Professional Documents
Culture Documents
Osmanlı Türkçesi Ünlüleri
Osmanlı Türkçesi Ünlüleri
HAZIRLAYAN
TEZ DANIŞMANI
ERBİL – 2021
İÇİNDEKİLER
Önsöz…………………………………………………………………………………………...i
Özet…………………………………………………………………………………………….i
i
BİRİNCİ BÖLÜM
1.Osmanlıca ya da Osmanlı Türkçesi.…………………………………………………………2
1.1. Osmanlı alfabesini oluşturan harfler ve sesler……………………………...…………….3
1.2. Osmanlı Türkçesinin yazıldığı alfabe ……………………………………………………5
1.3. Osmanlı Türkçesinin kronolojik esasa göre sınıflandırılması ……………………………6
1.4. Türkçe yazı diline Arapça ve Farsça sözcüklerin girişi………………………………….8
1.5. Şemsettin Sami “Lisan-ı Türkî (Osmanî)”………………………………………………10
İKİNCİ BÖLÜM
2. Türkçedeki ünlülerin yazılışı………………………………………………………………12
2.1. Osmanlı Türkçesinde Arapça kökenli kelimelerde ünlü harflerin yazılışları……………15
2.2. Osmanlı Türkçesinde Farsça kökenli kelimelerde ünlü harflerin yazılışları…………….18
2.3. Türkçe ve Arapça kelimelerde ünlü harflerin gösterimi……...…………………………20
2.4. Ünlü harflerle ilgili kurallar……………………………………………………...……...25
Sonuç……………………………………………………………………………………..….29
Kaynakça…………………………………………………………………………………......31
Önsöz
ÖZET
Türkler, X. yüzyılda Müslüman olduktan sonra aldıkları Arap alfabesini tarihî verilere göre
tahminen dokuz yüz yılı geçmiş bir süre kullanmışlardır. Arap kökenli alfabe, Türkçenin ses
yapısını tam olarak yansıtmadığı için kullanılmaya başlandığı an itibariye ile birtakım yazım
sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Özellikle Tanzimat Dönemi ve sonrasında alfabe ve
yazım tartışmaları yapılmıştır. Dilde yazım birliğini sağlamak için alfabe ve yazım sorunları
ile ilgili tartışmaların yapıldığı yıllarda yazıma bir düzen verilmesi gerekiyordu, imla
kılavuzları hazırlama yoluna gidilmiştir. Bu tez çalışmasında Osmanlı Türkçesindeki
Ünlülerin Yazılışı ele alınmış; Maarif-i Umumiye Nezareti, Tetkikat-ı Lisaniye Heyeti, Sarf
ve İmla Encümeni tarafından 1333-1335 (1917- 1919) yılları arasında hazırlanan Usul-i İmla
adlı eser incelenmiş, Şemsettin Sami’nin “Lisan-ı Türkî (Osmanî) eseri üzerinde çakışmalar
yapılmış ve değerlendirmesi yapılmıştır.
ABSTRACT
According to historical data, the Turks used the Arabic alphabet, which they acquired after
they became Muslims in the 10th century, for a period of more than nine hundred years.
Since the Arabic-based alphabet does not fully reflect the sound structure of Turkish, it has
brought along some spelling problems as of the moment it started to be used. Especially in
the Tanzimat Period and after, alphabet and spelling discussions were held. In order to ensure
the unity of spelling in the language, in the years when there were discussions about the
alphabet and spelling problems, it was necessary to give an order to the writing, and it was
preferred to prepare spelling guides. In this thesis, the Spelling of Vowels in Ottoman
Turkish is discussed; The work called Usul-i İmla, which was prepared between 1333-1335
(1917-1919) by the Ministry of Education, Tetkikat-ı Lisaniye Committee, Consumables and
Imla Committee, was examined, and the work "Lisan-ı Türkî (Osmanî)" by Shemsettin Sami
was examined. conflicts were made and evaluated.
BİRİNCİ BÖLÜM
1.Osmanlıca ya da Osmanlı Türkçesi
Osmanlı Türkçesinden önceki dönem, Eski Anadolu Türkçesi Dönemi’dir. Eski
Anadolu Türkçesi XII. yüzyıl sonlarıyla XV. yüzyıl arası Oğuzların Anadolu’da
geliştirdikleri yazı dilidir. Gülsevin ve Boz (2004, s. 29), Eski Anadolu
Türkçesini X. yüzyıldan itibaren Orta Asya’dan batıya göç eden Oğuzların, XII.
yüzyılın sonlarında kendi lehçelerine dayalı olarak Anadolu’da kurup
geliştirdikleri yazı dili olarak tanımlamaktadır. Tarihȋ Türkiye Türkçesi, Eski
Osmanlıca adlarıyla da anılan dönem, Eski Anadolu Oğuzcası olarak da
geçmektedir. Eski Anadolu Türkçesinde Arap alfabesi kullanılmışsa da Arapça
ve Farsça sözcük sayısı pek fazla değildir. Bu dönemi takip eden Osmanlı
Türkçesi dönemi için Korkmaz, Anadolu ve Rumeli bölgesinde kurulup gelişen
yazı dilinin XVI. yüzyıldan XX. yüzyıl başına, Millî Edebiyat Dönemi’ne kadar
uzanan devresinin adı olduğu bilgisini verir (Korkmaz, 2003, s. C). Osmanlı
Türkçesinin başlarında da Eski Anadolu Türkçesi özellikleri devam etmektedir.
Ercilasun, Eski Oğuz Türkçesinin dil özelliklerinin hemen tamamının Osmanlı
Türkçesinin başlarında da devam etiğini, bu özelliklerin XVI. yüzyıl sonlarında
başlayan ve XVIII. yüzyıla kadar devam eden bir süreç içinde bugünkü Türkiye
Türkçesinin özellikleriyle yer değiştirdiğini ancak bütün değişmelerin aynı
zamanda başlayıp aynı zamanda bitmediğini belirtir (Ercilasun, 2004, s. 462).
Arapça ve Farsçanın dilimize hâkim olmasına karşın XV. yüzyılda başlayan
Türkî-i Basit hareketiyle mahallȋleşme çabaları da görülmüştür. Bu konuda
Demirel şunları belirtmektedir: Eğer XIII. yüzyılda Karamanoğlu Mehmet
Bey’in Türkçe ile ilgili görüşleri bir kenara bırakılırsa, XV. yüzyılda Aydınlı
Visalî ile başlayan ve XVI. yüzyılda Tatavlalı Mahremî ve Edirneli Nazmî ile
devam eden ve genel anlamda bir dil hareketi olarak kabul edilen Türkî-i Basit
bizce Türk edebiyatındaki “Mahallileşme” hareketlerinin önemli adımlarından
biridir. Dilde sade bir Türkçe söyleyişi esas alan Türkî-i Basit hareketi, daha
sonraki dönemlerde kimlik değiştirerek şiirde yerli ve mahalli unsurlara fazlaca
yer verme anlayışı çerçevesinde şekillenen “Mahallileşme” hareketine
dönüşmüştür. Özellikle XVI. yüzyılda Bâkî’nin şiirlerinde görülen İstanbul
Türkçesi ve mahallî unsurlar, Taşlıcalı Yahya’nın mesnevilerinde işlenen
konular ve kahramanlar bu tarz söyleyişin en dikkat çekici örneklerindendir. Bu
süreç XVII. yüzyılda Nev’i-zâde Atâyî ve Sabit gibi şairlerin özellikle
mesnevilerinde gerek yerli konuların işlenmesi ve yerli malzeme tercihleri
Osmanlıca Batı Türkçesinin ikinci devri olup 15. asrın sonlarından 20. asrın
başlarına kadar devam etmiş olan yazı dilidir. Dört asırdan fazla bir ömrü olan
Osmanlıca, şüphesiz hep ayni kalmamış, baştan ve sondan geçiş devirlerinde ve
ortada, hudutları kesin olarak çizilemeyen birbirine geçmiş çeşitli iç merhâleleri
olmuştur. Fakat iç ve dış bakımından esas vasıfları itibariyle Osmanlıca ismi
altında bu ismin çok iyi ifade ettiği bir bütünlük gösterir.
Türkçe bakımından, Osmanlıca'da aşağı yukarı mühim hiçbir değişiklik
olmamış, Eski Anadolu Türkçe'sinden sonra günümüze kadar Türkçe'nin başlıca
şekilleri hemen hemen hep ayni kalmıştır. Yani gramer şekilleri bakımından
Osmanlıca ile Türkiye Türkçe'si arasında belirli bir ayrılık yoktur. Yukarıda da
söylediğimiz gibi Türkçe bakımından ancak bu son iki devre ile Eski Anadolu
Türkçe'si arasında belirli ayrılıklar vardır.
Osmanlıca ile Türkiye Türkçe'si arasında çok küçük şekil farklarına rastlansa
bile bunlar zaman ayrılıklarına dayanan basit değişikliklerden başka bir şey
sayılmamalıdırlar. Eski Anadolu Türkçe'si, Batı Türkçesinin eski gramer
şekillerini, Osmanlıca ile Türkiye Türkçe'si ise Batı Türkçesinin yeni gramer
devrinde esas yapısı Türkçe olan fakat Türkçe, Arapça ve Farsça'dan meydana
gelen üçüzlü, karışık ve son derece sun'î bir dil manzarası göstermiştir.
Osmanlı devletinin kendi co ra i sınırları içinde kullanmış oldu u alfabeye Osmanlı T rkçesi
alfabesi denir. Bu alfabe için Arap alfabesindeki 28 harf alınarak Fars alfabesinden
eklemeler yapılmıştır. Bunun sonucunda toplamda 36 har ik bir Osmanlı Türkçesi
alfabesi oluşturulmuştur. Ancak bazı har erin karşılıkları yoktur ya da har erin birleşimi
şeklinde oluşturulmuştur. Bu nedenle 34 harf sayılması daha doğru olur.Osmanlı
Türkçesi alfabesinde esre, ötre, üstün gibi harekeler olmadığı için kelimenin okunuşunu
cümleye ya da metne göre çıkarmak gerekir. Bu da okumayı zorlaştırır. Hatta bu yüzden
ğ
f
fl
fl
ğ
fl
ü
pek çok kez karışıklık çıkmıştır. Aynı kelime farklı yazarlar tarafından farklı bir şekilde
telaffuz edilmiştir. Şimdi gelin alfabedeki har eri tanıyalım.
fl
Osmanlı Türkçesinde kelimeler sağdan sola doğru yazılır. Osmanlı Türkçesini
öğrenebilmenin başlangıç adımı alfabeyi ve har erin özelliklerini öğrenmekten geçer.
Başlangıç seviyesi, orta seviye ve ileri seviye olarak öğrenilir. Başlangıç seviyesinde
temel har er tanınarak basit kelimeler okuyup yazılabilir. Orta seviyede biraz daha metin
okuma ve anlama yapılır. İleri seviye ise mezar taşı, kitabe, ferman ve mektup okumak
içindir. Farklı yazı stillerini zorlanmadan okuyabilmek için ileri seviye öğrenmek gerekir.
Osmanlı T rkçesi g n m zde seçmeli ders olarak sosyal bilimler liselerinde, imam hatip
liselerinde ve ortaokullarda g sterilir. Ancak buralarda gösterilenler genellikle basit ve
orta seviyedir. Eğitiminamacı gençlerin eski metinleri okuyup anlayarak kültürel mirasa
sahip çıkmalarını sağlamaktır. Türk dili ve edebiyatı bölümü, Türk dili ve edebiyatı
öğretmenliği bölümü, Türkçe öğretmenliği bölümü, tarih bölümü,tarih öğretmenliği
bölümüve sanat tarihi bölümündeOsmanlı Türkçesi zorunlu ders olarak okutulur. Pek çok
kurumda da Osmanlı Türkçesi eğitimi verilmektedir.
Osmanlı Türkçesine ilgisi olanlar vekişisel gelişiminekatkıda bulunmak isteyenler bu
eğitimlere katılarak hem Osmanlı Türkçesi okuyup yazmayı öğrenebilir hem de bu
alanda serti kasahibi olabilirler. Osmanlı Türkçesi har erine geler olarak değinecek
olursak alfabedeki pe, çim, gef, nef ve je har eri Farsçadan alınmıştır. Kalan har er Arap
alfabesine aittir. Sesli har er ve harekelerin yerine vav و, elif ا , he ه ve ye ی har eri
kullanılmıştır.
Arap har erinin bazıları kelimenin başında, ortasında ya da sonunda kullanıldığında
farklı şekillerde kullanılır. Alfabedeki har er bitişen ve bitişmeyen har er olarak ikiye
ayrılır. Elif ا, dal د , zel ذ, ra ر, ze ز je ژ ve vav و sesleri kendinden önceki harfe
bitiştirilmeden yazılır. Kalan har er kendinden önceki harfe bitişebilir. Sözcükler
yazılırken genellikle kalın seslilerle ve ince seslilerle farklı sessiz har er kullanılır. Arapça
ve Farsça sözcüklerde uzun ünlüler yazıda gösterilirken kısa ünlüler gösterilmez. Türkçe
sözcüklerde ise e har nin dışındaki bütün ünlüler gösterilir. Osmanlı Türkçesi har eri el
yazısında ve matbu yazıda farklılık gösterebilir. Kullanılan yazı tarzı da har erin
okunuşunu etkiler.
fl
fl
fl
fl
fl
fl
fl
fl
– چÇe/Çim: Fars alfabesine aittir. Sadece Farsça ve Türkçe Kelimelerde kullanılır. Ç
sesine karşılık gelir.
– حHa: Arap alfabesinden alınmıştır. Sadece Arapça kelimelerde kullanılır. H sesine
karşılık gelir.
– خHı: Arap alfabesinden alınmıştır. Sadece kalın seslilerle birlikte kullanılır. Gırtlaktan
çıkan h sesine karşılık gelir. İnce karşılığı he har dir.
– دDal: Arap alfabesinden gelir. Hem kalın hem de ince seslilerle birlikte kullanılır. D
sesine karşılık gelir.
– ذZel: Arap alfabesine aittir. Sadece Arapça kelimelerde bulunur. Z sesine karşılık gelir.
– رRa: Arap alfabesine aittir. Kalın karakterli bir harf olmasına rağmen ince seslilerde
kullanımı da görülebilir. R sesine karşılık gelir.
– زZe: Arap alfabesinden alınmıştır. Hem kalın hem de ince ünlülerle birlikte kullanılır.
Zsesine karşılık gelir.
– ژJe: Fars alfabesine aittir. Türkçe ve Farsça kelimelerde kullanılır. J sesi verir. Hem
kalın hem ince seslilerle birlikte kullanılır.
– سSin: Arap alfabesine aittir. İnce seslilerle birlikte kullanılır. S sesi verir. Kalın karşılığı
sad har dir.
– شŞın: Arap alfabesinden alınmıştır. Hem kalın hem ince seslilerle birlikte kullanılabilir.
Ş sesine karşılık gelir.
– صSad: Arap alfabesinden gelmiştir. Kalın seslilerle birlikte kullanılır. İnce hali sin
har dir. S sesine karşılık gelir.
– ضDad: Arap alfabesinden alınmıştır. Bazen d bazen de z seslerinin yerine kullanılır.
– طTı: Arap alfabesinden alınmıştır. Kalın seslilerle birlikte kullanılır. T ve d seslerine
karşılık gelir. İnce karşılıkları ise te ve dal har eridir.
– ظZı: Arap alfabesine aittir. Z sesine karşılık gelir.
– عAyın: Arap alfabesinden gelir. Türkçe karşılığı yoktur. Genellikle a ve i sesleriyle
birlikte okunur. Yazılırken kesme işareti ile gösterilir.
– غayn: Kalın seslilerle kullanılır. G ve ğ seslerine karşılık gelir. Arap alfabesine aittir.
– فFe: Arap alfabesine aittir. F sesine karşılık gelir. Hem kalın hem de ince seslilerle
birlikte kullanılır.
– قGaf/Kaf: Kalın seslilerle birlikte kullanılır. K sesine karşılık gelir. İnce karşılığı kef’tir.
Arap alfabesine aittir.
– كKef: K sesine karşılık gelir. İnce seslilerle birlikte kullanılır. Arap alfabesine aittir.
– گGef veya Kaf-i farisi: Sadece Türkçe ve Farsça kelimelerde kullanılır. G ve ğ seslerine
karşılık gelir.
– ڭKaf-i Nuni veya Nef: Sadece Türklere aittir. Farsça ve Arapçada karşılığı yoktur.
Genizden gelen bir n sesine karşılık gelir. Nazal n olarak da bilinir.
– لLam: Hem kalın hem ince seslilerle birlikte kullanılır. L sesine karşılık gelir. Arap
alfabesine aittir.
fi
Ğ
fi
fl
fi
– مMim: Arap alfabesinden gelmiştir. Hem kalın hem de ince seslilerle birlikte kullanılır. M
sesine karşılık gelir.
– نNun: Arap alfabesinden gelmiştir. N sesine karşılık gelir. Hem ince hem de kalın
seslilerle birlikte kullanılır.
– وVav: Arap alfabesine aittir. Hem kalın hem ince olarak kullanılır. V sesine karşılık gelir.
Sesli harf olarak da kullanılır. Sesli harf olduğu durumlarda o,ö,u,ü seslerine karşılık
gelir.
– ھـHe: H sesine karşılık gelir. İnce seslilerle birlikte kullanılır. Kalın karşılığı hı’dır. Sesli
harf olarak da kullanılır. Bu durumda a ve e seslerine karşılık gelir.
– ﻻLamelif: Lam ve eli n birleşmesiyle oluşmuştur. La sesine karşılık gelir.
– یYe: Hem kalın hem ince seslilerle birlikte kullanılır. Y sesine karşılık gelir. Sesli harf
olarak da kullanılır. Sesli olarak ı ve i seslerine karşılık gelir.
Osmanlı T rkçesi Nedir?
Osmanlılardan itibaren kullanılan yazı diline Osmanlı Türkçesi denir. Arapça, Farsça ve
Türkçe kelimelerin karışımından oluşur. Kendi içinde belli kuralları vardır.
Osmanlı T rkçesi Alfabesinin Har leri T rkçede Bulunur Mu?
Alfabedeki har erin tamamı latin har erine karşılık gelmez. Bazı har er Farsçadan
alınmıştır. Alfabedeki har erin çoğu Arap alfabesine aittir.
Osmanlı T rkçesi Mi Osmanlıca Mı?
Aslında doğru telaffuzu Osmanlı Türkçesidir. Osmanlıca denince yeni bir dilmiş gibi
algılansa da sadece alfabesi farklıdır. Konuşmada böyle bir dil yoktur. Sadece yazıda
kullanılır ve okunurken Türkçe olarak okunur.
fi
fl
f
fl
ü
fl
Osmanlı Türkçesi'ne, ilim adamlarımız tarafından Tarihî Türkiye Türkçesi denilmesine
rağmen söyleniş kolaylığı sebebiyle olsa gerek Osmanlıca adı yerleşmiştir. Osmanlıca da
kendi arasında kronolojik esasa göre sınıflandırılmıştır:
Osmanlıca-Dönemlere Göre Sınıflandırma
Eski Osmanlıca (Eski Anadolu Türkçesi): 11.yy.'dan, 15.yy. sonuna kadar,
Klasik Osmanlıca: 16.yy.'dan, 19.yy.'ın ikinci yarısına kadar,
Yeni Osmanlıca: 19.yy.'ın ikinci yarısından 20.yy.'a kadar.
20.yy.başlarında gelişen Türkçülük hareketi dilde Türkçülük fikrini doğurmuş ve Modern
Türkiye Türkçesi dönemi başlamıştır. 1928 yılında yapılan Harf İnkılabı ile Latin alfabesinin
kullanılmaya başlaması ile Osmanlıca'nın kullanımı son bulmuştur.
Osmanlıca, Arapça ve Farsça'nn belirli ölçü ve kurallar içerisinde Türkçe ile birleşmesinden
doğmuş, bu yazı ile verilen eserlerle bir medeniyet yazısı halini almıştır.
Osmanlı Devleti'nin yıkılışının ardından kullanımdan kalkmıştır. Ancak Türk Tarihi'nin son
1000 yılına yakın bir dönemi bu yazı ile yazılmış olduğu için bu yazı araştırmacılar,
edebiyatçılar ve tarihçiler tarafından birinci derecede önemli ve bilinmesi zorunlu bir
dildir.Osmanlıca Hakkında (Yılmaz KURT, Osmanlıca Dersleri 1, Akçağ Yayınevi, 5. Baskı,
Ankara 1999, S.1)
Osmanlı yönetici sınıfının ve eğitimli seçkinlerin kullandığı bir yazışma ve edebiyat dili olan
Osmanlıca, günlük hayatta konuşulan bir dil olmamıştır. En belirgin özelliği, Türkçe cümle
altyapısı üzerinde, İslam dünyasının klasik kültür dilleri olan Arapça ve Farsça'yı serbestçe
kullanma imkânı tanımasıdır. Günlük dilden farklı ve karmaşık kuralları olan bu dili ustalıkla
yazma becerisine inşa adı verilir. Bu beceri uzun bir eğitim süreci ile kazanılırdı.
Osmanlı yazı dili 15. yüzyıl ortalarında biçimlenmeye başladı ve 16. yüzyıl başlarında klasik
biçimine kavuştu. 19. yüzyıl ortalarından itibaren gazeteciliğin ve Batı etkisindeki edebiyatın
gelişmesiyle hızlı bir evrime uğrayan Osmanlıca, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından
kısa bir süre sonra gerçekleştirilen Harf Devrimi (1928) ve Dil Devrimi (1932-) sonucunda
kullanımdan kalktı.
´ﺧﺪﻣﺖ
´hizmet
´ دﯾﻮار
´duvar
´ ﻧﺮدﺑﺎن
´merdiven
´ﺧﻮاﺟﮫ
´ hoca
´ﺑﺎﻏﭽﮫ
´bahçe
´ اﺣﻤﺪ
´Ahmet
´ ﻛﺘﺎب
´kitap
Arapça kelimelerin sonundaki müenneslik/dişillik ifade eden “te: ( ”) ة, şekil itibariyle kelime
sonlarındaki “he: ( ”) ھile aynıdır; onun üzerine iki nokta konulmuştur. Türkçeye geçmiş
Arapça kelimelerin sonundaki bu “te”ler, belli bir kurala tâbi olmadan ve kulaktan duyularak
yerleşmiş olduğundan bazan telaffuz edilir, bazan da telaffuz edilmez. Telaffuz edilen “te”ler,
yazıda normal “te: ( ”) ت, telaffuz edilmeyenler ise “he: ( ”) ـﮫolarak yazılır.
´Adâlet: ()ﻋﺪاﻟﺖ
´Kanâat: ()ﻗﻨﺎﻋﺖ
´Ziyâret: ()زﯾﺎرت
´İbâret: ()ﻋﺒﺎرت
´Sîret: ()ﺳﯿﺮت
´Sûret: ()ﺻﻮرت
´ Münâsebet: ()ﻣﻨﺎﺳﺒﺖ
´ Ni’met: ()ﻧﻌﻤﺖ
´ Rekâbet: ()رﻗﺎﺑﺖ
´ Sühûlet: ()ﺳﮭﻮﻟﺖ
´Arîza: ()ﻋﺮﯾﻀﮫ
´Cebhe: ()ﺟﺒﮭﮫ
´Fâtiha: ()ﻓﺎﺗﺤﮫ
´Hâdise: ()ﺣﺎدﺛﮫ
´Hibe: ()ھﺒﮫ
´İrâde: ()اراده
´Kademe: ()ﻗﺪﻣﮫ
´Mazbata: ()ﻣﻀﺒﻄﮫ
´ Nâtıka: ()ﻧﺎطﻘﮫ
´ Seniyye: ()ﺳﻨﯿﮫ
Şemseddin Sami, “Lisan-ı Edebîmizin İntihabı”, Şemsettin Sami Süreli Yayınlarda Çıkmış…,
Mitleri”…, s. Şemseddin Sami, “Lisan ve Edebiyatımız”, Şemsettin Sami Süreli Yayınlarda Çıkmış. Ziya
Gökalp, Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak, Toker Basımevi, İstanbul 1974, s. 67.
Şemseddin Sami, “bir lisan kendi hâlinde bırakılırsa, mürûr-ı zamânla her
bir şubesi
ayrıca bir lisan olarak, birbirinden büsbütün farklı birkaç lisana mübeddel
olur. Bu ise o lisanla mütekellim olan kavim ve ümmet için elbette arzu
olunmaz: ve elbette her cihetçe muzırdır” diyerek, Ziya Gökalp, “bir kavmi yutmak için
parçalamak lazımdır, milleti parçalamak için de önce dilini parçalamak gerekir.
Türk dili parçalanmaya, ayrı ayrı edebiyatlar meydana gelmeye
başladı” ifadeleri ile
tehlikeye dikkat çekmiş ve ikisi de çareyi lisanı sadeleştirmede ve ortak
bir edebi lisan oluşturmada bulmuştur.
“Bir lisan ne kadar güzel ve mükemmel olsa, onun kelimeleri o lisan için
güzel olup, diğer bir lisana geçince sakîl ve kaba görünür”
“Dilin kelimeleri ve terkipleri de, kendi cümleleri içinde ne kadar güzelse,
başka dillerin cümleleri içinde de o kadar çirkindir”
Özdeş olan bu iki ifade üzere her iki düşünür de Arapça ve Farsça
kelimelere boğulmuş olan “Osmanlı Türkçesi”ni sadeleştirme yolunu
tutmuştur. Sistematik olarak ilk teklifleri sunan kişilerden biri olan
Şemseddin Sami’nin önerdiği metot özetle şu şekildedir:
“Biz Türkçemizi Arabî ve Farisîden büsbütün ayırabilir miyiz? Bu suale
cevap vermek için çok düşünmeye ihtiyaç görmeksizin ‘Hayır’ cevabını
verebiliriz. Biz lisanımızı sadeleştirmeliyiz, lüzumsuz yere Arabî ve Farisî
lugât-i garîbeye boğmamalıyız, hereksin anlayacağı surette ve herkesin
söylediği yolda yazmalıyız; lakin lugât-i Arabiye ve Farisiye’den büsbütün
Şemseddin Sami, “Lisan-ı Türkî”, Şemsettin Sami Süreli Yayınlarda Çıkmış…, s. 202. Ziya Gökalp, Türkçülüğün
Esasları, M.E. B. Yayınları, İstanbul 1996, s. 131.
Şemseddin Sami, “Yine Lisan ve İmlâmız”, Şemsettin Sami Süreli Yayınlarda Çıkmış…, s.
298. 227 Şemseddin Sami, “Lisanımızın Tahdidi”, Şemsettin Sami Süreli Yayınlarda Çıkmış…, s. 288.
vermekten de ibaret değildir. Arapça, Farsça tamlamamalar, edatlar
da Türkçeye girmiş, Türk dilbilgisini bu iki dilin kaideleriyle bir
karışım haline getirmiştir.”228
“Türkçeyi ıslah etmek için, bu dilden bütün Arapça ve Farsça kelimeleri
değil, Arap ve Fars kaidelerini atmak, Arapça ve Farsça kelimelerden de
“Her millet için başşehir dili, siyasi bir şana, içtimai bir çekiciliğe sahiptir.
İstanbul’un bir başşehir prestijine sahip olması yalnız Osmanlı Türklerine
kıyasla değildir. İstanbul yegâne Türk Hakanlığının Ordukenti’dir. Bu
sebeple bütün Türklerin ümit bağladığı yerdir. Bundan başka İstanbul
İslâm halifeliğinin de merkezidir. O hade İstanbul milli çekicilikten başka
dinî kutsiyete de sahiptir. İstanbul Türkçesinin bütün Türklerce milli dil
olması bu prestij ve kutsiyetin dile de geçmesi dolayısıyladır. Fazla olarak
İstanbul Türkçesi Türk lehçelerinin en güzeli, en işlenmişi, edebiyat ve
ilimce en zenginidir. O halde gösterilecek engellere rağmen İstanbul
Türkçesini edebi dil kabul etmek bütün Türkler için milli bir vazifedir. Bu
vazife yerine getirildiği zaman bütün Türkler dil ve edebiyatta müşterek
ve tek bir millet haline girer. Kısacası, İstanbul dilinin milli dil kabul
edilmesi ve Avrupa medeniyeti içinde bir Türk harsı yaratmaya çalışması
bir Türk milletinin kurulmasına hizmet edecek ve Osmanlı, Kıpçak, Özbek,
Kırgız gibi tabirler mıntıka isimleri hükmünde kalacaktır.”
2. Türkçedeki ünlülerin yazılışı
Yukarıda alfabe işaretlerini tanıtırken koyduğumuz küçük açıklamalardan anlaşılmış olacağı
gibi, Türkçe’nin sesleri için bu alfabenin ancak belli işaretleri kullanılmıştır. Burada bu konu
ele alınacak, dilimizin seslerini göstermek için kullanılmış işaretlerle ilgili tamamlayıcı
Arapça ve Farsça kökenli kelimelerde ünlüler kısa ve uzun ünlü olarak yazılışları
aşağıdaki gibidir :
• Kısa Ünlüler
o a : Kelime ortasında ve sonunda yazılmaz. Kelime başında ? (elif) ile
yazılır
o e : Kelime ortasında yazılmaz. Kelime başında elif ile yazılır. Kelime
sonunda ye (?) ile gösterilir
o u : Kelime ortasında ve sonunda yazılmaz. Kelime başında ötreli elif (?)
ile yazılır
• Uzun Ünlüler
o â : ? (elif) ile gösterilir. Kelime başında medli elif (?) şeklinde yazılır.
(Kelime başında elif a veya e ile okunmaktadır)
o î : ? (ye) ile gösterilir. Kelime başında ye her zaman ünsüzdür olarak
kullanılır. Kelime başında elif ve ye birlikte kullanılırsa î okunmaktadır
o û : ? (vav) ile gösterilir. Kelime başında vav her zaman ünsüzdür
Türkçenin sekiz ünlüsüne karşılık Arapça ve Farsçada dört harf (elif, vav, güzel he, ye) ve hareke
işaretleri kullanılır. Bu har erden vav, güzel he ve ye aynı zamanda ünsüz olarak da görev yapar.
Arapça ve Farsça kelimelerde ünlülerin uzun ve kısa halleri vardır. Kısa ünlüler yazılmaz, yani bir
har e gösterilmez, ancak bazen kelimelerin yanlış okunmasını önlemek için hareke kullanılmıştır.
Arapça ve Farsçadan gelme kelimelerde yer alan uzun ünlüleri göstermek için harf üzerine şapka
konur.
Arapça ve Farsçadaki uzun ünlüler birer har e gösterilir.
• â uzun ünlüsü “elif “har yle,
fl
fi
fl
fl
Ay Adları
Osmanlı Devletinde İslam dÜnyasında yaygın olan hicrikameri takvim kullanılıyordu. Ayın hareketlerini
esas alarak dÜzenlenen bu takvimde, Hz. Peygamberin Mekke’den Medine’ye hicreti başlangıç olarak
alınır. Bir yıl 355 gündüur. Bu sebeble Hicri aylarla Kameri aylar örtüşmez. Yani Ocağın karşılığı
Muharrem değildir. Takvimde ay adları Arapçadır. Resmi yazışmalarda ay adlarının kısaltmaları tercih
edilirdi.
(Osmanlı Türkçesindeki ay adlarının yazılışını kitabınızın 67. sayfasındaki tabloda detaylı olarak
görebilirsiniz.)
Arapçada ayın ilk günü, son günü ve her on günü farklı isimlerle anılır. Osmanlı Türkçesinde de bu
isimler kullanılmıştır:
• Ayın ilk günü: gurre
• Ayın son günü: selh
• Ayın ilk on günü (1-10) : eva’il
• Ayın ikinci on günü (11-20) : evasıt
• Ayın son on günü (21-30) : evahir
Osmanlı Devletinde yeniçeri maaşları (ulufeler) üç ayda bir verilirdi. Her üç aylık grubun, ayların
kısaltmalarından oluşan bir ismi vardır. Yazışmalarda bu kısaltmalar kullanılırdı:
• Muharrem - Safer - Rebi’ulevvel masar
• Rebi’ulahir - Cumadelula – Cumadelahir : recec
• Recep – Şa‘ban – Ramazan : reşen
• Şevval – Zilka‘de – Zilhicce : lezez
Haftanın Günleri
Osmanlı Türkçesinde halen geçerli olan gün isimleri kullanılıyordu. Gün isimlerine dikkat edildiğinde
Farsçanın önemli bir etkisinin olduğu hemen anlaşılacaktır.
(Osmanlı Türkçesindeki gün adlarının yazılışını kitabınızın 68. sayfasındaki tabloda detaylı olarak
görebilirsiniz.)
Sayılar
Rakamlarla ilgili şu hususlara dikkat edilmelidir:
• Yirmi kelimesinin özel bir imlası vardır.
fi
fl
fl
fl
fl
• Mi’e (yüz) kelimesinin özel bir imlası vardır.
• Rakamlara dikkat edilirse Arap ve Avrupalıların kullandıkları rakamlardan bir ve dokuzun
birbirine benzediği gorulecektir.
• İki ve altı birbirine karıştırılır. İki sağa altı sola bakar.
• Yedi ve sekiz aynı işaretin yönleri zıt halleridir. Yedi rakamı bugünkü alfabemizde yer alan “v”
har ne, sekiz ise onun ters dönmüş haline benzer.
• Son döneme ait bazı belgelerde ve kitaplarda iki ve üç için kullanılan işaretler birbirinin yerine
yazılmıştır. Böyle metinlere dikkat etmek gerekir.
• Toplu rakamlar yazılırken önce onlar, sonra yüzler, sonra birler şeklinde sıralanarak yazılır ve
araları “vav” har yle birleştirilir.
fl
Bu bölümde Türkiye Türkçesinde Farsça Kökenli kelimeler dizini ve Farsçadaki biçimleri
derlenip listelenmiştir. Bu liste hazırlanırken Türk Dil Kurumunun günümüz Türkiye
Türkçesini esas alarak yayımladığı Türkçe Sözlük (2011) başta olmak üzere şu Türkçe
kaynaklardan yararlanılmıştır: (Ayverdi, 2010; Eyüboğlu, 1989; Eyüboğlu, 1988; Eren, 1999;
Sami, 1987; Stachowski, 1998; Nişanyan, 2009; Doğan, 2009; Develioğlu, 2013). Bunun
yanında gerek bu dizinin hazırlanmasında gerek bu çalışma boyunca yararlanılan Farsça
eserlerin başında temel kaynak niteliği taşıyan Lugatname-i Bozorg-i Dehḫoda (1998/1377),
Ferheng-i Bozorg-i Sohen (2002/1381), Ferheng-i ‘Amid (1995/1374) ve Ferheng-i Farsi-i
Mu’in (1983/1362) adlı eserler gelmektedir. Bu bölümde sadece Farsça kökenli kelimeler
listelenmiştir. Bu listeye Farsça kökenli kelimelerden türetilen diğer 6 kelimler ve deyimler
dâhil edilmemiştir. Farsça kelimelerden türetilen kelime, deyim ve atasözleri son bölümde ele
alınmıştır. Türkiye Türkçesinde Farsça kökenli kelimeler dizini ve Farsçada yazılış biçimleri
aşağıdaki şekildedir. Tablo 1.1. Türkiye Türkçesinde Farsça Kökenli Kelimeler Dizini Türkçe
[Türkçe Telaffuz] ﻓﺎرﺳﯽab [āb] آبabadi [ābādī] آﺑﺎدیabanoz [ābnūs] آﺑﻧوسabat [ābād] آﺑﺎد
abdest [ābdest] [ آﺑدﺳت آﺑدﺳت ﺧﺎﻧﮫabdesthāne [abdesthane afacan [āfet-i cān] ﺟﺎن آﻓتaferin
[āferin] آﻓرﯾنâfitab [āftāb] آﻓﺗﺎبafsun [efsun] اﻓﺳونâgâh [āgāh] آﮔﺎهaguş [āğūş] آﻏوشahar [āhār]
آھﺎرahır [āḫor] آﺧورahenk [āheng] آھﻧﮓahenktar [āhengdār] آھﻧﮕدارaheste [āheste] آھﺳﺗﮫahu
[āhū] آھوahund [āḫund] آﺧوﻧدâlâyiş [ālāyeş] آاﻟﯾشalıç [ālūçe] آﻟوﭼﮫamaç [āmāc] آﻣﺎجamade
[āmāde] آﻣﺎدهambar [enbār] اﻧﺑﺎرarasta [ārāste] آراﺳﺗﮫarış [āreş] آرشarmudi [emrūdī] اﻣرودی
armudiye [emrūdiye] اﻣرودﯾﮫarmut [emrūd] اﻣرودarzu [ārzū] آرزوasayiş [āsāyeş] آﺳﺎﯾشastar
[āster] آﺳﺗرasude [āsūde] آﺳودهasuman [āsemān] آﺳﻣﺎنaşikâr [āşekār] آﺷﮑﺎرaşikâre [āşekārā]
آﺷﮑﺎراaşina [āşenā] آﺷﻧﺎaşiyan [āşiyān] آﺷﯾﺎنaşüfte [āşofte] آﺷﻔﺗﮫateş [āteş] [ آﺗش آﺗش ﺑﺎزāteşbāz
[ateşbaz ateşin [āteşīn] آﺗﺷﯾنateşperest [āteşperest] آﺗﺷﭘرﺳتavare [āvāre] آوارهavaz [āvāz] آواز
avize [āvīz] آوﯾزayin [āyīn] آﯾﯾنayinecem [āyīn-e cem’] ﺟﻣﻊ آﯾﯾنayna [āyine] آﯾﻧﮫazade [āzāde]
آزادهazar [āzār] آزارazat [āzād] آزادazer [āzer] آذرAzeri [āzerī] [ آذری ﺑﺎﺟﮫ \ ﺑﺎد ﺟﺎهbādcāh/bāce
[baca ﭘﺎﭼﮫbacak baç [bāc] ﺑﺎج7 bad [bād] ﺑﺎدbade [bād] ﺑﺎدهbadem [bādām] ﺑﺎدامbadısaba
[bād-e seba] ﺻﺑﺎ ﺑﺎدbağ [bāğ] ﺑﺎغbahadır [behādor] ﺑﮭﺎدرBahai [Behāī] ﺑﮭﺎﺋﯽbahane [behāne]
ﺑﮭﺎﻧﮫbahar [behār] ﺑﮭﺎرbahariye [behāriye] ﺑﮭﺎرﯾﮫbahçe [bāğçe] [ ﺑﺎﻏﭼﮫ ﺑﺎﻏﭼﮫ ﺑﺎنbāğçebān
[bahçıvan bahşiş [beḫşış] ﺑﺧﺷشbaht [beḫt] ﺑﺧتbahtiyar [beḫtiyār] ﺑﺧﺗﯾﺎرbahusus [bāḫusūs]
ﺑﺎﺧﺻوصbalar [bālār] ﺑﺎاﻟرbamya [bāmiye] ﺑﺎﻣﯾﮫbânû [bānū] ﺑﺎﻧوbaran [bārān] ﺑﺎرانbargâh
[bārgāh] ﺑﺎرﮔﺎهbarhane [bārḫāne] ﺑﺎرﺧﺎﻧﮫbari [bārī] ﺑﺎریbarudi [bārūdī] ﺑﺎرودیbarut [bārūd] ﺑﺎرود
[ ﺑﺎرود ﺧﺎﻧﮫbārūdḫāne [baruthane bayati [beyāti] [ ﺑﯾﺎﺗﯽ ﺑﯾﺎﺗﯽ ﺑﺎرانbeyātibārān [bayatiaraban
baziçe [bāzīçe] ﺑﺎزﯾﭼﮫbecayiş [becayeş] ﺑﺟﺎﯾشbed [bed] ﺑدbedava [bādehevā] ﺑﺎدھواbedbaht
[bedbeḫt] ﺑدﺑﺧتbedbin [bedbīn] ﺑدﺑﯾنbedesten [bezestān] [ ﺑزﺳﺗﺎن ﺑد ﺧواهbedḫāh [bedhah
bednam [bednām] [ ﺑدﻧﺎم ﺑﮫ ھﻣﮫ ﺣﺎلbehemehāl [behemehâl [ ﺑﮫ ھرbeher [beher behişt [beheşt]
ﺑﮭﺷتbehram [behrām] ﺑﮭرامbehre [behre] ﺑﮭرهbel [bel] ﺑلbeli [belī] ﺑﻠﯽbende [bende] ﺑﻧده
bendegân [bendegān] [ ﺑﻧدﮔﺎن ﺑﻧده ﺧﺎﻧﮫbendeḫāne [bendehane [ ﺑﻧده زادهbendezāde [bendezade
bent [bend] ﺑﻧدberaber [berāber] ﺑراﺑرberbat [berbād] ﺑرﺑﺎدberber [berber] ﺑرﺑرberceste
[berceste] ﺑرﺟﺳﺗﮫberduş [berdūş] ﺑردوشbergüzar [bergozār] ﺑرﮔزارberhane [bārḫāne] ﺑﺎرﺧﺎﻧﮫ
berhudar [berḫordār] ﺑرﺧوردارberna [bernā] ﺑرﻧﺎbeste [beste] [ ﺑﺳﺗﮫ ﺑﺳﺗﮫ ﮐﺎرbestekār [bestekâr
[ ﺑﺳﺗﮫ ﻧﮕﺎرbestenigār [bestenigâr beşe [beşe] ﺑﺷﮫbeşme [beşme] ﺑﺷﻣﮫbeter [bedter] ﺑدﺗر
beyaban [biyābān] ﺑﯾﺎﺑﺎنbeygir [bārgīr] ﺑﺎرﮔﯾر8 beyhude [bīhūde] [ ﺑﯾﮭوده ﺑﯽ ﻧﻣﺎزbīnemāz
[beynamaz bezirgân [bāzārgān] ﺑﺎزارﮔﺎنbezm [bezm] [ ﺑزم ﺑﯽ ﺑﺧتbībeḫt [bibaht [ ﺑﯽ ﺑﮭرهbībehre
[bibehre [ ﺑﯽ ﭼﺎرهbīçare [biçare bidar [bīdār] ﺑﯾدارbigâne [bīgāne] [ ﺑﯾﮕﺎﻧﮫ ﺑﯽ ﮔﻧﺎهbīgonāh [bigünah
[ ﺑﯽ ھوشbihūş [bihuş [ ﺑﯽ ﮐسbīkes [bikes [ ﺑﯽ ﭘرواbīpervā [biperva birader [berāder] ﺑرادرbirun
[bīrūn] ﺑﯾرونbiryan [boryān] [ﺑرﯾﺎن ﺑﯽ ﺗﺎبbītāb [bitap bizar [bīzār] ﺑﯾزارborani [būrānī] ﺑوراﻧﯽ
bostan [būstān] ﺑوﺳﺗﺎنböbür [bebr] ﺑﺑرbumbar [mebār] ﻣﺑﺎرbuse [būse] ﺑوﺳﮫbülbül [bolbol] ﺑﻠﺑل
cadaloz [cādū + loz] ﺟﺎدو+ ﻟزcadı [cādū] [ ﺟﺎدو ﺟﺎف ﺟﺎفcāfcāf [cafcaf cam [cām] ﺟﺎم ﺟﺎﻣﮫ دان
[cāmedān [camadan cambaz [cānbāz] [ ﺟﺎﻧﺑﺎز ﺟﺎﻧﺑﺎز ﺧﺎﻧﮫcānbāzḫāne [cambazhane ﺟﺎﻣﮫ ﮐن
[cāmeken [camekân can [cān] ﺟﺎنcana [cānā] ﺟﺎﻧﺎcanan [cānān] ﺟﺎﻧﺎنcanavar [cānuver] ﺟﺎﻧور
canfes [cānfes] [ ﺟﺎﻧﻔس ﺟﺎن ﻓزاcānfezā [canfeza canhıraş [cānherāş] ﺟﺎﻧﺧراشcansiperane
[cānseperāne] ﺟﺎﻧﺳﭘراﻧﮫcehre [çehre] ﭼﮭرهcendere [cendere] ﺟﻧدرهcengâver [cengāver] ﺟﻧﮕﺎور
cengel [cengel] ﺟﻧﮕلcenk [ceng] [ ﺟﻧﮓ ﺟﺑﮫ ﺧﺎﻧﮫcobheḫāne [cephane cevher [govher] ﮔوھر
cevşen [covşen] ﺟوﺷنcıva [cive] ﺟﯾوهciğer [ciger] [ ﺟﮕر ﺟﮕر ﭘﺎرهcigerpāre [ciğerpare cihan
[cehān] ﺟﮭﺎنcihangir [cehāngīr] ﺟﮭﺎﻧﮕﯾرcihangirane [cehāngīrāne] ﺟﮭﺎﻧﮕﯾراﻧﮫ ﺟﮭﺎن ﻧﻣﺎ
[cehānnemā [cihannüma [ ﺟﮭﺎن ﺷﻧﺎسcehānşenās [cihanşinas [ ﺟﮭﺎن ﺷﻣولcehānşomūl
[cihanşümul cihar [çehār] ﭼﮭﺎرciharıdü [çehār u do] دو و ﭼﮭﺎرciharıse [çehār u se] ﺳﮫ و ﭼﮭﺎر
ciharıyek [çehār u yek] ﯾﮏ و ﭼﮭﺎرcilve [cilve] [ ﺟﻠوه ﺟﻠوه ﺑﺎزcilvbāz [cilvebaz [ ﺟﻠوه ﮐﺎرcilvekār
[cilvekâr cimri [comrī] ﺟﻣریcivan [cevān] ﺟوان9 civanmert [cevānmerd] ﺟواﻧﻣردcop [çūb] ﭼوب
coşmak [cūşīden] ﺟوﺷﯾدنcömert [cevānmerd] ﺟواﻧﻣردcumba [conbed] ﺟﻧﺑدcuşiş [cūşeş] ﺟوﺷش
[ ﺟوش و ﺧروشcūşūḫorūş [cuşuhuruş cüce [cūce] ﺟوﺟﮫcücük [cūcek] ﺟوﺟﮏcüda [codā] ﺟدا
cümbüş [conbış] ﺟﻧﺑشçabuk [çābok] ﭼﺎﺑﮏçadır [çādor] ﭼﺎدرçağla [çeğāle] ﭼﻐﺎﻟﮫçak [çāk] ﭼﺎک
çakal [şoğal] ﺷﻐﺎلçaker [çāker] ﭼﺎﮐرçakşır [çākşūr] ﭼﺎﻗﺷورçalak [çālāk] ﭼﺎاﻟﮏçalpara [çārpāre]
[ ﭼﺎرﭘﺎره ﺟﺎﻣﮫ ﺷویcāmeşūy [çamaşır [ ﺟﺎﻣﮫ ﺷورﺧﺎﻧﮫcāmeşūrḫāne [çamaşırhane çangal [cengel]
[ ﺟﻧﮕل ﭼپ و راﺳتçepurāst [çaparız [ ﭼپ و راﺳتçepurāst [çapraz [ﭼپ و راﺳﺗواریçepurāstvārī
[çaprazvari çardak [çehārtāḳ] ﭼﮭﺎرطﺎقçare [çāre] ﭼﺎرهçargâh [çārgāh] ﭼﺎرﮔﺎهçark [çerḫ] ﭼرخ
[ ﭼرخ ﻓﻠﮏçerḫifelek [çarkıfelek çarmıh [çehārmiḫ] [ ﭼﮭﺎرﻣﯾﺦ ﭼﺎر ﻧﺎﭼﺎرçārnāçār [çarnaçar çarşaf
[çādorşeb] ﭼﺎدرﺷبçarşamba [çehārşenbe] ﭼﮭﺎرﺷﻧﺑﮫçarşı [çehārsū] [ ﭼﮭﺎرﺳو ﭼودار\ﭼﺎودارçovdār
[çavdar çeç [çeç] ﭼﭻçehre [çehre] ﭼﮭرهçeltik [şeltūk] ﺷﻠﺗوکçember [çenber] ﭼﻧﺑرçene [çāne]
[ ﭼﺎﻧﮫ ﭼﺎﻧﮫ ﺑﺎزçānebāz [çenebaz çengel [çengāl] ﭼﻧﮕﺎلçengi [çengī] ﭼﻧﮕﯽ ﭼﻧﮓ و ﭼﻐﺎﻧﮫ
[çengūçeğāne [çengüçegane çenk [çeng] ﭼﻧﮓçerçeve [çehārçūb] ﭼﮭﺎرﭼوبçerez [çereş] ﭼرش
çerviş [çerbeş] ﭼرﺑشçeşit [çeşīden] ﭼﺷﯾدنçeşm [çeşm] ﭼﺷمçeşme [çeşme] ﭼﺷﻣﮫçeşmibülbül
[çeşme-i bolbol] ﺑﻠﺑل ﭼﺷﻣﮫçeşni [çāşnī] ﭼﺎﺷﻧﯽçevgen [çūgān] ﭼوﮔﺎنçevik [çābok] ﭼﺎﺑﮏ ﭼﮭﺎر و ﯾﮏ
[çehāruyek [çeyrek çıfıt [cohūd] ﺟﮭودçınar [çenār] ﭼﻧﺎرçıra [çerāğ] ﭼراغçırağ [çerāğ] ﭼراغ
çırağan [çerāğān] ﭼراﻏﺎنçırak [çerāğ] [ ﭼراغ ﭼراغ ﭘﺎçerāğyā [çırakma çift [coft] ﺟﻔت10 çifte
[cofte] [ ﺟﻔﺗﮫ ﺟﻔﺗﯽ ﺧﺎﻧﮫcoftīḫāne [çiftehane çile [çille] [ ﭼﻠﮫ ﭼﻠﮫ ﺧﺎﻧﮫçilleḫāne [çilehane ﭼﻠﮫ ﮐش
[çillekeş [çilekeş çilingir [çelenger] ﭼﻠﻧﮕرçini [çīnī] ﭼﯾﻧﯽçiriş [serīş] [ ﺳرﯾش ﭼرک آبçirkeāb [çirkef
çirkin [çirkīn] ﭼرﮐﯾنçoban [çūpān] [ ﭼوﭘﺎن ﭼﺎﻟﮫ ﭘﺎçolāhpā [çolpa çorak [şūrek] ﺷورکçorap [cūrāb]
ﺟورابçorba [şūrbā] ﺷورﺑﺎçöp [çūb] ﭼوبçuha [cūḫe] [ ﺟوﺧﮫ ﺟوﺧﮫ دارcūḫedār [çuhadar çulha
[colāh] ﺟﺎﻟﮫçuval [cuvāl] ﺟوالçuvaldız [cuvāldūz] ﺟواﻟدوزçünkü [çūnke] ﭼوﻧﮑﮫdadı [dādū] دادو
dağ [dāğ] داغdağar [teğār] ﺗﻐﺎرdamat [dāmād] داﻣﺎدdânâ [dānā] داﻧﺎdane [dāne] داﻧﮫdanişment
[dānişmend] داﻧﺷﻣﻧدdar [dār] دارdarbuka [tombek] ﺗﻧﺑﮏdaru [dārū] داروdaye [dāye] داﯾﮫdehliz
[dehlīz] دھﻠﯾزdek [dek] دکdem [dem] [ دم دم ﺑﮫ دمdembedem [dembedem demkeş [demkeş]
دﻣﮑشderbeder [derbeder] درﺑدرderbent [derbend] درﺑﻧدderdest [derdest] دردﺳتdergâh
[dergāh] درﮔﺎهderkenar [derkenār] درﮐﻧﺎرderman [dermān] [ درﻣﺎن در ﻣﯾﺎنdermeyān [dermeyan
derpiş [derpīş] درﭘﯾشdert [derd] دردderuhte [der’ohde] ﻋﮭده درderun [derūn] درونderuni
[derūnī] دروﻧﯽderviş [dervīş] دروﯾشdervişane [dervīşāne] دروﯾﺷﺎﻧﮫderya [deryā] درﯾﺎ درﯾﺎ دل
[deryādıl [deryadil destan [dāstān] داﺳﺗﺎنdestani [dāstānī] داﺳﺗﺎﻧﯽdestar [destār] دﺳﺗﺎرdestari
[destārī] دﺳﺗﺎریdeste [deste] [ دﺳﺗﮫ دﺳﺗﮫ ﮔلdestegol [destegül destek [destek] دﺳﺗﮏdestur
[destūr] دﺳﺗورdev [dīv] دﯾوdevasa [dīvāsā] دﯾواﺳﺎdiba [dībā] دﯾﺑﺎdidar [dīdār] دﯾدار11 dide [dīde]
[ دﯾده دﯾده ﺑﺎنdīdebān [dideban diğer [dīger] دﯾﮕرdiğergâm [dīgerkām] دﯾﮕرﮐﺎمdil [dıl] دلdilaver
[dılāver] [ داﻟور دل ﺑﺎزdılbāz [dilbaz dilber [dılber] دﻟﺑرdiriğ [derīğ] درﯾﻎdival [dīvāl] دﯾوالdivan
[dīvān] دﯾوانdivane [dīvāne] دﯾواﻧﮫ دﯾوان ھﻣﺎﯾونDivanıhümayun [divān-e humāyūn] dizdar
[dīzdār] دﯾزدارdolap [dūlāb] دواﻟبdost [dūst] دوﺳتdostane [dūstāne] دوﺳﺗﺎﻧﮫdubara [dobāre]
دوﺑﺎرهdudu [ṭūṭī] طوطﯽdut [dūd] دودduvar [dīvār] دﯾوارdübeş [dobeş] دوﺑشdüçar [doçār] دﭼﺎر
dügâh [dogāh] دوﮔﺎهdülger [dūdger] دودﮔرdümbelek [donbek] [ دﻧﺑﮏ دم دارdemdār [dümdar
dürbün [dūrbīn] دورﺑﯾنdürüst [dorost] درﺳتdürüşt [doroşt] درﺷتdüse [do se] ﺳﮫ دوdüşeş [do
şeş] ﺷش دوdüşman [doşmen] دﺷﻣنdüyek [do yek] ﯾﮏ دوebru [ebrū] اﺑروefsane [efsāne] اﻓﺳﺎﻧﮫ
[ اﻓﺳﺎﻧﮫ ایefsāneī [efsanevi efsun [efsūn] [ اﻓﺳون اﻓﺳون ﮐﺎرensūnkār [efsunkâr eğer [eger] اﮔر
ejder [ejder] اژدرejderha [ejerdhā] اژدرھﺎencam [encām] اﻧﺟﺎمencümen [encomen] اﻧﺟﻣن
endam [endām] اﻧدامendaze [endāze] اﻧدازهenderun [enderūn] اﻧدرونendişe [endīşe] اﻧدﯾﺷﮫ
engel [engel] اﻧﮕلerguvan [erğevān] ارﻏوانerguvani [erğevānī] ارﻏواﻧﯽenişte [engoşte] اﻧﮕﺷﺗﮫ
erişte [rışte] [ رﺷﺗﮫ از ﮐﺎﻟﺑﯽezgolābī [eskülabi eyvah [eyvāh] اﯾواهeyvan [eyvān] اﯾوانezber
[ezber] ازﺑرfağfur [feğfūr] ﻓﻐﻔورfağfuri [feğfūrī] ﻓﻐﻔوریfahte [fāḫte] ﻓﺎﺧﺗﮫFars [fārs] ﻓﺎرسFarisi
[fārsī] ﻓﺎرﺳﯽfaş [fāş] ﻓﺎشfent [fend] ﻓﻧدfer [fer] ﻓر12 ferah [feraḫ] ﻓراخferahi [feraḫī] ﻓراﺧﯽferda
[ferdā] [ ﻓردا ﻓر ﺧﺎﻧﮫferḫāne [ferhane feriştah [ferişte] ﻓرﺷﺗﮫferişte [ferişte] ﻓرﺷﺗﮫferman [fermān]
ﻓرﻣﺎنfersah [ferseḫ] ﻓرﺳﺦfersude [fersūde] ﻓرﺳودهferyat [feryād] ﻓرﯾﺎدferz [ferż] ﻓرضfıstık
[peste] ﭘﺳﺗﮫfigan [feğān] ﻓﻐﺎنfihrist [fihrist] ﻓﮭرﺳتfil [fīl/pīl] ﭘﯾل\ﻓﯾلfincan [fencān/pengān]
ﭘﻧﮕﺎن\ﻓﻧﺟﺎنfiruze [fīrūze] ﻓﯾروزهfişek [fişeng] [ ﻓﺷﻧﮓ ﻓﺷﻧﮓ ﺧﺎﻧﮫfişengḫāne [fişekhane Frenk
[fereng] ﻓرﻧﮓfuta [fūte] ﻓوﺗﮫfürumaye [frūmāye] ﻓروﻣﺎﯾﮫfüsun [fesūn] ﻓﺳونfüsunkâr [fesūnkār]
ﻓﺳوﻧﮑﺎرgâh [gāh] ﮔﺎهgâhi [gāhī] ﮔﺎھﯽgavur [gebr] ﮔﺑرgeda [gedā] ﮔداgelmiç [gelmeç] ﮔﻠﻣﭻgerçi
[gerçe] ﮔرﭼﮫgerdan [gerden/gerdān] ﮔردن/ ﮔرادنgerdaniye [gerdānīye] ﮔرادﻧﯾﮫgerdek [gerdek]
ﮔردکgergedan [kergeden] ﮐرﮔدنgergef [gergū] ﮔرﮔوgeriz [gorīz] ﮔرﯾزgeveze [gep zeden] زدن
ﮔپgevher [govher] ﮔوھرgez [gez] ﮔزgezi [gezī] ﮔزیgiranbaha [girānbehā] ﮔراﻧﺑﮭﺎgirdap
[girdāb] ﮔردابgirift [girift] ﮔرﻓتgiriftar [giriftār] ﮔرﻓﺗﺎرgiriftzen [giriftzen] ﮔرﻓﺗزنgirizgâh
[gorīzgāh] ﮔرﯾزﮔﺎهgonca [ğonçe] ﻏﻧﭼﮫgözde [gozīde] ﮔزﯾدهgüderi [gūderī] ﮔودری ﮔودری ﺧﺎﻧﮫ
[gūderīḫāne [güderihane güdük [kūdek] ﮐودکgüfte [gofte] [ ﮔﻔﺗﮫ ﮔوھر ﭼﻠﮫgovherçille [güherçile
gül [gol] ﮔلgülabdan [golabdān] ﮔﺎﻟﺑدانgülbahar [golbehār] [ ﮔﻠﺑﮭﺎر ﮔل ﺑﺎﻧﮓgolbāng [gülbank
gülbeşeker [golbeşeker] ﮔﻠﺑﺷﮑرgüldeste [goldeste] [ ﮔﻠدﺳﺗﮫ ﮔل ﮔﻠﯽgolgolī [gülgüli gülistan
[golistān] ﮔﻠﺳﺗﺎنgüllaç [golāc/golānc] ﮔواﻟﻧﺞ\ ﮔﺎﻟﺞgülşen [golşen] ﮔﻠﺷنgümrah [gomrāh] ﮔﻣراه
günah [gonāh] ﮔﻧﺎهgünahkâr [gonāhkār] ﮔﻧﺎھﮑﺎر13 gürbüz [gorboz] ﮔرﺑزGürcü [gorcī] ﮔرﺟﯽ
güruh [gorūh] ﮔروهgürz [gorz] ﮔرزgüya [gūyā] ﮔوﯾﺎgüzaf [gozāf] ﮔزافgüzergâh [gozergāh]
ﮔذرﮔﺎهgüzeşte [gozeşte] ﮔذﺷﺗﮫgüzide [gozīde] ﮔزﯾدهhab [hāb] ﺧوابhafta [hefte] ھﻔﺗﮫhâk [ḫāk]
ﺧﺎکhâkî [ḫākī] ﺧﺎﮐﯽhalile [helīle] ھﻠﯾﻠﮫham [ḫām] ﺧﺎمhan [ḫān] ﺧﺎنhandan [ḫendān] ﺧﻧدان
hande [ḫende] ﺧﻧدهhane [ḫāne] ﺧﺎﻧﮫhanedan [ḫāndān] ﺧﺎﻧدانhanende [ḫānende] ﺧواﻧﻧدهhankah
[ḫānegāh] ﺧﺎﻧﮕﺎهhanuman [ḫānemān] ﺧﺎﻧﻣﺎنhara [ḫerā] ﺧراhare [ḫāre] ﺧﺎرهharman [ḫermen]
ﺧرﻣنhasta [ḫeste] [ ﺧﺳﺗﮫ ﺧﺳﺗﮫ ﺧﺎﻧﮫḫesteḫāne [hastane havan [hāven] ھﺎونhavlıcan [ḫūlencān]
ﺧوﻟﻧﺟﺎنhavuç [hevīc] ھوﯾﺞhavut [hoveyd] ھوﯾدhaya [ḫāye] [ ﺧﺎﯾﮫ ھﺎی ھویhāyehūy [hayhuy hayli
[ḫeyālī] ﺧﯾﺎﻟﯽhazan [ḫezān] [ ﺧزان ﺧزان دﯾدهḫezāndīde [hazandide hele [hele] ھﻠﮫhem [hem] ھم
[ ھم دردhemderd [hemdert hemen [hemān] ھﻣﺎنhempa [hempā] ھﻣﭘﺎhemşehri [hemşehrī]
ھﻣﺷﮭریhemşire [hemşīre] [ ھﻣﺷﯾره ھﻣﺷﯾره زادهhemşīrezāde [hemşirezade hemzemin
[hemzemīn] ھﻣزﻣﯾنhengâm [hengām] ھﻧﮕﺎمhengâme [hengāme] ھﻧﮕﺎﻣﮫhenüz [henūz] ھﻧوزhep
[heme] ھﻣﮫher [her] ھرhercai [hercāī] [ ھرﺟﺎﯾﯽ ھرج و ﻣرجhercomerc [hercümerç hergele
[ḫergele] ﺧرﮔﻠﮫherkes [herkes] ھرﮐسherze [herze] ھرزهhevenk [āveng] آوﻧﮓhezaren
[hezerān] [ ھزران ﺧرده واتḫordevat [hırdavat hışım [ḫeşm] ﺧﺷمhıyaban [ḫiyābān] ﺧﯾﺎﺑﺎنhıyar
[ḫiyār] ﺧﯾﺎرhıyarşembe [ḫiyārşembe] ﺧﯾﺎرﺷﻧﺑﮫhiç [hīç] ھﯾﭻhidiv [ḫidīv] ﺧدﯾوHindu [hendū] ھﻧدو
14 hoca [ḫāce] [ ﺧواﺟﮫ ﺧود ﺑﮫ ﺧودḫodbeḫod [hodbehot hodbin [ḫodbīn] ﺧودﺑﯾنhodkâm [ḫodkām]
ﺧودﮐﺎمhodpesent [ḫodpesend] ﺧودﭘﺳﻧدhor [ḫor] ﺧورhoranta [ḫorende] ﺧورﻧدهHorasan [ḫorāsān]
ﺧراﺳﺎنHorasani [ḫorāsānī] ﺧراﺳﺎﻧﯽhoroz [ḫorūs] ﺧروسhoş [ḫoş] [ ﺧوش ﺧوش آبḫoşāb [hoşaf
hoşnut [ḫoşnūd] ﺧﺷﻧودhumbara [ḫompāre] [ ﺧﻣﭘﺎره ﺧﻣﭘﺎره ﺧﺎﻧﮫḫompāreḫāne [humbarahane hun
[ḫun] ﺧونhunhar [ḫunḫār] ﺧوﻧﺧوارhunriz [ḫūnrīz] ﺧوﻧرﯾزhurda [ḫorde] [ ﺧرده ﺧرده ﺧشḫordeḫeş
[hurdahaş hurma [ḫormā] ﺧرﻣﺎhuruşan [ḫorūşān] ﺧروﺷﺎنhuy [ḫūy] ﺧویHüda [ḫodā] ﺧداHüma
[homā] ھﻣﺎhümayun [homayūn] ھﻣﺎﯾونhüner [honer] ھﻧرhünkâr [ḫūnkār] ﺧوﻧﮑﺎرhüveyda
[hoveydā] ھوﯾداibrik [ebriḳ] اﺑرﯾقibrişim [ebrīşem] اﺑرﯾﺷمİsfahan [esfehān] اﺻﻔﮭﺎنiğdiş [ikdeş]
اﯾﮑدشincir [encīr] اﻧﺟﯾرisfendan [esfendān] اﺳﻔﻧدانişkembe [şkembe] ﺷﮑﻣﺑﮫişkence [şkence]
ﺷﮑﻧﺟﮫİzed [īzed] اﯾزدjale [jāle] ژاﻟﮫkâgir [kārgīr] ﮐﺎرﮔﯾرkâğıt [kāğeẕ] ﮐﺎﻏذkâh [kāh] ﮐﺎهkahraman
[ḳehremān] ﻗﮭرﻣﺎنkâhya [kedḫoda] ﮐدﺧداkâkül [kākol] ﮐﺎﮐلkalender [ḳelender] ﻗﻠﻧدرkalenderî
[ḳelenderī] ﻗﻠﻧدریkalenderiye [ḳelenderīye] ﻗﻠﻧدرﯾﮫkaltaban [keltebān] ﮐﻠﺗﺑﺎنkâm [kām] ﮐﺎمkâr
[kār] ﮐﺎرkârgir [kārgīr] ﮐﺎرﮔﯾرkarpuz [ḫerboze] ﺧرﺑزهkâse [kāse] ﮐﺎﺳﮫkâşane [kāşāne] ﮐﺎﺷﺎﻧﮫ
kavga [ğovğa] ﻏوﻏﺎkayısı [ḳeysī] ﻗﯾﺳﯽkehkeşan [kehkeşān] ﮐﮭﮑﺷﺎنkehribar [kehrobā] ﮐﮭرﺑﺎkel
[kel] ﮐلkelek [kālek] ﮐﺎﻟﮏkelem [kelem] ﮐﻠمkelepçe [kelebçe] ﮐﻠﺑﭼﮫkelepser [kelebser] ﮐﻠﺑﺳر
kelle [kelle] ﮐﻠﮫkem [kem] ﮐم15 keman [kemān] ﮐﻣﺎنkemane [kemāne] ﮐﻣﺎﻧﮫkemani [kemānī]
ﮐﻣﺎﻧﯽkemankeş [kemānkeş] ﮐﻣﺎﻧﮑشkemençe [kemānçe] ﮐﻣﺎﻧﭼﮫkement [kemend] ﮐﻣﻧدkemer
[kemer] ﮐﻣرkemha [kemḫa] ﮐﻣﺧﺎkenar [kenār] ﮐﻧﺎرkene [kene] ﮐﻧﮫkengel [kenger] ﮐﻧﮕرkenger
[kenger] ﮐﻧﮕرkepaze [kebbāde] ﮐﺑﺎدهkepçe [kefçe] ﮐﻔﭼﮫker [ker] ﮐرkereste [kerāste] ﮐراﺳﺗﯽ
kereviz [kerefs] ﮐرﻓسkerhane [kārḫāne] ﮐﺎرﺧﺎﻧﮫkeriz [kārīz] ﮐﺎرﯾزkervan [kārvān] ﮐﺎروان ﮐﺎروان
[ ﺳراkārvānserā [kervansaray kese [kīse] [ ﮐﯾﺳﮫ ﮐﯾﺳﮫ دارkīsedār [kesedar keş [keş] ﮐشkeş [keş]
ﮐشkeşide [keşīde] ﮐﺷﯾدهkeşiş [keşīş] [ ﮐﺷﯾش ﮐﺷﯾش ﺧﺎﻧﮫkeşīşḫāne [keşişhane keşke [kāşkī] ﮐﺎﺷﮑﯽ
keşkek [keşkek] ﮐﺷﮑﮏkeşki [kāşkī] ﮐﺎﺷﮑﯽkeşkül [keşkūl] ﮐﺷﮑولkeşmekeş [keşmekeş] ﮐﺷﻣﮑش
kethüda [kedḫodā] ﮐدﺧداkevel [kebel] ﮐﺑلkevgir [kefgīr] ﮐﻔﮕﯾرkezzap [tīzāb] ﺗﯾزابki [ke] ﮐﮫkil
[gıl] ﮔلkildan [goldān] ﮔﻠدانkiler [kelār] ﮐﺎﻟرkilermeni [gıl-e ermeni] ارﻣﻧﯽ ﮔلkilim [gilīm] ﮔﻠﯾمkilit
[kelīd] ﮐﻠﯾدkin [kīn] [ ﮐﯾن ﮐﯾﻧﮫ دارkīndār [kindar kirde [gırde] ﮔردهkireç [gereç] ﮔرچkişmiş [kişmiş]
ﮐﺷﻣشkişniş [kişniş] ﮐﺷﻧشkoz [govz/gavz] ﮔوزkoza [ğūze] ﻏوزهköfte [kofte] ﮐوﻓﺗﮫ ﮐوﻓﺗﮫ ﺧور
[kofteḫor [köftehor köfter [kefter] ﮐﻔﺗرköhne [kohne] ﮐﮭﻧﮫkök [kūk] ﮐوکkömüş [gāvmīş] ﮔﺎوﻣﯾش
kör [kūr] ﮐورköre [kūre] ﮐورهkös [kūs] ﮐوسköse [kūse] ﮐوﺳﮫkösele [gūsāle] ﮔوﺳﺎﻟﮫköşe [gūşe]
[ ﮔوﺷﮫ ﮔوﺷﮫ ﺑﻧدgūşebend [köşebent köşk [kūşk] ﮐوﺷﮏ16 köşker [kefşger] ﮐﻔﺷﮕرkötek [kotek]ﮐﺗﮏ
köy [kūy] ﮐویkûçe [kūçe] ﮐوﭼﮫkûhi [kūhī] ﮐوھﯽkulübe [kolbe] ﮐﻠﺑﮫkumbara [ḫompāre] ﺧﻣﭘﺎره
[ ﺧﻣﭘﺎره ﺧﺎﻧﮫḫompāreḫāne [kumbarahane kumru [ḳomrī] ﻗﻣریkunt [kond] ﮐﻧدkurnaz [kornās]
ﻗرﻧﺎسkükürt [gūgerd] ﮔوﮔردkülah [kolāh] ﮐﺎﻟﮫkülçe [kūlīçe] ﮐوﻟﯾﭼﮫkülhan [golḫān] ﮔﻠﺧﺎنkülhani
[golḫānī] ﮔﻠﺧﺎﻧﯽkülünk [koleng] ﮐﻠﻧﮓkümbet [gonbed] ﮔﻧﺑدküncü [konced] ﮐﻧﺟدkünde [kondek]
ﮐﻧدهkünk [kūnek] ﮐوﻧﮏküspe [kūsbe] ﮐوﺳﺑﮫküstah [gostāḫ] ﮔﺳﺗﺎخküşade [goşāde] ﮔﺷﺎدهküşat
[goşād] ﮔﺷﺎدküşayiş [goşāyeş] ﮔﺷﺎﯾشlaciverdî [lāciverdī] اﻟﺟوردیlacivert [lāciverd] اﻟﺟوردladen
[lāden] [ اﻟدن ﯾﺎد دﺳتyāddest [lades laf [laf] [ اﻟف اﻟف زنlāfzen [lafazan [ اﻟف ﮔزافlāfugozaf
[lafügüzaf lagar [lāğer] اﻟﻐرlaklak [leḳleḳ/leklek] ﻟﮑﻠﮏ\ﻟﻘﻠقlal [lāl] اﻟلlala [lālā] اﻻلlale [lāle] ﷲ ﷲ
[ زارlālezār [lalezar lalüebkem [lāl-i ebkem] اﺑﮑم اﻟلlapçın [lāpçīn] اﻟﭘﭼﯾنlaşe [lāşe] اﻟﺷﮫlavaş
[levāş] ﻟواشlebalep [lebāleb] ﻟﺑﺎﻟبlebiderya [leb-i deryā] ﻟﺑدرﯾﺎleblebi [leblebū] ﻟﺑﻠﺑوleğen [legen]
ﻟﮕنleke [leke] ﻟﮑﮫlenger [lenger] ﻟﻧﮕرlep [leb] ﻟبlerzan [lerzān] ﻟرزانlerze [lerze] ﻟرزهleş [lāş]
اﻟشleşker [leşker] ﻟﺷﮑرlevendane [levendāne] ﻟوﻧداﻧﮫlevent [levend] [ ﻟوﻧد ﻟﮏ ﻟﮏleklek [leylek
lime [līme] ﻟﯾﻣﮫLor [lor] ﻟرlük [lūk] ﻟوکlüle [lūle] ﻟوﻟﮫmadara [mādāra] ﻣﺎدراmader [māder] ﻣﺎدر
[ ﻣﺎدر ﺷﺎھﯽmāderşāhī [maderşahi [ ﻣﺎدر زادmāderzād [maderzat [ ﻣدره ﺑﺎزmodrebāz [madrabaz
17 mahiye [māhiye] ﻣﺎھﯾﮫmahur [māhur] ﻣﺎھورmahya [māhyā] ﻣﺎھﯾﺎmala [māle] ﻣﺎﻟﮫmarpuç
[mārpīç] ﻣﺎرﭘﯾﭻmarsıvan [merzbān] ﻣرزﺑﺎنmaş [māş] ﻣﺎشmaşa [māşe] ﻣﺎﺷﮫmat [māt] ﻣﺎتmaya
[māye] ﻣﺎﯾﮫmayhoş [meyḫoş] [ ﻣﯾﺧوش ﻣﺎه ﺗﺎبmāhtāb [maytap mazı [māzū] ﻣﺎزوmeğer [meger]
[ ﻣﮕر ﻣﮕر ﮐﮫmegerke [meğerki mehtap [mehtāb] ﻣﮭﺗﺎبmehter [mehter] ﻣﮭﺗرmehteran
[mehterān] [ ﻣﮭﺗران ﻣﮭﺗر ﺧﺎﻧﮫmehterḫāne [mehterhane mekik [mekūk] ﻣﮑوکmendebur
[mendebūr] ﻣﻧدﺑورmenekşe [benefşe] ﺑﻧﻔﺷﮫmenent [manend] ﻣﺎﻧﻧدmeneviş [meneviş] ﻣﻧوﯾش
menteşe [bendkeşe] ﺑﻧدﮐﺷﮫmercanköşk [merzengūş] ﻣرزﻧﮕوشmercimek [mercimek] ﻣرﺟﻣﮏ
merdane [merdāne] ﻣرداﻧﮫmerdikıpti [merd-e kıptī] ﻗﺑطﯽ ﻣردmerdiven [nerdebān] ﻧردﺑﺎن ﻣردم ﮔرﯾز
[merdomgorīz [merdumgiriz mert [merd] ﻣردmerzengûş [merzengūş] ﻣرزﻧﮕوشmest [mest]
ﻣﺳتmestane [mestāne] ﻣﺳﺗﺎﻧﮫmeşe [bīşe] ﺑﯾﺷﮫmeşin [meşīn] ﻣﺷﯾنmey [mey] ﻣﯽmeyan
[meyān] ﻣﯾﺎنmeyan [meyān] ﻣﯾﺎنmeyane [meyāne] ﻣﯾﺎﻧﮫmeyhane [meyḫāne] ﻣﯾﺧﺎﻧﮫmeyve
[mīyve] [ ﻣﯾوه ﻣﯾوه دارmīyvedār [meyvedar [ ﻣﯾوه ﺧوﺷﮏmīyveḫoşk [meyvehoş meze [meze] ﻣزه
mıh [miḫ] ﻣﯾﺦmihman [mihmān] ﻣﮭﻣﺎنmihmandar [mihmāndār] ﻣﮭﻣﺎﻧدارmihrace [mihrāce] ﻣﮭراﺟﮫ
mine [mīnā] ﻣﯾﻧﺎmintan [nīmten] ﻧﯾﻣﺗنmir [mīr] ﻣﯾرmirî [mīrī] ﻣﯾریmirza [mīrzā] ﻣﯾرزاmûbed
[movbed] ﻣوﺑدmum [mūm] [ ﻣوم ﻣوم ﺧﺎﻧﮫmūmḫāne [mumhane mumya [mūmyā] ﻣوﻣﯾﺎﯾﯽmurdar
[mordār] ﻣردارmurt [mord] ﻣردmuşta [muşte] ﻣوﺷﺗﮫmuştu [mojde] ﻣژدهmutaf [mūytāb] ﻣوﯾﺗﺎب
müft [moft] ﻣﻔتmühre [mohre] ﻣﮭره18 [ ﻣﮭره ﺳﻧﮓmohreseng [mühresenk mühür [mohr] ﻣﮭر
mühürdar [mohrdār] ﻣﮭردارmüjde [mojde] ﻣژدهmüjgân [mojgān] [ ﻣژﮔﺎن ﻣرده ﺳﻧﮓmordeseng
[mürdesenk mürt [mord] ﻣردmürver [mordber] ﻣردﺑرmüslüman [moselmān] ﻣﺳﻠﻣﺎنnabekâr
[nābkār] ﻧﺎﺑﮑﺎرnacak [nāçeḫ] ﻧﺎﭼﺦnaçar [nāçār] ﻧﺎﭼﺎرnaçiz [nāçīz] ﻧﺎﭼﯾزnaçizane [nāçīzāne]
ﻧﺎﭼﯾزاﻧﮫnadan [nādān] ﻧﺎدانnadide [nādīde] ﻧﺎدﯾدهnagehan [nāgehān] ﻧﺎﮔﮭﺎنnahoş [nāḫoş] ﻧﺎﺧوش
nalan [nālān] ﻧﺎاﻟنnale [nāle] [ ﻧﺎﻟﮫ ﻧﺎﻟﮫ ﮐﺎرnālekār [nalekâr nam [nām] ﻧﺎمnamaz [nemāz] ﻧﻣﺎز
namazgâh [nemāzgāh] ﻧﻣﺎزﮔﺎهnamdar [nāmdār] ﻧﺎﻣدارname [nāme] ﻧﺎﻣﮫnamert [nāmerd] ﻧﺎﻣرد
namıdiğer [nam-e dīger] دﯾﮕر ﻧﺎمnamlu [nāmlū] ﻧﺎﻣﻠوnamzet [nāmzed] ﻧﺎﻣزدnan [nān] ﻧﺎن ﻧﺎن ﮐور
[nānkūr [nankör nar [nār] ﻧﺎرnardenk [nārdeng] ﻧﺎردﻧﮓnardin [nārden] ﻧﺎردنnarenciye
[nārencīye] ﻧﺎرﻧﺟﯾﮫnarenç [nārenc] ﻧﺎرﻧﺞnargile [nārgile] ﻧﺎرﮔﻠﮫnarh [nerḫ] ﻧرخnarin [nārīn] ﻧﺎرﯾن
narven [nārven] ﻧﺎرونnaz [nāz] ﻧﺎزnazenin [nāzenīn] ﻧﺎزﻧﯾنnazik [nāzok] ﻧﺎزکnazikâne
[nāzikāne] ﻧﺎزﮐﺎﻧﮫneft [neft] ﻧﻔتneftî [neftī] ﻧﻔﺗﯽnekes [nākes] ﻧﺎﮐسne…ne… [ne…
ne…] .... ﻧﮫ.... ﻧﮫnem [nem] ﻧمnergis [nergıs] ﻧرﮔسneşter [nīşter] ﻧﯾﺷﺗرneva [nevā] ﻧواnevaziş
[nevāzış] ﻧوازشnevbahar [novbehār] ﻧوﺑﮭﺎرnevmit [nāomīd] ﻧﺎاﻣﯾدnevruz [novrūz] ﻧوروزnevzat
[novzād] ﻧوزادney [ney] [ ﻧﯽ ﻧﯽ ﭼﮫneyçe [neyçe [ ﻧﯽ زنneyzen [neyzen nezt [nezd] ﻧزدnihale
[nehāle] ﻧﮭﺎﻟﮫnihan [nehān] ﻧﮭﺎنnihavent [nehāvend] ﻧﮭﺎوﻧدnikbin [nīkbīn] ﻧﯾﮑﺑﯾن19 ﻧﯾﮏ رﯾز
[nīkrīz [nikriz nilüfer [nīlūfer] ﻧﯾﻠوﻓرnim [nīm] ﻧﯾمnirengi [nirengī] ﻧرﻧﮕﯽnişaburek [nīşābūrek]
ﻧﯾﺷﺎﺑورکnişadır [nişādor] ﻧﺷﺎدرnişan [nişān] ﻧﺷﺎنnişane [nişāne] [ ﻧﺷﺎﻧﮫ ﻧﺷﺎن ﮔﺎهnişāngāh
[nişangâh nişasta [nişāste] ﻧﺷﺎﺳﺗﮫniyaz [nīyāz] ﻧﯾﺎزnohudi [noḫūdī] ﻧﺧودیnohut [noḫūd] ﻧﺧود
numune [nemūne] ﻧﻣوﻧﮫnühüft [nohoft] ﻧﮭﻔتnümayiş [nemāyış] ﻧﻣﺎﯾشnümayişkâr [nemāyışkār]
ﻧﻣﺎﯾﺷﮑﺎرorospu [rūspī] روﺳﭘﯽoruç [rūze] روزهpabuç [pāpūş] ﭘﺎﭘوشpaça [pāçe] ﭘﺎﭼﮫpadişah
[pādeşāh] ﭘﺎدﺷﺎهpadişahi [pādeşāhī] ﭘﺎدﺷﺎھﯽpafta [bāfte] ﺑﺎﻓﺗﮫpah [pāḫ] ﭘﺎخpaha [behā] ﺑﮭﺎpak
[pāk] ﭘﺎکpalan [pālān] ﭘﺎاﻟنpalas [pelās] [ ﭘﺎﻟس ﭘﺎﻟس ﭘﺎرهpelāspāre [palaspare paldım [pāldom]
ﭘﺎﻟدمpamuk [penbe] ﭘﻧﺑﮫpanzehir [pādzehr] ﭘﺎدزھرpara [pāre] ﭘﺎرهparça [pārçe] ﭘﺎرﭼﮫpare [pāre]
ﭘﺎرهpars [pārs] ﭘﺎرسparsa [pārse] ﭘﺎرﺳﮫpayan [pāyān] ﭘﺎﯾﺎنpayanda [pāyende] ﭘﺎﯾﻧدهpaye [pāye]
ﭘﺎﯾﮫpayidar [pāydār] ﭘﺎﯾدارpayitaht [pāyteḫt] ﭘﺎﯾﺗﺧتpazar [bāzār] ﺑﺎزارpazı [bāzū] ﺑﺎزوpazubent
[bāzūbend] ﺑﺎزوﺑﻧدpazvant [pāsbān] ﭘﺎﺳﺑﺎنpeder [peder] ﭘدرpederane [pederāne] ﭘدراﻧﮫ
pederşahi [pederşāhī] ﭘدرﺷﺎھﯽpehlevî [pehlevī] ﭘﮭﻠویpehlivan [pehlivān] ﭘﮭﻠوانpehlivanane
[pehlivānāne] [ ﭘﮭﻠواﻧﺎﻧﮫ ﺑﮫ ﺑﮫbehbeh [pehpeh pejmürde [pejmurde] ﭘژﻣردهpelenk [peleng] ﭘﻠﻧﮓ
pelesenk [pārseng] ﭘﺎرﺳﻧﮓpelte [pālūde] ﭘﺎﻟودهpembe [penbe] [ ﭘﻧﺑﮫ ﭘﻧﺑﮫ زارpenbezār [pembezar
pencere [pencere] [ ﭘﻧﺟره ﭘﻧﺞ و ﯾﮏpencuyek [pencik [ ﭘﻧﺞ و دوpencudo [pencüdü ﭘﻧﺞ و ﺳﮫ
[pencuse [pencüse [ ﭘﻧﺞ و ﯾﮏpencuyek [pencüyek pençe [pence] ﭘﻧﺟﮫ20 pençgâh [pencgāh]
ﭘﻧﺟﮕﺎهpendname [pendnāme] ﭘﻧدﻧﺎﻣﮫperakende [perākende] ﭘراﮐﻧدهperçem [perçem] ﭘرﭼمperçin
[perçīn] ﭘرﭼﯾنperdah [perdāḫt] ﭘرداﺧتperde [perde] [ ﭘرده ﭘرده دارperdedār [perdedar peren
[peren] ﭘرنperende [perende] ﭘرﻧدهperestiş [perestış] ﭘرﺳﺗشperestişkâr [perestışkār] ﭘرﺳﺗﺷﮑﺎر
pergel [pergār] ﭘرﮔﺎرperhiz [perhīz] ﭘرھﯾزperhizkâr [perhīzkār] ﭘرھﯾزﮐﺎرperi [perī] ﭘریperişan
[perīşān] ﭘرﯾﺷﺎنpersenk [parseng] ﭘﺎرﺳﻧﮓperşembe [pencşembe] ﭘﻧﺟﺷﻣﺑﮫperva [pervā] ﭘروا
pervane [pervāne] ﭘرواﻧﮫpervaz [pervāz] ﭘروازpervin [pervīn] ﭘروﯾنpes [bes] ﺑسpest [pest] ﭘﺳت
[ ﭘﺳت ﭘﺎﯾﮫpestpāye [pespaye [ ﭘﯾﮫ ﺳوزpīhsūz [pesüs peş [pes] ﭘسpeş [pīş] ﭘﯾشpeşin [pīşīn] ﭘﯾﺷﯾن
peşinat [pīşīnāt] ﭘﯾﺷﯾﻧﺎتpeşinen [pīşīnen] ﭘﯾﺷﯾﻧﺎpeşkeş [pīşkeş] ﭘﯾﺷﮑشpeşkir [pīşgīr] ﭘﯾﺷﮕﯾر
peşrev [pīşrū] [ ﭘﯾﺷرو ﭘﯾش ﺗﺧﺗﮫpīşteḫte [peştahta peştamal [poştmal] ﭘﺷﺗﻣﺎلPeştu [peştū] ﭘﺷﺗوpey
[pey] ﭘﯽpeyapey [peyāpey] ﭘﯾﺎﭘﯽpeyda [peydā] ﭘﯾداpeyderpey [peyderpey] ﭘﯾدرﭘﯽpeygamber
[peyğember] ﭘﯾﻐﻣﺑرpeygamberane [peyğemberāne] ﭘﯾﻐﻣﺑراﻧﮫpeygambervari [peyğembervārī]
ﭘﯾﻐﻣﺑرواریpeyk [peyk] ﭘﯾﮏpeyke [pāygāh] ﭘﺎﯾﮕﺎهpeynir [penīr] [ ﭘﻧﯾر ﭘﻧﯾر ﺧﺎﻧﮫpenīrḫāne
[peynirhane peyrev [peyrov] ﭘﯾروpezevenk [pejvend] ﭘژوﻧدpıhtı [poḫte] ﭘﺧﺗﮫpırazvana
[berāzban] ﺑرازﺑﺎنpiç [pīç] [ ﭘﯾﭻ ﭘﯽ ﺟﺎﻣﮫ\ ﭘﯾژاﻣﮫpeycāme [pijama pilav [polov] ﭘﻠوpinhan [penhān]
ﭘﻧﮭﺎنpir [pīr] [ ﭘﯾر ﭘﯾر ﻓﺎﻧﯽpīrifānī [pirifâni pirinç [birinc] ﺑرﻧﺞpirinç [birinc] ﺑرﻧﺞpirüpak [pīrupāk]
ﭘﯾروﭘﺎکpişdar [poştdār] [ ﭘﺷﺗدار ﭘﯾﺷﮫ ﮐﺎرpīşekār [pişekâr pişman [peşīmān] ﭘﺷﯾﻣﺎنpişmaniye
[peşmek] ﭘﺷﻣﮏ21 piyade [piyāde] ﭘﯾﺎدهpiyale [piyāle] ﭘﯾﺎﻟﮫpiyaz [piyāz] ﭘﯾﺎزpolat [pūlād] ﭘواﻟد
post [pūst] ﭘوﺳتpostal [postgıl] [ ﭘﺳﺗﮕل ﭘوﺳت ﻧﺷﯾنpostneşīn [postnişin poşu [pūşī] ﭘوﺷﯽpota
[būte] ﺑوﺗﮫpösteki [pestekī] ﭘﺳﺗﮑﯽpul [pūl] ﭘولpuşt [poşt] ﭘﺷتput [bot] ﺑتputperest [botperest]
ﺑﺗﭘرﺳتpür [por] ﭘرpürüz [porz] ﭘرزrahne [reḫne] رﺧﻧﮫraht [reḫt] رﺧتrahvan [rāhbān] راھﺑﺎنram
[rām] رامrast [rāst] راﺳتrast [rāst] راﺳتrast [rāst] راﺳتrastık [rasteḫ] راﺳﺗﺦravent [rāvend]
راوﻧدreçel [reçāl] رﭼﺎلreftiye [reftīye] رﻓﺗﯾﮫreha [rehā] رھﺎrehber [rehber] رھﺑرrencide [rencīde]
رﻧﺟﯾدهrençper [rencber] رﻧﺟﺑرrende [rende] رﻧدهrengârenk [rengāreng] رﻧﮕﺎرﻧﮓrenk [reng] رﻧﮓ
reva [revā] رواrevan [revān] روانrevani [revāni] رواﻧﯽreviş [revış] روشrezene [rāzīyāne] رازﯾﺎﻧﮫ
rıh [rīg] رﯾﮓrıhdan [rīgdān] رﯾﮕدانrıhtım [rīḫtem] رﯾﺧﺗمrindane [rindāne] رﻧداﻧﮫrint [rind] رﻧد
rûberû [rūberū] روﺑروrugan [rūğen] روﻏنrustai [rūstāyī] روﺳﺗﺎﯾﯽruz [rūz] روزruznamçe
[rūznāmçe] روزﻧﺎﻣﭼﮫruzname [rūznāme] روزﻧﺎﻣﮫruzuşeb [rūz u şeb] ﺷب و روزrüsva [rosva] رﺳوا
rüzgâr [rūzgār] روزﮔﺎرsade [sāde] ﺳﺎدهsagar [ṣāğer] ﺻﺎﻏرsahte [sāḫte] ﺳﺎﺧﺗﮫ ﺳﺎﺧﺗﮫ ﮐﺎر
[sāḫtekār [sahtekâr sahtiyan [sāḫteyān] ﺳﺎﺧﺗﯾﺎنsalname [sālnāme] ﺳﺎﻟﻧﺎﻣﮫsantur [sentūr] ﺳﻧﺗور
santuri [sentūri] ﺳﻧﺗوریsaray [serāy] ﺳرایsarban [sārbān] ﺳﺎرﺑﺎنsarhoş [serḫoş] ﺳرﺧوش
satranç [şeṭrenc] ﺷطرﻧﺞsaye [sāye] ﺳﺎﯾﮫ22 [ ﺳﺎﯾﮫ ﺑﺎنsāyebān [sayeban [ ﺳﺎﯾﮫ ﺑﺎنsāyebān
[sayvan saz [sāz] ﺳﺎزsazende [sāzende] [ ﺳﺎزﻧده ﺳﺎز ﮐﺎرsāzkār [sazkâr sebayüdü [se ba do] دو
ﺑﺎ ﺳﮫsebze [sebzi] ﺳﺑزهsebzevat [sebzīvāt] [ ﺳﺑزﯾوات ﺳﮫ ﮔﺎهsegāh [segâh seğmen [segbān] ﺳﮕﺑﺎن
sehpa [se pāye] ﭘﺎﯾﮫ ﺳﮫsekban [segbān] ﺳﮕﺑﺎنseme [seme] ﺳﻣﮫsemender [semender] ﺳﻣﻧدر
sepet [sebed] ﺳﺑدser [ser] ﺳرserap [serāb] ﺳرابserapa [ser tā pā] [ ﭘﺎ ﺗﺎ ﺳر ﺳر آزادserāzād
[serazat serbaz [serbāz] ﺳرﺑﺎزserbest [serbest] ﺳرﺑﺳتserbestî [serbestī] [ ﺳرﺑﺳﺗﯽ ﺳر ﭼﯾنserçīn
[serçin serdar [serdār] ﺳردارserdümen [serdūmen] ﺳردوﻣنserencam [serencām] ﺳراﻧﺟﺎم ﺳر ﮔرده
[sergerde [sergerde sergüzeşt [sergoẕeşt] ﺳرﮔذﺷتserhat [serḥed] ﺳرﺣدserkeş [serkeş] ﺳرﮐش
serlehva [serlovḥe] [ ﺳرﻟوﺣﮫ ﺳر ﻣﺎﯾﮫsermāye [sermaye [ ﺳر ﻣﺎﯾﮫ دارsermāyedār [sermayedar
sermest [sermest] ﺳرﻣﺳتsermestane [sermestāne] ﺳرﻣﺳﺗﺎﻧﮫsermestî [sermestī] ﺳرﻣﺳﺗﯽserpuş
[serpūş] ﺳرﭘوشsersem [sersām] ﺳرﺳﺎمserseri [serserī] ﺳرﺳریsert [serd] ﺳردsertap [sertāb]
ﺳرﺗﺎبserüven [servān] ﺳروانservi [serv] [ ﺳرو ﺳر ﯾﺎورseryāver [seryaver serzeniş [serzenış]
ﺳرزﻧشseyek [se yek] ﯾﮏ ﺳﮫseylap [seylāb] ﺳﯾﺎﻟبseza [sezā] ﺳزاsille [sille] ﺳﯾﻠﮫsim [sīm] ﺳﯾم
sima [sīmā] ﺳﯾﻣﺎsimurg [sīmorğ] ﺳﯾﻣرغsincabi [sencābī] ﺳﻧﺟﺎﺑﯽsincap [sencāb] ﺳﻧﺟﺎبsine
[sīne] ﺳﯾﻧﮫsini [sīnī] ﺳﯾﻧﯽsipah [sipāh] ﺳﭘﺎهsipahi [sipāhī] ﺳﭘﺎھﯽsipariş [sefārış] ﺳﻔﺎرشsiper
[siper] ﺳﭘرsirke [sirke] ﺳرﮐﮫsirkengebin [sirkengebīn] ﺳرﮐﻧﮕﺑﯾنsirmo [sīrmū] ﺳﯾرﻣوsitayiş
[setāyīş] ﺳﺗﺎﯾشsitayişkâr [setāyīşkār] ﺳﺗﺎﯾﺷﮑﺎرsitem [sitem] ﺳﺗم23 sitemkâr [sitemkār] ﺳﺗﻣﮑﺎر
siyah [siyāh] ﺳﯾﺎهsiyahi [siyāhī] ﺳﯾﺎھﯽsofta [sūḫte] ﺳوﺧﺗﮫsuntıraç [somterāş] ﺳﻣﺗراشsupara [sī
pāre] ﭘﺎره ﺳﯽsuzeni [sūzenī] ﺳوزﻧﯽsuzidil [sūz-i dıl] دل ﺳوزsuzidilara [sūz-i dıl ārā] آرا ﺳوزدل
suzinak [sūznāk] ﺳوزﻧﺎکsülük [zelū/zālū] زاﻟو\زﻟوsümbül [sonbol] ﺳﻧﺑلsümbüli [sonbolī] ﺳﻧﺑﻠﯽ
[ ﺳﻧﺑل ﺗﺑرsonbolteber [sümbülteber [ ﺳﻧﺑﮫ\ﺳﻣﺑﮫsombe [sünepe sürme [sorme] ﺳرﻣﮫsüsen [sūsen]
ﺳوﺳنsütun [setūn] ﺳﺗونsüvari [sevārī] ﺳواریşad [şād] ﺷﺎدşadırvan [şādrevān] ﺷﺎدروانşah
[şāh] ﺷﺎهşah [şāh] ﺷﺎهşahane [şāhāne] ﺷﺎھﺎﻧﮫşahbaz [şāhbāz] ﺷﺎھﺑﺎزşahin [şāhīn] ﺷﺎھﯾن
şahmeran [şāhmerān] ﺷﺎھﻣرانşahmerdan [şāh-e merdān] ﻣردان ﺷﺎهşahniş [şāhnışīn] ﺷﺎھﻧﺷﯾن
şahnişin [şāhnışīn] ﺷﺎھﻧﺷﯾنşahtere [şāhtere] ﺷﺎھﺗرهşakirt [şāhgerd] ﺷﺎﮔردşal [şāl] ﺷﺎلşalaki
[şālākī] ﺷﺎاﻟﮑﯽşalgam [şelğem] ﺷﻠﻐمşali [şālī] ﺷﺎﻟﯽşalvar [şelvār] ﺷﻠوارşayan [şāyān] ﺷﺎﯾﺎن
şayeste [şāyeste] ﺷﺎﯾﺳﺗﮫşayet [şāyed] ﺷﺎﯾدşeb [şeb] ﺷبşebboy [şeb būy] ﺑوی ﺷبşebiarus
[şeb-i ‘rūs] ﻋروس ﺷبşebiyelda [şeb-i yeldā] ﯾﻠدا ﺷبşebnem [şebnem] ﺷﺑﻧمşeftali [şeftālū] ﺷﻔﺗﺎﻟو
[ ﺷﮫ ﺑﻧدرşehbender [şehbender şehir [şehr] ﺷﮭرşehname [şehnāme] ﺷﮭﻧﺎﻣﮫşehnaz [şehnāz]
ﺷﮭﻧﺎزşehriyâr [şehriyār] ﺷﮭرﯾﺎرşehzade [şehzāde] ﺷﮭزادهşeker [şeker] ﺷﮑرşekerpare
[şekerpāre] ﺷﮑرﭘﺎرهşekerrenk [şekerreng] ﺷﮑررﻧﮓşeş [şiş] ﺷشşeşcihar [şiş u çehār] ﭼﮭﺎر و ﺷش
şeşper [şişper] ﺷﺷﭘرşeşüdü [şiş u do] دو و ﺷشşeşüse [şiş u se] ﺳﮫ و ﺷشşeşyek [şiş u yek] ﯾﮏ
و ﺷشşev [şīb] ﺷﯾبşeyda [şeydā] ﺷﯾداşıp [şep] ﺷپşıra [şīre] ﺷﯾرهşikâr [şikār] ﺷﮑﺎر24
şikemperver [şikemperver] ﺷﮑﻣﭘرورşikeste [şikeste] ﺷﮑﺳﺗﮫşimşir [şemşīr] ﺷﻣﺷﯾرşiraze [şīrāze]
ﺷﯾرازهşirden [şīrdān] ﺷﯾردانşirin [şīrīn] ﺷﯾرﯾنşirpençe [şīrpençe] ﺷﯾرﭘﻧﺟﮫşişe [şīşe] ﺷﯾﺷﮫ ﺷﯾش ﺧﺎﻧﮫ
[şīşḫāne [şişhane şive [şive] [ ﺷﯾوه ﺷﯾوه ﮐﺎرşivekār [şivekâr şom [şūm] ﺷومşuh [şūḫ] ﺷوخta [tā] ﺗﺎ
[ ﺗﺎب و ﺗوانtābutevān [tabütüvan Tacik [tācīk] ﺗﺎﺟﯾﮏtafta [tāfte] ﺗﺎﻓﺗﮫtahra [dehre] دھرهtaht [teḫt]
ﺗﺧتtahta [teḫte] [ ﺗﺧﺗﮫ ﺗﺧﺗﮫ ﭘوشteḫtepūş [tahtaboş tahtırevan [teḫt-e revān] روان ﺗﺧتtane [dāne]
داﻧﮫtarçın [dārçīn] دارﭼﯾنtarçıni [dārçīnī] دارﭼﯾﻧﯽtarhana [terḫāne] ﺗرﺧﺎﻧﮫtarumar [tārumār]
ﺗﺎروﻣﺎرtasa [tāse] ﺗﺎﺳﮫtav [tāv] ﺗﺎوtava [tāve] ﺗﺎوهtavhane [tāvḫāne] ﺗﺎوﺧﺎﻧﮫtay [tāy] ﺗﺎیtaya
[dāye] داﯾﮫtaze [tāze] ﺗﺎزهtazı [tāzī] ﺗﺎزیteber [teber] ﺗﺑرtebeşir [tebāşīr] ﺗﺑﺎﺷﯾرtef [def] دفtehi
[tohī] ﺗﮭﯽtekâpu [tekāpū] ﺗﮑﺎﭘوtemaşa [temāşā] ﺗﻣﺎﺷﺎtembel [tenbel] [ ﺗﻧﺑل ﺗﻧﺑل ﺧﺎﻧﮫtenbelḫāne
[tembelhane tembul [tenbel] ﺗﻧﺑلten [ten] ﺗنtendürüst [tendorost] ﺗﻧدرﺳتteneşir [tenşūyī] ﺗﻧﺷوﯾﯽ
tenha [tenhā] ﺗﻧﮭﺎterane [terāne] ﺗراﻧﮫterazi [terāzū] ﺗرازوterazi [terāzū] ﺗرازوtere [tere] ﺗره
terme [terme] [ ﺗرﻣﮫ ﺗر و ﺗﺎزهterutāze [terütaze terzi [derzī] [ درزی درزی ﺧﺎﻧﮫderzīḫāne [terzihane
teskere [deskere] دﺳﮑرهtestere [dest-i ere] اره دﺳتtesti [destī] دﺳﺗﯽteşne [tışne] ﺗﺷﻧﮫteşt [teşt]
ﺗﺷتtez [tīz] ﺗﯾزtezene [tāziyāne] ﺗﺎزﯾﺎﻧﮫtezgâh [destgāh] [ دﺳﺗﮕﺎه دﺳﺗﮕﺎه دارdestgāhdār [tezgâhtar
tığ [tīğ] ﺗﯾﻎ25 tığ [tīğ] ﺗﯾﻎtımar [tīmār] [ ﺗﯾﻣﺎر ﺗﯾﻣﺎر ﺧﺎﻧﮫtīmārḫāne [tımarhane tırabzan [dārebzīn/
dārbezīn] دارﺑزﯾنtıraş [terāş] ﺗراشtiftik [teftīk] ﺗﻔﺗﯾﮏtirendaz [tīrendāz] ﺗﯾراﻧدازtirit [tirīd] ﺗرﯾدtirşe
[terāşe] ﺗراﺷﮫtiz [tīz] ﺗﯾزtohum [toḫm] ﺗﺧمtortu [dordī] دردیtömbeki [tenbākū] ﺗﻧﺑﺎﮐوtumturak
[ṭomṭorāḳ] طﻣطراقtun [tūn] ﺗونTuran [tūrān] ﺗورانTurani [tūrānī] ﺗوراﻧﯽturfanda [tervende] ﺗروﻧده
turp [terb] ﺗربturşu [torşī] ﺗرﺷﯽturuncu [torencī] ﺗرﻧﺟﯽturunç [torenc] ﺗرﻧﺞtüfek [tofeng] ﺗﻔﻧﮓ
[ ﺗﻔﻧﮓ ﺧﺎﻧﮫtofengḫāne [tüfekhane [ دول ﺑﻧدdūlbend [tülbent [ دول ﺑﻧدdūlbend [türban tüvana
[tevānā] ﺗواﻧﺎumut [omīd] اﻣﯾدusta [ostā] اﺳﺗﺎustura [ostore] اﺳﺗرهümit [omīd] اﻣﯾدüstadane
[ostadāne] اﺳﺗﺎداﻧﮫüstat [ostād] اﺳﺗﺎدvabeste [vābeste] واﺑﺳﺗﮫvâlâ [vālā] واالvareste [vāreste]
وارﺳﺗﮫvaşak [veşeḳ] وﺷقviran [vīrān] وﯾرانvirane [vīrāne] وﯾراﻧﮫya [yā] ﯾﺎyaban [yābān] ﯾﺎﺑﺎن
yâd [yād] ﯾﺎدyadigâr [yādgār] ﯾﺎدﮔﺎرyafta [yāfte] ﯾﺎﻓﺗﮫyağma [yeğmā] ﯾﻐﻣﺎyahni [yeḫtī] ﯾﺧﻧﯽyahut
[yāḫūd] ﯾﺎﺧودyalpa [yāl + pā] ﯾﺎل+ ﭘﺎyâr [yār] ﯾﺎرyâran [yārān] [ ﯾﺎران ﯾﺎری دهyārīdeh [yardak
yardım [yārī] ﯾﺎریyâren [yāren] ﯾﺎرنyasemin [yāsemīn] ﯾﺎﺳﻣﯾنyave [yāve] ﯾﺎوهyaver [yāver] ﯾﺎور
ya… ya… [yā… yā…] .... ﯾﺎ... ﯾﺎyegâh [yegāh] ﯾﮕﺎهyegân [yegān] ﯾﮕﺎنyegâne [yegāne] ﯾﮕﺎﻧﮫyek
[yek] [ ﯾﮏ ﯾﮏ ﻧﺳقyekneseḳ [yeknesak yekpare [yekpāre] ﯾﮑﭘﺎرهyeksan [yeksān] ﯾﮑﺳﺎنyekta
[yektā] ﯾﮑﺗﺎyelda [yeldā] ﯾﻠدا26 yeşim [yeşm] ﯾﺷمyezdan [yezdān] ﯾزدانzade [zāde] زاده
zadegân [zādegān] زادﮔﺎنzampara [zenbāre] زﻧﺑﺎرهzari zari [zārzār] زار زارzayiçe [zāyiçe]
زاﯾﭼﮫzeban [zebān] زﺑﺎنzebanzet [zebānzed] زﺑﺎﻧزدzebun [zebūn] [ زﺑون زﺑون ﮐشzebūnkeş
[zebunküş zehir [zehr] زھرzelber [serbār] ﺳرﺑﺎرzemberek [zenbūrek] زﻧﺑورکzemin [zemīn]
زﻣﯾنzen [zen] زنzenci [zengī] [ زﻧﮕﯽ زن دوﺳتzendūst [zendost zengin [sengīn] ﺳﻧﮕﯾنzenne
[zenāne] زﻧﺎﻧﮫzer [zer] زرzerdali [zerdālū] زردآﻟوzerde [zerde] [ زرده زرده ﭼوﺑﮫzerdeçāl
[zerdeçal zerrin [zerrīn] زرﯾنzerzevat [sebzīcāt] ﺳﺑزﯾﺟﺎتzeyrek [zīrek] زﯾرکzıh [zeh] زهzımba
[sonbe] ﺳﻧﺑﮫzımpara [sonbāde] ﺳﻧﺑﺎدهzındık [zendīḳ] زﻧدﯾقzırh [zereh] زرهzırnık [zernīḫ] زرﻧﯾﺦ
zıvana [zebāne] زﺑﺎﻧﮫzibidi [zīb/ zībī] زﯾﺑﯽ\زﯾبzil [zīl] زﯾلzincir [zencīr] زﻧﺟﯾرzindan [zindān]
زﻧدانzinde [zinde] زﻧدهzinhar [zinhār] زﻧﮭﺎرzir [zīr] زﯾرzira [zīrā] زﯾراziyan [ziyān] زﯾﺎنziyankâr
[ziyānkār] زﯾﺎﻧﮑﺎرzor [zūr] زورzoraki [zūrekī] زورﮐﯽzorba [zūrbāz] زورﺑﺎزzurna [sornā] ﺳرﻧﺎ ﺳرﻧﺎ
[ زنsornāzen [zurnazen zülfüyâr [zolf-e yār] ﯾﺎر زﻟفzülüf [zolf] زﻟفZümrüdüanka [sīmorğ u
‘anḳa] ﻋﻧﻘﺎ و ﺳﯾﻣرغBurada aktarılan Farsça kökenli kelimelerin dışında, Türkçede özel isim
olarak kullanılan çok sayıda Farsça kökenli kelimenin de kullanıldığını vurgulamakta yarar
var. “Bülent, Dilara, Dilruba, Ercüment, Ferhunde, Ferruh, Kamuran, Gülben, Gülbahar,
Gülizar, Gülru, Gülgün, Hande, Hurşit, Hürrem, Hüsrev, Jülide, Nazan, Nahide, Nermin,
Nesrin, Nevin, Nigar, Nihal, Nilgün, Rahşan, Reha, Ruşen, Pakize, Suzan ve Ziver”
örneklerinde olduğu gibi (Ayverdi, 2010; Reyahi, 1990/1369: 269).
fi
fl
fi
Arap har eri sözcüklerin başında, ortasında ve sonunda farklı biçimde
yazılır. Bazı har er (dal, zel, re, je, vav ) bir sonraki har e birleşmez.
Arap har erinin Türkçedeki zengin ünlü sistemini karşılamada
yetersiz olduğu düşünülür. Örneğin Arap alfabesindeki elif Türkçedeki a ve
e ünlüsünün karşılığıdır ya da Türkçedeki u, ü, o, ö ünlülerinin yerine
Arapçada yalnızca "vav" har vardır, bu aynı zamanda v ünsüzünün de
karşılığıdır.
Osmanlı Türkçesinde Kullanılan Har erin Ö
Osmanlı Türkçesinde Rakamlar
Osmanlı Türkçesi Alfabe sisteminde rakamlar yazının aksine soldan sağa
doğru yazılır.
2.4. Ünlü harflerle ilgili kurallar
Düzlük-yuvarlaklık uyumu da denir.
Bu kurala göre bir kelime düz ünlü (a, e, ı, i) ile başlıyorsa sonraki
ünlüler düz; yuvarlak ünlü (o, ö, u, ü) ile başlıyorsa sonraki ünlüler ya
dar yuvarlak (u, ü) ya da düz geniş (a, e) olmalıdır:
• arkadaş, karanlık, kelime, merdiven, serilmek, ıslık, ılık, ırak,
sıcaklık, incelik, iyi
• kova, orak, oğlak, oğlan, gözlem, önem, uğrak, uygar,
uğraşmak, üzer, üçer
• okul, kuru, uygun, olumlu, bozulmuş, çocuk, oğul, okul, ölümlü,
öküz, uğur, ululuk, üçüz, üzüm, süzgün...
Küçük ünlü uyumunun büyük ünlü uyumundan bir farkı vardır:
Büyük ünlü uyumunda kelimedeki bütün ünlülerin kalınlık ve incelik
bakımlarından uyuşmaları gerekli iken, küçük ünlü uyumunda her ünlü
kendinden önceki ünlüye uymak zorundadır.
Meselâ, "kolaylık" örneğinde olduğu gibi "ı" ünlüsü kendinden önceki "a"
ünlüsüne uyarken "a"dan önceki "o" ünlüsüne uymayabilir.
Bu özellik, yuvarlak ünlüden sonra düz-geniş ünlü geldiği zaman karşımıza
çıkmaktadır:
ufaklık, uzaklık, olası, önemli, üzerinde...
Büyük ünlü uyumunu hesaba katmazsak küçük ünlü uyumu kuralına
göre hangi ünlüden sonra hangisinin gelebileceği şu şekilde
gösterilebilir:
• a > a, e, ı, i e > a, e, ı, i ı > a, e, ı, i i > a,
e, ı, i
• o > a, e, u, ü ö > a, e, u, ü u > a, e, u, ü ü > a, e,
u, ü
Büyük ünlü uyumunu hesaba katarsak küçük ünlü uyumu kuralına
göre hangi ünlüden sonra hangisinin gelebileceği şu şekilde
gösterilebilir:
fl
fl
fl
fi
fl
fl
• a > a, ı e > e, i ı > a, ı i > e, i
• o > a, u ö > e, ü u > a, u ü > e, ü
-Bu kurala uymayan yabancı kelimeler:
• alkol, daktilo, mönü, akordeon, rötar, radyo, tiyatro, otobüs,
televizyon, horoz, kamyon, siroz...
-Ancak bazı alıntı kelimeler bu kurala uydurulmuştur:
• müdir > müdür, mümkin > mümkün, müşkil > müşkül...
-Bu kurala uymayan Türkçe kelimeler:
• Avuç, avurt, kavurmak, kavuşmak, savurmak, kavun, karpuz,
yağmur, çamur, tavuk, kabuk...
-yor ve -ki ekleri de çoğu zaman bu kurala uymaz:
• geliyor, onunki...
Küçük ünlü uyumuna aykırı kelimelere (Türkçe ve yabancı) getirilen
ekler, kelimenin son ünlüsüne uyar:
• Kavunu, yağmurluk, müminlik, müzikçi...
Sonuç
Bu uyumlar Türkçenin ayırt edici özellikleridir. Yani bu kurallara uymayan
kelimeler çoğunlukla Türkçe değildir. Ama bu kurallar uyan kelimelerin tümü
Türkçedir de diyemeyiz. O hâlde bu kurallar sadece Türkçe kelimelerde
aranmalıdır.
Ayrıca bu kurallar en az iki heceli kelimelerde aranmalıdır. Tek heceli
kelimelerle bitişik kelimelerde aranmaz. Bitişik kelimeyi oluşturan kelimeler
ayrı ayrı incelenebilir; birbirleriyle uyumlu olup olmadıklarına bakılmaz.
• anaerkil, ataerkil, babayiğit, pisboğaz, büyükbaş, küçükbaş
(hayvan), camgöz, cingöz, paragöz, hoşbeş, yüzgöz (olmak),
düztaban, Karagöz, karagöz (balığı), önayak (olmak), kafakol,
tepegöz, tıknefes, günaydın, hanımeli, aslanpençesi,
keçiboynuzu, yeşilbaş (ördek), dilberdudağı, tavukgöğsü,
baştankara (kuş), düşeyazdım, gidedurun, çıkageldi, alabilirsin,
alabildiğine (kalıplaşmış), bakıver, düşmeyegör, ölmeyegör,
çöpçatan, günebakan, ordubozan, oyunbozan, yelkovan,
yolkesen, akımtoplar, amperölçer, barışsever, basınçölçer,
bilgisayar, sanatsever, yurtsever, vatansever karıncaezmez,
kuşkonmaz, külyutmaz, varyemez...
Yabancı kelimeler bu kurallara uyabilir de uymayabilir de...
• kalem, müzik, merasim; serbest, delil, fakat...
Kelimelerin bu kurallara uyup uymadıklarına bakılırken kelimeler tek
başlarına değerlendirilir. Ancak "de" bağlacı ve soru eki kendinden
önceki kelimeye uyarlar:
• "mi" soru eki: geleyim mi, okudun mu
• "de" bağlacı: sen de, o da, aldı da, özledim de...
* Ek- ilin çekimi olan "ise" kelimesiyle "ile" edatı (hem edat hem
bağlaç), bitişik yazıldıkları zaman ünlü uyumlarına girerler:
• alır ise > alırsa, konu ile > konuyla...
Türkçe kelimeler bu kuralların her ikisine birden uyarlar (değişikliğe
uğramış olanlar hariç). Ama Türkçe olsun olmasın, bir kelime bu
kuralların her ikisine de uymak zorunda değildir; birine uyup diğerine
aykırı düşebilir. Bu yüzden bu ünlü uyum kuralları ayrı ayrı ele
alınmalıdır.
• kavun, mönü: büu var, küu yok
• mezar, nazik: büu yok, küu var
Büyük ve küçük ünlü uyumlarının ikisini de kapsayacak şekilde
verilen aşağıdaki tabloda hangi ünlüden sonra hangisinin gelebileceği
verilmiştir:
• a > a, ı e > e, i ı > ı, a i > i, e
• o > u, a ö > ü, e u > u, a ü > ü, e
C. ÜNLÜLERLE İLGİLİ SES OLAYLARI
1. ÜNLÜ DÜŞMESİ
İki heceli olup birinci hecesinde geniş (a, e, o, ö), ikinci hecesinde dar ünlü
(ı, i, u, ü) bulunduran bazı Türkçe ve yabancı kelimelere ünlü ile başlayan
veya tek ünlüden oluşan bir ek getirildiğinde kelimenin vurgusuz hâle gelen
ikinci hecesindeki dar ünlünün düşmesine hece düşmesi denir. Buna orta
hece düşmesi de denir
Sonuç
Türkçe ve Farsça, İslam medeniyetinin ortak iki dilidir. Bu iki dilin
konuşulduğu medeniyet havzaları çok uzun yıllara dayanan ortak bir tarihi
fi
mirasa sahiptir. Türkçe ve Farsça arasındaki dil ve kültür etikelişiminin
kökleri, İslam’dan önceki dönemlere kadar gitmektetir. Her iki toplumun
yaşadığı coğrafyanın Müslümanlaşmasından sonra ise bu ilişki ve etkileşim
çok daha yoğun bir şekilde devam edegelmiştir. Bu açıdan Türkçe ve
Farsça arasında güçlü bir etkileşimin varlığı söz konusudur. Bu etkileşim
sonucunda Farsçadan Türkçeye ve Türkçeden Farsçaya yüzlerce kelime
ve çeşitli dil unsurları girmiştir.
Farsçanın Türkçe üzerindeki etkisi İslam’ın ilk dönemlerinde artmış,
Selçuklu döneminde bu etki daha da yaygınlaşmış, Osmanlı döneminde ise
zirveye ulaşmıştır. Arapçadan sonra İslam medeniyetinin önde gelen
dillerinden biri olması, Selçuklu örneğinde olduğu gibi resmi dil ve sanat-
edebiyat dili olarak kabul edilmesi, Osmanlılar döneminde hükümdarlarla
yönetici tabasının yoğun ilgisine mazhar olması ile sanat-edebiyat dili
olması ve uzun yıllar boyunca edebiyat dili olarak olarak ilgi görmesi;
Farsçanın Türkçe üzerindeki etkisinin temel gerekçeleri olarak zikredilebilir.
Tanzimat ve Cumhuriyet döneminde ise Türkçe-Farsça etkileşimi iyice
azalmıştır. Bu dönemde Türkçedeki Farsça kelime ve unsurlar, yerini Batı
dillerine ve Türkçeden türetilen eski veya yeni kelimelere bırakmıştır.
Farsça ve Doğu kökenli kelimelerin terk edilmesinde bu dönemde
Türkiye’de edebiyat, sanat, siyaset vb. alanlarda etkili olan Batılılaşma ve
Öztürkçeçilik akımlarının etkisi söz konusudur. Buna rağmen bugün bile
Türkiye Türkçesinde en çok yabancı kelime Arapça ve Fransızcadan sonra
Farsça kökenlidir.
Türkiye Türkçesindeki Farsça kökenli kelimeler, yapı bakımından zengin bir
çeşitliliğe sahiptir. Bu kelimeler Farsça, Türkçe, Arapça, İtalyanca,
Fransızca, İngilizce, Yunanca, İbranice, Latince, Slovakça ve Ermenice
kelimelerle birleşerek yeni yapılar kurmuş ve bazıları Farsçada
kullanılmayan yeni anlamlar kazanmıştır. Aynı şekilde Farsça kökenli ekler
ve ek işlevi gören kelimeler de, çok farklı dillerden alıntılanan kelimelerle
birleşerek yeni yapılar ve anlamlar oluşturmuştur.
Türkçedeki Farsça kökenli kelimelerin bir kısmı ses değişime uğramadan
alıntılanmış, büyük bir kısmı ise kaynak dildeki ses ve şekil özelliklerini
yitirmiştir. Bu kelimeler, ödünç alınırken veya alındıktan sonra Türkçe ses
ve biçim yapısına uydurularak ses değişimine uğramıştır. Farsça kökenli
kelimelerin ses değişiminde uzun ünlülelerin Türkçeye geçerken kısa
ünlüye dönüşmesi, en yaygın olarak görülen örneklerdendir. Bunun dışında
Türkçedeki Farsça kökenli kelimelerde ses karşılanması, genizleşme,
ünsüz ikizleşmesi, ötümlüleşme, ötümsüzleşme, süreklileşme,
süreksizleşme, ünlü incelmesi, ünlü kalınlaşması, ünlü daralması, ünlü
genişlemesi, ünlü düzleşmesi, ünlü yuvarlaklaşması, ünsüz yutulması gibi
ses değişimleri görülmektedir. Farsça kökenli kelimelerde görülen ses
değişiminin yoğun olmasında Farsçanın Arap alfabesini kullanmasına
karşın, Türkiye Türkçesinin Cumhuriyet döneminden itibaren Latin
alfabesini kullanmaya başlamasının payı büyüktür.
Türkçe ve Farsça, yüzyıllara dayanan çok derin ve yoğun bir etkileşime
sahiptir. Bu etkileşimin din, tarih, coğrafya, kültür ve edebiyat boyutu kadar
dil boyutu da çok önemlidir. Buna rağmen Türkçe-Farsça dil ilişkileri ve
etkileşimine dair ilmi çalışmaların yeterli olduğu söylenemez. Bu
bağlamdaki çalışmalar, daha çok edebiyat alanına yoğunlaşmaktadır. Oysa
çok çeşitli, çok boyutlu ve çok derin bir tarihi ilişki ve etkileşime sahip
Türkçe ve Farsça; loloji, gramer, kelime, ek ve çeşitli dil unsurları
bağlamında da yeterince araştırılmayı, tartışılmayı ve analiz edilmeyi hak
etmektedir. Bu araştırmanın da amacı Türkçe-Farsça arasındaki dil
ilişkililerine bir katkı sunmaktır. Ancak Türkçe-Farsça arasındaki karşılıklı dil
ilişkileri ve etkileşiminin daha iyi anlaşılması için çok daha fazla çalışma
yapılması gerektiği izahtan varestedir.
KAYNAKLAR
fi
2. "TDK Güncel Türkçe Sözlük". 30 Mayıs 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim
tarihi: 21 Ekim 2020.
3. "Osmanlıca, daha doğrusu 'Eski Türkçe' dersi". haberturk.com. 8 Aralık 2014. Erişim
tarihi: 6 Kasım 2021.
4. Şükrü Halûk Akalın, “Türk Dünyasında Dil”, Yeni Türkiye, Temmuz-Ağustos 2013, Yıl 9,
Sayı 53-54, Ankara, s. 362-363.
5. Şemseddin Sami, “Lisan-ı Türkî (Osmanî)”, Hafta (mecmuası), C. 1, S. 12, 10 Zilhicce
1298 (3 Kasım 1881), s. 177-178.
6. "Prof.Dr. Muharrem Ergin, Osmanlı Türkçesi". 19 Aralık 2008 tarihinde kaynağından
arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Ocak 2009.
7. Orhan Koloğlu, Avrupa Kıskacında Abdülhamid, İstanbul, 1998, s. 406.
8. Mütercim Asım Efendi, Burhan-ı Katı Tercemesi, TDK Yayınları, Ankara 2000
9. Mehmed Esad Efendi, Lehcetü'l-Lügat, Haz.: Ahmet Kırkkılıç, TDK Yayınları, Ankara
1999, s. 5.
10. Ahmed Cavid Bey, Tercüme-i Kenzü'l İştiha, Haz.: Seyyit Ali Kahraman - Priscilla Işın,
Kitap Yayınları, İstanbul 2006, s. 83.
11. Tanburi Harutiun, Tahmas Kulu Han'ın Tevarihi, Latin harflerine çeviren: Esat Uras, TTK
Yayınları, Ankara 1942, s. 15.
12. DEVELİ, Hayati (2011), Osmanlı Türkçesi Grameri I, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi Yayınları.
13. AKAR, Ali, (2005) Türk Dili Tarihi, Dönem-Eser-Bibliyografya, Ötüken Yayınları, Yayın
Nu: 597, İstanbul, 2005
14.Yılmaz, Ali; Akkuş Mehmet, Güngör, Zülfikar, İslamoğlu, Abdülmecit, Osmanlı Türkçesi,
Ankara Üniversitesi Uzaktan Eğitim Yayınları, Ankara 2011.
Timurtaş, Faruk Kadri, Osmanlı Türkçesi Grameri, Alfa, İstanbul 1999.
Develi, Hayati, Osmanlı Türkçesi Kılavuzu, Kitabevi, İstanbul 2002.
15.https://www.fibiler.com/Osmanli-Alfabesini-Olusturan-Harfler-ve-Sesleri_Veri_12525
16.https://www.goruntuludershane.com/bilgi-bankasi/osmanlica-zamirler////
17.https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Guz/osmanli_turkcesine_giris/
6/index.html
18.https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Guz/osmanli_turkcesine_giris/
6/index.html