Professional Documents
Culture Documents
TÜRK TASAVVUFUNDA HAYVAN RUHU VE KORUYUCU PİRLER SEMBOLİZMİ - Mehmet Surur ÇELEPİ
TÜRK TASAVVUFUNDA HAYVAN RUHU VE KORUYUCU PİRLER SEMBOLİZMİ - Mehmet Surur ÇELEPİ
261
Mehmet Surur ÇELEPİ
protecting the animals and the shepherds, have turned into remembrance figures as “ “saintly
dads”” with the influence of the folk sufism as well as in the examples of Koyun Baba, Veysel
Karani and Barak Baba in Anatolia.
Key Words: Turkish Mysticism, Mysticism, Protective Spirit
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
262
Türk Tasavvufunda Hayvan Ruhu ve Koruyucu Pirler Sembolizmi
Bütün canlı ve cansız varlıkların kendilerine ait bir ruhu olduğuna dair
kuvvetli inanış, Türklerin doğa algısı hakkında ayrıcalıklı bilgiler sunar. Bu
inanış, aynı zamanda göçebeliğe ve hayvancılığa dayalı hayat tarzını şekil-
lendirir ve evren tasarımları hakkında ip uçları barındırır. Yeryüzünde yaşayan
her şeyin bir ruhu olduğu görüşü, zamanla bu ruhların insanların faydasına
olduğu inancını güçlendirir ve yukarıda aktarıldığı üzere Yer-Su adı verilen
ruhların varlığını belirginleştirir. Bunların yeryüzünde yaşayan iyi ruhların
bütünü olduğuna, Tanrı kutunu taşıdıklarına, hamilik yaptıklarına inanılır.
Yeryüzünü insanlarla paylaşan en önemli varlıklar hayvanlar ve bitkiler-
dir. Türkler bu canlıların kendilerine Tanrı armağanı olduğuna ve kut taşıdık-
larına inanmışlardır. Bitkilerin ve hayvanların ruhlarını ise en önemli Yer-Su
ruhlarından kabul etmişlerdir. Bazı araştırıcıların “hayvan üslubu” adını ver-
dikleri bu tasavvur, bozkırların gerçek sahibi çeşitli Türk topluluklarını yüz-
yıllarca etkileyen önemli motiflerden birisi olmuştur. Hayvan üslubu (Animal
style)’nun ortaya çıkışında eski naturizm ve animizm inançlarının etkisi var-
dır. Bazı araştırıcılar bunu, tabiat karşısında âciz kalan ilkel insanların, olayla-
rı gerçek şekliyle değil, bu olayların altında bir büyü aramaları şeklinde izah
etmektedir. Hayvan üslubunun doğuşunda, insanların tabiat-üstü kuvvetlere
karşı olan eğilimleri kadar (korku, saygı, büyü, sihir, vb.), bozkır hayatının ge-
rektirdiği konar-göçerlik ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan hayvan besleyi-
ciliği ile bu hayat tarzının gerekli kıldığı ekonomik faaliyetler rol oyanmıştır.
Türkler, neticede hayvan üslubu etrafında bir inançlar sistemi oluşturmuş ve
bu inançlar sistemi içerisinde maddi ve manevi her alanda hayvan üslubunu
içeren orijinal bir kültür yaratmışlardır (Çay 1990: 12-13).
Evrenin diğer canlılarla paylaşması gerektiğine inanan Türkler için
üstün güçlere sahip olan hayvanlar, zihninde farklı inançların doğmasına
imkân sağlar. kendisinde olmayan güçlere sahip olan hayvan; kas gücü,
görüş keskinliği, güçlü koku alma duyusu ve yön bulma yeteneği ile ilkel
insanın zihninde mükemmelleştirilmiştir. Hayvan, ilkel dönem Türk insanının
zihninde insan olmayan, endişe veren bazen de yüceltilendir. Aynı zamanda
çok yakın, çok alışıldık olan ve bu sebeple de güven duyulan canlı türüdür
(Yeşildal 2015: 11). Tarih boyunca hayvanları bu özellikleri onları kültürel
hayatta daha da belirgin kılar. Hayvanların ongun olarak seçilmesi, ata hayvan
inanışı çerçevesinde bazı hayvanlardan türemeye inanılması, ilk resim sanatı
olarak kabul edilen tamgalarda bazı hayvanların sıklıkla kayalara ve diğer un-
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
263
Mehmet Surur ÇELEPİ
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
264
Türk Tasavvufunda Hayvan Ruhu ve Koruyucu Pirler Sembolizmi
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
265
Mehmet Surur ÇELEPİ
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
266
Türk Tasavvufunda Hayvan Ruhu ve Koruyucu Pirler Sembolizmi
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
267
Mehmet Surur ÇELEPİ
devam etmiştir. Bu bağlamda Türk mitolojisinde birer ongun veya hayvan ata
olarak kabul edilen hayvanlara tasavvufta rastlanmayabilir. Başka bir açıdan
bakılacak olursa tasavvufun yaygınlaştığı dönemlerde önemli bir hayvan üze-
rinden kurgulanan sembolizm, ilk mistik anlayışta yer bulmamış olabilir. Ör-
neğin kadim kurt sembolizmi, tasavvuf yer bulmayabilir. Bunun yerine aslan
ön plana çıkmaya başlar.
Türk tasavvfundaki hayvan sembolizminin üç yönü vardır. Hayvanların
nitel özelliklerine bürünme, hayvan sevgisini yayma ve koruyucu ruhtan pire
dönüşüm söz konusu üç yödür. Bu bildiride sadece koruyucu ruhtan pire dö-
nüşüm sembolizmi ayrıntılı olarak incelenecektir.
Söz konusu cihetlerin ilkine göre bazı mutasavvuflar, hayvanların nitel
özelliklerine bakarak bu hayvanların şekline girebilirler. Birçok örnek olsa da
bildirinin sınırlarını aşmamak üzere, sadece kuş donuna girmek ile ilgili bazı
bilgiler verilebilir. Türk kültüründe birer ongun olarak kabul edilen, simge
değerlerini mitik anlayışta, bayraklarda, işaretlemelerde, tören kıyafetlerin-
de hissettiren kuşlar, tasavvuf anlayışında ve mutasavvufların menkıbelerinde
önemlerini muhafaza ederler. Kuş sembolizmi şamanlıkta çok yaygındır. Şa-
man ya da kam-ozan, şamanlaşmadan önce, bir kuş görünüşünü olabildiğince
andıran, tüylerden bir giysi giyer ve bu kılığa bürününce kendini bir kuş gibi
hisseder. Böylelikle öte dünyaya doğru kanat açabilir (Melikoff 1994: 157)
Hatta İslamiyet’i kabul eden Türklerde Şamanizmin en önemli izleri, ilk der-
vişlerin istedikleri zaman bir hayvan veya kuş şekline girebilmeleri olarak
kabul edilmiştir (Ögel 1989: 29). Bu bilgilerden hareketle Perende sözcüğü
geleneğe göre Hacı Bektaş’ın mürşidi olan Lokman’ın uçma gücünün karşı-
lığı olduğunu ve Lokman Perende’nin perendilik yetisini yani uçma gücünü
mürşidi olan Ahmed yeseviden aldığını hatırlatmakta fayda vardır (Melikoff
1994: 158).
Türk tasavvufunda kuş sembolizmine en çok Hacı Bektaş’ın velayetna-
mesinde rastlanılır. Menkıbelerde aktarıldığına göre Hacı Bektaş bazen yırtıcı
kuşların bazen de hoşgörüyü temsil eden kuşların donuna girer. Bu durum ir-
şad vazifesini yerine getirirken ona karşı sergilenen tutum ile ilgildir. Örneğin
Hacı Bektaş, Horasan’a hücum edip müslümanların mallarını yağmalayan ve
Ahmet Yesevi’nin nefes oğlu Kutbuddin Haydar’ı esir alan kâfir Bedahşan
halkıyla savaşmaya şahin donunda gitmiştir. İşi sona erdiğinde silkinip bir gü-
vercin olmuştur (Duran 2007: 125). Hacı Bektaş Haydar’ın yanına geldiğinde
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
268
Türk Tasavvufunda Hayvan Ruhu ve Koruyucu Pirler Sembolizmi
ise doğan kılığına girmiştir (Duran 2007: 138). Aynı Hacı Bektaş Rum’a gel-
diğinde ise güvercin donuna girmiştir. Hatta Hacı Bektaş’ın güvercin olarak
Rum’a gelmekte olduğunu kerametle keşf eden Rum erenleri, kendisini bura-
ya sokmamak için Hacı Doğrul’u (Tuğrul) alıcı bir doğan kuşu donunda karşı
göndermişlerdir. Fakat karşılaştıklarında Hacı Bektaş hemen insan kılığına
girerek doğanın boynunu sıkar. Bunun üzerine “kötülük bizden bağışlamak
erenlerden, eksiklik ettik” diyip özür ve bağışlama diler. Hünkâr ise “iyiliğim
er, erin üzerine öyle gelmez. Siz bize zalim şeklinde geldiniz. Biz size mazlum
şeklinde geldik. Eğer güvercinden daha çok mazlum bir şekil olsaydı o şekile
gelirdik” diyerek başlığını tekbirleyip başına giydirdi (Duran 2007: 177-178)
Hacı Bektaş’ın yanı sıra onun halifelerinin de söz konusu yırtcı kuş do-
nuna girdikleri aktarılır. Örneğin Hacı Bektaş halifelerinden Sarı İsmail, sarı
bir doğan şeklinde Tavas’a gitmiş, kâfirler kendisini yakalayıp öldürmek iste-
yince yeniden adam olmuştur (Duran 2007: 565) Başka bir menkıbede Sul-
tan Şucâuddin’in, kendisine kurban olarak bir koyun vermeyen sürü sahibine
kızdığı ve oradakilerin gözü önünde göğe havalanarak bir şahin donunda geri
döndüğü ve koyun sürüsüne saldırdığı aktarılır (Ocak 1983: 167).
Türk tasavvufunda turnanın ayrıcalıklı bir önemi vardır. Turna, ebedî dö-
nüşün ve dönen zamanın sonuç olarak ruhun beden yolculuğunun karşılığı
olan göçmen kuştur. Göçmen yaşayış, Türkmenlerin yaşamı olan göçer ya-
şayışa eş düşmektedir (Melikoff 1994: 110, 128). Bu sembolizmin yansıması
birçok menkıbede yer alır. Horasan Erenleri mahya hazırlayıp Hoca Ahmed
Yesevi hazretlerini meclislerine davet etmek istediler.velayet erenlerinden
yedi kişi turna şekline girip Türkistan’a doğru yola çıktılar. Bu durum Hoca
Ahmed Yesevî’ye malum oldu. Yanındakilerle birlikte Turna donuna girerek
onları karşıladılar (Duran 2007: 102).
Turna sembolizmi Pir Sultan Abdal’ın şiirine şu şekilde yansır;
Hazreti Şahın avazı
Turna derler bir kuştadır
Asası nil deryasında
Hırkası bir derviştedir Pir sultan Abdal
Bunun yanısıra Alevilerin semahının kökeni turnaların gökteki dönüş-
leridir. Turna, tanrısallığın yeryzü tecellileri içindeki timsalidir. Öncelikle de
Allah’ın beşer suretinde tecellisi olan Ali’yi temsil eder.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
269
Mehmet Surur ÇELEPİ
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
270
Türk Tasavvufunda Hayvan Ruhu ve Koruyucu Pirler Sembolizmi
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
271
Mehmet Surur ÇELEPİ
Baba, Kamber Ata, Oysıl Kara, Zengi Baba, Geyikli Baba gibi figürler toplu-
mun ortak değerlerini, tecrübelerini, inançlarını tarihsel süreklilik bağlamında
hatırlatan ve onları kimlikli kılan bir anlam alanına sahiptirler. Baba ve Ata
unvanıyla bilinen pek çok inanılan şahsiyetin varlığı da bunu göstermektedir.
Orta Asya’dan Balkanlara kadar birçok bölgede adı anılan bu unvan ve figür-
ler, eski algı ve inançların, yeni topraklara yeni din anlayışı ile uyarlanmasıyla
ilgilidir
Aşağıda söz konusu Atalar hakkında bilgiler verilecektir. Fakat bunlar-
dan önce söz konusu hayvanların çobanlarının da Türk kültüründe son derece
önemli olduğunu bildirmekte fayda vardır. Bu bağlamda öncelikle çoban ata-
lar üzerinde durulması gerekir.
3.1.1. Çoban Ata
Hayvan yetiştiriciliğine vakıf olan toplumlar, medeniyet kurma yolunda
daha başarılı olmuşlardır. Büyük hayvan sürülerini sevk ve idare edebilme,
insanları sevk ve idare edebilmenin ön aşamasıdır. Bu alanda geliştirilen yön-
tem ve teknikler, doğa olaylarını tanıma ve bu olaylara göre hayatı düzenleme,
hayvancılığı ticarete dönüştürme gelişmişliği beraberinde getirir. Hayvancılık
yetisinin medeniyet kurabilmeye evrilmesi, medeniyet kurucuların öncelikle
hayvan sürülerini sevk ve idare edebilmesini gerektirir. Bu bağlamda dinî ve
tarihî liderlerin bir kısmının çobanlık yaptığı dikkatlerden kaçmamalıdır. Ör-
neğin peygamberlerin bir kısmı, Türklere ait destan kahramanlarının bazıları
çobanlık yapmıştır (Çelepi 2017: 126).
Hayvancılığın bu kadar önemli olması doğal olarak çobanları halkın bel-
leğinde önemli kılar. Çoban, doğayla toplum arasında, hayvanlarla insanlar
arasında vasıtayı sağlayabilen kişidir. Çobanlık, bir bozkır kavmi olan Türkler
için en saygın meslek olarak görülür. Hayvancılığa verilen önem doğrultu-
sunda çobanlık zamanla gelişme göstermiştir. Zengin hayvan sürülerine sahip
olan Türklerin hayvancılıkla uğraşmalarının doğal sonucu olarak, mutfak kül-
türlerinin temelini et; giyimlerinin hammaddesini yün oluşturmaktaydı. Bu
yaşam şeklinin çoban etrafında bir kültür meydana getirmesi doğal bir durum-
dur (Çoban 2015: 1).
Çobanların kültürel bellekteki bu önemlerinden dolayı çoban ve çobancı-
lığın, ekonomik düzeyin üst tabakasında olduğu bir çağda ortaya çıkan Çoban
Ata kültü, elde olan verilere göre bütün hayvancılığın baş kültü niteliğindedir.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
272
Türk Tasavvufunda Hayvan Ruhu ve Koruyucu Pirler Sembolizmi
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
273
Mehmet Surur ÇELEPİ
dersinden yapılmış börkü tekbirleyip tekrar giydirdi (Duran 2007: 189). Bör-
kün geyik dersinden olması Türk mitolojisini hatırlatır. Geyik ve koyunun
aynı menkıbede birleşmesi eski ve yeninin birleşmesidir.
3.1.2. Koyun Baba
Koyun, İslam öncesi Türk kültüründe hem ekonomik kaynaklı hem de
kutsal nitelikli hayvanlardandır. At ile birlikte en önemli ve makbul bir yere
sahiptir.Türklerin tarihine bakıldığında koyun ile atın insan hizmetine girme-
si arasında paralellikler görülür (Kafesoğlu 2014: 304). Koyun yetiştirmek
devletin devamlılığı açısından son derece önemliydi. Koyun yetiştiriciliği
devletin ekonomik gücünün göstergelerindendi. Birçok alanda koyun bir güç
göstergesiydi. Son tahlilde toplumun bizatihi varoluşunun ana kaynaklarından
birini oluşturur. Koç boynuzlu balbalların ve mezar taşlarının varlığı da bunu
doğrulamaktadır. Birçok metinde koyunun bu özelliği ile ilgili bilgiler yer alır.
Oğuz Kağan Destanında Oğuz Kağan, kendi çocukları arasında paylaştırdık-
tan sonra büyük bir şölen verir. Bu şölenin toyrakları olarak diktirdiği direkle-
rin altına ak ve kara koyun bağlar (Ögel 1989: 127). Dede Korkut Kitabında
koyunun yer aldığı birçok bölüm yer alır. Örneğin “Dirse Han Oğlu Boğaç
Han Destanı”nda anlatıldığına göre Bayındır Han büyük bir ziyafet hazırla-
mış, attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirmişti (Ergin 2001:
21).
İslamiyet öncesinde koyuna verilen bu önemden dolayı var olduğuna
inanılan koyunların hami ruhu, İslamiyetten sonra da Pir inancıyla birleşerek
hem Orta Asya’da hem da Anadolu’da mutasavvıf kimliği, çobanlık mesleği
ve koyunlara düşkünlüğüyle bilinen Koyun Baba figürünü ön plana çıkarır.
Koyun Baba hakkında başta Anadolu’da olmak üzere Türk dünyasında
çeşitli menkıbeler anlatılır. Özellikle Anadolu’da anlatılan menkıbelerin çoğu
“Vilayetnâme-i Koyun Baba” adlı eserden nakledilmiştir. 15. yüzyılda Ço-
rum/Osmancık’ta yaşadığı bilinen Koyun Baba’nın Horasan’da doğduğu ve
soyunun Hz. Ali evlâtlarından sekizinci imam Ali er-Rızâ’ya dayandığı aktarı-
lır. Eserde Seyyid Ali adıyla zikredilen Koyun Baba, Horasan’da vaktinin ço-
ğunu ibadetle ve halkın dertlerine çare aramakla geçirirken bir gece rüyasında
Hz. Peygamber’i görür ve onun emriyle hacca gider. Medine ve Kerbelâ’yı
ziyaret ettikten sonra irşad vazifesiyle Anadolu’ya gönderilir. Evliya Çelebi,
Horasan’dan Anadolu’ya gelirken yaptığı yolculuk esnasında her yirmi dört
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
274
Türk Tasavvufunda Hayvan Ruhu ve Koruyucu Pirler Sembolizmi
saatte bir koyun gibi melediği için kendisine Koyun Baba lakabının verildiği-
ni söyler (Şahin 2002: 229).
Horasan’da başladığı yolculuğunun sonunda Bursa’ya gelen Koyun
Baba burada koyun çobanlığı yapmaya başlar. Bursa’da koyunlarını otlatır-
ken bir ara mağarada inzivâya çekilmiş, kırk gün sonra inzivâdan çıkmış ve
kendisine Âşık Çoban ve Ârif Çoban lakapları verilmiştir. Koyun Baba bir
süre İnegöl civarında da çobanlık yapmış, ardından rüyasında gördüğü Hz.
Ali’nin emriyle hayatının sonuna kadar yaşayacağı Osmancık’a giderek Ara-
fat tepedeki Hıdırlık mevkiinde bir sakız ağacının dibine yerleşmiştir. Vilâ-
yetnâme’de Koyun Baba’nın Osmancık’ta da kerametler gösterdiği, etraftaki
bazı kimseler tarafından hoş karşılanmamakla birlikte olağan üstü olaylarla
velîliğini kanıtladığı anlatılır (Şahin 2002: 229).
Koyun Baba’nın giderek artan şöhreti Fâtih Sultan Mehmed’e kadar
ulaşmış, Fâtih, Uzun Hasan üzerine sefere giderken Osmancık’a uğrayarak
kendisini ziyaret etmiştir. Vilâyetnâme’de uzun uzadıya anlatılan bu ziyaret
sırasında Koyun Baba Fâtih’i “Allah erlerinin şahı” diye nitelendirip onun
Uzun Hasan’a galip geleceğini müjdelemiş, Fâtih de Koyun Baba’yı zamanın
kutbu olarak gördüğüne ilişkin konuşmasından sonra kendisine etraftaki köy-
leri vakfetme ve büyük bir tekke yaptırma sözü vermiş, ancak Koyun Baba
padişahın bu lutfunu kabul etmeyip yakındaki Kızılırmak üzerine bir köprü
yaptırmasını rica etmiştir. Bu sözü yerine getirmeye Fâtih’in ömrü yetmedi-
ğinden bu iş bir gece Koyun Baba’yı rüyasında gören II. Bayezid’e kalmıştır
(Şahin 2002: 230)
Vilâyetnâme, Koyun Baba’nın XV. yüzyılda Osmancık’ta yaşamış
bir Kalenderî şeyhi olduğunu ortaya koymaktadır. Ahmet Yaşar Ocak’a göre
Vilâyetnâme’de Hacı Bektaş-ı Velî’den bahsedilmemesi ve Koyun Baba’nın
Otman Baba ile olan arkadaşlığı, onun da Otman Baba gibi Hacı Bektaş gele-
neği dışındaki Haydarî olmayan Kalenderîler’den olması gerektiği hususunu
düşündürmektedir. Ancak Evliya Çelebi’den itibaren verilen bilgilerden Ko-
yun Baba’nın Hacı Bektaş geleneği içine dahil edildiği ve tekkesinde Bektaşî
dervişleri yaşadığı anlaşılmakta, dolayısıyla sonradan Bektaşîler’ce benim-
senmiş olması ihtimali ortaya çıkmaktadır (şahin 2002: 230).
Anadolu’nun birçok bölgesinde Koyun Baba’nın türbesi bulunur ve
bu kültle ilgili menkıbeler anlatılır. Bu menkıbelerin tümünde Koyun Baba
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
275
Mehmet Surur ÇELEPİ
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
276
Türk Tasavvufunda Hayvan Ruhu ve Koruyucu Pirler Sembolizmi
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
277
Mehmet Surur ÇELEPİ
hayvan (Ögel 2014: 538) olan deve, Türkmen şiirinde Türkmenlerin kahra-
manlığı, cesareti, mertliği anlatırken benzetme unsuru olarak kullanılır (Sağ-
lam 2014:352). Deve, Türklerde insanla özdeştir, akrabadır, insana rehberlik
eder, insanı korur ve tabiatıyla bir köken miti niteliğine bürünür (Arslan 2014:
202). Erkek deve anlamına gelen Buğra kelimesi, köken mitinin dönüşümüne
bağlı olarak kalıplaşan model-sembol şeklindeki temel göstergeleri, özellikle
Karahanlı hükümdar sülalesine verilen unvanlarda görülür. Satuk Buğra Han,
Musa Buğra Han, Muhammed Buğra Yusuf gibi adlarda Buğra sembolünün
İslam etkisine rağmen, köken mitine ilişkin atanın anısına duyulan saygı çer-
çevesinde kullanılmaktadır (Roux 2005: 116).
Türk kültüründe devenin önemi koruyucu ruh anlayışında da belirginle-
şir. Manas’ın doğuşunda yapılan duada Oysul Baba, insanları koruyan bir ruh
olarak görülür:
Doğduğun kutsal yerler, görünsün sana her dem!
Sol yanında Oysul-Baba, boğa yaratsın Bakay!
Sol yanında Koca-Hızır, uyusun baksın Bakay (Ögel 2014: 681).
Deve ve devecilerin hami ruhu olarak kabul edilen Oysıl Kara, önce
üveys ataya sonrasında da İslamiyetten sonra bir deve çobanı olan ve Hz. Pey-
gamberi görme aşkıyla menkıbelere konu olan Veysel Karaniyle bütünleşir.
555-560 yılları arasında doğduğu tahmin edilen Veysel Karani bir deve
çobanıdır. Veysel Karani Müslüman olunca peygamberi görmek üzere gözleri
görmeyen annesinden izin alarak yola koyulur. Hz. Peygamber’in evine giden
Hz. Veysel Karani, Peygamber Tebük seferinde olduğundan onunla görüşe-
meyinde annesi bakıma muhtaç olduğundan geri döner. Hz. Muhammet sefer-
den dönünce durumdan haberdar olur. Hz. Muhammet hastalanıp ölüm vakti
yaklaşınca kendi hırkasını Veysel Karani’ye gönderir.
Ahmed Yesevî, Hakim Ata’ya icazet verip tekkesini kurmak için gönde-
receği sırada “Yarın seher vakti sana bir deve gelecek, ona bin, nerede durursa
ineceğin yer orasıdır” der. Deve bir müddet ilerledikten sonra bir yerde durdu
ve oturdu. Oturdğu yerden bir türlü kaldıramadılar, deve hep bağırdı. Bu yüz-
den oraya “Bakırgan” dediler (Köprülü 1993: 89).
3.1.4. Zengi Ata
Sığır ve inekler Türk kültüründeki önemli hayvanlardandır. Bu hay-
vanların koruyucu ruhları İslamiyet’ten sonra Zengi Ata olarak belirginleşir.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
278
Türk Tasavvufunda Hayvan Ruhu ve Koruyucu Pirler Sembolizmi
Zengi Ata, Hakim Ata’nın halifleri arasında en çok tanınanıdır. Zengi Ata,
Taşkent dağlarında sığır güden kalın dudaklı, zenci bir çobandı. Kendini ve ai-
lesini çobnalık ücreti olarak Taşkendlilerden aldığı para ile geçindirirdi. Ömrü
daima kırlarda geçtiği için, namazı da kırlarda, ovalarda kılar ve namazdan
sonra zikre başlardı. Bu zikir esnasında bütün sığırlar otlamayı bırakırlar, et-
rafında halk oluşturarak onu dinlerlerdi (Köprülü 1993: 93).
Rivayet göre çalıştığı bir gün dört genç adam çıktı. Bu gençler Bu-
hara’da medrese eğitimi görürken, Allah yoluna girmek için oradan ayrılıp
kendilerine bir mürşid arıyorlarmış. Zengi Ata onlara dedi ki “Biraz durun
dünyanın dört tarafını koklayayım. Nerede kamil mürşid kokusu alırsam size
bildireyim. Zengi Ata, yüzünü dört bir tarafa çevirerek kokladı ve sonunda
“sizi kemale eriştirmeğe kadir benden başka kimse yoktur” der (Köprülü
1993:93).
Eski Türk kültüründe sığır ve ineklerin hami ruhu, Zengi Ata’da tek-
rar yaşam alanı bularak Orta Asya’nın birçok bölgesinde yaşamaya, Türk ta-
savvufunda hakkında menkıbeler anlatılarak bir figür olarak yaşamaya devam
etmektedir.
3.1.5. Geyikli Baba
Türk kültüründeki en önemli hayvanlardan biri geyiktir. Hem İsla-
miyet öncesinde hem de İslamiyet sonrasında sembol değeri en önemli hay-
vanların başında gelir. Geyik, şamanın ervahı olarak da kabul edildiğinden
Kuzey-Batı Sibirya’daki Samoyedler arasındaki inanışa göre, her şamanın bir
ren geyiği vardır. Bunun geyik şeklinde bir ruh olduğuna inanılır. Şaman ile
birlikte kavga eder, ancak geyik ölünce şaman da ölür. Ölen şamanın oğlu,
babasının bir heykelini yaptırır ve başına da bir geyik boynuzu koyardı. Bel-
ki eski Anadolu’daki boynuzlu “Geyikli Baba” anlayışının da kökleri böyle
derinlere gidiyordu (Ögel 2014: 136). Altay kam dualarında geçen “bindiğim
hayvan geyik, sığın” ifadeleri mistik ve Tanrısal yolculukta geyiğin bir binit
olduğunu gösterir.
Türk mitolojisinde geyikli ilgili birçok inanış yer alır. Hunların bir
kısmının ilk dedelerinin bir deniz ilahesi ile ilişkisi vardır. Bu dede avda bir
ak geyik öldürdüğünden ilahe münasebetten vazgeçer. Bunun oymağından
avaneler bu geyiği öldürdüklerinden o günden itibaren hep insan kurbanı için
insanları kendi kabilelerinden göndermek zorunda kalırlar (Eberhard 1996:
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
279
Mehmet Surur ÇELEPİ
86). Cengiz Han’ın atalarıyla ilgili olarak anlatılan rivayette geçen “Çinggis
Han’ın ceddi, yüksek Tanrının takdiriyle yaratılmış bir bozkurt idi, eşi beyaz
bir dişi geyik idi.” cümleleri Türklere yakın coğrafyaada yaşayan Moğollarda
da geyiğin önemini ve hayvanlarla ilgili türeyiş inançlarının mevcut olduğu-
nu göstermektedir (Ögel 1989: 575). Kırgızların atalarının “Boynuzlu Maral
Ana” olduğuna dair beslenen inancın izleri günümüzde dahi yaşamaktadır.
Beyaz Gemi adlı romanda Cengiz Aytmatov, Kırgızların soyunun “Boynuzlu
Maral Ana” tarafından düşmaların elinden kurtarılan çocuklardan türediğne
dair inancı konu edinen efsaneye sık sık değinir (Yeşildal 2015: 13).
Kadim kültürden günümüze geyik hem İslam öncesi hem de sonrasın-
daki yöneticilere ve mistiklere yol gösterdiğine inanılır. Bir anlatıya göre Hun
kavminin savaşçıları alışkanlıkları gereği Azak Denizinin en uzak bölgesinde
avlanırken birden bir alageyik görürler. Alageyik bataklığa girer. Geyik tıpkı
bir rehber gibi biraz ilerledikten sonra durmakta, sonra tekrar ilerlemekte son-
ra tekrar durmaktadır. Avcılar geyiği izlerler ve deniz gibi aşılmaz olduğunu
düşündükleri bataklıktan geçerler. O güne kadar bilmedikleri İskit toprağı gö-
zükmeye başlayınca geyik kaybolur. Kesinlikle bilmedikleri bu yolu kendile-
rine Tanrı’nın gösterdiğine inanırlar (Roux 2005: 132). Başka bir örnek Dede
Korkut kitabında yer alır. Dede Korkut Kitabında, Beyrek geyik kovalayarak,
nişanlısı Banu Çiçek’in otağının önüne gelir (Ergin 1997: 121-122).
Türk tasavvufunda da geyiğin yol göstericiliği ile ilgili birçok örnek
vardır. Mutasavvıfların geyik donuna girdikleri aktarılır. Hacım Sultan birgün
Beğce ve Habib Hacı adındaki iki veli ile Seyyid Battal Gazi’nin mezarını
ziyarete giderler. Bulduk Çayırı denilen yere vardıklarında Hacım Sultan cez-
beye gelip coşar. Yanındakiler niçin böyle yaptığını sorduklarında “Seyyid’in
ruhu bizi karşılamay çıktı” cevabını verir ve eliyle kırı gösterir. Gösterilen
yere baktıklarında bir sığının uzaklaştığını görürler; o anda sığın aniden kay-
bolur (Ocak 1983: 155)
Bu motife en iyi örnek kaygusuz Abdalın, Şeyhi Abdal Musa’ya na-
sıl mürid olduğunu anlatan ve Bektaşiler arasında çok tanınan bir hikâyedir.
Gaybi Beğ adamlarıyla ava çıkar. Av esnasında bir âhu görerek peşine düşer
ve adamlarından ayrılır. Attığı okla ön bacağının yanından âhuyu yaralar. Ya-
ralı âhu kaçarak Abdal Musa’nın tekkesinden içeri girer. Gaybi Beğ, peşinden
gider ve dervişlerden yaralı âhuyu ister. Dervişler görmediklerini söyleyip bir
de şeyhlerine başvurmasını söylerler. Gaybi Beğ meydan denilen salona girer
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
280
Türk Tasavvufunda Hayvan Ruhu ve Koruyucu Pirler Sembolizmi
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
281
Mehmet Surur ÇELEPİ
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
282
Türk Tasavvufunda Hayvan Ruhu ve Koruyucu Pirler Sembolizmi
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
283
Mehmet Surur ÇELEPİ
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
284
Türk Tasavvufunda Hayvan Ruhu ve Koruyucu Pirler Sembolizmi
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
285