Professional Documents
Culture Documents
Georg Stauth, Bryan S.turner - Nietzsche - Nin Dansı
Georg Stauth, Bryan S.turner - Nietzsche - Nin Dansı
ft
B i l i in v c S a n a t
Nietzsche’s Dance
Resentment, Reciprocity and Resistance in Social Life
G eorg Stauth - Bryan S. Turner
ISB N 975-7298-28-X
B ilim ve Sanat Y a y ın la rı
Selanik Cad. Tankut Iş M erkezi
N o : 82/36 Kızılay 06650, Ankara
Tel: (0312) 4175901 Faks: (0312) 4193508
e-posta: bilgi@bilimvesanat.com
N!£ TZ5CH€ 'NİN DRNS1
Toplumsal Haı/atta Hınç,
Horşılıklılık ve Direniş
çeviren
M e h m e t Küçük
YAYINCININ N O TU : B U KİTABI VE DAHA PEK ÇOK NİTELİKLİ KİTABI
DİLİMİZE KAZANDIRAN, 2002 YILINDA YİTİRDİĞİMİZ SEVGİLİ M EH
MET K Ü Ç Ü K ’Ü SAYGIYLA ANIYORUZ.
Kaynakça bilgisi:
G eorg Stauth - Bryatı S. Turner, Nıetzsche’nin Dansı,
çeviren: M ehmet K üçük, Bilim ve Sanat, Ankara,
,
2005 358 sayfa.
İ ç in d e k i l e r
T eşekkür 8
Türkçe B a sım a Ö n sö z 9
K ıs a lt m a la r 23
VI. B ed en i H o r G ö re n le r Ü zerin e-
N ietzsche ve F ra n sız T op lu m K u r a m ı 259
Ö zet 259
Fransız T o p lu m Düşüncesinin Özellikleri 262
Foucault’nun N ietzsche’si 265
Nietzsche’nin Bedeni 275
Cisimleşme 283
N ietzsche’nin Toplum bilim i 286
Sonuç: H egel’e Karşı 294
K aynakça 329
T ü r k ç e si B u l u n a n K a y n a k l a r 345
D iz in 349
Teşekkür
K a y n a k la r
M. F O U C A U L T ’ N U N Ç A LIŞM A LARI
S . F R E U D ’ UN Ç A LIŞM A LA R I
M . W E B E R ’ iN Ç ALIŞM A LARI
G ü n ü m ü z t o p l u m felsefesin de , m o d e r n k ü lt ü r ü n derin s o r u n
larını y a n s ıt a n b ü y ü k bir b u n a lım s ö z k o n u s u . B u b u n a lım , bir ö l
ç ü d e , u s u n k en d i bu n a lım ı. U s ç u tasarın ın s o n u n u n g e ld iğ in d e n ve
m o d e r n l i ğ in ç ö k t ü ğ ü n d e n s ö z e t m e k artık olağan laştı. A v r u p a l ı
bilincin bu d ö n ü ş ü m ü , açık ç a N i e t z s c h e ’ nin felsefesi ve genel g ö
r ü ş ü y le t a n ım lan ır o ld u . O n d o k u z u n c u y ü z y ıl d a , N i e t z s c h e , T a n
rının ö l d ü ğ ü n ü ve g e le n e k sel H ır is tiy a n lığ ın d e ğ e r siste m in in ç ö
z ü l ü p d a ğ ıld ığ ın ı id d ia etmişti. T a n r ın ın g e rid e bırak tığı g e dikte ,
t o p lu m b i l im ve d iğ e r y en i t o p lu m s a l d ü ş ü n c e biçim leri m u tla k ç ı-
lığa k arşı bir se ç e n e k o lu ş t u r d u . W e b e r ’ e göre, biz, g id e r e k artan
b ir u s s a l l a ş m a d ü n y a s ın d a y a ş a m a k t a y ız ; a m a s ö z k o n u s u u s s a l
la şm a , t o p lu m s a l h e d e fle re erişm e n in tek n iği ve ara çla rıy la ilintili
dir. N e v a r kı u s ç u l u ğ u n k e n d isin in g e re k d u y d u ğ u d e ğ e rle r b u la
nıktır.
O n d e y ıle n e b ılır , d ü z e n l i v e u ssa l bir d ü n y a y a d u y u l a n gü ven in,
yerini d ü z e n s i z l iğ i n ve u ssa l o lm a y a n ın s e la m la n m a s ın a b ıra k m ış
o l m a s ın d a n ö tü rü , m o d e r n l i k tasarısı g ü n ü m ü z d ü n y a s ın d a p o s t -
m o d e r n l i k bu n a lım ı haline gelm iştir. T ü m tasarıların s o n u n u n g e l
d iğini h a k lıla ştırm a k için bir k e z d a h a N i e t z s c h e ’nin ad ın a b a ş v u
ru lm a k ta d ır. U s ç u l u k karşıtı ve sü re k s iz liğ in p a p a z ı N i e t z s c h e ,
p o s t - v a p ı s a l c ı d ü n y a y a ö n c ü lü k etm ek ted ir. D e l e u z e , L y o t a r d ,
G u a t t a r ı ve ö z e llik le F o u c a u l t ’ nun başını çe k tiği F r a n s ız p o s t - y a -
p ısalcı h arek et içerisin de bu g e lişm e n in ö z e l bir ö n e m i b u l u n m a k
tadır.
P o s t - m o d e r n i z m k o n u s u , A m e r ik a n t o p lu m b i l im i içerisinde
k en d isin e h e n ü z açık bir y er b u lm u ş değil. Y i n e de, u s ç u l u k s o
runu, g ü n ü m ü z A m e r i k a n d ü şü n c e s in i b o y d a n b o y a k a p l a m ış d u
ru m d a. S ö z g e lim i, Nihilizm in Ötesinde (Beyond Nihilism, Sch utte,
1984) ve Aşırılığın Peygam berleri (Prophets o f Extremity, M egill,
1985) adlı kitap ların y a y ım l a n m a s ıy l a birlikte, b ü tü n bir N i e t z -
sche, nihilizm ve ussallık sorun unun A m erik an düşünsel ortamım
silip sü p ü rm ek ü zere olduğu besbelli. M o d e rn d önem e ilişkin en
etkili çalışmalardan birinde M arshall B erm an (1982: s. 15) şu g ö z
lemde bulunur: “ M o d ern olm ak, kendimizi; bir yan dan bize m a
cera, iktidar, keyif, gelişme, kendi ruhlarımızı ve dünyayı d ö n ü ş
türmeyi vaat ederken, bir yandan da sahip o ld u ğ u m u z her şeyi,
bildiğimiz her şeyi, bü rü n d ü ğ ü m ü z her kimliği y ıkm a tehdidinde
bulunan bir çevrede bulm ak d em ek tir” . Karl M a r x ’in sö z c ü k le
riyle söyleyecek olursak, “ katı olan her şeyin havada buharlaşıp
gittiği” bir d ü n yad a yaşıyoru z. T ön m es, W eber ve Sımm el gibi
yazarlar, bilginin ve usçuluğun bu bunalımına hayli aşinaydılar el
bet, am a gü n ü m ü z çevresinde bunlara eklenmiş olan çevresel fela
ket, iktisadi çökü ş ve nükleer tahribat sorunlarım ız var. İkilem le
rimizin ölçeği giderek karm aşıklaşm akta ve denetim im izden kaçıp
kurtulmaktadır. Böylesi bir bunalım ve kafa karışıklığı d ö n em in
de, gü n ü m ü z düşünsel hareketinde N i e tz s c h e ’nin toplum sal ve fel
sefi d üzlem de yeniden öne çıkm ası şaşırtıcı olm asa gerek.
E ğ e r bir m odernist bunalım dönem inde yaşıyorsak, g ü n ü m ü z
toplum , d oğa ve birey görüşün de belli bir nostaljik hareketin o r
taya çıkmasını umabilir, hatta çıktığını algılayabiliriz. Cem aatin,
ahlaki kesinliğin ve sahici kültür deneyiminin yitirilmesi, toplum
felsefecilerinin geleneksel kültürlerde ve ku ram lard a kimlik ve ki
şisel süreklilik için daha güvenilir temeller aramalarına yol açtı.
N o sta lji sorunu, Batı düşüncesi ve tıp biliminde u zu n bir tarihe
sahip. T ıbbi bir durum olarak nostaljinin “ yuva özlem i acısı” o l
duğu gerçeği, ortaçağ biliminde gayet iyi biliniyordu, am a on y e
dinci yü zyıld a nostalji terimini anayurtlarından uzakta savaşan İ s
viçreli paralı askerler için kullanan İsviçreli hekim Joh an n es H o fe r
oldu. B u askerlerin açığa vurdukları belirtiler keder, melankoli,
iştahsızlık ve sık bulunulan intihar girişimleriydi (D avıs, 1974).
Geleneksel İngilizcenin sıla özlem i [H om esickness] kavramı, A l
manca H eim w eh [yurtsama] du yg u su ve Fran sızca m alad ie du
p ay s [memleket hasreti] için, bilimsel bir etiket olarak yaratılan bir
hastalıktı bu. G ü n ü m ü z d e bu sözcük , so n su z toplum sal değişim
ve b o zu lm ad an ibaret olan çağdaş kent çevresinde toplum sal istik
rar ve huzurun yitirilmesine gösterilen bir kültürel tepki içerisinde
kendisine bir yer bulabilm ek adına hastalıkbilimsel kökenlerinden
sıyrılıp uzaklaştı (Davıs, 1974). Tanrının ölüm ü tam da bu yuva-
sızliğm bir parçası elbet.
Belirsizlik sorununu bir dil kuram ı içerisinde tanımlamış o lm a
sından ötürü, N ie tz sc h e ’ nin m odern bunalımla kendine ö z g ü bir
biçimde bağlantılı olduğu savunulur. B u bakış açısından bakıldı
ğında, bizim d ü n ya hakkm dakı kesin düşüncelerimiz, bütün d ü
şüncenin, d üşünce hakkındaki d ü şü n m em iz de dahil olm ak üzere,
sadece eğretileme olduğu bilgisi içerisinde buharlaşır gider. D ü n
ya y a d u y d u ğ u m u z güvenin eğretilemeler içerisinde son su z bir geri
çekilmeyle y o k olm asından ötürü, hem kültürde hem de bilinçte
son derece yalnızızdır. N ıe tz sc h e ’nm m odern dünyaya ilişkin y o
rum unda böyle bir kon u m u haklılaştıracak pek çok şey olmasına
rağmen, bu konum , temelinde değerlerin yeni baştan değerlendi
rilmesi sürecine bağıtlanmış olan N ie tz sc h e ’ mn felsefesine dair y a
nıltıcı bir çözüm lem edir. Bun dan dolayı, sadece nihilizmin k u c a
ğında sefahate dalm ak yeterli değildir; aslında, N ıetzsch e böyle bir
yön yitim inin en derin eleştiricilerinden biriydi. N ietzsch e’nın tasa
rısı yem bir ahlak, bizim dünya üzerindeki fiziksel cisimleşmemize
demir atmış yeni bir ahlak geliştirmekti. Bun dan dolayı, bu çalış
m ada ilkin, nihilizme karşı yem baştan değerlendirmenin ve U to p -
yacı düşüncenin önemini vurguluyoruz, ikinci olarak, nihilizm ve
geleneksel ahlakın çökü şü sorunlarına verdiği bütünlüklü felsefi ve
sanatsal yanıtında, bedenin ve insan cisimleşmesinin N ietzsc h e açı
sından hayati önemde olduğunu savunuyoruz. Ü çüncü olarak.
N ie tz sc h e ’ nin dolayım ıyla, hayattan k o p u k soyu t usçuluğun eleş
tirilmesine bir temel sağlayan bu cisimleşm iş deneyim için g ü n d e
lik dünyanın h ab ıtu s' olduğunu savunuyoruz. Bu tasarı, kurumsal
N i e t z s c h e ’n î n K a r ş iu k l il iğ i
di-
dir. D olayısıyla, hem W eber’ in hem de S im m el’ in m od ern t o p
lumbilim disiplinini N ie tz sc h e ’nin felsefi etkisi altında geliştirme
ye giriştiklerine k u şku olm am asına karşın, bu etkinin kapsam ı ve
niteliği şimdilik yeterince keşfedilmiş ve belgelenmiş değil.
A lm an y a bağlam ında Tönnies, W eber ve Simmel, o lu m su z ve
y ap ay olduğunu düşündükleri toplum sal değişimlere yanıt veren
yaşam-istenci felsefecileri olarak yorum lanm alıdır. Onların ya-
şam-istencine dayalı bakış açısı, öncelikle Schopenhauer ve N i e t z
sche tarafından biçimlendirilmiştir. Ö zellikle de N ietzsch e’nin ik
tidar istenci kavramının izleri, devlet kapitalizminin d o ğ u rd u ğ u
toplumsal tahribata bir tepki ve H e g e l ’in sistem-inşasına düşünsel
bir yanıt olarak bütün bir A lm an top lu m bilimi hareketinde bu lu
nabilir. Bu tepki, özellikle T ö n n ies’ın iki istenç biçimi olarak G e
m einschaft (cemaat) ile G esellschaft (toplum ) arasında yaptığı a y
rım da belirgindir (Atoji, 1984).
Freud nadiren önde gelen bir toplum bilimi kurucusu olarak
görülse de, Freudcu ruhçözüm lem e kuramının, eleştirel bir ruhbi-
lım ve kişilik kuramı geliştirmek için F r e u d ’da işe yarar bir hareket
noktası bulan F rankfurt O k u l u ’nun çalışmalarını etkilediği ve a y
rıca örneğin P a rso n s’m toplumbilim inin gelişiminde ve kişiliği ele
alış biçiminde önemli bir rol oynadığı açıktır. P a rso n s’m 1951 y ı
lında geliştirdiği toplumsal sistem kuramı açısından F reud ö n e m
liydi; Parsons, eylem kuramını aile, toplum sallaşm a ve etkileşimle
ilişkili olarak geliştirmeyi sürdürdükçe, bu etki giderek önem k a
zanm aya başladı. B u n a ek olarak, A d o r n o ’nun A y d ın la n m a’ya
dair görü şün ün gelişiminde, M a rc u se ’ün cinsellik kuram ında ve
‘yetkeci kişilik’ kavrayışının eleştirel kuram içerisinde geliştirilme
sinde F r e u d ’un önemli bir yeri vardı. M arcuse, dünyanın us aracı
lığıyla ussallaştırılmasının yersiz iddialarını açığa çıkartanın N i e t z
sche olmasından ötürü, Eros ve U y g a rlık 3ta (Eros a n d C iv iliz a
tion) N ıe tz sc h e ’yi Batı felsefe tarihindeki önemli bir d ön ü m n o k
tası olarak gösterir. M a rc u se’ün N ietzsch e yorum unda, yanlış
dünya ahlakları, ezilmişlerin varlığını haklılaştırma ve telafi etme
işlevi görürken, derebeylerinin de sahiden varolduklarının görü l
mesini engeller. Bu yanlış felsefeler, yaşam güdülerinin adım adım
yozlaşm asını, yani bizatihi insanın ç ökü şün ü d oğu rm uştur (Mar-
cuse, 1969). Böylelikle, M a rc u se ’ün çalışmalarında, m odern d ü n
yanın tek-boyutluluğun un bir eleştirisini ortaya k o y m a k için
F reud ve N ietzsch e biraraya getirilmiştir. F r e u d ’un rulıçözüm-
leme yöntemi, ö z g ü r enfo rm asyon mübadelesi kavrayışının ve
d oğru bilgi biçimlerinin ortaya çıkması düşüncesinin geliştirilmesi
esnasında H ab erm as tarafından da benimsenmiştir. H a b e r m a s ’m
eleştirel kuram ında Freudcu çözüm lem e, insanoğlunun d urum una
dair enform asyonun özgürce el değiştirmesiyle yapılacak geçerli
bir soru şturm a modeli olarak tanımlanmıştır. Freud, daha derin
bir düzeyde, R ie f ’in m odern ahlaka getirdiği eleştirinin temel çer
çevesinin bir parçasını oluşturm uştur (F ro m m , 1980). D ah a yakın
tarihlerde, Freudcu çözüm lem enin köktenci yönlerim yem den
keşfetmeye ve yerli yerine oturtm aya çalışan Althıısser ve L acan
dahil olm ak üzere çeşitli yazarlar tarafından Freudcu düşünce
kullanılmıştır (K urzw eil, 1980); am a bu yem den keşif, N ıe tz -
sche’nin d o ğru d an d o ğ ru y a yeniden değerlendirilmesine yol aç
mamıştır.
F re u d ’un görüşlerinin m odern top lu m ve cinsellik üzerine v a
rolan çeşitli bakış açıları açısından hem kuramsal hem de pratik
bakımdan kapsamlı ve temel bir önem taşıdığı aşikârdır; ama
F re u d ’un N ıe tz sc h e ’ye bağımlılığı, çağdaş toplum kuram ında he
nüz yeterince kabul edilmiş ve çözüm lenm iş değildir. F r e u d ’un
N ietzscheci ardyöresm in bu şekilde ihmal edilişi belki de F r e
u d ’un N ıe tz sc h e ’yi yadsım asının bir sonucu olabilir. Freud, kendi
bilimsel ve “ zahm etli” araştırmalarının önemmı, N ıe tz sc h e ’ mn
ruhçözümlemenin kayd a değer bir gelişimine varm ayan ıçgörü
şimşekleriyle sürekli kıyaslayıp durm uştu (Anderson, 1980). F r e
u d ’un çektiği zahmet, N ie tz sc h e ’ nin dansından çok farklıydı. F r e
ud başka başka yerlerde, örneğin R ubçözüm lem e H arek etin in Ta-
rih i’nde (H istory o f tbe Psycho-A nalytic M ovem en t), düşünsel ge
lişimini kösteklem ek istememesinden ötürü, kendisini N i e t z
sche’nin eserlerini okum a zevkinden m ahrum bıraktığını ilen sü r
müştü. Freud, 1925 tarihli ö z y aşam ö y k ü sel çalışmasında, N i e t z
sche’ nin “ önsezileri ve içgörüleri” nin genellikle kendisinin ruh-
çözüm lem ede gösterdiği başarılara k o şu t olduğunu dolaylı da olsa
kabul etmeyi sürdürm üştü. B u n dan dolayı, F reud kendi bilimini,
çalışmalarım ve nesnelliğini N ie tz s c h e ’nin sanatına, oy u n u n a ve
öznelliğine karşıt bir k o n u m a yerleştirmişti. F reu d ayrıca, N i e t z
sche’nin m uam m asının edilgen ve sapkın cinselliğiyle bağlantılı
olduğunu öne sürdüğünde, N ie tz sc h e ’ nin sö z d e eşcinselliği ü z e
rine güvenilir olm ayan çeşitli y oru m lara yaslanarak on un kişiliğini
dolaylı yold an zayıflatmış oluyordu . Ö zellikle de, N ie tz s c h e ’nin
İtalya’daki bir erkek genelevinde frengiye yakalandığını ileri sür
mesi ilginçtir.
Gerçekte F re u d ’un, N ie tz sc h e ’nin felsefesinden old u kça d ü
zenli bir biçimde haberdar old uğu besbelli. Sözgelim i, F reud 1873
ile 1877 yılları arasında V iyana U nıversıtesı’ndeyken A lm an Ö ğ
renciler C em iy eti’nin bir ü yesiydi ve burada özellikle Schopen-
hauer, W agner ve N ıe tz sc h e ’ m n eserlerim incelemişti. F r e u d ’un
yakın bir arkadaşı olan J o se p h Paneth de, B ren tan o’nun 1874 tari
hinde verdiği derslerde N ie tz sc h e ’nin felsefesi üzerine çalışmıştı.
A yrıca F reud 1900 yılının Şubat ayında, N i e tz s c h e ’nin eserlerini
satın aldığını Fliess’ a itiraf etmiştir. Son olarak, F re u d ’un, kendi
siyle çalışmak üzere 1912 yılında V ıyan a’ya gelen L o u Andreas-
Salom é’la yakın arkadaşlık k u rd uğ un a dikkat çekmeliyiz. Salom é
1882 yılının M ayıs ayında N ie tz sc h e ’yle tanışmış ve bundan kısa
bir süre sonra N ietzsche, kendisine evlenme teklifinde bulunm uştu.
Bu yaşam ö ykü sel ayrıntılar ilginç olabilir, ama ille de yaşamsal
olmaları gerekmez. B u rada dikkat etmemiz gereken nokta, F re
u d ’un ruhçözüm lem e kuramının temel varsayımlarının, Freud kli
nik deneyimlerim bir zihin, toplum ve uygarlık kuramı olarak dile
getirmeden u zu n süre önce N ietzsc h e tarafından açıkça geliştiril
miş olduğudur. N ie tz sc h e ’nin A p o llo n ve D io n y so s arasındaki ge
rilimler, çatışmalar ve ayrışmalar üzerine geliştirdiği görüşler, F r e
u d ’un cinsellik ve uygarlık arasındaki çatışma üzerine geliştirdiği
görüşleri öncelemış ve bunlara bir temel sağlamıştır. Zayıfların
gerçek öfke ve hınç duygularım yanlış bir ahlakın yaldızlarının ar
kasında gizlediklerini belirten N ie tz sc h e ’nın hınç d u y gu su n a iliş
kin çözüm lem esi, F r e u d ’un aktarma ve yüceltme üzerine görüşle
rinin kimi temellerini hazırlamıştır. Zayıflar, barındırdıkları şid
deti kam usal d üzlem de dışavuramadıklarından, sahici dışavuru
m un ikamesi olarak nevrozu ve hastalığı yaratırlar. D a h a önemlisi,
N ietzsc h e vicdan azabı (yani suçluluk) n o sy o n u n u geliştirdi ve bu
azabı, insanların içgüdüsel yaşamları ve toplum sal talepler arasın
daki çatışmayı çözemem elerı nedeniyle yakalandıkları hastalığın
kaynağı olarak değerlendirdi. N ietzsche, kendilerini dışa doğru
boşaltam ayan içgüdülerin sonuçta nevrozu ve hastalığı yaratan bir
içselleştirme süreci yoluyla içe yönlendirildiklerini savundu. Z e v
kin yadsınması, suçluluğun ve “ u ygarlık” dediğim iz şeyin temeli
haline geldi. U ygarlığın yaratılmasında suçluluğun oynadığı role
ilişkin bu tarihsel ç özü m lem eye N ie tz sc h e ’nin bulunduğu katkı,
suçluluk kültürü üzerine yakın d önem d e oluşturulan yazmlıkta
tam anlamıyla değerlendirilememiştir (Carroll, 1985). Ayrıca, N i e
tzsc h e’nin dini içgüdünün yadsınm ası olarak ele alışı ile F re u d ’un
u yg ar kısıtlanım, din ve hastalık arasındaki ilişki üzerine ge
liştirdiği görüşler arasında kay d a değer bir örtüşm e vardır. K ısac a
sı, N ıe tz sc h e ’mn insan kişiliğine ve top lum a ilişkin çözüm lemesi,
Freudcu ruhçözüm lem enın genel çerçevesini oluşturmuştur.
N ıe tz sc h e ’ mn bilgi, iktidar ve top lu m üzerine görüşleri, F ra n k
furt O k u lu ’nun ve eleştirel kuramın gelişiminde etkili olm uştur -
bu y azar grubuyla ilişkisi karm aşık olsa bile. Fran kfurt O k u lu ’ nun
N ie tz sc h e ’ye dair görüşlerinin b ü y ü k bir kısmı, (R ickert’in savun
duğu) Y em Kantçılık ile görüngübilim ci düşünce okulları (özellik
le Scheler’in ortaya k o y d u ğ u düşünceler) arasındaki tartışmaların
süzgecinden geçmiştir. Bu okulların (Klages, L essin g ve L ukacs
gibi düşünürlerin) Nietzsche yorumlarından kaynaklanan düşünsel
ürünün A d o rn o üzerinde güçlü bir etkisi olmuştur. N ie tz sc h e ’nin
m odernlik eleştirisinin Frankfurt O k u l u ’yla ilişkisi kabul edilmiş
olsa da, bu ilişkinin değerlendirilmesi bir ölçüde yüzeysel kalm ış
tır. Ayrıca, bu eleştirel okulun temel metinlerinden biri olan ve
Horkheim er ile A d o r n o ’nun birlikte yazdıkları A ydınlanm anın D i
yalektiği vAt (D ialectıc o f E nlıghtenm ent) N ie tz sc h e ’nin geniş ö l
çüde alıntılandığma dikkat çekmeliyiz. A do rn o N ietzsc h e’den açık
ça ve d oğrud an bir biçimde etkilenmiş olsa da, biz burada, eleştirel
kuramcıların N ie tz sc h e ’yi kullanma yordam larının, aslında, N i e t
z sch e’nin m odern toplum çözüm lem esi açısından taşıdığı önemi
azalttığım ve çarpıttığını savunuyoruz. Yani, eleştirel kuramcılar,
N ıetzsch e’nm ussal düşünceye karşı fizyolojinin ve soybılımm ba
kış açısından ya da daha doğrusu gündelik dünyadaki toplumsal ci
simleşmeden hareketle yönelttiği güçlü eleştiriyi kabul edemediler.
N e var kı, ahlakı toplum sal hayatı serimlerken başvuracağım ız
eleştiri türüne en çok yaklaşan kişi özellikle estetiğe ilişkin g ö r ü
şüyle A d o r n o ’dur. Kitapta, A d o r n o ’nun yazılarına ayrıntılı olarak
sürekli gönderm e yap m ıyorsak; bunun nedeni, eleştirel A d o r n o
yorum larından çok, genel toplumbilim sel sorularla ilgilenmemiz-
dır. A d o r n o ’nun estetik anlayışı bir ölçüde yapısalcı kalıyor ve
toplumsallığın yaratıcılığından ayrılıyorsa da, biz bu yaratıcılığı
kendi m addi ve pratik temeli çerçevesinde serimlemeye g irişiy o
ruz. Bizim burada serimlemeyı arzuladığım ız toplum sal tutum lar
m odernliğin tutumlarıdır. N ietzsc h e üzerine varolan m odernist
bakış açısı içerisinde toplum sal tutum lar beğeninin, m o d a hareket
lerin ve sanatın tutumlarıdır. A d o r n o ’ nun estetik kurtuluşu son
tahlilde - N ie t z s c h e ’nin eleştirisine karşıt o la ra k - bir y ü k se k kül
tür arayışı olarak kalm aya devam eder. B u n dan dolayı bu estetik
asla toplumsal hayatın duyarlılıklarında ve pratiğinde zemin bula
mamıştır.
W eber’in, F r e u d ’un ve A d o r n o ’nun düşüncelerinin gelişiminde
N ie tz sc h e ’ mn derin bir önemi o ld uğu nu öne sürm üştük. Ayrıca,
bu etkinin, başka şeylerin yanı sıra kendi özgünlüklerini ve N ie tz -
sche’den bağımsızlıklarını vurgulam aya çalışan düşünürler tarafın
dan ya gizlendiğim ya da bastırıldığını iddia ettik. Gelgelelım, s a
vaş sonrası dönem de N ie tz sc h e ’nın yeniden canlanışına tanık o l
duk. B u yem den canlanma Sartre’m yazıları aracılığıyla v a ro lu ş
çulukla birlikte bo y atmış ve H e id e g g e r’in felsefi çözüm lemeleri
yoluyla da görüngübilim in etkisi altında gerçekleşmiştir. K a u f-
m an n ’ın (1974) dikkatli ve d u y g u d a ş yorum ları, N ie tz sc h e ’ye d u
yulan felsefi ilgiyi uzu n bir süre bo yunca canlı tuttu. İngilizcenin
konuşulduğu bağlam içerisinde, H o llin g d ale’m (1973) ve Stern’in
(1979) çalışmaları da N ietzsc h e yorum larına yararlı bir şekilde
rehberlik etmiştir.
Gelgelelim, N ie tz sc h e ’nin çağdaş toplum bilim üzerindeki et
kisi, hem F ransız yapısalcılığının gelişimiyle hem de bu gelişime
gösterilen tepkiyle yakından ilişkilidir. N ıetzsche’mn felsefesi, M ic
hel Foucault’ nun yanı sıra Maurice Blanchot, Jac q u es Derrida,
Pierre K lo sso w sk i, Philippe L acou e-Labarth e, Je an - L u c N a n c y ve
Bernard Pautrat’ nın düşünsel gelişimlerinde önemli bir rol o y n a
mıştır. N ie tz sc h e ’nin düşüncesinin çeşitli boyutları çağdaş Fransız
felsefesinin gelişimi açısından önemliydi. B u boyutlardan birincisi
N ie tz sc h e ’nin di! ve düşünceyi eğretileme olarak çözüm lemesidir.
N ie tz sc h e ’ nin gerçekliğin özüm senm esınde dile verdiği önem ve
dilbilgisi çözüm lem esi, dil ve söylem e ilişkin ayrı bir Fransız anla
yışının gelişimine katkıda bulundu. B un un başka bir boyutu,
N ie tz sc h e ’nin gerçekliğin çözüm lenm esi açısından bakış açısı ü z e
rine yaptığı vurgunun bariz göreciliğidir. İkincisi, N ie tz sc h e ’nin,
bizzat usavurm an m kendi eğretılemelı niteliğim serımlerken u s
çuluğun sözde iddialarına getirdiği derin eleştiridir. N ie tz sc h e ’ nin
eğretileme çözüm lem esi, F ransız top lum düşüncesindeki gelenek
sel olguculuğun temeli olan K artezyen [Descartesçıj usçuluğun
reddine temel sağladı. Fransız toplum kuramcıları, N ie tz sc h e ’ nin
düşüncesinin bu iki boyutu içerisinde, hem M a rx ’ in düşüncesinde
hem de Marxçi yapısalcılıkta mevcut olan belirlenimciliğin önemli
ve özenli bir eleştirisini geliştırebildiler. Fransız toplum kuramı
belirlenimcilik ve olguculuğa karşı, sanayi toplum larm ın araçsal-
ussal temelinin eleştirisi olarak beden ve arzuya yöneldi. F ra n sa ’da
top lum kuramının belli başlı unsuru olarak Marxçılığın ç ö k m e
siyle birlikte, N ietzsc h e hem kapitalizmin hem de devlet s o s y a
lizminin ardında yatan usçu varsayım ların derin bir eleştiricisi ola
rak giderek daha öne çıktı. N ie tz sc h e ’nin etkisi ç ok sayıda Fransız
düşünüründe ortaya çıksa da, bu etkileri özellikle Foucault, D e r
rida ve D e le u ze ’ün eserlerinde görebiliriz (Allıson, 1977).
F o u c au lt’nun çağdaş toplum bilim e katkısı derin ve önemli o l
muştur. Foucault bilim, felsefe ve sanat üzerine farklı tarihsel ve
bilgikuramsal görüşlerin geliştirilmesinde de önemli rol oy n am ış
tır. Böylelikle, kısmen Fransız felsefesinin çağdaş toplum kuramı
üzerindeki etkisinden kaynaklanan N ie tz sc h e ’ye yönelik to p lu m
bilimsel ilginin yeniden canlanışı, bir bakım a dolaylı bir canlanma
olmuştur. Sözgelimi, Foucault, N ie tz sc h e ’ye yaptığı gönderm eler
de genellikle bir ölçüde ihtiyatlı o lm uşsa da, onun bakış açısının ve
felsefesinin çeşitli boyutlarını benimsemiştir. F o u c a u lt’ nun soy-
bilim ve kazıbilim kavrayışlarını geliştirmesi, N ie tz s c h e ’nin tarih
ve felsefeyi ele alış tarzıyla ilgilenmesinin d o ğru d an son u cud ur
(Rorty, 1986). F ou cau lt tarihin tutarsız ve olumsal old u ğ u n u sa
vunup ereksel gelişimden y o k su n old u ğu ilkesini benimsemişti.
B u n dan dolayı, tarihi bize aşina kılmaya çalışan tarihçiler, ussal
olm ayan ve yabancı şeyler üzerine ussal bir dü zen dayatarak, ba
sitçe y ap ay bir söylenbilim inşa etm ektedirler (Turner, 1985c).
Foucault bu savların gücünü, usun bakış açısından usdışı hakkında
y az m a sorununu saptadığı delilik çözü m lem esind e sergiledi. G e l
g eldim , bu kitapta öncelikle F o u c a u lt’ nun bedene dair ç ö zü m le
mesiyle ve disiplin, cinsellik, toplum sal denetim ve b iyo-sıyaset
çözüm lem esini geliştirirken N ıe tz sc h e ’den yararlanm a yord am ıyla
ilgilenmekteyiz.
Bilgi ve iktidar arasındaki karşılıklı ilişkinin bir çözüm lem esi
olan F o u c au lt’nun top lum kuramının çekirdeği ayrıksı bir biçimde
Nıetzschecıdir. H e m bilgi hem de iktidar, nüfus ve birey olarak
düşünülen beden üzerine yoğunlaşır. Aslında, F o u c a u lt’nun disip
lin çözüm lemesinde, beden özgül bir şekilde iktidar ve bilginin
m odern biçimlerinin sonucudur. İnsan bedeni tıbbi iktidar ve bil
ginin karm aşık tarihinin bir sonucudur, tıbbi söylem in ve k u r a m
ların bir eseridir. D a h a sonra göreceğim iz üzere, F o u c a u lt’ nun ç ö
zümlemesinin bir sorunu, bizim toplumsal düzenlem e ve denetime
karşı cisimleşmenin esnekliğine ve bedensel direnişine dair bir k u
rama gereksinim im iz varken, onun çalışmalarında bedenin basitçe
toplumsal süreçlerin edilgen alıcısı ve bılgi/ıktıdarın ürünü o lm a
sıdır (Lash, 1984). O y s a bizim etkm bir cisimleşme kuram ına g e
reksinim im iz var. Bu çalışmada, deneyimin güçlü söylem ler tara
fından katı bir şekilde belirlenmesine öncelik tanıyan F o u c a
ult’nun bedene yaklaşımında kendisini gösteren yapısalcılık kalın
tısını reddetmeyi arzuladığım ızdan ötürü, y o ğ u n karşılıklılık d ü n
yası ile toplumsal deneyim arasında canlı beden aracılığıyla g er
çekleşen ilişkilere özel bir ağırlık verm ekteyiz.
N ie tz sc h e ’nın beden, bilgi ve iktidar felsefesi D errida gibi y a
zarları da önemli ölçüde etkilemiştir. D e rrid a’nın N ietzsc h e y o
rum u, u sçuluğun cüretkâr çıkarımlarını ve edebiyat eleştirisinin
varsayım larını y ap ısö küm e almaya çalışan daha b ü y ü k bir tasarı
nın bir parçası olarak görülebilir. D errida’nın yorumbilgisel y oru m a
karşı saldırısı, M ah m u zlar, N ietzsch e’nin Ü slûpları (Spurs, N ie tz
sche’s Styles, 1979) başlıklı kitabında N ıe tz sc h e ’den alıntılanan bir
fragm ana ilişkin y o ru m u n d a açıkça görülebilir. D e rrid a’nın oyun-
cul y o ru m u n u n gayesi, ilışkilendırme ve bağlamsalcılığa ilişkin
tüm olağan uzlaşımları sorgulamaktı.
D eleu ze ve G u a ttari’nin, önemli bir arzu kuramının taslağım
çıkardıkları O id ip u s karşıtı (1977) çalışmalarında N ie tz sc h e ’nin iş
gal ettiği önemli yere de dikkat çekmeliyiz. M e rleau-P o n ty’yi iz
leyen D eleuze, biyolojik gerçekliğin m addi yorum larına karşı b e
denin görüngübilim inin önemini vu rgu lam ak amacıyla, organsız
bir beden kuramı geliştirme girişiminde bulundu. Bedenlerimiz ve
bedenlerimizi yaşantılam am ız arzu sorunu etrafında döner; D e
leuze işte bu düşünceden yola çıkarak, kurum laşm ış denetim kar
şısındaki direniş ve muhalefet hakkında belli düşünceler gelıştıre-
bildi. Fou cault’nun üstü kapalı, edilgen beden görüşüne karşı; D e
leuze (1983) arzunun barındırdığı güçlerin önemini vurguladı.
M arxçı kuram , bildik bir biçimde kapitalist üretimin toplumsal
süreçlerinin ya d o y u rd u ğ u ya da yadsıdığı gereksinim ler sorunu
üzerinde yoğunlaşırken, Fransız toplum kuramı bir kurum sallaş
mış u y u m luluk ve araçsal ussallık dünyasındaki eleştirel ilkeler
olarak arzu ve haz üzerinde giderek daha çok durmuştur. H eid eg-
ger’in tutucu görüngübilim ı, Foucault ve D errıd a’nm eleştirel d ü
şünceleri, kökenleri N ie tz s c h e ’nin devlet iktidarının hizmetindeki
araçsal-ussal düşüncenin dar sayıltılarmın reddi çerçevesinde m o
dernliğe verdiği yanıtta bulunan bir tasarının geliştirilerek açılması
olarak görülebilir. N ietzsc h e m odern dünyanın, çeşitli şekillerde
betimlemekle birlikte öncelikle nihilizm [yoksayıcılık] etiketi al
tında ifade ettiği bir bunalım içmde olduğunu saptamıştı. Bu b u
nalım, çağdaş F ransız top lum kuramının çıkış noktası oldu (Me-
gill, 1985); düşünce ve toplum d aki bu bunalım, m odern açmazların
emsalsizliğini anlamak açısından oldukça önemlidir.
N ie tz sc h e ’nin top lum felsefesinin yeniden canlanması ve onun
eğildiği sorunlara duyulan ilginin artması, hem toplum d ü şü n c e
sindeki yeni bir yönelimin -t o p lu m sa l biyolojinin olgucu y o r u m
larına karşıt olarak bedenin sahici bir toplum sal y o ru m u n a doğru
bir yön elim in- bir parçası, hem de çağdaş to p lu m u n örgütlenm e
sinde görülen biyo-siyaset sorun una yönelik yeni bir yönelimin
bir uzantısı olabilir. B u yem d en canlanma, aynı za m an da p ost-m o-
dernizmin daha geniş toplum sal koşullarının da bir sonucudur.
N ie tz sc h e ’ nm bu yeniden d oğu şu , özellikle beden toplum bilim ine
giderek artan ilgi açısından önemli oldu: Bedenin S iy a sa l A n a to
m isi (Political A n atom y o f the Body, A rm stron g , 1983), U y g a r B e
den ( The C iv iliz ed B o d y , F reund, 1982), B ilg i G ö vd eleri (Bodies
o f K n ow ledge, Fludso n, 1982), Bedenin V arlığı Yeniden H a tır la
m ası ( The B o d y ’s R ecollection o f Being, Levin, 1985), Beş Beden
(.Five Bodies, O ’Neill, 1985), Beden ve Toplum ( The B o dy a n d S o
ciety, Turner, 1984) ve Ü rkek Y alnız Beden ( The T rem ulous P ri
v ate Body, Barker, 1984). Bedene duyulan İlgının bu yeniden c an
lanışı, kısmen tıp ve toplum sal biyolojideki olgucu beden ç ö z ü m
lemesinden duyulan belli bir kuram sal düşkırıklığının bir y an sı
masıdır, ama aynı za m an da geleneksel eylemlilik sorunu çerçeve
sinde eyleyenin doğasına ilişkin büyüyen bir tartışmayı da yan sı
tır. Bu ilginin kökenleri karm aşık ve bir o kadar da çeşitlidir; F ra n
sız bağlamı içerisinde, Sartre’ın eserleri bu bakım dan önemli o l
muş, g elgeld im onun eserleri de H e id e g g e r’in felsefesinin etkisini
yansıtmıştır (Warnock, 1965). Biyoloji ve toplum sal cisimleşme
çözümlemesinin , doğa, insan doğası ve biyolojik alınyazısı n o s
yonlarına yönelik feminist eleştirinin bir sonucu olarak da önem
kazandığı aşikârdır. B u feminist eleştiri, felsefi insanbilimdeki belli
konulara, yanı anatomi, kültür ve toplumsal roller arasındaki iliş
kiye yeni bir yönelim kazandırdı. Sonuçta bu tartışmanın, bir kişi
nin ne olduğu sorunuyla, yani bir kişi olmanın sürekli bir deneyim
olan toplumsal cisimleşme deneyimini içerip içermediği sorunuyla
önemli bir ilişkisi vardır.
D ah a geniş bir toplumbilim sel çerçeveden bakıldığında beden
sorunu, yeni hazcı tüketim etiğinin bedensel zevkler üzerinde y o
ğunlaştığı m odern toplum lardakı tüketim ve üretimin niteliğindeki
değişimlerin bir sonucudur. Bun a ek olarak, toplum un nüfus yapı-
G ır ı§
İÇ İN D E K İL E R T A B L O S U
B ir T a s l a k
K üçük Şeyler Ö ğ r e t is i
Şey lerd e zo ru n lu olanı gü zel o la rak kabul etm eyi gid erek
daha çok öğ ren m ek istiv o ru m ; o zam an, şeyleri gü zel k ı
lanlardan biri olacağım . A m or fati: Bun dan b öy le benim a ş
kım bu olsun! (G S, pasaj 276).
G iRiş: T o p l u m b i l i m G e l e n e ğ i
N o s t a l jik Pa r a d ig m a
T o p l u m b i l i m i n n o st a ljiy e da y a lı s ö y le m in i a n l a y a b il m e k için,
ilkin n osta lji k a v ra m ın ın tıb b i tarihini ele a lm a m ız gerek ir. N o s
talji, k a riy e rin e “ sü rekli k ed erli o l m a h a h ” ( trıstıtia) y a d a “ i s t e k
s i z l i k / k a y ı t s ı z l ı k ” (a k e d ia ) o la ra k b etim len en çeşitli m e la n k o li b i
çim lerin i y a şa n tıla y a n y a l m z k eşişle rin ahlaki s o r u n u o l a r a k b a ş
ladı (J a c k s o n , 1981; M c N e i l , 1932). K e ş iş le r in ve a y d ın la rın bir
de rd i o la ra k nostalji, d u y g u ek s ik liğ iy le ve e t k in lik le rd e n el etek
ç e k m e y l e b ağdaştırıld ı. B u d e r d in ça re si ib ad e t v e a d a n m ış l ığ m
arttırılm ası, y a n ı d in sel sa d a k a t in y e n ile n m e siy d i. N o s t a l j i k eğ ili
m in e d e b iy a t ta en sivrilen ö r n e ğ i H a n ı l e t ’tı. S h a k e s p e a r e ’ in H a m
let k a ra k te rin i, 1586 y ılın d a M elan koli Ü zerine B ir D e n e m e ’ yi (A
Treatise o f M elancholic) y a y ı m l a y a n T i m o t h y B r ı g h t ’ ın bir tıp y a
zıs ın a d a y a n d ırd ığ ın a dair kanıtlar var (W ilson , 1935). H a m le t’m
O i d i p u s k o m p le k si v e cin sellik b u n a lım ı dahil o l m a k ü z e r e m o
d e rn k ü ltü r ü n b ir ç o k b a şa t izleğini s e r im le m e sin d e n ö t ü rü , H a m
let k a ra k te ri d a h a so n ra la rı m o d e r n l i k s o r u n u y l a y a k ın d a n ılinti-
lendırıldı. H a m l e t ’e g ö r e dil ve şe y le r a ra sın d a b ir g e d i k o l u ş m u ş
o l m a s ın d a n ö t ü rü , o n u n b u n a lım ı a y n ı z a m a n d a bir dil b u n a l ı
m ı y d ı ve bu d u r u m o n u n “ sö z c ü k l e r , s ö z c ü k le r , s ö z c ü k l e r ” diye
y a k ın ı ş ın d a ifadesin i b u lm a k t a d ır. A y r ıc a , H a m l e t ’ın b u n a lım ı rol
y a p m a s o r u n u y l a da ilintiliydi; o n u bir g e rç e k lik d u y g u s u n d a n
u z a k l a ş t ır a n çeşitli roller ve g ö r e v le r y ü k l e n m e y e z o rla n m ıştı. M e
la n k o lin in k en dini g iz le m e y le , b a ş k a kim lik lere b ü r ü n m e y le ilintili
o l d u ğ u y ö n ü n d e k i d ü şü n c e , tam ifad esin i 1621 y ılın d a R o b e r t
B u r t o n ’ m M elankolinin A n ato m isi ( The A n atom y o f M elancholy)
adlı y a p ıtın d a b u ld u (S k u lta n s, 1979). Ö z e t o la ra k , n o sta ljiy e y a
k a la n m ış m e l a n k o l ik hasta, gerçekliği dille y a d a p ratik le ba şe d i-
l e m ey en bir y a n ıls a m a o la ra k y a şa n tıla m a s ın d a n d o la y ı, artık ken-
dişini d ü n yad a rahat hissedemez. D ah a önce g ö rd ü ğ ü m ü z gibi, bu
terim tıbbi ç ö züm lem ed e ilkin on yedinci yü zyıld a Johannes H o
fer tarafından kullanılmıştı. M o d ern insanların oynadıkları t o p
lumsal rollerde kendilerini rahat hissetmemelerinden ötürü, bu in
sanların dünyad a artık yuvalarında olmadıklarını söyleyebiliriz; acı
veren yuvasızlık duygusu olarak nostaljinin daha çağdaş anlamının
temeli budur.
N o stalji tıp tarihinin bir parçası olmasına karşın, bu kavramı
işe yarar bir biçimde toplum bilim e egemen olan bir nostaljik p a ra
digm a no syonuna dönüştürebiliriz. Bu paradigmanın belli başlı
dört bileşeni vardır. Birincisi, tarihin bir çöküş ve yitirme olarak
görülmesidir; dünyanın insana yu va olduğu bir altın çağdan u z a k
laşma düşüncesi sö z konusudur. T op lum sal erekselliğin ters yönde
çalıştığı düşünülür; m odern kuram ların daha önceki ilerleme ve
gelişmeden saparak gerilemeleri sö z konusudur. N ostaljinin bu
kötüm ser öğesi geleceğin yalnızca ç ö k ü şü n bir devamı değil, şid
detlenmesi olacağını öne sürm esinden ötürü, bireysel düzeyde bu
tarih bir keder ve um utsuzluk tarihidir. T op lum kuramında bu ke
der duygusu, W eber’in yazgı toplumbiliminde öne çıkıyordu (T ur
ner, 1981); çünkü Weber, geleceğin, buzlu karanlığın kutup gecesi
olacağını söylemişti. E. Troeltsch, tanrıbilimcılerm 1896 yılında
E isenach’daki bir toplantısında “ baylar, her şey sendeliyor” d e
m ekteydi (H ughes, 1959).
N o sta ljik paradigm anın ikinci bileşeni, bütünlüğün ve ahlakı
kesinliğin yitirildiğı d uygusudur. Tarih, bir zamanlar toplumsal
ilişkilerin ve kişisel deneyimin birliğini sağlamış olan değerlerin
çöküşü olarak görülür. B u nostaljik izlek, kapitalist endüstrileşme,
kırsal cemaatlerin çöküşü, bilimsel bilginin serpilmesi ya da t o p
lumsal yapının giderek farklılaşması ve karm aşıklaşm ası gibi birta
kım çok yıkıcı toplum sal süreçlerin her şeyi kaplayan dinsel ve
kutsal değerler kubbesini zayıflattığına vurgu yapan güçlü bir
dünyevileşme kuramı içerir. Birbiriyle rekabet eden ve çatışan d e
ğerlerden ibaret bir d ü n yad a yaşıyor olm am ızdan ötürü, bir kim
senin kendisini ahlakı bir hayat şemasına ya da toplumsal gerçek
liğe dair genel bir felsefeye bağıtlaması ç ok zordur. N i s b e t ’in sa
vu n du ğu gibi, bu bakış açısının klasik toplum bilim deki başlıca
yandaşı, Toplum da Işb ö lü m ii’nde ( The D ivision o f L a b o u r in S o
ciety) toplumsal yapıların mesleki ayrım laşm a yoluyla d ö n ü şm e si
nin kuramsal bir açıklaması olarak m ekanik ve organik dayanışm a
arasındaki temel bölünm eyi sunan D u rk h e im ’dı. M ekan ik d a y a
nışmanın ahlaki tutarlılığı, yerini ortaklaşa bilincin genel olarak
zayıfladığı ve toplum sal u zam bo yu nca dağıldığı daha karm aşık ve
belirsiz bir karşılıklılık dünyasına bırakmıştı. D urkheim , bu çalış
m asında toplum sal birliğin olanaklılığı k o n u su n d a görece p ek kay-
gılanm ıyorduysa da, bu toplumbilim sel kesinlik 1912 yılında D in
sel H a y atın T em el B içim leri’m ( The E lem en tary Form s o f R eligou s
L ife) yayımladığında ve daha sonra, Birinci D ü n y a Savaşı’ nın b a ş
lamasıyla toplumsal birliğin temeli olarak milliyetçi simgecilik ve
toplumsal rıtüel sorununa eğildiğinde y o k olmuştu. Ahlaki birliğin
yitirilmesinin sonucu, ahlak öğretisindeki aşırı görecilik ve felsefe
deki genel perspektıvızm sorunu tarafından nitelenen bir d ü n y a
dır. W eber bu dünyayı, m odern dünyayı felsefi çerçeveler arasın
daki çözüm e kavuşturulam az bir sürekli çatışm anın dünyası ola
rak görm esinden ötürü, çoktanrılı bir d ü n ya olarak betimlemişti.
N o sta ljik paradigm anın üçüncü boyutu, bireysel özerkliğin
yitirilmesi ve sahici toplum sal ilişkilerin çökmesidir. Ahlakı birli
ğin yitirilmesi g ö z önüne alındığında, birey yavaş yavaş kendisini
zayıflatan ve bir bürokratik devlet tahakküm ü dünyasında boğan
m akro-toplum sal süreçlere ve kurum lara terkedilir. Bireyin d enet
lenmesi ve özerkliğin yitirilmesine ilişkin bu ızleğın birkaç d ü şü n
sel kökeni var. Sözgelimi, tüm toplum sal gelişmeyi bireysel ö z e r k
lik ve ahlakı tutarlılığın yadsınm ası olarak gören J-J. R o u sse a u ’dan
başlayan belirgin bir gelenek vardır. D o ğ a d urum undaki (“ tek ba
şına, tembel ve her zam an tehlikeyle karşı karşıya” olarak betimle
diği) özerk y ab an ı m oda, kam u oyu ve kötü niyetli söylentilerin
tahakküm ü altında olduğunu d üşündüğü u yg ar toplum daki kentli
bireyle karşılaştıran R o u sse a u ’ydu. Bireyin toplum sal bürokratik
ilişkilere giderek daha fazla tabı kılındığını belirten bu anlayış,
Weberei toplum bilim de şimdilerde iyice ünlenen demir kafes eğ
retilemesiyle kavramsallaştırıldı. M o d ern toplum u, parçalanmış bı-
reyin araçsal ussallığın sapkın mantığına tabı kılındığı yönetuer.
bir d ü n ya olarak tasvir eden eleştirel kuramcılar bu geleneği d ev
ralmıştır. A d o r n o ’nun “ yönetilen t o p lu m ” n o syon u (Jay, 1984) ::e
F o u c au lt’nun carceral (kapatm a) n o syon u arasında önemli bir iliş
ki bulunm aktadır. Burjuva kapitalizminin işbölüm ünün disiplinin
tahakküm ü, bürokrasinin yaygınlaşm ası ve kişilerin D evlet tara
fından denetlenmesinin bir sonucu olarak sahici bireyi zayıflatır
ken bir ideoloji olarak bireyciliği ürettiği, toplum bilim içerisinde
savunulagelen bir savdır. G ü n ü m ü z top lum düşüncesinde, m ah
remiyeti tehdit eden kapsamlı bir bürokratik yapının giderek daha
fazla denetlediği ve tahakküm kurduğu bir dünyad a yaşıyor o ld u
ğ u m u z anlayışına yaygın bir şekilde önem verildiğine kuşku yok.
N o sta ljik paradigmanın son bileşeni, yalınlığın, kendılığınden-
liğın ve sahiciliğin yitirilmesi duygusudur. Birey yalnızca yönetim
bazında değil, aynı zam anda d u yg u n u n öz erk dışavurum unu en
gelleyen davranışa yönelik belli mikro-ahlaklar bazında da d e
netlenir. Bir m akro-çatışm alar ve şiddet d ünyasın da yaşıyor olsak
bile, gündelik hayat güçlü, tutkulu duygulanımları yadsıyan ve en
gelleyen h ab itu s’un mıkro-ahlakları tarafından dolayım lanıp d ü
zenlenir. Bun a göre birey, tüketim kültürünün giderek egemen
hale geldiği dünya tarafından güdüm lenıp yönetilen belli yapıp
etme biçimlerince denetlenir. N o r b e r t E lıa s’m çalışmasında, u y
garlaşm a sürecinin, bir gündelik davranış adabı aracılığıyla yabanıl
duyguları nasıl d önüştürd üğüne ilişkin bir açıklama vardır. D ü n y a
kapsam lı bir ahlaki tutarlılıktan y o k su n olsa da, güçlü libidinal
duyguların dışavurum unu yadsıyan belli gündelik pratikler söz
konusudur. S. Mennell H e r Türlü Yeme İçm e A d a b ı’ndz (A li M an-
ners o f Tood, 1985) yem ek konusundaki ilkel oburluk ve b a şıb o ş
luğun yerini, iştahın uygarlaştırılması yolu yla iyi yem ek yeme be
ğenisinin yeşertildıği inceltilmiş görgü ye ve kişisel kısıtlanıma n a
sıl bıraktığını gösterir. T op lu m sal düzen genel ortaklaşa pratiklere
ve ahlaki şemalara değil, deneyimi bireysel özerklik sağlamaksızın
bireyselleştiren gündelik davranış hakkındaki birtakım bölük p ö r
çük varsayım lara dayanır. F reud cu terimlerle söylendiğinde, t o p
lumsal ilişkilerin id ’in düzenlenmesini ve libidinal güçlerin cenet-
I
!
A lm an N o s t a l ji U y a r la m a si
M i c t iE L F o u c a u l t ve M o d e r n iz m
D in s e l -A h l a k i Sorun ve P o st -m o d e r n is t B u n a l im
N o s t a l jin in E l e ş t i r İs î
İd e o l o ji, A h l a k ve D eğerler
B il im s e l O lm a r .- i.v Ç ik m am \ So x l 'ç l a \ d i r i l m a s i
G İR İŞ : M A D D E C İL İK VE. D O Ğ A
N i e t z s c u e ’n İ n B ed en î
H in c in T a r Ii i e M a x S c h e l e r
G er çekllğ / \ T o plu m sa l. K u r u lu şu
G ö r ü n g ü b İ l İm c î l e r e K a r ş i N ie t z s c h e
G İRİŞ
N ie t z s c h e M î r a s i
B ir e y s e l l ik , Ö z n e l l ik ve M o d e r n l ik
H e m N i e t z s c h e h e m de W eb e r, g id e r e k d e vlet b ü r o k r a sisin in
t a h a k k ü m ü n e giren m o d e r n h ay atın t o p lu m s a l k o şu lları altın d a b i
re y sellik ve b ire y c ilik s o r u n u y l a ilg ilen m e k te y d i. N i e t z s c h e ’y e
göre, “inanç insanı” sözcüğün tam anlamıyla bağımlı adam olarak,
kendisini bir amaç olarak ortaya koyam ayan, yani ahlaki bir varlık
olarak göremeyen bir insan olarak görülmeliydi. N ietzsche’ye
göre her inanç biçimi kendi içinde, kendini yadsımanın ve kendine
yabancılaşmanın bir dışavurumuydu. Üstelik, Nietzsche birçok
insan açısından düzenleyici ya da yabancılaştırıcı bir gücün (zor
lamanın bir aracı olarak) hayatta kalm ak için zorunlu olduğunu
savunuyordu, işte burada, bir inanç mahkûmu; pek çok şeyi gö r
meyen, her konuda önyargılı, bütün değerlerde katı ve zorunlu
merceklere sahip bir hakikat düşmanı olarak modern insan doğar.
Nietzsche kayıtsızlığın bireyciliği ile soylu yaşamın bireyciliği ara
sında ayrım gözetir. Bu ayrım, bir ölçüde, Alexis de Tocqueville’in
Amerikan toplumundaki eski ve yeni bireycilik arasında yaptığı
ayrıma benzer (Eden, 1983). N ietzsche’nin Tocqueville’in arzulu
bir okuyucusu olduğunu ve onun Amerikan demokrasisi ve halk
kültürünün eşitleştirici güçleri bağlamında yürüttüğü bireycilik
tartışmasından açık seçik etkilendiğini anımsamakta fayda var. Bi
rey ve bireyleşme sorunu Nietzsche’nin düşüncesinin sürekli bir
ızleğıydı. Nietzsche iyinin ve Kötünün Ötesinde (Beyond Good
and Evil), “insanın hayvansallaştırılması” diye tanımladığı, birey
lerin tek bir biçim altında toplumsal olarak eşitlenmelerinden söz
ediyordu. Bu durum, soylu insanı ne olduğu belirsiz bir sürünün
değerlerine zorla itaat ettirecekti. A ynı eleştiri, bütünlüğün y iti
rilmesiyle birlikte bireyleşmenin Apolloncu kültürün bir boyutu
olduğu Tragedyanın Doğuşu nda ( The Birth o f Tragedy) da ortaya
çıkar. Bu konu, aynı zamanda ahlak ve din üzerine daha sonraki
eserlerinde Kant’ı reddedişinin bir parçasıydı.
W eber’in sorumluluk eksenli bireycilik ideali, endüstriyel ka
pitalizmde yeni düzenlenmiş olan bireycilikten kaynaklanan
olumsuz öğeleri etkisizleştirmek için yaratılmıştı. W eber’in so
rumluluk idealine bu denli inatla ve güçlü bir şekilde başvurmuş
olması gerçeği, onun kuramların korunmasına duyduğu ılgının al
tım çizerken; hem Nietzsche hem de Tocqueville bu bireyciliğin
tamamen modern kuramların durum uyla ve bu toplumsal dem ok
rasi tarafından bireylere sağlanan rahatlıkla bağlantılı olduğunu
düşünüyordu. W eber’m modernlik tasarısının kendi nihilizmini
yadsıması ve nihilizm tehdidine karşı modern kuramların anlamlı
lığı üzerinde durması; bireyciliği ancak mesleki görevlerin çılecı ic
rasıyla erişilebilecek sonul bir refah durumu olarak yeniden inşa
etti. İşte tam da bu noktada, W eber’in sonul uzlaşımı hedefleyen
hayat istenci, eşzamanlı olarak hem Nıetzsche’yle birlikte hem de
Nietzsche’ye karşı yazılan bir toplum kuramının mşasıydı. Bu. en
bariz şekilde W eber’in ik tis a t v e Toplum ’undz. (Econom y an d
Society ) görülen, Nietzsche’nin felsefesinin tersine çevrilmesi d oğ
rultusundaki üstü kapalı stratejinin bir parçasıydı. Hem faşizmden
hem de sosyalizmden sonra uzun süre ayakta kalacak olan demir
kafesin inşası, kayıtsızlık bireyciliği yo luyla sorumluluk birey
ciliğinin köklerinde temellendirilen bir toplumsallığın inşası olarak
görülmek zorundaydı. Weber, Nietzsche’ye muhalefet etmek üze
re Kant’la ittifak kurmuştu.
W eber’in toplumbilimindeki gerilimler ve çelişkiler dört top
lumsal eylem türünü ayırdığı İk tisat ve T oplum ’dz açıktır. Bunlar
araçsal-ussal eylem, değersel-ussal eylem, duygulanımsal eylem ve
geleneksel eylem türleriydi. W'eber’in savunduğu gibi, duygula-
nımsal ve geleneksel eylem, anlamlı bir şekilde yönlendirilmiş e y
lem ile basit davranış arasındaki sınır çizgisinde yer alır. Bu a y
rımdan hareketle, W eber’in eylem kavramını görece özbilinçlı
olan, özgül amaçlara yönelmiş, insan öznelliğim ve anlam atfet
meyi içeren etkinlikler için kullanm aya çalıştığını görebiliriz. E y
lem, özünde, bilgi ve niyeti içeren amaçlı eylemdir. W eber’e göre
geleneksel eylem “kökleşmiş alışkanlığı” içeren eylemdir (ES, c.l:
25). Benzer şekilde, duygu yüklü etkinliği içeren duygulanımsal
davranış da gerçek amaçlı eylemin sınırındadır, yani üzerine düşü
nülmeyen davranış ve özbilinçlı amaçlılık arasındaki sınır çizgi
sinde yer alır. W eber’in bizzat belirttiği gibi, bu konumun tuhaf
lığı, gündelik dünyadaki eylemlerin genel olarak alışkanlığa dayalı,
rutin, düzenlemelere bağlı ve üzerine düşünülmüyor olmasından
kaynaklanır. W eber’in yorumlayıcı eylem toplumbilimindeki dav
ranış, eylem, etkileşim ve anlam arasındaki ilişki birçok felsefi tar
tışma ve eleştirinin hedefi olmuştur (Habermas, 1984; Schutz,
1971). Bizse, W eber’in ussal eylem tanımının gündelik dünyanın
çözümlenmesini engellediğini savunuyoruz.
W eber’in kendi tanımları uyarınca gündelik dünya, bir ölçüde
bir eylem toplumbiliminin ilgilerinin dışında y e r aldığından ötürü,
gündelik hayat yorum cu toplumbilimin pek az anlamlı olacağı bir
alandır. W eber’in ussallıkla donanmış ahlaki bir eyleyenin etkinliği
olarak eylemin anlamı ve eylem içm anlam üzerine katı görüşü,
böylece gündelik dün yayı davranışçılığın yaklaşımına daha uygun
bir görüngü olarak bir kenara bırakır. Sıradan insanların gündelik
dünyası b üyük ölçüde alışkanlık, gelenek ve duygunun egemenliği
altındaki bir uzamdır; oysa W eber’in eylem ve yorum cu toplum
bilim anlayışı oldukça sınırlı bir insan eyleyenler silsilesi için, yani
kendilerini gündelik alışkanlığın düşünme yoksunu batağından
çekip çıkarmayı beceren eyleyenler için geçerli olacaktır. Böylece,
gündelik duygulanım ve alışkanlık dünyası, duyum sam a ve d u y
guyla yüklü sıradan davranışın ortak dünyası, ussallık ve eylem li
liğin sınırlarının dışında kalır.
Bunun tersine, Nietzsche “küçük şeyler” öğretisinden hare
ketle, yani b ab itu s’un gündelik dünyasının pratik duyumsallığına
yaslanan bakış açısından hareketle yazm aya girişmişti. Bu konum
onun, bilgiye bağıtlanmışlığı açısından Iskenderci olarak gördüğü
bir çağın profesyonel insanının ayırt edici özelliği ola n ‘düşünce
ussallığı’ karşısındaki güvensizliğini yansıtıyordu. Üstelik N ietz
sche, kısmen Kant’ın felsefesinin örtülü bir H ıristiyanlık biçimi ol
duğu gerekçesiyle, bireysel seçimin ahlakı çerçevesine dair Kantçı
varsayımlar karşısında eleştireldi. Daha genel terimlerle söylenirse,
Nietzsche ussallık, amaçlılık ve bireysel seçim nosyonlarının rafine
gelişimini düşünsel yabancılaşmanın bir sonucu ve sahte bir birey
ciliğin bir görünümü olarak değerlendiriyordu. Bundan dolayı,
Nietzsche Hıristiyanlığa ne gözle bakıyorduysa Kantçı ahlak fel
sefesine de o gözle bakıyordu, yani sahici ahlaki özerkliğin y a d
sınması ve ters yüz edilmiş hıncın bir dışavurumu olarak görü
yordu. Daha önce gördüğümüz gibi, Nietzsche özellikle H ıristi
yanlığın temel kavramlarının yanılsatıcı ya da gölge görüngüler
olduğunu düşünüyordu. Hıristiyanlığın ve ahlak felsefesinin uzla-
şımsal kavramları hayali bir düzlemde varolmaktaydı. Nietzsche,
açık bir şekilde, gerçek ahlaki seçimlerin gündelik dünyasında H ı
ristiyanlığın gerçek bir zemininin bulunmadığım savunmuştu:
Başka bir şey değil, yalnızca hayali nedenler (“Tanrı",
“ruh”, “ego”, “tin”, “özgür istenç” ya da “özgür olmavan
istenç”): Yalnızca ve yalnızca hayali sonuçlar (“günah”,
“kefaret”, “inayet”, “ceza”, “günahların bağışlanması”).
H ayali varlıklar (“Tanrı”, “tinler”, “ruhlar”) arasındaki
hengameli bir gidiş geliş: Hayali bir doğa bilimi (insanmer-
kezci; doğal nedenler kavramından büsbütün yoksun); ha
yali bir ruhbılim (sadece kendini yanlış anlama, hoşnutluk
verici ya da rahatsızlık verici genel duyguların yorumu, ör
neğin nervus sympathicus durumlarının, dinsel-ahlaksal
sapkınlıkların işaret diliyle yorumlanması - “pişmanlık”,
“vicdanın sızlaması”, “şeytanın ayartması”, “Tanrı’nm ya
kınlığı”); hayali bir ereksellik (“Tanrının krallığı”, “Kıya
met”, “ebedi yaşam”) {AC, pasaj 15).
Weber endüstriyel toplumdaki değerlerin göreliliğine rağmen, ge
leneksel anlamda ahlaki bir hayat tasarısının hâlâ arzu edilebilir ol
duğunu düşünürken, hem geleneksel ahlakı hem de felsefeyi h aya
tın bir ussallaştırılması ve yadsınması olarak gören Nietzsche, ah
laki iddialar karşısında kuşkucu bir tutum benimsiyordu. Profes
yonel aydınların egemenliği, araçsalcılığın içgüdülerin bütünlüğü
nün yadsınması olduğu modern toplumun hastalığının bir parça
sıydı. Felsefe en iyi ihtimalle hayat-süreci, yani yaşamın akışı ü ze
rindeki bir asalaktı.
Toplumbilimciler açısından, modern toplumu anlamak için ge
reken temel ilkeler ve kavramlar dizisini Weber sağlamıştı. Bize
modern toplumsal evrimin mantığının, ıç patikasının ve temel
örüntüsünün ussallaşma olduğu öğretildi (Brubaker, 1984; Lö-
with, 1982). Weber, Protestan A hlakı ve Kapitalizm in Ruhu nda
(The Protestant Ethic and the Spirit o f Capıtalism ), bu batılı us
sallaşma ve anlıkçılık süreçlerim, öncelikle gündelik hayatın te
mellerinin düzenlenmesine ve yemden üretilmesine yönelik belli
bir çilecilik türüyle (yani, iç-dünyasal çilecilikle) bağlantılandırdı.
Iç-dünyasal çilecilik, bu gündelik düzenin pratik zorunluluklarını
dinsel kurtuluşun gereksinimleriyle ilişkilendirir. Özdenetim, in
san denetiminin temel mantığı olarak görülür. Weber, bu farklı
çilecilik biçimlerini gündelik dünyanın gereksinimleri ve kurtuluşa
ulaşma gereksinimiyle ilişkili olarak karşılaştırırken, iktisadi ahlak
öğretisi anlayışını geliştirmiş ve dünya dinlerine dair yaptığı birkaç
karşılaştırmalı çalışma yo luyla, özgül iktisadi ahlak öğretisi türle
rinin nasıl da farklı ussallaşma biçimleri ve patikalarıyla ilişkili ol
duğunu gösterme girişiminde bulunmuştur. Bu bölümde, N ietz
sche y a da W eber’in yapıtlarında bulunan klasik uygarlıklarda din,
iktisat ve toplumsal değişim arasındaki ilişki hakkında bir tartış
maya girm iyoruz (Müller, 1986). İktisadı ahlak öğretisine ve gün
delik yaşamın ussallaşmasına dair Weber’deki bu tartışmalar, N ietz
sche’nin ahlak alanındaki yararcılık eleştirisinin ve hınç ahlakını
keşfetmesinin toplumbilimsel ürünleriydi.
Nietzsche A hlakın Soykütüğü’n â t ( The Genealogy o f Morals)
ritüelleştırılmiş gündelik ahlakın tarih aracılığıyla sağlanan sürek
liliğinin toplumsal varoluşun zorunlu bir parçası olduğunu belirt
mişti. Hayat-alanının rıtüelleştırılmesı yararcı düşüncenin bütün
bir doğasıyla bağlantılıdır; insanın varlığım sürdürebilmesinin ol
mazsa olmazlarının karşılanabilmesi için hayat-alanının eylem le
rinde yinelemeye, hatta döngüsel yinelem eye gereksinim vardır.
Oldukça pratik ve hatta biyolojik anlamda yinelemenin N ietz
sche’nin bilgi kuramındaki göze çarpan konumu İktidar Isten-
d ’nde en açık biçimiyle ortaya çıkar (WP, pasaj 480). Bencil olm a
yan eylem, temel varlığını sürdürebilmenin bu zorunluluklarıyla
bağlantılandırılır. Gelgelelim, bencil olmama, ahlakın karşı konul
maz bir kalıbına ya da odağına dönüştürüldüğünde, insanın varlı
ğını sürdürebilmesi açısından tehlikeli hale gelir (Nietzsche’nin İsa
karşıtı eleştirisindeki H ıristiyanlık örneğinde olduğu gibi). N ietz
sche’ye göre, Kant’ın koşulsuz buyruğu Hıristiyanlığın Königs-
berglı bir yorumundan başka bir şey değildi. Gündelik ahlak ve
onun bencil olmayan görünümleri daima halk ahlakı olarak iş gör-
N i e t z s c h e ’y e gö r e , H ır i s ti y a n l ık t a hınç ahlakı en y ü k s e k d ü z e
y in e varm ıştı. Y a h u d i l ik g ü ç l ü d e r e b e y le rin d e n g ü ç s ü z ve y o k s u l
rah ip ler y o l u y l a in tik a m a lm a g e re k sin im i a racılığıy la k ö k e n se l
o l a r a k yeni b a şt a n d e ğ e r le n d ir m e sü recini ge çiren bir d in o la ra k
k a b u l e d ilm esin e k arşın, N i e t z s c h e , H ır is tiy a n lığ ı b u Y a h u d i m i r a
sın u y g u n taşıyıcısı o la ra k g ö r d ü . Y a h u d i l ik , aşağı olanı iyi o l a r a k
y e n id e n d e ğ e r le n d ir m e sin e k arşın, hâlâ d o l a y s ı z in tik a m ı v a a z e d i
y o r d u ; H ır i s t i y a n l ık tinsel a ş k ö ğ r e t isin d e d a h a ince, d a h a g e liş
m iş, d a h a d o la y lı ve k ültürel a çıd a n d a h a ü re tk e n bir in tik a m b i
çim i geliştirdi. H ır i s t i y a n l ık t a a ş k ’ ın en d ü ş ü k d ü z e y d e k i çıkarın
aleti o lm a k t a n çıkıp en y ü k s e k d eğere d ö n ü şm e si s ö z k o n u s u y d u .
G elgelelim , W e b e r N i e t z s c h e ’nın A h lakın S o y k iitü ğ ü ’n d e ta m a n
la m ıy la geliştird iği bu ikinci y e n id e n d e ğ e rle n d irm e a şa m a s ın ın in
celiğini y a d s ıd ı ve Y a h u d i l iğ i (in tik a m dini) H ır i s ti y a n l ık t a n (çile
cilik din i) ayırdı.
W'eber, ilk o la ra k N i e t z s c h e ' m n tasla ğın ı çıkarttığ ı hınç e t k e n i
nin, t ü m b ü y ü ve k a st siste m i d in le rin d e hiçb ir b iç im d e b u l u n m a
m a s ın a karşın, etik k u r tu l u ş u n Y a h u d i b içim in d e ikili bir ö n e m e
sa h ip o l d u ğ u n u s ö y le m iş t i (E S, c . l : 492). W e b e r o lg u c u bir indir-
g e m e c ilik y o l u y l a N i e t z s c h e ’nin hınç k a v ra m ın ı d ö n ü ş t ü r d ü , k a v
ra m ı ru h b ilim sel ve in s an b ilim se l k ö k l e r i n d e n ayırdı. H ı n ç k a v
ram ı sa d ece, çeşitli d ü n y a dinleri b a k ım ın d a n b ir a y rıc alık g ü t
m e m e ahlakı anlay ışının refak a tçisi haline geldi. A y r ıc a l ık l a r d a n
y o k s u n t o p lu m s a l t a b a k a la rın t e o d ise s i n o s y o n u n a d ö n ü ş t ü r ü l
m esi y ü z ü n d e n , hınç k a v ra m ı etkin felsefi ve insan b ilim sel içeri
ğini yitirdi. B u teo d ise le r ba sitçe in tik a m ın bir telafisi haline geldi.
Ü s t e li k , W e b e r bu hınç ahlakını ilkin R o m a işgaline ve d a h a so n r a
Y a h u d i o lm a y a n la r ın t a h a k k ü m ü n e karşı m ü c a d e le s in d e n ö tü rü ,
n e r e d e y s e sa d ec e Y a h u d i l ik l e ö z d e şle şt ir d i; y ani k a v r a m sa d ece
ö z g ü l bir k ültürel b a ğ l a m d a k i kinci bir T a n r ı a n la y ışıy la eş tu t u lu r
hale geldi. B u n d a n d o la y ı W e b e r, en y ü k s e k dinsel etiğin ah lak tak i
hıncın s o n u c u o l d u ğ u n u belirten N i e t z s c h e c i u s l a m l a m a y a karşı
H ıris tiy a n lığ ı ve o n u n k u r tu lu ş itkisini ü stü k a pa lı b ir şek ilde k o
rudu. W e b e r ayrıca, hıncı k o l a y c a a y rıc a lık s ız bir sınıfla ö z d e şle ş-
tirerek Hıristiyanlığı başka türlü de korumuştur. W eber’in H ıris
tiyanlıktaki kurtuluş itkisine ilişkin düşüncesi, bir kişisel kurtuluş
duygusuna olan gereksinimin güçlü kaynağı olarak anlıkçılıkla
ilintili hale geldi. “A yrıcalık sahibi olmayanların toplumsal koşul
larının yanı sıra başka bir k a yn a k ” olarak anlıkçılık, daha özelde
“etik ve dinsel sorular üzerine düşünmeye yönlendirilmiş; ama
maddi gereksinim tarafından değil, dün yayı anlamlı bir evren ola
rak anlama ve onun karşısında bir konum belirleme doğrultusun
daki içsel bir zorlam ayla yönlendirilmiş insan zihninin meta-fizik
gereksinimleriyle” ilintilidir (£5, c.l: 499). Hem ortaçağ H ıristi
yanlığı hem de çağdaş H ıristiyanlık, kurtuluş arayışının modern
biçimlerinin kökenleri olarak bu anlıkçılığın güçlü örnekleri diye
kabul edilir. W eber’in sorunu bu düşünsel gereksinimleri gündelik
hayatın gereksinimlerine ve zorunluluğun dünyasına karşı ko ru
maktı. Rahiplik, profesyonellik ve anlıkçılık saf intikam itkisiyle
bağlantılı herhangi bir nosyondan ayrı tutulur. H ıristiyanlık dün
y a y a karşıtlığın, yani duygu, duyumsama, duyarlılık ve pratiğin
gündelik hayatına karşıtlığın en tinsel ve en düşünsel biçimi haline
gelmiş olmasından ötürü, Weber çok genel bir şekilde H ıristiyan
lığa dünya dinleri sıradüzenı içerisinde ayrıcalıklı bir konum tanı
mıştı. Böylelikle, bu ayrıcalıklı konum doğal dünyaya, yani gerçek
dün yaya karşı duran bir yadsıma dinine tanınmıştı.
Weber düşünsel bir anlam arayışının merkezine modern kurtu
luş itkisini yerleştirirken, Nietzsche anlıkçılığın gelişiminde gün
delik dünyanın ve maddi gereksinimlerin önemli bir rol oynadı
ğından emindi. W eber’in idealizm yanlısı varsayımlarının karşı
sına, Nietzsche’nin gündelik dünyanın pratik ve maddi b oyutla
rına ve bu dünyanın rutin görevler inşa edişine duyduğu ilgiyi k o
yabiliriz. Örneğin, Nietzsche şunu yazıyordu:
bu k ü ç ü k şe y le r -b e s le n m e , yer, iklim , dinlenm e, b en c illi
ğin tüm safsatacı k u r a ll a r ı - ş im d iy e k a d a r ö n e m li sayılan
her şe y d e n kat be kat önem lidir. İşte tam b u ra d a b aşlam ak
z o r u n d a y ız y e n i d e n ö ğ r e n m e y e . İnsanlığın b u g ü n e ka d a r
ü z e r in d e c id d iy e t le d ü ş ü n ü p d u r d u ğ u ş e y le r gerçek bile
değild ir, k u r u n t u d u r y a ln ızc a; d ah a sert d e y i m i y le hasta,
en derin an lam d a zararlı d o ğaların k ö tü içg ü d ü le rin d en
kay n ak lan an y alan la rd ır - tü m “ T a n rı” , “ ru h ” , “ e rd e m ” ,
“ g ü n a h ” , “ Ö te d ü n y a ” , “ h a k ik a t” , “ d ışsal y a şa m ” k a v ra m
ları (E H : 66).
P r o t e s ta n H ıri s ti y a n l ığ ı n m o d e r n l e ş m e y e y a d a d a h a ö z g ü l o l a
ra k m o d e r n l i ğ e k a tk ısı, disiplinli bir h a y a t -t a rz ın ın sa ğ la n m a sı, u s
sallığın a y d ın la ra ö z g ü kılın m ası, ah la k ın su ç a d a y a n d ır ılm a sı ve
d o ğ a y a bilim sel y a k la ş ım ın gelişm esi çe rçe v e s in d e y d i. N i e t z s c h e
ü z e rin d e n ve N i e t z s c h e ’y e karşı d u r a r a k y ü r ü t ü le n b u m o d e r n lik
s o r u ş t u r m a s ı sırasın da, W e b e r y ararcı ahlakı m o d e r n i z m i n ü ç ü n c ü
bir k ö k ü o la r a k t a n ım la m a y a başladı. W e b e r hınç ve a n lık çılık k o
n u la rın d a o l d u ğ u gibi, yararcılığı da belli bir sınıfın, y a n i " z a n a a t
çıların, tacirlerin, evlerde y a p ıla n ü retim le ilg ilenen girişim cilerin
ve b u n la rın y a l n ız c a m o d e r n b a tıd a o r t a y a ç ık a n t ü r e v le ri” m n
(FW: 28 4) d o ğ u ş u y l a ilintilendirdi. W e b e r ’in “ y u r t ta ş t a b a k a l a r ı”
de d iği, u ssa l v e b irey sel k u r tu l u ş u n p e şin d e k o ş a n aracı k ü ç ü k
b u r ju v a sınıfı, y a y g ın o l a r a k batılı t o p lu m la r ın ken tsel çevrelerind e
k on u ş la n m ış tı. W e b e r bu aracı k ent g r u b u n u H ır i s t i y a n u ssa llığ ı
nın ve disip lin in in birincil taşıy ıcısı o la r a k g ö r ü y o r d u ; h a y a t-ta rz -
ları ve u s ç u l u k a ra sın d a seçici bir y a k ın lık belirlem işti:
Davranışlardaki klasik usçuluk eğilimi tüm yurttaş taba
kalarının ortak noktasıdır; bu eğilim onların iktisadi olarak
doğaya bağımlı olmaktan büyük ölçüde kurtulan hayat
tarzlarının doğası tarafından koşullandırılır. Bu yurttaş ta
bakalarının bütün bir varoluşu, ellerindeki araçlar ııe denli
ilkel olursa olsun, teknolojik ve iktisadi hesaplara, doğa ve
insanlar üzerinde egemenlik kurmaya day'amr (FW: 284).
W eber savaşçıyı Islamın özgün sırtlayıcısı ve dilenci keşişi de
Buddhacılığm taşıyıcısı olarak görürken, H ıristiyanlığın başlıca
mevzisı ve sonul olarak Protestan Reformculuğunun başlıca izle
yicisi olarak da bu kentli, ussal, zanaatçı sınıfı görüyordu. A n lık
çılık, “bilimin dışsal nesnelerin yanı sıra insanın etkinliğim de he
saplaması sayesinde hayattaki denetim teknolojisine katkıda bu
lunduğu” ( E W : 150) gündelik davranışı ussallaştırmanın bir yolu
haline yine bu gruplar arasında geldi. W eber’in İngiltere’deki
Metodist mezhebin aşırı duygusallığını, Kuveykırlar ve Baptistler
gibi daha eski ilıtılafçı grupların ayırdedici özelliği olan bu burjuva
usçuluğundan bir sapma olarak gördüğüne dikkat çekmeliyi;:.
Weber bu Protestan çağrıya yanıt veren insanları, usdışı tutku
ların bastırılmasını içeren dünya üzerinde egemenlik kurma eti
ğinin taşıyıcıları olarak görüyordu. H ayatları bu türden sapkın
duyguları bastırmaya yönelik bir denetim ahlakına adanmıştı. W e
ber bu dmsel simaların yanı sıra profesyonelleri ve bilim adamla
rını da çağrı insanları olarak görüyordu. Bu profesyonellerin ve
bilim adamlarının hayatları, kişisel statü kazanmalarını gözeten ve
aynı zamanda bir kişilik oluşturma yöntemi olan ussal bir plan ile
düzenlenmiştir (sınanabilir hedeflere yönelik bütünlüklü bir hayat
tasarısı anlamında). Bu insanların dmsel çağrıya dayalı meslekleri,
onları gündelik gereksinimlerin, isteklerin ve gerekliliklerin d o y u
rulması için zorunlu olanın ötesine sürüklüyordu; yararcı ussallı
ğın usdışılığı buydu. Gelgelelim, özellikle bilimde uç veren bu
egemenlik kurma çabası, bilimin d ün yayı giderek anlamsız kılması
ölçüsünde yeni bir düşkırıklığı biçimi ve ahlaki bir endişe doğur
muştu. Bundan dolayı, Weber şunu sormak zorunda kaldı:
Astronomi, biyoloji, fizik ya da kimyanın bize dünyanın
anlamı hakkında birşeyler titreteceğine, aslında doğa bi
Hinlerinde b u lu n an k o ca ço cu k ların d ışın d a hâlâ kim in a
n ıy o r? (FW: 142).
İlgin ç olan tek şey şim di izlenen y ön tem d ir: u sd ışm ın alan
ları, anlıkçılığın h en ü z d o k u n m ad ığ ı tek alan, şim d i bilinç
d ü z e y in e çık artılıy o r ve o n u n m erceği altına k o n u lu y o r.
Ç ü n k ü ro m an tik u sd ışıcılıg ın m o d ern an lıkçı b içim in in
p ratik te vard ığı n o k ta b u d u r. A n lık çılık tan k u rtu lm an ın bu
y ön tem i, onu b en im sey en lerin on un am acı o la rak k a v ra
dıkları şeyin tam karşıtın ı d o ğ u ra b ilir pek âlâ (FW : 143).
G îrîş: B ü y ü k D ü şü n c eler
F r e u d ’u n D ü şü n cesi
B u b ö l ü m ü n iddiası, F r e u d c u l u ğ u n k ö k t e n c i g ö r ü n ü m l e r i n d e dili
y e m d e n b ulu p ç ık a rm a n ın , r u h - ç ö z ü m l e m e n ı n ark asın da y a t a n N i -
e t z s c h e s o r u n s a lın ın b i r b o y u t u n u n y e n id e n k e ş f e d i l m e s i n i i ç e r
d iğid ir. B u y e m d e n b u lu p ç ık a r m a , t e d a v in in (z i h i n s e l s ağ lık v e z i
hin se l sağ lık b ilg ısın ın ) r u h - ç ö z ü m l e m e n ı n a m a c ı o l d u ğ u n u r e d d e
d en L a c a n ’m p ra tiğ in in t e m e l in i o l u ş t u r u y o r d u ; te d av i o l m a k ö l
m ek tir. L a c a n c ı pratiğin am a cı b ilinçdışının dillen dirilm esiyd i (S c h -
n e id e rm an , 1 9 8 3 ) . F r e u d c u l u ğ u n re s m i nite liği altta y a t a n N i e t z -
s ch e te h d id in i m a s k e le m iş t i. B u r a d a , ö z e ll i k l e r u h - ç ö z ü m l e m e n i n ,
A p o l l o n , D i o n y s o s ve S o k r a t e s figü rle ri t a r a fın d a n y a p ıla n d ır ıla n
d r a m a n m d ilinin b ir ç ö z ü m l e m e s i o l d u ğ u n u s a v u n u y o r u z .
Freu d ve T o p lu m B il îm lerî
N i e t z s c h e ’n in t o p l u m s a l e v r im d e d r a m a t i k s ö y l e n in o y n a d ığ ı
ro l e ilişkin ç özü m lem esin d e Tragedyanın D oğuşu ’n u n taşıd ığ ı
ö n e m i n i n c e l e n m e s i n e g e ç m e d e n ö n c e , N i e t z s c h e ’ n in D i o n y s o s ç u
ilk e y le h e sap laşm a sın ı ussal o l m a y a n ı n t o p l u m b i l im s e l ç ö z ü m l e
mesi b a ğ l a m ı n a y e r le ş t ir m e k i s t i y o r u z . B u a r a s ö z , F r e u d c u lu ğ u
d r a m a n m u s ç u b ir b i ç i m d e ele a lın m ası o l a r a k g ö r e b i l e c e ğ i m i z
sa h n e y i y a r a t m a k t a d ır . T o p lu m b ilim in on dokuzuncu yü zyılın
ik in c i y a r ıs ın d a k i y ü k s e liş in i ussal e y l e m ve ussal d ü ş ü n c e s o r u n l a
rın a v e rile n b i r y a n ıt o l a r a k y o r u m l a m a k o lan ak lı. T o p l u m b i l i m i n
ü z e r in d e d u rd u ğ u s o r u n d e ğ e rle rin , s im g e l e r in ve kü ltü re l o l g u l a
rın ik tisa d i d av ran ış ve siy asal sü re ç le rle b a ğlan tılı ş ek ild e k u r a m
sal o la ra k nasıl k o n u m l a n d ır ıl a c a ğ ıy d ı. D a h a ö z e ld e , t o p l u m b i l i m
iktisa d ı y a r a r k o n u s u n d a ah la k ı d ü n y a ü z e r in d e y o ğ u n l a ş t ı. T o p
l u m b il im başat iktisad i u s y ü r ü t m e m o d e ll e r i n i n ( ö z e ll i k l e de y a
rarcı t a lep ve a rz m o d e ll e r i n i n ) b ir e leş tiris in i içe rd i, a m a a y n ı z a
m a n d a r u h b i li m , c e z a b i l i m [ p e n o l o ji] ve s u ç b il i m i n d a v r an ış çı v a r
s a y ım la r ın a da y a n ıt verdi. T o p l u m b i l i m i n in s an t o p l u m u n d a k i u s
sal o l m a y a n v e usdışı g ü ç l e r i n o y n a d ığ ı ro le k u r a m s a l b ir u z a m
s a ğ la m a y a giriştiği 1 8 9 0 ile 1 9 3 0 yılları a rasın d ak i d ö n e m d e , “ A v
ru p a t o p l u m d ü ş ü n c e s i n e y e n i b ir y ö n v e r i l m e s i ” n d e n s ö z e d ile b i
lir ( H u g h e s , 195 9). A l m a n t o p l u m b i l i m i n d e bu s o r u n , h a y a t iste n c i
ile t o p lu m s a l e y l e m i n k ü ltü r e l b iç im le ri a rasın d a k i çelişk i ü z e r i n
d en ifade edildi.
A v r u p a k a y n a k lı bu y e n id e n y ö n le n d i r m e d e k i belli başlı s im ala
rın h e psinin a lışılm a m ış b i r şek ild e kısa b i r z a m a n d ilim i içind e
d o ğ u p ö ld ü k le ri g e r ç e ğ in e d ik k a t ç e k m e k ilg in ç o lu r: D u r k h e i m
(1858-1917), W eber (1864-1920), S im m e l (1858-1918), M ead
(1863-1931), P a reto (1 8 4 8 - 1 9 2 3 ) ve Freu d (1856-1938). N ıetz-
s c h e ’y e b u liste d e n a d ir e n y e r verilse de, N i e t z s c h e ’ nin ta n r ı b il im -
s o n ra s ı b ir ç ağ d a ussal d ü ş ü n c e s o r u n u n u (t o p l u m s a l ha y a tta k i
h ın ç ve ik tid a r g ü ç le rin e ö z e l g ö n d e r m e le r l e ) i n c e l e m e d o ğ r u l t u
s u n d a k i g iriş im in in , d aha k a p sa m lı b i r h a r e k e t o la n ussal o l m a
y a n a iliş k in t o p l u m s a l ç ö z ü m l e m e n i n b i r p arç a sı o ld u ğ u besbelli.
H e m N i e t z s c h e h e m de F r e u d ussal o l m a y a n ı n ve usdışı o la n ın b i
re y se l ve t o p l u m s a l y a ş a m d a k i ö n e m i n i y e n id e n g ü n d e m e ge tire n
k u r a m c ıl a r o la ra k g ö r ü l e b il ir ; d ahası, h e r ikisi de bu ku ra m sa ' s o
ru n a d in ve s ö y l e n in t o p l u m s a l h a y a t t a k i y e r iv le ilgili bir ta rtış m a
ç e r ç e v e s in d e eğilm işle rd i. G e l g e l e li m , N i e t z s c h e ’n in d m t o p l u m
b i li m i n i n g e lişim in e y a p tığ ı k a tk ı, a n a d a m a r t o p l u m b i l im d e b il
m e z d e n gelinm iştir.
N i e t z s c h e ’ n in o l u ş tu r d u ğ u p a ra d ig m a n ın , ö z e ll i k l e t r a g e d y a
d ak i s ö y l e n ve ritü e le d u y d u ğ u ılgı b a k ım ın d a n D u r k h e i m ’m d ü
şüncesinin kim i b o y u t la r ıy l a y a k ın k o ş u t l u k la r ı vardı. A y rıca,
D u r k h e ı m ’m ussal o l m a y a n ın , s im g e s e l i n ve şiirse lin r o l ü y le u z
laşm a giriş im in in , i n s a n b ilim s e l b i r d m in c e l e m e s i ve t o p l u m s a l
d r a m a d a k i ka m u s a l r itü e lin b i r ç ö z ü m l e m e s i ü z e r in d e n y ü r ü t ü l
düğü g e r ç e ğ in e de d ik kat e t m e l iy iz . Y ine burada D u rkh eim ,
F r e u d , W e b e r v e N i e t z s c h e a ra s ın d a k i y ö n d e ş m e ç a r p ıc ıd ır ( A n -
derson, 1980; P a r s o n s , 1 9 3 7 ; S c h a r f, 1 9 7 0 ) . F r e u d ’u n insan d a v r a
n ışını b i y o l o j i k ve r u h b ilim s e l b i r a ç ıd a n ele alm a s ın a k a r şılık ,
D u r k h e i m t u t k u ve ö d e v a ra s ın d a k i ilişki iç in t o p l u m b i l i m s e l b ir
a ç ık la m a ö n e r m i ş t i r ( L u k e s , 1975: 188). D u r k h e i m bu k u r a m ı
t o p l u m s a l iliş k ile rin b i r dili o l a r a k t o t e m c i l i k s o r u n u n a ö z e l b ir
g ö n d e r m e y a p a r a k geliştird i. K u t s a l v e k u tsal o l m a y a n g e r ç e k l i k
a ra s ın d a k i k a r şıtlık , aslın da o r t a k k ü l t ü r ü n ça tısı o l a r a k d ilin y a p ı
sının b ir s o n u c u y d u . U s s a l o l m a y a n ı n t o p l u m d a k i r o l ü n ü n t o p
l u m b ilim s e l ç ö z ü m l e m e s i y l e h e m N i e t z s c h e h e m de F r e u d i lg il e n
diği halde; b ü y ü , ritü e l ve d in h a k k ı n d a k i ana t a rtış m a b ü y ü k ö l
ç ü d e M a l i n o w s k i , D u r k h e i m ve M a u s s ’u n ç a lış m a la rın ın e g e m e n
liği a ltın d a y ü r ü t ü l m ü ş t ü r ( W i l s o n , 1 9 7 0 ) . B u n d a n d o la y ı F r e u d ve
N i e t z s c h e ’n in 1 8 8 0 - 1 9 1 4 yılları a ras ın d a gelişen k l a s ik t o p l u m b i
lim ü z e r in d e re s m i a ç ıd a n o l d u k ç a ö r t ü k b ir etk isi oldu. W e b e r ’in,
F r e u d ’u n e s e r le rin in f a r k ın d a o l m a s ın a ra ğ m e n , F r e u d c u lu ğ u z i
hinsel sağiıkbü gısin in bir biçim i o la ra k red detm esi ac ım asız ca sertti.
P a r e t o , ussal o l m a y a n h a k k ın d a b ir k u r a m g e liş t ir ir k e n F r e u d ’u n
e s e r le rin e g ö n d e r m e y a p m a m ış t ı. F r e u d ’u n d in ve n e v r o z ç ö z ü m
l e m e le r in d e n D u r k h e ı m ’m h a b e r d a r o l d u ğ u n a d a ir g ö r ü n ü ş t e bir
k a n ıt y o k t u r ( L u k e s , 1 9 7 5 : 4 3 3 ) . S o n u ç o la ra k , 1 8 9 0 ’h y ılla rd a k i
k las ik k u r u c u t o p l u m b i l i m c i l e r k u ş a ğ ın ın usd ışı s o r u n u y l a t o p
l u m b ilim s e l h e s a p la ş m a s ın a F r e u d v e N i e t z s c h e d o ğ r u d a n p e k az
d a hil o lm u ş t u r .
F r e u d ’u n A m e r î k a n l a ş t i r i l m a s i
F r e u d ’u n t o p l u m k u r a m ın ın çelişk ili g ö r ü n ü m l e r i bu k u r a m ın
t o p l u m b i li m i n d e algılanış b i ç i m i n d e y a n s ım a s ın ı b u lu r; y a n i r u h -
ç ö z ü m l e m e n ı n k ö k t e n c i ve m u h a f a z a k â r ıç e r ım l e r i n ın h e r ıkısı de
fa rk lı k o ş u lla r altın d a f a rk lı t o p l u m b i l i m tü r le ri t a ra fın d a n b e n i m
senmiştir. Örneğin, A m erik a bağlamında, Freud çağdaş toplum
kuram ına T alco tt P a rso n s’ m toplum sal sistemler kuramı (Parsons,
1951), “ hasta ro lü ” nün çözüm lenm esi ve etkileşim süreci no syon u
(Parsons, Bales ve Shıls, 1953) aracılığıyla ifade ettiği to p lu m sa l
laşma görüşlerinin açtığı kanalla girebilmiştir. Parsons F r e u d ’u
b ü y ü k ölçüde kişilik ve toplum sal sistem kavramları arasındaki b a
ğıntıyı sağlayan bir toplum sallaşm a kuram ının temeli olarak k u l
landı. Freud A m erikan top lu m kuramına, bireysel d o yu m lar ile
toplum sal talepler arasındaki zorunlu ilişkinin m uhafazakâr k u
ramcısı olarak tanıtıldı. H e m N ie tz sc h e ’nin hem de F r e u d ’un
toplum sal talepler ile bireysel özerklik arasındaki ilişkiyi çatışmak
ve çelişkili bir ilişki olarak görmelerine karşılık, P a rso n s’m t o p
lumsallaşm a kuramının b ü y ü k kısmı bu özsel gerilimi azalttı ya da
bir safra gibi kenara attı. P a rso n s’ın ilk d önem toplum sal sistem
çözüm lem esinde, bireyin gereksinimleri ile toplum sal sistemin g e
reklilikleri, toplum sal hoşnutluğun bireyin toplum a dahil edilme
sinin temeli haline geldiği bir toplum sallaşm a sistemi yolu yla eş
zamanlı olarak d o y u ru lu y o rd u (Menzies, 1976). T op lu m sal sis
temlerin istikrar sorunu (klasik düzen sorunu) şöyle bir anlayışla
çözülüyordu : Bireylerin gereksınım-eğilimlerı ile toplum sal siste
min talepleri, bu eğilimlerin kültürel sistemden kaynaklanan değer
kalıplarıyla birleşmesi yoluyla m ükem m elen tutarlı hale geliyordu.
Parsons, çocukluktaki toplumsallaşm anın zam an içinde sistemin
taleplerini karşılayarak d o y u m a ulaşan istikrarlı bir kişilik üretti
ğini öne sürerek, Freudcu kuramı benimsemiştir (Parsons ve Shils,
1951). Bu içselleştirme kuram ında F r e u d ’un id ve ego arasında
yaptığı ayrım, sadece duygulanım ile disiplin arasındaki bir farklı
lığa indirgeniyordu. İşte bu zem inden hareketle, Parsons ve işlev-
selcilik genellikle çağdaş toplumbilim sel kuram da “ aşırı to p lu m
sallaşmış bir insan anlayışı” geliştirmekle suçlanmıştı. Bu anlayış,
bireysel gereksinimler ile sistemin talepleri arasındaki u y u şm azlık
tan kaynaklanan herhangi bir değişim ve çatışma nosyonunu
gözardı eder (W rong, 1961; W rong, 1963). Parsonsçı to p lu m b i
limde, F r e u d ’un uygarlık ile davranışın içgüdüsel temelleri arasın
daki u y u şm azlık üzerine görüşün ün eleştirel keskin yanı yitip gitti
ya d a s is te m talep leri k u r a m ı n d a a r k a p lan a itildi. B u n u n l a b irlik te ,
P a r s o n s ’a h a k k ın ı v e r m e k adına, s o n e s e r le r in d e k i F r e u d c u l u k , b i
y o l o ji ve g ü d ü m b ıl ım ç ö z ü m l e m e s i n i n F r e u d ’la ilk y ü z l e ş m e s i n i n
i n c e l t i le r e k g e liştirilm iş hali o l d u ğ u n a d ik k a t ç e k m e l i y i z . Y i n e de,
işlevselciliğ in ö z g ü n k u r g u l a n ış ım n , t o p l u m s a l s is t e m l e r d e k i ç a
t ış m a v e g e r ilim le r in g e ç e r li b ir ç ö z ü m l e m e s i n d e n y o k s u n o ld u ğ u
b ir g e r ç e k t i r ( A le x a n d e r , 1 9 8 5 ) .
E r k e n d ö n e m t o p l u m s a l i n s a n b ilim d e , F r e u d ’u n k u r a m ı id ve
s ü p e r e g o a rasın d ak i e b e d i m ü c a d e l e b a k ı m ı n d a n in s an k işiliğin e
s a b it b ir k a r a k t e r a t f e t t iğ in d e n ö t ü r ü , (g e n e llik le d o la y lı o l a r a k
g e r ç e k le ş s e bile) F r e u d ’la g irişile n ö n e m l i b ir t a r t ı ş m a vardı. T o p
lu m sa l i n s a n b ilim in b u l g u l a n F r e u d c u r u h - ç ö z ü m l e m e k u r a m ın ın
s ö z d e e v re n s elliğ in i s o r g u la m a k t a y d ı. İ n s a n b il i m c il e r , alan ara ş
tırm a la r ın ın sağladığı k a n ıt la r a d a y a n a r a k , in s an k iş iliğ in in ve b ö y
lelikle de insan c in s e l li ğ i n i n k ü l tü r l e r ara sınd a b ü y ü k d e ğ i ş ik lik le r
g ö s te rd iğ in i ö n e s ü r ü y o r l a r d ı. İ n s a n k iş iliğ in in ve d a v r a n ış ın ın ç e
şitliliği ö z e ll i k l e c in s e l li k k o n u s u n d a y a p ıla n k a r şıla ş tırm a lı i n c e l e
m e le rd e ö n e m k a z a n m a k t a y d ı. S ö z g e lim i, M a l in o w s k i yap tığı alan
araştırm alarına d a y a n a r a k T r o b y a n t o p l u m u n u , k u şa k la ra ra s ı ç a t ı ş
m a n ın g ö r e c e p e k az o ld u ğ u , cin sel s a p m a y a ve c in s i y e t l e r arasın d a
c in s e l k eşfe y a y g ı n b i r h o ş g ö r ü y l e y a k la ş ıld ığ ı bir cin sel ü t o p y a
o la ra k b e tim le m iş ti (M a li n o w s k i , 1 9 2 7 ) . B u n a b e n z e r b ir t a rzd a ,
M a r g a r e t M e a d , C l y d e K l u c k h o n ve R a l p h L i n t o n cin se l ro l le r in
ve cin se l k işiliğin b ü y ü k çeş itliliğ in e işaret e d iy o r la r d ı; ö y l e ki
k i m i t o p l u m la r d a b i y o l o j i k a ç ıd a n eril o la n la r g e le n e k s e l dişi r o l l e
rini y e r in e g e t irirk e n , b i y o l o j i k aç ıd a n dişi o l a n la r da g e n ellik le
ö n d e rliğ i, k a m u s a l y e t k e y i v e güç u y g u la m a y ı g e r e k t ir e n ro lleri
( y a n i, g e le n e k s e l eril r o lle r i) y ü k l e n i y o r l a r d ı. K ıs a c a s ı, b i y o l o j i k
c in s i y e t , c in s i y e t e ö z g ü ro lle r , t o p l u m s a l c in s i y e t ve t o p l u m s a l c i n
siy e t kişiliği arasın d a a y r ım gözetm ek önem li hale gelm işti.
F r e u d ’un A v r u p a m e r k e z c i c in s e l li k g ö r ü ş ü n ü n k ü ltü re l s ın ır l ıl ık
larına işaret e t m e s in d e n ö t ü r ü , M e a d ’in ara ş tırm a s ı f e m i n i s t k u r a
m ın g e lişim in d e c a n alıcı b i r e t k e n o lm u ş tu .
B u t o p l u m s a l i n s a n b ilim d isiplin ve d u y g u l a n ım a ra sın d ak i ç a
t ış m a n ın çeşitli k u r u m s a l y o l l a r d a n ç ö z ü m e k a v u ş t u r u la b ile c e ğ in i
öne sürerken, kültürel ınsanbilim de belli bir m uhafazakâr içerime
sahipti, insanbilim in kültürel göreciliği, ussal olm ayan kavramının
insan davranışının b ü y ü k bir kısmı için u y g u n d ü ştüğ ün ü d ü şü n
mesine karşılık; insan davranışının, kuram ların ve değerlerin usdışı
olabileceği düşüncesinden vazgeçilmesini öneriyordu. Buna göre,
yüzeysel olarak alındığında tuhaf görünen tüm davranışların, u y
gun bağlamına yerleştirildiğinde işlevsel olarak geçerli olduğu g ö s
terilebilirdi. Böylece insanbilim “ işlevsel olarak geçerli” olanı “ u s
sal ” ın eşdeğerlisi olarak y o rum lam aya başladı. H içbir davranış tu
haf, yararcı olm ayan ya da usdışı olarak görülem eyeceğinden ö tü
rü, insanbilim herhangi bir toplum u eleştirme yeteneğinden y o k
sundu. G ö rü n ü şteki tuhaf davranışların hepsi en azından işlevsel
olarak anlamlı olduğundan, insanbilim yalnızca kültürel olgunun
gözlem cisi olarak m uhafazakâr ve betimleyici bir role soyundu.
W ittgenstein’i izleyerek top lum biliminin rolünün yalnızca t o p
lumsal eylemi yorum lam aktan ve böylece bunun dışındaki her şeyi
old uğu haliyle bırakm aktan ibaret o ld u ğu nu savunan Peter W in
c h ’in felsefesiyle girilen klasik tartışmanın temeli bu yd u (W inch,
1958). A rzu n u n hayvani boyutu, tüm davranışların yararlı so n u ç
lara sahip olduğu işlevsel bir çerçeve tarafından evcilleştirilmiş«.
M a lin o w sk i’nin kültürel insanbiliminin nüvesinde, tüm in san
ların yapıları gereği ussal, duyarlı ve tutarlı oldukları anlayışı yer
alıyordu (Leach, 1957). Yerli toplumları söm ürgeci bir kültürel
eleştiriden koru d u ğ u için, bu, ahlakı açıdan ikna edici bir k o n u m
dur; ama bunun ardı sıra top lum biliminin top lum u ya da to p lu m
sal ilişkiler içerisindeki bireyleri asla eleştiremeyeceği düşüncesi
geldiğinden ötürü, bu kuram ın içerimleri sonuçta m uhafazakârdı.
Eleştiri kapasitesi, usdışı ve duygu lam m sal davranış biçimlerim
karşılaştırabileceğimiz tutarlı bir ussal davranış anlayışını gerekti
rir. Y a da bu eleştiri kapasitesi, belirli bir tarihsel top lum un sınır
lamalarının sorgulanıp değerlendirilebileceği bir evrensel değere
bağıtlanmayı gerektirir. İşte g ün üm ü z eleştirel kuramının ve
Frankfurt O k u lu ’ nun temelini oluşturan da, evrenselci bir eleştiri
nin bu rolü oynayabileceğine duyulan sarsılmaz inançtı.
Nietzsche’nin Dansı
FREUD VE ELEŞTİREL K.URAM
E le ş t ir e l k u r a m c ıl a r ın M a r x ’t a n ve M a r x ç ı l ı k t a n m ira s a ld ık ları
eleştirel ge le ne ği g e n iş le t m e n in ve g ü ç l e n d i r m e n i n b ir y o l u o l a r a k
F r e u d ’ un r u h - ç ö z ü m l e m e k u r a m ı n d a n k a p sa m lı b i r şek ild e y a r a r
l a n d ık ları g a y e t iyi bilinir. B u n u n l a b i rlik t e , F r e u d aynı zam anda
bu g e le n e ğ in b ır a k t ığ ı b e lli g e d ik le r i d o l d u r m a k için de k u l la n ı l
m ıştır. Ö z e l l i k l e M a r x ’ ın kiş iliğ in d in a m i k l e r in i ih m a l e t m e s in in ,
m ek an ik d avranış m o d e ll e r i n i n e g e m e n li ğ i n e gire n g e le n e k s e l
M a r x ç ı l ı k t a y u m u ş a k b ir k a r ın o l u ş t u r d u ğ u h isse d ilm işti. K ö k t e n
ci y o r u m u n d a , kişiliği ç e liş k ili g ü ç le r arasınd a s ü re g id e n b ir m ü c a
dele o l a r a k s u n a n d in a m i k b i r k iş ilik an la y ış ın a sahip o l m a s ın d a n
ö t ü r ü , F r e u d ’u n k u ra m ı c a z ip ti. Ç o k b ü y ü k y e n id e n t a n ım la m a ve
ge liştirm e ç a b a la r ı o l m a k s ız ın , F r e u d c u l u ğ u M a r x ç ı l ı ğ a a ş ıla m a k
o la n a k lıy d ı. F r e u d ’u n b i r e y i be lli k iş ilik g ü ç l e r i n i n ç e liş k ili k a r a r l ı
lığı o l a r a k r e s m e d e n b i r e y anla yışı, M a r x ’ ın asla s o n a e r m e y e n b ir
ç a t ış m a ve ç e lişk i sis te m i o l a r a k g ö r d ü ğ ü k a p it a l iz m d e k i u y g a r
t o p l u m k a v ra y ış ın a k a r ş ılık g e liy o rd u . B u b a k ım d a n , F r e u d ’u n k i
şiliği ele a lm a t a r z ı M a r x ç ıl ığ a ; b i y o l o j i k g ö r ü n g ü l e r , kış ı ve t o p
lu m sa l ilişkiler ara s ın d a k i b a ğ la n t ıla r k o n u s u n d a b i r ç ö z ü m ö n e r i
y o r d u . B u n u n l a b i rlik t e , b i y o l o j i , t o p l u m ve ta rih a ra s ın d a k i i li ş k i
lere d air tutarlı b i r a ç ık l a m a y ı ne M a r x ç ı l ı ğ ı n ne de eleştire l k u r a
m ın s u n a b ild iğ in e d ik k a t ç e k m e l i y i z ( T ı m p a n a r o , 1 9 7 5 ) .
Fre u d cu lu k eleştire l k u r a m a ö z e ll i k l e A d o r n o ve H o r k h e i -
m e r ’m disiplin ve arzunun ç elişk ili mantığını a n l a m a k için h e m
F r e u d ’u h e m de N i e t z s c l ı e ’yi k u lla n d ık la r ı Aydınlanm anın D iya
lek tiğ i’nd e k a p it a l iz m i n fe ra g a t o l a r a k ç ö z ü m l e n m e s i y l e girdi.
D a h a ö z g ü l o la ra k , M a r c u s e ’ü n k a p it a l iz m i E r o s ’u n y a d s ın m a s ı ve
y ü z e y s e l d e n e t im in z a fe ri o l a r a k e le ş tirm e s i a ç ıs ın d a n Freud ö-
n e m li b ir t e m e l s a ğlam ıştı ( M a r c u s e , 1 9 5 5 ). F r e u d ’u n k u r a m la r ı ve
r u h - ç ö z ü m l e m e y ö n t e m i , a y n ı z a m a n d a , m o d e r n k a p it a l iz m i n si
yasal g e lişim in d e y e r alan Y a h u d i k a r şıtlığ ın ın ve f a ş iz m in r e d
d e d ilm e s in in bir p arça sıyd ı. F r e u d ’u n ussal o l m a y a n a ve b i lın ç d ı-
şın a d a ir a ç ık la m a s ı, s im g e se l ve ritüel e t k in liğ in kav ran ışı y o l u y l a
N a z i A l m a n y a s ı ’ nın ç ö z ü m l e n m e s i n e b ir t e m e l s a ğ lıy o rd u . F r e
u d ’u n etkisi a ltın d ak i f a ş iz m eleştirisi, ifadesin i y e t k e c i k iş ilik k u -
r a m ın d a v e kitle t o p l u m u n u n e leştirisin d e b u l m u ş t u ( R e i c h , 1 975 ).
G e l g e l e l i m N i e t z s c h e , b i z z a t F r a n k f u r t O k u l u ’nu n t e m e lin i o l u ş
t u r a n ussal e le ş t irin in b i r ç o k v a r s a y ım ı m s o rg u lad ığ ı için d ir ki,
e leştire l k u r a m c ıl a r ın F r e u d ve N i e t z s c h e k a r şıs ın d a k i tu t u m la rı
o l d u k ç a m u ğ l a k k alm ıştı.
T o p l u m s a l iliş k ile rd e k o r u y u c u b ir z ır h s ıfa tıyla k u tsal bir ç a
t ın ın z o r u n l u l u ğ u n u s a v u n a r a k d in k u r a m ın ı y e n id e n dile g e t i r
m e k için F r e u d ’u n s ü p e r e g o n o s y o n u n u k u lla n a n P h ilip R e ı f f 'ı n
e s e r le rin e b a ş v u ru r sa k , t o p l u m b i li m i n d e k i F r e u d c u m ira s ın m u ğ
lak y ö n l e r i d a h a iyi g ö s t e rile b ilir. R e ı f f ( 1 9 6 6 ) t ü m g e le n e k s e l
k ü l t ü r l e r i n a h la k i ta lep ve g ö n ü l lü fe ra g a t ara s ın d a k i k a r m a ş ık bir
d e n g e y e y a s la n m ış o l d u ğ u n u v e b u n u n da, t o p l u m s a l istik ra r ve
b i re y s e l b ağ lılık k o ş u l l a r ın ı m ü m k ü n k ıld ığ ın ı s a v u n u y o r d u . R e i f f
t ü m a h laki k ü l tü r l e r i n iki işlev b a z ın d a , y a n i a h lak ı t a le p le rin ö r
g ü t le n m e s i ve g ö n ü l lü fe ra g a t la rın ö r g ü t l e n m e s i b a z ın d a d ü z e n
l e n d ik le r in i s a v u n u y o r d u . G e l e n e k s e l k ü l tü r l e r , e m i r l e r i n y e t k e c i
b ir k ö k e n e sahip o ld u ğ u , y a n ı d o ğ a ü s t ü b i r v a r s a y ım d a n k a y n a k
land ığı b a ğ lılık k ü ltü r l e r i y d i. R e i f f çağd aş k ü l tü r l e r i n , bireyler
üzerin deki içsel k ıs ıt la m a la r ın b ir d ışa v u r u m sa l d e v rim lehin e
az altıld ığ ı s a ğ altım k ü ltü r l e r i o l d u ğ u n u ö n e s ü r ü y o r d u . B a ğ l ı l ı k l a
rın b u n d a n b ö y l e b a ğ la y ıc ılığ ı y o k t u ve b i r e y l e r i n t o p l u m i ç e r i
sin de v a rlık la rın ı s ü r d ü r m e l e r i için hâlâ z o r u n l u o l a n ta lep leri
m e ş r u la ş t ır m a k z o rd u .
B u b a ğ la m d a , r u h - ç ö z ü m l e m e n i n o r t a y a ç ık ışı in a n ç d ilin in y e
rine telafi ve iy i le ş m e d ilin in k o n u l m a s ın d a ö n e m l i b ir ro l o y n a
m ış tı. R u h - ç ö z ü m l e m e t o p l u m s a l d e ğ iş im le rin b ir s o n u c u y d u ve
y e t k e c i d ü z e n l e m e l e r in o lm a d ığ ı b ir d ü n y a d a fe ra g a tç ı ö ğ e le rin bu
b o l lu ğ u n d a y e n id e n u y u m lu b i r e y l e r i n y a r a t ılm a s ın ı sa ğ la y an da
o y d u . R e ı f f k e s in o l a r a k fe ra g a tç ı b ir y ö n e l i m e girm iş b u l u n a n ve
e ski iktisad i k ı t l ık y a s a s ın ın b u n d a n b ö y l e z o r u n l u o l a r a k geçerli
o lm a d ığ ı k ü ltü r l e r d e , W e b e r ’ın u ssalla şm a ve b ü y ü n ü n b o z u l m a s ı
k a v r a m la r ın ın a r t ık ö z e l b ir anlam ı o lm a d ığ ın ı d ü ş ü n ü y o r d u . İ ş y e
rind e h a zzrn y a d s ın m a s ı ile t ü k e t im d e k i h a z c ıl ık arasınd aki k a r ş ıt
lık, k a p it a l iz m i n ç e liş k ile rin in m e r k e z i b ir g ö r ü n ü m ü haline g e l
mişti ( B e ll, 1 9 7 6 ) . E s k i s im g e le r a n la m la rın ı ve e tkililik le r in i v i t i r
m iş; b u s im g e se l g e r ç e k l i ğ e ifa d e s in i k a z a n d ır m ış o la n g e le n e k s e l
k ü l tü r e l s e ç k i n l e r y o k o l m u ş ve o n l a r ın y e r in i b i r t ü r s a ğ a ltım ve
r e fa h s e ç k i n l e r i alm ıştır; a n c a k b u y e n i s e ç k i n l e r g e ç e rli c e m a a t
s ö y l e n le r i n e ifadesin i k a z a n d ır a m a m ış t ır . R e i f f ’ın “ s e v e c e n ” c e m a
atler o la ra k a d lan d ırd ığ ı c e m a a t le r in o r t a d a n k a y b o l a r a k y e r le r i n i
y e n i s a ğa ltım s is te m le ri y o l u y l a ah la k i u y u m u sa ğ la y a n e y l e y e n
lere b ır a k m a la r ı b u n a t e k a b ü l e t m e k t e d i r . B u n d a n d o la y ı, R e i f P a
g ö r e F r e u d c u d in ç ö z ü m l e m e s i , d is i p li n i n le h in e a r z u n u n s ın ır l a n
d ırılm a s ın d a din sel d e n e t im le r i n ö n e m i n i g ö s t e r m i ş ti r ; a m a din sel
e m i r l e r e y ö n e l i k d ü n y e v i b i r eleştiri g e t i r m e s i n d e n ö t ü r ü , F r e u d -
c u l u k bağlılığı g i d e r e k o l a n a k s ız k ılm ıştır. F r e u d ç ö z ü m l e m e ö n e
r i y o r d u , in a n ç değil. R e i f f ’ın J u n g ’u d a h a c a n a y a k m b u l m a s ın ı n
n e d e n i b u y d u , ç ü n k ü J u n g c u r u h - ç ö z ü m l e m e b i r d ü n y e v i l ik ç a
ğ ın d a H ı r i s t i y a n T a n r ı s ı n a s ö y l e n d e b i r a l t e r n a t i f b u l m a y a ç a lış ı
y o r d u . R e i f f ’m N i e t z s c h e ’y i n a d i r e n a lın tıla m a s ı; F r e u d ’a karşı
s a ld ırıların ın T a n r ı n ı n ö l ü m ü s o r u n u n u n asıl k u r a m c ıs ın d a n z i y a
de J u n g ’a ç o k ş ey b o r ç lu o l m a s ı ilg in çtir. R e i f f ç ağd aş t o p l u m u n
in s a n cı b ir ç ö z ü m l e m e s i n i g e l i ş t i r m e y e girişm iş, y e t k e c i v e sahici
b ir c e m a a t anla y ış ın d a T a n r ı y a s e ç e n e k o l u ş t u r a c a k işlevler k e ş f e t
m e y e çalışm ıştı.
G ü n ü m ü z t o p l u m b i l i m i n d e , F r e u d ’u n t o p l u m k u r a m ın a y a p
tığ ı k a t k ıy a k a y d a d e ğ e r b ir ilgi d u y u l m a k t a d ı r ( B a d c o c k , 1 9 8 0 ;
B o c o c k , 1 9 8 3 ; W o l l h e i m , 1 9 7 1 ) . G e l g e l e l i m g ö s t e r m e y e ç a lış t ığ ı
m ız gibi, F r e u d ’u n t o p l u m b i l i m d e a lgılanış b i ç i m i g e n e llik le h e r
nasılsa y ü z e y s e l o l m u ş t u r ; d ahası b u algılanış b i ç i m i F r e u d c u lu ğ u n
h e m m u h a f a z a k â r b i r c in s e l li k e leştirisi o l a r a k h e m de c in se lliğ in
in san t o p l u m u n u ve ta rih in i y a p ıla n d ır m a d a o y n a d ığ ı r o l ü n k ö k
te n c i b ir şek ild e t a n ın m a s ı o l a r a k taşıdığ ı m u ğ l a k l ık la r ı g ö z l e r
ö n ü n e ser m iştir. A y r ı c a F r e u d ’u n a rk a sın d a N i e t z s c h e ’n in d u r d u
ğu nu ve h e m F r a n s a ’da h e m de A l m a n y a ’da N i e t z s c h e ’y e arta n b ir
ilgi g ö s t e r i lm e s i n e ( S t e p h e n s , 1 9 8 6 ) ra ğ m e n , N i e t z s c h e ’n in r u h -
ç ö z ü m l e m e y e ve t o p l u m b i l i m e y a p t ığ ı k a t k ın ın y e t e r i n c e a ra ş tı
rılm a d ığ ın ı s a v u n m u ş tu k . N i e t z s c h e y a l n ız c a b ir din t o p l u m b i l i m i
ö n e r m e m i ş ; s ö y l e n , ritüel ve d r a m a n ın s o y k ü t ü ğ ü b a z ın d a i k i l e m i
m i z i n k ö k le r i n e dair y a p t ığ ı ç ö z ü m l e m e y o l u y l a m o d e r n k ü l t ü r l e
rin b ir e leştirisini sağlam ıştı. B u k o n u y u d aha a yrın tılı o la ra k i z l e
y e b i l m e k için, şim di u y g a r lık ta rih in d e d in in o y n a d ığ ı rol k o n u
s u n d a k i g ö r ü ş le ri a ç ısın d an N i e t z s c h e ve F r e u d ’u n k a r ş ıla ş tır ılm a
sın a d ö n ü y o r u z .
N i e t z s c h e ’n in d in le v e ö z e ll i k l e de H ır i s t i y a n l ı k l a ilişkisi k a r
m a ş ı k v e s o r u n lu d u r. B a k ış a ç ıs ın ın k a r m a ş ık l ığ ı g ö z ö n ü n d e b u
lu n d u r u ld u ğ u n d a , N i e t z s c h e ’ n i n v a rd ığ ı felsefi k o n u m u n , o n d o
k u z u n c u y ü z y ıl d a k i b u r ju v a k ü l t ü r ü n ü n ik i y ü z lü lü ğ ü n e karşı sa
h ici b i r t in s e llik aray ışı o l a r a k H ır i s t i y a n lığ ın ahlaki dürtüsüy-le
b i r ç o k b a k ı m d a n u y u m l u o ld u ğ u d ü ş ü n ü l m ü ş t ü r g e n ellik le . B u n a
g ö r e N i e t z s c h e , İ s a ’y ı p e k de r e d d e t m e m iş , y a l n ız c a a r z u y la u ğ -
ra ş m a k t a n s a b a s itç e a r z u y u y a d s ı y a n H ı r i s t i y a n l ı ğ ı n ç ile ci etiğ in in
bir e leş tiris in i sunm uştur (K aufm ann, 1 9 7 4 ). K ierkegaard gibi
N i e t z s c h e de b iz a tih i H ı r i s t i y a n l ı ğ ı n ö z ü n d e n z i y a d e s ad e c e H ı
ris t iy a n s is t e m in in b ir e leştiric isi o l a r a k g ö r ü n m e k t e d i r . B u n d a n
d o la y ı, N i e t z s c h e ’ n in g e r ç e k eleştirisi re s m i K ı l ı s e ’ n ın i k i y ü z l ü l ü
ğ ü n ü v e s a m i m i y e t s i z l iğ i n i he d e fle r. S o n u ç t a N ı e t z s c h e ’m n e le ş t i
risi n i h i l iz m in din sel b ir y o r u m u o l a n b elli P r o t e s t a n l ı k b i ç i m l e
rine b i r itira z o l a r a k g ö r ü l ü r g e n ellik le . P r o t e s t a n l ı k b ire y c iliğ i, u s
sallığı ve çile ciliğ i s e la m la m ıştı; d ü ş ü n c e y e v u r u l a m a y a n k e n d ili-
ğ in d e n lığ in k arşıs a v ıy d ı. N ı e t z s c h e ’ n m am acı, t u t k u l u o lm a s ın a
k a r şın , d u y g u y u d e n e t le y ip y ö n l e n d i r e b i l e c e k g ü c ü b u l u n a n h e r
han gi b irin e uyrgu n a h lakı b ir k o d ü r e t m e k t i . B u ba ğ la m d a , N i e t z
s c h e ’n in h ın ç ü z e r in e y a z d ık la r ı a ç ık l ık k a z a n ır; ç ü n k ü N i e t z s c h e
i k t i d a r ve t u t k u n u n g e r ç e k d o ğ a s ın ı, y a v a n ahlakı d ü z e n l e m e l e r
d e n o lu ş a n b i r in an ış ın a r k a s ın a g i z l e y e n b ir a hla k s is te m in e k a r ş ı
dır. N i e t z s c h e e s t e t ik S o k r a t e s ç i l ığ e karşıy dı. P e y g a m b e r i n “ p e n
ç e le ri o lm a d ığ ı için k e n d i l e r im ı\rı z a n n e d e n a c izle re g ü l m e s i ” n m
n e d e n i b u y d u ( Z , b ö l ü m I I , pasaj 13). B e n z e r bir ta rzd a N i e t z s c h e ,
z a y ı f e rd e m l e r o lm aları g e r e k ç e s iy l e “ k o m ş u lu k s e v g is i ” ve “ a c ı
m a ” g ib i e rd e m le ri k ü ç ü k g ö r d ü ; b u n u n y e r m e g ü ç :ü l e r arasınd aki
d o s t l u ğ u n t e m e l n ite liğ in e b ü y ü k saygı d uy d u .
Ö z e t o l a r a k , b u p e r s p e k t i f iç e ris in d e N i e t z s c h e ’ n i n eleştirile ri,
z o r u n l u o l a r a k y a la n a y a s la n a n b i r k u r u m d iy e g ö r d ü ğ ü ö r g ü t lü
H ır i s t i y a n lığ ın re d d in e v a rır, am a fe ls e fe si a y n ı z a m a n d a t ü m H ı
r istiy a n la r ın ilki ve s o n u n c u s u o l a r a k g ö r ü l e b i l e c e k İ s a ’n ın b i r s a
v u n u s u o l a r a k da d e ğ e rle n d irile g e lm iş tir.
N i e t z s c h e ’n in Isa h a k k ın d a k i g ö r ü ş ü ö z e ll i k l e t u t a r s ız v e ç ö
Tragedyanın
z ü m s ü z d ü r . Y a ş a m ı n b i r o n a y la n ış ı o l a r a k D i o n y s o s
D oğuşu’nâz h e m I s a ’y a k ar şıt b i r k o n u m a y e r le ş t ir i l ir h e m de
I s a ’y la b i r tu tu lu r. B u n a e k o la ra k , H ı r i s t i y a n l ı k S o k r a t e s ’in u s
ç u l u ğ u n a k arşıt D i o n y s o s ç u d ü r t ü n ü n p a rç a s ı o l a r a k g ö r ü l ü r (S ilk
ve S t e r n , 1 9 8 1 : 12 1). N i e t z s c h e ’y i H ı r i s t i y a n l ı k - s o n r a s ı b i r ç a ğ s o
ru n u y l a başa ç ı k m a y a g irişen , a m a y i n e de İ s a ’n ın ile tisin in b ü y ü k
k ıs m ı n ı k o r u y a n b ir f e ls e fe c i o l a r a k alg ıla y a n S t e r n de ( 1 9 7 8 ) b u n a
b e n z e r b ir N i e t z s c h e y o r u m u n u b e n im s e r . Ö r n e ğ i n , S t e r n , N i e t z
s c h e ’nin fe ls e fe sin in din sel b ir b a k ış o l a r a k H ı r i s t i y a n l ı k l a u z l a ş
m a z o lm a s ı ş ö y le d u rs u n , H ı r i s t i y a n l ı ğ ı n b ir b o y u t u n u n ah la k i bir
k o n u m o l a r a k d o ğ r u lu ğ u n ö n e m i n i v u r g u l a m a s ın d a n ö t ü r ü , bu
fe ls e fe n in aslın da H ı r i s t i y a n d ü ş ü n c e s in in b ir ü r ü n ü o l d u ğ u n u ö n e
sürer. B e n z e r b i r t a rz d a , H o l l i n g d a l e ( 1 9 7 3 ) , N i e t z s c h e ’n in din
e leştirisin in H ı r i s t i y a n ile tin in re sm i K i l i s e ’n in b a s k ıc ı a h la k i a y
g ıtın d a hatalı bir b i ç i m d e k u r u m s a ll a ş m a s ı n ı h e d e f aldığ ın ı; g e l
g e l d i m N i e t z s c h e ’ nın, I s a ’n ın ö ğ r e t i s in in h a y a tı o l u m l a y a n b ir ö ğ
reti o l a r a k g ö r ü l e b il e c e ğ i “ H ı r i s t i y a n l ı k ” a b ü y ü k b ir d u y g u d a ş lık
beslediğin i savu n m u ştu r. B u r a d a y i n e H o llin g d a le , N i e t z s c h e ’n in
f e ls e fe sin in n ü v e s in in t u t k u n u n ve onun b i r e y s e l ve b iy o lojik
k ö k le r i n i n o l u m l a n m a s ı ad ın a h a y a tı y a d s ım a y a y ö n e l i k t ü m g e l e
n e k le r i n r e d d e d il m e s i n d e n o l u ş tu ğ u n u s a v u n a n g ö r ü ş t e n y a n a ç ı
kar. Son o la ra k , N i e t z s c h e ’yi m odern to p l u m d a H ıristiy a n lığ a
inancını y itird ik te n son ra, n i h i l iz m e p a n z e h i r ü r e t m e k için, bazı
b a k ım l a r d a n H ı r i s t i y a n a hla ki k o n u m u n b i r y e n id e n y a z ım ı s a y ı
l a b ile c e k m a k u l b i r k o n u m a ra y ışın d a k i b ir f e ls e f e c i o l a r a k g ö r e n
E r i c H e l l e r ’in ( 1 9 6 1 ) y o r u m u n a d ik k a t ç e k e b il i r i z . N i e t z s c h e ’n in
dm ka rşıtı e le ş tiris in in bu y e n id e n y o r u m l a n ış l a r ın d a , K ierke-
g a a r d ’la b irlik te N i e t z s c h e ’nin, i n a n ç y i t i m i n e , T a n r ı n ı n ö l ü m ü n e
ve m o d e r n l i ğ i n kü ltü re l b u n a lım ın a v a ro lu ş sa l b ir y a n ıt s u n d u k ları
y ö n ü n d e b ir im a vardır. N i e t z s c h e , K i e r k e g a a r d ve S c h o p e n h a u e r
D e v l e t ’in ve K i h s e ’nin s a h te liğ in in H e g e l c ı l ı k k arşıtı e le ş t i r ic i le r i
dir. B u n l a r ı n N i e t z s c h e ’y ıe d u y g u d a ş lık içe ris in d e ve z e k ic e y o
ru m l a r o lm a s ın a k a r şın , N i e t z s c h e ’ nin d ü ş ü n c e s in i e v c ille ş tirm e ve
bu d ü ş ü n c e y i in s a n cı, ra h atlatıc ı bir d ü n y a g ö r ü ş ü y l e u y u m lu
k ıl m a e tk ileri v a rd ır. N i e t z s c h e ’n in m u h t e m e l e n o n a y la y a c a ğ ı bir
e ğ r e t i l e m e y l e s ö y l e n e c e k o lu rsa, bu y o r u m l a r te h lik e li d ü ş ü n c e le r i
i n s a n t ü k e t i m i n i n h a z m e d e b i le c e ğ i hale getirir.
N i e t z s c h e ’n in d ü ş ü n c e s i n i y o r u m l a r k e n o n u n d m , t o p l u m ve
b i r e y a ra s ın d a k i ilişki ü z e r in e s er t v e t e h lik e li d ü ş ü n c e le r in e ay rıca
ö n e m v e r m e m i z g e r ek ir . K e n d i m i z e N i e t z s c h e ’nın H ır i s t i y a n lığ ı
re d d e d iş in in k a p s a m ım h a t ır la t a r a k ba ş la y a lım : “ H ır i s t i y a n lığ ın
tek b ü y ü k la n e t, tek b ü y ü k h a k ik i fe sat, k e n d i s i y le k ıy a s la n ın c a
h i ç b i r p la n ın y e t e r i n c e z e h irli, gizli, y e r a lt ın a ait, rezil o lm a d ığ ı tek
b ü y ü k in t i k a m içg ü d ü s ü o l d u ğ u n u s ö y l ü y o r u m - in s a n lığ ın tek
ö l ü m s ü z u t a n ç l e k e s i ” (A C, pasaj 6 2 ). Ü s t ü ka p alı b i r o r y a n t a li z m i
benim sem iş o la n birço k on dokuzuncu yü zyıl düşünüründen
fa rk lı o l a r a k N i e t z s c h e , İslarrn b ir d u y g u v e g ü ç varlığı o l a r a k i n
sanla u y u m lu t e m e l t u t k u l a r ın ta ş ıy ıc ısı d iy e g ö rd ü . N i e t z s c h e H ı
ristiy a n lığ ı k l a s ik d ü n y a n ı n hasa d ını ve haçlı s efe rle ri y o l u y l a
İ s l a m i e rd e m le ri i m h a e t m e k l e s u ç lu y o r d u . Ş ö y l e y a z ıy o r d u :
N i e t z s c h e ’ n in İ s l a m a d u y d u ğ u y a k ın l ık , o l u m l a m a y a o la n b a ğ l ıl ı
ğın ı ifade e t m e n i n b ir v asıt asıd ır, am a b u n u N i e t z s c h e ’ nm g e l e
n e k se l in a n c ın y e r in e k o y m a k için ö n e r d iğ i b ir şey o l a r a k y o r u m -
la m a m a lıy ız . N i e t z s c h e İs lâ m î ve B u d d h a c ıl ığ ı, h a y a tın n e v r o z u
o l a r a k d in e k ö t e k ç e k m e k için b ir so p a o l a r a k kulla ndı.
N i e t z s c h e ’y e g ö r e T a n r ı n ı n ö l ü m ü , g e ç m i ş t e k i k u r a m l a r d iz i s i
nin sahte y e t k e s i n e b ir s o n v e r ir k e n , ahlaki e y l e y e n le ri y e n i ve
teh lik eli b ir m a c e ra için ö z g ü rle ş tire n d ü şü n sel v e ahlaki b ir m e y
d an o k u m ay d ı. B u ged iğin v a ro lu şu çelik ten sin irlere sahip in san
lar açısın d an ü m it v ad ed en b ir m ü ca d e le y d i ve N ie tz s c h e T a n rın ın
y e rin e k o y ab ileceğ i h erh an g i b ir yen i m u tlak lık aray ışın d a değildi.
G ü n ü m ü z ü n d ü n yev i ta n rıb ilim cile rin d e n farklı o la ra k N ie tz s c h e
sevgiyi, cem aati ya da d u ru m etiğin i b ir ç ö z ü m o la ra k ö n e rm e
ni işti. Y e m b ir rim eller dizisin in za y ıfla rd a A ris to te le s ç i an lam d a
bir katharsis * ü reteceğ in i u m m u y o rd u . T an rın ın ö lü m ü N i e t z -
s c h e ’de g eçm işe ö z le m d u y g u su u y a n d ırm a y ıp , tersin e d eğ erlerin
to p ta n y en i b aştan d eğ erlen d irilm esi gerek sin im in i d u y u ru y o rd u .
B u n d an ö tü rü , N ie tz s c h e sıklıkla b ir v a ro lu şç u lu k k u ram cısı o la
rak g ö rü lse de, k end isin in “ B e n ” n o s y o n u y la b arışık o lm a k o n u
su n d a b ü y ü k g ü çlü k ler y aşad ığın ı an ım sam alıy ız. N ıe tz s c h e ’nın
felsefesind e “ B e n ” dilin ü rü n ü d ü r ve “ B e n ” in g erçek lik tek i tu tarlı
bir kendiliğe g ö n d e rm e y ap tığ ı v a rsa y ım ı d erin d en so ru n lu d u r.
N ie tz s c h e ’yi ta n rıta n ım a z H ıris tiy a n lık y a da v aro lu şsal b irey cilik
y a da ahlaki in san cılık içerisin e ç e k m e y i a rz u la y a n felsefecilerin ,
N ie tz s c h e ’nin felsefi s o ru n la ra ilişkin çö z ü m le m e le rin d e dilin ta şı
dığı ön em i an ım sam aları g erek ir. N ie tz s c h e ’y e g ö re ahlaki s istem
ler sö y lem i, s e y y a r b ir e ğ re tilem eler o rd u su n a d ay an ır. D ü n y a d a
ne tü rd en bir teselliye sahip o lu rsa k olalım , bu teselli felsefi y a da
dinsel h ik m etin ü rü n ü o lm a y a c a k tır. Teselli d erin lik li d ü şü n ced en
k ay n ak lan am az.
N ie tz s c h e ’y e g ö re ev ren in yap ısı dilbilgisinin yap ısın a b a ğ ım
lıydı. B ız le r ö z n e ve y ü k le m b azın d a d ü şü n ü rü z , o n eden le d ilbil
gisinde “ B en y a p ıy o ru m , B en h iss e d iy o ru m ” vb. d em en in bir a n
lam ı vard ır. N ie tz s c h e ’ye g ö re “ T a n rı-d ü n y a ” anlayışı b asitçe “ ö z -
Fr e u d ’u n K u r a m in d a D in
Y a h u d i l i k h a lik ın d a k i b u g ö r ü ş , N i e t z s c h e ’n i n b e n i m s e d i ğ i k o
n u m d a n k e s k i n b ir ayr ılığ ı t e m s il e d e r e lbe t. N i e t z s c h e ’y e g ö r e
Y a h u d i l i ğ i n istik ra r ı v e sü re k liliğ i en d işe ve s u ç lu lu k t a n z iy a d e
h ın cı k u r u m s a lla ş t ır m a s ın a d a y a n ıy o r d u . A y r ı c a u n u t m a m a l ı y ı z
ki, W e b e r ’in Y a h u d i l iğ e iliş k in a ç ık la m a s ı p e y g a m b e r l e r i n r o lü n e ,
k e n d is iy le s ö z l e ş m e y a p ılm ış y ü k s e k b ir t a n r ı k a v ra y ış ın a , a n l ı k ç ı
lığı t e ş v i k e d e n b ir kita p d in in in g e liş m e s in e v e b ir g r u p ü y e liğ i b i
ç im i o l a r a k p e r h iz p r a t i k l e r i n i n b e n im s e n m e s in e ö z e llik le ö n e m
verm iştir. F r e u d ’u n a ç ık l a m a s ın a göre, Y ah u d ilerin özgü nlüğü,
ha lkı ayrı b ir gru p o l a r a k b i r b i r in e b a ğ l a y a n a h la k i b i r k o d g e lişti
re r e k , i ç g ü d ü le r d e n başarılı b ir şek ild e fe r a g a t e t m e l e r in d e n ileri
g e liy o rd u . B u ö z g ü n l ü k ritü e l s im g e sin i, g e r ç e k b i r h a d ım e t m e
e d i m in in y e r in e g e ç e n s ü n n e t u y g u la m a s ın d a bulur. B u sim ge se l
ik a m e , h a lk ın B a h a ’la rın ın i s t e n c i n e itaat e t m e e d im in e işaret e d i
y o r d u . B ö y l e c e , f e ra g a tin ge tird iğ i b ü y ü k y ü k o r t a k l a ş a ve ritüel
o l a r a k ta ş ın ır hale geldi.
N ie t z s c h e v e F r e u d ’u n D i n e ve Sa n a t a Ya k l a ş i m e a r i
F r e u d ’u n konumu ş ö y l e ö z e t le n e b i l ir : F r e u d c u ru h -çözü m -
l e m e din i içg ü d ü s e l a rz u la r ı ve hazları y ü c e l t m e n i n b ir b i ç i m i o l a
ra k k a v ram sallaştırd ı, a m a bu y ü c e l t m e a n c a k k ıs m e n başarılıyd ı.
F r e u d din i e l e ş t i r m e y i sü rd ü r d ü ; ö r n e ğ in , ru h s a y rılık ları b ilim in i
( p s i k o - p a t o l o ji y i ) çeşitli din sel m e s le k le r le ilişkıle nd ird i. K l i n i k ve
ta rih s e l i n c e le m e le ri, d in d a r kiş ile rd e k i h i s te r ik t a ş k ın lık la rı, b ü
y ü c ü l ü k ve şe y ta n i ru h ta ra f ın d a n ele g e ç i r il m e y e d a ir y a y g ın k a
nıtları ve g en ç k a d ın la r a rasın d aki s a n rıların geniş ö l ç e k l i k a n ı t l a
rını o r t a y a k o y d u . U y g a r l ı ğ ı n , a h la k ın ve anlığın g e lişim in e din t a
rihsel olarak katkıda bulunm uşsa da, bu gelişmenin bedeli hatırı
sayılır büyüklükteydi ve yüceltmenin ancak kısmı olmasından
ötürü nevrotik davranış dinsel kültürlerde belirginleşiyordu. T o p
lumsal varoluşun ikilemine nihai yanıt, ruh-çözüm lem enin önde
gelen bir örneğini oluşturduğu bilimsel tutum un kendisinde yatı
yordu. Bilimsel tutum da, birey kendisini “ ölüm e ve doğanın öbür
zorunluluklarına u ysallıkla” teslim eder (SE , c. 13: 88). F re u d ’un
bu yönelimi W eber’in sorum luluk ahlakında benimsediği y ö n e
lime hatırı sayılır derecede benzemektedir. Eski söylenler sahip
oldukları gücü yitirdikleri ıçm, ciddi insanlar kendi yazgılarım ka
bul edecek ve kendilerini d ünyaya gerçekçi ve sorum lu bir tarzda
yaklaşan bilimsel bir eğilime adayacaklardır. Dinsel çağrının so n u
nun gelmesiyle birlikte, bilimsel meslek ciddi niyetlere sahip bir
kişiye açık kalan tek makul bakış açısı haline gelmiştir. Freud ve
W eb er’in usçuluğu gerçekçiydi, ama iyimserci değil; “ hayatın ger-
çekleri” ne u y u m sağlamayı ya da onlarla uzlaşm ayı temsil edi
yordu. Freud sanatın bir içgüdü yüceltımi olduğunu kabul ed iy o r
du elbet, ama sanat F r e u d ’un biliminsanmın düşünsel etkinliğiyle
bağdaştırdığı amacın ciddiliğinden y oksun du . L e o n a rd o da Vinci
çözüm lemesinde, L e o n a r d o ’ nun sanatsal yaratımlarının tutkunun
bir bilgi susuzluğuna dönüştürülm esinin sonucu olduğunu tanıtla
m aya girişmişti (SE , c. 11). Bununla birlikte, L e o n a r d o ’nun çalış
malarının nedeni ortaya konam am ış şiddeti, duygulanımın gü n d e
lik dünyada belli bir şekilde yerinden edilmesinde açığa çıkıyordu.
Freud, L e o n a r d o ’ nun ayrıntıları ve gündelik etkinliklerin önemsiz
boyutlarını listeleme takıntısının, bilınçdışı etkinliğin hem bastı
rılmasından hem de yerme başka şeylerin kovulm asından başka
bir şey olm adığım gösterm eye çalıştı.
G ö rm ü ş o ld u ğ u m u z üzere, dinin doğası kon usunda N ıetzsche
ve Freud arasında anlamlı mutabakat noktalan var. N ıetzsche dini
¿enel
O
olarak tutkulardan feragat O
etme ve vasam
✓j
ın kendisinin ✓vad-
sınması olarak gördü. B u yadsım a hınç ve suçlulukla ilişkiliydi ve
bundan dolayı, N ietzsc h e gerçekliğe dinsel yönelimi reddetti; ç ü n
kü bu yönelim kaçınılmaz olarak o lu m su z bir hayat felsefesini
içermekteydi. Gelgelelım, N ıe tz sc h e ’mn dil kuramı, bilimin ıddı-
a la rm ı d e r in b i r şek ild e s o r g u la n a b il ir k ıld ığ ı iç in d ir ki, b ilim s e l b ir
m e s le ğ i d in e s e ç e n e k o l u ş t u r a c a k b i r ç a ğ rı o l a r a k k a b u l e d e m e z d i.
F r e u d c u r u h - ç ö z ü m l e m e d e n k a y n a k l a n a n z i h i n m o d e l i n i n ke n d isi
y a l n ı z c a b ir e ğ r e t ile m e y d i, d ilb ilg is in in b i r s o n u c u y d u . N i e t z s c
h e ’nin m eydan okuyuşu, bu türden tü m in ş aların y a p ı s ö k ü m e
a l ın m a y ı g e r e k t ir d iğ in i v e b i l i m i n id d ia la rın ın b a s itç e , s o r g u la n -
m a k s ız ı n k a b u l e d ile m e y e c e ğ in i s a v u n u y o rd u . H e m W e b e r ’in h e m
de F r e u d ’u n b e n im s e m iş o ldu kları, ge rçe k liğ e bilimsel y ak laş ım ,
N i e t z s c h c ’nin felsefesinde bir yan ılsam ad an ibaretti. N ie t z s c h e ’nin
d ü ş ü n ü m s e llığ ı b i li m i n d ü n y a y a y ö n e l i k cid d i b i r y a k la ş ım o ld u ğ u
an lay ış ın a m e y d a n o k u y o r d u , ç ü n k ü N i e t z s c h e ’y e g ö r e d in in ya n ı
sıra b i li m de k ü l tü r ü n f a r k lı b i r y ü c e l t i m i n d e n b a ş k a b i r ş ey d e
ğildi. B u n u n te rsin e, N i e t z s c h e ’n i n s a n a t k o n u s u n d a k i d e ğ e r l e n
d ir m e si b a ş k a b ir p a t i k a y a y ö n e ld i.
N i e t z s c h e o n d o k u z u n c u y ü z y ı l b i lim in i, d in y a n ıls a m a s ın ın
y e r i m a la c a k b a ş k a b ir y a n ıls a m a o l a r a k g ö rd ü . T a n r ı n ı n ö l ü m ü
n ü n ardın dan, d in in y e t k e s in in y e r in e b ilim in y e tk e s in i k o y m a k
N i e t z s c h e ’nin a m a ç la m a d ığ ı b i r şey di. N i e t z s c h e F r e u d ’u n b i li m i n
u s s a llığ ın a d u y d u ğ u nihai b ağlılığı ne k a d a r k a b u l e d i l e m e z b u lu -
y o r d u y s a , W e b e r ’in b ir ç a ğ rı o l a r a k b i li m ve siy aset g ö r ü ş ü n ü de o
k a d a r k a b u l e d i l e m e z b u l u y o r d u . N i e t z s c h e , sanatın t e m e l y a r a t ı
cılığ ı t e m s il e t m e s in d e n ö t ü r ü , san atı v e s a n a t ç ıy ı s a v u n u y o r d u .
S a n a t ç ın ın g ü cü v e m u t lu lu ğ u g e r ç e k liğ i d ö n ü ş t ü r ü r ve b i r e y l e r i n
h a y a tı o l u m l a y a n e t k i n l ik l e r in e ifade k a z a n d ır ır. S a n a t ç ı t e m s il e ğ
r e t ile m e le ri a ra c ılığ ıy la s ö y l e n i y e n i d e n y a r a t ır ve d e n e y i m i d ö
n ü ştü rü r . S a n a t g e r ç e k liğ in y a d s ın m a s ı y a da b a s tırılm a s ı o l m a y ıp ,
i ç e ris in d e i n s a n o ğ l u n u n s ah ici y a r a t ıc ılığ ın ı ve h a y a tla b ü t ü n l ü
ğ ü n ü y e n id e n d e n e y im le d iğ i g e r ç e k l i ğ i n o n a y la n m a s ıd ır . S a n a t i n
sanları y e n id e n e y l e m i n için e ç e k e r ; d ü ş ü n m e h a k k ın d a d ü ş ü n m e
o l a r a k us ise, n e v r o t i k b ir erte ley iş tir. N i e t z s c h e ’n in son ç a lış m a l a
r ın d a D ı o n y s o s ç u ta rz, S o k r a t e s ç ı u s ç u l u ğ u n d o la y ı m m a karşı d u
rarak, d e n e y i m d ü n y a s ın a k a t ıl m a y ö n ü n d e k i d o la y s ız b ir d ü r t ü y ü
tem sil eder. S o k r a t e s ç ı y a da b ilim s e l b a k ış açısı b i r d o la y ım d ır ya
da N i e t z s c h e ’n in te r i m l e r i y l e s ö y l e n i l e c e k olursa, g e r ç e k l i k t e n t e
f e k k ü r e d o ğ ru geri atılm ış b ir a d ım d ır ( M e g ill, 1 9 8 5 ) . B i r davranış
bilimi olarak Freudcu ruh-çözü m lem e ile N ie tz sc h e ’nin kültürel
eleştirisi arasındaki ilişkiyi anlayabilm ek için, son olarak N i e t z
sche’ nin tragedya çözüm lem esine eğilmemiz gerekiyor.
Tr a g e d y a ve G ü ç K ö t ü m s e r c jl iğ i
Sonuç
F r e u d c u r u h - ç ö z ü m l e m e i ç e r i s in d e , g e n e l k ü l t ü r ü n b ü y ü k s ö y -
l e n l e r i n e v r o t i k h a s t a n ın k ü ç ü k t r a g e d y a l a r ı n d a işlenir. N ı e t z s c -
h e ’ n i n D i o n y s o s ’u n h a y a t - e n e r j i s i ile u y g a r l ı ğ ı n g e r e k l i l i k l e r i ( k ı
sıtlam a ların b içim le n d irilm e si) ar a sın d a k u r d u ğ u karşıtlığı, F r e u d
üstü kapalı bir b iç im d e b e n im se d i. R u h - sa ğ a ltım ı, h a s ta y a h e m
ik ilem lerin e d a ir bir iç g ö r ü s u n m a s ın d a n h e m d e k o n u ş m a y o l u y l a
d u y gu lan ım ın k a th a rsism ı s a ğ l a m a s ı n d a n ö t ü r ü , b u g e r ı h m l e r ı n
b ir s o n u c a b a ğ la n m a sıd ır . B ilin ç d ışı iste ğ in d ille n d irilm e si y o l u y l a
h a s t a l a r k e n d i k ü ç ü k t r a g e d y a l a r ı n ı i c r a e d e r l e r . F r e u d c u l u k ile
N i e t z s c h e ’nin estetiğ i ara sın d a k i k o ş u tlu k la r g ö r e c e b elirgin d ir.
G elgelelim , N ietzsch e m odern kü ltü rü n soru nu nun D ıo n y so s
(a rz u ) ve A p o l l o n (disiplin ) arasın d ak i ç a tış m a d a n k a y n a k la n m a
d ı ğ ı n ı , d a h a y ü k s e k t r a g e d y a d a k i D i o n y s o s v e A p o l l o n b i r e ş i m i ile
iy im se rc i u s ç u lu k ta k i E u r ip ıd e s ve S o k r a te s b ireşim i ara sın d a k i ç a
tışm adan doğduğunu savu nm uştu. İşte tam bu n eden le F r e u d ,
N i e t z s c h e ’n i n (yan i san atçın ın) b ilim sel em ek olm aksızın ruha
i l iş k i n d o ğ r u d a n v e d a h a ü s t ü n b i r i ç g ö r ü e d i n e b i l e c e ğ i d ü ş ü n c e
s in i r e d d e t m i ş t i . B u n a e k o l a r a k , F r e u d d m v e s ö y l e n i n ilke l i ş l e v
l e r in in y e r i n e b i l i m i n ( ö z e l l i k l e d e r u h - ç ö z ü m l e m e n i n ) i ş l e v le r i n i n
k o n u lab ile c e ğin i savunuyordu. Bunun tersin e, N i e t z s c h e , u s u n
m o d e r n k ü ltü rlerd e k i b u n a lım ın a s u n u la b ile c e k başlıca ç ö z ü m ü n ,
b ü y ü k sanat y o lu y la trag ed y an ın yeniden d o ğ u ş u o ld u ğ u n u v a r
s a y ı y o r d u . M i i z i k h a y a t t a k i ıs t ır a b ı o l u m l a m a m ı z a v e e n k a r a n l ı k
h a k i k a t l e y ü z l e ş m e m i z e o l a n a k v e r e n b i r k a tb a r sis ü r e t ir .
T an rın ın Neşesi - A d orno’da
Karşılıklılığa Karşı Kendini O lum lam a
Sunuş
Ö r g ü t l ü M a r x ç ı l ı ğ m g e ç y i r m in e : y ü z y ıl d a k i k u ra m sa l ve s i y a
sal b u n a lım ıy l a b i rlik t e , k ö k t e n c i d ü ş ü n ü r l e r m o d e r n t o p l u m ia r -
d a k i a l t e r n a t i f eleştiri ve p r a t i k k a y n a k la r ı n a y ö n e l d il e r . B u b a
k ım d a n , b i z z a t M a r x ’in k e n d i ç a lış m a la rın d a n y a r a r l a n ır k e n g ü n ü
m ü z t o p l u m b i li m i n i n a n a d a n ıa r m a yreni eleştire l d ü ş ü n c e ö ğe le ri
s u n a n F r a n k f u r t O k u l u ’n u n eleştirel k u r a m c ıl a r ı, g e le n e k s e l M a r x -
çılığ a s e ç e n e k o l u ş t u r a c a k b i r ç e r ç e v e sa ğ la m a k o n u s u n d a ö z e llik le
önem li o la g e lm iştir. Ö r n e ğ i n , m o d e r n e n d ü s t r i y e l k a p it a l iz m i n
y e t k e c i y a p ıla r ıy la ilişkili o l a r a k g e liştirile n eleştirel k i ş il i k k u r a m ı
g a y e t iyi bilinir. F r a n k f u r t O k u l u ’ n u n fe ls e fe ile t o p l u m bilim in i
b ir l e ş t i r e r e k r u h - ç ö z ü m l e m e iç e ris in d e b i r dızı k o n u y u ge liştire n
ye n i b ir p arad igm a y a r a t m a y a giriştiğini R o l f W i g g e r s h a u s ’u ( 1 9 8 7 :
10 ) i z l e y e r e k sa v u n a b iliriz . E le ş t ir e l k u r a m c ıl a r y e n i b i r eleştirel
k o n u m g e liştirirk e n , a y n ı z a m a n d a u s ç u l u ğ u n ve m e t a f i z iğ i n i d d i
aların a k u ş k u y la y a k la ş a n “ h a y a t - f e l s e f e c i l e r i ”n i n ( S c h o p e n h a u e r ,
N i e t z s c h e ve K l a g e s ) k i m i d ü ş ü n c e le r in i b e n im s e d ile r . N i e t z s c
h e ’ nin e r k e n d ö n e m eleştirel k u r a m c ıl a r ü z e r in d e k i , ö z e llik le de
H o r k h e i m e r ve A d o r n o ü z e r in d e k i etkisi a n c a k s o n z a m a n la r d a
k a b u l e dilir o ld u ( D e w s , 1 9 8 6 ; F i e l d , 1 9 8 0 ; J a y , 1 9 7 3 ) . N i e t z s c
h e ’n in eleştirel k u r a m c ıl a r ü z e r in d e k i etkisi h e r nasılsa ö r t ü k k a l
mış o lsa da, g e riy e d ö n ü k b i r in c e l e m e d e g ö r ü le c e ğ i ü z e r e H o r k
h e i m e r v e A d o r n o ’ n u n N i e t z s c h e ’n in fe ls e fe siy le y ö n d e ş m e içinde
o l d u k l a r ı o l d u k ç a a ç ık tır. 1 9 3 0 ’ lu y ılla rd a H o r k h e i m e r gibi y a z a r
lar, N i e t z s c h e ’n in o l g u c u l u ğ u n b ilg ik u ra m sa l v a r s a y ım la r ın a g e
tird iğ i e leş tiriy i t e r e d d ü t s ü z t a k d i r ettiler. N i e t z s c h e ’nin o lg u c u
bilgi ile y e n i b irle ş ik A l m a n İ m p a r a t o r l u ğ u ’nd a [y e n ; R e ıc n d o -
n e m in d e ] b o y a t m a y a b a ş la y a n d ev le t ik tid a r ı a ra s ın d a k i iliş k iy i
k a v r a m ış o l d u ğ u n a H o r k h e i m e r d o ğ r u d a n d ik k a t ç e k e r . B u n a e k
o la ra k , N ı e t z s c h e ’n m u s s a lla ş t ır m a n ın t a rih in i d o ğ a n ı n v e in s a n ın
t a h a k k ü m altına a lın m a sı d iy e algılayışı e leştire l k u r a m c ıl a r ın A y
d ın l a n m a k a r şıs ın d a k i t e m e l t u t u m l a r ıy la g ö z l e g ö r ü l ü r b i r b i ç i m
de u y u m lu y d u . N i e t z s c h e ’ n in H ı r i s t i y a n l ı k eleştirisi ve d a h a ö z g ü l
o la ra k da ç ile c ilik ü z e r in e g ö z l e m l e r i , ru h sal b ask ı ve k a p it a l iz m i n
ta le p le rin e iliş k in d a h a s o n r a ge liştirile n e leştire l k u r a m s a l d ü ş ü n
c e n in te m e l le r i n i hazırlad ı. K ıs a c a s ı, N i e t z s c h e ’n in ç ağ d aş k ü l t ü r
lerdek i n i h i l iz m s o r u n u n a y a k la ş ım ı, ö z e l l i k l e k ü l tü r e l eleştiri a l a
n ın d a m o d e r n e n d ü s t r iy e l t o p l u m la r a e leş tire l b i r k u r a m s a l ç e r ç e
v e d e n y a k la ş ıl m a s ın a e l v e r e c e k b ir b a k ış açısı s u n d u ( G o u d s b l o m ,
1 9 8 0 ) . S o n o la ra k , d iğ e r N i e t z s c h e e l e ş t i r m e n l e r i n d e n fa rk lı o l a
ra k , H o r k h e i m e r hiç d eğilse, N i e t z s c h e ’ nin, A l m a n t o p l u m u n u n
k ü l tü r e l s e ç k in le ri arasın d a g e lişm iş o l a n e n d ü s t r i y e l k a p it a l iz m i n
r o m a n t i k re d d in d e n ayrı b ir y o l t u t t u ğ u n u k a b u l e tm iştir. N i e t z
s c h e ’n in k a t k ıla r ı b i r ö lç ü d e k a b u l edilse de, d a h a ö n c e b e l i r t t i ğ i
m i z g ib i eleştirel k u r a m ın N ı e t z s c h e c ı d e s t e k le r i a n c a k s o n z a
m a n lard a , k ıs m e n N i e t z s c h e ’y e d u y u l a n ilg in in F r a n s a ’d a y e n id e n
c a n la n m a s ı y o l u y l a ve k ıs m e n de g ü n ü m ü z k ü l tü r l e r i n i n p o s t - m o -
d e r n b u n a lım ın ın b ir s o n u c u o l a r a k g ö r ü n ü r hale geldi.
B u b ö l ü m d e , N i e t z s c h e , H o r k h e i m e r ve A d o r n o a ra sın d ak i
y ö n d eşm enın b elli b o y u t l a r ı n ı n b e li r l e n m e s i y l e i lg il e n m e k t e y i z .
B u y ö n d e ş m e n o k t a la r ı b i lg ik u r a m ı, i d e o l o ji eleştirisi ve eleştirel
k u r a m c ıl a r a ras ın d a u s s a lla ş t ır m a n ın algılanışı ü z e r in d e n a ra ş tırılı
y o r . B u n o k t a la r ı n g ö z d e n g e ç irilm e s i, H a b e r m a s ’ın t a r t ış m a y a
s o n yılla rd a y a p t ığ ı m ü d a h a le ü z e r in e k i m i d ü ş ü n c e le r ü r e t m e n i n
te m e l in i de s a ğ la m a k ta d ır. B u b ö l ü m N i e t z s c h e ’nın , eleştirel k u r a
m ın k e n d i n e ö z g ü ilg ile rin in ç o k ö t e s i n e g e ç e n b a k ış açıların a sa
hip b ir k u r a m c ı o l a r a k s a v u n u lm a sı g e r e k t iğ i s o n u c u n a v a rıy o r .
E le ş t ir e l k u r a m ın g e le n e k s e l u s ç u ç e r ç e v e d e n b ü t ü n b ü t ü n e k o p a
m a d ığ ın ı ve N i e t z s c h e ’n ın bedene, d u y u la ra , g ü n d e li k h a y a ta
d u y d u ğ u ilg in in , “ g e r ç e k l ı k ” i o l u m l a y ı ş ım n , nihilist b i r k ü l tü r i ç e
ri sind e d e ğ e rle rin y e n i b a ş ta n d e ğ e rle n d irilm e s i için a lt e r n a t if b ir
z e m i n s a ğ la d ığ ım s a v u n u y o r u z .
Tanrının Nefesi
A dorno - K ü ltü rel E l e ş t ir ! ve T o plu m
H in ç ve D o l a y im
Ö z g ü r a y d ın y a d a para k a z a n m a g ib i re zil b ir z o r u n l u l u k t a n
ö t ü r ü t ik s in e t i k s in e a k a d e m i k b i r iş seçse de, ö z g ü r ira d es iy le k a
ra r verip h a r e k e t e d e b i l e n kişi, z i h n i n ayrı b ö l m e le r e a y r ılm a s ın a
karşı ç ık ar. B ilg is in i s a ta ra k p ara k a z a n m a k z o r u n d a o la n la r ın
araçsal usu, s a ğ la m c a te m e l le n d i r i lm iş k u ş k u la r ın ı ö z g ü r a y d ın l a
rın b ü t ü n c ü d ü n y a g ö r ü ş le r i n e karşı k u l la n ı r k e n , d e r in le rin d e y e r
e tm iş o la n h ın ç la r ın a i h a n e t edebilir . B u n l a r ı n k ü ç ü m s e d i k l e r i “ b a
ğ ı m s ı z l ı k ” , t a h a k k ü m ü n safları iç e ris in d e k u r u lm u ş o la b ilir p e k â lâ
(MM, 1: 2 1 ). A d o r n o , ö z g ü r a y d ın ın b u a ç m a z ın ın W e b e r ’d e n ve
o n d a n ö n c e de N i e t z s c h e ’d e n d a h a fa z la f a r k ın d a y d ı e lbe tte . T a
h a k k ü m ve u s u n b i r b i r le r in i k a r şılık lı d o la y ım l a m a s ı A d o r n o ’n u n
belli başlı i z le k le r i n d e n biridir. A s l ın d a , W e b e r b u d o l a y ı m l a n -
m ış lığı y a d s ıy o r d u ; b i li m i n d e ğ e rd e n b a ğ ım s ı z d ü n y a sı ü z e r in d e k i
o lg u c u ısrarı, anlığı iktid a r ın y ık ıc ılığ ın d a n ve araçsal k u l la n ı m ın
ç ık a r ın d a n k u r t a r m a s ö z ü v e r iy o r d u . B u n d a n d o la y ı, W e b e r ’in
v ö n t e m b i lg is e l ve b ilg ik u r a m s a l y a z ıl a r ın ın a y d ın ın çağd aş ka p ıta -
lız m d e k ı ro lü n e d a ir k a v r a m s a lla ştır m a s ı a ç ısın d a n ne k a d a r ö n e m li
o l d u ğ u n u g ö r e b i l i r i z . B u y a d s ı m a y l a , W e b e r a n l ı k ç ıl ı ğ ı h ın c ın t e h
d id in d e n k u r t a r m a y a g ir işiy o rd u . B u b a k ım d a n , N i e t z s c h e ’yle b ir
lik t e W e b e r d e h ı n c ı n d o l a y ı m l a y ı c ı g ü ç l e r i n i n f a r k ı n d a y d ı : K u
r u c u u s , u s u n t a h a k k ü m d e d o l a y ı m l a n m ı ş l ı ğ ı , h ın ç tır.
W e b e r ’ le k a r ş ı t l ı k i ç e r i s i n d e , H o r k h e ı m e r v e A d o r n o u s u n d o -
l a y ı m l a n m ı ş l ı ğ ı n d a ı s r a r ettiler. G e l g e l e l i m , b ö y l e b ir d o l a y ı m l a n -
m ı ş l ı ğ ı n h ın c a y o l a ç t ığ ın ı r e d d e t t i l e r . H o r k h e ı m e r v e A d o r n o m o
d e r n l i ğ i n k ö k l e r i n i n h e r h a n g i b i r ş e k i l d e a n l a ş ı l a b i l m e s i iç in N i e
t z s c h e ’ n i n h ın ç a h l a k ı k a v r a m ı n ı n ö n e m l i o l d u ğ u n u k a b u l ettiler.
O n l a r a g ö r e h ın ç , y ö n e t i c i s ı n ı f l a r ı n “ d o ğ a n ı n o n l a r a n a k ş e t t i ğ i
z a y ı f k a r a k t e r l i l i ğ e i h a n e t e t m e l e r i n i s a ğ l a y a n g i z li a m e n t ü s ü d ü r ”
ve bu da N ıe tz sc h e ’nm m odern çağı k ın am a sın ın nedeni olan
“ h ın ç p s i k o l o j i s i ” d i r (D E : 10 0). B u n u n l a b i r l i k t e , H o r k h e i m e r v e
A d o r n o d o l a y ı m ile h ın ç a r a s ı n d a k i y a k ı n l ı ğ ı r e d d e t t i . O n l a r a g ö
re, d o l a y ı m z a t e n s ö v l e n d e , f e d a k â r l ı k t a ve k a r ş ı l ı k l ı l ı k t a t e m e l
l e n m i ş o l a n t o p l u m s a l l ı ğ ı n n e s n e l b i r m e k a n i z m a s ı h a lin e ge lir.
A m a , b u m e k a n i z m a l a r a t a r i h s e l b i r k a r ş ı t l ı k i ç in d e d o l a y ı m , “ d o -
ğ a ” n m “ o n l a r a n a k ş e d i l e c e k ” h i ç b i r ş e y b ı r a k m a d ı ğ ı g r u p l a r için
t e m e l t o p l u m s a l l a ş t ı r ı c ı ö ğ e h a l m e gelir.
H o r k h e ı m e r v e A d o r n o ’ n u n 1 o p lu m b ılım ın G ö r ü n ü m le r i’n â z
(1 9 7 3 ) t o p la n a n d e n e m e le r in d e açık ça belirttik leri ü z e r e , N i e t z s c
he a ç ı s ı n d a n o l d u ğ u g i b i e l e ş t i r e l k u r a m c ı l a r a ç ı s ı n d a n d a t o p l u m
bü tü ncü l b ir s ü r e ç t e n i b a r e t ti. G e l g e l e l i m , N i e t z s c h e iç in h ın ç ,
ş e y l e r i n b i r e y s e l y e m b a ş t a n d e ğ e r l e n d i r i l m e s i n i n b i r a le t i o l a r a k
k a ld ı. H ı n ç , “ y a z ı d a v e r i l e n b ir b o ş l u k ” a ( J a c o b B u r c k h a r d t u y g a r
b a t ıl ın ı n çevresi karşısın daki tu tu m u nu b etim lerk en bu terim e
b a ş v u r m u ş tu r ) b e n z e r şe k ild e bir n e sn e y e y a k la ş ır k e n c a z ib e y i bir
k e n a r a a y ırır . N i e t z s c h e ’y e g ö r e , h ın ç H ı r i s t i y a n l ı k t a t a m a m e n
yeni b ir t a h a k k ü m biçim i h alm e ge lir: K arşılık lılığın giz li b ir
m e k a n ız m a s ıy k e n , b ö y le bir ö z y a d s ım a d a [H ıristiy a n lık ta] k u lla
n ı l d ı ğ ı n d a , b i r e y s e l i s te n ç v e i k t i d a r ı n y a d s ı n m a s ı b i r e y i y e n i ve
g i z li b i r t a h a k k ü m b i ç i m i n e b a ğ la r .
A y d ın la n m a n ın D iy a le k tiğ i, “ y ön etici s ı n ıf ın giz li am entü-
s ü ” ne in d irg e n m iş ve N i e t z s c h e ’nin “ e y le m in k o r k u n ç g ü z e l l iğ i ”
d e d i ğ i ş e y l e b a ğ l a n t ı l a n d ı r ı l m ı ş o l a n h ı n c ı n u y g a r l a ş m a s ü r e c i iç e-
risind e o y n a d ığ ı t e m e l r o l ü n a n la ş ılm a sın a e p e y k a t k ıd a b u l u n
m u ştu r. B u n u n l a b i rlik t e , A d o r n o v e H o r k h e i m e r ’a g ö r e h ın ç,
m e r h a m e t l i t a h a k k ü m c ü l e r i n b a ş ın a g e le n b i r h a s t a lı k o l m a k t a n
z iy a d e , y ü k s e le n b u r ju v a z i n i n e lle rin d e e t k i n b i ç i m d e k u lla n ıla n
b ir alet o l a r a k k a lm ıştır. O n l a r a g ö r e h ın ç , d o l a y ı m ( m ediation ) ve
ta k lid e ( sım ulation ) e şittir; t ü m t o p l u m s a l lığ ın t e m e l b ir m e k a n i z
m a s ın a d ö n ü ş m ü ş t ü r . H ı n ç , taşıd ığ ı r u h la s ö y l e m h e m ö r g ü t l e y e n
h e m de s ö y l e n le ç e lişe n H o m e r o s ’u nO dysseia’sm da z a t e n m e v
cuttur (DE: 43). H o r k h e i m e r ve A d o r n o ’y a g ö r e , A v r u p a a y d ı n
la n m a s ın ın tarihi h e m s ö y l e n i n k u r u lu ş u y l a h e m de s ö y l e n e ih an e t
e d ilm e s iy le başlar. V e s ö y le n s e l u z l a ş m a ile s o y u t l a m a y a ih an e t
a ra s ın d a k i bu d i y a l e k t i k içe ris in d e , t ü m A v r u p a u y g a r lığ ın ın k a y
n ağ ın ı, yan ı N i e t z s c h e ’ n in t e r i m c e s i y l e s ö y l e n i l e c e k o lu rs a , b i r e y
l e ş m e n in a y r ılm a z b ir p a rç a s ı o la n sanat s ü re c in i b u lu ru z . A m a
H o r k h e i m e r ve A d o r n o ’y a g ö r e , c e m a a t in ve d o ğ a n ın s ın ır l a r ın
d a n insanlığa ö z g ü b u sanatsal a y r ılm a sü re c i, e p ik ve s ö y l e n k a y
nak lı o lsa bile , “ t a h a k k ü m ve s ö m ü r ü ” a n l a m ın a da g e l i y o r d u
(DE: 4 5 ) . B i r e y l e ş m e b i z z a t t a h a k k ü m ve s ö m ü r ü y l e b a ğ lan tılıd ır;
a y d ın l a n m a n ın d iy a le k t iğ in in h a r e k e t n o k t a s ı bu d u r. N ı e t z s c h e ’y e
g ö r e t ü m t o p lu m s a llığ ı b i r a y r ılm a s ü r e c in d e y e m d e n t e m e l l e n
d ir e n h ın ç ahlakı ik e n , F r a n k f u r t ç u l a r a g ö r e araçsal us, e v rim in
y e m m e k a n i z m a s ı o l a r a k k a lm a k ta d ır.
i n s a n ı n z ih n i ve ş e y l e r in d o ğ a s ı arasınd aki ata e rk il ilişki i ç e r i
sin de, y ü k s e l m e k t e o l a n b u r ju v a z i n i n araçsal usu gelişti ( D E : 4).
B i l i m k e s in lik le , b atı k a p it a l iz m i n in k ö k e n i n d e in s an ve d o ğ a n ın
eşanlı o l a r a k b u r ju v a araçsal u s u n t a h a k k ü m ü n e g i r m e s i n i n y a t t ı
ğını dile getirir. S ö y l e n i n orana/usa (ratio) d ö n ü ş t ü ğ ü y e r d e , d o
ğ a n ın t a m a m ı n e s n e l li k t e n i b a re t hale gelir. F r a n k f u r t ç u h m ç yo-
rurnu H e g e l c i b i r ö z n e - n e s n e ikiliği b a k ış açısın a bağlı kaldı. B u
ik iliğ in m o d e r n i n s a n lık a ç ısın d an şa şırtıc ılığ m ı k o r u y a n y a n ı ise,
h ın ç ahlakı ta ra f ın d a n k e n d is in e d a y a tıla n “ yra n l ı ş ” r u h b ıl im s e l d o
ğasın d a n ç o k d o ğ a d a k i u z l a ş t ır ıl a m a z k o n u m u d u r .
F r a n k f u r t ç u düşünceydi h a r e k e t e g e ç i r e n ş e y b u r j u v a m i r a s ı n ı n
y a n lışlığ ı d eğil, bu m ira sın t a h a k k ü m ve s ö m ü r ü g ü c ü n ü n g e lişi
m i d i r . N i e t z s c h e ’y e g ö r e , d o ğ a ile n e s n e l l i ğ i n b i r b i r i n d e n a y r ı l
ması süreci fiziksel bir k o p m a ve tinsel bir kayıtsızlık tutum una
dönüşür. N ie tz sc h e ’nın belli başlı ilgisi (böyle yıkıcı bir nihilizm
den nasıl sıyrılmak soru su ), A d o r n o ’nun m odern toplumsal haya
tın ussal, insancıl ve rahat bir varoluş biçimi olarak nasıl yaratıla
bileceği soru n u nda görülebilir. B u sorun, ussallığın kendini y u
vada hissetmeyle uzlaştırılması sorunuydu. Gelgelelim, N ietzsche
anlığın fiziksel, duyarlı, birleşik öğesi olarak bireye daha fazla
önem atfetti. A d o r n o ’nun yapıların nesnel iktidarına beslediği
inançsa “ bireyin tasfiyesı” ni içeren bir kuram önermesine yol açtı
(G renz, 1974: 32 vd.). R ose, A d o r n o ’ nun, N ıe tz sc h e ’den farklı
olarak, bu süreçleri sahici bir toplum sal bakış açısı içerisinde an
lamaya çalışmış olduğunu işte bu temelde savundu (1978). Bunun
tersine, biz, bir hayat-süreci bakış açısının toplum sal bir karşılıklı
lık anlayışına dayandırılabıleceğmi ve aslında dayandırılması ge
rektiğini savunuyoruz.
N i e t z s c h e ’nin b a k ış açısın dan , n ih ilizm in y a p ısı b ire y e y eni bir
canlılık ve du y arlılık , y e p y e n i d e ğ e rle r ve y o r u m l a r atfedılm esın e
y o l açar. B u d u r u m ö z g ü r anlık a çısın d a n p e k â lâ y en i bir tersine
ç e vrilebilirlik (y a p ısa l t a h a k k ü m ) a şa m a sın ı ve d ü z e n e d a ir verili
y o r u m l a r ın neşeli bir bilinçle r e d d e d ilm e sin i olu ştu r a bilird i. T a n
rının ö l ü m ü y l e birlikte, h a y a t-a la n ı her şe y e a çık hale gelir. N ı e t z -
s c h e ’y e gö r e , insan ilişkilerinin şe y le şm e s i ve n ed e n o l d u ğ u yanlış
y o r u m l a r ıy l a d o ğ a ile nesn elliğin b irb ir in d e n a y rılm a sı süreci ö z
g ü r b ire y açısın da n tersine çevrilebilir o l m a y ı s ü r d ü r m e k t e d ir . A k
sine, H o r k h e i m e r ve A d o r n o ’ y a göre, b u d u r u m t o p lu m s a l o la ra k
y a r a tılm ış olduğundan ve verili t o p lu m s a ll ık b içim lerin e bağlı
o l d u ğ u n d a n ö tü rü , o n a ç ö z ü m ge tirilem e z . B u n a ra ğ m en , H o r k
h eim er ve A d o r n o , N i e t z s c h e ’ nin eşliğin de, ö z n e ve n esn e a ra sın
d a k i yem çelişkinin m e t a f iz ik b ir e b e d iy e t y a d a hatta “ s ı n ı f ” y a da
“ ır k ” ilişkisinin t a m a m e n y e m bir y a n s ım a s ı o l m a k t a n z iy a d e , a y
d ın la n m a n ın k en d i d iy a lek tiği içerisinde y a ra tıla n bir in san lık t u
t u m u o l d u ğ u n u g ö r m ü şle r d ir . B u n o k ta d a H o r k h e i m e r ve A d o r n o
iki v a r s a y ım t em elin d e bu d iy a le k tiğ in m a n tığı içerisinde kaldı: (1)
d o la y ım ın ve araçsa! u su n m o d e r n l i k t e y o l açtığı ö z n e - n e s n e ikili
ğinin biçim in in ö z s e l ve ö z g ü l niteliğine d u y d u k la r ı inanç; (2) bu-
n u n te rs in e ç ev rile b ilirliğ in i o n u n ta rih s e l o lg u s a llığ ın d a b u lm a la rı.
H o r k h e i m e r ve A d o r n o ’y a g ö r e , ö z n e - n e s n e ik iliğ in i v e h ı n ç t a k i
to p lu m sal d o la y ım ı v u rg u la rk e n “ N i e t z s c h e , H e g e l ’d e n s o n r a a y
d ın l a n m a n ın d iy a le k t iğ im k a v r a y a n p e k az k iş id e n b i r i ”y d i (DE:
4 4 ) . N i e t z s c h e ’ nin b u d iy a le k t iğ in t e rs in e ç e v r i l e b il i r o l d u ğ u n a
i n a n m a s ın a k a r şılık , H o r k h e i m e r v e ö z e ll i k l e de A d o r n o ( t ıp k ı
W e b e r g ib i) m o d e m u y g a r lığ ın d e m i r k a f e s in in iç in d e s ık ış ıp kald ı
ve o n e d e n le h ın ç s e n d r o m u n u , t o p l u m s a l o l a r a k y a r a t ılm ış o l m a
sına ra ğ m e n , g en eld e t o p l u m s a l lığ ın b i r m e k a n i z m a s ı o l a r a k y e m
d e n ta n ım lad ı. F r a n k f u r t ç u l a r ’a g ö r e , h ın ç t o p l u m s a l d o l a y ı m ı n b ir
aracı o l a r a k k a l m a y ı sü rd ü r ü r.
KU RN AZLIK VE K A R Ş IL IK L IL IK
A y d ı n l a n m a n ı n d i y a le k t iğ in in t o p l u m s a l v e ta rih s e l b e l i r l e y i c i
liğ in in iç d ü n y a s ın d a n b a k ıld ığ ın d a , N i e t z s c h e ’n in g ö r d ü ğ ü gibi,
a y r ıla n ve k e n d i k e n d isin i y a l ıt a n b i r e y e karşı i n t i k a m ın ı alan şey ,
h ın ç değild ir . N e H o r k h e i m e r ne de A d o r n o , W e b e r ’in b ilişsel b i
re y le ş m e d u r u m u n u n it e le n d ird iğ i ö z g ü r a y d ın ın k o z m o l o j i k g e
r e k s i n i m l e r i n e o n a y v e r e c e k t i r . A y d ı n l a n m a n ı n d iy a le k t iğ in e g ö r e ,
hile, g ö ç e b e b e n liğ in k e n d is in i a l ı k o y a b i l m e k v e y e n id e n k e ş f e d e
b i l m e k için ke n d isin i y itird iğ i araçtır. M e d e n i t ü c c a r ın y e r lile r e
fild işi k a r şılığ ın d a re n k li c a m b ily a la r d a n y a p ılm a k o l y e v e rm e s i
gibi, g e m ic i O d y s s e u s da d o ğ a n ın ila h la rın ı a ld atır (DE: 4 9 ) . A s
lınd a bir ta k lit olsa da, k u r b a n s u n m a a y in le ri i n a n c ın a a m a ç lı o l a
ra k k a tılm a , h e m it t ifa k k u r a n h e m de y a b a n c ıl a ş a n ö z n e n i n g ü çlü
b ir aracı ha line gelir. H o r k h e i m e r v e A d o r n o ’y a g ö r e , e r k e n d ö
n e m a n t ik it e d e k u r b a n s u n a n b i r e y l e r i n p ratiğ i “ t o p l u l u k v e b i r e
y i n b ir k a r ş ıs a v ı” n m t o p l u m s a l k u r u lu ş u o la ra k g ö r ü lm e lid ir . C e
m a at içe risin d e k u r b a n s u n m a a y i n i n i n k u ru m s a lla ş m a s ı, b i r e y i n
h a y a t t a k a lım ın ı t o p l u l u ğ u n a ld a tılm a s ın a d ö n ü ş t ü r ü r . “ K u r b a n
s u n m a ayini k u r u m u n u n k e n d isi t a rih s e l bir f e la k e t in vesilesi, i n
s an la rın ve d o ğ a n ın b a ş ın a b e n z e r şek ild e g e le n b ir güç e d i m i y
k en ... k u r n a z l ık , k u r b a n a y in in in k e fa r e t i n i ö d ed iğ i ne sne l y a la n ın
t e k ö z n e l g e l i ş i m i d ir ” (DE: 51).
D a h a sonra, bir dipnotta en aydınlatıcı önermeyi buluruz:
“ B ü yün ün süregiden yargı yetkisi altında ussallık -k u r b a n sunanın
davranışı o la ra k - kurnazlık haline gelir” (D E \ 50). Burada, en uç
k on u m d a en önemli ve aydınlatıcı önermeyi bulmaktayız. H o rk -
heimer ve A d o r n o bu satırlarda “ bireyin topluluk lehine kendi
benliğinden büyülü feragatı” nı ve benliğin korunmasının yalnızca
bu büyünün bir aracı haline gelmesini fedakârlığın (kurban su n
manın) ikili ayırt edici özelliği olarak irdelemektedirler. Benlikten
fedakârlık yoluyla cemaatleşme ile hilekârlık aracılığıyla benliği
korum a arasındaki bu çelişkili ikilik, H orkh eım er ve A d o r n o ’ya
göre “ kurban sunm a ayinindeki ussal ö ğ e ” nin gelişimini ima eder.
H o rk h eim er ve A d o r n o ’nun “ kurban sunanın davranışı olarak u s
sallık” ifadesiyle söylediklerini tersine çevirirsek; fedakârlık ussal
davranışın bir biçimi haline gelir ve burada açıkça N ie tz sc h e ’nin
hınç ahlakının önemli bir uzantısını yakalarız.
Gelgelelim, bu noktada H ork h eim er ve A d o rn o , N ie tz sc h e ’ye
gönderm e y ap m ak yerine, A d o r n o ’nun seminerlerinde D e r G eist
als W idersacher der Seele (R uhun D ü şm an ı O la ra k Tin, 1932) baş
lıklı eserinin anılması bile yasaklanmış olan L u d w ig K la g e s’ e y ö
neldiler. H o rk h eim er ve A do rn o, K la g e s’in çalışmasını fedakârlık
ve mübadelede içerimlenen toplum salın tarıh-ötesi bütünlüğüne
bir tanıklık olarak sunarlar. Bir bakım a fedakârlık ve mübadelenin
cemaat ortamındaki gücünü kabul ederken, aynı zam an da bu gücü
bir top lum m odelinde idealleştiren K la g e s’ı suçlamışlardır. Kla-
g e s’i “ d oğayla kurulan sahici iletişimi yalanlardan ayırma zo ru n
luluğunu” hisseden ve böylece “ yanılsamanın aslında söylenin d o
ğasını oluşturm asından ötürü, büyüsel düşüncenin kendisinden,
doğanın büyüsel tahakküm altına alınması yanılsamasına bir karşı
ilke türetm eyi” (D E : 50) olanaklı bulm ayan gerici bir rom antik
olarak eleştirdiler. H o rk h eim er ve A d o r n o ’ya göre kurnazlık, u y
garlaşan öznenin hem d oğayla uzlaşmasının hem de aynı zam anda
doğadan yalıtılmasının zorunlu bir aletidir:
B ö y l e c e , H o r k h e i m e r v e A d o r n o ’y a g ö r e , f e d a k â r lığ ın d e n g e li ve
karşılıklı b i r ilişki ( “ d o ğ a y l a sah ici b i r i l e t i ş i m ” ) b a z ın d a arı b i ç i m
de u z la ş t ırıc ı o l a r a k a n la ş ılm a sın a y o l a ç a n t ü m v a r s a y ım l a r , h e r
ş ey in “ b ir z a m a n la r h a k ik a t o l m u ş o l a b i l e c e ğ i n i ” ö n e r m e le r i b a k ı
m ın d a n i d e o l o jiy e k a y ar: “ E n s o n i d e o l o jil e r y a l n ı z c a en e s k i n in
u y a r l a m a l a r ıd ır v e a n c a k sın ıflı t o p l u m u n g e liş m e s in in ö n c e d e n o -
n a y la n m ış id e o l o jil e r i y a la n la m a s ı ö l ç ü s ü n d e d a h a ö n c e d e n b i li n e n
i d e o lo jile rin ötesine g e ç e re k ü s tü n d e y e n id e n d ü ş ü n ü r le r ” (DE: 53 ).
H o r k h e i m e r ve A d o r n o , g e z g in ve g e m ic i O d y s s e u s ’u n o l d u k
ç a o ra n t ıs ız b ak ış açısın ı i z le r k e n s ö y l e n i n b a ğ la y ıc ı ve s im g e le y ıc i
işlevlerini k ü ç ü m s e m i ş l e r d ir . B ir e y s e l l e ş e n ö z n e n i n be n liğ in i k o
r u m a s ın ın v e k e ş fe t m e s i n i n aletleri o l a r a k i h a n e tin ve k u r n a z l ığ ın
s ü re k liliğ in i v u rg u la rk e n , b u s ü re k liliğ in çeşitli b i ç i m l e r içe risin d e
v a r o l m u ş o l a b ile c e ğ i an la y ış ın ı g e lış tire m e d ile r . H o r k h e i m e r ve
A d o r n o “ k u r n a z l ığ ın a y r ım ın s ö m ü r ü l m e s in i i ç e r d i ğ i n i ” (DE: 6 0 )
ıs rarla ö n e s ü r e r k e n , s a d e c e s ö m ü r g e c i l e r in y e r lile r e i h a n e t e t m e k
te b a ş v u rd u k la rı salt k ü ltü re l a y r ım la r a g ö n d e r m e y a p ıy o r la r d ı.
G e l g e l e li m , bu ih an e t b içim i, ö r n e ğ in s ü re k liliğ e d a y a n a n b ir k ö y -
l ü - t o p r a k sahib i ilişk isin in g e r e k t ir d i ğ i a y r ım ö r ü n t ü l e r i n i n s ö m ü
r ü lm e o la sılık la rın d a n b e lir g in b ir ş ek ild e f a rk lıd ır. B u ilişkide, her
iki ta r a f t a n da k a y n a k la n a n s ad ak at ve d a y a n ış m a ta k lid i, verili
t o p l u m s a l a y r ım b iç i m l e r i n i n k a b u l e d ilm e si v e y e m d e n o n a y l a n
m ası y o l u y la u z la ş m a a r z u s u n u d ısa v u ru r. B u r a d a s ö y l e n e ve k a r
şılıklı m ü b a d e l e y e ih an e t e t m e d e b a ş v u r u la n aletler, verili b ir a y
rım b i ç i m i m y e n i l e m e k için k u lla n ılır ve h e m k ö y l ü n ü n h e m de
t o p r a k s a h i b in i n b a ş v u rd u ğ u h ile k â rlık , a raların d ak i o l d u k ç a y e r
leşik b i r a y r ım tarzı o l a r a k o r t a y a çıkar.
P ıe r r e B o u r d ı e u ( 1 9 7 7 ) , b ir s im g e se l s e r m a y e b i r i k i m i s ü r e
c in d e cere\ran e d e n k a rşılık lı iliş k ile rd e k i çeşitli m e y d a n o k u m a ve
t e p k i g ö s t e r m e k a p a s ite le rin in ö n e m i n i v u rg u la m ış tı. B u o lgu, b iz e
t o p l u m s a l süreç içe ris in d e k i t ü m k a r şılık lı e d im le rin t e m e l d o ğ a
sını hatırlatır. K urnazlığın karşılıklı oyunlarda kullanılacak aletler
den yalnızca biri olduğu besbelli. Bununla birlikte N ietzsche, k ur
nazlığa karşıt olarak, tarihte Y ahudilik ve Hıristiyanlıkta doğan
tam am en yeni bir biçim olarak hınç ahlakını keşfetti; bu ahlak s ö
mürgecilerin ve yabancıların ihaneti karşısında yerlilerin tepkisi
olarak anlaşılabilirdi. H ınçla birlikte kendini feda etme taklidi,
benliğini koruyan bireyin sürekli, yapılandırılmamış ve dengesiz
bir kendi kendini yalıtma girişiminin bir aleti haline gelir. Böylece
hınç, yöneten ve yönetilen arasındaki çürük bir karşılıklı ilişkinin
etkileriyle başa çıkmanın kültürel aleti olarak ortaya çıkar. N i e t z
sche’nin antikitedeki sınıf ilişkilerini yönetilen ile yöneten arasın
daki ayrımı yeniden olum iayan ve ona duyulan güveni tazeleyen
bir m ekanizm a olarak açıklarken başvurduğu “ m erham et u f k u ” na
karşıt olarak hınç, kendisi sadece benliği koruyucu amaçlara d a y a
nan bir davranış tarzı haline gelen ayrımı aslında gizlemesine rağ
men, karşılıklılığın yeniden olumlanmasını taklit etmeyen ahlakı
bir m ekanizm a geliştirir. Bu karşılıklı m ekanizmanın şiddetini son-
landırmaya yönelik bir m eydan okum anın son ucu d u r hınç. A s
lında H o rk h eim er ve A d o r n o bu merhamet ufku ve hınç arasın
daki farklılığı anlayamadılar (ve bu farklılığı ortadan kaldırmaya
çalıştılar). H ork h eim er ve A d o rn o soylu bir adamın kendi kendini
olumlayıcı ve uzlaştırıcı, karşılıklı ayrım davranışını, söm ürgeci
bir gemicinin ihanetleriyle karıştırdılar:
H e r şevin olm ası gerektiği gibi gittiği, sö zleşm en in yerm e
getirildiği, am a yin e de karşı tarafın kandırıldığı bir m ü b a
dele tarzı olarak aldatma; gerisin ge n , söylensel tarih ö n c e
sinde orta ya ç ık m asa da en azın dan erken d ö n e m antiki
tede orta ya çıkan bir iktisat türüne g ö n d er m e yapar: Ö z e l
haneler arasındaki kö lın em ış “ fırsat d ü ş t ü ğ ü n d e yapılan
m ü b a d e le ” (D E : 61).
F a ş iz m ve H in ç
H o r k h e i m e r ve A d o r n o f a ş iz m , kitle k ü l tü r ü e n d ü s trisi ve h ın ç
arasınd aki iliş k in in o l d u k ç a fa rk ın d a y d ıla r . F a ş i z m i k a v ray ışları
aç ık ç a M a r x ç ı k a t e g o r il e r d e n y a r a rla n sa da, aslın d a N i e t z s c h e ’n in
h ın ç etiğ in e d a y a n ıy o r d u . E f e n d i a h la k ın ı y e n id e n k u r m a d o ğ r u l
tu s u n d a k i faşist g iriş im le r, A l m a n “ b a r b a r l a r ” m ve “ k ö l e l e r ” in a h
lak ın ı y e n i b aş tan d e ğ e r le n d ir e n h ın ç ü z e r i n d e n b e t im le n d i. N i e t z -
sch e , işte bu b a ğ la m d a fa ş iz m le o l d u k ç a y a k ın b ir ilişki içe ris in e
yerle ştirild i:
F r a n k f u r t O k u l u ’na g ö r e , b a s k ıc ı y ü c e l t m e n i n o r t a d a n k a ld ır ılm a
çağı o l a r a k m o d e r n l i k , f a ş iz m le b i r l ik t e g ö z l e g ö r ü l ü r s o n u c u n a
varır. M o d e r n h a y a t t a h a z c ıl ık , n i h a y e t k ü ltü r e l bir alet o l a r a k
h ın c ın s o n u n u n geld iğ in i g ö s t e r m i ş ti r . M o d e r n h a z c ıl ık ve b a s k ıc ı
y ü c e l t m e n i n o r t a d a n k a ld ırılm a s ı iç e ris in d e , k ü ltü r e l n i h i l iz m in
b ir aleti o l a r a k h ın c ın y a l n ı z c a y e n i v e b e lk i de e n g ü ç lü b i ç i m i n e
b ü r ü n m ü ş o l a b ile c e ğ i y i n e de a ra ş t ırılm a y ı b e k l e m e k t e d i r .
N i e t z s c h e a ç ısın d a n h ın c ın h e r ş e y d e n ö n c e t ü m d e ğ e rle rin y e
ni b a ş ta n d e ğ e r l e n d i r i l m e s i n d e b a ş v u r u l a c a k - e n m o d e r n - b ir alet
o l a r a k k a lm a s ın a ra ğ m e n , A ydınlanm anın D iyalektiği bu k a v r a m ı
b a s it ç e d o ğ a , s ö y l e n ve d m k a r şıs ın d a k i a y r ım ın b i r aracı o l a r a k
k u lla n m ış tır. H ı n ç k a v ra m ı A ydınlanm anın D iy a lek tiğ im d e bir
t o p l u m s a l la ş m a aleti o la ra k , g e n eld e d o l a y ı m o l a r a k geliştirilir. B u
ya p ıt t a - N i e t z s c h e ’n in e lle rin d e m o d e r n l i ğ e y ö n e l i k e le ş tiris in in
ö z ü n ü i ş a r e t l e y e n - h m ç k a v r a m ın ın o l g u c u b ir b i ç i m d e u y g u l a n
dığı v e batı u y g a r lığ ın a y ö n e l i k t ü m eleştire l g ü c ü n ü y itird iğ i b e s
bellidir.
H o r k h e i m e r ve A d o r n o h ın c ın b ir eleştirisini ge liştird ik le ri
y e r d e , b u k a v ra m ı y a l n ı z c a ö z n e l e r a r a s ı ilişkile r b a z ın d a , i n t i k a m
e y l e m i n i t a h r i k e d e n ru h b i li m s e l b ir m e k a n i z m a o l a r a k k u l la n d ı
lar. N i t e k i m , W e b e r gibi H o r k h e i m e r v e A d o r n o d a h ın c ın a n l ı k
ç ılık v e m o d e r n p r o f e s y o n e l c ı l ı k k a y n a ş m a s ın ın b ir s o n u c u ve
m o d e r n t o p l u m d a k u r u m o l u ş u m u v e d ev le t işle vle riyle bağlantılı
k a l m a y a d ev a m e d e n k ü l tü r e l ü r e t i m in b i r aleti o la b ile c e ğ in i y a d s ı
lan lar h ak k ın d ak i tü m d o sta n e u y a n la r g ib i” (a .g .y .) id eo lo jiy e y o l
açar. N ite k im , A d o r n o ’y a g ö re , b u rju v a to p lu m u kend isin i b irey in
to p lu m u o larak k o n u m lan d ırırk en , id eoloji d erin bir şekilde ö z n e
ü z e rin e olan tem el d ü şü n ü şlere y aslan m ıştır. B ö y le b ir b irey ci
to p lu m d a , “ genel olan kendisini y a ln ız c a tek te k k işilerin o y u
n u n d a g erçek leştirm ek le k alm az, ö z ü n d e to p lu m b irey in tö z ü d ü r ”
(MM: 1 7)/
T o p lu m salın b ü tü n lü ğü g ö z ö n ü n e alın dığın d a, “ in d irg en em ez
bir bilgi b irik im i” olarak b irey d en h arek et ed ilm esi id eolojik bir
girişim haline gelir:
ÖZET
N ie tz sc h e ’nin felsefesinin g ün üm ü z A v ru p a düşüncesinde k a y
da değer bir yeniden canlanma yaşadığı ve N ie tz sc h e ’nin estetik,
edebiyat ve genel felsefe üzerinde özgül bir etkisi olduğu açıktır.
N ietzsc h e “ aşırılığın p ey g am b eri” diye betimlendiği (Megill, 1985)
p ost-m od ern tartışmada anahtar bir sim a olarak görülür. N ietz-
sche’ nın felsefesi usçuluğa, Hegelcılığe ve devlet yönetim i m antı
ğına yönelik kapsamlı bir eleştirinin parçası haline gelmiştir. F e l
sefesinin m odernist eleştiri içerisinde öne çıkm asına karşın, t o p
lum kuramına yap m ış olduğu katkı henüz yeterince belirlenme
miş, tartışılmamış ve geliştirilmemiştir. B u bölüm de, felsefesinin
birçok bakım dan toplum bilim karşıtı görünm esinden ya da k o
numunun toplumbilimi modern-öncesi bir disiplin haline getirmiş
olmasından ötürü, N ie tz s c h e ’nin toplumbilim indeki kon um unun
epeyce sorunlu olduğunu savunacağız.
N ie tz sc h e ’nin top lum kuram ında bariz bir şekilde ortada g ö
zükm em esine rağmen, bu çalışma boyunca N ie tz sc h e ’ nin toplum
düşüncesinin farkedılm even efendisi (ortada gö z ü k m ey en m erke
zi) olduğunu ve özellikle Weber, Freud, A d o r n o ve F o u c au lt’nun
toplum kuramlarının gelişimine yaptığı katkının g öz ardı edildi
ğim savunduk. Ö rneğin, N ietzsche ile W eber arasındaki ilişkiye
çeşitli yorum lar getirilmesine karşın, bu ilişkinin sistemli bir bi
çimde çözüm lenm ediğini savunan bir k on u m a yerleştik. Weber ile
N ietzsch e arasındaki belli yüzeysel karşılaştırmaların özellikle k a
rizma kuramı, iktidar istenci ile iktidar siyaseti arasındaki ilişki ve
son olarak W eber’in bilgıkuramm ın görecilıği bakım ından yap ıl
dığına dikkat çektik. D ah a önemlisi, N ie tz sc h e ’nin Tanrının ö lü
mü ızleğinin W eber’in çoktanrıcı değerlere ve ahlaki kararverme-
ciliğe ağırlık v erm e sinde te m el bir rol o y n ad ığ ın ı g ö ste rd ik (S ta uth
ve T u rn e r , 1986). Bu çalışm anın dah a önceki b ö lü m le rin d e , hınç
ızleğinin W e b e r ’in yalnızc a d m to p lu m b ilim in d e değil, d a h a genel
o la ra k o n u n ahlaka, to p lu m sa l g ru plara ve m o d e r n u sç u lu ğ u n geli
şim ine dair yaptığı ç ö z ü m le m e d e taşıdığı ö n e m e özellikle d ik k a t
çektik. Ü stelik, W e b e r ’in ussallaşma izleğm i ve te k n ik ussallık
ü z e r in d e k i v u r g u s u n u Sokratesçi ussallık k ü l t ü r ü n ü n başatlığının
bir örneğ i o la ra k görebiliriz; ayrıca W e b e r ’in to p lu m b ilim in i P r o
testan ahlakı değerlerine, d ü n y a ü z e r in d e egem enlik k u r m a etiğine
ve S okratesçi bilgeliğe ö n e m verilm esi y o lu y la D ıo n y s o s ç u ilkele
rin reddi o la ra k da görebiliriz. N i e t z s c h e ’nin terim leriyle s ö y le y e
cek olursak, P ro te s ta n ahlakının tarihi ve P r o te s ta n d eğe rlerin W'e-
b e r ’in to p lu m b ilim i içerisindeki m erkeziliği h a y ır-d iy e n felsefele
rin to p lu m b ilim se l bir ifadesini tem sil eder. Bu N ie tz sc h e c i izlek-
lerın varlığına rağm en, W e b e r ’in to p lu m b ilim se l bakış açısı ü z e
rin d e N i e t z s c h e ’nin etkili o ld u ğ u n u açıkça re d d e ttiğini gösterdik.
Bir birey o la ra k W e b er, kişiliğinde s o m u tlaşa n to p lu m b ilim se l
ara ştırm an ın meslek ahlakıyla, A n g lo - A m e r ık a n e m p e ry a liz m in e
karşı güçlü bir A lm a n ulusal devletin e verdiği önem le, katı s o
r u m lu lu k etiğiyle özdeşleşti ve t ü m “ h ayat-felsefeleri”ni (özellikle
F re u d c u lu ğ u ) m o d e rn koşullara r o m a n t ik tep k ile r o ld uk la rı ge
rekçesiyle reddetti. H e m hayatı h e m de to p lu m b ilim i d ü şü n ü m s iiz
kendiliğindenliğe, d u y g u n u n dolaysızlığına ve h ay a t-a la m n a karşı
baskıcı u sç u lu ğ u n selam lanışından ibaretti.
N ie tz s c h e m o d e r n to p lu m k u r a m ın a W e b e r ’in to p lu m b ilim i
nin him a y esin d e gizlice girdi, am a N ie tz s c h e ayrıca F re u d c u lu ğ u n
p o s t - m o d e r n tartışm a ü z e rin d e k i etkisinin bir so n u c u o la ra k da
g ü n ü m ü z d ü şü n c esin d e belirgin b içim de m e v c u ttu r. G ö r m ü ş o l
d u ğ u m u z gibi, N ie tz s c h e ahlakın so y k ü tiiğ ü çö z ü m le m e si y o luyla
t ü m içgüdüsel yadsım a, sta n d artla şm a ve katı y ü ce ltm e biçim lerine
varıncaya d e k o lu m s u z ahlakın k ö k e n in in izim s ü rm ey e çalışmıştı.
B u n a göre, e n d üstri u y g arlığının biçim leri aracılığıyla k u r u m s a l
laştırılmış olan te k n ik ussallık h a y a t- a la n m m , h a z z ın ve a r z u n u n
dolaysızlığına karşı ö r g ü tlü bir in tik a m sistemiydi. D a h a ö z g ü l t e
rimlerle söylenirse, to p lu m sa l hayatı olanaklı kılan, suçluluk d u y
gu su n u n , yani vicdan az ab ın ın m e v cu d iy e tiy d i (C arroll, 19S5).
N ie tz s c h e kişisel hastalık, dil ve top lu m sal ilişkiler arasındaki can-
alıcı k o şu tlu k ları g ö ste rm e k y o lu y la dah a iyi o lm a n ın daha ıyı d ü
şüncelere sahip o lm ay la ilişkili o ld u ğ u n u d u y u m s a ta ra k F r e u d ’u
öndelem işti. B e n ze r bir ta rz d a , F r e u d da isteriyi hastalıklı bir b e l
leğin s o r u n u olarak betim leyecekti. D a h a ön ce g ö r d ü ğ ü m ü z gibi,
F re u d ile N ie t z s c h e ’yi karşılaştırırken o r ta y a çıkan sorun, N i e t z
sche’nin dil felsefesinin ö zn e yi m o d e r n d ü ş ü n c e n in v arsayım ı o la
rak ta n ım la m a sın d a n ö tü r ü , “B e n ”m N ie t z s c h e ’n in düşü n c esin d e
so ru n lu b ir yere sahip olm asıyla ilişkilidir elbet. N ı e t z s c h e ’ye göre
birey, ö z n e n in y ü k le m le bağıntılı olarak etk in öğe o ld u ğ u A v r u p a
dillerinin dilbilgisel yapısıyla özellikle ilişkili olan b ir inşadır.
S on olarak, N ie t z s c h e ’nin g ü n ü m ü z t o p lu m d ü şü n c esin d e k i
m e v c u d iy e tin in te m eld e H o r k h e im e r , A d o r n o ve so n z a m a n lard a
H a b e r m a s ’ın eleştirel k u r a m la r ın ın d o la y ım m d a n geçtiğini tanıtla-
mıştık. A y d ın la n m a n ın D iy a le k tiğ in d e ve E ste tik K u r a m ’da açık
ça N i e t z s c h e ’nin felsefesinden alınmış önem li izlekler vardır. E leş
tirel ku ram c ıla r m o d e r n to p lu m la r d a k i te k n ik ussallığın o lu m s u z
niteliklerini eleştirm enin y o lu n a baksalar da, kapitalist usdışılığın
m o d e r n biç im lerine sa ldırm anın z o r u n lu temeli o la ra k ussallık
k a v ra m ın ın kendisini alık o y m a y ı da istemişlerdi. D a h a genel t e
rim lerle söylenecek olursa, A p o llo n / D i o n y s o s izleği, özellikle de
M a rc u s e ’ü n eserlerinde o lm a k üzere, eleştirel to p lu m dü şü n c esin in
b ü y ü k kısm ın d a egemendi. B u n u n la birlikte, N i e t z s c h e ’nin g ü
n ü m ü z A lm a n d ü şü n c esin d e y e n id e n h a y a t bu lm a sın ın bir b ü tü n
olarak N i e t z s c h e ’d en çok, N i e t z s c h e ’nin kim i kısım larının y e n i
den h a y a t bulm ası anlam ına geldiğini s a v u n m a k b ü y ü k bir olası
lıkla d a h a d o ğ r u o lacaktır (Stephens, 1986).
S o n u ç olarak, N ie t z s c h e ’n in m o d e r n to p lu m d ü şü n c esin d e k i
m evcu d iy e tin in şu d ö r t geniş çizgi aracılığıyla d o lav ım landığ ı söv-
lenebılır: W e b erei to p lu m b ilim , F re u d c u ru h -ç ö z ü m le m e , F o u -
c ault’n u n giriştiği tarihsel v a p ıs ö k ü m le r ve eleştirel k uram cıların
eserleri. B u n a ek olarak, çağdaş d ü şü n c e d e N i e t z s c h e ’nin felsefesi
nin kilit m eselelerinin m o d e r n bilinci rahatsız etm ek ü ze re y ü z e y e
çıktığı o ld u k ç a özg ü l kim i n o k ta la r o lm uştu . Ç ağdaş varoluşçu
felsefe b u n u n bir örneğidir. K ierk e g aard gibi y a z a r la rd a n açıkça
güçlü bir şekilde etkilenm esine rağm e n, H e id e g g e r ’in varlık ve us
çöz ü m le m e si b irç o k te m el b a k ım d a n N i e t z s c h e ’n in batılı m an tığ ın
iddialarına getirdiği eleştirinin bir u y a rla m a s ıy d ı (D e m sk e , 1970).
H e id e g g e r u su sahici d ü ş ü n c e biçimleri k arşısındaki bir tiranlık
ola ra k g ö r m e sin d e n ö tü r ü , b u tasarıyı bir m a n tık -k a rşıtı izlek h a
linde geliştirdi (H e id e g g er, 1977). N i e t z s c h e ’n in varlık felsefesi
F ra n s a ’daki çağdaş t o p lu m felsefesine H e id e g g e r ’in v aro lu şç u lu ğ u
ve özellikle C a m u s ve Sartre gibi y az a rla rın eserleri y o lu y la girdi.
Ö ze llik le de S artre’ın dilin gerçekliği tem sil etm e yetisinin b u l u n
m a dığım belirten o lu m s u z çö z ü m le m e si ve k ö tü inanç k o n u s u n
daki ç ö z ü m le m e si açıkça N ie tz s c h e geleneği içerisinde y e r a lıy o r
du. H e id e g g e r ve S artre’ın v aro lu şç u lu ğ u , t o p y e k ü n savaş s o n r a
sındaki çağdaş to p lu m u n özgül sorunları bağlam ında N ıe tz s c h e ’nm
anlamlı bir gelişim ine işaret etm ek tey d i.
F o u c a v l t ’n u k N i e t z s c h e ’s i
N IE T Z SC H E ’N İN B E D E N İ
CİSİMLEŞME
Bizim görü şüm ü zce, bir cisimleşme toplumbilim i görüngübi-
limin temel sorularına eğilme gereksinimi duyacaktır. T op lu m sal
cisimleşmenin doğasını en iyi, bir dizi açm az aracılığıyla ifade ede
biliriz ve bu açm azlar F o u c a u lt’ nun bedeni ele alma tarzının kısıtlı
d o ğ a s ım gözler ö n ü n e serer. T o p lu m s a l bireyler olarak, b e d e n le
rimizi h areketlerim izi ve a r z u larım ızı d ara ltan ve kısıtlayan doğal
bir sınır ve sabit bir çevre o la ra k y aşantılarız. G elgelelim, b u f iz ik
sel çevre, aynı za m a nda, ben im ü z e r in d e hatırı sayılır bir e g e m e n
liğe ve k e n diliğinde n d e n e tim e sahip o ld u ğ u m b a n a ait bir çe v re
dir. Belli b irta k ım k ateg orile rde y er alan kişiler b ede n le rin e sahip
değillerse de (örneğin, köleler), b ızlerin bed e n le rim ize ilişkin k e n
diliğinden, d ola y sız ve eg e m e n b ir k avra yışım ız o ld u ğ u n u belirten
g ö rü n g ü b ilim sel bir sav sö z k o n u s u d u r . B u açm az şu anlatım y o
luyla ifade edilebilir: h em bir b ed e n sahib iyim h e m de bir b e d e
nim. B e d en im basitçe yabancı, harici ve tu h a f bir nesnel çevre o l
m a k ta n ziyade canlı, d o la y sız bir varlıktır. P ra tik kav ra m larla s ö y
lenecek olursa, b e d e n im in ö lü m ü aynı z a m a n d a kişisel ö lü m ü m -
d ü r ve varlığım ın so n bulm ası tikel b e d e n im in ta rihiyle bitişiktir
(sınırdaştır). Bu açm az ayrıca şu anlatım la da ifade edilebilir: B ir
b ed e n e sahip o lm a m a karşılık, b ed e n tekn ik le ri y o lu y la ben aynı
za m a n d a bir b e d e n o lu ş tu ru r u m . E rv in g G o f f m a n gibi yaz arla rın
g ö r m ü ş old u ğ u üzere, b izlerin cisimleşmesi sürekli ve d ü ze n li b e
den çalışması p ratiklerini gerektirir. İtib a rım ın canalıcı bir şekilde
to p lu m sal karşılaşm alardaki cısimleşmış m e v c u d iy e tim e y a s la n a
bildiği bir to p lu m sal bağlam içerisinde, bu p ra tik le r y o lu y la fiz ik
sel m e v cu d iy e tim i sürekli o la ra k k o r u r, y ö n le n d ir ir ve sunarım .
Y ani, utanç d u y m a n ın ve kab ahatli hissetm e n in yıkıcı s o n u ç la r ın
d a n kaçın a b ilm e k için, y ü z y ü z e etkileşim e g irm e m ve b ed e n im i
u y a r la m a m gerekir. T o p lu m s a l itibarım açısından y ü z ü m ü n tem el
bir ö n e m i v a rd ır ve k e n d im i değerli bir k e nd ilik o la ra k s u n a b il
m e m açısından rezil o lm a k ta n k aç ın m a m canalıcı ön em d ed ir.
C isim le şm e m iz in b u g ö rü n ü m le ri, hastalık d e n e y im im iz in bir
so n u c u olarak ö n plana taşınır. H astalık , b e d e n le rim iz ü z e rin d e k i
d en e tim im iz i kısm en yitirdiğim iz, o rganlarım ızı şeyler gibi ya-
şantıladığım ız z a m a n o r ta y a çıkan bir y abancılaşm a biçimidir.
O liv e r Sacks ö zg ü l illetler ( P a rk in s o n hastalığı, m ig re n ve A n t o n
se n d ro m u ) ü ze rin e kalem e aldığı ciltlerde, kaza ve hastalık g ö r ü n -
g ü bılim m ı parlak bir şekilde kavrar. Sacks, bir dağ tırm anışı sıra
sında geçirdiği kaz an ın ardından , Ü zerin d e D u ru la c a k B ir B a-
c a k ’tz (A L eg to S ta n d O n , 1986) y ara rsız bacağını nasıl da bir
nesne ve bir y o k lu k olarak yaşantıladığım betimler. B u bunalım
daha ziyade, en son unda gerçeklik ve varlık d u ygu su n a m eydan
okur hale gelen bir “ içsel kesılm e” den ıstırap çekm ek gibi bir şe y
dir. Bir organı kesilip alınmış kişinin cinneti, hortlak bir u zvun
gerçeklik karm aşasına yol açtığı “ som atophren ıa p h a n ta stıc a ” ola
rak tanımlanmıştır. Varlığın bu bunalımları bir “ nevro-varoluşsal
p ato lo ji” yle sonuçlanabilecek kişisel kimlik hakkında sorular
doğurur. Bu n dan dolayı, son ç ö zü m lem ed e bizim kesinlik d u y
gu m u z bir beden-deneyimidir.
F o u c a u lt’nun kalıntı yapısalcılığı direnişin mevkısı olarak - v a r
lığın iktidar istencinin yerlemi o la ra k - toplumsal bir cisimleşme
görüngübilımımn gelişmesini önlemiştir. Bunun tersine, Nietzsche,
istenç felsefesinin zorunlu bir g örü n üm ü olarak cisimleşmenin bir
çözüm lem esini öndelemişti. Ayrıca, N ietzsche, Schopenhauer’un
kötüm sercı devinim çözüm lem esini D ıo n y so sç u bir şölene d ö n ü ş
türm üştü. Bir tepeden aşağı k o şm a y a zorlansak da, k o şm ak da
coşturucu bir deneyim olabilir - b ir bacağı yitirmekten iyidir k o ş
mak, ama tepelerden aşağı d o ğ ru dans etmek daha da iyidir.
Cisim leşm enin bu açmazları üzerine yaptığım ız y o ru m u n peşi
sıra, toplum bilim in üç önemli görevi olduğunu savunduk. B u n lar
dan birincisi, güçlü kılma ve kendıleştırme kavramlarıyla birleşti
rilmesi gerektiğini sav u n d u ğu m u z insan cisimleşmesinin ç ö z ü m
lemesidir. Bizim kişisel cisimleşm emiz öznel ve güçlüdür. T o p
lumsal dünyanın bu görün üm ü çağdaş toplum bilim tarafından ih
mal edilmiştir ve bu çalışmada biz, eylem toplumbilim i içerisinde
eyleyeni anlayabilm ek için kişilerin cisimleşmesine dair bir k u
rama gereksinim im iz oldu ğu nu savunan bir kon um a geçtik. Bir ci
simleşme kuramı, bir direniş kavramının zorunlu bir bileşenidir;
nihilist belirlenimciliğin panzehiridir, ikinci olarak, toplumbilim ,
eylem alışkanlığı olarak ifade edilebilecek gündelik hayat-alanın-
dakı mübadele ve karşılıklılık sorunuyla ilgilenir. B u toplumsal
h abitus dolaysız, pratik, deneysel, süregelen, y o ğu n ve her zaman
mevcuttur. Karşılıklılığı simgesel ve simgesel olm ayan malların s ü
regelen mübadelelerinin toplam silsilesi olarak görebiliriz. K a r şı
lıklılık, bizim cisimleşmış v arolu şu m u zu n temelde ve zorunlu o la
rak ancak toplum sal ilişkiler yoluyla desteklendiğini anlatır. B e
nim cisimleşmem gereksinimlerimi d oyurabilm em ve arzularımı
bir ö lç üde ta tm in ed e b ilm e m için ben i karşılıklılığa yön eltir, am a
karşılıklılık aynı z a m a n d a beni to p lu m s a l ilişkiye sü rü k le y e n ge
r eksinim lerim e yaslanır. N ite k im , birarad alık (socius) kişiselleşti
rilmiş g ereksinim ler d ü n y a s ın d a n d o ğ a n b u sürekli ve d o la ysız
m ü b a d e le y e yaslanır. Karşılıklılık, bir birey o la ra k b e n im taleple
rim in to p lu m sa l iş b ö lü m ü aracılığıyla ifadesini b u ld u ğ u cisim leş
m e n in yeri ve aracıdır. C isim le şm e m o ld u k ç a bireyselleşmiştir,
am a b u n u n la eşanlı ve kaçın ılm az o la ra k da to p lu m sald ır. M ü c a
dele ve m uh a lefetin tem el bir bileşeni olan güçlü adalet d u y g u su ,
karşılıklılığın g ü n d e lik d ü n y a s ın d a n doğar. T o p lu m b i lim in ü ç ü n
cü görevi, m a k r o - to p lu m s a l d ü z e n in başat k u r a m l a r ın ın ç ö z ü m
lenmesidir. B e n im cisim leşm em e karşılık gelen bir iktisadi ü r e tim
ve y e n id e n ü re tim d ü n y a s ı vardır. B e n im güçlü k ılın m am a karşılık
gelen h em baskıcı h em de güçlendirici olan siyaset alanı vardır.
B e n im k endıleşm em le ilişkili olarak, d ü ş ü n c e y i ve iletişimi b ir si
renler sistemi y o lu y la k u ru m sa lla ş tıra n k ü ltü r, bilinç ve ideoloji
dün yası vardır. T o p lum b ilim , kurum sal d ü ze n le m en in m a k ro d ü n
yası ile karşılıklılığın g ü n d e lik dü n y ası arasın da v aro la n k a rm a şık
ve z o r ilişkileri k a v ra m a y a çalışır. B e n im cisim leşm em gerçeği bu
d ü n y a la r arasındaki ö n e m li bir bağıntıdır. S o n u ç olarak, b e d e n
to p lu m b ilim in basitçe y e m bir ç ö z ü m le m e alanı değil, t ü m t o p
lum sal ara ştırm an ın z o r u n lu bir parçasıdır; ç ü n k ü bir disiplin o la
rak to p lu m b ilim , ce m a atin y o ğ u n g ü n d e lik d ü n y a s ı içerisinde ge
reksinim lerini ve arzu larını d o y u r m a y a çalışan cısımleşmış eyle
y e n le r arasındaki süregelen m ü b a d e le le rd e n d o ğ a n biraradalığı a n
lam aya çalışır; bireyin h a b itu s ’u b u d u r. S onuçta, to p lu m b ilim in
öncelikle eyleyenlerin z o r u n lu o la ra k p r a tik nitelikte olan e t k in
likleriyle ilgilenmesi gerekir, ç ü n k ü b ir to p lu m s a l eylem ler t o p
lum bilim i geliştirm ek için, p r a tik gerçekliğin d u y u m s a l d ü n y ası
içerisinde yaşanılan d e n e y im e ilişkin bir k u r a m a g ereksin im im iz
vardır.
N l E T Z S C H E ’N İ N T o PL UM B İ L İ m i
S o n u ç : H e g e l ’e K a r ş i
M o d e r n l ik ve Ç ö züm leri
Beden-H azzi
E ylf.m , C e m a a t , D o ğ a
S O S Y O L O Jİ D İZ İS İ
S O S Y O L O J İK D Ü Ş Ü N C E N İ N K IS A T A R İ H İ ,
A L A N SW IN G E W O O D , çeviren: Osman Akınhay
T O PL U M U N K U RU LU ŞU , a n t h o n y g id d e n s ,
çeviren: H üyesm Ö zel
K Ü R E SE L L E ŞM E , ROLAND r o b e r t s o n ,
çeviren: Ü m it Hüsrev Yolsal
K Ü L T Ü R , K Ü R E SE L L E ŞM E VE D Ü N Y A SİSTEM İ,
der. A N T H O N Y D. K ING ,
çeviren: Ü m it Hüsrev Yolsai - Gülcan Seçkin.
P R O M O S Y O N K Ü L T Ü R Ü , A N D R E W W ERNICK,
çeviren: Osman Akınhay
M A X W E B E R V E K Ü L T Ü R S O S Y O L O J İS İ,
RA L PH SC H RO EDER, çeviren: Mehmet Küçük
K İT L E K Ü L T Ü R Ü E FSA N E Sİ, A L A N SW IN G E W O O D ,
çeviren: Aykut Kansu
K E N T , S IN IF , İ K T İ D A R , M A N U E L CASTELLS,
çeviren: Asuman Erendıl
A ŞK , L Ü K S, K A P İT A L İZ M , W ERN ER s o m b a r t ,
çeviren : Necati Aça
N İE T Z S C H E ’N İ N D A N S I, G EO RG ST A U T H - BR Y A N S. T U R N E R
çeviren: Mehmet Küçük
ÇEVİREN: MEHMET KÜÇÜK
N l E T Z S C H E ' N j N SANAT, E D E B İ Y A T VE
F EL SE F E ÜZERİNE Y A P T ıg ı K A LıC ı
E T K İ L E R ÖTEDEN B E R İ B İL İ N E N BİR OLGU.
GÜNÜMÜZDE İ S E Ö Z E L L İK L E PüSTMODERN
D Ü Ş Ü N Ü R L E R İ N . T A R T I Ş M A L A R I N VE
B A Ş K A L D I R I L A R I N HEMEN H E P KAYNAĞI
OLARAK GÖSTERİLEN NlETZSCHE'NjN.
HENÜZ TOPLUM KU R A M IN A Y A P T I Ğ I VE
YAPABİLECEĞİ KATKiNıNMüüERNİST
TOPLUMLAR. D E V L E T L E R VE İDEOLOJİLERİN
GÖLGESİ NEDENİYLE YETERİNCE
SO RU ŞTU RU LM A D IĞ iN ı GÖRMEKTEYİZ.
GEORG STAUTH VE BRYAN S . T U R N E R
E L İ N İ Z D E K İ Y A P ı T L A R ı NOA Ö Z E L L İ K L E BU
EKSİKLİĞE ODAKLANARAK, NlETZSCHE'NjN
GEÇMİŞTE W EBER,FREUD.ADORNO,
F O U C A U L T Gİ B İ D Ü Ş Ü N Ü R L E R E S A Ğ L A O ı Ğ i
V E G Ü N Ü M Ü Z D E P E K ÇOK T OP L UM
K U R A M C i S i NA S A Ğ L A Y A B İ L E C E Ğ İ G E N İ Ş
O L A N A K L A R I GÜN 1 Ş 1 Ğ 1 N A ÇI K A R M A Y A
ÇABALIYORLAR.