İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 127

12.06.

2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

İLKÇAĞ KLASİK DÖNEM FELSEFESİ


METİNLERİ

PROF. DR. CENGİZ ÇAKMAK

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 1/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

İçindekiler

1. Sofistlerin Felsefe Anlayışlarına Genel Bir Giriş

Giriş
1.1. Eski
Yunan’da Polis’in Tarihsel Seyri
Üzerine
1.2. Sofistler
/ Sophos / Sophistes: “sofist” Kelimesi Üzerine
1.3. Bilgi
Herkese Öğretilebilir Mi?
1.4. Sofistlerin
‘bilgi’si: Her Şey Öğretilebilir Mi?
Bölüm Özeti
Ünite Soruları

2. Sofistlerin Arka Planındaki Filozoflar Ve Sofistlerin Bilgi Anlayışı

Giriş
2.1. İlk
Filozoflar Ve Sofistler: Her Şey Akıl İle Bilinebilir Mi?
2.2. Sofistlerin
Arka Planındaki Filozoflar: Ksenophanes
2.3. Sofistlerin
Arka Planındaki Filozoflar: Herakleitos
2.4. Sofistlerin
Arka Planındaki Filozoflar: Parmenides
2.5. Sofistlerin
Arka Planındaki Filozoflar: Demokritos
Bölüm Özeti
Ünite Soruları

3. Sofistlerin Varlık Anlayışı

Giriş
3.1. Sofistler’in
Varlık Anlayışının Temelleri
3.2. Protagoras
Ve Gorgias: İnsan Neyin Ölçütüdür Ve Neyi Bilebilir?
Bölüm Özeti
Ünite Soruları

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 2/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

4. Sofistlerin Genel Değerlendirilmesi

Giriş
4.1. Sofistler:
Dil Ve Varlık
4.2. Sofistler:
Bilgi
4.3. Sofistler:
Politika
4.4. Sofistler:
Hakikat Ve Din
Bölüm Özeti
Ünite Soruları

5. Sokrates’in Hayatı Ve Felsefesi Hakkında Genel Bir Giriş

Giriş
5.1. Sokrates:
Atina’nın At Sineği
5.2. Kehanet’in
Cevabı: Sokrates
Bölüm Özeti
Ünite Soruları

6. Sokrates’in Felsefesi

Giriş
6.1. Tapınaktaki
Yazı: Kendini Tanı!
6.2. Sokrates:
Tanımların Peşinde
6.3. Sokrates’in
Eylemlerine Eşlik Eden Ses: Daimon
6.4. Sokrates:
Nasıl Bir Yaşam Sürmeli?
Bölüm Özeti
Ünite Soruları

7. Platon Ve Platon’un Felsefe Anlayışının İncelenmesi

Giriş
7.1. Platon’un Polis’i Ve Polis’in Platon Üzerindeki Etkisi
7.2. Çıkmaz Sokakların Rehberi: Diyaloglar Ve Temel Kavramlar
7.3. Platon’un Arka Planındaki
Filozoflar

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 3/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Bölüm Özeti
Ünite Soruları

8. İdea Anlayışının Genel Yönleri

Giriş
8.1. Platon: İdealar Üzerine
8.2. Eski Yunan’da Bilgi Türleri
8.3. Teklif Olarak İdealar
8.4. Platon: İdealar Ve Eros
8.5. Platon’da Dört Temel Yapı
8.6. Platon’un Tarzı
Bölüm Özeti
Ünite Soruları

9. Varlık Ve İdealar

Giriş
9.1. Gerçek Ve Görünüş
9.2. Platon Ve Görünüşler
9.3. Mağara Metaforu Ve Varlık
Bölüm Özeti
Ünite Soruları

10. Fizik Nesneler Dünyası Ve İedaların Eleştirisi

Giriş
10.1.
Kavram Ve Nesne
10.2.
Düzen Ve Öbekleşmeyi Açıklama Denemeleri
10.3.
Parmenides Ve İdeaların Eleştirisi
10.4.
İdea Türleri Ve ‘iğrenç’ Nesneler
10.5.
Aristoteles’in İdealar Eleştirisi
Bölüm Özeti
Ünite Soruları

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 4/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

11. Algı Ve Kavram Açısından Bilgi

Giriş
11.1.
Dönemin Bilgi Tartışmaları
11.2.
Platon Ve Bilgi
Bölüm Özeti
Ünite Soruları

12. Dil, Dünya Ve Tanım

Giriş
12.1.
Mağara Metaforu Ve Bilgi
12.2.
Bölünmüş (kesik) Çizgi
12.3.
Dilin Kökeni Ve Yapısı
12.4.
Kratylos Diyaloğu
12.5. Tanım Üzerine
Bölüm Özeti
Ünite Soruları

13. Diyalektik Yöntem Ve İdealar

Giriş
13.1.
İdeaların İlişkisi
13.2.
Yargı Ve İdeaların İlişkisi
13.3. Yanlış Yargı / İdealar Ve Dilin
Mantıksal Yapısı
Bölüm Özeti
Ünite Soruları

14. Platon Ve Günümüz

Giriş
14.1.
Platon Ve Hakikat Arayışı
14.2.
Platon Ve Politika
14.3.
Platon Ve Günümüz

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 5/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Bölüm Özeti
Ünite Soruları

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 6/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

1. SOFİSTLERİN FELSEFE ANLAYIŞLARINA GENEL BİR


GİRİŞ

Giriş

“İlkçağ Klasik Dönem Felsefe Metinleri” dersi daha önceki dönemlerde iki döneme ayrılmış durumdaydı.
Yani klasik dönemden önceki filozofları da kapsayan bir dersti. Bu sebeple ilk bölüm programımızdan
kalkınca “İlkçağ Klasik Dönem Felsefe Metinleri” dersini farklı bir şekilde hazırlamayı uygun gördük.
Hazırlarken de, “klasik çağ” dediğimiz zaman, Eski Yunan’da ağırlıklı olarak Platon ve Aristoteles’i
kapsayan dönemi hesaba katmamız gerektiğini vurgulamalıyız. Ama biz bu derste sadece Platon üzerinde
duracağız[1]. Sadece Platon dediğimiz zaman da iki hat ortaya çıkmaktadır: Sofistler ve Sokrates. Onları
anlatıp ele almadan Platon’u ele almak bizim açımızdan mümkün durmamaktadır. 14 haftalık bu dersin
izlencesi de böyle ortaya çıkmaktadır. Platon ile sonlandırılacak bu derste Platon’a giden basamaklardan
ilki sofistler ikincisi ise Sokrates olacaktır.

1.1. Eski
Yunan’da Polis’in Tarihsel Seyri
Üzerine

Felsefenin eski Yunan ile bağı birçok koşulun bir araya gelişi ile ilgili durmaktadır. Bunların başında gelen
ise Yunan’da ortaya çıkan polis deneyimidir. “Dağ korur ve ayırır, deniz korkutur ama birleştirir”[2]. Eski
Yunan’ın polis’i bu birleşmenin gerçekleştiği yer olarak düşünülebilir. Polis, hem ayrıların hem de
aynıların yan yana geldiği mekandır. “Yunan’da polis’in gelişmesi demek, orta sınıfın gelişmesi
demekti.”[3] Deniz, ticaretin kapısını açmaktadır. Ticaretin gelişmesi ise yeni bir sınıfın ortaya çıkması ve
gelişmesi anlamına gelmektedir. Bu yeni sınıf tüccarlar sınıfıdır. Ticaretin gelişmesi ile birlikte tüccarların
polis içerisinde ‘görünür’ olmaya başlamaları eski Yunan’da ortaya çıkacak sınıf çatışmalarının, kanlı
savaşların sebebi olacağı gibi, aynı zamanda, ‘Yunan tarzı’ demokrasinin de ortaya çıkması ve gelişimine
kapı aralamıştır. Karşı karşıya gelen iki sınıfın bir ucu aristokratlar diğer ucu ise tüccarlardır. Ticaret ile
birlikte yepyeni bir dünya açılmaktadır. Tüccarlar sayesinde değişik ülkeler ile ticaret yapıldığı için bilgi
sirkülasyonu artmaktadır. Ticaret ile uğraşan sınıfın yenilikçiliğine karşı aristokratlar -sınıflarının yapısı
gereği- tutucudur. Aristokratlar toprağa bağlıdır, tüccarlar ise ‘özgür’dür. Tüccarların özgürlüğü her yerin
ticaret sahası olabilmesinden kaynaklıdır. Polis’in içinde bulunduğu sınıfları biraz daha irdeleyecek
olursak dört sınıf ile karşılaşmaktayız:

1. Aristokratlar

2. Tüccarlar

3. Küçük toprak sahipleri

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 7/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

4. İşçiler [Polis içerisinde emekleri karşılığında para kazananlar.]

Polis’te bu dört sınıftan oluşan bir yapının var olduğunu görmekteyiz. Ancak yukarıda da değinildiği üzere
çatışmanın odağı tüccarlar ile aristokratlar arasında geçen mücadeledir. Aristokrasi ‘kurulu’, hali hazırda
olanı temsil eden sınıftır. Aristo ‘iyi’ anlamına gelmektedir ve aristokratlar da doğuştan, soyca ‘iyi’
olduklarını ve polis’in yönetiminin de kendilerinde olması gerektiğini ileri sürmektedirler. Bu
açıklamadan da anlaşılacağı üzere tartışmanın odak noktasını iktidar meselesi oluşturmaktadır. Tüccarlar
sınıfının kapılarını araladığı ‘yeni dünya’ polis’i etkilemeye başlamış, hali hazırda iktidarda olan sınıfı
tehdit etmektedir. Gelişmekte olan bu sınıf aynı zamanda bilgi konusunda da bir hamle gerçekleştirmek
istemektedir. Bu noktada dersimizin konusu olan sofistler önem kazanmakta ve ortaya çıkmaktadır.
Polis’in ekonomik gelişimi, ‘Yunan tarzı’ demokrasi, tüccarlar ve aristokratlar arasındaki çatışma ve
iktidarın kimde olabileceği, polis’i kimin ya da kimlerin yönetebileceği soruları sofistlerin ortaya çıkışını
doğuran etmenler olarak gösterilebilmektedir.

1.2. Sofistler
/ Sophos / Sophistes: “Sofist” Kelimesi Üzerine

Birçok felsefe tarihi eserinde sofistlerin ‘olumsuz’ olarak aktarıldığını görmekteyiz. Kuşkusuz bu
aktarımlar üzerindeki etkinin dayanak noktası Platon ve Aristoteles’tir. Ancak alışılagelmiş sofist
değerlendirmesinin sofistleri anlama hususunda eksik kaldığı belirtilmelidir. Öncelikle, bir düşünce veya
düşünce demetine ‘olumlu’ ya da ‘olumsuz’ şeklinde bir yaklaşımın felsefi bir tutum olmadığını
belirtmeliyiz. Felsefi tutum esas olarak o düşünceleri, felsefeleri anlamayı amaçlamaktadır. Sofistlerin
üzerindeki ilk perdeyi böylelikle aralamaktayız. İkinci perde ise sofist kelimesinin etimolojisinden
hareketle aralanmaktadır. Sofist kelimesinin kökeninde bulunan kelime sophos’tur. Sophos, philo-sophos
ve philo-sophia’tan bize tanıdıktır. Philo-sophia bilgelik aşkı, bilgelik sevgisi; philo-sophos ise bilgeliğin
peşinde koşan, sophia’ya ulaşmak isteyen anlamlarına gelmektedir. O halde sophos kelimesinin
anlamlarından ilki bilgelik, ustalık şeklinde karşılanabilir. Yine bu anlamından bağımsız olmayan bir
şekilde eski Yunan’da bir konuda maharetli olan, o işin ustası olan kişilere de sophos kelimesi sıfat olarak
kullanılmaktaydı. Sophos kelimesi bir yönüyle de güvenilir kişi anlamına da gelmekteydi. Bunun yanı sıra
Herakleitos’un fragmanlarında karşımıza çıkan sophon kelimesi ise sophos’un cinsiyet belirtilmeden
kullanılan halidir ve Herakleitos’ta sophon -tanrıya da denk düşecek şekilde- her şeyi bilen, her şeyi gören
anlamında kullanılmaktadır.[4] O halde sophos kelimesinin hem ilahi hem de pratik anlamlarıyla
kullanıldığını görmekteyiz. Sofistler bağlamında biz pratik anlamı üzerinde duracağız. Eski Yunan’da
sophos pratik anlamı, eylemle ilgili bilgeliktir. Bu, ahlaki ve politik anlamları üzerinden bir ayrışmayı
beraberinde getirmektedir. Ahlaki anlamıyla kişinin kendi hayatını iyi bir şekilde yönetmesi; politik
anlamıyla da polis’in adil ve düzgün bir şekilde yönetilmesidir. Sofistler -sophistes- pratik bilgelik alanında
önemli düşünceler geliştirmiş filozoflar olarak karşımızda durmaktadır. Şu ana kadar sophos kelimesinin
etimolojik çözümlemesinde ‘olumsuz’ bir anlam ile karşılaşmadığımızı görmüş bulunuyoruz. Peki sofist
kelimesine dair ‘olumsuz’ anlam nereden gelmektedir. Sophos’tan çıkan sophistes kelimesi kanımızca
Sokrates, Platon, Aristoteles hattında bir kinaye şeklinde kullanılmış olabilir.[5]
https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 8/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

1.3. Bilgi
Herkese Öğretilebilir Mi?

Sofistlere dair olumsuz algı kelimenin etimolojisinde bulunamamakla birlikte bu algının temel unsur
sofistlerin verdikleri eğitim karşılığında para almalarıdır. Para alma bahsine daha sonra değineceğiz,
burada ortaya atılması gereken soru sofistlerin ne karşılığında para aldıklarıdır. Yukarıda polis üzerine
aktarılanlar, bu kısımda doğrudan Atina örneği üzerinden ele alınacaktır. Sofistler Atina’ya ayak
basmadan önce Atina’da eğitim yok muydu? Kuşkusuz eğitim sofistlerden önce de mevcuttu. Buna
geleneksel eğitim diyecek olursak, bu eğitimin içeriği şu şekilde sıralanabilir: hesap yapma, okuma ve
yazma öğrenme, Homeros’un şiirlerinden okumalar yapma. Bu noktada temel sorumuz ise şu: Mevcut
eğitim, yani geleneksel eğitim yeterli ise sofistlerin ‘para karşılığı’ vermek istedikleri eğitimleri insanlar
tarafından ciddiye alınır mıydı? Bunun cevabı hayır olarak gözükmektedir. O halde sofistlerin var olan bşr
açığı tespit ettikleri ve bu açığı gidermeye yönelik harekete geçtikleri söylenebilir. Peki bu açık nedir ve
böyle bir açık varsa bunun kapatılmasına yönelik çaba kimleri rahatsız etmektedir? Yukarıda polis üzerine
aktardıklarımız burada da karşımıza çıkmaktadır. Eski Yunan’ın en köklü, en gelişmiş polis’lerinden biri
olan Atina sofistler açısından da önemliydi. Zenginleşmeye çalışan, sadece kendisini değil Akdeniz ve Ege
dünyasını da yönetmek isteyen Atina, bu isteğini gerçekleştirmek için eğitime önem vermesi gerektiğinin
farkındaydı. Geleneksel eğitim Atina’nın taleplerini karşılamıyordu ve oluşan açık tam da buydu. İşte bu
noktada eğitim meselesine çözüm olarak sofistler ortaya çıkmıştı. Sofistler içerisinde de Protagoras ve
Gorgias gibi isimler ön plana çıkmaktadır. Sofistler polis’in ileri gelen ailelerinin çocuklarına para karşılığı
dersler vermekteydi. Sofistlere dair olumsuz algının temeli olan para karşılığı öğretme hususu şu şekilde
açılabilir: günümüzde de eski Yunan’da da bir marifetin anlatılması, ‘bilgi’ her zaman -tırnak içinde de
olsa- para eden bir şey olmuştur. At yetiştiriciliğinin, heykeltraşlığın da bilgeleri vardır ve onlar da bu
bilgeliklerinin karşılığını almaktadır. Ancak sofistlerin öğrettikleri ya da bilgileri karşılığında para almaları
özellikle Platon ve Aristoteles tarafından hakaret olarak kullanılmıştır. Bu noktada, “Neden -örneğin- at
yetiştiricisinin para karşılığında marifetini aktarması ‘olumsuz’ değerlendirilmiyor da sofistlerin para
karşılığı marifetlerini aktarmaları ‘olumsuz’ değerlendiriliyor?” sorusu ortaya çıkmaktadır. Burada polis’in
iki sınıfına, yani aristokratlar ve tüccarlar arasındaki çatışmaya geri dönmekteyiz. Paranın önemli olduğu
kesim tüccarlardır, bugünkü anlamıyla burjavalardır ve burjuva kesimi her türlü metayı alınabilir,
satılabilir gördüğü için bilgi de bir meta olarak görülürse alınabilir ve satılabilirdir. Ancak aristokratlar
açısından para önemli değildir. Unutulmamalıdır ki Platon da Aristoteles de tüccar kesimine ait
değillerdir. Aristokratlara göre bir işi para kazanmak için yapmak aşağılıktır, hor görülür. Sofistlerin para
karşılığı ‘bilgi’ satmaları parası olanın bilgiye ulaşabileceği anlamına gelmektedir. Ancak aristokratlara
göre bilgi sohbet ile ortaya çıkar. Sohbet ise aristokratların aristokratlar ile kurduğu sohbettir.
Aristokratlar bilgiyi kendi tekellerini almak istemektedirler. ‘Yönetme hakkı doğuştan bizimdir’ iddiası,
bilginin bu tek elde toplanmasıyla temel kazanmaktadır. Bilgiyi kendi tekeline aristokrasi yönetim
bilgisini de ve dolayısıyla yönetimi de kendi tekeline almaktadır. İşte bu noktada sofistler bu temeli
sarsmaktadırlar. Sofistlerin iddiası bilginin herkese anlatılabilir ve herkese öğretilebilir olduğudur. Ancak

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 9/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

buradaki ‘herkes’ sözcüğü sofistler açısından sıkıntılı bir durum doğurmaktadır. Çünkü herkese
anlatılabilir olan bilginin bir karşılığı olması o karşılığı karşılayamayanların herkes içerisinde yer
alamamasına sebep olmaktadır. Yukarıda kısaca değindik, burada da tekrarlayalım. Sofistlerin öğrettiği
bilginin karşılığı para ise, sofistlerin öğrettikleri parası olan herkese açıktır. Sofistlerin de bilgiye ulaşmak
için bir ölçüt koyduğu görülmektedir. Ancak yine de sofistler -parası olmak kaydıyla da olsa- bilginin
herkes tarafından ulaşılabilir olduğunu öne sürmelerine rağmen Platon ve Aristoteles bu fikre pek sıcak
bakmayacaklardır.

1.4. Sofistlerin
‘Bilgi’si: Her Şey Öğretilebilir Mi?

Sofistler, bilginin herkesin erişebildiği bir bilgi değil de para karşılığı erişilebilir bir bilgi olması sebebiyle
eleştirilebilir. Ancak şimdi odağımızı başka bir yöne, başka bir soruya yöneltiyoruz: Sofistlerin neyi ya da
neleri öğretiler ve sofistlerin sahip olduğu bilgiler nelerdir? Sofistlerin birçok alanda önemli işler ortaya
koyduğunu, çeşitli alanlarda çalışmalar yürüttüklerini söylemek mümkün. Bu alanlar şu şekilde
sıralanabilir: astronomi, coğrafya, doğa bilimleri, dil bilimleri, matematik… vb. Sofistler dönemlerinin
önemli öğretmenleri olarak gösterilebilir. Ancak asıl ya da bilinen ve üzerine tartışmanın yürütüldüğü
çalışma alanı pratik bilgelikle, eylemle ilgili olan bilgiyle, yani polis’le ve dolayısıyla politikayla ilgili
yaklaşımları ve bu alanda öğrettikleridir. Burada da temel soru şudur: Yöneticilik öğretilebilir mi
öğretilemez mi? Sofistler, yöneticiliğin öğretilebilir olduğunu ileri sürmekte ve bu iddialarını eğitimleri
üzerinden de kanıtlamaya girişmektedirler. Sofistlerin yöneticiliğin öğretilebilir olduğu söylemi polis
içerisinde bir kısmı, anlaşılacağı üzere aristokratları rahatsız etmektedir. ‘Yunan tarzı’ demokrasiye kısa da
olsa değinmiştik. Sofistlerin önemi Yunan tarzı demokrasi ile polis’in içerisinde yaşanan sınıf
çatışmalarıyla ortaya çıkmaktadır. Yunan tarzı demokrasi ile sofistlerin ilgisini açmak gerekmektedir.
Yunan tarzı demokrasi, doğrudan demokrasidir. Yurttaş olan herkes, meclisin üyesidir.[6] Yurttaşlık
haklarından en önemlilerinden biri de seçme ve seçilme hakkıdır. Doğrudan demokraside seçme ve
seçilme ‘el kaldırma’ usulü ile gerçekleştirilmektedir. Böyle bir durumda önemli mevkilere, yöneticiliğe
seçilmek isteyen kişi diğer adaylardan öne çıkmalı, kendini göstermeli, seçimi yapacak olan yurttaşları
etkileyebilmelidir. Yurttaşları etkilemek, onları diğerlerini değil de kendini seçmeye ikna etmektir. Böyle
bir aday muhtemelen sofistlerin kapısını çalacaktır. Bunun sebebi sofistlerin hitabet sanatını öğretiyor
olmalarıdır. Hitabet sanatı insanları ikna etme sanatıdır, ‘iyi’ konuşmaktır. Ancak buradaki ‘iyi’ konuşmak
akıcı konuşmak değildir; psikolojiyi, mantığı, tarihi, şiiri vb kullanarak konuşmaktır. Sofistlerin hitabet
sanatı, ‘seçilme’ yarışında adayın hitabet sanatı ile seçecekleri ikna etmesine dayalıdır. Bu noktada
Sokrates’in yerinde olarak sorduğu bir soru ile karşılaşırlar sofistler: Hakikati, adaleti bilmeden ikna etme
sanatını tek başına kullanmanın, öğretmenin ne faydası vardır?

Sokrates’in bu sorusuyla birlikte Sokrates-Platon-Aristoteles hattının sofistlere karşı kullanmış olduğu bir
argümanı incelemek yerinde olacaktır. Bu argüman, Gorgias’ın -kısaca ifade edilecek olursa- ‘hiçbir şey
bilinemez’ sözü üzerine kurulmuştur ve bu sözden hareketle şunu ileri sürmektedir: hiçbir şey bilinemez

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 10/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

ise erdem de bilinemez, erdem bilinemezse öğretilemez. Eğer ortada öğretilen bir şey varsa öğretilenin
öğretici tarafından bilinmesi gerekmektedir. Bu argümanla ortaya atılan temel soru şudur: Bilmediğimiz
bir şeyi nasıl öğreteceğiz? O halde açılması gereken ‘bilgi’ bahsidir. Bu noktada belli ayrımlar yapalım.

1) Theoria bilgisi

2) Praksis bilgisi

3) Tekhne bilgisi

4) Yaşamanın bilgisi

Theoria bilgisi, varlığın varlık olarak bilgisidir. Gerçeğin bilgisidir. Praksis bilgisi, eyleme ilişkin konuların
bilgisidir. Yöneticilik[7] bilgisidir. Tekhne bilgisi, zanaat – meslek bilgisidir. Yaşamanın bilgisi ise, bu praksis
bilgisine bağlı olmakla birlikte Sokrates’ten hareketle bir soru üzerinde burada ikinci bir dal açıyoruz ve
yaşamanın bilgisini bu soru üzerinde ortaya koyuyoruz: Mutlu olmanın bilgisi mümkün müdür?

Yaptığımız tasniften hareketle, geldiğimiz kısma kadar, sofistlerin yöneticilik bilgisine sahip olduklarını ve
bu bilginin öğretilebilir olduğunu öne sürmelerine karşın Sokrates’in sorusu -şimdilik- cevapsız kalmış
gözükmektedir: Hakikati, adaleti bilmeden ikna etme sanatını tek başına kullanmanın, öğretmenin ne
faydası vardır?

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 11/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Bölüm Özeti

Bu bölümde, sofistlerin ortaya çıktığı dönemin siyasi ve toplumsal özellikleri ele alındıktan sonra, onların
felsefesinin temel noktaları ele alındı.

[1]
Bunun sebebi, ‘Aristoteles’in başka bir derste başka bir hoca tarafından veriliyor olmasıdır.

[2]
Bonnard, André. "Antik Yunan Uygarlığı I. İlyada’dan Parthenon’a." (2011). Syf 31

[3]
Şenel, Alâeddin.

Eski Yunanda eşitlik ve eşitsizlik üstüne

. Sevinç Matbaasi, 1970. Syf 98

[4]
“Bilgelik tektir; her şeyi her şeyle yöneten düşünceyi bilmektir.” Fragman 41.

[5]
Günümüzde kullanıldığı şekliyle

entellektüel

ve

entel

kelimeleri arasındaki ayrım bu kullanıma örnek olarak gösterilebilir. Gündelik dilin getirdiği bu ayrım
entellektüeli saygın bir yana koymaktayken entel kelimesini aşağılamak ve küçümsemek manalarında
koymaktadır. Sophistes / Sofist kelimesi de böyle bir akıbete uğramış olabilir.

[6]
Yurttaş tanımına uyan herkes eşittir ancak yurttaş tanımı çok dardır. Örneğin kadınlar yoktur. Yıllarca yaşamış
biri de olsanız yurttaş değilseniz söz hakkınız yoktur. Bu sebeple buradaki yurttaş, belli bir yaşı doldurmuş
erkeklerdir. Bu konu hakkında ayrı bir tartışma yürütülebileceği gibi konumuzu bölmemek adına not olarak

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 12/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

değinmeyi uygun gördük.

[7]
Kendini yönetme,

ahlak;

polis’in yönetimi ise

politika

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 13/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Ünite Soruları

1. Yunan polis'i içerisinde aşağıdaki sınıflardan hangisi yönetimin doğuştan kendilerinin


hakkı olduğunu ileri sürmektedir?

A) Tüccarlar

B) İşçiler

C) Aristokratlar

D) Küçük toprak sahipleri

E) Hiçbiri

2. Polis içerisinde yaşanan sınıfsal çatışmaların aşağıda yer alan hangi iki sınıf arasında
yoğun bir şekilde yaşandığı söylenebilir?

A) Tüccarlar ve İşçiler

B) Küçük toprak sahipleri ve Aristokratlar

C) Aristokratlar ve Tüccarlar

D) Tüccarlar ve Küçük toprak sahipleri

E) Küçük toprak sahipleri ve İşçiler

3. Aşağıdakilerden hangisi sophos'un kelime anlamı olarak gösterilemez?

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 14/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

A) Güvenilir kişi

B) Bilge kişi

C) Bir işte usta olan kişi

D) Bilgi satan kişi

E) Yaptığı işte maharetli olan kişi

4. Aşağıdaki seçeneklerden hangisi theoria bilgisinin anlamını en yakın şekilde


karşılamaktadır?

A) Eylem bilgisi

B) Mutlu olmanın bilgisi

C) Varlığın varlık olarak bilgisi

D) Zanaat bilgisi

E) Yaşam sorunlarının çözümünün bilgisi

5. Sofistlerin felsefe tarihinde 'olumsuz' olarak ele alınmasının ve değerlendirilmesinin


sebebi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Hakikati öğretmeye çalışmaları

B) Gerçekleri korkusuzca dile getirmeleri

C) Yönetim bilgisin mümkün olmadığı düşünmeleri

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 15/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

D) Eleştirel düşünceye sahip olmamaları

E) Derslerini para karşılığı vermeleri

CEVAP ANAHTARI

1. c 2. c 3. d 4. c 5. e

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 16/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

2. SOFİSTLERİN ARKA
PLANINDAKİ FİLOZOFLAR VE
SOFİSTLERİN BİLGİ ANLAYIŞI

Giriş

“İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri” dersinde her ne kadar Platon’u inceleyeceğimizi ve bu inceleme
içinde sofistlere ve Sokrates’i anlamanın elzem oluğunu ileri sürsek de sınırımızı filozofların iç içe geçmiş
yapısı sebebiyle genişletmek durumundayız. Platon’u aktarmak için sofistlerin incelenişi, aynı zamanda,
sofistler üzerinde etkin olan filozofların da incelenişini gerektirmektedir. Hiçbir düşünce, düşünce tarihine
gökten zembille inmemektedir; her şeyin arkasında o şeyi ortaya çıkaran bağlam mevcuttur. Sofistler
açısından bu bağlamları anlamak için önümüzde dört önemli filozof bulunmaktadır:

1) Ksenophanes

2) Herakleitos

3) Parmenides

4) Demokritos

2.1. İlk
Filozoflar ve Sofistler: Her Şey Akıl İle Bilinebilir Mi?

Sofistlerin bağlamını ortaya koyacağımız filozoflara ve onlarla ilgilerine geçmeden önce bir bütün olarak
ilkçağ doğa filozoflarına değinmek ve de bu filozoflarını temel fikirlerini ortaya koymak yerinde olacaktır.
İlkçağ doğa filozoflarının konusu phusistir. Bu dönemin düşünürleri her ne kadar ‘ilkçağ doğa filozofları’
olarak anılsa da buradaki ‘doğa’nın bildiğimiz ya da günümüz anlamıyla doğa olmadığını, bu filozofların
‘fizik’ filozofları olmadığını vurgulamak gerekmektedir. İlkçağ doğa filozofları cevap aradığı temel soru ise
şu şekilde aktarılabilir: İnsanın dünyadaki manası nedir? Phusis ne Descartes’ın taş yığını olarak tarif
edilebilecek doğasıdır; ne de ilkçağ doğa filozofları depremlerle, yağmurla, yani doğa olayları ile ilgilenen
filozoflardır. Dönemin filozoflarının dünyası canlıdır; gayesi, içinde bir düzen ve tanrısal bir yönü vardır.

İlk filozoflar ile sofistler arasındaki temel bağlamı ise ilk filozofların -dönemin Yunan dünyasındaki temel
algılardan biri olan- akılla her şeyin bilinebileceğini öne sürmelerinde görmekteyiz. İlk filozoflar, akıl
hakikati – gerçeği bilir demektedirler. Ancak bu noktada göze çarpan bir sorun ortaya çıkmakta ve şu
soruyu doğurmaktadır: Akıl gerçeği biliyorsa ve bu gerçek Herakleitos tarafından farklı, Parmenides
tarafından farklı, Demokritos tarafından farklı şekilde ifade ediliyorsa gerçek hangisinin söylediğidir?
Burada ortaya çıkan problem ise ya aklın gerçeği bilecek kudrette olmadığını ya bu söylenenlerin bilgi
olmadığını ya da aklın yanlış kullanıldığını göstermektedir. Sofistlerin temel hareket noktasını da bu
problem oluşturmaktadır. “Episteme mümkün müdür?” sorusuna sofistler, bu problemden hareketle,
https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 17/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

episteme olarak ortaya konan şeylerin aslında doksadan -yani sanıdan- farklı bir şey olmadığı, doksa
olmanın ötesine geçemediğini öne sürmektedirler. Sofistlerin Yunan dünyasındaki theoria bilgisinin
mümkün olmadığını düşündüklerini görmekteyiz ve bu düşüncenin bağlamı ya da ipuçları da
Ksenophanes[1]’de bulunmaktadır.

2.2. Sofistlerin
Arka Planındaki Filozoflar: Ksenophanes

“Kesin hakikatı olmadı gören, olmayacak da doğrudan

Tanımayla bilen Tanrıları ve söylediğim bütün şeyleri.

Bir başarır da söylerse sırrın ve gizli şeyin ne olduğunu

Kendisi yine bilmiyordur onu, sanılardır ancak

Herşeyde sahip olduğu” (21B34)

Ksenophanes’in felsefe tarihindeki önemli yönlerinden bir tanesi insanın hakikati, yani varlığın esasını
bilemeyeceğini öne sürmesidir. Aklın gerçeği bilip bilemeyeceğine dair tartışmada Ksenophanes’in -
yukarıda verilen alıntıdan da anlaşılacağı üzere- öne sürdüğü insan aklının varlığın esasını bilmeye
yetmeyeceğidir. Ona göre insan görünüşlerin arkasındaki gerçeği bilemez, bilme imkanı yoktur.
Ksenophanes’in 34. Fragmanı bu sebeple daha detaylı ele alınabilir. Fragmanın ilk kısmı, yukarıda da
ifade ettiğimiz üzere insanın hakikati, gerçeği, varlığın esasını bilemeyeceğini dile getirmektedir: Kesin
hakikatı olmadı gören, olmayacak da doğrudan / Tanımayla bilen Tanrıları ve söylediğim bütün şeyleri.
İnsan gerçeği bildiğini öne sürebilir. Ancak Ksenophanes bu ‘bilme’nin tahminden öte bir şey
olamayacağını dile getirmektedir. Ona göre hakikat konusunda dile getirilen her şey tahmindir ve açıktır
ki tahminizi temellendiremezsiniz: Bir başarır da söylerse sırrın ve gizli şeyin ne olduğunu / Kendisi yine
bilmiyordur onu, sanılardır ancak / Herşeyde sahip olduğu. Ksenophanes hiçbir şey bilemeyeceğimizi öne
sürmemektedir. Yağmur yağdığını, masanın sandalyeden büyük olduğunu vb bilebiliriz. Ancak nesnelerin
özüne ilişkin olanı, tanrıların doğasını bilemeyiz. Ona göre insanın bilebileceği olgular, yani görünüşlerdir.
[2] Ksenophanes’in bu yaklaşımı günümüz doğa bilimleri açısından bakıldığında da makul
gözükmektedir. Nitekim modern doğa bilimlerinde mutlak kesinlik peşinde koşulmamaktadır. Bilgilerimiz
her zaman ‘olası’ bir değer taşımaktadır ve deneyle pekiştirilebilir veya yanlışlanabilir.

“Elleri olsaydı öküzlerin, atların ve arslanların, resim yapabilselerdi

elle insanlar gibi, atlar at, öküzler öküz şeklinde yaparlardı Tanrı

resimlerini ve heykellerini her biri, kendi şekilleri nasılsa.” (21B15)

Ksenophanes’in iki temel problemi ortaya koyduğu görülmektedir ve onun sofistlerle ilgisi, sofistler
üzerindeki etkisi bu konular üzerindendir:

1) Kültürel rölativizm

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 18/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

2) Algı ve bilgimizin rölatif oluşu

Kültürel rölativizm ile her kültürün farklı bir dünya tasavvuruna, dünya ve hakikat anlayışana sahip
olduğunu ileri sürmektedir.[3] Algının bilginin rölatif oluşu ise her insanda bilginin sınırının ve derinliğinin
farklı farklı olması, araştırma ile kişinin sürekli eski bilgilerden yeni olanlara geçeceği ve araştırma
yapanın bilgisinin yapmayana göre daha geniş olmasıyla ilgilidir.[4] Yani bilgi hususunda, Ksenophanes
açısından, bir yere gelip orada durma söz konusu değildir.

2.3. Sofistlerin
Arka Planındaki Filozoflar: Herakleitos

Sofistler’in Herakleitos ile ilgilerine geldiğimiz vakit, her ne kadar sofistlerin Herakleitos’u ne kadar
anladığını doğrudan bilmemekle birlikte bildiğimiz şey Platon veya Sokrates’in -özellikle Protagoras’ın
anlama biçimini- Herakleitos’a yüklemiş olmalarıdır. Buradaki önemli figür, Platon’un diyaloğuna da adını
verdiği ve dönemin Herakleitosçusu olarak değerlendirilen Kratylos’dur. Burada açık kılınması gereken
nokta ise Herakleitos’un akış öğretisidir. Bu açık kılmanın zorunlu olmasının sebebi ise Kratylos
tarafından aktarılan akış ile Herakleitos’un anlayışında yer bulan akışın birbirlerinden farklı olmalarıdır.
Kratylos’a göre her şey akar, ama onun ifade ettiği şekliyle bu akışın ne bir düzeni ne de ölçüsü
bulunmaktadır. Ancak Herakleitos’a göre her şey belli bir düzene, kurala ve ölçüye göre değişir. Nitekim
Kratylos’un dil üzerine bir diyalog olduğunu hatırlarsak; Herakleitos bağlamında düzene, ölçüye ve kurala
bağlı olmayan bir değişim içerisinde ne bilgiden ne de adlandırmadan bahsetmek mümkündür.

“Bütünün kendisi olan bu kosmos’u ne bir tanrı ne de bir insan meydana getirmiştir. O, daima belli ölçülere
göre yanan, belli ölçülere göre sönen ezeli ve ebedi ateştir.” F.30

Sofistler, Herakleitos’a uygun olmayan biçimde, Herakleitos’taki algıdaki görecelik - izafiyet fikrini
almışlardır. Herakleitos açısından; balıklar için deniz şifa verici, insanlar için öldürücüdür. Türsel bir
rölativizmdir bu. Sağlıklı bir insan için ilaçlar acıdır, sağlıksız bir insan için şifa verici olabilir. Bu da
bedenin belli bir durumundaki rölativizmidir. Yine Ksenophanes ile sofistleri bir araya getirdiğinizde
sofistlerin arka planına bir tahkimat yapabiliriz. O tahkimatta şudur: kültürlere göre gerçeklik fikri değişir.
Kültürlere göre yasa fikri değişebilir. Bunun yanı sıra insanların koşullarına göre algıladıkları durumlar
değişebilir. Mesela benim elim buz gibiyse normal suya soktuğum zaman elimi bu su bana sıcak gelir. Ama
elim sıcaksa ve normal oda sıcaklığındaki suya elimi sokarsam o su bana soğuk gelir. Bu algılayanın
durumudur. Duyu algılarımız üzerinden bakarsanız duyu algılarımız rölatiftir. Algılayana göre değişir.
Sofistlerde bunu algılamış ve kabul etmişlerdir. Ama bilgiyi duyuma bağlarsanız bu bir problemi
doğurmaktadır. Sonuçta ben size soğuktan geldiğimde bu oda çok sıcaktır dediğimde de kendi izlenimim
doğrudur. Ben size bu oda çok soğuktur dediğim zaman da kendi izlenimime göre bu yine doğrudur. Ama
şunu bilin ki orada hiç kimse oda sıcaklığının 21 derece olması gerektiğini, Platon’da dahil, kimse
bilmemektedir. Bu argüman da felsefede kullanılmaktadır.

2.4. Sofistlerin
Arka Planındaki Filozoflar: Parmenides

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 19/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Sofistler için Parmenides neredeyse en önemli filzofolardan biridir. Çünkü Elealılardaki şu argümanının
peşine düşmüşlerdir: Elealı Parmenides’e göre var olmayan hiçbir şey düşünülemez. Düşünülen her şey
vardır. Var olmayan hiçbir şey hakkında düşünülemez ve konuşulamaz. Yunanlılar’da düşünmek ve
konuşmak birliktedir. Ne düşünülüyorsa vardır fakat unutulmamalıdır ki her var olan aynı anlamda var
değildir. Kanatlı atın varlığıyla elimde tuttuğum kalemin varlığı aynı varlık değildir. Bu kalemin varlığıyla
benim zihnimdeki kalemin temsili olan zihinsel içeriğimin varlığı da aynı varlık değildir.-Bu konulara da
Platon cevap vermeye çalışacaktır.- Bu konuların anlamı şudur: fizik nesne ile matematik nesne aynı
varlığa sahip değildir. Masa da zihnimin içeriği olan herhangi bir şey de pi sayısı da veya birinin tassavuru
da ‘var’dır ancak farklı varlık derecelerine sahip olan şeyler olarak ‘var’dır. Büyük ihtimalle sofistler bu
varlık dereceleri konusunda ciddi bir tartışmaya yol açacaklardır. Bu noktada Gorgias çok önemli bir
yerde durmaktadır. Buradan hareketle modern dil kuramlarına giden konulara yolların açıldığını
söyleyebiliriz. İşte sofistlerin bu yönü önemlidir. Düşünülen her şey vardır; zihinsel anlamda, fiiksel
anlamda, matematiksel anlamda ancak hangi anlamda var olduğunu bizler düşüneceğiz. Sofistlerde
ikinci bir şey vardır: o da, “yanlış düşünmek mümkün değildir” argümanıdır. İnsanlar ne söylerse söylesin
doğrudur argümanıdır. Bunu da Kratylos diyaloğundaki aşırı mizanselleştirilmiş karakter söylemektedir.
‘Söylediğimiz her şey doğrudur’[5]. Yanlış konuşmak mümkün değildir. Çünkü yanlış konuşmak var
olmayan bir şey hakkında konuşmaktır. ‘Var olmayan bir şey hakkında konuşulamayacağına göre, o halde
yanlış konuşmak mümkün değildir’ gibi bir argümantasyon vardır. Bu argümantasyon, hatalı kurulmuş bir
argümantasyondur. Yanlış konuşmak aslında yanlış bağlantı kurmaktır. Örneğin ‘Cengiz Çakmak bir
kurbağadır’ yargısı biyolojik türler açısından yanlış bir yargıdır. Burada var olmayan bir şey
söylenmemiştir. Burada var olmayan bir özellik özneye yüklenmiştir.

2.5. Sofistlerin
Arka Planındaki Filozoflar: Demokritos

Şimdi sofistlerin arkasında ya da yanında, yanı başında duran Demokritos’a gelmiş bulunmaktayız. Batı
düşüncesi[6] bağlamında nesne ile nitelik ayrımını ilk yapan filozof Demokritos’tur. Nesne taşıyan nesne
niteliktir. Öncelikle Parmenides bağlamında Demokritos’un bu fikirlerine bakılacak olunursa; nesne fiziki
anlamda bir yeri dolduran, nitelik ise fiziki özelliği olmayandır. Sarı bir nesne vardır ama sarının kendisi
yoktur. Hangi anlamda? Fiziki anlamda. Bunun anlamı şudur: her nesnenin fiziki olması gerekmiyor. Bu,
sofistler açısından önemli olacaktır. Buradan hareketle sofistleri nesnenin değil niteliklerin
bilinebileceğini öne süreceklerdir. Bu, Kesnophanes’in söylediği sözün inceltilmiş hali olarak
yorumlanabilir. Nitekim o da görünüşleri bilebileceğimizi ama gerçeği, nesnenin aslını bilemeyeceğimizi
ileri sürmekteydi. Demokritos açısından gerçek atomlardan meydana gelmiş bir yapı, görünüş ise
atomların kişinin üzerinde yarattığı etki olarak açıklanabilir. Gerçeği değil görünüşleri biliriz fikri sofistler
açısından önemli bir yerde durmaktadır. Yine Demokritos’un önemli fikirlerinden bir tanesi akıl ve
duyumdur. Gerçeği akılla kavrayabiliriz. Sofistlerin argümanıylaysa gerçeği akılla kavrayabiliriz ama
herkes gerçeğin farklı bir şey olduğunu söylemektedir. Ateş, hava vs. Sofistler aklın gerçeği kavrayabilme
yetisine sahip olmadığını söylemektedirler. Ama ben saçımın siyah ya da gri olduğunu, karşımda duran

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 20/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

resimlerin birbirinden farklı olduğunu duyuyla bilmekteyimdir sofistlere göre. Sofistler bilgi için aklı değil,
duyumu ileri sürmüşlerdir. Demokritos ve sofistler arasındaki ilgiye dair en önemli kavramlardan biri ise
thesistir. Thesis konulmuş, uzlaşımla ortaya çıkmış anlamlarına gelmektedir. Demokritos’a göre insanın
bütün yapıp etmeleri thesis’e, yani uzlaşmaya dayanmaktadır. İnsanları yasaları kendi araların uzlaşma ile
yaparlar. Bu anlamıyla kültür Demokritos’a göre thesistir; insanların uzlaşması ya da çatışması sonucunda
ortaya konmuş fikirlerdir. Demokritos düşünce tarihinde ilk önemli kültür kuramcılarındandır.
Demokritos’un kültür kuramı -bunu Platon Protagoras diyaloğunda Protagoras üzerinden aktarmaktadır-
şu şekilde aktarılabilir: insanlar başlangıçta hayvanlara benzer şekilde yaşarken zamanla çığlıkları,
bağrışları, çağrışları eklemleyerek anlamlı sesler çıkarmaya başlamışlardır ve bu seslerden cümleler
kurmaya kadar varılmış, dille ve toplumla hayvanlık terkedilip insanlaşma başlamıştır. Bu, evrimci bir
kültür kuramı olarak dikkat çekmekle birlikte aynı zamanda insanların zamanla daha ‘iyi’ olacağına dair
bir inanca da sahiptir ve bu inanç hemen hemen bütün sofistlerin paylaştığı ortak bir fikirdir. Bu fikrinde
temeli Ksenophanes’in 17. Fragmanında bulunmakadır.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 21/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Bölüm Özeti

Sofistler, temel olarak Ksenophanes, Herakleitos, Demokritos ve Parmenides’in görüşlerinden


etkilenmişlerdir. Bilginin değişkenliği ve bilgide kesinlik olamayacağını, bu nedenle esas olarak insanın
çıkarını sağlayan, onu mutlu eden bilginin geçerli olduğunu düşünmektedirler.

[1]
Ksenophanes ile Sokrates’e tanıklık etmiş Ksenophon’u karıştırmamak adına ufak bir not düşmeyi uygun
gördük. Ksenophanes 500lü yıllarda yaşamıştır. Ksenophon ise Sokrates’in döneminde yaşamıştır.

[2]
Aristoteles sonrası ortaya çıkacak -yanlış bir bağlamda ortaya çıkacak- metafiziklere ilişkin ilk eleştiriyi
yapıyor. Eleştiri yapmak demek

sınırını belirlemek

demektir. Ksenophanes’ten hareketle Locke, Hume, Kant, Wittgenstein’a kadar uzanabilirsiniz. Niye
Aristoteles sonrası dedim, çünkü Aristoteles’te söylenen şey ilk felsefedir. Metafizik, fiziğin ötesi değildir.
Aristoteles’te metafizik denen şey

Proto philosophia

’dır. İlk felsefe de kavramsal bir çalışmadır.

[3]
Habeşler kendi Tanrılarının basık burunlu ve kara,

Trakyalılar da gök gözlü ve kızıl saçlı olduklarını sanmakta. (B16)

[4]
Doğru Tanrılar en baştan göstermediler herşeyi insanlara.

Ancak onlar araştırarak keşfedecekler daha iyisini


Zamanla. (21B18)

[5]
Bir sofistin bunu söyleyebileceğine, özellikle de Protagoras’ın, Gorgias’ın bunu söyleyebileceğine ikna olmuş
değilim. Platon bunu Kratylos’a söyletir.
https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 22/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

[6]
Yani Çin ve Hint dışındaki kalan yer demektir. Biz batı deyince Mısır, Mezopotamya ve burada ortaya çıkan eski
Yunan kültürleri ve tek tanrıcı dinleri kastediyoruz. Batı deyince ben bunu çanak olarak anlıyorum.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 23/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Ünite Soruları

1. İlkçağ doğa filozoflarının cevap aradığı temel soru aşağıdakilerden hangisidir?

A) İnsanın dünyadaki manası nedir?

B) Doğa olaylarının sebebi nedir?

C) Teknik ile doğaya müdahalenin sınırı nedir?

D) Öznenin nesnesinin bilgisine tam olarak sahip olması mümkün müdür?

E) İdealar ve nesneler arasındaki ilişki nasıl kurulmaktadır?

2. Aşağıdaki filozoflardan hangisinin sofistlerin etkilendiği filozoflardan biri olduğu


söylenemez?

A) Herakleitos

B) Platinos

C) Demokritos

D) Parmenides

E) Ksenophanes

3. Platon'un Herakleitosçu bir sofisti konuşturduğu diyaloğu aşağıdakilerden hangisidir?

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 24/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

A) Timaios

B) Menon

C) Kriton

D) Kratylos

E) Phaidon

4. Eski Yunan'da ilk önemli kültür kuramcısı olarak bilinen ve kuramı evrimci bir nitelik
taşıyan filozof aşağıdakilerden hangisidir?

A) Aneksimenes

B) Thales

C) Demokritos

D) Parmenides

E) Platon

5. "var olmayan düşünülemez", "düşünülen her şey vardır" ve "var olmayan hakkında
konuşulamaz" önermelerin çıkış noktası aşağıdaki filozoflardan hangisidir?

A) Parmenides

B) Herakleitos

C) Ksenophanes

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 25/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

D) Platon

E) Demokritos

CEVAP ANAHTARI

1. a 2. b 3. d 4. c 5. a

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 26/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

3. SOFİSTLERİN VARLIK ANLAYIŞI

Giriş

Sofistlerin kendi içlerinde ayırmak mümkün gözükmektedir. Bu ayrımın sebebi Protagoras, Gorgias,
Prodikos ve Antiphon gibi sofistler ile 2. ya da 3. sınıf olarak tanımlanabilecek sofistlerin birbirlerine
karıştırılmamasının gerekliliğidir. Nitekim sofistler hakkında ‘olumsuz’ bir algının oluşmasının temelinde
de bu 2.,3. sınıf sofistlerin bulunduğu belirtlimelidir. Bunu açmamızın nedeni ise çalışmamızın sofistlerin
layıkıyla anlaşılmasını amaçlamasıdır. Bu kısım içerisinde de sofistlerin –özellikle de Protagoras ve
Gorgias bağlamında- varlık anlayışlarının incelenmesi amaçlanmaktadır.

3.1. Sofistler’in
Varlık Anlayışının Temelleri

Sofistlerden önceki filozofların temel soruları şu şekilde sıralanabilir: “Evren nasıl ortaya çıktı?”, “Evrenin
yapısı nedir?”, “Evrenin ana malzemesi nedir?”. Bu filozoflar daha çok kosmosun ortaya çıkışıyla
ilgilenmekteydi. Sofistlerle beraber ana ilgi -ki burada Demokritos’un da katkısı vardır- topluma ve
kültüre yönelmektedir. Demokritos’ta kültür nasıl ortaya çıktığına daha önce değinmiştik. Kültürün ortaya
çıkışında insanlar yabani hayvanlar olma durumundan toplum ve dil ile insanlaşmaya doğru evrilirler
görüşü söz konusydu. Bu anlamda sofistlerin temel sorunları phusis’ten yani Yunan bağlamında doğadan
ziyade kültürdür, yani thesis konularıdır. Nedir thesis konuları? Örneğin sofistlerin temel meseleleri
arasında sayabileceğimiz dil ile ilgili konular ve sorular bunun içerisin girmektedir: “Dil nasıl ortaya çıktı?”,
“Dille dünya arasında nasıl bir ilişki var mıdır?” Sofistler ile beraber ortaya çıkan önemli konulardan biri
de onların dil ile ilgili çalışmalarından çıkarılmaktadır. Dille gerçeklik arasındaki ilişki nedir? Bu,
Wittgenstein’ın birinci dönemi ve 20.yy’ın en önemli konularından birini oluşturmaktadır. Dil ile ilgili bir
diğer önemli soru ise şudur: “Birbirimizle nasıl iletişime geçeriz?”. Sofistler “Toplum nedir?”, “Adalet
nedir?”, “İyi yönetim nedir?”, “Demokrasi nedir?” gibi -bugün dahi üzerinde durduğumuz- konularla
uğraşmışlardır. Önemli olan konularda biri de “yasa”lardır. “Yasalar gökten mi geldi yok insanlar yasaları
kendileri mi oluşturmaktadır?”, “Yasaları kendimiz kuruyorsak; neye göre ve nasıl kuruyoruz?” Sofistlerin
ağırlıklı olarak ilgilendiği konuların toplum ve kültür ile ilgili konular olduğu –thesis konuları olduğu-
açıktır. Ancak matematikle de astronomiyle de vb. ilgilenmekte ve çalışma yürütmektedirler. İkisini
vurgulamamızın sebebi ise ikisinin de nicele dayanmasıdır ve dönem açısından da düşünüldüğün hafife
alınacak bir çalışma alanı olarak görülmemesi gerektiğini düşünmemizdendir.

Varlık meselesine geldiğimizde ise sofistlerin phusis ve thesis bağlamında ilk filozoflar ile aralarındaki
ayrıma yukarıda değinmiştik. Phusis ya da kosmos ilk filozofların temel konusunu ve ilgilerini
oluşturmakla birlikte dönemin filozofların temel yaklaşımı da konularının akıl ile bilinebileceğini

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 27/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

savunmaları şeklinde gösterilebilir. Arkhe hava mıdır yoksa su mudur ya da başka bir şey midir gibi bir
tartışma ise sofistler içerisinde –Sokrates’de dahil edilebilir- yer almamaktadır. İlk filozofların temel
konuları bu dönemde ikinci plana atılmış gözükmektedir. Ön planda olan ise yasalardır, poltikadır,
toplumdur, dildir, kültürdür. İkinci plana atılan doğa ya da phusis konularının ikinci plana atılışına giden
argümantasyonun sofistler bağlamında Ksenophanes ve Demokritos’a dayandığını söylebiliriz. Bu
argümantasyon şu şekilde açılabilir: bilgimiz duyu algısıyla sınırlandırılmıştır. / Duyu algısının ötesindeki
herhangi bir şeyi bilemeyiz. / Bildiğimiz sadece niteliklerdir. / Varlığın kendisini değil, nitelikleri
bilmekteyiz. / Varlıkla ilişkimizde, bu sebeple, doğrudan değil dolaylı bir ilişkidir. Bu dolaylılık da ya duyu
algısının dolaylılığı ya da eylem bağlamındaki dolaylılık şeklinde ayrışabilmektedir. Eylem ile ilgili
dolaylılıkla sofistlerin ortaya koyduğu şudur: Bende ortaya çıktığı şekliyle dünya. Sofistler “Kosmos nasıl
meydana geldi, nasıl ortaya çıktı?” vb sorularını Anaksimandros gibi açıklamamaktadırlar. Yukarıda da
değindiğimiz gibi; dünya, bende ortaya çıktığı şekliyle dünyadır. Dünya bende nasıl ortaya çıkmıştır?-
Bilincimde. Bilincimde nasıl ortaya çıkmıştır?- Duyu algısıyla. O halde ben duyu algısıyla sınırlı olanı
bilirim, diyeceklerdir ve sofistlerin varlık hususundaki temel noktası da budur: varlık, duyu algısı ile sınırlı
olandır.

3.2. Protagoras
ve Gorgias: İnsan Neyin Ölçütüdür ve Neyi Bilebilir?

Bu noktada ise Protagoras ve Gorgias’ın felsefe tarihinde de sıkça anılan sözlerine değinmek ve bu sözler
üzerindeki perdeyi aralamak gerekmektedir. Öncelikle Protagoras’a ve sıklıkla onunla anılan “İnsan her
şeyin ölçütüdür.” sözü ile incelememize başlayalım. Protagoras, böyle bir yargı dile getirmemiştir. Onun
söylediği söz ile ona atfedilen bu söz arasında önemli bir ayrım vardır. Protagoras’ın dediği şu şekilde
ifade edilebilir: İnsan kullandığı, ilgi dünyasına giren, değer verdiği eşyaların ölçütüdür. Kullandığı kelime
khremata’dır. Khremata, ‘benim kullandığım’ eşyalardır. Örneğin masanın ölçütü masayı kullanandır
ancak masayı kullanan gökyüzünün ya da “her şey”in ölçütü değildir. Protagoras’ın sözünde geçen ifade
de bu sebeple panta –yani her şey- değil khremata’dır. Ona göre insan her şeyin değil, ancak,
izlenimlerinin ölçütüdür. İnsan gökyüzünün ölçütü değildir fakat gökyüzü izleniminin ölçütüdür,
duyularının ölçütüdür. İnsandan topluma geçildiğinde ise Protagoras’a göre yasaların ölçütü “x”
toplumudur. İnsan ise kendi kurallarının ölçütüdür. Sofistlerin varlık anlayışı ile Protagoras’ın sözünün
incelenmesi sonucu ortaya çıkan bağı da bu şekilde ortaya koyalım: varlık insanın duyabildiği,
algılayabildiği, eylemine konu edindiği şekliyle vardır. İnsan gibi toplum açısından da her toplumun
ölçütü ‘o’ toplumdur. Her değerin ölçütü o değerlendirmeyi yapanlardır. Bu noktada, kültürel rölativizm
ile epistemolojik rölativizmin derinleşmeye başladığı görülmektedir. O halde sofistlere göre varlık,
Parmenides’in söylediği gibi akılla bilinememektedir. Burada da Gorgias’a ve Gorgias’a atfedilen “Hiçbir
şey bilinemez” sözüne geçmek ve bunu incelemek gerekmektedir. Çünkü Gorgias’ın söylediği bu değildir,
onun sözü şu şekilde aktarılabilir: Parmenides’in söylediği anlamda duyulardan ötede yer alan bir varlığı
bilemeyiz. / Böyle bir varlık yoktur. / Duyumlarımın, eylemlerimin, görünüşlerin ötesinde Parmenides’in
dediği gibi bir olan, tek olan varlık yoktur. -Hiçbir şey yoktur dememektedir.- / Olsaydı dahi ben onu

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 28/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

bilemezdim çünkü benim insan olarak bilgi sınırlarım dardır. Bu argümantasyon Kant’ın kendinde-
şey’lerini hatırlatmaktadır. O zaman Gorgias’ı şöyle okuyabilmek mümkündür: “kendinde-şey yoktur”. /
Kendinde şey olsaydı bile biz bunu akılla bilemezdik. / Bilseydik bile bir başkasına aktaramazdık.
Sofistlerde varlık artık insanın bildiği, eylediği, kurduğu kadarıyla vardır. 20. Yy’da buna karşı çıkacak
filozoflardan biri Heidegger olacaktır. Heidegger’in karşı çıktığı şey bütün bir yunan felsefesinde yoktur.
Varsa özellikle Protagoras’ta ve Gorgias’ta olan vardır.

Sofistlerin varlık anlayışı insanların ilgi dünyasıdır. Sofistler hiçbir şey bilinemez dememektedirler.
Sofistler sadece duyuların ötesinde kalan konular bilinemez demektedirler. Öreğin toplum ya da yasa
bilinemez dememektedirler. Yasa bilinir, demokrasi hakkında konuşulabilir, makul da gayri makul da
konuşulabilir. Yeter ki gelin bunları tartışarak halledelim diyen filozoflardır. Bu anlamda sofistler kültür
filozoflarıdır. Toplum filozoflarıdır. Toplumla ilgili, politikayla ilgili, kültürle ilgili ne varsa üzerinde
konuşulabilir, makul bir noktaya varılabilir ama hiç kimse mutlak kesin bilgiye de sahip değildir diyorlar.
Söyledikleri iki şey var: Her türlü bilgimiz, her türlü konuda olasıdır ve duyularımızın algısı içinde,
eylemlerimizin, toplumlarımızın bağlamı içinde her türlü konuyu biliriz diyorlar. Sofistlerin temel
meselesi varlığın kendisini bilimsel açıdan bilmek değil kültürel anlamda bilmek ve açıklamaktır.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 29/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Bölüm Özeti

Bu bölümde, Sofistlerin varlık hakkındaki görüşleri ele alınarak, sofistlerin temel anlayışları incelenmiştir. 

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 30/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Ünite Soruları

1. İlkçağ doğa filozoflarını ana konusunu phusis oluşturuken, sofistlerin temel konusu
aşağıdaki kavramlardan hagisi ile karşılanabilir?

A) Theoria

B) Tekhne

C) Thesis

D) Nous

E) Eidos

2. Aşağıdakilerden hangisi sofistlerin sorduğu sorular arasında gösterilememektedir?

A) Adalet nedir?

B) İyi yönetim nasıl olabilir?

C) Demokrasi nedir?

D) Yasalar nasıl oluşturulmaktadır?

E) Varlık olarak varlık nedir?

3. "İnsan değer verdiği eşyaların ölçütüdür" sözü aşağıdaki filozoflarda hangisine aittir?

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 31/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

A) Gorgias

B) Kratylos

C) Theaitetos

D) Protagoras

E) Platon 

4. Gorgias'ın "bilinemez" olarak gördüğü aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yönetim bilgisi

B) Yasaların bilgisi

C) Toplumun bilgisi

D) Varlığın bilgisi

E) İyi konuşma bilgisi

5. Aşağıdaki seçeneklerden hangisi Ksenophanes ve Demokritos'un sofistler üzerindeki


etkisini açıklamaktadır?

A) Kültürel ve epistemolojik rölativizm

B) Her şeyin akılla bilinebileceği anlayışı

C) Her şey belli bir ölçü ile değiştiği anlayışı

D) Kavramsal realizm

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 32/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

E) Atomculuk

CEVAP ANAHTARI

1. c 2. e 3. d 4. d 5. a

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 33/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

4.
SOFİSTLERİN GENEL DEĞERLENDİRİLMESİ  

Giriş

Bu dersimizin çerçevesini açalım. Sofistler dediğimiz zaman şunu söyleyebiliriz: sofistler ağırlıklı olarak
kültürle ilgili hemen hemen her konuya el atmışlardır. Politikadan, dile, dine, ahlaka, şiire kadar aklınıza
gelebilecek konularla ilgilenmişlerdir. Politika filozofları, kültür filozofları, dil filozoflarıdır.

4.1. Sofistler:
Dil ve Varlık

Sofistlerin dil anlayışının temellerinde ağırlıklı olarak Demokritos, dolaylı olarak da Herakleitos ve
Parmenides’in bulunduğuna daha önce değinmiştik. Yine daha önce değindiğimiz bir şey vardı, o da
sofistler arasındaki ayrımdır. Sofistlerin dil anlayışının incelenmesinde de bu ayrım önemli bir yerde
durmaktadır. Nitekim 2.,3. sınıf sofistlerin dil hakkındaki görüşleridir. Onların temelde keşfettikleri dilin
etkileme gücüdür. Ancak sofistlerin, özellikle de önemini vurguladığımız ve çalışmamızda sıklıkla
değindiğimiz sofistlerin dil anlayışları bununla sınırlandırılamamaktadır. Sofistlerin dil anlayışına dair
yaklaşımımızda temel referans noktamızı Platon’un Kratylos adlı diyaloğu oluşturacaktır. Bu diyalog
içinde iki karakter ile karşılaşmaktayız. Bunlarda biri Kratylos, diğeri ise Hermegenes’tir. Diyalog
içerisinde Kratylos bir yandan Herakleitosçu biridir ve Herakleitos’un akış öğretisini –yanlış da olsa- diğer
yandasa Elaılardan hareketle “Yanlış konuşmak mümkündür değildir” savını tartışma konusu
yapmaktadır.[1] Tartışmanın bir tarafı olan Kratylos dilde nesnelere karşılık gelen adların zorunlu adlar
olduğu görüşünü; Hermegenes ise bu adların keyfi olarak koyulduğu görüşünü savunmaktadır. Kalem,
ağaç, masa… vb. bunlar nesnedir. Peki, masaya karşılık çıkan masa sesi, ağaca karşılık ağaç sesi vb. bu
nesnelerin zorunlu adları mıdır yoksa keyfi şekilde mi koyulmuştur? Adlar, nesnelerin zorunlu parçaları
mıdır yoksa insanlar kültürlerinde bu adları keyfi şekilde mi koymuşlardır?[2] Bu tartışmada Kratylos
nesneye karşılık gelen zorunlu adın olduğunu savunurken, Hermegenes ise nesnelere verilen adların
insanların keyfi bir şekilde belirlediğini savunmaktadır. Bu tartışmanın değerlendirilmesi tarafımızca
şöyle yapılmaktadır: İki taraf da hem haklıdır hem de haksızdır. Hermegenes haklıdır: Çünkü her kültür
kendine göre nesneleri adlandırır. Hermegenes haksızdır: Çünkü her kültürün nesneyi kendine göre
adlandırılması insanların nesneleri “keyfi” olarak adlandıracakları anlamına gelmemektedir. Belli bir
kültür içerisinde bir nesneye “masa” başka bir nesneye “pencere” denilmekteyse herhangi biri çıkıp da
masaya pencere, pencereye de masa diyemez ya da bir gün masa dediğine ertesi gün sandalye diyemez,
dese de bir karşılık bulmaz. Bir nesneye belli bir toplum içinde kalem deniyorsa, “kalem” uzlaşımsal bir
ifadedir, yani thesis’tir. O halde Kratylos haklıdır diyebiliriz: çünkü nesnelerin bizden önce vardır.
Nesnenin adı içinde bulunulan toplumda kişiye verili olarak gelmektedir. Kratylos haksızdır: Çünkü bu
verili olma durumu, nesneye verilen adın zorunlu olduğu sonucunu doğurmamakta, adın uzlaşımsal
https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 34/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

olduğunu ortadan kaldırmamaktadır. Her nesneye adı insanlar tarafından konulmuştur ama (!) herkes her
nesneye canının istediği şekliyle farklı adlar veremez.[3] Dilin uzlaşımsal –thesis- olduğuna dair tartışma
sofistlerin yakaladığı önemli noktalardan birini teşkil etmektedir.Adlar ile nesneler arasındaki ilişkilerin
doğası, bu filozofları yıllarca ilgilendirecek bir çalışma konusudur. Bir diğer konu ise Gorgias’ın üçlü
argümanıdır. Ona göre, Parmenides’in dediği anlamda varlık yoktur. Böyle bir varlık olsaydı dahi
bilinemezdir. Bilseydik bile bir başkasına aktaramazdık. Argümanın üçüncü ayağı, yani “bilseydik bile bir
başkasına aktaramazdık” kısmı, dil ile düşünce arasındaki ilişkiyi –Gorgias bağlamında- ortaya
çıkarmaktadır. Dil her türlü nesneyi anlatmaya muktedir midir? Gorgias bağlamında eğer bizim
düşüncemizin sınırları içindeyse muktedir, bunu yapabilir diyebiliriz. Ana hat olarak bu gösterilebilir.
Burada, daha önce de değinmiş olduğumuz, farklı varlık dereceleri hususu gündeme gelmektedir.
Karşımda duran bardak ile kanatlı atın varlığı bir midir? Gorgias, duyumlar dünyasında kalınması şartıyla
kanatlı at üzerine de konuşulabileceğini ileri sürmektedir. Nitekim kanatlı atın belli nitelikleri söz
konusudur; kanat, dört ayak, beyaz renk…vb. Gorgias’ın temel çıkarımlarından biri, dilde her türlü
kelimenin karşılığı olan gerçek bir varlık olmadığıdır. Kanatlı at somut bireysel nesne değildir, hayalidir.
Bunun yanı sıra, felsefe tutkunları arasında en çok tartışılan konulardan biri olan “yuvarlak kare”
hususunda Gorgias bağlamında getirilebilecek cevap, ‘böyle bir varlık yoktur ancak ona ilişkin ifadeler
vardır’ şeklinde olacaktır. Ona ilişkin ifadelerin olması demek, o nesnelerin olduğu ya da olması gerektiği
anlamına gelmemektedir. Bu da, Descartes’e karşı bir argüman olarak yorumlanabilir: ‘Düşündüğüm
şeylerin kavramları bende olabilir ama o kavramların bende olmasından dolayı o kavramların var olması
gerektiğini söyleyemem. Ben -ne düşünürsem düşüneyim- eğer düşünce varsa kavram vardır. Evet, o
kavramın bende olmasından dolayı karşılık geldiği nesnenin gerçek bir nesne olması gerekmez.’ Bu
Gorgias’tan çıkartılabilecek bir argümandır.

4.2. Sofistler:
Bilgi

Sofistlerin bilgi anlayışına dair incelemede ilk açık kılınması gereken dönemin bilimsel bilgideki
gelişmişlik düzeyidir. Bu bağlam detaylı bir şekilde incelenmese dahi sofistleri anlamak açısından önemli
bir yerde durmaktadır. Bilimin ve bilimsel bilginin gelişmemiş oluşu sofistlerin hareket noktalarından
birini oluşturmaktadır. Bilginin söz konusu olduğu her yerde ‘yargı’ vardır. Bir şeyden ‘bilgi’ diye söz
edebilmek için onun yargı formunda, hükümle ifade edilmesi gerekmektedir: “Masa, siyah renkli bir
nesnedir.” gibi. Sofistler açısından bilgi aklın söyledikleriyle duyum ile gerçekleşmektedir. Onlara göre
bilginin sınırı duyumdur, duyu algısıdır. Doğruluk değerinden söz edildiği vakit, sofistler açısından
doğruluk değeri yoktur, akli kabullerdir, yani spekülatiftir. Eski Yunan bağlamında ortaya konan “theoria”
anlamındaki fikirlerin bilimsel değere sahip olmadıklarını göstermektedirler. “Bilgide, epistemolojik
anlamda, doğruluğu arayamıyorsak neyi arayacağız?” gibi bir soru sofistlerin karşı karşıya kalacakları-
kaldıkları bir sorudur ve sofistleri cevabı işe yararlılığın aranacağıdır. Buradaki işe yararlılık ya da faydalı
olma ‘çıkarcılık’ ile karıştırılmamalıdır.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 35/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Theoria anlamındaki bilginin mümkün olmadığını öne süren sofistlerin bilgi tartışmasını yürüttüğü nokta
praksis yani eylem alanıdır. Bilginin pratik – eylemsel değeri ile ilgilenilmektedir. Bilginin eylemsel değeri
ise ahlakta ve politikada kendisini göstermektedir. Bilginin ahlaksal değeri, kişinin kendi yaşamını düzene
sokması ile ilgilidir diyebiliriz. Bu bilgi benim hayatta kalmamı, düzgün bir hayat yaşamamı sağlamıyorsa
bu bilgi ‘faydasız’ bir bilgidir. Ahlak alanında bilginin değeri kişinin kendisi ile ilgili soru ve sorunlara
cevaplar bulmasıyla ilgiliyken politika alanında bu soru ve sorunlar polis’e yöneltilmektedir. Bilginin
politik anlamdaki değeri de kişinin dünyevi sorunlarına –toplumsal olarak- çözüm olmasıyla ilgili
gözükmektedir. “Düzgün bir şehir nasıl olacak?”, “Adil bir yönetim nasıl olabilir?” vb. Protagoras bu
sorunun cevabını demokraside aramaktadır. O, herkesin demokratik sürece katılmasından yanadır.
Herkesi politik sürece katılması ise belli bir donanımı gerektirmektedir ve bu donanımı biz –eski Yunan
felsefesinden hareketle- politik görüş olarak nitelendiriyoruz. Protagoras, uzlaşma bilgisinden yana tavır
almıştır. Daha önce polis’in içindeki sınıflar ve sınıflar arasından yaşanan çatışmalar üzerine yazdıklarımız
hatırlanacak olursa, Protagoras farklı kesimlerin ortak payda da ne şekilde birleştirilebileceğine dair bir
tartışma yürütmektedir. Burada Platon’un Protagoras diyaloğunda konuşan Protagoras’a
başvurduğumuzda iki yaklaşım yakalamaktayız: adil ve makul karar verme. Adil karar, her şeyin yerli
yerinde olabilmesi demektir. Makul karar verebilmek ise haysiyetin düşünüldüğü bir karardır. Burada
kullanılan kelime aidos’tur ve utanma, ahlak anlamlarına gelmektedir. O halde makul karar verme,
herkesin haysiyetini koruyacak ve herkesin haysiyetine uygun düşecek bir genelleme oluşturabilmek
şeklinde düşünülebilmektedir.

Daha önce bilgi bahsi üzerine yazdıklarımızda hareketle bilginin başka kullanımları ve alanları olduğunu
unutmamak gerekmektedir. Bunlardan biri bilginin teknik, teknolojik kullanımı olarak gösterilebilir. Bu da
bilginin teknolojik anlamda işe yaraması olarak düşünülebilir. Ancak o dönemin filozofları açısından
bilimsel anlamda bilgiyi kurmak imkansız olduğundan bilginin teknik, teknolojik kullanımı
bulunmamaktadır. Örneğin demokritos atomculuğu öne sürmüştür ancak o dönemin metalcileri
tarafından bu bilgi herhangi bir kullanım değeri taşımamaktadır. Yine geriye kalan, pratik bilgisi, bilginin
pratik kullanımıdır. Kişinin kendi sorunlarının, kendi sorunlarının yanı sıra içinde bulunduğu topluma dair
sorunların çözülmesine yarayan bilgidir. Bunun yanı sıra, daha önce Sokrates bağlamında açtığımız bir
bilgi dalı söz konusuydu: yaşama bilgisi. Buradaki temel soru “Mutluluk bilgisi mümkün müdür?” idi. Bu
noktada Yunan bilgeliğinin mutluluk üzerine kurulu olduğunu unutmamak gerekmektedir. Mutluluk
bilgisi eylem alanı ile ilgili bir bilgidir. Kişinin yaptığından rahatsız olması ya da olmaması durumuyla
ilgilidir. Kişi yaptığından rahatsız olup rahatsızlık doğuran eylemine son verebileceği gibi bu eylemine
devam da edebilir ve bu devam mutsuzluluğun devam ettirilmesidir. Yunan dünyası açısından mutsuzluk
bir ahlaksızlıktır ve yine Yunan dünyasında mutluluk bilgisi elde edilebilecek bir bilgidir; kişinin kendi
doğasına uygun şekilde yaşaması olarak tarif edilebilir.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 36/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Bilgi hususunda yürütülecek olan bir diğer tartışma ise bilginin aktarımı, yani öğretme hakkında olacaktır.
Bu bağlamda, sofistler ve Platon-Sokrates karşıtlığında ortaya çıkan temel soru tartışmanın seyrini
oluşturmaktadır: “Erdem öğretilebilir mi, öğretilemez mi?”. Bu sorunun ortaya atılışının ardında yatan
sebep ise daha önce ele alınan sofistlere atfedilen “hiçbir şey bilinemez” sözünde yatmaktadır. “Hiçbir
şey bilinemez ise bilinemeyen bir şeyin bilgisi yoktur ve bilgisi olmayan bir şey nasıl öğretilebilir?” gibi bir
karşı çıkış geliştirilmektedir. Ancak, hatırlanacağı üzere, sofistler böyle bir yaklaşıma sahip değildir. Daha
önceki bölümde Gorgias’ın sözüne dair incelememizde bunu görmüştük. Sofistler ne her şey bilinir ne de
hiçbir şey bilinemez demişlerdir. Parmenides’in anladığı şekliyle varlık bilinemez görüşünü, aynı zamanda
, toplumla ilgili konularında bilinebileceğini öne sürmüşlerdir. Örneğin kaptanlık mesleği bilinebilir ve bu
meslek mesleği bilen tarafından bilmeyen bir kişiye öğretilebilir. Çünkü kaptanın sahip olduğu bilgi pratik
bir bilgidir. Sofistler de pratik alana dair öğretmenlerde. Polis bağlamında sofist açısından bilinmesi
gereken yöneticilik bilgisidir. Sofistin öğretme iddiasında olduğu ve bilinebilir olduğunu söylediği şey
yöneticilik bilgisi ise onun sahip olması gereken bilgi de budur. Bu nokta şimdilik bir soru işareti ile
kapatılabilir. Ama sofistlere karşı geliştirilen “Hiçbir şey bilinemez / Erdem bir bilgidir / O halde erdem
öğretilemez” argümanın sofistler bağlamına kurulamayacağı ortadadır.

4.3. Sofistler:
Politika

Sofistler, ‘toplumdaki bütün yasalar insanlar tarafından konulmuştur’ demektedirler. Nomoi tikel
anlamda kullanıldığı zamanda nomos’tur. Her nomos, toplumdaki uzlaşma diyalektiği içinde
kurulmuştur. Bu anlamda, hiçbir nomos’un doğuştan olmadığı söylenebilir. Burada da şu ortaya çıkar ki,
aristokratlar için hiç kimse hiçbir yerden nomos kurmamıştır. Modern devlet teorisine geldiğiniz de, hiçbir
tanrı hiçbir kralı yeryüzündeki temsilcisi ilan etmemiştir. Fransız devrimi buna giyotinle çok somut şekilde
cevap vermiştir. Sofistlerin savunduğu fikir şu şekilde ifade edilebilir: bütün yasalar thesis’tir. İnsanların
kendilerinin ortaya koydukları kendi koşullarıyla yarattıkları şeylerdir. Ancak insanlar yasaları
oluştururken adaletli olamayabiliyorlar ve adalet her zaman aradığımız bir şeydir. Sofistler yasaların
insanlar tarafından ortaya konulduğunu söylemekle birlikte “insanlar”ın içeriği sofistler arasında farklı
şekillerde doldurulmuştur. Bir grup yasaları güçlülerin, yani azınlığın kuralları başka bir grup ise
güçsüzlerin, yani çoğunluğun kuralları şeklinde ifade etmiştir. Yasalar bir tek kişinin kuralı olabileceği gibi
bir grubun kuralı da olabilmektedir. Ama sonuçta ikisini bir düşündüğünüz zaman, yasaları bir grubun
kendine göre öteki grubunda kendine göre kurmak istediği görülmektedir. Çok zor olarak görülse de,
sofistler bağlamında düşünüldüğünde, adalet zemininde buluşulabileceği yine düşünülebilmektedir.
Anlaşılan o ki yasalar ne güçlülere göre ne zayıflara göre kurulmalıdır. Yasalar insanın haysiyetine göre
kurulmalıdır. Protagoras’ın sözünü –Platon’un Protagoras diyaloğundan hareketle- şu şekilde
yorumlayalım: Yasaların ölçütü yasaları yapan insanlardır. Eğer zalim yasalarınız varsa onun yasaları zalim
insanlardır. Eğer adil yasalarınız varsa onun da ölçütü adil insanlardır.

4.4. Sofistler:
Hakikat ve Din

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 37/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Sofistler hakikatin akılla bilinemeyeceği konusunda hem fikir gözükmektedirler. Bu görüş,


Ksenophanes’ten aldıkları temel fikire dayanmaktadır. Sofistler, tanrılara neler olduğu açısından
bilgimizin olamayacağını -bugünkü manada bilimsel bilgiye- ve herkesin hem fikir olacağı bilgiye sahip
olamayacağımızı söylemektedirler. Bu söylem Protagoras’tan çıkarılabilir. Protagoras’a göre tanrıların
doğası hakkında bizim ne felsefi anlamda ne de bilimsel –bugünkü- anlamda bilgimiz olabilir. Bunun
adına daha sonraki günlerde bilinmezcilik denmiş olsa da bu tartışma Ksenophanes ile başlamaktadır.
Ancak Protagoras’ın söylediği temel şey şu şekilde özetlenebilir: Tanrıların ne olup ne olmadıkları
bilinememekle birlikte toplum içinde yaşayanların devletin dinine ve tanrılarına saygı duymaları
gerektiğidir. Düşüncesi ile tutarlı olarak bilgi anlamında bilinemezci bir tavır geliştirmek birlikte eylem
alanında tanrıları tutmaktadır. Din, insanları bir araya getiren ve polis’i bir arada tutan temel ideoloji
olarak yorumlanabilmektedir. Gördüğümüz kadarıyla Protagoras’ın tanrıların varlığı ya da yokluğuyla
ilgili hiçbir argümanı bulunmamaktadır. Onun için tanrılar inanma ve eylem konusudur. Ancak daha
sonraki dönemin sofistleri arasında din ve tanrılar konusundaki görüşler farklılaşmaktadır. Bu dönemin
sofistleri arasındaki temel kabul, dinin insanların çıkarları için üretilen masallar, kurgular olduğu
şeklindedir ve dinin “iş yapabilicek” bir şey olarak görmektedirler. Dinin iş yapabilirliğini ise insanlar
arasındaki kuralları koymayla ve insanları yönetmeyle açıklamaktadırlar. Üçüncü kuşak sofistlere
gelindiğinde ise din tamamen bir aldatmaca ve güçlülerin zayıfları yönetmek için kulladıkları bir şey
olarak görülmektedir. sofistler bağlamında din konusunda bir tartışma yürütülmek istediğinde bu hatlara
bakmak gerekmektedir.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 38/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Bölüm Özeti

Bu bölümde, Sofistlerin genel bir değerlendirilmesi yapılırken, dil konusunda ayrıldıkları noktalar ve
felsefe tarihindeki ayırıcı yerleri ele alınmıştır. Böylece kendilerinden sonrakileri etkiledikleri durumlar da
öğrenilmiş olmaktadır.

[1]
Burada bir parantez açılacak olursa; Platon, yanlış konuşmanın mümkün olduğunu keşfetmiştir. Buna dair
tartışma ise ilgili bölümde yürütülecektir.

[2]
Bu 20. yy’da Ferdinand Saussure’ün, yapısalcıların, Deridanın tartışma konusu olacaktır.

[3]Buna ‘Alice Harikalar Diyarında’ki yumurta adamdan dolayı Humpty Dumpty’ci dil derler.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 39/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Ünite Soruları

1. Platon'un Kratylos diyaloğunda adların keyfi olarak konulduğunu savunan kişi kimdir?

A) Kratylos

B) Theaitetos

C) Hermegenes

D) Thrasymakhos

E) Protagoras

2. Sofistler bağlamında, bilgi söz konusu olduğunda epistemolojik doğruluk bulunamadığı


için bilgide ne aranmaktadır?

A) İşe yararlık

B) Kesinlik

C) Değişmezlik

D) Mutlaklık

E) Hakikat 

3. "Sofistler …...... anlamındaki bilginin mümkün olmadığını, ancak, …....... anlamındaki


bilginin mümkün olduğunu öne sürmektedirler" sözünde boş bırakılan yerler aşıdaki

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 40/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

seçeneklerden hangisinde ifade edilmiştir?

A) Thesis - Theoria

B) Theoria – Praksis

C) Praksis – Theoria

D) Tekhne – Thesis

E) Praksis – Tekhne

4. Aşağıdakilerden hangisi sofistlerin ortak özelliği olarak ifade edilebilir?

A) Kesin bilgi peşinde koşmaları

B) Hakikat anlayışlarındaki rölativizm

C) Sanat sorunlarıyla uğraşmaları

D) İnsanın her şeyin ölçütü oduğunu savunmaları

E) Hiçbir
şeyin bilinemeyeceğini düşünmeleri

5. Aşağıdakilerden hangisi sofistlerin dine yaklaşımları arasında gösterilememektedir?

A) Dinin işe yarar olduğu

B) Tanrıların doğasının bilinebileceği

C) Dine saygı duyulması gerektiği

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 41/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

D) Dinin masal olduğu

E) Yöneticilerin toplumu yönetmek için kullandıkları

CEVAP ANAHTARI

1. c 2. a 3. b 4. b 5. b

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 42/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

5. SOKRATES’İN
HAYATI VE FELSEFESİ HAKKINDA
GENEL BİR GİRİŞ

Giriş

Sokrates dedinildiğinde ‘Sokrates kimdir?’sorusunu da sormak durumunda kalmaktayız. Sokrates somut


anlamda yaşamış birisi olmasına karşın ‘Sokrates nasıl biridir’ sorusunun cevabına tam anlamıyla
bilmemekteyiz. Ona ilişkin anlatılan konular söz konusudur. Sokrates ile ilgili ağırlıklı olarak iki tanıklık
vardır. Çok sanatsal olmayan anlatılar olmakla birlikte Ksenophon’un aktardıkları diğer taraf da ise
herkesin bildiği Platon’un diyaloglarnda anlatılan Sokrates bulunmaktadır Platon’un diyaloglarında
anlatılan Sokrates’i hemen hemen herkes bir şekilde tanımakta olsa da ‘Diyalogların dışında Sokrates
nasıldı?’ dediğimiz zaman elimizde pek de bir şey kalmamaktadır.

5.1. Sokrates:
Atina’nın At Sineği

“Atinalılar, siz Tanrının bir vergisi olan beni mahkûm etmekle ona karşı bir günah işlemeyiniz dediğim
zaman, sizin sandığınız gibi kendimi değil, sizi düşünüyorum. Çünkü gülünç bir benzetmeye müsaade edin,
beni öldürürseniz, hem büyük, hem cins, ama büyüklüğünden dolayı ağır ve dürtülmek isteyen bir ata
benzeyen devleti yerinden oynatmak için, Tanrının musallat ettiği benim gibi bir at sineğine kolay kolay bir
halef (yerine) bulamazsınız, ben Tanrının, devletin başına musallat ettiği bir at sineğiyim, her gün her yerde
sizi dürtüyor, kandırıyor, azarlıyorum; peşinizi bırakmıyorum. Benim gibi bir kimseyi kolay kolay
bulamayacaksınız; onun için, size kendinizi benden yoksun bırakmamanızı tavsiye ederim.”

Sokrates’in bir önemli yönü vardır, o da, iyi bir Atina yurttaşı olmasındandır. Atina’daki yönetim anlayışını
beğenmemiş olsa bile yine de Atina’ya bağlı bir filozoftur. Ölüm kararı çıktıktan sonra ısrarlara rağmen
kaçmamasının sebebi Atina’ya olan bağlılığı ile açıklanabilmektedir. Diğer filozoflar da, özellikle hem
Protagoras hem diğer sofistler de Sokrates’in Atina’sında yaşamaktaydılar. Dünyanın -her zaman- her
yerinin Sokrates’in Atina’sı olduğu unutulmamalıdır. Bu hatırlatma ile Atina’nın sürekli kavganın,
gürültünün, tartışmanın olduğu bir yer olduğu belirtilmelidir. Dönemin Atina’sında bir yanda savaşlar
olmakta, Sparta ile çatışmalar yaşanmakta diğer yandansa demokrasi bir tür oligarşiye ve hatta tiranlığa
doğru evrilmektedir. Sokrates, böyle bir ortamda, temel bir soru ile karşımıza çıkmaktadır: “İyi insan
nedir?” Onun temel olarak bu sorunun peşine düştüğünü söylemek mümkündür. Yukarıda Sokrates’in
Savunması adlı eserinden yapılan alıntıdan da anlaşılacağı üzere Sokrates, onu ölüme gönderecek kararı
veren Atina yurttaşlarının iyiliği için mücadele ettiğini öne sürmekte ve onu öldürmek isteyen Atina’lılara
–biraz da alaycı bir üslup ile- kendisini yargılayacakları yerde maaş vermeleri gerektiğini söylemektedir.
Sokrates açısında yaptığı Atina’nın ve Atina’da yaşayanların iyiliğini düşünmekten öte bir şey değildir.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 43/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Sokrates tarafından Atina da yurttaşları da hantal bir ata benzetilmektedir. Sokrates ise at sineğidir; yani
şehrin ve yurttaşları zinde kalmasını sağlayan, onları sürekli uyaran, eleştiren unsurdur. Felsefe tarihinin
en önemli politik figürlerinden biri olarak gösterilebilse de, Sokrates, doğrudan doğruya politika ile
ilgilenmemiştir. Sokrates mecliste değil, agora’da yani çarşıdadır. O, agora’nın, çarşının, pazarın
filozofudur. Agora’da karşılaştığı insanlara –Theiatetos diyaloğunda da bahsettiği gibi- onları daha iyi
yerlere getirmek için sorular sormaktadır. Sokrates, bu renkli meydanda, agora’da tartışmasını
yürütmekte, soruları ile şehri ve yurttaşları bir at sineği gibi ‘rahatsız’ etmektedir.

Sokrates’in annesi ebe, babası ise taş ustasıdır. Bu kelimeleri baktığımız vakit şunu görmekteyiz: eski
Yunan’da ve geleneksel kültürlerde ebeler doğurma yeteneğini yitirmiş kadınlar arasından seçilmektedir.
Kendileri doğum yapmaz ama doğurturlar. Bizim açımızdan bu şu şekilde yorumlanmaktadır: Sokrates’te
tıpkı annesi gibi ama farklı bir tarzda ebedir. O, insanların fikirlerini doğurtmaktadır ve bunu sorular
aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Sorular ile insanları açmakta ve kendilerini tanımalarını sağlamaktaydı.
Babasının taş ustası olması ise yontma anlamına gelmektedir. Sokrates, agora’nın at sineği olarak her
girdiği tartışmada, hem kendini hem de tartıştığı insanları yontan biridir. Yani tartışmanın tarafları,
tartışmanın sonunda tartışmadan önceki hallerinden farklı bir halde tartışmadan çıkarlar; Sokrates’in baş
karakteri olduğu diyaloglar okunduğunda bu açıkça görülecektir. Nitekim felsefe de budur.

Platon’un Sokrates’in Savunması adlı eserini, yazılmış en önemli eserlerden bir olarak görmek
mümkündür. Burada Sokrates’in nasıl suçlandığı ve Sokrates’in bu suçlamalara karşı yürüttüğü tartışma
görülmektedir. Sokrates’in sofistler ile ilgisi de hem Sokrates’i hem de sofistleri anlamak açısından
önemlidir. O da, tıpkı sofistler gibi, ‘insan’a yönelmiştir. Sofistler ve ilk filozoflar arasındaki ayrım Sokrates
bağlamında da geçerli gözükmektedir. Sokrates de göğün yedi kat altı ve üstüne değil, topluma ve insana
yönelmiştir. Sokrates’e dair şimdiye kadar aktardıklarımızdan da anlaşılacağı üzere, Sokrates cevaplar
değil sorular yığını olan bir filozoftur. Onun sorduğu temel sorular şu şekilde sıralanabilir: “İnsan nedir?”,
“İyi hayat nedir?”, “Mutlu hayat nedir?”, “Adalet nedir?”, “Güzellik nedir?”, “Dürüstlük nedir?”, “Ahlaki
anlamda iyi nedir?”. vb. Bu sorulara bir cevap bulmuş mudur?- Bizim açımızdan bulamamıştır. Ancak
araması her zaman daha iyidir. Sokrates’i Sokrates yapan da bu ‘arama’ olarak gösterilebilir. Her gün gelip
tartışmalar yürüttüğü agora’da tartışmaları ortaya çıkaran bu ‘arama’dır. Bilindiği üzere, Sokrates’in
arayışının sonu ölümle sonuçlanmıştır. Şimdi bu bu kısmı biraz açalım. Sokrates yargılanması mecliste
gerçekleştirilmektedir ve karar alma usulü el kaldırmadır. Dönemin demokrasisi “el kaldırma”
demokrasisi olarak tanımlanabilir. El kaldıranların el kaldırılacak konu hakkında yetkin olmaları ya da
olmamaları ise önemli gözükmemektedir. Yargılayan bir jüri ve el kaldıracak bir meclis vardır ve jüri
Sokrates’i suçlu olarak görmektedir. Yunan tarzı demokrasinin temel sorunlarından biri temel hak ve
özgürlüklere sahip olmamasıdır. Ölüm –bizce- en hafif ceza olarak gözükmektedir. Sokrates bu anlamıyla
demokrasiye karşıdır. Sokrates’in karşı olduğu insanların kendi kendilerini yönetmeleri değildir.
Sokrates’in itirazı kendi yönetmeyi bilmeden şehri yönetme isteğinedir. Bu da Sokrates’in ağzında şu
şekilde yorumlanabilir: “Başkalarını yönetmeden önce kendini yönetmeyi öğren.” Bu açıdan Sokrates’in

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 44/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

felsefesi kişinin kendini düzeltme, kendini yönetme felsefesi olarak da tanımlanabilmektedir. Mevcut
Yunan tarzı demokrasiye karşıdır çünkü bu demokrasi içinde hiçbir güvence söz konusu değildir ve el
kaldırma usulü ile herkes Sokrates’in kaderini paylaşabilir. Sokrates bu karşıtlığa rağmen bazı bilgeler
şehri yönetsin gibi bir öneriyle de gelmemektedir. Onun önerisi, daha çok, şu şekilde ifade edilebilir:
Hepimiz bilge olalım. Olup olamayacağımıza dair sorunun cevabını ise okuyuculara bırakmayı tercih
ediyoruz.

Platon’un Kriton diyaloğu’nda Sokrates’in cezasını verdikleri zaman bir bayram olduğu aktarılır ve
bayram günü geleneksel inanç gereği uğursuzluk getirmemesi için insanlar infaz edilmemektedir. Yine bu
diyalogda Minatauros -Girit adasındaki Minatauros boğası- boğası figürü dikkat çekici gözükmektedir.
Oradan bir gemi gelecektir. Bu, Atinalıların her sene kutlamış olduğu bir bayramdır ve o gemi gelirken
Sokrates hücresindedir ve hücresinde felsefe yapılmaktadır. Kriton diyaloğu –bizim açımızdan- iç ve dış
olarak yorumlanmaktadır. Minatauros boğası labirentte hapsedilmiş ve insanları yiyen bir canavardır.
Burada metaforik bir oyun söz konusudur. Aynı şekilde Sokrates’te bir hücrede kapalıdır ve bu metafor
aracılığıyla da Sokrates Minatauros canavarına benzetilmektedir. Sokrates oraya hapseden Atina’dır.
Ancak Sokrates insan yiyen bir canavar değil, annesinin mesleğinden de hareketle, insandan insan
doğurtan bir filozoftur. Phaidon diyaloğu ise Sokrates’in son anlarının aktarımıdır. Burada da felsefe
yapılmakta, “Ölümden sonra hayat var mı yok mu?” üzerine konuşulmakta ve sonrasında Sokrates zehrini
içmektedir.

Bu noktada bir parantez açmayı ve “Sokrates ve Nietzsche neden yan yana geldi?” sorusuna cevap
vermeyi uygun gördük. Sokrates Phaidon diyaloğunda ölürken öğrencilerinden ya da arkadaşlarından
birine şöyle demektedir: – Asklepios -yarı insan yarı tanrı şifa tanrısıdır. İnsanlar şifa buldukları zaman
Asklepios geleneğinde Asklepion denilen yerler vardır, buralar şifahanelerdir ve insanlar iyileştikten sonra
buralara bir horoz bağışlarlarmış. Kurtulmasının sonucunda bağış yaparlarmış. Sokrates ölmeden önce
arkadaşından horozu unutmaması gerektiğini hatırlatınca Nietzsche buna şöyle bir yorumda
bulunmaktadır: ‘Sokrates hayatı hastalıklı olarak görüyordu. Ölünce hastalıktan kurtuldu, kurtulacağını
düşünüyordu. Onun içinde horoz verdi.’ Bu yorum da –genel olarak- itibarlı olarak görülmüştür. Ancak biz
buna farklı bir şekilde yaklaşmaktayız: ‘Horoz’ olayı öncelikle günün doğuşuyla bağlantılıdır. Bizim
açımızdan, Sokrates, ‘Arkadaşlar ben hayatı sağlıklı bir şekilde yaşadım. -Nietzsche’nin dediği gibi hiçbir
zaman hastalıklı olarak değerlendirmez hayatı Sokrates ve hayatı yapabileceğimin en iyisini yaparak
yaşadım demektedir.- Yapabileceklerimi yaptım ve sağlıklı bir şekilde gidiyorum’ demektedir. Sağlıklı
yaşam, Sokrates açısından sadece ve hatta bedenle ilgili değildir; sağlık yaşam, iyi düşünülmüş, iyi
yaşanmış bir hayattır. Bilgece bir yaşam sürmektir. Bu anlamda, bizim yorumumuz açısında, ‘horoz’
sağlıklı bir hayatın bağışı olarak düşünülmektedir. Bu dünyada nasıl yaşadıysan öyle ölürsün denilebilir.
Sokrates belli ki insan hayatına uygun yaşamıştır ama anlaşılan onu öldürenler o haysiyette değildirler.

5.2. Kehanet’in
Cevabı: Sokrates

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 45/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Birgün birinin kehanet tapınağına gidip şu soruyu sormasıyla ‘cevap’ açığa çıkmış ve Sokrates’in ‘arama’
yolculuğu başlamıştır: “Yunan dünyasındaki en bilge insan kimdir?” Kahinin soruyu sorana cevabı
Sokrates olmuştur. Sokrates’e bu söylenir ve Sokrates’in ‘arama’ yolculuğu da başlar. Sokrates bu
kehaneti –Platon’un diyaloglarında aktarıldığı üzere- tartışmalarında da kullanmaktadır. Çünkü birçok
‘bilgin’ vardır o dönemde ve Sokrates ise ısrarla bilmediğini söyler. Sokrates’in yolculuğu, bu bağlamda,
kehaneti doğrulama yolculuğu olarak da yorumlanabilir. Kuşkusuz Sokrates ironik bir kişi, ironiyi iyi
kullanan bir filozoftur. [İroni, yakmak – ısıtmak demektir.]. Sokrates, kahinin bu söylediğini doğrulamak
için agora’da karşısına çıkan ve her şeyin bildiğini sanan kişilerle tartışmaya girmektedir. Bu tartışma
sırasında her şeyi bildiği sanan kişi Sokrates’in soruları karşısında neyi bildiğini şaşırmış bir hale
gelmektedir. Bu, Sokrates’in en büyük marifetidir. Bildiğini sanan kişilerle tartışmakta ve sorularına
karşılık gelen cevapları tutarlı ve tutarsız olarak tasniflemektedir. [Phaidros diyaloğunda soruların dışına
çıkıldığı vakit şaşırmaktadır ve hiç çıkılmamış gibi devam etmektedir.]. Adaletin ne olduğuna dair bir
tartışmaya girildiğinde Sokrates ne “A” fikrini savunanın ne de “B” fikrini savunanın aslında ‘adalet’i
bilmediğini göstermektedir. Diyaloglardan da bilindiği üzere birçok konuda bu şekilde tartışmalar
yürütülmüştür ve bu tartışmaların sonucunda Sokrates kehanetin haklı olduğunu düşünmüştür. Çünkü
birçokları bilmediklerini bildiklerini sanmaktayken, Sokrates’in bilgeliği bilmediğini bilmesinden
kaynaklanmaktadır. Bu, sokratik ironi yöntemin bel kemiği olarak görülebilir. Sokrates’in yöntemi, bir
başka açıdan, ‘çıkmaz sokak’ olarak nitelendirilebilir. Bunun sebebi tartışmanın sonunda elle tutulur bir
cevabın çıkmaması gösterilmektedir. Ancak çıkmaz sokak demek, aslında en azından ‘o sokağın’ çıkmaz
olduğunu bilmektir. Felsefe de çıkmaz sokaklara girip çıkmaktır.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 46/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Bölüm Özeti

Bu bölümde Sokrates’in idamına yol açan süreci ve Sokrates’in felsefi tutumunu inceledik. 

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 47/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Ünite Soruları

1. Felsefe tarihinin önemli isimlerinden biri olan Sokrates’i doğrudan kendi yazdıkları
üzerinden bilmemekle birlikte bazı aktarımlar üzerinde tanımaktayız. Bu bilgiden hareketle,
aşağıdaki seçeneklerden hangisinde Sokrates’i bize aktaran isimler doğru bir şekilde
verilmiştir?

A) Platon – Ksenophanes

B) Platon – Ksenophon

C) Platon – Protagoras

D) Platon – Gorgias

E) Platon – Parmenides

2. Sokrates’in yargılanması sürecindeki konuşmalarının ve yargılandıktan sonra zehri


içmeden önce hücresinde geçen felsefi tartışmaların yer aldığı Platon diyalogları aşağıdaki
seçeneklerden hangisinde doğru şekilde sıralanmıştır?

A) Sokrates’in Savunması – Kratylos – Menon

B) Sokrates’in Savunması – Kriton – Yasalar

C) Sokrates’in Savunması – Phaidon – Devlet

D) Sokrates’in Savunması – Theaitetos – Kratylos

E) Sokrates’in Savunması – Kriton – Phaidon

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 48/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

3. Nietzsche, Sokrates’in ölmeden önce bağışladığı horoz üzerine aşağıdaki yorumlardan


hangisini yapmaktadır?

A) Sokrates’in hayatı hastalıklı olarak görmektedir.

B) Sokrates iyi bir hayat yaşadığını düşünmektedir.

C) Sokrates mutlu bir yaşam sürdüğünü düşünmektedir.

D) Sokrates tanrılara inanmamaktadır.

E) Sokrates bu bağışı yapmaya mecbur bırakılmıştır.

4. Sokrates’in felsefesi aşağıdakilerden hangisi ile nitelendirilebilir?

A) Dogmatik felsefe

B) Akış öğretisi

C) Çıkmaz sokak felsefesi

D) Rölativizm

E) Doğa felsefesi

5. Sokrates’in sofistlere, yönetim bilgisinin öğretilmesi bağlamında, getirdiği en temel


eleştirilerden biri aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yönetim bilgisinin mümkün olmadığını düşünmektedir.

B) Doğa olaylarının açıklamaları bilinmeden yönetim bilgisi öğretilemez demektedir.


https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 49/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

C) Yönetim bilgisi rölativist bakış açısıyla mümkün değil demektedir.

D) Yönetim bilgisinden önce kişinin kendisini yönetmeyi bilmesi gerektiğini söylemektedir.

E) Yönetim bilgisinde iknanın olmaması gerektiğini dile getirmektedir.

CEVAP ANAHTARI

1. b 2. e 3. a 4. c 5. d

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 50/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

6. SOKRATES’İN
FELSEFESİ

Giriş

Bu kısımda da Sokrates’in incelenmesine devam edilecektir. Daha önceki bölümlerde değinildiği üzere
Yunan düşüncesinde theoria bilgisi bağlamında belli çıkmazlar ile karşılaşılmıştı. Sofistlerde olduğu gibi
Sokrates’te de bilgi, eylem alanıyla ilişkide bulunmaktadır. Sokrates’in aradığı bilgi, tam manasıyla, hayat
bilgisidir; insanın kendisini tanımasının bilgisidir ve bu da Sokrates’in en temel fikirlerinden biri olarak
gösterilebilmektedir.

6.1. Tapınaktaki
Yazı: Kendini Tanı!

“Gnotin Sauton”, yani “kendini tanı-bil!” ifadesi kişinin kendine sorduğu “Ben kimim?, Neyim..vb” sorulara
işaret etmektedir. Bu bağlamda, Sokrates’inde bu sorunun peşinde olduğu ifade edilebilir. Sofistlerde
arete kavramını ustalık, marifet, yöneticilik ustalığı vb anlamlarıyla anmışsak da bu kavramın
Sokrates’teki karşılığı yaşama ustalığıdır. Sokrates’te yöneticilik ustalığından, başkalarının
yontulmasından önce kişinin kendini yontma, kendi yaşamını yönetmesi gelmektedir. Babasının taş
ustalığı bu noktada akılda tutulmalıdır. Sokrates taş ustası olmayı başkalarının yontulması olarak değil
‘kendi’nin yontulması olarak ortaya koymaktadır. Sokrates eylem bilgisinin peşindedir ve bu kişinin
hayata kendisini hazırlaması şeklinde aktaılabilir. Peki, eylem bilgisini en ‘sağlam’ şekilde nasıl
kurabilirim? Yunan dünyasının en önemli –belki de takıntılı- yönlerinden biri tanım arayışıdır. Eğer tanım
varsa doğru bilgi vardır. Bu bağlamda Yunan dünyası “tanımların dünyası” olarak tasvir edilebilir.
Sokrates’te tanımların dünyasının bir yurttaşıdır ve tartışmalarında izlediği yöntemle ulaşmak istediği
tam da budur. Örneğin, Sokrates, “Hayatın anlamı nedir?” dediğinde, peşi sıra, “anlam nedir?”, “hayat
nedir?”, “iyi yaşam nedir?”vb sorularını eklemektedir. Sokrates’in bu yöntemini biraz daha açalım. Misal,
adalet üzerine bir tartışma yürütülürken, Sokrates, adalet ile ilgili tek tek durumları ortaya çıkarmaktadır.
Adalet’e dair ne geçiyorsa, adil olan’a dair ne geçiyorsa toplar, biriktirir. Bu toplama historia’dır;
birbirinden farklı konuları toplamak, biriktirmek, araştırmaktır. Toplamayı ve biriktirmeyi takip edecek
olan ise Skeptemoi, yani elemedir, toplanan bilgilerin elekten geçirilmesidir. İncelenen terime ilişkin
birçok örnekler toplanır, terimin geçtiği tek tek bütün örnekler biriktirilir. Daha sonrasında ortak olanlar
ve olmayanlar ayrıştırılır. Sokrates bununla yetinmemektedir ve araştırmayı, tartışmayı farklı bir yöne
evriltir: “[Örneğin] Adelete dair tek tek örnekleri topladık ancak adaletin kendisini konuşalım.” Bir
çerçeve, bir sınır çekilmiştir. Felsefe etkinliğinin en önemli öğeleri de bunlardır diyebiliriz. Felsefe,
toplananları (historia) yerli yerine koymak, elemek (skeptemoi)tir; theoria dağınık olanı yerli yerine
yerleştime, yani tasnif etmedir, düşüncenin coğrafyasının çıkartlımasıdır. Sokrates’in ‘çıkmaz sokak’
yöntemine giden yolun basamaklarının bunlar tarafından örülmüş olduğunu ifade etmek mümkündür.
https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 51/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

6.2. Sokrates:
Tanımların Peşinde

Tanımı şu şekilde formülize edebilmek mümkün: “a,b’dir”. Tanımda bir yüklem, bir de onun yüklendiği
özne bulunmaktadır. ‘Kavram’ dediğimiz şey de yüklem anlamına gelmektedir. “İnsan akıllıdır” denildiği
vakit, buradaki akıllılık bir kavramdır, yüklemdir ve insana yüklenmiştir. “a,b’dir” şeklinde ifade edilen
tanım içerisinde “a” öznedir ve özne hem bir alt küme hem de birey olabilmektedir. Yüklenen ise daha üst
daha geniş bir kavramdır. Örneğimizi tekrarlayalım: “İnsan akıllı varlıktır.” Bu tanım içerisinde hem ‘insan’
hem ‘akıllı’ hem de ‘varlık’ kavramları bulunmaktadır. Bu kavramları ortaya sermekle, yukarıda da
değindiğimiz gibi, toplamayı gerçekleştirmiş bulunmaktayız. ‘Varlık’ kavramı en genel olandır ve altında
‘insan’ kavramı yer almaktadır ve ‘akıllı’ kavramı ile de insan ‘diğer’ varlıklardan ayrıştırılmaktadır.
Sokrates, izlediğimiz yol bir örnek olacak şekilde ifade edilirse, tanımların peşindedir. Tanım da,
genellikle, kavramların – terimlerin tanımlarıdır. [Adalet, güzellik, iyilik, adil, hak, bilgelik gibi
kavramların, hayatımızı şekillendiren ahlak bilgisi, hayat bilgisinin olabilmesi için bu kavramlara dair
ciddi bir yönelim gerekmektedir.] Sokrates’in Kratylos diyaloğunda aradığı da budur: kavram nedir?
Nitekim, kavram olmadığı sürece düşünme imkanları da ortadan kalkmaktadır. Felsefe, kavramların
araştırılması ve kavramlar üzerine düşünülmesidir. Sokrates’in kavramların ne olduğunu düşündüğünü
belirtmekle birlikte bu konuda başarıya ulaştığını söylemek mümkün gözükmemektedir. Bu kısım, Platon
üzerinden açıklık kazanacaktır. Sokrate’in yaşama bilgisini aradığı temel sorusu “nasıl erdemli olabilirim,
erdemli bir hayat sürebilirim?” şeklinde ifade edilebilir. Bunu, “Erdemli olmanın, arete’nin koşulları
nelerdir?” vb soruları izlemektedir. Burada bir parantez açalım ve Nietzsche’nin Sokrates eleştirisini
irdeleyelim. Nietzsche, Sokrates’i “insanlar bilerek ve isteyerek kötülük yapmazlar, gerçekleştirdikleri
eylemin kötü olduğu bilgisine sahip olsalar bu eylemi gerçekleştirmez” fikri üzerinden entellektüalist
ahlaka sahip olmakla eleştirmektedir. Her eylemin belli bir gerekçesi olabileceği gibi, bu, her gerekçenin
doğru ve bilinen bir şey olduğunu göstermemektedir. Bunun yanı sıra tarafımızca da Nietzsche’nin
eleştirisi yerinde bir eleştiridir; insanlar gerçekleştirdikleri eylemin kötü olduğunu bilmelerine rağmen
vazgeçmeye bilmektedirler.

6.3. Sokrates’in
Eylemlerine Eşlik Eden Ses: Daimon

Sokrates insan doğasına karşı iyimserdir. Sokrates insanın kötü bir varlık olduğunu düşünmemektedir.
Modern tasavvura göre, Hobbes’un insan doğası kötüdür, insanlar birbirlerini acımasız kurtlar gibi yerler,
fikrinden dolayı insan doğası kötüdür fikri baskın gözükmektedir. Mezopotamya derinlerine inen dinlerine
baktığınız zaman da insanın kötü bir doğası olduğuna dair fikir bulunmaktadır. İnsan, ne modern dünya
ne de Mezopotamya derinliklerindeki fikirler ile sınırlandırılabilmektedir. En azından Sokrates
bağlamında, onun, insana ve insan doğasına güvendiğini, bu konuda iyimser olduğunu söyleyebiliriz.
Ancak Sokrates’e insanın bu ‘iyi’ yönünün işlenmesi gerekmektedir. O zaman, Sokrates’in insanın
işlenmediği vakit bozulabileceğini düşünen ve bu bozulmaya karşı mücadele eden filozoflar sınıfında yer
aldığını söylemek mümkün gözükmektedir. İnsanın ‘iyi’ yönünün ortaya çıkartılması –tırnak içinde-

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 52/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

beslenmesi gerekmektedir. Sokrates’te bu iyi ortaya çıkışı insanın eylemlerine eşlik eden ve insanları
uyaran içlerindeki sestir. Bu ses modern dünyada vicdan[1] olarak anlaşılabilir. Bu kelime, Sokrates’te,
daimon’dur. Sokrates’in içindeki ses, onun kendi eylemleri yargılayan bir sestir. Sokrates’te eylemin ‘iyi’
mi yoksa ‘kötü’ mü olduğuna dair bir bilinç olduğu söylenebilmektedir. Daimon eski yunanda cin, kader
anlamına gelir. Kader; pay, ölçü demektir. Kader size ölçünüzü hatırlatmaktadır. İçimdeki ses beni ölçüye
götürmektedir. Bunun sebebi, yani ölçüyü bulmamı söyleyen sesin beni uyarmasının sebebi ise, hybris’tir,
içinde olduğum densizlik veya kibirdir. Ölçünün bulunması ise harmonia’dır. Bu, insanın aklından kötülük
geçmiyor anlamına gelmemelidir. Bir yanda Eu daimon diğer yanda kakadaimon bulunmaktadır, yani
insanın aklından kötülük de geçmektedir. Eudaimon insanın kendi doğasına, fıtratına uygun yaşaması
halidir ve güzel bir kadere maruz kalmak demektir. Kakadaimon ölçünün kötü olması, kişinin yapmaması
gerekeniş yapmasıdır. Bu hususta son olarak belirtilmelidir ki, her vicdan da kişiye, topluma göre değişir.
Burada Sokrates’in içindeki ses, eyleminin kötü olduğunu yargılayan, ona söyleyen kendi bilincidir.

6.4. Sokrates:
Nasıl Bir Yaşam Sürmeli?

Erdem öğretilebilir mi? Erdemden kastımız herhangi bir meslek ise o mesleği bilenler bilenler tarafından
düzgün bir şekilde öğretilebilir olduğunu ifade edebiliriz. Kaptanın kaptanlık mesleğini öğretebilmesi gibi.
Ama sorun şudur: erdem belli koşullar altında belli insanlara belli insanlar tarafından öğretilebilir. Herkes
her erdemi herkese öğretememektedir. Ancak bu tartışmayı daha fazla detaylandırmayacağız.
Yunanlılar’da erdem derken meslekten giderseniz, mesela ayakkabıcının erdemii iyi ayakkabı yapmak
olarak düşünülebilir. Önce malzemesini bilmek zorundadır. Hangi malzemeyle çalışıyorsun? Ayakkabının
hangi amaca göre ve nasıl yapılacağını bilmek zorundadır. Erdem meslekse, malzemenin bilinmesi
gerekmekte, malzemenin hangi amaca uygun şekilde yapılacağı, nasıl yapılacağı bilinmeli ve bunun yanı
sıra mesleğin öğretimesi de bilinmelidir. Bir nesnenin bir varlığa uygun olması demek, Yunanlılar’da ergon
kelimesi ile karşılanmaktadır. Ergonomik kelimesinin kökeni de bu kelimedir. Burada söz konusu olan
mesleki erdem değil insanın erdemidir. O zaman, “insanın erdemi, ergonomisi, insana uygun olan nedir?”
sorusu sorulmalıdır. Taş ustalığı fikrini ortaya çıkartalım. Ergon, önce insan denen malzemeyi anlamaktır.
Ayakkabı ve ayakkabı ustası örneğinden hareketle ergon’u insanı uyguladığında öncelikle nasıl bir
malzemeyle çalışıldığına dair bilgi sahibi olmak gerekmektedir. İnsan nasıl bir malzemedir? –iyi bir kumaş
mıdır yoksda kötü bir kumaş mıdır?- Sokrates’e göre iyi bir kumaştan yapılmış olmasına rağmen
bozulabilirdir. İkinci kısım ise amaca uygunluk idi. Peki, insanın amacı nedir? Ahlaklı olmak, mutlu
olmaktır. Mutlu olacak şekilde hayatını şekillendirmesidir. Hayatını düzenlemesi gerekmektedir. Elinde
olanı bilmek, ne fazlasına göz dikmek ne de azıyla yetinmek olarak anlaşılabilir bu düzenleme. Ancak
insan bir ayakkabıdır değildir. Bu unutulmamalıdır. Yunan açısından insan akıllı bir varlıktır. O halde akla
uygun, phusis’e uygun şekilde yaşamak ve davranmak gerektiğini söyleyebiliriz. Sokrates’te hayata uygun
bir hayatı hazırlaman gerekmektedir. Çünkü hazır olarak bu halde değilsindir. İnsanın amacı akıllı varlık
olmak ve de mutluluktur. Mutluluk insanın uyum içinde olabilmesidir. Hayat, insanın zorluklara, ölüme de
hazır olabilmesi demektir. O zaman sorumuz şudur: “ergonun nedir, amacın nedir?”, “Bu amacını nasıl

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 53/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

gerçekleştireceksin?” Bu amacın; hayata, Yunan tarzı akla ve mutluluğa uygun olmalıdır. Mutlu değilsen,
Sokrates’te ‘sıkıntın’ var demektir. Ahlaki anlamda sıkıntın var demek de kötü yaşıyorsun demektir. Ölüm
korkusu da kötü yaşamın belirtisi demektir. Sokrates ise ölümden korkmamıştır, iyi bir yaşam yaşadığına
inananmış ve ölmeden önce horozu bağışlamıştır.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 54/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Bölüm Özeti

Bu bölümde, Sokrates’in felsefesine genel bir bakış ile bakılıp, ana hatları ortaya çıkarılmıştır.

[1]
Vicdan kelimesi mevcut demektir. Batı dillerinde vicdan kelimesinin karşılığı da, birlikte bilmek demektir.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 55/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Ünite Soruları

1. Sofistlerde daha çok yöneticilik ustalığı anlamıyla kullanılan arete kavramı Sokrates
bağlamında aşağıdakilerden hangisi ile karşılanmaktadır?

A) Bilgi ustalığı

B) Dil ustalığı

C) Tanım ustalığı

D) Yaşama ustalığı

E) Hiçbiri

2. Sokrates’in diyaloglar içerisinde tartışmalarda toplayarak ve eleyerek ulaşmaya çalıştığı


temel şey aşağıdakilerden hangisidir?

A) Tanım

B) Algı

C) Duyum

D) Doğa olayları

E) Hiçbiri 

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 56/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

3. “İnsan akıllı varlıktır” yargısında en genel kavram ve onun altında yer alan kavram
aşağıdakilerden hangisinde doğru şekilde verilmiştir?

A) İnsan – varlık

B) Akıllı – varlık

C) İnsan – akıllı

D) Varlık – insan

E) Akıllı – insan 

4. “…….’ta insan doğası kötü iken Sokrates insan doğasına karşı iyimserdir.” sözünde yer
alan boşluğa aşağıdaki seçeneklerde yer alan filozoflardan hangisi getirilmelidir?

A) Rousseau

B) Descartes

C) Leibniz

D) Kant

E) Hobbes

5. Sokrates açısından daimon aşağıdakilerden hangisiyle açıklanabilir?

A) Eylemlerine yön veren ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu söyleyen iç ses

B) Hep ‘iyi’ olanı ortaya çıkaran bir iç ses

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 57/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

C) Bilginin ölçütü olan şey

D) Algının olabilmesini sağlayan yapı

E) Dünyayı olduğu gibi anlamanın ölçütü

CEVAP ANAHTARI

1. d 2. a 3. d 4. e 5. a

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 58/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

7. PLATON
VE PLATON’UN FELSEFE ANLAYIŞININ
İNCELENMESİ

Giriş

Felsefe tarihinin en önemli filozoflarından biri sayılan Platon[1]’a gelmiş bulunmaktayız. Çalımamızın bu
kısmı, Platon’un felsefesine giriş niteliği taşımaktadır. Nitekim çalışmanın bundan sonraki bölümleri
Platon’un felsefesinin incelenişine ayrılmıştır. Bu kısımda ise Platon’a hem içinde yaşadığı dönem hem
kaleme aldığı diyaloglar ve diyaloglardaki temel yaklaşımları hem de felsefesinin arka planında yer alan
filozoflar açısından yaklaşılacak ve temel kavramlarına değinilecektir.

7.1. Platon’un Polis’i ve Polis’in Platon Üzerindeki Etkisi

Filozofların dönemi, önemli geçiş dönemleri, bozulma ve kurulma dönemleri ile paralellik göstermektedir
ve Platon’da böyle bir geçiş döneminde yaşamaktaydı. Bu, Platon açısından önemli bir yerde
durmaktadır. Bunun sebebi Yunan’da, polis içerisinde yaşanılan politik çekişmeler, polis’in çökmeye
başlaması olarak gösterilebilir. Polis’e karşı devlet ve imparatorluk fikrinin geliştiği bir döneme
girilmektedir ve bu fikrinde başında İskender’in babası Philip, yani Makedonyalılar bulunmaktadır. Yunan
polis’inde yaşanan ciddi sıkıntıların en önemli örneğinin ise Sokrates ile beraber ortaya çıktığını söylemek
mümkündür. Aristokratlar ile demokratlar arasındaki kavga, daha sonra demokratların kendi aralarındaki
kavga, sonrasında veba salgını vs. Yunan demokrasisini iyice içinden çıkılamaz bir hale sokmaktadır.
Nitekim Yunan demokrasisi kısa bir süre sonra da Platon’un zamanında diktatörlüğe doğru evrilecektir.
İşte Platon bu dönemde eleştirilerini yapmaktadır. Sokrates ve sofistlerin arasında geçen tartışmalar
felsefe tarihinde önemli bir yerde duran verimli tartışmalar olarak değerlendirilebilir. Platon’un
döneminde ise daha önce değinmiş olduğumuz 2.,3. sınıf sofistlerin ön planda olduğunu görmekteyiz.
Çatışma da, uzlaşma da bir zeminle mevcut olabilmektedir. Ancak zemin kaybolmuştur. İkna iki anlamlı
bir kelimedir. İlk anlamıyla kani olmaktır, yani bir taraf tutarlı argümanlar ortaya koyar ve diğer tarafı
koyduğu argümanlar ile ikna eder. İkinci anlamı ise bir tarafın görüşünü karşı tarafın -tırnak içinde-
saflığından ve aptallığından faydalanarak kabul ettirmesi olarak ifade edilebilir. Yaşanılan çağ, tam da
böyle bir çağdır. Platon’un böyle bir ortamda yaptığı ise -hocasından gördüğü şekliyle- insanları
tartışmaya davet etmek olmuştur. ‘Evet, bize anlatılanlara doğrudan kani olmayalım ve oturup gerçeğin,
doğruluğun ne olduğunu tartışalım, soruşturalım’ şeklinde ifade edebileceğimiz bir yaklaşıma sahip
olduğu söylenebilir.

7.2. Çıkmaz Sokakların Rehberi: Diyaloglar ve Temel Kavramlar

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 59/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Platon, hemen hemen çoğu filozof gibi yazıya inanmamaktadır. Bunun sebebi ise yazının fikirleri
boğacağının ve donduracağının düşünülmesidir. Bu nedenle Platon diyalog tarzında yazmaktadır. Bu
noktada Epikharmos’tan etkilendiğini söylemek mümkündür. Diyalog tarzı tartışmadır ve diyaloğun
okuyucusu tartışmanın seyrini takip ederken adeta bir tiyatrodaymış, tartışmanın içindeymiş gibi
hissetmektedir. Platon’un diyalogları birçok felsefe tarihi eserinde tasniflenmiştir. Bu tasnif, genellikle, ilk-
orta-son dönem şeklinde yapılmakla birlikte bizim açımızdan çok da önemli bir yerde durmamaktadır.
Özellikle ilk dönem diyalogları üzerine yapılan yorumlar, bunların bir sonuca ulaşmadığını ileri
sürmektedir. Ancak sonuca ulaşmamak da bir sonuca ulaşmaktır. Girilen yol çıkmaz sokaktır ve bu bir
sonuca ulaşılmadığı anlamına gelmemektedir. Tam tersine, girilen sokağın çıkmaz sokak olduğu bilgisi
elde edilmiştir. Platon diyalog şeklinde yazması felsefesi ve yöntemi açısından da önemli ipuçları
sunmaktadır. Diyalog yazımı onun dogmatik bir filozof olmadığını göstermektedir. Fikirlerinin kesinkes
doğru olduğuna inanmamaktadır ve inandırmaya da çalışmamaktadır. Fikirlerini tartışmaya açmakta ve
okuyucuyu da bu tartışmaya ve arayışa dahil etmektedir.

Platon’da ‘felsefe’den söz edildiğinde temel kavram aşktır. Aşk, bir varlığın yokluğunu hissetmektir.
Yokluğunu hissettiğiniz şey ise bilgeliktir. Yokluğunu hissediyorsanız zaten o aşk, gerçek aşk vardır. Gerçek
aşk sahiplenmedir, tahakküm değildir. Gerçek aşk sizi dönüştüren bir aşktır. Platon’da Philon’un
başındaki dostluk ve daha sonraki Symposium diyaloğunda anlatılan Eros muhteşem bir aşk olarak
karşımızda durmaktadır. Sizi dönüştüren bir aşktır. Her şeye de tahammül etmenizi sağlamaktadır. Bu
anlamda Platon aşktan bahsettiği anda güzel varlıklardan, dünyanın seyredilmesinden yanadır.
Güzellikten nasip almamış biri, Platon’a göre, bilgelikten de nasip alamamaktadır. Hayvanlardaki,
bitkilerdeki, insan yüzlerindeki güzelliği anlamadığınız sürece felsefe yapamazsınız. Descartes ve sonrası
filozoflara karşı antik dönemin philosophos’ları güzelliği anlayan kişilerdir. Nitekim Platon’da felsefe
güzel nesnelerin seyri ile başlamaktadır. Platon’un önemli kavramlarından bir tanesi de anamnesis’tir.
Platon ince oyunlar yapmaktadır. Ona göre güzel şeyleri seyrederek, sanki güzel şeyleri güzel şeyleri
doğrudan doğruya görmenizi hatırlamaktasınızdır. Platon’un diyaloglarının masallarla, oyunlarla,
mesellerle, mitoslarla dolu olduğu söylenmelidir. Kimi zaman en ciddi konuların espriyle karışık ele
alındığı, ince göndermeler yapıldığı görülmektedir. Platon ile birlikte anılan ve onun felsefesinin en
önemli ayağı olarak gösterilen idealar ise ulaşılmaz olandır. İdealar bir yönüyle tapınağın kapısında yazan
yazıyı hatırlatmaktadır: Kendini tanı/bil! Kendini tanımanın, bilmenin anlamı haddini bilmek’tir ve
Platon’un insanlara hatırlattığı da budur: ‘Sen insansın, haddini bil.’ Platon okumalarında önemli bir yer
de durmakta olan diğer bir şey ise Politeia (Devlet/Cumhuriyet) diyaloğunda geçen mağara alegorisidir.
Mağara, insanların kendilerini ‘yüce’ fikirler ile hapsettiği bir alan olarak düşünülebilir. İnsanlar
mağaranın içinde araştırmadan, soruşturmadan, kendilerine verilenle yetinerek kalmaktadırlar.
Mağaranın içinde kalanlar için hakikati arama çabası içinde olmadıkları söylenebilir. Mağarayı size verilen,
verili olan dünyanın fikirleri olarak yorumlamak mümkündür. Ancak Platon’un bu alegori ile ortaya
koymak istediği şudur: dünya sadece verili olduğu şekliyle, verili olanların dünyası değildir. Buradan
hareketle de Platon için felsefenin ‘kapı aralığı’ olduğu, filozofun da ‘kapının arkasına’ geçmeye çalıştığı
https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 60/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

ve geçtiği her kapıdan sonra da yeni bir kapı ile karşılaştığı şeklinde bir yorum getirilebilmektedir.
Platon’un dogmatik bir filozof olmadığına değinilmişti. Diyaloglar içinde ele alınan konuya dair
tartışmada o fikirleri en uç ve absürt biçime gidecek şekilde ele almaktadır. Buna saçmaya indirgeme,
reductio ab absurdum denilmektedir. Platon’un felsefesi üzerine yapılabilecek genel yorumlardan biri ise,
onun felsefesinin, ‘arayış’ felsefesi olmasıdır. Buradaki arama, insanın kendini aramasıdır. Arayıp bulma,
bulunamasa bile arama çabasıdır. Yukarıda eros kavramına ve Platon’un felsefesi açısından önemine
değinilmişti. Bu noktada da eros’un, yani aşkın, arama çabasının – felsefenin temelinde yer aldığını
söylemek gerekmektedir. Aşk, bir şeyin yokluğunu çekmektir ve yokluğu çekilen bilgeliktir. Platon, bu
bağlamda, insanı tanrı ve ‘ahmak’ arasında bir yere koymaktadır. Ne tanrı ya da tanrılar bilgelik peşinde
koşmaktadır ne de ahmaklar bilgelik peşinde koşmaktadır. Tanrı ya da tanrılar koşmaz, çünkü her şeyin
bilgisine sahip olma söz konusudur. Ahmaklar da koşmaz, çünkü onlar her şeyi bildiklerini
zannetmektedirler ve mağaranın en karanlık yerinde bulunmaktadırlar. İnsan bu ara noktada, cehaletini
bilerek, bilgeliğe yönelmektedir. Bilgeliğe yönelten bilmediğine bime bilgisidir.

“Hikmet sevdalısı olmamış ve tümüyle tertemiz olarak terki diyar etmemiş hiç kimse, Tanrılar soyuna
giremez, yalnızca öğrenme sevdalıları girer.” [Phaidon, 82b-c]

7.3. Platon’un Arka Planındaki


Filozoflar

Çalışmanın bu kısmında ise Platon’un arka planında yer alan, onu ve düşüncesini etkiyeleyen filozoflar ile
Platon’un ilişkisi incelenecektir. İlk olarak, kendisinin diyaloğuna da ismini verdiği Kratylos’tan bir dönem
etkilendiği ifade edilmektedir ve Kratylos üzerinden Platon’un sofistlerle ve kısmen de olsa Herakleitos ile
ilgisine de yaklaşmak mümkün gözükmektedir. Nitekim ilgili diyalog dil üzerine gerçekleşmektedir ve
tartışmanın taraflarından biri olan Kratylos dönemin Herakleitosçusu olarak tartışmada yerini almaktadır.
Tartışmanın bir tarafı nesnelerin adlarının zorunlu olduğu ve Herakleitos’un -tarafımızca çarptırılmış
olarak nitelendirilen- akış öğretisini savunan Kratylos’tur. Diğer yanda ise nesnelerin adlarının keyfi
olarak konulduğunu savunan Hermegenes bulunmaktadır. Platon, bu iki tarafın tartışmasında iki tarafı da
eleştirmekte ve düzeltmektedir. Burada yürütülen tartışmada Kratylos’un, Platon tarafından, sofistleri
eleştirmek için kullandığı söylenebilir. Sofistler ile Platon’un ilgisi ise belli ortaklıklar içermekle birlikte
her sofistin aynı şekilde değerlendirilmesi söz konusu değildir. Platon Protagoras ve Gorgias’a, Alkibiades
gibi sofistlere baktığı şekilde bakmamaktadır. Kratylos diyaloğunun da bu gibi sofistleri eleştirmek için
kullanıldığı ifade edilebilir.

Platon’un en çok etkilendiği kişi ise kuşkusuz Sokrates’tir. Bu etki hem felsefi hem de kişisel bir etki olarak
düşünülebilir. Nitekim Sokrates’in ölümü onda travmatik bir etki bırakmıştır. Böylesine ‘düzgün’, ‘güzel’
bir adamın Atina demokrasisi tarafından ölüme gönderilmesi, Platon’un demokrasiyle ilgili ön yargılarını
oluşturmuştur diyebiliriz. Politeia (Devlet) diyaloğundan da çıkarılabileceği gibi Platon, tıpkı hocası
Sokrates gibi, insanın kendisini yönetmesi konusuna önem vermiş ve polis’in yönetimi ile insanın
kendisini yönetmesi arasında ilgi kurmuştur. Ona göre ‘iyi’ bir polis’in varlığı için insanların kendilerini ‘iyi’

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 61/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

bir şekilde yönetmeleri gerekmektedir. Bu durumda onun için demokrasinin vazgeçilmez olmadığını
söylemek mümkün hale gelmektedir. Bunun sebebi ise, ona göre, polis’in yönetiminin bilgece yaşamın
anlamını bulmuş kişi veya kişiler elinde bulunduğunda bunun adının demokrasi olup olmamasının
önemsiz olmasıdır. Bu, ‘sıkıntılı’ bir fikir olarak görülebilir ve normaldir; çünkü Platon ‘sıkıntılı’ fikirlerin
filozofudur. Platon üzerindeki Sokrates etkisinin bir diğer göstergesi tanım arayışıdır. Bu sebebi de tanım
olmadığının bilginin olmaması olarak gösterilebilir. Tanımın olabilmesi için de kavram gerekmektedir.
Tanımda kavramlar vardır ve kavramlarda genel adlar ile bağlantılıdır. Platon’un idealar ‘varsayım’ı
burada karşımıza çıkmaktadır; kavram fikrini anlamak için kullanılmaktadır. Varsayım sözcüğü bilinçli bir
şekilde kullanılmıştır. Bunun sebebi, ideaların belli konuları açıklamak için belli bir işletim sistemi gibi
düşünülmesi gerektiğindendir. Tanımda kavramlar varsa ve kavramlarda genel adlar ile bağlantılıysa açık
kılınması gereken insan, ağaç, adalet…vb’dir. Platon’un temel sorularından ikisi “kavram nedir?” ve
“nesne nedir?”dir. Sokrates ile ilgili olarak bir diğer ilişkisi ise ahlaki bilgeliğin peşinden koşması olarak
ifade edilebilmektedir. Ahlaki bilgeliğin mümkün olduğunu -hocası gibi- düşünmektedir.

Platon’un arka planında yer alan bir diğer önemli filozof ise Elealı Parmenides’tir. Onun ‘varlık’ fikrini
almaktadır. Parmenides, ‘var olan nedir?’ sorusunu sormakta ve tek tek var olanlara baktığında şu sonuca
ulaşmaktadır ve bu sonuç Parmenides’in keşfi ve Platon üzerindeki etkisi olarak gösterilebilir: var olan
bir’dir ve değişmez’dir. Buradaki temel soru ise ‘var olmanın kendisi nedir?’ şeklinde ifade edilebilir ve
Platon’da bu sorudan hareket edecek, var olmanın kendisiyle ilgilenecektir. Bu da batı metafiziğinin
temellerini oluşturacaktır diyebiliriz. Platon’un Parmenides’ten hareketle cevap aradığı bir diğer soru ise
‘bir nesnenin herhangi bir nesne olmasının anlamı nedir?’ şeklinde ifade edilebilir ve bu da ‘neden bazı
nesneler ağaç da bazı nesneler kedi…vb gibi bir soruyu anlama çabası olarak anlaşılmaktadır. Ancak
Platon ve Parmenides’in felsefi ilişkilerinde önemli kavramın ‘değişim’ olduğunu söylemek mümkün
gözükmektedir. Birçok şey değişmektedir ve bu değişimin içerisinde Platon ‘değişmez olan nedir?’
sorusunu ileri sürmektedir. Parmenides’e göre esas var olan, tek olan, değişmez olan akılla
kavranabilmektedir. Platon ise aklın neyi ne kadar kavrayabileceği üzerine düşünecektir. ‘Ne kadar akıl
bilebilir, nereye kadar akıl bilgisine güvenilebilir?’ Parmenides’in bir diğer görüşü ise görünüşlerin sanal,
vehim olduğudur. Bu noktada Platon’u ayrı bir yere koymak gerekmektedir. Çünkü Platon görünüşler
dünyasını kurtarmaya çalışmakta, onu yok saymamaktadır. Fizik dünyanın değişimini, ne olduğunu
anlamaya çalışmaktadır. Örneğin Theiatetos diyaloğu bununla ilgilidir. Mesela ağaç kavramının kendisi
değişmez iken tek tek ağaçlar değişmektedir. Platon ağaçların değişimini, bunlar ‘hayal’ diyerek
bırakacak ve açıklayacak filozoflardan biri olarak görülmemelidir. Bir yandan akılla kavranan varlığı
ararken, aklın kendisini sorgu konusu ederken, öbür yandan da algının konusu olan görünüşler
dünyasının nereye kadar gerçek, nereye kadar gerçek olmadığını anlamaya çalışmaktadır. Bu da fizik
nesne konusunda açılımlar sağlamaktadır.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 62/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Sokrates’in ölümünden sonra Platon’un Atina’da ayrıldığı söylenmektedir. Bu ayrılık döneminde onun
Pythagorasçılarla tanıştığı ve bu tanışıklık yoluyla da onlardan belli bağlamlardan etkilendiği dile
getirilmektedir. Pythagorasçı okulun ‘gizli kapalı’ bir okul olduğu söylenebilir. Çalışmaları ağırlıklı olarak
matematik üzerinedir. Pythagorasçı okul, aslında, felsefe dünyasında din ile bilimi iç içe geçirmiş bir okul
olarak da dikkat çekmektedir. Bu okulda matematik, müzik, astronomi gibi çalışamalar yaplşıyor. Dini
görüşlerden biri reenkarnosayon’dur. Yani ruhun bedenden bedene geçmesi fikri söz konusudur. Bu fikrin,
Platon’u fazlasıyla etkilediğini söylebiliriz. Bu etkiden önce ilk vurgulamak istediğimiz Platon’un
matematik yönüdür. Platon’un bütün felsefesi matematik felsefesi olarak değerlendirilebilir. Platon
bilginin ilk örneğini matematikte aramaktadır. Sokrates’te tanıma ulaşabilmek için ‘toplama’
kullanıldığına değinmiştik ve bu toplama esasında tümevarım, toplamadan aşağı doğru iniş ise
tümdengelim’dir. Platon’daki esas mesele de matematiksel düşünme yönteminin bütün alanlara sirayet
ettirebilmesi olarak görülebilmektedir. Matematiksel düşünmenin özelliği bir tür dedüksiyondur.
Matematiksel düşünmenin geometri kısmında tanımlar bulunmaktadır ve tanımlardan hareketle
çıkarımlar ve çıkarımların doğrulanması söz konusudur. O aksiyomlarla, belli teoremlerle belli iddiaları
kanıtlarsınız. Platon’un felsefesinin arkasındaki temel mekanizma bu şekilde ifade edilebilir. Bu yüzden
de idealar bir işletim sistemi gibi düşünülmelidir. Platon idealardan ziyade onlarla ne iş yapacağınla
ilgilenmektedir diyebiliriz. Ruhun ölümsüzlüğü fikrine gelindiğinde ise iki kelime ile karşılaşılmaktadır.
Bunlardan biri beden anlamına gelen somo, diğeri de mezar anlamına gelen seme kelimesidir. Ruhun
ölümsüzlüğü, ruhun bedenden bedene geçişi olarak açıklanabilir. Ruh bedende hapsolmuştur. Burada
Platon’un maddenin kötü olduğuna dair inancı eleştirilebilir. Platon açısından ruhun ölümsüzlüğü
anemnesis kavramı bağlamında felsefesinde belli bir yere oturmaktadır. Platon’un Pythagorasçılardan
esas olarak politika anlayışı açısından etkilendiğini söyleyebiliriz. Onların anlayışı da şu şekilde ifade
edilebilir: ‘bilgece bir yönetim’dir. Bilgece bir hayat, bilgece bir toplum herkesin bilgeleştiği bir toplumdur.
Platon da bu bilgece toplum anlayışını hayatı boyunca devam ettirecektir ve Politeia (Devlet) diyaloğunda
toplumu bilge krallar yönetsin fikrini ileri sürecektir. Bu konuda birçok yorum yapılmıştır. Bizim
yorumumuz ise Platon’un herkesin kendi içinde bilge kral olmasını istediği yönündedir. Bu, Platon’un
yaklaşımına daha uygun bir çıkarım olarak görülebilir.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 63/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Bölüm Özeti

Bu bölümde, Platon’un felsefesinin oluşumundaki arka planın ele alınışı ve ana hatları üzerinden Platon
incelenmiştir.

[1]

Platon kelimesi heybetli, geniş omuzlu, geniş göğüslü adam anlamına gelmektedir. Zannedilen o ki Platon
boylu poslu biriymiş.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 64/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Ünite Soruları

1. Platon felsefesinin önemli kavramlarından biri olan eros aşağıdaki seçeneklerden hangisi
ile karşılanamamaktadır?

A) Dönüştüren bir aşktır

B) Bir varlığın yokluğunu hissetmektir

C) Bilgeliğin peşinden koşmaktır

D) Gerçek aşktır

E) Bir insana duyulan sevgidir

2. Platon’un felsefesinde önemli bir kavram olan anamnesis aşağıdaki seçeneklerden hangisi
ile karşılanmaktadır?

A) Hatırlama

B) Bilgi

C) Tanım

D) Aşk

E) İdea

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 65/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

3. Platon’un diyaloglar içerisinde ele aldığı konuyu tartışma içerisinde en uç noktalara


götürmesi reductio ab absurdum olarak tanımlanabilir. Aşağıdakilerden hangisi reductio ab
absurdum’a karşılık gelmektedir?

A) Tümevarım

B) Tümdengelim

C) Kanıtlama

D) Saçmaya indirgeme

E) Diyalektik yöntem

4. Platon’un Kratylos diyaloğunda bir taraf zorunlu ad fikrini diğer taraf ise keyfi ad
savunusunu yapmaktadır. Bu iki taraf aşağıdakilerden hangisinde doğru şekilde
verilmektedir?

A) Kratylos – Theaitetos

B) Theaitetos – Kriton

C) Kratylos – Hermegenes

D) Kriton – Kratylos

E) Kratylos - Thrasymakhos

5. Aşağıdakilerden hangisi Platon’un arka planında yer alan filozoflardan biri değildir?

A) Herakleitos

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 66/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

B) Hermegenes

C) Sokrates

D) Parmenides

E) Phtygoras(çılar)

CEVAP ANAHTARI

1. e 2. a 3. d 4. c 5. b

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 67/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

8. İDEA ANLAYIŞININ GENEL


YÖNLERİ  

Giriş

Çalışmanın bu kısmında Platon’un idea anlayışının genel yönleri ele alınacak, Platon’un felsefesinde
ideaların önemi inceleme konusu olacaktır. İdeaların Platon’un önüne geçtiği söylenebilir. Birçok felsefe
tarihi eserinde Platon anlatılarında ön planda tutulan idealardır ve bu anlatılar Platon’u tam olarak
yansıtmamaktadır. Tarafımızca, idealar hususunda, ortaya koyulması gerekenlerden ilki, Platon’un
‘idealar teorisi’ veya ‘idealar kuramının’ olmadığıdır. Platon’da idealar ilgili fikirler vardır, ancak ‘idealar
kuramı’ gibi bir adlandırma Platon’a değil kendilerini Platoncu olarak gören bazı isimleri aittir ve bize göre
böyle bir yaklaşımla Platon’u doğru bir şekilde anlamak mümkün gözükmemektedir. O halde, ‘Platon’un
idealar nedir ya da ne işe yaramaktadır?’ gibi sorular ortaya atılabilir. Çalışmanın bu kısmı, Platon’un
idealar anlayışını ele alarak bu konunun aydınlatılmasını hedeflemektedir.

8.1. Platon: İdealar Üzerine

Teoman [Duralı] hocamızın deyişiyle ‘İdealar, portmanto bir kavram demetidir’. Bu, her şeyi ona
asabileceğiniz anlamına gelmektedir. İlk olarak ideaların anlamı ve önemine dair genel bir açıklama
ortaya koymak, incelemenin seyri açısında faydalı olacaktır. Öncelikle belirtilmesi gereken Platon’un dilde
gördüğü düzenliliktir, düzenli yapıdır. Burada bazı sorular takip edilebilir: “Bu düzenlilik nereden çıkmış,
nasıl oluşmuştur?”, “Dildeki bu düzenlilik nasıl açıklanabilir?” -Platon, bu noktada, görünüşler dünyasına
bakmaktadır ve orada belli bir düzenlilik görmektedir. (‘Belli’ nesneler söz konusudur; bazıları ağaç
bazıları kedi vb).- Bunu izleyen soru ise “Nesnelerin bu şekilde olmasını ve bu şekilde adlandırılmalarının
nedeni nedir?” olmuştur. Bir yanda nesneler dünyasında düzenlilik bulunmaktadır ve diğer yandan bu
düzenliliği ortaya koyabilecek şekilde biçimlenmiş bir dil mevcuttur. Platon buradan hareketle bunun
nasıl olabileceğine dair bir incelemeye girişmektedir. Bu noktada “Bunların mantıksal yapısı nedir?”
sorusunu ortaya atmıştır. İdealar, bu bağlamda, problemin çözümü olarak ortaya atılan bir fikir olarak
nitelendirilebilir. İdealar; problemin çözümü için açıklayıcı, model, teklif edici bir kavram olarak
okunabileceği gibi, modern teknik bir terim üzerinden anlatılmak istenirse işletim sistemi, belli
problemlerin çözümü için kullanılan bir işletim sistemi olarak anlaşılabilmektir.

Platon’un ideaları, bir kalem veya bir masa gibi ya da insanın zihninde oluşan kalem veya masa tasarımı
gibi bir varlık mıdır? ya da İdeaların varlığında söz edilebilir mi ve edilirse ideaların varlığı nasıl
açıklanabilir? Ortaya atılan ilk sorunda hareket edildiğinde sorunun iki unsurunu incelemek
gerekmektedir: kalem ve zihinde oluşan kalem tasarımı. Kalemin varlığı ve zihnin tasavvuru olarak kalem
tasarımı aynı var olmaya sahip olmadıkları açıktır. Burada elde edilen farklı var olma tarzlarının

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 68/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

olduğudur. Bununla birlikte pi sayısının varlığı da farklı bir var olma olarak gösterilebilir. Şöyle bir soru
zinciri konuya yaklaşımımızı derinleştirelim: ‘pi sayısının varlığı neye dayanmaktadır?-zihnime. Peki
zihnimin varlığı?-beynime(ancak böyle bir cevap verildiğinde şu sorun ortaya çıkmaktadır: Zihin ve beyin
nasıl bir arada durmaktadırlar. Örneğin kalemin elimin içinde olduğuna dair söylem zihin ve beyine
uygulanamamaktadır). Burada soru zincirinde ufak bir değişiklik gerçekleşmektedir: Beynim nerededir?-
kafatasımda. Kafatasım nerededir?-bedenimde. Bedenim nerededir?-dünyada. Dünya nerededir?-güneş
sisteminde. Güneş sistemi nerededir?-Samanyolu galaksisinde. Samanyolu galaksisi nerededir?-uzayda.
Uzay nerededir?-…’ Bu soru zinciri paradoksaldır ve ciddi problemler doğurabilmektedir. Platon’un
idealarının varlığına geldiğimizde ise ideaların cisimsel olmadıkları ortaya konulmalıdır. Bu sebeple
düşünülen her varlığın fiziksel varlık olması gerekmektedir. Üçgenin fiziksel varlık olmaması, gerçek
dünyada bulunmaması buna örnek olarak gösterilebilir. Şimdi, var olma tarzlarını üç kavram üzerinden
anlamaya çalışalım:

a) Entity

b) Being

c) Thing

Thing, herhangi bir somut nesne veya fizik nesneyi karşılamaktadır. Being, herhangi bir nesnenin var
olması; Entity ise var olma’dır. Bir nesnenin en temel özelliği, onun ‘var olması’ olarak ifade edilebilir.
Birçok nesne var’dır ancak var olma bakımdan farklı tarzlarda var olmalardır. Kalem bir nesnedir, bir
fiziksel var olandır. Platon’un ideaları, ‘bu nesnenin kalem olmasını sağlayam şey nedir?’ sorusuna cevap
olarak düşünülmelidir. Karşımda duran somut bir var olan, biçim almış nesnedir; buna ilişkin bir yargı
ortaya atıldığında yargı içerisinde nesne kavramın altına düşmektedir. Platon’un idealarını bu şekilde
anlamak mümkündür. Kalem fizik bir nesne ike üçgen bir fizik nesne değildir. Bu durumda üçgenin
cisimsel olmayan mekanda bulunduğu söylenilebilmekte ve şu soru öne sürülmektedir: ‘Üçgenin varlığı
idealarla nasıl belirlenebilir?’ Bu, Platon’un ideaları farklı kullanımları üzerinden anlaşılabilir. Platon
burada tanımı, kavramı ve kümeyi düşünmektedir diyebiliriz. İdealar cisimsel olmadığı daha önce dile
getirilmişti. İdealar hakkında bir diğer dile getirilecek unsur da onların tek başlarına mevcur oldukları,
yani kendi dışlarında bir varlığa var olmak için ihtiyaç duymadıklarıdır. İdeaların işletimi nesneye ad
vermede gösterilebilmektedir. Bu ad verme hususu için daha önce değinilen Kratylos diyaloğu
incelenebilir. Platon’un temel olarak düzenlilik üzerine, bu düzenliliğin nasıl olduğu üzerine düşündüğü
söyleyebilmekteyiz. Gerçekliğin akışı, Yunan bağlamında oluş, bir düzene sahiptir. Algıdan hareketle yola
çıkıldığında bir süreklilik ve düzenlilik ile karşılaşıldığı görülmektedir. Bu süreklilik ve düzenlilik
dolayımında algılananların kavramlarla adlandırılması mümkün olmaktadır. Hem gerçeklikte hem de algı
da bir düzenlilik yakalanmaktadır. Bu da, algıyı işleyen dilde de düzenlilik olduğunu göstermektedir.
Bütün bunların işlenişinde ise ruh, yani psukhe yer almaktadır ve psukhe’nin zihinsel faaliyetlerinde de bir

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 69/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

düzenlilik bulunmaktadır. Belirtilmesi gereken ise psukhe’nin ‘din’ bağlamında kullanılmadığı; zihin,
bilinç, ‘mind’ ve Latincesi ile de mens anlamına geldiğidir. Platon’un ideaları bu düzenliliğin anlaşılması
açısından önemli bir yerde durmaktadır.

8.2. Eski Yunan’da Bilgi Türleri

Platon’u daha iyi anlamak için çalışmamazın bu kısmında eski Yunan’daki bilgi türlerine değinilecektir.
Yunan dünyasının en temel bilgi anlayışı, algıdır. Algı, oğrudan doğruya bir şeyin bilgisine ulaşmaktır. Yan
yana duran bir insan ve bir kediyi karşılarında duran kaleme bakarken düşündüğünüzde kedinin ve
insanın ‘bakış’larının farklı olduğu ortadadır. İnsan algıladığını yargı formunda dile getirmektedir;
örneğin, “Bu, bir tükenmez kalemdir” şeklinde. İnsan, algısını terimlerle ve bu terimlere bağlı kavramlarla
adlandırmaktadır. Bu, Yunan dünyasında, bilginin temeli olarak görülmektedir. Yunan dünyası içerisinde
doğrudan doğruya bilme temel bilgi kaynağı olarak görülmekte ve bu da kendi içerisinde ikiye
ayrılmaktadır. Bunlardan ilki doğrudan doğruya tecrübedir, tecrübe etmek, tecrübe bilgisidir. Burada
aisthesis, yani duyu bilgisi söz konusudur. Yunan’da çok fazla tecrübe olanın tecrübesi az olana göre daha
fazla bilgi sahibi olduğuna dair bir anlayış bulunmaktaydı. Tecrübe ise doğrudan ve dolaylı olarak
ayrılabilmektedir. Doğrudan kişinin kendi tecrübesi ile elde ettiği bilgi iken dolaylı olan ise kişinin kendi
tecrübesine dayanmayan bilgidir. İkinci olarak ise nous bilgisi ile karşılaşmaktayızdır. Nous bilgisinde de
doğrudan doğruya görme söz konusudur ancak buradaki ‘görme’ metaforik bir görme olarak
anlaşılmalıdır. Nous, geniş anlamıyla, ‘akıl’ olarak çevrilebilir. Nous bilgisi, ele alınan konunun doğrudan
doğruya kavranması olarak düşünülebilir. Bir insanın karşısında duran bir resmi kavraması ile üçgeni
kavraması arasında belirli farklar söz konusudur. İkisi de doğrudan doğruya kavramadır. Ancak resmin
kavranmasında insanın algılaması, resmi algıya bağlamaktadır. Buna karşın üçgen insan onu düşünse de
düşünmese de üçgen olmaya devam edecektir. Nous, bu sebeple, herhangi bir duyu verisinin dolayımına
girmeden üçgenin kendisine ulaşma ve kavrama olarak anlaşılabilmektedir. Bu, akıl ile kavramaktır ve
Yunanlılar, özellikle de filozoflar -ilk filozoflar- akıl bilgisine üst düzeyde bir güven duymaktadırlar. Ancak
bu noktada eksik olan ise akıl bilgisinin temellendirilmesinin -özellikle Sokrates ve Platon’a kadar-
yapılmamış olmasıdır. Bu, Parmenides ve Herakleitos üzerinden açılabilir. Parmenides her şey ‘bir’dir,
varlık vardır ve değişmezdir demekte; Herakleitos ise her şey hem birdir hem de çoktur ve varlık vardır
ama değişir demektedir. Ancak ikisinde de eksik olan temellendirme’dir. Bu noktada Sokrates ve Platon ile
birlikte kendini gösteren bir yaklaşım ortaya çıkmaktadır. Bu yaklaşım dianoia, yani bir fikri kanıtlamaya
çalışma olarak ortaya konmaktadır. Dianoia, bir fikri kanıtlamaya çalışma, kavramsal düşünme; doğrudan
doğruya sezgisel deyinin nous’a adım adım giden, ilmek ilmek kavramları birbirine bağlayan düşüncedir.
Gidimsel düşünmedir. Akıl yürütmedir. Bu üç bilme türünün de Platon’da önemli olduğunu unutmamak
gerekmektedir.

8.3. Teklif Olarak İdealar

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 70/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Çalışmanın başında kısaca değinildiği üzere idealar teklif olarak değerlendirilebilmektedir. İdeaların bir
teklif olarak anlaşılması, bu teklifin neye yönelik bir teklif olduğuna dair soru işaretlerini giderilmesini
gerektirmektedir. Teklif, bilgiyle ilgili sorunlara yöneliktir. Bilgi ise tanımda ortaya çıkmaktadır. Tanımın
temel yapısı ise “x nedir?” tarzı bir soruya verilen cevap da ortaya çıkmaktadır: “x, y’dir.” Platon tanım ve
tanımı oluşturan öğeler üzerine düşünmekte, bilginin nasıl meydana geldiğini incelemektedir. Karşımda
duran herhangi bir nesne [Örn. Kalem] benim için sadece bir “bu” değildir, “bu” bir kavrama karşılık
gelmektedir ve bu kavram kalemdir. Benim kalemi algılayışım ve bilişimde kalem kavramı bulunmaktadır.
Nesneye bakışım, aynı nesneye bakan bir kediden veya köpekten farklıdır. İdealar, kavramsal bağlamda
sorunun çözümü için kullanılmaktadır. Ancak, idea kavram demek değildir. İdea, ayrılıkların ve aynılıkları
kavranması olarak düşünülebilir. Platon bunların arkasında olanın ne olduğunu bilmek istemektedir. O
halde ideaların teklif olarak düşünülmesi üç başlık altında toplanabilmektedir. İdealar bilgi, tanım ve
gerçeklikle ilgili sorulara cevap olması açısından bir teklif olarak düşünülebilir.

8.4. Platon: İdealar ve Eros

Platon’da felsefe eros ile başlamaktadır. Eros, güzel varlıklara eğilim duymaktır. Güzel varlıkların peşinden
koşmaktır, aşktır. Platon’da idealar güzel görme, yani zihinle görme ile ilgili durmaktadır. Nitekim idealar
kelimesinin anlamı ‘görmek’ten gelmektedir. Eidein kelimesi görme anlamına geldiği gibi güzel biçim
anlamına da gelmektedir. Eidos / morphe / forma kelimesi de buradan gelmektedir.

İdeaların genel özelliklerine değinilecek olduğunda ilk olarak ifade edilmesi gereken ideaların cisimsiz ve
kütlesiz olduklarıdır -geometrideki üçgen gibi düşünülebilir-. Yunan dünyasında Platon’a kadar cisimsiz
varlık anlayışının ortaya çıkmadığını söylemek mümkündür. İdealar içeriği olmayan cisimsel varlıklardır.
Bu noktada bir sorun ortaya çıkmaktadır: “Cisimsel olmayanla cisimsel varlık ilişkisi nasıl mümkün
olacaktır?” Fiziksel bir cismin yeri, mekanı olmasına karşın ideaların bir yeri yoktur. [Descartes’in ruh ve
beden ilişkisi ile bağlantılı olarak düşünebilir ancak bu kısım şimdilik açılmayacaktır.] İdeaların cisimsel
varlığa sahip olmamalarına, zihnin tasavvurlarının da -yani zihnimdeki görüntülerin de- cisimsel
olmaması üzerinde yaklaşılabilir. Zihnin tasarımları cisimsel olmamakla birlikte cisimsel olana, cisimsel
varlığa bağlıdır. Ancak idealar cisimsel olmamakla birlikte cisimsel bir varlığa da bağlı değildirler.
İdeaların ilişkisi, ideaların birbirleriyle kurduğu ilişki olarak ifade edilebilir. Platon’un ideaları sınıf veya
küme olarak da düşünülebilmektedir. Sofist diyaloğuna referansla, Platon’un idealarının ilişkisi kümelerin
iç içe geçip geçmemesi açısında önemli bir yerde duracaktır.

8.5. Platon’da Dört Temel Yapı

a) İdealar

İdealar, kendi başına varlıkları olan varlıklar şeklinde tanımlanabilir. Platon, zaman zaman, ideaları
ontolojik – kategorik bir yapı olarak görmekte ancak yorumlama şekli değişmektedir.

b) Tanrı

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 71/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Tıpkı idealar gibi, Platon açısından Tanrı [Demiourgos] da kendi başına mevcudiyeti olan varlık şeklinde
tanımlanmaktadır.

c) Madde

Platon bağlamında madde de var olmak bakımından hiçbir şeye ve yere dayanmamaktadır.

d) Ruh

Platon açısında ruh / psukhe birkaç katmanlıdır. İlk olarak ruhun bitkisel, beslenme, maddi yönler
katmanı bulunmaktadır. İkinci katmanda ise algılama ve bilinç bulunmaktadır. Üçüncü katmanı ise ruhun
ölümsüzlüğü oluşturmaktadır. Ruhun ölümsüzlük alanı, aynı zamanda, saf düşünmenin alanıdır.

8.6. Platon’un Tarzı

Platon’un tarzı dört başlık altında toplanabilir:

a. Duyu

Platon, sanılanın aksine, görünüşler alemini kurtarmaya çalışmaktadır. Duyu, Platon açısından bir kenara
atılmamaktadır. O, Parmenides’in ‘görünüşler hayaldir, vehimdir’ fikrini paylaşmamakta ve de bu fikri
çürütmeye çalışmaktadır.

b. Akıl

Platon’un bağlamıyla akıl, ne ortaçağ filozoflarının ne de Descartes ve sonrası filozofların aklı ile
karıştırılmamalıdır. Yunanlıların aklı, daha geniş anlamda bir akıldır, daha zengindir. Özellikle ilk filozoflar
açısından aklın her şeyin bilebileceği düşüncesi hakimdir. Ancak Platon açısından akıl çıkmaz sokaklara
girebilir, çözümsüzlüğe düştüğü ve sıkıştığı zamanlar olabilir. Böyle bir durumda Platon için adres
tanrılardan ziyade matematik ve mitoslardır.

c. Matematik

Platon’un felsefesi matematik felsefesi olarak düşünülebilir. Bunun sebebi onda matematiksel
düşünmenin olmasıdır. Platon’un bu yönüyle Pythgorasçılardan etkilendiği söylenmektedir ve bu etkiye
daha önce değinilmiştir. Matematik ve geometri ile Platon tanımlara yaklaşmaktadır ve bu alanda
önermeler, teoremler, kanıtlamalar ve çıkarımlar yer almaktadır. Bu bağlamda Platon bağlamında önemli
kavramlardan birinin dianoia, yani kanıtlayıcı düşünme olduğu vurgulanmalıdır. Platon’da akıl
yürütmenin matematikle bağlantılı olduğu ifade edilebilmektedir.

d. Myth (Mitos)

Platon -diyaloglarda takip edildiğinde görüleceği gibi- tartışmanın, arayışın, sorgulamanın, akıl
yürütmenin izini takip etmektedir ve yol bazen rasyonel bir açıklama ile ele alınamayacak, ortaya
koyulamayacak bir noktaya çıkmaktadır. Böylesi durumlarda Platon sıklıkla mitoslara başvurmaktadır.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 72/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Ruhun ölümsüzlüğü konusunda dinin ortaya koyduğu inanç’tır, bilim insanı ya da filozof açısından ise
buna bir cevap vermek mümkün gözükmemektedir. Bu noktada Platon mitoslara, oyunlara,
benzetmelere vs başvurmaktadır.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 73/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Bölüm özeti

Platon’un felsefesinde önemli bir yerde duran ideaların incelemesini gerçekleştirdik.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 74/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Ünite Soruları

1. Aşağıdakilerden hangisi ideaların özelliklerinden biri değildir?

A) İdealar, insan zihninin içinde değildir.

B) İdealar, cisimlerin dünyasında bulunmaz.

C) İdealar, ebedi varlıklardır.

D) İdealar değişmez.

E) İdealar, görünüş âleminde yer alır.

2. “İdeaların zihindeki temsillerine …… denir.” cümlesinde boş kalan yere aşağıdakilerden


hangisinin getirilmesi Platon felsefesi açısından uygundur?

A) Kavram

B) Nesne

C) Önerme

D) Özne

E) Algı 

3. Platon ideaları bir işletim sistemi olarak görüldüğünde, işletim sisteminin nerede kendini
gösterdiği aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir?

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 75/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

A) Nesnelere ad vermede

B) Duyumda

C) Tecrübede

D) Algıda

E) Hiçbiri 

4. Platon ve eski Yunan bağlamında dianoia kavramı aşağıdakilerden hangisi ile


karşılanamaz?

A) Akıl yürütme

B) Kavramsal düşünme

C) Gidimsel düşünme

D) Bir fikri kanıtlamaya çalışma

E) Duyu bilgisi

5. Aşağıdakilerden hangisi Platon’un felsefe yapma tarzını nitelendirmemektedir?

A) Duyu

B) Akıl

C) Matematik

D) Myth (Mitos)

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 76/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

E) Dogmatik

CEVAP ANAHTARI

1. e 2. a 3. a 4. e 5. e

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 77/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

9. VARLIK VE İDEALAR 

Giriş

Çalışmanın bu kısmında ele alınacak konu, bir önceki kısımdan da hareketle, idealar ve varlık meselesi
olacaktır. Daha önce de değinilmiş olduğu gibi Platon açısında idealar problemleri çözümü açısından
kullanılmaktadır ve unutulmamalıdır ki idealar demek kavram anlamına gelmemektedir. İdealar kümeler
ve sınıflar olarak görülebilir. İdeaları, kavramları temellendirmek üzere kullanılan anlamlar ya da kümeler,
sınıflar olarak görebilmekteyiz.

9.1. Gerçek ve Görünüş

Platon’un dönemindeki önemli tartışmalarda birinin Parmenides’in kullandığı şekliyle on ve me on (Varlık


ve Yokluk) üzerine olduğunu ifade edebiliriz. Parmenides’e göre sadece ‘var olan’ vardır. Tek tek görülenler
Parmenides açısından hayali iken aslolan, bu tek tek görülenlerin kendisini kılan şeydir ve ‘o’ vardır.
Platon bu açıdan Parmenides’in ortaya çıkardığı probleme ve tartışmaya yönelmekte ve Parmenides’in
‘hayali’ dediği görünüşler alemini kurtarmaya çalışmaktadır. Parmenides açısından tepede duran
kavramın ‘on’ olduğu ifade edilebilir. Parmenides burada hareketle çokluğun olmadığını ve her şeyin bir
ve tek olduğunu ileri sürmektedir. Kuşkusuz Parmenides’e göre de duyu algısında ‘çokluk’ ile
karşılaşılmaktadır ancak o bu çokluğun olmadığını onlar hayal olduğunu söyleyerek ileri sürmektedir.
Çokluğun kabul edilmemesi ve varlığın bir oluşunun ortaya sürülmesinden hareketle Parmenides’in dile
getirdiği bir diğer şey ise değişimin olmadığıdır. Parmenides’e göre varlık bir ise ve her yeri dolduruyorsa
değişme de yoktur denilebilmektedir. Değişmenin olabilmesi, yer değiştirmenin gerçekleştirilebilmesi için
‘boşluk’ olmalıdır. Ancak Parmendes’e göre boşluk yoktur. Sadece var olanın kendisi vardır ve bu
bağlamda da boşluk ya da yokluk –mutlak anlamda- yoktur. Burada, Yunan dünyasının en temel
fikirlerinde biri ile karşılaşmaktayız: ex nihilo nihil est[1]. Bir şey ‘var’ ise ve hep var olmaya devam
ediyorsa değişme olmuyor anlamına gelmektedir. Bu bağlam içerisinde, ‘var’ denilen şey hep vardır ve de
var olmaya devam etmektedir ve var olan da büyük bir küre olurak düşünülecek olunursa bu küre
doldurulmuş ve değişmezdir.

Platon’un bu konuya dair temel derdi -daha önce Herakleitos’un da derdi olduğu gibi- değişmeyi, çokluğu
ve görünüşlerin hayal olmadığını ortaya koyabilmek olarak ifade edilebilir. Platon ‘değişme, çokluk vardır’
ve ‘görünüşler de hayal değildir’ gibi bir yaklaşımda bulunmaktadır. Platon açısından yokluk; izafi yokluk
ve mutlak yokluk olarak ayrımlanmaktadır. Parmenides gibi mutlak yokluğun düşünülemeyeceğini
söylemekle birlikte izafi yokluğun düşünülebileceğini ileri sürmektedir. Bu tartışma için Sofistes ve
Kratylos diyaloglarına bakılabilir. İzafi yokluk, Platon için yargı kurmanın da temellerinden biri olarak

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 78/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

görlmeketedir. Örneğin herhangi bir nesne için, bu nesnede canlılık özelliği yoktur denilebilir. Ancak
buradaki yokluk mutlak değil izafi bir yokluktur; yani bu nesnenin yüklemlerinden biri ‘canlılık’ değildir.
İdeaların kullanım alanlardan bir tanesi de bu tür ifadeleri kurabilmektir. Yargının formülize edilmiş halini
şu şekilde edelim: “a,b’dir.” Burada “a” özne, “b” yüklem ve “dir” de kopuladır. Bir diğer yargı şekli ise “a,b
değildir.” şeklinde kurulabilir ve Platon’un izafi yokluğu bulduğu nokta burasıdır diyebiliriz. Çokluk
olmasaydı ve eğer bir olsaydı yüklemlemeden bahsetmek de mümkün olmayacaktı ve yargı formu şu
şekilde ortaya konacaktı: “a, a’dır.” Bu da, var olan var olan’dır demektir ve bunun ötesine geçmez. Platon
–dir (is) ve –değildir (is not) üzerine koyu değerlendirmekte ve izafi yokluğu bu bağlamıyla ortaya
koymaktadır. Yargı içerisinde çokluk –‘bu alettir, siyah renklidir, vb’ gibi- bulunmaktadır.

Platon, Parmenides felsefesinde her şeyi donduran yöne karşı çıkmakla birlikte Herakleitos’un oluş ve
değişme fikirlerine de karşı çıkmaktadır. Platon değişmenin, oluşun varlığını inkâr etmiş değildir. Zaten
hiçbir filozof inkâr etmemektedir. Bu işin piri olarak gösterilebilecek Parmenides bile inkâr edememiştir.
Sadece görünüşlerin olduğunu ama hayal olduğunu söylemektedir. Platon’un Herakleitos ile ilişkisi esas
olarak Herakleitos ile kurulan bir ilişki olarak görülmemektedir ve bu da temel sorunlardan biridir.
Platon’un Herakleitos’un fikirlerini ne şekilde anlamış olabileceğine dair veriler Kratylos diyaloğundan
çıkarılabilmektedir. Diyalog içerisinde yürütülen tartışmanın taraflarından biri olan Kratylos dönemin
Herakleitosçusudur ve Herakleitos onun fikirleri dolayımında anlaşılmakta, aktarılmaktadır. Ancak
Kratylos’un aktarımlarıyla işaret edilecek Herakleitos ile Herakleitos ayrı yerlerde durmaktadır.
Herakleitos’un oluş ve değişim üzerine düşünceleri, akış öğretisi ile Kratylos’un dile getirdiği akış öğretisi
birbirleriden ayrı fikirler olarak dşünülmelidir. Kratylos’un dile getirdiği ‘ölçüsüz’ değişmeye ve akışa
karşın Herakleitos değişimin ve akışın belli bir ölçüsü olduğunu ifade etmekte, değişmeyen ölçüler
olduğunu dile getirmektedir. Ancak Kratylos üzerinden Herakleitos aktarımı Platon’un uçlarda gezinen bir
filozof olmasıyla da açıklanabilir. Platon Parmenides ve Herakleitos’un fikirleri arasında iki tarafında en uç
nokatlarına yönelmiş ve bu uçlardan yavaş yavaş içe doğru geri çekilmiştir. Gerek Kratylos gerekse
Theaitetos diyaloglarında Platon akış, oluş ve değişme öğretisini en uç noktalara çekmektedir.

Platon, herkesin dediği gibi ‘bilgi deneyle başlar’ fikrini kolaylıkla kabul etmemektir. Deney inkâr
edilmemekte ama bilgi sadece deneyle başlar fikri de yeterli bulumamaktadır. Nesnenin kendisi,
görünüşü, bendeki görüntüsü arasındaki farkları bilmeksizin bilgi deneyle başlar demek yeterli
gözükmemektedir.[2] Kratylos her şeyin aktığını, Theaitetos ise bilginin algı olduğunu söylemektedir. Her
şey akıyorsa bilgi, algı olamaz. Bunu anlamak için Platon’un oyunlarından birine başvuralım. Kedi burada
durduğu zaman buradaki olayın ne olduğunu algılayamaz. O, cismi görür. Ben ona kamera diyorum. O,
duvardaki tuhaf şekilleri görür. Ben onlara bir amfinin resmi diyorum. Ben, algımı kavramlarla
düzenliyorum. Ancak öyle bir şey var ki benim kavramsal, dilsel dünyam, algısal dünyam ve algısal
dünyamın karşılık geldiği gerçeklik dünyası belli açılardan örtüşmektedir. Sürekli ve ölçüsüz bir akış
olsaydı, bu akışın kalıcı bir yönü olmasaydı; ‘bu bir cisimdir’ ya da ‘bu, kamera cihazıdır’ vb denilemezdi.
Bütün bunlar, yani algı dille ve kavramlarla şekillendirilmektedir. Bu anlamda Platon, görünüş veya fizik

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 79/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

dünya denildiği vakit dünyanın belirli bir gerçekliği olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadır diyebiliriz. Bu
anlamda Platon’un Theaitetos’ta anlattığı algı kuramı önemli bir yerde durmaktadır. Evet, belli bir tür
bilginin deneyle başladığını söyleyebiliriz. Ancak belli bir tür bilginin deneyle başladığını söylemekle şunu
da söylememiz gerekir: Deney bilgisi, kavramsal anlamda işlenen bilgidir. Bu noktada Kant’ın
transendental estetik kısmına kısaca değinilebilir. Kant’ın yaptığı, Platon’un Theaitetos diyaloğunda
yaptığına benzemektedir. Nasıl benzemektedir? Duyumların (Kantçı tabirle anschaung’un) idrakımın
formu olan zaman ve mekânla işlenip, zihnimin kategorileriyle iyice işlenmesi sonucu ortaya çıkana bilgi
demekteyizdir. Öz olarak Platoncu bağlamda da şöyle denilebilir: fizik nesnelerden duyumlar gelmekte ve
bunlar belli kavramların altına düşürülmektedir. Örneğin; siyah kavramı kullanılmakta, ‘siyah’, cismin
altına düşürülmektedir. Ve böylece bilgi söz konusu olmaktadır. Ancak bu bilginin güvenilirliği kısmı ayrı
bir tartışma konusudur ve çalışmanın bağlamı açısından bu tartışma yürütülmeyecektir.[3]

9.2. Platon ve Görünüşler

Bu kısımda ilk olarak aydınlatılması ve incelenmesi gerekenin Platon’un ikili bir dünya anlayışına sahip
olduğuna dair yorumlar, ifadelerdir. Bu ikili ayrım görünüşler dünyası ve düşünülür dünya şeklinde ortaya
koyulmaktadır. Platon dünyanın ikiye ayrılmadığı belirtilmelidir. Dünya platonda birçok ayrıma tabiidir
ancak bu ayrımlar pastanın dilimlenmesi şeklinde anlaşılmamalıdır. Burada söz konusu olan dünyanın
farklı tarzlarda idrak edilmesidir, söz konusu olan değişik idrakların varlığıdır. Dünya; fizik nesne idrakıyla
başka, kavramsal idrak ile başka, matematik idrak ile başka görünmektedir. Bunun yanı sıra görünüşler
dünyası ile düşünülür –idealar- dünyası aynı şeyler değildir. Bütün dünya psukhe’de, yani bilinçte
kavranmaktadır. Kavramlar da idealar da burada kavranmaktadır. Ben’de olan, onların tezahürleridir ve
tezahürlerle de kavramlar kurulabilmektedir. Burada zihnin a priori bir yapıya sahip olduğu söylenebilir.
Bu a priori yapıların Platon tarafından da düşünüldüğü söylenebilir. İnsan bu yapılar ile dünyayla temas
içindedir. Tamamen soyut, tamamen düşünsel olan geometrik figürlerle de ilişki içindedir.

Platon’da görünüşler ya da duyular dünyası üzerine yöneldiğimizde phainomenon kavramı karşımıza


çıkmatadır. Phainomenon, bizim görünüş yerine kullandığımız kelimedir. Platon –Parmenides ile
ilişkisinin incelenişinde de açıldığı üzere- görünüşleri hayali olarak nitelendirmemekte, onların ontolojik
bir yönü olduğunu düşünmektedir. Görünüşün ontolojik yönü olması; görünüşün yalnız algılanmaya, yani
Ben’im algılamama bağlı olmamasıdır. Nesnelerin sadece benim idrakime bağlı –Berkeley’in deyişiyle
esse es parcipi- olması, görünüşler hayali olması anlamını taşımaktadır.

Platon bağlamında, algının olabilmesi için phainomenon’un arkasında bir fizik nesnenin olması
gerekmektedir. Timaios diyaloğunda Platon, Demokritos’un adını anmaz fakat, görünüşlerin ortaya
çıkışındaki birinci durak olan fizik nesnenin ontolojisini yapmaktadır. Bu, modern fiziğin temeli de olacak
bir şey olarak görülebilir. ‘Fizik nesne’ kelimesini kullanmamakla birlikte belli bir bağlamda onun hangi
açıdan dünyayı gördüğünü ‘çanak’ sözcüğü ile ortaya koyabiliriz. Çanak, fiziksel mekandır. Çanağın
doldurulması, yer kaplama söz konusudur. Çanak bir biçime sahiptir, ezeli ve ebedidir, yani her zaman

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 80/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

mevcuttur. Bunu atomculardan aldığı söylenebilir ve buna atomos eidos demektedir, yani bölünmez bir
biçim’dir. Çanaktan dolayı bir biçimi vardır ve bir madde orayı doldurmuştur. Bölünmezdir. Doğrudan
doğruya duyu algıma da konu değildir. Ama düşünceyle bu kavranabilmektedir. Burada biçimlenmiş bir
madde vardır. Benim algımla etkileşimimden dolayı bir görünüş olarak ortaya çıkmaktadır. Görünüşteki -
ki Demokritos zaten ortaya koymuştur- ikincil niteliklerini görmekteyiz; sertlik, koku, renk gibi. Bütün
bunları meydana getiren fiziksel bir temel vardır. Platon’un en büyük buluşlarından bir tanesidir bu ve de
modern fiziğin en önemli yönlerinden biri olduğu söylenebilir.

“Bir görünüşün olabilmesi için neler gerekmektedir?” Platon görünüşün oluşabilmesi için kimi ögelerden
bahsetmektedir. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:

a) Ayna

b) Yansı

c) Yansıyan

d) Işık

Ayna, zemindir; nesnenin ortaya çıkmasının zemini, ‘çanak’ olarak ifade edilebilir. Ayna, nesnenin imkan
bulduğu mekan olarak düşünülebilir. Yansı ve yansıma ise bir arada düşünülebilir. Nitekim yansının
olabilmesi için yansıyan bir nesnenin olması gerekmektedir. Nesnenin yansıyabilmesi için gerekli olan öğe
ise ışıktır. Platon, fizik nesnelerle ilgili metafor yaparken bu kullanılmaktadır. Gölgenin olabilmesi için
‘satıh’ lazımdır. Satıh maddi yapıdır. Yansıyan elim ve ışık. Bunları birlikte düşününce phainomenon –
görünüş- kelimesi yakalanmaktadır. Işık, bundan gelen etkiyle benim algımın ortaya çıkmasıdır. Yansıyan
o nesneye ilişkin benim kavramsal yapımdır. Yansı, nesnenin şuradaki halidir. Bu bağlamda, Platon’un
gölge varlık metaforu şu şekilde okunabilir: İlk olarak ışıkla duyu algım arasında, nesneyle duyu algım
arasında ilişki kurması; ikinci olarak ise bunun bir satıhta, mekânda imkân bulmasıdır. Mekânda imkân
bulan, yansıdır. Bu imkân bulanın bana gelen duyumlarının anlamlandırılması, yansıyandır. Bir nesneden
söz edebilmek için fizik nesnenin kendisi, algısı ve kavram gerekmektedir. Eğer bunlar olursa fizik
nesnelerden söz edebiliriz. Kaldı ki her şey fizik nesnelerden söz etmek de değildir. Çünkü bir sorunumuz
vardır: yansıyana kavram dediysek ‘Bu kavramlar nereden gelmektedir?’. Modern fiziğin en temel noktası
bu noktada yakalanmaktadır. Bir fizik nesneden görünüş olarak söz edebilmek için fizik nesnenin
kendisinin olması; Platon, işte, bunu yakalamıştır.

9.3. Mağara Metaforu ve Varlık

“Yeraltında mağaramsı bir yer, içinde insanlar. Önde boydan boya ışığa açılan bir giriş... insanlar
çocukluklarından beri ayaklarından, boyunlarından zincire vurulmuş, bu mağarada yaşıyorlar. Ne
kımıldanabiliyor ne de burunlarının ucundan başka bir yer görebiliyorlar. Öyle sıkı sıkıya bağlanmışlar ki,
kafalarını bile oynatamıyorlar. Yüksek bir yerde yakılmış bir ateş parıldıyor arkalarında. Mahpuslarla ateş

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 81/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

arasında dimdik bir yol var. Bu yol boyunca alçak bir duvar, hani şu kukla oynatanların seyircilerle kendi
arasına koydukları ve üstünde marifetlerini gösterdikleri bölme var ya, onun bir duvar. Böyle bir yeri
getirebiliyor musun gözünün önüne?” (514a-b)

Birbirlerinden farklı olan idraklardan, dünyayı ele alış ve kavrayışlardan daha önce bahsedilmişti. Mağara
metaforu bu noktada kullanılabilmektedir. Farklı nesne kavrayışları söz konusudur. Üçgeni kavramakla
fizik nesneyi kavramak aynı şey değildir. Üçgenin zihnimdeki idrakıyla fizik nesnenin bir görünüş olarak,
phainomenon olarak idrakı farklıdır. İnsanlar farklı farklı zihin derecelerine sahiptir. Bir nesneye, düşünsel
anlamda yöneldiğim gibi, algı nesnesi olarak da yönelebilirim. Aynı nesnede kaç tane katman vardır? Bu
nesne, teorik fiziğin yaptığı şekliyle saf kavrmsal olarak ele alınabilceği gibi ontolojik olarak yer kaplayan
şeklinde vs ele alabilir, bu nesnenin algısı konu edilebilir ve bir tür algı teorisi yapılabilir. Aynı zamanda bu
nesne bir bütün olarak –bu bütünün içine nesnenin kendisi, görünüşü, bendeki görüntüsü ve kavramsal
çalışmalar girmektedir- ele alınabilir. Mağara metafaorunun okuması bu bağlamda yapılmaktadır. Bu
metaforda, ilk olarak, Platon’un ‘mağaranın dışındaki gerçek nesneler’ dediğini şimdilik kavram zemini
olarak düşünebilirz. İkinci olarak, Platon, bu gerçek nesnelerin bir tür taklidi olduğunu söylemektedir.
[Maketleri ele alalım. Maketler de fizik nesne olsun. Fizik nesnenin mağara duvarındaki yansımasını ele
alalım. Yansıma fizik dünyanın görünüşüdür. Phainomenon halinde bana geliyor olmasıdır.] Üçüncü
olarak, mağaranın duvarındaki yansıyanı, benim kendime duyu algım bağlamında konu etmem
durumudur.[4] Varlığı ve var olanları kavramanın dereceleri vardır ve kavramsal olarak, saf kavramsal
olarak, fiziksel nesne içinde, görünüşler içinde kavrayabilmek mümkündür. Ortada tek bir dünya, tek bir
bütün ve onların farklı farklı algıları bulunmaktadır. [Platon, Phaidros diyaloğunda 9 farklı kavrayıştan söz
eder.] Toparlayacak olursak, mağara metaforu şu şekilde yorumlanabilir: ‘Sen’ mağaranın duvarındaki
görünüşün ve sendeki görüntünün ne kadar arkasına geçebilirsen -işte bu nesnenin bendeki görüntüsü
var, bu nesnenin görüntüsü var, bu nesneye ilişkin kavramlar var- mağaran o kadar genişlemektedir.
Mağaranın dışına çıkmak demek, daha geniş açılardan mağarayı kavrayabilmek demektir.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 82/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Bölüm özeti

Bu bölümde, Platon’un varlık felsefesi ele alınarak, varlığa bakış açısı incelenmiştir.

[1]
Varlıktan yokluk, yokluktan varlık çıkmaz.

[2]
Berkeley ve Hume, ‘bilgi deneyle başlar’ diyenlere en ağır cevabı vermiştir. Kant da her ne kadar ‘Hume beni
dogmatik uykumdan uyandırdı.’ dese bile bence hala uyku mahmurluğu içinde felsefe yapan biri olarak
düşünülebilir.

[3]
Ama şu söylenebilir ki Platon’un algı kuramı önemlidir ve hala da modern dünyada belli filozoflarca
kullanılmakatadır. Bu bağlmda, Quine’a bakılabilir

[4]
Kant’ı hatırlıyoruz burada. Kavramsal yapıların zemini dışarıda, ateşin önünde maketler fizik nesne, fizik
nesnenin duvara yansıyan hali görünüşler ve görünüşlerin benim zihnimde görüntü olarak kurulan biçimi.
Buna, Kant’ın transendental estetikte nesnenin kurulmuş hali diyelim. Kant ve Platon’un farkı şudur: Kant
transendental estetikte kurduğu nesneyle uğraşır. Nesnenin kendisi şöyledir, böyledir ilgilenmez. Platon ise
mağaranın dışındaki gerçek nesne dediği ateşin önündeki maketi, mağaranın duvarına yansıyan görünüşü,
zihnimizdeki görüntülerin her birini ayrı ayrı ele alabilen biridir. Bu da onu Platon yapar. Kant ise sadece
transendental estetik bağlamında, zihinsel yeti bağlamında destek görür. İkisinin arasındaki fark budur.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 83/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Ünite Soruları

1. Yanlışlığı yokluk üzerine düşünmek olarak gören filozof aşağıdakilerden hangisidir?

A) Platon

B) Parmenides

C) Aristoteles

D) Thales

E) Sokrates

2. Biçimlenmiş maddeye ….. denir. Boşluğa aşağıdaki kavramlardan hangisinin gelmesi


uygun olur?

A) Özne

B) Nesne

C) Yüklem

D) Kavram

E) Önerme

3. Platon, görünüşleri ‘hayali’ olarak gören aşağıdakil seçeneklerde yer alan hangi filozofa
karşı görünüşler alemini kurtarmaya çalışmaktadır?

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 84/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

A) Ksenophanes

B) Herakleitos

C) Thales

D) Protagoras

E) Parmenides

4. Platon bağlamında, “Bir görünüşün olabilmesi için neler gerekmektedir?” sorusana


verilebilecek bir cevapta görünüşlerin olabilmesi gereken öğeler arasında aşağıdaki
seçeneklerden hangisi gösterilemez?

A) Ayna

B) Yansı

C) Hakikat

D) Yansıyan

E) Işık

5. Platon mağara alegorisi aşağıda yer alan diyaloglardan hangisinde yer almaktadır?

A) Phaidon

B) Timaios

C) Theaitetos

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 85/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

D) Devlet (Politeia)

E) Yasalar (Nomoi)

CEVAP ANAHTARI

1. b 2. b 3. e 4. c 5. d

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 86/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

10. ‘FİZİK’ NESNELER DÜNYASI VE


İEDALARIN
ELEŞTİRİSİ

Giriş

Çalışmanın bu kısmında ele alınacak konuları Platon açısından ideaların görünüşlerle, fizik nesne ile
ilişkisi ve Platon’un idealarına dönük eleştiriler oluşturmaktadır.

10.1.
Kavram ve Nesne

Platon ideaları, eserlerinin çok az bir yerinde düşünmesine konu etmektedir. İdealar aracılığıyla bir şeyi
açıklamaya çalışmaktadır. O da: bilgiyi, tanımı, kavram terimini açıklamaya çalışması olarak ifade
edilebilir. Platon’un idealar kuramının görünüşlerle, fizik nesne ilişkisi el alındığında; bir yanda cisimsiz
olan, idealar denen bir varlık alanı söz konusudur, diğer yanda ise cisimleri olan, belli bir mekânı
dolduran fiziksel nesneler dünyası bulunmaktadır. ‘Ben’ hem kavramları ve ideaları hem de fizik nesneleri
kendime, düşünceme konu edebilmekteyimdir. Algı, bilgi söz konusu olduğunda fizik nesneyle kavramı,
düşünceyi ve bunun da zemini olarak kabul edilen ideaları birbirine bağlayabilmekteyiz. Birbirine
bağlamayı şu şekilde ortaya koyabiliriz: Mesela bu cismin hareketinin ‘neden’iyim. Bir cismi hareket
ettirebilmem için bir cisme yine cisimsel olarak kuvvet uygulamam gerekir. Bu açıdan nesne-idea
ilişkisine bakmak gerekmektedir.

Bir nesneyi biliyor olmak demek, onu bir kavramın altına düşürmüş olmak demektir. Burada ‘bu’ [örn.
Kalem] bir nesnedir. Bu’nun birinci özelliği, onun var olmasıdır. Aynı şekilde zihnimde de bir nesne
tezahür ettim ve o da üçgen olsun. İkisi de var olandır. Burada bir sorun gözükmemektedir. İkisi hakkında
düşünmeye başladığım zaman kavramlar girer devreye. En temel şey, onların var olmasıdır. İlki cisimsel
varlık, diğeri de düşünsel varlıktır. Ancak bu yetmemektedir; bu cisimsel varlığa o varlığın en temel
özelliğini yüklemeyi çalışacağım. (örn.) ‘Uzaktan kumanda cihazıdır.’ Bunu bilgime konu edebilmem için
buna bir kavram yüklemiş bulunuyorum. Bu kavramla, bunun en temel özelliğini ortaya çıkarttım -yani
özünü. Düşüncemde kendime konu ettiğim varlığın üçgen olabilmesi için onun temel özelliğini ortaya
koymam gerekmektedir. ‘Üçgenin iç açılarının toplamı 180 derecedir’; ‘üçgen üç kenarlıdır’ gibi bir
tanımın ona yüklenmesi gerekmektedir. Bunun Platon’da nasıl yapıldığını inceleyeceğiz. Platon’un kendi
idealarını nasıl eleştirdiği de ele alınacak bir diğer konudur. Şimdi sorulardan biri; ‘bir kavram nasıl
mümkündür?’, ‘Eğer bir nesneden söz edebilmemiz için bir kavrama ihtiyacımız varsa -işte adalet, üçgen,
dikdörtgen, büyük, küçük kavramı gibi- sorabiliriz ki bir kavram nasıl ortaya çıkar?’ ‘Keşif midir? - İcat
mıdır? Kavram’, aslında tanımlarla inşa edilen bir yapı olduğunu söylemek gerekmektedir. Asla tek
başlarına bulunmamaktadırlar. Platon, bunu, Sofistes diyaloğunda -kavramların tek başına asla mümkün

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 87/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

olmadığını- söylemektedir. Tanım, hep bir yargı bağlamındadır. ‘Üçgen, iç açılarının toplamı 180 derece
olan düzlemdir.’ Görülecektir ki birçok kavram yan yana koyulmuş ve bir argı formunda ortaya
konulmaktadır. Mantık ve matematikte, özellikle de geometride kavramlar değişmezler. Aksiyomatik
şekilde baktığınızda -ki Platon’un zamanında geometri deyince Öklid geometrisi vardı- o zaman da
değişmemiştir, şimdi de değişmemiştir ve sonrasında da değişmeyecektir ve Platon bunu görmüştür
diyebiliriz. Platon kavramların özellikle geometri, aritmetik toplam olarak matematikteki halini
görmüştür. Diyebiliriz ki: 1) Kavram tek başına mümkün değildir. 2) Kavramlar her zaman tanımda
kurulur. 3) Kavramlar olmaksızın nesnelerin bilgisi -bu nesnenin bir kumanda cihazı olduğunu, bunun
orta parmak, bunun işaret parmağı olduğunu- mümkün değildir. Bir hayvan bunları algılayabilir ama
bunların bilgisine sahip değildir.

Hatırlanacak olursa, Parmenides ve Gorgias’ın temel argümanlarından söz edilmişti. Parmenides’in temel
argümanı şu idi: düşündüğüm her şey vardır. Düşünme denen faaliyet, kavramlarla olan bir faaliyettir.
Düşünmeye başlamak demek, gördüklerimizin anlamlandırılmaya çalışılması demektir. Düşünme ile
kavramsal bir örüntü ortaya çıkarılmaktadır. Eldeki kavramlarla –karşımızdaki- varlıkları
düşünmekteyizdir. Onlara anlamlar yüklemekte ve onları kendimize bilgi konusu yapmaktayız. Bir
nesnenin var olması kendi başına, kavramsal olarak mevcut olabilir. Düşündüğüm her şey vardır ama
düşündüğüm her şey cisimsel değildir. Düşündüğüm her şey matematiksel değildir. Karşımda
düşündüğüm bir resim var. Resimle ilgili düşüncelerimin büyük bir kısmı, algılarımla ilgili düşünmedir.
Çocuğun resmi, bendeki görüntüsü ve kendi hali farklı farklı varlıklardır. Buradaki temel sorunlardan bir
tanesi, ‘herhangi bir şey’ olmasıdır. Duyu algısına bakıldığında aşağı yukarı aynı şeylerin algılandığı ifade
edilebilir. Belli nitelikler, belli bir biçim algılanmaktadır ve bu ‘belli’ olanlar adları üzerinden
birbirlerinden ayrılmakadır. Kratylos diyaloğunda buna değinilmektedir. ‘Verdiğim adla o nesnenin temel
özelliği arasında ne türden bir ilişki vardır?’ ‘Bu nesnenin, bu nesne olmasını sağlayan şey nedir?’ Yine bu
bağlamda Platon’da görünüşler, fizik dünyasında -bizim üzerimizdeki etkisine baktığımızda- bie düzen söz
konsudur ve Platon açısından burada yakalanan düzen önemli bir yerde durmaktadır. Gece, öyle birden
bire gelmemektedir. Hiçbir şey, öyle birden bire ortaya çıkmadığı gibi birden bire de yok olmamaktadır.
Bir süreç söz konusudur ve bu süreçte açıklanabilir nedenler bulunmaktadır. İkinci nokta, fizik nesnelere -
algımıza konu olan fizik nesnelere- bakacak olursak bir öbekleşme vardır. Nesneler öbek öbek
öbeklenmiştir. Mesela bulutların bazılarına nimbus, sirus, kimulus demekteyiz. Nesnelerde, bu tür
adlandırmaları yapacak zemin de vardır. Her iğne yapraklıya çam demiyoruz. Öyle bir tür var ve bu öbek
altında alt öbekler yer almaktadır. Bu iğne yapraklıların bir kısmına sedir, köknar diyoruz. Şimdi
adlandırdığımız zaman, nesneleri bir kavram altına düşürdüğümüz zaman görürüz ki fizik nesnelerin
özellikle kavram altına girecek bir düzeni de vardır. ‘İğne yapraklılar’ diye bir kavramım vardır ve onu
diğer ağaçlardan ayırabilecek özellikleri bulunmaktadır. Doğada, baktığınız zaman iki şey görülmektedir:
düzen ve öbekleşme. İşte bu nereden, nasıl ortaya çıkmıştır? Daha önce sorduğumuz gibi; neden bazı
varlıklar ağaç biçiminde, neden bazıları insan biçiminde biçimlendi?

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 88/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

10.2.
Düzen ve Öbekleşmeyi Açıklama Denemeleri

Platon, düzen ve öbekleşmeyi açıklamak için idealar görüşüne başvurmaktadır. Dış dünya denildiğinde ve
dış dünyaya bakıldığında bir düzenlilik söz konusudur. Platon bazen, ender zamanlarda, bu düzenliliğin
nedenini fizik dünyadan ayrı olarak durduğunu düşündüğü idealarla açıklamaya çalışmaktadır. Bir yanda
düzenlenmiş bir ritmi olan, bir düzeni olan fizik dünya, görünüşler dünyası ve ‘bunun arkasında ne var?’
sorusundan hareketle ortaya konan bir çözüm olarak idealar dünyası. İdealar dünyası ‘ayrı’ olarak
durmaktadır ve burada oradan hareketle fizik dünyanın onun bir benzeri olarak düşünüldüğü
görülmektedir. İdealar dünyası, kendi başına hiçbir sorun oluşturmamaktadır. Matematik nesnelerin
kendi başına mevcudiyeti gibi. Ama sorun şudur ki, “böyle cisimsiz bir varlık alemi, cisimli bir varlık
alemini nasıl biçimlendirmektedir?” Timaios diyaloğunda ele alınan bu konuyla ilgili tamamen metaforik
konuşulmaktadır. ‘Bu ikisi birbirini nasıl etkilemektedir?’ Madem ‘bu’, bu’nun taklididir; o zaman ‘kaç tür
ilişki kurabilir?’ İlk olarak idealar, fizik nesnelerin nedenidir; yani onların var olma nedenidir. [Platon, ‘var
olma nedeni’ni paramparça edecektir. Aristoteles’e kadar beklemeye gerek yoktur, bunu kendisi
gerçekleştirecektir.] Platon bu fikirden daha sonra vazgeçmektedir. Yukarıda dediğimiz gibi, fizik nesneleri
idealarla bir varsayım olarak düşünebiliriz. Benim dört parmağımı sıkmamın nedeni, bu elimdir. Arada
fiziksel bir nedensellik vardır. Platon’da fizik nesneler ilişkisini ancak açıklama ilkesi olarak
düşündüğünüz zaman yerli yerine oturtabilmekteyiz. Bunu açıklamak için kullandığı ikinci kavram, pay
almadır. Platon, ‘fizik nesneler idealardan pay alır’ demektedir. Bu pay olma nasıl olmaktadır? Pay,
cisimsel olandan alınır. İdea ise cisimsizdi. Ağaç denen fiziksel nesnelerden biri, -binlerce, milyonlarca
ağaç var- nasıl pay alacak? Platon burada (olur ya da olmaz, şunu da deneyeyim diyor): ‘Fizik nesneler,
ideaların taklidi ve kopyasıdır’ demektedir. Nasıl taklit olacak? Benim resmimi birisi yaparsa taklit, kopya
olabilir ama bu taklidi ve kopyayı kim yaptı? Bu bağlamda zaman zaman Demiurgos’tan
bahsedilmektedir. Ama sorun şu: kopya meselesini, ‘benzer’ meselesini açıklamak için birazdan
değineceğimiz bir sorun ortaya çıkmaktadır. Yine demektedir ki: ‘İdealar, fizik nesnenin içindedir’.
Herhangi bir yargı verdiğimizde (örn. ‘Bu, bir uzaktan kumanda cihazıdır’ dediğimizde) birçok kavram
kullandığımıza işaret etmiştik ve bu noktada da bu’nun ‘bu’ olmasını belirleyen şey idea ise bu’nun içinde
birden fazla idea (Varlık ideası, kumanda, alet, uzaktan ideası..) bulunmaktadır denilebilir. Peki, bu kadar
idea bu’nun içerisinde nasıl bulunmaktadır? Kimyasal açıklamaya tabi tuttuğumda bunun içinden idea
çıkamayacaktır. Ama uzaktan kumanda, alet gibi kavramlarla görünüşü, bunun arkasındaki fizik nesneyi
tanımlamaktayımdır. Bu, atomlardan meydana geldi; belli bir mekânı dolduruyor ama bunun içinde idea
yoktur.

10.3.
Parmenides ve İdeaların Eleştirisi

Platon, fizik dünya ile idealar arasındaki ilişkileri taklit, kopya, neden olma, pay alma ve içinde bulunma
fikirleriyle açıklamaya çalışmaktadır. Platon, daha sonra bunları Parmenides diyaloğunda anlatmakta ve
sert bir eleştiriden geçirmektedir. Bir kere, ‘İdealar, fizik nesnenin nedenidir.’ görüşünü ağır şekilde

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 89/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

eleştirir. Fiziksel-cisimsel olmayan varlıkların, fiziksel-cisimsel varlıkların nedeni olamayacağı fikrini


Platon bizzat kendisi anlatmaktadır. Platon’da cevaplanamayan bir soru olarak şu kalmıştır: ‘İdealarla
cisimler dünyası arasındaki ilişkinin doğası nedir?’- Platon bunu taktik bir soru olarak sormaktadır. Yine
pay alma öğretisini ağır şekilde eleştirmektedir. Ne kadar pay alınır? Mesela ağaç ideasından ağaçlar pay
alır. Her biri ağaç ideasından pay alırsa ağaç ideası azalır. Normalde onun ‘var olan’ tanımına göre
azalmaması ve çoğalmaması gerekmektedir. Eğer idealardan farklı nesnelerin bütünüyle pay aldığı
söylenirse o zaman ideaların çoğaldığını söyleyebiliriz. Bu anlamda Platon, pay alma öğretisini de
eleştirmektedir. Artık bu fikirden vazgeçer denilebilir. Cisimli-cisimsiz ilişkisi, kategorik bir hatadır.
[Örneğin günlük hayatta, ‘Sen benim kalbimin sultanısın.’ -kalbimin içinde nasıl bir sultan yer alabilir.
‘Gidiyorum ama seni de kalbimde götüreceğim.’ gibi kullanımlar, metaforik kullanımlardır. Kategorik
hatalardır.] Platon fizik nesnelerin, ideaların benzeri ve kopyası olduğu fikrini de ‘üçüncü bir göz’
eleştirisiyle bertaraf etmektedir. Çünkü ‘Eğer bu bir ideaysa, bundan iki tane pay alındıysa, bu iki
nesnenin benzer olmasını bununla mukayese ederek yapmam lazım. İki ağacın benzerliğini, ağaç
ideasına göre yapmam gerekir. Bu ikisinin benzerliğini yapmak istersem -iki ağaçla ağaç ideasının
dışında- üçüncü bir ideaya daha ihtiyacım vardır. O zaman ağaç ideasıyla ağaç arasındaki benzerliği yine
başka bir ideayla kuracağım. Böylece sonsuza kadar gidebiliriz’, demektedir. Bu anlamda Platon,
nedensellik ilişkisini, ideaların cisimlerin nedeni olduğu ilişkisini, ideaların pay alma ilişkisini, ideanın
fizik nesnede bulunma ilişkisini ve ideanın taklit olma ilişkisini Parmenides diyaloğunda sıkı bir şekilde
eleştirmekte ve çürütmektedir.

10.4.
İdea Türleri ve ‘İğrenç’ Nesneler

Platon, Parmenides diyaloğunda bir de idea türlerini tartışmaktadır. İdea türleri nedir? Etik, estetik,
politik, mantıksal, matematiksel idealar şeklinde ifade edilebilir bu türler. İlk iki öbekteki idealara dikkat
ettiğinizde -özellikle ikinci öbek mantıkla ilgili öbektir- üçgen kavramı ve üçgen arasında ilişki
kurabilirsiniz. İkisi de cisimsel olmayan varlıklardır. ‘Aynı’ denen terim, cisimsel olmayan bir varlıktır. Yine
‘iyi’ denen kavramı ele aldığınızda, cisimsel değildir. Belli eylemler için kullanırız. Ya da belli aletlere, ‘iyi’
bir alettir, demekteyiz. Orada, ‘işe yarar’ anlamındadır. Güzel dediğimiz zaman -sonuçta ‘güzel’ bir kavram
ve ona bağlanan terimi de somut bir şey değil- güzel bir şeyden söz ediyoruz ama güzelin kendisini bir
yere koyamayız. Elimizde ‘güzel’ diye bir terimimiz vardır. Buralarda idealar hala iş yapabilir ama doğal
türler -insan, kedi gibi somut şeyler- söz konusu olduğunda idealar artık kavramsal olarak -bu bilgiyi
anlamamızın dışında- bu doğal türlerin varlığını açıklayamamaktadır. Platon burada önemli bir yere
parmak basmaktadır: ‘Bizim derdimiz burada ilişkiyi kurmak değildir. Bu doğal türler dediğimiz -insan,
kedi, ağaç, bulut gibi- varlıkların tanımının bilgisini açıklamaktır.’ Platon bir yanda da Parmenides
diyaloğunda kendisiyle dalga geçmektedir. Mesela iğrenç gibi şeylere dışkı, kıl, domuz kılı gibi isimler
vermekte ve ideaları en uç noktalara taşımaktadır. Bu sıkı bir eleştiri olarak görülebilir.

10.5.
Aristoteles’in İdealar Eleştirisi

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 90/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Etik, estetik, mantık ve matematik idealar konusunda neler yapılabilir, Platon onları Sofistes diyaloğunda
ele almaya çalışır. Orada çözümsüz kalan kısım doğal türler ile idea arasındaki ilişkinin açıklanamaz
olmasıdır. Çünkü bu düşüncenin kendisi, mantıksal bir paradoksu ortaya çıkartır. Platon’un idealar
öğretisinin Aristoteles tarafından yapılan eleştirisi -Metafizik, 6. kitap 9. bölümünde yapıyor- şöyle:
‘İdealar türündeki varlıkların, mantıksal varlıkların, küme gibi varlıkların ayrı şekilde bulunmasında hiçbir
sorun yok. Ayrı şekilde bulunan varlıkları ben zihnimle kavrayabilirim, düşünceme konu edebilirim. Aynı
şekilde fizik nesneler de ayrı şekilde bulunur. Nihayetinde dibe kadar gittiğinizde fizik nesne nerede
bulunur dediğinizde uzay, uzay nerede bulunur dediğimizde tökezliyoruz. O zaman ayrı şekilde
bulunmalarını dert edinmeyelim. İdealarla ilgili neler yapılabilir, onu dert edinelim.’ Şu dert edinilen kısmı
Platon halletmiştir: 1) Fizik dünya hayal değildir. 2) İdealar denen cisimsiz varlıklar, fizik dünyanın nedeni
değildir. Bunu bizzat kendisi söylemektedir. Bu bağlamda şunu söyleyebiliriz: Modern fiziğin temel
anlayışı, Timaios diyaloğunda ve benim anlatmaya çalıştığım çerçevede ortaya çıkmıştır. Platon
matematiksel yöntemi, düşünsel yöntemi fizik nesneyi anlamada kullanan filozoflardan bir tanesidir.
‘Sorun nedir?’ Aslında ortada sorun yoktur. ‘Doğa bilimleri, kesinliğe ulaşabilir mi ulaşamaz mı?’ Uzun
vadede hayır -çünkü doğa olayları, fiziksel varlıklar değişiklik gösterir. Fizik bilimi ne yaparsa yapsın
kesinliğe ulaşamaz. Platon da bunu çok yerinde yakalamıştır. Bu, şu demek değildir: ‘Görünüşler
dünyasında episteme yok, kesin bilgi yok; o halde bunların bilgisi mümkün değildir.’ Nesnelerin varlık
tarzlarına göre farklı bilgi tarzları da vardır. Matematiksel, kavramsal bilgi; fizik nesneye ilişkin bilgilerin
her biri farklı farklı bilgi türleridir.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 91/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Bölüm Özeti

Bu bölümde, Platon’un idealar anlayışına dair detaylı bir inceleme yürütülmüş; ideaların görünüşler ile
ilişkisi ele alınmış ve Platon’un idealara dönük eleştirileri sıralanmıştır.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 92/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Ünite Soruları

1. Platon felsefesinde “aisthesis” ne demektir?

A) Duyumlama, algı

B) Bilgi

C) Sezgi

D) Akıl

E) Vahiy

2. “Episteme” ne demektir?

A) Sanı

B) Tasarım

C) Duyu bilgisi

D) Sezgi

E) Kesin bilgi

3. “Bir nesneyi biliyor olmak demek, onu bir ………. altına düşürmüş olmak demektir.”
Aşağıdakilerden hangisi verilen cümlede boş bırakılan yere getirilebilir?

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 93/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

A) Nesnenin

B) Kavramın

C) Algının

D) Sanının

E) Görünüşün 

4. Platon düzen ve öbekleşmeyi açıklamak için aşağıdakilerden hangisine başvurmaktadır?

A) Nesneye

B) Duyulur dünyaya

C) Algıya

D) İdealara

E) Sanılara 

5. Platon felsefesinde inşa edici olarak görülen Tanrı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Zeus

B) Demiurgos

C) Athena

D) Kronos

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 94/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

E) Poesidon

CEVAP ANAHTARI

1. a 2. e 3. b 4. d 5. b

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 95/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

11. ALGI VE
KAVRAM AÇISINDAN BİLGİ

Giriş

Çalışmanın bu kısmında ele alınacak konuyu, Platon bağlamında ele alınacak, ‘bilgi’ bahsi ve ‘bilgi’ bahsi
üzerine yürütülen tartışma oluşturmaktadır.

11.1.
Dönemin Bilgi Tartışmaları

Platon ideaları bir kaldıraç, bir varsayım, bir teklif, bir işletim sistemi olarak kullanmaktadır. Dış dünya
veya fizik nesneler dünyasına bakıldığı zaman, bir şekilde biçimlenmiş bir düzenlilik ve öbekleşmeler
görülmektedir. Günümüz doğa bilimleri bilgisi ile, ‘Neden bazı varlıklar insan, bazıları ağaç, bazıları kedi,
bazıları taş biçiminde olmuştur?’ sorusuna: ‘Elimizde temel parçacıkların varlığı söz konusudur, o belli
parçacıklar belli atomları, o belli atomlar da belli cisimleri meydana getirir ve bu belli cisimler belli bir
düzen, bir öbekleşme içinde karşımıza çıkar’ –gibi- bir cevap verilmektedir.

İdeaların kelime anlamı şu şekilde ortaya konabilir: ‘Ulaşılmaz olana ulaşmaya çalışmak, zorlamak’.
Platon ideaları bilgi, gerçeklik, kavram gibi olayları açıklamak için kullanmaktadır. Sokrates ile beraber
başlayan bir yaklaşım söz konusudur: Bilginin olabilmesi için yargı ve tanımın olması gerekir. Buna ilişkin
bilgiyi, Sokrates, Kratylos diyalogunda ele almaktadır: ‘Bir nesneyi, o nesne yapan bir şey var mıdır?’.
Kavramsal bilgi, bir kavramı başka kavramlarla tanımlamaktır. Burada özcülük; bu kavramın içeriği ne ise
kavramın kendisinde varmış gibi düşünmektir. Özcülük dediğimiz şey, bir kavramın ne olduğunu
sorduğumuzda onu başka kavramlarla tanımlamaktır. Örneğin, kumanda bir alettir ve öyle bir alettir ki
birtakım elektrik sinyalleri vererek bir başka elektronik cihazı uzaktan açıp kapamayı sağlamaktadır.
Problem şudur, buradaki kumanda tanımı, bu kumanda kavramının kendisinin ‘içinde midir değil midir?’.
Özcülük, bunun içinde olduğunu savunmaktır.

Kavramların bilgisi iki yönlü bilgidir:

1- Kavramları kavramlarla tanımlamak. Yani kavramları açıklama bilgisi. Bu, Yunan dünyasının yaptığıdır.

2- Hiçbir fiziksel nesnenin olmadığı bir durumda, fiziksel olmayan dünyayla ilgili açıklamalar yapmak.
Üçgeni açılarla, doğruyu noktayla açıklamak gibi.

Bu noktada Sokrates gibi özcü olan düşünürler, nesneye ilişkin kullanılan kavramların karşılığının;
nesnenin içinde, nesneye ilişkin belirgin özelliklerde olduğunu söylemektedirler. Fakat bu özellikler tanım
yapmak için kullanıldığı zaman, bunun içerisinde töz aramamak gerekir. Burada arayacağımız şey,
kavramın içeriğini buraya uygulanıp uygulanamayacağı olmalıdır. Fizik nesnelerin bilgisi söz konusu

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 96/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

olduğunda; kavramlar ve kavramların konu aldığı, duyularımıza çarpan, fizik nesnelerin kendisi olması
gerekir. Yani elimizdeki kavramlarla, (örneğin biçim kavramıyla, siyah kavramıyla) gördüğümüzü
tanımlamaktan bahsetmekteyiz.

Bu tartışamanın diğer ucunda ise Antisthenes -Sokrates’in öğrencisi- bulunmaktadır. Ona göre
kavramların karşılık geldiği bir öz yoktur, kavramlar birer soyutlamadır. Buna adcılık (nominalizm)
denmektedir.

Nesneyi tanımlarken, kaçınılmaz olarak, kavramlarımız vardır. Özcüler, içeriğin karşılığının öz olduğunu;
adcılar ise, bu kavramların birer soyutlama olduğunu söylemektedir. Yine fizik nesne söz konusu
olduğunda, duyumlarla karşılaşmaktayızdır. Fizik nesnenin bizim üzerimizde yaptığı duyumsal bir etki söz
konusudur. Sadece duyumdan bilgi ortaya çıkmamaktadır. Duyum, fizik nesnenin orada olduğunu fark
edebilir. Aynı şekilde bir kedi de bunu fark edebilir fakat fizik nesnenin ne olduğunu bilmez. Bunu
bilebilmesi için idrak edileni bilgiye çeviren kavramsal yapıların olması gerekmektedir.

11.2.
Platon ve Bilgi

Platon bilgiyi birkaç açıdan incelemeye çalışır ve Platon söz konusu olduğunda, parçaları bütün halinde
değerlendirmek gerekir. Platon’da görünüşlerin bilgisi önemlidir. Görünüşlerin bilgisi demek, fizik
nesnelerin bilgisi demektir. Fizik nesnelerin bilgisi eros’la, fizik nesneleri izlemekle, aşkla, onları daha iyi
anlamakla başlar. Platon aisthesis’i, deneyi, önemli bir yere koymuştur. Bilgi için gereklidir fakat biricik
yol değildir. Kavramların bilgisi için -örneğin; üçgenin, doğrunun, noktanın bilgisi için- deneyin önemli
olmadığını söylemektedir.

Platonik aşk, “ulaşılmaz olana ulaşmaya çalışmak” anlamına geliyorsa, ideaları en iyi anlatan fikir
olduğunu söyleyebiliriz.

Platon hatırlama (anemnesis) öğretisini tamamen metaforik olarak kullanmaktadır. Ruhun ölümsüz bir
yönü olduğunu düşünür; bu, insana farklı bir anlam verebilmek demektir. Ruhun ölümsüzlüğü, inanç
anlamında, dünyanın buradaki eylemlerle son bulmayacağını, buradaki eylemlerimizin neticesinde
birtakım durumların da başımıza geleceğini düşünmek demektir. Ruhun ölümsüzlüğüne inanmak demek,
dünyayı farklı bir bakış açısıyla değerlendirmek ve yapılanın burada kalmayacağını düşünmek demektir.
Platon ise “ruhun ölümsüzlüğü” kavramını metaforik anlamda, bilgiyi açıklamak için kullanır. Ruhlar
bedenlenmeden önce bir yerde dururlar; yeryüzüne düşmeden, yani bedenlenmeden önce bir delikten
ideaları görürler. Daha sonra yeryüzüne gelip bedenlenirler. Demek ki önceki bedensiz hallerindeyken
belirli bir bilgiyle donatılarak gelmektedirler. Oradaki bilme derecelerine göre dünyadaki insanların, yani
bedenlenmiş ruhların, eylemleri belirlenir. Bu, Platon’un Phaidros diyalogunda anlatılmaktadır. Platon
dokuz tür bilme ve eyleme tarzından bahsetmektedir. Bu demektir ki; ne kadar çok varlığa ve dünyaya
açılırsan o kadar çok şey kavrayabilirsin, geniş açılardan bakabilirsin. Bu dokuz bilme tarzına karşılık,
dokuz tane de insan tipi koyar. Kısacası, Platon insana -hangi tartışmayı yaparsa yapsın- eksik kaldığını
hatırlatır. Bu, hatırlamanın hatırlamasıdır.
https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 97/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Menon diyalogunda Platon, bir köleye birtakım geometri problemlerini ispatlatmaktadır. Platon için biz,
hakikate ulaşmalıyız. Platon’da hakikate ulaşmanın yollarından birisi, dianoia ve diyalektik yöntem
dediğimiz kavramsal bilgidir.

Nous, matematiksel sezgidir, yani hesapları yaparken doğrudan görmektir.

Episteme, kesin bilgi, sarsılmaz bilgi demektir. Platon’da, insan bu bilginin yani epistemenin peşinden
koşmalıdır. Ama bu dünyada episteme’ye ulaşmak mümkün değildir.

Görünüşler dünyasında değişme vardır ama bu değişmenin belli bir öbekleşmesi ve düzeni söz
konusudur.

Bilginin birinci aşaması, duyumlama ve algıdır. Duyumlama ve algı arasında bir fark vardır, o da şudur: Bir
şeyi duyumlarım, kedi de duyumlar, ama bunu algılamaya başladığımız zaman bu artık herhangi bir şey
değil, bir “şey”dir. Duyumlama tek başına bilgi değildir. Herhangi bir nesneden çıkıp belirli bir nesne
haline gelmiştir. Artık buna ilişkin bir yargı oluşmaya başlamıştır. Algımın ne olduğunu bilmeye
başlamışımdır.

Bilginin ikinci aşaması, algı ve yargıdır. Bir şeyin ne olduğunu bilmek; onu kavramsal anlamda bir yere,
belli kavramsal ağlar altına yerleştirebilmek demektir. Buna doksa ya da yargı denir. Yargı yoksa bilgi de
yoktur. Yargı yoksa algı da yoktur. Ancak yargının doğruluğu sorunu söz konusudur: Gerçekten yanılmış
olabilir miyim? Bazı yargılar doğru yargılardır, ama buna ilişkin bir kanıt bulunması gerekmektedir. Yargı
yanlış da olabilir, doğru da olabilir. Bir yargının doğru olabilmesi için, o yargının doğrulanması ya da
doğru için gerekçelerin verilmesi gerekir. Fizik nesnelere ilişkin yargının doğru olduğuna yönelik
gerekçeleri verebilmek oldukça zordur. Doğru olduğunu tam anlamıyla bilemeyiz. Doğru yargıdan (ortha-
doksa), kesin bilgiye geçiş olabilir mi? Platon’a göre fizik nesneler söz konusuysa, bu geçiş mümkün
olmamaktadır. Algıya konu olan bir fizik nesnenin bilgi olabilmesi için, duyumlama gereklidir ama yeterli
değildir. Yargı yoksa bilgi de yoktur fakat yargının olması, bilgi için gereklidir ama yeterli değildir. Bu
yargının da doğru olması gerekir. Yanlış bilgi olmaz; bilgi tanımı gereği, doğruluğu kanıtlanmış olandır.
Ancak yanlış sanı / yanlış doksa olur. Platon bağlamında Episteme ve hakikat, aramamız gereken temel
bilgidir.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 98/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Bölüm Özeti

Bu bölümde, Platon’un bilgi anlayışı temel kavramlar üzerinden incelenmiştir.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 99/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Ünite Soruları

1. Aşağıdakilerden hangisi Sokrates’in içinde yer aldığı düşünürler grubu olarak


düşünülebilir?

A) Özcü düşünürler

B) Nominalist düşünürler

C) Atomcu düşünürler

D) İlkçağ doğa filozofları

E) İndirgemeci düşünürler

2. Platon’un anamnesis (hatırlama) fikri aşağıdakilerden hangisi bağlamında


kullanılmaktadır?

A) Fizik nesneler

B) Duyu bilgisi

C) Yöneticilik bilgisi

D) Ruhun ölümsüzlüğü

E) Tekhne / zanaat bilgisi

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 100/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

3. Aşağıdaki diyaloglardan hangisi Platon’un bir köleye geometri problemlerini ispatlattırdığı


diyaloğudur?

A) Kratylos

B) Menon

C) Kriton

D) Devlet

E) Yasalar

4. “Platon’a göre ………… ulaşmak mümkün değildir, ancak ona ulaşma isteği de
terkedilmemelidir.” Sözünde bırakılan boşluğa aşağıdaki seçeneklerden hangisi
getirilmelidir?

A) Doksaya

B) Duyu bilgisine

C) Epistemeye

D) Tanımlara

E) Yargılara

5. “Platon’da ………, yani yanlış yargı; ………… doğru yargı olarak ifade edilmektedir.”
Sözünde bırakılan boşluklara aşağıdaki seçeneklerden hangisi getirilmelidir?

A) Doksa – episteme

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 101/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

B) Doksa – orthadoksa

C) Orthadoksa – doksa

D) Orthadoksa – episteme

E) Episteme – orthadoksa

CEVAP ANAHTARI

1. a 2. d 3. b 4. c 5. b

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 102/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

12.
DİL, DÜNYA VE TANIM

Giriş

Dil ve dünya arasındaki ilişkisinin, bugün hala temel ilişkilerimizden bir tanesi olduğu söylenebilir. Bu
konuda temel aldığımız diyalog Kratylos diyaloğu fakat dil konusuna gelmeden önce bu konuları mağara
metaforu bağlamında ele alacağımız için –meşhur- mağara metaforunu inceleyeceğiz.

12.1.
Mağara Metaforu ve Bilgi

“Yeraltında mağaramsı bir yer, içinde insanlar. Önde boydan boya ışığa açılan bir giriş... insanlar
çocukluklarından beri ayaklarından, boyunlarından zincire vurulmuş, bu mağarada yaşıyorlar. Ne
kımıldanabiliyor ne de burunlarının ucundan başka bir yer görebiliyorlar. Öyle sıkı sıkıya bağlanmışlar ki,
kafalarını bile oynatamıyorlar. Yüksek bir yerde yakılmış bir ateş parıldıyor arkalarında. Mahpuslarla ateş
arasında dimdik bir yol var. Bu yol boyunca alçak bir duvar, hani şu kukla oynatanların seyircilerle kendi
arasına koydukları ve üstünde marifetlerini gösterdikleri bölme var ya, onun bir duvar. Böyle bir yeri
getirebiliyor musun gözünün önüne?” (514a-b)

Platon’da -daha önce bahsedildiği üzere-, aslında, tek bir dünya vardır ve o dünyanın değişik idrakları söz
konusudur; bilinç ya da Yunancası phsukhe (yani ingilizcesi ‘mind’). ‘Phsukhe’ kelimesi Yunan dünyasında
çok geniş anlamlı bir kelimedir. Mağara metaforunda insanlar zincirlenmiş şekilde mağaraya bakmakta,
kafalarını oynatamamaktadırlar. Kafayı oynatamamak demek, farklı zariyelerden bakmamak anlamına
gelmektedir ve zincirle bağlı olmak demek de, düşünce kölesi olmak -yani sana ne veriliyorsa onunla
yetinmen- anlamına gelmektedir. Platon açısından insan böyle bir varlık olmamalıdır. Bu bağlanmış
durumdaki mağaradaki insanların arkasında bir ateş yanmaktadır. O ateşin önünden bir takım maketler
geçirilir ve ateşin ışığı ile maketin görüntüsü mağara duvarına yansır. Bağlı insanlar da görüntüden onlara
gideni zihinlerinde görürler. Yani burada maket, mağaranın duvarındaki görünüş ve bu görünüşün
zihindeki görüntü hali, algılanmış halidir.

Maket belli ki fizik nesnenin kendisi -Timaos diyaloğunda anlatmaya çalıştığımız-, bir maddenin bir
mekanı doldurmasıdır. Görünüş ise nesnenin phenomenon -yani nesnenin kendisi onun atomik yapısıdır-
olarak karşıma çıkmasıdır. Daha sonra da bu görünüşün bendeki nesne biçimi, zihnimde nesne olarak
kurulmasıdır. Burda üç tane kademe söz konusudur. Bir de mağaranın dışındaki “gerçek nesne” dediği bir
şey vardır Platon’un, yani maketin esası olan nesne. Bu gerçek nesne dediğimiz şey ise kavramdır.

Platon’da nesneyi anlamanın dört yönü vardır. (1)Kavramsal yön, (2)fizik nesnenin kendisi, (3)görünüşü
ve (4)bende ortaya çıkan hali. Kavramlarla nesneyi inşa ediyorum -zihnimdeki nesneyi. Çünkü bu nesneye
ilişkin bir görüntü, bir görünüş, bir varlık ortaya koyuyorum. Bu aslında Kant’ın -ilk anda- transandantal
https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 103/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

estetik kısmına benzer gözükmektedir. Ancak transandantal estetikten önemli farkı, Platon hem fizik
nesnelerin kendisini hem de fizik nesnelerin kendisini bilmemizi sağlayanın bize aşkın, kavramsal bir alan
olduğunu; bir yapı olduğunu söylemektedir. Kant’ın transandantal estetik kısmı bu bağlamda eleştiri
olarak okunabilmektedir.

12.2.
Bölünmüş (Kesik) Çizgi

Mağara metaforuyla beraber Platon’un yine bir benzetmesi vardır. O da bölünmüş (kesik) çizgi
benzetmesidir. Bu çizgide bilginin en alt seviyesi eikasia yani görüntüler, mağaradaki zihnimizde ortaya
çıkan fikirler bulunmaktadır. Buna ham algı denilebilir. Ancak Platon algıyla algının nesnesi olan, algının
konusu olan nesneyi hep birlikte düşünür. Ben bir şeyi biliyor, algısına sahipsem o nesnenin kendisi de
vardır. Nesnenin kendisi eikasia, yani görüntü olarak nesne.

Platon’da aisheta, yani doğal nesneler vardır. El yapımı veya doğanın kendisinde olan nesneler değil;
doğal nesnelerden kastettiği, benim bilincimin dışındaki nesneler -mesela ağaçlar, kamera vb. Buna da
kesik çizgi, aistheta deniyor. Theaitetos dialogunda Aistheta, anlattığımız konuyla bağlantılı olarak
düşünülebilir. Biz fizik nesneler hakkında birtakım bilgisel inançlara sahibiz. Onlar hakkında yargılarda
bulunuruz. Şu gördüğüm bir kameradır, bu gördüğüm bir uzaktan kumanda cihazıdır gibi yargılarla
uğraşırız ve bunun ayrıntısı Theaitetos’ta diyaloğunda işlenmektedir.

Ancak niye ‘kesik çizgi’? Kavramların bilgisidir artık söz konusu olan. Kavramların ilişkisine ilişkin bir bilgi
vardır burada; kavramları bir araya getiririz ve burası tam anlamıyla kavram bilgisi ve kavramsal
tanımlamadır. Bu noktada artık hiç bir doğal nesnenin tanımlaması bulunmamaktadır.

Kesik çizginin en üst noktasında ise karşımıza özel bir kavrayış, özel bir görme türü olan noesis
çıkmaktadır. Yedinci mektupta bahsedilen konuya bakacak olursak; ‘insan, yer yüzünde yaşadığı sürece
mutlak ve kesin bilgiye ulaşamaz.’ demektedir Platon. Mutlak kelimesini -insan için- biz düşünce
dünyamızdan çıkartacağız. Çünkü Platon’un hakikat fikri, sürekli bir arayış fikridir.

Fizik nesne, var olan bir şeydir. Bir mevcudiyeti vardır, hayali bir varlık değildir. Her fizik nesne, rastgele bir
şey değildir, o bir ‘şey’dir. Fizik nesnelerin bir varlığı vardır. Tanımlama yapabilmek için onlara ilişkin
kavramlar, ‘bu bir kumanda cihazıdır’ diyebileceğim bir yargı ve bunun doğrulanmış olması gereklidir. Her
türlü bilgi ancak dille, yargıyla mümkündür.

12.3.
Dilin Kökeni ve Yapısı

Bu kısımda ise dil, bilgi ve tanım konusu üzerine duracağız. Yunan dünyasında Platon’dan önce dilin
kökeniyle ilgili pek çok tartışma yapılmıştır. Bu tartışmalardan bir tanesi, özellikle Demokritos’tan gelen
bir tartışmadır. Bu tartışmada insanın, dili zamanla heceleyerek ortaya çıkardığı ileri sürülmektedir.
İnsanlar da eskiden hayvanlar gibi çığlıklarla, bağrış çağrışlarla iletişim kurmaya çalışan varlıklarmış;
zaman içinde dili eklemlemeyi, anlamlı sesler çıkarmayı öğrenmişler ve bu öğrendikleri seslere belli
kavramlar yüklemişler ve bu kavramlar çerçevesinde de bu anlamlı sesleri belli nesnelere isim olarak

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 104/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

vermişler. Bu bir tür evrimci dil anlayışıdır. Yani dilin zaman içinde kültürel evrimle ortaya çıktığını anlatan
bir düşüncedir. Aynı şekilde Protagoras’ta ve Protagoras diyaloğunda buna benzer bir dilin köken anlayışı
aktarımı söz konusudur. Platon gibi filozoflar bugünkü modern filozoflar gibi köken sorunlarıyla pek
uğraşmamaktadırlar. Köken sorusu artık bilim insanlarının sorusudur. Din nasıl ortaya çıktı, başparmak
nasıl gelişti gibi süreçle ilgili sorular bilimlerin sorusudur. Platon daha çok dilin -mantıksal- yapısıyla
ilgilenmiştir.

Dilin mantıksal yapısına, dilin gramatik yapısı demekteyiz. Dilin kavramsal yapısına, semantik yapısı
demekteyiz. Yani dil rastgele seslerden oluşmuş bir yapı değildir. Bir düzen söz kosudur ve doğan insanlar
o dilin içine, düzenliliğin doğmuş olmaktadırlar. [Mesela ben Türkçe diline doğduğumdan dolayı hazır
olarak bir dil yapısı içine doğdum. Ve dili kullanma yetisiyle geldim.] Platon’un açısından dilde en temel
yapılar özel adlardır. Özel adlar, mesela Cengiz adı, Cengiz denen varlığa yani bana işaret eder; İstanbul
adı bir kent adıdır özel bir addır, İstanbul denen bir şehre işaret eder ama mesela ‘şehir’ özel bir ad
değildir. Şehir bir genel addır. Genel ad denilen de Eski Yunanlıların ‘kavram’ıdır. Mesela kamera bir genel
addır, bu nesneyi adlandırmak için kullanılır. Şehir bir genel addır, belli bir yerleşimi adlandırmak için
kullanılır. Her kim ki bir dili konuşmaya başlar, bunları hazır olarak bulumaktadır. İkinci hazır olarak
bulduğu, dilin gramatik yapısıdır. Bu kelimeleri, terimleri belli bir kuralla bir araya getirmekteyizdir.
Mesela, “Bu, bir uzaktan kumanda cihazıdır.”, “Şu, bir kameradır.” gibi cümleler kurmamızı sağlayan dilin
gramatik yapısıdır.

12.4.
Kratylos Diyaloğu

Platon’un üstünde durduğu bir diğer soru ise şudur: ‘Bu adların ayrımının temeli nedir?’ ‘Dilin kavramsal
yapısını nasıl açıklayabilirim?’ İşte burada idealar öğretisi veya idealarla ilgili görüşleri kullanabiliriz.
İdealar, dilin kavramsal ve mantıksal yapısının altındaki zemin olarak düşünülebilir. İdeaların artık fizik
nesnelerde aranması önemli değildir. Fizik nesnelerle teması, dil üzerinden kurulabilmektedir. Şimdi
gelelim bütün bunların tartışıldığı Kratylos diyaloğuna. Bu diyalog içerisinde dört tane temel terim
geçmektedir. Kratylos diyaloğunda ilk şey, isimler – adlar üzerine yürütülen tartışmadır. İsim dediğimiz
şey, bir göstergedir. ‘Cengiz ismi yani göstergesiyle benim aramdaki bağlantı nasıl bir bağlantıdır?’ Cengiz
adı, benim doğuştan adım mıdır? [Mesela benim karaciğerim benimle beraber doğdu ancak Cengiz adı da
mı benimle beraber doğdu?] Demek ki Cengiz adı bana ‘verildi’. Ben kimim? Somut, bireysel bir nesneyim.
Bu ‘ad’ bana nasıl verildi? Bir insan veya insanlar tarafından ve bundan sonra, benim adımın bu olduğu
konusunda bir uzlaşmaya varıldı. Peki Cengiz adının bir kavramı var mı?- Genel isim değilse kavramı
olduğunu söyleyemeyiz. Cengiz ismi, doğrudan doğruya somut bir nesneye yani ‘bana’ işaret etmektedir.
Bu anlamda bütün tartışmalardan sonra çıkan birinci nokta; özel adlar söz konusu oluğunda bu adlar,
insanlar tarafından sonradan kültürel olarak verilmektedir. Belli bir ses parçası, belli bir insana veya
nesneye işaret etmek anlamıyla kullanılmaktadır. Genel adlar ise; mesela şehir, ağaç, kedi vb. Burada
ortaya atılacak soru şudur: ‘Şehir göstergesiyle, şehir denen nesne arasındaki ilişki nasıldır? Zorunlu
mudur? Zorunlu olarak şehir denen yerleşim biriminin adı, şehir göstergesi midir?’ Hayır, bu da
https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 105/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

uzlaşımsaldır. Uzun tartışmalardan sonra buna ulaşılmaktadır. Ancak şehir, genel bir isim olduğundan
dolayı diyebiliriz ki genel adların bir kavramı vardır. Bu kavramdan dolayı şehir adını mesela dağlara
uygulayamıyoruz, ağaç adını kediye veremiyoruz. Bu isimler nasıl ve neye göre verildi? Hangi isimler
genel isimlerdir? Kratylos diyaloğu bunun üzerine yürütülen bir tartışmayı içermektedir. Bu diyalogta
şehir sesi, şehrin tanımı, anlamı ya da kavramı ve şehir denen bir varlık arasındaki ayrımı tartışılmaktadır.
Birincisi: bir kavramla gösterge arasındaki ilişki uzlaşımsaldır yani zorunlu değildir. Kediye ilişkin bir
kavram ve bu kavrama ilişkin bir gösterge, genel bir terim vardır. Genel terimle anlam ya da kavram
arasındaki ilişki uzlaşımsaldır. İkincisi: göstergeyle göstergenin karşılık geldiği nesneler öbeği olan kediler
arasındaki ilişki de uzlaşımsaldır. Doğuştan bir isim değildir. Ancak burada Sokrates, zaman zaman, ‘kedi
adı bu kedi dediğimiz nesnelerin doğal bir parçası değil’ yaklaşımını dile getirmektedir. İnsanlar, kültürler,
diller bunu uzlaşmaya göre vermektedirler. Sonra biz bu adı bu kediye verirken, ona bir tanım
yüklemektesenizdir. ‘Bu kedi kavramının ortaya çıkışının nedeni nedir?’ Tanım ve gösterge arasındaki
bağlantıyı kurabilmek için idea kavramına başvurulmaktadır. Kavram, temel özellikleri ortaya koymalıdır.
İşte Platon burada bir şey eklemekte ve bu ikisini bağlayan şeyin idea olduğunu düşünmektedir. İdea, bir
nesnenin kavramıyla o nesnenin temel özelliklerini bir araya getirebileceğimiz daha derin bir kavram
olabilir. Bu bir zorlama olarak görülebilir ama yine de bizim kavramlar hakkında, nesne hakkında, anlam
hakkında düşünmemize neden olmaktadırlar.

O zaman şu şekilde toparlayabiliriz; sesler yani adlar ile (göstergelerle) nesneler arasındaki ilişki
uzlaşımsaldır. Her dil, kendine göre nesne öbeklerini adlandırır. Ortada kediler denen, ağaçlar denen,
çam ağacı denen varlıklar vardır. Bir yanda sesler, bir yanda fiziksel öbekler, bir yanda da mantıksal,
matematiksel, politik ya da ahlaki kavramlar bulunmaktadır. Kavramlarla göstergeler-sesler arasındaki
bağlantı da uzlaşımsaldır. Platon, Kratylos’ta adların tamamen zorunlu olduğunu iki uç noktaya
götürmektedir. Bir taraf adların zorunlu olduğunu (Kratylos), diğer taraf ise (Hermegenes) keyfi
olduklarını ileri sürmektedir. Bir sesi bir kavrama kültür ve dil bağlamında bağlamak, keyfi yönüdür. Siz
bir adı-bir sesi bir kavrama bağlamışsanız artık o sese bağlanan kavramı zorunlu olarak sadece belli bir
nesne öbeğine kullanmaktasınızdır. Yani kedinin zorunlu adı kedi değildir, onu bir dil koymuştur, başka bir
dil bu kedi öbeğine farklı bir isim koyabilir. Ancak kedi öbeğine farklı bir isim koyabilmesine rağmen
kediye ilişkin bir kavram ve tanım kedi ismine yüklenmiştir. Artık bu ses ve kavramı bir araya getirdikten
sonra bu kavram sadece kedi denen nesnelere uygulanabilir. Bu da zorunlu yönüdür.

Keyfi adlandırma dediğimiz zaman, her dil kendine göre kavramları veya nesneleri farklı biçimlerde -
uzlaşımsal olarak yani toplumsal bağlamda- adlandırabilmektedir. Ancak bir dil içinde, o dilin
adlandırdığı nesne ve kavramları keyfi kullanamayız. Mesela bugün masa dediğimize yarın vazo
diyemeyiz. Buna Humty Dumty’ci dil denmektedir. Hermegenes’in Kratylos diyaloğunda karıştırdığı şey;
bir kültürün nesnelere yaptığı adlandırmayla, o kültür içinde o dil grubu içinde insanların kafalarına göre
nesneleri adlandırmasının aynı şeyler olmadığıdır. Bu bağlamda isim, ad, ses kavrama uzlaşımsal olarak

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 106/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

bağlanır. Ancak kavramla nesne arasındaki bağlantı Platon’a göre zorunlu bir bağlantıdır. Nesne eğer kedi
ise, kedinin temel özellikleri kavramda tanımlanmıştır ve bu anlamda kavram nesneye zorunlu olarak
uygulanır.

Kratylos diyaloğunda, tanımın genel adlar yani kavramlarla yapıldığı söylenir. Ancak Kratylos diyaloğunda
idea fikri tam olarak ortaya çıkmaz. Mesela kediyi tanımlayacaksınız, o zaman kedinin ortak özelliklerini
bir tanım içine sokmaya başlarsınız. Eğer ortak özellikleri; kedinin en temel tek özelliği olarak görürseniz,
onun özü olarak görürseniz bunun adına kavram realizmi denmektedir. Kavram realizmi, kavramların
bizim zihnimizden bağımsız olduğunu savunmaktır. Bu anlamda Platon’a kavram realisti denilmektedir.

12.5. Tanım Üzerine

Tanım, bir nesnenin ortak özelliklerini ortaya koyabilmektir. Kavram realizmi; nesneye ilişkin bir
kavramın, nesnenin ortak özelliklerinin zihnimizden de, nesneye ilişkin özelliklerden de bağımsız bir
yerde bağımsız şekilde durduğunu ileri sürer. Kavram realizmi, doğal nesneler bağlamında işlemez.
Çünkü baştan itibaren Platon, idealarla fizik nesneler arasındaki o bağı kopartmıştır, eleştirmiştir. Mesela
üçgenlerin, dairenin tanımında işlemektedir. Çünkü kediye ilişkin tanımlamayı yaparken eninde sonunda
kediye ilişkin duyu içerikleri söz konusudur. Bu anlamda kavram realizmine mantık ve matematikle
yaklaşabiliriz. Ancak doğal nesneler söz konusu olduğu zaman yani fizik nesne söz konusu olduğu zaman,
fizik nesnelere ilişkin birtakım izlenimlerle meydana gelen özellikler vardır. Kavram realizminin ortaya
koyduğu en temel soru şudur: ‘İlk kavram nasıl inşa edildi?’

Nominalizm ise, kavramların birer soyutlama olduğunu söylemektedir. Kavramlar, kedinin ortak
özelliklerinden yaptığımız soyutlamalardır. Bu anlamda kavramlar kendi başlarına bir mevcudiyet
değildir; zihnimizdeki temsillerdir ya da sadece dilin yaptığı tanımlardır. Kavram realizmiyle nominalizm
arasındaki fark; kavram realizminde tanımladığım kavramlar benden bağımsız olarak mevcutlarken
-üçgen veya pi sayısında işliyor fakat kedide zorlanıyoruz- nominalizmde ise kavramlar dilden bağımsız
yapılar değildir. Eğer dilsel tanımlar yoksa kavramlar da yoktur nominalizmde. Burada Platon için şunu
söyleyebiliriz; dilsel yapılar olmasa bile kavramlar (idea anlamında değil) mevcuttur.

Tanımın yapılabilmesi için bir özne ve yüklem ilişkisi olması gerekir. ‘X, A’dır.’, ’X, B’dir.’ veya ‘X, C değildir.’
gibi. Tanım demek, bir nesneye ilişkin yargı vermek demektir. Ancak Kratylos diyaloğunda önemli bir
mesele ortaya atılmaktadır: Kratylos ‘yanlış yargı mümkün değildir’ diye diretmektedir. [Mesela siyah olan
bir nesne için onun siyah olmadığı yargısının verilemeyeceğini örnek olarak verebiliriz. Çünkü siyah olan
bir şeye siyah değil demek için varolmayan bir şeyi konuşmamız gerekir. Bu nedenle de Kratylos’a göre ya
doğruyu söylemeli ya da susmalıyız.] Platon’un idealarla ilgili çözüme ulaştırdığı en büyük konu, yanlış
yargının mümkün olduğunu ortaya koyabilmektir. Bu ise ileride incelenecek ve açıklanacaktır.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 107/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Bölüm Özeti

Bu bölümde, Platon’un dil felsefesi; dil-dünya ilişkisi ele alınarak dilin ilk olarak nasıl oluştuğu, doğru ve
yanlış olma durumları tartışılmıştır.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 108/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Ünite Soruları

1. Platon felsefesi ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

A) Matematik insanın gelişimi için en iyi alandır.

B) Duyu bilgisi gerekli ama yetersizdir.

C) İdealar genel yargılar kurmamıza olanak sağlar.

D) Platon’a göre duyular dünyası değişkendir.

E) Platon, epistemeye herkesin kolaylıkla ulaşacağını düşünür.

2. Aşağıdaki seçeneklerden hangisi Platon’da nesneyi anlamanın dört yönü içerisinde yer
almamaktadır?

A) Kavramsal yön

B) Fizik nesnenin kendisi

C) Fizik nesnenin görünüşü

D) Fizik nesnenin Ben’de ortaya çıktığı hali

E) Hiçbiri

3. Platon’un Devlet diyaloğunda geçen mağara metaforunun yanı sıra Platon’un en alt
basamağına eikasia’yı (görüntüler) yerleştirdiği meşhur bir benzetmesi daha bulunmaktadır.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 109/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Bu benzetme aşağıdakilerden hangisinde doğru bir şekilde verilmiştir?

A) Gemi ve kaptan örneği

B) Horoz metaforu

C) Mutlak çizgi benzetmesi

D) Prometheus miti

E) Bölünmüş/Kesik çizgi benzetmesi

4. “………, bir nesnenin ortak özelliklerini ortaya koyabilmektir.” Aşağıdakilerden hangisi


verilen cümlede boş bırakılan yere getirilebilir?

A) Tanım

B) İdealar

C) Fizik nesneler

D) Görünüşler dünyası

E) Yüklem 

5. “Genel ad denilen de Eski Yunanlıların ‘……..’ıdır.”

A) Kavram

B) Doksa

C) Episteme
https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 110/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

D) Yargı

E) Orthadoksa

CEVAP ANAHTARI

1. e 2. e 3. e 4. a 5. a

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 111/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

13.
DİYALEKTİK YÖNTEM VE İDEALAR

Giriş

Çalışmanın bu kısmında Platon’un felsefesinde önemli bir yerde duran diyalektik yöntem; idealar, dil,
varlık, tanım, yargı… vb. bağlamında incelenmektedir

13.1.
İdeaların İlişkisi

Platon, Parmenides diyaloğunda kendi -idea bağlamında- fikirlerini eleştirdikten sonra ‘İdea’ terimini çok
az kullanmaya başlamaktadır. Timaios diyaloğunda idea kelimesi geçer ve o da son diyaloglardan biridir.
Platon, Timaios diyaloğunda kendi görüşlerinin derli toplu sunumunu yapmak istemektedir. Sofist
diyaloğunda ise ağırlıklı olarak ideaları, sınıf ve küme bağlamında bir yargının, tanımlamanın
yapılabilmesinin zemini ya da çerçevesi olarak görmeye başlamaktadır. Platon’da idealar hiçbir zaman
için doğrudan doğruya araştırma konusu olmamıştır. İdealarla ilgili soruların ve cevapların eleştirisini
Platon, Parmenides diyaloğunda yapmıştır. Platon’a göre idealar, cisimler dünyasının içinde yoktur,
zihnimizin içinde de yoktur; ideaların sadece tezahürü vardır. İdealar, bizim keşfettiğimiz kavramlar
olabilir. Örneğin, Husserl‘ın -öznel idealizmin içinde olsa da- noema (anlamlar) dediği yapılar vardır ya da
Frege’nin kavram fikri benzer olarak görülebilir. Sayılar konusunda, ‘bir’ sayısı ya da ‘sıfır’ sayısı bir keşif
olabilir. Bu sayılardan diğer sayıları icat etmemizi sağlayabilecek bir keşif temeli olduğu düşünülebilir.
Kavramların tanımlamasını yaparken ister istemez sınıf, küme gibi kavramlara başvurmaktayız. Bu
anlamda ideayı sınıf ve küme bağlamında düşünürsek, sınıfların ve kümelerin de bizim psişik
süreçlerimize bağlı olmadığını düşünürsek, ideaların ne olduğu daha iyi anlaşılabilir.

13.2.
Yargı ve İdeaların İlişkisi

İdealar, yargının kurulumu – nasıl kurulacağı bağlamında önemli bir yerde durmaktadır. Dil, dünya ve
tanım’a değinelim. Platon’un Kratylos diyaloğu, orta dönemin başlarına doğru yazılmış bir diyalogdur. Bu
diyalogda Platon, genel adlar dediği yapıları araştırmaktadır. Kavramlar nedir? Kavramlar nasıl inşa edilir?
Kavramlar bir nesneye nasıl uygulanabilir? Kavramlarla isimler ya da terimler (göstergeler) arasındaki
ilişki nedir? İster nominalist açıdan ister kavram realizmi ya da başka türlü yaklaşımlardan bakılsın, yargı
kurulurken kavramlara ihtiyaç duyulmaktadır. Kimisi kavramların deneyden türetildiğini ve bu deneyden
türetilme üzerine kavramların sadece dille yapıldığını (yani nominalizm) düşünür; kimisi ise kavramların
dilden önce olduğunu düşünür, kimisi ise kavramların inşasındaki zemin konusunda -ki bu Aristoteles’tir-
nesnelerin kendi doğasında böyle bir zemin olduğunu, yani Aristoteles’in kendi deyimiyle ‘nesnelerin bir
formu, o nesneyi o nesne yapan bir özelliği’ olduğunu düşünür; bu da bir tür realizmdir.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 112/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Çalışmamızın bu kısmında ana konumuz ise Platon’da diyalektik yöntem ve idealardır. Platon, Sofist
diyaloğunda ideaları ya da sınıfları (‘idea’yı sınıf olarak görürsek) tek başlarına ele almaz. Platon’a göre en
genel sınıf, varlık sınıfı ya da varlık kümesidir. Bir tür ‘Düşünebildiğiniz her şey vardır’ın tam karşılığı olan
şeydir. Böyle bir sınıfımız var; her şey onun içinde yer alır ve bu, en temel sınıftır. Bu sınıfın altında iki tane
küme yer alır: aynı olan ve ayrı olan. ‘Aynı’ kelimesi, Platon’da kavramları ya da kümeleri birbirine
bağlamamızı sağlayan kopula, yani İngilizcesi ‘is’, Yunancası ise ‘esti’dir. ‘Ayrı’ kelimesi de kavramları
birbirinden ayırmamıza neden olmaktadır. Örnek verecek olursak; ‘Kedi, dört ayaklıdır.’. Burada ‘kedi’
kavramını ‘dört ayaklı’ kavramının içine koyulmaktadır. Yani kedi kavramı ile dört ayaklı kavramının bir
kısmı aynıdır. Ama aynı zamanda köpek de dört ayaklıdır. ‘Köpek, dört ayaklıdır.’, yine dört ayaklı
kavramının içinde yer alır. Fakat ‘Kedi ile köpek birbirinden ayrıdır.’ dediğimizde ‘değildir’ -Yunanca ‘ouk
esti’, İngilizce ‘is not’- devreye girer. Evet, ‘kedi dört ayaklıdır’, ‘köpek dört ayaklıdır’ ve ikisi de dört ayaklı
kümesinin içine düşmektedirler, onunla belli bir aynılığı paylaşmaktadırlar ama aynı zamanda ‘kedi,
köpek değildir.’, yani ayrıdırlar.

Platon’da idealar bir ‘bütün’ olarak düşünülür. İdeaların bütünlüğü demek, yargının zemini demektir.
Yargının verilebilmesi için de iki temel vardır: 1) Kavramları bir araya getirmek: ‘a, b’dir.’ gibi. 2) Kavramları
birbirinden ayırmak: ‘a, b değildir.’ gibi. Şimdi en temel kavram, -‘Düşünebildiğiniz her şey vardır.’
dediğimiz anlamda- varlıktır. Fakat düşünebildiğimiz her şey canlı mıdır? -Değildir. Düşünebildiğimiz her
şey hareket halinde midir? -Değildir. Düşünebildiğimiz her şey değişmez midir? -Değildir. O zaman
Platon’da: ‘Düşünebildiğim her şey vardır ama düşünebildiğim her şey cisimsel değildir ve
düşünebildiğim her şey canlı değildir.’ Yani burada bazı kümeler iç içe duruyor, bazı kümeler
birbirlerinden ayrı duruyor. İkinci aşamada ise varlık kümesi içinde alt ve üst kümeler vardır. Örneğin
varlık; canlı, cansız. Canlı ile cansız birbirlerinden ayrı, yani birbirleriyle alt üst ilişkisine girmemektedirler.
Canlı da varlık kümesi içinde, cansız da varlık kümesi içindedir; o kümenin alt kümeleridir. Ama mesela
varlık; canlı, cansız diye ayrıldı. Diyelim ki demir, hangi kümenin altına düşer kavram olarak? ‘Cansız’
kavramının altına düşer. Bu anlamda kümelerin alt üst ilişkisi vardır Platon’da. Yukarıdan başlarsanız
ayıra ayıra aşağıya doğru inersiniz -ayırma işlemi, diyalektik yöntemdir Platon’da-, aşağıdan başlarsanız
kavramları bir araya getirerek yukarı doğru çıkarsınız; ona da birleştirme denir. Kavramları, varlık
kavramından ayırırsınız ve artık en ayıramayacağınız kavrama kadar gidersiniz. Mesela Platon’da
ayıramayacağınız kavramlar en alt kavramlardır. En alt kavramlar da örneğin, kedi’dir. [Kedinin altına
inebiliyor musunuz? Mesela Platon’da, artık tek tek kedilerde Van kedisi, Ankara kedisi gibi ayrımların
ötesinde bir ayrım yok. Yani tek başında Platon’da tek bir kedinin bir anlamı yok. Kedi kavramının anlamı
var.] Yine yukarıdan aşağıya doğru alt üst küme ayrımı yapalım: Varlık >canlı>hayvan>akıllı . ‘İnsan akıllı
hayvandır.’ Burada kavramlarla yapılmış bir tanım vardır. Yunan dünyası kavramsal tanımlarla iş yapan bir
dünya olarak görülebilmektedir. Varlık kavramı bütün kavramları içine alan ve yargı vermemizi sağlayan
bir kavramdır. Altına düşüyorsa aynılık, düşmüyorsa ayrılık söz konusudur. Mesela insan, canlı bir varlıktır.
[İnsan, cansız bir varlıktır. Ancak, İnsan, cansızın altına düşmüyor.] Bu açıdan Platon’da diyalektik,
kavramları yerli yerine yerleştirmek demektir. Kümeden söz ettiğimiz zaman, her kümenin bir elemanı
https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 113/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

var. O küme, o elemanı tanımlıyor. Mesela insan kümesi, insan denen somut bireysel nesnelere yönelik bir
tanımlama yapıyor; yani insan kümesinin içine insan kümesinin tanımına uygun elemanlar düşüyor -yani
oraya kedi düşmüyor. Ama canlı kümesinin altına canlılık özelliği taşıyan bütün canlı varlıklar
düşmektedir. Her genel terimin bağlandığı bir küme ya da bir sınıf vardır. Ona kavram diyelim. İnsan sınıfı
ile insan sesi, adı uzlaşımsal; ben insan sesine insan sınıfını ya da kümesini koyduğum anda artık o sesin
neye delalet edeceği, neye uygulanacağı da belirlenir. Eğer ben insan sesine insan kümesini, sınıfını,
kavramını bağlamışsam o tanımdan, o anlamdan dolayı artık hangi nesnelere işaret edeceğimi biliyorum
demektir ve bu da kavramın uygulama alanıdır, yani bu da kavramın hangi somut nesneye ya da hangi
duruma işaret edeceğinin çerçevesidir. Yani uzaktan kumanda sesini duyduğum anda bu sese bağlanmış
tanımı biliyorsam, hangi algı nesnesine yöneleceğimi bilirim. Yüklemlemenin yapılabilmesi, işte bu
zemine bağlı: 1- Hangi kavram hangi kavramın altına düşüyor? Mesela insan, hayvan; hayvan, canlı; canlı
da varlık kavramının altına düşüyor. 2- En alttaki kavramın elemanlarının belirlenmiş olması gerekir. Yani
nedir en alttaki kavram: insan. İnsanın en temel özelliği nedir o bağlamda? -Akıllı olması. O zaman akıllı
olmak da diğerlerlerinden ayrılacaktır. Ancak bu, fiziksel nesnelere yapılırken bu tanımlama gayet kolay
olur. İdealarla fizik nesne arasındaki ilişkiyi bu şekilde kurabilirsiniz -mantık, matematik kavramlarında
da bu şekilde kurulabilir. Fakat bu, başka tür kavramlarda -Platon’un ‘arete’ ya da erdemler dediği
kavramlarda- sıkıntılar çıkarabilir. Örneğin iyi vardır, iyi’nin üst kavramı nedir? Mesela insanın üst kavramı
-ya da altına düştüğü kavram- hayvan, hayvanın altına düştüğü kavram canlı, canlının altına düştüğü
kavram varlık. Fakat ‘iyi’ hangi kavramın altına düşmektedir? Diyelim ki erdem, ama erdemin altına
yardımseverlik de dürüstlük de düşmektedir. İşte burada, kavramsal tanımlamalar çok önem kazanıyor ve
burada, bugün açısından bakarsanız ‘iyi tanımlanamaz’, ‘güzel tanımlanamaz’ vs. sözleri hep eksiktir.
Platon bunu biliyor, Platon’un derdi şu; iyiyi, güzeli, dürüstlüğü tanımlamaya çalışmak.

13.3. Yanlış Yargı / İdealar ve Dilin


Mantıksal Yapısı

Her tanımlama çalışmasında o kavramın içeriğini, o kavramın anlamını zenginleştirmiş olacağız. Yine
başta söylediğimiz şey burada karşımıza çıkıyor; ‘varlık: aynı ve ayrı’: eğer bir alt kavram bir üst kavramın
altına düşüyorsa aynı, düşmüyorsa ayrıdır. Bunun da anlamı şu: ‘is’ ya da ‘is not’. Şimdi ‘is’ dediğimiz
zaman tümel olumlu yargılar karşımıza çıkmaktadır. Tümel olumlu yargılar nedir? Mesela, ‘Bütün
hayvanlar canlıdır.’. Bu, tümel olumlu bir yargıdır. Tümel olumlu yargılarda alt küme üst kümenin altına
düşüyor, yani birer üst ve alt küme var. Bütün hayvanlar canlıdır; çünkü canlılık hayvanları kapsıyor.
Tümel olumsuz ise: ‘Bütün hayvanlar cansızdır / Hiçbir hayvan canlı değildir.’ Tümel olumsuz önermeler
için o dönemin belli bir yaklaşımı diyor ki: ‘Tümel olumsuz yargılar mümkün değildir, çünkü var olmayan
hakkında konuşulamaz.’. Çünkü ‘Hayvan, canlı değildir.’ fikri, var olmayan bir şey hakkında konuşmaktır,
diye düşünmektedirler. ‘Var olmayan hakkında konuşulamaz, yanlış konuşmak var olmayan hakkında
konuşmaktır, o halde yanlış konuşulamaz’. Argümantasyon bu şekildedir. Platon, bu yargıların bir araya
gelmesi ve bağlanması meselesini çözmek için konuşuyor. Platon’a göre yanlış konuşmak, var olmayan
hakkında konuşmak demek değildir. Yanlış konuşmak, yanlış bağ kurmaktır. Yani; hayvan kavramı var mı?

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 114/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

-Var. Cansız kavramı var mı? -Var. Hayvanlar cansızdır dediğiniz zaman var olmayan bir şey hakkında
konuşmuyorsun; yanlış bir bağ kuruyorsun; yanlış bir özne-yüklem bağı kuruyorsun. Alt kavram özne; üst
kavram da yüklem oluyor. Bunun anlamı şu: bir araya gelmeyecek olan sınıfları bir araya getiriyorsun.
Verdiğimiz örneğe baktığımızda, ‘Kediler soğukkanlı ve sürüngendir.’. Soğukkanlılık diye bir kavram var;
sürüngen diye de bir kavram var; fakat kediler, soğukkanlı ve sürüngen değillerdir çünkü soğukkanlı ve
sürüngen olmak, başka kavramların yüklemidir. Mesela yılanın yüklemidir. Platon bunu Sofist
diyaloğunda kanıtlıyor ve idealara bile başvurmuyor. Bir araya gelecek olanları ayırmak, örneğin ‘Kediler
dört ayaklı ve omurgalı değildir.’. Burada yokluk üzerine konuşmuyorum, yine kedilere ait olan bir
bağlantıyı kedilere ait değilmiş gibi gösteriyorum. Bunları yapmamı sağlayan şey de anlayacağınız gibi
dildir, dilin kendisidir ve dilin sentaktik ve semantik yapısıdır. Platon, bu semantik ve sentaktik yapıyı
sınıflar ve kümelerle ya da idealarla anlamaya çalışıyor. Bu şekilde de anlaşılabilir. Platon’da idealar bir
teklif kavramıdır. İdealarla dilin mantıksal yapısını açıklayabilirsiniz. Neden belli yargılar belli şekilde
veriliyor, belli yargılar belli şekilde verilemiyor ya da neden bazı kavramlar bir araya getiriliyor neden bazı
kavramlar bir araya getirilmiyor? İşte bunun açıklamasını yapmaktadır Platon. Bunun adına da yapı
iskelesi diyebiliriz. Eğer idealar, dili anlamamıza yardımcı olduysa ideaları, yapı iskelesini söküp
atabilirsiniz. Bu, Wittgenstein’ın Tractatus’daki son cümlelerinden birine benziyor: Eğer idealar sizin
sorunu doğru görmenizi sağlamışsa artık idealardan vazgeçebilirsiniz, doğru gördüğünüz sorunu
anlamışsanız, açıklayabilmişseniz ne âlâ olarak düşünebilirsiniz Düşüncemizin bir mantıksal yapısı vardır.
Düşüncemizin mantıksal yapısı fikri 20. yüzyılda da Chomsky tarafından dile getirilmiştir. Chomsky, dilin
arkasında mantıksal bir yapı olduğuna dair bir kitap yazmıştır: ‘Kartezyen Dilbilim’. İdealar düşüncenin
mantıksal yapısını -hatta düşüncenin mantıksal yapısı apriori yapılar olabilir ki bugün mantığı
temellendirme girişmeleri eskisi gibi olmasa da 20. yüzyılın başında Frege’nin yaptığı çalışmalar bunlardı;
Frege’nin yaptığı çalışmalar benim psikolojik içeriklerimden bağımsız mantıksal bir zemin olduğu fikridir
ki bu yabana atılabilecek bir fikir değildir -anlamanıza yardımcı olmuşsa, ideaları atın ve siz düşüncenin
mantıksal yapısıyla ilgilenmeye başlayın -ki Frege, Wittgenstein buna yönelmiştir. Gerçekliğin mantıksal
yapısıdır ki gerçeklik belli bir şekilde gerçekten düzenlenmiştir, bu düzenliliği açıklamak gerekir. İşte bu
düzenlilikte her şey öbeklenmiş, sonuçta bir düzen vardır, bir akış vardır; düzenli bir akış söz konusudur.
Gerçeklik kurgusunu nasıl yapıyorum? Bu üçünü birlikte düşündüğünüz zaman Yunan düşüncesinin ve
özellikle de Platon’un önemli bir kısmını görürsünüz. Dilin mantıksal yapısı, düşüncenin mantıksal yapısı
ve gerçekliğin yapısı -algının da mantıksal yapısını da koyabiliriz- ortaktırlar. Nereden bakarsanız diğerine
ulaşabilmektesinizdir.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 115/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Bölüm Özeti

Platon’un dil-dünya ilişkisi bu bölümde incelenerek aralarında nasıl bağlar olduğu diyaloglar esas
alınarak incelenmektedir. 

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 116/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Ünite Soruları

1. “Somut, bireysel bir nesneye ya da kişiye yönelik olarak yapılan adlandırmaya …. denir.”
Boşluğa aşağıdakilerden hangisinin gelmesi uygundur?

A) Genel ad

B) Tümel ad

C) Özel ad

D) Tikel ad

E) Cins adı

2. Platon’un dil felsefesi göz önüne alındığında aşağıdakilerden hangisi doğrudur?

A) Platon dil felsefesiyle ilgilenmemiştir.

B) Platon nesnelere adların Tanrı’nın verdiğini kabul eder.

C) Seslerin nesnelerle ilişkisi zorunlu olarak ortaya çıkmıştır.

D) Platon dilin ontolojik boyutunu anlamaya çalışmıştır.

E) Platon’a göre dili tartışmanın felsefeye katkısı yoktur. 

3. Nesnelerin idealardan pay aldığını ileri süren filozof aşağıdakilerden hangisidir?

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 117/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

A) Hermegenes

B) Kratylos

C) Platon

D) Gorgias

E) Protagoras

4. “………….., bir nesneye ait olmayan bir yüklemi ona yüklemektir.” Platon’un dil
felsefesine göre cümlede boş kalan yere aşağıdakilerden hangisinin gelmesi uygundur?

A) Doğruluk

B) Yanlışlık

C) Öznellik

D) Tümellik

E) Yüklem

5. Platon’a göre ‘en genel sınıf’ aşağıdakilerden hangisidir?

A) İnsan

B) Nesne

C) Canlı

D) Madde

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 118/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

E) Varlık

CEVAP ANAHTARI

1. c 2. d 3. c 4. b 5. e

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 119/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

14. PLATON VE GÜNÜMÜZ

Giriş

Çalışmanın bu kısmı Platon’a dair genel anlamda bir ‘son’ söz niteliğindedir. Dolayısıyla Platon’un
felsefesinin ve felsefeye yaklaşımının temel yönleri ortaya konmaktadır. Bunun yanı sıra onun günümüzle
kurduğu ilgi ele alınmaktadır.

14.1.
Platon ve Hakikat Arayışı

Aristoteles ve Platon’un büyük filozoflar olarak anılmasının nedeni ‘verimli’ filozoflar olmalarındandır.
Platon’un Aristoteles’e göre önemi, tartışmaya açık ve bizleri tartışmaya sevk eden filozoflardan biri
olmasındandır. Hakikat arayışı dediğimiz alt başlığa baktığımızda, Platon sürekli hakikati, yani hep ‘daha
doğrusunu’ aramaktan yanadır. En doğrusunu bulacağımızı ise düşünmemektedir. En doğrusunu bulmak
demek, insanlığı dogmatizme götürmek demektir.

Platon’da bir hakikat vardır, zira bu hakikat; ortaya koyduğumuz fikirlerin doğruluğunu gösterebilmek için
vardır ve aynı zamanda bu fikirleri binlerce kişinin kabul etmesinin de doğrunun kanıtı olamayacağının
göstergesidir. Bilimsel doğrular ve önermeler nispeten daha kolay doğrulanabilirken; hayata, insana, dini
inanca ilişkin fikirlerimizin hakiki olması zordur. Hakikatin her zaman bir adım ötede olduğunu
düşünmemiz gerekmektedir. Hakikat, bizi yargılarımız konusunda uyaran bir fikirdir ve bu sebeple bize
her zaman ‘Bunun hakikat olduğunu nereden biliyorsun?’ sorusunu yöneltir. Genelde insanlar
benimsedikleri, sevdikleri ve inandıkları şeyleri -en geniş anlamıyla kullanmak gerekirse- ‘doğru’
sanmaktadırlar. Platon’un hakikat anlayışı ise bizi durmadan aramaya, tartışmaya çağırmaktadır.
Platon’la ilgili ilk bir hatırlatma yapılacak olursa, ilk diyaloglar çıkmaz sokak diyalogları olarak adlandırılır.
Bunu, yeni bakış açışı olarak kavramamız mümkündür. Çıkmaz sokak felsefesinin anlamı; herhangi birinin
‘Oraya girme, o sokak çıkmazdır!’ sözüne karşın ‘O halde girmeyeceğim.’ demek yerine; o sokağa girerek,
keşfederek hakikate ulaşılmasa dahi bu yolda kazandıklarının farkına varmasıdır. Amaç, çıkmaz sokağın
çıkmaz olduğunu kişinin bizzat kendisinin anlamasıdır. Çıkmaz sokaklar, başkalarının sana söylediklerini
kabul etmemeyi sağlamaktadır. Doğru olsa dahi, bu hakikati yakalamaya çalışırken gördüklerimiz bizim
kazancımız olmaktadır.

Platon’la ilgili diğer bir madde, odalar ve kapılardır. Platon felsefesi, bir odadan diğer odaya geçmek
demektir. Platon’da tam bir yere gelip ‘Tamam, ben bu odayı öğrendim’ dediğimizde odanın bir yerinde
kapı ile karşılaşmaktayızdır. Kapıyı açıp girdiğimizde bir oda daha görürüz; bu noktayı da detaylı bir
şekilde araştırdıktan sonra, bakıyoruz ki o odanın da başka bir kapısı bulunmaktadır. Bu, Platoncu felsefe
anlayışıdır. Her odaya girildiğinde bir yerlerde kapılar vardır ki, bu kapılardan geçmeye çalışmak

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 120/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

gerekmektedir. Bu düşüncede nihai, mutlak oda veya bu odadan ötesi yoktur. İdealar denen zihniyet sizi
odalardan odalara, kapılardan kapılara sürükleyecek ve her kapı Platon’da onlarca kapının açılmasını
sağlayacaktır. Tam, ‘Bildim.’, ‘Her şeyi yakaladım.’ dendiğinde yepyeni şeyler ortaya çıkmaktadır. Kaldı ki
Platon değil, ancak ona karşı olanlar bu bağlamda daha dogmatik görünmektedirler. Örneğin, bilimin her
şeyi hallettiğini düşünenler için şunu diyebiliriz ki,bilim her şeyi halletse ve üstesinden gelseydi
yaşadığımız dünya şuanki gibi olmazdı.

Sofistler ve Platon’a geldiğimizde karşımıza çıkan önemli şeylerden bir tanesi Sofistlerin 2. ve 3.
kuşaklarına göre ‘Doğru yani hakikat yoktur.’ düşüncesidir. Bu da doğru ve hakikati aramayı ortadan
kaldırarak ‘ikna ederek kabul ettirme’ düşüncesini beslemiştir. Sofistlerle Platon arasındaki fark;
sofistlerin ‘Madem bilgide doğru yok, o halde ikna yöntemini kullanmalıyız.’ demeleri ve insanları böyle
bir yaşama alıştırmalarıdır. Sofistlerin olduğu yerlerde bir süre sonra tartışmanın bittiğini görürüz; ancak
Sokrates ve Platon’da tartışma ‘bir adım daha öteye gitmek’ üzerine kuruludur. En doğrusu olmasa da
daha doğrusu vardır, düşüncesiyle tartışma durmamaktadır. Tartışmanın durduğu yer, dogmatizmdir.
İnsanlar, hakikatsizlikle ya da hakikati ‘ben’ buldum diyerek ikna edilirler. Ancak Platon, bu iki yolu da
bertaraf etmektedir. Bu anlamda idealar, ulaşılmaz olanı ele geçirmek değil, ulaşılmaz olana ulaşmaya
çalışmak düşüncesidir. Bu yolculukta da Platon’un felsefesinin temel kavramı diyalogdur. Felsefedeki
diyaloğun anlamı, hakikati öğretmek için değil; hakikati bulmak için tartışmaya başlamaktır. Diyalog; ‘ben
biliyorum ve sana öğreteceğim’ değil, ‘ben de sen de bir şeyler biliyoruz, gel bakalım ne kadar biliyoruz?’
şeklinde sürdürülmelidir. Diyalog aynı zamanda ‘benim fikirlerim, senin fikirlerinden daha üstün’ de
değildir; aksine iyice anlayıp yeni bir kapıyı görmektir. Diyalog, kapıyı açabilmektir. Bu anlamda Platon
felsefesi, bizleri daima diyaloğa, yani tartışmaya, anlamaya, araştırmaya çağıran bir felsefedir. İdealar
anlayışı bir yapı iskelesidir; yapı bittikten sonra iskele sökülür.

14.2.
Platon ve Politika

Platon ile ilgili diğer bir problem ise Platon’un politika ile ilgili fikirleridir. Platon’un politika ile ilgili
fikirlerini; çıkmaz sokak, odalar ve kapılar anlayışı dışında anlamaya çalıştığınızda, Platon’un politika
anlayışını da dogmatizm ya da totaliterlik olarak anlayabilirsiniz. Her filozofu okumak zorunda olmamızla
birlikte bu konuda Platon’la ilgili yanlış düşüncelerin oluşmasının nedenlerinden biri 20. yyda yaşamış
olan Carl Popper’ın düşünceleridir. Klasik filozoflar -çağımızın Descartes sonrası filozofları gibi değildir-
politik olanla, yani dünyevi sorumlulukla bağını koparmayan kişilerdir. Keza Herakleitos da dağlara
çıkmamış; kendi çağının politik ortamının içinde kalmıştır. Filozofun dünyevi sorumlulukları vardır. Bu
nedenle ister tutucu, ister gerici, ister liberal olsun filozof denilen insan, toplumsal bağlarla ilişki içinde
olmalıdır. Yunan dünyasında felsefe, polisin -yani Yunan şehir, site devletinin- ürünüdür. Şehir devletinin
yurttaşları, şehir devletinin her türlü işinden sorumludur. Doğrudan bir demokrasi yürütülmektir. Temel
fikir ise; yurttaşlık ve yaşanılan ülkenin sorumluluğudur. Yunanlı bir yurttaş ya da filozof kendini
toplumdan ayrı göremez. Görenlerin de örnekleri vardır; örneğin Kinikler. Ancak Diogenes’in tavrı dahi
politiktir. Döneminin aç gözlü Atina oligarşisine karşı bir tavırdır. O halde içinde yaşanılan politik konulara
https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 121/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

değinmek zaruriyettir. Yaşadığımız dünyada terör, açlık gibi sorunların varlığını yüce bilimimiz ya da yüce
aklımız ortadan kaldıramamaktır. Filozof ise tüm bunları düşünecek olan kişi olmalıdır. Platon ile ilgili şu
da unutulmamalıdır ki yaşadığı dönemde Sokrates’i ölüme gönderen bir Atina vardır. Sonuç olarak
çoğunluğun kullandığı oylarla suçlu bulunarak Sokrates ölüme mahkum edilmiştir. Atina kriz halindedir;
zira bir sürü kavgalar sürmekte, oligarklar gelmekte, darbeler yapılmaktadır. Ne yazık ki bu arada suçlu
bulunan Sokrates gibi insanlar da vardır. Platon’un Türkçe’ye Devlet (Politeia) olarak çevrilen eseri,
Atina’nın bu çalkantılı ortamında yazılmıştır. Bu arka planda Atina şehir devletinin çöküşü düşünülerek
yazılmış bir kitaptır. Bu kitap, aynı zamanda politik olaylar üzerine düşünme açısından bir tekliftir. Adı da
bu düşünceyi doğrulamaktadır; ideal devlet. İdeal devlet nedir? İdeal; eldeki durumun eksiklerini
görebilmek demektir. Bir konuya ideal yaklaşmak; ‘uçmak’ demek değil, yaşanılan durumun eksiklerini
görebilmektir. Yoksa yine çıkmaz sokak, odalar ve kapılar düşüncesini aklımıza getirdiğimizde Platon,
‘alın bu düşünceyi uygulayın’ diyebilecek bir filozof değildir. Platon’un Devlet diyaloğu, bizim gerçekliği
anlayabilmemiz üzere sunulan tekliflerdir. Yenilmez fikirler de vardır ancak bu fikirlerin mucidi Platon
değildir. Bu fikirler, zaten insanların dünyalarında vardır. Platon, ideal devleti, insanın reel halinin bir tür
tespiti olarak ortaya koymuştur. Komünizmi ya da faşizmi icat etmemiştir. Ancak komünizmin icat
edilmesini sağlayan temel yapıları ortaya koymuştur. Devlet’i bu bağlamda okumak önemlidir.

Yunan filozofların tuhaf bir iyimserliği mevcuttur zira insanın doğasının iyi olduğunu düşünmektedirler.
İnsanın, kötü devlet yönetimiyle ya da kötü toplumlarla kötü olabileceğine dair inançları mevcuttur.
İnsanın kötü olduğunu düşündüren fikirler Hobbesçu fikirlerdir. Platon’a göre, devletin düzgün olması
gerekmektedir çünkü insana uygun olmalıdır.

Gelelim yasalara; yasalar konusundan hareketle Platon’un totaliterliği savunduğu söylenmektedir.


Devlet’te anlatılan ideal model, bir cumhuriyettir. Yani Platon’un devlet modeli, Aristoteles’inki gibi
cumhuriyettir. Bu, bir ‘bilgi cumhuriyeti’dir. Aydınlatılmış despotların -despot burada, ilk zamanlarda
kullanıldığı üzere kötü anlama gelmemektedir- yönetimidir. Bir tür aristokratik cumhuriyettir ancak
burada soydan gelen bir aristokrasi mevcut değildir. Ancak fikir, cumhuriyet fikridir ve cumhuriyet fikrini
farklı şekillerde doldurabilmeniz mümkündür; komünist cumhuriyetler, halk cumhuriyetleri, islam
cumhuriyetleri gibi. Yasalar (Nomoi) da Platon’un yaşlılık dönemi eseridir ve bu nedenle
karamsarlaşmıştır. Yasaların özü, hukuk devletidir. Devletten söz edilen yerde hukuk olmalıdır. Hukuk ise
bir devlet için gerekli ancak yeterli değildir. Bu nedenle hukuk da bir yerlere dayanmalıdır. Yasa devleti
iyidir, ancak yasalar neye göre yapılmalıdır? Yasalar totaliter, demokratik, liberal olabilirler. Platon içeriği
kendine göre doldururken, yasaların üzerindeki temel fikirleri koymuştur. Yasaların üzerindeki en temel
fikir ise adalettir. Yasaların, hukukun adalete uygunluğudur. İdeal devlet; hataların defalarca gözden
geçirilmesi demektir. Şuan evrensel insan hakları tüm hakların üzerinde yer almaktadır ancak ona göre
adalet bunun da üzerinde olmalıdır. Evrensel insan hakları önemlidir, bir çerçevedir ancak görüldüğü
üzere dünyamızda şuan ayaklar altına alınmış durumdadır. En önemlisi, yasaların adil olması
gerekmektedir. Adalet, her daim aranılan bir şeydir. Bu anlamda Platon, totaliter değildir; Frankfurt okulu

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 122/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

bağlamında cevap verilecek olursa neo-liberal denilen düzen daha totaliter bir düzendir. Bizi özgür
bırakarak aslında özgürlüğümüzü bizden alan bir düzendir. Neo-liberal hukuk, durmadan haklarımızı
askıya alan bir sistemdir.

14.3.
Platon ve Günümüz

Günümüze geldiğimizde; günümüzün en büyük eksikliği hakikat eksikliğidir. Bu hem samimiyet


anlamında hem de felsefe anlamındaki hakikattir. Hakikat fikri ortadan kalktığında her önümüze gelen
bizlere hakikat olarak görünebilir. Platon’un günümüze kadar sirayet eden en büyük önemi, -tekrar tekrar
söylenecek olursa- her önümüze gelene ikna olmamaktır. Önümüze gelenleri eleştirel bir şekilde ele
alabilmektir. Buradaki hakiki yönleri ve sahte tarafları ayırmaktır. Bu nedenle hakikatsizlik, ciddi anlamda
bir dogmatizme yol açmaktadır. Bunlardan bir tanesi, hazcılık dogmatizmidir. Freud, hazları denetleyen
bir ‘üst ben’den söz ederken, şimdi ise yeni üst benimiz hazcı olmaktır. ‘Ben de yapacağım’ dogmatizmi
sirayet etmektedir. Hakikatsizliğin olduğu yerde rölativizm vardır; buradaki rölativizm, diyaloglarla
ilerleyen ve hakikat bağlamındaki rölativizm değildir. Hakikatsizliğin olduğu yerdeki rölativizm,
hegemonyaya yol açmaktadır. Modern batı dünyası bu süreçten -burjuva aydınlanmasının tek hakikat
fikrine dayandığında hegemonyayı dayatarak- geçmiştir. Bu tarz rölativizm de tartışmayı kesmek ister.
Onun hakikat fikrine uyduğunda o düşünceye göre iyi adam olmaktasındır; ancak uymadığın anda seni
barbar olarak kabul eden bir paradigmadır. Bu paradigma her çağda yaşamıştır. Hakikat olmadığında
‘benim fikrim en doğru fikirdir’ anlayışı gelmektedir. Hegemonya ise bu fikri çevresine kabul ettirerek ifşa
olur. Bu nedenle de diyaloğun olmadığı yerde körleşmenin varlığını görürüz. Körleşmenin olduğu yerde
ise modern bir mağarada yaşandığını görürüz. Modern mağarada yaşarken mağara içinde olduğumuzun
dahi farkına varamayız. Mağaranın dışı da içi de artık aynı olmuştur. Post- modern filozofların yerinde
tespitiyle; sanal, hayali bir imajlar dünyasında yaşamaktayız. Platon’un felsefesinin günümüzde de
karşılık bulması ve canlılığını korumasının sebebi onun dogmatik bir filozof olmasına değil, çıkmaz
sokakların filozofu olmasına dayanmaktadır ve o günümüzde de kapıların aralanmasına eşlik etmekte,
birçok düşünürün ‘arayış’ının bir yerinde bulunmaktadır. Platon çıkmaz sokakların da rehberi olmak
gerektiğini düşünen ve aramaktan, tartışmaktan vazgeçmeyen bir filozoftur.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 123/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Bölüm Özeti

Bu bölümde, Platon’un hakikat anlayışını ele aldık ve genel olarak Platon’un günümüz dünyasında aldığı
ve alabileceği yeri inceledik

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 124/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

Ünite Soruları

1. “Platon, …………………………. olarak tanımlanabilir.” Platon’un felsefi yaklaşımı göz


önüne alındığında aşağıdakilerden hangisi verilen sözde yer alan boşluğa en uygun ifadedir?

A) Dogmatik bir filozof

B) Çıkmaz sokakların rehberi

C) Her şeyin bilinebileceğini düşünen bir filozof

D) Her şeyin ölçüsüzce aktığını öne süren bir filozof

E) Retorik ustası

2. Platon’da her şeyin temelinde mevcut olan varlık nedir?

A) Madde

B) İdea

C) Tanrı

D) İnsan

E) Doğa

3. Platon’un öğrencisi olup, onun görüşlerini eleştirerek kendi sistemini kuran ve mantığı bir
alan olarak ortaya koyan filozof kimdir?

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 125/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

A) Plotinos

B) Descartes

C) Aristophanes

D) Sophokles

E) Aristoteles

4. Aşağıdakilerden hangisi MÖ Atina’nın durumu hakkında söylenebilecek bir yargı değildir?

A) Bu dönemde, Atina siyaset ve kültür alanında Ege ve Akdeniz dünyasının hâkim gücü
hâline gelmiştir.

B) Bu dönemde Atina’da yeni bir siyasi gelişme vardır.

C) Bu dönemde Atina şehir devletinde savaşçılık ve tarım yoğun olarak yapılıyor.

D) Dünya hakkında düşünme bu dönemde gerilemiştir.

E) Anadolu’da yaşayan düşünürler Atina’da fikirlerini yaymak istemişlerdir. 

5. Gezip görmek, araştırmak anlamına gelen Yunanca kelime aşağıdakilerden hangisidir?

A) Historie

B) Arete

C) Nomos

D) Thesis

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 126/127
12.06.2021 İlkçağ Klasik Dönem Felsefesi Metinleri

E) Logos

CEVAP ANAHTARI

1. b 2. b 3. e 4. d 5. a

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/ilkcag_klasik_donem_felsefesi_metinleri/1/index.html 127/127

You might also like