Tam Bir Cesaretle Duyurun Print

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 204

TAM BİR CESARETLE

DUYURUN

FİKRET BÖCEK
Contents

1. Yüceltilmiş Kral ve Krallığının Genişlemesi, 1


Elçilerin İşleri 1:1-11
2. Krallık Bir Odaya Sığdığı Zamanlarda, Elçilerin 7
İşleri 1:12-26
3. Pentekostal İşaretler, Elçilerin İşleri 2:1-13 14
4. Vaftiz Lütfu, Elçilerin İşleri 2:37-41, Heidelberg 20
Kateşizmi, 72-74
5. Pentekostal Kilise, Elçilerin İşleri 2:42-47 26
6. Sakatları Ayağa Kaldıran Diri Kurtarıcı, Elçilerin 31
İşleri 3:1-26
7. Zulme Uğrarken Güçleniyoruz, Elçilerin İşleri 38
4:1-31
8. Kilise Büyüme İronisi, Elçilerin İşleri 4:32-5:42 44
9. Neden Diyakonlara İhtiyacımız Var? Elçilerin İşleri 52
6:1-7
10. Bize Düşmanca Davranan Bir Dünyada Hristiyan 57
Olmak, Elçilerin İşleri 6:8-8:1
11. İncil’in Harika Mesajı, Elçilerin İşleri 8:1-40 63
12. Lütuf Bir Günahkârın Hayatında Nasıl Çalışır, 69
Elçilerin İşleri 9:1-31
13. Mesih’in Kanı En Kötü Günahkarı Temizler, 76
Elçilerin İşleri 10:1-48
14. “Onlar” Kiliseye Geldikleri Zaman, Elçilerin İşleri 82
11:1-18
15. Kilisenin Zulme İhtiyacı Var, Elçilerin İşleri 87
11:19-12:24
16. İlk Misyonerleri Göndermek, Elçilerin İşleri 92
12:25-13:4
17. Birinci Seyahatname: Kutsal Ruh’un Hizmeti, 97
Elçilerin İşleri 13:4-52
18. Birinci Seyahatname: Modern Hizmet Modeli, 102
Elçilerin İşleri 14:1-28
19. En Çok İhmal Edilen ama Zorunlu Olan Bir 110
Doktrin, Elçilerin İşleri 15:1-35
20. İkinci Seyahatname: Kutsal Ruh'un Müjdeleme 116
Misyonundaki Egemenliği, Elçilerin İşleri 16:1-40
21. İkinci Seyahatname: Kutsal Ruh’un Kullandığı Araç: 124
Vaaz, Elçilerin İşleri 17:1-15
22. İkinci Seyahatname: Paganlara Vaaz, Elçilerin İşleri 130
17:16-34
23. İkinci Seyahatname: Misyondan Öğrenilen Dersler, 136
Elçilerin İşleri 18:1-23
24. Üçüncü Seyahatname: Dünyanın Yaşamımızdaki 142
Etkileri, Elçilerin İşleri 19:1-41
25. Üçüncü Seyahatname: Kilise İhtiyarlarına Bir 147
Tembih, Elçilerin İşleri 20:1-38
26. Kutsal Ruh Pavlus’u Yeruşalim’e Yönlendiriyor, 153
Elçilerin İşleri 21:1-16
27. Pavlus’un Birinci Savunması, Elçilerin İşleri 159
21:37-22:29
28. Pavlus’un İkinci Savunması, Elçilerin İşleri 165
22:30-23:22
29. Pavlus’un Üçüncü Savunması, Elçilerin İşleri 171
24:1-27
30. Pavlus’un Dördüncü Savunması, Elçilerin İşleri 178
25:1-27
31. Pavlus’un Beşinci Savunması, Elçilerin İşleri 183
26:1-32
32. Gemi Kazası, Elçilerin İşleri 27:1-28:10 189
33. Tam Bir Cesaretle, Elçilerin İşleri 28:11-31 195
1

Yüceltilmiş Kral ve Krallığının


Genişlemesi, Elçilerin İşleri 1:1-11

Yüceltilmiş Kral ve Krallığının Genişlemesi, Elçilerin


İşleri 1:1-11
Bir köprü hayal edin. Cenevre Gölü’nün güneydoğu kıyısına
yakın bir yerde küçük bir adanın üzerine inşa edilmiş Chateau de
Chillon adında bir şato var. Bu şatoya girebilmenin tek yolu bir
köprüden geçmektir. Google Earth’ten bakarsanız göreceksiniz. Bir
köprünün görevi nedir? Bir yakayı diğer yakaya bağlar. Elçilerin İşleri
kitabı da bir köprü gibidir. Elçilerin İşleri kitabı, bizim için iki büyük
dünyayı birbirine bağlıyor. Rabbin Eski Antlaşma’daki İsrail’deki
işini, şimdi sürmekte olan Yeni Antlaşma’daki tüm dünyadaki işine
bağlıyor. İsa’nın Matta, Markos, Luka, Yuhanna’da anlatılan yeryü‐
zündeki hizmetini mektuplarda devam etmekte olan kiliselerdeki
işlere bağlıyor.
Bugün Elçilerin İşleri kitabını çalışmaya başlıyoruz. Neden Elçi‐
lerin İşleri? Elçilerin İşleri kitabı, 21. yüzyılın İzmir’inde yaşayan
İzmir Protestan Kilisesi’ni tarihin derinliklerindeki ilk kiliselere
bağlıyor. Gerçekten de köklerine önem veren bu dünyada tarihsel,
kökleri olan bir imana ve dine sahip olmak çok önemli. Neden Elçi‐
lerin İşleri? Tarih içerisinde kilisesini kuracağı vaadinde bulunmuş
2 • FİKRET BÖCEK

olan aynı İsa’nın bugün de kilisesini kurmakta olduğunu bilmemiz


gerekiyor. Ve şu anda yaşamakta olduğunu ve aramızda aktif bir
şekilde amaçlarını gerçekleştirmekte olduğunu bilerek
cesaretlenelim!
1:1-11’de Luka İsa’nın tarihini elçilerin tarihine bağlayarak bir
köprü kuruyor. Ve Kutsal Ruh’un gücüyle bizleri onlara bağlayan bir
köprü var. Vaazımızın temasına dikkat edin: yüceltilmiş Kral ve kral‐
lığının genişlemesi

K RALIN H AREKETI (1:1–3)


Luka birinci kitabıyla ilgili Teofilos’a yazıyor, yani Luka
İncili hakkında yazıyor. Ve o kitabı, ‘ilk kitabımda İsa'nın
yapıp öğretmeye başladığı her şeyi’ (a. 1) ifadesiyle anlatı‐
yor. Ve geri dönüp Luka İncili’nin sonuna baktığınızda Luka İsa’nın
hikayesini nerede bitiriyor? Göğe alınma sahnesinde. Ve burada da
ikinci kitabında aynı sahneden devam ederken yukarı alındığı
güne dek olanları (a. 2) yazıyor. Dirilişiyle göğe alınışı arasındaki
kırk günlük zaman içerisinde İsa, birçok inandırıcı kanıtlarla
elçilere dirilmiş olduğunu gösterdi. Kırk gün süreyle
onlara görünerek Tanrı'nın Krallığı hakkında konuştu
(a. 3).

Burada KRALIN HAREKETINI görmenizi istiyorum. Eğer


Luka’nın birinci kitabı olan Luka İncili İsa'nın yapıp öğretmeye
başladığı her şey (a. 1) ile ilgiliyse, ikinci kitabı olan Elçilerin
İşleri neyle ilgili olabilir? Kilise geleneksel olarak bu kitaba “İşler,
Hareketler” ya da “Elçilerin İşleri” adını vermiştir. Ama burada
gerçekten de kimin “hareketleri” ya da işleri anlatılıyor? Luka
gerçekten de, Elçilerin İşleri kitabının göğe alınmış Kral İsa’nın işleri
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 3

olduğunu, bu işleri yapmaya ve Kutsal Ruh’un gücüyle elçileri aracılı‐


ğıyla göklerden öğretmeye devam ettiğini bizlere ilan ediyor (a. 2).
Luka’da İsa’nın işlerinin başlangıcını ve alçaltılırken söylediği sözle‐
rini görüyoruz. Elçilerin İşleri’nde İsa’nın işlerinin devamını ve yücel‐
tilişini görüyoruz. Luka İncili’nde vaftizinde, İsa iyi haberi ilan etmek
için Ruh’u almıştı (Luka 3–4), Elçilerin İşlerinde ise elçiler ve kilise
İsa’nın işlerini ve sözlerini ilan etmek için Ruh’u alıp Pentekost günü
vaftiz oluyorlar.

Bu durum, İ SA CENNETE GITTIKTEN SONRA ÇALIŞMALARINI


durdurmadığı anlamına geliyor! O zaman ne kadar aktif idiyse,
bugün de aramızda o kadar aktiftir! Son yıllarda kilisemize birçok kişi
geldi, birçok kişi de kilisemizden ayrıldı. Bazıları başka şehirlere, bazı‐
ları başka ülkere taşındı. Bazıları da birkaç kere gelip aradığını bula‐
mayıp başka kiliselere gittiler. Elçilerin İşleri kitabı, Rabbin aramızda
aktif olduğunu bilmemizi istiyor. Sayımız ne olursa olsun, Rab her
zaman bizlerle birliktedir. Kilise o günlerde 3000 kişiye çıktığında
Rab nasıl aktif idiyse, 1:13’teki evin Üst Katında 120 kişiyken de aynı
şekilde aktifti.

K RALIN T ALIMATI (1:4–8)


1:4-8 ayetlerinde Luka kralın talimatlarını anlatırken dikkatimizi
ilk öğrencilere çekiyor. Çocuklar, eğer bugün İsa’yla oturup konuşa‐
bilseydiniz size ne öğretmesini isterdiniz? İsa’nın dirilişinden sonra ve
göğe alınışından önce havariler kırk gün İsa’yla birlikte zaman geçir‐
mişlerdi. İsa onlara ne öğretmişti? Luka, İsa’nın onlara Tanrı'nın
Krallığı hakkında öğrettiğini söylüyor (a. 3). Bu size şaşırtıcı
geliyor mu? Bu ayetle ilgili yorumunda John Calvin şöyle diyor:
“Şimdi bu sözle, İncil’in öğretisinin amacını özetleyerek, Tanrı'nın
içimizde hüküm sürmesi gerektiğini söylemiş oluyor.” Ve Luka, Elçi‐
lerin İşlerinde büyümekte olan bu krallığı Luka İncili’ndeki Kralın ilk
4 • FİKRET BÖCEK

gelişine bağlıyor: Kendileriyle birlikteyken onlara şu buyruğu


vermişti: “Yeruşalim’den ayrılmayın, Baba'nın verdiği ve
benden duyduğunuz sözün gerçekleşmesini bekleyin.
Şöyle ki, Yahya suyla vaftiz etti, ama sizler birkaç güne
kadar Kutsal Ruh'la vaftiz edileceksiniz.” (1:4-5).

Ve bu vaat için beklerlerken, E LÇILER BIR ARAYA


geldiklerinde İsa'ya şunu sordular: “Ya Rab, İsrail'e
krallığı şimdi mi geri vereceksin?” (a. 6). Elçiler, İsa’nın diri‐
lişinden hemen sonra bile bu çağda, bu dünyada, hemen jeopolitik bir
krallığın kuruluşu beklentisindeydiler (Bkz. Markos 10:35; Luke
22:24). Calvin’in de dediği gibi, “Bu soruda laf kalabalığı olduğu gibi
bir sürü de hata mevcuttur.” Halâ daha İsa’nın onlara neler verebile‐
ceğini düşünüyorlardı. Biz onlardan çok mu farklıyız? İsa’ya ve
O’nun kilisesine bağlı olmayı kendi bencil isteklerimize göre düşün‐
müyor muyuz?

“Ben bundan ne alabilirim? K ILISE BENIM IHTIYAÇLARIMI


nasıl tatmin edebilir? Birisi sevmediğim bir şey yaparsa, ya da
söylerse nereye gidebilirim?” Ve Kralın onların hatalı düşüncelerini,
sahte umutlarını nasıl düzelttiğine, ve onları nasıl Tanrı’nın krallı‐
ğının milli değil, uluslararası bir krallığa dönüşeceği umudunu verdi‐
ğine dikkat edin: “Baba'nın kendi yetkisiyle belirlemiş
olduğu zamanları ve tarihleri bilmenize gerek yok.
Ama Kutsal Ruh üzerinize inince güç alacaksınız. Yeru‐
şalim'de, bütün Yahudiye ve Samiriye'de ve dünyanın
dört bucağında benim tanıklarım olacaksınız.” (1:7-
8).Yani, sadece Yeruşalim’de ve İsrail’in diğer kısımlarında değil,
‘bütün Yahudiye ve Samiriye'de ve dünyanın dört bucağında benim
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 5

tanıklarım olacaksınız’ diyor. İsa, krallığının bu çağda yeryüzünde


bulunan belirli bir krallığa ya da bir devlete ya da İsrail’le ilgili eska‐
toloji senaryolarına da bağlı olmadığını söylüyor. Tam tersine, onun
krallığı daha şimdiden yeryüzündedir, ve kilisesinde ve kilisesi aracı‐
lığıyla kendisini göstermektedir. İsa, bizlere peygamber Yeşaya’nın
sözlerini hatırlatıyor. Yeşaya, Rabbin Hizmetkarı’nın İsrail milletine
tanıklık edeceğini önceden bildirmişti (43:10, 44:8), ama İsa bu
önbildirinin kilisenin dünyaya olan tanıklığıyla ilgili olduğunu
söylüyor.

Ve Y ERUŞALIM ... Yahudiye ve Samiriye... ve DÜNYANIN


dört bucağı ifadesini iyi not edin, çünkü Luka’nın ikinci kitabının
taslağı aynen bu şekilde ilerliyor. 1-7 bölümlerinde Elçiler Yeruşali‐
m’de İsa’nın yanındalar, 8-13 bölümlerinde Yahudiye ve Samiriye’de‐
ler, ve 13-28’de dünyanın dört bucağındalar. Luka, birinci kitabında
İsa’nın seyahatlerini Yeruşalim’e kadar anlatıyor. Şimdi de, ikinci kita‐
bında İsa’nın mesajının nasıl seyahat ettiğini, Yeruşalim’den başka
bölgelere nasıl yayıldığını anlatarak yazıyor. Başlangıçta, İsrail’in
imanının göbeği olan Yeruşalim’de kilisenin başlayışını görmek çok
güzel bir şey, ama Elçilerin İşleri kitabının sonunda Pavlus’un, Roma‐
lılara göre dünyanın merkezi olan Roma’da olduğunu görüyoruz.
Kilise güçsüz bir şekilde küçücük bir odada toplanıyor, ama Luka
Pavlus hakkında, Tanrı’nın Krallığını tam bir cesaretle
duyuruyordu diyerek kitabını tamamlıyor! Bizler bugün varız,
çünkü İsa Tanrı’nın Sözü’yle Kutsal Ruh’un gücünde, kilise olarak
bizlere yaşam getirdi!

K RALIN T AÇLANDIRILMASI (1:9-11)


Son olarak da, Luka İncili’ni ve Elçilerin İşlerini birleştiren Luka
Kralın taçlandırılmasını anlatarak, bu büyük kurtuluş olayına tanıklık
6 • FİKRET BÖCEK

etmiş oluyor. İsa bunları söyledikten sonra, onların


gözleri önünde yukarı alındı. Bir bulut O'nu alıp gözle‐
rinin önünden uzaklaştırdı (a. 9). Burada bahsedilen bulut,
öylesine oradan geçen bir bulut değil. Bu bulut Tanrı’nın Yüceliği
olarak bildiğimiz şekayna bulutunun ta kendisidir. Bu bulut görkem
bulutudur. Bu bulutu Vahiy 1 ve 4’te de görmüştük. Luka, Rab
İsa’nın şimdi tüm evrenin Kralı ve Rabbi olarak tahtında olduğunu
söylüyor. Ve göğe alındıklarını nasıl gördülerse, aynı şekilde bulutla
geri gelecek. “Ey Celileliler, neden göğe bakıp duruyorsu‐
nuz? Aranızdan göğe alınan İsa, göğe çıktığını nasıl
gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir” (a. 11). Aynı
şekilde görkem bulutlarıyla geri dönecek, her diz çökecek, ve her dil
Baba Tanrı’nın yüceliği için İsa Mesih’in Rab olduğunu ikrar edecek.

Bugün Elçilerin İşleri KITABININ BIR KÖPRÜ OLDUĞUNU


söyleyerek başladım. Bugün okuduğumuz ayetlerin sonunda, elçilerle
aramızdaki köprünün İsa Mesih olduğunu görüyoruz. Bugün İzmir
Protestan Kilisesi’nin yüce Rabbi’nin İsa Mesih olduğunu, ve bir gün
görkem bulutlarıyla tekrar geleceğini İzmir’e duyurmalıyız. Rabbi‐
miz, kendi krallığını sizler aracılığıyla genişletecek!

Baba, O ĞUL VE K UTSAL R UH ’ UN A DIYLA . Amin.


2

Krallık Bir Odaya Sığdığı


Zamanlarda, Elçilerin İşleri
1:12-26

Krallık Bir Odaya Sığdığı Zamanlarda, Elçilerin İşleri


1:12-26
Bir evin nasıl inşa edildiğini gözlemleme fırsatınız ya da bizzat
inşaatta çalışma fırsatınız oldu mu? Çatıya kiremitler serilmeden
önce, duvarlar boyanmadan, sıvanmadan, tuğlalar örülmeye başlan‐
madan önce ne gerekiyor? Temelin atılması gerekiyor. Neden?
Çünkü temel evi destekler ve taşır.
Yeni Antlaşma kiliseyi tanımlarken, kiliseyi Tanrı’nın yaşadığı
yer olarak tanımlıyor ve her birimizi de kilisenin duvarlarının inşa‐
sında kullanılan birer taşlar, tuğlalar olarak tanımlıyor (1 Petrus 2:5–
10; Efes. 2:11–22). Peki temel nedir? Yeni Antlaşma, elçileri ve
onların doktrinlerini de evi destekleyen ve güçlendiren temel olarak
tanımlıyor (Efes. 2:20; Elç. İşl. 2:42). Kutsal Ruh gelip, kilise evinde
yaşamaya başlamadan önce, mutlaka bir temelin atılması
gerekiyordu.
Bugün okuduğumuz ayetlerde, Kutsal Ruh’un yardımıyla Elçile‐
rini kullanan İsa Mesih’in işlerine bakmaya devam ederken, Tanrı’nın
uluslararası, milenyumlar arası krallığının bir odada, bir evin salo‐
nunda başladığını görüyoruz. Elçilerin İşleri 1:13’te bu oda şöyle
8 • FİKRET BÖCEK

tanımlanıyor: Kente girince kaldıkları evin üst katındaki


odaya çıktılar. Petrus, Yuhanna, Yakup, Andreas, Fili‐
pus, Tomas, Bartalmay, Matta, Alfay oğlu Yakup, Yurt‐
sever Simun ve Yakup oğlu Yahuda oradaydı. Böylece
Tanrı’nın Yeni Antlaşma evi olan kilisenin temelinin inşası başlamış
oldu. Ama buradaki önemli bir noktaya dikkat etmenizi istiyorum:
İnşa eden bizler değiliz, inşa eden Mesihtir. Biz bu gerçeği Mesih’in
kilisesini Kutsal Ruh’la vaftiz edeceği vaadinde de görüyoruz.
Nitekim kilise ona dua ediyor (1:14). Aynı şekilde, bu gerçeği Kutsal
Ruh’un Kutsal Yazılar’da konuşmasıyla Yahuda’nın dinden sapaca‐
ğını ve mutlaka yerine başka birisinin bulunması gerektiğini gösterdi‐
ğinde görüyoruz (1:16). Kilisenin, Yahuda’nın yerine geçecek kişi için
sadece Tanrı’ya yakarmasında da görüyoruz (1:24). Bu gerçeği, kadim
bir gelenek olan kura çekme geleneğinde de görüyoruz (1:26). Süley‐
man’ın Özdeyişlerinde dediği gibi: “Kura koyna atılır; Fakat onun her
hükmü Yahve’dendir.” (Sül. Özd. 16:33).

Peki, M ESIH KRALLIĞINI KURARKEN KILISE NE YAPIYOR ? B UGÜN


Kutsal Ruh’un vaftizini yaşamak için nasıl bir kilise olmamız
gerekiyor?

D UAYA A DANMIŞ (1:12-14, 24-26)


Krallık bir odaya sığdığı zamanlarda burada ilk gördüğümüz şey,
kilisenin duaya adanmış olduğu gerçeğidir. Özellikle 1:14 ayetine
dikkat edin: Bunlar tam bir birlik içinde sürekli dua
ediyordu. Yüzyirmi kişi Mesih’in Ruhunun armağan olarak gelme‐
sini beklerlerken dua ediyorlardı. Kilise olarak burada, gerçek duada
olması gereken iki şey öğreniyoruz. İlk olarak, kilise tam bir birlik
içerisinde duada bir olarak dua ediyorlardı. Luka, başka bir ayette
de duada bir olma ifadesini kullanıyor (4:24) ve birlik olarak karar
vermekten bahsediyor (15:25). Birbirimizden ayrı bir şekilde dua etti‐
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 9

ğimiz zaman, kanalını arayan eski radyolar diğer kanallarla karışan


ayarını tam tutturamadığımız bir radyo gibiyiz. Ama birlik olup dua
ettiğimiz zaman, bir araya gelip yüklerimizi paylaştığımız ve Rabbin
krallığının bizim aracılığımızla gelmesi amacıyla bir araya geldiğimiz
zaman, tam odaklanmış ve radyonun ayarını tam tutturmuş gibi
oluyoruz.
İkincisi, kilise hiç durmadan sürekli dua ediyorlardı: kendile‐
rini duaya adıyorlardı. Burada ‘sürekli dua ediyorlardı’ ifadesini
‘kendilerini duaya adıyorlardı’ olarak çevirebiliriz. Luka, bu ifadeyi
kilisenin kendisini duaya adamasıyla ilgili olarak 2:42’de ve elçilerin
kendilerini duaya adamalarıyla ilgili olarak da 6:4’te kullanıyor.
Burada muhteşem bir şeyi görmenizi istiyorum. Bu genç kilise Rab
İsa Mesih’in onlara vaat etmiş olduğu Kutsal Ruh için dua ediyor‐
lardı. İsa’nın onlara Kutsal Ruh’u vaat etmiş olduğunu bilmeleri
Kutsal Ruh’un gelmesi için dua etmelerine vesile olmuştu. ‘Ne de olsa
zaten gelecek’ diyerek yerlerinde oturmadılar... dua ettiler. 1608-
1680’de yaşamış İngiliz bir pastör olan Thomas Brooks ‘Tanrı’ya o
kadar sık ve utanmadan dua etmeliyiz ki, duamız cevaplanmadığında
Tanrı yüzümüze bakamayacak kadar utansın’ diyor. İzmir Protestan
Kilisesi olarak kilisenin dua günlerine (Çarşamba) ya da Pazar günle‐
rine bakışımız da böyle mi? İbadetlerimizde ciddi miyiz? Evlerimizde
dua ederken böyle mi davranıyoruz?

K ELAMLA Y ÖNETILEN (1:15-23)


Kilisenin, Mesih’in krallığını inşa etmesine verdiği karşılığın
ikinci karekteristik özelliğine bir bakalım. Kilise bir odaya sığdığı
zamanlarda Kelamla yönetiliyordu. Duaya ve Kelama adanmışlardı.
Dr. Guy Waters “Bu karakteristik özellikler eksik olduğu yerlerde
kilisenin gelişmesini bekleyemeyiz” diyor. Tam tersi de doğrudur.
Duaya ve Kelama adanmışlığın olduğu yerlerde Tanrı’nın Ruhu’nun
üzerimize döküldüğünü görüyoruz.
Kelamla nasıl yönetiliyorlardı? Petrus’un kalkıp topluluğa
10 • FİKRET BÖCEK

hitaben bir konuşma yaptığını okuyoruz: O günlerde Petrus,


yaklaşık yüz yirmi kardeşten oluşan bir topluluğun
ortasında ayağa kalkıp şöyle konuştu: “Kardeşler,
Kutsal Ruh'un, İsa'yı tutuklayanlara kılavuzluk eden
Yahuda ile ilgili olarak Davut'un ağzıyla önceden bildir‐
diği Kutsal Yazı'nın yerine gelmesi gerekiyordu.Yahuda
bizden biri sayılmış ve bu hizmette yerini almıştı” (1:15-
17). İsa Mesih dirilişinden sonra öğrencilerine kırk gün boyunca ders
verdikten sonra Petrus’un Eski Antlaşma’yı okuduğunu görüyoruz ve
Petrus Kutsal Yazıları’ın yerine gelmesi için Yahuda’nın ihanet edip
yoldan sapmasınn (1:16,17) ve yerine başka birisinin gelmesinin
(1:20) zorunlu olduğunu söylüyor. Petrus Tanrı’nın konuştuğunu
nereden biliyordu? Çünkü Kutsal Kitabı okuyordu! Özellikle
Mezmur 69’u ve 109’u okuduğunu biliyoruz. Ruhunuz için Tanrı‐
’dan canlı bir ses işitmek istiyorsanız Kutsal Kitabınızı alın ve sesli bir
şekilde okuyun! Petrus’un Kutsal Yazılar’dan işitmiş olduklarını
Kutsal Ruh’un sesine benzettiğini görüyoruz (1:16). John Calvin
bu konuda şu yorumu yapıyor: “Ruhsal körlüğümüzden dolayı Kutsal
Yazılara vermemiz gerektiğinden çok daha az yetki verdiğimiz için,
Tanrı’nın yetkisini sürekli hatırladıkça imanımız güçlenip teyit
edilsin diye bu tür ifadeleri not edip, kendimizi bu ifadelerle aşina
hale getirmeliyiz.”

Geçenlerde kilisemizi ziyaret eden bir kardeşimiz,


reform teolojisiyle ilgili ifadeleri ilk kez duyduğundan merak edip
“Sizi siz yapan şeyler neler acaba?” diye sordu. Kilise olarak inançları‐
mızda ve yaptıklarımızda Kelam tarafından yönetiliyor oluşumuz en
önemli özelliklerimizden birisi! Tabii ki mükemmel değiliz, ama
Rabbin Kelamı için azimli ve gayretliyiz, çünkü bu Kelam, bizim için
Tanrı’nın yaşayan ve aktif sözüdür. Petrus, daha yeni emeklemeye
başlayan bu kiliseyi Tanrı’nın Kelamı’yla yönetmeye çalışıyordu.
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 11

Bu nedenle, M EZMURLARIN Y AHUDA HAKKINDA VE BAŞKA BIR


havarinin gerekliliği hakkında söylediklerini uyguladığını görüyoruz.
1:21’de Yahuda’nın yerine başka birisinin gelmesi gerektiğini söyle‐
yerek mezmurlarda okuduğunu uygulamaya koyuyor: Buna göre,
Yahya'nın vaftiz döneminden başlayarak Rab İsa'nın
aramızdan yukarı alındığı güne değin bizimle birlikte
geçirdiği bütün süre boyunca yanımızda bulunan
adamlardan birinin, İsa'nın dirilişine tanıklık etmek
üzere bize katılması gerekir (1:21-22).

Kilisenin neden, ILLE DE ON IKI HAVARIYE IHTIYACI VARDI ?


Çünkü kilise Tanrı’nın gerçek İsraili’nin devamıdır, ve Mısırdan
Çıkış kitabında İsrail’in on iki oymağı kilisenin temelleridir. On iki
oymak kilisedir. Kiliseye işaret eder. Bu nedenle Petrus da havarilerin
sayısını on ikiye tamamlıyor. Kilisenin kaç temeli vardır? Bir. Bu
nedenle de, elçiler grubu, kurtuluş tarihimizde tekrarlanmayacak bir
gruptur. Elçiler yeniden oluşturulmayacak. Temel bir kez atıldı‐
ğından tekrar havariler grubu, elçiler grubu oluşturmak gerekmiyor.
İşte bu nedenle, elçilerin doktrinine bağlı olan bir kilise elçisel
kilisedir.

Kelamla yönetilme prensibi KONUSUNDA P ETRUS ’ UN VARDIĞI


sonucu şu şekilde uygulayabiliriz. Görünen kilisenin önemi konu‐
sunda ikna olmamız gerekiyor, ama kilisenin günümüzde nasıl yöne‐
tildiği konusunda da ikna olmamız şart. Birçok Hristiyan kardeşimiz
yalnız kalmayı, kiliseye gitmeden kendi başlarına yalnız kalarak ilahi
söyleyip, dua edip ibadet etmeyi seçtiklerini söylüyorlar. Hatta bazı‐
ları da kötü kiliselere tepki gösterip ev kilisesi kurduklarını söylüyor‐
12 • FİKRET BÖCEK

lar. Bazı yabancılar da yıllarca hiçbir kiliseye katılmadan evlerinde


aileleriyle ‘kilise yaptıklarını’ söylüyorlar! Maalesef, bu da yabancı
misyonerlerin kendilerini kandırma şekli! Peki bu gibi durumlarda ne
oluyor? Birisi kendi otoritesini veya amaçlarını ev grubunda gerçek‐
leştirmeye çalışıyor ama hiç kimseye hesap verme gereksinimi
duymuyorlar. Yalnız kovboylar gibi istedikleri şekilde davranıp, iste‐
dikleri gibi kiliseyi tanımlayabileceklerini sanıyorlar. Tek adam yöne‐
timleri de bu gibi durumlarda ortaya çıkıyor. Tek adam kendisini
pastör-rahip olarak atayarak kendisini tek başkan ilan ediyor ve hiçbir
yere sorumlu olmadan, kimseye hesap vermeden her yerde kendisini
rahip olarak tanıtıyor. Bu şekilde kendi amaçlarına hizmet eden ama
kiliseye büyük zararlar veren bir anlayış türemiş oluyor.

Rabbe Teslim Olan (1:24-26)


Son olarak, kilise tek bir odaya sığdığı zamanlarda tamamen
Rabbe teslim olmuştu. Kutsal Ruh için dua ediyorlardı ve Kelamın
yönlendirişini izliyorlardı, ama nihayatında kendilerini Tanrı’ya
vermişlerdi. Nasıl yani? 1:26’da Yahuda’nın yerine geçebilecek iki
aday sunmuş olduklarını görüyoruz. Peki, Yahuda’nın yerine geçmesi
gereken kişinin kim olduğunu nasıl biliyorlardı? Ardından bu iki
kişiye kura çektirdiler; kura Mattiya'ya düştü. Böyle‐
likle Mattiya on bir elçiye katıldı. Zar atarak, taş atarak, ya da
kendi kültürlerine göre seçimi insandan başka şartlara bırakarak karar
verme yöntemine kura çekmek deniliyordu. Kura çekerek, zar atarak
insanın karışmamasını sağlayıp Tanrı’nın isteğini anlamaya çalışıyor‐
lardı. John Calvin bu konuda şöyle diyor: ‘İsa Mesih on iki havarisini
doğrudan atamıştı, kilise ise onbirlere on ikinci kişiyi atarken kura
çekerek kararın insandan değil, Tanrı’dan geldiğini göstermeye
çalışıyor.’
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 13

İsa Mesih, O ZAMANLAR KRALLIĞINI ÜST KATTAKI BIR ODADA


inşa ediyordu. Bugün de, bu odada bizim kilisemizde aramızdadır. Siz
nasıl tanınmak istiyorsunuz? Mesih’in gerçek krallığını doğru bir
şekilde temsil eden, doğru bir şekilde ifade eden bir kilise olarak ya da
birey olarak tanınmak istiyorsanız Rabbe dua edin, Rabbin Kelamının
ardınca gidin, ve her yönden kendinizi Rabbe verin.

Baba, O ĞUL VE K UTSAL R UH ’ UN A DIYLA . Amin.


3

Pentekostal İşaretler, Elçilerin


İşleri 2:1-13

Pentekostal İşaretler, Elçilerin İşleri 2:1-13


Birçok evanjelik Hristiyan Elçilerin İşleri 2’ye, ‘Sizin kendi kişisel
pentekostunuz’ diyerek bakıyor. “Nasıl Ruh’la dolu bir Hristiyan
olabilirim ve kilisem nasıl Ruh’la dolu bir kilise olabilir?” diye soru‐
yorlar. Hatta ‘Adım Adım Ruh’la Dolma Yöntemleri’ dersleri veri‐
yorlar ya da ‘Ruh’la Dolu Çalışma Kutsal Kitabı’ bastırıyorlar. Ama
Ruh’la nasıl dolacağımızı konuşmadan önce kiliseyi dolduran Ruh
hakkında konuşmak istiyorum.
Geçen hafta bırakmış olduğumuz yerden, Tanrı’nın krallığı konu‐
suyla devam ediyoruz. Tanrı’nın krallığı yüz yirmi kişi olarak bütün
imanlılar bir arada bulunuyordu ve krallık odanın dışına
taşmak, fışkırmak üzereydi (a. 1). Ve İsa onlara Baba Tanrı’nın
vaadini o odada beklemelerini söylemişti. İşte o vaat Pentikost
Günü geldiğinde gelmişti (a. 1). Yasaya göre Pentekost kutlaması
bütün Yahudi erkeklerin katılmak zorunda olduğu üç bayram kutla‐
masından birisiydi (Mıs. Çık. 23:17). Pentekost, Fısıh’tan elli gün
sonraydı ve “Hasat Bayramı” (Mıs. Çık. 23:16) olarak kutlanıyordu,
çünkü ilk arpa hasadına denk geliyordu.
Luka Pentekost günü geldiğinde derken ne demek istiyor?
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 15

Geçen yıllarda da gelmiş olan Pentekost günü, tekrar gelmişti. Luka


burada geldiğinde ifadesiyle o günle ilgili peygamberliğe dikkati‐
mizi çekmek istiyor. Luka peygamberlikle ilgili önemli bir kelime
kullanıyor. Eski Antlaşma’nın Grekçe çevirisinde Yeremya
peygamber yetmiş yıllık Babil sürgününün tamamlanışını “Ama
yetmiş yıl dolunca” (Yer. 25:12) ifadesiyle anlatıyor. Luka, İsa’nın
kullandığı bu kelimeyi Luka 9:51’de Rab’bin göğe alınışını anlatan
“Göğe alınacağı gün yaklaşınca” ifadesinde kullanıyor. Bu kelimenin
anlamını daha iyi anlamak için bir kum saatinin altına düşüp
dolduran kum taneciklerini düşünün. Elçilerin İşleri 2’de bu bayram
kutlamasının nihai amacına ulaştığına tanıklık ediyoruz. Kum
saatinin üstü boş değil ama alt kısmı dolu. Havariler Pentekostun
sonunu değil, ulusların hasat olarak Rabbe getirilmeleriyle pentekost
gerçeğinin başlangıcını kutluyorlar (Yeş. 2:2–4).
Tanrı’nın Krallığı’nın bu odanın dışına çıkıp yeryüzündeki tüm
milletleri Rab için hasat etme zamanı gelmiş olduğu için, Luka Pente‐
kost’un önemini üç şekilde anlatıyor.

Y ENI B IR Y ARATILIŞIN İ ŞARETI (2:2)


O gün olanları tekrar anlamaya çalışalım. Hiçbir önemi olmayan
bir odada, hiçbir önemi olmayan yüzyirmi kişiyle birlikte, insanlık
tarihini değiştirecek bir olay yaşanmak üzereydi. Luka, Ansızın
gökten, güçlü bir rüzgarın esişini andıran bir ses geldi
ve bulundukları evi tümüyle doldurdu diyor (a. 2). Burada,
bizim Ege esintisi gibi bir esintiden bahsetmiyoruz. Bu esinti Pente‐
kost’un yeni bir yaratılış olduğunun işaretiydi. Burada ne demek iste‐
diğimi açıklayayım.
Kutsal Yazılar’da rüzgâr genellikle Kutsal Ruh’a işaret eder. Bunu
nereden biliyoruz? İsa’nın da dediği gibi: “Yel dilediği yerde eser;
sesini işitirsin, ama nereden gelip nereye gittiğini bilemezsin. Ruh'tan
doğan herkes böyledir.” (Yuhanna 3:8). Başka bir deyişle, rüzgâr nasıl
hakim, güçlü ve sadece kendi kontrolünde hareket ediyorsa Kutsal
16 • FİKRET BÖCEK

Ruh için de aynısı geçerlidir. Kutsal Ruh hakimdir, Tanrı’nın yaratıcı


varlığıdır. Pentekost’un yeni bir yaratılış olduğunu görmemize
yardımcı olması için size iki Eski Antlaşma örneği vereyim.
Yaratılış 2:7’de şunu okuyoruz: “RAB Tanrı Adem'i topraktan
yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan
varlık oldu.” (Sonra Yahve Tanrı toprağın tozundan adamı şekillen‐
dirdi ve burun deliklerine yaşam nefesi üfledi ve insan yaşayan bir
yaratık oldu). Adem “toprağın tozundan” idi, her gün üzerinde yürü‐
düğünüz toprağın tozundan yaratılmıştı. Adem topraktı, kirdi, bir
çamur yığınıydı, yaşamsızdı. Ama Kutsal Ruh’un yaratıcı, yaşam
veren gücü onun içine girdiği zaman “yaşam nefesi” üfleyerek Adem’i
daha önce olmadığı bir şey yaptı. Adem toprağın tozu iken, yaşayan
bir yaratık oldu, canlı oldu. Hezekiel 37’de çok etkili bir tasvirle karşı‐
laşıyoruz. Hezekiel kuru kemiklerle dolu bir vadi görüyor. Rab, kuru
kemiklerin canlanması için Hezekiel’in kemiklere peygamberlikte
bulunmasını, yani vaaz vermesini istiyor. Hezekiel’in incil müjdesini
vaaz etmesiyle, kemiklere nefes giriyor, kemikler etle kaplanıyor, ve
yaşamaya başlıyorlar. Sonra Hezekiel 37:11’de şöyle diyor: “bu
kemikler, onlar bütün İsrail evi.” Kutsal Ruh, içinde yaşam olmayan
kuru kemikler gibi olan halkına tekrar yaşam veriyor!

İşte, Y ERUŞALIM ’ DEKI O KÜÇÜK ODADA K RALIMIZ R AB İ SA IÇINDE


yaşam belirtisi olmayan kuru kemiklerden oluşan bir kil yığınını eline
alıp onları tüm dünyaya yeni bir yaratılışı duyursunlar diye yeni bir
yaratılışın başlangıcı olarak yeniden yarattı.

Y ENI B IR T APINAĞIN İ ŞARETI (2:3-4)


Burada Pentekost gününde yeni bir tapınağın inşa edildiğini
gösteren ikinci bir işaret var. 2:3’te Ateşten dillere benzer bir
şeylerin dağılıp her birinin üzerine indiğini gördüler
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 17

diyor. Kutsal Kitap’ta ateş hem temizlemenin hem de yargının sembo‐


lüdür. Pentekost gününde orada bulunanların hepsi mutlaka
Mısırdan Çıkış 3’teki yanan çalı hikayesini duymuşlardır. Musa’nın
üzerine bastığı yer “kutsal yerdi” çünkü yanan çalı Rab’bin orada
olduğuna işaret ediyordu. Temizleme yönü hakkında, Tanrı’nın
tamamen kutsal ve saf olduğunu biliyoruz. Ateş tasviri de Tanrı’nın
temizleme işini görmemizi sağlıyor. Ve Ateşin yargı görevi hakkında,
Musa’nın Tanrı’nın kutsallığını görüp kendisinin kutsal olmadığını
kabul edip, yere çökmeye zorlanması ateşin yargı yönüne işaret
ediyor. Tanrı’nın çölde geceleri ateş sütunu şeklinde ve gündüzleri
görkem bulutu şeklinde halkıyla birlikte olduğunu biliyorlardı. İsrail’i
koruyarak onları teselli ediyordu, ama Mısırlılar sınırları aştıkları
taktirde onları yargıyla uyarıyordu.

Ama bugün Elçilerin İşleri 2’deki ayetlerde en önemlisi


çadır tapınağın yapılması ve sonra Tanrı’nın görkem bulutunun
çadırı dolduruşudur. Eski Antlaşma, Tanrı’nın görkem bulutunun
çadırı doldurması resmini Kutsal Ruh’u tasvir etmek için kullanmak‐
tadır. Mısır’dan Çıkış 40:34-38 ayetleri çadır tapınağın tamamlanma‐
sından sonra Kutsal Ruh’un tüm sunuları sahiplenmek ve Kutsalların
Kutsalını doldurmak üzere tapınağın üzerine indiğini anlatmaktadır.
Çadır tapınağa sunu getirenlerin hepsi temizlendi. Getirdikleri
sunular günahlarının yerine ateşten geçirilerek yargılanmış oluyordu.
Sonraları, insanlar hata yapmaya ve günah işlemeye devam ettikçe,
tapınak ve rahipler de yobazlaşmaya başlamışlardı. Rab gelecekte bir
gün “aniden tapınağına geleceğini” ve Levi’den gelen rahipleri şöyle
arıtacağını anlatıyor: “Fakat onun geldiği güne kim dayanabilir? ve
göründüğü zaman kim durabilir? çünkü maden tasfiye edenin ateşi,
ve çırpıcının kili gibi olacak; ve gümüş tasfiye eden ve temizleyen
adam gibi oturacak, ve Levi oğullarını arındıracak, ve onları altın ve
gümüş gibi tasfiye edecek; ve RABBE doğrulukla takdime arz edecek‐
ler. Ve eski günlerde, ve geçmiş yıllarda olduğu gibi Yahuda’nın ve
18 • FİKRET BÖCEK

Yeruşalim’in takdimesi RABBE hoş gelecek. Ve hüküm için size yakla‐


şacağım; ve afsunculara karşı, ve zina edenlere karşı, ve yalan yere and
edenlere karşı, ve ücretinde ücretliye, ve dul kadınla öksüze gaddarlık
edenlere karşı, ve garibin hakkını eğrilten ve benden korkmayanlara
karşı, ben tez şahit olacağım, orduların RABBİ diyor.” (Mal. 3:2-5).
Pentekost gününde Tanrı’nın arıtma ve kutsama işi havarilerinin
üzerine indiği zaman çadır tapınak gerçek amacına ulaşmış oldu. İşte
bu şekilde Kutsalların Kutsalında olduğu gibi, İmanlıların hepsi
Kutsal Ruh'la doldular (a. 4). Umarım Elçilerin İşleri 2’nin kili‐
senin ne olduğunu tanımlamakta olduğunu görüyorsunuzdur, ne
olmaya çalışması gerektiğini tanımlamıyor.

Y ENI B IR İ NSANLIĞIN İ ŞARETI (2:4-13)


Pentekost gelmişti ve beraberinde de yeni bir yaratılış, yeni bir
tapınak, yeni yaratılışın tapınağında ibadet edecek yeni bir insanlık
getirmişti. Arkadaşlar, Pentekost gününde Tanrı’nın Babil’deki
milletlerin dillerini karıştırarak onlara vermiş olduğu laneti tersine
döndürdüğünü görüyoruz. Bunu nasıl görüyoruz?
Ruh'un onları konuşturduğu başka dillerle konuş‐
maya başladılar. O sırada Yeruşalim'de, dünyanın her
ülkesinden gelmiş dindar Yahudiler bulunuyordu.
Sesin duyulması üzerine büyük bir kalabalık toplandı.
Herkes kendi dilinin konuşulduğunu duyunca şaşa‐
kaldı. (a.4-6). Aramızda Partlar, Medler, Elamlılar var.
Mezopotamya'da, Yahudiye ve Kapadokya'da, Pontus
ve Asya İli'nde, Frikya ve Pamfilya'da, Mısır ve Libya‐
'nın Kirene'ye yakın bölgelerinde yaşayanlar var. Hem
Yahudi hem de Yahudiliğe dönen Romalı konuklar,
Giritliler ve Araplar var aramızda. Ama her birimiz
Tanrı'nın büyük işlerinin kendi dilimizde konuşuldu‐
ğunu işitiyoruz (a. 9-11).
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 19

Burada bizlere çok güzel bir mesaj veriliyor! Dünya için


çok güzel bir mesaj görüyoruz! Siyasetçilerimiz, uzmanlarımız ve
alimlerimiz istedikleri kadar farklılıklarımızı, birliğimizi, kimliğimizi
konuşsunlar, bizim farklılığımız, kimliğimiz sadece Kralımız İsa Mesi‐
h’te gerçek birliği tadacaktır. Renklerimiz, ülkelerimiz, ırklarımız,
siyasi ideolojilerimiz sadece ve yalnızca Tanrımızın kurtaran
lütfunda birleşebilir: “Artık ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne
erkek ne dişi ayrımı var. Hepiniz Mesih İsa'da birsiniz.” (Gal. 3:28).

Kardeşler, Elçilerin İşleri 2 sizin kendi “kişisel


Pentekostunuzla” alâkalı değil. Bu bölüm, Rabbimiz İsa Mesih’in
göklerdeki krallığını aynen yeryüzünde de kurmakta olduğunu göste‐
ren, bizzat İsa Mesih’in kendi evrensel projesidir. Rabbimizin
ölümünden elli gün sonra başladı. Bugün burada, aramızda da devam
etmektedir. Bizler aracılığıyla tüm dünyada devam etmesini diliyo‐
ruz! Tanrı’nın kurtarma, aklama ve kutsama gücüne tanıklık ederek
yeni bir yaratılış olarak yaşayalım! Yeni bir tapınak olarak doğru övgü
kurbanları sunalım! Birbirimiz için ve bu dünya için daha gerçekçi bir
sevgiyle yeni bir insanlık olarak hareket edelim!

Baba, O ĞUL VE K UTSAL R UH ’ UN A DIYLA . Amin.


4

Vaftiz Lütfu, Elçilerin İşleri 2:37-


41, Heidelberg Kateşizmi, 72-74

Vaftiz Lütfu, Elçilerin İşleri 2:37-41, Heidelberg Kateşizmi, 72-74


Rabbimiz göklere alınmadan önce kendi temsilcileri olan elçile‐
rine şu emri vermişti: “Gidin bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiş‐
tirin. Onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin.” (Matta
28:19). Vaftiz iki şeyi ihtiva eder: su ve kelam.
Kanlı sünnet işaretinin aksine, Tanrı’nın Kuzusu bizim yerimize
kendi kanını akıtmış olduğundan dolayı, artık halkı suyla vaftiz
ederek antlaşma halkına dahil ediyoruz. Eski Antlaşma’da ‘vaftizler’
olarak tanımlanan bazı olaylara baktığımızda suyun önemli bir işaret
olduğunu görüyoruz. Nuh’un Tufanı olayında: Tanrı hem günahkâr
dünyayı yargılamak için, hem de kendi halkını dünyadan ayırmak
için yeryüzüne bol bol su göndermişti. ‘Bir zamanlar, Nuh'un günle‐
rinde gemi yapılırken, Tanrı'nın sabırla beklemesine karşın bu ruhlar
söz dinlememişlerdi. O gemide birkaç kişi, daha doğrusu sekiz kişi
suyla kurtuldu. Bu olay vaftizi simgeliyor. Bedenin kirden arınması
değil, Tanrı'ya yönelen temiz vicdanın dileği olan vaftiz, İsa Mesih'in
dirilişiyle şimdi sizi de kurtarıyor’ (1 Petrus 3:20-21). Kızıl Deniz
olayında: Pavlus, İsrail’in suların arasından geçmesini vaftiz olarak
adlandırıyor. ‘Kardeşler, atalarımızın hepsinin bulut altında korundu‐
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 21

ğunu ve hepsinin denizden geçtiğini bilmenizi istiyorum. Musa'ya


bağlanmak üzere hepsi bulutta ve denizde vaftiz edildi’ (1 Kor. 10:1-
2). Tanrı düşmanlarını yargılamak ve halkını düşmanlarından ayırt
etmek için suyu kullanmıştı (Mıs. Çık. 14). İbraniler kitabı kahinlerin
bütün yıkanmalarını (Mıs. Çık. 29:4; 30:17-21; 40:32), “διαφοροις
βα)τισ,οις”, yani “çeşitli vaftizler” (İbr. 9:10) olarak tanımlıyor.

İsa Mesih SADECE RITÜEL BIR SU IŞARETI VERMIYOR , AMA AYNI


zamanda bu işaretin sözlerle, yani kelamla kullanılmasını emrediyor.
Neden? Çünkü sözler olmadan bu işaret anlamsız olurdu. Evliliği
düşünün. Yüzükler takılıyor, ama birbirlerine karşılıklı evlilik vaatle‐
rini söylemeden yüzüklerin takılması ne anlam ifade edebilir,
değil mi?
Vaftiz suyu, Üçlübirlik Tanrısı’nın adıyla gelen lütfun bütün
bereketlerine işaret eder.

T ANRI ’ NIN G IRIŞIMINDE G ÖRÜNÜYOR


Vaftiz lütfu Tanrı’nın girişiminde görünür. İsa’nın öğrencileri
“bütün uluslara” “gitmeden” önce İsa “bütün ulusları” Pentekost
gününde onların ayağına getirmişti. Ve Petrus’un vaazını dinledikten
sonra, Yeruşalim’de toplanmış olan kalabalık yüreklerine hançer
saplanmış gibi oldular (a. 37), yani günahlı olduklarına ikna
olmuşlardı. Vaazı dinleyenler, “Kardeşler, ne yapmalıyız?” (a.
37) diye soruyorlar. Petrus’un cevabına bakın: “Tövbe edin, her
biriniz İsa Mesih'in adıyla vaftiz olsun. Böylece günah‐
larınız bağışlanacak ve Kutsal Ruh armağanını alacak‐
sınız” (a. 38). Ne demesini bekliyorduk ki? “Tövbe edin ve inanın”
demesini bekliyorduk, öyle değil mi? Ama Petrus herkesin İsa Mesi‐
h’in adıyla vaftiz olması gerektiğini söylüyor. Neden? Çünkü vaftiz
inananlar için ve Tanrı’nın halkına ait olanlar için dışsal bir işarettir.
Elimizdeki yeni çevirinin ‘böylece günahlarınız bağışlanacak’ ifade‐
22 • FİKRET BÖCEK

sini aslında, günahların ortadan kaldırılması, silinmesi


(εις αφεσιν α,αρτιων) olarak çevirmemiz Grekçe’ye daha aykın
olur. Sadece vaftiz olun değil, günahlarınızın bağışlanması
için vaftiz olun diyor. Bunu vaftiz suyunun kendisi mi yapıyor?
Bu da bizi bugün okuduğumuz Heidelberg Kateşizmi’nin 72. soru‐
suna getiriyor: “Suyla dışsal yıkanmanın kendisi günahları
yıkar mı?” Cevap: Hayır, sadece İsa Mesih’in kanı ve
Kutsal Ruh bizi tüm günahlardan temizler.
Petrus, vaftizle bağışlanma arasında böyle yakın bir bağlantıyı
nasıl kurabilir? Çünkü vaftiz, Tanrı'nın, içimizde başlattığı girişimiyle
gerçekleştirdiği içsel realitenin dışsal bir işaretidir. Bu noktaya dikkat
edelim. Dışsal olarak vaftiz, ama içsel olarak bağışlanma ve
Kutsal Ruh armağanı var. Ayrıca Heidelberg Kateşizmi’nin 73.
sorusuna da bakalım:
“O halde, Kutsal Ruh neden vaftize ‘yeniden doğuş
suyu’ ve ‘günahların yıkanması’ diyor?” Cevap. Bu
kelimeler için Tanrı’nın iyi bir sebebi var. Öncelikle,
Kutsal Ruh bize suyun bedenimizdeki kiri giderdiği
gibi, Mesih’in kanının ve Ruhu’nun da günahlarımızı
öyle kaldırdığını öğretmek istiyor. Fakat daha da önem‐
lisi, bu tanrısal vaat ve işaretle, bedenlerimizin fiziksel
olarak suyla yıkanması gibi, günahlarımızdan da
ruhsal olarak gerçekten yıkanmış olduğumuzun güven‐
cesini vermek istiyor.
Vaftiz, Tanrı’nın bağışlama ve kutsamak için bir girişimde bulun‐
duğunu bize gösteriyor, ama aynı zamanda, bu realiteler konusunda
bize güvence vermek için bize hissedilir bir şekilde yaklaştığını
gösteriyor.

B EBEKLERIMIZDE G ÖRÜNÜYOR
Petrus bütün bunları inanlılara söylüyor. Ama sonra şöyle devam
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 23

ediyor: “Bu vaat sizler, çocuklarınız, uzaktakilerin hepsi


için, Tanrımız Rab'bin çağıracağı herkes için geçerli‐
dir” (a. 39). Vaftiz lütfu bebeklerimizde de görünüyor. Sadece
inananların hepsinin dışsal işareti değil, fakat aynı zamanda inanan‐
ların topluluğuna ait olanların da dışsal işaretidir. Burada kullanılan
Sizler, çocuklarınız, uzaktakilerin hepsi ifadelerinin Avra‐
ham’ın (İbrahim) hikayesinden alıntılandığını göstermek istiyorum.
“Ve Tanrı Avraham’a şöyle dedi: “Ve sana gelince, sen ve senden
sonra gelen tohumun kendi kuşakları boyunca benim antlaşmamı
tutacaksın” (Yar. 17:9). Sonra şöyle diyor: “Aranızda sekiz günlük
olan erkek çocuk sünnet edilecektir. Sizin kuşaklarınız boyunca her
erkek ister sizin evinizde doğmuş olsun, ya da sizin tohumu‐
nuzdan olmadan herhangi bir yabancıdan sizin paranızla satın
alınmış olsun, sizin evinizde doğan çocukla, sizin paranızla satın
alınmış olan kesinlikle sünnet edilecektir. Antlaşmam bedenlerinizde
sonsuz bir antlaşma olarak bulunacaktır” (Yar. 17:12-13). Evet, Eski
Antlaşma’daki sünnetin yerini alan vaftiz sakramenti antlaşmanın
yeni işaretidir. Heidelberg Kateşizmi’nin 74. sorusuna bakalım:
Bebekler de vaftiz edilmeli mi? Evet. Bebekler de yetişkinler
gibi Tanrı’nın antlaşmasına ve halkına dahil edilmiş‐
lerdir, ve Mesih’in kanı ve iman veren Kutsal Ruh
aracılığıyla günahtan kurtuluş, yetişkinlere olduğu
gibi, bebeklere de vaat edilmiştir. Bu uygulama, Eski
Antlaşma’da sünnetle yapılıyorken, Yeni Antlaşma’da
sünnetin yerine vaftiz getirilmiştir.

İ LK OLARAK , B EBEKLER DE YETIŞKINLER GIBI T ANRI ’ NIN


antlaşmasına ve halkına dahil edilmişlerdir. Bu gerçeği
Yaratılış 17’den öğreniyoruz. Bu gerçeği Matta 19’da İsa’nın hareket
ve uygulamalarından göklerin krallığının çocuklara açık olduğunu
öğreniyoruz. “O sırada bazıları küçük çocukları İsa'nın yanına getir‐
24 • FİKRET BÖCEK

diler; ellerini onların üzerine koyup dua etmesini istediler. Öğrenciler


onları azarlayınca İsa, “Bırakın çocukları” dedi. “Bana gelmelerine
engel olmayın! Çünkü Göklerin Egemenliği böylelerinindir.” Ellerini
onların üzerine koyduktan sonra oradan ayrıldı” (Matta 19:13-15). 1
Korintliler 7:14’te ‘Çünkü iman etmemiş koca karısı aracılığıyla,
iman etmemiş kadın da imanlı kocası aracılığıyla kutsanır. Yoksa
çocuklarınız murdar olurdu. Ama şimdi kutsaldırlar’ diyerek anne ya
da babası imanlı bir bebeğin kutsal olduğunu söylüyor. Efesliler 6’da
çocuklar beşinci emre göre, anne babalarına Rab’de itaat etmeye
çağrılıyorlar. Elçilerin İşleri 2’de “vaat size ve çocuklarınıza‐
dır” gerçeğini öğreniyoruz.

İ KINCI OLARAK , M ESIH ’ IN KANI VE IMAN VEREN K UTSAL R UH


aracılığıyla günahtan kurtuluş, yetişkinlere olduğu
gibi, bebeklere de vaat edilmiştir.
“Tövbe edin, her biriniz İsa Mesih'in adıyla vaftiz
olsun. Böylece günahlarınız bağışlanacak ve Kutsal
Ruh armağanını alacaksınız” vaadi “sizin için ve çocuk‐
larınız içindir.”
Bunu Elçilerin İşleri 16’da görüyoruz. Elçiler Filipili zindancıya
Mesih’i vaaz ettikten sonra, “Rab İsa'ya iman et, sen de ev halkın da
kurtulursunuz” (a. 31) diyorlar. Sonra da, “kendisine ve ev halkının
hepsine Rab'bin sözünü bildirdiler” (a. 32). AnaBaptistlerin kuzenleri
olan baptist arkadaşlarımız özellikle bizlere 33. ayeti hatırlatmaktan
çok hoşlanıyorlar: “Sonra hem kendisi hem ev halkı hemen vaftiz
oldu.” Bu ayetin sadece inanmış olanların vaftiz olduğunu söylediğini
düşünüyorlar. Ama özellikle 16:34’e dikkat etmenizi istiyorum: “Pav‐
lus'la Silas'ı evine götürerek sofra kurdu. Tanrı'ya inanmak, onu ve
evindekilerin hepsini sevince boğmuştu.” Herkes sevinmişti. Neden?
Hepsi inanıp vaftiz oldukları için mi? Hayır. Çünkü Grekçe’de
üçüncü tekil şahıs olan zindancının inandığını ve onun evindekilerin
hepsini, yani tüm ev halkının onun imanından dolayı vaftiz olduğunu
söylüyor.
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 25

“V E O ( ZINDANCI ) T ANRI ’ YA INANDIĞI IÇIN DIĞER TÜM EV


halkıyla sevindi.” Zindancı iman ettiği için ev halkı vaftiz edildi.
Arkadaşlar çok kısa bir süreden bahsediyoruz! Eski Antlaşma’da tüm
ev halkının hep birlikte sünnet edildiklerini biliyoruz. Yeni Antlaş‐
ma’da da tüm ev halkının vaftiz edilişini görüyoruz. Bu nedenle,
antlaşmanın işareti olan vaftizle onlar da Hristiyan
kilisesine dahil edilmeli ve inanmayanların çocukla‐
rından ayırt edilmelidirler. Çünkü, vaftiz Tanrı’nın Kutsal
Ruhu’yla bağışlama ve kutsama girişimi için Tanrı’nın dışsal işareti‐
dir. Kendi günahları ya da kurtuluşları için hiçbir şey yapamayacak
durumdaki günahkarları kendi krallığına dahil ederek lütfunu
göstermiş oluyor.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.
5

Pentekostal Kilise, Elçilerin İşleri


2:42-47

Pentekostal Kilise, Elçilerin İşleri 2:42-47


İlk kez kilisemizi ziyaret edenler neler görmek isterler? Bizler kili‐
semizin görünümünü, ibadet düzenini ziyaretçilerin beklentilerine
göre mi belirlemeliyiz?
Peki, siz neye değer veriyorsunuz? Kilisenin en önemli karekte‐
ristik özellikleri nelerdir? İzmir Protestan Kilisesi’den ayrılıp İstan‐
bul’a taşındığınızı varsayalım. Orada nasıl bir kiliseye katılacaksınız?
Katılacağınız kilisede hangi özelliklerin olmasına dikkat edeceksiniz?
Luka, Kutsal Ruh’un yönlendirmesiyle elçisel ve Ruh’la dolu bir kili‐
senin nasıl olması gerektiği konusunda bize bir bakış açısı veriyor.
Elçilerin İşleri 2:42-47’de teolojinin, litürjinin ve ilk kilisenin candan
bağlı olduğu topluluğun çeşitli özelliklerini görüyoruz. Bu özellikleri
Rabbe Adanmış Bir Kilise, Birbirlerine Adanmış Bir Kilise, Dünyaya
Adanmış Bir Kilise olarak üç noktada özetlemek istiyorum.

R ABBE A DANMIŞ B IR Kilise


Tam Bir Cesaretle Duyurun • 27

Pentekostal kiliseyi oluşturan şey nedir? Birincisi, Rabbe candan


bağlılık, adanmışlık da diyebiliriz. Özellikle, kilisenin toplu ibadete ve
hizmete olan bağlılığına dikkat edin. 2:46 ayetinde Her gün tapı‐
nakta toplanmaya devam eden imanlılar ifadesini görüyo‐
ruz. Yasanın gerektirdiği şekilde, sabah ve akşam duaları için
Hristiyan kilisesinin tapınakta toplanmaya devam ettiklerini görüyo‐
ruz. Toplu ibadete ve hizmete olan bağlılıklarını özellikle 2:42
ayetinde görüyoruz: Bunlar kendilerini elçilerin öğretisine,
paydaşlığa, ekmek bölmeye ve duaya adadılar. Gerçekten
de Ruh’la dolu olan bir kilise doktrinsel bir kilisedir. John Calvin
doktrin için “Kilisenin canı” diyor. Rabbin Kelamının okunması ve
vaaz edilmesi için bir araya gelişimiz ve diğer çalışmalar kilisemizin
içsel gücü olmalıdır.
Gerçekten de Ruh’la dolu olan bir kilise her hafta Rabbin Sofra‐
sını kutlamalıdır. ‘Peki, bunu nerede görüyoruz?’ diye sorabilirsiniz.
Burada gördüğümüz Ekmek bölmek ifadesi Rabbin Sofrası’ndaki
ekmeğin bölünmesidir. Ve buradaki ekmek bölme ifadesi,
2:46’daki evlerde normal yemek yeme ifadesinden çok daha farklı
kullanılmıştır. Kutsal Komünyon Rabbin halkının Rab’le birliktelik,
Rab’le paydaşlık zamanıdır.
Gerçekten de Ruh’la dolu olan bir kilise toplu dua için bir araya
gelen bir kilisedir. Burada Rabbin halkının dua ettiğini görüyoruz.
İzmir Protestan Kilisesi olarak her hafta dua ediyoruz, ama Çarşamba
günleri özellikle dua toplantımız oluyor. Kardeşler, dua toplantıları‐
mıza katılmakta ilk kilise gibi gayretli olalım. Ayrıca, kilise ibadeti‐
mizden ve Pazar yemeğimizden sonra bayanların dua toplantılarına
da katılarak Mesih’in bedeni olarak dua edelim.

B IRBIRLERINE A DANMIŞ B IR Kilise


Pentekostal kiliseyi oluşturan şey nedir? İkincisi, birbirlerine
adanmışlık. Birbirimize adanmışlığımızdan dolayı elimizdeki herşeyi
28 • FİKRET BÖCEK

paylaşma arzumuz olduğundan, 2:42’deki paydaşlık ifadesinde


finanssal bir anlam da görüyoruz. Aynı kelimeyi, Pavlus’un Filipili‐
lere mektubunda sunular için kullandığını görüyoruz (Fil. 1:5; 4:15).
Ayrıca, 2:44-46 ayetlerinde de aynı anlamda kullanıldığını görü‐
yoruz: İmanlıların tümü bir arada bulunuyor, her şeyi
ortaklaşa kullanıyorlardı. Mallarını mülklerini satıyor
ve bunun parasını herkese ihtiyacına göre dağıtıyor‐
lardı. Her gün tapınakta toplanmaya devam eden
imanlılar, kendi evlerinde de ekmek bölüp içten bir
sevinç ve sadelikle yemek yiyor ve Tanrı'yı
övüyorlardı.
Bu durum, özel mülk sahibi olamayacağımız anlamına mı geliyor?
Hristiyan bir komün yaşam mı yaşamamız gerektiği anlamına geliyor?
Tabii ki hayır! Elçileri İşleri 4:33-35’te ve aynı şekilde 1 Timoteos
6:17-18’de, topluluk içindeki zenginlerin ihtiyaç içerisinde olanlara
ihtiyaçlarına göre yardımda bulunduklarını görüyoruz. Ayrıca, 5:4’te
zenginlerin tüm mal varlıklarını satmak zorunda olmadıklarını da
öğreniyoruz, ama ellerindeki her şeyi satacaklarına dair Rabbe söz
verdikleri zaman, Rab onları verdikleri sözlerden dolayı sorumlu
tutmuştur. Ayrıca, kiliseye katılan Hristiyanların hepsinin sahip
oldukları evleri satmadıklarını biliyoruz, çünkü o evlerde bir araya
gelip yemek yiyorlardı. Arkadaşlar, burada söylenmek istenen şudur:
Bizim birbirimize bağlılığımız derin ve pahalıdır, yüzeysel ve ucuz
değildir.
Siz bunu nasıl uyguluyorsunuz? Sizler kilisede derin paydaşlık‐
lar, ilişkiler kuramayacak kadar meşgul müsünüz? Yaşam tarzınız
değişime uğrayacak diye, kiliseye bu kadar çok bağlanmaktan çeki‐
niyor musunuz? Başka insanların ihtiyaçlarıyla, problemleriyle ilgi‐
lenmenin çok karışık bir iş mi olduğunu düşünüyorsunuz?
Elçilerin İşleri 1:14’te çok güzel bir şey görüyoruz. Yeryüzündeki
bütün Hristiyanlar bir odadayken ‘tam bir birlik içinde sürekli dua
ediyor’ olduklarını görüyoruz. Şimdi, burada Elçilerin İşleri 2:44’te
İmanlıların tümü bir arada bulunuyor, her şeyi ortak‐
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 29

laşa kullanıyorlardı diyor ve birlikte dua etmeye devam eden bu


imanlıların 2:46’da, Her gün tapınakta toplanmaya devam
ettiklerini görüyoruz. Daha sonra Elçilerin İşleri 4:32’de şunu
okuyoruz: “İnananlar topluluğunun yüreği ve düşüncesi birdi. Hiç
kimse sahip olduğu herhangi bir şey için “Bu benimdir” demiyor, her
şeylerini ortak kabul ediyorlardı.” Elçilerin İşleri 5:12 “İmanlıların
hepsi Süleyman'ın Eyvanı'nda toplanıyordu” olarak çevrilmiş. Ben
şöyle çevirdim: “Hepsi Süleyman’ın Eyvanı’nda birliktiler”
(ὁμοθυμαδόν: aynı fikirdeydiler, hemfikirdiler). İncilin müjdesinin
vaaz edilmesiyle birlik içerisinde hem fikir olan, birbirlerine çok
yakın olan bir topluluk Kutsal Ruh tarafından şekillendirilmişti. Bu
topluluktakilerin hepsi farklı etnik kökene sahip, hepsi farklı yetenek‐
lere ve becerilere sahip, hepsi farklı şeylerden hoşlanıyor... bu
topluluk içerisindeki erkeklerin, kızların, çocukların hepsinin bu
dünyanın ışığı olarak Rab’be hizmet etmek için bir araya getirilmiş
olduklarını görüyoruz. Elçilerin İşleri kitabında, genel olarak kili‐
seden bahsedilirken sık sık “kardeşler” ifadesinin kullanıldığını görü‐
yoruz. Kilise için kullanılan kardeşler (ἀδελφοί) kelimesi Elçilerin
İşleri kitabında yirmi kez kullanılıyor.

D ÜNYAYA A DANMIŞ B IR Kilise


Pentekostal kiliseyi oluşturan şey nedir? Son olarak, dünyaya
bağlılık. Rabbe ve birbirlerine bağlı oldukları gibi, dünyaya da bağlı
olduklarını da görüyoruz. Toplu ve özel ibadetlerinin bir sonucu
olarak, Tanrı’nın evine düzenli katılmalarının bir sonucu olarak ve
kendi evlerini bütün insanlara açarak gösterdikleri konukseverlikle‐
rinin sonucu olarak, bütün halkın beğenisini kazanmışlardı
(2:47). Ve bütün halkın beğenisini kazanmanın bereketi olarak, Rab
de her gün yeni kurtulanları topluluğa katıyordu (2:47).
30 • FİKRET BÖCEK

Kilise olarak büyümemiz için dua etmemiz gerekiyor. Ama


ilk olarak, kişisel, bireysel olarak büyümemiz için ve sonra da bir
beden olarak topluca büyümemiz için dua edelim. Rab bizleri kendi‐
sine layık bir kilise yapsın ve İzmir’deki seçilmişlerini kilisemize
getirsin.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.
6

Sakatları Ayağa Kaldıran Diri


Kurtarıcı, Elçilerin İşleri 3:1-26

Sakatları Ayağa Kaldıran Diri Kurtarıcı, Elçilerin İşleri


3:1-26
Hepimiz “Mucize!” olarak adlandırılan haberleri duyuyoruz.
Geçenlerde Afrika’da bir ölüyü tabuttan diriltip ayağa kaldırdığını
iddia eden bir şifacının yaptığı şarlatanlığı duymuşsunuzdur. Daha
sonra bütün bunların tiyatro olduğunu da itiraf etmek zorunda
kalmışlardı. Maalesef bugünlerde mucize iddiaları çok fazla. Ama
hiçbirisi doğru değil. Gerçekten de bir tane bile gerçek mucize olsa
tiyatro yapmalarına gerek kalmayacak.
İnsanların belirli bazı tecrübelerini sorgulamak amacında deği‐
lim. Biz Kalvinistler olarak Tanrı’nın yaşamlarımıza istediği zaman ve
istediği yerde müdahale edeceğinin farkındayız. Amacım, Elçilerin
İşleri 3’te de aynen Elçilerin İşleri 2’de gördüğümüz kalıbı gördüğü‐
müzü size anlatmak. Birincisi, Tanrı bir mucize yapıyor. İkincisi, bir
elçi Mesih’le ilgili bir vaaz veriyor. Üçüncüsü, günahkarlar tövbeye ve
imana çağrılıyorlar. Başka bir deyişle, Elçilerin İşleri kitabında muci‐
zelerin varlığı kendi amaçları için değiller. Yani, mucizeler kendileri
için varlık göstermiyorlar. Elçiler mucize toplantıları yapmıyorlar.
32 • FİKRET BÖCEK

İnsanlar mucize şovlarına, mucize olaylarına gelip mucizeleri tecrübe


edip evlerine gitmiyorlar. Elçilerin İşleri’ndeki mucizelerin var olma
sebebi kelamın vaaz edilmesi için fırsat yaratmaktır. Bu şekilde, daha
büyük bir mucize olan insanların iman etmeleri amaçlanmaktadır.
Başka bir deyişle, bu zamanlarda mucizeler kitap başlığı gibi bir şey,
ve bu kitap başlığına altyazı olarak bir kelam vaazı görürseniz çok
şanslısınızdır. Elçilerin İşleri kitabında, vaaz başlıktır, mucizeler
küçük fontlarla altyazılardır.
Burada, Elçilerin İşleri 3’te sakatları, kötürümleri ayağa kaldıran,
ölümden yaşama geçmiş, diri Kurtarıcı’nın bir hikayesini görüyoruz.
Mucize (3:1-10) ve Mesaj (3:11-26) konularına bakalım.

Mucize (3:1-10)
Birincisi, 3:1-10 ayetlerinde mucizeyi görüyoruz. Aynen 2:46’da
olduğu gibi, Bir gün Petrus'la Yuhanna, saat üçte (doku‐
zuncu saatte), dua vaktinde tapınağa çıkıyorlardı (a.1).
Grekçe aslında ‘dokuzuncu saatte’ diyor, yani saat 15:00’da. Peki,
Luka bundan neden bahsediyor? Günlük akşam kurban sunularının
yapıldığı saat bu saatti. Kalabalıklar dua etmek için tapınağa gidiyor‐
lardı. Kalabalık bir halk olduğu için yiyecek ve para isteyen dilenciler
de vardı: O sırada, doğuştan kötürüm olan bir adam,
tapınağın Güzel Kapı diye adlandırılan kapısına getiri‐
liyordu. Tapınağa girenlerden para dilenmesi için onu
her gün getirip oraya bırakırlardı (a. 2). Büyük ihtimalle
Tapınağın doğu girişinde bulunan Nicanor Kapısı’ndaydılar. İki
kapısı olan bu giriş yaklaşık 23 metre yüksekliğindeydi ve Korint
miğferlerinin yapıldığı Korint pirincinden yapılmıştı. Bu ayette
önemli olan, buraya bırkılan adamın doğuştan kötürüm olması‐
dır. Yuhanna 9’da da doğuştan kör olan bir adam vardı. Daha sonra,
4:22’de bu kötürüm adamın en az kırk yaşında olduğunu öğreniyo‐
ruz. Adamın hayatını gözünüzün önünde canlandırın. Aş evlerinin
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 33

olmadığı bir toplumda, kalıcı sakatlığa sahip ve hiçbir güvencesi yok.


Petrus’la Yuhanna’nın da sürekli ve düzenli bir şekilde tapınağa
gittiklerini görüyoruz: Tapınağa girmek üzere olan Petrus'la
Yuhanna'yı gören adam, kendilerinden sadaka istedi (a.
3). Petrus ve Yuhanna dikkatle adama baktıktan sonra, adama “Bize
bak” (a. 4) diyorlar. Adam da herhalde ‘akşam yemeği için gereken
parayı buldum’ diye düşünmüştür. Adam, onlardan bir şey
alacağını umarak gözlerini onların üzerine dikti (a. 5),
ama sonra Petrus: “Bende altın ve gümüş yok” (a. 6) deyince
adam hayal kırıklığına uğramıştır. Ama Petrus’ta çok daha iyisi vardı:
“ama bende olanı sana veriyorum. Nasıralı İsa Mesi‐
h'in adıyla, yürü!” Adam, biraz akşam yemeği yiyip kan şekerini
yükseltmek isterken, kendisi ayaklarının üzerine yükseltiliyor:
Sonra onu sağ elinden kavrayıp kaldırdı. Adamın ayak‐
ları ve bilekleri o anda sapasağlam oldu (a. 7). Burada şifa
veren güç Mesih’in gücüydü ama eller Petrus’un elleriydi. Burada, İsa
göğe alınarak yeryüzünden bedensel olarak ayrılmış olmasına
rağmen, halâ yeryüzünde diriydi ve bugün de aynı şekilde diridir.

Ve bu mucizenin BU ADAMDA NE YARATTIĞINA DIKKAT EDIN :


Sıçrayıp ayağa kalktı, yürümeye başladı. Yürüyüp
sıçrayarak, Tanrı'yı överek onlarla birlikte tapınağa
girdi (a. 8). Bu mucizenin, dua etmek için toplanan kalabalıkta nasıl
bir etki yarattığına da dikkat edin: Bütün halk, onun yürüyüp
Tanrı'yı övdüğünü gördü. Onun, tapınağın Güzel Kapı‐
sı'nda oturup para dilenen kişi olduğunu anlayınca
ondaki değişiklik karşısında büyük bir hayret ve
şaşkınlığa düştüler (a. 9-10).
Yürüyor, Sıçrıyor ve Tanrıyı övüyor! Bu mucize, peygam‐
berlerin Mesih çağına dair beklentilerinin yerine getirilmesiydi.
34 • FİKRET BÖCEK

Örneğin, Yeşaya 35:1-10’da peygamber bir çölün bahçeye dönüşünü


tasvir ediyor. Neyden bahsediyordu? Körlerin gördüğünden, sağır‐
ların işittiğinden, sakatların zıpladığından ve dilsizlerin şarkı söyledi‐
ğinden bahsediyordu. Yeni yaratılış zamanını bekliyordu.

Mesaj (3:11-26)
Başında söylediğim gibi, elçilerin mucizelerinin amacı, elçilerin
İsa Mesih hakkındaki mesajlarının duyurulması içindi. Mucizeden
hemen sonra Petrus’la Yuhanna’nın hareketlerine dikkat ettiniz mi?
Adam, Petrus'la Yuhanna'ya tutunuyordu. Bütün halk
hayret içinde Süleyman'ın Eyvanı denilen yerde onlara
doğru koşuştu. Bunu gören Petrus halka şöyle seslendi:
“Ey İsrailliler, buna neden şaştınız? Neden gözlerinizi
dikmiş bize bakıyorsunuz? Kendi gücümüz ya da
dindarlığımızla bu adamın yürümesini sağlamışız
gibi...! (a. 11-12). Sonra da mesajı anlatmaya başlıyor. Bu vaazın en
dikkat çekici özelliği, Mesih merkezli olmasıdır. Mesih’le ilgili ne
diyor? 3:13-16’ya bakın. Petrus’un Neden gözlerinizi dikmiş
bize bakıyorsunuz? sorusuna cevap olarak İbrahim'in, İsha‐
k'ın ve Yakup'un Tanrısı, atalarımızın Tanrısı, Kulu
İsa'yı yüceltti. Siz O'nu ele verdiniz. Pilatus O'nu
serbest bırakmaya karar verdiği halde, siz O'nu Pilatu‐
s'un önünde reddettiniz (a. 13). Halk, Kutsal ve Adil Olan’ın
yerine cinayet işlediği kanıtlanmış bir katilin salıverilmesini daha
uygun görmüştü: Kutsal ve adil Olan'ı reddedip bir katilin
salıverilmesini istediniz (a. 14). İnsanları yaşama götüren İsa
Mesih’i öldürdüklerini söylüyor: Siz Yaşam Önderi'ni öldür‐
dünüz, ama Tanrı O'nu ölümden diriltti. Biz bunun
tanıklarıyız (a. 15). Kendi sormuş olduğu Buna neden şaştı‐
nız? sorusuna Petrus şöyle cevap veriyor: Gördüğünüz ve tanı‐
dığınız bu adam, İsa'nın adı sayesinde, O'nun adına
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 35

olan imanla sapasağlam oldu. Hepinizin gözü önünde


onu tam sağlığa kavuşturan, İsa'nın aracılığıyla etkin
olan imandır (a. 16).

F AKAT P ETRUS ’ UN MESAJI İ SA ’ NIN YAPMIŞ OLDUKLARINI KURTULUŞ


tarihi şeklinde anlatmaktan ibaret değildi. Bu mesajı işitenlerin İsa’ya
bir karşılık vermesi gerekiyordu. İsa konusunda agnostik olamazsınız.
Ya ondan yanasınızdır, ya da ona karşısınızdır. İşte bu yüzden Petrus
onlara şu emri veriyor: “tövbe edin ve Tanrı'ya dönün” (a.
19). Bunlar Yeni Antlaşma’da tövbeyle ilgili iki temel fiildir. Tövbe
(!ετανοησατε - metanoisate) aklın değişimidir. Dön
(ε)ιστρεψατε - epistrepsate) ise bir yaşam değişimidir. Ve tövbe
için üç bereket olduğuna dikkat edin.

Birincisi, GÜNAHLARIN BAĞIŞLANMASI BEREKETI VAR :


günahlarınızın silinmesi için (a. 19). “Silinme” ifadesi yıkan‐
maya ya da tamamen kaldırmaya işaret ediyor. Örnek vereyim. Eski
zamanlarda kullanılan mürekkeplerde asit yoktu ve bu yüzden papi‐
rüslere yapışmıyordu. Bir şekilde, mürekkep sıvı haliyle yüzer
durumda papirüsün üzerinde duruyordu, ve ıslak bir süngerle
kolayca silinebilir bir durumdaydı. Vahiy kitabında göz yaşlarımızı
silen Tanrı için (Vah. 7:17; 21:4) ve isimlerimizi Yaşam Kitabı’ndan
silmeyecek olan İsa için kullanılıyor (Vah. 3:5).

İkincisi, YENILENME FIRSATLARI ( ZAMANLARI ) BEREKETI . R AB


bizlere yenilenme, tazelenme zamanlarıyla bereketliyor. Rab size
yenilenme fırsatları versin (Rabbin huzurundan yeni‐
36 • FİKRET BÖCEK

lenme -tazelenme- zamanları gelsin) (a. 20). “Tazelenme-


yenilenme” istirahata, dinlenmeye, rahatlamaya, ve ferahlığa işaret
ediyor. Kardeşler, bu terimler ruhsal bir uyanışı ifade eden keli‐
melerdir.

Üçüncüsü, HER ŞEYIN YENIDEN DÜZENLENECEĞI bereketini


görüyoruz: Öyle ki, Rab size yenilenme fırsatları versin
ve sizin için önceden belirlenen Mesih'i, yani İsa'yı
göndersin. Tanrı'nın eski çağlardan beri kutsal
peygamberlerinin ağzından bildirdiği gibi, her şeyin
yeniden düzenleneceği zamana dek İsa'nın gökte
kalması gerekiyor (a. 20-21). İsa Mesih insanlık tarihinin nihai
amacının ‘yenilenme’ olduğunu söylüyor: İsa onlara, “Size doğrusunu
söyleyeyim” dedi, “Her şey yenilendiğinde, İnsanoğlu görkemli tahtına
oturduğunda, siz, evet ardımdan gelen sizler, on iki tahta oturup İsra‐
il'in on iki oymağını yargılayacaksınız (Matta 19:28). Pavlus, Mesih’‐
teki yaşamlarımızdan daha şimdiden yeni bir yaratılışmış gibi söz
ediyor (2 Kor. 5:17). Başka bir deyişle, günahkarların yaşamlarında
gerçekleşen yenilenme, gelecekte gerçekleşecek olanlarla ilgili bir
fragman gibi.

K IRK YAŞLARINDAKI BU ADAMIN YÜRÜMESI , ZIPLAMASI , VE


Tanrı’ya övgüler sunması büyük bir mucizedir! Bu adamın sakat
bedeni daha büyük bir problemin ve ihtiyacın bir semptomundan
ibaretti. Röntgen görünmeyeni nasıl görünür hale getiriyorsa, bu
mucize de insanların ruhlarının kırılmış olduğunu gösteriyor.
Doğuştan sakat olan kırk yaşındaki bir adamın, ilk kez ayağa kalkıp
yürümesi ne kadar şaşırtıcı olursa olsun, ölü ruhların canlanması çok
daha şaşırtıcıdır! Evet, bu adamın fiziksel olarak iyileşip şifa alması,
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 37

sadece ve yalnızca İsa Mesih’in verebileceği yenilenmeye, tövbeye,


iman etmeye ve günahın ruhsal gerçekliğine bir bakıştı.

Baba, O ĞUL VE K UTSAL R UH ’ UN A DIYLA . Amin


7

Zulme Uğrarken Güçleniyoruz,


Elçilerin İşleri 4:1-31

Zulme Uğrarken Güçleniyoruz, Elçilerin İşleri 4:1-31


Size ‘bir kiliseyi bina etmek için tartışmasız gerekli olan şeyleri
listeleyin’ diye sorsam, neleri listelerdiniz? Umarım listenizin başına
Kelam, dua sakramentler, birbirimiz için olan sevgimiz, ve kayıp
insanlar için bir yüreğe sahip olmak gibi konuları listelersiniz. Tabii
ki, günümüzde çeşitli kiliseleri ziyaret ettiğinizde listenin başında
başka şeyler görüyoruz: müzik, multi-medya, Pazar okulu program‐
ları, çocuk programları, programlar, programlar, vs. vs. Her iki listede
de bahsedilmeyen bir konu var. Zulüm ve acı çekmek sizin için ne
kadar önemli? Tabii ki, bizim kendi düşüncemize göre bu o kadar da
önemli görünmüyor.
Fakat, Elçilerin İşleri 4’te Tanrı’nın düşüncesine göre olanı görü‐
yoruz. İsa Mesih Kutsal Ruh’un gücü aracılığıyla elçilerin hizmetiyle
yeryüzünde krallığını kurarken bu görevin yerine gelmesinde zulmün
rolünün ne kadar merkezi olduğunu görüyoruz. Bugün de aynı
merkezi etkiye sahip olmalı! Bugün bunun önemini görmenizi
istiyorum.
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 39

D ÜNYA H APISHANESI ( A . 1-7, 13-18, 21)


Burada dünya hapishanesini görüyoruz. İncil müjdesinin vaaz
edildiği ve ışık krallığının karanlık dünyayı fethettiği Elçilerin İşleri 2
ve 3. Bölümleri daha yeni tamamladık. Ama şimdi kilisenin, karanlık
güçlerin karşı saldırısına maruz kaldığını görüyoruz. Kâhinler,
tapınak koruyucularının komutanı ve Sadukiler, halka
seslenmekte olan Petrus'la Yuhanna'nın üzerine yürü‐
düler. Çünkü onların halka öğretmelerine ve İsa'yı
örnek göstererek ölülerin dirileceğini söylemelerine
çok kızmışlardı (a. 1-2).

T ÜM K UTSAL Y AZILAR boyunca öğrendiğimiz ve Elçilerin


İşleri 4’te de gördüğümüz önemli teolojik konulardan birisi de
zulmün kaçınılmazlığıdır. Neden? Çünkü zulüm, karanlık güçlerin
Tanrı’nın gücüne vermiş olduğu karşılıktır. Elçilerin İşleri 4, Yaratılış
3:15 sahnesinden sonraki sahnedir. “Seninle kadın arasına ve senin
tohhumunla onun tohumu arasına düşmanlık koyacağım, o senin
başını ezecek, ve sen onun topuğunu ezeceksin” ‘Çin devleti ülkedeki
kiliseleri buldozerlerle yıkıyor’ haberlerini duyduğunuzda şaşırıyor
musunuz? IŞİD’in Suriye’deki, Afrika’daki Hristiyanları katlettiğini
duyduğunuzda şaşırıyor musunuz? Bu haberler sizi şaşırtmamalı.
Orta Doğu’da ve dünyanın birçok yerinde Hristiyanlar baskı
altındalar.

İsa Mesih, BÜTÜN BULARIN OLACAĞINI SÖYLEMEMIŞ MIYDI ?


“Dünya sizden nefret ederse, sizden önce benden nefret etmiş oldu‐
ğunu bilin... Bana zulmettilerse, size de zulmedecekler... Sizi havra
dışı edecekler. Evet, öyle bir saat geliyor ki, sizi öldüren herkes Tanrı'ya
hizmet ettiğini sanacak” (Yuhanna 15:18, 20; 16:2).
40 • FİKRET BÖCEK

P EKI DÜNYA NASIL ZULMEDIYOR ? Dünya hukukun gücünü


kullanıyor: Onları yakaladılar, akşam olduğu için ertesi
güne dek hapiste tuttular (a. 3). Sadukiler, egemen sınıf olan
varlık aristokrat sınıfındaydılar. Siyasi olarak da Roma’yla aynı hiza‐
daydılar ve Roma’yı destekliyorlardı. Teolojik olarak, Mesih çağının
geldiğine inanıyorlardı, ve bu yüzden, bir gün gelecek olan Mesih'i ve
ölülerin dirilişini reddediyorlardı. Bu yüzden, havarileri siyasi olarak
ortalığı karıştıranlar ve teolojik yönden ise heretik sapkınlar olarak
görüyorlardı. Onlara göre, havariler ruhsatsız vaizlerdi. Dünya,
Devlet'in gücünü kullanmak için çeşitli Hristiyan gruplara yakla‐
şarak onları kullanır. İleride, kilisenin hizmetlerini engelleyen düzen‐
lemeleri, lisansları ve özel kilise vergilerini görmemiz bizi
şaşırtmamalı.

Dünya, AYNI ZAMANDA ELINDEKI TEHDIT GÜCÜNÜ DE


kullanıyor. Dünyanın hiçbir şey yapamamış olmasına dikkat edin:
bunun için hiçbir karşılık veremediler (a. 14). İsa’nın
ölümden dirilişini çürütemediler, değil mi? İsa’nın bu adamı iyileş‐
tirmiş olduğu gerçeğinden kaçamazlar: “Yeruşalim'de yaşayan
herkes, bunların eliyle olağanüstü bir belirti gerçekleş‐
tirildiğini biliyor. Biz bunu inkâr edemeyiz” (a. 16).
Kurul üyeleri, Petrus'la Yuhanna'nın yürekliliğini
görüp de bunların eğitim görmemiş, sıradan kişiler
olduklarını anlayınca şaştılar ve onların İsa'yla birlikte
bulunduklarını farkettiler (a. 13). Böylece aralarında konuşup
anlaşıp yapabilecekleri tek şeyi yaptılar... yani onları tehdit ettiler:
Böylece onları çağırdılar, İsa'nın adını hiç anmamala‐
rını, o adı kullanarak hiçbir şey öğretmemelerini
buyurdular (a. 18). Bugünlerde Türkiye’de kiliselerin var olması
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 41

çok zor. Bir kilise binası inşa edebilmemiz için hukuksal bir düzen‐
leme bile yok. Belki de ileride bir gün kilise vaazlarımızı onay için
yazılı olarak bir kurula göndermemiz bile istenebilir. Hangi ülkede
yaşıyor olursanız olun, zulüm çeşitli şekillerde kendisini gösterebilir.
Bu durum sadece bize has bir durum değil, bu baskılar sadece bize
yapılmıyor. Zulüm Tanrı’nın isteğidir. Mesih kilisesini kurmak için
zulmü kullanıyor.

R UHUN G ÜÇLENDIRILMESI ( A . 8-13, 19-20, 23-31)


İkinci olarak, zulüm aracılığıyla Ruhun güçlendirmesini görüyo‐
ruz. Bu gerçeği Petrus’un kendisinde görmenizi ve sonra da, kendiniz
de dahil bütün Hristiyanlarda görmenizi istiyorum. Petrus’u korkak‐
lıktan cesurluğa götüren neydi? Petrus’taki farkın nedeni neydi
acaba? Petrus’u, İsa’yı üç kez reddeden bir kişiden, her yerde Mesih’i
duyuran bir kişiye çeviren güç neydi? Kutsal Ruh! 4:8’de Petrus’un
hemen Ruhla dolduğuna dikkat edin:Petrus’tan O zaman Kutsal
Ruh'la dolan Petrus diye söz ediliyor. Petrus’un, 4:10-12’de İsa
Mesih’in çarmıha gerilişini, ölümünü ve dirilişini ve kurtuluş için tek
yol olduğunu duyurması Kutsal Ruh’un gücüyle gerçekleşmiştir.
Petrus’un bu açıklamaları Yahudi önderleri derinden sarsmış olmalı.
Eski Antlaşma sadece ve yalnızca Rabbin Kurtarıcı olduğunu ve
yaklaşmakta olan krallığın bir kurtuluş krallığı olacağını duyuruyor.
Ama şimdi Petrus kurtuluşun gelmiş olduğunu ve bu kurtuluşun
sadece Nasıralı İsa Mesih’te bulunduğunu söylüyor! Petrus, İsa’yla
Mesih çağının gelmiş olduğunu söylemenin yanısıra, kurtuluşun
sadece ve yalnızca Yahudi Sanhedrin kurulunun çarmıha gerdiği
kişide olduğunu söylüyor. Dikkat edin: Petrus’un Kutsal Ruh’la dolu
olması, onun zorba tiranlara karşı cesaretle dimdik durmasını sağlı‐
yor. “Tanrı'nın önünde, Tanrı'nın sözünü değil de sizin
sözünüzü dinlemek doğru mudur, kendiniz karar verin.
Biz gördüklerimizi ve işittiklerimizi anlatmadan
edemeyiz.” (a. 19-20).
Ama bu durum sadece 2000 sene önce yaşayan Petrus’un başına
42 • FİKRET BÖCEK

gelmiyor. Kutsal Ruh kiliseyi zulüm aracılığıyla güçlendiriyordu ve


işte biz de kendi kilisemizle ilgili bu gerçeği burada öğreniyoruz.
Petrus hemen Kutsal Ruh’la dolmuştu, ama kilise dua aracılığıyla
Kutsal Ruh’la doluyor. Petrus ve Yuhanna’nın raporunu duyduktan
sonra (a. 23) kilise dua etti (a. 24-30). Ve kilisenin duasından sonra
şunu okuyoruz: Duaları bitince toplandıkları yer sarsıldı.
Hepsi Kutsal Ruh'la doldular ve Tanrı'nın sözünü cesa‐
retle duyurmaya devam ettiler (a. 31).

Bu noktaya önem verin, değer verin! Kilise olarak bir


araya gelip dua ediyoruz. Kardeşler olarak birbirimize dua konuları‐
mızı gönderiyoruz. Kaos içerisinde bile dizlerimizin üzerine çöküp
Rabbin adına övgüler sunuyoruz ve birbirimiz için dua ediyoruz.
Kilise olarak, Elçilerin İşlerindeki bu sahne bizlere anlatılıyor. Bizler
de kilisemizin bu şekilde baskı altında olduğunu görmeliyiz ve aynı
şekilde dua etmeliyiz. Dünya kültürü bizi kendisine göre şekillendi‐
rip, Tanrı’nın yaptıklarını açıklayamayalım diye bizleri bir köşeye
sıkıştırmak istiyor. Şeytan sürekli kilise içerisinde sıkıntılar, teşvik
kırıcı olaylar ve tatminsizlikler yaratma peşinde. Kilisenin hizmet
edeceklere, gönüllülere, yeni inananlara ihtiyacı var. Bunlar için ne
yapmamız gerekiyor? Dua etmemiz gerekiyor. Nasıl mı? Egemen
Rab’be dua ederek. Burada Efendimiz olarak çevrilmiş olan
δεσπότης (despotes) kelimesi, Tanrı’yla ilgili çok nadir kullanılıyor.
Eski zamanlarda gücüne karşı konulamayanlar için kullanılırdı.
Burada şöyle diyor: Ey Efendimiz! Yeri göğü, denizi ve
onların içindekilerin tümünü yaratan sensin (a. 24)
diyerek Tanrı’nın gücünü gördüklerini anlıyoruz.

K UTSAL Y AZILARA GÖRE DUA ETMEMIZ GEREKIYOR . B U YARATILIŞ


Tanrısı, kilisenin yapmış olduğu gibi kendisine hitap etmemiz
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 43

gereken vahiy Tanrısıdır: Kutsal Ruh aracılığıyla kulun


atamız Davut'un ağzından şöyle dedin: ‘Uluslar neden
hiddetlendi, Halklar neden boş düzenler kurdu? (a. 25).
Burada Mezmur 2’den alıntı yapıldığını görüyoruz (a. 25-26).
Seyahat edeceğimiz zaman güvenli bir yolculluk için dua ediyoruz,
ama Elçilerin İşleri 4’te olduğu gibi, dudaklarımızdan Kutsal Yazı‐
larda söylenen sözlerle dua ediyor muyuz?

T ANRI ’ NIN ARAYA GIRIP müdahale etmesi için dua etmeliyiz.


Elçilerin İşlerinde dua eden kilisenin beklentisine dikkat edin. Tanrı‐
’nın aktif bir şekilde hareket halinde olduğunu bilerek dua ediyorlar.
Biz de bu şekilde dua ediyor muyuz? Ve şimdi ya Rab, onların
savurduğu tehditlere bak! Senin sözünü tam bir yürek‐
lilikle duyurmak için biz kullarına güç ver. Kutsal
Kulun İsa'nın adıyla hastaları iyileştirmek için, belir‐
tiler ve harikalar yapmak için elini uzat (a. 29-30).

Kilise olarak birlikte dua etmemiz gerekiyor.


Arkadaşları bunu duyunca hep birlikte Tanrı'ya şöyle
seslendiler: “Ey Efendimiz! Yeri göğü, denizi ve onların
içindekilerin tümünü yaratan sensin (a. 24). Biz de sesimizi
Rabbe yükseltelim...

Baba, O ĞUL VE K UTSAL R UH ’ UN A DIYLA . Amin.


8

Kilise Büyüme İronisi, Elçilerin


İşleri 4:32-5:42

Kilise Büyüme İronisi, Elçilerin İşleri 4:32-5:42


İsa Mesih kilisesini nasıl büyütüyor? Bu ayetlere kadar Elçilerin
İşleri kitabını incelediğimizde Kutsal Ruh’un dökülüşü ile ve Kelamın
vaaz edilmesi aracılığıyla kilisesini büyüttüğünü öğrendik. Dördüncü
bölüme geldiğimizde, kilisenin bu büyümesinin dışsal eziyetlerle
baskılara maruz kalması durumunda gerçekleştiğini görmeye başla‐
dık. Kilise büyüme uzmanlarının yaptıklarıyla, söyledikleriyle ya da
öğrettikleriyle pek bağdaşmasa da gerçek budur! Bu gerçeğe işaret
eden bazı ayetlere bir bakalım:
(Petrus’un Pentikost vaazından sonra) Onun sözünü benimse‐
yenler vaftiz oldu. O gün yaklaşık üç bin kişi topluluğa katıldı... Rab
de her gün yeni kurtulanları topluluğa katıyordu (2:41; 2:47)

(P ETRUS VE Y UHANNA ’ NIN VAAZINDAN VE


tutuklanmalarından sonra) Ne var ki, konuşmayı dinlemiş olanların
birçoğu iman etti. Böylece imanlı erkeklerin sayısı aşağı yukarı beş
bine ulaştı (4:4)
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 45

(Ş EYTAN ’ IN H ANANYA VE S AFIRA ’ YI ALDATMASINDAN SONRA )


Buna karşın, Rab'be inanıp topluluğa katılan erkek ve kadınların
sayısı giderek arttı (5:14)

(D ULLAR ARASINDAKI ÇEKIŞMEDEN sonra) B ÖYLECE T ANRI ' NIN


sözü yayılıyor, Yeruşalim'deki öğrencilerin sayısı arttıkça artıyor,
kâhinlerden birçoğu da iman çağrısına uyuyordu (6:7)

(Pavlus Yeruşalim’de vaaz ETMEYE BAŞLADIKTAN SONRA )


Gelişen ve Rab korkusu içinde yaşayan topluluk Kutsal Ruh'un yardı‐
mıyla sayıca büyüyordu (9:31)

(Yakup’un ölümünden ve Petrus’un zindandan serbest


bırakılmasından sonra) Tanrı’nın Sözü ise yayılıyor, etkisini arttırı‐
yordu (12:24)

(Timoteos Pavlus VE S ILAS ’ A KATILDIĞI ZAMAN ) B ÖYLELIKLE


toplulukların imanı güçleniyor ve sayıları günden güne artıyordu
(16:5)

(Pavlus vaaz VERIP CINLERI ÇIKARTTIKTAN SONRA ) B ÖYLELIKLE


Rab'bin sözü güçlü biçimde yayılıp etkinlik kazanıyordu (19:20)
46 • FİKRET BÖCEK

(Pavlus’un Roma’da zindana ATILIŞINDA ) P AVLUS TAM IKI YIL


kendi kiraladığı evde kaldı ve ziyaretine gelen herkesi kabul etti.
Hiçbir engelle karşılaşmadan Tanrı'nın Krallığı’nı tam bir cesaretle
duyuruyor, Rab İsa Mesih'le ilgili gerçekleri öğretiyordu (28:30-31)

Kilise büyümesindeki ironi şu: Bizi ne kadar çok tehdit


ederlerse o kadar çok büyüyoruz; bize ne kadar çok baskı yaparlarsa o
kadar çok dünyaya yayılıyoruz; bize ne kadar çok zulmederlerse o
kadar çok İsa Mesih’in müjdesini anlatıyoruz!

Şeytan’da Entrika Bol


Burada ilk olarak Şeytan’da entrikaların bol olduğunu
öğreniyoruz. Pavlus’un Efesliler 6:11’de ‘İblis'in hileleri’ olarak ifade
ettiği gerçeği burada hikaye şeklinde görüyoruz. Bu hikayede iki tane
birbirine benzeyen entrika görüyoruz. Spor karşılaşmalarında rakibi‐
mizi tanımamız gerektiği gibi yeryüzündeki rakibimizi, yani kötülü‐
ğümüzü isteyen Şeytan’ı da tanımamız gerekiyor.
Birinci entrika kilisedeki ahlaki çöküntüdür (4:32-5:16).
İnananlar topluluğunun yüreği ve düşüncesi (ruhu)
birdi. Hiç kimse sahip olduğu herhangi bir şey için “Bu
benimdir” demiyor, her şeylerini ortak kabul ediyor‐
lardı. Elçiler, Rab İsa'nın ölümden dirildiğine çok etkili
bir biçimde tanıklık ediyorlardı. Tanrı'nın büyük lütfu
hepsinin üzerindeydi. Aralarında yoksul olan yoktu.
Çünkü toprak ya da ev sahibi olanlar bunları satar,
sattıklarının bedelini getirip elçilerin buyruğuna verir‐
lerdi (4:32, 33, 34). Elçilerin İşleri 4:32-37’deki özet açıklamalarının
aksine farklı bir yürek ve farklı bir ruhla karşılaşıyoruz: Hananya
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 47

adında bir adam, karısı Safira'nın onayıyla bir mülk


sattı, paranın bir kısmını kendine saklayarak gerisini
getirip elçilerin buyruğuna verdi (5:1). Buradaki aksilik,
bütün Hristiyanların sahip oldukları herşeyi sattıkları halde Hananya
ve Safira’nın satmamasında değil. Buradaki problem, herkesin
önünde Tanrı’ya açıkça kiliseyi destekleyeceklerine söz verdikleri
halde paranın bir kısmını kendine saklayarak içten
yozlaşmış olduklarını göstermiş olmalarıdır (5:2).

Petrus’un, ‘T ARLA SATILMADAN ÖNCE SANA AIT DEĞIL


miydi?’ diye onlara sorduğu sorudan, sattıkları mülkün Hananya ve
Safira’nın kendi özel mülkü olduğunu görüyoruz. Hatta satmadan
önce de kendi mülklerini istedikleri gibi kullanma hakları vardı. ‘Sen
onu sattıktan sonra da parayı dilediğin gibi kulla‐
namaz mıydın?’ (5:2) diye soruyor. Buradaki sorun kiliseye bağış
olarak vermek üzere sattıklarını söyledikleri tarlalarını sadece dışsal
bir gösteriş için yaptıkları ortaya çıkıyor. Bu durumun Rab’den
çalmak anlamına geldiğini görüyoruz. Burada kullanılan nosfizo
(νοσφίζω) kelimesi, Titus 2:10’da Pavlus imanlı kölelere ‘hırsızlık
yapmayın, araklamayın, aşırmayın’ derken de kullanılıyor. Eski
Antlaşma’nın Grekçe Septuaginta çevirisinde, Yeşu 7:1’de Akan’ın
Rabbe adanmış olan kutsal şeyleri çalması İbranice almak-lakah anla‐
mına gelen ‫ ))לָ"ח‬kelime, nosfizo (νοσφίζω) kelimesiyle ifade edili‐
yor. İşte, Hananya ve Safira’nın durumu tam da Şeytan’ın entrika için
kullanacağı bir durumdu: “Petrus ona, “Hananya, nasıl oldu
da Şeytan'a uydun (Şeytan senin yüreğini doldurdu),
Kutsal Ruh'a yalan söyleyip tarlanın parasının bir
kısmını kendine sakladın?” dedi. “Tarla satılmadan
önce sana ait değil miydi? Sen onu sattıktan sonra da
parayı dilediğin gibi kullanamaz mıydın? Neden yüre‐
ğinde böyle bir düzen kurdun? Sen insanlara değil,
48 • FİKRET BÖCEK

Tanrı'ya yalan söylemiş oldun.” (5:3, 4). Elçilerin İşleri


4:31’deki kilise Kutsal Ruh’la dolmuşken, burada Hananya ve Safira‐
’nın şeytanla dolmuş olduğunu görüyoruz!

İkinci entrika ise KILISEYE YAPILAN ZULÜMDÜR (5:17-40).


Elçilerin aracılığıyla halk arasında birçok belirtiler ve
harikalar yapılıyordu. İmanlıların hepsi Süleyman'ın
Eyvanı'nda toplanıyordu (5:12, bkz. 5:15-16). Süleyman’ın
Eyvan’ı gibi halka açık alanlarda Mesih’in müjdesini anlatıyorlardı.
Buna karşılık olarak Yeruşalim'in çevresindeki kasabalardan da kala‐
balıklar geliyor, hastaları ve kötü ruhlardan acı çekenleri getiriyor‐
lardı. Bunların hepsi iyileştirildi. Bunun üzerine, kıskançlıkla dolan
başkâhin ve yanındakilerin hepsi, yani Saduki mezhebinden olanlar,
elçileri yakalatıp devlet tutukevine attırdılar (5:16, 17, 18). Daha
sonra, ‘geceleyin Rab'bin bir meleği zindanın kapılarını
açıp onları dışarı çıkarttı’ (5:19) ve hemen tapınağa gidiyorlar
çünkü melek onlara “Gidin! Tapınağa girip bu yeni
yaşamla ilgili sözlerin hepsini halka duyurun” diyor
(5:20, bkz. 5:21). Bunun üzerine İsrailli önderlerlerin şaşkına
döndüklerini görüyoruz (5:24). Ve elçiler yüksek kurulun önüne
çıkarıldıktan sonra (5:27) Petrus tekrar Mesih’in işlerini anlatıyor
(5:29-32) ve ‘Kurul üyeleri bu sözleri işitince çok öfkelen‐
diler ve elçileri yok etmek istediler’ (5:33). Bunun üzerine
Gamaliel’in araya girmesiyle (5:34-39) onları öldürmüyorlar, Elçi‐
leri içeri çağırtıp kamçılattılar ve İsa'nın adından söz
etmemelerini buyurduktan sonra salıverdiler (5:40).

T ANRI K ÖTÜLÜĞÜ İ YILIĞE Çevirir


Burada öğrendiğimiz ikinci şey şudur: Tanrı kötülüğü iyiliğe çevi‐
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 49

rir. Burada onun varlığını görüyoruz: Elçiler, Rab İsa'nın


ölümden dirildiğine çok etkili bir biçimde tanıklık
ediyorlardı. Tanrı'nın büyük lütfu hepsinin üzerindeydi
(4:33), ve Elçilerin aracılığıyla halk arasında birçok
belirtiler ve harikalar yapılıyordu (5:12). Kilise dışarıdan ne
kadar çok zulme uğrarsa uğrasın ve içeriden ne kadar çok sızmalara
maruz kalırsa kalsın, daha da çok büyümeye devam ediyordu. Elçi‐
lerin İşleri 5:14 kilisenin büyümesini şöyle özetliyor: Buna karşın,
Rab'be inanıp topluluğa katılan erkek ve kadınların
sayısı giderek arttı. Bu durumu Petrus’un ve diğer elçilerin
cesaretinde de görüyoruz: “İnsanlardan çok, Tanrı'nın
sözünü dinlemek gerek” (5:29). Aynı şekilde kilisenin verdiği
tepkide de görüyoruz: Elçiler İsa'nın adı uğruna hakarete
layık görüldükleri için Yüksek Kurul'un huzurundan
sevinç içinde ayrıldılar (5:41) ve sürekli aynı öğretiyi vermeye
devam ediyorlardı: Her gün tapınakta ve evlerde öğret‐
mekten ve Mesih İsa'yla ilgili Müjde'yi yaymaktan geri
kalmadılar (5:42). Tertullian’ın da dediği gibi: “bizi öldürün, bize
işkence edin, bizi suçlayın, bizi ezip toza katın... bizi ne kadar çok
ezerseniz o kadar çok büyürüz... Hristiyanların kanı tohumdur.”

N ASIL K ARŞILIK V ERECEĞIMIZI Ö ĞRENMEK


Kilisenin verdiği karşılıktan biz ne öğrenmeliyiz? Şeytan’ın kili‐
seye karşı getirmiş olduğu suçlamalara bizler nasıl karşılık vermeliyiz?
Birincisi, birbirimize sevgiyle bağlı olmalıyız. Elçilerin İşleri 4’te
Petrus ve Yuhanna’nın tutuklandıklarını gördükten hemen sonra kili‐
senin birlik içerisinde olduğunu görüyoruz: İnananlar toplulu‐
ğunun yüreği ve düşüncesi birdi. Hiç kimse sahip
olduğu herhangi bir şey için “Bu benimdir” demiyor,
her şeylerini ortak kabul ediyorlardı (4:32). Kilisenin
yüreği ve düşüncesi birdi. Calvin bu bölümle ilgili şöyle diyor:
50 • FİKRET BÖCEK

“Eğer burada okuduğumuz ayetler bizi etkilemiyorsa yüreklerimiz


demirden de sert demektir.”

İkincisi, HEPIMIZIN AMA ÖZELLIKLE DE KILISE IHTIYARLARININ


kilise disiplinine bağlı olmaları gerekiyor. Tabii ki, Hananya ve Safira‐
’nın başına gelenler elçilerin anlık disiplinini gerektiriyordu. Ama
yine de günah işleyen bir kilise üyesiyle hemen ilgilenilmesi gerekti‐
ğini görüyoruz. Pavlus’un öğreti verirken, akıllarını başlarına topla‐
maları, tövbe etmeleri ve geri dönmeleri için günah işleyenleri
Şeytan’a teslim ettiğini görüyoruz (1 Kor. 5:5; 1 Tim. 1:20; 2 Tim.
2:25–26). İmanlılar topluluğu olarak, kilise disiplininin uygulanma‐
sının Mesih’in varlığının aramızda olduğu anlamına geldiğine
inanıyor musunuz? Gerçekten de kilise disiplininin uygulanması
Mesih’in aramızda olduğu anlamına gelir. İsa Mesih’in Vahiy 2-3
bölümlerinde de açıkça belirtmiş olduğu gibi, eğer kilise disiplinini
kiliselerde uygulamazsak, Mesih’in kilisesine vermiş olduğu kandillik
elimizden alınacaktır. Bu çok önemli bir uyarı!
Üçüncüsü, İsa Mesih hakkında konuşmamız ne kadar çok engel‐
leniyorsa, onun hakkında o kadar çok cesaretle konuşmamız gerek‐
mektedir. Elçilerin İşleri 4:29’da kilise cesaret için dua ediyordu, ve
başkahinin “Bu adı kullanarak öğretmeyin diye size kesin
buyruk” (5:28) vermiş olduğunu, ama buna rağmen Petrus’un ve
diğer elçilerin öğretilerine devam ettiklerini görüyoruz (5:42).
Neden? Petrus’un da dediği gibi: “İnsanlardan çok, Tanrı'nın
sözünü dinlemek gerek” (5:29). Ve Tanrı’ya itaat ettiğimizden
dolayı bize, İsa’nın gerçekliği hakkında tanıklıkta bulunan Kutsal
Ruhunu veriyor (5:32; bkz. Yuhanna 15:26-27).

Dördüncüsü, ACI ÇEKTIĞIMIZDE HER ACIYI SEVINÇLE


karşılamalıyız, çünkü böyle hareket etmemiz Tanrı’nın lütfunun
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 51

üzerimizde olduğunu bize gösterir. Elçiler İsa'nın adı uğruna


hakarete layık görüldükleri için Yüksek Kurul'un huzu‐
rundan sevinç içinde ayrıldılar (5:42; bkz. Matta 5, 1
Petrus 4).

Baba, O ĞUL VE K UTSAL R UH ’ UN A DIYLA . Amin.


9

Neden Diyakonlara İhtiyacımız


Var? Elçilerin İşleri 6:1-7

Neden Diyakonlara İhtiyacımız Var? Elçilerin İşleri 6:1-7


Geçmişimize baktığımızda yaşamlarımızın krizlerle, baskılarla ve
yaşamın getirdiği streslerle şekillendiğini görürüz. Bazılarımız erken
yaşta bir yakınımızı kaybetmiş olabiliriz, ama bu şekilde hayatın getir‐
diği üzüntülerle nasıl başedeceğimizi de erken yaşta öğrendik. Bazıla‐
rımız da genç yaşta sporda ya da benzeri oyunlarda kaybetmeyi
öğrenerek çok çalışmayı ve azimli olmayı ve kaybettiğimizde tekrar
devam etmemiz gerektiğini öğrendik. Kendinizi şekillendiren krizler‐
den, baskılardan, ya da streslerden neler öğrendiniz?
Bugün Elçilerin İşleri kitabının altıncı bölümüyle çalışmamıza
devam ederken, Rabbimizin kilisesini kurmak için krizleri, baskıları
ve stresli durumları kullandığını görüyoruz. Elçilerin İşleri 4.
bölümde kiliseyi birbirine daha da kenetlemek, daha çok dua etmele‐
rini sağlamak, ve daha fazla Kelama güvenmelerini sağlamak için,
Tanrı’nın krizleri, baskıları ve zulümleri kullandığını görüyoruz. Elçi‐
lerin İşleri 6’da da aynı şekilde devam ettiğini görüyoruz. Elçilerin
İşleri 5’te dıştan zulüm baskısını ve içten de ahlaki yozlaşma baskısını
görmüştük. Şimdi de içten bir baskı görüyoruz, yani içeride birbirle‐
rini şikayet ediyorlar. İsa Mesih kilisesini bu baskıları kullanarak
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 53

kurmaya devam ediyor. Özellikle de, bütün krizlerin ortasında Rab


kilisesini diyakonlarla donatarak kilisesine hizmet edecek diyakonlar
veriyor. Neden? Bunun üç nedeni var:
İhtiyaç içerisindekilere yardım etmek, kilisenin hizmetine
yardımcı olmak ve kiliseyi büyütmek. Şimdi bu sebepleri daha
yakından inceleyelim.

İ HTIYAÇ İ ÇERISINDEKILERE H IZMET Etmek


Diyakonlara neden ihtiyacımız var? Birinci neden ihtiyaç içeri‐
sindekilere hizmet etmek için. Bu hikaye öğrencilerin sayıca çoğal‐
dığı günlerde geçiyor: İsa'nın öğrencilerinin sayıca
çoğaldığı o günlerde, Grekçe konuşan Yahudiler,
günlük yardım dağıtımında kendi dullarına gereken
ilginin gösterilmediğini ileri sürerek İbranice konuşan
Yahudiler'den yakınmaya başladılar (a. 1). Grekçe konuşan
dul kadınlar, o zamanlar kilisenin hizmet sorumluları olan elçilerin
İbranice konuşan dul kadınları kayırıp kolladıklarını söylüyorlardı.
Bu şekilde yakınıp şikayet ediyorlar. Burada yakınma olarak
çevrilmiş olan Grekçe γογγυσμός (goggusmos) kelimesi, İsrail
halkının çölde Musa’ya karşı homurdanması, söylenmesi anlamında
kullanılıyor (Mıs. Çık. 16:17). Ama burada birbirlerine karşı
söylenip homurdandıklarını görüyoruz. Ve hatırlarsanız, Eski
Antlaşma’da Rab rahiplerin hizmeti aracılığıyla dullara özel ilgi
gösterileceğini vaat etmiş olduğu için, elçilerin buradaki şikayetlerle
yüzleşmeleri o kadar kolay olmasa gerek (Yas. Tek. 10:18; 14:29). O
zamanlar Bireysel Emeklilik Sistemi, SGK ya da yardımlaşma
dernekleri de yoktu. Kiliseye katılanlar dullara bakmakla sorum‐
luydular!
Elçiler şikayet etmiyor ya da homurdanmıyorlar. Elçiler bu
durumu büyümekte olan bir kilisenin ruhsal olarak büyümesi için bir
fırsat olarak görmüşlerdi. Dulların durumunu gören elçilerin hare‐
kete geçtiklerini görüyoruz: Bunun üzerine Onikiler, bütün
54 • FİKRET BÖCEK

öğrencileri bir araya toplayıp şöyle dediler: “Tanrı'nın


sözünü yayma işini bırakıp maddi işlerle uğraşmamız
doğru olmaz. Bu nedenle, kardeşler, aranızdan Ruh'la
ve bilgelikle dolu, yedi saygın kişi seçin. Onları bu iş
için görevlendirelim.” (a. 3). Burada seçtikleri yedi adamın
hepsinin isimleri Grek ismi. Grekçe konuşan dullar şikayetçi olmuş‐
lardı ve elçiler hem Grekçe konuşan dullara hem de İbranice konuşan
dullara hizmet etsinler diye Grekçe konuşan adamların arasından
hizmet sorumluları seçiyor.
Buradaki iki pratik noktayı görmenizi istiyorum. Birincisi, elçiler
şikayetleri ciddiye aldılar. Kilisede birşeyin yapılması ve yapılmaması
konusunda bocalıyorsanız, ya da sorun yaşıyorsanız, şikayet etmek
yerine mutlaka kilisenin önderlerine durumu anlatın. Önderler,
rahipler, ihtiyarlar, diyakonlar kilise cemaatinin şikayetlerini mutlaka
ciddiye almalıdırlar. İkincisi, çözüm tek kişiden değil, bütün kilisenin
katılımıyla olmalıdır. Merhamet hizmetini sadece diyakonlar yürüt‐
müyor. Diyakonlar merhamet hizmetini hem içeriden hem de dışa‐
rıdan koordine eder ve denetlerler, ama tüm kilisenin yardımına
ihtiyaçları vardır. Siz gidip diyakonlara ihtiyaçları anlatın; ihtiyaçlar
konusunda nasıl yardım edebileceğinizi sorun; eksiğimiz olduğunu
söylediklerinde de yardım edin, bağış yapın.

K ILISENIN H IZMETINE Y ARDIMCI Olmak


Diyakonlara neden ihtiyacımız var? İkinci neden kilisenin hizme‐
tine yardımcı olmak içindir. Elçiler Kelamı vaaz ediyorlardı, topluluk
için dua ediyorlardı ve ihtiyaç içindekilere merhamet hizmeti sağlı‐
yorlardı. Eski zamanlardaki peygamberler gibi, Kelam rahibinin ana
görevleri vaaz vermek ve dua etmektir, ama elçiler ana hizmetlerini
bırakıp maddi işlerle uğraşıyorlardı (a.2). Aslında burada: Tanrı'nın
sözünü yayma işini bırakıp sofralara hizmet etmemiz
doğru olmaz diyor. Fakat merhamet hizmetlilerini (diyakonlar)
Kelam hizmetlilerine (rahipler) yardım etsinler diye atadığımız
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 55

zaman rahiplerin kendilerini duaya ve kelamı yaymaya adadıklarını


görüyoruz: Biz ise kendimizi duaya ve Tanrı sözünü
yaymaya adayalım (a. 4).

Elçiler sofralara hizmet ETMENIN ELÇILERDEN AŞAĞI BIR


durum olduğunu söylemiyorlar, aksine sofra hizmetini yaparlarsa,
kelam hizmeti sekteye uğrayacağı için kelam hizmeti yapılması gerek‐
tiği gibi yapılmayacaktı. Ayrıca diyakonluk göreviyle ilgili şu gerçeği
de görmeliyiz. Diyakonluk ihtiyarlığa giden bir basamak değildir.
Bazı genç erkekler önce diyakon olup sonra kilise ihtiyarı olabilecek‐
lerini düşünüyorlar, ama bu çok yanlış bir düşünce. Diyakonların
özünde haysiyet vardır ve onlar merhamet hizmetlileri olarak bu
görevi sürdürürler.

Peki, DIYAKONLAR K ELAM HIZMETINE NASIL YARDIMCI olurlar?


Birincisi ve en önemlisi, Kelam hizmetlisi olan rahiplerin, pastör‐
lerin önlerini açarak Kelamı daha iyi bir şekilde çalışmalarını ve açık‐
lamalarını sağlarlar.
İkincisi, topluluğun önünde kelam hizmetlisinin örnek bir yaşam
sürmesini de sağlamış olurlar. Elçilerin İşleri 2:42’de ‘Bunlar kendile‐
rini elçilerin öğretisine, paydaşlığa, ekmek bölmeye ve duaya adadılar’
diyor. Kilisenin kendisini öğretiye ve duaya adaması pastörün yaşa‐
mında da kendisini gösteriyor. Başka bir deyişle, eğer ben kendimi
öğretiye ve duaya adamıyorsam, bunu sizden nasıl bekleyebilirim?
Diyakonlar hizmetini iyi yaparlarsa, ben de Kelam hizmetini daha iyi
yapabilirim. Böylece, sizler de Kelam ve duada gelişirsiniz.
Üçüncüsü, Kelam hizmetinin sözlerle ifade ettiğini diyakonlar
işlerle ifade ederler. Kelam hizmeti Mesih’in ağzıdır; diyakonluk
hizmeti ise Mesih’in elleridir. Sofra kurup, sofra hizmeti sürdürek,
Kelam’da vaaz edilen Mesih’in sevgisini göstermiş olurlar. Ve bu
56 • FİKRET BÖCEK

sadece dıştan göstermelik bir iş değildir. Bu adamların , iman ve


Kutsal Ruh'la dolu olduklarını okuyoruz (a. 5).

K ILISEYI B ÜYÜTMEK
Diyakonlara neden ihtiyacımız var? Burada gördüğümüz son
sebep kiliseyi büyütmektir. Burada yedi diyakonun ihtiyaç içerisin‐
deki kilise üyelerine yardım ederek Kelam hizmetlisi olan elçilere
yardımcı olduklarını görüyoruz. Böylece Tanrı'nın sözü yayılı‐
yor, Yeruşalim'deki öğrencilerin sayısı arttıkça artıyor,
kâhinlerden birçoğu da iman çağrısına uyuyordu (a. 7).

B U GERÇEĞI KENDI KILISEMIZE UYGULAYALIM . Benim


diyakonlara ihtiyacım var. Ve diyakonların da sizlere ihtiyacı var.
Diyakonlar rahiplerin, pastörlerin yardımcılarıdırlar. Diyakonların
hizmet ettiklerini gördüğünüzde, bu size bir örnek olsun. Kendinize,
“Ben bu kiliseye somut olarak nasıl yardımcı olabilirim? Rabbin bere‐
ketiyle bu kilisenin büyümesine nasıl bir katkıda bulunabilirim?”
diye sorun. İster öğlen yemeği getirerek, ister salata yaparak, ister
bulaşık yıkayarak, ister yeni gelenlerle ilgilenerek, ister kiliseyi temiz‐
leyerek olsun, tüm somut işleriniz ve özverileriniz Tanrı için değer‐
lidir ve Rab hizmetlerinizi kilisesini sayıca ve ruhsal olarak
geliştirmek için kullanacaktır. Kilisenizin büyümesini mi istiyorsu‐
nuz? O zaman hizmet edin. “Ben hizmet edilmeye değil, hizmet
etmeye geldim” diyen İsa Mesih’in kendisi de böyle yaptı. Size de
aynı çağrıyı yapıyor. Kiliseye hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye
gelin.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.
10

Bize Düşmanca Davranan Bir


Dünyada Hristiyan Olmak,
Elçilerin İşleri 6:8-8:1

Bize Düşmanca Davranan Bir Dünyada Hristiyan


Olmak, Elçilerin İşleri 6:8-8:1
Umarım çevrenizde olup bitenlerden haberdarsınızdır. Hepimiz
günlük siyaseti takip etmesek de kültürümüzdeki gelişmeleri, siyaseti,
futbolu az çok çevremizden duyuyoruz ve bazen öfkeleniyoruz.
Dünyanın bakış açısı sürekli bir değişim içerisinde. İnsanlar günahlı
olduklarını kabul etmeseler de yaptıkları Adem’n günahının etkile‐
rine işaret ediyor. Bu dünya ebediyen sürmeyecek, İsa Mesih bir gün
günahı yargılamak üzere tekrar gelecek. Vahiy kitabını işlediğimizde
bunu daha iyi görmüştük. Vahiy 6’daki yedi mührü, 8-9’daki yedi
borazanı, 16’daki yedi tası, ve sonra da 17-18’deki Babil’i ve üzerine
gelen yargıyı görüyoruz. Rabbin yargısı her ülkenin üzerine dökül‐
mekte ve bazılarının üzerine tekrar tekrar dökülmek üzere... Pavlus
Romalılar 1’de, Yaratıcı’nın cinsellikle ilgili kurallarını reddedenlerin
üzerine Tanrı’nın gazabının dökülmekte olduğunu söylüyor.
Bugün okumuş olduğumuz bölümü düşünürken ve bu bölümden
nasıl faydalanacağımızı düşünürken İstefan’ın örneğine bakıp Bize
Düşmanca Davranan Bir Dünyada Hristiyan Olmak konusuna odak‐
58 • FİKRET BÖCEK

lanmak istiyorum. İstefan Hristiyanlara düşman bir dünyada yaşı‐


yordu. Tanrı’nın halkı her zaman kendilerine düşmanca tavırlarla
hareket eden bir dünyada yaşadılar. İlk vaazı dinledikten hemen
sonra, ve Tanrı’nın krallığının büyümeye başlamasından hemen
sonra Şeytan’ın krallığının karşı saldırısını görüyoruz. Bu ayetlerde
okuduğumuz ruhsal savaş gerçeği, zulmün tam ortasında kendisini
gösteriyor. İstefan Rabbin Kelamını açıklıyor ve bu Kelam için acı
çekiyor. Peki bize karşı bu kadar düşmanca bir dünyada bizler nasıl
yaşıyoruz? Bugün sizlere Rabbin Kelamındaki beş pratik noktaya
işaret etmek istiyorum:

1. T ANRISAL B IR Y AŞAM S ÜREREK


Bana düşmanca davranan bir dünyada bir Hristiyan olarak nasıl
yaşayabilirim? Tanrısal bir yaşam sürerek. İstefan hakkındaki ilk bilgi‐
lerimiz onun, “İmanla ve Kutsal Ruh’la dolu” (6:4) bir adam olduğu
yönünde. Şimdi de Tanrı'nın lütfuyla ve kudretle dolu olan
İstefanos (6:8) diyerek devam ediyor ve sonra “Kutsal Ruh’la
dolu” (7:54) olduğunu okuyoruz. İstefan’ın vaazına geçmeden önce
İstefan’ın yaşamı hakkında yazılanları görüyoruz. Tanrı’ya yaraşır bir
yaşam sürmüş olması onun gerçek vaazıdır. Yani, İstefan esas vaazını
yaşamıyla vermiştir.

Tabii ki ‘İstefan OLAĞAN DIŞI BIR MÜJDECI VE K ELAM VAIZIYDI ’


diyebilirsiniz. Pavlus’un Timoteos’a yazdıklarını hatırlayalım. Pavlus
Timoteos’un sözleriyle ve yaşamıyla kendisini ve dinleyicilerini
kurtaracağını söylüyor. Gerçekten de çok doğru. İskoçyalı bir Kelam
vaizi olan Robert Murray M’Cheyne, ‘Kiliseme katılanların en büyük
ihtiyacı benim kişisel kutsallığımdır’ diyerek Tanrısal yaşamın
önemine işaret etmiştir. Ama İsa Mesih’in kendisinin de bize aynı
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 59

şeyleri söylediğini görmenizi istiyorum. Peki, insanlar cennette


Tanrı’yı nasıl yüceltiyor olacaklar? Bir ışık gibi parlayan iyi işlerleri‐
mizle. Tabii ki iyi işler bizi kurtarmıyor ama kurtuluşumuzun bir
meyvesi olarak karşımıza çıkıyor. Peki, insanlar İsa’ya ait olduğumuzu
nasıl bilecekler? Birbirimize gösterdiğimiz sevgiyle (Yuhanna 14:35).
Bana düşmanca davranan bir dünyada bir Hristiyan olarak nasıl
yaşayabilirim? Tanrısal bir yaşam sürerek.

2. C ESURCA T ANIKLIK Ederek


Bana düşmanca davranan bir dünyada bir Hristiyan olarak nasıl
yaşayabilirim? Cesurca tanıklık ederek. Havradaki bazı Yahudiler’in
İstefan’la tartıştığını ama onun verdiği cevaplara karşı koyamadıkla‐
rını görüyoruz. Ne var ki, Azatlılar Havrası diye bilinen
havranın bazı üyeleri ve Kirene'den, İskenderiye'den,
Kilikya'dan ve Asya İli'nden bazı kişiler İstefanos'la
çekişmeye başladılar. Ama İstefanos'un konuşmasın‐
daki bilgeliğe ve Ruh'a karşı koyamadılar (6:9–10). İste‐
fan, Petrus’un ve Yuhanna’nın başına gelenleri bildiği halde cesurca
tanıklığını sürdürmeye devam etmişti. Bizler de kendi ortamlarımızda
kendimize göre cesurca tanıklık etmeyi öğrenmek zorundayız. Bazıla‐
rımız kürsülerde, bazılarımız evlerde, bazılarımız çarşılarda, bazıla‐
rımız iş yerlerince Mesih’i duyuracak. İşyerlerimizde bazılarımıza
neden bu şekilde inandıkları sorulacak. Bazılarımız içimizdeki farklı‐
lığı ve yaşamlarımızdaki değişimi farkedip bize sorular soracaklar.
Bazılarımıza ölümden neden korkmadıkları sorulacak. Bazılarımıza
İsa’nın neden çarmıha gerildiği sorulacak. Gerçek şu ki, Rabbimiz her
birimizi hayatta bir yerlere yerleştirmiş durumda. Kendimize göre ve
uygun bir zamanda Mesih’in tanıkları olmamız gerekiyor.
60 • FİKRET BÖCEK

Bana düşmanca davranan bir dünyada bir Hristiyan


olarak nasıl yaşayabilirim? Cesurca tanıklık ederek.

3. K ENDIMIZI K ELAMI İ NCELEMEYE Adayarak


Bana düşmanca davranan bir dünyada bir Hristiyan olarak nasıl
yaşayabilirim? Kendimi kelamı incelemeye adayarak. Rabbin Kela‐
mını bilmiyorsak cesaretle tanıklık edemeyiz. Elçilerin İşleri 7’de İste‐
fan’ın vaazını okuduğumuzda, İstefan’ın Kutsal Kitap’ı çok iyi
bildiğini görüyoruz. Bu bizi etkilemeli. İstefan, Eski Antlaşma’da
Tanrı’nın İsrail halkıyla olan ilişkilerinin tarihini çok iyi biliyordu, ve
bu kurtuluş tarihini insanlara açıklayabiliyordu. Kardeşler, her
birimiz Rabbin Kelamını özel olarak okumalıyız. Ayrıca, Rabbin Kela‐
mının sesli bir şekilde tüm topluluğa okunuşunu da dinlemeliyiz.
Bana düşmanca davranan bir dünyada bir Hristiyan olarak nasıl
yaşayabilirim? Kendimi kelamı incelemeye adayarak.

4. C ESARETLE A CI Çekerek
Bana düşmanca davranan bir dünyada bir Hristiyan olarak nasıl
yaşayabilirim? Cesaretle acı çekerek. İstefan kilisenin nasıl acı çekti‐
ğini görmüştü. Kendisinin de acı çekeceğini biliyordu. Ama buna
rağmen cesaretle müjdeyi duyurmaya devam etti. Son 10 haftadır
Elçilerin İşleri kitabını inceliyoruz. Umarım atalarımızın cesareti
sizlere teşvik olmuştur. Özetleyecek olursak, bizler insana itaat
etmektense Tanrı’ya itaat etmeyi tercih ediyoruz. John Calvin, Elçi‐
lerin İşleri 7 üzerine vermiş olduğu bir vaazda şöyle diyor: “Eğer
prensler Tanrı’nın onurundan dönmemizi isterlerse, bizleri putperest‐
liğe ya da batıl inançlara zorlarlarsa, o zaman üzerimizdeki yetkileri
kurbağaların ve bitlerin üzerimizdeki yetkileri kadar olur.”
Kutsal Yazılar acı çekmenin sevinç olduğunu söylüyorlar. Kutsal
Yazılar acı çekmenin kutsallaşmamızın bir aracı olduğunu söylüyor‐
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 61

lar. Bu çağda bu gerçekleri duymamız gerekiyor. On yedinci yüzyıl


yazarlarından Thomas Manton şöyle diyor: “Kolaylık ve zevk aşkı
Hristiyanlığın yıkımıdır.”
Bazıları çektikleri acılarla diğer Hristiyanlardan daha güçlü
olduklarını zannediyor olabilirler. Acı çekmek için dünyayı yöneten‐
lerin dikkatini üzerimize çekmeye çağrılmıyoruz. Eğer eziyetler,
acılar, sıkıntılar üzerimize gelirse cesaretle karşılamamız gerekiyor.
İ.S. 202’de imanından dolayı öldürülmüş olan Perpetua vahşi
hayvanlara yem edilecekken ilahiler söyleyerek arenaya cesaretle
yürümüştü. İngiltere’nin Canterbury Başpiskoposu Thomas Cran‐
mer, önceleri hayatını kurtarabilmek için Protestan inancını inkar
emişti, ama sonra aklını başına toplayıp yaptığının yanlış olduğunu
kabul etmiş ve imanını inkar etmeden dimdik durmuştu. Sonra
imanından taviz vermediği için ateşle yakılarak öldürülürken önce
elleri yansın diye ellerini ateşe vermişti... çünkü imanını inkar ettiği
zaman o ellerle inkar belgesini imzalamıştı.
Kardeşler, bizleri tutuklasalar da, dövseler de bütün bunları
sevinçle karşılamalıyız. Mesih uğruna dayak yiyenler ayrıcalıklı
insanlardır. Bizler Mesih için yaşadığımız gibi, öldüğümüzde de
Mesih için ölüyoruz. Yaşamlarımızı tamamen İsa Mesih’in ellerine
teslim ediyoruz. Sizler de böyle diyebiliyor musunuz? Perpetua ve
Felicitas’ın Mesih uğruna şehit edilişlerinde hamile olan Felicitas
şöyle demişti: “Şimdi çektiğim acıyı çeken benim; ama sonra orada
içimde benim yerime acı çeken başka birisi olacak, çünkü ben O’nun
uğruna acı çekmek üzereyim.”
Bana düşmanca davranan bir dünyada bir Hristiyan olarak nasıl
yaşayabilirim? Cesaretle acı çekerek.

5. L ÜTUFKARCA Affederek
Bana düşmanca davranan bir dünyada bir Hristiyan olarak nasıl
yaşayabilirim? Lütufkarca affederek.
İstefan’ın konuşmasını nasıl tamamladığına dikkat edin. Onunla
62 • FİKRET BÖCEK

tartışanlar, ona düşman olanlar yalan söylediler, ve ona karşı komplo


kurdular. İstefan’a büyük haksızlık yapıldı. Ölümüne taşlanarak öldü‐
rüldü. Son nefesini verirken bile İsa Mesih’in kendisini yanına alma‐
sını ve katillerini affetmesini diliyor. İşte İsa Mesih de çarmıhta
aynısını yapmıştı, ve bizler de düşmanlarımızın karşısında böyle yaşa‐
malıyız.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.
11

İncil’in Harika Mesajı, Elçilerin


İşleri 8:1-40

İncil’in Harika Mesajı, Elçilerin İşleri 8:1-40


Bugün İncil’deki kurtuluş müjdesinin ne kadar harika olduğunu
anlatmak istiyorum. Önceden belirlenme konusunun değil, Mesih’in
kimin uğruna öldüğü konusunun değil, milenyum görüşlerinin değil,
bugünkü İsrail milletinin antlaşma halkı olup olmadığı konusunun
değil, İncil’in İsa Mesih’le ilgili kurtuluş müjdesinin ne kadar harika
olduğunun üzerinde duracağım. Zaman zaman İsa Mesih’in İncilinin
kurtuluş müjdesine yeniden geri dönmemiz gerekiyor.

K ULLANILAN H ARIKA S ÖZLER


Birincisi, burada kullanılan kelimelerin ne kadar harika oldukla‐
rını görmenizi istiyorum. İlkokul öğretmenim Hatice Tan tekrar
tekrar aynı kelimeleri yazmamızı istiyordu. Bazı kelimeleri de ezber‐
lememizi istiyordu. Bazı kelimelerin de tanımını yazmamız gereki‐
yordu. Bazı kelimeler hala aklımdan çıkmadığına göre öğretmen
görevini yapmış olmalı. Burada İncil müjdesinin Kutsal Yazılar’da
nasıl ifade edildiğini anlatmak istiyorum.
64 • FİKRET BÖCEK

Burada incil için üç kelimenin kullanıldığını görmenizi istiyorum.


Birincisi, tanıklık dilini görüyoruz. Bu kelimeyi 8:25’te görüyoruz:
Petrus'la Yuhanna tanıklık edip Rab'bin sözünü bildir‐
dikten sonra, Samiriye'nin birçok köyünde de Müjde'yi
duyura duyura Yeruşalim'e döndüler. İyi haber (İncil) bize
anlatılmış olan bir haberdir ve biz de bu iyi haberi başkalarına
anlatmak durumundayız.

İkincisi, iyi haberi her yere yaymakla ilgili bir dilin


kullanıldığını görüyoruz. Bunu 8:5’teki ayette görüyoruz: Filipus,
Samiriye Kenti'ne gidip oradakilere Mesih'i tanıtmaya
başladı. İsa Mesih de vaizlerin tohumları yaymasından bahse‐
derken bunu kastediyordu.

Üçüncüsü, IYI HABERIN DUYURULMASI YA DA BEYAN EDILMESIYLE


ilgili bir dilin kullanıldığını görüyoruz. Bu kelimenin, iyi haberin
(kurtuluş müjdesi) belirli bazı yerlere getirilmesiyle ilgili iki kez kulla‐
nıldığını görüyoruz: Petrus ve Yuhanna tanıklık edip Rab'bin
sözünü bildirdikten sonra, Samiriye'nin birçok
köyünde de Müjde'yi duyura duyura Yeruşalim'e
döndüler (a. 25) ve Filipus ise kendini Aşdot Kenti'nde
buldu. Sezariye'ye varıncaya dek bütün kentleri dola‐
şarak Müjde'yi duyurdu (a. 40). Ama bu kelime üç kez iyi
haber (incil) anlamında kullanılıyor: bildirmek veya kelamı
vaaz etmek (a. 4). Tabbi ki vaaz vermek kelimeleri kullanmaktır
ama incil (kurtuluş müjdesi) belirgin bir kelamdır. Bu kelam nedir?
İncil’in nasıl duyurulduğuna dikkat edin: Tanrı'nın Krallığı ve
İsa Mesih adıyla ilgili Müjde'yi duyuran Filipus... (a. 12).
İçerik şu: Tanrı’nın göksel krallığı ve yönetimi İsa Mesih’in kişiliğinde
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 65

yeryüzüne gelmiştir. Ve bunu Filipus’un İsa'yla ilgili Müjde'yi


bildirdi sözünden daha iyi anlıyoruz (a. 35). İncil’in müjdesini
harika yapan nedir? İsa’nın ta kendisidir!

K ARMAŞIK BIR H ARIKA


İkincisi, karmaşık bir harikalık durumu var... Çocuklar, sizler
yaşlandıkça karmaşıklığın iyi olmadığını daha iyi göreceksiniz. Ama
incil müjdesinin karmaşık bir iyi haber olduğunu söylediğimizde iyi
bir şeyden bahsediyoruz. Nasıl yani?
Farklı şekillerde Yeruşalim’deki kiliseye nasıl zulmedildiğini
okumuştuk. Burada Luka’nın yıkım olarak bahsettiği şey sadist bir
zorbalıktan bahdesiyor. Ama Tanrı’nın zulmü kullanarak kelamını
nasıl karmaşık bir duruma getirdiğini ve müjdeyi Yeruşalim’e Yahudi‐
ye’ye, Samiriye’ye ve dünyanın dört köşesine yaydığına dikkat edin
(1:8). Bugün Ukrayna’nın Donetsk şehri işgal altında. Protestan kili‐
selerinin binaları Rus ortodoks milisler tarafından işgal edildiği için,
Protestanlar ibadetlerini gizlice evlerinde sürdürüyorlar. Ortodoks‐
ların zulmüne rağmen protestan kiliselerinin büyüdüğünü görüyoruz.
Ve bütün kilise dağıtıldığında ve kilisenin atanmış olan pastörleri
Yeruşalim’de sıkıştırıldıklarında, Tanrı’nın sözünü resmi olmayan
kanallardan, tüm imanlılar aracılığıyla yaydığını görüyoruz: Bunun
sonucu dağılan imanlılar, gittikleri her yerde Tanrı
sözünü müjdeliyorlardı (a. 4).
Bunu bir papatya ve tohumları gibi düşünün. Çocuklar, rüzgar sert
estiğinde papatyalara ne olur? Yaprakları yerlerinde duramaz ama
rüzgarla tohumları yayılır ve daha çok papatya çıkmasına neden olur.
Aynı şekilde, zulüm rüzgarlarıyla incilin müjdesi de papatyanın
tohumları gibi her yere yayılıyor. İki hafta önce İzmir’deki rüzgarlar
orman yangınlarını nasıl azdırdıysa, zulüm rüzgarları da Rabbin incil
müjdesinin aynı şekilde yayılmasını sağlayacaktır. Örneğin, 1949 sene‐
sinde komünizm Çin’i etkisi altına aldığında tüm yabancı Hristiyanlar
Çin’den atılmışlardı. Çin’den atılan Hristiyanlar asyanın diğer yerle‐
66 • FİKRET BÖCEK

rinde Mesih’in müjdesine tanıklık etmeye devam ettiler. Hristiyanların


Çin’den atılmalarına rağmen Çin’deki Hristiyanların sayısı öyle bir
arttı ki, bugün Çin’deki protestan Hristiyanların sayısı Amerika’daki,
İngiltere’deki, Almanya’daki Hristiyanların sayısından çok daha fazla.

İ NCILIN K APSAYICILIĞIYLA İ LGILI Harika


Son olarak, İncil’in her ırkı kapsadığını görmenizi istiyorum.
Zulümden sonra, 8:4-25’te kurtuluş müjdesi olan İncil’in Samiriyeli‐
lere nasıl geldiğini okuyoruz ve sonra da 26-40’ta Etiyopyalı hadıma
nasıl geldiğini görüyoruz.
Samiriyeliler kimlerdir? Eski zamanlardaki İsrail’in kuzey oymak‐
ları Rabden uzaklaştıkları zaman Samiriye’yi başkentleri yapmışlardı.
Sonra da, İ.Ö. 722’de Asurlular onları sürgüne götürmüşlerdi. Asur‐
lular Yahudi kadınlarla evlenip Yahudiliği ortadan kaldırmaları için
yabancı erkekleri geride bırakmıştı. Bunun sonucunda yarı Yahudi,
yarı Asurlu olan bir halk ortaya çıkmıştı (2 Krallar 17:24–41; Ezra 4;
Neh. 4). Ve daha sonra Yahuda Babil sürgününden geri döndüğü
zaman, Samiriyeliler tapınağı yeniden inşa etme teklifinde bulun‐
muşlardı ama Yahuda bu teklifi reddetmişti. Bu durum, İ.Ö.
dördüncü yüzyılda Gerazim Dağı’nda farklı bir tapınağın kurulma‐
sına neden olmuştı. Daha sonra İ.Ö. 200 civarlarında her şey daha da
kötüye gitmişti ve bütün bunlar 4. Antiokus’un Yahuda Maccabe‐
us’un isyanını bastırmasından hemen sonra tapınağın Zeus’a adan‐
masına neden olmuş ve Yahudi tapınağının kirletilmesine sebep
olmuştu.
Ayrıca, Samiriyeliler Musa’nın ilk beş kitabı dışında, Eski Antlaş‐
ma’nın diğer bütün kitaplarını reddetmişlerdi. Bu ne anlama geliyor?
Yahudiler Samiriyeleri o kadar farklı ve yabancı olarak görüyorlardı
ki, İsa’nın yeryüzündeki hizmeti sırasında elçi olmak üzere olan
Yuhanna bile, gökten Samiriye’nin üzerine ateş yağdırılmasını diliyor
(Luka 9:51-56).
Ama şimdi İncil müjdesinin ne kadar harika olduğunu görüyo‐
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 67

ruz... Kurtuluş müjdesi Samiriyelileri de kapsıyor! (a. 5). Petrus


2:38’de inanan ve tövbe eden herkese Kutsal Ruh armağanının verile‐
ceğini söylediği halde, 8:15, 16 ayetlerinde şöyle diyor: Petrus'la
Yuhanna oraya varınca, Samiriyeli imanlıların Kutsal
Ruh'u almaları için dua ettiler. Çünkü Ruh daha hiçbi‐
rinin üzerine inmemişti. Rab İsa'nın adıyla vaftiz
olmuşlardı, o kadar. Roma Katolik Kilisesi, bu durumun Hris‐
tiyan yaşamının iki aşamalı deneyiminin kanıtı olduğunu, önce
vaftizle, sonra da piskoposun el koymasıyla gelen Ruhla onaylandı‐
ğını söyler. Petekost dini de bunu iki aşama olarak görmektedir: ilk
olarak iman etme ve vaftiz, ve ikinci olarak da Ruhla vaftiz konusu‐
nundan bahsediyorlar. İki aşamalı tecrübeye cevap olarak, birçok
yorumcu sadece tek bir aşamanın olduğunu ve Samiriyelilerin
imanının gerçek olmadığını söylüyorlar, ve elçilerin de bu nedenle
gelmiş olduklarını söylüyorlar. Bazıları bunun gerçek bir iman oldu‐
ğunu ama elçiler aracılığıyla Ruh’un doğa üstü bazı özelliklerini
aldıklarını iddia ediyorlar. Calvin de böyle açıklıyor. Bence, buradaki
durum ne Roma Katoliklerinin, ne de Pentekosçuların, söylemiş
olduğu gibi tek aşamalı bir formülden bahsetmiyor. Bunun yerine
İncil müjdesinin yepyeni bir alana yayılmış olduğunu ve elçilerin
temsilcilerinin bu haberin doğruluğunu teyit etmeleri gerektiğini
görüyoruz. Yeruşalim'deki elçiler, Samiriye halkının,
Tanrı'nın sözünü benimsediğini duyunca Petrus'la
Yuhanna'yı onlara gönderdiler (a. 14). Bu durum krallığın
Yeruşalim’den (Elç. İşl. 2) Yahudiye’ye ve samiriye’ye (Elç. İşl. 8) ve
dünyanın dört köşesine (Elç. İşl. 10-11) yayıldığı önemli zamanlarda
ortaya çıkan bir durumdur. Bu durum sıradışı bir durumdur ve bu
nedenle, Ruh’un devam etmekte olan ek bereketlerinin bir modeli
değildir, çünkü Petrus’un Elçilerin İşleri 2:38’deki öğretisinden
açıkça sapmaktadır. İman eden herlesle ilgili böyle biri durum
okumadığımız için alışıldık bir durum değil. Petrus, Elçilerin İşleri 2
ve 10’da orada bulunuyordu ve Kutsal Ruh’un dua ve el koyma olma‐
dan, ama yabancı lisanlarla üzerlerine dökülüyor olması alışıldık bir
durum değildi. Elçilerin İşleri 8’de Kutsal Ruh duayla ve el koymayla
68 • FİKRET BÖCEK

dökülüyor, ama yabancı lisanlarla konuşmanın olmadığını görüyoruz.


Bütün bunların önemi nedir? Elçisel onay, Samiriyeli Hristiyanların
Mesih’in bedeninin geri kalanıyla aynı olduğunu teyit etmektedir;
İncil müjdesine gelince, etnik ve ırksal bir engel yoktur.

H RISTIYANLIĞIN HERKESE KUCAK AÇTIĞINI E TIYOPYALI HADIMDA


da görüyoruz. Mezmurlar, bir gün Etiyopya’nın ellerini Rabbe uzata‐
cağını (Mez. 68:31) ve Rabbin Etiyopya’nın adını tapınakta sayacağı
bir günün geleceğini anlatıyor (Mez. 87:4). Bu önemli bir nokta
çünkü Etiyopyalı Yahudi değildi ve bir hadımdı! Yasaya göre
hadımlar halkın arasına giremezlerdi ve kurban sunusu sunamazlardı
(Yas. Tek. 23:1). Yeşaya peygamber bir gün hadımlara sonsuz bir
ismin verileceği bir günden bahsediyor (Yeş. 56:3). Sefanya
peygamber ise, Etiyopyalıların tapınağa sunular getireceği bir gün
gördüğünden bahsediyor (Sef. 3:10). Samiriyeliler gibi, hadımlar da
İsrail’in dışlanmışları arasında sayılıyorlardı. Ama biz burada ne
görüyoruz. Kilisenin onlara hizmet ettiğini görüyoruz. Bu bize iyi bir
ders olmalı! Acı çekenlere, kayıplara ve ihtiyaç içerisindekilere ulaş‐
malıyız.

Evet, ZULÜM GELIR VE INCILIN KURTULUŞ MESAJI YAYILMAYA


devam eder. Etnik ve dini farklılıklar vurgulanıyor ve incilin dışlan‐
mışları da içerdiğini görüyoruz. İşte İncil’in gücünün ne kadar harika
olduğunu burada açıkça görüyoruz.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.
12

Lütuf Bir Günahkârın Hayatında


Nasıl Çalışır, Elçilerin İşleri 9:1-31

Lütuf Bir Günahkârın Hayatında Nasıl Çalışır, Elçilerin


İşleri 9:1-31

“Y ÜCE LÜTUF , SESI TATLI , SUÇLUYKENKEN KURTULDUM .” Bu


ilahiyi aramızda duymayan yoktur. Hatta bazen, İzmir’deki alış veriş
merkezlerinde bile duyuyoruz. Birçok alış veriş merkezinde anlamını
bilmeden Hristiyan ilahilerini çaldıklarını biliyoruz. Rab bizlere
lütfuyla bakıp bizleri ölümden yaşama geçirerek bereketledi. Biz bu
lütfun ne kadar harika bir lütuf olduğunu unutmamalıyız. Bugün
lütfun bir günahkarın yaşamında nasıl çalıştığını sizlere anlatmak
istiyorum. Elçilerin İşleri 9’da elçi Pavlus’un Hristiyanlara zulmeden
bir kişiden Tanrı’nın lütfuna nasıl eriştiğini okuyoruz. Pavlus’un
iman etmesi Tanrı’nın tarih boyunca nasıl çalışmakta olduğunu
bizlere gösteriyor Rabbin lütfunun bizlerin yaşamlarında da çalış‐
makta olduğunu görüyoruz. Çevremizde ruhsal olarak kayıp bir çok
kişi var. Pavlus’un bu şekilde imana gelmiş olması bizlere umut ve
farklı bir bakış açısı vermeli.
70 • FİKRET BÖCEK

P AVLUS ’ UN İ MAN E DIŞINDEN Ö NCE K ENDISINI G ÖSTERIYOR


(9:1–2)
Lütfun bir günahkarın hayatında nasıl çalıştığını Pavlus’un iman
etmeden önceki yaşamına baktığımızda görüyoruz. 7:58, 8:1 ve 8:3’te
kiliseye zulmettiğini görüyoruz. Özellikle 8:3’te Pavlus’un imanlılar
topluluğunu kırıp geçirdiğini söylüyor: Saul ise inanlılar topluluğunu
kırıp geçiriyordu. Ev ev dolaşarak, kadın erkek demeden imanlıları
dışarı sürüklüyor, hapse atıyordu. Burada “kırıp geçirme” olarak
çevrilen ‘λυμαίνω’ kelimesi Yeni Antlaşma’da sadece bir kere
burada kullanılıyor. Grekçe Eski Antlaşma’da da Mezmur 80:13’te
Rabbin bağını yolan, ezen yaban domuzları için kullanılıyor. Bu
nedenle John Calvin Saul’ün iman etmeden önceki durumunu
“yabanıl ve acımasız canavar” olarak tanımlıyor. Şimdi de 9:1-2 ayet‐
lerinde şunu okuyoruz: Saul ise Rab'bin öğrencilerine karşı
hâlâ tehdit ve ölüm soluyordu. Başkâhine gitti, Şam'‐
daki havralara verilmek üzere mektuplar yazmasını
istedi. Orada İsa'nın yolunda yürüyen kadın erkek,
kimi bulsa tutuklayıp Yeruşalim'e getirmek niyetin‐
deydi. Pavlus’un Rab'bin öğrencilerine karşı hâlâ tehdit
ve ölüm soluyor olması Pavlus’un yaşamını bize tanımlıyor.
Hayatını canlandıran şey buydu. Ne zaman nefes alsa tehdit ve
cinayet soluyordu!

Bu ayetleri okuduğumuzda Saul’ün ne kadar kötü, ne


kadar günahkar olduğunu görmemiz gerekiyor. Mesih’e iman edebi‐
lecek kişilerin tahmini bir listesini çıkarın deseler, herhalde Saul
hiçbir zaman o listeye yazılmazdı. Hatta Hananya’nın kendisi bile
9:13’te Ya Rab, birçoklarının bu adam hakkında neler
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 71

anlattıklarını duydum. Yeruşalim'de senin kutsallarına


nice kötülük yapmış, diyor. Bunu görüp Tanrımızın ne kadar
lütuf dolu bir Tanrı olduğunu anlamalıyız! Günahkarların başı olan
Pavlus’u bile kurtarıyorsa daha kimleri kurtarabilir acaba? Şimdi biri‐
sini düşünmenizi istiyorum... ‘Bu kişi kesinlikle Rabbe gelmez, iman
etmez’ dediğiniz, imana geleceği konusunda kesinlikle hiçbir umudu‐
nuzun olmadığı bir kişiyi düşünün. Şimdi de Saul’e tekrar bakın!
Pavlus’un iman etmeden önceki durumuyla ilgili söylediklerine
dikkat edin. Siz aklındaki o kişiyi nasıl tanımlarsınız?

Elçilerin İşleri 22:3’te Yahudilikle ilgili gayretli


çalışmalarından bahsederken yasa üzerine nasıl eğitildiğini ve 26:5’te
Yahudiliğin en sıkı mezhebi olan Ferisi mezhebine ait olduğunu anla‐
tıyor. 1 Timoteos 1:13’te ‘Bir zamanlar O'na küfreden, zalim ve
küstah biri olduğum halde bana merhamet edildi’ diyor. Galatyalılar
1:14’te Tanrı’nın yasasını kıskanç bir şekilde gayretle çalıştığını anla‐
tıyor. Ve Filipililer 3’te kendisini Hristiyan karşıtı olarak tanımlıyor:
“Ben aslında bunlara da güvenebilirdim. Eğer başka biri bunlara
güvenebileceğini sanıyorsa, ben daha çok güvenebilirim. Sekiz
günlükken sünnet oldum. İsrail soyundan, Benyamin oymağından,
özbeöz İbrani'yim. Kutsal Yasa'ya bağlılık derseniz, Ferisi'ydim. Gayret
derseniz, kiliseye zulmeden biriydim. Yasa'ya dayanan doğruluk derse‐
niz, kusursuzdum” (Fil. 3:4-6). Pavlus’u kesinlikle iman edebilecekler
listesine eklemezdiniz. Peki, Tanrı Pavlus’un yaşamında yaptığını
bugün de yapamaz mı? Saul ve iman edemeyeceğini düşündüğünüz o
kişi kesinlikle iman etmeyecek birileri gibi görünüyor olabilirler. Ama
Tanrı kendi amacını gerçekleştirmek için onları değiştirebilir ve kulla‐
nabilir. Aynen Pavlus’a yaptığı gibi! İman etmemiş olan arkadaşları‐
mıza da bu şekilde bakmalıyız.
• • •
72 • FİKRET BÖCEK

P AVLUS ’ UN İ MAN E DIŞINDE K ENDISINI G ÖSTERIYOR


(9:3-19)
Rabbin lütfunun bir günahkarın hayatında nasıl çalıştığını Pavlu‐
s’un iman edişinde görüyoruz. Rabbin halkına zulmetmek üzere yola
çıktığında, Yol alıp Şam'a yaklaştığı sırada, birdenbire
gökten gelen bir ışık çevresini aydınlattı. Yere yıkılan
Saul, bir sesin kendisine, “Saul, Saul, neden bana
zulmediyorsun?” dediğini işitti(a. 3-4). Bu sesten sonra
Pavlus’un düştüğünü (a.4), kör olduğunu (a. 8) görüyoruz. Saul’ün
“Saul, Saul, neden bana zulmediyorsun?” dediğini işitti‐
ğini de görüyoruz. Saul’un bu soruya cevap olarak “Ey Efendim, sen
kimsin?” (a. 5) diye cevap veriyor olması çok ilginç. Burada ‘efendim’
diye çevrilen kelime aynı zamanda ‘Rab’ anlamına da geliyor. Bu olay
İstefan’ın tanıklığından sonra gerçekleşiyor! Rab için gayretle çalıştı‐
ğını zanneden Saul, aslında Rabbin kendisine zulmediyordu! Kendi‐
lerine Hristiyan diyen bu Yahudi tarikatına zulmederken Rabbe
hizmet ettiğini zannediyordu, ama göğe alınmış olan İsa’nın ta
kendisi, Saul’ün kendisine zulmettiğini söylüyor.

9:8’de ve 9:9’da iki kere kör olduğundan bahsediliyor


olması çok ilginç. Bu tekrarların amacı etki içindir. Körlük, Eski
Antlaşma’daki İsrail halkından itaatsizlik yapanlar için bir lanetti.
Sonra da Elçilerin İşleri 22:6’da Pavlus öğlen saatlerinde veya günün
tam ortasında kör olduğunu söylüyor. Yasanın Tekrarı 28:28-29’da
Rab İsrail’i gün ortasında kör etmekten bahsediyor! Burada antlaş‐
manın lanetinin nasıl kişisel bir şekilde yaşandığını görüyoruz. Saul,
tek gerçek Tanrı’ya hizmet ederek Rabbin yasasına itaat ettiğini
zannederken, aslında gerçek Tanrı’ya itaatsizlik ediyordu!
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 73

T ANRI ’ NIN LÜTFU S AUL ’ ÜN IMAN ETMESINDE NASIL ÇALIŞIYOR ?


Bugün sizlere bu ayetleri nasıl yorumlamanız gerektiğiyle ilgili bir
kaç öneride bulunmak istiyorum. Doğal olarak Saul’ün iman edişinin
çok ani olduğunu düşünüyoruz. Ama şunu da düşünün: Bütün bu
yaşananlara rağmen, İsa Mesih Saul’ün yaşamında çalışıyordu. Bunu
nasıl biliyorum? Pavlus, Elçilerin İşleri 26:14’te yaşadıklarını anla‐
tırken İsa’nın ‘Saul, Saul, neden bana zulmediyorsun? Üvendireye
karşı tepmekle kendine zarar veriyorsun' dediğini yazıyor. Eski
zamanlarda çiftçilik yapanlar öküzlerini istedikleri yöne yönlen‐
dirmek için keskin uçlu bir sopa kullanırlardı. Öküz tekme atıp arkayı
teptikçe sopayla daha çok dürtülür, sopanın ucu öküze daha çok
batardı. Pavlus yabani ve acımasız bir canavardı. İradesi çok
güçlüydü. Ama İsa’nın iradesi çok daha güçlüydü! Saul, İstefan’ın
yasa ve lütuf üzerine vermiş olduğu vaazı işitmişti. Ve Romalılar 7’de
dediği gibi, ‘Bir zamanlar, Yasa'nın bilincinde değilken diriydim. Ama
emrin bilincine vardığımda günah dirildi, bense öldüm. Emir de bana
yaşam getireceğine, ölüm getirdi.’ Saul, yasayı tanımadığı zamanlarda
ruhsal olarak diri olduğunu zannederken, yasa kendisine geldiği
zaman günahın canlandığını ve öldüğünü söylüyor (Rom. 7:9).

Yani, K ELAM HER ZAMAN ANI BIR IMAN TECRÜBESI SAĞLAMIYOR


ve her zaman anlık sonuçlar görmüyoruz. Bu gerçeği 21 yıllık
pastörlük yaşantımda tekrar tekrar tecrübe ettim. Biz Rabbe güven‐
meliyiz. Rabbin Kelamı yapmak istediğini yapmak istediği zamanda
gerçekleştirecek ve gerekeni yapacaktır. Bizim bundan emin olmamız
gerekiyor. Bizim görevimiz tohum ekerek yayılmaktır ve Tanrı büyü‐
meyi sağlayacaktır. Tanrı tüm hamlelerin farkında olan satranç oyun‐
cusu gibidir.
74 • FİKRET BÖCEK

P AVLUS ’ UN Ç AĞRILIŞINDA K ENDISINI G ÖSTERIYOR . (a.


20-31)
Saul’ün günahlarının büyüklüğünü ve hatta Tanrı’nın lütfunun
büyüklüğünü gördüğümüzde, Tanrı’nın lütfunun Pavlus’un çağrılı‐
şıyla bir günahkarın yaşamında nasıl çalıştığını görmüş oluyoruz.
Yani, öfkeli aslan meleyen bir kuzuya dönüştürülüyor. Hemen
akabinde Havralarda İsa'nın Tanrı'nın Oğlu olduğunu
hemen duyurmaya başladı (a. 20) diyor! Görüyor musunuz?
Pavlus hiç zaman kaybetmiyor. Saul’ün iman etmiş olduğuna
inanmak çok zor, Onu duyanların hepsi şaşkına döndü.
“Yeruşalim'de bu adı ananları kırıp geçiren adam bu
değil mi? Buraya da, öylelerini tutuklayıp başkâhinlere
götürmek amacıyla gelmedi mi?” diyorlardı (a. 21) ve
9:26’da şöyle devam ediyor: Saul Yeruşalim'e varınca
oradaki öğrencilere katılmaya çalıştı. Ama hepsi ondan
korkuyor, İsa'nın öğrencisi olduğuna inanamıyorlardı.

N ASIL BIR T ANRIYMIŞ BU YA !! M USA ’ NIN ÇAĞRILIŞIYLA S AUL ’ ÜN


çağrılışındaki benzerlikler dikkatinizi çekti mi? Birincisi, Kutsal Yazı‐
lar’daki hikaye anlatımlarında olduğu gibi, her ikisi de isimleriyle iki
kere çağrılıyorlar. İkincisi, Musa yanan bir çalı görmüştü ve Saul ise
bir ışık görmüştü. Üçüncüsü, Musa yere düşmüştü ve Pavlus da yere
düşmüştü. Dördüncüsü, Tanrı kendisini Musa’ya ‘Benim’ ya da ‘Ben
Ben Olanım’ olarak tanıtırken, Pavlus’a ‘Ben İsayım’ diyerek
tanıtıyor.

Bugün okuduğumuz ayetler büyüme özetiyle


tamamlanıyor: Bütün Yahudiye, Celile ve Samiriye'deki
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 75

inanlılar topluluğu esenliğe kavuştu. Gelişen ve Rab


korkusu içinde yaşayan topluluk Kutsal Ruh'un yardı‐
mıyla sayıca büyüyordu (a. 31). Bizler de bunun için dua
etmiyor muyuz? Rab bunun gerçekleşmesini sağlasın!

Baba, O ĞUL VE K UTSAL R UH ’ UN A DIYLA . Amin.


13

Mesih’in Kanı En Kötü


Günahkarı Temizler, Elçilerin
İşleri 10:1-48

Mesih’in Kanı En Kötü Günahkarı Temizler, Elçilerin


İşleri 10:1-48
Mesih’in kanı en kötü günahkarı bile temizler. Siz buna inanıyor
musunuz? Elçilerin İşleri 9’u incelerken, hayatınızdaki bir kişiyi
düşünmenizi istemiştim. ‘Bu kişi kesinlikle Hristiyan olmaz,’ ‘kesin‐
likle hiçbir umudum yok’ dediğiniz birisini düşünmenizi istemiştim.
Hatırladınız mı? Bu soruyu size sorarken “Günahkârların en kötüsü
benim” diyen Saul’ü hatırlatmıştım (1 Tim. 1:15). Saul o kadar kötü
bir günahkardı ki, Tanrı Saul’ü dizlerinin üzerine getirmeden önce
onu kurtarmak için kör etmişti. Elçilerin İşleri 9 Tanrı’nın gücünün
en inatçı günahkarı bile kurtaracağını gösteriyor. Elçilerin İşleri 10’da
ise Tanrı’nın en kirli günahkarı bile temizleyebileceği açıklanıyor.
Şimdilerde, insanlar kendilerini temizlemek için öyle şeyler geliş‐
tirmişler ki Tanrı’ya ihtiyaçları yokmuş gibi davranıyorlar. Tatile
çıkıp kendimizi yeniliyoruz. 12 adım programlarıyla kendimizi temiz‐
liyoruz. Belirli bazı yiyecek ve içeceklerden uzak durup oruç tutarak
kendimizi arındırıyoruz. Meditasyon yaparak kendimizi kötü düşün‐
celerden temizliyoruz. Çocuklar, siz günahlarınızı nasıl temizleyebi‐
lirsiniz? Kutsal Kitap günahlarımızı anlatırken leke gibi, yani ne
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 77

yaparsanız yapın asla çıkmayacak lekelermiş gibi tasvir ediyor.


Aslında ne kadar sert ovarsanız ovun, leke o kadar çok derine işliyor!
Bugün günahtan arınma konusunu düşünürken Elçilerin İşleri 10’u
iki kısımlı görmenizi istiyorum:

Temiz Olmayan Bir G ÜNAHKAR


Sezariye’de Kornelius adında bir adam (a.1) diye karşı‐
mıza çıkan birisi var. Bu kişinin İtalyan taburunda yüzbaşı
olduğunu görüyoruz. Roma ordusundaki bir yüzbaşı seksen askerin
komutanıydı. Bir taburda altı yüzbaşı bulunurdu ve her tabur 480
askerden oluşurdu. Kornelyus hakkında şöyle diyor: Dindar bir
adamdı. Hem kendisi hem de bütün ev halkı Tanrı'dan
korkardı (a. 2). Bir kişinin Tanrı’yı tanıması, ya da Tanrı korkusuna
sahip olması Yahudi olduğu anlamına gelmiyordu. Tam olarak Yahu‐
diliğe geçmek için sünnet olmak, Yeruşalim’e kurban göndermek,
yiyecekle ilgili yasaları tutmak, ve törensel vaftizi gerçekleştirmiş
olmak gerekiyordu. Tanrı’dan korkan bir kişi tek-tanrı inancına ve bu
inancın ahlaki standartlarına sempati duyan bir kişiydir. Ve Tanrı’dan
korkan Kornelyus Halka çok yardımda bulunur, Tanrı'ya
sürekli dua ederdi (a. 2). Sürekli dua etmek sabah ve akşam
duaları için belirlenen zamanlarda dua etmek anlamına geliyordu.
Belirli dua zamanlarından birisi olan akşam dua zamanında, Bir
gün saat üç sularında, bir görümde Tanrı'nın bir mele‐
ğinin kendisine geldiğini açıkça gördü. Melek ona,
“Kornelius” diye seslendi (a. 3) diyor. Melek Kornelyus’a:
Duaların ve sadakaların anılmak üzere Tanrı katına
ulaştı diyor (a. 4), yani, Tanrı Kornelyus’un dualarını işitmişti (bkz.
a. 31). Sonra melek Kornelyus’a Şimdi Yafa'ya adam yolla,
Petrus olarak da tanınan Simun'u çağırt (a. 5) emrini
veriyor.
78 • FİKRET BÖCEK

Bu durum Kornelyus’un iyi, DOĞRU VE T ANRI TARAFINDAN


kabul edilebilir olduğu anlamına mı geliyor? Eski Antlaşma yasasına
göre öyle değil! Eski Antlaşma yasası altında yedikleriniz Rab’le olan
ilişkinizi de etkiliyordu. Örneğin, Levililer 11’de koşer, haram yasala‐
rını görüyoruz. Kim ne derse desin bunlar sağlıklı beslenmeyle ilgili
yasalar değildi. Bunlar diğer milletlerden ayrılmış olduğunuz, işaret‐
lenmiş ve kutsal kılınıp Rabbe ayrılmış olduğunuz anlamına geli‐
yordu (Levililer 11:44-45). Örneğin Daniel 1’de Daniel ve
arkadaşları kraliyet sarayının yemeklerini yemeyip sadece sebze yiyip
su içmişlerdi. Sonra Hezekiel 4:14’te Rab Hezekiel’in murdar olarak
bilinen kirli yemeği yemesini isteyerek İsrail’in diğer milletlerle
kirlendiğine işaret ediyor.

Burada TEMIZ OLMAYAN , KIRLI BIR GÜNAHKAR var. İlginç olan


bu kişinin İsrail’in dininin dışında, ya da kıyılarında olan biri oldu‐
ğunu görüyoruz, ama Rab’den tam bir temizlenmeye ihtiyaç duyuyor.
Belki sizler de böyle birisini, Hristiyan olmayan ama çok iyi, dürüst,
ahlaklı birisini tanıyorsunuzdur. Kornelyus’un başına gelen o kişinin
de başına gelebilir. Onların da böyle bir değişim için İsa Mesih’e ihti‐
yaçları var, öyle değil mi?

T EMIZLEYEN B IR T ANRI
Peki, böyle bir kiri kim temizleyebilir? Bugün okuduğumuz ayet‐
lerin bizleri Tanrı’nın nasıl temizleyen, aklayan bir Tanrı olduğuna
yönlendirdiğine dikkat edin. Tanrı’nın burada nasıl tasvir edildiğini
görüyor musunuz?
İlahi taktiriyle, Tanrı’nın bizleri günün hangi zamanına yönlen‐
dirdiğine dikkat edin. 10:9 gerçekten şaşırtıcı! Yani Petrus’un hiçbir‐
şeyden haberi yokken Ertesi gün onlar yol alıp kente
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 79

yaklaşırlarken, saat on iki sularında Petrus dua etmek


için dama çıktı diyor. Kornelyus adamlarını 50 km kadar güney‐
deki Yafa’ya gönderiyor ve adamlar yoldayken Petrus dua etmek
için dama çıkıyor. Tanrı bir şey yapıyor! Şimdi, unutmayın,
Tanrı kirli bir yabancının nasıl temizlendiğin bize gösterecek.

P ETRUS ACIKINCA YEMEK istiyor VE T ANRI ILAHI TAKTIRIYLE


Petrus’un açlığını kullanıyor ve yemek hazırlanırken Petrus
kendinden geçiyor (a. 10) ve Petrus göğün açıldığını ve
büyük bir çarşafı andıran bir nesnenin dört köşesinden
sarkıtılarak yeryüzüne indirildiğini görüyor (a. 11).
Çarşafın içinde, yeryüzünde yaşayan her türden dört
ayaklı hayvanlar, sürüngenler ve kuşlar vardı (a. 12)
diyor. Çok ilginç bir rüya değil mi? Sonra Petrus, “Kalk Petrus,
kes ve ye!” (a. 13) emrini işitiyor. Tanrı’nın yiyeceklerle ilgili yasa‐
larına sımsıkı bağlı bir Yahudi olarak Petrus nasıl olur da böyle bir şey
yapabilirdi? (a. 14). Bunun için Tanrı tekrar konuşuyor: “Tanrı'nın
temiz kıldıklarına sen bayağı deme” (a. 15). Gerçekten de
Tanrı bu uyarıyı üç kere tekrar ediyor (a. 16). Petrus şaşkınlık
içindeydi. Gördüğü görümün ne anlama gelebileceğini
düşünürken, Kornelius'un gönderdiği adamlar sora
sora Simun'un evinin kapısına kadar geldiler (a. 17). İşte,
ertesi gün Petrus bu düşünceler içerisinde (a. 23).

“Ama bu hikayenin temiz olmayan bir kişinin


temizlenmesiyle ilgili olduğunu düşünüyordum” diyebilirsiniz. Bu
hikaye yemekle alâkalı değil! Petrus Kornelyus ve ailesiyle konuştuğu
zaman bunun böyle olmadığını anlıyor. “Onlara şöyle dedi:
“Bir Yahudi'nin başka ulustan biriyle ilişki kurması‐
80 • FİKRET BÖCEK

nın, onu ziyaret etmesinin töremize aykırı olduğunu


bilirsiniz. Oysa Tanrı bana, hiç kimseye bayağı ya da
murdar dememem gerektiğini gösterdi.” (a. 28). Petrus
görmüş olduğu görümün domuz etiyle ilgili olmadığını, tamamen
günahkarlarla ilgili olduğunu söylüyor! Kornelyus, bunun üzerine
sana hemen adam yolladım. Sen de lütfedip geldin. İşte
şimdi biz hepimiz, Rab'bin sana buyurduğu her şeyi
dinlemek üzere Tanrı'nın önünde toplanmış bulunu‐
yoruz (a. 33) dedikten sonra Petrus onlara müjdeyi açıklıyor. Evet,
Tanrı temiz olmayanları nasıl temizler? Bugün okuduğumuz ayetler
bu gerçeği çeşitli onaylarla açıklıyor.

Birincisi, İ SA M ESIH HERKESIN R ABBIDIR ( A . 36). T EK T ANRI


vardır ve bu Tanrı hem Yahudilerin, hem de diğer ulusların Tanrı‐
sıdır (Rom. 3:29-30). Tanrı kendi kelamını Oğlu İsa Mesih’in (10:36-
40) kişiliğinde ve yaptığı işte İsrail’e (a. 36) göndererek kendisini
göstermiştir. İsa halkın tümüne değil de, Tanrı'nın
önceden seçtiği tanıklara -ölümden dirilmesinden
sonra kendisiyle birlikte yiyip içen bizlere- göründü.
Tanrı tarafından ölülerle dirilerin Yargıcı olarak
atanan kişinin kendisi olduğunu halka duyurmamızı,
buna tanıklık etmemizi buyurdu (a. 41-42)

İkincisi, tek T ANRI AYRIM YAPMAZ (a. 34) ve kendisinden


korkan ve doğru olanı yapan kişiyi, ulusuna bakmak‐
sızın kabul eder (a. 35). Tanrımız kurtuluş müjdesinin duyurul‐
masını istiyor. Ayrım yapmıyor ve kendisinden korkan ve doğru olanı
yapan herkesi kabul ediyor. O’nun gözünde iyi olan nedir?
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 81

Üçüncüsü, İsa’ya iman konusu: Peygamberlerin hepsi


O'nunla ilgili tanıklıkta bulunuyorlar. Şöyle ki, O'na
inanan herkesin günahları O'nun adıyla bağışlanır(a.
43). Günahların temizlenmesi ve Tanrı tarafından kabul edilmemiz
konusunu Pavlus ‘aklanma’ olarak tanımlıyor. Aklanma sadece iman
aracılıyla gelir. Petrus, Tanrı’nın yüreği kirden arındırmasının sadece
imanla olacağını söylediği Elçilerin İşleri 15:9’a bir bakın: ‘Onlarla
bizim aramızda hiçbir ayrım yapmadı, iman etmeleri üzerine yürekle‐
rini arındırdı.’ Ve bu yabancı uluslar da sadece aynı Tanrı’ya ve
Kurtarıcı’ya inmakla kalmadılar ama aynı zamanda aynı affa da sahip
oldular, ve Yahudiler’in Pentekost gününde aldıkları aynı Kutsal
Ruh’u aldılar ve ilk Yahudi imanlılarda olduğu gibi onlar da aynı
vaftizle vaftiz edildiler (a. 44-48).

Baba, O ĞUL VE K UTSAL R UH ’ UN A DIYLA . Amin.


14

“Onlar” Kiliseye Geldikleri


Zaman, Elçilerin İşleri 11:1-18

“Onlar” Kiliseye Geldikleri Zaman, Elçilerin İşleri 11:1-18


Elçilerin İşleri 10’da Kornelyus’un nasıl iman ettiğini görmüştük.
Kornelyus’un iman edişinin ne kadar büyük bir mucize olduğunu
anlıyor musunuz? Kornelyus’un iman etmesi ateistliğiyle övünen
Richard Dawkins’in bugün aramıza katılıp Hristiyan olduğunu söyle‐
mesi gibi bir şey. Bugün Çin’de zulüm altında yaşayan kardeşleri‐
mizin hükümetin Komünist Parti üyelerinden birisinin iman ettiğini
görmesi gibi bir şey. Tabii ki şüphe, korku ve şaşkınlık olacaktır
(10:45; 11:3, 18).
Ancak İsa Mesih'in çarmıhında, farklı kültürlerden farklı insanlar
ve farklı etnik kökenler arasındaki sınır duvarı yıkıldı. Bazılarınız
1989’da televizyonda Berlin Duvarı’nın devrilmesine şahitlik etmişsi‐
nizdir. Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesiyle büyük bir coşku
yaşandığına şahit olmuştuk. Burada da Yahudilerin ve Yahudi
olmayan halkların İsa Mesih'in kilisesinde tek halk olduklarını
görüyoruz!
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 83

T EK T ARAFLI Ö NYARGI
Petrus’un Sezariye’ye yaptığı seyahatin hemen sonrasında ve
Kornelyus’un evinde ilk gördüğümüz şey tek taraflı önyargı oluyor.
Birinci ayette şöyle okuyoruz: Elçilerle bütün Yahudiye'‐
deki kardeşler, öteki ulusların da Tanrı'nın sözünü
kabul ettiklerini duydular (a. 1). Bu iyi haber hızlı ve çok uzak‐
lara yayılmıştı. “Ama o kadar da çabuk değil!” Ne zaman bir kıvılcım
ateşlense, birisinin bu kıvılcımı suyla söndürme tehlikesi de var. 11:2-
3’te şöyle devam ediyor: Ama Petrus Yeruşalim'e gittiği
zaman sünnet yanlıları onu eleştirdiler. “Sünnetsiz
kişilerin evine gidip yemek yemişsin!” dediler (a. 2-3).
Burada Petrus’u eleştirenlerin kim olduklarıyla ilgili tartışma bugün
de sürüyor. Bazıları Hristiyan olmayan Yahudiler’in Petrus’u Hristi‐
yanlığından ötürü eleştirdiğini söylerken bazılarının da Hristiyan‐
laşmış Yahudilerin Petrus’u eleştirdiğini söylüyor. Farklı bir ulustan
olan sünnetsiz Kornelyus’un ve ailesinin daha yeni Hristiyan oldukla‐
rını dikkate alırsak, ikincisi bana daha doğru gibi görünüyor. Artık
kilisede lütufla kurtulmuş olan iki günahkarlar grubu vardı. Ama bu
Yahudi imanlıların Petrus’un önüne attıkları ilk şey Petrus’un Yahudi
olmayan farklı bir ulusla birlikte yemek yemiş olduğu suçlamasıydı.
Aslında burada ilginç olan şey şu: Yahudi olmayan başka bir ulusa
mensup olanlarla yemek yememek eski bir Yahudi geleneğiydi.
Tanrı’nın Yasası değildi!

B URADA Y AHUDI H RISTIYANLARIN FARKLI ULUSLARDAN GELEN


Hristiyanlara karşı önyargılı oldukları gerçeğini öğreniyoruz. “Demek
istediğim, toplumumuzda Grekçe konuşan dulların olması konusunu
anlıyoruz, ama şimdi aramızda gerçek Greklerimiz var!”
Burada okuduğumuz hikayenin anlatılışı ve bitişi, bize çok açık
bir şekilde etnik kökenleri ya da ten renkleri nedeniyle başkalarına
karşı önyargılı yaklaşmanın günah olduğunu öğretiyor. Tanrı dünyayı
yarattı. Hepimiz tek bir adamdan ve bir kadından geliyoruz. Ve herbi‐
84 • FİKRET BÖCEK

rimizin şahsi şekli, rengi ve etnik kökeni Tanrı benzeyişindeki yaratılı‐


şımızın bir parçasıdır ve insan olmaya devam etmektedir. Tanrı’nın
‘komşunu kendin gibi sev’ emrini, bir kişinin rengi, ya da göz şekli
farklı diye, ya da aksanı sizden farklı diye, ya da ‘dışarıdan geldi’ diye
ihlal etmek, onların tam olarak insan olmadıklarını söylemek anla‐
mına gelir. Bir insandan insanlığı esirgemek Tanrı’yı inkâr etmektir!

T ANRI ’ NIN I SRARI


Fakat, daha sonra Petrus neler olduğunu anlatıyor (a. 4), ve Petru‐
s’un anlattıklarında Tanrı’nın diğer ulusların insanlığı konusunda
hiçbir sorunu olmadığını ve hatta Tanrı’nın ısrarla diğer ulusları
kurtarma planı konusunda bahsettiğini görüyoruz. Petrus neler oldu‐
ğunu anlatırken çarşaf ve hayvanlarla ilgili gördüğü görümden bahse‐
diyor (a. 5-6). Petrus kendisine, “Kalk, Petrus, kes ve ye!” (a. 7)
diyen sesten bahsediyor. Hatta şaşırtıcı bir şekilde Tanrı’ya karşı nasıl
inatçı bir şekilde hareket ettiğinden de bahsediyor: “Asla olmaz,
ya Rab! Ağzıma hiçbir zaman bayağı ya da murdar bir
şey girmedi” (a. 8). Sonra ikinci kez Tanrı’nın sesini gökten işitti‐
ğini söylüyor: “Tanrı'nın temiz kıldıklarına sen bayağı
deme” (a. 9). Petrus ‘Bu, üç kez tekrarlandı’ (a. 10) diyor. Yani,
başka bir deyişle, Elçi Petrus’a bu gerçeğin söylenmesi gerekiyordu ve
tekrar söylenmesi gerekiyordu ve tekrar diğer ulusların murdar olma‐
dığının kendisine söylenerek hatırlatılması gerekiyordu! Bazen Tanrı
sabırla günahı içimizden çıkarırken bu ısrarını yaşamımızda çeşitli
şekillerde gösteriyor! Irkçılık günahı binlerce yıldır insan ırkına bela
olmaya devam ediyor. Kendimizi kurtarmakta çok zorlandığımız
yürek günahlarının en zorlarından birisi de ırkçılıktır. Bir ‘biz’ varız,
bir de ‘onlar’ var.
Petrus diğer uluslardan olan milletlerin temiz olduklarını ve aynı
günahkarların kurtuluşa ihtiyaçları olduklarını nasıl biliyordu? Birin‐
cisi, Elçilerin İşleri 10’da da okuduğumuz gibi, çarşaf ve hayvanlarla
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 85

ilgili olan görüm koşer yemek yasalarıyla ilgili değil, diğer uluslarla
ilgili bir görümdü.
Burada Petrus şöyle devam ediyor: “Ruh bana, ayrım
gözetmeden onlarla birlikte gitmemi söyledi.” (a. 12).
Üçüncüsü, Pentekost gününde gelen aynı Kutsal Ruh’la ilgili şöyle
diyor: “Ben konuşmaya başlayınca Kutsal Ruh, başlan‐
gıçta bizim üzerimize indiği gibi, onların da üzerine
indi.” (a. 15). Elçilerin İşleri 2’deki Pentekost’u, Elçilerin İşleri
10’daki diğer ulusların Pentekostuyla karşılaştırırsanız her ikisinin de
insanların üzerine indiğini açıkladığını görürsünüz (2:17, 33; 10:44-
45). Her ikisinde de insanların Tanrı’yı yücelttiğini (2:11; 10:46), her
ikisinde de insanların şaşkınlık içerisinde olduğunu (2:7, 12; 10:45),
ve her ikisinde de vaftizlerin yaşandığını görürsünüz (2:38; 10:48).
Dördüncüsü, bu durum Petrus’a İsa Mesih’in şimdi gerçekleşmekte
olan sözlerini hatırlatmıştı: “O zaman Rab'bin söylediği şu
sözü anımsadım: ‘Yahya suyla vaftiz etti, sizler ise
Kutsal Ruh'la vaftiz edileceksiniz.'” (a. 16). Petrus’un
düşüncesi şöyleydi, “Eğer Tanrı Yahudi olmayan diğer ulusları Ruhla
vaftiz ediyorsa, bizler de onları suyla vaftiz edebiliriz.” Bizim için
bunun uygulaması da şöyle: Eğer Tanrı ırkçılık, milliyetçilik, ulusçu‐
luk, kabilecilik, duvarlarını yıktıysa, biz kimiz ki bu duvarları yeniden
canlandıralım?

K ILISENIN Ö VGÜSÜ
Peki tamam, Petrus ikna oldu ama Petrus’la tartışan Yeruşalimli
Yahudi Hristiyanlar ikna oldular mı? Petrus’un konuşmasını nasıl
tamamladığına dikkat edin: “Böylelikle Tanrı, Rab İsa
Mesih'e inanmış olan bizlere verdiği armağanın aynı‐
sını onlara verdiyse, ben kimim ki Tanrı'ya karşı koya‐
yım?” (a. 17). Sonuç neydi? Yeruşalim’deki Yahudi Hristiyanlar
şöyle dediler: Bunları dinledikten sonra yatıştılar. Tanrı'yı
yücelterek şöyle dediler: “Demek ki Tanrı, tövbe etme
86 • FİKRET BÖCEK

ve yaşama kavuşma fırsatını öteki uluslara da vermiş‐


tir.” (a. 18). Bunun sonucu kilisenin Rabbe övgüsüydü! Eleştiriler
bitmişti ve artık övgüler başlamıştı. Yüreklerimizde kabul etmemiz ve
uygulamamız gereken prensip şudur: Tanrı’nın İsa Mesih’te günah‐
karları kabul etme şartı birbirleriyle olan kardeşlik ilişkisini şekillen‐
dirir ve belirler.

B UNU UYGULADIĞIMIZDA KENDI YAŞAMLARIMIZDA VE


kiliselerimizin yaşamlarında hem Kutsal Ruh’un etkisini daha açık bir
şekilde göreceğiz, ve hem de kiliselerimize katılanların Tanrı’yı
yücelttiğini göreceğiz.

Baba, O ĞUL VE K UTSAL R UH ’ UN A DIYLA . Amin.


15

Kilisenin Zulme İhtiyacı Var,


Elçilerin İşleri 11:19-12:24

Kilisenin Zulme İhtiyacı Var, Elçilerin İşleri 11:19-12:24


Bugün Yeni Antlaşma okumamızda Romalılar 1:16’yı okuduk:
‘Çünkü Müjde'den utanmıyorum. Müjde iman eden herkesin -önce
Yahudiler'in, sonra Yahudi olmayanların- kurtuluşu için Tanrı gücü‐
dür.’ Geçen senelerde içerisinde Daniel, Sefanya, Vahiy gibi kitapları
ayrıntılı bir şekilde incelemiştik. Son birkaç aydır Elçilerin İşleri kita‐
bını inceliyoruz. Umarım bu vaazlar imanda büyümenize ve bu
dünyada dayanmanıza neden olmuştur. Öyle bir çağda yaşıyoruz ki,
Hristiyanlık tarihinde hiç bu kadar rahat bir Hristiyan toplumu
görülmedi! Atalarımızın birinci yüzyıldan itibaren başlarına neler
geldiğini incelerseniz yerinizde rahat duramazsınız. İsa Mesih ve
onun elçileri Hristiyanların başına gelen ve gelecek olan zulümlerden
epey bahsediyorlar. Bugün de bu zulümler çeşitli şekillerde devam
ediyor.

Zulüm kilise için iyidir. K ILISENIN ZULME IHTIYACI VAR ! Evet,


yanlış duymadınız. Kilisenin zulme ihtiyacı var. İzmir Protestan Kili‐
88 • FİKRET BÖCEK

sesi’nin zulme ihtiyacı var! Elçilerin İşleri kitabında Tanrı’nın krallı‐


ğının büyümesi ve ilerlemesiyle Şeytan’ın krallığının bu dünyanın
krallarını, krallıklarını kullanarak karşı saldırıya geçip Rabbin kilise‐
sine zarar verdiğini görüyoruz. Bugün iki şeyin üzerinde duracağım:
Tanrı’nın zulme izin verdiğine inanmalıyız ve Tanrı’nın
zulmü kullandığına inanmalıyız.
Tanrı’nın Zulme İzin Verdiğine İnanmamız
Gerekiyor
Birincisi, Tanrı’nın zulme izin verdiğine inanmamız gerekiyor.
Bugünkü ayetlerimiz Elçilerin İşleri 11:19’da şöyle başlıyor: İstefa‐
nos'un öldürülmesiyle başlayan baskı sonucu dağılan
imanlılar... Bu bizi Elç. İşl. 7 ve 8. bölümlerde Yeruşalim’de
başlamış olan zulüm hareketine bağlıyor. Ondan sonra da burada 12.
bölümde O sırada kral Hirodes, kiliseden bazı kişilere
eziyet etmeye başladı (12:1) diyor. Hirodes Yuhanna'nın
kardeşi Yakup'u kılıçla öldürttü (12:2). ve hatta Yahudile‐
r'in bundan memnun kaldığını görünce ardından
Petrus'u da yakalattı (12:3)
Neden? Tanrı nerede? Bunlar bizim sorduğumuz sorular.
Kralımız İsa Mesih Ruhunu yeryüzüne gönderip krallığını tüm
dünyaya yayarken neden böyle bir saldırıya izin veriyor? Ve bütün
bunlar olurken kendisi nerede?
Birincisi, herşeyin Tanrı’nın isteğine ve planına göre olduğunu
hatırlatmak istiyorum. ‘Her şeyi kendi isteği doğrultusunda düzen‐
leyen Tanrı'nın amacı uyarınca önceden belirlenip Mesih'te seçildik’
(Efesliler 1:11).

İkincisi, GENEL OLARAK ACI ÇEKMEK , T ANRI ' NIN S ÖZÜ ' NDE
Tanrı'nın planının bir parçası olarak vaat edilir ve tarif edilir. ‘Kanım
şu ki, bu anın acıları, gözümüzün önüne serilecek yücelikle karşılaştı‐
rılmaya değmez’(Rom. 8:18).
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 89

• • •

Üçüncüsü, ÖZELLIKLE ZULÜM , T ANRI ’ NIN PLANININ BIR PARÇASI


olarak vaat edilir ve tarif edilir. İsa’nın kendisi için de bu şekilde tarif
edilmiştir. ‘Tanrı'nın belirlenmiş amacı ve öngörüsü uyarınca elinize
teslim edilen bu adamı, yasa tanımaz kişilerin eliyle çarmıha çivileyip
öldürdünüz’ (Elç. İşl. 2:23). Bizim için de bu şekilde tarif edilmiştir.
‘Pavlus'la Barnaba daha sonra Listra, Konya ve Antakya'ya dönerek
öğrencileri ruhça pekiştirdiler, imana bağlı kalmaları için onlara
cesaret verdiler. “Tanrı'nın Krallığına, birçok sıkıntıdan geçerek
girmemiz gerekir” diyorlardı’ (Elç. İşl 14:22). ‘Mesih İsa'ya ait olup
Tanrı yoluna yaraşır bir yaşam sürmek isteyenlerin hepsi zulüm
görecek’ (2 Tim. 3:12). ‘Bu nedenle şimdi kısa bir süre çeşitli dene‐
meler sonucu acı çekmeniz gerekiyorsa da, sevinçle coşmaktasınız.
Böylelikle içtenliği kanıtlanan imanınız, İsa Mesih göründüğünde
size övgü, yücelik, onur kazandıracak. İmanınız, ateşle arıtıldığı halde
yok olup giden altından daha değerlidir. Mesih'i görmemiş olsanız da
O'nu seviyorsunuz. Şu anda O'nu görmediğiniz halde O'na iman
ediyor, sözle anlatılmaz yüce bir sevinçle coşuyorsunuz. Çünkü
imanınızın sonucu olarak canlarınızın kurtuluşuna erişiyorsunuz’ (1
Petrus 1:6-9).
Kardeşler, Hristiyanlığı devletin kararlarıyla yorumlayamayız.
Hristiyanlığı bu çağın getirdiği rahatlıkla yorumlayamayız. Bu kadar
yoğun bir şekilde dünyasal oluşumuzdan dolayı tövbe etmeliyiz.
Artık çarmıhımızı alıp Rabbi izlemeliyiz!

T ANRI ’ NIN Z ULMÜ K ULLANDIĞINA İ NANMALIYIZ


“Ama bu nasıl iyi bir şey olabilir? Pavlus Romalılar 1’de bu
durumu ‘Tanrı’nın gazabının insanların üzerine dökülüşünün kanıtı’
olarak anlatmıyor mu?” Evet, ama Tanrı Mısır’la İsrail arasında,
dünyayla kilisesi arasında bir ayrım yapıyor. Ateş düşerken bizleri
koruyacak. Tufan geldiğinde bir Gemi sağlayacak.
90 • FİKRET BÖCEK

Peki bu nasıl iyi bir şey oluyor? Bugün anlamamız gereken ikinci
şey Tanrı’nın zulmü kullandığına inanmamız gerektiği gerçeğidir. Bu
çağın gidişatı, rahatlığı ve zenginliği bizi o kadar çok etkiliyor ki,
Tanrı’nın kötülüğü bizim iyiliğimiz için kullandığını hayal bile
edemiyoruz. Ama Romalılar 8:28’de aynen bunu vaat etmiyor mu?
‘Tanrı'nın, kendisini sevenlerle, amacı uyarınca çağrılmış olanlarla
birlikte her durumda iyilik için etkin olduğunu biliriz’ (Rom. 8:28).
Aynısını Yusuf ve İsrail için de yapmamış mıydı?
Birincisi, Tanrı imanımızı arındırarak bizi bereketlemek için
zulmü kullanıyor (1 Petrus 1:6-9).
İkincisi, Tanrı yaşamlarımızı kutsallaştırmak için zulmü kullanı‐
yor. ‘Haksız yere acı çeken kişi, Tanrı bilinciyle acıya katlanırsa,
Tanrı'yı hoşnut eder’ (1 Pet. 2:19). ‘Sevgili kardeşlerim, sınanmanız
için size giydirilen ateşten gömleği, size garip bir şey oluyormuş gibi
yadırgamayın. Tersine, Mesih'in acılarına ortak olduğunuz oranda
sevinin ki, Mesih'in görkemi göründüğünde de sevinçle coşasınız.
Mesih'in adından ötürü hakarete uğrarsanız, ne mutlu size! Çünkü
Tanrı'nın yüce Ruhu üzerinizde bulunuyor. Hiçbiriniz katil, hırsız,
kötülük yapan ya da başkalarının işine karışan biri olarak acı çekme‐
sin. Ama Mesih inanlısı olduğu için acı çeken, bundan utanç duyma‐
sın. Taşıdığı bu adla Tanrı'yı yüceltsin. Çünkü yargının, Tanrı'nın ev
halkından başlayacağı an gelmiştir. Eğer yargılama önce bizden
başlarsa, Tanrı'nın Müjdesi'ne kulak asmayanların sonu ne olacak?
“Doğru kişi güçlükle kurtuluyorsa, Tanrısız ve günahlı kişiye ne
olacak?” Bunun için, Tanrı'nın isteği uyarınca acı çekenler, iyilik
ederek canlarını güvenilir Yaradan'a emanet etsinler.’ (1 Pet. 4:12-19).

Üçüncüsü, T ANRI KILISESINI ÇOĞALTMAK IÇIN ZULMÜ


kullanıyor. Elçilerin İşleri 8:1’de ve şimdi de burada 11:19’daki bu
diyaspora ya da her yere yayılmışlık, dağıtılmışlık hali tam bir kaos,
karmaşa gibi görünse de kilisenin büyümesine sebep olmuştur. İşte
Tanrı’yı tanımayanlar bu gerçeği anlayamazlar! İstefanos'un
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 91

öldürülmesiyle başlayan baskı sonucu dağılan imanlı‐


lar, Fenike, Kıbrıs ve Antakya'ya kadar gittiler (11:19) ve
sonra şöyle devam ediyor, Onların arasında etkin olan
Rab'bin gücü (Rabbin Eli) sayesinde çok sayıda kişi
inanıp Rab'be döndü (11:21). Sonra Yeruşalim’deki kilise bunu
işitip Barnaba’yı Antakya’ya gönderiyorlar ve Kutsal Ruh'la ve
imanla dolu, iyi bir adam olan Barnaba, Antakya'ya
varıp Tanrı lütfunun meyvelerini görünce sevindi (11:23)
ve sonuç olarak Rab'be daha birçok kişi kazanıldı
(11:24). Barnaba’yla Pavlus birlikte hizmet edip birçok kişiyi Mesi‐
h’in yolunda eğitmişlerdi (11:26). Böylece Mesih’in kurtuluş müjdesi
coğrafi olarak kuzeye ve kültürel olarak da Greklere yayıldı.

Ve sonra, Elçilerin İşleri 12’de Hirodes’in zulümleri uzun


uzun anlatıldıktan sonra ne okuyoruz? Tanrı'nın sözü ise yayılı‐
yor, etkisini artırıyordu (Ama Tanrı’nın sözü büyüdü ve
çoğaldı) (12:24).

Baba, O ĞUL VE K UTSAL R UH ’ UN A DIYLA . Amin.


16

İlk Misyonerleri Göndermek,


Elçilerin İşleri 12:25-13:4

İlk Misyonerleri Göndermek, Elçilerin İşleri 12:25-13:4


Misyoner nedir? Bir kişi nasıl misyoner olur? Kilise’nin bir kurum
olarak misyonda oynadığı rol nedir? Kurtuluş müjdesini yayma
amacını güden misyonerlik girişimleri ve gayretleri hakkındaki bu tür
soruları fazla düşünmüyoruz. Bunun yerine, misyonu Türkiye’deki
kilisemize katılan misyonerlerin misyonundan öğreniyoruz. Fakat bu
misyonerlerin çoğu kendi kiliselerinin onayı olmadan kendi kendile‐
rine kısa süreliğine ya da uzun süreliğine katıldıkları bir şirket ya da
bir misyon kurumu aracılığıyla Türkiye’ye gelen kişiler. İzmir
Protestan Kilisesi olarak misyon kurumlarının göndermiş oldukları
her misyoneri kabul edemeyiz, etmiyoruz da! Hatta eğer bir misyoner
doğrudan kendi kilisesi tarafından gönderilmemişse o kişiyi kabul
etmiyoruz.
Elçilerin İşleri 13’ün başında bu konunun bizler için açıklığa
kavuşturulduğunu görüyoruz. Bu bölüme geldiğimizde, Elçilerin
İşleri kitabı incil müjdesinin yayılışını üç ayrı coğrafi bölgeye göre
tarihlendiriyor: Yeruşalim (1-7), Yahudiye ve Samiriye (8-12),
dünyanın en ücra köşeleri (13-28).
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 93

Elçilerin İşleri kitabı iki ayrı biyografik kısım olarak da bölünebi‐


lir: Petrus’un Hizmeti (1-12), ve Pavlus’un Hizmeti (13-28)
Şimdi Pavlus’un hizmeti aracılığıyla müjdenin dünyanın en ücra
köşelerine yayıldığı kısma geldik. Ve işte bu kısımda Pavlus’un
misyon gezilerini (13-20) ve Yeruşalim’e ve sonra da Roma’ya seya‐
hatlerini (21-28) okuyoruz. Elçilerin İşleri 13:1-3 ayetlerinden ilk
misyonerleri göndermek konusunda ne öğreniyoruz?

Kutsal Ruh’un Önemi


Birincisi, bu hikaye ilk misyonerleri göndermekte Kutsal Ruh’un
önemini önümüze seriyor. Elçilerin İşleri 12’nin sonunda şöyle yazıyor:
Görevlerini tamamlayan Barnaba'yla Saul, Markos diye
tanınan Yuhanna'yı yanlarına alarak Yeruşalim'den
döndüler (12:25). Bu ayet, Antakya kilisesinin Barnaba ve Saul’ün
eliyle Yeruşalim’de kıtlık çekenlere yardım gönderildiğini yazan 11:27-
30 ayetlerini destekliyor. Barnaba ve Saul Antakya’daki kilisede ibadet
ederlerken, Antakya'daki kilisede peygamberler ve öğret‐
menler vardı (13:1). İşte bu kilisede, Bunlar Rab'be tapınıp
oruç tutarlarken Kutsal Ruh kendilerine şöyle dedi:
“Barnaba'yla Saul'u, kendilerini çağırmış olduğum
görev için bana ayırın.” (13:2). Elçilerin İşleri’nde Kutsal Ruh’un
farklı şekillerde konuşuyor olduğunu daha önce de okumuştuk. Kutsal
Ruh, geçmişte Davut aracılığıyla bir peygamber olarak Mezmurlarda
konuşmuştu (1:16; 4:25), yani Kutsal Ruh Kutsal Yazılar’da ve Kutsal
Yazılar aracılığıyla konuşur. Kutsal Ruh Petrus’un vaazı aracılığıyla
olduğu gibi Yeni Antlaşma elçileri aracılığıyla da konuşmuştur (4:8).
Ayrıca 8:29’da “Git… şu arabaya yetiş” diyerek Filipus’a, ve Petrus’a
“Bak, üç kişi seni arıyor. Haydi kalk, aşağı in. Hiç çekinmeden onlarla
git. Çünkü onları ben gönderdim” diyerek kesin kelimelerle de konuş‐
muştur (10:19; 11:12). Bir bölüm öncesinde de Yeruşalim’de yaklaşan
kıtlıkla ilgili Agabus aracılığıyla konuşmuştu (11:28).
94 • FİKRET BÖCEK

Neden bundan bahsediyorum? Çünkü, Kutsal Ruh’un nasıl


konuşmuş olduğunu Elçilerin İşleri 13’ün hiçbir yerinde görmüyo‐
ruz. Şunu aklımızda tutalım: Elçilerin İşleri’nde anlatılan, ya da
tanımlanan her şey bizim için reçetelenmiş değildir. Yani Elçilerin
İşleri’nde açıklanan şeyler bizim yapmamız ve uygulamamız gereken
şeyler anlamına gelmiyor. Kutsal Ruh’un Şimon, Lukius ya da
Manahem gibi bir peygamber aracılığıyla konuştuğu söylenebilir, ve
eğer öyleyse, bu bizim için olağanüstü bir durumdur.
Bu durum kilisenin temellerini atan dönemle ilgili tanımlayıcı ve
olağanüstü bir durum ise bizim için nasıl olur da öğretici bir durum
olabilir? Hatta bizler için bile, bizler Kutsal Ruh’un herşeye hakim bir
şekilde insanları hizmete ve misyon bölgelerine çağırarak çalıştığına
inanıyoruz. Önce Kutsal Ruh içimize bir çağrı koyuyor. “İçsel çağrı”
dediğimiz ve Kutsal Ruh’tan gelen bu çağrı Rabbin krallığı için bir
şeyler yapma isteğidir. Bu çağrı doğrudan Kutsal Ruh’tan gelen bir
söz gibi bizleri ikna ediyor.

Kilisenin Önemi
Bu içsel çağrıya ek olarak “dış çağrı” dediğimiz bir çağrı var. Bu
da bizi ikinci noktamıza getiriyor: ilk misyonerlerin gönderilmesinde
kilisenin önemi. Kornelyus ve Antakya şehrinde iman eden öteki
uluslara mensup yeni Hristiyanları görmüştük (11:19-21), ama şimdi
Antakya’daki kilisenin İmparatorluğun her tarafına misyoner
gönderme işinde seferber olaral stratejik bir misyona ortak olduklarını
görüyoruz.
Birinci noktanın da vurguladığı gibi çağrı tamamen Kutsal
Ruh’un kontrolündeyken, Kutsal Ruh’un kilise aracılığıyla ve kilise
içerisinde nasıl çalıştığına dikkat edin: Antakya'daki kilisede
peygamberler ve öğretmenler vardı: Barnaba, Niger
denilen Şimon, Kireneli Lukius, bölge kralı Hirodes'le
birlikte büyümüş olan Menahem ve Saul (13:1). Bizim
zamanımızda bu çok önemli. Kutsal Yazılara göre baktığımızda böyle
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 95

olması gerekiyor. Ama günümüzdeki Hristiyanlığa göre baktığımızda


ise bunun tam tersini görüyoruz. Bazen ülkemize kısa sürelerle gelen
misyonerleri görüyoruz. Batıdaki birçok kilise kısa süreliğine bir
misyona katılmak isteyen üyelerine engel olmuyor, hatta onları teşvik
ediyor. Hatta birçok kilise, kendi üyelerinin bu tür misyon faaliyetle‐
rine katıldıklarının farkında bile değil. Bugün binlerce misyoner kısa
süreliğine binlerce şehre gidiyor ama tek bir kilise bile kurmuyorlar
ya da kuramıyorlar. Ama ülkelerine döndüklerinde zafer hikayeleri
anlatıyorlar.

Antakya’daki toplulukla birlikte, B UNLAR R AB ' BE TAPINIP


oruç tutarlarken (13:2) Kutsal Ruh konuşuyor. Bu çok güçlü ve
pratik bir durum, çünkü Kutsal Ruh toplu ibadette güçlü bir şekilde
çalışacağını vaat etmişti. Yani pratik olarak bu, kilise toplantılarına sık
sık katılmamızı ve Kutsal Ruh'un aramızda aktif olmasını beklememiz
gerektiği anlamına geliyor. Kutsal Ruh konuştuktan sonra oruç
tuttular ve tekrar dua ettiler ve Barnaba'yla Saul'un üzerine
ellerini koyup onları yolcu ettiler (13:3). Bu gerçek, ilk misyo‐
nerlerini göndermiş olan kilise topluluğunun temsilcileri olarak
peygamberlere ve öğretmenlere işaret ediyor.

D UANIN Ö NEMI
Son olarak, ilk misyonerleri göndermekte duanın önemini
atlayamayız:
Rab'be tapınıp oruç tutarlarken (13:2) ve sonra da oruç
tutup dua ettikten sonra (13:3) Barnaba ve Saul’ün üzerine
ellerini koyuyorlar. Kilise dua edene kadar Pavlus hiçbir yere gitmedi
ve kilise dua edene kadar kilise hiç kimseyi hiçbir yere göndermedi!
Bizim de bu dersi çok iyi öğrenmemiz gerekiyor!
96 • FİKRET BÖCEK

Evet, K UTSAL Y AZILARA GÖRE BIR MISYONER NEDIR ? K UTSAL


Ruh tarafından yetkilendirilmiş ve çağrılmış bir kişidir, ve Mesih’le
ilgili iyi haberi dünyaya yaymak üzere yerel kilise tarafından yetkilen‐
dirilmiş ve gönderilmiş bir kişidir. İşte, Tanrı böyle kişileri dünyaya
gönderiyor!

Baba, O ĞUL VE K UTSAL R UH ’ UN A DIYLA . Amin.


17

Birinci Seyahatname: Kutsal


Ruh’un Hizmeti, Elçilerin İşleri
13:4-52

Birinci Seyahatname: Kutsal Ruh’un Hizmeti, Elçilerin


İşleri 13:4-52
“Daha gelmedik mi?” “Ne zaman varacağız?” “Ne kadar kaldı?”
Yolculuğa çıktığımızda çocuklar buna benzer sorular soruyorlar, değil
mi? Çocuklar hepiniz bu soruları sormuşsunuzdur. Biz de seyahate
çıktığımızda bunları düşünmüyor muyuz? Kaç saat sürecek? Havaala‐
nında, uçakta, sıralarda ne kadar beklemek zorunda kalacağım?
Evimizden çıkıyoruz ve varacağımız yere bir an önce varmak istiyo‐
ruz, ama aralardaki seyahati istemiyoruz. Uçak biletimizi alırken
hangi şehirden kalkacağımız ve hangi şehre varacağımız belirtiliyor.
Hiçbir havayolu şirketi uçağın hangi şehirlerin, ülkelerin üzerinden
uçacağı açıklamalarını yapmıyor. Kutsal Kitap’taki seyahat hikayele‐
rini de bu şekilde mi okumamız gerekiyor?
Bugün Elçilerin İşleri 13’te Pavlus’un seyahatlerinin başlangıcına
bakıyoruz. Luka Pavlus’un seyahatlerini hızlı bir şekilde anlatıp vara‐
cağı noktayı anlatmaya çalışmıyor. Luka’nın bizlere aktarmakta
olduğu bu hikaye Tanrı’nın kendisinin hikayesidir. Tanrı nasıl İsrail
halkını Mısır’dan çıkarttıktan sonra onlarla birlikte çölde kırk yıl
boyunca dolaştıysa Pavlus’un birinci seyahatinde de Kutsal Ruhu’yla
98 • FİKRET BÖCEK

birlikte onunla birlikte seyahat ediyor. Pavlus’un bütün seyahatle‐


rinin Kutsal Ruh’un hizmeti olduğunu öğreniyoruz.

K UTSAL R UH ’ UN Y ÖNLENDIRDIĞI Bir Seyahat


Birincisi, bu seyahat Kutsal Ruh’un yönlendirdiği bir seyahattir.
Dördüncü ayet şöyle başlıyor: Kutsal Ruh'un buyruğuyla yola
çıkan (13:4). Antakya’dan bir günlük yelken yolculuğu gerektiren,
25 km kadar uzaklıktaki Selefkiye’ye seyahat ettiler ve sonra da Akde‐
niz’i geçip, neredeyse 100 km uzaklıktaki Kıbrıs adasına gelerek önce
doğuda bir şehir olan Salamis’e vardılar. Sinagogları ziyaret eder‐
lerken en azından birkaç hafta orada kaldılar. Pavlus genellikle Şaba‐
t’ta vaaz veriyordu. Daha sonra da neredeyse çevresi 150 km kadar
olana adanın bütün etrafını dolaştıklarını ve sonunda o bölgenin
Roma başkenti olan batı kısmında kalan Papos’a (Baf) gittiklerini
görüyoruz (13:4-12). Birkaç hafta orada kaldıktan sonra 300 km uzak‐
lıktaki Pamfilya’nın başkenti Perge’ye gidiyorlar. Sonra Roma yolla‐
rından Toros Dağları’nı geçip Pisidya Antakyası olarak bilinen
Yalvaç’a varıyorlar (13:13-52). O zamanlar on altı şehrin adı Antak‐
ya’ydı. Psidya Antakyası Galatya’daki en önemli Roma kolonisiydi.
Ne öğreniyoruz? Tanrı’nın ilahi takdiri hakkında çok konuşu‐
yoruz ama burada herşeye hakim olanın sadece Baba ve Oğul’un
olmadığını ve Kutsal Ruh’un da herşeye hakim bir şekilde Tanrı’nın
ilahi takdirini gerçekleştirdiğini görüyoruz. Yaşamlarımızı o yönlen‐
diriyor.

Kutsal Ruh’tan İlham Alan Bir Hizmet


İkincisi, bu hizmet Kutsal Ruh’tan ilham alan bir hizmettir.
Pavlus seyahatlerinde ne yapmıştır. Kelam’ı vaaz etmiş olduğunu
okuyoruz. ve Pavlus’un vaazlarının Kutsal Ruh’un elinin işi olduğunu
da biliyoruz: Ama Kutsal Ruh'la dolan Saul, yani Pavlus…
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 99

(13:9). Pavlus Tanrı’nın kelamını Salamis’te Yahudilerin sinagogla‐


rında anlattıklarında da bu gerçeği görüyoruz (a. 5). Pisidya Antakya‐
sı’ndaki sinagogun önderleriyle konuşmaya davet edilen Pavlus’un
verdiği vaazda da bu gerçeği görüyoruz (a. 15). Pavlus’un bu vaazını
inceleyelim.
Birincisi, 13:16-25 ayetlerinde bir açıklama görüyoruz. Pavlus
İsrail’in tarihini Atalar döneminden, Davut’a ve sonunda İsa Mesih’e
kadar anlatıyor. Ama birşeye dikkat edin: Pavlus burada insanların
yaptıklarına değil, özellike Tanrı’ya dikkatimizi çekiyor. Buradaki
özne Tanrı’nın kendisidir: Tanrı İsrail’i seçti (a. 17), onları Mısır’dan
çıkardı (a. 17), kırk yıl boyunca İsrail’e katlandı (a. 18), yedi milleti
yok etti, İsrail’e vaat diyarını verdi (a. 19), İsrail’e hakimler verdi (a.
20), onlara bir kral verdi (a. 21), Saul’ü krallıktan azletti (a. 22),
Davut’u yetiştirdi (a. 22), ve İsa Mesih’i Davut’un soyundan getirdi
(a. 23). Tarih İsa Mesih’in hikayesidir.
13:26-37 ayetlerindeki mesajın ana konusu İsa Mesih’in bizler
için olan işi üzerine odaklanmaktadır. Burada Pavlus bizlere vaaz
vermenin Mesih’e odaklanması gerektiği örneğini vermektedir. Bu
geçici modern bir heves değil, elçisel bir örnektir! Tanrı İsrail’e
kurtuluş mesajını gönderiyor (a. 26) ama İsrail’i Eski Antlaşma’nın
yerine gelmesi olarak görmüyor (a. 27). Ve böylece onu çarmıha geri‐
yorlar (a. 28) ve gömüyorlar (a. 29). Buna rağmen Tanrı onu diriltiyor
(a. 30). Ve şimdi Atalara gelmiş olan iyi haberin bizlere getirilmiş
olduğunu (a. 32), çünkü İsa Mesih’in dirilişiyle Kutsal Yazıları yerine
getirmiş olduğunu anlatıyor. Buna örnek olarak da Mezmur 2’yi (a.
33), Yeşaya 55’i (a. 34), ve Mezmur 16’yı (a. 35-37) veriyor.
Üçüncüsü, 13:38-41 ayetlerinde bir sonuç var. Dolayısıyla
kardeşler, şunu bilin ki, günahların bu Kişi aracılığıyla
bağışlanacağı size duyurulmuş bulunuyor. Şöyle ki,
iman eden herkes, Musa'nın Yasası'yla aklanamadı‐
ğınız her suçtan O'nun aracılığıyla aklanır. (13:38-39).
Peki orada karşılaştıkları büyücü ve sahte peygamber olan
Baryeşu olayına ne demeli? (a. 6) Büyücü Baryeşu aynı zamanda
Elimas olarak da tanınıyordu (a. 8)? Bu bize elçilerin mucizelerinin
100 • FİKRET BÖCEK

esas amacının vermiş oldukları mesajların gerçekliğini doğrulamayı


amaçladığını gösteriyor. Vaazın sonuçları ne olmuştu? Bu da bizi
diğer iki noktaya götürüyor. Bazıları inandılar, bazıları da inan‐
madılar.

K UTSAL R UH T ARAFINDAN Verilen Bir Sadakat


Pavlus’un vaazına cevap olarak üçüncü bir noktayı öğreniyoruz:
Kutsal Ruh tarafından verilen bir sadakat. Salamis’te olanları şu
sözlerle açıklanıyor: Olanları gören vali, Rab'le ilgili öğre‐
tiyi hayranlıkla karşıladı ve iman etti (a. 12). Pisidya Antak‐
yası’nda olanları şöyle özetliyor: Pavlus'la Barnaba havradan
çıkarken halk onları, bir sonraki Şabat Günü aynı
konular üzerinde konuşmaya çağırdı. Havradaki
topluluk dağılınca, Yahudiler ve Yahudiliğe dönüp
Tanrı'ya tapan yabancılardan birçoğu onların ardından
gitti. Pavlus'la Barnaba onlarla konuşarak onları
devamlı Tanrı'nın lütfunda yaşamaya özendirdiler
(13:42-43). Bu durum da bizi bir sonraki Şabat gününe götürüyor:
Ertesi Şabat Günü kent halkının hemen hemen tümü
Rab'bin sözünü dinlemek için toplanmıştı (a. 44). Son
noktaya geldiğimde 45. ayetten sonrasını da anlatacağım. Pavlus,
Rabbin ‘Yeryüzünün dört bucağına kurtuluş götürmen
için Seni uluslara ışık yaptım' sözünü hatırlatarak Rabbin
emrine göre, Yahudileri bırakıp Yahudi olmayan halklara hizmet
etmeye gideceğini söylüyor. Öteki uluslardan olanlar bunu
işitince sevindiler ve Rab'bin sözünü yücelttiler. Sonsuz
yaşam için belirlenmiş olanların hepsi iman etti.
Böylece Rab'bin sözü bütün yörede yayıldı (13:48-49).
Burada her zaman karşılaştığımız aynı soruyla karşılaşıyoruz: “Neden
bazıları inanırken bazıları da inanmıyor?” 13:48 ayetine dikkat edin:
Sonsuz yaşam için belirlenmiş olanların hepsi iman
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 101

etti. İman etmek iman edenlerin elinde olan bir şey değil! Bir kişinin
iman edip etmeyeceği tamamen Tanrı’nın kararıdır. İman, başlan‐
gıçtan beri sizin ruhunuz için planlanmış olan Tanrı’nın işini kabul
etmeniz için Tanrı tarafından verilen bir armağandır. Bizim ne
yapmamız gerekiyor? Dua etmemiz, çalışmamız, arkadaş olmamız,
tanık olmamız, vaaz etmemiz, kiliseye davet etmemiz ve son olarak da
herşeyi Tanrı’nın eline bırakmamız gerekiyor.

K UTSAL R UH T ARAFINDAN Verilen Bir S EVINÇ


Ama herkes inanmadı. Aslında, Yahudi önderler hakkında
şunları okuyoruz: Kalabalığı gören Yahudiler büyük bir
kıskançlık içinde, küfürlerle Pavlus'un söylediklerine
karşı çıktılar (a. 45)… ve tekrar, Tanrı'ya tapan saygın
kadınlarla kentin ileri gelen erkeklerini kışkırttılar,
Pavlus'la Barnaba'ya karşı bir baskı hareketi başlatıp
onları bölge sınırlarının dışına attılar (a. 50). Burada son
bir nokta daha var: Kutsal Ruh’un verdiği sevinç. Nerede bundan
bahsediliyor? Hikayemiz zulümden sevince geçiyor ve bu sevinç
Kutsal Ruh’tan geliyor: Öğrenciler ise sevinç ve Kutsal
Ruh'la doluydu (a. 52).
Bu sadece monoton bir seyahatname mi? Kesinlikle monoton
değil. Kutsal Yazı tarihi Tanrı'nın işinin, çalışmalarının hikayesidir.
Ve Tanrı bugün hala iş başında. Nerede? Tam burada, İzmir
Protestan Kilisesi’nin tam ortasında!
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.
18

Birinci Seyahatname: Modern


Hizmet Modeli, Elçilerin İşleri
14:1-28

Birinci Seyahatname: Modern Hizmet Modeli, Elçilerin


İşleri 14:1-28
Batıdaki bazı ülkelerde bazıları kendilerini profesyonel kilise
kurma ve büyütme uzmanı olarak görüyorlar. Bu kişiler gerçekten çok
ilginç insanlar! Kendi geliştirdikleri teknikleri, modaları bir şekilde
satıyorlar. Evet, ‘son moda kilise büyütme teknikleri’ satıyorlar.
İnternet üzerinden bazı Hristiyan dergilerini takip ederseniz bu
konuda ne kadar çok reklam verildiğini ve hatta kitaplar yazıldığını
görürsünüz. Bazı gruplar bir araya gelip kilise kurma hareketi dedik‐
leri bir hareket başlatıyorlar. Ne yazık ki bu hareketler Türkiye’ye de
gelmiş durumdalar. Kapitalizmin yayılmacı anlayışından doğan bu
hareketlerin Hristiyanlıkla hiçbir ilgisi yoktur. Bu hareketler ‘hareket’
olarak kalmaya mahkumdurlar. Bu hareketler hiçbir kültüre etki
edemezler. Kutsal Yazıları okuyor olsalardı kilise tarihinin bu tür
metotlarla, ya da hareketlerle ilerlemediğini de görürlerdi. Türkiye’‐
deki birçok Hristiyan da maalesef batıdan gelen evanjelik kilise
taktiklerlerinden çok etkilendikleri için kilisenin nasıl olması gerekti‐
ğini bilmiyorlar. Ne yazık ki, İzmir’de de bu kilise anlayışından etki‐
lenmiş olan birçok Hristiyan var. Gittikleri yerlerde bir şeylerin
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 103

yanlış olduğunun farkındalar ama ne yapacaklarını bilemiyorlar. Ne


yazık ki, kiliseyi çok yanlış bir model üzerinden tanıdıkları için
gerçeği görünce de zorlanıyorlar.
Bugün Elçilerin İşleri 14’e geldik. Burada Pavlus’un hizmet
modelini görüyoruz. Pavlus’la Barnaba’nın Türkiye’deki seyahatlerini
görüyoruz. Bugün bu eski modelden ne öğreniyoruz?

Kamuya Vaaz Hizmeti


Birincisi, Pavlus kamuya vaaz hizmetini model olarak gösteriyor.
14:1’de Pavlus ve Barnaba’nın örneğini görüyoruz: Aynı şekilde
Konya'da da Yahudiler'in havrasına giren Pavlus'la
Barnaba öyle etkili konuştular ki, hem Yahudiler'den
hem de Grekler'den çok kişi iman etti. Bu vaaz kürsüle‐
rinden Pavlus’la Barnaba gibi etkili konuşabilmemiz için Rab bizlere
ikna kabiliyeti versin!

Ama SONRA DAHA ÖNCE GÖRDÜĞÜMÜZ KAÇINILMAZ KARŞILIĞI


görüyoruz: Ama inanmayan Yahudiler, öteki uluslardan
olanları kardeşlere karşı kışkırtarak zihinlerini bulan‐
dırdılar (a. 2). İncil’de tekrar tekrar Hristiyanların zulme uğradık‐
larını görüyoruz. Kilise zulme nasıl karşılık vermelidir? 14:3, Orada
uzunca bir süre kalan Pavlus'la Barnaba, Rab
hakkında cesaretle konuşuyorlardı diyor. Hristiyanlar bu
tür sert zulümlere uğradıklarında Rab’bin Kelamını cesaretle açıkla‐
maya devam etmelidirler. İlk Hristiyan şehit olan İstefan’ın nasıl
cesaretle Mesih’e tanık olduğunu hatırlayın. Petrus’un ters bir haça
gerilerek öldürüldüğünü biliyoruz. Yakup Yeruşalim’de başı kesi‐
lerek öldürüldü. Andreas X şeklindeki bir çarmıha gerilerek öldü‐
rüldü. Natanel’in başı kesildi. Matta kılıçla öldürüldü. Tomas
104 • FİKRET BÖCEK

mızraklanarak öldürüldü. Diğer Yakup bir kuleden atıldı, taşlandı ve


sonra da parçalanarak öldürüldü. Diğer Yahuda (Yahuda İskariyot
değil) oklarla vurularak öldürüldü. Pavlus’un ise başının kesilerek
öldürüldüğünü düşünüyoruz. İşte Mesih’in elçileri bu şekilde
öldürüldü.

P OLIKARP ZAMANINDA H RISTIYANLIK YASA DIŞI BIR INANÇTI ! 86


yaşındayken öldürülen Polikarp’ın Mesih’e nasıl cesaretle tanıklık
ettiğini hatırlıyoruz. Polikarp arenaya getirildiğinde putperestleri
yaklaşan yargı konusunda uyarmıştı. Yakılmakla tehdit edildiğinde
şöyle dedi: ‘Siz beni, bana bir saat acı çektirecek bir ateşle tehdit
ediyorsunuz ama sonsuz ateş sizi bekliyor.’ Daha sonra yakılarak
öldürüldü. İmanını reddetmedi, sonunda kadar Mesih’e tanıklık etti.

İ.S. 177’de öldürülen B LANDINA ’ YI DA HATIRLIYORUZ . B U


kadın bilinen her işkence yöntemiyle işkence gördüyse de imandan
dönmedi. Kızgın demir sandalyeye oturtularak yakıldı ama Mesih’i
reddetmedi. Ateşten alınıp vahşi hayvanlara yem olarak atıldı ama
yırtıcı hayvanlar Blandina’ya dokunmadı. Sonunda bir ağa sarılarak
kızgın bir boğanın önüne atılan bu kadın hayatını kaybetti. Ama
Mesih’i reddetmedi. John Huss ve William Tyndale’ı da hatırlıyoruz.
Belçika İnanç Açıklaması’nın yazarı Guido de Bres’in canı da
sunağın altındadır. Guido de Bres 1565’te Kalvinist inançlarından
dolayı Katolik İspanyol engizisyon mahkemesi tarafından asılarak
öldürülmüştür.

Devletler kiliseye doktrin veya ibadet telkininde


bulunamazlar. Bir gün bir devlet evlilik kurumunu Kutsal Kitap’tan
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 105

farklı bir şekilde tanımlayıp Hristiyanları da bu tanımı kabul etmeye


zorlarlarsa ne yapmalıyız? Rabbin Kelamına bağlı kalmalıyız ve bu
kelamı açıklamaya devam etmeliyiz. Kardeşler, Tanrı cesaretin böyle‐
sini bereketler! Yumuşak vaazlar sert yürekler üretirken, sert vaazlar
yumuşak yürekler üretir.

Pavlus ve Barnaba cesaretle konuştular. Peki İsa ne


yaptı? Rab de onlara belirtiler ve harikalar yapma gücü
vererek kendi lütfunu açıklayan bildiriyi doğruladı (a.
3). Onlar konuştular; İsa da onların sözlerini mucizelerle onaylayarak
onlara tanık oldu. Burada İncil’deki mucizelerin amacını görüyoruz:
Bu mucizelerle Rabbin kendisi vaaz edilen Kelamın doğruluğunu
teyit teyit etmiş oluyor. Rab onlara belirtiler ve harikalar yapma gücü
vererek İsa Mesih’in lütfunu açıklayan bildiriyi onaylamış oluyor.
Pavlus burada Grekçe didomi kelimesini kullanıyor. Didomi bazı
bağlamlarda egemen ihsan (armağan, bağış), güçlü bir şekilde verme
ya da güçlü bir şekilde bir şeyi saklama anlamlarına geliyor. Muci‐
zeler Tanrı’nın gücünün göstergesidirler, çünkü mucizeleri yapan
Tanrıdır. Bugün mucizeler var mıdır? Tanrı herşeye egemendir.
Bırakın Tanrı Tanrı olsun. Ama bugün mucizeler yaptıklarını ya da
gördüklerini iddia edenler ya yalan söylüyorlar ya da başkalarının
yalanına inanıyorlar. Bugün mucize yaptıklarını iddia edenlerin
uydurma mucizelerine mi, yoksa Mesih’in ölümden dirilmiş oldu‐
ğunu görmüş olan elçilerin Tanrı’nın gücüyle yapmış oldukları muci‐
zelere mi inanırım diye soracak olursanız, hiç çekinmeden ‘elçilerin
mucizeleri’ derim!

Elçilerin İşleri 13’ TE DE GÖRMÜŞ OLDUĞUMUZ GIBI , BAZILARI


inandılar ve bazıları da inanmadılar: Kent halkı ikiye bölündü.
Bazıları Yahudiler'in, bazıları da elçilerin tarafını tuttu
106 • FİKRET BÖCEK

(a. 4). Bu durumda onlara karşı çıkanlar, elçileri hırpalayıp taşa


tutmak için düzen kurdular (a. 5), böylece yaptıkları baskı
sonucunda Pavlus ve Barnaba Likaonya'nın Listra ve Derbe
kentlerine ve çevre bölgeye kaçtılar (a. 6). Listra ve Derbe’de
ne yaptılar? Oralarda da Müjde'yi yaydılar (Ve orada İncil’i
ilân etmekteydiler) (a. 7). Yine cesaretli olduklarını görüyoruz!

Listra’da Rabbi VAAZ ETTIKLERI BIR SIRADA R ABBIN BIR MUCIZE


daha gerçekleştirdiğini görüyoruz: Listra'da, ayakları
tutmayan bir adam vardı. Doğuştan kötürümdü, hiç
yürüyemiyordu (a. 7-8). Bu adam Pavlus'un söylediklerini
dinledi. Onu dikkatle süzen Pavlus, iyileştirilebilece‐
ğine imanı olduğunu görerek yüksek sesle ona, “Kalk,
ayaklarının üzerinde dur!” dedi. Adam yerinden
fırlayıp yürümeye başladı.

Pavlus'un NE YAPTIĞINI GÖREN HALK L IKAONYA DILINDE ,


“Tanrılar insan kılığına girip yanımıza inmiş!” diye
haykırdı (a. 9-11) Ve Barnaba’ya Grek ilahlarının efendisi olan
‘Zeus’ demeye başladılar, ve Pavlus’a da Zeus’un sözcülüğünü yapan
Hermes’in adını koydular: Barnaba'ya Zeus, Pavlus'a da konuşmada
öncülük ettiği için Hermes adını taktılar (a. 12). Hatta Zeus tapına‐
ğının bir kahini de onları ilah olarak görüp onlara kurban kesmeye
çalıştı: Kentin hemen dışında bulunan Zeus Tapınağı'nın
kâhini kent kapılarına boğalar ve çelenkler getirdi,
halkla birlikte elçilere kurban sunmak istedi (a. 13).
Yunan kökenli Romalı şair Ovid’in Başkalaşım anlamına gelen Meta‐
morfoses (Metamorfoz) adlı eserinde Zeus ve Hermes’in yeryüzüne
inip insan kılığına büründüklerini anlatan bir hikaye görüyoruz. Bu
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 107

hikayede Zeus ve Hermes dağlık Frikya ülkesini ziyaret ederler ve


kapı kapı kendilerini misafir edecek bir ev, kalacak bir yer aradıkla‐
rında da üzerlerine bin kapı kapanır. Fakir bir köylü samandan
yapılmış evini Zeus’la Hermes’e açıp onları misafir eder. Bunun
üzerine ilahlar fakir köylüyü ödüllendirirler ama kapılarını açmayan‐
ların evlerine sel göndererek onları cezalandırırlar. ‘Tanrı misafiri’
ifadesi de Ovid’in Metamorfoz’undan gelir!

Fakat Pavlus’la Barnaba BU HIKAYENIN KENDILERIYLE ALAKALI


olmadığını bildiklerinden, 14:14-18 ayetlerinde halka gerçeği anlatı‐
yorlar. Ve yine ne yapıyorlar? Tanrı’nın gerçeğini cesaretle vaaz
ediyorlar, duyuruyorlar. Listra’daki insanlar Yahudi olmadıkları ve
Eski Antlaşma kavramlarını anlamayacakları için Pavlus ve Barnaba
onların anlayacakları kavramları kullanarak konuşuyorlar: “Efen‐
diler, neden böyle şeyler yapıyorsunuz?” diye bağırdı‐
lar. “Biz de sizin gibi insanız, aynı yaradılışa sahibiz.
Size müjde getiriyoruz. Sizi bu boş şeylerden vazgeç‐
meye, yeri, göğü, denizi ve bunların içindekilerin
hepsini yaratan, yaşayan Tanrı'ya dönmeye çağırıyo‐
ruz. Geçmiş çağlarda Tanrı, bütün ulusların kendi
yollarından gitmelerine izin verdi. Yine de kendini
tanıksız bırakmadı. Size iyilik ediyor. Gökten yağmur
yağdırıyor, çeşitli ürünleriyle mevsimleri düzenliyor,
sizi yiyecekle doyurup yüreklerinizi sevinçle dolduru‐
yor” (a. 15-17). Tanrı’nın insanların yaşamlarındaki ve tabiattaki
ilahi takdirinden bahsediyorlar ama bütün bunlara rağmen halk yine
de kurban kesmeye kalkıyor! Ve sonra Derbe’ye gitmek zorunda
kaldıklarında ne yapıyorlar? (a. 20). O kentte de Müjde'yi
duyurup birçok öğrenci edindiler (a. 21). Ve Listra,
Konya ve Antakya'ya döndükleri zaman ne yapıyorlar? (a. 21).
Kelamı vaaz etmeye devam ettiler: öğrencileri ruhça pekiştirdiler,
108 • FİKRET BÖCEK

imana bağlı kalmaları için onlara cesaret verdiler. “Tanrı'nın Krallı‐


ğı’na, birçok sıkıntıdan geçerek girmemiz gerekir” diyorlardı (a. 22).
Perge'de Tanrı sözünü bildirdikten sonra Antalya'ya
gittiler (a. 25).

K IŞISEL Z IYARET H IZMETI


Pavlus’un bizler için model oluşturduğu ikinci konu da kişisel
ziyaret hizmetidir. Buradaki hikayede gitmiş oldukları yerlerin hepsi
bugün Türkiye sınırları içerisinde. Bu yerlere Kutsal Kitaplarınızın
arkasındaki haritadan mutlaka bakın. Kutsal Kitaplarınızdaki hari‐
talar kısmını açıp söyleyeceğim şehirleri bulun. 1-5 ayetlerinde
Konya’ya gittiler (Yalvaç -Pisidya Antakyası’ndan 150km doğuda),
sonra da 6-20 ayetlerinde Listra’ya (35 km güneybatı), sonra da
14:20’de Derbe’ye (90 km güney doğu) ve sonra da 21-22 ayetlerinde
tekrar Listra, Konya ve Pisidya Antakyası’na (Yalvaç) gittiklerini
okuyoruz ve sonra 14:25’te tekrar Perge ve Antalya’ya gidiyorlar ve
sonunda da gemiyle Antakya’ya geri dönüyorlar. Benim sorum şu:
Hızlıca karadan, kestirmeden giderek Antakya’daki kiliselerine daha
çabuk ulaşmak varken, neden dağları, denizleri nehirleri aşıp tekrar
aynı yerlere geri dönüyorlar?
Kendilerini sorumlu hissediyorlardı. Müjdeyi vaaz ettikleri insan‐
ları tekrar ziyaret ediyorlardı. İman edenleri Rab’de güçlendirmek
istiyorlardı. O şekilde seyahat etmeleri zorunluydu, çünkü bu gerçek
çobanlıktır. Çobanlık, rahiplik, pastörlük sadece Kelamı vaaz etmek
değil, Kelamı uygulamaktır. Sadece toplum içerisinde değil, fakat
özelde de aynı şekilde hareket etmektir. Mesih bizlere evimizde de
toplum içerisinde de hizmet ediyor. Bizler de kilise pastörleri, ihtiyar‐
ları ve diyakonları olarak Mesih gibi hizmet etmeliyiz. 14:22 ayetinde
iki temel fiil kullanılıyor. Bu ayette kullanılan ve birlikte zaman geçir‐
diğimizde yaptıklarımızın temel çizgisi olması gereken buradaki iki
ana fiile dikkat edin: öğrencileri ruhça pekiştirdiler, imana
bağlı kalmaları için onlara cesaret verdiler. (benim çevi‐
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 109

rim: öğrencilerin ruhlarını güçlendirdiler, imanda devam etmeleri


için onları teşvik ettiler)

S ONUÇ :
Eğer Kutsal Yazılara bağlı bir şekilde kilisemiz için adımlar
atıyorsak, dünyanın tekniklerini, profesyonellerin programlarını izle‐
memiz gerekmez. Bizler zaten doğru olanı yapıyoruz ve vicdanımız
Rabbin Kelamına tutsaktır.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.
19

En Çok İhmal Edilen ama


Zorunlu Olan Bir Doktrin,
Elçilerin İşleri 15:1-35

En Çok İhmal Edilen ama Zorunlu Olan Bir Doktrin,


Elçilerin İşleri 15:1-35
Kutsal Kitap’taki temel bazı doktrinleri düşünün. En önemli
doktrinler neler? Tanrı’nın Üçlübirlik Tanrısı olduğu aklınıza geliyor‐
dur. Kutsal Kitabın gerçeği anlamamız için nihai standardımız
olduğu gerçeği. İsa Mesih hem Tanrıdır, hem de insandır. Bizler
sadece ve yalnızca imanla kurtuluruz. Şimdi de kilisenin bugünkü
durumunu düşünün ve kendinize şu soruyu sorun: Günümüzde en
çok ihmal edilen doktrin nedir? Bugün kilisenin içinde bulunduğu
duruma bakarak kilise doktrininin (eklesiyoloji) en çok ihmal edilen
doktrin olduğunu söyleyebiliriz.
Özellikle, neden bir kilise yönetimine ihtiyacımız olduğunu
sormak istiyorum.

Ç ÜNKÜ K ILISE G ÜNAHKARLARDAN O LUŞMAKTADIR


Kilise yönetimine neden ihtiyacımız var? Çünkü kilise günahkar‐
lardan oluşmaktadır. Bu bizim için çok açık olmalı! Bir odaya iki
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 111

günahkar geldiğinde ne olur? Birden karşınıza dört kilise çıkar: Önce


birbirlerini aforoz ederek iki kilise oluştururlar, ve sonra kendilerini
oluşturdukları kiliseden aforoz ederek iki kilise daha oluşturarak dört
kilise oluşturmuş olurlar. Bugün okuduğumuz bölümde Pavlus ve
Barnaba Anadolu’daki müjdeleme seyahatlerinden döndüklerinde
Tanrı’nın lütfunun nasıl yayıldığını anlatıyorlar, ve kilise onlarla
birlikte seviniyor ve şu sözleri okuyoruz: Yahudiye'den gelen
bazı kişiler Antakya'daki kardeşlere, “Siz Musa'nın
töresi uyarınca sünnet olmadıkça kurtulamazsınız”
diye öğretiyorlardı (a. 1). Sanki başlarından aşağı buzlu sular
dökülmüş gibiydi, ve Antakya’daki kilise onları Yeruşalim’e gönde‐
riyor ve oraya vardıklarında şunları okuyoruz: Ne var ki, Ferisi
mezhebinden bazı imanlılar kalkıp şöyle dediler: “Öteki ulus‐
lardan olanları sünnet etmek ve onlara Musa'nın Yasa‐
sı'na uymalarını buyurmak gerekir” (a. 5). Kilisenin içinde
ilginç insanlar olacak… kilise yukarıdayken aşağı indiren, Kutsal
Ruh’un ateşine su döken, ve normal şartlarda herkes sevinç doluyken
ve sevinçten başka bir şey olmaması gerekirken kiliseye ağır bir ruh
getiren insanlar olacak!

Özellikle günah nedeniyle KILISEDE DOKTRIN KAYNAKLI BIR


çatışma, tartışma olacaktır. Bu Ferisiler kurtuluşun ne anlama geldi‐
ğini sorguluyorlar ve bir tartışma çıkarıyorlar. Kendilerine “Sünnet”
adını veriyorlar (Efe. 2:11), çünkü sünnet tüm yasanın bir parçasıydı.
Bu Ferisiler iman artı işler, İncil artı Yasa, güven artı itaat mesajını
veriyorlardı. Yani, imana, İncil müjdesine, güvene rağmen kurtuluşu
yine de işlere, Yasaya ve insan itaatine bağlıyorlardı.

Pavlus’un 1 Korintliler 11:19’ DA ‘Ç ÜNKÜ T ANRI ' NIN


beğenisini kazananların belli olması için aranızda bölünmeler olması
112 • FİKRET BÖCEK

gerekiyor’ diyerek bizlere cesaret veriyor. Belki de Pavlus Antakya’da


ve Yeruşalim’de yaşadıklarını düşünüyordu.

Ç ÜNKÜ B IR K ILISENIN D IŞARIDAN Y ARDIMA İ HTIYACI


Vardır
Kilise yönetimine neden ihtiyacımız var? Çünkü bir kilisenin
dışarıdan yardıma ihtiyacı vardır. Evet, Antakya’daki kilisede bir
tartışma başlıyor ve kilise içersinde bu tartışma büyüyor. Sonra,
Pavlus'la Barnaba bu adamlarla bir hayli çekişip tartış‐
tılar. Sonunda Pavlus'la Barnaba'nın, başka birkaç
kardeşle birlikte Yeruşalim'e gidip bu sorunu elçiler ve
ihtiyarlarla görüşmesi kararlaştırıldı (a. 2). Burada birkaç
prensibin uygulandığını görüyoruz. Birincisi Hristiyanlık bireysel
değildir. Biz Hristiyanlar varlığımızı bireysel amaçlarımız için
sürdürmüyoruz ve kendi kendimize hizmet etmiyoruz. Bizler Mesih’e
ve O’nun evrensel kilisesine bağlandık ve yerel kilise topluluklarında
diğer Hristiyanlara da bağlı olmalıyız. İkincisi, hiçbir kilise diğer
kilise topluluklarından bağımsız varlığını sürdüremez. Pavlus Kolose‐
lilere yazıp ellerine geçen mektubu Laodikyalılar’a da göndermele‐
rini söylüyor. Yuhanna Asya ilindeki yedi kiliseye yazıyor. Ve bu liste
büyüdükçe büyüyor. Üçüncüsü, zorluklarla, sıkıntılarla karşılaştığı‐
mızda danışacaklarımızın çok olması şarttır. Ve böylece kilise toplu‐
lukları insan kusurlarına karşı korunmak ve kilise topluluklarındaki
çok sayıda danışmanın hikmetinden, bilgeliğinden faydalanmak için
istişare amaçlı bir araya gelmelidir (Sül. Özd. 11:14).

B U UYGULAMAYI BURADA GÖRÜYORUZ . Pavlus, Barnaba ve


diğerleri kilise tarafından gönderiliyorlar. Burada kullanılan
!ρο!ε%φθέντες (propemfthentes - propempein) finanssal desteğe
işaret ediyor. Böylece kilise tarafından gönderilenler,
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 113

öteki uluslardan olanların Tanrı'ya nasıl döndüğünü


anlata anlata Fenike ve Samiriye bölgelerinden geçerek
bütün kardeşlere büyük sevinç verdiler (a. 3). Antakya kili‐
sesi adına Pavlus’un hizmetinin gördüğü karşılığa dikkat edin. Yeru‐
şalim'e geldiklerinde inanlılar topluluğu, elçiler ve
ihtiyarlarca iyi karşılandılar. Tanrı'nın kendileri aracı‐
lığıyla yapmış olduğu her şeyi anlattılar (a. 4).

S ONRA ISTIŞARE TOPLANTISININ ELÇILERLE IHTIYARLAR ARASINDA


15:6’da gerçekleştiğini görüyoruz (a. 6). Epey bir tartıştıklarını, Petru‐
s’tan (a. 7-11), Pavlus ve Barnaba’dan (a. 12), ve sonunda Yakup’tan
(a. 13-21) raporlar dinlediklerini görüyoruz. Ve hepsi aynı şeyi söylü‐
yor: Yahudiler gibi Yahudi olmayan uluslar da yasanın işlerine itaat
etmekle ya da tabî olmakla değil, sadece imanla aklanırlar. Petrus
Tanrı’nın Kutsal Ruh’u Yahudi olmayanlara da verdiğini söylüyor:
İnsanın yüreğini bilen Tanrı, Kutsal Ruh'u tıpkı bize
verdiği gibi onlara da vermekle, onları kabul ettiğini
gösterdi. Onlarla bizim aramızda hiçbir ayrım
yapmadı, iman etmeleri üzerine yüreklerini arındırdı
(a. 8-9). Burada yapılmış olan çeviride bir düzeltme yapmamız şart:
Grekçe, -te pistei katharisas tas kardias auton- iman etmeleri üzerine
yüreklerini arındırdı anlamına gelmiyor! imanla yüreklerini
temizledi anlamına geliyor.

Şöyle söylüyor: Ö YLEYSE , NE BIZIM NE DE ATALARIMIZIN


taşıyamadığı bir boyunduruğu öğrencilerin boynuna
geçirerek şimdi neden Tanrı'yı deniyorsunuz? (a. 10) Ne
ifade ama, öyle değil mi?! Ve buna karşılık olarak Yakup Peygam‐
berlerin sözleri de bunu doğrulamaktadır (a. 15) diyor.
114 • FİKRET BÖCEK

Bunu nasıl kanıtlıyor? Davut’un çadırından bahseden Amos


9’dan alıntı yapıyor: “O gün Davut’un düşmüş olan çadırını dikece‐
ğim ve onun gediklerini kapayacağım ve onun yıkık yerlerini dikece‐
ğim ve onu eski günlerde olduğu gibi bina edeceğim; ta ki, Edom’un
geri kalanını ve adımın üzerlerine çağrılan bütün ülkeleri mülk edin‐
sinler; bunu yapan Yahve bildiriyor.” Davut’un çadırı ifadesi Davu‐
t’un hanedanlığından gelen yıkılmış kraliyet soyağacının yerine
kullanılıyor. Tanrı bunu nasıl yaptı? Tanrı Davut’un yıkılmış,
düşmüş olan evini, çadırını nasıl tekrar ayağa kaldırıyor? İsa Mesih’i
dirilterek ve Kutsal Ruhunu dökerek.
Peki Yeruşalim’deki kilise Antakya’daki kiliseye nasıl bir yardım
sunuyor? Biz bunu 15:19 ayetinde ve verilen dört tavsiyede görüyo‐
ruz. Bu nedenle, kanımca öteki uluslardan Tanrı'ya
dönenlere güçlük çıkarmamalıyız. Ancak putlara
sunulup murdar hale gelen etlerden, fuhuştan, boğu‐
larak öldürülen hayvanların etinden ve kandan sakın‐
maları gerektiğini onlara yazmalıyız (a. 19, 20). Daha önce
söylenenlerle çelişmiyor mu? Bu durum Yahudi duyarlılıklarını
rahatsız etmemekle ilgilidir. Hristiyan özgürlüğünü pozitif anlamda
kullanmaktır (1 Kor. 8, 10; Rom. 14-15). Burada bahsedilen dört şey:
putlara sunulan etler, fuhuş, boğularak öldürülen hayvan eti ve kan
gibi şeyler pagan tapınaklarında sunulan şeylerdi. Artık bu tür adak‐
lara bağlı olmamaları tavsiye ediliyor.

B U YARDIM NASIL ILETILIYOR ? 15:22 ayetinde şunu okuyoruz:


Bunun üzerine bütün inanlılar topluluğuyla elçiler ve
ihtiyarlar, kendi aralarından seçtikleri adamları Pavlus
ve Barnaba'yla birlikte Antakya'ya göndermeye karar
verdiler. Kardeşlerin önde gelenlerinden Barsabba
denilen Yahuda ile Silas'ı seçtiler (a. 22). Kişisel bir mektup
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 115

yazdılar ve her iki kiliseden liderlerle yüz yüze kişisel olarak teslim
ettiler.

15:30’da şunu okuyoruz: A DAMLAR BÖYLECE YOLA KOYULUP


Antakya'ya gittiler. Topluluğu bir araya getirerek
onlara mektubu verdiler. Sonuç ne oldu? İmanlılar,
mektuptaki yüreklendirici sözleri okuyunca sevindiler
(a. 31). Kilisede veya kiliseler arası sorunların daha fazlasının bu
şekilde sevinçle ve 15:33’ün de dediği gibi esenlikle sonuçlan‐
ması güzel olmaz mı?
Sonuç
Kendisini tatmin etmekle meşgul bir Hristiyanlık çağında yaşıyo‐
ruz. Bu çağda Hristiyanlar kiliseden uzak bir şekilde kendi canlarını
beslemeye çalışıyorlar. Ve bu insanları kim suçlayabilir ki? Haber‐
lerde bazı pastörlerin cinsel skandallara karıştığını duyuyoruz ama
kilise ihtiyarları nerede? Bir pastörün birisini vurup öldürdüğünü
duyduk ama kilise ihtiyarları nerede? Pastörler finanssal skandallara
karışıyorlar ama kilise ihtiyaları nerede? Pastörler ruhsal tacizler yapı‐
yorlar ama kilise ihtiyarları nerede? Elçilerin İşleri 15 Rabden uzak‐
laşmış canları Mesih’e ve onun topluluğuna getirmemiz için bizlere
izlememiz ve uygulamamız için bir iyi bir örnek veriyor.
İster inanın ister inanmayın, kilise yönetimi bugün için, en çok
ihmal edilen ama en mutlak, en gerekli doktrindir.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.
20

İkinci Seyahatname: Kutsal


Ruh'un Müjdeleme
Misyonundaki Egemenliği,
Elçilerin İşleri 16:1-40

İkinci Seyahatname: Kutsal Ruh'un Müjdeleme Misyo‐


nundaki Egemenliği, Elçilerin İşleri 16:1-40
Tanrı herşeye egemendir ve iyi zamanlarda da kötü zamanlarda
da bu dünya ve bizim yaşamlarımız onun kontrolündedir. Heidelberg
Kateşizmi’nin 27. sorusuna cevap verirken: “… yağmuru ve kuraklığı,
verimlilik ve kıtlık yıllarını, yiyeceği ve içeceği, sağlığı ve hastalığı,
bolluğu ve fakirliği” Tanrı’nın kendisinin verdiğini söylüyoruz. Bu
gerçek burada bize nasıl yardımcı oluyor?
Yeruşalim Konseyi, zor bir zamanda kiliseyi yönetmek üzere
toplandıktan sonra Elçilerin İşleri 15’in sonunda Pavlus ve Barnaba‐
'nın ikinci misyonerlik yolculuğuna çıkmaya hazırlandıklarını
okuyoruz (15:36). Fakat Barnaba Yuhanna Markos olarak tanınan
kişiyi de yanlarında götürmek isteyince Pavlus’la Barnaba arasında
bir anlaşmazlık çıkıyor (15:37-39) ve bu anlaşmazlıktan sonra yolla‐
rını ayırıyorlar. İsa’nın elçileri bile hizmet ederken bazı ilişkisel
sorunlar yaşadılar! Böylece Barnaba Yuhanna Markos’la Kıbrıs’a
gidiyor (15:39) ve Pavlus da Silas’ı yanına alarak Suriye’ye ve Kilik‐
ya’ya gidiyor (15:40-41). Kutsal Ruh ikinci misyon seyahatini ikiye
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 117

ayırarak Pavlus’la Barnaba’nın arasındaki anlaşmazlığı Mesih’in kral‐


lığının etki alanını arttırarak kullanıyor. Sonra Pavlus ve Silas genç
bir öğrenci olan Timoteos’la tanışarak (16:1) onu yanlarına
alıyorlar ve bunun sonucunda, Böylelikle toplulukların imanı
güçleniyor ve sayıları günden güne artıyordu (a. 5). Elçi‐
lerin İşleri 16 Kutsal Ruh’un müjdeleme misyonundaki egemenliğini
gösteriyor.

R UH ’ UN K URTARDIĞI Y ERLERDEKIE GEMENLIĞI (16:6-10)


Birincisi, 16:6-10 ayetlerinde Ruh’un kurtardığı yerlerdeki
egemenliğini görüyoruz. Bu ayetlerde Pavlus, Silas ve Timoteos’un
gitmek istedikleri yerlerle Kutsal Ruh’un onların gitmelerini istediği
yerler arasında kesin bir ayrım olduğunu görüyoruz. Asya İli’nin tam
ortasında bulunan Frikya ve Galatya bölgesinden geçiyorlar, çünkü
Tanrı’nın sözünü Asya İli’nde yaymaları Kutsal Ruh tarafından
yasaklanmıştı (κωλυθέντες): Kutsal Ruh'un, Tanrı sözünü
Asya İli'nde yaymalarını engellemesi üzerine Pavlus'la
arkadaşları Frikya ve Galatya bölgesinden geçtiler (a. 6).
Frigya ve Galatya bölgeleri Asya İli’nin Kuzey doğu kısmında kalı‐
yordu. Yani İzmir, Manisa, Aydın, Muğla gibi yerlere gelmek ister‐
lerken Kutsal Ruh onları Denizli, Afyon, Ankara bölgelerine
götürüyor.

Sonra da Asya İ LI ’ NIN KUZEYBATI KÖŞESI OLAN M ISYA SINIRINA


geldiklerinde Bitinya bölgesine geçmek istediler (a. 7).
Misya Asya İli’nin kuzeybatı köşesindeydi, yani bugünkü Bursa ilinin
bulunduğu yerin adıydı. Bitinya bölgesi İstanbul’un asya yakasından
başlayıp Yalova, Sakarya, Düzce, Bolu, Bilecik ve Bursa’nın doğu
kesimleriydi. Sonra ne oldu? Ama İsa'nın Ruhu onlara izin
118 • FİKRET BÖCEK

vermedi (a. 7). Burada haritamıza baktığımızda gidebilecekleri tek


yer kalıyor: Bunun üzerine Misya'dan geçip Troas
Kenti'ne gittiler (a. 8). Kutsal Ruh onları Asya İli’nin kuzeybatı‐
sında bulunan bir liman kasabasına doğru götürüyordu.

B U AYETLER BIZI ŞAŞIRTIYOR ! Kendi kendimize ‘K UTSAL R UH


neden İncil müjdesinin vaaz edilmesini yasaklasın ki?’ diye soruyo‐
ruz. Kutsal Ruh’un onları Troas’a getirmesinin esas sebebi oradaki
limandan Ege Denizi’ne açılmalarını sağlayarak Makedonya’ya
geçmelerini sağlamaktı. Troas’a vardıklarında Pavlus bir görüm görü‐
yor. Bu görümde Makedonyalı bir adamın kendisini çağırdığını görü‐
yor: O gece Pavlus bir görüm gördü. Önünde
Makedonyalı bir adam durmuş, ona yalvarıyordu:
“Makedonya'ya geçip bize yardım et” diyordu (a. 9).
Sonra Pavlus, Silas ve Timoteos Makedonya’ya gitmeye karar veriyor‐
lar: Pavlus'un gördüğü bu görümden sonra hemen
Makedonya'ya gitmenin bir yolunu aradık. Çünkü
Tanrı'nın bizi, Müjde'yi oradakilere duyurmaya çağır‐
dığı sonucuna varmıştık (a. 10).

M AKEDONYALILAR INCIL MÜJDESINI DUYMAYI A SYA


İli’ndekilerden ya da Bitinya bölgesindekilerden daha fazla mı hake‐
diyorlardı? Makedonyalılar Asyalı ya da Bitinyalılardan daha değerli
miydiler? Tanrı Makedonya’yı daha mı çok seviyordu? Bu tür düşün‐
celer çok yanlış! Pavlus, Silas ve Timoteos’un Asya ve Bitinya bölge‐
lerinde müjdeyi vaaz etmelerinin yasaklanması Tanrı’nın gizli
iradesiydi, ancak müjdeyi Makedonya’da vaaz etmeleri Tanrı’nın
açıklanmış iradesiydi. İncil’i Makedonya’da vaaz etmeleriyle, bu
bölünde İncil müjdesinin köle bir kız olan Lidya’ya ve Filipili zindan‐
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 119

cıya nasıl ulaştığını ve Elçilerin İşleri 17’de Müjde’nin Selanik’e nasıl


ulaştığını göreceğiz. Daha sonra Kutsal Yazıları incelemeyi seven
Verealılar’a, Atina’ya ve sonra da Ares Tepesi’ndeki felsefe toplulu‐
ğuna ve oradan da Korint’e nasıl ulaştığını göreceğiz.
Pavlus, Silas ve Timoteos’un ne öğrendiğini ve misyonerlerin
nesiller boyu ne öğrendiklerini öğrenmeliyiz: Kutsal Ruh’un zaman‐
lamasına ve yönlendirişine güvenin. Bizler, Rabbin Kelamı’nın açık‐
lanmış olan şeylerine alçakgönüllülükle itaat etmeliyiz ve Kutsal
Ruh’un kendi işini yapacağına güvenmeliyiz. Müjdeyi vaaz etmemiz,
müjdelememiz, öğrenci yetiştirmemiz, dışa dönük olmamız, herşeyi
Rabbin Kelamına göre yapmamız, tohum ekmemiz ve Rabbin neler
yapacağını beklememiz açıklananlar arasında olan şeylerdir. Tanrı
bizleri nereye yerleştirdiyse orada tuz ve ışık olmaya çağrılmış oldu‐
ğumuzu biliyoruz. Öyleyse ne duruyoruz? Çağrımıza sadık kalalım…
çevremize tuz ve ışık olalım.

K URTARDIĞI K IŞILERDE R UH ’ UN E GEMENLIĞI (16:11-40)


Kutsal Ruh’un müjdeleme misyonuna tamamen egemen oldu‐
ğunu gördüğümüz ikinci yol 16:11-40 ayetlerindedir ve bu yol da
Kutsal Ruh’un kurtarmış olduğu kişilerde kesin egemenliğidir.
Tüccarlık yapan Lidya adında bir iş kadınını kurtarmasıyla
Kutsal Ruh’un egemenliğini görüyoruz (16:11-15). Pavlus Şabat
günlerinde mutlaka yerel bir sinagoga gitmeyi kendisine gelenek
edinmişti. Ancak Filipi’de bir sinagog olmadığı için Pavlus’un
yanındakilerle birlikte bir ırmağın kıyısına gittiğini görüyoruz:
Şabat Günü kent kapısından çıkıp ırmak kıyısına
gittik. Orada bir dua yeri olacağını düşünüyorduk.
Oturduk, orada toplanmış kadınlarla konuşmaya
başladık. Bizi dinleyenler arasında Tiyatira Kenti‐
'nden Lidya adında bir kadın vardı. Mor kumaş tica‐
reti yapan Lidya, Tanrı'ya tapan biriydi. Pavlus'un
120 • FİKRET BÖCEK

söylediklerine kulak vermesi için Rab onun yüreğini


açtı (a. 13-14). Lidya’nın Tanrı’ya tapan birisi, yani İsrail’in
Tanrısını tanımaya çalışan bir yabancı olduğunu görüyoruz. RAB
Pavlus'un söylediklerine kulak vermesi için Lidya’nın yüreğini açtı!
Bunun üzerine, Lidya, ev halkıyla birlikte vaftiz olduktan
sonra bizi evine çağırdı. “Beni Rab'bin bir inanlısı
kabul ediyorsanız, gelin, evimde kalın” dedi ve bizi
razı etti (a. 15). Teolojik olarak şu noktaya iyi dikkat edin: Önce
Rab Lidya’nın yüreğini açıyor ve bu sayede Lidya iman ediyor.
Başka bir deyişle, Lidya önce değiştirildi, sonra da iman etti…
imanını kullanmaya başladı. İman edebilmesi için önce Ruh tara‐
fından yenilendi, yeni yaşam verildi. Bizler de pratik olarak, inan‐
mayan aile bireylerimizin ve arkadaşlarımızın gözlerini açması için
Tanrı’ya dua etmeliyiz.
Kutsal Ruh’un egemenliğini sahipleri tarafından kötü amaçlar
için kullanılan köle bir kızı kurtarmasında görüyoruz (a. 15-18).
Tanrı bu dünyada ezilmiş, umudunu yitirmiş ve zayıf insanları sevi‐
yor! Bir gün biz dua yerine giderken, karşımıza, falcılık
ruhuna tutulmuş köle bir kız çıktı. Bu kız, gelecekten
haber vererek efendilerine bir hayli kazanç sağlıyordu
(a. 16). Burada kullanılan falcılık ruhuna tutulmuş ifadesi
literal olarak “piton ruhu” (+νεῦ-α Πύθωνα – pneuma Puthona)
olarak kullanılıyor: Yani şöyle çevirebiliriz: Biz dua yerine giderken
karşımıza Piton Ruhuna tutulmuş belirli bir kız çıktı ve yapmış
olduğu büyücülükle (falcılıkla) sahiplerine çok kazanç sağlıyordu
(+αιδίσκην τινὰ, ἔχουσαν +νεῦ-α Πύθωνα). Eski bir mitolo‐
jiye göre Apollo tapınağını koruyan, tapınakta yaşayan ve aynı
zamanda tapınağa tapınmaya gelenlere gelecekle ilgili peygamberlik‐
lerde, öngörülerde bulunan bir yılan vardı. Yani bu kızda “piton
ruhu” vardı derken kızın cine tutsak olduğu söyleniyor. Ayrıca bu
cinin teolojik olarak ne kadar doğru şeyler söylediğine dikkat ettiniz
mi? Bakın neler söylüyor: Pavlus'u ve bizleri izleyerek, “Bu
adamlar yüce Tanrı'nın kullarıdır, size kurtuluş yolunu
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 121

bildiriyorlar!” diye bağırıp durdu (a. 17). Günlerce böyle


konuştuğunu ve sonunda Pavlus’u rahatsız ettiğini görüyoruz: Ve
günlerce sürdürdü bunu. Sonunda, bundan çok
rahatsız olan Pavlus arkasına dönerek ruha, “İsa Mesi‐
h'in adıyla, bu kızın içinden çıkmanı buyuruyorum”
dedi. Ruh hemen kızın içinden çıktı (a. 18).

Ancak bu durum P AVLUS ’ UN VE ARKADAŞLARININ DAHA ÇOK


zulme uğramalarına neden olmuştu. Köle kızın sahipleri kazançlarını
kaybettikleri için kızıyorlar: Kızın efendileri, kazanç umutla‐
rının yok olduğunu görünce Pavlus'la Silas'ı yakalayıp
çarşı meydanına, yetkililerin önüne sürüklediler (a. 19).

Bu ayette literal olarak ‘ RUH ONDAN ÇIKTIĞI IÇIN ONLARIN


kazanç araçları da onlardan çıktı’ diyor! 16:20-21’de yanlış bir
suçlama var: Onları yargıçların karşısına çıkartarak, “Bu
adamlar Yahudi'dir” dediler, “Kentimizi altüst ettiler.
Biz Romalılar için benimsenmesi ve uygulanması
yasak birtakım töreler yayıyorlar.” 16:22’de de sahte suçla‐
malara dayalı bir ‘değnekle dövme’ cezası var. Bu durum bizi
müjdeleme misyonunda herşeye egemen olan Kutsal Ruh’un başka
bir işine yönlendiriyor. 16:19-40’ta Romalı zindancının iman etmesi
olayını görüyoruz. Pavlus ve Silas zindana atılmışlardı (a. 23).
Aslında, 16:24'ün de dediği gibi, maksimum güvenlik içinde hücre
hapsine konmuşlardır. Bütün bunlar cine tutsak birisini kurtardıkları
içindi! Bu buyruğu alan zindancı onları hapishanenin iç
bölmesine atarak ayaklarını tomruğa vurdu.
122 • FİKRET BÖCEK

Bundan sonra okuduğumuz şeyin ne kadar harika bir şey


olduğunu görüyoruz: Gece yarısına doğru Pavlus'la Silas
dua ediyor, Tanrı'yı ilahilerle yüceltiyorlardı. Öbür
tutuklular da onları dinliyordu. Birdenbire öyle
şiddetli bir deprem oldu ki, tutukevi temelden sarsıldı.
Bir anda bütün kapılar açıldı, herkesin zincirleri
çözüldü (a. 25-26). Roma yasalarına göre tutsaklarını kaybeden
zindancıların cezası ölümdü. Büyük ihtimalle eski bir Roma askeri
olan zindancı da bu gerçeği bildiği için intihar etmek üzereydi (a. 27).
Tam o anda zindancı “Canına kıyma, hepimiz buradayız!”
diyen bir ses işitiyor (a. 28). Ondan sonra hepimizin bildiği o ünlü
sorusunu soruyor: “Efendiler, kurtulmak için ne yapmam
gerekir?” (a. 30) Pavlus da şöyle cevap veriyorlar: “Rab İsa'ya
iman et, sen de ev halkın da kurtulursunuz” (a. 31). Sonra
zindancıya ve onun ev halkına Rabbin sözünü bildiriyorlar: Sonra
kendisine ve ev halkının hepsine Rab'bin sözünü bildir‐
diler. Gecenin o saatinde zindancı onları götürüp yara‐
larını yıkadı. Sonra hem kendisi hem ev halkı hemen
vaftiz oldu (a. 32-33).

Şimdi 16:34’teki küçük bir detaya dikkat edelim.


Elimizdeki çeviri diyor ki Tanrı'ya inanmak, onu ve evinde‐
kilerin hepsini sevince boğmuştu. ‘O (üçüncü tekil şahıs) ve
evindekilerin hepsi (üçüncü çoğul şahıs) sevindiler’ diyor. Neden
sevindiler? Çünkü o Tanrı’ya inandı (üçüncü tekil şahıs). Maalesef
Türkçe’de bunun karşılığı verilmemiş! Baptist arkadaşlarımız bu ayet‐
lere bakıp sadece iman edenlerin vaftiz olmuş olduğunu söylüyorlar,
ama aslına bakacak olursanız, burada sadece zindancı iman etmişti ve
zindancının ailesine sadece Rabbin sözünün bildirildiğini okuyoruz.
Ama sadece zindancı iman etmiş olduğu halde tüm aile birlikte vaftiz
ediliyorlar. καὶ ἠγαλλιάσατο +ανοικεὶ, +ε+ιστευκὼς τῷ
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 123

Θεῷ (kai egalliasato panoikei, pepisteukos to Theo --ve o sevindi


onun ev halkıyla inanmış olduğu için Tanrı’ya)
Ne hikaye ama değil mi?! Kutsal Ruh herşeye egemendir… Ona
her zaman güvenelim!
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.
21

İkinci Seyahatname: Kutsal


Ruh’un Kullandığı Araç: Vaaz,
Elçilerin İşleri 17:1-15

İkinci Seyahatname: Kutsal Ruh’un Kullandığı Araç:


Vaaz, Elçilerin İşleri 17:1-15
Biyografi haline gelmeyen teoloji arzulu düşünmeden başka bir
şey olamaz. Elçilerin İşleri 16’da Kutsal Ruh’un Pavlus’u nereye
götürmek istiyorsa egemen bir şekilde oraya yönlendirdiğini ve sonra‐
sında da Ruh’un insanları kurtardığını görmüştük. Tanrı’nın Kela‐
mını anlaması için Lidya’nın yüreğinin Rab tarafından açıldığını
okuyoruz. Ve bu teolojik gerçeğe hep birlikte ‘Amin’ diyoruz! İşte
denklemin biyografi kısmı: Tanrı’nın mutlak egemenliğine olan inan‐
cımız, günahkârları kurtuluşa getirme sorumluluğumuzu ortadan
kaldırıyor mu? Donmuş seçilmişler miyiz? Yani seçildikten sonra
dondurulduk mu? ‘Ne de olsa Tanrı kurtaracaklarını kurtarıyor’
deyip herşeyi Tanrı'ya mı bırakalım?
Elçilerin İşleri 16’da bireyleri kurtarmakta ilahi güce odaklanılı‐
yor: Lidya, köle kız ve Romalı bir zindancı. Şimdi de, 17. bölümde
kurtarma işinde insanların araç olarak kullanılmasına odaklanılıyor:
İncil müjdesinin vaaz edilmesi. Ya da Tanrı’nın egemen olduğunu
gösteren teoloji yaşam biyografimizde kendisini şöyle göstermeli: vaaz
vermeye, öğretmeye, müjdelemeye ve Mesih’in tanıkları olmaya bağlı
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 125

Hristiyanlar. Bizler teolojimizi vaaz vererek, öğreterek, müjdeyi


bilmeyenlere açıklayarak ve Mesih’in tanıkları olarak biyografimiz
haline getirmeliyiz.
Ve Filipi’den ayrılan Pavlus, Silas ve Timoteos Roma yolu olarak
bilinen Via Egnatia yolunu kullanarak Amfipolis ve Apollonya‐
'dan geçerek Selanik'e geldiler (a. 1). Eğer atlarla seyahat
etmişlerse yolculukları yaklaşık üç gün sürmüştür. Peki neden Sela‐
nik? Pavlus insanların toplu olarak bulunduğu yerlere gidiyor çünkü
Selanik Makedonya vilayetinin başkentiydi. Pavlus Kelam’ı vaaz etti‐
ğinde teolojisini de biyografisine koyuyor.

P AVLUS ’ UN V AAZININ K AYNAĞI ( A . 2)


Birincisi, 17:2 ayetinde Pavlus’un vaazının kaynağını görüyoruz.
Filipi’de bir sinagog yoktu ama burada, yani Selanikte Yahudiler'in
bir havrası vardı (a. 1) ve daha önce de sık sık gördüğümüz gibi
Pavlus ilk olarak Yahudilerin sinagoguna gitmeyi alışkanlık edindiği
için ilk gittiği yer de orası olmuştu (a. 2). Pavlus, her zamanki
gibi Yahudiler'e giderek art arda üç Şabat Günü onlarla
Kutsal Yazılar üzerinde tartıştı (a. 2). Kutsal Yazılar Eski
Antlaşma anlamına geliyordu (2 Tim. 3:15-17). Pavlus bir Kutsal
Kitap vaiziydi.
Bu prensibi vaiz olmayan sizlere de uygulayalım. Çevrenizdeki
insanlara tanıklık etmek için nasıl bir araç kullanacaksınız? Pavlus
Mesih’e işaret etmek için Eski Antlaşma’yı kullanmıştı. Günümüzde
yapılan müjdelemeler ya da tanıklıklar en çok neye odaklanıyor?
İnsanın kendi tecrübelerine… Çoğu kişi ‘Bak Tanrı benim için neler
yaptı’ diyerek kendi subjektif (öznel) deneyimlerine odaklanıyor ve
belki de Yuhanna 3:16’ya bir bağlantı yapıyorlar. Bizler hergün
Rabbin Kelamına odaklanmalıyız. Hem Eski hem de Yeni Antlaş‐
ma’ya odaklanmalıyız. Pastör vaaz verirken Kelamın vaaz edilmesini
dinlemeliyiz ve sonra da bu vaaz üzerine düşünmeliyiz. Ve sonra‐
sında da aynı Kelam mesajını bizi dinleyecek birisine götürmeliyiz.
126 • FİKRET BÖCEK

P AVLUS ’ UN V AAZININ Y ÖNTEMI ( A . 2–3)


İkincisi, Pavlus’un vaazının yöntemine dikkat edin. 2-3 ayetle‐
rinde üç fiil kullanılıyor. Tanrı’nın egemen bir şekilde insanları kurta‐
rırken, aynı şekilde egemen bir şekilde kurtarma eyleminin araçları
olarak bizleri de kullanmakta olduğunu gösteren bir kanıt sunmamız
gerekiyorsa bu ayetleri gösterebiliriz. İlk olarak, Pavlus kendisini
dinleyenlerle Kutsal Yazılardan akıl yürütüyor (a. 2). Elimizdeki
çeviri tartıştığını söylüyor ama διελέξατο kelimesi sadece tartış‐
madan ibaret değil. Aynı zamanda sohbet, soru-cevap, akıl yürütme
anlamına da geliyor. İkincisi, Mesih'in acı çekip ölümden
dirilmesi gerektiğine dair açıklamalarda bulunuyor,
kanıtlar gösteriyordu. “Size duyurmakta olduğum bu
İsa, Mesih'tir” diyordu (a. 3). Eski Antlaşma hikayelerini bili‐
yordu ve bütün bunlarla Mesih’i açıklıyordu. Üçüncüsü, Mesih'in
acı çekip ölümden dirilmesi gerektiğine dair açıklama‐
larda bulunuyor, kanıtlar gösteriyordu (a. 2). Başka bir
deyişle, Eski Antlaşma’yı o kadar iyi biliyordu ki bu şeylerin nerede
önbilidiri olarak açıklandığını ve İsa Mesih tarafından nasıl gerçek‐
leşmiş olduğunu biliyordu.

Eğer bu işi SADECE T ANRI ’ YA BIRAKMAMIZ GEREKSEYDI


kurtuluş konularında akıl yürütmek, açıklamalar yapmak ve kanıtlar
sunmak için neden kendisini bu kadar zorlasın ki? Pavlus o insanların
canlarını düşünüyordu, onların da kurtuluşa ermelerini istiyordu. 1
Selanikliler 2:7-8’e bakın: Mesih'in elçileri olarak size ağırlığımızı
hissettirebilirdik. Ama çocuklarını bağrına basan bir anne gibi size
şefkatle davrandık. Sizlere öylesine gönülden bağlanmıştık ki, sizinle
yalnız Tanrı'nın Müjdesi'ni değil, kendi canlarımızı da paylaşmaya
razıydık. Çünkü sizi o denli çok sevdik! Bir anne gibi onlara şefkat
gösterdiğini söylüyor. 2 Korinliler 5:14 ve 5:20’de şöyle diyor: Bizi
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 127

zorlayan, Mesih'in sevgisidir. Yargımız şu: Biri herkes için öldü;


öyleyse hepsi öldü… Böylece, Tanrı aracılığımızla çağrıda bulunu‐
yormuş gibi Mesih'in adına elçilik ediyor, O'nun adına yalvarıyoruz:
Tanrı'yla barışın. C.H. Spurgeon’un şu sözlerine kulak verelim: “…
eğer günahkarlar suçlu çıkarılıp cehenneme gönderileceklerse, en
azından cehenneme bizim bedenlerimizin üzerinden zıplasınlar! Ve
eğer yok olacaklarsa, kollarımızla dizlerini tutup kalmaları ve çılgınca
kendilerini yok etmemelerini istemeliyiz! Eğer cehennem doldu‐
rulmak zorundaysa, en azından bizim müjdeyi vererek engelleme
çabalarımıza takılsınlar ve cehenneme gidenlerin hiçbirisi uyarıl‐
madan ve kendileri için dua edilmeden gitmesin!”

İzmir Protestan Kilisesi olarak, bizler İncili vaaz etme


yöntemimizle tanınmalıyız.

P AVLUS ’ UN V AAZININ İ ÇERIĞI ( A . 3, 7)


Üçüncüsü, Pavlus’un vaazının içeriğine dikkat edin. Daha önce
vermiş olduğu vaazlarda da olduğu gibi Pavlus’un vaazlarının tek
içeriği şuydu: Mesih! Ama Pavlus’un bu özelliğini burada Luka’nın
nasıl anlattığına dikkat edin. Pavlus’un akıl yürütme, açıklamalarda
bulunma ve kanıt gösterme nedeni neydi? Mesih'in acı çekip
ölümden dirilmesi gerektiğine dair açıklamalarda
bulunuyor, kanıtlar gösteriyordu. Vardığı sonuç neydi?
“Size duyurmakta olduğum bu İsa, Mesih'tir” (a. 3).

M ESIH ACI ÇEKMEK ZORUNDAYDI . Neden? Çünkü


günahlarımız adil bir Tanrı tarafından cezalandırılmalıdır. Bunu
nereden öğreniyoruz? İntikam için kanı topraktan haykıran Habil gibi
128 • FİKRET BÖCEK

Eski Antlaşma peygamberliklerinden. Yaratılış 49’da Eşeğini bir


asmaya, Sıpasını seçme bir dala bağlayacak; Giysilerini şarapta,
Kaftanını üzümün kızıl kanında yıkayacak diyen Yahuda’yla ilgili
peygamberlikte görüyoruz. Yeşaya 53’te ve Acı Çeken Hizmetkar’ın
yaptıklarında çok açık görüyoruz.

Mesih’in dirilmesi gerekiyordu? Neden? Çünkü Mesih


bizim itaatsizliğimiz, günahımız, isyanımız için kurban kuzusu olarak
ölmüş olduğundan, Tanrı’nın bu kurbanı kabul edip etmediğini
bilmek zorundayız. İşte bu yüzden Pavlus Romalılar 4:25’te İsa Mesi‐
h’in bizim doğruluğumuz için dirildiğini söylüyor. Bunu nereden
öğreniyoruz? Mezmur 2’de Baba’nın Oğlu hakkında söylediği “Sen
Benin Oğlumsun. Bugün ben sana baba oldum” diyen sözlerde görü‐
yoruz. Mezmur 16’da Davut bedeninin çürümeyeceğini, ve Tanrı’yı
yüzyüze göreceğini söylediği ayette görüyoruz. Mezmur 22’de
Tanrım Tanrım beni neden terk ettin? (eli eli lama azavttani - ‫אֵלִי‬
‫ לָמָה עֲזַבְ)ָנִי‬,‫ )אֵלִי‬dedikten hemen sonra, ‘Senin ismini kardeşlerime
ilân edeceğim, topluluk içinde sana hamdedeceğim’ dediği zaman
görüyoruz.

P AVLUS ’ UN V AAZININ S ONUCU ( A . 4-5, 12-13)


Son olarak, Pavlus’un vaazının sonucunu size anlatmak istiyo‐
rum. Daha önce de gördüğümüz gibi, bazıları inanıyor bazıları da
inanmıyor. Elçilerin İşleri 13:48’de de gördüğümüz gibi, sonsuz
yaşam için belirlenmiş olanlar inanıyorlar ve geri kalanlar inanmıyor.
17:4’e bakalım: Onlardan bazıları, Tanrı'ya tapan Grekler‐
'den büyük bir topluluk ve ileri gelen kadınların da
birçoğu ikna olup Pavlus'la Silas'a katıldılar. Ama başka‐
ları inanmıyorlar. 17:5’e dikkatinizi çekmek istiyorum: Yahudiler
bunu kıskandı. İnançsızlıkları sadece entelektüel bir reddet‐
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 129

meden ibaret değil. İnançsızlıkları 17:5-7’de şiddetli tepki vermele‐


rine neden oluyor ve 17:13’te Veriya’da bu durumun tekrar ettiğini
görüyoruz.

K ARDEŞLER HEMEN O GECE P AVLUS ' LA S ILAS ' I V ERIYA


Kenti'ne gönderdiler. Onlar oraya varınca Yahudiler'in
havrasına gittiler (a. 10). Pavlus yeni bir yere gittiğinde ilk olarak
nereye gidiyor? Sinagog! Burada da Yahudilerin sinagoguna gidiyor.
Buradaki Yahudilerin verdikleri karşılığa dikkat ettiniz mi? Veriya'‐
daki Yahudiler Selanik'tekilerden daha açık fikirliydi (a.
11). Yani, Veriya’daki Yahudiler Pavlus’un açıklamalarını gerçekten
de dinleyip şiddete başvurmadan ve sadece Kutsal Yazılara göre akıl
yürüten bir topluluktu. Bunun üzerine şu sözleri okuyoruz: Böyle‐
likle içlerinden birçokları ve çok sayıda saygın Grek
kadın ve erkek iman etti (a. 12). Veriyalıların imanıyla ilgili üç
noktaya dikkat edelim. Birincisi, Tanrı sözünü büyük ilgiyle
karşılayarak (a. 11) Kelama verdikleri önemi görüyoruz. İkincisi,
her gün Kutsal Yazılar'ı inceliyor, öğretilenlerin doğru
olup olmadığını araştırıyorlardı (a. 11). İncelemek olarak
çevrilmiş olan Grekçe anakrinontes kelimesi yasal inceleme anlamla‐
rında kullanılmakatadır (4:9; 12:19; 24:8; 28:18). Üçüncüsü, Rabbin
Kelamına vurdumduymaz bir şekilde davranmıyorlar. Tam tersine,
her gün Kutsal Yazılar'ı inceliyor olduklarını görüyoruz.
Bugün Tanrı’nın Kelamını duydunuz. Bu sözü işittiğinizde
tembelce yerinizde durmayın. İstekle kabul edin. Düşünmeden, akıl
yürütmeden de işitmeyin. Ayrıntısıyla inceleyin. Öylesine işitmekle
kalmayın… her gün Rabbin yaşayan Sözüne geri dönün. Okuyun…
okuduğunuzu yaşayın.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.
22

İkinci Seyahatname: Paganlara


Vaaz, Elçilerin İşleri 17:16-34

İkinci Seyahatname: Paganlara Vaaz, Elçilerin İşleri


17:16-34
Petrus’la Pavlus’un çeşitli ortamlarda kendi vatandaşları olan
Yahudiler’e vaaz verdiklerini, müjdeyi açıkladıklarını gördük.
Tahmin edebileceğiniz gibi Pavlus’un da Petrus’un da vaazlarını Eski
Antlaşma’ya dayandırmış olduklarını görüyoruz. Peki, Kutsal Yazıları
bilen Yahudiler dışında Kutsal Yazılara inanmayan pagan bir halkla
karşılaşsaydılar ne yaparlardı?
Pavlus ve Silas’ın daha sonra Listra’da Timoteos’u da aralarına
katarak devam ettikleri ikinci seyahatlerini incelemeye devam ediyo‐
ruz. Yahudi önderlerin kıskançlıklarından ötürü Selanik’ten kovul‐
muşlardı, ve sonra Pavlus Veriya’dan kovulmuş ve birçok inanlı
Pavlus’u Atina’ya göndermişti.
Onları Atina'da bekleyen Pavlus, kenti putlarla dolu
görünce yüreğinde derin bir acı duydu (a. 16). Burada
‘derin bir acı duydu’ olarak çevrilmiş olan Grekçe !αρωξύνετο
(parahuneto) kelimesi kışkırtma anlamına geliyor. Aynı kelime Eski
Antlaşma’nın Grekçe çevirisinde Kutsal Tanrı’nın kendi adının yüce‐
liği için ‘kıskanç’ olduğunu tanımlamak için de kullanılıyor. Burada
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 131

da Pavlus’un öfkesinin doğruluğunu tanımlamak için kullanılıyor.


Pavlus her zaman ilk olarak singoglara gidip Yahudilerle akıl yürü‐
türdü. Burada da Yahudilerle akıl yürütüyor ama çarşıda başkalarıyla
da aynı şekilde akıl yürüttüğünü görüyoruz: Bu nedenle, gerek
havrada Yahudiler'le ve Tanrı'ya tapan yabancılarla,
gerek her gün çarşı meydanında karşılaştığı kişilerle
tartışıp durdu (a. 17). Bunun sonucunda, Epikürcü ve Stoacı
bazı filozoflar onunla atışmaya başladılar (a. 18). Burada
da atışma olarak çevrilen kelime karşılaşma ya da yüzleşme olarak
çevrilebilir. Ve bu filozofların Pavlus’u alıp Ares Tepesi Kuru‐
lu'na (a. 19) götürdüklerini görüyoruz. Ares Tepesi savaş ilahının
tepesiydi. Din ve ahlak konularında kararları veren kurul burada
toplanırdı.
17:18’de Epikürcü ve Stoacı olarak adlandırılan bu kişiler
kimlerdi? Epikürcülerle Stoacıları size şöyle özetlemeye çalışacağım:
Epikürcüler: Yaşamın amacı bedenin tutkularını, ihtiraslarını
sonuna kadar yaşayan ve acılardan özgür ve huzur içerisinde bedenin
bu yaşamdan zevk almasıdır.
Stoacılar: Yaşamın amacı doğayla uyum içerisinde yaşamaktır.
Epikürcüler: Dünya yaratılmamıştır ve ebedi bir döngü olduğu
için hiçbir geleceği yoktur.
Stoacılar: Akla ve kendi kendinize yeterliliğinize bağlı olarak
yaşayın.
Epikürcüler: Ölüm sırasında ruh buharlaşır… Tanrılar, insan‐
lardan daha üstün oldukları için insan hayatına ilgi göstermediler.
Stoacılar: Tanrı her yerde hazır ve her şeyin içindeki “dünya-ruh”
(logos) idi.

P AVLUS ’ UN A RES T EPESI ’ NE Ç AĞRISI ( A . 22-23)


Pavlus’un 22-23 ayetlerinde Ares Tepesi’ne yaptığı çağrıya
dikkat edelim: Pavlus, Ares Tepesi Kurulu'nun önüne
132 • FİKRET BÖCEK

çıkıp şunları söyledi: “Ey Atinalılar, sizin her


bakımdan çok dindar olduğunuzu görüyorum. Ben
çevrede dolaşırken, tapındığınız yerleri incelerken
üzerinde, BİLİNMEYEN TANRI'YA diye yazılmış bir
sunağa bile rastladım. Sizin bilmeden tapındığınız bu
Tanrı'yı ben size tanıtayım. Pavlus insanların içten gelen
dini duygularına hitap ediyor. Aynı duyguları Romalılar 1’de de
görüyoruz. Bu duygu kendisini ilahlara, tapınaklara, binalara ve
dinlere karşı çok daha net gösteriyor. Herkes Tanrı’yı tanıyor ama
herkes onu bilmiyor. Petronius adında Atinalılarla ilgili yazılar
yazan ve Atina’da bir ilah bulmanın bir insan bulmaktan çok daha
kolay olduğunu yazan bir yazar vardı! Pliny adlı başka bir yazar
birinci yüzyılda Atina’da üç bin tanrının heykelinin olduğunu yazı‐
yor. İnsanın doğasıyla ilgili bilmemiz gereken şeylerden birisi de
budur. Tanrı’nın Kelamı hakkında hiçbirşey bilmeyenler de dindar
insanlardır. Ve, örneğin, çevremizde dindar olduklarına inanan
insanlara dikkat edelim. Bu insanların dindarlıklarını gösterme
şekillerine dikkat edelim. Örneğin insanlar dindarlıklarını ne gibi
mimari yapılarla gösteriyorlar? Sadece ibadethanelerden bahsetmi‐
yorum. İstanbul’daki, İzmir’deki stadyumlar bile bu dindarlığa işaret
ediyorlar.

P AVLUS ’ UN A RES T EPESI ’ NE K ONUŞMASI (a. 24-31)


İkincisi, Pavlus’un 24-31 ayetlerinde Ares Tepesi’ndekilere
yapmış olduğu konuşmaya dikkat edin. Pavlus burada Tanrı’yla ilgili
üç büyük gerçeğin üzerinde duruyor.
17:24-25 ayetlerinde Tanrı’nın Yaratıcı olduğunu söylüyor.
Burada Tanrı’nın varlığını kanıtlamaya çalışmıyor. Tanrı’nın varlı‐
ğının anlaşıldığını kabul ederek evrensel tanrısallık anlayışına hitap
ediyor: Dünyayı ve içindekilerin tümünü yaratan, yerin
ve göğün Rabbi olan Tanrı, elle yapılmış tapınaklarda
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 133

oturmaz (a. 24) Pavlus’un bağlamında bu çok önemliydi. Epikür‐


cüler dünyanın yaratılmadığını ve sonsuz olduğunu söylüyorlardı.
Büyük Patlama (Big Bang) teorisinde de aynı şeyi görüyoruz: Her
zaman bir tekillik ya da tek bir amaç vardı. Ve Stoacılar ilahi varlığın
herşeyde olduğunu söylüyorlardı. Herkese yaşam, soluk ve
her şeyi veren kendisi olduğuna göre, bir şeye gereksin‐
mesi varmış gibi O'na insan eliyle hizmet edilmez.
Tanrı, bütün ulusları tek insandan türetti ve onları
yeryüzünün dört bucağına yerleştirdi (a. 25) diyor Pavlus.
Pavlus bütün bunları ‘ilahlar bizimle hiç ilgilenmediler’ diyen
Epikürcülere karşı ve ‘biz insanlar her zaman kendi kendimize yettik’
diyen Stoacılara karşı söylüyor.

17:26-29 AYETLERINDE T ANRI ’ NIN HER ŞEYIN S ÜRDÜRÜCÜSÜ


olduğunu söylüyor. İnsan ırkı olarak evrensel dayanışma anlayışımıza
hitap ediyor: Tanrı, bütün ulusları tek insandan türetti ve
onları yeryüzünün dört bucağına yerleştirdi (a. 25). Ulus‐
ların yükselişlerine ve düşüşlerine hitap ediyor: Ulusların sürele‐
rini ve yerleşecekleri bölgelerin sınırlarını önceden
saptadı (a. 26). Daha sonra kendisini aramamız için ne yaptığını
bize açıklıyor: Bunu, kendisini arasınlar ve el yordamıyla
da olsa bulabilsinler diye yaptı (a. 27).

E PIKÜRCÜLERIN AKSINE T ANRI ’ NIN VARLIĞINI , her yerde var


olduğunu ilan ediyor. Bundan şunu öğrenmemiz gerekiyor: inanmayan
dostlarımıza ellerindeki tek varlıklarının Tanrı’dan gelen bir bereket
olduğunu ve bu bereketi Tanrı’nın dışında başka hiçbir yerde bulama‐
yacaklarını hatırlatmalıyız. Hatta Pavlus’un takipçilerinin tanıdığı
134 • FİKRET BÖCEK

pagan şairlerden ve filozoflardan alıntı yaptığını görüyoruz: Aslında


Tanrı hiçbirimizden uzak değildir. Nitekim, ‘O'nda
yaşıyor ve hareket ediyoruz; O'nda varız.' Bazı ozanları‐
nızın belirttiği gibi, ‘Biz de O'nun soyundanız.' (a. 27-28).

17:30-31 AYETLERINDE T ANRI YAKIP YOK EDEN ATEŞ OLARAK


tasvir ediliyor. Epikürcülerin söyledikleri gibi dünyanın her zaman
aynı döngüde olmadığı ve dünyanın bir sonunun olduğu belirtiliyor.
Dünyanın bir amacı var ve bu amaç Tanrı’nın kendi amacıdır.
Pavlus’a göre bunun da ötesinde bir şey olmalı, yoksa yaşamın hiçbir
anlamı da olamaz. Ve bunun üzerine Ares Tepesi’nde bulunanları
tövbeye çağırıyor (a. 30). Neden? Çünkü yargı günü kesindir (a. 31).
Epikürcüler ise bu yaşamdan sonra bir yaşamın olmadığını iddia
ediyorlardı. Peki biz ebedi yaşam olduğunu nereden biliyoruz? İsa
Mesih dirildi… ölümden yaşama geçti (a. 31).
Bütün bunlardan çevremize, tanıdıklarımıza, komşularımıza
tanıklığımızla ilgili neler öğreniyoruz:

1. 1)Kutsal Yazılar hakkında hiçbir bilgileri yoksa,


komşularınızın anlattıkları terimleri dinlemeyi öğrenin,
yazılanları okuyun, internet sitelerini inceleyin, sorular
sorun.
2. 2)Kutsal Kitap’ı anlamasalar da komşularınızın
anladıkları şekilde onlarla konuşun.
3. 3)Tanrı’nın yasası komşunuzun yüreğinde de yazılıdır.
Bu gerçeği unutmayın. Müjdeyi verirken komşunuzun
yüreğindeki bu yasaya konuşarak Mesih’in tanıklığını
sürdürün.
4. 4)Tanrı’nın herşey için en büyük kanıt olarak sunduğu
İsa Mesih’in ölümden dirilişidir! Siz de Tanrı’nın
sunduğu bu kanıtı sunun. İsa Mesih çarmıhta öldü,
gömüldü ve üçüncü gün dirildi. Amin!
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 135

İsa Mesih bizim günah kuzumuz olarak çarmıha gitti… tüm


günahlarımız onun üzerine yüklendi… büyük acılar çekerek öldü… ve
gömüldü… ve üç gün mezarda kaldıktan sonra ölümden dirildi…
Birçok kişiye göründükten sonra göğe alındı… ve dünyanın sonu
geldiğinde tekrar yeryüzüne dönecek.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.
23

İkinci Seyahatname: Misyondan


Öğrenilen Dersler, Elçilerin İşleri
18:1-23

İkinci Seyahatname: Misyondan Öğrenilen Dersler, Elçi‐


lerin İşleri 18:1-23
Pavlus Atina’dan ayrılıp Korint’e gidiyor (a. 1). Korint’te bir
buçuk yıl kadar kaldığını görüyoruz (a. 1-17). Sonra bir gemi yolculu‐
ğuyla Suriye bölgesine geri dönüyor (a. 18). Suriye bölgesine
giderken Efes’e uğruyorlar (a. 18-21) Efes'e vardıkları zaman
Priskilla ve Akvila'yı orada bıraktı. Kendisi havraya
giderek Yahudiler'le tartışmaya (akıl yürütme) başladı (a.
18-19). Oradaki Yahudiler Pavlus’un ‘daha uzun bir süre
kalmasını istedilerse de, Pavlus kabul etmedi’ (a. 20).
Pavlus Efes’ten ayrılmadan önce “Tanrı dilerse yanınıza yine
döneceğim” (21) diyor. Elçilerin İşleri 19’da Pavlus’un üçüncü
misyon seyahatine çıktığında,Tanrı’nın isteğiyle tekrar Efes’e döndü‐
ğünü görüyoruz! Pavlus’un gemisi, ‘Sezariye'ye vardıktan
sonra Yeruşalim'e gidip oradaki kiliseyi ziyaret etti,
oradan da Antakya'ya geçti’ (a. 22), ve daha sonra ‘Üçüncü
Misyon Yolculuğu’ dediğimiz yolculuğuna çıkmadan önce kendisini
göndermiş olan Antakya’daki kiliseye kara yoluyla gidip bir süre
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 137

orada kaldıktan sonra (22), Galatya bölgesini ve Frikya'yı


dolaşarak bütün öğrencileri ruhça pekiştirdi (a. 23).
Elçilerin İşleri 16, 17 ve 18. bölümlere bir bütün olarak baktığı‐
mızda, Pavlus’un ‘İkinci Misyon Seyahatinden’ neler öğrendiğini
görüyoruz? Peki bizler Tanrı hakkında, inaçsız dünya hakkında ve
barıştırma hizmetimiz hakkında neler öğrenebiliriz?

Pavlus, E NGELLERIN İ NCIL M ÜJDESINI Y AYMAYA Y ARDIMCI


Olduğunu Öğrendi
Birincisi, Pavlus engellerin İncil müjdesini yayamaya yardımcı
olduğunu öğrenmişti. Tanrı’nın kurtuluş müjdesini açıkladığımız bu
zamanlarda karşımıza çıkan çıkmaz yollar, engebeler, engeller, sıkıntı‐
lar, zulümler yolun sonuna geldiğimiz anlamına mı geliyor? Yoksa
bütün bu engeller Rabbin kendi müjdesini yaymamız için yeni bir yol
açacağı anlamına mı geliyor? Rabbin Kelamı’ndan şunu öğreniyoruz:
Bu yaşamda Rabbin Müjdesini paylaşırken karşılaştığımız çıkmaz
yollar, engebeler, engeller, sıkıntılar, zulümler Tanrı’nın kendi kela‐
mını bizim aracılığımızla yayması için önümüze çıkarmış olduğu
fırsatlardır. Pavlus’un bu gerçeği seyahatlerinde öğrendiğini
görüyoruz.
Bu gerçeği Elç. İşl. 16’da görüyoruz. Pavlus Anadolu’da kendi
istediği bir rotadan gitmek istiyordu. Ama Kutsal Ruh onun farklı bir
rotadan gitmesini istiyordu, ve Pavlus’un kendi yolundan gitmesine
engel olup, o yoldan gidişini yasakladı. Bu nedenle Pavlus planlarını
değiştirmek zorunda kaldı. Peki bunun sonucunda ne oldu? İsa Mesi‐
h’in kurtuluş müjdesi ilk kez Avrupa’da duyurulmuş oldu. Pavlus
müjdeyi Makedonyalılara duyurdu.
Elçilerin İşleri 16’da ayrıca Pavlus’un cine tutsak köle bir kızın
içindeki cini çıkardığı için hiç de adil olmayan bir şekilde dövüldü‐
ğünü ve hapse atıldığını okumuştuk. Ama sonuç ne oldu? Bütün
bunlar Filipili zindancının ve ev halkının iman etmesine neden oldu.
138 • FİKRET BÖCEK

Pavlus adil olmayan bir şekilde dövülüp hapse atılmamış olsaydı


zindancı ve ailesi İncil müjdesini hiç duymamış olabilirdi!
Bu gerçeği Elç. İşl. 17’de görüyoruz. Pavlus Selanik’te kendisine
karşı çıkarılan kargaşa ve isyandan sonra Veriya’ya kaçmak zorunda
kalmış ve müjdeyi buradakilere anlatmıştı. Daha sonra Veriya’dan
kaçıp müjdeyi Atina’dakilere nasıl yaydığını görüyoruz. Daha sonra
Pavlus’un Atina’da filozofların önderlerinin bir araya geldiği Ares
Tepesi Kurulu’na kurtuluş müjdesini çok net bir şekilde vaaz ettikten
sonra bazılarının kendisiyle alay ettiğini okuyoruz ama bazılarının da
iman ettiğini biliyoruz. ‘Birkaç kişi ona katılıp inandı. Bunların
arasında kurul üyesi Dionisios, Damaris adlı bir kadın ve birkaç kişi
daha vardı’ diyor. Mesih’in kurtuluş müjdesini etkili ve doğru bir
şekilde anlattıktan sonra sizinle alay edilse kendinizi nasıl hissedersi‐
niz? Kendinizi Pavlus’un yerine koyun! ‘Bunun üzerine Pavlus arala‐
rından çıkıp gitti’ diyor. İşte Pavlus bu duygularla Korint’e geliyor.

Pavlus’un Korint’te pek SICAK KARŞILANMADIĞINI


görüyoruz. Herşeye rağmen, Pavlus kendisini tümüyle Tanrı
sözünü yaymaya verdi. Yahudiler'e, İsa'nın Mesih oldu‐
ğuna dair tanıklık ediyordu (a. 5). Pavlus’un bütün çabalarına
karşın kendisiyle alay edildiğini, kendisine küfür edildiğini okuyoruz:
Ama Yahudiler karşı gelip ona sövmeye başlayınca
Pavlus, giysilerini silkerek, “Başınıza geleceklerin
sorumlusu sizsiniz!” dedi. “Sorumluluk benden gitti
(Kanınız başınıza, ben temizim). Bundan böyle öteki uluslara
gideceğim” (a. 6). Daha sonra, Pavlus oradan çıktı,
Tanrı'ya tapan Titius Yustus adlı birinin evine gitti.
Yustus'un evi havranın bitişiğindeydi. Havranın yöneti‐
cisi Krispus bütün ev halkıyla birlikte Rab'be inandı.
Pavlus'u dinleyen Korintliler'den birçoğu da inanıp
vaftiz oldu (a. 7-8). Nasıl bir engelle karşılaştığınız ya da karşılaşa‐
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 139

cağınız önemli değil, sizler de Pavlus gibi şu sözleri söyleyebiliyor


musunuz? “Bu Müjde uğruna bir suçlu gibi zincire vurulmaya kadar
varan sıkıntılara katlanıyorum. Ama Tanrı'nın sözü zincire vurulmuş
değildir” (2 Tim. 2:9).

Pavlus İncili Vaaz Etmeye Devam Etme Sebebinin


‘Seçilmişlik’ Olduğunu Öğrendi
İkinci ders, Pavlus İncili vaaz etmeye devam etme sebebinin ‘seçil‐
mişlik olduğunu öğrenmişti. Bu size biraz çelişkili ya da tamamen
faydasız görünebilir. Bu fikrin zıttını da duymuş olabilirsiniz. Ama
Pavlus’un seyahatleri bize bu gerçeği öğretiyor. Size bir örnek vere‐
yim. Benim balıkçılıkla hiçbir ilgim yok, ama buna rağmen epey
balığa gittim. Derelerde, göllerde, denizlerde, hatta Pasifik okyanu‐
sunda balık tutmaya çalıştım. Eğer benim gibi siz de balık tutmaya
çalıştıysanız, balıkların büyük çoğunluğunun yeme vurmadığını bilir‐
siniz. Denizin milyarlarca balıkla dolu olduğunu biliyoruz ama hepsi
bizim oltaya gelmiyor. Bunu biliyor olmamız balığa çıkmamıza engel
mi? Hayır. Çünkü bir sürü balık var ve sadece birkaç tane yakalaya‐
cağımızı bildiğimiz halde oltamızı atmaya devam ediyoruz.
18:9-11’de de bu gerçeği görüyoruz: Bir gece Rab bir
görümde Pavlus'a, “Korkma” dedi, “Konuş, susma!
Ben seninle birlikteyim; hiç kimse sana dokunmaya‐
cak, kötülük yapmayacak. Çünkü bu kentte benim (bana
ait olan) halkım çoktur.” Pavlus, orada bir buçuk yıl
kaldı ve halka sürekli Tanrı'nın sözünü öğretti. Pavlus’un
önünde koca Korint şehri duruyor. Tanrı’nın vaadine ve Pavlus’un
verdiği cevaba dikkat edin. Önce Tanrı, “Bu kentte benim
halkım çoktur” diyor ve bunun için Pavlus’a “Ben seninle
birlikteyim; hiç kimse sana dokunmayacak” diyor. Bu
vaadi daha önceden de Elçilerin İşleri 13:48’de görmüştür: “Sonsuz
yaşam için belirlenmiş olanların hepsi iman etti.” İkincisi, Tanrı bir
140 • FİKRET BÖCEK

buçuk yıl orada kalmasını ve bütün bu süre boyunca müjdeyi öğret‐


mesini sağlayarak cevap veriyor. Elçilerin İşleri 17’de de görmüş
olduğumuz gibi, Pavlus Tanrı’nın kelamını birçok kişiye ulaştırmaya
çalışarak çabasını göstermişti.

İ NANÇ AÇIKLAMALARIMIZDAN BIRISI olan Dort Sinod


Kararları şöyle diyor: “Bundan da fazlası, müjdenin vaadi, çarmıha
gerilmiş olan bu Mesih'e iman eden hiç kimsenin mahvolmaması ama
tam tersine sonsuz yaşama kavuşmasıdır. Tövbeye ve iman etmeye
çağıran buyrukla birlikte duyurulan bu vaat, hiçbir farklılık ve
ayrım gözetmeden Tanrı'nın iyi iradesi uyarınca bütün
uluslara ve insanlara duyurulmalıdır” (2.5).

P AVLUS T ANRI ’ NIN G ÜCÜNÜN B IZIM Z AYIFLIĞIMIZDA


Bulunduğunu Öğrendi
Üçüncü ders, misyon seyahatlerinde Pavlus Tanrı’nın gücünün
bizim zayıflığımızda bulunduğu gerçeğini öğrenmişti. Bütün bu
bölümlerde bu prensibin öğretildiğini görüyoruz. Ve Pavlus bu
gerçeği Korintlilere yazmış olduğu mektuplarda iki yerde çok açık bir
şekilde ifade ediyor.
Birincisi, 1 Korintliler 2:1-5’e bakalım. Onlara Yahudiler doğa‐
üstü belirtiler istediklerini, Grekler’in ise bilgelik aradıklarını söyle‐
dikten sonra kendisinin çarmıha gerilmiş olan Mesih’i duyurduğunu
söylüyor. Yahudiler’in bunu yüzkarası, öteki ulusların da Mesih’i
duyurmayı saçmalık saydığını söylüyor. Ve Mesih’in hepimiz için,
hangi kökenden geliyor olursak olalım Tanrı’nın gücü ve Tanrı’nın
bilgeliği olduğunu söylüyor. Sonra şöyle devam ediyor: ‘Kardeşler,
Tanrı'yla ilgili bildiriyi duyurmak için size geldiğimde, söz ustalığıyla
ya da üstün bilgelikle gelmedim. Aranızdayken, İsa Mesih'ten ve
O'nun çarmıha gerilişinden başka hiçbir şey bilmemeye kararlıydım.
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 141

Size zayıflık ve korku içinde geldim, tir tir titriyordum! Sözüm ve


bildirim, insan bilgeliğinin ikna edici sözlerine değil, Ruh'un kanıtla‐
yıcı gücüne dayanıyordu. Öyle ki, imanınız insan bilgeliğine değil,
Tanrı gücüne dayansın.
Pavlus Korint’e neden zayıflıkla, korku içinde ve tir tir titreyerek
gelmişti? Filipi’den, Selanik’ten ve Veriya’dan kovulmasının yanısıra
Atina’da da çok iyi karşılanmamasından birçok şey öğrenmişti. Ve
Korint’e vardığı zaman Tanrı’nın gücünün kendi zayıflığında oldu‐
ğunu çok iyi anlamıştı. Tanrı’nın Pavlus’a ihtiyacı yoktu!
İkincisi, hep birlikte 2 Korintliler 12:1-10’a bakalım: “Yararlı
olmasa da övünmek gereklidir. Şimdi görümlere ve Rab'bin vahiyle‐
rine geleyim. On dört yıl önce alınıp üçüncü göğe götürülmüş bir
Mesih izleyicisi tanıyorum. Bu, bedensel olarak mı, yoksa beden
dışında mı oldu, bilmiyorum, Tanrı bilir. Evet, bu adamın cennete
götürüldüğünü biliyorum; bu, bedensel olarak mı, yoksa bedenden ayrı
mı oldu, bilmiyorum, Tanrı bilir. Orada, dille anlatılamaz, insanın
söylemesi yasak olan sözler işitti. Böyle biriyle övüneceğim. Ama
kendimle ilgili olarak, güçsüzlüklerimden başka bir şeyle övünmeye‐
ceğim. Övünmek istesem bile akılsız olmayacağım. Çünkü gerçeği
söylemiş olacağım. Ama kimse beni gördüğünden ya da işittiğinden
daha üstün görmesin diye övünmekten kaçınıyorum. Aldığım vahiy‐
lerin üstünlüğüyle gururlanmayayım diye bana bedende bir diken,
beni yumruklamak için Şeytan'ın bir meleği verildi, gururlanmayayım
diye. Bundan kurtulmak için Rab'be üç kez yalvardım. Ama O bana,
“Lütfum sana yeter. Çünkü gücüm, güçsüzlükte tamamlanır” dedi.
İşte, Mesih'in gücü içimde bulunsun diye güçsüzlüklerimle sevinerek
daha çok övüneceğim. Bu nedenle Mesih uğruna güçsüzlükleri, haka‐
retleri, zorlukları, zulümleri ve darlıkları sevinçle karşılıyorum.
Çünkü ne zaman güçsüzsem, o zaman güçlüyüm.”
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.
24

Üçüncü Seyahatname:
Dünyanın Yaşamımızdaki
Etkileri, Elçilerin İşleri 19:1-41

Üçüncü Seyahatname: Dünyanın Yaşamımızdaki Etki‐


leri, Elçilerin İşleri 19:1-41
Geçen hafta Pavlus’un Antakya’daki kilisesine dönüp bir süre
orada kaldığını (18:23) okumuştuk. Fakat Antakya’ya varır
varmaz Galatya bölgesini ve Frikya'yı dolaşarak bütün
öğrencileri ruhça pekiştirdiğini görüyoruz. Şimdi Roma’nın
Asya ilinin başkenti olan ve yarım milyon kişinin yaşadığı Efes’e
(19:1) döndüğünü görüyoruz. O zamanlar Efes şehri hem ticaretin,
hem de yedi harikadan birisi olan Artemis Tapınağı’nın ruhsal
merkezi durumundaydı. Pavlus, 18:18-21’de de kısa süreliğine
buraya uğramıştı. Hatta Efes’teki imanlılar Pavlus’un daha uzun bir
süre orada kalmasını istemişlerdi, ama Pavlus bunu kabul etmemişti:
Bunlar daha uzun bir süre kalmasını istedilerse de,
Pavlus kabul etmedi. Ama onlara veda ederken, “Tanrı
dilerse yanınıza yine döneceğim” dedi (18:20). Tanrı
Pavlus’un orada müjdeyi orada yaymasını engellemişti, ama şimdi
Efes’te müjdeyi yaymasını istiyordu!
• • •
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 143

Burada Elçilerin İşleri KITABI BOYUNCA GÖRDÜĞÜMÜZ BAZI


önemli noktalar var. Kutsal Ruh bizlere verdiği mesajı anlamamız
için çeşitli şekillerde mesajını tekrar ediyor. Elçilerin İşleri 19:1-7’de
ve Vaftizci Yahya’nın hazırlık vaftiziyle (a. 3-4) ve “Kutsal
Ruh'un varlığından haberimiz yok” ifadesinin olduğu açık‐
lamada on iki kişinin (a. 3) vaftiz edildiğini görüyoruz. Aynı
durumu Yahudilerin, Samiriyelilerin (8:17) ve Tanrı’dan korkan diğer
ulusların (10:45–46) Mesih’e iman etmelerinde ve Kutsal Ruh’la
vaftiz edilmelerinde (2:4) görüyoruz. Kutsal Ruh gerçek İncil müjde‐
sinin Pavlus aracılığıyla tüm dünyaya yayıldığını teyit ediyor. Elçi‐
lerin İşleri 19:8-10’da Pavlus’un ilk olarak üç ay boyunca Yahudi
havrasında Mesih’in müjdesini açıkladığını (a. 8), ve daha sonra da
Yahudi olmayan uluslara Tiranus'un dershanesinde (a. 9) iki
yıl boyunca ders vermiş olduğunu okuyoruz. 19:11-16 ayetlerinde
Pavlus 2 Korintliler 3’te ‘bir elçinin işaretleri’ olarak adlandırdığı
birçok mucize gerçekleştiriyor. Pavlus’un yaptıkları sözlerini, sözleri
de yaptıklarını kanıtlıyor. İşte bugün bu konuya odaklanmak istiyo‐
rum: Tanrı’nın kelamı bizim dünyamıza girdiğinde ne olur?

Kelam Bizi Fetheder (a. 20)


Burada Kelam’la ilgili gördüğümüz ilk gerçek Kelamın bizleri
fethettiği gerçeğidir. Tanrı’nın Kelamının aramızda çalışıyor olduğu
gerçeği hakkında nasıl düşünmemiz gerekiyor? Kiliseye geldiğimizde
anlamlı ve dokunaklı konuşmalar duymak istiyoruz. Teolojik olarak
doğru ve uygulamada gerçekten şaşmayan bir vaaz istiyoruz. Ama
ruhta ve gerçekte fethedilmek istiyor muyuz?
19:20 ayetinde Kelamla ilgili Rab'bin sözü güçlü biçimde
yayılıp etkinlik kazanıyordu diyor. Tanrı’nın kelamı böyle bir
şey yapabilir çünkü Tanrı’nın kendi ağzından çıkan sözdür. Bizler de
dua ederken Tanrı’nın kelamının bizleri fethetmesini dilemeliyiz.
Tanrı’nın kelamının yüreklerimizi ve bencil tutkularımızı fethetme‐
sini dilememiz gerekiyor.
144 • FİKRET BÖCEK

K ELAM B IZI D EĞIŞTIRIR ( A . 17-19, 26)


Kelam bizi değiştiriyor, çünkü Tanrı’nın kelamı bizi fethedebi‐
lecek güçtedir. Buradaki hikayemizde Kelam’ın gücünün bizi değişti‐
rebilecek güce sahip olduğunu gösteren etkili bir örnek görüyoruz.

S KEVA ADINDA YEDI OĞLU OLAN BIR BAŞKAHIN VARDI . S KEVA ’ NIN
oğulları İsa’nın adını istedikleri gibi kullanıp elçilerin yaptıklarını
yapabileceklerini sanıyorlardı. Hatta İsa’nın adını boş yere kullanıp
cinleri bile çıkarabileceklerini düşünüyorlardı. Bu nedenle bir cinin
bozgununa uğradıklarını görüyoruz. Daha sonra şöyle devam ediyor:
Bu haber, Efes'te yaşayan bütün Yahudiler'le Grekler'e
ulaştı. Hepsini bir korku aldı ve Rab İsa'nın adı büyük
bir saygınlık kazandı (a. 17). Hemen sonra gerçekten de iman
etmenin sonuçlarının nasıl olduğunu görüyoruz: İman edenlerin
birçoğu geliyor, yaptıkları kötülükleri itiraf edip anla‐
tıyordu. Büyücülükle uğraşmış bir sürü kişi de kitapla‐
rını toplayıp herkesin önünde yaktılar. Kitapların
değerini hesapladıklarında toplam elli bin gümüş
tuttuğunu gördüler (a. 18-19). Daha sonra Efesliler Pavlus
hakkında şikayet ettiklerinde de aynı konuda şikayetçi oluyorlar:
Ama Pavlus denen bu adamın, elle yapılan tanrıların
gerçek tanrılar olmadığını söyleyerek yalnız Efes'te
değil, neredeyse bütün Asya İli'nde çok sayıda kişiyi
kandırıp saptırdığını görüyor ve duyuyorsunuz (a. 26).

İsa Mesih’in GERÇEK BIR TAKIPÇISI OLMANIN GERÇEK BIR


bedelinin olduğunu görmenizi istiyorum: Kitapların değerini
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 145

hesapladıklarında toplam elli bin gümüş tuttuğunu


gördüler (a. 19). Bir drahmi bir işçinin bir günlük emeğine denk
gelen bir gümüş para ediyordu. Elli bin gümüş ise bir işçinin ellibin
günlük çalışması anlamına geliyordu! Rabbimiz İsa Mesih’e iman
etmenin bir maliyetinin olduğunu anlamalıyız ve Mesih’in bizleri
değiştireceği gerçeğine açık olmalıyız.

İlk iman ettiğimizde bir bedel ödüyoruz, ama İsa Mesih’i


izlediğimiz her an Mesih’in bizleri değiştireceğini bilerek hareket
etmemiz gerekiyor. Rab bizleri kendi isteğine ve amacına göre değiti‐
recek! Bu değişime hazır mısınız? Rabbin sizi tamamen fethetmesine
hazır mısınız? İşte burada bizleri rahatsız edebilecek durumlar başlı‐
yor. Kelamın ardınca gitmek istiyoruz, ama hemen ardından bu
dünyanın sorunları ve baskıları bizi sarmaya başlıyor. Bu durumda ne
yapıyoruz? Bizler çocuklarımızı sağlam Hristiyanlar olarak yetiştir‐
meye çağrılıyoruz. ‘Geleceğin yıldızlarını yetiştirme’ çağrımız da yok.
Bu tür çağrılar gelip geçicidir. Eğer dünya kendi aktivitelerini
yapmamız için Pazar günleri bir araya gelmemizi yasaklarsa,
dünyanın aktivitelerine sırtımızı dönüp yüzümüzü Rabbe dönmemiz
gerekir.

K ELAM B IZLERI D EĞIŞTIRIR ( A . 23-34)


Dünya bizleri ele geçirmeye çalışırken, Tanrı’nın Kelamı da
bizleri fethedip değiştiriyor. Efesliler 19:23’te şöyle diyor: O
sırada İsa'nın yoluna ilişkin büyük bir kargaşalık
çıktı. Başka bir deyişle, Hristiyanlık insanların dini duygularından
kazanç sağlayanlara engel oluyordu. Hristiyanlıkla ilgili ve
Hristiyanlığın izleyicileri üzerindeki sosyal etkisi
üzerine büyük bir tartışma çıkmıştı. Artemis Tapına‐
ğı'nın gümüşten maketlerini yapan Dimitrios adlı bir
146 • FİKRET BÖCEK

kuyumcu, el sanatçılarına bir hayli iş sağlıyordu.


Sanatçıları ve benzer işlerle uğraşanları bir araya
toplayarak onlara şöyle dedi: “Efendiler, bu işten
büyük kazanç sağladığımızı biliyorsunuz (a. 24, 25). Ve
bütün bunlar şehirde büyük bir kargaşanın ve isyanın başlamasına
neden oluyor (a. 28-41).

Hristiyan olmak ARKADAŞLARINIZIN YA DA YAKIN ÇEVRENIZIN


değer verdiği şeylere değer vermeniz anlamına gelmiyor. Çevreniz‐
deki herkes kiliseye gitmemenizi, Hristiyan olmamanızı isterken, kili‐
seye katılmaya çalışmanız ya da Hristiyanlığı tam anlamıyla
yaşamaya çalışmanız kolay olmayacak. Kilise ibadeti konusunda
tavizlerde bulunmanız istenecek. Siz Hristiyan olup olmadığınızı
anlamak ve buna kesin karar vermek zorundasınız. Bazı Pazar günle‐
rinde uyumak, bazen oyun oynamak, bazen başka işler yapmak isteye‐
bilirsiniz. Anne babalar, Pazar günleri çocuklarınızı kiliseye
götürmeyi önceliğiniz yapmayarak aslında onlara nasıl bir şey demek
istediğinizin farkında mısınız? Kendinize şu soruyu sorun: Biz
Mesih’i mi, yoksa rahatlığı mı izliyoruz?

T ANRI ’ NIN K ELAMI YAŞAMLARIMIZA GIRDI . B IRAKIN T ANRI IŞINI


yapsın!

Baba, O ĞUL VE K UTSAL R UH ’ UN A DIYLA . Amin.


25

Üçüncü Seyahatname: Kilise


İhtiyarlarına Bir Tembih, Elçilerin
İşleri 20:1-38

Üçüncü Seyahatname: Kilise İhtiyarlarına Bir Tembih,


Elçilerin İşleri 20:1-38
Pavlus üçüncü misyon seyahatinde Efes’e gelip orada yaklaşık üç
sene kadar kalmıştı. Üç sene çok çok uzun gibi görünüyor ama kilise
işleri için o kadar da uzun gibi görünmüyor. Ama Pavlus’un bir yerde
en uzun kaldığı süre de Efes’te geçirmiş olduğu üç senedir. Benim
için üç sene 2017 Mayıs ayında kızım Ela’nın liseyi bitirdiği
zamandan bugüne kadar geçen zamandır! Uzun bir zaman.
Şimdi de Pavlus’un Yeruşalim’e dönmek için hazırlık yaptığını
görüyoruz. Efes’ten ayrılmadan hemen önce Pavlus, Milet'ten
Efes'e haber yollayarak kilisenin ihtiyarlarını yanına
çağırttı (a. 17) diyor. Kilisenin ihtiyarlarını neden yanına çağırıyor?
Onlara görevleriyle ilgili bazı tembihlerde bulunmak için.
Bugün anlatacağım konunun ayrıntılarına girmeden önce, Pavlu‐
s’un Efes’teki hizmetinin birkaç özelliğini not etmenizi istiyorum.
Pavlus buradaki hizmetinin tabiatını şöyle anlatıyor: …çektiğim
sıkıntıların ortasında Rab'be tam bir alçakgönüllü‐
lükle, gözyaşları içinde kulluk ettim (a. 19). Pavlus, Efes’teki
kilisedeki kardeşlerinin arasında yaşıyor, onların acılarını paylaşıyor
148 • FİKRET BÖCEK

ve pastörleri olarak sıkıntılardan geçiyordu. Pavlus’un hizmetinin


içeriğini şu ayetlerde görüyoruz: Yararlı olan herhangi bir şeyi
size duyurmaktan, gerek açıkta gerek evden eve dola‐
şarak size öğretmekten çekinmedim (a. 20) ve Tanrı'nın
isteğini size tam olarak bildirmekten çekinmedim (a.
27). Tanrı’nın isteği ise şöyle tanımlanıyor: Hem Yahudiler'i hem de
Grekler'i, tövbe edip Tanrı'ya dönmeye ve Rabbimiz İsa'ya inanmaya
çağırdım (a. 21). Burada Pavlus’un hizmet yöntemini de görüyoruz:
gerek açıkta gerek evden eve dolaşarak size öğret‐
mekten çekinmedim (a. 20) diyerek toplum içinde vaaz vererek
ve ziyaretlerde bulunarak hizmetini sürdürüyordu. Pavlus’un hizme‐
tinin kapsamı Hem Yahudiler'i hem de Grekler'i (a. 21) içeri‐
yordu. Kökenleri ne olursa olsun herkese ulaşmaya gayret ediyordu.
Bizlerin de Pavlus’un yaşamını örnek almamız gerekiyor. Richard
Baxter’ın pastörel teoloji alanında klasikleşmiş bir kitabı var. İngiliz‐
cesi ‘Refomed Pastor’, Türkçesi ‘Reformist Pastör’ olan bu kitap
Pavlus’un bu bölümde söylediklerinden ilham alıyor.

Bugün özellikle Pavlus’un Efes’teki kilisenin


ihtiyarlarına 28-35 ayetlerinde vermiş olduğu tembihlere odak‐
lanmak istiyorum.

Dikkat Edin – G ÖZ Kulak Olun


Pavlus’un ilk tembihi 20:28’de: göz kulak olun. Çocuklar,
anneniz babanız size bir şeye göz kulak olmanızı söyledi mi hiç? Abla‐
lar, abiler, mutlaka kardeşinize göz kulak olmanız istenmiştir. Ya da
yavru bir kediye göz kulak olmuşsunuzdur. Göz kulak olmak nedir?
Korunması, gözetilmesi gereken bir kimseyi ya da şeyi görüp gözet‐
mek, korumak, ona bakmaktır. Bizler de kendimize, yakınlarımıza ve
çevremize çok dikkatlice göz kulak olmalıyız.
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 149

Birincisi, Pavlus kilise ihtiyarlarının kendilerine göz kulak olmala‐


rını tembih ediyor (a. 28). Sevgili kardeşler, yüreklerinizi, aklınızı, ve
yaşamınızı günahtan korumanız gerekiyor. Geçenlerde Matta 5’i On
Emirle bağlantılı olarak okuyordum ve Rabbimiz İsa Mesih’in
yürekten itaate ne kadar çok değer verdiğini gördüm. Sadece dışsal
bir itaate değil, dışsal itaate yönlendiren içsel itaate önem veriyor.
Kendi kutsallaşma süreciniz için yüreklerinize göz kulak olmalısınız.
Kendi aileniz için kendinizi korumalısınız. Kilise cemaatiniz için
kendinizi korumalısınız. Yüreğini korumayan birçok Hristiyanın nasıl
bocaladıklarını görüyoruz. Kardeşler, yüreklerinize göz kulak olun,
kendinizi koruyun.
İkincisi, Pavlus kilise ihtiyarlarının sürüye göz kulak olmasını
tembih ediyor (a. 28). Ve bunu nasıl tarif ettiğine dikkat edin: Kendi‐
nize ve Kutsal Ruh'un sizi gözetmen olarak görevlendirdiği bütün
sürüye göz kulak olun (a. 28). Burada gözetmen anlamına gelen keli‐
menin Grekçesi episkopos kelimesidir. Kilise ihtiyarlarının görevi çok
büyük: Kilise cemaatinin tümünün ve bireylerin ruhsal yaşamını
gözetmek. İnsanların ihtiyaçlarını bilmek. Kiliseye gelemeyenleri
bilmek. İhtiyacı olanları görmek ve ihtiyaçlarını karşılamak. Vaazı
ciddiyetle dinlemek ve Rabbin Sofrasını korumak. Yoldan çıkanları
tekrar yola getirmek için disiplin uygulamak. Bu önemli görev
gerçekten de çok zor bir görevdir.
Sevgili kardeşler, Pavlus ihtiyarlara tembihte bulunurken ben de
sizlere tembihte bulunuyorum. Kilise önderleriniz, ihtiyarlarınız için
dua edin. Rabbin onlara verdiği bu görev kolay bir görev değil. Birço‐
ğumuzun bilmediği yükleri taşımak zorundalar. Kilise ihtiyarlarının
da hafta içinde çalıştıkları iş yerlerinin olduğunu, ailelerinin oldu‐
ğunu unutmayalım. Onların da teşviğe ihtiyaçları olduğunu bilelim.
Düşünceli olalım.
Siz kendi kilise ihtiyarlarınız için nasıl dua ediyorsunuz? Onları
nasıl teşvik ediyorsunuz?
150 • FİKRET BÖCEK

S ÜRÜYÜ G ÜT
Buradaki ikinci önemli tembih sürüyü gütmek üzerine veriliyor.
Pavlus’un burada bu adamlarla ilgili kullandığı kelimelere ve
hepsinin aynı kişilerden bahsediyor olduğuna dikkat edin. Elçilerin
İşleri 20:17’de bu kişilere ihtiyarlar diyor. Kilise ihtiyarlığı onların
görevidir. 20:28’de onlara gözetmenler diyor. Burada Rab'bin
kendi kanı pahasına sahip olduğu kiliseyi gütmek
üzere atandınız derken Rab kelimesi için kullanılan kurios keli‐
mesi değil, Yaratan Tanrı için kullanılan Teos kelimesinin kullanıldı‐
ğını görüyoruz. Bu kilise, Tanrı’nın kendi kanı pahasına sahip olduğu
kilisedir. Bu kilise, Tanrı’nın kendi kanı pahasına çarmıha gidip
öldüğü, gömüldüğü ve üçüncü gün ölümden yaşama geçtiği kilisedir.
Rabbimiz İsa Mesih iyi bir çoban gibi kilisesini gütmektedir. İşte,
kilise ihtiyarları da aynı tavırla kiliseyi gütmelidir. Kilise ihtiyarları
kiliseyi nasıl gütmeli, ya da kiliseye nasıl çobanlık ya da ihtiyarlık
yapmalıdır?
Birincisi, çobanların koyunlarını taze çayırlarda gütmeleri gerek‐
mektedir. Rab'bin kendi kanı pahasına sahip olduğu kili‐
seyi gütmek üzere atandınız (a. 28). İsa Mesih şöyle diyor:
‘Ben iyi çobanım. İyi çoban koyunları uğruna canını verir. Koyunların
çobanı ve sahibi olmayan ücretli adam, kurdun geldiğini görünce
koyunları bırakıp kaçar. Kurt da onları kapar ve dağıtır. Adam kaçar.
Çünkü ücretlidir ve koyunlar için kaygı duymaz. Ben iyi çobanım.
Benimkileri tanırım. Baba beni tanıdığı, ben de Baba'yı tanıdığım gibi,
benimkiler de beni tanır. Ben koyunlarımın uğruna canımı veririm.
Bu ağıldan olmayan başka koyunlarım var. Onları da getirmeliyim.
Benim sesimi işitecekler ve tek sürü, tek çoban olacak.’ (Yuhanna
10:11-16). Ben iyi çobanım diyen Rabbimiz İsa Mesih öğrencilerini
nasıl yetiştirmişti, onları nasıl beslemişti? Onlara Kelamı öğreterek.
Petrus İsa’nın sözlerinin ebedi yaşamla ilgili sözler olduğunu söyle‐
mişti (Yuhanna 6).
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 151

İkincisi, ÇOBANLARIN KENDI KOYUNLARINI KORUMALARI


gerekmektedir. Elçilerin İşleri 20:29-30 ayetlerine dikkat edelim:
Ben gittikten sonra sürüyü esirgemeyen yırtıcı kurt‐
ların aranıza gireceğini biliyorum. Hatta öğrencileri
kendi peşlerinden sürüklemek için sizin aranızdan da
sapık sözler söyleyen kişiler çıkacak. Okumuş olduğumuz
bu ayetlerde sahte pastörlere sürüyü esirgemeyen yırtıcı kurtlar
dendiğini görmenizi istiyorum. Pavlus’un Efes’te pastör olan Timote‐
os’a da söylemiş olduğu gibi, ‘Ruh açıkça diyor ki, son zamanlarda
bazıları yalancıların ikiyüzlülüğü nedeniyle aldatıcı ruhlara ve
cinlerin öğretilerine kulak vererek imandan dönecek.’ (1 Tim. 4:1), ve
daha sonra da tekrar etmiş olduğu gibi, ‘Çünkü öyle bir zaman gelecek
ki, sağlam öğretiye katlanamayacaklar. Kulaklarını okşayan sözler
duymak için çevrelerine kendi arzularına uygun öğretmenler toplaya‐
caklar. Kulaklarını gerçeğe tıkayıp masallara sapacaklar. (2 Tim.
4:3-4).
Sevgili kilise ihtiyarları, 20:29’da da belirttiği gibi bu kurtlar kili‐
senin dışından geliyorlar, ama aynı zamanda 20:30’da belirttiği gibi
kilisenin içerisinden de geliyorlar. Bu nedenle çok ama çok dikkatli
olmalısınız. İzmir Protestan Kilisesi’ne dışarıdan da içeriden de kurt‐
ların nasıl saldırdıklarına birçoğumuz şahit olduk. Hazır olun…
Dikkatli olun…. Tetikte olun!

Vaat
Hangi birimiz bütün bunları kendi kendine yapabilecek güce
sahip? Sevgili kardeşler, kilise ihtiyarları kendi kendilerine bütün bu
işleri yapabilecek güce sahip değiller. Sizlerin onları teşvik etmeniz
gerekiyor. Pavlus’un 20:32’de Efes’teki ihtiyarlara nasıl bir vaatte
bulunduğunu sizlere göstermek istiyorum: Şimdi sizi Tanrı'ya
ve O'nun lütfunu bildiren söze emanet ediyorum. Bu
152 • FİKRET BÖCEK

söz, sizi ruhça geliştirecek ve kutsal kılınmış olan


bütün insanlar arasında mirasa kavuşturacak güçtedir.
Kardeşler, kilise ihtiyarlarını nasıl teşvik edebileceğinizi düşü‐
nün. Siz, kilise ihtiyarları, sizler kilise cemaati için yapmış olduğunuz
gözetmenlik ve çobanlık görevinde nasıl büyüyebileceğinizi ve nasıl
gelişebileceğinizi düşünün.
Kilise ihtiyarlarını Tanrı’nın Kelamı’yla teşvik edin! Kilise ihti‐
yarları da kendilerini Tanrı’nın Kelamı’yla büyütüp geliştirsin. Kela‐
m’ın saflığını Tanrı’nın Kelamı’nı bilerek ve sürekli çalışarak
koruyabilirsiniz. Eğer Hristiyan kardeşlerinizi teşvik etmek istiyorsa‐
nız, Kelam bilgisinde büyümeli ve gelişmelisiniz. Çevrenizdekiler
Tanrı’nın Kelamı’yla teşvik etmelisiniz. Tanrı’nın Kelamı sizleri inşa
edebilecek güçtedir, çünkü bu Kelam Rabbin yaşayan ve güçlü
sözüdür!
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.
26

Kutsal Ruh Pavlus’u Yeruşalim’e


Yönlendiriyor, Elçilerin İşleri
21:1-16

Kutsal Ruh Pavlus’u Yeruşalim’e Yönlendiriyor, Elçilerin


İşleri 21:1-16
Birçok Hristiyan günlük dillerinde ‘Kutsal Ruh beni yönledirdi’
‘Kutsal Ruh’un isteğiyle yaptım’ ‘Rab bana şuraya git dedi’ gibi
ifadeler kullanıyorlar. Aslında çoğu zaman kendi isteklerini yapı‐
yorlar ama yaptıklarını daha yetkili bir şekilde savunmak için bu
ifadeleri kullanıyorlar. Çoğunlukla da kendi çıkarlarına göre davranı‐
yorlar. Örneğin böyle konuşanların hiçbirisi ‘Kutsal Ruh beni zulüm
görmeye, tutuklanmaya, hapsedilmeye, ve hatta sonunda öldürülmeye
yönlendirdi’ dediklerini duymazsınız.
Pavlus üç önemli misyon seyahatinden hemen sonra Yeruşalim’e
gitmeye çalışıyor. Pavlus’un Yeruşalim ziyareti zincire vurulup
Roma’ya gönderilmesine neden olacaktı. Elçilerin İşleri 21-28 bölüm‐
lerinin coğrafi odak noktası da Yeruşalim, Roma yolculuğu ve Roma‐
dır. Teolojik olarak baktığımızda ise, İsa Mesih gibi acı çekerek ve
ölerek tam anlamıyla İsa’ya adanmış olduğunu ve Rabbinin benzeyi‐
şinde değiştirildiğini görüyoruz (Fil. 3). Bugün Kutsal Ruh’un
Pavlus’u Yeruşalim’e yönledirişine odaklanmanızı istiyorum.
154 • FİKRET BÖCEK

S EYAHATTE Y ÖNLENDIRILDI
Birincisi, Pavlus seyahatteyken yönlendirilmişti. Şehirlerin
muntazam bir şekilde sıralanmış bir listesinin verildiği ayetleri görü‐
yoruz: “Oradan şuraya, şuradan buraya seyahat ettik ve sonunda
buraya geldik.” Onlardan ayrılınca denize açılıp doğru
İstanköy'e gittik. Ertesi gün Rodos'a, oradan da Pata‐
ra'ya geçtik. Fenike'ye gidecek bir gemi bulduk, buna
binip denize açıldık. Kıbrıs'ı görünce güneyinden
geçerek Suriye'ye yöneldik ve Sur Kenti'nde karaya
çıktık. Gemi, yükünü orada boşaltacaktı (a. 1-3). Yedi
gün (bir hafta) sonra Pavlus ve yanındakiler başka bir gemiye bini‐
yorlar (a. 6) ve Sur'dan deniz yolculuğumuza devam
ederek Batlamya Kenti'ne (Ptolemais) geldik. Oradaki
kardeşleri ziyaret edip bir gün yanlarında kaldık.
Ertesi gün ayrılıp Sezariye'ye geldik. Yediler'den biri
olan müjdeci Filipus'un evine giderek onun yanında
kaldık (a. 7-8) diyor ve sonunda kara yoluyla Yeruşalim’e varıyor
(a. 15).

Bu ayetler, Kutsal Ruh’un Pavlus’u tüm yolculuğu


boyunca yönlendirdiğini gösteren bir tanıklıktır. Elçilerin İşleri 16’da
Pavlus bir yere gitmek istiyordu ama Kutsal Ruh Pavlus’un müjdeyi o
bölgede açıklamasını yasaklamıştı. Bunun yerine Pavlus’u müjdeyi
açıklaması için başka bir bölgeye yönlendirmişti. Burada da aynı
durumu görüyoruz. Hatta Elçilerin İşleri 27’de Pavlus bir gemi yolcu‐
luğundayken büyük bir fırtınaya yakalanmıştı. 27:15 ayetinde Luka
‘Kasırgaya tutulan gemi rüzgara karşı gidemeyince, kendimizi sürük‐
lenmeye bıraktık’ diyor. (Ve gemi kapılmış olup, baş kısmını rüzgâra
karşı getiremediğimiz için onu kendi haline bırakarak, birlikte sürük‐
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 155

lendik). Luka burada rüzgarla birlikte sürüklendik diyor. Burada


ilginç olan, 2 Petrus 1:21’de aynı fiil Kutsal Ruh’un Kutsal Yazıları
yazanları nasıl yönlendirdiğini açıklamak için kullanılıyor. Petrus ve
Luka aynı fiili elçilerin kalemlerini ve bir gemiyi sürükleyen rüzgarı
ve Kutsal Ruh'u tanımlamak için kullanıyorlar. Kutsal Ruh Pavlus’un
seyahatlerini yönlendiriyor. Günlük işlerimizde de Kutsal Ruh’un
bizleri yönlendirmekte olduğunu görüyoruz. Kutsal Ruh’un bizleri
günaha yönlendirdiğini söylemiyorum. Ama bizleri bu hayatta bulun‐
duğumuz yere getirenin de Kutsal Ruh’un gizemli eli olduğunu unut‐
mamalıyız ve durumumuz için her zaman Rabbe şükretmeliyiz.

P EYGAMBERLIKLE Y ÖNLENDIRILDI ( A . 4, 10-14, 20:22-24)


Pavlus’un peygamberlikle yönlendirilişinde Kutsal Ruh’un aktif
yönlendirişini görüyoruz. 19:21’e geri dönüp tekrar okuyalım ve ‘Pav‐
lus, bu olup bitenlerden sonra Makedonya ve Ahaya'dan geçip Yeru‐
şalim'e gitmeye karar verdi’ diye çevrilmiş. Grekçe aslında
Yeruşalim’e gitmeye ‘ruhta karar verdi’ diyor. Sonra 20:22-23’te
Efesli önderlere veda konuşmasında “Şimdi de Ruh'a boyun eğerek
Yeruşalim'e gidiyorum. Orada başıma neler geleceğini bilmiyorum.
Ancak Kutsal Ruh, beni zincirler ve sıkıntıların beklediğine dair her
kentte beni uyarıyor.” (Ruh’ta bağlanmış olarak – Ruh’un denetimin‐
de). Pavlus Yeruşalim’e doğru hareket etmek için Ruh’ta karar
vermişti ve Ruh’ta bağlanmıştı.

İşte bizim sorunumuz DA TAM BU NOKTADA BAŞLIYOR . P AVLUS


Sur Kenti’ne vardığında, Öğrenciler Ruh'un yönlendirme‐
siyle Pavlus'u Yeruşalim'e gitmemesi için uyardılar
diyor (a. 4). Bazıları burada Kutsal Ruh’un kendisiyle çeliştiğini
söylüyor. Bazıları da öğrencilerin peygamberlikle ilhamı karıştırdığını
düşünüyorlar. Diğerleri, bu öğrencilerin sadece peygamberlik ilha‐
156 • FİKRET BÖCEK

mıyla hareket ettiklerini iddia ediyorlar. Sonra bu konu Sezariye’de


biraz daha karmaşık bir hal almaya başlıyor. Ertesi gün ayrılıp
Sezariye'ye geldik. Yediler'den biri olan müjdeci Filipu‐
s'un evine giderek onun yanında kaldık. Bu adamın
peygamberlik eden, evlenmemiş dört kızı vardı (a. 8-9)
diyor. Bu kızlar hangi konuda peygamberlik yapıyordu? Nasıl önbil‐
dirilerde bulunuyorlardı? Kitabımız bize bundan bahsetmiyor. Ama
Hagavos’un (Agabos) nasıl bir peygamberlikte bulunduğunu biliyo‐
ruz: Bu adam bize yaklaşıp Pavlus'un kuşağını aldı,
bununla kendi ellerini ayaklarını bağlayarak dedi ki,
“Kutsal Ruh şöyle diyor: ‘Yahudiler, bu kuşağın sahi‐
bini Yeruşalim'de böyle bağlayıp öteki uluslara teslim
edecekler.'” (a. 11).

Burada ne oluyor? Burada yapabileceğimiz, tahmin ve


engel arasındaki farkı anlamaktır. Pavlus Kutsal Ruh’un kendisini
Yeruşalim’e gitmeye çağırdığını işitiyor. Bu haberi mutlaka Sur’daki
kardeşlerle paylaşmış olmalı, çünkü daha önce Efes’teki kardeşelere
de seyahat planlarıyla ilgili benzeri paylaşımı yapmıştı. Ama öğren‐
ciler bunun ne anlama geldiğini bildiklerinden Kutsal Ruh’un
peygamberliğine dayanarak Pavlus’u engellemeye çalıştılar. Ve
Hagavos (Agabos) “Kutsal Ruh şöyle diyor” (a. 11) diyerek
konuya giriyor. Hagavos yanılgısız bir peygamberlikte bulunuyor,
ama öğrenciler yanlış bir uygulamada bulunuyorlar. Ve eğer Pavlus
öğrencilerden yana çıksaydı, Kutsal Ruh gerçekten de kendisiyle
çelişmiş olacaktı ve Hagavos’un peygamberliği geçersiz olacaktı.
Hatta Hagavos sahte bir peygamber olmuş olacaktı! Öğrenciler
Pavlus’un gitmesini istemiyorlardı, çünkü Pavlus’un Yeruşalim’de
öldürüleceğini düşünüyorlardı. Bu sözleri duyunca hem
bizler hem de oralılar Yeruşalim'e gitmemesi için
Pavlus'a yalvardık (a. 12) diyor. Ama Pavlus şöyle cevap veriyor:
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 157

“Ne yapıyorsunuz, ne diye ağlayıp yüreğimi sızlatıyor‐


sunuz? Ben Rab İsa'nın adı uğruna Yeruşalim'de yalnız
bağlanmaya değil, ölmeye de hazırım.” (a. 13).

Pavlus’u ikna etmeye ÇALIŞANLARIN VARDIKLARI SONUCA


dikkat edin: Pavlus'u ikna edemeyince, “Rab'bin istediği
olsun” diyerek sustuk (a. 14). Burada bir ders öğreniyoruz.
Kutsal Ruh asla ve katiyen kendisiyle çelişmez ve bazen bizleri acı
çekeceğimiz yerlere de yönlendirebilir. Bizleri her zaman yemyeşil
çimlerin olduğu vadilere yönlendirmiyor. Bazen ölüm gölgesi vadi‐
sinden de geçmemizi sağlıyor.

Ö ĞRENCILERE Y ÖNLENDIRILDI ( A . 4, 7, 8, 16)


En sonunda, Pavlus’un çeşitli bölgelere seyahatlerinde öğrenci‐
lere yönlendirildiğini görüyoruz. Pavlus Sur Kenti’ne vardığında
hemen Mesih’e ait olanları arıyor: İsa'nın oradaki öğrencile‐
rini arayıp bulduk ve yanlarında bir hafta kaldık (a. 4).
Günümüz dolunca kentten ayrılıp yolumuza devam
ettik. İmanlıların hepsi, eşleri ve çocuklarıyla birlikte
bizi kentin dışına kadar geçirdiler. Deniz kıyısında diz
çöküp dua ettik (a. 5-6). Sur'dan deniz yolculuğumuza
devam ederek Batlamya Kenti'ne (Ptolemais-Acco) geldik.
Oradaki kardeşleri ziyaret edip bir gün yanlarında
kaldık (a. 7). Ertesi gün ayrılıp Sezariye'ye geldik. Yedi‐
ler'den biri olan müjdeci Filipus'un evine giderek onun
yanında kaldık (a. 8). Yeruşalim’e geldiklerinde yine Mesih’e ait
olanlarla zaman geçiriyorlar: Sezariye'deki öğrencilerden
bazıları da bizimle birlikte geldiler. Bizi, evinde kalaca‐
158 • FİKRET BÖCEK

ğımız adama, eski öğrencilerden Kıbrıslı Minason'a


götürdüler (a. 16).
Bugün kendilerini Kutsal Ruh’un yönlendirdiğini söyleyen kişiler
genellikle kendi bencil isteklerine odaklanıyorlar. Pavlus gerçekten
de Kutsal Ruh tarafından yönlendiriliyordu, ve her zaman Mesih’e
iman eden kardeşlerini arayıp buluyor ve onlarla zaman geçiriyordu.
Kutsal Ruh sizi yönlendirdiğinde kiliseden uzak duramazsınız ve her
zaman kardeşlerinizle birlikte olmak istersiniz. Sevgili kardeşler,
birbirimize ihtiyacımız var. Korona virüsüne karşı alınan önlem‐
lerden dolayı kilisemizde bir araya gelemiyor olsak da internet
üzerinden ibadetimize devam ediyoruz ve yüzyüze bir araya gelece‐
ğimiz zamanı özlemle bekliyoruz. Tanrımız, İzmir Protestan Kilise‐
si’ne katılan her birimizi özenle seçerek bu topluluğun bir parçası
haline getirdi.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.
27

Pavlus’un Birinci Savunması,


Elçilerin İşleri 21:37-22:29

Pavlus’un Birinci Savunması, Elçilerin İşleri 21:37-22:29


Mormonlar inançlarının gerçek olduğunu kanıtlamak için ‘bağ‐
rımda bir yanma hissediyorum’ diyorlar. İnançlarını kendi hisleriyle
doğruluyorlar. Birçok evanjelik Hristiyan da kişisel iman etme öykü‐
leriyle Hristiyanlığı doğrulamaya çalışmıyorlar mı? İman etmeden
önce yaşamlarının ne kadar kötü olduğunu ve iman ettikten sonra ne
kadar harika ve düzenli bir hayatları olduğunu anlatmıyorlar mı? Bu
durum kültürlerin hiper-bireysel kültürler haline dönüştüğünü de
gösteriyor. Buna karşılık olarak, biz Reformist Hristiyanlar ne yapıyo‐
ruz? Bireysel tanıklığın tam aksine esas önemli olan tek şeyin
Kelamın ta kendisi olduğunu söylüyoruz.
Tabii ki, her iki taraf da dengeyi tam tutturamıyor. Bizler kişisel
varlıklarız ama objektif bir Tanrı’ya hizmet ediyoruz. Ve burada
Pavlus’un kendi vatandaşlarının önünde yapmış olduğu ilk savun‐
mayı izlerken, Pavlus’un imanını nasıl savunduğunu ve aynı zamanda
kişisel hikayesini Tanrı’nın Kutsal Kelamı’na uygun bir şekilde açıkla‐
dığını görüyoruz.
Pavlus’un Yeruşalim’e döndüğünü görüyoruz. Oradaki kilise ihti‐
160 • FİKRET BÖCEK

yarları Tanrı’nın Pavlus aracılığıyla Yahudi olmayanlar arasında


yapmış olduğu harika işlerden dolayı Tanrı’ya övgüler sunuyorlar.
Buna rağmen Pavlus’un öğretileri hakkında dedikodular olduğunu da
görüyoruz. Örneğin Pavlus’un diğer milletler arasında yaşayan Yahu‐
dilerin Musa’nın Yasası’nı tutmamaları gerektiğini, çocuklarını
sünnet ettirmemeleri gerektiğini ve Yahudi geleneklerine izin verme‐
meleri gerektiğini öğrettiğini söylüyorlardı. Yeruşalim’deki kilise, bu
söylentilere karşı cevap vermesi için Pavlus’a bir fırsat veriyor. Arala‐
rında yeminli (dini yemin altında olan) dört kişinin tüm masraflarını
karşılayıp onlarla birlikte tapınağa gitmesini ve kendisini tapınak
rahibine tanıtıp arınma törenine katılmasını istiyorlar. Pavlus’un
Yahudileri Mesih’e kazanmak için Yahudi gibi yaşaması gerekiyordu.
Sonra Pavlus’u tapınakta gören bazı Yahudiler isyan çıkartıp Pavlus’u
öldürmeye çalışmışlardı. Roma taburu isyan haberini alıp Pavlus’u
kurtarmaya gelince Pavlus Romalı komutandan halka hitap etmek
için izin alıyor. Pavlus Yahudi halkının müjdeyi duymalarını ve
kurtulmalarını istiyor (Rom. 10).

Y ASAL Y AŞAMININ İ KTIDARSIZLIĞI ( A . 3-5)


Pavlus savunmasına tanıklığını vererek başlıyor. Üç fiil kullanı‐
yor: Ben Yahudi'yim. Kilikya'nın Tarsus Kenti'nde
doğdum ve burada, Yeruşalim'de Gamaliel'in dizinin
dibinde büyüdüm. Atalarımızın yasasıyla ilgili sıkı bir
eğitimden geçtim. Bugün hepinizin yaptığı gibi, ben de
Tanrı için gayretle çalışan biriydim (a. 3). Aslında o
dönemin Yahudileri nasıl yetiştirildiklerini Pavlus’un anlattığı şekilde
anlatırlardı. Pavlus’un muhtemelen ergenlik yaşlarında eğitimi için
Yeruşalim’de ünlü bir haham olan Gamaliel’in altında Ferisi gelene‐
ğine uygun bir şekilde eğitim aldığını anlıyoruz.
Pavlus Galatyalılar 1’de bu konuyu bize şöyle anlatıyor: “Yahudi
dininde yaşıtım olan soydaşlarımın birçoğundan daha ilerideydim,
atalarımın geleneklerini savunmakta çok daha gayretliydim” (a. 14).
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 161

Pavlus Yahudi inancını en iyi öğretmenlerden birisi olan Gamaliel‐


’den öğrenmiş olmasına rağmen, yaşamına kurtaran imandan, yani
Mesih’e olan iman perspektifinden bakıyor. Pavlus bütün eğitiminin
ve başına gelenlerin tam da bu an için olduğunu görebiliyordu.
İsa'nın yolundan gidenlere öldüresiye zulmeder, kadın
erkek demeden onları bağlayıp hapse atardım (a. 4). Bu
anlattıkları Pavlus’un Filipililer 3’te bahsettiği otobiyografisiyle de
uyumlu: “Çünkü gerçek sünnetliler Tanrı'nın Ruhu aracılığıyla tapı‐
nan, Mesih İsa'yla övünen, insansal özelliklere güvenmeyen bizleriz.
Ben aslında bunlara da güvenebilirdim. Eğer başka biri bunlara güve‐
nebileceğini sanıyorsa, ben daha çok güvenebilirim. Sekiz günlükken
sünnet oldum. İsrail soyundan, Benyamin oymağından, özbeöz İbrani'‐
yim. Kutsal Yasa'ya bağlılık derseniz, Ferisi'ydim. Gayret derseniz,
kiliseye zulmeden biriydim. Yasa'ya dayanan doğruluk derseniz,
kusursuzdum.” Pavlus bir Ferisi olarak yetiştirilmesinin yanısıra, kili‐
seye zulmeden bir kişi olarak tanınıyordu. Kilise daha emekleme
çağındayken Pavlus kiliseye zulmediyordu. Onu dinleyen kalabalık
içerisinden birçoğunun da bu gerçeği bildiklerini düşünüyorum.
Bunun için, Başkâhin ile bütün kurul üyeleri söyledikle‐
rimi doğrulayabilirler (a. 5) diyor. Ama bunların hiçbirisi
Pavlus’un ruhunu kurtarması açısından önemli değildi. İnsanlarla
Rab hakkında konuştuğunuz zaman insanlar nasıl bir hisse kapılıyor‐
lar? Onlardan daha iyi olduğunuz için Hristiyan olduğunuz hissine
mi kapılıyorlar, yoksa kim olduğunuza ya da ne yapmış olduğunuza
takılmadan Hristiyan olduğunuz hissine mi kapılıyorlar? Kendi
kendinize bu soruyu bir düşünün.

M ESIH ’ IN P AVLUS ’ U D EĞIŞTIRMESI ( A . 6-11)


Önemli olan Mesih’in lütfuydu. Pavlus Şam’daki Hristiyanlara
zulmetmek için Şam yolculuğundayken yaşadığı olayı anlatırken
Mesih’in lütfunun kendisini nasıl değiştirmeye başladığını anlatıyor.
“Ben öğleye doğru yol alıp Şam'a yaklaşırken,
162 • FİKRET BÖCEK

birdenbire gökten parlak bir ışık çevremi aydınlattı.


Yere yıkıldım. Bir sesin bana, ‘Saul, Saul! Neden bana
zulmediyorsun?' dediğini işittim. “‘Ey Efendim, sen
kimsin?' diye sordum. “Ses bana, ‘Ben senin zulmet‐
tiğin Nasıralı İsa'yım' dedi. Yanımdakiler ışığı gördü‐
lerse de, benimle konuşanın söylediklerini anlamadılar
(a. 6-9). Peki Mesih’in sesini işiten kişi nasıl bir karşılık veriyor?
Aynen Pavlus’un Rab, ne yapmalıyım? (a. 10) dediği gibi bir
karşılık veriyor.

A SLINDA BU DURUM INSANLARIN İ SA ’ YLA ILGILI SORUNLARINI DA


tasvir ediyor. Mesih’e tanıklık ederken çevremizdeki insanlarla Mesi‐
h’in müjdesini paylaşmaya gayret ediyoruz. Tanıklık ederken karşılaş‐
tığınız en büyük problem nedir? İnsanların zamanlarının olmaması
mı? İncil’in değiştirildiğini söylemeleri mi? Kiliseye gelmek isteme‐
meleri mi? Aslında konuştuğumuz insanlar kendi yürekleriyle yüzyü‐
zeler! En büyük problem de bu!!! Tanıklık ederken karşılaştığımız en
büyük problem insanların kendi yüreğidir! Çünkü bu yürekler İsa
Mesih’in Rab olduğunu kabullenip O’nun önünde diz çökemiyor.
Bunun çözümü Mesih İsa’nın lütfunun değişmezliğidir. İsa lütuf
gücünü kullanır. Bizim de dua etmemiz gerekiyor. ‘Rab lütfet,
lütfunu bu halka göster’ diyerek dua etmeliyiz. Rab lütfunu göster‐
meye başladığı zaman neler olduğunu biliyoruz. Pavlus, İsa Mesih’i
İsrail’e ve atalarının inancına tehdit olarak görmüştü, ama Pavlus’un
atalarının Tanrısı gerçek İsrail’i İsa Mesih aracılığıyla kurtarmıştı.
Sürekli kiliseye ve Hristiyanlara saldıran bu kurt, Rabbin lütfuyla
değiştirilerek kilisenin çobanlarından olmuştur.
Tanrı’nın Eski Vaatlerinin Önemi (a. 12-21)
Pavlus savunmasında Tanrı’nın eski vaatlerinin önemini açık‐
larken kendisinden Mesih’e ve şimdi de 12-21 ayetlerinde eski Kutsal
Yazılar’a geçiyor. Daha sonra Şam’da Hananya’nın yanına gidiyor:
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 163

Hananya, ‘Atalarımızın Tanrısı, kendisinin isteğini


bilmen ve Adil Olan’ı görüp O’nun ağzından bir ses
işitmen için seni seçmiştir’ dedi. ‘Görüp işittiklerini
bütün insanlara duyurarak O’nun tanıklığını yapa‐
caksın (a. 14-15) diyor. Pavlus’un iman edip Yahudi olmayanlara
lütufla kurtuluş müjdesini duyurmasını sağlayan Zeus ya da Baal
değil, atalarımızın Tanrısı Yahvedir! İsrail’in Tanrısı ilk Hristi‐
yanları acımasızca döven, taşlayan, onlara zulmeden Pavlus’u kendi
misyonu için seçti. Aslında Pavlus’un “Adil Olan’ı gördüm”
dediği kişi İsa Mesih’in ta kendisidir. Pavlus “Adil Olanın” sesini
duymuştu.
Dinleyenler Pavlus’un söylediklerinin ne anlama geldiğini çok iyi
biliyorlardı. Pavlus’un konuşmasından otuz sene kadar önce İsrail’de
bazı sorunlar çıkardığı için çarmıha gerilerek öldürülmüş olan Nası‐
ralı İsa Eski Antlaşma’da bahsedilen Adil Olan’ın ta kendisiydi!
Ölen ve Ölümden Dirilen kişi İsa Mesih’in ta kendisidir, ve Pavlus’u
diğer uluslara müjdeyi duyurması için gönderen de aynı Mesihtir.
Pavlus’a ayağa kalkmasını söyleyen ve Mesih’in adını anarak günahla‐
rının affı için vaftiz olma emrini veren de İsa Mesihtir. ‘Kalk,
O’nun adını anarak vaftiz ol ve günahlarından arın!’ (a.
16). Sonra da ‘Yeruşalim’den hemen ayrıl. Çünkü benimle
ilgili tanıklığını kabul etmeyecekler’ (a. 18) diyen de İsa
Mesihtir. Ve bu nedenle, Pavlus diğer uluslara müjdeyi vaaz etmek
üzere gönderiliyor: ‘Git, Seni uzaktaki uluslara gönderece‐
ğim.’ (a. 21).
O halde burada şu gerçeği öğreniyoruz: Hayatınıza bir bakın. Şu
an içinde bulunduğunuz hayat Tanrı’nın sizi yönlendirdiği hayattır.
Bu nedenle kişisel tanıklığımız önemlidir, çünkü bizi bu tanıklığa iten
Tanrı’nın kendisidir. Ama dikkat edin, tanıklık bizim kendi tecrübele‐
rimizi anlatmamız değil, Mesih’e tanıklık etmemiz anlamına gelir.
Tanıklık, Mesih İsa’nın yaşamınızdaki yaptıklarını ve etkisini anlat‐
maktır. Pavlus kurtuluş müjdesini savunurken, Tanrı’nın ilahi takdi‐
164 • FİKRET BÖCEK

riyle kendisini getirdiği yerleri anlatarak Tanrı’ya tanıklık ediyor.


Yaşamlarımız İsa Mesih’in lütfuyla kesişiyor. Ama bütün bunlar
sübjektif bir tecrübeden ibaret değil. Bütün bunlar Tanrı’nın yazılı
Kelamı’yla uyuşmaktadır.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.
28

Pavlus’un İkinci Savunması,


Elçilerin İşleri 22:30-23:22

Pavlus’un İkinci Savunması, Elçilerin İşleri 22:30-23:22


Yahudiler tarafından dövülen, Romalılar tarafından tutuklanan
Pavlus, ölüm tehlikesi altında ikinci savunmasını veriyor.
Burada birçok kişiden ve gruplardan bahsedildiği için konuyu
kısaca özetleyip burada bahsedilen olayı anlatmak istiyorum. Sonra
da, Pavlus’un ikinci savunmasından öğrenmemiz gereken iki önemli
noktayı size anlatmak istiyorum.

S AVUNMANIN A ÇIKLANMASI
Elçilerin İşleri 22’de Pavlus Yeruşalim kilisesinden dört kardeşle
birlikte tapınağa gitmişti. Tapınaktayken bazıları Pavlus’u tanıyıp
kalabalığı ona karşı kışkırtmış ve neredeyse linç etmişlerdi. Sonra
Romalılar Pavlus’u tutuklayıp linç edilmekten kurtarmış ve onu daha
güvenli bir yere götürmüşlerdi. Askerlerin kaldığı yere girerken
merdivenlerden Yahudilere İbranice konuşarak ilk savunmasını
yapmıştı. Pavlus aynı zamanda Grek dilini de çok iyi bildiği için
Romalı bir askere Roma vatandaşı olduğunu söyleyebilmişti.
166 • FİKRET BÖCEK

Bugünkü ayetimiz ertesi gün Pavlus’un Romalı komutan


Claudius Lisias’ın nezaretinde olduğunu göstererek başlıyor. Burada
komutan olarak çevirdiğimiz kiliarkos kelimesi Grekçe on yüzbaşının
başı anlamına geliyor. Yani bin askerin komutanı, binbaşı ya da
tribunus diyebiliriz. Pavlus’un zamanlarında Roma askeri tarihine
göre bir binbaşı daha çok siyasi bir lider anlamına geliyordu. Binbaşı
Claudius, ertesi gün, Yahudiler'in Pavlus'u tam olarak
neyle suçladıklarını öğrenmek için onu hapisten
getirtti, başkâhinlerle bütün Yüksek Kurul'un toplan‐
ması için buyruk verdi ve onu aşağı indirip Kurul'un
önüne çıkardı (22:30). Bir Roma vatandaşı olan Pavlus’un kendi‐
sine karşı yapılan suçlamaların ayrıntılarını bilme hakkı vardı, ve
komutanın da neler olduğunu araştırıp öğrenmesi gerekiyordu.

Komutan, Pavlus’u kurulun, yani Sanhedrin’in önüne


getiriyor. Yahudileri yöneten kurul olarak bilinen Sanhedrin iki
gruptan oluşuyordu: Ferisiler ve Sadukiler. Pavlus savunmasına
Yüksek Kurul'u dikkatle süzerek (23:1) başlıyor. Yani,
dikkatlice onlara bakarak, “Kardeşler, ben bugüne dek
Tanrı'nın önünde tertemiz bir vicdanla yaşadım” (23:1)
diyor. Burada kendisini övmüyor. Gerçekten de tüm yaşamını
Tanrı’ya hizmet ederek geçirdiğini anlatıyor. Ama Pavlus’un söyle‐
dikleri kabul görmüyor: Başkâhin Hananya, Pavlus'un
yanında duranlara onun ağzına vurmaları için buyruk
verdi (23:2). Hananya İ.S. 48 senesinde Yahudilerin Başkahini
olarak atanmıştı ve rüşvet alan ve tapınağa ait malları kendi adına
geçiren, Roma’yı destekleyen, şiddet yanlısı ve güvenilmez bir kişi
olarak tanınıyordu. Talmud isimli Yahudi gelenek yazmalarının bir
yerinde Mezmur 24’ten alıntı yapılarak Hananya şöyle hicvediliyor:
“Kaldırın başınızı, ey kapılar! Açılın, ey eski kapılar! Hananya içeri
girsin ve midesini kutsal kurbanlarla doldursun!”
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 167

A ĞZINA VURULMASI P AVLUS ’ U KIZDIRIYOR . P AVLUS H ANANYA ’ YI


uygulaması gereken yasayı ihlal ettiğini söyleyerek suçluyor. “Seni
badanalı duvar, Tanrı sana vuracaktır! Hem oturmuş
Kutsal Yasa'ya göre beni yargılıyorsun, hem de Yasa'yı
çiğneyerek beni dövdürüyorsun” (23:3). Pavlus’un sözlerinin
daha sonra gerçekleştiğini de görüyoruz. İ.S. 66 senesinde Yahudi
halk Hananya’nın evini yakmıştı. Bunun üzerine Hananya Hirode‐
s’in sarayına sığınmıştı. Sonunda Hirodes’in sarayındaki bir su keme‐
rinin altında saklanırken yakalanmış ve öldürülmüştü.

Pavlus’a cevap olarak Sanhedrin’dekiler “T ANRI ' NIN


başkâhinine hakaret mi ediyorsun?” (a. 4) diye soruyorlar.
Belki de son anda acil olarak toplanan Sanhedrin toplantısında
Başkahin Hananya resmi cübbesini giymiyordu. Buna karşılık olarak
Pavlus, “Kardeşler, başkâhin olduğunu bilmiyordum” (a.
5) diyor. Ve sonra da Mısırdan Çıkış 22:28’den alıntı yapıyor: ‘Hal‐
kını yönetenleri kötüleme' (Halkınızın önderine lanet etmeye‐
ceksiniz) (23:5). Birçok kez Pavlus’un ihlal etmekle suçlandığı bu
yasaya aslında itaat ettiğini görüyoruz!

Fakat kendisine uygulanan ŞIDDETE RAĞMEN TANIKLIĞINI


sürdürüyor. Pavlus’un ne kadar hikmetli bir kişi olduğunu görüyoruz:
Oradakilerden bir bölümünün Saduki, öbürlerinin de
Ferisi mezhebinden olduğunu anlayan Pavlus, Yüksek
Kurul'a şöyle seslendi (a. 6). Bu grupların kimler olduğunu
bilmeniz gerekiyor. Ferisilere muhafazakar, Sadukilere de liberaller
diyelim. Ferisiler Eski Antlaşma’nın bütününe inanıyorlardı. Sadu‐
kiler ise sadece Torah kısmına, yani Eski Antlaşma’nın Pentatük dedi‐
168 • FİKRET BÖCEK

ğimiz ilk beş kitabına inanıyorlardı. Ferisiler, çağın sonu geldiğinde


ölülerin bedensel olarak dirileceğine inanıyorlardı. Sadukiler ise
bedensel dirilişi, meleklerin ve ruhların varlığını reddediyorlardı
(23:8). Pavlus önündeki durumun dinamiklerini fark edip şöyle diyor:
“Kardeşler, ben özbeöz Ferisi'yim. Ölülerin dirileceği
umudunu beslediğim için yargılanmaktayım” (23:6). Bu
durum Sanhedrin’de büyük bir tartışmaya ve ayrışmaya neden oluyor
(23:7-9). Ferisi mezhebinden bazı din bilginleri kalkıp
ateşli bir şekilde, “Bu adamda hiçbir suç görmüyoruz”
diye bağırdılar. “Bir ruh ya da bir melek kendisiyle
konuşmuşsa, ne olmuş?” (23:9) diyorlar ve sonunda,
Çekişme öyle şiddetlendi ki komutan, Pavlus'u parçala‐
yacaklar diye korktu. Askerlerin aşağı inip onu zorla
aralarından alarak kaleye götürmelerini buyurdu
(23:10).

Birazdan 23:11’e döneceğiz, ama ertesi gün Pavlus’u


öldürmeye yemin edenlerin sayısının kırkı aştığını görüyoruz
(23:13). Ertesi sabah Yahudiler aralarında gizli bir
anlaşma yaptılar. “Pavlus'u öldürmeden bir şey yiyip
içersek, bize lanet olsun!” diye ant içtiler (23:12). Bu kişi‐
ler, Sanhedrin’in önderlerine ve çoğu da Saduki olan başkâhin‐
lerle ileri gelenlere (23:14) gidip onlarla Pavlus’a karşı komplo
hazırlamışlardı: Şimdi siz Yüksek Kurul'la birlikte,
Pavlus'a ilişkin durumu daha ayrıntılı bir şekilde araş‐
tıracakmış gibi, komutanın onu size getirmesini rica
edin. Biz de, Pavlus daha Kurul'a gelmeden onu öldür‐
meye hazır olacağız” (23:15) diyorlar. Ama Pavlus’un yeğeni
onların pusu kurduğunu duydu. Varıp kaleye girdi ve
haberi Pavlus'a iletti (23:16). Daha sonra, yüzbaşılardan
birini yanına çağıran Pavlus, “Bu genci komutana
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 169

götür, kendisine ileteceği bir haber var” (23:17) diyor.


Pavlus’un yeğeninden bu istihbaratı alan binbaşı Claudius’un (23:20-
21) Pavlus’u korumak için hemen harekete geçtiğini görüyoruz.
Pavlus’un başından geçen bu olaylardan ne öğrenebiliriz?

S AVUNMANIN U YGULANMASI
Pavlus’un öğrendiği birinci uygulama Tanrı’nın ilahi takdiriyle
ilgili. Tanrı’nın ilahi takdirinin, yani her şeye hakim gücünün yaşamı‐
mızın her anında ve her alanında olduğunu anlamamız, öğrenmemiz
ve bilmemiz gerekir. Başımıza gelen sıkıntılarda, zorluklarda, iyi
zamanlarda ya da kötü zamanlarda, hastalıkta ve sağlıkta Tanrı’nın
her şeye hakim olduğunu bilmeliyiz. Her şey O’nun kontrolündedir.
Pavlus Yeruşalim kilisesini temsilen Yahudi tapınağına sunular
bırakmaya ve özel dini yemin altında bulunan dört kardeşi götürmeye
gidiyor. Ama kendi yurttaşları neredeyse onu linç edip öldürecek‐
lerdi. Bu ayetlerdeki bir kahramanla tanışıyoruz. Kimdi bu kahra‐
man? Romalı binbaşı Claudius Lisias ve yanındaki Romalı askerler.
21. bölümde Pavlus’u ölümden kurtarmıştı, ve burada da Sanhedri‐
n’in saldırısından (23:10) ve kendisine karşı yapılacak bir suikast
planından kurtarıyor (23:12–22). Pavus hem göklerin krallığının bir
vatandaşı, hem de Roma İmparatorluğu’nun bir vatandaşı olarak,
vatandaşlık haklarını kullanmaktan çekinmiyor ve Rab tövbe etme‐
miş, imanlı olmayan Romalıları Pavlus’u kurtarmak için kullanıyor.
Yahudiler Pavlus’u Tanrı’nın yasasını ihlal etmekle suçluyorlar ve
sonrasında Pavlus’u öldürmek için komplo kurarak altıncı emri ihlal
etme planları yapıyorlar. Fakat Tanrı Claudius Lisias’ı ve askerlerini
insan yaşamını korumak için kullanıyor. Yahudiler dikkatlice ve
kurnazca Pavlus’u öldürmeyi planlıyorlardu. Ama Tanrı’nın başka
planları vardı. İnsanların planları ne kadar iyi olursa olsun, Tanrı
onların planına karşı çıkarsa başarılı olamazlar. Yeşaya 54:17’nin de
söylediği gibi, “Ama sana karşı yapılan hiçbir silah işe yaramayacak.”
İkinci uygulama Tanrı’nın vaatlerine dayanmamız gerektiği
170 • FİKRET BÖCEK

gerçeğidir. Pavlus’un cesaretinin sırrı Tanrı’nın vaatlerine dayanma‐


sıydı. Bizler de aynen Pavlus gibi Tanrı’nın vaatlerine dayanarak
yaşamalıyız. Tanrı’nın vaatlerine güvenmek bizlere gerçek tatmin
duygusunu, yani gerçek mutluluğu getirir. 23:11’e bakalım: O gece
Rab Pavlus'a görünüp, “Cesur ol” dedi, “Yeruşalim'de
benimle ilgili nasıl tanıklık ettinse, Roma'da da öyle
tanıklık etmen gerekir.” Bir ferisinin şu sözlerini hatırlayın:
“Bir ruh ya da bir melek kendisiyle konuşmuşsa, ne
olmuş?” Cosmades: “Belki de gerçekten bir ruh ya da melek ona
konuşmuş olamaz mı?” diye çevirmiş. Ben şöyle çeviriyorum: Ya bir
ruh, ya da bir melek ona konuştuysa? (23:9). Pavlus’la konuşan kişi bir
melekten ya da bir ruhtan da üstün birisiydi. Rab İsa Mesih’in ta
kendisiydi! Bu durum İsa Mesih’in ölümden dirilmiş olduğu ve yaşa‐
makta olduğu anlamına geliyor. Peygamberlerin daha önce söyledik‐
leri Mesih’in çağı artık gelmişti. Yani, bütün bunlar gelecekte
gerçekleşeceğini söylediği diriliş umudunun da gerçek olduğu anla‐
mına geliyor.

T ANRI BIZIM TAŞIYAMAYACAĞIMIZDAN FAZLASINI BIZE


vermeyeceğini ve bize bir çıkış yolu sağlayacağını vaat etmişti. Tanrı
Pavlus’u Rabbin işlerine tanıklık etmesi için dünyanın öbür ucu
olarak bilinen Roma’ya çağırıyordu. Pavlus’un korku, acı ve belirsizlik
zamanlarından geçmesine rağmen Tanrı onu teselli edip Roma’ya
yönlendiriyordu. İsa Mesih Pavlus’a göründüğü gibi bize görünmese
de, acılarımızın tam ortasında ya da korku doluyken, ya da şüphe
içerisindeyken bizleri teselli etmeye ve bizleri cesaretlendirmeye
devam ediyor. Aslında Rabbimiz, O’nun kelamını her duyduğu‐
muzda bize geliyor.

Baba, O ĞUL VE K UTSAL R UH ’ UN A DIYLA . Amin.


29

Pavlus’un Üçüncü Savunması,


Elçilerin İşleri 24:1-27

Pavlus’un Üçüncü Savunması, Elçilerin İşleri 24:1-27


Bazen yüksek profilli adli vakalar görüldüğünde bazıları istedik‐
leri sonucu alamayınca ya da kararı etkilemek için sokak gösterileri
yapıp çevreyi yakıp yıkmaya başlıyorlar. Bazılarının adil olmadığını
düşündükleri bir karar sonucunda, halk hareketleriyle adil olmayan
başka sonuçlarla karşılaşıyoruz. Bir polisin siyahi bir kişiyi göz altına
alırken öldürmesi sonucunda, yaklaşık on iki gündür ABD’de bazı
gösterilerin yapıldığını görüyoruz. Birçok yerin yakılıp yıkıldığını,
hatta bazı kiliselerin de yakıldığını görüyoruz. Sonuç olarak birçok
kişinin öldüğü, birçok iş yerinin yakıldığı bir durumla karşılaşıyoruz.
Biz Hristiyanların adaletsizliğe nasıl karşılık vermesi gerekiyor? Özel‐
likle bize karşı yapılmış bir adaletsizliğe ya da haksızlığa nasıl karşılık
vermeliyiz? Elçi Pavlus’un Elçilerin İşleri 24’teki tecrübesine bakarak
adaletsizliğe ve haksızlığa nasıl karşılık vermemiz gerektiğini öğrene‐
biliriz.
Burada Pavlus’un beş savunmasının üçüncüsünü görüyoruz.
Pavlus kendisini linç etmek isteyen Yahudi kalabalığa karşı kendisini
savunuyor. Şimdi de, Pavlus kendisini Yahudi yüksek kurulu olan
Sanhedrin’e karşı savunuyor, ama İ.S. 52-60 yıllarında Yahudiye
172 • FİKRET BÖCEK

eyaletinin Romalı valisi olan Feliks’in önünde savunmasını yapıyor.


Feliks, Yahudilerin isyanlarını acımasızca bastırmasıyla tanınırdı.
Romalı bir tarihçi olan Tacitus, Feliks hakkında şu yorumu yapıyor:
“Bir kralın gücünü bir kölenin aklıyla uygulardı.”
Komutan Claudius Lisias’ın Pavlus’a karşı kurulan suikast
planını öğrenmesiyle bugün okuduğumuz bölüme geliyoruz. Lisias’ın
vermiş olduğu karşılık bize biraz fazla gibi gelebilir: Komutan,
yüzbaşılardan ikisini yanına çağırıp şöyle dedi: Akşam
saat dokuzda Sezariye'ye hareket etmek üzere iki yüz
piyade, yetmiş atlı ve iki yüz mızraklı hazırlayın (23:23).
Bu sayılar emrindeki askeri gücün neredeyse yarısı kadar! Ama
Pavlus Roma vatandaşıydı ve eğer Claudius’un elindeki bir tutsak
öldürülecek olsa Claudius’un kendisi de ölüm cezasına çarptırılırdı.
Böylece Pavlus akşam 21:00 civarlarında (23:23) Claudius’tan
Feliks’e bir mektupla Yeruşalim’den çıkarılıyor (23:25-30) ve Sezari‐
ye’ye ile Yaeuşalim’in tam ortasında bulunan Antipatris’e getiri‐
liyor (23:31). Bir sonraki gün Pavlus ve yanındaki yetmiş atlı
Sezariye’ye varıyorlar (23:32-33). Feliks mektubu okuduktan sonra
Pavlus’un Kilikyalı bir Roma vatandaşı olduğunu öğreniyor, ve
Pavlus’u Hirodes’in sarayına yerleştiriyor (23:34–35). Sonra
duruşma başlıyor. Pavlus haksızlıklarla uğraşıyor. Ardarda adaletsiz‐
liklerle ve haksızlıklarla mücadele ediyor, ama kendisine karşı yapılan
haksızlıklara karşı Rabbe ait bir kişiye yaraşır bir şekilde karşılık
veriyor.

Birinci Adaletsizlik: S AHTE S UÇLAMA ( A . 1-9)


Birinci adaletsizlik sahte suçlamalar olarak karşımıza çıkıyor. Bu
adaletsizlik burada görmüş olduğumuz ilk adaletsizlik. Pavlus’un
tapınakta da adaletsizce suçlandığını görmüştük (21. bölüm). Haksız
bir şekilde dövüldüğünü, Sanhedrin’in huzurunda haksız bir şekilde
yargılandığını, başkahinin emriyle haksız bir şekilde dövüldüğünü,
kendisine karşı haksız bir şekidle, adaletsizce bir suikast planı yapıldı‐
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 173

ğını görmüştük (21. bölüm). Pavlus burada sadece adaletsizliklerle


mücadele ediyor.
Bundan beş gün sonra Başkâhin Hananya, bazı ileri
gelenler ve Tertullus adlı bir hatip Sezariye'ye gelip
Pavlus'la ilgili şikâyetlerini valiye ilettiler (24:1). Tertullus,
Sanhedrin’i temsilen, onların adına geliyor. Tertullus isimli kişiye
dikkat etmenizi istiyorum. Sanhedrin Tertullus’u tutmak için
masraftan kaçınmıyor. Burada Tertullus’tan hatip ünvanıyla bahse‐
diliyor. Aslında Tertullus sözcüydü. Burada Tertullus için rhetoros,
yani retorikçi, retorik yapan kişi olarak söz ediliyor. Tertullus’un
mesleği insanları ikna etmek için kullanılan retorikçilik mesleğiydi.‐
Tertullus bu amaç için eğitilmişti. Sanhedrin kurulu ellerindeki delil‐
lerle Pavlus’u suçlayamadığı için konuşma kabiliyetiyle, ya da laf
ebeliğiyle Pavlus’u suçlamayı deneyeceklerdi! İşte, Pavlus’a karşı bir
adaletsizlik daha.

Tertullus’un birinci oyunu R OMALI RETORIK USTALARININ


captatio benevolentiae olarak adlandırdıkları dinleyicilerin “hayırse‐
verliğini yakala” taktiğini kullanmaktı. Türkçe olarak Feliks’i ‘bir
güzel yağlıyordu’ diyebiliriz: “Pavlus çağrılınca Tertullus
suçlamalarına başladı. “Ey erdemli Feliks!” dedi.
“Senin sayende uzun süredir esenlik içinde yaşamakta‐
yız. Aldığın önlemlerle de bu ulusun yararına olumlu
gelişmeler kaydedilmiştir. Yaptıklarını, her zaman ve
her yerde büyük bir şükranla anıyoruz. Seni fazla
yormak istemiyorum; söyleyeceğimiz birkaç sözü
hoşgörüyle dinlemeni rica ediyorum” (24:2-4).
174 • FİKRET BÖCEK

Tertullus’un ikinci oyunu F ELIKS ’ IN DUYGULARINI P AVLUS ’ A


karşı kışkırtmak taktiğini kullanmaktı: “Biz şunu anladık ki, bu
adam dünyanın her yanında bütün Yahudiler arasında
kargaşalık çıkaran bir fesatçı ve Nasrani tarikatının
elebaşılarından biridir. Tapınağı bile kirletmeye
kalkıştı. Ama biz onu yakaladık.” (24:5-6).

Tertullus’un üçüncü oyunu, dokuzuncu ayette de


okuduğumuz gibi sahte tanıklıktı: Oradaki Yahudiler de anla‐
tılanların doğru olduğunu söyleyerek bu suçlamalara
katıldılar. Burada suçlamalar dışında hiçbir kanıt yok!

İkinci Adaletsizlik: Hareketsizlik (a. 22-27)


Pavlus’un savunmasını bir kenara bırakıp Feliks’in nasıl bir yargı‐
lama yaptığına bir bakalım. Feliks’in yargısında hareketsizlikten başka
bir şey olmaması da başka bir adaletsizliktir. Pavlus’u suçlayanların
Pavlus’a karşı sunacakları hiçbir kanıtları yok. Hatta Pavlus kendisini
savunuyor, ama Feliks “Davanızla ilgili kararımı komutan
Lisias gelince veririm” (24:22) diyerek davayı bir gün erteliyor.
Neden? Aslında, 24:23’te Pavlus’a karşı sert davranmadığını, hatta
Oradaki yüzbaşıya da Pavlus'u gözaltında tutmasını,
ama kendisine biraz serbestlik tanımasını, ona
yardımda bulunmak isteyen dostlarından hiçbirine
engel olmamasını buyurdu (a. 23) diyor. Açıkçası Pavlus bir
Roma vatandaşı, ancak Feliks’in işi bu kadar uzatıp kararsız ve hare‐
ketsiz davranmasının daha çirkin bir nedeni var: Feliks rüşvet istiyor.
Pavlus Feliks’le ve Feliks’in Yahudi karısı Drusilla’yla konuştuktan
sonra (24:24), şunu okuyoruz: Bir yandan da Pavlus'un kendi‐
sine rüşvet vereceğini umuyordu. Bu nedenle onu sık
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 175

sık çağırtır, onunla sohbet ederdi (24:26). Pavlus’u sık sık


yanına çağırtması da Pavlus’un Feliks’e rüşvet vermemiş olduğunu
gösteriyor. Feliks işlerini rüşvetle halleden bir yargıçtı! Bütün bunlar
birkaç gün ya da birkaç hafta sürdü diye düşünüyor olabilirsiniz!
Ama bu yargılamaların iki yıl sürdüğünü okuyoruz! Bir düşünün! İki
yıl boyunca size karşı iddianame bile yazılmamış! İki yıl boyunca
yargı tamamen durgun, tamemen hareketsiz, tek yaprak bile kıpırda‐
mıyor! Feliks’in amacı adaleti sağlamak değil cebini doldurmaktı! İki
yıl dolunca görevini Porkius Festus'a devreden Feliks,
Yahudiler'in gönlünü kazanmak amacıyla Pavlus'u
hapiste bıraktı (24:27). Pavlus’a yapılan haksızlıklar bugün yapı‐
lıyor olsaydı bir çoğumuz isyan ederdik.

P AVLUS ’ UN S AVUNMASI , B IZIM C EVABIMIZ ( A . 10-21)


Peki Pavlus kendisini nasıl savundu? Pavlus’un kendisine karşı
yapılan haksızlıklara ve adaletsizliğe vermiş olduğu cevaplardan neler
öğrenebiliriz?
1. Birincisi, Pavlus sahte suçlamalarla karşılaştığında gerçeğe
sımsıkı tutunmuştu. Hatta, kendi savunmamı sevinçle yapı‐
yorum (24:10) diyor. Tertullus Pavlus’a karşı üç suçlamada bulun‐
muştu ve Pavlus da bu suçlamalara cevap vermişti:
Tertullus Pavlus’u şöyle suçlamıştı: “bu adam dünyanın her
yanında bütün Yahudiler arasında kargaşalık çıkaran
bir fesatçıdır” (24:5). Pavlus ise gerçeklerden bahsederek kendi‐
sini savunuyor: “Sen kendin de öğrenebilirsin, tapınmak
amacıyla Yeruşalim'e gidişimden bu yana sadece on iki
gün geçti. Beni ne tapınakta, ne havralarda, ne de
kentin başka bir yerinde herhangi biriyle tartışırken ya
da halkı ayaklandırmaya çalışırken görmüşlerdir.”
(24:11-12). Bu dünyada biçok kişi bizleri susturmak için elinden
176 • FİKRET BÖCEK

geleni yapacaktır. Biz gerçekleri sevgiyle açıklama yeteneğine sahip


olmalıyız!

Tertullus Pavlus’u “N ASRANI TARIKATININ


ELEBAŞILARINDAN BIRISI ” (24:5) olamakla suçluyor. Pavlus’un
bizim “bir tarikat” olmadığımızı gösteren gerçekleri açıkladığını görü‐
yoruz: “Sana şunu itiraf edeyim ki, kendilerinin tarikat
dedikleri Yol'un bir izleyicisi olarak atalarımızın Tanrı‐
sı'na kulluk ediyorum. Kutsal Yasa'da ve peygamber‐
lerin kitaplarında yazılı her şeye inanıyorum.” (24:14)
diyor ve şöyle devam ediyor: “Aynı bu adamların kabul ettiği
gibi, hem doğru kişilerin hem doğru olmayanların
ölümden dirileceğine dair Tanrı'ya umut bağladım”
(24:15) diyor. Tertullus Pavlus’u Tapınağı bile kirletmeye
kalkıştı diyerek suçluyor (24:6). Pavlus bu suçlamalara gerçeklerle
cevap veriyor: Uzun yıllar sonra, ulusuma bağışlar
getirmek ve adaklar sunmak için Yeruşalim'e geldim
(24:17) diyor. Pavlus’un yasanın gereklerini yerine getirdiğini görüyo‐
ruz. Bunun için şöyle diyor: “Beni tapınakta adaklar
sunarken buldukları zaman arınmış durumdaydım.
Çevremde ne bir kalabalık ne de karışıklık vardı”
(24:18) diyor.

2. Buradan öğrenilecek ikinci ders şudur: Pavlus kendisine


karşı yapılan adaletsizlikleri ve haksızlıkları kurtuluş müjdesini açık‐
lamak için fırsata çeviriyor. Bütün olanları şöyle özetliyor: ‘Bugün,
ölülerin dirilişi konusunda tarafınızdan yargılanmak‐
tayım' (24:21). Tutuklanmamış olsaydı Roma valisine Mesih’in
kurtuluş müjdesini açıklama fırsatı olmazdı, ve daha sonra tutuklulu‐
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 177

ğundan dolayı Kral’a ve Sezar’ın ev halkına da müjdeyi duyuracağını


görüyoruz.
3. Pavlus haksızlıkların ve adaletsizliğin olduğu yerde sabretmeyi
öğrenmişti.
Pavlus şöyle diyor: “Yalnız bununla değil, sıkıntılarla da övünü‐
yoruz. Çünkü biliyoruz ki, sıkıntı dayanma gücünü, dayanma gücü
Tanrı'nın beğenisini, Tanrı'nın beğenisi de umudu yaratır” (Rom.
5:3). Size bir yanlış yapıldığında, haksızlığa uğradığınızda, adaletsiz‐
likle karşılaştığınızda nereye ya da kime koşuyorsunuz? Bazıları şika‐
yetlerini hemen Facebook’a yazıyorlar. Size bir haksızlık
yapıldığında, siz Rabbin yüzünü arayın. Şunu bilin ki, Tanrı sizin
sıkıntılarınızı sizleri kutsallaştırmak için kullanıyor. Kutsallaşmanız
için sıkıntılardan geçmeniz gerekiyor.

Rabbimiz İsa Mesih’in INSAN OLUP ARAMIZDA YAŞADIĞINI VE


bizlere nasıl katlandığını hatırlayalım. Çarmıh yolunda kendisiyle
alay edildi, dövüldü, kırbaçlandı, yüzüne tükürüldü, başına dikenden
bir taç takıldı ve elleri ayakları çarmıha çivilendi. Bütün bunlara
rağmen, çarmıhta ölmek üzereyken, “Baba, onları affet, çünkü ne
yaptıklarını bilmiyorlar” (Luka 23:34) demişti. Sevgili kardeşler,
kutsallaşmanız için sizlerin de çarmıhınızı yüklenip bu sıkıntılardan
sabırla geçmeniz gerekiyor.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.
30

Pavlus’un Dördüncü Savunması,


Elçilerin İşleri 25:1-27

Pavlus’un Dördüncü Savunması, Elçilerin İşleri 25:1-27


Burada Pavlus çektiği acılara rağmen, hatta çekmekte olduğu
acılardan dolayı seviniyor. Yahudiye valisi Feliks’in Pavlus’u hapse
atmasından iki sene geçmiş durumda (24:27). Ve Feliks’in valiliği
tamamlandıktan sonra yerine Porcius Festus geçmişti (24:27). Ve
bugünkü bölümümüz Eyalete vardıktan üç gün sonra Festus
(a. 1) valilik görevini üstlenmek üzere geliyor. Eyalet işini yapmak
üzere, Sezariye'den Yeruşalim'e gitti (a. 1) diyor. Yahudiler
Feliks’e yapmış oldukları gibi Festus’a da aynı şeyi yapıyorlar:
Başkâhinlerle Yahudiler'in ileri gelenleri, Pavlus'la
ilgili şikâyetlerini ona açıkladılar (a. 2). Ve ellerindeki siyasi
kartlarını oynamaya başladıklarını görüyoruz: “Eğer bize şu iyiliği
yaparsan, biz de seni destekleriz.” Festus'tan kendilerine bir iyilikte
bulunmasını isteyerek Pavlus'u Yeruşalim'e getirtmesi için yalvardılar
(a. 2-3). Neden? İki sene öncesinde de Pavlus’u öldürme planı yapan
bu şahıslar, şimdi de yasayı yerine getirmeleri gerektiğini düşün‐
meden pusu kurup Pavlus'u yolda öldüreceklerdi (a. 3).
Festus yeni görevini doğru yapmaya çalışan bir vali olarak duruma
şöyle yaklaşıyor: Festus ise Pavlus'un Sezariye'de tutuklu
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 179

bulunduğunu, kendisinin de yakında oraya gideceğini


söyleyerek, “Aranızda yetkili olanlar benimle gelsinler;
bu adam yanlış bir şey yapmışsa, ona karşı suç duyu‐
rusunda bulunsunlar” dedi (a. 4-5).

Ve bir hafta kadar sonra, F ESTUS , ONLARIN ARASINDA


sadece sekiz on gün kadar kaldı; sonra Sezariye'ye
döndü. Ertesi gün yargı kürsüsüne oturarak Pavlus'un
getirilmesini buyurdu. Pavlus içeri girince, Yeruşalim‐
'den gelen Yahudiler çevresini sardılar ve kanıtlayama‐
dıkları birçok ağır suçlamada bulundular (a. 6–7). 25:15’e
göre bir suçlama (şikayetler) yapıldığını görüyoruz ve 25:24’e göre
Festus şöyle diyor: Festus, “Kral Agrippa ve burada bizimle
bulunan bütün efendiler” dedi, “Yeruşalim'de olsun,
burada olsun, bütün Yahudi halkının bana şikâyet
ettiği bu adamı görüyorsunuz. ‘Onu artık yaşatmama‐
lı!' diye haykırıyorlardı. Yani Yahudiye ve Sezariye’deki Yahu‐
diler Pavlus’un yaşamasını istemiyorlar. Buna karşılık olarak Pavlus
dördüncü savunmasında şu sözleri söylüyor: Pavlus, “Ne Yahudi‐
ler'in yasasına, ne tapınağa, ne de Sezar'a karşı hiçbir
günah işlemedim” diyerek kendini savundu (a. 8). Fakat
Festus gerçeği öğrenmeye çalışmıyordu ya da adaleti yerine getirmeye
çalışmıyordu. Yahudilerin isteklerini gerçekleştirmek için Pavlus’a
Yeruşalim’de yargılanmak isteyip istemediğini soruyor: Yahudile‐
r'in gönlünü kazanmak isteyen Festus, Pavlus'a şöyle
karşılık verdi: “Yeruşalim'e gidip orada benim
önümde bu konularda yargılanmak ister misin?” (a. 9)
Pavlus neden adil olmayan bir şekilde yargılanmak istesin ki?
180 • FİKRET BÖCEK

Yahudilerin hiçbir dini YASASINI IHLAL ETMEDIĞI IÇIN BU


durumun sivil Roma mahkemelerini ilgilendirdiğini düşünüyor. Bu
nedenle, “Ben Sezar'ın yargı kürsüsü önünde durmakta‐
yım. Burada yargılanmam gerekir. Sen de çok iyi bili‐
yorsun ki, Yahudiler'e karşı hiçbir suç işlemedim.
Şayet suçum varsa, ölüm cezasını gerektirecek bir şey
yapmışsam, ölmekten çekinmem. Yok eğer bunların
bana karşı yaptığı suçlamalar asılsız ise, hiç kimse
beni onların eline teslim edemez. Davamın Sezar'a
iletilmesini istiyorum” (a. 10-11). Pavlus davasının Sezar’a
iletilmesini istiyor. Bu durum provocatio ad Caesarem olarak bili‐
niyordu. Roma vatandaşları kendileri hakkında bir karar verilmeden
önce kararın Sezar tarafından verilmesini isteyebiliyorlardı. Pavlus
Festus’un blöfünü görüyor ve Festus Pavlus’un isteğini kabul ediyor
(a. 12).

Sonra Kral Agrippa, YANI M ATTA 2’ DE İ SA ’ NIN DOĞUMUNDAN


hatırlayacağınız Büyük Agrippa’nın büyük büyük torunu olan
Hirodes II Agrippa, ve kızkardeşi Berniki Sezariye’ye geliyorlar ve
birkaç gün sonra Festus onlara Pavlus’un davasından bahsediyor (a.
13-21). Ve Festus’un özel konuşmasında itiraf ettiği noktaya dikkat
edin: “Ne var ki, kalkıp konuşan davacılar ona, bekle‐
diğim türden kötülüklerle ilgili hiçbir suçlama yönelt‐
mediler. Ancak onunla çekiştikleri bazı sorunlar vardı.
Bunlar, kendi dinlerine ve ölmüş de Pavlus'un iddiasına
göre yaşamakta olan İsa adındaki birine ilişkin konu‐
lardı” (a. 18-19). Bu durum Agrippa’nın ilgisini çekmişti. Bunun
için, Kral Agrippa Festus’a Pavlus’u dinlemek istediğini söylüyor.
Festus da ertesi gün bunu gerçekleştireceğini söylor (a. 22). Ve
büyük bir tantanayla gelip komutanlar ve kentin ileri
gelenleriyle birlikte toplantı salonuna giren Kralın huzu‐
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 181

runda (a. 23), Festus şu itirafta bulunuyor: Oysa ben, ölüm ceza‐
sını gerektiren hiçbir suç işlemediğini anladım (a. 25).
Luka, yazmış olduğu Elçilerin İşleri kitabında Yahudilerin
saldırgan olduğunu, Hristiyanlığın gerçek din olduğunu ve hatta
Romalıların bile Pavlus’un masumiyetini görüp itiraf ettiklerini anlat‐
maya çalışıyor. Ama ben size özellikle Elçilerin İşlerinde gördü‐
ğümüz ve Kutsal Yazıların diğer ayetlerinde de açıklanmakta olan ‘acı
çekme teolojisi’ konusunu biraz anlatmak istiyorum.

E ĞER D OĞRUYSAK N EDEN A CI Ç EKIYORUZ ?


Birincisi, acı çekiyoruz çünkü acı çekmemiz Tanrı’nın bizim
yaşamlarımız için olan isteğidir. Mesih için de durum aynen
böyleydi. Tanrı İsa Mesih’in çarmıha gerilmesini önceden belirlemişti
(Elçilerin İşleri 2:23). Herşeyi kendi iradesine göre gerçekleştiren
Tanrı’nın iradesi acı çekmemizi de sağlamaktadır (Efes. 1:11: Her
şeyi kendi isteği doğrultusunda düzenleyen Tanrı'nın amacı uyarınca
önceden belirlenip Mesih'te seçildik). İsa Mesih şöyle diyor, “Bu
dünyada sıkıntılarınız olacak” (Yuhanna 16). Pavlus şöyle diyor,
“Tanrı'nın Krallığına, birçok sıkıntıdan geçerek girmemiz gerekir”
(Elçilerin İşleri 14:22). Bazıları buna karşı çıkıp, ‘eğer Tanrı acı
çekmemizi kendisi önceden belirleyip sağlıyorsa, o zaman yerimizde
oturup hiçbir şey yapmamıza gerek yok’ diye düşünebilirler. Ama öyle
değil! Tanrı’nın ebedi ilahi takdiri çektiğimiz acılara anlam
vermektedir.
İkincisi, acı çekiyoruz çünkü çektiğimiz acılar yaşamlarımızı İsa
Mesih’in yaşamına benzetiyor. Bizler birçok acıdan geçerek Tanrı’nın
krallığına giriyoruz. İsa Mesih acı çekip yüceliğe girdi. Çarmıha
gerildi ve sonra ölümden dirildi (İbr. 12:1-2). 1 Petrus 2 çektiğimiz
acılarla İsa Mesih’in adımlarından gittiğimizi söylüyor.
Üçüncüsü, acı çekiyoruz çünkü çektiğimiz acılar kutsallaşma‐
mızın yoludur. Bu gerçeği 1 Petrus 4’te de görüyoruz.
182 • FİKRET BÖCEK

A CI Ç EKMEYE N ASIL K ARŞILIK V ERIYORUZ ?


Bir yandan, hissiz duygusuz olmaya çalışmanın verdiği sahte bir
istikrarla “Tanrı ne de olsa böyle istedi, böyle oldu” diyerek dayan‐
maya çalışanlar var. Bir yandan da, temelsiz bir şekilde sadece duygu‐
larla ve kontrolsüz bir şekilde karşılık verenler var. Peki biz, Mesih’e
iman edenler, nasıl karşılık veriyoruz?
Birincisi, sevinçle karşılık veriyoruz. Matta 5:11-12, Yakup 1, ve
Mezmur 16’yı okuyun. Örneğin, Fransız Huguonotlar zulüm gördük‐
lerinde Mezmur ilahileri söylüyorlardı. Hatta ilahi söyleyerek ölüme
gittiklerini biliyoruz. Sevinçli olabiliriz, çünkü biliyoruz ki, eğer ölür‐
sek, son günde dirilecek olmamız bizim umudumuzdur.
İkincisi, bu onuru alarak karşılık veriyoruz. Ve bu onurun toplum
içerisinde kabul görmesi gerekir ve başkalarına örnek olacak şekilde
davranması gerekir. Elçilerin İşleri 5:41; 1 Petrus 4:13-16.
Üçüncüsü, cesaretle karşılık veriyoruz. Aslında Pavlus burada
Sezar’a başvuruyor, çünkü bu şekilde Roma’ya gidecek. İsa Mesih de
Pavlus’un Roma’ya gideceğini vaat etmişti (23:11). Elçileri İşleri
4:29-31; 18:9-10; Yeş 41:10. Neden? Bu, Kutsal Ruh’un üzerimizde
olduğunun işaretidir (1 Petrus 4). Rabbin bizlerle olduğunun bir
işaretidir.
Dördüncüsü, itaatle karşılık veriyoruz. Elçilerin İşleri 4:19-20;
5:29. İtaati çocukken aldığımız terbiyeyle, disiplinle öğreniyoruz. Acı
çektiğimiz zaman nereye gidiyoruz ya da nereye dönüyoruz? Uyuştu‐
rucular ve alkol acıya maske olmaktan öteye gitmezler. Psikoloji de
acılarınızı geçmişte saklamaktan, maskelemekten ibarettir. Sadece,
kendisi de acı çekmiş olan İsa Mesih’e itaat etmek bizlere bir anlam
getirir. İncil’in müjdesini açığa çıkaracak bir şekilde yaşamayı öğren‐
meliyiz (Titus 2:10).
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.
31

Pavlus’un Beşinci Savunması,


Elçilerin İşleri 26:1-32

Pavlus’un Beşinci Savunması, Elçilerin İşleri 26:1-32


Umut kelimesi aklınıza neler getiriyor? Türkiye’de en çok kulla‐
nılan isimlerden birisi de Umut-Ümit isimleridir. ‘Umudumuz
Şaban’ filmini izleyen var mı? Kemal Sunal köy muhtarlığına aday
olup köye umut getirmek istiyor. Umut şarkılara da konu oluyor.
YouTube’a umut, umutlu, umutsuz, umutsuzluk gibi kelimeleri yazdı‐
ğınızda karşınıza umutla ilgili binbir türlü şarkı çıkıyor! Umudun
şarkısı, umut veren neşeli şarkılar, ümitliyim, umudum kalmadı…vb.
Umut kelimesini çok duyuyoruz. Özellikle koronavirüsüne bir çare
aranırken, hergün gazetelerde bir aşı bulunduğu söylenerek insanlara
umut verilmeye çalışılıyor. Bu yaz turizmciler umut arıyorlar.
Tüccarlar umut arıyorlar. Gemiciler umut arıyorlar. Tatilciler umut
arıyorlar. Öğrenciler umut arıyorlar. Siz nasıl bir umut arıyorsunuz?
Her sabah uyandığınızda kalbinizi attıran bir umudunuz var mı?
Neye umut bağladığınıza dikkat edin. Morgan Freeman Shawshank
Redemption (Esaretin Bedeli) filminde şöyle bir uyarıda bulunmuştu:
“Umut tehlikeli birşeydir; insanın ölümüne neden olabilir.”
Elçilerin İşleri 26’da da bunu görüyoruz. Büyük Hirodes, İsrail’in
vaadedilen Kralı İsa Mesih’i öldürmeye çalışırken sayısız Yahudi
184 • FİKRET BÖCEK

erkek çocuklarını katletmişti. Hirodes Antipas da Vaftizci Yahya’yı


öldürtmüştü. Hirodes I. Agrippa Elçilerin İşleri 12’de elçi Yakup’u
öldürtmüştü. Şimdi de Hirodes II. Agrippa’nın ne yapacağına bakıyo‐
ruz. Pavlus’a ne yapacak? Pavlus’un neden yargılandığına bir baka‐
lım. Sadukiler’in tersine Pavlus ölümden dirilişin olduğuna
inanıyordu. 26:6-8 ayetlerine bakalım: “Şimdi ise, Tanrı'nın
atalarımıza olan vaadine umut bağladığım için burada
bulunmakta ve yargılanmaktayım. Bu, on iki oymağı‐
mızın gece gündüz Tanrı'ya canla başla kulluk ederek
erişmeyi umdukları vaattir. Ey kralım, Yahudiler'in
bana yönelttikleri suçlamalar bu umutla ilgilidir.
Sizler, Tanrı'nın ölüleri diriltmesini neden ‘inanılmaz'
görüyorsunuz?”

Bu Umut Nedir?
Birincisi, Pavlus’un uğrunda ölmeyi bile göze aldığı bu umut
nedir? Pavlus savunmasını Kral Agrippa’nın önünde yapacağına sevi‐
niyor: Kral Agrippa! Yahudiler'in bana yönelttiği bütün
suçlamalarla ilgili olarak savunmamı bugün senin
önünde yapacağım için kendimi mutlu sayıyorum.
Neden mutlu oluyor? Çünkü Kral Agrippa bir Yahudi olarak, Yahu‐
diler'in bütün törelerini ve sorunlarını yakından bilen
birisi (a. 3) idi. Pavlus bütün Yahudilerin kendisini tanıdığını
söylerken şöyle diyor: gençliğimden beri nasıl yaşadığımı
bilirler. Beni eskiden beri tanırlar ve isteseler, geçmişte
dinimizin en titiz mezhebi olan Ferisiliğe bağlı yaşadı‐
ğıma tanıklık edebilirler (a. 4-5). Sonra da 26:6-8 ayetlerinde
diriliş umudunu anlatıyor.
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 185

Dünya umuttan BAHSEDERKEN SANKI ŞANSA BAĞLI BIR ŞEYMIŞ


gibi bahsediyor. Bizler siyasi bir değişim, dünya barışı, mutlu olmak
gibi umutlardan bahsediyoruz. Dindar insanlar için umut hislere
bağlı bir şeydir. “Bu karar hakkında çok iyi hissediyorum.” Ama
Pavlus’un umut hakkında nasıl konuştuğuna dikkat edin: “Şimdi
ise, Tanrı'nın atalarımıza olan vaadine umut bağla‐
dığım için burada bulunmakta ve yargılanmaktayım”
(a. 6). Umut objektiftir, nesneldir. Tanrı, Eski Antlaşma’da ölülerin
dirileceği vaadinde bulunmuştur. İsa Mesih ilk dirilen olmuştur. Bu
nedenle ben de diriltileceğim. Biz Hristiyanlar için umut, Tanrı’nın
geçmişte nasıl hareket ettiğini bilerek, gelecekte de aynı şekilde
hareket edeceğini gösteren kesin bir beklentidir. Bu nedenle, bizim
umudumuz kutsal bir umuttur. Çünkü umut Tanrı’nın vaatlerine
dayanır. İsa Mesih ölümden yaşama geçti. Tanrı İsa’nın bedenini
ölüler diyarına terk etmedi. Onu ölümden yaşama geçirtti. Biz de
aynı umuda sahibiz. Pavlus’un umudunun özü bedeninin son günde
diriltilmesinde yatıyor.

Pavlus N EDEN B U U MUT İ ÇIN Ö LMEYI G ÖZE A LMIŞTI ?


Peki, Pavlus neden bu umut için ölmeyi göze almıştı? Pavlus’un
kendisini nasıl tanıttığına dikkat edin: “Doğrusu ben de, Nası‐
ralı İsa adına karşı elimden geleni yapmam gerektiği
düşüncesindeydim. Ve Yeruşalim'de bunu yaptım.
Başkâhinlerden aldığım yetkiyle kutsallardan birço‐
ğunu hapse attırdım; ölüm cezasına çarptırıldıkları
zaman oyumu onların aleyhinde kullandım. Bütün
havraları dolaşıp sık sık onları cezalandırır, inandıkla‐
rına küfretmeye zorlardım. Öylesine kudurmuştum ki,
onlara zulmetmek için bulundukları yabancı kentlere
bile giderdim. “Bir keresinde başkâhinlerden aldığım
yetki ve görevle Şam'a doğru yola çıkmıştım.” Pavlus,
186 • FİKRET BÖCEK

eğer Rabbin isteğiyse ölmeye razıydı, çünkü önce Tanrı bir gün
ölüleri dirilteceği vaadinde bulunmuştu (a. 6-7), ve ölse bile bir gün
diriltileceğinden emindi.

T ANRI NEREDE BÖYLE BIR VAATTE BULUNMUŞTU ? Y ARATILIŞ 22’ DE


İbrahim’in oğlu İshak’ı kurban etme isteğiyle buna işaret edilmiştir.
İbraniler 11:17-20 bunu bizim için açıklıyor. İbrahim’in imanı vaade‐
dilen kurtarıcının geleceği vaadedilen oğul olan İshak’tan vazgeçme‐
siyle ilgili değil. İbrahim Tanrı’nın İshak’ı ölümden dirilteceğine
iman ettiği için Tanrı’nın İshak’ı geri getireceğine inanıyor. Ve daha
birçok vaat var. Eyüp, “Derim yok olduktan sonra, Yeni bedenimle
Tanrı'yı göreceğim” (Eyüp 19:26) diyor. Bir mezmurda şöyle diyor:
“Bu nedenle içim sevinç dolu, yüreğim coşuyor, Bedenim güven
içinde. Çünkü sen beni ölüler diyarına terk etmezsin, Sadık kulunun
çürümesine izin vermezsin. Yaşam yolunu bana bildirirsin. Bol sevinç
vardır senin huzurunda, Sağ elinden mutluluk eksilmez.” (Mez. 16:9-
11), ve, “Ama ben doğruluk sayesinde yüzünü göreceğim senin,
Uyanınca suretini görmeye doyacağım.” (Mez. 17:15).

E ĞER T ANRI BÖYLE OLMASINI ISTIYORSA , Pavlus da ölüme


razıydı, çünkü Tanrı bu vaadi İsa Mesih’te gerçekleştirmişti (a. 23).
Pavlus’un Agrippa’ya iman ettikten sonraki yaşamını nasıl anlattığına
bakalım: “Bunun için, ey Kral Agrippa, bu göksel görüme
uymazlık etmedim. Önce Şam ve Yeruşalim halkını,
sonra bütün Yahudiye bölgesini ve öteki ulusları, tövbe
edip Tanrı'ya dönmeye ve bu tövbeye yaraşır işler
yapmaya çağırdım” (a. 19-20). Ve mesajının özünün bu oldu‐
ğunu söylediğini görüyoruz: “Ama bugüne dek Tanrı
yardımcım oldu. Bu sayede burada duruyor, büyük
küçük herkese tanıklık ediyorum. Benim söyledikle‐
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 187

rim, peygamberlerin ve Musa'nın önceden haber


verdiği olaylardan başka bir şey değildir. Onlar, Mesi‐
h'in acı çekeceğini ve ölümden dirilenlerin ilki olarak
gerek kendi halkına, gerek öteki uluslara ışığın doğu‐
şunu ilan edeceğini bildirmişlerdi” (a. 22-23). İsa Mesih,
Tanrı’nın ölüleri dirilteceği vaadinin ilk meyvesidir (1 Kor. 15:23).

İşte bu nedenle, gerçek umut dini bir duygudan ya da


hislerden ibaret değildir. Hisleriniz için ölmeyi göze alabilir misiniz?
İşte bu nedenle, umut rastgele bir şans değildir. Kozmik bir piyango
için ölmeyi göze alabilir misiniz? Pavlus bu diriliş umudu için ölmeye
razıydı, ve biz de ölmeye razı ve hazır olmalıyız, çünkü Yeruşalim’de
gerçekten de boş bir mezar var. Pavlus’un Agrippa’ya söylediği gibi,
“Bu olaylardan hiçbirinin onun dikkatinden kaçmadığı
kanısındayım. Çünkü bunlar ücra bir köşede yapılmış
işler değildir” (a. 26).

D ÜNYANIN B U U MUDA İ HTIYACI Var MI ?


Dünyanın bu umuda ihtiyacının olup olmadığını soralım. Pavlu‐
s’un Tanrı’nın Eski Antlaşma’da başlatıp İsa Mesih’te yerine getirmiş
olduğu bu umut vaadini savunması Agrippa’yı nasıl etkilediyse,
bizleri de aynı şekilde etkilemeli ve sarsmalı.
Festus’un vermiş olduğu karşılığa bakın: Pavlus bu şekilde
savunmasını sürdürürken Festus yüksek sesle, “Pav‐
lus, çıldırmışsın sen! Çok okumak seni delirtiyor!”
dedi (a. 24). Ama Pavlus gerçeği anlatıyor: “Pavlus, “Sayın
Festus” dedi, “Ben çıldırmış değilim. Gerçek ve akla
uygun sözler söylüyorum. Kral bu konularda bilgili
olduğu için kendisiyle çekinmeden konuşuyorum. Bu
188 • FİKRET BÖCEK

olaylardan hiçbirinin onun dikkatinden kaçmadığı


kanısındayım. Çünkü bunlar ücra bir köşede yapılmış
işler değildir.” (a. 25-26). Sonra tekrar krala dönüp şöyle devam
ediyor: “Kral Agrippa, sen peygamberlerin sözlerine
inanıyor musun? İnandığını biliyorum… “İster kısa
ister uzun sürede olsun” dedi Pavlus, “Tanrı'dan
dilerim ki yalnız sen değil, bugün beni dinleyen herkes,
bu zincirler dışında benim gibi olsun!” (a. 27, 29). Pavlu‐
s’un bu sözlerinin Agrippa’yı düşündürdüğünü görüyoruz: “Bu
kadar kısa bir sürede beni ikna edip Hristiyan mı
yapacaksın?” (a. 28)
Dünyamızın bu umuda ihtiyacı var mı? Bu dünyanın tek umudu
İsa Mesih’te bulunur. Ve İsa Mesih’in dirilişi esenlik mesajını da
doğrulamıştır. Sizin umudunuz var mı? Kimi bekliyorsunuz? Bu
umudun nereden geleceğini düşünüyorsunuz? Umudunuz İsa Mesi‐
h’te olsun. O kendisine iman edenlere diri bir yaşam verecektir.
Onları ölümden yaşama geçirecektir.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.
32

Gemi Kazası, Elçilerin İşleri


27:1-28:10

Gemi Kazası, Elçilerin İşleri 27:1-28:10


Birçok Pastör bugün okuduğumuz ayetleri okudukları zaman bu
konuda nasıl vaaz vereceklerini bilemiyorlar. Umarım siz de kendi
kendinize, “Buradaki gemi kazası hikayesinden ne çıkaracak acaba?”
diye soruyorsunuzdur. Bir yandan, karakter çalışmalarına odaklanıp,
“Burada Tanrı’yla ilgili fazla bir şey yok, ama Pavlus’un fırtına sıra‐
sında ne kadar sakin olduğuna bakın… işte biz de aynen öyle sakin
olmalıyız!” diyebiliriz. Öte yandan, sadece insanı merkez alan bir
vaaz vermemek için burada alegori, yani bezetme sanatının kulla‐
nılmış olduğunu ileri sürebiliriz. Bugün okuduğumuz ayetlerle ilgili
August van Ryn adlı bir yorumcu kitabında şöyle diyor: “Gemi,
tertemiz Pentecost Günü'nde Yeruşalim’den yolculuğuna çıktıktan
sonra, sahte doktrin rüzgarları ve zulüm fırtınası tarihinden geçerken
Roma Katolik Kilisesi’nin gemi enkazından çıkan yeryüzündeki
görünür Kilisedir. Gemiyi gezerken, görünür Kilisenin karışık bir
grup olduğunu – bazılarının Romalı yüzbaşı gibi geminin kaptanına
(Kilise liderleri) inanan, bazılarının da Pavlus’u dinleyerek buğdayı
denize döktüklerini, yani müjdeyi tüm dünyaya yaydıklarını görüyo‐
190 • FİKRET BÖCEK

ruz.” Bunun çok saçma bir yorum olduğunu düşünebilirsiniz, ama


birçok pastör de buna yakın çok anlamsız yorumlarda bulunuyorlar.
Peki, bizim ne yapmamız gerekiyor? Bizler burada okumuş oldu‐
ğumuz tarihsel olayları Tanrı’nın ilahi taktirinin kendi halkının
yaşamlarında görünmesi olarak görmeliyiz. Bu teolojik bağlamda,
Pavlus’un bu kadar korkunç şartlar altında yaşadıklarından birçok şey
öğrenebiliriz. Pavlus gemi kazası geçiriyor ama umutsuz değil.
Neden?

Ç ÜNKÜ T ARIH R AB ’ BE Aittir


Birinci sebep şu: çünkü tarih Rabbe aittir. Bu hikayeyi dinledi‐
ğiniz zaman sizi etkileyen şey ne olmalı? Ayrıntılara dikkat edin.
Gerçek kişilerden isimleriyle bahsediliyor. Örneğin, İtalya'ya
doğru yelken açmamıza karar verilince, Pavlus'la öteki
bazı tutukluları Avgustus taburundan Yulius adlı bir
yüzbaşıya teslim ettiler (27:1). Gerçek gemilerden bahsedili‐
yor: Küçük gemiler olarak bilinen bir Edremit gemisine
binerek denize açıldık (27:2) diyor. Gerçek yerler, kesin
konumlar veriliyor: Sidon olarak bilinen Sayda'ya (27:3) uğradıkla‐
rını görüyoruz. Pavlus şöyle devam ediyor: Oradan yine denize
açıldık. Rüzgar ters yönden estiği için Kıbrıs'ın rüzgar
altından geçtik (27:4). Bu konuyla ilgili hem bölgeyi çok iyi
tanıyan hem de yıllarca gemicilik-kaptanlık yapmış bir arkadaşımı
aradım. ‘Güneyden kuzeye doğru bir rüzgar estiğinde ve istikametiniz
Roma olduğunda nasıl hareket ederdiniz’ diye sorduğumda, ‘Kıbrıs’ın
kuzeyinden ve Rodos’un kuzeyinden gidip Girit’in güneyine inerdim’
dedi. Pavlus zamanından beri rüzgar alışkanlıklarını, gemiciler de
tecrübelerini korumuş görünüyor. Kilikya ve Pamfilya açıkla‐
rından geçerek Likya'nın Mira Kenti'ne geldik (27:5).
Sonra Edremit gemisinden inip açık denizlere daha dayanıklı ve daha
büyük bir gemiye geçiyorlar: Orada, İtalya'ya gidecek bir
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 191

İskenderiye gemisi bulan yüzbaşı, bizi o gemiye


bindirdi (27:6). Dikkat ederseniz sert rüzgarlardan korunmak için
adaları kullanıyorlar. Günlerce ağır ağır yol alarak Knidos
Kenti'nin açıklarına güçlükle gelebildik. Rüzgar bize
engel olduğundan Salmone burnundan dolanarak Giri‐
t'in rüzgar altından geçtik (27:6). Pavlus’un ve Luka’nın gittik‐
leri bütün bölgelerin isimlerini çok iyi öğrendiklerini görüyoruz.
Vardıkları yerlerin isimlerini bilenlere soruyor olmalıydılar. Kıyı
boyunca güçlükle ilerleyerek Laseya Kenti'nin yakınla‐
rında bulunan ve Güzel Limanlar denilen bir yere
geldik (27:8) ve hemen sonrasında Liman kışlamaya elverişli
olmadığından gemidekilerin çoğu, oradan tekrar
denize açılmaya, mümkünse Feniks'e ulaşıp kışı orada
geçirmeye karar verdiler. Feniks, Girit'in lodos ve kara‐
yele kapalı bir limanıdır (27:12). Sonrasında Gavdos’a gidiyor‐
lar: Gavdos denen küçük bir adanın rüzgar altına
sığınarak geminin filikasını güçlükle sağlama alabildik
(27:16) ve bölgeyi çok iyi bilen gemicilerin bazı korkularını da görü‐
yoruz: Sirte Körfezi'nin sığlıklarında karaya oturmaktan
korktukları için yelken takımlarını indirip kendilerini
sürüklenmeye bıraktılar (27:17). Sirte Körfezi Libya’nın kuze‐
yinde ve Akdeniz’e uzun bir kumsal kıyısı olan bölgedir. On dört gece
boyunca büyük bir fırtınadan geçtiklerini anlıyoruz: On dördüncü
gece İyon Denizi'nde sürükleniyorduk. Gece yarısına
doğru gemiciler karaya yaklaştıklarını sezinlediler
(27:27). Bugün Malta olarak bildiğimiz yere geldiklerini görüyoruz:
Kurtulduktan sonra adanın Malta adını taşıdığını
öğrendik (28:1). Burada hem gerçek yerlerden hem de gerçek
şahıslardan bahsedildiğini görüyoruz: Bulunduğumuz yerin
yakınında adanın baş yetkilisi olan Publius adlı birinin
toprakları vardı. Bu adam bizi evine kabul ederek üç
gün dostça ağırladı (28:7). Bütün bu olaylar, yerler ve isimler
gerçek tarihsel bir olayın anlatıldığını kanıtlıyor.
192 • FİKRET BÖCEK

Ama bu ayetlerin sadece tarihten ibaret olduğunu


söylemiyorum. Bu ayetler Rabbin işinin tarihidir. Elçilerin İşleri 23’te
Rab Pavlus’un önünde durup, “Yeruşalim'de benimle ilgili nasıl
tanıklık ettinse, Roma'da da öyle tanıklık etmen gerekir.” (23:11)
demişti. Tanrı’nın ilahi taktiri her şeyin üzerindedir. Bu nedenle tarih
de onun tarihidir. Elçilerin İşleri 17’de Pavlus’un kendisinin de
söylemiş olduğu gibi medeniyetlerin ve krallıkların yerlerini ve
zamanlarını Tanrı belirler: ‘Ulusların sürelerini ve yerleşecekleri
bölgelerin sınırlarını önceden saptadı.’ (17:26). Kardeşler, yaşamı‐
nızda Tanrı’nın planının dışında, ya da Tanrı’nın planının bir parçası
olmayan ne olabilir? Tanrı tarih yazmaya devam ediyor ve sizler bu
tarih içerisindeki karakterlerden birisiniz.

Ç ÜNKÜ T ANRI P AVLUS ’ UN Y AŞAMINI K ONTROL Ediyor


Bu bizi Pavlus’un gemi kazası geçirmiş olmasına rağmen neden
umutsuz olmadığını gösteren ikinci sebebe götürüyor: çünkü Tanrı
Pavlus’un yaşamını kontrol ediyordu. Tarihi elinde tutan Rab bizim
Rabbimizdir. Bu ayrıntıların hepsini bu bakış açısıyla değerlendirin.
Hatta Pavlus neden burada ki? Hatırlarsanız Pavlus’un esas amacı
Yahudi olmayanların vermiş oldukları yardımları açlık sorunu
yaşayan Yahudilere ulaştırmak için Efes’te ayrılıp Yeruşalim’e
gitmekti! Sonra da doğrudan Roma’ya gidip Kurtuluş Müjdesini
orada vaaz etmek istiyordu. Pavlus kilise hizmetinin ihtişamına dahil
olmak istemişti: hizmet etmek ve vaaz etmek, işler ve sözler. Bunun
yerine Pavlus’un başına neler geldiğini hatırlayın: Yeruşalim’de tutuk‐
landı. Sonra beş kere yargılandı. İki yıl haksız yere hapis yattı. İki
kere neredeyse suikaste kurban gidecekti. Şimdi de gemi kazasına
uğruyor. 27:20’ye dikkat ettiniz mi? Günlerce ne güneş ne de
yıldızlar göründü. Fırtına da olanca şiddetiyle sürdü‐
ğünden, artık kurtuluş umudunu tümden yitirmiştik.
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 193

Evet, durumları o kadar ciddi ve umutsuzdu! Pavlus’un planlarının


tersine Akdeniz’in ortalarında bir yerlerdeydi. Sonra gemiyi karaya
oturtma planları yapılırken gemi kuma saplanıyor ve dalgaların
gücüyle parçalanıyor. Sonra Pavlus çok daha tehlikeli bir durumla
yüzyüze geliyor: Askerler, tutuklulardan hiçbiri yüzerek
kaçmasın diye onları öldürmek niyetindeydi (27:42). Ama
yüzbaşı Yulius Pavlus’un yaşamını kurtarıyor. Daha önce de başka bir
pagan Pavlus’un yaşamını kurtarmıştı. Şimdi de başka bir pagan,
Yulius Pavlus’un yaşamını kurtarıyor: Ama Pavlus'u kurtarmak
isteyen yüzbaşı askerleri bu düşünceden vazgeçirdi.
Önce yüzme bilenlerin denize atlayıp karaya çıkmala‐
rını, sonra geriye kalanların, kiminin tahtalara
kiminin de geminin öbür döküntülerine tutunarak
onları izlemesini buyurdu. Böylelikle herkes sağ salim
karaya çıktı (27:43-44). Sonra da zehirli bir engerek tarafından
ısırılıyor (28:3). Ve Pavlus’un engerek zehirinden ölmemesi Pavlus’un
yaşamının tamamen Rabbin elinde olduğunu ve Rabbin Pavlus’u
tehlikelerden korumakta olduğunu gösteriyor.
Kardeşler, bütün bunlar bizlere çok önemli bir ders öğretiyor.
Teolojik olarak Tanrı’nın ilahi taktiri hakkında akıl yürütmek çok
kolay. Zor olan Tanrı’nın ilahi taktirini pratik olarak uygulamaktır.
Ben tekrar tekrar teolojinin biyografi olması gerektiğini söylüyorum.
Teoloji biyografi olmazsa ezberden öteye gidemez. Tanrı’nın ilahi
taktirini yaşamlarınızın her alanında görmelisiniz. Pavlus’a bakın.
Pavlus’u örnek alın. Tanrı’nın elçisi olduğu halde başına gelmedik
sıkıntı kalmamıştı. Pavlus’un yolculuğunda başka bir sıkıntıyla acı
çektiğini görüyoruz.
Burada biz Hristiyanlar için ilginç olan gerçek şudur: Rab, tarihin
kendisine ait olduğunu ve tüm tarihin kendi kontrolünde olduğunu
bizim hikayemizdeki acılarla ve sıkıntılarla gösteriyor. Rab hayatımıza
muazzam acılar getirdiğinde bile, hatta bir gemi enkazı kadar şiddetli
bir durumla yüzyüze kaldığımızda bile umutsuz olamayız, çünkü
Tanrımız bizlere yürekten şu sözleri söylemeyi öğretti:
194 • FİKRET BÖCEK

Ö YLEYSE BUNA NE DIYELIM ? T ANRI BIZDEN YANAYSA , KIM BIZE KARŞI


olabilir?
Mesih'in sevgisinden bizi kim ayırabilir? Sıkıntı mı, elem mi,
zulüm mü, açlık mı, çıplaklık mı, tehlike mi, kılıç mı?
Yazılmış olduğu gibi: “Senin uğruna bütün gün öldürülüyoruz,
Kasaplık koyun sayılıyoruz.” Ama bizi sevenin aracılığıyla bu durum‐
ların hepsinde galiplerden üstünüz. Eminim ki, ne ölüm, ne yaşam, ne
melekler, ne yönetimler, ne şimdiki ne gelecek zaman, ne güçler, ne
yükseklik, ne derinlik, ne de yaratılmış başka bir şey bizi Rabbimiz
Mesih İsa'da olan Tanrı sevgisinden ayırmaya yetecektir. (Romalılar
8:31, 35-39)

Baba, O ĞUL VE K UTSAL R UH ’ UN A DIYLA . Amin.


33

Tam Bir Cesaretle, Elçilerin İşleri


28:11-31

Tam Bir Cesaretle, Elçilerin İşleri 28:11-31


Dirilmiş olan Rabbimizin de söz vermiş olduğu gibi, Pavlus’un
Yeruşalim’den Roma’ya yolculuğu tamamlanıyor. Elçilerin İşleri kita‐
bında Pavlus’un yolculuğu nasıl tamamlanıyorsa bizim de Elçilerin
İşleri yolculuğumuz bugün bu vaazımızla tamamlanmış olacak. Bazı‐
ları kendilerine ‘Elçilerin İşleri 29’ adını verseler de Pavlus’un
Roma’ya varışıyla bu kitap burada tamamlanmıştır. Hristiyanların
küçük bir odada vaadedilen Kutsal Ruh’u beklerken başladığımız bu
yolculuğu Pavlus’un dünyanın merkezi olan Roma’ya varışıyla
tamamlıyoruz.
Benim sizler için duam şu: Bu çalışmalarımızın sonucunda İsa
Mesih’in yaşadığını, tüm evrenin kralı olduğunu ve krallığını tüm
dünyaya yayıyor olduğunu aynen Pavlus gibi görmeniz ve bu gerçek‐
lerden cesaret almanız. Elçilerin İşleri kitabı sizlere cesaret vermek ve
sizleri aynı kararlılıkla yürümeye teşvik etmek için yazıldı. Elçilerin
İşleri’nde Pavlus’u yönlendiren, kilisesini kuran Rab, bugün aynı
şekilde bizleri de yönlendiriyor.
Hikayemiz kışı adada geçirdikten üç ay sonra Malta’dan
devam ediyor (a. 11). Pavlus oradan Sirakuza’ya (a. 12), Regium’a
196 • FİKRET BÖCEK

(a. 13) Puteoli’ye (a. 13) ve sonunda da Roma’ya (a. 14) varıyor:
Roma'ya girdiğimizde Pavlus'un, bir asker gözetiminde
yalnız başına kalmasına izin verildi (a. 16).

Daha sonra Pavlus’un BAŞINA GELENLERI ANLATMAK IÇIN


Roma’daki Yahudi cemaatinin yerel önderlerini bir araya topladığını
görüyoruz: Üç gün sonra Pavlus, Yahudiler'in ileri gelen‐
lerini bir araya çağırdı. Bunlar toplandıkları zaman
Pavlus kendilerine şöyle dedi: “Kardeşler, halkımıza
ya da atalarımızın törelerine karşı hiçbir şey yapma‐
dığım halde, Yeruşalim'de tutuklanıp Romalılar'ın
eline teslim edildim (a. 17). Daha önceki savunmalarını, duruş‐
malarını ve kararları anlatırken, Onlar beni sorguya çektikten
sonra serbest bırakmak istediler. Çünkü ölüm ceza‐
sını gerektiren hiçbir suç işlememiştim (a. 18) diyor.
Sonra şöyle devam ediyor: Ama Yahudiler buna karşı
çıkınca, davamı Sezar'a iletmek zorunda kaldım.
Bunu, kendi ulusumdan herhangi bir şikâyetim olduğu
için yapmadım (a. 19). Pavlus, Yahudi halkıyla ilgili bir şikaye‐
tinin olmadığını Roma’daki Yahudilerin anlamasını istiyor. Sizce
Pavlus neden zincire vurulmuştu? Pavlus şöyle diyor: Ben İsra‐
il'in umudu uğruna bu zincire vurulmuş bulunuyorum
(a. 20). Daha önce bu umudun Son Gün’de bedensel diriliş oldu‐
ğunu görmüştük ve İsa Mesih de bedensel dirilişin ilk ürünüydü.
Yahudi önderler Pavlus’a, “Yahudiye'den seninle ilgili
mektup almadık, oradan gelen kardeşlerden hiçbiri de
senin hakkında kötü bir haber getirmedi, kötü bir şey
söylemedi” (a. 21) diye karşılık verdiler. Hatta Pavlus’un düşün‐
celerini kendisinden dinlemek istediklerini söylüyorlar: “Biz
senin fikirlerini senden duymak isteriz. Çünkü her
yerde bu mezhebe karşı çıkıldığını biliyoruz” (a. 22).
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 197

Mezhep olarak adlandırdıkları inanç İsa’nın Mesih olduğuna inanan


Yahudilerin inancı olan Mesih inancıdır. Roma’daki Yahudiler
Mesih’e iman etmenin Yahudiliğin devamı olduğunu da ima etmiş
oluyorlar.

Hikayemiz Pavlus’un tam IKI YIL EV HAPSINDE KALDIĞI


bilgisiyle bitiyor (a. 30). Hiçbir engelle karşılaşmadan
Tanrı'nın Krallığını tam bir cesaretle duyuruyor, Rab
İsa Mesih'le ilgili gerçekleri öğretiyordu (a. 31). Neden bu
kadar cesurdu? Aynı Rab’le ve aynı incil mesajıyla bugün de neden
ve nasıl aynı cesarete sahip olabiliriz?

Ç ÜNKÜ P AVLUS ’ UN U MUDU K UTSAL Y AZILARA D AYANIYORDU


Pavlus tam bir cesaretle müjdeyi duyuruyordu, çünkü umudu
Kutsal Yazılara dayanıyordu. Yahudiler Pavlus’la buluşmak için bir
gün kararlaştırıyorlar ve daha büyük bir kalabalıkla Pavlus’u dinle‐
meye geliyorlar. Bunun üzerine Pavlus bu zamanı çok güzel bir
şekilde değerlendirip Mesih’in işlerini onlara anlatıyor: Pavlus
sabahtan akşama dek onlara Tanrı'nın Krallığı’na
ilişkin açıklamalarda bulundu ve bu konuda tanıklık
etti. Gerek Musa'nın Yasası'na, gerek peygamberlerin
yazılarına dayanarak onları İsa hakkında ikna etmeye
çalıştı (a. 23). Pavlus’un yönettiği böyle bir incil çalışmasına
katılmak ne güzel olurdu!
Pavlus’un umudu neydi? İsa Mesih şu anda bu krallığın kralıdır.
Bunu çok iyi not edin. Matta, Markos, Luka, Yuhanna ve Elçilerin
İşleri’nin de çok açık bir şekilde teyit etmiş olduğu gibi Tanrı’nın
Krallığı’nın daha şimdiden başladığını görüyoruz. İsa Mesih tahtında
oturan bir kral olduğunu söylemişti (Yuhanna 18:36). Elçilerin İşleri
198 • FİKRET BÖCEK

kitabının ana teması şudur: Dirilmiş ve yüceltilmiş olan Kral İsa


Mesih elçiler aracılığıyla Kutsal Ruh’un gücüyle çalışmaya devam
etmektedir. Kutsal Yazılar sadece bunu beyan etmekle kalmıyor, ama
İsa Mesih ve Pavlus krallığın işaretlerini de gerçekleştiriyorlar. Bugün
bizim için çok güzel bir teşvik! Eğer bizler Rabbimizin krallığı konu‐
suna daha çok odaklanıp daha çok kendimizi bu krallığın işlerine
verseydik çok daha az hayal kırıklığına uğrardık. Hepimizin bu
gerçeği bilmesi gerekir.
Bu umut nerede bulunuyor? Eski Antlaşmada, Pavlus Musa’nın
Yasası’ndaki ve Peygamberler’deki kategorileri açıklarken bu umuttan
bahsediyor. Kutsal Yazılar’daki her ayrıntı Tanrı’nın Mesih’teki
lütfunun büyük resmini ortaya koyar. Tanrı’nın vaatleri Mesih’te
‘evet’ ve ‘amin’ olur, yani bu vaatler Mesih’te tamamlanır.
Ve Pavlus ne yaptı? Tanrı Kutsal Yazılar’da konuşmuş oldu‐
ğundan Pavlus kendisini zorlayıp onları ikna etmeye çalışıyor:
Gerek Musa'nın Yasası'na, gerek peygamberlerin yazı‐
larına dayanarak onları İsa hakkında ikna etmeye
çalıştı (a. 23). Bunun sonucunda, Bazıları onun sözlerine
inandı, bazıları ise inanmadı (a. 24). Bizim işimiz ekmek,
sulamak ama ekip suladığımızı büyüten Tanrıdır. Bizler çalışıp çaba‐
lıyoruz ve sonra da Rabbin harekete geçmesini bekliyoruz. Bizler de
İzmir’de Rabbimiz İsa Mesih’in tanıklarıyız ve her yerde, her şartta
O’nun müjdesini anlatmaya devam ediyoruz.

Ç ÜNKÜ P AVLUS ’ UN U MUDU K UTSAL R UH T ARAFINDAN


Onaylanmıştı
Pavlus tam bir cesaretle müjdeyi duyuruyordu, çünkü Pavlus’un
umudu Kutsal Ruh tarafından onaylanmıştı. Pavlus sabahtan akşama
kadar konuşmasını sürdürünce Yahudiler birbirleriyle anlaşa‐
mıyorlar (a. 25). Sonra da Pavlus'un şu son sözünden sonra
ayrıldılar (a. 25) diyor. Pavlus’un söylediği söze dikkat edin:
Tam Bir Cesaretle Duyurun • 199

Peygamber Yeşaya aracılığıyla atalarınıza seslenen


Kutsal Ruh doğru söyledi (a. 25). Daha sonra da Rabbin Yeşa‐
ya’ya söylemiş olduğu şu sözleri söylüyor: ‘Bu halka gidip şunu
söyle: Duyacak duyacak, ama hiç anlamayacaksınız,
Bakacak bakacak, ama hiç görmeyeceksiniz. Çünkü bu
halkın yüreği duygusuzlaştı, Kulakları ağırlaştı. Gözle‐
rini de kapadılar. Öyle ki, gözleri görmesin, Kulakları
duymasın, yürekleri anlamasın, Ve bana dönmesinler.
Dönselerdi, onları iyileştirirdim.' (a. 26-27)
Ne kadar açık ve dürüst bir şekilde vaaz veriyor, değil mi? İsrail
ruhsal olarak kör edilmişti, ama buna rağmen Yeşaya Rabbin sözünü
vaaz etmeye devam ediyor. Bugün bizler de bu vaazlarımızla tanın‐
malıyız. Bugünlerde günahı, Tanrı’dan ayrılmayı, ve tövbe etmenin
zorunluluğunu vaaz eden kaç kilise tanıyorsunuz? Pavlus İncil’in
müjdesinden utanmadan tanıklığını sürdürmüştü. Aynı tanıklığı
bizler de sürdürmeliyiz.
Pavlus Yeşaya 6’dan alıntı yaparak Kutsal Ruh’un bu mesajı
onayladığını söylüyor. Sevgili kardeşler, bizler çevremizdekilere, tanı‐
dıklarımıza müjdeyi anlatırken, Mesih’e tanıklık ederken kendi yete‐
neklerimize ya da özel eğitimlerimize ya da mesajı etkin kılma
kabiliyetimize güvenerek hareket etmiyoruz. Bizler Tanrı’nın kendi
mesajını çok iyi bir şekilde yayacağını biliyoruz. Bizim güvenimiz
Tanrı’yadır.
Bu gerçeği Tanrı bir halka bir kapıyı kapattığında ve başka bir
kapı açtığında görüyoruz: “Şunu bilin ki, Tanrı'nın sağladığı
bu kurtuluşun haberi öteki uluslara gönderilmiştir. Ve
onlar buna kulak vereceklerdir.” (a. 28-29). Birçok kişi mesa‐
jımızı işitmek istemeyecek, ama Rab İsa Mesih’in Kelamı amacına
ulaşacaktır, yapmak istediği herşeyi yapacaktır. Birçok insanın, halkın
bugün kiliseye gelmediğini görmeniz cesaretinizi kırabilir. Ama
Kutsal Ruh konuşmuştur, bu nedenle bizler de Pavlus gibi tam bir
cesaretle konuşalım.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.

You might also like