Professional Documents
Culture Documents
Hitit Devleti Nin Kurulus Asamasi
Hitit Devleti Nin Kurulus Asamasi
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ
FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ
TARİH BÖLÜMÜ
LİSANS TEZİ
ERCAN BAVAŞ
120115037
KOCAELİ-2016
T.C.
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ
FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ
TARİH BÖLÜMÜ
LİSANS TEZİ
ERCAN BAVAŞ
120115037
KOCAELİ-2016
İçindekiler
ÖNSÖZ............................................................................................................. 1
GİRİŞ ............................................................................................................... 2
3.1.Hititlerin Keşfi...................................................................................... 23
SONSÖZ ........................................................................................................ 50
KAYNAKÇA ................................................................................................. 51
ÖNSÖZ
Bu tez çalışmasında Anadolu’da kurulan ilk büyük devlet olan Hititleri konu
aldım. Öncelikle Hititlerin bir devlet sistemi oluşturmadan önce Anadolu’daki
varlıklarını belirtmek için Asur Ticaret Kolonileri Çağı olarak da bilinen Orta Tunç
Çağı döneminin Anadolu’sunu inceledim. Bu tez çalışmasının üç bölümünden ilkini
incelenen bu kısım oluşturuyor. Konunun siyasi tarihine odaklanarak ikinci bölümde
Hititlerin devlet kurmadan önceki dönemini inceleyerek son bölümde Eski Krallık
dönemiyle devletin kuruluşunu ve önemli siyasi olayları kralları incelemeye çalıştım.
Ercan Bavaş
Kocaeli 2016
1
GİRİŞ
Bu tez çalışmasının amacı dünya tarihinde önemli bir yeri olan Hititlerin ortaya
çıkışı ve ilk kez Anadolu’da siyasal bir sistem kurmalarını inceleyerek bilgiler
vermektir. Bu uygarlık tarihi incelemesinde siyasi olaylar merkeze alınarak
Anadolu’nun Asur Ticaret Kolonileri Çağı’ndan, Hititlerin siyasal sistemlerini
kurdukları fakat bir imparatorluk haline erişmedikleri Eski Krallık dönemine kadar
araştırmalar yapılmıştır.
Fakat Hitit tarihi araştırmalarında Ekrem Akurgal’ın da dile getirdiği gibi Türk
Tarih Kurumu’nun 1983’te devletleştirilmiş olması yüzünden Türkiye’de bu alanda
bilimsel çalışma olanakları yitirilmektedir. Bu nedenle tarihçiler ve çalışmaları
istenilen ilgiyi ve başarıyı sağlayamamaktadır.
1
Hititlerin nereden geldikleri ile ilgili bölümde her açıdan inceleme yapılacaktır.
2
1.ANADOLU’DA ASUR TİCARET KOLONİLERİ ÇAĞI
2
İrfan Albayrak, Kültepe Tabletleri IV, TTK, Ankara, 2006, s. 1.
3
Mehmet Ali Kaya, Türkiye’nin Eskiçağ Tarihi ve Uygarlıkları, İlya Yayınevi, İzmir
2012, s.70.
4
Mehmet Ali Kaya, a.g.e., s.71
3
Mezopotamya ve Anadolu arasındaki ilk ilişki Adap’lı Annemundu ile Uruk
kralı Lugal-zaggesi’nin Anadolu’daki zengin keresteye sahip olan Amanos
dağlarından ve yukarı memleketten bahseden Akadca bilgileri sayesinde öğreniyoruz.
Akad’ların büyük kralı Sargon (M.Ö. 2334-2279) ve onun hedefleri olan kralların
Anadolu’ya seferleri ile Mezopotamya ve Anadolu arasında hem ticaret hem de kültür
alış-verişi başlamıştır. Sargon “gümüş dağları” adını verdiği Toroslara kereste için
gittiğinden, Boğazköy’de bulunmuş olan “šar tamhāri = savaşın kralı” adı verilen çivi
yazılı metinlerde de, Sargon’un krallığının üçüncü yılında Purušhanda şehrinde
ticaretle uğraşan Akadlı tüccarların baş temsilcisi Nûr-Dagan’ın yardım istemesi
üzerine Anadolu’ya bir sefer yaptığından bahsetmektedir. Purušhanda şehrinin yerli
halkından bazıları ile Akadlı tüccarlar arasında çıkan bu anlaşmazlığı çözerek sükûneti
sağlayan Sargon büyük ganimetlerle Mezopotamya’ya geri dönmüştür. Bu suretle
Mezopotamya ve Anadolu ticari ilişkilerinin de en eski çağlardan itibaren mevcudiyeti
görülmektedir. Daha sonraları Akad krallarından Naram-Sîn’in Purušhanda, Kaniš,
Hatti ve Kurššaura’nın da dâhil olduğu 17 adet Anadolu şehri krallarının Naram-Sîn’e
karşı yapmış oldukları savaşlardan bahsedilmektedir. Akad krallarının Anadolu’ya
yapmış oldukları seferlerle her iki ülke arasında hem ticaret hem de kültür alış-verişi
başlamış ve kesintisiz olarak devam etmiştir.5
5
Hüseyin Sever, “Mezopotamya ve Anadolu Medeniyetleri İle İlişkiler”, Türkler Cilt 1, 2002,
s. 452.
Emin Bilgiç, “Anadolu’nun İlk Tarihi Çağı’nın Ana Hatları ile Rekonstrüksiyonu”,
6
4
gerekiyordu. Bunlar, Mezopotamya ve Anadolu arasındaki ilişkilerin ekonomik
amaçlarla başlayıp, siyasi ve askeri yönlerden de devam ettiğini gösterir. Akad
devrinde Anadolu’nun politik manzara olarak Mezopotamya’nın siyasi ilgi ve etki
alanında görülmektedir. Her halde, Mezopotamya’daki iç siyasi gelişmeler nedeniyle
Akad Devletinin etkinliğinin azalması, Anadolu’daki belli başlı şehirlerde güçlenen
yöneticilerin, siyaseten daha güçlü ve bağımsız hareket etmelerinin önünü açmıştır.
Zira Asur Ticaret Kolonileri Çağı’na gelindiğinde Mezopotamya’nın Anadolu
üzerindeki politik üstünlüğü tamamıyla ortadan kalkmıştır.7
1.2.Koloni Çağı
7
İrfan Albayrak, a.g.e., s. 2.
8
Hüseyin Sever, a.g.m., s. 452.
5
eşyaları ve kalayı Anadolu’ya eşek kervanlarıyla Dicle ve Fırat boylarından çıkıp
çeşitli büyük ticaret merkezlerine uğrayıp, alış-veriş yaparak Kaniş’e getirmişlerdir.9
Asur Ticaret Kolonileri dönemi, Eski Anadolu’nun uzun siyasi tarihi içerisinde
çok özel bir yer tutmaktadır. Zira güneydeki medeni ve yüksek kültür sahibi
Mezopotamya’nın etkileri, büyük çapta ilk kez bu çağda Anadolu’ya girmeye
başlamıştır. Bu etkiler arasında ilk bakışta mamul mallar, değiş tokuş ürünleri, lüks
tüketim malları, “sanat eserleri”, taşımacılık ve ulaşım tekniği, şehircilik, din, idare
sistemi ve diğer birçok kültür verileri olsa da şüphesiz Anadolu insanının o zamana
kadar hiçbir şekilde tanımadığı çivi yazısını en başta saymak gerekir.10
Kültepe’de 1881 yılında bulunan ilk tabletlerden sonra ilk kazıyı 1893-1894’de
Ernst Chantre yapmış, 1906’da H. Winckler ve aynı yıl H. Grothe’de kısa süreli burada
çalışmıştır. 1925’te Hitit dilini çözen Çek bilgini B. Hrozny tepe de ve kārum’da
yaptığı kazılar sonucunda 1000 kadar tableti ortaya çıkarmıştır. Bu tabletlerin
incelenmesi sonucu, 1924’de B. Landsberger’in önerdiği gibi Kültepe’nin kārum
Kaniš olduğu anlaşılmıştır. Kültepe’de ilk sistemli kazılar Türk Tarih Kurumu adına
9
Yüksel Arslantaş, “M.Ö. 2. Binyılda Mezopotamya-Anadolu İlişkilerine Genel Bir Bakış”,
Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Dergisi, C. 2, S. 2, Elazığ, 2004, s. 2.
10
Ahmet Ünal, “ Hitit Metinlerinde Eski Asur Ticaret Kolonileri Çağıyla İlgili Kayıt ve
Anımsamalar”, Archivum Anatolicum ( Anadolu Arşivleri ), S. 3, Ankara, 1997, s. 341 – 343’den
aktaran; Yüksel Arslantaş, a.g.m., s. 3.
11
Tahsin Özgüç, “Asur Ticaret Kolonileri. Kültepe-Kaniş”, ArkeoAtlas 3, 2004, s. 10.
6
1948’de Tahsin Özgüç’le başlamış ve Kaniš kārumu’nda sonuncusu iki safhalı olmak
üzere dört yapı katı tespit edilmiştir. M.Ö. 3. binin sonlarına tarihlendirilen IV. ve III.
yapı katlarında yazılı belge ele geçmemiştir. Kaniš kārumu’nun en parlak dönemini
temsil eden II. tabaka (M.Ö. 1945-1835) Asur kralı I. Erišum’la çağdaştır ve Eski
Asurca çivi yazlı belgelerin büyük çoğunluğunun ele geçtiği tabakadır. Bu tabakanın,
M.Ö. 1835’lerde büyük bir yangın ile tahrip edilmiştir. Ib tabakası ise (M.Ö. 1800-
1730) yazılı belgelerin daha az bulunduğu tabakadır.12
12
Tahsin Özgüç, Kültepe, Kaniš/Neša, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2005, s. 8-9.
13
Klaas R. Veenhof, “Kaniş Anadolu’da Bir Asur Kolonisi”, Cogito, S. 28, s. 320.
14
Gürkan Gökçek, “Asur Ticaret Kolonileri Çağında Kervan Güzergahları ve Taşımacılık”,
Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, S.1, 2004, s. 152.
7
öncede bahsettiğimiz Kaneš’te (Kayseri-Kültepe) kurmuş oldukları idi. Belgelerde
Kārum Kaneš’ten hariç, Durhumit, Wahšušana ve Purušhattum kārumlarının isimleri
de sıklıkla söz edilmektedir. Son tespitlere göre ise kārum ve wabartumların sayısı 40’ı
aşmıştır.15
15
Kārum ve wabartum olarak adlandırılan bu ticaret merkezleri, daha çok Anadolu’nun iç
kesimdeki şehirlerin eteklerinde kurulmuştu. Sümerce Kar kelimesinden Akadçaya geçen Kārum
kelimesi, esasen liman veya köy anlamındadır. Bu kelime daha sonraları, ticari merkezler veya iş
meydanları anlamında adlandırılmıştır. Wabartum ise, yabancı veya misafir anlamında olan ubaru
kelimesi ile doğrudan bağlantılıdır. Kārumlar ile arasındaki farkı tam olarak ortaya koymak zor olmakla
birlikte bu kuruluşlara göre daha küçüktür. Ayrıntılı bilgi için bkz. Tahsin Özgüz, Kültepe, Kaniš/Neša.
16
Klaas R. Veenhof, a.g.e., s. 326.
8
4- Karkamış’tan sonra batıya yönelen ve Niğde’ye gelen yoldan sonra biraz
daha kuzey-batı yönünde ilerleyen ve Tuz Gölü’nün hemen kuzeyinden bu
defa kuzey-doğuya yönelip Kaniş’e ulaşan yol17
17
Sebahattin Bayram, “Kültepe Tabletlerinde Geçen Vergiler ve Özellikleri”, Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C. 36, S. 1-2, s. 1-13.
18
Gürkan Gökçek, “Kültepe Vesikalarına Göre Asur-Kaniš Arası Ulaşım ve Taşımacılık”, III.
Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyum Bildirileri, Kayseri, 2000, s. 185.
19
Hatice Gül Küçükbezci, M.Ö. 2. Binyılın İlk Çeyreğinde Orta Anadolu’nun Sosyo Ekonomik
Yapısı, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Konya, 2010, s. 22.
9
Tüccarların Anadolu’daki gayrimenkullerini satmak yerine, miras yoluyla
intikal ettirmeleri, onların Anadolu’da ticarî faaliyetlerini kuşaktan kuşağa devam
ettirme niyetlerinin çok açık bir yansıması ve Anadolu’da kalıcı olmak istediklerinin
bir göstergesi olarak değerlendiriyoruz. Örneğin; Asurlu tüccar Šu-İštar’ın vasiyetini
içeren metin. Anlaşılan mirastan en büyük payı almış olan Buzutāya, babasının
vasiyetini, ileride kardeşlerinden veya diğer vârislerden gelecek itirazlara karşı kendi
arşivinde uzun süre muhafaza etmiştir. Dört şahit huzurunda düzenlenmiş Šu-İštar’ın
vasiyet metninde Asur, Zimizhuna ve Kaniš kentlerindeki malların taksimatı
yapılmaktadır.20
Metinler kārum’un yukarıda da belirttiğim gibi, bet karim “karum evi” olarak
adlandırılan, herhalde önemli idari ve ticari kararların alındığı ve çeşitli kayıtların
saklandığı, bir çekirdek birime sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Kārum’un bu
birimi tüccarlarla yerel saray arasındaki, ticari ve idari ilişkiler başta olmak üzere,
diğer bütün münasebetleri üstlenmiş olmalıdır. Ticareti yapılan çeşitli mallardan
kārum adına alınacak vergilerin toplanması, Asur’dan getirilen malların saraya
girdirilip çıkarılması ve yerel saray ile tüccarlar arasındaki çeşitli hukuki
anlaşmazlıklar gibi, gerek tüccarların kendi aralarındaki ilişkilerde, gerekse yerel
idareyle olan münasebetlerde, kārum dairesinin bir tür temsilcilik ve arabuluculuk
görevi üstlendiği de görülmektedir.21
20
İrfan Albayrak, Asurlu Tüccar Su-İstar’ın Kültepe’de Ele Geçen Vasiyetnamesi, Cahit
Günbattı’ya Armağan, Ed. İrfan Albayrak, Ankara Üniversitesi Yayınları, Ankara, 2015, s. 17.
21
İrfan Albayrak, Kültepe Belgelerine Göre Kārum Dairesinin İdari Yapısı ve Politik Statüsü,
Anadolu Medeniyetleri Müzesi 2002 Yıllığı, Ankara, 2003, s. 344.
10
2- Yerli Bey ve beyçe'nin hudutları dâhilinde tüccarlara seyahat güvenliği,
hırsızlık ve yol kesmelere karşı teminat.
Asurlu Tüccarlar:
1- Getirilen malları herkesten önce ilk seçme ve ilk satın alma hakkı. Aynı
zamanda saray bu malları % 10 ucuza alma hakkına da sahip bulunuyordu1.
Anadolu’nun siyasi yapısı hakkındaki ilk önemli bilgileri Mama Ülkesi kralı
Anum-hirbi’nin Kaniš kralı Waršama’ya yazdığı mektuptan öğreniyoruz. Kültepe’de
şimdiye kadar Anadolulu iki kral arasındaki yazışmaya dair tek örneği oluşturan
mektup, tarihi devirlerin başlangıcında Anadolu’da siyasi manzaranın, tıpkı
Mezopotamya’da Eski Sümer devrinde olduğu gibi, birbirleriyle mücadele halinde
olan irili ufaklı şehir devletlerinden oluştuğunu ortaya koyar. Bu devletler ruba’um
diye anılan krallar tarafından yönetiliyordu. Daha büyük krallar için ruba’um rabium
“büyük kral” unvanı kullanılmaktadır.23
22
Hüseyin Sever, “Kültepe Tabletlerinin Anadolu Tarihi ve Kültür Tarihi Bakımından
Önemi”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C. 35., S. 2., Ankara, 1991,
s. 249.
23
Cahit Günbattı, “Anadolu’nun Politik Manzarası”, ArkeoAtlas 3, 2004, s. 18.
11
Kt g/t 35 envanter no'lu metin, gerek o zamanki Anadolu'nun siyasî olayları
gerekse, Mama şehrinin siyasî konumu hakkında oldukça önemli bilgiler vermektedir.
“2) Mama ruba'u'su şöyle söyler: 3) Kaniş ruba'u'su War$ama'ya de ki: 4) sen bana
mektup gönderdin ve (bu mektubunda) dedin ki: 5) kölem Taisamalı'yı 6) ben teskin edeceğim.
Fakat sen 7) kölen Sibuha'lıyı 8) teskin ediyor musun? Mademki 9) TaiSama'lı senin
köpeğindir, W) ne için başka sarru'larla 11) münakaşa ediyor? 13) Benim köpeğim Sibuha'lı
14) diğer Sarru'larla 15) münakaşa ediyor mu? Taisama'lı bir rubâ'u 16) bizim aramızda
üçüncü bir rubâ'u 17-18) olmalı mı? Düşmanım beni öldürür öldürmez (yener yenmez, yendiği
zaman) 19) Taisama'lı 20) memleketime akın edip 21) on iki şehrimi tahrip etti. 22) ( Bu
şehirlerin) sığırlarını ve koyunlarını 23) alıp götürdü. O şöyle dedi: rubâ'um 24) ölmüştür. Bu
sebepten (benim kuş) avcı(sı)nın tuzağını kaldırdım. 28) O, 25) memleketimi 26) koruyacak ve
27) bana 26) kalp verecek (beni cesaretlendirecek 25) yerde 27) memleketimi 28) yalnız
yakmakla kalmadı, fakat dumanı da 29) pis koktu. Baban 30) İnar, Harsamna şehrini 31) dokuz
yıl boyunca muhasara ettiği 29) zaman 31) benim memleketim (benim halkım) 32) senin
memleketine akın edip 33) tek bir sığır veya tek bir koyun 34) öldürdü mü? Bu gün sen bana
mektup yazıyorsun 35) ve şöyle diyorsun: Ne için yolu 36) benim için serbest bırakmıyorsun?
Yolu 37) senin için serbest hale getireyim (getireceğim). Şahitler (elçiler) [....] 38) [ 7- sinler.
Şehri [ 1 39) ve [....] yolu [ ] 40) / ] yolu [ 7 41) [serbest hale] getireyim. [ ] 42) 17 adamla
[buraya gel}si[nlerj. 43)...[ ] 44)...[....] onların [ ]45) buraya [ ]46) memleketin [ 7 47) buraya
getirdikleri / ] 48) [ 7 ve 49) [ Sen] bana [bir mektup gönderdin] 50) ve şöyle dedin: yemin
edelim. 51) Önceki yemin kâfi değil mi? 52) Senin habercin (elçin) 53) bana gelsin, 54) ve
sonra benim habercim sana 55) muntazaman gitsin. 56) Tarikutana gümüş yerine taşları
mühürleyip 57) (burada) bıraktı. Bu (hareketler) tanrılara (tanrılar nazarında) iyi midir."
24
Gürkan Gökçek, “Kültepe Tabletlerinde Maraş Bölgesi”, I. Kahramanmaraş
Sempozyumu 6-8 Mayıs 2004, Kahramanmaraş Belediyesi, C. 1, İstanbul, 2005, s. Belirtilmemiş.
12
Bu dönemde Asurlu tüccarlar ticaretlerini olumsuz manada etkileyen önemli
olaylar olduğunda siyasi ve idari değişiklikleri kaydetme ihtiyacı hissetmişlerdir.
Bunlar konu dışına çıkılarak satır aralarında verilmiş şehirde krala karşı bir isyan
hareketi olduğu, kralın öldüğü veya yeni bir kralın işbaşına geldiği, salgın hastalık
çıktığı, iki yerel krallık arasında düşmanlık bulunduğu gibi kısa bilgilerden ibarettir.
Bu dönemdeki Anadolu’nun siyasi yapısına baktığımızda Anadolu’da yaşayan
bağımsız krallıklar ve bu krallıklara bağlı irili ufaklı şehir devletlerini görmekteyiz.25
M.Ö. 2. Binin ilk çeyreği Orta Anadolu’da, ülkenin şehir devletleri krallarıyla
yönetildiği büyük şehirlerin oluştuğu dönemdir. Bu şehirlerin çoğu birer şehir devleti
merkeziydi. Bu çağı ilk Hitit devletinin, Neşa krallığının merkezi, Hitit diline Naşili
olarak adını veren, ilk iki Hitit kralı Pithana ve oğlu Anitta’nın zapt edip merkezleri
yaptıkları Neşa temsil etmektedir. Sitadele sahip yukarı şehirlerin, büyük aşağı
şehirlerin en büyük ve en tipik örneği Neşa’dır. Şehirlerin büyümeleri şehir devletleri
sisteminin siyasal birliği sağlama amacının, rekabetin, ekonomik yükselişin
sonucudur.26 Bu dönemde ki krallıklar Hattuš, Zalpa, Kuššara, Mama, Kaniš, Hurāma,
Timelkia, Hahhum, Luhuzatia, Tegaramma, Wašhania, Wahšušana, Tawinia,
Purušhattum, Nenašša, Šalatiwar, Ulāma, Turhumit, Tuhpia, Ankuwa, Šihwa,
Šinahuttum ve Širmuin krallıklarıdır. Bu dönemi ve Eski Hitit Krallık devrinde ki
krallıkların tamamı hakkında ayrıntılı bir çalışma Uğur Yanar’ın tezinde tespit
edilmiştir. Yanar tezinde 100’e yakın şehir ve yerleşim hakkında tabletler ve
isimlerinin geçtikleri kaynaklar hakkında bilgiler vermiştir.27
25
Tülay Şahin, Asur Ticaret Kolonileri Çağında Ulaşım ve Haberleşme, Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Eskiçağ Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Sebahattin
Bayram, Ankara, 2007, s. 4. * Tezin devamında krallıklar ayrıntılı olarak işlenmiştir.
26
Tahsin Özgüç, “Anadolu Şehir Devletleri”, Hititler ve Hitit İmparatorluğu. 1000 Tanrılı
Halk, Ed. W. Jakob, KUNST UND AUSSTELLUNGSHALLE DER BUNDESRE, 2002, s. 402.
27
Uğur Yanar, “Boğazköy Çivi Yazılı Metinlerinde Geçen Eski Hitit Devri Yerleşim Yerleri
Hakkında Elde Edilen Bilgiler”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Dan. Cem Karasu, Ankara, 2004.
13
edilebilmektedir. Örneğin Wahšušana metinlerde, bir kralı olan, kārum ve wabartum
teşkilatına sahip bir memleket olarak kaydedilmiştir.28
28
Şerife Gül, “Asur Ticaret Kolonileri Çağında Anadolu’nun Siyasi Yapısı”, Anadolu
Medeniyetleri Müzesi 1992 Yıllığı, Ankara, 1993, s. 43-45.
29
Asurlular, kendi ticarî faaliyetlerini etkilemediği sürece, vesikalarında Anadolu'nun siyasi
ve tarihî-sosyal olaylarına yer vermemişlerdir. Tüccarlar belgelerde, târihleme olarak "lîmum",
"warhum", "hamustum" adları ile ziraî tabirleri ve yerli tanrı adlarım kullanmışlardır. Bkz. Salih Çeçen,
“Koloni Devri Anadolu’sunda Tarihi ve Sosyal Olayların Asurlu Tüccarlar Tarafından Tarihleme
Olarak Kullanılışı”, A.Ü.D.T.C.F.D, C. 35, S. 1, s. 49.
30
İrfan Albayrak, Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Asurlu Tüccarlar ile Yerli Halk
Arasındaki İlişkiler, III. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri, Kayseri, 2000, s. 35.
31
Cahit Günbattı, Harsamna Kralı Hurmeli’ye Gönderilen Mektup ve Kaneš Kralları,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2014, s. 2 – 5.
14
2. Ana Hatlarıyla Hitit Siyasi Tarihi
Anadolu Yarımadası’nın, bugün için bilinen en eski adı “Hatti Ülkesi”dir. İlk
defa Mezopotamya yazılı kaynaklarında, Akkad Sülalesi döneminde (M.Ö. 2350-
2150), kullanılan bu ad, Assur yıllıklarından anlaşıldığı üzere, M.Ö. 630 tarihlerine
kadar süregelmiştir. Böylece, Anadolu en az 1700 yıl boyunca Hatti Ülkesi olarak
tanındı ve anıldı. Bu ad o kadar benimsenmiş ki, M.Ö. 2000 tarihlerinden itibaren,
Anadolu’yu istila etmeye başlayan Hind-Avrupalı Hititler bile, yeni yurtlarına Hatti
Ülkesi adını vermişler. Bu yüzden Boğazköy/Hattuşa tabletlerini ilk okuyan
dilbilimciler, hep abu deyime rastladıkları için, bambaşka bir dil konuşan bu yeni halka
Hatti adını taktılar. Oysa sonradan aynı metinlerden öğrenildiğine göre, söz konusu
(Hind-Avrupalı) halk kendini “Neşice” konuşan “Neşili”ler olarak anıyordu. Ancak
bu özel ad, eskiçağ tarihini dar çevrelerinde kullanıldı, fazla yayılmadı. Kaldı ki,
kendilerine Neşili olarak adlandıranlar, Hind-Avrupalı boyların sadece Orta
Anadolu’da oturan bölümüydü. Diğer kardeş boylar, “Luvi”ler ve “Pala”lar adıyla
biliniyordu.33
32
Mehmet Ali Kaya, a.g.e., s. 73.
33
Ali Dinçol, “ Hatti Uygarlığı”, Anadolu Uygarlıkları Görsel Anadolu Tarihi
Ansiklopedisi, Ed. Ekrem Akurgal, Görsel Yayınları, İstanbul, 1982, C. 1, s. 372.
15
esinlenerek Almanca “die Hethiter”, İngilizce “the Hittites”, Fransızca “les Hittites”
ve İtalyanca “gli Ittili” deyimlerini ürettiler. Türkçede önceleri Eti sözcüğü kullanıldı.
Şimdi ise Hitit deyimi yerleşti. Burada yanlış kullanılan bir adlandırmaya işaret etmek
yerinde olacaktır. Birçok bilim adamı bir zamanlar doğru olduğu sanılan, ancak şimdi
isabetsiz olduğu anlaşılan “proto-hitit” ya da “proto-hatti” deyimlerini alışkanlık
sonucu hala kullanmaktadırlar. Hatti yerine “proto-hitit” tabiri kullanıldığı takdirde
Hititlerin Hattilerden geldiği izlenimi yaratılmış olur. Oysa söz konusu iki halk
birbirinden dil ve ırk bakımından tamamıyla ayrıdır. Hele adı Hatti olan kavmi “proto-
hatti” diye anmak büsbütün anlamsızdır.34
34
Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, Net Yayıncılık, İstanbul, 2007, s. 30.
35
Ekrem Akurgal, Anadolu Kültür Tarihi, TÜBİTAK, Ankara, 2005, s. 15 – 16.
36
Mehmet Ali Kaya, a.g.e., s. 77.
16
Hititler, Hatti kültüründen özellikle de dinden etkilenmiştir. Bunun önemi
açıkça gösteren metinlerden biri de “Gökten Düşen Ay Tanrısı” metnidir. Mitolojik
anlatımla işlenen bu metinden Hatti dili ile ilgili bilgiler edinmekteyiz. Çünkü bu metin
Hatti ve Hitit dilinde yazılmıştır. Metinde bir ay tutulması sonucu çıkan fırtına ve
ardından gelen sağanak yağmur, masalımsı bir anlatımla ve Hatti tanrıları
isimlendirilerek verilmiştir.37
Kaneš Ib dönemi boyunca birtakım Orta Anadolu şehir devletlerini başarılı bir
şekilde bir krallık altında birleştiren bildiğimiz ilk yerel hükümdar Anitta olmuştu.
Babası Pithana ile birlikte muhtemelen Kaneš’in doğusudaki Kuššar’dan gelen Anitta
Kaneš’i fethetti ve burasını iktidar merkezi yaptı. Anitta’nın kurduğu krallığın ve
Kaneš Ib’nin sonunu neyin getirdiği bilinmiyor. Çöküşlerinin nedenleri farklı
olabilirse de bunların kabaca aynı tarihte meydana gelmesi belki de tesadüf değildi. 38
37
Erdal Yazıcı, Hitit Uygarlığı İzinde Anadolu, Uranüs Yayınları, İstanbul, 2011, s. 12.
3. Bölümde Pithana ve Anitta hakkında daha geniş bilgiler verilecektir.
38
Theo Van Den Hout, “Hitit Krallığı ve İmparatorluğu’nun Kısa Tarihi”, Hititler: Bir
Anadolu İmparatorluğu, Ed. Meltem-Metin Alparslan, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2013, s. 23.
39
Metin Alparslan, Hititoloji’ye Giriş, Türk Eski Çağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları, İstanbul,
2009, s. 98.
17
Telipinu’dan en fazla üç nesil sonrasını, altı kralın hızlı şekilde tahta geçişi ve
bunlardan en az ikisinin yönetime gaspla gelişi karakterize etmektedir. Neredeyse tüm
çağdaş kaynaklar başka toprak hibeleri ve Kizzuwatna ile bir takım antlaşmaları
kaydetmektedir. Öte yandan krallara yapılacak sunuları içeren daha geç tarihli listeler,
kralların sırasını belirlemede yardımcı olur. Antlaşmalar, Suriye ve Hurri topraklarına
giriş sağlayan stratejik açıdan önemli bölgeyi, Hitit orduları için açık tutmak ve
Kizzuwatna’nın muhtemel işgallere karşı tampon olarak hizmet etmesine izin vermek
amacını taşır.40
- Alluvamna
- Onun yerine geçen oğlu, II.Hantili
- Tarhurvaili, Eheya ile imzaladığı anlaşmayla tanınır
- II.Zidanta, Pilliya ile imzaladığı anlaşmayla tanınır
- II.Huzziya
40
Theo Van Den Hout, a.g.e., s. 27.
41
J. G. Macqueen, Hititler ve Hitit Çağında Anadolu, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2001, s.
48.
18
- I.Mutavalli
43
HİTİT İMPARATORLUĞU
Krallık Dönemi:
42
Isabelle Klock-Fontanille, Hititler, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2005, s. 24.
43
M.Ö. 1300’lerde Hitit İmparatorluğu, Kaynak: http://www.ancient.eu/hittite/, E.T.(10.05.16)
19
tarihteki yerini almıştır. I./II. Tuthaliya diğer krallar, I. Hattušili, I. Murşili ve I.
Şuppiluliuma’nın yer aldığı, dört büyük önemli Hitit krallarından birisidir. İsmi
Hattice bir kutsal dağdan alınmadır. Bu dönemde, Hititlerin Suriye bölgesine
duydukları geleneksel ilginin yanı sıra o yıllarda Mısır firavunu olan II. Thutmosis’un
yayılma politikaları Hititlerin Suriye topraklarındaki çıkarlarını tehlikeye sokacak
düzeye gelmişti. Mısır etki alanını Kargamış’a kadar yaymıştı. I./II. Tuthaliya bu
yayılmayı engellemek için Kizzuwatna ve Suriye’ye seferler düzenledi Halpa ve
Kargamış’ı egemenliği altına almayı başardı. Kral I./II. Tuthaliya’nın da içinde yer
aldığı bu hanedan sülalesi Hitit İmparatorluğu’nun çöküşüne değin yönetimde kaldı.44
44
Erdal Yazıcı, a.g.e., s. 34.
45
A. Muhibbe Darga, Hitit Sanatı, Akbank Kültür ve Sanat Kitapları, Anadolu Sanat
Yayınları, İstanbul, 1992, s. 16 – 17.
20
bölümünü kapsıyordu. Sadece Grek-Miken imparatorluğuna bağlı Ahiyaya’ya ait
Millavan’da Hitit egemenliği altına girmedi. M.Ö. 1275’te ünlü Kadeş Savaşı’nda II.
Ramses yönetimindeki Mısır ordusunun genişleme arzusunu bastıran ve böylece Hitit
İmparatorluğu’nu kurtaran da II. Mutavalli’ydi.
2.2.3.Kral Listesi
Bu bölümün sonunda baştan sona tahta geçen kralların yer aldığı Hitit Kral
listesini çeşitli yayınlardan yararlanarak ve orta kronolojiye göre hazırlayan Cem
Karasu’dan alıntı ile göstereceğim.
46
Elmar Schwertheim, Antikçağda Anadolu, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2009, s. 18.
21
47
47
Cem Karasu, Hititler, Ed. İlker Koç, ODTÜ Yayıncılık, Ankara, 2003, s. 20 – 21.
22
3.Eski Hitit Krallık Dönemi
3.1.Hititlerin Keşfi
E.J. Davis, bu figürlerin bir benzerini Tarsus da bir anıtsal kabartmada bulmuş
ayrıca üstünde benzer işaretlerin bulunduğu mühürler ortaya çıkartmıştı. Ortaya çıkan
tartışma ise benzer nitelikleri farklı yerlerde gösteren ve hiçbir kaynakta bulunamayan
bu kültür bu toplum kimler şeklindeydi. Yüzyılın sonuna doğru tartışmaların sürdüğü
dönemde İngiliz arkeolog Henry Sayce, 1879’da bir makale yayımladı, çok keskin bir
başlığı vardı: “Küçükasya’da Hititler”. Sayce, son yıllarda Küçükasya ve Suriye’de
bulunan anıtlarla yazıtların hepsinde belirli bir karakterin bulunmasını, bunların Hitit
ulusuna ait olmasıyla açıkladı. Kutsal kitabın çeşitli yerlerini kaynak göstererek gözü
pek bir tez ortaya koyuyordu. Ancak Sayce’dan iki yıl kadar önce başka bir İngiliz
William Wright, kısa bir makalesinde yeni bulguların sahibi olarak Hititleri gösterdi.49
48
C.W. Ceram, Tanrıların Vatanı Anadolu, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2011, s. 13 – 16.
49
C.W. Ceram, a.g.e., s. 20 – 22.
23
William Wright, 1884’de “Hitilerin Büyük İmparatorluğu – Prof. A. H. Sayce
Tarafından Okunmuş Bir Hitit Yazısıyla Birlikte” adlı eserini yayımladı. Bilimsel
olarak her açıdan yetersiz ve az sayıda kanıtı olan bu tartışmalar ve çeşitli çalışmalar
doruk noktasına ulaştı. Yeni yüzyılın devamında da sürecek olan bu tartışmalarla
birlikte artık Hititbilim – Hititoloji tarihi başlamaktadır.
Hititler, Eski Ahit’in İbranice aslında “Ht halkı” olarak geçmektedir. İbranice
yazı dilinde sesli harf bulunmadığından “Ht” harfleri kullanılmıştır. Ayrıca eski Mısır
hiyeroglif yazısında da, sesli harfler bulunmadığından, “Ht” değeri taşıyan hiyeroglif
işareti kullanılmıştır. Asur belgelerinde Hitit kavmi, “Heta” olarak anılmaktadır. Eski
Ahit, Batı dillerine tercüme edilirken, İbranice’deki “Ht”, Almanca’ya tercüme
edilirken “Hethit”, İngilizce’ye tercüme edilirken “Hittite”, Fransızca’ya tercüme
edilirken “Heteen” olarak uyarlanmıştır.50 Fransızca’nın etkisiyle kelime “Eti” olarak
Türkçe telaffuz edilmeye başlanmıştır. Türkçe’nin okunduğu gibi yazılan bir dil
olması sebebiyle bu durum söz konusudur. Ancak bu durum daha sonra düzeltilmiş ve
Türkçe’de “Hitit” kullanımı yaygınlaşmıştır.
Bilim dünyasının Hititler ile ilk karşılaşması 1887 yılına rastlar. Bu tarihte,
Orta Mısır’da Tell el-Amarna’da ele geçirilen tabletler, Mısır firavunları III.
Amenofis, IV. Amenofis ve Tuthankamon’un Önasya’daki çeşitli devletlerin kralları
ile yaptıkları diplomatik yazışmaları içeriyordu. Çivi yazısı ve Babil lehçesi ile
yazılmış olan bu tabletlerin birinde, Hitit kralı Şuppiluliuma, firavuna “kardeşim”
diye hitap ediyordu. Bazı belgelerde ise, Hititlerin Suriye üzerinde siyasi bir baskı
öğesi oldukları ve buraya seferler düzenledikleri kaydedilmişti. Mısır’ın Yeni
İmparatorluk dönemine ait mektuplarda ise Mısır-Hitit çatışmalarından söz
edilmekteydi.51
Yirmi yıllık bir süre daha sonra yirminci yüzyılın ilk yıllarına geldiğimizde
Türkiye’de Alman arkeolog Hugo Winckler, 70 yıl önce Texier’yi çok şaşırtan bölgeyi
kazmaya başlar. Bölgede bir kulübeye yerleşir ve burada yaptığı kazılarla elde ettiği
kil tabletleri inceler. Tabletlerdeki yazılar çiviyazısı biçimindedir. Winckler, Akad
dilinde yazılmış olduklarından, bu tabletlerin birkaç tanesini okuyabilir. Winckler,
kazdığı bölgenin, Sayce’in Hitit İmparatorluğu dediği artalanın bir parçası
50
Oliver R. Gurney, Hititler, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2001, s. 16.
51
Ali Dinçol, a.g.m., s. 24.
24
olabileceğinden kuşkulanır. Çünkü bir tablette firavun II. Ramses’in saltanatının yirmi
birinci yılında Hitit kralı Hattuşili ile imzaladığı antlaşmanın Akad dilindeki çevirisi
vardır. Bu kanıtla birlikte kazılan bölgenin daha sonra Hattuşaş diye tanımlanan Hitit
başkenti olduğunu açıklığa kavuşturur. Ancak bölgeden çıkarılan tabletlerin büyük
çoğunluğu Hititçe henüz bilinmediğinden okunamamıştır.52
Hitit dilinin çözülmesi ise, Çek bilim adamı Bedrich (Friedrich) Hrozny’nin
1915 yılında, bir dini tablet üzerindeki cümleyi tercüme etmesiyle gerçekleşmiştir.
Hâlbuki 1902 yılında, Norveçli araştırmacı Jorgen Alexander Knudtzon, Mısır’da
Tell-el Amarna arşivindeki iki Hititçe tablete dayanarak, yeni bir Hint-Avrupa dili
keşfettiğini duyurmuştu. Ancak o dönemde Knudtzon’un bu görüşü pek kabul
görmemiş, hatta eleştirilmişti. İşte, ondan tam 13 yıl sonra Bedrich Hrozny, Hititoloji
bilimi için büyük bir keşfe imza atmış ve bir dini tablette yazan “nu NINDA-an
ezzatteni nu watarma ekutteni” yani “ekmek yiyiniz ve su içiniz” cümlesini çevirmeyi
başarmıştı.53 Bu çeviriyle birlikte o ana kadar bilinmezliklerle dolu olan Hitit dünyası
artık yavaşça aydınlanmaya başlamıştır.
3.2.Hititlerin Kökeni
52
Trevor Bryce, Hitit Dünyasında Yaşam ve Toplum, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara,
2003, s. 18.
53
Firuzan Kınal, Eski Anadolu Tarihi, TTK Yayınları, Ankara, 1987, s. 173 – 174.
25
üzerinden kuzeydoğudan mı geldikleridir.54 Bu konuda akademik çevreler görüş
ayrılığına düşmüştür ve dilbilimsel verilerle arkeolojik veriler birbirini tamamladığı
sürece varsayımlar bizi gerçeğe götürecektir.
54
J.G. Macqueen, a.g.e., s. 27.
55
Nilüfer Çolpan, “Hititlerin Anadolu’ya Göçü ve Çevre Kültürlerle Etkileşimi”, Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Master Tezi, Dan. Salih Çeçen, Ankara, 2008, s. 4.
26
metninde şöyle denilmektedir; “Göklerin güneş tanrısı, insanoğlunun çobanı!
Denizden çıkıp yükselirsin göklerin güneş tanrısı! …”56
3.3.1.Beylikler Devri
56
Diren Çakmak, Hitit İmparatorluğu’nun Toplumsal ve İktisadi Yapısı, Libra Yayıncılık,
İstanbul, 2012, s. 133.
57
Birgit Brandau ve Hartmut Schickert, Hititler Bilinmeyen Bir Dünya İmparatorluğu,
Arkadaş Yayınları, Ankara, 2003, s. 20.
58
Nilüfer Çolpan, a.g.t., s. 8.
* Ayrıca bkz. Ali Çurey, Hatti/Hititleri Kökeni ve Çerkesler, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul,
2012
27
Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda en önemli merkezlerden biri Kuššara, Kaniš
gibi şehirlerden daha güçlü olan Harsamna idi. Harsamna’nın önemi açıkça Asur ile
ilişkilerine dayanıyordu. Bunu da 2001 Kültepe kazılarında ortaya çıkan Harsamna
Kralı Hurmeliye Gönderilen Mektup ’tan öğreniyoruz.
Şehir devletlerinin idari yapısı hakkında ayrıca bkz. Hakan Erol, “Asur Ticaret Kolonileri
60
Devrinde Anadolu Şehir Devletlerinin İdari Yapısı”, Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları
Kongresi, C. 3, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara, 2012.
28
Kültepe’de, Alişar’da ve Boğazköy’de Asur tüccarlarına ait yerleşmelerde
bulunan çivi yazılı Asurca metinlerden tanıdığımız ve adına Kültepe höyüğünde
bulunmuş bronz bir kama üzerinde rastladığımız Kral Anitta bugün için Hitit siyasal
tarihinin en eski yazılı belgesinin sahibidir. Boğazköy’de bulunan bir metin paleografi
yönünden, yani yazısının şekli yönünden belki de daha geç döneme ait bir kopyadır.
Ancak belge Heinrich Otten’in belirttiğine göre dil bakımından I. Hattuşili’nin
Vasiyetnamesinden de eski olup bugün için Hitit dilinde yazılmış en eski yazılı
belgedir. 61
Hitit krallığının kuruluşundan önceki Anadolu tarihi açısından birçok
bilgiyi içeren belge şu şekildedir.
“Kuşşara kralı Pithana oğlu Anitta (söyle der): Konuş : Göğün Fırtına tanrısına (karşı) iyi idi,
Ve Fırtına Tanrısına (karşı) iyi olunca, Neşa kralı Kuşşara kralına karşı) savaş açtı. Kuşşara [kr]alı
şehirden aşağıya [ki]tle halinde geldi, [Ve Ne]şa’yı geceleyin güçlü bir saldırı ile al[dı]. [N]eşa kralını
yakaladı ve Neşalılardan Hiçbirine kötülük yapmadı.[Onları] (kendisinin) anaları, babaları
yaptı.Babam [Pi]thana’dan sonra aynı yıldaBir savaş kazandım. Güneş Tanrısı tarafından
[doğudan] [ha]ngi ülke başkaldırdı ise, onların hepsini yendim. Ullama’yı… Arkadan H[(atti)] kralı
[(gel)di]. [ Onu…] da yendim. [N]eşa. Ha[rk]iuna’yı sıcak bir zaman [da yendim]. [Ulla]ama’yı
geceleyin güçlü (bir saldırı) ile aldım.[….]’yı sıcak bir zaman[da yendim]. Onu Göğün Fırtına
Tanrısına adadım. Fırtına Tanrısına tekrar ……ettik. Kim benden sonra kral olursa,[…..]’yı ve
Harkiuna’yı Ne[şa’dan] tekrar hiç kimse iskan etmesin. Ne[şa] onun Düşmanı olsun. Ve bütün ülkenin
[düşmanı] olsun. Ve (bir) arslan gibi [bütün] ülke [onu yensin ?] bir şey [……..]sa, [ iskan ederse, onu
Fırtına Tanrısına […sınlar] Babam [Pithana’dan] sonra Deniz [kenarındaki] Zalpuwa’ya [sefere
gittim]. [ve] deniz [kenarındaki Zalpuwa’yı yendim] [Neşa’daki] büyük kapıma [koydum.] Gelecekte
[hi]ç kimse bu [tableti] kırmasın. Kim onu kırar[sa Neş]a’nın düşmanı olsun] İkinci kez tekrar Hatti
kralı Piuşti ge[ldi,] Getirdiği yardımcılarını Şalampa’da [yendim]. Zalpuwa’dan denizden içerde olan
bütün ülkeleri [zaptettim]. Eskiden Zalpuwa kralı Uhna Tanrı Şiuşimmi[yi] (tanrı heykelini) Neşa’dan
Zalpuwa’ya götürdü. [Arkadan da (ben) Büyük Kral Anitta Tanrı Şiuşimmi’yi [Z]alpuwa’dan tekrar
Neşa’ya gö[türdüm]. Zalpu[wa] kralı [H]uzziya’yı da sağ olarak] Neşa’ya götürdüm.
Hattuşa…[[dokundu (?) Onu (bir yana) bıraktım. O Sonra aç kalınca, onu Tanrı Şiuşimmi Taht
tanrısına teslim etti. Onu geceleyin Güçlü (bir saldırı) ile aldım, yerine üzerlik otu (?) ektim. Kim benden
sonra kral olursa Ve Hattuşa’yı tekrar iskan ederse, Göğün Fırtına Tanrısı onu ezsin! Yüzümü
Şalatiwara’ya çevirdim. Şalatiwara karşı…[…][Şehir]den askerlerini çekti. Onları Neşa’ya
götür[düm]. Neşa’da surlar inşa ettim. Şehir (surlarından) sonra Göğün Fırtına TanrısınınTapınağını
ve Tanrı Şiuşimmi’nin tapınağını inşa ettim. Taht tanrısının tapınağını, efendim Fırtına Tanrısının
Tapınağını ve Tanrı Şiuşimmi’nin tapınağını inşa ettim. Seferden getirdiğim ganimetle [onları]
donattım. Ve bir adak yaptım ve lanet [ettim]. Aynı gün iki arslan, yetmiş domuz, altmış yaban domuzu,
Yüz yirmi yaban hayvanı ??, ya leopar, ya arslanlar, ya geyikler, Ya dağ keçisi, ya da […..] Neşa’ya
61
Ekrem Akurgal, a.g.e., 2007, s. 43.
29
(baş)kentime, getirdim. Aynı yıl içinde [Şalatiwa]ra’ya karşı savaşa gittim. Şalatiwara adamı çocukları
(halkı) ile birlikte başkaldırdı [ve bana kar]şı geldi. Ülkesini ve şehri terk etti. ve Hulanna ırmağını
tuttu. Ne[şa…. onun] arkasından gitti. Şehir surlarını ateşe verdi. Onları orada (?) Şehrin içinde bin
dört yüz asker, Kırk koşum atları, gü[müşü (ve) altını] o çekti, ve o gitti… o çekti, ve o gitti…[…..]
sefere çıkınca, Puruşhanda adamı benim yanıma hediyelerini (getirdi). O, bana demirden bir taht,
demirden bir asa hediye olarak getirdi. Ben tekrar Neşa’ya gelince, Puruşhanda adamını yanımda
götürdüm. (Kabul) salonuna girince, o Önümde sağda oturacak !”62
M.Ö. XVII. yüzyıla tarihlenen Hititçe yazılmış olan bu metin “Anitta Tableti”
ya da “Anitta Metni” olarak bilinmektedir. Hitit tarihinin başlangıç dönemi için de son
derece önemli bilgiler içeren bu metinden, Anitta’nın babası Pithana’nın Kuššara
şehrinden hareket ederek, Kaniš ile aynı yer olduğu belgelenmiş olan Neša şehrini bir
gece baskını ile ele geçirdiğini öğreniyoruz. Metnin devamında çevredeki krallıklara
karşı kazandığı zaferlerden söz eden Anitta, Zalpuwa ve Hattuša’ya karşı kazandığı
zaferlerden söz etmektedir. Metnin sonuna doğru Anitta Hattuša’yı tahribini ve
lanetlemesini anlatır.63
Anitta, Hattuša’yı ele geçirdikten64 sonra kentin bir daha iskan edilmesini
önlemek için buraya ZA.AH.Lİ65 (tere?) adında zararlı bir ot ektiğinden
bahsetmektedir. Bunun amacı Neša kentinin ticari açıdan daha verimli olmasını
sağlamak olabilir. Ayrıca bilindiği gibi Hititler kendilerini Nesili olarak tanıtıyor ve
konuştukları dile de Nesice deniliyordu. Anitta yaptığı askeri icraatlar sonunda Büyük
Kral unvanını kazanmış ve Anadolu’da siyasi birliğin temellerini oluşturmuştur.
Pithana’dan sonra oğlu Anitta’nın metinde izlenen icraatından Neša’yı başkent yaptığı
anlaşılmaktadır.66 Neša’nın başkent yapıldığının kesin olmasa da diğer bir kanıtı
Tahsin Özgüç’ün Kültepe’de yaptığı kazıda bulduğu bir kama ucudur. Kamada “e.gal
A-ni-ta ru-ba-im” yani Kral Anitta Sarayı sözcükleri yazılıdır.67
62
Sedat Alp, Hitit Çağında Anaolu, Tübitak Yayın, Ankara, 2002, s. 53 – 55.
63
Cahit Günbattı, a.g.e., 2014, s. 6 – 7.
64
Ayrıntılı bilgi için bkz. Gerd Steiner, “Anitta Hattuša Kentini Nasıl Ele Geçirdi”,
Uluslararası I. Hititoloji Kongresi Bildirileri, Kültür Bakanlığı, Çorum, 1990, s. 154 – 163.
65
Özlem Sir Gavaz, “Hitit Öncesi Anadolu’nun Siyasi Durumuna Genel Bir Bakış”, Çorum
Kültür Sanat Dergisi, Hitit Söyleşileri III Özel Sayısı, Çorum İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayını,
Çorum, 2014-2015, s. 40.
66
Özlem Sir Gavaz, a.g.m., s. 41.
67
Ekrem Akurgal, a.g.e., 2007, s. 45.
30
Anadolu’ya tek başına egemen olmaya çalıştığını açığa vuruyor. Onun Alişar’da
bulunan iki tablette de adı geçer. Bunların birinde “ Prens Anitta” ötekisinde de
“Büyük Prens Anitta” ve “ merdiven büyüğü Beruva” dan yani veliahdinden söz
edilmektedir. Louvre Müzesi’ndeki Kültepe metninde ise “ Pithana ve merdiven
büyüğü Anitta” sözleri geçtiğine göre karşımıza Pithana-Anitta-Beruva’dan oluşan bir
dinasti buluyoruz demektir. Beruva’nın ise krallık yapıp yapmadığı bilinmemektedir.68
Fikir veren ancak çok kıt olduğunu kabul etmemiz gereken bu çeşitli belgelerin
gözler önüne serdikleri yalnızca şunlardır. a) İlk Hitit krallarının da üyesi olduğu
Kuššara hanedanlığı XVIII. yüzyılın başlarında Neša’nın denetimini ele geçirdiği; b)
Hititlerin diline sonradan “Nesice” Neşaca adı verilmiştir; c) Anitta’nın üstün
başarıları daha geç Hitit arşivlerinde muhafaza edilip kopyalanmıştır.70
68
Ekrem Akurgal, a.g.e., 2007, s. 44.
69
Veli Ünsal, Eski Anadolu’da Teokratik Devlet Düzeni (Hitit-Urartu), Berikan Yayınevi,
Ankara, 2013, s. 90.
70
Amelie Kuhrt, Eski Çağ’da Yakındoğu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul,
2010, C. 1, s. 300.
31
Bu yazılı belgeler doğrultusunda Anitta sonrası dönem için arkeolog İlhan
Akşit eserinde şöyle yazmıştır. Anitta öldükten sonra yerine 1740-1710 yılları arasında
I.Tuthaliya’nın kral olduğunu görüyoruz. (Burada belirtmek gerekir ki bazı kaynaklar
bu dönem için I.Tuthaliya’nın varlığından bahsetmezler.) I. Tuthaliya’nın oğlu
Puşarumma’dır. O da 1710-1680 yılları arasında hüküm sürdükten sonra yerine
Labarna geçer. (Yine belirtmek gerekir ki bazı kaynaklar Labarna’nın varlığından
bahsetmezler. Hatta Labarna’nın I. Hattuşili ile aynı kişi olduğu belirtilir.) Seçkin bir
kral olan Labarna Hititlerin kurucusu olarak anılır. Kardeşi Papadilmah’la taht
kavgasına tutuşmuş ve krallığı elde etmiştir. Ayrıca Hitit kralları onun adını unvan
olarak kullanmışlardır. Labarna tahta çıkınca kendisine “Kalemiz olursa o zaman
bütün memleketler Hattuşaş’a boyun eğerler” denilmekte ve çok muhtemeldir ki,
Labarna başkenti Neša’dan Hattuşaş’a taşımış, bu nedenle Hitit imparatorluğunun
kurucusu sayılmıştır. Ayrıca Telipinu Fermanı ile Labarna’nın (Tabarna) ülkeyi
sağlam temellere oturttuğunu ve ülke sınırlarını genişlettiğini görüyoruz.71
Ekrem Akurgal, Labarna ve ondan sonraki dönem ile ilgili olarak yazılı
kaynaklar üzerinden şöyle bir açıklama yapıyor. Boğazköy’de 1957 yılında ele
geçirilen iki dilli bir metinden, Hattuşa’da kurulan Eski Krallık hanedanının ilk
hükümdarının I. Hattuşili olduğu anlaşılmaktadır. Bu metnin Hititçe çevirisinde şöyle
denmektedir: “Büyük Kral Hattuşa Kralı, Kuššaralı adam, Tabarna Hattuşili, Hattuşa
ülkesinde kraldı.” Hattuşili bu metinde kendisini kesin bir biçimde kraliçenin erkek
kardeşinin oğlu olarak tanıtmaktadır. Yani Labarna’nın kanından olmadığını açığa
vurmaktadır. Hattuşili’nin Kuššaralı oluşu ve Tavananna yani kraliçenin yeğeni
olduğunu bildirmesi, kendisinden önce bir kralın hüküm sürdüğünü açığa vurmaktadır.
Sözü geçen metinde gerek I. Hattuşili’nin gerekse III. Hattuşili’nin kendilerini
Kuššaralı olarak anmaları ve Telipinu metninden de hareketle sonuç olarak diyebiliriz
ki, Kuššara kralı Labarna’dan sonra yerine yeğeni Labarna ya da Tabarna adı ile
hükümdar oluyor ve bir süre sonra başkenti Hattuşa’ya taşıyarak Hattuşlu anlamına
gelen Hattuşili ismini alıyor.72
71
İlhan Akşit, Hititler, Sandoz Yayınları, Yayın yeri belirtilmemiş, 1981, s. 59 – 60.
72
Ekrem Akurgal, Hatti ve Hitit Uygarlıkları, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, 1995, s.
24 – 25.
32
rahatlıkla karşı saldırıya geçebiliyordu. Bir yandan Hitit ekonomisinin temellerinden
birini oluşturan yağma ve talanlar, askeri seferler, toprakları genişletme çabaları
sürerken, diğer taraftan da krallar iç isyanlar, çekişmeler, kan davaları, saltanat ve
makam kavgaları ve hatta kendi kraliçeleriyle uğraşmak zorunda kalıyorlardı. I.
Hattuşili’nin uğraştığı konular arasında işgal edilen toprakların yeni idare düzeni içine
alınması, Hitit öncesi özerk kentlerin kaldırılması, yakın akraba ve eş dosta hudut
boylarında arazi dağıtarak kolonileştirme ve içinde Hitit kanunlarının da bulunduğu
idari ve hukuki kurumların düzenlenmesi gelir.73
3.3.2.1.I.Hattuşili’nin Yıllıkları
Ertesi yıl Alalha’ya (Hatay’da Tel Atçana) karşı gittim ve onu imha ettim.
Arkadan Uršu’ya karşı gittim. Uršu’dan İgakalis’e karşı gittim. İgakalis kentinden
Tišhiniya’ya yürüdüm. Dönüşümde Uršu ülkesini imha ettim ve evimi hazinelerle
doldurdum.
Ertesi yıl Arzawa ülkesine karşı gittim. Sığırları ve koyunları aldım. Arkamdan
Hanigalbat ülkesi düşmanı ülkeme girdi ve bütün ülkeler benden ayrıldı. Yalnız
Hattuša kenti kaldı. Güneş Tanrısı sevgilisi Tabarna’yı kucağına oturttu, elini tuttu ve
(savaşta) onun önünde koştu. Cezalandırmak için Nenašša’ya karşı gittim. Yaklaşınca
(korkudan kapılarını) açtılar. Ulumma’ya karşı savaşa gittim; iki kez bana karşı silaha
73
Ahmet Ünal, Hititler Devrinde Anadolu I, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2002, s.
66.
33
başvurdu. İkisinde de onları hezimete uğrattım. Ulumma kentini imha ettim.
Toprağında artık çift sür(dürt)medim. Onu boş bıraktım. Yedi tanrı (heykelini)
Arinna’nın Güneş Tanrıçasına getirdim; onlardan birinin adı Tanrı Nikatiti ve
Aranhapila Dağı’dır. Geriye kalan tanrıları tanrıça Mezulla’nın tapınağına getirdim.
Ertesi yıl Sanahut’a karşı gittim. Beş ay savaştılar, altıncı ayda Sanahut’u
imha ettim.
Ertesi yıl Güneş Tanrıçası el(imi) tuttu, Allalha düşman olduğundan gittim ve
Allalha’yı imha ettim.
Ertesi yıl Zarunti kentine karşı gittim ve Zarunti’yi imha ettim. Haššu’ya karşı
gittim. (Benden) önce (düşman) cephe kurmuştu. Halap kenti orduları onun yanında
idi. Adalur Dağı yakınında onları hezimete uğrattım.
(O) günlerde gittim, Büyük Kral bir arslan gibi Puran (Fırat) ırmağını geçti,
Haššu kentini bir arslan gibi pençesiyle ezdi. Üstüne toz yığdı ve onun malı ile
Hattuša’yı doldurdu. Gümüş ve altının ne başı vardı ne sonu. Amaruk’un efendisi
Fırtına Tanrısını, Halap’ın efendisi Fırtına Tanrısını, Allatum’u, Adalur’u (ve)
Liluri’yi, gümüşten iki boğayı, gümüşten ve altından üç heykeli, iki hamri evini (?) …
altınla kapladım. İyi altından bir masayı … gümüşten üç masayı, iyi altından kolluklu
bir tahtı taşlarla ve altınla kaplattım, (bütün bu . . .) Haššu’dan Arinna’nın Güneş
Tanrıçasına yukarıya getirdim. Tanrıça Allatum’un kızı Hepat’ı, gümüşten üç heykeli,
altından iki heykeli Mezulla’nın tapınağına yukarıya getirdim …
Büyük Kral Tabarna Zippašna’ya yürüdüm ve Hahhu kentini bir arslan gibi
(yere serdim). Zippašna kentini imha ettim ve tanrılarını Arinna’nın Güneş
Tanrıçasına yukarıya getirdim. Hahhu’ya karşı gittim ve savaşa üç kez kent kapısına
karşı taşıdım ve tahrip ettim. Mallarını kentim Hattuša’ya getirdim. İki yük arabası
altın, iki gümüşten mayaltum-arabası, altından bir masa, gümüşten bir masa.
Hahhu’nun bu tanrıları, bir tane gümüşten güçlü bir boğa, ön kısmı gümüşten bir
gemi. Büyük Kral Tabarna Hahhu kentinden aldı ve Güneş Tanrıçasına yukarıya
getirdi.
34
Büyük Kral Tabarna cariyelerinin ellerini değirmen taşından, kölelerinin
ellerini (zahmetli) işlerden aldı. (İş için devamlı oturan) popo(lar)ını serbest bıraktı.
Onları Arinna’nın Güneş Tanrıçasının tapınağına teslim ettim ve onları gök altında
hürriyete kavuşturdum…..
Fırat nehrini hiç kimse geçmemişti. Büyük Kral Tabarna onu yürüyerek geçti.
Arkasından askerleri onu yürüyerek geçtiler. Bir kral ve dava adamı olarak onu geçti
(ve) Hahhu’nun askerlerini yendi. Hahhu kentine karşı hiçbir zaman (kötülük)
yapılmadı, ateşe verilmedi, Fırtına Tanrısına duman çıkarılmadı (?) Büyük Kral
Tabarna Haššu kralını ve Hahhu kralını imha ettiği zaman (kentleri) ateşe verdi ve
dumanı Göğün Güneş Tanrısına ve Fırtına Tanrısına çıkardı (?). Ve Hahhu kralını
yük arabasına koştum.74
3.3.2.2.I.Hattuşili’nin Vasiyetnamesi
74
Sedat Alp, a.g.e., s. 65 – 66.
75
Mehmet Ali Kaya, a.g.e., s. 105 – 106.
35
Vasiyetnamede en çok dikkati çeken olay, kraliçe olan Tawananna’ya gösterilen
tepkidir. Belgenin girişinden itibaren ele alınan konu, bu durum çerçevesinde meydana
gelen olaylar etrafında gerçekleşmektedir. Krala karşı yaptığı entrikalar ve kralın buna
duyduğu endişe ve aldığı önlemler anlatılmaktadır. Belgenin genelinde kraliçenin
asiller ve askerler üzerinde etkin olduğu anlaşılmaktadır ve kral kendisine karşı olan
kraliçenin bu siyasi gücünden endişe duymaktadır.
Ben kral onu tuttum ve onu yatağıma getirdim (ve şöyle dedim): “Bu ne
(demek) hiç kimse kız kardeşinin oğlunu büyütmesin! O, kralın sözüne aldırmadı. Bir
yılan olan anasının sözünü dinledi. Ona erkek kardeşleri ve kız kardeşleri her zaman
soğuk sözler götürdüler. O, onların sözlerini dinledi. Ben kral bunu işittim. (Şimdi)
savaşa karşı savaş açıyorum.
Bırak (şunu)! (Artık) o, benim oğlum değildir! Anası bir sığır gibi böğürdü (?):
“Benim, canlı sığırın rahmini kopardılar. Onu mahvettiler! Sen onu öldüreceksin!”
Ben kral her hangi bir kötülük yaptım mı? Onu rahip yapmadım mı? Onu (herkesin
arasından) öne, (daha) iyiye, her zaman çekmedim mi? (Fakat) o, kralın arzusuna
sempati ile bakmadı. O, kendi isteği ile Hattuša’ya nasıl sevgi gösterir?
Gelecekte Hatti’ye ait insanlara şöyle yaklaşacak. Kimin sığırı, koyunu (varsa,
onları alıp) götürmek için yaklaşacak. Etrafındaki düşmanlarımı kılıç[la (?) yendi]m
(?) v[e ülkemi huzura kavuştur]dum. Öyle olmasın ve ark[ada]n [ülkemi
karıştırma]sın!
36
Şimdi (artık) ve hiçbir zaman kesinlikle (şehirden) aşağıya inmesin! İşte oğlum
Labarna’ya bir ev verdim. Yesin (ve) içsi[n! İyi davrandığı takdirde] şehre yukarıya
gelsin! E[ğer kin]dar davranırsa ya da herhangi bir kötü[lük (?) ya da] herhangi bir
[isy]an (tasarlarsa), yukarıya gelmesin! O [evinde kals]ın!
İşte Muršili benim oğlum[dur]. On[u tanıyın!] Onu tahta oturtun! [Tanrı
tarafından onun yüreğine iyilik] verilmiştir. [Tanr]ı ancak ars[lanı] arslanın yerine
[koyar. N]e [za]man bir savaş sözü olu[rsa ya da] bir [isyan sözü ağırlık ka]zanırsa,
hizmetkârlarım ve büyükler(im) oğluma yardımcı o]lsun!
Hiç kimse (şöyle) demesin! : “Kral gizlice canının istediğini [yapar]. Ben onu
ona bağışlarım!” – ister olsun ister olmasın! – [öyle bir k]ötülük (içinize) konmasın!
Şimdi [siz ki,] benim düşüncelerimi ve ilkelerimi (aklımın keskinliğini) [bi]lirsiniz (?)
, oğlumu akıllı bir kişi olarak yetiştirin!
Biri diğerini arkaya it[me]sin! (haksızlık yapmasın!). Biri diğerini [öne (?)
sürme]sin! (İltimas yapmasın!) – İhtiyarlar Heyeti mensupları sözleri söylemesinler!
(Dedikodu (?) yapmasınlar!) [Oğlum (?) kendi (?) çıkarla]rı (?) için (?) çağrılmasın!
Seninle (oğlum) Hatti’nin İhtiyar Heyeti mensupları (seni kandırmak için?)
konuşmasınlar! [Kuššar (?) adamı], Hemmuwa adamı, Tamalkiya adamı, [Zalpa (?)
adamı], taşralardan biri, (onlardan) hiçbiri seninle konuşmasın!
37
yapt]ılar. Sen babanın başına yaslan! [Tapaššanda’ya] ait olan [sa]raylar (henüz
günahtan) [temizlen]me[di]. (Onları) sen temizle!
[Sizler ona kötülük y] yapmayın! O kötülük yaptı. [Ben ona karş]ı [kötülük]
yapmayacağım! O beni baba (diye) [çağırmadı]. Ben onu kızım (diye)
çağırmayacağım!
Şimdiye dek [ailemden] hiç kimse arzumu kabul etmedi. [Sen oğlu]m Muršili
sen onu kabul et![Babanın sö]zlerini koru! – Babanın sözlerini korursan, [ekmek
38
yiye]ceksin, su da içeceksin! [yüreğ]ine olgunluk çağı (gelince), günde iki kez, üç kez
ye! Kendine iyi bak! Yüreğine yaşlılık (çökünce), doyuncaya kadar ye! (O zaman)
[babanın] sözünü (bir kenara) at!
[Ayrıca Büyük Kr]al Labarna oğlu Muršili’ye (şöyle) dedi: “Sana aktardığım
(verdiğim) sözlerimi (içeren) bu [table]ti senin önünde her ay (yüksek sesle)
okusunlar! Böylece [söz]lerimi (ve) bilgeliğimi yüreğine kazıyasın [ve
hizmetkârlarım] ile büyüklerimi merhametle yönetesin! Herhangi birinin suçunu
[gör]ürsen, - ya bir kimse bir tanrıya karşı günah işler ya da bir kimse herhangi bir
(kötü) söz söyler – asiller meclisine tekrar sor! Dedikodu (?) asiller meclisinden geri
çevrilmelidir! Oğlum yüreğ[in]den ne geçerse, onu hep öyle yap! (Doğru bildiğini
yap!).
39
Büyük Kral Labarna (kraliçe) Haštayar’a (şöyle) der: Bana karşı çıkma! Onun
için [k]ral ya da saray oğlanları şöyle demesin! : “Bu (kadın) her zaman yaşlı (falcı?)
kadınlara sorar.” Kral (onun hakkında) [şö]yle de(me)sin! : “(Acaba) şu anda yaşlı
kadınlara mı [sora]r, (böyle bir şeyi) bilmek istemiyorum”. Buna karşı çıkma! Hayır!
Bana her zaman tekrar sor! [sana] görüşlerimi her zaman [bil]direceğim. (Öldüğüm
zaman) [beni] iyice [yıka! Beni göğ]sünde [tut] Beni göğsünde [toprağa taşı!] (Beni)
toprakta ko[r]u! Büyük Kral Tabarna’nın (“hükümdarın”) tableti. Büyük Kral
Tabarna Kuššar’da hastalanınca ve genç Mu[ršili’yi] kral olarak atadığı zaman.”76
Metinde Labarna adıyla geçen kişinin ise evlatlık aldığı Huzziya olduğu ele
geçen belgelere göre tahmin edilmektedir. Bu kişi karakter itibariyle I. Hattuşili’yi
çekindiren yönü isyan etmesiyle birlikte, acımasız kişiliği ve merhamet duygusundan
yoksun olmasıdır. Çünkü bu duygudan yoksun olan kişinin başarılı olmasından söz
edilemez ve halkına mutsuzluk getirir. Acıma duygusu olmayan birinin merhamet
duygusu da yoktur. Labarna adındaki kişi de bu özellikleri ile krallığa layık değildir.
76
Sedat Alp, a.g.e., s. 68 – 71.
77
Turgut Yiğit, “Eski Hitit Dönemine Ait Bir Ferman”, Tarih Araştırmaları Dergisi, C. 26,
S. 41, Ankara, 2007, s. 5 – 6.
78
Ekrem Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, Çizgi Kitabevi, Ankara, 2005, s. 127.
40
Ayrıca krala karşı çıkması da onun veliahtlıktan alınmasında en önemli unsurdur.
Burada I. Hattuşili keskin zekâsıyla belki de en doğrusunu yapmıştır.79
3.3.3. I. Muršili
79
Birgit Brandau, a.g.e., s. 51.
80
Turgut Yiğit, “Hitit Krallığı’nda Veliahdın Belirlenmesi Üzerine”, Tarih Araştırmaları
Dergisi, S. 34, 2003, s. 145.
41
ilişkilerinde geçmek zorunda oldukları, hatta güçlü oldukları dönemlerde ellerinde
bulundurmayı arzuladıkları yerdi. Ulaşım her yerde kolaylıkla sağlanamamasına
rağmen, ilişkilerin gelişmiş olması ve bu yönde gösterilen ilgi, bölgenin o zamanın
dünyasında cazip özellikleri bulunduğunu, en azından Hititler'in kendilerine göre,
burası ile ilgilenmeyi gerektirecek nedenlere sahip olduklarını gösterir.81
I.Muršili’nin tahta çıkışına dair kesin ve açık bir bilgi yoktur. Büyük ihtimalle
I. Hattuşili’nin ölümünden kısa süre sonra yani vasiyetinden kısa bir süre sonra tahta
çıkmıştır. Çünkü I. Hattuşili hasta yatağındayken vasiyetinin yazdırmıştı. Yukarıda
belirttiğim üzere I. Hattuşili’nin ölüm nedeni kesin olmamakla beraber Halep’te
yaralanması sebebiyle olabileceği düşünülmektedir. I. Muršili kral olduktan sonra
ülkede birliği tekrar sağlamıştır. Halep’e bir sefer düzenlemiş ve burayı ele geçirerek
birçok ganimetle Hattuša’ya geri dönmüştür. Ardından, Halep’in güneybatısındaki
Katna şehirlerinden Mari’yi alarak, Babil yolunu açmış oluyordu. Sonrasında, Babil’e
girerek savaşmış ve burayı ele geçirmiştir.
81
Tugut Yiğit, “Hitit Krallığının Kuruluş Dönemi", İdol Arkeoloji ve Arkeologlar Dergisi,
Berkay Matbaacılık, Nisan-Mayıs-Haziran 2002, S. 13, s. 15.
82
Oliver Robert Gurney, a.g.e., s. 30.
42
Çünkü Yamhad Krallığı’nın yenilgisi ve Halep’in alınmasıyla Babil yolu üzerinde
hiçbir düşman kalmamıştı. I. Muršili Babil’i, bu kente yaptığı ilk seferle ele geçirdi.
Eski Babil Devletinin en güçlü kralı olan Hammurabi’den sonra iç kavgalar yüzünden
devletin zayıflamış olması bu durumu kolaylaştırdı. Ayrıca I. Muršili’nin Babil’in
fethinden sonra Kassitlerin nüfuzu altında bulunan Hana Krallığı ile işbirliği yaparak
Hurrilerle savaştığının ve onları yenmiş olduğu bilinmektedir.83
83
Mehmet Ali Kaya, a.g.e., s. 109.
84
Ahmet Ünal, a.g.e., s. 70.
85
Sedat Alp, a.g.e., s. 59 – 60.
43
3.3.4. Gasıp Krallar ve Kargaşa Dönemi
Hitit askeri başarısı I. Muršili’nin ölümünden sonra durdu. Bunun nedeni ise
taht iddiacılarının hırsıydı. Bu koşulların olmasını sağlayacak ortam mevcuttu. Krallık
kabilesel örgütlenmenin ötesinde herhangi bir kurumsal güce sahip değildi. Krallık
yönetiminin ilkelerini belirleyen sözlü ya da yazılı bir anayasa yoktu. Bu sebeple I.
Muršili’nin katledilmesi sürpriz değildir. Nitekim krallık tahtına kimin oturacağının
ilkelerini belirlenmesi gerektiğinin farkına varan Telipinu’ya kadar hırslı taht
iddiacılarının komploları yer aldı. Bu nedenle I. Muršili’nin ölümünden Telipinu’nun
tahta çıktığı tarihe kadar geçen 70 yıllık dönem tarihçiler tarafından Gasıp Krallar
Dönemi ve Kargaşa Dönemi olarak adlandırıldı.86
86
Mehmet Ali Kaya, a.g.e., s. 111.
44
intikamını aldılar. Ona oğlu Ammuna’yı tanrılar düşman ettiler. Babası Zidanta’yı
öldürdü. Ammuna kral oldu. Tanrılar babası Zidanta’nın kanının intikamını aldılar.
Onun elinde ekinler, boğalar, sığırlar ve koyunlar iyi olmadılar. Ülke ona düşman
oldu. Zagga, Matila, Galmiya, Adaniya, Arzawiya ülkesi, Şallapa, Parduwata ve
Ahhula. Askerleri nereye savaşa gittiyse iyi olarak geri gelemediler. Ammuna da tanrı
olunca (ölünce) koruma kıtasının başı Zuru da o günlerde gizlice, ailesinden, oğlu
altın mızrak adamı Tahurawaili’yi gönderdi. O, Titti’nin ailesini oğullarıyla birlikte
öldürdü. Haberci, Taruhşu’yu da gönderdi. O, Hantili’yi oğularıyla birlikte öldürdü.
Huzziya kral oldu. Telipinu’da onun ilk (büyük) kız kardeşi İştarpariya ile evliydi.
Huzziya onları öldürecekti. Konu meydana çıktı. Telipinu onları sürdü…”87
Telipinu ile ilgili en büyük veri kaynağımız, siyasi, hukuksal ve idari nitelikte,
Hititçe ve Akadca yazılmış ve önceki bölümlerde de adından söz ettiğimiz “Telipinu
Fermanı” olarak adlandırılan metindir. Metinde ilk olarak, Telipinu’dan önce başa
87
Sedat Alp, a.g.e., s.
88
Ekrem Akurgal, a.g.e., 1995, s. 32 – 33.
89
Mehmet Ali Kaya, a.g.e., s. 114.
45
geçe krallar ve onların icraatlarından bahsedilir. Labarna, I. Hattuşili ve I. Muršili
dönemlerinde devletin genişlediği, ancak Hantili ile başlayan ve I. Huzziya ile sona
eren dönemde ise iç karışıklıkların yaşandığı ve düşman ülkelerin saldırılarının devam
ettiği anlatılmaktadır. Telipinu metninde, tahta gasp yoluyla geçmediğini vurgulamak
amacıyla Huzziya’yı meşru müdafaa için öldürdüğünü söyler. Uzun ve oldukça
karmaşık bir şekilde yaşanan olayları anlattıktan sonra, Hitit devletinin güç
kaybetmesine neden olan taht kavgalarına son vermek amacıyla, tahta çıkış sırasını
düzenleyecek kuralı verir. Bu sebeple bu bölümde kendi dönemini de anlattığı Telipinu
Fermanı’nı vermekte fayda vardır. Daha önceki bölümde Telipinu Fermanı’nda
kargaşa döneminin anlatıldığı kısmı gördüğümüz için onun haricinde olan kısımlar
verilecektir.
“Büyük Kral Tabarna Telipinu şöyle der: Eskiden Labarna Büyük Kral idi.
Oğulları, kardeşleri, hısımları, akrabaları ve askerleri birlik idiler. Ülke küçük idi. O
nereye savaşa gitse, düşman ülkesini eliyle yenerdi. Ülkeleri imha ederdi ve buyruğu
altına alırdı. Onları denizlere sınır yapardı. Savaştan geri geldiği zaman oğullarının
her biri bir ülkeye giderdi. Hupişna, Tuwanuwa, Nenašša, Landa, Zallara,
Paršuhanda, Lušna’yı ve ülkeyi yönetirdi. Büyük kentler (onun eline) konmuşlardı.
Sonra Hattuşili kral oldu. Onun da oğulları, kardeşleri, hısımları, akrabaları ve
askerleri birlik idiler, o nereye gitse, o da düşman ülkesini eliyle yenerdi. Ülkeleri
imha ederdi ve buyruğu altına alırdı. Onları denizlere sınır yapardı. Savaştan geri
geldiği zaman, oğullarının her biri bir ülkeye giderdi. Onunda eline büyük kentler
konmuşlardı. Arkadan hizmetkârlar prensler bozulunca, ailelerini kemirmeye
başladılar. Efendilerine karşı devamlı olarak doldurmaya başladırlar. Devamlı olarak
kanlarını dökmeye koyuldular. Muršili Hattuša’da kral olunca onunda oğulları,
kardeşleri, hısımları, akrabaları ve askerleri birlik idiler. Düşman ülkesini eliyle yendi
ve ülkeleri buyruğuna aldı. Onları denize sınır yaptı. O Halep’e gitti. Halep’i imha
etti. Halep’ten alıp getirdiği kişileri ve ganimetleri Hattuša’ya getirdi. Sonra o,
Babil’e gitti ve Babil’i imha etti. Hurrili askerleri yendi. Babil’den alıp getirdiği
insanları ve ganimetlerini Hattuša’ya sundu. O zaman Hantili saki idi. ……(önceki
bölümde bahsedilen kısım)…… Huzziya’nın beş kardeşi vardı. Onlara evler tahsis etti:
Gitsinler, otursunlar, yesinler, içsinler. Onlara kimse kötülük yapmasın! Ben diyorum
ki: Onlar bana kötülük yaptı. Ben onlara kötülük yapmayacağım! (Ben) Telipinu
babamın tahtına oturunca, Haššuwa’ya karşı savaşa gittim ve Haššuwa’yı imha ettim.
46
Askerlerim Zizzilippa’da idi. Zizzilippa’da savaş oldu. Kral Lawazantiya’ya gelince,
Lahha (bana karşı düşmanlık) yaptı ve Lawazantiya’yı karıştırdı. Onu elime verdiler.
Önde gelenlerden, binbaşı (Tarhu…) mabeyinci başı Karruwa, sakilerin başı Inara
(… lerin başı) Killa, Asa adamlarının başı Tarhumimma, Zinwašeli ve Lelli -onlar
çok idiler- asa adamı Tanuwa’ya gizlice (haber) gönderdiler. Ben, (kr)al, haberim
yoktu. (O, Huzziy)a’yı ve kardeşlerini öldürdü. Ben kral işitince Tanuwa’yı,
Tahurwaili’yi ve Taruhš(u’yu) getirdiler. Asiller meclisi onları ölüme mahkûm etti.
Kral da (şöyle) dedim: Onlar neye ölecekler? Onların gözlerine perde çekecekler. Ben
kral onları gerçek (?) çiftçi yaptım. Omuzlarından silahlarını aldım. Onlara
sapan(?)ları verdim. Kral ailesinde kan çoğaldı. Kraliçe Ištapariya öldü. Üstelik prens
Ammuna’da öldü. Tanrının insanları da (şöyle) dediler: İşte Hattuša’da kan çok arttı.
Bunun üzerine (ben) Telipinu Hattuša’da meclisi çağırdım.
Bu andan itibaren Hattuša’da kral ailesinin bir çocuğuna hiç kimse kötülük
yapmayacak, ona bıçak çekmeyecek! Yalnız öndeki çocuk prens kral olsun! Eğer
öndeki yok ise, kim ikinci sıradaki oğul ise, kral o olsun! Eğer varis bir prens yok ise,
hangi kız çocuk öndeki ise, ona bir içgüveysi alsınlar, o kral olsun! Gelecekteki kim
benden sonra kral olursa, kardeşleri, oğulları, hısımları, akrabaları ve askerleri birlik
olsunlar! Geleceksin, düşman ülkesini elin ile yenik tutacaksın. Deme: Tamamen
temizleyeceğim. Fakat hiçbir şey temizleyemezsin. Daha çok sıkıntıya sokarsın. Kral
ailesinden hiç kimseyi öldürme. İyi değil. Ayrıca kim kral olursa erkek ve kız
kardeşlerine karşı kötülük tasarlarsa, siz de onun meclisi iseniz, ona kesin olarak şöyle
deyin!: Bu kan konusunu tabletten gör! Eskiden Hattuša’da kan artmıştı. Tanrılar onu
büyük aileden (kral ailesi) aldılar. Kim erkek ve kız kardeşleri arasında kötülük
yaparsa, kralın başı ile yüklenir. (Bu durumda) meclisi çağırın! Eğer konusu
kesinleşirse, başı ile ödesin! Zuru, Danuwa, Tahurwaili ve Taruhšu gibi gizlice suç
işlerse, yalnız başı ile ödesin! Evine ve çocuklarına kötülük yapmasınlar! Prensler
hangi (suçtan) dolayı ölüme giderlerse, evlerine, tarlalarına, bağlarına,
hizmetkârlarına, uşaklarına, sığırlarına, koyunlarına (dokunmasın)! Şimdi eğer bir
prens suç işlerse, yalnız başı ile ödesin! Fakat evine ve oğluna kötülük yapmayın!
Prenslerin kırıntısını bile vermek doğru değildir. Kötü işler yapan bunlar, evin
babaları, saray oğlanlarının başı, koruma kıtasının başı ve şarabın başı ki, onlar
prensin evlerini almaya arzularlar ve şöyle derler: bu kent benim olabilir ve kentin
beyine kötülük yaparlar. Şimdi bugünden itibaren Hattuša’da siz saray oğlanları,
47
korumacılar, altın savaşçıları, sakiler, sofracılar, aşçılar, asa adamları, araba
savaşçıları, savaş alanı binbaşıları bu konuyu arkadan bilin! Tanuwa, Tahurwaili ve
Taruhšu sizin önünüzde işaret olsun! Eğer bir kimse tekrar kötülük yaparsa, ister evin
babası, ister saray oğlanlarınınbaşı, şarabın başı, koruma kıtasının başı, savaş alanı
binbaşılarının başı, ister arkadaki öndeki, siz de meclis olarak yakalayın ve onu
dişinizle kemirin! Hattuša’da büyük adamlar evin babaları, saray oğlanlarının başı,
şarabın başı, koruma adamlarının başı, savaşçıların başı, ordu müfettişlerinin başı
(suç işleyenlerin) sonuncuları alsınlar! Hattuša’da inşa edilmiş surlar korunmuş
(olsunlar!) Onları terk etme! İnşa edilmiş surlar (… oraya) su ve erzağı on kez, yirmi
kez gönder. (…) Fakat Telipinu Büyük Kral (…)’da (…) ………………………H(ittaša?
…) ve onları ………… mühür evlerinin surları (………Taga)l? Muha, Harkiya,
W(a…)…… Zelmuta, Tapašpa. ……………(… S)ukziya, Ašurna, Anza(ra…š)a,
Samuha, Marišta, ………………(bu kısımları iyi korunmadığı için tam çevirileri
yapılmamış)……… Arkadan da insanlar babalarına karşı kızgınlık (gösterdikleri)
zaman evde bölmeye başladılar ve ne olursa olsun her şeye karşı geldiler. Saygılı
değildiler. Onlar bu yüzden tanrı tarafından mahkûm edildi. Şimdi bu andan itibaren.
Eğer o babaları hayatta iken hissesi için herhangi bir talepten söz ederse o hisse için
ağzı ile söz ettiğinden onu evden atsınlar! O hisseden mahrum olsun! Kan konusu da
şöyledir: Kim kan dökerse, cinayetin sahibi ne derse (o olsun!). Eğer o ölsün derse o
ölsün! Fakat tazminat ödesin derse tazminat ödesin! Krala hiçbir şey (ödemeyecek!).
Hattuša’da büyücülük: Eşyayı her zaman temiz tutun! Kim aile arasında büyücülük
bilirse, siz onu aile içinde yakalayın! Onu saray kapısına getirin! Kim onu getirmezse,
gelecek, O insana kötü şeyler olacak.
90
Sedat Alp, a.g.e., s. 59 – 64.
91
Ekrem Akurgal, a.g.e., 1995, s. 34.
48
Bu fermanın, Hitit Devleti için olduğu kadar, dünya hukuk tarihi açısından da
büyük önemi vardır. Daha önce, kral ailesinden mensup kişiler herhangi bir sebepten
dolayı, kendilerinden birini öldürür ise, suçlu kişi ile birlikte ailesi de
cezalandırılıyordu. Ayrıca, tüm mal varlığı da devletin eline geçiyordu. Telepinu,
Fermanı’nda, bu ceza sistemini değiştirerek, suç işleyen kişi tespit edilerek, asiller
meclisinde, yani Pankuş huzurunda yargılanacak ve suçu kesinleştikten sonra ceza
alacaktır. Fakat daha önceki gibi, ailesi cezalandırılmayacak ve mal varlığına
dokunulmayacaktı. Böylece, kolektif ceza sisteminden ferdi ceza sistemine geçilmiş
olunuyordu. Telepinu, fermanının sonlarına doğru, devletin ileri gelen memurlarına
uyarılarda bulunmuş ve asiller meclisini bunların yargı işleriyle sorumlu tutmuştur.
Söz konusu fermanda, birçok şehir ismi geçmekte, fakat belirttiğim gibi satır aralarının
eksik olmasından dolayı, anlatılmak istenen anlaşılmamaktadır. Fermanın sonunda,
büyücülük konusuna değinen kral, büyücülüğün insanlara kötülük getirdiğini
söyleyerek, kim büyücülükle uğraşırsa yakalanmasını söyler. Kısaca, Telepinu
Fermanı, kendi dönemi kadar, kendinden önceki dönemler hakkında da önemli bilgiler
vermektedir. Gerek taht mücadeleleri olsun, gerek devlet nizamı ve hukuku olsun, Eski
Krallık Dönemi hakkında en ayrıntılı bilgileri, bu ferman sayesinde öğrenmekteyiz.
49
SONSÖZ
Ancak yine de Orta Anadolu’da güçlü bir federe devlet kuran Hititler,
Mezopotamya’nın Akad, Asur ve Babil uygarlıklarından ticaret, din, mitoloji, bilim,
sanat ve kültür alanlarında büyük ölçüde esinlenmişler, buna karşılık tümüyle farklı
bir dünya görüşü yaratmışlardır.93
92
Jak Yakar, Anadolu’nun Etnoarkeolojisi, Homer Kitabevi, İstanbul, 2007, s. 40.
93
Emrullah Güney, Türkiye Coğrafyasının Uygarlıkları, Nobel Yayıncılık, Ankara, 2011, s.
24.
50
KAYNAKÇA
51
CERAM, C.W., Tanrıların Vatanı Anadolu, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2011.
GAVAZ, Özlem Sir, “Hitit Öncesi Anadolu’nun Siyasi Durumuna Genel Bir
Bakış”, Çorum Kültür Sanat Dergisi, Hitit Söyleşileri III Özel Sayısı, Çorum İl
Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayını, Çorum, 2014-2015, s. 40.
KARASU, Cem, Hititler, Ed. İlker Koç, ODTÜ Yayıncılık, Ankara, 2003.
53
STEİNER, Gerd, “Anitta Hattuša Kentini Nasıl Ele Geçirdi”, Uluslararası I.
Hititoloji Kongresi Bildirileri, Kültür Bakanlığı, Çorum, 1990.
ÜNAL, Ahmet, “ Hitit Metinlerinde Eski Asur Ticaret Kolonileri Çağıyla İlgili
Kayıt ve Anımsamalar”, Archivum Anatolicum ( Anadolu Arşivleri ), S. 3, Ankara,
1997, s. 341 – 343.
VEENHOF, Klaas R., “Kaniş Anadolu’da Bir Asur Kolonisi”, Cogito, S. 28,
s. 320.
YANAR, Uğur, “Boğazköy Çivi Yazılı Metinlerinde Geçen Eski Hitit Devri
Yerleşim Yerleri Hakkında Elde Edilen Bilgiler”, Ankara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dan. Cem Karasu,
Ankara, 2004.
YİĞİT, Turgut, “Eski Hitit Dönemine Ait Bir Ferman”, Tarih Araştırmaları
Dergisi, C. 26, S. 41, Ankara, 2007, s. 5 – 6.
54