşağılama ve baskıla-
duyuyor? ra karşı çıkmak zorundadırlar.
MLKP-K Belgeleri'nde vurgulanan demok- Devam edelim: Sünni-Alevi kutuplaşmasını
ratik Alevi hareketi bunu açıklamaya yeti- yalnızca devlet değil, istisnasız bütün bur-
yor. Soruyoruz; demokratik Alevi hareketi juva partiler siyasi amaçlarla kullanıyorlar.
toplumsal/sınıfsal bir gerçek midir? De- Fakat şovenist ve şeriatçı faşist akımlar,
mokratik Alevi hareketi (ÖD yazarları bir nüfusun büyük bölümünü oluşturan Sünni-
inanç sistemi, dinsel bir mezhep olarak ler arasında siyasal bir taban yaratmak için
Alevilik değil de, var olan toplumsal ve halk arasında Alevi düşmanlığını yayıyor ve
siyasal bir hareketten söz ettiğimizi her- kışkırtıyorlar. Bunların devletle ve onun
halde anlıyorlardır), değişik toplumsal sınıf- illegal vurucu gücü kontrgerillayla sıkı ilişki
ların oluşturduğu heterojen sosyal yapısı içinde olduklarını ve hatta dizginlerinin
nedeniyle iki değişik eğilim biçiminde bö- kontrgerillanın elinde olduğunu ÖD yazar-
lünüyor. Alevi burjuvaları -böyle bir sınıf larına hatırlatmak zorunda kalmamız ger-
olmadığı kesin, ama Alevi burjuvaları oldu- çekten dramatik değil midir? Alevi halkın
ğu da bir o kadar kesin- hareketi devletle devlet tarafından yönlendirilen ırkçı ve
uzlaşma; diyanetten masa kapma, devlet şeriatçı güçlerin katliamlarına karşı kendini
desteğinden yararlanma vb. gerici bir çiz- savunma gibi sorunu yok mudur? Evet,
giyi sokmaya çalışıyor. Ama hareketin ana ırkçı ve şeriatçı faşist katliam girişimleri
kitlesini oluşturan kent emekçileri, devletle karşısında Marksist-Leninist komünistler,
mesafeyi açma çizgisinde ilerici radikal bir '80 öncesinde Erzincan'da, Maraş'ta, Ço-
yönde yürüyor. Marksist-Leninist komü- rum'da, Sivas'ta olduğu gibi duraksamadan
nistler Alevi hareketinin demokratik muh- fakat bu defa her bakımdan çok daha ha-
tevasını vurguluyor, Alevi burjuvalarının zırlıklı ve donanımlı olarak Alevi halkın
devletle uzlaşma çizgisini tecrit etme- yanında yer alacaklardır. Kaldı ki, ırkçı ya da
ye/etkisizleştirmeye çalışıyor ve demokra- şeriatçı güçlere karşı, durum gerektirdiğin-
tik ilerici Alevi hareketini destekliyorlar. de bu tür saldırılardan caydıracak, etkili
Demokratik, ilerici Alevi hareketinin Sünni vuruşlar yapmak da dışlanamaz.

39 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

Ayrıca belirtilmelidir ki, ırkçı ve şeriatçı turmakta, ilerici yığınların devlete yedek-
faşist hareketi devlet, '65-'71 ve '75-'80 lenmesini getirmektedir. Devletle yığınlar
döneminde olduğu gibi yeni bir devrimci arasındaki bütün ideolojik ve politik köprü-
atılımın karşısına dikecektir. Kürdistan'da lere, bağlara olduğu gibi laiklik sloganına
bu yaşanmaktadır. Batı'da da gündemde- da, devrimci proletarya var gücüyle saldır-
dir. Her yerde, özellikle ırkçı faşistler açıkça malıdır. Marksist-Leninist komünistlerin
iç savaşa hazırlanıyorlar. Bazı bölgelerde "laiklik adına farklı mezheplerden emekçi-
MHP ya da Ülkü Ocakları binalarının etrafı- lerin birbirine karşı saldırıya geçmelerini
nı, tıpkı askeri garnizonlar/karakollar gibi destekle"dikleri kanıtlanmaz bir iddia ol-
kum torbalarıyla tahkim edildiğini biliyor duğu gibi, ÖD yazarlarının ifadesiyle "aklını
musunuz? MHP-Ülkü Ocağı binalarının yitirme"ktir; iddialarını kanıtlarla doğrula-
müstahkem mevkilerde, semt ve bölgeyi mayanların hangi sıfatları hak ettiğini de
kontrole en uygun alanlarda, genellikle üst ayrıca belirtmek gerekmez.
katlarda vb. olması dikkatinizi çekmiyor
Devam edelim. ÖD'nin bilgiç yazarlarına
mu? Şu İstanbul sokaklarının uydurma
soruyoruz: "Alevi-Sünni, Kürt-Türk, laik-
MHP'li "seyyarlar" tarafından istila edilerek,
şeriatçı" çelişki ve kutuplaşması, Türkiye ve
örümcek ağı gibi şehrin bütün dokularını
Kürdistan'ın bugün, sosyal ve siyasal ger-
sarmalarının, MHP ve kontrgerilla strateji-
çekleri midir; değil midir? Yoldaşlar, bunla-
leri bakımından hiçbir özgül siyasi anlamı
rı, MLKP-K icat etmedi, yaratmadı; o, sade-
yok mudur? Komünistlerin, devrimcilerin
ce bir veri olarak kabul etti. Burjuvazi ve
bütün bunlara karşı devrimci stratejisi ne-
faşist diktatörlüğün bunları kendi strateji
dir, ne olmalıdır? Yapılması gereken, uzun
ve taktikleri bakımından nasıl kullandığını
süreli barışçıl hazırlık, propaganda-
analiz etti. Devrimin gelişim çizgisi ve dev-
ajitasyon ve aydınlatma yoluyla kitleleri
rimci strateji bakımından değerlendirdi vb.
bilinçlendirme, ırkçı, şeriatçı güçleri teşhir-
den mi ibarettir? Yine soruyoruz; devletin Sünni-Alevi, Türk-
Kürt, laik-şeriatçı çatışması yaratma politi-
ÖD yazarları, MLKP-K'nın "laiklik adına"
kası yok mu? Bunlar, devletin, ırkçı ve şeri-
parmağını bile kıpırdatmadığını görmüyor-
atçı faşist güçlerin iç savaş politikaları değil
lar mı, bu kadar mı görme ve anlama yete-
mi? Ve bu iç savaş taktikleri, devrimci ge-
neklerini kaybettiler? MLKP-K asgari prog-
lişmeyi, toplumun siyasal/sınıfsal bir te-
ramı;
melde bölünmesini önlemeyi, komünist ve
"30- Din işleriyle devlet işleri birbirinden devrimci kuvvetleri ezmeyi amaçlamıyor
kesin olarak ayrılacak, diyanet işleri teşkilatı mu?
lağvedilecek, başta Aleviler olmak üzere
Arkadaşlar, sizin basiretiniz bağlanmış
dinsel azınlıklar üzerindeki baskılara son
inanılmaz bir siyasi ilgisizlik, vurdumduy-
verilecek, dinin kişisel bir sorun olduğu ilan
mazlık ve evet gaflet içerisine yuvarlandı-
edilecek, inananların ve inanmayanların
ğınızı acı çekerek izliyoruz ve bu bizim
inanç özgürlüğü güvenceye alınacaktır."
devrimci vicdanımızı sızlatıyor, Marksist-
(B.K.B. Sf. 54) diyerek cumhuriyet tarihi
Leninist bilincimizi isyan ettiriyor. Ama
boyunca yerleşik laiklik kavramıyla kendi
nedenlerini de biliyoruz.
arasına açık, kesin ve berrak bir sınır çizi-
yor. Egemen laiklik kavramı, egemen sınıfın Devam edelim: İçinde yaşadığımız son 30
çıkarları tarafından belirlenmiş, burjuva yıllık tarih size ne öğretiyor? Siz, yaşadığı-
ideolojisinin özgül ulusal biçimi olan ke- mız coğrafyada, devrimci gelişmenin salt
malizmin köşe taşlarından birisidir. Öyle ki, emek-sermaye, proletarya-burjuvazi çeliş-
bugün bile laiklik kavramı ilerici, anti-faşist mesinden kaynaklanan çatışma ve müca-
yığınlarla devlet arasında bir köprü oluş- dele biçimleri olarak mı ilerleyeceğini zan-

40 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

nediyorsunuz? Biz, MLKP-K'ya yönelttiğiniz bu sorunların analizinde olduğu gibi, dev-


eleştirilerden böyle bir izlenim edindik. rimci proletaryanın bu sorunlarda yürüte-
Yanılıyor muyuz? Faşist diktatörlüğün, Kürt ceği politikalarda da kolaylıkla ortak so-
ulusal kurtuluşçu devrimini ezme çabaları- nuçlara gidebilir, düşünce birliğine ulaşıla-
nın, her yerde kışkırtılan ve tırmandırılan bilir.
Türk şovenizminin, o arada PKK'nin bir
Türkiye'nin anti-emperyalist demokratik
kısım amaçsız, sonuçları hesaplanmamış
devrim aşamasında olması devrimci geliş-
eylemlerinin de yardımıyla, bir Türk-Kürt
menin salt emek-sermaye, proletarya-
çatışmasının eşiğine getirdiğini görmüyor
burjuvazi karşıtlığı çerçevesinde açıklana-
musunuz? Faşist diktatörlük ve onunla
mayacağı anlamına gelmektedir. Kürdis-
koordine içinde, ırkçı faşist güçler MHP-
tan'da patlak veren ulusal kurtuluşcu dev-
Ülkü Ocakları ve BBP-Nizam-ı Alem Ocak-
rim bunu doğrulamaktadır. Demokratik
ları Batı'da Kürtlere yönelik saldırı ve katli-
Alevi hareketi aynı şeyi doğrulamaktadır.
amlar düzenlediklerinde -bu çok uzak bir
İnsan hakları mücadeleleri, aydın girişimleri
olasılık mı!- ne olacak? Türkeş gerekirse
bunu doğrulamaktadır. Bu ülkede, siyasal
kan dökmekten çekinmeyiz derken bugün-
gündemin merkezinde –şu anki konjonktür
künden daha fazla neyi kastediyor dersiniz,
anlamında değil, son yarım yüzyıllık dönem
Türkiye'nin "bolşevik partisi"nasıl bir politi-
boyunca– politik özgürlük sorunu dur-
kayla -politika laf üretmek olmadığına
maktadır. Bu işçi sınıfı bakımından böyle
göre- karşı duracak?
olduğu gibi, kır ve kent emekçileri ve genel
"Türk-Kürt çatışması" esas olarak, faşist olarak küçük burjuva yığınlar, gençlik, ka-
diktatörlük ve yedeğindeki ırkçı-faşist sivil dınlar, aydınlar, emekçi memur yığınları
güçlerle Kürt halkı arasında (ve daha çok bakımından da böyledir. Kürt ulusu ve
da tek yanlı bir tarzda Kürtlere saldırı) bi- baskı altında tutulan ulusal ve dinsel toplu-
çiminde olacağına göre, bu devrimci prole- luklar için de durum aynıdır. Emperyalist
taryanın bağımsız devrimci bir politika baskı ve sömürüyü, sayısız toplumsal so-
izlemekte o kadar çok zorlanacağı bir so- run, çelişki ve çatışmayı bir kenara atarak,
run mudur? devrimci gelişmeyi yalın bir emek-sermaye,
proletarya-burjuvazi karşıtlığı içinde izah
"Eğer' diyor ÖD yazarı, "devrimin olası
etmek anlamak ve açıklamak olanaksız
gelişme çizgisi, örneğin 'Alevi-Sünni' ya da
olduğu gibi, Marksizm-Leninizmle bağdaşır
'laik-şeriatçı' çatışması biçiminde olacaksa,
bir yanı da yoktur. Fakat yukarıda ifade
bu çelişmenin bir yanında yer almak zo-
ettiğimiz izlenime, biz de "sol hareket"in
runludur. Başka türlü devrimci olunmaz".
tarihsel bir gerçeğini eklemeliyiz. Son 30
Eğer, TDKP ve ÖD yazarları, gündemde
yılda milliyetçi sosyalizmin -burjuva sosya-
olanın ya da devrimimizin ilk adımının anti-
lizminin piri kabul edebileceğimiz Aybar'ı
emperyalist, demokratik devrim olduğu
saklı tutarsak- açık particiliğe ve uzun süre-
düşüncesinden vazgeçerek, hemen ve
li barışcıl hazırlık stratejisine yönelenlerin
doğrudan "saf" bir proleter devrim, diğer
bu yönelimlerinin yalın bir emek-sermaye,
bir ifade ile sosyalist devrim olduğu yö-
burjuvazi-proletarya karşıtlığına dayanan
nünde düşünmeye başlamadılarsa, (yuka-
sosyalist devrim platformuna meyletmeyle
rıda da işaret ettiğimiz gibi, ÖD'nin tartış-
de el ele gittiğidir. Acaba, yine mi benzer
ma konusu yaptığımız bu yazısı özellikle
bir durumla karşı karşıyayız? Aynı yazgıyı
de, devrimin gelişim çizgisine dair MLKP-
paylaşmaya mı yöneliyor TDKP? Acaba!
K'ya yönelttikleri itiraz ve "eleştiriler" böyle
bir izlenim uyandırıyor) ve yine örgüt ve Fırtınalı "gürültü"ler koparmaya gerek yok.
mücadele biçimleri sorunlarında Marksizm- Eğer, Türkiye'de devrimci gelişmenin izle-
Leninizmin devrimci özüne sadık kalırlarsa yeceği seyir hakkında, hareket tarzınızda

41 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

veri olarak alacağınız ve proletaryayı ona Soruyoruz; Sivas'ta şeriatçı faşistlerin Ma-
göre hazırlayacağınız somut bir öngörünüz dımak Oteli'ni ateşe verip, ilerici aydınları
varsa bunu açıklayın. Bakın MLKP-K, şimdi- canlı canlı yakmaları bir iç savaş "parçası"
den devrimin nisbeten uzun süreli bir ka- değil mi?
rakter taşıyacağını öngörüyor. Temel ve
Türkiye'de zaten süregiden bir iç savaşın
belli başlı özgün karşıtlıklar, kutuplaşmalar
olduğunu söylesek bu ne düzeyde bir
üzerinde iç savaşlar serisi halinde, nisbeten
abartma olur?
uzunca bir zaman dilimine yayılarak geli-
şebileceğini, eşitsiz gelişeceğini, Batı'da "Sünni-Alevi" çelişkisi üzerine ahkam kesip
merkezlerden çevreye doğru bir gelişme bilgiçlik taslayarak, sorunun kendisinden
eğrisi çizeceğini söylüyor. Mücadelenin kaçıyorsunuz. Eğer bu ülkede yaşıyorsanız,
gelişimi ya bunları ıskartaya çıkaracak ya bu sorulardan, bu sorunlardan kaçma şan-
da doğrulayacak, düzelterek zenginleştire- sınız yoktur. Son otuz-kırk yıllık tarihte
cektir. Asıl sorun devrimci gelişmenin seyri ortaya çıkan sayısız veri, bu topraklarda
üzerine MLKP-K'nın öngörü ve analizleridir; uzun süreli barışcıl hazırlık stratejisinin
ama ÖD yazarları demagoji ve hır çıkararak geçersiz olduğunu sergiliyor. Gelin en iyisi
bunları tartışmaktan kaçıyorlar. Yoldaşlar, siz bu iddianın geçersiz olduğunu gösterin,
bırakın bu küçük-burjuva yöntemleri, vaz- kanıtlarla doğrulayın!
geçin kaçak dövüşmekten, düşünceleriniz Hayır, ÖD yazarları tasa etmesin kimsenin
varsa açık açık söyleyin, herkes bilsin. Yine aklını kaçırdığı yok. Çılgınca devrimci düş-
soruyoruz, sizi oldukça sinirlendirdiği anla- ler görüyoruz. Devrimin geleceğin bir so-
şılan, TDKP'nin uzun süreli barışcıl hazırlık runu değil, güncel bir sorun bundan da öte
stratejisine yöneldiği eleştirisine niçin yanıt Kürdistan'da somut bir gerçek olduğu
veremiyorsunuz? Eğer bu eleştiri gerçek saplantısı içerisindeyiz. "Patlamalar", "sön-
dışıysa, niçin TDKP'nin gerçekleriyle yanıt meler" varsa yangın da vardır! Batı'da da
veremiyorsunuz? Özellikle düşüncelerinizi yer yer fırtına kopmaktadır. Uzun süreli
açıklamaya kışkırtmak için vurguluyoruz, barışcıl hazırlık stratejisi, yalın kat emek-
oportünist yönelimlerinizde suçüstü yaka- sermaye, proletarya-burjuvazi çelişmesine
landınız ve evet bunların altında ideolojik dayanan bir devrim beklentisi sınanmış,
olarak ezildiniz. Şimdi, kendinizi güçlü ıskartaya çıkmış ham bir hayaldir. Bütün
gördüğünüzü sandığınız konularda saldırı diğer çelişki ve çatışmalar, devrimin nispe-
düzenleyerek, ideolojik bakımdan altında ten uzun süreli bir iç savaş yolundan ilerle-
kaldığınız eleştirilerin yarattığı etkiyi, yatış- yişi vb. ne olursa olsun anti-emperyalist
tırmaya çalışıyorsunuz. demokratik devrimin zaferini, ve sonucu
Soruyoruz; Kürdistan'da ulusal kurtuluşçu belirleyecek savaşı, elbette proletarya ve-
bir devrim yaşandığı gerçeğini reddetme- recektir. Ama, birazcık Marksizm bilgisi
nize rağmen, çünkü burada bunun bir olan herkes, Gazi halkının devletle çelişki-
önemi yok, hiç değilse Türk devletinin sinin yol açtığı siyasi çatışmanın, ya da Kürt
sınırları içinde en azından Kürdistan'da bir ulusal hareketinin gösterdiği gibi, proletar-
savaş, (ister iç savaş deyin, ister ulusal kur- ya-burjuvazi çelişmesi diğer bir dizi top-
tuluşçu savaş deyin) sürmüyor mu? lumsal çelişmeye göre bugün siyasal dü-
zeyde daha keskin değildir. Marksizm adı-
Soruyoruz; Gazi'de yaşanan, bir iç savaş
na hareket eden her kim ki, buradan kalka-
görüntüsünün kendisi değil mi? İstan-
rak, asıl güçlerini proletaryaya yöneltmez-
bul'da, 13-14-15 Mart'ta yaşananlar için de
se, proletaryayı stratejisinin merkezine
aynı şey geçerli değil mi?
koymazsa kaçınılmaz olarak halkçılığın ve
küçük burjuva sosyalizminin çukuruna

42 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

yuvarlanır. Ama Lenin'in Ne Yapmalı'da Türk ve Kürt işçisinin sınıfsal birliği ancak,
açık seçik belirttiği gibi, acil özgürlük ve ezen ulusun işçi sınıfı olarak Türk proletar-
demokrasi sorunlarına ilgisiz kalanlar, sırtı- yasının Kürt ulusunun varlığından başlaya-
nı dönenler, ağzıyla kuş tutsalar bile Mark- rak eksiksiz bütün ulusal haklarını kabul
sizm-Leninizm ve devrimci sosyalizm mev- etmek yolundan, burjuva ideolojisi ve Türk
zisinde kalamazlar. Teorik pozisyonları ne şovenizminden kesinkes koparak, sınırların
olursa olsun, politik oportünizme yuvar- değişmesi sorununa yani "bölücülük tehli-
lanmaları kaçınılmazdır. kesine" ilgisiz kalarak gerçekleşebilir. Bu ilk,
temel ve zorunlu koşuldur. Tutarlı demok-
Proletarya ve emekçi yığınların devrimci
ratizmin gereği diğer bütün ulusal toplu-
birliğini kurmak, stratejik önderliğin temel
luklar için de geçerlidir. Varlıklarının ta-
bir sorunu ve görevidir. Tarih uluslar ve
nınması ve tam hak eşitliği. Tutarlı demok-
dinsel topluluklar üzerindeki boyunduru-
ratizm kesinkes proletaryanın devrimci
ğun proletarya ve emekçi yığınların birliği-
eyleminde yaşam bulmalıdır. Yani Kürt
ni parçaladığına tanıklık etmektedir. Cum-
ulusu ve ulusal topluluklar, ulusal hakları
huriyet döneminde egemen sınıfların,
için, egemen sınıfların faşist diktatörlüğü-
Türklük, laiklik vb. kemalist paradigmalarla
nün baskı ve zorbalığına karşı koyabilmeli,
tanımladığı fakat baskı ve zorbalıkla sağla-
özgürlük ve demokrasi savaşımının bayra-
dığı "ulusal birlik" toplumun her kesiminde
ğını taşımalıdır. Kürt ulusal kurtuluşçu ha-
uyanan özgürlük özlemi depremiyle sar-
rekete karşı ilgisizliğin devamı şovenizme
sılmış ve çatlamıştır. Cumhuriyetin gele-
hapsolmaktan ve Kürt ulusuna karşı dikta-
neksel değerlerine sıkı sıkıya bağlı egemen
törlüğün sömürgeci savaşını desteklemek-
sınıfın politika esnafı, asker ve sivil bürok-
ten başka bir anlam taşımıyor. Komünistler,
rasisi, ölmüş atı kamçılayarak,
işçi yığınları arasındaki çalışmada, özel
1.cumhuriyetin çerçevesinde "ulusal birliği"
olarak Türk proleterlerin böyle bir bilinç ve
sömürgeci faşist zorbalıkla, baskı ve terörle
eylemlilik düzeyine ulaşması için hangi
toplumu sindirerek yeniden tesis etmek
bedelleri ödediler?
istiyor. Fakat egemen sınıf içinde bir başka
eğilim daha var. YDH bunun önde gelen ve Tutarlı demokratizmin gereği, ezilen mez-
en sivri temsilcisidir. Burada esasen bunlar hepler bakımından da benzer bir tavırdır.
üzerinde değil, devrimci proletaryanın, Sünni işçi ve emekçiler; eğer Sünni mezhe-
bütün uluslardan, ulusal ve dinsel topluluk- binin ayrıcalıklarını savunuyorlarsa, eğer
lardan işçi sınıfı ve emekçi yığınların dev- Alevi ya da diğer dinsel topluluklar üzerin-
rimci birliğini nasıl kurabileceği, bundan da deki baskı ve aşağılamalara sessiz kalıyor-
öte, Kürt ulusunun ayrılmayı ya da birlikte larsa, bırakın devrimci ve sosyalist sınıf
yaşamayı tercih etmesinden ayrı olarak, bilincine ulaşmalarını, demokratik bilince
devrimin "ulusal birliği" nasıl sağlayabile- bile ulaşamamışlardır.
ceğine değinmek istiyoruz. Çünkü Sünni-
Lenin bize döne döne, demokrasi okulun-
Alevi, Türk-Kürt kutuplaşması gibi özgürlük
da okumayan proletaryanın asla sosyalist
ve demokrasi yoksunluğunun yansımaları
bir devrime hazırlanamayacağı ve başara-
olan sorunların çözümüne yaklaşım bu
mayacağını söylemiştir. Bir öznesi olduğu-
sorularla bağıntılıdır. Marksizm-Leninizmin
muz son 30-40 yılın tarihi de bunu doğru-
bu sorunların çözümü ve bu soruların yanı-
lamaktadır. Evet proletaryayı sosyalizm için
tı bakımından elimize verdiği anahtar tu-
eğitmek ve Marksist-Leninist komünist
tarlı demokratizmdir. Tutarlı demokratiz-
partisinin saflarında örgütleyerek, toplum-
min gerekleri ulusal sorunlarda olduğu
sal devrime hazırlama görevinden bir an
kadar, ezilen, baskı gören inanç toplulukla-
olsun vazgeçmeyeceğiz. Proletarya ancak
rı bakımından da açıktır.
özgürlük ve demokrasi mücadelesinin so-

43 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

nuna kadar tutarlı lideri olarak bu yolda "İzmir-Ankara ölüm yürüyüşü, Kağıthane-
yürüyecektir. Özgürlük ve demokrasi için Ankara yürüyüşü, Gebze direnişi, Adana-
faşizme ve emperyalizme karşı mücadele Ankara Yürüyüşü vb. bu eylemleri var gü-
görevlerinin siyasal savaşımın en acil so- cüyle destekleyen Devrimci Proletarya ve
runları olduğu günümüz Türkiye'sinde, Alınteri okurları dışlanmak istendi. Eylemin
devrimci proletarya yalnızca ve yanlızca başarısı için getirdikleri öneriler, sendika
tutarlı demokratizm sayesinde, bütün ulus- ağalarının ve onların kuyrukçusu oportü-
lardan, bütün ulusal ve dinsel topluluklar- nistlerin duvarına çarptı." (Alınteri sf. 36
dan proletarya ve emekçi kitlelerin, ege- Başyazı'dan Aktaran Atılım s.12 "İşçi Kurul-
men sınıflara ve diktatörlüğüne karşı dev- tayı Hazırlıkları Sürerken Emeğin Kurtuluşu
rimci birliğini sağlayabilir. Kürt ulusal hare- Kurultayı Niye? Kurultaylar ve Bir Polemik,
ketinin ve demokratik Alevi hareketinin başlıklı yazı)
desteklenmesi, proletarya ve emekçi yığın-
Kendilerini eşi bulunmaz komünistler ola-
ların devrimci birliğininin kurulmasının
rak görenler her nasıl oluyorsa "sendika
harcıdır. Ulusun başına geçen proletarya,
ağalarının ve onların kuyrukçusu oportü-
devrimin "ulusal birliği" yeniden kurması-
nistlerin duvarına" çarpıyorlar. Buradan tek
nın temellerini de bu yoldan atacaktır.
bir sonuç çıkar, demek ki "sendika ağaları
KUYRUKÇULUĞUN BAŞKA ve onların kuyrukçusu oportünistler" rolle-
rini oynuyor, ama gel gör ki ne hikmetse
BİR TÜREVİ
24 ayar komünistler rollerini oynayamıyor-
İşçi hareketinin '89 bahar atılımının öncesi lar! Bir terslik yok mu bu işte! Burada, poli-
ve sonrasına denk gelen dönemde, kendi tika tarzından, yığınlara yaklaşımınızdan,
nesnelliğinin baskısı altında gençliğe yöne- özgün devrimci zihniyetinizden işçi sınıfına
lik politikalar geliştiren, yine bu aynı dö- ve işçi eylemlerine yabancılığınızdan, de-
nemde açık basının devrim ve sosyalizm neyim yoksunluğundan kaynaklanan size
mücadelesinin araçları arasına katılımına ait nedenlerin hiç mi rolü yok? Başkaların-
burun kıvırtıp, hafife alan TİKB'li yoldaşla- dan öğrenmeyi kendinize yediremiyorsu-
rımız, ancak çok gecikmeli olarak işçi sınıfı- nuz ama hiç değilse kendi deneyimleriniz-
na yöneldiler. Bunlar üzerine tartışmanın den öğrenebilirsiniz.
bugün çok fazla bir yararı yok, fakat bazı
Devrimci Proletarya'nın 36. Sayısı'nda ya-
şeylerin anlaşılabilmesi için, kaydedilmesi
yınlanan "Öncülük ve Kuyrukçuluk" başlıklı
gerekiyor. Zihniyet, perspektif ve tarz ba-
yazıya başvurmamız gerekecek. İstanbul
kımından işçi sınıfına yönelimlerinde Mark-
İşçi Kurultayı döneminde Atılım'ın yöneltti-
sist eleştiriye konu olacak çok önemli ya-
ği eleştiriler, Alınteri ve Devrimci Proletar-
nılgılar var. Onlar yanılgılarını göremedik-
ya'nın müthiş alınmasına ve oportünist
leri gibi, ihtiyatlı olmalarını gerektiren çok
yöntemlerle umutsuz bir ideolojik savaşa
dikkate değer bir deneyim eksikliği içeri-
başlamalarına neden oldu. Ama "oportü-
sinde bulundukları gerçeğini de hesaba
nist", "ekonomist-sendikalist", "kendiliğin-
katamıyorlar. Saygı duyarak değer verdi-
denci" vb. değerlendirmeler bu saldırılar
ğimiz, fakat hemen her defasında şu ya da
için daima hazır bir neden oluşturuyor.
bu biçimde bizimle "çatışmayla" el ele
giden işçi eylemlerine yönelik, "dışarıdan "Bir ufuk darlığı (Atılım eleştiriliyor. PD),
önderlik girişimlerinin" başarısızlıkla sonuç- ideolojik kafa karışıklığı tümüyle giderilme-
lanmasının kendilerine ait nedenleri üzeri- di. Ama komünistlerin sonradan (belirtmek
ne düşünme gereksinimi duymuyorlar, yetmez, büyük harflerle yazmalıyız bu
yakınıp sızlanarak şöyle yazıyorlar: SONRADAN'ı) Emeğin Kurtuluşu Kurultayı
tasarıları olarak benimsenen dönemsel

44 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

programının talepleri ortaya konuldukça ve şen/ilerleyen devrimci yönüne, unsurlarına


devrimci öncü işçilerin çeşitli platformlar- yanıt verebilmesi de gerekir. Fakat daha
daki etkinliğinin baskısı sonucu kimilerinin- önemli olan şunu vurgulamaktır; taktiği laf
ki parça parça daha genişletildi." (DP. s. 36 yığını olmaktan çıkarıp gerçekten taktik
sf. 57) yapan uygulayacak kuvvetlerin varlığıdır.
Onu uygulayacak kuvvetler olmaksızın
Altı ay hazırlık yapıldığı söylenen bu grup
taktikten söz etmek, devrimci ve komünist
kurultayının ve de işçi hareketinde önderlik
örgütlerin yaygın bir hastalığıdır. Bunlarla
yeteneklerinin kanıtı olarak yere göğe sığ-
da bağlantılı ikinci bir yan, DP yazarlarının
dıramadıkları bu hazırlık çalışmasının ismi-
kendileri bakımından bir çırpıda giderilme-
ni, önce "İşçi ve Emekçi Kurultayı" olarak
yecek bir elverişsizlik olarak vurguladıkları
ilan ediyorlar. 15 gün sonra, hiçbir açıkla-
"kitle bağlarının zayıflığı" sorunudur. Bu
ma ve izah gereksinimi duymadan, aynı
sorunun herkes için, ama herkesten çok DP
şeyi Emeğin Kurtuluşu Kurultayı olarak
için incelenmesi gereken, bu akımın bütün
sunuyorlar. "Sonradan" gerçekleştirilen bu
tarihine uzanan derin kökleri vardır. Biz,
kabul, Devrimci Proletarya'da tek kelime
bundan çok, "kitle bağları" sorununun
("Sonradan") ile geçiştiriliyor. Yığınlara
kavranışı ile ilgiliyiz.
karşı sorumlu olan bir komünist önderlik
için kabul edilemez bir yaklaşımdır bu. Ve Muhataplarımız bundan, daha çok, fiziki
tam da daha önce bu sorun üzerinde yap- bağları, işçi sınıfı içerisindeki kadro ve
tığımız, yığınları/kadroları sürü görme eleş- sempatizanları anlıyorlar. Bu büyük ölçüde
tirisini doğrular. yanlıştır. Bu bağ, herşeyden önce, büyük
ölçüde ve esas olarak, işçi yığınlarını ve
Devrimci Proletarya, 5 Nisan saldırısından
hareketin gelişimini anlama, hareketin
aşağı yukarı bir yıl sonra, 5 Nisan saldırısı-
nabzını elde tutma, acil istem ve taleplerini
na karşı tutumları eksen alarak "öncülük ve
anlama ve yanıtlama yeteneği olarak kav-
kuyrukçuluk" üzerine bir tartışma yürütü-
ranmalıdır. Yani öncünün rolünü oynaya-
yor. Ne var ki, bu bir yıllık dönemde o eşsiz
bilmesi, işçi yığınlarının öncüden beklenti-
dört dörtlük komünist önderliğin, somut
lerinin karşılanabilmesidir sorunun özü.
hangi sonuçlar yarattığını ve bu dönemin
Binlerin değil, onbinlerle yüzbinlerin, on-
pratiğinin sınavından nasıl sonuçlar elde
dan da öte milyonların önderi olunacaksa,
ettiğini hareket üzerinde ne denli yankı-
öncünün kitle çalışması işçi sınıfı ve emekçi
landığını vb. açıklamıyor, açıklamaya giriş-
milyonların siyasal bir ordu olarak hazır-
miyor bile. Buna döneceğiz, sürece tüm
lanması ve savaş mevzilerine yerleştirilmesi
devrimci güçlerin yaşadığı dezavantajlarla
sorununu buradan kavraması, kadro ve
girdiğini söylenen DP, "Nesnel etmenlerin
örgütlerini bu hat üzerinde şekillendirmesi
yanında kitle bağlarının zayıflığı gibi bir
gerekir. Kadrolaşmaya yönelik birebir ça-
çırpıda giderilmeyecek bir elverişsizlikle
lışma böyle bir zemin üzerinde yerli yerine
karşı karşıyaydı. Fakat kimileri gibi 'hazır-
oturtulabilir. Kuvvet sınırlılığı, kitle çalışma-
lıksız yakalanmış' olmaktan yakınmayaca-
sının getirdiği sabır noksanlığı ve deneyim
ğız! Yönümüz yalnız ideolojik-siyasal ba-
sınırlılığıyla da birleşerek, sekterizm, dar
kımdan değil, örgütsel olarak da sınıfa dö-
grupsal politika tarzını koşullandırıcı bir rol
nüktü." (sf.61)
oynamaktadır. Fakat düşünmekte yarar var;
Sorunun bir boyutu bu "nesnel etmenler" sendikalarda, sendika ağalarından başka
denilen şeylerle ilgili. "Önderlik devrimci bir şey olmadığını, kendiniz dışında herke-
taktikde somutlanır", o halde bu önderliğin sin oportünist ve kuyrukçu olduğunu, yani
pratik olarak işçi hareketinin belli bir du- sınıf içerisinde kendi dışınızda devrimci
rumuna dayanması, ama hareketin geli- hiçbir kuvvet göremeyeceksiniz sınıf içeri-

45 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

sindeki güçleriniz genelinde toplam olarak partidir; ve bu partiyi yaratma yolunda "işçi
en kabadayısından onlarla sayılıyor olacak, sınıfı devrimcileri"nin hemen ve doğrudan
işçi sınıfının kendiliğinden hareketinin dik- yapabilecekleri ve yapmaları gereken sıç-
kate değer bir atılım içerisinde olmadığını rama ki bu, olanaklı olan tek sıçrama nok-
değerlendireceksiniz, fakat üstelik "ücretli tasıdır; komünistlerin bir tek bölünmez
kölelik düzeninin sınırına" varmayı öngören parti olarak birleşmeleridir. Tarihsel şekil-
bir saldırı taktiği izlemesini ileri sürecek ve lenmelerinin yarattığı nesnel/farklılıklar,
sonra da başkalarını taktik yoksunluğuyla, ayrılıklar ne olursa olsun, bu sorunun çö-
oportünist korkaklıkla, devrimci önderlik zümü devrimci iradenin alanına girer. Böyle
yeteneği yoksunluğu ile vb.vb. suçlayıp bir devrimci iradeye sahip olmayanlar,
"eleştireceksiniz"! Kusura bakmayın ve sıçrasalar da düşmeye mahkumlardır. İşçi
alınmayın, bu durumda palavracılık düze- hareketinin gelişiminin somut devrimci
yine varan bir devrimci lafazanlığa yuvar- ihtiyaçlarının gösterdiği yönde somut bir
lanmak kaçınılmazdır. yönelime giremezler. Evet yoldaşlar, önem-
li olan sizin sıçramanız değil, sınıfın hareket
" ... Tıpkı 12 Eylül darbesi konusunda oldu-
halindeki ya da hemen harekete geçmeye
ğu gibi, 'Biz zaten biliyorduk' diye böbürle-
hazır yığınlarını sıçratmanızdır. Bugün için,
nen oportünizmden ayrılan temel bir yö-
göreli bir gerçek olarak, komünistlerin sınıf
nümüz vardır: Sermayenin göstere göstere
hareketini sıçratmaktan -hareketin barın-
geldiği saldırısını yalnız aylar öncesinden
dırdığı devrimci imkanlardan bağımsız
belirlemekle kalmayıp düşünsel ve örgütsel
olarak- çok uzak oldukları bir gerçektir.
açıdan da buna hazır olmak. 5 Nisan, ser-
Komünistlerin örgütsel birliği sorununu bir
mayenin saldırısı açısından büyük bir sıç-
yana koyarak, bu alanda komünistlerin
ramaydı. Biz işçi sınıfı devrimcisi olarak
iradesine bağlı bir ilerleme alanı, TDKP'nin
ondan daha yükseğe sıçramalıydık. Bunun
oportünist yönelimden döndürülebilmesi
aracı, öncü devrimci taktiğimiz olacaktı."
ise, diğeri de TİKB'nin doktrincilik ve sekte-
(DP, s. 36 sf.61, aç. PD)
rizmden kurtarılabilmesidir. Yani komünist
Evet daha yükseğe sıçramasına sıçradınız hareketin politika tarzının düzeltilmesi çok
da, eğer "önderlik", öncülük iddiasıysa önemli bir sorundur; ve bunun ne kadar
tartışılan; ortaya çıkanların ne kadar yükse- gerçekleşebileceğini önümüzdeki süreç
ğe sıçradıkları önemli değildir. Temel so- açığa kavuşturacaktır. Devam edelim.
run, o iddialarının zorunlu temel gereği
"Genel ve soyut devrim ve sosyalizm slo-
olarak, yığınların daha yükseğe sıçrayışını,
ganlarıyla bu sürece (5 Nisan sonrası-PD)
sıçrayıştan vazgeçtik, daha ileri bir müca-
yönelmek, düpedüz laf ebeliğidir". (Sf.61)
dele düzeyine geçişini hazırlayıp, yönet-
Doğru, henüz temel taleplerin, taktiğin
mede gerçekten yığınların önderi olabil-
alanına girmediği, yani temel sorunların
meleridir. Bugün, 5 Nisan saldırısının üze-
çözümü yığınların devrimci eylemlerinin
rinden bir yıldan çok bir zaman geçtiğine
gündemine girmediği devrimci hazırlık
göre, önderlik iddiası bakımından değer-
süreçleri boyunca bu bütünüyle doğrudur.
lendirilmesi gereken asıl sorun budur. İddia
Kuşkusuz devrim ve sosyalizm, propagan-
ediyoruz ki, DP, hareketin gerektirdiği sıç-
da sloganı olarak yine de kullanılacaktır.
ramayı düşüncede ve yazında değil, işçi
Fakat şunu kaydetmeliyiz ki, "devrim ve
hareketiyle ilişkilerinde, diğer şeyler bir
sosyalizm sloganları" ne kadar "genel ve
yana, işçi hareketinin en acil ihtiyacını kav-
soyutsa", "kahrolsun ücretli kölelik düzeni",
rama yeteneğinden yoksun olduğu için
"ücretli kölelik düzeninin son sınırına var-
başaramaz; başarma şansına bile sahip
mak" da bir o kadar "genel ve soyuttur".
değildir. İşçi hareketinin acil gereksinimi
Propaganda sloganı olarak değeri açıktır,
her bakımdan gerçekten öncü olan bir

46 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

fakat somut durumun yerine geçirildiği, bir Diğer yandan, şunu kesinlikle eklemeliyiz.
ajitasyon ve eylem sloganı haline dönüştü- Komünist ve devrimci harekette, genel
rülmeye çalışıldığı ölçüde -ki, Alınteri ve şeyleri somut durumların yerine geçirme,
Devrimci Proletarya'nın yaptığı budur- somut taleplerin yerine propaganda slo-
"düpedüz laf ebeliğidir". Sürekli vurguluyo- ganlarını/ilkeleri ve hatta teorik klişeleri
ruz ve tekrar etmekten kaçınmayacağız, geçirme eğilimi mevcuttur. Belirli özel ko-
devrimci ve komünist hareket içerisinde, şulların dayattığı örgütlerin kendi kendile-
sekterizm ve doktrincilik köklü zaafı nede- rini var etmek gibi bir çabayla büyük ölçü-
niyle "devrimci lafazanlık"la en fazla malül de sınırlı kaldıkları, dikkatlerinin odağına
çevre DP'dir. Burada geçerken, taleplerin kendilerini koydukları dönem ve "an"lar
formülasyonunda Atılım'da yansıyan özen- hariç, bu eğilim bir zaaftır ve kitlelerin dev-
sizlikleri ve yine İstanbul İşçi Kurultayı ile rimci mevzilere yerleştirilmesi öncü çalış-
ilgili yayınlarında, benzer bir özensizlikle masıyla bağdaşmadığı gibi, bu yöndeki
yayın çizgisine aykırı haber yorumlara yer girişimleri etkisizleştirir; hatta sabote eder
vermiş olmasını dikkate değer hatalar ola- ve etmektedir de. Bütün günlük çalışmaları,
rak kabul ettiğimizi belirtmeliyiz. Öncülük sorun ve talepleri, devrimci programın
iddiasının gerektirdiği duyarlılık ve titizlik temel hedefleri ve talepleriyle bağlı tarzda,
sorumluluğunu göstermek zorundayız. yani çatışma noktası ne olursa olsun tekil
Fakat şunu da söyleyelim ki, bunların, çok ya da genel bütün hareketleri, devrimci bir
özel zorlamalarla ideolojik mücadelenin rotaya sokacak perspektif ve tarzda ele
önemli sorunları olarak kullanılmasını da almak, talepleri bu yaklaşım içerisinde for-
bir zayıflık belirtisi olarak görüyoruz. De- müle etmek, örgüt ve mücadele biçimleri-
magoji ve fırsatçılık, komünistler arasında ni buradan yakalamak gerekir. Bu sorunlar,
suni duvarlar örmekten başka işe yaramı- komünist kadro ve örgütlerin acilen politik
yor. DP'li yoldaşlarımız müsterih olsunlar; eğitimlerini geliştirmeleri gereken konular-
somut durumların yerine genel sloganları, dır. Yığınların devrimci önderi olma somut
teoriyi, ilkeleri geçirmeye hiç ama hiç niye- çalışmasının gerekleridir. Ve bizzat yığınla-
timiz yok! ra önderlik pratik çalışması içerisinde elde
edilebilir. Geniş yığınların devrimci savaşı-
Esasen DP şunu açıklamalıdır: 5 Nisan son-
mını hazırlama ve yürütmede henüz dene-
rasını, daha öncesinden ayıran sermayenin
yimsiz olduğumuzu kabul ve itirafında
saldırısı dışında, işçi yığınlarının bilinç, ör-
gocunacak/korkacak bir şey göremiyoruz.
gütlenme ve devrimci eylem yürütme ye-
Somut eylem sloganları ve taleplerin yeri-
teneğindeki hangi somut değişme ve ge-
ne, genel taleplerin, propaganda sloganla-
lişmeler nedeniyle "ücretli kölelik düzeni-
rının geçirilmesi, bir dar grup tarzı belirtisi-
nin sınırlarına" dayanmayı, pratik bir politi-
dir; devrimci ve komünist örgütlerin kitlele-
ka olarak ileri sürmeye kalkıyor ve bunu da
rin önderi olarak gelişmesi dar grup yakla-
sıçrama olarak sunuyorlar. Onbeş aylık
şımların tüm etki ve belirtilerinden çok
dönem, herhalde bu taktiğin işçi yığınları-
kesin şekilde sakınmayı gerektirmektedir.
nın hareketinde sınanması için yeterli bir
süreçtir. Öyle ya, taktikten söz ediyoruz ve Devam edelim. DP'nin önderlik üzerine
onbeş ay (ki, siz aylarca öncesinden düşün- yazdıklarından belki de en doğru olanı;
sel ve örgütsel hazırlık yapmak gibi bir devrimci taktiğin "zayıf da olsa, doğmakta
üstünlüğe de sahip olduğunuzu iddia etti- olan karşıt yöndeki dinamik ögelerin top-
ğinize göre), herhangi bir taktiğin sınan- lanması ve onların yeni bir eylem sürecine
ması için yeterli bir süredir. Bilmelisiniz ki, önderlik etmesi üzerine kurmalıdır." (Sf. 62)
buna taktik yapmak değil, imaj peşin- satırlarında yer alıyor. Peki, işçi hareketin-
de koşmak ve devrimci lafazanlık denilir. den doğmakta olan yeni öğeler nelerdir?

47 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

Talepler, mücadele ve örgüt biçimleri ba- yazarları "Her istem... bu yönde bir adım,
kımından somut yanıt verilmelidir. Özellikle bir yürüyüş olmalıdır" demeyi ihmal etme-
İstanbul Sendika Şubeler Platformu karşıt seler de, durumu kurtarmıyorlar. Bu so-
yönde belli bir dinamizm taşıyan, doğmak- nuncu satırda belirtilen çok genel bir gö-
ta olan yeni bir eğilim değil midir? Genel rüştür ve her zaman geçerlidir. Oysa işçi
doğruları ve Marksist teoriyi somut durum- hareketi için öngörülen politik saldırı takti-
lara uygulayabilmek gerekir. DP'nin dokt- ğidir, üstelik bu somut politik saldırı taktiği
rinciliği, sekterliği tam da bu noktada baş- "ücretli kölelik düzeninin sınırlarına" da-
lıyor. Taktiği "zayıf da olsa, doğmakta olan yanmayı hedeflemektedir! Herhangi bir
karşıt yöndeki dinamik öğelere" dayandır- politik saldırı değil, "ücretli kölelik düzeni-
mayı doğru olarak öngörüyor, fakat nor- nin sınırlarına" dayanmayı hedefleyen bir
mal olmayan şu ki, kendi dışında, somut saldırı!
olarak böyle bir şeyi göremiyor. Taktik,
Şunu hemen vurgulamalıyız; sermayenin
DP'li yoldaşların söylediği gibi somut ol-
özelleştirme saldırısı öncelikle ideolojik bir
duğuna göre, onun dayandığı unsurların
saldırıdır. Devlet kapitalizminden, devletçi
çok somut olarak belirlenmesi gerekir.
uygulamalardan hareketle Çiller'in Türki-
Tekrardan soruyoruz; işçi hareketinde çok
ye'yi son sosyalist ülke olarak ilan ettiği
somut olarak "doğmakta olan" unsurlar
hatırlansın. Kapitalist özel mülkiyet yücel-
nelerdir, taktiği hangi somut unsurlara
tilmekte, kapitalist çerçevede bile olsa,
nasıl dayandırmayı düşünüyorsunuz? İşçi
kolektif mülkiyete hışımla saldırılmaktadır.
Kurultayı ve Sendika Şubeleri Platformları-
na karşı tavır sorununda DP ve Alınteri'ne "Saldırı politiktir o halde gerekli olan da
yönelttiğimiz eleştirilerin bütün özü bura- politik bir yanıttır" yaklaşımını ileri sürmek,
dadır. keskin ama taktik bakımından hiçbir işe
yaramaz bir mantığı yansıtmaktadır. Çok
DP ve Alınteri çevresi, işçi hareketi karşı-
açık ki, politik bir saldırıya politik olabile-
sında yalnızca sekter ve doktrinci değil,
ceği gibi dolaylı bir yanıt da verilebilir.
aynı zamanda iradeci bir yaklaşıma da
Sermayenin saldırısının biçim ve içeriği,
sahipler. Doktrincilik ve sekterizmle birle-
yanıtı koşullandıran faktörlerin sadece bir
şen bu iradecilik, onları hareketin üstelik en
kısmını oluşturur. Yanıt, genel toplamda
dinamik unsurlarıyla çatışmaya itiyor; ni-
devrimci olanakların göreli olarak sınırlarını
yetlerinden bağımsız olarak bozguncu bir
çizdiği, öncünün iradesi tarafından belirle-
rol oynamalarını getiriyor. Hareketi birleşti-
nir. Eğer devrimci taktik, gerçekten taktik
rici, güçlendirici, ileriye götürücü olamıyor-
olacaksa, yani gerçek bir hareket planıysa,
lar. Dışa yönelmesi gereken hareketi içe,
o zaman kesinkes somut devrimci olanak-
kendine yöneltiyor; hareketi parçalayıcı
lara dayanmak zorundadır; ama bunları
çatışmalar yaratıyorlar. DP'nin şu satırların-
artırıp çoğaltma, her durumda ileri pozis-
da katıksız bir iradecilik kurum satıyor.
yonlara geçişi hazırlama, mücadeleyi üst
"Sermayenin saldırısı politik bir saldırıdır. düzeylere sıçratma görüş açısı ve yöneli-
Bize de politik bir karşı saldırı gerekiyordu. mine sahip olması da gerekir.
Bir politik emek hareketi kendiliğinden
Böylesi bir önderlik için döneme özgü so-
doğmayacaktır. Onu iradi olarak yaratmalı
mut taleplerin belirlenmesi, örgüt ve mü-
adım adım örmeliydik...
cadele biçimlerinin döneme uygunluğu vb.
"O halde savunma konumuyla, 5 Nisan olduğu kadar, bunlarla da bağıntısı içinde
kararlarını lanetlemekle kalmamalı, 'ücretli hareketin gelişiminin özgünlüğünün anla-
kölelik düzeninin sınırları'na dayanmalıy- şılmasının esasını teşkil eder.
dık." (sf. 62) Bu satırlardan hemen sonra DP

48 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

İşçi hareketinin gelişiminin özgünlüklerinin nın öngörülmesinde de çok açıktır. "Kah-


somut bir analizi bu yazının konusu değil. rolsun emperyalizm"in bir propaganda
Fakat bu tartışma kapsamında özel olarak sloganı olarak değil, işçi hareketinin dö-
dokunulması gereken yönler var. İşçi hare- nemsel ajitasyon ve eylem sloganı olarak
keti siyasal düzeye sıçrayamıyor. Bu en öngörüldüğü ve bununla böbürlenmeye
önemli birinci sorun. Hareket korkunç bir varan biçimde övünüldüğünü okurun dik-
parçalanma içerisinde ve burada sermaye- kate alması gerekir. DP'li yoldaşların slo-
nin bölme/parçalama taktiklerinin yanısıra ganların değiştirilmesi üzerine, büyük öğ-
sendika ağalığı çok belirleyici bir rol oynu- retmenimiz, Stalin'i hiç mi hiç anlamadığını
yor. Durumu daha da vahimleştiren işçi ya da unuttuğunu da eklemeliyiz.
hareketinin devrimci mayası olan dinamik-
Biz DP'de "sol" komünistlerin zihniyet ve
lerin de parçalanmış durumda bulunması-
tarzına benzer belirti ve emareler görüyo-
dır. İşçi hareketinin bir siyasal çıkış yapa-
ruz. Sendika Şubeler Platformu ve İstanbul
madığı açık. Hareketin sorunu taleplerin
İşçi Kurultayı'na karşı tavırları bunun çok
belirsizliği/muğlaklığı vb. değil. Kusura
tipik göstergesidir. İzledikleri politikaya işçi
bakmayınız ama, üç aşağı beş yukarı talep-
sınıfının en yakıcı güncel sorun ve talepleri
ler konusunda benzer şeyler söyleniyor.
uğruna, sendika ağalığıyla çatışma içinde
Burada, Rosa'nın günlük savaşımda komü-
olan, fakat reformizmi bir tüm olarak aş-
nistleri demokratlardan ayıran ve sosyalist
mamış bürokratik hastalıklarla malül, şube
yapan şeyin, program hedefleriyle günlük
yöneticileriyle birlikte iş yapmanın kendile-
mücadeleler arasındaki bağ olduğu yolun-
rini kirleteceği, oportünizm bulaştıracağı
daki önemli vurgusunu anımsatmak isteriz.
korkusu sinmiştir. Teori, strateji ve ilkeler-
Bu bağ, kuşkusuz taleplerin formülasyonu-
den farklı olarak taktikler daima ve daima
nu da kapsar. Ancak somut olarak, bizim
az çok "fayda" gözetir. Bu, taktiklerin ilkeli
durumumuzda, hareketin devrimci dina-
olmasıyla, yani stratejiye bağlı ve stratejinin
miklerinin pratik olarak birleştirilmesi, yı-
hizmetinde olmasıyla da çelişmez. Eğer
ğılması ve karşılıklı etkileşimi kendi başına
şubeler platformları, işçi sınıfının ve emekçi
büyük bir önem taşıyor. Komünistler bu
yığınların en acil ve en yaşamsal talepleri
yolda, tıkalı bütün kanalları açacak esnekli-
uğruna savaşımın gelişmesine "bir şeyler"
ğe ve politika tarzına sahip olmalıdır. Hare-
katabilecekse -'90'dan günümüze bazı
keti devrimcileştirebilmek, bu yolda geliş-
durumlarda bunu başarabildiği çok somut
menin mayası ve dinamiği olabilmek için
olarak görüldü- Marksist-Leninist komü-
pratik yollar/kanallar açmak, uygun yön-
nistler onlarla işbirliği yapmak, ortak çalış-
temler bulmak, her olanağı ustalıklı şekilde
malar düzenlemek, onları devrimci baskıyla
değerlendirmek gerekiyor. Hem sınıf içeri-
ileri itmek zorundadırlar. Peki, eleştiri ol-
sinde kaydedilmeye değer bir güç ve etki-
mayacak mı? Elbette olacak, fakat sekter
niz olmayacak ve hem de hareket içinde
olmayacak, birlikte çalışmayı olanaksız
"bir biçimde" buluşabileceğiniz ve buluş-
kılan içerik ve tarzda olmayacaktır, olma-
manız gereken, "bir milim" ileriye yönelen
malıdır.
hiçbir unsur göremeyeceksiniz! Sizin dışı-
nızda harekete dair her şey kahverengi, sarı Açık ve namuslu biçimde kabul ve itiraf
ya da renksiz görünecek. Üstüne üstlük, etmeliyiz ki, devrimciler ve komünistler işçi
"biz işçi sınıfı devrimcileri olarak daha yük- hareketinin gerisindeler. Hareket/eylemlilik
seğe sıçramalıydık", diyeceksiniz ve saldırı bazında bu böyle. Gelişen en önemli işçi
taktiği öngöreceksiniz. Bu taktik yeteneği hareketinin bütün süreçlerinin içerisinde
değil, devrimci lafazanlıktır. Aynı durum, değiliz. Kenarında ya da dışındayız. Bir çok
bu, "ücretli kölelik düzenin sınırlarına da- mücadelelere ulaşamıyoruz bile.
yanma", "dış borçlar ödenmesin" sloganı-

49 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

Bu DP için çok daha fazla geçerlidir. Hal


böyleyken ve üstelik hareket içerisinde
(*) Burada geçerken, şaşkın ve hafızasını
buluşabileceği somut "karşıt yöndeki" hiç-
kaybetmiş yazarın, devrimci gelişmenin
bir "dinamik öğe" görmezken, iradi olarak
diyalektiğini anlamadığı gibi olayların geli-
bir politik emek hareketi yaratmaktan söz
şiminden de bihaber olduğunun bir başka
etmek, kendinde ilahi bir güç görmek an-
örneğine işaret edelim.
lamına gelir. Bir emek hareketi zaten var;
görevlerimizi doğru kavrayalım; sorun var "Kürdistan'daki değil bir 'devrimci durum'
olan emek hareketinin devrimci yolda iler- yığın hareketlerinin durgunluğu, dağınıklığı,
letilmesi, devrimci dönüşüme uğratılması ekonomik ve politik hareketlerin geriliği söz
ve politik düzeye sıçratılmasıdır. Söyler konusudur. Kürt köyleri boşaltılmış, şehir
misiniz, onbeş ayda iradi olarak bir politik merkezlerine biriken emekçilerin yığınsal
emek hareketi yaratmanın neresindesiniz? direnişi ise henüz görülmemektedir. Bu
Hangi başarıları elde ettiniz? Emeğin Kur- kentlerin potansiyel patlama merkezleri
tuluşu Kurultayı'nı ne zaman topluyorsu- olma özelliği taşımaları devrimci patlama-
nuz? nın, ya da onların söylemek istedikleri gibi
bu devrimin bugünden başladığı anlamına
Temel iddiamız şu; TİKB'nin zihniyet ve
gelmiyor." (sf. 28)
tarzı -ki, bunun, sekterizm ve doktrincilikle
malül dar grup tarzı ve zihniyeti olduğunu Devrimin bugünden başlamadığını söyle-
defalarca gösterdik-, onu yığınların dev- mekle Kürdistan'daki gelişmeyi hiç anla-
rimci hareketinin hazırlayıcısı ve önderi madığınızı sergiliyorsunuz. Her şeyden
olmaya yöneltmiyor. Yığınlardan dışlıyor, önce, ulusal kurtuluşçu gelişmeyi, proleter
çatıştırıyor ve yığınlar karşısında dayatmacı sınıf hareketi için geçerli mantık ve kav-
bir pozisyona itiyor. TİKB kendisi dışında ramlarla anlamaya, açıklamaya çalışmak
herkesi "kuyrukçulukla" eleştiriyor, ama biz gibi bir yanılgı içindesiniz. Onu bir yana
iddia ediyoruz ki, bütün keskinliğine karşın bırakalım, '84'de PKK'nin başlattığı gerilla
bizzat TİKB'nin kendisi kuyrukçu bir pozis- hareketinden sonra, Kürdistan'da ulusal
yonda bulunmaktadır. Hayır o, "ekono- kurtuluşçu uyanış ve gelişme hangi boyut-
mizm-sekterizm", "sağ oportünizm" vb. lara ulaşmıştır? Evet doğru, bugün Kürdis-
meyilli değildir. Ondaki, kitle kuyrukçulu- tan'da yığın hareketinde bir "durgunluk ve
ğunun başka bir versiyonudur. Bütün olu- dağınıklık", bir yorgunluk yaşanıyor. Fakat
şum süreçlerinde yer almadığı (ve pek çok bu durup dururken mi oluştu, buraya nasıl
durumda güçlerinin nesnel sınırlılığı nede- hangi düzeylerden geçerek gelindi? Kendi-
niyle yer alması da olanaksızdır), bütün nizi biraz zorlayın ve hafızanızı toplayın.
gelişim süreçleri boyunca hareketin hazır- '90-91'de hareketin ulaştığı düzeyi anım-
lanmasında rol oynamadığı durumlarda - samaya çalışın. Serhıldanları unutmuş ola-
genel olarak bu böyledir- hareket patlak bilir misiniz? '90 ve '91 Newroz'ları, Kürdis-
verdikten sonra; harekete katılmak, destek- tan'da gerilla hareketiyle birleşen ulusal
lemek ve önderliğini üstlenmek niyetiyle kitle hareketinin serhıldanlar biçimindeki
işçi hareketinin peşinde koşmakta ve fakat, kitlesel başkaldırının doruklarıdır. Vedat
hiçbir zaman işçi kitle hareketlerinin önder- Aydın'ın cenaze töreni, ulusal kitle hareke-
liğini yakalayamadığı gibi, daha kötüsü tinin vardığı düzeyin diğer çok önemli bir
hemen her durumda çatışma ve tecriti göstergesidir. Dahası '92 seçimlerinin orta-
yaşamaktadır. TİKB'nin son yıllarda yönel- ya çok net kitlesel bir tavrı çıkardığını an-
diği işçi hareketinde sekterizmiyle tanın- lamamak mümkün değildir. PKK'ye yete-
ması, üstesinden kolayca gelinemeyecek rince hazırlık yapmadan savaşı başlatmak
bir zorluk yaratmaktadır. gibi bilgiçce bir eleştiri yöneltmenin beş

50 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

kuruşluk değeri yoktur. Tarih hiçbir zaman Bu tablo içerisinde, sömürgeci faşist reji-
sizin dediğiniz gibi yapılmamış ve yapıla- min cephe gerisinde gelişmekte olan ikinci
maz da. mücadele cephesi, belirleyici bir unsur
olarak öne çıkabilir. Batı'da işçi sınıfı ve
Komünistlerin asgari programının temel bir
emekçi halk hareketinin devrimci atılımı,
talebi olarak Kürt ulusunun kendi kaderini
açıktır ki, bu dengeyi ve diktatörlüğün
tayin hakkı, Kürdistan'da yığınların devrim-
bütün hesaplarını alt üst edecektir. Ulusal
ci eyleminin gündemine girmiştir. Kürdis-
kurtuluşçu devrimin Batı'da yalnızca şove-
tan'da muazzam bir ulusal alt üst oluş ya-
nist bir reaksiyon yarattığını görmek körlük
şanmıştır ve yaşanmaktadır. 70 yıllık sö-
olur. Şovenist reaksiyonun yanısıra, aynı
mürgeci politika, gerilla hareketiyle birle-
zamanda devrimci gelişmeyi mayalamakta,
şen ulusal kitle hareketi sayesinde parça-
hazırlayıp olgunlaşmasına katkıda bulun-
lanmıştır. Ulusal kurtuluşçu devrimin olup
maktadır. Marksizm-Leninizme sadık oldu-
bitmiş bir şey olduğunu kimse söylemiyor,
ğunu ve proletaryanın öncü partisi oldu-
ama '84'de başlayan, tutunup ayakta kal-
ğunu iddia edenler, Anadolu'da proletar-
mayı ve ulusun geniş yığınlarıyla kucak-
yanın 70 yıllık cumhuriyet tarihi boyunca
laşmayı başaran gerilla hareketi, '90 ve '91
hiçbir zaman böyle hazır bir devrimci müt-
yıllarında serhıldanlarla birleşerek sömür-
tefiğe sahip olmadığını, tarihte çok az kar-
geci politikayı parçalayan ve tam bir alt üst
şılaşılabilen muazzam devrimci bir fırsatla
oluşa dönüşen ulusal kurtuluşçu bir devrim
karşı karşıya bulunduğunu anlamak, bu
nitelik ve boyutuna ulaşmıştır. Bunun anla-
tarihsel fırsatı yanıtlayabilecek devrimci bir
şılmamasının nedeni kafalardaki paslan-
hat geliştirmek zorundadır. Barışçıl hazırlık
mada aranmalıdır; hareketin kendisinde
stratejisi bu tarihsel devrimci fırsatın opor-
değil.
tünistçe reddedilmesinden başka bir şey
Ulusal kurtuluşçu devrimin düz bir çizgide değildir. İşçi sınıfına, ulusal kurtuluşçu dev-
hep ileriye doğru gittiğini ve gitmek zo- rim gibi hazır bir müttefiğinin olduğunu,
runda olduğunu düşünmek bilgiçlikten faşist rejimi tepeleyip yere sermek için
başka bir şey değildir. '92'den sonra ulusal bütün gücüyle bundan yararlanması gerek-
kitle hareketinde yorgunluk ve gerilemenin tiğini açıklamak yerine, "kör terör" "yeterli
yaşandığı doğrudur. Ama henüz ulusal hazırlık yapmadan savaşa başlamak" vs.
kurtuluşçu devrim yenilmemiştir. Özellikle üzerine ahkam kesip bilgiçlik taslayanlar,
kitlesel gerilla hareketi biçiminde sürmek- günün devrimci görevlerinden yan çizmek-
tedir. Ulusal kurtuluşçu devrim sömürgeci tedirler.
faşist karşı devrimle belli bir denge düzeyi-
Gazi'den çok önce, Kürdistan'daki ulusal
ne gelmiştir. Her iki taraf dengeyi kendi
kurtuluşçu devrimci patlama devrimimizin
lehine bozacak hamleler yapmaktadır.
eşitsiz gelişeceğini yeterli açıklıkla ortaya
Reformizme sürüklenme tehlikesini çok
koymuştur. İki ayrı devrim mi, tek bir dev-
ciddi bir biçimde taşıyan diplomasi cephe-
rim mi; iki ayrı devrimse neden buna uy-
sinde, ulusal kurtuluşçu hareket uluslarara-
gun örgütlenme türü ve mücadele plat-
sı yedekler kazanarak, dengeyi kendi lehine
formu önermiyorsunuz vb. Bilgiçlik taslayıp
bozmaya çalışırken, sömürgeci karşı dev-
korkuluklar üreteceğinize, kafanızı devrimci
rim hem diplomasi cephesindeki gelişme-
tarzda çalıştırmanız daha yararlı olur. Mev-
leri göğüsleyip frenlemeye çalışıyor, hem
cut ulusal kurtuluşçu devrim yenilebilir ya
de daha önemlisi gerillayı kitlelerden tecrit
da; çok küçük bir olasılık olarak bir dizi
etmeye ve askeri olarak ezmeye çalışarak,
evreden geçerek ulusal bir devletle, ulusal
dengeyi kendi lehinde bozmak istiyor.
sorunun burjuva bir çerçevede çözülmesiy-
le noktalanabilir vb. Fakat esas olan şu,

51 Proleter Doğrultu
Komünist Harekette Farklı Yönelimler

mevcut ulusal kurtuluşçu devrimi, birleşik rimci hayaller peşinde olduğunu görecek-
devriminin başlangıcı kabul ederek, batıda siniz!
işçi sınıfı ve emekçi halk hereketinin dev-
"Gerçek durum bu iken (gerçeklerin çok
rimci sıçramasını başarma yolundan (bu-
farklı noktalardan görüldüğü açıktır), 'Kürt
nun nesnel koşullarının olduğunu herhal-
Coğrafyasının devrimci durumu yaşadığı'
de siz de kabul ediyorsunuzdur) yürüne-
(hayır yalnızca 'devrimci durum'dan değil,
mez mi? Bu yolda, eğer tarihsel bir fırsat
bir devrimin yaşanmakta olduğundan söz
değerlendirilecek ve gelecek devrimci ku-
ediliyor) neye dayanılarak iddia ediliyor?
şaklara üzerinde hareket edecekleri dev-
Ve anlaşılan o ki Atılım yazarları ve MLKP-K
rimci bir deneyim bırakılabilecekse, bu
sözcüleri, 'devrimci durum' tespitini PKK'ya
uğurda, hatta ezilmeyi göze alamaz mıyız?
ve eylemlerine dayandırıyorlar" (sf. 28) ÖD
Kongre Belgeleri'ni inceleme zahmetine
yazarları "neye dayan"dırıldığını herhalde
katlanın, MLKP-K'nın böyle çılgınca dev-
anlamışlardır.

52 Proleter Doğrultu
Revizyonist Bir Enternasyonal'e Doğru Mu?*

REVİZYONİST BİR ENTERNASYONAL'E DOĞRU MU?*

Burada temsil edilen partiler ve örgütler, 3) "Her parti marksist-leninist ilkeleri kendi
uluslararası komünist hareketin kurulması kavrayışı temelinde bugünkü gerçekliğe
ya da yeniden kurulması konusunda dü- uygular… Her parti kendi siyasetini tümüy-
şünce birliğine varmaya ve birleşmeye le bağımsız bir tarzda belirler. Fakat bu,
çağrılmakta ve onlardan böyle davranma- uluslararası komünist hareketin birliğini
ları beklenmektedir. Bu projenin temelleri; sürdürme göreviyle çelişmez; çünkü bu
20 Nisan 1992 tarihli 'Pyongyang Dekla- birlik de önemli bir ilke sorunudur." ('Ulus-
rasyonu', PTB (Belçika Emek Partisi)'nin 2 lararası Komünist Hareketin Birliği İçin
Mayıs 1993 tarihli 'Uluslararası Komünist Öneriler')
Hareketin Birliği İçin Yedi Öneri'si ve 3
4) "1956'dan bu yana, uluslararası komü-
Mayıs 1994 tarihli 'Uluslararası Komünist
nist hareket, esas olarak Kruşçev'in reviz-
Hareketin Birliği İçin Yedi Öneri'si gibi bel-
yonist çizgisi, fakat aynı zamanda aşırı sol
gelerinde ortaya konmuş bulunu-
tutumlar nedeniyle bölünmüş ve parça-
yor. Değişik parti ve örgütlerin bu ve ben-
lanmıştır." ('Uluslararası Komünist Hareke-
zer belgeleri ve açıklamalarında dile getiri-
tin Birliği İçin Öneriler')
len görüşleri şöyle özetleyebiliriz:
5) "Tarihin belli bir anında meydana gelmiş
1) "Sosyalizm davasını savunmak ve iler-
olan bu bölünmelerin doğruluğu ya da
letmek için bütün bu partiler ('Sosyalizme
gerekliliği konusunda ne düşünülürse dü-
özlem duyan… partiler') bağımsızlıklarını
şünülsün, bugün bu bölünmeleri aşma ve
kararlılıkla sürdürmeli ve kendi güçlerini
geleneksel olarak Sovyet-yanlısı, Çin-
pekiştirmelidirler." …"Sosyalist hareket,
yanlısı, Arnavutluk-yanlısı, Küba-yanlısı ve
bağımsız bir harekettir." …"Sosyalizm da-
bağımsız çizgiler doğrultusunda parçalan-
vası ulusal bir dava ve aynı zamanda insan-
mış olan marksist-leninist partilerin birliğini
lığın ortak davasıdır." ('Pyongyang Dekla-
sağlama olanağı vardır." …"Bugünkü du-
rasyonu')
rumda marksizm-leninizmin devrimci ilke-
2) "Çağımız bağımsızlık çağıdır ve sosya- lerine bağlı kalan tüm partiler, eski bölün-
lizm davası, halk kitlelerinin bağımsızlığını melerin üstünden atlama ve birleşme ge-
gerçekleştirmeyi hedefleyen kutsal bir reksinimi duymaktadırlar." ('Uluslararası
davadır." …"Sosyalist toplum özünde, halk Komünist Hareketin Birliği İçin Öneriler')
kitlelerinin her şeyin efendisi olduğu ve her
6) "Sovyetler Birliği'nde kapitalizmin bütü-
şeyin onlara hizmet ettiği gerçek bir top-
nüyle restore edilmesinden sonra tüm
lumdur." ('Pyongyang Deklarasyonu')
komünistler, revizyonizmin marksizm-
leninizmin en tehlikeli ideolojik düşmanı

53 Proleter Doğrultu
Revizyonist Bir Enternasyonal'e Doğru Mu?*

olduğu noktasında anlaşabileceklerdir. birliği sorunuyla, antiemperyalist ve antifa-


Yaşam, revizyonizmin, komünist hareket şist güçlerin birliği sorunu arasında bir
içindeki burjuvazi olduğunu kanıtlamıştır." ayrım yapmak zorundayız. Yukarıda adı
('Uluslararası Komünist Hareketin Birliği geçen belgeler; emperyalizme, ırkçılığa,
İçin Öneriler') faşizme, kapitalizme vb. karşı bir savaşın
gerekliliğinden söz etmekte ve daha sonra,
7) "Komünistler, marksizm-leninizm ve
komünist olmayan güçler de içinde olmak
proleter enternasyonalizmi temeli üzerinde
üzere tüm devrimci güçlerin komünizmin
birleşmelidirler. Marksizm-leninizm temeli
bayrağı altında birleştirilmesini önermek-
üzerinde birliği, revizyonizme, sektarize ve
tedirler. Biz, demokratik ve sosyalist görev-
dogmatizme karşı savaşım içinde pekiştir-
ler ve devrimci-demokratik ve komünist
mek gerekir. Komünistler arasında önemli,
güçler arasında son derece kesin bir ayrım
hatta son derece önemli düzeylerdeki gö-
çizgisinin çekilmediği bu koşullarda, gerçek
rüş ayrılıklarının uzun bir dönem boyunca
bir antiemperyalist ve demokratik cephe-
süreceğini kabul etmeliyiz. Eleştiriyi ve
nin de kurulamayacağına inanıyoruz. Bu
karşı-eleştiriyi kabul etmeli ve birliği sür-
soruna daha sonra değineceğiz.
dürmeliyiz." ('Uluslararası Komünist Hare-
ketin Birliği İçin Yeni Öneri') Komünist güçlerin birliği konusuna girme-
den önce, marksizm-leninizmden açıkça
8) "1960'lı yıllarda revizyonizm tehlikesini
kopuşu ele veren bazı belirsiz ve oportü-
en iyi kavrayan Mao Zedung oldu. Enver
nist formülasyonları eleştirmek istiyo-
Hoca, Ho Şi Min, Kim İl Sung ve Che Gue-
ruz. Bu belgelerde ne proletaryanın özel ve
vara da revizyonizme karşı savaşıma
dünya-tarihsel rolünden, ne de proletarya
önemli katkılarda bulundular." ('Uluslarara-
diktatörlüğünün mutlak gerekliliğinden söz
sı Komünist Hareketin Birliği İçin Öneriler')
edilmektedir. Lenin, "Marks'ın öğretisindeki
9) "Revizyonizme karşı ideolojik savaşım, asıl şey, sosyalist toplumun kurucusu ola-
karmaşık ve uzun erimli bir görevdir. Birçok rak proletaryanın tarihsel rolünün açığa
partiyi yıkıma uğratan revizyonizm, kendi- çıkarılmasıdır." ('The Historical Destiny of
liğinden ortadan kalkmayacaktır. Tito'nun the Doctrine of Karl Marks', Collected
revizyonizmi, uluslararası komünist hareket Works, cilt 18, syf. 582) demişti. Ve o, ünlü
tarafından ta 1948'de eleştirilmişti… Reviz- Devlet ve İhtilal adlı kitabında, "Yalnızca
yonist düşünce ve tezler derinlemesine sınıflar savaşımını kabul eden biri, bundan
irdelenmez ve eleştirilmezlerse, varolmaya ötürü marksist değildir; henüz burjuva
devam edecek ve tasfiyeci akım yeniden düşüncesinin, burjuva politikasının çerçe-
saldırabilecek ve yeni kurbanlar alabilecek- vesinden çıkmamış biri olabilir. Marksizmi
tir." ('Uluslararası Komünist Hareketin Birli- sınıflar savaşımına indirgemek, onun kolu-
ği İçin Öneriler') nu kanadını kırpmak, bozmak, onu burju-
Değerli arkadaşlar, vazi için kabul edilebilir bir şeye indirge-
mek demektir. Sınıflar savaşımının kabulü-
Uluslararası komünist hareket yukarıda adı nü, proletarya diktatorasının kabulüne
geçen tezler ve öneriler temeli üzerinde dek genişleten kişi bir marksisttir ancak.
kurulamaz ya da yeniden kurulamaz. Biz Marksisti bayağı küçük (ve büyük) burju-
burada temsil edilen parti ve grupların, en vadan temelden ayırdeden şey, işte bu-
azından büyük çoğunluğunun içtenlik ve dur. Marksizmin gerçekten anlaşılıp kabul
iyi niyetlerinden kuşku duymuyoruz. Fakat, edildiğini, işte bu denektaşı ile sınamak
atasözünde de belirtildiği gibi, cehenneme gerekir. Avrupa tarihi, işçi sınıfını bu soruna
giden yol iyi niyet taşları ile döşenmiştir. pratik olarak yanaşmaya götürünce, bü-
Her şeyden önce biz, komünist güçlerin tün oportünist ve bütün reformistlerle

54 Proleter Doğrultu
Revizyonist Bir Enternasyonal'e Doğru Mu?*

birlikte, bütün "Kautskist"lerin de (yani gitmez. Üçüncüsü, "sosyalist hareket"i bir


reformizmle marksizm arasında duraksa- "bağımsızlık hareketi" olarak tanımlamak
yanların da) acınası hamkafalar ve küçük- ve "sosyalizme özlem duyan…partiler"in
burjuva demokratlar olarak, proletarya "kararlı bir biçimde bağımsızlıklarını koru-
diktatorasının yadsıyıcıları olarak ortaya maları" gerektiğini ileri sürmek, sosyalist
çıkmaları, hiç de şaşılacak bir şey değildir." hareketi ulusal-demokratik hareket düze-
(Devlet ve İhtilal, syf. 45) diyordu. Yukarı- yine indirmek ve işçi sınıfı hareketinin ve
da adı geçen belgelerin yazarları, sosyalist komünist hareketin uluslararası niteliğini
toplumu, "halk kitlelerinin her şeyin efendi- yadsımak anlamına gelir. Daha 1867'de
si olduğu ve her şeyin halk kitlelerine hiz- Marks şöyle diyordu:
met ettiği gerçek bir toplum" ('Pyongyang
"Şimdiye değin büyük amaca yönelik tüm
Deklarasyonu') olarak tanımlarken mark-
çabalar, her ülkedeki işçi hareketinin deği-
sizm-leninizmi yadsımaktadırlar. Ve doğal-
şik bölümleri arasındaki dayanışmanın
lıkla onlar, komünist hareketin sonal hede-
eksikliği ve değişik ülkelerin işçi sınıfları
finin komünizm, sınıfsız toplum olduğu
arasında kardeşçe birlik bağlarının yokluğu
gerçeğine açık-seçik bir tarzda işaret et-
yüzünden başarısızlığa uğramıştır.
medikleri için de eleştirilmelidirler. Onlar,
sosyalizmin geçici niteliğini unutmuş ve "Emeğin kurtuluşu, ne yerel ve ne de ulusal
onu komünist hareketin sonal hedefi gibi bir sorun olmayıp, çağdaş toplumun oluş-
sunmuşlardır. Bu, marksizm-leninizmin muş olduğu bütün ülkeleri kucaklayan
düpedüz yadsınmasıdır. Gotha Programı- toplumsal bir sorun, çözümü için en ileri
nın Eleştirisi adlı yapıtında Marks şöyle ülkelerin pratiksel ve teorik işbirliğine da-
diyordu: yanan bir sorundur." ('Uluslararası İşçi Bir-
liği'nin kuralları ve Yönetsel Yasaları', Col-
"Kapitalist toplum ile komünist toplum
lected Works, cilt 20, syf. 441) Ve ağustos
arasında, kapitalist toplumdan komünist
1920'de Lenin'in kaleme aldığı Komünist
topluma devrimci dönüşüm dönemi yer
Enternasyonal'in Tüzüğü'nde şunları oku-
alır. Bu döneme, devletin proletaryanın
yoruz:
devrimci diktatorasından başka bir şey
olamayacağı bir siyasal geçiş dönemi karşı- "Komünist Enternasyonal, zaferi yakınlaş-
lık düşer. "(Marks, Engels, Marksizm, syf. tırmak için, kapitalizmi ortadan kaldırmak
411) Burada bağımsızlığa yapılan ve milli- ve komünizmi kurmak amacıyla savaşan bir
yetçilik kokan aşırı bir vurguyla karşı karşı- Uluslararası İşçi Birliği'nin güçlü bir mer-
ya bulunuyoruz. "Çağımız bir bağımsızlık kezselleşmiş örgüte gereksinimi olduğunu
çağıdır", sosyalizm "halk kitlelerinin bağım- bilmektedir. Gerçekte ve eylemde Komü-
sızlığı"nın gerçekleştirilmesini hedefler, nist Enternasyonal, değişik ülkelerdeki
"sosyalist hareket bir bağımsızlık hareketi- partilerin, bölümleri gibi davrandıkları tek
dir" ('Pyongyang Deklarasyonu') deniyor bir evrensel Komünist Partisi olmalıdır.
bize. Bunlar marksist önermeler değil- Komünist Enternasyonal'in örgütsel aygıtı,
dir. Neden? Çünkü, her şeyden önce çağı- her ülkenin emekçilerinin herhangi bir
mız hala "emperyalizm ve proleter devrim- zamanda diğer ülkelerin örgütlü proleter-
leri çağıdır" ve onun asıl içeriği kapitalizm- lerinden en üst düzeyde destek almalarını
den sosyalizme geçiştir. İkincisi, sosyaliz- güvence altına alabilmelidir." (Theses,
min "halk kitlelerinin bağımsızlığı"nı hedef- Resolutions & Manifestoes of the Fırst
lediğini ileri sürmek, en iyi olasılıkla, prole- Four Congresses of the Third Internatı-
taryanın kafasının karışmasına ve onun onal, syf. 124) Bu yazdıklarımızdan "ba-
yolundan saptırılmasına hizmet eden boş ğımsızlık" sorununun marksist-leninistlerce
ve anlamsız bir gevezelik olmaktan ileriye algılanışının, yukarda adı geçen belgelerin

55 Proleter Doğrultu
Revizyonist Bir Enternasyonal'e Doğru Mu?*

yazarlarının algılayışından bütünüyle farklı lükleri sözümona aştıktan sonra bize, "eski
olduğu açıkça görülmelidir. Sözkonusu bölünmeleri aşma ve birleşme" öğüdü
yazarlar bağımsızlığı ulusal dışlayıcılık ve vermeye girişmektedirler. Onlar ayrıca bize,
darkafalılığın ışığında yorumluyor ve en- -ona ne kuşku!- marksizm-leninizm ve
ternasyonalizmi dayanışmaya vb. ilişkin proleter enternasyonalizmi temeli üzerinde
gevezelik düzeyine indiriyorlar. Onların birleşmeyi ve bunun yapılabilmesi için de
"enternasyonalizm"inin içeriği de budur. sağ ve 'sol' oportünizme karşı savaşımı
Marksist-leninistlere göre ise "sosyalist güçlendirmeyi öğütlemektedirler. Fakat
hareket"in, daha doğrusu komünist ve işçi "yüce yargıçlarımız" bize hala marksizm-
sınıfı hareketinin ideolojik, siyasal ve örgüt- leninizmle sağ ve 'sol' oportünizmi birbi-
sel bakımlardan burjuvazinin, daha doğru- rinden ayırdetmemizi sağlayacak kılavuz
su mülk sahibi sınıflardan bağımsız olması ipini sağlamamışlardır. Ortalama zeka dü-
gerekirken, onun, komünist ve işçi sınıfı zeyine sahip bir insan, bu yaklaşımın man-
hareketinin diğer bölüklerinden bağımsız tıksal olarak çelişmeli doğasını kolaylıkla
olması, esas olarak gerekmektedir. Ulusla- algılayacaktır. Bir yandan, "eski bölünmele-
rarası komünist ve işçi sınıfı hareketinin rin … aşılabileceği" ve onların bir yana
değişik bölümleri birbirlerine olabildiğince atılması gerektiği söylenmekte ve öte yan-
yakın olmalıdırlar. Bu yüzdendir ki, mark- dan oportünizme ve revizyonizme karşı
sist-leninistler "Bütün ülkelerin işçileri, savaşımın sürdürülmesi çağrısında bulu-
birleşiniz" sloganından yanadırlar. Ve bu nulmaktadır. Bugün olduğu gibi, kendileri-
yüzdendir ki onlar, her zaman tek tek ülke- ni marksist-leninist olarak adlandıran bü-
lerdeki işçi sınıflarının ulusal çizgiler bo- tün eğilimler gerçekte marksist-leninist
yunca bölünmesine her zaman karşı çık- olmuş olsalardı, aşağıdaki sonuçlara var-
mışlardır. Bolşevikler işçi sınıfının ulusal mak kaçınılmaz olacaktı:
kesimlere bölünmesini reddettiler ve şu
1) Geçtiğimiz on yıllarda sürdürülen ideo-
görüşü ileri sürdüler.
lojik savaşımlar aslında marksist-leninistler
"…İşçi sınıfının çıkarları, belirli bir devlet arasındaki ideolojik savaşımlardı.
içindeki işçilerin ortak proleter, siyasal,
2) Bu ideolojik savaşımların yürütülmemesi
sendikal, kooperatif, eğitsel ve diğer örgüt-
gerekirdi; bu savaşımlar boşuna yürütül-
lerde bileştirilmelerini gerektirir." (Aktaran
müştü.
S. Sahaheen, The Commünist Theory Of
Natıonal Self-Determanatıon, syf, 74) Bu yargı, yukarıda adı geçen belgelerin
yazarlarının konumlarının aşırı oportüniz-
***
mini ve saçmalığını ortaya koyar; fakat bu
Yukarıda adı geçen belgelerin yazarları, yaklaşım kendi içinde tutarlıdır. Kendisini
önerilerinin esasını oluşturan düşünceyi, komünist ve sosyalist ilan eden bütün par-
"Marksist-leninist partiler arasındaki eski tilerin ve grupların birleşmesi çağrısında
bölünmeler aşılabilir" deyişiyle özetlemiş- bulunanlar başka türlü davranamazlardı.
lerdir. Fakat onlar, bu savın geçerliliğini Fakat onlar bir yandan da revizyonizmin,
kanıtlama ve bugünkü ideolojik farklılıkları "marksizm-leninizmin en tehlikeli düşmanı"
ve hatta uçurumları aşma doğrultusunda olduğunu belirtiyor ve onun "komünist
kesinlikle hiçbir çaba harcamamaktadırlar. hareket içindeki burjuvazi" olduğunu ileri
Ve onlar, marksizm-leninizm ve revizyo- sürüyorlar. Ve onlar hem 1956'dan önce,
nizmi tanımlamaya ve ikisini birbirinden hem de o tarihten sonra oportünizme ve
ayırdetmeye yarayacak nesnel ve bilimsel revizyonizme karşı sürdürülen ideolojik
ölçütler saptama yolunda da kesinlikle savaşımları alkışlıyorlar. Eğer onlar, reviz-
hiçbir çaba harcamamaktadırlar. Bu güç- yonizmin böylesine büyük bir tehlike oluş-

56 Proleter Doğrultu
Revizyonist Bir Enternasyonal'e Doğru Mu?*

turduğuna gerçekten de inanıyorlarsa, den kovulması, emperyalizme karşı savaşın


neden emperyalizmin ve burjuvazinin bu başarısı için önkoşuldur." (Leninizmin
acentasını tanılamaktan ve tanımlamaktan İlkeleri, Syf. 112) Zimmerwald ve Kı-
bu denli özenle kaçınıyor ve Sovyet-yanlısı, enthal'ın merkezci oportünistlerini eleşti-
Çin-yanlısı, Arnavutluk-yanlısı, Küba-yanlısı rirken aynı yaklaşımı sergileyen Lenin şöyle
ve bağımsız grupların birleşmesi ve bir diyordu:
ideolojik ateşkes ilan etmeleri için çağrı
"Oportünizme karşı savaşımla sıkı sıkıya
yapıyorlar? Bunun iki farklı açıklaması ola-
bağlantılı değilse, emperyalizme karşı sa-
bilir. Onlar ya ne dediklerinin farkında de-
vaşım ya bir boş söz, ya da bir sahtekarlık-
ğillerdir ya da kendilerini komünist ve sos-
tır. Zimmerwald ve Kıenthal'in temel bir
yalist ilan eden tüm parti ve grupların için-
zaafı –Üçüncü Enternasyonal'in bu embri-
de yer alacağı revizyonist bir Enternasyo-
yonlarının fiyaskoyla sonuçlanma olasılığı-
nal'in kurulmasını savunmaktadırlar. Her iki
nın yüksek olmasının nedenlerinden biri–
durumda da onlar, işçi sınıfının ve içtenlikli
oportünizmle savaşım sorununun, oportü-
devrimcilerin saflarında kafa karışıklığı
nistlerle kesin bir kopuşmanın ilan edilmesi
yaratmak ve revizyonizmin değişik türleri-
anlamında çözülmesi bir yana açıkça dile
nin, kendilerini marksist-leninist ve ulusla-
bile getirilmemiş olmasıydı." ('The Military
rarası komünist hareketin bileşenleri olarak
Programe of the Proletarian Revolution',
yutturmalarına yardımcı olmak suretiyle
Collected Works, vol. 23, s.83) Yukarıda
emperyalizmin ve burjuvazinin çıkarlarına
adı geçen belgelerin, marksizm-leninizm
hizmet etmektedirler.
ve proleter enternasyonalizmi adına bize
Revizyonizme karşı savaşım ve komünistle- oportüizm ve revizyonizmle barışmamızı
rin birliği ikili ve birbiriyle ilişkili sorunlarına öğütleyen yazarlarının tersine Lenin şunları
marksist-leninist yaklaşım, yukarda adı söylüyordu:
geçen belgelerin yazarlarınınkiyle taban
"Enternasyonalizm üzerine yemin billah
tabana karşıttır. Marksist-leninistler her
edenler enternasyonalist değildirler. Kendi
zaman gerek tek tek partiler ve gerekse
burjuvazilerine, kendi sosyal-
uluslararası komünist hareket içinde opor-
şovenistlerine, kendi kautskistlerine karşı
tünizme ve revizyonizme karşı uzlaşmaz
gerçekten enternasyonalist tarzda savaşan-
ideolojik savaşımdan yana olmuşlar-
lar enternasyonalisttir ancak." ('Enternas-
dır. Dahası, onlar savaşımın belirli bir aşa-
yonal Sosyalist Komiteye ve Tüm Sosyalist
masında komünist örgütlerin oportünist
Partilere Bir Çağrı İçin Tezler', Colliected
öğelerden arındırılmasından da yana ol-
Works, vol. 23, syf. 209)
muşlardır. Oportünizme karşı leninist tu-
tumu anlatırken Stalin şöyle diyordu: 'Uluslararası Komünist Hareketin Birliği İçin
Öneriler' adlı belgede şu satırları okuyoruz:
"Bütün bu küçük-burjuva gruplar şu ya da
bu biçimde partiye girerler; partiye karar- "1) 1919'da kurulmasından bu yana ulusla-
sızlık ve oportünizm ruhunu, moral bozuk- rarası komünist hareket tarihi sarsmış ve
luğu ve güvensizlik ruhunu getirirler. Hi- dünyanın bakış açısını değiştirmiş-
zipçiliğin ve geçimsizliğin başlıca kaynağı, tir. Komünist Enternasyonal'in temmuz
içten baltaladıkları partide kargaşalığın 1920'de toplanan II. Kongresi bir tüzük,
başlıca kaynağı onlardır. Geride böyle giriş koşulları, manifesto ve uluslararası
"müttefikler" varken emperyalizmle savaşa komünist hareketi sosyal demokrasiden
tutuşmak, kendini hem önden, hem arka- ayırdeden diğer özsel kararları kabul etti.
dan iki ateş arasında bırakmak demek- 1956'ya kadar uluslararası komünist hare-
tir. Bu yüzden böyle unsurlara karşı aman- ket devrimci yönelimini ve birliğini sürdür-
sız bir savaşım verilmesi ve bunların parti-

57 Proleter Doğrultu
Revizyonist Bir Enternasyonal'e Doğru Mu?*

dü; onun gücü ve etkisi dünya ölçeğinde değildir." (III. Enternasyonal, 1919-1943,
artmaya devam etti. syf. 31)
"2) Anlamlı bir akım olarak dünya sahne- Söylenenlerden, yukarıda adı geçen belge-
sinde yeniden ortaya çıkabilmesi için ulus- lerin yazarlarının gerçekte hiçbir zaman,
lararası komünist hareketin bu ortak tarihe Komintern de içinde olmak üzere uluslara-
sahip çıkması gerekir. "Biz bu yaklaşıma rası komünist hareketin mirasına sahip
tümüyle ve koşulsuz olarak katılıyoruz. Bu, çıkmadıkları yeterince açık olmalıdır. Tersi-
MLKP-K'nın yaklaşımıdır ve o, bu yaklaşımı ne, haklı olarak, onların, uluslararası komü-
benimseyen tüm komünist parti ve örgüt- nist hareketin temsil ettiği her şeyin karşıt
lerle birlikte ve uyum içinde davranmaya kutbunda bulunduğunu söyleyebiliriz. On-
hazırdır. Fakat, ne yazık ki, yukarda adı ların, uluslararası komünist hareket safla-
geçen belgelerin yazarlarının genel us rında birlik konusuna ilişkin çizgileri, II.
yürütme ve davranış tarzı, bu yaklaşımla Enternasyonal'inki kadar, hatta daha da
uyuşmamaktadır. Dahası, onların, revizyo- oportünist bir nitelik taşımaktadır. Giderek
nizme karşı savaşım ve komünistlerin birli- derinleşen oportünizmine karşın II. Enter-
ği sorunlarına karşı gerçek tutumları, doğru nasyonal asla tüm 'sosyalist' eğilimleri,
tutumla taban tabana karşıtlık içindedir. kendilerini marksist ya da sosyalist olarak
Sözkonusu belge, uluslararası komünist adlandıran tüm parti ve örgütleri kucakla-
hareketin mirasına sahip çıkmaktan söz mıyordu. Örneğin, anarşist ve anarko-
ediyor. Fakat onun analizleri, temel yakla- sendikalist parti ve örgütler bu platform-
şım ve önermeleri, aşırı bir oportünizmi ele dan dışlanmışlardı; Millerand, Bernstein vb.
vermektedir. Uluslararası komünist hareke- gibilerin daha oportünist çizgileri, II. Enter-
tin mirasına sahip çıkanlar, Komintern'e nasyonal kongrelerinin kararlarında res-
katılmanın 21 koşulunun ruhuna uygun men kınanmıştı ve kitlesel ve siyasal çalış-
olarak düşünmek ve davranmakla yüküm- masını işçi sınıfı içinde yoğunlaştıran II.
lüdürler. Bu koşulların bazıları aşağıdaki Enternasyonal'e bağlı partilerin programla-
gibiydi: rı, esas olarak marksizmin temel ilkeleriyle
uyumluydu. Fakat, kendilerini uluslararası
"6) Komünist Enternasyonal'e katılmayı
komünist hareketi yeniden kurma yetkisiy-
arzulayan her parti, sadece açık sosyal-
le donatan dostlarımız bu türden sınırla-
yurtseverliği değil, sosyal-pasifizmin na-
maları tanımıyorlar! Onların anlatımıyla,
mussuzluğunu ve ikiyüzlülüğünü de teşhir
Sovyet-yanlısı, Küba-yanlısı, Çin-yanlısı,
etmekle yükümlüdür: kapitalizm devrimci
Arnavutluk-yanlısı, bağımsız vb. olabilirsi-
yoldan yıkılmadıkça ne uluslararası hakem
niz. Eğer, onların son derece hoşgörülü ve
mahkemelerinin, ne savaş silahlarının sınır-
herkesi kucaklayan belgelerinin altına im-
lanmasına ilişkin anlaşmaların, ne de Cemi-
zanızı atmaya hazırsanız ve marksizm-
yet-i Akvam'ın 'demokratik' tarzda düzel-
leninizmi ve proleter enternasyonalizmini
tilmesinin hiçbir zaman yeni emperyalist
savunmak ve sağ ve 'sol' oportünizme karşı
savaşları önleyemeyeceğini işçilere sistemli
savaşmak için yemin ederseniz, anında,
biçimde anlatmalıdır.
yepyeni bir Enternasyonal'in kurucuları
"7) Komünist Enternasyonal'e katılmak arasında yer alabilirsiniz! Biz onlara, Le-
isteyen partiler, reformizmden ve 'mer- nin'in, 'Bern' Enternasyonali'nin merkezci
kez'in politikasından tümüyle kopuşu oportünistlerine yönelttiği acımasız eleşti-
onaylamak ve parti üyelerinin geniş çevre- riyi anımsatacağız:
lerinde bu kopuşun propagandasını yap-
"'Bern' Enternasyonali'nden kaynaklanan
makla yükümlüdürler. Bu olmadan tutarlı
tehlikelerin en büyüğü, proletarya diktatör-
bir komünist politika yürütmek mümkün
lüğünün söylem düzeyinde kabulüdür. Bu

58 Proleter Doğrultu
Revizyonist Bir Enternasyonal'e Doğru Mu?*

kişiler, işçi hareketinin başında kalabilmek "13) Stalin yoldaşın yapıtının değerlendi-
için her şeyi göze alabilirler. Kautsky şimdi, rilmesi konusundaki görüş ayrılıkları belirli
kendisinin proletarya diktatörlüğüne karşı bir süre varlığını sürdürecektir. Bu görüş
olmadığını söylüyor! Fransız sosyal- ayrılıkları, bilimsel bir tarzda ve sınıfsal
şovenistleri ve 'merkezcileri' proletarya konumlardan hareketle ele alınmalıdır." Bu
diktatörlüğünden yana kararların altına noktada şunu sormamız gerekiyor: Kim
imza atıyorlar! kimi yargılıyor? 'Pyongyang Deklarasyonu'
ve konuya ilişkin diğer belgeler bazı ko-
"Fakat bu, onların güvenilirliklerini zerrece
münist ve devrimci gruplarca desteklen-
arttırmıyor.
mektedir. Fakat, 'kendi' egemen sınıflarıyla
"Gerekli olan, söylem düzeyinde kabul iyi ilişkileri olan sözde komünist ve sosya-
değil, eylemde reformizm siyasetinden, list parti ve gruplar da bu belgelere destek
burjuva demokrasisine ilişkin ön yargılar- vermişlerdir. Biz, Türkiye'den İşçi Partisi
dan tümüyle kopulması ve devrimci sınıf (eski adı Sosyalist Parti) gibi parti ve grup-
savaşımı yolunun gerçekten tutulmasıdır." ların Stalin'e ilişkin herhangi bir eleştirel
('The Tasks of the Third İnternational', The yorum yapmaya hakları olmaması gerektiği
Comünist İnternational, s. 51) kanısındayız. Stalin'e yönelik haksız saldırı-
Öte yandan, yukarıda adı geçen belgeler- nın, O'nu kararlılıkla savunması gereken
de, Stalin'e üstü örtülü bir saldırının yönel- gerçek devrimci parti ve grupların işbirliği
tildiği ve revizyonizmin maoist türünün ya da en azından üstü örtülü onayıyla sür-
empoze edilmeye çalışıldığı gözden kaç- dürülmesi, bu durumun kabul edilmezliğini
mamaktadır. Bu, sekter olmama, tarafsızlık, daha da artırmaktadır.
bölüşücülüğe karşı savaş ve revizyonizme 'Uluslararası Komünist Hareketin Birliği İçin
karşı söylem düzeyinde savaşım görüntüsü Öneriler' adlı belgenin yazarları Stalin'e
altında yapılmaktadır. Stalin, kruşçevci saldırır ve onu dolaylı bir tarzda suçlarken,
revizyonizmin ortaya çıkmasına ve Sovyet- komünist ve devrimci parti ve gruplara,
ler Birliği'nde kapitalizmin restorasyonu- Mao Zedung'un sözümona büyüklüğünü
nun başlamasına katkıda bulunmakla suç- ve doğruluğunu kabul ettirmeye çalışmak-
lanmaktadır. 'Pyongyang Deklarasyo- tadır. Bu belgede bize şunlar söyleniyor:
nu'nda şöyle deniliyor:
"Sovyetler Birliği'nin yozlaşmasının ışığında
"Bazı ülkelerde sosyalizmin başarısız bir Mao Zedung yoldaşın yapıtının yeniden
tarzda inşasının nedenlerinden biri, bu değerlendirilmesi gerekiyor. Büyük bir
ülkelerin halk kitlelerinin temel gereksinim- üçüncü dünya ülkesinde ulusal-demokratik
lerini karşılama yeteneğine sahip bir top- devrime önderlik etmek ve bu devrimi
lumsal yapı oluşturmayı ve sosyalizmi, sosyalist devrime dönüştürmek suretiyle o,
bilimsel sosyalizmin teorisiyle uyumlu bir dünya ölçeğinde önem taşıyan bir katkıda
tarzda kurmayı başaramamış olmalarıdır." bulunmuştur. Mao Zedung, Kruşçev'e ve
Ve 'Uluslararası Komünist Hareketin Birliği daha sonra Brejnev'in revizyonizmine karşı
İçin Öneriler' adlı belgede ise şu satırları koymuştur. O, tarihte ilk kez kitleleri parti
okuyoruz: içindeki yozlaşma eğilimlerine karşı savaşa
"12) Stalin dönemi SBKP'nin deneyimine çekme yolunda girişimde bulundu."
ilişkin tartışma, uluslararası komünist hare- Biz, bu koşullarda uluslararası komünist
ket içinde yeniden açılmalıdır. Anti- hareketin herhangi bir birliğinin sağlanabi-
Stalinizm, anti-komünizmin, uluslararası leceğini düşünmüyoruz. Bu birlik, asla dip-
komünist hareket içine sokulmuş Truva atı lomatik pazarlık ve değişik eğilimler ara-
olmuştur." sında karşılıklı ideolojik ödünler verilmesi

59 Proleter Doğrultu
Revizyonist Bir Enternasyonal'e Doğru Mu?*

yoluyla sağlanamaz. Lenin, Alman Sosyal- ANC (Afrika Ulusal Kongresi) ile el ele Gü-
Demokrat İşçi Partisi önderlerinin Lassal- ney-Afrika halklarına ihanet eden, emper-
le'in Alman İşçileri Ulusal Birliği'yle birleş- yalizme ve beyaz burjuvaziye teslim olan,
me konusunda eleştiren Marks'a gönder- Kruşçev, Brejnev ve Gorbaçov'u destekle-
mede bulunurken şöyle diyordu: yen ve Stalin'e saldıran Güney Afrika Ko-
münist Partisi ile mi?
"Eğer birleşmek zorundaysanız, diye yazı-
yordu parti liderlerine Marks, hareketin Küba ekonomisini Sovyetler Birliği ekono-
pratik amaçlarını karşılayacak anlaşmalara misinin bir eklentisi durumuna getiren,
girin, ama ilkeler konusunda herhangi bir Çekoslavakya, Afganistan ve Etiyopya'ya
pazarlığa izin vermeyin, teorik 'ödünler' yönelik Rus saldırısını destekleyen, Etiyop-
vermeyin." (Ne Yapmalı?, syf. 34) Dolayı- ya ve Eritre halklarına karşı savaşan, Kruş-
sıyla, yukarıda adı geçen belgelerin yazar- çev, Brejnev ve Gorbaçov kliklerini destek-
larına bir kez daha sormak istiyoruz: Ulus- leyen ve Stalin'e saldıran Küba Komünist
lararası komünist hareketi kurmak ya da Partisi ile mi?
yeniden kurmak için kimlerle birleşeceksi-
1980 askeri-faşist darbesinden önce, dev-
niz?
rimci harekete karşı saldırısında açıkça
Ardından, egemen sınıfların onbinlerce büyük burjuvazi ve toprak ağalarıyla birlik-
komünist, devrimci ve demokratı öldürdü- te saf tutan, legal günlük gazetesinde dev-
ğü 1976 askeri-faşist darbesini desteklemiş rimci militanların adlarını, adreslerini ve
olan Arjantin Komünist Partisi ile mi? bulundukları yerleri açıklayan, Eylül 1980
askeri-faşist darbesini destekleyen ve hali-
Kamboçya'nın 1975'de
hazırda Türk ordusunun Kuzey Irak'ı işgali-
ABD emperyalizminin pençelerinden kur-
ni açıkça savunan Türkiye'deki İşçi Partisi
tulmasından sonra bir terör yönetimi ku-
(eskiden Sosyalist Parti) ile mi?
ran, milyonlarca insanı zorla kırsal bölgele-
re yollayan ve en azından bir milyon işçi, Görkemli ulusal kurtuluş savaşında kazanı-
köylü ve aydını katleden Kızıl Kımerlerle lan zaferden sonra Sovyet modern reviz-
mi? yonizminin izinden giden, Sovyet sosyal-
emperyalistlerinin kışkırtmasıyla 1979'da
Doğu Alman işçileri ve emekçilerini Rus ve
Kamboçya'yı işgal eden ve orada kukla
Doğu Alman bürokratik burjuvazisi adına
Heng Samrın rejimini kuran ve revizyonist
sömüren, Sovyet sosyal-emperyalistleri ve
blokun çöküşünden sonra 'özgür' girişimin
Küba revizyonistleriyle birlikte Etiyopya ve
'erdemleri'ni keşfeden ve uluslararası fi-
Eritre halklarının kanını döken, Kruşçev ve
nans kapitale ve IMF'ye teslim olan Viet-
Brejnev kliklerini destekleyen ve Stalin'e
nam İşçi Partisi ile mi?
saldıran Alman Demokratik Cumhuriye-
ti'nin yöneticisi SED (Sosyalist Birlik Parti- Bu konuyu gerçekten iyi düşünmelidirler.
si)'in doğrudan ardılı PDS (Demokratik
***
Sosyalizm Partisi) ile mi?
Belirli koşullar altında bu platform, anti-
1962'de Hindistan ile Çin arasındaki sınır
emperyalist ve antifaşist bir forum işlevi
çatışmasında açıkça Hint büyük burjuvazisi
görebilir. Fakat bunu yapabilmesi için bu
ve toprak ağalarından yana çıkan, Sovyet
forumun, bazı durumlarda, tüm devrimci
modern revizyonizmini destekleyen ve
güçlere karşı burjuvazi, gericilik ve emper-
iktidara geldiği eyaletlerde egemen sınıfla-
yalizmle açık işbirliğine girecek kadar yoz-
rın ajanı rolünü oynayan Hindistan Komü-
laşan revizyonizme karşı çetin bir ideolojik
nist Partisi ile mi?
savaşım sürecinden geçmesi gerekir. Böy-
lesi parti ve gruplar bu platformdan dış-

60 Proleter Doğrultu
Revizyonist Bir Enternasyonal'e Doğru Mu?*

lanmalı ve bu ve benzer platformlara kabul olmadığı için, onun, Sovyetler Birliği'nin


edilmemelidirler. Bu noktada, bütün ko- yıkımında bilinçli bir rol oynadığını söyle-
münistlere ve içtenlikli devrimcilere, yuka- yemem." (F. Castro, 'Guardian', 30 Mayıs
rıda adı geçen belgelerin yazarlarının ima 1992, syf. 25) Öte yandan o, Stalin'e şu
ettiğinin tersine, Sovyet modern revizyo- sözlerle gözü dönmüşcesine saldırıyordu:
nizminin sonunun hiçbir biçimde tüm re-
"Stalin, iktidarını büyük ölçüde kötüye
vizyonizmin sonu anlamına gelmediğini
kullandı. Bana öyle geliyor ki, toprağı çok
anımsatmak isteriz. Doğallıkla biz, Sovyet
küçük bir tarihsel dönem içinde şiddet
blokunun, sonuçlarından biri revizyonizmin
yoluyla toplumsallaştırma girişimi, ekono-
en etkili kaynaklarından birinin yıkımı olan,
mik ve insansal açıdan çok pahalıya mal
çöküşünün ve sosyal-emperyalist Sovyet
olmuştur…
imparatorluğunun dağılmasının -olumlu ve
olumsuz- etkilerini küçümsemiyoruz. Fakat O, ünlü Molotov-Ribbentrop Paktı'nı imza-
sorun, yazarlarımızın, revizyonizmin kayna- ladı. Ben aynı zamanda, kesinlikle savaşın
ğı ve doğasını ve onun, kapitalizmin yapısı patlak vermesine yol açtığı için saldırmazlık
içinde sahip olduğu derin kökleri kavraya- paktının ona zaman kazandırmaktan çok,
mamasında yatmaktadır. Tersine onlar onun zamanını azalttığını düşünüyorum.
revizyonizmi, değişik komünist parti ve Ve orada bence bir başka önemli hata
örgütlere dışarıdan, bu durumda Sovyet işlendi. Polonya saldırıya uğradığında, o,
revizyonist kliği tarafından empoze edilmiş nüfusu biliyorum Rus mu, Ukraynalı mı
dışsal bir olgu olarak algılamışlardır. Onla- olduğu için tartışmalı olan toprakları işgal
rı, Sovyet modern revizyonizminin çöküşü- etmek için askeri birlikler yolladı.
nün, bütün komünist ve devrimci parti ve
grupların birleştirilmesi için son derece Ben, Finlandiya'ya karşı savaşın, hem ilkeler
elverişli bir fırsat sunduğunu düşünmeye açısından, hem de uluslararası hukuk açı-
iten boş beklentinin asıl nedeni budur. sından bir başka devasa hata olduğunu
Toplumsal bir boşlukta varolmaktan uzak düşünüyorum…
olan proletarya, diğer sınıflarla yanyana Son olarak, Stalin'in karakteri, onun her
yaşamaktadır. Finans kapital, burjuvazi ve şeye karşı duyduğu korkunç güvensizlik,
küçük burjuvazi varolduğu, sınıflar ve sınıf onun daha başka ağır hatalar işlemesine
savaşımı varolduğu sürece, proletarya, işçi yol açtı: Bunlardan biri… savaşın öngünün-
sınıfı hareketi ve komünist hareket, şu ya de silahlı kuvvetleri korkunç ve kanlı bir
da bu ölçüde, bu proleter-olmayan sınıfla- biçimde arındırmaya girişmesi ve Sovyet
rın ideolojik etki ve nüfuzuna açık olacaktır. ordusunu fiilen sakat bırakmasıydı." (F.
Bu, bireylerin, grupların ve partilerin irade- Castro, aynı yerde, syf. 25)
sinden bağımsız nesnel bir olgu-
dur. Dolayısıyla, işçi sınıfının öncü birlikleri -
olan komünist partiler, oportünizm ve re-
BRÜKSEL TOPLANTISINDAN
vizyonizmin tüm varyantlarına karşı savaşı
sürdürmekle yükümlüdürler ve onlar bu
İZLENİMLER
savaşımın çok karmaşık, uzun süreli ve - Brüksel'e gelenler arasında, tersi yöndeki
kritik bir savaşım, komünizme değin süre- savlarına karşın, esas olarak ya da bütü-
cek bir savaşım olduğunu bir an bile unu- nüyle mülteci konumunda bulunduğu
tamazlar. izlenimini veren bir grup var-
dı: PADS (Cezayir Demokrasi ve Sosyalizm
Fidel Castro şöyle demişti:
Partisi). Bu örgütün temsilcisi, 1 Mayıs gü-
"Gorbaçov'un amacının sosyalizmi geliş- nü, Cezayir'de süren iç savaşı konu alan bir
tirmek olduğundan herhangi bir kuşkum seminer verdi. Semineri izleyen MLKP-

61 Proleter Doğrultu
Revizyonist Bir Enternasyonal'e Doğru Mu?*

K temsilcileri, konuşmacının, Cezayir'de ları ve onu sergilemek için minimum dü-


hükümete ve orduya karşı siyasal ve askeri zeyde bir ideolojik savaşım yürütebilmeleri,
savaşım yürüten İslamcı örgütlere kıyasıya MLKP-K temsilcilerinin teorik olgunluk ve
saldırırken, eli halkın kanına bulanmış as- siyasal uyanıklık düzeylerinin açık bir gös-
keri cuntaya karşı tek bir söz bile etmeme- tergesiydi.
sinden kuşkulanmışlardı. Konuşması bo-
- 1 Mayıs günü PTB'nin düzenlediği fest
yunca İslam fundamentalizminin ne denli
sırasında, değişik devrimci grupları tanımak
"tehlikeli" olduğundan dem vurarak Batı
ve onların dergilerini ve belgelerini topla-
Avrupalı izleyicilerinin geri bilincine ve
mak için dolaşan MLKP-K'lılar, bir ara üze-
emperyalist ön yargılarına seslenen PADS
rinde Mouvement Comuniste de Belgique
temsilcisi, askeri cuntayı destekleyen em-
(Belçika Komünist hareketi) yazılı bir stand
peryalist devletleri ve özellikle Fransız em-
gördüler. Onlar daha önce böyle bir gru-
peryalizmini de suçlamamaya özen gös-
bun adını duymamış oldukları için standda
termişti. Bu sahtekar daha sonra, sözümo-
duran yaşlı kadına, kendilerinin PTB'nin bir
na kendi partisinin işçi sınıfının başında
yan kuruluşu olup olmadıklarını sordular.
İslam fundamentalizmine karşı sürdürdüğü
Karşıdan şu sevindirici yanıt geldi: "Biz
demokrasi ve sosyalizm savaşımına ilişkin –
maoist değil, komünistiz". Konuşmanın
doğruluğu son derece kuşkulu– veriler
devamında bu grubun Mao Zedung'a ve
sundu. Seminerden sonra bu örgüt tasla-
Çin revizyonizmine karşı görece erken tavır
ğının orada dağıtılmakta olan –Fransa'da
aldığı ve 1970'li ve 1980'li yıllarda AEP'e
basılmış– dergilerini inceleyen komünistler,
yakın bir ideolojik konuma sahip olduğu
4 Mayıs günü tartışma aralarında verilen
öğrenildi. MLKP-K temsilcileri, halihazırda
molalardan birinde PADS temsilcisini sıkış-
pek aktif olmayan ve daha çok bir çevre
tırdılar. MLKP-K'lıların eleştirileri karşısında
görünümünde olan Belçika Komünist Ha-
kemküm eden ve kendisini savunamayan
reketi ile daha sonra bir görüşme yapacak-
Cezayirli sahtekara, başkalarının izlediği
lar ve 1 Mayıs günü standda karşılaştıkları
tartışma sırasında devrimcilerin İslam fun-
yaşlı bayanın, ünlü Belçikalı devrimci
damentalizmine karşı olmakla yetinmeye-
Jacques Grippa'nın eşi olduğunu da bu
ceği, Cezayir halkının kanını oluk oluk akı-
görüşmede öğreneceklerdi.
tan askeri cuntaya ve onu destekleyen
emperyalizme karşı cepheden savaşım - 30 Nisan akşamı PTB'nin Brüksel'deki
verilmeden, değil komünist, demokrat bile merkezinde delegasyonların tanışması için
olunamayacağı anlatıldı. Cezayir'de FİS'in düzenlenen toplantıda MLKP-K temsilcileri
(İslami Selamet Cephesi) ve daha radikal Bulgaristan KP temsilcileriyle, bir tartışma
islami örgütlerin iktidara gelmesini engel- yürüttüler. 1989-1990 dönemecinden son-
lemeye çalışan Fransız burjuvazisinin aynı ra, o zamana değin iktidarda bulunan Bul-
zamanda, Fransa'da yaşayan milyonlarca garistan KP adını Bulgaristan Sosyalist
Cezayirli arasında radikal İslam'ın gelişme- Partisi olarak değiştirmişti. Brüksel'de ge-
sini engellemek için de yoğun çaba harca- çen yıl da bulunan Bulgaristan KP, bu par-
dığı biliniyor. Bu bakımdan, en azından tiden ayrılan ve rejime karşı muhalefet
nesnel olarak Fransız emperyalizmiyle ve yürüten revizyonist bir parti. Bu partinin
Cezayir'deki askeri cuntayla birlikte saf temsilcileri yalnızca Rusça konuşabildikle-
tutan ve üstelik bunu işçi sınıfı devrimcili- rinden komünistler onlarla tartışmalarını
ğini savunmayla gerekçelendirmeye kalkı- PTB'nin bir çevirmeni aracılığıyla yürütebil-
şan devrim kalpazanlarının maskelerinin diler. Tartışmanın en ilginç bölümü, Bulga-
indirilmesi büyük önem taşıyordu. Bu ristan'da sosyalizme barışçı yoldan geçil-
grupla ve onun tezleriyle ilk kez karşılaşmış mesinin olanaklı olup olmadığı üzerinde
olmalarına karşın onun niteliğini kavrama- yoğunlaştı. Bulgarların parlamenter sava-

62 Proleter Doğrultu
Revizyonist Bir Enternasyonal'e Doğru Mu?*

şımı temel aldıkları ve devrimin barışçı larını sürdürmek ve daha kapsamlı tartış-
yoldan –yani kitlelerin silahlı bir ayaklan- malarda bulunmak istediklerini iletti-
ması olmaksızın– gerçekleşmesini olanaklı ler. Bulgaristan KP temsilcileri bu isteği
gördükleri anlaşılınca, MLKP-K temsilcileri olumlu karşıladılar ve MLKP-K temsilcileriy-
karşı görüş bildirdiler. Onlar, leninist devlet le istedikleri zaman Sofya'da görüşmeye
ve devrim teorisinin bu ülkede de geçerli hazır olduklarını söylediler ve MLKP-K'yı
olduğunu, Bulgaristan'da burjuvazinin mayıs ayının ilk haftasında Sofya'da Bulga-
devlet aygıtı zor yoluyla yıkılmadan devri- ristan KP'nin gençlik örgütünce düzenlene-
min gerçekleşemeyeceği ve proletarya cek bir toplantıya çağırdılar. (MLKP-
diktatörlüğünün kurulamayacağı görüşünü K Balkanlar Temsilciliği' nin daha sonra
savundular. Buna karşılık, Bulgaristan KP yaptığı açıklamadan bu örgütün temsilcile-
temsilcisi Bulgaristan'ın özgün konumu- rinin söz konusu gençlik toplantısına katıl-
nun, yani sözümona ordu ve polis aygıtının dıkları öğrenildi.) Bu arada Bulgaristan KP
burjuvazi tarafından henüz tümüyle depo- temsilcileri kendi gazetelerinde Türkiye'de
litize edilememiş ve "komünistlerin" bu komünistlerin birleşmesi konusunda çıkan
aygıtlar içindeki güçlü etkisinin kırılamamış bir haberden söz ettiler ve bu konuda
olduğu olgusunun üzerinde durdu. Ona MLKP-K temsilcilerinden bilgi istedi-
göre, Bulgaristan KP'nin parlamento se- ler. PTB'li çevirmenin yardımıyla özetlenen
çimlerinden zaferle çıkması halinde kamu- haberin TKİH-TKP/ML Hareketi Birlik Kong-
oyunun ve devlet aygıtı içindeki "komü- resi'nin çağrısının ta kendisi olduğunun
nist" güçlerin baskısıyla iktidarın barışçı öğrenilmesi tatlı bir sürpriz oldu. Bunun
yoldan kendilerine geçebilmesi pekala üzerine komünistler Türkiye'de sürdürülen
olanaklıydı. Buna karşılık, MLKP-K temsilci- birlik çalışmaları ve MLKP-K'nın oluşum
leri, Bulgaristan'ın özgün durumunun, ikti- süreci konusunda Bulgarları kısaca bilgi-
dardaki burjuvazinin devrim barışçı yoldan lendirdiler. Ciddi ve uzlaşmaz görüş ayrılık-
gelişmesine izin vermesini olanaklı kılama- larına karşın görüşme olumlu ve yer yer
yacağını, Rusya'da yaşanan Ekim 1993 sıcak bir havada sürdürüldü ve bağların
olaylarının –Yeltsin kliğine bağlı askeri sürmesi dileğiyle sona erdirildi.
birliklerin Rutskoy-Hasbulatov kliğinin
- 30 Nisan akşamı PTB'nin verdiği yemekte
denetimindeki parlamentoyu bombalama-
MLKP-K temsilcilerinin tanışmalarından ve
ları ve çıkan çatışmalarda halktan ve dev-
niteliklerini kavramalarından sonra hemen
rimci güçlerden yüzlerce kişiyi öldürmeleri–
tutum aldıkları ve masalarından kalktıkları
Bulgaristan için de bir örnek oluşturması
Afganistan Vatan Partisi'nin takım giysileri-
gerektiğini belirttiler. Ayrıca onlar, kendile-
ni ve kravatlarını üzerlerinden eksik etme-
rini bu ülkede en önemli muhalefet partisi
yen iki temsilcisi, 1 Mayıs'tan sonra ortalık-
olarak tanıtan Bulgaristan KP'nin parla-
ta gözükmediler. Bunda, MLKP-K'lıların,
menter savaşım alanında da fazla bir gücü
başta PTB olmak üzere çeşitli örgütler ka-
olmadığının dikkate alınmasını, dolayısıyla
tında Afganistan Vatan Partisi, İşçi Partisi
parlamenter savaşımın esas alınmasını ve
gibi grupların Brüksel'e çağrılmalarını eleş-
örgütün bütünüyle legal bir biçimde çalış-
tirmelerinin ve protesto etmelerinin belir-
masını yanlış gördüklerini, oportünizm
leyici bir rolü olmuş olduğunu söylemek
olarak değerlendirdiklerini de belirttiler.
hiç de abartma olmayacaktır.
(Bulgarların verdiği bilgiye göre bu parti
son genel seçimlerde yalnızca 78 bin oy - PTB'lilerin çeşitli eleştirileri dikkate alarak
alarak parlamentoya üç temsilci sokabilmiş hazırladıkları ikinci deklarasyon taslağında
bulunuyor.) Ancak MLKP-K temsilcileri öncelikle bir isim değişikliği dikkati çeki-
Bulgaristan KP temsilcilerine, aralarındaki yordu. 4 mayıs günü delegasyonların imza-
derin görüş ayrılıklarına karşın onlarla bağ- sına sunulan metnin, "Uluslararası Komü-

63 Proleter Doğrultu
Revizyonist Bir Enternasyonal'e Doğru Mu?*

nist Hareketin Birliği İçin Öneri" olan başlı- oportünist çizgisi" üzerinde durmaya çalış-
ğı, "Uluslararası Komünist Hareketin Birleş- tı. Toplantıya son gün katılan TKP(ML)
tirilmesi İçin Öneriler" olarak değiştirilmişti. temsilcisi herhangi bir konuşma yapmadı
Ama daha da önemlisi, "Türk yoldaşların" ve Almanca bir bildiri dağıtmakla yetindi.
(yani MLKP-K'nın) sözlü ve yazılı ideolojik TİKB adına konuşan arkadaş, bu platfomun
savaşımının sonucunda PTB'lilerin Enver komünist bir nitelik taşımadığını ve anti-
Hoca'nın revizyonizme karşı savaşımda emperyalist bir işlev üstlenebileceğini be-
tuttuğu yeri yükseltmek zorunda kalmala- lirtti ve Enver Hoca'nın revizyonizme karşı
rıydı. İlk metindeki, verdiği savaşımın öneminin altını çizdi.
Ancak o da, Brüksel toplantısının ruhuna ve
"1960'lı yıllarda revizyonizm tehlikesini en
temel önermelerine karşı cepheden bir
iyi kavrayan Mao Zedung'du. Enver Hoca,
saldırıya girişmedi ve soyut bir antirevizyo-
Ho Şi Min, Kim İl Sung ve Che Guevara
nist konuşma yapmakla yetindi. ERNK söz-
revizyonizme karşı savaşıma önemli katkı-
cüsü, pragmatik siyasetleri gereği, toplan-
larda bulundular" anlatımının yerine böyle-
tıya katılan tüm örgüt ve gruplara övgüler
ce,
düzerek başladı konuşmasına. O, konuş-
"1960'lı yıllarda revizyonizm tehlikesini en masını, içinde her şeyin olduğu ya da hiçbir
iyi görenler Mao Zedung ve Enver Ho- şeyin olmadığı yuvarlak sözlerle sürdürdü.
ca'ydı. Ho Şi Min, Kim İl Sung, Che Guevara ERNK sözcüsü, Gazi direnişini bir Kürt
ve diğer komünist önderler revizyonizme ayaklanması olarak değerlendirirken,
karşı savaşıma önemli katkılarda buldular" MLKP-K başta olmak üzere komünist ve
anlatımı geçirilmiş oldu. MLKP-K'lılar elbet- devrimci örgütlerin orada oynadığı belirle-
te "hiç uzlaşma olmayacak" anlayışına sa- yici role hiçbir biçimde değinmemeyi yeğ-
hip değildiler. Ancak, PTB'lilerin deklaras- ledi. O, daha sonra Kürdistan devriminin
yon taslağında yaptıkları değişiklikler öze dünya devrimi ve uluslarararası komünist
ilişkin olmadığı ve Brüksel'deki ortamda ve hareket için ciddi bir şans olduğu ve bu
o bileşim içinde olamayacağı için bu metne devrimin dünya devriminin adeta merke-
imza atmayacaklarını belirttiler. zinde durduğu yolundaki görüşlerini çe-
- Brüksel toplantısına Türkiye ve Kuzey kingen bir üslupla yineledi. Konuşmacı,
Kürdistan'dan beş örgüt daha katılmıştı: başka yer ve zamanlarda da yaptıkları gibi
ERNK, DHKP-C, TİKB, TKP(ML) ve Bolşevik Lenin ve Stalin döneminin Sovyetler Birli-
Parti-Kuzey Kürdistan. DHKP-C adına ko- ği'yle Kruşçev ve Brejnev döneminin Sov-
nuşan arkadaş örgütlerinin propagandasını yetler Birliği arasında herhangi bir ayrım
yapmakla yetindi. Toplantının gündemin- yapmadı, başından beri "reel sosyalist"
deki sorunlara değinmeyen, oportünizme olarak gördüklerini ileri sürdüğü Sovyetler
ve revizyonizme karşı savaşım diye bir Birliği'ne ve revizyonist bloka öteden beri
görevin olduğunu aklına getirmeyen eleştirel(!) bir yaklaşımda olduklarını söyle-
DHKP-C sözcüsü, esas itibariyle, DS sözcü- yerek övündü. ERNK temsilcisi, 4 mayıs
sünün 1994 Mayıs'ındaki Brüksel toplantı- günü yaptığı ikinci konuşmada PTB'nin
sında sergilediği küçük burjuva uzlaşmacı hazırladığı deklarasyon taslağına imza
tutumu yinelemekten ve herkese bol bol atacaklarını bildirdikten sonra, belli bir
"yoldaş" ünvanı dağıtmaktan öte gideme- metin temel alınmak suretiyle ideolojik
di. Bolşevik Parti-Kuzey Kürdistan temsilcisi birlik sağlanmasının olanaksız olduğunu
etkisiz ve sönük konuşmasında 1957 ve ancak buna karşın uluslararası komünist
1960 Moskova Deklarasyon ve Bildirgele- hareketin (!) oluşturulması için bir takım
ri, Kruşçev revizyonizminin ortaya çıkışı ve adımların atılması gerektiğini belirtti. Aralık
sözümona Enver Hoca'nın "uzlaşmacı ve 1994'te gerçekleştirdikleri 5. Kongrele-
ri'nde, günün revizyonist ve liberal moda-

64 Proleter Doğrultu
Revizyonist Bir Enternasyonal'e Doğru Mu?*

sına uyarak bayraklarındaki orak çekici leşen birlik süreci konusunda kısaca bilgi-
söküp atan ve böylelikle, burjuva-milliyetçi lendirdi. Daha sonra, MLKP-K'nın Brüksel
niteliklerini daha da açık bir biçimde gözler toplantısı konusundaki görüş ve eleştirile-
önüne serenlerin, uluslararası komünist rinin delegelere dağıtılmış bulunan
hareketin kurucuları arasında boy göster- "Towards A Revisionist International?"
meleri, Brüksel toplantısının havasına ve ("Revizyonist Bir Enternasyonale Doğru
ruhuna tamamen uyuyordu. mu?") adlı yazıda dile getirildiğini, kendisi-
nin bu kısa konuşmada yalnızca bazı nok-
- 1 Mayıs'ta PTB, esas olarak kendi tabanı-
taları vurgulamakla yetineceğini belirten
nın, ama aynı zamanda Brüksel toplantısına
sözcü, konuşmasını şöyle sürdürdü:
katılan tüm delegasyonların da katıldığı bir
gece düzenlenmişti. Organizasyonun he- "Uluslararası komünist hareketin birliğini
men hemen kusursuz olduğu gecede, mü- sağlamada bir temel oluşturmak amacıyla
zik gruplarının söylediği değişik parçaların hazırlandığı belirtilen belgeler (20 Nisan
yanısıra, bazı skeçler de sunuldu. Gecenin 1992 tarihli 'Pyongyang Deklarasyonu',
en ilginç yanlarından biri, içlerinde ikinci PTB'nin 2 Mayıs 1993 tarihli 'Uluslararası
dünya savaşına katılmış partizanların yanı- Komünist Hareketin Birliği İçin Yedi Öneri'
sıra gençlerin de bulunduğu bir grubun adlı açıklaması ve geçen yıl ki Brüksel top-
yaptığı gösteri sırasında yaşlı bir partizanın lantısında delegelere sunulan 3 Mayıs 1994
marş söylemesiydi. PTB başkanı Ludo Mar- tarihli 'Uluslararası Komünist Hareketin
tens'in 1,5 saatten fazla süren ve bir bölü- Birliği İçin Öneriler' adlı belge) marksizmle
mü Flamanca, bir bölümü de Fransızca revizyonizmi harmanlayan ve dolayısıyla
(Belçika halkı, Flamanlardan ve Fransızca revizyonist nitelikli belgelerdir. Az sayıda
konuşan Valonlardan oluşuyor) olan ko- marksist-leninist örgütün yanısıra çok sayı-
nuşmasının disiplin ve sessizlik içinde din- da oportünist ve revizyonist örgütün ve iki
lenmesi dikkat çekiciydi. Gece, Brüksel kamp arasında bocalayan örgütlerin katıl-
toplantısına katılan tüm parti ve örgütlerin dığı bu platformun kendisi de esas itaba-
temsilcilerinin sahnede hep bir ağızdan riyle revizyonist bir nitelik taşımakta-
ama kendi dillerinde enternasyonal marşını dır. Belgelerde dile getirilen bir temel sap-
söylemeleriyle son buldu. tamaya, yani 1960'lı ve 1970'li yıllarda Sov-
yet-yanlısı, Çin-yanlısı, Arnavutluk-yanlısı,
Küba-yanlısı, bağımsız vb. olarak bölündü-
BRÜKSEL'DE GERÇEKLEŞTİRİLEN ğü ileri sürülen uluslararası komünist hare-
ULUSLARARASI TOPLANTIDA ketin sözümona farklı bileşenleri arasındaki
MLKP-K TEMSİLCİSİNİN 3 MAYIS görüş ayrılıklarının aşılabileceği saptaması-
na katılmıyoruz. Modern revizyonizmin en
1995 GÜNÜ YAPTIĞI İNGİLİZCE
güçlü odağı olan SBKP'nin ve sosyal-
KONUŞMANIN GENİŞ ÖZETİ
emperyalist Sovyet imparatorluğunun or-
MLKP-K sözcüsü konuşmasına, delegeleri tadan kalkmış olması, Sovyet modern re-
selamlayarak ve böyle bir toplantıyı düzen- vizyonizmi kaynaklı ya da çizgisindeki parti
lediği için PTB (Belçika Emek Partisi- ve örgütlerin saflarındaki dürüst devrimci-
BEP)'ye, temsil ettiği örgüt adına teşekkür lerin komünizme kazanılması olanağını
ederek başladı. Sözcü, MLKP-K'nın kurul- artırmıştır. Ancak, emperyalizmin, burjuva-
masından önce, 1994 mayısında yapılan zinin ve küçük burjuvazinin varlığından
toplantıya TKP(ML) Hareketi adına ve göz- kaynaklanan ve onların işçi sınıfı hareketi
lemci sıfatıyla katılmış olduklarını anımsat- ve komünist hareket üzerindeki etkisinin
tıktan sonra, delegeleri, 1994 eylülünde bir anlatımı olan revizyonizm, Moskova,
TKİH ile TKP(ML) Hareketi arasında gerçek- Pekin vb. odakların ortadan kalkması ya da

65 Proleter Doğrultu
Revizyonist Bir Enternasyonal'e Doğru Mu?*

etkisizleşmesiyle yokolamaz ve yokolma- güçlerin ve ne de devrimci-demokratik


yacaktır. güçlerin birliğinin gelişmesine hizmet ede-
cektir. Sekter olmama adına takınılan bu
"Belgelerde, komünist güçlerin marksizm-
aşırı ve oportünist hoşgörü, Afganistan'da
leninizm ve proleter enternasyonalizmi
Sovyet sosyal-emperyalistleriyle işbirliği
temelinde birleşmesi ve başta revizyonizm
yaparak milyonlarca Afgan emekçisinin
gelmek üzere her türden oportünizme
kanının dökülmesine yol açan Afganistan
karşı birleşmesi ve kararlı bir biçimde sa-
Demokratik Halk Partisi'nin devamı olan
vaşması gerektiği söylenmekte, ancak
Afganistan Vatan Partisi'nin buraya çağrıl-
marksist-leninistlerle revizyonistlerin hangi
masına kadar varmıştır. Aynı aşırı ve opor-
ölçütlere dayanılarak birbirinden ayırdedi-
tünist hoşgörü -daha önce Sosyalist Parti
leceği konusunda bir şey söylenmemekte-
adını taşıyan ve 'Pyongyang Deklarasyo-
dir. Lenin, "Üçüncü Enternasyonal'in Gö-
nu'nun altına imza atmış bulunan- İşçi
revleri" adlı yazısında şunları söylüyordu:
Partisi adlı karşıdevrimci grubun buraya
"'Bern' Enternasyonali'nden kaynaklanan çağrılmasında da görülmektedir. Biz
tehlikelerin en büyüğü, proletarya diktatör- PTB'nin Türkiye devrimci kamuoyunda
lüğünün söylem düzeyinde kabulüdür. Bu ihbarcılar ve ajanlar partisi olarak ün yap-
kişiler, işçi hareketinin başında kalabilmek mış olan bu örgütle ilişkilerini sürdürmesini
için herşeyi göze alabilirler. Kautsky şimdi, eleştiriyoruz. Biz, Rusya Komünist İşçi Parti-
kendisinin proletarya diktatörlüğüne karşı si'nin bu örgütle ilişkilerini sürdürmesini ve
olmadığını söylüyor! Fransız sosyal- RKİP Genel Sekreteri Victor Tulkin'in, Ekim
şovenistleri ve 'merkezcileri' proletarya 1994'te Ankara'da yapılan İşçi Partisi 3.
diktatörlüğünden yana kararların altına Genel Kongresi'ne konuk olmasını yanlış
imza atıyorlar! buluyor ve eleştiriyoruz."
"Fakat bu, onların güvenilirliklerini zerrece MLKP-K Sözcüsü daha sonra kısaca D.
artırmıyor. Perinçek kliğinin karşıdevrimci geçmişini
"Gerekli olan, söylem düzeyinde kabul sergiledi ve onun Türk faşist diktatörlüğü-
değil, eylemde reformizm siyasetinden, nün Güney Kürdistan'da (Kuzey Irak) giriş-
burjuva özgürlüğü ve burjuva demokrasi- tiği son askeri operasyonu desteklediğini
sine ilişkin önyargılardan tümüyle kopul- ortaya koydu. Afganistan Vatan Partisi, İşçi
ması ve devrimci sınıf savaşımı yolunun Partisi ve benzeri örgütlerin, bırakalım
gerçekten tutulmasıdır." (The Commünist uluslararası komünist hareketi oluşturmak
International, syf. 51) Gerek ulusal düzey- için kurulan platformları, antiemperyalist
de ve gerek uluslararası düzeyde komünist platformlarda bile yer alamayacağını kay-
güçlerin ve devrimci-demokratik güçlerin deden MLKP-K Sözcüsü konuşmasını şöyle
birliğini sağlamak için aramızda döğüşme- sürdürdü:
liyiz; ancak bu döğüş sopalarla, taşlarla ve "KPML(r) -Komünist Partisi Marksist-
ateşli silahlarla değil düşüncelerle, kavram- Leninist (devrimci)- adına konuşan T. J.
larla ve gerçeklerle yapılmalı. Biz, komü- Frank yoldaş, her partinin gerçek konumu-
nistlerin açık sözlü ve mert olmaları gerek- nun, kendi ülkesindeki sınıf savaşımının
tiğini, yanlış ve oportünist düşünce ve dav- pratiği içinde tuttuğu yere bakılarak değer-
ranışları cesaretle eleştirmeleri gerektiğini lendirilmesi gerektiğini söyledi. Biz bu sap-
düşünüyoruz. Bu bakımdan, şimdiye değin tamaya tümüyle katılıyoruz. Lenin'in de
yapılan konuşmaların uzlaşmacı ve opor- söylemiş olduğu gibi, gerçek enternasyo-
tünist havasını ve diplomatik üslubunu nalizm, her partinin kendi ülkesinde devrim
yanlış buluyoruz. Belgelere de yansıyan bu ve komünizm davasını ilerletmek için elin-
liberal ve oportünist hava, ne komünist den gelenin en fazlasını yapmasından ge-

66 Proleter Doğrultu
Revizyonist Bir Enternasyonal'e Doğru Mu?*

çer ve komünist güçlerin uluslararası dü- Yenilenme ve İlerleme Yurtsever Cephe-


zeyde birliği yolunda adımlar atmak ancak si/Zaire
bu yolla olanaklıdır."
Kinşasa Yurtsever Cephesi/Kongo
MLKP-K Sözcüsü bugünkü dünya koşulla-
Pan-Afrika Hareketi
rında başını ABD emperyalizminin çektiği
dünya emperyalizmine karşı bütün anti- Tudeh/İran
emperyalist güçlerin birleşik cephesinin Afganistan Vatan Partisi
sağlanmasının öneminin altını çizdi ve bu
platformun bu yönde evrilmesi olanağına Bangladeş İşçi Partisi
değindi. Bu platformun üzerine, onun taşı- Bangladeş Sosyalist Partisi
yamayacağı bir yük bindirmenin, yani onu
komünist güçlerin uluslararası birliğinin bir Hindistan Komünistler Birliği
aracı olarak ele almanın, onun dağılmasına Hindistan Komünist Partisi-Janaşaktı
ve bölünmesine yol açacağını belirttikten
Hindistan Sosyalist Birlik Merkezi
sonra, başını ABD emperyalizminin çektiği
dünya emperyalizmine karşı savaşım verir- Filipinler Komünist Partisi
ken yerel gericiliğin gözardı edilemeyece-
Ulusal Demokratik Cephe/Filipinler
ğini ve edilmemesi gerektiğini belirtti. O,
bazı parti ve örgütlerin, ABD emperyalizmi Kore Emek Partisi
ve bağlaşıklarının Körfez Savaşı sırasında
Arjantin Devrimci Komünist Partisi
Irak'a yönelik saldırganlığını haklı olarak
mahkum ederken, Saddam Hüseyin kliği- MR 8(8 Ekim Devrimci Hareketi)/Brezilya
nin Kürt halkı başta gelmek üzere Irak Brezilya Devrimci Partisi
halklarına karşı işlediği cinayet ve katliam-
lardan -1988 yılında Halepçe kentinde 5 Küba Komünist Partisi
bin dolayında Kürt emekçisinin kimyasal Haiti Devrimci Partisi
silahlarla öldürülmesinde olduğu gibi-
 sözetmediklerini belirtti ve bu tutumu Emilyano Zapata Doğu Meksika Demokra-
eleştirdi. tik Cephesi

Konuşmacı sözlerini, bu platformun, çeşitli Filistin Halk Kurtuluş Cephesi


devrimci parti ve örgütlerin birbirlerini Almanya KP'nin Yeniden İnşası İçin İşçi
tanımaları, bilgi ve deneyim alışverişinde Birliği
bulunmaları açısından son derece yararlı
Almanya KP'nin Yeniden İnşası İçin İşçi
bir işlev gördüğünü ve onun sürdürülmesi
Birliği/Komünist İşçi Gazetesi
için herkesin elinden geleni yapması ge-
rektiğini bildirerek bitirdi. Almanya KP-Doğu (KPD-Ost)
Toplantıya çağrılı 81 örgüt, parti, çevreden Almanya Marksist-Leninist Partisi (MLPD)
53 tanesi toplantıya katılmıştır.
Demokratik Sosyalizm Partisi-Komünist
BRÜKSEL TOPLANTISINA Platform/Thüringen
KATILAN ÖRGÜTLERİN LİSTESİ Almanya KP-Gelsenkirchen(KPD/S Gelsen-
kirchen)
Ruanda Sosyalist Partisi
İşçi Hareketi Tarihini Araştırma Derne-
Cezayir Demokrasi ve Sosyalizm Partisi
ği/Almanya
(PADS)
Bulgaristan Komünist Partisi
Demokratik Sosyalist Öncü Parti/FAS

67 Proleter Doğrultu
Revizyonist Bir Enternasyonal'e Doğru Mu?*

Henri Barbusse Çevresi/Fransa Güneybatı Afrika Halk Örgütü(SWAPO)


Nanterre Genel Öğrenci Birliği/Fransa Fildişi Kıyısı Emekçiler Partisi
Yunan Devrimci Marksist Örgütü (Sy- Gambiya Gençlik Federasyonu
nechia)
Polonya Radikal Sol Partisi
Barış ve Sosyalizm Hareketi/İtalya
Tüm Birlik Bolşevik KP/Rusya
Hollanda Yeni Komünist Partisi
Rusya Komünist İşçi Partisi
Komünist İşçi Partisi (AKP)/Norveç
Portekiz Komünist Partisi
Demokratik Halkçı Birlik/Portekiz
İşçi Partisi/Türkiye
Polonya Komünistleri Birliği "Proletariat"
Barış ve Sosyalizm Savaşımı/İtalya
Komünist İşçi Birliği/İngiltere
Komünist Koordinasyon/Fransa
Komünist Liga/İngiltere
Honecker'le Dayanışma Uluslararası Komi-
Yeni Komünist Parti/İngiltere tesi/Fransa
Yunan Komünist Devrimci Hareketi (EKKE) Danimarka KP(ML)
MLKP-K Teorik Savaşım Yayımevi/Almanya
DHKP-C "Uluslararası Günlük" ("El Diario Internaci-
onal")
TİKB
Kurtuluş Partisi/Arjantin
TKP(ML)
Etiyopya Gençlik Birliği
Bolşevik Partizan
Dahomey Komünist Partisi/Benin
ERNK
Panafrikan Sosyalist Partisi/Togo
KPML(devrimci)/İsveç
Dominik Cumhuriyeti KP(ML)
Belçika Emek Partisi(PTB)
Ruanda Yurtsever Cephesi (FPR)
Radikal Sol Alternatif Grubu/Lüksemburg
İran Devrimci Gruplaşma Birliği/Almanya
Komünist Parti Yeniden İnşa/İspanya
Demokratik Sosyalizm Partisi-Komünist
Platform
KATILACAKLARI AÇIKLANDIĞI Bangladeş Ulusalcı Sosyalist Partisi
HALDE KATILMAYAN
Lens Lenin Çevresi/Fransa
/KATILAMAYAN ÖRGÜTLER:
Yurtsever İlerleme Cephesi/Orta Afrika
Nepal İşçi ve Köylü Partisi
Cumhuriyeti
Yeni Zellanda İşçi Partisi
Japonya KP/Sol

68 Proleter Doğrultu
16. Yılında İran Devrimi

16. YILINDA İRAN DEVRİMİ

Bundan 16 yıl önce, ABD emperyalizminin konuya daha fazla eğilmesi için yüreklen-
yakın bağlaşığı ve güçlü bölgesel jandar- dirmedir.
ması olan Şah rejimi, İran halkının görkemli
Konunun bizleri ilgilendiren ve yukarıda
direniş ve ayaklanması karşısında adeta
söylenenlerle yakından ve sıkı sıkıya bağ-
kumdan yapılmış bir şato gibi çökmüştü.
lantılı bir diğer önemli yanı, siyasal islam ve
Sosyo-ekonomik yapısının ve gelişme dü-
onun varyantlarının gerek ülkemizde ve
zeyinin ve yakın geçmişteki siyasal evrimi-
gerekse bölgemizde giderek daha fazla
nin karakteristikleri Türkiye ile önemli ben-
güçlenme ve siyasal etkilerini artırma eği-
zerlikler gösteren, ülkemize komşu olması-
limi göstermeleridir. Suriye'de kökü eskile-
nın yanısıra, önemli bir Kürt ve Türk halk
re dayanan bir Müslüman Kardeşler muha-
kitlesi barındıran* İran'daki önemli siyasal
lefetinin varlığı, Lübnan'da yakın geçmişe
gelişme ve altüst oluşların Türkiye prole-
kadar siyasal örgütlerin dinsel ve mezhep-
taryası ve halklarını yakından ilgilendirmesi
sel gruplarla özdeşleşmiş olması ve Hizbul-
gerektiği tartışma götürmez. Bütün bunla-
lah'ın Güney Lübnan'da İsrail'e ve yerel
ra karşın, 1979 Şubat Devrimi'nin ve onu
uzantılarına karşı direnişte öndegelen bir
izleyen gelişmelerin, Türkiye devrimci ha-
rol oynaması, Ürdün'de Müslüman Kardeş-
reketinin literatüründe fazlaca bir yer tut-
ler başta gelmek üzere, islamcı örgütlerin
mamış olması, İran Devrimi'nin deneyimle-
gücünün artmakta olması, Mısır'da Müs-
rinin sistematik ve eleştirel bir incelemeden
lüman Kardeşler'le gerici rejim arasındaki
geçirilmemiş olması çok önemli bir eksik-
çatışmanın giderek yoğunlaşması, Filistin
liktir. Burada bunun nedenlerine girmeye-
direnişinde HAMAS ve İslami Cihad Hare-
ceğiz; ancak bunun Türkiye devrimci hare-
keti gibi örgütlerin öne geçmesi, akla ilk
ketinde ve onun çeşitli bileşenlerinde göz-
gelen örnekler. Cezayir'de 26 Aralık
lenen aşırı içe dönüklükle olduğu gibi,
1991'de yapılan genel seçimlerin ilk turun-
kökü derinlerde olan dogmatist ve şema-
da çoğunluğu FİS (İslami Selamet Cephe-
tist yaklaşımlarla da ilişkili olduğunu söyle-
si)'in elde etmesinin ardından gerici ege-
yebiliriz. Bu yazıya gelince, o, İran Devri-
men sınıfların seçim sonuçlarını iptal ede-
mi'nin kapsamlı ve detaylı bir incelemesini
rek rejimin iplerini bir askeri cuntanın elle-
yapma ve dolayısıyla bu alanda varolan
rine teslim etmeleri üzerine başlayan iç
önemli boşluğu doldurma savını taşımıyor.
savaşsa, İran benzeri gelişmelerin Türki-
Burada amaçlanan, daha çok, genel bir
ye'de de yaşanıp yaşanmayacağı sorusunu
bilgilendirme, çok kaba çizgilerle de olsa
bir kez daha gündeme getirdi. Özellikle
bazı vargılara ulaşma ve duyarlı okuru
Fransız ve Batı Avrupa emperyalistlerinin

69 Proleter Doğrultu
16. Yılında İran Devrimi

ama aynı zamanda ABD emperyalistlerinin 'şeriat tehlikesi' öcüsüyle korkutmaya ve


yakından izlediği bu savaş, 28 milyon nü- böylelikle kendi sessiz ve itaakar kulları
fuslu bu Kuzey Afrika ülkesinde üç yıl için- haline getirmeye çalışan işbirlikçi-tekelci
de yaklaşık 35 bin kişinin ölümüne yol açtı. burjuvazinin ve onun liberal ve "demokrat"
Bu savaşın diğer Kuzey Afrika ülkelerine ve bağlaşık ve uşaklarının demagojik tutumla-
Ortadoğu'ya sıçraması ve yayılması, hatta rına karşı da tetikte olmak zorundadırlar.
Avrupa'daki (özellikle de Fransa'daki) Ku- Dinsel gericilik de içinde olmak üzere her
zey Afrika kökenli göçmen topluluğunu türlü gericiliğin kaynağının emperyalizm ve
etkilemesi olasılığı, emperyalist burjuvaziyi kapitalizm olduğunu kavramış bulunan
kara kara düşündürüyor. Cezayir proletar- sınıf bilinçli proletarya, egemen sınıfların ve
yası ve halkını, kabul edilemez iki alterna- onların liberal ve "demokrat" bağlaşık ve
tiften -dinsel gerici diktatörlük ile 'laik' uşaklarının, sözümona şeriat tehlikesine
askeri-faşist diktatörlük- birisini seçmeye karşı bir 'laik cephe' kurulması yolundaki
zorlayan bugünkü konjonktürün Türkiye'de gevezeliklerini reddeder ve dikkatlerini,
yakın gelecekte gündeme gelip gelemeye- demokratik ve sosyalist görevleri, kesinti-
ceği tartışmaya açık bir konudur. Ancak, sizce sosyalizme geçecek olan bir işçi-
siyasal islamın ve dinsel gericiliğin, özellikle emekçi cumhuriyetinin kurulması hedefi
12 Eylül faşist darbesinden bu yana geçen üzerinde yoğunlaştırır. Öte yandan, komü-
süre içinde giderek daha fazla güçlendiği nistler ve sınıf bilinçli proleterler, değişik
kesin bir gerçektir. Daha öncesi bir yana ülkelerin özgül niteliklerini ve farklılıklarını
bırakılsa bile, 12 Eylül 1980'den bu yana bir yana iterek tüm islam ülkelerini ve siya-
yaşanan gelişmeler, siyasal islamın yüksel- sal islamın tümünü bir sepete dolduran ve
diği, devrimci alternatifin zayıf olduğu Türkiye'de İran vb. ülkelerdeki gelişmelerin
bugünkü koşullarda, düzenden ve gele- bir ikinci baskısının olacağını varsayan
neksel burjuva partilerinden umudunu burjuva liberallerinin ve onların kuyruğu
kesmekte olan yığınların giderek artan durumundaki vülger sosyalistlerin ve dev-
ölçülerde dinsel gericiliğin yörüngesine rimcilerin yüzeysel ve prokemalist yakla-
çekilmekte olduğunu göstermektedir. As- şımlarına da itibar etmezler. O halde şimdi,
keri cuntanın, dinsel gericiliğin önünü iyice asıl konumuza dönebilir, İran'da neler ol-
açması, 'Türk-islam sentezi'nin resmi devlet duğuna ve İran Devrimi'nin serüvenine
tezi haline gelmesi, gerek askeri cunta ve şöyle bir göz atabiliriz.
gerekse ANAP hükümeti (1983-'91) ve
Zaman içinde daha da gerilere uzanan
DYP-SHP koalisyon hükümetleri (1991'den
kaynakları olmakla birlikte, Şubat 1979 İran
günümüze) dönemlerinde gerici dinsel
Devrimi'nin, 1960'lı ve 1970'li yıllarda bu
tarikatlarla işbirlikçi-tekelci burjuvazi ara-
ülkede meydana gelen sosyo-ekonomik
sındaki bağlaşmanın güçlenmesi, dinsel
değişim süreciyle ve onunla karşılıklı etkile-
gericiliğin sivil bürokrasi ve hatta ordu
şim içinde olan sınıf savaşımları ve siyasal
içinde önemli mevziler elde etmesi, 27
altüst oluşlarla yakından ilişkili olduğunu
Mart 1994 yerel seçimlerinde, aralarında
söyleyebiliriz. Bu bakımdan, başında, Peh-
İstanbul ve Ankara'nın da bulunduğu 15
levi hanedanının önderlik ettiği monarşik-
anakentten 6'sında belediye başkanlığını
faşist diktatörlüğün bulunduğu gerici
ele geçiren RP'nin, son kamuoyu yoklama-
egemen sınıflara ve emperyalizme karşı
larına göre en büyük parti konumuna gel-
gelişen İran Devrimi, benzer ülkelerde ya-
miş olması vb. bunun somut verileridir.
şanan antiemperyalist demokratik devrim-
Ama marksist-leninistler ve tüm tutarlı
lerin temel karakteristiklerinin belirlediği
devrimciler, bir yandan dinsel gericiliği
bir devrimdi. Ama bu, kesintisiz bir biçimde
desteklerken, bir yandan da ikiyüzlü bir
sosyalizme geçmek bir yana, kendi anti-
tarzda proletaryayı ve diğer emekçileri

70 Proleter Doğrultu
16. Yılında İran Devrimi

emperyalist ve demokratik görevlerini de rak sahiplerinin monarşik-faşist diktatörlü-


sonuna kadar yerine getiremeyen İran ğünü yıktı, bu diktatörlüğün baskı aygıtla-
Devrimi'nin kendine özgü ve onu benzer rını parçaladı ve siyasal iktidarı çıkarları,
devrimlerden hayli farklı kılan niteliklere de emperyalizmin, işbirlikçi-tekelci burjuvazi-
sahip olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. nin ve büyük toprak sahiplerinin çıkarlarıy-
Nedir bu kendine özgü nitelik- la olduğu gibi, proletaryanın ve yarıprole-
ler? Herşeyden önce İran Devrimi, kırlarda- taryanın çıkarlarıyla da çelişen orta burju-
ki emekçi yığınlarının hemen hemen hiçbir vazinin ve küçük burjuvazinin üst katmanın
önemli rol oynamadığı kent ağırlıklı bir temsilcisi olan İCP'nin ve diğer iktidar ay-
devrimdi. Bu devrim, kentlerin proletarya- gıtlarının eline verdi. Bu bağlamda, işbirlik-
sının, yarıproletaryasının, küçük burjuvazi- çi-tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahip-
sinin ve dinsel ve laik aydınlarının geniş lerinin ellerindeki üretim araçlarını ve zen-
kitlesel seferberliği sonucu zafere ulaşmıştı. ginlikleri, yeni egemen sınıfa ve onun dev-
İkincisi, bu devrim geri ve bağımlı ülkeler- letine aktarmakla ve sömürülen yığınların
de genel olarak geçerli olan devrimlerden yararına bazı reformlar yapmakla birlikte,
farklı olarak, uzun süreli bir savaşımın ürü- kapitalist üretim ilişkilerine dokunmayan
nü değildi. 1978 Şubat'ında Kum kentinde İran Devrimi'nin toplumsal bir karakter
medrese öğrencileriyle polis arasında baş- taşımadığı yani toplumsal bir devrim ol-
layan çatışmalarla patlak veren devrimin madığı söylenebilir.
1979 Şubat'ında monarşik-faşist rejimi
İran Devrimi'nin 450 bin kişilik ve son de-
yıkmasına kadar geçen süre, bir yılı ancak
rece modern silahlarla donatılmış bir ordu
buluyordu. Üçüncüsü örgütlenme düzeyi
ve dünyanın en etkili ve güçlü istihbarat
düşük olan bu devrim, büyük ölçüde ken-
örgütlerinden birine sahip bir diktatörlüğü
diliğinden gelme bir karakter taşıyordu.
görece kolay bir biçimde nasıl çökertebil-
İran Devrimi'ni herhangi bir parti ya da
diğini anlayabilmek için, önce bu ülkenin
grup başlatmadığı gibi, monarşik-faşist
sosyo-ekonomik ve siyasal gelişimine ve
rejime karşı ayaklanan kitleler herhangi bir
toplumsal yapısının kendine özgü nitelikle-
parti ya da grubun doğrudan denetimi
rine gözatmamız gerekecek.
altında değillerdi. Faşist rejime karşı sava-
şan parti ve gruplar içinde giderek sivrilen Toplam nüfusunun 1940'ta 14.6 milyon
ve öne çıkan mollaların örgütleri olan İsla- dolayında olduğu sanılan İran'da bu rakam
mi Cumhuriyet Partisi (İCP), Pasdaran (Dev- 1956'da 20.4 milyona, 1966'da 27.1 milyo-
rim Muhafızları) vb. devrimden önce değil, na, 1976'da 33.6 milyona ve 1984'te 43.4
sonra kurulmuşlardı. Dördüncüsü, bu dev- milyona çıktı. 1930'larda nüfusun yaklaşık
rim, gelişme süreci içinde ve özellikle de yüzde 20'si kentlerde yaşarken bu oran
şah rejiminin yıkılmasından sonra dinsel 1956'da yüzde 31'e, 1966'da yüzde 39'a,
ideolojinin ve mollaların ya da ulemanın 1976'da yüzde 47'ye ve 1982'de yüzde
fundamentalist fraksiyonunun damgasını 52'ye çıkmıştı. 1946'da işgücünün yüzde
vurduğu ve iktidar üzerindeki denetimini 75'i tarımda istihdam edilirken, bu oran
pekiştirdiği bir devrim oldu. 1966'da yüzde 50'nin altına ve 1978'de
yüzde 33'e düştü. El sanatları da içinde
İran Devrimi, antiemperyalist ve demokra-
olmak üzere, imalat sanayi, madencilik ve
tik görevlerini sonuna kadar yerine getire-
enerji sektörlerinde çalışan işçilerin sayı-
medi. Ancak, bu devrimin yarı yolda kalmış
sı1956-77 yılları arasında 853 binden 2
olması, onun öncelikle siyasal bir devrim
milyon 620 bine çıktı. Gerek kentlerde ve
olmadığı anlamına gelmiyor. Şubat 1979
gerekse kırlarda kapitalizmin gelişimi ve bu
devrimi, ABD emperyalizmine bağımlı İran
gelişmeyi hızlandırmak amacıyla monarşik
işbirlikçi-tekelci burjuvazisi ve büyük top-
rejimin 1962'de yürürlüğe koyduğu 'Ak

71 Proleter Doğrultu
16. Yılında İran Devrimi

Devrim' ise, topraklarını yitiren ve ilerde ran 1963'te polisin, önde gelen din adam-
İran Devrimi'nin siyasal ordusunun neferle- larından Humeyni ve Kumi'yi tutuklaması
rinin büyük bir kesimini, belki de çoğunlu- üzerine başlayan ve genellikle esnafın,
ğunu oluşturacak olan milyonlarca ve mil- öğrencilerin, din adamlarının vb. katıldığı
yonlarca yarıproleteri Tahran başta gelmek hükümet karşıtı gösterilerde yüzlerce kişi
üzere büyük kentlerin varoşlarına yığıyor- öldü, binlerce kişi yaralandı ve sıkıyönetim
du. Şahın yürürlüğe koyduğu 'Ak Devrim'in ilan edildi. 1979 Şubat Devrimi'nin bir pro-
hedefleri, vası sayılan Haziran 1963 olayları, Şii ule-
manın geniş kesimleriyle, işbirlikçi-tekelci
a) Toprak reformu,
burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin
b) Kadınlara oy hakkı verilmesi, monarşik-faşist diktatörlüğü arasındaki
c) Devlet işletmelerinin özel sektöre devri, ilişkilerin gerginleşmesinde önemli bir
dönüm noktası oluşturdu. Burada, İran
d) Ormanların ulusallaştırılması, Devrimi'nde, ulemanın fundamentalist ya
e) Okuma-yazma bilenlerin oranın yüksel- da 'radikal' fraksiyonunun oynadığı rolü
tilmesi ve kavramak için geriye dönmemiz ve bu
katmanın İran toplumu içindeki yerine ve
f) Sanayi sektöründe işçilere kardan pay sınıfsal/siyasal konumuna, kuşbakışı da
dağıtımı olarak açıklanmıştı. Gelişmekte olsa bir göz atmamız gerekiyor.
olan İran kapitalizminin gereksinimlerinden
kaynaklanan ve emperyalist burjuvazinin Her şeyden önce, ulemanın bir sınıf değil,
de destek ve özendirmesiyle yürürlüğe gençlik ve aydınlar gibi bir katman ya da
konulmasına girişilen 'Ak Devrim'in gerçek toplumsal grup olduğunu belirtmeliyiz.
hedefleri şöyle özetlenebilir: İç pazarın Çelişmesiz, birleşik ve homojen bir toplu-
genişletilmesi ve böylelikle gelişmekte olan luk oluşturmayan ulemanın saflarında,
sanayi ile onun gerisinde kalan tarım sek- özellikle sınıfsal ve siyasal çelişmelerin
törleri arasındaki dengesizliğin azaltılması yoğunlaştığı dönemlerde değişik mülk
ve genel olarak gerek kentlerde ve gerekse sahibi sınıflarla birlikte hareket eden farklı
özellikle kırlarda kapitalizmin gelişimini fraksiyonların oluşabildiği gözlemlenebilir.
frenleyen kapitalizm öncesi ilişkilerin tepe- İran tarihi, ulemanın alt ve orta katmanları-
den ve egemen sınıfların ve onların devle- nın 1891-'92 tütün direnişi ve 1905-'11
tinin eliyle yapılacak reformlar yoluyla or- Anayasa Devrimi'nde olduğu gibi, yabancı
tadan kaldırılması ya da zayıflatılması. Yarı- kapitalist ve emperyalist güçlere karşı ger-
feodal toprak sahiplerinin ve orta köylüle- çekleştirilen eylemlere katılabildiğini gös-
rin üst katmanının kapitalist dönüşümüne termektedir. Ama bu olgulardan yola çıkı-
güçlü bir itilim sağlayarak, rejimin kırlarda larak, Şii ulemanın genellikle ya da ağırlıklı
güçlü bir siyasal dayanağı haline gelecek olarak antiemperyalist ve ilerici bir işlev ve
olan bir kulak sınıfının oluşumunun hızlan- nitelik taşıdığı sonucuna varılamaz. Çoğu
dırılması ve kendilerine kısmi ödünler ver- zaman, egemen sınıfların bir parçası olan
mek suretiyle yoksul ve küçük köylülerden yüksek rütbeli ulemayla birlikte hareket
ve işçi sınıfından gelebilecek devrimci bir eden ulemanın çoğunluğu Rıza Şah döne-
saldırı olasılığının ortadan kaldırılması ya minde (1926-41) gerici rejimin halk-
da azaltılması. 'Ak Devrim' adlı kapitalist düşmanı siyasetini destekledi ve üstelik
reform programının yürürlüğe konması için bunu Rıza Şah rejiminin gerçekleştirdiği bir
faşist rejimin 26 Ocak 1963'te yaptığı refe- dizi kapitalist siyasal reform -vakıfların
randum öncesi ve sonrasında meydana hükümet denetimine girmesi, ulemanın
gelen gelişmeler, Şii ulemanın geniş kesim- Meclis'teki sandalyelerini yitirmesi, eğitim
leriyle devleti karşı karşıya getirdi. 4 Hazi- ve yargı sistemlerinin laikleştirilmesi vb.-

72 Proleter Doğrultu
16. Yılında İran Devrimi

nedeniyle önemli mevziler yitirdiği bir or- 1950'lerden sonra pek çok geri ve bağımlı
tamda yaptı. Ulemanın önemli bir bölümü, ülkede yaşandı. İran'ın özgünlüğü, büyük
1951'de göreve gelen ulusal burjuva Mu- bir hızla artan petrol gelirleri (1950'de 45
saddık hükümetinin Anglo-İranian petrol milyon dolar, 1970'de 1.1 milyar dolar ve
şirketini ulusallaştırma girişimine karşı çıktı 1976'da 20.5 milyar dolar) sayesinde ola-
ve CIA tarafından tezgahlanan ve Rıza ğanüstü hızlı bir kapitalist sınaileşmenin
Şah'ın oğlu Muhammed Rıza Pehlevi'yi yaşanmasının bu geçiş sürecinin gerilim ve
yeniden tahta oturtan Ağustos 1953 askeri çelişmelerini alabildiğine yoğunlaştırmış
darbesini destekledi. 1960'ların başlarına olmasıdır. Ulemanın geniş kesimlerinin
kadar gerici rejimle bir çatışmaya girmeyen rejimle giderek daha fazla karşı karşıya
ulemanın geniş kesimleri, bu tarihten itiba- gelmesine yol açan bir başka ilintili neden
ren giderek daha muhalif bir konuma sü- toprak reformu sorunuydu. Yarıfeodal top-
rüklendiler. Bunun temel nedeni, emperya- rak sahiplerinin bir bölümünün karşı çıktığı
lizme bağımlı monarşik rejimin 1962'de toprak reformu, bu toprak sahipleriyle
başlattığı ve 'Ak Devrim' adını verdiği kapi- organik bir ilişki içinde olan ya da bizzat bir
talist ekonomik reformların özel olarak bölümü toprak sahibi durumunda bulunan
ulemanın ve genel olarak bu katmanın ulemanın da muhalefetine yol açıyordu.
geniş kesimlerinin adeta içiçe olduğu çarşı Daha da önemlisi, monarşik rejimin, kendi-
esnafının (geleneksel orta ve küçük burju- ne özgü gelir kaynakları (çarşı esnafından
vazi) ekonomik ve siyasal çıkarlarını etki- aldığı dinsel vergi ve bağışlar ve vakıf gelir-
lemesiydi. Halkın Fedaileri adlı devrimci leri) ve medreseler, camiler ve diğer dinsel
örgütün önderlerinden Bıjan Jazani, 'Ak kuruluşlardan oluşan örgütlenmesiyle öte-
Devrim' yoluyla hükümetin daha da hız- den beri devlet karşısında belli bir özerkli-
landırdığı kapitalist gelişmenin etkilerini ğe sahip olan ulemanın bu konumunu
şöyle anlatıyordu: zayıflatacak adımlar atmaya yönelmesiydi.
Bu faktörler, işçi sınıfının, yarıproletaryanın
"Komprador sanayi burjuvazisinin gelişi-
ve kent küçük burjuvazisinin hoşnutsuzluk
miyle küçük burjuvazi ve tüccarlar, tüketim
ve savaşım potansiyelinin arttığı bir kon-
malı üreten küçük işletmelerinin, tüketici
jonktürde, ulemanın fundamentalist fraksi-
pazarına akan rakip mallarla karşı karşıya
yonunu bu ezilen sınıflarla birlikte hareket
kaldıklarını gördüler… İlk yirmi yıldaki hızlı
etmeye zorluyordu.
ithalat artışı bağımlı sanayinin kurulması ve
hızlı gelişimiyle birlikte gidiyordu. Bu ke- Monarşik rejimin özel konumu da, görü-
simler eski konumlarını bırakarak henüz nürdeki sağlamlık ve güçlülüğüne karşın,
tehdit edilmeyen sahalara yönelmek zo- onun görece kolay bir biçimde devrilmesi-
runda kaldılar. Geri çekilişin her aşamasın- ne katkıda bulundu. Şah Muhammed Rıza
da dikkate değer sayıda insan yaşamını Pehlevi, seçimle işbaşına gelmiş olan Mu-
kazanma olanaklarını yitirerek yedek işçi saddık hükümetinin 1953'de CIA güdümlü
ordusuna katıldı. Pepsi Cola fabrikasının bir askeri darbe yoluyla devrilmesi sonu-
ithaliyle bütün limonata dükkanları kapan- cunda yeniden tahta çıkmış olması nede-
dı; ev eşyaları üreten fabrikaların açılmasıy- niyle, -tıpkı 1926'da bir askeri darbeyle
la marangozlar ve mobilyacılar kapandı; iktidarı ele geçirmiş ve kendisini hükümdar
ayakkabı fabrikalarının kurulmasıyla ayak- ilan etmiş olan babası Rıza Şah gibi- bir
kabıcılar işsiz kaldı. Süreç hala devam edi- gasp olarak algılanıyordu. Daha da önemli-
yor. Bugün yalnız şehir pazarlarında değil, si, işbirlikçi-tekelci burjuvazinin ve büyük
kasabalarda hatta küçük köylerde bile za- toprak sahiplerinin temsilcisi olmasına ve
naatkarların üretim sistemi darbe yemiş onların çıkarlarını savunmasına karşın, bu
durumdadır" (1). Benzer süreçler, özellikle sınıfların göreli zayıflığı nedeniyle, monar-

73 Proleter Doğrultu
16. Yılında İran Devrimi

şik devlet aygıtının toplumsal temelinin de ABD emperyalizminin Ortadoğu bölgesin-


zayıf olmasıydı. 450 bin kişilik güçlü bir deki jandarması rolünü oynaması (ABD'den
ordu, yüz binlerce ajandan oluşan ve tüm satın aldığı silahların bedeli 1970 yılında
toplumu bir ağ gibi sarmış olan istihbarat 113 milyon dolardan 1973'de 2.157 milyon
örgütü SAVAK, basın ve yayım alanında dolara ve 1977'de 4.213 milyon dolara
neredeyse mutlak bir denetim, 800 bin işçi yükselen, Güney Vietnam, Somali, Ürdün,
ve memuru istihdam eden ve pek çok Fas, Kuzey Yemen gibi ülkelere silah ve
önemli ve kilit işletmeden oluşan yaygın donanım yardımında bulunan İran, Um-
bir kamu sektörü, devletin denetiminde man, Irak ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi
bulunan petrol sanayisinin 1977-'78'de ülkelere de askeri müdahalelerde bulun-
ulusal gelirin yüzde 38'i gibi çok yüksek bir muştu), onun İran halkı tarafından İran
orana ulaşan geliri ve ABD emperyalizmi- toplumuna yabancı, ona dışardan empoze
nin çok yanlı desteği, bu dev aygıtın, zayıf edilmiş bir güç gibi algılanmasını pekiştirici
ve henüz oluşum sürecini tamamlamamış bir etki yaptı. Konuşmalarında şahı "sag-ı
olan egemen sınıflar karşısında belli bir carter" (=Carter'in köpeği) olarak niteler-
özerkliğe sahip olmasını olanaklı kılıyordu. ken Humeyni, İran halkının işte bu -İran'ın
Kendisini 1975 yılına kadar iki göstermelik yüzyılın başından itibaren çeşitli sömürgeci
partiden -sözde iktidardaki Melliyun (daha ve emperyalist devletlerin müdahalelerine
sonra İran Noin) Partisi ve sözde muhale- ve saldırılarına uğramalarına karşı duyulan
fetteki Mardom Partisi- oluşan sahte bir tepkiden kaynaklanan- ulusalcı ve antiem-
parlamentoyla bir ölçüde kamufle etmeye peryalist duyarlılığına sesleniyordu. Son
çalışan monarşik-faşist rejimin bu tarihte, olarak, 1953-'79 döneminde İran'da, en
bu partileri de kapatarak, bütün İranlıları küçük bir muhalefet belirtisine bile izin
saflarında örgütlenmeye çağırdığı bir dev- vermeyen, halkın tüm demokratik haklarını
let partisi -Rastakhız (=Ulusal Diriliş Parti- acımasızca çiğneyen ve tüm toplumu çok
si)- kurması, onun, halk düşmanı ve özellik- sıkı bir denetim altına almaya çalışan ve
le de kitlelerden kopuk niteliğinin daha bunda da önemli ölçüde başarılı olan ve
fazla sergilenmesine olanak verdi. Öte devrimci güçler başta gelmek üzere tüm
yandan, Pehlevi monarşisinin, emperyaliz- muhalif ve rejim karşıtı güçlere karşı yaygın
me ve devlet aygıtına sıkı sıkıya bağımlı bir ve sistemli bir beyaz terör uygulayan son
işbirlikçi-tekelci burjuvazinin gelişmesini derece vahşi bir faşist diktatörlüğün hü-
özendirirken, orta burjuvaziyi ve diğer küm sürmesinin, egemen sınıflarla kitleler
mülk sahibi sınıfları gözardı eden/güçten arasında, rejimin meşruiyetini daha da
düşüren bir ekonomik siyaset izlemesinin zayıflatan bir uçurum yaratmış olduğunu
yanısıra, bu ikincilerin siyaset arenasında belirtmeliyiz.
temsil edilmelerine ya da devlet işlerini
Dinsel muhalefetin önde gelen adı Hu-
etkilemelerine de hiçbir olanak tanımama-
meyni'nin 1964'te ülkeden sürgün edilme-
sı, onun toplumsal temelini daha da zayıf
si, bu muhalefet odağını zayıflatmadı; hatta
kılıyordu. Batı emperyalist burjuvazisiyle
tersi yönde bir etki yarattı. Devrimci örgüt-
adeta özdeşleşmiş zayıf işbirlikçi-tekelci
ler arasında en etkili ve güçlü konumda
burjuvaziyle ezilen ve sömürülen sınıflar
bulunan Halkın Fedaileri ve Halkın Müca-
arasındaki çelişmenin iyice keskinleşmeye
hitleri, 1970'li yıllarda tam illegalite koşul-
yüztuttuğu 1970'lerin ikinci yarısında, mo-
ları altında ve yaygın bir kitle desteğine
narşinin toplumsal temelinin bu zayıflığı-
sahip olmaksızın faşist diktatörlüğün polis
nın, onun yıkılmasında son derece önemli
ve jandarmasına karşı yüzlerce şehit vere-
bir rol oynayacağı görülecekti. Monarşik-
rek yürüttükleri kahramanca savaşım sonu-
faşist rejimin ABD emperyalizmi ve İsrail
cu, ilerici kitleler katında haklı bir prestij
siyonizmiyle yakın bir ilişki içinde olması,

74 Proleter Doğrultu
16. Yılında İran Devrimi

kazanmış olmalarına karşın, düşmandan türlü olması da olanaksızdı. Devrimci bir


yedikleri ağır darbeler nedeniyle çok zayıf siyasal önderlikten yoksun olmasına karşın,
düşmüşlerdi. Buna karşılık, binlerce cami- işçi sınıfının ülke ekonomisi açısından ya-
den, medreseden, vakıftan vb. oluşan bir şamsal öneme sahip petrol, demiryolu,
kurumsal temele, on binlerce din adamın- çelik vb. sektörlerinde Ekim 1978'de başla-
dan ve medrese öğrencisinden oluşan bir yan ekonomik grevleri ve direnişlerinin
siyasal orduya, çarşı esnafının ve hatta aylarca sürmesi ve giderek siyasal bir nite-
devletin sunduğu mali ve diğer olanaklara, lik kazanması, Pehlevi monarşisinin zayıf
son derece yaygın bir doğal kitle tabanına düşmesi ve çökmesinde son derece önemli
sahip olan dinsel muhalefet, monarşik- bir rol oynayacaktı.
faşist rejime karşı savaşımını, çok daha
Yukarıda değinilen nedenlere bağlı olarak
elverişli koşullar altında sürdürüyordu.
koşulları olgunlaşmakta olan devrim, Şubat
Çoğunluğu küçük işletmelerde çalışmakta 1978'de, o sırada sürgünde bulunan Hu-
olmasına (1977'de sayısı 2.5 milyonu bulan meyni'ye hakaret eden bir gazeteyi protes-
sanayi işçilerinin 1.8 milyonu, 10 kişiden az to amacıyla gerçekleştirilen gösterilerle
işçi çalıştıran işletmelerde, geriye kalan 700 başladı. Kum kentinde gerçekleştirilen bu
bini ise on ve daha fazla işçi çalıştıran iş- gösterilerin kanlı bir biçimde bastırılması-
letmelerde bulunuyordu) karşın belirli bü- nın ardından, Tebriz'de sinemalara, banka-
yük merkezlerde yoğunlaşmış olan işçi lara ve içki satan mağazalara saldırılar bi-
sınıfı ** İran Devrimi'nde önder ve tarihsel çimini alan yeni gösteriler yapıldı. Siyasal
rolünü oynayamadı. Bunun nedeni, yalnız- islamın ideolojik etkisi altındaki kitlelerin
ca monarşik-faşist rejimin, havuç politika- gözünde buralar, şahlık rejiminin, kitleleri
sıyla birlikte yürüttüğü sopa politikası ve ezen ve sömüren 'Batılılaşmış' egemen
işçilerin rejimin ajanlarınca yönetilen resmi sınıfların ve emperyalizmin sembolleriydi.
sendikalar dışında herhangi bir özerk ör- Eylül 1978'e gelindiğinde, ulemanın bir
gütlenmeden yoksun tutulmaları değildi. kesiminin, işçilerin, medrese öğrencilerinin,
İşçi sınıfının geçmişte, özellikle de 1941-'53 kent yoksullarının vb. katıldığı gösterilerde
döneminde yarattığı militan devrimci gele- yer alanların sayısı milyonlara ulaşmıştı.
nek unutulmuş ve Tudeh (=Kitleler) Parti- Ekim 1978'de büyük işletmeler başta gel-
si'nin modern revizyonist bir parti haline mek üzere, sanayi ve hizmet sektörlerinde-
dönüşmesi nedeniyle işçi sınıfının kolektif ki yüzbinlerce işçinin grevlere gitmeleri,
belleği silinmişti. Tudeh Partisi'nin, Ağustos monarşik-faşist rejimin sonunun artık gel-
1953 askeri darbesinden sonra tümüyle mekte olduğunu gösteriyordu. 5 Kasım
mülteci ve tasfiyeci bir konuma düşmesi, 1978'de şahın askeri bir hükümeti işbaşına
kent gerillası tarzında örgütlenen ve etkin- getirmesi ve rejimin ayağa kalkan kitlelere
lik sürdüren Halkın Fedaileri ve Halkın Mü- karşı vahşi bir bastırma ve katliam siyaseti
cahitleri'nin çalışmalarını toplumun prole- uygulaması olayların akışı üzerinde ciddi
ter-olmayan ezilen yığınları (yarıproletarya, bir etki yaratamadı. Şah, 15 Ocak 1979'da
gençlik, aydınlar) içinde yoğunlaştırmaları, başında, liberal burjuva bir politikacının -
diğer devrimci örgütlerin (Peykar, Rençbe- Şahpur Bahtiyar- bulunduğu bir hükümet
ran, Rah-ı Karger, Tufan, İran Komünistler morali bozulmuş ve saflarında çatlaklar
Birliği vb.) maoizmin etkisi altında bulun- oluşmaya başlamış bir ordu bırakarak
maları ve/ya da çok zayıf olmaları ve hep- İran'dan kaçtı. Sürgüne gitmeden önce
sinden de önemlisi İran devrimci hareketi monarşik rejime karşı kararlı bir tutum
içinde oportünizm ve revizyonizmden takınmış, rejim tarafından hedef alınmış,
arınmış güçlü ve militan bir komünist hare- sürgünde bulunduğu sırada Şah'ın aracıla-
ketin oluşamamış olduğu koşullarda başka rıyla görüşmeyi reddetmiş ve dolayısıyla

75 Proleter Doğrultu
16. Yılında İran Devrimi

kitleler katında önemli bir saygınlık kazan- birlikte- ele geçirmesinin hemen ardından
mış ve böylelikle fundamentalist ulema konumunu pekiştirmeye, meşruiyet teme-
fraksiyonunun başta gelen temsilcisi ve lini sağlamlaştırmaya, iktidar aygıtlarını
önderi konumuna yükselmiş bulunan Hu- kendi tekeline almaya ve hem devrimci
meyni, 1 Şubat 1979' da İran'a döndü. Çok örgütleri ve hem de geçici bağlaşıklarını
görkemli bir tarzda karşılanan Humeyni, etkisizleştirmeye yönelik bir çizgi izlemeye
Bahiyar hükümetini tanımadığını ilan etti koyuldu. 30 Mart 1979'da yapılan bir refe-
ve başında Mehdi Bazargan'ın bulunduğu randumla İran'daki rejimin bir İslam Cum-
bir karşı, hükümet oluşturdu. 9-11 Şubat huriyeti olduğu ilan edildi. Kasım 1979'da
1979'da rejime karşı ayaklanan Hava Kuv- yapılan bir başka referandumla Humey-
vetleri'ne bağlı askerler, Halkın Fedaileri, ni'ye fakih (=en yüksek adlı otorite) ünvanı
Halkın Mücahitleri ve diğer devrimci örgüt- verildi ve böylece o, kendisini anayasanın,
lerle saraya sadık askeri birlikler arasında yasaların, hükümetin vb. üzerine çıkaran
şiddetli çarpışmalar meydana geldi. Duru- yetkilerle donatıldı. Ocak 1980'de, Özgür-
mun umutsuzluğunu ve devrim dalgasının lük Hareketi'nden Abdülhasan Ben-i Sadr
durdurulamayacağını gören ve o günkü cumhurbaşkanı ve İCP'den Muhammet Ali
konjonktürde ABD emperyalizmi ve diğer Recai başbakan seçildiler. İktidardaki ule-
emperyalist güçlerden aktif ve kapsamlı bir ma fraksiyonu, Halkın Fedaileri başta gel-
destek alma olanağına sahip olmayan As- mek üzere, devrimci örgütlerin kaleleri
keri Yüksek Konsey tarafsızlığını ilan etti ve durumunda olan üniversiteleri -bu eğitim
askeri birliklere garnizonlarında kalma ve kurumlarının dejenere 'Batı kültürü'nün
kitlelerle çatışmaya girmeme buyruğunu kaynakları oldukları gerekçesiyle- kapattı,
vermek zorunda kaldı. *** dinsel eğitim kurumlarının sayısını hızla
artırdı. Ve mollaların denetimindeki 'dev-
Devrimden sonra iktidarı, ulemanın, başın-
rim mahkemeleri'ni, şeriat kurallarına göre
da Humeyni'nin bulunduğu fundamentalist
işleyen dinsel mahkemelere dönüştürdü.
fraksiyonu ve onun bağlaşıkları (esas ola-
rak, başını Şeriatmedari'nin çektiği Azer- Öte yandan, monarşik-faşist rejimi yıkan
baycan-temelli Müslüman Halk Partisi ve devrim, hem işçi sınıfı başta gelmek üzere
başını Bazargan ve Ben-i Sadr'ın çektiği emekçi yığınların mülk sahibi sınıflardan
Özgürlük Hareketi adlı liberal burjuva ör- bağımsız olarak örgütlenmesi, hem de
güt) ele geçirdiler. Fundamentalist ulema, çeşitli devrimci örgütlerin büyüyüp güç-
şah rejiminin yıkıldığı günlerde oluşturulan lenmeleri için geniş olanaklar yarattı. Çok
ve üyeleri gizli tutulan İslami Devrim Kon- sayıda devrimci yayım organı uzun yıllar-
seyi ve devrimden sonra kurulan İslami dan sonra ilk kez legal olarak çıkmaya,
Cumhuriyet Partisi tarafından temsil edili- marksist-leninist ve devrimci literatür ilk
yordu. İşçi sınıfının bağımsız devrimci ör- kez yaygın bir biçimde basılmaya ve dağı-
gütlenmesinin bulunmadığı ve devrimci tılmaya başlandı. Semt komiteleri, grev
hareketin faşist rejimin yoğun baskı ve komiteleri, işyeri konseyleri, öğrenci kon-
terörüne de bağlı olarak, güçlü ve birleşik seyleri biçiminde çok sayıda devrimci kitle
bir siyasal alternatif olamadığı koşullarda, örgütlenmeleri oluştu. 1979'un başında
islamın belli bir yorumuna dayanan ideolo- cezaevlerinde bulunan çok sayıda devrimci
jik etkisinin yaygınlığı, örgütsel altyapısının militan özgürlüklerine kavuşurken şah
gücü ve mülk sahibi sınıfların şah-karşıtı rejiminin zulmünden kaçarak Batı Avru-
kesimleriyle olan organik ilişkisi, ulemayı pa'ya ya da ABD'ye giden onbinlerce dev-
siyasal iktidar savaşımında çok daha avan- rimci İranlı öğrenci de yeniden ülkeye
tajlı bir konuma getiriyordu. Fundamenta- döndüler. Yurtdışında, hayli etkili ve güçlü
list ulema, iktidarı -geçici bağlaşıklarıyla CISNU (İranlı Öğrenciler Konfederasyonu-

76 Proleter Doğrultu
16. Yılında İran Devrimi

Ulusal Birlik) saflarında örgütlenen ve çoğu cecik çocuklar. Arabaların üzerine çıkıp,
Halkın Fedaileri'nin görüşlerini benimseyen oynayıp gülüyorlar, bize atıp tutarak şarkı-
bu öğrenciler, 1978'in sonlarından itibaren lar söylüyorlar. Arabalardan biri yürüyüşçü-
İran'a döndüler ve devrimci savaşımda lerin arasına giriyor ve birkaç kişiyi yaralı-
yerlerini aldılar. "Özgürlüğün Şafağı" olarak yor. Bunun üzerine, işçiler arabanın içinde-
anılan bu dönemde devrimci ve sol örgüt- kilere bir güzel dayak atıyorlar.
ler oldukça geniş bir işçi ve emekçi kitlesini
"Moskova'ya bağlı Tudeh Partisi, solcularla
harekete geçirebiliyorlardı. Bir kaynak,
değil de İslamcı Cumhuriyet Partisi'yle yü-
Halkın Fedaileri'nin 1979'da ülkede 150
rüyor. Bunlardan bir kaçı, teşekkür yerine
kadar bürosunun olduğunu ve en güçlü
mollalardan iyi bir dayak yiyor.
mitinglerine 500 bin kişi katabildiğini belir-
tiyor. İranlı yazar Bahman Nırumand'ın, "1 Mayıs yürüyüşü mollalar için bir uyarıy-
1979 1 Mayıs'ının Tahran'da nasıl kutlandı- dı. Özellikle işçilerin toplu olarak yürüyüşe
ğını anlatan aşağıdaki pasajı, hem devrimci katılmasını, mollalar kendileri için bir tehli-
örgütlerin kitle desteği ve karşılıklı ilişkileri, ke olarak değerlendiriyorlardı.
hem de ülkedeki genel siyasal tablo konu- "Yürüyüşten bir hafta önce yeni Genelkur-
sunda bazı ipuçları sunuyor: may Başkanı Karani'ye, 2 mayısta da dinci
"1 Mayıs'a az kalmıştı. Biri solcuların, biri kesimin en önemli nazariyecilerinden biri
tüm islamcı akımları birleştirmek için Be- olan Ayetullah Mottahari'ye suikast yapıl-
heşti'nin kurduğu İslamcı Cumhuriyet parti- mıştı. Forghan adında (karşıdevrimci ve Şah
si'nin ve biri de, her iki cephe arasında gidip yanlısı- bizim notumuz) bir grubun sorum-
gelen, ama hiçbirine katılmayan Halkın luluğu üzerine almasına ve tüm solcu ör-
Mücahitleri'nin olmak üzere üç yürüyüş gütlerin suikastları kınamasına karşın Hu-
birden yapılacaktı. meyni taraftarları ve Bazargan hükümeti,
suçu solcuların üzerine atmaya çalışıyordu.
"Solcuların yürüyüşüne bir tek Tahran'da
Solcularla hesaplaşmanın zamanı gelmişti
yarım milyonun üstünde insan katılıyor.
artık." (2)
Otuzaltı işçi sendikası, çok sayıda siyasi
örgüt ve dernek, yürüyüşü destekliyor. İlk Evet, hesaplaşma zamanı gelmişti. Devrim,
kez, katılanların çoğunluğunu işçilerin oluş- fundamentalist islamcıların ve geçici bağla-
turduğu bir yürüyüş görüyorum. Biz bizeyiz şıklarının iktidara gelmesine yol açmıştı.
en sonunda. Kızıl bayraklar, şehitlerimizin Ancak, işçi sınıfının, yarıproletaryanın ve
resimleri ve 'İşçi Partisi kuralım', 'Yaşasın diğer kent ve kır emekçilerinin devrimci
halkların dünya emperyalizmine karşı sava- istemlerini yüksek sesle dile getirdikleri,
şı', 'Bankalar ve endüstri devletleştirilsin', kendi bağımsız devrimci örgütlenmelerini
'İşsizliğe son' ve benzeri parolalar, yürüyüşe oluşturmaya başladıkları ve makro düzey-
renk katıyor. Humeyni'nin resimleri de gö- de henüz zayıf ve bölünmüş durumda
rülüyor. 'İşçiler ve köylüler, birlik olalım ve olmakla birlikte giderek güçlenen bir dev-
sömürünün kökünü kazıyalım' diye şarkı rimci hareketin varlığıyla karakterize edilen
söylüyoruz. Güzel bir gün. Güçlü olmamız- bir konjonktür, zamanla mülk sahibi sınıf-
dan gurur ve mutluluk duyuyoruz. Ama lar, kapitalist sistem ve onların bekçisi ule-
vurucu kırıcılar bu kez de eksik değil. 'Ko- ma için ciddi bir tehdit yaratabilirdi. İşyeri
münistler defolun' ve 'tek parti Allahın par- komite ve konseylerinin ve bağımsız sen-
tisi', 'Tek önder Allah'ın Ruhu' (yani Ruhul- dikaların kurulması, Türkmen Sahrası'nda
lah Humeyni) diye bağırıyorlar. ve başka bölgelerde yoksul köylülerin bü-
yük toprak sahiplerinin ellerindeki toprak-
"Bunlar yürüyüşün yanısıra giden birkaç
lara zorla el koymaya başlamaları, İran
arabanın üzerine oturmuş, vahşi yüzlü gen-
Kürdistanı'nda otonom siyasal yapıların

77 Proleter Doğrultu
16. Yılında İran Devrimi

ortaya çıkması vb., devrimin zaferinden İran İslam Cumhuriyeti'nin ordusunda gö-
hemen sonra karşıdevrimci niteliği belir- revlendirilmeleri vb., bu yönelimin somut
ginleşen fundamentalist ulemanın devrime belirtilerinden yalnızca birkaçını oluşturu-
ve kitlelere karşı saldırıya geçmesini kaçı- yorlardı. 1979 yılının ikinci yarısında ve
nılmaz hale getirdi. Devrim zafere ulaşır 1980 yılında fundamentalist ulema kliğiyle
ulaşmaz, Humeyni, gerici ordunun çözülme devrimci örgütler arasındaki ilişkiler gide-
süreci içinde silah depolarının basılmasıyla rek daha da gerginleşti. Ağustos 1979'da
ya da başka yollardan silahlanan kitlelerin İran Kürdistanı'nda Halkın Fedaileri örgü-
ve devrimci örgütlerin ellerindeki silahların tünün 11 üyesinin Devrim Muhafızları'nca
devlete teslim edilmesini istemişti. Ezilen idam edilmesi, 1980 başında Türkmen
ve sömürülen sınıfların ve onların temsilci- Sahrası'nda Türkmen köylülere saldırılması
lerinin elinde silah olup olmamasının her ve onların, Halkın Fedaileri örgütünden
devrimin en temel sorunu olduğunu belir- olan yöneticilerinin öldürülmesi ve hepsin-
ten Lenin şunları söylüyordu: den önemlisi Ağustos 1979'da, otonomi
isteyen Kürtlerin üzerine ordunun yollan-
"Fransa'da, her devrimden sonra, işçiler
ması, İran Kürdistanı'nın kent ve kasabala-
silahlanmışlardır, diye belirtir Engels; 'öyley-
rının bombardıman edilmesi, direnişin
se, iktidarda bulunan burjuvalar için, işçile-
bastırılmasından sonra 70'den fazla kişinin
rin silahsızlandırılması ilk görevdi. Bundan
idam edilmesi, İran Kürdistan Demokrat
ötürü, işçilerin kanı pahasına başarılan her
Partisi ve diğer Kürt örgütlerinin yasaklan-
devrimden sonra, işçilerin yenilgisiyle biten
ması, artık bir dönüm noktasına gelindiğini
yeni bir savaş patlar'...
gösteriyordu.
"Burjuva devrimler deneyinin bilançosu,
Kasım 1979'da, 444 gün sürecek olan ABD
anlamlı olduğu kadar özlüdür de. Sorunun
elçiliği işgalinin başlaması (ya da planlı
temeli -devlet sorununda da olduğu gibi
olarak başlatılması) ve Eylül 1980'de -sekiz
(ezilen sınıfın elinde silah var mı?)- yet-
yıl sürecek olan- İran-Irak savaşının patlak
kin bir biçimde kavranmıştır." (3)
vermesi, Humeyni kliğine, kitleleri kendi
Lenin'in bu saptaması, İran Devrimi'nin çevresinde toplama, islami rejimin siyasal
gelişimi için de bütünüyle geçerliydi. İkti- meşruiyetini ve kurumsal dayanaklarını
dardaki mollalar kliği bir yandan kendi sağlamlaştırma olanağını verdi. Gerici Hu-
siyasal ve ideolojik temellerini sağlamlaş- meyni yönetimi, böylelikle hem ülke içinde,
tırmak için çaba harcarken, bir yandanda hem de dünya ölçeğinde desteğini artırma,
ezilen sınıfları ve onların temsilcilerini si- kendisinin ilerici ve antiemperyalist bir
lahsızlandırmaya ve zor tekelini yerleştir- nitelik taşıdığı yolundaki söylenceyi ayakta
meye çalışıyordu. O, bu amaçla bir yandan, tutma, hem de bu yolla yaratılan siyasal
devrimci örgütlerin, sendikaların, işyeri seferberlik ortamında devrimci güçlere
komite ve konseylerinin toplantılarına, karşı saldırısını yoğunlaştırma amaçlarına
üniversitelere, grevlere ve diğer kitle ey- daha kolay ulaşıyordu. Bu koşullar ona
lemlerine saldıran Devrim Muhafızları ve Cumhurbaşkanı Ben-i Sadr gibi geçici bağ-
Hizbullah adlı sokak çetelerini örgütlerken, laşıklarından kurtulma, 1981-1982 yılların-
bir yandan da eski rejimin subayları ve da kanlı bir dizi çatışmadan sonra Halkın
polisleriyle işbirliğine yöneliyordu. Şah'ın Mücahitleri'ni etkisizleştirme ve iktidarı
özel güvenlik örgütünün başı olan Orgene- Humeyni'nin çevresinde kümelenmiş dar
ral Fardust'un, islamcı rejimin istihbarat bir mollalar kliği elinde toplama olanağını
örgütü SAVAMA'nın başına getirilmesi, da verdi. İslami rejimin niteliği konusunda
Eylül 1980'de İran-Irak savaşının başlama- değişen ölçülerde hayaller besleyen ve/ya
sından sonra birçok general ve subayın da demokratik devrimden sosyalist devri-

78 Proleter Doğrultu
16. Yılında İran Devrimi

me kesintisiz geçiş perspektifine sahip mış, hatta uzun süre engellemiştir. Demok-
olmayan ve işçi sınıfı başta gelmek üzere, ratik devrimden sosyalist devrime kesintisiz
sömürülen yığınların saflarında sağlam ve geçiş, anti-emperyalist demokratik dev-
sökülmez bir örgütlenme yaratamayan, rimde proletaryanın önderliği ve asıl hedef
hatta -islamla marksizmi bağdaştırmaya (sosyalist devrim) konularındaki ideolojik
çalışan Halkın Mücahitleri'nin durumunda bulanıklık ve kafa karışıklığı, bu örgütlerin
olduğu gibi- daha da geri bir ideolojik- pek çoğunun, ulemanın radikal ya da fun-
siyasal konumda olan devrimci örgütler, damentalist franksiyonuna ilerici ve anti-
monarşik-faşist rejimin yıkılışını izleyen emperyalist bir nitelik ve işlev yüklemeleri-
dönemde de gerçek bir iktidar alternatifi ne yol açmış ve dolayısıyla antiemperyalist
olmayı başaramadılar. demokratik devrimin daha ileriye götürül-
mesinin bile, ancak orta burjuvazinin ve
Emperyalizm ve proleter devrimleri çağın-
küçük burjuvazinin üst kesiminin çıkarlarını
da, antiemperyalist demokratik devrimin
temsil eden bu ulema fraksiyonunun yalı-
görevlerinin sonuna kadar yerine getiril-
tılması ve etkisizleştirilmesi suretiyle ola-
mesinin, ancak bu devrimde proletaryanın
naklı olabileceğini görmelerini önlemiştir.
hegemonyasının ve Komünist Partisi'nin
önderliğinin kurulması ve devrimin birinci İran Devrimi'nin serüveninin, toplumu dev-
aşamasından ikinci aşamasına kesintisiz rimci bir tarzda dönüştürmek isteyenlerin
geçiş perspektifine sahip olunması ve buna en büyük düşmanının bizzat kendi dar
uygun hareket edilmesiyle olanaklı olabile- görüşlülükleri, yanılsamaları ve önyargıları
ceği ilkesi, İran Devrimi'nin trajik deneyimi olduğu gerçeğini bir kez daha doğruladı-
tarafından bir kez daha doğrulanmış bulu- ğını söyleyebiliriz. Ama bundan İran Dev-
nuyor. Fundamentalist islami rejimin kuy- rimi'nin yenilgiye uğramasının yalnızca ya
ruğuna takılan, ancak ona onursuzca hiz- da esas olarak bu devrimde yer alan dev-
met etmesine karşın efendisinin sillesini rimci örgüt ve partilerin, sözcüğün en ge-
yemekten kurtulamayan Tudeh Parti- nel anlamda hata ve yetersizlikleriyle açık-
si'ni**** bir yana bırakarak, İran Devri- lanabileceği sonucuna varılabilir mi? Bu
mi'nde öne çıkmış devrimci örgütlerin konuda bir kesinleme yapmak zor. Marks,
siyasal çizgilerine göz attığımızda - 'Louis Bonaparte'in 18 Brumaire'i adlı
aralarındaki yer yer önemli farklılıklara yapıtında,
karşın- hemen hemen hiçbirinin, İran pro-
"İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yapar-
letaryası ve halklarına doğru ve tutarlı bir
lar, ama kendi keyiflerine göre, kendi seç-
devrim perspektifi sunamamış ve buna
tikleri koşullar içinde yapmazlar, doğrudan
uygun bir pratik sergileyememiş olduğunu
veri olan ve geçmişten kalan koşullar içinde
görürüz. Bu örgütler, kendilerini a) monar-
yaparlar. Bütün ölmüş kuşakların geleneği,
şik-faşist diktatörlüğe ve b) bu diktatörlü-
büyük bir ağırlıkla, yaşayanların beyinleri
ğü destekleyen ABD emperyalizmine karşı
üzerine çöker." (4) der.
savaşımla, yani yakın hedefleriyle sınırla-
mış, adeta kendilerini bu hedeflere kilitle- Monarşik-faşist rejimin devrilişi sırasındaki
mişlerdi. İran'da kapitalizmin ve işçi sınıfı- gerçek durumu -işçi sınıfının on yıllar bo-
nın gelişiminin düzeyinin küçümsenmesi, yunca kendi komünist öncüsünden yoksun
sosyalizm hedefinin neredeyse unutulması olmasının yanısıra bağımsız sendikal ör-
ve monarşiye ve emperyalizme karşı sava- gütlenmesinden de yoksun olması, dev-
şımın her şey haline gelmesi, kaçınılmaz rimci örgütlerin, mülk sahibi sınıfların Şah
biçimde, ulemanın fundamentalist franski- karşıtı kesimlerince desteklenen ve onlar-
yonunun gerici, antidemokratik ve pro- dan çok daha geniş bir ideolojik etkileme
kapitalist niteliğinin görülmesini zorlaştır- gücüne ve örgütsel altyapıya sahip bulu-

79 Proleter Doğrultu
16. Yılında İran Devrimi

nan siyasal rakiplerine karşı son derece * İran halkının yüzde 50,2'sinin dili Farsça-
eşitsiz koşullarda savaşım vermek zorunda dır. Nüfusun yüzde 28.1'i ise Türkçe'nin
olmaları vb.- gözönüne aldığımızda nesnel değişik Lehçelerini (Azeri, Türkmen ve Luri-
koşuların, İran devrimci hareketinin bu Bahtiyari lehçeleri) ve yüzde 5.6'sı Kürtçe
tarihsel dönemeçte yapabileceklerini konuşmaktadır.
önemli ölçüde kısıtladığı ileri sürülebilir.
** 1973-'74 yıllarında sanayi kuruluşlarının
Ancak, madalyonun bir de öteki yüzüne
yüzde 48.7'si Tahran ve çevresinde, yüzde
bakmamız gerekiyor. Böylesi bir bakış, söz
7.8'i İsfahan'da, yüzde 6.9'u Tebriz'de ve
konusu örgütlerin bu süreçte -belki de
yüzde 6.6'sı, petrol rafinerilerinin ve yatak-
küçük burjuva devrimci karakterlerinin
larının konumlandığı Kuzistan eyaletinde
kaçınılmaz kıldığı- çok ciddi hatalar işledik-
yoğunlaşmıştı. Bu oranlar, sanayi proletar-
lerini, bazı tarihsel fırsatları kaçırdıklarını da
yasının ülke ölçeğinde sayısal dağılımı
gösteriyor. Örneğin, varolan koşullar dizisi
konusunda da kaba bir fikir vermektedir.
altında devrimci ve sol güçlerin, mollaların
kuyruğuna takılmış olan Tudeh'i dışarıda *** "Bilimsel sosyalizmin ileri sürdüğü top-
bırakan bir birleşik cephe oluşturmaları, işçi lumsal gelişme programının islamiyet ve
sınıfını ve kentin ve kırın sömürülen yığın- Şiiliğin toplumsal talepleri ve ilkeleriyle
larını toprak, iş güvenliği, siyasal özgürlük- bazı benzerlikleri vardır... ve bu olgu sosya-
ler, işçi ve emekçi denetimi vb. istemler lizm yanlılarıyla ilerici din adamları ve yan-
çevresinde kararlı bir biçimde seferber daşları arasında işbirliğini sadece olanaklı
etmeye yönelik bir ortak eylem çizgisi izle- değil, zorunlu kılar" diyen Tudeh Partisi,
yebilmeleri, Kürt halkının, ayrılma ve ayrı kendisini islama ve gerici islami rejime
devlet kurma hakkı da içinde olmak üzere karşı olan 'aşırı sol gruplar'dan özenle ayı-
tüm haklarını kesin bir dille savunmaları ve rıyor ve onlara karşı mollalardan yana ol-
Kürdistan'daki ulusal kurtuluş güçleriyle duğunu açıkça dile getiriyordu. Devrimci
istikrarlı bir bağlaşma kurmaları ve monar- militanlar SAVAMA tarafından en korkunç
şik-faşist diktatörlüğün yıkılışını izleyen ilk işkencelerden geçirilir. Pasdaran ve Hizbul-
yıl içinde -henüz iktidarını pekiştirememiş lah çeteleri tarafından öldürülür ya da
olan- Humeyni kliğiyle geçici bağlaşıkları idam edilirken, Humeyni'ye övgüler düzen
arasındaki çelişmelerden yararlanamayı bu sözümona sol örgütün kendisi de, 1983
başarabilmeleri halinde gelişmelerin yönü yılında bir tutuklama kampanyasının hedefi
daha farklı olabilirdi. O halde çok şehitler olmaktan kurtulamayacaktı.
vermiş ve çok acılar çekmiş olan İranlı dev-
rimcilerin, yapılmış olandan daha iyisini
yapabilecek durumda olmadıklarını söyle- Dipnotlar:
mek, her şeyden önce bu şehitlerin anıları- (1) İran Devrimi: Din, Anti-Emperyalizm
na hakaret ve çok güç koşullar altında ve Sol, s. 189.
İran'da gerici islami rejime karşı savaşımla-
rını sürdüren işçi sınıfının ve halkların öncü (2) Bahman Nirumand, İran, s. 159-60.
güçlerine güvensizlik anlamına gelir. Gene (3) Devlet ve İhtilal, s. 86.
Marks'ın dediği gibi;
(4) Marks-Engels, Seçme Yapıtlar 1, s 477.
"Ne bir ulusun, ne de bir kadının, karşıları-
(5) Aynı Yerde, s. 483.
na çıkan ilk serüvencinin kendilerini iğfal
edebildiği zaaf anı bağışlanır bir şey değil-
dir." (5)

80 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

ULUSLARARASI SERMAYENİN SALDIRISI:


ÖZELLEŞTİRME

sektör kasasından besleniyor. Tabii ki Ar-


jantin'de özelleştirme sadece hayvanat
Özelleştirme, devlet mülkiyetinde olan
bahçesiyle sınırlı kalmadı. Bu ülkede devlet
üretim araçlarının veya işletmelerin özel
mülkiyetinde olan herşey satıldı/satılıyor.
kapitalist mülkiyete dönüştürülmesidir.
Sadece Arjantinde mi? Hayır. Bütün Latin
Genellikle modern teknolojiyle donatılmış,
Amerika, hummalı bir özelleştirme içinde.
ve yüksek kar getiren devlet işletmeleri
İşe önce Şili başladı. Allende döneminde
özelleştirilir. Bu işletmeler ya halktan top-
devletleştirilen işletmeler, faşist cunta dö-
lanan vergilerle inşa edilmişlerdir ya da
neminde ekonomiye yön veren "Chicago-
daha önceleri millileştirilmişlerdir. Özelleş-
Boys"lar, Miltan Friedman'ın ekolünden
tirmede esas olan, işletmelerin tekellere
olan neoliberaller tarafından yeniden özel-
çok ucuza satılmalarak; peşkeş çekilmeleri-
leştirildiler. Kükürt madeninden elektrik
dir. Böylelikle tekeller, devlet işletmesini
hizmeti veren Endso'ya ve havayolu şirketi
satın alırken de emekçilerin sırtından biraz
Airline Lanchile'ye varana kadar yaklaşık
daha zenginleşmiş olurlar. Dünyanın hiçbir
500 firma o dönemde satıldı. Şili örneğini
yerinde devlet işletmelerinin gerçek fiyatı
Meksika takip etti ve 452 devlet işletmesi
ödenerek özelleştirildiği görülmemiştir.
satılarak, devlet işletmelerinin sayısını
1970'li yılların ikinci yarısından bu yana 1152'den 700'e indirdi. Meksika, sadece
kapitalist dünya ekonomisinde hala bir telefon tekeli Telmex'in satışından yaklaşık
özelleştirme furyası sürmektedir. Adeta 4 milyar dolar aldı. '80'li yılların sonuna
millileştirme dönemi kapanmış, özelleştir- doğru hemen hemen bütün Latin Amerika
me dönemi başlamıştır. Hemen hemen devletleri, özelleştirme listeleri hazırladılar;
herşey özelleştiriliyor. Öyle ki, 48 yaşındaki devlet işletmelerini satışa çıkardılar.
fil bile özelleştirildi; Buenos Aires belediye-
Özelleştirme sadece Latin Amerika'yla da
sinin hayvanat bahçesinde yaşayan Norma
sınırlı kalmadı, '80'li yılların sonundan itiba-
adlı fil, sahip değiştirdi. Daha önce kamu
ren bütün dünyada salgın gibi gelişen bir
kesesinden beslenen Norma, artık özel
özelleştirme başladı. Amerika kıtasından

81 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

Avrupa'ya, Asya'dan Afrika'ya, İngiltere'den ması, emperyalist ülkelerde, ekonominin


Sovyetler Birliği'ne, Bangladeş'ten Mısır'a, (tekelci devlet kapitalizminin) yeni sorun-
Tanzanya'dan Mozambik'e devlet işletme- larla karşı karşıya kalmasıyla ve emperya-
leri, "bit pazarına düşmüş mal" değeriyle lizme bağımlı ülkelerde de yeni sömürgeci
özelleştirilme listelerine alındı. politikaların uygulanma metoduyla açıkla-
nabilir.
Avrupa'da özelleştirme dalgası, önce baş-
bakan M. Thatcher dönemi İngiltere'sinde Bu, emperyalist ülkelerde, ekonomik so-
başladı. Bu ülkeyi Hollanda takip etti. Por- runların artık keynesçi iktisadi-politik anla-
tekiz de özelleştirme yolunu tuttu ve '70'li yış çerçevesi içinde çözülemeyeceğinden
yıllarda devletleştirilen işletmeleri satışa hareketle, neomonetarist iktisadi-politik
çıkardı. anlayışa geçiş, emperyalizme bağımlı ülke-
lerde de bunun neoliberalizm olarak uygu-
Revizyonist blokun yıkılmasıyla da bu blo-
lanmaya konması anlamına geliyordu.
ku oluşturan ülkelerde özelleştirme, tüm
yaşamı alt-üst edecek boyutlarda sürdü- Neomonetarizm '30'lu-'40'lı yıllarda
rüldü. Batı Almanya, yuttuğu Demokratik ABD'de gelişmeye başlayan sosyal açıdan
Alman Cumhuriyeti'ni özelleştirme piyasa- oldukça gerici bir iktisadi düşünce akımıdır.
sına sürdü. (Aşağıda özelleştirme örnekle- Bu akımın günümüzdeki temsilcilerinden
rini vereceğiz.) birisi de M. Friedman'dır. Neomonetarizm,
en gelişmiş ifadesini, toplumsal kabulünü,
Neden dünya çapında özelleştirme yapılı-
'80'li yılların başında ABD'nin ve enternas-
yor? Neden '70'li yılların ikinci yarısından
yonal mali sermayenin hakim kesimlerinde
beri süreklilik arz eden hummalı bir özel-
buldu.
leştirme sözkonusu?
O dönemde tekelci devlet kapitalizminin
Aşağıda ele alacağımız gibi özelleştirmeyle
karşı karşıya kaldığı sorunlardan; –örneğin
hedeflenen amaç, özelleştirme yapan ülke-
ekonomik kriz ve beraberinde getirdiği
nin gelişmişlik durumuna göre değişiyor.
sorunların çözülememesi–, hareket eden
Gelişmişlikle her nüanstan gelişmişliği an-
M. Freidman, keynesci iktisadi-politik anla-
lamıyoruz: Burada devlet tekelci ülkele-
yışla hesaplaşarak, hangi iktisadi-politik
ri/emperyalist ülkeleri (gelişmiş ülkeler) ve
anlayış temelinde hareket edilirse, mevcut
emperyalizme bağımlı ülkeleri (az veya
sorunların üstesinden gelineceğini formüle
orta derecede gelişmiş bağımlı, yeni sö-
eder. M. Friedman'a göre yapılması gere-
mürge ülkeler). Emperyalist ülkelerde özel-
ken şuydu; devletin faaliyeti ile ek talep
leştirme, devleti kendine tabi kılan tekelle-
yaratmaya dayanan kapitalist ekonominin
rin daha da güçlenmelerine hizmet eder-
yönlendirilmesinin keynesci ilkesi bir ha-
ken, bağımlı ülkelerde özelleştirme, devlet
yaldir. Gerçekte bu yolla ek talep yaratıl-
kasasına para aktarma adı altında devletin
maz, sadece özel talebin yerine devletsel
elinde biriken ulusal zenginliklerin genel-
talep geçirilmiş olur ve özel yatırımlar,
likle yabancı sermayeye peşkeş çekilmesine
devletsel yatırımlardan esas itibariyle daha
yeni bir çıkış noktası oluyor.
verimli olduklarından, devletsel yatırımların
Demek oluyor ki, özelleştirme ile güdülen esas alındığı ekonomilerde, ekonominin
amaç, özelleştirme yapan ülkenin ekono- genel verimliliği düşer, böylelikle uluslara-
mik gücüne, dünya ekonomisindeki konu- rası planda rekabet gücünü kaybeder, iş-
muna; gelişmişlik durumuna göre farklı sizlik azalacağına, artar.
oluyor.
M. Friedman'a göre devlet, ekonomik faali-
Özelleştirmenin '70'li yılların ikinci yarısın- yetten kovulmalıdır; elini çekmelidir ve
dan itibaren süreklilik ve yaygınlık kazan- tekelci sermayenin taleplerini yerine getir-

82 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

meyi asli görevi olarak görmelidir. (M. Fri- rek devam eden dünya çapındaki özelleş-
edman'ın neomonetarizm anlayışı sadece tirme hareketinin teorik; iktisadi-teorik
bununla sınırlı değildir. Sorunun para poli- temeli, tekelci devlet kapitalizminin '70'li
tikasına dayandırılışını ve bunun uygula- yıllardan sonra karşı karşıya kaldığı sorun-
madaki sonuçlarını, bu iktisadi-politik anla- lara çözüm arayışında yatıyor.
yışının uygulanmasının sosyal sonuçlarını
Belirtmek gerekir ki, Friedmancılık '80'li
yani bir bütün olarak neomonetarizmi
yılların ikinci yarısından itibaren iktasadi-
burada ele almak yazımızın kapsamını ve
politik anlayış olarak; burjuva iktisat teorisi
amacını aşan bir çalışma olur.)
olarak önemini kaybetmeye başlamıştır.
Devletin, keynesci anlayışın aksi olarak, Hiçbir emperyalist ülkede bugün neo-
ekonomik faaliyetten Friedmancı dışlanışı monetarist iktisadi-politika esas alınma-
1970'li yıllardan sonraki süreçte tekelci maktadır. Ama neomonetarist anlayışın
devlet kapitalizminin karşı karşıya kaldığı birçok yönü hala uygulanıyor. Uygulanıyor
sorunların çözümünde bir çıkış yolu olarak çünkü bunlar, tekellerin çıkarlarına tekabül
algılandı. Friedman, hangi tekelci devlet eden tekelci devlet tedbirlerinin içeriğini
tedbirleri alınırsa, bütçe açıklarının kapatı- oluşturuyorlar.
labileceği, ekonomik krizin atlatılabileceği,
Yeni sömürge, emperyalizme bağımlı ülke-
yatırım kaynaklarının bulunabileceği ve
lerde de, bir zamanlar Şili'de uygulandığı
nihayet uluslararası planda rekabet gücüne
şekliyle neomonetarist iktisadi-
kavuşabileceği konularında enternasyonal
politikalardan bahseden yok. Bu anlayışın
alanda mali sermayeye akıl hocalığı yaptı.
adı değişti; neoliberalizm, bu ülkelerin
Friedmancı iktisadi-politik anlayış, Reagan
ekonomik krizden, çıkmazdan çıkışlarının
döneminde ABD'de ve Thatcher dönemin-
yolu oldu!. Şimdiki sloganı şöyle formüle
de de İngiltere'de uygulandı.
edebiliriz; 'Kahrolsun ekonomik güçlerin
Bu iktisadi-politik anlayış emperyalist ülke- özgür gelişmesini engelleyen devlet sektö-
ler dışında da; emperyalizme bağımlı, yeni rü, devletin ekonomiye müdahalesi!', 'Ya-
sömürge ülkelerde de uygulandı. İlk de- şasın serbest rekabet, ekonomik güçlerin
nemesi Şili'de faşist cuntayla başlatılan bu özgür gelişmesi!'
neomonetarizm, neoliberalizm olarak ta-
Bir noktayı daha açmakta yarar var; reviz-
nımlandı ve bugün de emperyalist yeni
yonist blokun çökmesinden sonra, bu blo-
sömürgeci iktisadi politik anlayışın en yay-
ku oluşturan ülkelerde görülen özelleştir-
gın uygulanış formu olarak emperyalizm
menin çıkış noktası tamamen değişiktir. Bu
tarafından bağımlı, yeni sömürge ülkelere
ülkelerden esas olan (Batı Almanya'yla
dikte edilmektedir. Bu uygulamada esas
birleştiğinden dolayı Doğu Almanya örne-
olan, bağımlı ülkelerin emperyalist ülkelere
ğini dışlıyoruz), bürokratik kapitalizmin ve
olan borçlarının ödenmesi, hala ulusallık
o temelde bir sınıfın ve sömürünün oluş-
özelliği taşıyan ekonomi alanlarının, kay-
masına neden olan özünde burjuva mülki-
naklarının emperyalist sermayeye açılması,
yeti ifade eden devlet mülkiyetinin klasik
bu türden ülkelerin bir bütün olarak ta-
burjuva mülkiyete dönüştürülmesidir. Böy-
mamen emperyalist ekonomiye entegre
lelikle bu ülkelerde klasik burjuva (kapita-
edilmeleri; çok uluslu tekellerin çıkarlarına
list) mülkiyetin ve sınıflaşmanın yolu açıl-
tabi kılınmalarıdır. İşte özelleştirme böyle
mış oluyordu. Ama bu ülkelerdeki özelleş-
bir iktisadi-politik anlayışın neoliberalizmin
tirme de son kertede halkın malının tekel-
günümüzdeki en belirgin özelliği oluyor.
lere peşkeş çekilmesi, özelleştirme adı
Demek oluyor ki; '70'li yılların ikinci yarı- altında ülke zenginliklerinin talan edilmesi
sından günümüze kadar süreklilik arz ede-

83 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

ve emperyalizme bağımlılık anlamına gel- Önce 10,5 milyar mark değerinde olan
mektedir. hisse senetleri (toplam hisse senetlerinin
%51'i) borsaya aktarılır. Satılması sözkonu-
1- TEKELCİ DEVLET KAPİTALİZ- su olan %22 oranındaki kısımın ise İngiliz
MİNDE (EMPERYALİST maliyesine yaklaşık 13 milyar mark getire-
ÜLKELERDE) ÖZELLEŞTİRME ceği hesap ediliyordu.
Emperyalist ülkelerden özelleştirmeye en Japonya, İngiliz örneğini uygular. 1985'te
erken başlayan ve radikal bir şekilde sür- uygulamaya konan posta reformuyla kamu
düren İngiltere'dir. Thatcher döneminde kuruluşu olan NTT'nin tekelci konumunu
başlatılan özelleştirme, hala devam eden - kaldırır ve bu dev tekeli, anonim şirkete
15 yıldan beri- bir program çerçevesinde dönüştürür. Şimdi Japonya'da 70'den fazla
ele alınmıştır. Şimdiye kadar, telefon, gaz, yerel ve ulusal çapta üç firma telefon ala-
elektrik, su vb. gibi ülkenin en önemli ka- nında birbirleriyle rekabet içindeler.
mu kuruluşları özelleştirilmiştir. Özelleştir-
AT ve T firması ABD'de telekominikasyon
me vasıtasıyla devletin kasasına giren para,
alanında 1913'den beri tekelci konumda-
borçların azaltılmasında ve İngiliz tekelleri-
dır. 84 milyon müşterisi olan bu dev tekelin
nin enternasyonal alanda rekabet güçleri-
yaklaşık bir milyon çalışanı ve 300 milyar
nin artırılmasında kullanılmıştır. Özelleştir-
dolara varan bir kıymeti var. Bu dev tekelin
me, aynı zamanda en modern teknolojinin
özelleştirme süreci 1974'te başlar. Ama bu
kullanılmasını –rekabet nedeniyle– gerekli
firmanın sahip olduğu tekelci konumun
kıldığı için ileri seviyede otomasyonu ve
kaldırılması ancak 1984'te gerçekleşir ve
rasyonalleştirmeyi kaçınılmaz kılmıştır. Yani
mahkeme kararıyla tamamen parçalanır.
işçiler sokağa atılmıştır.
AT ve T'den yedi bağımsız firma doğar. Bu
İngiliz tekelci burjuvazisi özelleştirmeyle firmalar toplam 22 yerel telefon şirketini
İngiliz ekonomisinin hiçbir sorununu çö- kontrol ederler. Bu firmaların en büyüğü de
zememiştir. İngiltere'de özelleştirme devle- Bell South'dur. AT ve T'nin ise sadece uzak
tin daha yoğun bir şekilde tekellerin gü- mesafe telefon alanında faaliyet sürdürme-
dümüne girmesini, tekellerin avukatlığını sine müsaade edilir. Ama aynı zamanda bu
yapmasını beraberinde getirmiş; kolektif alandaki tekel de kaldırılır. Böylelikle AT ve
kapitalist şirketler özel tekellere peşkeş T, 600'den fazla firmayla rekabet etmek
çekilmiş ve bunun sonucu olarak da özel- zorunda kalır. MCI ve US Sprint bu firmala-
leştirmeyle bir taraftan tekellerin rekabet rın en büyüklerindendir.
gücü artarken, işçiler işten çıkarılmıştır.
Alman Telekom'u da özelleştiriliyor. 1993
Çeşitli emperyalist ülkelerde özelleştirme- yılının başında borcu 90 milyar marka va-
nin niçin ve nasıl yapıldığını telefon şirket- ran Telekom'un 1992'deki yatırımı 30 mil-
lerinin özelleştirilmesinde örnek olarak yar marktı. Sadece eski Doğu Almanya
gösterebiliriz. topraklarında telefon ağının yapımı için
1997'ye kadar harcanacak miktar, 60 milyar
İngiliz hükümeti '80'li yılların başında dev-
marka varıyor. Ama bütün bu harcamalar
let kuruluşu olan "post office"in telefon
Telekom'un rekabet gücünü artırmıyor.
alanındaki tekeline son verir. Aynı zamanda
Telekom'un rekabet gücünün artırılması
özel firma olan "Mercury" kendi telefon
için sermayeye ihtiyaç var. Tekelin yeniden
ağını kurmak için lisans alır. 1984 yılında
inşa edilmesi ve hizmet veren firmalara
İngiliz hükümeti, attığı ilk adımın devamı
dönüştürülmesi gerekiyor. Bunun için Tele-
ve mantıki sonucu olan ikinci adım atar;
kom, anonim şirketine dönüştürülecek ve
"post office"den ayrılan tekel konumu
1996'dan itibaren hisse senetleri satışa
kaldırılan "British Telecom" özelleştirilir.

84 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

çıkarılacak. Bu dev tekelin en fazla Özel şirket "Japon-Railway-East", fiyatları


%49'unun özelleştirilmesi sözkonusu. bir misli artırarak tatlı kar yapar. Devlet,
özel şirketleri, süper bir trenin geliştirilmesi
Kominikasyon sektöründe en karlı alan
için 100 milyar mark ile sübvanse eder,
olan telefon hizmetinin öncelikle özelleşti-
yani devlet, demiryolu satışından aldığı
rilmesi tesadüfi değildir. Bu alan en çabuk
miktar kadar bir meblağı, sübvansyon ola-
ve en fazla kar getiren alandır. Bu neden-
rak yeniden özel şirketlere vermiş olur.
ledir ki bu alanda, enternasyonal tekellerin
Özel şirketler, demiryolu sektöründe en
rekabeti büyük boyutlardadır. Aşağıdaki
azından 110 bin işçiyi sokağa atarlar.
veriler, rekabetin boyutlarını da açıklıyor.
(Tablo I) Alman demiryolu da Japonya'dakine ben-
zer bir şekilde özelleştiriliyor. Demiryolu
AB komisyonu sadece Avrupa'daki bu sek-
reformuyla, Alman demiryolu en geç
törün cirosunun '90'lı yılların sonunda 250
1996/1997'de özelleştirilmiş olacak, mev-
milyar marka, GSMH'daki payının da
cut borçları devlet üstlenecek, 400 bin
%3'ten %7'ye çıkacağını hesap edi-
işçinin 150 bin kadarı sokağa atılacak.
yor. Demek oluyor ki, telekominikasyon
sektörü, dev tekellerin çok önemli bir re- Almanya'da demiryolu reformunun başını
kabet alanı. Bu alandaki tekellerin bu pa- çekenler Daimler-Benz ve Deutsche Bank
zardaki paylarını artırmalarının yegane gibi dev tekellerdir. Reforma göre üçe
yolu; her zaman en modern teknolojiyle bölünen demiryolu tekelinin, zarar yapan,
donatılmış olmak; daha fazla otomasyon masraflı bölümleri devlete kalacak, kar
daha fazla rasyonelleştirme, yani çalışanla- gerçekleştiren kısmı satışa çıkartılacak ve
rın sayısını azaltmak; sermaye birikimini bu hisseler 1996/'97'de borsaya çıktığında
sağlamak ve uluslararası planda rekabet alıcılar da yukarıda belirttiğimiz tekeller
gücünü artırmak. olacak. Böyle bir özelleştirme, önümüzdeki
8-10 sene içinde Alman emekçilerine 326
Fransa'da Telecom hala kamu mülkiyetin-
milyar marka mal olacaktır.
de. Diğer ülkelerde, belirttiğimiz gibi özel-
leştirilmiş veya özelleştirilme sürecinde. Burada da aynı metodu, aynı sonuçları
Her halükarda bu ülkelerdeki özelleştirme görüyoruz.
tecrübeleri hep aynı sonuçlara varmıştır.
- Devlet, özelleştirilen kamu şirketinin
- en karlı sektörün, tekellere peşkeş çekil- borçlarını üstleniyor.
mesi,
- En karlı bölümler özelleştiriliyor.
- kuruluşun borcunun devlet tarafından
- Devlet, özelleştirdiği şirketleri sübvanse
üstlenilmesi,
etmeye devam ediyor.
- işçilerin sokağa atılması,
- Özelleştirilen kuruluşlarda işçiler sokağa
İkinci bir örnek olarak demiryolu özelleş- atılıyor.
tirmesini gösterebiliriz. Devlet malı olan
Almanya'da kamu kuruluşlarının özelleşti-
"Japon ulusal demiryolu" 1987-1991 dö-
rilmesi hummalı bir şekilde devam ediyor.
neminde özelleştirilerek, bölgesel faaliyet
Satılması mümkün olan herşey satışa çıka-
gösteren şirketlere dönüştürülür ve özel-
rılıyor; demiryolu, posta, Posta Bankası,
leştirmeden doğan yaklaşık 325 milyar
belediye temizlik işleri, belediye su şirketle-
mark tutarındaki masrafı devlet üstlenir.
ri vs.
Bu, yıllık olarak 19 milyar marka varan faiz
ve borç ödemesinin Japon emekçilerinin Özelleştirmeler sonunda yüzbinlerce işye-
sırtına yıkılması anlamına gelmektedir. rinin yok edileceği hesaplanıyor. Sadece
posta ve demiryolunun özelleştirilmesiyle

85 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

önümüzdeki yıllarda 200 bin işçi sokağa – Hangi işletmelerin devlet mülkiyetinde
atılacak. kalacağı ve,
Biraz da dünya tarihinde eşi emsali görül- – Hangi işletmelerin devlet tarafından ras-
memiş bir özelleştirmeden; bütün olarak yonalleştirileceği tespit edilmelidir.
bir devletin özelleştirilmesinden; tekellere
Treuhandanstalt'ın Yönetim Kurulu ve İda-
peşkeş çekilmesinden ve bunun sonuçla-
re Meclisi, Batı Alman tekellerinin temsilci-
rından bahsedelim;
lerinin elindedir. Böylelikle devlet olarak da
Demokratik Alman Cumhuriyeti'nin satılışı: Alman Demokratik Cumhuriyeti'nin pazar-
lanmasında Alman tekellerinin belirleyici
"Şimdi demokrasi" grubunun önerisi üzeri-
oluşları hukuki açıdan da gerçekleşir ve
ne 26 Şubat 1990'da "Treuhandanstalt"
dünya ekonomi tarihinde şimdiye kadar
(yediemin kurumu) kurulur. Böyle bir ku-
eşine rastlanmamış çapta pazarlama baş-
rumun kurulmasındaki amaç, Doğu Alman
lar.
"emekçilerinin ulusal zenginlikteki payının"
teminat altına alınmasıdır. Satışa çıkartılan firmalara değerlerinin al-
tında fiyat biçilir (firmayı almak isteyen
Bu kuruma yaklaşık 8 bin devlet işletmesi-
tekelin temsilcisi firmayı satan kurumda
nin mülkiyet hakkı devredilir. Bu işletme-
olursa, başka türlü de olamaz) ve tekellere
lerde çalışanların sayısı da 6 milyondur. Bu
devri kolaylaştırılır. Satışın başladığı dö-
8 bin işletme, ekonominin sanayii, ticaret
nemde bu işletmelerin borçları 240 milyar
ve taşımacılık alanlarında faaldirler. Tarım,
mark olarak hesaplanır ve devletin sırtına
su işleri, belediye ulaşım, demiryolu ve
yıkılır. Devlet, çevre kirliliğinin, sanayiin
posta bu kuruma devredilmezler.
yarattığı kirliliğin de masraflarını üstlenme-
"Emekçilerin ulusal zenginlikteki payını" lidir (yaklaşık 400 milyar mark.)
teminat altına almak, emekçilerin gözünü
Firmaların, yaklaşık üçte birisi yok edilmeli-
boyamak, adalet havariliği yapmak için
dir ve burada doğacak masraflar halkın
kullanılan bir demagojidir. Çünkü esas
sırtına yıkılmalıdır.
olanı, "emekçilerin ulusal zenginlikteki
payını" teminat altına alma adı altında, Batı Treuhandanstalt'ın elinde olan zenginliğin
Almanya ile "birleşen" Doğu Almanya'nın tam miktarı bilinmiyor, ama 1.5 trilyon
zenginliklerinin Alman tekellerinin çıkarları (1500 milyar) mark olduğu tahmin ediliyor.
doğrultusunda paylaşımıdır. Yani bu ku-
Satışlar beklenilen hızda yapılamaz. Örne-
rum, Doğu Almanya'nın pazarlayıcısıdır.
ğin nisan 1991'e kadar ancak her sekiz
Pazarlamanın, yani diğer Almanya'nın zen-
işletmeden birisi satılır. 333 işletme kapatı-
ginliklerinin Alman tekelleri arasında payla-
lır ve buralarda çalışan 87 bin işçi sokağa
şımının sağlanması için esas alınması gere-
atılır. Zamanla özelleştirmenin, işletmelerin
ken noktalar şöyle tespit ediliyordu:
devlet tarafından reorganize edilmelerin-
– Hangi Alman tekellerinin en karlı işletme- den, rekabet edebilir duruma getirilmele-
leri ele geçirecekleri tespit edilmelidir. rinden geçtiği ve birçok firmanın daha bir
Yabancı tekeller bu alanlardan dışlanmalı- dönem devlet mülkiyetinde kalacağı anla-
dır. Bu anlayış, sözkonusu kuruma işlerlik şılır.
kazandıran yasada "amaca uygunluk nok-
Birçok firmanın önce devlet mülkiyetinde
talarına göre … düzenleme" formülasyo-
kalması ve en fazla kar getirecek durumu-
nuyla ifade ediliyor/gizleniyor.
na getirilmesinden sonra özel mülkiyete
– Hangi işletmelerin iflas edecekleri, yani devredilmesi, yani özelleştirilmesi Alman
ettirileceği. tekellerinin başlı başına bir politikasıdır;
böylelikle hiçbir zahmete katlanmaksızın

86 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

en modern, rekabet gücü olan devlet iş- edilir ve geriye 3 bin işletme kalır, kalan
letmeleri özel mülkiyete peşkeş çekilmiş firmaların %70'nin, yani 2100 kadarının
olacak. reorganize edilecek durumda olduğunu
tespit eder!
Alman tekelleri bu politikalarını daha ileri
boyutlara götürdüler. Dünya çapındaki Bu işletmeleri, Alman devleti küçük parça-
rekabette başarılı olmanın yegane yolu, lara bölmeyi, herbir parçayı kendi başına
üretim sürecini mikro elektronik ve oto- bir devlet holdingi yapmayı doğru bulur.
masyonla donatmaktır. Bu ise, korkunç Çünkü 2-3 senelik tecrübe, özelleştirmeyi
boyutlara varan sermaye kıyımı demektir. sadece "yediemin kurumu"na bırakmanın
Örneğin bütün fabrikanın binasıyla, maki- doğru olmadığını göstermiş ve devlet,
nalarıyla yok edilmesi; arsa üzerine yeni bir devlet holdinglerini, modernleştirerek,
işletmenin kurulması! Batı Alman tekeller onlara rekabet gücü kazandırarak, tekelleş-
tam da böyle hareket ettiler ve Doğu Al- tirerek özelleştirebileceği anlayışına varmış.
man işletmelerini bilinçli bir şekilde krize Yani devlet milyarlar harcıyarak en modern
sürüklediler. Otomobil, tekstil, gemi, çelik, teknolojiyle donatılmış işletmeleri, özelleş-
kimya sektörlerinin durumu bu politikanın tirme adı altında tekellere peşkeş çeke-
uygulanmasına örnektir. Batı Alman tekel- cek. Tabii, devlet tamamen çekilmiyor,
leri "çürümüş plan ekonomisinin reorgani- kendi payını %50'nin altında tutuyor.
zasyonu" adı altında Doğu Alman işletme-
Demokratik Alman Cumhuriyeti'nin Alman
lerini yok edip, en modern teknolojiyle
tekellerinin çıkarları doğrultusunda özelleş-
donatılmış işletmeler kurdular. Bu işletme-
tirilmesinin sonucu olarak, Doğu Alman
lerin finansmanının %50'sini devlet karşıla-
sanayiinde çalışan toplam 3.6 milyon işçi-
dı. Örneğin sadece bu yolla VW 1.3 milyar
den, 1993'ün başında sadece 750 bini geri-
marktan fazla bir miktarı kasasına indirdi.
ye kalmıştı, çalışıyordu, Yani 3.6 milyon
Bu ve benzeri politikaların, bir bütün olarak sanayii işçisinin 2 850 000'i; %80'ni sokağa
Demokratik Alman Cumhuriyeti'nin Batı atılmıştı.
Alman tekellerinin çıkarları doğrultusunda
Doğu Almanya'nın özelleştirilmesinde de
özelleştirilmesi sonucunda, Doğu Alman-
aynı sonuçlara varılıyordu:
ya'da sayısı 9.8 milyon olan çalışabilir nüfu-
sun %30 ila %50'sinin, yani 4 milyonunun * Devlet özelleştirilen kamu işletmelerinin
işsiz kalacağı tahmin ediliyordu 1991'in borçlarını üstleniyor.
ortalarında. * En çok kar getiren işletmeler hemen dev-
Alman tekelleri amaçlarına ulaştılar. Örne- rediliyor.
ğin, 1991 verilerine göre Doğu Almanya'da * Devlet, elinde kalanı işletmeleri, rekabet
makine yapımı ve çelik üretimi, ciro olarak edebilecek hale getiriyor (modernleştiriyor)
%10.9 oranında; kimya, yapay maddeler ve sonra özelleştiriyor.
%29.6; ağaç, kağıt, oyuncak sektöründe
%38.5; elektroteknik sektöründe %55.1 ve * Özelleştirilen veya yok edilen işletmeler-
tekstil, deri sektöründe ise %72.9 oranında deki işçiler sokağa atılıyorlar.
düştü.
Ağustos 1992 verilerine göre "yediemin
kurumu"nun elinde olan 800 işletmeden
2- BAĞIMLI, YENİ SÖMÜRGE
yaklaşık 4200'ü satılmış veya yok edilmiştir. ÜLKELERDE ÖZELLEŞTİRME
Yani geriye satılması gereken 3800 kadar Meksika hükümeti, radikal bir neoliberal
işletme kalmıştır. 1993'ün başına kadar bu ekonomi politika uyguladı. Ülkenin borcu,
işletmelerin 800 kadarı ya satılır, ya da yok devlet işletmelerinin özelleştirme adı altın-

87 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

da enternasyonal tekellere satılmasıyla de telekomonikasyon, enerji, elektro enerji


birazcık azaltıldı. Ama değişen bir şey ol- gibi önemli devlet işletmelerini satın alabi-
madı. Meksika yeniden borçlanmak zorun- liyorlar. Bu ticaret yoluyla bir taraftan ban-
da kaldı. Ekonomi düzelmedi, durumu kalar, verdikleri borcun bir kısmını geri
daha da kötüleşti. Asgari ücretin alım gücü alırlarken, diğer taraftan da tekeller değe-
'80'li yıllarda %50 gerilemişti. 1994'te %30 rininin %57'sini ödeyerek aldıkları bonoları
oranında bir gerileme daha oldu. Ekono- sözkonusu işletmelerin, hisse senetlerinin
mik kriz ve de özelleştirmenin sonucu ola- yeni sahipleri olarak %100 oranında kota
rak işsizlik büyük boyutlarda arttı. ediyorlar.
Dünya Bankası ve IMF'nin "yardım"ıyla Arjantin'de Alman tekelleri, özelleştirme
Bangladeş ekonomisi çığırından çıkarıldı. çerçevesinde demiryollarının, su işletmele-
Ekonominin yeniden düzeltilmesi için Dün- rinin, metal işletmelerinin, kominikasyon
ya Bankası ve IMF, bu ülkeye kredi verdi ve sektörünün satışına ilgi duymuşlardır.
Bangladeş'in dış borçları ülke içi GSMH'nin
Arjantin devlet başkanı Menem, özelleştiri-
%40'ına ulaştı. Şimdi IMF ve Dünya Banka-
lecek devlet işletmelerinin öncelikle reor-
sı, borçların geri ödenmesini talep ediyor-
ganize edileceklerini, yani modernleştirile-
lar. Plan şöyle; özelleştirme ilerletilmelidir,
ceklerini ve sonra da satışa çıkarılacaklarını
tarım sektörüne verilen sübvansiyonlar
açıklamıştır. Bu anlayışın sonucudur ki; dev
kesilmelidir, oldukça liberal bir dış ticaret
çelik işletmesi Somisa'da çalışanların sayısı
politikası izlenmelidir. Bunun Türkçesi şöy-
(13 bin) oldukça azaltılmıştır.
le; devletin mülkiyetinde olan işletmeler
enternasyonal tekellere özelleştirme adı Demek oluyor ki; Arjantin'de de enternas-
altında satılmalıdır, tarım sektörüne yapılan yonal tekeller ülkenin hayati öneme haiz
sübvansiyon kesilerek, ülkenin tarımsal sektörlerini ele geçirmeye çalışıyorlar ve
alanda da dışa bağımlılığı sağlanmalıdır, satılmadan önce bu işletmelerin rekabet
gümrükler indirilmeli ve böylece yerli sa- gücü artırılıyor, yani modernleştiriliyor ve
nayii yıkılarak, yabancı mallar pazara ta- işçilerin işlerine son veriliyor.
mamen hakim olmalıdır. Arjantin hükümeti, yabancı sermaye ve
Borçların doğrudan yatırımlara dönüştü- karının korunması için yatırımları koruma
rülmesi de bir özelleştirmedir. Bu metod anlaşması yapıyor, mal ve patent haklarını
aslında yeni değil. Yeni olan, borçlu olan garanti altına alıyor, 4 bin'den fazla ürün
ülkenin ulusal zenginliklerinin akıl almaz için ithal kotasını kaldırıyor, yani iç pazarı
boyutlarda değersiz gösterilerek pazar- yabancı ürünlere daha da açıyor.
lanmasıdır. Böylelikle çok uluslu tekeller, Şimdi Arjantin ekonomisinin kominikasyon
borçlu ülkenin fabrikalarını, hammade sektörü, petrol, gaz, çelik, alüminyum, de-
kaynaklarını, tarım tesislerini ucuza kapatır- miryolu vb. anahtar sektörlerinde yabancı
lar. Sonuçta borçlu ülkenin ekonomisinin tekeller, özelleştirme yoluyla belirleyici
önemli alanları, doğrudan çok uluslu tekel- konuma gelmişlerdir.
lerin eline geçer.
Peru'daki "Fujimori-Şoku"da IMF'nin neoli-
Uruguay bu gelişmeye bir örnektir. Özel- beral iktisadi programının dayatmasıdır. Bu
leştirme yasasına göre, çoğunluğu program doğrultusunda hareket edilerek
ABD'den olan alıcı bankalar, ülkenin 7 mil- yerli sanayii koruma amacını güden güm-
yar dolarlık borcunun ödenmesi için, çıkar- rük duvarları %50'den %15.2'ye indirilmiş-
tılan bonoları tekellere (tercihen de Avrupa tir. Özelleştirmeye, öncelikle madencilik
tekellerine) satma imkanına kavuşuyor- sektöründe başlanmıştır. Petrol çıkarımın-
lar. Böylelikle bonoları ele geçiren tekeller daki devlet tekeli kaldırılmıştır. Uygulanan

88 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

neoliberal programın 1992'deki sonuçları ortak oluyorlar. Bu türden bazı işletmele-


şöyle olmuştur; yerli işletmelerin %40'ı rin modernleştirilmesine Avrupa Kalkınma
iflasa sürüklenmişlerdir. Çalışacak yaşta Bankası "yardımcı" oluyor. Geriye kalan
olan Peruluların %80'ni ya işsiz kalmış ya işletmeler ise yok ediliyor. Böylelikle bin-
da geçici işlerde geçimini sağlamaya çalı- lerce işçi de işsiz kalıyor.
şanlar durumuna düşmüştür.
Polonya hükümeti, özelleştirmenin ve mo-
Değerlendirmeye geçmeden önce bir de dernleştirmenin işçileri sokağa atmak an-
dağılmış revizyonist blokun bazı ülkelerin- lamına geldiğini bildiği ve güçlü bir top-
deki özelleştirmelere bakalım. lumsal muhalefetle karşı karşıya kalmak
istemediği için özelleştirilecek firmaları
Polonya, Macaristan ve o zamanki adıyla
kapsamlı bir incelemeye tabii tutuyor. Ör-
Çekoslavakya'da başlatılan özelleştirme
neğin işsizliğin zaten, büyük boyutlarda
yoluyla toplam 14.500 devlet işletmesinin
olduğu bölgelerde özelleştirme yapmaktan
özel mülkiyete geçirilmesi öngörülüyordu.
çekiniyor.
Özelleştirmenin gerçekleştirilmesi için Po-
Polonya hükümeti 8 bin orta ve büyük
lonya'da ve Çek Cumhuriyeti'nde özelleş-
çaptaki işletmenin 2 bin kadarını (1993)
tirme bakanlıkları kurulurken, Macaris-
özelleştirebilmişti. Ülke içinde özel serma-
tan'da "devlet yediemin kurumu" oluştu-
ye birikimi, bu türden işletmeleri satın al-
ruldu. Bu kurumların görevi, ülkeye yabancı
maya veya modernleştirmeye yetmediğin-
yatırımları çekerek, devlet işletmelerini en
den, yegane umut yabancı sermaye olu-
kısa zamanda özelleştirmekti.
yor. Yabancı sermaye de Fiat-Polski-
Bugün gelinen noktada; özelleştirmede otomobil işletmesi FSM veya Varşova Çelik
belli bir mesafe katedilmiştir, ama istenilen İşletmesi gibi en önemli işletmeleri zaten
amaca ulaşılamamıştır. ele geçirmiş durumda.
Polonya'da 60 bin dükkan satılarak pera- O zamanki adıyla Çekoslavakya'da 4800
kende ticaretin %70'i devlet sanayii işletmesi özelleştirme adı
(1991) özelleştirilmişti. altında satışa çıkartılır. Bu ülkede; şimdiki
Polonya'da satışa çıkartılan sanayii işletme- Çek Cumhuriyeti ve Slovakya'da özelleş-
lerinin sayısı 7500'dür. Bu firmaların özel- tirmede kupon dağıtımı esas alınır. Ve
leştirilmesi için, resmen pazarlamacılık buna da özelleştirmenin "demokratik çö-
yapan "consulting firmaları" kurulmuş- zümü" denir. Böylelikle 11.5 milyon Çekos-
tur. Polonya, bu firmalar vasıtasıyla, devlet lavakyalının özelleştirilen işletmelere ortak
işletmelerini sektör sektör bloklaştırarak olmalarının yolu açılır. Ve satışa çıkarılan
satmayı planlamıştır. Ne var ki umulan işletmelerde mülkiyetin formunun değiş-
sonuç elde edilememiştir. mesi hukuksal açıdan olanaklı olur. Ne var
ki mülkiyet formunun değişmesi yeni ser-
1993 verilerine göre çalışanların (çalışabi- maye anlamına gelmiyor. Ülkenin ise ser-
len nüfusun değil) %57'si özel sektörde mayeye ihtiyacı var.
faaldir. Bütün sanayii ürünlerinin yaklaşık
üçte biri özel sektör tarafından üretilmek- 60 mark değerindeki kuponlar Çek ve Slo-
tedir. vakların yaklaşık 1000 Çek ve 500 Slovak
işletmesine -bunlar büyük işletmeler- ortak
Polonya hükümeti, en modern, rekabet olmalarına hizmet ediyorlardı. Kupon sa-
yeteneği olan işletmeleri doğrudan satışa hipleri, kuponlarını ya doğrudan kullana-
çıkartıyor. Zarar yapan işletmelerin kredi rak, işletmeye ortak oluyor, ya da kuponu-
borçları bankalara pay olarak satılıyor. Yani nu bir yatırım fonuna emanet veriyordu.
kredi vermiş olan bankalar bu işletmelere Kuponları emanete verme yoluyla spekü-

89 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

lasyon imkanı doğuruluyordu. Nitekim büyük bir pazar oluşturmaları sonucunda


1994 yılının başında 800 binden fazla ku- yabancı sermaye en verimli, en modern
poncu, kuponlarını Havvards-Fonds'a işletmeleri kapatmanın ötesine geçmemiş,
emanet ediyorlardı. Kupon özelleştirmesi bekletme pozisyonunda kalmış-
kupon toplama spekülasyonuna yol açmış tır. Herhalükarda bu ülkelerde özelleştir-
ve kuponcular, adı geçen yatırım fonuna mede işsizlik durumunu dikkate alınmış,
kuponlarını vermek için uzun kuyruklar ama son kertede, özelleştirilen ve kapatılan
oluşturmuşlardı. işletmelerde çalışan işçilerin bir kısmı işten
atılmıştır. Bu ülkelerde de kamu işletmeleri,
Polonya'da olduğu gibi Çekoslavakya'da
kelepir fiyatına yabancı sermayeye peşkeş
da amaçlanan sonuçlara varılamadı. 14.800
çekilmişlerdir ve bu süreç hala devam et-
dükkan nispeten kolay satılmış ve bu özel-
mektedir.
leştirmeden yaklaşık 800 bin mark elde
edilmişti. Büyük firmaların özelleştirilmesi Özelleştirme adı altında ülkenin satışa çıka-
ise ağır ilerliyor. Ama Polonya'da olduğu rılışının birer belgesi olan ilanları aşağıya
gibi bu ülkede de en modern, hemen kar aktarıyoruz: (Tablo II ve III)
getirebilecek büyük firmaları Batı tekelleri
1985-1993 arasında sanayii üretiminin
kapmışlardı. Örneğin Alman VW tekeli
Baltık devletlerinde %50; Polonya'da %76;
milyarlık yatırımlarıyla Çekoslavak otomo-
Bulgaristan'da %61; Romanya'da %44, eski
bil firması Skoda'yı kapmıştı.
Çekoslavakya'da (1990-'93) %60 oranların-
Macaristan'da ise özelleştirme adı altında da düştüğü ve sanayii de çalışanların sayı-
2200 sanayii işletmesi satışa çıkartılır. Özel- sının da azaldığı gözönünde tutulursa,
leştirmede Macaristan, Polonya ve Çekos- özelleştirmenin ne denli başarılı olup ol-
lavakya'dan daha farklı bir yol izler; bu madığı anlaşılır (OECD.)
ülkede işletme yönetim kurulları, alıcı bul-
Sanıyoruz ki yukarıdaki veriler, özelleştirme
makla da görevlendirilirler. Bu ülkede de
adı altında sözkonusu ülkelerin emperyalist
devlet işletmelerinin özelleştirme adı altın-
sermeyeye nasıl ve hangi koşullarda peş-
da yabancı sermayeye peşkeş çekilmesinde
keş çekilmeye başlandığını yeteri kadar
"consulting firmaları"ndan yararlanılır.
açıklıyorlar.
Macaristan'da da hızlı bir özelleştirme ol-
Özelleştirme BDT ülkelerinde de planlan-
maz. Ama yine en modern, hemen kar
dığı gibi yürümemektedir.
getirebilecek olan işletmeleri yabancı te-
keller kaparlar. Örneğin General Electric Rusya ekonomisinin bel kemiğini oluşturan
firması (ABD), Macar ampül firması binlerce büyük işletmenin kısa zamanda
Tungsram'ı 250 milyon dolar karşılığında özelleştirilerek anonim şirketlere dönüştü-
satın alır (pay %50+bir hisse senedi) ve rülemeyeceğini Rus hükümeti de anlıyor.
geriye kalan payın %20'sinin de satış hak- Örneğin 1 Eylül 1992 tarihi itibariyle pera-
kını elde eder. Alman Allianz-Sigortası da kendicilikte özelleştirme ancak %5.5 ora-
80 milyon mark karşılığında "Hungaria nında; gastronomide %2; hizmet sektörün-
Biztorito'nun %49'unu satın alır. Hungaria de %4.5; belediye konutlarında %3.1 ora-
Biztorito'nun Macaristan'daki pazar payı nında gerçekleştirilebilmiştir. Sanayii de ise
%44'tür. özelleştirme ise Temmuz 1992 tarihi itiba-
riyle ancak %4.9 oranında gerçekleştiril-
Sonuç itibariyle; bu ülkelerde özelleştirme
miştir. Demek oluyor ki; sözkonusu sektör-
emperyalist ülkelerin ekonomik krizde
lerde devlet mülkiyeti hala belirleyicidir.
oldukları bir dönemde başlamıştı. Dağılan
revizyonist blok ülkelerinin de krizde olma- Kazakistan'da çıkartılan özelleştirme yasa-
sı, dolayısıyla alım gücü zayıf ve rizikosu sına göre (1 Ocak 1993) 6198 işletme özel-

90 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

leştirilmiştir. Özelleştirilen işletmelerin ço- Örnekler çoğaltılabilir. Ama amacımız bu


ğu, çalışanların işletmesine dönüştürül- değil. Sonuç itibariyle şunu görüyoruz;
müştür. Bu tarzda özelleştirilen işletme
Emperyalizme bağımlı, yeni sömürge ülke-
sayısı 3172'dir. Bu işletmelerde çalışanların
lerin hemen hemen hepsinde özelleştir-
payı %51.2'dir. Özel mülkiyet olarak satılan
menin amacı ve varılan sonuçlar aynı. Bu
işletmelerin sayısı 1461 ve anonim şirkete
ülkelerin hepsinde özelleştirme, emperya-
dönüştürülenlerin sayısı da 522'dir.
lizmin, IMF'nin, Dünya Bankası'nın bir da-
Özelleştirilen toplam 6198 devlet işletme- yatması/politikası olarak karşımıza çıkıyor.
sinin %29.6'sı ticaret sektöründe; %25.7'si O halde burada ele alınması gereken, ikti-
hizmet sektöründe; %10.1'i tarım sektö- sadi politikanın; emperyalizmin bağımlı,
ründe; %8.8'i sanayii sektöründe; %8.6'sı yeni sömürge ülkelere dayattığı güncel
gastronomi (otelcilik, yeme-içme sektörü) neoliberalizmin ne olduğudur.
alanında; %5.1'i inşaat sektöründe vs. faal-
diler.
1 Ocak 1994 tarihi itibariyle Özbekistan'da 3- EMPERYALİZMİN DAYATMASI
özelleştirmenin durumu ise şöyledir: (Tablo OLARAK "NEOLİBERALİZM"
IV) Emperyalistler de bağımlı ülkelerin giderek
Şimdi Özbekistan'da küçük işletmelerin keskinleşen ekonomik ve siyasi durumlarını
özelleştirilmesi neredeyse tamamlanmıştır. görüyorlardı. Önemli olan, bu ülkelerin
Özbek hükümetinin özelleştirme anlayışına krizden kurtulmalarına; ekonomik ve siyasi
göre her Özbek vatandaşı, özelleştirmede olarak bir seviye tutturmalarına "katkı"da
aynı hakka sahiptir. Ama bu kitlesel bir bulunmak değildi. Onlar açısından önemli
özelleştirmeyi, örneğin Çekoslavak örne- olan, bağımlı ülkeleri talan etmeye devam
ğinde olduğu gibi beraberinde getirmiyor. edebilmekti. Bunun için de yapılması gere-
Bir taraftan tekelleşme yasal olarak engel- ken, o güne kadar emperyalist sömürüye
leniyor, diğer taraftan da işletmeler bedava doğrudan açılmamış olanların, ulusal zen-
dağıtım ve satış kombinasyonu içinde ger- ginliklerini enternasyonal sermayenin çı-
çekleştiriliyor. karlarına tabii kılmalarıydı. Aşağıda da
göstereceğimiz gibi bu, ülkenin tam anla-
Özbek yasalarına göre büyük sanayii kom-
mıyla pazarlanması anlamına geliyordu. Bu
binaları, çalışanların anonim şirketine dö-
politikanın uygulanabilmesi için dikkatlerin
nüştürülüyor. Böylece bir taraftan işsizlik
başka yöne çekilmesi gerekiyordu. Öyle de
önlenmeye çalışılırken, diğer taraftan da
yapıldı: '80'li yılların başından beri emper-
yabancı alıcılar dışlanıyor ve aynı zamanda
yalist burjuvazi ve Türkiye gibi bağımlı
işten çıkan da işletmedeki payını kaybedi-
ülkelerdeki uşakları geniş yığınlara mevcut
yor.
krizden çıkışın, ve "büyük" atılımın ancak
Özelleştirilen işletmelerin %40'ı (26 140) ve ancak "neoliberal" bir iktisadi politikayla
anonim şirkete; %13'ü kolektif işletmelere sağlanabileceğini vaaz ediyorlar. Biz bu
dönüştürülürken; %1'i de kiralanmıştır. vaazı önce Özal'dan duyduk, sonra Demirel
Sözkonusu tarihte devletin mülkiyetinde devam etti ve şimdi de T. Çiller aynı vaazı
olan işletme sayısı 11.180'di (%17.) Bu veriyor.
işletmeler, önemli sanayii sektörlerindeki
"Liberalizm" kavramıyla yapılan demagoji
üretimin %40 ila %50'sini gerçekleştiriyor-
serbest rekabetin gerçekleşeceği, ekono-
lardı. Yani en önemli sanayii kuruluşları
mik güçlerin özgürce gelişeceği hayalini
devletin elindeydi.
yayma üzerine oturtuluyor. İşin esası ise
hiç de öyle değil. "Liberalizm" kavramının

91 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

içeriğine baktığımızda vaaz edilenle, ger- mesi ve revizyonist sistemin çöküşünden


çekleşenin aynı olmadığını görüyoruz. Bu sona, bunun çıkmaz bir yol olduğu propa-
tam anlamıyla ifadesini bağımlı, yeni sö- gandası kapitalizmin "sosyalizme" olan
mürge ülkelerde rekabetin yok edilmesin- üstünlüğünü kanıtlamaya hizmet ediyordu
de, ulusal ekonomilerin enternasyonal ve hizmet etmektedir. Böylelikle ulusal
üretimle tamamen bütünleşmelerinde ve kurtuluş mücadelesi veren örgütlerin veya
çok uluslu tekellerin çıkarlarına entegre iktidarda olan ulusal burjuvazinin takip
olmalarında bulmaktadır. etmeleri gereken ekonomik yol, emperya-
list burjuvazi tarafından çizilir. Böylesi ülke-
Başka türlü de olamazdı. Dünya hakimiyeti
ler için emperyalist burjuvazi "çok partili
kurma eğilimi emperyalizme özgüdür.
sistemi", "siyasi çoğulculuğu" öneriyor.
Dolayısıyla emperyalist burjuvazinin, ba-
Afrika'nın birçok ülkesinde "demokratik"
ğımlı, yeni sömürge ülkelerde ulusal bir
seçimlerin yapılması, "siyasi çoğulculuğa"
ekonominin gelişmesini engelleme çabası
atılan adımlar, bir zamanların ulusal burju-
onun doğasından ayrı düşünülemez. Bura-
valarının antiemperyalist savaşçılarının
da ulusal bir ekonomiden anlaşılması ge-
pazar ekonomisinden, arzdan, talepten,
reken, ekonominin tamamen ulusallaştırıl-
yabancı sermayeden bahseder olmaları;
ması değildir. Devlet işletmelerinin varlığı,
ülke kapılarını ardına kadar yabancı serma-
ulusal sermayenin devlet tarafından süb-
yeye açmaları başka türlü yorumlanamaz.
vanse edilmesi, gümrük politikasıyla ulu-
sal/yerli ürünlerin korunması; bir bütün Tabii ki her ülke, emperyalist burjuvazinin
olarak devletin çeşitli formalarda ekonomi- her talebini istenildiği gibi yerine getiremi-
ye müdahale etmesi, ülke ekonomisini yor. Bu durumda emperyalist burjuvazi,
ifade eden faktörlerdir. Emperyalist burju- böyle bir ülkeyi istenilen "kıvama" getirene
vazi; "neoliberalizm" vaazıyla bağımlı ülke- kadar yumuşatıyor! Onu, talep edilen re-
lerdeki mevcut ekonomik ulusallıkları da formlara razı olana kadar baskı altına alı-
yıkmayı, kendine entegre etmeyi amaçla- yor. Kısaca, emperyalist burjuvazinin ve çok
maktadır. uluslu tekellerin, bağımlı ülkelere dayattığı
"neoliberalizm", bu ülkelerin kendi siyasi ve
Bu politikanın geniş yığınlara kabul ettiril-
ekonomik gelecekleri üzerine karar verme
mesi için en bayağı demagojilere başvur-
olanaklarını tamamen ortadan kaldırıyor.
maktadır. Örneğin bağımlı ülkelerdeki
devlet işletmeleri revizyonist-kapitalist "Neoliberalizm"in her bir ülkede uygulanışı
ülkelerdeki işletmelerle eş anlamda ele farklı formlar alabilir. Bu doğaldır ama
alınmakta ve "sosyalizm" battığı için bu uygulama formları ne denli farklı olursa
işletmelerin de sonunun olmayacağı anla- olsun, varılan sonuçlar hep aynı.
yışına varılmakta. Yani devlet işletmeleri en
Okur şunu sorabilir; bu nasıl oluyor ve
kısa zamanda elden çıkartılmalıdır. T. Çil-
anlatılanın özelleştirmeyle ilgisi nedir.
ler'in Türkiye'yi devlet işletmeleri açısından,
bölgenin en son sosyalist ülkesi olarak Borçlanma Emperyalizm Ve Bağımlı
tanımlaması bayağı demagojiden başka bir Ülkeler;
şey değildir. Çiller'e göre Türkiye'nin pazar Ekim 1985'te G. Kore'nin başkenti Seul'de
ekonomisine tam geçebilmesi için "sosya- IMF/Dünya Bankası'nın yıllık toplantısı
list" olmaktan çıkması, yani KİT'lerin ya- yapılır. Bu toplantıda Dünya Bankası'na
bancı ve yerli tekellere peşkeş çekilmesi yeni bir rol de verilir. Bu role göre Dünya
gerekmektedir. Bankası, borçlu ülkelerin neoliberal ilkelere
göre temelden yeniden şekillenmesine,
Diğer taraftan, devlet işletmelerinin reviz-
dünya ekonomisiyle entegre olmalarına
yonist-kapitalist ekonomi ile eşdeşleştiril-
katkıda bulunmalıdır. Bunun sağlanabilme-

92 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

si için de esas olan diğer şeylerin yanısıra Bu bir programdır ve bu programı açtığı-
bünye uyumunu sağlamaya hizmet eden mızda, gerçekleşmesi için ağırlık verilen
kredilere ağırlık verilmesindir ve bu kredi- tedbirlerin neler olduğu karşımıza çıkıyor.
lerin siyasi baskı aracı olarak kullanılması-
Yerli kaynakların harekete geçirilmesi (ka-
dır. Öteden beri var olan bu nitelik böylece
mu açıklarının azaltılması-kamu çalışanları-
daha da pekiştirilmiş oldu. Bu türden kre-
nın işten çıkartılmaları, sübvansyonların
dilerin siyasi olarak ne anlama geldiğini
azaltılması vs.)
önde gelen bir Dünya Bankası çalışanı
şöyle açıklıyordu; "yapısal (bünye –çn) Ticarette reform (fiyat kontrolünün kaldı-
uyum kredileri Dünya Bankası'nın olanak rılması, ihracatın teşviki, ithalatta liberal-
sağlamasında en hassas bir araçtır. Çünkü leşme vs.)
bu krediler, bir ülkenin ekonomi politikası-
Yapısal Uyum, Demokrasi Ve Özelleştirme:
nın kalbine oturabilir ve bundan dolayı da
Dünya Bankası ve IMF, bağımlı ülkelerde
hükümranlık sorunlarına müdahale olarak
"demokratikleşme" sürecini ekonomik
görülebilir. Böylesi kredilere başvuran …
yapısal uyumla birleştiriyor ve diyorlar ki,
hükümetler kayıtsız şartsız reform yanlısı
ekonomik yapısal uyum programı uygu-
olmak zorundadırlar" (blatferdar iz 3w,
landıkça; pazar ekonomisine geçildikçe
Aralık 1987, sayı 146, syf. 15. Alm.)
demokratikleşme süreci de ilerler!
Bunun anlamı şudur: Dünya Bankası gide-
Enternasyonal sermayenin bağımlı ülkelere
rek daha ziyade belirli amaçlar için, kulla-
dayattığı ekonomik yapısal uyum progra-
nımı sınırlanmış krediler veriyor. Nitekim
mını -bu, şu veya bu yeni sömürge, bağımlı
Dünya Bankası'nın toplam kredi hacmi
ülkede farklı formlar olabilir ama özü ve
içinde sektörel uyum kredilerinin payı
amacı aynıdır- açtığımızda 12 Eylül 1980
1979-'80'de %0.5'ten 1987'de %19.5'e ve
faşist darbesinden bu yana Özalların, De-
toplam uyum kredilerinin payı da aynı
mirellerin, Tansu hanımların, ülkeyi ziyaret
dönemlerde %3.8'den %23.3'e çıkar. (Bkz.
eden uluslararası mali kurum temsilcileri-
agy.) Bu kredileri alan hükümetler, daha
nin vaazlarını görüyoruz: Ekonomik liberal-
baştan ekonomilerini neoliberal ilkeler
leşme, özelleştirme, dünya pazarına açılma
temelinde yeniden yapılandıracaklarını ve
ve bunları yapılabilmesi için devletin mev-
dünya ekonomisine tamamen entegre
cut fonksiyonlarının zayıflatılması, devletin
olmanın yolunu açacaklarını kabul etmiş
faaliyet alanının sınırlanması vs.
oluyorlar. Yani daha baştan reform yanlısı
olduklarını kabul ediyorlar. Aksi taktirde Bunları bağımlı, yeni sömürge ülkeler ve
kredi alamayacaklar. hakim sınıfların bağımsız siyasi kararları
olarak görebilir miyiz? Bu imkansız. Bütün
Bu türden kredilerin nasıl kullanılacağını,
bunlar Dünya Bankası'nın, IMF'nin veya
krediyi alan ülke değil Dünya Bankası ya da
başka emperyalist devletlerin, çok uluslu
IMF belirliyor ve bu belirleme/bilinçli poli-
tekellerin düzenlemesi ve dışardan dayat-
tika sonucu, sözkonusu krediler anahtar
masıdır. IMF'nin Türkiye'ye her gelişinde,
sektörlerde (örneğin dışticaret, kamu iş-
hükümetin kredi arayışı için dünya turuna
letmeleri, maliye vs.) yoğunlaşı-
her çıkışında yapılan pazarlık, emperyalist
yor. Böylelikle bağımlı ülke ekonomilerinin
dayatmanın hangi formlardan yansıtılacağı
temel sektörleri özel sektör lehine şekillen-
üzerineydi/üzerinedir.
diriliyorlar ve devletin ekonomideki faaliye-
ti geriletiliyor. Özel sektörün geliştirilme- Revizyonist-kapitalist blokun yıkılmasından
siyle tekellerin pazarlardaki hakimiyetleri sonra klasik kapitalist formda birleşmiş
perçinleniyor ve emperyalist ekonomilere dünya pazarı, tamamen emperyalist ülkele-
daha sıkı bağlarla bağlanıyor. rin elindedir. Bağımlı, yeni sömürge bir

93 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

ülkenin, tamamen bu pazara göre yeniden çıkarmalıdır. Böylelikle borçlar, uluslararası


yapılaştırılması elbette ki bu ülkeden ziya- tekellerin sermaye katılımına dönüşmüş
de bu yapılaşmayı dayatanların çıkarına olacak. Yani bir parça borç ödeme adına
olacaktır. emperyalist sermaye o zamana kadar gi-
remediği alana/işletmeye ortak olmuş
Emperyalist burjuvazi, pazar ile demokrasi-
olacak.
nin ikiz kardeşler olduğu vaazını veri-
yor. Türkiye'de Demirel ve Tansu Çiller gibi Şüphesiz ki; borçların doğrudan yatırıma
emperyalizmin uşakları hemen demokrasi dönüşmesi yeni değildir. Burada yeni olan,
adına "ayıplarını" kapatmak için pazar eko- KİT'lerin bu formda emperyalist sermayeye
nomisine açılışı önkoşul olarak öne sürü- doğrudan peşkeş çekilmesinin politika
yorlar. Türk burjuvazisine göre, Türkiye'de haline getirilmesi ve yoğun uygulanması-
demokrasi pazar ekonomisine geçişe, dün- dır. Şimdi bağımlı ülkeler, yeni sömürge
ya ekonomisiyle bütünleşmeye, ülke zen- ülkeler, borç ödeme adı altında emperya-
ginliklerinin daha da fütursuzca talan edil- list sermayeye devlet fabrikaları-
mesine, yani özelleştirmeye endekslenmiş- na/işletmelerine, kamu kuruluşlarına,
tir. Ekonomi ne denli emperyalist dayat- hammadde kaynakları ve tarımsal üretime
maya göre yeniden şekillenirse, ülkede o daha yoğun bir şekilde izin veriyorlar; dev-
denli kapsamlı bir demokrasi olacaktır. let işletmeleri, borç ödemek için, özelleş-
Yani ülkenin emperyalizme tamemen peş- tirme formunda, sermaye iştiraki formunda
keş çekilmesiyle demokrasi özdeşleştirili- enternasyonal tekellere çok ucuza satılıyor-
yor. lar. Böylelikle ekonomide yapısal uyum
sağlamanın bir gereği (!) olarak, IMF, Dün-
Ama işin gerçeği hiç de öyle değil. IMF'nin,
ya Bankası vb. emperyalist kuruluşların
Dünya Bankası'nın dayattığı program uy-
programlarının bir gereği olarak, bağımlı
gulandığında devlet olarak geriye ne kalı-
ve yeni sömürge ülkelerde ekonominin
yor? Bu durumda bağımlı ve yeni sömürge
merkezi/canalıcı alanları doğrudan enter-
ülkelerde devlet olarak geriye polis teşkila-
nasyonal tekellerin kontrolüne geçmiş
tı, ordu, mahkemeler ve gizli istihbarat
oluyor.
teşkilatı kalıyor. Yani sınıfsal karakteri daha
çıplak hale gelen baskı araçlarıyla devlet 1992 ekiminin başında Alman ve Arjantin
mekanizması. Böyle bir devlet, emperyalist burjuvazilerinin önde gelen temsilcileri
burjuvazi açısından "demokratik" bir dev- biraraya gelirler. Bu buluşmayı bir Alman
lettir ve onun her adımı "demokrasi"ye gazetesi şöyle yorumlar. "Başkanın açıkla-
uygundur. Uygun olmak zorundadır: Çün- malarına göre Alman işletmelerini şimdiye
kü, o, artık tamemen dünya pazarına açıl- kadar demiryolu ağının satışına, su işlet-
mış, bütünleşmiş ve enternasyonalleşmiş melerinin, metal işleyen işletmelerin komi-
"ulusal" ekonominin, "ulusal" varoluşun nikasyon alanındaki, özellikle de uydu tek-
daha fütursuz bekçisidir. Yani emperyaliz- niği alanındaki işletmelerin özelleştirilmele-
min bekçisidir. rine ilgi duydular.

Ülke Zenginliklerinin Talanı/Borçlanma: Menem, özelleştirilecek devlet işletmeleri-


Emperyalist ülkeler, bağımlı ve yeni sö- nin çoğunluğunun özelleştirmeden önce
mürge ülkelerin borçlarını ödeyebilmeleri yenileneceğini vurguladı. Buenos Aires,
için ülke zenginliklerini enternasyonal mali yabancı yatırımcılara büyük bir rekabet
pazarlarda pazarlamalarını talep ediyor- yeteneği ve çekicilik bahşetmek istiyor.
lar. Bu anlayışa göre, bağımlı ülke borcunu Örneğin personel mekanizması şişirilmiş…
ödeyebilmek için ülkesel zenginliğini, en- Çelik devi Somisa çalışanlarının sayısı 13
ternasyonal mali pazarda açık artırmaya binden (7 bini mühendis) oldukça aşağılara

94 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

çekilmiş. Alman Thyssan AŞ de Somisa'ya 1983 yılında gündeme getirildi. O günden


ilgi duyanların arasında. ("Handelbklott" bugüne özelleştirme Türkiye'nin günde-
5.10 1992) minden hiç çıkmadı. Hangi KİT'lerin özel-
leştirileceği, nasıl özelleştirileceği, kaça
Demek oluyor ki, uluslararası sermaye her
satılacağı tartışıldı. Nihayet özelleştirme
işletmeye ortak olmuyor, her işletmeyi
yasası da çıkarıldı ve bir de özelleştirmeyle
satın almıyor. Emperyalist sermaye, önce
sorumlu kurul kuruldu. Bunun ötesinde
işletmelerini modernleştir, reorganize et,
bazı KİT'ler de satıldı. Örneğin çimento
sonra ben alırım dayatmasında da bulunu-
fabrikaları…
yor.
Özellikle T. Çiller'in başbakan olmasından
Ulusal Pazarların Peşkeş Çekilmesi: sonra yoğun bir şekilde ele alınan özelleş-
Özelleştirme ve başka dayatmalarla bağım- tirme Türkiye'yi kurtaracak bir olay olarak
lı ve yeni sömürge ülkelerde hala mevcut lanse edilmeye başlandı. Özelleştirme adı
olan iç pazarlar emperyalist sermayeye altında KİT'lerin yerli ve yabancı tekelci
tamemen açılmalıdır. Böylelikle ulusal sermayeye kolayca peşkeş çekilmesi için
üretimi korumaya hizmet eden faktörler toplumsal muhalefetin kırılması, etkisizleş-
kaldırılacaktır ve ulusal pazara tekabül tirilmesi gerekiyordu. Bunun için yapılması
eden veya ulusal pazarı ifade eden yerli gereken de, Türkiye'nin özelleştirmeyle
üretim, çok uluslu tekellerin kitlesel üretimi kazanacağının, özelleştirmeyi gerçekleştir-
karşısında daha kapsamlı yıkıma uğraya- memekle de kaybedeceğinin yığınlara
caktır. anlatılmasıydı. Ne anlatılmalıydı? Gerçeği
Böylelikle, orta ve küçük üreticiler, burjuva- anlatmak, özelleştirme eyleminden vaz-
zinin tekelci olmayan kesimi iflasa sürükle- geçmek anlamına gelecektir. Burjuvazinin
necek, bu sınıf ve tabakaların sermayesi, düpedüz gerçekleri çarpıtmaktan güdülen
emperyalist tekeller lehine bir bölüşüme amacı gizleyerek demagojiye sarılmaktan
tabii tutulacaktır. başka yapacağı bir şey yoktur.

Özetleyecek olursak; Diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de


emperyalizmin dayattığı ve yerli egemen
"Neoliberalizm" bağımlı ve yeni sömürge
sınıfların da benimsediği "neoliberal" de-
ülkelerin emperyalizme bağımlılığını yeni-
magojilere buyuruldu.
den yapılaştırmaya yeniden şekillendirme-
ye hizmet etmektedir. Yeni yapılanma ba- Burjuvaziye göre;
ğımlı ve yeni sömürge ülkelerde ulusal * Pazar ekonomisine tam geçiş, dünya
zenginlik adına geriye ne kalmışsa onları ekonomisiyle bütünleşme ancak özelleş-
da emperyalist sermayenin hizmetine aç- tirmeyle gerçekleşebilir.
maktadır. Artık "muz yok, çikita vardır."
Artık a, b, c ülkesi yok emperyalist serma- * KİT'ler ekonominin birer kamburu olmuş-
ye, çok uluslu tekeller, IMF, Dünya Bankası lardır. Zarar etmektedirler. Bundan kurtu-
vardır. Özelleştirme de buna hizmet etme- lunması gerekmektedir.
lidir. * Özelleştirmeyle mülkiyet tabana yayıla-
caktır. Yani Tansu hanımın ifadesiyle halkın
4- TÜRKİYE'DE ÖZELLEŞTİRME
malı halka verilecektir.
TARTIŞMASI
Bu ve benzeri savların herbiri bir demago-
24 Ocak kararları (1980) emperyalistlerin
jidir. Özelleştirme gerçeğiyle hiçbir ilgileri
"neoliberal" politikasının Türkiye'ye daya-
yoktur. Bunların hiçbirisi yeni değildir.
tılmasını ifade ediyordu. Türkiye'de özelleş-
Özelleştirme yapan her ülkede bu ve ben-
tirme de bu kararların bir sonucu olarak
zeri demagojilerle hareket edilmiştir.

95 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

Yukarıda Dünya Bankası ve IMF'den, onla- Diyeceksiniz ki, böyle şey olur mu? Doğru
rın yapısal uyumluluk kredilerinden ve söylediniz. Böyle şey olmaz. Madem ki
programlarından bahsettik. O program üretim ve fiyat politikasındaki tekelleşme
burada karşımıza özelleştirmeyle pazar ekonominin ve pazarın iç işleyişini yani
ekonomisinin güçleneceği savı olarak çıkı- rekabeti engelliyor. O halde özel sektörde-
yor. Yani pazar ekonomisinin güçlenmesi ki tekelleşme bunu engellemeyecek
için, yani özel sektörün güçlenmesi için, mi? Sermaye boynuna ip takılmış eşek
devlet sektörünün, devletin ekonomik gü- değil ki, hangi yöne çekersen o tarafa git-
cünün kırılması, devletin ekonomiden çı- sin! Sermaye şu veya bu politik tercihe
kartılması gerekiyormuş! Diğer bir ifadeyle göre değil, kendi objektif işleyiş yargıları
bu, pazar ekonomisinin güçlendirilmesi adı doğrultusunda hareket eder. Tekelleşmeyle
altında, devlet mülkiyeti formundaki zen- üretimin ve fiyat oluşumunun değişime
ginliğin özelleştirme yoluyla yerli ve ya- uğratılması ve rekabetin sadece tekeller
bancı tekellere peşkeş çekilmesinden baş- arası rekabete dönüştürülmesi bir gerçek-
ka hiçbir anlam taşımamaktadır. tir. Ama tekelleşmenin devlet sektöründe
mi, yoksa özel sektörde mi olduğu önemli
Bazı gerçekler/olgular vardır ki, onların
değildir.
kanıtlanması için herhangi bir çaba dahi
gereksizdir. Bu türden gerçeklerden birisi Diğer taraftan bu anlayış Türkiye gerçeği
de emperyalist ülkelerde devlet sektörü- tarafından da çürütülmektedir. Türkiye'de
nün önemidir. Daha düne kadar ve çoğu kapitalizm, adeta tekelci olarak doğmuş-
emperyalist ülkelerde şimdi de bir çok tur. Türkiye'de ekonomiye, önce devlet
devasa kuruluş devlet mülkiyetindeydi. Ve sektörlerindeki tekeller, sonra da devlet
emperyalist ülkelerde birçok devlet işlet- tekelleriyle birlikte özel sektördeki tekeller
mesi özelleştirilmesine rağmen devlet mül- hakimdirler. Böyle bir ülkede şimdiye kadar
kiyeti ekonomide önemli bir rol oynamak- üretimi ve fiyat politikasını kim belirliyor-
tadır. Şimdi soru şu; madem ki özelleştiril- dur da bu belirlemeden dolayı piyasa eko-
menin gerçekleştirilmesiyle pazar ekono- nomisine geçiş sağlanamıyordu? Evet
misine geçiş kolaylaşıyormuş, madem ki, kim? Yabancı tekeller mi, devlet tekelleri
özelleştirme=pazar ekonomi- mi, özel tekeller mi veya bu tekellerin hepsi
si=demokrasileşmeymiş, o halde, emper- mi? Yoksa küçük üreticiler mi?
yalist ülkelerde, devlet sektörünün önemi
"Kamu kuruluşları ekonominin kamburu"
gözönünde tutulursa, bu ülkelerde piyasa
olduğu demagojisine bakalım:
ekonomisinin olmadığını mı söylemek
gerekiyor? Onlarda mı piyasa ekonomisi- İşletmelerin mülkiyetinin kamuda veya
nin, demokratikleşmenin yolunu açmak devlette olması, bu işletmelerin kapitaliz-
için özelleştirmeden bahsediyorlar? min kurallarına göre faaliyet göstermedik-
leri anlamına gelmez. O halde, bu işletme-
Pazar ekonomisine geçişi özelleştirmenin
lerin zarar etmeleri sözkonusuysa, bu zara-
gerçekleştirilmesinde görenlere göre, dev-
rın nedeni mülkiyetin formunda değil, ka-
letin ekonomideki ağırlığından dolayı üre-
pitalist sistemin kendisinde, sermayenin
tim ve fiyat politikalarında bir tekelleşme
hareket yasalarında aranmalıdır. Bazı KİT'ler
sözkonusu oluyormuş ve bu da ekonomi-
zarar ediyorlarsa, açık ki onlar bir dizi ob-
nin ve pazarın kendi iç işleyişiyle oluşumu-
jektif (kapitalist sisteme özgü) ve subjektif
nu (rekabeti) engelliyormuş. Bundan dola-
(idari, yönetim) nedenlerinden dolayı çalış-
yı, devlet mülkiyetinde olan işletmeler
tırılamıyorlar.
özelleştirilirse bu olumsuzluklar da ortadan
kalkacakmış! Burjuvazi, kamu mülkiyetinde olan işletme-
leri, devletin sırtında duran birer kambur

96 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

ilan ettikten sonra, bu işletmelerinde ve- kullanılan bu metod hiç de yeni değildir.
rimlilik düşük tespitini yaptıktan sonra, (Yeni olan bu metodun eski revizyonist
onlardan kurtulmanın yolunu özelleştirme- blok ülkelerindeki özelleştirmede; devlet
de arıyor. Böylelikle bu işletmeler devlete işletmelerinin halka iadesinde(!) yaygın
yük olmayacaklar ve verimlilikleri de arta- olarak kullanılmasıdır.)
cak!
Alman tekelci burjuvazisi '50'li yıllarda
Bu sav da bir demagojidir. Çünkü, ilk önce devlet işletmelerinin özelleştirilmesini talep
özelleştirilmiş olan işletmeler (örneğin etmiş, ama işçi sınıfının direnciyle karşıla-
çimento fabrikaları) ve şimdi de özellikle şınca geri adım atmak zorunda kalmıştı.
özelleştirilmesi önplana çıkartılan işletme- Tekeller, ikinci dünya savaşı sonrası yıllarda
ler (örneğin PTT'nin T'si) kar eden işletme- kapsamlı yatırımları gerçekleştirmiş, olduk-
lerdir. Diğer taraftan yerli ve yabancı tekel- ça modern teknolojiyle donatılmış, verimli
ler, demode, zarar eden işletmeleri almı- çalışan ve faal oldukları sektörlerde tekelci
yorlar. Dolayısıyla zarar eden firmalara talip konuma sahip olan büyük devlet işletmele-
değiller. Yani devlet, istese de istemese de rine ilgi duyuyorlardı. Tekellerin çıkarları,
"zarar" eden, teknolojisi demode olmuş bu türden devlet işletmelerinin özelleşti-
işletmeleri işçi ve emekçilerin sırtından rilmesini gerekli kılıyordu. Ama o zamanın
modernleştirmek, reorganize etmek zo- Almanyası'nda devlet işletmelerinin özel-
rundadır. Özelleştirmeyle mülkiyet tabana leştirilmesi öyle kolay yutulan bir lokma
yayılır mı? Böylelikle halkın malı halka iade değildi. Çünkü işçi sınıfının, büyük işletme-
mi edilmiş olur? Veya işletmelerin öncelikle lerin sosyalleştirilmesi talebi, Alman De-
işletmede çalışanlara satılması, bunların o mokratik Cumhuriyeti'nde üretim araçları-
işletmeye sahip oldukları, o işletmenin nın mülkiyetinin değişmesi (devlet mülki-
ortağı oldukları anlamına gelir mi? yeti) Batı Almanya'da yeni bir antitekelci,
antiözelci bir hareketin gelişmesine neden
Bunların hepsi birer çıplak yalan, birer basit
olabilirdi. Alman tekelci burjuvazisi böyle
demagoji. Özelleştirmeyle bunların hiçbirisi
bir hareketin gelişmesinden korkuyordu.
olmayacaktır. Bu, işçi sınıfı açısından, yuka-
Bundan dolayıdır ki, göz dikilen devlet
rıda ele aldığımız özelleştirmenin nedenle-
işletmelerinin özelleştirilmesinde rafine bir
rine ilişkin demagojilerden daha tehlikeli
metod gerekliydi. Yeni metod bulundu da;
bir demagoji olduğu için biraz detaylı ele
artık özelleştirmenin adı, doğrudan özel-
alınmaya değer.
leştirme değildi; özelleştirme "halk hisse
Halkın malını halka vermek isteyen Ameri- senedi" adı altında yapılmalıydı. Denendi
kan vatandaşı Tansu Çiller ve işletme satın de.
almaya kalkan sendikaların söyleyemedik-
Alman tekelci burjuvazisi savaş sonrası
lerini biz söyleyelim. Bunun adı "sosyal
yıllarda ve '50'li yıllarda, "serbest piyasa
özelleştirmedir." Bunun adı "halk kapita-
ekonomisi" ve "sosyal ortaklık" anlayışıyla
lizmi"ni geliştirmedir. Ve bundan dolayı da
işçi sınıfı nezdinde pek inandırıcı olmamıştı.
halkın malını halka vermek, yani mülkiyetin
Bunun içindir ki, Alman tekelci burjuvazisi,
tabana yayılması, "sosyal özelleştirme",
işçi sınıfını sisteme tam anlamıyla bağlama
"halk kapitalizmi" adı altında devlet işlet-
arayışında Amerikan tecrübesini değerlen-
melerinin, yerli ve yabancı tekellere peşkeş
direrek "halk kapitalizmi" düşüncesine
çekilmesinden başka bir şey değildir.
sarıldı ve Alman tekelleri 1957 seçimlerinde
Bu demagojiye sarılarak özelleştirmeye "halk kapitalizmi" ve "halk hisse senedini"ni
girişen birçok ülke vardır. Almanya bunlar- bayrak edindi.
dan birisidir. Özelleştirmenin muhaliflere,
özellikle de işçilere kabul ettirilmesinde

97 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

1957 seçimlerinden önce de "halk kapita- aynı anlayışa Türkiye'de de T. Çiller sarılı-
lizmi"nin geniş çaplı propagandası yapıl- yor.
mış, işçilerin küçük hissedarlara dönüştü-
Her ne kadar T. Çiller "halk kapitaliz-
rülmesi için uğraşılmıştır. Bunun için özel-
mi"nden bahsetmiyorsa da herkes için
leştirilmesi sözkonusu olan işletmelerde
mülkiyetten, halkın malını halka devret-
çalışanlara özgü "personel (veya çalışanlar)
mekten bahsediyor. Ama halkın malı ger-
için hisse senetleri" çıkartılmıştı. Ama başa-
çekten halka devrediliyor mu, tek tek his-
rı sağlanamadı. Örneğin Demaq işletmesi
sedarlar, "satın aldıkları" işletmenin gidişa-
1955'te çalışanlarına hisse senedi satmaya
tında söz sahibi olabilecekler mi? Asla ola-
başlar. 20 bin kişilik çalışandan sadece 938
mayacaklar.
ücretli memur ve 162 işçi, hisse senedi
satın alır. Bir yıl sonraki denemede ise çalı- Alman işçi sınıfı ve emekçileri emperyalist
şanların ancak %5'i hissedar olur- devletin ve tekellerin sürdürdüğü özelleş-
lar. Monnesmann AG'de 72 bin kişiden, 5 tirme kampanyasına, "halk hisse senedi"ne
yıldan daha fazla işletmede çalışıyor olan ve "halk kapitalizmi"ne beklenen ilgiyi
işçilere hisse senedi olmaları önerilir. Hisse göstermemiştir. "Halk hisse senetleri"nin
senedi alma durumunda olanların %90'ı bu satışıyla hisse senedi sahipliği olgusunun
öneriyi reddederler. Hisse senedi alanların "demokratikleşeceği anlayışı da bir fiyas-
%15'i, zamanı gelince aldıkları hisse senet- koyla sonuçlanmıştır. Birçok işletmenin
lerini satarlar. Başarısızlığın örnekleri çoğal- hisse senetleri çeşitli satın alış yoluyla bü-
tılabilir. yük bankaların, spekülatörlerin eline geç-
miş ve bunlar da işletmelerin geleceğini
Alman tekelci burjuvazisi "halk hisse sene-
belirlemişlerdir. Yani işletme yönetim ku-
di" hareketine genel bir karakter kazan-
rullarına temsilcilerini göndermişlerdir.
dırmada başarılı olamaz ve taktik değiştirir.
"Halk hisse senedi sahipleri" ise "sahibi"
Artık işe devlet, hükümet el atar. "Halk
oldukları işletmenin yönetiminde hiç söz
hisse senedi" eylemi tek tek devlet işletme-
sahibi olamamışlardır.
lerinin sorunu olmaktan çıkartılıp, devletin,
hükümetin sorunu yapılır. Bunun için de, o Lenin'in ifade ettiği gibi "Hisse senedi sa-
dönem halkın işçilerin gerici, intikamcı hipliğinin 'demokratikleştirilmesi', gerçekte
Adenaver hükümetinde "demokratik" bir mali oligarşinin iktidarını arttıran bir araç"
karakter görme yanılgıları kullanılır. Yeni olarak açığa çıkmıştır. (Lenin, Emperyalizm,
özelleştirme kampanyasının merkezine c. 22, Syf 231/232)
devlet işletmelerinin "halk hisse senedi" Hisse sahibi büyük bankalar şirketin genel
yoluyla "bütün halkın eline geçmesi" otur- toplantılarında hazır bulunurlarken, dağınık
tulur. Alman "mucize"sinin "kahramanı" durumda olan küçük "halk hisse senedi"
Erhand şöyle der; "Sanırsam bu, VW işlet- sahiplerinin bu olanağı yoktu.
mesini, kelimenin tam anlamıyla Alman
halkının, yani birçok tek tek insanın eline Kısaca; mülkiyeti tabana yayma anlayışı,
vermenin ateşli bir düşüncesidir." Evet işçilere ideolojik yanılgıya sürüklenmekten,
Adenaver hükümeti bu ateşli düşünceyle, sınıfsal yaklaşımlarını sermayenin çıkarına
biz buna demagoji diyelim, bir taraftan terk etmekten başka bir şey vermeyecektir.
devlet işletmelerini özelleştirerek tekellerin Bu, işçi sınıfının, sermaye tarafından satın
taleplerini yerine getirmiş, diğer taraftan alınması anlamına gelir.
da işçi sınıfı ve emekçileri "halk kapitalizmi" Özelleştirme ve ona karşı mücadelenin ne
için, yani Alman emperyalizmi için kazan- olup olmadığını ele almadan önce, özelleş-
mış olacaktı. (Benzeri uygulamalar ABD, tirilenin, yani devlet mülkiyetinin ne olup
Fransa, İngiltere'de de görülmüştü.) Ve ne olmadığını açıklayalım.

98 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

5- KAPİTALİZMDE DEVLET olan devlet tarafından sömürülüyor. Böyle-


MÜLKİYETİNİN KARAKTERİ likle delet işletmelerinde ve özel sektörde
artı değere el konuş formu değişik oluyor.
A) Kapitalist Sistemin Objektif Ekonomik Bundan dolayıdır ki, Engels şöyle der; "Tam
Kategorisi Olarak Devlet Mülkiyeti (Sek- da bu, sorunun bamteli; mülk sahibi sınıflar
törü)
iktidarda oldukları müddetçe... devletleş-
Türkiye'de devlet mülkiyeti, kapitalist üre-
tirme sömürünün ortadan kaldırılması
tim biçiminin ekonomik ilişkilerindeki bazı
değil, bilakis sadece biçim değiştirmesidir."
değişmelerin bir ifadesi olmuştur. Bu de-
(Cilt 38, s. 64, Alm)
ğişmelerin içeriğini, tek tek unsurlarını ele
alarak gösterirsek: – Devlet mülkiyeti, toplumsal ürünün bölü-
şümünde de belli değişmelere neden ol-
– Türkiye'de kapitalizmin gelişme koşulları
maktadır; devlet, işçi sınıfının ve emekçi
devletin, ekonominin hemen hemen bütün
yığınların gelirlerinin sürekli artan bir kıs-
alanlarında faal olmasını kaçınılmaz kılmış
mını vergi olarak alıyor ve bu miktarın bir
olduğundan dolayı, devletin faal olduğu
kısmını sermaye olarak (devlet) işletmesine
ekonomi sektörlerinde üretimin ve serma-
yatırıyor. Devletin, kendi işletmelerinde
yenin yoğunlaşmasının ve merkezileşmesi-
elde ettiği gelirin bir kısmı da çeşitli form-
nin hızlanması için oldukça uygun koşullar
larda (örneğin kredi vs.) büyük burjuvazinin
oluşmuştu. Böylelikle büyük üretimin ge-
eline geçiyor. Böylelikle devlet mülkiyeti,
lişmesi ivme kazanıyor, teknolojik yenilen-
ulusal gelirin, büyük burjuvazinin lehine
me önemlileşiyor ve bütün bunlar da Tür-
paylaşımında bir araç oluyor.
kiye'de kapitalizm koşullarında üretici güç-
lerin toplumsallaşma sürecini ilerletiyorlar- Devlet mülkiyetinde üretici güçlerin top-
dı. lumsal karakterinin tanınma zorunluluğu,
üretici güçlerin toplumsal araç olarak ele
– Devlet sektöründe (devlet işletmelerinde)
alınma zorunluluğu kendini göseriyor. Tam
üretim araçlarının sahibi ile (burada hukuki
da burada, devlet mülkiyetinde, Engels'in
anlamda değil, sosyal ekonomik anlamda
ifadesiyle, "Bizzat toplum tarafından bütün
bir sahiplik söz konusudur) üretim süreci-
üretici güçlerin ele geçirilmelerinin yeni bir
nin doğrudan yönetim organları arasındaki
basamağına ulaşılıyor." (C. 20, s. 259, "Anti-
ayrım/farklılık tamamen belirgindir. Yani,
Duhring" Alm.)
sadece emperyalizmde değil, Türkiye'deki
kapitalizm koşullarında da devlet mülkiye- Demek oluyor ki, devlet işletmeciliği kapi-
tinin varlığı burjuvazinin prazit, fazlalık talizmde, toplumsal araç olarak üretim
tarihi ömrünü doldurmuş olduğunu, artık araçlarının ekonomik realize edilmesinde
toplumsal bir fonksiyonunun kalmadığını (bölüşümünde) yeni bir basamağı ifade
çok açık bir şekilde göstermektedir. Bu ediyor. Ama devlet işletmeciliğinin bu ka-
anlamda devlet mülkiyeti, hem kapitaliz- rakteri, yani toplumsal karakterinin tanın-
min maddi tahribatının ve hem de sosyalist mamazlıktan tam tanınmaya geçişi ancak
üretim biçiminin maddi hazırlığının bir sosyalizmde mümkün olur.
unsurudur.
Tam da bu süreç devlet mülkiyetinin kapi-
–Devletin ekonomideki faaliyeti, işgücünün talist üretim biçimi koşullarında üretici
alım ve satımında belli şekli değişmeye güçlerin toplumsal karakterinin tanınması-
neden olmuştur; devlet işletlemerinde işçi, nın en yüksek aşamasını ifade ettiğini gös-
doğrudan tek tek kapitalistler tarafından termektedir; devlet mülkiyeti, üretim araç-
sömürülmüyor. Devlet işletmelerinde işçi, larının burjuvazinin mülkiyetinde olarak
özel bir kapitalist tarafından; büyük burju- (bütün olarak tekelci burjuvazi), sermaye
vazi ve büyük toprak sahiplerinin temsilcisi olarak, sömürünün aracı olarak görülebile-

99 Proleter Doğrultu
Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

ceği en son sınırı oluşturmaktadır. Bu sını- Bütün bunlara rağmen vurgulamak gereki-
rın ötesine geçmek; yani üretici güçlerin yor ki, devlet sektörü görünüşte her ne
toplumsal karakterinin tanınmasının en kadar bağımsız bir gelişme yolu izlerse
yüksek aşaması üretim araçlarının topluma izlesin, sonuç itibariyle ekonomik faaliyetini
devredilmesi anlamına gelmektedir. Tabii özel sektörün mülkiyetindeymiş gibi ger-
ki, bu devrim sorunudur, bu Türkiye açısın- çekleştiriyor. Yani yeniden üretim sürecin-
dan antiemperyalist demokratik devrim ve deki rolü, özel sektörde olduğu gibi, kapi-
giderek sosyalizme geçiş sorunu- talist ekonominin genel yasalarıyla sınır-
dur. Türkiye'de bu devrime en yakın mülki- lanmıştır. Devlet sektörü, Türkiye ekonomi-
yet formunu devlet mülkiyeti oluşturmak- sinin gelişmesine temel değişimler taşıya-
tadır. mamakta; yeniden üretim sürecinin veya
genel olarak kapitalizmin çelişkilerini orta-
Bütün bu belirttiğimiz özelliklerine rağmen
dan kaldırmamakta. Zaten bu kapitalizm
devlet mülkiyeti, kapitalist ilişkileri ortadan
koşullarında mümkün değildir.
kaldıran yeni bir üretim ilişkisini ifade et-
miyor. Bunların hepsi kapitalist üretim Demek oluyor ki, devlet mülkiyeti –
biçimi çerçevesindeki değişmelerdir; prole- ekonomik realizasyonu açısından– bütün
taryanın, iktidar mücadelesinde dikkate burjuva sınıfın değil, ama işbirlikçi büyük
alması gereken değişmelerdir. burjuvazinin ve büyük toprak sahiplerinin
mülkiyet formunu oluşturmaktadır. Ama o,
Belirttiğimiz değişmeler yeniden üretim
aynı zamanda şeklen bağımsızdır. Ama
süreci çelişkilerinin hareket edebilecekleri
devlet mülkiyetinin ekonomik ilişkilere
formların doğmasına neden oluyorlar:
taşıdığı ve yukarıda belirttiğimiz değişme-
– İfadesini devlet mülkiyetinde bulan eko- ler bu bağımsızlıktan kaynaklanmıyorlar.
nomik ilişkilerdeki yukarıda belirttiğimiz Şekli bağımsızlık, sadece hukuksal bir ifa-
değişmeler, özel sektör çerçevesindeki dedir. Başka birşey değil.
üretici güçlerin belli hareket formlarının
Devlet sektörü dendiğinde, üretim araçla-
oluşmasına da neden oluyorlar; devlet
rının bir kısmının tek tek kapitalistlerin
mülkiyeti (sektörü) özel sektörü sermayesi-
veya özel sektör tekellerinin mülkü olarak
nin nisbeten iyi koşullarda değerlendirmesi
değil, bir bütün olarak işbirlikçi burjuvazi-
için, ek kar kaynakları için koşullar oluştu-
nin mülkü olarak realize edildiği görülür.
ruyor. Zaten devlet sektörünün temel eko-
Hal böyle olunca üretim araçlarının bu
nomik fonksiyonu da bundan ibarettir. Ve
kısmı üzerine tasarruf hakkının kimde ol-
Türkiye'de devlet sektörü varoluşundan
duğu sorununda da çözümlenmiş olması
bugüne kadar bu fonksiyonunu tam olarak
gerekir. Bu sorunun çözümü şöyle; üretim
yerine getirmiştir; devlet işletmeleri serma-
araçlarının bu kısmının tasarruf/kullanım
yenin birikim sürecini etkiliyorlar (kemalist
hakkı kapitalist bir işletmeye devrediliyor
burjuvazi döneminde belirliyorlardı), geniş
ve bu kapitalist işletmede işbirlikçi büyük
kapsamlı bir yatırım faaliyetini gerçekleşti-
burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin
riyorlar ve ülke ekonomisinde işin verimli-
(aynı zamanda yabancı sermayenin de)
liğini belli ölçülerde yükseliyorlar.
çıkarlarını, siyasi iktidarını ifade eden kapi-
– Devlet sektörü, özel sektörün üretimini talist Türk devletinden başka bir şey değil-
realize etmesini kolaylaştırıyor; devlet sek- dir. Her kapitalist devletin doğuş koşulları
törü iç pazarın genişlemesinde dolayısıyla farklıdır. Türk devleti tekelci kapitalist iş-
genişlemiş iç pazarda özel sektörün reka- letme olma koşulları içinde doğmuş ve
bet gücü kazanmasında önemli bir faktör öyle de gelişmiştir.
oluyor.

100 Proleter Doğrultu


Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

Üretim araçlarının bir kısmının yeni bir "... tekelci devlet kapitalizmi, sosyalizmin
taşıyıcıya/tasarrufçuya yani devlete devre- tam maddi hazırlığıdır, onun doğrudan ilk
dilmesi bu devrin hukuksal tanımını da basamağıdır. Çünkü tarihi merdivende bu
kaçınılmaz kılıyor. Bu tanım, Türkiye'de ve basamak ile sosyalizm denen basamak
kapitalist dünyanın her yerinde karşımıza arasında artık hiçbir ara basamaklar yok-
şekli bağımsız devlet mülkiyeti formunda tur" (aç. Lenin, c. 25, s. 370, Alm.)
çıkıyor.
Şüphesiz ki, Türkiye'de kapitalizm bu denli
Bu nokta oldukça önemlidir. Çünkü burju- gelişmemiştir. Türkiye'de sosyalizme geçiş,
va, faşist, reformist ekonomistler tam da emperyalist bir ülkenin sosyalizme geçişi
bu noktada bulanık/karanlık teorilerini gibi olmayacaktır. Bugün Türkiye'de sosya-
geliştirerek, devleti bütün toplumun tem- list devrimden önce, o devrimin yolunu
silcisi olarak ilan ediyorlar, onun sınıfsal açacak olan antiemperyalist demokratik
karakterini gizliyorlar ve böylece de büyük devrimin objektif koşulları oldukça olgun-
burjuvazinin mülkiyetinin değişik formu laşmıştır. Bu süreç içinde devletin ekono-
olarak devlet mülkiyeti olgusunun özünü mik faaliyeti, devlet kapitalizmi de (veya
karartıyorlar. setörü) çok önemli bir rol oynamaktadır.
Bu gerçekten dolayıdır ki, devle mülkiyeti- Birincisi; devletin ekonomik faaliyeti her
nin ekonomik içeriğini, onun şekli-her iki şeyden önce, egemen burjuvazinin tarihi
bağımsızlığından onun özel sektörden şekli olarak çağını doldurmuş olduğunu, bu
ayırımından hareketle açıklamak hukuksal sınıfın toplumsal ilerleme açısından hiçbir
bir uydurmadan başka bir şey değil- anlamının kalmadığını, egemen burjuvazi-
dir. Türkiye'de burjuvazi bu hukuksal uy- nin üretici güçleri amaca uygun kullanma
durmaya oldum olası ciddi bir şekilde sa- yeteneğinden yoksun olduğunu gösterir.
hip çıkar. Bunun nedeni vardır: Türkiye'de
İkincisi; devletin ekonomik faaliyeti, burju-
kapitalizmin gelişmesinde devlet; kapitalist
vazinin bu yeteneksizliğini aşmanın bir
işletme olarak devlet belirleyici bir rol oy-
aracı olarak hizmet eder. Ama bu, kapitalist
namıştı. Başlangıçta Türk kapitalizminin
ekonominin belli çelişkilerinin çözümünde
motoru devletti. Devlet bu rolünden dolayı
sadece sınırlı bir araçtır. Bu abartılmamalı-
kolayca bütün toplumun temsilcisi olarak
dır. Devletin ekonomik faaliyeti aynı za-
açıklanabiliyordu, sınıflar üstünde bir ko-
manda kapitalist ekonominin çelişkilerini
numa getirilebiliyordu ve dolayısıyla devlet
de keskinleşirir. Bu konuda Engels şöyle
mülkiyeti de bu temelde bütün toplumun
der:
mülkü olarak lanse edilebiliyordu.
"Formu ne olursa olsun modern devlet,
B) Kapitalist Üretim Biçiminin Yıkılması- özü itibariyle kapitalist bir makinedir, kapi-
nın Formel Aracı Olarak Devlet Mülkiyeti talistlerin devletidir, ideal genel kapitalist-
(Sektörü)
tir. Mülkiyetine ne kadar çok üretici güç
Kapitalizm ne derece gelişirse, üretim de o
alırsa o kadar çok gerçek genel kapitalist
derece toplumsallaşmış olur. Kapitalizmin
olur, o kadar çok vatandaşı sömürür. İşçi-
en yüksek aşaması olarak emperyalizm
ler, ücretli işçi, proleter olarak kalırlar. Ser-
üretimi, kapitalist çerçevede toplumsalla-
maye ilişkisi kaldırılmaz, daha ziyade kes-
şacağı kadar toplumsallaştırmıştır, kapita-
kinleşir." (c. 20, s. 260, "Anti-Dühring",
lizmin bütün çelişkilerini derinleştirmiş-
Alm.)
tir. Bütün emperyalist ülkelerde sosyalizme
geçişin ojektif koşulları son derece olgun- Görüyoruz ki, devlet mülkiyeti, kapitalist
laşmıştır. Lenin şöyle der bu konuda: üretim biçiminden kaynaklanan belli çeliş-
kilerin (örneğin krizlerin geciktirilmesi veya

101 Proleter Doğrultu


Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

atlatılması için alınan tedbirler) çözümünde aşılmasının araç ve yollarının bizzat kapita-
sadece sınırlı bir araç değil, bilakis kapita- list gelişme ve burjuvazi tarafından nasıl
list üretim biçiminden kaynaklanan çelişki- hazırlandığını görüyoruz.
lerin keskinleşmesine neden olan bir fak-
Unutmamak gerekir ki, devletleştirme dü-
tördür.
şüncesi komünistlerin bir buluşu değil-
Engels, devamla şöyle diyor; dir. Devletleştirme düşüncesi, toplumun
objetif gelişmesi tarafından daha da iler-
"Üretici güçlere olan devlet mülkiyeti, ça-
lemek için bulunmuş olan bir yoldur.
tışmanın çözümü değildir, ama o, kendi
içinde çözümün şekli aracını, vesilesini Bilimsel teori olarak marksizm, diğer şeyle-
taşımaktadır. rin yanısıra bu gerçeği de görmek ve de-
ğerlendirmekle karşı karşıyadır: Toplumsal
Bu çözüm sadece, modern üretici güçlerin
ilerleyişin yolunu, bu ilerlemenin ekonomik
toplumsal doğasının gerçekten tanınma-
ve siyasi koşulların keşfettiği ve bu ilerle-
sında ve üretim, el koyuş ve mübadele
meye tekabül eden toplumsal güçleri ör-
biçiminin üretim araçlarının toplumsal
gütleyerek demokratik veya sosyalist dev-
karakteriyle uyum içine sokulmasındadır ve
rimi gerçekleştirmek.
bu sadece, tolumun, kendi yönetimi dışın-
da kalan üretici güçleri açıkça ve dolayısız- Lenin, tekelci devlet kapitalizmine, devlet
ca ele geçirmesiyle gerçekleşebilir" (agy.) tekeline bu açıdan da yaklaşır ve şöyle der:
"Sosyalizm, bütün halkın yararına kulla-
Demek oluyor ki, Engels devletin mülkiye-
nılan ve böylece, kapitalist tekel olmaktan
tini ayna zamanda, kapitalist üretim biçi-
çıkan (aç Lenin) kapitalist devlet tekelinden
minin ortadan kaldırılmasında bir araç
başka bir şey de değildir." (c. 25, s. 369,
olarak görüyor. Yanlış anlaşılmayı önlemek
Alm.)
için belirtelim ki, bu, yine Engels açısından
sadece ve sadece biçimsel bir araçtır. İkincisi; devlet mülkiyetinin kapitalist sis-
teminin yok edilmesinde sadece bir araç
Devlet mülkiyetinin (sektörünün) bahsetti-
olması gerçeği. Üretimin kapitalist karakte-
ğimiz bu iki özelliği aynı zamanda onun iki
rini yadsımadığı gibi, kapitalist üretim bi-
çelişkili yönünü de ele vermektedir:
çimi çerçevesinden çıkıldığı anlamına da
– Devlet mülkiyeti, üretici güçlerin toplum- gelmez. Bundan dolayıdır ki, devlet mülki-
sallaşmasının bir ifadesidir. yetini, kapitalizmin yok edilmesinin aracı
– Devlet mülkiyeti, aynı zamanda artı de- olarak karakterize eden bütün faktörler öze
ğere kapitalist el koyuşun bir formudur. ilişkin olmayan formel faktörlerdir.

Devlet mülkiyetinin bahsettiğimiz iki özel- Bu sonuca Lenin nasıl bakıyordu? Lenin,
liğinin konumuz açısından ve giderek de devlet mülkiyeti veya devletleştirme soru-
sosyalizmin maddi hazırlığı süreci açısın- nunu hiçbir zaman sınıf mücadelesinden
dan önemi nedir? ayrı olarak ele almamıştır. Öyle ki o,
1917'nin Şubat-Ekim ayları arasında (de-
Birincisi; devletin ekonomik faaliyeti, üretici mokratik devrimin politik plandaki zaferin-
güçlerin daha yüksek bir aşamada toplum- den sonra) devlet mülkiyeti veya devletleş-
sallaşma gelişimesinin genel bir ifadesidir. tirme olgusunda burjuva-demokratik dev-
Böylelikle üretimin bir merkezden yöneti- rimden sosyalizme geçişin hızlandırılması-
mi, ekonomi de belli dengelerin sağlanma- nın bir aracını görmüştür. Örneğin o ma-
sı, toplumun ekonomik güçlerinin ve araç- den ocaklarının ve şeker fabrikalarının
larının önemli oranda amaca uygun kulla- devletleştirilmesini ve bütün bankaların
nılma olanakları doğmaktadır. Tam da bu ulusal bir banka olarak birleşmelerini uy-
noktada kapitalist gelişmenin, burjuvazinin

102 Proleter Doğrultu


Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

gun görmüştür. Lenin "Temel Bir Sorun" törlüğün Koç ve Sabancıları, Alman devle-
adlı makalesinde bu konuda şöyle der: tinin Siemens'i ulusallaştırmasıyla, bir za-
manların Küba'sındaki, Nikaraua'sındaki
"Kartellerin burjuva-demokratik, köylü
ulusal iktidarların ulusallaştırmaları arasın-
devletin eline geçmesi sosyalist bir tedbir
da sadece yer ve zaman farkı vardır; hepsi
mi olacaktır?
de işçi sınıfı için avantajlıdır! Ama revizyo-
Hayır. Bu sosyalizm değildir... nist blokun yıkılmasından sonra, zehir sa-
Sorun şu; bütün bankaların bir bankada çan dünya çapında örgütlü ve güçlü bir
kaynaşmaları ve şeker fabrikaları kartelleri- revizyonizm artık olmadığı için "kulağımız
nin demokratik, köylü devletin eline geç- biraz dinç"!
mesi gibi tedbirler, proletarya ve yarı pro- C) Anadolu Coğrafyası Işçi Sınıfının Müca-
letaryanın bütün toplum kütlesi içindeki delesinde Devlet Işletmelerinin (Sektörü-
önemini, rolünü, nüfuzunu güçlendirecek nün) Rolü
midir yoksa zayıflatacak mıdır? Son dönemlerde özelleştirme tartışmaları-
nın yoğunlaşması, burjuvazinin KİT'leri yerli
Şüphesiz ki, güçlendirecektir. Çünkü bunlar
ve yabancı tekellere peşkeş çekmede ka-
"küçük mülk sahibi" tedbirleri değildirler.
rarlı olması, özelleştirme sorununa çeşitli
Böylesi tedbirler özellikle şehir işçilerinin, çevrelerin yaklaşımları komünistlerin dikka-
şehirdeki ve kırdaki proleter ve yarı prole- tini de kaçınılmaz olarak bu yöne çekmek-
terlerin öncüsünün bütün toplum üzerin- tedir. Soruna köklü bir yaklaşım, tartışmala-
deki önemini, rolünü ve nüfuzunu kaçınıl- rın geldiği bir aşamadan sonra kaçınılmaz
maz olarak güçlendirecetir. olmuştur. Özelletirme sorunu, diğer şeyle-
Böylesi tedbirlerden sonra sosyalizme rin yanısıra çok önemli sorunu da günde-
doğru adımlar (aç Lenin) Rusya'da tabii ki me getirmiştir; devlet işletmelerinde mülki-
mümkün olacaktır." (Lenin "Temel Bir So- yet sorunu mevcut toplumsal düzenin
run", 1917, c. 24, s 183, Alm.) dayadığı mülkiyet temelleri.

Diğer bir ifadeyle: Anadolu coğrafyasında Yukarıda belirtmiştik; mülkiyetin devlet


komünistlerin antiemperyalist demokratik formunun sosyo-ekoonmik içeriği belirle-
devrim programının birkaç maddesinde yicidir. Bu ise, devletin sınıfsal karakterin-
ulusallaştırmayı esas almaları boşuna değil. den, söz konusu ülkede sınıfsal/iktidarsal
güç dengelerinden kopuk olarak asla ele
Belirttiğimiz gibi Lenin, kapitalist sistem alınamaz. Devlet mülkiyeti, kapitalizmde
çerçevesinde ulusallaştırma sorununu, de, demokratik devrimden sosyalist devri-
devlet gücünün karakterinden, sınıf müca- me geçişin aracı olan demokratik devrimci
delesinin gelişme durumundan, işçi sınıfı- devlette de ve sosyalizm de de karşımıza
nın bu mücadelede ve toplumdaki nüfu- çıkmakta. Biz bunların hepsini aynı kefeye
zundan bağımsız olarak ele almaktadır. koyamayız.
Lenin'in soruna bu yaklaşımı, marksizmle Bu üç dönemin her birinde devlet mülkiye-
revizyonizm arasındaki önemli bir farkın da tinin formu, sınfsal karakteri değişik olacak.
ifadesidir; revizyonistler, devlet mülkiyeti- O halde özelletirme sorunu tartışılırken
nin belirli yönlerini –ele aldığımız yönleri- sorunun, mülkiyete ilişkin can alıcı özü bir
ni– mutlaklaştırırlar, devlet mülkiyeti olgu- kenara itilerek, daha tali yanlar (sendikasız-
sunu somut tarihi durumdan, sınıf müca- laştırma vb.) ön plana çıkartılarak tartışıla-
delesinin gelişme seyrinden koparırlar ve maz. Sorun, komple bir perspektifle ele
burjuvazinin yapacağı her ulusallaştırmayı alınmalıdır. Bizim amacımız, özelleştirme
işçi sınıfı için sürekli avantajlı bir gelişme tartışması vesilesiyle de proletaryanın ikti-
olarak görürler. Onlara göre, faşist dikta-

103 Proleter Doğrultu


Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

dar mücadelesinde pratikte ve bilinçlen- ğun ve geniş çaplı bir kampanyayla sürdü-
mede ileri, yeni mevziler kazanmasını sağ- rüyor. Özelleştirmenin önüne çıkartılan
lamaktır. Bu da, özelleştirme tartışmasında hukuksal engelleri de aşıyor. Türkiye'de
mülkiyetin karakterini ele almadan olmu- özelleştirme şimdiye kadar görülmemiş,
yor. boyutlarda ele alınıyor ve hükümet politi-
kasının önemli bir unsuru durumuna geti-
Türkiye'de burjuvazi, özelleştirme propa-
rilmiştir.
gandasında, Türkiye'nin bölgenin en son
sosyalist ülkesi olduğu bayalığını yapacak Burjuvazinin özelleştirmeye her gün bu
kadar ileri gitti. Dün, özel sektörü yaratan, denli önem vermesinin nedeni, Türk kapi-
onun çıkarına olan devlet sektörü, devlet talizminin içinde bulunduğu siyasi ve eko-
mülkiyeti bugün T. Çiller tarafından sosya- nomik genel durumda aranmalıdır.
lizm olarak açıklanıyor. Devlet mülkiyeti
Türk burjuvazinin özelleştirme propagan-
eskimiştir, onun ömrü tükenmiştir deni-
dasında ve özelleştirmeyle güttüğü amaçta
yor. Böylelikle burjuvazinin siyasi sözcüleri,
neoliberalizmin güçlü izleri/etkisi vardır.
kapitalist ve sosyalist devlet mülkiyetini
demagojik bir şekilde birbirine karıştırıyor- Burada belirtilmesi gereken bir noktada
lar. Bu karıştırma, sadece özelleştirmeyi şudur: Özelleştirme propagandasında
gerçekleştirmek için değil, aynı zamanda "serbest pazar ekonomisini" bayrak edinen
işçi sınıfının bilincini bulandırmak için de Türk burjuvazininin, özelleştirmeyi salt
kullanılıyor. Eskimiş, ömrü dolmuş bir mül- "neoliberal" dayatma ve taleplerden dolayı
kiyet anlayışı için mücadele etmenin anla- yaptığını söylemek, gerçeği tam anlamıyla
mı yok deniyor. yansıtmamak anlamına gelir.

Oysa eskiyen, ömrünü dolduran üretim Her ne kadar Türkiye emperyalizme ba-
araçları üzerine demokratik ve sosyalist ğımlı, yeni sömürge bir ülkeyse de bu,
devlet mülkiyeti değildir. Eskiyen ve ömrü- Türkiye'nin ekonomik olarak fevkalade
nü doldurmuş olan devlet mülkiyetinin geri, tamamen dışa bağımlı, hiçbir iddiası
kapitalist düzenin sağlamlaştırılması tekelci olmayan bir ülke olduğu anlamına gel-
kapitalist özel sektörün zenginleşmesi için mez. Türk burjuvazisi kendi gücünü, bölge-
kullanımdır. Eskiyen ve ömrünü doldurmuş sel konumunu görüyor verevizyonist-
olan, kolektif kapitalist sömürünün aracı kapitalist blokun dağılmasından sonra
olan KİT'leri özel sektörü, yabancı serma- ortaya çıkan olanakları kendi çıkarı için
yenin çıkarları için, baskı ve sömürüyü ar- değerlendirmeyi amaçlıyor. Bu, sermaye
tırmak için, Kürt ulusunu katletmede maddi demektir ve bu sermayeyi o, emperyalist
imkanlar sağlamak için daha etkin kılan- ülkelerden hiçbir zaman alamaz. Dolayısıy-
maya yönelen faşist Türk devletinin kendi- la kendi birikim kaynaklarını zorlamak zo-
sidir. runda kalıyor. İşte özelleştirmeden elde
edilecek miktarın bir kısmını da Türk burju-
Özelleştirme sorununa yaklaşımda bu ba-
vazisi bu amaçlar için kullanacaktır. Türki-
kış açısı göz ardı edilirse, varılacak sonuç
ye'de özelleştirmenin önemli bir noktası da
yanlış olur, tali noktalar ön plana çıkar,
emperyalizmin "neoliberalizm" dayatması-
esas nokta geri planda kalır.
nın yanısıra budur; "Türk burjuvazisinin
6- ÖZELLEŞTİRME:  "Adriyatik kıyısından Çin Seddi'ne" hırsıdır.
ÖZELLEŞTİRMENİN EKONOMİK Özelleştirmenin nedenlerinin ve bununla
VE SİYASİ NEDENLERİ burjuvazinin güttüğü amacın anlaşılması
için devlet işletmelerinin ekonomieki spesi-
Türkiye'de burjuvazi özelleştirmeyi nere-
deyse bir kampanyaya dönüştürdü ve yo-

104 Proleter Doğrultu


Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

fik (özgül) konumu ve rolünün dikkate bulabilir. Böylelikle özel sektör, özelleştiri-
alınması gerekir. len devlet işletmesi üzerinde sınırsız hakka
sahip olur.
Yukarıda da belirtiğimiz gibi, devlet işlet-
meleri kapitalist karakterde olan işletme- Aynı anlayış, yabancı sermaye içinde ge-
lerdir ve nihai olarak da devlet tarafından çerlidir. Yabancı sermaye de, kendi pazarını
özel sektörün çıkarlarına ters düşmeyecek daraltan, yani rekabet gücüne sahip olan
bir şekilde yönetilirler. Ama mülkiyetin devlet işletmelerini ele geçirmeyi hedefler.
formu açısından devlet işletmeleri, özel
Bugün Türkiye'de yürütülen özelleştirmeye
sektör işletmelerinden farklıdırlar. İşte tam
özel sektörün (yerli tekellerin) ve yabancı
da bu fark hem hakim burjuvazi açısından
sermayenin bu anlayışla da yaklaştıkları
ve hem de işçi sınıfı açısından mutlaka
açıktır.
dikkate alınması gereken bir farktır. Ne-
den? İkinci neden; devlet işletmeleri, özel sektör
işletmelerinden daha yoğun bir şekilde
Birinci neden; özel sektörün devlet işlet-
kamuoyunun gündemindedir. Bu işletme-
meleri üzerinde dolaylı veya dolaysız bir
lerin yönetimi hükümetin elindedir. Bu
nüfuzu vardır. Ama bu nüfuz, özel sektörün
işletmelerde olup bitenler, kamuoyu tara-
kendi işletmeleri üzerindeki nüfuzu ka-
fından hükümet eden siyasi partilerle bağ-
dar/gibi teminat altına alınmamıştır. Özel
lam içinde ele alınır. İSKİ olayı ile SHP ilişki-
sektörün devlet işletmeleri üzerindeki nü-
si henüz küllenmedi.
fuzu genellikle devlet kurumları üzerinden
sağlanmaktadır. Ama bir bütün olan özel Devlet işletmelerinin bu idari özelliğinden
sektör de çeşitli sermaye gruplarından dolayı hükümet özel sektör karşısında ne
oluşmakta ve bu sektör, devlet sektörünü kadar tavizkar davranırsa davransın, her bir
bir bütün olarak değil, tek tek sermaye özel sektör işletmesinin, devlet işletmeleri
grupları bazında kendi çıkarları doğrultu- bağlamında, isteklerini tam olarak erine
sunda etkilemeye çalışır. İşte bu etkileme- getiremez.
nin sağlanması için uygun olan devlet ku- Bu noktayla ilgili gelişmeler mevcut düze-
rumlarında özel sektörü oluşturan sermaye nin siyasi teşhirinde önemli bir rol oynar-
grupları karşı karşıya gelirler (çıkar çelişki- lar/çıkış noktası oluştururlar.
leri). Bu, devlet işletmelerini etkilemek için
sürdürülen çıkar rekabetinin ifadesidir. Bu Üçüncü neden; bazı dönemlerde devlet
rekabet (sipariş alabilmek için rüşvet ver- işletmelerinin varlığı veya sayılarının gide-
mekten, kendi adamının istenilen mevkiye rek artması burjuvazi için potansiyel siyasi
getirmeye kadar uzanan her türlü pisliğin bir tehlike arzedebilir. Devlet işletmeleri
mübah sayıldığı ve her gün burjuva gaze- kapitalist işletmeler olmalarına rağmen,
telerde okuduğumuz olaylar/gelişmeler aynı zamanda, mülkiyetin formu bakımın-
süreci) özel sektörün tek tek sermaye dan özel mülkiyetin bir inkarıdır. Bu du-
grupları için pahalı olabilir ve üstelik, belli rumda kapitalist mülkiyetin idaresi, üreti-
bir nüfuz sağlanmış olsa da, bunun devam min yönetimi devletin elinde olunca, tek
edeceğinin hiçbir garantisi yoktur. tek kapitalistin, birey olarak kapitalistin,
ekonomik açıdan gereksiz bir figür olduğu
Diğer taraftan ekonomide devlet işletmele- açığa çıkar. Devlet işletmelerinin varlığı,
rinin özel sektörle rekabet ettiği durumlar kapitalist özel mülkiyetin ömrünü, kitleler
da olur. Bu nedenlerden dolayı özel sektö- nezdinde, tarihi olarak doldurduğunun
rün şu veya bu sermaye grubu, özelleştir- daha iyi görülmesine hizmet etmektedir.
meye uygun belli devlet işletmelerini ele
geçirmeyi kendi çıkarı açısından doğru Kısaca, devlet işletmeleri, mülkiyet ilişkile-
rini, mülkiyet sorununu gündeme getirdiği

105 Proleter Doğrultu


Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

için, burjuvazi açısından devamlı tartışmalı 7- ÖZELLEŞTİRMEYE KARŞI


bir sorun olmuştur. T. Çiller'in devlet işlet- MÜCADELENİN IÇERİĞİ
melerini, sosyalist kalıntı veya Türkiye'yi
Devlet işletmelerinin özelleştirilmesine
bölgenin en son sosyalist devleti olarak
karşı mücadelenin, soruna kapsamlı bir
görmesinde bu nazik sorunun da bir parça
şekilde yaklaşılırsa, objektif olarak çok
etkisinin olduğu inkar edilemez.
güçlü, tutarlı siyasi argümanları içerdiği
Dördüncü neden; özel sektörün, verimli görülür. Tabii ki bu argümanlar, her ülke-
devlet işletmelerine talip olmalarının ne- nin somut koşullarından dolayı spesifik
deni sadece kar nedeniyle açıklana- (özgül) karakterler de taşıyabilirler. Ama bu
maz. Böyle bir açıklama eksik olur. Özel siyasi argümanlar, emperyalizme bağımlı,
sektörün, verimli devlet işletmelerine talip yeni sömürge ülkelerde şu veya bu şekilde
olmalarının ikinci nedeni, bu işletmelerin genel hatlarıyla aynı özellikleri gösterirler.
özel mülkiyete karşı önemli bir argüman (Bkz. Emperyalizmin dayatması olarak "ne-
oluşturmalarıdır ve böylece ekonomik iler- oliberalizm" başlığı altında ele alınan kı-
lemenin, özel mülkiyete, özel inisiyatife sım.)
dayandığı anlayışının çürütülmüş olmasıdır.
İşbirlikçi tekelci burjuvazinin devlet işlet-
Özelleştirme özel mülkiyetin "kutsal" te-
melerini özelleştirmek için gösterdiği yo-
mellerini sağlamlaştırmaktır.
ğun çaba ve bazı işletmelerin özelleştiril-
Beşinci neden; özel sektör, devlet işletme- mesi, bazılarının özelleştiriliyor olması,
lerini de ele geçirmekle büyür, sermayesini özelleştirmeyi toplumun her kesiminin
çoğaltır, rekabet gücünü yükseltir. Bu ne- gündemine koydu. Özelleştirme sınıf mü-
den, diğer nedenlerin bir parçasıdır, onların cadelesinin önemli bir sorunu oldu; özelik-
içinde vardır. le genel olarak bütün kamuoyunun, özel
Altıncı neden; bağımlı, yeni sömürge ülke- olarak da işçi sınıfının bir sorunu oldu.
lerdeki özelleştirmede yabancı tekellerin Özelletirmeye karşı mücadelenin çeşitli
de son derece önemli rolü vardır. Onlar da yönlerine geçmeden önce komünistlerin
devlet işletmelerini ele geçirerek potansiyel soruna ilkesel yaklaşımını belirtelim. Ko-
rakipten kurtulurlar, pazar alanlarını ele münistler, özelletirme sorunu karşısında
geçirirler ve o ülkenin ekonomisinde pra- kayıtsız kalamazlar.
tikte de daha fazla söz sahibi olurlar.
Öncelikle programatik, ilkesel ve straejik
Sonuç itibariyle; devlet işletmeleri, özel bakımdan komünistler, özelleştirmeye karşı
mülkiyet karşısında ilerlemenin bir ifadesi- mücadeleyi, devrim ve sosyalizm kavgasına
dir. Bu anlayış, ulusallaştırma formunda bağlı, bu kavganın bir parçası olarak ele
farklı içerikte de olsa komünistlerin prog- alırlar. Özelleştirmeye karşı mücadele em-
ramında da yer almaktadır. Devlet işletme- peryalist, kapitalist sömürünün ortadan
lerinin varlığı, özel mülkiyeti gereksiz kıl- kaldırılması hedefine bağlıdır/bağlı ele
maktadır ve bunların hepsi kapitalizm çer- alınmalıdır.
çevesindeki mülkiyet formu gelişmeleridir.
Bu temel perspektife bağlı olarak özelleş-
Proletarya, mülkiyet ilişkilerindeki bu de-
tirmeye karşı mücadele, güncel olarak,
ğişmeleri antiemperyalist, demokratik dev-
özelletirme saldırısının sonucu yoğunlaşan
rim mücadelesinde kitleleri bilinçlendirme
emperyalist tekellerin ve yerli tekellerin
açısından kullanmasını bilmelidir.
sömürü ve talanına; işçi kıyımına, sendika-
sızlaştırma ve işçi sınıfının, emekçi yığınla-
rın kazanılmış öteki haklarının gasbına
karşı somutlaşmış bir anlayışla yürütülme-

106 Proleter Doğrultu


Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

lidir. Soruna yaklaşımımız böyledir. Şimdi ğin/zorunluluğun ne anlama geldiğini ve


özelleştirmeye karşı mücadelenin çeşitli yığınlar için hangi sonuçları doğuracağını
yönlerine bakalım: ele almaları gerekir.
Özelleştirme ve ona karşı mücadele tek Burjuvazinin neden özelleştirme yaptığı
başına bir olgu olarak ele alınamaz. Özel- açıldığında karşımıza hayatın hemen he-
leştirmeye karşı mücadele son kertede men bütün alanlarına mücadele perspektif-
devrim için, mevcut düzeni yıkmak için, leri çıkmaktadır. Bizim için önemli olan, ele
özelleştirme anlayışının maddi temelini alınması gereken noktalar da bunlardır.
ortadan kaldırmak için mücadeledir.
–Özelleştirmeye karşı mücadele antiem-
Diğer taraftan, özelletirmeye hayır deme- peryalist mücdaelenin bir parçası olarak
nin anlamı burjuvaziye "özelleştirme de ne görülmelidir.
yaparsan yap, ekonomide devlet sömürüsü
Yukarıda emperyalizmin, yabancı sermaye-
devam etsin, tercihimiz özel sektör değil,
nin dayattığı "neoliberalizm"den bahset-
devlet sektörüdür" mesajı vermek değildir.
tik. Bağımlı, yeni sömürge ülkelerin dünya
Sorunu böyle koymakla onun; özelleştir-
ekonomisindeki konumları aynı olmasa da,
meye karşı mücadelenin sadece özünü
emperyalist dayatma şu veya bu şekilde
ifade etmiş oluruz. Ama bizi kimse anla-
aynı içeriklidir.
maz. O halde, özelleştirmeye karşı müca-
deleyi, sınıf mücadelesinin bir çıkış noktası Soruna hangi boyuttan bakarsak bakalım
yapabilmek için onu çeşitli yönleriyle ele emperyalist senrmayenin bağımlı, yeni
almamız gerekmektedir. sömürge ülkelerinde özel sermaye-
yi/sektörü kontrol ettiği gibi devlet işlet-
– Özelleştirmeye karşı olmak, devlet sektö-
melerini de kontrol etmesi söz konusu
rüyle özel sektör arasında bir tercih sorunu
değildir. Emperyalist sermaye doğrudan
olarak görülemez:
kendi kontrolünde olmayan bu alanların da
Komünistler mevcut sistemin şu veya bu kendi konrolüne girmesini sağlamak için
yönünün düzeltilmesi için mücadele etmi- bu ülkeleri, yapısal uyum sağlama kredile-
yorlar. Bu anlamda özel mülkiyet mi, yoksa riyle, IMF'nin, Dünya Bankası'nın ve başka
devlet mülkiyeti mi ikilemiyle karşı karşıya emperyalist kuruluşların çok kapsamlı faa-
kalmak ve her ikisi arasında bir tercih yap- liyetiyle reform yapar bir kıvam getiriyor ve
mak zorunda kalmak yanlış sorulmuş soru- bağımlı, yeni sömürge ülke ekonomilerinin
ya veya sorunun yanlış konuluşuna cevap bu alanlarını da doğrudan ele geçiriyor.
aramak demektir. Böylelikle emperyalist sermaye birçok ba-
ğımlı, yeni sömürge ülkelerde devlet mül-
Her şeyden önce iki kapitalist mülkiyet ve
kiyetinde olan önemli maden işletmelerini,
sömürü biçimlerinden birisinin savuncusu
sanayi kuruluşlarını, tarım işletmelerini vs.
olmak komünistlerin işi değildir. Burjuvazi,
ele geçirme olanağına kavuşmuş oluyor.
özelleştirmenin, belirttiğimiz nedenlerden
dolayı gerekliliğinden/zorunluluğundan Emperyalist sermaye, bağımlı ve yeni sö-
hareket ediyor. İşte komünistler, özelleş- mürge ülkeleri, "ulusal zenginliklerini sat ve
tirmeye karşı mücadele ederlerken söz borcunu öde" diye zorluyor. Böylelikle bu
konusu iki mülkiyet ve sömürü biçiminden ülkeler ulusal zenginliklerini uluslararası
birini tercihle karşı karşıya olmadıkları için mali pazarlarda (borsalarda) pazarlıyorlar,
acaba özelleştirmeye karşı olrsak, devletçi en çok verene satıyorlar. Bunun ardı, ulusal
mi oluyoruz diye kendilerine sormadan, zenginliğin resmen ve düpedüz açık artır-
burjuvazinin özelleştirmeyi neden gerek- mayla satılmasıdır.
li/zorunlu gördüğünü ve bu gereklili-

107 Proleter Doğrultu


Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

Yabancı tekeller bu zenginliklere, borç hırsına karşı mücadele olarak da görülme-


silme karşılığında verdikleri sermaye ile lidir.
ortak oluyorlar veya satın alıyor-
Sosyalemperyalist blokun dağılmasından
lar. Böylelikle, yeni sömürge ülkelerdeki bir
sonra dünya coğrafyası siyasi, ekonomik ve
çok fabrika, tarım işletmeleri, hammadde
askeri olarak çok önemli değişimlere uğra-
kaynakları maden ocakları çok uluslu tekel-
dı. Kapitalist-emperyalist dünya pazarı
lerin; yabancı sermayenin eline geçmiş
kapitalist ve revizyonist pazarlar olarak
oluyor.
ikiye bölünmüşlükten çıktı ve 1917 Ekim
Emperyalist sermaye, yeni sömürge ülkele- Devrimi'nden önce olduğu gibi yeniden
rin, mevcut ulusal iç pazarları da çok uluslu klasik kapitalist biçimde bütünlüklü halini
tekellere açmaları için zorluyor. Bunun için aldı. Askeri blok olarak Varşova Paktı da-
bu ülkeleri, ulusal üreticiyi koruyan yasaları ğıldı. NATO önemsizleşti. Balkanlar ve "do-
ve subvansiyonları kaldırmaya zorluyor. ğu bloku" ülkeleri yeniden paylaşım kavga-
Böylelikle yerli üretimin kitlesel üretim sının en önemli alanlarından biri haline
karşısında rekabet gücü kırılıyor. geldiler. 1989/1990'dan beri söz konusu
olan bu gelişmeler hem Türkiye'yi ön plana
Ve emperyalist sermaye, bu ülkelerde,
çıkardı ve hem de Türk burjuvazisinin işta-
satın aldığı (özelleştirme!) veya ortak oldu-
hını kabarttı. Emperyalist güçler arasındaki
ğu işletmelerin vasıtasıyla da iş pazarına
çelişkilerin giderek keskinleştiği (ABD'nin
daha güçlü hakim olmaya çalışıyor.
konumunu korumaya, mevzilerini yenile-
Bütün bu ve benzeri noktalar, antiemper- meye ve geliştirmeye çalışması, Alman-
yalist mücadelenin birer alanıdır. Şüphesiz ya'nın dünyayı yeniden paylaşma talebini
özelleştirme olmaksızın da bu türden ba- yükseltiyor olması vs.) bu süreçte Türkiye,
ğımlılıklar söz konusu. Ama son yıllarda startejik konumu açısından emperyalist
emperyalistler arası çelişkilerin varmış ol- ülkelerin dönem dönem "tavlamaya",
duğu boyutlar, dünya pazarının fiziki olarak "dövmeye" başladıkları bir ülke oldu.
genişlemesine rağmen, göreceli daralması;
Türk burjuvazisi bunu görüyor. Türk burju-
yani rekabetin keskinleşmesi, yeni ittifakla-
vazisi kendi ekonomik gücünü ve imkanla-
rın gündeme gelmesi emperyalistlerin,
rını da görüyor. Emperyalist ülkeler, Türki-
bağımlı ve yeni sömürge ülkeleri daha
ye'nin bölgesel potansiyel bir güç olduğu-
yoğun bir kıskaca almasını da beraberinde
nu, şimdiden bölgesel bir güç olduğunu,
getirdi. Bu kıskaç bugün "neo liberal" poli-
Türk burjuvazinin rızası olmaksızın bölge-
tika adı altında sürdürülüyor. Bu politikanın
de, onun çıkarlarını zedeleyen bir girişimin
belirleyici özelliği de özelleştirmedir.
pek başarılı olamayacağını da görüyorlar.
Emperyalizmle, yabancı sermayeyle bağı
Türk burjuvazisi, tarihi ilişkilerini de can-
kurulmadan özelleştirmeye karşı mücadele
landırarak Balkanlar'da, Kafkasya'da, Orta
edilemez. Bugün açısından özelleştirme,
Asya'da kendine yeni ufukların açıldığını
Türkiye'de en geniş yığınları antiemperya-
görüyor ve bu alanlardaki fırsatları değer-
list aydınlatmada, bu anlamda burjuvaziyi
lendiriyor. Balkanlar'da Ortadoğu'da Kaf-
teşhir etmekte en önemli çıkış noktaların-
kasya'da ve Orta Asya'da adı konmamış bir
dan birisidir. Burada çok objektif, güçlü bir
rekabetin sürdürüldüğünü hiçkimse inkar
siyasi bakış açısının varlığı gözardı edile-
edemez. Bu rekabetin bir ucunda Türkiye
mez.
ve ABD yer alıyor. Diğer ucunda Rusya'yı,
–Özelleştirmeye karşı mücadele işbirlikçi Almanya'yı, Fransa'yı Hollanda'yı vs. görü-
tekelci büyük burjuvazinin "emperyalist" yoruz.

108 Proleter Doğrultu


Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

Emperyalist ülkelerin dönem dönem Türki- kesimlerle geçici, taktik güç birlikleri gün-
ye'nin üstüne çullanmaları boşuna değil- deme gelebilir. Ancak hatırlatmak gerekir
dir. Türk ordusunun Güney Küdistan'ı işga- ki, Türkiye'de kent ve kır orta burjuvazisine
line Almanya, Fransa, Hollanda, Kürtleri çok karşı stratejik politikamız, bu sınıfı yalıtma,
sevdikleri için karşı çıkmadılar. tecrit etme, etkisizleştirme politikasıdır.
Türk burjuvazisinin telaffuz ettiği "Adriya- Ayrıca özelleştirme, ulusal değerle-
tik'ten Çin Seddi"ne anlayışı bugün espri re/zenginliklere sahip çıkmayı doğru bulan
konusu olabilir. Ama bu anlayışta ciddiye- küçük burjuva-aydın kesimini de ilgilendi-
tin payı da görülmelidir. Yani Türk burjuva- rir.
zisi yayılma peşinde, pazar peşinde, bu
Görüyoruz ki, özelleştirme, bir bütün olarak
onun "emperyalist" yayılma hırsını gösterir.
başta işçi sınıfı ve emekçi kesimleri olmak
Bunun için Türk burjuvazisinin sermayeye
üzere bütün kesimleri doğrudan ilgilen-
ihtiyacı vardır, büyümek zorundadır. O,
dirmektedir. Bu demektir ki, bütün emekçi
özelleştirme ile bir takım imkanlara kavu-
sınıf ve tabakalar özelleştirmenin içinde
şacağına inanmıyor ve bu imkanları yayıl-
taşıdığı antiemperyalist, demokratik ve
macı emelleri için kullanacaktır.
devrimci içerikli argümanları ışığında dü-
Özelleştirmenin ve ona karşı mücadelenin zene karşı mücadeleye seferber edilebilir-
bu yönü dikkate alınmalı ve siyasi olarak ler. Demek oluyor ki özelleştirmeye karşı
işlenmelidir. Aksi taktirde burjuvazinin mücadele, son kertede düzene karşı bir
büyüme/yayılma hırsını açıklamakta güçlük mücadeledir; antiemperyalist, demokratik
çekeriz. devrimin bir sorunudur. Tabii ki, geniş
yağınlar bunu, böyle görmüyorlar.  Bizim
–Özelleştirmeye karşı mücadele düzene
görevimiz, devrim ve sosyalizm hedefine
karşı mücadeleyle birleştirilmelidir.
bağlanmış bir siyasi aydınlatmayla özelleş-
Özelleştirme ve ona karşı mücadele sadece tirmeye karşı mücadeleyi düzene karşı
işçi sınıfını ilgilendiren bir sorun değildir. mücadeleye; emperyalizme ve yerli işbirlik-
Özelleştirme, objektif ve güçlü olarak içer- çilerine, faşist diktatörlüğe karşı mücadeye
diği siyasi argümanlardan dolayı bütün çevirmektir.
ulusu ilgilendiren bir sorundur (yerli işbir-
Sonuç itibariyle (sorunun teorik yönü açı-
likçi büyük burjuvazi ve büyük toprak sa-
sından):
hipleri kozmopolit yapılarından dolayı dar
anlamda ulusun Türk ve Kürt ulusunun Kapitalist sistemin ekonomik ve siyasi çe-
birer parçası değildirler.) lişkileri, devletin ekonomiye doğrudan
müdahalesini beraberinde getirdi ve dev-
Özelleştirmede kent küçük burjuvazisi,
let, çok çeşitli formlarda olan bir takım
küçük ve orta köylülüğün yanısıra orta
ekonomik fonksiyonları üstlendi. Türkiye'de
burjuvazi ve kırsal alandaki orta burjuvazi
bu süreç kemalist burjuvazi döneminde
de (zengin köylülük) zarar görürler. Süb-
başladı ve Türkiye'de kapitalizm, adeta
vansiyonların kaldırılması, iş pazarının ta-
devlet kapitalizmi olarak kuruldu ve gelişti.
mamen korunmasız hale getirilmesi vb. bu
Devletin, ekonomiye müdahale etme form-
kesimlerin pazardan dışlanmaları anlamına
larından birisi de doğrudan işletme kurma-
gelmektedir. Kapsamlı bir özelleştirmenin
sıdır. Bu, üretim araçlarına olan devlet mül-
gerçekleşmesi koşullarında kent ve kır orta
kiyeti formunda bir müdahaledir.
burjuvazisinin iktisadi bakımdan zayıf ve
kıyıma uğrayan kesimleri geçici koşullara Türkiye'de üretim araçlarına olan devlet
bağlı, kısmi ilerici politik tutumlar alabilir- mülkiyetinin ekonomide daha baştan belir-
ler. Bu durumda ilerici politik tutumlar alan leyici olması, ülkede güçlü bir tekelci dev-

109 Proleter Doğrultu


Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

let kapitalizminin gelişmesine neden oldu. Kapitalizmin objektif yasaları bir taraftan
(Bu, emperyalizmde söz konusu olan tekel- üretim araçlarına olan devlet mülkiyetinin
ci devlet kapitalizmiyle karıştırılmamalı- gelişmesini kaçınılmaz kılarken, diğer taraf-
dır.) Teorik açıdan baktığımızda devlet tan da burjuvazi, bu sürecin; üretim araçla-
işletmelerinin kapitalizmde mülkiyet soru- rına olan devlet mülkiyetinin gelişmesinin
nunu gündeme getirdiklerini görüyoruz. sınırlandırılmasını ve de geriletilmesi-
Çünkü devlet işletmeleri, kapitalist devlet ni (özelleştirme) istiyor.
mülkiyetinin kapitalist özel mülkiyetin yeri-
Birçok işletmenin veya hemen hemen bü-
ni aldığını gösteriyorlar. Bu süreç, Türki-
tün işletmelerin yüzde yüz özelleştirilmesi
ye'de daha ilginç gelişmiştir. Çünkü üretim
söz konusu olmadığı için, özelleştirme, bir
araçlarına olan özel mülkiyetin ekonomide
nevi ortaklık işletmelerinin doğmasına
belirleyici konuma gelmeden önce üretim
neden olmaktadır: Devletin, yerli ve yaban-
araçlarına olan devlet mülkiyeti ekonomide
cı tekellerin ortak oldukları işletmeler. Bu
daha baştan beri belirleyici bir konumday-
işletmeler de özel sermaye/tekeller, devle-
dı. Dolayısıyla Türkiye'de kapitalizm devlet
tin ekonomik gücünü/olanaklarını kullana-
mülkiyeti-özel mülkiyet konusunda geri
rak güçleniyor. Özelleştirme ile hükümetin
adım atmıştır, özel mülkiyetin gelişmesine
devlet işletmelerini bir kısım hisse senediy-
çıkış noktası olmuştur. Kapitalizmde devlet
le işçilere veya genel olarak küçük sermaye
mülkiyetinin özel mülkiyetin yerini alması,
sahiplerine satması, halkta mülkiyetin ta-
özel mülkiyetin sınıfsal ifadesi olan burju-
bana yayılması duygusunu, "halk kapita-
vazinin artık fonsiyonsuz kaldığını, burjuva-
lizmi" anlayışını geliştiriyor ve böylelikle bu
sız da kapitalizmin olduğunu ve bunun,
etki altında kalan kesimler, özelleştirmeye
kapitalizmin kendi gelişmesinin bir sonucu
karşı mücadeleden uzaklaşmış oluyorlar.
olduğunu göstermektedir. Bu durum, bur-
juvazinin gereksizliğini, burjuvazinin tasfi- Devlet mülkiyetinin iç çelişkisi kendisini,
yesi temelinde yeni bir toplumsal sistemin mülkiyetin devletsel formu ve kapitalist
(sosyalizmin) kurulmasının tamamen ola- içeriği olarak açığa vuruyor. Mülkiyetin
naklı olduğunun işçi sınıfı ve yığınlar nez- devletsel formu ile kapitalist içeriği arasın-
dinde daha rahat görülmesine hizmet et- daki bu çelişkinin diğer ifadesi birbirini
melidir. etkileyen iki eğilimdir: Bir taraftan devlet-
leştirme, diğer taraftan da özelleştirme!
Devlet işletmeleri kapitalist ekonominin
Burjuvazi, ne gerçekten tutarlı/kararlı bir
hareketini, aktif olarak etkiliyor-
şekilde özelleştirebilmekte ne de tutar-
lar. Türkiye'de bu, sürekli böyle olmuş-
lı/kararlı bir şekilde devletleştirebilmekte.
tur. Devlet işletmeleri kapitalist karakter-
O, bu iki eğilim arasında gidip gelmekte.
dedir ve dolayısıyla kapitalist ekonomiyi
Bu durum burjuvazi için içinden hiçbir
aktif olarak etkilemeleri bu ekonominin
zaman çıkamayacağı bir circulus vitio-
çelişkilerini çözmüyor, tersine daha karma-
sus'tan (kısır döngü). Ancak işçi sınıfı, bu iki
şıklaştırıyor ve derinleştiriyor. Devlet işlet-
eğilim arasında gidiş-gelişe son verecek,
meleri veya devlet tekelciliği, bir taraftan
söz konusu circulus vitiosus'u parçalayarak
sermayenin iktidarını güçlü kılıyorlar, ama
toplumsal gelişmeyi antiemperyalist de-
diğer taraftan da, yukarıda bir yerde belirt-
mokratik devrim üzerinden sosyalizme
tiğimiz gibi, sosyalizmin maddi ön koşulla-
götürecek güçtedir.
rını hazırlıyorlar. Paradoks gibi gözüken bu
gelişme kapitalizmde mülkiyetin gelişme- Adı üstünde! Bu, bir devrim meselesidir.
sinin bir iç diyalektiğidir: Devlet mülkiyeti- O halde:
özel mülkiyet!

110 Proleter Doğrultu


Uluslararası Sermayenin Saldırısı: Özelleştirme

–Özelleştirmeye karşı mücadele, devlet Özelleştirme saldırısı faşizm ve sermayenin


sektörüyle özel sektör arasında bir tercih topyekün saldırısının bir parçasıdır. Ve bu
sorunu olarak görülmemelidir. saldırı dalgası yalnız işçi sınıfını hedef almı-
yor. Tüm ezilen, sömürülen milyonlar bu
–Özelleştirmeye karşı mücadele antiem-
saldırının hedefi içindedirler. İşçi sınıfı bu
peryalist mücadelenin bir parçası olarak;
bilinçle, kavganın başına geçmelidir. Ezilen
işbirlikçi tekelci büyük burjuvazinin "em-
milyonların ve Kürt halkının önderi olarak
peryalist" hırsına karşı sendikasızlaştırmaya
sermayenin topyekün saldırısına, özelleş-
karşı bir mücadele olarak görülmelidir ve
tirme dalgasına karşı topyekün bir saldırıy-
düzene karşı mücadele ile birleştirilmelidir.
la yanıt vermelidir. İşte bugün bu yanıtın
adı: GENEL GREV GENEL DİRENİŞTİR!

111 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

KAPİTALİZMİN EŞİT OLMAYAN GELİŞME


YASASI
EMPERYALİSTLER ARASI ÇELİŞKİLERİN GELİŞMESİ VE ALMAN
EMPERYALİZMİNİN BÖLGEMİZDEKİ FAALİYETİ

TEORİK YAKLAŞIM "Kapitalizm, gelişmesinin en yüksek aşama-


sındaki meta üretimidir. Bu aşamada işgücü
Kapitalizmde eşit olmayan ekonomik ve de meta olmuştur. Hem ülke içinde ve özel-
siyasi gelişmenin emperyalizmde daha da likle de enternasyonal alanda meta müba-
şiddetlendiği Lenin tarafından keşfedilmiş delesinin artması, kapitalizmin karakteristik
ve bilimsel olarak temellendirilmiştir. Bu bir özelliğidir. Tek tek işletmelerin, tek tek
yasa Stalin tarafından bütün yönleriyle sanayi dallarının ve tek tek ülkelerin geliş-
açıklanmış ve onun işlerliği, kapitalizmin mesinde eşitsizlik ve sıçrama kapitalizmde
çürüyüşünün en önemli faktörlerinden kaçınılmazdır." (c. 22 s. 244 Alm. "Emperya-
birisi olarak gösterilmiştir. lizm...")
Marksist-Leninst teori, kapitalizmin geliş- "Kuşkusuz kapitalizm, şimdi her tarafta
mesinin her ülkede aynı olmadığını, yani sanayinin oldukça gerisinde kalmış olan
eşit olmayan bir gelişmenin söz konusu tarımı geliştirecek durumdadır, kitlelerin…
olduğunu öğretmektedir. Kapitalist toplum yaşam koşulunu yükseltebilir. Ama o za-
özel mülkiyet ve rekabet üzerine kurulmuş man sermaye fazlalığından bahsedile-
olduğu için gelişme, ister tek tek işletme- mez... Ama (bu sefer) kapitalizm, kapitalizm
ler; sanayi sektörleri açısından olsun, ister- olmaz. Çünkü kitlelerin yarı aç yarı tokluğu
se de tek tek ülkeler açısından olsun eşit gibi gelişmenin eşitsizliği, bu üretim biçimi-
olamaz. O halde eşit olmayan gelişmenin nin temel kaçınılmaz koşullarıdır, ön koşul-
nedeni, üretim araçlarına olan özel mülki- larıdır." (Lenin; agk., s .245)
yet ve rekabettir. Rekabet, bir kısım işlet-
meler yok olurken, bir kısım işletmelerin "Gelişmenin kapitalizme özgü olan eşitsizli-
güçlenmesi demektir. ğinden dolayı, bir üretim dalı diğerlerini
geride bırakır ve ekonomik ilişkilerin eski
Marks'ın belirttiği gibi, kapitalist üretim, alanının sınırlarını aşmaya çalışır." (Lenin;
bütün aşamalarında aynı zamanda ve eşit c.3, s. 612, Alm. "Rusya'da Kapitalizmin
gelişmiş olsa, imkansız olurdu. Kapitalist Gelişmesi")
üretim için geçerli olan, bütün kapitalist
ülkeler için de geçerlidir. Bunun içindir ki, "Kapitalizmin tek tek ekonomilerin ve tek
kapitalist ülkelerde eşit olmayan gelişme, tek devletlerin ekonomik gelişmelerinde eşit
kapitalist üretim biçiminin temel ön koşu- gelişme mümkün değildir. Kapitalizmde
ludur. bozulan dengenin dönem dönem yeniden
kurulması için sanayiide krizlerden ve poli-
Lenin, kapitalizmin eşit olmayan gelişme tikada savaşlardan başka araç yok.
yasasını bir çok yazısında açıklamıştır:

112 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

Yoktur… Ekonomik ve siyasi gelişmenin nomik ve siyasi eşit olmayan gelişme yasa-
eşitsizliği, kapitalizmin mutlak bir yasasıdır" sı belirleyici olmuştur.
(Lenin, clt. 21-syf. 344/348-Alm. "Avrupa
Kapitalizmin emperyalizm aşamasında eşit
Birleşik Devletleri şiarı üzerine")
olmayan gelişme yasasının anlamını Stalin
"Kapitalizmin gelişmesi çeşitli ülkelede şöyle izah ediyor:
oldukça dengesizdi. Meta üretiminde baş-
"Emperyalizm döneminde gelişmenin eşit-
ka türlü olamaz." (Lenin; c. 23, s. 74, Alm.
sizliği yasası, ülkelerden birisinin diğerlerine
"Proleter Devrimin Asgari Programı")
kıyasla sıçramalı gelişmesi, ülkelerden biri-
Kapitalizmde eşit olmayan gelişme, bu sinin diğerleri tarafından dünya pazarların-
üretim biçiminin doğasına özgü- dan püskürtülmesi, paylaşılmış dünyanın
dür. Dolayısıyla bu üretim biçiminin bütün savaşa götüren çatışmalar ve savaş felaket-
gelişme aşamalarında etkisini gösterir. leri sayesinde periyodik olarak yeniden
Ama bu yasanın tekel öncesi kapitalizmde- paylaşılması, emperyalizm kampında ça-
ki etkisiyle, tekelci dönemdeki; kapitalizmin tışmaların derinleşmesi ve keskinleşmesi...
emperyalizm aşamasındaki etkisi arasında Emperyalizm koşulunda eşit olmayan ge-
belli bir fark vadır. Bu farkı Stalin şöyle lişme yasasının temel unsurları nelerdir?
açıklar.
Birincisi; dünya artık emperyalist gruplar
"... Toplumsal gelişmenin bütün aşamaları arasında paylaşılmıştır. Dünyada "boş",
için geçerli olan sosyolojik yasalardan faklı işgal edilmemiş alanlar yoktur ve yeni pa-
olarak kapitalizmin gelişme yasaları deği- zarlar, hammadde kaynakları işgal etmek
şebilirler ve değişmek zorundadırlar. Em- ve genişleyebilmek için başkalarının toprak-
peryalizm öncesi kapitalizmde eşitsizlik larını zor yoluyla ele geçirmek gerekir.
yasasının belli bir anlamı ve buna tekabül
İkincisi, teknolojinin eşsiz gelişmesi ve kapi-
bir etkilemesi vardı. Buna karşın emperya-
talist ülkelerin gelişme seviyesinin giderek
list kapitalizmde bu yasa başka bir anlam
artan eşitlenmesi (farkın kapanması, aynı-
kazanıyor ve bundan dolayı etkilemesi de
laşması ç.n.) bir ülkenin diğerlerini sıçramalı
başka. Bu, eski kapitalizmdeki eşitsizlikten
geçişini, daha güçlü ülkelerin, daha az güç-
farklı olarak emperyalizmde kapitalist ülke-
lü, ama hızlı gelişen ülkeler tarafından püs-
lerin gelişmelerinin eşitsizliğinden bahsedi-
kürtülmesini... mümkün kılmıştır ve bu sü-
lebilmesinin ve bahsetmenin zorunluluğu-
reci kolaylaştırmıştır.
nun nedenidir." (c.9, s.144, Alm.)
Üçüncüsü; münferit emperyalist gruplar
Peki, bunun anlamı nedir? Bu fark ile Stalin
arasında nüfuz sahasının eski paylaşımı her
neyi kastediyor? Kapitalizm, serbest reka-
defasında dünya pazarındaki yeni güçler
betçi döneminde şu veya bu şekilde sürekli
ilişkisi ile çatışmaya düşer, nüfuz sahaları-
yükselen bir gelişme içindeydi, bu gelişme
nın eski dağılımını yeni güçler ilişkisi ara-
sürecinde henüz işgal edilmemiş, kapita-
sındaki "denge", dünyanın emperyalist sa-
lizm açısından "boş" topraklarda genişli-
vaşlar ile periyodik olarak yeniden payla-
yordu, bu süreç içinde kapitalist ülkelerin
şılmasını zorunlu kılar.
rekabetten doğan sıçramalı gelişmeleri
veya dünya çapında savaşları olmuyor- Emperyalizm döneminde gelişmenin eşitsiz-
du. Dolayısıyla da eşit olmayan gelişme liğinin keskinleşmesi ve güçlenmesi bundan
yasası bütün gücü ve yönleriyle etkisini dolayıdır.
göstermiyordu. Ama kapitalizmin emper- Emperyalist kampta anlaşmazlıkların barış-
yalizm aşamasına geçmesiyle; yükselen çıl yoldan çözülmesi imkansızlığı bundan
kapitalizmin ölen, çürüyen, asalak kapita- dolayıdır." (c. 9, s. 93-94 Alm. "Komünist
lizme (emperyalizme) dönüşmesiyle eko-

113 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

Enternasyonal Yürütme Komitesi VII. Ge- Stalin, leninist eşit olmayan gelişme yasa-
nişletilmiş Plenumu"ndaki konuşmadan) sını böyle yorumluyor ve onun temel un-
surlarını, yukarıda aktardığımız üç nokta-
Stalin, emperyalist çağda kapitalist ülkele-
daki anlayışla açıklıyor.
rin gelişmeleri arasındaki fark giderek ka-
panıyor veya gelişme seviyeleri aynılaşıyor, Stalin, eşit olmayan gelişme yasasının etki-
gelişme seviyesinde belli bir eşitlenme söz sinin emperyalizm koşullarında savaşları
konusu oluyor diyor. Bu ne anlama gel- kaçınılmaz yaptığını, her iki dünya savaşı-
mektedir? Bunu Stalin şöyle açıklar: nın nedenlerini tahlil ederken şöyle açıklı-
yordu:
"Kapitalist ülkelerin gelişme seviyesindeki
azalan farkın ve bu ülkelerin ilerleyen aynı "Sorun şudur; zaman içinde kapitalist ülke-
seviyeye geliyor olmalarının emperyalizm lerin eşit olmayan gelişmesi, kapitalist dün-
koşullarında gelişmenin eşitsizliği yasasının ya sistemi içinde dengenin şiddetli bir bo-
etkisini hafiflettiği söylenebilir mi? Hayır. Bu zulmasına neden oluyor ve kapitalist ülke-
söylenemez. Gelişme seviyesindeki bu fark lerin bir grubu hammaddelerini ve pazarla-
büyüyor mu, küçülüyor mu? O şüphesiz ki, rının az olduğunu düşünerek, mutad olarak
küçülüyor. Aynılaşma ilerliyor mu, geriliyor durumunu değiştirmek ve "nüfuz alanlarını"
mu? O, mutlaka ki ilerliyor. Büyüyen bir zor yoluyla kendi lehine yeniden paylaşmak
aynılaşma emperyalizm koşullarında geliş- için adım atıyor. Sonuç, kapitalist dünyanın
menin eşitsizliğinin güçlenmesi ile çelişkiye iki düşman kampa bölünmesi ve onlar ara-
düşmüyor mu? Hayır. O, bununla çelişkiye sındaki savaştır." (c. 15, s. 344-345, Alm.
düşmüyor. Tersine; tesviye (aynılaşma –çn), "Moskova Şehri Stalin Seçim Bölgesi Seç-
emperyalizm koşulunda gelişmenin eşitsiz- men Toplantısındaki Konuşma"dan)
liğinin her şeyden evvel güçlü olarak etkisi-
Emperyalist çağda kapitalist dünyanın ge-
ni gösterebildiği taban ve arka plan-
lişme seyri –SB'de revizyonizmin iktidar
dır... Tam da geri kalmış ülkeler, gelişmele-
oluşu ve çöküşü de dahil– Lenin tarafından
rini hızlandırdıkları ve seviyelirini ilerlemiş
teorik temellendirilmesi yapılan ve Stalin
ülkeninkine intibak ettirdikleri için - tam da
tarafından geliştirilen kapitalizmin eşit
bunun için ülkelerden birinin diğerlerini
olmayan ekonomik ve siyasi gelişme yasa-
geçme mücadelesi keskinleşir; tam da bu-
sını doğrulanmıştır.
nun için ülkelerden birinin diğerlerini geç-
me, onları pazarlardan def etme olanağı (Biz burada sorunun tek yönünü ele alıyo-
doğar.... ruz. Bu yasa aynı zamanda emperyalist
çağda tek ülkede sosyalist devrim teorisi-
Öyleyse; emperyalizm döneminde eşitlen-
nin çıkış noktasını da oluşturmaktadır.
me, eşit olmayan gelişmenin güçlenmesi
Bunu, burada belirtmekle yetiniyoruz.)
için koşullardan birisidir.
Emperyalistler arası ilişkilerde iki eğilim
Emperyalizm koşulunda gelişmenin eşitsiz-
liğinin ülkelerden birinin diğerlerine yetiş- Emperyalist devletler arasındaki siyasi ve
mesi ve sonra onları ekonomik bakımdan ekonomik ilişkilerin gelişmesi kapitalizmin
mutad yoldan, tabir yerindeyse evrimci genel krizinin başlamasından bu yana
yoldan, sıçramasız, savaş felaketleri olmak- önemli değişmelere uğramıştır. Bu değiş-
sızın, paylaşılmış dünyanın yeniden payla- melerin temel içeriği, belli bir süreç için de
şılması olmaksızın geçmesidir denebilir olsa, bu ilişkilerin sadece ve sadece kapita-
mi? Hayır bu söylenemez." (agk. s. 92-93 list sistemin özünde olan objektif zorunlu-
Alm.) luklar tarafından değil, aynı zamanda Ekim
Devrimi'nden bu yana emperyalizmin ge-
nel durumu tarafından da belirlenmesin-

114 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

den oluşmaktadır; Ekim Devrimi'nden "Kapitalizm bu temel eğiliminin (yukarıdaki


Kruşçev revizyonistlerinin siyasi iktidarı eğilim kastediliyor –çn) bir istisnası... em-
gasp ettikleri döneme kadar sosyalizmin peryalist savaşın, şimdi bütün dünyayı ken-
gelişmesi, revizyonist/sosyal emperyalist di aralarında paylaşmış olan emperyalist
yapılanma. Her iki durumda da klasik em- güçleri... birbirlerine düşman gruplara,
peryalist pozisyonların dünya çapında geri- düşman koalisyonlara bölmüş olmasıdır. Bu
lemesi vb. düşmanlık, bu mücadele, bu ölüm-kalım
dalaşı, belli koşullarda, bütün ülkelerin
Emperyalist ülkeler arasındaki siyasi ve
emperyalistlerinin ittifakını olanaksız kılı-
ekonomik ilişkilerin gelişme seyri, tarihi
yor." ve "bütün ülkelerin emperyalistlerinin
olarak çöküş sürecinde olan emperyalizmin
genel ittifakı... politikanın itici gücü değil-
genel durumunu ele verir. Bu gelişme seyri
dir." (Lenin, agk. s. 359-360-363)
düz bir hat izlemez, aşamalardan oluşur. Bu
gelişme seyrinin aşamaları emperyalistlera- Emperyalizmin tarihi, emperyalist ülkeler
rası ilişkilerin iki önemli eğiliminin şekillen- arası ittifakların, hangi formda ve sertlikte
diği somut tarihi koşulların en belirleyici olursa olsun emperyalist ülkeler arasındaki
momentini oluştururlar. Nedir bu iki eği- çatışmaları, savaşları, rekabeti engelleye-
lim? Emperyalist ilişkilerdeki bu iki eğilimi mediğini göstermektedir. "Çünkü kapita-
Lenin şöyle tanımlıyor: lizm koşullarında sömürgelerin, çıkar ve
nüfuz alanlarının vs. paylaşımı için katılan-
"... İki eğilim vardır; bunlardan biri bütün
ların gücünden, genel ekonomik, mali,
emperyalistlerin ittifakını kaçınılmaz yapı-
askeri vb. gücünden başka bir şey düşünü-
yor, diğeri ise bir emperyalisti diğerlerinin
lemez. Ama katılanların gücü, dengesiz
karşısına dikiyor –hiçbirisi sağlam bir teme-
değişir. Çünkü kapitalizm koşullarında tek
le dayanmayan iki eğilim." (c. 27. s. 363,
tek işletmelerin, tröstlerin, sanayi dallarının
Alm "Dış Politika Üzerine Rapor")
ve ülkelerin eşit bir gelişmesi olamaz."
Buna göre; (Lenin, c 22, s.300, Alm. "Empeyalizm...",)
– Emperyalist ülkeler arasındaki ilişkiler, Lenin devamla şöyle der;
bütün emperyalist ülkeler arasında bir
"Bunun için 'emperyalistler arası' veya 'ultra
ittifaka doğru gelişebiliyor;
emperyalist' ittifaklar, kapitalist gerçeklik-
"Bütün ülkelerin emperyalistlerinin genel te.... hangi biçime bürünürlerse bürünsünler,
itifakı, ekonomik kapitalist ittifaka dayanan ister bir emperyalist grubun bir başkasına
bu ittifak, dünya tarihinin birçok büyük karşı birleşmesi, ister bütün emperyalist
gözde kesitlerinin kanıtladığı gibi anavatan devletleri kucaklayan genel bir ittifak olsun,
tanımayan, sermayenin savunulması için bunlar, kaçınılmaz olarak, savaşlar arasın-
doğal ve kaçınılmaz olan ittifak, emekçileri- daki dönemlerde bir 'nefes alma' olmaktan
ne karşı ittifakınının korunmasını, bütün başka bir şey değildir. Barışçıl ittifaklar,
ülkelerin kapitalistlerinin birliğinin korun- savaşlara zemin hazırlarlar ve savaşlardan
masını anavatanın, halkın çıkarlarından doğarlar, tek veya aynı temel üstünde, dün-
daha yükseğe koyan .... ittifak... ya ekonomisinin ve dünya politikasının
Tabii ki bu ittifak eskiden olduğu gibi, kapi- emperyalist bağ ve ilişkileri temeli üstünde
talist sistemin sonuna kadar karşı konula- barışçıl ve barışçıl olmayan mücadelenin
maz gücüyle kedini geçerli kılacak temel değişken biçimlerini doğurarak bir ötekini
ekonomik eğilimi olarak kalacaktır." (Lenin, koşullandırırlar." (agk. s. 301)
agk. s. 359-360) Bir bütün olarak emperyalizmin tarihi, bir
– Bütün ülkelerin emperyalistlerinin ittifa- bütün olarak emperyalistler arası ilişkilerin
kını olanaksız kılan eğilim de var;

115 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

tarihi Lenin ve Stalin'in konuya ilişkin ana- dir..." (c. 31, s.462, Alm. "VIII. Bütün Rusya
lizlerinin doğruluğunu kanıtlamıştır. Sovyet Kongresi")
İster savaşla sonuçlansın, isterse de sonuç- Bolşevik parti önderliğinde genç sovyet
lanmasın, emperyalist ülkeler arasında iktidarı, kapitalist sisteme özgü objektif
şimdiye kadar birçok ittifak söz konusu zorunluluğun bir ifadesi olan emperyalist
olmuştur. Kapitalist gerçeklik, bir takım çelişkileri kullanarak zaman kazanmasını ve
ittifakı gereksiz kılarken; onların, kurulur- devam ettirdiği diplomatik, ekonomik ve
ken olduğu gibi, dağılırken de maddi so- siyasi faaliyetiyle sovyet ülkesini tecrit et-
mut koşullarını ifade ederken bugün de me ve yok etme çabalarını boşa çıkarması-
yeni oluşumların, mevcut ittikfalarda görü- nı bilmiştir. Bu sovyet ülkesine karşı "bütün
len, ayrışmaya, yeni oluşumlara doğru geli- ülkelerin emperyalistlerinin genel itifa-
şen çelişkilerin maddi somut koşullarını kı"nın uzun ömürlü olmadığını göstermek-
oluşturuyor. Şimdi bu kapitalist gerçekliği tedir.
kapitalizmin genel krizi koşullarında kapa-
Her iki dünya savaşı arasında yeni güç
tilizmde eşit olmayan ekonomik ve siyasi
dengeleri gelişmiş ve bunlar, pazarların,
gelişme yasasının işleyişi, emperyalistler
hammadde ve nüfuz alanlarının yeniden
arası ilişkilerin iki eğilimi perspektifinde
paylaşımını talep etmişlerdir. Faşist Alman-
somutlaştıralım.
ya ve onunla ittifak içinde olan güçler,
Ekim devrimi, emperyalistler arası ilişkilerin dünyayı yeniden paylaşma, yani dünya
iki temel eğiliminden birisini; bütün em- hakimiyeti amaçlarına ulaşmak için II. dün-
peryalist ülkelerin ittifakı eğilimini geliştir- ya savaşını başlatmışlardır.
mişti: Yeni kurulmuş proletarya diktatörlü-
ABD, İngiltere, Fransa gibi emperyalist
ğünü yıkmak için ortak silahlı müdahale ve
ülkeler, daha 1920'li yıllardan itibaren Al-
Rus karşıdevrimini maddi ve manevi des-
man emperyalizminin güçlenmesi için ona
tekleme doğrultusunda bütün emperyalist
yardımcı olmuşlardı. Bu emperyalist ülkele-
ülkeler arası atılan adımlar "bütün ülkelerin
rin yegane amaçları, Alman faşizmini SB'ye
emperyalistlerinin genel ittifakını" oluştu-
yöneltmekti. Ama beklenen olmamış, Al-
ruyorlardı. Ama Sovyet proletaryası ve
man faşizmi öncelikle arka arkaya komşusu
emekçileri devrimi savunmasını, koruması-
kapitalist ülkeleri işgal etmiş ve sonra SB'ye
nı ve ilerletmesini bildiler; bütün ülkelerin
yönelmiştir. Görüyoruz ki, burada da em-
emperyalistlerinin genel ittifakına dayanan
peryalist çelişkiler, "bütün ülkelerin emper-
silahlı müdahale, kapitalist dünya ya da
yalistlerinin genel ittifakı"ndan daha ağır
müdahaleci ülkeler için büyük bir yenilgiyle
basmıştır.
sonuçlandı.
Diğer taraftan sovyet ülkesine karşı uzun İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINDAN
vadeli emperyalistler arası bir ittifak da SONRA DURUM NASILDI?
imkansızdı. Çünkü nüfuz alanlarının pazar Savaşın hemen sonrası dönemde güçlerin
ve hammadde alanlarının emperyalistler birleşme eğiliminin ağır bastığını görüyo-
arasında yeniden paylaşımı, yani rekabet, ruz. Yani emperyalistler arası ilişkilerin
"genel ittifak"tan daha ağır basıyordu. bütün ülkelerin emperyalistlerinin genel
Başka türlü de olamazdı. Lenin bu durumu ittifakı yönünde; eğiliminde geliştiğini gö-
"şimdiye kadar, sadece, emperyalist güçler rüyoruz. Bu eğilimin –merkezcil eğilimin–
arasındaki derin anlaşmazlıktan dolayı gelişmesinin çok belirgin nedenleri var-
muzafer olabildik... burada söz konusu dı: Her şeyden önce, kayıplar ne denli ağır
olan, emperyalist ülkelerin ekonomik çıkar- olursa olsun, II. dünya savaşı sonuç itibariy-
larının derin, kökü kazınamaz bir çelişkisi- le SB'nin zaferiyle sonuçlanmış ve hemen

116 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

sonrası dönem sosyalist kampın kurulması ve onunla ittifak içinde olan ülkelerde sos-
dönemi olmuştu. Yani kapitalist dünya, yalizmin ve demokratik düzenlerin yıkılma-
kendi varlık nedenini tehdit eden güçlü bir sından sonra bütün ülkelerin emperyalist-
sosyalist dünya ile karşı karşıya kalmıştır. lerinin genel ittifakının esas nedenlerinden
Diğer taraftan ABD, savaştan yegane en birisi daha ortadan kalmış oluyordu. Yani
güçlü emperyalist ülke olarak çıkmış ve artık, "özgür" dünyayı tehdit eden faktör
kapitalist dünya içinde kalan ve diğer em- yoktu. Ama SB'deki sistem değişikliği, "ge-
peryalist ülkelerin sömürgelerine, ham- nel ittifakı" parçalayan bir neden olmadı.
madde ve nüfuz alanlarına resmen ve dü- Olmadı çünkü, sosyalizmin yıkılmasından
pedüz ekonomik gücüne dayanarak el sonra klasik kapitalist sistem kurulmadı,
koymuş veya bu alanlara, rakibi olan İngil- revizyonist sistem kuruldu. Lafta sosyalist,
tere ve Fransa gibi sömürgeci güçler zayıf fiiliyata kapitalist olan bu sistem, ABD em-
düştükleri için sızmıştır. Bunun ötesinde peryalizmi tarafından, bu sistem çökene
ABD, yıkılan Avrupa'da emperyalist ülkeler kadar "genel ittifak"ın giderek zayıflayan
üstünde de nüfuz sahibi olmuştu. ABD, varlık nedenlerinden birisi olmaya devam
Japonya'yı da kendine bağlamıştır. etmiştir.
Buna göre: sosyalist kampın varlığı, diğer Bu a ve b noktalarında tanımladığımız
emperyalist ülkelerin rekabet edemeyecek süreçler sonuç itibariyle hangi emperyalist
kadar zayıf düşmeleri ve ABD emperyaliz- ilişkilerin/çelişkilerin şekillenmesiyle sonuç-
minin güçlenmiş olması sonuç itibariyle II. lanmıştır?
dünya savaşı sonrası dönemde, "bütün
Burada söz konusu olan, uluslararası plan-
ülkelerin emperyalistlerinin genel ittifa-
da hegemonya mücadelesinin yeni boyut-
kı"nın sosyalist kampa karşı gerçekleşme-
larıdır. II. dünya savaşından sonra günü-
sinin maddi koşullarını oluşturmuştur. ABD
müze kadar olan dönemdeki bu hegemon-
emperyalizmi kendi kontrolünde genel
ya mücadelesini üç aşamada ele alabiliriz:
emperyalist ittifakı oluşturmak için bir dizi
siyasi, ekonomik, askeri politikalar oluş- Birinci aşama (1945-1970 dönemi):
turmuş, anlaşmalar yapmış ve örgütler II. dünya savaşında galip ve de oldukça
kurmuştur. güçlü çıkan ABD emperyalizmi, butün kapi-
talist dünyayı kendi güdümüne alır, kurdu-
Şimdi, emperyalistler arası ilişkilerin birbi-
ğu siyasi, ekonomik ve askeri hegemonya-
rine zıt iki temel eğiliminin – merkezcil ve
sının devamı için, emperyalist ülkeler de
merkezkaç– 1950'li yılların ikinci yarısından
dahil bütün kapitalist dünyayı önce sosya-
sonra nasıl geliştiğine bakalım:
list sisteme, sonra da revizyonist sisteme
a) Bu dönemde batı Avrupa'nın emperya- karşı örgütler. Savaş sonrası yıllarda
list ülkeleri ve Japonya savaşın yaralarını ABD'nin ekonomik yardımına duyulan ihti-
sarıyorlar ve yeniden kapitalist dünya pa- yaç çok büyük olduğundan Amerikan em-
zarında söz sahibi olmaya başlıyorlar, hem peryalizminin kapitalist dünya üzerinde
kendi aralarında ve hem de Amerikan em- hegemonya kurması nispeten kolay olur.
peryalizmiyle pazar alanı, hammadde ve Ama 1950'li yıllarla birlikte kapitalizmin
nüfuz sahası için rekabete başlıyorlar. Bu siyasi ve ekonomik eşit olmayan gelişme
süreç, bütün ülkelerin emperyalistlerinin yasası etkisini göstermeye başlar; savaştan
genel ittifakı eğilimini –merkezcil eğilim– yenik çıkan veya galip olmasına rağmen
temelden dinamitleyen gelişmenin başla- zayıflayan, yıkılan emperyalist ülkeler, eko-
dığını gösterir. nomilerinin gelişmesine paralel olarak
yeniden rekabete girişirler. Savaşın yaptığı
b) Kruşçev revizyonizminin SB'de siyasi
tahribat korkunç boyutlarda olduğu için
iktidarı gasp etmesinden sonra; yani SB'de

117 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

talep oldukça büyüktür ve bu da rekabeti Üçüncü aşama (1989/1990 ve sora-


belli sınırlarda tutar. (Rekabetin sınırlı kal- sı): Revizyonist sistemin yıkılmasından
masında tabii ki, Amerikan emperyalizmi- sonra kapitalist dünya ve hegemonya mü-
nin Sovyet tehditini (!) öne sürerek siyasi cadelesi içinde olan emperyalist ülkeler,
ve askeri etkinliğinin de rolü vardır.) yeni siyasi, ekonomik ve askeri ufuklarla
karşı karşıya kalmışlardır. Yeni durumu bir
1970'li yıllara gelindiğinde kapitalist dünya
taraftan o zamana kadar geçerli olan itifak-
pazarında doyum sınırına varılmıştır. Ja-
ları; emperyalist gruplar arası ittifakları
ponya, Fransa ve Almanya açısından göre-
veya "bütün ülkelerin emperyalistlerinin
celi hızlı büyüme dönemi artık tarihe ka-
genel ittifakı"nı önemsizleştirirken, diğer
rışmıştır. Bir taraftan Japonya, tek başına
taraftan da yeni arayışlara ve ekonomik-
emperyalist rakiplerine karşı meydan oku-
siyasi ve askeri kombinasyonlara, ittifak
maya başlarken, diğer taraftan da Almanya
oluşumlarına (örneğin NAFTA, BDT) yol
AT (Şimdi AB) çerçevesinde aynı yolu izle-
açmıştır.
miştir. Böylelikle klasik emperyalistler arası
rekabet, ABD'nin Sovyet korkutmasından, Şimdi her emperyalist ülke veya dünyayı
"genel ittifak"tan daha ağır basmaya baş- yeniden paylaşma talebini yükselten ülke-
lamış –merkezkaç eğilimin gelişmesi– ve ler "güneşin altında" bir yer kapmaya çalı-
kapitalist dünyada bütün çıplaklığıyla üç şıyorlar. Revizyonist sistem çökmeden önce
emperyalist merkez doğmuştur; daha ziya- böl ve yönet, birbirleriyle savaştır politikası
de Alman emperyalizminin güdümünde ABD ve SB'nin adeta bir imtiyazıydı. Şimdi
AT, ABD ve Japonya başka ülkeler de aynı politikayı kullanıyor-
lar. (Almanya, Fransa.)
İkinci aşama (1970-1989/1990 döne-
mi): Bu dönemde emperyalistler arası çe- O halde; emperyalistler arası ilişkilerin re-
lişkiler oldukça keskinleşmiş veya 1945- vizyonist blokun yıkılışına kadar ki gelişme
1970 dönemine nazaran oldukça keskin- sürecinde ne görüyoruz?
leşmiş ve kapitalist dünya ekonomisi iki
– Emperyalist rekabet merkezi olarak ABD
fazla üretim krizi (1974/75 ve 1981/83)
emperyalizmi,
yaşamıştır. 1970'lerden beri kapitalist dün-
ya ekonomisinin karşı karşıya kaldığı so- – Emperyalist rekabet mekezi olarak Alman
runlar (yapısal kriz, durgunluk, bilimsel ve emperyalizmi önderliğinde AT,
teknolojik kazanımlarının üretim ve dola- – Emperyalist rekabet mekezi olarak Japon
şım sürecinde gündeme getirdiği alt-üst emperyalizmi,
oluşlar vs.) emperyalistler arası rekabetin
derinleşmesini kapsamlılaşmasını ve de – Sosyal emperyalist rekabet merkezi ola-
keskinleşmesini beraberinde getirmiştir. Bu rak Sovyet emperyalizmi,
durum, birbirleriyle rekabet eden emperya- Revizyonist blokun yıkılmasından sonra;
list ülkelerin, hegemonya mücadelesi bo-
yutlarına varana kadar gelişmiş bir sürece – Emperyalist rekabet merkezi olarak ABD
girmiş olduklarını gösterir. Bu, kapitalizm- emperyalizmi,
de eşit olmayan ekonomik ve siyasi geliş- – Emperyalist rekabet mekezi olarak Alman
me yasasının işlerliğinin ifadesidir. Bu, aynı emperyalizmi önderliğinde AB,
zamanda "genel ittifak"ın yerini "genel
– Emperyalist rekabet merkezi olarak Ja-
ittifakı" olanaksız kılan gelişmeye bıraktığı-
pon emperyalizmi,
nı, "genel ittifak"ın, artık "politikanın itici
gücü" olmadığını gösterir. Merkezkaç eği- Bunlardan 1945-1989/90 süreci, bütün
limi. ülkelerin emperyalistlerinin genel ittifakının
kurulduğu ve giderek yıkılmaya başladığını

118 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

ifade ederken, 1989/90 ve sonrası, bütün GSMH'nin 1980'den 1989'a büyüme hızı
ülkelerin emperyalistlerinin genel ittifakının Almanay'da %19 oranında; Fransa'da %21;
ifadesi olan ekonomik siyasi ve askeri yapı- İngiltere'de %26; ABD'de %29 ve Japon-
laşmaların yıkılmaya başladığı bir süreç ya'da da %43 oranında gerçekleşti.
olmuştur. Birinci süreç merkezcil eğilimi
Almanya ve Japonya hariç diğer ülkelerin
ifade ederken, ikinci süreç merkezkaç eği-
verilen dönemlerdeki GSMH'lerindeki bü-
limi temsil etmektedir.
yüme oranları oldukça değişiktir. Alman-
Toparlarsak: Emperyalistler arası ilişkilerin ya'da GSMH'nin büyüme oranı hemen
tarihi ve somut durum tahlili, sermayenin hemen aynı kalırken, Japonya'da GSMH'nin
artan enternasyonalleşmesinin de göster- büyüme hızı, her iki dönemde de diğer
diği gibi, tekelci sermayenin güçlerini bir- ülkelerinkinden oldukça yüksek olmuştur.
leştirme eğiliminde olduğunu ama aynı Örneğin, 1971-1980 döneminde Japon-
zamanda bu birleşmeye karşı gelişen ve ya'da GSMH'nin hızı, Almanya'dakinin 1,8
kapitalist üretim biçiminden kaynaklanan misli; Fransa'dakinin 1,4 misli; İngiltere'de-
eğilimlerin olduğunu göstermektedir. kinin 2,6 misli ve ABD'dekinden de 1,8
"Hangi formda olursa olsun.... ister bir em- misli olmuştur. 1980-1989 döneminde de
peryalist koalisyonun başka bir emperyalist Almanya'nınkinin 2,2 misli; Fransa'nınkinin
koalisyona karşı olma formunda veya bü- 2 misli; İngiltere'ninkinin 1,6 misli ve
tün emperyalist güçlerin genel ittifakı for- ABD'ninkinin de 1,5 misli olmuştur. Demek
munda olsun", emperyalistler arası ittifakın oluyor ki, verilen her iki dönemde de Ja-
geleceği, bu ittifakların, emperyalist ülkeler pon ekonomisi, diğer ülke ekonomilerine
arasındaki mücadelede sadece bir "nefes fark atarak büyümüştür.
alma"ya bağlıdır. Ve revizyonist blokun
Brüt (Gayri Safi) sabit sermaye oluşumu
yıkılmasından sonra, Alman emperyalizmi
açısından: (Tablo 2)
güdümünde AB'nin gelişmesinden sonra;
Japon emperyalizminin yeniden hegemon- Brüt sabit sermaye oluşum hızı 1972-1980
ya mücadelesine başlayacak duruma gel- döneminde Almanya'da %5,6 oranında;
mesinden sonra emperyalistler arası ilişki- Fransa'da %16; İngiltere'de %2,2; ABD'de
lerin gelişme seyri, eski ittifakların yeni %26 ve Japonya'da da %23 oranında ger-
koşulara cevap vermediğini; o döneme çekleşmişti.
özgü olan "nefes alma" döneminin kapan- 1980-1989 döneminde ise bu gerçekleşme
dığını, yeni ittifakların, yeni "nefes alma" Almanya'da %11; Fransa'da %17; İngilte-
politikalarının gerekli olduğunu göster- re'de % 51; ABD'de %34 ve Japonya'da da
mektedir. %56 oranlarında olmuştur.
Sosyal emperyalizmin, neosiyonist- Brüt sabit sermaye oluşumu bakımından
kapitalist blokun çökmesinden sonra önde söz konusu ülkelerin 1980-1989 dönemin-
gelen emperyalist ülkeler arasındaki güç de 1972-1980 dönemine nazaran belli bir
dengesi: sıçrama yaptıklarını görüyoruz. Bu sıçrama
GSMH açısından: (Tablo-1) İngiltere ve Japonya'da diğer ülkelere na-
zaran oldukça belirgindir.
1972-1980 döneminde GSMH'nin büyüme
hızı Almanya'da % 22 oranından, Fransa'da İhracat açısından; (Tablo- 3)
%28; İngiltere'de %15; ABD'de %22 ve 1972-1980 döneminde Almanya'nın ihra-
Japonya'da da %39 oranında gerçekleş- catı %49 oranında; Fransa'nın %72; İngilte-
mişti. re'nin %43; ABD'nin %82 ve Japonya'nınki
de %154 oranında büyümüştür. İhracatın
büyüme oranları 1980-1989 döneminde

119 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

Almanya için %53; Fransa için %40; İngilte- de beşinci sırada yer aldıklarını gösteriyor-
re için %33; ABD için %52 ve Japonya için lar.
de %86 olarak gerçekleşmiştir.
Dünya (revizyonist sistem hariç) sanayi
1980-1989 döneminde Fransa'nın, İngilte- üretimindeki pay açısından; (Tablo- 5)
re'nin, ABD'nin ihracatı 1972-1980 döne-
Bu tabloda şunu görüyoruz: ABD'nin dünya
mine nazaran oransal olarak büyük boyut-
sanayi üretimindeki payı 1950'den 1979'a
larda gerilerken, Almanya'nınki, önemsiz
%30,7 arasında ve İngiltere'ninki de %62
de olsa belli bir oransal artış göstermişti.
oranında gerilemiştir. Buna karşın Alman-
Japonya'nın ihracatı 1980-1989'da 1972-
ya'nın payı %37,5; Fransa'nınki %44 ve
1980'e nazaran 1,8 misli gerilemesine rağ-
Japonya'nınki de %500, yani 6 misli artmış-
men oransal olarak, Almanya'nınkinden 1,6
tır. Bu gelişmelerin sonucu olarak ülkelerin
misli; Fransa'nınkinden 2,1 misli, İngilte-
dünya sanayi üretimindeki ağırlıkları da
re'ninkinden 2,6 misli ve ABD'ninkinden de
değişmiştir ve 1950'de ABD, İngiltere, Al-
1,6 misli fazla büyümüştü.
manya, Fransa ve Japonya şeklindeki sıra-
Sanayi üretimi açısından; (Tablo- 4) lama 1979'da yerini, ABD, Japonya, Alman-
ya, Fransa ve İngiltere sıralamasına bırak-
1970-1980 döneminde sanayi Almanya'da
mıştır.
%24 oranında; Fransa'da%33; İngiltere'de
%10; ABD'de %36 ve Japonya'da da %54 Soruna OECD ülkeleri bazında bakarsak
oranlarında büyümüştür. (Tablo- 6)
Sanayinin büyüme oranları 1980-1988 Fazla yazmayı gereksiz kılan bu veriler, bize
döneminde Almanya'da %9; Fransa'da %5; 1950-1984 döneminde ABD emperyalizmi-
İngiltere'de%19; ABD'de %26 ve Japon- nin bütün kapitalist dünya üretimindeki
ya'da da %34 oranlarında, 1985-1990 dö- payının oldukça büyük oranlarda düştüğü-
neminde de Almanya'da %17; Fransa'da nü, buna karşı Almanya ve Japonya'nın
%13; İngiltere'de %9; ABD'de %15 ve Ja- paylarının da artığını göstermektedir.
ponya'da da %25 oranlarında gerçekleş-
Kapitalist dünya ihracatındaki pay açısın-
miştir.
dan; (Tablo- 7)
Sanayinin büyümesi açısından Japonya,
Sanayi üretimindeki gelişme kaçınılmaz
verilen her iki dönemde de ilk sırada yer
olarak ihracata da yansımaktadır ve ihra-
almıştır. 1980-1988 döneminde onu, ABD
caat verileri yukardaki veriler doğrulamak-
ve İngiltere; 1985-1990 döneminde de
tadırlar.
Almanya, ABD ve Fransa takip etmişlerdir.
Veriler dönem içinde kapitalist dünya ihra-
Sanayinin büyümesini başka verilerlerle de
cında 1950'den 1988'e ABD'nin payı 1,4
gösterebiliriz: 1950-1980 döneminde; yani
misli gerilerken, Almanya'nın payı 3,5 misli
30 senelik bir dönem zarfında sanayi üre-
ve Japonya'nın payı da 7 misline çıkmıştır.
timi Almanya'da %5,0 oranında; Fransa'da
1980'li yılların yarısından itibaren Alman-
%4,6; İngiltere'de %2,5; ABD'de %3,3 ve
ya'nın kapitalist dünya ihracatındaki payı
Japonya'da da %8,0 oranında büyümüştür.
Amerika'nın payından fazla olmaya başla-
Bu büyüme 1950-1973 döneminde Alman-
mıştır.
ya'da %5,9; Fransa'da %5,2; İngiltere'de
%2,4; ABD'de %3,9 ve Japonya'da da %8,8 Sermaye ihracı açısından (özel doğrudan
oranlarında gerçekleşmiştir. Bu veriler, yatırımlar)
sanayinin büyümesi bakımından Japon- ABD'nin bu formdaki sermaye ihracı
ya'nın birinci, Almanya'nın ikinci, Fransa'nın 1967'de 59,5 milyar dolardan 1988'de 337
üçüncü, ABD'nin dördüncü ve İngiltere'nin milyar dolara çıkarak 5,6 misli olmuştur.

120 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

Aynı dönemde Japonya'nın aynı formdaki nomik Alanı. Örneğin ABD önderliğinde
sermaye ihracı 1,5 milyar dolardan 180 NAFTA.
milyar dolara çıkarak 120 misli; Fransa'nınki
– İkinci boyut: Bu boyut, emperyalist ülke-
6,6 milyar dolardan 58 milyar dolara çıka-
lerin kendi iç pazarları üzerinde sürdürdük-
rak 8,8 misli; İngiltere'ninki 17,5 milyar
leri rekabeti ifade eder. Emperyalist ülkeler
dolardan 197 milyar dolara çıkarak 11,2
gelişmiş ülke pazarlarını en verimli pazar
misli ve Almanya'ninki de 3 milyar dolan-
alanları olarak görüyorlar ve bu pazarlar-
dan 88,5 milyar dolara çıkarak 29,5 misli
daki paylarını korumak veya genişletmek
artmıştır. 1967'de ve 1988'de bu türden
için birbirleriyle acımasız bir rekabet sürdü-
sermayenin kapsamı bakımından ilk sırada
rüyorlar. Bu alanda en başarılı olan ülke
ABD ve ikinci sırada da İngiltere geliyordu.
Japonya'dır. Japonya, gerek AB'nin gerekse
Ama ihraç edilen sermayenin artış hızı
de ABD'nin tedbirlerini alt etmenin yollarını
bakımından sıralama Japonya, Almanya,
buluyor. Örneğin AB ülkelerine yaptığı
İngiltere, Fransa ve ABD şeklindeydi.
otomobil ihracatını artırma yerine bu ülke-
Görüyoruz ki, sadece bu birkaç veri, '80'li lerdeki otomobil üretimi kapasitesini artırı-
yılların sonuna doğru emperyalistler arası yor. Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne girmesi
güç dengesinin öncelikle Japonya ve Al- durumunda Türkiye üzerinden de AB paza-
manya lehine ve ABD aleyhine değiştiğini rına girecektir.
göstermektedir. Bu demektir ki, öncelikle
– Üçüncü boyut: Bu boyutu da eksi reviz-
bu ülkeler arasındaki rekabet, dünya pazar-
yonist blok ülkeleri ve onların nüfuz alanla-
larında pay kapma ve hegemonya müca-
rı oluşturuyorlar. Bu boyutun Doğu ve Orta
delesi sertleşecektir, derinleşecektir ve
Avrupa'da yer alan ülkeleri (Polonya, Çek
kapsamlaşacaktır. Nitekim bugünkü geliş-
Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan vs.)
meler de bunu doğruluyorlar.
Batılı emperyalist ülkeler, başta da Alman
DÜNYA PAZARININ YENİDEN emperyalizmi yutmuş durumda. Eski SB'yi
oluşturan devletlerin durumu ise biraz
ŞEKİLLENMESİNİN BOYUTLARI VE
daha değişik. Bu ülkeler hem doğrudan
ALMAN EMPERYALİZMİNİN
Rus emperyalizminin tehditi altında ve
YÖNELİMİ
hem de Batılı emperyalistler ABD ve Ja-
Günümüz dünyasında uluslararası pazarın ponya tarafından sürdürülen rekabete
şekillenmesinde dört boyut görüyoruz. Bu sahne olmaktalar. Yani bu ülke pazarlarının
boyutlar kısaca şöyledir; ve hammadde kaynaklarının, emperyalist
ülkeler tarafından tam anlamıyla paylaşıl-
– Birinci boyut: Bu boyut "iç pazarların"
mışlığı henüz söz konusu değil.
geliştirilmesi olarak yansıyor. Burada söz
konusu olan, yeni değil, eski pazarlardır ve – Dördüncü boyut: Bu boyutu emperya-
amaç da bu eski pazarların tam anlamıyla, lizme bağımlı ülkeler oluşturuyorlar. Bu
"adam akıllı" değerlendirilmesidir. Bunu ülkeler, emperyalistler için pazar alanı ol-
gerçekleştirmek için emperyalist ülkeler, manın ötesinde hammade kaynağı ve stra-
mevcut nüfuz alanlarını diğer emperyalist- tejik öneme haiz olma özelliklerini de taşı-
lere karşı çeşitli anlaşmalar temelinde ka- yorlar. Örneğin Türkiye, emperyalistler
patmaya çalışırlar. Örneğin Almanya ön- açısından önemli bir pazar alanıdır, ama
derliğinde AB. AB ülkeleri 1981'de dış tica- aynı zamanda önemli bir stratejik konumu
retlerinin %49,2'sini, 1990'da da %60'ını da vardır. Buna karşın İsrail, ne önemli bir
kendi aralarında gerçekleştiriyorlardı. Ör- pazar alanıdır ve ne de hammadde kayna-
neğin Japonya önderliğinde Pasifik Eko- ğıdır. Ama ABD emperyalizmi açısından
önemli bir stratejik noktadır. Örneğin Basra

121 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

Körfezi'ndeki ülkeler. Bu ülkeler zengin 1989'da %52,2; 1990'da 51,9; 1991'de %54;
petrol kaynaklarından dolayı önemlidirler. 1992'de %54 ve 1993'te de %47,8 olarak
gerçekleşmiştir. Sanayileşmiş ülkelerin
Hangi açıdan bakarsak bakalım, revizyonist
Alman ihracatındaki payı da örneğin
blokun dağılmasından sonra yeniden bü-
1987'de %80; 190'da %81, 1992 %82 oran-
tünleşmiş olan dünya pazarlarındaki bu-
larındaydı. Demek oluyorki, Almanya ihra-
günkü emperyalistler arası rekabet, ne
catının %50'ni veya biraz fazlasını AB ülke-
1950-1970 dönemiyle, ne 1970-1989-90
leriyle yapıyor. Bütün sanayileşmiş ülkelerin
dönemiyle karşılaştırılamayacak kadar de-
(AB, ABD, Japonya, Kanada vb.) Alman
rinleşmiş, keskinleşmiş ve kapsamlaşmıştır.
ihracatındaki paylarının toplamı %80 civa-
Bu gelişmeyi Alman emperyalizminin yö- rında. Buna göre eski doğu bloku ülkelerin
nelimiyle açıklayalım: ve bağımlı ülkelerin Alman ihracatındaki
paylarının toplamı % 20 civarında oluyor.
Dünya Pazarının Yeniden Şekillenmesinin
Birinci Boyutu Ve Alman Emperyalizmi Tablo 9'ya göre; AB ülkelerine yeni yatırım
Alman emperyalizmi I. dünya savaşından formunda yapılan sermaye ihracı bu form-
sonra Sovyetler Birliği ile savaş galibi olan daki toplam sermaye ihracının 1989'da
ABD, Fransa ve İngiltere arasındaki cephe- %46'na; 1990'da %51'ne; 1991'de %52'sine
leşme/çelişki durumundan yararlanmış ve ve 1992'de de %55'ine tekabül ediyordu.
söz konusu bu emperyalist ülkelerin "yar- Yani yeni yatırım formundaki sermaye ihra-
dımı"yla yeniden ekonomik, siyasi ve askeri cının yarıdan fazlası AB ülkelerine yapılı-
bir güç olmuştu. II. dünya savaşı sonrasın- yordu. Bağımlı ülkelerin bu türden sermaye
da da benzeri bir durum söz konusu oldu. ihracındaki payları ancak %4 ile %7 arasın-
Almanya (batı) sosyalist kamp ile ABD'nin da kalıyordu.
güdümündeki kapitalist kamp arasında
Görüyoruz ki yeni yatırım formunda Alman
tampon bir ülke konumundaydı. Amerikan
sermayesi AB ülkelerinde veya sanayileşmiş
emperyalizminin stratejisine göre, Alman
ülkelerde kalıyor.
emperyalizmi sosyalist kampa karşı güç-
lendirilmeliydi, silahlandırılmalıydı. Ameri- Dolaylı ve dolaysız doğrudan yatırımlarda
kan emperyalizminin planlarına göre, Batı da aynı eğilimi görmekteyiz. Örneğin bu
Avrupa'da ABD önderliğin- türden yatırımların 1990'da %49'u; 1991'de
de/hakimiyetinde bir ekonomik alan ku- %51'i ve 1992'de de %50'si AB ülkelerin-
rulmalıydı. Bu gelişme sonuç itibariyle bu- den gerçekleştirilmişti. Bütün sanayileşmiş
günkü adıyla AB'nin kurulmasına ve bu ülkelerin bu türden Alman yatırımlarındaki
kuruluş içinde Alman emperyalizminin payı da 1990'da %90; 1991'de %90;
hakimiyetine götürmüştür. 1992'de de keza %90 oranlarındaydı.

AB, Alman ekonomisi açısından vazgeçile- Sadece bu veriler bize, dünya pazarının
mez, bağlayıcı, önemi haiz bir yapılanma- yeniden şekillenmesinde söz konusu bo-
dır. AB, Alman sermayesi açısından bir "iç yutlardan birincisinin Alman emperyalizmi-
pazar"dır. Bu pazarın Alman tekelci burju- nin yönelimi açısından ne denli önemli
vazisi açısından ne denli önemli olduğunu (bağlayıcı) olduğunu gösteriyorlar.
son bir kaç yıl bazında Alman meta ve
Dünya Pazarının Yeniden Şekillenmesinin
sermaye ihracı hareketiyle gösterelim.
Ikinci Boyutu Ve Alman Emperyalizmi
(Tablo- 8)
Yukarıdaki veriler, emperyalist ülkelerin
Bu veriler bize şunu gösteriyor. Alman- kendi iç pazarları üzerinde yürüttükleri
ya'nın ihracatında AB ülkelerinin toplam rekabeti ifade eden bu boyutu da açıkla-
payı 1987'de %49,4; 1988'de %51,2; maktadır. Yukarıda ihracatla ilgili tabloda

122 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

yer alan sanayileşmiş ülkeler bütün emper- koşan faşist Almanya, yenildi, parçalandı.
yalist ülkeleri kapsamına almaktadır. İhra- Revizyonist blokun dağılmasından sonra
cat verilerini bu boyut bazında oransal eline geçen tarihi fırsatı çok iyi ve diğer
olarak ifade edersek; sanayileşmiş ülkeler emperyalist ülkelere kıyasla ekonomik
bütün emperyalist ülkeleri kapsamına al- gücüne dayanarak hızlı bir şekilde değer-
maktadır. İhracat verilerini bu boyut bazın- lendiren Alman emperyalizmi, önce Alman
da oransal olarak ifade edersek; sanayileş- Demokratik Cumhuriyeti'ni yuttu, Doğu ve
miş ülkelerin Alman ihracatındaki payları- Orta Avurpa'da nüfuz sahibi oldu ve eski
nın toplamı 1987'de %80,5; 1988'de 81,3; SB topraklarında başka emperyalist ülke-
1989'da %81,5; 1990'da %81,4; 1991'de lerle rekabet içine girdi.
%82,6; 1992'de %81,9 ve 1993'te de (geçi-
Alman emperyalizminin sadece 1991-1992
ci) %78,2 oranındaydı. Demek oluyor ki,
döneminde Doğu Avrupa ve BDT ülkeleri-
ihracata oldukça bağımlı olan Alman eko-
ne yaptığı "yardım" 27,5 milyar dolardır.
nomisini ayakta tutan sanayileşmiş ülkelere
Onu 3,3 milyar dolarla ABD; 1,7 milyar
yapılan ihracattır. Önemi bu denli açık olan
dolarla Fransa; 1,6 dolarla Hollanda; 1,4
bir boyut için Alman emperyalizminin ya-
milyar dolarla Kanada ve İspanya; 1,1 mil-
pamayacağı hiçbir şey yoktur. En azından
yar dolarla İtalya ve Avusturya; 0,7 milyar
şimdiye kadar ihracatını bu ülkelere söz
dolarla İngiltere; 0,6 milyar dolarla Türkiye;
konusu oranlarda gerçekleştirebilmek için
0,4 milyar dolarla İsveç, Norveç ve Japonya
yapması gerekeni yapmıştır.
takip ediyordu (Siddeutsche Zeitung, 24
Sermaye ihracıyla ilgili veriler de, Alman Şubat 1994). Salt bu veriler Alman emper-
emperyalizminin yurtdışı yatırımlarında yalizminin söz konusu alandaki önemini
sanayileşmiş ülkelerin önemini gösteriyor- açıklamaya yeter.
lar. Öyle ki, sermaye ihracında bu ülkeler,
Almanya ile revizyonist blok arasındaki
meta ihracından daha önemli oluyorlar.
ticari ilişkiler '70'li yıllarla birlikte gelişmeye
Dünya Pazarının Yeniden Şekillenmesinin başlamıştır (19 Mayıs 1973 anlaşma-
Üçüncü Boyutu Ve Alman Emperyalizmi sı): Örneğin Almanya'nın revizyonist blok
Eski revizyonist-kapitalist blok ülkelerinin ile ihracatı 1960'da 2,2 milyar marktan
Alman ekonomisindeki yeri, bu blok da- 1970'de 5,4 milyar marka, 1980'de ise 17,2
ğılmadan önce pek önemli değildi. Bu milyar marka çıkmıştır. 1960-1970 arasın-
blokun dağılmasından sonra durum ta- daki artış %145 oranında olurken 1970-80
mamen değişmiştir. Bu blokun kapsamına arasındaki artış %21,8 oranında olmuştur.
aldığı alan; Doğu ve Orta Avrupa (Polanya, Almanya'nın revizyonist blok ile ihracatı
Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan, 1985 yılında 21,4 milyar mark, 1989'da 24,5
Romanya, Bulgaristan) ve eski SB toprakları milyar marka çıkmış, 1990'da da 23,5 mil-
Alman emperyalizminin geleneksel yayılma yar marka düşmüştür. Bu blokun Alman
alanlarından birisidir. Alman emperyalizmi, ihracatındaki payı 1960'da %4,8; 1970'de
varoluşumun her döneminde bu alanda %4,3; 1980'de %5,5 ve 1990'da da %3,6
yayılmaya çalışmıştır. Doğu ve Orta Avru- oranlarında gerçekleşmişti.
pa'dan Kafkasya'ya, Orta Asya'ya kadar
Revizyonist-kapitalist blokun dağılmasın-
uzanan bu alan Alman emperyalizmi için
dan sonra durum değişmiştir. 1990-92
pazar alanı, hammadde kaynağı açısından
dönemindeki alt-üst oluşları, ekonomik
oldukça önemlidir. Alman emperyalizmi
krizi gözönünde tutarak, bu dönemdeki
son olarak II. dünya savaşında bu yayılma-
verileri dikkate almazsak, birleşmiş Alman-
cılığını gerçekleştirmeye çalıştı ve sosyalist
ya'nın eski revizyonist bloku oluşturan
SB'den gereken dersi aldı; sosyalizmi yık-
ülkelere yaptığı ihracatın hızlı bir artış gös-
mak ve dünya hakimiyeti kurmak peşinde

123 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

terdiğini görürüz. Eski revizyonist blok lar ve bölgemiz olan Ortadoğu ile sınırlıyo-
ülkelerine yapılan toplam ihracat 1993'ün ruz.
ocak-ağustosundan 1994'ün ocak-
Alman emperyalizminin yayılmacılığı sü-
ağustosuna kadar 26,142 milyar marktan
rekli üç yönde olmuştur: Avrupa'da hakimi-
30,733 milyar marka çıkarak %17,6 oranın-
yet kurmak, doğuya (Rusya-Kafkasya ekse-
da artmaktadır. Birleşmiş Almanya'nın aynı
ni) açılmak ve sıcak denizlere inmek. Al-
dönemde (Ocak-Ağustos 1993–Ocak-
manya'nın doğuya yönelmesi için Doğu
Ağustos 1994) Macaristan ile ihracatı %24
ve Orta Avurpa'dan geçmesi gerekiyor.
oranında; Romanya ile %7,7; Bulgaristan ile
Almanya'nın sıcak denizlere inebilmesi için
%26; Arnavutluk ile %6,6; Estonya ile %67;
Orta Avurpa'dan ve özellikle de Balkan
Letonya ile %41; Litvanya ile %81; Çek
yarım adasından geçmesi gerekiyor. Bal-
Cumhuriyeti ile %28; Slovakya ile %44,5;
kanlar, Alman emperyalizminin dünya ha-
Ukrayna ile %20; Moldova ile %42; Rusya
kimiyeti kurma planlarında sürekli önemli
Federasyonu ile %5; Gürcistan ile %23,6;
bir yer almıştır.
Ermenistan ile %74; Azerbaycan ile
%29; Kazakistan ile %40; Türkmenistan ile Birinci dünya savaşına neden olan emper-
%213; Özbekistan ile %130; Tacikistan ile yalistler arası çelişkilere baktığımızda Bal-
%146 ve Kırgızistan ile de %108 oranında kanlar'ın neden önemli olduğunu görüyo-
artmıştır. Beyaz Rusya ile ihracat %7 ora- ruz. Sömürge, hammadde, pazar alanı elde
nında gerilemiştir. Bunların arasında ihra- etmek, dünyayı yeniden paylaşmak için
cat kapsamının büyük olduğu ülkeler, sı- Almanya, Avusturya-Macaristan, İtalya,
rayla Rusya Federasyonu, Polonya, Çek Türkiye vs. bir tarafta, İngiltere, Fransa,
Cumhuriyeti, Macaristan, Slovakya, Ro- Rusya, Japonya vs. diğer tarafta cepheleşe-
manya ve Ukrayna'dır. rek savaştılar. Alman emperyalizmi, bölge-
sel amacın yanısıra, dünya hakimiyetini
Burada dikkatimizi çeken, Orta Asya dev-
kurmanın sıcak denizlere inmekten; Fransız
letleri (Kazakistan, Türkmenistan, Özbekis-
ve İngiliz sömürgelerini ele geçirmekten;
tan, Kırgızistan ve Tacikistan) yapılan ihra-
nüfuz alanını Ortadoğu'ya ve Afrika'ya
catın verilen dönem içinde toplam 588.157
kadar genişletmekten geçtiğini biliyordu.
(bin) marktan 1,005 milyon marka çıkmak-
Bu alanlara yayılmak için Balkanlar, nere-
tadır, ki bu %71 arasında bir artış demektir.
deyse yegane geçiş alanıydı. Almanya'nın
(Tablo-10)
dışında Rusya ve Avusturya-Macaristan'ın
Alman empyeryalizminin Orta ve Doğu da bölgede gözü vardı. Fransa ve İngiltere
Avrupa ülkelerine olan ilgisinin ne denli ise, Balkanların, Alman emperyalizminin
önemli olduğunu bu ülkelere yaptığı do- eline geçmesinin, onun Ortadoğu'ya ve
laylı ve dolaysız doğrudan yatırımlarından Afrika'ya açılması ve kendi sömürge alanla-
da anlıyoruz. Bu ülkelere yapılan bu türden rını tehdit etmesi anlamına geldiğini bili-
yatırımların 1990'da 638 milyon marktan yorlardı. I. dünya savaşı sonuna kadar uza-
1992'de 3,5 milyar marka çıkarak %443 nan dönemde Alman emperyalizmi, Fransa,
oranında, yani 5,4 misli artması bunun açık İngiltere ve Rusya ile Balkanlar üzerine
bir ifadesidir. hegemonya mücadelesini/rekabetini sür-
dürdü.
Dünya Pazarının Yeniden Şekillenmesinin
Dördüncü Boyutu: Alman Emperyalizmi- Almanya; I. dünya savaşında yenik düştü.
nin Balkan Ve Ortadoğu Politikası Ama yayılmacı, dünya hakimiyeti anlayışın-
Bu boyuta, emperyalizme bağımlı bütün dan ve bu amaca hizmet eden planlar ha-
ülkeler girmektedir. Ama biz bunu Balkan- zırlamaktan hiçbir zaman vazgeçmedi.
Nitekim II. dünya savaşına bu amacından

124 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

dolayı neden oldu. Fransa'yı dize getiren – O zamanki adıyla AT'nin Yugoslavya ile
Almanya, onun Yugoslavya'daki sermaye- veya AT vasıtasıyla Almanya'nın Yugoslav-
sine de el koydu; onun nüfuz alanını eline ya ile ticari ilişkilerinin gelişmesi ABD em-
geçirdi. Yugoslavya'nın ele geçirilmesi bir peryalizminin bölgedeki konumunu zayıf-
taraftan Alman ekonomisini bir dizi önemli latıyordu.
maden ithaline bağımlı kılmaktan çıkartıyor
– Bütünlüğünü koruyan Yugoslavya üze-
ve diğer taraftan da sıcak denizlere iniş
rinde ABD emperyalizminin etken olması-
yolunu açıyordu.
nın ötesinde, bütünlüğünü koruyan Yugos-
İkinci dünya savaşı öncesinde ve savaş lavya aynı zamanda yerel bir güçtü ve bu
döneminde de Almanya'nın Balkanlar'daki da Avrupalı emperyalist ülkelerin çıkarları-
en önemli rakipleri Fransa ve İngiltere ol- na, başta da Alman emperyalizminin çıkar-
muştu. larına ters düşüyordu.
1950'lerden itibaren Yugoslavya giderek Yugoslavya üzerine rekabet veya bu reka-
ABD emperyalizminin etkisi altına girer. Bu betin yürütülüşü üzerine emperyalist ülke-
ülkenin Almanya ile ticari ilişkilerinin ge- ler arasındaki çelişkiler keskinleşti. Emper-
lişmesi uzun bir dönem alır ve Alman em- yalist çıkarlar Yugoslavya'nın parçalanma-
peryalizmi bu ilişkileri geliştirmede AT'yi sını kaçınılmaz kılıyordu. Öyle de oldu.
(AB) kullanır. Sonuç itibariyle Yugoslavya, Yugoslovya parçalandı ve bu sefer de Yu-
Almanya'nın önemli ticari ortaklarından goslavya Federasyonu'nu oluşturmuş olan
birisi olur. AT; Yugoslavya ile ilişkilerde ülkeler üzerine rekabet başladı. Yugoslav-
Alman sermayesinin yayılmasına yol açar. ya'nın parçalanmasında dış, emperyalist
1989'da dinar marka bağlanır. Örneğin etken olarak birinci derecede sorumlu olan
Almanya'nın Yugoslavya'ya yaptığı ihracat Almanya, federasyonu oluşturmuş olan
1987'de 5,8 milyar marktan 1989'da 7,9 ülkelerle, başta da Hırvatistan ve Slovenya
milyar marka ve 1990'da da 8,5 milyar ile ilişkilerini geliştirdi, yerel güç olacağın-
marka çıkar, yani 1987'den 1990'a kadar dan dolayı büyük Sırbistan'a karşı olduğu
%46,5 oranında artar. için Bosna-Hersek'i tanıyarak, onun toprak
bütünlüğünden yana olduğunu açıkladı.
Şüphesiz ki Balkanlar, sadece Yugoslav-
Tablo- 11
ya'dan ibaret değildir. Arnavutluk, Yunanis-
tan ve kısmen de Bulgaristan Balkan ülke- Eski Yugoslavya Federasyonu'nu oluşturan
lerini oluşturuyorlar. Bu ülkeler içinde en ülkeler ve bir bölge ülkesi olan Arnavutluk
önemli olanı ve emperyalizm nüfuz alanı ile Almanya'nın son dönemdeki ihracatı
paylaşımına açık olanı Yugoslavya'ydı. Bu (milyon mark)
nüfuz alanının emperyalist ülkeler tarafın-
Bu ülkeler arasında Alman ihracatı için
dan paylaşımı için sürdürülen rekabet kes-
Hırvatistan ve Slovenya'nın önemi belli.
kinleşti. Bu rekabeti keskinleştiren emper-
Üçüncü sırada Makedonya geliyor. Bu veri-
yalistler arası çelişkiler nelerdi?
lerde dikkati çeken, kapsamı dar da olsa
– ABD, Yugoslavya'yı oluşturan tek tek Sırbistan ile ihracatın verilen dönem içinde
cumhuriyetler üzerinde değil, federal hü- %109 oranında artış olmasıdır.
kümet üzerinde nüfuz sahibiydi. Çünkü
Almanya'nın "gelişen ülkeler"e net "yar-
ABD emperyalizmi Yugoslavya üzerindeki
dım"ında Yugoslavya'nın payına düşen
etkinliğini para, kredi-yatırım ilişkisiyle IMF
miktar oldukça ilginç: Bu miktar 1987'de
üzerinden gerçekleştiriyordu. Bundan do-
11,5 milyon marktan 1988'de 41,2 milyon
layı Yugoslavya'nın parçalanmasında ABD
marka çıkıyor. 1989'da 33,2 milyon marka
emperyalizminin çıkarı yoktu.
düşüyor. 1990'da "yardım" açık veriyor,

125 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

1991'de "yardım" 40,6 milyon marka, müdahale etme küstahlığını gösterebiliyor,


1992'de de 991,3 milyon marka çıkıyor. Amerikan sermayesinin çıkarları için her
Almanya'nın Yugoslavya'ya yaptığı bu tür- şeyi göze alabiliyordu. Bu tavır, ABD'yi, söz
den para "yardımı" 1950-1992 arasında 2 konusu ülkeler ve uluslar nezdinde Fransa
399.1 milyon marktı. Yani bu miktarın ve İngiltere'den de daha beter bir duruma
%41,3'ü sadece 1992 yılında verilmişti. düşürüyordu.
Almanya'nın 1992 yılında Mısır dışında
Alman emperyalizmi bu kadar yıpranma-
hiçbir ülkeye bu kapsamda, bu form "yar-
mıştı. Nazi geçmişinden arındığı izlemini
dım"ında bulunmadığını gözönünde tutar-
yaratmayı bir ölçüde başarmıştı. Almanya,
sak Alman emperyalistlerinin eski Yugos-
savaşmış, yenilmiş, Nazi geçmişinden "arı-
lavya topraklarındaki Hırvat ve Sloven müt-
narak", "özgür" dünyada yerini almış, gö-
tefiklerini hangi boyutlarda destekledikle-
rünüşte oldukça iddiasız, Amerikan serma-
rini görmüş oluruz.
yesinin desteğine ihtiyaç duyan bir ülke
Alman Emperyalizminin Bölgemizdeki konumundaydı. Almanya, bir daha savaş-
Politikasına Gelince; maya "tövbe" etmişti! Bu haliyle "barışçıl"
Alman emperyalizminin yeni sömürgeci Almanya kapitalist dünyada olumlu puan
politikasında belirleyici özelliği haiz bir topluyor ve rakibi olan diğer emperyalist
süreci gözönünde tutmak gerekir. Aksi güçlere nazaran daha avantajlı bir konuma
taktirde Alman emperyalizminin yayılmacı geçiyordu.
çabası, yeni sömürgeci politikaları kavra-
Almanya'nın (batı) ekonomik "mucize"si
namaz ve hatta belli bir "Almanya" hayran-
bağımlı bağımsız ülkelerde, her halükarda
lığına, bağımlılığına yol açabilir. Nedir bu az gelişmiş ülkelerde olumlu bir yankı bu-
süreç?
luyor ve bu da Alman emperyalizminin bu
Almanya, II. dünya savaşından bölünmüş, ülkelerde genişlemesini kolaylaştırıyordu.
dış ülkelerde o zamana kadar kendi nüfuzu Alman emperyalizminin ihracat yapısı (ma-
altında olan bütün hammadde ve pazar
kine ve tekniki teçhizat ihracı) yine Alman-
alanlarını kaybetmiş olarak çıkmıştı. Bu
ya'nın yayılmasında ona, diğer emperyalist
durum, onun emeryalist rakipleri karşısında
ülkelerin önünde olma avantajını sağlıyor-
rekabet gücünü kırıyordu ve onu, yeni
du.
hammadde ve pazar alanı elde etme mü-
cadelesinde saldırganlaştırıyordu. Ve Alman emperyalizmi bu türden avantaj-
lara bürünmüş olan yeni sömürgeciliğini,
Alman emperyalizmi, belirttiğimiz neden-
önce sosyalist kamp-kapitalist kamp, sonra
lerden dolayı, saldırganlaşırken, aynı za-
da revizyonist kamp-kapitalist kamp cep-
manda, onun yayılmacılığını oldukça kolay-
heleşmesi çerçevesinde ve ABD emperya-
laştıran çok önemli avantajlara da sahipti.
lizminin gölgesi altında gerçekleştiriyordu.
Tarihi, ekonomik ve siyasi bazda oluşan bu
Öyle ki Alman emperyalizminin saldırgan
avantajların en önemlileri şunlardı:
karakteri söz konusu avantajları içinde
– Sömürgeler, bağımlı-bağımsız ülke halk- kaynayıp gidiyordu.
ları, uluslar Fransız ve İngiliz emperyalizmi-
Alman empeyalizminin giderek güçlenmesi
ne kin ve nefret kusuyorlardı. Bu, bu em-
ve ABD emperyalizmiyle açıktan rekabet
peryalist ülkelerin sömürgeci, emperyalist
etmeye başlamasıyla bu durum değişmeye
politikalarının sonucuydu.
başladı ve revizyonist blokun dağılmasıyla
– Amerikan emperyalizmi, özellikle II. dün- da Alman emperyalizminin saldırgan ka-
ya savaşından sonra bağımlı-bağımsız rakteri bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı.
ülkelerin içişlerine çok kaba bir şekilde

126 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

Artık açık oynayan Alman emperyalizmi Alman emperyalizminin 1. dünya savaşında


açısından bölgemizin önemi nedir? yenilmiş olması, onun "Drang nach südos-
ten" politikasının tarihin çöplüğüne atıldığı
Alman emperyalizminin "Drang nach os-
anlamına gelmiyordu. Daha 1919'un ilk
ten" –"Doğuya yöneliş"– politikası onun
baharında Alman tekelci burjuvazisinin
sömürgeci ve yeni sömürgeci yönelişinin
temsilcileri "güçlerin toplanması" şiarı al-
ifadesidir. "Drang nach osten" Alman sö-
tında Alman emperyalizminin bölgemize
mürgeciliğinin sadece bir boyutunu göste-
yönelik çıkarlarının ifade edileceği ortamı-
rir. Onun bir de "Drang nach südosten" –
nın adımlarını yeniden atıyorlardı. (Bu ça-
Güneydoğuya yöneliş" politikası vardır. Bu
banın sonucu olarak Alman emperyalizmi-
politika da Alman emperyalizminin bölge-
nin "Asya Savaşçıları Birliği" kurulur.) Wei-
mize; Anadolu'ya, Mezepotamya'ya, bir
mar Cumhuriyeti döneminde Alman em-
bütün olarak yakın ve Ortadoğu'ya yöneli-
peryalizminin Deusche Bank, burjuva basın
şinin ifadesidir.
gibi öğeleri Bağdat demiryolu üzerine
"Drang nach osten" gibi "Drang nach sü- Alman önderliğinin muhafaza edilmesini
dosten"da dünyanın yeniden paylaşım talep etmeye başlarlar. Alman emperyaliz-
mücadelesinin başlamasından bu yana; mi güçlendikçe, bu yöndeki taleplerini de
geçen yüzyılın sonundan bu yana Alman yaygın bir şekide dile getirerek yeni yayıl-
emperyalizminin temel yayılma eksenlerin- macılık ve saldırganlık planları için ortam
den birisi olmuştur. hazırlarlar. Ve nitekim Almanya'da faşizm
Alman emperyalistleri, Osmanlı devletinin iktidara geldiğinde yayılmacılık için, sö-
Asya kıtasındaki topraklarını, Osmanlı top- mürge planlarının gerçekleştirilmesine
rakları içinde olan Arap vilayetlerini, yani hizmet edecek olan çok iyi hazırlanmış bir
bugünkü Türkiye, Irak, Suriye, Lübnan vs. ortam bulurlar.
gibi ülkeleri "Orta Avrupa-Yakın Asya As- Alman faşistlerinin sömürge planlarını nasıl
keri ve İktisadi Birliği"ne dahil etme amacı- gerçekleştireceklerini ve önlerindeki enge-
nı gütmüşlerdir. Bu amaç, "Berlin-Bağdat", lin hangi güçler olabileceği konusunda da
"Kuzey Denizi'nden Basra Körfezi"ne kadar, kafaları oldukça açıktı:
"Kuzey Kutbu-Bağdat" veya "Antwergen-
"1) Almanya, Führer'in iradesine göre kendi
Basra" gibi şiarlarla sürekli popüler yapıl-
içinde sağlam bir süper güç konumuna
mıştır.
sahip olacaksa, yeterli derecede sömürgenin
Bölgemiz aynı zamanda Alman emperya- yanısıra emniyetli deniz ulaşımına ve açık
lizminin başka alanlara yayılması için bir okyanusa açılan emniyetli geçite ihtiyacı
sıçrama tahtası, bir üs olarak da görülü- vardır.
yordu. "Bizim sömürge planlarımızın en
2) Her iki talep de ... sadece, İngiliz-Fransız
önemli orta halkası Türkiye'dir. Ama o,
çıkarlarına karşı (mücadele ile) yerine geti-
yegane halka değildir. Bizim doğuya doğru
rilebilir.... onları barışçıl araçlarla gerçekleş-
genişlememiz Rusya'ya, Kafkasya'ya, İran'a
tirebilmek mümkün değildir. Bunun için
ve onun yanında... Afrikaya yöneliktir" (Bkz.
Almanya'nın süper güç olarak şekillendiril-
A. Wirthne E. Zimmermann "Almanya'nın
mesi isteği, zorunlu olarak gerekli savaş
Ne Türden Sömürgeleri Olmalıdır", Frank-
hazırlığı zorunluluğuna neden olmaktadır."
furt/main 1918, s. 28. Alm.)
("Der Prazep Gegen di Havpt Kriegsvarb-
Demek oluyor ki bölgemiz, Alman emper- recher var dem İnternatianalen Militarge-
yalizminin Asya ve Afrika'ya yayılmasında richtshaf/Nürnberg 14 Kasım 1945-1 Ekim
bir çıkış noktası, bir köprü başı olarak da 1946. Doküman 023 C, Nürnberg 1947, c.
görülüyordu, Wilhelm-Almanya'sında. 34, s. 190).

127 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

Alman emperyalizmi dünya hakimiyeti yaklaşımında gördüğümüz gibi şantajcı


kurma mücadelesinin ikinci raundunu da tavırlar alıyor; (Kürt sorunu).
kaybetti. Ama genel olarak yayılmacı, özel
Almanya ile bölge ülkelerinin ekonomik
olarak da bölgemiz üzerindeki hakimiyet
ilişkilerinde son birkaç yıl içinde belli bir
planlarından hiçbir zaman vazgeçmedi. II.
canlanmanın; Alman emperyalizmi lehine
dünya savaşından sonra da Alman emper-
bir gelşimenin olduğunu görmekteyiz.
yalizmi bölgemizin pazarlarını ve zengin
Örneğin, Almanya'nın İsrail'e yaptığı ihra-
hammadde kaynaklarını (petrol) ele geçir-
cat 1988'den1990'a %10 oranında;
mek için emperyalist rakipleriyle; başta
1990'dan 1992'ye %25 oranında; 1988'den
ABD olmak üzere Fransa ve İngiltere ile
'92'ye % 37 oranında atarken, 1993'ten
mücadelesini sürdürüyor.
1994'e (Ocak-Ağustostan–Ocak-Ağustosa)
Wilhelm Almanya'sının, Hitler Almanya'sı- %15 oranında artıyor. Almanya "gelişen
nın, Batı Almanya'nın ve Birleşmiş Alman- ülkelere" "yardım" adı altında 1950-1992
ya'nın bölgemiz üzerindeki sömürgeci- arasında İsrail'e 7,2 milyar mark tutarında
yayılmacı planlarında hiçbir değişme ol- bir sermaye aktarmış. Bu türden "yar-
mamıştır. Alman emperyalizmi dün olduğu dım"ların yıllık miktarı, son yıllarda, örneğin
gibi bugün de bölgemiz üzerinde hakimi- 1987-1990 arasında 34-65 milyon mark
yetini, ekonomik ve stratejik öneminden çerçevesindeyken, bu miktar 1991'de 702,6
dolayı gerçekleştirmeye çalışmaktadır. milyon marka çıkıyor ve 1992'de de 211,6
Diğer emperyalist güçler de aynı nedenler- milyon mark olarak gerçekleşiyor. Bugün
den dolayı bölgemiz üzerinde hegemonya Almanya-İsrail, veya AB-İsrail ilişkileri, İs-
mücadelesini sürdürüyorlar. Anadolu, Ya- rail-Filistin, İsrail-Ürdün arasındaki Ameri-
kın ve Ortadoğu emperyalist çıkarlar için kan "barışı"ndan sonra, bir AB delegasyo-
mücadelenin şiddetlendiği en önemli alan- nunun İsrail'e "bölgede bir ortak pazar"
lardan birisi konumundadır. ABD, Almanya, kurmayı önerecek derecede gelişmiştir.
İngiltere, Fransa ve Japonya, Anadolu- Böylelikle Alman emperyalizmi güdümün-
Yakın ve Ortadoğu bölgesine hakim olma- deki AB, ABD'nin bölgede sağladığı em-
nın, geniş bir pazara, zengin petrol yatakla- peryalist "barışı", ABD emperyalizminin
rına ve Kafkasya'ya, Orta Asya'ya ve Afri- çıkarına tekabül eden İsrail-Arap uzlaşma-
ka'ya açılmak için stratejik önemi haiz bir sını ekonomik pazarla tamamlamayı veya
alana sahip olmak anlamına geldiğini çok siyasi uzlaşmanın ekonomik meyvelerini
iyi bilmektedirler ve bölge ülkeleriyle siyasi, toplamayı amaçlıyor.
ekonomik ve askeri ilişkilerine bu amaç
Alman emeryalizmi Ürdün ile de ticari iliş-
yön vermektedir.
kilerini geliştiriyor. Örneğin Almanya'nın
ABD emperyalizminin bölgemiz üzerindeki bu ülkeye yaptığı ihracat 1988'den 1993'e
hakimiyeti tartışma götürmez bir gerçektir. (geçici veri) %35 oranında artıyor. Alman-
Ama bu, diğer emperyalist ülkelerin alanı, ya, "gelişen ülkelere" yardım formunda
bu gerçekten dolayı ABD'ye bıraktıkları Ürdün'e 1987'de 48,9; 1988'de 37,9 ve
anlamına gelmez. Örneğin Alman emper- 1989'da da 54,6 milyon mark verirken, bu
yalizmi bölge ülkeleriyle olan siyasi, eko- miktar 1990'da 281,1 milyon marka çıkıyor.
nomik ve kültürel ilişkilerini, çok önceleri Almanya'nın 1950-1992 döneminde Ür-
kurulmuş olan ilişkilerini geliştiriyor ve dün'e aktardığı bu formdaki sermaye mik-
kazandığı her pozisyonu rakipleri aleyhine tarı 1,5 milyar marka varıyordu. 1991'de
kullanıyor. Alman emperyalizmi, "rakipleri- 199,1 ve 1992'de de 99 milyon mark olarak
nin aleyhine olan benim lehimedir" mantı- gerçekleşiyor. Ürdün tek başına hiçbir
ğıyla hareket ediyor, bazen de, Türkiye'ye öneme sahip değildir. Ama o, bir Arap
ülkesidir, Irak'ın, Kuveyt'in komşusudur;

128 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

petrol yataklarına en yakın alandır. Oraya ya'dan aldığı bu türden sermaye miktarı
giden yol Ürdün'den geçmektedir. 927,8 milyar marka varıyordu.
Alman empeyalizmi, "terörist" Suriye veya Alman tekelci burjuvazisi faşist Şah rejimiy-
enternasyonal "terörü" destekleyen Suriye le olduğu gibi, devrimden sonra şeriatçı-
ile de ekonomik ilişkilerini geliştirmiştir. gerici iktidarlarını kuran mollalar ile de iyi
Almanya'nın bu ülkeye yaptığı ihracat ilişki içinde olmuştur. 1988-1992 arasında
1988'den 1993'e (geçici veri) %105 oranın- İran'a yapılan ihracatın 2,6 misli artması
da; Ocak-Ağustos 1993'ten Ocak-Ağustos bunu göstermektedir.
1994'e de %27 oranında artmıştır. Alman-
İhracat miktarı veya "normal" ilişkiler çer-
ya'nın bu ülkeye "gelişen ülkelere" "yar-
çevesinde İran'a verilen kredilerin dışında
dım" formunda aktardığı sermaye miktarı
kalan "kayıt dışı" miktarların kayda geçmiş
1987'de 51,3; 1988'de 86,4 1989'da 99;
miktarlardan çok daha fazla olduğudan
1990'da 71,4; 1991'de 165,5 ve 1992'de de
hiçkimsenin şüphesi olmamaktadır.
26,8 milyon mark olarak gerçekleşmiştir.
Almanya'nın 1950-1992 arasında Suriye'ye Almanya İran-Irak savaşında her iki tarafa
aktardığı bu formdaki sermaye miktarı da bolca silah satan ülkelerin başında yer
922,1 milyon mark tutuyordu. alıyor. Almanya, İran-ABD çelişkilerini ken-
di lehine kullanmak veya geliştirmek için
Suriye, bölgede önemli bir güçtür. Alman-
İran gericiliğiyle, burjuva dünya kamuoyu-
ya, Suriye'nin Amerikan emperyalizmiyle
nun illegal nitelediği, ama biz komünistler
olan çelişkisini kullanmaya çalışıyor ve
açısından tekelci burjuvazinin, gericilerin,
ilişkilerini geliştirerek, Amerikan "barışı"
faşistlerin normal tanımı olarak tanımlanan
temelinde İsrail-Suriye uzlaşması sağlanın-
ticari vs. ilişkilerini geliştiriyor. İran'ın atom
ca açıkta kalmak istemiyor. Suriye, bölge
bombası yapabilecek teknolojiye, modern
barışı adı altında sürdürülen emperyalistler
elektro-tekniğe sahip olmasında Alman
arası rekabetten, özellikle de Almanya ile
tekellerinin payı büyüktür. Teşhir olma
ABD arasındaki rekabetten yararlanmaya
korkusundan dolayı, İran'a patent hakkı
çalışıyor. Örneğin, Suriye yönetimi, Alman
vererek orada modern silahların üretilme-
Dışişleri Bakanı Kinkel'e, Şam ziyaretinde
sini sağlayanların başında da Alman tekel-
(1993) "bölgede barışın sağlanması için
leri gelmektedir. Bu ilişkilerin sonucudur ki,
Almanya üzerine düşen rolü" oynamalıdır
Almanya, İran'ın ithalat ve ihracatında sü-
derken, Almanya'ya duyulan güveni değil,
rekli ilk sıralarda yer almış, böylelikle İran'ın
kendini daha iyi pazarlamak istediğini du-
Alman emperyalizmine bağımlılık ilişkileri
yuruyordu.
doğmuştur. Bu bağımlılık ilişkileri, Şah
Almanya'nın İran ile ilişkileri de iyidir. Al- döneminde ABD için geçerliydi. Şimdi Al-
manya'nın bu ülkeye yaptığı ihracat man emperyalizmi, ABD'nin yerini alıyor.
1988'de 3,040 milyar marktan 1992'de 7,9
İran-Almanya ilişkilerini, salt Ortadoğu'yla
milyar marka çıkarak %162 oranında art-
sınırlamak yanlış olur. İran da Orta Asya'ya
mıştır. 1992'de Almanya'nın İran'a yaptığı
açılma idiasında olan, kendini bölgesel güç
ihracat Türkiye'ye yaptığı ihracattan yakla-
olarak gören bir ülkedir. Alman emperya-
şık 1,4 milyar mark fazlaydı. Almanya'nın
lizmi, ABD emperyalizmiyle rekabetinde
"gelişen ülkelere" "yardım" formunda
Türkiye üzerinden elde edemediğini İran
İran'a 1987'de, 55,5; 1988'de 63,2; 1989'da
üzerinden elde etmeye çalışacaktır. Alman
68,6; 1990'da 85,9; 1991'de 75,7 ve
emperyalizmi, diğer emperyalist güçlere
1992'de de 108,8 milyon mark vermiştir.
karşı bölgedeki rekabetinde İran'a dayana-
İran'ın, 1950-1992 döneminde Alman-
caktır. Her iki ülkenin gizli istihbarat servis-
lerinin süreklilik arzeden görüşmeleri, Al-

129 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

man devletinin İran'ın boruçlarını ödeme- münde yeni bir ittifaka doğru şekillenen bu
sinde ona sağladığı kolaylıklar, diplomatik yapılaşmada, ne Irak'ın ne de diğer emper-
görüşmelerle, molla rejimini Batı dünyası yalist ülkelerin yeri var. Diğer taraftan em-
nezdindeki tecritten çıkarma çabaları –ABD peryalist ülkelerin, özellikle Batı Avrupa ve
emperyalizminin "kaygı" ile izlediği bu ve Japonya'nın körfez petrolüne olan %60-75
benzeri İran-Alman ilişkilerini elbete ki dolayındaki bağımlılıkları da bilinen bir
Alman emperyalizmi rakiplerine karşı kul- gerçek. Böyle hayati önemi haiz olan bir
lanacaktır. alanda, emperyalist ülkelerin, bölgedeki
ABD hegemonyasına güvenmeleri, dayan-
Almanya-Irak ilişkileri Alman tarihinin en
maları söz konusu olamayacağı gibi, em-
karanlık sayfalarında yer alacak cinsten
peryalist rekabetin mantığına da ters düş-
ilişkilerdir.
mektedir. Çünkü bugün bölgede söz konu-
Revizyonist blok dağılmadan önce Irak su olan, emperyalist dünya çıkarlarının belli
(Suriye de) daha ziyade SB'nin nüfuzu al- bir koalisyon ile koruması değil, tam tersi-
tındaydı. Bu dönemde ABD şemsiyesi al- ne emperyalist ülkeler arasındaki kıyasıya
tında emperyalist güçler körfezdeki çıkarla- rekabettir. Bu gerçekten dolayıdır ki, "kör-
rını Türkiye-İran, İsrail, Suudi Arabistan ve fez sonrası"nda Irak'a saldıran emperyalist
sonraları da Mısır vasıtasıyla korumaya ülkeler, daha önce İran-Irak savaşında her
çalışıyorlardı. O dönemde Basra Körfezi, bu iki ülkeye bolca silah satmışlardı. Irak, si-
ülkeler tarafından adeta ablukaya alınmıştı. lahlanmada kullandığı modern teknolojiyi
Faşist Şah rejiminin devrilmesinden sonra emperyalist ülkelerden almıştır. Irak, Ha-
İran, emperyalist dünya, özellikle de ABD lepçe Katliamı'nda kullandığı gazı emper-
emperyalizmi açısıdan güvenilir olmaktan yalist ülkelerden, özellikle de Almanya'dan
çıktı. Çünkü İran, bölgedeki emperyalist almıştır. Bugün Irak, ABD'nin dayatmasıyla
çıkarları tehdite yöneldi. BM ambargosu altındadır. Ama bu ambar-
Revizyonist blokun dağıldığı dönemde go, Alman, Fransız, İngiliz sermayedarları-
Irak, Kuveyt'i ilhak ederek bölgesel güç nın, tekellerin Saddam rejimiyle ekonomik
olduğunu, bölge üzerine politikalarda he- ilişki kurmak için adeta birbirleriyle yarış-
saba katılması gerektiğini açıklamış oldu. malarını engellemiyor, daha doğrusu en-
Emperyalist ülkeler, çıkarlarına tamamen gelleyemiyor.
ters düşen Irak'ın bu tavrını, "Körfez sava- Alman tekellerinin faşist Saddam rejimine
şı"yla cevapladılar. Emperyalistler arası sattığı silahların, "illegal" yollardan satılan
koalisyon, Irak'ı etkisizleştirdi. Ama daha bu silahların kaç milyar mark tuttuğunu,
savaş döneminde emperyalist koalisyonda sadece alan ve satan biliyor. Ama herhalü-
çatlaklar ortaya çıkmaya, emperyalistler karda söz konusu olan, milyon değil, milyar
arası çelişkiler gündeme gelmeye başladı. markla ifade edilen bir meblağdır. Alman
Özellikle Fransa ve arka planda faal olan emperyalizmi Irak ile legal ticaretini de
Almanya, ABD emperyalizminin körfezde geliştiriyor. Örneğin Almanya'nın Irak'a
tam hakimiyet kurma planına karşı geliyor- yaptığ ihracat 1988'de 1,7; 1989'da 2,2 ve
lardı. Sovyet tehditi olmadığı için, emper- 1990'da da 1,3 milyar mark tutarındaydı.
yalist ülkeler arasındaki çelişkiler, çıkar Savaş ve arkasından gelen ambargodan
anlaşmazlığı ortaya çıkıyordu. ABD, Kör- dolayı, Almanya'nın Irak'a ihracatı 1991'de
fez'de veya bölgede "yeni dünya düzeni"ni, 22 milyon marka, 1992'de de 11,5 milyon
Irak'ı etkisizleştirerek İsrail-Arap (Flistin- marka düşüyor. Ama 1993'te ise 69,4 (ge-
Mısır-Ürdün-Suriye-S. Arabistan-Emirlikler) çici) milyon marka çıkarak, bir senede 6
uzlaşması, Türkiye-İsrail yakınlaşması te- misli artıyor.
melinde kurmaya çalışıyor. ABD güdü-

130 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

Almanya-Irak ilişkilerini yönlendiren, böl- olanaklardan dolayı önemi artan bir ülke
gede Alman emperyalizminin esas itibariy- konumuna gelmişti. Çok değil birkaç yıl
le Amerikan emperyalizmiyle olan çelişkile- geriye baktığımızda Türk burjuvazisinin
ridir. 1990-1993 döneminde tarihinde yaşama-
dığı diploması trafiğine ev sahipliği yaptı-
Alman Emperyalizminin Türkiye'ye Yak- ğını, Türkiye ile, şu veya bu konu(!) üzerine
laşımına Gelince:
görüşmek isteyen devlet ve hükümet baş-
"Sadece Türkiye, Almanya'nın Hindistan'ı
kanlarının, bakanların, generallerin, tekel,
olabilir... Sultan, dostumuz olarak kalmalı-
şirket temsilcilerinin adeta sıraya girmiş
dır, tabii ki, onu 'yutmaya hazır' olduğumuz
olduklarını görürüz.
düşüncesi (unutulmaksızın/… 'Hasta adam'
sıhhatine kavuşacaktır, o, iyileşme uyku- Türkiye'ye duyulan ilginin nedenlerini bir-
sundan uyandığı zaman artık tanınamaya- kaç noktada toparlayabiliriz.
cak kadar köklü bir şekilde tedavi edilmeli- – Türkiye ile, onu, bölgesinde potansiyel
dir. O'nun, sarışın Alman mavi gözlü görü-
bir güç olarak görmeksizin kurula-
nüme sahip olacağı düşünülmelidir. Sevgi
cak/kurulan siyasi, ekonomik ve askeri
dolu kucaklamamızla ona bir Alman'dan
ilişkilerin geleceği belirsizdir.
ayırtedilemeyecek kadar Alman besisuyu
içirdik (telkinde bulunduk –çn). Böylece – Türkiye'ye istediğini kabul ettirebilmek
Türkiye'nin mirasçıları olabiliriz ve olmak için onun bölgesel çıkarlarını da gözönün-
istiyoruz... Miras bırakana, ölümüne kadar de tutmak zorundasın.
çok sadık bir şekilde bakacağız… Önümüz- – Türkiye, küçümsenemeyecek bir pazar
de zengin bir miras var." ("Die Welt am alanıdır.
Montag", 21 Kasım 1898; "Probleme des
Neokolonialismus", c. 1, s. 466-467, Leipzig – Türkiye, bölgeye hakim olmanın ötesinde
1961) Kafkasya'ya, Orta Asya'ya yayılmada, Rus
emperyalizmini bu alanlarda çembere al-
Alman kralı II. Wilhelm'in Osmanlı, Kudüs mada önemli bir ülke konumundadır.
ziyaretine katılan Alman kolonistlerinin,
yayılmacılarının borazanlığını yapan gaze- – Tükiye'yi bölgesel güç olarak gören,
telerden birisi olan "Dei Welt am Mon- onun yayılmacı, saldırgan anlayışına çıkar-
tag"da 21 Kasım 1989'de bu düşüncelere larına paralel düştüğü oranda göz yuman
yer veriliyordu. veya Türkiye'yi emperyalist çıkarlarına hiz-
met ettiği oranda kırıntılarla mükafatlandı-
Türkiye'nin, Almanya'nın Hindistan'ı olması ran emperyalist ülke veya ülkeler, Türk
anlayışında fazla bir değişme olmamış- burjuvazisinin en yakın dostudur.
tır. Sadece koşullar değişmiştir.
– Türkiye ile ekonomik, askeri ve siyasi
Revizyonist blok dağılmadan önce Türkiye- ilişkileri eski bloklaşma (revizyonist blok-
Almanya veya emperyalist ülkelerin Türkiye kapitalist blok) anlayışı temelinde sürdür-
üzerine rekabetleri, emperyalist ülkeler menin koşulları kalkmıştır. Önümüzdeki
arasında sorun çıkartmayacak boyutlarda dönemde bu gerçeği göreceğiz.
devam ediyordu. Revizyonist blokun da-
ğılmasından sonra durum tamamen değiş- Yukarıdaki noktaları sıralamakla Türkiye'nin
ti. Sovyet tehditi ortadan kalkmış, Türki- mevcut ve potansiyel gücünü ve de konu-
ye'nin NATO içindeki durumu önemsizleş- munu abartıyor muyuz? Hayır, abartma bir
mişti. Buna karşın Türkiye, emperyalist yana, Türk burjuvazisinin mevcut ve potan-
ülkelerin açık rekabetine sahne olmuş, hem siyel gücü sürekli küçümsenmiş-
stratejik konumundan ve hem de dağılan tir/küçümsenmektedir. Öyle ki, mevcut
revizyonist blok coğrafyasının sağladığı sistem, mevcut ekonomi ha çöktü, ha çö-

131 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

kecek anlayışıyla açıklanmaktadır. Oysa blok kamplaşması sonucu olarak NA-


gerçek böyle değildir. Türk ekonomisi, TO'nun doğudaki en uç kanadı olan Türki-
1979/1980 ekonomik krizinden bu yana ye üzerine emperyalistler arası rekabeti
göreli olarak daha güçlü gelişme göster- bastıran bir nedendi. ABD, Türkiye ve böl-
miştir. Emperyalist ülkeler bu gelişmeyi ge üzerinde öncelikle siyasi ve askeri ta-
gözardı edemiyorlar. hakkümunu sağlıyor, Almanya da sermaye-
siyle işini yürütüyordu. Öyleki, Almanya'nın
Bütün bu noktalar, Türkiye'nin emperyalist
Türkiye üzerindeki siyasi ağırlığı sermaye-
ülkelerle ilişkilerinde çıkarları doğrultusun-
sinin ağırlığı kadar geçerli değildi/değildir.
da dayatmacı olmasını beraberinde getiri-
Bu durumu birkaç örnekle açıklayalım:
yor mu? Türk Burjuvazisi bu güce sahip
(Tablo- 12)
mi? Hayır, değil. Türkiye, iliklerine kadar
emperyalizme bağımlıdır. O, emperyalist Tabloya göre; izni çıkan yabancı sermaye-
baskıya, şantaja açıktır. Türkiye, kendi gü- nin 1988'de %16'sı; 1989'da %8,9'u;
cüne dayanarak çıkarlarını kabul ettirecek 1990'da %6,6'sı; 1991'de %24'ü ve 1992'de
durumda henüz değildir. Ancak onun çı- de %10,8'i ABD kaynaklı. İzni çıkan yabancı
karları, emperyalist koalisyonların veya sermayenin 1988'de %46'sı; 1989'da
etkin emperyalist güç veya güçlerin çıkar- %62'si; 1990'da %83'ü; 1991'de %53'ü ve
larıyla paralellik arzettiklerinde kabul gör- 1992'de de %61'i AB kaynaklı.
mektedir. Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne
Demek oluyorki, izni çıkan yabancı serma-
kabulü için belli başlı emperyalist ülkelerin
ye açısından Türk ekonomisi ABD sermaye-
(Fransa, Almanya) çabaları, ABD'nin Kazak-
sinden ziyade AB sermayesine bağımlı
Azerbaycan petrollerinin Türkiye üzerinden
konumda.
Akdeniz'e taşınmasına sıcak baktığını açık-
laması Türk burjuvazisinin çıkarlarına teka- Temmuz 1993 itibariyle izni verilen yabancı
bül ediyor. Ama bunlar aynı zamanda söz sermayenin %56'sı, şirketlerin de %43'ü AB
konusu emperyalist ülkelerin çıkarlarına da kaynaklı.
tekabül ediyor. 1986-1993 arasında en fazla izin alan ve
Her halükarda, belli başlı emperyalist ülke- yatırım yapan ülkeler arasında 1700 milyon
lerin Türkiye üzerindeki yegane ortak anla- dolarla Fransa birinci, 1240 milyon dolarla
yışları şöyledir? Türkiye ile bağımlılık ilişki- ABD ikinci; 980 milyon dolarla İngiltere
leri eskisi gibi sürdürülemez. Türkiye'de ve üçüncü; 910 milyon dolarla Almanya dör-
Türkiye üzerinden birtakım şeyler elde düncü; 900 milyon dolarla İsviçre beşinci
etmek istiyorsan, Türkiye'ye de bazı şeyler, ve 610 milyon dolarla da İtalya altıncı sıra-
kırıntılar vermek zorundasın. da yer alıyorlar. (bkz. agk. s. 203)

Bölgedeki konumunu, bölgenin önemini ve Türkiye'nin ithalatında Almanya'nın payı


kendi olanaklarını çok iyi kestiren Türk 1991'de %15,4 ve 1992'de de %16,4,
burjuvazisi, emperyalist ülkelerin yaklaşım- ABD'nin ki de %10,7 ve %11,4 oranlarında;
larını görüyor ve emperyalistler arası çeliş- ihracatta da Almanya'nın payı –yine aynı
kilerden yararlanıyor. yıllarda– %25,1 ve %24,9, ABD'ninki de
%6,7 ve %5,9 oranlarında gerçekleşi-
II. dünya savaşından sonra kapitalist dün-
yor. AB'nin Türkiye ihracatındaki payı
yanın şekillenmesi sonucunda Türkiye, ABD
1991'de %52 ve 1992'de de keza %52
emperyalizminin siyasi, ekonomik ve askeri
oranlarında, ithalatındaki payı da her iki
güdümüne girmişti. Ama Türkiye'de za-
yılda % 44 oranlarında gerçekleşiyor.
manla Alman sermayesi, Almanya ile olan
ekonomik ilişkiler daha ağır basmaya baş- Salt bu birkaç veri bize, AB'nin ve onun
ladı. O dönemde revizyonist blok kapitalist Almanya, Fransa gibi unsurlarının Türkiye

132 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

ekonomisinde; dış ticaretindeki, sermaye ekonomik ve askeri anlaşmaların, itifakların


hareketindeki önemini göstermeye yeti- maddi temeli, bağlayıcı yönü kalmamıştır.
yor. Bu demek oluyor ki, ABD'nin salt siyasi (COMECOM'un, Varşova Paktı'nın dağılma-
ve askeri bağımlılığı beraberinde getiren sı, NATO'nun önemsizleşmesi vb.)
ve revizyonist blokun dağılmasından önce
– Revizyonist blokun çökmesinden sonra,
uluslararası güç dengelerine tekabül eden
"Adriyatik'ten Çin Seddine" kadar geniş bir
anlaşmalarla Türkiye üzerindeki nüfuzunu
alan, emperyalistler arası rekabete açılmış-
uzun vadeli sürdürmesi, en azından bu-
tır.
günkü boyutlarda sürdürmesi pek olanaklı
değildir. – SB'nin dağılmasından sonra tek süper
güç olan ABD'nin karşısında Almanya ve
Yeni gelişmeler yeni ilişkileri, yeni şekil-
Japonya dünyayı yeniden paylaşma talebi-
lenmeleri kaçınılmaz kılıyor. Ve bölgemiz,
ni yükselten ülkeler durumundadırlar.
belirttiğimiz nedenlerden dolayı yeni ge-
lişmelerden dolayı, yeni ilişkilere ve şekil- – Fransa'yı da yedeleyerek AB'yi güdümü-
lenmelere açık. Bu açığı emperyalist ülkele- ne alan Alman emperyalizmi, tarihi yayıl-
rin her biri kendi lehine kapatmaya çalışı- macılık yoluna yeniden girmiştir. "Drang
yor. Bunun içindir ki, ABD'nin "a" dediğine nach osten" politikasını gerçekleştirmenin
Almanya veya Fransa "b" diyor. Önemli ilk adımı olarak Doğu ve Orta Avrupa ülke-
olan kiminle ortak adım atılması değil, leriyle ilişkisini, bu ülkeleri kendine bağımlı
ABD'nin adımlarını etkisizleştirecek adımlar kılma temelinde geliştirerek eski SB top-
atmaktır. Bunun için gerekiyorsa, şeytanla raklarına yönelmiştir. Alman emperyalizmi
da işbirliği yapılabilir, örneğin ABD'ye karşı "Darg nach südosten" politikasının ilk adı-
İran-Almanya yakınlaşması. Örneğin mı olarak Balkanlar'da tutunmaya çalışmış
ABD'ye karşı Fransa (ve Almanya'nın da) ve bunun için de Yugoslavya'nın parça-
Saddam rejimiyle gizli ticari anlaşmaları. lanmasında belirleyici dış faktör olmuştur.
Örneğin, Almanya ve Fransa'nın bir dönem Balkanlar, Alman emperyalizminin sıcak
Kürt ulusunun en büyük dostu ve destekçi- denizlere; Ortadoğu (Asya) ve Afrika'ya
si pozunda olmaları ve hemen akabinde de açılması için bir koridordur, geçit alanıdır.
PKK'nin faaliyetini yasaklamaları.
– Alman emperyalizminin bölgemizdeki en
Türkiye üzerinde ve bölgemizde sadece büyük ve önemli rakibi Amerikan emperya-
ABD'nin, Almanya'nın, Fransa ve İngilte- lizmidir.
re'nin değil giderek varlığını hissettiren
Japonya'nın ve Rusya'nın da gözü vardır. – Amerikan emperyalizmi, İsrail-Arap uz-
Dolayısıyla Tükiye ve bölgemiz, belli başlı laşmasını sağlayarak; Irak ve İran'ı etkisiz-
bütün emperyalist ülkelerin veya uluslara- leştirerek Türkiye üzerinden Kafkasya ve
rası planda rekabet etme; hegemonyasını Orta Asya'ya doğru uzanan ekseni kendi
kurma ve genişletme gücüne sahip olan kontrolüne almanın mücadelesini verirken,
bütün emperyalist ülkelerin çıkarlarının Alman emperyaizmi, çoğu kez Fransa'yı
kesiştiği önemli bir alandır. yedekleyerek, ABD'nin planını bozmak için
çaba harcamakta, bunun için de İran ve
Sonuç İtibariyle; Irak'la olan ilişkiler geliştirilmektedir.
– Dünyanın revizyonist blok-kapitalist blok
– İster ABD olsun, isterse de Almanya,
olarak ikiye bölünmüşlük durumu ortadan
Fransa, İngiltere ve de Rusya olsun, Kürt
kalkmış, dünya pazarı yeniden bütünleş-
sorununu, Türkiye'ye istediklerini kabul
miştir.
ettirmek veya boyundan büyük heveslere
– Dünyanın belirtilen bloklaşma temelinde kapılmasını engellemek için kullanıyorlar.
ikiye bölünmüşlüğünü ifade eden siyasi,

133 Proleter Doğrultu


Kapitalizmin Eşit Olmayan Gelişme Yasası

– Bölgemizde Rus emperyalizmi de belirle- yayı yeniden paylaşma taleplerini "barşıçıl"


yici bir rol oynamaktadır. Özellikle Kafkas- metodlarla gerçekleştirmeye zorlanmışlık
ya-Orta Asya eksenindeki hegemonya durumları (II. dünya savaşının sonucu ola-
mücadelesinde, emperyalistlerarası reka- rak) dünya halklarını yanıltabilir. Bu iki ülke
bette öncelikle Rus emperyalizmiyle karşı sadece bugün için uluslararası planda siya-
karşıya gelinmektedir. si ve askeri olarak cılız konumdalar. Böyle
olmak da, taktiksel olarak onların çıkarları-
– Bölgemiz, hem dünyanın en önemli ener-
na uygun düşüyor. Daha rahat sızabiliyor-
ji kaynağı olması hem de dört bir yöne
lar. Emperyalistler arası çelişkilerin keskin-
açılmada stratejik konumda olması bakı-
leşmesine paralel olarak Almanya ve Ja-
mından emperyalist çıkarların kesiştiği bir
ponya da uluslararası planda ekonomik
alandır. Bu alana Japonya da Türkiye üze-
güçlerine tekabül eden siyasi ve askeri
rinden girmeye çalışıyor. Japonya, böylelik-
yapılaşmalar kuracaklar veya böylesi mev-
le yüzde yüz bağımlı olduğu petrole yakın-
cut yapılaşmalarda ağırlıklarını koyacaklar.
laşmanın yanısıra, Gümrük Birliği'ne gire-
(Almanya, bunu şu veya bu şekilde NA-
cek olan Türkiye'de yapacağı üretimi, güm-
TO'da, BAB, AB zaten yapıyor.).
rüksüz olarak AB pazarına sürmeyi ve re-
kabet gücünü arttırmayı, aynı zamanda Ne diyordu Stalin?
Tükiye üzerinden Kafkasya-Orta Asya ek-
"Dışarıya karşı her şey 'yolunda' gözü-
seninde yayılmayı hedefliyor.
yor. ABD, Batı Avurpa'yı, Japonya'yı ve diğer
Görüyoruz ki, dünyayı paylaşmış olan ve kapitalist ülkeleri vesikaya bağlamış;
yeniden paylaşmayı talep eden emperyalist ABD'nin pençesine düşen (Batı) Almanya,
ülkelerin esas yönelimleri hep aynı alanlara İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya itaatli bir
yeniden paylaşma kavgasının verildiği şekilde ABD'nin emirlerini yerine getiriyor-
alanlara açılıyor. Bu durum Türkiye'yi lar. Bu, 'düzenlenmiş durum' ve 'ebediyen'
önemli kılıyor. devam edeceğine, bu ülkelerin, ABD'nin
boyunduruğuna ve hakimiyetine sonsuza
Şu veya bu emperyalist güçle kendi gücü-
dek tahammül edeceklerine, Amerikan
ne dayanarak rekabet edecek durumda
köleliğinden kurtulmaya ve bağımsız geliş-
olmayan Türkiye, bölgesel güç oluşunun ve
me yolunu tutmaya çalışmayacaklarına
buna bağlı olarak da bölgesel çıkarlarının
inanmak yanlış olur." (c. 15, s. 284-285,
dikkate alınması durumunda her emperya-
Alm.)
list güçle ortak hareket etme politikasını
güdüyor. Yani emperyalistler arası çelişki- Bölgemizdeki rekabet, dünün vesikacısı
lerden yararlanmaya çalışıyor. ABD ile onun vesikaya bağladığı Almanya,
Japonya, İngiltere ve Fransa arasında sür-
Unutmamak gerekir ki, gerek Alman em-
dürülen emperyalist çıkar ve hegemonya
peryalizmi ve gerekse de Japon emperya-
mücadelesidir. Bu mücadele emperyalist
lizmi ekonomik genişlemelerine, ağırlıkları-
ülkeler arası çelişkilerin keskinleşmesi son
na tekabül eden enternasyonal siyasi ve
kertede yeni bir emperyalistler arası sava-
askeri ağırlığa henüz sahip değiller. Bun-
şa; yeni bir emperyalist paylaşım savaşına
dan dolayı, örneğin ABD, İngiltere, Fransa
yol açacaktır.
ve Rusya gözönünde tutulduğunda, Al-
manya ve Japonya'nın "barışçıl" genişleme-
leri, bu ülkelerin gerçek amaçları olan dün-

134 Proleter Doğrultu


Ölümünün 100. Yılında Friedrich Engels

ÖLÜMÜNÜN 100. YILINDA FRİEDRİCH ENGELS

"O'nun adı ve de eserleri yüzyıllar boyu "Genç Almanya"nın yazarlarına ilgi duyu-
yaşayacaktır!" F. Engels, bu sözleri, K. yordu.
Marks'ın mezarı başında söylüyordu.
F. Engels'in yazarlık faaliyetinin ilk ürünü
O'nun, Marks için söylediği, kendisi için de
"Telegraph für Deutschland"da yayınlanan
geçerlidir. F. Engels'in adı ve de eserleri
"Wuppertal'dan mektuplar"dır (Mart-Nisan
yüzyıllar boyu yaşayacaktır.!
1839). Bu iki mektupta F. Engels, burjuva-
Lenin'e göre de "Engels, arkadaşı Karl zinin ve hristiyan ulemanın obskürantizmi-
Marks'tan sonra bütün uygar dünyada ni (cehaleti yaygınlaştıran siyaset meslekçi-
modern proletaryanın en önemli bilgini ve liğini) ve ikiyüzlülüğünü teşhir eder. F. En-
öğretmeniydi." (1) gels aynı mektuplarında işçilerin ve zana-
atkarların sefaletini sömürüldüklerini de
5 Ağustos 1895'te Londra'da ölen F. En-
anlatır. (2)
gels, Marks ile birlikte kurdukları ve geliş-
tirdikleri bilimin, sosyalizmin dünya çapın- F. Engels'in bu ilk iki makalesi, liberal mu-
da muzaffer kılınmasını, işçi sınıfının elinde halefetçi bir bakış açısıyla kaleme alınmış
maddi bir güce dönüşmesini yaşayamadı, olmasına rağmen oldukça dikkat çekici
göremedi. Ama K. Marks gibi O da, bütün olmuştur.
yaşamını, fiziki ve zihin gücünü uluslararası
Engels, 18-19 yaşındayken adeta düşünce-
proletaryanın sosyal kurtuluşuna adadı.
lerin çatışmasının bizzat kendisiydi. O, 8-9
F. Engels, 28 Kasım 1820'de Barmen şeh- Nisan 1839'da F. Graeber'e yazdığı mek-
rinde doğdu. Babası tekstil fabrikatörüydü. tupta şöyle diyordu: "Yüzyılın düşüncele-
Babasının isteği üzerine 1837'de liseyi ter- rinden dolayı geceleri uyuyamıyorum; pos-
ketti. Hemen sonra kısa bir süre için baba- tanenin yanında durunca ve Prusya arma-
sının firmasında yardımcı olarak çalıştı. sına bakınca, beni özgürlük ruhu sarıyor,
1838'in ortalarında ise, ticari bir eğitim bir gazeteye baktığımda, özgürlüğün iler-
görmek için Bremen'e taşındı. leyişini hissediyorum..."(3)
Yoğun bir şekilde Hegel'in felsefesini ve
çeşitli dini-eleştirel yazıları inceledikten
LİBERAL MUHALİFÇİLİK- sonra F. Engels'in felsefi anlayışı değişir. Bu
TEN DEVRİMCİ DEMOKRATLIĞA değişme Engels'in sorunlara siyasi yaklaşı-
F. Engels, boş zamanlarında çağdaş litera- mında da köklü bir değişmeyi beraberinde
türü inceliyordu ve en çok da burjuva- getirir. Artık, liberal muhalefetçi F. Engels'in
demokratik, muhalif bir yazarlar grubunun, yerini devrimci demokrat F. Engels almıştır.

135 Proleter Doğrultu


Ölümünün 100. Yılında Friedrich Engels

F. Engels, eğitimini bitirdikten sonra 1841 bu gazetenin redaktörünü ziyaret eder ve


yılının başında Barmen'e geri döner. Birkaç burada ilk defa K. Marks'la karşılaşır. Bu
ay sonra da bir yıllık gönüllü askerlik göre- öylesine, arkasında iz bırakmayan bir ta-
vini yerine getirmek için Berlin'e gider. Bu nışma olarak kalır.
dönemde boş zamanını üniversitede felse-
F. Engels, İngiltere'ye gelir gelmez, sosyal
fe derslerini dinlemekle değerlendirir ve
ve politik gelişmeleri/ilişkileri incelemeye
Berlinli Genç Hegelciler'le tanışır/ilişkiye
koyulur. Bu arada "Rheinische Zetung"da
geçer.
(Ren Gazetesi) makaleleri yayınlanır. Diğer
şeylerin yanısıra bu makalelerde (Aralık
1942) Engels, Alman okurlara, '"Kartizm"in
DEVRİMCİ DEMOKRATLIKTAN ne olduğunu açıklar. (6)
KOMÜNİZME
Engels, Manchester'da Kartistlerin müca-
Hegel'in felsefesinden devrimci sonuçlar deleci etkenliklerini izleme imkanı buldu,
çıkartılabiliyordu. Bu felsefeye göre hiçbir her şeyden önce de proleter kitlelerin ça-
şey ebedi değildi, her şey gelişim içindeydi. lışma ve yaşam koşullarını inceledi. O, daha
Öyleyse, feodal düzen yıkılabilir, onun sonraları şöyle yazacaktı: "Manchester'da,
yerini burjuva bir düzen alabilirdi. O dö- şimdiye kadarki tarih yazımında hiçbir rol
nemin Engels'inin de kavrayışı böyleydi. oynamayan veya küçümsetilmiş bir rol
Ama Engels, felsefi görüş ufkunu bununla; oynayan-modern dünyada belirleyici bir
Genç Hegelcilik'le sınırlamadı. Alman felse- güç olan ekonomik gerçeklerle karşı karşı-
fesi üzerine ufkunu derinleştirdi ve geniş- ya geldim. Bu gerçekler, bugünkü sınıf
letti. Öyleki, dersini dinlemeye bir nevi zıtlıklarının doğuşuna temel teşkil ediyor-
hesaplaşmak için gittiği Schellin'in gerici lar. Büyük sanayiiden dolayı bu sınıf zıtlık-
fesefi anlayışlarını, sol hegelci açısından ları, tamamen gelişmiş oldukları ülkelerde,
eleştiriyordu.(4) yani İngiltere'de de, siyasi parti oluşumla-
F. Engels, Schelling'e saldırısını büyük bir rının, parti mücadelelerinin ve böylece
tutkuyla sürdürüyordu, onun Hegel'i bütün siyasi tarihin temelini oluşturuyor-
önemsizleştirmeye çalışması Engels'te tep- lar." (7)
kiye yol açıyordu ve Schelling için şöyle Engels'in burada vardığı sonuçlar, O'nun
diyordu: "O benden sukünet ve soğukluk sadece İngiliz işçi hareketinin gelişmesini
talep edemez; çünkü ben bir ölüyü (Hegel izlemesine bağlanamaz. O dönemde F.
kastediliyor –çn) savundum ve mücadele Engels, birçok burjuva ekonomistin (8) ve
edenin (herhalde) biraz utku hakkı vardır. ütopik sosyalizmin (9) yapıtlarını incelemiş-
Her kim ki soğuk kanlılıkla kılıcını çekerse, ti.
savunduğu dava için nadiren coşku bulur."
O dönemin genç bir demokratı olarak F.
(5)
Engels, İngiliz işçilerinin devrimci mücade-
F. Engels, askerlik görevi bittikten sonra lesinden oldukça etkilenmişti. O, 1847'de
Barmen'e döner ve kısa bir zaman sonra da yayınlanan "İngiltere'de fabrika sahipleri ve
–1842'nin sonu– mesleki eğitimini tamam- işçiler" adlı makalesinde, o zamana kadar
lamak için babasının Manchester'daki fir- "Lancashine'in pamuk fabrikalarındaki
masına çalışmaya gider. işçiler gibi demokratik ilkelere samimice
F. Engels, İngiltere'ye hareket etmeden bağlı kalan ve kapitalist sömürücülerin
önce, dönemin önde gelen burjuva muha- boyunduruğunu silkeleyip atmakta kararlı
lefetçi gazetesi olan "Rheinische Zei- olan" insanlarla karşılaşmadığını yazar. (10)
tung"da yazmaya başlar. İngiltere yolculu-
ğundayken Köln'deki kısa bir konaklamada

136 Proleter Doğrultu


Ölümünün 100. Yılında Friedrich Engels

F. Engels, artık, neredeyse işçi semtlerinden ğı", "İngiltere'nin Durumu" gibi makaleleri
çıkmıyordu, işçileri evlerinde de ziyaret yayımlanır ve K. Marks ve F. Engels, "Ulusal
ediyor, onlarla konuşuyor ve onların top- Ekonomi Eleştirisinin Taslağı" makalesinin
lantılarına katılıyordu. O, yüzünü tamamen yayımlanmasından hemen sonra mektupla
proletaryaya çevirmişti. "İngiltere'de çalı- ilişkiye geçerler.
şan sınıfın durumu" yapıtında şöyle diyor-
1844 yılı boyunca Engels, İngiliz işçi sınıfı-
du; "orta sınıfın toplantısından, ziyaretin-
nın çalışma ve yaşam koşullarını inceleme-
den, porte şarabından ve şampanyasından
ye devam eder ve yazacağı "İngiltere'de
feragat ediyorum ve boş saatlerimi tama-
Çalışan Sınıfın Durumu" yapıtı için materyal
men, sıradan işçilerle görüşmeye hasredi-
toplar.
yorum." (11)
1844 Ağustos sonunda İngiltere'den ayrıla-
Sorunlara yaklaşımıyla bu dönemin Engels'i
rak Barmen'e döner. Ama önce Paris'e
idealizmden materyalizme ve devrimci
giderek K. Marks ile görüşür. 10 günden
demokratizmden komünizme geçen F.
fazla süren uzun tartışmalar yaparlar ve ele
Engels'ti. Bu geçiş en parlak ifadesi "Ulusal
aldıkları bütün siyasi, ekonomik ve ideolo-
Ekonomi Eleştirisinin Taslağı" çalışmasıydı.
jik sorunlarda ilkesel uyumluluk içinde
Bu çalışmasında Engels, burjuva toplumu-
olduklarını görürler. Artık onlar arkadaş
nun ekonomik yapısını ve onun temel ka-
olmuşlardır. Bu gelişmeyle ilgili olarak F.
tegorilerini sosyalist açıdan inceliyordu. Bu
Engels, sonraları şöyle yazacaktı: "Marks,
çalışmasında Engels, şöyle diyordu: "...
devletin burjuva toplumu değil, bilakis
Emek ile sermaye arasındaki ayrışma ve bu
burjuva toplumunun devleti gerekli kıldığı-
ayrışmanın tamamlanmasıyla insanlığın
nı...., yani politika ve burjuva toplumun
kapitalistler ve işçiler olarak bölünmesi...
tarihinin ekonomik ilişkilerden ve gelişme-
her gün daha da keskinleşen bölünme...
sinden hareketle açıklanacağı –tersi değil–
özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasıyla"
düşüncesine sadece varmamıştı, bilakis
aşılacaktır.(12)
bunu 'Alman-Fransız Yıllıkları'nda da ge-
Bu dönemde F. Engels kendini sadece teo- nelleştirmişti bile. 1844'ün yazında Marks'ı
rik çalışmayla sınırlamıyordu. Bu çalışması- Paris'te ziyaret ettiğimde, bütün teorik
nın yanısıra İngiliz ve enternasyonal işçi alanlarda tam uyumluluğumuz ortaya çıktı
hareketiyle ilişkilerini de kuruyor ve gelişti- ve ortak çalışmamız o andan itibaren baş-
riyordu. Örneğin "Adillerin Birliği", H. Ba- ladı." (15)
uer, J. Mall, K. Schapper gibi Alman dev-
K. Mark ve F. Engels'in ölümlerine kadar
rimci işçileriyle tanışıyordu. "Onların üçünü
sürecek olan arkadaşlık ve yoldaşlıklarının
de 1943'te Londra'da tanıdım, gördüğüm
başlangıcı aynı zamanda bilimsel sosyaliz-
ilk devrimci proleterlerdi... Yetişkin olmak
min doğum anıydı.
istetiğim dönemde bu üç gerçek insanın
benim üzerimde (bıraktıkları) etkileyici izi Weitling'in (16) eşitlikçilik komünizminin ve
asla unutmayacağım." (13) ahlaki konulara dayanan Fransız ve İngiliz
ütopik sosyalizminin aksine K. Marks ve F.
Engels'in sosyalizm kavrayışları, reel top-
F. ENGELS VE BİLİMSEL SOSYA- lumsal süreçlerinin; burjuva toplumun sı-
nıfsal karakterinin ve buradan hareketle
LİZM
proletaryasının tarihi misyonunun idrakine;
"Alman-Fransız Yıllıkları" K. Marks ve A. burjuvazinin hakimiyetini yıkmaya, sınıfsız,
Ruge (14) tarafından Paris'te yayımlanıyor- komünist toplumu kurmaya dayanıyordu.
du. Bu yıllıklarda, 1844 sonunda F. En-
gels'in "Ulusal Ekonomi Eleştirisinin Tasla-

137 Proleter Doğrultu


Ölümünün 100. Yılında Friedrich Engels

Varılan sonucu Engels şöyle formüle eder; Birliği'ndeki etkilerinin giderek gerilediği
"Artık komünizm fantazi sayesinde oldukça ve örgütün önde gelen temsilcilerinin ko-
mükemmel bir toplum ideolojisinin tasarı- münizmi bilimsel olarak kavrama zorunlu-
mı değildir, bilakis o, doğayı, proletarya luğunu duymaya başladıkları görüldü. Bu
tarafından yürütülen mücadelenin genel gelişmelerin bir sonucu olarak 1847 yılının
amaçlarını ve koşullarını kavramaktır." (17) ilk aylarında bir örgüt temsilcisi (Moll)
Brüksel'de Marks ile ve sonra da Paris'te
K. Marks ve F. Engels'in ortak faaliyetleri
Engels ile görüşerek, örgüte girmeleri için
daha 1844'te Paris'te "Kutsal Aile" üzerine
iknaya çalıştı: Temsilci, örgütün Marks ve
çalışmalarıyla başlar. Onlar bu eserlerinde
Engels'in görüşlerinin doğruluğuna inandı-
Hegel'in felsefesini, ama öncelikle de onun
ğını ve örgüt için bir manifesto hazırlama-
takipçisi olan genç hegelcilerin anlayışlarını
ları istediğini açıkladı.
eleştirel olarak derinlemesine ele alırlar.
Marks ve Engels, Hegel'in ve genç hegelci- "Birlik üzerine eleştirilerimiz şimdi Birliğin
lerin idealist felsefesiyle nihai hesaplaşma- temsilcileri tarafından kabul edildi. Yeniden
larını, 1845'te yazdıkları "Alman ideoloji- örgütlenmeye katkıda bulunmaya çağrıl-
si"nde yaparlar. dık. Birliğe girdik." (18)
Birliğin Londra'daki ilk kongresinde (1847
yazı) reorganizasyon kararı alınır. "Adillerin
F. ENGELS VE PROLETARYANIN Birliği", "Komünistlerin Birliği"ne dönü-
ÖRGÜTLENMESİ SORUNU şür. Birliğin adından siyasi anlayışına kadar
Marks ve Engels, doğanın ve kapitalist Marks ve Engels'in temsil ettikleri bilimsel
toplumun hareket yasalarını bilimsel olarak sosyalizm hakimdir.
analiz etmekle yetinmemişlerdir. Bilimsel "Birliğin amacı, burjuvazinin devrilmesidir,
çalışmalarının en önemli bir sonucu da proletaryanın hakimiyeti, eski sınıf çelişkile-
proletaryanın örgütlenmesi sorunuydu. Bu, rine dayanan burjuva toplumun ortadan
öyle bir örgütlenme olmalıydı ki, hem sını- kaldırılması ve sınıfların ve özel mülkiyetin
fın bilinçlenme seviyesine tekabül etmeliy- olmadığı yeni bir toplumun kurulmasıdır."
di ve hem de burjuva toplumundaki objek- (19)
tif çelişkileri ifade etmeliydi.
Birliğin ikinci kongresinde (Kasım 1847)
"Adillerin Birliği" 1836'da Fransa'da doğ- Marks, sosyalizmin yeni ilkelerini kapsamlı
muştu. Onun üyeleri önceleri çoğunlukla açıklama ve yeteri kadar açıklanmamış
Alman mültecilerden oluşuyordu. Bu birlik- noktaları açıklama imkanı bulur. Delegeler
le Engels 1843'te Londra'da ilişkiye geçti. Marks'ın açıklamalarını kabul ederler ve
Ama ona üye olmadı. Üye olmadı çünkü, Marks ve Engels'i manifestonun hazırlan-
bu birlikte küçükburjuvazi etkindi (Weit- masıyla görevlendirirler.
ling'in eşitçilik komünizmi). Ama buna
"Komünist Partisi Manifestosu" 1848'de
rağmen hem Marks, hem de Engels bu
(Şubatın başında) yayınlanır. Bu, Engels'in
örgütün önderleriyle mektuplaştılar, bu
hazırladığı taslak üzerinde Marks ve En-
birliği eleştirileriyle etkilemeye çalıştılar.
gels'in ortaklaşa kaleme aldıkları temel bir
Marks ve Engels, beraber yaptıkları bir eserdir. Lenin'in belirttiği gibi bu küçük
İngiltere seyahatinden sonra, 1846'da ciltcik, ciltler ağırlığındadır. Onun ruhu
Brüksel'de 'Komünist Yazışma Komitesi'ni medeni dünyanın bütün örgütlü ve müca-
kurdular. Bu komitenin amacı, çeşitli ülke- deleci proletaryasını harekete geçirmekte-
lerdeki ileri işçilerin örgütsel birliğini teşvik dir." (20)
etmekti. Aynı dönemde Weitling ve başka
ütopik komünizm temsilcilerinin 'Adillerin

138 Proleter Doğrultu


Ölümünün 100. Yılında Friedrich Engels

Örgütsel faaliyet alanında Maks ve Engels, Birliğin etkisini artırmak için bir dizi işçi
kendilerini "Komünistlerin Birliği" için ça- dernekleri kurarlar. Biliğin üyelerine, dev-
lışmayla sınırlamamışlardır. Bu alanda bur- rimci demokratların örgütlerine üye olma-
juva örgütleri ve çeşitli yayın organlarını da yı, savunulan görüşleri oralarda da geçerli
etkilemeye çalışmışlardır. Örneğin Engels, kılmayı önerirler.
bu dönemde kartistlerin gazetesi olan "The
Marks ve Engels, aynı yılda "Neve Rhe-
Nothern Star"da çalışıyordu. Marks ve En-
inische Zeitung"u (Yeni Ren Gazetesi")
gels için sadece proletercilik geçerli değil-
kurarlar. Alt başlığı "Demokrasinin Organı"
di. Görüşlerini yaymak, toplumu etkilemek
olan bu gazete Almanya'da bütün ilerici
için bütün ilerici toplumsal güçlerle çalış-
güçlerin organı olarak düşünülmüştü ve
mayı doğru buluyorlardı.
öyle de oldu.
Önceleri Marks, daha ziyade gazetenin
BURJUVA DEVRİMİ VE F. ENGELS örgütlenmesiyle meşgul olduğu için, baş-
langıçta çoğu temel makaleleri F. Engels
Fransa'da Şubat 1848 devrimi patlak verir. kaleme almıştı.
Devrimin patlak vermesinden sonra K.
Marks ve F. Engels Paris'e giderler. Louis Bu yayın organının Almanya'da bütün ileri-
Philipp monarjisinin devrilmesi ve cumhu- ci, devrimci, demokratik güçlerin çıkarlarını
riyetin ilanı, Fransız proletaryasının büyük savunması Marks ve Engels'i aynı yayın
bir başarısıdır. organında çalışmaktan, işçi sınıfının ve
ilerici güçlerin çıkarlarını kararlı bir şekilde
Engels, Paris'e gelir gelmez "Komünistlerin savunmaktan alıkoymuyordu. Özellikle,
Birliği"nin merkezindeki çalışmaya katılır ve Paris proletaryasının Haziran ayaklanması
Maks ile birlikte "Almanya'da Komünist üzerine makalelerinde işçi sınıfının pozis-
Partinin Talepleri"ni hazırlar. yonunu bütün çıplaklığıyla açıklıyorlardı
Kısa bir zaman sonra, Mart 1848'de devrim, (Paris proletaryasının 23 Haziran ayaklan-
Almanya'da da patlak verir. Bunun üzerine ması Şubat devrimiyle elde edilmiş kurum-
çoğunluğu birlik üyesi olan 300-400 kişilik ların –İşçi Komisyonları Ulusal Atölye– tas-
bir işçi grubu, komünistlerin düşüncelerini fiye edilmelerine karşı bir ayaklanmaydı).
geçerli kılmak için Almanya'ya döner- Bu makalelerde Engels de mücadele me-
ler. Birliğin ne denli yetersiz kaldığını En- todlarını ele alırken, sosyalistlerin silahlı
gels şöyle ifade eder: "Birlik, halk kitleleri- ayaklanmaya bakışlarının temelini atıyordu.
nin şimdi patlak veren hareketi karşısında
oldukça zayıf bir kaldıraç olduğu açığa Eylül 1848'de Engels'e vatana ihanet suç-
çıktı." (21) laması yapılır. Köln'de sıkıyönetim ilan
edilir ve Engels'in tutuklanması an meselesi
Almanya'daki durumun biraz değişik oldu- olur. Bunun üzerine F. Engels Almanya'yı
ğunu Marks ve Engels çok iyi kavrıyorlar- terk ederek Brüksel'e gider. Orada kısa bir
dı: Almanya'da birliğin strateji ve taktiği, tutukluluk durumundan sonra Fransa'ya
Alman proletaryasının gelişmişlik durumu- sürülür. Paris'ten İsviçre'ye kadar yürüyerek
nu, ülkenin feodal bölünmüşlüğünü ve gelir ve Engels bir kaç ay aradan sora yeni-
sanayinin geriliğini dikkate almalıydı ve den Köln'dedir, "Neve Reinische Zei-
devrimci burjuva güçlerle beraber hareket tung"daki çalışmasına yeniden başlar.
etmeyi hedeflemeliydi.
Mayıs 1849'da Elberfeld'de (Almanya)
Onlar, proletaryanın kitlesel bir partisini ayaklanma olur. Bunun üzerine Engels, bir
kurmanın olanak dışı olduğunu görmeleri- dizi devrimci işçiyle oraya gider, yönetici
ne rağmen Almanya'ya döner dönmez, görevler üstlenir ve burjuvazinin tutarsızlı-

139 Proleter Doğrultu


Ölümünün 100. Yılında Friedrich Engels

ğından dolayı devrimci güçler dağılma Ren Gazetesi Politik Ekonomi Dergisi"nin
tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar. Bu gelişme yayımlamayı planlayan Marks'ı bu planında
üzerine Engels bölgeden ayrılarak yeniden destekler ve aynı zamanda "Komünistlerin
Köln'e gelir. Birliği"ni reorganize etmeye koyulur. Ama
biraz karamsardır.
Marks, Prusya'dan sürülür, gazetenin diğer
yazarları takibata uğrarlar ve Engels de "Bu örgütün neye yarayacağı, özellikle,
yeniden tutuklanma tehlikesiyle karşı karşı- devrimin yeni bir yükselişi ihtimallerinin
ya kalır. Bu gelişmeler üzerine "Yeni Ren gerçekleşmesine bağlıydı. Ve bu, 1850
Gazetesi" yayımlarını durdurur (19 Mayıs yılında giderek olanaksızlaştı, hatta imkan-
1849). Gazetenin son sayısında yazarlar sız oldu. 1848 devrimini hazırlayan 1847
şöyle diyorlardı: "Onun son sözü, her yerde sanayi krizi aşılmıştı. Sanayinin yeni o za-
ve her zaman çalışan sınıfın kurtuluşu ola- mana kadar görülmemiş bir gelişme dö-
caktır!" Engels bu gazeteyi "devrim yılları- nemi başladı... 1848'in devrim fırtınası ted-
nın en tanınmış Alman gazetesi" olarak ricen durgunlaşıyordu." (24)
tanımlar. (22)
Birlik içinde görüş ayrılığı vardı: Bir taraftan
Marks ve Engels bir dizi makalede devri- Marks, Engels ve taraftarları, diğer taraftan
min başarısızlığının nedenlerini açıklarlar. da A. Willich ve K. Schopper (25) etrafında
Özellikle liberal burjuvazinin ihanetini teş- toplanmış olan ultrasal gruplaşma (bu
hir ederler. Burjuvazi, halktan özellikle geli- küçük burjuva grup, devrimin yakında ye-
şen proletaryadan korkmuştur ve feodal niden patlak vereceğini ve komünistlerin
gerici güçlerle ittifaka gitmiştir. Marks ve iktidara geleceklerini düşünüyorlar ve
Engels'e göre burjuvazi köylülükle, gelişen bundan çekiniyorlardı). 15 Eylül 1850'de
proletarya ve küçük burjuvaziyle birleşerek gruplar nihai olarak ayrılırlar.
burjuva özgürlüklerin elde edilmesi için
Bu arada "Yeni Ren Gazetesi, Politik Eko-
çalışmalıydı. Burjuvazi, yapması gerekeni
nomi Dergisi"nde F. Engels'in "Alman Köy-
yapmamış, kendi dünya görüşüne ihanet
lü Savaşı" yazısı yayımlanır.
etmişti.
F. Engels, Temmuz 1849'da devrimci Bad-
Fals Ordusu'na katılır. Baden'deki devrimci DAYANIŞMANIN ANLAMLI BİR
mücadeleye doğrudan katılır ve Kolordu DÖNEMİ
Komutanı Willich ile birlikte karmaşık aske-
ri operasyonların gerçekleştirilmesi için bir K. Marks ve F. Engels, Londra'ya mülteci
dizi planın hazırlanmasında bizzat çalışır. olarak gelmişlerdi. Bu durum Marks'ı büyük
sıkıntılarla karşı karşıya bırakmıştı. Para
Ayaklanmanın bastırılmasından sonra En- sıkıntısı vardı, ne kendini ne de ailesini
gels, savaştığı bölükle birlikte, en sonuncu- tedavi ettirecek durumda değildi. Çocukla-
lar olarak İsviçre'ye geçer. rından üçü ölmüş, kendisi de sık sık hasta
olmaya başlamıştı. Bu durum bilimsel ça-
lışma yapmasını zorlaştırmasına rağmen,
YENİDEN ÖRGÜTLENME VE F. EN- O'nu yıldıramamıştı. Marks ve ailesinin
GELS zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabilmek,
Marks'ın biraz da olsa rahat çalışmasını
Kıta Avrupa'sında devrimin yenilgisinden
sağlamak için Engels, Kasım 1850'de "Er-
sonra İsviçre'ye geçen F. Engels orada W.
man ve Engels" firmasında yeniden çalış-
Wolft ve W. Liebknecht (23) ile buluşu
maya başlar. Maddi desteğin yanısıra En-
Marks'ın isteği üzerine İsviçre'yi terkeden
gels, Marks'ı, politik ekonomi üzerine ça-
Engels, İngiltere'ye geçer. Londra'da "Yeni
lışmasını sürekli kılması için, başka alanlar-

140 Proleter Doğrultu


Ölümünün 100. Yılında Friedrich Engels

da da destekliyordu. Örneğin, "New York örgütlenmesinin uygun ön koşullarını ha-


Daily Tribune" de Maks'ın imzasıyla yayım- zırlıyordu. Bu dönemde Marks'ın proletar-
lanan makaleleri Engels yazmıştı. yanın enternasyonal örgütlenmesini ger-
çekleştirmek için yürüttüğü mücadele
Çalışmasına ve ayrıca Marks'ın çalışmaları-
önemliydi ve nihayet 28 Eylül 1864'te
na da yardımcı olmasına rağmen Engels,
Londra'da "St. Martin's Hall"de "Enternas-
zaman buluyor kendi bilimsel faaliyetini
yonal İşçi Birliği" Marks'ın önderliğinde
sürdürüyordu. Manchester'a gelir gelmez
kuruldu. Bu, proletaryanın ilk kapsamlı
militarizmi incelemeye başladı. Bunun öte-
enternasyonal birliğiydi, örgütlenmesiydi.
sinde çeşitli Slav dillerini araştırdı.
Yeni örgütün, Enternasyonal'in ideolojik
Bu dönemde Maks ve Engels, bilimsel faa-
bileşimi oldukça çeşitliydi. Ama Marks ve
liyetlerinin yanısıra, dağılmış olan "Komü-
Engels bu durumu görüyorlar ve bu örgüt-
nistlerin Birliği" üyelerinden çekirdek bir
lenme vasıtasıyla enternasyonal proletar-
grup oluşturmaya ve böylelikle proletarya-
yaya bilimsel sosyalizmi taşımayı, etkinliği-
nın Enternasyonal birliğinin temelini atacak
ni hala güçlü bir şekilde sürdüren küçük
gücü yetiştirmeye çalışmışlardır.
burjuva düşüncelere karşı mücadele etme-
Bu dönemde Marks Londra'da, Engels de yi hedefliyorlardı. Ve bu mücadele patlak
Manchester'da kalıyorlardı. Ayrı ayrı yer- verdi: Bonopartist rejimin çürüme emarele-
lerde kalmaları, onların fikir alışverişi yap- rinin yoğunlaştığı dönemde proudhoncu-
malarını engellemiyordu. Lenin'in dediği larla (27) ekonomik alanda ve Blanguistler-
gibi "hemen hemen her gün mektuplaşı- lede de (28) siyasi alanda.
yorlardı. Bu mektuplaşmada arkadaşlar,
düşüncelerini teati ediyorlar ve bilimsel
sosyalizmin gelişmesinde ortak çalışıyor- "KAPİTAL"IN PROPAGANDACISI
lardı." (26)
OLARAK F. ENGELS
Marks "Kapital"in birinci cildinin son sayfa-
larını 16 Ağustos 1867'de gözden geçirir
DEVRİMCİ GÜÇLERİN YENİDEN
ve Engels'e şöyle yazar: "Bu cilt ta-
UYANIŞI
mam. Bunun mümkün olmasını sana borç-
1850'li yılların ilk yarısında söz konusu olan luyum! senin fedakarlığın olmasaydı bu
ekonominin Avrupa ve Amerika'daki genel muazzam çalışmayı üç ciltte toplamam
yükselişi 1857-58 ekonomik kriziyle son imkansız olurdu. Teşekkürlerle seni kucak-
buldu. Bu krizin sonuçlarından birisi de larım." (29)
burjuva demokratik hareketin yeniden
14 Eylül 1867'de "Kapital"in birinci cildi
yükselmeye başlamasıydı; özellikle prole-
yayımlanır. Engels açısından Marks'ın bu
taryanın mücadeleci eylemleri görülüyor-
çalışması, "dünyada kapitalistler ve işçiler
du. Polonya ayaklanması, III Napolleon'un,
olduğundan beri işçiler için bu kitap kadar
İtalya'da Avusturya'ya karşı yeni bir savaş
önemli bir kitap yayınlanmamıştır" boyu-
denemesi gündemdeydi. Amerika'da iç
tunda önemlidir.(30)
savaş vardı ve İngiliz burjuvazi bu savaşa
Güney devletlerinin yanında katılmak isti- Şimdi sorun kitabın tanıtılmasında, popüler
yordu. Bütün bu olgular, geniş yığınları yapılmasındadır. Marks ve Engels, burjuva-
politikleştiriyordu ve gericiliğe karşı geniş zinin, işine gelmeyince susma taktiği uygu-
yığınların enternasyonal protestosuna ne- ladığını çok iyi biliyorlardı. Bu taktiğe karşı
den oluyordu. Açık ki, birçok yeni oluşum- bir karşı taktik geliştirirler, resmen savaş
lar için yeni tarihi bir duruma girilmişti. Bu hilesine başvururlar. Bunu uygulamak için
tarihi durum, proletaryanın enternasyonal Engels, Marks'a "Ne diyorsun, meseleyi

141 Proleter Doğrultu


Ölümünün 100. Yılında Friedrich Engels

canlandırmak için burjuva açıdan saldıra- giderek şekillenişini de gösterir. Paris Ko-
yam mı" diye yazar (31) ve Marks da "kita- münü döneminde proudhoncuların ve
ba burjuva açıdan saldırma planın en iyi blanguistlerin pratikleri –sınıf mücadelesi-
savaş aracıdır" (aç M) diye cevap verir. ne yaklaşımları, küçük burjuva ekonomi
(32) Böylelikle burjuva ekonomistler kitap teorileri– sonuçlarını gösterirler.
hakkında tavır belirlemek zorunda kalırlar.
Marks ve Engels, komünün hatalarını sü-
Bu "savaş hilesinin" ötesinde Engels, "Kapi- rekli eleştirmelerine rağmen, onun; tarihin
tal"in, geniş kitleler arasında tanınmasını, ilk proleter devletinin ateşli savunucuları ve
okunmasını sağlamak amacıyla, demokra- taraftarıydılar.
tik ve devrimci basında kitap üzerine bir
Devrimin yenilgisinden sonra Marks ve
dizi makale kaleme alır.
Engels komünün tecrübelerini bilimsel
olarak inceleyip genelleştirirler ve özellikle
devlet ve devlet iktidarının ele geçirilişinde
SAVAŞ, DEVRİM VE F. ENGELS proletaryanın görevleri konusunda bilimsel
1870'in ilkbaharında F. Engels, tüccarlık sosyalizmi derinleştirir, geliştirirler.
işinden adeta kurtulur, sevincini "hurra,
özgür bir insanım" diye dile getirir.
ALMAN SOSYAL DEMOKRAT PAR-
Engels, Marks'in önerisiyle Ekim 1870'de
"Enternasyonalin Genel Konseyi"ne seçilir.
TİSİ VE F. ENGELS
Almanya'nın devletsel parçalanmışlığı de-
19 Temmuz 1970'de Fransa, Prusya'ya
vam ediyordu. Marks ve Engels, 1848-
savaş ilan eder. Bu aynı zamanda sınıf mü-
49'da gerçekleştirilemeyen Almanya'nın
cadelesinin yeni bir aşamasının habercisi
devrimci birliğinin gerçekleştirilmesinin,
bir gelişmedir. Marks ve Engels, III. Bona-
Alman proletaryasının çok önemli görevle-
part'ın dışa yönelik talancılığının ülke için-
rinden biri olduğu inancındaydılar. Örgüt-
deki çelişkilerini örtbas edemeyeceğini
lenme, proletaryanın birliği ve siyasi bilinç
vurgularlar. Öyle ki, Marks, savaşın patlak
sorunları en öncelikli sorunlardı.
vermesinden kısa bir zaman sonra, Bona-
part'ın yenilgisinden sonra Fransa'da dev- 1863'te Lassalle (33) önderliğinde kurul-
rimin patlak vermesinin büyük bir olasılık muş olan "Genel Alman İşçi Derneği" bu
olduğunu söyler. Öyle de olur. Fransız hal- acil görevleri yerine getirecek durumda
kı, nefret ettikleri II. Napoleon'un rejimini 4 değildi.
Eylül 1870'de devirir ve cumhuriyeti ilan
F. Lassalle, Bismarck ile işbirliği yapma
ettirir. Marks ve Engels, kısa bir zaman
derecesinde burjuvaziye kin besliyordu. Bu,
sonra, burjuva hükümetin ulusal savunmayı
Almanya'da ulusal sorunun "yukarıdan
üstlenmek istemediğini, giderek işgalci
çözümü" anlamına da geliyordu. Bunun
Prusya ordusuyla ortak hareket etmeye
ötesinde Lassallecıların ekonomi alanında
başladığını görürler. Fransız burjuvazisi,
da görüşleri yanlıştı. Marks ve Engels bu
Fransız proletaryasından, Fransız halkından
anlayışları sert bir şekilde eleştiriyorlar ve
korkmaktadır.
Lassalle-sosyalizmini "kraliyet-Prusyası
18 Mart 1871'de Paris'de proleter devrim hükümet sosyalizmi" olarak tanımlıyorlardı.
patlak verir (Paris Komünü). Bu gelişme
Lassalle'ya karşı mücadeleye F. Engels'in
Marks ve Engels'in görüşlerini doğrular. Bu
büyük katkıları olmuştu. Örneğin proletar-
gelişme, aynı zamanda, küçük burjuva
ya ile köylülüğün ilişkileri, proletarya ile
sosyalist teorilerle bilimsel sosyalizm ara-
köylülük arasında sıkı bir ittifakın zorunlu-
sındaki yaklaşan ideolojik mücadelenin
luğu, proletarya hareketinin köylülüğü

142 Proleter Doğrultu


Ölümünün 100. Yılında Friedrich Engels

gericiliğe teslim etmemesi gerektiği konu-


ları Engels tarafından işlenmiştir.
OPORTÜNİZME KARŞI MÜCADELE
1869, Alman işçi hareketi tarihinde önemli
VE F. ENGELS
bir yıldır. Bu tarihte Alman Sosyal Demok-
rat İşçi Partisi Eisenach'ta W. Liebknecht ve 1875'te Sosyal Demokrat Parti ile Lassalle-
A. Bebel (34) önderliğinde kurulur. Partinin cilerin "Genel Alman İşçi Derneği"nin bir-
kurulması enternasyonal hem de bilimsel leşmesi gündeme gelir. Bu, Marks ve En-
sosyalizm açısından bir zaferdir. Bir takım gels'in parti tartışmalarına daha aktif katıl-
eksikliklere, zayıf noktalara rağmen partide maları demekti.
Marks ve Engels'in; bilimsel sosyalizmin Marks ve Engels birlikten yanaydılar. Ama
teorisi hakimdir. Marks ve Engels, partinin her koşulda birlikten değil, Marks ve En-
kurulmasını ve gelişmesini yoğun bir şekil- gels, birliğin sağlam teorik temeller üzerine
de desteklemişlerdir. kurulması için mücadele ettiler, teorik su-
Almanya Sosyal Demokrat İşçi Partisi Eise- landırmaya karşı şiddetle karşı çıktı-
nach'daki kuruluş kongresinde Enternas- lar. Marks'ın "Gotha Programının Eleştirisi"
yonal'e katılma kararı alır ve proleter en- buna bir örnektir. Engels de 18-28 Mart
ternasyonalizmini savunur. 1875 tarihinde A. Bebel'e yazdığı mektup-
ta, program taslağında Lassalle'cılara veri-
Alman-Fransız savaşı ve Paris Komünü
len tavize –varılan uzlaşmaya– karşı çıkıyor.
döneminde bir taraftan Marks ve Engels ile
Bunun oportünist bir pratikle sonuçlanaca-
diğer taraftan Bebel ve Liebknecht arasın-
ğını yazıyordu. "Şayet birleşme olursa,
daki ilişkiler; sıkı ortak çalışma daha da
Marks ve ben, bu temelde kurulan yeni
şekillenmiştir: Örneğin Bebel ve Liebk-
(a.ç. E) partiyi asla sahiplenemeyiz ve ona
necht, Marks ve Engels'in uyarılarına uya-
karşı nasıl bir tavır alacağımızı … oldukça
rak Alman parlamentosunda tutarlı enter-
ciddi olarak düşünürüz." (35)
nasyonalist bir tavır alırlar; Elsas-
Lathringen'in ilhakını, Paris Komünü'nün Engels, Lassalle'cıların, işçi sınıfıyla karşılaş-
yenilgisi için Alman-Fransız gericilerinin tırıldığında diğer bütün sınıflar "gerici kit-
ortak hareket edişini şiddetle protesto le"dir anlayışlarına da şiddetle karşı çıkı-
ederler. yordu. Aynı mektupta Engels bu anlayışı
sol bir safsata olarak teşhir ediyordu. Çün-
Enternasyonal, Marks ve Engels önderli-
kü Lassalle'cılar, somut tarihi durumu dik-
ğinde uluslararası planda devrimci güçlerin
kate almaksızın proletarya ile köylülüğün
birliğini sağlama hedefine esas itibariyle
ittifakını reddediyorlardı. Program tasla-
ulaşmıştı. Şimdi sorun, güçlü ulusal partile-
ğında yer alan "devlet yardımı" vb. görüş-
rin kurulmasıydı.
ler, devlete sınıflarüstü bir görünüm veri-
Fransa'da devrimin, komünün yenilgisin- yordu ve Engels bunu, sınıf mücadelesin-
den sonra Fransız proletaryasında belli bir den vazgeçmek, sınıfın kurtuluşunu Jun-
dağınıklık söz konusu olmuştu ve devrimci ker-Prusya devletinde aramak anlamına
hareketin esas ağırlığı Fransa'dan Alman- geldiği için teşhir ediyordu.
ya'ya kaymıştı. Bu, Alman proletaryasına
Marks ve Engels'in bu yoğun mücadelesi
büyük görevlerin düştüğü anlamına geli-
sonucu parti daha baştan bir dizi hatayı
yordu. Bunun içindir ki, Marks ve Engels,
işlemekten kurtuluyor, oportünizmin nüfu-
Alman Partisi'ne açık teorik bir konsepsyon
zu kırılıyordu.
vermeye özellikle önem vermişlerdi, Alman
Partisi, oportünizmin batağında yok ol- Genç Parti, başka yönden gelen tehlikelerle
mamalıydı. de karşı karşıyaydı. Özellikle küçük burjuva
ideologu Dühring'in anti-Marksist görüşleri

143 Proleter Doğrultu


Ölümünün 100. Yılında Friedrich Engels

partiyi olumsuz etkiliyordu. Dühring'in BAŞKA ÇALIŞMALARI


teorisi, çeşitli vulger materyalist, idealist,
Bu dönemde Engels, başka önemli teorik
vulger ekonomist ve sahte sosyalist görüş-
çalışmalar da yapmıştır. Örneğin "Ailenin,
lerin bir toplamıydı. W. Liebknecht, En-
Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni" (1884)
gels'ten "Dühring salgını"na karşı yardım
istiyordu. "Anti-Dühring" bir taraftan yazı- Bu çalışmasında Engels, Amerikalı araştır-
lırken, bir taraftan da "ileri"de seri makale macı Morgan'ın vardığı sonuçlara, kendi
olarak yayımlandı. F. Engels, "Anti- araştırmalarına ve Marks'ın notlarına daya-
Dühring"de Eugen Dühring'in görüşlerini narak, kapitalizm öncesi toplum biçimleri-
yok edici bir eleştiriye tabi tuttu. Engels'in ni; sınıfların ve sınıf mücadelesinin doğu-
bu çalışması Marksist teorinin temel yapıt- şunu ve nedenlerini inceler.
larından birisi oldu.
Örneğin, "Ludwing Feuerbach ve Klasik
"Doğanın Diyalektiği" de bu dönemin bir Alman Felsefesi'nin Sonu" (1888). Bu çalış-
çalışmasıdır. Bu çalışmasında Engels, "Anti- masında Engels, bilimsel sosyalizmin
Dühring"de olduğu gibi, materyalist diya- (Marks'ın ve kendisinin) Hegel ve Feuer-
lektiği doğabilimi sorunlarında da kullan- bach'a bakışını açıklar, felsefenin temelini
mıştır. formüle eder ve bilimsel sosyalizmin top-
lum teorisini çerçeve olarak çizer.
Marks gibi Engels de doğa bilimlerini kap-
MARKS'IN MİRASI VE F. ENGELS samlı olarak araştırmıştı. F. Engels, aynı
K. Marks, 14 Mart 1883'te Londra'da öldü. zamanda insanlık tarihinin tanıdığı en
F. Engels, Marks'ın ölümü üzerine enter- önemli etnoraflarından birisiydi. O, yirmiye
nasyonal işçi hareketinin önderlerini ha- yakın dil konuşuyordu.
berdar eder. Engels, P. Becker'e (36) "Dün
öğleden sonra saat 14:45'de –ancak iki
dakika yanından ayrılmıştık– onu sakin bir Iİ. ENTERNASYONAL VE F. ENGELS
şekilde koltukta ölmüş olarak bulduk. Par-
Daha 1880'li yılların ortasında yeni bir En-
timizin devasa kafası artık düşünmüyor.
ternasyonal'in gerekliliği konuşulmaya,
Tanıdığım en güçlü kalp artık atmıyor." (37)
talep edilmeye başlanır; birçok Avrupa
Engels, Marks'ın cenaze merasiminde, ülkesinde proletaryanın yeni partileri, ör-
Marks'ın eserlerinin tarihi önemini ve dola- gütleri kurulmuş, teorik, bilinçlenme düzeyi
yısıyla Marks'ın bilimsel sosyalizme olan farklı da olsa, enternasyonal proletaryanın
katkısını vurgulayan bir konuşma yapar. ulusal örgütlenmeleri çoğalmıştı.
Marks'ın ölümünden sonra, "Kapital"in F. Engels, yeni bir Enternasyonal'in kurul-
henüz yayınlanmamış ciltlerini yayınlamayı ması ısrarı karşısında, örneğin J. P. Bec-
Engels bir görev olarak görür. Uzun yıllar ker'in ısrarlı tavrı, bekleyici bir tutum için-
alan çalışmadan sonra 2. cildi 1885'te ve 3. deydi. O, J. P. Becker'e yazdığı 10 Şubat
cildi de 1894'te yayınlanır. Bu iki cildin 1882 tarihli mektupta şöyle diyor-
yayınlanması olağanüstü bir çalışmayı zo- du: "Büyük bir manifestonun, artık propa-
runlu kılıyordu. Engels bu ciltleri adeta ganda örgütlenmesi olmaması, bilakis
yeniden yazmıştı. Bunun içindir ki, Lenin sadece bir eylem örgütlenmesi olması
"gerçekten, 'Kapital'in bu iki cildi iki kişinin; gereken resmi (aç. E)… bir Enternasyonal'in
Marks ve Engels'in eseridir" der. (38) kurulması zamanı da gelecektir. Bundan
dolayıdır ki biz, böyle mükemmel bir mü-
cadele aracının göreceli sakin bir zamanda,

144 Proleter Doğrultu


Ölümünün 100. Yılında Friedrich Engels

devrimin arifesinde kullanarak, aşındırarak yozlaştırılmamış bir bilimsel sosyalizmin;


zayıflatılmasına kesin olarak karşıyız." (39) Marksizmin partilerde hakim kılınması için
mücadele etmiş, çoğu partilere bir dizi
F. Engels, trade-unioncu, reformist, opor-
sorunların açıklanmasında yardımcı olmuş-
tünist örgütlerin bu dönemde yeni bir
tur. O'nun yorulmak bilmez çabası sonu-
Enternasyonal kurma faaliyetinin izlenme-
cudur ki, oportünizmin ve reformizmin
sini, ama prim verilmemesini mücadele
uluslararası işçi hareketindeki etkinliği sı-
arkadaşlarına önerir.
nırlı kalmıştır.
1880'li yılların sonuna doğru durum deği-
Bir taraftan devrimci mücadele ve yaşam
şir. Bütün kapitalist ülkelerde işçi hareketi
ve diğer taraftan da babasının firmasında
yeniden yükselmeye başlar; grevler kitlesel
çalışma zorunluluğundan dolayı 1870'e
mücadele karakterinde olan eylemler gün-
kadar fiilen çifte yaşam sürdüren F. Engels,
deme gelir ve Engels, her türlü oportünist
dünya proletaryasının bu eşsiz öğretmeni
akımdan arınmış, Marksist temele dayalı
ve "hayatım boyunca ikinci kemanı çal-
yeni bir Enternasyonal'in kurulma zamanı-
dım... ve Marks gibi mükemmel bir birinci
nın geldiği görüşüne varır.
kemanın olmasından memnundum" diye-
Yeni bir Enternasyonal'in kuruluşuna En- cek kadar (40) alçakgönüllü olan önder, 5
gels, yoğun bir şekilde katılır ve II. Enter- Ağustos 1895'e saat 22:30'da aramızdan
nasyonal 14 Temmuz 1889'da Paris'te 22 ayrıldı.
ulustan 407 delegenin katılımıyla ilk kong-
F. Engels, naaşının yakılmasını ve külünün
resini gerçekleştirir. (Fransız ve İngiliz
denize atılmasını istemişti. Fırtınalı bir son-
oportünistlerinin karşı "Enternasyonal"
bahar gününde, 27 Ağustos 1895'te Elea-
kongresine ise dokuz ülkeden temsilciler
nor Marks-Aveling, Edward Aveling, Edu-
katılır).
ard Bernstein ve Friedrich Lessner kıyıdan
yaklaşık 5 mil uzaktaki Eastbourne'de
Onun bu son isteğini yerine getirdiler.
OPORTÜNİZME KARŞI MÜCADELE
VE F. ENGELS Ama F. Engels, devrimci proletaryanın kal-
binde canlı kaldı ve devamlı canlı kalacak-
F. Engels, yaşamının son yıllarında da En- tır.P
ternasyonal işçi hareketinin gelişimine
özenle eğilmiştir. Kapitalizm, serbest reka-
betçi aşamasından tekelci aşamasına geçiş
KAYNAKÇA
sürecindeydi; bu dönemde sınıf mücadele-
si uluslararası alanda keskinleşmişti. Ulusla-
rarası (ve tabii ki ulusal) alanda işçi hareke-
1) Lenin, Toplu Eserleri C. 2, s. 5, Alm.
tinin güçlenmesi, küçük burjuva unsurların
yoğun bir şekilde proletaryanın partilerine 2) Bkz. Marks-Engels Toplu Eserleri (METE)
akın etmeleri anlamına da geliyordu. Küçük C. 1, s. 413-432
burjuva unsurların partilere akını, oportü- 3) METE Ek Cilt, 2. Bölüm s. 367
nist ve sol sekter akımların doğmasına
veya güçlenmesine neden olmuştu. Engels, 4) Friedrich Jilhelm Schelling (1775-1854)
enternasyonal işçi hareketindeki bu opor- Alman Filozofu. İdealist. 19. yüzyılın başın-
tünist gelişmeyi oldukça erken görmüştü. da diyalektik doğa felsefesi anlayışıyla
O'nun Alman Sosyal Demokrat Partisi'nde- ilerici bir rol oynadı. Sadece Hegel için
ki oportünist eğilimlere (Vallmar'a, karşı değil, birçok doğa araştırmacısı için kamçı-
mücadele ile başlayan gelişme) karşı mü- layıcı oldu. Gericiliğin restorasyonundan
cadelesi bunun açık ifadesidir. F. Engels,

145 Proleter Doğrultu


Ölümünün 100. Yılında Friedrich Engels

sonra hristiyan Ortadoksluğa yakınlaştı ve Marks ve Engels'in yakın mücadele arkada-


onun felsefi umudu oldu. şı, Marks "Kapital"in birinci cildini ona has-
retmiştir.
5) METE, Ek Cilt, 2. Bölüm s. 167-168
Wilhelm Liebknecht (1826-1900); Komü-
6)Kartizm tanımı: "halk-şartı"ndan kaynak-
nist, Alman sosyal demokrasisi, işçi hareke-
lanır. Bu, genel seçim hakkı gibi bir dizi
ti önderlerinden. Marks ve Engels'in yakın
talebi de içeren ve İngiliz parlamentosuna
mücadele arkadaşı.
sunulmuş olan bir yasa tasarısıdı. 1848'de
parçalanan kartist hareket, İngiltere'de 24) METE, C. 21, s. 221
sanayi devriminin son döneminde
25) August Willich (1812-1870). "Komü-
(1825'ler) doğmuştu. O, devrimci bir hare-
nistlerin Birliği" üyesi. Bad-Fals ayaklanma-
ketti, ama sosyalist değildi.
sında (1849) bir gönüllü kıtası önderi. Ame-
7) F. Engels; "Komünistlerin Birliğinin tarihi rikan içsavaşında kuzey devletleri ordusu
Üzerine", METE, C. 21. s. 211 generali.
8) A. Smith, D. Ricardo, J.B. Say, J. Mill vb. -Karl Schaper (1812-1870). "Komünistlerin
Birliği" üyesi. 1850'de Birliğin sol sekter
9) Örneğin, W. Weitling, E. Cabet vs.
fraksiyonunun önderi, 1856'dan sonra
10) METE, C. 4, s. 329 Marks taraftarı ve Enternasyonal Merkez
11) METE, C. 2, s. 229 Konseyi üyesi

12) METE, C. 1, s. 511-512-521 26) Lenin, C. 2, s. 11

13) METE, C. 21, s. 208 27) Proudhoncular: Anarşizmin kurucusu


olan Pierre-Joseph Proudhoriun (1809-
14) Arnold Ruge (1802-1880). Radikal ya- 1865) taraftarları
zar, genç hegelci, küçük burjuva demokra-
tı. 1866'dan sonra saf değiştirerek ulusal 28) Lois-Auguste Blanqui'nin (1805-1881)
liberalci, yani Bismarck'çı olur. taraftarları

15) METE, C. 21, s. 211-212 29 Marks'ın Engels'e mektubu 16 Ağustos


1867. METE, C. 21, s. 33
16) Wilhelm Weitling (1809-1864). Doğuş
döneminde Alman işçi hareketinin güzide 30) METE, C. 16, s. 235
temsilcilerinden; "Adillerin Birliği" üyesi. 31) METE, C. 31, s. 345
Ütopik bir eşitlik komünizmi propagandası
32) agk. s. 346
yapan W. Weitling 1849'da Amerika'ya
göçer ve işçi hareketinden kopar. 33) Ferdinand Lassalle (1825-1864). Güçlü
Bonopartist eğilimleri olan vulger demok-
17) METE, C. 21, s. 212
rat (Engels); "Genel Alman İşçi Derneği"nin
18) METE, C. 21, s. 214-215 kurucusu. Bu derneğin ve bu anlamda F.
19) METE, C. 21, s. 215 Lassalle'nin tarihi kazanımı, işçi hareketinin
uzun bir uyku döneminden sonra yeniden
20) Lenin, C. 2, s. 10 uyanmasına ve onu, liberal burjuvazinin
21) METE, C. 21, s. 218 etkisinden kurtulmasına katkıda bulunma-
sıdır.
22) METE, C. 21, s. 19
34) August Bebel (1840-1913). Komünist,
23) Wilhelm Wolft (1809-1864) Komünist Alman Sosyal Demokrasisi önderlerinden.
proleter devrimci. "Komünistlerin Birliği" Marks ve Engels'in öğrencisi ve yakın mü-
üyesi, "Yeni Ren Gazetesi" redaktörü, cadele arkadaşı.

146 Proleter Doğrultu


Ölümünün 100. Yılında Friedrich Engels

35) METE, C. 34, s. 129 37) METE, C. 35, s. 458


36) Johann Philipp Becker (1809-1886). 38) Lenin, C. 2, s. 12
1848-1849 devrimine katılanlardan. Bad-
39) METE, C. 35, s. 276
Fals ayaklanmasında (1849) Baden halk
meclisi komutanı. Enternasyonal İşçi Birliği 40) METE, C. 36, s. 218
önderi. "Öncü" gazetesi redaktörü. Marks
ve Engels'in yakın mücadele arkadaşı.

147 Proleter Doğrultu

You might also like