Professional Documents
Culture Documents
Şeytan Ayetleri Tartışması
Şeytan Ayetleri Tartışması
Şeytan Ayetleri Tartışması
l<A'VN'\K
YAYINl.ARI
SUNUŞ
Amac ı m ız Önyargısız Ayd ı nl atmaktır 11
11
manının yanı sıra, İslam'daki "Şeytan Ayetleri" tartışmasına da gi
recektir. Gazetemiz bu tartışmay ı, İslamcı aydınların ve Turan Dur
sun'un görüşlerini yayıri ılayarak sürdürecektir.
Tartışma ne kadar zengin olursa, doğruyu bulmamız o kadar ko
laylaşır. Bu anlayışla, okurlarımızı Salman Rüşdü tartışmasına ka
tılmaya çağırıyoruz.
12
1
Soru: Siz şu anda Salman Rüşdü 'nün Şeytan Ayetleri adlı yapıtını
Türkçe 'ye çevirtiyorsunuz ve kitabı olası kısa zamanda yayımlamak is
tiyorsunuz. Bu düşünceye nasıl ulaştınız ?
15
ba�arı lı olamadı. Onbeş yıl genel başkanlığını yaptığım Türkiye Ya
zarlar Sendikası'nın iki buçuk yıl önceki Genel Kurulu'nda konuyu
gündeme getirerek, Şeytan Aye tle ri 'ni yayımlama sorumluluğunu ken
dileriyle paylaşacağım yazar arkadaşlar aradım. Yüze yakın yazar ar
kadaş bu soruma katılma imzası verd i . B una karşın Türkiye Yazarlar
Sendikası Yönetim Kurulu, yönetimde kaldığı iki yıl boyunca Genel
Kurul'un bu amir hükmünü yerine getiremedi . Bunun üzerine, sorumu
başkaları paylaşmasa bile, bu romanı tek başımaYayımlayacağımı, bir
dergi röportaj ında bildirdim. O günden beri, Türkiye'nin her yerinden
ve Türkiye dı�ındaki aydınlarımızdan. bu soruma katı lına istekleri, ga
zete ilanları mektup ve telgraf olarak yağmaya başlad ı . Şu anda beş
binden artık başvuru var. İçlerinde parasal destek sağlamak isteyenler,
romanın dizimini ve basımını üstlenmek isteyen sanatçı lar, aydın ba-
·
16
HALKA B ORCUMU ÖDEME ÇABASI
17
Türkiye'de yazarların, yazmadıklarından da sorumlu olduğu
sözüm, eksik söylenmiş bir sözdür. Salt Türkiye'de değil; bütün dün
yada yazarlar, yazmadıkları ya da korku, çıkar ve duyarsızlık gibi ne
denlerden dolayı, yazamadıkları yazılardan da sorumludurlaı:.-öbür
dünyaya inanmış olsaydım, bu türlü yazarların öteki dünyada, örneğin
şöyle sorgulanacaklarını rahatlıkla söyleyebilirdim:
Ey yazar, senin dünyada yaşadığın zaman içinde insanlıkdışı şu şu
şu olaylar oldu. Sen bu olaylarla hiç ilgilenmediğin için ...
Edebiyat tarihleri yazarları bu yönleriyle de incelemelidirler bence.
Ama bu, edebiyatçı bir yazarın estetik değerlendirmesi değildir kuş
kusuz. Yakın tarihten böyle bir sorumu taşıyan bir yazar olarak Sart
re'ı gösterebilirim.
Bu söylediklerim elbet çeviri için de söz konusudur. Nitekim, ulus
lararası bir kongre için gittiğim Mısır'da Nobel ödüllü Necip Mah
fuz'un Medine Çocukları adlı bir romanının da yasaklanmış olduğunu
öğrendim ve Türkçe'ye çevirtip yayımlanmak üzere bu romanı hemen
getirttim, Şeytan Ayetleri nin Türkçe'ye çevirisi, benim için herhangi
'
18
ŞEYTAN AYETLERİ YAYIMLANACAK
19
kitabı daktilo ile yazılmış haliyle 'samisdat o/orak (eskiden Soı-yet/er .
Birliği'nde devlet tarajiııdan yasakla11an yaymlonıı öz yoyı11evi o/orak.
yaymladığı gibi) dağıtacağrnızı söyledi11iz. Kitabı ralıatlık/a yıırt
dışında basnrabilmeniz mii111kü11 olıııa.rnıa ra_i�men hwıu sör
liiyorswııız. Bunu Türkiye'deki telıditı:ari bir san siire karşı g erekli bir
işlem olarak 1111 anlıyorsumız?
Hükümet, �nceki hükümetin koyduğu bu antilaik ve an
tidemokratik yasaklama kararnamesini kaldırmaz da yurıta�larırıı bu
yasağı çiğnemeye zorlarsa -ki böyle olacağ ını hiç sanmıyorum- Şey
tan Ayetleri 'ni yurt dışında kaçak olarak bastırıp yurda gizlice sok
mayı hiç düşünmüyoruz. Basım ve dağıtım işi ni gizli yapmayacağız.
Hükümet, bu yasağı çiğnemeyi göze ala. n ları cezalandırmaya kal karsa,
karşısında bu sorumu paylaşan geniş bir demokratik kamuoyu bu
l acaktır. Samisdat'tan ayrımımız da budur: yasaklama kararnamesinin
yasal olduğunu, ama hukuki ve adil olmadığını Türkiye ve dünya ka
muoyuna kanıtlamak.
Son soru:
"Bir .sanat yapıtı bir verici istasyonu gibidir. Eğer verici11in dal
gaları ile alıcı istasyo11un dalgaları ayarlanmamışsa. hiçbir şey alı
namaz." Bunu almtı yoptı,�ımız .söyleşide diyorsunuz. Çıkış ııokramız şu
olabilir. Bu kitabm dii�·11uınları11dwı bir teki, kararını kitabı okımıuş ol
mas11ıa dayandıramaz. Çünkü onıı okuıııanuşlardı veya fran 'da oldu,�ıı
gibi okımıa ola11ağı11a hemen lıeme11 hiç sahip değildirler. Kitabın Türk
çe baskısmın "alıcı dalgalarını" nasıl değerle11diriyorıısıı11ıız? Romanın
çıkmasıyla, lıangi beklenti veya endişeleri bağlam/aştı rıyorsıııııız?
Şeytan Ayetleri romanının Türkçeye çevri lip yayımlanması ve da
ğıtımıyla, en kötü olasılıkla Humeyni'nin fetvasını , dinci yobazlar,
bağnazlar ve köktenciler gerçekleştirirler. Ama bunu, Türkiye müs
lümanların ı n yapacağını hiç saninıyorum. Üçüncü sorunuza verdiğim
yanıtta söylediğim gibi, Türkler, İslamlığı Türkleştirmiş oldukları için,
din adına ci nayet işlemezler diye düşünüyorum. Yanılabilirim de ..
Ama biz, ölüm korkutması altında bile gerçek aydınların akılcıl ıktan
ayrılmayacaklarını kanıtlamış oluruz.
Arı/111/ık. 11 Mans 1993, Salı
20
BEN DE NEFRETLE KINIYORUM
21
Biçok dinsel konu.da uygarca tartıştık. Bu tartışmalarımızın boşuna ol-.
duğunu, çünkü iman etmiş "mü'min" bir Müslümanın din konusundaki
düşüncelerini değiştirmenin hem gereksiz hem de olanaksız olduğunu
açıkladım ve bir topluluk önünde tartışsaydık, bir bölüm dinleyicinin
kendisin i , bir bölüm dinleyicinin beni doğrulayabileceğini söyledim .
Ama yine d e tartıştık. Tartışma konularımızdan biri, D iyanet İşleri
Başkanlığı'nın salt Sünni'lik doğrultusunda çalıştığı ve okullarda zo
runlu ders olarak okutulan din ve ahlak dersinin konusunun da Sün
nilik olduğu üzerine, Din İşleri Ataşesi'ni n karşı ç ı kışıydı. Ataşe'nin
savına göre, Alevi'lerle Diyanet İşleri arasında hiçbir, en küçük an
laşmazlık bile yoktu. Alevi'ler böylesine, Diyanet İşleri'nin (devletin)
cami yaptırmasını istiyorlardı. O denli uyum içindeydiler ki, ya
kınlarda ölen bir Alevi dede�nin bir cebinden Atatürk'ün resmi, öbür
cebinden Kuran çıkmıştı.
Bu sözleriyle din ataşesi, dolaylı. olarak din konusundaki resmi
devlet görüşünü de açıklamış oluyordu: Müslümanırt bir elinde Kuran,
öbür elinde Atatürk'ün resmi olmalıdır! ·
22
İbretle okunarak ders alınması gereken "Alevi'lerden kamuoyuna
duyuru" ilanının çıktığ·ı 20 Mayıs tarihli AYDINLIK gazetesini, bu
konuyu tartıştığımız din ataşesine ve sevgili Başkonsolos'a pos
talıyorum. Ben Diyanet İşleri Başkanlığı diye ona derim ki, Alevi'lerin
bu ilan duyurusunu, onbinlerce çoğaltıyla, bütün qin görevlilerine ve
din ataşelerine gönderir ve ayrıca bu duyuruyu cuma hutbelerinde
Atatürkçü imamlarına da okutur.
23
AÇIK MEKTUP
24
mektesiniz. Dediğiniz ve denildiği gibi laik bir devletse, Türkiye'de
insan hakl arı geçerliyse, Türkiye'de düşün ve inanç özgürlüğü varsa,
sizin Diyanet İşleri Başkanlığı'nın tavsiye kararına ve Riyat İslam Ül
keleri toplantısı kararına uyarak Şeytan Ayetleri adlı romanııı Tür
kiye'ye sokulmaması için kararname çıkarmaya ne hakkınız var? B u
yasak kararnamesini sizden önceki hükümet çıkardı ise, niçin b u ya
sağı kaldırmıyorsunuz'? Hiçbir makamııı ve y etkinin böyle bir yasak
koymaya hakkı yoktur. Böyle bir yasak sürecekse T.C. laik değildir
deyin, Türkiye C umhuriyeti Devleti'nin resmi dini İslaınlıktır deyin,
bir zamanlar Memleres'in dediğini gerçekleştirip Hilafet'i de getirin ve
o zaman bizler ne yapacağımızı, neyi nasıl yapacağımızı düşünelim.
Yakın tarihimizden bile hiç mi hiç ders alınadığıııız ortada. Doğ
ruları yazdığı için köşe yazarı bulunduğum Tan Gazetesi'nin 48 yıl
önce tek parti iktidarı olan CHP hüküınetince yıktırıldığıııı ve hak
kettiği faşist damgasını yediğiı1i ve bu lekenin CHP'nin tarihine geç
miş olduğunu ya unutmuş görünüyorsunuz, ya anımsamıyorsunuz.
Şimdi. yinelene yinelene eskimiş hu oyunları yeniden oynuyorsunuz.
Hizbullah denilen soytarılar örgütünü siz kurdurduysanız -ki öyle
söyleniyor- bu utançtan kurtul un. Siz kurdurmadınız da dışardan kur
durulduysa, bu soytarıların kökünü kazımak görevinizdir. görevinizi
yapın.
Bir ülkenin 9 ilinde, bir gazetenin dağıtımı durdurulursa, bundan
en başta hüküınet sorumludur. Lütfen ya görevinizi yapın ya da güle
güle, çekilip gidin.
25
DEVLET DEVLETE KARŞI
'
Değil mi ki Türkiye'de demokrasi var, öyleyse imam hatip liseleri
de olur. İmam hatip liseleri çıkışlılar, isterlerse din görevi alabildikleri
gibi, yüksek öğrenim görerek ya da görmeyerek, devlet memuru ola
bilir, yani devletin içine girebilirler. Örneğin savcı, yargıç, kay
makam, vali, belediye ya da hükümet tabibi, eğitim müdürü, öğ
retmen, kısacası devleti oluşturan her kurumda görev alabilirler. Salt
orduya girip subay olamaz deniliyorsa da, bu, demokrasiye aykırı ol�
duğu için geçici bir durumdur.
Çok mantıklı gibi görünen bu mantıksızlık, Türkiye'yi işte bu
. günkü duruma düşürmüştür. Bu gidişle her yarınırtuz, bugünümüzden
kötü olacaktır.
Laik bir devlette en laik olması gereken kurum eğitimdir. Çünkü
eğitim, insanı biçimlendiren, bilinçlendiren bir kurumdur. İlkokuldan,
hatta okul öncesi eğitimden başlayarak İslam kurallarıyla yetiştirilen
bir çocuk, imam hatip lisesini bitirdikten sonra, herhangi yüksek öğ
renim görerek ya da görmeyerek memur olup devletin içine gi
rebiliyorsa bunun amacı nedir? Amaç devletin önce işgali, sonra da
zaptıdır. İmam hatip liselerinin, kuran kurslarının, dinsel eğitim için
açılmış yurtların günden güne hızla artmasının nedeni budur: Yakın
bir gelecekte devleti ele geçirmek!
Pekçokları devleti hükümetten apayrı, soyut ve kutsal ve maddesel
olarak var olmayan bir varlık olarak gösterirler. Böyle göstermek iş
lerine gelir ve bu devlet anlayışı, Tanrı'yla devletin eşanlamlı olduğu
dönemden kalmad.ır. Müslümanlarca devlet "din-ü-devlet'"tir. Devlet,
dokunulmaz, görünmez ama her yerde var olan, her zaman hazır ve
nazır, ne olduğunu halkın bilmediği ama bilirmiş gibi göründüğü
soyut ve kutsal bir kavramdır.
26
Böyle bir hem var olan, hem olmayan devlet bütün işlerini hü
kümet aracılığı ile yürütür. Öyleyse, gerçekte devlet hükümetin ken
disidir. Çünkü devlet, birçok devlet kurumunun eıi örgütlü ve güçlü
olanıdır. Kısacası, hükümet kimin (kimlerin) elindeyse, devlet de
onun elindedir.
İmanı hatip liseleri kurulduğu ve sayılarının artırılmaya başlandığı
tarihten bu yana, hüküinet aracılığı ile devlet, imam hatip çıkışlıların
ve o inançta olanlarmellerine geçmeye başlamıştır. Memur olarak gü
venlik güçleri içindedirler. Eğitim ve Kültür Bakanlığı kad
rosundadırlar ve bütün bakanlıklarda etkili ve sözü geçer yerdedirler.
Aralarında kendilerini hali'i laik ve demokrat sananlar vardır ve bun
ların sayıları da günden güne azalmaktadır.
Şeytan Ayetleri'ni çevirenleri, yayıp dağıtanları öldürürüz diyenleri
koruyanlar, bugün artık devletin içine sızmış değil, devletin içine çö
reklenmişlerdir. Aynı · düşüncede olan savcılar, yargıçlar, kay
makamlar, valiler, yöneticiler günden güne artıyor.
"Şeytan Ayetleri" olayını tek başına bir gericilik olayı olarak
almak kesinlikle doğru değildir. Şeytan Ayetleri olayı, bir bütünsel ge
ricilik ve bağnazlık olayının bir küçük parçasıdır. Asıl sorun devletin
içinden dışından bağnazlarca sarılmış ve kuşatılmış olmasıdır. Dev
letin içindeki demokrat ve laik güçlerin her gün daha çok azalması yü
zünden devlet, devlete karşı duruma gelmiştir:
Tehlikeyi görüyor ve gösteriyoruz. Çoktan beri tehlike çanları,
SOS işaretleri verilmektedir. Olay Uğur Mumcu'nun, Turan Dur
sun'un, Bahriye Üçok'un ve daha birçok demokrat aydının öl
dürülmesi, Şeytan Ayetleri'nin yayımlanması gibi bireysel bir facia
değil , toplumsal bir felakete doğru hızla gidiştir.
27
HÜKÜMETE DİLEKÇE
28
B ütün bu nedenlerle, eski hükümeı zamanında çıkarılmış ve şimdi
de geçerli bulunan işbu yasak kararnamesinin, saydamlık po
litikasından yana olduğunu savlayan hükümetinizce kaldırılmasını di
liyoruz.
29
BEŞ BİN LİRA İÇİN
30
hiç değişmemiş oİ duğunun göstergesidir" yargısına tam olarak ka
tılamıyorum. 1970'ten önceleri de, benim yaşamım boyunca, ama
özellikle 1950'den sonra bu hep böyleydi. Ancak halkla halkı sa
vunanlar arasındaki bu kopukluk bu denli büyük değildi. Bu kopukluk
gittikçe arttı ve artıyor. İletişim araçlar1nın (medya) ve teknolojinin
bugünkü yanlış ve halkın aleyhine kullanılış biçimiyle bu kopukluk
daha da artacaktır. Öyleyse bunu hem bilip hem de yi� e gazete çı
karmaktan amacımız ne? Amacımız, gazete ç ıkarmaktır, gazete ti
careti yaparak holdingler kunnak ya da kurulmuş holdinglerimize
yasa kapılarını yasal olmayan yollarla açmak değil. (İLKSA:N ·arazi
dalaveresi ortaya çıkınca daha yakınlarda, sağcı bir gazete sahibinin
yüreğine inip ölmesi unutulmasın.)
Bir gazetenin çok satışı için nelerin yapılması gerektiğini biz de bi
liyoruz. Elbete halkı (okurları) hoşnut etmek gerekiyor. Halk neye
alıştırılırsa ondan hoşnut kalır. Örneğin esrar, afyon, kokain, eroin
gibi uyuşturucularla uyuşturulursa bunları almaktan hoşnut olur ve do
zunu artırarak almak ister. Halkımız medya denilen iletişim araç
larının yayınlarıyla bir tür manevi uyuşturucuya yıllardan beri alış
tırılmıştır. Ancak büyük sermayenin sahibi olabildiği gazeteler,
manevi uyuşturucu üreterek ve aralarında ölümcül rekabet sonunda
sağ kalanlar büyük satış başarısını gösterirler. Savaşta abazan kalmış
Amerikan askerlerinin bulunduğu cephelere kadın sinema yıldızları
gönderilir ve o yıldızlar yarı çıplak, yarıdan daha çıplak bedenleriyle
şarkılar söyleyip danslar ederek, erlerle konuşarak, onların dişi ge
reksinimini giderir, bir anlama cinsel doyumunu sağlarlar. Çok satmak
için boyalı gazeteler ve dergiler işte bu görevi başarıyla yapıyorlar.
Bizden onlara, başarılarının artarak sürmesini dilemek düşer. Bir ül
kede her meslekten insan bulunmalıdır. Panayır ya da benzeri yer
lerdeki çadır tiyatrolarına gidenler görmüşlerdir. Sahneye bir göbek
dansçısı çıkar, dans ede ede üstündekileii birer birer ç ıkarır, yere atar.
Dansöz her parça giysisini attıkça seyirciler;
- Çıkar, çıkar.çıkar ! diye bağırırlar.
Dansöz, apışını örten, üstündeki son üçgen parçayı ç ıkarır gibi ya
parsa da, çıkarmadan kulise kaçar. Büyük satışlı boyalı gazetelerin
yaptığı da bunun gibi bir şeydir; nice çıplak kadın resmi bassa, yine de
31
buna alışmış ve susamış okurlarının cinsel açlığını doyuramaz. ama
seyirci yerine bu kez okurlar;
- Çıkar, çıkar, çıkar! diye bağırmaktadırlar. Bunun böyle olduğunu
o gazetelerin sahipleri de, çalışanları da bilir. Ama çalışanlar ne ya
pabilirler. .. !
İki tanık, bakl-..alın iiııündcn geçerken, bunlardan biri, etiketinde
15 bin l'ira yazılı vitrindeki iri yumurtaları gösterip, yumurtaları 1 O bin
liradan satılan arkadaşına böbürlenerek,
- Bu 15 bin liralık yumurtaları ben yumurtluyorum . . demiş.
Öbür tavuk da,
- Benim sahibim bana, kıçına yazık değil mi, beşbin lira için kıçını
yırtma diyor. . demiş.
Evet, biliyoruz, önceden de böyle olacağını biliyorduk; gazetemiz
az satıyor. Biz gazete tüccarlığı yapınıyoruz, halkımıza borcumuz olan
görevimizi yerine getirmey� çalışıyoruz.
32
ACZMENDI'LERDEN MEKTUP VAR
33
nayım. Eskisi gibi adsız, adressiz değil, açık ad ve adresleriyle mektup
yazabiliyorlar. Atatürk düşmanı olduklarını açık açık söy
leyebili yarlar.
3-Anayasada yazılı Devletin laik olduğu nasıl doğru değilse, yine
Anayasa'da yazılı Devletin Atatürk ilkelerine bağlı olduğu da doğru
değil.
Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında bir ekonomi bakanımız vardı.
Adı Sırrı Bellioğlu. Kıbrıslıydı. Tek parti iktidarı dönemindeydi. İsmet
Paşa milli şefti. Sırrı Bellioğlu ülkenin yönetimini beğenmiyor ve eleş
tiriyordu. Eleştirilerin hedefi milli şef İsmet Paşa'ydı. Eleştirilerini za
manın hem genel baskısı, hem sıkıyönetim baskısı yüzünden açıkça ya
pamıyor (2. Dünya Savaşı günleri), imzasız mektuplarla İsmet Paşa'nın
kendisine gönderiyordu. Sık sık gönderilen bu mektuplar Cum
hurbaşkanlığı'nca o zamanlar MAH denilen MİT'e verildi ve MİT il
gilileri, eski İktisat Bakanı Sırrı Bellioğlu'nu İstanbul Sirkeci'de Büyük
Postane'de posta kutusuna, İsmet Paşa'ya yazılmış mektubu koyarken
suçüstü yakaladılar. Sırrı Bellioğlu yıllarca hapis yattı. Sanırım on yıla
mahkum olmuştu: Ben kendisini Sultanahmet Cezaevi'nde tanıdım ve
cezaevinden çıkınca da dostluğumuz sürmüştü. Sırrı Bellioğlu'nun
İsmet Paşa'ya imzasız yazdığı o zamanki eleştirilerini, hatta çok daha
ağırlarını bugün gazetelerde hemen her köşeyasızında okuyoruz. Ama
Aczmendi tarikatı Şeyhi H. Müslim Gündüz'ün mektubundaki tehditler
gibi tehditler yoktu o mektupta. Örneğin, 1920 yılından beri Türk dev
leti şeriata uymadığı için artık sabrımız taşmıştır, denilmiyordu.
Söz konusu mektup 20 Nisan'da Başbakan Süleyman Demirel'e
gönderilmişti. APS ile gönderildiği için, Demirel'in eline geçmiş ol
malı. Geçmediyse bile, B aşbakanlık'ta konuyla ilgili birinin eline ke
sinlikle geçmiştir. Devlet bu tehdit mektubunu alınca, birbuçuk aydan
beri ne yapmıştır? Görünürde hiçbişey yapmamıştır, ama Acz
mendi'ler Ankara'ya yürüyüşe geçebilmişlerdir. Bu durumda devlet,
haberli olduğu bir tehdide karşı bile bişey yapmamışsa, devletin içinde
ya Aczmendi'ler var, ya da onları koruyanlar var demektir.
Yarınki yazımda, Aczmendi Şeyhi'nin mektubunu yayımlayacağım.
34
"LAİKLİK HASTALIGINA TUTULMUŞ
DİNSİZ, İMANSIZ SÜRÜLER"
35
hüyük küfürhazlığa ne z:··�ıaıı�ı kada: m[haad� clieLehli:.' a-.:a!M bu
de\1kt. milletim dediği ins:tnlarııı .:n ıııı.ıf.;aJLlö \<:riıklarırıa iı;ıKaıc'l <.'1-
ınektcn ne za m an vazgeçec.:ktir''
Nerede bir imansız. Allalı'ırı �:ctl:ttııııa uğrasa. ne zanıan hir 2.�
Nisan, bir 19 Mayı s veya bilmem haııgi ş:üıı oba del'lct.in bütün ağız
ları en sunturlu kürürlerle Allah'ın nizamına ,.e l\hi!'lünı:ıııırı dinine.
namusuna karşı hücuma geçerler.
Devlet, hu laiklik hastalığına tutu la n dinsiz imansız sü rü l c rı n so- ·
* * *
36
oluyor da dı:!vletin aşağılanmasına ve teh(iicline bu ölçüde izin ve
riyor? Bunu anlamak ger�·ekten zordur.
"Laiklik hastalığına tutulıııu� dinsiz. imansız sürüler! ... " Yenir yu
tulur hir a�ağılama değil bu. De det önce kendini korumalıdır. Kendini
bile koruyamayan devlet heni nasıl koruyabilir? Devletin heni ko
ruması da. ilerde yazmayı tasarladı�ıııı bir gülmece öyküsünden başka
bişey değil.
38
dinlere ve o dinlerden olanlara, ister Hıristiyan, ister Musevi, ister Bu
dist, ister çoktanrılı, ister puta, ister ateşe, ister doğaya !apan olsun ve
isterse dinsiz olsun, insana saygım olduğu için, hepsine saygılıyım.
Ama hangi dinden ve imandan, hangi ideolojiden olursa olsun, bağ
nazların, gericilerin, yobazların, köktencilerin karşısındayım. Çünkü
onlar, insanlığın ilerlemesine, hoşgörüye, biçimsel değil, gerçek de
mokrasiye düşmandırlar.
Şeytan Ayetleri, benim ana sorunum da değil. Benim sorunum,
Türkiye'nin yıllardan beri gericiliğe ödün vere vere, bugün dinsel bağ
nazlık, yobazlık, köktencilik bataklığına gömülmüş olmasıdır. Bundan
önceki hükümet, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın tavsiyesine uyarak Şey
tan Ayetleri'nin Türkiye'ye girınesini yasaklayan bir kararname çı
kararak ve şimidiki hükümet de bu yasaklama kararnamesine uyarak
laikliği ve Anayasa'nın 2. maddesini çiğnemiştir. Ben Şeytan Ayet
leri'ni yayımlamaya çalışmakla, hem gerici, bağnaz ve yobazların bas
kısına, hem de hükümetin antidemokratik, antilaik tutumuna karşı, bu
60 milyonluk Türkiye'den bir de karşı ses çıksın, bir tepki olsun is
tiyorum. Yoksa Şeytan Ayetleri'nin Türkçeye çevrilip çevrilmemesi,
başlı başına hiç de önemli değil. Şeytan Ayetleri 'nin Türkçeye çev
rilmesi, geneldeki bu • gericilik ve yobazlık gidişine karşı tepkimizin
bir küçücük parçasıdır. Hiçbir zaman ana sorun değildir.
Bana "Şeytan Ayetleri'ni yayımlamanın şimdi zamanı mıydı?" di
yenlere ben de soruyorum:
- Peki, şimdi zamanı değil de, ne zaman zamanıydı. Ya da ne
zaman zamanı olacaktı? Sizler 12 Eylül faşizmine tepki gösteren bir
avuç aydına da aynı sözleri söyleyen korkaklar, pısırıklar, sünepeler
değil misiniz? Korkaklık, ikiyüzlülük sizlere atalarımızdan kalıttır.
Türkçe ezan Arapçalaştırılırken de, sizin ya da anababalarınızın gıkı
bile çıkmamıştı. Tekkeler açılır, tarikatlar gelişirken neredeydiniz ey
mangalda kül bırakmayan korkaklar? Cumhuriyetimizin temellerinden
eğitim birliği (Tevhid-i Tedrisat) bozulup İmam-Hatip liseleri açılır ve
günden güne sayıları artarken, buralardan yetişenler kaymakam, vali,
s avcı, yargıç, hele hele öğretmen olurken, bakanlık kadrolarını dol
dururken nerelerdeydiniz? Ey sünepeler, ey korkaklar, Kuran kursları
açılıp bütün Türkiye'ye pıtrak gibi yayılırken, tepki göstermenin yine
39
mi zamanı değildi? Laik Türkiye C umhuriyeti Devleti, laik dünyada
bir eşi benzeri daha görülmemiş olan din ataşelikleri kurar ve yabancı
ülkelere yüzlece din ataşesi ve imanı gönderirken, hfüfı kendiniLe Ata
türkçüyüm demekten, bırakın Atatürk'ü, laikim demekten hiç utan
mıyor musunuz? Din ve ahlak dersi adı altında salt Sünnilik dersi
oku llarda zorunlu ders yapılırken de tepki göstermenin zamanı değil
miydi ey korkaklar !
Laik o lmayan bu ülkede hiila laik olduğun u sanan aydın bo
zuntuları, sizler ne zaman ortaya çıkıp da "bizler de varız! " dediniz?
Sizlerden utanıyorum ve iğreniyorum. Daha başka ne söyleyebilirim.
Hic,: olı.n azsa korkaklığı nızın mağarasına sığın ıp orada pısıp kalın, bir
de "Şimdi zamanı mıydı?" d i y erek doğruyu söyleyen l ere çelme tak
mayın . Sizler, Şeytan Ayetleri yüzünden beni öldürmek isteyen bağ
nazlar ve yobazlardan çok daha küıüsünüz. Çünkü onlar sizlerin kor
kaklığı, yüreksizliği, ödlekliği, pısırıklığı, sünepeliği, ikiyüzlülüğü
sayesinde varolınuşlarclır ve artarak varolnıaktadırlar. Daha ne zamana
dek susarak ödün vereceksiniz?
Yaşamak el bette güzel, hatta en güzel şeydir ama insanın onu
ruyla ! Bağnazlığın, yobazlığın karş ı s ı nda korkudan titreyip çamurlara
bulanarak, çirkeflercle s ü rüne re k değil.
40
NAMUSLULARLA NAMUSSUZLAR
İsmet Paşa'nın altından değerli bir sözü var. Paşa'nın bu sözü öz
deyiş olmuştur:
"Bir ülkede namuslular en az namussuzlar kadar cesur olmalıdır."
Böyle değerli sözler durup dururken söylenmez. Bu sözlerin hangi
gerekçeyle, niçin, hangi nedenle söylendiğini bi lmekte yarar \'ardır.
İsmet Paşa'nın nas ı l bir dönemde ve nasıl bi r durumda, hangi ne
denlerle böy l e bir sözü söylediği ni çok iyi anımsıyorum. Paşa, bu sözü
söylediğinde muhalefetteydi . Yıllarca iktidar olmuş koca İsmet İnönü
muhalefete geçi nce, yani kendi Milli Şeflik diktasından, bu dik
tatörlüğün karşıtı bir duruma gelince, geçmişteki kendisini aynadan
seyreder gibi olmuştu. Muhalefette olsa bile, İsmet Paşa'ya, dünyanın
yedi harikasından sonra Türkiye'nin icadı olan dünyanın sekizinci ha
rikası yerli demokrasi işletiliyordu. Paşa alanlara sokulmuyor, halkla
konuşturulmuyor, yolları kesiliyor, başına taş atılıyor ve işte ancak o
zaman iktidardayken hiç anımsamadığı bu altın özdeyişi söylüyordu.
Paşa, Vatan Cephesi denilen maskaralığı, üsteli k çoğunluğu yüreksiz
Türkiye insanının tepkisizliğini çözüyordu.
Değeri biçilemeyecek bu sözün, eksik söylenmiş bir söz olduğunu,
Ayd111lık Gazetesi'nin çıktığı günden beri başına gelenlerden sonra an
ladım. Bu özdeyişi, şöyle tamamlamalı: "Adil bir devleti n bulunduğu
bir ü lkede namuslular, en az namussuzlar kadar cesur olmalıdır."
Çünkü. namuslularla namussuzların savaşımında yansız hakem ol
ması gereken devlet namussuzlardan yanaysa, namussuzları tutuyorsa,
o zaman namusluların sayısı korkudan hem günden güne azalır, hem
de namuslular hep yenili r ve onların yenilgisi bir y azgı olur. Tarih bo
yunca Türk halkı, adi l bi r devletin simgesi olarak gördüğü kadıyı suç
l amıştır: "Ananı beceren kadı ! "
Türkiye'de devlet hünsadır, yani hem devlet ana, hem devlet ba-
41
hadır. O zaman yurttaş için, birey için ancak kurtuluş korkuya, tep
kisizliğe, nemegerekirciliğe sığınmak ve aptallaşmak olur.
Üstelik konuşan Türkiye, saydam Türkiye savsözlerinin perde ar
kasını biraz Aydınlık Gazetesi'nde yaşadık ve yaşamaktayız. Bu tür
olayların küçücük örneği olarak bunlardan birini aktarıyorum. 29
Mayıs gün� saat 17 .OO'de gazetemizin İzmir Bürosunun açılışı vardı.
Beni de çağırmışlardı. Saat 16.00'da İzmir'de kaldığım otele şu telefon
geldi: "Gericiler büromuzu bastı. Biz telefon edene dek otel odanızdan
çıkmayın !" Büronun bulunduğu yerin komşuları, yani halkın bir bö
lümü, İsmet Paşa'nın özdeyişini tuttular ve oradaki polislerin göz göre
göre yakalamadığı saldırganları yakalayıp polise teslim ettiler. Ertesi
gün İzmir Büromuza daha büyük saldırı oldu ve büronun camları, çer
çeveleri parçalandı. Hak aramak için başvurulan polisin yanıtı şuydu:
"Eee, siz de Şeytan Ayetleri'ni yayımlamayın."
Bu kafadaki ·polis kendini yargıç yerine koyarak, halkı kış
kırtıyorlar diye bizi suçlu bile sayabilirdi.
Halk nice yürekli olursa olsun, hakem kim, düdük kimin elinde? ...
Devlet adil değilse, yansız değilse, halkın devlete güveni sarsılmış,
hatta kalmamışsa, o zaman halk kendi kurtuluşunu, tepkisizlikle edil
ginlikte bulur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin içine adil ve yansız ol
mayanların artarak girmekte olduğunu, belgeleri ve kanıtlarıyla kaç
kez yazdık.
42
HER ŞAKANIN ALTINDA
arabası ayırdı."
İyi ki bu makam arabasını altımdan aldılar da, koruma polisleri
olsun bir oranda benimle birlikte öldürülme tehlikesinden kurtulup
benim de vicdanımı rahatlattılar. İki kez gidip 20 gün kaldığım Al
manya'nın birçok kentinde beni koruyan iki üç araba içindeki koruma
polisinin aklına nedense kendi tatlı canlarını korumak gelmiyor ve
beni yanlarına, en öndeki koruma arabasına bindiriyorlardı.
3-Bilindiği gibi ben, herkesin cimri dediği, aşırı tutumlu bir in-
43
' a n ı ı ı ı . ı-\) rı ca, ci mri w n ı n ıı ı amdan da �·ok memn u n u m . Bu bütçesi nde
g d i r i g i d e r i n e denk o l ına) an \ C her zanı a n borç a l t ı n da ezilen y o k s u l
de\·let i n , :- oba1. l m ı n l ı i r k i� iy i üld ürı ııe o l as ı l ığ ı var d i ye, o k i � i y i ko
rumak i ç i n üç-dört, k i m i l eyi n pek daha çok koruma pol i s i ve araba
ay ı rm as ı n ı sav urgan l ı k sayıyor. benzi n para s ı n a , korumalara ve sü
rüc üye veri l e n ay l ı ğa y a z ı k ol uyor , d iye acıyorum. B u düşüncemi.
dostları ma aktardığını zam an. n ice devlet adam ı n ı konı)'an, hem de
h i ç b i r ö ld ü rü l me tehd idi de yokken, yet m i ş , doksan, hatta daha çok
koruıiıa po l i s i o l duğunu s öy led i l e r. Öyle a n l aş ı lıyor ki, i nsanın de
ğerine göre koruma sayısı değişi yor. Kenan E\Te n ' i n değeriyle ben i m
değeri m h i ç b i r olabi l i r m i ?
.f - İç i ş leri Bakanl ığı ' n ı rı b e n i korunıü i ç i n vereceği polisl ere gü
ven nı i vord u m . "Beş parmak b i r d e ğ i l " deni lecek ama, bana han !.! i par-
- 1 � �
44
- S i1iıı ay l ığ ı nız nedi r') Y i rm i . y i r m i dört y ı l l ı !-. po l i � i n . kom i s e r i n
\Trd i i': i y;ı ı ı ı l � i l :
- Diirt nı i l y ,ı ı ı i k i � ti:- l ' i ı ı l i ı- ı !
Bunu siıylcye n l c r i n i k i , ü�·. diırt ç<1c uµu \ a r. A l t ı nlı ru�ıu b i r a i l e
45
ÇÜNKÜ BEN İNSANIM
Türkiye insanı çoğunlukla geç duyar, geç görür ve geç anlar. Şey
tan Ayetleri'nin hangi amaçla Türkçe yayımlanmasını istediğimizi çok
yazdık, çok anlattık. Ama halii anlatamamışız, hem de sol basına; Şey
tan Ayetleri'nin Türkçeye çevrilmesini kimi sol basın ve kişiler eleş
tiriyor ve kınıyorlarmış.
Niçin Şeytan Ayetleri'nin Türkçeye çevrilip yayımlanmasının ge
rekli, hatta zorunlu olduğunu bikez daha, ama bu kez madde madde
yazalım:
1- Önce hükümet kararnamesiyle bu kitabın ve herhangi bir ki
tabın yasaklanmasına karşıyız. Kitap yasaklamak ortaçağ yöntemidir.
Kitap yasaklamayı bir toplumsal utanç sayıyoruz.
2- Bu kitap, İslamlığı ve Müslümanları aşağıladığı gerekçesiyle ya
saklanmıştır. Anayasasında laik olduğu saptanmış bir. ülkede dinsel ne
denlerle bir kitap yasaklanamaz. Dinsel nedenle b.ir kitaba yasak koy
mak, bağnazlık (fanatizm) ve dinsel köktencilik (fundamentalizm)dir.
3- Bir romanı yazan ya da çeviren ya da yayan ve dağıtan, salt bu
yüzden öldürülemez. Aklı başında Müslümanların yapcır:ağı, yapması
gereken şey, İsliim'ı aşağıladığı savlanan kitaba karşı oelgeler ve ka
nıtlarla yanıt vermek ve kitabın yanlışlarını, yıı1 �nlarını ortaya koy
maktır. Uygarlık bunu gerektirir. Kitabın yazarını, çevirmenini, ya
yanını öldürmek de ilkelliktir.
4- Mahkeme kararı olmadan, yargılanmadan, İsliim'i aşağıladı ba
hanesiyle bir kimsenin, bir yazarın öldürüt �si vahşettir, ca
navarlıktır, cinayettir, barbarlıktır, vandallıktır.
5- İsliimlık, bir romandaki yalanlarla yıkılacak denli çürük mü?
Müslümanlar, böyle bir romanı yanıtlamc...tan bu denli aciz mi?
46
6- Şeytan Ayetleri'ne konulan yasaklama, bu noktada kalmaz. Şim
diye dek dinsel bağnazlığa verilen ödünler o noktada kalmamış, hep
daha çoğu istenmiş ve alınmıştır. Artık bu gericiliğe bir yerde dur de
nilmezse, bütün özgürlüklerimiz ve insan haklarımız elimizden alı
nacak demektir.
7- Bütün bu yasaklamalara, öldürmelere karşı, hiçbir şey ol
muyormuşçasına vurdumduymazlık, neme gerekircilik, tepkisizlik, ki
şinin insanlık bilincinden yoksun olduğunu, insanın çağcıl olmadığını,
yani insanın insan olmadığını gösterir. Uygar bir dünyada, gerek
birey, gerek toplum olarak bundan daha onur kırıcı bişey olamaz.
8- Türkiye'nin, İsliim Konferansı'nda Müslümanlara Müslüman gö
rünmek, Şeytan Ayetleri 'ne yasak koyarken, batıya laik görünmeye ça
lışması ikiyüzlü bir politikadır ve iki yanlı bağımlılıktır.
9- Bunların hepsinden çok daha önemlisi de şudur: Türkiye her
gün biraz daha ve gittikçe daha hızlı ve yoğun olarak dinsel bağnazlık
ve yobazlık batağına batmaktadır. Gelip dayandığımız son nokta, la
ikliğin tam karşıtıdır. Anayasasında laik olduğu yazılı olup da ger
çekte ve uygulamada laik olmamak sahteciliktir. Aslında Şeytan
Ayetleri adlı bir romanın Türkçeye çevrilmesi ya da çevrilmemesi
bizim için hiç de önemli değildir. Önemli olan, bu bağnaz�ık gi
dişininin bir yerde kırılması ve bütün uygar ülkelerde yayımlanmış
olan bir romanın işte bu nedenle Türkiye'de de yr.vımlanarak bu onur
suzluktan kurtulmaktır.
Kimi solcu (kendilerini solcu sanan) basın organlarına göre, Şey
tan Ayetleri'ni çevirmek ve yaymakla, biz Türkiye'nin gündemini ve
hedefini saptırıyormuşuz. Şeytan Ayetleri'nin çevirisi ve yayınında gi
rişimci ben olduğuma göre, gündem ve hedef saptırıcı da ben olu
yorum. Ayıptır! Onların ulaşmak için savaşım verdiği hangi gündem,
hangi hedef için ben çalışmadım; hem de onlardan çok önceleri . . .
Tıpkı tıpkısına elbet onlar gibi düşünmemiş olabilirim; onlar d a benim
gibi düşünmek zorunda değil. Ama Şeytan Ayetleri'nin Türkiye'de ya
yımlanmasını istediğim için, beni gündem ve hedef saptırıcı olarak
göstermek en azından ayıptır.
Toplumun tek hedefi olmaz, olamaz, biçok hedefi olur. Bu çok he
deften bugün Türkiye'nin başat hedefleri, gericilik sorunudur, Kürt so-
47
runudur, insan hakları sorunudur, demokrasi, anayasa, enflasyon vb.
sorunlardır. Bun lardan salt biri Türkiye'nin öncelikli tek soru nu de
ğildir; bunların hepsi birden ve birbirini tamamlayan öncelikli so
ru n l ar ı dır. Bu sorun lardan hangisinden kaçtım, kaytardtm? Hem de
h i ç. ama hiçbir çı karını olmadan; ne maddi ne manevi. .. Ne halktan oy
bekledim, n e aylıklı yurseverlerdeniın, ne ün bekliyorum, ne kim
seden para bekliyorum, ne herhangi yüksek makamda, ne ödüller al
makta gözüm var. Yaşamım boyunca Türkiye'nin. ve hatta dünyanı n
bütün sorunlarına elimden geldiğince, yabancı ve uzak kalmadım. Ye
tersiz bulduğum ve halkıma bir borç ödeme saydığım, hiçbir karşılık
beklemediğim bunca çalışmaları niçin yapıyorum?
Çünkü ben insanım!
49
*
50
misyondur. Bu roman, biçok ülkede çevrilip yayımlandı. Siz oralardaki
yayımcıların hangisine, bu romanı Salman Rüşdü'nün davasına hizmet
için mi yayımladığını sordunuz? Hangi amaçla bu romanı yayımlamak
istediğimi sormaya hakkınız yoktur. Kaldı ki, bu romanın yayım so
rununu üstlenmek isteyen ikibinden çok aydın, gazete ilanlarıyla, mek
tup ve telgraflarla başvurmuştur. Bu sayı her gün artmaktadır. Ben o gi
rişimcilerden ancak biriyim.
Bu romanın, Türkiye'de şimdiden fırtına estirdiği doğrudur. Tür
kiye'deki tutucuların estirdiği fırtınadan size ne? Yoksa siz tu
tuculardan yana mısınız da, Şeytan Ayetleri'ni yayımlamamı is
temiyorsunuz?
Ajansım, size doğruluğum üzerine güvence vermişse bu doğrudur
ve bunu bu mektubumdan da anlayabilirsiniz. Sizin için benim doğ
ruluğum, romanın yayım sözleşmesine uymam � sözleşme ko
şullarına uygun olarak telif hakkını ödemem demektir. Ama Salman
Rüşdü'ye arka çıkma isteğinde bulunduğum doğru değildir. Salman
Rüşdü'yü yazdığı romanı savunamadığı, katil adaylarından ba
ğışlanmasını dilediği, inandığı düşünceden vazgeçtiği için, bir yazar
·
olarak kınıyorum.
Romanıp çevirisi bitmiş değildir, sürmektedir. Şeytan Ayetleri'nin
doğru ve düzgün çevrilmesi, sizden daha çok benim sorunumdur.
Böyle olmasına çalışıyorum. Benim yayınevimin Aydınlık grubuyla
hiçbir ilişkisi yoktur.
Ben, uluslararası yayıncılık anlaşmalarına ve kurallarına uymak
için, temsilcisi bulunduğunuz Şeytan Ayetleri Romanını Türkiye'de
yayımlamak üzere sizden izin istedim, sizden akıl istemedim. Bu izni
verirseniz, görevinizi yapmış olursunuz; vermezseniz, ben izninizi al
madan romanı yayımlamak zorunda kalırım. Yasal telif hakkınız
bizde saklı tutulacaktır. İstediğiniz zaman telif hakkını alabilir ve is
terseniz mahkemeye başvurabilirsiniz.
B ana, hakkım olan incelikli ve saygılı mektubu yazarsanız, ben de
size aynı biçimde yanıt veririm. Siz, benim patronum değilsiniz ve
benim patronum olmamıştır. Bunu böylece bilmenizde yarar gö
rüyorum.
A rdınlık, 28 Haziran 1993
51
HEEY SAVCILAR . NERDESİNİZ?
yazı için bir kornşturma açmış m ı d ır? Hatta AYdmlık'ta bu eleştiri ç ık
t ı ktan sonra olsun. kovuşturma aç ılmış mıdır? Ve n için, görevleri n i
y apmayan göre v l i l er için kovuşturma açı l ını yor'?
Giirliyors ı ı n u z i şte, i k t i dara geçeı'. geçmez� Türkçeleştiri lmiş ezan,
ger i v P. ,.e geri c i l i ğe di)nerek Arapçalaştıran ve ilk işi hacca gitmeyi
öz g ür b ırak a n \ıfenderes'in öl üsü bi le, gerici lerin l anetinden k ur
tı. ı lamaını�t ı r. Ne de n l i ödün verseniz, sizler de onları n ka·gışıııdarı
yine k.urt u l am ay acaks ı n ız.
A n c a k A.d a l e t Bakan l ığı'nııı i stemiyle ve aklanmakla sonuçlanan
s i yasal ve topl umsal daval ar açan savcıl arı mız, nerelerdesiniz ve
hiila Atatürkçü · müsünüz, hfüa kendi nizi demokrat ve lai k mi sa
nıyorsunuz?
53
II
57
Aydınlık'ın kendini savunması en doğal hakkıdır. Saldırılar ta
rafımızdan en sert karşılığını bulacaktır.
Öte yandan bugünkü gazetelerde İran'da yayımlanan Selam Ga
zetes i nin Salman Rüşdü yayınımız üzerine Başyazarımız Aziz Nesin'i
'
bir kez daha ölümle tehdit ettiği haberleri yer aldı. Aydınlık, bütün ezi
len ülkelerle ve komşumuz İran'la dostluğa ve anti-emperyalist te
melde dayanışmaya her zaman önem verdi. Ancak İran yönetiminin,
düşünce özgürlüğünü boğmaya çalışan bağnaz tutumunu red
dediyoruz. Bugün Ortadoğu'da en çok ihtiyaç duyulan anti
emperyalist birliği sağlayacak olan temel, halkların özgürlüğüdür.
Aydınlık'ın Salman Rüşdü yayınının amacı , halkı aydınlatmaktır.
Gazetemiz, inançların ve dünya görüşlerinin şiddetle bastırılmasına
karşı olduğu kadar, onların saygısız ve incitici tavırlarla aşa
ğılanmasını da onaylamaz. Materyalizmle dinsel inanç sistemleri ara
sındaki tartışmada böyle tavırları her zaman mahkOm ettik. Aydınlık,
bu yayınıyla, üzerinde fırtınalar kopartılan "Şeytan Ayetleri" ro
manının bilimsel, . önyargısız ve sağlıklı bir zeminde tartışılmasının
yolunu açıyor.
İstanbul ve Güneydoğu'da karşılaştığımız baskılar, Hizbullah-polis
işbirliğini bir kez daha gözler önün eseriyor. Hizbullah ve onun ar
kasındaki devlet güçlerini çok iyi biliyoruz. Halkın sırtında taht kuran
karanlık güçler telaştadır. Aydınlık, halkımızın demokratik ve laik vic
danına güveniyor.
Tüm demokratik kuruluşları, basını ve okurlarımızı Aydınlık ile da
yanışmaya çağırıyoruz.
Baskılar Aydınlık'ı yıldırmaz!
58
LAİK DEVLETMİŞ!
59
d i r i l eri dağıtan dcYlct. l a i k l i ğ i n ru huna fatihayı çoktan okumuştur.
Ş i m di i se d i n adı n a açı ktan bir sa\'aşa g i rmekted i r. Lai k l i k şovu yap
maları gerektiğinde i nsanların başörtüleriyle oynayanlar, bir ay
d ı n l atma yayı n ı karş ı s ı n d a neredeyse c i h ada kat ı l maktadırlar.
Herkese büyük ders vard ı r bu tutumda. Düzen, d i n i , statükonun te
mel i ne yerleştiriyor. S i stem i n ideoloj i k. manevi hanımaddesi olarak
gitt i kçe daha fazla d i n e sarı l ı yor. Dogmaya dokunacağını düşündüğü
her türl ü g i rişi m i bizzat kendisi i ç i n tehdit sayıyor. İş l afa geld i ğ inde
söıiıürü düzeni ne, devlete karşı oldukları n ı söy leye n, ama şimdi de\"
letle b i rl i kte Ayd111/ık'a tehdi t ler yiincl ıcıı i n sanlar d a neye alet ol
dukları n ı iyi düşünmelidi rler. Aydı nlanmak Müslünıanlaı"ın d a hak
kıdır. Aydınlık'a saldırı , düzen savu n u c u l uğuyla eşdeğerded ir.
Aydınlık, Şeytan Ayetleri yay ı n ın a ba�l arken açı kladı. B i z, i n anç
ların ve d ü nya görü�leri n i n ş iddetle bast ı r ı l masına karşıy ız. Aynı �a
manda i n an ç l arın ve dünya görüşleri n i n saygısız ve i n c i t i c i tavırlarla
aşağı lanması nı h i ç b i r şeki l de onaylayamay ı z . Biz materyal istiz. Ma
teryal i zmle d i nsel i nançlar aras ı ndaki tartışmada şiddeti ve a�a
ğılamay ı daima mahkum etti k .
Dev let m i savundu bugüne kadar \'ataııdaşların i n anç v e ibadet öz
gürlüğ ü n ü ? Devlet daima kuru l u düzeni savundu. D i n bu iş i ç i n ne
kadar el verişliyse. onu da o kadar ben i msedi, i ç i ne aldı . Olay budur.
Düşünce, i nanç özgürlüğünü de ve b u ıı ı ı n gereği olan i badet iiz
gül·l i.iğii n ü de en kararl ı biçimde biz sanı ı ı d u k .
B u tutumumuzu ne· tehd i t karşısında. ne de d e v l e t baskı sı sonucu
deği ştiriri z.
60
REFAH'IN CEHALET
KAM PANYASI
maması n ı i s t i yorl ar. Telefon n u maral a rın ı öğrenmek için bile bir nüs
hasını sat ı ı ı almayın, çağrısı yapıyorlar.
Okumayın ama prot e sto edi n ! Tehdit tele fo n l arı yağd ı rı n ama oku
mayı n ! Milli Ga .:. ete n i n kaınpanyasıııııı özeti b ud ur. Sanırız bu çağ
'
(ı l
Türkiye'de tekrarlamak size ne kazandıracak?" Şöyle sürdürüyorlar:
"Salman Rüşdü Hint asıllı bir İngiliz köpeğidir. Hatta daha da aşağı ! "
Biz de onun kitabı üzerine bir tartışma başlattığımız için em
peryalizmin oyununu oynuyormuşuz.
Şunu belirtelim ki, Aydınlık'ın görüşlerini sadece Aydınlık temsil
eder. Ne S alman Rüşdü, ne de bir başkası Aydınlık'ı bağlamaz. Ay
dınlık'ın yayınını anlamadıkları için akıllarına geldiği gibi çarpıtmaya
çalışıyorlar. Daha doğrusu çarpıtmadan medet umuyorlar. Aydınlık,
Salman Rüşdü etrafında oluşturulan bir yasak alanını yıkıyor, ba�
nazlığın tehditle girilmesini önleyeceğini sandığı bir tartışma ko
nusunu gündeme getiriyor.
Emperyalizm meselesine gelince. Bu nokada bizim alnımız açıktır.
Mücadelemiz bellidir. Savunma yapmaya ihtiyacımız yoktur. Ama
"emperyalizmden" söz eden Refah'ın durduğu yer, tam da em
peryalizmin yanıdır, içidir. Bunu bir iddia olarak ortaya atmıyoruz.
Aydınlık, dün Refah'ın Genel Sekreteri ve Grup başkanvekili Oğuzhan
Asiltürk'ün bu konuda söylediklerine yer verdi. Asiltürk'ün sözlerini
buraya da alıyoruz:
"ABD, birçok defalar cumhurbaşkanlarının- ağzından, bizim se
çimlerde başarılı olmamız, hükümetlere girmemiz gerektiğini beyan
etti. Suudi Arabistan, Refah Partisi'ne iyi bakıyor. Biz de onlara iyi ba
kıyoruz."
Asiltürk bunları, 26 Şubat 1989 tarihli 2000 'e Doğru dergisine söy
lemişti. Gerçekten de Refah'ın "seçim başarılarının" arkasında hep
Washington'un desteğiyle, Suudi dolarları vardır. İşte RP'nin "Em
peryalizme karşı olma", "Batıl Batı" edebiyatının içyüzü budur.
Refah'ın yayın organı bu konularda söyleyecek sözü olmadığı için
Müslümanları tahrik etme yolunu tutuyor.
62
İLK RAUND AYDINLIK'IN
63
/\yd111lık bugün işte bu statükoya isyan ediyor. B i rilerinin bu gidişe
"dur" elemesi gerekiyordu. Türkiye halkı laiktir. Bağnazlığa ve yo
bazlığa hiçbir zaman pı"iılı vermedi. Ancak, yüz yıllık özgürlük bi
rikimim izin harekete geçirilmesi için bir kıvı lcıma ihtiyaç vardı. Sal
ınan Rüşdü yayını işte bu tabloya oturdu. Aydınlık'ın bugün yaptığı,
mil liyetçi ve dinci şahlanmaya karşı aydınlanmacı bir çıkış olduğu
gibi, topluma da bir cesaret çağrısıdır.
Aydııılık cerahatı patlattı. Bunu ela ancak o yapabilirdi. Gericiliğin
ülkenin başına bela olmasının önündeki tek kusursuz hareket Ay
dmlık'tır. A l nım ı z açık, attığımız adımlar haklı ve meşr ud u r. Bu yüz
den yayınımız halktan yoğun destek gördü. Dinci zorbalığı, ka
muoyundan aldığımız bu destekle ve kararlı tavırla püskürttük. B irinci
raunt Aydm lık'ındı r.
Kavimler kapısında 2 1 . yüzyılın eşiğinde özgürlük ve aydınlanma
isteği güçlüdür. Bu talebin pratikteki i fadesi olan bir hesaplaşma sü
reci, önümüzde boylu boyunca uzanıyor.
64
III
* Diyanet İşleri eski Başkanı, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi
67
KUR'AN YIKILMAZ, TARTIŞALIM
M. Nuri Yılmaz *
olarak, "Yayınlanmasıyla ilgili bir tavrımız yok. Böyle bir şeyin ya
yınlanmasından korkmuyoruz" dedi. Yayın başladıktan sonra Di
yanet'i n bu konudaki görüşlerini anlatıp anlatmayacakları ya da tar
tışmaya katılıp katılmayacakları sorusun� ise, Yılımız, "Bu konuda bir
teklif gel irse tartışmaya katılırım. Fikirimi söylerim. Kuran ortada.
Kuran'ı yıkamayan çok Salman Rüşdü'ler gelip geçti" diye yanıtladı .
Mevlana Celaleddin Rumi'nin "Allah'ın yaktığı mumu söndürmeye
çalışanları n sakalı bıyığı yanar" sözünü hatırlatan Yılmaz, "Salman
Rüşdü'ııün söyledikleri yeni bir şey değil. Hatta yalan şeyler. Uy
durma. iler tutar bir yanı yok" diye konuştu. Y ı lmaz'a kitabın ya
yınlanmadığı n ın, kararnameyle de bunun yasak olduğunun ha
t ı rl atılması üzerine, Yılımız, "Ben kitabı okudum. Salman Rüşdifnüıı
68
kitabı eğer Kuran'ı yıkacaksa y ı k s ı n . B un u n kimseye bir zararı ol maz"
yanıtını verdi.
Ayd111lık muhabiri nin "Daha geni� v e etraflıca" tartışma eği limini
hatırlatması üzerine, tartışmay ı bugün hacca gittiği gerekçesiyle "İle
riki bir tarihe, hac dönüşüne" erteleyen Yılmaz, "Ben bu konuda her
zaman tartışmaya açığım. Kur' an'da yeri var mı? Ne di r Şeytan Ayet
leri , bunları hac dönüşü konuşabiliriz" dedi .
69
BEN OKUDUM VE İNANCIMA HİÇBİR ŞEY OLMADI
·* Diyanet İşleri Başkanlığı Uzmanı, Aktüel dergisinin 20-26 Mayıs 1993 tarihli 98.
sayısında Salman Rüşdü ve Şeytan Ayetleri kitabına ilişkin görüşlerini açıkladı. Açık
lama, Aktüel Dergisinden aynen alınnuştır
70
- lslam dininde, din için öldürme var mıdır? Salman Rüşdü için
ölüm fetvası sadece lran 'dan geldi. Türkiye ve diğer lslam ülkelerinde
böyle bir ravır sergilenmemesinin nedeni nedir?
- Diniıı.ize göre, herkes istediği dini benimsemekte serbesttir.
Kur' an-ı Kerim "Dinde zorlama yoktur'', "Dileyen inanır, dileyen
inkar eder" benzeri pek çok ayetle din için öldürme olmayacağını bize
bildirmektedir. Şeytan Ayetleri kitabında Humeyni direkt olarak mu
hatap alınmaktadır. "Taraftarlarını ve karşıtlarını yiyen bir canavar"
olarak nitelenmektedir. Fetva olsa olsa bu nedenle olabilir. Gü
nümüzde Müslümanların tümü adına fetva verecek, halifelik gibi bir
organ mevcut değildir. Siyasi ve hukuki olarak 'da her ülke kendi va
tandaşından sorumludur. Bu konuda uluslararası hukuk kuralları ge
çerlidir. Bu kurallara göre, genel olarak, bir ülke diğer bir ülkenin va
tandaşını cezalandıramaz.
- Sizce bu eser tartışılmalı, yayınlanmalı mı ?
- Ortada kitap ile ilgili bir kamuoyu hassasiyeti oluşmuş durumda.
Yoksa onu okumakla, onu tartışmakla kimsenin inancı sarsılmaz. Ben
okudum ve inancıma hiçbir şey olmadı. Okumakla şunu görmek müm
kün; İslarn'ın çıkışında onun aleyhine ortaya atılanlarla, ondan on dört
asır sonra gelen insanın iddiaları hfila aynı. Toplum adına bu kitap bi
rileri tarafından incelenmeli ve toplum aydınlatılmalı. Toeun bi
limadamı ve aydını olmaya talip olmaktaki amaç ve espri de budur
zaten. Bilimadamı objektif olmak zorundadır. Aksini yapmak ise "Ağ
layan halk ile beraber oturup ağlamak" olur. Halbuki bilimadamı ve
aydınlar duygusal olamazlar.
- Şeytan Ayetleri nin içeriğinin tartışılabilmesi için eserin Tür
'
71
AYETLER UYDURMA MI?"
Turun Dursun
72
dünyada olması gereken budur. Bu özgürlükse, ''dinsel kurar 'larla, fa
lanca dinin filanca "kutsal"larıyla, bu kutsal l ara "saygı"'yla ya da dinsel
duyguları incitiyor mu, i ncitmiyor mu "hesabı"yla sınırlandırılamaz.
Böyle bir sırıırlandırma da, bu tür bir sınırlandırmayı kabul etmek ele
·'çağdaş"lıktan uzaklaşmaktır, Ortaçağ karanlığının ölçü lerine bağ
l anmaktır. Bunu isteyen din, İslam olabi l ir. İslamı n bunu istemesi do
ğaldır da. Yeryüzündeki d i n ler içinde, Yahudil ik ve islaııı. ya�amın
her alanına el uzatmıştır. İnsanlara, "Be n i m kural larıma' �öre ya
şayacaksırıız' ' der; yöneticilere de "Siz e l i n izi çeki n , ben yö
.
neteceği m . . isteği n i yöneltir. Kurallar ··kesin"dir, "değişmezlik. gös
terir. Mecel le'de, "zamanın değişmesiyle hükümler de · değişir"
denmesi aldatmamalıdır. Çünkü ayııı Mecelle'de ve İslam fıkıhıııda,
·değişrn e ' n i n 'esas'ta olamayacağ ına, ··ayet ve hadisin kesi n hük
müyle belirlenenlerin, hiçbir biçimde değiştirilemeyeceği"ne i l işkin
açıklama da yer alır. Temel i "deği�ınezlik" o l an "din giysisi", gel işen
yaşamın , çağımızın giysisi olamaz. O giysi, bu gövdeye olmaz. Ol
madığı, olamadığı için Türkiye Cumhuriyeti' nde ' laik yasa' l ar kabul
edilmiştir. Mahmut Esat B ozkurt, Medeni Kanun ' un gerekçesinde
bun u çok açık bir dille anlatır. B undan ödün vermemek gerekir. Ve
rildiği zaman işin içinden çıkılmaz. Mollanın biri kalkar: 'elin hü
kümleri ' ni, 'Kuran hükümleri ' ni gösterip uyulmasını ister. Uy
mayanları da din adına cezalandırnpya yeltenir. Ülke sınırları nı bile
umursamazlıktan gelir. H u meyn i ' n i n yaptığı budur. "Nerede bu
l ursan ız öldürün ! . .. " Kuran böyle diyor. (Bkz. Bakara, ayet: 19 l : Nisa:
89, 9 l ; Tevbe: 5) Humeyni ele böyl e diyor. ''Öldürün" diyor. Tarih bo
yunca hep böyle denmiştir. Bir Cemel Olayı' nda 1 5 bin kişi öl
dürül müştür. Çarpışan iki yanda da ''Peygamber"i n en yakın ar
kadaşları bulunduğu halde... Tarihte nice kişi l er, değerli i nsanlar bu
"öldürün" fetvalarıyla can vermişlerdir. ''Sünnet Ehli"nin "dürt mez
heb"inde de Humeyni ' ni n Ş i i mezhebinde de bir kimse "dinden dön
müş" (ridde) ya da bu eği limi göstermişse "öldürülınesi"ne fetva ve
ri l ir. Dünya, hele '·uygar dünya" bu "fetva"lara göre yöneti lemez.
Kısacası: Kuran' ı n Hace Sııresi' nin 52. ayetinin, bunu izleyen
ayetleri n ve bu ayetlere i l işkin aktarma ve yoruml arın tanıkl ığıyla
"Şeytan Ayetleri" olayı bir gerçektir. Kaynak ileri sürüldüğü gibi yal
nızca Taberi değildir. Taberi' den 1 50 yılı aşkın bir zaman önce ya
şamış olan İbn İshak'ın "e's- Sire "sinde de olay yer alır. (Bkz. Siretü
ibn ishak, yay. Muhammed Hamidullah, fıkra: 2 1 9) Bunun yanında
bir başka gerçek, laik ve özgür düşünen insan -ki Salman Rüşdü de
böyle bir i nsandır- "din kutsallıkları"nın çerçevesine sokulamaz.
Bunu yapma yolundaki "din terörü" karşısında korkmadan, yılmadan
yeterince savaşım verilmelidir artık.
74
"ŞEYTAN AYETLERİ" İSLAM' IN GERÇEGİ*
Turan Dursun
75
Bir kere, "Şeytan Ayetleri" ola y ına i l işkin ayetler arasında, isrtı
suresinin sözü edi len ayetleri de vardır. Ama birinci derecede i l !! i l i
görü len ayetler bunlar değildir; Hace sıı resiııiıı 52.-55. ayetleridir.
Kaldı ki, gerek /çı:� . 7 ?.::?t. ve gerek fjal:c ?2 :-5.:'i · ayetler, "Pey
_
_
76
ga�·ek l iği ni d i l e getiren kanıtları göre l i m :
Ş i md i , olayın
1 . "Şeytan Ayetler i o lay ı n a değindiği,. b u ol ay ı dile getirdiği sa-
''
·
v u n ulan ayetler:
2. Hadisler:
HADİS 1 :
·'Peygamber Mekke ' de ı\LCM sıırcsiııi okurken secde etti ve
onunla birlikte. -al d ı ğ ı toprağı alnına götüren y aş l ı birinin dışında�
M i.i sl i.iman .ve putatt\pan herk e s SECDE etti."
Anlatan Pey � a nıberi n arkada)l arı :
- Abdul lah İbn Abba'i
- Abdul lah İ bn Mes' ud
KAYNAK: B uhüri (bkz. D i y . Ba�. � ay ı n .. l ccrid. had i s ııo: 555,
556). Tirıni zi Ye ii te k i had i '- . fı k ı h k i tapl arı
77
SORU:
1 - "Peygamber'in can düşmanı" diye nitelenen putataparlar nasıl
oldu da, "Peygamber"le bir araya gelebildiler?
2- Putataparlar nasıl oldu da, Peygamber'le birlikte, secde ettiler?
Bu soruların karşılığını bulabilmek için, bundan sonraki hadis iyi
incelenmelidir.
HADİS 2:
"Peygamber Mekke'deyken NECM suresini okuyordu." Lat'ı,
Uzza' yı ve bir öteki, üçüncü (put) olan Menat'ı gördünüz mü? diyen
yere gelince:
"Şeytan, peygamberin diline şunu atıverdi (sokuşturdu):
'İşte bunlar, yüce turnalardır (ğaranik). Şefaatleri de elbette ki
umulur.'
"Bunun üzerine (putataparlar): 'Muhammed daha önce değil,
bugün tanrıçalarımızı iyi (sözlerle) andı ! ' dediler.
"Yine bunun üzerine Peygamber secde etti ve onlar da SECDE et
tiler. İşte bu nedenle de Tanrı şu ayeti indirdi:
'(Ey Muhammed! ) Senden önce hiçbir Peygarnber (resfil, nebi)
yoktur ki, şeytan onun okudukları arasına, (bir şeyler katıp) bı
rakmasın. Tanrı, şeytanın bıraktığını bozar (kaldırır), kendi ayetlerini
güçlendirir. Tanrı Bilen'dir, Hikmetli'dir' (Hace suresi, ayet: 52)"
Anlatan, Peygamber' in arkadaşları:
- Abdullah İbn Abbas' ın da içinde bulunduğu bir topluluk.
KAYNAK: Başta Süyfiti ve İbn Hacer (Askaliini) gibi 15. yy.'ın
ünlü "hadis" ve "tefsir" uzmanları olmak üzere çoğu İslam hadis ve
tefsir uzmanlarının kitapları.
Çok açıkça görülüyor ki:
İkinci hadis, birinci hadisi tamamlıyor. Daha doğrusu, ikisi aynı
hadistir. Birincisi eksik, ikincisi tamam.
Ve çok açıkça şunların anlatıldığı görülüyor:
Putataparların Peygamberlerle birlikte SECDE etmelerinin nedeni:
"Peygamber'in üç putu (Lat' ı, Uzza'yı ve Menat'ı) öven sözlerle an
ması ve bunu, ' ayet' olarak okumasıdır."
Üç putu öven sözleri "Peygamberin diline ayet olarak sokan'', Şey
tan' dır.
78
Yani bu sözlerin oluşturduğu "ayetler", Tanrı' nın ayetleri değil,
"şeytanın ayetleri"dir.
. ''Ş(!ytanın ayetleri'', sonradan, sureden çıkarılmıştır. .
Hace suresinin 52. ayetinde anlatılan d a b.udur...
Diyanet' in resmi çevirisindeki Hace suresinin 52. ayetinin çevirisi,
tartışılan yorum katılmış bir çeviridir, onun içiıi de güvenilir değildir.
Doğru çeviri, ikinci hadiste yer verilen çf(viridir.
Bu konuda uzun söze gerek yok. İslam dünyasının en büyük uz
manlarından Süyiltl (Celaluddin Süyı1ti;-öfm . 1 505) ve İbn Hacer (el
Askaliinl, ölm. 1449) "hadis"i sağlam ve olayı gerçek kabul ediyorlar.
Süyı1ti, hem tefsirinde, Hace suresinin 53.-54. ayetleri nedeniyle yer
veriyor; hem de başka kitaplarında, örneğin "ayetlerin gerekçeleri"ne
(sebeb-i nüzı11) ilişkin yazdığı ünlü kitabında, "Lübabu 'n-Nukul fi Es
babi 'n-Nüzul " olayı sağlam kabul ettiğini yansıtıyor. İbn Hacer' se,
"Kildi lyaz" ve · İbnü' l-Arabl gibi kimi yazarların "olayı anlatan
hadis"i uydurma saydıklarını ama bunların bu sözlerinin hiçbir önemi
bulunmadığını, çünkü olayın ve hadisin "birçok yol"dan gelen ta
nıklıklarla doğrulandığını belirtiyor. İbn Hacer, Fethu'l-Bari adlı ki
tabının, Hace suresine · ilişkin kesiminde açıklıyor. Onun bu açık
lamasına da Süyütl, kitabında yer veriyor.
Süyfiti de, İbn Hacer de hangi hadisin sağlam, hangisinin çürük ol
duğunu en iyi bildikleri İslam dünyasında kabul edilegelmiş uzmanlardır.
Ve bunlar için de "dinsiz, İslam düşmanı" suçlamaSı yapılamaz.
Kısacası:
1 . "Şeytan Ayetleri" olayı gerçektir. Bunu yok sayma çabaları da
boşunadır.
2. Diyanet İşleri Başkanlığı en büyük İslam otoritelerince de sağ
lam kabul edilen hadise dayalı ayetlerle destekli bu olayı yok sayma
yerine, ülkede kimseye yararı olmayan din terörünü kınayıcı çabalara
girse çok daha yararlı bir tutum göstermiş olurdu. Çünkü gerçek ol
duğu halde bu olaya "iftira"dır,' "dinsizlerin uydurmasıdır" bi
çimindeki sözler, cinayete azmettiren fetvalara çanak tutmaktan başka
bir şeye yaramaz.
79
İSLAMCI NEDEN "İNTİKAMCI"DlR?*
Turan Dursun
81
İslamcı ortamı elverişli bulana dek "kin besler" karşısında olduğu
kimseye, duruma, düşünceye, davranışa. Ve "intikam" için zamanını
kollar. Bu, kendisine verilmiş bir görevdir.
İslam'ın "Tanrı"sı, "intikam"ı, kimi zaman "bu dünya"da, kimi
zaman da "öbür dünya"da, yani " ahiret"te alacağını bildirir. Her iki
sinde de durum korkunç olarak bildirilir. Hele "ahiret"te "işkence"
olacağı da anlatılır. "Ölüm yok, sürekli işkence var." En sadist insanın
bile kabul edemeyeceği türden bir "azap (işkence" . Bunu anlatan ayet
lerle doludur Kur'an.
Demek ki İslam'ın "Tanrı"sı, "intikam" alırken "işkence"siz ol
muyor "intikam"ı.
İslamcı böyle bir eğitimle eğitilmekte. Yani İslamcı da "işkence"yi
doğal bulur ve "intikam"ın doğal gereği sayar. Bu durumda İs
lamcıdan beklenebilecek tutum, bu doğrultudadır. Başka bir deyişle,
İslamcı, "Tanrı iÇin intikam" alacağı kimseye "işkence" uyguladığı
zaman, "kutsal görev"ini yerine getirmekte olduğuna inanır. Kar
şılığında, "Tanrı'dan sevap, mükafat" alacağını düşünür. Coşkulanır
bundan.
Muhammed'in "işkence"yi yasakladığını anlatan hadis de var.
(Bkz. B uhari, e's-Sahih, Kitabu'l-Megazi/30; Ebu Davud, Sünen, Ki
tabu'l-Cihad/1 20, hadis no: 2667.) Ama :yasaklandığı bildirilen şey!_ iŞ:
kencenin yalnızca bir biçimidir: "Müsle" denir bu biçime. Vücudun
· ·
kimi organlarını, _özellikle de bur�u, kulakları kesmek, gözleri oymak
anlamında. "Yüzü dümdüz etmek".
Kaldı ki Muhammed'in kendisi de "müsle (işkeı:ı��)" yaptırmıştır:..
82
Sonra develerin çobanını öldürürler; develeri de önlerine katıp gö
türürler. Muhammed bunu (her nasılsa) öğrenir. Onların ardından, ya
kalasın �iye adam gönderir. Sonunda katil ve hırsızların tümü ya
kalanır. Ve Muhammetl'in verdiği ceza:
Muhammed, yakalananların ellerini, ayaklarını kestirir; gözlerini
oydurur ve Harre denen (son derece sıcak) yere attırır. Adamlar sız
lanırlar, - su isterler. Su verilmez. Adamlar taşları kemirirler. Ve so
nunda ölürler. (Buhari'nin 7 yerde ve 9 yoldan aktarıp yazdığı bu
hadis için bkz. Buhari, e's-S�ih, Kitabu'z-Zekat/68; Tecrid, h. no:
1 72; Müslim, e's-Sahih, Kitabu'l-Kesame/9- 1 4,h. no: 1 67 1 ; Ebu
Davud, Sünen, Kitabu'l-Hudud/3, hadis no: 4369.)
Muhammed'in uygulattığı bu korkunç işkence,. maide suresinin 33,
ayeti_ne dayandırılır (Bkz. aynı kaynaklar). Bu ayetin, Diyanet'in resmi
çevirisindeki anlamı şöyledir:
.'.'A.llah ve peygaınberleriyle sı:ı-:vaşanların ve yeryüzünde boz�...
; guncuhığa uğraşarıların cezası: Öldürülmek veya asılmak yahut çapr�
. olarak el ve ayaklarını kesilmesi ya d_a yerlerincien sürülmektir. J3ıı.�.
onlara dünyada rezilliktir.Onlara ahirette büyük azalı vardır;",
"İşkence"yi Muhammed yaptırmış olunca, İslamcı kişi, "in
sanlıkdışı" bulmaz kuşkusuz. "Haklı" bulur. Bugünkü İslamcıların
üreyip yetişmelerinde en başta rol oynayanlardan B abanzade Ahmed
Naim ( 1 872- 1934. Bkz. İsmail Kara, Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi,
İstanbul, 1 987, 11273-308) de olayı haklı buluyor; savunuyor. Olay
nedeniyle şöyle diyor:
-"Biz müslümanlarca, Peygamberin yaptığı şey ne olursa olsun;
doğrudur. Tanrı hoşnutluğuna da uygundur . . . " (Bkz. Diyanet ya
yınlarından Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi, 1 73 .
hadisin açıklaması.)
Kısacası:_.l �ir şeyin "insanlı�dışı" o�m�ı, _İsl,amcının umurunda. d.�
ğildir. Elverir ki "İslam dışı" olmasın. "İntikam"a, ''Tanrı için işkence
etme';ye de böyle bakadslıÜncı.
· · ··
· ·· · · ·
·· · ·
.. ·
83
T. DURSUN'UN DÜŞÜNCE YAPISINDAKİ
TEMEL EKSİKLİKLER
/ urun 011 ; ,.,,,, ' "' 1 Ji11. 0111 li11 /. 1. 3'c. c� vap. İ lave l i 2. Baskı Kavram Y::ıyıncılık, Ara
l ı k 1 99 1 . hı:ıııbul
gözetlemesi demek olan "Allah' ın gözü" deyimini "insanın gözü gibi
göz" diye tercüme etmiştir.
4) Eş kelimesini karı diye çevirerek okuyucunun zihninde olumsuz
anlamlar uyandırıyor. Mekr kelimesini düzen yerine kasten tuzak ola
rak çevirerek yine aynı anlam saptırmasına başvuruyor.
İddia edildiğine göre, Necm Suresi ' ni n okunuşu sırasında "hatalı
okuma veya şeytanın sözleri n i n ilahi vahye karışması, meydana gel
miş. Peygamber Necm Sures i ' ni okurken şeytanı n vesvesesi ve art ni
yetiyle şeytanın ona telkin ettiği sözleri de birlikte okumuş. Bu ne
denle i nkarcılar da Müslümanlarla birlikte secde etmişler."
Necm Suresi ' ni n ilgili · bölümüne birlikte bakalım: ( . . . . . . ) "Gör-
diinii::. nıii. I ot ı·e l fz.za 'yı. Ve diğer üçüncüsü olan Menat'ı. Erkek
si::.in: ıli,ı i ' ı ı ı u11 ÖYie mi ? Öyleyse bu çok insqfsız bir taksimdir. Bu
putlar si::.iıı 1·e bahnlarmı::,ın uydu rduk lan isimlerden başka bir şey de-
. i!,ildir A llolı bıın1111 için, yani böyle demeni::. için size bir delil, bir işa
ret indirmedi. inkar eden ler (gerçeği örten ler) ancak zanlıa ve .ne
fislerinin isteğine uyarla r. Halbuki kendilerine Rab/erinden doğru
olan bilgi ve delil gelmişti. "
Şeytan ayetleri yukarıda parantez içinde gösterilen boş yere lanse
edilmektediı:. ' 'Bunlar yüce kuğulardır, şefaatleri umulur" şeklinde. . .
Burada gayet açık b i r şekilde görülüyor ki, şeytan ayetleri olarak
ortaya atılan bu sözler, Necın Suresi içinde büyük bir çelişki ve tu
tarsızlık oluşturmaktadır. Bu masal doğru kabul edilirse şu sonuç or
taya çıkıyor:
Peygamber bir yandan "sizin tanrıçalarınız olan Lat, Uzza ve
Menat var ya, onlar tapılmaya layık varlıklardır" derken, bir yandan
da: "Ey i nsafsızlar, aptallar ! Siz ne yaprığınızı biliyor musunuz? Siz
bunların Allah ' ı n kızları olduğunu nerden çıkarıyorsunuz. Bu nasıl
·
adalet ve insaftır ki, siz kendinize erkekleri ayırıyorsunuz da Allah' a
kızları isnad ediyorsunuz. Bunlar tamamen sizin uydurduğunuz şey
lerdir. Allah sizin zannettiğiniz gibi kadın erkek ayrımı yapmaz"
demiş oluyor. .. Böyle bir saçmalığı kim kabul edebilir? Bir insan aynı
konuşmada birbirine böyle apaç ı k zıt iki şeyi söyleyebilir mi?
85
T. Dursun "putları yeren ayetler, öven ayetlerin sureden çı
karılmasından sonra yer almıştır, diye düşünülemez mi?"diyor.
Halbuki hiçbir rivayette böyle düşünmesine yol açacak bir şey
yoktur. T. Dursun böyle düşünmek istemekle 1400 yıl evvel inen şu
ayeti farkında olmadan doğruluyor. "inkar edenler (gerçeği örtenler),
ancak zanna ve nefislerinin isteğine uyarlar. " (Necm Suresi: 23)
Şimdi bu olayla bağlantılı gösterilmeye çalışılan ayetlere bakalım,
Şeyta�, vahye söz karıştırabilir mi?
"Senden önce hiçbir resul veya nebi gelmedi ki o (bir şey) di
lediğinde, Şeytan O'nun dileğine (tasarısına, dilek ve temenni ettiği
şeylere) bir şey karıştırmış olmasın. Allah şeytanın ilka ettiği (ka
tıştırdığı) şeyi siler, ortadan kaldırır ve ayetlerini (adalet ve barış ya
salarını) pekiştirir. Allah A lim (mutlak ilim sahibi, her şeyi bilen) ve
Hakim 'dir. Ki şeytanın karıştırdığı şeyler, gönlünde hastalık olanlar
ve katı kalpliler için sınav sebebi olsun. Şüphesiz zalimler oldukça
uzak (geniş boyutlu) bir sapıklık içindedirler. Ayrıca kendisine ilim
verilenler hakkın Rabbinden olduğunu bilsinler, iman etsinler de gö
nülleri O'na yatışsın.
"Allah şüphesiz iman edenleri doğru yola (mükemmelliğe) iletir.
iman etmeyip inkar ve reddedenlere gelince, · onlar ansızın saat (kı
yamet anı) veya çetin bir günün azabı gelinceye kadar O 'na karşı şüp
heler uyandırırlar, bundan vazgeçmezler. " (Hac Suresi: 52-55)
(Ayetin tanımladığı "şüpheci" ile T, Dursun'un tutumu birbirine ne
kadar çok benziyor! "Şüphe uyandırırlar ve bundan vazgeçmezler. ")
Şeytan ayetleri masalına inananlara göre; bu ayetler, Necm Su
resi'nin 1 9-20. ayetlerinden sonra Peygamberin vahiy sanarak oku
duğu "bunlar yüce tanrılardır. Ve onların şefaati (yardımı) umulur"
beyti ile ilgilidir. Ki Cebrail tarafından ihtar edilerek kaldırılmaları
için nazil . olmuşlardır. · Oysa bu ayetlerin anlamı; Peygamber vahyi
tebliğ ettiği sırada şeytani telkinlerin karışabileceği veya karışmış ola
bileceği değildir. Peygamberlerin vahyine değil, "Ümniyye"lerine (üm
metlerinin geleceği hakkındaki isteklerine) şeytanın karıştığı söy
lenmektedir. Yoksa hiçbir zaman, hiçbir peygamberin tebliğ ettiği
vahye şeytan herhangi bir şey katamaz.
86
Aslında ilahi vahyin anlamı da bu kapalı devreye şeytanın gir
mesinin imkansız olduğunu açıkça gösterir. "Vahiy, muhatab olan
kimseden başka hiç kimsenin, hiçbir üçüncü kişinin haberdar ola
mayacağı biçimde, birisine gizli olarak bir şey bildirilmesidir." (Bkn.
lügat kitapları)
T. Dursun, şeytan ayetlerinin Buhari' de de yer aldığını söylüyor
ki, bu apaçık bir saptırmadır.
Buhari'deki rivayet şöyledir:
Abdullah İbn Mesud dedi: Resul-i Ekrem Necm suresini okudu,
(ayette geçen secde edin emri uyarınca) sonra secde etti. Yanındakiler
de secde ettiler. (Bkz. Tecrit-i Sarih H. 555)
Şimdi T. Dursun' a soruyoruz. Bu rivayetin neresinde şeytan ayeti
vardır? T. Dursun rivayette geçen herkesin secde etmesine şaşırıyor ve
soruyor: Puta tapanlar nasıl oldu da peygamberle secde ettiler? Cevabı
çok kolaydır.
Surenin sonu şöyledir:
"Şimdi siz bu sözden mi şaşkınlığa düşüyorsunuz? Gülüyorsunuz
ve ağlamıyorsunuz. Ve şuursuzca başkaldırıyorsunuz. Hemen, Allah' a
SECDE EDİN ve O'na kulluk edin." (Necm Suresi: 59-62)
Anlaşılıyor ki, peygamberimiz Necm suresini okuduğunda esasen
Allah' ı yerin ve göğün yaratıcısı olarak kabul eden, ancak O'na ortak
koşan puta tapanlar, Allah' a secde edin ve yalnız ona kulluk edin em
rine ister istemez uymuşlar, peygamberimiz secdeye varınca adeta bü
yülenmiş gibi oradaki putperestler de secdeye varmışlardır.
Bu haber Habeşistan' a gidince oradaki Müslümanlardan bazıları
kendilerine eziyet etmiş olan Mekkeli müşriklerin baskı yapmaktan
vazgeçtiklerini, İslam ile küfr arasında saldırmazlık anlaşması ya
pıldığını zannederek özlemini çektikleri yurtlarına dönmüşlerdir�
İşte büyük araştırmacımız ( ! ) T. Dursun'un şeytan ayetleri Bu
hari' de de var şeklindeki bilimsel iddiasının aslı ! Mızrak çuvala sığ
maz ama, sığdırmaya çalışanlar var.
87
İbn Sa'd eserlerin i el-Vakidi ' den yararlanarak yazmıştır.
Görülüyor ki, şeytan ayetleri rivayet zinciri baştan uydurmadır. İbn
İshak hakkında da Derakutni, Zehebi, Nesei, İmam Malik güvenilmez
sonucuna varmışlardır. Zerkani, Kadı İyaz, Ayni, Nevevi bu rivayeti
reddederler. İmam Nevevi bu rivayetin akıl ve nakil yönünden doğru
olmadığını söyler. (Şibli, s. 265)
Beyhaki nakil yönünden sabit olmadığını söyler. (Razi , Mefatih,
c.6, s.245)
SY
Mesela, "Allah bu kainatı kendi kendine eğlenmek için yarattı" di
yenlere, "Eğer biz bir eğlence edinmek isteseydik kendi katımızda
böyle bir eğlence yaratırdık ama biz, siz anlamasanız da bu alemi hak
olan bir maksatla yarattık" şeklinde cevap vermiştir.
Şimdi düşünelim:
Salman Rüşdü' nün bu kitabının bilimsel bir kanaatle tarafsız bir
araştırma ile tarihsel bir olayı gün ışığına çıkarıp toplumu ay
dınlatmakla bir ilgisi var mı? Yazdığı hayal-kurgu türündeki bir ro-
90
manın kahramanlarının isimlerini milyonlarca insanın duygu ve vic
danlarında kutsal ve yüce olarak kabul ettikleri kimselerden seçmesi
hangi iyi niyetle; düşünür olmanın hangi kritiğiyle açıklanabilir? Bu
yapılana şartlatanlık da denmez. Çünkü olay maksatlı ve planlı bir ey
lemdir. Kaldı ki bunu Salman Rüşdü'nün cahilliğine de veremeyiz.
Kısacası Salman Rüşdü, ne Turan Dursun'un iddia ettiği gibi laik ve
özgür düşünen bir insandır, ne de bir şarlatandır. Aksine, insanların
düşünce ve inançlarına en bayağı bir şekilde saldıran, Batı ' nın kişilik
erozyonuna uğramış bir varlıktır.
Şöyle bir düşünelim: Birisi yazdığı bir romanda, insan canavarı,
yalancı, seks manyaği olarak kurguladığı roman kahramanlarına; Ata
türk, Marx, Lenin, Stalin, Aziz Nesin gibi isimleri taksa siz bunun bir
tesadüf olduğunu mu düşünürsünüz. Bunu kişilik haklarınıza, adınıza,
toplumsal konumunuza yapılmış bir saldırı olarak görmez misiniz, en
azından bunu bir saygısızlık olarak kınamaz mısınız?
Bu bağlamda biz ne Hazreti Muhammed'e, ne Hz. isa'ya, ne Ata
türk'e, ne Marx'a kısacası hiçbir insana böyle bir şeyin yapılmasını
hoş görmeyiz, kabul etmeyiz, kınarız.
Kısacası, Salman Rüşdü bir düşünür değildir, bir şarlatan da de
ğildir. Bilimsel bir kanaat öne süren biri de değildir. Kültürel ve psi
kolojik şizofreniye tutulmuş, son yıllarda İslam'ın dünya top
lumlarında kabul görmesini hazmedemeyenlerin oyununa gelmiş,
zavallı olma sınırını aşmış, insan haklarını çiğnediğinden dolayı ka
muoyuna hesap vermesi, özür dilemesi ve kitabını geri çekmesi ge
reken biridir.
91
çok ç i rkin bir şeydir. Yumuşaklık \'e sabır ise çok güzeldir. Her ş.eyi
güzelleştirir. Sen niçin sinirleniyorsun ki?"
Hz. A i şe: Görın i.iyol' mu su n ya Resullullah, bunlar küstahça utan
..
93
mayan kaynağımız Kuran'dır. Bundan sonra peygamberin söylemiş
olduğu sözler (Hadis) gelir. Bunlar, sağlam ve korunan tek kriter olan
Kuran ile sağlaması yapılarak değerlendirilir. Yani peygamberimize
atfedilmiş bir söz, Kuran' a, Kuran' ın mantığına- aykırı ise onunla çe
lişki arzediyorsa biz bu sözün peygamberimize ait olmadığı sonucuna
varırız. Bu söz ister hadis kitaplarında olsun, ister tarih ve tefsir ki
taplarında olsun, fark etmez. Bir yalan, yanlış ve uydurma söz kitaba
geçmekle doğru olmaz. Bu yüzden İslam'ı yorumlayacak, eleştirecek
kişilerin piyasadan topladıkları olur olmaz kitapları delil göstererek
İslam'ı tanımlamaları geçersizdir ve bilimsel değildir.
Olsa olsa şu veya bu tefsir aliminin, hadisçinin İslam'dan an
ladıklarını eleştirmiş olursunuz, gerçek İslam'ı değil.
Müslümanların kafalarındaki İslam ile Allah'ın anla�tığı İslam bir
biriyle aynı olabileceği gibi ayrı da olabilir.
Bu noktada vahyin bize sunduğu İslam ile 1400 yıllık külliyatın
bize sunduğu islam'ı ayırt etmek durumundayız.
İşte bu yüzden Turan Dursun'un, İbni Hacer böyle dedi, İbni İshak;
şöyle dedi (bakın bu alimler bunu kabul ediyor), demesi (ki bu da tar
tışmalıdır) ne bizi, ne İslam'ı bağlar, yalnızca o -kişileri bağlar.
94
doğrusunu değil de bir yönüyle gerçekliği olduğunu söyleyen İbni
Hacer Askalani bile bu rivayetlerin mürsel (ki zayıf kabul edilir) ol
duğunu söylemektedir. Yani bu rivayetleri aktaranlar, Turan Dur
sun'un iddia ettiği gibi peygamberin arkadaşları değildir. Birkaç tefsir
ve nadisçidir. Buhari'deki secde rivayetinde ise Şeytan Ayetleri' nden
bahseden tek bir söze rastlanmaz. (Turan Dursun okuyucuyu "bil
meden " aldatıyor) Siret sahibi İbni İshak ise yalan ve uydurma ha
bercilerden birisidir.
Bütün bunlara karşın Cessas, Kuşeyri, Kadı İbn Arabi, Kadı İyad,
Fahreddin Razi, Beyhaki, Mevdudi, M. Abduh, Aksekili vs. birçok
araştırmacı bu iddiayı incelemiş ve reddetmişlerdir.
95
ALLAH DA DAHİL HER ŞEYİ SORGULAMAK LAZIM
·
şey yok. Kıl rari �ı Ke ri m in a nm ay an lara meyclan okuyor, davette bu
lunuyor, ''Madem bu Allah' tan deği l diyorsunuz, o halde benzerini
getir." Bu açıdan konuların özellikle açı lması, bilimsel düzeyde, ele
a l ınması gerek ir. Salman Rüşdü' nün yaklaşımı ise el bette bilimsel bir
yaklaşım değildir.
B e n i m için kendinizi solcu olarak tari,f etmenizin sakıncası yok.
Bizce soku -sağcı yoktur. İnsan vardır. Kuran-ı Keri m ' i n çağrısı in
sanadır. B i li msel düzeyde her konu mutlaka tartı şıl m al ı d ı r. Bazen sol
kesi m i n bazı konulardaki yaklaşımı, bizim klasik Müslümanları n bazı
yaklaşı mlarından daha isabetl i . Çünkü irdelemek lazım, soruşturmak
lazı m .
Salınan Rüşdü hadisesi ne gelince: Acaba birileri bir i ç savaş mı çı
kartmak i stiyor? B u emperyal istlerin bir oyunu mu, buna ela dikkat
etmek lazı m . Bu adam Hintl i ve bil iyorsunuz H i ndistan ' da bu konular
ne kadar önem l i . Orada, bir basit meseleden bir anda yüzlerce ki�i öle-
biliyor. Belki de onlar bu kitabı çıkartırken başka bir amaçla çı
karttı lar. Ama gayeye ulaşamadılar.
Siz bu tartışmayı n e · şekilde gündeme getiriyorsunuz bilmiyorum .
Ama her konu tartışılmalıdır. Aslında bana göre böyle bir olay ol
mam ı ştır. Garanik hadisesi diye bir hadise olmamıştır. Bunlar İslam' a
sonradan sokulan şeyler. Ama bizim kaynaklarda, birçok tefsirde bu
olay var. Aslı nda böyle anlamsız bir olay ol maz. Aslı nda, tefsir ki�
taplarında daha neler var. Daha ne anlamsı_z bilgiler var. O dönem için
yaygın olan kanaatler, görüşler. Ama Kuran ' da böyle bir şey olması
mümkün değil.
Bilimsel bir maksatla hareket ettikten ve kullanılan üsluba dikkat
ettikten sönra, gerçeğin ortaya çıkmasını amaçlamak şartıyla bu tar
tışmanı n yapılması iyidir.
Turan Dursun olayı var, biliyorsunuz. Adamın söylediği birçok
şeyler doğru. B ir ara Turan Dursun meydan okuyordu "tartışalım"
diye; Diyanet İşleri Başkanı benim arkadaşımdı, ona dedim ki, "Be ni
karşı karşıya getirin . Ben çıkarım. Tartışırım."
Ş imdi konu şu: Marx "din afyondur" derken tamamen haklı. Ama
hangi din? B izim kaynaklarda geçtiği şekliyle d i n , tamamen ya
bancılaşmanı n temelini oluşturuyor. Saçma saçm a şeyler var. B u saç
malıkları, bu afyon unsurlarını din olarak algılarsanız ve onu ir
delerseniz, bazı sonuçlara varırsınız. Adam neyi irdeleyecek zaten?
Elinde başka malzeme yok k i . Bu yüzden din yanlış anlaşılıyor. Ba
zıları için yabancıfaşma kaynağı oluyor. Bazıları için sömürü, kö
leleşme oluyor. O açıdan, bu konular önemli konular. Adam, muteber
addettiği m i z kaynaklara bakıyor, oradan bunları yazınca "niye yaz
dın" deniyor. Yazar tabii. Neler var kaynaklarda! B ugün ortaya çık
mamış ama insanın midesin i bulandıran, tiksinti veren şeyler var.
Hatta ben bir ara "Turan Dursun az yazmış, bir de ben yazsam m i l let
yerinden oynar" dedim. Ö yle anlamsızlıklar var. Ama bunlar
Kuran' dan kaynaklanmıyor. Bunlar i nsanların kafalarındaki afyonlar.
Daha sonraki çıkarcılar, yorumcular bunları ortaya koymuşlar.
Kuran ' ı n aracıya ihtiyacı yok. Herkese sesleniyor ve herkese hitap
ediyor. Ama biz bu dünyanı n en açık kitabı n ı bırakıyoruz, dogmalarla,
·
saçmalıklarla uğraşıyoruz.
97
Ben bu tür konuşmalardan mutlu oluyorum. Bilimsel olarak, hiçbir
önyargıya saplanmadan her şeyi irdelemek lazım. Şimdi bizim yaşlı
hocalarımız "sorgulamak ne demek, irdelemek ne demek" diyorlar.
Bakın, belli bir döneme kadar Türk dilinde bu kavramlar kul
lanılmıyordu. Demek ki şimdi Türkiye iyi bir noktada. Sorgulayacak
tabii. Sorgulayacak ki, bir kere silkinecek ki, doğrular ortaya çıkacak.
Ama tabii Türkiye' nin kafa yapısını, insanların alışkanlıklarını da göz
önünde bulundurmak lazım. İnsanlar olayı o şekilde al�
gılamayabilirler. Cinayetlere kadar bu işler varabiliyor. O bakımdan
üslubu da düzgün kullanmakta yarar var. Ajan provokatör durumuna
da düşmemek lazım.
Aslında Allah da dahil her şeyi sorgulamak lazım. Sorgulamadan,
zaten insan sağlam bir inanca sahip olamaz. Varsayımların üzerine
inşa edilen bir iman kumdan şatoya benzer. Yıkılır gider. Yıkılması
mukadder. Zaten Kuran-ı Kerim' in dediği de o: ''İnanan delil üzerine
inansın, inkar eden de öyle inkar etsi�',' diyor. "Biz atalarımızdan öyle
gördüğümüz için böyle inanıyor ve yapıyoruz" demek yok. Ya ata
larımız yanılıyorsa? Kemalizm sonsuza kadar ayakta kalacaktır, de
niyordu. Ne kadar yanlış. Ama bugün, devletin ideolojisi olmaması
gerektiği tartışılabiliyor. Türkiye bir noktaya geldi. Her şey tar
tışılıyor. Bu tartışma ortamı olmasaydı, bunlar meydana gelmezdi.
98
DÜŞÜNCE ALANINDA OLGUNLUK YOK
99
" Halk111 din ko1111.rn11daki tartışmalara katıl111as1111 daha ne kadar
bekleyeceği:? " şeklindeki sorumuza Prof. Dr. Tuğ şu yanıtı verdi :
"Onu ben bilemem. Ülkemizde düşünce alanında yeterli olgunluk
yok. İnsanlar her şeyden önce günlük ihtiyaçları nı karşılamak çabası
içindeler. Felsefeye ilgi duymazlar."
g
Prof. Dr. Salih Tu , Aydmlık gazetesinin Şeytan Ayetleri'ni ya
yınlamasından dolayı mahkeme kararı ile toplatı lması konuspnda ise,
"Bu kitabı n yasaklanması, Bakanlar Kurulu'nun aldığı bir karardır. Bir
hükümet tasarrufudur.Dolayısıyla mahkeme kararına bu açıdan bak
mak gerek" diye görüş belirtti .
1 00
İNSAN HEP İNSAN
Levent Taş
1 () 1
dayanarak, sanatçılarımızın nasıl hiciv dilini kullanarak belli insan ti
polojilerini halka mal ettiğini vurgulamakla yetinelim.
İnsan zekası değişik düzeylerde, şekillerde Çalışıyor. · mciv, Fars
halkın hep en çok beğendiği edebi formlar olagelmiştir. Yüzeysel ba
kıldığında, dram gibi, trajedi gibi komplike görünmeyebilirler. Ancak
onlar da, en az bu son iki örnek kadar, eleştirel aklın en temel adım
larını teşkil eder. Hatta, denebilir ki, alaya alma, yaratıcı düşüncenin
ilk adımıdır: Daha sonra tarif, analiz, sentez aşamalarından geçerek
kapsamlı bilgiye varılacak süreçteki ilk adım. Bu yüzdendir ki, klasik
Yunan tiyatrosu; bizim tiyatromuz, bu türün zengin örnekleriyle do
ludur. Daha çok yakınlarda, İngiltere'nin önde . gelen tiyatro ya
zarlarından Toni Harrison, Thatcher döneminin politikalarının eleş
tirisini, eski Mısır'da halkın pahalılık, konutsuzluk konularındaki
protestolarına çağrışım yaparak, üstlerine kocaman penisler takmış
oyuncuların sergiledikleri bir oyunla vermiş, çok da ilgi görmüştü.
102
b) Zaten biz demiştik, Tanrı yok diye. O zaman biz ateist olmaya
devam ediyoruz.
c) Bizim buluşlarımız evrenin çok küçük bir alanını kapsıyor. Ola
naklarımızın Tanrı'nın olanaklarına ulaşması beklenemez. Elbette
Tanrı var. Kaldı ki Tanrı düşüncesi bilimsel açıklamalardan tamamen
bağımsız, bambaşka bir düşüncedir.
d) Madem ki evrende bu kadar hayret edici matematiksel bir ahenk
var, o zaman bunun arkasında bir deha olmalı. Einstein 'ın 'Kozmik
Tanrı ' düşüncesini çağrıştıran bu yaklaşım, dini bir arayıştan ziyade
bir hayranlık ifadesini taşıyor.
1 03
ise, dinin, bir dış güç olmadan hiçbir an.lam ifade etmeyeceğini be
lirtiyorlar. Bu görüşe göre, d i n in konusu, insanlararası ilişki değil, in
sanlarla Tanrı arasında, dış güç arasındaki ilişkidir. O bakımdan kul
landığı kriter moral değerler değildir. Onun dindarlardan beklediği
korku ve itaattir. İncil eleştiri konusu olamaz. Onun içeriğinin sor
gulanmadan benimsenmesi gerekir.
1 04
pıyur, diye sorulduğunda, önümüze hemen Salman Rüşdü olayı ge
l iyor. Gerçekten de Şeytan Ayetleri tartışması tam da bu ortamda or
taya çıktı.
Salman Riişdü, neslinin en iyi iki yazarından biri, hatta birincisi
olarak kabul ediliyor, hem de hasımları tarafından bile. Yetenekleri
tartışma götürmüyor. Ayrıca, yazarlığının ötesinde politik kişiliği var.
Sosyalizmi savunuyor. Politik konularda açıkça tavır alıyor. Ni
karagua'da Sandinist iktidarını aktif olarak destekledi, onun davetlisi
olarak gitti, ülkeyi gezpi, anılarını kita11 halinde yayınladı. Aziz
Nesin'e pasapoıt verilmediği zaman, alınmasını temin amacıyla Ha
rold Pi11ter'm Aziz Nesin onuruna Londra'da verdiği yemeğe katılan
20 kadar önde gelen yazar arasındaydı .
İşçi Partisi'nin inisiyatifi kaybetmesi , muhafazakarların al
ternatifsiz kalması üzerine, Harold Pinter'la birlikte solu can
landı racak, alternatif yapacak, bizdeki Aydınlar Girişimi'ne benzer bir
atılı m ı n öt:gütleyicisi oldu, tam da Fetva 'dan önce. O bakımdan, onun
susturulmasına en çok sağ memnun oldu.
Salınan Rüşdü'nün İslam'ı eleştirisi, bir sanatçının bağnazlığı alaya
alan hicvinden başka bir şey değil. İslaın'ın, Hıristiyanlıkta olduğu
gibi, bili msel, tarihsel, dini, politik, örgütsel eleştiri geleneği olmadığı
için, hiciv veya polemik e.n göze çarpan yöntem olarak beliriyor ve
aşırı tepki çekiyor. Ancak, bu Salınan Rüşdü'nün değil, tam tersine,
onu eleştirenlerin eksiği. Hkiv bir sanat üslubu. Eğer bu anlaşılmıyor,
hakaret olarak kabul ediliyorsa, bu entelektüel gelişmenin bir sorunu
olarak görülmeli. Bu duygusal tepkinin aldığı şekil ister istemez
Batı'da anti-İslam tepkilerin oluşmasına yarıyor.
Salman Rüşdü de kısmen sanatçı kişiliğinden kaynaklanan, kısmen
de göçmen konumundan koşullanan nedenler yüzünden zaman zaman
içine düştüğü çelişkili tutumları nedeniyle kendisine duyulan tep
kilerin dozunun artmasına yardımcı oldu. Ancak ne olursa olsun,
bugün gelinen durumdan birinci derecede sorumlu olanlar, sanatına
dini konu alanlar değil, tam aksine dini politikaya alet etmek isteyen
sorumlulardır.
1 05
MÜRTED SELMAN RÜŞDI HAKKINDA
İSLAMİ BİR AÇIKLAMA*
Sadrettin Yüksel
106
Haddizatında bu parça "Hidaye" ile Hidaye'nin şerhi bulunan
"Fethu'l-Kadir"den alınmadır. (Fethu'l-Kadir, c. 4, sh. 385-386'ya ba
kılsın)
1 07
Yukarıdaki Arapça metni harekeledim ki, Hanefi mezhebinin tem
silcisi bulunan Sayın Diyanet İşleri Başkanı kolaylıkla anlayabilsin !
1 08
lillere muhalifdir, aykırıdır ve onlarla çatışmaktadır. Onun için son de
rece yetkili İslam alimleri: (Bu rivayet yalandır; asılsızdır, uy
durmadır. Onu hakaret maksadı ile İslam'a karşı kullanan da İslam dı
şıdır, mürteddir) demişlerdir. Bu mevzuda Beyzavi, Fahrüddin Razi,
Savi ve diğer benzerleri olan tefsirlere müracaat edilsin. Gerçek ora
larda müşahhas olarak görülebilir. Alah Müslümanların yardımcısı
olsun .. Amin . . ·
.
( 1 ) Bkz. Buhari ve Müslinı'de yer alan şu hadisi şerife: "Müsliinıan bir kişinin kanı -
katli- ancak üç şeyden birisiyle helal olur. Zina eden evli kişi, yahut bir insanı öl
düren insan, veyahut da lslam camiasından ayrılıp dinini terkeden kimse, yani miiı1ed
· olmuş kimse.
Tirmizi ve Ebu Davud'un rivayetlerine göre bir hadis daha: "Kim dinini değiştirirse,
yani lslam'dan çıkarsa onu öldürün."
Bir de Taberani'nin rivayetine göre: Efendimiz, Muaz bin Cebel'i vazifeli olarak
Yemen'e gönderdiği zaman ona şöyle hitab etmiştir:
"Hangi erkek İslam'daıı irtidut ederse, evvela onu imana davet et, dönerse ceza yok.
Eğer dönmezse onu öldür." Kenzii'l-Umman. Cilt: 1, Hadis No: 390
1 09
ŞEYTANIN VAHYE MÜDAHALESİ
KUR'ANDA REDDEDİLMİŞTİR
* Busöyleşi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hayrettin
Karaman'ın "İslam'ın Işığında Günümüz Meseleleri" adlı kitabından alınmıştır. (Ensar
Neşriyat, 3. Cilt) Söyleşinin aslı Milli Gazete'nin 27. 3. 1 989 tarihli nüshasında ya
yımlanmıştır.
1 10
kılığına girmek suretiyle birçok iiyeti tahrif ettiğini ye kendinden bir
çok şeyleri iiyet diye yazıp, tabiri caizse hfişii Hz. Peygamber'e yut
turduğunu yazıyor, ifade ediyor! . . . Benim bu nakledilen pasajlardan
tesbit edebildiğim en ağır ithamlar, tahkirler bunlar ! . . .
Şimdi bunları tarih açısından değerlendirin diyorsunuz. Rasillullah
Efendimiz'in aile hayatı; bugün herhangi birimizin aile hayatı kadar
açık ve kesin çizgilerle belli. O'nun hem kendisinin, hem hanımlarının
ne derece iffetli olduklarını; değil başkalarıyla çirkin ilişkiler kurmak;
hatta tırnaklarını bile başkasına göstermediklerini, Rasfilullah (a.s.)'a
büyük bir sevgiyle bağlı olduklarını, hayatlarında olduğu gibi ve-'
fatlarında da O'na sadık kaldiklarını biliyoruz. Ayrıca Kur'an-ı
Kerim'in Hz. Peygamber'in hanımlarını bütün mü'minlerin annesi ola
rak ilan ettiğini ve herhangi bir mü'min öldükten sonra onun eşi ya
bancılarla (yani başka bir mü'minle. . . ) evlenebilir olduğu halde;
Rasillulah'ın hanımları için böyle bir hükmün söz konusu olmadığını,
annelerimiz durumunda oldukları için Rası1liıllah'ın dfir-ı bekaya göç
mesinden sonra da onlarla herhangi bir mü'minin "evlenmeyi!' dü
şünmeyeceğini.. . biliyoruz.. . Tarihi vak'a olarak meseleye bak
tığımızda .. Bir kere gerek Mekke'de gerekse Medine'de; insan dile bile
alamıyor (yani söylerken hangi kelimeyle ifade edeceğimi bulmakta
güçlük çekiyorum! .. ,) Rasülullah Efendimiz'in hanımları ve kız
larından herhangi biri ne kötü bir yola düşmüş, ne de bununla itham
edilmiştir. Yani bir zayıf, bir uydurma rivayet olarak da böyle bir şey
mevcut değildir! .. Evet, bırakın sahih rivayeti, uydurma olarak da
böyle bir rivayet yoktur!
111
dahale edemeyeceğini ve O'nu bozamayacağını keza yine birden fazla
ayette ifade etmiştir.
Şimdi tarihte buna ters düşen bir şey var mı? ! . . Yani Kur'an
ayetleri böyle .. kesin, sağlam mevsuk rivayetler de bunu te'yid edi
yor. .. Buna ters düşen bir rivayet var mı? ! . .. Hayır! Bazı tarih ki
taplarında Kur'an'ın birçok ayeti ve suresi hakkında değil, sadece
"Necm" suresinin sonunda bazı ayetler hakkında; onları okurken Hz.
Peygamber'in, şeytanın araya girmesi ile tevhide aykırı bir cümle söy
lediği, sonra ilahi ikaz ile bunu düzelttiği -zayıf bir yoldan- rivayet
edilmiştir. Konuyu biraz açalım:
Kur'an -bildiğiniz gibi -baştan sona; "Tevhid inancını" getiriyor
ve Allah'tan gayrı (ister put, ister başka şey) bir şeye -ne olursa
olsun- kulluğu mahkum ediyor! . .. Yani Kur'an baştan sona -bu id
diaya- açıklıkla cevap veriyor zaten ! . . . '.'Rasillullah'ın da hayatı; Tev
hidi getirmek, Tevhidi yerleştirmek ve Tevhide aykırı yönelişleri, dü
şünceleri ve davranışları ortadan kaldırmakla (bunun içiri'.
mücadeleyle) geçmiştir" diyebiliriz ! ... Bu o kadar böyledir ki, mesela
İslamda; heykel, put, resim yasağının bile gerekçesi budur.
Doğrudan doğruya putlara tapınılmasına taviz vermek bir yana!
İslam'da resim yasağının gerekçesi konuşulduğunda hep denen şey
şudur: Ola ki insanlar onlara (putlara, dini, kutsal şahıs ve eşyanın res-
mine, heykeline . . . ) Allah'a gösterilmesi gereken bir saygıyı (ta'zimi)
gösterebilirler! . . . Bu ise Tevhide aykırıdır! . . .
.İşte bahsettiğimiz "Necm Suresinin" sonlarında da; cahiliye Arap
larının putlara saygı gösterdikleri, halbuki putların elinde herhangi bir
imkanın olmadığı (putların cansız eşyadan ibaret olduğu) kulluk için
yönelinecek yegane varlığın Allah olduğu gerçeği dile getiriliyor, bu
söylenirken onların (müşriklerin) meşhur Ut, Menat, Uzza putlarının
da adları geçiyor! . . . Ama onlardan övgüyle söz edilmiyor, mahkum
edilerek adları geçiyor. Bu sırada, o zayıf rivayete göre güya bir ses;
"Bunların (putların) da şefaatları umulur" diyesiymiş! bunların da şe-
1 12
faatl arı u m u l u r ( ! ) deyi nce de müşrikler; (bize tavi z verildi diye) güya
secde e t m i ş l e r(mi ş ! ) . Bu va k ıa ; herhangi bir mevsuk rivayette yok ! . . .
Varsaysak, desek k i , böyle b i r şey olmuş; peki on d an sonra Kur'an-ı
Kerim ve İslam Peygamberi'nin; böyle bir düşünceye ve müdahaleye
karşı reaksiyonları ne olmuş? ! . . . B u i se, ortada, bundan hiç şüphe
yok . Bu reaksiyon; tam O'nun zıddı bir tavır alış şeklinde ortaya çı
. .
1 13
planlamanın içinde, ucunda, kenarında var mı, yok mu?! Bu roman
Rüşd! tarafından tasarlanıp, yazılmış mı , yoksa yazdırılmış mı? Bu ko
nuda kesin bir şey söylemek zor! .. Ancak, objektif verilerden hareket
ederseniz, Rüşd!'nin en azından bu romanı yazarken Müslüman ol
madığı (evveliyatı bence meçhul ! .. ) İslam'a ve İslam peygamberi'ne
karşı munsif ve edepli bir insanın (medeni bir insanın) bakışıyla bak
madığı bellidir. Yani nefret dolu, kin dolu bir ruh hali (psikoloj i) içe
risinde olduğu belli ! Çünkü, dünya yüzünde İsHim'a ve İslam'ın Pey
gamberi'ne inanmayan milyonlarca insan var, milyarlarca insan var.
Bunlar birbirlerinin değerlerine inanmazlar (fakat) birbirlerinin de
ğerlerine de hücum etmezler ! Hakaret edip, alaya almazlar! Siz, Bu
dizm'e, Hristiyanlığa, Yahudiliğe -bugünkü haliyle-, inanmazsınız,
ama durup dururken, onların peygamberlerini, kitaplarını, dinlerini
j
tezyif ve tahkir etmezsjniz ! Onlar da öyle ... Şu halde bu, biz m ba
sında ve dünya basınında sıkça kullanılan, sadece ifade hürriyetihe da
yanılarak müdafaa edilebilecek bir davranış olarak gözükmüyor. Yani
ifade hürriyeti (demek istiyorum), insanlara; aynı zamanda, tahkir,
tezyif ve mukaddesatı alaya alma hürriyetini vermiyor. Vermediği
içindir ki, i nsanlar bugün birbirlerinin din ve mukaddesatını tahkır et
miyorlar, tezyif etmiyorlar ve alaya almıyorlar! Bu kişi (Rüşdl) ifade
ve düşünce hürüriyetinin sınırlarını aşmak suretiye, adeta tecavüz hür
riyetini ( ! ) kullanıyor! .. Halbuki dünyada hukukta, edebiyatta, ahlakta,
tecavüz hürriyetinin olduğunu ben bilmiyorum! Ve olacağını san
mıyorum!
Şimdi bu kişi -Rüşd! ister şahsi kininden, isterse mensub olduğu
bir camianın, ideoloji grubunun propagandisti olarak- ilgili kitabı
(Şeytani Ayetler'i) yazmış olsun, bu ortaya çıktıktan sonra; elbette ki
Müslümanların buna reaksiyon göstereceklerini hesaplıyordu! . . En
basit bir düşünceyle, bu reaksiyonun kendisini meşhur edeceğini ve
bundan dünyalık elde edeceğini düşünmüş olabilir! Yani sırf S .
Rüşdi'den hareket ederseniz, b u böyledir! . . Nitekim b u emeline de
ulaşmıştır! Ama bu reaksiyonun -daha evvelce de Efendimiz'e ve
İslil.m'a hakaretleri bulunduğu kitaplar, yayınlar olduğu için belki de
bunları dikkate alarak bu reaksiyonun- s�zin bana az önce tasvir et
tiğiniz boyutlara varacağını hesap ettiğini sanmıyorum.
1 14
İslam'a Katı Ve Gaddar Demek İftiradır!
1 15
karşı reaksiyonlar, bi lenler (yani bu işin uzmanları ) değil de, halk nez
dinde böyle bir fetvanın ya da hükmün, sadece Ş i i mezhebine ve Şia
ulemasına ait olabileceği zannı ndan kaynaklanıyor olabi l i r ! ... Ben
tabii fii len, uygulama olarak bugün herhangi bir milletin, devletin
teb'ası olan bir şahsı gidip orada öldürmenin evvela maslahata uygun
olup olmadığı ve buradan hareketle de siyaset-i şeriyycye uygun olup
ol madığı .. dolay ısıyla, bugün İslam ali mleri nin böyle bir emri ver
meleri n i n doğru olup olmadığı ınünaka�asına g i rm iyoru m ! Yani bence
bu ayrı bir konudu r ! Fakat bana akademik ve nazari olarak sorsanız;
Hz. Peygaınber'e hakaret etmen i n cezası nedir '? O zaman ben size ce
vaben derim ki, Hz. Peygamber'e hakaret etmenin cezası sadece -Şia
mezhebine göre değil- bizim fıkıh mezhepleri mizin teessüs ettjği za
mandan günümüze kadar, bütün İslam mezheplerine göre bu stiçu iş
leyen bir kimsenin cezas ı , son derece ağırdır! Nedi r'! . . Dört Sünni
mezhebi ele alarak kısaca ifade edeyim ... Hanefi Mezhebi dı �ııH.laki üç
mezhebe göre Rasülul lah'a hakaret eden bir kişi Müsli.iman da oha.
kafir de olsa "ölüm " ile cezalandırılır! . . Yani hunun cezası ölümdür! ..
Hanefiler'e göre, mi.isli.iman ise, bunu söylemekle irtidat etmiş sayılır
ve kendisine "tövbe" teklif edi lir; tövbe etmediği takdirde "ölüm ce
zası na" mahkum edi lir! .. Eğer o kişi, bu suçu işlediği nde Müslüman
değ i l idi yse, zaten onun ınüslüman olmayışından daha ağır bir günahı
olmadığından, o kişiye doğrudan "ölüm cezası" veri l mez, ba�ka ce
zalar verilir .. (Tabii bizim teb'amızdan ise ve adl i selahiyetiııı iz içe
risinde bulunuyorsa) Yine Hanefilere göre; eğer İslaın'ın ve müs
l ümanların menfaati, o kişiyi (hakaret edeni ) ortadan kaldırmayı
gerektiriyorsa, ölümle de cezalandırı labilir! . . . O halde şimdi. Hanefi
mezhebine göre meseleye siyaset-i şeriyye açısı ndan bakı l ı r. bu kişi
eğer yaptığı faaliyetle islaııı'a ve Müslümanlara zarar veri yorsa ve sağ
kaldığı takdirde . bu zararı devam edecekse. Ulu' l-Eııır meşveret ile
karar verir ve onu öli.i nıle cezaiaııdırabilir ! . . . Tanı aksine ya
şatı lmasında İslam ve lvl üsllı ınaıılai·ın menfaati varsa bu defa da ya
şamasına karar verilir.
Soru: Peki Saynı //o,·mn. gerek /ı·fam dii11yas11ufıı \ 'l' geref.:sl' Batılı
iilkefade rnşoyo11 Miisliima11 topfımılarda "Riişdl ı· c 1)cyıw ı i ..\yeıll'ı
kiwlı1110 r(j11ı'lik ltpkiler •- ı ı1111.rn11do neler si.iylere/ıilirsini� /. . . Ymıi
dünyadaki Müslüman kanıııoyunwı tepkisi hakkında görüşleriniz
neler?. .
Cevap: Ş i mdi, sayın Gerger, bence bu sorunuz çok yerinde oldu . .
B u konuda bu vesileyle -ben- şunu söylemek isterim . . . Herkesin kabul
ettiği bir gerçek, bir vakıa tüm dünyada (mesela bundan 1 00 sene, 50
sene hatta 25 sene öncesine nisbetle) bir İslami uyanışın ve gelişmeni n
varlığıdır, gözlendiğidir v e yaşandığıdır! Bu İslami uyanış v e gelişme
karşısında tedirgin olan çevreler; haddizatında bugün müslümanların
gündeminde olmayan bazı konuları ortaya çıkarmak veya çıkmış ko
nuları istismar etmek suretiyle; Müslümanların üzerine yürümek,
onlar nezdinde bir tedhiş ve terör yaratıp, müslümaoları geriletmek,
mümkünse hak ve hürriyetleri n i ellerinden almak ve daha çok baskı
altında tutmak . . . arzusunda, emeli nde, peşinde olabilirler.
1 17
bulgurdan olmamaları ! " gerektiği inceliğini de gözetmeleri, bu basireti
göstermeleri me'muldur beklenir.
Soru: Hocanı, bu olayla ilgili olarak Türkiye 'deki basın yayın or
ganlarının tavrı konusundaki görüşlerinizi de öğrenmek istiyorum.
Son zamanlarda, Türkiye 'de birtakım basın-yayın organlarının ge
lenekleşmişçesine bu defa da, Rüşdl olayını ve Şeytan Ayetleri'ı�i -
yazarın hayal hürriyetini- vs. bahane ederek; hadiseyi "islam'ın ka
tılığına, Şeriat'ın gaddarlığına! " yordular. Müslümanların ve islam'ın
vahşi, korkunç (!) bir din, değerler sistemi... olduğundan söz ettiler,
halen de etmekte, bu tutumlarını sürdürmekteler!.. Basının bu şe
kildeki tavrını nasıl karşılıyorsunuz ?
Cevap: Bir kere İslam'a katı ve gaddar demek, iftiradır! Bizim Pey
gamberirniz'in en önemli özelliği rahmettir!.. O'na Rahmet Peygamberi
derler.. Niye Rahmet Peygamberi derler?.. . Çünkü bizzat Kur'an-ı
Kerim; Vema erselnake illa rahmeten lil-alemin (seni -Ey Rasülüm
alemlere ancak rahmet olarak gönderdik. .. ) buyurmaktadır. Buradaki
"alemin" sözü; İslam alemini, gayr"i müslim alemi, maddi alemi, fizik
ötesi alemi, yani tüm kainatı kapsıyor ve kainatın ötesini kapsıyor.
"Alemin" tabiri, Kur'an'da bu kadar genişlik, vus'at arzeden bir kav
ram, bir sözdür. Alemlere Rahmet olarak gönderilmiş bir peygamber,
O'nun getirdiği din (İslam); ne gaddar olabilir, (çünkü bu rahmete ay
kırıdır) ne katı olabilir . . . Az önceki sorunuza cevap verirken söyledim:
insan, ne kadar sevecen, merhametli ve hoşgörülü olursa olsun, de
ğerlerine tecavüz edildiği andan itibaren rahatsız olur ve tepki gös
terir! Bunu İslam'ın ve Müslümanların gaddarlığı gibi bir iftira ve yan
lış değerlendirme içinde görmek yerine; her din (inanç) mensubu, her
değeri olan insan için tabii görmek gerekir ! . . Biraz önce de ben bunu
arzetmeye çalıştım. Siz, bir şeyi seviyor ve sayıyorsanız, sevdiğiniz ve
saydığınız maddi ve manevi bir değere bir başkası tarafından bir ha
karet, bir tecavüz olur da, onun karşısında sakit, samit, hareketsiz ka
lırsanız; o zaman; ya siz normal bir insan değilsiniz demektir! . . Ya da
sevginiz, saygınız sahtedir.
118
MEZHEPLERİN BİRÇOGU BU TARTIŞMADAN DOGDU
* Araştırmacı-Yazar
1 19
-Kıır'ôn 'da b11 mr 1111 ? "Şeytan Ayetleri " diye. . .
-"Şeytan seni şaşırtt ı , " diyor. .
-Brı .Wylediği11 iz, ayetler m i ?
-Evet. B aşkasının yorumu deği 1 . b u . Peygambere doğrudan doğ-
rqya Cebrail geliyor, İslam inancına göre yeni bir ayet getiriyor. Qi
1
y anet İşleri B aşkaıı l ı ğı'nın yayını , Kur'an terc ümesinde de var bu.
-Nerede var mesela ?
-Hace Suresi 5 1 . ayetten 56. ayete kadar. İsra S uresi 73, 74, 7 5 . ,
Nec m suresi 1 9, 20. ayetler.
-Nel'lll Sıı res i 'n i birn::. ocur mısın ı z ?
-İslamiyetten önce Kübe'dl' her Arap oyınağıııın ayrı bir putu
vardı . Bunların i ç i ııde ü �· d iş i pıır, L:'tt , Uzza. Menftt en büyü kleriyd i .
B ütün oymaklar kendi pulları d ı � ı ııda b u putlara d a taparlard ı . Ancak,
bunları n dışında ayrı ayrı put ları Yard ı . Bu putlar zamanla unutuldu.
- Yani, lıslında Kô/Je hir /.:.abilel:' r federasyonu oluyor \'e /.:.cıbileler
putlarını oraya koy11yor?
-Bunu oraya koyuyorlar. Buna tapın anlar y ı l l ı k toplantılar dü
zenlerdi Kabe'Je. Bu kadın p u t l ara, şiir okuma yarışmaları yapı lır. En
iyi �iirl er ödü l alır. Bu ş i i rleri i ncelediğimizde görüyoruz k i , bu top
lul u k l arın ayn ayn putları var. Y i rm i toplu l u k varsa, y i rmi tane put
var. Anı:ak en büyü k l eri bunlarm ı ş herhalde. Bunlar i ç i n and i ç i l ir.
Kur'an'daki kimi ayetlerin başında, bugün bizim için anlaş ı l maz
harfler vardır. E l i f, l am, m i m , ha, na, da . . bunları araştırd ı ğ ı m ı zda, k i
bu sözler üzerine and içi li yor . . . ş i i r g i b i gidiyor. Derler k i , İslam yo
rumcuları, Kur'fın'da öy le ayetler ve sözler vardır ki, onları siz an
layamazsınız. Doğrudur anlayamayı z . Çünkü aç ı k lanmamıştır da onun
i ç in. Bunlar putların adıdır. Putun adıyla başlanır. Peygamber sureye
başlarken, üstü kapalı o l arak m ü şriklere sesleniyor. İ s l am dini şudur,
budur diyor.
Ancak, m ü şriği kendine çekmek iç in, onun bağland ı ğ ı putun adı y l a
sesleniyor. B aş harf budur. Yani b i r uzlaşma aranıyor. Önce adam ı ,
kendi etki a lanı içine çekiyor. Diyel i m ki, Uzza'ya tapan bir m ü şrik
i ç in "Andolsun Uzza'ya ki " diye başlayacak. Ama onu demiyor. Çok
b i l inç l i orada. Ayn harfiyle başlayan bir şey söylüyor. Ayn, m i m , ra
diyor. Şimdi oradaki mim, Menat da olabi lir. Uzza " ayn" i le başlıyor.
1 20
Şeytan Ayetleri'nin Kur'an'daki kaynağı bunlar. B u uzun süre unu
tul uyor. Buhar! geli nceye değin. B uhar! hadisleri topluyor.
-Secdeye varmak, Müslii111a11larla müşriklerin ortak ibadet şekli o
::.amanda, decqil mi?
- Secde putataparlarda da var. Buharl'nin hadisi gösteriyor ki. baş
langıçta secde biçimi ortak da, inanan i nanmayanlar diye ayrılıyor.
Neyi okudu da hep beraber secdeye varı ldı, onu bilmiyoruz. O ayetler,
Kur'an'dan sonraları çıkarıldı . Şeytan bu ayetleri yerleştirmiş: pey
gamberi şaşırtmış.
-Şt'_\'fan. Allalı 'a başkaldırıyor. Bıı Alhıh '111 her şeye kadir ol
d11cqııyla �·elişı11e: mi?
-Çelişir. Tanrı 'ııın g ü c ü şeytana yetmiyor mu? Yoksa, Şeytan'ı
kendi istenciyle bağımsız bırakıp da ne yapacağını sı namak mı is
temiştir? islam·i yorum, ikincisini benimser. B u n un karşı sorusu şudur:
Tanrı şeytanı neden bağımsız bıraktı? Tanrı iyilikleri seviyorsa, kö
tülüğü niye yarattı? İyi de kötü de Tanrı'clan geliyorsa, tanrı keneli ya
rattığı kötülüğe düşenleri neden cehenneme gönderir? Bunlar tar
tışı lıyor. Mezheplerin birçoğü bu tartışmalardan doğuyor.
-Bulıarf'den sonra ııe gibi tartışmalar yaşandı ?
-Uzun süre tartışılmadı Şeytan Ayetleri olay ı . Buhar!, Pey-
gamberin ölümünden yaklaşık 1 80 yıl sonra doğdu. Ve yine yaklaşık
200-220 yıl sonra topladı hadisleri. 25 yaşında falan. İranl ı ve B u
haralıdır. Türk olduğunu söyleyenler var. 632'de öldü.
Şeytan Ayetleri çok sonra tartışıldı. İnsanın bağımsız, istenç öz
gürlüğü olduğu savı ileri atı ldı. Bundan Buharl'nin mezhebi doğdu.
Başka mezhepler de doğdu ki, bu mezhepler, İslam tarihinde 1 20 do
lay ı ndadır. Bir kısmı Sünni'dir, bir kısmı Sünni'liğe karşıdır. 1 20 mez
hepten 400 dolayında da tarikat ç ı ktı .
121
buğuna mı bağlanacak, yoksa bu kabuğun içine yerleştirilen anlama
mı? İçeriğine bağlahılırsa, bli okunan ayetlerin anlamı değişir. Tanrı
insanlara doğru yolu göstermek için, onları denemek için, sevgili el1
çisi olan Muhammed'i bile tuzağa düşürdü. Yorum, böyle ge�
tirilecektir. Bir başkası buna karşı çıkar. Kabuğu, dışı önemlidir der.
Bu da gene mezheplerin değişik yorumlarına bağlıdır. Tek mezhepten
de sayısız yorum çıkar. Mezhep, ayrı dallara ayrılır. Yalnız, bunlar bu
konuları böyle pek tartışmazlar.
Şeyh Adi' diye bir Yezidi çıkar, 1 0. yüzyılda. Burdaki "Adi" yüce
demektir. Bunun Tanrı ile bağlantısı var. Yezidiler, kendi tanrılarına
1felek Taus derler. Peygamber olan Şeyh Adi''ye sürekli vahiy gönderir
.
Melek Taus güncel olaylarla karşılaştıkça. Bu ayetler Kitab ül Cilve ya
da Musa ül Reşti denen bir kitapta toplanır. Bu şunu gösteriyor ki Ye�
zidilerde başlangıçta, Tanrı sürekli olarak Yezidi davacıya, pey-
. gamberine ayetler gönderiyor. Bu konuyu ben Şeytan Ayetleri Söy
. İe
ncesi adlı eserimde işledim. Bu ayet gönderme bugün de sürüyor.
Bir de şu var; sanıyorum bu kitap, Mardin'de bir manastırda halen.
Ya da, Yezidiler, Kuzey Suriye ile Irak arası bir yerdedir. Orada bir
manastırdadır. �tap gizli tutulur.. Kitaptan birtakım parçalar alınmış.
Almancaya çevrilerek yayınlanmış. Şimdi, gerçekteki Şeytan Ayetleri,
Yezidilerin inancına göre bugün de sürüyor.
-Yezidiler lslam 'm içindeki bir kol mu ?
-İslam'ın içinde bir kol diye görünür, gerçekte İslam değildir.
İslam toplulukları içinde yaşadıkları için İran'da Şia'dandır, örneğin.
Bahailer; onlar da İslam çerçevesinde sayılıyor. Ancak, ayrı bir dindir.4
.
_ye İslam ile bağdaşan bir yanı yoktur B ahailiğin. Baha, kendinde..
Tanrı'nın görüldüğü inancını yaymıştır. Baha Tanrı'dır, yani nesnel bir
,,. . .... . . . . . . . . . ...,
e
�. x e bağlanmıştır. Bahailer buna inanıyor. Bu Islam'a aykırıdır.
. �
1 22
olan Melek Taus'tur. O Şeytan, İslam'daki Şeytan değil, İslam'daki
Şeytan, Kur'an'ın dilinden gelir, Satan'dan gelir.
-Şeytan Ayetleri'nin lslam 'daki tartışmasına dönersek....
-Buhari, bir hadiste değiniyor, fakat pek ilgi çekmiyor. Düşüncel
alanda bir tartışma konusu ... Orada nerelerde secde edildiğini gösteren
15 sıra var. Buhari, kendi yorumluyor. Aslında pek tartışılmıyor. Son,
Salman Rüşdü'nün kitabında, birden bire gündeme geldi. Yalnız neden
gündeme getirildi?
-Eskiden hiç gündeme almmadı mı ?
-Yezidilerde var. Belli bir inanan çevresi içinde kalmıştır. Bu yüz-
den, İslam, Yezidileri yerer, kafir, dinsiz olarak tanımlar. Yakalandığı
yerde kesilir vs. Hadis kitaplarında var.ama Şeytan Ayetleri.
Hadislerde de Var
1 23
yargılayacaksınız onu. Yoksa, bir adam çıkıp, "Şu asılsın" desin, yok
öyle bir şey. Humeyni'nin bu kitabı yargıladığını gösteren bir belge ele
yoktur elimizde.
1 24
-1')eytun Ayet/eri 'n in Tii rk i_w 'y e sokıı l111a.ı·ı 11 ı11 yasaklwı ması na n e
diyorsrınıı : ?
-Ale\ i ler Salman Rüşdü'ye aldı rm ıyor. Sünni l eri n hepsi ele yasağı
beni msemiyor. Yal nız N a k� ibe nd i tarikatın a bağlı olarak , ki bu tarikat
İran kökenlidir. buna bağ lı o l arak kıyameti koparıyorlar. Şu ç ıkıyor
ortaya: bugün Diyanet'i n yetkililerinin çoğun luğu nakşibendil ikten .ge
l iyor. Tepki , Nakşibend i l i kten geliyor. Diyanet ile Nakşibendi şeyh
lerinin tutumu hir. Almanya\l�;ki N akşibendiler, (bir kısmıyla gö
rü�tüııı ) ve bizdekiler, i k isi de Hunıey n i ' n i n peşine takıl mış.
Al ınanya'daki Refah Partili leri n birçoğu ile N ak � i be ndil e r bi rb i r ine
bağ l a n ın ı �.:
Başörtü olayının ay nı. Kadınlarımızın baş ö rt me l eri n i n İslam eli �
niyle en ufak b i r i l g i s i yoktur. Başörtmenin biç i m i üçgendir. Üçgen
Zerdü�t dininin simge s id i r . B akın nasıl böyle anlam değiştirerek gel d i ,
kız ; ınızın başı na oturdu. Çarşaf sözcüğü Arapça değ i l . Araplar çaqaf
bilmezler. . Bu da İran'daıı g e l med ir. Gece örtüsü de m ektir, köken ke
limesi. Araplar buna cilbaş der. Çarşaf, Süryani rahipleri nden gel :
medir. Bizim imamın cüppesi de Hıristiyanlı ktan gelir. Papanın cüp
pesi karadır. Sarı k da İran'dan gelmedir. Arapça'da sarık sözcüğünün ,
karşılığı yoktur. Sözcük Türkçedir ve sarmaktan gelir. Farsçası "des
tar"dır. "Elle yapılan" anlaını.nda. Sarık da İslam'a. aykırıdır.
Türkiye'de İslam'a uygunluk tartışmaları Huıneyni ile alevlendi.
Şeytan Ayetleri'ne kar�ı çı kmak . İ s lam 'a uymak, uymamak olarak ko
nuluyor. Genel bütçeyi di.i�üneliııı. Madam Manukyan, bir vergi re
kortmeni olarak en b üyü k katkıda bulunuyor bu bütçeye. Devlet yasal
olarak fahi şelerden, kumarhanelerden vergi alıyor. Bankalardan vergi
alıyor ki faizli (haram) paradır. Tekel'den vergi alıyor. Tekel' in yapısı
İslam'a aykırıdır. Şeriata aykırı olan bu kaynaklardan büyük bir gelir
sağlanmıştır. Bu durumda Diyanet'in bütçesi haraıiıdır. Bugün Şeriatı
savunanları n, Erbakan'dan Mezarcı'ya ve D iyanet Başkanlığına kadar,
devletten aldıkları maaşın en azıııdan yüzde 40'ı İslam'a aykırıdır,
. Ş�yhülislamları n, Kur'an matbaayla basılmaz diye fetvaları vardır.
Peki neden basılıyor?
1 25
RÜŞDÜ, BATI'NIN İSLAM' A KARŞI
HEZEYANLARININ TEMSİLCİSİ
Cengizhan Kaptan *
loğlu' nun da belirttiği gibi, Salman, Batı ' nın İslam'a karşı olan he
zeyanlarının temsilcisi olan birisidir. Tek farkı önceden Müslüman ol
duğunu söylemesi. Yani şu anda mürteddir. Ve bu insanın amacı;
" Üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. " Bir insan sorumsuzca, hakaret,
aşağılama, tahrik duygularıyla, bilimsellikten uzak bir şekilde bir dine
-ki bu birçok insanın kendi ana babasından d$a çok sevdiği bir din
dir- aşağılama ile karışık bir eleştiri(!) getirmeye çalışıyorsa elbet bu
yaptıklarının bedelini de ödemelidir.
1 26
Turan Dursun'un Eserleri
1 27
İbnu· 1 Arabi: Bu kı ssada anlatılanların tümü asılsız ve batı !dır.
Beyhaki: Haklarında şüphe vardır. Bu kıssanın rüvilerl tenkit edil
miştir.
Kadı İyaz: Sahih hadis sahiplerinden hiçbiri bunu almamıştır. Se
nedi muttası 1 ve sağlam değildir. (Bkz. S ablın i , Safvet)
Ebu · Bekir Razi: Senedi muttası l değildir, eler. Bu vakıayı red
deder. (Bkz. Hicaz!, Furkan Tefsi ri)
İbn-i Kesir: Mürsel ve ımınkah (kesintiye uğramış, rfıvl zincirinde
atlama olan y a da rfıvis! şüphel i olan) rivayetler, der. (Tefsir-i Kebir)
Zaten bu olay, Vakıdi, İbn İshak ve Taberl'de vardır ki , bu üç in
sanın da kitaplarına bol bol H ıristiyan ve Yahudi kültürü bulaşmıştır.
Zaten rivayet sahih olsaydı da -ki değil olduğunu gösterdi k- yine
tek kaynaklı olduğu için reddedi lirdi. Fıkıh usulü ve hadis usulünü ka
rıştıranlar bilir ki, tek kaynaklı haberler itikada asla delil olamaz.
Turan Dursun bunları bilmiyor muydu acaba? B unu kendisine ya
şarken sormayı isterdim.
2) Turan Dı.ırsun ' a göre İsra Suresi 73-75. ayetler de konuyla il
gili dir. Ama birinci derecede değildir.(age., s: 1 03, Diyanet'e Cevab)
3) Asıl birinci derecede önemli olan ayetler Hace 52-55. ayetlerdir.
Bu ayetler Peygamber'e ikaz değil, olay ı n açıklayıcısı durumundadır.
CEVAP: İsra Suresi 73.-75 ayetlerin meal i :
"Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı
düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi, o zaman seni dost
edineceklerd i . Eğer biz seni sağlamlaştırmamış olsaydık, andolsun sen
onlara az bir şey eği lim gösterecektin . Bu durumda, biz sana, ha
yatında kat kat, ölümünde d.e kat kat (acısını) tattırırdık; sonra bize
karşı yardımcı da bulamazdın."
Öncelikle bu ayet başka b ir olay üzerine inmiştir. Konuyu uzat
mamak için girmiyorum. B u konuyla ilgili olsaydı da Turan Dursun ' u
teyid etmez, çürütür. Çünkü Şeytan Ayetleri iddiasına göre -haşa
Peygamber onları dost edin iyor. Oysa bu ayetler Peygamber' i n Allah
1 28
tarafından sağlamlaştırı ldığı nın, kafirlere bir eğilim göstermediğinin
delilidir. Zaten gösterseydi hayatında da, ölümünde de azabı kat kat
tadardı.
Eee, şimdi, hangi i nsaf sahibi kişi bu ayetlere "olayın açıklayıcısı"
diye bakabilir?
Peygambeı" in vahyi değiştiremeyeceği Kur'an 'da birkaç yerde
geçer:
"Eğer O, bazı !atlar uydurup, bin\z bize iftira etseydi, elbette
ondan sağ elini (gücünü) alırdık, sonra can damarını keserdik."
(Hakka 44-46) .
·
1 29
duğuna inanıyorlardı. Necm Suresi' ndeki ayetlerin olağanüstü et
kisiyle onlar da secdeye kapandılar. Ancak sonra yaptıklarına pişman
oldular.
Günümüzde bu olayı toplumsal hayatta değişik versiyonlarıyla gö
rüyoruz. Mesela bir adama "içkiyi bırak, gel Rabb'ine ibadet et" den
diğinde bazen o anlık bir bırakıyor, ettesi gün yine tanınmayacak
halde. Ya da sömürüden, işsizlikten, emeğin ucuza satılmasından bah
sediyorum. Adam kabul ediyor. Coşkulanıyor. Ama düzenle iç içe ol
duğundan ertesi gün yine aynı davranışlara saplanıyor. Bunu sos-
'
yalistler de değişik boyutlarda gözlemlemişlerdir sanıyorum.
SONSÖZ: İşin gerçek tarafı, bu rivayetler, İslam tarihinde mev
cuttur. Ve bazı saf Müslümanlar bunlara itibar etmişlerdir. Bu yüzden
bunları anlatan insanlara (Turan Dursun gibi) duygusal bir şekilde kız
maktan ziyade, el ele verip bu bid ' at ve hurafelerden dini temizlemek
lazımdır. Bu işi başarmak için de Kur' an' ı ve sahih sünneti iyi bilip,
aklı iyi kullanmak lazımdır. Turan Dursun bunları kafasından değil,
bizim kaynaklarımızdan derliyor. Herkes kendine düşen görevi iyi bil
melidir. İslam'da da emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı koy
mak için önce kültürel mirasımızı iyi kavrayıp, saf din anlayışına ulaş
mamız gerekiyor.
130
İSLAM'IN GERÇEK DÜŞMANLARI
Yusuf Solmaz
131
öldüresiye dövmeleri, yayınevini tahrip etmeleri ancak Oı1açağda gö
rülebilecek bir davranıştır. Bütün bunlar dünyan ı n gözünden kaç
nıamaktadır.
1 32
KALEME KALEM İLE,
FİKRE FİKİR İLE KARŞILIK VERELİM
Bora Ülkü"
İngiliz Hükümeti ' nden 1 .5 m ilyon mark avans alarak böyle bir ki
tabı yayımlamasını bir türlü akl ı m almıyor. Gerçi b u onun sorunu.
Ancak, Aydınlık Gazetesinde yayımladığınız . ve bölümlerini oku
makta olduğum "Şeytan Ayetleri"ni dinimize karşı yapılan bir saldın
olarak kabul ediyoru m . Ancak burada bütün sorumluluğun Diyanet İş
leri Başkanlığı 'na ait olduğu kanısındayım. Neden yazılan bu tür ya
zıların aksini ispat etmek gereğini duymuyorlar da, bu kitabın oku
tulmasını ve satılmasını yasaklama yollarına başvuruyorlar.
Diyanet İşleri Başkanlığı idarecileri kadar d i n i bilgiye sahip de
ğilim. Eli mde Kuran' ın Türkçe açıklamasını ihtiva eden bir sürü kitap
mevcuttur. Fırsat buldukça bunları okuyorum . Son günlerde Tür
kiye' nin yalnızca bu sorunu varmış gibi, kamuoyunu neden bu kadar
meşgul ediyoruz?
· Vatandaş olarak önümüzde birikmiş, enflasyon, personel yasası ve
terör olayları mevcutken neden bölük pörçük olmamız için gayret sarf
edil iyor.
Görüldüğü gibi Türkiye ' de bir olay bitiyor i ki ncisi kasıtlı olarak
gündeme getirilmek isteniyor (Hasan Buldan çirkinliği).
Şimdi, Aydmlık Gazetesi nde de yayımlanan ve Salman Rüşdü"nün
kendi yorumu olan Necm suresi hakkındaki düşüncelerimi aktarmak
istiyorum.
Necm suresinde, yalnızca dünya hayatına yönelip bunu tek amaç se
çe�k Hak'tan yüz çeviren kişilerden yüz çevinnemcmiz em-
ı ::n
redilmemektedir. Onlarla lüzumsuz bir şekilde tartışmaya girmememizi
öğütlemekte ve bundan dolayı bir vuruşma ortamını doğuracak söz, sa
taşma gibi davranışlardan kaçınmamiza işarette bulunmaktadır.
Zira aklını, nefsinin ve duygusunun emrine verip gerçek imand,an
nasibini almayan inkarcılarla tartışmak, fayda yerine zarar getirir ka
nısınday�;ü.
Garanik Olayı
Elimdeki Kur' an tefsiri kitabından Necm suresi ile ilgili bazı ger
çek kaynakları (iddia edildiği gibi olmayan ) aktarmak istiyorum. Do
layısıyla bu, Salman Rüşdü ' nü n yazdıklarının tamamen asılsız ol
duğunun ispatı olacaktır.
Putlardan şefaat bekleyen müşrikler ve "Garanik Olayı". (Alıntı:
"İlmin Işığında Asnn Kur' an Tefsiri", Cemal YILDIRIM)
İnsan, gerek ruhu, gerekse bedeni yapısı itibarıyle en seçkin canlı
ve Allah'ın en büyük eseridir. Ne var ki, ruhunun yüceliğini bilmeyen,
aklını vicdanı ile birleştirmeyip gerçeği araştırmayanlar, kendilerini
bayağı bir canlı sanır. ya kendileri gibi bir canlı faniye tapmakta, ya
da insan eliyle şekillendirilen cisimlerin önünde eğilmekte ve onları
Allah yanında � :.Jaatçi kabul etmektedirler.
Aynı zamanda onlarda ilahi kudret bulunduğunu iddia ederek
Allah' a ortak koşmaktadırlar. Oysa Allah'a çok yakın olup nurdan ya
ratılan melekler bile şefaat yetkisine sahip değillerdir. Cenab-ı Hak
onlara bu hususta izin vermiş olsa bile.
26. ayette bu inceliğe değinilerek hakikatin ışığı yansıtılmakta ve
inkarcı şaşkınlar uyarılmaktadır.
Nitekim Yakut-el Hamavi (H. 626) "Mu'cemfil-buldan" adlı coğ
rafya kitabında, Mekke çevresindeki putperest müşriklerin, Cahiliye
devrinde Kabe'yi tevaf ederken putlarının şefaatçi olduklarını şu söz"
lede dile getirdiklerini kaydetmiştir:
"Lat ve Uzza, diğer üçüncüsü Menat. B unlar cidden yüce alaca gü
vercinlerdir, elbette bunların şefaati umulur."
Hz. Muhammed (A. S.)'i küçük düşürmek ve onuh gönüller üze-
1 34
rindeki tesirini gidermek veya azaltmak amacıyla, İslam'a sızan bazı
maksatlı kişiler, bir de "Garanik Olayı" diye bir olay uydurarak zi
hinleri bulandırmaya çalışmışlardır.
İddialarına göre; Resulullah (A. S.) Efendimiz, Necm suresinin 1 9 .
ve 20 . ayetlerini okuduktan sonra şöyle bir ilavede bulunmuş: "Tilke
garaniku'l-ula ve inne şefaatehünnele-türca", yani "Lat, Menat ve
Uzza yüce güvercinlerdir ve elbette onların şefaatleri umulur!"
Büyük İftira
135
53. ayet: Bu da Şeytan ' ı n attığı vesveseyi, kalplerinde hastalık bu
lunanlara ve kalpleri katılaşanlara bir imtihan kılması içindir. Şüp
hesiz ki zal i mler uzak bir ayrılık içindedirler.
54. ayet: Ve bir de kendilerine i l im verilenlerin, onun (Kur'an' ı n)
senin Rabbından hak olarak (indirildiğini) bilmeleri ve böylece ona
inanıp kalpleri de ona saygı duyarak bağlanmaları içindir. Hem şüp
hesiz ki Allah iman edenleri doğru yola iletendir.
55. ayet: O küfredenler ise kendilerine Kıyamet' in kopuş saati an
sızın gelip çatıncaya veya kısır bir günün azabı gelip dokununcaya
kadar Kur'an hakkında devamlı bir şüphe içinde bocalayıp dururlar.
136
VI
S ONSÖZ YERİNE
ŞEYTAN MELEK OLABİLİR Mİ?
Orhan Koloğlu
1 39
13 yaşında aynı mesleğe başlar. Kısa zamanda annesini ve babasını
kaybedi nce çocuksuz bir zengin aile tarafı ndan evlat edinil ir. Bu Ba
basalıib, 21 yaşına bastığıııda Cebrail ' i sinema aı1isti olmaya teşvik
eder. Ö nce figüranlık sonra i lah, maymun kral gibi efsanevi rollerle
. Hindistan ' ı n en ü n l ü artisti olur. Artık her gün sevg i l i değiştirmektedir
ve uğrunda bir evli kadın iki çocuğu ile birl i kte intihar eder. Aynı
anda 1 1 fil m birden çevirmek gibi Doğu sinemacılığına yakışır re
korları oları Cebrai l ' i n . kültürel niteliğini yazar şöyle özetliyor: Ayak
kabıları Japon, pantolonu İngiliz, kırmızı şapkası Rus, kalb i H intli bir
kişi.
1 40
Yenileşme dünyaya nasıl gelir? Nasıl doğar?
Hangi kaynaşma, dönüşüm ve birleştirmeden yapılmıştır?
Dünyaya geliş daima bir düşüş müdür?
Peygamber zamanı kişilerinden (Hamza, Hatice, Ayşe vb . . . ) gü
nümüz kişi lerine (Humeyni, Farah Diba vb.. ) kadar pek çok ünlünün
adının anıldığı yapıt, tamamen Freud' vari analizlerle örülmüş. Tarihi
kişiliklerin çoğu kez efsanevi ya da günümüz kişileriyle öz
deşleştirildiği görülüyor. Bu yüzden romanın akışını bir mantık sil
silesi içinde izlemek kolay değil. Örneği n Melek Cebrail ile Cebrail
Ferişte sık sık kişilik birleştiriyorlar.
Romanın düğüm' noktasını iki kahramanın din ve Allah ko
nusundaki düşünceleri, ina,nçl arı oluşturuyor. Şeytan Ayetleri' nin dinci
çevrelerce neden mahkum edildiğine ışık tutabilmek için Salman
Rüşdü' nü n Cebrail ve Saladin'e nasıl bir temel ve anlayış ya
kıştırdığını özetlememiz gerekiyor.
Şüphelerin Doğuşu
141
vb . . . var. 25 yaşında şöhret oluncaya kadar çıplak kadın görmemiş,
aşk yapmamış olan· Cebrail uykusuz gecelerinde hep aşkın nasıl ya
pıldığını düşünüyor. Ün kazanmasıyla birlikte sevgisini arayan ka
dınların saldırısına uğruyor. Çoğu, filmlerindeki gibi, başına fil mas
kesi geçirip sevişmesini istiyorlar. Bu sırada geçirdiği tehlikeli bir
kaza onu Allah konusunu derinine düşünmeye zorluyor. Hastalığı bo
yunca Allah'ı anıyor, yardımını istiyor, fakat iyileşme hissetmeyince
tepkisini gösteriyor: "Var mısın-Yok musun? .. .İntikam mı alıyorsun?"
Çevresinde Allah'ı arıyor: "Yok. . . Yok. . . " Bulamıyor ve yokluğuna
kesin karar verince birdenbire iyileştiğini fark ediyor. Ölüp dirildiğini,
böylece bazı baskllardan kurtulduğunu hissediyor. Zaten roman, Ceb
rail ' in "Yeniden doğabilmek için önce ölmek gerekli" cümlesiyle baş-
·
lamaktadır.
g
Saladin Çamça; otoriter, zen in babasının baskısı altında ezilmiş
bir çocuktu. Babası onu yatağında mastürbasyon yaparken yorganı
kaldırıp yakalayacak kadar meraklı biriydi. Oğlunu hangi yaşta olursa
olsun; hala altını ıslatan bir bebek sayıyordu. Saladin, babasından
Allah' mış gibi korkuyor ve itaat ediyordu. 1 3 yaşındayken tenhada bir
sapığın erkeklik uzvunu 'eline vermesini bile korkusundan babasına
açmamıştı. Babasında Allah'ın gücüyle şeytanı bir arada görüyordu.
Aşırı ezilme yüzünden ondan uzaklaşmak istiyordu . Annesi çok zayıf,
iradesiz bir kadındı. İngiltere' ye giderken ona sadece iki uyarıda bu
lundu: "Onlar gibi gerini kağıtla silme, akmayan suda yıkanma." Bu,
Saladin'in din kültürünün hepsiydi.
Babasıyla özdeşleştirdiği Hindistan' a tepkisi, 1 5 yıl süren İngiliz
kültürüyle yoğrulmakla birleşince, anavatanında hiçbir şeyi be
ğenmemeye yöneldi. "Asla bir İngiİiz olamayacağını" düşünmekle ba
basından intikam almış oluyordu. Bigben saat kulesi ya da Nelson sü
tunu onun kültür simgeleriydi. İngiltere ile Hindistan' ın kriket
maçında desteği birincilerden yanaydı: "Aksi halde düzenin bo
zulabileceği" endişesindeydi.
Ölen karısının yerine çok genciyle evlenen, hizmetçileriyle gönül
eğlendiren, hatta Saladin 'İn yanındaki Hintli kadına sulanmaktan geri
kalmayan baba Çamcavala, 1 5 yıl aradan sonra oğlunu gördüğünde,
İngilizleştiği ve ailenin devamını sağlayacak çocuk -yetiştirmeyerek
1 42
kendisine itaat etmediği için, Saladin ' i, içine şeytan girmiş sayıyordu.
"Allahsız Saladin ise, daima Allah'tan daha ilahi gördüğü babasının,
bu cismani ilahın şimdi yaşlanınca diz çöküp namaz kılmasını kabul
etmekte zorlanıyordu." "İngiltere'den geliyorsun, hem de rengin açıl
mış, burada Cebrail ' den de iyi iş yaparsın, kal gitme" diyenlere rağ
men Hindistan ' ı artık benimsemiyordu. Gerçi İngiltere'deki karısıyla
mutlu olduğunu söylüyor, onun için dönmek i stediğini ileri sürüyordu
ama, aslında "Hintfilikten İngilizliğe" geçmekten vazgeçemiyordu.
1 43
reddedenlerin kabul edeceği bir yanıt geliyor: "Deniz yarılır. Ara
bistan ' a ulaşırız." Hindistan ' a özgü bir anlayışla "Maddi yaşam de
ğerini kaybedince bir asa ve bir çanakla dilenciliği özleyen'' bir Brah
man' ın da aralarına katı ldığı hacı adayları suya giriyor, ama deniz
yarılnıadığı için toptan boğuluyorlar.
Cebrail Ferişte' nin insan kılığına girmiş bir Allah ' ı gördüğü bö
l ümün devamında iy iliğin de kötülüğün de A llah'tan olduğu kaydı
var. Ve Hıristiyanlık' tan önce de bu düşüncenin varlığı tarihi ör
neklerle kanıtlanmaya çalışılıyor. Bu, yazarın belgesel olmaya ça
lıştığı nadir bölümlerden biri.
Mahowıd başlıklı bölüm, peygamberi doğrudan konu almakla bir
l ikte bunun dışında bir anlam taşıdığını açıklamak gereği· duyulmuş:
"Muhammed'in sözlük anlamı kendisine teşekkür edilmesi ge
rekendir (Bizim notumuz: Asl ında hamd ve sena olunmuş, tekrar tek
rar övülmüş anlamınadır -0.K.), ama burada karşı lığı bu değil : Ca
hiliye'çleki (Yani Mekke'deki ) lakabı, Aşağı - Yukarı - Gidip Gelen -
İhtiyar - Coney'dir (Coney Hira Dağı anlamınadır. Kitabın Fransızca
çevirisinde aşağı yukarı deyi minin cinsel anlamlı bir kelime oyunu ol
duğu belirtiliyor). Burada ne Muhammed'dir ne Moe Haıı ı ı n e red (na
mussuz); onun yerine şeytanı n boyna asılmı ş muskasıdır. Kendilerine
yöneltilen hakaretleri değiştirmek için whig' ler, tory ' ler, zenciler alay
cı şekiloe yakıştırılan isimleri keneli arzularıyla kabullenmişlerdir;
aynı şekilde bizim dağa tırmanıcı, peygamber güdümlü yal nız ada
mımız, Ortaçağlardaki çocukları korkutan kişi olacaktır, şeytanın eş
anlamlısı: Mahound."
Bu açıklamanın kitabın kaynakları açısından önemine daha sonra
dokunmak kaydıyla bölümün özetine geçiyoruz. Keri m Abu Simbel
(Ebu Süfyan) Mahound' a 36Ö puttan üçünün (Lat, Uzza, Manat)
Kabe' de kalıp meleklerden sayılması önerisinde !-ıulunur. Mahound,
Hira'cla Cebrail ' le buluşur ve onay alır, kente dönüp açıkl ar. Ancak az ·
sonra şeytanın Cebrail kıl ığına girip onu kandırmış olduğu anlaşı lır, o
ayetlerin iptali ilan edil i r. İşte Şeytan Ayetleri hikayesi budur. Bu bö
lümde Cebrail Ferişte ile Melek Cebrail ' in hatta Mahound'un öz
deşleştirilclikleri görül üyor.
1 44
Cahi liye'ye dönüş böl ümünde Mahound ' u n Mekke' ye dönüşünden
sonraki olaylar ele alınıyor. Ayetleri kendi kafasından duruma göre
'
uydurduğu bel irtiliyor. Ve özell ikle eşleriyle olan i lişkileri daha çok
dedikodu niteliğiyle aktarı!iyor. Yeni dini zorla kabul edenleri n, bir
genelevdeki kadınlara Mahound ' u n eşlerinin adlarını koyup onlarla
yatarak intikam alınaya çalıştıkları da bu bölümde anlatılıyor. En rağ
bet görenin, en gençleri olan Ayşe olduğu da ekleniyor.
1 45
dışına itmiştir. Onlar da ahlaki doyumu, söylemin en eskisi olan dini
inançta buluyorlar." Tabii bu söylemler; dini örgütler ve siyasetçi
kesim tarafından tutucu şekilde kullanılmaktadır.
Sorunun salt ahlak noktasına indirgenmesi temel çelişkinin tek bir
nokta üzerinde yoğunlaştırılması sonucunu yaratıyor. Saladin' i top
luma yabancılığından çıkarmada etkili olan Hintli kadın doktor be
lirtiyor: "Savaşın çizgisi belirginleşmiştir... Dine karşı laiklik, ka
ran lığa karşı ışık. Hangi tarafta olduğunuza kesin karar vermelisiniz."
Ve arkasından bir başka uyarı: "Elitizme düşmeyelim, dünya gö
rüşümüzü kitlelere zorla kabul ettirmeyelim."
Önemi vurgulanmış olan ekonomi unsurunu saf dışı edince eli
tizme düşmemek, kitlelerle ters düşmemek mümkün mü? Nitekim, bir
barda, viski kadehleri karşısında yapılan tartışma sonunda toplumun
sorunlarına bulunabilen tek katkı, laiklik konusunda ve başka bir dü
şünceden alınarak üretilebiliyor. Hindistan Komünist Partisi'nin ege
men olduğu Kerala eyaletinde, her din ve cemaatten insanın katkısıyla
kentin bir ucundan diğerine gerçekleştirilen "İnsan Zinciri" örnek alı
nıyor. Aynısını Bombay'da da gerçekleştiriyorlar. Ancak ne resmi ne
de özel yayın organlarının girişimi yaymaması, devlet me
kanizmasının lakayt kalması üzüntüye yol açıyor. Bir yerde, tek bir
eylemle, binlerce yıldan kalma sorunların çözümünü beklemek gibi
kolaycı bir yaklaşım içinde oldukları fark ediliyor.
Bir zamanların Allahsız Saladin'i, içindeki kötülükten (Şey
tan' dan) böylece arınmış, ülkesine, toplumuna dönmeyi sağlayacak
değişimi gerçekleştirmiş oluyor. Hindistan'a yerleşme kararı alıyor -
zira babasının büyük mirası da kendisine kalmıştır- ve tekrar Sa
lahaddin adını kullanmaya yöneliyor.
Diğer kahraman Cebrail' in içinde iyilikle kötülüğün savaşı, daha
değişik bir çizgi izliyor. S aladin'le çekişmeleri var, bu arada bir yan
gında onun hayatını kurtarıyor. Ancak kalp oyunları, eskiden ka
dınların kendisi için intihar etmesine bile aldırmayan Cebrail' de kö
tülüğü ön plana itmeye başlıyor. Bir . İngiliz kadınına aşık olup
kıskançlık krizleri geçiriyor. O psikolojiyle Hindistan' a dönüyor ve
özetleri yukarda verilmiş olan Mahound ve Arap Denizi' nin yarılışı
146
konularını film yapıyor. O zamana kadar efsanevi-dini rolleriyle be
ğenilirken bunlar tepkiyle karşılanıyor ve artık ilgi çekmiyor. Bu kez
Hindu kökenli Ramayana efsanesin i modern elbiselerle ve kah
ramanlarının kişiliklerini tersine çevirerek (kötüleri iyi, iyileri kötü ya
parak) perdeye aktarıyor. Efsanenin Şeytan-Kralı ' n ı dürüst olarak al
gılıyor ve rolü de kendisi üstleniyor. Bu kez şeytanlıkla, zındıklıkla
suçlanıyor ve film piyasası artık onu kesin olarak dışlıyor.
Saladin'e göre, "içindeki şeytan, Cebrail'e hakim olmuştur." Tam
o günlerde İngi liz sevgilisinin Bombay ' a gelmesi ve bir başka Hint
liyle. ilişkiye girmesi kıskançlığını büsbütün artırıyor. Oturduğu apart
manın en üst katında adamı tabanca ile vuruyor, kadını ise balkondan
aşağı atarak öldürüyor. Sorulduğunda kadını kendisinin atmadığını,
evvelce ona aşkı yüzünden iki çocuğuyla intihar eden kadının bu işi
yaptığını ileri sürüyor. Aslında İngiltere' ye gittiğinden beri bu kadının
hayalini her yerde gönnekte ve hayalet onu kötülüklere itmekteydi.
Sonunda tabancayı ağzına sıkıp intihar ederek hayatına son veriyor.
1 47
ilk olarak, hem aklı hem de ekonomik soru nları dışlayan , duy
gusal-mistik yönü ağır basan kitab ı n , Hindistan gibi karmaşık yap ı l ı
b i r toplumun soru nlarını sadece din konusuna i ndirgemesi ve tek
çözüm aranacak nokt<ı olarak laikliği göstermesi üzerinde du
racağız. Bugün Türkiye' de de sorunları sadece laikliğe indirgeme
eğil i m i n i n arttı ğ ı fark ediliyor. Bunun ekonomik g ücüyle dünyayı
yönetmek i ddias ındaki çevrelerin çok hoşlandı k ları bir taktik ol
duğunu biliyoruz. Ekonomik konular top l um l arı n dış merkezlerle,
ulusl ararası �ömürüyle ilişkilerini gü ndeme getirebilir. Oysa laiklik
tartışması toplum larda iç gerginl ikleri ön plana çıkarır, dışarıya
bakmayı engeller.
ikinci önemli nokta, Hindistan gibi elin çeşitleri açısından dünyanın
en zengini olan bir ülkeden alınan örnekleri n büy ü k ağırlıkla
İslam' dan getirilmesidir. Hi ndistan' daki etnik çatışmalarda, ger
ginliklerde Müslümanların sorumluluğu şüphesiz vardır. Ancak, Sal
man Rüşdü ' nün yaptığı gibi, olaylar hep o cemaati n incelenmesi ile
değerlendirilirse, tek bir sorumlu taraf imajının belirmesi kaçı nılmaz
olur. Nitekim kitapta, Hindu kesi mine yumuşak yansız bir bakış var.
Bu niteliğiyle d ünyada yaratıl mak istenen anti-İslam imaja katkısı çok
belirginleşiyor. Yalnız Hindistan ' daki Müslümanları inceleyen bir
kitap yazmak tabii ki yasak değildir. Ancak bütün bir toplumun so
runları incelenirken, tek bir yana ağırlı k vermek kaçınıl maz ·olarak
sapına yaratacaktır. Son zamanlarda Hi nduların yüzlerce cami yakarak
Müslüman öldürerek gerginli kleri tırmandırdığı anımsanırsa, dengeli
bir yaklaşımın gerekli olduğu fark edi l ir.
Üçiiııcii nokta, toplumsal hir olayın bireysel oluşum haline in
dirgenmesidir. Örneğin: Huıııeyni ' nin savaşını sadece kraliçe Farah
Diba' ya karşı hir hrireket olarak sunmak çok yanlıştır. Ben, Hu
meyni' nin fe lsefes i n i n t a m karşısı ndayım. Ancak, İran hareketinde ül
kesini �önıüreıı lere kar�ı ıııe\'cut olan dinamizmi gözardı eden bir yak
laşım, sağlıklı aç ıklama getirmez. Aynı şekilde, peygamberin
eylemlerindeki so,y;ıl iceriği, sadece onunla Ebu Süfyan' ı n karısı
H i mf i n arasıııdaki hir :;. liç c;eki1mesi olarak sunmak da, işi çok ba
, j tJe� t i rmek n l u y t ır B ı.ı ı u r bir t an ım devri mleri, büyük sosyal olu-
.
ı .ıx
şumları sadece büyük adamların işi sayan, n-iodası çoktan geçmiş bir
yaklaşıma özgüdür. Ama günümüzde bütün yayın organları bizlere bu
bakış açısını yutturmaya çalışıyorlar. Örneğin Amerikan romancılığı
ve fil mcil iğinin temel metodu budur. Salınan Rüşdü' nün kitabı nın dü
zinelerle dile çevrilmesi bu çizgiye uygunluğundandlf. Sorunları n asıl
kökenlerini sorgulamadığı, hatta sakladığı içi n !
Son olarak, tövbe edip İslam' a döndüğünü açıklamasına rağmen
Salman Rüşdü' nün İslam konus.undaki temel bilgilerinin gerçek İslam
kaynaklarına dayandığı konusunda şüphelerimiz var. Esasen bu
dönüş, tezlerinin içtenliğini şüpheye düşürüyor. Yukarda Mahound
sözcüğünü açıklarken, Ortaçağ Avrupası yani Hıristiyan bakışıyla de
ğ�rlendirmesine dikkati çekmiştik. Bunun müthiş çarpıtıcı bir yak
laşım olduğunu anımsatmalıyız. Günümüzde bütün dinler arasında di
yalog kurnia çabaları var. Bunun ne derece içten olduğunu yargılamak
konumuzun dışında kalır. Yine de Evrensel İnsan Hakları kavramıyla
din anlayışlarının üzerine yükselmiş bir dünyada, dinlerin Or
taçağ' daki kinci bakışı aynı oranda tekrarlamaları düşünülemez. Or
taçağ'daki yaklaşrmları karşılaştırılınca Hıristiyanlığın saldırgan,
İslam' ın uzlaşmacı olduğu görülür. Gerçi İslam, silah gücüyle ya
y ılmış görünür ama, kimseyi dini kabule zorlamaz ve ilke olarak diğer
dinlere de saygı gösterir. Üstelik kendini diğer kitaplı di nlerin devamı ·
sayar ve onların kitaplarına, mabetlerine, peygamberlerine saygı gös
terir. Hıristiyanlık ise İslam ' ı , kendisinin çarpık bir mezhebi sayıp aşa
ğılar ve peygamberi de yalancı ilan eder. Bunu güçlendirmek için pek
çok polemik kitabı yayınlamışlardır. Bunlarda özellikle İslam ' ı bir
seks dini, cenneti sefahat yeri sayma, peygamberi de bunlarla öz�
deşleştirme eğilimi ağır basar. İslam tarafı ise, kendini savunma ve Hı
ristiyanlığı inceleme kitaplarında saygılıdır. En çok, "Üçleme"ye
(Baba - Oğul ve Ruhülkuds' ün lsa'da birleşmesi) karşı çı kar. Salman
Rüşdü' nün kullandığı temalar bizde, Ortaçağ Avrupa kit�ıplarından
esinlendiği kanısını yaratıyor ki, zaman zaman giriştiği tezleri ni bel
geleme çabalarının, sağlam temellere dayanmadığını kanıtlar. Sanırız;
Batı dünyasında aşırı bir ilgi görmesinde bu da önemli bir etken ol
muştur.
149
Önce Tövbe Sonra Tövbeden Pişmanlık
1 50
BALONDA BİN GÜN
Salman Rüşdü
İçinde bir sürü yolcu bulunan bir balon, dibi görünmeyen bir uçu
rumun üzerinden yavaşça geçmektedir. Bir yerinde patlak beliriyor:
Balon yükseklik kaybetmeye başlıyor. Uçuruma giderek yaklaşıyor.
Allahım ! .. Delik balon yere kadar ancak bir tek yolcuyu ulaştırabilir.
Bir tekini kurtarabilmek için birçoğunu feda etmek gerekli ! .. Ama kim
yaşayacak ve kim ölecek? . . Ve böyle bir ayrımı kim yapabilir?
Tartışmanın var olduğu her toplumda ahlak kurallarına fazla itina
etmeden böyle tercihler yapma alışkanlığı vardır. ( . . . ) Hatipler, fe
laketin göbeğine yerleştirdikleri kişilerin meziyet ve kusurlarını tar
tışırlarken, halk bir insanın yaşamının meziyetleri ya da kusurlarıyla
bağlantılı olarak azaltılıp çoğaltılması gibi hiç ( hoş olmayan bir
fikri, keyifle karşılar. Eşit doğmuş olabiliriz, fakat daha sonra ha
y atlarımızın terazide başka türlü ağırlık kazandığı düşüncesiyle.
( . . . ) Buna benzer bir balonun içinde bin gün geçirdim; ancak bu bir
oyun değil. Zira bu bin gün içinde gezi arkadaşlarım, Lübnan' daki Ba
tılı rehineler, İran ve Irak'ta hapsedilmiş iş adamlarıydı. Ve de kabul
etmem gerekir ki, vatandaşlarımın pek çoğu için durumum, di
ğerlerinkinden daha kötü değildi. Aramızda bir tercih yapılmak ge
rekseydi, sepetten uçuruma ilk atılacak ben olurdum . .
( . . . ) Aslında bir balonun değil de, içinde h e m kapalı olduğum, hem
de teşhir edildiğim bir sabun köpüğünün içindeyim. Bu köpük, dün
yanın üzerinde yavaşça beni bütün gerçeklerden mahrum ederek, so
yutlayarak dolaştırıyor. Çok kimse için ben artık bir insan değilim. Bir
sorun, bir dett, bir olay oldum. ( ... ) J3en de haksız yere suçlanmış, hak
sız yere hapsedilmiş bir insanım demek komik değil mi? Ya da kö-
151
püğün içi nden ' 'Hey siz ! . . Ben hala burada kapalıyım. Lütfen beni çı
karacak biri yok mu?" diye bağırmakla komik ol muyor muyum?
Hayatımın değeri ne? Umutsuzl uk kulağıma fısıldıyor: "Pek fazla
bir şey etmezsin." Yine de kendimi umutsuzluğa kaptırmayı red
dediyorum. Kendimi umutsuzluğa teslim etmemem, bana kin kadar
sevgi de gösterilmiş olmasındandır, Pek çok kimse, Fetva sonrası dün
yasının çarpık ve çılgın mantığından endişelidir ve korkmaktadır.
Basit bir romancının bütün bir topluma saldırdığı ve onun 'kurbanı
değ i l de işkencecisi sayılmasından ve bütün mutsuzlukların günah ke
çisi yerine konmasındandır bu endişe. Örneğin pek çok kimse soruyor:
Fanatik bir İslamcıya dönüşen bir pop şarkıcısı, bir Hintli göçmenin
öldürülmesini onayladığında, nasıl oluy9r ela ırkçılıkla göçmen suç
lanıyor?
( . . . ) Kendimi umutsuzluğa terk etmeyi reddediyorum. B i n gün
hatta daha fazla bir süredir aşağı lanma eğitimine tabi oldum. İlk ho
calarım, uzaktaki caddelerde kafamı istemek için bağırarak dolaşan,
sonra Londra sokaklarında da yankılar yaratan kalabalıklar oldu.
Hangi gücün anababaları çocuklarının boyunlarına c inayete teşvik slo
ganları asmağa ittiğini anlayamıyordum. Giderek onları anlamayı öğ
renelim. Bu kalabal ıklar kitapları ve resimleri yakıyor ve kendileri ni
kutsal zannediyorlardı . Onl arı gördükçe, kalbimi ayakları altına alıp
ezdikleri duygusuna kapı lıyordum. Oysa bir okuyucumun kitabımdan
etki lendiğini, i lgilendiğini her işittiğimde, . bu' bende derin duygular ya
ratıyor. Aralarında Müslümanlar ela bulunan bu okuyucular giderek ar
tıyor, bana ulaşan mektupları bunun kanıtıdır.
Mi lan Kundera, kitapta. İslam kültürüne karşı büyük bir sevgi d uy
gusu bulunduğunu yazdı, bundan dolayı ona sonsuz m üteşekkirim. Bir
Müslüman, "Kitaptaki kışkırtma taktiği"ne rağmen İslam ' ı n doğuşu
üzerine geliştirilen fi kirlerin çok olumlu olduğunu yazd ı . B una bakıp
dindaşlarımın -nasıl olur bilmem ama- onun fikrine katılmaları isteği
içimde doğdu.
Bazen kendi kendime, bir gün Müslümanları n bugün yap
tıklarından utanç duyacaklarını ve "Rüşdü Olayı"nı, Batı ' nın ate�ıe
yaktığı din kurbanlarını bugün algı ladığı gibi değerlendiricekleri ni
söylüyorum. Bir gün belki anlayacaklardır ki, d üşünce özgürlüğü -
1 52
Avrupa'da Aydınlanma yüzyılının kanıtladığı gibi- tam olarak dini
kontrolden sıyrılmaktadır, bu dine küfür suçlaması na uğramamaktadır.
Belki Şeytan A yetleri' nin çevresinde yaratılan gürültünün te
melinde tek bir amaç bulunduğunu fark edeceklerdir: İslam' ın Tarihi
üzerindeki sultaya kimin hakim olacağını belirlemek ve bu gücün eşit
şekilde herkese ait olması gerektiği . Ve, romanın değerli olmasa da,
tarihi yen iden aydınlatmak gibi hiç de küçümsenemeyecek bir girişim
olduğunu kabul. Eğer ben başarısız isem, başkaları başarılı olmalıdır.
Zira hayatlarını yönlendiren bu Tarihi yeniden anlatma, yeniden dü
şünme, parçalama, alay etme ve zaman değiştikçe değiştirme gücüne
sahip olmayanlar, yeni bir şekilde düşünemedikleri için gerçekten ik
tidarsızdırlar.
Bir gün. Belki. Ama bugün değil.
Bugün a,şağılanma eğitimim devam ediyor. Ve şunlar, "Gerçekteki
Üstadlarım" adını vereceklerdir: Medyanın en üst düzeylileri, bir fare
gibi saklanmaktansa ölmenin daha iyi olacağını söyl üyorlar; gerçekten
şeytana benzediğimi ileri sürüp, bacaklarımın onun gibi kıllı ve ayak
larımın hayvan tırnağı şeklinde olup olmadığı nı soranlar; ı l ı m l ı Müs
lüman İran' ın ölüm tehditlerinden bahsetmemi isyan ettirici bu
luyorlar (Dikkat ediniz, isyan ettirici olan fetva değil, ondan
bahsetmem); hayli ılımsız olan Müslüman bu işi kapatmamı istiyor ve
anımsatıyor ki , örümcek ağına yakalanan sinek, örümceğin dikkatini
çekmemelidir. Şimdi okuyucuya soruyorum; binden fazla günün her
birinde bin yönden gelen sopa darbelerini yerseniz düşünsel ve duy
gusal yönde neler hissedileceğini hayal etmeye çalışın,
Balon işine gelince, diğer gezi arkadaşlarım (bazı pazarlıklar so
nucu) kurtuldu, artık yalnız başımayım. Ve fark ediyorum ki, büyük
balon büyük miktarda değerli mal taşımaktadır. Ticari ilişkiler, silah
satışları, Körfez'de güç dengesi gibi balonu ağırlaştıran şeyler. Bazı
seslerin, eğer balonda kalırsam bu değerli yükü tehlikeye düşüreceğini
söylediklerini işitiyorum. Ulusal çıkarlar yeniden tanımlanıyor. Ya
ben, ben i de yeniden tanımlayacaklar mı? İşin sonunda beni safra diye
atacaklar mı?
İngiltere 1 990'da Birleşmiş Milletler'de İran' la il işkilerini yeniden
kurduğunda, görüşmelerden sorumlu İngiliz görevl isinin gayet net bir
1 53
içerikle bana açıkladığına göre, benim için hayli esaslı bir şeyler sağ
lamış. İranlılar neşeyle gülerek, gizlice fetvayı unutmayı kabul et
mişler. Diplomat, İranlıların neşeli kahkahaları üzerinde; ısrarla
durdu. Bana karşı eylem konusunda vatandaşlarını ve yandaşlarını ne
cesaretlendiriyor ne de yetkili kılıyorlarmış. Ah, buna ne kadar inan
mak isterdim. Oysa ertesi sene fetva yeniden onaylandı ve ödül iki
misline çıkarıldı. Kitabın İtalyanca çevirmeni ağır yaralandı, Japon çe
virmeni bıçak darbeleriyle öldürüldü. Kontratlı katillerin Avrupa'daki
İran elçiliklerinin kanalıyla beni bulup öldürmek için çalışmakta ol
dukları öğrenildi. Böyle bir kontrat Paris'te sonuca ulaştırılmıştır, eski
'
Başbakan Şahpur Bahtiyar öldürüldü.
Bundan da anlaşılıyor ki, Birleşmiş Milletler' de yapılan gizli an
laşmaya uyulmadı. Bu satırları yazarken İran' la ilişkileri düzeltmek
için görüşmeler yoğun bir şekilde sürüyor ve "Rüşdü İşi"nin ikinci de
recede önemli olduğu anlaşılıyordu.
Bir balonda mıyım, yoksa tarihin çöplüğünde mi?
Beni iyi dinleyiniz. Bu çıkmazdan kurtulabilmek için hiçbir şey
yapamam . Her şeyden önce fetvanın siyasal gerekçeleri vardı: Ulus
lararası hukukun ihlaliydi ve buna ancak siyasal düzeyde bir çözüm
önerilebilir. ( . . . )
Yine umutsuzluk kulağıma fısıldıyor: "İmkansız".
Ancak kendimi umutsuzluğa teslim etmeyi reddediyorum.
Belki, neden bu karmaşadan kurtulmaya kendimin bir şey ya
pamayacağında ısrar ettiğimi merak ediyorsunuzdur.
1 990 sonunda, İngiliz hükümeti nin İran'la pazarlığı ve evliliğimin
bozulması karşısında cesaretimi ve direncimi kaybederek, hayatımın
en büyük üzüntüsü içine girdim: Gücümü ve ilhamımı aldığım kül
türler ve toplumlardan, pek geniş İngiliz Asyalıları Cemaati ve ondan
daha geniş olan Hint Müslümanları Cemaati' nden koparılmış olmanın
ölçülemez ızdırabıyla, gururumu kırmak pahasına da olsa İslam'la
barış yapmak kararını aldım. Buna ş_aşıranlar ve memnun olmayanlar
göremediler ki, ben köksüz bir yabancı değilim. Bunlar için dünyanın
savaş halindeki iki yarısı arasında -ki aynı zamanda ruhumun iki ya
rısıdır- barış yapmaya çalışmak, hele bunu bana çoğu kez yakıştırılan
1 54
kibirlilikle değil, bir alçakgönüllülükle yapmam, anlaşılmaz gö
rünüyordu.
'En iyi niyetlerimle' başlıklı mesajımda 'karşılıklı ızdıraplarımızın
karşılıklı tanınması yoluyla belki ilerlemek mümkün olur' diye be
lirtmiştim. Ancak bu söylem ılımlı Müslümanlar'da da bir sorun ya
rattı: Ne ızdırabı dediler, ben gerçekten ızdırap çekmiş miydim?
Neden bahsediyordum? Bunun sonu"unda, o zaman yaptığım ger
çekten önemli görüşmeler, diyaloglar kendi kendimle oldu.
Kendi kendime dedim ki: Salman, bir m esajı bütün dünyada işi.ı.
tilebilecek şekilde güçlü olarak vermelisin. Basit Müslümanlar'a on
ların düşmanı olmadığını; ve Batı'ya da İslam kültürünün kar
maşıklığını anlatmalısın. Umudum, Batılılar'ın, 'mademki tehlikede
olduğu halde Müslüman kökenınin önemini kabule hazırdır, o halde
biz. de artık daha az stereotip ile İslam' ı değerlendirmeyi dü
şünmeliyiz,' demeleriydi . (Ne yapalı m ki şanssızlık var. Gönderilen
mesaj her zaman algılanan mesaj olmuyor.)
Ve kendime dedim ki: Salman kabul et ki, İslam tarihi senin için
diğer bütün büyük öykülerden daha büyük önem taşıyor. Kuşkusuz ki
bir Sufi değilsin ve 'Ben Müslüman değilim' diye yazdığımda söy
lemek istediğim de buydu. Senin için olağanüstülük, katı süı:ınet, kesin
kaideler yoktu. Ama İslam mutlaka kör inanç anlamına gelmemelidir.
Ailende daima var olan, büyükbabanın ruh açıklığının aynısı ile ba
bandaki tartışmacı lık zevkinin benzeri ve sevdiğin entelektüel ve fel
sefi boyutla, bir kültür, bir uygarlık anlamını temsil etmelidir. Ken
dimi cesaretlendirdim: Fanatiklerin Müslüman sözcüğünü korkunç bir
sözcük haline getirmesine izin verme. Bunun aile ve ışık anlamı ta
şıdığı zamanı hatırla.
Doğmakta olan 'Laik Müslüman' kavramını geliştirmek gereğini
daima savunduğumu hatırladım ki, ' Laik Yahudi' gibi, din bi
limlerinden ayrı durarak kültüre bağlılığı vurgulamaktadır. Çağdaş
Mlislüman filozof Fuat Zekeriya'nın 'Laiklik ya da İslamcılık' ki
tabını okumuştum. Onun İslam düşüncesini modernleştirme çabası
bana cesaret vermişti. Salman, kendi kanıtlarını Tartışma Salonu' nun
dışında savunamazsın, eşiği aşıp salona girmelisin ve o zaman, Müs-
155
lüman olmanin hümanistleşmiş, tarihselleşmiş ve laik şeklini sa
vunmak için savaşmalısın.
(Büyük Arap tarihçisi Albert Hurani'ye göre) ' Kur' an ' ın her ke
limesini lügat anlamıyla kabul etmemek gereklidir; akıl kullanarak fi
lozofların vardıkları anlamlar, ayetlerin lügat anlamlarıyla çeliştiği' du
rumlarda bunlar mecazi şekilde yorumlanmalıdır' diyen isiındaşım
Jf:ıni Rµşt� µ .O 2: yüzyıl.). anımsıyorum. Bir §.!1()b (n:ıocla ()lan şeye bu.�
. clill <ı�a hay�(ln biıü, idi ... ;z'.anıaninın çok il.erisi nde bir fikir belirttikten
�onra, böylesine doğallıktan uzak b.ir mantığın sadece seçilmişlere..
(elit) yakıştığını söyleyerek etkisini zayıflatmıştır., Kitleler için ke
. limeye bağlı yorumlama yeterlidir. Kendi kendime sordum: Salman,
İbni Rüşt' ün bayrağını daha ilerilere götürmek için yükseltmenin za
manı değil mi? Günümüzde böylesine fikirler, dilenciden krala kadar
herkese uymuyor mu?
Kafamda böylesine düşüncelerle -ve fikirlerimin karmaşıklık ve
bulanıklığı içindeyken- tanıklar önünde imana döndüm. Ancak, İslam
düşüncesinin çağdaşlaşması savaşına katılma, fikir. polisinin bas
kılarından kurtulma yolundaki olağandışı fikrim ölü doğmuştu. Ger
çekte en ufak şansım olmadı. Beni şeytanlaştırmak ya da to
temleştirmek için çok kimse o kadar çok zaman harcadı ki, ne
söylediğimi dinlemeye vakitleri kalmamıştı. Batı'da bazı dostlar bana
karşı çıktılar ve hakaret içeren isimler yakıştırdılar. Zayıftım, has
taydım, aşağılanmıştım; kendime ihanet etmiştim. Kendi davamı iha
nete uğratmıştım. Ve her şeyden önce onlara ihanet etmiştim . .
Aynı anda, Gerçekten Varolan İslam'ın; yani Müslüman top
lumlara hakim olan dinci ve siyasi iktidar yapısının taşlaşmış ve acı
masız katılıklarına çarptım. Gerçekten Varolan İslam, yeryüzünde hiç
bir özgür toplum yaratmayı başaramamıştır. Ve benim bu düşünceyi
savunmama izin vermezdi.
Birdenbire kendimi daima sosyal davranışlarıyla, örneğin ka
dınlara (bir İslamcı kendisi telefonla konuşurken karısının ayak tır
naklarını kestiğini söylemiş ve bana da böyle bir eş bul rill\mı salık ver
mişti) ya da homoseksüellere, eşcinsellere (Aralık 1990'da rastladığım
bir imam, az zaman sonra televizyona çıktı, Müslüman eşcinselleri ai
lelerine · şerefsizlik getiren hastalar olarak niteledi ve· tıbbi ve psi-
1 56
kiyatrik yardım aramaları gerektiğini söyledi) karşı davranışlarıyla sa
vaştığım i nsanların arasında (mecazi olarak) buldum. Gerçekten bu
adaml arın düzeyine mi düşmüştüm. Amacım hiç de bu değildi.
Gerçekten Varolan İslam' ııı katı değişmezliği ve basit aşa
ğılayıcılığı karşısında hayal ettiğim Müslüman kültürüne, yani benim
için daima özgürlüğü temsil eden, ilerici , ödün vermeyen, şüpheci,
eleştirici, neşeli ve korkusuz kültürü sokmaya katkıda bulunma şan
sım bulunmadığına istemeye i stemeye karar verdim. Ne benim, ne de
başkasıııın hiçbir şansı yok. Kendisinin ilahlaşt�nlma�ına �aimıı)<:ı:ırşı
,
çıkan peygamberini ilahlaştıran; din adamsız bir dini din adamlarıyla
.
.�oldurmuş ..Gerçekten Yarolan İslam ' ı n benim gibi birini asla kabul et
meyeceği açıktır.
. Zamanında İbni Rüşd ' ün fikirlerini bastırmışlardı , bugün ise bütün
İslam dünyasında ilerici fikirler geriliyor. Gerçekten Yarolan İslam
hakim durumda ve tıpkı ortadan kalkmış olan, Sovyetler' in Gerçekten
Yarolan teröre dayalı sosyalizminin, demokratik sosyalistleri n hayal
ettik leri barış ve eş i t l i k ütopyasından uzak_ olması gibi, Gerçekten Va
rolan İslam da kendisine asla teslim olmadığım ve olmayacağım bir
güçtür.
Uzlaşmanın az ötesinde teslim olma anlamı taşıyan bir nokta var
dır. Bu noktayı geçtiğimi sanmıyorum, ama bazıları bu fikirde değil.
Kitabımı asla inkar etmedim ve onu yazdığıma da pişman değilim.
Sadece niyetim olmadığı -ve hiila da yok- halde insanları kırdığım
için üzüldüm. Yazarların, yarattıkları kişilerin her sözüyle bağımlı ol
madıklarını açıkladım. Bu kitaplar dünyasında herkesçe bilinen bir
gerçektir ama, Şeytan Ayetleri'nin karşıtları için sürekli bir sır kalıyor. ·
1 57
Ne yazık ki, bu adamları aşırı önemsemişim. Sonraki günlerde biri
dışında hepsi sözlerinden caydılar ve beni de eserimi de sanki hiç ko
nuşmamışız gibi karalamaya başlad�lar.
Tam bir aptal yerine konduğumu fark ettim. Cep kitabı yayınının
durdurulması bir teslim işareti sanıldı. Çevirmenlere saldırılardan
sonra bu daha da aşağılık oluyor. İşte, Şeytan Ayetleri yayımlanalı üç
yıl oluyor: Bu büyük, çok büyük bir uzlaşma süreciydi. Bu noktada
hayli ödün vermiş olmaktan üzgünüm. Şeytan Ayetleri koİaylıkla ula
şılabilir ve elde edilebilir olmalıdır, eğer onu okumazlarsa bu kadar yıl
boşa geçmiş olur. Geçmişi unutanlar onu tekrar yaşamaya mahkum
olurlar.
'Hayatlarımız bize kim olduğumuzu öğretir. ' Ben de en acı şe
kilde, gerçeğimizi bir başkasının tanımlamalarının örtmesine izin ver
mektense, ölmenin daha iyi olacağını öğrendim. Bu tür tanımlamalar
benim üzerime, güvenlik danışmanları, hükürpetler, gazeteciler, ra
hipler, dostlar, düşmanlar, mollalardan geldi. Şüphesiz ki, katı, dar,
mutlakiyetçi bir dünya görüşü, ayakta tutulması en kolay şeydir.
Daima taşıdığım, ele geçiri lemez, muğlak ve mecazlarla dolu bir imaj
çok daha kolay vurulabilir. Yine de, bu bukalemuna, bu hayale, bir si
hirbaz olan ruhuma bütün gücümle bağlanmalıyım; onun palyaço iç
güdülerine, muzip, resim düşmanı (ikonoklast) içgüdülerine fırtınanın
şiddeti ne olursa olsun yapışmalıyım. Çelişki ve aykırılıklara düşsem
de önemi yok. Bütün yaşamım boyunca bu karmaşıklık okyanusu
içinde bulundum. Orada sanatımı besleyen günahlar işledim. Bu çır
pınan deniz, Bombay'daki penceremin önündeki denizdi. Bu, ya
kınında doğduğum ve nereye g idersem gideyim içimde taşıdığım de
nizdir.
Aşırı İslamcı bir karşıtım 'ifade özgürlüğünün varlık sebebi bu
lunmadığını' söylüyor. Hayır bayım, ifade özgürlüğü en temel ola
nıdır.. Bu hayatın kendisidir.
Balonum tehlikeli bir noktada bulunduğundan, işte açıklamamın
sonu. Gelelim esas soruya. Hayatımın değeri nedir? Benimle birlikte
balonun sepetinde bulunan, ticari ve siyasi anlaşmalardan daha çok
mu, daha az mı değerli ? Nisan 1991 ' de 800 kadına peçe takmadıkları
158
için 74 kırbaç vurduran; 80 yaşındaki yazar Meryem Perviz'in haHi. iş
kence altında cezaevinde bulunduğu; dışişleri bakanının ülkesindeki
insan haklarıyla ilgili eleştirilere yanıt olarak 'İran' da insan haklarının
uluslararası kontrolü sonsuza kadar devam edemez ... İran böyle bir
kontrolü daha fazla hoş göremez' dediği bir ülke ile iyi ilişkilerden
daha çok mu, daha az mı değerlidir hayatım?
Bir dostun, dostları; bir oğulun, annesi ya da bir babanın, oğlu için
ne değeri bulunduğunu söylemek sizlere düşüyor.
1 59
ROMAN OLARAK ÇOK BERBAT
Can Yücel
1 60
ayı ptır ve tel ' in edil mesi gereken bir ol aydır. Yal n ı z bunu protesto gö
revinin, Türkiye gibi bir yerde yaşayan bizlere, ne oranda düştüğünü
bilemeyeceğim. Bir ü l ke ki, orda Turan Dursun gibi yazarlar, Mu
ammer Aksoy gibi bilginler, Bahriye Üçok gibi pol iti kacılar benzer
nedenlerle sokak ortasında çatır çatır vurulmaktadır; bir ülke ki Gazi
Mustafa Kemal Atatürk ' ü n saygınlığını korumak için ayrı b ir yasa
hfüa yürürlüktedir. Bu ülkede olanca gücümüzü, hatta Aziz Nesin üs
tadın can pahasına, bu Şeytan Ayetleri' ne olanca kozunu yatırmasını,
yanlış olmamakla birl i kte, abartılı buluyorum.
161
DANTE, RÜŞDÜ VE ÖTEKİLER
Türkkaya A taöv*
İslam kökenl i Salınan Rüştü ' nü n Şeytan Ayetleri adını verdiği ro
manı, önce İran ' ı n eski önderi Ayetullah Humeyni ve sonra da daha
birçok Müs lüman grubunca, dine karşı saldırgan ve yazarı da "mür
ted" (irtidad eden, İslam ' ı reddeden, ondan . dönen) bulundu. İslam
adın a incinenler kadar bazı başkal arı da düşünce ve yay ı n özgürlüğü
adına her şeyi n ifade edilmesinden yanadırlar.
Simgelerle dolu olan ve efsaneyle gerçeğin birbirine karıştığı bu
kitapta İslam Peygamberinin yer yer hedef alındığı doğrudur. Temel
bir yaklaşı m olarak dinde dogmatizme karşı çı kmak isteyen yazar,
İslam ' ı yeniden yorumlama yanlısı bunca (Sir Seyyid Ahmed gibi ) dü
şünür ya da (Muhammed İkbal örneği) ozandan, amaç, biçim ve sunuş
yönlerinden kuşkusuz farklıdır.
Ama ne Yar ki, İslam dininin en merkezindeki kişi B at ı ' d::ı ilk kez,
giderek böylesine olumsuz bir açıdan· ele alınıyor da değil. 1 8 . yüz
yılın ünlü Fransız dü�ünürü J. A. Condorcet' ye geli nceye değin, bir
çok Avrupalı yazar, sanırım biraz bilgisizl i k ve biraz d::ı peşin hüküm
nedeiı iyle, İslam ve onun Peygamberine i lişkin çok olumsuz imaj lar
çizmişlerdir. Bunun gerisinde, büyük ölçüde, B atı ' 11111 hoşgörüsüzlüğü
yatar.
Örneğin Dante. Onun ilahi Komedya' sını (İngil izcesinden) 1 8 ya
şımda oku muş, Muhammed ile Ali ' nin cehenneme yerleştirilmiş ol
duğunu hayretle görmüştüm. Bu ünlü yapıt Türkçeye de çevri lmiştir,
türlü dillerde bugün de kitapçıları m ı zda vardır. 40-50 yıl öncesi n i n
ünli.i yazın eleştirmeni (ve o zamanların Cıımlıu riyet yazarlarından) is-
* A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakliltcsi Öğretim Üy�,;i
1 62
mail Habib Sevük'e bunun nedenini sormuştum. Bugünkü ku�ak, ken
d i-ne özgü üslubuyla, 1 8 güzel ki tabın yazarı İsmail Habib'i bi lmez.
Önce, Dante ' ni n yapıtı i ç i n "dünya edebiyatı nın en ön saftaki şa
heserlerinden biridir" ded i . Homer, Virgil, Shakespeare düzeyinde.
Muhammed ' i ele al ışına geli nce: Dante koyu Hı ristiyan; üstelik. Papa
yanlısı. Katolik kilisesinin bir de Orta Çağ 'daki geriliği. Dante'yi Ab
dülhak Hamid de okudu. Tayflar Geçidi' nde dahi leri o da konuşturur.
Dante ' ye ele şunu söyletir: "Varken beni m de aynı ümidim, iradetim /
Peygamber olmamıştım, onunçündü hiddetim.'" Yani, "bir çöl üm
müsü" dediği Muhammed o zamanki yarı dünyayı kaplayan bir dini
yayıyor ela, keneli o denli ilim, i rfan ve ozanlığıyla o düzeye çı
kamıyor. Ta_,jlar Geçidt ni de i l k kez Sevük' te görmüştüm. Önemli
olan şu ki, ne yazarı yadsı yor, ne de hiddetleniyordu. Yalnızca,
Dante ' n i n neden böyle yaptığını bana an latmaya çalıştı. Kendi doğru
bildiği şey ne olursa olsun, lıoşgörül liydü. İsmail Habi b özendiğim
"usta"lardan biridir.
Daha sonra bi rçok Batılı yazarda Dante ' n i n o tavrını gördüm: Di
derot, Voltaire, Pascal, Gibbon, Tolcd o ' l u Mark. Fleury ' l i Hugh,
Roger Bacon, Wells ve benzerleri. Tümü eleştirici, giderek aşa
ğılayıcıclır. Muhamıned ' i n portresini hayranlıkla çizen, Aydınlanma
Çağı d üşünürü Condorcet'ye deği n . Onu Peygambere içtenlik, kah
raman lık ve türlü maharet atfeden Cariyle izler.
Salman Rüştü ' nün bu yukardakilerden tabii ki farkı var. B i r kez o,
Müslüman doğmuştur. İkincisi, yaşamaktadır. Üçüncüsü, İslam şu sı
rada "yeni dünya düzeni" denen çerçeve içinde kendine bir yer arıyor.
Ama bütün bunlara karşın, gösterilen tepki gene de ilk değildir. İngiliz
yazarı H . G. Wells de, Kısa Dünya Tarilıi' nde Mulıamıned' i n imajını
çok kötü ç i zmişti. B u kitap Türkçeye çevri lmiştir. İlk olarak 1 922'de
yayınlanmış olmasına karşın, Müslüman tepki si l 938'de doğdu . İkinci
Cihan Savaşından bir yıl önce, herhalde Nazi Al manyasının bu i şte bir
parmağı vard ı . Kenya'da, Uganda' da ve Londra·da gösteril �r oldu. İn
giltere; olaylar Hi nclistan ' a ve Arab dünyasına sıçrayacak diye endişe
içi ndeydi . Resmi çevreler bir yandan "yayın özgürlüğü" derken, öte
yandan ''verilen sıkıııtıdan ötürü üzüntü.leri ni" açıkladı lar.
islam ' ı, onun bazı inançları nı ve kurall arıııı farklı yorumlayanlar
1 63
yok değildir. M üsl üman olup da bunu yapanlar bu çabalarıyla İslam
düşüncesine katkılarda da bulunmuşlardır. Hatta; Mevlana, Azad ve
İkbal gibi İslam ' ı en iyi bi lenler Türkiye' nin laikli k girişimini yararlı
\'e yeni bir deneyim olarak alkışlamışlardır da.
Rü�tü ' nün kitabı i l k hareket noktaları, sunuş ve üsl up yönlerinden
fark! ı \·e kendine özgüdür. Fakat Müslüman hukukçular ve yo
rumcu lar arasında çeşitli teoloj i k tartışmaları da başlatmıştır. Tar
tışmayı açan tek kişi, saygıdeğer yazarımız Aziz Nesin deği ldir. Bu
yanlış sanı, dünyanın çeşitli yerlerinde yazı lanl arı gereği gibi iz
lememekten doğuyor. Müslüman olmayanları şimdilik bir yana ko
yal ım. Ama Müslüman olanlar da türlü sorular soruyorlar: Mısır Müf
tüsü �eyh el-Tantavi der ki : "Rüştü önce muhakeme edilmelidir."
Tunuslu yazar Munsıf Marzouki ' ye göre; İslam ' da ruhban sınıfı ve
papalık yoktur, kimse yanılamaz değildir, Allah adına kimse tek ba
şına konuşamaz ve kaldı ki , Tanrı ' nın en öneml i iki sıfatı bağışlayıcı
ve rahmet edici oluşudur. Malayalı reformcu bir din grubunun ba
şındaki Çandra Muzaffer, ölüm çağrısına karşı çıkmakta, "akılcı ve
dengeli yaklaşım" önermektedir. Mısırlı Nobel ödüllü Naguib Mah
fouz, İslam ' da din önderlerin i n bile ölüm cezası vereırieyeceklerin i
yazmıştır. Sudan 'da din adamı Abdullahi An-Naim , Hu meyni fet
vasının geçersiz olduğu görüşündedir. Kuzey Amerika'daki İslam Ce
miyeti Başkanı , Rüştü'nün başı için ayrılan m ilyonlarca doların
İslam' a i l i şkin yanlış düşünceleri düzeltecek yabancı dillerdeki ya
yınların bastırılmasına harcanması n ı ister. Daha ötesi, Ürdünlü yazar
İyad İbrahim el-Kattan "madem bu kitap İslam ' ı hedef almaktadır, öy
leyse, tam aksine çevrilip yayınlanmal ı ki, biz de kimin ne yapmak is
tediğini açıkça görel im" görüşündedir. Suudi uleması bile bir karardan
önce muhakeme şarttır demektedir. Suriyeli Hasan el-Turabi kitabı
yermekte, hatta suçlamakta, ama bir cezanın sözünü etmemektedir.
Bu tartışanların ve daha birçoklarının görüşü şöyle de özet
lenebil ir: İslam' a yaraşan, entellektüel. tartışmadır, şidcJ.et değil . (}er-
. sekten, kİas i k dü § üncey i y eniden g ündeme getirip ona yen i likler kat
tıktan sonra Rönesans' ın koşullarını hazı rlayan büyük İsları1 .
uygarl ığına yakışan da budur. B u yaratıcı lıkta Türk' ün rolünün de ne
· en ..
d li bÜ yü k olduğun Ü biz d � biliyoruz, tüm c ihan da. Onun için,
1 64
islam ' ı ve onun dünyaya katkıs ı nı hurafecilik, hadis yalancılığı ve te
rörizm gibi dinle bağlantısı olamayacak sapıklıkları bir yana iterek,
olsa olsa İbni Haldun, El-Burunf, İbni Batuta, İbni S i na, Hallacı Man
sur, Gazali, Mevlana, İbni Rüşd ve Farabi gibi dev dü�ünürlerinıizden
öğreniriz; "Aziz Nesin de, Salman Rüştü' n ün akıbeti ne uğramalıdır' '
diye kendi çapında fetva vermeye kalkan İran lı gazeteciden deği l .
Müslümanların dünya uygarl ığına katkıları , edebiyat ve sanatın t ü m
dall arı v e onlarla birlikte Yunus Emre v e M i mar Sinan gibi t ü m dün
yanın iftihar etmek zorunda olduğu dev sanatçıları da kapsadığında,
cinayet önericilerinin ciicelikleri daha da ortaya ç ı kar.
Son olarak, iki noktaya daha değinmeliyim. B azı B atı ç_evreleri dü
şünce ve yayın özgürlüğünü hakh olarak ön plana çı karmaktadırlar.
Genelde bu doğrudur da. Ancak, Batı uygulamasında farklı dil-'
şüncelerin ne denli baskı altında tutulduklarına sayısız istisnalar da ve�
rilebil i İ-. S alınan Rüştü örneğiyle Batı ' nın İslam karşı sında aklanmaya
çalışması benim kabul edemeyeceğim bir ölçüdür. İngiliz Yüksek
Mahkemesi yalnız ve yalnız Hıristiyan lığa karşı sapıklıkları suç kap
samı içine almamış mıdır? Bu istisnanin nedeni ne ola ki ? Hı
ristiyanlık tüm doğruları söylüyor da, yoksa bizim mi haberi miz yok?
Dönel i m gene Salman Rüşt ü ' ye. Bu yazar İslam konusunda yeni bir
şey m i söylüyor? O kanıdaysa, §.!r<ıı;!_an_ Jiş_ileti n d!Jyarl ılı klar!yla b \J
denl i oynayarak kendini onlara dinletmesi mümkün mü? Bence �
_
_hay ır . . .,
1 65
OKUN ABİLMESİ İÇİN DE YAYIMLANABİLMESİ GEREK *
Orhan Pamuk
z rı nı n
a ccz;ı hıııdırı l ııı:ı-;ı i ç i n ağı zl arına geleni söy l ü yorlard ı . Ayrıca
büyük basın d a olayda çok kötü b i r tür yasakçı tutu m u neredeyse be
n i m s e m i şt i . B i r romancı ol d u ğ u m i ç i n ö ze l l i kl e hunlar gücüme gitti.
Türkiye ' ıı i n . h angi k i tabı n , roman ı n y ay ı m l an ı p yayım lanmaması na
i m a m l arı n karar \'erdiği bir ü l ke ol masıııı i stem iyord u m , istemiyorum.
-Kiwb111 " roman " röniinii ele alan bir yazı yazdmı:...
-EYet, ama b ug ü n o l ay lar ö y l e bir gel i �ti k i . kitabııı b i r roman ol-
mas ı nı n n ere d ey �e l ı i ç öne m i ka l m ad ı . Bir yan Y ay ı m l a n ı rs a ö l
"
difrürü m !'' di yor. b i r yarı d a ' ' Dü�ünce özgürlüğü n e üldu'?" diyor. Söz
konusu olan i se büyük bir çoğunluğun ok umadığı iyice uzun b i r
roma n . . . Okumadıkları b i r k i tabı n y asak lanına� ı ıı ı , yazarı n ın ö l
dürü l m es i n i i �tenı e n i rı <;açma l ı ğ ı nı fark ett i k leri i ç i n bazıları art ı k " B i z
()kuduk, y ay ı m l an ıııaıııa l ı " d i yorlar. Demek ki okumuşlar. . Oku
. .
1 (ı (ı
-Si�cc bir roniwı olarak Şeytan Ayetleri bıı tartışmaları, bu kav-
'
gaları i�·inde taşıyor muydu ?
-Hayır. Bakın Şeytan Ayetleri, "büyülü gerçekçi li k" denen türde
bir roman. Böy le romanlarda da, hangisinin "gerçek" olduğu, han
gisinin yazarın ya da kahramanlarının hayali olduğunu Çıkaramaz
insan. Romanın başında bir uçak kazası oluyor ve k i lometrelerce yük
seklikten yeryüzüne düşen bir kahraman; yaşamaya devam ediyor, üs
telik keçi biçiminde ... Bunun "gerçeklik" düzeyi ne ancak "roman" ol
duğunu düşünerek inanabil i riz. Öte yandan bu , bütün kitabın da böyle
okunmas ı anlamına gelir. Benim için bunun romancının hayal gü
cünün savunulması yönünden de özel bir önemi var ... Hayal gücü ge
l i�miş bir romancı, aynı şekilde, diyelim, Atatürk ' ü kötüleyen bir
roman yazsaydı da sorun ay nı olacaktı; ben o yazarı da savunurdum ...
Ama yazarının öldürülmesi n i isteyenler için onun bir romancı olması .
önemsiz bir ayrı ntı . . . Başka bir mantık yürütülüyor: "Roman moman
palana, burada benim kutsal bulduğum şeylere hakaret var, ya
yııillayanı, yazanı, çevireni öldürürüm . . ." mantığı . Bu mantık ela ço
ğunl ukla romanı okumamış, zaten hiı,:·roman okumamış çevrelerce yü
rütülüyor. . . Düşünce ve ifade özgürlüğü gibi şeyleri "palavra" olarak
gören bu. mantık, radikal İslamcıların daha i nce, daha entelektüel sa
\'tınucuları nı da kabal ığıyla mahçup ediyor. Mahçup oluyorlar belki,
ama "Her kim olursa olsun kitap yazmış bir adamı, kitap yazdı diye
öldürmek bize, ya da İslaın ' a yakışmaz" da diyemiyorlar. Oysa bir
yandan da İslam ' a karşı genel bir hoşgörüsüzİük olduğu konusunu da
ele almak istiyorlar.
-Bu çelişki sizce 11ede11 önemli?
-Radikal ve "fundamentalist" İslamcı lar, bir yandan dünyada,
�zell i kle de Batı dünyasında, İslam' a karşı bir hoşgörüsüzlük okluğu
konusunu gel iştirmeye çalışıyorlar. Bunda haklı bulunabilecek yanlar
da olabi lir görüşündeyim. Ama öte yandan, bir roman yazarının öl
dürü l mesini isfeyerek de hoşgörü kavram ına kendilerinin de hiç inan
madıklarını ortaya koyuyorlar. Salman Rüşdü ve Şeytan Ayetleri ola
yın ı n ortaya koyduğu temel gerçeklerden biri bu.
-Si� konuyla bu cephesi yii::iinden ıııi ilgileııdilri� ?
1 67
-Hayır, ben konuyla, bugün artık önemsizleştiri lmiş ··romancının
hayalgücü ve özgürlüğü" noktasından yaklaştı m . İki y ı l önce bir se
yahatte Aziz Nesin ' l e karşılaşmıştım, o da Şeytan Ayetleri ' ni n Tür
kiye' de yay ı mlanması gerektiğini söylemiş, ben de ona katı l mıştım.
Hatta bir- iki kere de ayrıca buluşmuş, bu iş nasıl yapılabilir diye akı l
yürütmüştük. Yayım hakkı, "copyright" sorunları vard ı . Derken, aynı
gün lerde, Salman Rü�dü, " I Eınbrace Islam" (lslaın ' ı Kucaklıyorum)
başlıkl ı yazıyı yazdı ve kitabını n başka dillere çevril mesine, cep k itabı
olarak ç ıkmas ına izin vermeyeceğin i açıkladı. Bu da bizim he
veslerimizi kırdı . Sal man Rüşdü, o s ıralar araya aracılar da koyarak
İran· dan fetvayı kaldırtabil eceğini umuyordu. Bunu biraz da Aziz
Nesi n ' i n konuya olan ilgisinin Uğur Mumcu' nun öldürülmesinden
çok daha öncelere gittiğini belirtmek için açıklıyorum.
-Sizce Şeytan Ayetleri ' ı ı i yazarken Salman Rüşdü olabilecekleri
Öll$iirmiiş müydü ?
-Sanmıyorum. Sal m an Rüşdü' nün kaşındığı, bütün bu olayları as
l ında istediği, Batı dünyasındaki tutucuların görüşü. Onlar, "Bu adam
için o kadar ticaret yaptığımı z İran i l e aramızı n iye bozalım ki" di
yorlar, "zaten adam kendisi bile bile böyle bir k itap yazarak ka
şınınaclı m ı ?" Bu kişileri n, aynı zamanda, bütün İslam ü l kelerini ve
kültürlerin i , başta Osmanlı kültürü de olmak üzere, geri, i l kel, fanatik,
kana susamış kültürler olara k göstermek i stediklerini hatırlamak
gerek. B ugün Salman Rüşdü' nün kellesini i steyenler bu adamların ek
meğine yağ sürüyorlar. B atı dünyasında İslam kültürünü hırpalamak
i steyenler i l e kendisini İslam ' ı n kılıcı ol arak göstermek isteyen İran ' ı n
bu bağlamda i şbirliği yaptığı da söylenebi l ir. Zaten her �ey İran' ın bir
dış politika atağı olarak başladı. . . Kitaba karşı çıkanlar da _bu siyasetin
bir piyonu durumuna düşüyorlar.
-Bütiin bu sarımlar da bizi ro111a111n kendisinden uzaklaştı rıyor.
-Evet, belki bütün bu tartışmada en önemsiz hale gelen şey ro"
·· manın kendisi, o metin. Acaba, diye di.i şünüyoruın. Aydı11/ık Gazetes i ,
Salman Rüşdü' nün "Şeytan Ayetleri" budur diye, bamba�ka b i r met i n ,
sözgelimi başka b i r tarihi roman yayımlasaydı, b u yüzden kan a k ı t
m ak i steyenlerin gösteri yapan ların kaçı fark ederdi bunu? Ya ela bu
1 68
kitap aleyhine gösteri yaparken Pakistan pol isiyle çatışarak ölenlerin
kaçı okumuştur bu kitabı ; Japon çevirmeni öldüren katil okumuş
mudur? İster lehine, ister aleyhine olalım, bir kitap için ölmek ya da
öldürmek için önceden o kitabı okumamız daha anlamlı olmaz mı?
Ama. kitabı okumamız gerektiği ni düşünür düşünmez de ister istemez,
onun yayıml anmasını da istemeye başlam ışız dernektir. Romanın ken
disini, Salman Rü�clü ' den ele öte, yazdığı metni öne çıkaran paradoks
bu . . . Kitabın bu kadar yaygın laşmasını, bu kadar ilgi çekmesini ona
şıddetle karşı çıkanlar sağladı. . .
Nedini Gürsel
1 70
kı ldığın ı basından d u y d u m . iııgi !tere 'de, Hindistan · da \·e Pa
kistan' da . . . D oğ rus u kitabın Fransızca çeviri s i n i sabırsızlı kla bek
l iyordum. Bu olaylardan uzunca bir s üre sdnra ancak Fransa'da da ya
y ı mlanab i l d i . Christian Bourgois Yay ı ııevi tarafın dan "Versets Les
Sataniq ues ad ıyla yay ı mlandı. O zaman kitabı al ı p okumuştum. Epe)
"
oluyor, sanırım 2-3 y ı l önce. Kitab ı n bende b ! raktığı izlenim leri k ı saca
ö zet leyey i m :
Her şeyden önce barok bir roman. Yan i bağda�ı k ( lıoıııojen ) bir ya
pısı y o k Bir sürü olay ve çok çeşitli k iş i l er bir anıda. Doğrusu insaııı
.
hemen ken d i düııyası ııa çeken i lginç bir romand ı . Fakat bir sürü uzun
l uklar. yapısal açıdan eks i k l ikleri de içinde barındıran bir roman Şey
ıa11 Ayetleri. Bu barok yapı içi nde romanı n e n e tki l e y i c i bölümleri,
Muhammed devrinde A rab is ta n ın anlatıldığı bölümler. Gerçekten
'
beni m i l g i m i çeken bunlar oldu. Çünkü roman hem H i ndistan 'da ge
çiyor, hem İ n g i l tere ' de, hem de tari hsi z dönemlere göndermeler var.
Bugün İngi ltere' n i n içi nde bul unduğu sorunlara değin meler var. Özel
l i kle, yabancı ları n İ n g i l i z toplumuyla. bütünleşmesi (entegrasyon u ) ko
nusunun ele alı ndığı bölü mler var. 2c3 başkişi var romanda. Tek kah
raman üzeri ne lok a l i ze olmuş bir anlatı değ i l . B arok-karmaşı k yapı
içi nde Muhammed dönemiyle i lg i l i .bölüm ler en ilgi nciydi. Zaten Sal
man Rüşdü hakk ı nda fetva çı kmasına yol açan bölümler de bunlar.
Beni m aklımda kalan iki önem l i �ev ı ar: Birincisi. bu küçük bir
ayrıntı ama üzerinde durmak ;:erekir- R li m a ı ı ı n k i 1ilerinden biri s i . bir
şair ve çoğu zaman l\luhaınıned' le özde�le5ı iri liyor. Ş uııu unutmamak
gerekir ki. her �ey de n ünce düş gücüüc dayaıüııı bir ürün bu roman.
Gerçekle b i re bir değ i l . Bir kurmaca; ti kti f bir roman kahra ma n ı söz
konusu olan. O bakımdan geı'çekte Muhanımed ' le öz
deşleştiril memel i . Kendisi bir şair ve i nançs ız. Müslünıaıılığııı ya
y ı l m ay a ba�ladığı dönemde Ivluhaınnıed' i n peş i nden gidenlerle alay
eden bi ri s i . Şair, <;ok i lgillç bir roman . kahramanı. Sonunda bir ge-
171
neleve sığın ıyor ve bu genelevdeki kadınlar da, Muhammed' in eş
lerinin adlarıyla çalışıyorlar. Tabii hoş bir şey değ i l . Müslüman ların
bundan alınmaları anlaşı lır bir şey bence. Hatta bu bir hakaret, çünkü
bir inanç sorunu. bir vicdan sorunudur. Yani her bireyi n kendi içinde
taşıdığı bir sorundur. Ama inananlara saygı göstermek gerekir. Bu ba
kımdan, bu bölüm gerçekten hoş deği l . Ama şöyle denildi: ''Pey
gamberin eşleri genelevde çalışıyor romanda" diye bir söylenti çıktı .
Bu doğru değil. Romanda peygamberin . eşleri nin adları nı kul
lanıyorl ar, o kadııılar başka adlar da ku llanabilirlerd i . Ama pey
gamberin eşlel·iyle doğrudan bir i l işkisi yok.
1 72
nıyorum Salınan Rüşdü' nün şimşekleri üstüne çekmesi nin asıl nedeni
bu. Çünkü, eğer Rüşdü'nün romanını dikkatlice okuyacak olursak,
Muhaııımed ' i n asl ında Tanrı kelamını değil, kendi stratejisini i l ettiği
ortaya çıkıyor. Muhammed bir ara bir uzlaşma arıyor Kureyşlilerle.
Ve onları n ilahelerin i n de asl ı nda "İlahe" sayılabileceğini söylemiş
oluyor. O dönemde Kabe' yi -çünkü o dönemde i l aheleri n putları var
ziyarete gelenler var. Kentin öneml i geç i m kaynaklarından biri de bu
ziyaretçiler. O bakımdan Kureyşl iler bu ilahelere özel bir ilgi gös
teriyorlar. Bu tarihsel çerçevede ve bu bağlamda düşünürsek elbette
İslam i nancını yıkmaya yöne l i k bir bakış açısı, Rüşdü ' nün yaklaşımı
ve bakışı.
Şunu söylemek istiyorum ; bir romancı her şeyi konu edinebilir,
söz konusu olan bir romandır. Kurmacaya, düş gücüne dayanan bir ya
ratıdır ve bu tür konuların ele alınması bir romanda hoş karşılan malı .
İnanç konusu ayrı b i r konu, herkes inancında serbest. Özetle; doğ
rudan İslam ' ı ilgilendiren bu i ki yönü üzerinde durmak istedim . Ge
nelev sahnesi hoş değil . İnananlar bundan alınabil ir, kırı l abilirl er.
Ama "Şeytan Ayetleri" konusunu gündeme getirmesi ve bir ro
mancının bundan yola çıkarak istediğini yazması hakkıdır. Bu yüzden
de ölüme mahkum edilemez.
1 73
pıyor b u n u . Uzun y ı l l ardır Paris. ' te y a�ayan ve Türkçe yazan bir yazar
ol arak beni de ilgilendiriyor bu. İ -; l aııı ' l a i l g i l i b ö l ü m l erde ise kendi
geçmişi ve k i m l i ğ i i le hesap laşıyor Rüşdü. Bu k i m l i ğ i n ayrıl maz bir
parçası d a e l bette İ s lam . O da i l g i n ç . Ancak İslaın ' a karşı çok y ı kıcı
bir tavır i ç i nde.
-Riişdü, çocııkfıığıında 1sfwiı /.:.iiltiirii af11ı ı,1. Ya şillldi ? . .
-Ş i md\ki duru m unu b i l m i yoru m . Ancak kend i n i M ü s l ü man olarak
tan ı mlamıyor. İslam eğ i t i m i i l e büyümüş. Sonra İ n g i l tere'ye göçmüş.
İngi l i z vatandaşı o l m u ş . H5.Jii İng i l i z lı ükümet i n i n koruması altında.
Par i s ' teki k i t ap fuarı nede n i y le Sal ın an Rüşd ü ' y le i l g i l i - b i r fil m gös
0
teri l d i . Sempat i k b i r i nsan olarak görülüyordu fil mde. Ke ndi ya
p ı t l arından, yaşamından ve Şeytan Ayetleri 'nelen söz ediyordu. Fransız
Kültür B akan l ı ğ ı bu fil m i satı n al ı p bütü n kütüphanelere dağıttı. Böy
l ece Rüşd i.i' y l e olan dayanışmas ı n ı ortaya koymuş oldu . Bu olumlu bir
jestti . Bence Şeytan Ayetleri Türki y e ' de de yay ı m l anmal ı . Hiçbir sa
kınca yok. Eleştiren eleştirir, beğenen beğe n ir, söz konusu olan bir ro
mandır.
-Siz.ce niçin yalnr:.ca lran "da Hıımeyni böyle bir fetra verdi ?
D(qer islam ii/kelerinde/.:.i tepkinin bıı ölçiide, idam fermanİna kadar
g iden bir boyuta ıılaş111amas1111 neye ba,qlıyors1111ıı::.?
-İran. teokrat i k hir devlet. Şeriatı temel alıyor. Böyle bir fetvayı da
ancak teokratik bir de,·let vere b i l i rd i . Diğer devletler, anayasalarında
islaın · a giinderme yapsalar b i l e teokrat i k deği l l er.
gelledi. . .
-Türkiye\le böyle bir kitabııı y ay ı m l an m ası b i rtakım protestol ara
yol açab i l ir ve i n sanlar gerçekten i n c i n e b i l irler. Türkiye hal kınııı
büyük çoğu n l u ğ u l\'lüslüınaıı. B u n u kabul etmek lazı m . Romanda
Müslümanları n i nançları n a doğrudan yönelen böl ü m l er varsa da bunu
1 74
bir romancı fantezisi içi nde yapıyor Rüşdü. Bence i l ke ol arak dü�ünce
özgürl üğü savunul mal ıdır. Yasak kararı nın kaldırı l ması bir sürü eleş
t iri lere yol açabilir ve hükürneti zor durumda bırakab i l ir. Ancak, l a i k
bir de\'let . olan Türkiye' de bu romanın yay ı mlanmas ı , düşünce öz
gürl üğüne yapı lan bir destek olarak karşı l anmal ı d ı r. B i r aydm ve
yazar olarak dü�ünce özgürlüğü nden yanay ı m . Dolayısıyla, Şeytan
Ayerferi ' n i n Türkiye' de yay ı ml an masın ı n büyük sakı ncaları ol
ıııad ığmı düşünüyorum.
--Bifdiğin i::. gibi lç/a111 ii::.erine çok değerli bilil//se( araşrı rinala rı
ofwı re dindeki ç·eUşkileri ya::.mı Tıımn Dur.ıwı iildfiriildii. Dıırs1111 'u11
kiıaııları Türkiye 'de serbestçe satılıyor. Tu ıwı Dursun ll'iam 'ı çok ra
dikal bir /1içi111de eleştiriyordu. Şeytan Ayetleri '11i11, sö::.iinü ettiği11i::.
kısınıhır dışında çok büyük tepki toplamaması gerekir, diye dü
şiiniiyorn111. Si::. ne dersin i::. ?
-Aynı d üşüncedey i m . B u romanda anlatı lan kurmaca b i r dünya
var. Muhammed dönemi ni n söz edildiği bö l ü mlerde süren bir anlatı
\'ar. B u demek değildir ki, roman kahraman ı , Hz Muhammecl' i n ken
disi. Bu açıdan bak ı l ı rsa romanı n yay ım l an m as ı nda bir s�lkınca ol
maması gerekir. Fransa'da Sal man Rüşdü için bir k itap hazırlanı yor.
K i t abı ıı özelliği, İslam köke n l i yazarları n katı l ı mıyla oluşturulmas ı .
1 75
doğayla özdeş olması) unsurlar var. Maddeci liğe kadar varıyor. Bu ne
denle Ortodoks Sünni görüş -iktidardaki görüş- Bedrettin ' i ba
ğışlamamış. İslam tarihinde, i nancı yüzünden ya da aykırı düşünceleri
nedeniyle derisi yüzülen, öldürülen bir sürü insan var. Hallacı Man
suı"dan Şeyh Bedrettin' e kadar. O bakımdan Şeyh Bedrettin ' i n fetva
ile öldürül mesi de, Salman Rüşdü olayı açısından ilginç bir olay .
-Diğer yazarların katkılarının içeriklerinden d e söz eder misiniz?
-Her yazar istediği biçimde katkıda bulunuyor. Sonuçta, Rüşdü 'yü
desteklemek için çıkarılan bir kitap bu. En i lginç yanı İslam kül
türünden gelen yazarların kaleme almasıdır.
1 76
SALMAN RÜŞDÜNÜN KİMLİÔİ
Mihri Belli
Şeytan Ayetleri adl ı roma n ı n yazan Sal man Rüşdü düşünür mü
·
Şarlatan mı?
Eğer düşünürü fik i r ürete n , ya da l1i ç deği l s,e gerçeği arayan , on u n
için ele ele aldığı konulariı örıyargılardan u zak b i r araştırmacı ol arak
eği len bir -kimse sayarsak, Sal ınan Rüşdü'yü düşünür olarak ni
telendiremeyi z .
-
Orhan Koloğlu'nun Aydınlık'ta yay ı m lanan i nceleme leri nde be
l irtt i ğ i g i b i , S al man Rüştü'n�n k i tabı nda i şlediği İslam'a dair temal arı n
tek k aynaktan, Ortaçağ- Avrupa Hıristiyan bakışİndan esi nlendiği
kuşku götürmez.
Ortac.ağ H ı ristiyan bak ı'?ı ise, i sbın'a karşı Haç l ı fanat i z m i n i bes
Jey en hu rafelerden o luşan, köktenci biı- bak ı ştı r. !vl üsl üıiıan H i ıı t l i k i i-,
kenden bi r cloğu l q n un böy le b i r kay p:.ıktan edjndigi e s i n l e , nı ı ı ı :rn ! Jl J ı ı
. . �
bir bö . lü m ü n ü n Bat ı 'da hülil' pek can l ı ol an. Haç i ı z i h ı ı i v e t i ı ı L:c. •
1 77
Salman Rü�dü yalnız bir şarlatanca davranışta bulu nmuştur. O d a
ba�ından beri samimi olarak "Ben Müsl üınaıi değiliıi1 " · derken. belli
bir noktada ölüm korkusu ile. "hak dinine döndüğünü" ilan ederek
tövbekar rol üne çıktığındadır.
Bu tö\'bek5.rlık beyanın ı bir "Tövbek5.rlıkqn Pi�manlık" bil
dirisinin izlediğini biliyoruz. " B alonda Bin Gün" başlı ğını taşıyan ve
Batı'ııın belli başl ı gazetelerinde yayınlanan yazıdır bu. Bu yazıda
Rüşdü kendi gerçek kimliği ile ortaya çıkıyor. B uriıda yükseklik kay
betmekte olan ve er geç uçuruma düşecek olan bir balonda gezi ar
·
kadaşlarıyla kader birliği durumunda olduğundan -söz etmektedir
yazar.
Kimdir bu gezi arkadaşları ? Yani kimler ile aynı safta kader b i rliği
durumundadır S alınan Rüşdü? "Lübnan'daki Batılı Rehineler. İ�a
damı" dediği, İran ve Irak'ta hapsedilmiş olanlar.
Burada rehine alına yöntemini ya da genel olarak terörizmi sa
vunuyor değiliz. Ama şu gerçeği gözden ırak tutmayalım; "terörizm"
dedikleri şey yoksulun silahıdır. Bazı durumlarda biricik silahı. Zen
gin B atı'ıı ın ona ihtiyacı pek yoktur diyelim (CIA'nın kanl ı siciline ba
kıl ırsa, Batı 'nın bu alanda da baskın çıktığı görülür). Zengin Batı gider
Irak'ta en gelişmiş silahlarla, burnu kanamadan üç yi.iz bin cana kıyar,
o ülkeyi yerle bir eder. Ama Salman Rüşdü'nüıı yüreciği o insanlarla
değil, Lübnan'da rehine alınan birkaç Batıl ı istihbarat ajanı ile ya da
düne kadar işbirlikçi faşist Şah rejiminin akıl hocalığını yapmış olup
Şah rejimi yıkılınca yeni iktidarı türlü yollardan baltalama işini üst
lenmiş olan Tahran'daki Amerikan Elçiliği personeli ile çarpar.
Evet, Salman Rüşdü bir tiptir: Emperyalizmin ideolojik si
lahlarından biri olan Haçlı zihniyetin değirmenine su taşıyan doğu kö
ken l i B atıcı aydın tipi. Böylesi bizde de eksik deği l .
Böylelerinin bu yoldaki girişimlerini demokratik devrimin vaz
geçilmez öğelerinden biri olan laiklik davası ile birbirine ka
rıştırmayalım.
Öte yandan Ayetul lah Humeyni'nin fetvasına karşı duyduğumuz
tepki, yazarı n gerçek kimliği ve eserinin niteliği konusunda bizi yanlış
değerlendirmelere yöneltmemelidir.
Laikl ik uğruna mücadele anti-emperyalist mücadele ile iç içe
1 78
y ü rür. B i ri öteki nden ayrı d ü ş ü n ü l emez. Bu m ücadele de, "'çağda� l ı k " .
.. i l eric i l i k " maskesi ik gelen, özi.i ııı.l e u l usal de\Ti m c i kü l tü rün redd i
o l an kozıııopo l i t i k k ü l tü re kar�ı m ücade l ey i , kendi u l usal kül t ü r de
�erlerine sıkı sıkı sarı l mayı emred er.
E m pe ry a l i s t Batı bu k o n uda yan ı l m ı yor. Dost k i m . dü �nıan k i m
pe k i y i b i l mekted i rl e r. S a l man. Rüşdü ' n ü n ıneJyanııı g i l i� i
se v d u
rum u n a g e l ın ö i . ona her taraftan öd ü l leri n ) ağınası ,.e kütü b i r ya
zarı n böyle l i k l e kısa zamanda ZL'ngin edil me�i .rastlantı değ i ldir. [Yet
batı y an ı l m ı yor. hiz de yanı l ıııa:ı1alıın . . ,
1 7 l)
BAÔNAZLIÔA ÖDÜN !
'''Bkı .. \V J. Weatlıcrh\'. ··sal ıııaıı Rthlıdie Scııtcııc..:J to Dcatlı". Ne\;. York 1 990. s.
1 74.
1 80
çek ise de, yukarıdaki tutumun olumluluğunu yadsımak da kolay de
ği ldir.
Öte yandan şunu da anımsatal ı m : Şeytan A ye tle ri ' n i n yazarı, yıllar
boyu İ ngiltere hükümetini ve İngiliz halkını en sert bir dil ile eleş
tirmiş, İngiltere'yi Hitler Al manyas ı ' na benzetmiş, o dönemin Baş
bakanı olan Margaret Teatcher' ı , birçok vesileyle en i nsafsız bir şe
kilde yermiştir. Fakat bu aynı İngiliz hükümeti, bu aynı İngiliz halkı
ve bu aynı Margaret Teatcher onu Humeyn i " n i n bağnazlığına, ölüm
fetvalarına karşı savunmuş ve korumuştur. ' Çünkü B atı dünyası bağ
nazlığa karşı suskunluğun nasıl bir felaket olduğunu 1 500 yıll ı k bir
Ortaç ağ vahşetiyle öğrenmiştir.
181
reıe n ) ki ııı.,e leri n fet \ a� ı y la
' bi 1 imsel k i taplar yasaklanır, se s i n i ç ıkaran
yoktur.
B ü t ü n uygar ü l ke l erde satı ş rekoru k ı ran Ye fakat bağnaz çev
relerin b i l meden, anlamadan, daha doğrusu oku madan "Dine hakaret
rnrd ır" diye suçlad ı k ları bir k i tabı Türkçe o l arak yay ı m l amaya kal kan
gazele terörle karş ı l aşır. top l at ı l ır, ses i n i ç ı karan yoktur. Lai k devleti n
· · ı a i k " o l m ası gereken yönet i c i leri i se, y i n e bi rkaç istisnay la, san k i su
san l ara önderl i k yapma yarı şması ndadır: "fakat ne zaman ki ben i yok
etmek i ç i n geldi ler, ses i n i çıkaracak hiç k i mse kal mamıştı ! " deyi nceye
dek susacaklardır.
1 82
K İTAP YA Y I N LA N D I Ô I NDA İLGİ G Ö RMEDİ
Hadayatııllafı Hübseh*
* Hadayatııllalı H ü bsclı. 1 946 senesinde doğdu. Dünyanın başlıca dinleri ile ilgili yoğun
araşıınııal:mla bııluııdııkıo.n sonra. 1 969 senesinde mlislü ınaıılığı kabul cııniş. 13ııglin
serbest yazar ve yayıııcı o larak aiksiyle Al maııya'ııın Frnııkfıırı kentim.le yaşıyor.
iif
Hübsch. çeşitli edebiyat ve lslaıııi dergileri yayınlıyor. Birkaç şiir kiı ı ve radyo
oyunlarının yanı m·a " l\ l ıılıaınıne<l' in Yolu. lslamiyet - Geleceğin Dini ıni . " aulı kitabı
da mevcut. Hadayatullalı Hiibsclı. lıalt.:ıı Alınan Yazarlar Scn<likası " ıı ı n Hessen eyaleti
i\rglitiinlin başkanı .
1 83
yani, Kur'an'ın Allah'tan olup olmaması sorusundan vurmaya ça
lışması , bunun doğal sonucu .
Rüşdü, ileri sürdüğü savını kendisi b ulmamış, savını -bunu Stern
adlı Alman dergisine verdiği söyleşisinde açıkça belirtiyor- tartışmal ı
bilim adamı Tabbari'ye dayandırıyor. Tabbari, Hz. M uhammed'in 5 3
nolu sureyi aldığı zaman, şeytanın sesini duyup şeytanın ayetlerini
Kur ' an'a aldığı fikrini ortaya koydu. Tabbari, tum sorumlu Kur' an yo
rumcul arı tarafından uydurukçu ve yalancı olarak geri çevriliyorsa da,
hıristiyan olan oryantalistler tarafından memnuniyetle kabul ediliyor.
Bu bağlamda sorulacak soru, Rüşdü'nün Tabbari' yi İslamiyet'in tü
müne zarar vermek isteyen Batılı arkadaşları yardımıyla bulmuş ol
mas ı . Ben buna şahsen inanıyorum, çünkü Tabbari' nin iddiası ço
ğunlukla Hıristi y,m çevrelerde dolaşıyor. Ciddi olan İsl ambilimcileri
r:ırafınclan ise, bu iddia kabul edilmiyor.
R ii�d ü ' n ü n bu buluşu kitap adı ol:ırak k ullanması, hangi amaçları
güttüğünü açıkça gösteriyor. Bilim adamı olarak, inandırıcılığıııı ta
mamen yitiriyor. Edebiyatçı olarak malzemesini ustaca kullanması
başka bir konudur. Yine de kitap, yayınlandıktan birkaç ay sonrasına
kadar b:ışarısız kald ı . Yayıncının ve yazarın evdeki hesabı çarşıya uy
mamış, Şeytan Ayetleri, ancak İngiltere' deki Müslümanların pro
testolarından ve Humeyni' nin ölüm fetvasından sonra meşhur olmuş.
Bu da, İslami çevrelerinin skandal yaratmak amacıyla Rüşdü 'den
haberdar edildikleri spekülasyonuna neden oluyor. Batı'nın Rüşdü'yü
efsane kahramanı yapmış olmasının nedeni ise, Rüşdü'nün kitabı
de,ğil. B unun nedeni, Humeyni ve fanatik müslümanlara duyulan kin.
Önce belirttiğimiz gibi, Rüşdü' nün kitabı yayınlandıktan sonra pek
i lgi görmemiş. Şunu da belirtelim; Humeyni' nin fetvasına ne
Kur' an 'da, ne de hadiste dayanak bulmak mümkün değil. Çünkü
orada din veya peygambere hakarete veyahut da dinden dönmeye, hiç
bir cezadan bahsedilmiyor. Ölüm fetvası bir yanlışlık. Ancak Hu
meyni · nin bu keyfi kararı, B at ı ' nın İslamiyet'e karşı yürüttüğü ve
mantıksız nedenler ile yanlış kavranmış bir dinbilgisinden beslenen
savaşıma dayanak oluşturdu.
1 84
SALMAN R ÜŞD Ü ' YLE S Ö YLEŞi*
* 14 Şubat l 989' da Hu ıney n i ' n i n fetv::ısıyl::ı ölüme mahkum edilen S�ıl �rnn Rüşdü, 1 990
Noel' inde "lsl::ııııiyetc döndüğünü" açıklamıştı. Ancak daha sonra bır kez daha karar
değiştirerek "Şeytan Ayeıleri "ni yazarken savunduğu fikirlerine dön ıııüştii. Tam bu
dönemde, Al ınan Der Spiegel Dergisinin uzun uğraşılar sonucunda yaptığı söyle�iden
bazı böl limler yayınlıyoruz :
1 85
- \'c .ıı::. de b1111u ,ı.; iiliiyor.1·111111::. ?
Rü�d ü : Ben karam i z::ı h ki tapl arı yazıyoru m . İ n sanın tah m i n ede
bi leceği nden ele kara ki taplar.
-B11 fct rnrı /İıgi/rere 'de yaşayan 2 mi/yo11 kadar 111iisliinu111 istedi.
Rüşdü: Evet, ama o n u n böyle bir fetva vermeye hakkı yoktu.
Benim tarafı m ı tutmayan i nsan l ar bi l e böyle bir fetvanın İ s l aııı\la yeri
o l m ad ı ğ ı n ı �üyl üyorlar.
-Si::. ce::.olandı rıldı11r:. ve artık sorwılarınız kimseyi ilgile11dimıiyor.
Rüşd ü : Asl ı mla bu o l ay ı n örtbas edi l memesi gere k i rd i . Ben ıııüs
l ü ınan d ü nyada benzer soru n l arla karş ı l aşan bir sürü e n te lektüel Ye ya
zaruan sadece biriy i m . Örneğin beş y ı l önce Suudi Arabistan ' daki
m o l l al ar moderıı ist lere karşı kutsal savaş i l an ett i l er. İra n ' daki ya
zarlar i şkence gördüler, aşağı l a n d ı l ar. Mısır' da k i taplar siın sürlend i .
-O :a11ıa11 dü11_rn niçin bir tek sizden bahsediyor?
Rüşdü: Ç ü n k ü ben B atı ' da yaşıyorum ve İngil izce yazıyoru m .
İran ' cl a yaşay ı p Farsça y azsay d ı m , b u olay üç y ı l sürmezdi v e ş i md iye
dek çoktan ö l m üş o lu rd u m .
-Bonıbııy 'da yaşayaıı 111iislii111wı bir ailenin çoc11ğ11sımıı::. ?
Rüşdü: M ü s l ü man. fakat d i n i n e bağ l ı o l mayan b i r a i l e . Dua etmek
için sadece bir kez camiye göt ü rü l d ü m . Çoc u kken hıristi yan bir kız ar
kadaşım vard ı . O n u n l a birl i kte Noel ağac ı n ı süsler ve i lah i ler söy
lerd i k . Boııı bay çok kozmopo l i t bir şehird i . Arkadaşları m ı n çoğu ınüs
l üınan değ i l d i . H i ç b i r zaman domuz eti yemed i ğ i m i z doğru, ama zaten
Boııı bay \ J a domuz eti bul mak çok zordu. B abanı Kur' an· ı n alkol k u l
lanmamak g i b i kura l l arı na uy mazd ı . Kısaca kötü m ü s l ü man lard ı . B u
ben i m en b ü y ü k şans ı m .
-So11ra /Jahanı::_. fngili: okulunda okwıwk isteyip istemed(�inizi
sordu ?
Rüşdü: O zamanın H i ndistan ' ı nda b i r İngi l i z o k u l unda okumak,
öne m l i o l aydı . B u okulda i n sanın ö m ü r boyu u n utmayacağı i k i şey öğ
rendi m : Irkç ı l ı k ve yabancı o l arak yaşaman ı n getird i ğ i ayrı cal ı k .
-Kirabııııaı nıolla/orın gösterdi,�i im biiyiik tepkiyi nasıl de
'�erle11di riyorsıı1111: '!
Rü�d ü : Şeyw11 Ayeı/eri fe l�efi değ i l , sati r i k ve k o m i k bir roman.
I S6
· Bu kadar tepki göstermeleri ne gerek yoktu . Hiç.bir şey mol l aları n ho
şuna gitm iyor ve kitabı yazarken bundan da lıoşlanınayacaklarıııı b i
l i yordu m . On lar i�· indeki b i r ayakkabı hoşları n a gitmeyi nce mağazayı
yakabil i yorl ar. İslam : ın doğuşunu anlatmam da 'hoşları na gitmed i .
Onlar. Kur'an ' ın kontrolüri ü tamamen e l lerine g eç i rm e k istiyorlar.
Çünkü böylelikle, başka birçok olayı da kontrol edebi leceklerine i na
n ıyorlar. B i rçok ülkede mol lalar sevil mez. Kuran hep i m i ze ait, . üze
rinde kon uşma ve hatta şaka yapına hakkına sahibiz. Peygamberler
hakk ı ndaki en iğrenç fıkralar İran kökenlidir.
-Bi::.e hir twıesiıı i mılatır mısıııı::.?
Rüşdü: S i zce yeterince tepki görmüyor muyum?
-Kito/11111::.ı geri çekmeyi dii,ı·fi11diiııii::. mii hiç?
Rüşdü : Hiçbir zaman. Ben i m değer yarg ı larım a göre kitap hiçbir
zaman geri çekilemez. Konuşma özgürlüğümden vazgeçmey i dü
� ü neıneın.
-Si-:.i11 konuşma ö::.g iirliilfü diye 11 ite/e11dirdi/fi11i::. şey, ba,�ka bir
yerde kiifi'ir olarak algılaııabilir.
Rü�d ü : Allah -eğer varsa- ben i m bu k i tabı mı sansürleınezd i , eğer
yoksa zaten problem o rt ad an kalk ıyor. Ben d i ne karşı gelme suç
lamasın ı kesinli kle kabul etm iyoru m . D i n i , d eğ i ş i k fikirlerden mey
dana gekn bir tür sanat ol arak kabul edebi l i ri z . . .
-Dii11yodu hiiyiik h i r göç yaşwı ryor; kiiltiirler birbirine karışıyor.
Rü;jdi.i: Zaten beni m romanım da bundan bahsediyor.
- Yokı11 lıir gcll'Cekte, dalıa to/erwıslı hir diin_rn ıı11111lohilir ııı i !
R üşd ü : Ü zerin de konu�ul mayan bir �eyden sak ı n ı l ab i l i r m i ? So-
kakta ı rkç ı l ı ktan bahseden i nsan ları izl iyorum ve bunlara kar�ı sa
rn�mak i ç i n kendi kend imi dolduruşa geti riyorum . A ncak bu top
l umsal bir barı�a yardımcı olmaz, hatta daha çetrefi l nıesekkr de
ç ı kabilir ortaya. İ nsanl ar hiçbir zaman ortak b i r an laşmaya va
ramayacaklar. Ama bunları tel affuz etmek y i n e de çok önem l i .
-Bu, edebiyatın i�·{e t"ferindeıı hirisi. .
Rüşd ü : Elbette. Geçmişte Rabe lais, k i l i se y i alaya aldığı için afaroz
ec.l i l m i � t i . Voltaire der k i . ·'yazarlar s ı nı ra yakın b i r yerde oturmal ı l ar
k i , zorlu klarla kar� ı laştı k l arı zaman hemen kaçabi lsi nl�j" . B u n u söy
led iğinde devletten değil k i l i seden korkuyord u .
1 87
-Voltaire de Muhammed üz.erine diişiindiiklerini yazmıştı.
Rüşdü: Gerçekte yazdıkları Muhammed hakkında değildi . Av
rupa ' nı n gelişimi nde, bazı yazarlar, tıpkı beni m bugün müslümanlar
tarafından izlenmem gibi izlenmişler ve aforoz edi lmi şlerdi . Di
derot' nun "Jacgues le Fataliste"i, Rousseau ' nun "Confessions"ı (İti
raflar) ancak ölümlerinden sonra yayımlanabildi.
-/ 990 Noel 'inde miislümanlığa döndüğünüzü açıkladınız. Neden?
Rüşdü: Hayatımın en büyük hatasıydı.
-Niçin böyle bir hata yaptınız?
Rüşdü: Kendinizi bir an için ben i m yerime koyun. Haklarında yaz
dığım ve içlerinden geldiğim i nsanlara, düşman olarak tanıtıldım. Bu
olay çok acı vericiydi. Buna karşı bir şeyler yapmak, içlerinden gel
diğim o i nsanlara düşman olmadığımı anlatmak istiyordum ve hiila da
istiyorum. Ayrıca bunun arkasında şunun olduğunu da söyleyebilirim;
o zaman derin düşünceler içindeydim, olayı düzene sokmak için hiçbir
şeyin hareket etmemesi gerektiğini ve bazı komik ekstremleri ele
almam gerektiğini düşünüyordum.
Ben Şeytan Ayetleri 'nde dini, bir diyalog sanatı olarak ele aldığım
için, kendi kendime, eğer bunun üzerinde tartışmak istiyorsam, o dün
yanın içinde kalmak gerekir diye düşündüm ve bu dünyaya adım
atmak için belki de diyaloğa diğer uçtan başlamak gerekir, dedim.
Bu beni m için sadece gerekli değil, aynı zamanda ger
çekleştirilmesi ınüınküiı bir olaydı. Müslümanların dünyasında zayıf
da olsa bir grup, İslamı değişen dünya koşullarında yeriiden ta
mmlamaya çalışıyorlar. Ancak gördüm ki bu çalışmalar dini alanda
değil, kültürel alanda.
-Peki bunu, şimdi niye bir yanlışlık olarak göriiyorswıuz?
Rüşdü: Çok basit. bu sadece kendi kendimi kandırmaktı . Buna
uygun bir i nsan değilim. Kendime ait olmayan bir söyleme kapıldı m.
Hayatımda ilk kez kendimi, uygun olmayan bir şekilde tasvir etti m.
Sonra tekrar ilk görüşüme döndüm .ve kendimi çok daha iyi hissettim.
-A çıklamanızda, Şeytan Ayetleri ' ni m iisliimanlığı bilmeyen biri
olarak yazdığınızı söylemiştin iz ?
Rüşdü: Tabii k i . Eğer kitabımı başka bir pozisyonda yazsam.
188
başka bir kitap çı kardı ortaya. Şeytan Ayetleri ' ni müslüman olmayan
biri olarak yazdım.
-Mizah yazarı olduğwwzu söylüyorsunuz. Şeytan Ayetleri 'nin bu
denli ciddiye alınnıasw ı neye bağlıyorsunuz ?
Rüşdü: En büyük problemlerimden biri, eleştirmenlerim i n humor
yoksunluğu. Ben "komik bir yazarım" derken soytarılıktan söz et
miyorum . Dlinyaya bakıyor ve bana kom i k gelen şeyleri, mizahi bir
boyutta ele alıyorum . Bu Dostoyevski ve Kafka' nı n yaptığından farklı
değil, onlar da insanl ığın komedisini ele al ıyorlard ı .
-Mıılıcın i med m izcıli yazarı değildi. . .
Rü�dü: Ama Evangelistler öyle. B e n Muham med ' i , tarihteki sı
radışı bi r figür ve önemli bir kişi olarak d üşün üyorum. İslam, tl;\rihte
yazı lı bir kaynaktan doğan en büyük dinlerden biri . O yüzden şu anda
Batı'da yapıldığı gibi , tarihsel bir vaka olarak üzerinde çal ışılabilir.
Zaten fundamentali stleri n de engellemek istediği olay buydu.
-Onlar için Kur'an, A llah kelamı.
Rüşdü: Eğer Allah, kelam ı n ı başka bir zamanda başka birine gön
derseydi m utlaka fark lı bir şey çıkardı 011aya. Hepimizi n bildiği gibi,
Allah, Arapça'dan başka di ller de konuşuyor.
-Bmı diiııyusı , H11111ey11i 'ni11 ff'tl'([Sllll, fi111dame11talizmi11 bir savaş
ilanı olcırak tepkiyle karşıladı. A11cak aradan geçen iiç yı lda, değişen
bir şey olmadı ve siz wıık politikan111 bir teması değilsiniz.
Rüşdü: Bu temayı ön planda tutmak giderek zorlaşıyor. Ve bana
öyle geliyor ki özellikle bu son yıl içinde, B atılı devletler İran' a karşı
olan tavırlarında giderek bir yumuşama içindeler.
-Bıında yanlış olan nedir?
Rüşdü: İran, dünyada insan hakları nı en çok zedeleyen ülke. Ki
tabım ı n Japon yayıncısı öldürüldü. İtalya'daki ise ağır yaralandı. Av
rupa' nııı hemen her ülkesinde polis fanatik İranlı katil lerin peşinde.
Bil iyorsunuz, Paris ' te birini öldürdüler. İ ran, B i rleşmiş Milletler'e,
ancak teröre son verirse dönebileceğini bilmeli .
-E,if.er hatılı iilkelerin dışişleri hakanları, Ta/ıran yönetimiyle
temas kurarsa, im. ilişkilerin y11111u,rnnıasına yardımcr olmaz mı ?
Ri.işdi.i : Tabi i, t icari anlamda her i ki tarafın da i şine gelir bu ; öte
1 89
yandan çok da kol ay olur. İran teknoloj i k kredi ve si lah isti yor. Tah
raıı ' ın ekonomi s i Batı"·ya muhtaç. Tahran hükümet i n i n m usluğun açıl
ması için Rüşdi.i o l ay ı n ın çözü m l e n mesi gerektiğ i n i b i l mesi gerel\.ir.
-Ama brı böyle dernm edemez. Bii_riik Britwıya J CJ90 'da fran "fa ye
niden diplomatik ilişki fıırdıı.
Rüşdü: Bu beni endişelendirdi, ama olay Lübııan\laki rehinelerin ser�
besı bırak ı l ınası);la i lgiliydi. Ve Lübnaıı\laki rehineler serbest kaldı.
Büyük bir şans eseri olarak bu i lişki ler daha fazl a derinleşmedi . Tersine,
Dışişleri Bakanı Douglas Hurd birkaç gi.iıı öncc. rehine meselesinin ancak
benim meselemin çözümünden sonra çözi.iınleııebileceğiııi açıkladı.
- Waslıi11gto11 yönetimi ise im k.onıula dalıa az prensip sahibi gii
::.iikiiyor.
Rüşd ü : l\faalesef doğru. Bu sorunuzla Mart ' ta Aınerika'ya ya
pacağ ı m geziyi tehl i keye atıyorsu nuz.
-Şeytan Ayetleri fngiltere 'de re birkaç iilkede daha, cep kitapları
diz.isinden yayı111la11d1. Bıi, ili�·kileri gergi11 leştirJ11iyor 11111?
Rüşd ü : Ş i mdiye kadar bir şey olmad ı . Fundamental izmi bir öcü ha
l i ne getirmeme miz gerekir.
- Ye11i bir roman yazıyor J11us111ıuz?
Rüşd ü : Evet. B u k itapta be n i i.iç y ı l d ı r uğraştıran temalardan bah
sediyorum. Olaylar gerçekte yaşandı ve bunları kurmaca hale ge
t i rmek akıldışı ol urd u . Şu yaşad ı kları mdan kurp-ıaca o l a ra k söz eden
bir k i tap yazsay d ı m , kimse 20. yüzyılda böyl e şeylerin ya
şanabileceğine i n anmazdı. Ama yaşandı .
-Bir ya::.ım::.. şıı ciimleyfe bitiyordu: " Yaşam hize kim ofduijw11ıızu
öif.retir. " Si::. im iiç yılda ııeler ö/freııdiniz?
Rüşdü: Her şeyden önce, i n sanın düşündüğünden daha güçlü ol- .
cluğunu öğreıidim. Ve bir insanı n ne kadar nefret uyandırabileceğini ...
İnsan neyin doğru, neyin yan l ı ş olabileceğ i n i ayırt etmeyi de öğ
reniyor. Dünyan ı n nasıl olduğunu bi ldik leri n i iddia eden i nsanların, ne
kadar tehl i ke l i oldukları nı da . .
1 90
BİRİLERİNİN RAHAT YAŞAMASI İÇİN,
SİLAHA SARILMAYALI M .
191
Şimşekleri üstüne çektiğinden anl aşıldığı kadarıyla, kitabın içe
riğinin bugünkü İslami anlayışa ters olduğu muhakkaktır.
Şurada takı ldığım bir nokta vardır. Şeytan Ayetleri, i lginç seçi lmiş
bir başlıktır. Zira ayet; Tanrı sözü, Tanrı buyruğu anlamıyla kabul edi
l irse, önce Şeytan'ın kim l iği, daha doğrusu Şeytan tiplemesindeki, tas
vir belirgin leşir.
1 92·
Şimdi bu hakimiyetle öbür hakimiyet çizgilerinin ne kadar bir
birinden uzak olduğu aşikar olduğuna göre; yüzyıldır, Müslüman in
sanları Tanrı adına sömürmek isteyen vicdansız siyasi otoriteler önce
İslam'ı emellerinde kullanmış, sonra tahta, köşke çıkmışlar ve do
yasıya yaşamışlardır. Bir zamanlar, Medine sokaklarında başlayan,
Mekke i nsanlarını birbirine kırdıran menfaat, yüzyıllardır nice bin in
sanın kanına girdikten sonra şimdi de, yerlerini muhkeme almak için,
Alevidir, Kürttür, dinsizdir, imansızdır, diyerek yanı toprağın ço
cuklarını, aynı dinin, kitabın mensuplarını diğer kardeşlerine (Sünni
insanlara) çarparak eli kanlı, yüzü kapalı bir düşünce oluşturmak is
tiyorlar.
Ben sanmıyorum ki, bunca peygamberi gönderen, bunca eşyayı
var ettiğine inanılan büyük güç (C.Allah) bir'"kısım kullarını kafir ola
rak gösterip, öbür kullarına onları öldürmesi için emir versin.
Ey İnsanlar
1 93
alimleri yıkamaz, ancak; bir hoca, bir müftü vatandaş da benim dinli
mi, dinsiz mi olduğumu bildiremez, bana baskı yapamaz.
Bütün dinler çok iyi niyetlerle kurulmasına rağmen dinin siperi
içinde bulunan, halifeler, padişahlar ve onlardan sonra gelen siyasi ik
tidarlar, bugünkü -yerlerini koruyabilmenin tek yolu olarak, aydınları,
düşünebilenleri kendi halkına düşman etmek olmuştur.
İnsanlara zorla kabul ettirilmiş hiçbir inanç kutsal olamaz. İnancın
en değerlisi, insanların kendiliğinden hayran olabildiği inançlardır.
Yeryüzünün bütün insanları, hangi peygamberin ümmeti olurlarsa ol
sunlar ya da bir şeye inansın inanmasınlar, onların suçu veya sevabı
kendileriyle kendilerini yaratan arasındadır.
194
bugün trilyonların üstünde viski tokuşturan insanlardan biraz da ahiret
için çalışmasını dilemekte, hatta bunun için adam bile öldürmektedir.
Sevgili kardeşime tek tavsiyem; rahat insanların kendilerine ver
dikleri, gösterdikleri cennet yolunu Allah'tan bekleyip, kendilerinin
biraz dünya için çalışıp, çocuklarına ekmek getirmesidir. Doğru dü
şünenleri, hatta eğri düşünenleri öldürmekle, Tann'nın istediğini ya
pıyoruz sanmayalım. Kulun görevi, doğru yola gitmektir. Git
meyenlere cevap, onu yaratandan gelmelidir. İnanan inanmayan
hepinizi seviyorum.
1 95
v
MEKTUPLAR
Nadine Gordimer*
1 99
kuki bir karardır. Ancak Batı'nın bu sözcüğe alıştığı özel ortam se
bebiyle, bazen yanlış olarak, bir ölüme mahkumiyet anlamında yo
rumlanmaktadır."
Öldürücü alışkanlık... Günlük yaşam ona yeni bir anlam ka
zandırmı ş. . . Fetva'nın karan, yaşamımız üzerinde hak i laiı etmekle in
sanlığa karşı bir suçtur. Sevgili Salman, inanılmayacak bir cesaretle
göğüslediğin bu korkunç deneyimde, dost yazarların desteği ya
nındadır.
200
'KÖTÜLÜKLE SAV AŞMASIN DİYE
İSA KİLİSEYE HAPSEDİLMİŞTİR'
Günler Grass *
. 20 1
nırım buna hiç de karşı çıkmazdı. Bu sebepledir ki, Muhammed'in de
Salman Rüşdü'nün kitaplarını okumaktan zevk alacağını sanıyorum.
Beckmann'ın trompetçisi, el bombası asan asker bizim kar
deşlerimiz. Başka kim?... Din adamlarını ve politikacıları denedik.
Hiçbirine güvenilmez. Davranışları çıkarlarla yönlendirilmiştir. Kör
fez Savaşı başladığında iki taraf da neyin iyi, neyin kötü olduğunu bi
liyordu. Demek ki iki taraf da Allah adına hareket ediyordu. Sonuç
feci oldu. Kurbanların sayısı belirlenemedi.
Bir seferinde televizyonda, sen kaybettiğin Bombay'dan, ben de
kaybettiğim Danzig'den bahsetmiştik. Ve ikimiz de bizleri belagatli
yapanın bu kaybediş olduğunda birleşmiştik. Öyleyse sen çamurlu ok
yanusunda ben kirli Baltık'ımda sözcükler, çoğulcu gerçekten bah
seden sözcükler avlamaya devam edelim; böylece bize zorla dikte edi
len gerçeğin geçerli olmasını engelleyelim.
Korkuyla pekişen cesaretini unutmadan, her günkü endişelerini ve
aldatıcı umutlarını paylaştığımdan emin olmalısın. Balonunda seni se
lamlıyorum.
202
YAZARLARA KARŞI CİNAYET ŞANTAJI BULUNDUKÇA
Eİ>EBİYAT VAR OLAMAZ
203
Kurbanı olduğun zulmün üzerine, işbirlikçi bir sesizliğin düş
mesine ve kamuoyunun sana olanlara alışmasına izin vermemeliyiz.
Yazar olarak ahlaki olduğu kadar pratik (zira dünyada yazarlara karşı
cinayet şantaj ı · bulundukça edebiyat var olamaz) sebeplerle de di
renmeyi ve öfkeyi canlı tutmak zorundayız. Hoş görülemeyecek bir
haksızlık bulunduğunu, hükümetler ve kamuoylarına bunlar sona
erinceye kadar eylemde olmalarını anımsatmalıyız. Zira mantıklı ile
mantıksız, doğru ile yanlış, barbarlıkla uygarlık arasındaki zikzaklı ve
çoğu kez karışık çizgide, seninki kadar net şekilde örnek olabilecek
bir durum bulunamaz.
Bir zamanlar birlikte futbol maçına gitmiş ve Kuraça şarkısını söy
leyen seyircilerin arasında gösterilere katılmıştık. Bir gün birlikte yine
maça gidecek ve şarkı söylemeyi öğreneceğiz.
204
HUMEYNİ, SENİ SINIRLARININ ÜZERİNE ÇIKARDI
Peter Carey*
205
DAİMA İKTİDARIN ELLERİ ARASINDAYIZ
Jose Saramargo*
206
İşte hiçbir zaman Tann'nın elleri arasında olmadık. Daima ik
tidarın elleri arasındayız. Bir gün rastlaşıp rastlaşmayacağımızı bi
lemiyorum. Ya da müebbed hapiste kalıp kalamayacağınızı. Ge
zegenimizde uluslararası toplum kadar kamuoyları da sizi unutmayı
yeğleyecek kadar kendi sorunlarıyla doludurlar. İçinde yaşadığımız bu
boktan dünyanın- deliliği öylesine büyük ki, bir yıl sonra sana bir mek
tup daha yazmak durumunda kalacağımı sanıyorum.
207
İSLAMİ AŞIRILARLA AMERİKALI FANATİKLER EŞİTTİR
William Styron *
208
terileri yapanlar Rüşdü' nün kanını isteyenlerden farklı değildir. İslami
aşırılarla Amerikalı fanatikler eşittir.
Her grup, temel insan haklarını kaldırma yetkisini istiyor ve hiçbiri
şiddetten kaçınmıyor. Hedefine varmak için her grubun başvurduğu,
uygar bir toplumda hoş karşılanmayacak şiddet ile ürkütücü ve gözü
kör ihtiras gösteriyor ki, qu fanatizmin din adamlarına bağlı bir bo
yutu var. Sadece Doğu' yu değil, Batı'yı da kapsayacak bir boyut.
Bu yıldönümünde basit bir avunma olacaksa da şunu be
lirtmeliyim : Yaşayan bir din kurbanı olarak Salman Rüşdü, dünyaya
kör sofuluğun tehlikelerini ve terörünü açıklamak açısından verdiği
örnekle yararlı olmaktadır.
209
İSLAMİYET YANDAŞLARININ ÇOGU
BİRER HÜMANİSTTİR
Paul Theroux*
Yemin ederim ki, önce şaka sanmış, ciddiye almamıştım. İdam fet
vasının haberi geldiğinde, birlikte bir cenaze törenindeydik. Daha
önce örneği olmayan, hukuki temeli bulunmayan, orta halli bir din
adamının saçmalığından ileri gitmeyen bu fetva denilen şey, bana öyle
· delice, öyle saçma, her çeşit akli ve insani duygudan u zak geldi ki,
sana şakayla "Sıra sende Salman" demiştim.
Kitabının, helaların Mekke' ye yönelik olmaması için mimarlık
projelerinin ulemaya sunulduğu; takvim ve Muppet Show -içinde do
muzlar bulurian- oyuncaklarının polisçe toplatılıp törenle tahrip edil
diği; tek başına bir yere gitme hakkı tanınmadığı için kadının (bu
resmi gerekçedir) araba kullanmasına izin verilmediği (Suudi Ara
bistan' da) ve zina yüzünden kafa, hırsızlık için el kesildiği Müslüman
ülkelerde rağbet görmeyeceğini düşünüyordum ama, fetvanın etkisiz
kalacağını da umuyordum. Londra'daydık ama senin yüzün bembeyaz
olmuştu. Çevreni saran gazetecilerden çabucak sıyrıldın ve ortadan
hemen kayboldun. Seni bir daha göremedim. İngiliz politikacıları ki
tabının yasaklanmasını istediler. Dağıtımcılar dağıtmayı reddetti.
Kimse eserin reklamını yapmadı.
Okyanu!>ya, Avustralya gibi bu konudan tamamen uzak yerlerde
rastladığım Müslümanlardan "Rüşdü kötü adam ... Öldürülmeli . . ." şek
linde laflar işittim. Avustralya' daki yayıncılar bile korku içindeydi.
Biri "ailem var" diye çekince sebebini açıkladı.
Salman, bu işte senin yapabileceğin pek az şey var. İlk hamlede
*İngiltere' de yaşayan Amerikalı yazar. 1 94 1 doğumlu.
210
hükümetler ve devlet başkanları senin lehinde demeçler vermeli.
Sonra iş biz okuyucu ve yazarlara düşer. Tabii ki, İran, Suudi Ara
bistan ya da Pakistan'da ismini anan lanetlenir ve sınır dışı edilir.
Ama dünyanın geri kalan kısmında böyle olamaz. Yasayla yönetilen
ve Müslüman olmayan her ülke senin için birer güvenlik limanı ol
malıdır. Kafasında sana kötülük etmek bulunan Müslümanlar bunu ha
tırlamalıdır. Özellikle Avrupa ve Amerika'daki Müslüman ce
maatlerin başkanları seni savunup fetvayı cinayete teşvik diye
yennelidirler. Aksi halde neden bu demokratik ülkelerde yaşıyorlar?
Müslümanlardan böyle bahsetmek uygun olmayabilir. Zira İs
lamiyet dünyanın en büyük dinlerinden biri ve yandaşlarının çoğu
birer hümanisttir. Ama içlerinden fetvanın bir çarpıklık olduğunu an
lamayanları ayırmak gerekli, çünkü senin için tehdit oluşturanlar
onlar.
Her rastladığım Müslüman ' a seni soruyorum. Aldığım yanıtlar sert
olmakla birlikte, sormaya devam ediyorum. Güney Afrikalılara Man
dela'yı, İsraillilere Filistinlileri sorup gerekli çözümü istemek gibi .
Olumsuz yanıt gelince de işin içyüzünü anımsatmaya devam edi
yorum. Bunu devlet adamları da Rafsancani'ye yapmalı ... Uzun za
manda da olsa başarı gelecektir.
211
DİNLE DEVLETİN BİRLEŞTİRİLMESİ,
MÜMKÜN OLABİLEN EN BASKICI FORMÜLDÜR
Margaret Atwood*
212
izah eder, İsa' nın kendisi de .günaha eğilim göstermiştir. Peygamberin
eşlerini n isimlerini alan kadınlar ise anti-tiplerdir. Yanlış mı okudum
ve anladım? Belki.
Zamanla fark ettim ki kitabınız, sadece bir kültür kökenli yorum
hatasının kurbanı değil, kitabın kendisiyle doğrudan i lgisi olmayan se
beplerle bir propaganda aracı yapılmış. Di nle devletin birleştirilmesi,
mümkün olabilen en baskıcı formül olabilir. İktidarla her anlaşmazlık
derhal Tanrı ile anlaşmazlık diye yorumlanacaktır. Her sorgulama
küfür ve her uymayan şeytan olur.
Hıristiyan Batı, kendi çoğulculuğuyla sıkıntılı bir uzlaşmaya va
rabilmek için 2000 yıl uğraşmıştır. Dini hoşgörüye götüren, is
keletlerle dolu yolda düşmüş olanların sayısı milyonları bulur ve kül
lerin altında hala ateş vardır. Bütün bu ölülerin bir şeylere yaradığını
söylemekten memnun olurum. Yine.memnunum ki bundan vicdan öz
gürlüğü ve dolayısıyla konuşma özgürlüğü kazançlı çıkmıştır. Bazı
yerlerde durum böyle. Siz ise hayatınızı tehlikeye atmadan sokağa
çıkıp bir parça ekmek alamadığınıza göre durum size yabancı.
Hiç kuşkusuz bir şey gözümüzde ancak bedeli pahalı ise değer ka
zanır. Buna karşılık bu bedeli unutmaya eği limimiz vardır. "Vicdan
özgürlüğü" kendisi için ölenleri anımsayıncaya kadar aptalca bir şey
miş gibi görünür. Ve hiila da ölenler var: Nasıl oluyor da günümüzde
bir yerde diktatörlük kurulur kurulmaz yazarlar bu ölenlerin ön sı
ralarında bulunuyor?
Hayalinin yaratıcılığı savaşında öldürülen meçhul yazar 'için bir
anıt yapabilir miyiz? .. Pek çok var. Umarım artık başkası olmaz.
213
BU DÜNYANIN KARMAŞIKLIGINA
YUMUŞAKLIKLA KATKIDA BULUNALIM
Pierre Guyotat*
Ben katolik bir kafirim ama sizin inancınıza da benimki kadar say
gılıyım. Bence saçma, hain ve günah dolu bir fetvanın altında ce
saretle yaşıyorsun.
Tanrının gözünden çıkan ışınlar, İngiltere'de ve dünyanın diğer
bölgelerinde, ellerinde mitralyöz, bıçak ya da kementle bekleyen ka
tillerin seni görmeleri için üzerinde yoğunlaşıyor. Sakalını ve cüb
besini sallayarak ve kendine bakmadan, zina yapanları öldürten zinacı,
çocuk katili i htiyar, kadınları taşlattıran çok karılı hiçbir mahkemeye
danışmadan yaşam hakkını kaldırmaya kalkışıyor. Bunun için deli
olmak lazım. Dünyanın gözünün içine baka baka İslam ' ı n da Büyük
Şeytan' ın yargısıyla kurban seçmesi delilik değil mi?.. Kendisini
Tanrı' nın yerine mi koyuyor?
İmanın, ibadetin yumuşaklığını, evrensel çekicilik gücünü, rahipler
ve mollalar ne hale getiriyorlar.
Bizim aramızdaki İncil'i okumaya devam edenler gibi, Kur'an oku
maya devam ederek görevini yerine getiren size nasıl yardım ede
biliriz, Salman? .. İddiasız bir şekilde olayın içyüzünü yaymaya devam
edelim, bu dünyanın karmaşıklığına yumuşaklıkla katkıda bulunalım.
Çeşitli ulusların Müslüman kökenl i yazarları ! Toplanın ve ola
bildiğince şeytani bir büyük kitap hazırlayın ... Biz Batılılar ise size
yayın alanını hazır edeceğiz.
214
FETVANIN VERDİGİ ASIL DERS
Fred Halliday*
215
Humeyni politik konumunu güçlendircek bir din yorumunun İslam
dünyasına hakim olmasını istiyordu. Fetva, bu yoldaki girişimlerinin
bir parçasıdır. Ayetullah Humeyni'nin hakkıda ölüm kararı verdiği tek
insan Rüşdü değildir. Humeyni on binlerce insanı sırf rejim karşıtı ol
duğu için öldürtmüştür. On binlerce Hizbullah militanının Tahran so
kaklarını "Liberalizme ölüm" sesleriyle çınlattığına tanık olmuştum.
Humeyni rejimi tarafından öldürülen ve tanıdığım insanlardan Sait
S ultanpur, Şah zamanında hapis yatmış Marksist bir oyun yazarıydı.
İngiltere'ye kaçmayı başaran S ultanpur, devrim olduktan sonra ül
kesine dönmüş fakat Humeyni'nin muhafızları tarafı ndan düğün ge
cesi öldürülmüştü.
Şah döneminde 8 yıl hapis yatan Filistin Direnişi taraftarı sosyalist
Shokrallah Paknejad ile İran'ın Kürt bölgesindeki laiklik hareketinin
başı Abdul-Rahman Qassemlu, Humeyni tarafından öldürülen in
sanlardan diğer ikisi.
Bu insanlar, İran'ın karşıt görüştekileri susturarak, kendi İslam yo
rumunu tüm İslam dünyasına hakim kılma çabasının farkında olan in
sanlardı. Son birkaç yıl içinde gerek İran içersinde, gerekse dışında
birçok yazar ve düşünür tutucu rejime karşı mücadeleyi yaşamlarıyla
ödedi. 1 946 yılında suikast sonucu ölen laik milliyetçi lider Ahmad
Kasravi'den sonra, çok yakın bir zamanda, 1 992 yılının Ocak ayında
Mısırlı laik yazar Foraj Foda, 1 993 yılının Ocak ayında ise Türk
yazar-gazeteci Uğur Mumcu arabasına bomba konarak öldürüldü.
Fetvanın hemen kaldırılması için hiçbir dini engel olmadığı gibi
kaldırılmasını gerektiren üç güçlü dayanak sunabiliyoruz. Bu da
yanaklardan birincisi, Şiilik'teki hukuk sisteminde, fetvayı ilan eden
kişi öldüğünde fota hükmünü kaybeder, der; ikincisi, birçok İslam ya
sası , fetvanı n sadece İslam dünyasında geçerli olduğunu kabul eder.
Üçüncü dayanak ise, Humeyni'nin ölmeden çok kısa süre önce, dev
letin gelişmesi ve çı karları uğruna dinin en temel yaptırımlarının bile
göz ardı edilebilmesini sağlayacak dini mekanizmayı .önerdiği bi
liniyor. Bu da İran'ın fetvayı kaldırması için dini bir engel olmadığını
bir kez daha kanıtlıyör.
216
Hiçbir Müslüman Yazar Rüşdü'yü Suçlamadı
217
. IV
Doğu Perinçek
22 1
ikliğin burjuvazinin tüketim modeliyle özdeşleştirilmesi ve sermaye
sınıfının bir sorunu olarak gösteri lmesidir. Oysa laiklik, emekçi halkın
sorunudur. Laiklik, alkol almak veya mayo giyinmek değildir.
Siyasal açıdan bakarsak, laiklik halkın iktidar mücadelesinin kar
şısına çekilen ideolojik barik�tları yıkma mücadelesidir.
Toplumsal açıdan laiklik, Ortaçağ'ın hakim sınıflarına, yani fe
odallere karşı sınıf mücadelesidir.
Felsefe düzleminde laiklik, halkın aydınlanmasıdır; evren, dünya,
insan ve bilgi nedir sorularını olgulara dayanarak yanıtlamasıdır; ger
çeğe yaklaşmayı öğrenmesidir.
Bilim ve teknoloji düzleminde laiklik; araştırma, deney ve üretim
faaliyeti nin, büyücülük kalıntılarından ve inançlarından temizlenmesi,
bilginin biricik kaynağı olan hayatın kendisinden çıkarılmasıdır.
222
cadelesi verdi. Ne var ki, bu hesaplaşmayı başardıktan ve kendi ik
tidarını pekiştirdikten sonra cephesini halka döndü. Artık dini ideoloji,
halkı yeni düzene bağlamak için, Atatürkçü burjuvazinin aleti oldu.
Hakim sınıflar, emperyalizmle işbirliğini yoğunlaştırdıkları ve emek
çiler üzerindeki diktalarını koyulaşurdıkları süreç içinde, laikliğin ka
zanımları ndan da vazgeçtiler. 1 2 Eylül generaller rejiminin uy
gulamalarının nerelere vardığı biliniyor.
Dincilik ülkemizde, "Sivil Toplumcu"lann iddia ettikleri gibi, top
lumdan gelmiyor ·ve "sivil toplumun" ideolojisi değildir. Dinciliği, de
mokratik süreçlerin önünü kesmek ve ABD' nin "Yeşil Kuşak" pro
jesinin gereğini yapmak için devlet, yukardan aşağı pompaladı. Bugün
de ABD ' nin Türkiye'ye biçtiği ideoloj ik-kültürel elbise "Ilımlı
İslam"dır.
223
proJesıne yöneldiği için, halkı yalnız milliyetler düzleminde değil,
mezhepler düzleminde de bölüyor ve kendi sınırlarını çiziyor.
Halk hareketleri Ortaçağ' da kendilerini ister istemez dinsel ide
olojik biçimler altında dile getirebiliyorlardı. Bugün Ortadoğu' nun
birçok ülkesinde baskı ve sömürüye karşı dinsel temalarla yürütülen
mücadeleler, o dönemin kalıntısıdır. Ne var ki, Türkiye bu eşiği 20.
yüzyılın başında Kemalist devrimle aştı. Birbiri peşi sıra laik ve ma
teryalist kuşaklar yetişti. Özellikle 1 960'lardan başlayarak sosyalist
hareket, geniş yığınların aydınlanmasına çok önemli katkılarda bu
lundu. Bu durumda, Türkiye'de dinci akımların anti-emperyalist bir
harekete önderlik etme eğilimi de yoktur, şansı da. Türkiye' de tarihsel
gelişme, dinci akımlara bir tek işlev bırakmıştır: Halk hareketinin bas
tırılmasında kullanılmak.
Bu nedenlerle, "Laiklik bizi halktan koparıyor" diyenler, aslında
"Laiklik bizi devletten ve düzenden koparıyor" görüşünü dile ge
tiriyorlar. Sınıf mücadelesini ekonomik boyutlar içine hapsediyorlar;
iktidar mücadelesine ve ideolojik mücadeleye yan çizmiş oluyorlar.
Bunlarla birlikte, bazı İslamcı gruplar emperyalizme karşı nerede
ve ne zaman tavır alsalar, orada ve o zaman aynı saftayız demektir.
Ama politik düzlemdeki bu birliktelik, ideolojik mücadelenin tatil
edilmesini gerektirmez. İnanan halk ise, bizim halkımızdır. Dü
şünceleri nedeniyle bunca baskılara uğramış olan Bilimsel Sos
yalistler, hiçbir insanı düşünce veya inançları yüzünden incitmezler.
Sosyalist bir toplumda, herkes inanç ve ibadetinde özgür olacaktır.
224
Aydınlık, Salman Rüşdü tartışmasıyla bir iltihabı patlatmıştır. Ül
kemizde emperyalizmden kuvvet alarak gittikçe cüretlenen yobazlık,
özgürlüklerin sınırını da belirlemek istiyor. Tartışılabilecek konular
için, yobaz terörcülerden izin almak gerekiyor. Aydınlık, yayınıyla
izinli "özgürlük" anlayışına ve yobazlığın bir izin makamı haline gel
mesine esaslı bir darbe indirdi ve konuyu toplumun önüne getirdi.
Dikkat ediniz, yobaz güçler, aydınlanmasını engellemek istedikleri
her konuya "dinimize hakaret ediliyor" gerekçesiyle yasak ko
yuyorlar. Oysa Aydınlık' ın yayınında hiçbir aşağılama yoktu. Öte yan
dan araştırma ve ifade özgürlüğü, yasak kabul edemez. Her boyun
eğiş, yasağın sınırını genişletecektir. Özgürlüklerin içeriğini, özgürlük
düşmanları değil, özgürlüğe ihtiyacı olan halk belirleyecektir.
•
225
Türkiye basınında tek bir tanıtma yazısı bile yayım:lanmamıştır ( Cum
huriyet Gazetesi dahil).
· Çünkü Turan Dursun, Batı burjuvazisinin çizdiği çerçevenin dı
şındadır; Kenan Evren' in ağzından "din, birleştirici ve gereklidir"
diyen Türkiye burjuvazisinin çizdiği sınırın dq dışındadır. Özetle
Turan Dursun ' a "Yeni Dünya Düzeni" içinde bir yer yoktur, hele hele
spot lambalarıyla parla.tılacak biT yer hiç yoktur.
·
226