Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 57

T.C.

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ

FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ

TARİH BÖLÜMÜ

HİTİT DEVLETİ’NİN KURULUŞ AŞAMASI

LİSANS TEZİ

ERCAN BAVAŞ

120115037

KOCAELİ-2016
T.C.

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ

FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ

TARİH BÖLÜMÜ

HİTİT DEVLETİ’NİN KURULUŞ AŞAMASI

LİSANS TEZİ

ERCAN BAVAŞ

120115037

DANIŞMAN: ÖĞR. GÖR. DR. KURTULUŞ KIYMET

KOCAELİ-2016
İçindekiler
ÖNSÖZ............................................................................................................. 1

GİRİŞ ............................................................................................................... 2

1.ANADOLU’DA ASUR TİCARET KOLONİLERİ ÇAĞI ........................ 3

1.1.Koloni Çağından Önce Mezopotamya-Anadolu İlişkileri ..................... 3

1.2.Koloni Çağı ............................................................................................ 5

1.2.1. Anadolu’nun Politik Yapısı ........................................................... 11

2. Ana Hatlarıyla Hitit Siyasi Tarihi .............................................................. 15

2.1.Ana Hatları İle Hatti Ülkesi ve Hattiler ............................................... 15

2.2. Hitit Siyasi Tarihi ................................................................................ 17

2.2.1.Orta Krallık Dönemi: ........................................................................ 17

2.2.2.Büyük Krallık Dönemi: ..................................................................... 19

2.2.3.Kral Listesi ........................................................................................ 21

3.Eski Hitit Krallık Dönemi ........................................................................... 23

3.1.Hititlerin Keşfi...................................................................................... 23

3.2.Hititlerin Kökeni .................................................................................. 25

3.3.Hitit Krallığının Doğuşu....................................................................... 27

3.3.1.Beylikler Devri .................................................................................. 27

3.3.2.Eski Hitit Krallığı Dönemi ................................................................ 31

3.3.2.1.I.Hattuşili’nin Yıllıkları ............................................................... 33

3.3.2.2.I.Hattuşili’nin Vasiyetnamesi ...................................................... 35

3.3.3. I. Muršili ........................................................................................... 41

3.3.4. Gasıp Krallar ve Kargaşa Dönemi ................................................... 44

3.3.5. Kral Telipinu .................................................................................... 45

SONSÖZ ........................................................................................................ 50

KAYNAKÇA ................................................................................................. 51
ÖNSÖZ

Bu tez çalışmasında Anadolu’da kurulan ilk büyük devlet olan Hititleri konu
aldım. Öncelikle Hititlerin bir devlet sistemi oluşturmadan önce Anadolu’daki
varlıklarını belirtmek için Asur Ticaret Kolonileri Çağı olarak da bilinen Orta Tunç
Çağı döneminin Anadolu’sunu inceledim. Bu tez çalışmasının üç bölümünden ilkini
incelenen bu kısım oluşturuyor. Konunun siyasi tarihine odaklanarak ikinci bölümde
Hititlerin devlet kurmadan önceki dönemini inceleyerek son bölümde Eski Krallık
dönemiyle devletin kuruluşunu ve önemli siyasi olayları kralları incelemeye çalıştım.

Bu çalışmam süresince her türlü yardım ve fedakârlığı sağlayan, bilgi ve


tecrübesi ile çalışmama ışık tutan, ayrıca bana bu çalışmayı vererek kendimi
geliştirmeye yönelik de birkaç adım ileride olmamı sağlayan, çalışmamın yöneticisi
Sayın Hocam Kurtuluş Kıymet’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Ercan Bavaş

Kocaeli 2016

1
GİRİŞ

Hititler, M.Ö. 2000’lerin başında Anadolu’ya gelerek1 Kızılırmak yöresini


merkez alarak bugün ki Boğazkale’yi ( Hititçe ismi ile “Hattuşa” ) başkent
yapmışlardır. Anadolu’da o dönemde yaşayan Hattiler ise uygarlık olarak gelişmiş bir
seviyededirler. Hititlerde bu uygarlıktan etkilenerek ileride bir dünya uygarlığı haline
geleceklerdi. Anadolu o dönemde kent devletlerinden meydana geliyordu ve birçok
halk aynı topraklar üstünde yaşıyordu. Anadolu tarihinde önemli bir yeri olan Hititler
çağının en önemli güçlerinden biri haline gelmiş ve kent devletlerini, halkları, kralları,
tanrıları bir çatı altında toplamıştır.

Bu tez çalışmasının amacı dünya tarihinde önemli bir yeri olan Hititlerin ortaya
çıkışı ve ilk kez Anadolu’da siyasal bir sistem kurmalarını inceleyerek bilgiler
vermektir. Bu uygarlık tarihi incelemesinde siyasi olaylar merkeze alınarak
Anadolu’nun Asur Ticaret Kolonileri Çağı’ndan, Hititlerin siyasal sistemlerini
kurdukları fakat bir imparatorluk haline erişmedikleri Eski Krallık dönemine kadar
araştırmalar yapılmıştır.

Bu tez çalışmasında öncelikle Hitit tarihi araştırmalarında önemli yeri olan ve


alanın en uzman kişilerini; Sedat Alp, Ekrem Akurgal, Tahsin Özgüç, Muhibbe Darga,
Muazzez İlmiye Çığ, İrfan Albayrak, Ahmet Ünal, Cahit Günbattı, Mehmet Ali Kaya,
C.W. Ceram, Klass R. Veenhof, Amelie Kuhrt ve bu alanda çalışma yapmış
araştırmacılardan yararlanarak kendimce bir derleme ortaya çıkardım.

Fakat Hitit tarihi araştırmalarında Ekrem Akurgal’ın da dile getirdiği gibi Türk
Tarih Kurumu’nun 1983’te devletleştirilmiş olması yüzünden Türkiye’de bu alanda
bilimsel çalışma olanakları yitirilmektedir. Bu nedenle tarihçiler ve çalışmaları
istenilen ilgiyi ve başarıyı sağlayamamaktadır.

1
Hititlerin nereden geldikleri ile ilgili bölümde her açıdan inceleme yapılacaktır.

2
1.ANADOLU’DA ASUR TİCARET KOLONİLERİ ÇAĞI

1.1.Koloni Çağından Önce Mezopotamya-Anadolu İlişkileri

Mezopotamya ve Anadolu ilişkileri başlığı altında öncelikle Asurlar hakkında


bilgi vermeden önce Mezopotamya’daki tarihin başlangıcı Sümerler, Akadlar ve
Asurlara etkilerinden bahsetmek gerekir.

Mezopotamya’da çivi yazısının Sümerler tarafından icat edilişinden, yaklaşık


1200 yıl sonra Anadolu çivi yazısı ile tanışmıştır. M.Ö. II. bin yılın hemen başlarına
rastlayan bu tanışma, Anadolu’nun tarihi devirlere girişini başlatmış ve buradaki
kavimlerin kültürel, siyasi miraslarına ilişkin bilgilerin kayıtlara geçmesini
sağlamıştır. Anadolu için tarihi bir dönüm noktası olan bu gelişme, günümüzden
yaklaşık 4 bin yıl önce hem Anadolu’nun hem de Anadolu’ya komşu diğer bazı
bölgelerin eskiçağ tarihini çeşitli yönleriyle öğrenmemize imkân vermektedir.2 M.Ö.
4. Binyıl ortalarına doğru Güney Mezopotamya’ya gelip yerleşen ve dünya tarihinde
adını işittiğimiz ilk halklardan olan Sümerler, Anadolu’da Kalkolitik Çağ yaşanırken
M.Ö. 3500-2750 yılları arasındaki dönemde köy kültüründen kent kültürüne geçiş
sürecini yaşıyorlardı. Sümer kentleri rahipler önderliğinde ve yazının keşfiyle ilk
sosyo – politik organizasyonu gerçekleştirirler. Kontrol altındaki Sümer kentleri
giderek güçlenerek savaş ve sömürü sistemini benimsemeye başlamıştı. Ancak
rahiplerin güçlerini yitirmesi ve savaşlar neticesinde M.Ö. 2350 yılında Sümerler,
Akad hâkimiyetine girmeye başlamışlardı.3 Doğu Samileri de denen Akadlar, Dünya
tarihinde adını bildiğimiz ilk Sami kavmiydi. Bu kavim, ilkin Orta Mezopotamya’daki
Akkade’yi ( =Agade ) iskân etti. İskân ettikleri bu yer dolayısıyla Ak(k)adlar adıyla
anılmaya başlandılar. Sümer hâkimiyetine son veren Akadlar bu bölgeye
yerleştiklerinde Sümer kültüründen ve devlet yapısından etkilendiler. Kabilesel yaşam
kültürünü terk edip kent kültürünü benimsediler ve yazıyı öğrendiler.4

Anadolu ve Mezopotamya arasındaki ilişkilerin Koloni Çağından önce


başladığı hakkında bilgi veren kaynaklar vardır. Bu kaynaklar Akad hâkimiyeti
zamanına denk gelmektedir.

2
İrfan Albayrak, Kültepe Tabletleri IV, TTK, Ankara, 2006, s. 1.
3
Mehmet Ali Kaya, Türkiye’nin Eskiçağ Tarihi ve Uygarlıkları, İlya Yayınevi, İzmir
2012, s.70.
4
Mehmet Ali Kaya, a.g.e., s.71

3
Mezopotamya ve Anadolu arasındaki ilk ilişki Adap’lı Annemundu ile Uruk
kralı Lugal-zaggesi’nin Anadolu’daki zengin keresteye sahip olan Amanos
dağlarından ve yukarı memleketten bahseden Akadca bilgileri sayesinde öğreniyoruz.
Akad’ların büyük kralı Sargon (M.Ö. 2334-2279) ve onun hedefleri olan kralların
Anadolu’ya seferleri ile Mezopotamya ve Anadolu arasında hem ticaret hem de kültür
alış-verişi başlamıştır. Sargon “gümüş dağları” adını verdiği Toroslara kereste için
gittiğinden, Boğazköy’de bulunmuş olan “šar tamhāri = savaşın kralı” adı verilen çivi
yazılı metinlerde de, Sargon’un krallığının üçüncü yılında Purušhanda şehrinde
ticaretle uğraşan Akadlı tüccarların baş temsilcisi Nûr-Dagan’ın yardım istemesi
üzerine Anadolu’ya bir sefer yaptığından bahsetmektedir. Purušhanda şehrinin yerli
halkından bazıları ile Akadlı tüccarlar arasında çıkan bu anlaşmazlığı çözerek sükûneti
sağlayan Sargon büyük ganimetlerle Mezopotamya’ya geri dönmüştür. Bu suretle
Mezopotamya ve Anadolu ticari ilişkilerinin de en eski çağlardan itibaren mevcudiyeti
görülmektedir. Daha sonraları Akad krallarından Naram-Sîn’in Purušhanda, Kaniš,
Hatti ve Kurššaura’nın da dâhil olduğu 17 adet Anadolu şehri krallarının Naram-Sîn’e
karşı yapmış oldukları savaşlardan bahsedilmektedir. Akad krallarının Anadolu’ya
yapmış oldukları seferlerle her iki ülke arasında hem ticaret hem de kültür alış-verişi
başlamış ve kesintisiz olarak devam etmiştir.5

Naram-Sîn’in hâkimiyetinin sona ermesinden sonra Anadolu ve Mezopotamya


ilişkileri Yeni Sümer Çağ’ında da devam etmiştir. Bu dönemin ünlü siması Gudea
olmuştur. Gudea, Anadolu sınırları içerisinde olduğu zannedilen Ur su’dan kereste,
Hah hum’dan altın ve Amanos dağlarından ise sedir ağaçları getirttiğini ifade etmiştir.
Bu şehirlerden Ham hum, Kültepe tabletlerinde yerli bir krallığın merkezi olarak
geçmekte, Ur su ise ona çok yakın kerestesi ve balı ile meşhur bir şehir olarak
geçmektedir.6

Mezopotamya’dan Anadolu üzerine yapılan askeri harekâtların temel amacı,


elbette doğal kaynaklar bakımından zengin olan toprakları kontrol altında tutmak ve
Anadolu pazarının Mezopotamya kaynaklı ürünlere açık olmasını sağlamaktı. Bütün
bunların gerçekleşmesi için tabii ki, ticaret yollarının denetimini ele geçirmek

5
Hüseyin Sever, “Mezopotamya ve Anadolu Medeniyetleri İle İlişkiler”, Türkler Cilt 1, 2002,
s. 452.
Emin Bilgiç, “Anadolu’nun İlk Tarihi Çağı’nın Ana Hatları ile Rekonstrüksiyonu”,
6

A.Ü.D.T.C.F.D, 1948, C. 6, S. 5, s. 494.

4
gerekiyordu. Bunlar, Mezopotamya ve Anadolu arasındaki ilişkilerin ekonomik
amaçlarla başlayıp, siyasi ve askeri yönlerden de devam ettiğini gösterir. Akad
devrinde Anadolu’nun politik manzara olarak Mezopotamya’nın siyasi ilgi ve etki
alanında görülmektedir. Her halde, Mezopotamya’daki iç siyasi gelişmeler nedeniyle
Akad Devletinin etkinliğinin azalması, Anadolu’daki belli başlı şehirlerde güçlenen
yöneticilerin, siyaseten daha güçlü ve bağımsız hareket etmelerinin önünü açmıştır.
Zira Asur Ticaret Kolonileri Çağı’na gelindiğinde Mezopotamya’nın Anadolu
üzerindeki politik üstünlüğü tamamıyla ortadan kalkmıştır.7

1.2.Koloni Çağı

M.Ö. 2000’li yıllarda güney Mezopotamya’daki Babil ülkesinde olduğu gibi,


kuzey Mezopotamya’daki Asur ülkesinde de mülkiyet anlayışı değişmiş,
Sümerler’den etkilenmiş oldukları eski devlet mülkiyet sisteminin yerine, şahsi
mülkiyet sistemi görüşü hâkimiyet kazanmıştır. Kısa zamanda kalkınmış olan Asur
devleti ve halkı dışarı açılmak ihtiyacı duyduklarından, kendilerine yeni pazar yerleri
aramaya başlamışlar ve alışveriş şartları ve emniyet bakımından Anadolu en müsait
pazar olarak benimsenmiş ve seçilmiştir. Bu sebeple M.Ö. 2000-1700 yılları arasında
Anadolu ile iktisadi münasebetlere girişen Asurlular “Asur Ticaret Kolonileri Çağı”
adı verilen çağı başlatmışlar, kullanmakta oldukları çivi yazısını da Anadolu’ya
kazandırmışlardır.8

Anadolu ile Mezopotamya ve Kuzey Suriye arasındaki ilişkiler yerleşik hayat


ve üretimin başladığı Neolitik Çağ’a kadar gitmektedir. Bu ilişkiler, obsidiyen
ticaretini de ihtiva eden çok eski ilişkilerdir. Ancak doğal cam ticaretinden başlayarak
maden ticaretine doğru gelişen sistem, bu kez ters yönde işlemeye başlayacaktır.
Mülkiyet sisteminin değişmesiyle birlikte ticari şartlar bakımından bu dönemde
Anadolu müsait bir Pazar olarak görülmüştür. Büyük sermaye sahipleri Asur’da
sermaye şirketleri kurmuşlardır, Anadolu’ya da yayılarak “Tappau” adını verdikleri
ortaklar, ticari ajanslar ve “Şamallu” denilen ticari yardımcılar da bu şirketler adına
ve kendi hesaplarına ayna, tarak gibi süs eşyası, zamanın modasına uygun çeşitli

7
İrfan Albayrak, a.g.e., s. 2.
8
Hüseyin Sever, a.g.m., s. 452.

5
eşyaları ve kalayı Anadolu’ya eşek kervanlarıyla Dicle ve Fırat boylarından çıkıp
çeşitli büyük ticaret merkezlerine uğrayıp, alış-veriş yaparak Kaniş’e getirmişlerdir.9

Asur Ticaret Kolonileri dönemi, Eski Anadolu’nun uzun siyasi tarihi içerisinde
çok özel bir yer tutmaktadır. Zira güneydeki medeni ve yüksek kültür sahibi
Mezopotamya’nın etkileri, büyük çapta ilk kez bu çağda Anadolu’ya girmeye
başlamıştır. Bu etkiler arasında ilk bakışta mamul mallar, değiş tokuş ürünleri, lüks
tüketim malları, “sanat eserleri”, taşımacılık ve ulaşım tekniği, şehircilik, din, idare
sistemi ve diğer birçok kültür verileri olsa da şüphesiz Anadolu insanının o zamana
kadar hiçbir şekilde tanımadığı çivi yazısını en başta saymak gerekir.10

Anadolu ve Asur arasındaki geniş ticaret ağının kurucusu Asur şehriydi. Bu


ticari ilişkiyi bilmemizi sağlayan ve bize çeşitli alanlarda açıklayıcı bilgiler sağlayan
tabletler, vesikalar olmuştur. Bu tabletlere ilim âleminde “Kapadokya Tabletleri”
adıyla anılmıştır. Yabancı bir ülkede ticaret kolonisinin varlığını kanıtlayan bu
tabletlerin 20 binden fazlası Kültepe – Kaniş’ de bulunmuştur. Asur, Kaniş’in bin
kilometre güneydoğusunda Anadolu’yu, Mezopotamya ve İran’a bağlayan nehir ve
kervan yolları üzerindeydi. III. Ur Hanedanı’nın yıkılmasından sonra bağımsızlığını
kazanan Asur kralı I. İrişum (M.Ö. 1974 – 1935) zamanında Anadolu ile ticarete
başladı. Uygulamalara göre bu ticaret reformu, devletin tekelini kaldırması, ticaretin
aile fertlerinin kuracağı firmalar tarafından sürdürülmesi ve kolektif ticaret esasına
dayanıyordu. Ticarette deneyimli Asurlular zamanla bu dönemi ticaret kolonisi
anlamında geliştirdiler.11

Kültepe’de 1881 yılında bulunan ilk tabletlerden sonra ilk kazıyı 1893-1894’de
Ernst Chantre yapmış, 1906’da H. Winckler ve aynı yıl H. Grothe’de kısa süreli burada
çalışmıştır. 1925’te Hitit dilini çözen Çek bilgini B. Hrozny tepe de ve kārum’da
yaptığı kazılar sonucunda 1000 kadar tableti ortaya çıkarmıştır. Bu tabletlerin
incelenmesi sonucu, 1924’de B. Landsberger’in önerdiği gibi Kültepe’nin kārum
Kaniš olduğu anlaşılmıştır. Kültepe’de ilk sistemli kazılar Türk Tarih Kurumu adına

9
Yüksel Arslantaş, “M.Ö. 2. Binyılda Mezopotamya-Anadolu İlişkilerine Genel Bir Bakış”,
Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Dergisi, C. 2, S. 2, Elazığ, 2004, s. 2.
10
Ahmet Ünal, “ Hitit Metinlerinde Eski Asur Ticaret Kolonileri Çağıyla İlgili Kayıt ve
Anımsamalar”, Archivum Anatolicum ( Anadolu Arşivleri ), S. 3, Ankara, 1997, s. 341 – 343’den
aktaran; Yüksel Arslantaş, a.g.m., s. 3.
11
Tahsin Özgüç, “Asur Ticaret Kolonileri. Kültepe-Kaniş”, ArkeoAtlas 3, 2004, s. 10.

6
1948’de Tahsin Özgüç’le başlamış ve Kaniš kārumu’nda sonuncusu iki safhalı olmak
üzere dört yapı katı tespit edilmiştir. M.Ö. 3. binin sonlarına tarihlendirilen IV. ve III.
yapı katlarında yazılı belge ele geçmemiştir. Kaniš kārumu’nun en parlak dönemini
temsil eden II. tabaka (M.Ö. 1945-1835) Asur kralı I. Erišum’la çağdaştır ve Eski
Asurca çivi yazlı belgelerin büyük çoğunluğunun ele geçtiği tabakadır. Bu tabakanın,
M.Ö. 1835’lerde büyük bir yangın ile tahrip edilmiştir. Ib tabakası ise (M.Ö. 1800-
1730) yazılı belgelerin daha az bulunduğu tabakadır.12

Kazı yoluyla günışığına çıkarılan tabletlerin (bunlara 1948’den önce çıkarılmış


olanlar da dâhildir) toplam sayısı yirmi beş bine yaklaşır. Büyük çoğunluğu Asurlu
tüccarlara ait olmakla birlikte, Asurluların müşterileri ve tedarikçileri konumundaki
Anadolulu iş adamlarına, tahıl tüccarlarına, tefecilere, yün, bakır ve dokuma
tüccarlarına ait bazı arşivlerde vardır. Bu da, Kültepe’de aşağı şehrin sadece bir Asur
ticaret kolonisi (kārum) değil, yerli sakinleri ce farklı kökenlerden gelen iş adamları
olan gerçek bir şehir olduğunu gösterir. Aşağı şehrin merkezinde yoğunlaşmış olan
Asurlular, ,dar, yetkileri olan tüccarlar birliği şeklinde örgütlenmişlerdi ki bu
organizasyon için kārum terimi kullanılabilir. Yazılı belgeler olmasa, yörenin maddi
kültürüne katılan Asurluların varlığını teşhis etmek mümkün olmayabilirdi.13

Kültepe’de yapılan kazılarda ele geçirilen çivi yazılı tabletlerden, bu devrin


Anadolu’sunun başta iktisadi olmak üzere kısmen sosyal ve siyasi hayatı hakkında
bilgiler edinmekteyiz. Eski Asur lehçesiyle yazılmış, Asurlu tüccarlara ait olan bu
belgeler, genellikle iktisadi hayatın ticari safhasını ilgilendiren ticari mektuplar, çeşitli
borç senetleri, mahkeme zabıtları ve çeşitli hesap listelerinden oluşmaktadır. Bunun
yanında kısıtlı da olsa zirai faaliyetlere, ailelerin özel hayat ve ilişkilerine dair
kayıtlarda bulunmaktadır. Ayrıca bu belgeler içerisinde isyan, kargaşa, hastalık,
kaçakçılık yapmaktan dolayı tutuklanma ve hapse atılma gibi sosyal ve siyasi içerikli
belgelere de az da olsa tesadüf etmek mümkündür.14

Asurlular, Orta Anadolu’nun farklı şehir devletlerinde ticari faaliyetlerini daha


kolay yürütebilmeleri için kārum (ticaret ofisi) ve wabartum (konaklama yeri) adı
verilen koloniler kurmuşlardı. Asurluların Anadolu’daki en yetkili kārumu ise daha

12
Tahsin Özgüç, Kültepe, Kaniš/Neša, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2005, s. 8-9.
13
Klaas R. Veenhof, “Kaniş Anadolu’da Bir Asur Kolonisi”, Cogito, S. 28, s. 320.
14
Gürkan Gökçek, “Asur Ticaret Kolonileri Çağında Kervan Güzergahları ve Taşımacılık”,
Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, S.1, 2004, s. 152.

7
öncede bahsettiğimiz Kaneš’te (Kayseri-Kültepe) kurmuş oldukları idi. Belgelerde
Kārum Kaneš’ten hariç, Durhumit, Wahšušana ve Purušhattum kārumlarının isimleri
de sıklıkla söz edilmektedir. Son tespitlere göre ise kārum ve wabartumların sayısı 40’ı
aşmıştır.15

Kārum Kaneš, Asur ticari yerleşmeler ağının “başkenti” ve idari merkeziydi ve


buranın liderleri diğer yerleşim yerleri tarafından (örneğin Waşhuhhanna kārumu)
“efendilerimiz, babalarımız” olarak anılıyorlardı. Kārum Kaneš’in siyasi, ekonomik
ve idari meselelerde otoritesi vardı. Bu otorite, ulaklar tarafından taşınan emirler ve
talimatlar, resmi mektuplar yoluyla uygulanıyordu. Diğer yerleşimler yardım ve
talimat almak için Kārum Kaneš’e başvuruyorlar, hatta anlaşılan kendi resmi
yazışmalarının ve belli mahkeme kararlarının kopyalarını da Kārum Kaneš’e
gönderiyorlardı.16

Asurlu tüccarlar kendilerinin imal ettikleri tekstil ürünlerine ilaveten


güneydeki Babil şehrinden kumaş, İran’dan veya Afganistan’dan ise kalay temin
ederek bunları Asur’a getirmişlerdir. Daha sonra tüccarlar bu malzemeleri Anadolu’ya
altın, gümüş ve kıymetli taşlar karşılığında pazarlamışlar ve böylece bir ticaret ağı
kurmuşlardır. Tüccarlar Asur’dan hareket ettikten sonra Ninive, ve Babil’i geçip
Karkamış’a ulaşmışlar ve daha sonra da şu yolları takip etmiş olmalılar;

1- Doğrudan kuzeye yönelen ve Samsat yakınından ve Malatya’dan geçip


Kanişe uzanan yol.
2- Karkamış’tan sonra kuzey-batıya yönelen ve Maraş yakınlarından ve
Göksun’dan geçip Kaniş’e uzanan yol.
3- Karkamış’tan sonra batıya doğru ilerleyen ve Niğde’ye geldikten sonra
kuzeye yönelerek Kaniş’e uzanan yol.

15
Kārum ve wabartum olarak adlandırılan bu ticaret merkezleri, daha çok Anadolu’nun iç
kesimdeki şehirlerin eteklerinde kurulmuştu. Sümerce Kar kelimesinden Akadçaya geçen Kārum
kelimesi, esasen liman veya köy anlamındadır. Bu kelime daha sonraları, ticari merkezler veya iş
meydanları anlamında adlandırılmıştır. Wabartum ise, yabancı veya misafir anlamında olan ubaru
kelimesi ile doğrudan bağlantılıdır. Kārumlar ile arasındaki farkı tam olarak ortaya koymak zor olmakla
birlikte bu kuruluşlara göre daha küçüktür. Ayrıntılı bilgi için bkz. Tahsin Özgüz, Kültepe, Kaniš/Neša.
16
Klaas R. Veenhof, a.g.e., s. 326.

8
4- Karkamış’tan sonra batıya yönelen ve Niğde’ye gelen yoldan sonra biraz
daha kuzey-batı yönünde ilerleyen ve Tuz Gölü’nün hemen kuzeyinden bu
defa kuzey-doğuya yönelip Kaniş’e ulaşan yol17

Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda gerek Asur ile Anadolu, gerekse


Anadolu’daki ticaret kolonileri arasında gerçekleşmiş olan yoğun ticarette düzenli bir
taşıma sisteminin varlığından şüphe yoktur. Zira birçok Kültepe vesikasından
Asur’dan Anadolu’ya seyahat eden kervanların oluşumu ve taşıma tertibatları,
merkeplerin teçhizatları, malların yüklenmesi ve paketlenmesi hususunda bilgiler
edinmek mümkündür. Bu dönemde başlıca ulaşım ve taşıma aracı merkeplerdir.
Kültepe vesikalarında daha ziyade emerum sallamum ( siyah eşek ) ya da emerum
olarak geçen bu hayvanlar, Asur ile Anadolu arasındaki mesafeyi değişen ağırlıktaki
yükleriyle birlikte geçebilecek güçte idiler.18

Asurlu tüccar grubu genellikle aile şirketlerinden oluşmaktaydı. Dışardan biri


bu gruba dâhil olamaz çünkü tüccarlık babadan oğula geçen bir meslekti. Şirketlerden
genelde “ev” (bitum) diye bahsedilmekteydi. Ayrıca ailenin genç erkekleri, daha çok
Anadolu‘daki işler ile ilgilenirken ve bu bölgeye yerleşmişken, kadınlar ailenin
yaşlıları ile birlikte Asur‘daki işleri takip etmekteydiler. Firmalar geniş ailelerden
oluşmaktaydı fakat bunların yanında aileden olmayan, komisyoncu ya da farklı
yardımcı elemanlar da çalıştırılmak için tutuluyordu. Asur aile-firmaları Eski Asur
ekonomik sistemin temel taşları olarak görülebilir. Asurlu firmaların Anadolu‘ya
kervan göndermesi, büyük bir sermaye gerektirmekteydi. Bu finansal, farklı firmaların
bir araya gelip antlaşma yapması ile halledilmekteydi. Genelde naruqqum (kese/torba
anlamında) adı verilen uzun süreli bir ortaklık antlaşması yapılmaktaydı. Kervanları
finanse eden yatırımcılara ummeanum denilirdi. Sayıları değişen tüccarlar naruqqum‘a
para yatırmaktaydılar. Eski Asur ekonomisine sadece zengin tüccar-firmaları
katılmıyordu. Aynı zamanda tapınakların ve sarayın da aktif bir şekilde bu sistemin
içinde yer aldığını görmekteyiz. 19

17
Sebahattin Bayram, “Kültepe Tabletlerinde Geçen Vergiler ve Özellikleri”, Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C. 36, S. 1-2, s. 1-13.
18
Gürkan Gökçek, “Kültepe Vesikalarına Göre Asur-Kaniš Arası Ulaşım ve Taşımacılık”, III.
Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyum Bildirileri, Kayseri, 2000, s. 185.
19
Hatice Gül Küçükbezci, M.Ö. 2. Binyılın İlk Çeyreğinde Orta Anadolu’nun Sosyo Ekonomik
Yapısı, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Konya, 2010, s. 22.

9
Tüccarların Anadolu’daki gayrimenkullerini satmak yerine, miras yoluyla
intikal ettirmeleri, onların Anadolu’da ticarî faaliyetlerini kuşaktan kuşağa devam
ettirme niyetlerinin çok açık bir yansıması ve Anadolu’da kalıcı olmak istediklerinin
bir göstergesi olarak değerlendiriyoruz. Örneğin; Asurlu tüccar Šu-İštar’ın vasiyetini
içeren metin. Anlaşılan mirastan en büyük payı almış olan Buzutāya, babasının
vasiyetini, ileride kardeşlerinden veya diğer vârislerden gelecek itirazlara karşı kendi
arşivinde uzun süre muhafaza etmiştir. Dört şahit huzurunda düzenlenmiş Šu-İštar’ın
vasiyet metninde Asur, Zimizhuna ve Kaniš kentlerindeki malların taksimatı
yapılmaktadır.20

Metinler kārum’un yukarıda da belirttiğim gibi, bet karim “karum evi” olarak
adlandırılan, herhalde önemli idari ve ticari kararların alındığı ve çeşitli kayıtların
saklandığı, bir çekirdek birime sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Kārum’un bu
birimi tüccarlarla yerel saray arasındaki, ticari ve idari ilişkiler başta olmak üzere,
diğer bütün münasebetleri üstlenmiş olmalıdır. Ticareti yapılan çeşitli mallardan
kārum adına alınacak vergilerin toplanması, Asur’dan getirilen malların saraya
girdirilip çıkarılması ve yerel saray ile tüccarlar arasındaki çeşitli hukuki
anlaşmazlıklar gibi, gerek tüccarların kendi aralarındaki ilişkilerde, gerekse yerel
idareyle olan münasebetlerde, kārum dairesinin bir tür temsilcilik ve arabuluculuk
görevi üstlendiği de görülmektedir.21

Anadolu'da yerli beyler veya beyçeler, Asurlu tüccarların ticari faaliyetlerini


garanti altına almak için "YEMİN" etmekteydiler. Kârum'da bulunan özel bir mahalde
de (HAMRUM), Asurlu tüccarlar Anadolu hudutları dâhilinde kaçakçılık
yapmayacaklarına dair "YEMİN" ediyorlardı. Ticarî anlaşmaya göre her iki taraf
karşılıklı olarak aşağıdaki maddeleri garanti ediyorlardı:

Anadolu Bey ve Beyçeleri:

1- Kârum ve wabartum'larda korunma hakları saklı kalmak şartı ile oturma


hakkı.

20
İrfan Albayrak, Asurlu Tüccar Su-İstar’ın Kültepe’de Ele Geçen Vasiyetnamesi, Cahit
Günbattı’ya Armağan, Ed. İrfan Albayrak, Ankara Üniversitesi Yayınları, Ankara, 2015, s. 17.
21
İrfan Albayrak, Kültepe Belgelerine Göre Kārum Dairesinin İdari Yapısı ve Politik Statüsü,
Anadolu Medeniyetleri Müzesi 2002 Yıllığı, Ankara, 2003, s. 344.

10
2- Yerli Bey ve beyçe'nin hudutları dâhilinde tüccarlara seyahat güvenliği,
hırsızlık ve yol kesmelere karşı teminat.

3- Asur imparatorluğunun siyasi ve hukukî kararlarını kolonistlerin


uygulayabilmeleri için sınırları aşan nüfuz hakkı.

Asurlu Tüccarlar:

1- Getirilen malları herkesten önce ilk seçme ve ilk satın alma hakkı. Aynı
zamanda saray bu malları % 10 ucuza alma hakkına da sahip bulunuyordu1.

2- Kervanlara konan vergileri ödemek. Umumiyetle en çok ödedikleri vergi


"NİSHATUM" = (bir nevi gümrük vergisi) adı verilen vergidir.. Asur tapınaklarının
mallarından ise vergi alınmıyordu.

3- Demir ve diğer madenler ve bilhassa kıymetli madenlerden daimi pay hakkı


ödemek zorundaydılar.22

1.2.1. Anadolu’nun Politik Yapısı

Anadolu’nun siyasi yapısı hakkındaki ilk önemli bilgileri Mama Ülkesi kralı
Anum-hirbi’nin Kaniš kralı Waršama’ya yazdığı mektuptan öğreniyoruz. Kültepe’de
şimdiye kadar Anadolulu iki kral arasındaki yazışmaya dair tek örneği oluşturan
mektup, tarihi devirlerin başlangıcında Anadolu’da siyasi manzaranın, tıpkı
Mezopotamya’da Eski Sümer devrinde olduğu gibi, birbirleriyle mücadele halinde
olan irili ufaklı şehir devletlerinden oluştuğunu ortaya koyar. Bu devletler ruba’um
diye anılan krallar tarafından yönetiliyordu. Daha büyük krallar için ruba’um rabium
“büyük kral” unvanı kullanılmaktadır.23

Mama Kralı Anum-Hirbi’nin Kaniš Kralı Waršama’ya gönderdiği mektup


1957 yılında K. Balkan tarafından (Mama Kralı Anum-Hirbi’nin Kaniš Kralı
Waršama’ya Gönderdiği Mektup, Ankara 1957) yayınlanmıştır. Bu belgeler
sayesinde, söz konusu dönemde varlığı bilinen Krallıklar arası ilişkiler ve bu dönemde
vuku bulan olayları öğrenmekteyiz.

22
Hüseyin Sever, “Kültepe Tabletlerinin Anadolu Tarihi ve Kültür Tarihi Bakımından
Önemi”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C. 35., S. 2., Ankara, 1991,
s. 249.
23
Cahit Günbattı, “Anadolu’nun Politik Manzarası”, ArkeoAtlas 3, 2004, s. 18.

11
Kt g/t 35 envanter no'lu metin, gerek o zamanki Anadolu'nun siyasî olayları
gerekse, Mama şehrinin siyasî konumu hakkında oldukça önemli bilgiler vermektedir.

“2) Mama ruba'u'su şöyle söyler: 3) Kaniş ruba'u'su War$ama'ya de ki: 4) sen bana
mektup gönderdin ve (bu mektubunda) dedin ki: 5) kölem Taisamalı'yı 6) ben teskin edeceğim.
Fakat sen 7) kölen Sibuha'lıyı 8) teskin ediyor musun? Mademki 9) TaiSama'lı senin
köpeğindir, W) ne için başka sarru'larla 11) münakaşa ediyor? 13) Benim köpeğim Sibuha'lı
14) diğer Sarru'larla 15) münakaşa ediyor mu? Taisama'lı bir rubâ'u 16) bizim aramızda
üçüncü bir rubâ'u 17-18) olmalı mı? Düşmanım beni öldürür öldürmez (yener yenmez, yendiği
zaman) 19) Taisama'lı 20) memleketime akın edip 21) on iki şehrimi tahrip etti. 22) ( Bu
şehirlerin) sığırlarını ve koyunlarını 23) alıp götürdü. O şöyle dedi: rubâ'um 24) ölmüştür. Bu
sebepten (benim kuş) avcı(sı)nın tuzağını kaldırdım. 28) O, 25) memleketimi 26) koruyacak ve
27) bana 26) kalp verecek (beni cesaretlendirecek 25) yerde 27) memleketimi 28) yalnız
yakmakla kalmadı, fakat dumanı da 29) pis koktu. Baban 30) İnar, Harsamna şehrini 31) dokuz
yıl boyunca muhasara ettiği 29) zaman 31) benim memleketim (benim halkım) 32) senin
memleketine akın edip 33) tek bir sığır veya tek bir koyun 34) öldürdü mü? Bu gün sen bana
mektup yazıyorsun 35) ve şöyle diyorsun: Ne için yolu 36) benim için serbest bırakmıyorsun?
Yolu 37) senin için serbest hale getireyim (getireceğim). Şahitler (elçiler) [....] 38) [ 7- sinler.
Şehri [ 1 39) ve [....] yolu [ ] 40) / ] yolu [ 7 41) [serbest hale] getireyim. [ ] 42) 17 adamla
[buraya gel}si[nlerj. 43)...[ ] 44)...[....] onların [ ]45) buraya [ ]46) memleketin [ 7 47) buraya
getirdikleri / ] 48) [ 7 ve 49) [ Sen] bana [bir mektup gönderdin] 50) ve şöyle dedin: yemin
edelim. 51) Önceki yemin kâfi değil mi? 52) Senin habercin (elçin) 53) bana gelsin, 54) ve
sonra benim habercim sana 55) muntazaman gitsin. 56) Tarikutana gümüş yerine taşları
mühürleyip 57) (burada) bıraktı. Bu (hareketler) tanrılara (tanrılar nazarında) iyi midir."

Mama kralının Kaniš kralına gönderdiği bu politik mektup, iki memleketin


müşterek sınırlarındaki düşmanlığa karşılıklı olarak son verilmesini, yeni bir muahede
akdedilmesini ve hudutların açılmasını talep etmesi üzerine kaleme alınmıştır.
Anlaşıldığına göre, Mama krallığı ile Kanis krallığı arasında, Kanis kralı Warsama'nın
babası İnar zamanında bir muahede yapılmış ancak, bu antlaşma daha sonraları
bozulmuştur. Mektuptaki ifadelere göre bunun sebebi, muhtemelen Warsama'nın,
münasebetlerin devam edebilmesi için elçisi Tarikutana ile gönderdiği çantanın gümüş
yerine taşla doldurulmuş olmasından kaynaklanmaktadır. Fakat Mama kralı, Kanis'in
zor günlerinde dahi bir düşmanlık göstermediğini bir takım hatırlatmalarda bulunarak
ifade etmiş ve yeni bir muahedeye gerek duymadığını söylemiştir.24

24
Gürkan Gökçek, “Kültepe Tabletlerinde Maraş Bölgesi”, I. Kahramanmaraş
Sempozyumu 6-8 Mayıs 2004, Kahramanmaraş Belediyesi, C. 1, İstanbul, 2005, s. Belirtilmemiş.

12
Bu dönemde Asurlu tüccarlar ticaretlerini olumsuz manada etkileyen önemli
olaylar olduğunda siyasi ve idari değişiklikleri kaydetme ihtiyacı hissetmişlerdir.
Bunlar konu dışına çıkılarak satır aralarında verilmiş şehirde krala karşı bir isyan
hareketi olduğu, kralın öldüğü veya yeni bir kralın işbaşına geldiği, salgın hastalık
çıktığı, iki yerel krallık arasında düşmanlık bulunduğu gibi kısa bilgilerden ibarettir.
Bu dönemdeki Anadolu’nun siyasi yapısına baktığımızda Anadolu’da yaşayan
bağımsız krallıklar ve bu krallıklara bağlı irili ufaklı şehir devletlerini görmekteyiz.25
M.Ö. 2. Binin ilk çeyreği Orta Anadolu’da, ülkenin şehir devletleri krallarıyla
yönetildiği büyük şehirlerin oluştuğu dönemdir. Bu şehirlerin çoğu birer şehir devleti
merkeziydi. Bu çağı ilk Hitit devletinin, Neşa krallığının merkezi, Hitit diline Naşili
olarak adını veren, ilk iki Hitit kralı Pithana ve oğlu Anitta’nın zapt edip merkezleri
yaptıkları Neşa temsil etmektedir. Sitadele sahip yukarı şehirlerin, büyük aşağı
şehirlerin en büyük ve en tipik örneği Neşa’dır. Şehirlerin büyümeleri şehir devletleri
sisteminin siyasal birliği sağlama amacının, rekabetin, ekonomik yükselişin
sonucudur.26 Bu dönemde ki krallıklar Hattuš, Zalpa, Kuššara, Mama, Kaniš, Hurāma,
Timelkia, Hahhum, Luhuzatia, Tegaramma, Wašhania, Wahšušana, Tawinia,
Purušhattum, Nenašša, Šalatiwar, Ulāma, Turhumit, Tuhpia, Ankuwa, Šihwa,
Šinahuttum ve Širmuin krallıklarıdır. Bu dönemi ve Eski Hitit Krallık devrinde ki
krallıkların tamamı hakkında ayrıntılı bir çalışma Uğur Yanar’ın tezinde tespit
edilmiştir. Yanar tezinde 100’e yakın şehir ve yerleşim hakkında tabletler ve
isimlerinin geçtikleri kaynaklar hakkında bilgiler vermiştir.27

Bu dönemde Anadolu’da ekonomik ve siyasî en büyük güç Kaniš krallığıdır.


Burušhattum, Hahhum, Turhumit ve Wahšušana diğer önemli krallıklardan bazılarıdır.
Asurlu tüccarlar Anadolu şehirlerinden 24 tanesinde kārum, 20 şehirde de wabartum
olarak adlandırılan ticarî merkezlere sahiptirler. Çivi yazılı belgelerden bu şehirlerin
ekonomik ve idari yapıları hakkında kısmen de olsa bir takım bilgiler elde

25
Tülay Şahin, Asur Ticaret Kolonileri Çağında Ulaşım ve Haberleşme, Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Eskiçağ Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Sebahattin
Bayram, Ankara, 2007, s. 4. * Tezin devamında krallıklar ayrıntılı olarak işlenmiştir.
26
Tahsin Özgüç, “Anadolu Şehir Devletleri”, Hititler ve Hitit İmparatorluğu. 1000 Tanrılı
Halk, Ed. W. Jakob, KUNST UND AUSSTELLUNGSHALLE DER BUNDESRE, 2002, s. 402.
27
Uğur Yanar, “Boğazköy Çivi Yazılı Metinlerinde Geçen Eski Hitit Devri Yerleşim Yerleri
Hakkında Elde Edilen Bilgiler”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Dan. Cem Karasu, Ankara, 2004.

13
edilebilmektedir. Örneğin Wahšušana metinlerde, bir kralı olan, kārum ve wabartum
teşkilatına sahip bir memleket olarak kaydedilmiştir.28

Asur-Anadolu arasındaki bu ticaretin ne zaman başladığı kesin olarak


bilinmemekle birlikte, son yıllarda yapılan bazı kronoloji çalışmaları sayesinde,
ticaretin hangi devirde organize bir hale geldiği anlaşılmaktadır. 1991 ve 1992 kazı
yıllarında bulunmuş ve Klaas R. Veenhof’un yayınladığı iki limum29 listesi30 ve buna
ek olarak arka arkaya keşfedilen limum listelerinin ışığında, öteden beri tartışma
konusu olan Asur Ticaret Kolonileri devrinin kronolojisi büyük ölçüde aydınlanmıştır.
Kolonilerin yaklaşık M.Ö. 1927’den itibaren 200 yılı aşkın bir süre varlıklarını
sürdürdükleri anlaşılmıştır. Asurlu tüccarlar Kārum Kaneš’in II. tabakasında 91 yıl,
Ib’de ise en az 110 yıl oturmuşlardır. Asurlu tüccarların oturduğu II. tabaka M.Ö.
yaklaşık 1836’da henüz kesin olarak bilmediğimiz bir düşmanın yaptığı baskınla
yakılıp yıkılmıştır. Baskından hemen önce kārum’u terk eden tüccarlar 2-3 yıl sonra
dönerek üstteki I. tabakanın b safhasında tekrar yerleşmişlerdir.31

28
Şerife Gül, “Asur Ticaret Kolonileri Çağında Anadolu’nun Siyasi Yapısı”, Anadolu
Medeniyetleri Müzesi 1992 Yıllığı, Ankara, 1993, s. 43-45.
29
Asurlular, kendi ticarî faaliyetlerini etkilemediği sürece, vesikalarında Anadolu'nun siyasi
ve tarihî-sosyal olaylarına yer vermemişlerdir. Tüccarlar belgelerde, târihleme olarak "lîmum",
"warhum", "hamustum" adları ile ziraî tabirleri ve yerli tanrı adlarım kullanmışlardır. Bkz. Salih Çeçen,
“Koloni Devri Anadolu’sunda Tarihi ve Sosyal Olayların Asurlu Tüccarlar Tarafından Tarihleme
Olarak Kullanılışı”, A.Ü.D.T.C.F.D, C. 35, S. 1, s. 49.
30
İrfan Albayrak, Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Asurlu Tüccarlar ile Yerli Halk
Arasındaki İlişkiler, III. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri, Kayseri, 2000, s. 35.
31
Cahit Günbattı, Harsamna Kralı Hurmeli’ye Gönderilen Mektup ve Kaneš Kralları,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2014, s. 2 – 5.

14
2. Ana Hatlarıyla Hitit Siyasi Tarihi

2.1.Ana Hatları İle Hatti Ülkesi ve Hattiler

M.Ö. 3. Binyılın ikinci yarısı ortalarına doğru Türkiye’nin İç Anadolu bölgesi


de dâhil olmak üzere Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin Mezopotamya ticereti
kapsamında olduğu, Akad kralı Sargon ile torunu Naramsin’in metinlerinden
bilinmektedir. Şar Tamhari ya da Savaş Kralı Efsanesi metinleri olarak literatüre
geçmiş olan bu belgelerden Anadolu ile yapılan ticaretin Akadlar için nedenli değerli
olduğunu görmekteyiz. Bu belgede Sargon ve Naramsin’in Anadolu’ya yaptıkları
seferlerde anlatılmıştır. Naramsin’in seferinde, 17 kral güçlerini Hatti Kralı Pampa’nın
komutanlığında birleştirip ona karşı savaşmışlardır. Bu ittifak içinde hangilerinin
Anadolu kasabası olduğu dördü dışında bilinmiyor. Bunlar Kaniş, Kuşşara, Hattuşa ve
Puruşhanda’dır. Bu kasabalar sözünü edeceğimiz Hattilerin ve “Hatti Ülkesi”nin
kasabalarıdır.32

Anadolu Yarımadası’nın, bugün için bilinen en eski adı “Hatti Ülkesi”dir. İlk
defa Mezopotamya yazılı kaynaklarında, Akkad Sülalesi döneminde (M.Ö. 2350-
2150), kullanılan bu ad, Assur yıllıklarından anlaşıldığı üzere, M.Ö. 630 tarihlerine
kadar süregelmiştir. Böylece, Anadolu en az 1700 yıl boyunca Hatti Ülkesi olarak
tanındı ve anıldı. Bu ad o kadar benimsenmiş ki, M.Ö. 2000 tarihlerinden itibaren,
Anadolu’yu istila etmeye başlayan Hind-Avrupalı Hititler bile, yeni yurtlarına Hatti
Ülkesi adını vermişler. Bu yüzden Boğazköy/Hattuşa tabletlerini ilk okuyan
dilbilimciler, hep abu deyime rastladıkları için, bambaşka bir dil konuşan bu yeni halka
Hatti adını taktılar. Oysa sonradan aynı metinlerden öğrenildiğine göre, söz konusu
(Hind-Avrupalı) halk kendini “Neşice” konuşan “Neşili”ler olarak anıyordu. Ancak
bu özel ad, eskiçağ tarihini dar çevrelerinde kullanıldı, fazla yayılmadı. Kaldı ki,
kendilerine Neşili olarak adlandıranlar, Hind-Avrupalı boyların sadece Orta
Anadolu’da oturan bölümüydü. Diğer kardeş boylar, “Luvi”ler ve “Pala”lar adıyla
biliniyordu.33

Zaten filologlar söz konusu Hind-Avrupalı kavim için “Hatti” sözcüğünü


olduğu gibi almayıp, onun Ahdi-Atik’de zikredilen “Heth” ve “Hittim” şeklinden

32
Mehmet Ali Kaya, a.g.e., s. 73.
33
Ali Dinçol, “ Hatti Uygarlığı”, Anadolu Uygarlıkları Görsel Anadolu Tarihi
Ansiklopedisi, Ed. Ekrem Akurgal, Görsel Yayınları, İstanbul, 1982, C. 1, s. 372.

15
esinlenerek Almanca “die Hethiter”, İngilizce “the Hittites”, Fransızca “les Hittites”
ve İtalyanca “gli Ittili” deyimlerini ürettiler. Türkçede önceleri Eti sözcüğü kullanıldı.
Şimdi ise Hitit deyimi yerleşti. Burada yanlış kullanılan bir adlandırmaya işaret etmek
yerinde olacaktır. Birçok bilim adamı bir zamanlar doğru olduğu sanılan, ancak şimdi
isabetsiz olduğu anlaşılan “proto-hitit” ya da “proto-hatti” deyimlerini alışkanlık
sonucu hala kullanmaktadırlar. Hatti yerine “proto-hitit” tabiri kullanıldığı takdirde
Hititlerin Hattilerden geldiği izlenimi yaratılmış olur. Oysa söz konusu iki halk
birbirinden dil ve ırk bakımından tamamıyla ayrıdır. Hele adı Hatti olan kavmi “proto-
hatti” diye anmak büsbütün anlamsızdır.34

Anadolu’daki Hatti Beylikleri bir protohistorik (öntarih) uygarlığıdır. Başka


bir deyişle onlar henüz yazı kullanmadıkları için tarihsel sürece ait değillerdir. Ancak
bu beyliklerin, konuştuğu dil, taptığı din, yaşattığı örf ve adetleri hakkında Hititler yolu
ile birçok bilgiye sahip bulunmaktayız. Bu nedenle Hatti Beylikleri öntarih
uygarlığının güzel bir örneğidir. Hattilerin dili hakkında pek az bilgimiz var.
Hattuşa’nın M.Ö. 14. ve 13. yüzyıllarına ait ibadet konuları üzerindeki tabletlerinden
öğrendiğimize göre, Hitit rahipleri dinsel törenleri yönetirlerken kendi dillerinden
olmayan alıntılar kullanıyorlardı. Çevirileri satırlar arasında verilen bu deyişlerden
önce “rahip şimdi Hattili (yani Hattice) konuşuyor” açıklaması bulunmaktadır. Bu tür
alıntılardan başka dağ, nehir, kent, tanrı adlarından, bazı dinsel ve mitolojik konulu
metinlerden de Hatti dili kalıntıları elde edilmiştir.35

Sedat Alp’e göre Anadolu’da konuşulan en eski dil Hattice’ydi ve Hattice’ye


ait olan yazılı dil anlatıları M.Ö. 2. Binde Anadolu’da yaşayan Hititler tarafından bize
intkal ettirildi. Orta Anadolu’nun kuzeyinde, Kızılırmak havzasında konuşulan
Hattice, M.Ö. 2. binyılın ilk çeyreğinde yani koloni çağında kaybolma aşamasına
yaklaştı. Ancak bu dil Büyük Hitit İmparatorluğu’nun çöküşüne kadar yani M.Ö.
1200’lü yıllara kadar yalnızca din dili olarak kullanılan ölü bir dil olarak kaldı. Hitit
rahipleri dinsel törenleri duaları Hattili bir rahip gibi Hattice okudular. Hattuşa’da
çıkarılan Hattice metinlerin içerik bakımından dinsel olmaları dinin gücünü
göstermektedir.36

34
Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, Net Yayıncılık, İstanbul, 2007, s. 30.
35
Ekrem Akurgal, Anadolu Kültür Tarihi, TÜBİTAK, Ankara, 2005, s. 15 – 16.
36
Mehmet Ali Kaya, a.g.e., s. 77.

16
Hititler, Hatti kültüründen özellikle de dinden etkilenmiştir. Bunun önemi
açıkça gösteren metinlerden biri de “Gökten Düşen Ay Tanrısı” metnidir. Mitolojik
anlatımla işlenen bu metinden Hatti dili ile ilgili bilgiler edinmekteyiz. Çünkü bu metin
Hatti ve Hitit dilinde yazılmıştır. Metinde bir ay tutulması sonucu çıkan fırtına ve
ardından gelen sağanak yağmur, masalımsı bir anlatımla ve Hatti tanrıları
isimlendirilerek verilmiştir.37

Bu metinle birlikte Hattice’nin Hind-Avrupa ve Sami dillerden tamamıyla


değişik kendine özgü bir dil olduğu saptanmıştır. Özellikle prefix, yani önek kullanılan
bir dildir. Çoğul eki başta kelimenin başında kullanılırdı.

2.2. Hitit Siyasi Tarihi

Kaneš Ib dönemi boyunca birtakım Orta Anadolu şehir devletlerini başarılı bir
şekilde bir krallık altında birleştiren bildiğimiz ilk yerel hükümdar Anitta  olmuştu.
Babası Pithana ile birlikte muhtemelen Kaneš’in doğusudaki Kuššar’dan gelen Anitta
Kaneš’i fethetti ve burasını iktidar merkezi yaptı. Anitta’nın kurduğu krallığın ve
Kaneš Ib’nin sonunu neyin getirdiği bilinmiyor. Çöküşlerinin nedenleri farklı
olabilirse de bunların kabaca aynı tarihte meydana gelmesi belki de tesadüf değildi. 38

Bu bölümde Eski Krallık dönemini hakkında 3. Bölümde daha kapsamlı bilgi


vereceğimden Orta Krallık ve Büyük Krallık/İmparatorluk dönemine değineceğim.

2.2.1.Orta Krallık Dönemi:

Eski Krallık döneminin son hükümdarı Telipinu, ihanet ve cinayetlere son


vermek için tahta geçişi yani veraset sistemini düzenleyen bir ferman çıkarmıştır. Kral
olma sırasının uyum içine sokulmaya çalışıldığı bu kural, Telipinu’dan sonra yine
bozulmuştur. Huzziya’nın kardeşlerinden biri olan Tahurwaili, Hitit krallık tahtı
üzerindeki iddiasını oldukça yaşlı olmasına karşın gerçekleştirmeyi başarmış ve bir
süre devleti idare etmiştir. Onu izleyen yaklaşık elli yıllık sürede haklarında ayrıntılı
bilgiye sahip olmadığımız krallar egemen olmuşlardır.39

37
Erdal Yazıcı, Hitit Uygarlığı İzinde Anadolu, Uranüs Yayınları, İstanbul, 2011, s. 12.

3. Bölümde Pithana ve Anitta hakkında daha geniş bilgiler verilecektir.
38
Theo Van Den Hout, “Hitit Krallığı ve İmparatorluğu’nun Kısa Tarihi”, Hititler: Bir
Anadolu İmparatorluğu, Ed. Meltem-Metin Alparslan, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2013, s. 23.
39
Metin Alparslan, Hititoloji’ye Giriş, Türk Eski Çağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları, İstanbul,
2009, s. 98.

17
Telipinu’dan en fazla üç nesil sonrasını, altı kralın hızlı şekilde tahta geçişi ve
bunlardan en az ikisinin yönetime gaspla gelişi karakterize etmektedir. Neredeyse tüm
çağdaş kaynaklar başka toprak hibeleri ve Kizzuwatna ile bir takım antlaşmaları
kaydetmektedir. Öte yandan krallara yapılacak sunuları içeren daha geç tarihli listeler,
kralların sırasını belirlemede yardımcı olur. Antlaşmalar, Suriye ve Hurri topraklarına
giriş sağlayan stratejik açıdan önemli bölgeyi, Hitit orduları için açık tutmak ve
Kizzuwatna’nın muhtemel işgallere karşı tampon olarak hizmet etmesine izin vermek
amacını taşır.40

Genellikle Eski Krallık olarak anılan ve Telipinu’yla sona eren dönemin


kazanımları geçici olmuştur. Ancak bu dönemin yönetim politikaları, daha sonraki
büyük Hitit İmparatorluğu hükümdarlarının ana hatlarıyla izleyeceği bir model
oluşturmuştur. İmparatorluk dönemi, M.Ö. 1450-1180 arasını kapsar. Eski Krallık ve
İmparatorluk dönemi arasında ki, bazen Orta Krallık olarak da adlandırılan karanlık
dönem, Hititlerin gerileme dönemi sayılmaktadır. Kizzuvatna kralıyla yapılan bir
anlaşma, kuzey Mezopotamya’da Mitanni Krallığı olarak yeniden örgütlenen ve Fırat
rotasının denetimini kazanmaya hevesli Hurriler karşısında geçici bir başarıyı
gösteriyordu. Aynı dönemde, zengin ticareti ve bereketli doğal ürünleriyle kuzey
Suriye’nin albenisi, sahneye başka bir büyük güç olan Mısır’ı çıkarmıştı.41

Elimizde yeterli belge olmadığından, Telipinu’nun ölümünden 1350 yıllarına


doğru, Şuppiluliuma’nın tahta çıkışına kadar geçen süre içinde birçok karanlık
noktalar bulunmaktadır. Ama arkeologların ve dilbilimcilerin çalışmaları sayesinde,
olayların nasıl devam ettiği konusunda daha fazla bilgi ediniyoruz; bununla birlikte
kralların tahta çıkışlarıyla ilgili hala bazı kuşkular ve belirsizlikler var. Labarna’nın
kurduğu hanedana ait son hükümdarların listesi:

- Alluvamna
- Onun yerine geçen oğlu, II.Hantili
- Tarhurvaili, Eheya ile imzaladığı anlaşmayla tanınır
- II.Zidanta, Pilliya ile imzaladığı anlaşmayla tanınır
- II.Huzziya

40
Theo Van Den Hout, a.g.e., s. 27.
41
J. G. Macqueen, Hititler ve Hitit Çağında Anadolu, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2001, s.
48.

18
- I.Mutavalli

Bu dönemde ayrıca iki önemli tehdit ortaya çıkmış ve Hitit Devleti’nde


zayıflama dönemi başlamıştır. İlk tehdit Kaşka dağlılarının tehdidi idi. Bu tehdit
yüzünden II.Hantili sınır bölgelerini ve başkenti güçlendirdi. İkinci tehdit ise yeni
Hurri-Mitanni Krallığı’nın tehdidi idi. Bu krallığın Kuzey Mezopotamya’ya
yerleşmesi üzerine, bu bölgenin politik manzarası değişmişti. Halep kralı da Alalah ve
Kizzuwatna kralları gibi Mitanni’nin egemenliği altına girdi.42

43

HİTİT İMPARATORLUĞU

M.Ö. 1300 2.2.2.Büyük

Krallık Dönemi:

Hitit Krallığı’ndaki bu karışık dönem I./II. Tuthaliya’nın başa geçmesiyle


birlikte son bulmuştur. Bu kral zamanında Büyük Hitit İmparatorluğu oluşarak

42
Isabelle Klock-Fontanille, Hititler, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2005, s. 24.
43
M.Ö. 1300’lerde Hitit İmparatorluğu, Kaynak: http://www.ancient.eu/hittite/, E.T.(10.05.16)

19
tarihteki yerini almıştır. I./II. Tuthaliya diğer krallar, I. Hattušili, I. Murşili ve I.
Şuppiluliuma’nın yer aldığı, dört büyük önemli Hitit krallarından birisidir. İsmi
Hattice bir kutsal dağdan alınmadır. Bu dönemde, Hititlerin Suriye bölgesine
duydukları geleneksel ilginin yanı sıra o yıllarda Mısır firavunu olan II. Thutmosis’un
yayılma politikaları Hititlerin Suriye topraklarındaki çıkarlarını tehlikeye sokacak
düzeye gelmişti. Mısır etki alanını Kargamış’a kadar yaymıştı. I./II. Tuthaliya bu
yayılmayı engellemek için Kizzuwatna ve Suriye’ye seferler düzenledi Halpa ve
Kargamış’ı egemenliği altına almayı başardı. Kral I./II. Tuthaliya’nın da içinde yer
aldığı bu hanedan sülalesi Hitit İmparatorluğu’nun çöküşüne değin yönetimde kaldı.44

I./II. Tuthaliya’nın saltanat döneminden sonra yazılı belgelerden Arnuvanda-


Ašmunikal kral çiftini görüyoruz. Mühür baskılarda kraliçe Ašmunikal’in adı da yer
almaktadır. Bu kral çiftinin egemenliğine ışık tutan başlıca belgeler; dualar, toprak
bağış belgeleri ve Kaškalarla yapılan antlaşmalardır. Bu belgelerde, kral Arnuvanda
ve Ašmunikal’in yanında, tuhkanti(veliaht prens) sanını taşıyan Tuthaliya adı
bulunmaktadır. I. Şuppiluliuma’nın hükümdarlık öncesi dönemini aydınlatan belgeler
yeterli olmadığından adı geçen tuhkantinin I. Arnuvanda’dan sonra hükümdar olduğu
sanılmaktadır. Ancak II. Muršili dönemine ait olan ve adı geçen kralının Şuppiluliuma
tarafından öldürüldüğünün belirtildiği bir veba duası belgesinde; “…Genç
Tuthaliya…” ifadesi geçmektedir. Bu “genç Tuthaliya” ile adı geçen tuhkanti
Tuthaliya’nın aynı insan olup olmadığı kesin saptanamamış bir sorun olarak
kalmıştır.45

Hitit Krallığı I. Şuppiluliuma’nın egemenliğinde Mısır ve Babil’le boy


ölçüşecek bir imparatorluk haline geldi. Ugarit üzerinden Suriye’nin güneyine kadar
uzanan; Mitannilerin egemenlik bölgesini içeren ve bir aralık tekrar bağımsız olmayı
başaran Arzava’yı da kapsayan fetihler Hitit Devleti’nin sınırlarını o güne dek
görülmemiş bir şekilde genişletti. Birer müttefik durumunda olan eyaletler artık
yalnızca iç meselelerinde bağımsız karar verme yetkisine sahip, merkeze bağımlı vasal
beylikler haline getirildi. Bunların arasında doğuda dikkate değer olanlar Karkamış
beyliği; batıda şimdiye kadar Arzava’ya bağlı olan Mira, Seha ve II. Mutavalli’den
beri Vilusa ülkeleri idi. Vilusa, daha sonra Troya olarak bilinen bölgenin de büyük

44
Erdal Yazıcı, a.g.e., s. 34.
45
A. Muhibbe Darga, Hitit Sanatı, Akbank Kültür ve Sanat Kitapları, Anadolu Sanat
Yayınları, İstanbul, 1992, s. 16 – 17.

20
bölümünü kapsıyordu. Sadece Grek-Miken imparatorluğuna bağlı Ahiyaya’ya ait
Millavan’da Hitit egemenliği altına girmedi. M.Ö. 1275’te ünlü Kadeş Savaşı’nda II.
Ramses yönetimindeki Mısır ordusunun genişleme arzusunu bastıran ve böylece Hitit
İmparatorluğu’nu kurtaran da II. Mutavalli’ydi.

2.2.3.Kral Listesi

Belki imparatorluğun devasa büyüklüğü, belki böyle bir imparatorluğu


yönetmenin zorluğu, belki de kraliyet ailesi içindeki çekişmeler, M.Ö. 13. yüzyılda
büyük gerginliklere; iç ve dış siyasette ciddi anlaşmazlıklara yol açmıştı. Ege’deki
komşu devletlerle, kendilerine bağlı vasal ülkelerle yapılan uzun mücadeleler ve
hükümdarın yerine geçemeyen oğullar tarafından yönetilen beylikler, küçük Hitit
krallıklarının kurulmasına neden oldu. Bu gelişmeler Hitit İmparatorluğu’nun
çöküşünü hazırladı. Hititlerin son büyük kralı, M.Ö. 1190 civarına kadar ülkeyi
yöneten II. Şuppiluliuma idi.46

Bu bölümün sonunda baştan sona tahta geçen kralların yer aldığı Hitit Kral
listesini çeşitli yayınlardan yararlanarak ve orta kronolojiye göre hazırlayan Cem
Karasu’dan alıntı ile göstereceğim.

46
Elmar Schwertheim, Antikçağda Anadolu, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2009, s. 18.

21
47

47
Cem Karasu, Hititler, Ed. İlker Koç, ODTÜ Yayıncılık, Ankara, 2003, s. 20 – 21.

22
3.Eski Hitit Krallık Dönemi

3.1.Hititlerin Keşfi

Arkeolog ve gezgin Charles Felix-Marie Texier bilim aşkıyla çeşitli geziler


yaptı. Tavium şehrini arayan Texier gezileri sırasında Boğazköy ve Yazılıkaya
yerleşimlerini keşfediyor. Ancak burası hakkında şu yorumları dile getiriyordu; “…en
parlak çağındaki Atina kadar büyük bir şehir. Harabelerdeki bu kendine özgü ve
görkemli karakter, şehre tarihsel adını vermeye kalkıştığımda beni sıkıntılara uğrattı.”
Ancak Texier, “Küçükasya Üzerine” adlı eserinde burasının eskiçağlardan kalma bir
şehir ve kutsal bir yer olduğunu söylemekten başka bir çalışma yapamamıştı. Bir yıl
sonra İngiliz William Hamilton’da burasını Tavium sanmış ancak daha sonra
Boğazköy’ün başka bir antik kent olan Pteria olduğunu iddia etmişti. Texier’den farklı
olarak Hamilton ayrıca Alacahöyük’te yeni bir harabe alanı da keşfetmişti.48

XIX. yüzyılı kapsayan dönem boyunca H.Barth, Mordtmann, Langlois,


Georges Parrot, Karl Humann vb. birçok gezgin, arkeolog ve bilim insanı Boğazköy,
Yazılıkaya, Alacahöyük gibi yerleşimler hakkında çalışmalar yapmış fakat hiçbiri
bilimsel ve kesin bir sonuç elde edememiştir. Ancak yüzyılın son dönemlerinde
Karkamış’ın keşfi sonrasında bulunan figürler ve Suriye, Batı Anadolu’da da bulunan
figürlerle Boğazköy kabartmalarının benzerlik göstermesi yeni bir konunun açılmasını
sağladı.

E.J. Davis, bu figürlerin bir benzerini Tarsus da bir anıtsal kabartmada bulmuş
ayrıca üstünde benzer işaretlerin bulunduğu mühürler ortaya çıkartmıştı. Ortaya çıkan
tartışma ise benzer nitelikleri farklı yerlerde gösteren ve hiçbir kaynakta bulunamayan
bu kültür bu toplum kimler şeklindeydi. Yüzyılın sonuna doğru tartışmaların sürdüğü
dönemde İngiliz arkeolog Henry Sayce, 1879’da bir makale yayımladı, çok keskin bir
başlığı vardı: “Küçükasya’da Hititler”. Sayce, son yıllarda Küçükasya ve Suriye’de
bulunan anıtlarla yazıtların hepsinde belirli bir karakterin bulunmasını, bunların Hitit
ulusuna ait olmasıyla açıkladı. Kutsal kitabın çeşitli yerlerini kaynak göstererek gözü
pek bir tez ortaya koyuyordu. Ancak Sayce’dan iki yıl kadar önce başka bir İngiliz
William Wright, kısa bir makalesinde yeni bulguların sahibi olarak Hititleri gösterdi.49

48
C.W. Ceram, Tanrıların Vatanı Anadolu, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2011, s. 13 – 16.
49
C.W. Ceram, a.g.e., s. 20 – 22.

23
William Wright, 1884’de “Hitilerin Büyük İmparatorluğu – Prof. A. H. Sayce
Tarafından Okunmuş Bir Hitit Yazısıyla Birlikte” adlı eserini yayımladı. Bilimsel
olarak her açıdan yetersiz ve az sayıda kanıtı olan bu tartışmalar ve çeşitli çalışmalar
doruk noktasına ulaştı. Yeni yüzyılın devamında da sürecek olan bu tartışmalarla
birlikte artık Hititbilim – Hititoloji tarihi başlamaktadır.

Hititler, Eski Ahit’in İbranice aslında “Ht halkı” olarak geçmektedir. İbranice
yazı dilinde sesli harf bulunmadığından “Ht” harfleri kullanılmıştır. Ayrıca eski Mısır
hiyeroglif yazısında da, sesli harfler bulunmadığından, “Ht” değeri taşıyan hiyeroglif
işareti kullanılmıştır. Asur belgelerinde Hitit kavmi, “Heta” olarak anılmaktadır. Eski
Ahit, Batı dillerine tercüme edilirken, İbranice’deki “Ht”, Almanca’ya tercüme
edilirken “Hethit”, İngilizce’ye tercüme edilirken “Hittite”, Fransızca’ya tercüme
edilirken “Heteen” olarak uyarlanmıştır.50 Fransızca’nın etkisiyle kelime “Eti” olarak
Türkçe telaffuz edilmeye başlanmıştır. Türkçe’nin okunduğu gibi yazılan bir dil
olması sebebiyle bu durum söz konusudur. Ancak bu durum daha sonra düzeltilmiş ve
Türkçe’de “Hitit” kullanımı yaygınlaşmıştır.

Bilim dünyasının Hititler ile ilk karşılaşması 1887 yılına rastlar. Bu tarihte,
Orta Mısır’da Tell el-Amarna’da ele geçirilen tabletler, Mısır firavunları III.
Amenofis, IV. Amenofis ve Tuthankamon’un Önasya’daki çeşitli devletlerin kralları
ile yaptıkları diplomatik yazışmaları içeriyordu. Çivi yazısı ve Babil lehçesi ile
yazılmış olan bu tabletlerin birinde, Hitit kralı Şuppiluliuma, firavuna “kardeşim”
diye hitap ediyordu. Bazı belgelerde ise, Hititlerin Suriye üzerinde siyasi bir baskı
öğesi oldukları ve buraya seferler düzenledikleri kaydedilmişti. Mısır’ın Yeni
İmparatorluk dönemine ait mektuplarda ise Mısır-Hitit çatışmalarından söz
edilmekteydi.51

Yirmi yıllık bir süre daha sonra yirminci yüzyılın ilk yıllarına geldiğimizde
Türkiye’de Alman arkeolog Hugo Winckler, 70 yıl önce Texier’yi çok şaşırtan bölgeyi
kazmaya başlar. Bölgede bir kulübeye yerleşir ve burada yaptığı kazılarla elde ettiği
kil tabletleri inceler. Tabletlerdeki yazılar çiviyazısı biçimindedir. Winckler, Akad
dilinde yazılmış olduklarından, bu tabletlerin birkaç tanesini okuyabilir. Winckler,
kazdığı bölgenin, Sayce’in Hitit İmparatorluğu dediği artalanın bir parçası

50
Oliver R. Gurney, Hititler, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2001, s. 16.
51
Ali Dinçol, a.g.m., s. 24.

24
olabileceğinden kuşkulanır. Çünkü bir tablette firavun II. Ramses’in saltanatının yirmi
birinci yılında Hitit kralı Hattuşili ile imzaladığı antlaşmanın Akad dilindeki çevirisi
vardır. Bu kanıtla birlikte kazılan bölgenin daha sonra Hattuşaş diye tanımlanan Hitit
başkenti olduğunu açıklığa kavuşturur. Ancak bölgeden çıkarılan tabletlerin büyük
çoğunluğu Hititçe henüz bilinmediğinden okunamamıştır.52

Hitit dilinin çözülmesi ise, Çek bilim adamı Bedrich (Friedrich) Hrozny’nin
1915 yılında, bir dini tablet üzerindeki cümleyi tercüme etmesiyle gerçekleşmiştir.
Hâlbuki 1902 yılında, Norveçli araştırmacı Jorgen Alexander Knudtzon, Mısır’da
Tell-el Amarna arşivindeki iki Hititçe tablete dayanarak, yeni bir Hint-Avrupa dili
keşfettiğini duyurmuştu. Ancak o dönemde Knudtzon’un bu görüşü pek kabul
görmemiş, hatta eleştirilmişti. İşte, ondan tam 13 yıl sonra Bedrich Hrozny, Hititoloji
bilimi için büyük bir keşfe imza atmış ve bir dini tablette yazan “nu NINDA-an
ezzatteni nu watarma ekutteni” yani “ekmek yiyiniz ve su içiniz” cümlesini çevirmeyi
başarmıştı.53 Bu çeviriyle birlikte o ana kadar bilinmezliklerle dolu olan Hitit dünyası
artık yavaşça aydınlanmaya başlamıştır.

3.2.Hititlerin Kökeni

Hititlerin menşei konusu birçok tartışmaya neden olmuştur. Çünkü bu konu


hakkında çeşitli görüşler ortaya atılmış henüz kesin bir sonuç ortaya konulmamıştır.
Özellikle dört görüş bu tartışmaların merkezindedir. Bunlardan ilk Hititlerin Kafkaslar
üzerinden kuzeyden geldikleri bir diğeri Boğazlar üzerinden batıdan geldikleri,
eskiçağlardan beri Kuzey Mezopotamya’dan Anadolu’ya gelip yerleştikleri ve son
olarak sürekli Anadolu’da yer aldıklarıdır.

Hint-Avrupa dillerinin özgün anayurdu konusundaki veriler, ağırlıkla


Anadolu’da bir konuma işaret etmez. Bu da, Hint-Avrupa kavimlerinin Anadolu’ya
bir tarihte dışarıdan gelmiş olduklarını gösterir. Dilbilimsel kanıtlar Hint-Avrupa
“anayurdu” için aşağı Tuna’dan Karadeniz’in kuzey kıyısı boyunca Kafkaslar’ın
kuzey eteklerine kadar uzanan yöreye işaret etmektedir. Eğer bu yaklaşım doğruysa,
Hint-Avrupa boylarının Anadolu’ya kuzeyden gelmiş oldukları anlaşılır.
Çözümlenmesi gereken sorun, Boğazlar yoluyla kuzeybatıdan mı yoksa Kafkas geçiti

52
Trevor Bryce, Hitit Dünyasında Yaşam ve Toplum, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara,
2003, s. 18.
53
Firuzan Kınal, Eski Anadolu Tarihi, TTK Yayınları, Ankara, 1987, s. 173 – 174.

25
üzerinden kuzeydoğudan mı geldikleridir.54 Bu konuda akademik çevreler görüş
ayrılığına düşmüştür ve dilbilimsel verilerle arkeolojik veriler birbirini tamamladığı
sürece varsayımlar bizi gerçeğe götürecektir.

Kafkaslar'ın kuzey eteklerine kadar uzanan yörenin, “Kurgan” olarak bilinen


arkeolojik kültürle bir bağlantısı kurulmaktadır. Bu kültürün taşıyıcıları ilkin Avrasya
bozkırlarından yayılıp, beşinci bin yıl sonlarına doğru Karadeniz kıyılarına ulaşmış ve
üçüncü bin yıla gelindiğinde Baltık'tan Ege'ye kadar Avrupa topraklarına yayılmıştı.
En tipik özelliği, çoğunlukla zengin gömüt armağanları içeren ev tipi mezarları örten
tümülüsler (kurganlar) idi. Eğer bu yaklaşım doğruysa, Hint-Avrupa boylarının
Anadolu'ya kuzeyden geldikleri anlaşılmaktadır. Hint-Avrupalı kavimlerin
Anadolu'daki geçmişteki izlerini sürmek için yapılmış olan arkeolojik veriler oldukça
önemlidir. Arkeolojik verilere göre Hatti kültüründen tanıdığımız çeşitli madeni
eserler, Alacahöyük, Horoz Tepe, Mahmatlar gibi yerleşmelerinde bulunmuş olan
"güneş kursları", boğalar, geyikler, Bafra İkiztepe'de bulunan zengin tunç alet ve
silahlar, bu bölgenin maden işleme sanatıyla benzerliğini kanıtlamaktadır. Bunlara
göre değerlendirdiğimizde arkeolojik ve antropolojik veriler doğrultusunda Hititlerin
Kuzeyden, Kafkasya üzerinden Anadolu’ya giriş yapmış olduğu kesin olarak
saptanamamakla birlikte bu sonuca varmaktayız. İleride yapılacak daha kapsamlı
bilimsel kazıların sonucunda ortaya çıkacak arkeolojik veriler bağlamında daha somut
sonuçlar elde edilebileceği düşüncesindeyiz.55

Hititlerin konuştukları dil Hint-Avrupa dil ailesindendi ve Anadolu’da yaşayan


Hattice dili bugün, Abazca, Çerkezce gibi dillerin üyesi olduğu kuzeybatı Kafkas
dilleri ile ilişkilendirilmektedir. Bu bağlamda, Ferdinand Sommer’in Hititlerin
geldikleri yere dair iddiasına yer vermek uygun olur. Sommer, Hitit krallarından M.Ö.
1310-1282 tarihleri arasında tahta oturmuş II. Muwatalli tarafından M.Ö. 1300’de
yazdırıldığı tahmin edilen dinsel tören belgesinde geçen “deniz” ibaresinden hareketle,
Hititlerin Anadolu’ya geliş yolunu tespit edebileceğini savunmuştur. Dinsel tören

54
J.G. Macqueen, a.g.e., s. 27.
55
Nilüfer Çolpan, “Hititlerin Anadolu’ya Göçü ve Çevre Kültürlerle Etkileşimi”, Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Master Tezi, Dan. Salih Çeçen, Ankara, 2008, s. 4.

26
metninde şöyle denilmektedir; “Göklerin güneş tanrısı, insanoğlunun çobanı!
Denizden çıkıp yükselirsin göklerin güneş tanrısı! …”56

Bazı uzmanlar için bu dizeler, Hititlerin, Anadolu’ya nereden ya da hangi


yoldan geldiklerine dair tek ipucudur. İç Anadolu’nun yapısı nedeniyle bazı bilim
adamları Hititlerin bir zamanlar bir denizin batısından geldiklerine ya da Anadolu’ya
göçerken bir denizin batısından geçtiklerine inanmak isterler. Bu kuramı doğrulayacak
iki deniz dikkate değer. Karadeniz ve Hazar Denizi. Buna göre Hititlerin anayurdu ya
da geçtikleri bölgeler Tuna bölgesi veya Kafkasya’da aranabilir. Ancak yine de bu
metin sayesinde oluşturulan kuramlar kesinlik kazanmamıştır.57

Hint-Avrupalı kavimlerin dili Karadeniz'in kuzeyinden başlayarak, Batı


Avrupa ve Hindistan'ın da içinde bulunduğu geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Hititlerin
dili, Hint-Avrupa dil grubundan olan ve bugün Avrupa da konuşulan dillerin ataları
sayılan diller ile büyük benzerlikler gösterdiği bilinmektedir. Hititlerin, kullandıkları
dilin, Hint-Avrupa dil grubuna ait olması ve bu dil grubunun da kuzeyden
Kafkasya’dan Anadolu ‘ya girmesi bu kavmin geliş coğrafyası hakkında kesin
olmayan bilgiler göstermektedir.58*

3.3.Hitit Krallığının Doğuşu

3.3.1.Beylikler Devri

Önceki bölümler de belirttiğim üzere yapılan kazılarla elde edilen bilgiler


ışığında Anadolu’daki belli başlı şehir devletleri tespit edilmiştir. Bu şehir devletleri;
Harsamna, Kāniš, Hattuš, Zalpa, Kuššara, Mama, Tamniya, Wahšaniya,
Purušhanda’dır. Bu devletler hakkında bilgi vermemiz gerekirse önce ki bölümler de
Kāniš hakkında bilgiler vermekteyim. Kayda değer olarak Harsamna ve daha sonra
Kuššara hakkında bilgi vereceğim.

56
Diren Çakmak, Hitit İmparatorluğu’nun Toplumsal ve İktisadi Yapısı, Libra Yayıncılık,
İstanbul, 2012, s. 133.
57
Birgit Brandau ve Hartmut Schickert, Hititler Bilinmeyen Bir Dünya İmparatorluğu,
Arkadaş Yayınları, Ankara, 2003, s. 20.
58
Nilüfer Çolpan, a.g.t., s. 8.
* Ayrıca bkz. Ali Çurey, Hatti/Hititleri Kökeni ve Çerkesler, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul,
2012

27
Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda en önemli merkezlerden biri Kuššara, Kaniš
gibi şehirlerden daha güçlü olan Harsamna idi. Harsamna’nın önemi açıkça Asur ile
ilişkilerine dayanıyordu. Bunu da 2001 Kültepe kazılarında ortaya çıkan Harsamna
Kralı Hurmeliye Gönderilen Mektup ’tan öğreniyoruz.

Ib tabletleri arasında Anadolu politik yapısı hakkında verdiği bilgiler sebebiyle


en dikkat çekici metin bu metindir. Bu metin Hurmeli’nin Asur’a gönderdiği mektuba
cevaben yazılmıştır. Asur kralı I. Samsi-Adad, Harsamna ve Zalpa arasındaki savaşta
Zalpa’ya desteklemiştir. Bunun üzerine Asur’a elçiler gönderilmiş ve ticaret yolları
kapatılmıştır. Bu sebeple bu mektup bir Anadolu şehir devleti ile Asur arasında
yapılmış tek diplomatik metindir. Metinden ayrıca en önemli ayrıntı Asur kralının
Hurmeli’yi kastederek elçileri “biz büyük kralların arasına girmeyin” diye
uyarmasıdır. Hitit varlığından önce bu derece güçlü krallıkların bulunması buna
rağmen Hititlerin göçmen bir kavim olarak bir imparatorluk kurmayı nasıl başardığı
koloni devrinin sonlarında yaşanan karanlık dönemde gizli kalmıştır.59

Ancak Anadolu’da ilk kez siyasi birliği kurma çalışmalarını ileride


işleyeceğimiz “I.Hattuşili’nin Vasiyetnamesi” konusunda göreceğimiz Hititlerin
ataları sayılacak Kuššara hanedanı soyundan Pithana ve oğlu Anitta
gerçekleştirecektir. M.Ö. 18. yüzyıl başlarında, henüz tam olarak bilinemeyen bir
nedenle İç Anadolu ve Asur arasındaki ticaret ilişkilerinde bir kopukluk yaşanmaya
başlamıştı. Bu dönemde, Asur’un, güç kaybederek Hammurabi döneminde Babil’e
katılmasıyla Anadolu ile bağlantısı iyice kopmuştu. Aynı dönemde Anadolu’da
varlığını sürdüren birçok kent devleti bulunmaktaydı. Bunların başında Asurca
rubaum denilen “krallar” vardı.60 Kuššara gibi beyliklerin başında da şarrum “beyler”
bulunuyordu. Bu dönem Anadolu’su hakkında daha önceki bölümlerde değindiğim
Mama Kralının mektubu çeşitli krallıkları kendi elleri altına almaya çalışan krallar
hakkında politik bilgiler vermektedir. Ancak bu yıllar süresince Anadolu’da bu
krallıklar, geniş ölçüde diğer krallıkları egemenliği altına alamamıştır. Ancak bunu
başaran Mama, Kāniš, Harsamna değil Kuššara olacaktır.

Cahit Günbattı, a.g.e., 2014, s. 15 – 22.


59

Şehir devletlerinin idari yapısı hakkında ayrıca bkz. Hakan Erol, “Asur Ticaret Kolonileri
60

Devrinde Anadolu Şehir Devletlerinin İdari Yapısı”, Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları
Kongresi, C. 3, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara, 2012.

28
Kültepe’de, Alişar’da ve Boğazköy’de Asur tüccarlarına ait yerleşmelerde
bulunan çivi yazılı Asurca metinlerden tanıdığımız ve adına Kültepe höyüğünde
bulunmuş bronz bir kama üzerinde rastladığımız Kral Anitta bugün için Hitit siyasal
tarihinin en eski yazılı belgesinin sahibidir. Boğazköy’de bulunan bir metin paleografi
yönünden, yani yazısının şekli yönünden belki de daha geç döneme ait bir kopyadır.
Ancak belge Heinrich Otten’in belirttiğine göre dil bakımından I. Hattuşili’nin
Vasiyetnamesinden de eski olup bugün için Hitit dilinde yazılmış en eski yazılı
belgedir. 61
Hitit krallığının kuruluşundan önceki Anadolu tarihi açısından birçok
bilgiyi içeren belge şu şekildedir.

“Kuşşara kralı Pithana oğlu Anitta (söyle der): Konuş : Göğün Fırtına tanrısına (karşı) iyi idi,
Ve Fırtına Tanrısına (karşı) iyi olunca, Neşa kralı Kuşşara kralına karşı) savaş açtı. Kuşşara [kr]alı
şehirden aşağıya [ki]tle halinde geldi, [Ve Ne]şa’yı geceleyin güçlü bir saldırı ile al[dı]. [N]eşa kralını
yakaladı ve Neşalılardan Hiçbirine kötülük yapmadı.[Onları] (kendisinin) anaları, babaları
yaptı.Babam [Pi]thana’dan sonra aynı yıldaBir savaş kazandım. Güneş Tanrısı tarafından
[doğudan] [ha]ngi ülke başkaldırdı ise, onların hepsini yendim. Ullama’yı… Arkadan H[(atti)] kralı
[(gel)di]. [ Onu…] da yendim. [N]eşa. Ha[rk]iuna’yı sıcak bir zaman [da yendim]. [Ulla]ama’yı
geceleyin güçlü (bir saldırı) ile aldım.[….]’yı sıcak bir zaman[da yendim]. Onu Göğün Fırtına
Tanrısına adadım. Fırtına Tanrısına tekrar ……ettik. Kim benden sonra kral olursa,[…..]’yı ve
Harkiuna’yı Ne[şa’dan] tekrar hiç kimse iskan etmesin. Ne[şa] onun Düşmanı olsun. Ve bütün ülkenin
[düşmanı] olsun. Ve (bir) arslan gibi [bütün] ülke [onu yensin ?] bir şey [……..]sa, [ iskan ederse, onu
Fırtına Tanrısına […sınlar] Babam [Pithana’dan] sonra Deniz [kenarındaki] Zalpuwa’ya [sefere
gittim]. [ve] deniz [kenarındaki Zalpuwa’yı yendim] [Neşa’daki] büyük kapıma [koydum.] Gelecekte
[hi]ç kimse bu [tableti] kırmasın. Kim onu kırar[sa Neş]a’nın düşmanı olsun] İkinci kez tekrar Hatti
kralı Piuşti ge[ldi,] Getirdiği yardımcılarını Şalampa’da [yendim]. Zalpuwa’dan denizden içerde olan
bütün ülkeleri [zaptettim]. Eskiden Zalpuwa kralı Uhna Tanrı Şiuşimmi[yi] (tanrı heykelini) Neşa’dan
Zalpuwa’ya götürdü. [Arkadan da (ben) Büyük Kral Anitta Tanrı Şiuşimmi’yi [Z]alpuwa’dan tekrar
Neşa’ya gö[türdüm]. Zalpu[wa] kralı [H]uzziya’yı da sağ olarak] Neşa’ya götürdüm.
Hattuşa…[[dokundu (?) Onu (bir yana) bıraktım. O Sonra aç kalınca, onu Tanrı Şiuşimmi Taht
tanrısına teslim etti. Onu geceleyin Güçlü (bir saldırı) ile aldım, yerine üzerlik otu (?) ektim. Kim benden
sonra kral olursa Ve Hattuşa’yı tekrar iskan ederse, Göğün Fırtına Tanrısı onu ezsin! Yüzümü
Şalatiwara’ya çevirdim. Şalatiwara karşı…[…][Şehir]den askerlerini çekti. Onları Neşa’ya
götür[düm]. Neşa’da surlar inşa ettim. Şehir (surlarından) sonra Göğün Fırtına TanrısınınTapınağını
ve Tanrı Şiuşimmi’nin tapınağını inşa ettim. Taht tanrısının tapınağını, efendim Fırtına Tanrısının
Tapınağını ve Tanrı Şiuşimmi’nin tapınağını inşa ettim. Seferden getirdiğim ganimetle [onları]
donattım. Ve bir adak yaptım ve lanet [ettim]. Aynı gün iki arslan, yetmiş domuz, altmış yaban domuzu,
Yüz yirmi yaban hayvanı ??, ya leopar, ya arslanlar, ya geyikler, Ya dağ keçisi, ya da […..] Neşa’ya

61
Ekrem Akurgal, a.g.e., 2007, s. 43.

29
(baş)kentime, getirdim. Aynı yıl içinde [Şalatiwa]ra’ya karşı savaşa gittim. Şalatiwara adamı çocukları
(halkı) ile birlikte başkaldırdı [ve bana kar]şı geldi. Ülkesini ve şehri terk etti. ve Hulanna ırmağını
tuttu. Ne[şa…. onun] arkasından gitti. Şehir surlarını ateşe verdi. Onları orada (?) Şehrin içinde bin
dört yüz asker, Kırk koşum atları, gü[müşü (ve) altını] o çekti, ve o gitti… o çekti, ve o gitti…[…..]
sefere çıkınca, Puruşhanda adamı benim yanıma hediyelerini (getirdi). O, bana demirden bir taht,
demirden bir asa hediye olarak getirdi. Ben tekrar Neşa’ya gelince, Puruşhanda adamını yanımda
götürdüm. (Kabul) salonuna girince, o Önümde sağda oturacak !”62

M.Ö. XVII. yüzyıla tarihlenen Hititçe yazılmış olan bu metin “Anitta Tableti”
ya da “Anitta Metni” olarak bilinmektedir. Hitit tarihinin başlangıç dönemi için de son
derece önemli bilgiler içeren bu metinden, Anitta’nın babası Pithana’nın Kuššara
şehrinden hareket ederek, Kaniš ile aynı yer olduğu belgelenmiş olan Neša şehrini bir
gece baskını ile ele geçirdiğini öğreniyoruz. Metnin devamında çevredeki krallıklara
karşı kazandığı zaferlerden söz eden Anitta, Zalpuwa ve Hattuša’ya karşı kazandığı
zaferlerden söz etmektedir. Metnin sonuna doğru Anitta Hattuša’yı tahribini ve
lanetlemesini anlatır.63

Anitta, Hattuša’yı ele geçirdikten64 sonra kentin bir daha iskan edilmesini
önlemek için buraya ZA.AH.Lİ65 (tere?) adında zararlı bir ot ektiğinden
bahsetmektedir. Bunun amacı Neša kentinin ticari açıdan daha verimli olmasını
sağlamak olabilir. Ayrıca bilindiği gibi Hititler kendilerini Nesili olarak tanıtıyor ve
konuştukları dile de Nesice deniliyordu. Anitta yaptığı askeri icraatlar sonunda Büyük
Kral unvanını kazanmış ve Anadolu’da siyasi birliğin temellerini oluşturmuştur.
Pithana’dan sonra oğlu Anitta’nın metinde izlenen icraatından Neša’yı başkent yaptığı
anlaşılmaktadır.66 Neša’nın başkent yapıldığının kesin olmasa da diğer bir kanıtı
Tahsin Özgüç’ün Kültepe’de yaptığı kazıda bulduğu bir kama ucudur. Kamada “e.gal
A-ni-ta ru-ba-im” yani Kral Anitta Sarayı sözcükleri yazılıdır.67

Bir kral yıllığı biçiminde yazılmış olan metin Anitta’nın başarılarını


anlatmaktadır. Onun geniş tutulmuş planları ve iddialı “Büyük Prens” sıfatı ile Orta

62
Sedat Alp, Hitit Çağında Anaolu, Tübitak Yayın, Ankara, 2002, s. 53 – 55.
63
Cahit Günbattı, a.g.e., 2014, s. 6 – 7.
64
Ayrıntılı bilgi için bkz. Gerd Steiner, “Anitta Hattuša Kentini Nasıl Ele Geçirdi”,
Uluslararası I. Hititoloji Kongresi Bildirileri, Kültür Bakanlığı, Çorum, 1990, s. 154 – 163.
65
Özlem Sir Gavaz, “Hitit Öncesi Anadolu’nun Siyasi Durumuna Genel Bir Bakış”, Çorum
Kültür Sanat Dergisi, Hitit Söyleşileri III Özel Sayısı, Çorum İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayını,
Çorum, 2014-2015, s. 40.
66
Özlem Sir Gavaz, a.g.m., s. 41.
67
Ekrem Akurgal, a.g.e., 2007, s. 45.

30
Anadolu’ya tek başına egemen olmaya çalıştığını açığa vuruyor. Onun Alişar’da
bulunan iki tablette de adı geçer. Bunların birinde “ Prens Anitta” ötekisinde de
“Büyük Prens Anitta” ve “ merdiven büyüğü Beruva” dan yani veliahdinden söz
edilmektedir. Louvre Müzesi’ndeki Kültepe metninde ise “ Pithana ve merdiven
büyüğü Anitta” sözleri geçtiğine göre karşımıza Pithana-Anitta-Beruva’dan oluşan bir
dinasti buluyoruz demektir. Beruva’nın ise krallık yapıp yapmadığı bilinmemektedir.68

Anitta ile I. Hattuşili arasında üç ya da dört kralın egemen olduğu artık


bilinmektedir. Bu süre içerisinde, Hitit dinsel inançlarına göre öldükten sonra tanrı
olan krallar için yapılacak kurbanları düzenleyen ve kurban listeleri olarak
değerlendirilen belgelerde, Kantuzili, Tuthaliya, Puşarumma ve Papadilmah’ın
isimlerine rastlanması bu iki kral arasındaki boşluğu kısmen doldurmaktadır. Böylece
Hititlerin hangi aşamalardan geçtikten sonra bir devlet kurdukları ortaya
çıkmaktadır.69

Fikir veren ancak çok kıt olduğunu kabul etmemiz gereken bu çeşitli belgelerin
gözler önüne serdikleri yalnızca şunlardır. a) İlk Hitit krallarının da üyesi olduğu
Kuššara hanedanlığı XVIII. yüzyılın başlarında Neša’nın denetimini ele geçirdiği; b)
Hititlerin diline sonradan “Nesice” Neşaca adı verilmiştir; c) Anitta’nın üstün
başarıları daha geç Hitit arşivlerinde muhafaza edilip kopyalanmıştır.70

3.3.2.Eski Hitit Krallığı Dönemi

Yaklaşık olarak M.Ö. 1650’li yıllardan itibaren Eski Hitit Krallığı’nın


oluştuğunu görmekteyiz. Ancak krallık kurulmadan önce yukarıda da bahsettiğim gibi
Anitta’dan sonra Eski Krallık dönemine kadar geçen süre içerisinde kimlerin kral
olduğu ya da başkentin neden Anitta tarafından lanetlenen Hattuşa’ya taşındığı kesin
olarak bilinmemektedir. Ancak yapılan arkeolojik çalışmalar sayesinde özellikle
aşağıda göreceğimiz üzere I. Hattuşili’nin Vasiyetnamesi veya Telipinu Fermanı gibi
yazılı kaynaklar Eski Krallık Dönemi ve öncesi hakkında da bilgiler vermektedir.

68
Ekrem Akurgal, a.g.e., 2007, s. 44.
69
Veli Ünsal, Eski Anadolu’da Teokratik Devlet Düzeni (Hitit-Urartu), Berikan Yayınevi,
Ankara, 2013, s. 90.
70
Amelie Kuhrt, Eski Çağ’da Yakındoğu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul,
2010, C. 1, s. 300.

31
Bu yazılı belgeler doğrultusunda Anitta sonrası dönem için arkeolog İlhan
Akşit eserinde şöyle yazmıştır. Anitta öldükten sonra yerine 1740-1710 yılları arasında
I.Tuthaliya’nın kral olduğunu görüyoruz. (Burada belirtmek gerekir ki bazı kaynaklar
bu dönem için I.Tuthaliya’nın varlığından bahsetmezler.) I. Tuthaliya’nın oğlu
Puşarumma’dır. O da 1710-1680 yılları arasında hüküm sürdükten sonra yerine
Labarna geçer. (Yine belirtmek gerekir ki bazı kaynaklar Labarna’nın varlığından
bahsetmezler. Hatta Labarna’nın I. Hattuşili ile aynı kişi olduğu belirtilir.) Seçkin bir
kral olan Labarna Hititlerin kurucusu olarak anılır. Kardeşi Papadilmah’la taht
kavgasına tutuşmuş ve krallığı elde etmiştir. Ayrıca Hitit kralları onun adını unvan
olarak kullanmışlardır. Labarna tahta çıkınca kendisine “Kalemiz olursa o zaman
bütün memleketler Hattuşaş’a boyun eğerler” denilmekte ve çok muhtemeldir ki,
Labarna başkenti Neša’dan Hattuşaş’a taşımış, bu nedenle Hitit imparatorluğunun
kurucusu sayılmıştır. Ayrıca Telipinu Fermanı ile Labarna’nın (Tabarna) ülkeyi
sağlam temellere oturttuğunu ve ülke sınırlarını genişlettiğini görüyoruz.71

Ekrem Akurgal, Labarna ve ondan sonraki dönem ile ilgili olarak yazılı
kaynaklar üzerinden şöyle bir açıklama yapıyor. Boğazköy’de 1957 yılında ele
geçirilen iki dilli bir metinden, Hattuşa’da kurulan Eski Krallık hanedanının ilk
hükümdarının I. Hattuşili olduğu anlaşılmaktadır. Bu metnin Hititçe çevirisinde şöyle
denmektedir: “Büyük Kral Hattuşa Kralı, Kuššaralı adam, Tabarna Hattuşili, Hattuşa
ülkesinde kraldı.” Hattuşili bu metinde kendisini kesin bir biçimde kraliçenin erkek
kardeşinin oğlu olarak tanıtmaktadır. Yani Labarna’nın kanından olmadığını açığa
vurmaktadır. Hattuşili’nin Kuššaralı oluşu ve Tavananna yani kraliçenin yeğeni
olduğunu bildirmesi, kendisinden önce bir kralın hüküm sürdüğünü açığa vurmaktadır.
Sözü geçen metinde gerek I. Hattuşili’nin gerekse III. Hattuşili’nin kendilerini
Kuššaralı olarak anmaları ve Telipinu metninden de hareketle sonuç olarak diyebiliriz
ki, Kuššara kralı Labarna’dan sonra yerine yeğeni Labarna ya da Tabarna adı ile
hükümdar oluyor ve bir süre sonra başkenti Hattuşa’ya taşıyarak Hattuşlu anlamına
gelen Hattuşili ismini alıyor.72

Hattuşili’nin saltanatı, çapulcu bir kavmin yerini kurmakta olduğu kabile


devletinin en belirgin izleriyle doludur. Veliahtlıktan azledilen prensler veya asi kişiler

71
İlhan Akşit, Hititler, Sandoz Yayınları, Yayın yeri belirtilmemiş, 1981, s. 59 – 60.
72
Ekrem Akurgal, Hatti ve Hitit Uygarlıkları, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, 1995, s.
24 – 25.

32
rahatlıkla karşı saldırıya geçebiliyordu. Bir yandan Hitit ekonomisinin temellerinden
birini oluşturan yağma ve talanlar, askeri seferler, toprakları genişletme çabaları
sürerken, diğer taraftan da krallar iç isyanlar, çekişmeler, kan davaları, saltanat ve
makam kavgaları ve hatta kendi kraliçeleriyle uğraşmak zorunda kalıyorlardı. I.
Hattuşili’nin uğraştığı konular arasında işgal edilen toprakların yeni idare düzeni içine
alınması, Hitit öncesi özerk kentlerin kaldırılması, yakın akraba ve eş dosta hudut
boylarında arazi dağıtarak kolonileştirme ve içinde Hitit kanunlarının da bulunduğu
idari ve hukuki kurumların düzenlenmesi gelir.73

3.3.2.1.I.Hattuşili’nin Yıllıkları

I.Hattuşili’nin döneminde gerçekleşen olayların çoğunu kendisinin yazdırdığı


yıllıklardan ve ölmeden önce bıraktığı vasiyetnamesinden bilmekteyiz. Bu sebeple
döneminde gerçekleşen olayları daha iyi anlayabilmek için bu metinleri vermekte
fayda vardır. Bunlardan ilki seferlerin ağırlıklı olduğu yıllıklarıdır.

Ben Tawananna’nın kardeşinin oğlu Tabarna Hattuşa’da krallık


yapıyordu(m). Sahuitta’ya gittim. Onu yıkmadım ama topraklarını imha ettim.
Askerlerimi iki noktada geride bıraktım ve onlara her çeşit ganimet malı(nı) verdim.
Zalbar’a karşı gittim ve onu imha ettim. Tanrılarını ve üç mayaltum-arabasını
Arinna’nın Güneş Tanrıçasına yukarıya, gümüşten bir boğa (ritonunu) Fırtına
Tanrısının tapınağına ve dokuz tanrı (heykellerini) Tanrıça Mezulla’nın tapınağına
yukarıya getirdim.

Ertesi yıl Alalha’ya (Hatay’da Tel Atçana) karşı gittim ve onu imha ettim.
Arkadan Uršu’ya karşı gittim. Uršu’dan İgakalis’e karşı gittim. İgakalis kentinden
Tišhiniya’ya yürüdüm. Dönüşümde Uršu ülkesini imha ettim ve evimi hazinelerle
doldurdum.

Ertesi yıl Arzawa ülkesine karşı gittim. Sığırları ve koyunları aldım. Arkamdan
Hanigalbat ülkesi düşmanı ülkeme girdi ve bütün ülkeler benden ayrıldı. Yalnız
Hattuša kenti kaldı. Güneş Tanrısı sevgilisi Tabarna’yı kucağına oturttu, elini tuttu ve
(savaşta) onun önünde koştu. Cezalandırmak için Nenašša’ya karşı gittim. Yaklaşınca
(korkudan kapılarını) açtılar. Ulumma’ya karşı savaşa gittim; iki kez bana karşı silaha

73
Ahmet Ünal, Hititler Devrinde Anadolu I, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2002, s.
66.

33
başvurdu. İkisinde de onları hezimete uğrattım. Ulumma kentini imha ettim.
Toprağında artık çift sür(dürt)medim. Onu boş bıraktım. Yedi tanrı (heykelini)
Arinna’nın Güneş Tanrıçasına getirdim; onlardan birinin adı Tanrı Nikatiti ve
Aranhapila Dağı’dır. Geriye kalan tanrıları tanrıça Mezulla’nın tapınağına getirdim.

Ullum’dan geri döndüm ve Sallahšuwa’ya karşı yürüdüm. Sallahšuwa kenti


ateşle yakıldı. (Orada oturanlar) benim hizmetkârım olarak geri döndüler. Sonra
Hattuša’ya eve döndüm.

Ertesi yıl Sanahut’a karşı gittim. Beş ay savaştılar, altıncı ayda Sanahut’u
imha ettim.

Ertesi yıl Güneş Tanrıçası el(imi) tuttu, Allalha düşman olduğundan gittim ve
Allalha’yı imha ettim.

Ertesi yıl Zarunti kentine karşı gittim ve Zarunti’yi imha ettim. Haššu’ya karşı
gittim. (Benden) önce (düşman) cephe kurmuştu. Halap kenti orduları onun yanında
idi. Adalur Dağı yakınında onları hezimete uğrattım.

(O) günlerde gittim, Büyük Kral bir arslan gibi Puran (Fırat) ırmağını geçti,
Haššu kentini bir arslan gibi pençesiyle ezdi. Üstüne toz yığdı ve onun malı ile
Hattuša’yı doldurdu. Gümüş ve altının ne başı vardı ne sonu. Amaruk’un efendisi
Fırtına Tanrısını, Halap’ın efendisi Fırtına Tanrısını, Allatum’u, Adalur’u (ve)
Liluri’yi, gümüşten iki boğayı, gümüşten ve altından üç heykeli, iki hamri evini (?) …
altınla kapladım. İyi altından bir masayı … gümüşten üç masayı, iyi altından kolluklu
bir tahtı taşlarla ve altınla kaplattım, (bütün bu . . .) Haššu’dan Arinna’nın Güneş
Tanrıçasına yukarıya getirdim. Tanrıça Allatum’un kızı Hepat’ı, gümüşten üç heykeli,
altından iki heykeli Mezulla’nın tapınağına yukarıya getirdim …

Büyük Kral Tabarna Zippašna’ya yürüdüm ve Hahhu kentini bir arslan gibi
(yere serdim). Zippašna kentini imha ettim ve tanrılarını Arinna’nın Güneş
Tanrıçasına yukarıya getirdim. Hahhu’ya karşı gittim ve savaşa üç kez kent kapısına
karşı taşıdım ve tahrip ettim. Mallarını kentim Hattuša’ya getirdim. İki yük arabası
altın, iki gümüşten mayaltum-arabası, altından bir masa, gümüşten bir masa.
Hahhu’nun bu tanrıları, bir tane gümüşten güçlü bir boğa, ön kısmı gümüşten bir
gemi. Büyük Kral Tabarna Hahhu kentinden aldı ve Güneş Tanrıçasına yukarıya
getirdi.

34
Büyük Kral Tabarna cariyelerinin ellerini değirmen taşından, kölelerinin
ellerini (zahmetli) işlerden aldı. (İş için devamlı oturan) popo(lar)ını serbest bıraktı.
Onları Arinna’nın Güneş Tanrıçasının tapınağına teslim ettim ve onları gök altında
hürriyete kavuşturdum…..

Fırat nehrini hiç kimse geçmemişti. Büyük Kral Tabarna onu yürüyerek geçti.
Arkasından askerleri onu yürüyerek geçtiler. Bir kral ve dava adamı olarak onu geçti
(ve) Hahhu’nun askerlerini yendi. Hahhu kentine karşı hiçbir zaman (kötülük)
yapılmadı, ateşe verilmedi, Fırtına Tanrısına duman çıkarılmadı (?) Büyük Kral
Tabarna Haššu kralını ve Hahhu kralını imha ettiği zaman (kentleri) ateşe verdi ve
dumanı Göğün Güneş Tanrısına ve Fırtına Tanrısına çıkardı (?). Ve Hahhu kralını
yük arabasına koştum.74

Hattuşili’nin egemenlik politikasını yağma, talan, yakıp-yıkma, fetih üzerine


temellendirmiş olduğunu yukarıda sözünü etmiş olduğumuz Hattuşili’nin yıllığından
bilmekteyiz. Çevirilerden anlaşıldığı kadarıyla Hattuşili, yağma ve fetih amaçlı
seferlerini Arzawa’ya, bu günkü Antakya ile Halep’e, doğuda Fırat ırmağının ötesine
kadar çok geniş bir coğrafyaya yaydı. Hattuşili’nin devleti, onun Arzawa seferinden
ülkesine dönmüş olduğu zamanda Hurri saldırısına uğradı. Bu saldırılar Hattuşili’nin
krallığını başkent Hattuša’dan ibaret olacak şekilde küçülttü. Kendisine bağlı olan
devletlerin bağımsızlıklarını ilan etmeleri üzerine Güneş Tanrısı’nın da yardımlarıyla
Hurrileri ülkesinden uzaklaştırmış ve isyancıları cezalandırmıştır. Eski egemenlik
sınırlarına kavuşup Nenaşşa, Ulumma, Şallahşuva, Allalha, Zarunti, Haşşuva, Halap
ve Hahhu’yu ele geçirdi.75

3.3.2.2.I.Hattuşili’nin Vasiyetnamesi

Büyük savaşlar ve büyük ganimetler kazanan I. Hattuşili artık kendinin büyük


bir kahraman olduğunun farkında idi. Ancak taht kavgalarının sonuçlarını iyi bilen bu
kral kendi kraliçesi hatta çocuklarına bile güvenemeyerek evlatlık aldığı I. Muršili’yi
veliaht ilan etmişti. Bunun sebeplerini ise hükümdarlığının son yıllarında Kuššara’da
geçirirken yazdırdığı vasiyetnamesinden öğrenmekteyiz. I. Hattuşili döneminde
yazılmış vasiyetname kral seçimi ve bu konuda meydana gelen olayları anlatmaktadır.

74
Sedat Alp, a.g.e., s. 65 – 66.
75
Mehmet Ali Kaya, a.g.e., s. 105 – 106.

35
Vasiyetnamede en çok dikkati çeken olay, kraliçe olan Tawananna’ya gösterilen
tepkidir. Belgenin girişinden itibaren ele alınan konu, bu durum çerçevesinde meydana
gelen olaylar etrafında gerçekleşmektedir. Krala karşı yaptığı entrikalar ve kralın buna
duyduğu endişe ve aldığı önlemler anlatılmaktadır. Belgenin genelinde kraliçenin
asiller ve askerler üzerinde etkin olduğu anlaşılmaktadır ve kral kendisine karşı olan
kraliçenin bu siyasi gücünden endişe duymaktadır.

“[Büyü]k K[ral] Tabarna “hükümdar” asiller topluluğunun (?) askerlerine ve


önemli kişilere (şöyle) dedi: “İşte ben hastalandım. Size (halefim olarak) genç
Labarna’yı söyledim: “O, (tahta) otursun!” Ben, kral, onu oğlum (diye) çağırdım. Onu
kucakladım (?) ve onu yücelttim (?). Daima onun arkasından koştum. O bir oğul gibi
davranmadı. O gözyaşı dökmedi, acımadı. O (buz gibi) soğuk ve acımasızdır.

Ben kral onu tuttum ve onu yatağıma getirdim (ve şöyle dedim): “Bu ne
(demek) hiç kimse kız kardeşinin oğlunu büyütmesin! O, kralın sözüne aldırmadı. Bir
yılan olan anasının sözünü dinledi. Ona erkek kardeşleri ve kız kardeşleri her zaman
soğuk sözler götürdüler. O, onların sözlerini dinledi. Ben kral bunu işittim. (Şimdi)
savaşa karşı savaş açıyorum.

Bırak (şunu)! (Artık) o, benim oğlum değildir! Anası bir sığır gibi böğürdü (?):
“Benim, canlı sığırın rahmini kopardılar. Onu mahvettiler! Sen onu öldüreceksin!”
Ben kral her hangi bir kötülük yaptım mı? Onu rahip yapmadım mı? Onu (herkesin
arasından) öne, (daha) iyiye, her zaman çekmedim mi? (Fakat) o, kralın arzusuna
sempati ile bakmadı. O, kendi isteği ile Hattuša’ya nasıl sevgi gösterir?

Annesi bir yılandır! Gelecekte o annesinin, erkek kardeşlerinin ve kız


kardeşlerinin sözlerini her zaman dinleyecek! Sonra yaklaşacak! İntikam almaya
çalışacak! Kralın tarafında bulunan askerlere, önemli kişilere ve hizmetkârlara yemin
edecek (ve şöyle diyecek): “İşte onlar kral yüzünden ölüyorlar!” Ve öyle olacak ki, o
onları bitirecek ve sık sık kan dökmeye başlayacak! Ve o, (hiçbir şeyden)
korkmayacak!

Gelecekte Hatti’ye ait insanlara şöyle yaklaşacak. Kimin sığırı, koyunu (varsa,
onları alıp) götürmek için yaklaşacak. Etrafındaki düşmanlarımı kılıç[la (?) yendi]m
(?) v[e ülkemi huzura kavuştur]dum. Öyle olmasın ve ark[ada]n [ülkemi
karıştırma]sın!

36
Şimdi (artık) ve hiçbir zaman kesinlikle (şehirden) aşağıya inmesin! İşte oğlum
Labarna’ya bir ev verdim. Yesin (ve) içsi[n! İyi davrandığı takdirde] şehre yukarıya
gelsin! E[ğer kin]dar davranırsa ya da herhangi bir kötü[lük (?) ya da] herhangi bir
[isy]an (tasarlarsa), yukarıya gelmesin! O [evinde kals]ın!

İşte Muršili benim oğlum[dur]. On[u tanıyın!] Onu tahta oturtun! [Tanrı
tarafından onun yüreğine iyilik] verilmiştir. [Tanr]ı ancak ars[lanı] arslanın yerine
[koyar. N]e [za]man bir savaş sözü olu[rsa ya da] bir [isyan sözü ağırlık ka]zanırsa,
hizmetkârlarım ve büyükler(im) oğluma yardımcı o]lsun!

Üç [y]ıl [geçince], savaşa gitsin! Şi[mdiden onu kahraman bir kra]l


yapacağım! O henüz (kral olmasa da) şim[diden ona bir kral gibi saygı gösterilsin!
Sizin için] o Majestenizin oğludur! Onu kahra[man bir kral olarak y]etiştirin! [Eğ]er
[onu delikanlı iken] savaşa götürürsen [iz, onu salimen] geri getirin! Soyunuz Wetna-
hayvanı sürüsü gibi (kurdunki (?) gibi) [birlik] olsun! Artık [düşmanlık] olmasın!
Onun hizmetkârları bir[ann]eden doğdular!

[Sizin] karaciğeriniz, dalağınız (?) ve [duygu]nuz bir (bütün) olarak


düzenlenmiştir. Üstünlük tasla[ma]yın! (Aranızdan) hiçbir düşman (çıkmasın!). Sonra
hiç kimse kural(lar)ı çiğnemesin! Šinahuwa (?) ve Ubariya kentlerinin (yaptığı gibi)
böyle [bir şey] yap[ma]yın! (Size) kötülük kondurulmasın! [Size] de oğlum benim
onlara yaptığım (aynı şeyi) yapar!

Hiç kimse (şöyle) demesin! : “Kral gizlice canının istediğini [yapar]. Ben onu
ona bağışlarım!” – ister olsun ister olmasın! – [öyle bir k]ötülük (içinize) konmasın!
Şimdi [siz ki,] benim düşüncelerimi ve ilkelerimi (aklımın keskinliğini) [bi]lirsiniz (?)
, oğlumu akıllı bir kişi olarak yetiştirin!

Biri diğerini arkaya it[me]sin! (haksızlık yapmasın!). Biri diğerini [öne (?)
sürme]sin! (İltimas yapmasın!) – İhtiyarlar Heyeti mensupları sözleri söylemesinler!
(Dedikodu (?) yapmasınlar!) [Oğlum (?) kendi (?) çıkarla]rı (?) için (?) çağrılmasın!
Seninle (oğlum) Hatti’nin İhtiyar Heyeti mensupları (seni kandırmak için?)
konuşmasınlar! [Kuššar (?) adamı], Hemmuwa adamı, Tamalkiya adamı, [Zalpa (?)
adamı], taşralardan biri, (onlardan) hiçbiri seninle konuşmasın!

[Oğlum] Huzziya’ya [bakın!] Ben, kral, onu Tapaššanda’nın [efendisi


yapt]ım. Onlar onu yakaladılar, onu kötü yola sevk ettiler! [Onu bana düşman

37
yapt]ılar. Sen babanın başına yaslan! [Tapaššanda’ya] ait olan [sa]raylar (henüz
günahtan) [temizlen]me[di]. (Onları) sen temizle!

[(Ben) kral Huzziya’yı az]lettim (?). Hatti’ler [Hattuša’da bana düşman


old]ular. Kızı(mı) yakaladılar. Onun soyundan [erkek çocuğu olduğu için bana] karşı
savaş açtılar (ve şöyle dediler): Babanın [tahtı için erkek çocuğu yoktur. Bir
hiz]metkâr (babanın tahtına) oturacak! Bir hizmetkâr [kral olacak! O, son]ra
Hattuša’yı ve sar[ayı bana karşı kışkırttı (?) Büyükler] ve saray oğlanları (bana karşı)
düşmanlık yaptılar. [O, bütün ülkeyi is]yana sürükledi.

(İç) savaşta [kardeş kardeşi] öldürdü, [Arkadaş arkadaşı öld]ürdü. Hatti’nin


çocukları [öldüler. Kimin sığırı, k]imin koyunu, [kimin evi, kimin harman yeri, ba]ğı
ve tarlaları, [Kimin altını (?), güm]üşü (?), mücevheri (?), ba[kırı (?)], bronzu (?) arta
kal]dı ise, onun d[a büt]ün [varlığı felâket]te (?) yok oldu(?)]

[……] ve bunları [………..] kralın hizmetkârları [……..] silah adamları. […].


[………..o]nun bunlar be[nim………..bi]l[mi]yorum.

[Tanrılar kızı(mı) elime koydular (?) O,] Hatti’nin [çocuklarını] ölü[me


gönderdi ve ben kral onun bütün malını elinden ald]ım. Eğer sana [biraz bıraksaydım
Hattililer beni dilleriyle (?) tutacaklar (?) (benden hesap soracaklardı). O, (şöyle)
dedi: “N]eden bana bu kadar az verdin? [Ben kral şöyle (dedim): Az mı?] Sana çok
sığır verseydim [ya da çok tarla v]erseydim, [ülkenin] kanını [emer]dim!

[Kız(ım) başımı] ve adımı [küçülttü. Ve ben kral kız(ım)ı a]ldım ve onu


Hattuša’dan [götürdüm]. Toprak üstüne toprak koydum. [Sığır sürüsüne sığır
koy]dum. O, babasının sözünü hep (bir yana) itti. [Hatti’nin çocuklarının ka]nlarını
emdi. Şimdi o, [kentten aşağı sürüldü. E]ğer o, evime gelirse, evimi [yıkayacak, eğer
o,] Hattuša’ya gelirse, onu ikinci kez (benden) öte yana çevirecek. Ona ülkede [ev
gösteril]di. (Orada) yesin! [İç]sin!

[Sizler ona kötülük y] yapmayın! O kötülük yaptı. [Ben ona karş]ı [kötülük]
yapmayacağım! O beni baba (diye) [çağırmadı]. Ben onu kızım (diye)
çağırmayacağım!

Şimdiye dek [ailemden] hiç kimse arzumu kabul etmedi. [Sen oğlu]m Muršili
sen onu kabul et![Babanın sö]zlerini koru! – Babanın sözlerini korursan, [ekmek

38
yiye]ceksin, su da içeceksin! [yüreğ]ine olgunluk çağı (gelince), günde iki kez, üç kez
ye! Kendine iyi bak! Yüreğine yaşlılık (çökünce), doyuncaya kadar ye! (O zaman)
[babanın] sözünü (bir kenara) at!

Sizler benim [ön]de (gelen) hizmetkârlarımsınız! Benim, kralın, sözlerini


[koru]yun! (Böyle olursa), ekmek yiyeceksiniz, su da içeceksiniz! [Böylece Hattu]ša
yücelecek, ülkem (de) [huz]ur içinde (olacak!). Eğer kralın sözünü korumazsanız,
[gelecek]te (?) yaşamayacaksınız ve yok olacaksınız! [Kim] kralın sözüne karşı
çıkarsa, o şimdi [ölsün (?)!]. (Öyle biri) benim memurum (?) olmasın! O, benim önde
gelen hizmetkârım olmasın! [Onun] (cinsel) organını kessinler! – Büyükbabam [Pu-
šarruma’nın (?) k]ararı böyle (idi): Oğullarını öte yana çevir[m]ediler mi?
Büyükbabam oğlu [Laba]rna’yı Šanahuitta’da (veliahtlığa?) atadı. [Arkadan]
hizmetkârları ve büyükler emirlerine karşı çıktılar [ve] Papahdilmah’ı (tahta)
oturttular. (O zamandan beri) kaç yıllar geçti! [Kaç] (kişiler) (öte yana) göçtü? (O
zamanki) büyüklerin evleri nerede? Onlar yok olmadılar mı?

[Sizler] benim, Büyük Kral Labarna’nın, sözlerimi koruyun! [Eğer on]ları


korursanız, Hattuša yücelecek! Ülkemi [hu]zura kavuşturacaksınız! Ekmek
yiyeceksiniz, su da içeceksiniz! Eğer koru[ma]zsanız, ülkemiz başka birinin olacak!
(Düşman yönetime girecek!). Sizler [tanrılar ko]nusuna (da) saygılı olsun! Onların
kurban ekmekleri, kurban içkileri, yağlı (ekmek) kırığı (?), yemekleri (paparaları?) da
(ve) buğday kırması (kurban masasının üstünde) hazır olsun! Ve (sen Muršili) öte yana
dönme! Arkaya düşme! (Sıkı dur!). [Öte yana] dönersen, kötü (olaylar) eski(si gibi
olabilir!). O (güzel şeyler) olsun! (Âmin!).

[Ayrıca Büyük Kr]al Labarna oğlu Muršili’ye (şöyle) dedi: “Sana aktardığım
(verdiğim) sözlerimi (içeren) bu [table]ti senin önünde her ay (yüksek sesle)
okusunlar! Böylece [söz]lerimi (ve) bilgeliğimi yüreğine kazıyasın [ve
hizmetkârlarım] ile büyüklerimi merhametle yönetesin! Herhangi birinin suçunu
[gör]ürsen, - ya bir kimse bir tanrıya karşı günah işler ya da bir kimse herhangi bir
(kötü) söz söyler – asiller meclisine tekrar sor! Dedikodu (?) asiller meclisinden geri
çevrilmelidir! Oğlum yüreğ[in]den ne geçerse, onu hep öyle yap! (Doğru bildiğini
yap!).

39
Büyük Kral Labarna (kraliçe) Haštayar’a (şöyle) der: Bana karşı çıkma! Onun
için [k]ral ya da saray oğlanları şöyle demesin! : “Bu (kadın) her zaman yaşlı (falcı?)
kadınlara sorar.” Kral (onun hakkında) [şö]yle de(me)sin! : “(Acaba) şu anda yaşlı
kadınlara mı [sora]r, (böyle bir şeyi) bilmek istemiyorum”. Buna karşı çıkma! Hayır!
Bana her zaman tekrar sor! [sana] görüşlerimi her zaman [bil]direceğim. (Öldüğüm
zaman) [beni] iyice [yıka! Beni göğ]sünde [tut] Beni göğsünde [toprağa taşı!] (Beni)
toprakta ko[r]u! Büyük Kral Tabarna’nın (“hükümdarın”) tableti. Büyük Kral
Tabarna Kuššar’da hastalanınca ve genç Mu[ršili’yi] kral olarak atadığı zaman.”76

I. Hattuşili vasiyetnamesinin ilk kısmında kız kardeşinin oğlu olduğu


düşünülen Labarna adındaki veliaht adayını veliahtlıktan azlettiğini ve bunun
gerekçelerini asiller meclisine açıklamaktadır. Burada kralın ilk olarak kral oğlu gibi
sevdiği Labarna’nın kendisine ihanet ettiği ve bunun kendisini çok üzdüğünden
yakınmaktadır. Bu olayın sorumlusu olarak Tawananna’yı görmektedir. Kral adayı
olan Labarna’nın da kralı dinlemeyip annesini ve kız kardeşleri ve erkek kardeşlerini
dinlemesinden ve kendisine ihanet etmesinden bahsedilmektedir. Bu durum I.
Hattuşili’yi çok üzmüş ve Labarna olduğu düşünülen veliahdı evlatlıktan ve
veliahtlıktan azletmiştir. Bu durum karşısında kralın kız kardeşi buna tepki göstererek
krala karşı çıktığı anlaşılmaktadır.77

Vasiyetnamede Tawananna olarak kralın kız kardeşi olan Haštayar ve kızları


ile onların oğullarının çevirdiği entrikalardan söz etmektedir. Özellikle burada kral
Hattuşili’nin Tawananna’ya “yılan” demesi çok ilginçtir. Belki ona kurnazlığından ve
sinsiliğinden belki de ondan nefret ettiği için bu tabiri kullanmıştır bilinmez ama
aralarındaki düşmanlığın ne denli büyük olduğunu gösteren bir hadisedir.78

Metinde Labarna adıyla geçen kişinin ise evlatlık aldığı Huzziya olduğu ele
geçen belgelere göre tahmin edilmektedir. Bu kişi karakter itibariyle I. Hattuşili’yi
çekindiren yönü isyan etmesiyle birlikte, acımasız kişiliği ve merhamet duygusundan
yoksun olmasıdır. Çünkü bu duygudan yoksun olan kişinin başarılı olmasından söz
edilemez ve halkına mutsuzluk getirir. Acıma duygusu olmayan birinin merhamet
duygusu da yoktur. Labarna adındaki kişi de bu özellikleri ile krallığa layık değildir.

76
Sedat Alp, a.g.e., s. 68 – 71.
77
Turgut Yiğit, “Eski Hitit Dönemine Ait Bir Ferman”, Tarih Araştırmaları Dergisi, C. 26,
S. 41, Ankara, 2007, s. 5 – 6.
78
Ekrem Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, Çizgi Kitabevi, Ankara, 2005, s. 127.

40
Ayrıca krala karşı çıkması da onun veliahtlıktan alınmasında en önemli unsurdur.
Burada I. Hattuşili keskin zekâsıyla belki de en doğrusunu yapmıştır.79

Hattuşili de bu isyanlar ve karışıklık sonucu yeni veliaht ilan ettiği Muršili’ye


de bu konunun öneminden bahsetmektedir ve metnin son kısımlarında bundan
bahsetmektedir. Ona adaletli olmasını, asiller, halk ve askerler ile iyi geçinmesini
kendisini asla büyük görmemesini tavsiye etmektedir.

Vasiyetnamede anlatılan olaylar ve yine diğer belgelerden öğrenilenler bize I.


Hattusili'nin tahta çıkabilecek oğullarının isyanlar nedeniyle bu haklarını elbette
kaybettiklerini gösterir. Kralın vasiyetnamesinde kendi oğlu ilan ettiği ve bir başka
belgeden onun torunu olduğunu öğrendiğimiz kendisinden sonra tahta geçmiş olan
I.Muršili, her ne kadar belgelerde açıkça ifade edilmese de onun isyan eden kızından
başka bir kızının -zira isyan eden kızın isyanı bastırılmış ve o sürgüne yollanmıştır!-
oğlu olmalıdır.80

I.Hattuşuli’nin dönemi boyunca yaşanan seferler sonucunda kültürel


etkileşimler sağlanmıştı. Babil etkisini o dönemin çiviyazısından öğrenmekteyiz fakat
en büyük etki bu değildi. Yani bu kültürel etkileşimler yazıdan ibaret değildi.
Hattuşili’nin seferlerinden sonra ele geçirdiği her ülkenin tanrı heykellerini Hattuša’ya
taşımış ve Güneş Tanrıçasına sunmuştur. Böylelikle bu gelenek gelişmiş ve ondan
sonraki krallarda bu geleneğe uymuşlardır. Hitit panteonunun “bin tanrılı” olması ve
topluluğun “bin tanrılı halk” olarak anılması bu sayede gerçekleşmiştir.

3.3.3. I. Muršili

Anadolu içerisinde siyasal birlik sağlama hareketleri ve Hititler'in bir


aşamadan sonra Anadolu içi faaliyetleriyle birlikte güneydoğu yönünde ağırlık
kazanan dış politikaların nedenleri değişik açılardan ele alınabilir. Onların
ilgilendikleri bölgenin coğrafi konumu buraya yönelmelerindeki önemli etkenlerden
biridir. M.Ö. II. binyılın siyasal ve kültürel açıdan güçlü uygarlıklarının geliştiği
Mezopotamya, Mısır ve Anadolu arasında yer alıyor olması dolayısıyla Güneydoğu
Anadolu ve Kuzey Suriye, Anadolu'daki güçlerin Mezopotamya ve Mısır'la olan

79
Birgit Brandau, a.g.e., s. 51.
80
Turgut Yiğit, “Hitit Krallığı’nda Veliahdın Belirlenmesi Üzerine”, Tarih Araştırmaları
Dergisi, S. 34, 2003, s. 145.

41
ilişkilerinde geçmek zorunda oldukları, hatta güçlü oldukları dönemlerde ellerinde
bulundurmayı arzuladıkları yerdi. Ulaşım her yerde kolaylıkla sağlanamamasına
rağmen, ilişkilerin gelişmiş olması ve bu yönde gösterilen ilgi, bölgenin o zamanın
dünyasında cazip özellikleri bulunduğunu, en azından Hititler'in kendilerine göre,
burası ile ilgilenmeyi gerektirecek nedenlere sahip olduklarını gösterir.81

Hattuşili’nin ve ondan sonra gelen kralların hükümdarlığı süresince, Hitit


Krallığı’nın sınırları güneye ve doğuya doğru genişlemeye başladı. Bu ise, Hitit
ordularının ülkelerini çevreleyen ve aşılmaz bir engel oluşturan dağların dışına çıkarak
çok az geçit veren Torosları aştıklarını gösteriyordu. Belki de, güneydeki ovaların
zenginliği ve onların daha eski olan uygarlıklarına karşı duyulan ilginin cazibesi
sonucunda bu zor yolculuğa çıkmışlardı. Hattuşili ilk önce, o tarihlerde Kuzey
Suriye’yi kontrolü altında tutan ve başkenti Halep olan zengin Yamhad Krallığı’yla
çarpışmış görünüyor. Fakat bu girişimi başarısızlıkla ve belki de ölümüyle,
sonuçlanmış olmalı. Çünkü kendinden sonraki kral I. Murşili’nin babasının (?) kanının
intikamını aldığı ve Halap’ı yerle bir ettiğinden söz edilir.82

I.Muršili’nin tahta çıkışına dair kesin ve açık bir bilgi yoktur. Büyük ihtimalle
I. Hattuşili’nin ölümünden kısa süre sonra yani vasiyetinden kısa bir süre sonra tahta
çıkmıştır. Çünkü I. Hattuşili hasta yatağındayken vasiyetinin yazdırmıştı. Yukarıda
belirttiğim üzere I. Hattuşili’nin ölüm nedeni kesin olmamakla beraber Halep’te
yaralanması sebebiyle olabileceği düşünülmektedir. I. Muršili kral olduktan sonra
ülkede birliği tekrar sağlamıştır. Halep’e bir sefer düzenlemiş ve burayı ele geçirerek
birçok ganimetle Hattuša’ya geri dönmüştür. Ardından, Halep’in güneybatısındaki
Katna şehirlerinden Mari’yi alarak, Babil yolunu açmış oluyordu. Sonrasında, Babil’e
girerek savaşmış ve burayı ele geçirmiştir.

I. Muršili döneminin aydınlatılmasında işe yarayan yazılı belge Telipinu


fermanıdır. Çok özer bilgilerin yer aldığı bu belgeden anlaşıldığı kadarıyla I. Muršili
egemenlik politikasına sadık kalmıştır. Zira Kuzey Suriye ve Mezopotamya onun da
dış politikasında önceliği oldu. Hem Halep’e hem de Babil’e seferler düzenledi. Hiç
kuşkusuz I. Hattuşili’nin başarılı seferleri, Muršili’nin Babil seferini kolaylaştırmıştır.

81
Tugut Yiğit, “Hitit Krallığının Kuruluş Dönemi", İdol Arkeoloji ve Arkeologlar Dergisi,
Berkay Matbaacılık, Nisan-Mayıs-Haziran 2002, S. 13, s. 15.
82
Oliver Robert Gurney, a.g.e., s. 30.

42
Çünkü Yamhad Krallığı’nın yenilgisi ve Halep’in alınmasıyla Babil yolu üzerinde
hiçbir düşman kalmamıştı. I. Muršili Babil’i, bu kente yaptığı ilk seferle ele geçirdi.
Eski Babil Devletinin en güçlü kralı olan Hammurabi’den sonra iç kavgalar yüzünden
devletin zayıflamış olması bu durumu kolaylaştırdı. Ayrıca I. Muršili’nin Babil’in
fethinden sonra Kassitlerin nüfuzu altında bulunan Hana Krallığı ile işbirliği yaparak
Hurrilerle savaştığının ve onları yenmiş olduğu bilinmektedir.83

I. Muršili’nin Babil’i fethettikten sonra aralarında sanatçılarında bulunduğu


birçok ganimetle ülkesine döndü. Bu açıdan Babil seferinin Hitit tarihi açısından
önemi büyüktür. Çünkü bu sefer sonrasında Babil’in fatihi olan I. Muršili çok büyük
ganimetlerin yanında eski Mezopotamya kültürünü yani Babil kültürünü de yanında
getirmiştir. Nitekim bu seferden sonra Hitit sanatında, edebiyatında ve dininde çok
fazla Babil tesiri yaşanmıştır.

Ancak Hattuşili’nin bıraktığı geniş topraklar henüz idari ve politik açıdan


imparatorluk topraklarına bağlanmış ve Hititleştirilmiş değildi. Hititler sefer ve
yağmalardan sonra kışa doğru ulaşılması güç Orta Anadolu içlerindeki Hattuša’ya
doğru yola çıktıklarında, bu topraklar yine eski sahiplerinin elinde kalıyordu ve daha
sonra sefer mevsimi başladığında tekrar alınması gerekiyordu. M.Ö. XIV. yüzyıla
kadar bu olaylar ve bu değişmeler böyle devam edecektir. Çünkü Orta Anadolu’da bile
henüz birlik sağlanmamıştır. Kralın buralardan uzak olduğu yaz mevsimlerinde
isyanlar başladı. İsyanlara en büyük etki bunlara hanedan mensuplarının da karışmış
olmasıdır.84

I. Muršili’nin güçlü idaresinin sonunu da bu isyanlar ve entrikalar getirecektir.


Telepinu Fermanı’nda, I. Muršili’nin katli hakkında da bilgi yer almaktadır. Vesikada;
“(O zaman) Hantili saki idi. Muršili’nin kız kardeşi Harapšeliyi karısı olarak
tutuyordu. Zidanta, Hantili ile birleşti. Kötü bir iş yaptılar ve Muršili’yi öldürdüler.
Kan döktüler” cümlelerinden de anlaşılacağı gibi, I. Hantili ve damadı Zidanta,
işbirliği yaparak I.Muršili’yi öldürmüşlerdir. Zidanta’nın I. Hantili’nin damadı
olduğunu, yine, bu vesikadan öğreniyoruz.85

83
Mehmet Ali Kaya, a.g.e., s. 109.
84
Ahmet Ünal, a.g.e., s. 70.
85
Sedat Alp, a.g.e., s. 59 – 60.

43
3.3.4. Gasıp Krallar ve Kargaşa Dönemi

Hitit askeri başarısı I. Muršili’nin ölümünden sonra durdu. Bunun nedeni ise
taht iddiacılarının hırsıydı. Bu koşulların olmasını sağlayacak ortam mevcuttu. Krallık
kabilesel örgütlenmenin ötesinde herhangi bir kurumsal güce sahip değildi. Krallık
yönetiminin ilkelerini belirleyen sözlü ya da yazılı bir anayasa yoktu. Bu sebeple I.
Muršili’nin katledilmesi sürpriz değildir. Nitekim krallık tahtına kimin oturacağının
ilkelerini belirlenmesi gerektiğinin farkına varan Telipinu’ya kadar hırslı taht
iddiacılarının komploları yer aldı. Bu nedenle I. Muršili’nin ölümünden Telipinu’nun
tahta çıktığı tarihe kadar geçen 70 yıllık dönem tarihçiler tarafından Gasıp Krallar
Dönemi ve Kargaşa Dönemi olarak adlandırıldı.86

Kargaşa ve entrikalarla dolu bu dönem üzerindeki bilgilerimizin çoğunu yine


Telipinu Fermanı ile bilmekteyiz. Hitit tarihinin özeti niteliğinde olan bu metinde
Hantili’den başlayarak Huzziya’ya kadar geçen dönem için fermanda Sedat Alp’in
çevirisi ile şunlar yazılmıştır.

“…(Muršili) Babil’den alıp getirdiği insanları ve ganimetini Hattuša’ya


sundu. O zaman Hantili saki idi. Muršili’nin kız kardeşi Harapşeli’yi karısı olarak
tutuyordu. Zidanta, Hantili ile birleşti. Kötü bir iş yaptılar ve Muršili’yi öldürdüler.
Kan döktüler. Hantili korktu ve şöyle dedi: Korunacak mıyım? Tanrılar onu
korudular…… O nereye gitti ise, ülke halkı onu tutmadı. Aştaşa, Sukniya, Hurpana,
Kargemiş asker vermeye başladılar ve askerlerini …… Hantili Tegarama’ya varınca
şöyle söylemeye başladı: Bunu neden yaptım? Neden damadım Zidanta’nın sözlerini
dinledim. Tanrılar Muršili’nin kanının intikamını aldılar… fundalıklara sürülen Hurri
askerleri bağırdılar. Hurrili düşman Hatti ülkesine geldi …… Şukziya kraliçesi ölüm
yatağındaydı …… İlaliuma saray oğlanları gizlice gönderdi ve şöyle dedi: Şukziya
kraliçesi ölsün!. Onu yakaladılar ve oğullarıyla birlikte öldürdüler. Hantili Şukziya
kraliçesi ve oğullarını ve onları kimin öldürdüğünü araştırınca saray oğlanlarının
başı haber getirdi. Sonra ailesini topladılar ve onları Tegarama’ya gönderdiler.
Onları fundalıklara sürdüler ve öldürdüler. Hantili’de yaşlanınca ölüm yatağına
düştü. Zidanta Hantili’nin oğlu Pişeni’yi oğullarıyla birlikte öldürdü. Önde gelen
hizmetkârlarını da öldürdü. Zidanta da kral oldu. Tanrılar Pişeni’nin kanının

86
Mehmet Ali Kaya, a.g.e., s. 111.

44
intikamını aldılar. Ona oğlu Ammuna’yı tanrılar düşman ettiler. Babası Zidanta’yı
öldürdü. Ammuna kral oldu. Tanrılar babası Zidanta’nın kanının intikamını aldılar.
Onun elinde ekinler, boğalar, sığırlar ve koyunlar iyi olmadılar. Ülke ona düşman
oldu. Zagga, Matila, Galmiya, Adaniya, Arzawiya ülkesi, Şallapa, Parduwata ve
Ahhula. Askerleri nereye savaşa gittiyse iyi olarak geri gelemediler. Ammuna da tanrı
olunca (ölünce) koruma kıtasının başı Zuru da o günlerde gizlice, ailesinden, oğlu
altın mızrak adamı Tahurawaili’yi gönderdi. O, Titti’nin ailesini oğullarıyla birlikte
öldürdü. Haberci, Taruhşu’yu da gönderdi. O, Hantili’yi oğularıyla birlikte öldürdü.
Huzziya kral oldu. Telipinu’da onun ilk (büyük) kız kardeşi İştarpariya ile evliydi.
Huzziya onları öldürecekti. Konu meydana çıktı. Telipinu onları sürdü…”87

Metinden de anlaşıldığına göre I. Hantili de Suriye’yi elde tutma politikasını


sürdürmüştür. Ancak Hurrilerin saldırıları sonucu Kraliçe Harapşili ile prenslerin
öldürülmesi sarayda ve ülkede taht kavgasının ve kargaşaların artmasına sebep
olmuştur. Metinden Hantili’nin yaşlı olarak öldüğünü öğreniyoruz yani krallığının 20
yıl kadar sürmüş olması gerekmektedir. Adı I. Muršili’nin katledilmesinde de geçen
Zidanta bir kez daha elini kana bulamış ve tahta geçmek için Hantili’nin oğlu Pişeni’yi
ve bazı prensleri öldürtmüştür. Zidanta’nın sonu ise kendi öz oğlu Ammuna’nın
elinden olmuştur. Onun dönemi ile ilgili satırlar iyi korunmamıştır fakat ürünlerin
azaldığı, hayvanların açlıktan kırıldığı anlamına gelebilecek yarım kalmış sözler
okunmaktadır.88 Ammuna öldükten sonra yerine halefini tayin edip etmediğine ilişkin
hiçbir kayıt yok. Muhtemelen kardeşler arasında çıkmış olan bir taht kavgasını
rakiplerini öldüren Huzziya kazandı ve tahta çıktı. Ancak Huzziya’nın olası
rakiplerinden biri de ablasının kocası Telipinu idi.89 Ablasını ve kocasını öldürmek
istemesi ve bunun ortaya çıkmasıyla birlikte Telipinu, Huzziya’yı tahtan indirdi ve
Huzziya’yı sürgüne gönderdi.

3.3.5. Kral Telipinu

Telipinu ile ilgili en büyük veri kaynağımız, siyasi, hukuksal ve idari nitelikte,
Hititçe ve Akadca yazılmış ve önceki bölümlerde de adından söz ettiğimiz “Telipinu
Fermanı” olarak adlandırılan metindir. Metinde ilk olarak, Telipinu’dan önce başa

87
Sedat Alp, a.g.e., s.
88
Ekrem Akurgal, a.g.e., 1995, s. 32 – 33.
89
Mehmet Ali Kaya, a.g.e., s. 114.

45
geçe krallar ve onların icraatlarından bahsedilir. Labarna, I. Hattuşili ve I. Muršili
dönemlerinde devletin genişlediği, ancak Hantili ile başlayan ve I. Huzziya ile sona
eren dönemde ise iç karışıklıkların yaşandığı ve düşman ülkelerin saldırılarının devam
ettiği anlatılmaktadır. Telipinu metninde, tahta gasp yoluyla geçmediğini vurgulamak
amacıyla Huzziya’yı meşru müdafaa için öldürdüğünü söyler. Uzun ve oldukça
karmaşık bir şekilde yaşanan olayları anlattıktan sonra, Hitit devletinin güç
kaybetmesine neden olan taht kavgalarına son vermek amacıyla, tahta çıkış sırasını
düzenleyecek kuralı verir. Bu sebeple bu bölümde kendi dönemini de anlattığı Telipinu
Fermanı’nı vermekte fayda vardır. Daha önceki bölümde Telipinu Fermanı’nda
kargaşa döneminin anlatıldığı kısmı gördüğümüz için onun haricinde olan kısımlar
verilecektir.

“Büyük Kral Tabarna Telipinu şöyle der: Eskiden Labarna Büyük Kral idi.
Oğulları, kardeşleri, hısımları, akrabaları ve askerleri birlik idiler. Ülke küçük idi. O
nereye savaşa gitse, düşman ülkesini eliyle yenerdi. Ülkeleri imha ederdi ve buyruğu
altına alırdı. Onları denizlere sınır yapardı. Savaştan geri geldiği zaman oğullarının
her biri bir ülkeye giderdi. Hupişna, Tuwanuwa, Nenašša, Landa, Zallara,
Paršuhanda, Lušna’yı ve ülkeyi yönetirdi. Büyük kentler (onun eline) konmuşlardı.
Sonra Hattuşili kral oldu. Onun da oğulları, kardeşleri, hısımları, akrabaları ve
askerleri birlik idiler, o nereye gitse, o da düşman ülkesini eliyle yenerdi. Ülkeleri
imha ederdi ve buyruğu altına alırdı. Onları denizlere sınır yapardı. Savaştan geri
geldiği zaman, oğullarının her biri bir ülkeye giderdi. Onunda eline büyük kentler
konmuşlardı. Arkadan hizmetkârlar prensler bozulunca, ailelerini kemirmeye
başladılar. Efendilerine karşı devamlı olarak doldurmaya başladırlar. Devamlı olarak
kanlarını dökmeye koyuldular. Muršili Hattuša’da kral olunca onunda oğulları,
kardeşleri, hısımları, akrabaları ve askerleri birlik idiler. Düşman ülkesini eliyle yendi
ve ülkeleri buyruğuna aldı. Onları denize sınır yaptı. O Halep’e gitti. Halep’i imha
etti. Halep’ten alıp getirdiği kişileri ve ganimetleri Hattuša’ya getirdi. Sonra o,
Babil’e gitti ve Babil’i imha etti. Hurrili askerleri yendi. Babil’den alıp getirdiği
insanları ve ganimetlerini Hattuša’ya sundu. O zaman Hantili saki idi. ……(önceki
bölümde bahsedilen kısım)…… Huzziya’nın beş kardeşi vardı. Onlara evler tahsis etti:
Gitsinler, otursunlar, yesinler, içsinler. Onlara kimse kötülük yapmasın! Ben diyorum
ki: Onlar bana kötülük yaptı. Ben onlara kötülük yapmayacağım! (Ben) Telipinu
babamın tahtına oturunca, Haššuwa’ya karşı savaşa gittim ve Haššuwa’yı imha ettim.
46
Askerlerim Zizzilippa’da idi. Zizzilippa’da savaş oldu. Kral Lawazantiya’ya gelince,
Lahha (bana karşı düşmanlık) yaptı ve Lawazantiya’yı karıştırdı. Onu elime verdiler.
Önde gelenlerden, binbaşı (Tarhu…) mabeyinci başı Karruwa, sakilerin başı Inara
(… lerin başı) Killa, Asa adamlarının başı Tarhumimma, Zinwašeli ve Lelli -onlar
çok idiler- asa adamı Tanuwa’ya gizlice (haber) gönderdiler. Ben, (kr)al, haberim
yoktu. (O, Huzziy)a’yı ve kardeşlerini öldürdü. Ben kral işitince Tanuwa’yı,
Tahurwaili’yi ve Taruhš(u’yu) getirdiler. Asiller meclisi onları ölüme mahkûm etti.
Kral da (şöyle) dedim: Onlar neye ölecekler? Onların gözlerine perde çekecekler. Ben
kral onları gerçek (?) çiftçi yaptım. Omuzlarından silahlarını aldım. Onlara
sapan(?)ları verdim. Kral ailesinde kan çoğaldı. Kraliçe Ištapariya öldü. Üstelik prens
Ammuna’da öldü. Tanrının insanları da (şöyle) dediler: İşte Hattuša’da kan çok arttı.
Bunun üzerine (ben) Telipinu Hattuša’da meclisi çağırdım.

Bu andan itibaren Hattuša’da kral ailesinin bir çocuğuna hiç kimse kötülük
yapmayacak, ona bıçak çekmeyecek! Yalnız öndeki çocuk prens kral olsun! Eğer
öndeki yok ise, kim ikinci sıradaki oğul ise, kral o olsun! Eğer varis bir prens yok ise,
hangi kız çocuk öndeki ise, ona bir içgüveysi alsınlar, o kral olsun! Gelecekteki kim
benden sonra kral olursa, kardeşleri, oğulları, hısımları, akrabaları ve askerleri birlik
olsunlar! Geleceksin, düşman ülkesini elin ile yenik tutacaksın. Deme: Tamamen
temizleyeceğim. Fakat hiçbir şey temizleyemezsin. Daha çok sıkıntıya sokarsın. Kral
ailesinden hiç kimseyi öldürme. İyi değil. Ayrıca kim kral olursa erkek ve kız
kardeşlerine karşı kötülük tasarlarsa, siz de onun meclisi iseniz, ona kesin olarak şöyle
deyin!: Bu kan konusunu tabletten gör! Eskiden Hattuša’da kan artmıştı. Tanrılar onu
büyük aileden (kral ailesi) aldılar. Kim erkek ve kız kardeşleri arasında kötülük
yaparsa, kralın başı ile yüklenir. (Bu durumda) meclisi çağırın! Eğer konusu
kesinleşirse, başı ile ödesin! Zuru, Danuwa, Tahurwaili ve Taruhšu gibi gizlice suç
işlerse, yalnız başı ile ödesin! Evine ve çocuklarına kötülük yapmasınlar! Prensler
hangi (suçtan) dolayı ölüme giderlerse, evlerine, tarlalarına, bağlarına,
hizmetkârlarına, uşaklarına, sığırlarına, koyunlarına (dokunmasın)! Şimdi eğer bir
prens suç işlerse, yalnız başı ile ödesin! Fakat evine ve oğluna kötülük yapmayın!
Prenslerin kırıntısını bile vermek doğru değildir. Kötü işler yapan bunlar, evin
babaları, saray oğlanlarının başı, koruma kıtasının başı ve şarabın başı ki, onlar
prensin evlerini almaya arzularlar ve şöyle derler: bu kent benim olabilir ve kentin
beyine kötülük yaparlar. Şimdi bugünden itibaren Hattuša’da siz saray oğlanları,
47
korumacılar, altın savaşçıları, sakiler, sofracılar, aşçılar, asa adamları, araba
savaşçıları, savaş alanı binbaşıları bu konuyu arkadan bilin! Tanuwa, Tahurwaili ve
Taruhšu sizin önünüzde işaret olsun! Eğer bir kimse tekrar kötülük yaparsa, ister evin
babası, ister saray oğlanlarınınbaşı, şarabın başı, koruma kıtasının başı, savaş alanı
binbaşılarının başı, ister arkadaki öndeki, siz de meclis olarak yakalayın ve onu
dişinizle kemirin! Hattuša’da büyük adamlar evin babaları, saray oğlanlarının başı,
şarabın başı, koruma adamlarının başı, savaşçıların başı, ordu müfettişlerinin başı
(suç işleyenlerin) sonuncuları alsınlar! Hattuša’da inşa edilmiş surlar korunmuş
(olsunlar!) Onları terk etme! İnşa edilmiş surlar (… oraya) su ve erzağı on kez, yirmi
kez gönder. (…) Fakat Telipinu Büyük Kral (…)’da (…) ………………………H(ittaša?
…) ve onları ………… mühür evlerinin surları (………Taga)l? Muha, Harkiya,
W(a…)…… Zelmuta, Tapašpa. ……………(… S)ukziya, Ašurna, Anza(ra…š)a,
Samuha, Marišta, ………………(bu kısımları iyi korunmadığı için tam çevirileri
yapılmamış)……… Arkadan da insanlar babalarına karşı kızgınlık (gösterdikleri)
zaman evde bölmeye başladılar ve ne olursa olsun her şeye karşı geldiler. Saygılı
değildiler. Onlar bu yüzden tanrı tarafından mahkûm edildi. Şimdi bu andan itibaren.
Eğer o babaları hayatta iken hissesi için herhangi bir talepten söz ederse o hisse için
ağzı ile söz ettiğinden onu evden atsınlar! O hisseden mahrum olsun! Kan konusu da
şöyledir: Kim kan dökerse, cinayetin sahibi ne derse (o olsun!). Eğer o ölsün derse o
ölsün! Fakat tazminat ödesin derse tazminat ödesin! Krala hiçbir şey (ödemeyecek!).
Hattuša’da büyücülük: Eşyayı her zaman temiz tutun! Kim aile arasında büyücülük
bilirse, siz onu aile içinde yakalayın! Onu saray kapısına getirin! Kim onu getirmezse,
gelecek, O insana kötü şeyler olacak.

1.Tablet Telipinu’nun (Fermanı). Bitti.”90

Telipinu tahta çıktığında siyasal durum bozuktu. Arzawa ülkesindeki


başkaldırılar Güneybatı Anadolu’dan çekilmeyi gerektirmişti. Buna karşılık yeni kral,
yukarı Fırat boylarındaki Hitit egemenliğini oraya yaptığı bir seferle korumayı başardı.
Ancak güneyde durum daha karışıktı. Adaniya düşmüş, Kizzuwatna ve güney kıyıları
elden gitmişti. Telipinu, Kizzuwatna kralı İşputahşu ile antlaşma yapmak zorunda
kalmıştı.91

90
Sedat Alp, a.g.e., s. 59 – 64.
91
Ekrem Akurgal, a.g.e., 1995, s. 34.

48
Bu fermanın, Hitit Devleti için olduğu kadar, dünya hukuk tarihi açısından da
büyük önemi vardır. Daha önce, kral ailesinden mensup kişiler herhangi bir sebepten
dolayı, kendilerinden birini öldürür ise, suçlu kişi ile birlikte ailesi de
cezalandırılıyordu. Ayrıca, tüm mal varlığı da devletin eline geçiyordu. Telepinu,
Fermanı’nda, bu ceza sistemini değiştirerek, suç işleyen kişi tespit edilerek, asiller
meclisinde, yani Pankuş huzurunda yargılanacak ve suçu kesinleştikten sonra ceza
alacaktır. Fakat daha önceki gibi, ailesi cezalandırılmayacak ve mal varlığına
dokunulmayacaktı. Böylece, kolektif ceza sisteminden ferdi ceza sistemine geçilmiş
olunuyordu. Telepinu, fermanının sonlarına doğru, devletin ileri gelen memurlarına
uyarılarda bulunmuş ve asiller meclisini bunların yargı işleriyle sorumlu tutmuştur.
Söz konusu fermanda, birçok şehir ismi geçmekte, fakat belirttiğim gibi satır aralarının
eksik olmasından dolayı, anlatılmak istenen anlaşılmamaktadır. Fermanın sonunda,
büyücülük konusuna değinen kral, büyücülüğün insanlara kötülük getirdiğini
söyleyerek, kim büyücülükle uğraşırsa yakalanmasını söyler. Kısaca, Telepinu
Fermanı, kendi dönemi kadar, kendinden önceki dönemler hakkında da önemli bilgiler
vermektedir. Gerek taht mücadeleleri olsun, gerek devlet nizamı ve hukuku olsun, Eski
Krallık Dönemi hakkında en ayrıntılı bilgileri, bu ferman sayesinde öğrenmekteyiz.

49
SONSÖZ

Bu incelemede Orta Tunç Çağı Anadolu’sundan, Asur Ticaret Kolonileri


devrinden, Hatti ülkesinden, ülkenin politik yapısından ve son olarak da asıl konu olan
Hititlerin bir krallık olarak ortaya çıkış sürecinden bahsettik. Dünya uygarlıkları
arasında tarihe yön vermiş bir topluluk olan Hititlerin kökeni ve Anadolu’da yaptıkları
faaliyetleri inceledik.

Diyebilir ki, Hitit Krallığı bağımsız ve bazen de etno-kültürel açıdan farklı


grupların zorunlu olarak bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Önceden varolan bu
devletler mozaiği, Hitit Krallığı’na her zaman sadık değildi hattı Eski Krallık
döneminde kralların ömrü politik güçlerine ve liderlik güçlerine bağlıydı.92

Ancak yine de Orta Anadolu’da güçlü bir federe devlet kuran Hititler,
Mezopotamya’nın Akad, Asur ve Babil uygarlıklarından ticaret, din, mitoloji, bilim,
sanat ve kültür alanlarında büyük ölçüde esinlenmişler, buna karşılık tümüyle farklı
bir dünya görüşü yaratmışlardır.93

92
Jak Yakar, Anadolu’nun Etnoarkeolojisi, Homer Kitabevi, İstanbul, 2007, s. 40.
93
Emrullah Güney, Türkiye Coğrafyasının Uygarlıkları, Nobel Yayıncılık, Ankara, 2011, s.
24.

50
KAYNAKÇA

ALBAYRAK, İrfan, Kültepe Tabletleri IV, TTK, Ankara, 2006.

ALBAYRAK, İrfan, Asurlu Tüccar Su-İstar’ın Kültepe’de Ele Geçen


Vasiyetnamesi, Cahit Günbattı’ya Armağan, Ed. İrfan Albayrak, Ankara
Üniversitesi Yayınları, Ankara, 2015, s. 17.

ALBAYRAK, İrfan, Kültepe Belgelerine Göre Kārum Dairesinin İdari Yapısı


ve Politik Statüsü, Anadolu Medeniyetleri Müzesi 2002 Yıllığı, Ankara, 2003, s. 344.

ALBAYRAK, İrfan, Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Asurlu Tüccarlar ile


Yerli Halk Arasındaki İlişkiler, III. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu
Bildirileri, Kayseri, 2000.

ALP, Sedat, Hitit Çağında Anaolu, Tübitak Yayın, Ankara, 2002.

ALPARSLAN, Metin, Hititoloji’ye Giriş, Türk Eski Çağ Bilimleri Enstitüsü


Yayınları, İstanbul, 2009.

AKŞİT, İlhan, Hititler, Sandoz Yayınları, Yayın yeri belirtilmemiş, 1981.

AKURGAL, Ekrem, Anadolu Uygarlıkları, Net Yayıncılık, İstanbul, 2007.

AKURGAL, Ekrem, Anadolu Kültür Tarihi, TÜBİTAK, Ankara, 2005.

AKURGAL, Ekrem, Hatti ve Hitit Uygarlıkları, Yaşar Eğitim ve Kültür


Vakfı, İzmir, 1995.

ARSLANTAŞ, Yüksel, “M.Ö. 2. Binyılda Mezopotamya-Anadolu İlişkilerine


Genel Bir Bakış”, Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Dergisi, C. 2, S. 2,
Elazığ, 2004, s. 2.

BAYRAM, Sebahattin, “Kültepe Tabletlerinde Geçen Vergiler ve Özellikleri”,


Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C. 36, S. 1-2, s. 1-
13.
BİLGİÇ, Emin, “Anadolu’nun İlk Tarihi Çağı’nın Ana Hatları ile
Rekonstrüksiyonu”, A.Ü.D.T.C.F.D, 1948, C. 6, S. 5, s. 494.

BRYCE, Trevor, Hitit Dünyasında Yaşam ve Toplum, Dost Kitabevi


Yayınları, Ankara, 2003.

BRANDAU, Birgit ve Hartmut Schickert, Hititler Bilinmeyen Bir Dünya


İmparatorluğu, Arkadaş Yayınları, Ankara, 2003.

51
CERAM, C.W., Tanrıların Vatanı Anadolu, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2011.

ÇAKMAK, Diren, Hitit İmparatorluğu’nun Toplumsal ve İktisadi Yapısı,


Libra Yayıncılık, İstanbul, 2012.

ÇEÇEN, Salih, “Koloni Devri Anadolu’sunda Tarihi ve Sosyal Olayların


Asurlu Tüccarlar Tarafından Tarihleme Olarak Kullanılışı”, A.Ü.D.T.C.F.D, C. 35,
S. 1, s. 49.

ÇUREY, Ali, Hatti/Hititleri Kökeni ve Çerkesler, Çiviyazıları Yayınevi,


İstanbul, 2012.

ÇOLPAN, Nilüfer, “Hititlerin Anadolu’ya Göçü ve Çevre Kültürlerle


Etkileşimi”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Master Tezi, Dan. Salih
Çeçen, Ankara, 2008.

DARGA, A. Muhibbe, Hitit Sanatı, Akbank Kültür ve Sanat Kitapları,


Anadolu Sanat Yayınları, İstanbul, 1992.

DİNÇOL, Ali, “ Hatti Uygarlığı”, Anadolu Uygarlıkları Görsel Anadolu


Tarihi Ansiklopedisi, Ed. Ekrem Akurgal, Görsel Yayınları, İstanbul, 1982, C. 1.

EROL, Hakan, “Asur Ticaret Kolonileri Devrinde Anadolu Şehir Devletlerinin


İdari Yapısı”, Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi, C. 3,
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara, 2012. s. 1305 – 1316.

GAVAZ, Özlem Sir, “Hitit Öncesi Anadolu’nun Siyasi Durumuna Genel Bir
Bakış”, Çorum Kültür Sanat Dergisi, Hitit Söyleşileri III Özel Sayısı, Çorum İl
Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayını, Çorum, 2014-2015, s. 40.

GÖKÇEK, Gürkan, “Asur Ticaret Kolonileri Çağında Kervan Güzergahları


ve Taşımacılık”, Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, S.1, 2004, s. 152.

GÖKÇEK, Gürkan, “Kültepe Vesikalarına Göre Asur-Kaniš Arası Ulaşım ve


Taşımacılık”, III. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyum Bildirileri, Kayseri, 2000,
s. 185.

GÖKÇEK, Gürkan, “Kültepe Tabletlerinde Maraş Bölgesi”, I.


Kahramanmaraş Sempozyumu 6-8 Mayıs 2004, Kahramanmaraş Belediyesi, C. 1,
İstanbul, 2005, s. Belirtilmemiş.

GURNEY, Oliver R., Hititler, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2001.

GÜL, Şerife, “Asur Ticaret Kolonileri Çağında Anadolu’nun Siyasi Yapısı”,


Anadolu Medeniyetleri Müzesi 1992 Yıllığı, Ankara, 1993.

GÜNBATTI, Cahit, “Anadolu’nun Politik Manzarası”, ArkeoAtlas 3, 2004,


s. 18.
52
GÜNBATTI, Cahit, Harsamna Kralı Hurmeli’ye Gönderilen Mektup ve
Kaneš Kralları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2014.

GÜNEY, Emrullah, Türkiye Coğrafyasının Uygarlıkları, Nobel Yayıncılık,


Ankara, 2011.

KARASU, Cem, Hititler, Ed. İlker Koç, ODTÜ Yayıncılık, Ankara, 2003.

KAYA, Mehmet Ali, Türkiye’nin Eskiçağ Tarihi ve Uygarlıkları, İlya


Yayınevi, İzmir 2012.

KINAL, Firuzan, Eski Anadolu Tarihi, TTK Yayınları, Ankara, 1987.

KLOCK-FONTANİLLE, Isabelle, Hititler, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara,


2005.

KUHRT, Amelie, Eski Çağ’da Yakındoğu, Türkiye İş Bankası Kültür


Yayınları, İstanbul, 2010.

KÜÇÜKBEZCİ, Hatice Gül, M.Ö. 2. Binyılın İlk Çeyreğinde Orta


Anadolu’nun Sosyo Ekonomik Yapısı, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Doktora Tezi, Konya, 2010, s. 22.

MACQUEEN, J. G., Hititler ve Hitit Çağında Anadolu, Arkadaş Yayınevi,


Ankara, 2001.

MEMİŞ, Ekrem, Eskiçağ Türkiye Tarihi, Çizgi Kitabevi, Ankara, 2005.

ÖZGÜÇ, Tahsin, “Asur Ticaret Kolonileri. Kültepe-Kaniş”, ArkeoAtlas 3,


2004, s. 10.

ÖZGÜÇ, Tahsin, Kültepe, Kaniš/Neša, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2005.

ÖZGÜÇ, Tahsin, “Anadolu Şehir Devletleri”, Hititler ve Hitit


İmparatorluğu. 1000 Tanrılı Halk, Ed. W. Jakob, KUNST UND
AUSSTELLUNGSHALLE DER BUNDESRE, 2002.

SCHWERTHEİM, Elmar, Antikçağda Anadolu, Kitap Yayınevi, İstanbul,


2009.

SEVER, Hüseyin, “Mezopotamya ve Anadolu Medeniyetleri İle İlişkiler”,


Türkler Cilt 1, 2002, s. 452.

SEVER, Hüseyin, “Kültepe Tabletlerinin Anadolu Tarihi ve Kültür Tarihi


Bakımından Önemi”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Dergisi, C. 35., S. 2., Ankara, 1991, s. 249.

53
STEİNER, Gerd, “Anitta Hattuša Kentini Nasıl Ele Geçirdi”, Uluslararası I.
Hititoloji Kongresi Bildirileri, Kültür Bakanlığı, Çorum, 1990.

ŞAHİN, Tülay, Asur Ticaret Kolonileri Çağında Ulaşım ve Haberleşme, Gazi


Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eskiçağ Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans
Tezi, Danışman: Sebahattin Bayram, Ankara, 2007.

ÜNAL, Ahmet, “ Hitit Metinlerinde Eski Asur Ticaret Kolonileri Çağıyla İlgili
Kayıt ve Anımsamalar”, Archivum Anatolicum ( Anadolu Arşivleri ), S. 3, Ankara,
1997, s. 341 – 343.

ÜNAL, Ahmet, Hititler Devrinde Anadolu I, Arkeoloji ve Sanat Yayınları,


İstanbul, 2002.

ÜNSAL, Veli, Eski Anadolu’da Teokratik Devlet Düzeni (Hitit-Urartu),


Berikan Yayınevi, Ankara, 2013.

VAN DEN HOUT, Theo, “Hitit Krallığı ve İmparatorluğu’nun Kısa Tarihi”,


Hititler: Bir Anadolu İmparatorluğu, Ed. Meltem-Metin Alparslan, Yapı Kredi
Yayınları, İstanbul, 2013.

VEENHOF, Klaas R., “Kaniş Anadolu’da Bir Asur Kolonisi”, Cogito, S. 28,
s. 320.

YAKAR, Jak, Anadolu’nun Etnoarkeolojisi, Homer Kitabevi, İstanbul,


2007.

YANAR, Uğur, “Boğazköy Çivi Yazılı Metinlerinde Geçen Eski Hitit Devri
Yerleşim Yerleri Hakkında Elde Edilen Bilgiler”, Ankara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dan. Cem Karasu,
Ankara, 2004.

YAZICI, Erdal, Hitit Uygarlığı İzinde Anadolu, Uranüs Yayınları, İstanbul,


2011.

YİĞİT, Turgut, “Eski Hitit Dönemine Ait Bir Ferman”, Tarih Araştırmaları
Dergisi, C. 26, S. 41, Ankara, 2007, s. 5 – 6.

YİĞİT, Turgut, “Hitit Krallığı’nda Veliahdın Belirlenmesi Üzerine”, Tarih


Araştırmaları Dergisi, S. 34, 2003, s. 145.

YİĞİT, Tugut, “Hitit Krallığının Kuruluş Dönemi", İdol Arkeoloji ve


Arkeologlar Dergisi, Berkay Matbaacılık, Nisan-Mayıs-Haziran 2002, S. 13, s. 15.
http://www.ancient.eu/hittite/

54

You might also like