Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 2

1. BÖLÜM - NEREDEYİM BEN?

“Bu notları neden yazdığımı bilmiyorum. Hatta ileride bir gün bu notları birilerinin bulup
bulamayacağını da bilemiyorum. Sadece, ileride bir gün belki ben de ölebilirim diye, geride benden
bir şeyler kalsın istemiş olabilirim. Bundan tam seksen yıl önce olan olaylar, hayatımı öyle bir
değiştirdi ki artık insan aklının almadığı her şey, benim için normal. Evet, doğru okudunuz, seksen yıl.
Hesabı yanlış yapmadım. Hesabı matematikle yapacak olursak şu anda yüz yirmi iki yaşında olmam
gerekiyor. Fakat; bundan tam seksen sene önce başıma gelen bir olay nedeniyle kırk iki yaşında
kalmaya mahkum edildim. Bir zamanlar bu dünya üzerinde ölümsüzlüğü arayanların başına
gelebilecek en büyük mucize, benim gözümden bir lanet olarak görünüyor. Evet, ben bu laneti
yaşıyorum. Dünya üzerinde haddinden fazla kalarak her türlü acıyı tatmış oldum. Şimdi, o zamanlarda
neler olduğunu anlatma vaktim geldi.”

Telefonuna aldığı bu ses kaydı, Mete’nin aslında iki senesine mal olmuştu. Amatör
yazarlık kariyerinin yeni başladığı dönemde yeni kurulan bir dergide yazı yazması için teklif
almıştı. Aslında ilk baskısı yeni yayınlanan kitabının tanıtımıyla uğraşıyordu. Öteki taraftan
da hâlihazırda devam ettiği ikinci kitabının yazım işi vardı. Belki yeni bir heyecan aradığı
için, pek de düşünmeden kabul etmişti bu teklifi. Ama her şeyden önce iyi bir fikir gerekliydi.
İşte, aklına gelen kitabın giriş cümleleri de böyle kayıt altına alınmıştı.
Ana tema iyi sayılırdı. Günümüz teknolojisi, insanlığın gidişatı ve bilimsel çalışmaların
tamamı başlı başına birer bilim kurgu öyküsü olduğu için, kurgu-fantezi tarzında bir şeyler
karalamak iyi bir fikir gibi görünmüştü. Gerçi Mete’nin hesaba katmadığı şey, beraberinde
yaşadığı teknolojinin kendisine ihanet edebileceğiydi.
“Hey, Siri!” diye başlayan ve zekâ seviyesinin ne denli düşük olduğunu gösteren sorular
sorularak devam edilen elektronik şakalardan biri değildi onun yaşadıkları. Bir gece yarısı,
ertesi sabah kaleme alabilmek için aklına gelenleri not almak istemişti. Eminim ki yukarıdaki
notları herhangi bir kâğıda yazmış olmayı dilerdi ama öyle yapmış olsaydı, bugünkü Mete
olamazdı. Ortada anlatmaya değer bir hikâye de olmazdı.
Telefonundaki ses kaydı 11 Şubat 2022 saat 00:05’te yapılmıştı. Onu tutuklamaya
geldiklerinde ise saat 04:00’e yaklaşıyordu. Türk polisinin dizilerde gösterildiği kadar cevval
olduğu anları bizzat yaşamış fakat hiçbir anlam verememişti.
Antalya Havaalanı’nda “Flight Dispatcher” olarak işe başlayalı birkaç ay olmuştu. Üç
saat sonra servise binip işe gitmesi gerekirken, elleri arkadan kelepçelenerek ekip aracına
bindiriliyordu. Aslında bindirildiği araç standart polis araçlarından birine hiç de
benzemiyordu. Camları neredeyse tamamen karartılmış iki siyah midibüsten arkada olana
bindirildiği sırada görebildiği, üzerinde “Polis” yazan yelekler ve yüzleri kapalı adamlardan
ibaretti.
Aracın arka bölümündeki iki sıra koltuktan önde olanına oturtulduğu sırada Mete’nin
aklı başına gelmişti.
- Bir yanlışlık var memur bey! Amirim, ben herhangi bir suç işlemedim. Ne oldu? Ne
yaptım ben?
- Çok konuşma sen! Derdini gittiğimiz yerde anlatırsın.
- Yok bir derdim amirim. Anlamıyorum. Bir şey yapmadım ben.
- Beyler, şu herifin yüzünü kapatın da maskeleri açalım. Yeter artık, boğuldum bunun
içinde.
Arka koltukta oturan gür sesin sahibi daha cümlesini bitirmeden, simsiyah bir çuval
Mete’nin kafasına geçirilmişti. Yaşadığı korkunun bir tarifi yoktu. Mete artık daha çok
sorguluyordu. Genelde kendi halinde olan ve arkadaşları arasında hep dinleyen tarafta olan
Mete, o güne kadar hiç bu kadar çok konuşmamış ve hiç bu kadar çok soru sormamıştı.
Sorduğu sorular cevap bulmadığı gibi, bilinmeze doğru bir de seyahat başlamıştı.
Yüzünü örten siyah kumaş, karşıdan vuran bir araç ışığı olduğunda Mete’nin fark
etmesini engellemiyordu ama son kırk dakikadır yüzüne hiç ışık vurmamıştı. Bu yüzden,
götürüldüğü yerin karakol olmadığını çok geç olmadan anladı. Keşke bir de nedenini
anlayabilseydi…

------------- ₿ -------------

Nihayet araç durduğunda, gecenin karanlığı kırılmaya başlamıştı. Aracın motoru


durduktan sonra duyabildiği ise yalnızca su sesiydi. Güçlü bir akıntı ya da şelalenin sesine
benziyordu. Aracın kayan kapısı açıldığında içeriye dolan keskin soğuk ile ürperen Mete,
nerede olduğundan ziyade neden orada olduğunu daha çok merak ediyordu.
Yaşadığı korku vücudunun direncini de kırdığından, koluna girerek onu aracın dışına
çekiştirenlere karşı koymayı denememişti bile. Aracın dışına çıktıkları sırada Mete’nin her iki
kolundan da kendisinden çok daha yapılı birer koruma tutuyordu. Ve o güçlü ses bir kez daha
duyuldu.
- Siz burada bekleyin. Ben çantayı kontrol ettikten sonra paketi teslim edeceğiz.
“Paket” diye adlandırdıklarının kendisi olabileceğini düşünen Mete’nin çaresizliği
giderek derinleşiyordu. Bir an için bunun bir şaka olduğunu düşünmek ona daha mantıklı
gelmişti. Çünkü bu muameleyi görmek için gerçekten bir sebep yoktu ama ona şaka yaparak
aklını başından almak isteyebilecek en az iki-üç arkadaşını sayabilirdi.
Neredeyse adamları kadar yapılı olan liderleri, bir süredir kendilerini bekleyen ve diğer
araçların tıpatıp aynısı olan siyah araca doğru yürüyordu. Araca birkaç metre kaldığı sırada
otomatik kapı usulca yana kaymaya başladı. Oturduğu koltuğu kayan kapıya doğru döndüren
işverenleri, siyah deri eldivenlerini çekiştirmeyi bitirince kafasını kaldırıp karşısında dikilen
adamı iyice süzdü.
- Bu o mu?
- Evet efendim.
Mete’yi kaçıran ekibin lideri aracın içinden kendisine uzatılan çantayı alır almaz aracın
basamağına doğru kaldırdığı dizinin üzerinde açıp içindeki para destelerini kontrole girişmişti.
Bu onun en büyük ve en son hatasıydı.
- Demek ben; senin getirdiğin adamın yüzünü bile görmeden doğru kişi olduğunu kabul
ediyorum ama sen, benim verdiğim çantayı kontrol etmeden alamıyorsun. İnsanlar, kendi
kusurlarını başkalarında ararlar. İşte sen de bu yüzden çok yaşamayacaksın!
Ertesi sabah, Antalya-Isparta karayolu üzerindeki Karacaören-2 Barajı’nın Dolusavak
Tesisi’ne mesaiye gelenler korkunç bir manzarayla karşılaştılar. Avluda üzeri kurşun delikleri
ile dolu iki siyah midibüs, kanlar içerisinde yerde yatan adamlar ve sayısız mermi kovanı
vardı. Elleri, ayakları ve ağızları bağlı olarak binaya kapatılmış halde bulunan üç gece
görevlisini arayıp bulmak ise nedense sonradan akıllarına gelmişti.
Son dakika haberleri, içi para dolu çantanın yanı başında cansız yatan sokak arası
mafyasının ismini paylaşıyordu. Kanlı biten hesaplaşmanın hangi sebeple çıktığına dair
spekülasyonlar birbiri ardına geldiği sırada, Mete’nin de içinde olduğu özel uçak Avrupa
semalarını kat ediyordu.

------------- ₿ -------------

Okuyucunun Seçimi: Mete’yi hangi ülkeye kaçırıyorlar?


A. İngiltere
B. Fransa
C. A.B.D.

You might also like