İrtica Elden Gidiyor

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 123

İRTİCA ELDEN

GİDİYOR!.
Dttra<nİ9 -nv'I- İÖater ı-cVı k-tı-h' ı
CıkiJen ne «yiydlj İrtica diye bir sey vardı. GcrcKtiçi
teman "iftira var". " i r t i « hüftla*" dflfdlk
bÖylcNkfe siyiSi .ah b İ T i Höfltyt Jlkljt ı ıd l\
EsKlden ne iyiydi. Ücfalarca peynir gemisinin lafla
yürüdüğünü ı•-n == t ü'lm-jt.h bir:: 1
L:u. tjerlciı W'
: . . ! H L I dedik 1 1 1 "i- bitikti. f İmdi öylemi ya? Jlmdri M
« m n İrtica I-DTI t t K k blUİan flhın "si* mûsltüman
3

değil mi»Jn«7" diye soruyorlar. Sv atfuya mfıtl


cevap içermek de müsbet cevap v*fm*k d i ipimin
0'- rrıyo: Am,ı ı^kidfin r r tylydL Soruyu bil f î : ' « 33- '
sorardık. Hem efe " y o t t u milflDmin mıam7"
edasıyla sorardık. Snun Hıi mBılümtfl olOUVHm
diyerek aydın çavdarda vhiftihrdıh ÖnümÛM
geleni, rlereda Hhl günUrf
D»ğiî p r hif vcy.
İrtica tltftn gld ..ı'
v

İm


atş '9 m nh m w- ^

İSMET ÖZEL
İ k l i m
İklim
İSMET ÖZEL
İklim yayınlin 1
A f t a * dUU L

İRTİCA ELDEN
GİDİYOR!.

! • ajyılün matbaası

kapıl baskısı j&n • J f r t iklim


YAYINLARI
ı. t a m , k u m i n e Ç t U m » S O J L Oniman H i n H a I S «
2- ı - - O n k ISfT C&fiaJüĞlu — lalutnıl
IrtıınbuL i e t : ma ü Î T

İÇİNDEKİLER
lamel ÜEEL'in kitapları :

ÖHH&E
I r t l u Elden OhUyorl 13
i r t i c a B i r «Malzemedir» 16
G^CEİeyin BİT ftosu (19W> Materyalist Terör 10
Evât. İsyan (19C9> İKİ Entegrasyon T 22
Clımyetlar Kitabı (IBTB1 Hukukim Üstünlüğü 2fi
. • . s ı : . Gülümserken ( 1 M U
Türkiye'nin U u c E u l 28
Ullleıl Korkusu 37
Deneme KolonlzAlürlftr re Diğerleri 40
Uç Mesele. C13TB) SaçkınLthİftrt K kir tul Uf ¥ + 48
Şiir Olcuma Kılavuzu (16801 TUrfclyfl'de Beyaz; Kim? 4fi
£or Zam&ndft Konuşmak C l96Vl> Sand Değuiz, A m a : 49
Taşları Yemak Yasak <IflK> Arisichrasi Olmayınca T T 53
Bakanlar \e Görenler (1S35)
ArlAtofcrasdrün Yerlıü Turan M
Fitydasiî Yazılar (1W6)
Il«Jcam litLkrar. Tesanüt
r 5fl
TehJUte K i m i n Cclııık-Undr T Bl
Azil Azmaz. Bal K d k m u fl4
Dokunulmazlık GÜTEncesi -ST
Sarıte Çıkmazlar
Saydam Duvar 7fi
Vanull mı. Yaramadı mı? 78
Harkın SOıU Yar mı? 81
Siyasi YçlpaK

S
YtnrnrM-h T * Tor»Li]ıru-k ^ „ ^ , İM
V e l p e » H a m t a O*re*? ... « ^ ~ — 1 7
M +BJ H+1

TıürİM- Olmanın paaUoll İH


Pır Pır Kde* uçama* i « ^ - M

Merun Olunmayan Uektep 1ÏT


T u r k Sala H i İşe Tarar? 8 3

T t n a t k ftuLoa ^ ¿ HO
Bu Tunliít* JBOla T o r T E * - Ä
+ T

H a c ra K e m n a t . m
Krmrnü) luiüı K*T*l OumT » - « -
+ - 8 0

ÇakJlial Bekleyerek 300


Olarjlarni B l r Onü BIT S t f n i Yar — - - i n a

UedMlTOll Ajafctk Tutan _ . „ « • S00


U u n m i h l Qffrtkli m i t m - - * 1 0 5
J++

^ c W n w j i Bilenler , 113
K i m K I I I L J ]3i 4 OireoakT ~ l f l S
r

atfcıUHUtar, OonuMtslflT- 315


Belki Blslafi Tana Q*çer + 1 1 1

SU KSHih-rık-nslnSît"' , , 310
Zorbanın KffjIL i s t e n * — - 1 M
T

Kitabına Uydurmak , ... . 331


Hiç BİT ŞiT İCİû Oeç S 4 f l Ü W - l l T
r

Ele Varlr Talkımı .„ „ „. „ 234


K ^ m k r i p ^ Anlamak „. « — — — ™
T

Kirnr KCunı$rnmbT * . ++, +„ 3J7


Hangi H i i v ı r YApmmli — - - — -
tJJ + t + M l + l IH+ T
1 3 3

Bana AoraraaD a m 3B
Bandan Kapmak — ^ - — "
J

Seran Kim? Sorulan K i m T 1Î3
tfO Koaulfcfi UUılurntnllk ™
'E'nvsıyiMLı- BullmAnlar « 390
HafıaaaU UUalürnanuk ^
+ IH+
1 3 3

P t n p a k U J Noknnhtı - 3S
Z a t m öjüj Tapnuahk - l 3 S

Mılmklln. U u h t f n v l . Muhakkak HJ
BktJm m i . Kabuk nnlî ~- - ++ 1 3

Üsn nâ W n r t X ' f t i :
1
— — «• — — — — — — - M İ

Nfrjr« I V t u r r u r o r n m ? - •« , W

IlCtyLLJL D o l i p , N i x l k Denge +- - * 1 4 7

ttuTH Berlar AalI Bağlar ı w

EritLbneya Dtflor Düşünenler - 1 5 3

K H Q KOM>îiırır , «- - * M

M a l QU*T Zulmü E a n r «- « - JJ
H * F H ı Taçrübaal - - I W

Anlarnaaı K o l e j - - * 1 8 7

Hasıl BİT iSİjaıOt? 1 7 0

Cazip Iküdâf « 1 7 1

ımyuk Puarlüc - ^ + - - +

liurnlrfot « I t u n f a k n l ^ ™
[manlar mı. Pttlrurr ini? ^— - * -•• M

«Olü I h h b r ^ 1 8 5

ıhmlıklash Hnrlulrnak ™

7
ÖNSÖZ

Traktörün tarlaya giriminin ı ı::m tekniği bakımın­


dan neolitik çağdan bu yana Anadolu toprakında gürü*
len en büyük ve tek değişiklik okluğunu öne süren ter
var. B u vakıayı vurgulamak ülkemizde yaşayan insan­
ların büyüh çoğunluğunun çok jürilerde kalmış bîr yapı
içinde çağlar boyu mahpus kaldıklarını güzler önüne ser­
mek isteyenlerin kolaylıkla söz hakkınn sahip olmalarına
hizmet edİyor elÜ- Ancak, sadece üretim tekniklerinde
r

değil, bütün sosyal değişmelerde f i l m i m i z i kurcalayan


bir nokta hep var r B u değişme neyin sonucu ? Sozknnu-
su değinmeye rnuhaEap olanların gel ilmelerin İHj daha i y i
duruma gel meleri nio ve uyanışlarının uzantısı mı: yok­
sa kendilerine bu değişmeyi Belirenlerin daha güçLcndik-
lerinin daha çok kazançlı ÇLktıklarLnm ve değişmeye uğ­
p

rattıktan insanları b i r hakimiyet kapanına kıstırdı k l a n -


nın belirtisi m i ?

Dünyanın y ü z y ü » gtldiği çetin meseleler ftözonüne


alındığı .1 anlaşılır k i değişmenin btzzat kendisi ka­
dar onun yolu, yüntemi de önemlidir. Giderek değişme­
nin hangi usûllerle gerçtkie&tirildiyâ, insanlarm bağına
Reİen farklılaşman m gerçek bîr değişme olup olmadığmı
ve neolitik çağdan hu yana yaşanılan çok daha hayatî
değişiklikleri dikkatlerimizden kaçınp kaçırmadığım öğ­
renmemizi sağlayabilir. Toprağın bundan böyle karasa-

9
hanla l ıl lı ı .ı• • 11• slirüldÜgü hulusunu p i z l r n k I J «
! Türkiye'de ariyet b i r araçla kendi k o n u m u n a Üs­
yut tur k İsteyenler asit ifadeleri itibariyle bundan hiıylr tünlük sağlamak isteyen însanknn süıleriyle bu külLU-
h

«ayran* yerine «cola* içilmelidir ıh yenlerden mîlu^hkd ttirün ön On t saman koyan însinlarm sözleri araamda bir
ise oraya b i r m i m koymalı. fark var. Bu k i t a p bankasının arabasına blnl;ı caka sat-
maktansa o araban Ln önüne saman koymayı terem eden
Böylesi sözde caaip E r k l i n i n bu zorlamalara kirsı
bîrinin kileme aldığı meliukrden oluşuyor.
ülkeminlr kuvveden ı. !• çıkmasıina i D i k i n lanmmnk h
tenmeyen b i r JarkTı t u l u m ıv ilenebiliyor_ bu tutum op>
ali ayran brnim bana mahsus, ve bile İsteye ben İ ntHdi pi m İtmcc ö » l
tercih i t e ; traktör • aynı hu-Lhi>ri'ı- aynı kastın lwr I k l Û l v U Beylerbeyi
parc.nj.t olan tercihim olmalıdır» diyenlerin tutumudur
N r o l i t i k Çaftdan bu yana Aruıdnlu toprağında vuku bu­
lan büyük değişiklik üretim tekniklerinden çok bir kav-
r a y i | cırıma i l 1. •• Vaşaıulan değişi k l i k l e r i n muhase­
besini yapmaya dönük kavrayış tarzının pkünij artıran
bir eğilim olduğunu anlamak ve kabul etmek akl-ı selim
sahibi herkesin görevi olsa Eerek.

Türkiye'de heaap dişe tutulamayacak sayıda i n u m


m-: İn- olmanın kendilerine temin • ı• = _r_ güven duygu­
suyla üzerinde yaladıkları toprakların her ^eğitten so
ruınLııluinıiLi ylJklennırye aday görünüyorlar Dnst düş­ F

man herkes, biliyor k i yüzyıllar boyunca aynı insanlara


yalnızca müslüman o l d u k l n n için mahcur muamelesi ya*
- • M M . . ' : Köye nlcrnohİlİE g t l r n yabancının bindisi ara­
tın önüne küplülerin saman koyduğu a l a y a bir dille ve
acıyarak ınlatmiflır yıllarca^ Günümüzde alaya ve acın­
maya klmîn müalahak olduğu tekrar düşünülüyor desek
yeridir. Acaba köylüler otoma bilin önüne simanı bile
bile koymadılar mit Onlar temasa Erkliği insanlar hak­
kında ijJiyırgıh olan bu yerli - yabancının hataları için-
!• yuvarlanıp [ i t m e l i n i kolaylaştırmak istediler besbelli.
C a n i n e bindiği a y ı t ı n samanının nereden Geldiğini bile
bilmeyen EÜpprye haddini bildirmek islediler. B e l k i de
bir i l e t kullan atıksın onu harekete şe^ireok şartları
d * h i k i m ulmık mecburiye t indesin demek istadüer-

ID 11
İilTİCA ELDEN GİDİYOR!

h i v i i y e l r.hlı: k i b i r zamanlar ülkemizde «din elden


gidiyor* diye haykıran insanlar v a r m t f H u insanlar ger­
dekten var mıymıa, v a r idiyseler böyle haykırmakla neyi
murad eimektelermls., bunlar konumuı l- • l B i r i bugün
«irtica elden flîdiyon diye hayıflanan insanlar d i l l e n d i ­
riyor. Siz hemen bana meseleyi yınlıg koyduğumu ve
a t r r ^ k U ülk*ınmle «laiklik eklen gidiyor* diye haykı­
ran insanların bulunduğunu soyleyehitirsİDİı. A m a ben
gnrü^brrimde a r a r ediyorum. Güsümüı Türkiye'sinde i a ­
dece «LTiiia elden gidiyor» diye hayıflanın kiıiler vardır
buna mukabil «laiklik elden gidiyor* diye haykırma L-U-
cUnÜ kendinde bulan kimse yoktur, i/ünkü b i r i l e r i çıkıp
-l.ı *Uik1ik elden gidiyor* demeye k a l k a n * onlara şu
u r u s u r u l a b i l i r : Siz din. ve ı islerinin birbirlerin­
den ayrılmasını mı istiyorsunuz? Vani Türkiye'de dev-
Icl din idlerine katanlasın ve buna kargılık atinle i l g i l i
meseleler de devlet idlerine girmesin m i demek iiyorsu;-
nuı? Böyle tüyler ürpertici ihtimaller karcısında l a i k l i k
elden gidiyor demeye yeltenen k i j i hemen itiraa edecek­
t i r : Hayır, devlet din. İflerîne karıs}ın ama bettim istedi-
£-ııı L:=11: benîm LsledL£im yönde karıksın d l y e c t k t i r . B u ­
na m u k a b i l devlet îsJtriuin din meselelerindim u u k ele
alınmalı f i k r i n i İyi bulacaktır. N i t e k i m a l i d e n de bfly-
l r y d i diyecektir.
• L.II -rai kısılınca d i n Laiklik ve irtica t i d e n gidince m i ­
Devamla joyle » i l e r edebilecektir : t i l k i d e n ne i y i y ­
h

sal • . ı burada I •_11:: • - Onlar e r m i j muradma b i t çıkalım


d i , i n i c i diye bîr p y vardı. Gerektiği /.ınun c i r t l t a ..ıi •
h
n

kerevetine.
»irtica hnrCladıt derdik ve böylelikle siyası rakibimizi kiî-
,ı M u k i f L i r i n l k k . ŞimM bu lebdit para elmlyDr çünküp
Musul bittiğine göre gereklere dönmem in beklenen
bİt ne u m a n i l t i c a d a n S Ö Z euutye kalkarsak, karcımıza .'• yprjnde bir t u t u m olurdu, ama ne yatık k l masal b i ­
insan hak l a n j temel hık ve («gürlükler gibi tellerle yıkı­ tince hikayelere, romanlara ve televizyon dirilerine dö­
yorlar. Eskiden D C i y i y d i , insanlar bacı b a k l a n olduğunu nüyoruz. İçinde ya*adıiımt£ tüplumam geçmjs deneyleri
ileri süremezler ve hiı de uygarlık ülkümıîı adına yürü­ bugün i'.-n birer kazanç olarak ele alınamıyor. Yani b i r
türdük gemimizi Defalarca peynir gemisinin U d i yürü- bakıma grçmis sandığımız vakıalar günümüzde yaşanan­
düftüııü ispat eimia.ıik. b i r i n e mürteci, g r r i r i , sağrı de­ ların benzerleri. B u yüzden bandan elli, yüz yıl onur ya­
d i k m i \\ b i t i k t i .
; • üyle m i ya? Şimdi ne l a m a n i r ­ şanılanları gerçek yüzlcrîyle aaıl mahıyelleriyJe b i l i p U r -
h

tica Laf] etsek batıları çıkıp • • müalünuın değil ıtıi.-J- tistnakla •. ı !.ı . ^ekiyoruz. Olan bilenin »masal* kısmı
n i t r > d i y t soru;-, rlaı b u » r ü y a menfi cevap vermek sona ermig olabilir, ama bu masaldaki sembollerin teka­
de ınüsbet cevap vermek de idimize gelmiyor. A m a eski­ bül ettiği gerçek hükümranhJtını sürdürüyor
den ne i y i y d i . Soruyu b i ı sorardık. H e m de «yoksa müs-
küiı.jı mısın ediiiyİA urirdık- Sakın sen müslüman Türkiye'de b i r aldatmaca ıhıldıktan sonra pıftüsle^
olmayısın diyerek aydın çevreJerde sıkıştırırdık onümü- nemcyecfk zorluk y o k t u r . Aphnası zorunlu olan a z a l ­
jse geleni. Nerede eski günler? l>e£i(iyor herjey irtica h
maca, hepti aynt mayadan yapılma oldukları halde b i r
elde» gidiyor I . kısım halkın büyük çoğunluğu tgüdülrnesi* gereken sü
rü gibi görmelerinden doğuyor. D i p konusundaki ı.nn-
Evvel u m a n İçinde •• ı. • adamlar ---- - «din elden
malar Türkiye'deki aldatmacanın merkezini teşkil etmek­
:

gidiyor» dîye bağırırların i)- Daha sonra böyle batıranlar


tedir. Yöneticilerin oldukları gibi görünmedikleri görün­ h

olmamı). Demek, k l y% bu hicranların Sttû k.*:i .: (çok :


dükleri gibî olmadıkları e s » husus Türkiye'de d i n i ilgi­
lnjttTdtklan için sesleri kısılmış o l a b i l i r ) , veya böyle ba-
lendi ren husustur.
j|ınruJarına gerek kılmamı} i d i n elden gîltifei İçin grrek
kalmamı) o l a b i l i r ) . Daha sonra başka adamlar gelmiş,
onlar da «laiklik elden gidiyor* diye batırmışlar. A m a
sonradan bu bağırmayı kesmişler. Bunların da hasma on^
ceki bağıranların baslarına gelen gelmiş olabilir. Y a n i y a
sesleri kısılandır v e y ı l a i k l i k elden gitmiştir. En sonun­
da en başta bazı adamlar gelmiş ve son olarak (öyle ba-
ft]rmıs]aTL 1:1.- ı eldrtı j p d i y o r : Nihayet daha ijncckilr-
rin hajına gelen bunların da başına gelmij ve tıpkı ön­
cekiler gibi muhtemelen onların da sesleri kısılmış, ve
muhtemelen irtica eklen • l ı . Tabii onun, bunun, s.u-

14
önümün? getirilen «İrticatdan her uygun fırsatla sûzet-
mek âdet haline j^eldi. i r t i c a geriye dönüı demekse önce
scrtnzmız gerek \ Kimler, hangi geriye dönmek istiyor?
lülen, v a r u söylesin acaba «hangi geride kalını} yapı»
bîr siyasi l u ü y e t için esas ılınmaktadiT ? Efter konu^Cu-
Kucmız ülke Türkiye ise bu ülkede hiçbir zaman b i r aris­
tokrasinin mevcut plmadıgnu akılda tutmak sorundayız,
flu sebepten Avrupalı anlamdı *royalbL» hiçbir akım ya­
kamadı ülkemiu|e Osmanlı hanedanının iktidarı ele al­
r

İ R T İ C A BİR -MAİZEMEDİR- maşım tsltyen olursa buna d r b ganiyle bakılacağını bil­


mek için falla K k i olmaya gerek yok. Kaldı k i Türkiye'­
aRİndc kaloük, sanalla k l u l k politikada k r a k u
p
de modcrnixmin öncülüsünü yapmıg b i r ekip olarak bili­
nen, bu t i p insanların faraza yüncümde e t k i n r o l •••••••
. i.- - . i » y l e y e n T 5 . E l i o t içinde yandığı toplumun
dıklarım kabul etsek Batıcılıkta hiçbir kimseyi geride bı
j a r l l a n n a r a i men anlatılır, tutarlı Lir söz ediyordu. İn¬
.: n ı aklarım anlamak çok kolay. Türkiye'de aristok­
.: I". • r.:. Avrupa ülkeleri arasında İlk -millî k i l i m l i n i
rasi ne kadar yoksa «kilise* rtc öylesine u a k ülke insan­
k u n n k Utûliiiimden kapın b i r ülke o i m a s m i . hiç b i r
larının din anlayışına. İslamiyet bu toplumun hiçbir dö­
zaman Fransatfa yaşanılan anlamda b i r klasirma trigilîı
neminde kurumlar eliyle ve kurumlar aracılığıyla güç Ü L -
edebiyatının üretmeıni» olmastna ve krallık gücünü mut¬
h i b l olmadı. Dolayısıyla t ı ü m ! L L . ! L. plana çı­
lak almaktan t n çabuk uzaklaştıran ülkenin ingiltere rJ-
karan bugünün, müslümanları da örgütlü Uir gücün nü­
maaina rafimen 20. yüzyılda b i r sanat ve düşünce adamı¬
fuzunu yaygınlaştırmasını de£tl belli lEkelerin hayatiyet
nın fcalriifiımi. klttlzmı, ToyaJiımi •^tijinı ifadt etmesi
h

kazanmasını sasıman durumdalar.


tuhıl değil. Çönkü bu d t j e r l e r bu tcıplumdi b i r temele
sahip. I>aha d o ^ r m u Elİnl'un ne dedîjim anlamak müm­
Eğer Türkiye'deki «mürteciler» b i r geriye dönü? ha­
kün. Aristokrasinin siyasi b i r varlık gösterdiği, Felsefesi
reketinin mümessilleri dc£iİK kimdirler? Dün oldu£u
b e l i r e n b i r sanat görüsü olarak klasiımin gerçeklik k a ­
p

gibi bugün de mürteci halı hazırda olan biteni kelli esas­


z ı n d ı ^ evrensel kilise inancınıü bulundujîu b i r küllü-
lara göre belli ilkeler doğrultusunda sorgulayan yapılan
tün f i n d e n konupıyor E l i o t . Türkiye'de ise böyle sözle
F r

faaliyetlerin nereye vardınlnuk İslendiğini öftrenmek is­


rîn paralelini çizmek mümkün değil Vani T f i r k i y e d e b i r
leyen insandır. ıTÜrk basınının bugünkü hali bUî nere­
sanat ve dUsunce adamının *ehli sünoel» içinde bulun­
ye güLürUrrı diye sorarsanıı Irlicayı horllıtmjy olursu-
duğunu, «divan* edebiyatım savundüftunup -saltanat ı* v

nuı. Türkiye'de alkolizmi, i u h j u , havadan para kazanma


görülere sahip olduğunu ilade etmesi akla sigar i l e r d e n
yolunu artırmanın bizi nereye götüreceğini sorarsanız i l k
sayılmaz.
halledilmesi gereken mürteci d u n u n u z . Siyasi beyanlar­
B u düşünceler zihnimize ister b i t m e * takılıyor, çün­ d a samimiyet oranının ne ölçüde olduğunu merak eder­
seniz tehlikeli gerid sizsiniz. Tüketim azgınlığının k i m i n
kü Î00 yıldır Türkiye'de t e m d i pilavı gibi ısıtılıp a ı l d ı p

16 a;
yararına işlediğine parmak basma cüreti su gö&Lerirseniz;
s i » azgın b i r irtica nn-ur u olduğunuz söylenir.
Bütün bunlardan benim anladığım £u: Türkiye'de
bazı insanların yalnızca hakları vardır, diğer bazı insan­
ların yal maca. vazifeleri. K£er haklarını kullanan insan­
lara vazifeleri olduğunu hatırlatırsanız flirtica hortlar».
Yine vazHelerİ yerine getirfcn insanların da belli h a k l a n
•İması gerektiğini o n t sürerseniz olay «mürtecilerin bag
gostermesu olarak yorumlanır. Kısacası* bazılarının hak­
MATERYALİST TERÖR
l a n olmaksızın vazifeler yerine getirmesini temin etmek,
bazılarının da vazife sorumluluğu taşımadan haklarını
kullanmasını ağlamak Türkiye'ye dikensiz gül bahçesine Hayatımıza belli ölçülerde yönlendiren b i r maierya*
çevirecektir- «İrtica* soru soranları karalamak için k u l ­ üst terör v a r : B u terör müslim ve gayri müsüm zengin h

lanılan *malzeme»dir. İşte ben çok masumane b i r soru veya fakır, diplomalı veya diplomasız, kadın veya erkek
soruyorum - Türkiye'de hiç müslüman kalmasaydı irtica herkesi gizliden gizliye sindiriyor, tedirgin ediyor. B u
olmayacaktı defiil m i i materyalist terör hayat pahalılığı değil, işsizlik değil., söz
hürriyetinin kısıtlanması değil, l>u materyalist terörün
demirden silahlan yok, fakat günlük hayatimizin her saf*
hasında saldırıya geçebiliyor ve sonuç alabiliyor. Hayrın
önüne geçmede, şerrin yayılmasında bu materyalist terör
kadar e t k i l i olanı yoktur. İyiden iyjye meraklandınız bel­
k i l>tf materyalist terörün ne olduğu hususunda. Vakit ge­
çirmeden söyleyeyim : B u materyalist terör iadece bir an­
layış tarzından, b i r izahtan İbaret. Çoğu kimse bunun bir
terör olduğunu bilmeden uygula^ çoğu kimse materyalist
bir düğünce tarzı olduğunu bilmeksizin benimset.

N e zaman aşağı n i t e l i k t e k i unsurlarla üstün n i t e l i k ­


t e k i sonuçlan izah etmeye kalke^rsak m a t e r y a l i n b i r
tarzda dügüıımeye başlamışız demektir. Materyalist a n ­
layıp kainatın yaratılırdan günlük davranışlarımıza ka­
dar her alanda süfli olanın esas olduğunu, bizim ulvi bil¬
dİğimiz^ yüce saydığımız her vakıanın, her nesnenin ger­
çekte süfii olanın bir sonucu olarak tanınması gerekti­
ğini iddia eder. önümüzde üitîîn bir sanat eseri varsa
bunun ı.ıtcrvalial izahı . ... böyle b i r ürünün arlıya
m lesathklanyla açıkladığımız insanlardan hiç farkımız
çıkmamda ekonomik faktörün belirleyici olduğunu ileri kalmamış.
sürmekle başUr. izahın daha sonraki aşamalarındı sü­
Materyalist anlayışın b i r lerör haline dönüşmesi yü­
rekli olarak r.şzfiı n i t e l i k t e k i peylerin Üstün t t i t r l i k i t k i -
zünden ffüxel i y i . doğnı karıtsın*] a ürkek ve çekincen k a ­
F
Jerin sebebi öldüğünü dinleniniz. — Niçin böyle güzel İj-
lırız. B i r i n i n belli b i r başarısına tanık oldtık m u hemen
ler yapıyor t — Çünkü karşılığında kazanç temin edijpr.
p

düğününü:: K i m b i l i r ne e k s i j i vardı f Eğer bir dostumuz


— Neden yalan U - ••> • -r •—Çünkü doğru soylemtzsc
bize olağan ölçüleri aşan b i r deslek sağlamışsa bunun bir
işini kaybeder. — Mu adamı böyle yardımsever yapan ne­
fiyatı olup olmadıkı aklımıza gelir. Giderek kendi dav­
d i r ? — İmanlar arasında itibar *„!•:: ı olmak isteği. tqle
ranışlarımız bu düşünme biçiminden e t k i l e n i r : Meni i y i ,
dünya ahvali kargısında materyalist t u t u m böyle cevajı-
RÜzel, doğru olana sürükleyen }ey\n temelinde benim do­
lar hazırlamıştır.
y u m arayışım yattyor diye düşünmeye bağlarım. O l u m l u
Cevaplar materyalist olmayan bîr tarzda da verile­ değerlere karşı tedirgin b i r yaklaşımım otur ve sevgiyi,
bilirdi : — B u adamın cimden neden çirkin ve çürük İğ­ merhameti. vefayı şeref d u y u l u n u felç ederim. N i t e k i m
r

ler çıkmıyor P — Çünkü bu adamın ftüıel ve doğru •• • - tonlumda bu anlayıştan dnfton b i r materyalist terör k o l
özel bir sevgisi var. — B u adam niçin her pelerinde doğ­ Bezmekle ve insanlar işin aslını anliyormuş . ! yaparak
ru söylüyor? —Çünkü yalan söylemeyi kendine yakıttı- günden Güne habis- duyguların, aldatmaca ve kabalıkların
ramı yor. — Hu adımı iyiliksever kıtan ne olabilir? — S e n tutsağı olarak ömür tüketmeye merbtır bırakılmaktadır.
bu ndanu bildiklerinle iyiliksever sayıyorsun onun b i r de
gizlice yapltğı yardımları hüsenl İnsanların davranışla-
nnın düşüncelerinden daha aşağıda olduğu, olabileceğini
anlamakla maleryalîst tarzda akü yürütmekten k u r t u l u ­
nuz insanların gerçekıe ortaya çıkan sonuçlardan daha
yüce saiklerlr davrandık Lan m, insanların kapasitelerinin
bu görünenden daha Üstün olduğunu b i r kez düşünebil­
d i k m i kendimizi kütü d u y l a r ı • " " i H a hafiyesi
:

olmaktan, materyalist olmaktan kurtarabiliriz. C-erçi ma­


teryalist izahlardan kopmak bizi tenayi yerine kon imik*
korkusu İçine salıyor. Hayatın akışı İçinde insanları fe­
satlık pcıindc sayanların hep daha kâriı çık lığım sür­
müşüz. (Jlsün. Hilelim k i materyalist izahlar kişiliğimize
ulutnsüi e t k i yapttğı için ter kedi Imesi gereken zihniye­
t i n ürünleridir. Materyalist izahlara sadık kalırsak belki
d i b a az aklanım ve dünya işlerimiz biraz daha İyi yü-
cur arna »onunda bakarız k i biz de o izahların kçlndeyît

10
31
larjnda. hayatlarını devam ettirmede daha çok yasayan
bir organizma özellimi gösterdiği, b i r uzviyet gibi hareket
ettiği güzzltn uzak tutulamıyacaktız. Aynı şekilde ilrriyç
doğru gidildikçe insan topluluklar m m m a k i n j y a benzet
bir kuruluşu benimsemeye do£nj y o l aldıkları, insanlar
arasındaki ilişkilerin mekanik b i r üjlryij göstermeye bağ­
ladığı rahatlıkla gozkemlenebiltr. B u haliyle Türkiye'nin
de gittikçe birbirlerinden ayrılmamayı fazilet bilen, yüz-
yüıe temasların deflerine inanan, d uyguları odak i yoğun­
İKİ E N T E G R A S Y O N lukla ilaha çuk hayatiyet kazanan b i r toplum biçiminden;
gayri şahsı münasebetlerin ağırlık kazandığı men [ant or­
h

l -lı olsun batıda olsun eski toplum İle- yeni top­


h taklımın on sıraya r;ıklıAı biçim çınlarım yerine Hetir-
p

lum arasında irfanları bîrarada l u l a n maddi W manevî ılijii takdirde beraberliğini koruyan b i r toplum biçimine
unsurlar arasındaki fark gü Türkiyelimle ıııesr- doğru kaydığa söylenebilir. Ancak bu vakıa K H ' ^ ' I H M *
'. lırm hem karmaşıklaşmasın* y a l açıyor, hem d r ülke­ d e t r b i r yüzüdür.
mizin geleceğinin felâkete mî saadete mi açılacafı ko­
p

nusunda zihnimizde sorular ^ ^ c u r u j u r . Eski t o p l u m l a r Türkiye Tanzimat la haşlayan Batılılaşma serüveni


da toplumun enlegrasyonu o toplumu meydana getirTn içinde siyasi iktidar ve ona bağh olarak yürüyen iktisadi
üyeler arasındaki duygulardaki m u l a k ^ k a i a rıajlanmişlı. d üzen İr n v j e m t U n içinde kazandığı Rörünüf itibariyle
Yuüp dofulu v t y a baülı eski l o p l m n U r müşterek esas bir Gesellschaft üzelliği cayıyor gibidir. Ço£u kîmıenin
U r a sahip olduklarına inandıkları için hır arada elma­ farkelmediği olay Türkiye'nin modern toplum orgüılen-
larının sebebini kendi kararlarında, kendi sekmelerinde mesJnrleki sözde basanlarının tamamen ve hepten t > -
sürmedikleri i r i n bir bütün oluşturuyorlar, b i r birliği meinschaEt vasıllınyla yerine getirebildiğidir. R|r para­
akselliriynrlardL. A m a modem çağda insan toplulukları doks gibi gorünıe veya kolay inanıhr sayılmasa da TUr-
müşterek duygulardan çok müşterek menfaatleri esas al­ k l y r zahirdeki mnrlernizaiîynnunu, bâtındaki nrkaik üzel-
maya başladılar. Büylece toplumun bütünlüğünü snflla- İlklerine borçludur. Denilebilir kî Hatılı • l .1 , . 1
yan unsurun o toplumu oluşturan insanların beraberliği­ uzak olduğumuz İçin batılı kalıplara uyum ıtüsterdlğlmiz
nin kAtmilrnaz değil, k e y i i olduğu, bütünü. üirHfli oluş­ zrhahını uyandırabiliyoruZr
turan insanların bu ortaklığı kabul edebilecekleri kadar
reddedebilecekleri de düşünülen hususlar = girdi. Batılı ve modern toplumlarda tnplumun entcırrnıyn-

F e ^ l n a n d T o n i ğ i n getirdiği l i p o l o j l y t uygun ola¬ nunu modern kurumlar ve bu kurumlara hayat veren mn-
rak İnsan topluluklarının Gemeins£cJİI lan i y i n i bir ba­
p dcrrıleşmiı insan ilişkileri sagİJjTjr. Oysa eski tcrplumlar-
kıma n f n t a l - u t n ) GeseDscbalt a ( b i r bakımı cemiyet e) da entegrasyonu saklayan inançlar, alı ^kanlıkla r ve d i '
• b i t d e f n i n e gösterdileri i n U r edilemez bîr efti-
>Ünme tarzındaki, duygulardık! İştiraklerdi. Kurumlar
ı-----1 -r Geriye b*fclıkça insan topluluklarının şekil nb»-
yalnızcı bu müştereklerin lecessüm rttiğı ve imanlar arı¬
n
sındı paylanılın anlıyısın havai bulduğu araçlardın iba­
r e n i . C4nUrnUı Türkîye sinde kurumlar batılı haslara
h

uyRun bir gürünüme s a h i p t i ^ ama bu kurumlara yafama


i t i c i l veren batılı aörüı ve duyuşlar değildir. Diyebiliriz:
k i Tanzimat'tan bu yana adını adım ve ^İttikçe etkisini
artıracak, : m -..mı hiüsetlireetk bar batılı İniscU kurulmuş
t u r lakin bu te&Laatm İçinde dulajan akım. sivı mailde
h p

ncv i şahsına münbuır özelliktedir.


h

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ
Türkiye'de görünüş olarak toplum entegrasyonu j e k l i
bir s i t e m l e sağlantrken bu sistemi çalışır kdan da larklı
r
Türkiye yalnız bugün değil, binlerce yıl boyunca çek­
bir en (emisyondur. Ülkenin jteleteftî p k l l yapının içinde
tiği anların kaynağında aynı jeyi ' h u k u k u n üstünlüğü­
dolaştırdığı sıvıyı bozup bozrnayacıjnj ve bu lesisatm için­
nün tının mı yıpru* yaşadı. A r k a i k çağlardın beri b i r is­
de doiasln SıVinin >.ıpıya kendi mahiyetine uygun yeni
tilalar mekânı olan Anadolu toprağı hep y m i gelenin koy­
bir çekil verip vermeyeceği bilindiği hakle anlıgılıcaktır.
duğu Mnarlan bilmek, yapacağım yapımıyarağını sürekli
Müslümanlar toplumun özündeki değer ve davranışların
olarak yeni d i k i m i n ihdas ettiği sislem içinde ayarlamak
yeni b i r hiçim getirmesi yolunda b i r varlık nlmıyı ça­
zorunda kalınların y u r d u nldu. t i ünümüzde de tek tek
balarken, Rayrl müslîmler de empoze edilmiş biçimlerin
h r p i m i z i aslen ¡1«ilendiren husus, saadetimiz olduğu ka­
ÖZÜ etkilemesi İçin Hayret sarıediynrlar. Bu ynnüyle Tür­
dar lelAketlmlzi hazırlayan alan, hukukun Üstünlüğüne
kiye'de d u r u m 200 yıl öncesinden pek farklı sürünmü­
verdiğimiz anlamla bağıntılıdır.
yor. Fırk yalnızca kendini bilmezlerin günümüzde daha
cesur, d a h i atak nlrna imkâruna s i n i p bulunmalarından
Meseleyi bir h u k u k i d o k t r i n tartılması seviyesinde
ihan&|„ h
ele alacak değilim. B u benim m e s u l i y e t sahamın dışın­
d ı . A r u bu ülkede yaşayan her insan kadar hukukun üs­
tünlüğü konusu benîm, saham oluyor. Yahut bu saha L>
Icsem de istemesem de beni içine alıyor. H u k u k u n üs-
lunlüğu meselesini bîr hukuki yapanın üsl üzdüğü olarak
mı anlamalı, yoksa ifadenin kelime anlamını bağlı kı­
larak mı? «Bırakın d i l konuşsun* diyor Hcidrgger. Ben
lıu pürüsün değerine! bağlı sayarak kendimi, hukukun üs­
tünlüğü İfadesinden chaklarin üstün tutulması* anlamını
çıkarıyor ve buna önem veriyorum.

Ne demek hakların üstünlüğü? Bu soruyu hak k e l i *


nırune yüklenen anlam çerçevesinde hukuk fclıcFesi ala-

U ZS
H i n i tısiyi • ık • :•. ipİzndi rai a l [an y u i değilim Günlük pasaport alma hakkını kullanabilip kullınanudığt ve bu
konulmada sık sık a n ı l a n biz d yad yardımıyla sorunun hakkı herhangi bîr sek i k i r engellendiğinde bu hakkı en­
cevabını ıramak bana uygun görünüyor: H a k H vazife, gelleyenlere karsı fütursuzca mücadele edip edemediği­
b u i k i unsundan z i a n g i ı i n e d n t t l i k verirseniz o ortamda d i r . Eğer b i r ülkede kanunlarla taninmi} hakları k u l l a ­
h u k u k u n üslünhjftü ilkesinin hayatiyet sahibi oJup ulma- nabilmek için bile sayısız engeller var ise ve bar insan
dığını anlarsınıı. B i r loplumda vazifeler [incelik tasıyor h kanuni haklarım (avunmak sözkonusu olduğunda acaba
insanlar vazifelerini yerine getirip getirmedikleriyim d r basıma: n * esler açılır dîye dUsUnUyoru o toplumda h u ­
ğerlendİriliyor ve yargılantyorlarsa o toplumda üstün t u ­ k u k u n ü&Eünlügu yasayan b i r ilke değildir.
tulan şey düzen ve düzen düşüncelidir Eğer o toplumda
İnsan toplumu kendi tanımı gereği bir yükümlülük­
yajayqn insanların hakları on planda ise ve değerli u y ı -
ler bütünUdür. Topluca yasamanın her insan tekine yük­
lan fey İnsanların haklarının kurunup korunmaması ise
lediği zorun!nluklar giirevler vardır. Vaul hqyatta kala
o Toplumda da hukuk ÜAtün t u t u l u y o r demektir. H u k u ­
r

bilmek İçin toplum nr^aniznayonunun gereklerine uyanz.


kun • ı tutulduğu b i r toplumda düzen saklana b i l d i r i
V e y i p içmek, b i r k o n u t l a barınmak, hemcinslerimizle be­
halde, düzenin cn önemli değer sayıldığı toplumda innan
raber yaşamak İrin vazgeeemlyecrğimiz zorunluluklar,
haklarının teminata ballanmış olduğu Söylenemez.
yükler ve gorevleric bağlıyız. rfiyleyse toplum demek b i r
Uîkkat ederseniz düzen kelimesini zikrederken her­ bakıma vazife demektir. Eğer bu bağların yanısın berbi-
hangi b i r s i } . I M sosyal, iktisadi düzeni belirtmek Kere­ nrnınn belki dokunulmaz hakları yoksa, hakların doku­
mini duymadım. Yine haklardan sözederkett de tabii hak­ nulmazlığa insanlın ilgilendiren birinci mesele olmaktan.
lar, temel haklar, siyasî veya iktisadi haklar gibi ayrım­ Ç ı k m ı ş diinyajun neresinde o l u n a olıun o toplumda
lar yaparak h a k l a m mahiyeti üzerinde durmak gereğini dcspolizznden baaka hiçbir « y a l değtf yatamıyor de­
duymadım. Çünkü vurgulamak istediğim b i r toplum sis­ mektir. Despotizm ise ezilenler kadar ezenleri de insan­
teminin b i n g i hakları insanlara tanıdığı veya bizzat sis­ lıktan çıkarmaya yeler.
temin ne türden bîr hayat düzeni amaçladığı değil. Sa­
rahatle anlaşılmasını istediğim j u : Hır toplum sistemi o
sistem irinde yıkayan insanlara tanıdığı haklara öncelik
veriyor m u ve bu hakların korunmasin-a titizlik gösteri­
yor mu? Yoksa sistem ndıruı vazifeler yüklenmek gerek­
tiğinde haklar kolaylıkb askıya alınabiliyor mur" Hir lop-
lqm düzeninin adalete uyup uymadığını böyle bîr kıstas
yardımıyla anlayabiliriz. A B D ' n d e bir ev sahibi olan her­
kesin A B D pasaportu tanımaya hakkı vardır. Belki pa­
saport sahibi ulmak için böyle b i r f a r t ileri sürmek i i «
uygun görüntneyehilir. Bu konu çerçevemizin dlfinda.
Asıl mesele bir A B D yurttaşının ev sahibi nlduflu zaman

2;
insan yasayan. H14J7S kilomciretare alana sahip bir ül¬
kedir. Ansa bu rakamlar Türkiye'nin ne olduğu üzü ve H

keyfiyeti hakkımla hiçbir şey öğretmez bize. H a l t a f i -


kamları daha dar alanlar için ve çeşitli konularda ayrın­
tılı biçimde sıralaıamz da Türkiye'nin gerçeği husufunda
fazla şey ..•.!•-r .:İJC. öyleyse biz Türkiye'nin k i m ­
liğini anynruz. unu üğrenmrk istiyoruz, öğrenmek İste­
diğimiz Türkiye'nin kimliği nhııasaydı Türkiye neresi­
r

d i r diye sorukludu zaman İ6 - 42 kuzey paralelleri i l i > •


TÜRKİYELİN MESELESİ 4S doğu meridyenleri arasındaki yerdir, tarzında verilen
cevap tazi t a t m i n edecekti. B i r nesz^eatin ne olduğu b i r
H

İçinde yaladığımız ı.lkr j i k sık larboğazLlrla kar- l i y n i n k i m olduğu ona verileri isimle iarkedüir. isimle
gtUsıynr. Bunları geçebiliyor I H - . L - Yoksa zorIaklan yesı- cisim ne kadar çok örtülürce gerçeğe o kadar yaklaşırız.
mekten i m t i n a edip yeni b i r darboğazla t a r p U ç m a y a
kadar önüne çıkan engelin hİzunda mj yürüyor? B u Türkiye içinde yaladığımız ülkeye Avrupalı yaban­
sorulan cevaplayabilmek için Ülkemizin ne türden mese­ cılar taralından . i• - • - _ bir isimdir. Daha doğrusu hu
lelere muhatap olduğunu ve !- tabiat uz re hareket et­ ülkenin insanları eski adlandırma, isim verme usûl ve yol­
tiğim anlamamı*; zorunlu. HöyJe bir anlayış için î*e uy larını terkettikten sonra yani Polonya'ya Lehıslan de­
zUnü ettiğimiz konulanla zihnimizi b i r açıklığa k a v u n u mekten vazgeç t İk l en H ) U 1 kendi ülkelerine Türkiye de­
rahllmemiz gerekir. Günlük hayatımız boyunca bütün ya­ meye bağlamışlardır. Avrupa küllürü almış bazt eski
pıp etmelerimizi ihtiyarmuz dıgmda oludan şartlara gös­ adamlann, Türkiye yerine tıpkı İtalya, İspanya der g i b i
terdiğimiz tepkilerle yani ahıkanlıklanmu, ı Mecburiyetle­ Türkiya dediklerini İşitmiş; ulmalisimz. Açıkçam Türki­
rimiz tahtında yürütürüz. Büylr yapıyorsak düşünmeden ye dediğimiz zaman bir adlandırmayı benimsecni? ve bu
yaşıyor ve hareket ediyoruz demektir. Düşunınerlen yar adlandırmaya gelen tanımlamayı kabul etmiş oluyoruz
aanukta rahatlık bulanların ne «İnde yaşadıkları dün-
yuım ne mensubu oldukları K o l u m u n , ne de bizzat ken­
H
Meselesinin oe okluğunu öğrenmek istediğimiz ulkr
dilerinin mahiyeti hakkında endişeye kapılmaları müm­ Türkiye ise öne* hilrnemiz gerekecek k i bu ülke insan­
kün değildir. A m a düşünerek yasama gereğini duyanlar ları kendi topraklanın ifade etmek için oraya haşkzlan-
yüzyüze freldikkri mecburiyelleri sorgulamak, anlamak nirt Avrupalılarm verdikleri ismi kullanlyurlar. Ülkemi
işitendedirler. Düşünmek ne söylediğini bilmek, bilme­ ze Türlüye demekten tedirginlik duymadığımıza HÖrr ya­
ye çalınmakla ballar, ö y l e y e önümüze ^Türkiye'nin me¬ şadığımız Topraklara, bir batılı gibi bakmayı benimsemi­
selesi» diye bir - • çakınca ünce hu *üzle ne denilmek is­ şiz, demektir, öylryse Türkiye'nin meseleleri nddir (ur- p

lendiğini anlamaya çatısın*. zında plrillenmiş soruya cevap vermeye hazırlanıypruk


yanı somya itirazımla yoksa kalkı* n o k t a m w yürürlük­
Türkiye neresidir* Bunda bilinmeyen ne var diye­F
t e k i siyasi ve kül İÜ f i l yapıdan seçmiş; oluyoruz «Soruya
b i l i r bazıları. Diyebilirler k i Türkiye üzerinde S 1.423.000


DodBû itirazım]* olsun?* diye soracak olursanız, size ha­ enek geçmişi ve geleceği bulunan b i r ülkeden sosetmeye
tırlatırım k i bir zamanlar İ s t a n b u l Avrupa'dan gönde­ götürür b i z i . Geçmişi Ölü sayanlar geleceği tahribe yö­
rilen mektuplarda Constantİnopclis yazdmiisa, bu mek­ nelmişlerdir. Bütün hayatiyetin geçmişte bulunduğunu
tuplar Türkiye'de böyle b i r şehir y o k gerekçesiyle iade sananlar ise gelecek taralından tahrib edilmeye müştak­
edilirdi. B u şehr* Türklerin verdiği i s m i k u r u m a y a n l a ­ tırlar. Türkiye'nin meselesini Eanıyabilerıler sadece canlı
rın mektupları gönderilene ulaşiunazdı. H a t t a bu olayın geçmiş ve canlı gelecek arasındaki hayat köprüsünü ser­
«not Constantmcpie but İstanbul* nakaratıyla söylenen mek isteyenler olabilir.
bir h a i i f müzik parçasının yazılmasına sebep olduğu da
bilinir. Bugün aramızdan herhangi b i r i «Conjlanlinopo- Türkiye'nin meselesi nedir? Bu soruya doğru cevap
lis'in metro meselesi ne olduı gibi b i r soruyla karşılama, verebilmemiz ancak Türkiye ve mesele kelimeleri hak­
derhal soruya i t i r a z eder. A m a eğir soruya itiraz etme¬ kında açık seçik fikirlere sahip almamızla mümkündür.
den «Vûbmı bulmaya çalışırsa, bu kimsenin farklı b i r Türkiye deyince Batı kültür dairesi içinde yer alan ve
tarihî anlayışa sahip olduğu, siyasi görücünün farklı b i r geçmişi bu kültür dairesinin ortaya ç ı k ı y l a doğrudan
merkezden doğduğu ortaya ÇLkar. bağlantılı, buna m u k a b i l hayatiyetini sözkonusu kültür
dairesini meydana getiren delerlerden farklı unsurlara
Türkiye'nin meselesi nedir sorusu, sorulug i t i b a r i y l e
borçlu olan ülkeyi anlıyoruz. Peki, * mesele* deyince n i
bizi tedirgin etmiyor. Türkiye'yi k a b u l ediyoruz. Mese­
anlamak mümkün i Arapça iuâl kelimesinden türemi;
leyi k a b u l ediyoruz. Türkiye'yi k a b u l etmek demek bu
olan mesele için sözlükler ;u karşılıktan v e r i y o r l a r : ( 1 .
toprakların yakın ve uzak geçmişindeki tahavvül ve teb-
Sorulup karşılığı istenilen şey. 2. Çözülmesi istenilen şey-
dilfilın muta Sayılarak, yaşanmışların Belirdikleri ve gv*
J Ehemmiyetli :. 4. Savaş, cenk). Mesele kelimesini bu
r :

türdüklerınhı dtğerlendiriltnesini kabul edentk geleceğe


anlamlar doğrultusunda kavramamız gerek- Gerçi böyle
h

nıatui adımları birinci plana alarak konuşmaya başla­


bir gerekliliğin almadığı yolunda b i r itiraz gelebilir. De­
mak demektir. Meselenin ne olduğunu öğrenmek b t a H *
nilebilir k i mesele artık Türkiye'de Reçerii b i r havram
Simiz üike A n a t d y a , J ^ m l i l y a , Eapadokya, T r a k y a de­
değildir. Batı kültür dairesindeki bu ülkede mesele dem*
ğildir, i-:-1=-:ı j hissi ilgilendiren ülke D i y a r ı Rûm,
İmce Fransıncadaki Probleme kelimesinin yüklendiği an­
Mülk i Al-E Osman değildir. Buraya Türkiye denilmesini
lam kastedilir. Ayrıca uydurma dahi olsa sık Sık k u l l a ­
kabul etmiş, bunu benimsemiş insanların meselelerinin ne
nılan sorun kelimesi var. Dolayısıyla Türkiye'nin mese­
olduğudur merakımıza konu olan. Merakı bu alanın dı­
lesi denildiğinde, Türkiye'nin problemi, Türkiye'nin so­
şına tabanlar «Türkiyelin meselesi nedir* sorusuna y a
runu anlaşılıyor. Mesele kelimesini odak saymak yerinde
cevap vermekten i m t i n a edecekler veya kendi meselele­
olmayabilir.
rini bu sorunun içine sığıştırmaya çabalayacaklardır kî
bundan çıkan sonuç y a samimiyetsizlik veya şuursuzluk
olacaktır. B u görüşler karşısında hemen şunları söyleyebiliriz:
Mesele kelimesini cdak s a y m a k ne problem kelimesinin
Samimiyetle vc şuurla hazırlanacak cevaplar soruyu ^nlam yükünü, ne de sorun kelimesinin söylemek istedi­
kabul edenler taralından, verilebilir. Türkiye'den sözet^ ğini ihmal etmemizi gerektirmiyor. Z i r a mesele kelimesi
r
31
prûbkm ve u r u n kelimelerinin dile getirdiklerini ifade b u meselenin çözümünü halk islemekle m i d i r * Yoksa
•=•-:-" g i b i f v l a d a n bizi ne ile uğrattığımız konusunda
p
böyle bir (özüm taleb etme gücünden mahrum m u d u r *
aydınlatıyor. Yani diğer i k i kelimeyi geçerli wymi5 o l u Efler mahrum5a halkın gelir seviyesini artırma gibi b i r
i d i k mesele kelimesinin açıklayıcı gücünden mahrum ka­ m e i a l n i y o k t u r . Buna m u k a b i l elinde altın bulunduran
lacaktık, çünkü mesele problem ve sorun demektir, lâkin halkın bu altınlın bozdurup hisse senetlerine yatırmam
oe problem ne de sorun tek baslarına mesele demek de­ isteniyorsa ortada bir mesele var demektir. Ortada çö­
ğildir. ı l ^ - M m ı c . L B i r b i l i m idinde gücümü bekknen zülmesi istenen şey yoksa mesele y o k t u r . Ortada o ^eyin
tau-üaılmaya b u t r soru, 2. Üelli bir sonuç rklc edehd- çözülmesini isteyen yoksa mesele y o k t u r . Demek k i me­
mek için çdiülnıcsİ gereken zorluk, bir karar gerektiren seleyi îsteyenj islemeyi b i l i n , isteme gücünü gösterenler
kararsız veya tehlikeli d u r u m ) . Şüphesiz k i mesele H i i karabil ir
P

prublem arasında bir anlam kayması v ı r , ama sîz de tes­


lim edersiniz k i mesele kelimesi kapsam bakımından da­ t h e m m i y e t l i ise mesele diyorsak Türkiye Jiiıı mese¬
ha geni). Sorun kelimesine geliri», bu sözün soru keli­ . -I51HL bu ülkenin varlığını, bekasım, hayatiyetini i l p -
mesiyle akrabalığı hemen göze batıyor, lâkin hangi Kas­ lendirrn |ey '^- (eylerden mürckkcfı okluğunu anlarız.
Xh L

lara göre tUrtCilrnifi olursa c b u n soru ketimcilyle olan Yani i t i n i gösterilmezse, ihmal edilecek olursa hüyilk za­
irtibatından duba zengin bir anlatım sunmuyor bize. Bu rarların doğacağL idleri birer mesele ol.ıı . ı . anlamamı* gt-
rabıta da kelimeyi anlatılır kılmaya yetmediği g i b i iy rekir. Türkiye'nin meselesi plan y y demek k i b i r pahsın,
rniza zorlaştırıyor. bir zümrenin, bir iimİın. b i r etnik grubun, bir b c l g m i n
mesrie^î olarnaı. N e k i Türluyrnin meselesidir, bütün i ¬ T

Eğer T -,r i- ı : meselesi sorulup kargılığı istenen ler 4 mesele çevresinde anlam kazanacak demektir. Es­
)cy ise, merakımızı m u d p olan s u d u r : Türkiye'ye soran kiler * t a k d i m c i -ehem ılel'mühım» derlerdi. Yani ehrm-
v t karşılık bekleyen k i m veyn neresidir? Türkiye kendi m i y t l U olanın mühim olanlara tercih edilmesi Küreğini
kendini sorgulnyan b i r ütke durumunda mıdır, yoksa Tür­ ilade ederlerdi. Türkiye'de bu derecede ehemmiyet sahibi
k i y e ' y i karadık verme mecburiyetinde bırakan güç veya olan i-, ne o l a b i l i r i Yapılmayacak olursa insanlıktan ( t
güller var mıdır? Ülkemizin rn«elesim anlamak için ön­ kaçağım t*, varlığımızı hüsrana götürecek olan b i r Lj oba
ce ba konuda a k l ı ğ a kurulmalıyız Yani mesele olarak [erek. B u [$ İçin savaşabileceğiz. Hu i } ölürsek p h i d , kA-
ünümüze konulan (eyler kendimize mahsus sorular mı­ lıruk g i z i olabileceğimiz bir ağırlıkla nisa gerek. Nedir
dır, yoksa bekalarının formüle ettiği soruları mı cevap­ bu l|p bu mesele? Türkiye'nin meselesi nedir?
lamak zorunda bırakılıyoruz. Türkiye birilerine hesap
vermek mecburiyeti altındı b i r Ülke midir yukaa kendi D i y e t i m k i Türkiye'nin ne olduğunu, kimliğini öğ­
sorucunu kendi MnıyabiLecek olgunlukla ve jûçle b i r ül­ rendik ve yine d i y e l i m k i me$eleniü mahiyetini de öğreu-
ke raidir P d i k bu halde dahî Türkiye'nin meselesinin ne nlduğü bu
H

suyunda önümüzde a n l i ) i h n a y a değer bir soru belirecek;


Eğer mesele (üzülmesi iılenen şey ise Türkiye'de
bu da varılacak hedeflerle ilgilidir. Eğer Türkiye'nin me­
nieseleyi yalayanlar bu istekle bulunmakla mıdırlar? M e ­
selesini ,•: zaman d i l i m i idinde dünyada değer sahibi ulan,
sela balkın gelir seviyesinin yükselt il mrsi b i r mesele ise

II
içinde yer aldığımız, medeniyetin ölçüleri yardtnııylA ıııı- ':. bir temele o l u r i m * çabamızdan kaynaklanabilir. Yani
lamıg isek hareket (artını:. ı bir türlü U ;• ' edeceğiz; mnı daha babında Türkiye nedir ve mesele nedir soruları doğ­
eğer Türkiye'nin nıeıelcslm insanın yeryüzünde bulunu­ ru ve yerinde cevaplandırılmadığı İçin, yahut hu cevap­
runun sebepleriyle bağlantı h olarak kavramı; isek neler lar aranırken günlük şartlanmalaramız düjünme tarzımı­
yapıp neler yapmayacağımızı bajka türlü tespit etme d u ­ za galebe çaldığı için İlk y o l ayrımında bizi Türkiye'nin
rumunda olacağı i . meselesi konusunda çözümsüzlüğe götürecek b i r lahlü sa­
hasına sıprnıgızdır. İnsanlığın meselesi i k Türkiye'nin
Türkiye'nin meselesini ideolojiler yardımıyla kavra­ meselesi arasındaki İsabetli rabıtayı kurabilmiş olsaydık
mlı isek artık bu meseleyi asli mesele sayamayız. Çünkü ideolojik saplantılar da bizi yolumuzdan alıkoyamıya-
k m d i zihni tablomuz dahiline keyfi olarak yerlejEİrdiği­ caktı.
miz değerleri asli uniurlar olarak k a b u l etliğimiz için
Hu t ün bu yazdıklarım k i m i l c r i n o t bir tür rthnncen-
olaylara belli ideolojik pencereden bakmaya razı olmu­
Irlsme yani rnilliyej - merkezci b i r dünya ı^rUfUnUn teza­
şuzdur. Hangi ideoloji olursa olsun Türkiye'nin mesele
hürü gibi görülebilir. Burada ve h\}. • yerlerde yazdık­
-.illin bir yan mesele alarak anlaşılmasın! ünleyEnliytCek-
larıma şaşkınlıkla bakanların luılundu£unu b i l i y o r u m .
tir. b l i K e l l e r i m i burjuvazinin ideolojisini benimsetme
Türkiye'ye verilen bu ünem Türkiyelin meselesine la
sek Türkiye'yi yürürlükteki ünans şebekesinin b i r şubesi
h

nmatı bu ağırbk i l k izlenimlerle çıkarabilecek sonuçtan


olarak -••"••> ıı nğLz demektir. Eğer henüz bu şebekenin
daha yukarı b i r seviyede elc :•• i:>Lır. Keptirmeden Rİ-
rahat eden ve gebekeye rahatlık veren b i r üyesi olunma­
d l p Türkiyelin meselesini anlamak İnsanlığın meselesini
mıza bUtün Ray re E büyle b i r üyeliği sağlamaya m i l u !
anlayabilmek i l k adımdır gibi bir hükme varmak islemi­
[daLakhr. Hu anlayij İrinde Türkiye'nin, relah ve kalkın­
y o r u m . Fakat Türkiye'nin meselesinin içimle y a n l ı ğ ı ­
ma hedeflerini hesaba kalacağız, insan İlişkilerini beynel­
mız medeniyetini geleceği konusunda yüzyüze _ • l: - l 11-
milel jebekedr olan ilişkiler seviyesine ulaştırmaya say-
ak problemlerin en cnnaİKi olanlarını muhlevi bulun¬
ret edecefİL
duğu inancındayım. Türkiye'nin meselesinde bizi kolay­
Seçtiğimiz İdeoloijnın türü Türkiye'yi İktncî plânda ca yanılgıya sürükleyen husus meselenin negatif y a m d u .
mütalaa etmemiz* engel tenkil etnıtytttktir. I i . r ™ y a Yani Türkiye lebarüz etmemi) özellik leriyle belirgınLe*-
h

list isterse milliyetçi bîr ideolojiyi esas alalım ve hatta


h
roemış buoaluruanylı uyuyan daha doğrulu uyutulan bîr
isterse beynelmilel İslimi hareket ideolojisi çerçevesinde sudur. Dolayısıyla Türkıyenin sahte meselelerle daha çok
Türkiye'nin meselesini an lama ya çabalayalım b u , bizim dolambaçlı bir mekana salıverilmesi içinde yaladığımız
beva ve bevtilerîmizinı gerçeği y i n e l e m e l i n i engellemez. medeniyetin mekanizmasına doğrudan etki eden güçlerin
Erimindiler çerçevesinde dünyayı kavrama çabası ister i * * birinci meselesi olabilmekledir.
temez bizim gerçeği değil, hayali yani keyfî tasarımlan -
m IZI b a n k e t zemini olarak seçl iğimizin göslergesidir. Türklyenîn meselesini güçlü olma, zengin olma k a l ­ 1

kınma, gerilikten k u r t u l m a sosyal meselelerin halli, yü­


r

Türkiye'nin meselesini kavrama çabasında ideolojik rürlükteki ahvale intibak seviyesinde ele i l m i k ve büy-
rıkmaza sapLanifimiz bir bakıma olayı '• > .1 yan- •• • tekailuz etmek Türkiye'nin varlık jırlını Külgede bı*
rzkmanin bîr yoludur. BaEdasma serüvenimiz İrinde ba-
l u t u M gelenler Türkiye'nin varlık (artını roriinmez kıl­
manın urarlı çabaları tonunda gerçekleşmiştir. JiylryKe
ulam ve bileni, nlmayam ve bilmeyeni yeniden ve ayık
kafayla gör önüne g i r m e m i z ilerek. AyLk kalayla dedim r

zira muslûmanlar •_- • •.• | -1 • sarhoş edilemedikleri i r i n me­


deniyetin sorumluları bizi uzak hayaller ve günübirlik
ayakbağjanyla u r b o f etmeye .T ..IT
,
B U çabalarda

şimdilik kolay b i r başarıya ulaşmışlardır. B u da b i r b i r i ­


mizi ınıiniiık bususundt aramıza koydukları engellerin MİLLET KORKUSU
neler okluğunu biletneyl]imlzdtr. Türkiye'nin meselesini
anlamakta atabileceğimiz en sağlam adım b i r b i r i m i z i an­ Türkiye'de teorik anıklamaların, d o k t r i n r r ı>oru^lr
in mayı geze aj^ımız olacaktır. rln ferçevesinî aşan ve f i i l i durumlarda her zurnan hena-
ba katılması gereken bir endişe yürürlükte. Türkiye'de
yagayan insanlar bir bütün olarak k o r k u t u y n r kimilerini.
Elalhukt, Türkiye tepeden alman kararların, millete da­
nışılmadan alınan tedbirlerin balkın büyük çoğunluftu ta­
rafından b i r vakıa olarak kabul edildiği, bu kararlara ve
bu tedbirlere karşı hareketlerin hiçbir zaman d i k k a t çe­
kecek tepkiler doğurmadığı bir ülke. Ülkemiz İnsanları
siyasi, İktisadi, kültürel değişmelere direnmiyor, boy İr
yapmaktansa yeni durumları kendi hayal (arıları doğrul
tuşunda istifadeye açık hale gelinmeye çabalıyor ve t u ­
haftır k i zaman yeterli nlduüu taktirde başarıyor dit. iş­
it bu başarısı b i r önceki kararları almışj tedbirleri g*tb>
mis bulunan güçleri veya çevreleri yeni kararlara, yeni
Irdbirlere. yeni düzznlrnaelere mecbur ediyor. Altmış yıl­
da dört anayasa değiştirmiş b i r başka Avrupa ülkesi ol­
duğunu sanmıyorum. (Türkiye'nin b i r Avrupa ülkesi ol­
madığını söyleyeceksiniz, alna b r t de aize Türkiyelin
açık b i r müstemleke olmadığını söyleyeceğim l >• ' ••• ••.
la Türkiye'yi Avrupa tarafından temellük edilmiş Ülke­
lerle karşılaştırmak Avrupa Ülkeleriyle karsılaştırmaktun
daha büyük b i r yanlıktır).

37
Türkiye yalnız; siyasi yapı bakımından değil, iktisadi rın ortaya çıkardığı türden b i r yasa olmadığı kadar ger.
yünü i t i b a r i y l e zikzaklara konu ohnaklaritr. Ctrçi hepi­ çek bir yasadır. Yani b i r milletin yeryüzünde bulunuru­
mi? biliyoruz iktisat, siyaset ve kültür olaylarının hep nun anlamıyla kopma? bağlar taşıyan o İnsanlsnn haya­
içiçe bultmduğgnu ve bunlardan bîrini gözeterek alınan tiyetinin zorunlu kıldığı asli kanundur.
tedbirlerin diğer İkisini etkilediğini ve fıerbirinin ortaya
B u kanunu bütün veçheleriyle bilemeyebiliriz, ama
çıkardığc meselelerin diğerleri bakımından yeni tedbirler
işaretlerini farketmemız her zaman mümkün. B i r ülke İn­
gerektirdiğini. İşte bu k a r m a k ilişkiler yüzünden Tür­
sanının nomoFu ancak o insanların tabii temayüllerinin,
kiye'de yaşayan İnsanların kendi hayatiyetlerini belirgin­
sosyal biçimlenişinin doğduğu j a r i l a r baskı altına alın­
leştirme rabaları insanları biçimlendirmeye çalışanların
h
madığa zaman tanınabilir. Eğer b i r ülkede milletten kor­
niyet ve faaliyetleriyle b i r çatışmaya giriyor ve Türki­
k u l u y o r ^ bundan anlaşılabilecek tek sey o milletin aslı
y e l i n İnsanları bîr türlü arzulanan, kalıba dükiilerniyor.
kanununun hükümrân olmadığıdır.
Verilen her karar alınan ber tedbir belki bu kararlan
h

alanların istedikleri yünde b i r değişmeyi getiriyor ve fü-


kat ortaya çıkan değişmeler daha çok. istenmeyen sonuç­
lar şeklinde tezahür ediyor. îşte o zaman yeni tedbirle­
r i ^ yeni tararların kaçınılmazlığı doğuyor.

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana • Türkiyelin


yagadıkları bu ülke insanlarının dikkate değer bir potan­
siyeli ellerinde bulundurduklarını 5 görmezlikten gelinsc
de bastırılmaya, çarpıtılmaya çatışılma da belli b i r ira­
r

deyi temsil e t t i k l e r i n i sarahaten gösteriyor. Eğer böyle


olmasa i d i ve her karar, her tedbir yalnızca istenilen so­ I

nucu istihsal etse i d i Türkiye kendine biçilen yerde müs­


takar b i r ülke olarak kalacak ve hiç kimse İçin tedirgin­
l i k kaynağı olmayacaktı. Türkiye'deki istikrarsızlık dün­
ya jartlannın elvermeydi, ülke kaynaklarının yetersizliği,
ülke insanlartnın yeryüzündeki yarışma şartlarına uyum­
suzluk göstermesi sebebiyle ortaya çıkmıyor. Clkemizdeki
istikrarsızlığın temelinde ülke insanimi! vnomosvu ile Tür¬
kiye için kararlar alma durumunda bulunanların beklen­
t i l e r i arasındaki zıthk yalıyor, ülke insan m m nömosu
dediğimiz, zaman bundan o taşanların tabii ve sosyal bün­ I
yesinde mündemiç yasayı, kanunu anlıyoruz. B u nomos
(isterseniz: namus deyiniz;) dışardan d i k t e edilen ıınırla-

33
Dünyadaki bütün ülkelerde ister metropol, isterse
müstemleke ülke n i l e l i j i taşısınlar, s i y u i farklılaşma ger­
çekte iktisadi farklılaşmanın bîr yansıması jeklindc be­
lirir B u ülkelerde u | ve aol ayrımlarının da böyle bir
muhtevaya sahip olduğu gözlerden uzak tutulamaz. MUn-
tcmlekeLer ülke ve halk menfaatini savunanlar İle metro­
polün çıkarma nracLİLk edenler arasındaki mücadeleye
sahne olurlar. ElbetEe bu mücadele sarih mttİM gözeti­
lerek yürüljJlemez, ama bütün savaş böyle btr i k i l i bölün­
meye son çözümde İndirgenebilir. Metropol ülkelerde de
K O L O N İZ ATÖRLEEl Vfc DİÛEFLLERİ
asıl efendilerle u f r a •rtıklarmdiai istifade edenler ara­
sında b i r ayrım vardır.
Türkiye'de başlangıçtı alafranga • alaturka ayrımr
olarak gürünen, = • -•.-.==•• k a r j m u i a I W i d - g e r i d farklılaş­
Türkiye'nin metropol ülkelerden bîri olmadıkı huşu-
ması diye çıkartılan ve güuümüfdr aa£~ n i ayn^ması içi­
sunda sanırım b i r genel anlaşma remin edilebilir. H i t l r i r
ne aıjdınlmaya çalışılan bir bülünme, b i r çatlak, b i r cep.
gösterge Türkiye'nin dünya üzerinde yürürlükle olan ıhv
hflejrne vardır. Dünyanın başka ülkelerindeki siyasi, sos­
temin karar mekanizmalarına yakın olduğunu ortaya çı-
yal ve iktisadi farklılara benzemez bu cepheleşme. Çiin-
karamıyacnktır. A m a acaba Türkiye bir müılemleke m i -
kU dünyanın Türkiye dışında ı ı ülkeleri i k i kategori­
d i r i Y a n i Türkiye'nin balıni ve istikbalini Layin r d m ka­
de kabaca toplanabilir. Birinciler Batı medeniyetinin
rarlar metropolde alınmakla ve yerli halktan iadece bu
metropolü olma özelliklerin? sahiptir. Y i r m i b i r i n c i yila>
kararların uygulayımları bîrer ajan m t seçilmektedir r" İla­
yıla yaklaştığımız: • zamandı bu ülkelerin sadece belli
y ı ^ denetlenen birçok yünü olmakla b i r l i k l e Türkiye açık
v

bir coğrafi mekân olarak tiade edilemeyeceğini biliyorum,


veya örtülü bir müslemleke statüsünde değildir. Niçin
t t e t r o p o l ülkeler dünya »isteminin yürürlükte kalmast
diye sorulacak o l u r » bunun cevabı. «Türkiye müslem-
İçin gerekli ilişkilerde karar mekan U n u lanna doğrudan
kkele^tirilmeye gerek duyulmayan b i r ülkedir* şeklimle
e t k i eılfbilen ve daha doğru bîr yıklıguula alman karar
verilmek gerekecektir. Türkiye m i l l i bünyesi idinden ko*
l i r d i n menfi yönde etkilenmeyecek kadar metropole malv
lonizasyonu yerine reliretek unsurları çıkarmış ve koru­
sus donatıma sahip bulunan ülkelerdir. Y a n i yalnızca
muş bir ülkedir. Dünyada Batılılaşmayı *couleur locale*
• = Avrupa, A B D gibi ülkeler değil, aynı zamanda Veni
haline getirmiş başka ülke y o k t u r .
Zelanda. İsrail j^İbi ülkeler de nıelropol üLkeler arasın­
dadır Buna karşılık metropol ülkeler lamımdan zapt edi­
lerek kolonize edilmiş ülkeler vardır. Hunlar baran üçün­ Türkiye'de sinlE farklarını, yöre [arklarını, ^ivç fark*
cü dünya diye adlandırılırlar, fakat bu adlandırma Kus- larını güllede bırakan l>ir ayrım yaşanmıştır ve ya>an-
ya ve uydularının gerçekte metropol ülkelerin rezervi o l ­ maktadır. Bu da m i l l i kolotıizatürler ve diğerleri arasın­
dukları *eree£ini örttüğü icjİn yanlatır. d a k i farktır. Türkiye'nin! kolonizalorleri öncEİeri alalran
ga olarak tesmiye edilmiştir. Fakat bu alafrangalık Hep

40 «I
fiUbl bîr kavram olarak yaşayarak halka halka yayılma
«zelliftî guiCTiDİgtır. Sarık k a r f u t n d a 1 » zJairaaıga j k n .
şapkı r s kar^Binda alafranga olabilmiştir.

Hiçbir i k t k a d i mesnede sahip olmadan ilerici olmak


hu ülkede yaşayan bazı deflerlerr karşı çıkmak sureliyle
mümkün olabilmişlir- Üstelik karşı çıkılan defterlerin di^
ne mültaflik olması da j a r ! deftildlr. Böylece dine karjı
çıkıt da ayına b i r özellik sahibi olmaksızın i l e r i c i m i n
hir ıı ...:,-. - . I _ L ! . . 1 1 . . - - - 1 r Türkiye'de solculuk b i r iktisadi
v L :
ŞAŞKINLIKTAN KURTULUŞ
U n belirtmekten ziyade bir » y a l tercih ve bir s i y u l
yönelim olarak anlaşdabilmekledin Ketvlî insanlarımızı, birlikte yaladığımız, arasından
çıktığımız, onlardan b i r i olduğumuz insanları aılam edi­
Olayın geçen zaman n ilişkilerin zArmaşıkbjp yü­ lecek yola getirilecek, hizayı sokulacak, aydınlatılacak
p

zükten herhangi hLr basitle^ ir mrye i m k a n vermeyecek kimseVr olarak görmekle hepimiı kolaylıkla kokotuıalör-
kadar netlikten mahrum olduftunu biliyoruz. Fakat Tür­ ler arasına katılabiliriz. Yani kolonizalörlük bizim pele-
kiye'de insanlar arasındaki asri ayrımın kolonizatörler ve neksel tutumumuzda b i r yanıyla var. Türkiye'de * e l i so­
dtfterleri seklinde konulmasında birçok geyi doğru kavra­ palı adam» gerekli sayılan adamdır. B i z i m şikâyetimiz
mada yardımcı oFacajtna insnıyorus, Kolonizatörler baş. hala kendi arzumuza uygun bîr aopah adam bulamayışı­
larigiçiaki alafrangalar İdl ^ n r a İlerici oldular ve bugün
F
mızdan veya kendi elimize bir sopa seç i r e n i m i , oluşu -
onlara solcu denilmektedir. Bu fürekli derişen isimler muzdandır. Türkiye'de mîllî kûlonîza torun sürekli mesafe
gelecekte de değişme gösterebilir. Ama bizim onlara ve- kaletmeşinin ana ^heplerinden b i r i budur.
r r e r j i m i z iairn fonksiyonları değişmedikçe en uygun isim İkinci sebep kdûnizatörihı giriştiği kolonizasyon fa
olarak k a l a b i l i r : Kolomıatör. aliyetı sonucunda bekledifi fayda ile koloniusyona m u ­
Karcımızda k i ne İlk sorumuz : «Sen b i r kolonizatör hatap olanların gördükleri zarar arasındaki bftyUk i a r k -
müsün deftîl rmsin* olduftu takı irde, o l u r u p konuşacak l a u bem koloniulörün hem de kolonİH H i l m i ) unsurla­
bir şey çıkmış dernektir. A m a a y m soruyu önce ayna k a r rın büyük kayıplara uğramaları ve bu kayıpları l e l l f i et­
şııında u r m a k gerekmeyecek r n i i menin yolu olarak daha koklu kolouizasyon melodlarının
gündeme getirilmesidir. Böylelikle hem daha çak sayıda
insan kolonizatürleı araşma katılabilmekte, hem de Tür­
kiye doğrudan muıtemteke ülkelerle müştereklerini za­
man içimle artırmaktadır.

Türkiye kendi bünyesinden kolonizatürler yeiişlir-


miş ve yetiştirmeye devanı etmektedir. Müslüman Çûiun^
İnk ( B u ihzürne tozılan takılacak: Çünkü T ü r k i y e *

•;2 43
•• ı..:- ..ıı M M . I . kendi arzuladıkları . I-•-1- müslünun larımizdan alabiliriz. A m a muhal farz, böyle bilgiler edin­
olmadığı k . L H . I L I N «! ır - I I L L I Nüfus cüzdanı müalüman* memiz, yani dünyanın bugün aldıftı şekil idinde ilikadi
lığını kabul ı.U İfade Edeceklerdir hemen. Ihı kaynaklarımız şu veya bu tercihi yapmamıza elverir b i l ­
yük çoğunluğun müslüman azınlık tarafından zapt edilip giler edinmemiz mümkün defti!. O saman ne yapmalı. 9

koLonîze edilmelinden yana olduklarını da söyleyebilirleri Efier amacımız şaşkınlıktan kurtulmak ise elbette, ken­
yüzyıllar süren kolonizasyon k a r j f i i n d a bugün şaşkındır. d i m i z i böyle bir tercüı yapmaktan imtina eder b i r pozis­
Ama dün daha az şaşkındi. Dünden önceki gün ise müs¬ yona getirmeliyiz.
lüman çoğunluk kolanizatorü > ı_m: . L : -r i-. Müslüman çnğunluğuo şaşkınlıktan kutlulmasip a y n i
zamanda çaresizlikten, eli büstünde kalmaktan kurtulmadı
KoloDİzator belki bugün yine müslüman çoğunluktan
demektir. Z i r a kolonizasyon bütün zararlı sonuçlarını
korkuyor. A m a bu korkusu giriştiği leşebbu leı ı. foya­
müslüman çoğunluğun zoraki lercihler karşısında bırakıl
sının meydana çıkacağı endi besiyledir. Y a n i müslüman
ması yüzünden doğurmaktadır V a n l müslüman çoğunlok
çoğunluk kohzoizatörü korkutabilecek, b i r vaziyette de-
kendisine sunulan dolmaları hemencecik yulmaktansa bu
£0, çünkü zihni yüzyıllar süren kulooLzasyon sebebiyle
dolmanın içinde neler olduğunu, sonunda sindirim meka­
bulanmış hakledir.
nizmasına ne Ribi etkiler yapacağını bilmek İ4ledlğL t a k ­
öyleyse b i r |ey yapılabilecekle ancak kolonizasyon is­ tirde bugüne kadar yürümüş bulunan kolonizasyon ter­
tikametinde yürünen y o l u n geriye doğru katedilmesl su­ sine işleyebilir. H a t t a kayıplar kazanç, niteliğine dönüşe­
reliyle yapıla bilecek l i r . Hunun periye dönü; oLnıadıiıııı b i l i r . Yani Türkiye'nin dünya alateml knrgnunda haysi­
hemen belirlmellylz. Geri ılınacak olan kolonizasyon 5Ü- yetli güçlü b i r yere kavurması ancak müslüman :.• :;nn
h

reci boyunca kay b i t l i k l e r imizdir, t i k yapacağımız şaşkın­ lu£un kendi başına gelenleri öğrenmek, yeniden yorum­
lıktan k u r t u l m a y a çabalamak olmalı. Unutmayalım k i lamak üzere faaliyete geçmeliyle mümkündür.
Türkiye'de koloniaatörün kendisi de şaşkındır. Hizîm piş­
k i n l i k t e n kurtuluşumuz^ onun da nerede bulunduûunu Vüzyüze geldiğimiz, olaylar karşısında bu olanlar ko-
ayan beyan ortaya çıkarabilecektir. looıaaşyon istikametinde midir, yokaa bizi bir koloni aha­
lîsi olmaktan kurtaracak yünde midir diye sormak, bana
Müslüman yoğunluğun içinde bir lerd olarak şaşkın­ öyle görünüyor k i müslüman çogunluftuo kolomzatorü y ı l '
lıktan kurtulduğumuz nasıl belli olabilir? B a h a b i r o b durabildiği günlerin yaklaştığmın bir işaretidir. Müslim-
çÜSÜ var bunun . Ih IgilerimLn k i l l e Uetîşîrn vasıtaları yo­ lekr ülkelerin raeselesi müstemlekeciyi ülkesinden kovmak
luyla değil, i t i k i d i kaynaklan mızdan öğrenerek. Dİyebi¬ olduğu halde bizim Türkiye'de cnesekmir knlontratriru
h

lirsiniz k i îlikkdi kaynaklarımız bize A E T karşısında na­ aramıza katmak. Oflun kolonizasyon faaliyetine son verme­
sıl tavır UkinacaJtırhızı. uzay çalınmalarına girişmek için sini sağlamak, bunun yerine onu cemaatin mentaıtihe olan
p y m sarfedip sarfetiHyeceği mizi büd İrmeyebilir. A m a İşler başarmaya yöneltmektir.
bu iilrazın yerinde olmadıkı kanısındayız. Biliyoruz k i
dünya ve ahirtı hayalinin hasıl yürüme&i gerekliği konu­
lunda bülün r . mLHeallik bilgileri biz ieikadl kaynak-

*4 45
Amerika l ı milletlerin kanjıp kaynaştığı bir pota
olarak sunmalı A B D ' m n resmi ideolojiyidir, h r r resmi
ideoloji gibi bu da gerçeği yatışılmaz. Yahudiler A B D
politikasına olan etkilerini açıktan değil, özel tedbirlerle
ve oldu b i t l i l e r l e yürütürler. VYazp'ler de dahil olmak
üzere Amerikbn kamuoyu anii-semitik'tir. O kadar k i
uzun yıllar zenci mahallesinde öğretmenlik ve doktorluk
yapan beyazlar yalnızca Vahudilerdi, çünkü Yahudilerin
lâyık görüldüğü yerler oralardı. Amerikan filmlerinde. te
levLzyon dizilerinde yansıtılan görüntüler çeşitli polilika^
TÜRKİYE'DE BEYAZ KİM?
U n n ve görünür görünmez b i r çok sansürün izin verdimi
oranda Aznerikan toplumuna aynalık eder. Yanı bunların
Amerika Birleşik l •• • N'Eİen'nck en büyük etnik gru¬ hepsi güldüren aynalar g i b i eğri böğrüdür. Bütün k i l l e
bun W A S P l e r olduğu söylenir. White (beyaz). Anglo- iletişim araçların m bize sunduğu bilginin niteli j î vr mik­
s u n n , Prolestın kelimelerinin b a | harflerinde oludan bu tarı ne olursa oUun beyaz nlmanın A B U den bariz bir üs­
yeni keljme b i r bakıma Amerikalının tanımım d a v e r i n tünlük temin ettiğini b i r muhkem kaziye olarak kaimi
VVa&p'ler Amerikan toplumunun çoğunluğunu oluştuta-
m a z ama A B D d e en yüksek sayıda olan «azınlık» on-
h etme durumundayız. Ten beyazlığının temin ettiftî •
tardfr. Wasp lerin Amcrika'daki nnerni yönelim mekaniz­
h
lüğünün devam etmesi için ikinci önemli vasıf proteıtan
malarında, iktisadi kararların alimliği mevkilerde ve ser­ olmaktır. B u i k i vasıf bir Amerikalıyı kendi vatanimin,
mayenin k o n t r o l merkrzlerînde, sosyal bünyenin karak­ «şüpheli şahısı olmaktan kurtarmaya yeter.
teristiğini temsil etmede en baskın rnlü oynayışlarından Uzun uzun Amerika'dıki etnik durumla İktidar me­
gelir. Y a n i elit zümre idinde Wasp1er r.ûğuclükladt[ B i r seleleri arasındaki bağlantıdan sözetmekle elimize ne ge­
Ameri kılJ Wasp değilse, bir VVaspln sahip olduğu özeU çecek? Türkiye'de karşılığı olmayan durumlar bunlar.
İlklerden karma sahipse o kadar Amerikalı sayıbr. J 1 Evet ama. Türkiye'de etnik anlımda değilse bile d i n i an­
Kennedy'yt gelinceye kadar A B D ' d e hiç LıtoJik başkan lamda Amerika Hakine benzer bîr SOsyal değerlendirme
görülmedi, ama o- da İrlandalı ydı yani beyazdı ve \ M _ - : • yürürlükte. Türkiye'de müalüman olmak fiilen *Wasp»
saaon sayılan kavimdendi. . M U i . Alman azınlığın ı drştnda kalmak demekr Çünkü müslümanlar beş v a k i l na­
Dünya Savaşı »nunda imzalanan Versaille AnlaşmasT- maz kılmakla içinde yıkandan sosyal siyasi, iktisndi yt-
nın Amerikan Senatosu'ndan geçmesini önlediklerini dü­ pının ıen uygum u m u r u olmaktan uzaklaşırlar. Nasıl
şünürsek beyazların belli b i r derecelindirme içinde etki bir zenci teninin rengini saklayamazsa, vakit namazları­
.-.•- sahip olduklarım unlarız. Siyahlar kuşku yok k i na d i k k a t eden mUslUmanlar da toplum hayatı içindeki
başka bir Amerika'dır. L a t i n Amerikalılar hem esmer hem Earklı d urumlar mı güzler önünden uzak tutamazlar. Müs­
katOİİk oldukları İÇİn i t a l y a n l a r ne angİD-sazon ne de
h
lümanlar duygu ve davranış bakımından da çağdaş ta­
Protestan olmadıkları için merkezden uzağa düşerler pınma tarzlarına yabancı kalırlar. Yani yegane galip ola-

46 47
r a k Allahı lanırUı yani r r r r ı t onlar rçiu Allah'tır, yani
Allah'tan gayruına kulluğu reddederler. Etiylece Türki­
ye'de rahat itibarlı, endişesiz- yaşamak
h tas »rrokü t u ­
tum ve davranışları ı :•: U m m a yerine getirmekle ı y ı y s «
kalırlar. Varlıklı İseler varlıklı olmanın gerektirdiği har¬
camaları yapmadıkları İÇİn bilgili isflcr diğer diplomalı­
h

ların t a l i p oldukları fallım.' şartlarına ummadıkları için.


becerikli iseler h a k i l e r i n yükünmeden y a p t t k l a n b a n
işken becermrklen kalındıkları için müslümanlar c b i r i n d ZENCİ DEÛİLİZ, A M A
m.! yurttaş* nlma lı.ilkim b i r türlü ele «rçiremezler. R t -
aacası Türkiye'de «beyazı olmak. İnlAmMnn uzaklaşmak Türkiye'de aosyaj yapıya ilişkin bazı durumların ör­
veya en azından sözde mü 51 uman kalmaktır. neğini ABO'den getirerek anlatmaya çabalamak tuhaf b i r
ııiul. bunu bile l-.l- yapıyorum. NLadem Türkiyr'nitı b i r
küçük Amerika olmadı ialenmijtir. V e madeni T V dıri-
lerip |enflere dönük yayınlarla Amerikan eikîaî Ülkemiz­
d e k i en meşru yabana etkidir, •ını Llenmİıi A B I ) haya­
tından değil de nereden '-.rl • .ıria?

Türkiye'de müilümanlirm Türkiye'nin VYASFlerl


dışında kaldıklarını» çünkü beyaz Amerikalının sahip o l ­
duğu gürün t Uyu ülkemiıin sosyal çerçevesi içinde tuna-
madığmı söylemiştik. Şimdi akla şu ihtimal geliyor : I i
kemizde miıalümanlar zenci midir!' Amerikalı beyaz nasıl
z r n d y i daha maymuna yakın günlüğü için kemlinden
uzak lutuyoraa, Türkiye li traap de müslümanlan bir zih­
ni ve kültürel gerilik içinde olduğu inancıyla değerlendi
riyor, bir yere oturtuyor. B i r reımi dairede erkek odach
nın rijirnilz kılmadı Türk wjı*p'ilHn gözünde kınanJKiık
bir jey d e l i l d i r . Yani tnülürnanbk Türkiye'de bir k i m ­
senin benüz dininin vetibelerini terkedetrk seviyede be-
yarlışmadıftının bir bebrÜJÎCİjr.

A B D dc görülen n- r, ilet giremez» İnha-ıı Türkiye -


de *mü*lümanlar giremez» pekline dönüşmüş olarak gü-
rülnıüyorsa bunun • •• ı milslUmanların D yerlere zajen
1

4* 40
K M - t a l i p olmayiflanndandır. A m a eğer bir yere gir­ müslüman n u yoksa başka b i r özellikte mi f Eğer müs­
r

mek İstiyorlar ve artık sık sık o yerde görülüyorlar» lümanlar budala. U İrisiz, zekaca geri olduklannı ispat
Türk w Hepleri idari ve yasal Ledbİrlef alıyorlar. Bu açı­ edebilirlerse o zaman toplumda genel b i r güvenilirlik t a ­
dan bakılırla İlahiyat Fakültelerindeki kır öğrenci k m ranıyorlar. Bu durumlarıyla Türkiye'deki olan biteni sor­
trnjinmin Î olarak dondurulmam ilginç bîr gelişmedir. gu Uma ve i l l e t i n hakkaniyete uygun yürüyüp yürüme­
Türkiye'de günlük İslam vecibelerini yerine getiren müs¬ diği konusunda düşünceler yürütme mevkiinde bulunma­
lümanlar kendi benzerlerinin yoğun • -I_• r _•_I_ bulunduğu me­ dıklarım ifade e l m i ) ve dolayısıyle işlenen b i r çok cürme
kanlarda ancak rahat nefes alabil inek ledtrler Buj A H | ^
p
bilinçli veya bilinçti*, graÜNü veya gönüllü* katılabile­
de fenci mahalleleri vakıasını çok hatırlatmaktadır. ceklerini kimilerine flöstermî; oluyorlar A m a rfter hem
müslüman kalıyorlar ve hem de mıkslümanlıklarmın hu
Türkiye'de müslümanlann konumu, elbette A B D ' d e k i
toplumda haklı mesnedlere sahip oldufunu 5nsyn|ojl, ta-
zencilerin durumuna tam tamına benzemiyor. E n azından
Hh. felsefe b i y o l o j i fizik alanlarındaki hil^denmeleriyle
h
bir zenci aile (hatta meler olup da beyaz tarafları daha
dışa vurma faaliyetine giriyorlarsa o zaman «tenkile müs-
belirgin u l u bile) zenci olmaktan çıkamaz. Y a n i sal m
tehaks sayılıyorlar.
alınarak aenrlllkten kopamaz. A m a Türkiye'de kuşaklar
boyunca aarkb farkh İnanç kompozisyonları doğmuştur.
Her müslüman baba, oğlunun vryı kızının «beyazlara U '
rafından kendinden koparılabilecefti ihtimalini kaiajunda
taşır, Mlktlüman nlmayan ebeveyn kendi çocukları konu­
şundu nelecek endişesi l •• Lyni I mUslilman ebeveyn hem
onların jjeleceğî konusunda hem de kişilikleri ve benim­
seyecekleri değerler konusunda endişelidir. Türkiye'deki
müslünlan beyazların hangi tedbirlerle karcısına çıkacak­
larını, nelerine karışacaklarım bitmeden yaşamak zorun­
dadır. HUlün bunlar A B D ' d e k i «end^beyaa farklılaşma
itnın Türkiye'deki müslüman olan - u İmi yan farklılaşma­
sına benzemediğini göstermeye yeter. Evet, müslümanlar
Türkiye'nin zencileridir dememiz- zxjr. Çünkü zencilik b i r
hayat ljoyımcfl taşınacak b i r özelliktir. Türkiye'de miia-
lümnn olmak ABl> de zenci olmnklnn daha tfergin b i r
h

hayalı yüklenmek dernektir. Çünkü milalümana gösteri­


len güleryüa emniyetsiz;, müslüman* takınılan asık surat
arı marndır. Amerikalı zencinin ne olduğu yüzünden oku­
nur ama Türkiye'deki nüalüman belli kimseler karşiMn-
h

da sürrkli zarın altındadır: Acaba onun İstediği gibi b i r


i

51
sek dü^ündulJeHrnız başka, yanmaktan sakınmak istiyor­
sak haıka olacaktır.

Her toplumda üst Tabakayı tenkil eden sınıf toplu­


mun diğer katmanlarına «erek hayat biçimi gerekse dü­p

şünme ve davranma biçimi bakımından örneklik e l m i ^


tir. Dolaylıyla aristokrat sınıfın (kelime anlamı itiba­
r i y l e 4İyi nitelütltlerin yönetimi* demektir) toplumda
ARİSTOKRASİ OLMAYINCA gü sahibi olduğu dönemlerde oluşmuş diğerler ondan
v

sonra gelen yönetici k a d m l a n doğrudan döftruyt etkile


I s l a m i y i : v v t bilhassa SÜnnl 111u- J111.111'ı> ı L bir ruh- ınişlir. Bunların babada her a r U t o k r a t m kendi hak ve
I-.LJI sınıfının meı-cut olmayışı Batl'da doğup jcrlişrn ve sorumluluklarına kıskançlıkla bağlı oluşu ve kendi ko­
• ^ L U/r'i _n |ı- LİF ı l - ' . ı I: ıı I ı-k..l . :".: i I 11 . •. I Li- numuna iligkin ahlâki defterlerden taviz, vermeden yasa­
.•"!"!. medeniyelin \.\ ıdı£ ı-> • - • = • i• ı ••. • mayı en i y i yaşama b i l i n i l olarak kabul erliyi • 1 • • Bu
t u t u m Hatı'da bireyciliğin temellerinden biri sayılabilir.
•iı ı ı ı.-ı.ın: belirtmede -'.ı hatan bir noktadır B u n u n
Sanat Lann ve btlimlerîn gelemezinde ise aristokrasinin
yalllhajinda Ve hiç şüphe yuk k i bununla -I ı b i r nratlda
hem b i r destekçi ve koruyucu olarak nrm de dü#ru b i l ­
İK.ıftlnrıtılı olarak aristokrat sınıfın ortaya çıkmamış d u ­
diği yolda yürümenin moral atmosferini Sağlaması t - • - ı
lunun üünümürün meselelerini anlamak bakımından önem
mından katkısı küçümene mey ecrfc ölçüdedir.
ta^ıdı^mı dıişün üyonjm.
Denilebilir k i Avrupa'da feodalizmin ve onu t a k i p
nEen LkareL kapitalLımınin yerini sanayii toplumunun a l ­ Aristokrasinin çürüdüğünü, ah İlken bâr cöküj y<H*-
masıyla bîriikte zaten dünyanın her yerinde aristokrasi dığım. İçinde yaşadığı toplumda tufeyli durumuna gel­
hesaba katıbr b i r . n ; ulmaktan çıkmıştır, üylrysr tarihe
:
diğini görmek ve göstermek yine aristokratların fnnlui-
BÜmülmü^ b i r sosyal sınıfı günümüzün olaylarıyla i l g i l i •.ı in l olduğu dönemlerde aristokratlardı toplumun dlfer
ı ı - 1 . - g i b i göstermek keyfi b i r zorlamadan başka b i r şey
katmanlarına akladıkları değerlerle mümkün olabilmiş­
d e l i l d i r . Bu görüşte bir doğruluk payı varı Hfter ama­ t i r . Böylece Balı da aristokrasisini silen toplumlar da,
cımız yeryüzünde h l k i m olmu* bulunan tüketim medeni­ onu muhafaza eden toplumlar da ödüne aldıkları ar ist ok-
yetine adapte olmaktan ibaretse v t düüyadaki 54J k m üm- r a t i k değerleri yçni şartlarda vç yeni birimlere sokarak
rumürü elden geldiğince rahat geçirmekten başka düşün­ > akmışlardır. N i t e k i m nasıl burjuvalar arisiokraclzjma
cemiz yoksa bu kabil meseleleri kendimizden uzak tut­ çabalan göstermişlerle, aristokratlar d a Avrupa'dakl yeni
mak yerinde olur. Sovytller Birliği ve Çin dahil olmak düzene sahip oldukları erdemleri aşılamaya (algılamış­
üzere günümüz dünyasında hızlı b i r AmerikanİDJBI fur­ lardır
yası var, aristokrasiden mahrum b i r kültürün ^lıflı yol­ Osmanlı yönetimi b i r aristokrat sınıf teşkil etmek­
da eofunluk sürükleniyor. Eğer yangma körükle eidectk- ten t i t i z l i k l e kaçınmıştır. Devlet yönetimine h a k i m olan
Ilmiyye, seyiiyy* ve kaFemİyye smıfları Saldı an Famda

53
r..r veya birer sınıf değil merkezi uturiteniu isler halde
• utulmasına ır-, T I ; - ; • nrtiriLrrdîr. Hiçbiri se&fcjyetlefi-
h

nip gerektirdt£ınden f a i l i bir haklı donatılmamış veya


imtiyaz sahibi olmamışlardır. Bıuımı » n u o ı
I I - L ' U - J . I I I

olarak yaladığımız topraklarda loplumun a$ı£ı kalman


lannda yasayan insanlartn kendilerine ürnçk alma yabası
HÜüterdikleri b i r üst taba İta hayjıtı oluşmamıştır. İtaha
da ünemliai toplumda en y e i k l l i mevkiileri işgal eıleııler
sahip o l d u k l a n dejerler moral k u w e | ve dünya :• ı •• ü
r
ARİSTOKRASİNİN YEftİNÎ TUTAN
bakınılndan toplumu oluşturan ••••••• r İnsanlardan larklı
bir konumda olanıanuslanlır. Koacası. ülkemizde yüzyıl­ ingiltere ve Fransa'da sanayi jriküyle rlrslekh-nmii
lar boyunca din ve örf unsurlarından yoğrulmuş bir ko­ yeni tarz bir dünya hâkimiyeti belirince Prusya'da Ho-
ni Linîle ruhu bayatın e t k i rdeftînl okluftu kadar kabujunu benatılkrn hanedanı, Rusya'da Rocnanoflar kendi ülke-
da o l u f t u r m u s l u r . ferinizi bu * B a t l t hâkimiyetine karsı benzer silahlarla
donatılması İçin yo£un b i r çabaya Kiriştiler. Batı île re­
üçüncü Selimle haşlayan Batddıpna Türkiye'de
kabet edebilecek j i j e r ulaşmanın araçlarım leminc ufraş-
sahi e b i r aristokrasiye doftru alılan adımlarla ilerlemiş­
t i r Daha sunraki gelişmeler ünümüze sahte b i r burjuvazi tılar. Mm ve Kusmanın modem düşünme biçimini
ve nihayet sahte bir i ntt İlişeninin çıkarmıştır. Eğer Tür­ ifade eder yeterlice ulaşması» matematik eğitimi ve a»nal
kiye'de bugün bazı acdar çekiliyorsa hepsi bu sahlelik- ürünlerinin imtiyazlı b i r koruma altına alnımı her i k i ül­
Ladflhjlr. ke aristokrasisinin vazfleçllmez çalışmaları arasına Kİrdî.
Aristokratik deflerler bakımından yeterince donatılmış
•lan Almanlar modern y a p d a n n gereklerine hızla uyma
yolunda ilerlediler ama Rusların jrüçlb b i r aristokrasisi
yoktu. Bu yüzden modernizasyonda b i r payandaya i h t i ­
yaçlar, vardı ve intellietntSİJ nın dcftınasını sağladılar.
Osmanlı Zmparatorlujo/nda ise aristokrasinin yerini l u
ı an BumÛM devlet (ilmiyye^eyfiyye-kalemiyye} bîr irans-
(ormasyon getirmek zorunda kaldı. A m a hahRİ islikamet-
i ı - • Sûru bü İdi- Bu soruya rdevletln bekam» islikame-
tinde cevap verdi Osmanlılar. Ne var k i böyle bir defa­
mın teminatı olabilecek bilgilenme yoluna adım Jlmaddar.

Türkiye'yi bugünkü çıkmazlara getiren şallak *yet-


tDiler» arasındaki roejrcb l a r k l a n ve bunun yetkisizler
bakımından anlamlandır dzoası b i l i m i n d e belirdi Türlcî-
:•• yeni İJ.İKİlrri edlnebzhneb için gerekli araçları ulaş­ çabalarda kullanması peklinde beliren bîr ahlaki standart
ma yolunda defiil, yuzurlukceki hayat biçiminin de£îşme hüküm sahibi olmuştur. Dün oldufu g i b i bugün de Tür­
»ini temin yokunda bazı değişiklikler yapıldı. Bütün i r i s - kiye'de düşüne* farkı imiş jçibı görünen |ey serçekle ya¬
tokratlar kozmopolit özelliklerini m i l l i - i•.- = -1- • l. ı. .• fama biçimi larkjndan başka deftiklir. llün olduğu gibi
[irmeye yabalarken, Osmanlı y e t k i l i /umreleri kendi bün­ buv.Un de Türkiyt'de zorlama reform hareketlerinden ya­
yelerine mahsus özelliklerin yerine kozmopolit v a l f l a r na olanlar, bu hareketlerden istifadeyi bir hayat biçimi
koymaya calııulır. Igte bu tutum ülkemizde yüzyıllar haline getirmiş bulunanlarla ülkede İç yapının gerekle­
boyunca din ve örf unsurlarından yoğrulmuş komünıte rine m .-m çoğunluğun çıkarlarım gnaeten hir reorjFanİ-
ruhu İle monden heveslerini terakki bahanesiyle kamufle zasyon talebinde bulunanlar arasında bir zıtlaşma vardır.
eden zümrelerin rubu arasına uçur um Ur koymuştur. Bu jatlasn: ı b i r türlü tartışma alanına • !• külemiyor, çün­
Üçüncü SeLim dönenûnden bu yana Türkiyt'de hie U r kü kaypak orta mat ahlakı her türlü * w i l çarpıtmaya
reaksiyon hareketi yüriirlüje konmamıştır (kusursua pro- t**».
vakasyaalar hesaba katılmazsa eğer). Nasıl olsun? Yeni­
leşme harekelini getirenler yeni tanzim e t t i k l e r i bayatla Çarpık sözler M kavramlarla nasıl yaşanabileceğini
kendilerine en güzel en e t k i l i yeri ayarlamışlar. öğrenmek için Türkiyede yasamalı Huzurunu t-
ta bulanlar ve b u çarpıklıktan huzursuzluk d u y a n l a r :
TUrkiyeMe üretken, rantnbl, biljtı savlayıcı hiçbir ça­ Günümüz l ııı !.:•••-- • iı !'.' znDsIürnanla kûflr arasındaki te­
baya karşı hiçbir sosyal tabakanın karşı tavrı olmamış mel 1ark bu.
tır. Kargı olunan yalnızca yozlaşma, israf, haksız; kazanı;
ve nüfuz suiistimalidir. Toplu yasama duygusunu kaybe­
den Türkiye, bu t o p l u yasamayı mümkün kılacak İdeolo­
j i k yapıdan 1JJ.m1i uzaklaştıkça m u l e c u i s ve müstakar
bîr l o p l u m olmaktan d a uzaklaşırıİmiktir.

Türkiye'de balı klasman in bu derece vahim b i r düne


mec nokiası olusu bir kültür a t ı n - n farklı b i r kül­
:

tür atmosferine (İrmem LI yüzünderi d e l i l d i r . I r a n s f o r -


masyan (treJrrn sunüd-i devleiin yapmacık baldı tavırları
esas sayarak lemel bilgilenme alanında yaya kaimi) o l ­
ması vr r r i l i f i n i örtebilmek İçin öteki sosyal E ;ıh;ı Lalara
despotça davranmak zorunda oluşudur. Rahipleri ve aris­
tokratları olmayan Türkiye yüzyıllar boyunca düvtetfc
halk arasında M M hm..m olmaktan »çelen bir baft saye­
sinde hayatiyetini koruyabilmişti. B u bafi orladan k a l ­
kınca RÜCÜ elinde tulanin güçsüzleri kendi ikbaline yarar

56 İT
lenüleriyle aynı bltkarDette b i r f i k r i ve fiili yapı yürür­
lüce konuiabilmişw yani m i l l i biriı£i lemin eden otorite
P

yaptınm u> insanlarla aynı yönde faaliyet göste­


R U L V I I R L

riyorsa m i l l i yapüıır o topraklarda yaşayan insanların


lehine Lşledijini Kiy İrmemiz kolaydır. T e n i n e siyasi oto¬
ritenin yaptLnm gücü n topraklarda yaşayan insanların
lemayüll erini hesaba katmaksızın ijleyij jpHieriyrjtja
aleyhte b i r durum karşısında kalmdtgı bellidir. Hem m i l l i
bir otoriteden soaeimek hem de bu otoritenin millet aley­
İNSİCAM. İSTİKRAR, TESANÜT
hine yönelimini düşünmek biraz t u b a l £urünüynr. Oto­
rite madem k i * m Jiledir, o halde bedelleri de mllIT sayıl-
Milletlerarası * l a m U yaptırımcı M r J ( t t d | n ^
Otoritenin yönelimleri m i l l e l i n !iı-1• 11- • • haline
I Ü J I I - I . I
m u k
™M ktrnılüiun, her devlet orpitünün
a ü i l
r^lmemişse ayıklanmaya muhtaç b i r mesele ı . r bura­
kendi çıkarını korumak İçin elindeki bülön i m k i n l a n d a gerçekle flütümü arasındaki ıılhk meseleyi ayıklaya­
kullanma temayülünde nht^ dünyadaki Uyasi yapıya y u -
b i l i r ancak. M i l l i nlriugu halde milLet aleyhine imleyen
m u m vey. y i , i m | ^
yapının en batar örneği İtalyan I I ımli'dir. MlrSSO-
b l t i i h l i k T | d B j t n i | | T f

bol elmekten kaçamayı* Sırf bu yüzden bir d ü n y barı-


Î ^ U n , dünya millellerînin b i r b i r i n i lutup koruyan bir ÜCLE İtalya yalnıtca milliyetçi değil, U l t r a • millıyelçi
SL

tavrı lıemniseyeoeklerinden, d i l n y * yüzünde kararlı b i r i d i . Buna karşılık ne l t n l y a d a tutarlı bir m i l l i duygunun


h

hayal tanınm yürürliîje airecetfndtn, bütün İ n s a n i m yerleşmesini temin edebilmiş ne toplumu kararlı b i r ae-
dayamamasından » ı e t m * k mümkün alamaz Oysa U M, ufme çitajsine u l u r t a b i l m i } ne de İtalyanlar arasındaki
ü r toprak parçasında yapı.nm jnJrünü s « t e r e n siyasi dayanışmayı hızlandırmış*, ir. Acaba nedeni
uiunltnüı çevresinde imarlı, kararlı ve dayanışmayı •• • Bu sorunun tevabi faşizmin lejleriyle. bu tezlerin
çekleşuren bir yap* kurutabilir Bunun ^ıpıbbilrnesi için haklı veya haksız, doftru veya yanlış nlduftuylz verilemez.
şart a topraklarda yaşayan insanların b i r t i r l e r i y l e M i l l i olduğu halde millet aleyhinde işleyen faşizmin açık­
dayanışmak için müşterek b i r duygu aenıinine sahip n|- laması otoritenin kullanılışı biçimi İle yapılabilir. Z i r a
maları, aralarında farklılıkları • !•;•.•••• saftlayan a n ­ İtalyan Faştınd devlet iktidarını zaten denelleyrn RÜcle-
lıklara dönüştürülebilecek f i k r i b i r temel* bıatamahrr rin zümrelerin toplum hayalında mevcut hürriyet biçim­
d

n l h a y t t dünya üzerindeki dijfer püclrr karsısında kendi lerini plânh olarak yekedîşi demekti, italyan taşizmİ
birliklerinin h i r k u t u p teşkil ettiğini anin malarıdır. toplumun yönetime katılımını artıran değil azaltan b i r
programın belırliıiydL Hu yüzden iç nürUninLkyürdu nr-
Bir siyasi otorite çevresinde nluşmuş m i l l i yapının talıkta. ama bol bol vardı. Roma irnparatoriuiunu
o topraklarda yaşayan insanların lehine veya aleyhine iy yeniden canlandırma bahanesi abında marala, k ı y a f e t l e
ve retorikle italyanlar m serbestçe hareket cime alanı da­
Vyen karakterde o l n u f j mümkündür. E|er betti b i r top­
raltılmışı ı Hu daraltma halkın katılması ile obaydı
lumun yaşama rÂfcrüyk varoluş çabalarıyla, u n u t ve bek­
li
5fl
. m i l l i , b i r hurelttltcD SMfdebiltrdik. A m a nrtada yalmı-
cm aahte bir din vmrdı. çüntû söylenenle yapılan a r u m d a
b a ğ l a » ! y o k l u M i s k i n i y a J n u u < J » . yapıyur-
> W

tfu. J-aaiun «hinsin de u f a i e J bir dindi tUnfcÜ bu ıah~


*a±rlı*ı dınia ( H j B i i j M Î ı i ı a ) i p n e M k 1ıyordu
N i l * k J m m | r-ı aleyhine işleyen mi İÜ g f t Uİkr idin­
de ani tepkilerle :.„>,', Hussolini t u J y u l a r taca*
lınıUn •..,,,,!. ,,. Almanlar tarafındın kurtarıldı ve to­
nunda llılyanFac (arafından ayaklarından atılarak idam TEHLİKE KİMİN CEHALETİN DE?
tdildi.
Hır ülkede okuma yazma ••= - \\ • "-nesi i k i
GünÜmüı dUnyaamda o l d u j u kadar jpçnıi»! n toplum
bölUk insanı sevindiriyor: Hıınlarm bir l -n halkın
hayatında ( k yıptınm güdj o t m b i r siyasi otorhe çev­
okur yazarlığındım derhal ve .i. -ı .ı l.m b i r islifode (emin
resinde ^ r c e k l ^ t l r i l - m bütün hareketler i m d u m , ittik*
:

edenlerdir. Çalıgttrmak, istismar etmek İçin okur yazar


rar ve teıarıtit unsurlarım bünyelerinde taşıdıklar ölçü­
insanlara ihtiyar; var. dünümüzün çolııma yolları ancak
de varhk ı o s l e r e b i l m İ l e r ^
} F ıb^it j t * p f c i e «milli»
belli b i l i l e r i edinmiş insanların hizmetiyle açık durabi­
olabil mi | ] t n l i r .
lecek yollar. Sermayeniz varsa sîzin İçin diploma birinci
önemde değil, ama emrinizdekt insanlardan diploma ıs-
leyebiltrsinia ve zaten fabrika İjçi liftim Ira Rebel müdür­
lüğe kadar bütün içler ancak bazı diplomaları edinmiş
olmakla yürütülebilecek Eşlerdir.

Halkın okuma yazma oranının yükselmesinden se­


vinç duyan ikinci bölük insan toplum düzeninde dejp^-
m r l r r yapmak isteyen insanlardan olujur. Hımlar e£itJrn
Htirmü] insanların kendi söylediklerini daha kolay anla^
yabİİeotklerİnİ ve insanların nkudukçn EİUnya üzerindeki
yanlış ijlrvı.-ı iarkcdebileeeklerini, doğruya temayülleri'
nin arlacaftuıı varsayanlardır. Okur yazarlığın artmalıyla
b i r l i k l e elettiren ve hak talefa eden insan saynımla artış
olacakım bekleyen ber türden «dönüşümcü»dür bunlar.

Yaıadıjımız medeniyet insanlarla okur yazar olmak'


la d t h l kolay gDdülea yaratıklar haline Relmeleri yüzün­
den birinci bolüklekİ insanın sevincini haklı kılarken.

60 61
okur yazarlıktan doğru adma, daha i y i b i r düzen adına bir güven bölgesi elde ediyorlar. İnsanlar içinde yaşadığı­
bir şeyler bekleyenlerin «vincini kursağtnda bıraktı. Çün­ mız medeniyetin çarkları dönsün diye eğitime tabi t u t u l u ­
kü İçinde yaşadı^miz sistemin daha i y i çalınması, etkin­ y o r l a r ve yine İnsanlar yaşadığımız medeniyet hayatiyetini
liğini artırması, yaygınlaşması ve gücünü daha çok insan devam ettirsin diye gerçek bilgilerden uzak t u t u l u y o r l a r
üzerinde hissettirmesi İçin okur yasar insanlara olan i h ­ Bilgi ve bilgisizlik gerek değeri gerekse mahiyeti ba­
tiyaç günden güne büyüyor. Yalnız sayıca değil, vasıflar kımından gerçek yönüyle ele alınıp üzerimle k o n u l a b i ­
bakımından d a okuma yazma bilenlerin yükselmesi gere­ len özellikte konular. R u konularda bir m i k t a r düşünme­
k i y o r . Buharlı iren makinislinin bifff dafiareığı ile saatte nin bile bize kürü kürüne b i l g i y i övmek • • ezberden b i l -
350 kilometre giden elektrikli tren m a k i n i s t i n i n bilgi da­ gisizhği kötülemek kolaycılığının yanlılığını göstermeye
ğarcığı aracındaki l a r k l.uyukiın B i r İğin, hangi i ) olursa yeter. Okuma yazma oranının yüzde yü*e ulaştığt am-ı
olsun yürütülmesi için gereken bilgilerde artış kaçımlmaa. halkın çoğunluğunun korkular içinde bulunduğu b i r top­
B u d u m m insanları yalımca meslekleri bakımından eği­ lum m u yoksa okur yazarların yüzde elli bile olmadığı
3 T

rim görmüş kişiler batine dönüşmelerine y o l açıyor. Kı­ lâkin ülke insanlarının birbirlerini dost b i l d i k l e r i b i r top­
sacası insanlar b e l l i ve kendi hayat standartlarını k o r u ­ l u m m u diye soracak olursanız ben biç kuşku yok k i i k i n ­
yabilecek bilgilere sahip kimseler olmaktan başka çıkar cisi içinde yaşamayı tercih ederim diye cevap v e r i r i m .
yol bulamıyorlar.
Y o k yere okur yazarlık düşmanı görüntüsü vermek
niyetinde değilim. Biz müslümanlır kalem üzerine yemin
Böylesi bir durum insanların daha enk eğilim gorme-
eden b i r dine mensubuz. Böyle olduğu için bu konunun
leriyle İşlerin düzeleceğini sananların büyük bir yanılgıya
can alıcı i k i noktasını vurgulamak niyetindeyim. Çağdaş
düştüklerinin göstergesi oldu. Z i r a dünyadaki yanlışlık
anlamıyla bilgisizlik, cehalet kötü ise bu bilhassa bilgisi¬
bazı şeylerin bilgisizce: yapılmasında ve bilgili insanlarla
n i n gerektiği yerde bulunmayanların doğurduğu kötülük
bilgisizler arasındaki mesafeden doğmuyordu. Asıl yanlış­
olsa gerek. Medeniyetin büyük dolabı dönerken dolabın
lık veya bozukluk insanlar arasındaki hâkimiyet ilişkisin­
gıcırdamadan dönmesini sağlayabilecek «bilgilik kişiler
de, yani ipleri ellerinde İntanların nişleri ile iplerini ister
dolap beygiri yerine koşulduklart İçla huzursuz, dolabm
islemez v ı - k . h i n ı ı ı ellerine bırakmak mecburiyeti altında
hangi mekanizmalar yardımıyla döndüğünü bilmediği hal­
kalanların güçsüzlükleri nden doğan ilişkideydi.
de beygiri dehleyen «cahil* kişiler de k o r k u ve tedirgin­
l i k içinde. Yani e h i l olanj lâyık olan hakettiği yerde de­
Geçen zaman yazılı kültüre alışan halkın uyanmak
ğil. Dünya üzerindeki gürültünün büyük kısmı buradan
şöyle durgun, daha kolay uyutulur hale geldiğini hepimize
ko|>uyor belki. A m a bilgi ve cehalet kotlusunda Öteki t a n
gösterdi. Günlük basın, radyo, televizyon g i b i k i t l e ileti­
alıcı nokta b i r imkân kapışmasından daha çok önem taşı­
şim araçları insanların zihni kapasitelerini artırarak bilgi
yor : K i m i n cahil olduğuna karar verenlerin bizzat cahil
sahibi olmalarını deftıl şartlanarak ve psikolojik tuzaklara
olmaları ve bu yüzden cehaletin ortadan kalkması için
düzerek çarpık b i r zihniyet (iau&se conscîence) sahibi ol­
alınacak tedbirleri tanımaktan mahrum bulunmaları.
malarını kolaylaştırıyor. Daha d a kötüsü geniş halk yı­
ğınları bu b i l g i - benzeri kazançlarını b i l g i sanarak sahte


sonra toprak g a i p l e r i n d e , daha sonra altını elinde b u ­
lunduranlarda nihayet hisse senetlerini kontrol edenler­
h

de bulmuşlar. B u yüzden kalı, duvarların koruması al­


lında VE nihayet entrika sayesinde varlığını koruyabilen
bir toplum düzeni içinde yaşamaya mahkûm o l m u l n r . f

B i ı müslümanlar «en iyi» olanın takva sahibi olduûuna


iman etmişiz. Müslümanlığın esas alındığı dönemlerde
hiçbir dünyevi gür takva sahibi olandan daha büyük U r
öneme kavıışmanuş. Fiilen elbette siyasi ve iktisadi ik­
ASİL A Z M A Z , B A L K O K M A Z
tidarı olanların boru$u otmüj çoflu zaman. Ama takva
sahibinin en i y i oldu&unu inkar etmek ancak rnûslüman-
Butun d i ) ı - . i ! i : i ı i ı u ı : ı u . ' hatta düşünme biçimimiz
v
lığın birinci plânda olmadığı sırtlanla mümkün olabil-
hile Batılılara benıtse yant kendi meselelerimize I.r.ı _
mîş. N i t e k i m ınLUlü mantığın zeri phlna alıldığı her ılu-
fiilji bakmayı bentmsesek dahi batılı olamayacağımız
njmda kanlık, acımasızlık ve alrlalmaca alıp beşini _:ı"
btllı. B e l k i bu çoktan belliydi de Türkiye'de Avrupalı*
... Müslümanlar en i y i y i takvada b u l d u k t a n için asa*
l a n takljd etmemizi t*syü edenler b i r gün tuttuğumuz
sete i t i k a d l a bağlamdı b i r anlam yüklemişler. Müslüman­
yolun b i r jona varamayacağını i l d i k l e r i n d e n müslüman
lığımız asalet i m l i , a&aleLİmİZ mûslümanlıgımız ,
lûplumu kendi k a y n a k l a n hakkında cahil bırakmakla onu
atalete mahkum edeceklerini hesaplamalardı. Bugün ^ i n ­
Müslümanların HzUnUn guclifii toplumlar atılım ::m mu­
de yışadLğımtE (onlumun büyilk kesimi, çoğunluğu baka­
sahip, esnek, I içinde ve mütetania toplumlar l
mından hesaba katılır ölçüde snnuc ahnmıa gibi. Yani ne
muşlar.
Batılı toplum düzenine (isler demokratik, isler totaliter)
vannayı başarmıştı (Tanzimat » a r a s ı eirişilen ıslahat B u yaklaşım uyarınca «Asil ızmfti. bal kokmaz; ka­
Tardaki w bünyevi değişîzdiaJeT^ başarısızlığının ba­ karsa yağ kokar ash ayrandır * diye b i l d i r i m i z Türk i U -
rla göstergesi İMI) nc de müslüman b i r toplumun kendi SOEÜDÜ Avrupai m t n a d a bir aristokrasinin savunması ola­
bileşenlerinin gUvenlık içinde yaşayacağı bir yapıyı ko­ rak anlayıp ı..:ı...- • doğru olmaz. Müslümanların
r u y a b i l m i ş N i t e k i m Türkiye'deki dinamizm hu i k i be­ nazarında «asik lakva sahibidir. Vani tutum ve davra­
dele varma çabasındaki insanların faaliyetlerinden d. :u nırlarına ilahi emir ve nehiylerin yon verdiği kimsedir.
yor. B i r yanda Balı L i - Batılı gibi olmaya çabalayan­ K i m k i yapıp etmelerinde emr-i b i ' l m a ' r u l , nehy-İ a'nil
lar, karşılan oda müslüman ubnanm hakkını vermek b - munker dcfruHıttuada yon kazandırma gayret indedir, o
i e y enler. k i f i n i n azmaktan koruncağını süylemek doğ™ olur. Aıil
azmaz demekle btr bakıma l a k v a t a b i b i insanlara güven*
Baldılar asaleti soya sopa, mülkiyete ve maddi ser­ inek zorunda olduğumuzu da ilade etmig bulunuru/
vete bağfanııj. Uıun yıllar hakimiyetini sürdüren b i r aris­
tokrasi ortaya çıkarmışlar «Aristo» en İyi demek. Batı­ Neden yag kokar ve neden yığın aslı «ayran» ola­
k l a r «en iyi» olanı öntzt kaba kuvveti elinde tutanda, r a k k a b u l edilmi] t Atzsözünün asil «bala karşısında, asa-

64 Û5
l e l t t n mahrum yağı koymaimin birçok srbehi var. H-ı
şeyden önce yağ belli b i r formu k o r u m a k l a jtüçJük e*,
ken b i r nesnedir. Türk halkı yağı bilmecede sormaya y c b
i m d i m i «Ocak babına gelemez, ^tlü- de geri gklcmcz*
d i y e dillendiriyor. Türk halkının golünde dayanıksızlıkla
asaletten mahrum ol uy arasında Lir bağlantı var Bu yüz¬
P

den biz. müslij manlar arasında kimsenin asaletini say uy la


sopuyla nlcrotradeti yoktur. Bia b a k a n a ; N e kadar kendi
vasimi koruyabiliyor? tikelerine ne olçüdr sahip cıkmi} 1

DOKUNULMA7.UK GÜVENCESİ
Nelere dayanmış? N'elere Jtufiüs gprmiş* Bunları önem­
seriz. A m a bunlardan btürü insanı olmayacak derecede
Esasi Fransn i h t i l a l i n i n getirdiklerine dayanan çağ­
büyütmeye fterek duymıyut. Ancak b i r n o k t a mühim J
daş eğilim insan haklarının teminata kavugmasını b i r
Ateşi görünce eridi mi. erimedi m i r
toplumdaki imtiyazların. İmtiyazlı kimilerin nrladnn kalL-
B i r de yağın aslının süt değil de «ayran* sayıldığına masıyla açıklar. Yanı çok sayıda İnsanın daha hııt-
dikkat etmeli. B i z i m kültürümüzde «maymun i = ı ile l.ı; l.. donatılmasının ancak bazı yünetme mevkiindeki ki
«ayran gönüllü* eş anlama flelir_ Ayranda bir deftijken- filerin haklarmın sınırlandırılmasıyla mümkün • ı naftına
lik, b i r yalpalama bir kaypaklık görmü) Türkler. Aslı
h çağdaş insanlar uzun süren propaganda sonunda marul ı-
ayran olan. kendini Kİîdrn İlkeler bakımından l e h t l l a n . nlmışlar, ikna edilmişler. B u yüzden sunî o l a n k
isabetlen mahrum olan demek oluyor biraz da. N i t e k i m rasînin gücünü kaybetmesine, yerine geçen burjuvazinin
Türkiye bütün asaletini herşeye rağmen zorla veya ok­
h gücünü bütün ağırlığıyla kullanamayışına büyük b i r önem
şayarak toplumun yoldan tıkmasına çabalayanların bii- atfedilmiş insanlığın k u r t u l u r u b i r bakıma alelAdelLftin
yük emek ve inasraEiarına rağmen hala müslüman kalan­ hükümranlığı sayesinde olacağı Rörüşü kuvvet ınzanmıj-
larına borçludur. Asiller yani ınüslümanlar say darı, adrd itr. Vaşanan sürer; •:--• • bu hedefin birinci sırtım yerine
bakımından mevcudiyetleri ile değil e t k i l e r i ve temsil
r jellrmiş yani alelâdelik bütün dünyada mu, sahibi " ı : .1.
ettikleri hakikatler bakımından üstün ve güllüdürler. ama bu sonuç beklenen verimini, insanljğın kuriuluşu
haspasını vernviniştir.

İnsan h a k l a n bakımından sunumuz, dünyasında önü'


müze serilen tablo i b r t t vericidir; insan haklarının sa¬
dece ve sadece p o l i t i k manevraların t a t b i k a t alam olarak
(örüldüğü A-ya, A f r i k a ve U l i n Amerika ülkeleri var.
i k i n c i sırada insan haklarının merkezi otorite kararlarına
b a j m b kılındığı Sovyet nüfus bölgesi yer alıyor, üçüncü
A

olarak da insan hakları meselesini dünya kültürü içinde


bir mesele olarak o t U y a ^karmış ülkeler erltyor. Bunlar

6i *7
Batı Avrupa ve unun meşru uzantılarından ulutuyor. Vu lezzeti çoğaltacak; k o r k u kaba kuvvetL lezzet de parayı
k a n d a k i sıralamada İnsan haklarına lan inan İlik >lı-
:
yüceltecektir. Seni korkutabil]rsem senin üzerinde haki­
yüaû bakımından sonra başa doğru ağırlık sahihi. V a n i miyet k u r a b i l i r i m seni satın alabilirsem yani sana kısa
p

Batı Avrupa ve onun meşru uzantıları sayılan ülkelerde vadede lezzet t e k l i f edebiürsem sen benim İçu tehlike
insan haklarım tartışmak Ülke ÎÇİ birer mesele olarak ele olmaktan çıkarsın.
alınıyor ve çörümü bîr eu$q bağlanmış, Sovyet nUluı böl- insan haklan meselesi bu şekliyle insanlann daha
resinde insan h a k l a n meselesi rejimin geleceği meselesine üstün birer varlık olmaları için girişilen yolun meselesi
bağımlı kılınmış. Nihayet denetim akındaki Asya. A f r i k a değil, insanları caaflanyla gütmek, insanları zaaflar! yü­
ve L i t i n Amerika ülkelerinde insan baklan meseleıinin zünden günden eüne aşağılaman yaratıklar haline getirme
yolunun meselesi olur.
ı • l /. hrrhangi bir esas yok. Bu ülkelerde fiiU d u ­
r u m ve Ülkeler arası bağlantılar insan, hakları meselesini Huna karşılık bîr toplumda dokunulmazlık yaşayan
îöyle veya büyle ele almayı gerekli kılıyor. bir drğer olarak varlığını sürdürüyorsa urada » dokunul­
B u zahiri tablonun Büzlerden sakladığı b i r önemli mazlık dulaytsryla b i r teminat bulunur. İntanlar bir do­
husus v a r : O da İnsan h a k l a n meselesinin gerçekte sıra­ kunulmazlığı ortadan kaldırmak İçin mevcut do­
ı - . - - ı

dan kişilerin haklarımn belli siyası düzenlemeler sonu­ kunulmazlık içinde yer almak kendilerini de dokunulma­
r

cunda genişleyip daralmadıgı ve fakat herhangi b i r top­ yım değerler içinde dokunulmaz kılma çabasında İseler
lumda dokunulmazlık kavramuun ne kadar yer sahibi o l ­ orada insan haklarının s l h j d b i r teminatı vardır. Yıkan
duğuna bağımlı olduğudur. Eğer b i r toplumda siyasi oto­ yıkılabilirliğl getirmiştir, dokunulmazlığı koruyan ise ken­
ritelere dûkunnuk kolaylanmış, toplum değerlrri kolayca d i n i n de dokunulmayacağı ön şartını güçlendirmiş olur.
müdahale edilebilir duruma sokulmu^sa o toplumda insan
h a k l a n meselesi oynak ve dayanıklılıktan mahrum ka­ S a i h k h b i r toplumda bazı dokunulmazlıkların b u -
raktere bürünmüştür. Fransa kıralım giyotine teslim r l - l u n t m u t m , belli diğerlere ve bu değerlerin savunucusu,
ııı ; bir ülkedir. Modern anlayış kiralın bile giyotine git­ timftali olan yer ve kişilere dokunulmazlık tanıyan insan
tiği b i r ülkenin hürriyetler bakımından büyük bir İmkâ­ öbeklerinde canlılığın İdame edebileceğini ileri sürdüğü­
na sahip ulduftunu savunur. A m a bu nlnyin hir ı ...ka yü­ mü* zumun akla hemen --•:•:•••-•-=" • •=_• = • ve kuhne k u ­
zü daha v a r : Kınalın dahi kellesinin koparıldı*.! bir a n ­ rumların bekçiliğini yapıp yapmadığımız, müesses niza­
layış içinde hiç; kimsenin dokunulmazlığı gerçek temel­ mın sözcübü olup olmadığımız sorusu gelebilir. D o k u n u l -
ler sahibi • -ı • = L - " ü halde insanların bütün rlLvencesi el­ "i ı.• ı• •.ı üstün bir yer vermenin bizde derhal rkilik»
lerinde bulunduracak Lan f i i l i kuvvette aranacaktır. İn­ çağrışımı ir- an !;r ma I zihnimizin yalnızca Avrupa ülçü-
sanların ellerinde bulundurabilecekleri f i i l i güçler ne sı­ Ierine ırytun çalıştığının b i r göstergesidir. N i t e k i m . A v ­
nırlıdır: Kaba kuvvet ve para. Dolayısıyla toplum uz­ rupa'da kiralın. kllisenin yerleşik b i r l e n m e biçiminin
h

laşmasının doğurduğu değerler içinde gücünü koruyan yürürlük İr olan in*an i l e t i l i r i n i n K T O H U •zçaataa
bazı dokunulmazlıkların yaşamadığı ülke k o r k u ve lez­ arisiokrısînin kutsal haklarındın dem vurmak hep sağ
zet Üzerine bina edilecektir. Kaba kuvvet korkuyu, para görü} sahiplerinin payına dürmüş, büyük sayıdaki ihsan-

m
bıtm çıkarlarına zarar verse b i k köhne müesseselerin, bu rafından empoze edilmiştir. Ilöylccc bu ülkelerde üz ya­
müesseseler duğrultuşunda yürüyen İlişkilerin yanında yer pının gerçek dokunulmazlıkları kolayca dok unutabil ir ha­
almak muhafazakarların isi olmuştur. Bunlar birer t n k l r le geldiği halde, toplum içinde insanların varlığı ile y o k '
edilemez gerçektir diye aynı paralelleri Avrupa dışında Lufiu arasında büyük bir a y n t n güzelmcdijli değerler ya­
ve Avrupalı olmayan düsturlarla düzenlenmiş hayal bi­ pay bir dokunulmazlık perdesiyle korunmaya alınmıştır.
çimleri için çekmek kütü niyetin değilse, ancak dargüruş- UoyletE halkın inançlarına saygı göstermeden yaşamak
lülüğün, teleçi bîr bakış arısının ur unu olabilir. ne kadar kolaysa, halkın inançlarına sayısızlık gösteren­
lere dokunmak a kadar zordur.
Avrupa ve onun meşru d esami sayılan, yeni dünya­
nın * bey az* ülkelerinde modern bayat biçimine varan Modernleşmesini kendi tabii çelişmesi İçinde Tamam­
değişmeler doğrudan d e f rüya o toplumun iç reljsmcleri- lamış ülkelerde eski dokunulmazlıklar y e r i n i yenilerine
nin birer Ürünü olmuştur. B u ülkeler toplum y a p m içln- bırakmış ve toplum yeni dokunulmazlıklar çevrecinde yeni
den donatı meseleleri cüzüme ulaştırmak çabasıyla şu ve­ bir entegrasyon sağlayabilmiştir. İngillrrn yeni dokunul­
ya bu tedbiri almtş şu veya bu etkiye şHyk veya hüyle
h
mazlığım Ada halkımn bütün diğer ülkelerle olan H a k i ­
tepki gostermiştir. Günümüzün denetleyen, zengin ülke- sinde bulmuştur. Yani nihai faydamn Adalı da kalması
h

leK kendilerine mahsus meselelerle bogujniak ladır. kaydıyla her birimle i k i l i ilişkiler kurmayı kulsallaşlir-
nuştır. Fransa, değişen şartlara uyabilen türde bir Bona-
Buna kargılık denetlenen ve yoksul 11.k«• k-r«îr- mo­
partlznTde karar kılmıştır. O kadar k i Fransız Komünist
dernleşme yüzünden çıkan meseleler iç bünyenin doğur­
P a r t i l i «Uç renkü bayrak neredeyse, kızü bayrak o n d a
duğu değil, dışarıdan i t h a l edilmiş ve kabule zorlanmış
dır= diyecek ölçüde bu Bonaparli^mc: bağlıdır. Almanya
meselelerdir. Bu sebepten dokunulmazlık konusu açıldı A t
yurtseverliği dokunulmaz değerlerinin bu yurtseverliğin
zaman At rupa dın örnek getirip Türkiye'de herhangi b i r
r r

aracı kılabilecek ustalığı gpslermişJir Rızty* yan-vahşi


tezi «avunmaya kalkışmak y a yutturmaca veya uyukla­
ruhuna idenlojik Lir elbise uydurarak «rç de olsa b i r do­
ma belirtisi olabilir.
kunulmazlık atanı elde edebilmiştir. İspanya düşünce ve
Avrupa'nın kendi bünyevî değişmesi içinde hayırhah davranış dünyasında b i r Tlnn Kihnle düzenlemesi getir­
sonuçlar vermiş bulunan değişmeler Türkiye'de felaketi mekle dokunulmazlıklarım tesis edebİleceftiııİ anlamıştır.
mucip o l a b i l i r - Avrupa için ölüm fermanı sayılabilecek
kararlar Türkiye'nin kurtuluş yolu özelliğini kazanabilir. Peki, Türkiye? Türkiye kendi dokunulmazlıkları üze­
Üstelik Avrupa her tülgesinde benzer değişiklikler geçir­ rine düşünme konusunda b i k yajaklır altında b i r ülkedir.
miş değildir. Bütün bu farklılıklar idinde güzden kaçma­
yanı bir husus dokunulmazlıklarını koruyan veya bir do­
kunulmazlığın yerine yenisini ihdas edebilen ülkelerini is­
tikrar ve güven bakkrnlnilUk daha sağlam temciler üzerin­
de bulunduklarıdır.

Türkiye'nin ve kültür değişikliğine zorlanmış diğer


ülkelerin yeni dokunulmaz değerleri yabancı b i r güç ta-

70 I 7L
Yanı Türkiye'de m i l l i bütünlüğü tehdit edecek ölçüde sı­
nıf menfaatlerini on plana alan b i r ideoloji yerleşmemiştir.

Yüzölçümü ve nüfusu bakımından hatırı sayılır, bü­


yüklükle bir ülke olmasına rağmen Türkiye insanlarının
b i r b i r i y l e i l i n t i s i n i n çabucak kurulabildiği b i r ülkedir.
B u yönüyle az nüfuslu ve yüzölçümü küçük b i r ülkenin
avantajlarına sahiptir. Bütün bunlar Türkiye'nin siyasi,
iktisadi ve kültürel çıkmazlar içinde olmadıgmı göster­
meye yeter. H a t t a d i y e b i l i r i z k i Türkiye b i r yöneJim b i ­
SAHTE ÇIKMAZLAR r i m i n i n en rahat edeceği ülkelerin ba^md* g e l i r Çünkü
merkezi otorite tarafından alınan kararların engellerle
Türkiye yönetenle yönetilen ilişkisi ı ıkımmdan karşılaşabileceği mahalli • • M - olmadığı £İbi halkın r

halkla devletin arasındaki mesafe bakımından yeryüzün¬


arasmda herhangi b i r karşı duruş tavrının kük İçebileceği
deki ülkeler arasında belki de en büyük avantajları elin­
bir melce yoktur. B e l k i bu sebeplerden ötürü Türkiye'de
de bulunduran b i r ülke. iîu avanlajlarm i l k i Türkiye'nin
daha yüksek mevkilere çıkmak için b i r tereddüt doğmaz
hîç de zorlama olmayan b i r millî b i r l i k içinde bulunuşu¬
insanlarda. Z i r a bilirler kî yükseldikçe daha büyük r i z i ­
dur. Bölgeler arasmda, yöreler arasında ciddi husumetleri
kolar altına girecek değildirler ve belki şu anda yüklen­
doğuran farklı bakış açılan yoktur. Şive farkları ülkenin
dikleri sorumluluklar ve yüzyüze geldikleri riskler daha
dtl birliğine zarar vermeyecek kadar önemsizdir, Türki­
büyüktür.
ye'nin her yüresindeki insanlar birbirleriyle yalnızca ke­
lime dağarcığı bakımından değil, kelimelere yükledikleri Söylenebilir k i Türkiye'de üretimin, eğitimin, bölü­
anlamlar, kavramlarda sahip oldukları müşterekler sebe­ şümün ve hayat düzeninin yüzyüze geldiği gerçek çık­
biyle de rahalbkla ve kolaylıkla anlaşırlar. Doğu AraV mazlar yoktur. Hiçbir grup veya bölge en rasyonel üre­
dnluMaki e t n i k problemin Türkiye içinden sağlam bir da­ t i m şartlarının dogmasına engel olmaya yelten mey etek­
yanağı yoktur. Uluslararası komplolar bulunmasaydı Tür­ t i r . Eğitimin etkin ve verimli hale getirilmesine koyul-
kiye'de büyle b i r mesele doğmayacaktı. Türkiye'nin top­ dudunuz zaman nnünüzde hiçbir engel y o k t u r . Türkiye'­
rak bütünlüğü b i r iç mesele değil b i r d i * p o l i t i k a , b i r dip­
r
de yaşayan insanların hakkaniyete uygun b i r gelir poli­
lomasi meselesidir. Türkiye'nin dinî farklılıklara daya­ tikasına kavuşması yolunda herhangi b i r çabanLZ olursa
nan zorluklarla karşı karşıya olduğunu söylemek de müm­ önünüze çıkacak insan yığınları olmayacaktır. Buna kar-
kün değİL Alevi-Sünni farklılaşması kasti kışkırtmalar şrhk ülkenin üretim potansiyelini çiklet vs. için seferber
olmadtğı, siyasi manevralara alet edilmediği sürece ciddî etseniz de, eğitimi günden güne sulandırıp etkisiz hale
problemler doğurmaya aday değildir. BüLün bunlara ilâ­ getirseniz ülkedeki gelir farklannı artırmakla kalma­
veten Türkiye'de gelir farkları arasındaki uçurumun kök- yıp bu kunuda içinden çıkılma* bir kargaşa doğmasına
Irsmiş sınıf ayrışmalarına dayanmadığını söyleyebiliriz, • iı- i> olsanız da önünüzde ctddt engeller yer almayacaktır.

72 7Î
Furk::.: ! L karar ttmc F ı«|b»r alma imkânını ele
. i ..: M . ; kiitüeierin rI1r-rın<Ir yılnızta i k t i d a r değil, m i l ­
letin nüveni, desteği, i i u t i ve halta merhameti de var­
d ı r Bütün bu pemç İmkânları l u l l a n d l g l hakle önemli
başarılar elde idemeyen, fliîjıle yürünür b i r iyileşme sağ­
layamayan b i r kimsenin, İ M E kadronun bu tutumunu hnkb
Küsterebllenk hiçbir mazeret bulunamayacaktır. A m a
Türkiye'de güzle sürünen ite -çözle yürünmeyen arasında
akla sığmayacak ölçürk büyük farklar varsa, insanların
SAYDAM DUVAH
b i l d i k l e r i , gerçekte olan bitenin pek küçük b i r bâlünüyae
ve iyiLeşene bekleyen insanlar iadece kandırılması vacip
İnsanla hakikat arasında perdeler M I - l i r . Hakikate
aavallılar ola/ak görülüyor» e başka.
varmayı dileyen ktşı bu perdeleri birer birer kaldırmak
m e c b u r i y e t i n d i r . İnsanla hakikat aracında kaç ] K - r d e
vardır, kaç k i ^ i bu ¡>. - I. • ı n • .ı^mı ne kadar zamanda
kaldırabi İmiktir? B u sorular her üzel durumda incelene­
rek cevabı hazırlanabilir türden Sorulardır. I A
•• • haki­
k a t arasında perdeLerin bulunması b i r güçlüğün, bir er
Kelin tezahüründen çok b i r kclaylığm, b i r imkânın m t v -
cııdîyetiııin belirtisidir- (,'ünkü b i r perde aralanabilir, çe­
kilebilir, kaldırılabilir. Bütün bunlar yumuşak hareket­
lerdir ve insanla hakikat arasındaki geçişmeyi i h t i m a l i
büyük olaylar arasında saymamLza y o l açar. l'erde açı­
lan b i r ¡jeydit,

insanla hakikat arasında bir duvar veya duvarlar


olsa i d i insanın hakikate ulamasını önlemek üzere ko­
nulmuş tedbirlerle Lır-j ı li^mi-j olurduk. İl ününün k i bîr
çok perde hır duvarın ayırıcı niteliklerine sahip olamaz.
Perdeler yerine duvarlar olması ise düşünülmeli bile ür­
kütücü engelleri akla getirir. B i r duvarı fp-çrnek için ya
üzerinden aşacağız, ya duvarı deleceğiz veya yıkacağız.
Hülün bunlar sert. katı hareketler. İnsanin hakikate var­
ması birçok güçlüğü Rüftüalemesini gerektirir, ama ken­
d i n i katı, acımasız sert ve bükülmez hale snkmasma ge­
r

rek yakı ur.


Türkiye'de yaşayın insanların k t n d i hayatlarını dü­ nulmuştur. Yönetilenlerin etlerinde büyük ve ağır malze­
zene sokabilmek için akmaları gereken engeller hangi tür¬ meler bulunınadLğımJan olacak engellerin aşılması çoğu
den acaba p Türkiye'de yaşayan insanlar kendi hayatla­ kere delmek yıkmak şeklinde değil de tepeden aşmak
r

rım etkileyen karar mekanizmalarına ulaşabilmek için şeklinde gerçekleşmekte. İnsanlar en meşru haklarım, se­
perde cinsînden engelleri aşmak mı zorundadırlar yoksa rinkanlılıkla anlaşıldığı saman tabii sayılan ihtiyaçlarım
ünlerinde b i r veya birçok duvar mı var? elde edebilmek, savunabilmek, ellerinde tutabilmek için
«adamını b u l m a k * veya ^ceremesini çekmek» r-onmda
T a r i h i n en eski dönenlerinden bu yana eyönetim*
kalıyorlar, Bunun sebebi mekanizmanın laçkalığı, görev­
her zaman belli güçleri ellerinde bulunduran kişi terin
l i terüı ihmalkarlığı, halkın pısırıklığı değildir. Türkiye'­
imtiyazı olageldi. Başka (urlu olması da beklenemezdi
de yönetimle yönetilen arasında duvarların bulunmasının
zaten. Önce kaba kuvvet yani savaşlarda gösterilen ba­
sebebi bu ilişkinin b i r uzlaşma, bir ahidle değil b i r oldu
hadırlık ve kendi kavini İçinde dediğini yaptırma kuv­
b i t t i ile tesis edilnıîij olmasıdır.
v e t i , daha sonra, sosyal ilişkilerde bazı kozları eline ge­
çirmiş olma mahareti, doğuştan getirilen haklar, serma­ Bütün bunlara rağmen Türkiye'de zahiren açık iş-
ye gücü vesaire... Benim sorumun kapsamına çiren k o ­ leyişli b i r yüneten yönetilen İlişkisi bulunduğu görüntü¬
nu yönetimi elinde tutan insanların meşru veya gayri sünün verilebilmesi sozkomısu duvarın saydamlığı sebe­
meşru d u r u m u y l a i l g i l i değil Y o n t ç a yönetilen İlişkisi biyledir. Yönetenle yönetilen arasmdakl saydam duvar
içinde yönetilenlerin kendi bayatlına] ilgilendiren karar­ arada önemli bir engelin bulunmadığı aldatmacasını yü­
larda ne ölçüde sü; hakkına sahip oMukları bîr yanlışı r rürlüğe koyar her zaman. Çünlsü duvarın her i k i tara­
düzeltme şanslarının ne mikyasla kendilerine tanındığıdır. fından da karşısı görülebilmektedir. A m a bu duvar say*
dam olduğu kadar net görüntü vermekten de uzaktır. Say­
Türkiye'de y i f a y n insanlar m e r i kanunlar muvace­ d a m duvar bünyesinde mertekler, büklümler, yaniLtıctlar
hesinde bir haksızlığa uğradıkları t u r n veya b i r maddi barındırır. B u yüzden de halk devleti her sıman oldu­
hatadan zarar gnrdükleri b i r yanlış yorumun kurbanı ol­
h ğundan farklı b i r mahiyetle kabul eder, devlet de halkı
duktan Kaman, kendilerine reva -görülen keyll b i r uygu­ gerçek durumundan daha değişik b i r karakterde sanır.
lamanın hesabını sormaya yeltendikleri z a m a n {inlerinde
ne gibi güçlükler var? Bu güçlükler perde emlinden m i .
duvar cinlinden m\İ Yani Türkiye'de meşru haklarını
arayan kişi Rayri meşru engelleri aralayarak, çekerek k a l ­
dırarak mı doğru yoluna varabilir, yoksa önündeki gayri
meşru maniaları tepeden aşmak, delmek veya yıkmak
mecburiyetinde m i *

Hepimizin bildiği cevabı tekrar edelim b i r d a n a :


Türkiye'de yöneten ve yönetilen İlişkisi aradaki engeller
bakımından perde dnsinden değil, duvar cinsinden ko-

77
konuda diploma sahibi, mektep medrese görmüş dünya-
gidîşinden haberli insanlarımızın büyük çoğunluktan yani
kendilerine çizilen çerçevede yaşamayı kabullenmekten
ba^ka çaresi olmayan, karar mekanizmalarına uzak t u ­
tulmuş, eğitimleri ve hayat tarzlaa k i t l e v i olandan i a r k b
özellikler taşımayan insanlarımızdan öğrenecekleri çok
şey vardır. Şunda bariz bir sarahat vardır k i Türkiye de­
m o k r a t i k rejime geçer geçmez, yani bundan kırk yıl ön­
cesinde dahi halkın yönetim karşısında belirli ve dikkate
YABAI>I Mi, Y A R A M A D I Ml?
de£er talepleri olduğu^ yani nasıl b i r yünetîmi özlediğini
dile getirmekten çekinmeyeceği bilinmekteydi. B u yüzden
Türkiye'de Elk demokratik seçim yani birden fazla
h
kırk yıl öncesinde bile SLkt kanuni tedbirler alındı. Do­
alternatifin halkın önüne konulabildtgi seçim 1546 yılın­
layısıyla Türk halkmın siyasi olgunlusunun başından i t i ­
da yapıldı. Kırk yıl sonra lOBs yılında iktidarın e l de*
baren demokrasiye yaraşığı, hatta bu yönetim biçimini
i;i-- ıc ini sağlamak \ • •• le dursun, meclisin kompozis­
gende bırakacak seviyeyi ba|indan beri elinde bulundur­
yonuna bile ciddi bîr tesirde bıdunmayacak b i r « ç i m
duğu nne sürülebilir. Asıl olgunluktan mahrum kalanla­
daha y a p d d L B u küçük ve s u n u d a n bakımından önem­
rın yetenekleri ve yeterliliklerinin üstündeki mevkilere
siz gibi görünen seçim b i r bakıma Türk halkına demok­
taüp bulunan yönetici kadrolar olduğunu toylcmek hiç
ratik rejimin yarayıp yamrnadığını. Türkiye'de yalayan
abartma saydmaa.
insanların siyasi olgunluklar tu ın hangi seviyede olduftunu
gösterebilecek özelliklerim sergiledi.
Günümüzde siyasi ûlgunluk yalnızca bellî siyasi et­
k i n l i k l e r i göstermekle de^il, gerektiğinde bu etkinlikler­
Hiz biraz mürekkep yalanıp Türkler knlayhkla ken­
den imtina etmekle de gösteriLebilinir. Eğer insanlar si­
d i mîlletimiz hakkımla keyfimize uygun fikirler üretip
yasi çerçevenin ülke gerçeklerinden tamamen kopuk ve*
bunların • • • •: ul m: I ısrar 1 1 - . : - 1 1 - . kendi milletimiz: ya bazı gerçekleri maskelemek üzere hazırlandığım farket-
L : L

adına ahkAm kesip tersi v u k u buklnjju zaman halk ço­ mişlerse göstermelik siyasi etkinlikte bulunmaktan geri
ğunluğunu kabahatli sayma hususunda bütün dteki m i l ­ dururlar. Sanırım Türk halkı bu konuda önemli b i r me­
letlerin okumuşlarından epey ilenyizdir. Kendi payıma safe katetnılştir. Böyle olduğu anlatıldığı için olsa gerek
ben eğilim ve isteklerimin bankalarının riyal tavırların^ günümüzde kanunların oy vermemeyi cezalandıracak şe­
da belirmesini beklemeyecek k a d a r «büyüdüm*. B u ye­ k i l d e düzenlenmesine gerek duyulmuşı M : Türkiye'de si­
tişkinlik içinde bütün seçimlerin sonuçlarından b i r şey* yasi yarılmanın gerçekçi tercihler temelinde değil de gü­
ler öğrenmeyi tercih ederim, seçim öncesinde ve sonra* dümlü programların hangisini beğendiğimiz hususunda
smda hlrilerüıe siyasi lavır önerme bilgiçliğini dej^iL yapılıyor olması ibret vericidir. Böylesine kırk kalır mı
kırk satir mı tarzında yapıldığı halde ve sonucunun ak­
Eğer konumuz Türkiye de yalayan insanların kıık
1

tüel d u r u m u hiç değişi İrmeyeceği bilindiği halde birçok


yıllık demokrasi (ecrubesinden neler edindikleri İse hu

7S 79-
tedbirler, düzenler, masraİlır gerektiren ber seçimin ane­
m i n i anlamamız gerek. hu. b i r k i k i mı her türlü düzen­
leme karşısında seyirci durumunda kalan kimilerin perde
ı i : ı l.ı oyuncuları alklflumok, yuhalamak ve her i t i
plnl de yapmamak suretiyle kendi kaliteleri hakkında
bazı belirtiler ortaya koymaktadır.

Türkiye'de yaşayan insanlar verilmiş sözlerin de£e~


r i q i gecen kırk yıl içinde anladı. İrrsanİznmız ballarına H A L K I N S Ö Z Ü V A R MC?
gelenlerden ballarına daha neler gelebilecefii hususunda
herhangi b i r mevki salühindrn daha şuurlu. Sözlerle ahalî
Türkiye'de geniş halk yığınlarının siyasetle İlgileri
üzerinde aldatmaya dnynll b i r u l l l kurmak lateyenler
olmadıkını söylemek mümkün değil. T a m tersine, differ
ünce yakın ve uzak utçmijle olan bitenleri kendi keyif­
ülkelerden (zengin de oba. f i k i r de) daha p o l i l i k endi-
lerine uygun çarpıtmalarla bilinmesini isteyerek, sonra
«!••• tanıyan inaanlann yışadLfı b i r ülke Türkiye. R u
da kendi s i t i l l e r i n i n yönelid olmaya yeteceğini goster-
yüzden freniz halk. yığınları muhiernei siya» İki ularlara
mek isteyerek çzkırlınnt korumaya yeltenecekler. Her
güre çıkarUnnı teminat a l i m i almak için ber » m a n bazı
seçim b i r bakıma insanların kendi çıkarları konusunda
tedbirler peşindedir Siyasetçilerin kurnazlık EÜ-Uererek
bir keı daha düşündükleri ve dirayet ıhLbl olup nlma-
halkın eftılİmlerini kötüye kullandığım çoğu kez işiliric h
•flıklarnıı gösterdikleri bir fırsattır.
halk bu tuluma karşı da tedbirlerini almışlık Mesele lıir
insan kümesinin diğer insanlardan gündelik ve • • çı­
karlara için yararlanması i*e P halk siyasetçilerden pek
aşağı kalmaz. Zaman zaman halkı oyuna g e l i r d i j i n i . belli
bîr kalabalığı kullandığını sanan siyasetçi bakar k i «ça­
rıklı erkânı h a r p * kendini mat etmiş, poüiika cambazına
papııru lerı g i y d i n v e r n i k t i r . Hu sözler bazı güçlü ekip­
lerin siyasi knmplolarda uğradıkları aııla-
mina alınmamalı, amn, İmzan düzen kuronların gerek se­
çim sonuçları, gerekse gösterilen başka tepkiler lutkımın-
dan çarpıcı sürprizlerle karşılanmaları hep halkın Itenel-
likle köylünün! çıkarını gbzelirken kurnazlığı, adam at­
latmayı elden hiç bırakmayışı yüzündendir,

N e var k i halkın p o l i l i k tedbirleri, deyim yerinde


olunca ^uyanıklığım yalnızt* işleyen, yürümekle olan me­
kanizma İçin önem taşır. V a n i mekanizma nasıl i;llyursa r
halk onun yününe, ritmine göre tedbirini alır; çıkarını olduğunu bittecrübe öğrenmiştir. H a l k için anlamlı olan
mekanizmanın getirecekleri ölçüsünde gözetebilir. Voksa soru şudur ; Şimdi k i m i n ve neyin zamanı? Siyasi olay ta-
yeni b i r mekanizma önerisiyle veya işleyen mekanizma­ r m b i r gözlemcisi olarak bazı tercihlere de salıiptir. A m a
nın yönünü değiştirme çabasıyla i l g i l i değildir halkr Tür­ bu tercihini İsEstançlıkla korumaz. Üstelik kendi siyasi
kiye de şehir ahalisi köylüye oranla sürü psikûloj isine tercihi için herhangi b i r d d d i davranış göstermeye tema­
i :: L yakın ulduğunu göstermtjlir. Köylüler siyasi seç­ yülü y o k t u r . Siyasi seçmelerini pasif olarak dile getir­
melerini belki topluca yaparlar., ama her zaman mahalli meye razıdır. Ancak halk için değişen şartlarda çıkarının
çıkarların önemi başta gelir. Şehirliler ise e t k i altına g i ­ yani günübirlik kazancının korunmasL ?:• -• -.-••> önce ge­
recekleri vasıtalarla temaslarını çok sıkı tutmuşlardır h
l i r . Ru yüzden de kendini kıskaç allına almış olan meka­
belki şehirlerde siyasi tercihler çeşitlidir, ama bu çeşitli­ nizmanın gidişine, yönüne müdahaleyi aklına bile getir­
l i k propagandanın etkisi altında kalınarak tercihlerde b u ­ mez. Tersine hu gidişe, bu yöne doğru adımlarım uydur­
lunulduğu gerçeğini daha da belirgin kılar. maya çalışır. B u sebepten halktn davranışları yürürlükte
bulunan mekanizmanın kökleşmesine, rasyonalczasyonuna,
Bütün bunlara rağmen ister şehirli olsun i&terse köy­ pürüzlerinin giderilmesine yarayan davranışlar oltır her
lü, halk dediğimiz- şekilsiz kitlenin u f k u dardır. Olayla­ zaman.
rın görünen kamından fazlasına yaklaşmaya ne gücü var­
dır ne de niyeti. Her düğünce ve davranırı ortalama b i r Herhangi bir siyasi dönemeçte buna halk ne der dîye
kalıba sığdırmaya çalışır. Her şeyi ancak kendi ortalama sormak abestir. Z i r a halk sözünü lisân-ı hal île zaman
zevkinin ve ortalama zekasının sınırları İçinde kabul eder. içinde söyleyecektir. N i t e k i m Türkiye'de halk olan bitene
Hu ortalamanın altına düşüldüğü veya bu ortalamanın kendi ölçüleri içinde gösterdiği tepkiye uzunca bir hüredir
üstüne çıkıldığı zamanlarda halk m tepkisi büyük olur. bir şeyler söylemektedir. A m a b i r de çok sayıda insanın
Hilmez k i kendine mahsus &andığı bir çok hareket sahafı beüt İnançlar çerçevesinde toparlanıp, kararlı b i r bütün
una l>azı güçler tarafından empoze edilmiştir. H a l k dedi­ olarak bazı istek ve Özlemlerini İfade etmeleri akla gele­
ğimi* gekitsiz kitle kendinin veya bir yakınının hıra iç- cektir. B u durumlar halkın halk olmaktan ç ı k t ı k k a l a b a ­
meşinde, toplumdaki alkol bağımlılığında tedirgin olacak lığı teşkil eden her b i r i m i n teker teker k a r a r alma gücüne
bîr taraf bulmaz, ama yolu üzerinde alkc-1 komasına gir* 3ablp şahsiyetler olduğu zamanlardır. B u samanlar h a k i -
miş b i r adam yatıyorsa alkole kargı nelreti kabarır ve onu ltate muhtaç insanların hakikat için gereken bedeli öde*
hastaneye yetiştirmekten kaçarken kendine ahlakî b i r ma­ meye hasır oldukları zamanlardır, t^le bu zamanlarda
zeret bulur. Aynı halk nikâhsız insanların b i r şehir içinde halkın ortalama zekâsı ve ortalama zevki beEirlcyici o l ­
sarmaş dolaş yaşamalarına- şaşmaz, ama uygunsuz mes­ maz. Bu zamanlarda b c l i r l e y i d olan irade ve ısrardır.
lekten olduğu belli olan bîr kadınla aynı dolmuşa b i n ­
mekten tedirgin olur. Halkın kendi kendine koyup uy-
guladcgı kuralların tuhaflığı u y m a k l a tükenmez.

İşte bu halk siyasi olayları da yakından izler. Çünkü


başına geleceklerin siyası mekanizmanın aldığı şekle bağlı

5?
şllnüLrbîlir. Meselâ. Mısır firavununu züzününe getirin
i k i tarafından kuş tüylerinden yapılmıı yelpaze sallayan
i k i köle I i y e tize yelpazeli erkek.

Uünvı I demokratik rejimler kadınsı yelpazeyi se-


çtn vtym erkeksi yelpazeyi seçen rejimler olmak üzere
îkiye awılırlar. Baza demokratik rejimlerde siyasi alter­
natiflerin sayısı çoktur. Bunlar açılınca rengarenk f a r k '
SİYASİ YELPAZE U n sergileyen kadınsı yelpazeyi seçen demokrasilerdir.
Ö n e l olarak Akdeniz ülkelerinde görülür büyleleri. Aşın
N e diyorsunuz 411 siyasi yelpaze sözüne? Türkiyelin *aOdan a f i n j o l a kadar b i r çok temayül bu demokrasile­
îiîyasi yel|iazeaj İnin.ılnn yaz günlerinde biraz nerinleti- rin siyası arenasında arz ı endam ederler. B u demokrasi-
•••• 11. • llillynrujnl, siyasi yelpazenin yelle, rüıgurla İl­ I m k siyasi oyunlar hassasiyetle oynanır, oyuncular her
gisi olmadıkını söyleyeceksiniz. B u yelpaze ba^ka diye> Aiınan kapfiali nöbet değişimi sancılıdır, üyaa erkeksi
p

çeksiniz. Buna karşılık ben de diyeceğim k i her ne kadar yelpazeyi seçen y a n i b i r sağda b i r solda i k i büyük yel­
siyasi yelpazenin b i U i g i m i z rüzgarla, yelle ilgisi yoksa d l . pazeyle serinleyebilenı rejimlerde siyasi olay pek karma­
sıyaıi rüzgarlarla p e k A l i ilgisi vardır. Yanı siyasî alamla dık Lİejiildir. AnglnnAmerİkan demokrasisi bu yolu seçmiş
horalar Tınmalar eserken siyasi yelpaze ortalıkla pek gü- ve bu yolla hep Aannşır nöbet d e f i t i m l e r i temin edebil­
runmez^ ne u m a n k i sel gider kunt kalır. İfle O zaman miştir. Lakenin geleceğini belirleyici kararlarda i k i güç­
siyasi yelpaze açılma fırsatım bulur. İnsanlar nasıl gün­ ten b i r i n i dufctrindeo ayırmanın pek kolay nhnadıftı bu
lük hayatlarında serinlemek için yelpazeye ihtiyaç duyu­ erkek demokrasisi yelpazeden ziyade tahteravalliyi geti¬
yorlarsa, ajyaıj hayatlarında da b i r • > 1 • yelpazeye biraz. r i r halıra. böylesi demokratik rejimlerde »lyafl denge
Ferahlık versin diye başvururlar. " = • - -1 - • - • yapmaya gerek y o k t u r . Yelpazenin b i r kana­
dının inip difterinin çıkması hep serinlik İçindir. Ağırı
B i r Japon geyşasını elinde yelpazesiyle kolaylıkla saklan aşırı sola kadar birçok siyasi temayülün bariz
kafamızda tanlanılırabiliyoruz. Ence yakmakla seyre çık' olarak sergile nebi Fdi£t yelpazelerin gerekti j i n d r kapana­
mıj b i r İstanbul hanımefendisinin yelpazesini yüzüne peçe rak b i r ıso;ıat haline dönüşmesi ve b i r savunma silâhı
yaptığını düşünebiliyoruz^ B i r i n g i l i z l r y d i * i tiyatro dttr- ularak kullanılması da görülen olayları!andır.
bünüyle ulduftu kadar yelpazesiyle de kendini tamamlı­
yor, _N«-11««- t k e l i m , yelpazenin medeni dünya içinde ka­
dınsı teferruattan bîri olduğu rahatça söylenebilir Lİkin Türkiye demokratik hayata i k i l i yelpazeyi seçerek
liyaai yelpaze t i y n i hayatin teferruatı olarak u l a ele girmig bir ülke olmakla birlikte müstakar demokratik
a h n a m u zira demokratik bir siyasi hayalın yürürlükle rejimlerde görülen bu yapmm n i m r l i n d e n hiç b i r zaman
olması ancak siyasi yelpazenin açılml] olmalıyla müm­ yarmrltJtitfnamış yani sancısız alarak ikciılarm el deriştir­
kündür. Velpazeli erkek hiç mî düşünülemez* K i b r i t e dü- mesi başarısına b i r türlü varanumislır. Öle yandan çe­
şitli siyasi temayüllerin sergilcnrbildiıfci bîr l i y u l yelpa-

M
*5
zeye kavlamak T ü r t demokrasisinin hedefleri dağcıdadır.
Türkiye'ye gerekti olan yalnıza oy mekanizmasını hate-
kete geçirebilecek Ölçüde kalın hatlarla ayrılmış İki ter­
cihtir. Türkiye için ideal düşünülen siyasi yelpazenin bir
kanadı milliyetçi- muhafazakâr çürüklerle donatılmış m
fakat modernizasyona açık b i r cephe olarak düşünülüyor.
Diğer kanadının ise ilerici ve kozmopolit görüşlerin sa­
vunucusu ve fakat devlet çıkarları niabelinde bu u t l O t -
rını koruyabilen b i r cephe olması öngörülüyor. Türk de­
m o k r a s i n i n siyasi yelpaze&i dış pofitika konularında tar­ Y E L P A Z E NEMİZE GEREK?
tılma açmayan ve iç politikada vazgeçilmez ilke olarak
laik yapıyı sarsmayan unsurlarla- donatılabilir ancak. Demokrasilerde siyasi yelpaze rejimin varbk şartıriır.
Son yirmibes. yılın letrübeleri Türkiye'nin A n g l n - Y a n i demokrasiler yöneticilerin seçimle gelmeleri yüzün­
.\merikan demokrasisine mahsus İkili güç terazisine da­
r den diğer ılolaliter» rejimlerden ayrılmazlar. Yönetici­
yanan siyasi yelpazeyi muhafaza edemeyeceğim gösteri­ lerin seçimle işbaşına gelmeleri e*as k a b u l edilmiş olsay­
yor. Türkiye'nin siyahi geçmişi Franktı - i t a l y a n demok­ dı, butun tek p a r t i rejimlerini demokrat saymamız gere­
rasisinin aşırı sacdan aşırı sola uzanan siyasi yelpaae için­ k i r d i Günümüzde demokrasileri demokrat yapan yönet i -
de istikrar arayan b i r yapıya geçmesine imkân vermiyor. çilerin yönetilenler tarafından, halk taralından seçilmiş
Türkiye kadınsı yelpazeyi ustalıkla kullan ahiler.ck hu»- almaları değil halkın önünde seçecek., tercih yapacak bîr­
lifcte parmaklardan m a h r u m olduğu g i b i , erkeksi yelpa­ den Cazla £Lkkın bulunmasıdır. Tek p a r t i seçimlerinde
zenin kimsenin kafasını kırmadan sallanabilmesini müm­ halk belki geçime katılmayarak yönetimi istemediğini ifa­
kün kılabilecek anlaydı da elinden kaçırmış durumda. de edebilir. ( B u elbette k i tamamen nazari bir mülaha­
Türkiye'ye mahsus demokrasisinin elindeki şans y a sa­ zadır.) A m a hu siyasi rejimi demokratik yapan h a l k m
dece belli konulara münhasır b i r gerçek demokrasiyi de­ neyi istemediğini ifade edebilme inıkinı doj*i] neyi veya:

nemek veya demokrasiyi yalnız ¿ttrüntü olarak korumak­ neleri istediklerini belirtebilmeleridir. (Bunun da tama­
tır. H e r i k i durumda da Türkiye serinletmeyen b i r yel­ men teorik b i r mülâhaza olduğunu hatırda tutmak lâzım !
pazeye kavuşmuş olacak. Z i r a demokrasinin teminatı b i i i a l h a l k m kendisi d e l i l ­
dir., meselâ demokrasilerde halkın demokrasiyi reddetme
talebinde bulunmaya hakkı olduğu sdylçnerniyor). B i r
toplumda yönetilenlerin hangi yünelim b i l i m l e r i n i iste­
diklerini sıralayabilme gözleri önünde birden fazla im­
h

kanı tutabilmeleri o toplumun siyasi yelpazesini oluştu-


•. \ r ve toplumda siyasi yelpaze yoksa demokrasi de
yok diyebiliyoruz.

av
l -.ı kanatlı Anglo - Amerikan d e m o k r a s i n d e esas de demokrasi rejim olarak faziletleri dolayısıyla değil, bir
halka sunulan tercihleri temsil eden her i k i tar^fm d a siyasi rekabetin gereği olarak bas t a C I
edilmekte. A m a
bazı temel huluslarda anlaşnuş olmalarına dayalıdır. B u yalnızı., bu kadar değil : Aynı zamanda demokrasi ge
demokrasilerde modern hayatın duyurduğu düşünme ve Jenefii kökleşmiş ülkelerin yaşama biçimini, davranış üs­
yaşama biçimlerinden «asın» sayılanlar gu veya hu yolla lûbunu beğenip benimsemenin de bir gereğidir demokrasi
tercih dişe buakılmış, hatta tercihlerin ikiden üçe çıkma övgüsü- Eğilim, günlük hayat ve kurumların işleyişi de­
yolları tıkanmıştır. Çok kıvrımLt ve her türlü siyasi e h ­ m o k r a t i k esaslara bağlanmışsa toplumun mekanizmasını
l i m i n temsil imkânı bulduğu F r a n k o - h a l y n n demokra­ harekete geçiren güç olması bakımından övgüye değer
silerinin esası yürütme gücünün merkezde Coplanmasına ı iı.!.ı-..•. vazgeçilmez k a b u l edilecektir demokrasi.
dayalıdır. Gerek koalisyonlarla gerekse uygun uzlaşma
T a r i h i gelişmeleri bakımından demokratik b i r mira­
metodlarıyla toplumun «aşın» siyasi temayülleri f i i l i y a t ­
sa m a l i k olmadıkları halde denetim ıhında tutulan bazı
t a kuvvet sahibi olmaları önlenebilmektedir. Siyasi yel­
ülkelerde demokrasiyi vazgeçilmez ve zorunlu sayan güç­
pazesi hangi türden olursa olsun demokrasiler devleti
ler, o ülke insanlartmn çıkarlarını on plâna aldıklan için-
meydana getiren gövdenin sarsılmasını önleyebilecek b i r
değil, demokratik ortamda kendilerine ^izli veya açık
i k t i d a r olayını sergileyebilmektedlrler. îsteyen istediğini
sözcü bulmanın daha kolay olduğunu bittecrübe pörmiış
söyleyebilmekte isteyen istediğini seçebilmekte ve fakat
bulundukları için siyasi yelpazesi çok ronkü b i r rejimi
işler yine o toplumdaki merkez, gücün ihtiyaç duyduğu
savunurlar. Kırk yıllık Türk demokrasisi yaladığı 10 Re*
İstikamette sekil almaktadır. Kısacası ve açıkçası, b i r si­
nel seçimde b i r siyasi yelpaze oluşturmamış ve fakat her
yasi rejim ne kadar demokratik olursa olsun c r a d * an­
halde geçmişi ve geleceği hakkında verilecek katar için
cak asıl gücü elinde tutanların borusu i t m e k t e d i r , ö y ­
yeterli işaretler ortaya koymuştur. Bu Işârât muvacehe­
leyse neden demokrasiler vazgeçilmez ve övgüye değer sa­
sinde Türkiye'de nasıl bâr siyasi yelpaze oluşturmalı so­
yılmaktadır ?
rusundan önce Türk toplumunun mayasını neyin oluştur­
duğu sorusunu sormak gerek­
B u sorunun cevabı kümen yakın tarihin Gerçekleri
İçinde, kısmen de günümüzün sosyal iktisadi şartlan için­
h

de yalıyor. İkinci Dünya Savaşını demokrasi terin kazan­


dığı ve totaliter rejimlerin demokratik ülkelerin orduları
tarafından ezildiği, sal dışı bırakıldığı son kırk yılın ide­
olojik propagandasında merkezi yeri işgal etmektedir. De­
mokrasilerin Faşizme, Nazizme ve Japon militarizmine
karşı zafer kazandırdıkları iddiası b i r noktada, galipler
arasında b i r başka totaliter rejimin Bolşevik Rusya'nın
bulunması noktasında zaafa uğruyor. Btm:ı rağmen aa-
V J ^ Ş sonrasında Rusya nın siyasi rejimi demokrasilerin teb­
J

cil edilmesine yeterli malzeme sağlayabilmiştir. Günürnüz-

se
\md temeline dayanarak yürütmeyi zorunlu kılmıştır.
Toptum teıki güçlüler» ile «yeni güçlüler* arkasında JTT
ajanlardan oluşmak üzere kolaylıkla i k i y e bülüaebilmiş-
l i r . Kuzey demokrasilerinde ikiden fazla siyası seçene£1n
sJyastl aahneaindc görünmesinde b i r kanuni mahzur M-1.
tur, fakat mücadele hep i k i büyük arasında geçer. Siya­
setin tamamen p r o f e s y o n e l l e r i ^ A B D ' d e ise i k i büyük
p a n i arasmda farklar kişilere dayalıdır. Ve ülkeyi k u r u p
bülünlüfte ulaştıran «Amerikan demokrasisi» anlayışı her
PİR PİR EDER UÇAMAZ i k i partinin eğilimlerinin veya siyaseti fiilen yürüten k i ­
şilerin isteklerinin üzerinde b i r etkinlice anhlptlr,

Demokratik rejimi benimsemiş, hır ülkenin l i y u i y r l -


Türkiye İki p a r t i l i demokratik hayntm yacıyabildiği
(Kizesi keyfi olarak belirlenemez. B i r ülkedeki siyasi yeU
.türece AÜD'dekine benzer b i r yapıya ulaşmak i ıtrini j t ir
paze bLr yandan o ülkenin siyasi Eecrübelerine y a n i la-
h

Vani nlıhl muhafazakâr ve nisbi liberal i k i parEknln sı­


rüll b i r i k i m i n e , ote yandan -I . toplum yapısına yani O
nırları i y i belirlenmiş, b i r siyasi çerçeve içinde yarama­
toplumda İpleri ellerinde tutanlarla ipleri tutulanlar ara­
ları beklemiştir. B u b e k l e t t i prçeklefememis.tir. t^Unkü
sındaki ilişkilere ballıdır. Efter Akdeniz ülkelerinde çok
Türkiye'nin meseleleri keyfi b i r çerçevenin İçine l l f r l i r i -
lercihli ve sert zıtlaşmalara açık bîr iJyaai yelpaze ihdas
l a t a k kadar küçük rleftil. Muhafazakârlığın (yani cum­
e d i l m i p e . bunun sebebini bu ülkelerin modern yafama
huriyet kuran ideolojinin) sınırlarını çiıtnek mümkün ve
biçimine geçerken yaladığı sosyal karışıklıklarda olduğu
b a t u kolay olduftu halde liberalizmin sınırlarının nerede
k u l a r hu karışıklıkları mümkün kılan tklisadi ve sosyal
îUPha erdiğini tespitte hep güçlükkr çekilmislit. B u güç­
Itilünmelerde de ararrtzJıytz. Akdeniz ülkeleri ünce kilise •
lükler askeri müdahaleleri davet etmiştir.
l a i k dünya ayrımı yüzünden sonra da sınıf çatışmaları­
h

nın a g i k l r çarpışmalara ulaşması yüzünden kesin ayrım­


Türkiye'nin denediği A B D tipi deninkmıklrn v e r i m l i
ları yaşamıştır. Akdeniz ülkelerinde dindar alleler komü­ h

b i t MUIUÇ alamadığı kabul edilmişe, ülkenin önündeki


nist aileler, liberal aileler, sosyalist aileler en az yüzelli
mruele Avrupn tipi b i r demokrasiye ••\n - I olmı gerek
yıllık bir geçmişe sahiptir. Ve siyasi yelpazenin neresin­
l i r . N r n f f k| ipleri ellerinde tutanların işlekleri bü Isli-
de yer alacagımz biraz da menjub oldurunuz klanın nıe-
kamelte d e l i l d i r ve Türkiye de i k i parti esasına dayalı
h

«kildir.
iı.ı Hİyjısi bayat kurmak istemekledirler. Eğer Türkiye'dr
Kuzey Denizi nde kıyısı bulunan ülkelerde modem «•Ekinlik ıpmtrrrrek i k i p a r t i milletin i k i ana temayülü­
>a»anıa biçimine geçilmeye başlandıjtı zamanlarda k i l i nün Irtnıkl rder tarzda tezahür ederse bu isteftin fayda
- iniı m i l l i b i r karakter sahibi olması loplumda dindar - •eiiprırfuH fr-dııu e l m r k zorundayız. Ymi teçim T U r k i
laik zıllaama.ıının derinleşmesini önlemtş(jr ö t e yandan
r
»e mu yl4J)illır sbnrn IE al ıl ılasııuSlVİJ •=••-•-• I - • - I P I 1*1
arı*liıkrainin mevcudiyetin: koruması siyasi mücadeleyi l'JflPİa vr bahlda^maiun muhaciminî yapmak nfru n

•ı
taşıyan kadrolar arısında gerçekleşecekse bunun ülkeyi
bîr c o k U l a n bir noklaya J . ^ L Î - . ^ ona m c ^ f t ka~
zandiracağini söyleyebiliriz. A m a İki ScÇctlck l o r l a vç
keyfi tasarruflarla belirlenmeye k a l k r p h r u Türkiye'nin
siyasi hayal E çıkmazlarını peşinen kaimi ederek yürü­
meye yellenecek demektir k i bu da yeni aakerl müdaha­
leler demektir. Acabıt Türkiye Akdenizli bir demokrasi­
ye geçmekle siyani hayalını verimli, .• b i r yola
T Ü R K S O L U N E İŞE YARAR?
ulaıtıramai mı? Yanı b i r uçta komünist partisi ve d i -
J^r uçta şeriatçı p a r t i rdenak önere liberal ve sosyalist T a r i h i b i r i k i m i n bîr ünînü olmadığı ve sınıl Icme-
jrjinisJerin çeşitli mikyaslarda teskilitlanabikLifti b i r • ir Üne athip olmadığı halde Türkiye'de bir snl var. Uaha
mokraai Türkiye'nin realist b i r siya» yapıya kavuşma­ da garibi Türkiye sagb sollu bîr siyasi yelpazenin farke-
sına y o l açamaz mı? 11u soruya tereddütsüz olarak ba­ dilehikll£l b i r ülke d e l i l k e n mevhûm b i r yelpazenin uç­
yır diyebilirim Vıni böyle b i r tccrüİH- tıpkı Amerikan larından biri aşikâr Bu durumda aslı olmadıkı halde \mIi
demokrasisini denemek kadar gerçeklerden uzak ve özenti olan bu - - ne iye yaradıftını ücrmak gerekli.
dolu olacaktır. / I r a Türkiye'nin geçmişinde bir k i l i s e -
UUk dünya ayrımı yer almıyor. Yine Türkiye r,ejilli sos­ [PbO'lı yıllara kadar Türk solu ülke içinde m o d e r n i
y a l güçlerin açık çatışmaları sonucu modernizasyona var­ zasyonu savunan bütün diğer bil t K I Akımların b i r sutıesi.
mış d e j i l . Bütün bunların -•!:.-••: olarak Türkiye'de top­ bîr çeşniai olmaktan lazla bir ıjtrlığa sahip değildi. Da­
lum hayatı düşman kamplara bölünmüş değil. O n p Tür­ ha doğruıu siyasi hayattan lılâml yaklaşımı tardedenler
kiye'de siyasetini elnik üzdüklere ve mezhep farklarına aralarında bazı düşünce farkları . M etmişlerdi k i b i r
dayama hevesinde ulun siyasiler yok diyemeyiz, hatta kısmının u sosyalist ve kumilnist olması güyet labü
onların bu farkları azdırarak kendi slyall varlıklarına idi. L a k i n 1961 Anayasası ile açılan siyasi ufuk her ta­
bîr mazeret bulma gayreti gosterdiklerI •-.denebilir. bakadan cek sayıda insanın so] görüşlerle yüzyüze gel­
mesini saJLIadı. Günümüzde Türk solu y i r m i yılda yaşa­
Bütün bu pürüzlerin yanı sıra ısrarla vurgulamak nan a i y u i dalgalanmalann mırasıyla varlık kazanabil­
gerekir k i Türkiye'de sorumluluk dıygusuni sahip her­ mekledir.
kesin ülke gerçeğini gözden kaçınrsa ülkesinden olaca­
kını anlaması Hızım.
Dünya ölçüsünde siyasi otoriteler modem dünyanın
türettiği birçnk siyasi goril j i l n kamuoyu güzünde itibar­
dan düşmesini, urgütlenmc gücünU kaybedecek ölçüde za­
yıflamasını sağlayacak başarıyı göstermişlerdir. Elunun en
bariz örneği anarşizmin gerek barışçı gerekse şİddel ta
raflisi yönüyle dünya siyaset sahnesinden çefcilme*Mİı

92
Anarşizm doğrudan duğruya o i o r i t r p i n uievcudiyetlni U r - hjlunz ihtiyaç vardır. Çünkü hangi temayülde nlursa o l ­
trşma ılantna soktuğu için » n i k i yiizyıldır hiçbir ı -1• sun Türk solu Türkiye'nin meselelerine bugün bulundu*
rnnıun yararlanamamıştır. Siyasi ;. •.=.!• •. •..ı • .:. m jtumuz noktadan başlayarak bakma f i k r i n i peşinen Terkel-
Tolstoy da Bakunın de mıjtıjblyete uğramalar, iıleyi-
p mek ve meselelere varılacak tuplum biçimi dayanağından
. 1 - 1 / bırakılmışlardır. Türkiye'de • düşüncenin 1960 ün- kalkarak bakmak mecburiyetindedir, bu mecburiyet her-
•• • olduğu g i b i m. ı • diplomatı arasında Fıir oyun şeyden önce b i r muhasebeyi imkân d ^ m a itmektedir. Us-
haline dönüştürülmesi zur • - h K a t t a bugün ••-=•• in telik l n. I. solu ülkenin dünya karşısında varlık göstere­
4û1ı y j l l a n n cazibesini elinde :ukunayL£i yüzünden Türk bilecek çözümlere varmasında b i r engel haline gekllğlnm
«olunun 1940 öncesinin ilgisine bile kavuşainayacaAını bilincinde d e b i d i r .
ileri sürmek mümkün, buna rağmen b v m ve y a y » ı l i ı v
lannda hesap dışı t u l ulımıy acık b i r varlık gosieriyot ol¬ Türk solunun ne İşe yaradığı yukarıda ifade etmeye
maların t nasıl açıklamak mümkündür? Türk » İ M ne işe çabaladığımız genel ilkenin sosyal hayattaki uzantiM ile
y a n y o r k i bu ülkede müsamahaya m i z h a r düşünce özel­ de anlaşıl abiltnîr. Van i belli bir hayat tarzının, belli dav-
l i s i n i koruyabiliyor? : . ' . ı . kalıplarının ve belli bir zihniyetin yalnız yaşatılıp
sürdürülmesi değil, aynı zamanda bir d i n gibi savunulmadı
Hu sorunun cevabını ararken solun siyasi acenta ke­ da Türkiye'de solun omuzlarındadır Dolayısıyla liberal
simini tartışma dışı bırakıyorum. Z i r a bu konu real-poli- bir hayalın asli unsurları Türk solunu her zaman gerekli
t l k ' i n b i r parçasıdır Yazılıp çizilenlerle Eazla ilgisi olma­ ve h n t U zorunla sayacaklardır. Liberal kelimesini yalnızca
dığı için üzerinde lâzJı yazıp çizmenin kimseye b i r fay­ i k t u a d i hayata münhasır saymamak gerek; siyası tercih­
dası dokunmaz. Meselrye aydınlık getirebilmek endişe­ lerinde de. kadın-erkek ilişkilerinde de liberal tıvnn gu-
l i y l e Türkiye d r e n d i n b i r örnekle y e t i n d i m : Avusturya'­ dünuleri kapılarındı besledikleri fedailerin Türk suluna
da K u m i i n i s i Parü'nin bulunması ve kapatılmaması bey­ mensup olmasından büyük b i r rahatlık duyuyorlar.
nelmilel anlaşmalarla teminat altındadır, hiç b i r AvNt-
lurya hükümeti veya mahkemesi Komünist P a r t i s i n i ka­ Türk solu ne işe y i r a r sorusuna verdiğim cevap belki
putumuz. kimilerine fazla taraf tutan bir üslûpta görünebilir. İdeo­
Türkiye'de kamuya açık ve yaygınlaşman isabetli lojik kampımın gerekli saydığı bir akıl yürütmenin sonuç¬
bulunan (en azından yaygınlaşırsa büyük endişeler do­ larım sergilediğim samlabilir. Oysa hiç de öyle defcll. Ru
ğurmayacak o U n ) » I ülkenin hayati meselelerini tartıp olabildiğince nesnel bir d e m l e n d i r m e d i r . Sağlamasını da
ma dışı bırakmaya mümkün k d a n soldur. Yani Türk ınlu •on on-onbes yılm sol macerasında bulmak mümkün. Türk
ne işe yarar sorusunun i l k ve gerçek cevabı föyle olsa ge­ » l u benim y u k a n d a saydığım lonksiyonlarını lerkeltîği
rek : l . i v i Türkiye'de sol •"=•-. -1• kimselerin siyahi prog­ her dummda kökü k u m a n ve goc açtırılmayın düşünce
ramı nne sürülmeyecek olurnn bu ülke insanlarının dünya muamelesi görmüş; buna mukabil üzerine yüklenen gö­
meseleleri karşısında çıkışı bulabilecek gerçekçi hir i m . , revi yerine getirdiği kadar da y u r t içi ve y u r t dışı hima­
ram veya programlar öne sUrülebilecektir. Bu programları yeden ısliiadc etmiştir.
gündem dcşı bırakmak veya güllede bekletmek için Türk

İH .
<
na getirilmiş? Batı Avrupa'da nldugu gibi son tahlilde sı­
nıf esaatna dayanan b i r farklılaşma mı • . M .: yoksa
eski sömürge ülkelerde olduğu gibi istilacıyla ijbirliği ya­
panlar ve m i l l i bünyeyi oluşturan çoğunluğun sesi olma­
y a çabalayan etüHid güçler ansında fark mı belirleyici
etken? Ne b i r i ne üteki. Tür!: siyası hayatının bir yaka­
sında ülke bütünlüğü, milletin uzun v i d e l l çıkarları adı­
na hareket etti A ine kendini inandırmış ve bunun yanışı ra
BU TASNİFTE SOLA YER Y O K bu toprakların insanım kendi zihnî tasarımlın gereğine*
biçime sokabileceğine inanan ımuktedirs güçler yer a l i '
Türk demokrasi hayalı kırk yıllık geçmişi içinde yor. Diğer yakada ise ülke bütünlüğünü uğlama ve ko­
kendine mahsus b i r biçime sahip ohnuşiur. 1lu biçim Tür­ ruma hususlarında bu topraklarda yaşayan insanların so­
kiye'deki siyasi güçlerin anlaşılabilir bir tasnifini gerek­ rumluluk yüklenme yeter İLİ iğinde ukİLiğmiLi ime süren ve
tiriyor, r 'iı-_ • normları bakımından Yahudi - Hristiyan memlekel hayrına girişilecek işlerin ancak bu işlerden is­
kavram Lir una yabancı, yasama alışkanlıkları bakımından tifade edecek insanların katılımlarıyla nıiaya çıkabilece­
grekoromen miras Lan payına hemen hemen hiç b i r *ey ğini göstermeye çabalayan ı popüler» güçler var. Yani
dü}memig olan Türkiye bu andığımız üztllikler sebebiyle Türk s i y n l ifthnesmde bizaiihi sahne tartılmaya konu
nasıl Avrupa ülkelerindrn farklı b i r yapı çerçevesinde olmuyor. Hedeflere ulaşmada rollerin nynanilmas-ı gerek'
canlılığını devam ettiriyorsa. kolonyıllzm • Lğınıtı koln- tigi mi yoksa oynatılması grrektıği mî tartışılıyor.
nîze bölgelerinden b i r i olmarnaktığı ve lislelik sözkonusu
Eğer railer kendiliğinden oynanırsa bunun sonucu
dönemde knlnnyalÎM ülkekrde çekişmeyi yürütebilecek
Türkiye'nin tabii ve zorunlu yerinin müstakar b i r den­
gücün mirasını yüklenmek ligi sebebiyle de sonradan ken­
geye varma ti a k l a uygun. Koller zorla oynatıldığı zaman
dilerine bakımsızlık verilmiş eski sömürge ülkelerden ve
ise elde edilen dengenin kararsız b i r denge olduğunu kırk
bu arada b i r çok müslüman ülkeden Inrklı b i r zihnî çer­
yıl I Türkiye'de modern Izasyon un zorlamalara
çeve içinde tasarımlarını yürütmek d u n unuyla yüzyüze-
dır. Türk demokrasili l i t e r istemez amlıtLimz bu İki çer­ bağlı olarak b i r mesafe kat etmiş olması bu değişmenin
çevenin özelliklerine sığabilecek; b i r biçim uğruna deği­ türevlerinden b i r i ulan «sol*u her zaman muktedirler ka­
şimler yasamak ihtiyacındadır, n i t e k i m geride bıraktığa nadında yer almaya mecbur bıraktı. Oysa solum dünya
m i i kırk yıl tek yönlü değişimlerin yani Türkiye'nin kvnrii ölçüsünde olduğu gibi, ülkemizde de zahirdeki temel Eezi
bünyesine en uygun siyasi yap ey a kavurmak için kamrlı yürürlükteki bozukluğun muktedirlerin faaliyetleri nden h

veya mütereddit hamlelerinin sergilendiği kırk yıldır. çıkarlarının korun masından doğduğunu savunmaya daya­
lıdır. Türk solu muktedirler safında bulunmazsa varlığı­
Acaba Türk siyasi hayatında kutuplar hangi unsur­ na son vermek zorunda. | 1v: kanatta bulunursa ka­
lardan oluşmuş? Türkiye'de deınokrılik yarışmaya temel rakterini kaybetmek tehlikeliyle yüzyüze. Eşte bu terslik
alabilecek güçtçkilrr hangi esaslardan kalkılarak meyda- Türkiye'de solu yersizliğe mahkûm ediyor.
Türk solu a r a t ikiyüz yıllık Batılılaşmanın satıh¬
t a k i belirtileri sayesinde kendine Wiz hakkı bulabilecek
- - _ - - - 1 i - • I_ 1-=-• -• sahip. Yani alkol alif kanlığı, kadın-erkek mü-
:• !•• lı- Kanlı standartlara uygunluk, bilgilenme
konusunda t a l i m i kaynakları ynk saymak veya yok et­
mek g i b i siperlerin arkasına aklanana T U ne siyasi k u l -
rolar göründe ne d r ikiyüz y t l boyunca belli değişmeler­
den e l k i l r n m i j «kitleler i 1)* güzünde değer sahibi olmaz.
Böylelikle de Türkiye'de iiyıat tartışmaların içinde y e r K İ M M İ Ş ELİTE K A R Ş İ OLAN?
bulma . m ı- ı kullanamaz.

IJülün bu sebeplerden ötürü Türkiye'de solu kendi Türkiye'de elitlere ve elitizme karşı bazı solcuların
başına k i m l i k sahibi bir düşünce kampı olarak değil de bulunması insanı güldürüyor. Çünkü Türkiye'de ne Balı
llauhtasmanın günümüze kadar gelen çizgisinin tadık sa­ Avrtıpa n4İüne ne A B D c f c ve SSCfi^ltUnz benzer b i r
F
h

vunucuları ırasında hesaba katmak kaçınılmazdır. Böyle elit zümre y o k d u r u m u komikleştiren birinci unsur bu
P

bir değerlenil irmeyle Türkiye'de solu yukarıda sergileme­ Komikliği anıran ikinci unsur Türkiye'de belli imkânları
ye çalıştığımız tasnifin b i r kanadında; ^muktedirler» ya­ kullanan bazı kişilerin kendi benzerlerine «elit» oldukları
kasında telakki etmek mecburiyeti vardır. Sol düşünceli gerekçeliyle karşı durmalarıdır.
kimseler millet çoğunluğuna diş bileyerek, m i l l i anlayışa
Türkiye'de çekilen sıkıntıların büyük bîr kısmı ül­
sahip kişilere nefret kusarak ve bunları yaparken hesa­
kemizde seri kurallarla varlığını knruyzbilen ve araları­
bına ter döktükleri efendilerinden de sırası geldikçe şa­
na girilmesi nerdeyse İmkansız • Iİ1 zümrelerin bulunma­
mar yiyerek ömürlerini tüketeceklerdir. Bu b i r kehanet
sından değil, t a m tersine bazı işlerin götürülebilmesi
değil, büyük bir bölümü gerçekleşmiş bir vakıanın şim­
için her kıratta insanın kullanılahiliynr olmasmdan- yani
diden izharından ibarettir.
seçilmeye yaraşır insanların sorumluluk yüklenme fırsat*
lanndan uzak tulıılmalanndanıiır. B u sebeple Türkiye'­
de eüllere ve elitizme karşı olmak son model Avrupai bir
züppeliktir.

Balı Avrupa ülkelerinin herbirinde söz sahibi olan


elitler bulunduğu doğrudur. Hem aristokraıinüı kabntı-
lanndan etkilenen, hem sermaye gücünün insan yetiştir­
me yiUTfindan faydalanan ve hem de devletlerin kasti ola-
rmk güvenilir kadrolar talebine dayanın bir elit zümnr
Avrupa'nın her ülkesinde görülür. Avrupa'da seçkinler
arasına girmenin belirgin şartlan vardır. SSCB seçkinlik

9t o»
ı- .ı.ın.ı dayalı b i r pürü ürgütü hakimiyeti yaşar. AİÜJ T i i r k i y e d c son otuz yılda « f a kalmamış olmalıydı.
• • -.-.=• 11• r| ı: çekirdekten yetiştirir. Türkiye'de ise b i r tül Efter bala seçkinlerin gücü sözkonusuyaa TTlrkiyede me
olugturma i u l i y e L i yürürlükle d e b i d i r . Ne imtiyazlı o k u l ­ selenin Özü Avrupai anlamda seçkinlikte, tlitizrnde değil
lar vardır, ne de İnsanların parlak başarıları onlara belli bu ülkenin batılılaşma «rüvenindek* ideolojik. düşünsel,
mevkileri garanti eder. Elbette biriken Lnryerlcrdedirler felsefi ve itikada dayab vakıalarında ytüyor d e n k t i r .
ama biryerlerdr oluş şartlan belli b i r ditizmın uzantısı Olayı bu noktadan kavramayı başaran İnuu Türkiye'de
delildir. •solcuyum* demekten utanması gerekirdi. Hem ufanmı-
y u r . bem de eOilizzne k ı r p oldufrınu beyan e d i y o r » , bu
I" L : .. l-.i. b i r cümle yazayım bemen î Türkiye'de
türden irnanlarm yapıp ettiklerine gülüp geçmek a d o i -
eliLizrne karşı mücadele elilizmio adem-i mevcudiyclin­
rusu. Azoa S U I J U Ü b u ne kadar gülsek de geçmemiz için
d e n d i r B u cümle ezik kolay ve çabucak anlaşılabilir: Biz
d u r u m pek mnsait de£İI. Öyleyte bu eli l izm dügmam ova-
Lakım insanlar aldıkları eğitin^ mensub oldukları bürok­
b l a n n gizli niyetlerine karşı uyanık olmaktır r n iyisi. On
ratik yet ve yasama tarzı i t i b a r i y i ? ülkenin seçkinleri ol­
l a n i y i n i y e t l i romantikler olarak kahul elmek hile remi
dukları zehabına kapılmışlardır. Amma, iannla y a k i y n
lerinin yürümesine yardtm eLmek demeye grlecektir. Çün­
hasıl olmadıfr için kısa zamanda seçkin yerlerinin pek
kü onlar muhalif oldukları şartlardan en çok istifade et­
sajlam uhnadıftmı acı h i r şekilde görmüşlerdir Nedense
me imkanına sahip olanlarda. T e k i n b|r şey defti! bu.
Türkiye'de yıldan yıla «daldaki gelip bagdakinı kovmak­
tadır.» Günümüzde elıtlzme kars,ı olduğunu beyan i l e n ­
ler İşle hu eski ı . ı • sakinleridir, ö y l e gürünüyor kL bu
eli t İzm aleyhtarlar L züppeliklerimle baş başa kalacak gibi­
dirler. Çünkü önlerinde i k i y o l v a r ; Y a yeni şartlarda
i y i imkAnları, kendilerini hiç olmazsa maddi şartlar iti¬
bariyle memnun edecek fırsatları elde etmeye çabalaya­
caklar, böylelikle baftdan kovulmuş olsalar bile p r k r n r z
yapılan yerde b i r yaşama alanına kavuşacakLardır_ B u n u
yapabilirlerde ilerde yeniden bağa dönme ümitleri vardır.
Aksi halde kendileri ba^da iken diğerleri neredeyse • r ı
ya göçeafcleıdir! Yani dağa. Önlerindeki i k i n c i y o l bu­
dur. Unutmamalı k i her daftlı İnip bagdakini kovamıyor-
üaJt Laf insan dolu.

Solcuların elltizme karşt oluşlan teorik b i r ıllüzynn-


dan dokuyor. Onlara flöre elinin emeğiyle geçinen insan­
lar yönetime daha cok katılmakla elitizmin gücünü kıra­
caklar. Rfpr bu söyledikleri Türkiye için d o j r u olsaydı

100 im
tartışmalardan etkilendiler. Sozknnuiu olay Rüzonüne alı­
narak düşünce ve davranışlarını ayarlayanlar çıktı. B i r
zaman sonra Babauddin ı\akaîbend i ziyaret eden grup
h

bir v n l l e y l e yine o istikamete geziye çıktı ve b i r fırsatını


bulup yine Şeyhin dergahına uğradılar. Kapıdan baktık­
larında bir Ö K E gcrdükleri manzaranın tam t e n i n e şahit
oldular, mürjid ve mîzridleri mazbui ve merbut bir tarz­
da oturmuş tefekküre, zikre dalmışlardı. Ziyaretçileri* bi­
rinci k e t i m i böylesi daha i y i diye konuşlu. B i z i m k m a -
O L A N İ Afim BİR Ö N Ü BİR S O N U V A R
mataramızın faydası olmuş anlaşılan. İkinciler yine mü­
kemmel dediler, a n k j i k m ilk seferinde hlzi im cihan edi­
Yüzyıllar üncesinde de günütnüıde olduftu «îtai. bazı
yormuş. Üeri kalanlar i s e : Çok kasvetli dediler, bu sq.
adı duyulmuş, bilgi sahibi kimselerin ocler yapttklnrıoı
murian yüzleri her tarafta görmek mümkün. Hu ikinci
merak eden. hangi meşrepte olduklarını öğrenmek iste­
olayın ertelinde de yine yorumlar, tartışmalar, e t k i ve
yen ve mümkün olursa gördüklerinden yararlanmak ve
lepkller dojpiu. Olan bilene üstadın hiçbir sözü olmadı.
belki de b i l g i kaynaftınr keşfetmek niyetinde olan kimse­
ler vardı. Arayış içinde b i r bölük insan B a h j u d d i n Vık Uzun bîr zaman sgnra önceki i k i ziyarette bulun­
h

şibend l n buiunduju yent geldiler. Şeyhi d e r g i n i n avlu­ muş İnsanların küçük bir bolümü bütün bu gördükleri­
sunda neşe İçinde gördüler çevresindeki şaklnJleri âdeta
r nin dojtru yorumunu bulabilmek, gerçek d e ™ almak için
bir dbnbül havasındaydı. Yeni gelenlerin bir kısmı bu dergâha geri döndüler. Bahçe kıpısına yanlıklarındı k i m
durumdan hiç hoşnut olmadı. M e k r u h t u r bu dediler, ge­ olduklarını bildirdiler ve avluya (aklılar. Orada Bıha-
rekçesi ne o l u r u olsun böyle davranmak bîr mürşide ya­ :
ı :ı \akşibrnd İçk başına oturmaktaydı, ftirünüşün'
raşmaz. A m a aralarından bazıları böyle davranmanın mü­ de ne neşeli b i r hava vardı, ne de düşüncelere dalmış b i r
kemmel • — • görüşünde idiler. İnsanlara h b şeyler öğ­
• •i =••••-:_• • h Görünürlerde hiçbir şakird y o k l u . «Simdi
retmenin güzel bir yolu l-.ı. diye düşündüler ve aralarına
bütün hikâyeyi öğrenebilirsiniz* dedi mürşjd, tljünkü la-
katılmak istediler. l H j e r bir kısım yolcu İse günlükleri
lîımYri ma erdift için talebelerimi azad e l l i m e Siz i l k
olaydan akLİlarının karıştığını, bu muammanın kendile­
Urldlftnizrife öğrencilerim bilgi alanına girmenin gergin-
rine ayıklanmasının d o j r u olacağını belirttiler. Geri ka­
llfti İçinde badelinden fazla ciddî olmaya şartlandırmış
tanlar ise bunun belki b i r hikmeti alduftunu l a k i n ögren-
brdı kendilerini. B i l g i s m bünyelere nüfuz edemeyeceği
b

mearLcr de bundan b i r şty kaybetmeyeceklerini İleri sür-


• i-.ıkr Üatad. hiçbir fey söylememizin I H J arayıcılar bö­ • •.Mı Ih-nim neşeli OİUfDal bîr na^ihal hır L ^ I . I I L ı^ulü H
lücüne y o l u t f d l . S u i n ikinci gelişinizde talebelerim neşelenmişler, fakat
h r t e İle katılaşmış haldeydiler. Bu da bilginin nüfuzuna
Bütün bu f b z i e n d l e r çe-iılı bölgelere dajıbp karşı- r n * r l irşkil ediyordu. Onları tefekkür ve z i k i r ile ıslah
laşiıklan vakıa üzerinde sözlü ve yanlı beyanlarda b u ­ ediyordum. Hilmrlisintz k i bîr insan herhangi bir işe gi-
lundular. Fiilen hadiseyle baftı olmayanlar bile yapdan • işmiş ı*e. yapmakta olduğu işi o yarım haliyle . . •• xj

UM I0J
- 1 r - - 1 : • _ . - ı u h edemez. Ziyaretçi meselenin n f kadar aşı-
DUI o l u r u olsun faaliyetin önü ve » n u hakkında işi
yapan k a d a r endîşe ta^ir d u r u m d a d e l i l d i r . B i r faaliyet
yürürlükle I L n hesaba kalılacak olan faaliyelin bı-
beıll işlemlerle devam ettirdim -• • ı-r tUtirilccek ¡1 üze­
rinde çalışan i n s a n a dışardan değerlrndirmelerde Kukun-
inak nasıl herzenin zihnini yanlışa s e v k e d e n e , böyle de­
mlendirmeleri hesaba k a l m a k d a işini bilirmeye çaba­
layan kişiyi şaşırüT. M Ü S A M A H A GEREKLİ M j ?

Günlük hayatıımzı bir sarhoşluk, bir hilftiıizlik b u ­


lutu Aİtındn yaşadığımızın en kolay ı r l '• ' M İ H I işaret!
ne aoylediftimizi anlamaksınn konuşmamizdır. i^jftu z a ­
man aarfettijlmiz sözlerin anlamıyla bizim o tözleri k u l ­
lanırken (Tde etmeğe çalıştığımız sonuç arasında hesaba
katılır bir meşale vardır. Y i n e de insanlar arasında brr
a n l a t m a olur. Çünkü artık kelimelerin gerçekten ne ifa­
de ettikken deftt h belli bir d u r u m d a , iyinde bulunulan
şanlarda ne kadar işe yaradıkları d i k k a t e alınmaktadır.

Sarhoşluk ve bilgisizlik içinde kuUınıverdiftmîz ke­


limelerden biri d e (müsamaha* v e y a onun yerine seçmek
»zere ıhoşgürü» kelimesidir. Aynı çevrede yaşayan i n ­
sanların birbirlerine karşı müsamaha göstermelini, !:•
KÜrülü davranmasını istemeyi do£ru h i y i , yerinde u y i y n -
PSb Türkiye gibi tarihinde hir kültürel çeşİEİilik olan,
yakın tarihinde d e hir kültürel parçalanma yaşamış bir
ülkrde müsamaha kavramı önem kazanıyor. A n c a k vakit
getirmeden belirtmeli ki Türkçe'de ister müsamaha ke¬
li meriyle isterseniz hoşgörü kelimesiyle i İade edln p ger-
crklr d i l e getirmek istediğiniz Batı dillerinde tolerans
kelimesiyle ifade edilen şeydir. Y a n i müsamaha v e y a h n v
ffiprU drdi£imiı zaman bu topraklarda yaşayan kültürün
l- ı tezahürü olan bir durumun aldıftı iınû defil» halıda

bîr aülayıjuı Türkçe'de bulunmuş bir karşıtınım

\0S
anmiş oluyoruz. Kendi ktütâr dünyamız içinde müsama­ Üş kabul ettikleri hususlarda anlaşmalarını istiyoruz de­
ha bar kabahali ba£ıgLanacjt hafiflikte sayıp hoş^ürme, rnek l i r . Aksa halde birbirine müsamaha gösteren i n u n
bazı yanhş davranışlara güzyumıua bir sutluya kars.ı şid­
r
lar her ikisinin de gücünün üstünde bir oloritenin zoruy­
det gü&iermtyip aldırış elmrme anlamlara taşıynr. Mîlsa la i y i geçinme mecburiyete ultındadırlar. G e r e k t e iste­
maba aynı zamanda ihmal, dikkatsizlik, gevşeklik g i b i seler de istemeseler de birbirlerinin alanlarına tecavüz et
anlamlara da sahip. Açıkçası b i l i m ani ay ı s ı m ı z içinde hoş­ me İmkinlan yoktur, ö l e yandan müsamahayı gösteren,
görü b i r otoritenin kusurlu olanı keyfi olarak rahat bırak­ bir l o j o r i l t * ise ortada b i r aldatmaca var dernektir, ts-
masıdır Otorite sahibi t a m istemezse müsamaha etmez, :H I ı • anda hoşgürüye u n verebilecek olan otorite miıta-
ht^ürmez. maha gösterdiği sıralarda davranışlarına göz yumduğu
k i m l e r i n faaliyetlerinden kendi gücü lehine b i r bekh-n-
Tolerans ise kaynağı iLlbarLyle müsamahadan farklı. tjye sahiptir. Velhasıl» müsamaha hoşgörün tolerans de­
H

Latince i l o k t n n * tahammül etmek, katlanmak, kaldıra­ nilen şey b i r sosyal gücün g*rçek niyetini maskelemek
bilmek demeye geliyur. Rahh anlamıyla tolerans bir şe- İçin kullandığı uü*lü> bir kelimedir. Her süslü kelime
• m elverişsiz, uygunsuz b i r çevre faktörü, karşısında gös­ gibi •• da tuzaklara konulan b i r yemdir.
terdiği fiziki dayanıkbk veya o islenmeyen unsura uya-
bilme yeterliğidir. Kelimenin hüyle b i r anlnma oluşu yü­
zündendir k i tıp dilinde veya teknolojide kullanılan to­
lerans sözünü Türkçeye müsamaha veya boşftürü diye ter­
cüme edemiyoruz. A m a d i n i inanışlar, sosyal hayal söz-
konusu olunca tolerans ve müsamaha kelimeleri birbir­
lerine çok yaklaşıyorlar. 19. yüzyılda Fransa'da genel­
evlere 'ınaîiinıi de tolerance" y a n i "müs&mnhft evi denil­
h

diği de olurmuş. Kilise, devirt kanun süzkonusu oldu­


h

ğunda tolerans b i r otoritenin kendi koyduğu sınırlar dı-


sjnda kalanlara gösterdiği b i r yumuşaklık anlamına ge­
liyor, b u loleranstan yararlınanlar aynı zamanda bir hür­
riyet alam da elde elmiş nluynrlar fakal bu alan onlara
p

bîr hak nlarak tamnmamiş veya onlar bîîylr bir hjkkı


elde etmek için b i r güç gUslerisinde bulunmamışlar.

bütün bu düşünceler doğrultusunda müsamaha kav­


ramına hayalımızda makbul ve mümtaz b i r yer vermek
bana pek uygun görünmüyor. Efler kuvvetleri denk İki
unsur arasında gösterilmesi gereken hoşgörüden bahsedi­
yorsak, onlnrdan alicenaplık d e j i l . her ikisinden de yan-

IÖ6 |c P
l i' : bir yenle hnşgprülü bir toplum bulunduğu söy­
leniyorsa bakmalı: Orada farkb unsurlardan birinin d i ­
kerine baskı yapmasını önleyetı ne var? >u ihtimaller • ı
ralaııabilir: Y a merkezi otorite mahalli güçlerin birbirine
zarar vermesini önleyecek kadar fltiçtüdür; veya mahallî
güçler arasında birinin dikerine baskı yapara] ! ölçüde
1

kuvvet farkı y u k l u r ; yahut farklı unsurlar arasında vaz­


geçilmez bir menfaat alışverişi yürürlükledir. Sıraladıfcı-
mız ihtimallerin birkaçtnın veya hepsinin birarada bulun¬
K İ M K İ M İ HOŞ GÖRECEK?
ması da mümkündür elhetr Anlaşılması gereken o k i İn­ h

sanlar, insan grupları htışgüriilü nlnlak bîr a h U k l v « İ ^


Hoşgörülü müsamahakar toptum denilince fbgyle b i r
bedir görüşünden kalkarak birbirlerine tahammül etmi­
(onlum yeryüzünde yoktur, olmnmıştır» hepimizin aklına
yorlar, onları b l u choşgorülü imiş glbt* gosleren başka
i y i niyetli r • l - 1 - i--1 = oluşmuş, başkasının düşünce vç dav­
ve i l k nazarda Farkrdilmcyen se İH-pler vardır. Bîr toplu­
ranış biçimine müdahale etmeyen kendinden farklı olan­
mun fark.li unsurları birbirlerine u r a r vermeden yaşa­
lara düşmanca nazarlarla bakmayan insanların ynşadtfı
m a k t a ise bunun b i r sebebi de her unsurun müşlereken
toplum geliyor. A m a hoşgörü kavramının kendi» büylc
zarar gördüfrı bir dış faktörün mevcudiyetidir. V m bu
bir toplumun mevcut plamıyaca|ını da kclirginleştlriyor
durumda da tolerans gibi görünen davranışları dofturan
derhal. Çünkü birinin diğerini huş görmesi için kendini
gerçekte her umurun kendi başının çaresine bakma m u
hatab -••--! ı•:ı İt raf Lan üstün bir konumda bulmadı ve
buriy^tidirr
fiilen de tiyle o l m a i i gerekir. Efendisinden dayak yiyen
uşagm olayı hoşgörüyle karşılamışı y a dayağı gerçeklen
Bir toplumda azınlıkların sahip oldukları statü mü-
haketti^i içindir veya adamın köpek ruhlu oluşumdandır.
tamaha meselesinin b i r ahlak mrselesi defîl de U r güç
İktisadi kriı u n u n d a işinden i t i l a n kişi patronu hoş¬
meselesi olduğunu Göstermeye yeter. E ( e r bir etnik i z i n -
- de gormese de d u r u m derişmez. Z a y i i olanın kuv­
lık iktisadi güce sahipse içinde yaşadığı toplumda sevil­
v e t l i y i hûşgîarnırBİ y a komik veya manasızdır. Lâkin k u v -
din veya sevilmesin belli b i r müsamahadan yararlanır.
veüinîn hoşgörülü olup olmaması ciddi b i r meselesidir.
Huna karşılık İktlsaden zayıf durumda bulunan azınlı-
Efendinin uşaftı, patronunun -.•.•> i. hocanın talebeyi hnş-
L III
J
boş görülme ihtimali de çok zayıftır. Antisemttitrain
fnjriîp görmemesinden, her i k i taraf içinde ciddi Mimi . 1 1 :
lnplumun her tabakasında k n U y h k l a yer bulduğu Fran­
doğar. Dernek k i müsamaha, hoşgörü, tolentns denilen vey
sa'da Yahudiler kanuni hoşgörüyü rahat rahat kuUaaa-
b i r faziletp b i r karakter olgunlumu u y t l m a k t a n ( o k , b i r
lıilirken, İspanya nın millî hayalına sinmiş bulunan çin­
takük, b i r manevra, b i r p o l i t i k a sayılmalıdır. K u v v e t l i ­
geneler bu ülkede yine sınırlı b i r Inleransi tadabilmek Le-
nin, gücü elinde tutanın t e n d i aJcmdıskî unsura onu op­
dirler. Kısacası b i r toplumda hoşgörü insanlartn defter
t i m u m olarak kullanmak İçin ııyuuLuJı£t bir usûldür to­
yargılarının bir uzantist olmaktan çok insarüann yüıyü-
lerans..
ır geldikleri mechuriyetlerin bir sonucudur.

I0S |,Kh
Hoagöni kuvvetlinin zayıfa karsı muhtemel tavırla­
rından b i r i olduûuna göre bir toplumda «karşılıklı hoş-
görîjıden süsetınek k a t m e r l i b i r aldatmacayı beslemekten
bask* işe yaramaı. Üstelik bu t u l u m b i r saçmalıjın ıden-
ge» olarak sunulmasını da saklayabilir. Söyle: M ailem
zenginler fakirlerin sefaletini >-yürüyorlar, o hakle fa­
kirler de zenginlerin sefahatini b i t i r m e l i d i r . Madem ga­
lipler mağlupların küle olmalarını hu^ürüyor, öyleyse
mağluplar da galiplerin e f e n d i l i n i hoşgorinelldir. Mani BELKİ BİZDEN Y A N A GEÇER
İkinti Dünya Savaşı sonunda bir Romanyalıya sormuş­
l a r : e—Sovyetlerle ticaretiniz naıılP» a—\\.ıw\ denge- Müsamaha, hoşgörü, tolerans l o p l u m hayatına yön
l i * d i y e cevap vermiş Hemen. «Biz onlara kereste satL-
a
verecek bir defter olarak vaz'edilemez, c/unku mü-mmahu
yoruz onlar d a b i l i m petrolümüzü alıyorlar-* tşte kar­
r
kuvveti elinde tutanın zavallılara karşı kısa vadeli b i r
şılıklı tolerans ila böyle bir şeydir; Sürgün oldurunuz hareket sefbeştisi tantması derneklîr. Tnlerans gösteren
şehirde sizden ayakbastı p a r a u isfenir- k i m olursa oksun tfüıyumdujü hareketleri y a p a n kimse­
lerin bilgisi i , yetersiz, donatımsıı o k l u s u n u dü±ündüıiiı
iı.nı hoşgörülü olmakladır. Anneler, babalar çocuklarının
istenmeyen durumlarda bulunuşlarına sert tepki gösErr-
miyorlarsa, .• ukiai mm b i r gün akıllarını başlarına ala­
cak lannı peşinen kabul ettikleri içindir. Alknbzmden kur­
tulması İçin tedavi gören «hasta» bir m i k t a r içki içme
müsamahasından yararlanıyorsa bir gün hiç alkol kul*
lanmJyaca£ı düşüncesini taşryln insanların elinde oldu-
ı;ı: içindir. Yani lolerans gören kimse b i r hakkını kul¬
lanma gücünü elinde tutamaz, hürriyetinin peresini yer
• •• getirmez, tam tersine b i r gün yaptıklarını yapma­
ması için ve bugün ona verilen hareket serbestisi o m ­
d a n kalkacağı İçin şimdilik kaydıyla yaptığına g M yu­
mulur. N i t e k i m Sovyetler Bir liftinde d i n i İbadete müsa­
maha edilmekledir, zira b i r zaman snnrz toplumun Ea-
mamen d i n anlayışından uzaklaşacağı beklenmektedir.

B i r dinin »İlklerinin başka bir dinden olantara hlr H

ideolojiyi benimsemiş bulunanların farklı ideolojiyi sa­


vunanlara gösterdikleri veya göstermeleri istenen • •=• •

110 III
m a h a • - -•:=_• b ı k ı l ı r » Lir ikiyüzlülüklen iharciıîr. Hoş­ c a k l a n , kalabilecekleri kabul edilmiştir. Müslümanlar
görüde bulunan lara.1 kendini Öyle hal ı u • --l.n güçlü • İı' kitab olanlara «belki b i r gün im.- ' . i m a n olur* diye
tezlerle ıl--ı- ıin nı kabul etmekle v e y a
: sundu­ tolerans göstermiş değildirler. Dolayısıyla Vahudi ve H r i s -
ğu tarafı o derece budala kabul etmekledir kî bîr gun tiyanları aklı ermez: zavallılar olarak değil hakları ve hür­
kendi inancının isabclH OİduftUflU müsamaha gösterdiği riyetleri, vazife ve vecibeleri bulunan kişiler olarak top­
kimselerin kavrayacağını ummakladır. Yani h a k i m inancı lum hayatının birer unsuru u y a n İslimi anlayış i k i yüz­
savunan laraf diğerine şöyle der g i b i d i r : ı B u sakat gö­ lülükten tamamen uzaktır. Unutmamalı k i hiçbir müs-
rüşleri b i r süre t a k i p elmene ses çıkarmıyorum. Z i r a sen lürnanca anlayış tarzı müşriklerin müsamahaya mazhar
şimdilik İdinde bulunduğun «eri kafalılığı bilmeyecek ka­ orabilrcekleri genişlikte drğüdir.
rlar aldanış içerisindesin. İlenim sana gösterdiğim lale-
r a n * sayesinde şu anda r o k yanlış düşündüğünü i r e c e k ,
bana hak verecek, benden y a n a geçetrksint. B i r d i n veya
ı iı- bîr başka dine veya ideolojiye I olefins tanıyor­
sa bu onn inanç ve ibadel hürriyeti tanıdığı ; i n değildir.
Tanınan sadece b i r mühlettir. Bu mühlet idinde rnüsa-
mahadan faydalanan tarafın kendini düzeltmesi, tolerans
tarafın safına geçmesi esastır. Açıkçası İdeolo­
jiler ar asi Dda yaşanan veya yaşanması beklenen hcşgürü
ortamı i k i tarafın birbirlerini kandırma arzularının teza­
hürü olarak görülmelidir. Tebessümler *ahtc ateşkesler h

güvensizdir.

Sık sık işittiğimiz * İslâmiyet in müsamahakâr bir


d i n * olduğu yolundaki • • • • • ! • • - M . neyi ifade ettiğini yeni­
den, sarahatle anlamak mecburiyetindeyiz. Müslümanla­
rın ehl-i kitaba gösterdiklerinin b i r müsamaha, hoşgörü,
tolerans olmadığın), daha değerli b i r sey olduğunu b i l ­
mek gerek. Siyasi gücü elinde bulundurdukları, toplum
«tentesini temsil ettikleri sıralarda müslümnnlar Yahudi
ve Hriıtiyanlara M e r a n * göstermiş değillerdir. Onlara
haklar tanımışlardır. Y a n i canları istedikleri zaman or­
tadan kaldırabilecekleri b*r geçki statü içine girmemiştir
gayri müsümlrr. tslami çulların hükümran • uuu b i r
toplumda k i t a b ehlinin elinden alınamayacak haklan var*
dır. Onların nesiller boyunca Yahudi ve Hriıtiyan kaJn-

112 II
peşinen kabul ediyor olmak gerek Herhangi b i r devletin
r

kendi vatandaşlarına uyguladığı hukuk reyimi şg veya bu


görüş açısından bozuk, yanlış adaletsiz: olabilir, amı işte
bu istenmeyen yapıyı uygulamaya koyan b i r gücün sü­
rünü geçiriyor olması yüzünden devletler arası ilişkiler
için söylediklerimizi b i r devletin yurttaşlarına tanıdığı
hareket sahası için söyleyemeyiz. Devlet yaptırım (mü­
eyyide) gücü olan b i r kuruluştur.

Z O R B A N I N KEYFİ İSTERSE B i r d e v i t t i n karakterini yaptırım uygulayan lerdle­


rin karakteri belirler. Yani b i r sosyal organizasyonun iş­
Devletler ansı İlişkiler bütün diplomatik merasim­ lemesini temin ede* gikÜ k o n t r o l edenler kendilerini na­
lere, su yüzünde entunen bütün nezaket kurallarına rağ­ tal görüyorlarsa o toplum da o görülen hüviyete yakın
men güçlü devletin güçsüz olana İsteklerini k a b u l ettir* bir idare tarzına Sahip olmaktadır. Bu a p d 4 n siyası re­
nte&i esasıyla yürüı Bunun bilinen U r istisnası yoktuı j i m l e r i modern dünyaya örneklik etmiş Avrupa'nın ¡
Eğer milletler azası düzende zayıf ulanlar, gücü yetersiz giye değer b i r manzarası v a r : Günümüzde h a l i kıratları
olduğu balde bazt yaşama alanlarını koruyanlar varsa veya kıraliçeleri bulunan ülkeler İngiltere. Belçika, H o l ­
bu ülkeler y a güçlüler arasındaki rekabetin kaçınılma* landa. Danimarka, Norveç ve İsveç gibi Kuzey deniri­
sonuçlarından laydalanıyorlar veya kendilerini ezmesi ne kıyışa olan ülkeler, l l u n a karşılık Akdeniz ülkeleri sı-
muhtemel kuvvetin bu durumu daha k i r h saymasının yasi rejim bakımından istikrarlı olmayan devletlere sa­
meyvesini yiyorlar. K ı » c a s ı b i r devletin difleriyle mü­
F
hip. Saraylarını koruyan ülkelerin Avrupa'da demokra­
nasebeti kendi hakkını doğrudan doğruya arama ilkesin­ t i k hakların kolaylıkla kullanabildiği ülkeler oldukları
den başkasını taşıyamaz. HfebJr devlet milletlerarası ga­ - -yira?bildiği halde Akdcniı ülkekriude demokratik hak¬
rantilere güvenerek hayatını devam ettirmeye çabalamaz. l a n kullanma kem 14 unda f i i l i hangi yapı Lir m batın u -
Çünkü b i l i r k i milletlerarası garantiler yerine getirilme­ yılır ağırlıkta okluğu sorulabilir. Ahstokrasjlerini sdnuş
diği taktirde görevini yapmayanları ceznlaııdıracak b i r ülkelerin sağ ve sol kutuplaşmada dddî meseleler yaşa­
güç yektur. M o d e m dünyada b i r Paz Romana bile k u ­ malarına rağmen arisiokrntların devlet içinde yerlerini
rulamamıştır. knruduklan ülkelerde bir u ğ ve sol kutuplaşmadan söz-
eimek bile mümkün d e j i l . Bütün sıraladığımız farklara
Aynı sbzleri bîr devletin İçinde lerdlerin haklarının binlercesi eklenebilir. Farkların yamsira benzerlikler de
korunması hakların kullanılması ve teminata bağlanma^ uıyılabilîr elbet, ama farklar vardır ve düşündürücüdür.
için lüylemek mümkün müdür? Y a n i b i r devletin içinde Andığımız farkların açıklaması sosyal bilimler bakımın­
de dolaylı b i r yolla bile o l w RtÇfrli olan «ilhak a hak* dan yapılabilir, = c -I-.¡ •••_•= felsefenin bu konuda söy­
mıdır? B u soruya kesin «bayın cevabı vermek b i r man­ leyecek sözü vardır. Söylenebilecek birçok sriz arasında
tıki mecburiyet. Çünkü b i r devletten soa edebilmek ...==: hırın- önem vermekten yanayım: H a n g i ülkede sı İst ok-
belli b i r alanda b i r otoritenin sözünün geçtiği yargısını

114 MI
r u i ülkede yasayan insanları hesaba katmış, ciddiye al
mı; ve insanların hak U n u karşı duyarlı olmuş, kendini
bazı yükümlülüklerle sorumlu kabul etmişse ü ülkede bü­
tün sosyal değişiklikler yumuşak yaşınmif, bunun sonu­
cu olarak d ı giHlermelik bile sumba aristokrasi mevcu¬
d i y e t i n i korumuştur. A m a hangi ülkede aristokratlar ben­
den sonra tutan demişler, u ülkede yaşayan insanları k i n ­
di keyifleri nce biç imiend irebileceklerine inanmışlar on*
d

l a n n yaşama bak kına, düşünce ve duygularına karşı sa­ H İ Ç BıK Ş E Y İ Ç İ N G E Ç SAYILMAZ


ğırlık göstermişlerle- halkın bitmez, tükenmez yükümlü­
lükleri bulunduğunun kendilerinin ise yalnızca haklarla
Müslüman ..îmanın insanoğluna kazandırdığı en bü­
donatılmış olduğunu kabul etmişlerse o ülkede sosyal ve
yük imkan gereği ve h a k i k a i i tanımakta hiçbir zaman
i d a r i değişiklikler kopmalar şeklinde nimuş ve dolayısıy­
geç kaimmiş olmayacağıdır. B u yalnızca İtikadı ve i .
la hopmalarLiı yarattığı boşluk hiç b i r zaman doldurula­
şünceye taalluk erîtn hususlarda değil, aynı zamunrlu
mamıştır.
:••!•:. L . bazı şeylerin mücessem bir tarzda ortaya çıkı­
LI

şında ds geçerli bir imkân- ölüm |nı dışında levhüj a k i ­


Çağdaş şartlumalarımıu ne kadar ters düşerse düş­ desine vasıl olan her kişi kazançlı çıkacaktır, ölüm İni­
sün şunu İfade etmek hana uyuuo görünüyor: B i r ülke­ nin saliha erme hususumla dışta tutuluşunuz! benim an-
nin siyasi olgunluğu yönetilenlerin siyasi eğitiminden çok l^lrjım kadarıyla h i k m e t i insanı münafıklıktan kurtar­
yönetenlerin ahlaki standartların ı bağlıdır. mak içindir. Yani her k i m k i dlüm İnindi kelime^ tev­
hidi zikrederek kurtulmayı planlamaktadır, o kişi hıya-
Unm fîneekl safhalarında sahip olahilereği anlayış ve t u ­
tumu bilerek ertelemektedir İmdi, küfürden, fısk-Ü fü-
runlan uzaklaşma gücünü mâsivaya duyduğu bağlılık ••
• • lı kullanmamıştır.

Müslüman hayatının hiçbir salhasznda doğru, haklı,


h r l l l için haza fırsatları kaçırdığını düşünmediği için İti­
lirlerden daha geni} bîr u f k a s a h i p l i n Demek k i müslü-
n um fır 4 bal t J baJık y a n g i d e n glbî »borç bini aşınca
p

bal laırck y e n i n g i b i bir anlayışla hayatlarının yanlış


V-HIIÜIIÜ fıaklılaştırma batağına saplanmazlar. Çünkü müs-
luinanların Ümidi dünyanuı insana sunduğu şartlarda, i n -
i4Uihrırı birbirlerine açtıkları kapılarda değil. Allah'ın

]••
¡16
kendilerine işaret ettiği büyük, jjeniş, bol yoldadır. [ B u Müslümanlar günümü* şartlarında aşelmaz engeller
san cümleyi 4y0tdiuhr.fr diye değil de «şeriattadır* diye g i b i görünen zorlukların aşılmalını sadece kendi kapa-
b i t i r m e m gerekirdi. A m a şeriat kelimesi biz. Türkiye'de siteleriyle giderileceğini düşünmedikleri içinj Allah'ın yar­
yaşayan mü^lümanların tepesinde Demokleşin kıba gibi dımından hiç bir zaman şüpheye düşnie^ierj için e V

iıııı.j duruyor. Kültürümüz İslimi anlayışı ortaya çıka­ dünyanın çekiüp çevrilmesinden nç kendilerini ne de hır
ran kaynaklardan kopanldıği için insanlara şeriat deni­ ba^ka k u l u y e t k i l i gütmedikler] için her an dinamik, canlı
lince «Sırat-ı Müstakim»! kastettiğimizi anlatabilmek ve kuvvetli kalabiliyorlar. Salih b i r düşünme tarzı için
uzun uzun açıklama yanmak gerekiyor.] Kelimeler asü sulih bir tutum ve davranış için insanların, müsiüman-
r

unlanılarından kupurılarak keyfi ve itibari adlandırma­ l a r m hayrına olan hiçbir gey için £eç ^ayılamaa. Yani
lara müstelıak sayıldığı zaman k i m i n gerçekten ne dedi­ doğru b i r davranışı yerine getirmek sözfconuflU olduğun­
ğini anlamak cidden zor. Böyle durumlarda b i r kelimeye da *hunca b e l i bunca yozlaşma idinde benim yaraca­
p

kendi yüklediği anlamı yaygınlaştırma gücüne erişen ka- ğımın ne etkisi olur» diye düşünmek b i r yanıyla o bela­
zauçb çıkıyor. Yanı tanımlayan tanımlananı t y i y o r * . Şe­ ları, yozlaşmaları hakb saymak, hem de Allah'ın rahme­
riat kelimesi de bu tanımlama sürecinde müslürnanlann t i n i umursamamaktır.
tedbirli olmazlarsa çok zararlı çıkacakları b i r noktaya
konulmuş. Siyasi çağrışımları» toplum kavrayış çerçevesi
bir yana bırakılarak «şeriat» kelimesini ağzımıza almak
neredeyse imkânsız olmuş. (Ama hiçbir şey için geç sa­
yılmaz dedik ya. belki doğru b i r an layı 5a ulaşmak için
de geç değildir.) Dünya şartlan veya insanların birbir­
lerine açtığı kapılar kendi ölümlü, sonlu ve sımrlı yapı­
larının imkanını açar insanlara. B u sınırlı ve sonlu i m ­
kânlar başımıza gelenlerin bi?t kaçımlmaz b i r akabete
sürüklediği hususunda kandırır. Çünkü biz de kavrayış
Kücü itibariyle sonlu ve sınırlı yaratıklarız.

Egcr Kur ân-ı Kerim'in bize işaret etliği yulu be­


p

nimseme temayülümüz, kuvvetli ise ve insanların anlayış


kapasitelerinin dışında b i r duaya bağlanacak değeri t u t -
turabilirsekj işte o zaman b i r i m sonlu ve sınırlı gücümüz.
Allah'ın bize verdiği ile güçlenir. Yeter k i biz kendimize
i k t i d a r vehmetmeyelim. Beklentilerimiz ve ümid e t t i k ­
l e r i m i z kendi yapabilirlerimiz seviyelinde ise kolayca boz­
guna uğrayabiliriz. Koyguna uğramak b i r bakıma sabrı
tiden bırakmaktır.

118 İ1U
Hemen U r ayrımı işaret etmek zorundayız. Her müs¬
lüman kendini İslâm! mücadeleye adamış b i r i olma d u ­
rumunda değildir. Yani herhangi b i r müslümanm şu ve­
ya bu ölçüde tslİrnl davranış biçiminin sağlam röstej
gz-lertmlen uzakta kalması bize büyük rahatsızlıklar ver¬
meyecektir. Çünkü herkes hatalarının hesabım vereceği
yeri ve zamanı kendi düşünmek zorundadır. Sıradan b i r
müslüman ularak kalmak ve küfre saplanmıdan a m a h

bazı noksanları da devam ettirerek yaşamak flütıümüı


KENDİMİZDEN BAŞLAMAK
dünyasında alıştığımız ve xdağan saydıfiımız durum tır
dandır.
Kt-mlinî değimi-: ı - •!•=•-•• olaunlaşlırıp aydmb-
ftiL t;ıkarmaya ba^aramadan hiç kimsenin "m başkasını de­ Ama k i m i l e r i var k i kendilerini sıralan nıüslünum
ğişi irmesi nin aydınlığa ..ık ırnı.ı n.ın miimkün olamıya-
p
olarak «örme taraflısı değiller. Onlar siyasi, sosyal ve
• IL- siiylcnir zaman zaman. Bazıları da t e r i m i İddia eder ! iktisadî etkinlik irindeyken müslüman oluşlarmt tebarüz
I l o g r u davranışı işaret elmek için mutlaka doğru dav­ ettirme ( a y ret indeler. İşte böyle b i r insanin kendi hal v r
ranmanın ferekmeyebilecz^i. karanlık bir adamın da ay­ hareketlerinde daha tıtiı ulması. deyim yerinde tnytla-
dınlığın yününü pekala gösterebileceği D M sürülür- Her cak o l u n a , kendine karşı daha acımasız olması beklenir.
i k i düşünme biçmunia de h a k h nerek^elcri. akla yakın Günlük hayatım, mesleki bayatını, beklentilerini bviU-
delilleri vmrdtr. A n a konumuz İslimi mücadele ise, yani nüyle İslâm'a bağlamış v t bu özellikleriyle bilinen i n
uğruna bdü zorluklara katlanmanın Rerekıiğî «doftruı sanların, elden geldiğince belli i s l i m i biçimlerde sadık
insanların türettikleri ve insanların kendi İddi kabulle kalmasını ve üıü itibariyle de kendini Kur .m ve Sün­
rine ftöre benimsedikleri doğrular değil de Allah'ın insan­ n e t l e sürekli olarak yenilemesi beklenir.
ları doğru kılmak için insanlar İçin senliği dnğru ve doğ­ Bu noktada aklımıza şu soru takılıyor: B i r insan
rular ise yukarıda andığımız davranışlardan ancak bi­ tek başına nr ölçüde t i t i z , ne kadar sorumlu olursa olsun
r i n i , yanı önce kendini doğrultma yolunu seçmek zorun­ dünya düzeni karşısında sıradan b i r müslümanın göste­
dayız. Çünkü İilâmf mücadele her ne kadar siyasi, sos­ rebileceği davranışiardan lazlasım gösterebilir miP
yal, iktisadi yünleri olan b i r davranış biçimi olsa bile te konusu nlan bir Islanıl mücahede ise, sorumluluk riahibl
melde ahlâkı b i r mücadeledir. Bu mücadelenin ahlâki vas­ bir müslüman da kendini b i r bütün içinde saymak, bir
fını kaybederek siyasi, sosyal ve iklisadi başarılarına ere- t b i r l i k * üyesi olarak algılamak isteyecektir. Savaşan i n ­
m e y i l - Erdiğimizi sanırsak b u , kendimizi ve başkalarım san silâh arkadaşları ile b i r l i k t e varolacakttr. Kendinin
başından aldatma k a r a n aldığımızı jtüslerır. Dolayısıyla özellikleri kardeşinin özellikleriyle bîr hüumluk flıri£rrı|i£i
belli ahlâki düsturları nebinde yaşamaktan kaçınan k i m ­ lake irde savaşı başarıyla yürütmeleri mümkün olur.
senin bu düslurlan b i r başkasmı .-..-:!. kaideler olarak
- abes olacak Ur. İslâm savaşçısının dünyayı değiştirmeye kendinden
lıaşlaması ve KılaVdnn aldıklarını topluma, dünyaya yan

120 ı rı
sıtması |ciq »ncp bunu İyi sindirebi I meıi aerekir. A m a bu
i | de ferdi w t e k başına altın- lan kalkılabilecek b i r l a a l i -
y e l dtğüdjr İnsanın kendim aydınlatması, sorumluluk ve
r

t i t i z l i k bakımından daha İyi y e r l r r r gelebilmesi için mu^-


• Limanlar arası dayanışma, jrUvrn ve karşılıklı sorumlu­
luk duygularının yaşanıyor ulmasi şarttır. Türkiye'nin vr^
y a dünyanın herhangi bir yerindeki nıüslümanlarm - •••
M i l . kalp atışlarına sahip olumları özlenen bir durum­
dur. A m a bu durumu k u r u ı I sloganlarla, hataların
HANGİ HELVAYI YAPMALI?
görmezlikten j;rJtnmrsîyle baştın kara b i r beraberlik an­
H

layışıyla sağlayamayız.
Türkiye'de yaşayan müslumanların azımsanamıyacak
bir U l g i birikimine sahip oldukları, Türkiye'de yaşayan
İJoğnj davrantşa varmak önce dar çevrede, b i r b k t e
i n s i n i n ve genel olarak Türk toplumunun değerlendiril^
mlkaıb-lrye karar vermiş İDuniaruı cemaat sorumluluk­
meşinde kendi dışlarında yer alan d ü ş ü n » odaklanna
larını yerine gettrmeleHyle mümkün. Müslümanca b i r dü-
oranla daha tularJı b i r yaklaşıma sahip oldukları, var-
şUmne ve davranma biçiminin müşahhas., hayatiyete ka­
d i k t a n zihinsel sonuçlan v e r i m l i kılımı, ele kemiğe bu
vuşmuş birimleri olmaksızın sudan bağlantılarla yola n -
riindürme bakımından Halıcı okumuşların h e p i m mah­
kılamaz. rürkiye'de ve dünyanın herhangi bir yerinde I-
r

r u m oldukları toplum içinde meşru zemin buiına imkâ­


lÜmi düşünme ve davranma biçiminin hayat veren çekir­
nım ellerinde bulundurdukları kısa süren bir «nzlem ne­
dekleri oluştuğu zaman rahallıkla dünya ölçüsünde bir
ticesinde hemen lar keti İlebilir. Buna rağmen IsLılmiyet ! 3

İslam cemaatinden bahsedebiliriz.


bayatlarında odak kılmış kişilerin ülkemizde Batıcı oku­
muşlara püre daha az e t k i n , toplumun aldığı şekle daha
Hentck k i mücahedeye Ünrzt kendimi iden başlamak
az- müdahale edebilen ve düşük verimde oluşları gözden
denilince, müalürnanlarin herkesten bağımsız, b i r yaşama
uzak tutulamaz. Müslümanlar potansiyel güçlerini neden
düzenine tabi olmaksızın ve tamamiyle kendine has t u ­
aktüel hale donüşiurcrniyorlır? İslimi düşünme tarzı ne­
t u m bir içinde kendini düzeltme faaliyetine girişmesini an­
den kuvveden lüle çıkaffltynr> Yağ. şeker, un olduğu
lamamak gerekir. Tersine kendinden başlamak, i l k fır­
halde neden helva yapılamıyor?
satla cn yakınımızdakiyle b i r dayanışma ve sorumluluk
zinciri oluşturmak den I Uyanışına ve sorumluluk B u soruların Cevabım tek tek insanların tavırların­
ün pluna almdığL t a k t i r d e küfre karşı kardeşinin gücüyle da, siyasi olaylımı seyrinde, sosyal labirentle­
<le teçhiz olma imkanı müslümamn olacaktır. Ünce ken­ rinde aramak mümkün. N e var k i bulunabilecek cevap­
d i m i düzelteyim diyerek yakın çevresinden kopuk vc sa­ l a r tatmin edici olmaktan uzak kalacaktır. Sanıyorum
dece kendi denetimindeki çabalarla yorulmak k o r k u l u r helva yapılamayışının cevabı nüktenin l(bıd* saklı. Yağ.
k i müslümanı küfür düzeninin eksantrik b i r parçası d u ­ un ve şeker bakkal dükkanında helva yapılmak üzere
rumuna gelirir. bulunmuyorlar. (İeçiijtimiz son on yıl Türkiye'de mu-Jn

I H
manialın tap]um olaylarına ve yürülülmetle bulunan rasıyU anlajılılıilir. Bunlar için uygun çözüm ancak müs-
kendi kendini sömürgeleştirme faaliyetlerine yalnızca küs­ lümanlariD kendi iktisadi çerçevelerini İslimi kaynaklara
kün b i r I J v ı r takınmakla bundan böyle yetinmeyecek le- en yakın tarzda belirlemeleri ve yapıp e t l i k l e r i n i İslâm
riıü, sorumsuz değişi irmelere bir önceki değişikliği uzat­ sınırlan içinde gerçekleştirmeleriyle bulunabilir.
mak sureciyle l e p k i göstermekle kalmayıp son üç yüz
yılı anlamlı b i r değerlendirmeye labl tutup Türkiye'ye AUrynrik lladeye başvuracak o l u r s a k : B i r kesim
İslimi esasları güzününe alnn bir yon kazandırmayı de­ müslüman içip elde nasıl un, nasıl Şiker, nasıl yağ v a r H
ğerli b i r çabu saydıklarını gûstcnli. Vıkin geçmiş b ı » onlarla bir belva yapılabiiir. B u görüşte olanlar eldeki
yağ. u n . şeker bulunduğuna güre belva yıpıLabiLeceğini çeker, un ve yağın kanlacak helva için mevcut olduğuna
KÖsıerdiği kadar, yandması gerekliğini de gösterdi. A n ­ utanırlar, bu yüzden de malzemenin elverişli olduğundan
cak b o r a d l önümüze yaşanmış bunca deneyin menfi ve şüpheye düşmezler. A m a bu görüşü benimsemeyen mü*-
müsbel yanlarını ayıklama gibi b i r görevin çıktığını gür­ lürnanlara göre tgvrçeklenp helva yenilmek isteniyorsa
dük. önce bu eldeki un denmeli, yağın asidi alınmalı ve şeker
anlalmalıdır Aksi halde ortaya belki helvaya benzer bir
şey çıkar ama onu canı helva çekenler yiyemez. f)zrtlr !
Günümüz Türkiye'sinde İslimi yüuclişin haklılığı ve H

Türkiye'de IslJlmı düşünme larzLnm kuvveden fiile rık;ı-


gerginliliği bir gölgeyle kararıyor: B i r kesim müşlüman
maytşının sebebi nereye varılmak Ellendiğinin »rahatlen
Türkiye'nin vardığı yerin bundan sonra ulaşılacak nokta
mahrum oluşudur.
• v i . esas alınmasmı yerinde buluyor. Y a n i 1950 yılından
bu yana Türkiye'de yaşayan müslumanların kendi inanç­
larını savunabilme, toplum bayatına katılabilme hakla­
rını genişleterek ve yaygınlaşma M ! . İslenilen sonucun < I
de edİlebıLcccğini Heri sürüyorlar. Bunlar için Türkiye'de
ateist dirljaıılann nüfuzu kırılır, basın ve yayın hayatın­
da* ülke yönetiminde Batı takliçisi unsurlar güçlerini kay­
bederlerse en uygun çölüme ulaşılmış olur.

Diğer b i r k e t i m müslüman için ise Türkiye'nin l u -


lacağı İslimi yön için esas alınması gereken husus, b i z i m
İslimiyef ı doğru bir biçimde ve yeniden anlayışımızdır.
Türkiye'nin yaşadtğı deneyleri güzden geçirmeli, toplu­
mun kazanç ve kayıplarını lslamf esaslar dahilinde ye­
niden değerlendirmeli, toplum hayatı ile Tslami yaşayış
arasında bir doğru orantı kurulahlimelidir. Yani müslü-
manlarm yüksek idari ve sosyal görevler yüklenmeleri­
n i n önemi ancak bu görevlerin İslimi işleklere uygun ic-

111
r i k a tıpkı dünyanın birçok bölgesi ve bu arada Rusya
g i b i , oluşumunu Avrupa'da tamamlamış, b i r medeniyetin
yayılma ve yaşama alanlarından biridir. B u söyledikleri­
mizi gonnUne alarak Batı dediğimiz zaman coğrafi b i r
İstikameti, bîr yöreyi değil, b i r anlayış [arzını, b i r z i h ­
niye Iİ ve bir değerler silsilesini kasleltiğitnizL herkes l a -
rafındın bunun böyle anlaşılmasının gerekli olduğunu ifa­
de etmeliyiz, ö y l e k i Balının bz malı g i b i görünen bazt
kavramların, bası ürünlerin Avrupa dışında sahiplen ildi­
BATIDAN KOPMAK
ğini görmemiz mümkün. Sözgelimi H r i s t i y a n b k Hacının
ne dünkü ne de bugünkü hayalına t a m olarak imîlıak
Batı dediğimiz zaman belirlenmek i h i n i m b i r mede­
niyet, bir İnançlar manzumesi ve hem o medeniyetin hem •• -- Avrupa'da tahrif edilmiş haliyle bile olsa İncil'e
de o inançların köklerini içine alan değerler bülünüdür. sadakal gösterilmemiştir. D i n ( Y a h u d i l i k ve llrîsliyan-
Y a n i Batı demekle hiçbir zaman bir coğrafi mekanı dile lık) Avrupa'da içinde yaşanılan düzenin b i r mazereti ve
getirmiş olmayız. Gerçi hiç kuşku yok kî bu medeniye­ güçlünün silâhı olarak anlam taşımıştır 1lu açıdan dnğu
t i n bağlı olduğu, doğup geliştiği b i r tnprak parçası, b i r H r i s t i y an lığının gündeme getirilmesi İlginç sonuçlar ver-
k i l i t t i r çevresi var. Esasen yumurtaları (izerindr B A T | h mrklnİLf Her ne kadar katoltsizzn ve prcteatanlık bugün­
tam belirlemek gerekirse, Pirenelerin doğusu, A İplerin k u ­ kü Batı n m oluşmasında çok önemli roller oynamışlzrsa
zeyi, Ren N'ehrimn batısı arasında kalan b i d e d e k u ­ d a bu rolü bizim inancımız içindeki ehl-i k i t a p anlayı­
luçkaya yatmıştır. Batı medeniyetinin biçim aldığı ana şıyla değil, din adamlarıyla Laiklerin etkileşimi sureliyle
merkez burasıdır ve gerçek Batılı i k i şehrin : Londra'nın oynamışlardır. L>suıanlıların Avrupa'yı ehM k i l a b mua­
ve FıriVin robunu taşır. Tapuya, Güney İtalya. Prusya mele» değil de k i f i r muamelesi yapmaları basit bir sa­
dahil buılin Doğu Avrupa lıpkı Asya'nın. Afrika'nın ve vaş m a n r e t i sayılmamalı, bu aynı zamanda l l i l i duru­
A m r r i k a l a n n , Avusturalya'nın birçok bölgelerinin oldu­ mun yerinde kavranmasının belirtisiydi. N i t e k i m Tlris-
ğu: g i b i Bat ti ı İaşe irilmiş, hatta Avrupai ılaştın İmiş İHÎlge- liyanlığtn üıüne yönetmiş nice mezhep fırsal bulur bul­
lerdlr. maz müslümanlar arasına katılmakta gecikmemiştir.

Bu yüzden bütün bu bölgeler gerrk yaşanın şartları, Batı medeniyetinin çoğu kez maddeci bir medeniyet
g e r e k u düşünme biçimleri bakımındntı Batımn ana da­ • • M L I Ü U amiyane b i r şekilde dile getirilir. B i l i n m e l i kl hü-
marından uzakta kalan unsurlarla bir varlık kazanıbil- lün medeniyetler, tarifleri gereği maddecidir. Batı ile ma-
mişlerdir. Günümüzde A B D iktisadî ve askeri güç bakı­ leryalizmi b i r l i k t e düşünmek ve boylere materyalizme
mından Batının himısi ve Batı düşmanlarının bay he­ karşı olmanın Balı'yı karsı olmaya yöneldiğini düşün-
defi İte de, Batılı değerlerin gerçek temsilcisi h a i l A v r u ­ m r k kimilerine kolay gelebilir. B u gidişle materyalizme
pa'dır. N i t e k i m Türkiye'nin Batılılaşmasına hassasiyet karşıt bir kavram olan îdealizzne bağlanmanın da doğu­
giVleren Amerika değtl Avrupa olmaktadır. Kuzey Ame-
r lu ıılmaya yüneldi^ini ileri sürmek mümkün olabilir. Oy-

126 UF
sa d u r u m hiç d r bu kolaycılığa y - ı - - •• gibi değil.
Z i r a idealizm B a n y i diğer medeniyetlerden ayıran en
ünenılE vasıltır. Yani düşünen üznenin geçerliliğinin ka­
bulü ile Batı temellerini alabilmiştir vc materyalizmin
her ne kadar idealizme » t b i r göniş be de ancak idea­
lizmin mevcudiyetiyle ahlarn Sahibi olan bir kavtayzş b i ­
çimidir. İdealizm ve materyalizm birbirlerini ancak yek
diğeriyle açıklayabildikleri, karşıt kavramları kullanma^
dan hiçbir zaman k r n d i l r r i n i anlatamadıkları ve bu yüz­
İŞE K O Ş U L A N MÜSLÜMANLIK
d e n de b i r b i r l e r i n i n mütemmim cüzü kalan düşüncelerdir.
Daha doğrusu ayan düşüncenin t Batıyı Hatı yapan dit-
Türkiye'de veya dünyanın herhangi lür yerinde ha
Aüuç*nin) i k i farklı yUvUdttr.
y a l i y n sahihi, geleceği ulan ve insanların meselelerine
l a l i n V m insanlar İçin getirdiği düşünme yöntemi bu doğrudan müdahale etme durumunda b i r müslümanlık
i k i yünlü düşünce tarzının tümüyle dışında olduğu için­ varsa bu içinde bulunduğumuz şartları ve yaşadığımız
h

d i r k i yt:iişrru: v< eğitme bakımından Hatibi alınış müslü- o l n y l n n kendine mahpus kıstaslarla değerlendiren hır müa-
manlnr (müslümanların yaşadıkları ülkelerde Batıcılık lümanlıktır. Kendine mahsus kıstaslardan mahrum, olan
bir şartlandırma olarak hüküm sürmektedir- b i r düğün­ biteni belEi esaslar dahilinde değerlendirmeyen müslüman
üme y o l u olarak değil} inançları üzerinde cüldîyetle dur­ lık varlığı ile yokluğu arasında önemli b i r fark olmayan,
dukları zaman kendilerini Batıdan kopmuş ve Batı'y* .geleceğini kaybetmiş ve insanların günübirlik meseleleri­
ters d n . ı ı . - . , halde buluyorbır. Kendilerini çevreleyen şart­ ne alet olmuş kültürel b i r vakıadır. Bizler müslümanlı^ı
lar ne o l u r » olsun i t i k a d l meselesini önüne ciddiyetle bir kültürel vakıa olarak değil bize insanlığımızı lemiıı
r

koymuş bulunan her müslüman Avrupa'nın veya Ameri­ eden eğer uzaklaşırsak mahvımıza sebep olacak bir i l i -
kanın veya Rusya'nın ortasında b i r farklılık alarak be- 1
• inanç ve davranış yolu olarak görüyoruz.
l i r w * r i y o c ; yeni b i r k i m l i k w kişilik ortaya çıkıyor.
Günümüz Türkiye'sinde müslümanlık resmi otorite­
n i n kota gözle baktığı ve etkisini azaltmaya çalıştığı b i r
müslümanlık değil. T a m tersine b i r çok y e t k i l i ağız l i r -
sal buldukça laikliğin dinsizlik demek olmadığını eği­ p

limde d i n bilgilerinin yer alması gerektiğini vurgulamak -


lan geri durmuyor. BÜlUn h u olan biteni TÜrkiye de İV 1

U m lehine bir hava estiği şeklînde mi yorumla malı? D i ­


ne değer veren kimselerin makam itibariyle daha i y i k o ­
numlara sahip olmalarının nisbı b i r kolaylık laşıdıga dü­
şünülürse müslümnnlar olarak içinde bulunduğumuz du­
ruma sevinmeli mi? B u sorulara b i r çok kimse fiilen b i r

126 tM
cevap vtrmiş bulunmaktadır. Yani günümü* Türkiye* lece müslümanlar birilerinden caferin* alacak. Yalntzca
sinde işleri tıkırında gidip de kendini müslüm&n kabul aferin m i ? Bahşiş de alacak. Öyle b i r bahşiş k i haysiyetli
eden herkes bu ülkede islâm lehine b i r bava estiğini ve taleplerde bulunduğu taktirde derhal kesilir.
gidiş istikametinin nıilslüminlar için hayırhah olduğunu Herjey böyle karanlık İçinde kalmış görünüyor Tür­
kabul eder. İşte bu noktada soracağımız yem sorular be­ kiye'de. Yine de zalimlerin kotu gözle baktıkları müslü­
liriyor : Acaba Türkiye'de dine tanınan soz hakkı İslam'ı manlar bulunduğu söylenebilir. Bunlar kolay farkedilmi-
kendi k a y n a k l a n İtibariyle yeniden canlandıracak, Tür­ yorsa sebebi bu müslümanlar m sistemi döndüren çark­
kiye'ye İşlJim! bir gelecek temin edecek ve bu toprak­ ları yağlamaktan imtina ettikleri için kendilerini bahşiş­
larda yaşayan insanlara salih b i r hayat imkânı akabile­ lere bağlamadıkları için, kimseden aferin beklemedikleri
cek m i ? Yoksa şimdiyi: kadar yürürlükte bulunan, sisle- için durumlarının dünya ölçülerine güre parlak olmadı­
min daha kolay işlemesine vesile m i olacak? ğındandır. A m a yaşa yan Lir onlardır, geleceği olanlar on-
larchr ve ancak onların müdahalesi İslâm uğruna hayırlı
Hatırda t u t m a k gerekir k i günümüz Türkiye'sinde
bir olaym başlangıcı olabilecektir.
müslümaolağın b i r eleştiri yolu olmasına * i y i güzle? ba­
kılmıyor. Hiç kimsenin başımıza gelen bunca felâketin
sebebterini araştırmasın* geniş i m k a n tanınmıyor. Ter­
sine müslümanların modernleşme sürecine katkıda bulun­
masıdır bütün beklenen. Sonuç olarak yükümlülükler ba-
kınımdan müslümanlar yeni mecburiyetlerle yüzyüze gcl-
mekte ama haklar bakımından itikadlarınm gereğini ye­
d

rine getirmeleri günden güne sınırlandırılmaktadır. B u n a


*Lşe koşulan mÜSİümanlıks demek bana uygun gurünü-
yor\ T u r i z m i n , çevre kurun masının, enflasyonun, siyasi
huzursuzluğun tahripkâr etkilerinden sakınmak için nıüs-
lümanlara. bazı mükellefiyetler yükleniyor. Müslümanlar
misafirperver olmalı, müslümanlar =_-_--i temiz tutmalı,
müslümanlar kanaatkar olmalı, müslümanlar çok çalış­
malı, müslümanlar mahiyeti ne olursa olüun yasalara $ay-
gdı olmalı. Bütün bunlara karşılık yavuz hırsız ev sahi­
b i n i bastırınca müslümanların herhangi b i r hakkı soz ko¬
nusu olmamalı. İşe koşutan müslümanhğın mantığı b u ­
dur. Müslüman diye bilinen kimse ahlâkın korunması ko­
nusunda görüşler ileri sürmeyecek. Lüks tüketimin t e n d i
aleyhine işlediğinden bahis açmayacak. Zalimlerle _ıuç or­
taklığı yapmayı reddetme hakkım ağzına almayacak. Boy-

1)0 131
Günümüzde bu gerçeklerin hatırlanamıyacak derece­
de geri plâna İtiliri, genç kuşakların bu gerçekleri sanki
a n t i k çağın olayları i m i } g i b i öğrenmelerinin bir tek amacı
vardır : Yürürlükte olan hükümranlık faaliyeti yakın geç­
mişin devamından 1 U - - . . L bîr şey d e l i l d i r . Yani insanlar
daha dün denilecek b i r kısa /aman içinde sarahaten y ı -
pılmış olanları hatırlayacak olurlarsa, bugün de ay m şey­
lerin güzlerden gizlenmeye çalışılarak yapı M ip M U fehme-
debütrler. Sade insanlar, günden güne paçası sıkışan, ken­
d i l i n e üorla kabul e t t i r i l e n mecburiyetler tarafından b i r
HAFIZASIZ MÜSLÜMANLIK
yerden b i r yere i t i l i r k e n , yine kendisine aorla kabul etti­
rilen bflşka mecburiyetler tarafından b i r yere çetifen i n ­
Yalnız Türkiye'de değil, bütün dünyada müslüman¬
sanlar «neden bu durumdayım* sorusunu sormamalıdır.
ların hafıza kaybma uğramış olarak yaşaması, başlarına
Eğer soracak olursa ona bu sorunun cevabı olabilecek
gelmiş bazı olaylan unutmuş germisini inkâr etmiş b i r
h
ideolojik « v a p l a r hazırlanmıştır. lîîrcr ideoloji haline dö­
halde hayatlarını devam Ettirmesi isteniyor. 14. VE 20.
nüştürülmüş i k t i s a t bilgisiyle, siyaset donanımıyla, t a r i h
yüzyılda müslüınantarın -"n-l Avrupalı hasımları tara­
yorumuyla birçok-cevap hazırdır. Hükümran olanların
fından gerekse Avrupalıların yerli müttefikleri taralın­
ekmeğine yağ süren de herkesin tarklı farkla cevapları
dan hangi muamelelere man;/ btrakıkbkları, hangi k a t -
aklına uygun bulmasıdır. Böylece inoden bu haldeyim*
İlamlara uğradıkları» nelerinin kendilerinden zorla kopa­
veya *neden bit haideyizs sorusunu soranlar arasındaki
rılıp alındığı sıralanmak istense' ciltler dolusu b i r metin­
zıtlaşma ve hatta birbirini yok etmeye kadar varan çn>
le karşılaşırdık. Kolnnyalizmin vc emperyalizmin yük­
dsma hükümranbgLnı k u r m u j ve halen hükümranlığın­
F
selme dönemlerinde müslümanlarm yaşadıkları toprakları;
dan bol bol istifade edenlerin tacına, tahtına hizmet an­
işgal eden kuvvetlerin başında Fransa, İngiltere ve Rus­
lamını taşıyacaktır.
ya geliyordu. Bu kuvvetlerin aynı zamanda her i k i dün­
y a savaşının da polipleri oluşu düşündürücüdür. 1 1
Bizim hafızasız müslümanlığımız içinde önemli b i r
tere ve Fransa'nın müslüman topraklarındaki resmi hü­ olay daha v a r : Batı hükümranlığının müslüman toprak-
kümranlıktan mn öOVh yıllara kaçlar devanı ettiği Rus­ h
Inrında yerleşmeye başladığı günlerden bu yana gerek yo-
ya'nın ise bu hükümran]Lğını aralıksız devam cltirdiği H t l d olarak h g e r e k » yönetilen kimseler olarak bütün
i,iıı b i r yönünü ortaya çıkarıyor a n t a t . l ^ t n diğer yünü Miüslümanlar başlarına gelen vakıaları anlamlandı ra ma­
resmî hükümranlığını modemizm perdestyle örtülerek, nı rşl ardır. Yöneticiler belli tavsiyeler veya eğitimlerinin
sahte bağımsızlıklar aracılığıyla sürdürül üşüdü r. T a r i h tabii sonucu olan özlemler doğrultusunda gerçekleştirdik -
M kadar t a h r l l edilirse edilsin, Batt hükümranlığı konu­ İrri değişikliklerin Baldı güçleri memnun etmediğini şa-
sundaki gerçekler gizlenemiyteek kadar çıplak kalan ger¬ lirarak farkettıler. Müslümanların yaşadığı topraklarda
çeklerdir. hılimiyclin temsilcileri istenileni yaptıkları zaman bile

131 13*
b u işlerin yapılmasını kendilerine empoze edenlerden tak­
dir görmediler. B u tuhaf b i r durumdu, ö t e yarıdan yöne­
tilen yıgınlarca insan hayatlarına getirilen değişiklikleri
kabul e t t i k l e r i zaman dahi bundan ne kendileri adına,
ne de bu değişiklikleri kendilerine getirenlerin gözünde
bir değer sahibi olamadılar.

Bütün bu tuhaftık hakimiyetini tesis çtmiş bulunan


Batı u i n insanoğlunun yeryüzünde bulunuşuna dair ger­ ZATEN ÖYLE YAPMIŞTİK
çek b i r yorum getiremeyişidir. Batı medeniyeti b i r kap¬
ris, kıskançlık rekabet medeniyetidir. Dolayısıyla ol­
Bugünün Türkiye'sinde müslümanlık konuşulurken
gunlaşmayı değil, bitirilmemiş bîr proje olarak kalmayı
tartışmaya katılan bütün tarafların fikir birliği İçinde
kendi mevcudiyetinin b i r garantisi saymıştır. Dünyada
i l e r i aürdüklert husus şu : İslamiyet yüzyıllar boyunca
bulunuşumuzun köklü, aslî, anlamdır bir yorumuna sahip
siyasi, ekonomik hatta ekolojik zaruretler sebebiyle yoğ-
olan müs1ümanltk bu sebeple Batı medeniyetine yönelen
rularak aldığı şekil ile değil, aslf kaynaklarının göster­
h

c i d d i seçenekler arasında en az müsamahaya maslıar ola-


diği doğru şekliyle yaşatıhnab vt> canlandırılmalıdır. A r ­
T U gibi görünüyor.
dasından şunu eklemekte gecikmiyorlar: İslam inanç ve
ibadet yönüyle iade b i r dindir, onu t a r i h i müdahalenin
karmadık meselelerinden arıtmalı ve aslma irca etmeli­
dir, islam'ı hurafelerin lasal tutundan kurtarmalıdır. Doğ­
ru söze ne denir?

Bütün bu yaklaşımlar doğru olduğu kadar özlenen,


müslüman olarak her aklı babında kimsenin uğruna b i r ­
çok sıkıntıyı göze alabileceği temiz, hedefler. B u suzler
doğrudur doğru olmasına, ama bunlar gerçek sözler m i ­
dir acaba? Bunu anlayabilmek için bu k a b i l süzeri eden­
lerin niyetlerinin bilinmesi zaruri. İslâm'ı aslına irca ede­
lim diyenlerin samimi niyetleri acaba ahiret yurdunun
dünya hayatından daha değerli olduğuna inanmaya mı
Lİüııük. yoksa hu kimseler dünya hayalında varmayı dü­
şündükleri hedeflerin {bu hedefler şahsi olabildiği kadar
lı linini de olabilir) yolunu mu yapıyorlar?

Vi müthiş hafızasız müslüman tığımız içinde hatırlat^


makta faydalı olduğuna inanıyorum k i üçyüa yıl süren

155
ıslahat[arımız. ! .LiıhşmaınLz. > »deı • U ;ı • • dünyevİ- h a t l i b i r yara manzarasındadır. B i r yanda hü'ün y o k i u l
I. M - I boyunca işitilen hep aynı nakarat icEi. İslâm ye­ ülkcierte paylattığımız iktisadi çıkmazlar var Aıya, Af­
niden anlaşılmalıdır. İslim doğru bîr jckikle bir daha r i k a vc I Amerika ülkeleriyle müştereken yaşıyoruz
anlaşılma! alır, İslam aslına uygun olarak yaşanmalıdır. üretim - lüketim - finona cinnetini. A m a müslüman olma
Btı süzler çok edilmiştir. Çünkü müsl umanların yaşadık - yan her ülke bu cinneti yalnızca cisniani boyutlarda y i '
U n Toplumlarda hiç b i r mürekkep yaEunıı kîfi. hiç bir p y V - Çünkü onların ber b i n kendi yapısını kolaylıkla
otorite arık açık müslümanliğin aleyhinde bulunmak CÜ- Batı medeniyetinin i h m a l edilmiş b i r yürrai olarak ılrj^
r c l i n i Eusltrememiı, müslüman olniaklan vazgeçmeliyiz layabilir. Meselelerini dünya pastasından kendi payları¬
diyememiglir. Buna gücü yelmpymce elindeki en ([üçtü na düşen k u m t n büyütülmesi noktasına İndirgeyebilirler.
tez İslâm'ın yeniden anlatılmazı olabilmiştir. Böyle dav­ Ama müılümanlar için mesele «kamı I n k . sırtı pek» olan­
ranma mecburiyeti içinde kalığı i k i sebeplen: B i r i n c i s i ların yaşadığı bir topluma ulaşmak bir hedel sayılanıÎU.
Çünkü b U rnllslümanlar için durum alabildiği mc: deği­
I ı sadık olan çok sayıda sadr injuın hnyatlartndnki
şik Bizler dünyanın i y i doymuş, i y i Rİyİnnıİş, bakımlı
küt üye gidisin itikadlarına olan sadakatten =! • • I ILI--I
ferdlerl olmakla kurtulacağımızı düşünmü} olsaydık &fc
ram tersine i l l k a d i esaslar sarsıldıkla lelakeEİenn pejpe
kadi varlığımıza b i r kenara İter ve İkİyÜzyıl önceden Batr
Y kendilerini larümar ettiğini yürüyorlardı. Onlara hiç
medeniyetine entegre olurduk. M a d d i kazançları tek be¬
kinue bu İni m; Lan terkedın çünkü İşte babınıza buyle be
lir ley k i saymadığımız ve uianevi varlığınuıı ün plana çı­
U l a r [ e t i r i y o r diyemezdi. İkinci sebep de müslümanhn
kardığımla için Baü dünyası müslümanlarla bütünleşme
zulme uğratan modern medeniye! greko-lfllin olduğu ka­
n i n f ^ t u Y t e k V r i n d e n endişe duymuştur ve duymaktadır.
dar judeA-kreiyen kaynaklıydı. Modernleşmek isteyen
insanlar «tslflm'ın aslına dönelim» demedikleri takdirde, Evet İslim in aslına döneceğiz, ama bunu yürflrıflk-
onların ağzına yakışabilecek yegane • iı «Kendimizi or­ l e l i köhne yapayı yamalanarak değil, yeni U r hayat çe-
tadan kaldıralım. İntihar edelim» demek olacaktı. kinfrği oluşturarak başarabileceğiz.
B u mülahazalar karşısında akla • b i r soru grlî-
1

yor - Madem Türkiye'nin (bemen bütün müslüman ül­


kelerin) batını selenler bazı kimselerin jferçek niyetle­
r i n i maskelemek için İslam'ın aalına dünü} tezini ileri
nürmeleriyle vuku bulmuştur, öyleyse muhlis müslüman¬
lar aynı ifadeleri tekrarlamaktan Reri m l durmalıdır? E U
bette değil. H a t t a önümüze f l • = -• • -- • ı na dünü) RÜrü^-
İrriylf çıkıp da coodernizmi guddeme nelirenFer bulundu­
ğu zaman Onlara ifadeleriyle gayelerinin birbiriyle ne öl­
çüde nilaşiığını göstermek muhlis müslümanların eörtvi.

İşte tablo b u l u n açıklığıyla RQJ erimizin öcünde:


Türkiye veya halkı müslüman nlan diğer ülkeler cem-

l . î û
birinden koparıyorlar: Sanıyorlar U d i n insan hayalının
sadece b i r parçasıdır. Böyle düşündükleri için d i n l e r i ge­
nel yapı içinde kısmî b i r bölgeye sıkıştırmaya çalışıyor­
lar. B u anlayışa göre öz insan hayatıdır vc bu hayatın
sürdürülmesi için uygun bulunan biçimlerden b i r i de d i n ­
dir. H a l b u k i din insan hayatının b i r bütün olduğu zaman­
larda ancak, d i n olma vasfına sahip olabil inektedir. Aksi
halde dile getirilmemiş, gözlerden saklanmak İstenen b i r
EİÇİM Mİ H KABUK MUV •• •• zahiren belirmiş biçimleri yönelir duruma geliyor.

îgle K u r ' a n ve Sünnet bizim öz-biçiıu ayrımı yap­


Dün olduğu gibi, bunun de dünya müslümanlarmın
mamıza imkân tanımayan b i r bütünü ifade etmekle ha­
kendi dinlerini i t h a l edilmiş şartlar altında devam ettire­
yatımızda belirleyici b i r r o l oynar. Neler yapmamız ge­
bilmesi önemli b i r mesele. Batı medeniyetinden ithal edil­
rektiğini, nelerden sakınmamız gerektiğini Kur'an-ı Ke­
miş şartların vazgeçilmezliğine inanıp d a müslüman ol­
rimeden öğrenirken, yapmamın gereken peyleri ti ••: ya­
mayı elden kaçırmak İstemeyen herkes ister istemez b i r
pacağımızı, bazı peylerden nasıl kaçı nacağı m tzı da sün­
öz-biçim ayırımı yapma yoluna, batta d i n i n ününün baş­
net-İ seniyye'den öğreniriz. Bütün bu işlemler arasında
ka, kabuğununı daha başka olduğunu iddia etme nokta­
aklımız b i r kural koyucu olarak değil, kuralı tanıyın bîr
sına gidiyor.
unsur olarak görev yapar.
D i k k a t edilirse Türkiye'nin modernizasyonu süreci
Müslümanların yaladıkları topraklan modernîze et­
içinde dine karşı bütün hareketler dinin Özüne dokunul-
mek isteyenler İslam'ın kabuğunu almak özünden is­
madığa hatta dinîn özünün korunmak istenildiği iddia-
h

tifade etmek tezini ileri sürdüler. Bunca yıl olanlar oldu


SLyla gerçekleştirilmiştir. Bunu yapabilmek için de kesin
Bugün geriye dönüp baktığımızda acaba k i m alılan ka­
çizgilerle ayrdmtş b i r üz ve hiçim vakıasıyla karçı kar-
buğun özden istıladeye İmkan tanıdığını ileri sürebilir?
p y a olduğumun zehabı uyandınlmak istenmiştir. H a l b u k i
T a m tersine nerede bu t a b u t t u r diye faydasız sayılmış
İslâm'da özle biçimi birbirinden ayırmak muhaldir. Eğer
bir davranış biçimi veya bir yolj yöntem terkedilmişe
bunu başarabilirseniz İslâm'a verebileceğiniz en büyük
orada muhtevanın da t a h r i b olduğu sarahetün görülmüş­
Zararı verme imkânım da ele geçirmiş olursunuz.
tür. Çünkü bu sünneiullfthtır. Eger b i r nesnenin kabuğu­
Müslüman olarak Öğrenmemiş gereken şeylerin ba­ nu yok ederdeniz özünü korumasız bırakmış olursunuz,
ö z ü olmayan kabuk vardır. Artık yeşermece de k u r u bir
şında her biçimin b i r özü ele geçirmek üzere sahip olu­
ağaç, koyundan bağımsız b i r post, yüzyıllar boyunca b i ­
nan b i r atılım olduğu ve her özün kendi b i l i m i n i bul­
çimini koruyan b i r mumya bildiğimiz şeyler. A m a kabu­
maksızın öz olma vasfını kazanamıyacağı Belir İslam'da ğu olmayan üz y o k t u r . Z i r a knbuk üzü muhafaza etmek
özün a y n biçimin ayrı olduğunu söylemeye gayret eden­ için vardır, ra hayatiyet sahibiyse kabuk da tize dahildir.
ler her şeyden önce başka b i r alanda üzü ve biçimi bîr­
i n
uy
Modern biçimler içine îslâmî b i r -üz yerleştirmeye
çabalayan her k i m ulursa olsun kendini içi boşalmcş b i r
ağacın esietizmine postun yumuşaklığına, mumyanın ka­
h

lıcılığına kaptırmış demektir. Ar[ık o kimseler kî dünya


bayatım kavramaktan imtina etmişler ve Allah'a tealim
olarak özlerinin gürleşmesini arzulamaz: hale gelmişlerdir.

GEI1J M İ DONECECİZ?

YazilarinidA K u r ' a n ve SÜnnet'e ha^lı kalmanın ve


üstelik bu bağlılığı biç b i r mazeretle gölgelememek ge­
rektiğinin savunusunu yapıyorum. Hadisti şrriElrrin îine-
tnini küçültmenin b i r luikıma I - ' . I T . b i r atmusleri gerek­
siz sayma arzusuyla paralellik taşıdığım söylüyorum. Bü­
tün bu görüşlerin karşısında akla hemen şu geliyor: Eğer
fttrat-c müstakim tizre olmak istiyorsak bütün modern
araç ve gereçlerden, günümüzde geçerli olan kazanç yol­
larından uzak durup, olabildiğince geçmiş devirlerin ta­
lih mÜHİümanİjrınm hayatLm mı t a k l i d etmemiz t e k l i f
ediliyor? Geri m i döneceğiz?

Aklı başında olan hiç kimse geçen zamamn yeniden


ele geçirilemeyeceğini b i l i r . Geçmiş devirleri taklid et­
mek elimizde obta bile bu yapıp ettiklerimiz zihnimizdeki
yeni formlar sebebiyle hem bir laldid olmaktan ileri g i ­
demez, hem de geçmiş devirlerin hayat çerçevesi bizim
yaşamaya çalıştığımız çerçeveyle uyuşmayacağı için ma­
nasına anlamamız mümkün olmayan b i r eziyetle karşılaş­
mamız muhtemel Y a n i ne olsun > H e m modernizasyonun
hdftlarınt ancak müslüman olmakla defedebiliriz diyoruz.
Hem de müslüman olmanın ön şartı olarak K u r a n ve.
Sünnrt'e bağlı olmayı üne iürüyoruz. B u bandıkta hem
P kil hem muhteva olarak sadakatin zorunlu olduğunu
h

giyiliyoruz. Bunun yana sıra da K-Ü .in ve Sınmcu dün-

140 141
yadan bite zerkedilen heva VE h e r a e b i r mazeret olacak nurken i l k önce bu belalara kendi katkımız aklımıza f - i e

tarzda yorumlamanın azgınlıktan başka bîr •• > olmadıkı K hiç lüpfcm yok k i bizi hayatta intan R a h i m i z de b i z i
görüşündeyiz. Bütün bu gerekçeler geriye dönüş i n l i m i hayırlı b i r istikameti görecek gutü bahşedectkür. A m a
mı taşıynr sorusuyla l. ı j - • ila »bayır, geri döneme- k i m i n umurundar T ö v b * e d e c i m , tövbe edeceğim ama
yiı* demekteyiz. B u zıtlıkta hangi manâ s a k i l d i r * demi» Almaaya da çalışan bir Türk i « l * i bele flnümüi-
h
P

dekJ laşinge b i r katılayım nodan sonra.., Heıjtm yapıp


Bize modern burjuva medeniyelinin aşıladığı en ynz-
ektiklerimiz a c a U bu işçinin ruh durumunu ynütlımyor
lagüntı zihni hastalık geleceğimizi itnırlan belli b i r mo­
m u r T a t m i n yollarınızı acilen öne ılırken, Islflml tavır­
del çerçevesinde kendimizin çizebileceğine dair oları inanç­
larımın tehir etmekte hepimizin durumu dü ündürucu a
t ı r Gençİ IS. yüzyıldan bugüne kadar çizilen biç b i r mo­
değil m i r Öylcytt j e r i dünüp dönmeyeceğimizi sormadan
del gerçeklik kazanmamıştır. İlkin eğitim bütün dünya­
â n a günümüzü doğnı yaaayip yaşamadığımız, sormanut
da imanın kendi ününe koyduğu hedefleri ele geçirebi­
lecek bulun öğrencileri ikna edecek karlar etkin duruma perek derİTti-
pürilmi|Ur B u yüzden müslürnan olaa bile İmanlar ken­
d i geleceklerini algılanabilir sınırlar içinde zihinde can­
landırmadan harekete geçemez bale getirilmişlerdir. N e
var k i bu gelecek tıpkı kâfirlerin tasvir etmeye çabala­
dıkları dünya hayatına ilişkin ve kısa vadede ibaretleri
görülebilen b i r gelecektir

Zaten ölüm sonrası başımıza gelecekler ciddiyetle bizi


ilgilendirmiş olsaydı hali hazımlı yapıp ettiklerimizden
kaçını yapmaya devam ederdik acaba? öyleyse i l k plan­
da anlayış çerçevemizi I- /*• YaradaVın müstehak oldütü­
müz yaşama tarzını vereceğini ve hatta şimdiden vermiş
bulunduğunu kavrayacak biçirndr değişt İrmem İz aertk.
B i l Deyi r a t l OİuynruzP Günümüzde belki •• ! -
r
• •
HTUlann k r i t i k olanlarından biri b u . Geri dönüp dünme-
yeceğimiz bayie b i r »runun yanında fantezi kalıyor. İMz
neye razı oluyoruz ve tıe karşılığında?

Yaladığımız hayat, eğer İm bayatın temel direkle


r l n l bütün gücümüzle d i k tutmayı çalınmaz İnek pek
lam kalabilecek b i r hayat değil. A m a biz kemlimize mo­
del olarak kafirleri airmşiak bunun Idâh olur tarafı yuk-
l u r . Çağımızın belalarından sözellerken, şikâyetle bulu

143
1*2
se iddia edemez. Aksi ist ika mel teki tez de rasyoneldir:
Devletin İdari Ve kültürel yapısını değiştirmek bizi teh­
d i t eden güçler gibi muazzam olmamızın hn sarCt değil­
d i r . Şeriatla İdare edilerek ile terakki edebiliriz. H a t l a
bu yolu benimsemek bizim i r i n t e r a k k i n i n zaruri şar­
tıdır. Ttirkîyt'de farklı varyasyonlarla ...n. • hu îki
tez her dönemde b i r optimum bulabilmiş Maddi göster­
geler hesaba katılarak değerlendirilecek "Inı-.ı bulunan
her fçnzümı rasyonel olduğu oranda v e r i m sağlayan b i r
NEYE TUTUNU YORSUN? lonuca d a varmış. A m a her çözüm k a a b i r süre sonra
yeni b i r rasyonel çözü ene yerini bırakmak u n u n d a k a l '
4 Beni m aklım M diyor akılcı adara, rasyonalist dığr için dünya ölçülünde mlls-lümımlarin durumu d a Tür­ r

çağ :.ı-. /. < [ { ¿ 1 - 1 i k l i m i doğru kullanırsam kendimi kur* kiye'de yaşayan müslümanlnrın durumu da hiç iç açıcı
c ı r ı n - , , Ni^kİm aklımın gerektiği gibi kullana m açlığı­ ÜffL
mız İçin bu durumdayız.* Acaba doğru m u söylüyor* Biı
müslü :ı-Lı.I.ır Araplar, Türkler, H i n t l i l e r ve birçok hajr Akılcı tutumla b i r bakıma Batı medeniyetinin genel
k a l a n aklımızı kullanmadığımız, oabelli kararEar verr- meselelerine ortak olddk. B u ortaklık bizâ Batı medeni­
mnliğirnlz, b a n tedbirleri yerinde alamadığımız için mı yetinin çıkmazlarına da hissedar kildir Bu çıkmazlara ilâ­
bazı nakısaları bünyemizde barındırıyoruz? Müslüman ve olarak müılüman oluğumuzu aküm tedbirlerle koru­
olmayan otorite karlısında süngüsü düjük duruşumuzu* mak niy et inden doğan çıkmazlarımız var. Sonuçlar ¡ l r

sebebi «gayri a k i l * kalışımızdan = tiyle ne geçmişte akılcı tedbirlerle devleti veya ümmeti
I götürmek çabasında bulunanlara ne de günü­
Geriye doğru baktığımızda müslünunların yükvlen
Batı medeniyeti karşılında akılcı bir t u l u m içinde olma­ müzdeki rasyonaliste hak vrrmek mümkün görünmüyor,
dıklarını zdylemek oldukça zor. Gerek devlet hayattnın vı -I- ı davtandık ve ulaştığımız nokta burası. Acaba akıllı
beknaaı İçin alınan i r d b i r i e r gerekse sosyal hayalın g ^
p
davranmak elimize ne geçecek ? R u sorunun cevabı bi­
çirdîği transformasyonda miislümanlarm baş endişeli m t i m yöneldiğimiz, bilgiye ne ölçüde Layık olduğumuzda
akılcı t u t u m u ele geçirmeye ilişkindi ve hana öyle sürü «aklı. Eğer i m a n bilgicinin kaynağına Liyakatle yakla^a-
nfiyor k i yerine, o m ı n m ı t a k a r a k en rasyonel uygula­ l n b n ' o bilginin verimlerinden de kısa süre içinde isti-
malar rtrçeklrşlirilmişij. Tanzimat'ın ve ona paralrl ıs­ Imk edrbilir. Bumı kavramak kek tek her müslümanın
lahat hareketlerinin mantığı şudur; Şeriatla idare edllrn i - - Ilbrleri arMmda. önce müılüman olarak bizler bize ve-
devlet, Avrupai kanunlarla idare edilmeye başlarsa t k v - IİİRÜ!} o h n bilginin neye İlişkin olduğunu ve neleri kap-
•etin varlığını tehdit eden güçlerin bu tehditlerine nüiUrr- aadıfun sarahatle öğrenmek zorundayız. Daha » n r a ve-
dikleri gerekçe ellerinden alınmış olur. Böylece düvel I t l l m i f olanın derinlemQine ve bu bilerinin yapımızda yer
munuzamayı muazzam kılan i m k i n l a r a ulaşmak ynlu rlrv luiuı-ıunı mümkün kılacak Ölçüde benimsenmelini
W açılır. Böyle b i r İstidlalin irrasyonel olduğunu k i m l-llİrlz. Akılcılığın gereğini yapmakla, a k l a bağlanmak

144 145
arasında önemli bir fark U f l Bihneuiİııde bilmiş b i r
mantığın içinde kalınır, ikincisinde i v bağlanılan bilgi¬
n i n ::• - m-LML.-Lı yere doğru seyredilir Akılcılık dünyaya
anlamın akü tarafından verildiğini kabul etmek demeye
g t l i r . Dolayısıyla dünyaya boş nazarla bakmak akılcının
yapacağı ıjiir. V a r olmakla hiçbir anlam ifade elmeyen
nesnelerden anlamlı sonuçlara varmak <burıa ne kadar
anlım denebilirce) akılcının zorunlu yoludur. Akıllı t u ­
tum ise nesnenin bizatihi anlamıyla mevcul olduğu gö­ BÜYÜK DOLAP. NAZÎK DENGE
rüşünden hareketle kendi h a l l i harekelini bulmayı p -
nûkllrif. H e m iç politikanın hem de bölgemiz i r i b a r i y l r dış
poLilLkanm artan bir canlılık gösterdiği günümüzde üüm
zikrederek bazı hususi durumlardan bahsetmek i y i olur­
du. B e l k i okuyucular]mm bazıları hu larzıla hirşeyler
süylenmesini samimiyetle bekliyorlar. Doğrusunu İstene­
niz benim de temayülüm var. I mizL, dinimizi, haya
lımızı yakından ilgilendiren bu olaylardan bahis, açmaya-
N e var k i neler yazmalı diye düşünmeye taşlar başlamaz
görüyorum olan bitenin b i r büyük dolabın hareketiyle 1
=-:•-• okluğunu. Dünya siyaseti b i r kuvvet gcBUrrisinckn da­
ha derin bir anlam taşımıyor. Y a n i gücü olan dolabı dön­
dürüyor. Ama acaba güç sahibi o l u iek taraf mı W ?
Uolap hep aynı tarafa mı dönüyor? Bunların hepsi .1.
k i l sorular.

HEldiğlmİE, bitebildiğimra dplfcbm pek büyük oldu­


ğudur. Dolabın böylesine büyük nlnsg güçlünün mutlak
otoriteye sahip olamayıaıyla, gücünü ancak nazik denge­
lerin yardımıyla devam e t t i r i y o r oluşuyla alakalı. Günü­
müz dünyasında siyasi gücü iktisadi imkanları kullan­
h

ma mevkiinde olan her k i m olurca olsun gerçek niyeti


doğrultusunda SffbeScçe eyleme girişebilmiş oba, açık
açık çıkarlarını koruma ve devam ettirme (abası göstere-
hilse hiç mesele kalmayacak. O zaman diyeceğiz k i ; « I j -
tc bu adam gücü elinde tuttuğu i r i n kendi islediği ı . t-

ur
1<11.
kametle götürüyor eline geçeni*. A m a öyle olmuyor. Güç­ z i k dengeden yararlanmak iiteyen ve böyle güç sahibi ol­
lü kişi gerçeklen yaptığını ve yapmak J--• -•"•__=--= gizlemek m a k isteyenler kafirlerde îslâmı temayüller bulmaya ve
gereğini duyuyor. Onun yerine b i r çok İnsanın k a b u l ede- ıııüslütnanlanla gayrı Eslârnî özellikler araştırmaya heves­
• .• . lakın asıl niyetini örtebilen bahaneler öne sürüyor. lidirler. Nazik dengeden yararlananlar açlann kabahatli,
Güçlü olan her zaman bahanesini önemli b i r hâdise har tokların yardıma muhtaç olduğunu gösterebilecek beceri­
line getirebilmekle «güçlü» sayılıyor bir bakıma. lere sahiptirler. Kısaca söylemek gerekirse düşünceleri ve
davranırları uytrmlu olan düriisl gabttlatm nazik denge*
Hepimiz, biliriz savaşların b i r gerçek, b i r de görü­
lerden hiçbir fayda temin edemeyeceği açıktır* Üstelik
nüşte sebebi olduğunu. Ders kitapları b i l i bu ayruna yer
dolabı döndürenler hu dürüst şahısların açık sözlülüğünü
verdiğine göre kültürümüz Sosyal, siyasi ve ekonomik
her zaman kullanmaya hazırdırlar.
olaylarda aldatmacanın b i r bakıma meşruiyetini tanımış
Y a n i b i r büyük dolap içinde doğduğumuzu daha yetişme
H i k a y e y i b i l i r s i n i z ; Şehirden gelen genç dolap bey­
çağlarımızda bile öğrenerek yasamaya çabalıyoruz. Gü­
girinin boynundaki çanın ne ise yaradığını sorar köylü*
cümüzün kandırdığımız: insan sayısınca artacağı eğitimi­
ye. Köylü ona eğer beygir durursa çan sesi •=!•••.•.-
mizden elde ettiğimiz b i r değer. Galiplerin mağlupları kü­
ben de gelir dürterim beygiri diye cevap vermiş. B u söz­
le yapabildikleri donem geride kalüığma ^ore bugün ga­
h

ler üzerine şehirli genç: Peki demiş beygir hem yürü­


liplerin mağlupları <lülap beygiri yerine koştuklnnnc söy­
mez, hem de boynunu sallar îsç? Köylü hiç de iiüjün-
l e m i m i z mümkün.
mediği h u ihtimal üzerine şu cevabı vermiş gence: B i ­
zim buralarda senin g i b i akıllı beygir olmaz.
Bahis konusu büyük dolap dönerken bu dönüşten İs­
tifade etmek isteyen herkes bftzı nazik dengelerden ya¬
Ne dersiniz? Eğer insanları b i r dolaba bağiadılarsa
rarlanmak zorunda. Günümüzde gerçek savaş b i r bakı­
ve İnsanlar bu dolabın dönmesini istemiyor, hele kendi
m a nazik denge durumundan lehine en i az lasını elde ede*
güçlerini bu yolda harcamak İstemiyorlarsa durdukları
+>ilme savaşı biçiminde cereyan ediyor. Güç sahibi olan
yerde kalayı mı sallayacaklar? Akıllı b i r beygir olmak­
tek l a r a l yok ama her güç sahibi olma gayreti gösteren
tan haşka Çıkış y o l u y o k mu?
p

nazik dengenin korunmasını jtozelliği v t bu denge için­


de meniaat sahibi olabileceğini bildiği için dolap hep ay-
iı tarafa dönüyor.

Eğer b i r i kalkıp da salım ve mazlumu birbirinden


ayıralım der L • . b i r i kâfir ve müslümnn a y n i keleye '• ••
nulıuasın der se b i r kimse t u t u p da açları ve tokları aynı
h

ölçülerle değerlendirmeyelim der ise o kimsenin nazik


dengelerden hiç anlamadığını kolaylıkla ileri sürebiliriz..
Çünkü nazik denge her mazlumun biraz zalim, her zali­
m i n biraz mazlum olması esasına dayandırılmıştır. N a -

ı
I4S 3 4y
fizyonomiye bağlı ırki özelliklerin, ailenin. çevrenîn üze­
r

rinde yalanılan lopragın kazanılmış toplumsal alışkan­


h

lıkların yani eski ve asli bağların aşıldığı noktada bir


faaliyet beklenir. Bütün mü$lumanların yek vücud of-
duğu şartlarda A l l a h hizbinin yürütücüleri durumunda
bulunanların sorumlulukları da görevleri oranında ağırdır.

islâm cemaati içinde öncülük görevini yüklenme gö


züock lifti güitermiş b i r kimse Rablıinc dönmL vakıasın L
L

ESKİ BAĞLAR ASLİ SAGLAK diğerlerinden daha yoğun ve diğerlerinden daha kapsa'
yıcı b i r r u h haliyle yaşamış bîr kimse olmalı. K u r a n H
Müilüman almanın ağır yükü ve sorumluluğu *öz- Kerîmdin ifadeliyle ^umduklarına tren» : : > ; . Ü . • i ! :ı bun­
konusu olduğu saman î$lâm, vllctit ve irade bakımından lar. İnsanı insan eden dünyevi şartların üstüne çıkabil­
zayıf kimilere kolaylık tanımışlar. Onlar çileciliğin sert me^ kendi insanlıklarını f i z i k i zorlamaların baskısı altın­
şartlarından seçmeye zorlanmamıştır^ N i y e t teri hâlis o l * da değil anlayışlarının yani Allah'ın onlara verdiği en
P

duğM süreci davranışlarının iyiye ve hayırhya doğru bîr büyük ihsanın, hidayetin yüksek ilkeleri dolayısıyla his^
gelişme göstereceğin! kabul etmiştir. Adtm a d u n d a h a çok şetme üstünlüğüne sahiptirler. Elbet insanların kullukla­
mümin vasfını elde etmelerine i m k a n verecek kuralları rını farketmeleriyle sahib oldukları hidayeti «ilke* gibi
getirmiştir. t$lâm Müslüman olma.k dün olduğu gibi bu­
r
diğer insanların ifade imkanları içine hapsolnıuş bir kav­
gün de farkb görevler uyarınca farklı seviyelerde anla­ ramla açıkltga kavuşturmak mümkün değil Y i n e de emir
şabilen bir keyfiyettir. Vücutları veya anlayış kapasite­ ve nehiylerin zahir ve bâtın zenginliklerine yaklaşabil-
leri i t i b a r i y l e zayıf (ama muhlist kişilerin zihinleri veya menin nisbeten iiade edilebilir ilkeleri olduğunu kabul
davranışları bakımından doğru yolda kalabilmelerini etmek zorundayız.
mümkün kılan hükümlerin sağlığı daha i y i olan., zekası
daha berrak olan güçlü kişiler için anlamını yeniden de­ İnsanın şanlara olan mahkûmiyeti fizikî anlamda
ğerlendirilmek gerekir. Kişilikleri bakımından güçlü kimi­ bir ırka, b i r aileye mensup olusunda, toplumsal anlamda
ler, sorumluluklar alma. ve daha önemli görevleri yerine çevre v t toprağına ulan bağlılığında ortaya çıkar. Bu
getirme mecburiyetiyle karşı karştyadalar. Y a n i Allah'ın bağlar bütün insanlık, için İslâm öncesi bağlardır. Her
hi?bi içinde her i k i t i p imanın görev ve sorumlulukları ne kadar hu bağlarla insanı kavramaya çalınmak derin­
farklı İarkİLdlr. l i k t e n mahrum b i r insanlık anlayanın mahsulü İse de p

insanların güllülerine uygun olan ve basit heveslerine kar­


Kendine mücahidlik sıfatı yakıştırmış bulunan b i r şılık verebilen bu bağların koklu bağlar olduğu kolayca
kimse önce kapasitesi, gücü vs yapabilirliği hakkında sa­ görülebilir. Bu bağları İslâm ne reddediyor, ne de inkâr.
r i h b i r fikre sahip olmak zorundadır, b u durum ve key­ Ancak bu bağların baglayLcı olabilmeleri için bir başka
fiyete sahip insanlardan İslimi mücahedenin beklediği dolayımın hükümranlığını gerek sart olarak ortaya geti-
az değildir. İslam'ın ruhuna uygun olarak bu insanlardan

150
r i y o r ; O da hidayeL Aile içi ilişkiler o aile içinde İslam
hakimiyetini devam ettiriyorsa, en ideal ölçülerle düzen­
lenme şansına- sahiptir. Tersi olduğu zaman, y a n i insan
heva v t hevesleri hİr ail> nirl iç ilişkilerine düzen verdiği
durumlarda tercih edilecek olan İslâmİ ilkelerdir. Çevre
j a r U a n ve bilhassa üzerinde yaşanılan luprağcn kültürü
İnsanları ırk ve aile bağlarından daha ağır baftımldıklarn
sürükleyebilir. Çünkü İnsanın Lahii şartlarla olan bağlan­
tısı onun karakterine tesir eder, ama insanın şahsiyetini
meydana getiren onun başka insanlar gözündeki yeridir. ERİŞİLMEYE DEÛER DÜŞÜNCELER
İnsanoğlu için karakterini baskı allına almak şahsiyetini
silmekten daha kalaydır. Gize tabiaten verilmiş şeyler Türkiye'de Batı medeniyetine Unsiyyet peyda etmiş
insan olarak i l k muhaiazaya gayret etliğimiz unsurlar de­ bulunan i l k insanlar o donemin üst tabakasına mensup
ğildir. Buna m u k a b i l dünyaya sürdüğümüz soruların ce­ kimselerdi. Her lırsatta tekrar edildiği gibi balılılaşma
vapları diye bildiğimiz: kültün-] değerlerimizi i l k sırada dediğimiz vakıa ülkemizde yukardan aşağıya dugnj ya-
muhafaza etmeye çabalarız, İnsan elinden çıkma kültür, ydma seyri takıp e t t i . Satıh tutum ve davranırların top­
insanın onsuz yapamayacağı önemdedir. B u yüzden a k l i lum ölçüsünde yaygınlaşmasının en önemli sebebi bu t u *
dengesini kaybclmemiş herkes insanlarla müşlereken sa­ turn ve davranışları gösteren k i m i l e r i n toplum idinde
hip olduğu değerlere sadakatini, ailevi zorlamalara rağ­ örneklik etmeye müsait bir pozisyona sahip olmalarıdır.
men ve i k l i m şanlarının veya bedeni sınırlamaların öte­
sinde b i r ısrarla devam e t t i r i r Geçen y i i z a l i m i f yıl boyunca yukarıdan aşağıya b i r ­
çok şey yaşandı. Varılan nokta müesseseleri itibariyle bu­
H a l böyle olunca, kçndine mücahid sıfatım yakışı L - gün T u r k i y e n i n bütünüyle baldı karakterde b i r yapıyı
h

raü b i r kimse bütün eski ve asli hağlarm dışında ve üs¬ yansıttığıdır. Geçmişin muhasebesi şu veya bu hiçimde
tünde bir noktada kendi İnsanlığına anlam kalması hem yapılabilir, ama geçmişin muhasebesini yapmanın bizleri
zorlu, hem de m u ! - , b i r faaliyet alanı olarak kendini kurmaya hedef bildiğimiz yeni bir yaşama biçimi bakı­
ortaya çıkarır. mından fazlaca İzleyemeyeceğini akakla tntmahyız. Ya­
n i geçmişi yeniden değerlendirmekle b i r çok şeyi y e n i ­
den ve Juurla kavrayabiliriz, ama ulaştLğLmtz biçimin dı­
şına çıkarak yeni b i r bayatı kurmamı* gücümüzün öte­
sindedir. Bize bugün y a r a n dokunacak olan çaba şimdiki
durumumuzun anlaşılması n bu d u r u m u azami derecede
iyiye götürecek gerekli usullerin benimsenmesidir. Öyley­
se h a l i hazırdaki durumumuzun gerçekçi ve dürüst b i r
t a h l i l i vazgeçilmez önemdedir.

1S3
Müslüman olarak üzerimize düşenin kendi kabusu­ dığı zaman hiç ortaya çıkmayan türden kimiler olmamız
muza çekilip ^ayıklamak olmadığı bugün çoğunluk tara­ yakışık ahr.
lından dahi benim^ençbilen b i r düşünce. Artık bûyle dü­ B i r camiaya mensup olmak hepimiz İçin b i r güven­
şünmeyenlerin önce kendini aldatarak rahatlama, arka­ l i k alanı açmalı ve bütün münasebetlerimizi hu mensubi­
sından ba^kalannı aldatarak çıkar sağlama mekanizma­ y e t i n güvenliği ve sorumluluğu doğrultusunda yürütme-
sına bağlandıkları görülür oldu. Türkçe konuşuyor ve liyiz. B u takdirde Batılılaşma sürecinin başından bu yana
Türkçe yasıyoruz, hu gerçeği hayalırnızdan çıkarmamız kargımıza çıkan üst tabakaların t u t u m m davranışlarını
mümkün olamıyacağma göre yaşadığıımz alanda Türkçe ozenilmeye değer gören yaklaşımdan • • • •• müsiümana
konuşan ve Türkçe okuyan herkesi hesaba katmak ve on­ yaraşan t u t u m ve davranışların temsilcisi bulunan yak­
lara f i i l i veya potansiyel muhatap gözüyle bakmak zo­ laşıma varabiliriz.
rundayız. K e n d i m i z i bu meydanda hissetmek mecburiye-
tîndeyiz* B u meydanı daraltmak, daralmış gibi göster­ Müslümanlar eritilmeye değer düşüncelerin temsil­
mek aldanma ve aldatmaktan başka ne olabilir? Müslü­ cileri nlmadıkça üzerlerine düşen görevi yerine getirmiş
man oluşumumun meselelerini bizimle aynı d i l i konuşan sayılmazlar. Erişilmeye değer düşüncelerin, eserlerin, ça-
bütün insanların meselesi haline getirmeye çaba fjösler­ lışmaJann incelemelerin müslümanlardan s i d i r okluğu
r

mek zorundayız. Öyle k l müslüman olarak bizlerin yak­ bir Türkiye'de İslâmî gayretin en önemli kısmı basartl-
laşımını benimsemeyenler p halta bu yaklaşıma düşman miş sayılır. Toplumların hayalından sık sık görülen odur
olanların bile bu bizim vazettiğimiz meselelerin alanı dı­ k i laklıd eden aşağıda taküd edilen yukarıdadır. Müslü­
şına çıktıklarında bu ülkedeki düşünce alanmin dışma man olarak bizlerin seçkin b i r düşünce ve sanat enamı­
çıkmış olmalıdırlar. na kan vermemiz, gelişen unsurların Bilişmelerine yara­
yacak çabalardan geri durmamamız ve aramızdan çıka­
cak değerlerin y&r&şlıklan yere varmalarım sağlamayı
Eğer İslâm yaşadığımız ülkede üzerinde kata y o r u l ­
görev bilmemiz zorunludur flütün bunların yapılabilmesi
maya gerek duyulmayan b i r düşünme y o l u ise bunun bü^
için düşünce ve sanat ortamında yaşanılan kaosun geri­
tün sorumluluğu ben müslünranım diyerek b i r kişilik vas­
de bırakılması, her unsurun kendi sınırım i y i bilmesi ve
i m i dışa vuran kişilerdedir. «Biz inanıyoruz karşımızda­
h

birlikte oluşan üretken ortamdan yararlanmaya gayrel


kiler manmıyor* tarzında üade «dilen düşünce siperi an­
göstermesi ^ereklidir.
cak yeterince b i l g i l i olmayışın, beceriksizliğin, kolaycılı­
ğın mazereti olabilir. Türkiye'de İnanan-inanmayan ay­
rımı yoktur, olamaz* B i r ayrem varsa o da müslimler ve Bütün bunların ne ölçüde önemli okluklarını kavra­
müminler ile müşrikler ve münkirler arasındaki ayrımdır. mak için lazla zeki olmaya gerek yok. Eksiğimiz yalnızca
Müslümanlar olarak yaşadığımız ülkede gayri-müslim i i k - olgunluk ve sevgidir. Yüzyüze geleceğimiz çetin şartlar
r i y a t m yananda sığmtt durumunda olmamız kendi nite* olgunlaşmayı hızlandırabilir. S e v g i ' O da herkfcün nasi­
İlklerimizi hakkıyla temsil edemediğimizi =--•--.--•.• Bizle­ bine düşen kadar bulabileceği unsur galiba.
rin kendi anlayışını sarahaten ortaya koyabilen, knyama-

1İ-I 155
me ortamıyla, bu ortama gösterdiği bünyevE tepki ile iliş­
k i l i d i r . Düşünme biçimleri, zevkler atkılama seviyeleri
h

de insanların kültürel ortamlarının gerekleri doğrultu­


sunda belirlenir.
Müslümanlar da dahil olmak üzere günümüzün bü­
tün toplumları temelleri Hrİstıyan ortaçağında atılmış
ve çeşitli çevrelerden geçerek bugün endüstri üleşi ka­
raktere sahip olmuş bir medeniyetin atmosferinde nefes
almaktadır B i z i m düşünme biçimimiz zevkimiz ve algL-
h

KÖTÜ KÖTÜLEŞTJRİR l.ıiM.L seviyemiz içinde yaşadığımız kültüre ulumlu veya


olumsuz tarzda t er ti iğimiz; tepkiden oluşuyor. İyi dü­
Teknolojik medeniyetle yüzyüze çelmeden önce kendi şünüyor muyuz? Zevkimiz yüksek seviyede m i i Dünyayı 9

kültürlerinin sınırlan içinde yaşayan eskimolar k u r t l a n - doğru algılayıp algılamadığımızın b i r ölçüsü var nıı eli-
mı-- eti m a k i m i b i r gıda k a b u l ediyorlardı. Belli k i öyle­ mizder Yediklerimizin bizi zehirleyip zehirlemediğini, mi­
sine soğuk b i r uriamda e[İn kurtlanmadın E sağlamak ma­ demizi bozup bozmadığım ve nihayet uzun vadede kan­
rifet İsteyen bir işli. l t e l k i de bizim bilmediğimiz b i r yön­ ser yapıp yapmadığını anlamamız kolay- A m a acaba öğ­
temle eti i i s l a h i etmek sözkonusuydu eskimolar için. renme biçİnunıizin sanatta ve tefekkürde yaptığımız seç­
h

Çinlilerin de geleneksel küllilrleri içindeyken uzun yi* melerin bize hastalık mı yoksa sağlık mı getirdiğini nasıl
lar toprak altında bekletilerek kokutulmuş y u m u r t a ye­ anlayacağız? Kötü gLda midemizi bozar- B u bozukluğun
diklerini biliyoruz. Çinliler için kokmuş y u m u r t a , eski- verdiği rahatsızlığı duyarak bundan kurtulmanın b i r yo­
molar için k u r t l u et anlıyoruz k i , «nadir* gıdalar ara­
r
l u n u arayabiliriz. Fakat bözuk olan düşünme biçimimi*
sındadır. Buna karşılık Türkiye topraklarında yaşayan ise, bayağı olan zevkirnizse yetersiz olan algılayış biçi­
h

bizler eti ve yumurtayı *taze* yemek gerekliğini kabul m i m i z ise buradaki bozukluğu, bayağılığı, yetersizliği
eden b i r kültürün insanlarıyız. E r i H yumurtayı bayat­ farketme imkânımız v a r mı?
latmanın değil de onları taze tutmanın zor olduğu b i r
i k l i m kuşağının isterlerine ayarlı bizim kültürümüz. R u Eğer İçinde bulunduğumuz kültürel ortam sağlığımızı
yüzden bayat et ve bayat y u m u r t a bizlerin sağlığım bo- lemtn yolunda bizlerin taze gıdalar almasını gerektiriyor,
aar. Yaşadığımız ortam e t i ve yumurtayı bayatlatarak buna mukabil biz bayat nesnelerle bealeniyooak önoe
yemeyi tabii ve bünyemize uygun kılmış olsaydı bu gı­ «ağlığımız bozulacaktır. Bu belki kotu ve düzeltilmesi
daların •.• -• olanları midemüJ bozarak, bizi hasta ede­ gereken b i r dorumdur. Lâkin bundan daha kötüsü ve dü­
cekti. ı
nMi zeltilme i h t i m a l i pek zayıE olanı j u d u r : Eğer aldığımız
kytü gıda sunucu ölmemiş&ek ve bu gıdayı almaya devam
İnsan için beslenme nastl içinde yaladığı l i z i k i şart­ ediyorsak bünyemiz hu bozuk gıdaya kendini ayarlaya­
lar ile kendi bünyesinin bu «artlara gösterdiği tepkiye cak ve artık bizim İçin kötü gıda «uygun* hale gelecek
bağlı bir olaysa insanın düşünme tarzı, sanattan aldığı ve gerekli beslenme biçimimizin maddesi olacaktır.
zevk ve yapıp etmelerine verdiği anlam da inanın yetiş-

15?
tíé
İıısan kütü beslen mt ye ahşabiliyürsa. kötü düşünme­
ye haydi haydi alcşrr. Yetersiz beslenmiş insanların bu
noksanlıkları gerek bedcnlerindeki özelliklerden gerekse
zihinler i n i n üzerliklerinden anlaşılabilir. Rolü beslenmiş
kimseleri İyi beslenmiş insanlarla temasları sayesinde
iarkelmemiz mümkün, i k i insan arasında karşılaştırma
yapabiliriz. N i t e k i m bütün spor karşılaşmaları bu esasa
dayalıdır. A m a kbtü düşünen, yetersiz algılayan, zevki
bayağı olan kimseleri i y i düşünen, algılan güçlü, yüksek ZALİM GİDER ZULMÜ KALİR
zevk sahibi kimselerden nasıl ayırabilir, birini diğeriyle
nasıl karşılaştırabiliriz? Modern yönetim biçimlerinin ortak özellimi iktidarın
Düşüncedeki bozukluk sadece bozuk düşüncenin J>e- mekanizma esasına güre kurulup işletilmesidir. Hu me*
nimsenmesim gerektirir. Bayağı zevk yüksek zevki tanı­ kanizma, siyasi gücün en e t k i n (efEİent) merkezde top­
mayı imkansız kılar. D a r çaplı algılamalar yeni algılama lanması, insan aklının gündelik kavrayış bölgesinin en
birimlerine insani kapatır. Kısacası kötü kötülegtirır. B u e t k i n zihni faaliyet sayılması ve toplumun bütününün
lasil daireden çıkmanın tek yolu eğitimdir. Eğilim han^i yönetime konu edilmesi suretiyle çalışır.
Eürden olursa olsun İki unsuru bünyesinde barındırır. Dünya toplumları m o d e r n yönetim biçimini benim­
Bunlardan birisi devamblıkj diğeri tularbbktır. Eğitim semeden veya böyle b i r yönetime mecbur edilmeden ün­
eğer devamlılık arzelmiyorsa, ona eğitim denilmez pro­ ce Iıer toplum kendi bünyesinin geıeklt kıldığL bir yöne¬
paganda denilir. Eğitim kendi konusunda b i r tutarlılık time sahipti. Elbette modern biçim Öncesinde de her top­
arzetmiyorsa b i r şartlandırmadan ileri gidemez. l u m d a b i r i k t i d a r vakıası yaşanıyordu ama b u kökleri
p

o toplumu b i r arada tutan unsurların vasıflarından yan­


sıyan ilkelere bağlı b i r i k t i d a r îdi. Dolayısıyla keyEilik
ve kaprislere elverişli b i r icra asgari seviyeye indirilebil­
mekleydi. Geleneksel toplumlarda zalim i k l i d a r b i r ba­
kıma keyütiği ve kaprisleri artırdığı ölçüde zalirnleşiyür-
d u . Böyle b i r ortamda zulmün ortadan kalkması b i r ba­
kıma zalimin iktidardan uzaklaşmasıyla mümkün olabi­
liyordu. Oysa modern toplumlarda zulüm yeni i t a d edil­
miş mücerret i k t i d a r kalıplarım muhtevadan mahrum ve­
cibe ve müeyyidelere dayalı oldufiu Lçİn zalimin yerinden
ayrılması zulmün de ortadan kalkması anlamına gelmez.
Kuralları koyan artık yoktur, ama kurallar geçerliliğini
ve insan üzerindeki j u veya bu yündeki etkilerini devam

15*
ettirirler. Eğer nel . l i k i t saat sekizde f e k l e r sulana­ camiamn veya mensubu oldukkırı miileün ne olduğu ve­
cak diye L i r madde yer al mı 7 .1 •• yönetmeliği yapanla­ ya ne olacağı meselelerini düşlemekten alıkoyar. İnsan­
rın arlık İş başında bulunmayışları bu görevin yerine ge­ lar yaşadıkları her olayın i r k yönünü iarkedebilecek du
t i r i l m e l i m «lerneyeceklir. hatla eğrr saat sekişle yağ­ rızma düsürii^üilefdİrı S*hip olmak. Sahip olmak dür-
mur yağıyı : yönetmelik gereği çiçekler sulanacaktır. mekanizmanın i y i islemediği İ t r i n i ile insanlann
zihninde canlı tular. T o p l u m u meydana geliren unsur
Modern mekanizma merkezileşme gücüne bir kez
lar mekanizmanın daha i y i , yani o unsurun dıha kazançlı
ubgtıklan sonra bu nokladan geri dönemez. Çünkü bütün
çıkacağı l a n d a işletilmesinden y anadırlar. M rk anı una ça-
alt birimlerin inleyişi yukardan verilen emirlere, üst ma­
lıima!ıdır ama benim îçın ç a l ı ş m a l d ü ş ü n c e için­
kamlar taraliDdan alınan t a r a r l a r a bağlanmışın. Emir­
h

de insanlar işleyen mekanizmadan en büyük yararı sağ­


lerden ve kararlardan mahrum b i t mekanizma çabucak
lıyormuş ftibi görünen unsuru da bünyesinde erilliğini,
anarşik b i r duruma düşebilir, üstelik emir verme ve ka­
onu mekanizmanın her an yerine başkasının komılahile
rar almada gerekli perspektiflerden nasibim almamış İn­
: • , bîr vidası hâline getirdiğini larkedemiyeeehtir_
sanların verdikleri emirler ve aklıkları kararlar j l i r e k l i
olaî.A diğer unsurları menfi yönle etkileyecek, haksız
Mekanizmanın i y i İşlediği ve Uabetle çilıtlığı ortanv
emirler ve yanlış kararlar zincirleme Irirbirlerini izleyen
da iktidar ve muhalefet de gerçek anlamlarını kaybede­
« k t i r . Modern yönetimler merkezi yapıdaki mekanizma­
cektir. Çünkü mekanizma iktidar ve muhalefet dengesini
larından vazgeçemedikleri için toplumdaki aksaklıkları
mekanizmanın ranlahl k ı l m a s ı için ihda* etmiştir. B u
yeni yasalar yaparak ve batana] gördükleri yasalan i p ­
yönüyle her iktidar b i r anlamda muhaleiel. bel muhalelel
t a l ederek gidermeye çalıdırlar. Fakat bu tutum da kendi
bîr bakıma iktidardır. H a t l ı Inplumun aşağı tabakaların­
açmazını beraberinde getirir. Eğer alınan yeni kararlar
da nbnrv yüklenmiş unsurlar da tıpkı üst kademedekıler
mekanizmanın inleyişine uygun ktlınmışsa, eski halaları
gibi mekanizmanın bütünü karşısında müşterek fonksl-
daha - L kökLeşlirir, yok eğer mekanizmanın işleyişine
yonlar yüklenmişlerdir. işte bütün bu mülflhazatar doğ-
müdahale eden karakterde İse etkinliğini gösteremez.
rultıziunda d i y e b i l e n i k i . dünyanın neıtsiftde olursa ol^
M o d e m yönelim o toplumda yaşayan insanların gün­ »un modem mekanizmayı güçlü kılma yolunda yapılan
delik zhllyı- larzlna h i l a b ederek lılr i k t i d a r mekanizması atılımlar dolayısıyla zalimleımlj b i r iklidar yerinden ay­
tesis etEİfti için insanların herhanRi hu ahlâkı normu esas rılmakla beraberinde zulmünü de golürmeyectklır. M o ­
alarak davranmalarına değil, mutlak ve çıplak çıkarlarım d e m medeniyet t a l i m i n silmesi, zulmünün örlakalması
azamiye ulaştırma çabalarına girmelerine sebep nlur. Çün­ esasıyla ayakla durur.
kü yaşamak basit b i r hesaba i n d i r i m m i t t i r . Az vermek,
çok almak. Bu t u t u m da mekanizmayı günden güne güç­
lü kliar. İnsanlar eğer mekanizma fişlerse* kârlı çıkacak­
larına înandırılraışlardır Çıkarlarını ancak mekanizma^
mn işlemesi halinde koruyabileceklerini düşünürler. B u
d a onların kendi hayat mrselelrrîni olduğu k a d i r , hüıün

Ihl
160
sonucu hiç de iç açıcı b i r manzara arzelmcyecektir. N i ­
tekim Avrupa milletlerinin dünyaya kabul e t t i r d i k l e r i
lelsefe ve bu felsefenin yankılarıyla Tanzimat sonrasın­
da Türkiye'de seçilen yaşama - düşünme yolu usanmaz,
(aynı zamanda utanmaz) yanlışların ardarda sıralandığı
bir hayatı getirmiştir. Dün olduğu gibi bugün de mese­
lemiz ne yapLp d a yanlıkları doğruya irca edebileceğimiz
meselesidir.
HAYAT TECRÜBESİ
Türkiye'de yaşayan insanların b i r kesimi Tanzimat
sonrasında ülkemizin girdiği yolun bizzat kendisinin eleş­
yaşarlığım yıllar, gözlediğim ve içinde bulunduğum
t i r i y e konu edilmesi taraftarı değildir. Onlara - u - . Halı
olaylar bana şunu öğretti: T o p l u m u n belli b i r serbesti
medeniyetinin kendisi için seçtiği y o l u bizim de kendi*
idinde olduğu dönemlerde nisbİ olarak bütün insanlar
m: uygun görmemizde hala yoktur. Varsa hala seçilen
H r l ı çıkıyor ve lâkin en çok k i r edenler o toplumda bü­
•yolu yürürken yaptığımız yanlışlarda, noksanlarda aran­
yü s i z c i işleri yapmayı başaranlar oluyor. Yani anladığım
malıdır. Kimine göre Batırtın kendisine seçtiği değerleri
toplumun sıkı b i r ıbsiplin altında tutulduğu zamanlarda
tam benimseyememiş olmamız, tökezlememize sebep ol*
herkes, halta soz konusu disiplini uygulayanlar da zarar
muştur. K i m i n e güre I H , topallamamızın, tökezlememi­
ediyor ve lâkin en az zarara uğrayanlar o tnplurnda ha­
zin sebebi Bata'ya gücünü kazandıran bedellere varmada
yasızca işleri yapmayı başaranlar oluyor. Yani anladığım
bünyemize uygun değerler ortaya çjkaramamış olmamız
o k i , insanların dünyasında, Ijtşeri münasebetlerin beşere
veya K a t i l i değerlere karşılık olabilecek yerli değerleri
mahsLiü tedbîr ve imkânlarla yürütüldüğü ortamda ken^
yeterince güçlü kılamayişimizdir. B u insanlar Batılılar
d i n i bilen, kendi imkanlarını meşru b i r platlormda k u l ­
mayı esas kabul e t t i k l e r i , ama bu yolda karşılaşılan pü*
lanmak gayreti gösteren insanlar her zaman dar sınırlı
riizle-ri giderme çabasında, oldukları nisbette günümüz an­
bir gücü kullanma fırsatını ele geçirirken, ayni ortamda
layışı idinde *solcu*j Batılılaşmada kaçınılmazlık gördük­
hakkından fazlasını almak cür'et ve pervasızlığını goste-
leri ve fakat Batılılaşmanın yerli sentezini aradıkları nis­
renler, kendine ahlâk! kayıtlar koymayı önemsiz sayan
bette «sağa* adını taşırlar.
insanlar her zaman sınırlan genişleyen b i r cücü kullan­
ma fırsatını ele geçlrebiliyorlar.
Türkiye'nin Tanzimat sonrasında girdiği y o l sözko-
B u anlayış toplum hayatının düzene k o y u l m a ^ ge­ nusu olunca esasa ilişkin bazı itirazlar yönelten ve çağ­
nel menfaatin o toplumda yaşayan herkesin faydalanabi­ daş medeniyet vakıasını tartEşılmaz b i r veri saymak yo­
leceği şekilde ayarlanması meselesinde oldukça kötüm­ lunu t u t m a y a n insanlar ise günümüz anlayışının snğcj
d
1

ser, karamsar b i r görüntü sunuyor. B u n u kabul ediyorum* veya s o k u adlandırmalanna uygun özellikler göstermi­
İnsanlar kendi zihni işleyişlerinin, arzu ve isteklerinin: yorlar. B u n l a r Türkiye'nin kendilerini Kur'an-ı K e r i m ve
doğrultusunda dünyaya düzen vermeye girişirlerse, bunum Sünnet-i Seniyye ile hağh sayan müslümanlarıdar. Elbette,

ta Zo3
Türkiye'nin büyük bîr ekseriyeti kemlini İslâm d i n i için­ sözünü doğnjlarcasına karşısına çıkan kelimeler aym de­
de görmekte ve saymaktadır. Ancak bu büyük çoğunluk ğilse bîle çok benzer bir gerçeği dile getirdiği için d i k ­
içinde dahi yukarıdaki sağa v t •On adlandırmasına uy­ k a t i m i çekti. Söyle diyor Maurice Maeterlinck - «Bütün
gun düşebilecek çok sayıda insan vardır. Ancak cayılan insanların i y i nkluğunu varsayarak kanunlar yaptığınız
Türkiye'de sözünü etliğimiz meselelerle ilgilenenler hesa­ zaman kötüler zafere ulaşır ve iyiler ezilir. Kanunları bü­
ba katılacak olurea'hüyük meblağlara ulaşamayacak bazı tün insanların fesatçı olduğunu kabul ederek yaptığınız
müslümanlar vardır k l bunlar yalnız Türkiye nin Tanzi­
h
u m a n kötüler aradan sıyrdır veya on i ar dan istifade yo­
m a t ' l a girdiği değişme sürecine değıl aynı zamanda Katı
h
l u n u bulurlar. Yalnızca İyiler onlara itaat eder ve acı çe­
medeniyetinin varlık $arLİarma da kâinatın düzeni hak­
?
kerler.»
kında modern yaklaşımlara da tabi oldukları, benimse­
d i k l e r i hükümler noktasından bakıyorlar. B u yönüyle B u sözler herşeyin İnsan eliyle düzene sokulabile­
müslümanların dünya hakkındaki kötümser görüşleri, bu ceği ve insanların kendi zihni kuruluşlarını cn değerli
kötümserliğe sebep olanlara yöneltilmiş bîr eleştiriden hazine sayarak hayatı tanzim edebileceklerini kaimi eden
başka bir şey değil. Çünkü • - • bir dünya gö­ çağdaş düşünme biçiminin sonuçlarından yalnız birini
vurguLı- • i bakamından anlaşılmaya defter. «Toplum dü­
rüşü içinde iyimser olmak ancak *ağcı veya 4olcu olmakla zenini sağlamak, daha i y i b i r topluma ulaşmak, günümüz­
mümkün. de çekilen acıları, uğranılan lıaksuhklatı gidermenin b i r
yolu yok mu r: sorusu bu acılan çeken veya bu acılara
Müslümanların bakış açısı dikkate alındığında i n ­
sebep olan biz insanlar tarafından cevaplandaralamaz. Da­
sanların kazanç ve kayıpları farklı bir değerlendirmeyi
ha doğnısu bu cevap çoktan verilmiştir. B i z İnsanların
gerektiriyor. Baâkı dönemleri herkese b i r şeyler kaybet­
meselesi hayrımıza olan hususlarda kendimizin, insanlar
t i r i y o r a m a en az kaybedenlerin namussuzlar oluşu an­
olarak hepimizin karar verip veremiyeceği hususunda
cak dünyevi değerler seviyesinde doğru; serbestiyet her­
odaklanıyor.
kese kazandırıyor, uma cn çok kazananların namussuzlar
olrnast ancak kazanılan şeyin müslumanIarca kazanılma­
Bütün iyî n i y e t i m i * ve bütün kapasitemizle kendi­
ya dcğtr Sayılmayan şeyler oluşu yüzünden.
mize ve benzerlerimize yarayacak İyiyi icat etmeye kal­
Ben —hiç şüphesiz k i politik derişmeleri ^özününe kıştığımızda bizi ancak başarısızlık ve karamsarlık bek¬
alarak— sahip olduğum hu hayat tecrübesini önemser­ liyor. Öyleyse insanlar yüzyüze geldikleri belâlar karşı­
ken, karşıma Maurlce Maeterlinck'in *iizü çıktı. Okuduk­ sında tamamen pasif, edilgin ve elL kolu bağh m i kalma­
larımdan değil de, yaşadıklarımdan b i r sonuç çıkardığım lıdır / İnsana iyiye ulaşma hususunda hiç görev düşmü­
için «Zorbalık çağlarında herkes kaybeder, ama kaybı en yor mu F Bu soru karşısında söylenecek şey önce bizim
az oFanlar namussuzlardır, oysa. serbestlik çağlarımla her­ icat ve keşf kelimeleri arasındaki farkı öğrenmemiz ge­
kes kazanıp ama kazancını en üst seviyeye çıkarabilen­ rekliğidir. Biz İnsanlar olarak cehaletimize dayanarak,
ler namussuzlardır^ diye ifade ettiğim düşüncelerimi öz­ flical» peşinde koşmaktan hoşlanıyoruz. Y a n i birşiyleri
gün k a b u l ediyordum. «Güneşin altında yeni b i r şey yok» b i l m e k ve bu b i l g i y i kendi malımız saymak nefsimizi ok-

164 165
jfuyor Kendi indî düşünülerimizi yuzyüze geldiğimiz hik­
r

metten daha ÖDtt çıkarma hevesindeyiz B i l g i l e r i n bize


r

ı verilmiş* olduğu gerçeğine sırtımızı dönmek kolayımıza


gidiyor. I j t e btt yüzden gerçeği, zaten mevcut olan haki­
k a t i keşi yolunu daraltıyor» kendimize icat caddeleri aç­
maya çabalıyoruz.

N e kadar i y i niyet U olursak olalım bilgimizi ne k a ­


p

dar artırırsak artıralım, tecrübemiz bizi ne ölçüde olj-un-


ANLAMASI KOLAY
İnştırırsa nlgunlagtırsın insanlar olarak bizler kanun yap­
maya yeterli değiliz. H i l k a t varoluşumuzun kanunu ge­
İki nokta arasındaki en kısa y o l , eğer p o l i t i k a ala­
reğidir. İnsanlar olarak yapabileceğimiz tek şey bizim ya­
nında iseniz, b i r doğrudan geçmez. P o l i t i k a alamndtt bu­
radılışımızı da içine alan büyük bütünün gerçeğe ilişkin,
lunduğunuz yerden kalkıp gözünüze kestirdiğiniz yere
bizim hayrımıza olan bilgilerini keşfetmektir. Y a n i bizim
varmak isliyorsanız, bu i k i nokta arasında doğrudan yü­
için konulmuş kanunun ne olduğunu iğrenmekten ötede
rüyüp gidemezsiniz. Daha doğrusu sizi bu düz yürüyüp
insan için yapılabilecek b i r çalışma y o k t u r . Lehimize olan
bırakmazlar. P o l i t i k a alanında bulunduğunuz yerle var­
nedir ? Aleyhimize olan nedir? Bu soruları kendi bajinu-
mak istediğiniz yer arasında öyle b i r güzergâh tespit et­
keyfip i n d i ve hevaklrâne cevaplandıramayız. Cevap­
meniz gerekir k i hasımlarınız *3zin yürüyüşünüze engel
landırmayı deneriz elbet. N i t e k i m içinde bulunduğumuz
olmaya çabaladıkları sırada hu çabalarıyla sizi hedefi­
çağdaş medeniyet ve geçmişteki A d , Semut g i b i kavimle­
nize doğru 5evketsinler yahut siz bedelinize ilerlerken
F
r i n ortaya çıkardıkları medeniyetler beyle tecrübelerin
hasımlarınız başka bir yöne gitmiyorsunuz diye bundan
yansımasından başka bir şey değildir.
hoşnutluk duysun. Politikanın bu dolambaçlı yürüyüşü
i k i türlü politikayı kaçınılmaz kılıyor: B i r i hepimizin
Çağdaş insan i l k nazarda karşılaştığı kötülükleri kett­ pejoratü anlamda kullandığı politikadır. Yani kaypaklık,
in zihni dunammıyla iyiye çevirmeye çabaladığı için çık­ i k i yüzlülük ve nabza güre şerbet vermeyi gerektiren,
maza g i r d i . Eğer kâinatı bir hayvan g i b i yani acıdan ka­
h
insanların zaaflarını ve açıklarını kullanıp özlemlerini kö­
çarak ve hazza yaklaşarak kavrama yoluna girmemiş ol­ rükleyerek yapılan ÇLkar sağlama mesleğidir. İkinci tür
saydı ve kâinatı öğrenilecek şeylerin b i r vesilesi saymış p o l i t i k a her İnsanın k i n d i değerleri doğrultusunda yer-
olaaydı isler istemez bilgilerin de varlıkların da kayna­ yüz-üııdeki mevcudiyetini kendi benzerleri arasında kabu­
ğına yönelebilecek ve kanun koymaktansa konulmuş ka­ le şayan kılmak için kendi değerleri doğrultusunda gos-
nunun gereğini yerine getirmek çabasına girecekti. A m a lerdiği çabaları kapsar. Politikanın hangi türü İçinde
öyle yapmadı. Kanun koydu ve koyduğu kanunun dahi olursanız olun bulunduğunuz nokta ile varmak istediğiniz
tâbi otduğu kanundan bihaber kaldı. Böylece kendini düş­ nokta arasındaki en kısa yolu b i r doğru olarak kabul ede­
manlarla kuşatılmış hale soktuğu gibi her türlü düşman­ mezsiniz. Çünkü insanoğlu dünya üzerinde maddi varlığı
lığın beklenebileceği b i r zehirli ortamın mimarı oldu.

166 167
itibariyle b i r yerdedir ve fakat asli varlığı itibariyle baj* t a k i zorluk olmadaki, oluşmadaki zorluktan geliyorsflj
ka b i r yerdedir. İnsan kendini Öğrenmeye» t e n d i haklım­ yani anlaşılan doğruların kişiyi doğrultması halinde ula-
da bir bilgi ve bitirip edinmeye başladığı andan itibaren aılma$ı mümkün doğrular sozkouusu ise insanın yapnğı
olan b i l e n i p olabilecekler arasında b i r rncsaic bulundu­ p o l i t i k a hem asli hem de asıl b i r politikadır.
ğunu görür. İnsanın kavrayabildiği her saman algıladık­ Müslümanların Türkiye'de veya dünyamn herhangi
larından daha geniş ve şumüllüdür. Vani her insan her bir yerinde strateji ve t a k t i k hesaplarına dayalı bir poli­
zaman olduğundan daha fazladır. t i k a içinde olmalan kendi aleyhlerineledir. Herşeydcn ün­
İnsanlar için olanları ve olacaktan anlamak kolay­ ce bu tür p o l i t i k a samimiyetsizlikten fazla bir j e y değil­
dır; çünkü insanlar içlerinde yaşarlıkları değerler» iç dilem­ dir, ö t e yandan strateji ve l a k t i k hesaplarına dayalı b i r
lerinde barındırdıktan güçler bakımından bir bütünlüğü politik t u l u m berşeyin anlagıldığı ama hîçbirşeyc ulaşıl­
temsil ederler. Tecrid edilmiş b i r ortamda her insana i k i madığı b i r ortamda, böyle insanlar tarafından yapılabi­
nokta arasındaki en kısa yolun bir doğrudan geçtiğini söy­ l i r . Müslümanlar farkma vardıkları doğrular tarafından
lemek, göstermek, kavramasını sağlamak kolaydır. Ung- doğru kılmmış k i m i l e r d i r . B u gibi kimselerin içinde ola
nı kelimesini ister matematik bir iiade olarak alalını» is­ cakları p o l i t i k a anlamanın kolaylığına değil» ulaşmanın
terse doğru kelimesine hikmete bağlı b i r anlam yükleyc- zorluğuna dayalıdır.
litu insanlar «doğrunun ne olduğu hususunda bir uylaş­
maya varabilirler. Her kişi doğruyu tanıyabilecek i m k a n ­
larla donatılmıştır. Ama. İ£ burada bitmez ve anlamımın
kolaylığı yamnda hemen ulaşmanın zorlumu belirir. A n ­
ladığımız herhangi bir doğru karşısında y a tasdik eden
veya reddeden, inkâr eden b i r tavır takmınz. Anladığı­
mız b i r doğruyu tasdik edersek ona b i r bakıma ulaşmış
oluruz. B i r bakıma d i y o r u m çünkü ulaşmak için hır doğ­
r u y u benimsemek bile yetmez. Ulaşmak b i r doğrunun k i ­
şiden sokülemiyecek kadar kişiye ait olmasıyla mümkün­
dür. Bu sebepten insanların belü tecrübeleri *»?eçirmîş*
olmaları onları tecrübeli kılmaz. Tecrübenin taşıdığı ûn-
Iftma ulaşmış olmak gereklidir, insanlara tecrübe sahibi
diyebilmemiz için yaşadıklarından belli dersler almış ol­
malarını gerekli sayıyoruz. Her yaşayan anlar, ama an­
cak ulaşanlar işin aslını bilirler. Ulaşmak ise pek zah­
m e t l i ve zordur. Ulaşmanın zorluğu b i r strateji ve t a k t i k
mesele olarak anlaşılırsa işte bu durumda insan kelime­
n i n pejoratif anlamıyla p o l i t i k a yapıyordur., ama ulaşmak-

Jûfl
k e r i hesaplara dayalı b i r siyaseti haklı söndüklerini açık­
ça ifade ediyorlar. Nükleer f u l l e r süzkonusu olduğunda
onların alternatif maliyetinden çok öldüreceği insan sa­
yısı ve hangi insanlara öldüreceği önemli oluyor elbet. A m a
iş halk m önünde b i r ülkenin durumunu tartışmaya ge­
lince, dünyadaki bütün siyasilerin yaptıkları daha büyük
bir maddî relabı kendilerinin sağlayacağını dile getirmek­
ten ibaret '..ılıyor çoğu zaman. Bu özellik y i t i m i demok­
r a t i k diye bilinen ülkelere mahsus değil, ueun yıllar ünce
NASİL BÎR SİYASET?
bir Sovyet Devlet Başkanı, o güne göre y a k m bir gele­
cekte Rus kadınlarının naylon don giyeceğini iftiharla
Demokrasilerde siyasi mücadele • mücadeleye giriş­ vaadediyordu
miş bulunanların kendilerini b i r v i t r i n içindeymiş gibi
farzetmeleri suretiyle yapılır. Demokratik mücadeleyi Dünyanın bugünkü durumunda maddi refah pekin­
kabul eden her k i m olursa olsun y a halkın güzünde et- de koşmanın yadırganmadığını biliyorum. Çünkü modern
zibesîni artırmaya çabalayacak, yahut siyasi mekanizma- insan kendine bedel olarak mümkün olduğu kadar az yo­
J I I U işleyişine hiç de demokratik sayılmayan müdahale­ rulmayı, zahmetsizce birçok şeyi elde etme yolunu ara
lerde bulunup bunu hissettirrneyeceklir. Demokratik m i i - mayı kısa zamanda birçok bilgüer edinmeyi, birçok yere
h

a d e l e içine g i r m i ; bulunan güçlerin her İki usûlü de k u l ­ ulaşmayı ve bütün buolara ilâveten çok uzun yaşayabil¬
lanmaları sık sık görülen b i r durumdur. Y a n i b i r yandan meyi seçmiştir. Çok uzun yajamak hem zaman b i r i m i ola
halkan desteği alınmak istenir, bir taraf Lan halk oldu b i t t i rak U2LUI hem de bu zamana sağdırılan olayların adedi
karşısında bırakılır. Her halükârda demokratik mücadele bakımından çuk.. Köyle b i r endîşenin kaynağını iarket-
halkın şartlanmalarij halka telkin edilmiş isleme biçim­ mek kolay. Yaşadığımız dünyanın hâkim düşüncesi yal
leri çerçevesinde kalır. Dünyanm her yerinde halkın şart­ nızca bu dünyanın zenginliğine donuk. N e kadar az îrdı-
lanmaları, isteme biçimferi b i r o m k payda altında lop- rap ne kadar çok keyif insana degerse, hayatmt o kadar
l a n a b i l i r : Daha çok maddi imkân Demokrasi mücade­
r
değerli sayıyor çoğunluk. Siyaset de buna uygun yapıla­
lesi içindeki kuvvetler halka maddi imkân ümitleri ver­ cak elbet. B i r i s i çıkıp ben seni daha i y i doyururum di/e
meksizin siyaset yapmaya kalkarlarsa benzerlerinden çok eek öteki daha uzun süre t o k kalmanın sırrını biliyorum
F

geride kalacaklarını İyi bilirler. Royle olunca da her ül­ diyecek.


kede siyasetin ekseni patates fiyatlarına veya ücret poli­
tikasına indirgenebilir. Büyle b i r ortamda siyasî e t k i n l i k içinde olunabilir
mi? Gerçekte maddi refahın in&antn gerçek kurtuluşu ol­
Gerçi uluslararası münasebetler pozönüııe alınınca madığım bile bile maddi r c i a h propagandasından kalka­
siyasete ySn veren unsurların tamamen mideye veya mad­ r a k başka alanlara mı çekmeli siyaseti i Bana kaltrsa ne
d i imkanların artırılmasına ilişkin olmadığı söylenebilir. b i r i ne öteki. Demokratik inleyişi benimsemiş ve hu is­
P

Barı çevreler kurtulurun milli endişelerde bulduğunu, as- tikamette miîsbet gelişmeler kaydetmeyi çabalayan b i r

170 171
toplumda yapılabilecek tek jey doğrudan doğruya Wtt<
kate a l i bilgilerin tiden, gelen açıklıkla ifadesinden i ün
r e l l i r . H a k i k a l e ıl. km b i l d i k i c r i m i i maddi refah konu­
lanın da içim nltyorsa bunların ifadesinden de gtri d u -
nikınamalı elbet, ama refahın üstünlüğünü vurgulayan bîr
lavır siyaset İreninin bar vagonu olmaktan Eaztasım ka-
mndırmu İnsanoğluna.

K a ı ü olur d l diyeceksiniz, b*Ui rayların düzelt o l ­


duğu bir yolda b i r vagon olmaktan i n u i a a edebiliriz t Her­ CAZİP ÎKTİDAIt
kes döviı kurlarından ıözederken siz insanın ölümsüzlük
r

ğunden ve bir gün her davranıp yüzünden b e u b a çeki­ i k t i d a r neden imanlara ciıip gelir? insanlar W K T
leceğinden m l bahmineksİniı t B e l k i çoğu kimiye garip i k t i d a r a gelmek, ve sonra iktidarda kalmak için nalen
Gelecek ama eveE. dünümüz ortamına tera % lunüynr d i ­
h
cansiperane gayret gösterirler? Uiyeteksiniı ki i k t i d a r
ye küçük m-ınk küçük endjjtlenne bağh kalınarak hevesi bütün insanlarda y o k ; îudece bir takım insan muk­
tedir olmak için tsrarlı çaba Kösleriyor. Uiğrr bir çuk i n ­
yürümeyi kabul e i m r k küçük hedefler peşinde olanlara
san y a iktidar olma çabasını göze almadığı için veya i k ­
yaraşır. HüyÜk ve t e m i * uıjml.n büyük ve temiz kal­
tidar ıılm.iyi ; u veya bu sebepten kendine uygun bulma­
ma gayretinde olanların harcı ol$a gerek. H a k i k a t e yö­
dığı için iktidar uğruna bîr mücadeleye girilmekten im­
neldiği varsayılanlar sanki yollarından emin dtğillcrmla
tina ediyor. Acaba söyle b i r hükme varmak ne derecede
gibi davranırlarsa onları k i m izleyecek?
yerinde olacak? İktidar için mücadele eden İnsanlar i k ­
tidarın mahiyetini bilmeyen veya bilmezlikten gden kişi­
lerdir. Ne münasebet, diyecek halıları, muitledir olma
ya çabalayan İnsanlar iktidarın mahiyetini bitmez olur­
lar mı? T a m tersine iktidarın ne olduğunu bildiklerinden,
yani ellerine gücü geçirmenin önemini kavradıklanndan h

eline güç geçirmenin insanlara ne gibi hazlar ve tatmin


y o l l a n tenıin ettiğini i y i anladıklanndan b i r iktidar kav*
lasına giriyorlar. Eğer i k t r d a n ele pçlreblEİrlene dedik­
lerini yaptırmak, elleri altında tuttukları imkânları isti­
fadeye açmak konusunda düşünceleri Öylesine berrak k i
aralarında bazıları daha İktidara adaylığını koyar koy­
maz iktidareni; gibi davranmaya bağlıyor.

Eğer muktedir olmaya özenenlerin i k t i d a r anlayışları


yukarıda İbaret etmeye çalıştığımla silıl ise onların i k t i -

172 173
darın mahiyetini bilmedikleri hususunda söylediklerimiz ler ve madeni yaptıklarının hesabım hiç bir makama ver­
isabetlidir Çünkü iktidarı ele geçirmek, muktedir olmak meyeceklerdir, öyleyse iktidarı kullanma yarışın m böyle­
i k i yönlü b i r Gİaydjr. B i r yünü yapabilmeğe ilişkindir sine kıran kırana cereyan edişine şaşmamalı. A m a yine
üteki yönü ise yaptıklarından sorumlu olmaya. Yapma zihnimize b i r soru takılıyor: Bahis konusu olan yarış b i r
gücüne sahip olduğu halde yaptıklarından ötürü hesaba iktidarı kullanma yanjL mı yoksa iktidarı kiîtüye k u l ­
3

çekilmeyecek olan yaratılmi} değildir, insanlar arasındaki lanma yanşt mı? İktidar olayının mahiyetini yanlış an¬
i k t i d a r oyunu sadece yaptığının hesabını vermek, verecek lama böyle b i r yanlış anlamanın iktidar imkânlarını kö­
durumda olmak şartıyla anlamh olabilir. Türkiye'de ve tüye kullanmasıyla gerçeklemiyor Eğer herhangi bir yö­
düoyada i k t i d a r a sahip olanlar, kendilerini muktedir kıl­ n e t i m kademesi insanlara altından kalkılması zor sorum­
m a gayreti gösterenler, işin sadece b i r yanına taliptirler. luluklar getiriyor ve yönetici mevkiinde bulunan insan­
Onlar i k t i d a r mekanizmasının y e t k i l i r n e v k i i l e r i n e gel­ lar yönetilenler kadar, halta belki daha iaala ağırlıkları
mekle her halükârda i y i durumda olacaklarına inanıyor­ yüklenmek zorunda olsaydı i k t i d a r ele geçirilmesi * c i
lar. B u yüzden kendilerini beğendirmeye, rakiplerini kö­ zıp* b i r mevki olur muyduP
tülemeye gayret ediyorlar. İktidarı cazip kılan onun yerinde ve isabetli kulla­
İktidar olayının ikinci yönü onun insanlar lehine k u l ­ nımı değilp onun kötüye kullanımı, kütüye kullanılabilir
lanılmasını kolaylaştırır. Yani b i r yapabilme gücü, yap­ nluşudur. Günümüzde rüşvct yolsuzluk ve suistimal söy­
P

tıklarından sorumlu olma ile sınırlandırılnıişsa İnsanın lentileri öylesine halka mal olmuş b i r vakıa sayılıyor k i
insana vereceği zarar da sınırlandırılmış demektir. Yapan dürüst muktedirlerin yolsuzluk yapmayan muktedirler ol­
yalnızca yapma gücünü gösterdiği için değil de aynı za­ duğu zeJıahrna kapılabiliyoruz H a l b u k i İktidarın yerin­
manda yapma mecburiyetiyle yüzyüze kaldığı için i k t i de ve i j a b e t l i kullanımı sadece o i k t i d a r mevkiini yolsuz­
darc kullanıyorsa artık onun muktedir oluşu b i r görevin luk yapmadan elinde tutmada değildir. Asıl sorulacak so­
Şuurları içine girmiş demektir. Eğer insanlar iktidarı k u l ­ ru muktedir kişinin işgal ettiği makamı o makamın ge­
lanmayı b i r gürev ve sonunda hesabı verilmesi gerekli, reklerine uygun b i r işleyişe ulaştırıp ulaştırmadığıdır.
hesabı verilmesi kaçınılmaz b i r yükümlülük olarak anla­ Muktedir kişinin övüneceği husus 3u kadar zaman şu ma^
mı? olsalardı ataba muktedir olmak için böylesine uğra­ kamda oturdum hiç suistimal yapmadım değil, ben bu
şacaklar mıydı? İktidar imkanlarını kullanmak için böy­ makamda oturduğum sürece şu kadar yanlışı düzelttim^
lesine cansiperane yarışacaklar mıydı? Güçlü olan m sö­ şu kadar doğruyu i h y a e t t i m olmalıdır.
zünü geçirme ve refaha erme konusunda geniş b i r serbes­
tiye sahip olmalına m u k a b i l giriştiği yanlış faaliyetler­
den ötürü hesaba çekilmeyişi ve verdiği zarardan ötürü
zarara uğramaydı çağamızın düşündürücü vakıalarından
biridir.

M a d e m muktedir olanlar i k t i d a r imkanlarını e l e r i ­


ne geçirdikleri için bunu kendi yararlarına çevirebilecek*

174 İT?
nun sonucu olan hayat biçimini kabul etmek zorundadır
lar. B u asgari seviyede insan tekinin alelade ve önemsiz
olduğunu kavramak zor değiL Yani zaten otomalik işle­
yen yapıda bir yer t u t m a k bu yapjyı çalışır halde tut­
h

mak gereği ile karşı karşıya o insan. A m a bîr insan bo-


gaz tokluğuna çalışmak istemeZj daha üstün tatmin va­
sıtaları elde etmeye çabalarsa o takdirde daha usla, daha
h

b i l g i l i , daha a k t i f daha çok donatılmış olmak zorunda


p

BÜYÜK PAZAIİLIK kalacaktır B u mecburiyet o insanı yürürlükteki sistemin


daha büyük mekanizmaları içinde yer almasına y o l aça­
Yeryüzündeki siyasi yapı, iktisadi İşleyiş ve kültü¬ cak.
rel manzara b i r i diğerinden kopart damıyacak b i r örgü Hülün olan bitende sizin kişi olarak öneminiz heta-
h a l i n d e d i r , Müslüman olsun olmasın her insan tekinin bu ha katdmaz. Sizin işleyen mekanizmada tuttuğunuz yer
Örgü içinde alelade, önemsiz b i r yeri var. Herkesin m i ? önemlidir. Vasıfsız b i r işçi herhangi başka b i r vasıfsın
Y a n i Ünlü siyaset adamları, büyük para babalan, eserleri işçi Ele yer değiştirebilir. Yani her İkisi de alelade ve ünem-
milyonlara hitab eden kültür ajanları da bu ürgü içinde si#lir_ KaJiiiye işçinin bir üstünlüğü vardır. A m a bu üs­
önemsi* yerlere m i sahip? Tereddütsüz evet. Böylesin* tünlük onun şahsı değeriyle i l g i l i değildir. Yapılması ¿6-
kesin b i r yargının gerekçesini öğrenmek istiyorsunuz. Soy* reken işi daha etkin daha verimli yapmakla elde ettiği
F

l t y e y i m : Dünya üzerinde yürürlükte olan sistem her ne bir üstünlük b u . Yani gerçekte yine kalifiye işçi önemsiz
kadar «insanlar eliyle* yürümekte ise de bu sistemin ama sunduğu hizmet ve ona bağlı olarak da işleyen me­
automatİOjuc yani kendi kendine hareket eden bir özelliği kanizma önemlidir. B u gürümü içinde kalifiye işçi siste­
var. B u özelliği sisteme yine biz insanlar sağlıyoruz Yü­ me vasıEsız işçiden d aba fazlasını vermekte, daha nüçlü
rürlükle bulunan sistemle bilerek veya bilmeyerek bir pa­ hizmet etmektedir.
zarlık yapıyoruz. Yaptığımız pazarlık -•- •• tıkır tıkır
işletiyor. Aynı şekilde büyük sermayedar büyük bürokrat, bü­
a

yük teknekrat da vhuyükt vasfım koruyabilmek için sis­


Mecbur olduğumuz veya mecbur olduğumuzu sandı­ temin inleyişine büyük katkıda bulunmak zorundadır.
ğımız t a t m i n vasıtalarıyla bu tatmin vartalarım elde et­ Katkısı daha büyük olan kolaylıkla diğerinin yerini ala­
mek üzere kendimizden verdiğimiz arasındaki denge ve­ b i l i r . Demek şahsiyet olarak vazgeçilemez b i r unsur rolü
y a dengesizlik hepimizin yaptLğı pazarlığın merkez nok­ oynamıyor insan hu sistem içinde. Sistemin işleyişini sağ­
tası. İnsanlar yaşadığımız dünya sistemi içinde (Sistem ladığı nisbette b i r önemi var. İnsan tekinin sistem içinde
deyince aklmnca kapitalist, sosyalist g i b i sistemler gel­ tuttuğu m e v t i büyüdükçe mecburiyetleri de büyüyor, yani
melin. Bunların hepsini içine alan bîr mekanizmadır s^z- bir insan ne kadar yüksek karar mevkiinde ise şahsiye­
konusu olan) sadece hayatlarım idame ettirme gibi bedel t i n i n gerektirdiği düşünee ve davranışlardan bağımsız ka­
güdüyorlarsa, kendilerine sunulan çalışma şartlarını, bu- rarlar almaya o derecede mecburdur.

ı?ö trt
I ı rti içinde çektireniz bütün Lklntl ve zor­
luklar şahsiyete ilişkindir. Y a n i şahsiyetimizi ne kadar
korumaya çalışırsak sistemin bize sunduğu tatmin "...
lalarından o kadar uzak kalıyorum. Pazarlığı bozan. eyİ
bir pazarlık olmaktan alıkoyan bizim kendimizi birer
(şahıs* saymamız oluyor. Ne kadar şahsiyeıimizden so­
yunur ve ne kadar mal olabilirsek tıkır tıkır işleyen l i s ­
tem içinde işlerimiz tıkır tıkır yürür.
MUHALEFET VE M U V A F A K A T

Çağımızın siyasî manzarasında i k t i d a r ve muhalelet


ikiliğine bağlı b i r zıtlaşmanın bulunduğunu kabul etmek
nedense bize kolay görünüyor. Yani her toplum b i r i m i n ­
de b i r yanda iktidarın, yönetme gücünü kullananların bu-
Sunduğunu, karşı yanda ise hu güce muhalelet edenlerin
var olduğunu kabul ediyoruz. B u şartlanmamızı kısa bir
süre askıya alarak toplum içinde olup bitenlere başka b i r
güzle bakmamız da mümkün belki. Şöyle düşünebiliriz:
Eğer i k t i d a r muktedir olmanın bir tezahürü i » günümüz
dünyasında birçok işi yürütme durumunda olan ve bizim
yanlış, b i r adlandırmayla i k t i d a r dediğimiz mekanizmanın
gerçek mecburiyetler tahtında işleyen bir nıakina olduğu
;mlaşılabiltr. Yanı i k t i d a r l a r hangi mikyasta olursa olsun
muktedir oldukları için değil başka türlüsünü yapama­
dıkları için belli uygulamalar peşindedirler. Hu da onların
i k t i d a r değil adem-İ i k t i d a r sahibi olduklarını gösterir.

B i r başka husus da İktidar kavramının karşısına n ü ­


den muhalefet kavramım koyduğumuzla ilgilidir. Eğer
muktedir olmak bir k u t h u teşkil ediyorsa karşı kutupta
aciz kalmak yer almalıdır. İktidarın karşısında muhale­
let değil acziyyet vardır. K i m k i muhalefet edecek imkân­
ları elinde tutmaktadır ona artık âciz dememiz yerinde
olmaz. Beşeri anlamda her iktidarın karşısında yalnızca
hoşnutsuzluk, şikâyetçiler, SLZlananlar ve zavallılar var-

179
belirler. Eğer b i r toplumda muktedir olmak yüceltiliyor-
dır. Modern dünyada bize beşeri iktidarın karcısında m u
sa orada aynı zamanda âcizler, zavallılar, sizlan-anlar ve
halefet imiş gibi görünen şey bir bakıma iktidarın ortağı
düşkünler vardır, Buiıa mukabil bir toplumda muhalefet
ve güL- i l iı ! Li-ııı N i t e k i m çağdaş demokrasinin cn i y i
etmenin insanlar katında muteber bîr yeri varsa, o top­
işlediği »ylenilen İnglttere'de hükümeti ele geçirme i m ­
lumda zora boyun eğmek küçültürü b i r anlama sahiptir.
kânım kaçırmış bulunan partinin bir gülge~kabine teşkil
Hangi toplumda i k t i d a r kendini hizmetle yükümlü sajL-
ettiği gürütür.
yor ve hangi toplumda muhalefet huaumeti davet etmi­
yorsa o toplumda cemaat şuuru hayatiyetini koruyor de*
Nasıl iktidarın karşısında muhalefet gerçek k u t b u
m e t t i r . Böyle b i r toplumda siyasi olaylar iktidar-muha-
teşkil e t m i y o r u ; muhalefetin sözkonusu olduğu alanda
lefet zıtlaşmasının tezahürü olarak değil, o camianın em­
da zıt kavram olarak iktidarı anmamız yerinde değildir.
niyetine matuf tedbîrler olarak anlaşılır. N e yönetenler
Yani b i r toplum biriminde muhalefetin gerçek b i r vaki»
k o r k u içinde şiddete sarılır, ne de yönetilenler şiddet se­
olarak belirmesi halinde ona ters düşen kimseler muva­
bebiyle insanlıklarından feragat ederler.
fakat cephesini teşkil ederler. Eğer karşı çıkanlar ara-
IIHI.L yer almıyorsanız uzlaşanlar, boyun eğenler arasın­
da bulunuyoHLinıız; demekıir. i k t i d a r âcizleri doğurur,
muhalefet ise evet-efeiKİimcileri.

TopLum olaylarınj kavramaya çalışırken i k l i d a r mu­


halefet ikilisini geçerli kavramlar olarak kabul edersek,
ünce muktedir bazı kişilerin mevcudiyetine karar verme*
miz gerekecek k i yeryüzünde hEç bir yönetici kadronun
astığı aslık, kestiği kestik b i r güce erişemediğini rahat-
h k l a söyleyebiliriz, Eğer muhalefetin gerçek b i r güç o l *
duğuna inanırsak o taktirde onun d a y a n i k t i d a r okluğu­
nu anlamış oluruz. H a l b u k i muhalefetin asli vasfı *ben-
zemezllkjtir. Muhaiefet iktidara b i n i y o r s a m u h a l i l o l ­
ma vasfını kaybeder. İktidar muhaleleti ortadan bilemi­
yorsa muktedir değildir. Görüyorsunuz işler epey karıştL
Eu karı^ıkİE^ı çözmenin y o l u toplum olaylarını anlarken
soyut zihni spekülasyon alanından uzaklaşıp gerçeklerin
yürürlükte olduğu alana, İnsanları kuşatan şartlar alam-
rıa girmemizden gtçtr.

Dünyanın nerelinde, olursa olsun her toplum kendi


lazilet ve zaaflarından oluşan bir yapıya sahiptir. B i r top­
lumda yaşayan değerler o toplumun yönetim biçimini de

m
İSO
n i n andıjtn bîr düzünce de£U bir i n M i | b i r yanlı], b i r
P P

sanıdır. Evet ama, neyin b i r inankş neyin bir düşünce • •


h

duğuna tüze açıklayacak olan d a b i r düşünce d e j i l mi?


Dakabm i t i k a d ile rtüğünceyi !nr Innr-.S-n ayıranlar doğru
düşünüyorlar mı?
Düşüncelerin m i insanların mı uzuo ömürlü olduğu
kunusu geniş v e rahat zamanlarda [artişilabilinir. Ne var
k i i ) ciddiye binince böyle bir tartıjma çabucak ortadan
İNSANLAft M l t FİKİHLEH MÎ? kal kı\eriyor: M e s e l i H i t l e r Rusya'ya saldırırken asker¬
lerine kumünisi partisi yöneticileri ellerine geçtiği tak­
dimle onları esir almaksızın derhal üldürrnrleri emrini
Allah'ın yarattıkları arasmda yalnız insanların dün
verdi. Yani komünist hareketi yürülmeyi kendine mesele
yası bîr düşünceler dünyasıdır. B u demektir k j bütün ya­
edinmiş kişilerin mevcudiyetinin nrtadau kalkmasıyla b i r
ratıkların dünyalart birbirine gelişebilir; Kasap et der­
bakıma düzünce de ortadan kalkınış oluyordu. Buna ben­
dinde iken koyun can derdinde olabilir. B i r deprem b i r
ler bir tavrı da İspanya i ; savaşında cumhuriyetçiler gös­
ormanı da b i r karınca yuvasını da etkiler. Bütün tanlı
terdiler. Onlar da manastır ve kilimlere baskın yapmaya
lar ve cansızlar arasında fizik b i l i m i n i n arıklama alanına
oıel b i r önem atfediyorlar, rahip veya rahibe öldürmeyi
giren ve ekolojiyi ilgilendiren b i r münasebet vardır. Yal*
bilhassa amaçlıyorlardı. H e r İki davranış (arzı da fikir^
nrz imamlar aruındaki münasebet bir düşünceler müna­
lerin insanlarda teceasüm e u i £ w inanmanın, birer misa­
sebetidir, insanlar birbirlerini anlarlar veya anlamazlar
lidir. Ama her i k i örnek He antropomorfizmin kalay mel­
a a u anlaytşJan da anlayınız İL H a n da düşünceler yürün-
ce bulduğu hristiyan dünyası odan alınmadır. İslim dün­
dendir, tasanlar d u l l u k , banş dayanışma içinde olmayı
H

yasında ve bilhassa sünai mü-ilümanlıkta İnsanlann maddi


düşünceleriyle sakladıkları gibi düşmanlık, savaş w ya-
mevcudiyetleri b i l g i , düşDntt v e Itlkad meseleleri hesaba
rrşmayı da düşüncelerinin gücüyle yürütürler.
katıldı^nda böylesine merkezi yer işgal etmez. Biz müs
Düşüncelerin bu kadar önemli oluşu insanların un¬ lümanlar insanların düşüncelerindeki doğruluk sayesinde
tan insanlardan bağımsız, imzan (ve çoğu zaman} insan­ doğru kişiliklere sahip olaraJLına inanan kimseleriz. B u
ların üstümle birer mevcudiyet olarak kabul etmelerine yüzden çalışmaya g i r d i l i m i z insanlara d i n i c k l i f eder v e
y o l açmışta. K i m i l e r i t u l u p «düşünceler öldürülemezi teklifimizin kahulü halinde çalıırunyi ortadan knldLnnz.
diye haykırmak ibllyacı duyarlar. Rana böyle düşünmek
biraz tuhaf gtür. Çünkü aynı insanlar düşüncelerin doğ- Müslümanların fikirlerin belirleyici l i f i n e verdiği ön­
d uğun u kabul ederler. Benim aklıma güre doğan bergey celik v e insanların düşünceleri yoluyla biçim kazandıkları
Lilür. Düşünceler dı^uyoma, düşünceler ölecektir. Hatta hususunu kabullen onların her çağda v e her iklimde ha­
nice düjUnrmjn öldüğünü de ileri sürmek pek öyle Lor k i k a t i n konıyııctıian muhafızları olmalarını kolaylaştı^
r

değil. Yağmurlu havalarda fiülcyüiünün düşme i r h l i t n i dı. Ruhban anlayışından uzak. adına sadakati b i r taze­
.:•••...•]•.':- düşüncesi artık yaaamryor. diyeceksiniz k i se­ lenme vesilesi yapan müslümanüL günümüzde de insan­

li! isi
İvin doğruya yönelmekle daha doğru ohbilecekieri B U
yüzünden güç kızumyor. A m a d i k k a t n l r k m . muslümu-
l=k fikirle*-: t a n ı r i * uzlünlüğü, a f i k i r l n i gayri fahri, mü
c e n e l kabuller olmAİarı yüzünden değil fikirlerin İnsan­
h

larda yer etmiş bulunmaları, o fikirleri [aşıma vç i t i l m e


gücüne, liyakatine sahip insanların ortaya çıkmaları, ye­
tişmeleri, k e n d i l e r i n i düşüncelerine yaraşır kılmaları se­
bebiyle benimsiyor. Y a n i mUsiümanhkla i l m i n ve âlimin
birbirinden kopuk ele alınışı vakıasını müşahade e t m i y o ­ KÖTÜ İŞÇİLER
ruz. Bilakis ilim » b i b i olmakla I m a m n âlim olabileceği­
n i , b i r iruana i l i m deıncmizjn ancak sahip olduğu i l m i n Bir Fransız alasüıü *kotü işlilerin her zaman
Lerahüruylr mümkün sayılabilecrğini bitiyoruz. âletleri vardır» diyor. Yani mesleğinde i y i yetişmemiş b i r
İnsanlar v * fikirler arasındaki münasebetin anlaşıl kimse ortaya çıkinlığı kütü sonucun kendi yetersiziiftin-
maunda bize y o l gösterecek olan müsJurnanhk (yani A l ­ den değil d r i l e t l e r i n elverişsizliğinden dofduAunu ileri
lah'a tealim oluş) ile şirk (yani Allah'tan gayrisinin da sürer. Bil İnsanlar çojhı u n u n ba^ansızbklarımızı, hatla
güç sahibi olduğuna inam}} arasındaki ayrımdır. Müslü­ kabahatlerimizi idinde bulunduğumuz şartların b i n sü­
manlar fikirlerin, kavramların mabüdlasmalarma p*z rüklediği sonuçlar olarak sürmeye yatkınladır. Yaptığı­
yummadıkları jçin kişilerin a n c a k i b i d olarak önem ve
h
mız işin iyisini yapmaya y a zamanımız y o k t u r , yahut ye­
• sahibi olduklarına inandıkları • •• mü lı. n .!:!.• • rimiz müsait değildir » y a malzeme daha iyi b i r iş çı­
müırikler kavramlara, fikirlere kivilere ulûhiyel tanıdık­
F
karmamıza ImkAn taıumamakladır. Hiz insanlar arasın­
ları için müşriktirler. da pek azımız: *Elİmdrn gelen budur» demek cesaret v t
açıklısını gösterir. Götle görünen, ortada bulunan beceri
ve babanların dışında muhtemel ve farazi üslürüüklere
sahip okluklarına inandıkları için insanlar genellikle :-.
lerintfe b i r hakkı y*nrni|Hk b i r kıymeti bilinmrnıiılik
h

duygusu taşrrtar.

Birçok insan ben bu Ülkede doğmasaydım diye dü


şünür. Büyle bîr çocukluk g i r m e s e y d i rn. İçindi •'
riflı çevrenin üzelliklerı şöyle olmasaydı Huna karalık
hemen hemen hiç rasllayamayLz aklının kıtlığından ya­
kınanlara. Ahlâki nnknanlıklan yüzünden, kababfc ve ben­
cilliği yüzünden zararlı çıktığım ilade eden kaç İnsan la-
n ı n ı f YeHnekılz ve tembel olduğum için bajka insan­
lardan ne anlaynj ne de fefkat p m ü y o r u m diyebilecek

1U 185
« I l U j d i m ::.•.„:,,: ... ,]«nX p f t VOİLUT K l U d M b i l İn lamaktan önce yapabileceği b i r y y vardın O da kendi
s u l a r içinde bu iurxi u ^ u m m i y i v t y a kötü haJdm dolayı kapasitesinin b u olduğunu, kendi k a n k t e t i r i i n böyle i l ­
k n ı l i m i n kayır», bankalarını k ı n ı m . Çağda* imanın l u lere uygun olduğunu, gücünün buna y e t t i f l n t i l İra • etmek­
battıklar ındaa b i r i d i r . Hayatı nalıncı t w n p b i i m d i t i r . Yanlığın kendinde d e f t i de tartlarda bulunduûunu ka­
U r a ! ma yoalarak yorumlayan insanlar çok rtki çığlar < bul eden insan şartlara [eslim okluğu için •. anlıımı dü­
d m beri v i r d i ; « m » bu imanların çcgunln|u tenkil n - zeltme iııiklnını da terk e l m i ) olur. Makine yanlış çab-
m e I t r i modern umanların • - •-r ı !. • zaynr olabilir, garklar ters dünüyor laydabirir ve içinde
bulunduğumuz d u r u m d o j r u davrananı lukıllr edebilecek
Vanlı»! hep lı^kuııun üstüne yıknı* çıkası banı l j - ulçü-Erdcn mahrum msaiilarm hakim oUuflu U r durum­
IHIİSLIJIII .Liııiıi.,,,!.:, ûtürll fcytflnı kabahaili bulmak dur belki. A m a bunlar b i z i m herçey y n n h j b y k j r » benim
gibi Bürünüyor. Eficr dJynrui j e y i m y o l u m u » çıkmanın yanlılığım d a isabetlidir dememiz için gert kçr sayılmaz
bulumaydı bu hjlUyı ii]emı>ye«küm. öyleyse? öyleyse Kira b i r e y l e r i n JMİI|l-|m iarketnıek inwınm yatılımla
şrylını yolumuzdan çpkmeli, i t a d a n luaklajEirmab ve kendi araıında b i r m r u f e knymasuıa Iırmi vermektedir.
haltı müittkUmr yuk t i m d i | e y u m . t j l e modem UUzenin bozukJucunun farkına varan kemlini düzeltme
lar böyle düşünüyor. S M i y o r l z r k i aartları d e d i r m e k l e lamını da ele g ç ç n o i } demeklir.
bütün î n s u l u doğm çalışmayı b ı ^ l ı y ı a k . Ne yapalım
diyorlar makine bozuk. Bütün kjJuhıti düzenin bozuk- Küfür düzeni y a n l i i l a n m m n mazereti olarak hayatı­
iuLur .L yüklüyorlır ve böylelikle ûsularin snnıml ulumu­ mın ytioleMÜreteğine. nelerden »zad olmımu. neleri alı
nun azaldı|ı ve hatla u w ^uanlulugunım söz konutu etmemiş neleri mücaherle kooııau y a p m a m u Kerektıji ko­
cdileıneyeeejEî fikrine vınyıırlar. Yani }-ytana u y u i n - nusunda biıi d i r i tutan U r uruur olarak hayatımızda yer
™ m bir günahı yuk diye d ü z ü y o r l a r , bütün suç insanı alabilir. B * düzende böyle olur, btı cemaatle b*j kadar
i j i a l e d n ıcyunda. ulur deyip yançızmek b i r tarafla, bu İ B İnaanlan ne­
k r e icbar ediyor, bu «rnant neleri i t l i m adına yükleniyor
B i z mÜalümanlar da modem düşüncelerle . . h dışlı : ıliyerek kolları sıvamak d i t e r tarafta yer alır.
•l .. ı ... Alemimiz bakımından Çağdaş delerlerin yöne-
tirizi vaıimı kabule Iıntal verdikçe benzet yanılgılara .İn
1

îüyoruz. Müslümanlar olarak bizim doğruyu i l a etmekten


kaçınmak için, yiiplıftırmz yanlışlara kılıf bulmak için eli­
mizde büyük bir imkân vurs Xüfür lülemi içindeyi!.
Eğer birisi bine Ijledltıınİı b i r batayj hatırlatacak olur­
sa biz de kanjımızdakine hemen kâlir tahakkümü alımda
bulunduğumuzu hal ırlatıyoruz. Kimsenin bu mazerete
karşı gık diyecek hıll kalmıyor böylece. A m ı henrr hu
bîr kaçamak, bir bahanedir y a l n t z n . Çünkü b i r mlklü-
nunın iftadijti haladan . -i ur u kâfirleri, küfür düzenini »uç

ite ISI
n gibi mutlak kategoriler yalanan şartlardan baftımsız
olarak yer alırlar. Zencilere bazı haklar tanınmalıdır.
H a n g i yolla olursa • ıl-ım Onların bu haklaria ı ..m- • I i •
LTı olup olmaması düşünülmez. Dahası zencilere bazı
haklar hediye etmenin o insanların yaşadıkları toprak­
lardaki Jiyatı, insani bedeli, zencilere ve beyazlara ne
getireceği hesaba kötLİmaz. Batılılara musallat oiaıı dog­
matik şaşkınlık her fırsatla kendini nrtaya döker: JflâDlı
yıllarda nükleer silahlara karşı düzenlenen toplantılar­
ŞAŞKINLIKTAN KURTULMAK
da bazı Mao'cu ve Trotskiyİsl gruplar a y n i zihni k a r i '
paklık idinde Çin'in nükleer silahlara sahip olmasma kar-
Y i r m i n c i yûayüui belki en büyük r o m a n a * ! VVillinm
^ çikdanuyacağını savunurlardı. Onlara gî>rc mademki
Faulkner'in benim gençlik yEİlarımda Türkiye'nin okur
Çin dünyanın umudu i d i öyleyse her türlü kütıilüjü yap¬
yazarları arasındaki kibarı pek yüksekli. O kadar k i * b l r
ma imtiyazı onun olabilirdi. Biz müslümanlar AUIJ'de
senti düşmanı İMle olsa, l>üyük romancıdır Fan-knef» de­
ve Batı Avrupa'da n . ı silahlara karşı duran insan­
n i r d i - » a s ı sözler belli ortamlarda tuhaf b i r i k n a gücüne
ları iz'an sahibi kabul ederken, Pakistan bomba yapın­
erigirler Yukarıda Andığım sözler de benim gençlik yıl­
ca buna alkış tular isek. içinde bulunduğumuz d u r u n u
larımda çok yerinde süzlermiş gibi benim de içlerinde bu*
şaşkınlık denmezse ne denir?
l u n d u j u m b i r kısım genç tarafından d o j r u sayılırdı. B u ­
gün de bir çok gencin araştırıp üzerinde fazla düşünme­ İnsanların zihnindeki şaşkınlık gerçekten ne istedi­
den kabul etçiği k i m bilir ne çok hazır «yargı* vardır? ğini bilmemekten dokuyor. Ne işediğimizi bilmemiz îse
Faulkncr'a «zenci düşmanı» -sıfatım yakıştıran b i r k i m ­ ancak t a h k i k edilebilir b i r alanda istek ve temennilerde
se onun Jjazı sözlerini ustallıkla. yanlış yorumlayan b i r i bulunmamızla mümkündür. Bugünün Türkiyesiııde müs­
olmalıydı. Gerçekle şöyte sözter söylemişti F a u l k n e r : lümanlar olarak önümüzdeki mesele yaşadığıma hayat
«Zencilerin bazı haklan elde Etmeleri söz konusu ise b u F
içinde İslimi t u t u m ve davranışlarımıza imkân bulup
biz güneylilerin meselesidir. Güneyli zenciler ve beyaz­ hulmadLgımızdır. Türkiye'deki müslümanlar bu ülkenin
lar kentli hayatlarını ilgilendiren konularda kararları «nomostunu temsil e t t i k l e r i n i , buna mukabil sahip olduk­
k i n d i l e r i verirler. A m a e f r r Kuzeyliler { Y a n k e e l e r ) zen­ ları haklar bakımından «birinci sınıl yurttaş* olma nite­
cilere bazı haklar tanımamız hususunda hize baskı yap­ l i k l e r i n i kazanamadıklarınL görüyorlar. MjslümanlarLn
maya kalkışırlarsa, buna karşı durmak için silaha i l k istedikleri kendi durumları, alanları içinde yer tutan hak*
sarılanlardan b i r i ben o l u r u m * larla ilgilidir. Y a n i müslüman olmanın gerek yasalar, ge^
Tek sû&yal hayat içinde eksik b i r statü sayılmasını gi­
Böyle sözler Fulkner'in zend düşmana olduğu şek- derme talepleridir. Bu doğrultuda atılan adımlar mlis^
Jindc yorumlanmıştı. Neden? Çünkü bazı şaşkın ve .sa­ Ilımanları şaşmakta^ şaştrrnaktan abkoyar. Enflasyonu
rahatten mahrum zihinlerde zenci hakları, insan hakla^ nşaib çekme çabalarının «lslami* olup olmadığını ölçme-

188
İM
ye kalkmak bir jaskinlik belirtisidir. Çünkü bunun müV
lumantarın Türkiye'de inaklarına karşı takınılan k m
la doğrudan ;i^i yoktur. Tıpkı PzkİıtanVn elindeki beim,
banın P a k i f l u d a k i mibJünıınlarm UllmJ batlarını t u J
lanma huaiisimda hiçbir terakki sa|lamayı*ı gîbi Türki­
h

ye'de yajayan insanların kendi meıetelerini, kendi arala­


rında verdikleri kararlar yoluyla çu bllmderini üjlernck
M

belki yüzyıllar suren eşkini ığımızdan kurluluşun belir¬


lisi olacak.
Y Ö N E T M E K V E Y Ö N E f İİAIEK

Bir dervLfe sormuşlar: «Sence yönetmek mi i y i d i r


y o k u yönetilmek m i ? * D e r v i j " «Yönetilmek daha i y i ­
dir» d i y e cevap vermiş «(Jüııkü yönetilen durumundaki
kimse hal ve hareketlerinin iıabetlı olup olmadığı hak­
kında yöneten tarafından bir ikaz* muhatap olur. Yö­
netilenin devamlı olarak yapıp e t t i k l e r i b i r İmtihan al­
ımdadır. Yönetilme durumunda bulunan kiqi herhangi
Itır ışı yaparken başına neler gelebileceği tıi düglınmek
/urundader. llüylecç yönetilen durumundaki İman aürek-
li olarak kendini incelemek, değerlendirmek putlarım be­
nimser. Bu İ M OOUn aralıksız bîr gelişine idinde bulun­
m a » demektir. Yönetilen İnim hayat şartları karşıcın­
da olgunluk sahibi olmazsa yaşayamayacağını en azın­ r

dan hayatın kendisi için ızdıtap verici olacağım anlama

şansına her sahiptir. Eğer kendine reva görülen


davranış tarzı, icbar edildiği t u t u m ve hareketler uygun-
I U Z . yanlış ve kötü ise bunların nasıl ûlızp da yerinde,
doğru ve i y i davranışlar ve tutumlar olabileceği konusun -
•la düşünür» hayırlı çıkış yolları peşinde yürür. Eğer yan­
lış kendisi için verilen karanla değil de, bizzat kendi t u -
• ı ve davranışında ise o Liman da kötü oianı t e r k c l -
mek imkinını yönetilen kişi kullanabilir.»
«Oysa yönelen durumunda bulunan k i - i . her neden-
v , aldığı kararların isabetli olduğunu, başkaları için biç-

101
bu süzünü ettiğin layda nasıl istihsal edilebilir?» O
l i g i davrani] formunun i y i m gü™l nlduğunu hayal eder. zaman derviş bir tebeuumle sözlerini şu fekilde bitilmiş I
Yönelme tanının kendine ve bankalarına fayda temin et­ fYöoelenin ve ynrtetileoin yer deriştirme hadisen
liğine • • . ! • • [ • inanmıştır k l {veya yönetme durumun¬ uzun zanuzı almaz. Hele bu olayın kuşaklar boyu sürdü­
da olduğu için sihni t e n d i haklılığına, kendi yapı jğ m m ğü hiç vakil değildir. H e r adamm ve her kadının haya
l..• =_111i111ı--11::ı-. • öyle şartlanımşEir k i l k e n d i n i i m l i h a n t m d a «ün be gün yaşanan şeylerdir bunlar. B i r baba ço­
etme iırsattarmı yeterince kullanamaz. Yönetici o k l u k - cukları üzerinde iktidar sahibi olduğunu sanarak sorum­
Ean sonra günden aüne oİKunlujLjndan binşeykr k a v l v - luluğunun şuurunda o l m i y a n bir devlet yöneticisi gibi
4İer şahsiyetinde tereddi başlar, ö y l e b i r zaman gelir k i
p isabetli okluğuna kendi başına karar verdiği, i n d i « key-
ne kendi ne de başkası için hayırlı olan çıkuj yolunu bu- II b i r h a l t ı hareket benimsemişe, k m lamanda çocuk­
lamaı h i l e düşer. H a t t a kendine bu çıkış yolu g i d e r i l ­ larının şartlan taraiıodan yönetildiğini, batta çocukları
diğinde bile o yolu tanıyamaz.* tararından yönetildiğini görebilir, insanların toplurn ya­
şadıkları her ortamda yöneten ve yünelilen ilişkisinin mü­
*İşte bu yüzden, nihayette yöneticiler yönetilen du¬
h
navebeli b i r değbunc gösterdiğini larkedehiliriz. insanla­
rumuna düzerler ve yönetilenler yimetimi ele geçirirler» rın l o p l v n içinde çektikleri a o l a r yönelenlerin muktedir
oldukları zehabını k a p a k l a r ı , bu ı a ı m l a ™ i a ısrar el­
b u sözler üzerine meraklı adam ikinci bir Boruyla l i k l e r i , yönetilenlerin ise olgunluktan, kendilerini geliş­
konuşmayı kesmb]: «Madem yönelenler sonunda yöne­ tirmekten i m t i n a e t l i k l e r i zaman artıyor. Sık s i k yöne¬
tilenler haline düşüyorlar ve yönetilenler günü gelince tenin ve yönetilenin yer değiştirdiği durumlarda ise zA-
yönetici durumu geçlynrlar; bu i n i ] ve çıkışların b i r b i r i lar hafifliyor. B u söylediklerim dünyanın siyasi yapısın­
ardınca tekrar tekrar v u k u bulmalarının ne makjadı varî* d a k i i k t i d a r değişikliğini* iç yüzünde bulunan gerçektir.
Bu K m üzerine derviş r «Yöneten ve yönetilenlerin yer ULzkrin zahiren gördüğü i k t i d a r deği|ikükleri ûe anlal^
değijürnlrlcnnin sebeb-i h i k m e t i * d e m i ] , «yönetenlerin tığım p e k l e r i n inkârı mümkün olmayan ramilerinden
idare etme Yakınının neyi k a h ettirdiği hususunda bel­ haska bir şey defti İd ir.»
li b i r şuura varmalarım temin ve yönetilenlerin neye müs­
tahak oldukları İHtAutunda belli b i r kavrayışa ııla^m:ıl:ı-
rım temin İçindir. Yönetme oiaymm b i r iktidarı kullan­
ma, muktedir olmınm teşhiri demek olmadığını, yönetil­
menin gerçekte bir boyun eğme* b i r zavallılık olmadığı­
nı ancak yöneten ve yönetilenin yerlerini deştirmeleri
sağlayabilir. Bu yüzden yöneten ve yönetilen peşpeje oy­
nadıkları rolleri değiştirirlere B u cevabı l a t m i n e d i d
bulmayan s o m sahibi : t A m a * diye itiraz etmiş, EEIı yü*
ileticinin yönetilen hale düşmesi ve yönetilen durum un­
d a k i insanların yöneticiler katına yükselmeleri için ku
şaklar boyu süren b i r zamana ihtiyaç olduûuna güre. se-

LU

ulataktır. Toplum idinde muteber kişiler bilgili basan
lı, elinden üj gelir insanlardır. B u insanlar hak e d i l m i t
U r itibarın mümessili olabildikleri g i b i temelsiz U r ba­
sarının! kirasıyla gelinen kişiler de olabilir. Çünkü Jul-
glii olmak kadar hilg z^rünmek de toplumı hayatı İçin­
de bir y e n t a b i p t i r . B i r insanın gerçekten başarılı olma­
lıyla, batanlı sayılması arasında toplum defterleri bakı­
mından büyük b i r fark y o k t u r . Aynı şekilde bir fitli l j -
Icmrklc o 11 i!a i|lemig kadar olmak toplum anlayıst ba­
T A L E B E O L M A N I N FAZİLETİ
kımından zahiri bir ayrımı gösteremez. B u sebeple asli
defterler toplum kabulleri sahasında defti l meselenin as­
a
insan yalnızca bildikleriyim başardıklarıyla, n L r t -
lına vakıf olanların İçinde yer tuttukları N i h a d n Hİtifur.
l i k l r r l y l e defter sahibi olmaz, ItuLma değer ve lazllel İ L
Ama toplum dıjcaki değerleri el üstünde tuttuğu için l|in
aamhran aynt zamanda ne lür bilgiye t a l i p olduftu, han-
aslına uzak ituajıların tümü zahiri üstünlükler peyinde
prj yolda yürümeye n i y e t ettiği ve neyi Kert^klejiirmeye
ömür tüketirler.
çalııtığkhr. «Ameller niyetlere ^ rr-.Jı: •• I I I : Şerifi
b i t yönüyle de bize, lemayülkerimlze atalet •ajtfarnamıı ge¬
"l i
^rçeğini hatırlatır. B i z i Yaradın bizi İ r a b a çe­ T o p l u m açısından bilen insan almak btr değer sa­
kerken neye leveccüh ettiğimizi de » r a r a k l ı r . Muhatap h i b i d i r . Hayalı zahirden ibaret sanan insan bilen insan
olacağımıı sorular arasında; «Seden l a k i h olmadın» N e - pozisyonuna t a l i p olataiuır. E £ K çabalaru bu poziıytH
ilen i k l k l a r olandın* N'eden dünyayı değ .ı,- -. •: : -
::
na ..Lr.ıh.hr A m a balen insan poıisynnuflu elde etmekle
gibi sorulardan çok; vBÜdiğîn kadarıyla neden amel et­ bilgiyi elde etmek birbirinden farklı şeylerdir. Bunu ha­
medin? E l i n i n erdiği, sözünün geçtiği, «uçünün yettiğe yatındaki gayeyi (bilen insan sayılma* olarak tesbit et­
alanda neden zulme u z a gösterdin? Neden başkalarına miş bulunan k l ) l istediği pozisyona vardıktan sonra an­
zarar vermeklen geri durmıdınPı gibi soruların huluna- layabilir. Ancak arlık vakit çok geçtir. Çünkü o kıymet­
raftım k a b u l etmek benim aklıma daha yatkın g e l i y o r B u li pozisyonu terketmedikçe bilgiye yaramıyacaftını anla­
yüzden bilmeye çalınacağımız şeylerin mahlyelk Ürerinde yacak katlar yalamıştır, yani yeniden talebeliğe başla­
d l l j l l n m e k , pegine düşeceğimiz islerin keyfiyetini anla­ madıkça, lalib olduğu bilgi türünü defii^tirmediltçe bJlgl-
mak, yerine getirmeye çabaladığımız İllilerin ortaya ye varamıyacaktir r

kardıjı veya çıkaracağı durumlar hakkımla |uur sahibi


olmak bana vazgeçilmez dnemde görünüyor. Gerçek bilginin yoluua giren kimse biç kuşku yok k i
insana sonuçta hüsrandan bajka b i r kazanç getirmeye
Jioftrulann ne olduğu hususunda duyduğumuz endi¬ tek türden bir b i l g i y i ele geçiren insandan daha ünün
t e kendimizin doğruluğunu saklamada alabileceğimiz i l k bîr konuzndadiT. Dıştan b a k ı l d ı ğ ı L. toplum değerleriy­
adımdır. Bu yönüyle neyi bajardıftımız kadar neyi başar­ le ölçüldüğünde b i r i henüz bilgiye doğru, atılmakta, dljtr-
maya niyet etliğimiz bizim t a r i k l e r i m i z i n b i r parçan r i i y hedeflediği bilgiyi ele i f t p r m i } görünmektedir. L 4 -

191 1«
k i n gerçek b i l g i yolunda olan her merhalede kendini da­
ha güvenli bir alan içinde bulurken sonu hüsran olan
h

bilgiye giden kişi sallantıdadır- J_ P. 5 a r t r e aEğer son­


r

radan böyle gözden düşeceğini tahmin edebilseydirn ro­ r

man yazmazdım» demiş. Bu sözlerde yazarın amellerin­


de saklı olan niyeti Jarkelmeıniz mümkün. AlberE Einate-
in'a meslek seçme konusunda endişelerini açan bir genç P

liiikçiden -sLamirti ol» cevabını almış. Kısacası, b i r yer­


lere ulaşanlar o ulaştıkları y e r i n değersizliğini ifnde edi­
y o r l a r » ulanılan btlgi sahtedir, şifasızdır.
MEZUN OLUNMA VAN MEKTEP

Doğru bilginin talebesi olmaya çabalamak, -..İn-


Türkiye yeniden demokratik ortama dönmekle gir­
bilginin ustası, p i r i almaktan çok daha büyük kazanç şaft­
diği batılılaşma mektebinde yeni b i r ders yılına <laha b u ­
lar insana. Üsteük bu kazanç elden kaçırılmamı mümkün
lamış olacak. Geçen ders ydmı haşarıyla tamamlayıp bir
olınayan b i r kez edinildikten sonra i k i dünyada da gü­
r
': i sınıfa geçmiş m i y d i ? Hayır. Okuduğu batılılaşma,
veni temin edebilecek türden b i r kazançtır.
modernleşme ve demokratikleşme dersinden geçen dönem
ktrık not aldığı için b i r süre mektepten uşaklarırıimış
ve dersini daha i y i bellemesi kendisine ihtar edilmişti.

•ı Türkiye batılılaşma mektebine Tazminat dönemiy­


le girdi- Sonra birinci ve i k i n c i meşrutiyet dönemlerini
okudu. 1021 ve 1924 Anayasaları dönemlerini i k m a l et¬
t i . f 50'de yeni b i r dünem yaşadı. 19Ö1 Anayasası ile 12
n

M a r t muhtırası ile aynı kanat düntminin birer parası


ulan 12 Eylül ve 1982 Anayasası dönemleriyle ru-ıhl.ı,
ma konusundaki azmini yenileyerek tahliline devam et­
t i . Hocaları Türkiye'nin i y i niyetinden ve çalışmasından
hiç şüphe etmiyorlar. Gelin gürün k i Türkiye batılılaş­
ma mektebini b i r türlü bitiremiyor, mezun nlup batılı
• k sahibi olamıyor. Mezun olmak bir yana Türti-
ft buı mektebe girdiğinden bu yana henüz H O I ! girmiş
ılı-j-il Batılılaşma mektebinin kart bir talebesi durumu F L -
•i şimdi Türkiye. Hiç sanıl geçmediği halde idare yet­
kilileri onu iptidai sınıita oturtmuyor. Boyu posu hele3

-il«ilrri* bu smıfa uygun düşmediği için bazı yönetme-

Jv6
197
glrmifl, talebeler arasını karımış ve hatla mektepte ne-
İlk. ayarlara al arı yapıp unu zaman zaman yukarı sınıf­
rekli ve meklebe yararlı b i r yer bile edinmiş. Talebe gibi
l a n h a l t a bazen » a sınıfa bile yerleşl iriyor Lir. t a k a t
olmuş ama sınıf geçmesi muhal, «ekleplefci gerekli yeri
h r y b a t ! Türkiye balıhlafnu mektebinde hep sınıfla kal-
b e boraların bazı işlerim görmek ve mezuniyet adayı 6 | -
IİILM ı V E n h r p azarlanmaya müslelıak. hep tehditler .ıu-
T r o d l e n n işlerini k o l a y lası ırmakla* iharel- B u yüzden
yor, Kı I I kendisine bat M hareket planlan t e k l i f ed ili yor.
bir türlü mezun olamayan bu süade talebeyi mektepler
Şuyle söyle yapmaısan zor bitirirsin sen bu meklebi d i ­
k o v u p lardeimek kimsenin isine gelmiyor. Hem biraa
yorlar ûua_
İ ş y a r ı oluşu da düşündürüyor İdarecileri, hocaları ve
Batılılaşma mektebi Türkiye g i b i sınıE geçemeyen diğer talebeleri. En iyisi Türkiye'yi İdare ctmeli ona la-
h

bir talebe için bazı tuhaflıklar arzediyur. M e s e l i müfre- lebeymL} gibi davranmalı ve onunla ayni sıraya olurmak-
d£tL sürekli değiştiriyorlar. Diyelim k i «kalkınma* Jfj> u n imtina etmemelidir Zaten Türkiye'de kendini batı-
üînden bir donem geçerli not aldı Türkiye. İt ir sonraki blaşma mektebinin talebesi rolüne İyi alıştırmış durum-
d e n yılında y a bu dersin konusunu değiştiriyorlar veya <ladır- Bundan hnçnut olmakta ve belki bana da bir dip­
dersi kaldırıyorlar. BuLayisiyla Türkiye'nin gü^bela elde loma v e r i r ^ r diye hayal kurmaktadır.
elliği geçer °ot ona bîr rahatlık tenün edemiyor, i m l i n ­
de ba^ajılmuı gereken yeni b i r gprev hep var. HalbvkJ Türkiyelin i l k yapacağı iş içinde bulun
dufiu tuhaflığın farkına varmak olmalı. H o a l * n veya
Neden Türkiye batılılarına mektebinden b i r türlü
mezuniyet adayı laîebeleri t u k l l d etmekle derslerde ba­
mezun olamıyor? Neden modernleşme ve demokratikleş­
sardı olanuyacafiuiı anlamalı. N i y e t i bu mektepleri me^
me dersinden sürekli kırık not a b y o r f Çünkü işin aslı­
mm olmaksa önce kaydını yaptırmanın yolunu b u l m a ­
na bakarsanız Türkiye bu mektebe kaydını yaplırmadan
dır. O zaman hocalar Türkiye'nin mezun olma sorumlu¬
girdi de ondan, batılılaşma mektebinin bu kayıtsız d i ­
luğunu yüklenecekler ve ona sınıf gfçmek için nelerin ^
rencisi talebeliğin zevkini hep tenetfüslcrde çıkanyor. ÜU
renilrne» gerektiğini, nelere ^lısmanm * e m « e verici o l ı
mektebi hep koqup oynamak için ciyia bulmuş. A m a
taftiDi göatereneklerdir. Yok eğer Türkiye bu fl*kttbî nV
isler istemez ziJ çalıyor derse giriliyor. İsle o zaman
h
sırdan b i t i r m e k myetiiMzeys*. bu kararım uygulamanın
Türkiye diğer kayıllı u^rrarikerin yaptıklarını yapmaya
riddİyetİPİ göze almalı: b i r lartftın maişetini irmın İçin
yabalıyor, önündeki kitabı ters tuttuğunun farkında bi­
çalışırken diğer taraftan da zorlu imtihanların u m u l m a ­
le değil. Ona o k u dedikleri zaman ezberinden bir leyler
lına yarayacak temel bilgileri aralıksız edinmeye gayrrl
söylüyor. Yaz dedikleri zaman ise ya kolunun ağrıdığını
vtııudidir.
bahane ediyor veya zil rodanı kadar vakit kazanmaya
çabalıyor. Türkiye'ye »rarsanız onun diğer üğrenciler'
den pek larkı yok. H e r k i s i n yaptığını ben de yapıyorum
ama hocalar bana garazlı, işte bu yüzden, sınıf geçemiyu^
nım d i y o r .

Türkiye'de kılıflını luyıfeıiıu değişlirnenin baldı


mektepte okumanın tin şanı okluğunu sanmış. M e k t e l *
199
İM
r a k yükselmelerini sağlamanız gerekir. V a n i yapılacak
iş n t olursa olsun o ışı yapabilmenin, onun gerçek erba­
bının işin basına geçmesini temin edecek olursan LZ O ışın
başına geçmiş bulunan kimsenin başarısızlığını da
inek zorunda kalırsınız, Türkiye'de her ne yolla nlursa
olsun bir mansıp kapmış kişinin imtiyazın haksız yere
korumak, o işi hak elıtnş veya hak edebilecek kişi ve k i ­
şilerin haksızlığı uğraması ile sunuçlanır. Böylece sahte
değerlerin yüceltilmesi b i r âdet halini alır ve kimseye
TENZİL-Î RÜTBE tenzîl-t rütbe uygulanamaz. Bunu yapmaya yeltenecek
kişi kendinin de atgaya çekilmesinden korkar. Kimse ( W -
çek yerine razı olmadığı, herkesin hakkı olmayan yeri
Türkiye'nin zahiren işeyen modern tesisatında sis¬
kendine yakıştırmam sebebiyledir k i Türkiye'de ne ten-
temin zaaltm vuran ama bu zaaftan yararlananla­
zil-i riitbe uygulanabilir, ne de insanlar rfltbtttofM aıra
rın gözlerden sakladıkları b i r bozukluk v a r : B i l g i , iktı-
gözetmeksizin yükseltebilirler.
aal bürukrasi, eğilim, sanat alalarında tenztl-i rütbe uy­
h

gulanmıyor Bilgisizliği ortaya çıkan kimse bulunduğu


y e r i n daha büğlülere* doldurulması kaydıyla b i r a i t ba- Ülkemizi modernleştiren mekanizma taplum yapımı­
aamağa indirilmiyor, şirketlerin başarısızlığı piyasadan za haricen eklenmiş durumdadır. N e modern kültürümü­
çekilrneleriyİç sonuçlanmıyor, bürokrasirle tek yönlü n zü, ne modem iktisadi işleyişimizi ne de siyasal yapımızı
yıllara bağLı bir ilerleme geçerli say diyor, diplomalar ona bünyemizin gereklerinden çekip çıkarmadık. Bunlar tıpkı
sahip olanların gösterdiği yeterlikle değerlendin im iyor ±
kalamızdakı şapkalar g i b i ^kondurulmuş* unsurlardır.
sanatçıların şöhretleri birer müktesep hak g i b i anlaşılı­ Türtiye'd* düzünce hayatı çitlerle çevrilmiş boş b i r l e h ­
yor vs. Amiyane: tabirle Türkiye'de herşey kapanın elin­ çedir. Sanat hayatımız ve şühreü nerelere ulajnuş olursa
de kalıyor. Neden? Çünkü Türkiye'de kurulmuş bulu¬ olsun sanatçılarımız ancak ilıtirâzi kayıtlarla gerçeklik­
nan tesiiflt sınanmaya gelmez. Her sınamada i^İn bir yer­ lerini koruyabiliyorlar. İktisadiyatımız ve is adamlarımı*
lerinde çürük bazı malzemelerin kullanıldığının anlaştl- ancak l i m o n l u k l a büyüyebilmededir. Siy âsî yapımızı A v ­
masmdan k o r k u l u r . rupa'ya begendirebildi^imiz kadar gerçek sayabilmek te-
yiz. İste bütün bu sebeplerden ötürü elinde b i r lakım im­
kânları bulunduranlar kimsenin tavuğuna kıgt diyemez.
Türkiye'de lenzll-i rütbe mekanizmamın m işlemeyişi-
Diyecek olursa elinde tuttuğu imkânın niçinini, nedenini
ııin en önemli sebeplerinden b i r i faaliyetlerin yürütülme­
sorarlar korkusunu taşır.
sinde iş gören insanlarımızın başkalarının sözcüsü olmak­
t a bir beis gurmeyişleridir. İkinci sebep ise faaliyetlerin
yürütülmesiyle görevli insanların teminatına d o k u n u b - flu durum Türkiye'de ülkeye mahsus ölçülerin ge­
mayışıdtr, insanlara tenzH-i rütbe uygu Tay abitmenız için r
liştirilip geçerli kılınmasını sürekli engellemekte, sürekli
aynı zamanda hak rahibi kimselerin lormel kuralları aşa- ertelemektedir. B i r ülkenin kendi yapısında çıkardığı A -

300 l _
güleri yoksa, ister islemez, başkalarından Ödünç aldığı Öl­
çüleri kullanacak dernektir. N i t e k i m öyle de olmaktadır.
Ülkemizde geçerli ülçü başka ülkelerin o i * ! ne kadar lak^
dır eLlî£ine kalmıştır. Aynt sebeplen ölürü jçerek kültür,
gerekse siyaset alanında kendi değerlerini görmez halde­
dirler. Nasıl olsa kendi ülkesinde geçer akçe başkasının*
dır öyleyse onlar da başkasının akçesiyle geçerli sayıl­
a

maya çabalamakladırlar.

Acaba bu devran hep böyle m i dünecek? K o l kırıla­ HAZIRA K O N M A K


cak yen içinde kalacak- pireler filleri y u t a c a k ; kimse
kimseye haddini bildirmeyecek- hep davulun sesi uzak­ Bilgisizlik ve hazıra konma yan yana gider. İşin ba­
tan hoş gelecek vs... H u bize hepimize, herbirimize bağlı.
p şında insan yavrusu hazıra konar. B u onun en bilgiilı
Her ne kadar kafamızdaki şapka başkasınm ise de kafa olduğu Çağdır. însan bilgisini artırdıkça hazıra k-mmak*
bizim. Mesele şapkanın kafaya göre şekil alıp almayacağı Lan uzakladır, ama her yetişkinde çocukluktan kalma b i r
de kalanın şapkaya göre esnemeyi kabul edip etmemesiy­ hazıra konma duygusu hep yaqar. B u yüzden herkesin
le ilgilL Eğer kafamız şapkaya bir şekil verecekse, o za­ gizlice beklediği bir büyük fırsat vardır. Ne kadar çocuk
man başarısızların t e n z i l i rütbeye uğrayacağına, başardı kalmışsak İçimizde kendi katkımız olmaksızın elimize
olanların rütbe atlayacağı, kendi düşüncesini değerli bul­ baiı İmkânların p i n e s i hususunda beklentilerimiz o ka­
ma olgunluğuna ulaşmayı, kendi a y a k l a n üstünde durma dar büyüktür. İstediği şeyi alamadığı için ağlftyan iste­
h

şerefini kazanmayı, bütün şanlarda hayat sahibi olmayı diği j e y eline tutuşturulunca da sesini kesenler çocuklar­
güze alan b i r topluma ulamayı göze alacağız demektir. dır. Gerçekte çocuktaki hazıra konma duygusu ne iste^
Vok efier. kafamızdaki şapka kafamızı belirleyecek» hiç diğini tilmemeklen, nesnelerin gerçek tabiatı hakkındaki
bir şeyden şikayete hakkımız olamayacağı gibi, zaten k * bilgisizlikten doğar .
famızın aldığı şekilden ölürü neyin doğru neyin eğri sa­
yılması gerektiğini kavrama gücünden de mahrum kala­ Yetişkinler, olgunluğa varmış kişiler hazıra konmayı
cağız demektir. değil, bazı şeyleri kendileri için hazırlamayı düşünürler.
H a l t a eğer b i r şeyin ortaya çıkışında kendi payları yok-
ra nasıl elde edildiği hususunda açık seçik bilgileri yok-
p

Srt o şeyden kendilerini uzak tutarlar. B i l g i sahibi ü l m *


yan ve bilgilenmeye de niyeti olmayan kişi eline geçirdiği
her fırsattan istifade yolunu seçer. Böylelikle her türlü
yemi yutmaya hazırdır. A m a bilgili kişi, bilgi sahibi o l ­
mayı düstur edinmiş olan kimse eğer ortada i y i görünen
bir şey varsa önce onun mahiyetini öğrenmeye çalıdır, da-

202 Z03
bilgisiz kalmalarında büyük b i r rahatlık bulacaklarına
ha sonra onu nasıl ete getirebileceğini h i l m r k ister. İşte kendilerini inandırmışlardır. H a z i n konarak akademik
bu leUtik ve t a h k i k , b i l g i yolunda • u l a n bu Adımlar nna üstünlük elde etmiş birinin kendi dışındaki insanların b i l ­
hem istifade edebileceği şeylerin yolunu açar hem de uğ­
h gice i y i donalElmalarına l i l i r U V göstereceğini i l e r i sürmek
raması mublemel tehlikeleri güslerir. HnzLra konma he­ oldukça zor. Siyasi galibiyet bir kimsenin eline hazırdan
veslisi cahil elim- geçen hazır hıkmanın sevincini yaşar­ • •V„- .r « u n dayanacağı en kuvvetli burç bilgisıilıflın
ken üzerine kapanan kapıları, kıstırıldığı tuzağı farket- i t i b a r görmesi olacaktır, H a k ü i kzaanç sahipleri b i l g i s i n
mez bile. l i k koyulaştıkça kendi d u r u m l a n n m daha çnk teminata
kavuşacağım farkelmlşltrdir
Kötü ianalp b i l i m şarlatanlığı, sahte tefekkür hep b i ­
z i m hazıra konma duygumuzun ortaya -.ı .• ı.. . boşluk­ şimdi soracaksınız: B i l g i , bilgi deyip d u r d u n - han-
t a kendilerine yer bulurlar. Nedir bizim hazıra konma p bilgiyi bilinmeye değer buluyorsun? Bunu söylemeden
duygumuz.» J11 r resme bakınca, bir müzik parçasına k u ­ k i m i n bilgiü, k i m i n blljö«> olduğunu anlamamız mümkün
lak v e r i m , b u düşünceyle, bîr hünerle karşılaşınca *ne mUr Konumuz bakımından bilgi türleri arasında ayının
de güzel» deyişimiz, bizim hazıra konma duygumuzdur. yapmak büyük b i r m*na ifade etmiyor Hazıra konanlar
Kandaşlığımız ne olursa ulsun i l k temasta bize sajladığı her türlü bilginin kendilerine zarar vertceftî korkusunu
rahatlık aldatıcı ve çocuksu bir tatmindir, Hu lalınin kar­ yaşarlar. Hırsızlık bilgisi bile hıraların huzurunu kaçım.
şı taştığımız şeyin ne olduğunu bilmeden onu kendimize
ait kılacağımıza İnandırır bizi. b u n a karşılık karşılaştığı
şeye; «Nedir hu.- Burada neler oluyor» diye yaklaşan­
lar yetişkinler ve ölgün kişilerdir. Onlar sınat eserleri
karşısında, b i l i m verileri karşısında, düzünce ilrünlrri kar­
şısında güzel, çirkin. i y i kötü demeden önce o sunuştaki
r

meseleyi -«-.•-.-. çalışırlar. Meselesi olmayan verimle^


rin değeri olmadığını veya tur bagka meseleyi güzden uzak
tutmaya yaradığını bildi klerinden hemen o verimlerden
yüz çevirirler. Olgun kişilrr karşılaş t t k H n verimlerin
hangi meseleyi nasıl çözdüğüne bakarlar. Bunu da anla­
dıktan sonradır k i o sannt b i l i m veya düşünce verimine
h

İyi. k o l U güzel, çirkin deme durumuna gelirler.


h

Yaşama u m u sözkonusu olduğunda da aynı ölçüler


geçerlidir. Tufeyliler, asalaklar, hayatlarını hazıra kona­
rak İdame ettirenler bılgtsizlıklen en büyük laydayı sağ­
layanlardır. Onlar yalnız kentli bilgisizliklerinin kcyFini
lüruıekİF kalmazlar, aynı zamanda ba^ka insanların da
20Î
204
kaçak. Böyle duygular toplumda çok güçlü olduğu içm
kolaylıkla sihirli b i r çözümle Türkiyelin üstün bir ko­
numa geçeceği hedefi gösteriyorlar Hepimiz hazıra kon­
maya öyle teştteyiz k i bu hedefleri hemen ciddiye alıyo­
ruz. B i r toplumun hedefleri olmasın mı? Elbet olsun.
H a t l a b i r toplumu hedefsiz kılmayı çabajasaniz btle o top­
lum eğer hayatiyetini muhafaza ediynrsa mutlaka ken­
dine en uygun hedefi ününe koyacaktır. Lâkin Türkiye'­
de bol m i k t a r d a hedef var ve fakat bu hedeflere varma­
ÇEKİLİŞİ BEKLEYEREK nın gerektirdiği yollar ve güzergah güzden kasırihynr.

Türkiye- modernleşme süreri içinde gün süne daha ço­ Eğer büyük ikramiye bize çıkacaksa beklemekten
cuk iizellikleri gösteren yaşı derlemiş insanlarla dolduğu başka ne yapabiliriz, değil mi ama? Çekilip olmadan bi­
için ber geçen gün talih oyunlarının, piyangoların lotar­ h
ze ikramiye verecek değiller y a l işte bu duygular iein-
yacılığın yaygınlaştığı b i r ülke halini alıyor Son b i r kaç de bu bekleyiş
p
v
bekleyişten doğan atâlet sonunda bir
e

yılda m i l l i piyangoya, at yarışlarına ve Spor-Totoya ya­ siyasi sarsıntı hangi görüşü taşırsa taşısın insanlara genel
tırdan para miktarının artışında hiç şüphesiz t a r i h i se­ bir düş kırıklığı, umutsuzluk, karamsarlık getiriyor. B u
beplerin yanışını ve elbette hu sebepleri hiç anmamıza Ülkede artık doğru dürüst iş olamaz demek herkese ko-
gerek d u y u r m a y d ı fakirleşmenin {yani sabit gelirli l*¥ geliyor. Çünkü bir önceki r u h durumu sadece çekilişi
grupların fakirleşmesinin) büyük payı var. A m a biç bir beklemekten i b a r e t t i . Şimdi bitelini elinden aldıklarına
ülkede iktisadi b i r kriz böyle, çekiliş avuntusuyla, bu ka­ gore her şey suya düştü.
dar kolay geçistirilemez. Türkiye hazıra konma duygu­
sunun kılcallara kadar işlediği, işlerin ancak torpille çö­ Ama Türkiye'deki insanlar tedbirli. Önlerine belki
zülebileceğine inanıldığı, armudun pişeceğine ve insan­ cok büyük hedefler k o y m a k l a ustalasmışlar, ama yine de
ların ağzına düşeceğine Vesin gözle bakıldığı b i r ülkedir. bu hedeflere ulaşılamıyacağı hesabıyla günlük hayatla­
O yüzden bizim İnsanlarımız ağızlarım kapayacak olur­ rını yaşıyorlar, i k r a m i y e çıkmazsa mahvolmamak için
larsa pişmiş armut düştüğü zaman Suratlarını k i r l e t i r d i ­ hayatlarını gu anda içinde bulundukları şartlan kabul
ye korktuklarından ağızlan açık geziyorlar galiba. «Lerek ve h i ; b i r zaman kendilerine ikramiye çıkmayacak­
mış g i b i düzenleyerek geçiriyorlar. B u yüzden yüzyüzc
geldikleri siyasi, sosyal, ekonomik yeni şartlara kolayca
Uzunca iüredîr Türkiye hep büyük ikramiyeyi bek­ adapte oluyorlar. Yalnızca adapte olmakla da kalmıyor­
l i y o r : B i r gün n u r l u ufuklar önümüze açıhvereoek, b i r lar, yeni şartlardan azamE isli İadenin y o l l a n m arıyor ve
gün büyük Türkiye'yi k u m vereceği*, bîr gün köşeyi dö­ çoğu kez de buluyorlar.
neceğiz, b i r gün li<lcr ülke olacajız, b i r gün sosyalist dü­
zene geçeceğiz, b i r gün T u r a n önümüze açılacak, bir gün B u yalnızca tefc t e k insanların hayatlarında benim­
şeirat düzeni kuracağız, b i r gün büyük ikramiye bize ( V sedikleri yöntem değil, büyük kuruluşlar, müesseseler i t i -

Z07
206
bariyle d i aynı i k i l i anlayışı devanı ettiriyoruz. K u m l u k ­
lar veya i• •=•!•- ==• a l düzenlemeler kısa vadede birşeyleri
geçiştirtbilmeye büyük önem verdikleri halde hedefleri­
n i n gerçekçe büyük kurtuluş otdujtj f i k r i n i de l e r k t l m i -
ynrlar. Oysa alman tedbirlerle gözetilen hedefler arasın­
da büyük bir uzlaşmazlık var.

Eğer b i r gün gerçekten Türkiye adına kurtuluş sa­


yılabilecek b i r dönüşüm yaşanmak isteniyorsa şaşmadan
yapılabilecek tek şey müesseKİerdej tutulan yolda ısrar MEDENİYETİ A Y A K T A TUTAN
ve iyileştirmedir Ülkemizde sık sık gördüğümüz «olmadı
başlan* tavrı belki bize güzel hayaller kurdurur ama bun­ Günümüz Balı medeniyeti iç tutarlısını kaybetmiş,
lar hep beklediğimiz büyük ikramiye İçin her gün yeni ozü boşalmış, kurduğu yaptyı teşkil eden esas unsurun
b i r bilet almaktan, çekilişi de böylece hep ,ha geç b i r
: destecinden yûLsun kalmış b i r dünyayı temsil ediyor.
iarihe ertelemekten başka işe yaramaz. Yani günümüzün maddi refah bakımından zengin ülke­
lerinde insanların büyük çoğunluğu kendi yaşama biçim­
lerinin haklılığına, geleceklerinin güvenlik içinde olduğu­
na yüzyıl öncesinde olduğundan daha az İnanıyorlar. İn­
san elinden çıkma b i r hayat düzeninin şüphe, endişe ve
k o r k u verdiğini hergün görmekteler. T o p l u m u n i y i eği­
t i m görmüş kesimleri Batı medeniyeti adı verilen ürgü-
nün bu medeniyetin zorbaca yıkıma uğrattığı kültürler^
P

den üstün hir tarafı olmadığını arlık bir bedabal sayıycr.


itütün bunların uzantısı olarak Balı medeniyeti kemli
ölçüleri İçinde bile büyük adarnlftr yetiştirmekten uzak­
laşıyor arlık. Çünkü insanların hepsi gerek zihni faali­
yetleri bakımından gerekse ellerinde tuttukları flüç i t i ­
p

bariyle her gün biraz, daha mevzi kalmaya, büyük işleyiş


İçinde sonükleşmeye mahkûm^

l i u gelişmeye ve gelişmenin başdöndıîrücü hızına rağ­


men Batı medeniyeti ayakta. Eğer l $45'ten günümüze ge­
len çizgi d e n m e y e c e k olursa ayakta kalmakta da devam
«Iccek Medeniyeti ayakta tutan i k i payanda v a r ; Bun­
lardan b i r i hiç. b i r felsefî dayanağa ihtiyaç duymayan,
kendini ahlâki ölçülerle haklılaşlırmaya çalışmayan ve

2Ü$
205
vakıa ulnrak ispatlı vücud eden (hegetnonyaıdıt. Yani tarzı Balı yönelimli bir çehreye sahip. Körle kötürümün
askeri, İktisadî ve siyasi gücü elinde tutan organizasyon hikayesi bu. Batj'mn melropoliUn gücü kötürüm. Kendi
elindeki imkan] korumak için yapabileceği herşeyi her­ ahalisi Batı medeniyetinin hedeflerine doğru ilerlemenin
hangi b i r mazeret veya bahane aramaksızın yapıyor. İs­ bir felâket olduğunu yaşadıklarıyla bildiği için i k t i d a r
rail devletî l?£Due I r a k ' m nükleer tesislerini ve l5S5 te r
odaklan Batı da yaşayan halka «Batftyı teklif edemiyor,
p

Tunus'taki Filî i.ıı kampım bombalarken, Sovyetler Dir­ Zengin ülkelerin halkını teknolojinin barikalanyla büyü­
liği Afganistan ! işgal ederken I T T Schauh-Lorenz fir­
1
lemek zor. Eğitim görmüş her Avrupalı günümüzde b i l ­
ması tfiH'de hükümet darbesi yaptırırken çıkarlarını k o ­ gisayar ülmakiızm y&şanftbileeeğini herhanpi b i r yoksul
rumaktan başka b i r Jikrl temel aramak zahmetine girme­ ülke «aydınından* (1) daha i y i biliyor. Oysa metropolün
ye ihtiyaç duymuyorlar. Sonraki gelişmeler de hegemon­ hegemonyası altında bulunan ülke insanları mahrumiyet*
ya tesis edenin ne kadar isabetli davrandığını gösteriyor. lerinin maddi refah noksanlığı olduğunu sanacak kadar
Anlaşılan • baskın İnhanındın- İlkesi bütün i k t i d a r olay­ kör. B u körlük içinde ellerine tuluçturubın oyalayıcı im­
larının merkezinde yer alıyor. kânları nimet biliyorlar.

l : . medeniyetini çırılçıplak b i r şiddetin ayakta t u t ­ Kısacası Batı medeniyetini omuzlamış olan bu me­
h

tuğunu iddia e-tnıek ve her kıyımın, her vahşetin, her akıl- deniyetin yürümesini temin eden. Batıya ayaklık eden
• i : . ı komplonun sadece kendi getirdiği güçle hegemonya insanlar insan yığınları kökleri İtibariyle Batüı olmayan
h

tesis ettiğini ileri sürmek doğru değil. Her şiddet belir­ kültürlerin ahalisi. Onlar yüklendikleri kotürumü isteni­
diği yerde yerleşmek için b i r alan. her vahşet o vahşeti len tarafa götürüyorlar. Eger hislerine uyup köcürümü
mümkün kılacak b i r on hazırlık üzerine geliyor. İşte Batı sırtında taşımadan da yaşayabileceği b i r tarafa yönelirce
medeniyetini gerçekten ayakta (utan İkinci payanda b u . bacaklarında kırbaç j a k h y o r korun.
Güçlü olan tarafından ezilen her unsur kendini ezeni • •
meye hazırlandığı için oyunun kuralları içinde leraziniuı
bir kefesini doldurmuş oluyor. Aynı terazide tartılmayı
kabul edenler neticeye katlanmaktan üışka b i r y o l bula­
mıyorlar.

Meseleyi sadece askeri hareketler seviyesinde güa-


önüne almak son derece yanıltıcı olacak. Asıl mesele Batı
medeniyetinin kendini doğuran fikri temelleri hegemon­
yası allına aldığı bölgelerde özenilir temeller kılabılme-
sidir. Batı medeniyeti kendi gücündün emin değil, bu yüz¬
den mevcudiyetin yalnız kaba kuvvetle koruyabileceğini
bilinçle kavramış, lâkin denetim altında tuttuğu toprak^
larda yürürlükte olan f i k r i yapc gelişme gösteren haynl
3
İnsanlara her istedikleri azar azar, ama sürekli ola­
rak verilmelidir. Böylece hem insanların maddi relah ala­
nında istekleri bitmeyecek, hem de bütün ufukları maddi
refah çerçevesi içinde kalabilecektir.

Türkiye modern medeniyet bölgesine adım atarken


ülkenin okumuşları ve aym zamanda denetleme gücünü
ellerinde tutanlar halkın İçinde yaşayan «hır lokma, b i r
hırka* düşüncesini şiddetle kınamışlardır. Onlara güre
bu düşünme hiçimi insanları durgunluğa, tembelliğe ve
REDDETMEYİ BİLENLER
gerilice itmektedir insanlar birçok lokma ve birçok hır­
ka islemelidirler ki daha çok çalınsınlar, sunulan çala­
İçinde yaşadığımız medeniyet insanları istekli tuta­ ma şartlarına daha çok rıza gösteninler, hareketli b i r h a '
rak ayakta durabiliyor. İnsanlar ıı- I .; i :i ı tefeli İsrlpr, ya 11 kaçınılmaz ve tek çıkış yolu olarak görsünler Nite¬
nc kadar çok istiyorlarsa, istekleri uğruna ne çok rahat­ k i m yalnızca Türkiye'de !• ' l zengin veya yoksul bü­
sızlığa rıza gösteriyor! arsa medeniyetin tekerleği o kadar tün ülkelerde cbir lakma, b i r hırka» düşüncesi büyük
rahat, o kadar hızİL düm-biliyor. A m a bu işin içinde bir bir hızla insanların zihninden silinmiştir. Neden? İnsan­
hile var. insanların, büyük insan kalabalıklarının neler lar istenildiği gibi daha a k t i f b i r hayatın sağlıklı olacağı
is ley eteğini, neler peşinde olacağını ipleri elinde tutan­ düşüncesine ulaştıklarından mı? Hayır. İnsanlar yeni
lar tesbit ediyor. B u hile sayesinde büyük insan kalaba­ yaşama şartlarında «bir lokmayı ve b i r hırkayı» bile ele
lıkları t e n d i istekleri peşinde koştuklarını sanarak sırt­ geçirebilmek için ortamın gereklerini yerine getirmek zo­
larında taşıdıkları az sayıda insanın kolayca y o l kalet- runda bırakıldıklarından. Tahrib edilen insanların kendi
mesini saghyörlar- ayaklan üzerinde durma, zulme rıza göstermeksizin hay­
siyetli b i r hayatı sürdürebilme imkânıdır. Yokça bütün
Meselenin merkezînde maddi refah yer alıyor, insan­ İnsanlar daha üst seviyede b i r felsefi düşünce edinmiş
ları re falı L M artırılması yolundu ikna ederek onları belli değildirler.
kalıplara dökmenin kolaylığı yüzyıllardan beri biliniyor.
B u yüzden modem medeniyet içindeki insan ilişkileri çok­
larının sandığı gibi maddi relahm halka sunulmaktan i m ­ B i r lokma, bir hırka düşüncesini şiddetle kmayan-
tina edilmesi esasına değil, bilakis maddi refahın halka lar, d i k k a t ve t i t i z l i k l e bir başka halk sözünü göllerden,
sunulması esasına dayalıdır. A m a bu şarlh b i r sunuştur anlayışlardan uzak tutmaya çabalamışlardır, o da t a f l -
Bütün insanlar için temel düsturun mümkün olduğu ka­ cık aşını, ağrısız başımı deyişidir. B u soz neden modern­
dar çok almak ve mümkün olduğu kadar az vermek o l ­ leşme sürecinde gündemden kaldırılmıştır P Çünkü bu BÖ-
duğu peşinen kabul edilmiştir. Ayrıca medeniyet içinde zü anlayan herkes aşının çoğalmasıyla b i r l i k t e ağrısının
yalnızca almak ve vermemek veya yalnızca vermek ve da çoğalacağını bilinçle kavrayacak ve insan yalamasın­
almamak eakal dışı» sayılmıştır. da mütekabiliyetin yalanca maddi imkanlar alanında de-

213
21?
ğil aynı H ında f i k r i , ahlâki v t dîni alanlarda da yü­
rürlükte olduğunu düşüneceklerdi.
Eğer insanlar maddi reiahı birinci plana almıyorlar-
sa onların hayatlarında hangi dürtüler, hangi güdüler
h

aslî yeri işgal edecek? İşte bu sorti yeryüzünde yürürlük­


te olan külür düzeninin hedeflerini sorgulamaya götürür
bizi. M a d d i refahın sağlayacağı tatmin y o l l a n n m -.: n
I.JI ı içinde kaldığımız sürece ne ferd olarak, ne camia, ne
de m p l u m olarak mevcudiyetimizin anlamı üzernde dü­ GÖNÜLLÜLER. GÖNÜLSÜZLER
şünmeyeceğiz- Çünkü ünce mevcudiy etim izi sağlamak ve
korumak gibi b i r derdin içinde olduğumuz ve bu derdin Dünya ölçüsünde yürürlüktü [dan bir sistemin için­
tek devasının daha i y i maddi şartlar olduğu yanlışının deyim. Bu sistem esaslarını İnsanoğlunun ilahî hassasiye­
manialarına takdıp tökezleyeceğiz. tini yoketmeye dayamış. Yalnız müslümanlar değil, ehl-i
k l t a b olanlar da ve başka bâtıl din sa!ikk-ri de içinde bu­
lunduğumuz sistemin cenderesi altında. Uu sistem a l i m -
da insanlar k i m i n faydalanacağın L bilmeksizin b i r malın
üretimine katılıyorlar, buna karşılık nasıl ve ne pahasına
kendilerine kadar ulaştığını bilmedikleri b i r malı tüketil
y o r l a n Ticaret mekanizması para hareketleriyle, para
hareketleri siyasi kararlarla, siyasi kararlar sistemin b u n '
y c v l zorlamalanyla harekete geçiyor. Hnrekel aynı Bft-
B U d l ters vunhı Okullar, hastaneler. dükkânlar» büro-
l T . Eahrikalar. eltiler, eğlence yerleri, ulaşım araçları,
yullar, meydanlar hızla dolup boşahyor. T e k tek insan­
ların bütün olup bitenler karşuında bilgileri pek sınırlı.

! . 1 ı: belli bilgilerden çok b i r cehaleti paylaşıyorlar.


Dolayısıyla çağımızı örten b i r zulmet perdesi var. D u
kııraubRin devamında menfaat arayan ve bulanlara zâlim
diyoruz:. Müslümanlar rablerinin. Allah, kilablarmın K u r ' -
ı ı olduğunu bilmekle zâlimlerden aynltyarlar.
Vürürlükte olan dünya - - Î - T nıüslümanları da ken­
di icikadi çerçeveleri dışında b i r bayata zorluyor. Böyle
biı /ı rl ı insanltk yeni tanıyor. Dundan, çok değil.
yelmı^ beş yıl önce insanlar hangi millete mensup olduk-

I M 215
lannı asli fisellikltriylc anlarlardı, yani analın, babaları t a k tatr d i n i ynkümlülükkeri yok. Yeryüzünde yalnız mus-
hangi milletten i*e, hangi d i l anadilleri tse La$anJarnı k i m ­ lümanlar bozulmamış ilahi bilgilerle tema* edebilme i m ­
liği öylece anla|Uırdı >1uslümanlar Hristiyanlar, Muse­
r H
tiyazını ellerinde tutuyorlar. İ M m kaynaklan belirgin.
viler, Budistler kendilerinin hangi dinden olduklarım soy- Açık ve sıhhatli. Müslümanlar hiçbir íeLwti. «yasi veya
i r d i k l e r i u m a n menıub oldukları dînin gereğini yapma­ ideolojik endişe gütmetiiıin yalnızca kendilerine emro-
h

ları kimseyi aaşırlmaa ve bu yaptıklarından başkasını lunan şartları yerine getirmeye çalıştıklarından yürürlük­
kimse onlardan beklemezdi. Yine bumdan yetmiş beş yıl t e k i sistemle b i r uzlaşmadığı düşüyorlar. Yürürlükteki
öncesinde bir devletin temsilcisi olarak bir başka devlet dUnyt »istemi namaza, oruca hacca, z e k l l u , kelimc-i şa-
p

nezdinde I K K I işler yapmaya girişmedikçe kim&e lUdCB hadet'e müsamaha etmeme taraftarı. İşle bu müsamaha­
pasaport sormazdı. Sıradan insanlar seyahat için, tüccar­ sızlığa İtarşı mÜEdümanın tavrı Ünemll. Kendini ortadan
lar ticaret için bLr ülkeden diğerine gitmekte serbest i d i . lilmeye çalışan sisteme gönüllüce ml hıznu-t edecek yok­
p

Yetmiş beş yıl ünce Altın para dünyanın heryerinde ge­ sa sistem içinde yaşamak içto mecbur olduftu işleri ya­
çer akçe iıi. Bugün hepınüıin insan oluşu, insanca özel­ parken gönülsüzlük mü güsLerccck?
liklere sahip oluşu kendimizin duşa vurduğu hususiyet^
ler i filizli deftil. bize bizim dlafrdızda oluşmuş, bazı y e t k i l i
1

mercilerin koyduftu kayıllarla belirleniyor. İnsanca vasıf-


Iarımızla değil *ahip olduğumuz belgelerle değer sahibi-
vız. İtibar edilen her j c y de kahoİJktan mahrum. Böy­
lelikle insanlar kısa vadeli tatminlerle kısa ömürlerini de­
vam ettirmeye tartlandmlnıış bulunuyorlar.

f a r i l i n malar allımlaki inşan yığınları cinlerine konu­


lan i n i m i n vasıtalarım ünenuedikçe sistemin gereklerine,
sistemin ayaklı durmanı Lçîn kendisinden beklenilen ça­
baya bedenîni ve ruhunu taptınynr. B u b i r çcsîc sarhoş­
luktur. Oylr b i r n hoşluk k i yığın yığın insan kendilerini
üşüten drğirmfiıe ÜII Inşmıaya gönüllüce koşuyor.

Müslüman olmak yani Allah'ın insanlar içîn İndir­


diğini tek belirleyici kabul etmek lıizi bu Sarhoşluğa uğ­
ramaktan korumakta. Ilrıstiy anlar, Vahudller Budistler, p

Yogiler ve birçok ılifcrrleri hayatın akısı karşısında her­


hangi b i r itikadı teçhizatı sahip değiller. B u yüzden on­
ların sistemin zulmeline katkıda bulunmalarına zatimle'
rin uşakları olmaları ve bizzat zalim olmalarına engel ola-

217
116
euk* olmadıklarını da İfade e d e b i l i r l i rahatlıkla. Belki
mazlum vasfı uygun düşebilir müslümanlar için, ama or­
mana götürülüp îîlriürülme tuzağına düzecek kadar da
«çocuk* değiller. E n azından orman yolunda başlanna
geleceklerin neler olabileceğini farkedecek kadar yetişkin­
d i r onlar. Çağımızın iktisadi-politik-askeri yapılanması
içinde yalnızca müslümanlar de£İl sade vatandaş deni­
h

len yıjfrn içinde yer alan herke? t$aray RÜrevltsi* duru­


muna düşer zaman zaman. Yanı işleyen mekanizmanın
S İ Z KİMLEEtDENSİNİZ? manivelasını ellerinde tutanlar düzenin srlâmcli ufruna
bazı çocukların ormanda katledilmesi İçin emir verirler.
H e m dûfiudaki, hem de batıdaki masalarda k a r a ­ B u emre yasamak açın çalışmak sorunda kalan herkes
mıza çıkan bir olaydır: Külü hükllmdar kendisine zararı muhatap olur. Müslümanlar da bunlar arasındadır.
dokunacağına inandığı çocuğu öTdürnıel üzere bir ada¬
Yaşamak iejin çalışmak, elinin emeftiyle geçinmek zo­
mıyla birlikte ormana gönderir. Saray görevlisi çocuftu
runda kalan her • ; •• sistemin zaruri Inlepleriylr yüzyüze
gizlice öldürecek ve kanlı gömleğini cinayetinin delili ola­
Gelir İnsanlar esnaf, tüccar, işçi, köylü, memur veya iş
r a k hükümdara getirecektir. A m a masallarda vakıa ün
adamı olarak yajmzra kendi hayatlarının İdamesi için
görüldüğü gibi cereyan etmez, hükümdarın adamı ken­
defcîl aynı zamanda sistemin ayakta durması _• i - de ça­
disine verilen emirden daha yüce b i r emre itaat ederek
lışırlar. Mesleğimiz ne olur&a o t u n sistemin g f r e i i b i r
•çocuğu öldürmekten imtina eder ve görevini sureta ye­
gün ormanda çocuğu öldürme emriyle karşı karşıya ge­
rine getirmiş olmak için avladığı b i r hayvanin kanıyla
liriz. Yani kendi durumumuzu knrumnk adına b i r hak-
ıslattığa gömleği saraya ulaştırır.
sızlı£a b i r adaletsizliğe rıza göstermemiz bizlerden iste­
p

nir, tşte bu bunalım zamanlarmda nasıl Cavır takındık­


B u masalları dinleyen, okuyan k i m olursa olsun sa­
tan btnet insanları İki tipte toplamamızı «ağlar: B i r kı­
ray görevlisinin çocuğu öldürmeyişınl yerinde bula*, ma­
smı insan verilen görevi yerine getirmeyi kendisine uy­
sal böyle düşünülsün diye kurgulanmıştır. Bırakalım ma­
gun bulur. Çocuğu öldürür ve kanlı gömleği saraya
salla ujraşmayı, gerçeğe dünelim: Düşünelim acaha ger­
riîr Diğer b i r kısım insan da çocuğa kendi eliyle kıymaz.
çek bayatta kimiz biz? Masaldakilerden hangisine teka^
r

Gerçi onun bayatla kalması için özei b i r iodbir almak


bül ediyuruz yapıp ettiklerimiz bakımından, toplum için­
yoluna da gilmez, ama kendine ve Izindini yaratana he­
de tuttuğumuz yer bakımından? Sanırım bu yazıyı oku­
sap verebilecek başka bir temhir almadan edemez. Çocu­
yanlardan hiçbiri kendini cinayet emri veren kîîEü hüküm­
ğun ormandan sağ çıkması büyük b i r ihtimaldir, mama­
darın yerine koymayacaktır. Yalnız duygular bakımından
fih cellat olmakla, cellât sanılmak arasında kişinin kendi
d e l i l , toplum hayatında tutulan yer hakımindnn da müs¬
iç hesaplaşması bakımından mühtm b i r fark vardır. B i r
lümanlar ^belirleyici*, t k r i l i k kararlan verici» durumda
kısım insan c e l t t l olmakta bir beis grirmez, başka b i r kı-
değiller, ö t e yandan müslılnıanbrm birer «mazlum çn-

21S 219
iını u r .ıi: i i f herkes « U f e cellât sanılmaya güze al^
dag halde
L h gerçekti tellflt olmama rizikosunu y ü k l e m
bûmjtilr.

Haymliftııı böyle geçer Saraydakilrr belden çocuftu


oklurmemİH istemekten geri rfurnıazlar Üstelik bunun
spatını • ' • islerler Karnımızı d o y u r a n kazan saramda
kaynadıjL İçin sarayın emirlerine b o y u n rflmeyi kaçınıl­
maz sayana. B u kaçmalmazJık İçinde nranuzdan k i m i l e r i
ÇÜCTIÎU gerçeklen öldürür ve kanlı gümleİL « r i r hüküm
KİTABINA UYDURMAK
dara. Bazılanraız ise hükümdara b i r kanlı gömlek verir
ama bu masum encugun kanıyla islannuş b i r gömîck de­
İslam İçinde tenakuz barındırmayan lıîr anlayış 1ar-
b i d i r . B i r av hayvanı da kanıyla kızıla b o y a y a b i l i r b i r
zını insicamlı b i r yaşama biçimini ve inunnların han^i
h

gömJe£i, Hükümdarın güzünde çocuğu üldUrcnle, o r n u n v


şart ve ahvalde olurlarsa nlsunlar uygulamaya koyabile­
d a s a i bırakan arasında bir i a r k y n k l u r İstenilen bir
cekleri normları rnüslü maniam vermiştir. Bununla bir­
kanlı gümlek i d i : l ^ r elde e d i l d i
l i k l e i m a n l a r çağımızda yaşayan mü&lümnnlar büyük
gayretle tslAmİyetin b i r ıi»lem olarak İfadesine Çabalı­
B i ı insanlar i k i rahallıktan T l M l I l l p u l a Kimimiz yorlar ve bu çabalan sırasında büyük güçlükler karşısın­
çocuftu oldürmeseydim benim kellem gidereki! riive ra­ da buluyorlar kendilerini. Gerçeklen dnguria olsun, halı­
hatlar. D||cr b i r kısmamız ise ç«ufta ne oldu bilmem, da r I mndem insanlar İçin K u r a n ı K e r i m de dahil
belki dldü. belki A l l a h y a p t ı ı onu- hiç olmazsa kendi
almak üzere İslam kaynakları çağın zaruretleri (şerefti nce
ellerimle öldümwdtm d i y e r e k rahachk bulur, glmdi snrun
yeniden anlamlandırılması gereken metinler eibi görünü­
keodı kendinize siz b a n ^ rahatlığı s ^ t n l r T d e ™ ı Û J r S i y .
y o r N i t e k i m M a m modrrnikilerinîn İki yüzyıla varan
leyin siz kimlerdensiniz ?
•••!;•• içindeki çabaları ve her türden yenlleqtfrmeci akım
kendi bakış açısına göre bir t s l l m i silleme varma gay­
reti içine düşmüşlüt. İşte bu sözünü elll£imlı butumla,
b o y k bîr t u l u m u gerektiren darum arısında sıka bîr bat­
ların v a r ; Birisinin kitabına uydurarak h - \ ettiği deli­
ceyi d i | t r i kitabına uydurarak tashih etmeye çabalıyor.

Emevl, Abbasi. Endülüs, Selçuklu. Kiılemrn. Osmm!ı


yönetimleri nıraunda hayalın gerekleri müılümınlan hazi
kararlar almaya zorladı. Bu kararlar isler i t t i h a t , İsler
fetva- ve İllerse ferman şeklinde ortayı çıksın. Eget islâm
kaynaklarıyla mutabakaı halinde idiyse e e n t u t için, üm­
met için rahmet oldu. A m a bu kararlardan üyfeleri o l *

221
flia.li kî ruüsllimanların yüiyüzfi geldikleri meseleleri çü- Eğer bizde halalarımızı, kabahatlerimizi devam cElirme r

zerken d u r u m u kurtarmayı on plana almış olsun. Niliyata onlarla b i r l i k t e hayatımızı yürütme niyetimiz, olmasa hiç
Islamî hır mazeret temin eder tarzda verilmiş olsun. İşte bir zaman «kitabına u y d u r m a k * gereği durmayacak. Biz
bu kararlar ve bu kararların belirlediği faaliyet alanları yalmzca hatalarımızın kefaretini ödemekten kaçınmakla
daha sonra yaşayan muslümanları kendi dinleri ile ha­ kalmıyoruz, aynı zamanda hatalarımızın istifade edilebi­
yatın vecibeleri arasında b i r tutarlı!* olmadığı, zânnına l i r hale gelmesine gayret ediyoruz. Kitabına uydurma faa­
güUrmüştür. Müslümanlar bildikleriylc işledikten arasın­ liyetinde «yanlışlık* nnde gelmekte esas kabul edilmek­
h

da bazı çelişkilerin yer aldığını üzülerek ve şaşarak gör* te ve korunmaktadır. IsLamî hayat içinde f i i l i durumla-
müşlerdir ve onlara müslümanlık zaman zaman bütün rın işlenen uygunsuzlukların kitabına uydurulması y a l ­
p

veçheleriyle hayata getirilemeyen bîr ideal normları sil­ nızca bazı köcü alışkanlıkların dogmasına değil, aynı za­
silesi gibi gorünebilmîşlir. manda İslimi kaynakların tsabelsiz bir anlayışla ele ab-
nışına da sebep olabilir. Y a n i bir hükmün hakikati knru-
Kitabına uydurmak faaliyeti yalnızca b i r hadisenin yucu vasfı böylelikle giilgeienmiş olabilir.
çerçevesinde kalmış olsa İdi ve sadece v a k i olduğu za­
Yaşadığımız zaman içinde de İHİâmiyetııı bütünüyle
manla sınırlı kalsa i d i bugün müslümantar gözlemledi^
ne anlama geldiği, Kur Jln-ı K e r i m ' i n ve hadis-i şeriflerin
h

iniz ölçüde kafa karışıklığına uğramış olmayacaklardı.


bizlere neler öğrettikleri sorulduğunda b i r -.-.k farklı gö­
Günümüz müslümanlarım k a l a karışıklığına uğratan olay
rüş ortaya çıkmaktadır. D i k k a t ederseniz bu görüşlerin
İslam kültürü ile İslam nâzları arasmdaki meşaledir. Hu
farklılığı her müslüman kümesinin, her Islamî übeğin
mesafeyi ortaya çıkaran i i c önceki yüzyıllarda k i m i y e t k i
kendi f i i l i durunnunü haklüaştırma çabalarından doğmak­
tabiplerinin bazı fiili durumları tkitabına uydurmuş* ol­
tadır. Yani balâ biz müslümanlar şu güne kadar yürüdü­
malarıdır. Günümüzde bazı müslüm^nların hadO-i şerif­
ğümüz şahsi yolu kitabına uydurma gayretini elden bı­
ler karşısında bir ölçüde tedirgin ruh durumunu izhar et­
rakmıyoruz. H a l b u k i yapacağımın şey yapabileceğimiz
meleri b i r yanıyla kendilerini çağın şartlarıyla fazlaca be­
tek şeydir: K i t a b a uymak. Eğer biz kendimiz kitaba uy­
lirlemiş olmalnnndan b i r yanıyla d a geçmişle bazL ha.-
maya razı isek onun bizi götüreceği yeri peşinen kabul
p
h

dia-i şerifler anılarak aslı itibariyle i s l a m ! olmayan t u ­


etmiş isek ne müslümanların arasındaki farklar günden
lum ve davranışların yürürlüğüne i m k i n tanınmış olma*
güne büyür, ne de zihnimiz günden güne karışır. Uzun
sındandır,
sözün kısası yapıp ettiklerimize kitabına uydurmaktansa,
kiMba. uyarak, yapıp edeceğimizi ayarlarsak mesele t a l -
K e d i r kitabına uydurmak> Yaptığımız herhangi b i r maz_
ışınj içLnde buEunduğumuz herhangi b i r durumun müs-
lümanca olduğuna inanmış nlsak, dinen mahzurlu olabi­
lecek b i r vakıa ile yüzyüze gelmiş olmasak yaptığımın
kitabına uydurmak isteyecek miyiz? Elbette hayır, önce
hatayı işliyoruz: ve sonra hu hatanın devamını sağlayabil­
mek için kitabına uydurmak gayreti peşine düşüyûruz r

ZÎ2 225
içinde tartışılacak b i r çok yönü olduğu besbelli, ama kes­
tirmeden bazı sonuçlara varmak mecburiyetindeyiz:. B u
yaztiara m u t t a l i olanlar meseleyi bütün yönleriyle ve in¬
ceden inceye düşünme, tartışma fırsatını kullanacaklar­
dır sanırım P

Bana kalırsa meselenin çözümü bir iktidarın istimali


ile suiistimali arasında yapacağımız ayrımda yatıyor. İn­
san olma nihai tahlilde b i r i k t i d a r ve b i r ihtiyar sahibi
ELE VERİR TALKIMI
olmak anlamına peür. İnsanlar belli E y l e r i yapmaya güç­
leri yettiği için. bazı şeyleri gerçekleştirmeye muktedir
D i k k a t l i bar okuyucunun aklına. • •. !• bîr som gele* oldukları için insandırlar. Aynı zamanda mumlar şunu
b i l i r : l i u yazar bir taraftan küfür sisteminin müslüman- de£il de bunu yapabilecek imkana sahip oldukları için
lftrı icbar etliği davranışlar bakımından zevahiri kurtar­ gerçekleştirdikleri şeylerin sonuçlarına katlanmayı güze
maya davet ederken, diğer taraftan da işlenilen hataların alabildikleri için insandırlar. İşte insanları neyi yapacak-
kitabına uydurulmasına karşı çıkıyor. Yani saray bizden larij b i r şeyi gerçekten yapıp yapmayacakları onların ah­
•rmanda çocuğu öldürmemizi istediyse çocuğu öldürmüş lâki meselelerini doyurur. Ahlâk rneseleFeri ••• m oluşun
gibi yapalım, avladığımız hayvanin kanıyla ıslanmış göm­ merkezinde yer alır. B u anlayış çerçevesinde dinin nasi­
leği saraya delil olarak götürelim ve b i r bakıma İşimizi hat olduğu ve Rasulullah Muhammed \'.) in ahlakı
h

kitabına uyduralım d i y o r ; öbür yandan ise başımıza ge­ tamamlamak için geldiği çağımız insanı için daha aydın­
len belâların çoğunun hem şu içinde bulunduğumuz za­ latıcı görünebilecektir.
manda, hem de nnceki zamanlarda mÎRİümanlarm h a t a ­
larını kitabına uydurmuş olmalarından doğduğunu süy-
Örneğimize dönecek olursak ormanda çocuğu öldür­
lüynr. B u i k i bakış açLsı arasında bar uyuşmazlık yok
mekle görevli olanın yalnızca b i r i k t i d a r ajanı o l d u i u -
mu? İki tavsiye b i r b i r i y l e çelişmiyor m u r
nu oysa hatasını kitabına uydurmak çabasana girişen k i m ­
Eğer küfür aüueminin bizden istediği kanlı gömlefîi senin iktidarının ise tamamen elinde olduğunu görürüz.
veriyorsak küfür sistemi İçinde rahat etmemizi temin ede­ Saray görevlisinin iktidarı yoktur, ama ihtiyarı vardır
cek fıkht ayarlamaları da yapıversek ne olur? Eğir İs­ V o bu ihiiyatındaki i k t i d a r dolayısıyla ahlaki bir ve­
l i m i b i r hayatın gereklerini yerine getirmek sözkonusu cîbe ile yüzyüze gelmektedir. H a l b u k i hatasını kitabına
olduğunda yaladığımız fiili durumları kitabına uydur­ uydurmak isteyen kimsenin ihtiyarı ve iktidarı aym an­
maktan vazgeçmemiz gerekiyorsa, bizi istemediğimiz f i i l ­ da elimdedir. Üstelik ihtiyarını ve iktidarım takındığı ah­
l e r i işlemeye i c b a r eden sisteme karşı da hile yapmak­ lâki tavrın gerefii olarak kullanmaktadır. Saraya kanlı
tan geri durmamız gerekmez m i ? Şöyle d i y e b i l i r i z - Y a gömleği götüren mernut ihtiyarını kendi ahlâki seçmesi
i k i cephede birden bükülebilîr olalım veya i k i cephede uyannea kullanmış ve iktidarsızlığın m gerefiı olarak da
birden bükülmez olalım. Bu meselenin ahl&k felsefesi «istenileni kanlı gömleği sunmuştur. Eğer bu gömlek o l -

h
?24 22$
dürmekle emrolunduğu çocuğun kanıyla ıslanmi} olsa i d i
m e m u r u n İktidarsızlığında h e r h a n g i b i r değişme olmaya*
taktı. B u n a m u k a b i l sarayın ahlâkı t e r c i h i y l e k e n d i a h ­
lâki t e r c i h i n i aynllcştlrmiş sayılacaklL İhtiyarı v a r i d i y ­
se a h l a k i b i r tercihî de olacaktı. Çocuğu öfdürmerneklc
ben b i r iktidarı s u i i s t i m a l etmiş o l m a m . Z i r a i k t i d a r be­
n i m e l i m d e değildir. Lâkin çocuğu öldürürsem i k t i d a r l a
(yetkiyi paylaşmadığım halde) sorumluluğu paylaşmış
olurum. KİME KONUŞMAZI?
Hala v e k a b a h a t l e r i m i z i n kitabına uydurulması d u ­
r u m u n d a İse açık bâr i k t i d a r s u i i s t i m a l i b a h i s k o n u s u d u r . Hikayeyi b i l i r s i n i z : Hayatında i l k d e f a k i l i s e y e g i ­
Z i r a iktidarı i s t i m a l edecek olursanız hatalarınızın v e k a ­ d e n b i r h r i a t i y a n delikanlı, o r a d a H K . İsa'nın b i r Y a h u d i
b a h a t l e r i n i z i n kcEarçlini ödemeye rıza göstermeniz gere­ taralından R o m a l ı yöneticilere i h b a r edildiğini ve yine
kecekti. Ş ü hem b u kefaretten kurtulmanın yolunu., h t m Yahudiler tarafından çarmıha g e r i l m e cezasına sürüklen­
de h a t a v e k a b a h a t l e r i n b i r e r h a t a v e k a b a h a t sayılma- diğini öğrenir. K i l i s e d e n çıklığmda y o l d a rastladığı i l k
yışmm y o l u n u k e n d i n i z c e buluyorsunuz. M u k t e d i r oldu­ Y a h u d i ' n i n üzerine çullanır v e «Sizi g i d i çıfıtlar s i z i , İsa
ğunuz içirt k e n d i n i z i günahsız: i l a n e d i y o r s u n u z Günah­ E f e n d i m i z e i h f l n e t e d i p o n u e z i y e t l e Öldürürsünüz h a l *
sız oluşunuzun b i r t e k dayanağı v a r , o d a işlediğiniz g n - d i y e r e k d ö v m e y e başlar. D a y a k yiyen Yahudi, bir ••.
n a h m günah almadığım işi k i t a b m a u y d u r m a k suretiyle d a n k e n d i n i k n r u m a y a çalışırken» b i r y a n d a n d a : * V u r -
i s p a u gücünüzün y e t m e s i d i r . Efter b i r i k t i d a r s u i i s t i m a l i m a delikanlı, senin süyltdiğin o l a y yüzlercCj b i n l e r c e yıl
olmasaydı h e r h a n g i b i r fiilîn kitabına uydurulması n e d e n cince g e ç m i ş t i r * demektedir. Delikanlı b u sözlere cevap
gereksindi? o l a r a k : * 0 1 s u n * der, «Ben daha y e n i öğrendim*.

B e l l i b i l g i l e r i e d i n m e d e i n s a n l a r arasındaki aüre f a r -
kip şüphe y o k k i i n s a n ilişkilerine doğrudan e t k i e t m e k t e
v e atılan z a m a n zaman b i r b i r i y l e anlaşamaz kılmakta­
dır. B u açıdan bakuUnca, T ü r k c y t n i n İkinci Dünya Sa­
vaşana girmemiş olması ülkemiz halkının çağdaş s i y a s i
düjünet biçimleri karşısında b i r tür a c e m i l i k v e * y e n t öğ­
renmiştik» d u y g u s u n a s a h i p olmalına y o l açmıştır. Gerçi
T ü r k i y e aydınları h a r b i n fikriyatıyla yakından i l g i l i y d i
ve savaş ^ k ı n l ı l a r ı halkın tümünü e t k i l e d i a m a nazızim^
faşizm, s o s y a l i z m , emperyalizm v e l i b e r a l düşünce g i b i
kavramlar T ü r k i y e İçin kağıt üstündeki anlamlarından
b i r türlü sıynlamadı v e k a m u o y u n u vereceği kararlarda

226 227
etkileyebilecek somutluğa ulaşamadı. Küprülerin i U u d u nabdmektedir Tersi de oiuyor elbet; hiçbir zaman eski'
cok sular aktifti halde, Türk toplumunun tazelikle mu­ meyen, kûkiü bazj meseleler yeni şanları kavramaya mah­
hafaza et lifli siyasi anlayıp yıkılmış b i r imparainrluğun sus zihin yapılarıyla çözümLeomeye çaba] İnakladır.
kalıntı l a n üzerine kurulmuş genç cumhuriyet zihniyeti
çerçevesindedir. hütua hunLar i k i insanın anlatabilme imkanım bü­
yük ülrüıle kiaJLİazdakladur. Hcrşeydcn onte, konuşan (ve­
Bu sebeple ivfiOİı yıllarda başlayan ideolojik yön­ ya yazan) kişinin hangi esaslardan kalkarak lüyteminl
lendirmeler yıpranmam ış olma şansını kullanabilmiştir. oluşturduğunu dinleyen (veya okuyan) tarafımlan yeterli
Batı dünyası yaşadığı a n deneyler sonucunda ideolojik ül Udc bilinmeli k a k ı l m a z --•.••> • - - Eğer Miyleyen veya
v

• • • ! . : bakımından her lürlü dogmatizmi ılm, olmazsa dinleyen H z . İsa'nın çarmıha gerildiğini veya jiüfte a l ­
kendisi İçin) «eskimi}» addederken Türkiye geçiigimiz dığını yeni öğrenirse ve bu i k i kişiden biri Lnnuşmaya
yirmL yıl boyunca hangi türden olursa olsun dogmatizm­ olayın ne kadar ünce v u k u bulduğum! hesaba katarak
lerden birine kapılanmak için sanki acele elmlştir. katılmışsa anlarında i k i l i n yıllık b i r mesafe ister iste­
mez Rİrmlf olacaktır. Konuşan kişinin kime - -•
Günümüz için meselenin daha karmaşık b i r yünü var î nu keşfetmesinin gerekliliği kadar, dinleyen kişinin de
İçinde yaşadı|ımıı dünya b i r tek yönüyle i k i n c i Dünya konuşanın k i m olduğunu ve hanfii düzeyden ı û e başla­
Savaşanın uzantısı olduğu halde bir t;ok başka yönüyle dığını keşfetmeye cahaJamaşmm da gerekliliği vardır. De­
de bu » v a ı ı n v u k u u bulmasına y o l açan sebeplerin çok mek k i dünyayı anlamakta i l k beni nueyece u; i mi t tutum
h

uzatınoa. drşindzı veya üst ünde ozelltklrre ıahipfir. Ja­ temkini ilik tır. Temkinle atacağunu adımlar b i t i aceleci
ponya'nın hala b i r orduya sahip bulunmayışı. Almanya'­ kararların budalabğından kurtarır. «Yeni üğrenmenüt^
nın haki bulunmuş oluşu ıradan ¡5 yıl geçmesine rağ^ hafifliğinden, ünenden bilinenin vekarına, sebaltna meia-
h

men henüz Son dünya yavaşının bilmediğini gotlerir. ya­ netine...


nı galiplerin sultası sanki savaş yeni bitmiş fiili devam
etmektedir. A m a dünya artık bir avuç sanayileşmiş zen­
gin Ülkenin kendi aralarında •• • . b i r kapışmaya p i r
meşini kaldım mıyacak kadar çok kutuplu ve her yoksul
ülkenin mesele çıkarmasına müsait olacak derecede «me­
deniyet ginlahmiLn •: T inle rindedir. Denilebilir k i , bnrju-
va medeniyeti kendine has çîifiiyi devam e t l i r i r k e n . bu
medeniyetin çemberine giren her ülke isa'nın çarmıha ge­
ri İd i t i n i yeni öğrenmektedir.

ülketer arasında meseleleri ele alış farkı nazil gün­


den güne büyüyoraa. insanlar arasında da dünyaya ba­
kışta farklar derinleşmekte. Bu yüzden yepyeni mesele­
ler kohnemiş kavrayış b i r i m l e r i n i n platformunda ele ab-

223
221
b a ? Böyle b i r s o r u y u b i r yabancıya, b i r düşmana sormayı
düşünemeyiz.

K a r a r u n m vermişsek, yürüyeceğimin y o l k o n u s u n d a
Eereddüilerimiz y o k s a , d a h a doğrusu seçtiğimiz y o l u n b i z i
kurtuluşa götüreceğinden emin isek başkasına 9uraca£ı
mız s o r u l a r hep e n f o r m a s y o n t e m i n eden türde s o r u l a r
olacaktır. (iüzergJLhımız b e l l i olduğuna pore b i z i m prob­
l e m i m i z vasıta p r o b l e m i d i r . Esasen e n f d r m a l i f bil^L a l ­
BANA SORARSAN m a k üzere başvurduğumuz insanları d a b i r e r vasıla te­
lakki e d i y o r haldeyizdır. K e n d i s i n d e n enformasyon elde
İnsanların i n s a n l a r a —«ı • 11sk .Lrı s o r u l a r i k i k a t e g o r i ­
1 etliğimiz insanlar bizim hangi k n r a n alacağımızla ilgili
de t o p l a n a b i l i r . B i r kısım s o r u l a r «enformasyon» içindi^ değildirler. B i z e alacağımız k a r a r d a n ötürü şu v e y a h u
diğer bîr kısım s o m l a r ise- kararsızlığı g i d e r m e k için. Y a n i davranışı gösterecek değildirler. B i z d e k i kararsızlığı g i ­
k e m l i m i Î i n dışındaki kişilere y a e R o r n a ' y a nereden g i d i ­ dermesi içtn s o r u yönelttiğimiz kişiler ise v e r e c e k l e r i ce^
l i r * diye $aranz- veya «Roma'ya gitmem doğru o l u r v a p l a b i z i m m e s e l i m i z e bulaşmış o l u r l a r dolayısıyla k e n ­
mu?* şeklinde b i r soru: yöneltiriz. E n f o r m a s y o n almak di sorumlulukları uyarınca davranma mükellefiyeti İle
üzere başvurduğumun kişilerle h e r h a n g i b i r bağımım o l ­ karşı karşıdadırlar.
m a n , o n l a r l a d u y g u s a l v e y a z i h n i b i r yakınlık kurmayı
gözetmeyiz. Gerektiğinde b i r düşmandan v e y a bize cevap U z u n lafın krsası bazı b i l g i l e r kütüphanelere, b i l g i ­
v e r m e k i s t e m e y e n b i r i n d e n de e n f o r m a t i l b i l g i alınabilir, s a y a r l a r a d e p o e d i l e b i l i r l e r , b u n a m u k a b i l başka Kızı d i l ­
ama kararsızlığın izalesi için alacağımız b i l g i l e r i n hepsi c i l e r riç iadece i n s a n yaşamakta i k e n varlığı k a b u l «öre­
b i z i m l e müsbet b i r bağ o l a n kişilerden a h n n u k zorunda­ bilecek b i l g i l e r d i r . B i z i n s a n l a r verdiği c e v a p t a n sorum­
dır. Şimdi d u r u m ne m e r k e z d e o l a c a k ? B ö y l e b i r s o r u y u l u o l a n v e verdiği cevap sebebiyle s o r u m l u l u k taşımayan
d o s t d a düşman d a a n c a k tendi kapasitesi ve d u r u m a i k i b i l g i kaynağL ile karşı karşıyayizdir. B i l g i s i n e başvu­
vukufu nlsbetinde cevaplandırabilir. D u r u m u n ne mer­ r a c a ğ ı m » k i m s e b i z i m için • ıı-Lı—• d u y a n b i r i ise aldıflF
kezde olacağını b i l m e s i o n u n bize olan dostluğu v e y a düş­ m u cevap o ölçüde güvenilir b i r cevaptır. Cevabı vere­
manlığı İle değü d u r u m hakkındaki b i l g i s i n i n sağlamlığı
h n i n k i m olduğu k i m i zaman s o r u n u n m a h i y e t i n e tesir eder.
i l e i l g i l i d i r . E n i o r m a t i E b i l g i l e r alanında İnsanlar yeterli B i z sadece e n f o r m a s y o n elde e t m e k üzere ıRcmn'yaı n e ­
v e r i l e r e v e z i h n i k a p a s i t e y e s a h i p olmadıkları için yanı­ reden g i d i l i r * d i y e sormuş o l a b i l i r i z , a m a s o r u y u yanlış
l a b i l i r l e r . O y s a k a r a r a l m a için. kararsızlığımızın i z a l t t i b i r kişiye s u r d u k isek alacağımız: cevap b i z i m o s o r u y u
İçin b i l g i s i n e başvurduğumuz insanların uzmanlığına baş­ soruş sebebimizi o r t a d a n kaldırabilir. Y a n i b i z nasıl olsa
vurmayız. Onların yakınlığına, b i z i m İçin d u y d u k t a n i y i doğru cevap alına zannıyla b i z i m niçin R o m a ' y ı « i l m e k ­
d u y g u l a r a , dostluklarına ihtiyadmız olduğu için anlara te olduğumuzu b i l e n b i r i n e y o l u sormuşsak cevap v e r e
b i r soru t e v c i h etmişizdir. ISu d u r u m d a no y a p s a m aca- ctfc ofan kişi k e n d i çıkarlarıyla b i z i m h e d e f i m i z arasın-

251
250
da bur karşı [aştırma yapacak ve doğru veya yanlış söyle­
yecektir.
Müslümanın müSliimana soracağı soru acaba hangi
türden olmalı? Eğer Koma ya nereden gidileceğini müs-
h

lüınan müslümana soracaksa bunun tek sebebi kardeşi­


nin kendini aldalmayatağt hususundaki on kabuldür.
Müslim veya gayri müslim k i m olursa olsun R o m a n a
giden yolu doğru söyleyecek» ve b i l tercihimizi müslü-
mana sarmak şeklinde yapmışsak bunun bir $cbebi y o l
âOrma ücretinin bizim gibi b i r müslümanıu cebine gir­ SOItAN KİM? S O R U L A N KİM?
mesini isteyişimiz o l a b i l i r ; b i r başka sebebi de bizim müs-
Lümanhğımısı gören y o l gitetcrici kardeşinizin b i r l e n pa­ Genç müslümanlann kendilerinden yaşça büyük, bazı
ra talep etmeyeceği düşüncesidir. Ama bana sorarsanız tecrübeler geçirmiş, daha çok okumuş, camift içinde adı
nıiis-lümaııın müslümana soracağı asıl soru *Roma'ya ne­ sanı şu veya bu sebepten yayılmış müslürnanlara sorduk­
reden g i d i l i r ? * sorusu değil r J • gitmem doğru ları v t senelerden beri değişmeyen soru şu " N e yapaca­
olur m u r * sorusudur. Eğer R o m a n a gitmemiz doğru İ M ğız? Vakit geçirmeden belirteyim k i bu Soru çoğu zaman
hep b i r l i k t e yolunu bulmaya çabalarız. Aksi halde Ro¬ samimi bir endişenin uzantısı olarak getirilmiyor. İsteni­
m a y a değil de b i r başka yere gitmemi/, M veya bulundu­ len o kişinin yaklaşımım öğrenmekten ibaret. Aldığı ce­
ğumuz; yerde kalmamızın hepimizin hayrına olduğunu dü­ vaba göre davranmaya amade kişilerin rma tarzı değil
şünüyoruz demektir. Ne dersinizi Roma'ya yitmek doğru bu. B i r merak, b i r oyalanma vesilesi yalnızca. Her ne hal
olur mu i ise bu • i . ! hep soruluyor Farkına vardığım kadarıyla bu
kabil sorulara verilen cevaplar kabaca i k i kategoride !to­
parlanabiliyor :

BaaLİarı yapılacak işlerde önceliğin halihazırda İsla-


m i tavır olarak bildiğimiz yapıp etmelerin daha e t k i n ,
daha yûğun daha kapsayıcı yapılmasına verilmesini İs­
?

tiyor, Y a n i islâm'ın beş $artı olarak bildiğimiz ibadetle¬


rin t a m yertne getirilmesiyle müslümanlann durumunda
iyiye doğru gelişmelerin doğacağım kabul ediyor. Bu gö­
rüş sahipleri toplumda geçerli olan anlayış tarzına yer­
leşik değerlere eleştiri yöneltilmesinin yerinde nlmadıiı-
nı, en azından bu eleştirilere birinci sırada yer vermenin
doğru olmadığım kabuj ediyorlar. N e yapacağız sorusuna
cevap veren bu kümedeki insanlar Jikrî siyasi, iktisadi
P

232 2J3
yapmakta d e v i m ediyorlar, şunu yapalım diyenler de keş­
*re]İm* meselesini müstü ' i n ,_niiyr1 sahası dı-
ke şunlar yapılın anlamtna mahrumiyetini çektikleri b i r
.iı ı i - !.LI ki ediyorlar.
gücü aramaktadırlar.
Diğer U r k m m müılüman ise üDcr sütünü e l l i k l e r i ­
Sorulan aonıya ve verilen cevaplara rafrnen dünya
m i z i n l a m tersine bilhassa rejim meselesine ünem vermek­
aldığı şekil ve alacaftı şekil pek a l etkilcnivnr. Çün­
le doğru b i r IslAmi cıeginin tespit edilebileceğini ileri atl-
kü insanların derinden ettikleri dualar, dillerindeki dua­
rüyurlar. Onlara göre İslam'ın beş şartını Lam olarak ye­
lardan farkh- Derinden etliğimiz dualar kabul n l l l i y o r
rine getirmek için bile b a n ön şanların yerine gelinime-
B u n a rağmen, hertürimizin bütün olan biten tarqi»ıiH!aki
ainc geneL vaıdu. H u insanların ne yıpacağız sorusuna
utminsiallğl ettiğimiz duaların kefaretlyle t a r ^ l açlığımı*
verdikleri cevap içinde yaşanılan toplum değerleriyle uz-
zaman bunun hızım istediğimiz bir durumun sunucu ol­
laşıp Liılaşmama noktasında düğümleniyor. Her i k i cevap
duğunu bilmeyİşîmİBİendir, N e yapacaftii diye soranlar,
tanının d a çeşitlemeleri yapılabilmekte ve butun t i k i m i
ne yapıyorum diye s o m l a r ve şu yapdmalı-lır diye ce­
kümelerde her i k i cevaba y a t k m eğilimler b i r bakıma
vaplayanlar neler yapmüj bulunduklarını duşunnelrr belki
symbiüfis ( i k i benzemez • ı 1 . L : : ı n yardımlaşarak ve
meselenin çbıUmü kendiliftinden ortaya çıkacak.
yakın işbirliği İçinde b i r l i k l e hayat sürmeleri) halinde bu­
lunmaktadır.

V- r.jr..... ciddiyeti, ne de kategorik cevapların ma­


hiyeti hakkında konulmak niyetinde değilim burada- Df-
yetrğlm » r a n l a r ve cevaplayanlar üstüne. Soruları haya­
sın: nasıl düzenleyeceği, ne y*pıp ne yapmayacağı konu­
sunda kafasında vazgeçemeyeceği tasanlar bulunan ve öz­
lemleri kendince malûm kişiler soruyor. Cevapları veren­
ler ize yaşama biçimi d a n k büyük ölçüde yerlerini * a -
biilettirmiş, a m a buna mukabil gerçekleştirilebilir bedel­
ler bakımından iç dünyasında beklentiler saklayan k i m ­
selerdir. Açıkçası sorulan toranlar ve cevapları verenler
birbirlerine güre yanlış yerdedirler. Yani ne bir taraf «er-
çekten ne yapılması gerektiğini öğrenme arzusundadır,
ne de öteki taraf neyin yapılabileceğini bilmektedir. Zira
ne yapmalı diye soranlar yaşama biçimi olarak üzerinde
v y r e t t t k l e r i istikametten herhangi bir endige duymuyor­
l a r ; bu soruya cevap vermeyi kabul edenler de neyin y a '
pılabileceğıni bu soru dolayısıyla araştırma mevkiine ge­
liyorlar. Demek k i ne yapalım diyenLCT t e n d i bildiklerini

2S5
234
istenen ile yapılmakta olan araainda uyuşmazlık dogması
kaçınılmaz. Çağdaş dünyada yaşamak müslümanlann sa­
mimiyet imkanını iyice daraltmış gürünüyor. Yalnızca
karnımızı doyurmak için öyle birşeyler yapmak Korunda
bırakılıyoruz k i b i r i s i çıkıp karşımıza »Senin müsluman-
P

hgın bu mu ?* diye sorsa verilecek cevap bulmak için bin


dereden su getirmek mecburiyetindeyiz.
Bin dereden su getirmek suretiyle bile olia bugünkü
TAVSİYECE BULUNANLAR müslümanl iğimizin *nice* olduğu hususunda b i r cevabı­
mız var. Sizin olduğu t a d a r benim de v a r . B i r bakıma
* n e yapılmak» soruluna hepimizin lisan-ı hal ile v e r d i '
^Tavsiyede bulunanlara diyor bîr Fransız atas&zü
ğimİE cevap en gerçekçi, en doğru cevap olsa gerek- B u ­
tödemedt bulunanlar değildin. B u ilade Türkiye'de ytr
nun daha ilerisinde bazı tavsiyelerde bulunanlara soraca­
sayan biz müsllhnanlann yüzyıllar boyunca babına gelen­
ğımız şu ; Siz tavsiye ettigınİE laaliyetter sonucunda çı­
leri ve bilhassa Batılılaşma surecine g i r i l d i k t e n sonra ba­
kacak olaylardan etkilenecek misiniz? Eğer etkileneceksi­
şımıza gelenleri düşündüğümüzde buruk b i r anlam ka­
niz sonuç bizzat sizin lehinize m i olacak aleyhinize mı?
zanıyor. Gördüğümüz kadarıyla müslüman halka şunu
Ve n i h a y e t : Ben bu faliyetlerden menli b i r tarzda e t k i ­
yap, şunu yapma diyenler çoğu kez kendi davranışları­
lenecek iken senin etkilenme tarzın m ÜS bet alacak mı?
nın hesabını vermeye yanaşmaksLzın konuşmuşlar. B u
İşte bütün bu sorular tavsiyede bulunanların aynı zaman­
durumu bariz bir şekilde farkeden müslüman ahali ze­
da ödemede bulunanlar olup olmadığını bize gösterecek.
kice çizmiş sınırı: «imamın dediğini t u l , gittiği yoldan
gjlmc* demiş. Y i n e de b u tedbir p e j p e ^ yaşadığımız fe­ Tavsiye etmenin kolaylığı ve buna mukabil tavsiye­
lâketleri önleyemernij. Z i r a söz i l e dz arasındaki bu uyuş- nin bedelini ödemenin zorluğu beni herhangi b i r strateji
mazlıkp b u meşale kazınılmaz bir çürümeyi davet etmiş ve t a k t i k meselesi içine dalmaktan alıkoyuyor. Yapmaya
ve mUilümanlar [çjn hayırlı olan yolunu daraltmış. çalıştığım her müslüman kadar benim de mükellef oldu¬
ğum emir v e nehiyleri kendime ve bankalarına hatırlat­
Acaba çıkış yolunu genişletmek konuşma mevkiinde;
maktan ibaret. Yükümlülükler ne kadar b i n i m omuzla-
olanların söyledikleri adzLerin gereğince davranmalarıyta
rrrndaysa o kadar da başkasmın omuzunda alabilir. B u ­
mı mümkün olacak? B u ciddi soruyu uzun zamandır k e n ­
nun ötesinde yapabildiğim şeyler var yine d e ! Eğer her­
d i kendime soruyorum. Müslüman olarak hiç; kimse bütün
hangi b i r davranışın veya düşünme yolunun bedelini öde-
kendi davranışlarını ^tavsiyeye şayan» göremez. Bunun
mişsem ve ödemekte berdevam isem bunları rahatlıkla
açLk seçik b i r sebebi var Müslümanlar kulluklarım hak­
P

başkalarına tavsiye edebileceğimi sanıyorum. Yani ünce


kıyla yerine getirebilecekleri b i r çevre sahibi değiller.
tavsiye edip sonra bedelini ödemeye hazırlan rnaktansa.
Müslümanların özlemleri hayatlarının ilericinde- Müslü­
Önce bedelini Ödeyip sonra tavsiye etmeyi kendime daha
manların çaresiz kalarak iEa etçikleri, gönüllüce icra et­
uygun buluyorum.
tiklerinden: daha çok. B u yüzden çoğu z a m a n yapılmak

256 237
L
Bu Julüm m u v a c e h e s i n d e rahatlıkla ş U n u tavsiye
e d e b i l i r i m : B i l e i s t e y e , gönüllüce ve şevkle zulmün hü­
kümrân almasına h i z m e t e t m e y i n . Z a l i m l e r i n yardakçıları
o l m a y a kendillginiıden t a l i p almayın. E g e r b i r işe girişe-
ceksenit b u işin s o n u c u n u n sizi z a l i m l e r d e n biri yapıp
yapmayacağmı k e n d i n i z e s n r u n .

PERSPEKTİF NOKSANLlCl

İSİamî müenhede dendiği zaman, ne b u r j u v a siyase­


t i n i , ne de komümzan i k t i d a r kavgasını anlıyoruz. Yani
mücahedenin (dikkat edin mücadele değil, mücahededir
müslümanların y a p t ı ğ ı ) demokratik veya antidemokra­
t i k b i r o r t a m d a c e r e y a n e t m e s i , müslümanlaTin h a n g i iş­
l e r i yapacaklarının b e l i r l e y i c i s i değil- Müslümanlar ••••
rakıların içinde bulundukları şartların sa£ladtgi i m k a n l a r
içînde h a m a şartlar ne o l u r s a o l s u n aynı esaslar dahilîn­
de yürütürler Y a n i müslümanlarm bakış tarzları, o l a y ­
ları değerlendirme p e t s p e k t i E l e r i dünyanın her y e r i n d e o r *
taktır. B u n u n l a b i r l i k t e dünyanın farkn fizikî şartlan
v e farklı i n s a n t i p l e r i mücahedenin seyrediş biçimine te­
sir edet.

Müslümanlar h e r h a n g i b i r i&e girişmeden önce k e n ­


dileri., h e m c i n s l e r i , çağları v e b e k l e n t i l e r i hakkında t o p ­
l u v e açıklayıcı bir yoruma s a h i p olmaları kaçınılmaz.
B i r mücahedenin başarıya ulaşması için asgari şart İs­
l i m i b i r p t - r & p e k t i i d i r . H a l i hazırdaki t o p l u m u n karşı k a r ­
şıya bulunduğu meseleleri çözüme ulaştırmaya matüf b i r
mücadele böyle b i r p e r s p e k t i f olmadan d a yürütülebilir.
Çünkü b u meseleler yajanılan bayatın akışından doğmuş­
t u r v e çözüldükleri z a m a n d a h a y a t i n akışı aynı i s t i k a ­
m e t t e olacaktır. Müslünianıp görevi yalnızca karşılaşılan

2J& 23»
b u l l a r i u U ı r tçin b u ^ i k i ) v . ' h r ; .:- - 1 1 - dejü, aynı Biti t s l l m i perspektife ulaştıracak kavramların ba­
u m u d a bu z o r l u k l a n a mahiyeti hakkında bîr aydınlık şında belki c a h i l i toplum kavramı gelmektedir Çünkü
grürmeklk. D a h a doğru bir ifade ü t m e l e k l e r i bir çö­ bu kavramı gereğime aydınlatabilirsek günlük hayatı­
züm? kavuşturmaktan ziyade kargılagılan zorlukların te­ mızın r 4 f t y * n i n c U n tarihi kavrayış tanımıza kadar bir­
mellerinin ortayı çıkarılması. Gerektiğinde k i m i m w k - çok a l a n l a r d a a d i kararların bizi beklediğini gürebiliriı.
l e r i n müslümanların meselesi olmadığının anlaşılmasına O n c e c a h i l i loplum düzeninin olup olmadıkı, varsa bu
hizmet etmektir. B u n u yapabilmek de ancak lılimf bir toplumu neyiu c a h i l i kıldığını, böyle bir loplumu ayak­
perspektife sahip olmakla mümkündür. İntanı, kâinatı, ta l u t a n deflerlerin neler olduğunu, c a h i l i toplumun d i n a ­
h a y n u ve olümü bunların herblrinln mahiyetini Kurandı
h miklerinin neler nlduğunu sorup araştırmak /urumla his-
Kerîm ve Sütınctd Seniyye'nin öğretlikleriyle bir y o r u m a ı I - - ı.ı.- k e n d i m i z i . l i a b a sonra tevhid inaııcıyin rahül
kavuşturmadıkça d a I s t l m i bir perspektif edinilmiş ol­ tcpluın arasındaki münasebetler bizi düşündürecek- bâ­
maz. Kısmi ve bölünmüş bir müslümanca tutum i . il­ tıla ne değer verdiğimiz ortaya çıkacak. Efter Ittıla de¬
lerin İşlerini zorlaştırma bile r müllLimanların işlerini ko­ ğer vermlşiek bu bizim ne k a d a r değerli olduğumu? v i ­
laylaştıran bir tutum değildir. rüsünü da sorduracak. K e n d i değerimizi c a h i l i loprumln
olan bağlarımız içimle ölçebileceğiz.
İslimi hareket kendi meselelerini taaddüt-ü z r v c i t .
Kendi Uıiünlüğümüzü bulmaya çabaladıkça karşı-
tesettür ve benzeri hususlardan daha belirgin bir tarzda
mızıla nasıl b i t i l bir bütünün y e r aldığın! görmemiz k a ­
topluma sunamamışsa, Islamt harekete bağlı olmayan i n ­
çınılmaz. A m a fslâmİ bir perspektifimiz y o k s a ne ken­
tanlar müzJümanlar dolayısıyla karşılarında küUf bir h a ­
dimizin çerçevelryid bir gücü olduğunu farkedebîkcek.
y a t gcrUşiimj bulamıyor la r u bu hareketin İtlimi perv
ne d e bizi kuşatan ortamın - u . . - u ¿ l u c u hakkında şuura
peklîfderı mahrum olduğunu İleri sürebiliriz. B i r İslimi
t a b i p olabileceğiz. D a b i da kötüsü i- • •• ri l s U m f bir dün­
hareket toplumun refahı ve kuvvetli bir ekonomik yapı
y a ile bir ruh karabeti k u r m a k t a n bizi alıkoyacak silah­
|ihi meselelerde meydan okuduğu dünya Görüşlerinin çö­
l a r d a n günden güne m a h r u m olacakız. B u mahrumiyet
zümleri çerçevesinde bir çözüm Öneriyor vç jcercek i s l i ­
içinde m a s u m bir çocuğu öldürdüğümüzü anlamadan ve
mi endişeleri bu çözümlerin yanında sünük bırakıyorsa
günahlarımızı kitabına uydurarak yaşamamın elhel mUm-
yine bu hareketin îsl&mî perspektifden m a h r u m olduğu¬
kUm
nu iteri sürebiliriz.

i s l i m i perspektif noksanlığı b i t bakıma İslam'ın


hem insanlar, hem de insan ilişkileri bakımından bir bil­
i m : olduğunu anlamamaktır. B u anlayışsızlık küfrün bir
millet oldujunu kavramarnaktan do£an anlayışsızlığın t a ­
bii uzantılıdır. N e zaman k i bütün z i f i r l e r i n aynı mil­
i n olduğunu anlamayı başarırız, o zaman mü^lumanlann
d a birbirine ne k a d a r yakın oldukları bize a y i n olur.

Z4Ü MI
I

islâm ediğin b i r e r he$aba katılır Lez o l a r a k yaşadığı b i r


düzeni g e t i r e c e k t i r d i y e b i l i r i z .

Sağlıklı v t i y i i s l e y e n b i r d e m o k r a s i bu d e m o k r a t i k
ortamın kökleşmesini kolaylaştırmam, tersine alabildiğin­
ce d e m o k r a t i k b i r o r t a m t o p l u m d a k i köklü değişikliklerin
fideliğidir. B u gurüşün ışınında d i y e b i l i r i z k i a r ı z a s ı t u r
d e m o k r a s i n i n devamı o l a r a k Türkiye'nin sosyalist b i r s i ­
yasi yapıya ulaşması mümkün.. Türkçü b i r sEyfti! yapı
MÜMKÜN. MUHTEMEL, MUHAKKAK kazanması m u h t e m e l v e i s l i m i b i r s i y a s i yapıda karar
kılması muhakkaktır. B u sözlerin k e h a n e t üzentısiyle b i r
Türkiye . M I . . : : , v e halkın bütün l e m a y i r i l e r i n i n aer- I I h ' - ' y o k . Eğer T ü r k i y e ' d e s o s y a l i z m i n mümkün, T ü r k ­
besiçe yansıyabildiği b i r d e m o k r a t i k işleyişe ulaşırsa Türk çülüğün m u h t e m e l , Islâmi b i r düzenin m u h a k k a k o l d u ­
siyasi hayalı üç dünya görüşünün m e r k e z sayıldığı b i r ğunu söylüyorsak, b u yargının t o p l u m l a andığımın dün­
yap] kazanabilir B u üç dünya görüşünün btrı v e birin­ y a görüşleri arasındaki ilişkiyi duğru k a v r a m a Çabasın­
cisi sosyalizm, i k i n c i s i Türkçülük v e diğeri de îsLâmçv d a n ayrılamayacağını d a söylemiş ol u y u m a . İnsanların ge­
•ıktır. Şimdiye k a d a r saydığımız düşünceler dışında b i r leceği k e s t i r m e hevesi büyük belaları d a v e t e d i y o r , bil­
siyasi a t m o s f e r i n . d e m o k r a t i k hayatımızda baskın a l a r a k mez değiliz. B u r a d a o r t a y a k o y m a k islediğimiz mümkün,
yer b u . M M I h e m d e m o k r a s i m i Eİn arızalı oluşundan, h e m m u h t e m e l v e m u h a k k a k , arasındaki bağlantı k e n d i İnsa­
de halkın temayüllerinin s i y a s i yapıya a k s e t m e s i n d e ciddi nımıza bîr adım daha y a k l a ş iahileceğinin ifadesinden
engellerin konulmuş b u t u n m a s m d a m l i r . K ı r k yıllık de­ başka bîr şey değil-
mokrasimiz kitle partisi diye adlandırılan ve içinde s i ­
yasi i d e o l o j i l e r i n törpülenerek, i n l i n i z i kayıtlarla y e r ala­ T ü r k i y e ' d e s o s y a l i z m i n gerçekleşmesi imkânsız değil­
bildiği teşkilâtlar ^ı;-" yürüdü. B u teşkilâtların dir Çünkü T ü r k i y e s o s y a l i z m i n b i r t o p l u m düzeni o l a ­
r a k b e l i r m e s i n i mümkün kılnn b i r yünde, batılılaşma vü-
yürütümünü yüklenen büyük sayıda insan i d e o l o j i y e ve
nünde üç y ü z yıla yaklaşan b i r süredir seyretmektedir.
düşünceye ilişkin e m l i l e r i n i , böyle b i r teşkilâta mensup
Dolayısıyla T ü r k i y i ' d e s o s y a l i z m i n gerçekleşmesi İmkan­
olmanın sağlayacak kısa v a d e l i çıkarların gerisine itme
sız b i r düzen olduğunu i d d i a e t m e k ülkemizin batılılaş­
lavnm U w ölmekten hiçbir zaman £eri durmadı. D o ­
ma. İstikametinde hiç meşale katetmediğini d i l e geürnıek-
layısıyla Türkiye'de d e m o k r a s i dünya görüşlerinin değil
l t a v m p e y d i r . T ü r k i y e ' d e s o s y a l i z m i mümkün kılabilecek
fırsat bölüşmelerinin çatışma alanı o l d u . B u türden b i r
imkân ülkemizde Batılı b i r yaşama tarzının Baldı b i r
d e m o k r a s i n i n Türkiye'de kemikleşmesi o l m a y a c a k şey cFe-
düşünme biçiminin s a h i p olduğu d a y a n a k dolayısıyla be­
ğîl. Y i n e de farklı b i r d e m o k r a t i k o r t a m , serbestçe görüş­
lirmektedir. Fakat b u dayanak Rusya'da olduflu gibi i n -
l e r i n d i l e geldiği, teşkilâtlanma v e harekete geçme imkân­
telligentia üretebilecek b i r sağlamlığa kavuşamamıştır.
ları bakımından b i r yarışma a t m o s f e r i n i n doğduğu b i r de­
I n t e l l î g e n t i ı d a n m a h r u m b i r Batılı k e s i m de k e n d i mev-
m o k r a t i k o r t a m T ü r k i y e ' d e s o s y a l i z m i n , Türkçülüğün v e

243
24i


cudiyetini u o k insan bedenînin çıplaklığı, kadın-erktk yurdumuz olduğunu sosyalist olarak da, Türk olarak d a
ilişkilerindeki özentili t u l u m vs. seviyelinde savunabil­ açıklayamayız. Eğer bu topraklar bizim yurdumuz» ı .
mektedir. Elbette bu ••. laklarımızın sosyali i m i n düşün- müslüman olduğumuz için. müslümanlar İm topraklara
ıı- LemelkrÎylCj nihaî hedefiyle bir i l g i » ynkEur ama Tür­
h
geldikleri :-..n bu topraklarda müslümanlar halen mev­
kiye'de B m h özentileri savunmaktan, fedakarlık ederek cut bulunduğu içindir. SoejnUisl anlayış üzerinde yaşadı­
sosyalin kalman in emeği verilebilmiş de değildir. B u yüz­ ğımız toprakların k i m e ait olduğu sorusuna tereddütsüz
dendir k i Türkiye'de nıyaMzm £en-eklcşmcsi mümkün bir cevap veremez. Sosyalistlerin verebileceği net cevap !
ama ger^eklrşmesi i h t i m a l hJUİd b i r dLhjünce olarak var­ •Kîm soBy&hstse topraklar unun olmalıdır» şekline bü­
lığını koruyabilir. rünecektir. Türkçü a n l a y i j ise üzerinde yaşadığımız top­
rakların müstevli taralından r m mcvâll tarafından mı
F

Türkiye'de bir toplum düzeninin ideolojisi olarak k^rr y u r t edinildîği sorusunu cevaplayacak yeterbliktc drğil.
çekJeşrnesi muhtemel olan düşünce Türkçülüktür Boylc Yaşadığımız topnuklann ne olduğuna vrrileblleeek m u ­
bir i h t i m a l i n vuku bulması ülkemizin etnik b i r mesele hakkak cevap burasının b i r dar-ül sulh olduğu yolumla
dolayısıyla dar boğaza sürüklenmesi ve millede devlet dır. D i r - U I b l i n V d a yaşadığımız muhakkak almadığı sti-
arasındaki mesafenin kapatılmasında bir çıkar yolun aran­ m büyük mutluman çoğunluğun tahkikatı sona erme­
mışı şartına bağlıdır. Dcmakm» tarihimiz boyunca Türk­ yecek.
çülük ^ . ı l ı ı r - anti-kofnünizmüı b i r alet-fikriyatı olabil­
miştir. Bir başka yönüyle de Türkçülük cebren uyulmak
sorunda kalman şartlarda sağ görüş sahiplerinin mazereti
durumundadır. İler çevrede, her eğitim içinde ayak basa-
eak yer sahibi olan Türkçülük bu üzrhiğiyLe hiçbir la-
raltan olmaksızın her tarafta olabilme f i n a l i n i sürekli
olarak ekinde tular. Türkçülüğün kmdinî tutarlı k j l i c a k
bir siyasi veya iktisadi muhtevaya ihtiyarı y n k t u r çün p

kü bütün ideoloji sahipleriyle arasındaki farkı o tarafla


kalarak ve fakat o l a r a l t a n olmayarak koyabilmektedir.
Bu özelliği Türkçülüğün her zaman «ihtimal* kalmasını

kolay laştırmı ktadır.

T u r k i y e ' n i n gerçek le^ınesi muhakkak olan toplum


anlayışı İslamcılıkta mukayyettir. Niçin sosyalizm müm­
kün. Türkçülük muhtemel de islamcılık muhakkaktır?
B u sorunun cevabı yaşadığımız toprakların bu topraklar
üzerinde yaşayan insanlar tarafından bir * y u n > olarak
kabul edilip edilmemesinde bulunabilir. H u mprakların

M-1 2iS

You might also like