Download as doc, pdf, or txt
Download as doc, pdf, or txt
You are on page 1of 2

Muhterem Mü’minler!

Hutbemiz, Rahmet-i İlâhiye hakkındadır.


Hiç şübhesiz Allah-ü Teâlâ’nın rahmet ve merhameti, fazl-ü keremi hudutsuzdur.
İnsan onun esirgemesi ve rahmeti ile, dünya ve âhirette pek çok felâketlerden uzak
kalmakta ve ilâhî ikrâma vâsıl olmaktadır. Yine insan eğer bu geniş rahmet kapısına
elini açarsa, eli boş dönmeyip ilâhî mağfirete nâil olmaktadır. Eğer Mevlâmız’ın
rahmet ve merhameti olmasaydı maddî ve ma’nevî sâhada hüsrâna uğrar,
felâketlerden uzak kalamaz ve hidâyete yol bulamazdık. Halbuki; Rahîm olan
Rabbımızın rahmetinin genişliği sebebiyle en günahkâr insanlar hatâlı yollardan
sırât-ı müstekîme avdet etmekte ve mağfiret-i ilâhiyeye mazhar olmaktadırlar. Bu
hususla alâkalı olarak Cenâb-ı Hakk âyet-i kerîmesinde: “De ki; Ey kendilerinin
aleyhine (günahda) haddi aşan kullarım, Allah’ın rahmetinden ümîdinizi
kesmeyin. Çünki Allah bütün günahları bağışlar. Şübhesiz ki O çok bağışlayıcı,
çok merhametlidir.” buyurmaktadır. Fahr-i Kâinât Efendimizde bir hadîs-i
şeriflerinde meâlen: “Azîz ve Celîl olan Allah, gökleri ve yeri halk ettiği gün yüz
rahmet yarattı. Onlardan birini yeryüzüne koydu. Bu rahmet sebebiyle anne
evlâdını, dört ayaklı canlılar ve kuşlar birbirini esirgemektedirler. (Geriye kalan)
doksandokuz (rahmeti) Âhiret gününe bıraktı. Kıyamet günü olduğunda Allah
onu bununla (yüze) tamamlayacaktır.” buyurmaktadırlar.
Dünyevi ve uhrevi sahib olduğumuz ve olacağımız bütün nimetler de yine
Mevlamızın Rahmetinin bir tecellisidir. Peygamber (sav) Efendimiz Hz.’nin şefaat-ı
uzması, piranımızın her zaman muhtac olduğumuz himmet ve teveccühleri,
büyüklerimizin duaları; hep Hz. Allah(cc)’ın Rahmet-i İlahiyesinin tezahürüdür.
Dahilde nefs-i emmare ve şeytan (aleyhilla’ne), hariçte de şeytanlaşmış ve
nefsinin zebunu olmuş kötü kimselerin tesîri altında bulunan insan, eğer kendisi ile
başbaşa bırakılmış olsaydı, Allah-ü Teâlâ rahmeti ile muâmele etmeseydi birtek
günahkâr bile temize çıkamaz, afv-ı ilâhîye nâil olamaz, azâbdan kurtulması ve
Cennet’e girmesi mümkün olmazdı. Yüce Rabbımız âyet-i kerîmesinde: “Ya sizin
üzerinizde Allah’ın fazlı ve rahmeti olmasaydı, ya hakîkaten Allah Raûf ve Rahîm
olmasaydı?(Haliniz nice olurdu?)” buyurmaktadır.
Bu sebeble Cenâb-ı Hak’kın rahmet-i ilâhiye ve rızâ-i ilâhîsine nâil
olabilmenin yollarına tevessül etmeli, yine Mevlamızın rahmetinin büyüklüğü
neticesi biz kullarına bahşettiği maddi ve manevi fırsatları iyi değerlendirmeli ve her
zaman için, “Ey rahmet isteyen kullarını hüsrâna uğratmayan Rabbımız! Bizi
rahmetinin içine koy. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.” diye duâ
etmeliyiz.
Muhterem Mü’minler!
Her mü’min sahîh bir i’tikâda sâhib olduktan sonra Kitabımız Kur’ân-ı
Kerîmden ve Resûl-ü Ekrem Efendimizin sünnetinden ayrı bir yol takîb etmemeli,
amelî bakımdan üzerine düşen vazîfeleri zamanında ve eksiksiz yapmaya âzamî
gayret göstermeli ve bunları yaparken de ihlas ve samimiyetle sırf Cenab-ı Hak’kın
rızâsını kazanmak ve rahmetine nâil olmak için yapmalıdır. Allah-ü Teâlâ’nın
gadab-ı ilâhîsinden korkmakla beraber rahmet-i ilâhiyesinden de ümîdi
kesmemelidir. Mevlâmızın rahmetinden ümîd kesmek ve insanlarıda bu istikâmette
düşünmeye sevketmek i’tikâdî ve amelî cihetten hatalı olub Rahmet-i İlâhiye’den
mahrum kalmaya sebep olur. Bu hususla alakalı olarak, bir rivayete göre Hz. Ömer
(ra) Efendimize atfolunan şu veciz söz dikkati şayandır. Buyuruyorlar ki: “Cennet’e
dünyada tek bir insan girecek olsa, Rabbımın inayetinden ümid ederim ki, o ben
olayım.... Yine cehennem’e tek bir insan girecek olsa, korkarım ki o ben olurum.”

19.11.2004
Ümrâniye

You might also like