Mesneviden Hikayeler

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 56

MESNEVİ’DEN HİKAYELER

1
Yayın Danışmanları
Prof. Dr. Mustafa Çiçekler - Dr. Erol Barın
Editör
Dr. Mehmet Yalçın Yılmaz
Dil Uzmanı
Dr. Fatma Bölükbaş
Orijinal Eser
Mevlana Celâleddin Rumî
Tashih
Berrin Özer
Resimleyen
Fahriye Faren Çıtaklı
Kapak & Sayfa Tasarımı
Şeref Kocaman

Bu çalışma Türkçeyi yabancı dil olarak öğrenenler ve anadilini geliştirmek isteyen


yurtdışında yaşayan Türkler için hazırlanmıştır. Bu kitap Avrupa Dilleri Ortak Çerçeve
Programı ölçütlerine göre A1-A2 seviyesinde hazırlanmıştır. Kitapta yer alan metinler,
A1-A2 seviyelerindeki dil becerilerine göre kısaltma, sadeleştirme özetleme ve yeniden
.yazma teknikleri kullanılarak eğitim amaçlı yeniden düzenlenmiştir
İçindekiler
5 Padişahın İki
Kölesi 30 Padişah ve Hasta Cariyesi

9 Bir Körün Hikayesi 34 Aslan, Kurt ve Tilki

12 Helva Hikayesi 36 Tilki ve Eşek

15 Bakkal ile Papağan 40 Aslan ve Tavşanın Hikayesi

17 Hz. Ömer Zamanındaki


Yangın 43 Damdaki Deve

19 Üzüm İçin Kavga 46 Define

21 Rum ve Çinli Ressamlar 50 Usta ile Şaşı Çırak

24 Fil Nasıl Bir Hayvandır? 51 Öğretmen ile Gemici

27 Kuyumcu ile Yaşlı Adam 52 SÖZLÜKÇE


PADİŞAHIN İKİ KÖLESİ

Bir padişahın iki kölesi varmış. Kölelerinden biri çok bakımlı, te-
miz giyimli ve güçlü kuvvetliymiş. Diğer köle ise zayıf, kötü giyimli ve
garip bir adammış. Bir gün padişah, “Bu kölelerimin hangisi daha iyi?”
diye düşünmüş ve bunu anlamak için bir plan yapmış. Bakımlı ve güçlü
kuvvetli köleyi yanına çağırmış ve ona sorular sormuş. Köle, padişahın
sorularına mantıklı, ustaca cevaplar vermiş ve padişahı çok etkilemiş.

5
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

Padişah, “Bu köle çok iyi ve zeki.” diye düşünmüş. Daha sonra diğer
köleyi yanına çağırmış. Aynı soruları bakımsız ve zayıf köleye de sor-
muş. Bu bakımsız köle, süslü kelimelerle konuşmadan, basit cevaplar
vermiş. Padişah onun sözlerinden pek hoşlanmamış. Buna rağmen onu
kovmamış ve onun hakkında daha fazla bilgi toplamak istemiş.
Bir gün iki köle sarayın bahçesindeymiş. Padişah onları görüp yan-
larına gitmiş. Sonra, padişah zeki köleyi bir bahaneyle hamama gön-
dermiş. Asıl niyeti zayıf ve bakımsız köle ile yalnız kalıp ona diğeri hak-
kında sorular sormakmış. Padişah, bakımsız köleye “Diğer köle nasıl
bir insan?” diye sormuş. Bakımsız köle, padişaha “O doğru sözlü bir in-
6
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

san. Daha önce onun kadar dürüst bir insan görmedim.” diye söylemiş.
Bunun üzerine padişah akıllı köleyi yanına çağırıp ona da bakımsız köle
hakkında sorular sormuş. Akıllı köle, padişaha “O hırsız, pis ve kötü bir
insan.” demiş. Padişah birden kaşlarını çatmış ve “Ama o köle senin
hakkında çok güzel şeyler söyledi.” demiş.
Padişah bakımsız köleyi tekrar yanına çağırmış ve akıllı kölenin söz-
lerini ona anlatmış. Sonra, bakımsız köleye “O köle hakkında ne bili-
yorsun? Her şeyi bana anlat.” demiş. Bakımsız köle yine eski sözlerini
tekrarlamış ve diğer köle hakkında kötü bir şey söylememiş. Padişah,
bu kez de bakımsız köleye “Şimdi bana kendini anlat.” demiş. Bakımsız
köle kendini hiç övmemiş ve her şeyi basit bir şekilde anlatmış. Bunun
üzerine padişah, “Aslında bakımsız köle diğer köleden daha üstün. İnsa-
nın elbiseleri değil, kalbi ve ahlakı önemli.” diye düşünmüş.

7
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

ALIŞTIRMALAR
1. Aşağıdaki cümleler doğruysa (D), yanlışsa (Y) yazalım.
1. Padişahın köleleri birbirine çok benziyordu. ( )
2. Dış görünüş her zaman gerçeği gösterir. ( )
3. Padişah bakımlı köleyi hamama gönderdi. ( )
4. Bakımsız köle, akıllı köle hakkında iyi şeyler söyledi. ( )
5. Zeki köle, bakımsız köleyi saatlerce övdü. ( )
6. Padişah, bakımsız kölenin diğer köleden üstün olduğunu anladı. ( )
7. Padişah zeki köleyi saraydan kovdu. ( )
8. Padişah bir zaman sonra iki köleyi de sattı. ( )
9. Bakımsız köle, kendini övmeyi sevmiyordu. ( )
10. Padişaha göre insanın kıyafetleri değil, kalbi önemlidir. ( )

Cevaplar: 1. 1. Y, 2. Y, 3. D, 4. D, 5. Y, 6. D, 7. Y, 8. Y, 9. D, 10. D

8
BİR KÖRÜN HİKÂYESİ
Bir gün fakir bir din adamı, kör bir dervişin evine misafir olmuş.
Duvardaki Kur’an-ı Kerim’i görüp çok şaşırmış ama kör ev sahibine
de hiçbir şey söylememiş. “Sanırım evde başka birileri var ve Kur’an’ı
onlar okuyor.” diye düşünmüş. Din adamı, günlerce kör dervişin evinde
kalmış. Günler geçmiş ama evde kör dervişten başka hiç kimse yokmuş.
Ev sahibine, “Bu evde niçin Kur’an var? Bunu kim okuyor?” diye sor-
mak istemiş ama sormamış. Çünkü “Kör derviş bu soruya alınabilir.”
düşünmüş ve bir süre daha sabırla beklemiş.
Misafir adam bir süre sıkıntı ve merak içinde kalmış. Bir gece çok
ilginç bir şey olmuş. Misafir adam yatmış, o sırada kör dervişin sesi-
ni duymuş. Kalkıp kör dervişin odasına gitmiş. Kapıyı açıp bakmış
ve gözlerine inanamamış: Kör derviş, minderin üzerine oturmuş,
Kur’an okuyormuş. Misafir, bir süre beklemiş ve dervişi izlemiş. “Kör
bir insan Kur’an’ı nasıl okuyabiliyor? Eliyle satırları nasıl takip edebi-
liyor?” diye şaşırmış. Daha fazla dayanamamış ve bunu hemen kör
dervişe sormuş. Kör derviş şunları anlatmış:

9
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

- Ben Allah’a dedim ki, Kur’an okurken iki gözüm her şeyi görsün.
Böylece Kur’an’ı alıp açıkça okuyayım. Allah dualarımı kabul etti ve bir
ses geldi: “Kur’an okurken ben senin gözlerini geri vereceğim, kapalı
gözlerini açacağım.” Gerçekten de öyle oldu. Ben Kur’an okumak için
ne zaman kitabı açsam, Allah gözlerimi bana geri verdi. Ben hayatımda
Allah’a hiç karşı çıkmadım.  Allah’a hep inandım ve ona güvendim.
Çünkü Allah ne alırsa, mutlaka onun karşılığını verir.

10
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

ALIŞTIRMALAR
1. Aşağıdaki olayları metne göre sıralayalım.
1. ( ) Misafir adam, kör ev sahibine “Bu Kur’an’ı kim okuyor?” diye sormak
istemiş ama sormamış.
2. ( ) Misafir adam bir süre sabırla beklemiş.
3. ( ) Misafir adam, kör adama “Kuran’ı nasıl okuyorsun?” diye sormuş.
4. ( ) Kör adamın odasına girince çok şaşırmış çünkü kör adam Kuran
okuyormuş.
5. ( ) Çünkü kör ev sahibi kendisine alınabilir, diye düşünmüş.
6. ( 1 ) Yoksul bir din adamı, kör bir dervişin evine misafir olmuş.
7. ( ) Misafir adam Kuran’ı görünce şaşırmış, çünkü ev sahibi körmüş.
8. ( ) Bir gece misafir adam uykusundan Kuran sesiyle uyanmış.
9. ( ) Kör adam, “Kuran okurken gözlerimi açması için Allah’a dua ettim.
O da kabul etti.” diye cevap vermiş.
10. ( ) Misafir adam o evde bir Kuran görmüş.

Cevaplar: 1. 1. 4, 2. 6, 3. 9, 4. 8, 5. 5, 6. 1, 7. 3, 8. 7, 9. 10, 10. 2

11
HELVA HİKÂYESİ
Ahmet adında çok cömert bir şeyh vardı. Bu cömertliği yüzünden
daima herkese borcu oluyordu. Zengin kişilerden binlerce altın borç alı-
yor, bu altınları fakir kişilere harcıyor, borçlarını yine borç ile ödüyordu.
Hatta borç ile bir dergâh yaptı ve bütün malını bu dergâha bağışladı.
Cömert şeyh yıllarca böyle yaşamaya devam etti. Borç aldı, harcadı,
yine borç aldı, yine harcadı... Şeyh artık iyice yaşlandı, ölmek üzereydi.
Alacaklılar şeyhin çevresinde toplanıp borçlarını geri almaya çalışıyor-
lardı. Şeyhin 400 altın borcu olmasına rağmen borcunu ödemek için hiç
parası yoktu. Alacaklılar bunu biliyorlardı, bunun için onlar ümitsiz ve
asık suratlıydı.
Bu sırada bir çocuk dışarıda “Helva, helva!” diye bağırarak elindeki
helvaları satmaya çalışıyordu. Ölüm döşeğindeki şeyh, hizmetçisini ça-

12
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

ğırdı ve çocuğun elindeki bütün helvaları satın almasını söyledi. Şöyle


devam etti: “Bu alacaklılara helvayı yedir, helvayı yedikten sonra bana
acı acı bakmayı bırakırlar.”
Hizmetçi, çocuğun elindeki bütün helvaları satın almak için hemen
dışarı çıktı. Çocuğa, “Helvanın hepsi ne kadar?” diye sordu. Çocuk “Ya-
rım altın.” dedi. Hizmetçi helvayı aldı ve şeyhin önüne koydu. Şeyh,
eliyle alacaklılara işaret etti ve “Bu helvayı afiyetle yiyin.” dedi. Alacak-
lılar helvaları yedikten sonra, helvacı çocuk, şeyhin evine girdi ve şeyhe
“Yarım altınımı verin.” dedi. Şeyh, çocuğa “Parayı nereden bulayım?
Borcum var, zaten ölmek üzereyim.” diye cevap verdi. Çocuk üzüntü
ile tabağı yere vurdu ve ağlamaya başladı. Çocuk, hıçkıra hıçkıra ağlayıp
parasını ödemeleri için yalvardı. Alacaklılar, çocuğun ağlama sesini duy-
dular ve oraya toplandılar.
Çocuk, şeyhe “Ey acımasız insan! Eğer borcunu ödemezsen us-
tam beni senin yüzünden cezalandıracak.” diye bağırdı. Bu durum kar-
şısında oradaki alacaklılar, şeyhe “Bize borcunu ödemedin. Tekrardan
aynı şeyi neden yaptın? Bu zavallı çocuğa yazık değil mi?” diye sordular.
Helvacı çocuk akşama kadar ağladı ama şeyh ona hiç bakmadı. Ak-
şama doğru elinde tabak ile bir hizmetçi geldi. Hizmetçi, şeyhe “Zengin
bir adam size hediye gönderdi.” dedi ve tabağı şeyhe verdi. Tabağın
köşesinde 400 altın vardı. Ayrıca küçük bir kâğıt içinde yarım altın var-
dı. Şeyh, tabağın örtüsünü açınca herkes bu mucizeyi gördü. Bunun
üzerine oradaki insanlar şeyhten özür dilediler. Şeyh hepsini bağışladı
ve “Allah’tan borcumu ödemem için bana yardım etmesini istedim ama
bu altınlar o çocuk ağladığı için geldi. Çünkü  helvanın parasını içten
istedi ve Allah da bunu kabul etti.” dedi.

13
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

ALIŞTIRMALAR

1. Metne göre aşağıdaki cümlelerde uygun olan kelimeyi işaretleyiniz.

1. Din adamı çok asık suratlı / ümitsiz / cömert bir kişiymiş.

2. Din adamı borç ile bir ev /saray / dergâh yapmış.

3. Din adamının 400 gümüş / altın / lira borcu varmış.

4. Din adamı, hizmetçisine altın / helva / borç almasını söylemiş.

5. Helvaların fiyatı 400 altın / yarım altın / çeyrek altınmış.

6. Helvacı çocuk üzüntü ile tabağı / tepsiyi / altını yere vurmuş.

7. Helvacı çocuk akşama / sabaha / gece yarısına kadar ağlamış.

8. Zengin bir adam, din adamına tepside / tabakta / zarfta 400 altın göndermiş.

9. Hizmetçi tabağın örtüsünü açınca çocuk / herkes /din adamı mucizeyi görmüş.

10. Allah alacaklıların / şeyhin / çocuğun duasını kabul etmiş.

7. akşama, 8. tabakta, 9. herkes, 10. çocuğun.


Cevaplar: 1. 1. cömert, 2. dergâh, 3. altın, 4. helva, 5. yarım altın, 6. tabağı,

14
BAKKAL İLE PAPAĞAN
Bir bakkalın güzel sesli, yeşil renkli, konuşkan bir papağanı vardı.
Papağan dükkâna bekçilik ediyor, bütün tüccarlarla şakalaşıyordu. İn-
sanlarla onlar gibi konuşuyordu.
Bir gün dükkânın içinde sıçrayıp uçarken gülyağı şişelerini düşür-
dü ve bütün gülyağları yere döküldü. O sırada dükkânın sahibi geldi. Pa-
pağana çok sinirlendi ve papağanın başına vurdu. Dükkân sahibi papa-
ğana vurur vurmaz papağan kel oldu, ayrıca dili tutuldu ve birkaç gün
hiç konuşmadı. Bakkal çok pişman oldu. “Yazık, bu papağanı görmek
için dükkâna çok müşteri geliyordu. Şimdi müşterilerimi kaybedeceğim.
Keşke ona vurmasaydım.” dedi.
Bakkal, papağanının tekrar konuşması için yoksullara sadakalar
verdi. Üç gün üç gece şaşkın, üzgün, ümitsizce dükkânında oturdu. “Pa-
pağanım belki konuşur.” diye her şeyi denedi. O sırada kel bir derviş
dükkânın önünden geçiyordu. Papağan birdenbire konuşmaya başladı
ve dervişe bağırdı: “Hey derviş! Sen nasıl kel oldun? Yoksa sen de mi
şişeden yağ döktün?”

15
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

ALIŞTIRMALAR
1. Aşağıdaki ifadeleri metne göre eşleştirelim.
1. Sahibi, papağana çok sinirlenmiş ve a. bir papağanı varmış.
2. Bir bakkalın güzel sesli b. gülyağı şişelerini düşürmüş.
3. Dükkân sahibi papağana vurunca c. bakkal vurduğu için çok
pişman olmuş.
4. Bir gün dükkânın içinde uçarken d. papağanın başına vurmuş.
5. Papağanının dili tutulunca e. birdenbire konuşmaya başlamış.
6. Bakkal, papağanının konuşması için f. papağan kel olmuş.
7. Papağan dervişi görünce g. “Sen de mi yağ döktün?”
diye bağırmış.
8. Papağan, dervişe h. fakirlere sadakalar vermiş.

Cevaplar: 1. 1-d, 2-a, 3-f, 4-b, 5-c, 6-h, 7-e, 8-g

16
HZ. ÖMER
ZAMANINDAKİ YANGIN
Hz. Ömer zamanında şehirde büyük bir yangın çıkmış.  Ateş çok
büyükmüş, taşları bile kuru odun gibi yakıyormuş.
Yangın binalara, evlere sıçramış ve her yeri sarmış. Kuşların ka-
natlarına, yuvalarına kadar ulaşmış. Herkes çok korkmuş. Yangını sön-
dürmek için ateşin üzerine kovalarla su ve sirke dökmüşler. Halk koşa-
rak Hz. Ömer’in yanına gitmiş ve “Ateş suyla sönmüyor, çok çaresiziz.”
demişler. Hz. Ömer, “O ateşin sebebi sizin cimriliğinizdir. Ateşe su
dökmeyi bırakın; onun yerine hemen yoksullara ekmek dağıtın. Cimri-
likten bir an önce vazgeçin.” demiş.
Oradaki insanlar da Hz. Ömer’e: “Bizim kapılarımız ve elimiz
açıktır, biz cömert insanlarız. İyilikten, yardım etmekten hoşlanırız.”
demişler.
Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle cevap vermiş: “Siz sadece göste-
riş yapmak, insanlardan takdir görmek ve töreye uymak için fakirlere
sadaka veriyorsunuz. Allah için vermiyorsunuz. İşte bu ateş, Allah’ın
varlığının ispatıdır.”
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

ALIŞTIRMALAR
1. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayalım.
1. Yangın niçin sönmemiş?
a. Çünkü insanlar yeteri kadar su dökmemişler.
b. Çünkü insanlar yangını geç fark etmişler.
c. Çünkü insanlar gösteriş yapmak için fakirlere yardım ediyormuş.
d. Çünkü insanlar eli açık ve yardımsevermiş.
2. Hz. Ömer, insanlara yangını söndürmek için ne yapmalarını söylemiş?
a. Ateşe sirke dökmelerini söylemiş.
b. Yoksullara ekmek dağıtmalarını söylemiş.
c. Hemen oradan kaçmalarını söylemiş.
d. Ateşe bol bol su dökmelerini söylemiş.
3. Metne göre Allah’ın varlığının ispatı nedir?
a. Yangının kuşların yuvalarına kadar ulaşması.
b. İnsanların iyilikten ve yardım etmekten hoşlanmaları.
c. Hz. Ömer’in insanlara akıl vermesi.
d. Yangını çıkaran ateş.
4. Metinde asıl anlatılmak istenen nedir?
a. İnsanların iyiliği sadece Allah için yapmaları gerektiği.
b. Büyük yangınların su ve sirkeyle söndürülemeyeceği.
c. Ateş’in Allah’ın varlığını ispat eden bir delil olduğu.
d. İnsanların töreye uymaları gerektiği.

Cevaplar: 1. 1-c, 2-b, 3-d, 4-a

18
ÜZÜM İÇİN KAVGA
Zengin bir adam dört arkadaşa bir miktar para vermiş. Onlardan
biri, “Bu parayla  ‘engur’ alalım.” demiş. Arap adam ise “Aksilik etme,
ben ‘engur’ istemem, bu parayla ‘ineb’ alalım.” demiş. Türk adam da
“Para benim, ben ‘ineb’ istemem, ‘üzüm’ isterim.” diye ısrar etmiş. Rum
adam ise “Tartışmayı bırakın, bu parayla ‘istafiel’ alacağız.” diye söyle-
miş.
Bir süre sonra dört arkadaş birbirleriyle tartışmaya ve kavga etmeye
başlamışlar. Çünkü birbirlerini anlamıyormuş. Aslında aynı şeyi istiyor-
larmış ama bunun farkında değillermiş.
Onlar tartışırken yanlarına bir adam gelmiş ve şunları söylemiş:
- Bu parayla dördünüz de muradınıza erersiniz. Dört düşman
uzlaşır, birleşir. Sizin sözleriniz ayrılık getirir, savaş doğurur; fakat be-
nim sözüm uzlaştırır, birleştirir, barıştırır.”
Maalesef Türk, Rum ve Arap’ın kavgasından ‘engur’ ve ‘ineb’
problemi çözülemedi. Eğer insanlar birbirlerinin dillerini anlamazsa, bu
kavga bitmez…

19
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

ALIŞTIRMALAR
1. Aşağıdaki ifadeleri metne göre eşleştirelim.
1. Zengin bir adam a. ineb almak istemiş.
2. Rum adam b. engur almak istemiş.
3. Arap adam c. anlamıyorlarmış.
4. Fars adam d. üzüm almak istemiş.
5. Türk adam e. dört arkadaşa para vermiş.
6. Onlar birbirlerinin dilini f. istafiel almak istemiş.

Cevaplar: 1. 1-e, 2-f, 3-a, 4-b, 5-d, 6-c.

20
RUM VE ÇİNLİ
RESSAMLAR
Çinliler ressamlık konusunda kendilerini Rum halkından daha üs-
tün görürler ve onlara “Biz sizden daha iyi, daha yetenekli ressamlarız.”
derler. Rum ülkesi ressamları ise, “Bizim ustalığımız sizden daha üstün-
dür.” diye karşılık verirler.
Bunun üzerine padişah “Sizi bir sınav yapacağım. Hanginiz haklı,
göreceğim.” der. Sınav günü, iki halkın ressamları da saraya giderler ve
padişahın huzuruna çıkarlar.
Çinliler ve Rumlar, padişahtan kendilerine çalışmak için birer oda
21
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

vermesini isterler. Padişah, kapıları birbirine karşı iki odanın birini Çinli
ressamlara, diğerini de Rum ressamlara verir.
Çinliler, resim yapmak için padişahtan yüzlerce renk boya isterler.
Cömert padişah hazinenin kapılarını onlara açar ve onlara yüzlerce
renk boya verir.
Çinliler, her sabah hazineden çeşit çeşit renklerde boyalar alırlar.
Rum ressamlar ise, “Bize boya lazım değil. Bizim duvardaki pasları
temizlememiz lazım. Duvardaki pasları temizlemek bize yeter.” derler.
Rum ressamlar odalarının kapısını kapatırlar ve duvarı cilalamaya
başlarlar. Odanın duvarını gökyüzü gibi saf, temiz ve parlak bir hale
getirirler.
Çinliler resimlerini yapıp bitirince, sevinç ve neşelerinden davullar
çalmaya başlarlar. Padişah içeri girer ve Çinlilerin resimlerini görür. O
harika resimler karşısında şaşırıp kalır, aklı başından gider.
Sonra padişah Rum ressamların yanına gelir. Rum ressamlar, padi-
şah gelince iki oda arasındaki perdeyi kaldırırlar. Karşı odadaki Çinlile-
rin resimleri, bu odanın parlak duvarına yansır.
Padişah, Çinlilerin odasında ne gördüyse, Rum ressamların oda-
sında da aynısını görür. Resimler o kadar canlıdır ki padişahın gözünü
alır.
İşte, sûfîler Rum ülkesinin ressamlarına benzerler. Onların kitap-
ları, dersleri ve mucizeleri yoktur. Onların gönülleri parlaktır. Onların
gönülleri bir ayna gibi saf ve temizdir. Onların gönüllerine türlü türlü
resimler yansır.

22
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

ALIŞTIRMALAR
1. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayalım.
1. Padişah niçin Çinli ve Rum ressamları sınav yapmak istemiş?
a. Onları sarayda görevlendirmek için.
b. Hangilerinin daha iyi ressam olduğunu anlamak için.
c. Sarayın duvarlarını boyamaları için.
d. Hazinenin kapılarını açmak için.
2. Rum ressamların saraydaki çalışma odaları neredeymiş?
a. Çinli ressamların odasının üst katında.
b. Çinli ressamların odasının sağında.
c. Çinli ressamların odasının karşısında.
d. Çinli ressamların odasının solunda.
3. Rum ressamlar niçin odalarının duvarını parlatmışlar?
a. Çinlilerin resimlerinin yansıması için.
b. Duvar pis olduğu için.
c. Padişah odayı temizlemelerini söylediği için.
d. Resim yapmaktan hoşlanmadıkları için.

Cevaplar: 1. 1. b, 2. c, 3. a

23
FİL NASIL BİR
HAYVANDIR?
Bir gün Hintliler halka göstermek için bir fil getirmişler. Fili ka-
ranlık bir ahıra koymuşlar. Fili görmek için birçok insan o karanlık
ahıra giriyormuş ama ahır çok karanlık olduğu için hiç kimse fili göre-
miyormuş. Herkes ona eliyle dokunuyormuş ve onun şeklini anlamaya
çalışıyormuş.
Bir kişi filin hortumuna dokunmuş. O kişi, “Filin şekli tıpkı bir
oluk gibidir.” demiş.
Birinin eli ise filin kulağına dokunmuş. O da “Fil bir yelpazeye
benziyor.” demiş.

24
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

Bir başkası da elini filin ayağına sürmüş. O da “Filin şekli sütuna


benziyor.” demiş.
Bir başkası da elini filin sırtına sürünce, “Fil bir tahta benziyor.”
demiş. Herkes filin bir yerine dokunmuş ve filin şekli konusunda bir
tahminde bulunmuş. Filin neresine dokunduysa, fili ona göre anlatmaya
çalışmış. Hepsi fili farklı farklı tarif etmişler.
Onların elinde bir mum yoktu, bu yüzden hepsi fili farklı şekilde
gördü. Hakikati anlamak için ışığa ihtiyaç vardır.

25
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

ALIŞTIRMALAR

1. Metne göre aşağıdaki cümlelerde uygun olan kelimeyi işaretleyelim.

1.Hintliler halka göstermek için bir fil / aslan / boğa getirdiler.

2. Fili görmek için birçok insan o karanlık mağaraya / kümese / ahıra girdi.

3. Birinin eli filin hortumuna / ayağına / kulağına geldi. “Bunun şekli tıpkı bir

oluk gibidir.” dedi.

4. Birinin eli filin kulağına dokundu. Fil ona bir sütun / yelpaze / taht gibi geldi.

5. Bir başkası elini filin ayağına sürdü. “Filin şekli sütun / yelpaze / oluk gibidir.”

dedi.

6. Bir kişi elini filin sırtına sürünce, “Fil bir sütuna / tahta / oluğa benziyor.” dedi.

7. Eğer onların elinde bir fener / mum / lamba olsaydı, söylediklerinde farklılık

olmazdı.

Cevaplar: 1. 1. fil, 2. ahıra, 3. hortumuna, 4. yelpaze, 5. sütun, 6. tahta, 7. mum

26
KUYUMCU İLE YAŞLI ADAM
Bir gün kuyumcunun yanına çok ihtiyar bir adam gelmiş ve ondan
altın tartmak için terazisini istemiş. Kuyumcu, “Git beyim, bende kal-
bur yok.” diye cevap vermiş. Adam, “Ben senden kalbur değil, terazi
istiyorum. Vereceksen terazini ver, benimle alay etme!” demiş.
Kuyumcu bunun üzerine, “Benim dükkânımda süpürge yok.” de-
miş. Adam, “Yeter, şakalaşmayı bırak, istediğim teraziyi ver.” diye ku-
yumcuya bağırmış.
27
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

Kuyumcu, yaşlı adama “Sözlerini duydum, seni anladım. Fakat sen


yaşlısın, ellerin titriyor, vücudun güçsüz. Altınları tartarken ellerin tit-
rer, küçük altınlar yere dökülür. Sonra bana gelirsin ve yerdeki altınlarını
süpürmek için süpürge istersin. Süpürdükten sonra, altınları çöplerden,
tozlardan ayırmak için benden kalbur istersin. Ben başlangıçta işin so-
nunu gördüm.” demiş.

28
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

ALIŞTIRMALAR
1. Aşağıdaki olayları metne göre sıralayalım.
1. ( ) Kuyumcu “Bende süpürge yok.” demiş.
2. ( ) Kuyumcu, yaşlı adama “Sonra gelir benden süpürge ve kalbur istersin.”
demiş.
3. ( ) Yaşlı adam “Teraziyi ver, benimle alay etme.” Demiş.
4. ( ) Yaşlı adam kuyumcudan terazi istemiş.
5. ( ) Kuyumcu, yaşlı adama “Ben başlangıçta işin sonunu gördüm.” demiş.
6. ( ) Kuyumcu, yaşlı adama “Senin ellerin titrer ve altınlar yere dökülür.” demiş.
7. ( ) Kuyumcu bende kalbur yok demiş.
8. ( ) Yaşlı adam, kuyumcuya “Yeter, şakalaşmayı bırak.” demiş.

Cevaplar: 1. 1. 4, 2. 7, 3. 3, 4. 1, 5. 8, 6. 6, 7. 2, 7. 5

29
PADİŞAH VE
HASTA CARİYESİ
Çok eski zamanlarda bir padişah varmış. Dindar ve çok zenginmiş.
Bir gün adamlarıyla beraber ava gitmiş. Yolda bir cariye görmüş ve ona
âşık olmuş. Hemen cariyeyi satın almış. Fakat bir gün cariye hastalan-
mış. Padişah, ülkenin bütün doktorlarını çağırmış ve “Eğer cariyemi
iyileştirirseniz tüm hazinemi size vereceğim.” demiş.
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

Bütün doktorlar “Bizim ilaçlarımız onu hemen iyileştirir.” demişler.


Doktorlar çok kibirliymiş, bu yüzden hiçbiri “Allah isterse cariyeniz
iyileşir.” dememiş.
Doktorlar cariyeye ilaçlarını vermişler. Ama cariye çok zayıflamış
ve hiç iyileşmemiş. Padişah çok üzülmüş ve her gün ağlamış. Gözyaşları
ırmaklar gibi akmış.
Padişah camiye koşmuş ve Allah’a dua etmiş. Tam o anda padişah
uyumuş ve rüyasında yaşlı bir adam görmüş. Yaşlı adam ona “Ey pa-
dişah! Yarın sana yabancı bir adam gelecek. Bu yabancı adam çok iyi
bir doktordur. Ona güven. Çünkü onun ilacında Allah’ın gücü vardır.”
demiş.
Padişah pencerenin önüne oturmuş ve bu yabancıyı beklemiş. So-
kakta yabancı bir adam görmüş ve aşağıya inmiş. Adamı kapıda karşı-
lamış. Adam, padişaha “Allah bizi saygısız yapmasın. Çünkü saygısız
insanlara Allah yardım etmez.” demiş.
Padişah adamı hasta cariyesinin yanına götürmüş. Adam cariyeyi
tedavi etmiş. Cariyenin hastalığını anlamış: Cariye birine âşıkmış ama
padişaha söyleyemiyormuş.
Adam, padişaha saraydaki herkesi dışarı çıkarmasını söylemiş. Ca-
riye ile sarayda yalnız kalınca ona özel hayatıyla ilgili sorular sormuş.
Cariye, “Semerkant’ta bir kuyumcu var ve ben ona aşığım. Onu çok se-
viyorum. Ondan ayrıldım, bu yüzden çok mutsuz ve hastayım.” demiş.
Adam, padişaha Semerkant’taki kuyumcuyu saraya getirtmesini
söylemiş. Padişah Semerkant’a iki elçi göndermiş. Elçiler, kuyumcuya
“Eğer bizimle gelirsen sana çok altın vereceğiz.” demişler. Kuyumcu el-
çilerin teklifini hemen kabul etmiş. Çünkü kuyumcu açgözlü bir insan-
mış. Kuyumcu, karısı ve çocuklarını Semerkant’ta bırakmış ve elçilerle
beraber saraya gelmiş.

31
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

Adam, padişaha “Cariyen ile kuyumcunun evlenmelerine izin ver.”


demiş. Padişah bunu kabul etmiş, cariye ile kuyumcu evlenmiş ve ca-
riye hemen iyileşmiş. Kuyumcu ise çabucak yaşlanmış, çok çirkin biri
olmuş. Cariyenin kuyumcuya aşkı bitmiş. Kuyumcu altı ay sonra ölmüş.
Cariye, hastalıktan ve aşkından tamamen kurtulmuş.

32
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

ALIŞTIRMALAR
1. Aşağıdaki tanımları anlamlarıyla eşleştirelim.
1. dindar a. altın, gümüş, mücevher, vb. değerli eşyaların tümü.
2. kibirli b. büyük akarsu, nehir.
3. ırmak c. köle olan genç kadın.
4. gözyaşı d. her zaman daha fazlasını isteyen, doymayan kişi.
5. kuyumcu e. bir yerden bir yere haber ya da bilgi ulaştırmakla
görevli kişi.
6. hazine f. altın, gümüş gibi değerli süs eşyaları satan kişi.
7. cariye g. kabul etmesi için birinden bir şey isteme, öneri.
8. teklif h. çeşitli sebeplerle gözden akan su damlacıkları.
9. açgözlü i. dinine bağlı kimse.
10. elçi j. kendini herkesten üstün gören kişi.

Cevaplar: 1. 1-i, 2-j, 3-b, 4-h, 5-f, 6-a, 7-c, 8-g, 9-d, 10-e

33
ASLAN, KURT VE TİLKİ

Bir gün bir aslan, bir kurt ve bir tilki arkadaş olmuşlar. Beraber ava
çıkmışlar. Akşam bir öküz, bir keçi, bir de tavşan yakalamışlar. Avları-
nı ormana getirmişler. Aslan, kurda “Bunları bize paylaştır!” diye emir
vermiş.
Kurt, “Padişahım, öküz en büyük av. Bu yüzden o sizin. Keçi orta
boyda, o da benim olsun. Tilki de tavşanı alsın.” demiş. Aslan, kur-
da çok kızmış. “Ben aslanım. Bu avların hepsi benim.” diye kükremiş.
Bir pençe ile kurdu parçalamış ve sonra tilkiye, “Haydi, avlarımızı bir
de sen paylaştır!” demiş. Tilki çok korkmuş. Ama korkusunu gizlemiş.
“Aman efendimiz, Ben bunları paylaştıramam. Bu öküz sizin kahval-
tınızdır, keçiyi öğlen, tavşanı da akşam yersiniz.” diye cevap vermiş.
Aslan, tilkinin paylaştırmasını çok beğenmiş. “İşte âdil bir paylaştırma
böyle olur. Bu paylaştırmayı kimden öğrendin sen?” diye sormuş. Tilki
aslana, yerdeki kurdu göstermiş: “Padişahım, bunu kurdun ölüsünden
öğrendim.” diye cevap vermiş.
Aslan bu cevaba daha çok memnun olmuş. “Aferin, sen kurttan
ders aldın. Bu yüzden avların üçü de senin olsun!” demiş.

34
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

ALIŞTIRMALAR
1. Metne göre aşağıdaki cümlelerde uygun olan kelimeyi işaretleyelim.
1. Bir gün bir aslan, bir kurt ve bir tilki / tavşan / keçi arkadaş olmuşlar.
2. Beraber avlanmaya / eğlenmeye / yemeğe çıkmışlar.
3. Aslan kurdun avları yemesini / paylaştırmasını / avlanmasını beğenmemiş.
4. Aslan, kurt öldükten sonra avları paylaştırması için keçiyi / tavşanı / tilkiyi
görevlendirmiş.
5. Tilki, kurdun ölüsünden korkmuş / kaçmış / ders almış.

Cevaplar: 1. 1.tilki, 2.avlanmaya, 3.paylaştırmasını, 4.Tilkiyi, 5.ders almış.

35
TİLKİ VE EŞEK
Eski zamanlarda zayıf ve aç bir eşek vardı. Bu eşek sabahtan ak-
şama kadar aç bir şekilde kayalıklarda geziyordu. Orada sudan başka
hiçbir şey yoktu.
O civarda bir orman vardı. O ormanın kralı aslandı. Bir gün bu
aslan büyük bir fille savaştı, çok yoruldu. Bu nedenle avlanamadı ve
diğer hayvanlar da aç kaldı. Çünkü onlar aslanın artıklarını yiyorlardı.
Aslan, tilkiye “Git, benim için bir eşek avla. Ormanın çevresinde
bir eşek bul, onu güzel sözlerle kandır ve buraya getir. Eşeği yersem
güçlenirim, o zaman ava çıkarım. Siz de aç kalmazsınız.” dedi.
Tilki her yerde eşek aradı. Sonunda zavallı eşeği buldu. Sıcak bir
şekilde zavallı eşeğe selam verdi. Tilki, eşeğe “Burada hiç yiyecek yok.
Burada nasıl yaşıyorsun?” diye sordu.
MESNEVİDEN HİKAYELER

Eşek “Her zaman Allah’a şükrediyorum. Çünkü kötünün daha da


kötüsü vardır.” dedi.
Tilki, eşeğe “Seni yeşilliklerle, pınarlarla ve yiyeceklerle dolu bir
yere götüreceğim. Orada huzur ve güven içinde yaşarsın.” dedi. Eşek
de tilkiye “Sen oradan geliyorsun, o zaman neden zayıfsın? Bana yalan
söylüyorsun.” dedi.
Eşek, tilkiyle bir süre tartıştı ama eşeği sonunda kandırdı.
Tilki, eşeği ormana getirirken aslan uzaktan eşek ve tilkiyi gördü.
Sabredip onları beklemedi, hemen eşeğe saldırdı ama eşek aslanı görüp
kaçtı.
Tilki, aslana “Ey padişahımız! Niçin onun yaklaşmasını beklemedi-
niz? Onu kaçırdınız.” dedi.
Aslan, “Kuvvetliyim, onu kolayca yakalarım, sandım. Sabrım ve ak-
lım açlıktan yok olmuş. Onu tekrar buraya getir.” dedi.
Tilki, “İnşallah onu yeniden kandırırım. Zaten onu bir kez kandır-
dım. Yeniden kandırabilirim.” diye düşündü. Tilki hızlıca eşeğin yanına
gitti.
Eşek, tilkiye “Ey sahtekâr! Ben sana ne yaptım? Beni niçin aslanın
önüne attın? Sen kötüsün. Beni öldürmek istedin. Sen düşmansın! Hadi
git. Seni bir daha görmek istemiyorum.” dedi.
Tilki, eşeğe birçok güzel söz söyledi. Zavallı eşeği yine kandırdı.
Aslan bu kez eşeğin kendisine iyice yaklaşmasını bekledi. Ona sal-
dırdı ve zavallı eşeği öldürdü.
Aslan eşeği yedikten sonra çok susadı ve su içmek için pınara gitti.
Tilki, aslan yokken eşeğin ciğerini ve kalbini yedi.
Aslan, pınardan geldi. Eşeğin ciğerini ve kalbini aradı ama bulama-
dı. Tilkiye, “Bu eşeğin ciğeri ve kalbi nerede?” diye sordu.

37
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

Tilki, “Eşeğin ciğeri ve kalbi yoktu.” diye cevap verdi.


Aslan, “Nasıl olur? Her canlıda mutlaka kalp ve ciğer bulunur.”
dedi.
Tilki, “Eğer onun kalbi ve ciğeri olsaydı, onu iki kez kandıramaz-
dım. Buraya asla iki kere gelmezdi.” diye cevap verdi.

38
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

ALIŞTIRMALAR
1. Aşağıdaki cümleler doğruysa (D), yanlışsa (Y) yazalım.
1. Aslan, kurtla savaştığı için çok yorulmuş. ( )
2. Aslan, tilkiyi bir eşek bulması için görevlendirmiş. ( )
3. Tilki eşeği iki kez kandırmış. ( )
4. Eşek çok neşeliymiş. ( )
5. Tilki, eşeği aslana götürmek için kandırmış. ( )
6. Eşek, tilkinin hileli sözlerine inanmış. ( )
7. Tilki eşeğin kalbini ve beynini yemiş. ( )
8. Eşek her zaman, yemyeşil ormanlık bir yerde dolaşırmış. ( )
9. Tilki çok zayıfmış. ( )
10. Aslan, eşeği yedikten sonra uyumuş. ( )

Cevaplar: 1. 1. Y, 2. D, 3. D, 4. Y, 5. D, 6. D, 7. Y, 8. Y, 9. D, 10. Y

39
ASLAN VE
TAVŞANIN HİKÂYESİ
Eski zamanlarda bir orman vardı. Bu ormanın sakinleri korku
içindeydi. Çünkü bu ormanın kralı aslan çok zalimdi. Her gün orman-
daki hayvanlardan birini yiyordu.
Ormandaki hayvanlar bir gün toplandılar ve “Böyle yaşanmaz, bir
şeyler yapmalıyız.” dediler. Konuşup tartıştılar, aralarından bir sözcü
seçtiler. Onu aslana göndermeye karar verdiler.
Sözcü, aslanın yanına gitti ve “Ey ormanların kralı! Her gün içimiz-
den birini yiyorsunuz. Buna itirazımız yok, bu sizin hakkınız. Fakat
sizin yorulmanızı istemeyiz. Siz artık zahmet etmeyin. Biz her gün yiye-
ceğinizi size getiririz. Böylece rahat edersiniz.” dedi.
Aslan bu öneriyi beğendi ve hemen kabul etti. O günden sonra or-
mandaki hayvanlar her sabah bir hayvanı yemesi için aslana gönderdiler.
MESNEVİDEN HİKAYELER

Aslana gitme sırası tavşana geldi. Hayvanlar, tavşana “Bu senin ka-
derin. Ormanın huzuru için birimizin kendini feda etmesi gerek. Za-
man kaybetmeden yola çık, aslanı kızdırmayalım.” dediler.
Tavşan aslandan korkuyordu. Bu yüzden yavaş hareket ediyordu.
Ötekiler kaygılanmaya başladılar. Sonunda tavşanı ikna ettiler ve tav-
şan yola çıktı. Aslan çok açtı, bu yüzden “Nerede kaldın sen? Neden
geciktin?” diye tavşana bağırdı.
Tavşan terini sildi ve “Sormayın kralım, yolda bir aslan önüme çık-
tı. Elinden kurtulmak çok zor oldu.” dedi. Aslan daha da öfkelendi;
“Aslan mı, kim bu aslan? Burada kral benim, o da kimmiş?” diye ba-
ğırdı.
Tavşan, “Efendim, o aslan o kadar büyüktü ki çok korktum. Ona
sizi anlattım, o da beni tehdit etti.” dedi. Aslan, tavşana “Gel benimle,
gidip o küstahı öldüreyim.” diye söyledi. Hemen yola çıktılar, tavşan
önde aslan arkada gittiler. Tavşan bir kuyunun başında durdu ve “İşte,
kralım! Aslan bunun dibinde, bakın nasıl da orada oturuyor.” dedi.
Aslan, tavşana “Çekil şuradan!” dedi ve tavşanı itti. Kuyunun içine
bakınca tıpkı kendisi gibi bir aslan gördü. Aslan, kuyudan kendisine
bakıyordu. Aslında aslan suda kendi yansımasını gördü. Aslan kük-
redi, kuyudaki aslan da kükredi. Aslan iyice sinirlendi. Tavşan, aslana
“Görüyorsunuz efendim, kuyudaki aslan size meydan okuyor.” dedi.
Aslan iyice kızdı. Aslanın sesi ormanın dört bir yanından yankı-
landı. Bir anda kuyuya atladı ve suya düşer düşmez öldü. Tavşan, or-
manda neşeli şarkılar söyleyerek arkadaşlarının yanına döndü.

41
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

ALIŞTIRMALAR
1. Metne göre doğru olan seçeneği işaretleyim.
1. Ormandaki hayvanlar korku içindeydi. Çünkü ……
a. ormanda yiyecek bulmak çok zordu.
b. aslan her gün ormandaki hayvanlardan birini yiyordu.
c. ormanın kralı aslan çok yoruluyordu.
d. orman çok karanlıktı.
2. Ormandaki hayvanlar aslana bir sözcü gönderdiler. Sözcü, aslana …..
a. “Sizden çok korkuyoruz, lütfen bizi yemeyin.” dedi.
b. “Bizi değil, tavşanı yiyin.” dedi.
c. “Siz çok yorgunsunuz, biraz dinlenin.” dedi.
d. “Biz yer gün sizin yiyeceğinizi getiririz.” dedi.
3. Tavşan aslana nasıl bir yalan söyledi?
a. “Sizden çok korkuyordum, bu yüzden yavaş yavaş geldim.” dedi.
b. “Yolda başka bir aslan gördüm, o beni tehdit etti. ” dedi.
c. “Ormanda yolumu kaybettim, bu yüzden geç kaldım.” dedi.
d. “Siz çok yorgundunuz, sizi rahatsız etmek istemedim.” dedi.
4. Aslan, tavşanı dinleyince ne yaptı?
a. Diğer aslanı bulmak için yola çıktı.
b. Tavşana çok sinirlenip onu yedi.
c. Su içmek için kuyunun yanına gitti.
d. Yüzmek için kuyuya atladı.
5. Aslan kuyuya atladı. Çünkü ….
a. kuyuda değişik balıklar vardı.
b. tavşana çok sinirlendi.
c. kendi yansımasını başka bir aslan sandı.
d. su içmek istiyordu.

Cevaplar: 1. 1-b, 2-d, 3-b, 4-a, 5-c

42
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

DAMDAKİ DEVE
İbrahim Edhem, Belh şehrinin padişahıydı. Bir gece sedire uzan-
mış dinleniyordu. Sarayının çatısında bazı sesler ve gürültüler duydu.
Sanki çatıda birileri dolaşıyordu. “Kim böyle bir şeye cesaret edebilir?”
diye düşündü ve pencereden yukarı baktı.
“Kim var orada? Sarayın çatısında ne işiniz var?” diye bağırdı. Ça-
tıda birkaç adam vardı ve padişah bu adamları tanımıyordu. Adamlar,
“Bir şey kaybettik ve onu arıyoruz.” diye cevap verdiler.
İbrahim Edhem, çatıdaki adamlara “Ne kaybettiniz?” diye sordu.
Onlar da “Develerimizi kaybettik.” diye cevap verdiler. İbrahim Ed-
hem, bu cevaba çok şaşırdı ve hayretle «Develerinizi sarayın çatısında
43
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

mı arıyorsunuz?” diye sordu. Çatıdaki adamlar “Niçin şaşırıyorsunuz?


Biz burada develerimizi bulmaya çalışıyoruz. Siz de sarayda oturup Al-
lah’ı bulmaya çalışıyorsunuz. Bunlar aynı şey. Yani ikisi de imkânsız.”
diye cevap verdiler.
Bu olaydan sonra İbrahim Edhem sarayı ve saltanatı terk etti.
Derviş oldu ve Allah’ın sevgisini kazandı.

44
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

ALIŞTIRMALAR
1. Aşağıdaki tanımları anlamlarıyla eşleştirelim.
1. sedir a. Hükümdarların oturduğu büyük ev.
2. çatı b. Boynu uzun, sırtında hörgücü olan, yük taşıyan bir hayvan.
3. padişah c. Gerçekleşme ihtimali bulunmayan, olanaksız.
4. saray d. Evleri dış etkilerden korumak için üzerlerine yapılan bölüm.
5. gürültü e. Ortaya çıkan, gerçekleşen her türlü iş, hadise.
6. deve f. Oturmaya veya yatmaya yarayan ev eşyası.
7. imkânsız g. Bir tarikata girmiş, onun törelerine bağlı dindar kimse.
8. saltanat h. Devlet başkanı, hükümdar.
9. olay ı. Bolluk ve zenginlik, gösterişli yaşayış.
10. derviş i. Anlamsız sesler, patırtı.

Cevaplar: 1. 1-f, 2-d, 3-h, 4-a, 5-i, 6-b, 7-c, 8-ı, 9-e, 10-g

45
DEFİNE
Aç tavuk kendini darı ambarında sanırmış. Yoksul bir adam
da rüyasında bir müjdeci görmüş. Müjdeci, yoksul adama “Ey yoksul
adam. Kalk, kâğıtçı komşuna git; onda şu şekilde, şu renkte bir kâğıt
var, onu bul ve oku. Fakat o kâğıdı tek başına ıssız bir yerde oku. Sakın
başkalarına gösterme. O kâğıtta bir definenin yeri yazıyor. Bunu insan-
lar duysa bile üzülme. Senden başka hiç kimse o defineden hiçbir şey
alamaz. Onu bulamazsan sakın üzülme. Allah sana yardım eder.” demiş.
Müjdeci bunları söyledikten sonra, elini adamın göğsüne koymuş
ve “Haydi, yürü!” diye devam etmiş.
Yoksul adam uykusundan uyanınca çok sevinmiş. Hemen kalkmış,
giyinmiş, dışarı çıkmış. Kâğıtçı komşusunun dükkânına gitmiş. Kim-
senin anlamaması için bir süre başka kâğıtlara bakmış. Sonra asıl kâ-
ğıtların yanına gitmiş. “Aman Allah’ım! İşte o. Tüm işaretler üzerinde
var. Şekli, rengi, hepsi rüyamdaki kâğıtlar gibi.” diye düşünmüş. Gizlice
o kâğıdı almış ve cebine koymuş. Komşusuna, “Hayırlı işler!” diyerek
dükkândan ayrılmış.
O kâğıdı okumak için sakin bir yere gitmiş, sağa sola bakmış. Et-
rafında kimse yokmuş. İçinden de “Bu değerli kâğıt başka kâğıtların
arasına nasıl girdi? Allah, benim bu kâğıdı çalmama nasıl izin verdi? Her
yer altınla, gümüşle dolu olsa bile, eğer Allah istemezse ondan hiçbir şey
alamazsın. Yüzlerce kitap okusan bile, Allah istemezse aklında hiçbir
şey kalmaz, Allah isterse, bir kitap okumasan bile ağzından çok değerli
sözler dökülür.  Şimdi inanıyorum, rüyamdaki kişi bir ermişti. Çünkü
bu define kâğıdının yerini bildi.” diye düşünmüş.
Bir daha etrafına bakmış, kimse yokmuş. Kâğıdı cebinden çıkarıp
incelemiş. Kâğıtta şunlar yazılıymış: Şehrin dışında bir türbe var. Tür-
beye arkanı dön, yüzünü kıbleye çevir, sonra bir yay al ve o yayla bir
ok at. Ok nereye düşerse orayı kaz.
46
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

Yoksul adam türbeyi bulmuş. Bir yay almış ve oku fırlatmış. Ok,
yüz metre ileriye düşmüş. Yoksul adam, orayı kazmış. Kazmış, kaz-
mış... Ama hiçbir şey bulamamış.

47
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

Yoksul adam her gün o türbeye gidip ok atmış. Her gün de kaz-
mış... Ama defineyi bulamamış. Ama ümidini hiç kaybetmemiş. Sürekli
her yeri kazmış. İnsanlar, “Bu adam niçin her yeri kazıyor?” diye düşün-
müşler ve padişaha haber vermişler. Askerler yoksul adamı bulmuş ve
onu padişahın sarayına getirmişler.
Padişah, “Benim ülkemde, benden gizli hazine aramışsın, doğru
mudur?” diye bağırmış. Adam hem yoksulmuş hem de akıllıymış. Du-
rumu fark etmiş. “Eğer yalan söylersem padişah beni öldürür.” diye
düşünmüş. Padişaha, rüyasını, kâğıdı, her şeyi bir bir anlatmış ve kâğıdı
padişaha vermiş. “Çok uğraştım, fakat defineyi bulamadım. Yoruldum,
aç kaldım, uykusuz kaldım. Ey büyük padişahım, belki senin şansın var-
dır, sen defineyi bulursun.” demiş.
Padişah da o türbeye gitmiş, altı ay ok atmış, her yeri kazmış. Fakat
o da defineyi bulamamış. Altı ay sonra padişah yoksul adamı çağırmış,
define kâğıdını onun önüne atmış. “Bu benim gibi bir padişahın işi de-
ğil. Senin işin yok. Bu iş sana daha uygun! Eğer bulursan, define sana
helal olsun.” demiş.
Yoksul adam kâğıdı almış ve defineyi aramaya devam etmiş. Orada-
ki insanlara, “Padişah bana izin verdi.” demiş. O insanlar, yoksul adamı
çok kıskanmışlar.
Günler, aylar geçmiş. Yoksul adam aç, yorgun ve perişan bir halde
kazmaya devam etmiş ama defineyi bulamamış. Bir gün “Neden Al-
lah’tan yardım istemiyorum? Allah, isteyin vereyim, dua edin kabul ede-
yim, demiyor mu?” diye düşünmüş. Ellerini açmış; “Ey Allah’ım! Bu
define için ömrümü harcadım! Yıllardan beri hiç çalışmadım, sadece
her yeri kazdım. Şeytan beni kandırdı. Ya Rabbi! Bu işten tövbe ettim.
Sana yalvarıyorum.” diye günlerce, gecelerce dua etmiş.
Sonunda Allah, yoksul adamın dualarını kabul etmiş…

48
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

ALIŞTIRMALAR
1. Metne göre aşağıdaki cümlelerde uygun olan kelimeyi işaretleyelim.
1. Aç tavuk rüyasında kendini darı ambarında / kümeste / denizde görür.
2. Yoksul adam yolda / rüyasında / işte bir müjdeci görmüş.
3. Müjdeci, yoksul adama “Kâğıtta definenin / ıssız yerin / kâğıtçının yeri yazı-
yor.” demiş.
4. Yoksul adam, kâğıtların arasında para / resim / definenin yerini bulur.
5. Yoksul adam her gün o kâğıtçı dükkânına / ıssız yere / türbeye gitmiş.
6. Yoksul adam definenin yerini bulmak için yay / ok / taş atar.
7. Oradaki insanlar / askerler / alacaklılar yoksul adamı saraya götürmüşler.
8. Padişah da ömür boyu / bir yıl / altı ay defineyi aramış ama bulamamış.
9. Padişah, yoksul adama kâğıdı bulması / evine dönmesi / defineyi araması için
izin vermiş.
10. Sonunda yoksul adam dua eder / hazineyi bulur / ölür.

beye, 6.ok, 7.askerler, 8.altı ay, 9. defineyi araması, 10.dua eder


Cevaplar: 1. 1.darı ambarında, 2.rüyasında, 3.definenin, 4.definenin yerini, 5.tür-

49
USTA İLE ŞAŞI ÇIRAK
Şaşı bir çırak varmış. Ustası bu şaşı çırağa, “Haydi git, odadan şişeyi
getir.” demiş. Şaşı, ustasına “Odada iki şişe var. Hangisini getireyim?”
diye sormuş.
Ustası, “Orada iki şişe yok. Sadece bir tane şişe var. Sen şaşısın, bu
nedenle öyle görüyorsun.” demiş.
Şaşı, ustasına “Ey ustam, beni kınama.” diye cevap vermiş.
Usta, şaşı çırağa “O iki şişeden bir tanesini kır.” demiş. Şaşı çırak,
bir şişeyi kırınca iki şişe de yok olmuş.

ALIŞTIRMALAR
1. Aşağıdaki olayları metne göre sıralayalım.
1. ( ) Şaşı çırak ustasına kendisini kınamamasını söylemiş.
2. ( ) İki şişe de yok olmuş.
3. ( 1 ) Ustası şaşı çırağa odadaki şişeyi getirmesini söylemiş.
4. ( ) Ustası “Odada sadece bir şişe var. Sen şaşısın.” demiş.
5. ( ) Şaşı çırak şişelerden birini kırmış.
6. ( ) Şaşı çırak “Odada iki şişe var, hangisini getireyim?” diye sormuş.

Cevaplar: 1. 1. 4, 2. 6, 3. 1, 4. 3, 5. 5, 6. 2

50
ÖĞRETMEN İLE GEMİCİ
Bir öğretmen gemiye binmiş. Gemiciye, “Sen hiç dilbilgisi kitabı
okudun mu?” diye sormuş. Gemici “Hayır, daha önce hiç dilbilgisi kita-
bı okumadım.” diye cevap vermiş. Bunun üzerine öğretmen, gemiciye
“Ömrünün yarısı mahvolmuş.” demiş.
Gemici çok sinirlenmiş, kalbi kırılmış ama öğretmene hiçbir şey
söylememiş. Bir süre sonra büyük bir fırtına çıkmış, fırtına sebebiyle
gemi çok sallanmış. Gemici, öğretmene “Sen yüzme biliyor musun?”
diye sormuş. Öğretmen, “Hayır, yüzme bilmiyorum.” demiş. O zaman
gemici, öğretmene şunları söylemiş: Şimdi senin ömrünün tamamı
mahvoldu. Çünkü gemi biraz sonra batacak!

ALIŞTIRMALAR
1. Aşağıdaki cümleler doğruysa (D), yanlışsa (Y) yazalım.
1. Gemici daha önce dilbilgisi kitabı okumamış. ( )
2. Öğretmen, gemiciye “Ömrünün tamamı mahvoldu.” demiş. ( )
3. Gemici, öğretmenin sözlerine çok üzülmüş. ( )
4. Fırtına çıkınca gemi batmış. ( )
5. Öğretmen çok iyi bir yüzücüymüş. ( )

Cevaplar: 1. 1. D, 2. Y, 3. D, 4. Y, 5. Y

51
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

SÖZLÜKÇE
PADİŞAHIN İKİ KÖLESİ
ahlak (i.): Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri
ve kuralları, huy.
bahane (i.): Bir şeyin gerçek sebebi gizlenerek ileri sürülen gerçek olmayan se-
bep.
bakımlı (s.): Elbiseleri, saçı, yani dış görünümü ve sağlığı güzel olan insan.
bakımsız (s.): Elbiseleri, saçı, yani dış görünümü ve sağlığı kötü olan insan.
garip: (s.) . Kimsesiz, zavallı.
güçlü kuvvetli (s.): Sağlığı, gücü, kuvveti yerinde olan
kaşlarını çatmak: (d.) Kızmak, sinirlenmek, kötü kötü bakmak.
niyet: (i.) Bir şeyi yapmayı önceden isteyip düşünmek.
övmek: (f.) Birinin veya bir şeyin iyiliklerini, üstünlüklerini söyleyerek değerini
yüceltmek.
süslü kelime (s.t.) Uzun, güzel ve etkili sözler.
üstün (s.) Benzerlerine göre daha yüksek bir düzeyde olan, onlardan daha iyi.

BİR KÖRÜN HİKÂYESİ


alınmak (f.): Bir sözün, bir davranışın kendisine söylediğini veya yapıldığını sa-
narak incinmek, kırılmak.
derviş (i.): Bir tarikata girmiş, onun yasa ve törelerine bağlı kimse.
gözlerine inanamamak (d.): hiç umulmayan, hiç beklenmeyen bir şeyin görül-
mesi karşısında şaşırmak.
hayret etmek: (f.) Şaşırmak.
karşı çıkmak: (f.) Sözlerini kabul etmemek, itiraz etmek.
minder (i.): İçi yumuşak bir malzeme ile doldurularak dikilen yastık.
satır: (i.) Bir sayfa üzerinde yan yana gelen kelimelerden oluşan ve alt alta sıra-
lanmış her bir dizi.

HELVA HİKÂYESİ
acımasız (s.): Acıma duygusu olmayan, katı yürekli, merhametsiz.
alacaklı (s.): Birinden alacağı olan kişi.
bağışlamak (f.): Bir malı ya da parayı karşılık beklemeden birine vermek.
dergâh (i.): Dervişlerin toplandıkları ve ayin yaptıkları yer.
içten (z.): Yürekten, candan, samimi davranarak.
mucize (i.): İnsan aklının alamayacağı olağanüstü, inanılması güç olaylar.
ölüm döşeği (i.): Ölmek üzere olma, ölümcül durum.
şeyh (i.): Tarikat kurucusu, bir tarikatta en yüksek dereceye ulaşmış kimse.
usta (i.): Bir işi öğrenmiş ve kendi başına yapabilen kimse.

52
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

BAKKAL İLE PAPAĞAN


bekçi (i.): Bir şeyi veya bir yeri bekleyip korumakla görevli kimse.
dili tutulmak (d.): Konuşamamak.
gülyağı (i.): Gül çiçeğinden elde edilen yağ.
kel (i.): Saçı dökülmüş olan, saçsız kişi.
sadaka (i.): Dilenciye ya da fakir insanlara verilen para.

HZ. ÖMER ZAMANINDAKİ YANGIN


cimri (s.): Elindeki parayı harcamaya kıyamayan, eli sıkı, ekti, hasis.
cömert (s.): Para ya da malını esirgemeden veren, eli açık kişi.
eli açık (s.): Para ya da malını esirgemeden veren, cömert.
gösteriş yapmak (d.): Başkalarını aldatmak veya kendini beğendirmek için yapay
davranmak.
sarmak (f.): Yayılmak, kaplamak.
sıçramak (f.): Yayılmak, bir yerden başka bir yere geçmek.
sirke (i.): Salatalara, yemeklere ekşilik vermek için kullanılan üzüm, elma, limon
vb. suyu.
töre (i.): Bir toplulukta benimsenmiş davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların,
görenek ve geleneklerin, alışkanlıkların bütünü, âdet.
vazgeçmek (f.): Eskiden beri yapmakta olduğu bir şeyi artık yapmaz olmak, ka-
rarından dönmek.

ÜZÜM İÇİN KAVGA


engur (i.): Farsçada üzüm.
ineb (i.): Arapçada üzüm.
istafiel (i.): Rumcada üzüm.
muradına ermek (f.): İsteğine kavuşmak, dileği gerçekleşmek, arzusu yerine gel-
mek
uzlaşmak (f.): Aralarındaki düşünce ayrılığını ortadan kaldırarak anlaşmak.

RUM VE ÇİNLİ RESSAMLAR


aklı başından gitmek (d.): Çok şaşırmak.
cilalamak (f.): Bir şeyi parlatmak.
gözünü almak (d.): Kuvvetli ışıktan dolayı görememek.
hazine (i.): Altın, gümüş, mücevher, vb. değerli eşyaların saklandığı yer.
huzura çıkmak (f.): Padişahın yanına gitmek, onunla görüşmek.
pas (i.): Nemli yerlerde oksitlenme sonucunda oluşan kahverengi lekeler.
sûfî (i.): Dindar kişi, mutasavvıf.

53
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

üstün (s.): Benzerlerine göre daha yüksek bir düzeyde olan, değerli.
üstün görmek (f.): Bir şeyi veya kimseyi başkasından daha değerli görmek.
yansımak (f.): Işık dalgaları yansıtıcı bir yüzeye çarparak yön değiştirmek, ak-
setmek.

FİL NASIL BİR HAYVANDIR?


ahır (i.): Evcil büyükbaş hayvanların barındığı kapalı yer, hayvan evi.
hakikat (i.): Gerçek.
oluk (i.): Bir şeyin akmasına yarayan üst yanı açık boru.
sütun (i.): Silindir şeklinde uzun taş, yere dayalı silindir biçiminde düşey destek,
kolon.
taht (i.): Hükümdarların oturduğu büyük, süslü koltuk.
tarif etmek (f.): Tanımlamak, bir şeyin şeklini, yerini açıklamak.
yelpaze (i.): Sallandığında küçük bir hava akımı yapan ve özellikle yüzü serinlet-
meye yarayan araç.

KUYUMCU İLE YAŞLI ADAM


alay etmek (f.): Bir kimsenin gülünç, kusurlu, eksik vb. yönlerini küçümseyerek
eğlence konusu yapmak.
kalbur (i.): Tahıl ve başka iri taneli maddeleri elemek için kullanılan büyük delikli
alet.
süpürge (i.): Yerleri çöplerden temizlemek için kullanılan uzun saplı fırça.
tartmak (f.): Bir şeyin ağırlığını bulmak.
terazi (i.): Bir kolun iki ucuna asılı iki kefeden oluşan tartı, tartma aracı.

PADİŞAH VE HASTA CARİYESİ


açgözlü (s.): Mala, paraya, yiyeceğe ve içeceğe doymayan, tamahkâr.
cariye (i.): Yabancı ülkelerden kaçırılıp özgürlükten yoksun bırakılan, her konuda
efendisinin isteklerine bağlı bulunan genç kadın.
dindar (s.): Dinine bağlı kişi.
elçi (i.): Bir konuda anlaşma sağlamak veya iş bitirmek için birinin yanına gön-
derilen kimse.
ırmak (i.): Büyük akarsu, nehir.
kibirli (s.): Kendini büyük gören, büyüklenen, gururlu.

ASLAN, KURT VE TİLKİ


âdil (s.): Haklı, doğru, adaletli.
ders almak (d.): Bir olaydan deneyim kazanmak, ibret almak

54
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

keçi (i.): Eti, sütü, derisi ve kılı için yetiştirilen küçükbaş hayvan.
kükremek (f.): Aslan, vb. hayvanların bağırması
öküz (i.): Çift sürmekte, kağnı çekmekte kullanılan, etinden yararlanılan sığır.
pençe (i.): Yırtıcı hayvanların ön ayaklarının parmaklarıyla tırnakları.
tilki (i.): Köpeğe benzeyen, ağız ve burnu sivri, kümes hayvanlarına zarar veren,
kürkü beğenilen bir tür hayvan.

TİLKİ VE EŞEK
artık (i.): Bir şey harcandıktan, yendikten sonra artan bölümü.
civar (i.): Etraf, çevre
kandırmak (f.): Aldatmak, inandırmak.
kayalık (i.): Büyük ve sert taşların çok olduğu yer.
pınar (i.): Yerden kaynayarak çıkan su, kaynak.
sabretmek (f.): Acı, yoksulluk, haksızlık, vb. üzücü durumlar karşısında ses çı-
karmadan onların geçmesini beklemek.
sahtekâr (s.): Sahte işler yapan, yalan söyleyen, hile yapan kişi.

ASLAN VE TAVŞANIN HİKÂYESİ


feda etmek (f.): Kıymak, gözden çıkarmak.
itiraz (i.): Bir düşünce veya kararı benimsemeyerek karşı çıkma.
kader (i.): Genellikle kaçınılmaz kötü talih, yazgı.
kaygılanmak (f.): Endişelenmek, üzülmek.
kuyu (i.): Toprağa kazılan, içinde su bulunan derince çukur.
küstah (s.) : Saygısız, kaba, terbiyesiz kişi.
meydan okumak (d.): Korkmadığını, çekinmediğini açıkça bildirmek, kavga
veya yarışmaya çağırmak.
sakin (i.): Bir yerde yaşayanlar.
sözcü (i.): Bir topluluk veya kişi adına söz söyleme yetkisi olan kimse.
ter (i.): Sıcak, yorgunluk gibi sebeplerle derinin gözeneklerinden sızan, renksiz,
tuzlu sıvı.
yankılanmak (f.): Sesin bir yere çarparak geri dönmesi.
yansıma (i.): Görüntünün parlak bir yüzeye ya da suya çarparak geri dönmesi.

DAMDAKİ DEVE
çatı (i.): Evleri dış etkilerden korumak amacıyla üzerlerine yapılan çoğu kiremit
kaplı bölüm.
saltanat (i.): Bolluk ve zenginlik, gösterişli yaşayış.
sedir (i.): Üstü minderli ve yastıklı olabilen, oturmaya veya yatmaya yarayan ev
eşyası.
terk etmek (f.): Bırakmak, ayrılmak.
55
MESNEVİ’DEN HİKAYELER

DEFİNE
aç tavuk kendini darı ambarında sanırmış (a.): “İnsanlar yokluğunu, yoksul-
luğunu çektikleri şeyler için olmayacak hayaller, düşler kurar.” anlamında kullanı-
lan bir söz.
define (i.): Toprak altına gömülerek saklanmış para veya değerli şeyler, gömü.
ermiş (i.): Dinî inançlara göre kendisinde olağanüstü manevi güç bulunan kişi.
fırlatmak (f.): Hızla atmak.
ıssız (s.): Kimse bulunmayan veya az kimse bulunan, tenha yer.
kazmak (f.): Herhangi bir araçla toprağı açmak, oymak.
kıble (i.): Bazı ibadetler yerine getirilirken dönülen Kâbe’nin bulunduğu yön.
müjdeci (i.): Güzel haber getiren kişi.
ok (i.): Yayla atılan, ucunda sivri bir demir bulunan ince ve kısa tahta çubuk.
perişan (s.): Acınacak durumda olan, zavallı.
tövbe etmek (f.): İşlediği bir günah veya suçtan pişman olarak bir daha yapma-
maya karar vermek.
türbe (i.): Genellikle ünlü bir kimse için yaptırılan ve içinde o kimsenin mezarı
bulunan yapı.
ümit (i.): Olması beklenilen veya olacağı düşünülen şey, umut.

USTA İLE ŞAŞI ÇIRAK


çırak (i.): Zanaat öğrenmek için bir ustanın yanında çalışan kişi.
kınamak (f.): Yapılan bir işin kötü olduğunu belirtir bir biçimde söz söylemek,
ayıplamak.
şaşı (i.): Birbirine paralel görme ekseni olmayan, tek nesneyi çift ya da daha fazla
gören kişi.

ÖĞRETMEN İLE GEMİCİ


kalbi kırılmak (d.): Üzülmek, incinmek.
mahvolmak (f.): Yok olmak, boşa gitmek.
sallanmak (f.): Yerinden oynamak, kımıldamak, bir sağa bir sola hareket etmek.

KISALTMALAR
i.: isim
f.: fiil
d.: deyim
s.: sıfat
zf.: zarf
z.: zamir
e.: edat

56

You might also like