Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 7

İLKÇAĞ FELSEFESİ SES KAYITLARI

PARMENİDES
-Parmenides, bir anlamda Batı felsefesinin büyükbabasıdır.
-Kendisinden sonra varlık hakkında konuşacak bütün filozoflar Parmenides’le
yüzleşmek zorunda kalmıştır.
-Parmenides, varlık kavramını oluşturmuştur. Kendisinden önceki hiçbir filozof
doğrudan doğruya varlık kavramını ele almamıştır. Parmenides öncelikli varlık
kavramını düşüncesinin merkezine yerleştirmiştir.
-‘Varlık yaratılmamıştır, ezeli ve ebedidir, hiçbir zaman yok olmayacaktır.’ Der.
-Bu evren nereden meydana geldi sorusunu ele almıştır ve iki tane ihtimal görür:
Ona göre ya varlıktan meydana gelmiştir, ya da yokluktan.
-Yokluktan, yani hiçbir varlık özelliği taşımayan bir şeyden varlık nasıl türer
sorusunu sormuştur ve bu düşünceye saplanan bir aklın bir sonuca
varamayacağını, dolayısıyla bu parantezin kapalı bir parantez olduğunu söyler.
-Eğer varlık yokluktan gelmiyorsa, başka bir varlıktan geliyordur. Eğer varlık,
varlıktan geliyorsa, o da başka bir varlıktan gelmez mi? Bu böyle sonsuza kadar
gitmez mi? O halde varlık ne yokluktan çııkmış olabilir ne varlıktan çıkmış olabilir
diyor. Yokluktan çıkmış olamaz zira yoklukta zaten zerre varlık durumu olamaz;
varlıktan çıkmış olamaz çünkü varlıktan çıktıysa varlık ezeli olur, ezeli olandan da
bir şey çıkmaz zaten ezelidir.
-Parmenides, oluşu reddeder. Ona göre bu kainatta hiçbir şey olup bitmiş değildir.
Sonradan varlık kazanmış bir şey yoktur, her şey zaten olduğu gibidir diyor. Ona
göre oluş, hareket,değişim gibi şeyler yoktur, olamazlar.
-Parmenides doğada değişim dönüşüm olduğunu görüyor ama ona göre bu
değişimler yanılgıdır. Yani, duyu organlarımız bizi yanıltır. Eğer evrene aklımız yolu
ile bakarsak değişim ve hareketin olmayacağını, ezeli-ebedi bir biçimde öylece
duracağını söylüyor.
-Her şey birdir der. Şeylerin aslında bölündüklerini düşünmek bir hatadır.
Etrafımızda bir çokluk görüyoruz fakat bu çokluk da bir yanılgıdır. Çünkü aslında
hepimiz tek bir şeyiz; etrafımızda bu parçalı, çokluk gibi görünen yapı aslında
yekpare, tek bir parçadan oluşan bir şeydir. Eğer biz bu şeyi kendi idrakımızda
parçalara bölüyorsak, hareketli bir şekilde düşünüyorsak; gerçekliği henüz
anlayabillecek noktada değiliz demektir, bu noktaya yönelmemiz lazımdır.
-Ona göre kadın-erkek, ölüm-yaşam diye bir şey yoktur, bunlar aynıdır ve
insanların bunu göremediğini söyler.
-Parmenides’e göre evrenimiz bir küredir. Bu kürenin bir sınırı yoktur; sonsuz
büyüklüktedir ama kapalı bir küredir.
-Gözümüzü kapatıp içi dolu bir küre düşündüğümüzde bunu pekala yapabiliriz
fakat bu sınırsız olmaz. Parmenides bu düşünceye karşılık: felsefi konuları
felsefece bir düşünme biçimiyle ele almamız gerektiğini söylüyor; geometrik veya
matematiksel şekilde gözlemsel esaslarla hareket edilirse söylediklerinin kafada
oturmayacağını söylüyor. Dolayısıyla küreyi; hepimizin onun içinde olduğu ve
onun bir parçası olduğu bir şey olarak söylüyor. Bu kürede ufacık bir değişim
yoktur, en ufak bir parçalılık yoktur; yekparedir ve bütün evren böyle bir küredir.
Bu kürenin dıiında bir şey yoktur zira küre zaten sonsuzdur. Sonsuz olduğu için bu
küre; bizim kürenin dışına çıkıp da evrenimize bir bakış atalım demek gibi bir
lüksümüz yoktur. Öte yandan bu kürenin kapalı bir yapı olmadığını da iddia
edemeyeceğimizi söylüyor zira bu; tamamlanmış bir eserdir, bir eksiği yoktur.
-Peki neden küre olarak tanımlamıştır bunu? Çünkü kürenin neresinde olursan ol
aynıdır.
-‘’Varlık ile düşünce özdeştir’’ diyor. Yani benim kafamdaki düşüncelerin
nesnelerinden, ele aldığı konulardan bir farkı yoktur; bir ağaç düşündüğüm zaman
benim bu düşüncem ağacın ta kendisidir ve aslında bunların arasında bir ayrım
yoktur.
-Parmenides’e göre yokluk diye bir şey yoktur.
DEMOKRİTOS
-Evrenin atomlardan meydana geldiğini söyler.
-Atom, daha fazla bölünemeyecek şey anlamında kullanılmıştır. Parmenides’in
dediği gibi sonsuza kadar bölünebilseydi o zaman elimizde bir varlık olamayacağını
söyler Demokritos. Eğer ki bir varlığı alıp o varlığı öğelerine doğru
ayrıştırabiliyorsam, 2 şey bana olumsal olarak açık görünür: Birincisi; bir şeyler
vardır, alıyorum ve bölüyorum bunları. İkincisi; bir şekilde bu var olan şeyi bölüp
ayrıştırabiliyorum.
-Bir şeyi ne kadar bölersek bölelim, bölme işlemi ne kadar aşağıya indirilirse
indirilsin bir yerde nihayete ermelidir. Nihayete erdiği yer ise atom olmalıdır.
-Atom, daha fazla bölünemeyecek olan temel noktadır.
-Demokritos, Parmenides’in fikrini bertaraf etmeye çalışmış ve nihayetinde atom
fikrine ulaşmıştır. Demokritos, atom fikrine götürecek olan süreci verirken; bütün
akıl yürütmelerini aslında felsefi bir düzlemde yapmıştır. Yani atom aslında varlık
ve yokluk üzerine dönen akıl yürütmelerden yola çıkılarak ulaşılmış bir felsefi
sonuçtur. Dolayısıyla buradaki atom bilimsel, birtakım gözlemler yolu ile ortaya
konulmuş bir şey değildir; aklen, kişinin bu evrenin bölünebilen bir varlık olduğu,
bu bölünmenin bir sonunun olması gerektiği, dolayısıyla bölünmenin bir yerde
bitmesi gerektiği fikriyle ulaştığı bir sonuçtur.
-Evren, çeşitli ögelerden oluşur, bu ögelerin kendileri evrendeki her şeyin yapı
taşlarıdır. Bu yapı taşları olmasaydı varlık meydana gelmezdi.
-‘’Atomlardan ve boşluktan başka bir şey yoktur, gerisi varsayımdır.’’ Demiştir.
-Demokritos, atomların en temelde mutlaka sahip olmaları gereken belli, mecburi
özellikleri olduğunu söylüyor, bunlar:
1. Her atomun mecburen bir büyüklük taşıması lazım. Büyüklük, atomun zorunlu,
birincil özelliğidir. Bu akli bir özelliktir zira atomu bir büyüklük olmadan
düşünemeyiz. Atomun her birinin belli bir büyüklüğü vardır. Zira örneğin elmanın
bir büyüklüğü varsa, elmayı meydana getiren şeylerde de bir büyüklük olması
gerekir.
2. Biçim, atomun taşıması gereken asli bir vasıftır. Belli atomların belli biçimde
olmaları lazımdır. Mesela, ruhu meydana getiren atomlar son derece yuvarlak
biçimli, oldukça kaygan, esnek; dolayısıyla bir araya geldikleri zaman son derece
soyut yapılar oluşturuyorlar. Fakat daha katı yapıları meydana getiren atomların,
kancaları ve dikenleri olabilir veya bunlar küt biçimlerde olabilirler diyor. Yani
atomlar biçimsel açıdan farklı olabilirler. Bu biçimsel farklılıklar sonsuzdur.
3. Hareket.
-‘’Bir atom bölünemez olduğu sürece, dünya büyüklüğünde bile olabilir.’’ Diyor
Demokritos. Büyüklük özelliğinin doğurduğu bir sorun vardır; büyüklük özelliği
atomun doğasına zarar verir. Zira büyüklük ne kadar küçük bir büyüklük olursa
olsun, bunun daha azının düşünülmesi gibi bir durum oluştuğu için atomun
bölünemezlik özelliği ortadan kalkar. Bu düşünceyi atomculara karşıt olarak
üretmişlerdir.
-Peki atom hem bölünemez yapı taşı özelliğini hem de büyüklük özelliğini nasıl bir
arada bulundurur? Demokritosçular bu problemi çözmek için felsefe tarihine çok
büyük bir ayrım getiriyorlar. Demokritosçular diyor ki: Olgusal olanla mantıksal
olan arasında bir ayrım yapılması lazım. Olgusal olanı bir kenara, mantıksal olanı
bir kenara koymamız lazım. Ve dememiz lazım ki atomlar mantıksal olarak sonsuza
kadar bölünebilseler de, fiziksel (olgusal) olarak sonsuza kadar bölünememeleri
gerekir zira fiziksel dünya böyle bir şeye müsade etmez; orada gözümüzün
görebildiği fiziksel bir alem var, bu alemin mevcudiyetini koruyabilmesi için fiziksel
bölünmeyi bir yerde sınırlandırmak lazım. Ve böylece Parmenidesçiliğe büyük bir
taviz vererek, adeta geri çekilerek ama bir zafer kazanıp geri çekilerek, atomların
FİZİKSEL ANLAMDA BÖLÜNEMEZ olduğunu, mantıksal anlamda ise insan aklının
bölemeyeceği hiçbir şey olamayacağını söylemişlerdir.
-Atomcular, her bir atomu Parmenides’in biri gibi düşünmüşlerdir. Her bir atom,
Parmenides’in bir dediği şeyin küçük, ögesel bir karşılığıdır.
-İnsanın düşünebildiği her tür evren kesinlikle vardır ve bunlardan sonsuz sayıda
vardır diyorlar.
-Bu düzenin kendisi dışında hiçbir şey Tanrısal kabul edilemez, bu düzenin
kendisidir Tanrısal olan. Bunun dışında Zeus’tur, Hades’tir; kabul edilen Tanrıların
hepsi atomlardan oluşmuştur. Ruh da atomlardan oluşmuştur.

EMPEDOKLES
-4 element öğretisini oluşturmuştur.
-Şeylere baktığımızda ateş, hava, su ve toprağın belirli ölçülerde bir araya
gelmesinden oluştuğunu göreceğimizi söyler.
-Empedokles’e göre doğanın hiçbir yerinde yalın anlamda su, hava, toprak ya da
ateş göremeyeceğimizi söyler. Bunlar aslında fikri şeylerdir.
- Aristoteles gök cisimlerinin de hava, su, ateş ve topraktan mı oluştuğu
konusunda akıl yürütmeler oluşturmuş ve 5. Element olan ether (esir) fikrini
ortaya atmıştır.
-Empedokles hareketi ilk kez arkheden dışlamıştır. Hareketi açıklarkenbunu ayrı
bir ilke üzerinden yapmıştır zira daha öncekiler öyle bir arkhe koydular ki ortaya;
bu arkhe evrendeki hareketi de içerdi.
-Empedokles, oluşun-hareketin arkheden ayrı bir mesele olduğunu öne sürüyor.
Ona göre hareketi arkhe ile açıklamak sakıncalıdır. O yüzden oluşu belirlediği
arkheden (4 element) farklı olarak ayrıca ilkelendirir. Hareket ilkesini ele alırken
de tek bir hareket ilkesi ortaya koymaz çünkü Empedokles’e göre baktığımız her
yerde iki türlü hareket görürüz (ölüm-yaşam, iyilik-kötülük vb.). Nitekim bu fikri
daha önce Anaksimenes ortaya atmıştır fakat onun öğretisinde arkhe ile hareket
bir aradadırlar.
-Empedokles, elementlerin kendi içinde değişmeyeceğini söylüyor. Toprak daima
topraktır. Yalın anlamıyla ele aldığımız zaman –ki yalın anlamıyla doğada
göremeyiz.- aklın bir nitel çözümlemesi, tasarımıdır. Akıl, yeryüzündeki farklı
niteliklerin her birinin temel, belli niteliklerden gelidğini tespit etmiştir; bunu
doğada somut olarak göremesek bile; aklen bir temel topraklık olduğunu tespit
eder. Mantıken yalın bir hava,su,ateş,toprak tespit edebiliriz fakat doğa bize böyle
bir yalınlığı sunamaz zira doğa zaten adı üzerine bir karışımdır ve her yerde
hareket-değişim vardır. Ama toprak,su,hava,ateş zaten temelde kendileridir ve
değişmezler, değişselerdi zaten arkhe olamazlardı. O halde hareket ögelerin
birbirlerinden ayrılmaları ve birleşmeleridir.
-Her şey sevgi-nefret ikiliğinden oluşur der. Empedokles burda aslında mantıksal
olanla fiziksel olan arasında yapılan Demokritosçu ayrımı benimserken, kainatta
sevgi ve nefretin eşit oranda hüküm sürdüğünü (sevgi duygusal anlamda sevgi
değildir, kozmosu birleştiren güçtür; nefret ise yıkım ve kaostur.) söyler. Hem
iyinin hem de kötünün dengesi altındadır kozmos.
ANAKSAGORAS
-Kaos, her şeyin her şeye karışmış olması, her şeyin her şeyde eşit miktarda
olmasıdır.
-Evrenimiz sonsuz sayıda tohumdan ortaya çıkmıştır. Arkhe spermata yani sonsuz
sayıda tohumdur.
-Hangi sperme bakarsan bak, onda her şeyin spermini görürsün. Ör: Kıl spermini
ele aldığında onda kan spermini de diğer her şeyin spermini de görürsün.
-Her bir spermin yapısal içeriği sonsuzdur. Ama bu sonsuzluk içinde diğer bütün
spermlerin varlığını da görürüz, bu anlamda spermlerdir. Dolayısıyla bu evren yapı
taşları olan spermata itibariyle kaostur.
-Meydana getirici, ayrıştırıp düzenleştirici etkinlik spermler tarafından
gerçekleştirilmez. Bunu dışardan, ikinci bir ilke gerçekleştirir: Nous (Akıl).
-Spermaların ve nousun ayrı yerlerde durması zıtlıktır. Zıtlığın olmadığı yerde
evren olmaz. Evreni temel ögelerine ayırırken mutlaka bu ögeler arasında bir
zıtlığın olduğunu görürüz. En nihayetinde eğer bir yerlerde spermler duruyorsa ve
bu bir tam karışmayı ifade ediyorsa evrenin öteki ilkesi nous yalınlık olmuş olur.
-Bu evren hem önceden karışımı gerektiriyor hem de o karışımı giderecek
düzenleyici etkinliği gerektiriyor ama bunların ikisini eş ölçüde gerektiriyor.
Bunlardan biri olmazsa öteki işlemeyip anlamını yitiriyor ise o zaman nousun
düzenleyici etkileri hiçbir zaman kaosu gideremez, eğer aksi olsaydı gecenin
gündüzü giderdiğini, ölümün yaşamı giderdiğini söylemiş olurduk. O halde kaos
kendini her daim evrende belli edecektir.
-Kaos kendini hep nerede gösterecek? Düzenin kurmaya çalıştığını bozarak
gösterecek. Düzen kurma işi hep belli bir yere kadar ilerleyecek ve bir süre sonra
bozulacak. Yıkım da düzen de evrensel ilkelerdir ve hep birlikte var olacaklardır.
-Kozmos, kaosun zıttı değildir. Eğer ki kaos mutlak karışım, kargaşa durumuysa ve
kozmos da mutlak bir düzense mutlak düzen diye bir şey yoktur.
-Kaosun zıttı noustur ve noustan başka da bir zıttı yoktur. Zıtlığı veren ikinci
evrensel ilke olan noustur. Kaos bir evrensel ilke değildir; kaos zaten evrendir.
-Spermler, Demokritosçu atomlar gibi dışa kapalı yapılar değildirler. Birbirlerine
bağlanabilirler. Nous, spermatanın içeriğine girip içsel olarak ona hükmedebilir,
spermatanın içeriklerini birbirlerine itmek suretiyle bunları ayrıştırmaya çalışıyor.
Örnek olarak bir spermi aldık ve bu spermin içinde bir tane kıl, bir tane kan, bir
tane deri var, bir tane ahşap var; nous diğer spermlerdeki kılları topladı ve bunu
bir kıl spermine dönüştürmeye çalıştı bu esnada da bu spermin içeriğini oluşturan
şeyleri başka spermlere doğru itti, ötekinden aldığı kılları doldurdu ve bunu az çok
bir kıl spermine dönüştürdü; Anaksigoras’ın ifadesiyle baskınlaştırdı. Yani spermin
içeriğindeki yabancı ögeler temizlenmedi, tamamen dışa itilmedi ama en azından
bir yere kadar orada kıl olma durumunun oluşması imkanını tanıyacak ölçüde kıl
içeriği artırıldı Nous tarafından ve böylece kıl spermi oluşturuldu.

You might also like