Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 945

‘’Bu ders içeriği Eğitim amacıyla hazırlanmıştır.

Basımı, çoğaltılması ve paylaşılması yasaktır.


Ticari bir amaçla kullanılamaz.
ANTİJEN (Ag)
İmmün sistemi
gelişmiş bir canlı vücuduna
verildiğinde kendisine karşı
immün cevap oluşmasına
yol açan ve bu cevap
sonucunda ortaya çıkan
bağışık cisimlerle (antikor
ve/veya duyarlı lenfosit)
özgül olarak birleşebilen
maddelerdir.
 Girdiği organizmaya yabancı olması

 Girdiği vücutta kendisine karşı immün cevaba yol


açabilmesi yani immünojen olması

 Oluşan bağışık cisimlerle özgül olarak


birleşebilmesi yani antijenik olması
İMMUNOJEN VE ANTİJENLER
Immun cevap oluşturan yabancı maddeler
antijen veya immunojen olabilir.
 Immunojen; sadece immun yanıt meydana
getirme kabiliyetindeki herhangi bir madde için
kullanılır.
 Antijen ise; özgül bir bağışık yanıt oluşturan ve
oluşan bağışık yanıt ile in-vivo ve in-vitro
reaksiyona giren maddeler için kullanılır.

protein
epitope
 İmmün cevap
 Sıvısal (Humoral): Antikorlar
 Hücresel : Duyarlı T lenfositleri.

Her canlı türü her antijene aynı derecede


antikor cevabı veremez.
Vertebrasızlar: Ig cevabı yok
İlkel vertebralılar: IgM
Kurbağa: IgM, IgG
İlkel memeliler: IgM, IgG, IgA
İnsan: IgG, IgA, IgM, IgD, IgE
Antijenlerin antikorlarla ilişkisi:
 Epitop: Antijen molekülünün
özgüllüğünü veren ve kendi
antikoruyla birleşmesini
sağlayan bölgelerdir
(=Determinant
bölge=Belirtici bölge)
 Paratop: Antikor
molekülünde epitopa
karşılık gelen bölgedir
(=Fab)
Antijenlerin antikorlarla ilişkisi:
 Monovalan Ag: Bir tek
epitop bölgesi bulunan Ag.
Monovalan Ag

 Multivalan Ag: Aynı türde


birden fazla sayıda epitop
bölgeleri bulunan Ag.
Multivalan Ag

 Multispesifik Ag: Farklı türde


epitop bölgeleri bulunan Ag.
Multispesifik Ag
Farklı türde epitop bölgeleri
Epitop
Antijenin kendi antikoruyla birleşmesini sağlayan bölgesidir.
 Hapten:
*Tek başına immün cevap oluşturamayan
fakat taşıyıcı bir molekülle bağlandıktan sonra
vücuda verildiğinde antikor oluşturabilen ve bu
antikoru ile spesifik olarak reaksiyona
girebilen maddelerdir.
Taşıyıcı molekülün determinant bölgesi
gibi iş görürler.
*Çeşitli ilaçlar, bazı gıda maddeleri, proteine
bağlanabilen metaller hapten özelliğindedir.
Antijeniteyi Belirleyen Özellikler-1
1- Konağa yabancılık
Tavuk proteini tavşan için,
Tavşan proteini insan için
vs. iyi antijendir.

Tavuk proteini ördek için,


Antropoid maymun proteini insan için
zayıf antijendir.
2- Molekülün kompleks yapıda olması
 Kompleks polimer güçlü immünojen
 Homojen polimer  zayıf immünojen
Antijeniteyi Belirleyen Özellikler-2
3- Molekül büyüklüğü
Molekül ağırlıkla antijenite arasında kaba bir ilişki
vardır:
 Genelde molekül ağırlığı 1.000 daltondan az
olanlar immunojenik değil,(Aspirin, penisilin)
 1.000-6.000 dalton olanlar immunojeniteleri
değişkendir (insülin)
 molekül ağırlığı 6.000 daltondan fazla olanlar
immunojeniktir.(tetanus toksini)
Antijeniteyi Belirleyen Özellikler-3
4- Molekülün B ve T lenfositleri tarafından
tanınabilir olması
 Yalnızca B lenfosit uyarımı yapanlar hümoral bağışıklık
oluştururlar.
 Bir madde iyi antijenik özellik gösterebilmesi için hem B
hem de T lenfositleri tarafından tanınmalıdır.
5- Antijenin miktarı
 Az miktardaki antijen zerkiyle yeterli uyarı yapılamaz,
6- Antijenlerin enjekte edildikleri hayvanın türü,
cinsiyeti ve yaşı
Antijeniteyi Belirleyen Özellikler-4
7- Antijenin vücuda veriliş yolu sayısı:
 Parenteral veriliş immunojenlik özelliği arttırır.
 Ağız ve mukozalardan geçerek organizmaya giren ve iyi
immunojenlik özelliği gösteren maddeler de vardır.
 En etkili yol parenteral yoldur (IM, IC/ID, SC/SD, IV, IP)
 Bazı antijenler ağız yolundan da etkili olabilir (Polio Sabin
aşılaması)
 Antijenler belirli periyotlarla tekrarlanarak verilirse elde
edilen cevap daha güçlü olur
(Aşı uygulaması; primer ve sekonder cevap)
8- Molekülün çözünür ya da parçacık halde olması
 Bakteri, mantar, eritrosit ve virüsler parçacık antijenler
 Ekzotoksinler çözünür antijenler.
 Particulate Ag> soluble Ag
Antijeniteyi Belirleyen Özellikler-5
9- Molekülün metabolize olabilme özelliği
Vücutta kalış süresi:
 Hızla metabolize olan ve vücuttan çabucak atılanlar iyi antijen
olamaz.
 Hiç metabolize olmayan veya çok az metabolize olanlar ise
tolerojenik etki oluşturur. Yani yanıtsızlık oluşur.
 Genellikle yavaş absorbe olup yavaş atılan maddeler daha iyi bir
cevaba yol açarlar.
Adjuvan: Antijenik etkisi olmayan, ancak antijenlerle birleştirilerek vücuda verildiğinde
onların vücutta kalış sürelerini uzatan maddelerdir.

Bentonit Lanolin Saponin


Poliakril amid jel Vitamin A Aliminyum tuzları
Madeni yağlar Kalsiyum alginat
Bazı bakteri ekstreleri

CFA (Tam Freud Adjuvanı) (=Lanolin+parafin yağı+Ölü Tbc basillerine ait


balmumu maddesi).
 * CFA : Complete Freund Adjuvant
Antijeniteyi Belirleyen Özellikler-6
10-Molekülün yapısal sertliği
 Tirozin ve prolin gibi aminoasitler yapısal sertlik
kazandırarak, antijen olma yeteneğini arttırmaktadır
11-Elektrik yükü
 Kuvvetli pozitif ve negatif yüklü moleküller iyi
immunojen değildir.
12-Epitopa ulaşılabilirlik
 Ulaşılabilirlik veya kabul edilebilirlik (acceptability):
Determinant grupların lenfositler tarafından
tanınmasıdır
 Determinantlar ulaşılabilirlik özelliklerine göre;
 Sessiz determinant
 Etkin (dominant)
KIMYASAL ÖZELLIKLERINE GÖRE ANTIJEN SINIFLARI-1

 Proteinler:
 Diğer yapılara göre daha güçlü antijeniktir.
 Genelde multideterminant antijenlerdir.
 Homopolimerler enjekte edildiğinde antikor
oluşturmazlar.
 Molekül üzerindeki grupların farklılığı antijeniteye
yardım eder.
KIMYASAL ÖZELLIKLERINE GÖRE ANTIJEN SINIFLARI-2
 Karbonhidratlar (polisakkaritler):
Polisakkaritler, daima olmasa da potansiyel olarak
antijeniktirler.
 Bunlar;
 Saf polisakkarit veya
 Protein ve lipidlerle bileşik halde bulunabilirler.
 Hücre yüzeyindeki glikoproteinler, proteinlerle bileşik
halinde bulunmasına bir örnektir.
 Saf polisakkarit antijenine örnek olarak pnömokok
kapsülü verilebilir.
 Saf polisakkaritler T hücrelerine bağımlı olmadan B-
lenfosit uyarımı yapar ve yalnızca IgM tipi antikor
oluşumunu sağlar.
KIMYASAL ÖZELLIKLERINE GÖRE ANTIJEN SINIFLARI-3
 Nükleik asitler:
Zayıf immunojendirler. Protein taşıyıcılara
bağlandıklarında immunojenik olurlar.
 Sistemik Lupus eritematosuslu hastalarda anti-DNA
antikorları oluşmaktadır
KIMYASAL ÖZELLIKLERINE GÖRE ANTIJEN SINIFLARI-4

 Lipidler:
Genellikle immunojenik değildir. Saf halde iken antijenik
özellikleri yoktur. Ancak protein ve polisakkaritlerle
birleştiklerinde (lipoprotein ve lipopolisakkarit halinde)
antijen özelliği kazanabilirler.
 Hapten özelliği
 Canlı dokuda bulunan fosfatid ve glikosfingolipidler
hapten olarak fonksiyon görürler.
Antijenik etki gösteren kimyasal maddelere örnekler:

Protein: Serum proteinleri, ekzotoksinler

Lipoprotein: Hücre zarı

Glikoprotein: Kan grubu antijenleri (A, B, Rh)

Lipopolisakkarit: Endotoksin

Polipeptid: Hormonlar

Nukleosid: Nukleoproteinler.
Antijenlerin çoğuna antikor bu şekilde oluşur. T helper hücreler B lenfositlerin
antikor üretmesini sağlayacak sitokinler üretir.

Yüksek molekül ağırlıklı, sık tekrar yapılar içerir-Güçlü IgM yanıtı oluşur-
İmmunolojik bellek genelde oluşmaz.
Antijen çeşitleri:
1-Hetero Ag: Kalıtsal yapı bakımından birbiri ile ilgisi
olmayan canlıların karşılıklı olarak Ag etkisi gösteren
maddeleridir.
Tavuk proteini tavşan için,
At proteini insan için,
Mikroorganizma antijenleri insan ve hayvanlar
için hetero Ag dir.
2-Allo Ag (İzo Ag): Aynı türdeki farklı canlılarda
bulunan ve ayrı genetik özelliklere göre oluşmuş olan
Ag lerdir.
Kan grubu antijenleri (A, B, Rh)
Doku uygunluk antijenleri (HLA)
Antijen çeşitleri:
3-Oto Ag: Bir canlının kendi yapı taşlarının kendisi için Ag
etkisi göstermesi halidir.
Antijen tanımına aykırı,
Patolojik bir durumdur.
Vücudun kendi maddelerinin denatürasyonu ya da dış kaynaklı
bazı haptenlerle (ilaç, gıda vb.) birleşerek kısmen değişmeleri
sonucunda bu maddeler kendi organizmaları için başkalaşır ve
antikor oluşumuna yol açar.
İmmün sisteme izole kalmış beyin dokusu, göz merceği, tiroid
bezi dokusu, sperm gibi dokulara ait antijenler otoantijen
sayılır.
Otoimmün hastalıklara yol açarlar.
Antijen çeşitleri:
4- Heterofil Ag (Türlerarası ortak Ag):
Forsman antijenleri de denir.
Kobay böbrek asıntısı Tavşan Antikor K
(Ag)
Antikor K + Kobay böbrek asıntısı Aglutinasyon
(Ag)
Antikor K + Koyun eritrositleri Aglutinasyon
(Ag)
Sonuç: Kobay böbrek antijenleri ile
koyun eritrosit antijenleri birbirinin aynı.
Heterofil antijenlere örnekler:
Streptokok Myokard
Streptokok Glomerul bazal membran
Streptokok Eklem sinoviyali
Klebsiella HLA-B27
S. pneumoniae tip XIV İnsan kan grubu A antijeni
N. menengitidis Embriyonel beyin dokusu
Proteus Riketsia
Rhesus cinsi maymun İnsan eritrosit Rh antijeni
Mikroorganizmaların antijenleri
 Mikroorganizmayı tanımada,
 Yaptığı hastalığı teşhiste yardımcı olur.

 Bakterilerde bulunan antijenik özellikteki belli başlı


maddeler şunlardır:
a- Kirpik (flagella)
b- Fimbriyalar (Pilus)
c- Kapsül
d- Hücre duvarı
e- Spor antijenleri
f- Hücre dışına salınan enzim ve toksinler
Bakteri yüzey antijenleri
Hücre Duvarı Antijenleri
 Bakterileri gruplara ayırır
 Gr (+) bakteri hücre çeperinde bulunan
polisakkaritler antijenik özellik göstermektedir.
 Polisakkaritlere göre -hemolitik streptokoklar
gruplara ayrılmaktadırlar. C karbonhidratı
 Gram (-) bakteri hücre çeperinde bulunan
lipopolisakkarit tabakasının polisakkarit
fraksiyonu "O" somatik antijen özelliği
göstermektedir.
 O' antijeni ısı ve alkole dirençli, formole duyarlıdır
 IgM tipi antikor oluşumunu sağlarlar
Flagella (Kirpik) antijenleri
 Bakterileri serotiplere ayırır .
 Protein yapıdadırlar.
 Protein molekülü monomer halde ise antijenik
değildir
 Yalnızca hareketli bakterilerde vardır.
 Bunlara "H" antijeni denir.
 Isıya, asitlere ve alkole duyarlı, formole dirençlidirler.
 IgG tipi antikor oluşumunu sağlarlar
O ve H antijenleri
-O (Somatik) antijen: IgM
yapısında antikorların
oluşumuna neden olur

-H (Flagellar) antigene
IgG yapısında antikorların
oluşumuna neden olur
Kapsül
 *Bakterileri serotiplere ayırır.
 Salmonella’larda Vi Ag
 E. coli’lerde K Ag
 Pnömokok’larda SSS maddesi
 Patogenezde önemli rol oynamaktadır.
 Genellikle polisakkarit yapıda olmakla birlikte;
 S. salivarus'da levan-fruktoz,
 Bacillus anthracis'de polipeptid,
 Streptococcus pyogenes'de hyaluronik asit

*Streptococcus pneumoniae, Haemophilus influenzae gibi bazı bakterilerin serotiplere


ayrılmasında kullanılmaktadır.

**SSS : Soluble Specific Substance, pnömokokun kapsül polisakkaridi


Hücre Dışı Antijenler:
 Ekzotoksinler
 Ekstraselüler enzimler
 Ekzotoksinler ısıtılmak yada formalde bekletilmekle
anatoksin yada toksoid hale getirilebilmektedirler
 Bunlar difteri ve tetanoz toksoid'lerinde olduğu gibi aşı
olarak kullanılmaktadır.

Spor Antijenleri
 Spor oluşturan bakterilerin sporlarında türe ve cinse
özel, protein yapısında antijenler vardır.
Virüs Antijenleri
 Kapsit: Virüs (V) antijeni olarak bilinmektedir. Protein
yapıdadır.
 Hemagglutininler: Glikoprotein yapıda olup bazı
virüslerde bulunmaktadır.
 Erir (Solubl) antijenler: Virüsler tarafından dış ortama
salınan maddelerdir.
 Zarf antijenleri: Glikoprotein yapıda
 Viral nükleik asit: İyi antijenik özellik göstermez.
Virus’un Antijenik yapısı

RNA

Protein М2

Protein М1

Lipid membrane
SÜPER ANTİJENLER
 En güçlü T hücre mitojenidirler.
 APC’ işleme uğratılmadan direkt olarak
T hücre stimülasyonu
T cell T cell yapabilmektedirler.
* APC: Antijen sunan hücre
 Normal antijenler MHC class II
TCR TCR molekülünün kolları arasındaki oyuktan
T lenfositlerine sunulmakta
Ag SuperAg
 T lenfositlerinin antijeni tanıyabilmesi
için T-cell reseptor (TCR)’de  ve 
MHC MHC
değişken kısımların her ikisinin de
olması gerekir.
APC APC
 Süper antijenler bu kurala uymaz.
 APC’deki MHC class II molekülünün dış
kısmına bağlanır ve T lenfositlerinin
yalnızca V koluna bağlanarak
Örnek: Staphlycoccal enterotoxins stimülasyon yapabilmektedir.
Toxic shock toxin
Süper antijenler
 Örnek
 Staphylococcal enterotoxins
 Staphylococcal toxic shock toxin
 Staphylococcal exfoliating toxin
 Streptococcal pyrogenic exotoxins
ERİTROSİT ANTİJENLERİ
 Eritrositlerdeki farklı antijenik yapılara göre insan
kan grupları A, B, O ve AB olarak 4 gruba
ayrılmıştır.

 Bu kan grupları bir sistem oluşturmakta ve bu


sisteme ABO sistemi veya büyük (major) kan
grupları adı verilmektedir.
ABO sistemi
 Bu sistemde 4 esas kan grubu (A,B,O ve AB) var;
 A grubunda A antijeni,
 B grubunda B antijeni,
 AB grubunda AB antijeni vardır.
 O grubunda ise her iki antijen de yoktur.
 A ve B antijenleri hücre yüzeyinde glikolipit
yapısındadır
 Salgılarda mukopolisakkarit yapıda
ABO system

Blood antigen antibody in


type on RBC serum

A A anti-B

B B anti-A

AB A,B -

O - anti-A, anti-B
Rh Antijeni:
 En az beş antijenik faktörünün olduğu
bilinmektedir. (Rho, rh', rh", hr' ve hr").
 Bunlardan Rho = D immunojenik bakımdan en
güçlü olanıdır.
 Pratikte kan uyuşmazlıkları en çok bu antijene
bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.
Rh Antijeni-2
 Anti-RH antikorları plasentadan geçebilen IgG
sınıfı (IgG1, IgG3) antikorlardır.
 Beyaz ırktaki insanların % 83.2 sinde Rh faktörü
vardır.
 Doğal olarak Rh negatif kimsede anti-Rh
antikorları yoktur.
Kan Grubu Antikorları:

 ABO sistemine karşı oluşan antikorların


çoğu IgM yapısında,

 Rh antikorlarının çoğu ise Ig G yapısındadır.


Kan Gruplarının Önemi
 Kan nakli işleminde
 Adli tıpta babalık tayini ve suçluların
tesbitinde
 Antropolojide
DOKU UYGUNLUK ANTIJENLERI

 Transplantasyon

İmmun sistemde hücreler arası ilişkiler


HLA
 Histocompatibility antigens= İnsan lökosit
antijenleri (HLA = human leucocyte antigens)
 İnsanda 6. kromozom üzerinde bulunan bir gen
bölgesinde doku antijenlerini kontrol eden genler
bulunur.
 Bu bölgeye büyük doku uygunluk kompleksi gen
bölgesi (Major Histocompatibility Complex Gene
Region) denir.
 Doku uygunluk antijenlerine MHC antijenleri adı
da verilir.
MHC 3 grup gen bölgesi vardır.
 1. Grupta: HLA Sınıf 1 antijenleri=MHC I
 HLA-A, HLB-B, HLA-C

 2. Grupta: HLA Sınıf 2 antijenleri=MHC II


 HLA-DP, HLA-DQ, HLA-DR

 3. Grupta: HLA Sınıf 3 antijenleri=MHC III


 C4, C2 ve properdin B
HLA antijenlerinin diğer kullanım yerleri
 Organ ve doku transplantasyonunda
önemlidir
 Babalık tayininde
 Antropolojik araştırmalarda
 Bazı hastalıkların tanınmasında
 Ankilozan Spondilit hastalarında HLA-
B27 tipi % 90 oranında saptanmaktadır.
https://www.youtube.com/watch?v=zQGOcOUBi6s
Introduction to Immunology I. The normal immune response Abul K.
Abbas, MD
AMAÇ
• İmmun sisteme ait doku ve temel hücreleri sayacak
• Doğal/innate bağışıklık ile kazanılmış/adaptive bağışıklık
arasındaki farkları sayacak
• Yabancı antijenlere lenfositlerin nasıl cevap verdiğini
tanımlayacak
• Humoral ve Cell-medited ( Hücresel ve sıvısal) bağışıklık
sistemi elemanları sayacak ve hangi antijenlere hangi yolla
cevap verecek sayacak
 Çeşitlilik, Özgüllük, Hafıza başlıklarını detaylandıracak.
Niçin immunolojiyi öğrenmemiz
gerekir
 Enfeksiyon hastalıkları (viruses, bacteria,
fungi, parasit) patogenezleri hakkında bilgi
edinmek,
 Yeni tedavi metodları geliştirmek,(aşı
molekülü)
 Lokal ve sistemik enfeksiyon hastalıklar
hakkında bilgi edinmek,
 Kolonizasyon-enfeksiyon-kontaminasyon
üçlüsü ve immunite,
 Diğer hastalıklarla ilişkisi var mı? (Kanser,
otoimmunite, allerji.)
Tipik İnfeksiyon
• Anatomic Factors
• Mechanical Factors
• Biochemical Factors
Der
• iMekanik bariyer: Stratified and
cornified epithelium (1,5-2, metrekare,
2-3 mm kalınlık)
• Flora
• Acid pH
• Sebaceous gland secretions
http://www.journalagent.com/turkderm/pdfs/TURKDERM_47_SUP
_OZEL_2_11.pdf
Solunum
Sistemi
 ÜSY
 Nasal kıl, türbülans
 Nasal sekresyon
 Tükrük
 Flora
 ASY
 Mucus
 Mucociliary stream
 %90 partikül atılır (<10µ
hariç)
 Alveoli
GIS
 Genel Defans Mekanizmaları
 MUKUS/MUKOZA
 Mukozal epitel
 Peristaltik hareket
 S IgA ve and peritoneal
makrofaj
 Mide
 Düşük pH
 İnce barsak
 Flora
 Kolon
 Dışkının %50-60 bakteri
Genito-üriner
yol
 Erkek
 Urethrovesicular junction üstüne
bakteri geçmez
 İdrar ile yıkama
 Prostatik sıvının antibakteryal
etkisi
 İdrar pH
 Mesane hücreleri fagositik olabilir
 S-IgA
 Vagina
 Lactobacilli
 Düşük pH
Göz
Göz kapağı
Lakrimal
kese
Lysozyme
KEY
WORDS
• Antigen
• Antigen-presenting cell
(APC)
• Antibodies (AB,Ab)
 T lymphocyte
• B lymphocyte
• Cytotoxic (cytolytic) T
lymphocyte
• Helper T lymphocyte
Antimicrobial
Peptides/Defensins
 400 adet antimikrobiyal peptid
tanımlanmış
 Defensins (Ökaryotlarda
tanımlanan 4 adet)
 -defensins (neutrophils and
intestinal Paneth cells)
 -defensins (epithelial cells)
 Insect defensins
 Plant defensins
 Membrane permeabilitesini
bozarlar
 İnflamasyon ve yara iyileşmesi
Pathogen-associated molecular patterns” (PAMPs)
Damage- associated molecular patterns (DAMPs)

Pattern recognition receptors/molecules (PRRs/PRMs)


They are recognized by Toll-like receptors (TLRs)
Peptidoglycan and teichoic acid özellikle
gram pozitif bakterilerde PAMP
(Pathogen Associated Microbial
Pattern)ile ilişkilidir.

Mannose-rich glycans (MRG) PAMP


görevi görür.

C-type lectin fagositozların yüzeyinde ve


solubl bulunan endositik receptördür.

Mannose-binding lectin (MBL)/ Mannan-


binding protein (MBP) olarak bilinen bu
proteinler bakterideki MRG (mannose-rich
glycan) bağlanarak komplemanın aktive eder.
MBL bakteriye tutunursa aktive olup iki serine proteaz, MASP-1 ve MASP-2 (MBL-
associated serine proteases) aktive olur. MASP-1,MASP-2, MASP-2 tıpkı C1q, C1r ve C1s
gibi davranır. C4 aktivasyonu ile C4a ve C4b te parçalanır.
Klasik yolu bulur: 1qrs 4b 2a 3b 5b 6789’lar
PAMPs tarafından uyarılan hücre
sinyal yolakları
Complement
System
 Üç yol
 Classical
 Alternative
 Lectin or MBL
pathway

C3 molecules
İMMUNOLOJİ
İMMUN SİSTEM ORGANLARI
• İmmün latince “immunise” kelimesinden
kaynaklanmaktadır. Bu kelime eski
Roma’da vergiden, yargıdan ve askerlikten
muaf kişiler için kullanılıyordu.
• Günümüzde ingilizce “immunity” kelimesi
infeksiyöz ajanların etkisinden korunmak
için organizmada oluşan direnci ve
bağışıklığı ifade etmek için
kullanılmaktadır.
Konağın korunmasında immun sisteme ait hücresel ve
humoral cevapların birlikte çalışması
gerekmektedir.
Primer görevleri ne olursa olsun
bağışıklık ile ilgili olayların
yoğunlaştığı organların tümü İMMUN
SİSTEM ORGANLARI veya LENFOİD
ORGANLAR olarak adlandırılır.
• Lenfositlerin oluşturulması, gelişimi, değişimi ve
immunite ile ilgili temel olayların gerçekleştiği
organlara PRİMER LENFOİD ORGANLAR veya
MERKEZİ LENFOİD ORGANLAR denir
• Antijene karşı immun yanıtın geliştirilmesinden
sorumlu olan ve immun yanıt için uygun ortam
sağlayan organlara SEKONDER LENFOİD
ORGANLAR veya PERİFERAL LENFOİD
ORGANLAR denir.
Tonsiller
Timus
Lens Nodları
Lenfatik
Damarlar
Karaciğer
Dalak

İnce Barsakta
Peyer Plakları

Apendiks

Kemik iliği
PRİMER LENFOİD ORGANLAR

• KEMİK İLİĞİ
• TİMUS
• BURSA FABRİCİUS (FABRİCİUS KESESİ)
• FÖTAL HAYATTA KARACİĞER
KEMİK İLİĞİ
Kemik İliği
• Gevşek bir stroma içinde yer almış değişik
olgunlaşma evrelerinde bulunan kan hücreleri ile
yağ hücrelerinden oluşur. Vücut ağırlığının
%6’sını oluşturur. Kırmızı ilik ve sarı ilikten
oluşur.
– Kırmızı ilik: Tüm kan hücrelerinin yapım
(hematopoiesis) yeridir. Stromada fagositik aktivitesi
olmayan adventisiyal hücreler ile makrofajlar bulunur.
Makrofajlar gelişmekte olan eritroblastlara demir
aktarırlar ve olgun eritrositlerin attıkları nukleusları
fagosite ederler.
– Sarı ilik: Yağ deposudur. Bazı şartlarda hematopoietik
etkinlik kazanır.
• Eritrosit, Lökosit ve Trombositler kemik iliğindeki aynı
hematopoietik kök hücrelerinden oluşur. Kök hücreleri
bütün bu farklı kan hücrelerini oluşturdukları için
pluripotent hematopoietik hücreler olarak bilinir.
Beyaz Kan Hücrelerinin Gelişimi
• Miyeloid stem cell’ler, doğuştan var olan (“innate”)
bağışıklık sisteminin granülosit, makrofaj, dentritik ve
mast hücrelerinin atasıdır.
• İnnat bağışıklığın çok önemli bir parçasını
oluşturan makrofajlar dokularımızda yaygın
şekilde bulunmaktadır. Kan dolaşımıyla dokulara
ulaşan monositlerden oluşurlar.
• Dentritik hücreler antijeni tanıma, işleme ve T
lenfositlere sunulmasını sağlamak üzere
özelleşmişlerdir.
• Mast hücreleri çok iyi tanımlanamamış
hücrelerdir. Genellikle küçük damarların yanında
yer alırlar ve aktif duruma geçtiklerinde
salgıladıkları maddelerle damar geçirgenliğini
etkilerler. En iyi bilinen rolleri allerjik
cevaplardır.
İnnate” (doğuştan) ve “Adaptive” (sonradan
kazanılan- edinsel) Bağışıklıkta Myeloid
Hücreler

• Makrofajlar ve
nötrofiller primer
olarak fagositik
hücrelerdir.
• Dendritik hücreler
olgunlaşmadan önce
fagositiktirler,
daha sonra
T hücrelerine
antijeni tanıtırlar.
Granülositler
sitoplazmalarında koyu
boyanan granüllere sahip
olmaları nedeniyle bu isimle
adlandırılırlar.
Nukleuslarının garip
şekillerde olması nedeniyle
“polymorphonuclear”
lökositler olarak da bilinirler.
Granülositlerin üç tipi vardır.
Hepsi oldukça kısa yaşar ve
immun cevap sırasında çok
fazla sayıda üretilirler ve
infeksiyon veya
inflamasyonun olduğu
bölgeye doğru kan yoluyla
göç ederler.
• Nötrofiller immun sistemin
üçüncü fagositik Kırmızı kan hücreleri
hücreleridir. İnnat
bağışıklık sisteminin çok
önemli hücreleridir.
Nötrofil işlevinde kalıtsal
bir bozukluk bakteri
kökenli infeksiyonların
üstesinden gelinmesini
zorlaştırır ve tedavi
edilmezse ölümle
sonuçlanır.
• Eosinofil parazit
infeksiyonlarına karşı
gelişen bağışıklık sisteminin
bir parçasıdır.
• Bazofil muhtemelen
mast hücrelerine
benzer bir işleve
sahiptir.
• Mast hücreleri
antijenlere karşı
bölgesel inflamatuar
cevabı tetikleyen
doku hücreleridir.
• Ortak lenfoid atasal hücre, lenfositleri ve doğal
öldürücü hücreleri (“Natural Killer”) meydana
getirir. Bu hücre aynı zamanda dentritik
hücreleri de oluşturabilir.
• İki ana tip lenfosit hücresi vardır. Aktive
edildikleri zaman antikor üreten plazma
hücrelerine dönüşen B lenfositleri ve iki
ana gruba ayrılan T lenfositler.
• T hücrelerinin bir grubu viruslarla infekte
olmuş hücreleri öldüren sitotoksik T
hücrelerine farklılaşır diğer sınıfı B
hücrelerini veya makrofajları aktive eden
“helper” yardımcı T lenfositlere
farklılaşır.
• Bu küçük hücreler bir antijenle veya innat
bağışıklık tarafından indüklenen “*co-
stimulatory molecules” olarak adlandırılan
moleküllerle karşılaşıncaya kadar bir
işleve sahip değillerdir.

• *“co-stimulatory molecules”: Lenfositlerin çoğalmasını


ve özelleşmiş bir işlevi kazanması yönünde
farklılaşmasını tetiklemek için bir sinyal molekül olarak
rol oynarlar.
• Lenfositler herhangi bir antijene karşı
özgün bir immün cevabın geliştirilmesi
bakımından son derece önemli hücrelerdir.
• Her bir lenfosit tek bir antijen reseptörü
için olgunlaşır.
• Böylece T ve B lenfositlerinin toplamı
antijen bağlanma bölgeleri oldukça farklı
olan reseptörlerin geniş bir havuzunu
içerir.
B-hücre antijen reseptörü veya B-hücre
reseptörü (BCR) antijenik uyarımı B lenfosite
iletir.
• T-hücre antijen reseptörleri genellikle
basitçe T-hücre reseptörü (TCR) olarak
adlandırılır.
• Konak hücre içine giren yabancı bir
protein veya patojenden türevlenen
antijenleri saptamak üzere
uyarlanmıştır.
BCR TCR
Tanıma Tanıma
• Lenfoid hücrelerin
üçüncüsü NK hücreleridir.
• Bu hücrelerin antijene
özgü reseptörleri yoktur
ve innat immun sistemin
bir parçasıdırlar.
• Bu hücreler kendine özgü
granüllere sahip olan büyük
lenfosit hücreler olarak
kan dolaşımıyla dolaşırlar.
• Kanser gibi anormal
hücreleri veya virus ile
infekte olmuş hücreleri
tanıyarak öldürürler.
TİMUS
Timus

Dalak
Fetusda
Timus

Erişkinde
Timus
• Üçüncü yutak kavisinin ventral
çıkıntısından oluşur.
• Yukarıda tiroid bezi, aşağıda 4. kıkırdak
kaburgaya kadar uzanır.
• 2-3 yaşına kadar büyümeye devam eder.
• Daha sonra bezin parankiması azalmaya
başlar ve yerini yağ dokusuna bırakır.
• Timus birbirinden farklı iki simetrik
lobdan oluşur. Bu loblar birbirlerine bağ
dokusu ile bağlanmışlardır.
• Timus fibröz yapılı bir kapsül ile çevrilidir.
• İki loplu bir organdır.
• Bağ dokusu yapısında trabeküllerle lobüllere
ayrılmıştır.
• Lobüller kabuk (korteks) ve ilik (medulla)
kısımları olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
• Korteks kısmında olgunlaşmamış lenfositler
(timosit) bulunur.
• Medullada olgun lenfositler bulunmaktadır.
• Lobüllerin her tarafında ağ şeklinde epitel
hücreleri vardır.
• Kapsüle yakın korteks bölgesinde büyük ve özel
epitel hücreleri yer alır; bu hücreler
sitoplazmalarında lenfosit içermektedirler, bu
hücrelere “hemşire hücre, (nurse cell)” adı
verilmiştir.
• İkinci epitel hücre grubu kortikal epitel
hücreler olup epitel ağını oluştururlar.
• Üçüncü epitel hücre grubu ise medullar epitel
hücrelerdir.
• Medullada da, özellikle korteks ve medulla birleşim
yerinde, parmaksı görünümlü “interdigite” dentritik
hücreler ve makrofajlar bulunmaktadır.
• Bu bölgede “High Endothelial Venules” ( HEV) yapıları da
bulunmaktadır.
• HEV lenfosit trafiğinin yoğun olduğu yerlerdir.
• Epitel hücreleri, parmak görünümlü dentritik hücreler ve
makrofajlar MHC molekülleri içermekte olup bu antijenler
T-hücresi gelişmesi ve seçiminde önemlidir.
• Medullada işlevi bilinmeyen dejenere epitel hücre yığını
olabilecek, soğan kıvrımı şeklinde ve yüksek molekül
ağırlıklı sitokeratinden zengin, Hassal cisimcikleri
bulunmaktadır.
Hassal's corpuscle
Timusun görevleri
• Kemik iliğinden göçeden T lenfositlerin
olgun T lenfositlere dönüştüğü organdır.
• Makrofajları sayesinde patojen ve
saprofit mikroorganizmaları fagosite
eder.
• Lenfoid organlarda hücrelerin
olgunlaşmasını sağlayan timik hormonlar
sentez eder.
Başlıca timik hormon ve faktörler;
Timus, selektif lenf hücreleri populasyonunun
olgunlaşmasını, gelişme hızını ve bunların özel
bağışıklıktaki görevlerini kontrol eden hormonları yapar.
Glikoprotein yapısında olan timus hormonları, topluca
timozinler olarak adlandırılmışlardır.
• Timozin,
• Timozin α2,
• Homeostatik timus hormonu,
• Timussal humoral faktör,
• Timopoetin I ve II,
• Serum timussal faktör,
• İnsan plazması timussal faktör,
• Lenfoid stimüle eden hormon II,
• Timosterin, tanımlanan timozinlerdir.
• Timus hormonlarının, büyüme, gelişme,
kalsiyum ve fosfor metabolizması üzerine
etkileri de gösterilmiştir.
• Yaşlanmada ortaya çıkan kolesterol artışı,
ATP ve Mg2+ azalması gibi olaylar da
timus ekstreleri ile düzeltilebilmektedir.
Timus-T hücre olgunlaşması

• Timusa gelen lenfoid progenitorler korteksten


medullaya geçiş sırasında, olgun T lenfositler
şeklinde farklılaşırlar.
• T hücre olgunlaşması esas olarak fetal evrede
ve doğumdan kısa bir süre sonra oluşmaktadır.
• Olgunlaşan lenfositlerin ancak %5-10 kadarı
canlı kalarak dolaşıma katılabilmektedir.
• T lenfositlerinin pozitif seleksiyonu
öncelikle timusun korteksinde
gerçekleşir.
• Negatif seleksiyonun ise timusun
medulla kısmında gerçekleştiği
düşünülmektedir.
• Negatif seleksiyon medulladaki epitelyal
hücreler ve dendritik hücreler
tarafından gerçekleştirilmektedir
• Olgunlaştırılmaya çalışılan T
lenfositlerine bu hücrelerce (antijen
sunan hücreler=APC) antijenler (ki
sıklıkla çeşitli self-antijenler) sunulur.
• Bu antijenlere aşırı reaksiyon gösteren
yani self reaktif olan T lenfosit klonları
yok edilir (Negatif seleksiyon).
• Bu duruma klonal yok edilme ismi verilir.
BURSA FABRİCİUS
(FABRİCİUS KESESİ)
• Bursa Fabricius sadece kanatlı
hayvanlarda ve B lenfositlerinin
gelişiminden sorumlu olan bir organdır
• Bursa Fabricius timusun aksine sadece
primer lenfoid organ değildir. Küçülme
devresine kadar antijenleri yakalayabilir
ve bünyesinde antikor sentezi yapabilir.
SEKONDER LENFOİD
ORGANLAR
• Organların gelişimi normal vücut gelişimi
ile paralel yürür, en büyük hacimlerine
erişkin dönemde ulaşırlar.
• Vücuda antijenik uyarım olmadığında
normal gelişmelerini tamamlayamazlar.
• En önemli görevleri immun yanıt için
uygun ortam sağlamak, vücuda giren
antijenleri yakalamak ve bunlara karşı
immun yanıt oluşturmaktır.
LENF NODÜLLERİ
• Lenfatik sistemin damarlarının bir
noktasında yerleşmiş yüksek derecede
organize olmuş lenfoid yapılardır.
• Lenfatik sistem dokulardan hücre dışı
fazla sıvıyı toplayıp kana geri veren özel
bir sistemdir.
• Bu hücre dışı sıvı, kandan filtrasyonla
sürekli olarak üretilir ve lenf olarak
adlandırılır.
Sekonder Primer Lenfoid
Lenfoid Folikül (Özellikle
Folikül B lenfositleri)
(Ortasında
Germinal Medullar kordlar
Merkez) (Makrofajlar ve
plazma hücreleri)
Afferent
Lenfatik
Medullar Sinüs
Damar
Arter
Parakortikal
Bölge Ven
(Özellikle T
lenfositleri) Efferent
Lenfatik Damar
Yaşlanmış
Germinal Germinal
Merkez Merkez
Marjinal Sinüs
Afferent lenfatik damarlar dokulardan gelen
sıvıyı süzerler ve aynı zamanda infekte olmuş
dokudan antijen taşıyan hücreleri (fagositik
dentritik hücreler ve makrofajlar) de lenf
nodüllerine taşırlar.
Eğer foliküldeki B lenfositler çok yakın zamanda bir
antijene yanıt geliştirmiş ise bu folikünün merkezinde açık
renkli boyanan germinal merkez denilen alan bulunur.

T lenfositler
parakortikal
Lenf
bölgede
nodülünde
(T “zone”)
B lenfositler
Dağılmış
foliküllerde
şekilde
yerleşir.
bulunurlar.
Lenfositler lenf
nodulünü
efferent
lenfatik
damarlar
aracılığı ile
terkederler.
• Lenf düğümleri özellikle vücuda yabancı
antijenlerin muhtemel giriş yerlerinde
bulunurlar.
• Boyun, aksilla, kasık, mediasten ve karın
boşluğu en fazla bulunduğu bölgelerdir.
• Deriyi koruyan lenf düğümleri yüzeyel olup
subkutan lenf düğümleri olarak tanımlanırlar.
• Solunum sistemi, sindirim sistemi ve
genitoüriner sitemi koruyan lenf düğümleri ise
visseral veya derin lenf düğümleri olarak
isimlendirilir.
• İnsan lenf düğümleri 2-10 mm çapında ve
böbrek şeklindedir.
• Antijenik uyarıma göre farklı büyüklüklerde
olabilir.
• Lenf sıvısı lenf düğümlerine farklı afferent
yollar ile gelir ve hilus bölgesinde bulunan tek
bir efferent yol ile çıkar.
• Lenf düğümleri de dalak gibi kapsül ile
sarılmışlardır.
• Korteks, parakorteks ve medulla olmak üzere
üç bölge dikkati çekmektedir.
• T lenfositler parakorteks denilen
bölgede bulunmaktadırlar.
• Parakorteks bölgesi hücresel bağışık
yanıtta rol oynayan bölgedir.
• MHC sınıf II antijenini taşıyan ve
antijen sunma görevini yapan parmaksı
(interdigite) hücreler bulunur.
• Bu hücreler deriden (Langerhans) veya
mukozalardan (dendritik) antijen getiren
hücrelerdir.
• Medulla kısmında plazma hücreleri fazla
bulunur.
• Bunun yanında B ve T lenfositleri ile fagositik
makrofajlar bulunur.
• Korteks kısmında kümeler halinde B lenfositleri
bulunur.
• B lenfosit kümeleri primer veya sekonder folliküller
şeklindedir.
• Sekonder folliküllerin ortasında antijenik uyarım
sonucu oluşmuş Germinal Merkezler bulunmaktadır.
• Bu germinal merkezler dalakta PALS ve MALT
dokusunda bulunan germinal merkezler ile benzerlik
gösterir.
• Sekonder folliküller; folliküler dendritik hücreler ve
makrofajlar içerir.
• Ayrıca burada germinal merkez dentritik hücreleri
ile temasa geçen az sayıda TH hücresi bulunur.
DALAK
• Yumruk
büyüklüğünde
midenin hemen
arkasında kandan
antijenleri
toplayan bir
organdır. Ayrıca
yaşlanmış kırmızı
kan hücrelerini de
toplar ve ortadan
kaldırır.
DALAK
(SPLEEN)
Dalak

 İmmün sistemin bir organı olarak etkin


humoral ve hücresel cevapları oluşturarak
organizmanın savunmasına katılır.
 Güçlü fagositik aktivitesi ile kanı yabancı ve
zararlı partiküllerden
(mikroorganizmalardan) filtre eder.
 Fetusta kemik iliğinin görevini yapar, kan
hücrelerinin yapımına katılır.
 Normal ve anormal kan hücrelerini ortadan
kaldırır.
Mukosal İmmun Sistem
Mukosal İmmun Sistem

Lenfoid doku bulunduğu bölgeye göre


•bronş ilişkili lenfoid doku (BALT),
•nazal ilişkili lenfoid doku (NALT) ve
•bağırsak ilişkili lenfoid doku (GALT)
olarak adlandırılır.
Mukosal İmmun Sistem
• Var olan bakteriyal flora, potansiyel patojen gelişimini
engeller.
• Mukozal motor aktivite, (mukozal içeriğin peristaltik ve
silier hareketlere bağlı akımı ile) potansiyel patojenler ile
epiteliyal hücrelerin ilişkisini azaltır.
• Gastrik asit ve intestinal safra tuzları gibi mukozal
mikroçevreyi oluşturan yapılar, patojenlerin gelişmesi için
uygun olmayan bir ortam oluştururlar.
• Tüm yüzeylerde kesintisiz bir şekilde devam eden mukus
tabakası potansiyel patojenler ile epiteliyal yüzey arasında
bir bariyer oluşturur.
• Laktoferrin, laktoperoksidaz, lizozim gibi maddeler
spesifik mikroorganizmalar üzerine spesifik inhibitör etki
gösterirler.
Mukosal İmmun Sistem
• Mukozal lenfoid yapılar antijeni, lenfoid yapıların üzerini
örten epitelde özelleşmiş M (membranöz) hücresi adı
verilen hücreler yardımı ile epitel yapıdan alırlar.
• M hücreleri az gelişmiş fırçamsı kenarları olan, zayıf
glikokaliks yapılı, sitoplazması pinositik veziküllerden
zengin epiteliyal hücrelerdir.
• Ancak absorbtif epiteliyal hücrelerde bulunan proteolitik
mekanizmadan yoksundurlar.
• Bu yapısal özellikleri M hücrelerini antijen iletimi için uygun
kılar.
• Antijen henüz tam olarak bilinmeyen hücre yüzeyinde bir
bağlanma bölgesine bağlandıktan sonra pinositik vesiküllerle
hücre içine alınır, hücre boyunca veziküler yolla taşınır ve
yıkılmadan subepiteliyal alana salınır.
Mukosal İmmun Sistem
• M hücreleri MHC klas II antijeni taşımazlar ve
antijen sunumuna katılmazlar.
• Absorbtif epiteliyal hücreler, özellikle inflamasyon
durumunda MHC sınıf II antijeni eksprese ederler.
• "Dome" (kubbe) hücreleri GALT için önemli bir diğer
hücre grubudur.
• Toplandıkları bölgelerde oluşturdukları şekil nedeni ile
"dome" hücreleri adını alan grup lenfoid birikimin
bulunduğu epitel kısmının hemen altındadır.
• Bu bölgede makrofaj, dentritik hücre, çoğunluğu CD4+
olmak üzere T hücresi ve B hücreleri gibi MHC sınıf
II antijeni taşıyan ve antijen sunan hücrelerden
zengin bir yapı vardır.
Tonsiller, apendiks ve ince
bağırsaktaki Peyer plakları
• Çok sayıda lenfosit içeren bu sistemin
sahip olduğu özelleşmiş hücre setiyle bir
şekilde periferal lenfoid organların
uyduğu kurallardan farklı kurallara
uydukları düşünülmektedir.
• Lenf nodülleri, dalak ve mukosal immun sistem farklı
görünüşe sahip olmakla beraber hepsi benzer temel yapıyı
paylaşırlar.

• Bu dokuların her biri benzer bir temele göre çalışır;


infeksiyonun olduğu bölgedeki makrofajlar veya dentritik
hücreler tarafından antijenlerin yakalanması, göçmen
küçük lenfositlere sunulması böylece adaptiv (edinsel)
immun sistemin uyarılması.

• Periferal lenfoid dokular lenfositlere sürekli sinyal


sağlayarak onların kendi özgün antijenleriyle karşılaşıncaya
kadar yaşamalarını sağlarlar ya da lenfositler apoptosis
geçirir. Bu süreç dolaşan T ve B lenfosit sayısının
korunması bakımından oldukça önemlidir.
LENFOİD ORGANLARDA
LENFOSİT DOLAŞIMI
• Vücuttaki lenfositlerin çoğu kandan lenfoid
dokulara ve diğer dokulara, buralardan da
tekrar kana geçen bir sirkülasyon içindedirler
• İmmun sistemin zorunlu bir parçası olan bu
olaya ‘’LENFOSİT TRAFİĞİ’’de denir
• En büyük lenf damarı vücudun alt kısmından ve
barsaklardan lenfi toplayıp anterior vena
cavaya boşaltan TORASİK KANAL’ dır.
Özet
• İmmun cevap kemik iliğindeki öncüllerinden
oluşan lenfositler aracılığı ile olur.
• Nötrofiller, eosinofiller ve basofiller toplam
olarak granülositler olarak bilinirler.
• Makrofaj ve Mast hücreleri konak
savunmasındaki ilk hücreler olarak dokularda
gelişimlerini tamamlarlar.
• Makrofaj bakteriyi fagosite eder ve diğer
fagositik hücreleri, nötrofilleri, kandan
toplayarak bir araya getirir.
Özet

• Mast hücreleri eksositiktir ve parazitlere


karşı savunma mekanizmasında yer alır ayrıca
allerjik tepkiyi tetikler.
• Dentritik hücreler dokuya olgun olmayan
fagosit olarak girerler ve antijeni yakalamak
üzere özelleşirler.
• Bu antijen taşıyan hücreler daha sonra lenfoid
dokulara göç ederler
• Bu hücreler toplam olarak innat (doğuştan
sahip olunan) bağışıklığın anahtar
oyuncularıdırlar.
Özet
• İki ana tip lenfosit vardır; kemik iliğinde
olgunlaşan B lenfositler ve timusta olgunlaşan T
lenfositler
• Kemik iliği ve Timus santral (ana) veya primer
lenfoid organlar olarak bilinir.
• Olgun lenfositler antijene özgü reseptör
taşırlar. Kan dolaşımıyla periferal ya da
sekonder lenfoid organlara taşınırlar. Pek çok
adaptiv immun cevap sürekli dolaşan T
hücrelerinin aktivite kazanmış dendritik
hücrelerin yüzeyindeki kendi özgün antijenini
tanımasıyla tetiklenir.
Özet
• Üç temel periferal lenfoid doku vardır. Kandan
antijenleri toplayan dalak; dokulardaki
infeksiyon bölgesinden antijenleri toplayan
lenf nodülleri; vücudun epitel yüzeyindeki
antijenleri toplayan mukosal lenfoid dokular.
• Adaptiv immun cevaplar bu periferal
dokularda başlar. Antijeniyle karşılaşan T
hücreleri çoğalır ve antijene özgü hücreler
olarak farklılaşır. B hücreleri ise aktif T
hücrelerine yardımcı olmak üzere çoğalarak
antikor salgılayan hücrelere faklılaşır.
 Antikorlar, etkin bir immun yanıtın önemli
yapıtaşlarıdır ve hücre-dışı patojenlere ve
toksinler gibi çözünür proteinlere karşı spesifik
immunite sağlar.
 Antikorlar antijenik determinantlar ile birleşebilen
glikoprotein molekülleridir.
 Serum, mide salgıları ve süt gibi diğer vücut
sıvılarında bulunur.
 Immunglobulinler total plazma proteinlerinin %
20'sini oluştururlar.
Protein Elektroforezi

Albümin
Proteinler

Globulinler
İmmun
Serum

Antijen
Eklenmiş
Serum
Hareket
 İmmunglobulinler (=Antikorlar) antijenik uyarım
sonucu B-lenfositlerin değişimi ile oluşan plazma
hücreleri tarafından sentezlenirler.
Antikorların Fonksiyonları
1-Toksin nötralizasyonu:
• Bir toksinin etkisini gösterebilmesi için özel
bir kısmı ile konağın somatik hücrelerine
bağlanması gerekir.
 Spesifik antikorlar toksinlerin bu özel kısmına
bağlanarak, bunların konakçı hücrelerine
tutunmalarını engeller. Bu olaya toksin
nötralizasyonu, böyle antikorlara nötralizan
antikor denir.
2-Virus Nötralizasyonu:
• Konakçı hücresine girip çoğalabilmeleri için, viruslar
öncelikle özel molekülleriyle hücre yüzeyine
bağlanırlar.
 Virusların bu özel molekülleri spesifik antikorlar ile
kaplandığında yani nötralize edildiğinde, virus
hücreye giremez dolayısıyla çoğalamaz.
3-Bakteriyel Adhezyon İnhibisyonu:
• Bakterilerin patolojik etkilerini gösterebilmeleri
için, adhezyon molekülleri ile konakçı hücrelerine
bağlanması gerekir.
 Spesifik antikorlar bakterilerin adhezyon
moleküllerini bloke ederse böyle bakteriler
hücrelere bağlanamaz ve patolojik etkilerini
gösteremez.
Antikorların İndirekt Efektör
Fonksiyonları

1. Opsonizasyon ile fagositoz


2. Komplemanın aktivasyonu ile hedef
membranlarda lizis
3. Antikora bağımlı hücresel sitotoksite
4. B hücre fonksiyonlarının düzenlenmesi
Immunoglobulinlerin Yapısı
 Antikorlar serum proteinlerinin çoğunlukla gama
globulin fraksiyonu içinde bulunmaktadır.
 Bir antikor molekülü 4 polipeptitden oluşur:
2 kısa = hafif (Light chains),
2 uzun = ağır (Heavy chains)
• Uzun ve kısa zincirler birbirine disülfit bağları ile
bağlanmıştır.
• Her Ig hafif zinciri eşit boyda iki protein kısmından
oluşur.
 Her Ig ağır zinciri, bir amino-terminal değişken
kısımdan ve her biri yaklaşık 110 aminoasitlik 3 sabit
kısımdan oluşur.
Immunoglobulinlerin Yapısı
 IgG molekülü papain enzimi ile üç parçaya ayrılabilir.
 Bu parçalardan antijen bağlama özelliğini koruyan
birbirine benzeyen iki parçaya Fab (Fragment
Antigen Binding),
 Diğer parçaya da soğukta kristalize olduğu için Fc
(Fragment Crystalline) denir.
 Fab parçasında hem hafif hem de ağır zincirler,
 Fc parçasında ise sadece ağır zincirler bulunur.
 Hafif zincirde VL ve CL olmak üzere her zaman iki,
 Ağır zincirde ise genellikle dört katlantı bulunur.
IgG IgM
5
IgA 4 IgE
IgD
Fab Bölgesi
Menteşe
Bölgesi

Fc Bölgesi
Antikorlar iki bölgeden oluşur.
 Aminoterminal bölge – variable region:
Değişken bir domain (ilmik) olup amino asit
sekansı her antikorda farklıdır.

 Karboksi terminal bölge – constant region:

Sabit bir domain (ilmik) olup amino asit sekansı


aynı tipteki hafif zincirler arasında farklı
değildir.
A Ağır zincir
mol. Ağırlığı:
50-70 bin
Hafif zincir
mol. Ağırlığı:
20-25 bin
V=Variable
(Değişken)

C=Constant
(Sabit)

NH3=
Amino-
terminal
bölge

COO=
Karboksi-
terminal
bölge
 Antikor molekülündeki parçaların biyolojik
etkinlikleri:
 VH+VL = Hiper variable bölge.,
= Fab
= Paratop: Antijen bağlanması
 CH1 = Komplemanın C4b parçasını bağlar
 CH2 = Komplemanın C1q parçasını bağlar
 CH3 = Makrofaj ve monosit yüzeyindeki Fc
reseptörüne bağlanır
 CH2+CH3 = Nötrofil ve NK hücrelerinin
yüzeylerindeki Fc reseptörlerine
bağlanır
 CH2+CH3 = Stafilokok A proteinine bağlanır.
 CH4 = Bazofil ve mast hücre yüzeyindeki Fc
reseptörlerine bağlanır
IMMÜNOGLOBÜLİN TİPLERİ
Antikorlar

Immunoglobulinler (Ig)

Antiserum
Ig’lerin bulunduğu yerler
Plazma
Daha az oranda;
Dokularda,
Hücreler arası sıvılarda yer
alırlar.
Ig tipi Ağır Zincir Alt Tip Sayısı

IgM  2
IgG  4
IgA  2
IgD  -
IgE  -
IgG
 Normal insan serumunda bulunan Ig'lerin yaklaşık
% 70-75'ini oluşturur.
 Monomeriktir.
 Birbirlerine -S- S- bağları ile bağlanmış iki adet
hafif (L) ve iki ağır (H) polipeptit zincirinden
oluşur.
 Molekül ağırlığı 150.000
 Erişkinde 100 ml. serumda 1000 μg IgG bulunur.
IgG
 Sekonder bağışık yanıtta fazla miktarda oluşur.
 Plasentadan geçen tek antikordur. Yeni doğanda
bağışıklık sağlar.
 IgG2 alt tipi hariç, plasentadan geçmektedir.
 Antitoksinler IgG sınıfındandır.
 Yarı ömrü 21-23 gündür ( IgG3’de 7 gün)
 Aglutinasyon, presipitasyon oluşturur.
 Opsonizasyon etkisi vardır.
 4 alt tipi mevcuttur.
IgG-1
IgG-1, IgG’lerin
%65’ini oluşturur.
Fagositik
hücrelerdeki Fc
reseptörlerine
bağlanarak opsonin
gibi davranır ve
fagositozu
güçlendirir.
IgG-2

IgG-2 özellikle kapsüllü


bakterilerin
polisakkaritlerine karşı oluşur.
Plasentadan geçmez.
Opsonin etkisi çok azdır.
IgG-3

IgG-3’ün komplemana
bağlanma
aktivitesi en yüksektir.
*Komplemanı en etkili bir
Menteşe şekilde aktive eden
Bölgesi IgG’dir.
Fagositik hücrelerdeki Fc
reseptörlerine bağlanarak
opsonin gibi davranır ve
fagositozu güçlendirir.
IgG-4

IgG-4 komplemanı hiç


aktive etmez.
Opsonin etkisi orta
düzeydedir.
IgG
 ADCC (antikora bağımlı hücresel sitotoksisite)
de önemli rol oynamaktadır.
 Komplemanı aktive etmektedir.
 Virus nötralizasyonunda etkilidir.
 Deride pasif anafilaksi oluşturan tek
immunoglobulindir.
Fab Bölgesi Fab Bölgesi

Fc Bölgesi
IgA
 Serum ve salgısal tipleri vardır.
 Serumdaki immunglobulinlerin %15-20'sini
oluşturmaktadır.
 Serumdaki IgA'ların % 80'i monomerikdir.
 Çökme sabiditesi 7 S dir.
 Serumda 100 ml'de 200 μg kadardır.
 Molekül ağırlığı 160.000'dir.
 Damar içinde % 42 oranında bulunur.
 Yarı ömrü 6 gündür.
Salgısal IgA
 Genellikle salgılarda dimer şeklindedir.
 Serumdaki IgA'ların % 80'i monomerikdir.
 Molekül ağırlığı 400.000 dir.
 Sistemik humoral bağışıklıkta fazla etkili
değildir.
 Mukozal immunitede önemli rol oynar.
 IgA-1 ve IgA-2 olmak üzere iki tipi bulunur.
Hafif Zincir

Ağır Zincir

J Zinciri

Sekretuar
Komponent
 sIgA genellikle sekretuvar dokularda, mukoza
altındaki plazma hücrelerince sentezlenir ve epitel
hücrelerinden geçerken salgısal parça ile birleşerek
salgılanır.
 Salgısal parça bir (beta) globulindir.
 sIgA'lar serum IgA'sından farklı olarak proteolitik
enzimlere dayanıklıdır.
 sIgA'ların oluşmasında sistemik infeksiyonlardan
çok yerel infeksiyonların veya yerel antijenik
uyarımların rolü vardır.
IgA
 Klasik yoldan komplemanı aktive etmez.
 Alternatif yoldan kompleman aktivasyonu yapabilmektedir.
 IgA bakteriyel lizize yol açmaz.
 sIgA dışarıdan giren mikroorganizmaların mukoza
hücrelerine bağlanmalarına, burada yerleşmelerine ve
infeksiyon oluşturmalarına engel olur.
 Ayrıca besinlerle alınarak bağırsağa ulaşan, zararlı
olabilecek makromoleküllerle birleşerek onların emilimini
önler ve tahrip edilmelerini kolaylaştırır.
 Lizozim enzimi varlığında gram (-) organizmlere karşı
bakterisidal aktiviteye sahiptir.
 Sekretuar (salgısal) IgA antiviral etkisi olan bir
antikordur.
 Aglutinasyon etkisi bulunmaktadır.
IgM
 Serumdaki Ig'lerin %10'unu oluşturur.
 5 temel birimden oluşan pentamer şeklindedir.
 Bu alt üniteler birbirleriyle CH3 ve CH4 ilmikleri ile
disülfit bağları oluşturarak bağlanırlar.
 IgM’de "J" zinciri de bulunmaktadır.
Komplemanı çok güçlü
bir şekilde aktive eder.
IgM
 5-10 antijen molekülü bağlayabilmektedir.
 Molekül ağırlığı 900.000 dir.
 Sedimantasyon sabitesi 19 S dir.
 Yarı ömrü 5 gündür.
 Büyük bir kısmı (%80) damar içinde bulunur.
 Çoğunlukla primer immun yanıtta oluşur.
 Normal serumda 100 ml'de 120 μg miktarındadır.
IgM
 Olgun B lenfositlerinin yüzeyinde bulunan
IgM'ler antijene özgül reseptör görevi
görmektedir.
 Plasentadan geçmez. Fetusta IgM düzeyinin
artmış olması konjenital infeksiyon veya
perinatal infeksiyonu göstermektedir.
 Aglutinasyon, hemaglutinasyon, virus
nötralizasyonu ve komplemanı bağlama
özelliğindedir.
 İzohemaglutininler IgM yapıdadır.
 Gram (-) bakteri stimulasyonlarına karşı en sık
oluşan antikordur.
IgM
 Komplemanı çok güçlü bir şekilde aktive eder.
 Opsonizasyon yapamaz.
 Büyüklüğü nedeniyle hücreler arası sıvıda az
bulunur.
 Salgısal antikor olarak da görev yapar.
 Romatoid faktör IgG’nin Fc kısmına karşı
aktivite gösteren IgM yapısında bir Ig’dir.
IgD
 Serumda eser miktarda bulunur (3-5 μg/100 ml).
 Total plazma inmunoglobulinlerinin %1'inden daha
azını oluşturur.
 Dolaşımdaki B lenfositlerinin yüzeyinde bulunur.
Salgılanmaz.
 Ayrıca kordon kanında ve lenfatik lösemi
hücrelerinde bulunduğu belirtilmektedir.
IgD
 Antikor etkinliğinin olduğu ispatlanamamıştır
 Yarılanma ömrü 2-8 gündür.
 Monomer şeklindedir.
 Isı ve aside duyarlıdır.
 Alternatif yoldan komplemanı aktive
edebilmektedir.
 Serumda bazı antijenlere (penisilin, insülin,
nükleer antijen, trioid antijeni) karşı IgD tipi
antikorlar gösterilmiştir.
IgE
 Molekül ağırlığı 190.000 olan monomer yapıda bir
Ig'dir.
 Serumda çok az miktarda bulunmaktadır (0.01 -
0.03 μg/100 ml).
 Yarı ömrü iki gündür.
 Allerjik olaylarda rol alır.
 Tükrük ve nazal sekresyonlarda bulunur.
 Helmintiyazlarda serumdaki konsantrasyonu
artmaktadır.
IgE
 Isıya duyarlı antikordur.
 In vitro serolojik reaksiyonlara yol açmaz.
 Plasentadan geçmediği için fetusta duyarlılık
oluşumuna neden olmaz.
 Alternatif yoldan kompleman aktivasyonuna katılır.
IgE
• Fc kısımları ile mast hücreleri ve bazofillerdeki
reseptörlerine tutunarak allerjik reaksiyonlara yol
açarlar.
IgG IgM IgA IgD IgE
H = Ağır Gama Mü Alfa Delta Epsilon
zincir sınıfı
H zincir alt Gama Mü 1,2 Alfa 1,2 - -
sınıfı 1,2,3,4
J zinciri - var var - -
Sekretuvar - - var - -
parça
Monomer 1 5 1, 2 1 1
Sayısı
Molekül 150.000 900.000 160.000 180.000 190.000
ağırlığı monomer
400.000
dimer
IgG IgM IgA IgD IgE
Serumdaki 1000 100 200 3 0.05
miktarları
(100 ml'de μg)
Toplam Ig'ler 75 10 15 0.2 0.004
içindeki %
Klasik Yoldan ++ ++++ - - -
Komplemanı
Bağlama
Plasentadan + - - - -
geçme
IgG IgM IgA IgD IgE
Bakterileri + +++ + ? ?
etkileme gücü
Virusları ++ ++ +++ ? ?
etkileme gücü
Bazofil Lökosit ? - - - ++++
ve mast
hücrelerine
bağlanma
Antijen bağlama 2 5-10 2-4 2 2
değeri
Makrofaj Fc + - - - +
reseptörüne
bağlanma
Fonksiyonlarına göre
antikorlar
 Antitoksin (IgG türünden)
 Aglutinin
 Presipitin
 Amboseptör
 Opsonin ve bakteriyosin
 Nötralizan veya koruyucu antikorlar
1. Antitoksin = Toksin veya toksoidlere karşı oluşan
antikor türüdür. Özgül Ag ile birleştiklerinde
flokulasyon oluşturur, toksini nötralize ederler. IgG
bu türdendir.

2. Aglutinin = Bu tip antikorlar kendilerini oluşturan


antijenik partikülleri bir araya toplarlar sonra tüpün
dip kısmına çökerler. IgA, IgM, IgG.

3. Presipitin = IgG yapısında, erimiş (solubl) durumdaki


antijenlere karşı oluşan antikor türüdür. Özgül
antijenlerle birleştiklerinde flokulasyon oluşturur ve
toksini nötralize ederler.
4. Amboseptör = Bu antikorlar kendi antijenleri ile
birleştiğinde taze serumlarda bulunan kompleman adı
verilen maddeleri aktive eder.

5. Opsonin ve bakteriosin = Bu antikorlar bakterilerin


veya diğer bazı hücrelerin yüzeylerine yapışarak,
makrofajlar tarafından kolayca fagosite olmalarını
sağlarlar. IgG antikorları bu özelliği taşırlar.

6. Nötralizan veya koruyucu antikorlar = Daha çok virus


infeksiyonlarında olusan IgA ve IgM, IgG yapısında
antikorlardır. Kendilerini meydana getiren patojen
mikroorganizmaların hastalık yapma yeteneklerini
önlerler yani nötralize ederler.
Flokulasyon,toksin
(antijen) ve
antitoksin (antikor)
arasındaki
reaksiyonla tüpte
yaygın bir
bulanıklığın
meydana gelmesidir.
Aglutinasyon
Monoklonal antikorlar
 Tek bir antijenik determinanta karşı uyarılmış
tek tip hücrelerin çoğalması ile oluşan plazma
hücrelerinin ürettiği tek tip antikorlardır.
 Kullanıldığı alanlar:
1. Hücrelerin tiplendirilmesi. Örn: Lenfosit
tipleri
2. Tümörlerin tanı ve tedavisinde
3. Serolojik tanıda
4. Hücre yüzey molekülleri ve salgılanan
moleküllerin fonksiyonel analizi
ANTİJEN VE ANTİKOR BİRLEŞMESİNİN
ÖZELLİKLERİ
(Ag - Ab)

 Antijen - antikor birleşmesi özgüldür.


 Bir antijen sadece oluşumuna neden olduğu
antikor ile birleşebilir.
 Özgüllük nedeniyle antijen veya antikordan biri
elinizde olursa, diğerini araştırmak, tanımak ve
saptamak mümkün olabilir.
 Bu özellikten yararlanarak yapılan serolojik
testlerle mikrobik hastalıklarda tanı konur.
ANTİJEN VE ANTİKOR BİRLEŞMESİNİN
ÖZELLİKLERİ
(Ag - Ab)

 Antijen - antikor birleşmesi, antijen yüzeyindeki


epitop ile antikor molekülünün Fab kısmının
ucundaki V bölgesi arasında olur.
ANTİJEN VE ANTİKOR BİRLEŞMESİNİN
ÖZELLİKLERİ
(Ag - Ab)

 Ag - Ab birleşmesi kimyasal bir olaydır.


 Ancak bu birleşmede çok kuvvetli olmayan,
düşük enerjili bağlar rol oynar ve olay geri
dönebilir özelliktedir (reversible).
 Birleşme sonunda antijen veya antikor yapısında
değişiklik veya parçalanma olmaz.
ANTİJEN VE ANTİKOR BİRLEŞMESİNİN
ÖZELLİKLERİ
(Ag - Ab)

 Ag - Ab birleşmesi, iki molekülün birbirlerine


yakınlık derecesine ve bağlanma bölgelerinin
birbirine uygunluk derecesine göre sıkı veya
gevşek olabilmektedir.
 İki molekül birbirine ne kadar yakınsa ve
bağlanma grupları ne kadar birbirine uyum
sağlarsa bağlanma o kadar güçlü olmaktadır.
-- Anahtar-kilit modelinde olduğu gibi--
 Antikorlar, etkin bir immun yanıtın önemli
yapıtaşlarıdır ve hücre-dışı patojenlere ve
toksinler gibi çözünür proteinlere karşı spesifik
immunite sağlar.
 Antikorlar antijenik determinantlar ile birleşebilen
glikoprotein molekülleridir.
 Serum, mide salgıları ve süt gibi diğer vücut
sıvılarında bulunur.
 Immunglobulinler total plazma proteinlerinin %
20'sini oluştururlar.
Protein Elektroforezi

Albümin
Proteinler

Globulinler
İmmun
Serum

Antijen
Eklenmiş
Serum
Hareket
 İmmunglobulinler (=Antikorlar) antijenik uyarım
sonucu B-lenfositlerin değişimi ile oluşan plazma
hücreleri tarafından sentezlenirler.
Antikorların Fonksiyonları
1-Toksin nötralizasyonu:
• Bir toksinin etkisini gösterebilmesi için özel
bir kısmı ile konağın somatik hücrelerine
bağlanması gerekir.
 Spesifik antikorlar toksinlerin bu özel kısmına
bağlanarak, bunların konakçı hücrelerine
tutunmalarını engeller. Bu olaya toksin
nötralizasyonu, böyle antikorlara nötralizan
antikor denir.
2-Virus Nötralizasyonu:
• Konakçı hücresine girip çoğalabilmeleri için, viruslar
öncelikle özel molekülleriyle hücre yüzeyine
bağlanırlar.
 Virusların bu özel molekülleri spesifik antikorlar ile
kaplandığında yani nötralize edildiğinde, virus
hücreye giremez dolayısıyla çoğalamaz.
3-Bakteriyel Adhezyon İnhibisyonu:
• Bakterilerin patolojik etkilerini gösterebilmeleri
için, adhezyon molekülleri ile konakçı hücrelerine
bağlanması gerekir.
 Spesifik antikorlar bakterilerin adhezyon
moleküllerini bloke ederse böyle bakteriler
hücrelere bağlanamaz ve patolojik etkilerini
gösteremez.
Antikorların İndirekt Efektör
Fonksiyonları

1. Opsonizasyon ile fagositoz


2. Komplemanın aktivasyonu ile hedef
membranlarda lizis
3. Antikora bağımlı hücresel sitotoksite
4. B hücre fonksiyonlarının düzenlenmesi
Immunoglobulinlerin Yapısı
 Antikorlar serum proteinlerinin çoğunlukla gama
globulin fraksiyonu içinde bulunmaktadır.
 Bir antikor molekülü 4 polipeptitden oluşur:
2 kısa = hafif (Light chains),
2 uzun = ağır (Heavy chains)
• Uzun ve kısa zincirler birbirine disülfit bağları ile
bağlanmıştır.
• Her Ig hafif zinciri eşit boyda iki protein kısmından
oluşur.
 Her Ig ağır zinciri, bir amino-terminal değişken
kısımdan ve her biri yaklaşık 110 aminoasitlik 3 sabit
kısımdan oluşur.
Immunoglobulinlerin Yapısı
 IgG molekülü papain enzimi ile üç parçaya ayrılabilir.
 Bu parçalardan antijen bağlama özelliğini koruyan
birbirine benzeyen iki parçaya Fab (Fragment
Antigen Binding),
 Diğer parçaya da soğukta kristalize olduğu için Fc
(Fragment Crystalline) denir.
 Fab parçasında hem hafif hem de ağır zincirler,
 Fc parçasında ise sadece ağır zincirler bulunur.
 Hafif zincirde VL ve CL olmak üzere her zaman iki,
 Ağır zincirde ise genellikle dört katlantı bulunur.
IgG IgM
5
IgA 4 IgE
IgD
Fab Bölgesi
Menteşe
Bölgesi

Fc Bölgesi
Antikorlar iki bölgeden oluşur.
 Aminoterminal bölge – variable region:
Değişken bir domain (ilmik) olup amino asit
sekansı her antikorda farklıdır.

 Karboksi terminal bölge – constant region:

Sabit bir domain (ilmik) olup amino asit sekansı


aynı tipteki hafif zincirler arasında farklı
değildir.
A Ağır zincir
mol. Ağırlığı:
50-70 bin
Hafif zincir
mol. Ağırlığı:
20-25 bin
V=Variable
(Değişken)

C=Constant
(Sabit)

NH3=
Amino-
terminal
bölge

COO=
Karboksi-
terminal
bölge
 Antikor molekülündeki parçaların biyolojik
etkinlikleri:
 VH+VL = Hiper variable bölge.,
= Fab
= Paratop: Antijen bağlanması
 CH1 = Komplemanın C4b parçasını bağlar
 CH2 = Komplemanın C1q parçasını bağlar
 CH3 = Makrofaj ve monosit yüzeyindeki Fc
reseptörüne bağlanır
 CH2+CH3 = Nötrofil ve NK hücrelerinin
yüzeylerindeki Fc reseptörlerine
bağlanır
 CH2+CH3 = Stafilokok A proteinine bağlanır.
 CH4 = Bazofil ve mast hücre yüzeyindeki Fc
reseptörlerine bağlanır
IMMÜNOGLOBÜLİN TİPLERİ
Antikorlar

Immunoglobulinler (Ig)

Antiserum
Ig’lerin bulunduğu yerler
Plazma
Daha az oranda;
Dokularda,
Hücreler arası sıvılarda yer
alırlar.
Ig tipi Ağır Zincir Alt Tip Sayısı

IgM  2
IgG  4
IgA  2
IgD  -
IgE  -
IgG
 Normal insan serumunda bulunan Ig'lerin yaklaşık
% 70-75'ini oluşturur.
 Monomeriktir.
 Birbirlerine -S- S- bağları ile bağlanmış iki adet
hafif (L) ve iki ağır (H) polipeptit zincirinden
oluşur.
 Molekül ağırlığı 150.000
 Erişkinde 100 ml. serumda 1000 μg IgG bulunur.
IgG
 Sekonder bağışık yanıtta fazla miktarda oluşur.
 Plasentadan geçen tek antikordur. Yeni doğanda
bağışıklık sağlar.
 IgG2 alt tipi hariç, plasentadan geçmektedir.
 Antitoksinler IgG sınıfındandır.
 Yarı ömrü 21-23 gündür ( IgG3’de 7 gün)
 Aglutinasyon, presipitasyon oluşturur.
 Opsonizasyon etkisi vardır.
 4 alt tipi mevcuttur.
IgG-1
IgG-1, IgG’lerin
%65’ini oluşturur.
Fagositik
hücrelerdeki Fc
reseptörlerine
bağlanarak opsonin
gibi davranır ve
fagositozu
güçlendirir.
IgG-2

IgG-2 özellikle kapsüllü


bakterilerin
polisakkaritlerine karşı oluşur.
Plasentadan geçmez.
Opsonin etkisi çok azdır.
IgG-3

IgG-3’ün komplemana
bağlanma
aktivitesi en yüksektir.
*Komplemanı en etkili bir
Menteşe şekilde aktive eden
Bölgesi IgG’dir.
Fagositik hücrelerdeki Fc
reseptörlerine bağlanarak
opsonin gibi davranır ve
fagositozu güçlendirir.
IgG-4

IgG-4 komplemanı hiç


aktive etmez.
Opsonin etkisi orta
düzeydedir.
IgG
 ADCC (antikora bağımlı hücresel sitotoksisite)
de önemli rol oynamaktadır.
 Komplemanı aktive etmektedir.
 Virus nötralizasyonunda etkilidir.
 Deride pasif anafilaksi oluşturan tek
immunoglobulindir.
Fab Bölgesi Fab Bölgesi

Fc Bölgesi
IgA
 Serum ve salgısal tipleri vardır.
 Serumdaki immunglobulinlerin %15-20'sini
oluşturmaktadır.
 Serumdaki IgA'ların % 80'i monomerikdir.
 Çökme sabiditesi 7 S dir.
 Serumda 100 ml'de 200 μg kadardır.
 Molekül ağırlığı 160.000'dir.
 Damar içinde % 42 oranında bulunur.
 Yarı ömrü 6 gündür.
Salgısal IgA
 Genellikle salgılarda dimer şeklindedir.
 Serumdaki IgA'ların % 80'i monomerikdir.
 Molekül ağırlığı 400.000 dir.
 Sistemik humoral bağışıklıkta fazla etkili
değildir.
 Mukozal immunitede önemli rol oynar.
 IgA-1 ve IgA-2 olmak üzere iki tipi bulunur.
Hafif Zincir

Ağır Zincir

J Zinciri

Sekretuar
Komponent
 sIgA genellikle sekretuvar dokularda, mukoza
altındaki plazma hücrelerince sentezlenir ve epitel
hücrelerinden geçerken salgısal parça ile birleşerek
salgılanır.
 Salgısal parça bir (beta) globulindir.
 sIgA'lar serum IgA'sından farklı olarak proteolitik
enzimlere dayanıklıdır.
 sIgA'ların oluşmasında sistemik infeksiyonlardan
çok yerel infeksiyonların veya yerel antijenik
uyarımların rolü vardır.
IgA
 Klasik yoldan komplemanı aktive etmez.
 Alternatif yoldan kompleman aktivasyonu yapabilmektedir.
 IgA bakteriyel lizize yol açmaz.
 sIgA dışarıdan giren mikroorganizmaların mukoza
hücrelerine bağlanmalarına, burada yerleşmelerine ve
infeksiyon oluşturmalarına engel olur.
 Ayrıca besinlerle alınarak bağırsağa ulaşan, zararlı
olabilecek makromoleküllerle birleşerek onların emilimini
önler ve tahrip edilmelerini kolaylaştırır.
 Lizozim enzimi varlığında gram (-) organizmlere karşı
bakterisidal aktiviteye sahiptir.
 Sekretuar (salgısal) IgA antiviral etkisi olan bir
antikordur.
 Aglutinasyon etkisi bulunmaktadır.
IgM
 Serumdaki Ig'lerin %10'unu oluşturur.
 5 temel birimden oluşan pentamer şeklindedir.
 Bu alt üniteler birbirleriyle CH3 ve CH4 ilmikleri ile
disülfit bağları oluşturarak bağlanırlar.
 IgM’de "J" zinciri de bulunmaktadır.
Komplemanı çok güçlü
bir şekilde aktive eder.
IgM
 5-10 antijen molekülü bağlayabilmektedir.
 Molekül ağırlığı 900.000 dir.
 Sedimantasyon sabitesi 19 S dir.
 Yarı ömrü 5 gündür.
 Büyük bir kısmı (%80) damar içinde bulunur.
 Çoğunlukla primer immun yanıtta oluşur.
 Normal serumda 100 ml'de 120 μg miktarındadır.
IgM
 Olgun B lenfositlerinin yüzeyinde bulunan
IgM'ler antijene özgül reseptör görevi
görmektedir.
 Plasentadan geçmez. Fetusta IgM düzeyinin
artmış olması konjenital infeksiyon veya
perinatal infeksiyonu göstermektedir.
 Aglutinasyon, hemaglutinasyon, virus
nötralizasyonu ve komplemanı bağlama
özelliğindedir.
 İzohemaglutininler IgM yapıdadır.
 Gram (-) bakteri stimulasyonlarına karşı en sık
oluşan antikordur.
IgM
 Komplemanı çok güçlü bir şekilde aktive eder.
 Opsonizasyon yapamaz.
 Büyüklüğü nedeniyle hücreler arası sıvıda az
bulunur.
 Salgısal antikor olarak da görev yapar.
 Romatoid faktör IgG’nin Fc kısmına karşı
aktivite gösteren IgM yapısında bir Ig’dir.
IgD
 Serumda eser miktarda bulunur (3-5 μg/100 ml).
 Total plazma inmunoglobulinlerinin %1'inden daha
azını oluşturur.
 Dolaşımdaki B lenfositlerinin yüzeyinde bulunur.
Salgılanmaz.
 Ayrıca kordon kanında ve lenfatik lösemi
hücrelerinde bulunduğu belirtilmektedir.
IgD
 Antikor etkinliğinin olduğu ispatlanamamıştır
 Yarılanma ömrü 2-8 gündür.
 Monomer şeklindedir.
 Isı ve aside duyarlıdır.
 Alternatif yoldan komplemanı aktive
edebilmektedir.
 Serumda bazı antijenlere (penisilin, insülin,
nükleer antijen, trioid antijeni) karşı IgD tipi
antikorlar gösterilmiştir.
IgE
 Molekül ağırlığı 190.000 olan monomer yapıda bir
Ig'dir.
 Serumda çok az miktarda bulunmaktadır (0.01 -
0.03 μg/100 ml).
 Yarı ömrü iki gündür.
 Allerjik olaylarda rol alır.
 Tükrük ve nazal sekresyonlarda bulunur.
 Helmintiyazlarda serumdaki konsantrasyonu
artmaktadır.
IgE
 Isıya duyarlı antikordur.
 In vitro serolojik reaksiyonlara yol açmaz.
 Plasentadan geçmediği için fetusta duyarlılık
oluşumuna neden olmaz.
 Alternatif yoldan kompleman aktivasyonuna katılır.
IgE
• Fc kısımları ile mast hücreleri ve bazofillerdeki
reseptörlerine tutunarak allerjik reaksiyonlara yol
açarlar.
IgG IgM IgA IgD IgE
H = Ağır Gama Mü Alfa Delta Epsilon
zincir sınıfı
H zincir alt Gama Mü 1,2 Alfa 1,2 - -
sınıfı 1,2,3,4
J zinciri - var var - -
Sekretuvar - - var - -
parça
Monomer 1 5 1, 2 1 1
Sayısı
Molekül 150.000 900.000 160.000 180.000 190.000
ağırlığı monomer
400.000
dimer
IgG IgM IgA IgD IgE
Serumdaki 1000 100 200 3 0.05
miktarları
(100 ml'de μg)
Toplam Ig'ler 75 10 15 0.2 0.004
içindeki %
Klasik Yoldan ++ ++++ - - -
Komplemanı
Bağlama
Plasentadan + - - - -
geçme
IgG IgM IgA IgD IgE
Bakterileri + +++ + ? ?
etkileme gücü
Virusları ++ ++ +++ ? ?
etkileme gücü
Bazofil Lökosit ? - - - ++++
ve mast
hücrelerine
bağlanma
Antijen bağlama 2 5-10 2-4 2 2
değeri
Makrofaj Fc + - - - +
reseptörüne
bağlanma
Fonksiyonlarına göre
antikorlar
 Antitoksin (IgG türünden)
 Aglutinin
 Presipitin
 Amboseptör
 Opsonin ve bakteriyosin
 Nötralizan veya koruyucu antikorlar
1. Antitoksin = Toksin veya toksoidlere karşı oluşan
antikor türüdür. Özgül Ag ile birleştiklerinde
flokulasyon oluşturur, toksini nötralize ederler. IgG
bu türdendir.

2. Aglutinin = Bu tip antikorlar kendilerini oluşturan


antijenik partikülleri bir araya toplarlar sonra tüpün
dip kısmına çökerler. IgA, IgM, IgG.

3. Presipitin = IgG yapısında, erimiş (solubl) durumdaki


antijenlere karşı oluşan antikor türüdür. Özgül
antijenlerle birleştiklerinde flokulasyon oluşturur ve
toksini nötralize ederler.
4. Amboseptör = Bu antikorlar kendi antijenleri ile
birleştiğinde taze serumlarda bulunan kompleman adı
verilen maddeleri aktive eder.

5. Opsonin ve bakteriosin = Bu antikorlar bakterilerin


veya diğer bazı hücrelerin yüzeylerine yapışarak,
makrofajlar tarafından kolayca fagosite olmalarını
sağlarlar. IgG antikorları bu özelliği taşırlar.

6. Nötralizan veya koruyucu antikorlar = Daha çok virus


infeksiyonlarında olusan IgA ve IgM, IgG yapısında
antikorlardır. Kendilerini meydana getiren patojen
mikroorganizmaların hastalık yapma yeteneklerini
önlerler yani nötralize ederler.
Flokulasyon,toksin
(antijen) ve
antitoksin (antikor)
arasındaki
reaksiyonla tüpte
yaygın bir
bulanıklığın
meydana gelmesidir.
Aglutinasyon
Monoklonal antikorlar
 Tek bir antijenik determinanta karşı uyarılmış
tek tip hücrelerin çoğalması ile oluşan plazma
hücrelerinin ürettiği tek tip antikorlardır.
 Kullanıldığı alanlar:
1. Hücrelerin tiplendirilmesi. Örn: Lenfosit
tipleri
2. Tümörlerin tanı ve tedavisinde
3. Serolojik tanıda
4. Hücre yüzey molekülleri ve salgılanan
moleküllerin fonksiyonel analizi
ANTİJEN VE ANTİKOR BİRLEŞMESİNİN
ÖZELLİKLERİ
(Ag - Ab)

 Antijen - antikor birleşmesi özgüldür.


 Bir antijen sadece oluşumuna neden olduğu
antikor ile birleşebilir.
 Özgüllük nedeniyle antijen veya antikordan biri
elinizde olursa, diğerini araştırmak, tanımak ve
saptamak mümkün olabilir.
 Bu özellikten yararlanarak yapılan serolojik
testlerle mikrobik hastalıklarda tanı konur.
ANTİJEN VE ANTİKOR BİRLEŞMESİNİN
ÖZELLİKLERİ
(Ag - Ab)

 Antijen - antikor birleşmesi, antijen yüzeyindeki


epitop ile antikor molekülünün Fab kısmının
ucundaki V bölgesi arasında olur.
ANTİJEN VE ANTİKOR BİRLEŞMESİNİN
ÖZELLİKLERİ
(Ag - Ab)

 Ag - Ab birleşmesi kimyasal bir olaydır.


 Ancak bu birleşmede çok kuvvetli olmayan,
düşük enerjili bağlar rol oynar ve olay geri
dönebilir özelliktedir (reversible).
 Birleşme sonunda antijen veya antikor yapısında
değişiklik veya parçalanma olmaz.
ANTİJEN VE ANTİKOR BİRLEŞMESİNİN
ÖZELLİKLERİ
(Ag - Ab)

 Ag - Ab birleşmesi, iki molekülün birbirlerine


yakınlık derecesine ve bağlanma bölgelerinin
birbirine uygunluk derecesine göre sıkı veya
gevşek olabilmektedir.
 İki molekül birbirine ne kadar yakınsa ve
bağlanma grupları ne kadar birbirine uyum
sağlarsa bağlanma o kadar güçlü olmaktadır.
-- Anahtar-kilit modelinde olduğu gibi--
 Antikorlar, etkin bir immun yanıtın önemli
yapıtaşlarıdır ve hücre-dışı patojenlere ve
toksinler gibi çözünür proteinlere karşı spesifik
immunite sağlar.
 Antikorlar antijenik determinantlar ile birleşebilen
glikoprotein molekülleridir.
 Serum, mide salgıları ve süt gibi diğer vücut
sıvılarında bulunur.
 Immunglobulinler total plazma proteinlerinin %
20'sini oluştururlar.
Protein Elektroforezi

Albümin
Proteinler

Globulinler
İmmun
Serum

Antijen
Eklenmiş
Serum
Hareket
 İmmunglobulinler (=Antikorlar) antijenik uyarım
sonucu B-lenfositlerin değişimi ile oluşan plazma
hücreleri tarafından sentezlenirler.
Antikorların Fonksiyonları
1-Toksin nötralizasyonu:
• Bir toksinin etkisini gösterebilmesi için özel
bir kısmı ile konağın somatik hücrelerine
bağlanması gerekir.
 Spesifik antikorlar toksinlerin bu özel kısmına
bağlanarak, bunların konakçı hücrelerine
tutunmalarını engeller. Bu olaya toksin
nötralizasyonu, böyle antikorlara nötralizan
antikor denir.
2-Virus Nötralizasyonu:
• Konakçı hücresine girip çoğalabilmeleri için, viruslar
öncelikle özel molekülleriyle hücre yüzeyine
bağlanırlar.
 Virusların bu özel molekülleri spesifik antikorlar ile
kaplandığında yani nötralize edildiğinde, virus
hücreye giremez dolayısıyla çoğalamaz.
3-Bakteriyel Adhezyon İnhibisyonu:
• Bakterilerin patolojik etkilerini gösterebilmeleri
için, adhezyon molekülleri ile konakçı hücrelerine
bağlanması gerekir.
 Spesifik antikorlar bakterilerin adhezyon
moleküllerini bloke ederse böyle bakteriler
hücrelere bağlanamaz ve patolojik etkilerini
gösteremez.
Antikorların İndirekt Efektör
Fonksiyonları
1. Opsonizasyon ile fagositoz
2. Komplemanın aktivasyonu ile hedef
membranlarda lizis
3. Antikora bağımlı hücresel sitotoksite
4. B hücre fonksiyonlarının düzenlenmesi
Immunoglobulinlerin Yapısı
 Antikorlar serum proteinlerinin çoğunlukla gama
globulin fraksiyonu içinde bulunmaktadır.
 Bir antikor molekülü 4 polipeptitden oluşur:
2 kısa = hafif (Light chains),
2 uzun = ağır (Heavy chains)
• Uzun ve kısa zincirler birbirine disülfit bağları ile
bağlanmıştır.
• Her Ig hafif zinciri eşit boyda iki protein kısmından
oluşur.
 Her Ig ağır zinciri, bir amino-terminal değişken
kısımdan ve her biri yaklaşık 110 aminoasitlik 3 sabit
kısımdan oluşur.
Immunoglobulinlerin Yapısı
 IgG molekülü papain enzimi ile üç parçaya ayrılabilir.
 Bu parçalardan antijen bağlama özelliğini koruyan
birbirine benzeyen iki parçaya Fab (Fragment
Antigen Binding),
 Diğer parçaya da soğukta kristalize olduğu için Fc
(Fragment Crystalline) denir.
 Fab parçasında hem hafif hem de ağır zincirler,
 Fc parçasında ise sadece ağır zincirler bulunur.
 Hafif zincirde VL ve CL olmak üzere her zaman iki,
 Ağır zincirde ise genellikle dört katlantı bulunur.
IgG IgM
5
IgA 4 IgE
IgD
Fab Bölgesi
Menteşe
Bölgesi

Fc Bölgesi
Antikorlar iki bölgeden
oluşur.
 Aminoterminal bölge – variable region:
Değişken bir domain (ilmik) olup amino asit
sekansı her antikorda farklıdır.

 Karboksi terminal bölge – constant region:

Sabit bir domain (ilmik) olup amino asit sekansı


aynı tipteki hafif zincirler arasında farklı
değildir.
A Ağır zincir
mol. Ağırlığı:
50-70 bin
Hafif zincir
mol. Ağırlığı:
20-25 bin
V=Variable
(Değişken)

C=Constant
(Sabit)

NH3=
Amino-
terminal
bölge

COO=
Karboksi-
terminal
bölge
 Antikor molekülündeki parçaların biyolojik
etkinlikleri:
 VH+VL = Hiper variable bölge.,
= Fab
= Paratop: Antijen bağlanması
 CH1 = Komplemanın C4b parçasını bağlar
 CH2 = Komplemanın C1q parçasını bağlar
 CH3 = Makrofaj ve monosit yüzeyindeki Fc
reseptörüne bağlanır
 CH2+CH3 = Nötrofil ve NK hücrelerinin
yüzeylerindeki Fc reseptörlerine
bağlanır
 CH2+CH3 = Stafilokok A proteinine bağlanır.
 CH4 = Bazofil ve mast hücre yüzeyindeki Fc
reseptörlerine bağlanır
IMMÜNOGLOBÜLİN TİPLERİ
Antikorlar

Immunoglobulinler (Ig)

Antiserum
Ig’lerin bulunduğu yerler
Plazma
Daha az oranda;
Dokularda,
Hücreler arası sıvılarda yer
alırlar.
Ig tipi Ağır Zincir Alt Tip Sayısı

IgM  2
IgG  4
IgA  2
IgD  -
IgE  -
IgG
 Normal insan serumunda bulunan Ig'lerin yaklaşık
% 70-75'ini oluşturur.
 Monomeriktir.
 Birbirlerine -S- S- bağları ile bağlanmış iki adet
hafif (L) ve iki ağır (H) polipeptit zincirinden
oluşur.
 Molekül ağırlığı 150.000
 Erişkinde 100 ml. serumda 1000 μg IgG bulunur.
IgG
 Sekonder bağışık yanıtta fazla miktarda oluşur.
 Plasentadan geçen tek antikordur. Yeni doğanda
bağışıklık sağlar.
 IgG2 alt tipi hariç, plasentadan geçmektedir.
 Antitoksinler IgG sınıfındandır.
 Yarı ömrü 21-23 gündür ( IgG3’de 7 gün)
 Aglutinasyon, presipitasyon oluşturur.
 Opsonizasyon etkisi vardır.
 4 alt tipi mevcuttur.
IgG-1
IgG-1, IgG’lerin
%65’ini oluşturur.
Fagositik
hücrelerdeki Fc
reseptörlerine
bağlanarak opsonin
gibi davranır ve
fagositozu
güçlendirir.
IgG-2

IgG-2 özellikle kapsüllü


bakterilerin
polisakkaritlerine karşı oluşur.
Plasentadan geçmez.
Opsonin etkisi çok azdır.
IgG-3

IgG-3’ün komplemana
bağlanma
aktivitesi en yüksektir.
*Komplemanı en etkili bir
Menteşe şekilde aktive eden
Bölgesi IgG’dir.
Fagositik hücrelerdeki Fc
reseptörlerine bağlanarak
opsonin gibi davranır ve
fagositozu güçlendirir.
IgG-4

IgG-4 komplemanı hiç


aktive etmez.
Opsonin etkisi orta
düzeydedir.
IgG
 ADCC (antikora bağımlı hücresel sitotoksisite)
de önemli rol oynamaktadır.
 Komplemanı aktive etmektedir.
 Virus nötralizasyonunda etkilidir.
 Deride pasif anafilaksi oluşturan tek
immunoglobulindir.
Fab Bölgesi Fab Bölgesi

Fc Bölgesi
IgA
 Serum ve salgısal tipleri vardır.
 Serumdaki immunglobulinlerin %15-20'sini
oluşturmaktadır.
 Serumdaki IgA'ların % 80'i monomerikdir.
 Çökme sabiditesi 7 S dir.
 Serumda 100 ml'de 200 μg kadardır.
 Molekül ağırlığı 160.000'dir.
 Damar içinde % 42 oranında bulunur.
 Yarı ömrü 6 gündür.
Salgısal IgA
 Genellikle salgılarda dimer şeklindedir.
 Serumdaki IgA'ların % 80'i monomerikdir.
 Molekül ağırlığı 400.000 dir.
 Sistemik humoral bağışıklıkta fazla etkili
değildir.
 Mukozal immunitede önemli rol oynar.
 IgA-1 ve IgA-2 olmak üzere iki tipi bulunur.
Hafif Zincir

Ağır Zincir

J Zinciri

Sekretuar
Komponent
 sIgA genellikle sekretuvar dokularda, mukoza
altındaki plazma hücrelerince sentezlenir ve epitel
hücrelerinden geçerken salgısal parça ile birleşerek
salgılanır.
 Salgısal parça bir (beta) globulindir.
 sIgA'lar serum IgA'sından farklı olarak proteolitik
enzimlere dayanıklıdır.
 sIgA'ların oluşmasında sistemik infeksiyonlardan
çok yerel infeksiyonların veya yerel antijenik
uyarımların rolü vardır.
IgA
 Klasik yoldan komplemanı aktive etmez.
 Alternatif yoldan kompleman aktivasyonu yapabilmektedir.
 IgA bakteriyel lizize yol açmaz.
 sIgA dışarıdan giren mikroorganizmaların mukoza
hücrelerine bağlanmalarına, burada yerleşmelerine ve
infeksiyon oluşturmalarına engel olur.
 Ayrıca besinlerle alınarak bağırsağa ulaşan, zararlı
olabilecek makromoleküllerle birleşerek onların emilimini
önler ve tahrip edilmelerini kolaylaştırır.
 Lizozim enzimi varlığında gram (-) organizmlere karşı
bakterisidal aktiviteye sahiptir.
 Sekretuar (salgısal) IgA antiviral etkisi olan bir
antikordur.
 Aglutinasyon etkisi bulunmaktadır.
IgM
 Serumdaki Ig'lerin %10'unu oluşturur.
 5 temel birimden oluşan pentamer şeklindedir.
 Bu alt üniteler birbirleriyle CH3 ve CH4 ilmikleri ile
disülfit bağları oluşturarak bağlanırlar.
 IgM’de "J" zinciri de bulunmaktadır.
Komplemanı çok güçlü
bir şekilde aktive eder.
IgM
 5-10 antijen molekülü bağlayabilmektedir.
 Molekül ağırlığı 900.000 dir.
 Sedimantasyon sabitesi 19 S dir.
 Yarı ömrü 5 gündür.
 Büyük bir kısmı (%80) damar içinde bulunur.
 Çoğunlukla primer immun yanıtta oluşur.
 Normal serumda 100 ml'de 120 μg miktarındadır.
IgM
 Olgun B lenfositlerinin yüzeyinde bulunan
IgM'ler antijene özgül reseptör görevi
görmektedir.
 Plasentadan geçmez. Fetusta IgM düzeyinin
artmış olması konjenital infeksiyon veya
perinatal infeksiyonu göstermektedir.
 Aglutinasyon, hemaglutinasyon, virus
nötralizasyonu ve komplemanı bağlama
özelliğindedir.
 İzohemaglutininler IgM yapıdadır.
 Gram (-) bakteri stimulasyonlarına karşı en sık
oluşan antikordur.
IgM
 Komplemanı çok güçlü bir şekilde aktive eder.
 Opsonizasyon yapamaz.
 Büyüklüğü nedeniyle hücreler arası sıvıda az
bulunur.
 Salgısal antikor olarak da görev yapar.
 Romatoid faktör IgG’nin Fc kısmına karşı
aktivite gösteren IgM yapısında bir Ig’dir.
IgD
 Serumda eser miktarda bulunur (3-5 μg/100 ml).
 Total plazma inmunoglobulinlerinin %1'inden daha
azını oluşturur.
 Dolaşımdaki B lenfositlerinin yüzeyinde bulunur.
Salgılanmaz.
 Ayrıca kordon kanında ve lenfatik lösemi
hücrelerinde bulunduğu belirtilmektedir.
IgD
 Antikor etkinliğinin olduğu ispatlanamamıştır
 Yarılanma ömrü 2-8 gündür.
 Monomer şeklindedir.
 Isı ve aside duyarlıdır.
 Alternatif yoldan komplemanı aktive
edebilmektedir.
 Serumda bazı antijenlere (penisilin, insülin,
nükleer antijen, trioid antijeni) karşı IgD tipi
antikorlar gösterilmiştir.
IgE
 Molekül ağırlığı 190.000 olan monomer yapıda bir
Ig'dir.
 Serumda çok az miktarda bulunmaktadır (0.01 -
0.03 μg/100 ml).
 Yarı ömrü iki gündür.
 Allerjik olaylarda rol alır.
 Tükrük ve nazal sekresyonlarda bulunur.
 Helmintiyazlarda serumdaki konsantrasyonu
artmaktadır.
IgE
 Isıya duyarlı antikordur.
 In vitro serolojik reaksiyonlara yol açmaz.
 Plasentadan geçmediği için fetusta duyarlılık
oluşumuna neden olmaz.
 Alternatif yoldan kompleman aktivasyonuna katılır.
IgE
• Fc kısımları ile mast hücreleri ve bazofillerdeki
reseptörlerine tutunarak allerjik reaksiyonlara yol
açarlar.
IgG IgM IgA IgD IgE
H = Ağır Gama Mü Alfa Delta Epsilon
zincir sınıfı
H zincir alt Gama Mü 1,2 Alfa 1,2 - -
sınıfı 1,2,3,4
J zinciri - var var - -
Sekretuvar - - var - -
parça
Monomer 1 5 1, 2 1 1
Sayısı
Molekül 150.000 900.000 160.000 180.000 190.000
ağırlığı monomer
400.000
dimer
IgG IgM IgA IgD IgE
Serumdaki 1000 100 200 3 0.05
miktarları
(100 ml'de μg)
Toplam Ig'ler 75 10 15 0.2 0.004
içindeki %
Klasik Yoldan ++ ++++ - - -
Komplemanı
Bağlama
Plasentadan + - - - -
geçme
IgG IgM IgA IgD IgE
Bakterileri + +++ + ? ?
etkileme gücü
Virusları ++ ++ +++ ? ?
etkileme gücü
Bazofil Lökosit ? - - - ++++
ve mast
hücrelerine
bağlanma
Antijen bağlama 2 5-10 2-4 2 2
değeri
Makrofaj Fc + - - - +
reseptörüne
bağlanma
Fonksiyonlarına göre
antikorlar
 Antitoksin (IgG türünden)
 Aglutinin
 Presipitin
 Amboseptör
 Opsonin ve bakteriyosin
 Nötralizan veya koruyucu antikorlar
1. Antitoksin = Toksin veya toksoidlere karşı oluşan
antikor türüdür. Özgül Ag ile birleştiklerinde
flokulasyon oluşturur, toksini nötralize ederler. IgG
bu türdendir.

2. Aglutinin = Bu tip antikorlar kendilerini oluşturan


antijenik partikülleri bir araya toplarlar sonra tüpün
dip kısmına çökerler. IgA, IgM, IgG.

3. Presipitin = IgG yapısında, erimiş (solubl) durumdaki


antijenlere karşı oluşan antikor türüdür. Özgül
antijenlerle birleştiklerinde flokulasyon oluşturur ve
toksini nötralize ederler.
4. Amboseptör = Bu antikorlar kendi antijenleri ile
birleştiğinde taze serumlarda bulunan kompleman adı
verilen maddeleri aktive eder.

5. Opsonin ve bakteriosin = Bu antikorlar bakterilerin


veya diğer bazı hücrelerin yüzeylerine yapışarak,
makrofajlar tarafından kolayca fagosite olmalarını
sağlarlar. IgG antikorları bu özelliği taşırlar.

6. Nötralizan veya koruyucu antikorlar = Daha çok virus


infeksiyonlarında olusan IgA ve IgM, IgG yapısında
antikorlardır. Kendilerini meydana getiren patojen
mikroorganizmaların hastalık yapma yeteneklerini
önlerler yani nötralize ederler.
Flokulasyon,toksin
(antijen) ve
antitoksin (antikor)
arasındaki
reaksiyonla tüpte
yaygın bir
bulanıklığın
meydana gelmesidir.
Aglutinasyon
Monoklonal antikorlar
 Tek bir antijenik determinanta karşı uyarılmış
tek tip hücrelerin çoğalması ile oluşan plazma
hücrelerinin ürettiği tek tip antikorlardır.
 Kullanıldığı alanlar:
1. Hücrelerin tiplendirilmesi. Örn: Lenfosit
tipleri
2. Tümörlerin tanı ve tedavisinde
3. Serolojik tanıda
4. Hücre yüzey molekülleri ve salgılanan
moleküllerin fonksiyonel analizi
ANTİJEN VE ANTİKOR
BİRLEŞMESİNİN ÖZELLİKLERİ
(Ag - Ab)
 Antijen - antikor birleşmesi özgüldür.
 Bir antijen sadece oluşumuna neden olduğu
antikor ile birleşebilir.
 Özgüllük nedeniyle antijen veya antikordan biri
elinizde olursa, diğerini araştırmak, tanımak ve
saptamak mümkün olabilir.
 Bu özellikten yararlanarak yapılan serolojik
testlerle mikrobik hastalıklarda tanı konur.
ANTİJEN VE ANTİKOR
BİRLEŞMESİNİN ÖZELLİKLERİ
(Ag - Ab)

 Antijen - antikor birleşmesi, antijen yüzeyindeki


epitop ile antikor molekülünün Fab kısmının
ucundaki V bölgesi arasında olur.
ANTİJEN VE ANTİKOR BİRLEŞMESİNİN
ÖZELLİKLERİ
(Ag - Ab)

 Ag - Ab birleşmesi kimyasal bir olaydır.


 Ancak bu birleşmede çok kuvvetli olmayan,
düşük enerjili bağlar rol oynar ve olay geri
dönebilir özelliktedir (reversible).
 Birleşme sonunda antijen veya antikor yapısında
değişiklik veya parçalanma olmaz.
ANTİJEN VE ANTİKOR BİRLEŞMESİNİN
ÖZELLİKLERİ
(Ag - Ab)

 Ag - Ab birleşmesi, iki molekülün birbirlerine


yakınlık derecesine ve bağlanma bölgelerinin
birbirine uygunluk derecesine göre sıkı veya
gevşek olabilmektedir.
 İki molekül birbirine ne kadar yakınsa ve
bağlanma grupları ne kadar birbirine uyum
sağlarsa bağlanma o kadar güçlü olmaktadır.
-- Anahtar-kilit modelinde olduğu gibi--
Dr. Özgür ÇELEBİ
Konak Savunma Yanıtının Unsurları
 Başlangıç savunma mekanizmaları doğal bariyerlerdir.
 Kompleman, interferon, sitokinler, NK, nötrofiller,
makrofajlar ve benzerleri bölgesel doğal yanıt unsurlarıdır.
 Eğer bu basamaklar yeterli olmazsa, doğal yanıtlar antijene
özgü bağışık yanıt aracılığıyla büyük seferberlik başlatır.
 Sitokinler, interferonlar ve kemokinler hücreler arası
iletişimde kısa mesajlar gibidir.
Büyük Doku Uygunluk Kompleksi Major
Histocompatibility Complex (MHC)
 Gen bölgesi 6. kromozom üzerindedir.
 İlk olarak lökosit üzerinde gösterildiğinden Human
Leukocyte Antigene (HLA) de denmektedir.
 MHC I; MHC II, ve MHC III olarak 3 sınıftır:
MHC I= HLA A, HLA B, HLA C, HLA E, HLA F, HLA
G; tüm çekirdekli hücrelerin ve eritrositlerin yüzeyinde
bulunur.
MHC II= HLA DN, HLA DO, HLA DP, HLA DQ, HLA
DR; antijen sunan hücrelerin (APCs) yüzeylerinde bulunur.
MHC III= C2, C4A, C4B, TNF-α, TNF-β vb.
İmmünitede rol alan organlar
 1. Primer lenfoid organlar: İmmun sistem hücrelerinin,
kök hücrelerden itibaren erginleşme sürecini geçirdikleri
bölgelerdir.
- Kemik iliği: B lenfositlerin ve miyeloid seri
hücrelerinin olgunlaşma yeridir.
- Timus: T lenfositlerin olgunlaşma bölgesidir. Antikor
sentezi yapılmayan tek lenfoid organdır.
 2. Sekonder lenfoid organlar: Olgun ve göreve hazır hale
gelmiş immünositlerin görev bekleme bölgeleridir. Burada
organizmaya yabancı antijenler işlemden geçirilir, bunlara
özgül antikorlar üretilir.
İmmünitede rol alan organlar
• Dalak: Kandaki antijenlerin işlem bölgesidir.
• Lenf düğümleri
• MALT (mukoza ile ilişkili, kapsülsüz lenfoid dokular)
• Birçok lenf follikülünden oluşan MALT’ın dalak ve lenf
düğümlerinden önemli iki farkı vardır.
- Öncelikle dalak ve lenf düğümleri kapsüllüdür,
MALT kapsülsüzdür.
- Diğer fark ise MALT’ın, sentezlediği salgısal IgA ile
yabancı antijenlerin mukozadan girişini önlemesidir.
Dentritik Hücreler
 Doğal ve özgül immün yanıtlar arasında köprü
vazifesindedir.
 Dh ler ve ürettikleri sitokinler T hücre yanıtının tabiatını
belirler.
 Kandaki myeloid veya lenfoid orijinli öncü DH ler,
dokularda olgunlaşmamış DH lere farklılaşırlar.
Langerhans hücreleri (deri)
İnterdijital hücreler (lenf nodu-dalak)
Dermal interstisyel hücreler
Splenik marjinal hücreler …vb.
 Folliküler dentritik hücreler lenf nodu ve dalakta bulunur;
MHC II eksprese etmezler.
Toll Like Reseptör (Dentritik Hücreler)
 Hücre yüzeyinde bulunan, protein yapıda 10 farklı tipi
bilinen patojen kalıp reseptörleridir.
 Mikrobiyal enfeksiyon varlığını Pathogene Associated
Molecular Patterns (PAMP) ile bağlanmaları sonucu oluşur.
PAMP; bakteri, virüs ve mantarların yüzey moleküllerinde
bulunan karakteristik yapılar olabileceği gibi
mikroorganizmaların DNA ve RNA molekülleri de olabilir.
Dentritik Hücreler
 Olgunlaşmamış DH ler, gerek normal dokularda, gerekse
enfeksiyon veya tümör bölgesinde apopitotik hücreler,
mikrobiyal atıklar ve proteinler gibi antijenik materyalleri
makropinositoz, pinositoz veya fagositoz ile sürekli toplar.
 Bu toplama işlemi esnasında TLR sinyalini tetikleyen bir
mikroba denk geliğinde lokal sitokin alarmı vererek kendilerini
kapatır (fagositoz yeteneğini kaybeder, böylece lenf nodunu
giderken başka maddeleri toplamaları önlenir) ve gerekli uyarımı
yapmaya lenf noduna gider.
 Lenf nodunda olgunlaşmamış Dh ler T hücre bölgesine girer ve
antijen sunumu için yüzey moleküllerini yeniden düzenler
(MHC II, B7-1, B7-2)
 Mikropla aktive olmuş olgun DH ler IL-12 vb sitokinler salarak
lokal konak savunmasını (TH 1 yanıtı) kuvvetlendirirler.
 DH ler antigenik materyali MHC I ile CD8 T, MHC II ile CD4 T
hücrelerine sunarlar.
Kemik iliği

multipotent köken hücresi Miyeloid ve eritroid


Hücre hatları

Lenfoid köken hücresi

Öncü B hücresi Öncü T hücresi NK Hücresi

Kemik iliği bursa Fabricius Timus

B hücresi T hücresi

Sitotoksik T Yardımcı T
Bellek B hücresi Plazma hücresi hücresi hücresi Bellek T hücresi
Lenfositler

 Dolaşımdaki lökositlerin %20 ila 30 nu oluşturmalarına


rağmen lenfositlerin büyük çoğunluğu dolaşımda yer
almamaktadırlar.
 B- lenfositleri
 T- lenfositleri
 NK hücreleri
B-Lenfositler
 Antikor üreterek humoral immun yanıtı oluştururlar.
 İnsanda embriyonik çağda önce fetal karaciğerde
belirlenirken sonra olgunlaşmalarını kemik iliğinde
tamamladıkları bilinmektedir.
 Yüzeydeki CD 19, 20, 21, 22 antijenleri B-lenfosit markeri
olarak kullanılır.
 Oluşturduğu yanıt geçicidir ve bellek hücreleri oluşmaz.
 B-lenfositi çok miktarlarda özgül antikor üretecek bir
plazma hücresine dönüşür.
 Bazı B-lenfositleri bellek hücrelerine dönüşürler.
T hücre farklılaşması
T-lenfositleri
 Timusa gidip farklılaşan lenfosit grubudur.
 Dolaşımdaki lenfositlerin % 70-80’i oluşturur.
 T-lenfositleri timusta immün yanıtta etkin rol alabilecek
hücrelere farklılaşırlar.
 Tüm T-lenfositleri yüzeylerinde CD3 antijeni taşırlar.
 CD4 ya da CD8 antijenleri taşımalarına göre iki gruba
farklılaşırlar.
 CD4 hücreleri; immün cevapta önemli rol oynarlar.Ayrıca
intraselüler patojenlere gelişen geç tip reaksiyonda da
görev alır.
T-lenfositleri
 CD8 T-lenfositlerinin etkin sitotoksik-T lenfositlerine
dönüşümünü sağlar (IL-2)
 CD 4 reseptörü HIV gp 120 yapısının bağlandığı bir
reseptör görevi görür..
 CD8 T- lenfositlerin;
Temel işlevleri
 Tümör hücreleri
 Allograft hücreleri
 Virusla infekte hücreleri öldürmektir.
T-lenfositleri
 Normalde CD4/CD8 oranı ½ olması gerekirken HIV
virüsünde bu oran CD8 lehine sonuçlanmaktadır ve
immun yetmezliğe bağlı fırsatçı enfeksiyonlar
görülmektedir..
Natural Killer
 Viral enfeksiyonlara karşı erken hücresel yanıttan
 Antitümör aktiviteden
 Bakterilere karşı inflamatuar reaksiyonların
artırılmasından
sorumludur.
 Antikorla kaplanmış hücrelere bağlanıp öldürür =
Antibody Dependent Cell Cytotoxicity
 Büyük granüler bir lenfosittir.
Natural Killer
 Stimülasyonu:
 İnterferon α ve β; viral ve diğer enfeksiyonlara karşı üretilir.
 TNF-α
 IL-12, IL-15, IL-18; öncü Dh ve aktive makrofajlar üretir.
 IL-2; CD4 TH1.

• Üzerindeki reseptörler:
– CD 2, CD 7, IL-2R, FasL; T lenfositle aynı
– Fc reseptörü (CD 16); Ig G için
– Kompleman reseptörü; ADCC için
– NK immünoglobulin benzeri reseptör = KIR; NK özgür
inhibitör ve aktivatör reseptörler.
Natural Killer
 Aktive NK hücreleri INF ϒ, IL-1 ve Granülosit-Makrofaj
Koloni Stimüle edici Faktör (GM-CSF) üretirler. Bunlar
öncül DH ve makrofajların IL-1 üretmesini sağlayarak ilk
gelişen lokal koruyucu yanıtları (TH1) desteklerler.
 NK hücrelerinde CTL lerde olduğu gibi granzimler
(esterazlar) ve membrabda por oluşmasını sağlayan
perforin bulunur.
 NK lar inhibitör sinyal olmadığı sürece her hücreyi,
özellikle stresli hücreleri öldürürler.
 Hedef hücrenin karbonhidrat ve proteinlerine bağlanır.
Hedef hücre MHC I yapısı ile NK KIR reseptör etkileşimi
gerçekleşimi normal ise öldürme etkisi inhibe olur.
 Ancak ADCC durumunda inhibitör etki yoktur ve CTL
benzeri hücre öldürümü gerçekleşir.
 Ayrıca NK üzerinde bulunan FasL reseptörünün hedef Fas
CD 4 T Hücrelerinin Aktivasyonu ve
Antijene Karşı Yanıtları
 Uygun koşullar sağlanıp T hücre aktivasyonu gerçekleşince
IL-2 üretir, diğer B ve T hücrelerinin çoğalması desteklenir.
Salgılanan diğer sitokinler T hücresinin TH-1 veya Th-2
yönünde olgunlaşmasında etkilidir.
 TH-0 ın TH-1 veya TH-2 yönünde olgunlaşması
 Antijenin tipine
 Antijenin konsantrasyonuna
 Antijen sunan hücrenin tipine
 Antijenin nasıl sunulduğuna
 Salgılanan sitokinlerin tipine (en etkilisi)
göre şekillenir.
TH-1 Yanıtı
 DH ler tarafından aktive edilir; IL-12 üreten, Antijeni CD4
T hücresine sunan makrofajlar tarafından güçlendirilir.
 IL-2, İnterferon α ve TNF-β (Lenfotoksin) salgılamaları ile
karakterizedir. Bu sitokinler inflamatuar yanıtları stimüle
eder. Ig M ve bazı Ig G alt tiplerinin (nötrofil ve NK
üzerindeki Fc lere bağlanabilen ve komplemanı fikse
edebilen alt tipler) üretimini artırır.
 İnterferon ϒ = makrofaj aktivasyon faktörü, IL-12 nin daha
fazla üretimini sağlayarak TH-1 yanıtını kuvvetlendirir ve
kendini idame ettiren bir döngü oluşturur.
 FasL reseptörü hedef Fas proteini etkileşimi ile hedef
hücreyi apopitoza yönlendirir.
TH-1 Yanıtı
 Genelde ilk oluşan yanıttır. Lokal yanıtları kuvvetlendirir.
Sıklıkla enfeksiyonun erken döneminde gelişir.
 Makrofaj-Nk-CD8 T hücre aktivasyonu ile lokal
inflamatuar reaksiyonlar ile gecikmiş tip aşırı duyarlılık
reaksiyonlarını artırır.
 IL-12 üreterek B ve T hücre çoğalmasını ve immün yanıtın
büyümesini sağlar.
 İntrasellüler enfeksiyonlar (virüs-bakteri-parazit) ve
mantar enfeksiyonlarının eliminasyonunda önemli rol
oynar.
 Hücreye bağlı otoimmün hastalıklarla da (MS-Crohn-RA)
ilişkilidir.
 TH-2 nin ürettiği IL-10 ile inhibe olur.
TH-2 Yanıtı
 Daha sonra oluşur. Doğal yanıtta IL-12/ İnterferon ϒ sinyalı
alınamadığında ortaya çıkar. IL-4 ile devam ettirilir.
 Sistemik etki gösterir. Yüzeylerinde özgül antikor eksprese
eden B hücresi antijeni yakalar, işler ve TH-2 ye sunar.
Böylece aynı antijen için özgül olan TH ve B hücreleri
çoğalır, klonal genişlemeleri stimüle edilir. Böylece antijene
özgül safha başlatılmış olur.
 Humoral yanıtı destekleyen IL-4, 5, 6, ve 10 salgılar. Bunlar
B hücre farklılaşmasını ve immünoglobülinlerin üretimini
sağlar.
 TH-2 yanıtı inflamatuar ve otoimmün hastalıkların
gelişimini sınırlandırabilir.
 Ancak TH-1 yanıtını zamanından önce kapatarak
intrasellüler enfeksiyonların (örn: myc. Leprae)
alevlenmesine sebep olabilir.
 TH-3 Hücreler; Ig A üreten B hücrelerinin farklılaşmasına
yol açar. IL-5 ve TGF-β (Transforming Growth Factor)
üretmeleri ile karakterizedir. TGF- β, TH-1 ve TH-2
hücrelerinin etkilerini inhibe ederek toleransın oluşumunu
sağlar.
• TH-17 Hücreler; IL-23 veya IL-6+ TGF-β ile stimüle
edilirler. Kronik inflamasyonla ilişkili IL-17, IL-6 ve TNF-α
gibi sitokinleri; inflamatuar yanıtı artırmak için de
proinflamatuar kemokinleri üretirler. TGF-β salınımı ile,
göz gibi özel bölgelerin zararlı TH-1 yanıtından
korunmasını sağlar.
• Treg; CD4CD25; Antijene özgül süpresör hücreler. TGF-β
ve IL-10 üreterek otoimmün yanıtların gelişmesini önler. T
hücre yanıtlarını kontrol altında tutar ve bellek hücre
gelişimini artırır.
CD8 Tyanıtının
 TH-1 Hücreleribir parçasıdır.
• CD 8 salgıladığı perforin ve granzim ile öldürür.
APOPTOZİS
Perforin yolu

Sitotoksik T hücreleri 2 tip sitotoksin içerir : perforinler ve


granzimler

1. sitotoksik T hücresi + hedef hücre


2. enzimleri içeren granüllerin hedef hücreye boşaltılması
3. perforinler tarafından hedef hücre yüzeyinin lipid
tabakasında por açılması
4. granzimlerin, açılan porlardan geçmesi
5. endonükleazların harekete geçirilmesi, hedef hücre
DNA’sını parçalanması
HÜMORAL BAĞIŞIKLIK VE ANTİKORLAR

 Kendini uyaran antikora


özgün yanıtı vardır..
 G,A,M,D,E çoktan aza
doğru…
 Sabit (hücre yüzeyine
bağlanma) ve değişken
bölgeleri vardır,değişken
bölge(antijenin bağlanması)
özgüllüğü sağlar..
 Antikorlar direkt olarak
toksin ya da virusları
nötralize ederek ve mo’leri
opsonize ederek etkili
olurlar.
Antikorların direkt efektör fonksiyonları

 Toksin Nötralizasyonu
 Virus Nötralizasyonu
 Bakteriyel Adezyon İnhibisyonu
Antikorların İndirekt efektör fonksiyonları
 Opsonizasyon
 Antikora bağımlı hücresel sitotoksite (ADCC)
 Lokal yangısal reaksiyon uyarımı
 Komplement aktivasyonu
 B hücre fonksiyonlarının düzenlenmesi
 Nötralize edilen etkenlerin vücuttan tamamen
uzaklaştırılması gerekir; Fc reseptörü taşıyan immun
sistem hücreleri !!!!!
Sitokin Tipleri
 Proinflamatuar sitokinler: TNF-α, IL-1β, IL-2, IL-6, IL-12,
IFN-α, IFN-γ’dır. TNF-α, IL-1β, IL-6 başlıca makrofajlar ve
monositlerden uretilir. CRP, serum amyloid A, fibrinojen,
kompleman, alpha 1-antitrypsin gibi Akut faz proteinlerin
sentezini arttırır. Proinflamatuar sitokinler, mikro-
organizmalar, mikrobiyal urunler, antijenler, inflamatuar
ajanlar, bitkisel lektinler, lenfokinler ve bazı kimyasallar
tarafından induklenir.
 Anti-inflamatuar sitokinler: Başlıcaları IL-1ra, IL-4, IL-6, IL-
10, IL-11, IL-13, TGF-β ve bazı solubl sitokin reseptorleridir
(solubl TNF reseptoru, solubl IL-1 reseptor tip II). Anti-
inflamatuar etkisi olan solubl sitokin reseptorlerinden
başlıcaları olan solubl TNF reseptoru, TNF’nin etkisini ve solubl
IL-1 reseptoru tip II ise IL-1β’nın etkisini engeller. IL-1 reseptor
antagonisti (IL-1ra), IL-1’in doğal inhibitoru olup IL-1
reseptorune bağlanmak icin IL-1 ile yarışır.
Th1 Hücreler ve Sitokinler
 Th1 hucreler pro-inflamatuardır ve hucre ici yaşamı secen
mikroorganizmalara (virus, bakteri fungus ve bazı
parazitler gibi) yanıt verir. Th1 inhibisyonu olduğunda
infeksiyona yanıt ve kanser hucrelerinin yok edilmesi
yetersiz duruma gelir.
 Th1 kaynaklı sitokinler: TNF, IL-1β, IL-2, IL-6, IL-12, IFN-α,
IFN-γ, TGF-β.
 Kronik Th1 uyarısı otoimmun hastalıklara ve kronik
inflamasyona yol acar. Otoimmun hastalıkların coğunun
patogenezinde artmış Th1 tipi sitokin yanıtı rol
oynamaktadır.
 Th1 dominant hastalıklar: Haşimato tiroiditi, Tip 1
diabetes mellitus, multiple skleroz, Crohn hastalığı,
Th2 hücreler ve antiinflamatuar sitokinler

 Th2 hucreler anti-inflamatuardır, helmintik parazitlere ve


allerjenlere yanıt verirler.
 Th2 hucrelerin kronik uyarılması kronik allerjik yanıta
neden olur, infeksiyona ve kanser hucrelerine yanıtı
yetersiz olur.
 Th2 kaynaklı anti-inflamatuar veya supresan sitokinler: IL-
4, IL-5, IL-10 ve IL-13.
 Th2 dominant patolojiler: Allerji / atopi, inflamasyondur.
İmmün reaksiyonda ve inflamasyonda
sitokinler
 İmmun yanıtın aktivasyon veya supresyon basamaklarının
spesifik kontrolü immun hücreler aracılığı ile
proinflamatuar ve anti-inflamatuar sitokinlerin salınımı
yoluyla gerçekleşir.
 Th1 (pro-inflamatuar) ve Th2 (anti-inflamatuar) hucrelerin
oranı ve onların sitokinleri ortaya çıkan immun yanıt
açısından önemlidir. Birbirlerinin fonksiyonlarını karşılıklı
olarak regüle ederler.
 Th2 hücrelerce yapılan IL-4 ve IL-10, Th1 hücrelerini inhibe
ederken, Th1 hücrelerce üretilen IFN-β, Th2 hücrelerini
inhibe eder.
 IL-4 ve IL-10 gibi bazı sitokinlerin hem Th1, hemde Th2
hücrelerce salgılandıkları da bilinmektedir. İmmun yanıtın
kontrolünde önemli görev aldıkları düşünülmektedir.
 Akut inflamasyona katılan sitokinler: TNF-α, IL-1, IL-6,
IL-8, IL-11 ve diğer kemokinler, G-CSF ve GM-CSF.
 Kronik inflamasyona katılan sitokinler: İki gruba
ayrılır; Sitokin aracılı humoral yanıtlarda IL-4, IL-5, IL-6,
IL-7 ve IL-13 rol alır.
 Sitokin aracılı hucresel yanıtlarda IL-1, IL-2, IL-3, IL-4,
IL-7, IL-9, IL-10, IL-12, IFN, TGF-β, TNF-α rol oynar.
İmmünoloji
T Lenfositler

B Lenfositler
Dalak
 Lenf düğümleri
 MALT
• GALT (Gut-Barsak)
• BALT (Bronchioles)
• Ürogenital MALT
 İlk olarak Nuttal 1888’de Tarihçe
memeli hayvanların taze
plazma ya da serumunun bazı
bakterilerin üzerinde eritici
etkisi bulunduğunu
 1896'da genç bir Belçika'lı
bilimadamı Jules Bordet ısıya
dayanıksız ( 56° C’ de 30
dakika ısıtmak ya da uzun
süre bekletmekle etkisi
kaybolur), normal plazmada
bulunan, opsonizasyon yapan
ve bakteri öldüren protein.
% 7 ANTİKOR
%10 KOMPLEMAN (C3)
Komplemanın Etkinlikleri
 Sitoliz
 Kemotaksi-anafilotoksik etki
 Opsonizasyon
 İmmün kompleks temizlenmesi
Üç biyokimyasal yol ile etkinleştirilir
 Klasik Kompleman Yolu
 Alternatif Kompleman Yolu
 Mannoz Bağlayıcı Lektin Yolu
En büyük kompleman molekülü
Klasik Aktivasyonun Başlaması
Klasik Aktivasyon
Hedef Yapı

C7 C8
C5 C6
C4 C2 C3
Klasik Aktivasyon
Hedef Yapı

C7 C8
C5 C6
C4 C2 C3
Yüzey saldırı kompleksinin (MAC:Membran attach Comple
Membran Atak Kompleksi (MAC) oluşumu

C6

C7 b
CC C C
C9 9 9 9C
9C C C9
9 9 9
Klasik Kompleman Aktivasyonu

1qrs
1qrs 4b
4 2a
2 3b
3 5b
5 6789’lar
6
67
678
4a 2b 3a 5a
Ig-Klasik Kompleman Akt.
M312
IgM IgG3 IgG1 IgG2
IgG4 ... Aktive Etmez
Alternatif Aktivasyon/Properdin
yolu
C3 geziyooor

Hedef Yapı

Yanlış Yüzey
Alternatif Aktivasyon
C3 geziyooor

Hedef Yapı

Yanlış Yüzey
Alternatif Aktivasyon

Hedef Yapı

Endotoksin C7 C8
C5 C6
C3
Alternatif Aktivasyon

Hedef Yapı

Endotoksin C7 C8
C5 C6
C3

P
Alternatif Kompleman
Aktivasyonu

3 5b
Properdin3bBb 3b 5 678
6
67
6789’lar
5a
Pathogen-associated molecular patterns” (PAMPs)
Damage- associated molecular patterns (DAMPs)

Pathogen /Pattern recognition receptors/molecules (PRRs/PRMs)


They are recognized by Toll-like receptors (TLRs)
Microbe-associated molecular pattern (MAMP
 Bakteriyal
komponent
 Lipopolisakkaritler
 Peptidoglikan
 Diğerleri
 Ya viruslar**
Peptidoglycan and teichoic acid özellikle
gram pozitif bakterilerde PAMP
(Pathogen Associated Microbial
Pattern)ile ilişkilidir.

Mannose-rich glycans (MRG) PAMP


görevi görür.

C-type lectin fagositozların yüzeyinde ve


solubl bulunan endositik receptördür.

Mannose-binding lectin (MBL)/ Mannan-


binding protein (MBP) olarak bilinen bu
proteinler bakterideki MRG (mannose-rich
glycan) bağlanarak komplemanın aktive eder.
MBL bakteriye tutunursa aktive olup iki serine proteaz, MASP-1 ve MASP-2 (MBL-
Mannose associated serine proteases) aktive olur. MASP-1,MASP-2, MASP-3 tıpkı C1q,
C1r ve C1s gibi davranır. C4 aktivasyonu ile C4a ve C4b te parçalanır. Klasik yolu
bulur: 1qrs 4b 2a 3b 5b 6789’lar
Lektin yolu ile kompleman aktivasyonu
Opsonizasyonda/Kompleman

Zayıf

Güçlü
En
Güçlü
Güçlü
C3a ve C5a’nın Kemotaktik Etkisi
İmmün Komplekslerin Temizlenmesi

CR1 (C3bR)

Eritrosit
Kompleman Hastalıkları
Defekt Hastalık Defekt Hastalık

C1q, r, s SLE, glomerülonefrit, C3 Tekrarlı piyojenik


vaskülit infeksiyonlar

C1 inhibitörü Anjioödem C5-9 Tekrarlı Neisseria


infeksiyonları

C2 SLE, glomerülonefrit, Properdin, Tekrarlı Neisseria


vaskülit D faktör infeksiyonları

C4 SLE, glomerülonefrit, C9 Asemptomatik


vaskülit
Hangisi kompleman etkinliği
değildir?
a) Sitoliz
b) Kemotaksi-anafilotoksik etki
c) Antikor sentezinin direkt uyarısı
d) Opsonizasyon
e) İmmün kompleks temizlenmesi
Hangisi komplemanı klasik yoldan aktive
edemez?

a) IgG1
b) IgG2
c) IgG3
d) IgG4
e) IgM
Klasik yolda C3 konvertaz
hangisidir?
a) C2a
b) Properdin
c) C1qrs2a
d) C1qrs4b2a
e) ProperdinBb
Soru: Klasik yolda C5 konvertaz
hangisidir?
a) C3b
b) Properdin C3b
c) C3b4a2b
d) 4b2a3b
e) Properdin Bb C3b
Alternatif kompleman aktivasyonunda C6 konvertaz
hangisidir?

a) C3b2a5b
b) ProperdinC3b5b
c) ProperdinBbC3b3b5b
d) C3b4a2b5b
e) C1qrs4b2a3b5b
En büyük kompleman molekülü hangisidir?

a) C3
b) C5
c) C4
d) C9
e) C1q
Serum konsantrasyonu en fazla olan
kompleman molekülü hangisidir?

a) C3
b) C5
c) C1q
d) C9
e) C2
Kompleman kompleksinde en çok sayıda
bulunan komponent hangisidir?
a) C3
b) C5
c) C1q
d) C9
e) C2
Komplemanın biyolojik aktiviteleri
 Hücre lizisi (Bakteriyoliz): MAC etkisiyle.
 İmmün adherans ve opsonizasyon aracılığı ile fagositozu
güçlendirme: C4bC2aC3b kompleksindeki C3b aracılığı ile.
 Kemotaktik etki: C5a parçasının nötrofillere bağlanması ile.
 Nötrofil aktivasyonu: C5a etkisi ile.
 Anaflatoksik etki: C3a, C5a ve kısmen C4a parçaları etkisi ile.
 B hücrenin uyarılması: C3b lenfositlerdeki CD21'e tutunarak
antikor yapımını artırır. (Daha güçlü antikor salgılasın diye)
 Antijen-antikor komplekslerinin temizlenmesi: Antijen
antikor kompleksleri komplemanla birleştiklerinde daha kolay
fagosite edilip dolaşımdan temizlenirler.
Kompleman aktivasyon ürünlerinin
biyolojik özellikleri
 C3a (anaflatoksin): Mast hücrelerinde degranülasyon,
Vasküler permeabilitede artış, Anaflaksi.
 C3b (opsonin): Opsonizasyon, Fagosit aktivasyonu
 C4a (anaflatoksin): C3a gibi, fakat daha zayıf etkili
 C4b (opsonin): Opsonizasyon, Fagositoz
 C5a (kemotaktik faktör): C3a gibi anaflaktik etkili, fakat
ondan daha güçlü, Nötrofilleri olay yerine çeker ve aktive
eder, Oksidatif metabolizmayı ve Lökotrien salınmasını
stimüle eder.
 C5b67: Kemotaksi,Hücre membranına yapışma.
 Serolojik (Antikor temelli) Testlerin Ana
Kullanımları

 I. Enfeksiyon hastalıklarının tanısı


 • Organizma kültürde üretilemediğinde (ör. sifilis,
hepatit A, B ve C)
 • Organizma kültürünün yapılması çok tehlikeliyse (ör.
riketsiyal hastalıklar).
 • Kültür teknikleri henüz yoksa (ör. HIV, EBV)
 • Organizmanın üremesi çok uzun zaman alıyorsa (ör.
Mycoptasma).
İMMÜNOLOJİK TESTLER

 Antijen ve antikor birbirine özgül olması


durumunda gerek in vivo ve gerekse in vitro
ortamlarda spesifik olarak birleşip özel
reaksiyonlar oluşturabilirler.
 Bu reaksiyonların in vitro koşullarda oluşan şekli
pratikte çeşitli alanlarda ve çeşitli amaçlarla,
özellikle hastalık tanısında yaygın olarak kullanılır.

 Bu reaksiyonlarda reaksiyona katılan temel 2
elemandan (antijen ve antikor) birisi bilinir
durumda ise diğerini de bilinir hale getirmek
mümkündür. .

 Hastalık tanısı amacıyla yapılacak bu tür


deneylerde materyal olarak genellikle hasta
serumu kullanıldığı için in vitro antijen-antikor
reaksiyonlarını inceleyen immünolojinin bu dalına
seroloji (serum + ology) denilmektedir.
 Serolojik deneylerin pratikte kullanılmaya
başlamasından günümüze kadar çok sayıda teknik
geliştirilmiş, bunlardan bazıları yeni ve daha
duyarlı yöntemlerin pratiğe girmesiyle birlikte eski
önemlerini kaybetmiş ve rutinde daha az kullanılır
olmuşlardır.
Antijen-Antikor birleşmesi
 1- Antijen-Antikor reaksiyonlarının
birleşmesi özgülözellikleri
bir olaydır.

 Bu reaksiyonun meydana gelebilmesi için


antikorun reaksiyona katılan antijene karşı
meydana gelmiş olması gerekir.
 Başka bir ifade ile belli bir antijen değişik
antikorlarla karşılaştırıldığında bunlar arasında
sadece kendisine uyan antikorla birleşir.
 Bu özgüllük antijen molekülündeki determinant
gruplar (epitop) ile antikor molekülünün Fab
bölgesinin (paratop) uygunluğuna bağlıdır. Bu
uygunluk bir bakıma anahtar-kilit uygunluğu gibi
düşünülebilir.
 Ancak bazı antijen ve antikor moleküllerinde
birleşme bölgeleri tam olarak birbirine
uymayabilir, veya farklı iki antijenik maddenin
determinant grupları kimyasal yapı bakımından
birbirine benzeyebilir.

 Böyle durumlarda da bunlardan birisine karşı


meydana gelmiş antikor ile diğer antijen arasında
zayıf da olsa birleşme olabilir.

 Bu tür reaksiyonlara çapraz reaksiyon denir.


 Antijen-Antikor birleşmesi reaksiyonunun
özgüllüğü nedeniyle elde bu iki elemandan
birisinin bulunması halinde onu bir ayıraç gibi
kullanarak diğerini araştırmak, tanımak veya
saptamak ve hatta bunların miktarını tayin etmek
mümkündür.
 2- Antijen-Antikor birleşmesi kimyasal bir
reaksiyondur.

 Ancak bu birleşme iki molekül arasındaki ortak


elektron çiftleri ile oluşan gerçek bir kimyasal
birleşmeden ziyade, elektrostatik kuvvetler, Van der
Waals kuvvetleri, colombic kuvvetler, hidrojen bağları
gibi nispeten zayıf kuvvetlerin etkisiyle oluşan bir
birleşmedir. Yani olayda kovalent bağlar değil
nonkovalent bağlar etkili olmaktadır.
 Moleküller arası mesafe ne kadar yakınsa bu bağlar
o derece güçlü olur.
 Birleşmenin sıkı ve güçlü olmasında iki faktör daha
etkili olur.
 Bunlardan birisi moleküllerin birbirine karşı
duydukları ilgi diye tanımlayabileceğimiz affinite,
 diğeri de moleküllerin birbirinden ayrılmalarına
karşı koyan güç yani avidite’dir.
 Şayet antijen veya antikor molekülleri zayıf afinite ve
aviditeye sahip ise, birleştikten sonra kolayca
ayrılabilirler.
 3- Birleşme sonucunda ne antijen ne de antikor
molekülü kaybolmaz, parçalanmaz veya
sindirilmez yani genel kimyasal özellikleri değişmez.

 Ancak birleşme sonucunda bazen antikor


molekülünde oluşan stereo-kimyasal değişiklikler
antikor molekülünde bazı biyolojik etkinliklerin ortaya
çıkmasına neden olabilir (örneğin, kompleman
aktivasyonu, gibi).
 4- Ortamın fiziksel ve kimyasal yapısı
değiştirilirse, reaksiyon geriye dönüşebilir.

 Örneğin ortamın ısısı veya pH sı değiştirildiğinde


veya ortama gliserol eklendiğinde birleşen
moleküller birbirinden ayrılır.
 5- Antijen ve antikor, miktar olarak en uygun
oranlarda karıştırıldıklarında en iyi ve en hızlı
biçimde birleşirler.

 Buradaki uygun miktarlar, olaya iştirak eden antijen


molekülünün monovalan veya multivalan oluşu,
antikor molekülünün de IgG veya IgM sınıfından
oluşuyla ilişkilidir.
 Bu özelliği basit bir deneyle açıklamak
mümkündür: Bir seri tüpe belli bir antikor
içeren sıvıdan sabit miktarda, üzerlerine de
artan miktarlarda özgül antijen ilave edilip bir
süre inkübasyona bırakıldıktan sonra tüpler
incelenecek olursa, en iyi reaksiyonun, serinin
ortasındaki tüpte meydana geldiği, bunun
sağındaki ve solundaki tüplerde reaksiyonun
giderek azaldığı ve en uçtaki tüplerde hiç
reaksiyonun oluşmadığı görülür.
 Tüpler santrifüjle çöktürülüp üst sıvılar antijen
ve antikor yönünden analiz edildiğinde,
ortadaki tüpte serbest halde antijen ve
antikorun bulunmadığı yani tümünün
kompleks oluşturmak suretiyle dibe çöktüğü;

 soldaki tüplerde reaksiyona katılmamış serbest


antikorun,

 sağdaki tüplerde de aynı şekilde antijenin


bulunduğu görülür.
 Bu fazla antijen ve antikorlar ortamda kendileriyle
birleşebilecek karşıtlarını bulamadıkları için serbest
halde kalmışlardır.

 Bu deneyde antikor fazlalığının görüldüğü tüplerdeki


duruma prezon, antijen fazlalığının görüldüğü
tüplerdeki duruma da postzon ismi verilir.
 Rutin deneyler sırasında böyle durumlarla
karşılaşmamak için hasta serumlarının uygun
dilüsyonları ile çalışmak gerekir.
 6- Reaksiyon iki aşamada gerçekleşir. Birinci
aşama özgül antijen ve antikor molekülünün
yukarıda değinilen kuvvetler etkisiyle ve
saniyelerle ifade edilen süre içinde birleştiği
aşamadır.
 Bu aşamanın gerçekleşmesi için ortamda elektrolit
bulunması zorunlu değildir.
 Ayrıca antijen veya antikor moleküllerinin
monovalan veya multivalan olmaları bu birleşmeyi
etkilemez.
 Ancak antijenin tek değerli olması veya antikorun
sadece fab parçacığından ibaret olması halinde ikinci
aşamadaki olaylar meydana gelmez.
 İkinci aşama reaksiyonun gözle görülebilecek şekle
dönüştüğü aşama olup birinci aşamadan sonra
antikor molekülünün Fc parçasında harekete
geçen biyolojik etkinliklerin bir sonucu olarak
meydana gelir ve daha uzun sürede (saatler)
gerçekleşir.
 Burada ortamda uygun bir elektrolit sıvı olması
gerektiği gibi ayrıca antijenin multivalan özellikte,
antikorun da tam antikor niteliğinde olması
gerekir.
 Yani reaksiyona katılan antikorlar eksik
(incomplete) veya blokan antikor niteliğinde ise
birinci aşamada antijen-antikor birleşmesi
olmasına rağmen ikinci aşama gerçekleşmez ve
reaksiyon gözle görülemez.
 Bu durum pratikte önemlidir. Çünkü şüpheli hasta
serumunda aranan antikor bulunmasına rağmen
gözle görülür bir reaksiyon meydana gelmeyeceği
için sonuç yanlış olarak antikorun olmadığı
şeklinde yorumlanabilir.
 Günümüzde serolojik deneylerden yararlanılarak
enfeksiyon hastalıklarının indirek yolla tanısı yapılabilir.
 Bu amaçla hastadan alınan kan, BOS, idrar, vb. patolojik
örneklerde şüphe edilen hastalık etkenine ait antijenler
veya bu antijenlere karşı olası antikorlar araştırılır.
 Örneğin; Akut viral hepatit B de HBsAg, Anti-HBs,
epidemik menenjitte Rake testi ile N. menengitidis’in
kapsül antijeni aranması, kuduzda negri cisimciği
aranması, sifilizde FTA yöntemi ile T. pallidum
aranması, gibi.
 Bunlar kalitatif olarak saptanıp hastalığa tanı
konulabileceği gibi, kantitatif olarak miktar
ölçümleri yapılıp hastalığın seyri veya tedavinin
etkinliği de araştırılabilir.
 Serolojik deneyler ayrıca mikroorganizmaları
tanımlama ve serotiplerini belirlemede de
kullanılmaktadır.
 Sık Uygulanan Serolojik testler
1-Aglutinasyon

 Hücre veya partikül halindeki antijenlerin spesifik


antikorlarıyla birleşerek immün kompleks
oluşturmaları şeklindeki reaksiyona aglutinasyon
denir.
 Aglütinasyonun meydana gelmesi için bazı
şartlar gerekir:
-Ortamda elektrolitler olmalıdır. Bu nedenle
aglütinasyon testleri serum fizyolojikle yapılır.
-pH’ın nötral veya nötrale yakın olması gerekir.
-Isının önemi vardır; aglütinasyon optimal ısı
derecesinde yapılmalıdır.
-İyi bir aglütinasyon elde etmek için antijenin
tuzlu suda iyi süspanse olması gerekir.
 Buradaki partikül antijenler, yüzeylerinde doğal
olarak antijenlere sahip olan bakteri, eritrosit,
lökosit gibi hücreler olabildiği gibi,

 solubl antijenlerin mikroskobik büyüklükteki


lateks, bentonit gibi sentetik esaslı inert
partiküllerin yüzeyine pasif absorbsiyonla
yapıştırılarak partikül haline getirilmiş şekiller
de olabilir.
 Bu ikinci tipteki partikül antijenlerde lateks ve
bentonit maddeler, kendileri antijenik özelliği
olmayan sadece solubl antijeni taşıyıcı görev yapan
maddelerdir.
 Bu şekilde hücrelerin, yüzeylerindeki doğal
antijenleri ile oluşan aglutinasyona direkt
aglutinasyon,
 inert partiküller yüzeyine kaplanmış antijenlerle
oluşan aglutinasyona da indirekt aglutinasyon
denir.
 Aglutinasyon reaksiyonu sonucunda genellikle gözle
görülebilen, kum taneleri tarzında, aglutinat denilen
partiküller veya kümeler meydana gelir.
aglutinasyon
 Aglutinasyon reaksiyonu IgG, IgM ve IgA sınıfı
antikorlarla oluşabilir.
 Ancak pentamer yapısı, güçlü aviditeye sahip
olması ve 10 adet antijen molekülünü bağlayabilme
kapasitesi nedeniyle IgM sınıfı antikorların
oluşturduğu aglutinasyon diğerlerine göre daha
belirgin biçimde ortaya çıkar.
 Oysa IgG sınıfı antikorlar ve serumdaki monomer
yapılı IgA lar en fazla 2 antijen molekülünü
bağlayabildiklerinden bunlarla oluşacak kompleks
her zaman yeterli büyüklüğe ulaşıp gözle
görülebilecek duruma gelemez.
 Bazı durumlarda da IgG sınıfı antikorlar eksik
(incomplete) veya blokan antikor niteliğinde olabilir.
Bu tür antikorlar partikül yüzeyindeki tüm antijenik
determinantlara bağlanır fakat bir başka partikülle de
birleşerek köprü oluşturamadığı için görünür bir
aglutinasyon meydana gelmez.
 Rutin çalışmalarda özellikle
immünohematolojide sıkça karşılaşılan bu
olayda aranan antikor var olduğu halde sonuç
negatif olarak yorumlanabilir.
 Bu durumu aydınlatmak için yani test
örneğinde blokan antikor olup olmadığını
ortaya koymak için antiglobulin testi yapılır.
 Diğer taraftan ister IgG, ister IgM sınıfından olsun ortamda
antijene oranla fazla miktarda antikor varsa prozon olayı
nedeni ile yine aglutinasyon meydana gelmez. Bu durum
serumun uygun dilüsyonları yapılarak ortadan
kaldırılabilir.
 Aglutinasyon deneyi lamda, tüpte veya mikroplakta
yapılabilir Lamda yapılan deney kolay ve 1-2 dakika gibi
çok kısa sürede sonuç vermesine rağmen bazen oto
aglutinasyon (hücrelerin serum fizyolojik içinde kendi
kendine aglutine olmaları), psödo aglutinasyon (içinde
özgül antikor bulunmayan normal serumla
aglutinasyon olması) ve panaglutinasyon (eski
alyuvarların kendi kendine aglutine olması) gibi yanlış
ve yalancı pozitiflikler oluşturabildiği için dikkatli ve
kontrollü çalışılması gerekir.

528
 Lam aglutinasyonu yöntemi daha ziyade kan grubu
tayini,
 mikroorganizmaların antijenlerini saptamak
suretiyle identifikasyon
 ve serotip tayini gibi amaçlarla kullanılır ve
genellikle kalitatif bir sonuç verir.
 Tüpte veya mikroplakta yapılan aglutinasyon deneyi
ise hastalık örneğindeki bilinmeyen (veya aranan)
antijeni veya antikoru kalitatif olarak saptamak ile
sınırlı olmayıp bu yöntemle aynı zamanda kantitatif
tayin yani antijen veya antikor titresinin ölçülmesi de
mümkündür.
 Kantitatif yöntemle antikor aramak için serum örneği
bir seri tüpte veya bir sıra mikroplak çukurları içinde
seri dilüsyonla sulandırılır (1/20, 1/40, 1/80, 1/160, ..).
 Üzerlerine şüphe edilen hastalık etkeni
mikroorganizmanın kendisini veya antijenik
özellikteki hücre organellerini içeren
süspansiyondan eşit miktarda ilave edilir. 37o °C de
2 saat veya oda sıcaklığında 1 gece inkübasyondan
sonra sonuçlar gözle değerlendirilir.
 Aglutinasyonun gözlendiği en yüksek serum dilüsyonu
o serumun antikor titresi olarak belirlenir.
 Hastalık tanısı amacıyla aglutinasyon yöntemi
kullanılacağı zaman aşağıdaki hususlara dikkat
edilmelidir:
 a. Deneyde antijen olarak, şüphe edilen hastalık
etkeni mikroorganizma veya onunla aynı antijenik
yapıya sahip bir mikroorganizma kullanılmalıdır.

 Burada ideal olanı, hastalık etkeni


mikroorganizmanın kullanılmasıdır.
 Örnek: Tifo ve paratifo tanısı için yapılan Gruber -
Widal deneyinde bu hastalıkların etkeni
 Salmonella grubu bakteriler (S. typhi, S. paratyphi
A, B, C)
 Epidemik tifüs tanısı için yapılan Weil-Felix
deneyinde ise hastalık etkeni olan Riketsiya yerine
onunla ortak antijenlere sahip olan Proteus cinsi
bakteriler antijen olarak kullanılır.
 b. Deney kantitatif olarak yapılmalı ve serumdaki antikor
tiresi belirlenmelidir.
 c. İlk serum örneğinden 1 hafta sonra alınacak yeni
örneklerle deney tekrarlanarak antikor titresinin artıp
artmadığına bakılmalıdır. Titrenin artması aktif hastalığı,
değişmemesi ise eskiden geçirilmiş bir enfeksiyonu veya aşı
ile oluşan bağışıklığı gösterir. (Brucella’da Wright testi
yapılır.)
 d. Deneyde bazen çapraz reaksiyonlar ve
anamnestik reaksiyonlara bağlı pozitiflikler
olabilir.
 Bu bakımdan her olumlu sonuç hastalık lehine
yorumlanmamalı, hastanın klinik bulgularını ve
diğer laboratuvar bulgularını da birlikte
değerlendirerek sonuca gitmelidir.
 Aglutinasyonun pratikte çeşitli uygulanış
biçimleri vardır.
 Parçacık aglutinasyonu: Mikroskobik büyüklükteki
sentetik lateks, bentonit, vb. partiküllerin antijenik
özellikteki toksin, enzim, hormon gibi eriyik
halindeki maddelerle kaplanarak bu şekliyle deneyde
kullanıldığı aglutinasyon biçimine lateks
aglutinasyonu denir.
 Günümüzde çeşitli mikotik, helmintik ve bakteriyel
enfeksiyonlar sırasında oluşan antikorlar bu yöntemle
belirlenerek bu hastalıklar teşhis edilmektedir.
 Lateks aglutinasyonu testi yardımıyla ayrıca
gebelikte idrar ve kanda oluşmaya başlayan
human chorionic gonadotropin (HCG)
hormonu da saptanarak gebeliğin erken
dönemde teşhisi mümkün olmaktadır.
 Yine bu yöntemle idrarda ilaç saptanması ve
seviyesinin ölçülmesi de mümkündür.
Aglütinasyon
testleris
tüpte, lamda
yapılabilir.
Aglütinan
antikorlar
genel olarak
IgG, IgM ve
IgA
karakterinde
antikorlardır.
 Hemaglutinasyon: Eritrositlerle yapılan aglutinasyon
deneyleridir.
 (Direk hemaglutinasyon): Eritrosit yüzeyindeki doğal
antijenlere, spesifik antikorların bağlanması sonucu oluşan
bir aglutinasyon biçimidir ve rutinde kan grubu tayininde
kullanılır.
 Ayrıca bazı eritrositlerin yüzeyinde bir kısım
mikroorganizmaların antijenlerine benzer antijenler
bulunur (heterofil antijen).
 Bu tür antijen benzerliğinden yararlanarak
yapılan hemaglutinasyon deneyleri ile çeşitli
hastalıkların serolojik tanısı yapılabilir.
 Örnek olarak primer atipik pnömoni tanısı için
yapılan soğuk aglutinasyon deneyi ile
enfeksiyoz mononükleozis tanısı için yapılan
Paul-Bunnel deneyleri gösterilebilir.
 Mikoplazma pneumoniae’nın etken olduğu primer
atipik pnömoni hastalığında hasta serumlarında 0
grubu insan eritrositleri ile soğukta (0 ile +10 °C)
aglutinasyon yapan IgM sınıfı antikorlar;

 Epstein-Barr virusunun etken olduğu enfeksiyoz


mononükleozis hastalığında da serumda koyun
eritrositlerini aglutine eden antikorlar oluşur.

 Bu antikorlar, antijen olarak 0 grubu insan


eritrositleri ve koyun eritrositleri kullanılarak
yapılan aglutinasyon deneyleri ile araştırılır.
 (İndirek hemaglutinasyon): Eritrositlerin,
antijen taşıyıcı olarak görev aldığı
hemaglutinasyon deneyidir. Bu deneylerde memeli
ya da kuş cinsi hayvan eritrositleri veya 0 grubu Rh
(-) insan eritrositleri parçacık
aglutinasyonundakine benzer şekilde başka
antijenlerle kaplanır.
 Bu yöntemle günümüzde Hepatit B, kızamık,
kızamıkçık, influenza, vb, viral hastalıklar,
toxoplazmozis, amibiyazis gibi protozoal
hastalıklar, sifiliz, tüberküloz, tifo gibi bakteriyel
enfeksiyonlar ve ekinokok gibi helmint
enfeksiyonları teşhis edilebilmektedir.
 *Mikropların antikorları veya diğer faktörleri olmadan
eritrositleri aglütine etmelerine direkt
hemaglütinasyon,
 *Mikrop antijeninin eritrositle birleşip homolog
antikor ilavesiyle eritrositlerin aglütine olmasına
indirekt hemaglütinasyon adı verilir.
 Viral hemaglutinasyon ve hemaglutinasyon
önlenim (HAÖ): Bazı viruslar süspansiyon
halindeki insan ve çeşitli hayvan eritrositlerine
yüzeylerindeki özel çıkıntılar (hemaglutinin)
aracılığı ile bağlanır ve onları aglutine eder.

 Spontan olarak meydana gelen ve viruslara özgü


olan bu olaya viral hemaglutinasyon
denilmektedir.
 Virusların bu özelliğinden yararlanılarak
geliştirilen virus hemaglutinasyonu deneyi ile
influenza, kızamık, kızamıkçık, kabakulak,
çiçek, suçiçeği, adenovirus, reovirus, arbovirus
gibi viruslar tanımlanabilmekte ve titre
edilebilmektedir.
 Deneylerde virus cinsine göre tavuk, civciv,
ördek, insan veya maymun eritrositleri
kullanılır.
 Viral hemaglutinasyonda etkili olan hemaglutinin
çıkıntıları antijenik yapıda olup hastalık sırasında
bunlara karşı antikor meydana gelir.

 Bu antikorlar virusla karşılaştığında hemaglutinin


çıkıntıları ile birleşerek onları bloke eder ve
virusun eritrositleri aglutine etmesini önler.
 Bu mekanizma doğrultusunda geliştirilen
hemaglutinasyon önlenim (HAÖ) veya
hemaglutinasyon inhibisyon (HAI) deneyleri
günümüzde
 influenza, kızamık, kabakulak, kızamıkçık,
enfeksiyoz mononükleozis ve diğer pek çok viral
hastalığın tanısında yaygın biçimde
kullanılmaktadır.
 Hemadsorbsiyon ve hemadsorbsiyon önlenim: Bu
deneylerdeki mekanizma viral hemaglutinasyon ve
hemaglutinasyon önlenim deneylerindeki mekanizmaya
benzer. Doku kültüründe üreyen viruslar üzerine uygun bir
eritrosit süspansiyonu ilave edilirse eritrositler doku
kültürü hücrelerine yapışır (hemadsorbsiyon).
 Bu şekilde kültürde virusun ürediği anlaşılabilir.
Kültürde üreyen viruslar üzerine virusa karşı
antikor içeren serum eklendikten sonra eritrosit
süspansiyonu ilave edilecek olursa
hemadsorbsiyon önlenir.
 Hemadsorbsiyon önlenim deneyi denilen bu test
yardımıyla hasta serumlarında virusa karşı antikor
bulunup bulunmadığı araştırılabilir.
 Koaglutinasyon: Staphylococcus aureus suşlarında hücre
duvarında bulunan ve bakteri için bir virulans faktörü
olarak görev yapan protein A maddesi aynı zamanda IgG
molekülünün Fc parçası için reseptör durumundadır ve IgG
molekülü Fc ucu ile stafilokok yüzeyine
bağlanabilmektedir.
 Bakteri yüzeyine bu şekilde bağlanan IgG
molekülleri serbest durumdaki Fab uçları ile özgül
antijenleri ile birleşmekte ve böylece stafilokok
hücresinin aracı olduğu bir aglutinasyon meydana
gelmektedir.
 Koaglutinasyon diye bilinen bu reaksiyon
yardımıyla çeşitli antikorlar tanımlanabilmektedir.
2-Presipitasyon
 Solubl (eriyebilir) haldeki antijenin elektrolitli bir ortamda
spesifik antikoru ile birleşerek oluşturduğu reaksiyona
presipitasyon denir.
 Bu deneylerde kullanılan solubl antijenler hormon, enzim,
toksin ve protein yapısındaki diğer metabolik ürünler
olabildiği gibi, bakteri kapsülü, bakteri hücresi ve diğer
hücrelerden ekstraksiyon yoluyla elde edilen maddeler de
olabilir.
 Reaksiyonda antijen ve antikor birleşerek
insolubl kompleks oluşturur, bu kompleks
yeterli büyüklüğe ulaşınca halka şeklinde bir
çökelti (presipitat) meydana getirerek görünür
hale gelir.
 Presipitasyon reaksiyonu, antijen/antikor
oranının kafes oluşturmak için gerekli optimal
oranın sağlandığı ekivalan zonda meydana gelir.
 Presipitasyonun en iyi şekilde oluşabilmesinde
antijen ve antikorun multivalan karakterde
olmaları etkili olup, bunun dışında aglutinasyon
deneyinde anlatılan koşullar ve diğer faktörler
presipitasyon deneyinde de geçerlidir.
 Presipitasyon yöntemi pratikte çeşitli amaçlarla
kullanılmaktadır.
 Bu yöntemle örneğin; streptokokların serotip tayini,
BOS’ta N. menengitidis, S. pneumoniae ve H.
influenzae’nın kapsül antijenlerinin aranması, hayvan
et ve kıllarında şarbon basillerine ait antijenlerin
araştırılması, adli tıpta kan lekelerinin tespiti, gıda
sektöründe kalite kontrolu ve hileli gıdaların ortaya
konulması mümkündür.
 Presipitasyon deneyi sıvı ortamda ve yarı katı ortamda
(agarda) yapılabilir.
 Sıvı ortamda presipitasyon yöntemi (Halka
deneyi):

 Uygulaması kolay olan bu yöntemde, içinde


bilinen antijene karşı antikor olup olmadığı
araştırılacak olan serum örneği ince bir tüp içine
konulur. Üzerine, tüpün kenarından yavaşça
sızdırılmak suretiyle özgül antijen eriyiğinden ilave
edilir. Soğukta 2-3 saatlik inkübasyondan sonra
değerlendirilir.
 Sonuçta, eğer örnekte aranan antikor varsa, iki sıvının
temas ettiği yüzeyde halka şeklinde bir bulanıklık
(presipitat) meydana gelir. Aynı deney ters yönde, yani
örnekte antijen aramak için de yapılabilir.
 Katı ortamda presipitasyon yöntemi
(İmmunodiffüzyon):
 Deney, saf agar (Noble agar) ortamında yapılır.
Yöntemin esası %0,6 oranında agar karıştırılarak
hazırlanmış jel tabakası içinde karşılıklı olarak
diffüzyona bırakılan özgül antijen ve antikorun
birbirleriyle temas ettikleri bölgede çökelerek çizgi
şeklinde bir bulanıklık oluşturmasıdır.
 Uygulamada iki teknik kullanılır: Single Radial
İmmunodiffüzyon tekniği ve Double diffüzyon
agar tekniği.
 (Single Radial İmmunodiffüzyon tekniği): Mancini
tekniği de denilen bu yöntemle test örneğindeki
antijen miktarı hem kalitatif, hem de kantitatif olarak
tayin edilebilir.
 Deneyin yapılışı: Isıtılarak eritilmiş agar içerisine
monospesifik antikor ilave edildikten sonra
karışım bir lam üzerine düzgünce dökülür ve
katılaşması beklenir.
 Daha sonra üzerinde çukurcuklar açılır ve
bunlardan birisinin içine standart (antikorla
uyumlu) antijenden belli miktarda konulur.
 Diğer çukurlara da içerisinde antijen olup olmadığı
araştırılacak test örneklerinden ilave edilir.
 Lam 24 saat süre ile veya standart antijen konulan
çukurun etrafında presipitasyon halkası
oluşuncaya kadar 370 C de ve nemli bir ortamda
inkübe edilir. Bu süre içinde antijen çukurdan
dışarıya diffüze olur ve ortamda bulunan özgül
antikorla birleşerek insolubl kompleks meydana
getirir.
 Bir çukurdaki antijen miktarı ile bu çukurun
etrafında oluşan presipitasyon halkasının çap
genişliği arasında doğru orantılı bir ilişki vardır.
 Yani halka ne kadar genişse o çukura konulan
örnekteki antijen konsantrasyonu da o kadar
fazladır.
 Antijen agar içine diffüze olup çukurdan
uzaklaştıkça konsantrasyonu da azalır.
 Sonuçta antijen konsantrasyonu, ortamdaki
antikor ile birleşerek geniş ve insolubl bir
kompleks oluşturacak ekivalan miktara
ulaştığında agar içinde presipitasyon halkası
meydana gelir.
 Bu metod serumdaki çeşitli sınıftan
immünglobulinleri, kompleman proteinlerini
(C3, C5 vb) ve diğer antijen niteliğindeki
maddeleri kantitatif olarak belirlemek için
yaygın biçimde kullanılır.
 (Double diffüzyon agar tekniği):
 Ouchterlony tekniği de denilen bu yöntem hem
antijenin, hem de antikorun agar içinde birbirine
doğru diffüze olarak stabil ve kolayca görülebilen
bir immün kompleks oluşturması esasına dayanır.
 Deneyin yapılışı:
 Birbiri için özgül antijen ve antikor solüsyonları
(bunlardan birisi bilinen, diğeri ise test örneğinde
aranacak olan) agar üzerinde açılmış olan 2 ayrı
çukura konulur ve diğer yöntemde olduğu gibi
inkübasyona bırakılır.
 Solüsyonlar agar içinde çukurun dışına doğru diffüze
olur. Sonuçta antijen ve varsa buna uygun antikor
(veya tersi), her ikisi için de ekivalan bir bölgede
karşılaşarak birleşir ve gözle görülür bir presipitasyon
çizgisi oluşur.
 Bu yöntemde presipitasyon çizgileri karşılaştırılarak
farklı çukurlardaki antijenlerin idantik (aynı antijenik
determinanta sahip),
 kısmi idantik (çapraz reaksiyon oluşturan) veya
 non idantik olup olmadıkları da anlaşılabilir.
 Eğer  şeklinde bir presipitasyon çizgisi
oluşursa, bu durum antikorun bağlandığı
determinantların aynı özellikte olduğunu yani 2
antijenin de idantik olduğunu gösterir.
 Eğer çukurlardan birine konulan antijen diğer
çukura konulandan farklı fakat onunla ortak
bazı determinantlara sahipse bu durumda 
şeklinde bir presipitasyon oluşur ve 2 antijenin
kısmen idantik olduğu anlaşılır.
 Eğer çukurlardaki antijenler birbirleriyle tamamen
ilgisiz ise iki çukur arasında ya tek bir düz çizgi, ya
da X şeklinde iki ayrı çizgi oluşur ki bu durum iki
antijenin non idantik olduğunu gösterir.
 İmmünoelektroforez: Bazı antijen karışımları
basit diffüzyon veya presipitasyon yöntemi ile ayırt
edilemeyecek derecede komplekstir.
 Bunların en iyi şekilde ayrıştırılması için en uygun
yöntem klasik immünoelektroforez yöntemidir.
 Bu yöntemde antijenler önce agar jel üzerinde
elektroforezle, taşıdıkları elektrik yüklerine ve
molekül ağırlıklarına göre ayrıştırılır, sonra
presipitasyon yöntemi ile görünür hale getirilerek
idantifiye edilirler.
 Elektroforez sırasında pozitif yüklü proteinler negatif
kutba ve negatif yüklü proteinler de pozitif kutba
doğru hareket ederek molekül ağırlıklarına göre belirli
noktalarda çökerler.
 Daha sonra agar üzerinde çökeltilere paralel olarak
bir oluk açılır ve içine antikor sıvısı konur. Plak
daha sonra inkübasyona bırakılır ve bu süre
zarfında antijen ve antikorlar diffüze olarak
presipitasyon çizgileri oluştururlar.
 Gerekirse plak boyanarak presipitasyon çizgileri
daha net görünür hale getirilebilir. Bu yöntem
pratikte serumdaki major kan proteinlerini
ayırmak için kullanılır.
 Kompleman birleşmesi deneyi (KBD)

 Bir antijen-antikor kompleksi komplemanla


karşılaştığında kompleman bu komplekse bağlanır
(fikse olur) ve aktive olur. Sonuçta kompleksteki
partikül halindeki antijen (eritrosit, bakteri vb.)
komplemanın litik etkisi ile erir.
 Komplemanın bu özelliğinden yola çıkılarak
geliştirilen kompleman birleşmesi deneyi günümüzde
pek çok hastalığın tanısında kullanılan önemli bir test
olup aynı zamanda serumdaki çok küçük
miktarlardaki antikoru saptayabilecek derecede de
duyarlıdır.
 Deneyde bilinen antijen, komplemanı önceden
inaktif hale getirilmiş serum örneği ile
karıştırılır.

 Kompleks oluşması için bir süre beklenir ve


daha sonra karışımın üzerine titresi bilinen
komplemandan belli miktarda eklenir.

 Eğer hasta serumunda aranan antikor varsa ve


antijenle birleşerek kompleks oluşturmuşsa
kompleman da bunlara bağlanacak ve üçlü bir
kompleks oluşacaktır.
 Bütün bu olaylar gözle görülüp değerlendirme
yapılamadığı için deneyin bundan sonraki
aşamasında önceki reaksiyonları değerlendirip
yorumlamaya yardım edecek bir indikatör sistemi
kullanılır.
 Bu sistem antijen olarak koyun eritrositleri ve antikor
olarak da bunlara karşı tavşanlarda hazırlanmış özgül
antikorlar (amboseptör) dan oluşan bir antijen-
antikor kompleksi olup belli miktarda önceki üçlü
kompleksin üzerine eklenir.
 Şayet önceki aşamada (indikatör sistem
eklenmeden önce) immün kompleks oluşmamışsa
bu durum hasta serumunda özgül antikorların
yokluğu anlamına gelir ve indikatör sistemdeki
eritrositlerin lizisi ile kendini gösterir.
 Çünkü serumda antikor olmayınca
komplemanın bağlanacağı antijen-antikor
kompleksi oluşmaz ve kompleman serbest kalır.
 Serbest kalan kompleman sonradan ortama
eklenen indikatör sisteme bağlanarak
eritrositlerin hemolizine neden olur.
 Diğer taraftan hasta serumunda özgül antikor
varsa, antijen-antikor kompleksi oluşur ve
kompleman da bu komplekse bağlanır. Bu
durumda ortama sonradan eklenen indikatör
sisteme bağlanacak serbest kompleman kalmadığı
için hemoliz oluşmaz, bu da hasta serumunda
özgül antikor bulunduğunu gösterir.
 Kompleman birleşmesi deneyi eskiden sifiliz tanısında
kullanılan önemli bir testti (Wasserman testi).
Günümüzde çeşitli viral, fungal, riketsiyal, klamidyal
ve protozoon hastalıklarının tanısında
kullanılabilmektedir.
3- Enzim işaretli deneyler (Enzyme-linked immunosorbent
assay=ELISA, Enzyme immuno assey=EIA)
 ELISA veya EIA, antijen veya antikor aramak için
kullanılan serolojik testlerin günümüzde en popüler
olanıdır.

 Bu deneylerin temelinde antijen veya antikordan


birinin indikatör olarak bir enzimle işaretlenmiş
olması yatar.
 En sık uygulanan serolojik testtir.. Konuyu
anlamak adına aşağıdaki linkteki videoyu
izlemenizi öneririm
 https://www.youtube.com/watch?v=c-
LyVc_GEhk
 Ayrıca ELISA test yazarak youtubedaki konuyla
ilgili diğer videoları seyredip öğrenebilirsiniz
 Bu yöntemin iki uygulama biçimi vardır: Çift antikorlu
sandviç tekniği ve indirek ELISA tekniği. Çift antikorlu
sandviç tekniği genellikle antijen aramak veya
miktarını belirlemek için kullanılır.
 Bu deneyde mikroplak çukurunun duvarı (veya bir
membran yüzeyi) özgül antikor ile kaplanır.
 Daha sonra çukura (veya yüzeye) içinde antijen olup
olmadığı araştırılacak olan örnek ilave edilir.
 Eğer antijen varsa özgül antikor ile birleşir
(kompleks oluşur) ve yıkama sırasında ortamdan
uzaklaşmaz.
 Sonraki aşamada antijene özgül antikor bir
enzimle (örneğin, horse radish peroxidase, alkalen
fosfataz vb.) işaretlenmiş olarak çukura ilave edilir
 . Bu durumda mikroplak çukurunun duvarında
şöyle bir kompleks oluşur:
 En dışta enzimle işaretli antikor, ortada antijen ve
en altta da antikor. Bu oluşum gözle
görülemeyeceği için, bunu görünür hale getirmek
amacıyla ortama enzimin parçalayabileceği bir
substrat ilave edilir.
 Substratın parçalanması sonucu gözle görülebilen
renkli bir ürün açığa çıkar.
 Sonuç, oluşan renge bakarak gözle veya rengin optik
dansitesi optik okuyucuda ölçülerek
değerlendirilebilir.
 Test edilen örnekte eğer aranan antijen varsa bu,
ilk aşamada mikroplağa adsorbe edilmiş antikor ile
reaksiyona girer ve ELISA testi sonucu pozitif olur.

 Şayet örnekte antijen yoksa enzimle işaretli özgül


antikor da bağlanmaz ve yıkama sırasında
ortamdan uzaklaşır.
 Bu durumda ELISA testi sonucu negatif olur.
 Bu yöntem günümüzde hepatit, sifiliz, brucellozis,
salmonellozis, kolera ve H. pylori enfeksiyonları
gibi hastalıklarda etkene ait antijenleri belirlemede
kullanılmaktadır.
 İndirek ELISA yöntemi daha ziyade antikor aramak
amacıyla kullanılır .
 Bu yöntemde bilinen antijen uygun bir buffer ile
sulandırıldıktan sonra mikroplak çukurları içinde
inkübasyona bırakılır ve bu şekilde yüzeye adsorbe
edilir.

 Çukurlar daha sonra yıkanarak adsorbe olmamış fazla


antijen ortamdan uzaklaştırılır.
 Sonraki aşamada test edilecek serum örneği
çukura ilave edilir. Eğer örnekte antijene özgül
antikor varsa plak yüzeyindeki antijen ile birleşir.
 Ortamda bulunması muhtemel, bağlanmamış
durumdaki diğer antikorlar ise yıkama ile
uzaklaştırılır.

 Deneyin bu aşamaya kadar olan kısmında
alternatif bir yöntem olarak mikroplak çukurları
yerine sentetik lateks partikülleri de kullanılabilir
ve antijen bu partiküller yüzeyine adsorbe
edildikten sonra test örneği ile birlikte
inkübasyona bırakılır.
 Daha sonra süspansiyon bir filtreden süzülerek
bağlanmamış antikorlar elimine edilir.
 Deneyin bundan sonraki aşamasında antijen-
antikor kompleksinin oluştuğu mikroplak
çukurlarına (veya alternatif yöntemdeki lateks
partikülleri üzerine) belli bir enzimle işaretlenmiş
anti-insan antikoru (antiglobulin) ilave edilir.
 Konjugat da denilen bu enzimle işaretli anti-
insan antikoru plak yüzeyindeki antikora
bağlanır, bağlanmamış konjugat varsa, bunlar
da yıkama ile ortamdan uzaklaştırılır.

 Konjugatın antijen-antikor kompleksine


bağlanıp bağlanmadığı kromojen substrat
ilavesiyle görünür hale getirilir.
 Çünkü normalde renksiz olan substrat, antijen-
antikor-konjugat kompleksindeki enzim etkisiyle
parçalanarak renkli bir ürün oluşur.
 Deneyin sonucu çift antikorlu sandviç tekniğindeki
gibi değerlendirilir.
 İndirek ELISA testi günümüzde başta HIV ve viral
hepatit A, B, C olmak üzere toksoplazmozis, rubella,
CMV enfeksiyonu, herpes, brucelloz gibi hastalık
etkenlerine karşı oluşan antikorları ve otoantikorları
aramak, ayrıca serumda ilaç saptamak amacıyla
kullanılmaktadır.
Enzim Substrat
Alkalen fosfataz Para nitro fenil fosfat
Yaban turbu peroksidaz enzimi Orto fenilen diamino benzidin
(HRP , veya
tetrametil benzidin gibi
kromojen madde içeren
hidrojen peroksit kullanılır.
Veya 5- amino salisilik asit,
Glukoz oksidaz

Beta D- galaktozidaz
4- İmmünofloresan
 İmmünofloresan, florokrom denilen rhodamine B
ve florescein isothiocyanate (FITC) gibi boyaların
ultraviole veya mavi ışıkla temasa geldiklerinde
floresans veya parlak bir ışık oluşturmaları
olayından yola çıkılarak geliştirilen bir yöntemdir.
 Bu boyalar antikor veya antijen molekülüne
onların spesifik karşıtlarına bağlanma
kapasitelerini değiştirmeksizin bağlanabilir.
 İmmünofloresan yönteminin 2 temel uygulama
biçimi vardır:

 Direk immünofloresan ve
 indirek immünofloresan yöntemi.
 Direk immünofloresan: Bu yöntemde aranan
antijeni içeren örnek (hücre veya mikroorganizma)
lam üzerine fikse edilir. Daha sonra florokromla
işaretli antikor lam üzerine damlatılır ve
inkübasyona bırakılır.

 Bağlanmamış antikorların ortamdan


uzaklaştırılması için lam yıkanır ve floresan
mikroskopta incelenir.

 https://www.youtube.com/watch?v=qQ0BaZ83ZtY
linkteki videoyu izlemenizi öneririm.
 İncelemede
 sarı-yeşil floresan renkte (işaretleyici olarak FITC
kullanılmışsa) veya

 parlak kırmızı renkte (işaretleyici olarak


rhodamine B kullanılmışsa) yapıların görülmesi
olumlu olarak değerlendirilir.
 Bu yöntem daha ziyade patolojik örneklerde
antijen aramak veya tanımlamak amacıyla
kullanılır.
 Örneğin streptokokların yüzeyindeki grup
antijenini tanımlamak, EPEC, N. menengitidis,
S. typhi, S. sonnei, L. monocytogenes, H.
influenza tip b (Hib), T. pallidum ve kuduz
virusu ve negri cisimciğini idantifiye etmek bu
yöntemle mümkündür.
 İndirek immünofloresan: Bu yöntem hasta
serumunda şüphe edilen hastalık etkenine karşı
antikor olup olmadığını araştırmak için kullanılır.
 Yöntemde bilinen antijen lam üzerine fikse edilir ve
üzerine hasta serumu eklenir.
 Eğer serumda özgül antikor varsa antijen ile
birleşerek bir kompleks oluşturur.
 Daha sonra ortama florokromla işaretlenmiş
anti-insan immünglobulini eklenir ve önceden
oluşmuş antijen-antikor kompleksi ile
birleşmesi için belli bir süre inkübasyona
bırakılır.

 Yıkama işleminden sonra preparat floresan


mikroskopta incelenir. Değerlendirme direk
yöntemdeki gibi yapılır.
 Ortamda floresans veren yapıların görülmesi
aranan antikorun bulunduğunu gösterir.
 Bu yöntem başta sifiliz olmak üzere çeşitli
hastalıklarda etken mikroorganizmaya karşı özgül
antikorları aramak ve bu yolla hastalıkları teşhis
etmek amacıyla kullanılır.
5- Nötralizasyon

 Nötralizasyon testleri toksin veya virus


aktivitesinin antikorlarla nötralize olup olmadığını
belirlemek amacıyla yapılan antijen-antikor
reaksiyonlarıdır.
 Bu deneylerde indikatör olarak deney hayvanları veya doku
kültürü hücreleri kullanılır. Araştırılacak toksin veya
virusun indikatör sistem üzerinde bilinen etkileri vardır.
Hayvanlardaki etki ölüm, paralizi veya deri lezyonları
oluşturma şeklinde ortaya çıkar.
 Örneğin bir şahısta C. botulinum ekzotoksinine
bağlı besin zehirlenmesinden şüphe edildiğinde ya
şüpheli gıda örneği veya hastanın serum, dışkı veya
kusmuk materyali alınır. İndikatör olarak iki grup
fare kullanılır.
 Bu gruplardan kontrol olarak kullanılan birincisine
botulismus antitoksini verilir.
 Deney grubu olan diğerine antitoksin verilmez.

 Şüpheli örneklerden hazırlanan filtratlar her iki grup


hayvana injekte edilir.

 Eğer şüpheli materyalde toksin varsa, antitoksin


verilmeyen deney grubu fareler ölür ve test
botulismus zehirlenmesi yönünden pozitif olarak
değerlendirilir.
 Viral nötralizasyon deneyleri viral enfeksiyonların
tanısında kullanılır. Virusa karşı antikor taşıyıp
taşımadığı araştırılacak olan şüpheli hasta serumu,
indikatör olarak kullanılan doku kültürü
hücrelerine veya embriyonlu yumurtaya eklenir.
 Daha sonra aynı ortama (doku kültürü veya
embriyonlu yumurta) söz konusu virus ekimi
yapılır.

 Şayet hasta serumunda virusa karşı antikor varsa


viral nötralizasyon meydana gelir ve virus doku
kültürü veya embriyonlu yumurtada üremez ve
doku kültüründe herhangi bir sitopatik etki
görülmez.
 https://www.youtube.com/watch?v=N3L4kQqsGPQ
 nötralizasyon için yukarda bulunan linkteki videoyu
izlemenizi tavsiye ederim.
6- Radioimmünoassay (RIA)
 Radioimmünoassay tekniği klinik uygulamalarda ve
biomedikal araştırmalarda (örneğin, kardiyoloji, kan
bankası, allerji tanısı, endokrinoloji vb alanlarda)
kullanılan önemli bir araçtır. Bu konuda yaptığı
çalışmalarla Rosalyn Yalow 1977 de fizyoloji dalında Nobel
Tıp ödülünü kazanmıştır
 . Teknik, radioizotop ile işaretli saflaştırılmış bir antijenin,
hastalık örneğinde bulunması muhtemel (aranan) fakat
işaretlenmemiş antijen ile özgül antikora bağlanabilmek
için rekabet etmesi esasına dayanır.
 Sonuç, radioizotop analizörleri veya otoradiograf
(radioaktivite alanları görüntüleyen fotografik
emülsiyonlar) yardımıyla ortamda radioaktivite varlığı
araştırılarak ortaya konulur.
 Eğer hastalık materyalinde antijen var ise, bu özgül
antikor ile birleşecek ve radioizotop işaretli antijen
birleşmemiş vaziyette serbest kalacağı için yıkama
ile ortamdan uzaklaşacak ve ölçümlerde
radioaktivite saptanamayacaktır (veya çok az
miktarda saptanacaktır).
 Ölçümlerde ortamda radioaktivite saptanması,
örnekte aranan antijenin bulunmadığını veya çok
az bulunduğunu gösterecektir.
 https://www.youtube.com/watch?v=Cs1LvCyEGKg

 RIA için yukarda bulunan linkteki videoyu izlemenizi


tavsiye ederim.
 https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/76988/
mod_resource/content/0/serolojik%20tepkimeler%20
sunum.pdf deki bilgilerden de sorumlusunuz.
Prof. Dr. Halil Yazgı
 Konuya immünolojik toleransın ne olduğunu
tanımlayarak giriyorum.

634
İMMÜNOLOJİK TOLERANS
Organizmaya yabancı olan mikroorganizmaları, allerjenleri ve
diğer molekülleri tanıyıp bir seri savunma mekanizması
geliştirerek onları elimine etmek immün sistemin temel
görevidir. Bu süreç Makrofajlar, T ve B lenfositleri ile çeşitli
biyolojik mediatörler arasındaki karmaşık ilişkilerle
sağlanmaktadır.
Bir taraftan Yabancı determinantlara karşı cevap geliştirerek
onları ortadan kaldırmakla görevli olan immün sistem, diğer
taraftan immün homeostazı korumak için çalışmaktadır.
Hedef, optimum düzeyde bir immün yanıt geliştirmektir.
Doğuştan veya kazanılmış immün cevabın minimuma doğru
zayıflaması ile immün yetmezlik ve tümör gelişimi gibi
hastalıklar oluşabilirken, maksimuma doğru zorlanması
sitokin patolojisi, süperantijen hastalığı ve otoimmünite gibi
patolojilere yol açabilmektedir.
İmmün sistemin belirli bir antijene karşı yanıtsız kalması
durumuna immünolojik tolerans adı verilmektedir.
Bu yanıtsızlığın organizmanın kendisine ait
olup immünojenik özellik gösteren determinantlara karşı
gelişmesi durumuna doğal immünolojik tolerans (self
tolerans), yabancı antijenlere karşı gelişmesine ise
kazanılmış immünolojik tolerans adı verilmektedir.
Normal koşullarda immün sistemin kendi antijenik
yapılarına karşı bir immün yanıt oluşturmadığı
bilinmektedir. Oysa her bireyin kanında, hücrelerinde ve
konnektif dokularında immün yanıt oluşturabilecek
potansiyele sahip yapılar bulunmaktadır. Bu antijenlere
self-antijen veya otoantijen adı erilmektedir.
Otoantijenler lenfositlerle sıklıkla karşılaşmalarına rağmen
immün yanıt oluşturmamaktadırlar.
Bu spesifik cevapsızlık durumundan çeşitli mekanizmaların
sorumlu olduğu bilinmektedir. Bunlar:

a)Klonal delesyon: Bu mekanizma ile self antijenlerle


reaksiyon veren T lenfositleri timustaki eğitilme süreci
içinde Olgunlaşmadan apoptoz yoluyla ortadan
kaldırılmaktadır.
Timustan kaçarak perifere geçmeyi başaran az sayıda T
lenfositi ise yine apoptoz ile elimine edilmektedir.
Self Tolerans Klonal Delesyon (Klonal Silinme)

Temel İlke:
 - Yabancı antijenlere spesifik lenfositler
yaşamalı!

 - Kendi antijenlerine spesifik lenfositler


ölmeli!
640
b) Saklı antijenler: Beyin, testis ve göz gibi organlarada
bulunan antijenler immün sistemle karşılaşmadıkları için
bunlara karşı bir immün yanıt gelişmemektedir.
c) Antijeni görmezden gelme:
Bazı self antijenler antijen sunucu hücrelerin (APC= Antigen
Presenting cells ) yüzeyinde yoğun bir biçimde
Sergilendikleri için bunlara karşı ne tolerans, ne de immün
yanıt gelişmektedir.
d) Anerji:
T lenfositlerine karşı APC tarafından gönderilen tanıma
sinyali bu hücrelerin aktive olması için yeterli olmamaktadır.
Ayrıca yine APC tarafından kostimülatör sinyal veya
sekonder sinyal adı verilen ikinci bir sinyal molekülünün
sergilenmesi gerekmektedir.
Aksi taktirde T hücreleri anerjik fazda kalacaklardır.
e) Supresyon:
Self antijenlerle güçlü reaksiyon veren B hücreleri birçok
bireyde bulunmaktadır. Bu self reaktif B lenfositleri, uygun
CD4 (+) Th hücrelerinin supresör T hücreleri (Ts) ile
baskılanması sonucu ortadan kalkmakta veya anerjik fazda
kalarak aktive olamamaktadır.
Kısacası self-reaktif B lenfositleri Ts hücreleri ile dolaylı
olarak baskılanmaktadır.
Reproduktif Sistemde
Tolerans
 *Sperm toleransı:
 - Sperma MHC antijeni içermez
 - Seminal plazmadaki immunosupresif maddeler
 *Fetusa karşı tolerans:
 - Fetus anne için antijeniktir
 - Babaya ait MHC antijenleri, trofoblastların uterusa yakın temasta
 olması
 - İmmunosupresif mekanizmalar:
 • Oosit ve embriyoda MHC antijeni yoktur
 • Trofoblastlarda MHC sınıf Ib molekülleri bulunur
 • Gebelikte annede sitotoksikT-lenfosit ve antikorlar oluşur
 • Maternal antikorlar gebelik üzerinde olumlu etkiye sahip
 • Plasentadan progesteron ve östrodiol sentezi annenin immun
 yanıtını baskılar

645
Otoimmünite

Minimum Optimum Maksimum

Patoloji Homeostaz Patoloji


(İmmün yetmezlik, (Sitokin patolojisi,
Tümör gelişimi) Süperantijen hastalıkları
Otoimmünite
 Organizmanın kendi antijenlerine karşı immün
reaksiyonlar geliştirmesi olayına otoimmünite ve
sonuçta ortaya çıkan hastalıklara da otoimmün
hastalıklar adı verilir.
 Otoimmünitede hem hücresel hem de sıvısal
immün mekanizmalar rol oynayabilir.
 Birçok otoimmün hastalıkta hastaların
serumlarında doku veya hücre elemanlarına karşı
antikorlar saptanmaktadır. Bunlara otoantikorlar
adı verilmektedir.
İmmünolojik Tolerans ve Otoimmünite
 Otoimmün hastalıklar, İmmun sistemin yabancı
antijenlerle reaksiyona girmesi yerine, amacı dışına
çıkarak kişinin kendi immün sistem elemanlarının
yine kişinin kendi doku veya hücrelerine saldırması
sonucu oluşan hastalıklar olarak tanımlanabilir.
 Bilimsel olarak ilk kez, Alman kimyacı Paul Ehrlich
tarafından; “ototoksik dehşet (horror autotoxicus) "
tanımlaması ile dikkat çekmiştir. .
 Bu teoride de immün sistemin, yabancı antijenlerle
reaksiyona girmesi yerine kendi antijenlerine
saldırmaya odaklanması şeklinde tanımlamıştır.
649
 Organizmanın savunma gücünü oluşturan
immün sistem normal şartlarda, dışarıdan
gelebilecek her türlü yabancıya, kendinden
olmayan (non-self) her türlü antijene karşı
kendisini savunurken; bireyin kendine ait (self)
antijenlerine karşı bir reaksiyon
göstermemektedir. İmmünolojik bu yanıtsızlık
durumuna “immün tolerans” denmektedir.

650
 İmmün toleransın ortaya çıkması için immün sistem
hücrelerinin (özellikle T ve B lenfositlerin) self-
antijenlere karşı immün yanıt oluşturmamayı
öğrenmesi gerekir. Bu eğitim ve öğretim embriyo
döneminde, öncelikle timüs ve kemik iliğinde, daha
sonra da periferde verilmektedir. Timüs ve kemik
iliğinde oluşan toleransa “santral tolerans”, daha sonra
ise periferde gelişen toleransa da “periferik tolerans”
denir.

651
 Bu tolerans mekanizmaları asıl itibari ile çok sıkı
olarak kontrol edilmekte ve değişik basamaklarda bu
toleransın kırılması engellenmektedir. Ancak bir takım
sebeplerle organizmanın yabancı antijenlere karşı
savunmasında görevli olan immün sistem
elemanlarının self-antijenlere karşı duyarsızlığının
veya toleransının kırılması sonucu self doku ya da
hücrelere karşı saldırılar başlayabilir. Bu yolla oluşan
hastalıklar “otoimmün hastalıklar” başlığı altında
incelenir.

652
 Otoimmün hastalıkların bazı önemli ortak
özellikleri vardır:
 Genellikle multifaktöriyeldir, en az bir gen ile geçiş ve
bir veya daha fazla çevresel faktörler rol oynar,
 Patojen organizmalara karşı gelişen normal immün
yanıttan daha yavaş bir gelişme gösterir.
 Remisyon ve ataklar tarzında bir seyir göstermeye
meyillidir. Bu bize geçici olarak toleransın düzeldiğini
gösterir.

653
 Otoimmün hastalıkların oluşmasında çeşitli
immünolojik olayların rol oynadığı in-vitro
çalışmalar ve hayvan deneyleri sonucunda ileri
sürülmüştür. Bu teorileri şöyle toplayabiliriz:
 İmmünoregülasyonda bozukluk,
 Self-antijenlerle, yabancı antijenler arasında moleküler
benzerlik,
 Self-antijenlerde tolerize T hücrelerini bypass yapacak
şekilde yeni epitopların oluşması,
 Saklı self-antijenlerin ortaya çıkması,
 Yeni MHC II moleküllerinin hücre membranında
ekspresyonu,
 Sitokin disfonksiyonu,
654
 İmmun sistemin, amacı dışına çıkarak yabancı
antijenlerle reaksiyona girmesi yerine kendi
antijenlerine saldırmaya odaklanmasını, Paul Erclich
ototoksik terör “horror autotoxicus” olarak
tanımlamıştır.
 Konağın otoreaktif lenfositlerin potansiyel
saldırılarından korunmada yetersiz kalması ve kendi
komponentlerine karşı uygun olmayan cevap
üretmesine otoimmunite adı verilir.

655
 T ve B lenfositlerin maturasyonu sırasında otoreaktif
lenfositlerin tümü yok olmaz. Normal sağlıklı
bireylerde de matür ve otoreaktif lenfositler dolaşımda
bulunabilmektedir. Bu lenfositlerin aktivitesinin
klonal anerji veya klonal süpresyon’ la regule
edilmesi gerekmektedir.
 Regulasyonda ortaya çıkan hatalar otoreaktif T ve B
lenfositleri aktive eder ve otoantijenlere karşı humoral
veya hücresel cevaplar oluşur. Hücre ve organlarda
ciddi hasarlar ve bazen fatal olaylar meydana gelir.

656
 150'den fazla otoimmün hastalık bulunuyor. En yaygın 14 tanesi
olarak şunları sayılabilir:

 Tip 1 Diyabet,
 Romatoid Artrit (RA) (Eklem İltihabı),
 Sedef Hastalığı (Psöriyazis/Psöriyatik Artrit),
 Multipl Skleroz (MS),
 Sistemik Lupus Eritematozus,
 İnflamatuvar Bağırsak Hastalığı (İBH),
 Addison Hastalığı,
 Graves Hastalığı,
 Sjögren Sendromu,
 Haşimato Tiroiditi,
 Myasthenia Gravis,
 Vaskülit,
 Pernisiyöz Anemi, 657
Kırmızı- turkuaz oka dikkat edin. Aşağıdan yukarı doğru çıktıkça organ spesifikliği artıyor. Yada
yukardan aşağıda gittikçe sistemik olma hali artıyor. Aslında yapılan bu gruplama konuyu
daha rahat anlamak ve anlatmak için yapılıyor. Sağ tarafta ise etkilenen organ ve tanıda
kullanılan testler yer almaktadır.
MCTD= mix connektif doku hastalığı
SLE= sistemik lupus eritamatozus
Kidney= Böbrek, Stomach= mide, Liver= Karaciğer, Musclus= Kas, Joints= eklemler

658
 Otoimmun hastalıkların listesi aşağıdaki linkte
mevcuttur. İlgi duyanlar bakabilir
 **NOTE Fibromyalgia and Chronic Fatigue are listed,
not because they are autoimmune, but because many
persons who suffer from them have associated
autoimmune disease(s)
 American Autoimmune Related Diseases
Association
 22100 Gratiot Avenue, Eastpointe, MI 48021-2227
 www.aarda.org
 https://www.aarda.org/diseaselist/ 659
OTOİMMUN HASTALILARIN SPEKTRUMU
 İnsanlardaki otoimmun hastalıklar organa
spesifik Otoimmun hastalıklar ve

 sistemik otoimmun hastalıklar olmak üzere iki


katogoriye ayrılarak incelenir.

660
 Graft-versus-Host Hastalığı (GVHD), donörden
alınıp hastaya kök hücrelerle birlikte verilen sağlıklı
T-lenfositlerin aracılık ettiği şiddetli immünolojik
reaksiyon sonucu organ fonksiyon bozukluğu ile
giden kompleks bir klinik sendrom olup allojenik
kök hücre naklinden (KHN) sonra en önemli
mortalite ve morbidite sebebi olarak kabul edilir.
Kronik GVHD geç dönemde (genelde KHN’den 3
aydan sonra) ortaya çıkar ve KHN’nin uzun dönem
sonuçlarını ve yaşam kalitesini belirleyen tek ana
etkendir. Allojenik KHN’ini takiben geç dönem
relaps haricinde mortalitenin en önemli nedenidir.
Transplantasyonu takip eden 2 yıl içinde kGVHD
662
 ORGANA SPESİFİK OTOİMMUN
HASTALIKLAR
 Bu hastalıklarda, immun cevap direkt olarak sadece bir
organ veya bezde bulunan antijenleri hedef alırlar.
 Bu nedenle ortaya çıkan bulgular büyük oranda hedef
organa aittir.
 En sık hedef olan organlar; troid bezi, böbrek üstü
bezi, mide ve pankreastır.
 Genellikle tip 2 aşırı duyarlılık reaksiyonlarına neden
olurlar (Bkz tablo 1. insanlarda bazı otoimmun 663
664
 Otoimmun hastalıklı kişilerde birden fazla otoimmun
hastalık bir arada oluşabilmektedir. Gastrik
otoimmuniteye bağlı pernisyöz anemili hastalarda
normal popülasyona göre daha yüksek oranda tiroid
OA’ları ve troid otoimmuniteli hastalarda mide OA’ları
saptanmaktadır.
 Şimdi sıklıkla karşılaşılan otoimmun hastalıklardan
bazıları hakkında bilgi verelim.

665
Graves Hastalığı
 Graves (Basedow hastalığı) tiroid bezinin aşırı çalışmasıyla
ortaya çıkan otoimmun hastalıktır. Toksik guatr da denir.
 Graves hastalığı, tiroid hormonu tiroksininin aşırı
üretilmesine neden olan ve hipertiroidizme yol açan bir
bağışıklık sistemi hastalığıdır. Graves hastalığında, vücut
kendi kendine reaksiyon gösteriyor ve aşırı tiroid hormonu
salgılanıyor. Bu nedenle metabolizma çok hızlanıyor, nabız
yükseliyor, hasta kilo alamaz hale geliyor. Bu durum
giderek yaşamı tehdit eden ciddi bir rahatsızlığa
dönüşüyor.

 Hastalık, çoğunlukla gençlerde görülür.

666
Graves Hastalığında guvatr

667
 Graves Hastalığında göz 1

668
Graves Hastalığında göz 2

669
 2. Myastenia Gravis (MG) :
 Blokan OA'lara bağlı otoimmün hastalıkların
prototipini oluşturur. Kasların motor son plaklarında
bulunan asetilkolin reseptörleri (AKR)'ne karşı OA'lar
üretilir.
 Bu OA'lar, AKR'ne bağlanarak asetilkolinin
bağlanmasını bloke ederler.
 Ayrıca, bu antikorlar kompleman aracılığıyla
reseptörleri tahrip etmektedir. Sonuç olarak, iskelet
kaslarında progresif zayıflamaya neden olurlar.
Hastanın göz kapağı düşer (ptosis) ve ağız kaslarında
670
Myastenia Gravis’te göz

671
Myastenia Gravis’te göz

672
HASTALIKLAR

 Sistemik otoimmün hastalıklarda, çeşitli hedef


antijenlere yönelik cevaplar oluşarak sayısız organ ve
dokuda hasarlar gelişir. Genellikle, romatolojik
hastalıklar şeklinde ortaya çıkar.
 En sık hedef olan organlar; deri, böbrekler,
eklemler ve kas dokusudur.
 Bu hastalıklara, immün regülasyondaki genel bir
defekt sonucu hiperaktif T ve B lenfositlerin
oluşması neden olur. Hücresel immün cevaplar,
OA'ların sebep olduğu direkt sellüler hasar veya
immün komplekslerin birikmesi nedeniyle doku
hasarı yaygınlaşır.
 Genellikle tip 3 aşırı duyarlılık reaksiyonlarına neden 673
 1. Multiple skleroz (MS):
 Santral sinir sistemini etkileyen otoimmün bir
hastalıktır.
 Ekstremitelerde his kaybı şeklinde hafif veya paralizi
ya da körlük gibi ağır semptomlara neden olabilir.
MS'li hastaların çoğu, 20-40 yaşlarında teşhis edilir.
 Hastalarda otoreaktif T lenfositleri üretilir ve bu
antikorlar, sinir liflerinin miyelin kılıfı boyunca
inflamatuvar lezyonlara neden olur.

674
 Aktif MS'li hastaların beyin-omurilik sıvısında aktive T
lenfositleri bulunur. Beyin dokusu bu lenfositlerle
infiltredir ve karakteristik inflamatuvar lezyonlara yol
açarak miyelin kaybına neden olurlar. Miyelinin, sinir
liflerini koruyucu fonksiyonu vardır. Miyelin
kaybolunca sayısız nörolojik disfonksiyonlar ortaya
çıkar.

675
 MS'un sebebi, bir çok otoimmün hastalıkta olduğu
gibi, iyi bilinmemektedir. Epidemiyolojik çalışmalarda,
yaşanılan çevre bir risk faktörüdür. Buna ilaveten,
hastalığın genetik yönü de tespit edilmiştir.
 Son olarak, MS erkeklere göre kadınlarda daha sıktır.
 Bazı viral infeksiyonların MS için predispozisyon
oluşturabileceği düşünülmektedir. Buna rağmen MS'a
neden olduğu gösterilen bir virüs henüz yoktur.

676
677
https://www.msconnection.org
/ den alındı.

678
 2.Romatoid artrit (RA):
Romatoid Artrit (RA), el ve ayak eklemleri gibi daha çok
küçük eklemleri simetrik yani karşılıklı olarak tutan
müzmin seyirli iltahaplı bir romatizmadır. Sadece
küçük eklem tutulumu ile kalmayıp diz, kalça, omuz
gibi büyük eklemleri de tutabilir. Dünyada en sık
görülen iltahaplı romatizmaların başında gelir ve
eklemlerde en fazla tahribata ve şekil bozukluğuna
(deformite) yol açan romatizmalardan biridir
 Sıklıkla 40-60 yaşındaki kadınları etkileyen otoimmün bir
hastalıktır.
 Eklemlerde kronik inflamasyon oluşur. Hematolojik,
679
 Bu tür OA'lar dolaşımdaki normal IgG'ye bağlanır ve
IgM-IgG kompleksleri oluşur. Bu immün kompleksler
eklemlerde depolanır ve kompleman kaskadını aktive
edebilirler.
 Tip III hipersensitivite reaksiyonu gelişir ve eklemlerde
kronik inflamasyon meydana gelir.

680
681
682
683
684
 3.Skleroderma (SD): Konnektif dokudaki kollajenin
aşırı üretilmesi sonunda gelişen, deri üzerinde lokal, iç
organlar ve damarlar üzerine daha yaygın sistemik
etkileri olan otoimmün bir hastalıktır.
 Oldukça nadir ve %80 oranında kadınlarda rastlanır.
Yaş dağılımı 35-54'tür.
 SD'nın en sık ratlanan semptomu; genellikle el, ayak ve
yüz derisinin tedrici olarak kalınlaşmasıdır.

685
 Hastalığın lokal formunda deri kalınlaşır, yüz ve el
derisi sertleşir. Lokal SD'lı bir çok hastada
 CREST sendromu (kalsinozis, Reynaud fenomeni,
özofagus disfonksiyonu, sklerodaktili ve telanjiektazi)
gelişir.
 Bu 5 semptom, sık olarak ilk lokal deri belirtisinden
sonra ortaya çıkar.

686
 CREST sendromu gelişen hastaların çoğunda
hastalığın sistemik formu ortaya çıkmaz. Sistemik SD,
hastalığın daha ağır formudur. Deri lezyonları yanında
böbrekler, akciğerler, kalp ve gastrointestinal sistem de
hastalığa katılır. Bu hastalık formu oldukça ağrılıdır.
Bazen erken ölüme neden olur.

687
 SD'nın kesin nedeni bilinmemektedir. SD'lı kadınların
kanında çok fazla sayıda fetal hücre bulunduğu
gösterilmiştir. Bu veriye göre, GVHD (greft-versus-host
disease)'de görüldüğü gibi, annede fetal hücrelere
karşı gelişen immün cevaplar sonunda SD gelişebilir.
Fetal hücrelerin 27 yıl maternal dolaşımda kalabilmesi
hastalığın cinsiyetle bağlantısını açıklayabilirken
çocuksuz kadınlar ve erkeklerdeki SD'yı
açıklayamamaktadır.

688
scleroderma systemic

689
Scleroderma_telangiectases.

690
691
 4. Sistemik lupus eritematosus (SLE):
 Sistemik otoimmün hastalıkların en iyi örneklerinden
biridir.
 Tipik olarak 20-40 yaş arasındaki kadınlarda görülür;
kadınların erkeklere oranı 10/1'dir.
 Ateş, halsizlik, artrit, deride rash, plörezi ve böbrek
disfonksiyonu ile karakterizedir. SLE'lu hastaların
yanaklarında karakteristik kelebek şeklinde "butterfly"
rash tespit edilir.
 Lupus, nedeni bilinmemekle birlikte, beyaz ırka göre
Afrika orijinli Amerikalılarda ve İspanyol kadınlarında692
 SLE nin laboratuvar tanısında çift ve tek zincirli DNA
nükleoprotein, histonlar ve nükleolar RNA’ya karşı
antinükleer antikorlar (ANA)’ın gelişmesi
karakteristiktir.

 SLE’lu hastaların serumu, indirekt immünfloresan


boyamada karakteristik nükleus boyanma paternleri
gösterir.

693
694
695
Systemic lupus erythematosus rash on the face

696
697
 LUPUS is presently incurable - the disease process is
individualised and no two patients present alike.
(kesin tedavisi yok- hastalık tablosu kişiden kişiye
farklılık gösterir)
 Lupus is neither infectious nor contagious. (Bulaşıcı
yada infeksiyöz değildir)
 90% of all lupus patients are female - men and
children may also have lupus. (Hastaların 9/10 u
kadındır.)
 SLE lilerin oluşturduğu site
 http://www.lupusuk.org.uk/what-is-lupus/lupus- 698
ANA-HEp-2 indirect immunofluorescence test (IIF): antibodies against RNP
(ribonucleoproteins) – interphase nucleoli: coarse granular positive, nucleoli
neglected; mitotic cells: negative (400x)

699
 MHC ile ilişkisi:
 Spesifik MHC allellerinin ekspresyonu ve
otoimmüniteye duyarlılık arasında ilişki
bildirilmiştir. HLA alleli ve otoimmün hastalıklarla
ilişkisi tespit edilen hastalıklar içinde en önemli
olanı ankilozan spondilittir (AS). AS, farklı HLA-B
alleline sahip olanlara göre HLA B27 alleline sahip
olanlarda 90 defa daha sık görülür.
 HLA B27 lilerde ankilozan spondilit
 HLA DR2 lilerde systemic lupus erythematosus
(SLE), and multiple sclerosis (MS)
 HLA DR3 lilerde Sjögren syndrome, myasthenia
gravis, SLE, ve DM (Diabetes mellitus ) Type 1.
700
 OTOİMMUNİTEYİ İNDUKLEDİĞİ DÜŞÜNÜLEN
MEKANİZMALAR
 Otoimmun hastalıkların T hücreleri aracılığıyla
geliştiğini gösteren çeşitli mekanizmalar bildirilmiştir.
Bu mekanizmaların her biri için deliller bulunması
otoimmunitenin tek bir olay yerine birçok farklı olay
sonucunda ortaya çıktığını göstermektedir.
 Birçok otoimmun hastalığa duyarlılık cinsiyetler
arasında farklıdır. HT, SLE, MS, RA ve SD kadınlarda
sıktır. Bu hastalıkların kadınları tercih etmesinin
sebebi olarak hormonal farklılık ve gebelik sırasında
maternal dolaşımda bulunan fetal hücrelerin 701
OTOİMMUNİTEYİ İNDUKLEDİĞİ
DÜŞÜNÜLEN MEKANİZMALAR-1

 1.Dolaşımda bulunmayan antijenlerin salınması


 T lenfositlerinde ototoleransın indüklenmesi,
immatür timositlerin otoantijenlerle karşılaşmasına
ve otoreaktif T lenfosit klonlarının yokedilmesine
bağlı olabilir.
 Timusta, dolaşımdan ayrılan herhangi bir doku
antijenine karşı T lenfositleri geliştirilmez ve
ototolerans indüklenmez.
 Matür T lenfositleri, bu tür normalde dolaşımdan
uzaklaşmış olan, bir antijenle karşılaşırsa aktive
olurlar.
702
 Kazalar veya viral ve bakteriyel infeksiyonlardan sonra
dolaşımda bulunmayan antijenler dolaşıma katılabilir.
Bu kategoriye giren çok az doku antijeni vardır.
 Dolaşıma geçmeyen sperm antijenleri, vazektomiden
sonra dolaşıma karışabilmekte ve bazı erkeklerde OA
oluşumunu indükleyebilir.
 Benzer şekilde, göz hasarından sonra lens
proteinlerine ve miyokart infarktüsünden sonra kalp
kaslarına karşı OA’lar üretilebilmektedir.

703
OTOİMMUNİTEYİ İNDUKLEDİĞİ DÜŞÜNÜLEN MEKANİZMALAR-2

 OTOİMMUNİTEYİ İNDUKLEDİĞİ DÜŞÜNÜLEN


MEKANİZMALAR-2
 2.Moleküler benzerlik
 Bazen mikrobiyal ajanlar otoimmunitede rol
oynabilmektedir. Toplumlarda seyahat oranı artışı ile
otoimmunite artışı arasında paralellik vardır. Bazı
bakteri ve virüslarda bulunan antijenik
determinantların normal konak hücreleri üstünde
bulunanlarla benzer yada identic olduğu iddia edilmiş
ve patojenlerin konformasyon ve primer dizisi
bakımından konağın otokomponentlerine benzerlik
gösteren bir protein kısmını eksprese edebileceğini 704
 Moleküler benzerlik sonucu gelişen otoimmun
reaksiyonların en iyi örneklerinden biri kuduz aşısı
verilen bazı insanlarda gelişen post rabies ensefalittir.
 Geçmiş yıllarda rabies virus tavşan beyin hücre
kültürlerinde üretildiği için hazırlanan aşılarda tavşan
beyin hücreleri de bulunuyordu. Bu aşıdaki tavşan
beyin hücreleri konakta antikor ve active T
lenfositlerin oluşumunu indukleyip alıcının kendi
beyin hücreleri ile çapraz reaksiyon vermesi
sonucunda ensefalit gelişiyordu.
 Çapraz reaksiyon veren antikorların bazen streptokok
infeksiyonlarından sonra gelişebileceği ve romatizmal705
 OTOİMMUNİTEYİ İNDUKLEDİĞİ
DÜŞÜNÜLEN MEKANİZMALAR-3

 3.Klas ll MHC molekülllerinin uygunsuz


expresyonu
 IDDM’lu hastalarda pankreas beta hücrelerinin klas I
ve II MHC moleküllerini yüksek oranda eksprese
ederken, sağlam beta hücrelerinin düşük seviyede klas
I eksprese ettikleri, klas II’yi ise eksprese etmedikleri
tespit edilmiştir.
OTOİMMUNİTEYİ İNDUKLEDİĞİ DÜŞÜNÜLEN MEKANİZMALAR-4

 4.Poliklonal B lenfosit aktivasyonu:


 Bir çok virüs ve bakterinin süperantijenleri,
nonspesifik poliklonal B lenfosit aktivasyonuna neden
olabilir. Gram negatif bakteriler, sitomegalovirus ve
Epstein-Barr virus (EBV) bu tür poliklonal
aktivatörlerdir. TH lenfosit katkısı olmadan IgM
eksprese eden çeşitli B lenfositi klonlarını
proliferasyona indüklerler. Otoantijenlerle reasiyon
veren B lenfositleri bu mekanizma ile aktive olur ve
OA’lar üretirler.

707
 OTOİMMUN HASTALIKLARIN TEDAVİSİ

 Otoimmün hastalıklar tedavi edilirken, ideal olanı,


immün sisteme zarar vermeden sadece otoimmün
cevapların azaltılmasıdır. Ancak, bu idealin
gerçekleştirilmesi zordur.
 Güncel tedaviler:
 Günümüzde otoimmun hastalıkların tedavisi sadece
palyatif olup hastanın daha kaliteli bir hayat
yaşamasını sağlamak için semptomların azaltılmasını 708
 Lenfosit proliferasyonunu azaltan immunosüpresif
ilaçlar (Kortikosteroidler, azatiopirin ve siklofosfamid)
sık kullanılır. İmmun cevapları azaltilan kişilerde
infeksiyon yada kanser gelişme riski artar.

 Otoimmunite tedavisinde siklosporin A ve


Tacrolimus= Prograf (ticari adı) nın özel önemi vardır.
 Bu ajanlar T lenfosit reseptörleri aracılığı ile gelişen
sinyal iletisini bloke ederler. Antijenle aktive edilen T
lenfositleri inhibe edilirken aktive olmayan T 709
 Bazı MG vakalarında timektomi başarılı sonuçlar
vermiştir. MG’li hastalarda, timus anomalileri (timus
hiperplazisi veya timoma) vardır. Timektomi ile hayat
boyu semptomların kaybolması sağlanabilir.
 GH, MG, RA veya SLE’lu hastalarda plazmaferez
yapılarak kısa süreli yararlar elde edilebilir.
 Plazmaferez, plazma ile ayrılan antijen- antikor
komplekslerine bağlı otoimmün hastalıklarda
yararlıdır. Komplekslerin ayrılması, geçici olmasına
rağmen semptomlarda kısa süreli azalma sağlar.

710
 TANI

 Otoimmün hastalıkların tanısı, semptomlara ve doku


ve hücrelerdeki antijenlere karşı antikorların (ve/veya
çok erken T hücreleri) tespiti ile yapılmaktadır.
Doku/hücre antijenlerine karşı oluşan antikorlar
immünofloresans yöntemi ile tespit edilebilmektedir.
Soluble antijenlere karşı oluşan antikorlar ELISA veya
radyoimmünoassay ile tespit edilebilir. Bazı
durumlarda, biyolojik/biyokimyasal testler
kullanılabilir (graves hast, pernisiyöz anermi vb.)
711
Hangi otoimmun hastalıkta
hangi test yapılmalı
 c- ANCA Cytoplasmic (antineutrophil cytoplasmic
antibodies): Wegener Granulomatozu

 anti-double stranded DNA (anti-dsDNA) antibodies linked


to SLE

 anti jo-1: inflamatuar myopati, Raynaud's phenomenon,


interstitial lung disease, arthritis, and a poor response to
therapy

 Anti-SSA/Ro autoantibodies: SLE, neonatal lupus and


primary biliary cirrhosis, Sjögren's syndrome
712
713
The 4-test ENA panel is used to help diagnose mixed connective tissue disease
(MCTD), lupus (SLE), and Sjögren syndrome.

714
The 4-test ENA panel is used to help diagnose mixed connective tissue disease (MCTD), lupus (SLE),
and Sjögren syndrome. The 6-test ENA panel can also help identify scleroderma and

polymyositis/dermatomyositis.

715
 Bir önceki slaytta bahsedilen ENA panelin
istenebilmesi için o kişide ANA testinin pozitif olması
gerekir. ANA testi negatif olanlarda ENA istenmesi
anlamlı değildir.
 An ENA panel will not be ordered when a person has a negative ANA test. The ANA test evaluates the
presence or absence of autoantibodies, while the ENA panel aims to determine to what proteins in the
cell nucleus the autoantibodies recognize. If an ANA test is negative, then the person is extremely unlikely to
test positive for a specific antinuclear antibody (which is what the ENA panel tests).

716
717
Aşağıdaki slayt meraklılar için.
Üst düzey bilgi içeriyor.
Öğrenmenize gerek yok.

718
Bazı otoimmun hastalıklarda
Kadın(F )/Erkek(M ) oranı
emale ale

719
720
721
722
723
 https://www.youtube.com/watch?v=2tmw9x2Ot_Q

724
725
726
727
728
729
Aşağıda linklerini verdiğim
videoları izlemenizi tavsiye
ederim.
 Tip1 aşırı duyarlılık reaksiyonları için
 https://www.youtube.com/watch?v=2tmw9x2Ot_Q

Tip2 aşırı duyarlılık reaksiyonları için


https://www.youtube.com/watch?v=kLaUz58CBMc

Tip3 aşırı duyarlılık reaksiyonları için


https://www.youtube.com/watch?v=0T_SAXyMs_c

Tip4 aşırı duyarlılık reaksiyonları için 730


Otoimmun hastalıklarla ilgili
aşağıdaki linklerde bulunan
videoları izlemenizi tavsiye ederim
 https://www.youtube.com/watch?v=yZIahVxupfE

 https://www.youtube.com/watch?v=k1ZJ7lJ863M

 https://www.youtube.com/watch?v=Z9q-Do_Zm4U

 https://www.youtube.com/watch?v=5Kce-x51qpE

 https://www.youtube.com/watch?v=vDwNpDT-8L0
731
Bağışıklık (İmmünite)
Doğal bağışıklık (direnç)
Özgül olmayan doğal direnç
Özgül doğal direnç

Edinsel bağışıklık
Aktif bağışıklık
Pasif bağışıklık
Doğal Direnç

Özgül olmayan doğal direnç


Gözler Deri
Gözyaşının Anatomik bariyer
yıkayıcı etkisi Antimikrobiyal sekresyonlar
Lizozim
Solunum Sistemi
Mukus Giriş kapısı engelleri
Silier Epitel
Alveoler  Deri
makrofajlar
 Mukoza

Sindirim Sistemi
Genitoüriner Sistem
Mide asiditesi
İdrarın yıkayıcı etkisi
Normal flora
İdrar Asiditesi
Lizozim
Vajinal laktik asit
Normal flora
Fagositoz
Yangısal tepkime (iltihap)
Ateş
Doğal antikorlar
Kompleman
İnterferonlar
Doğal öldürücü hücreler (NK)
Doku yapısının uygun olmaması
Vücut sıvılarındaki koruyucular
Normal flora

 Bakteriyel interferans
 Laktobasiller

 Propionibacteriumlar gibi…

 Doğal antikorlar
Fagositoz

 PMN’ler, monositler akut yangıdaki ilk hücrelerdir.


 Makrofajlar
 Kan ve vücut sıvılarındaki nötrofil artışı bakteriyal
infeksiyonu gösterir.

 Bağlanma
 Hücre içine alım

 Parçalama

 Oksijene bağımlı

 Oksijenden bağımsız mekanizmalar


Akut inflamasyon

 Kapillerlerin genişlemesiyle kan akımı hızlanır.


 Mikrovasküler yapının geçirgenliğinin
artmasıyla dolaşımdan lökositler, plazma
proteinleri, sıvı geçişi başlar.
 Kapillerlerden infeksiyon yerine lökositler
göç eder.
Ateş

 Granülositler, monositler, makrofajlar, tümör


hücreleri interlökin 1 (endojen pirojen madde)
salarlar. IL-1 ısı merkezini uyararak ateşin
yükselmesine neden olur.
 Endotoksinler, bakteriler, viruslar, steroid
maddeler, antijen antikor kompleksleri IL-1
üreten hücreleri uyarırlar.
Doğal antikorlar

 Birçok mikroorganizma antijenine etki


gösterir.
 Daha çok IgM yapısındadır.

 Normal floranın kamçılayıcı etkisinin olduğu


düşünülür.
Kompleman

 Bakteri hücre duvarındaki peptidoglikan


tabakası ve gram negatif bakterilerin
lipopolisakkaritleri, antikor yokluğunda
alternatif kompleman yolunu aktive ederler.
 Kompleman yangısal yanıtları aktive eder.
 Gram negatif bakterileri öldürebilir.
 C5a nötrofil ve makrofajları infeksiyon yerine
çeker.
 C3a ve C5a mast hücrelerinden histamin
salınmasını sağlar, vasküler geçirgenlik artar.
 C3b opsonizasyona neden olur.
İnterferon

 Koruyuculuk özelliği daha çok virus


infeksiyonlarına karşıdır.
 NK hücrelerini uyarır.

 Alfa interferon → Lökosit ve makrofajlar


 Beta interferon → Fibroblast, epitel hücreleri
ve makrofajlar
 Gama interferon → T lenfositleri
Interferon
Signal Activation of gene

Transduction

mRNA

Translation
Inhibitory
Protein (TIP)

Translation
Ribosome of gene
Viral RNA
Doğal öldürücü hücreler (NK)

 Stoplazmalarında bol ve büyük azurofil


granüller vardır.
 Viruslarla infekte hücreleri öldürür.
Doku yapısının uygun olmaması

 Doku pH’ı
 Doku oksijeni
Vücut sıvılarındaki koruyucular

 Lizozim: Tükrük, burun salgısı, gözyaşı,


bağırsak mukusunda bulunur.
 Beta lizinler: Serumda bulunurlar, gram
olumlu bakterileri parçalarlar.
 Lökin: Parçalı çekirdekli lökositlerde bulunur,
gram olumlu bakterilere etkilidir.
 Spermin: Prostat salgısı, spermada bulunur ve
gram olumlu bakterilere etkilidir
Özgül olmayan sıvısal yanıt
Faktör Aktivite Bulunduğu yer

Lizozim Peptidoglikanı parçalar. Gözyaşı, tükrük, nazal


salgılar, vücut sıvıları,
lizozomal granüller
Laktoferrin, Demiri bağlar. PMN’lerin granülleri
transferin
Beta-lizin Gram pozitiflere etkili Trombosit, normal serum

Kemotaktik PMN, monosit vd. Bakteri yapıları, hasarlı


faktörler göçünü indükler. hücreler, denatüre proteinler,
kompleman, kemokinler
Properdin Antijen ve antikor Normal plazma
yokluğunda komplemanı
aktive eder.
Defensinler Hücre transport Polimorfonükleer granüller
aktivitelerini önler.
Laktoperoksidaz Çoğu mikroorganizmaları Süt, tükrük
inhibe eder.
Doğal Direnç

Özgül doğal direnç


Türe özgü direnç (gonore, sifiliz, tifo, boğmaca,
kabakulak yalnızca insan hastalıklarıdır)

Irka ve genetiğe bağlı direnç (Histoplazma


capsulatum ve Cryptococcus neoformans’a siyah
ırk daha duyarlıdır, glukoz 6 fosfat
dehidrogenaz enzimi olmayanlar Plasmodium
falciparum sıtmasına yakalanmazlar)

Yaşa bağlı direnç

Hormon ve metabolizmaya ilişkin direnç


değişiklikleri
Edinsel (Kazanılmış) Bağışıklık
Aktif bağışıklık
 İnfeksiyon sonunda → Doğal Aktif Bağışıklık
 Aşılama ile → Yapay Aktif Bağışıklık

Pasif bağışıklık
 Anneden bebeğe antikor geçişi
 Antikorların aktarımı
Doğal ve Kazanılmış Bağışıklık

Doğal Bağışıklık Kazanılmış


Kazanılmış Bağışıklık
Bağışıklık

İnfeksiyon sonrası geçen süre


A

Bütünlüğü bozulmuş olan epitelial yüzey


mikroorganizmaların vücuda girişine engel olamaz.
B

Yüzey polisakkaritleri bakteriyal lizise yol açan


alternatif kompleman yolunu aktive eder.
Bu aşamada bakteriyal yüzey polisakkaritlerine bağlanan
C reaktif protein gibi kompleman aktivatörleri de görev
alır.
C

Mast hücre degranülasyonu o bölgedeki


kan akımını arttırır.
İnterlökin 8
(IL-8)'in
D başlıca etkisi
nötrofil
aktivasyonu ve
kemotaksisidir.
Makrofajlar,
lenfositler,
epiteliyal ve
endoteliyal
hücreler
tarafından
salgılanır.

Nötrofiller damar duvarına yanaşır (marginasyon) ve


hareketleri yavaşlar (rolling).
Lokal olarak salınan sitokinler; hem marginasyon ve
rolling olaylarında görev alırken, hem de nötrofillerin
endotel hücrelerine adezyonunu sağlar.
E

Bakteriyal ürünler ve
kompleman parçaları;
nötrofilleri inflamasyon
bölgesine çeker
(kemotaksi).
F

Opsonize bakteriler hızlı bir şekilde nötrofiller


tarafından fagozite edilir ve parçalanır.
Bu sırada dokuda bulunan antijen sunan hücreler de
(APC) T hücrelerine sunmak için bakterileri fagozite
ederler.
antijen sunan hücreler

 Antijen sunan hücrelerin üç temel tipi dendritik


hücreler, makrofajlar ve B hücreleridir.
 Dendritik hücreler en etkili antijen sunan
hücrelerdir ve antijenleri naif (virjin) T hücrelerine
sunarlar.
 Makrofajlar naif T hücrelerine antijen sunumunda
çok etkili değildirler ancak hafıza T hücrelerini
aktive etmede çok iyidirler.
 B hücreleri de antijenlerin naif T hücrelerine
sunumunda dendritik hücreler kadar etkili
değildirler. B hücreleri antijenin hafıza T
hücrelerine sunumunda çok etkilidirler, özellikle
antijen konsantrasyonu çok düşük olduğunda
Bakterilere
Makrofajlar özgül bağışık yanıt
Hey T hücresi, davetsiz
bakteri veya misafirin parçası burada.
Onu ortadan kaldırmamıza
antijenlerini yardım et.

fagosite ettikten
sonra lenf
düğümlerine
yönelirler.
MHC sınıf II
antijenleriyle Th
CD4 hücreleriyle
etkileşirler.
G

Makrofajlar bakteri veya antijenlerini fagosite


ettikten sonra lenf düğümlerine gider ve Th CD4
hücrelerine bu antijenleri sunarlar.
Hücre dışı Endositik
1 proteinlerin vesikül
1
vesiküllere
alınması Endozom
Endozomal 2
2 vesiküllerde Lizozom
proteinlerin
işlenmesi
VESİKÜLLERE
MHC sınıf II ALINAN
3 sentezi ve 3
PROTEİNLERİN
endozomlara
taşınması MHC SINIF II
Vesiküllerde 4 ile SUNULMASI
MHC sınıf II
4 molekülleriyle
işlenmiş
peptitlerin
birleşmesi
MHC-peptit
kompleksinin 5
5 hücre
yüzeyine CD4
Yardımcı
çıkması
T hücresi
Sitosolde 1
protein üretimi Virus

Sitosolik Fagozom
proteinlerin
proteolitik İşaretli Protein
2
yıkımı
1
Peptidlerin Yıkılacak protein SİTOSOLİK
sitosolden 2 Proteazom PROTEİNLERİN
ER ye MHC SINIF I
taşınması 3 Peptidler 3 ile SUNULMASI

ER de MHC 4
sınıf I peptid
Kompleksinin
birleşmesi 4
MHC sınıf I-
peptit
kompleksinin 5
hücre yüzeyine
çıkması 5
Özellik MHC sınıf II yolu MHC sınıf I yolu
Dayanıklı MHC-
peptid kompleksi
birleşimi
Dendritik hücre, fagositler,
ASH tipleri B hücre, endotel, timik Tüm çekirdekli hücreler
epitel

CD4+ yardımcı T CD8+ sitotoksik T


Yanıtlı hücre

Proteinlerin kaynağı Endozomal proteinler Sitozolik proteinler


Peptit hazırlayan Endozomal proteazlar Sitozolik enzim kompleksi
enzimler
MHC yükleme yeri Endozomal vezikül Endoplazmik Retikulum
Eşlikçi/yardımcı TAP (Antijen işlemeyle
Değişmez zincir
moleküller ilişkili taşıyıcı)
Yardımcı T Hücresinin Yönelimi
Th1’e yönlendirici faktör
Alıntı IFN γ
TNF β

IL-4
IL-5
IL-13
Th2’ye yönlendirici faktör
Alıntı
Antikor desteği
ile TH1 İşlevleri
fagositozun
artışı

Kompleman bağlanması ve
Makrofaj opsonizan IgG antikorları
aktivasyonu
(Mikrop öldürmenin
güçlenmesi)
TH2 İşlevleri

Efektör işlevler:
•IgE üretimi
•Eozinofil aktivasyonu
•Mukozal salgılar
T17
İmmun cevabın •Hücredışı TH-1
fiziksel bakteri •Hücresel
uyaranları •Mantar immunite ve
İnfeksiyonlar •Otoimmunite inflamasyon
Bakteriyal, viral, •İntrasellüler
fungal, parazitik patojenler
Toksinler (virus,
Endojen bakteri)
Eksojen •Otoimmunite
Gıda Proteinleri
Allerjenler TH-2
Antijen sunan hücre
İlaçlar •Humoral
Otoantijenler immunite
•Ekstrasellüler
patojenler
Treg
•Astım
•İmmun tolerans
•Allerji
•Lenfosit homeostazisi
•İmmun cevabın
düzenlenmesi
Lenfosit türleri
Antijenin tanınması Antijenin yok edilmesi

Antikor
Sekresyonu

T ve B
lenfositlerin
Aktivasyonu

Makrofaj
İnflamasyon Aktivasyonu

İnfekte
hücrenin
öldürülmesi
İnfekte
hücrenin
öldürülmesi
H

Lenf nodlarında; T helper lenfositler profesyonel antijen


sunan hücreler tarafından aktive edilir.
B lenfositler tarafından bakteriyal antijenlere spesifik
antikor salınımı başlar.
İlk salgılanan antikorlar IgM tipi olup klonal genişlemeyi
takiben diğer antikor tipleri de salgılanmaya başlar.
Humoral ve Hücresel İmmunite

Humoral Hücresel
İmmunite İmmunite

Mikroorganizma

Cevap veren
Lenfositler

Etki
Mekanizması Makrofaj aktivasyonu İnfekte
Mikrobun ile fagosite edilen hücrenin
yok edilmesi mikropların yok edilmesi öldürülmesi
Aktarılabilir
Ekstrasellüler Mikroorganizmalara Karşı İmmunite

Humoral İmmunite
Nötralizasyon

Opsonizasyon
ve
Fc reseptör
aracılı fagositoz
Bakterinin
erimesi
İnflamasyon
Kompleman
aktivasyonu
Kompleman 3b
ile kaplı
bakterinin
fagositozu
Ekstrasellüler Mikroorganizmalara Karşı İmmunite

Hücresel İmmunite

Antikor
salgılanması

Makrofaj
Aktivasyonu
(Fagositoz ve
bakterinin
öldürülmesi)

Protein
yapısındaki İnflamasyon
antijenlerin
sunumu
İntrasellüler Mikroorganizmalara Karşı İmmunite
İntrasellüler Bakterilere Karşı İmmunitede
CD4+ ve CD8+ T Lenfositlerinin Rollleri
Vesiküllerde ve sitoplazmada
fagosite edilmiş mikroorganizmalar

Sitoplazmada
canlı mikroorganizma
Fagolizozomdaki İnfekte
mikroorganizmaların hücrenin
öldürülmesi öldürülmesi
Bakteri İnfeksiyonlarına Karşı
Bağışıklık (Özet)
Kompleman
Bakteri yüzeyleri alternatif yolu aktive eder.
Klasik yol daha sonra antijen antikor kompleksiyle
aktive edilir.
C3a ve C5a kemotaktik ve anaflotoksik proteinler
C3b opsonizasyon
Nötrofiller
Fagositik hücre
Oksijene bağlı ve bağımsız öldürme
Makrofajlar
Fagositik hücre
Oksijene bağlı ve bağımsız öldürme
IL-1, IL-6, IL-2, TNF-alfa, beta, IFN-alfa üretimi
Akut faz ve inflamasyon yanıtlarının aktivasyonu
T hücreleri
TH1 CD4 yanıtı hücre içi bakterileri için önemlidir.
TH2 CD4 yanıtı tüm bakteri infeksiyonlarında
önemlidir.

Antikorlar
Bakteri yüzeylerine bağlanma
Bakterinin yapışmasını önleme
Opsonizasyon
Kompleman aktivasyonunu teşvik
Bakterilerin yok edilmesini teşvik
Toksin ve toksik enzimlerin nötralizasyonu
Viruslara özgül olmayan bağışık yanıt
Ateş
İnterferonlar, diğer sitokinler
Mononükleer fagosit sistemi
Doğal öldürücü hücreler (NK)
lar
İnterferonlar viral infeksiyonlarda üretilir.
İnterferon oluşmasındaki en etkin madde çift iplikli
RNA dır.
İntrasellüler mikroorganizmalar, immün stimulatör
veya mutajenler, sentetik polianyon polimerleri,
antibiyotikler, düşük MA sentetik bileşikler de
interferon oluşmasını uyarır.

Etki Mekanizması
Önce infekte hücrelerden salınır.
Diğer hücrelerin özgül hücre yüzeylerine bağlanır.
Protein kinaz ve 2’-5’ oligoadenilat sentetaz ve
ribonükleaz L senteziyle antiviral durumu indükler.
İnterferonlar
Antiviral etkileri
Hücrede antiviral durumu başlatırlar.
Viral protein sentezini önlerler.
Hücre çoğalmasını önlerler.
İmmünomodülatör etki
İnterferon-alfa ve beta NK hücrelerini aktive eder.
İnterferon-alfa makrofajları aktive eder.
İnterferon-gamma makrofajları aktive eder.
MHC antijen ekspresyonunu artırırlar.
T hücrelerinin aktivitelerini düzenlerler.
Diğer etkileri
İnflamatuvar yolları düzenlerler.
Doğal öldürücü
hücreler

Virusla enfekte hücreleri veya yabancı hücreleri


hedef alarak öldürürler.
Saldıkları maddeler bağlandığı hedef hücrelerin
ölümüne neden olur.
Antijene özgül
bağışıklık

Humoral bağışıklık hücre dışındaki viruslara etki


ederken,
 Hücresel bağışıklık virus üreten hücrelere
yöneliktir.
Humoral
bağışıklık
Viral kapsit proteinleri, kılıf glikoproteinleri
antikor yanıtını sağlarlar.
Antikorlar opsonizasyon ile makrofajlar tarafından
fagosite olmalarını sağlarlar.
İnfekte hücrelere antikorların bağlanmalarıyla NK
hücreleri uyarılır.
Virusların nötralizasyonu sağlanır.
Hücresel
bağışıklık
Viral infeksiyonlarda Th 1 CD4 yanıtı, Th 2
yanıtından daha önemlidir.
Th 1 CD4’ler, CTL (CD8) leri aktive ederek bu
lenfositlerin enfekte hücreleri öldürmelerini
sağlar.
Hücresel bağışıklık hücreden hücreye yayılan
virusların oluşturduğu infeksiyonlarda
önemlidir.
Primer Viral İnfeksiyonlara
bağışıklık
Doğal bağışıklık viral uyarıma en erken
yanıttır.
İnterferonlar salınır.
Aktive olan NK hücreleriyle infekte hücrelerin
yok edilmesi başlar.
Virus ve viral yapılar makrofajlar tarafından
fagosite edilir.
Makrofajlar lenf düğümlerine giderler.
Makrofajların MHC sınıf II antijenlerine
bağlanan viral yapılar Th lenfositlerine
sunulur.
Th ‘lar CD8 T lenfositlerini uyarırlar.
CD8 T hücreleri infeksiyon yerine
giderek, virusla enfekte hücreleri öldürür.
IgM ilk üretilen antikordur.
IgG ve IgA 2-3 hafta sonra üretilir.
Salgısal IgA göz, ağız, solunum ve
gastrointestinal sistemdeki yanıtta rolü
vardır.
A

Viruslar epitelial hücreleri infekte eder ve replike olurlar.


B

İntrasellüler viral infeksiyonun etkisiyle sitokin ve


kemokin genleri aktive olur. IFN alfa salgılanmasıyla
MHC-I molekülleri yapımı da artar.
C

Viral infeksiyonlar virusların çoğalması ve hücre ölümü ile sonuçlanır.


Lokal olarak salınan sitokinler, makrofaj ve profesyonel antijen
sunan hücreleri (APC) aktive eder.
Bu hücreler fagozitozun ardından viral proteinleri sunar.
Langerhans hücreleri gibi bazı APC’ler antijenleri lenfatikler
yoluyla lokal lenf nodlarına taşır.
D

Sitokinler endotelial hücrelerin ICAM-1 gibi adezyon moleküllleri


eksprese etmesini sağlar. Lokal sitokinlerin ayrıca kemotaksik
aktiviteleri de vardır. Makrofajlar gibi hücrelerden salınan
lokal sitokinler (IL-1, TNF-α vb.) kan dolaşımına katılarak ateş,
artralji, miyalji gibi sistemik etkilerin ortaya çıkmasına neden olurlar.
E

APC’ler lokal lenf nodlarına girer ve jerminal merkeze doğru hareket


ederler.
Lokal inflamasyon lenf nodlarındaki yüksek epitelial venüllerinin
üzerinde adezyon moleküllerinin ortaya çıkmasına yol açar ve
lenfositler kandan lenfositer alana ulaşır.
Lenfatiklerde dolaşan lenfositlerde gelirler.
Bütün bunların sonucunda lenf bezleri şişer ve ağrılı hale gelir.
F

Dendritik hücreler ve APC’ler lenf nodunun germinal merkezinde


TH hücreler tarafından kuşatılır.
TH hücreler, TCR reseptörleri ile MHC Class II moleküleri arasındaki
etkileşim sonucu ile aktive edilir.
B lenfositleri de yüzey IgM ve IgD’lerine bağladıkları viral
partiküllleri TH hücrelerine sunarlar.
G

Viral peptid Class II MHC molekülleri ile TH hücre üzerinde bulunan


TCR’lerin etkileşimi ile sunulur.
H

TH-1’ler Virusa spesifik sitotoksik T lenfositleri aktive eder.


I

TH ve TC lenfositler lenfatikler yoluyla lenf nodunu


terkeder ve sonunda kana karışır.
Bu sırada üzerinde dokulara migrasyonunu sağlayan
adezyon molekülleri, TCR moleküllleri ve sitokin
reseptörleri yer alır.
J

Natural killer hücreler viral infeksiyonların ilk aşamalarında


epitelden salgılanan sitokinler tarafından aktive edilir ve
antiviral etki gösterir.
Enfeksiyonun sonraki aşamalarında ise virusa spesifik TH-1
hücreleri tarafından aktive edilir.
K

Virusa spesifik aktive


T lenfositler

Sitotoksik T lenfositleri
virusla infekte olan hücreleri
öldürür.
L

Virusla infekte olan hücreler viral proteinleri salar veya


eksprese ederler.
Bunlar antikorlar tarafından immün kompleksler oluşturularak
nötralize edilir.
İmmün kompleksler ise mononükleer fagositer sistem veya NK
hücreler tarafından temizlenir.
M
İnfeksiyonun
iyileşmesini takiben
virusa spesifik T ve B
lenfositleri uzun
süreler lenf nodları,
dalak ve kemik iliğinde
kalır.
Plazma hücreleri virusa
spesifik antikorlar
salarak koruyucu etki
gösterirler.
Viruslara bağışıklık (Özet)
İnterferon
Çift iplikli RNA veya protein sentezinin
inhibisyonuyla indüklenir.
Komşu hücrelerdeki antiviral durumu başlatır.
Lokal viral replikasyonu önler.
Sistemik viral yanıtı başlatır.
NK hücreleri
İnterferon alfa ve beta ile aktive edilir.
Virusla infekte hücreleri öldürür.
Makrofajlar
Kandaki viral partikülleri yok eder.
Opsonize virusları inaktive eder.
Viral antijenleri CD4 T hücrelerine sunar.
T hücreleri
Sitolitik olmayan viral infeksiyonları kontrolde
esastır.
Makrofajlar tarafından sunulan viral peptitleri
tanırlar.
TH1 yanıtı TH2 yanıtından daha önemlidir.
CD8 CTL’ler sınıf I MHC taşıyan viral peptitli
hücrelerle birleşir.
TH2 CD4 yanıtı antikor oluşmasında önemlidir.
Antikorlar
Hücre dışındaki virusu nötralize ve opsonize eder.
Hedef hücrenin kompleman ve antikora bağlı
hücresel sitotoksisiteyle ölmesini sağlar.
Litik viral infeksiyonları ortadan kaldırır.
Parazitik infeksiyonlarında bağışıklık
Hücre içi parazitlere Th1, CD8 T
hücreleri, makrofajlar,
Hücre dışı parazitlere Th2 ve antikor
yanıtı önemlidir.
Sestod ve nematod infeksiyonlarında IgE
ve mast hücreleri etkilidir.
Leishmania türleri, T. gondii makrofajlar
tarafından fagosite edilir.
Antikorlar parazitleri opsonize ederler.
Makrofajların INF-gama veya TNF-alfa
ile uyarılmaları sonunda öldürülürler.
Nötrofillerin de etkileri makrofajlara
benzer.
Spesifik T hücre aracılı Nonspesifik inflamatuar
mekanizmalar yanıt (TNF, IL-1)

Parazit
Antijenleri
Goblet hücrelerinin
proliferasyonu stimüle
edilir

Barsak lümeninde nematodların eliminasyonu. Antikor salınımın uyarılmasında


Th2 lenfositler rol oynar. Antikorlar parazite zarar verir. Mast hücrelerinden
IgE, Histamin ve toksik maddeler salgılanır. Mukus salgılanması artar.
Mantarlara Özgül bağışık yanıt
Primer koruyucu yanıt TH1 temelli
inflamatuvar reaksiyonlarla sağlanır.
İnterferon gama ile aktive edilen
makrofajlar mantarları öldürürler.
Antikorlar opsonizasyonla mantarların yok
edilmesini sağlarlar.
Doğal Bağışık Yanıt Mekanizması

Fagositoz

Fagositoz ve Hücresel Bağışık


İnflamasyon mikroorganizmaların Yanıt
öldürülmesi
Doğal Bağışık Yanıt Mekanizması

Kompleman
Aktivasyonu

Mo’nın Opsonizasyon ve
İnflamasyon lizisi Fagositoz Humoral İmmunite
Edinsel Bağışık Yanıtın Uyarılması

T ve B
Antijenin lenfositlerinin Nonprotein
taşınması etkileşimi antijenlere B
hücre cevabı

T
lenfositlerinin Aktif ve
aktivasyonu Antikorlar ve
bellek T bellek B
lenfositleri lenfositleri
Hücresel İmmunite

Fagozite edilen
mikroorganizmaların İnfekte hücrenin
öldürülmesi erimesi
Humoral İmmunite

Nötralizasyon

Opsonizasyon
ve Fagositoz

Kompleman
aktivasyonu
CD4 T Lenfosit Fonksiyonları
Effektör Faz
Tanıma Fazı Aktivasyon Fazı
Makrofaj
Aktivasyonu
Klonal
Genişleme B hücre
aktivasyonu
ve antikor
salgılanması

İnflamasyon

Bellek T
hücreleri

T hücre
aracılı
İnfekte sitoliz
Hedef Hücre
Edinsel Bağışık Yanıt
T Lenfosit ve Antijen Sunan Hücre Etkileşimleri
Hücresel Bağışık Yanıt
Uyarılmış T
hücrelerinin Antijen
T hücrelerine T hücre Antijen sunan sunan hücre
antijen sunumu aktivasyonu hücrelerle aktivasyonu
etkileşimi

Makrofaj
aktivasyonu ve
mikroorganizmaların
fagositozla
öldürülmesi
Edinsel Bağışık Yanıt
T Lenfosit ve Antijen Sunan Hücre Etkileşimleri
Humoral Bağışık Yanıt Uyarılmış T
hücrelerinin
T hücre Antijen sunan Antijen
T hücrelerine
aktivasyonu hücrelerle sunan hücre
antijen sunumu
etkileşimi aktivasyonu

Antikor
salgılanması
ve
Nötralizasyon
Bağışıklık (İmmünite)
Doğal bağışıklık (direnç)
Özgül olmayan doğal direnç
Özgül doğal direnç

Edinsel bağışıklık
Aktif bağışıklık
Pasif bağışıklık
Doğal Direnç

Özgül olmayan doğal direnç


Gözler Deri
Gözyaşının Anatomik bariyer
yıkayıcı etkisi Antimikrobiyal sekresyonlar
Lizozim
Solunum Sistemi
Mukus Giriş kapısı engelleri
Silier Epitel
Alveoler  Deri
makrofajlar
 Mukoza

Sindirim Sistemi
Genitoüriner Sistem
Mide asiditesi
İdrarın yıkayıcı etkisi
Normal flora
İdrar Asiditesi
Lizozim
Vajinal laktik asit
Normal flora
Fagositoz
Yangısal tepkime (iltihap)
Ateş
Doğal antikorlar
Kompleman
İnterferonlar
Doğal öldürücü hücreler (NK)
Doku yapısının uygun olmaması
Vücut sıvılarındaki koruyucular
Normal flora

 Bakteriyel interferans
 Laktobasiller

 Propionibacteriumlar gibi…

 Doğal antikorlar
Fagositoz

 PMN’ler, monositler akut yangıdaki ilk hücrelerdir.


 Makrofajlar
 Kan ve vücut sıvılarındaki nötrofil artışı bakteriyal
infeksiyonu gösterir.

 Bağlanma
 Hücre içine alım

 Parçalama

 Oksijene bağımlı

 Oksijenden bağımsız mekanizmalar


Akut inflamasyon

 Kapillerlerin genişlemesiyle kan akımı hızlanır.


 Mikrovasküler yapının geçirgenliğinin
artmasıyla dolaşımdan lökositler, plazma
proteinleri, sıvı geçişi başlar.
 Kapillerlerden infeksiyon yerine lökositler
göç eder.
Ateş

 Granülositler, monositler, makrofajlar, tümör


hücreleri interlökin 1 (endojen pirojen madde)
salarlar. IL-1 ısı merkezini uyararak ateşin
yükselmesine neden olur.
 Endotoksinler, bakteriler, viruslar, steroid
maddeler, antijen antikor kompleksleri IL-1
üreten hücreleri uyarırlar.
Doğal antikorlar

 Birçok mikroorganizma antijenine etki


gösterir.
 Daha çok IgM yapısındadır.

 Normal floranın kamçılayıcı etkisinin olduğu


düşünülür.
Kompleman

 Bakteri hücre duvarındaki peptidoglikan


tabakası ve gram negatif bakterilerin
lipopolisakkaritleri, antikor yokluğunda
alternatif kompleman yolunu aktive ederler.
 Kompleman yangısal yanıtları aktive eder.
 Gram negatif bakterileri öldürebilir.
 C5a nötrofil ve makrofajları infeksiyon yerine
çeker.
 C3a ve C5a mast hücrelerinden histamin
salınmasını sağlar, vasküler geçirgenlik artar.
 C3b opsonizasyona neden olur.
İnterferon

 Koruyuculuk özelliği daha çok virus


infeksiyonlarına karşıdır.
 NK hücrelerini uyarır.

 Alfa interferon → Lökosit ve makrofajlar


 Beta interferon → Fibroblast, epitel hücreleri
ve makrofajlar
 Gama interferon → T lenfositleri
Interferon
Signal Activation of gene

Transduction

mRNA

Translation
Inhibitory
Protein (TIP)

Translation
Ribosome of gene
Viral RNA
Doğal öldürücü hücreler (NK)

 Stoplazmalarında bol ve büyük azurofil


granüller vardır.
 Viruslarla infekte hücreleri öldürür.
Doku yapısının uygun olmaması

 Doku pH’ı
 Doku oksijeni
Vücut sıvılarındaki koruyucular

 Lizozim: Tükrük, burun salgısı, gözyaşı,


bağırsak mukusunda bulunur.
 Beta lizinler: Serumda bulunurlar, gram
olumlu bakterileri parçalarlar.
 Lökin: Parçalı çekirdekli lökositlerde bulunur,
gram olumlu bakterilere etkilidir.
 Spermin: Prostat salgısı, spermada bulunur ve
gram olumlu bakterilere etkilidir
Özgül olmayan sıvısal yanıt
Faktör Aktivite Bulunduğu yer

Lizozim Peptidoglikanı parçalar. Gözyaşı, tükrük, nazal


salgılar, vücut sıvıları,
lizozomal granüller
Laktoferrin, Demiri bağlar. PMN’lerin granülleri
transferin
Beta-lizin Gram pozitiflere etkili Trombosit, normal serum

Kemotaktik PMN, monosit vd. Bakteri yapıları, hasarlı


faktörler göçünü indükler. hücreler, denatüre proteinler,
kompleman, kemokinler
Properdin Antijen ve antikor Normal plazma
yokluğunda komplemanı
aktive eder.
Defensinler Hücre transport Polimorfonükleer granüller
aktivitelerini önler.
Laktoperoksidaz Çoğu mikroorganizmaları Süt, tükrük
inhibe eder.
Doğal Direnç

Özgül doğal direnç


Türe özgü direnç (gonore, sifiliz, tifo, boğmaca,
kabakulak yalnızca insan hastalıklarıdır)

Irka ve genetiğe bağlı direnç (Histoplazma


capsulatum ve Cryptococcus neoformans’a siyah
ırk daha duyarlıdır, glukoz 6 fosfat
dehidrogenaz enzimi olmayanlar Plasmodium
falciparum sıtmasına yakalanmazlar)

Yaşa bağlı direnç

Hormon ve metabolizmaya ilişkin direnç


değişiklikleri
Edinsel (Kazanılmış) Bağışıklık
Aktif bağışıklık
 İnfeksiyon sonunda → Doğal Aktif Bağışıklık
 Aşılama ile → Yapay Aktif Bağışıklık

Pasif bağışıklık
 Anneden bebeğe antikor geçişi
 Antikorların aktarımı
Doğal ve Kazanılmış Bağışıklık

Doğal Bağışıklık Kazanılmış


Kazanılmış Bağışıklık
Bağışıklık

İnfeksiyon sonrası geçen süre


A

Bütünlüğü bozulmuş olan epitelial yüzey


mikroorganizmaların vücuda girişine engel olamaz.
B

Yüzey polisakkaritleri bakteriyal lizise yol açan


alternatif kompleman yolunu aktive eder.
Bu aşamada bakteriyal yüzey polisakkaritlerine bağlanan
C reaktif protein gibi kompleman aktivatörleri de görev
alır.
C

Mast hücre degranülasyonu o bölgedeki


kan akımını arttırır.
İnterlökin 8
(IL-8)'in
D başlıca etkisi
nötrofil
aktivasyonu ve
kemotaksisidir.
Makrofajlar,
lenfositler,
epiteliyal ve
endoteliyal
hücreler
tarafından
salgılanır.

Nötrofiller damar duvarına yanaşır (marginasyon) ve


hareketleri yavaşlar (rolling).
Lokal olarak salınan sitokinler; hem marginasyon ve
rolling olaylarında görev alırken, hem de nötrofillerin
endotel hücrelerine adezyonunu sağlar.
E

Bakteriyal ürünler ve
kompleman parçaları;
nötrofilleri inflamasyon
bölgesine çeker
(kemotaksi).
F

Opsonize bakteriler hızlı bir şekilde nötrofiller


tarafından fagozite edilir ve parçalanır.
Bu sırada dokuda bulunan antijen sunan hücreler de
(APC) T hücrelerine sunmak için bakterileri fagozite
ederler.
antijen sunan hücreler

 Antijen sunan hücrelerin üç temel tipi dendritik


hücreler, makrofajlar ve B hücreleridir.
 Dendritik hücreler en etkili antijen sunan
hücrelerdir ve antijenleri naif (virjin) T hücrelerine
sunarlar.
 Makrofajlar naif T hücrelerine antijen sunumunda
çok etkili değildirler ancak hafıza T hücrelerini
aktive etmede çok iyidirler.
 B hücreleri de antijenlerin naif T hücrelerine
sunumunda dendritik hücreler kadar etkili
değildirler. B hücreleri antijenin hafıza T
hücrelerine sunumunda çok etkilidirler, özellikle
antijen konsantrasyonu çok düşük olduğunda
Bakterilere
Makrofajlar özgül bağışık yanıt
Hey T hücresi, davetsiz
bakteri veya misafirin parçası burada.
Onu ortadan kaldırmamıza
antijenlerini yardım et.

fagosite ettikten
sonra lenf
düğümlerine
yönelirler.
MHC sınıf II
antijenleriyle Th
CD4 hücreleriyle
etkileşirler.
G

Makrofajlar bakteri veya antijenlerini fagosite


ettikten sonra lenf düğümlerine gider ve Th CD4
hücrelerine bu antijenleri sunarlar.
Hücre dışı Endositik
1 proteinlerin vesikül
1
vesiküllere
alınması Endozom
Endozomal 2
2 vesiküllerde Lizozom
proteinlerin
işlenmesi
VESİKÜLLERE
MHC sınıf II ALINAN
3 sentezi ve 3
PROTEİNLERİN
endozomlara
taşınması MHC SINIF II
Vesiküllerde 4 ile SUNULMASI
MHC sınıf II
4 molekülleriyle
işlenmiş
peptitlerin
birleşmesi
MHC-peptit
kompleksinin 5
5 hücre
yüzeyine CD4
Yardımcı
çıkması
T hücresi
Sitosolde 1
protein üretimi Virus

Sitosolik Fagozom
proteinlerin
proteolitik İşaretli Protein
2
yıkımı
1
Peptidlerin Yıkılacak protein SİTOSOLİK
sitosolden 2 Proteazom PROTEİNLERİN
ER ye MHC SINIF I
taşınması 3 Peptidler 3 ile SUNULMASI

ER de MHC 4
sınıf I peptid
Kompleksinin
birleşmesi 4
MHC sınıf I-
peptit
kompleksinin 5
hücre yüzeyine
çıkması 5
Özellik MHC sınıf II yolu MHC sınıf I yolu
Dayanıklı MHC-
peptid kompleksi
birleşimi
Dendritik hücre, fagositler,
ASH tipleri B hücre, endotel, timik Tüm çekirdekli hücreler
epitel

CD4+ yardımcı T CD8+ sitotoksik T


Yanıtlı hücre

Proteinlerin kaynağı Endozomal proteinler Sitozolik proteinler


Peptit hazırlayan Endozomal proteazlar Sitozolik enzim kompleksi
enzimler
MHC yükleme yeri Endozomal vezikül Endoplazmik Retikulum
Eşlikçi/yardımcı TAP (Antijen işlemeyle
Değişmez zincir
moleküller ilişkili taşıyıcı)
Yardımcı T Hücresinin Yönelimi
Th1’e yönlendirici faktör
Alıntı IFN γ
TNF β

IL-4
IL-5
IL-13
Th2’ye yönlendirici faktör
Alıntı
Antikor desteği
ile TH1 İşlevleri
fagositozun
artışı

Kompleman bağlanması ve
Makrofaj opsonizan IgG antikorları
aktivasyonu
(Mikrop öldürmenin
güçlenmesi)
TH2 İşlevleri

Efektör işlevler:
•IgE üretimi
•Eozinofil aktivasyonu
•Mukozal salgılar
T17
İmmun cevabın •Hücredışı TH-1
fiziksel bakteri •Hücresel
uyaranları •Mantar immunite ve
İnfeksiyonlar •Otoimmunite inflamasyon
Bakteriyal, viral, •İntrasellüler
fungal, parazitik patojenler
Toksinler (virus,
Endojen bakteri)
Eksojen •Otoimmunite
Gıda Proteinleri
Allerjenler TH-2
Antijen sunan hücre
İlaçlar •Humoral
Otoantijenler immunite
•Ekstrasellüler
patojenler
Treg
•Astım
•İmmun tolerans
•Allerji
•Lenfosit homeostazisi
•İmmun cevabın
düzenlenmesi
Lenfosit türleri
Antijenin tanınması Antijenin yok edilmesi

Antikor
Sekresyonu

T ve B
lenfositlerin
Aktivasyonu

Makrofaj
İnflamasyon Aktivasyonu

İnfekte
hücrenin
öldürülmesi
İnfekte
hücrenin
öldürülmesi
H

Lenf nodlarında; T helper lenfositler profesyonel antijen


sunan hücreler tarafından aktive edilir.
B lenfositler tarafından bakteriyal antijenlere spesifik
antikor salınımı başlar.
İlk salgılanan antikorlar IgM tipi olup klonal genişlemeyi
takiben diğer antikor tipleri de salgılanmaya başlar.
Humoral ve Hücresel İmmunite

Humoral Hücresel
İmmunite İmmunite

Mikroorganizma

Cevap veren
Lenfositler

Etki
Mekanizması Makrofaj aktivasyonu İnfekte
Mikrobun ile fagosite edilen hücrenin
yok edilmesi mikropların yok edilmesi öldürülmesi
Aktarılabilir
Ekstrasellüler Mikroorganizmalara Karşı İmmunite

Humoral İmmunite
Nötralizasyon

Opsonizasyon
ve
Fc reseptör
aracılı fagositoz
Bakterinin
erimesi
İnflamasyon
Kompleman
aktivasyonu
Kompleman 3b
ile kaplı
bakterinin
fagositozu
Ekstrasellüler Mikroorganizmalara Karşı İmmunite

Hücresel İmmunite

Antikor
salgılanması

Makrofaj
Aktivasyonu
(Fagositoz ve
bakterinin
öldürülmesi)

Protein
yapısındaki İnflamasyon
antijenlerin
sunumu
İntrasellüler Mikroorganizmalara Karşı İmmunite
İntrasellüler Bakterilere Karşı İmmunitede
CD4+ ve CD8+ T Lenfositlerinin Rollleri
Vesiküllerde ve sitoplazmada
fagosite edilmiş mikroorganizmalar

Sitoplazmada
canlı mikroorganizma
Fagolizozomdaki İnfekte
mikroorganizmaların hücrenin
öldürülmesi öldürülmesi
Bakteri İnfeksiyonlarına Karşı
Bağışıklık (Özet)
Kompleman
Bakteri yüzeyleri alternatif yolu aktive eder.
Klasik yol daha sonra antijen antikor kompleksiyle
aktive edilir.
C3a ve C5a kemotaktik ve anaflotoksik proteinler
C3b opsonizasyon
Nötrofiller
Fagositik hücre
Oksijene bağlı ve bağımsız öldürme
Makrofajlar
Fagositik hücre
Oksijene bağlı ve bağımsız öldürme
IL-1, IL-6, IL-2, TNF-alfa, beta, IFN-alfa üretimi
Akut faz ve inflamasyon yanıtlarının aktivasyonu
T hücreleri
TH1 CD4 yanıtı hücre içi bakterileri için önemlidir.
TH2 CD4 yanıtı tüm bakteri infeksiyonlarında
önemlidir.

Antikorlar
Bakteri yüzeylerine bağlanma
Bakterinin yapışmasını önleme
Opsonizasyon
Kompleman aktivasyonunu teşvik
Bakterilerin yok edilmesini teşvik
Toksin ve toksik enzimlerin nötralizasyonu
Viruslara özgül olmayan bağışık yanıt
Ateş
İnterferonlar, diğer sitokinler
Mononükleer fagosit sistemi
Doğal öldürücü hücreler (NK)
lar
İnterferonlar viral infeksiyonlarda üretilir.
İnterferon oluşmasındaki en etkin madde çift iplikli
RNA dır.
İntrasellüler mikroorganizmalar, immün stimulatör
veya mutajenler, sentetik polianyon polimerleri,
antibiyotikler, düşük MA sentetik bileşikler de
interferon oluşmasını uyarır.

Etki Mekanizması
Önce infekte hücrelerden salınır.
Diğer hücrelerin özgül hücre yüzeylerine bağlanır.
Protein kinaz ve 2’-5’ oligoadenilat sentetaz ve
ribonükleaz L senteziyle antiviral durumu indükler.
İnterferonlar
Antiviral etkileri
Hücrede antiviral durumu başlatırlar.
Viral protein sentezini önlerler.
Hücre çoğalmasını önlerler.
İmmünomodülatör etki
İnterferon-alfa ve beta NK hücrelerini aktive eder.
İnterferon-alfa makrofajları aktive eder.
İnterferon-gamma makrofajları aktive eder.
MHC antijen ekspresyonunu artırırlar.
T hücrelerinin aktivitelerini düzenlerler.
Diğer etkileri
İnflamatuvar yolları düzenlerler.
Doğal öldürücü
hücreler

Virusla enfekte hücreleri veya yabancı hücreleri


hedef alarak öldürürler.
Saldıkları maddeler bağlandığı hedef hücrelerin
ölümüne neden olur.
Antijene özgül
bağışıklık

Humoral bağışıklık hücre dışındaki viruslara etki


ederken,
 Hücresel bağışıklık virus üreten hücrelere
yöneliktir.
Humoral
bağışıklık
Viral kapsit proteinleri, kılıf glikoproteinleri
antikor yanıtını sağlarlar.
Antikorlar opsonizasyon ile makrofajlar tarafından
fagosite olmalarını sağlarlar.
İnfekte hücrelere antikorların bağlanmalarıyla NK
hücreleri uyarılır.
Virusların nötralizasyonu sağlanır.
Hücresel
bağışıklık
Viral infeksiyonlarda Th 1 CD4 yanıtı, Th 2
yanıtından daha önemlidir.
Th 1 CD4’ler, CTL (CD8) leri aktive ederek bu
lenfositlerin enfekte hücreleri öldürmelerini
sağlar.
Hücresel bağışıklık hücreden hücreye yayılan
virusların oluşturduğu infeksiyonlarda
önemlidir.
Primer Viral İnfeksiyonlara
bağışıklık
Doğal bağışıklık viral uyarıma en erken
yanıttır.
İnterferonlar salınır.
Aktive olan NK hücreleriyle infekte hücrelerin
yok edilmesi başlar.
Virus ve viral yapılar makrofajlar tarafından
fagosite edilir.
Makrofajlar lenf düğümlerine giderler.
Makrofajların MHC sınıf II antijenlerine
bağlanan viral yapılar Th lenfositlerine
sunulur.
Th ‘lar CD8 T lenfositlerini uyarırlar.
CD8 T hücreleri infeksiyon yerine
giderek, virusla enfekte hücreleri öldürür.
IgM ilk üretilen antikordur.
IgG ve IgA 2-3 hafta sonra üretilir.
Salgısal IgA göz, ağız, solunum ve
gastrointestinal sistemdeki yanıtta rolü
vardır.
A

Viruslar epitelial hücreleri infekte eder ve replike olurlar.


B

İntrasellüler viral infeksiyonun etkisiyle sitokin ve


kemokin genleri aktive olur. IFN alfa salgılanmasıyla
MHC-I molekülleri yapımı da artar.
C

Viral infeksiyonlar virusların çoğalması ve hücre ölümü ile sonuçlanır.


Lokal olarak salınan sitokinler, makrofaj ve profesyonel antijen
sunan hücreleri (APC) aktive eder.
Bu hücreler fagozitozun ardından viral proteinleri sunar.
Langerhans hücreleri gibi bazı APC’ler antijenleri lenfatikler
yoluyla lokal lenf nodlarına taşır.
D

Sitokinler endotelial hücrelerin ICAM-1 gibi adezyon moleküllleri


eksprese etmesini sağlar. Lokal sitokinlerin ayrıca kemotaksik
aktiviteleri de vardır. Makrofajlar gibi hücrelerden salınan
lokal sitokinler (IL-1, TNF-α vb.) kan dolaşımına katılarak ateş,
artralji, miyalji gibi sistemik etkilerin ortaya çıkmasına neden olurlar.
E

APC’ler lokal lenf nodlarına girer ve jerminal merkeze doğru hareket


ederler.
Lokal inflamasyon lenf nodlarındaki yüksek epitelial venüllerinin
üzerinde adezyon moleküllerinin ortaya çıkmasına yol açar ve
lenfositler kandan lenfositer alana ulaşır.
Lenfatiklerde dolaşan lenfositlerde gelirler.
Bütün bunların sonucunda lenf bezleri şişer ve ağrılı hale gelir.
F

Dendritik hücreler ve APC’ler lenf nodunun germinal merkezinde


TH hücreler tarafından kuşatılır.
TH hücreler, TCR reseptörleri ile MHC Class II moleküleri arasındaki
etkileşim sonucu ile aktive edilir.
B lenfositleri de yüzey IgM ve IgD’lerine bağladıkları viral
partiküllleri TH hücrelerine sunarlar.
G

Viral peptid Class II MHC molekülleri ile TH hücre üzerinde bulunan


TCR’lerin etkileşimi ile sunulur.
H

TH-1’ler Virusa spesifik sitotoksik T lenfositleri aktive eder.


I

TH ve TC lenfositler lenfatikler yoluyla lenf nodunu


terkeder ve sonunda kana karışır.
Bu sırada üzerinde dokulara migrasyonunu sağlayan
adezyon molekülleri, TCR moleküllleri ve sitokin
reseptörleri yer alır.
J

Natural killer hücreler viral infeksiyonların ilk aşamalarında


epitelden salgılanan sitokinler tarafından aktive edilir ve
antiviral etki gösterir.
Enfeksiyonun sonraki aşamalarında ise virusa spesifik TH-1
hücreleri tarafından aktive edilir.
K

Virusa spesifik aktive


T lenfositler

Sitotoksik T lenfositleri
virusla infekte olan hücreleri
öldürür.
L

Virusla infekte olan hücreler viral proteinleri salar veya


eksprese ederler.
Bunlar antikorlar tarafından immün kompleksler oluşturularak
nötralize edilir.
İmmün kompleksler ise mononükleer fagositer sistem veya NK
hücreler tarafından temizlenir.
M
İnfeksiyonun
iyileşmesini takiben
virusa spesifik T ve B
lenfositleri uzun
süreler lenf nodları,
dalak ve kemik iliğinde
kalır.
Plazma hücreleri virusa
spesifik antikorlar
salarak koruyucu etki
gösterirler.
Viruslara bağışıklık (Özet)
İnterferon
Çift iplikli RNA veya protein sentezinin
inhibisyonuyla indüklenir.
Komşu hücrelerdeki antiviral durumu başlatır.
Lokal viral replikasyonu önler.
Sistemik viral yanıtı başlatır.
NK hücreleri
İnterferon alfa ve beta ile aktive edilir.
Virusla infekte hücreleri öldürür.
Makrofajlar
Kandaki viral partikülleri yok eder.
Opsonize virusları inaktive eder.
Viral antijenleri CD4 T hücrelerine sunar.
T hücreleri
Sitolitik olmayan viral infeksiyonları kontrolde
esastır.
Makrofajlar tarafından sunulan viral peptitleri
tanırlar.
TH1 yanıtı TH2 yanıtından daha önemlidir.
CD8 CTL’ler sınıf I MHC taşıyan viral peptitli
hücrelerle birleşir.
TH2 CD4 yanıtı antikor oluşmasında önemlidir.
Antikorlar
Hücre dışındaki virusu nötralize ve opsonize eder.
Hedef hücrenin kompleman ve antikora bağlı
hücresel sitotoksisiteyle ölmesini sağlar.
Litik viral infeksiyonları ortadan kaldırır.
Parazitik infeksiyonlarında bağışıklık
Hücre içi parazitlere Th1, CD8 T
hücreleri, makrofajlar,
Hücre dışı parazitlere Th2 ve antikor
yanıtı önemlidir.
Sestod ve nematod infeksiyonlarında IgE
ve mast hücreleri etkilidir.
Leishmania türleri, T. gondii makrofajlar
tarafından fagosite edilir.
Antikorlar parazitleri opsonize ederler.
Makrofajların INF-gama veya TNF-alfa
ile uyarılmaları sonunda öldürülürler.
Nötrofillerin de etkileri makrofajlara
benzer.
Spesifik T hücre aracılı Nonspesifik inflamatuar
mekanizmalar yanıt (TNF, IL-1)

Parazit
Antijenleri
Goblet hücrelerinin
proliferasyonu stimüle
edilir

Barsak lümeninde nematodların eliminasyonu. Antikor salınımın uyarılmasında


Th2 lenfositler rol oynar. Antikorlar parazite zarar verir. Mast hücrelerinden
IgE, Histamin ve toksik maddeler salgılanır. Mukus salgılanması artar.
Mantarlara Özgül bağışık yanıt
Primer koruyucu yanıt TH1 temelli
inflamatuvar reaksiyonlarla sağlanır.
İnterferon gama ile aktive edilen
makrofajlar mantarları öldürürler.
Antikorlar opsonizasyonla mantarların yok
edilmesini sağlarlar.
Doğal Bağışık Yanıt Mekanizması

Fagositoz

Fagositoz ve Hücresel Bağışık


İnflamasyon mikroorganizmaların Yanıt
öldürülmesi
Doğal Bağışık Yanıt Mekanizması

Kompleman
Aktivasyonu

Mo’nın Opsonizasyon ve
İnflamasyon lizisi Fagositoz Humoral İmmunite
Edinsel Bağışık Yanıtın Uyarılması

T ve B
Antijenin lenfositlerinin Nonprotein
taşınması etkileşimi antijenlere B
hücre cevabı

T
lenfositlerinin Aktif ve
aktivasyonu Antikorlar ve
bellek T bellek B
lenfositleri lenfositleri
Hücresel İmmunite

Fagozite edilen
mikroorganizmaların İnfekte hücrenin
öldürülmesi erimesi
Humoral İmmunite

Nötralizasyon

Opsonizasyon
ve Fagositoz

Kompleman
aktivasyonu
CD4 T Lenfosit Fonksiyonları
Effektör Faz
Tanıma Fazı Aktivasyon Fazı
Makrofaj
Aktivasyonu
Klonal
Genişleme B hücre
aktivasyonu
ve antikor
salgılanması

İnflamasyon

Bellek T
hücreleri

T hücre
aracılı
İnfekte sitoliz
Hedef Hücre
Edinsel Bağışık Yanıt
T Lenfosit ve Antijen Sunan Hücre Etkileşimleri
Hücresel Bağışık Yanıt
Uyarılmış T
hücrelerinin Antijen
T hücrelerine T hücre Antijen sunan sunan hücre
antijen sunumu aktivasyonu hücrelerle aktivasyonu
etkileşimi

Makrofaj
aktivasyonu ve
mikroorganizmaların
fagositozla
öldürülmesi
Edinsel Bağışık Yanıt
T Lenfosit ve Antijen Sunan Hücre Etkileşimleri
Humoral Bağışık Yanıt Uyarılmış T
hücrelerinin
T hücre Antijen sunan Antijen
T hücrelerine
aktivasyonu hücrelerle sunan hücre
antijen sunumu
etkileşimi aktivasyonu

Antikor
salgılanması
ve
Nötralizasyon

You might also like