Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 273

Ankara Okulu Yayınları: 1 96

©An kara O kulu Basım Y ay. S an. ve Tic. L td. Ş ti.


Di zgi. kap ak: An kara Di zgi Evi
Baskı, cil t, kap ak baskısı: T DV Y ay ın Matbaac ılık v e Tic aret İşlet me si
Birinci basım: Kasım 20 1 5
İki nci basım: Ar al ık 20 1 5
Üçü ncü basım: Ş ubat 20 1 6
Dö rdü ncü basım: Ağ usto s 20 1 6

IS BN:978- 605-928 l- 05- 8

Ankara Okulu Yayınları


Ş ehi t Meh met Bayd ar So kak 2/ A Maltep e/ ANKARA
T el: ( 03 1 2) 3 4 1 06 90 F aks: ( 03 1 2) 341 06 95
w eb: www. ankarao kulu.co m
e- mai : l anka rao kulu@ ankarao kulu.co m
Hz. Peygamber ve
NAMAZ

İsrafü BALCI

Ankara Okulu Yayınları


Ankara 2016
/;Je,n· kale-me a�nu öj1f.enen 'l'e J!o/ftm tlıl'/Jii<>kwn
(üm okro./anma ...
İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ................ . ...................................................................... 7


GİRİŞ ........................................................................................ 11

BÖLÜM!
BEŞ vAKİT NAMAZ ...... . ................. . .................................. . ....... 19
Giriş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 9
Salat Kavramı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20
. . . . .

Hz. Peygamber"in Namazı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 33


. . . .

Gece (Vitir) Namazı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 43


. . . . . .

Namaz Vakitleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 55 .

es-Salatü'l-Vusta . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 65
. . .

Rekat Sayısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 70
Namazın Kılınışı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 77
. . . . .

Namazda Okunan Dualar-Süreler- Ayetler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 84 . . .

Tahiyyat, Salli-Barik Dualarının Okunması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 93 . . . . . . .

Namazda Sesli-Sessiz Okuma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . 1 03


Namazların Cemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 06
. . . . .

Namazın Kazası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 09
Namaz Kılmayı Cebrail'in Ö ğrettiği İddiası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 111
Beş Vakit Namaz'ın Mi'rac'da Farz Kılındığı İddiası . . . . . . . . . . . . . . 1 24 .

Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 134
. . . . . .

BÖLÜM il
CUMA NAMAZI ve DİGER NAMAZLAR 137
... . ... . ............. . .............

Giriş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 137
. . .

Cuma Namazı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . .... .. . . . . 141
Rekat Sayısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 150
. . . . . . . . .

Hutbe ve Resülüllah'ın Hutbesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 54 . .

Ezan ve İç Ezan Meselesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 160


. . . . . . . . .

Cuma Gününün Kutsallığı İddiası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . 1 63


Siyasal Erkin Elinde Siyasallaşan Cuma ve Hutbe . . . . . . . . . . . . . . 1 66 . .

Hanımlara Cuma Namazının Farz Olması Meselesi . . . . . . . . . . . . 1 82 . . .

Bayram Namazı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 185


. . . . . . . .

Cuma ve Bayram Namazının Birleştirilmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 8 9


Yolcu (Sefer) Namazı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 92
. . . . . .

Teravih Namazı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . 194
6 Hz. Peygamber ve Namaz

Cenaze Namazı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 98
Cemaatle Namaz Kılma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 206
.

Namazda Dua . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 209


Tesbih Geleneği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 212
Hayızlı Kadınların Namaz Kılması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 214
Mazeretlilerin Namazı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 218
Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 219

BÖLÜM ili
KIBLE ve İSIAM'IN İLK KIBLESİ MESELESİ ......................... 221
Giriş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22 1
İslam'ın İlk Kıblesi: Kabe . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 224
el-Mescidü'l-Aksa'nın Kıble Edinilmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23 1
el-Mescidü'l-Aksa'nın Kıble Edinilme Zamanı ve Süresi . . . . . . . . . 236
el-Mescidü'l -Aksa'nın Kıble Edinilmesinin Sebebi . . . . . . . . . . . . . . . . . . 244
Kıblenin Kabe'ye Tahvili . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 253
Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 259

KAYNAKÇA ............................................................................ 263


DİZİN ..................................................................................... 269
ÖNSÖZ

Siyer konulanyla ilgilenmeye başladığım dönemden beri ,


Resfılüllah'ın siretinin ve onun ibadet hayatının aynlmaz bir
parçası olan namaz konusunu ele almayı tasarlamıştım . Ni­
hayet fırsat bulup eseri kaleme alma şansı elde etmiş oldum.
Takip eden okurlanm bilirler, daha önceden kıble meselesini
ele almıştım . Namaz konusunu da ekleyerek bize göre kapalı
kalan birtakım konulara açıklık getirmeye çalıştım.
Hiçbir çalışma gibi elinizdeki çalışma da mükemmel değil.
Şayet ele aldığı konu itibanyla belli bir boşluğu doldurabilir
veya zihinlerde eksik olarak gözüken kimi konulara kısmen
de olsa katkı sunabilirse kendimi mutlu hissederim.
Meseleye fıkhi veya hukuki yönden yaklaşmadığımı baş­
tan hatırlatmalıyım. Tamamen vahyin ve erken döneme ait ri­
vayetlerin verilerini ele alarak, öncelikle zihnimdeki sorulara
cevap bulmaya çalıştım. Yapılacak eleştiri veya katkılara şim­
diden hazır olduğumu ve büyük bir memnuniyetle müteakip
baskılarda dikkate alacağımı belirtmek isterim.
Namaz meselesi farklı düşüncelerdeki dindarlan ilgilen­
dirdiği için aynı zamanda hassas bir konudur. Hiç kimseyi
yönlendirmek veya birilerinin kutsalına dokunmak gibi ne bir
derdim ne de lüksüm var. Herhangi bir mezhebi veya meşrebi
kaygı da gütmemekteyim. Düşündüklerimi doğrudan yansıt­
maya çalışsam da vahye inanan bir birey olarak obj ektifli­
ğimin bir yere kadar olduğunun bilincindeyim. Kendi inanç
sınırlanm ve bireysel eksikliklerim çerçevesinde, mümkün
olduğunca obj ektif olmaya çalıştığımı söyleyebilirim. Keza gü­
zel Türkçemizin anlatım olanaklanndan yararlanarak "anne­
min anlayacağı sadelikte" bir dil kullanmaya özen göstermeye
gayret ettim.
8 Hz. Peygamber ve Namaz

Şunu açıklıkla belirteyim ki , aslında yeni bir şey söylemiş


değilim . Şayet bir şeyler yazıp anlatabiliyorsak, bunu geçmiş
filim veya müelliflere borçlu olduğumuzu özellikle belirtmeli­
yim . Bu nedenle anlan her daim rahmetle ve minnetle andı­
ğımı ve bunu hakkın teslimi olarak gördüğümü hatırlatmalı­
yım.
Bilgi insanlığın ortak değeri ve hazinesidir. Müslümanlar
bir başka millete nasip olmayacak ölçüde zengin ve devasa
bir mirasa sahipler. Hiç kuşku yok ki, bu mirasın en önemli
aktörleri, geçmiş müellif veya alimlerdir. Ne ki, geçmiş ulema­
nın bin bir zahmetle derleyip toparladığı ve sonraki kuşaklara
aktardığı bu muazzam mirasın nasıl kullanılacağı konusu ,
günümüz Müslümanlarının ve özellikle de akademisyenlerin
en önemli problemlerinden birisidir. Ö rneğin kahir ekseriyet
hiçbir sorgulama gereği duymaksızın tamamen rivayet esiri
bir ön kabulle geçmiş mirası sahiplenirken, daha azınlık bir
kesim ise adeta intikal eden mirası ve devasa tarihi hazineyi ,
tümünden reddeden bir zihin dünyasına sahip . Her ikisinin
de problemli olduğunu ve aslında kolaycılık açısından aynı
sonuca çıktığını düşünüyorum.
Geçmiş mirasa sonuna kadar sahip çıkmak gerektiğini
hassaten belirtmeliyim . Ancak şunu da eklemeliyim ki, köklü
bir geleneğe sahip olmakla övünürken, asla gelenekçi olma­
dım, olmam da. Zira gelenekçiliğin sadece geçmişi tekrar veya
aktarmaktan öteye geçemeyeceğinin bilincindeyim. Keza top­
tan retçi mantığın ise 'redd-i mirastan' başka bir anlam ifade
etmediğini düşünüyorum. Bu itibarla özellikle İ lahiyatçı aka­
demisyenlerin en temel sorununun yöntem problemi olduğu
kanaatindeyim. Daha vahimi ise, kahir ekseriyetin henüz bir
yöntem sorunlarının olduğunun bilincine varmış olmamala­
rıdır.
Okuyucu zaman zaman yeni yorum veya görüşlerle karşı­
laşabilir. Ö zellikle Cuma namazıyla ilgili konularda gelenek­
sel düşünce ve anlayıştan büyük oranda ayrıldığımı baştan
belirteyim. Eserin asıl hedefi ülkemiz insanının problem ola­
rak gördüğü konuları, içeriden bir ses olarak irdelemek, sor-
Ö n söz 9

gulamak ve varsa kapalı noktalar bunları gün yüzüne çıkarıp,


meraklılarının bilgisine sunmaktır.
Kısa zamanda yazmakla birlikte , yoğun bir mesai netice­
sinde bu eserin ortaya çıktığını belirtmeliyim . Bu süreçte evi­
me, çocuklarıma, aileme ve dostlarıma yeteri kadar ilgi göste­
remediğim oldu . Hatta zaman zaman tatlı sitemlerle karşılaş­
tığımı, özellikle halen yakın ilgi ve şefkate muhtaç olan biricik
kızım Selda Sezin'imi epey ihmal ettiğimi itiraf etmeliyim.
Başta kızım ve ailem olmak üzere, şayet ilgisizlik nedeniyle
kırdıklarım varsa kendilerinden helallik diliyorum.
Yoğun mesaim içinde beni üzen hadiseler de oldu . Yaşa­
dıklarımın bir kısmı , yenilir yutulur cinsten olmayan iftira ve
ithamlardı. Tabir yerindeyse bel altı vurularak atılan iftira -
ların dost bildiklerim tarafından sahiplenilmesi , adeta beni
kahretti desem yeridir. İsim kullanmamak kaydıyla zaman
zaman duygularımı sosyal medyadan yansıttım. Gerek vica­
hen gerekse gıyaben tanıştığım dostlarımdan gördüğüm ya­
kın ilgi , destek, duyarlılık ve samimiyet beni ayakta tutan ve
gücüme güç katan en önemli motive edici unsurdu. Ö zellikle
Diyarbakır'dan İlhan Yavuz, Bursa'dan Abidin Uyar ve Eylem
Durdağ Yavaş , Ankara'dan Kenan Kalecikli , Aydın'dan Zey­
nep İ nan, Amerika'dan Vahap Yazaroğlu dostlarım ile isimle­
rini sayamayacağım yüzlerce duyarlı ve kadirşinas gönüldaş­
larımın her birisine ayn ayn teşekkür ederken , kendilerini
meşgul ettiğim için helallik diliyorum. Kur'an'ın oyun-eğlen­
ceden ibaret olarak nitelediği kısacık dünya hayatında kuru­
lan bu gönül köprüsü ve kardeşlik bağlarının, ebedi hayata
intikal etmesi en büyük temennim .
Eser üç bölüm olarak tasarlandı . Birinci bölümde daha
çok beş vakit namaz ve özellikle Resülüllah'ın namazı üze­
rinde durulmuştur. Farz olarak belirlenmesinden kılınışına,
vakitlerinden rekat sayılarına kadar birçok müphem konuya
açıklık getirdiğimiz kanısındayım .
İ kinci bölümde özellikle Cuma namazı ve diğer namazlar
ele alınmıştır. Cuma namazı ile ilgili zihinlerde bir hayli soru
10 Hz. Peygamber v e Namaz

veya sorun bulunmaktadır. Ne ki , bu sorunlar fazla irdelen­


memiştir. Anlatılanlar geleneksel tekrarlardan öteye geçme­
yen ilmihal bilgisi niteliğindedir. Okuyucu bu bölümde Cuma
namazı başta olmak üzere, bayram , yolcu ve teravih namaz­
ları gibi, dini hayatın birer yapı taşı niteliğindeki ibadetler
hakkında bilgi bulabilecektir. Keza hanımların özel hallerinde
namaz kılıp-kılamayacakları gibi, doğrudan güncel hayatta
karşılaşılan sorulara da cevap aranmaya çalışılmıştır. Dile
getirdiklerimin tamamı şahsi düşüncem olup kimseyi bağla­
mamaktadır. Bu itibarla nihai addedilmemeli.
Üçüncü bölüm namazın ayrılmaz bir parçası olan kıble
konusuna hasredilmiştir. Kıble konusu daha çok kıble de­
ğişikliğine işaret eden ayetler çerçevesinde ele alınırken , bu
çalışmada özellikle kıble değişikliği sürecine kadar kıblenin
durumu veya konumu ile bilinmeyenler ele alınmıştır. Mütea­
kiben el-Mescidü'l-Aksa'nın ilk kıble olduğu yönündeki yanlış
tanımlama ve kıble değişikliği konusundaki diğer hususlar
irdelenmiştir. Umanın eseri okuyan dostlarım, birçok konuda
zihinlerindeki problemlere çözüm bulabilecektir.
Eserin basımını üstlenerek desteklerini her zaman ya­
nımda hissettiğim ve adeta aile ortamı kadar kendimi yakın
bulduğum Ankara Okulu Yayınevi'ne medyunu şükran oldu­
ğumu belirtmeliyim. Kahrımı çekmeleri bir yana okuyucuyla
beni buluşturmaları nedeniyle Hasan Bey'e, Zeynep Hanım'a
ve eseri baştan sona titiz bir şekilde okuyup gerekli düzeltme
ve tashihleriyle katkıda bulunan Lütfi Sever dostuma kalbi

şükranlarımı ifade etmeyi içtenlikle yerine getirilmesi gereken


borç olarak görüyorum. Keza böylesi dostlara sahip olduğum
için kendimi şanslı hissettiğimi de eklemeliyim.
Gayret biz aciz kullardan, muvaffakiyet ise onu eşsiz ni­
metleriyle donatan merhametliler merhametlisi Yüce Al­
lah'tan.
Prof. Dr. İsrafil BALCI
GİRİŞ

��\� �JW, .fa r-J. .):�\


Onlar namazlarım devamlı kılar.
(Me'aric 70/23).

İ slam'ın en önemli ibadetlerinden birisi olan namaz ve


özellikle de beş vakit namaz konusunda yeteri kadar çalışma
bulunmamaktadır. Hemen belirtelim ki, klasik kaynaklarda
veya ilmihal kitaplarında namaz konusuyla ilgili birçok detay
fıkhi boyutta ele alınıp incelenmiş , fakat dile getirilenler na­
maz ibadetinin nihai şeklini aldıktan sonraki sürece yönelik
açıklamalardır. Bu itibarla namazın ne zamandan beri farz
kılındığı, rekat sayısı, Resülüllah'ın kıldığı namaz ve nama­
zın ilk kılınmaya başlanmasından nihai formunu alıncaya
kadar geçen evre, fazla dikkate alınmamıştır. Görebildiğimiz
kadarıyla namaz konusunda iki akademik çalışma yapılmış , 1
fakat bize göre mezkur çalışmalar sadra şifa çözüm sunacak
nitelikte değildir. Yoğun rivayet örüntüsü arasında kalan ya­
zarlar, adeta kaybolup gitmiş ve net mesaj veremedikleri gibi,
geçmişi tekrardan öteye geçememişlerdir.
Resıllüllah'ın uygulamalarından hareketle asırlar boyu
Müslümanlar tarafından kılınarak gelen ve tevatür dere­
cesine ulaşan bir ibadet olmakla birlikte , namazın kılınışı,
vakitleri ve özellikle de rekat sayıları konusunda bazı tar­
tışmalar vardır. Genel olarak bi'setin ilk yıllarından itibaren
uygulanagelen bir ibadet olduğuna dair kabul varsa da na­
maz ibadetinin İslam'la birlikte ihdas edilmediğini hatırlat­
malıyız. İ slam'dan önceki dinlerde ve kadim kültürlerde de
namaz veya benzeri ibadet mevcuttur. Keza formu farklı da

Ahmet Keleş, Hz. Muhammed 'in (a.s.) Namazı, Fidan Ofset Matbaacılık,
Diyarbakır 2009 ; Recep Tuzcu, Namazın Teşri Süreci ile İlgili Rivayetlerin
Kronolojik Değerlendirilmesi, Damla Matb . Gaziantep 20 1 4 .
12 Hz. Peygamber ve Namaz

olsa Cahiliye Arapları arasında da namaz ibadeti biliniyordu


ve secdeli bir şekilde namaz kılıp ibadet edenler vardı. Ö rne­
ğin Necm süresi okunduğu zaman , ilahlarının adı anılınca
secdeye kapanmışlardır. Bu husus dikkate alınırsa, nama­
zın İ slam'la birlikte asli formuna dönüştürüldüğünü söyle­
mek mümkündür. Tıpkı hac veya oruç ibadetleri gibi. Birçok
ayette namaz ibadetinin daha önceden var olduğuna işaret
edilmiştir. 2
Kur'an Hz. Adem, Hz. Nuh ve Hz. İbrahim'den sonra na­
mazı terk eden nesillerin geleceğinden söz ederken namazın
bu peygamberlere kadar dayandığını haber verir. 3 Keza Hz.
İbrahim'in yanı sıra Hz. Lut, Hz. İ shak ve Hz. Ya'küb'a da
namaz ibadetinin emredildiğini bildirir. 4 Hz. İbrahim'in sırf
Allah rızası için namaz kıldığına, 5 kendisi ve neslinin namazı
dosdoğru kılmaları için dua ettiğine6 ve Hz. Davud'un belli
vakitlerde namaz kıldığına dair ayetler bulunmaktadır. 7
Hz. İ smail'in ailesine namaz ibadetinin emredildiği husu­
su yine vahiyle sabittir. 8 Hz. Lokman oğluna hakkıyla namaz
kılmasını öğütlemiştir.9 Hz. Zekeriyya 10 ve Hz. Meryem'in 1 1 de
namaz kıldıklarına işaret edilmiştir. Allah'ı anması için Hz.
Müsa'ya namaz kılma emri verildiğini1 2 ve Hz. İ sa'nın da na­
maz kıldığını vahiyden anlıyoruz. 1 3 Referans verilen ayetler
namaz ibadetinin çok eskilere dayandığını ve geçmiş pey­
gamberler ve onların ümmetleri tarafından yerine getirilen
bir ibadet olduğunu göstermektedir. Hatta Ashab-ı Kehf kıs­
sasında geçen mesci.d.14 kelimesi bile namaz ibadetinin tart-

2 İbrahim 1 4 / 40; Meryem 1 9 / 3 1 ; Yünus 1 0 / 8 7 .


3 Meryem 1 9 / 59 .
4 Enbiya 2 1 / 7 3 .
5 En'am 6/62.
6 İ brahim 1 4 /40.
7 Enbiya 21 / 79 ; Saf 38/ 1 8 .
8 Meryem 1 9 / 5 5 .
9 Lokman 3 1 / 1 7 .
10 Al-i İmran 3 / 3 9 .
l1 Al - i İmran 3 / 42-43.
12 Taha 20/ 1 4 .
13 Meryem 1 9 / 3 1 .
14 Kehf 1 8 / 2 1 .
G iriş 13

hinin hayli eski olduğunu gösteren bir başka referans nite­


liğindedir.
İ slam'ın geldiği yıllarda Araplar arasında Haniflik inancı­
na mensup insanların varlığından ve bunların namaz ben­
zeri ibadet yaptıklarından bahsedilir. Keza müşrik Arapların
da Kabe etrafında namaz adı altında dua-arınma biçiminde
ibadet ettikleri söylenir. Araplar Kabe'yi kıble olarak niteli­
yorlardı ve ona yönelerek ibadet ediyorlardı. Nitekim Kur'an,
Arapların Kabe etrafında ibadet görüntüsü altında yaptıkları
ritüelleri eleştirirken şu ifadeleri kullanır:
Onlann Beyt (Kô.be) etrafındaki ibadetleri/ dualan (namaz) ıslık
çalmaktan ve el çırpmaktan ibarettir 1 5 . . .

İbn Ö mer isnadlı bir rivayette müşriklerin Kabe haremin ­


de ellerini çırparak ibadet ettikleri ve secde eder gibi yanak­
larını yere sürdükleri anlatılır. Rivayette aynca İbn Ö mer'in
müşriklerin yaptıkları hareketleri taklit ederek etrafındakile­
re onların nasıl namaz kıldıklarını anlattığına dair tasvirler
bulunmaktadır. 16
Mekke'de müşriklerin ilahlarına tapmayan ve bir olan Al­
lah'a inanıp, onu anarak ibadet eden insanların bulundu­
ğuna dair birçok kayıt vardır. Bunların en meşhurlarından
birisi, Zeyd b. Amr'dır. İbn Hişam, onun hakkında şu bil­
gileri verir: O ne Yahudiliği ne de Hıristiyanlığı benimsedi .
Kavminin dininden ayrılıp putlardan uzak durdu . Kan ve ölü
hayvan eti yemekten kaçındı. Putlar için kurban edilen hay­
vanların etini kesinlikle yemezdi. Kız çocuklarının diri diri
gömülmesinden sakınırdı. "Ben İbrahim'in Rabb'ine ibadet
ederim . " derdi. Kavminin yanlışlarını dile getirerek açıktan
eleştirilerde bulunuyordu . . . Bir gün Kabe'ye yaslanarak Ku ­
reyşlilere şöyle seslenmişti: "Ey Kureyş topluluğu! Zeyd'in
nefsi kudretinde olan Allah'a yemin olsun , benden başka
aranızda İ brahim'in dini üzere olan yoktur. Ey Allah'ım! Şa­
yet yönlerin hangisinin senin için daha sevimli olduğunu
15 Enfal 8 / 3 5 .
16 Taberi, Ebü Cafer Mihammcd b. Cerir b. Yezid el-Amili (ö . 3 1 0 / 923) . Cd·
mi'u'l-Beyan.fi Te'ııili 'Ayi'l·Kur'an, Mısır 1968 / 1 388. ıx. 240-4 1 .
14 Hz. Peygamber ve Namaz

bilseydim, o tarafa dönüp sana ibadet ederdim . Fakat bunu


bilmiyorum. " Bu uyarılardan sonra avuç içleri üzerine secde
edip Allah'a ibadet ettiği bilgisi aktarılır. 1 7
İbn Hacer'de yer alan rivayete göre Ka'b b. Lüey İslam ön­
cesinde Cuma günü halkı toplayıp onlara namaz kıldırır, vaaz
ve nasihatlerde bulunurdu. Vaazlarında özellikle haram ay­
lardaki yasaklara dikkat etmelerini tavsiye ettiği ve Arapla­
rın bu günü Yevmu'l-'Arübe (arınma veya Araplık günü) diye
isimlendirdiklerinden söz edilir. 18 Medineli ilk Müslümanlar­
dan olan Es'ad b. Zürare'nin de benzer şekilde hicretten önce
Cuma günleri halka vaazlar verip namaz kıldırdığına dair ri­
vayetler nakledilmiştir. 1 9 Medine'de belli bir cemaat oluşunca
Es'ad'ın öncülüğünde , Benu Züreyk kabilesine ait bir mescid
inşa edildiği ve ilk kez de burada Kur'an okunduğuna dair
haberler nakledilmiştir. 20
İlk Müslümanlardan olan Ebu Zer el- G ifü.ri'nin İ slam'dan
önce namaz kıldığına dair rivayetler vardır. Hz. Peygamber'le
tanışmadan önce üç yıl boyunca namaz kıldığından söz edil­
diği , 'kim için namaz kılıyordun' sorusuna 'Allah için' kar­
şılığını verdiği söylenir. 'Nereye yöneliyordun' sorusuna ise
'Rabbim beni nereye yönlendirirse o tarafa' karşılığını verdiği
anlatılır. Aynı rivayette akşam vakti namaza başlayıp gece
yarılarına kadar namaz kıldığı, hatta bazen güneş yükselin­
ceye kadar ibadetle meşgul olduğuna dair haberler nakledil­
miştir. 21

17 İbn Hişam, es-Siretü 'n-Nebeviyye, nşr. Muhammed Muhyiddin Abdulha­


mid, Mısır 1 963 / 1 383, I . 1 48 ; aynca bk. İbn Kesir, el-Bidô.ye ve'n-Nihdye,
Beyrut 1 966, i l . 240.
18 İbn Hacer , Ebu'l-Fadl Ahmed b . 'Ali b . Muhammed b . Ahmed el-Askalani
(ö. 852/ 1 448) . Fethu'l-Bdri Şerhu Sahih el-Buhdri, Beyrüt 1 37 9 / 1 959, i l ,
3 5 3 , VI I . 1 63 ; Cevd Ali , el-Mufassal.fi Tdrihi 'l-Arab Kable'l-İsldm, Bağdad
1 968-73, VI I . 38, 5 1 , XVI . 1 32 .
19 Belazuri. Ensiibu'l-Eşriif, nşr. Suheyl Zekkar-Riyad Ziıikl i , Beyrut.
1 996/ 1 4 1 7 , I . 243; İbn Hacer. Fethu'l-Bdri, II, 355.
20 İbn Sa'd, Tabakdtu 'l-Kubrd, Daru's-Sadr. Beyrut, t.y. ! , 1 86 , III, 562.
21 eş -Şii.mi , Muhammed b . Yusuf es-Salihi (H 946) , Sübülü 'l-Hüdd ve'r­
Reşiid.fi's-Sireti Hayru'l-İbiidi, tah . Mustafa Abdulvehhab, Kahire 1 99 7 ,
il. 42 1 .
Gi ri ş 15

Mezkur rivayetlere bakıldığı zaman Arapl arın namaz iba­


detinden haberdar oldukları, her şeyden önce putları takdis
ederken ıiik ü ve secde gibi namazdaki ıiik ünlere benzer ri­
tüeller yaptıkları bilinmektedir. Birçok Mekki ayette namaz
kavramları olarak kıy dm, 22 rükü, 23 secde24 gibi kelimeler geç­
mektedir. İlk muhatap kitle olmaları hususu dikkate alınırsa,
bu kavramların ne anlama geldiğini Arapların bildiği/ anladığı
kesindir. Daha açık ifade ile söylemek gerekirse, namaz İ s­
lam'la birlikte Arapların ilk kez duyduğu/öğrendiği bir ibadet
değildir. Onlar zaten bu ibadetten haberdardılar.
Haddizatında Araplardan çok daha önce Yahudilik inan­
cında da namaz ibadetinin var olduğu bilinmektedir. 25 İ bn
Sa'd'daki bir rivayet Şam bölgesi Yahudilerinden olan Ebü
Umeyr İ bnü'l-Hayyeban'dan daha güzel beş vakit namaz kı­
lanın olmadığını söyler. 26 Yahudilerin kıldığı namaz hakkında
şu bilgiler verilmektedir: Dua sırasında doğu tarafına Kudüs'e
dönülür (kıble). ayaklar bitişik olarak ayakta durulur (kıyam).
eller semaya doğru uzatılır (dua). baş öne eğilir vaziyette huşü
içinde Tanrı'ya yakarılır. Dua eden kişi şükür ve tazim es­
nasında ıiik üa varır ve dua okuyarak kalkar, üç adım geri
giderek sağa sola eğilir. Bu ibadet esnasında Tanah'tan bazı
kısımların yanında çeşitli dualar da okunur. 2 7 Kur'an onla­
rın namaz ibadetinden haberdar olduklarını ve birçok ayette
'namazı hakkıyla kılın' 28 hitabına muhatap olduklarını haber
verir. Yahudilerle temas halindeki Arapların onların ibadetle­
rinden haberdar olmamaları düşünülemez.
Aslında namaz ibadetinin ilahi kaynaklı veya beşeri dinle­
rin hemen hepsinde var olduğunu belirtmek gerekir. Örneğin
eski İ ran dini olan Mecusilik inancında da günde üç vakit na-

22 Müddessir 7 4 / 2 ; M üzzemmil 73/ 20; Hac 22/36; Furkan 2 5 / 64 ; Zümer


39 / 9 .
23 Hac 2 2 / 2 6 , 77; Mürselat 77 / 4 8 .
24 Afak 96/ 1 9 ; Hicr 1 5 / 97-98; Şuara 26/2 1 9 .
25 Al i Osman Ateş , İslam'a Göre Cahiliye ve Ehli Kitap Öıfve Adetleri, Beyan
Yayınlan, İstanbul 1 996. 45-46.
26 İbn Sa'd , !, 1 34 .
27 Abdurrahman Küçük, "İbadet" DİA, XIX . 239 .
28 Bakara 2 /43, 83, 1 1 0; Maide 5/ 1 2 .
16 Hz. Peygamber ve Namaz

maz ibadeti vardır. Mecusilere göre belli bir olgunluk çağına


gelmiş olan her birey sabah, öğlen ve akşam (yatsı) vakitlerin­
de ibadetle meşgul olmalıdır. 2 9
İ lk Mekki sürelerden olan Alak: süresinin son ayetindeki
've-scüd' (secde et) emri önemli detay içermektedir. Kavramın
geçtiği bağlamdaki ayetler namaz kılan birisini engellemeye
çalışanın yerildiğini haber vermektedir. İsmi zikredilmemekle
birlikte bu şahsın Velid b. Muğire olduğu kabul edilir. Onlann
engellemeleri ve eziyetlerine karşı Resülüllah'a secde ederek
Rabb'ine sığınması tavsiye edilmektedir. Müşriklerin inancı
ve ilahlarını yeren ayetler inzal edilinceye kadar Resülüllah
Kabe avlusunda ibadet edip namaz kılıyordu. Kıldığı bu na­
maz veya yaptığı ibadet, o toplumda bilinen bir ibadetti. Ni­
tekim bi'setin ilk yıll arın da Resülüllah'ın Kabe'ye yönelerek
ibadet etmesi, 'namaz' olarak tanımlanmıştır.3 0
Müşriklerin atalan ve ilahlarına yönelik yerici ayetler
bi'setin beşinci yılına doğru nazil olmuştur. Dolayısıyla 'sec­
de' ifadesinin geçtiği ayet nazil olduğu zaman bu kavramın
namazla ilgili olduğunun bilindiği sonucuna ulaşmak müm­
kündür.
İslam'ın en temel ibadetlerinden birisi olan namaz konu­
sunda, özellikle ülkemiz Müslümanlarının zihinlerinde bazı
problemler vardır. Sorunun başında farklı kültürün çocukları
olmamız hasebiyle namazlarda okunan dua veya ayetlerin ne
anlama geldiğinin bilinmemesi gelir. Bu durum yapılan ibade­
tin şekilden öteye geçememesini beraberinde getirirken aynı
zamanda 'namazda aklıma farklı şeyler geliyor' veya 'kendimi
namaza veremiyorum' tarzı yakınmalara dönüşmektedir. Da­
hası ibadetin bireyi getirmek istediği hedef bir türlü yakala­
namamaktadır. Oysa başta namaz olmak üzere tüm ibadetler
bilinçli bir şekilde yapılmalıdır. Diğer bir deyişle bilinçsizce
yapılan ibadet şekilde öteye geçememektedir.

29 C evad Ali. Cahiliye'den İslam·a İbadet Tarihi, Ankara Okulu , Ankara


20 1 5 . 30.
30 İbn İshak, Siretu İbn İshdk, nşr. M. Hamidullah, Konya, 1 40 1 / 1 98 1 . 1 1 9 ;
Taberi, Tdrihu 'l-Umem ve'l-Mulilk, Beyrut, t . y . i l . 2 1 2 .
G iriş 17

Müslümanlar için e n sıkıntılı hususlardan birisi, yapılan


ibadetlerin bilinçsiz eylemlere dönüşmesidir. İnsanlar adeta
ait oldukları toplumdan gördükleri ibadet biçimini taklit veya
tekrar ederek yaptıklarının mutlak doğru olduğu zannıyla ha­
reket eder. Nedeni veya gerekçesini bilmeden yapılan ibadet,
sadece ritüelden öteye geçmediği gibi, bir taraftan da ilahi
emrin yerine getirildiği zannı, ibadetin şekilden ibaret kalma­
sının en bariz tezahürüdür.
Namazın bir arınma ve bireyin eksikliklerini gidermeye
yönelik bir işlevselliği olduğu hususu dikkate alınırsa, du­
rum daha da ciddi bir boyut kazanır. Şekilden öteye geç­
meyen ibadetler, çoğunlukla amaçsız bir eyleme dönüşür.
Dikkat edilirse namaz bütünüyle bireyi özgürleştiren bir
özelliğe sahiptir. Birey yüce yaratıcından başka hiçbir varlık
önünde eğilmez. Namazdaki kıyam, rüku ve secdenin temel
anlamı bunu simgeler. Birey Rabbi huzurunda tam bir tes­
limiyetle sadece ondan yardım istediğini ve ona boyun eğdi­
ğini bizzat okudukları ile teyit eder. Namazın farzları olarak
ifade edilen kısımlar veya okunan ayetler dışında, namazda­
ki diğer hareketler doğrudan Reslı.lüllah'ın tercihidir. Diğer
bir deyişle okunan ayetlere ilave olarak yapılan dualar ve
rüku-secde sırasında dile getirilenler namaza anlam katan
zenginliklerdir.
Kur'an orucun farz kılınmasından bahsederken "Sizden
öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. " 3 1 ifadelerini
kullanır. Bu husus geçmiş kavimlere ait bu ibadetin Araplar
tarafından da bilindiğine işaret eder. Keza hac ibadetinin de
yine önceki kavimlere ait bir ibadet olduğu ve Araplar tara­
fından tatbik edildiği bilinmektedir. Araplar Kabe'yi ziyarete
gelen kabilelere ikramda bulunmayı ve onların ihtiyaçlarını
karşılamayı dini bir görev sayacak ölçüde hac ibadetine bağ­
hydılar. 32 Tıpkı bu ibadetler gibi, namazın da Araplar tarafın­
dan bilindiği konusunda herhangi bir kuşku yoktur.

31 Bakara 2 / 1 83 .
32 Tevbe 9 / 1 9 .
18 Hz. Peygamber ve Namaz

Eserde klasik fıkıh kitaplarındaki gibi namazın farzları,


vacipleri veya sünnetleri gibi, birçok izahat yerine, doğrudan
uygulama yönü ve nihai formunu alana kadar geçirdiği evre
üzerinde durulmuştur. Diğer bir deyişle Resfılüllah'ın kıldığı
namaz esas alınmıştır. Hareket noktamız her zaman olduğu
gibi benimsediğim kronoloj i çerçevesinde vahyin verileridir.
Keza en erken dönemden başlamak üzere hadis ve siyer kay­
naklarındaki rivayetler ise ikinci dereceden referansımız ola­
caktır.
BÖLÜM I
BEŞ VAKİT NAMAZ

Giriş

İ slam'ın en önemli ibadetlerinden birisi olan beş vakit


namaz konusu , klasik fıkıh kitaplarında en ince ayrıntısı­
na varıncaya değin açıklanmış-izah edilmiş , ancak tarihsel
yönü ve özellikle başlangıcından son şeklini alana kadar
olan süreç fazla dikkate alınmamıştır. Daha çok son halini
alan namaz üzerinden çeşitli fıkhi detaylara dair açıklama­
lar yapılmış, fakat son şeklini alıncaya kadar meydana ge­
len gelişme ve değişmeler kapalı kalmıştır. Ö zellikle bi'setin
başlangıç yıllarında kılınan namazın mahiyeti, muhtevası,
zaman dilimleri , rekat sayısı, kılınma şekli , Resülüllah'ın
namazı, okuduğu ayetler ve dualar gibi konularda henüz bir
netlik yoktur.
Şunu baştan belirtelim ki, bu çalışma sözü edilen kapalılı­
ğı bütünüyle ortadan kaldırma gibi bir iddia taşımamaktadır.
Daha çok nüzul sürecine dair ayetler ve en erken döneme
ait rivayetlerden hareketle, yansız bir şekilde müphem kalan
kimi noktaların aydınlatılmasına katkı sunmayı hedeflemek­
tedir.
Beş vakit namazın tarihi seyrine dair detaylan görebilmek
için, nüzul dönemi kronolojisini de dikkate alarak Kur'an'da
namaz anlamına gelen kelimelerin geçtiği ayetler ve bunl arın
hangi anlamda kullanıldığı, ilk namaz şekli, ne zaman farz
ibadetlerden birisi olduğu , günde kaç vakit olarak kılındığı
gibi konular bu bölümde irdelenecektir. Dolayısıyla namazın
fıkhi yönüne değil, daha çok tarihi geçmişi ve özellikle Resü­
lüllah'ın uygulamasından hareketle nihai formunu kazanana
kadar geçirdiği evre üzerinde durulacaktır.
20 Hz. Peygamber ve Namaz

Salat Kavramı

Namazın karşılığı olarak Kur'an'da en çok kullanılan keli­


me 'salat' kavramıdır. Namaz kavramı Farsça bir kelime olup
"kulluk, tazim için eğilmek, ibadet etmek" gibi anlamlara ge­
lir. Türkler büyük oranda Fars kültürü üzerinden İ slamiyeti
öğrenip benimsediklerinden birçok ibadet ismi Farsça kav­
ramlarla ifade edilir. Namaz, abdest, oruç, bayram bunlardan
ilk akla gelenlerdir.
Arapçada namazın karşılığı olarak geçen 'salat' kelimesi,
dua etmek, yalvarmak, ibadet etmek, bağışlanma dilemek gibi
anlamlara gelir. Ancak mezkur kelimenin Kur'an orijinli olma­
dığı ve kadim kültürlerdeki ibadet/ritüel çerçevesi içine soku­
labilecek "dua etme, yalvarıp yakarma, namaz-niyaz ve ayin"
gibi anlamlara gelen bir muhtevada olduğu anlaşılmaktadır. 1
Salat kavramı Kur'an'da isim olarak salevat (..:.ıı_,ı...)., ,2 mu­
salli (�) 3 ve musalla (.j..a.-)4 kelimeleri ile geçerken, fiil ola­
rak salla, 5 yusalli.6 ve yu.S allune7 gibi formlarda kullanılmıştır.
Ayrıca çeşitli edatlarla birlikte geçmektedir. Musalli namaz
kılan kişi, musalla ise namaz kılınan yere verilen isimdir.
Salat kelimesinin dört farklı şekilde yazıldığını görüyoruz.
Tekil anlamda 'salat' (;;_,ı....,), çoğul olarak 'salevat' (d_,ı....,) şek­
linde yazılır. Keza Arapçanın gramer yapısı nedeniyle salat
kelimesinin farklı türevleri vardır. Ö rneğin kimi ayetlerde ke­
lime kapalı 't' (..:.ı) ile yazılmış (..:.ı'.>l..:>)8 formdadır. Dolayısıyla
farklı formlarda yazılan çok sayıda salat kelimesinin buldu­
ğunu belirtmiş olalım.

Murat Sülün, "Kur'an-ı Kerim"de Salat'ın Kavramsal Çerçevesi" . Sosyal ve


Ferdi İşlevleri Açısından Namaz ve Cami, -Tartışmalı İlmi Toplantı- İstan­
bul 2009 , 20.
2 Mü'minun 23/9; Bakara 2/157, 238; Tevbe 9/99.
3 Müddessir 74/43; Ma"ün 1 07 / 4 ; Ma'aric 70/22.
4 Bakara 2/ 1 2 5 .
5 Afak 96/ 1 0 ; A"la 8 7 / 1 5: Kıyamet 7 5 / 3 1 .
6 Al-i İ mran 3 / 39: Ahzab 33/43.
7 Nisa 4/ 1 02 .
8 En'am 6/92, 1 62 : Enfal 8 / 35: İ sra 1 7 / 1 10; Nur 24/4 1 : Mü"minün 2 3 / 2;
Mearic 70/23. 34 : Maun 1 07 / 5 .
Beş Vakit Namaz 21

Birçok ayette geçen sal.cit kavramı ve türevlerine genellik­


le namaz anlamı verildiğini, ancak gerek ayetlerin muhtevası
gerekse nazil oldukları dönem gibi hususlar dikkate alındı­
ğında, mezkür kavramın sadece namaz ibadeti anlamında
kullanılmadığını görüyoruz. 9 Bu yüzden kavrama yüklenen
anlam, çoğu zaman ayetlerin mana ve muhtevasının değiş­
mesine neden olmuştur.
Hemen hatırlatalım ki , salat kelimesi namaz ibadetinin
yanı sıra dua etmek, ibadet etmek, bağışlanma dilemek, arın­
mak, bir şeyin diğerini takip etmesi veya desteklemesi gibi
değişik anlamlara gelir. Nitekim kimi ayetlerde tezkiye (arın­
ma) anlamında kullanılmıştır. 1 0 Namaz ibadetine dair bazı
detayların anlaşılması için , özellikle ilk nazil olan ayetlerde
bu kelimenin geçtiği bağlam veya ne anlama geldiğinin tespit
edilmesi gerekir.
Birçok ayette namaz kılma ve zekat vermenin bir arada
kullanılması hususu dikkate alınırsa, salat kavramının sa­
dece rükülu , secdeli bir ibadet olmadığını söylemek müm­
kündür. Diğer bir deyişle , arınma, dua, tezkiye gibi değişik
anlamlarda kullanıldığını söyleyebilecek yeteri kadar veriye
sahibiz. Ö rneğin zekatın malı arındırma anlamıyla namaz
ibadetinin ruhu arındırma işlevi arasında bir paralellikte kul­
lanıldığını söyleyebiliriz.
Türkçe meallerde namaz olarak çevrilen salat kavramı , ka­
naatimize göre en çok anlam daraltmasına uğratılan kelime­
lerden birisidir. Halbuki ayetlerdeki kullanıma bakılırsa, bu
kelimenin sadece rükülu ve secdeli namaz kılmak anlamında
kullanılmadığı görülür.
Salat kelimesinin geçtiği ayetlere bakılırsa ekim-ikame kav­
ramlarıyla birlikte kullanıldığında (ö_,L>JI lr-:;il), namaz kılmayı
ifade ettiğini anlıyoruz. Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu fiille

9 Sülün , 20-30; Mesut Okumuş. "Semantik ve Analitik Açıdan Kur'an'da


Salat Kavramı" , Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi (2004 / 2 , C. III. S . 6 . ss.
1-30) . 1 2- 1 5 .
10 Bakara 2 / 8 3 ; Tevbe 9 /18; Nür 24/56.
22 Hz. Peygamber ve Namaz

birlikte salat kelimesi ilk kez Fatır süresinde geçmektedir. 11


Nüzul sırası dikkate alındığında bu sürenin bi'setin beşinci
yılında nazil olduğunu söyleyebiliriz. 1 2 Mekki sürelerde yak­
laşık 20 farklı ayette salat kavramı ekim-ikame fiiliyle birlikte
kullanılır ve bunların tamamı namaz kılmayı ifade eder. Na­
maz kılma emrinin ilk kez geçtiği Fatır süresinde şu mesajlar
yer almaktadır:
'
· ı-�.•s
0ıs y J ıf" - ır--:. -··ı-JJ� J �--
L .:... �':Jı:"- ı ı ;ın��.ı;.:.ııl.J- ı.S? ıJ )J' -J)
)) -··;':i
l.Jti <'.; -- ��11 li i-J �L ''-
� ' ı..s' · 1.... 0;• � - : ..Üı; .i:.fl.Jı ,,! ı;
,
; - : �) � ,0"'-; J_, ; ı...F.?
·

' ıf J' ıf J .Y'


(�\ �\ .)µ �--4:� �'fa.
Bil ki, hiçbir günahkar bir başkasının günahını yüklenmez. Yükü
ağır olan birisi bir başkasını çağınp yükünün bir kısmını taşıma­
sını istese, yakın bile olsa kimseye hiçbir yük yüklenmez. Ey Pey­
gamber! Sen ancak görmedikleri halde ahirete inanıp Rablerinin
azabından korkan ve namaz kılan insanlan uyarabilirsin. Kim
nefsini kötülüklerden anndınrsa, bunu kendisi için yapmış olur.
Unutmayın ki, dönüp vanlacak yer Allah'ın huzurudur. 13

ı• .•LJ'.- L:... I !'.,-i , ��\ 1 Y'·tii-J -�\


,
0y. _r.. L�-
'
-- J r � JJ - >44' J
..:.ıt.:s 0Y""! - �I)
i:, '..ili
' •'

. -
(, ,; 0"'-' !,\;.;

J.J':' J •) . ,
.

Allah'ın Kitabını okuyup ona uyan, hakkıyla namaz kılan ve kendi­


lerine verdiğimiz nzıklardan gizli veya açıktan hayırlı işlerde har­
cayanlar, asla tükenmeyecek bir kazanç elde etmiş olurlar. 1 4

Fatır süresinin nazil olduğu dönem ve müteakip süreçte


inen birçok ayette namaz kılma emri yer almaktadır. 15 Cevad
ll Fatır 35/ 1 8 , 29.
12 Cabiri, 43. sırada nazil olduğunu söyler: Muhammed Abid el-Cabiri,
Fehmü'l-Kur'iin, çev. Mehmed Coşkun , Mana Yayınlan, İstanbul 20 1 3 , I ,
333) .
13 Fatır 35/ 1 8 . Ayetlerin meallendirilmesinde Abdülkadir Şener-Cemal So­
fuoğlu- Mustafa Yıldınm'a ait mealden yararlanılmıştır. Abdülkadir Şe­
ner-Cemal Sofuoğlu -Mustafa Yıldınm. Yüce Kur'an ve Açıklamalı-Yorumlu
Meiili, Türkiye Diyanet Vakfı, İzmir 20 1 l. Bu mealle büyük oranda ben­
zerlik arz eden Mustafa Öztürk'e ait meal de yararlandığımız bir baş­
ka eserdir. Mustafa Öztürk, Kur'an-ı Kerim, Düşün Yayıncılık, İstanbul
20 1 1 .
14 Fatır 35/29.
15 Mezkur kavramın geçtiği ayetler nüzul sırasına göre şöyledir: 45 /Taha
20/ 1 4 ; 48/ Neml 2 7 / 3 : 50/Yünus 1 0 / 8 7 : 5 1 / Hüd 1 1 / 1 1 4 : 54/ En'am
6/72: 56/Lokman 3 1 /4, 1 7 ; 56/ Lokman 3 1 / 4, 1 7 ; 6 1 / Şüara 26/38:
72/ İbrahim 1 4 / 3 1 , 3 7 , 40: 73/ Enbiya 2 1 /73: 84/Müzemmil 73/20; 8 5 /
Beş Vakit Namaz 23

Ali, namaz ibadetinin İ sra gecesinde farz kılındığına dair gele­


neksel yorumların etkisinde kalarak, bu hadiseden önce farz
kılınmış bir namazın bulunmadığını söyler, ıs ancak bu görü­
şe katılmamız mümkün değil. Zira İsra ayetinden önce nazil
olan Hud süresinde açık bir şekilde namazın kılınacağı vakit­
ler bile net olarak belirtilmiştir. Sözü edilen İsra süresindeki
ayet, Mekke dönemindeki namaz emri ve kılınacağı zaman
dilimine dair son açıklama niteliğindedir.
Meallerin genelinde ikinci sırada nazil olan Müddesir süre­
si ile on ikinci sırada nazil olan Kevser ve on dördüncü sırada
nazil olan Maun sürelerinde geçen salat kelimesinin türevle­
rine namaz veya namaz kılma anlamı verilmiştir. Oysa nüzul
dönemi dikkate alındığında bu ayetler inzal edildiği zaman
henüz namaz kılma emri yoktur. Ne ki, hem nüzul dönemi
hem de saldt kelimesinin farklı anlamlarının olabileceği ih­
timali dikkate alınmadığı için, bize göre bu kelimenin geçtiği
ayetler bağlamından koparılmış ve namaz ibadetiyle ilişkilen­
dirilmiştir.
İ smi geçen üç suredeki ayetler ait oldukları tarihsel dönem
ve bağlamları dikkate alınarak okunduğu zaman, salat keli­
mesi ve türevlerinde Müslümanların kıldığı namazdan bah­
sedilmediği hususu açıkça görülür. Müddesir süresinin 43 .
ayetinde geçen 'kdlü lem neku mine'l-musallin'ı7 ifadesindeki
'musallin' kelimesi genellikle 'namaz kılan kişi' şeklinde çev­
rilmiş , fakat bağlama bakıldığında burada müşriklerin ibadet
görüntüsündeki yaptıkları 'yardım veya kıldıkları namazdan'
söz edilmiş olmalı. Mezkur ayetin devamında cehennemlikler­
den bahsedilirken, "Sizi cehenneme düşüren nedir?" ıs sorusu-

Ra'd 1 3 / 2 2 ; 86/ İsra 17 / 78: 8 7 /Rüm 30/3 1 ; 88 /Ankebüt 2 9 / 4 5 ; 90 / Hac


2 2 / 7 8 . Not: Burada veya diğer ayetlerin referanslannda tercih etti ğimiz
nüzul sırası ile ayetleri gösterirken . sürenin başına nüzul sırasını belirten
sıra numarasını, müteakiben süre adını ve resmi Mushaftaki sıralama­
sını ve ayet nu marasını vererek gösterdik. Nüzul sırasını takip ettiğimiz
ayetlerin referanslarını bu şekilde verirken, resmi Mushaftaki sıralamayı
gösterirken normal usulü takip ettik.
16 Cevad Ali , İbadet Tarihi, 3 5 .
17 Müddesir 74/43.
18 Müddesir 74/42 .
24 Hz. Peygamber ve Namaz

na "Biz namaz kılmaz, yoksulu doyumıazdık."19 cevabını ve­


receklerine dikkat çekilir. Müteakiben şu açıklamalar yapılır:
Biz fakir-fukaraya yardım etmez/doyunnazdık. Allah 'ın ayetleri
hakkında ileri geri konuşanlara eşlik ederdik. Hesap gününü ya­
lan sayardık. Ö lüm kapımızı çalıncaya kadar hep böyle yaşardık. 2 0

Bu ayetlerde inkarda direnenlerden bahsedilmekte ve on­


ların tutumu yerilmektedir. Diğer bir deyişle süre Müslüman­
lardan değil müşrik önderlerin inkarcı tutumundan bahset­
mektedir. Müslümanların konu edinmediği ayetlerin geçtiği
bağlamda, musalli n kelimesi ile namaz kılan Müslümanlar­
dan bahsedilmediği anlaşılmaktadır. 2 1 Dolayısıyla sözü edi­
len namazın müşriklerin ibadet veya ibadet görüntüsündeki
yardımlarına yönelik açıklama olduğunu göz ardı etmemek
gerekir.
Aynı dönemde inzal edilen Kevser ve Maun sürelerinde de
benzer bir durum söz konusudur. Ö rneğin Kevser süresinde
geçen salli kavramının namazla ilgili olmadığı kanaatindeyiz.
Süre , ait olduğu dönem çerçevesinde dikkate alınınca şöyle
anlamlandırılabilir:
(Sana soyu kesik diyorlar) Oysa biz sana Kevser'i verdik verdik. 22
Öyleyse Rabbine ibadet et ve ellerini göğsüne kaldınp tekbirle
O'nun şanım yücelt. 2 3 Bil ki, asıl soyu kesik sana dil uzatanı.ardır. 2 4

Resülüllah vahiy aldığını açıkladığı zaman, onunla dal­


ga geçen ve söylediklerini dikkate almayan Mekke'nin lider
kadrosundan bazıları, onun erkek çocuğu olmadığını dilleri­
ne dolayıp "Allah şu soyu kesiğe mi vahiy göndermiş(!)" gibi
söylemlerle alay ediyorlardı. Bu dönemde Resülüllah Kabe
avlusuna gelip kendince ibadet ediyordu . Henüz müşriklerin
çıkarlarına dokunacak muhtevadaki vahiyler inzal edilmediği
için ona engel olmuyorlardı. Rastladıkları zaman onunla dal-

19 Müddesir 74/ 43-44.


20 Müddesir 74/43-4 7 .
21 Müddesir, Kevser ve Maün sürelerinde geçen salat kelimesi ve türevleri
ile ilgili meal için bk. Öztürk. 8 1 4 , 866, 867 .
22 Kevser 1 08 / !.
23 Kevser 1 08 / 2 .
24 Kevser 1 08 / 3 .
Beş Vakit Namaz 25

ga geçip alay ediyorlardı . Ayetler onların bu tutumlarına karşı


Resl:ılüllah'ı teselli etmektedir.
Kevser süresi ile aynı süreçte nazil olan Maun süresindeki
'musallin' kelimesine de 'namaz kılanlar' anlamı verilerek bu­
rada namazdan bahsediliyormuş gibi yorumlar yapılmıştır. 2 5
Ancak sürenin nüzul dönemi ve bağlamı göz önüne alının­
ca namaz kılmaktan bahsedilmediği ya da en azından Resü­
lüllah veya Müslümanların kıldığı namazın kast edilmediği
hususu son derece açıktır. Tıpkı Müddesir süresindeki gibi,
burada müşriklerin tutumu yerilmekte ve şu mesaj lar yer al­
maktadır:
Görüyorsun değil mi, dini ve hesap gününü yalanlayan şu adamL 26
O, yetimi horlar, itip-kakar. 2 7 Yoksulu doyurmaz, kimseyi de buna
teşvik etmez. 2 8 (Bu şekilde kendince yardım/ibadet ediyor) Yazık­
lar olsun böyle ibadet edenlere.29 Onlar gerçek ibadetten bihaber­
dirler.30 İşleri güçleri gösteriştir.31 Onlar (zenginleri gösteriş için
yedirip-içirirken) fakirlere erı ufak bir şeyi bile ödünç vermezler. 3 2

Maun süresinde kast edilen kişi veya kişiler Velid b . Mu­


ğire gibi Mekke'nin lider kadrosu ve zenginleridir. Diğer bir
deyişle onların tutumu eleştirilmekte ve bu yolla Kur'an me­
saj ını anlatmaya çalışmaktadır. Onlar dışarından Kabe'yi zi­
yaret için gelen Arapları yedirip-içirirler ve bu yolla gösterişte
bulunup övünürlerdi. Hatta bunu bir bakıma dini görev gibi
telakki ederlerdi . Maun süresinde Mekke zenginlerinin göste­
riş için ibadet görüntüsündeki bu tutumları eleştirilmektedir.
Dolayısıyla buradaki "musallin" kelimesi ile gösteriş için na­
maz kılan Müslümanların kast edilmediği hususu son derece
açıktır. Her şeyden önce surenin nazil olduğu yıl ve yer göz
önüne alındığında henüz gösteriş veya riyakarlık olsun diye
namaz kılacak kadar niteliksiz kişiler yoktur. Bu çelişki ne-

25 Yaşaroğlu, M . Kamil, "Namaz " , DİA, XXXl l , 35 1 .


26 Maun 1 07 ı ı.
27 Maun ı 07 / 2
28 Maun 1 0 7 / 3
29 Maun 1 07 / 4 .
30 Maun 1 07 / 5 .
31 Maun 1 07/6.
32 Maun 1 07 /7.
26 Hz. Peygamber ve Namaz

deniyle kimi yorumlarda Maun süresinin bu bölümünün Me­


dine döneminde inzal edildiğine dair iddialar ortaya atılmıştır.
Ancak bu görüşün çok isabetli olduğunu düşünmüyoruz. 33
İ lk Müslümanlar son derece samimi bir şekilde teslim ol­
muş müminlerdir. Yoğun baskı, eza ve cefaya rağmen asla
inançlarından taviz vermemişlerdir. Şayet gösteriş için namaz
kılacak kadar zayıf karakterli olsalardı , müşriklerin onca bas­
kısına direnmez, inançlarından döner ya da yurtlarını terk
edip çileli hayatı tercih etmezlerdi.
Bütün bunlarla birlikte ilgili sürede , müşriklerin kıldıkları
namazın kast edilmiş olma ihtimali söz konusudur. Nitekim
onlar namaz ibadetini biliyorlardı. Hatta formu farklı da olsa
aralarında namaz adı altında ibadet edenlere 'giriş' bölümün­
de işaret edilmişti. Dikkat edilirse bi'setin ilk yıllarında Resü­
lüllah Kabe avlusunda namaz kıldığı zaman yadırgamamış­
laidır. 34 Haddizatında yine Kabe avlusunda Resülüllah Necm
süresini okuduğu zaman, putlarının isimleri geçince secdeye
kapanmışlardır. Diğer bir deyişle onlar namazın rükünlerin­
den olan, kıyam, rüku ve secdenin ne anlama geldiğini bili­
yorlardı.
Saldt kavramının yardım ve dayanışma anlamında oldu -
ğunu daha net bir şekilde izah edecek olan bir başka ayet
Ahzab süresinde yer almaktadır. Sözü edilen ayetin muhteva­
sı Allah ve Meleklerinin Resülüllah'a "salat" ettikleri şeklinde
yorumlanmıştır. Oysa ayetin meali şöyledir:
.. ... .. � - ; .. .. , � "' ... :;; ::;
(l.U:.; I !t-- ....:.ıs- 1.ı -:.. 1 ··1 � iJ1 ı : ı1Li.·:1\
J :ı;
ı�.:ı 1--��':>\.A- IJJ l.JI)
. -r � .r--.
-- r-:-J , ., r-- J-" '-"'- �
J
, �
Allah ve melekleri ona yardım ve destek vermektedir. Sizler de ona
destek olun, onun emrine tam bir teslimiyetle uyun.35

Meallerin bir kısmında mezkur ayete "Allah ve melekleri


ona salat eder, siz de ona salat edin . " şeklinde mana verilmiş­
tir. Dikkat edilirse kimi zaman dua edilirken bu ayet okunur

33 Rudi Paret, Kur'an Üzerine Makalel.er, çev. Ömer Özsoy. 1 39-14 1 . 1 43.
34 Mehmet Azimli, Cahiliye·yi Parklı Okumak. Ankara Okulu Yay. Ankara
20 1 5 , 86.
35 Ahzab 33/56.
Beş Vakit Namaz 27

ve dinleyenler 'Allahumme salli ala Muhammed' diye karşılık


verirler. Verilen karşılığın anlamı, 'Allah'ım sen Muhammed'e
salat et' şeklindedir. Oysa ayet zaten Allah ve meleklerin salat
ettiğini söylüyor ve öğüt olarak 'sizler de ona salat' edin diyor.
Biz ise karşılık olarak 'Allah'ım sen salat et' şeklinde muka­
bele etmekteyiz. Bu anlamsız karşılık farklı kültürün çocuk­
ları olmanın yanı sıra, Arapça bilmeme ile de alakalıdır. Oysa
ayetteki 'yusallü.ne' kelimesi destek anlamındadır. Allah ve
melekleri Resülüllah'a yardım edip destekliyor, 'sizler de ona
yardım edin ve onu destekleyin' şeklinde bir öğüt ya da uya­
ndır. Ü stelik ayetin nazil olduğu dönem ve bağlam, Hendek
Savaşı'nın devam ettiği süreçtir.
Kimi yorumlara göre, Ahzab süresindeki mezkur ayette yer
alan Hz. Peygamber'e salat etme buyruğu , ona olan saygı ve
bağlılığı gösterme amacıyla okunan duadır. Hatta bazı riva­
yetler referans verilerek bu iddia desteklenmiştir. 36 Ayetteki
saıa.t etme ifadesinin aynı zamanda "bağışlanma dileme" an­
lamında da kullanıldığına dikkat çekilmiştir. 37
Fatır süresi ile hemen hemen aynı dönemde nazil olan
Taha süresinde geçen salavat ( ... ve ekımi's-salavate)38 keli­
mesinin de namaz kılmak anlamında kullanıldığını görüyo­
ruz. Aynı sürenin bir başka ayetinde ise Hz. Muhammed'e hi­
taben aile fertleri ile Müslümanlara namaz kılmayı öğretmesi
emredilmiş ve şu açıklama yapılmıştır:
(Ey Peygamber!) AUe fertlerin ve ümmetine namaz kılmayı emret.
Sen de namaz ibadetine devam et. Biz senin rızık peşinde koşma­
nı istemiyoruz. Rızkını biz veririz. Mutlu son, şirkten sakırıanlann
olacaktır. 39

Taha süresinden sonra nazil olan Şuara süresindeki ayet­


lerde geçen, 'ellezine yerdke hiyne't-te kü. mü.'40 ve ' ve tekallü.be­
kefi's-sdcidin'41 ayetlerindeki ' tekü. mü.' ve 'sacidin' kelimeleri
36 Yaşaroglu, XXXII . 350.
37 Okumuş , 1 2 .
38 Taha 20/ 1 4 .
39 Taha 20/ 1 32 .
40 Şuara 26/2 1 8 .
41 Şuara 26 / 2 1 9 .
28 Hz. Peygamber ve Namaz

de doğrudan namaz kılmakla ilgili ifadelerdir. Mezkur ayetle­


rin mesajı şöyledir:
Rabbin seni geceleyin tek başına namaz kıldığın zaman da görür.
Secde edenlerle birlikte de. Şüphesiz o her şeyi işitir ve bilir.

Dikkat edilirse Hz. Peygamber kast edilerek müminlerle


beraber namaz kılarken de tek başına gece namazı kılarken
de Allah'ın görmesinden bahsedilmektedir. Belli ki, bu süreç·
te namaz hükmü netleşmiş ve Resülüllah ashabıyla birlikte
namaz kılmaya başlamıştır.
Müzemmil süresinin yirminci ayetinde her ne kadar doğ­
rudan namaz kılmaktan bahsedilmese de gece yanlarına ka -
dar müminlerin ibadet edip namaz kıldıklarına işaret edilmiş,
ancak bazılarına uzun süre ibadet etmenin ağır gelmesi üze­
rine gece namazının sadece Resülüllah'a özgü bir ibadet ol­
duğu açıklaması yapılmıştır.4 2 Sözü edilen ·gece namazının'
sadece Hz. Peygamber'e ait olduğu hususu İsra süresinin 7 9 .
ayetinde daha açık bir şekilde belirtilmiştir.
Resülüllah'ın gece geç saatlere kadar namaz kılıp ibadet
ettiğine dair bir dizi rivayet nakledilmiştir. Onun izinden gi­
den müminler için de namaz olmazsa olmaz ibadetlerden bi­
risidir. Hatta namaz Allah'ı anmanın en güzel şeklidir. "Beni
anmak için namaz kıl !"43 ayeti, bu hususu açıkça ortaya koyar.
Kur'an göklerde ve yerde var olan her şeyin Allah'ı andığını,
ona boyun eğip secde ettiğini , onu övgüyle anıp yücelttiğini ,
dua ve ibadetle ona yakınlaştığını bildirir.44 Namaz bireyi Al­
lah'a yaklaştıran ve kul olma bilincini sağlayıp onu her türlü
kötülükten koruyan en önemli ibadet olarak vasıflandırılmış­
tır. "Şüphesiz namaz hayasızl ıktan ve kötül ükten meneder. "45
buyruğu , bu hususu ortaya koymaktadır.
Nüzul sıralamasına göre beşinci sırada yer alan A'la sü­
resinin on ikinci ayetindeki 'yesla'46 kelimesi ile 'cehennem

42 Müzemmil 73/20.
43 Taha 20; 1 4 .
44 Ra'd 1 3 / 1 5 : Nah! 1 6 /48, 4 9 : İsra 1 7 /44: Hac 22/ 1 8 : N tir 24/4 1 .
45 Ankebüt 29/45.
46 A'la 87/ 1 2 .
Beş Vaki t Namaz 29

ateşine atılandan' bahsedilmektedir. Alak süresinin ilk beş


ayetinden sonra nazil olan ayetteki 'salla'47 kelimesi ise , na­
mazdan daha çok 'çağırmak' anlamında kullanılmıştır. Ca­
biıi'nin sıralamasına göre sürenin kalan kısmı 3 4 . sırada
nazil olmuştur. Müteakiben Müddesir süresinin geri kalan
bölümü inzal edilmiştir. Bu ayetler arasında geçen 'musal­
lin' kelimesi genellikle namaz kılanlar şeklinde çevrilmişse de
aslında ayetlerin inzal edildiği dönemde namaz ibadetinin he­
nüz emredilmediğini görüyoruz.
Saliit kelimesinin yanı sıra, yine Mekki sürelerde geçen
tesbih kelimesi ve türevleri de namaz kılmaya işaret etmekte­
dir. Mezkür kavramın ilk önce, beşinci sırada nazil olan A'la
süresinde geçtiğini görüyoruz. " Yüce Rabbinin ismini her tür­
lü noksanlıktan tenzih ederek an/"48 ifadesiyle Allah'ın adını
yüceltme anlamında kullanılmıştır. Rum süresinde de geçen
bu kavram 'namaz' anlamında kullanılmıştır.49 Tesbih keli­
mesinin geçtiği Kaf süresindeki ayetlerde de şu ilahi mesaj
yer almaktadır:
Müşriklerin ileri geri konuşmalarına kulak asma/ sabret. Güneş
doğmadan ve batmadan önce Rabbini överek yücelt. 50 Gecenin bir
bölümünde, her secdenin ardından onun şanını yücelt. 5 1

Ayette geçen 'gecenin bir bölümü' ile akşam ve yatsı na­


mazlarının kast edilmiş olabileceği yorumlan yapılmıştır.
Keza 'her secde' ifadesinin de rekatlara işaret olduğundan
bahsedilmiştir. Taha süresinde de benzer ayet bulunmakta ve
buradaki secde kelimesi de namaz kılmayı ifade etmektedir. 52
Nüzul sırasına göre Taha süresinin 4 5 . süre olduğu belirtilir.
A'la süresinde ilk kez geçen 'tezzekka' (.}'j)53 kelimesinin
de nefsin arınması bağlamında kullanıldığını hatırlatmakta

47 Alak 96/ 1 0 .
48 5/A'la 8 7 / 1
49 Rüm 30/ 1 7 .
50 33/Kaf 50/39.
51 33/Kaf 50/40.
52 Taha 20/ 1 30 .
53 A'la 8 7 / 1 4 .
30 Hz. Peygamber ve Namaz

yarar vardır. Altıncı sırada nazil olan Leyl,54 yirmi ikinci sıra­
daki Necm55 sürelerinde de malından infak edenlerin nefsinin
arınacağına işaret edilirken yine aynı kelime kullanılır. Daha
sonraki süreçte inzfil edilen 8 1 /en-Nazi'at süresinde de aynı
kelimenin şirkten annmak anlamına geldiğini görüyoruz. 56
Yirmi üçüncü sırada nazil olan Abese süresindeki iki ayet­
te geçen 'yezzekka' (._?'�)57 kelimesi de arınma anlamındadır.
Medine döneminin sonlarına doğru inzfil edilen Tevbe süre­
sinde de aynı bağlamda kullanılmış ve günahlardan arınma­
dan bahsedilmiştir. 58
Fatır süresinde ilk kez geçen "namaz kılın" (ö_,.L..J I ı_,.. 1,; 1_,
._?":;.ı.. k;\j ._?'; (..r"_,) emri, 'arınma' anlamındaki tezkiye (k;\,; ._?";
._? :;.ı..l kelimeleri ile beraber kullanılmıştır. 59 Böylece namaz
kılanın nefsinin ve ruhunun arınacağına vurgu yapılmıştır.
Aynı dönemde nazil olan Taha süresindeki tezkiye kelimesi­
nin de yine arınma anlamında olduğunu hatırlatalım. 60 Yet­
mişinci sırada inzal edilen Kehf süresinde geçen ezka taamen
( L.W:. ._?j \ )6 1 kavramı 'temiz yemek' anlamındadır. Aynı kelime­
nin (._?'jl) geçtiği diğer ayetlerde de mana arınma ve temizlen­
me gibi anlamlarda kullanılmıştır. 62
Namazın karşılığı olarak Kur'an'da aynca zikr ()'�) keli­
mesi geçer. 63 Mekki sürelerin başlangıcında en çok kullanı­
lan kelimelerden birisi bu kavramdır. i kinci sırada nazil olan
Müddesir64 ve dördüncü sırada inzal edilen Tekvir65 sürele­
rinde geçen kelime Resülüllah'ın okuduğu vahiyler (Kur'an)
için kullanılmıştır. 66 Aynca birçok ayette daha aynı anlamda

54 Leyi 92/ 1 8 .
55 Necm 53/32.
56 Nazi'at 79/ 1 8 .
57 Abese 80/3, 7 .
58 Tevbe 9 / 1 0 3 .
59 Fatır 3 5 / 1 8 .
60 Taha 20/76.
61 Kehf 1 8 / 1 9 .
62 Bakara 2 / 232; N u r 24/2 1 , 2 8 , 30
63 Ankebü.t 29/45; Cum'a 62 / .
64 Müddesir 74/54. 5 5 , 56.
65 Tekvir 8 1 / 2 7 .
66 Necm 53/29.
Beş Vakit Namaz 31

kullanılmıştır. 67 Keza öğüt, 68 uyan, 69 hatırlatma, 7° isim-şeref71


manalarının geçtiği birçok ayet bulunmaktadır. Bunun yanı
sıra Allah'ın adını anma72 anlamlarında da aynı kavram geçer.
Buraya kadar dile getirilen hususlar dikkate alındığında,
başta saliit kavramı olmak üzere zikir, tesbih veya tezkiye gibi
kavramların namaz kılmak yerine 'ibadet etmek' veya 'dua et­
mek' bağlamında kullanıldığını görüyoruz. Bu durum risaletin
başlangıç yıllarında kılınan namazın rükülu , secdeli ibadet for­
mundan daha çok dua niteliğinde olduğunu ortaya koymakta­
dır. Hz. Peygamber'in Kabe'ye yönelerek el açıp ayakta dua et­
mesinden bahseden rivayette dile getirilen 'namaz kılma' ifade­
lerinin bu hususu destekler nitelikte olduğunu söyleyebiliriz.
Ayetlerin bağlamı ve nüzul dönemi dikkate alındığında he­
nüz bi'setin beşinci yılına kadar namaz ibadetinin emir ola­
rak yer almadığını söyleyebiliriz. Bu süreçten sonra nazil olan
kimi ayetlerde geçen saldt kavramı ekim/ ikame fiiliyle birlik­
te kullanılmaya başlanmıştır. Hemen hatırlatalım ki, salat
kavramı bu fiil le birlikte kullanıldığı zaman rükülu-secdeli
kılınan namazı ifade eder. Tespit edebildiğimiz kadarıyla yak­
laşık kırk sekiz ayette73 salat kavramı ekim/ ikame fiiliyle bir­
likte kullanılmakta ve bunların tamamı rükulu-secdeli namaz
kılmayı ifade etmektedir. Bununla birlikte namazda okunan
ayet veya dualar, namazda konuşmama, elleri bağlama-bağ­
lamama, bir veya iki kez secde etme ya da selam verme gibi

67 Kalem 68/50, 5 1 ; Müzemmil 84/8.


68 Müddesir 74/49; A'la 87/9, 1 0 .
69 Müddesir 74/3 1 .
70 Fecr 7 / 2 3 .
71 İnşirah 9 4 / 4 .
72 A'la 8 7 / 1 4- 1 5 ; Müzemmil 84/54.
73 Fatır 35/ 1 8 . 29; Hüd 1 1 / 1 1 4 : Taha 20/ 1 4 : İbrahim 1 4 / 3 1 , 3 7 . 40: Bey­
yine 9 8 / 5 ; Yünus 1 0 / 8 7 ; Rüm 30/3 1 ; Enbiya 2 1 / 7 3 ; A'raf 7 / 1 70 : En'am
6 / 7 2 ; Lokman 3 1 /4 , 1 7 ; Şüra 42 /38; Ankebüt 29/45; Ra'd 1 3 / 2 2 ; İsra
1 7 / 7 8 : Hac 2 2 / 3 5 , 4 ı. 7 8 ; Maide 5 / 6 , 1 2 , 33, 5 5 ; Mücadele 58/ 1 3 ; Ba­
kara 2 / 3 , 43, 83, 1 1 0 , 1 77 , 2 7 7 : Al-i İmran 3 / 2 9 ; Nisa 4 / 7 7 , 1 02 , 1 03 ,
1 42 . 1 62 ; Mü'minün 2 3 / 2 : N ü r 2 4 / 3 7 , 5 6 ; Enffı.1 8 / 3 , 3 5 ; Ahzab 33/33 :
Tevbe 9 / 5 , 1 1 , 1 8 . 7 1 . Müstakil veya diğer fiillerle birlikte kullanılıp na ..
maz kılmayı ifade eden çok sayıda salat kavramının geçtiği ayetlerin bu -
lunduğunu da hatırlatalım .
32 Hz. Peygamber ve Namaz

detaylar tedrici süreçten sonra belli bir form almıştır. Dahası


yine ayetler ve tarihi veriler dikkate alınmadığı için namazın
mi'rac gecesi farz kılındığı gibi gayriciddi tespitlerin yapılmış
olduğunu , hatta bu iddiaların prestijli sayılan çalışmalarda
bile yer aldığını görüyoruz. 74
Kimi akademik çalışmalarda ise namazın mi'racda farz
kılındığı iddiasının yanı sıra bu hadiseye vurgu yapılırken,
"Mi'rac hadisesi, cumhurun tercihi ile rüh mea'l-cesed (ruh
ve beden) ile vuku bulmuş." tespiti yapılmış, müteakiben elli
vakitten beş vakte düşürülmesi ile ilgili ise şu tespit dile geti­
rilmiştir: "Namazın elli vakitten beş vakte indirilmesi hadisesi
hakiki olarak anlaşılabileceği gibi 'kılınan beş vakit namazın
elli vakit değerinde' olduğunu bildirmek için söylenmiş me­
cazi bir ifade olması da muhtemel, hatta tercihe şayandır. "75
Risaletin ilk yıllarından itibaren var olan namazın, dua
formunda olduğu ve beşinci yıldan sonra rükülu-secdeli iba­
det şeklini aldığı görülmektedir. Bütün bu hususlar dikkate
alındığında, 'namaz' olarak isimlendirilen ibadetin adeta ilahi
dinlerin, hatta beşeri dinlerin bile ortak ibadet şekli olduğunu
söylemek mümkün.
Beş vakit namazın tayini ile ilgili konularda Mekke döne­
mindeki ayetlerin nüzul sırasını esas aldığımızdan mezkur
kavramın geçtiği Medeni ayetler için aynca sıralama gereği
duymadık. Zira bu döneme gelindiğinde zaten namaz, nihai
formunu almış durumdadır. Bununla birlikte Medine döne­
minde inzal edilen ayetlerde de aynı kavramın geçtiğini ve na­
maz kılmayı ifade ettiğini hatırlatmış olalım. 7 6

74 Yaşaroğlu . XXXI I . 3 5 1 ; aynca bk. Sadreddin Gümüş. "Kur'an'da Namazın


Asr-ı Saadetteki Yorumu ile Zaman İçinde Meydana Gelen Değişiklikler
ve Sapmalar" , Sosyal ve Ferdi İşlevleri Açısından Namaz ve Cami, -Tartış·
malı İlmi Toplantı- İstanbul 2009, 5 7 ; Metin Yiğit, " Bir İbadet Biçimi Ola­
rak Namazın Tarihçesi , " Diyanet İlmi Dergi (C . 47, S. l , Ocak-Şubat-Mart
20 1 1 ) , 26.
75 Cüneyt Eren, "Kur'an-ı Keıim'de Beş vakit Namaz" , The Joumal ofAcade­
mi.c Social Science Studies Nolume 6 lssue 8, p. 833-85 1 , October 20 1 3) .
840 (23. Nolu dipnot açıklaması) .
76 Bakara 2/3, 43. 83. l 1 0 . 1 77 , 277: Enfal 8/3; Ahzab 33/33; Nisa 4/77, 1 02.
1 03, 1 42. 1 62; Maide 5/ 1 2 : Beyyine 98/5: Nur 24/37. 56; Mücadele 58/ 13.
Beş Vakit Namaz 33

Hz. Peygamber'in Namazı

Namaz ibadetinin başlangıcıyla ilgili kesin taıih vermek


zordur. Bunun en önemli nedeni namazın süreç içeıisinde
belli bir form kazanmasıdır. Keza Mekke dönemi olayları­
nın tam olarak taıihlendirmesinin olanaksız olması da bir
başka neden olarak sayılabilir. Haddizatında Kur'an'da yer
alan süreleıin tarihleri hakkında bile kesin bir kronoloji ver­
mek mümkün değildir. Nitekim sü.releıinin nüzulüyle ilgili
birçok farklı kronoloji yapılmış, fakat hiçbiıisi kesinlik ifade
etmemektedir. 77 Dolayısıyla bu döneme dair söyleneceklerin
yaklaşık taıih veya tahminden öteye geçmeyeceğini unutma­
malıyız.
Namaz ibadetinin başlangıcına dair tespitleıimiz, büyük
oranda benimsediğimiz nüzul kronolojisiyle alakalıdır. Dile
getirdiğimiz hususlar mutlak olmadığı gibi, böyle bir iddiada
bulunmadığımızı baştan belirtmek istiyoruz. Bize göre bi'se­
tin beşinci yılına doğru nazil olan ayetlerle birlikte namaz
ibadeti farz kılınmış olmalı. Ancak vakitleıi, rekat sayısı veya
formu zaman içinde şekil almıştır. Bunun yanı sıra Resülül­
lah ve ashabının beşinci yıldan önce de bir araya gelip kendi­
sine inzal edilen ayetleıi okuyarak dua , tesbih, arınma veya
tezkiye şeklinde namaz kılıp ibadet ettikleıine dair ıivayetler
bulunmaktadır.
Birçok ayette İslam'ın erken döneminden itibaren namaz
ibadetinin var olduğunu görüyoruz. Ö rneğin erken döneme
ait sürelerde müminlerden bahsedilirken, namaz kıldıklarına
işaret edilir. 78 Taha süresinde Resülüllah'a seslenilir ve "Ai­
lene namaz kılmayı emret, sen de namaz kılf'79 emıi yer alır.
Keza namazın dosdoğru kılınması gerektiğine dair uyan, 80 bu
ibadetin erken dönemden itibaren mevcudiyetini ortaya koy-

77 Nüzul tertibi konusunda yapılan çalışmalarla ilgili geniş bi lgi için bk. H a ­
d iye Ü nsal , Erken Dönem Mekki Surelerin Tahlili. Ankara Okul u . Ankara
20 1 5 . 74 - 1 1 9 .
78 Meaıic 70/23.
79 Taha 20/ 1 32 .
80 En"am 6 / 72 .
34 Hz. Peygamber ve Namaz

maktadır. Yine Taha8 1 ve Mü'min 82 sürelerinde namaz kılın­


masını öğütleyen/ emreden ayetler bulunmaktadır.
Cahiliye döneminde Arapların salat veya dua anlamında
namaz benzeri ibadet yaptıkları zaten biliniyordu . O toplu ­
mun bir üyesi olarak Resülüllah Arapların yaptıkları bu iba­
detten haberdardı. Kaldı ki , kendisi de Hz. İbrahim'in dini
geleneğinin bir devamı olan hac ibadetini yapıyor ve Ramazan
aylarında inziva hayatı yaşıyordu . Dolayısıyla namaz Resülül­
lah'ın veya Arapların bilmediği bir ibadet değildir. Resülüllah
bi'setten sonra da Hz. İ brahim'in dinine bağlı olduğunu her
fırsatta dile getirmiştir. Bu hususun bizzat ayetle sabit oldu ­
ğunu Nahl süresinden şöyle öğreniyoruz:
Ey Peygamber! Biz sana Allah'a kalpten bağlı. şirkten annmı.ş ter­
temiz bir imana sahip olan İbrahim'in dinine uymanı vahyettik.83

Mezkür ayet En'am süresinin 9 0 . ayetinde işaret edilen


önceki peygamberlerin şeriatına uyma ilkesiyle de aynı muh­
tevadadır. Yukarıda namaz ibadetinin daha önceki peygam­
berlerin şeriatlarında da var olduğuna değinilmişti . Ancak
zaman içerisinde bu ibadetin mahiyeti veya asli formu deği ­
şikliğe uğramıştır. Nitekim Kur'an Hz. Adem'den beri namaz
ibadetinin varlığına işaret eder ve Hz. Nüh kavmi üzerinden
namazın varlığına vurgu yaptıktan sonra, müteakip süreçte
gelen nesillerin ( ve halefe min ba'dihim halfun edii'il's-salii­
te . . . / Onlardan sonra gelen kavim namazı zayi etti ) namazı
. . .

bozduklarına dikkat çeker. 84


Hz. Peygamber'in kıldığı namaz aslında daha önce doku­
su bozulan namazdır. Diğer bir deyişle tekrar asli formuna
dönüştürülen namazdır. Nitekim Taha süresinde bu namazı
önce yakınlarından başlayarak yeniden ikame etmesi için şu
uyan yapılmıştır: " Ve'mur ehleke bissaldti vestabir aleyhd/ ai­
lene namaz kılmayı emret, sen de namaza devam et. "85 Giderek

81 Taha 201 1 30
82 Mümin 4 0 / 5 5 .
83 Nabi 1 6 / 1 23 .
84 Meryem 1 9 / 59 - 60 .
85 Taha 201 1 32 .
Beş Vakit Namaz 35

Resülüllah'ın hayatından bir parça olan namaz, inananların


da başat ibadeti haline gelmiş ve aynı zamanda inananlarla
inanmayanlar arasındaki ayırt edici bir özellik taşımıştır. Ni­
tekim insanoğlunun nankörlüğünden bahsedilirken , namaz
kılanlar bu kapsam dışında tutulmuş ve onların namazı ak­
satmadıklarına vurgu yapılarak övülmüşlerdir. 8 6
Namazın nihai form kazanması belli bir tedrici süreçte
gerçekleşmiştir. Bunun en somut delili, başlangıçta kılınan
namazlara dair detay haberlerdir. Ö rneğin Mekke dönemin­
deyken ashabın namaz kılarken Resülüllah'a selam verdiği
onun da sesli olarak selamlarını aldığından bahsedilir. Ancak
Medine'ye hicretten sonra verilen selamları almamıştır. Hat­
ta bu durum özellikle Habeşistan'dan dönüp Medine'ye gelen
sahabileri hayli üzmüştür. İ bn Mes'üd'a dayandırılan bir riva­
yette konu ile ilgili şu haberler nakledilmiştir:
Habeşistan'a hicret etmeden önce Resülüllah namaz kılarken
ona selam verirdik. O da selamımızı alıp bize karşılık verirdi.
Necaşi'nin yanından Medine'ye döndüğümüz zaman yine namaz
kılarken ona selam verdik, ancak selamımıza karşılık vermedi .
Bunun üzerine biz, "Ya Resülellah! Vaktiyle sen namaz kılarken
selam verirdik, sen de alırdın. Şimdi ise karşılık vermedin . " de­
dik. Resülüllah bize , "Namazda meşguliyet vardır . " diye mukabe­
lede bulundu.87

Rivayetin bir başka versiyonunda aynı bilgiler tekrar edi­


lirken, İ bn Mes'üd'un sorusuna Resülüllah'ın şu karşılığı
verdiği anlatılır: "Allah, işinde dilediğini değiştirir. Bunlardan
birisi de namazda konuşmayı kaldırmasıdır. "88 Bu rivayetler
namazın zamanla form kazandığını gösterir niteliktedir. Bir
başka rivayette ise, namazda bir ihtiyaç hasıl olduğu zaman
konuşulup konuşulamayacağı meselesini insanların tartıştı­
ğı, müteakip süreçte nazil olan Bakara süresinin 2 3 8 . ayetin­
den sonra, namazla ilgisi olmayan söz ve hareketlerin yasak­
landığına vurgu yapılmıştır. 89

86 Me'aric 70/2 1 -2 2 .
87 Buhaıi, "Menakıbu'l- Ensar" . 3 7 ; aynca b k . İ b n Hanbel . 1 . 376.
88 İbn Hanbel . I . 3 7 6 .
89 Buhaıi, "Tefsir (Bakara)" . 43; Nesai. "Sehiv" . 20 .
36 Hz. Peygamber ve Namaz

Malum olduğu üzere Habeş mültecileri, bi'setin altıncı yı­


lında bu ülkeye göç etmiş, kimisi erken dönerken kimisi on
yıldan fazla burada kalmıştır. Mülteciler Medine'ye döndükle­
ri zaman eskisi gibi, namaz kılan Resülüllah'a selam vermiş ,
ancak belli ki namaz ibadeti yerleşik bir form kazandığı için
Resülüllah selamlarını almamıştır. Habeş mültecilerinin son
grubu Hayber'in fethinden sonra gelmiştir. Oysa Medine'nin
başlangıç yıllannda bile namaz kılarken Resülüllah'ın verilen
selamları aldığına dair rivayetler vardır. Ö rneğin Osman b .
Maz'un namazda iken Resülüllah'a selam verdiği , Allah Resü­
lü'nün de selamını aldığı söylenir. 90
Kimi anlatılara göre, ashaptan herhangi bir kimse namaz
kılan bir cemaatle karşılaştığı zaman, "Kaçıncı rekattasınız
veya kaç rekat kıldınız?" gibi soru sorar, namaz kılanlar da
'bir veya iki' diye parmaklanyla işaret eder, onlar da bu bil­
giden sonra namaza iştirak ederdi. Müteakiben kılmadığı
rekatlan tamamlardı. Kimi iddialara göre ise, sonra katılan
kişi önce kılmadığı rekatları kılıp müteakiben cemaate katılır­
dı. Ancak bunun uzak ihtimal olduğu kanısındayız. Zira de­
vam eden cemaatin namazını bitirmesi söz konusu olacağın­
dan, sonra katılacak kişinin yetişmesi daha zordur. Nitekim
Muaz b. Cebel doğrudan namaza katılmış , sonra kılmadığı
rekatlan kılmış , onun bu tavnnı Resülüllah takdir etmiş ve
örnek göstermiştir. 9 1
Bi'setin ilk yıllanna dair rivayetler arasında Resülüllah'ın
kıldığı namazın formuna dair bazı haberler nakledilmiştir.
İbn İshak kanalıyla gelen bir rivayette Hz. Peygamber'in Ka­
be'ye yönelerek namaz kıldığına işaret edilirken dikkat çekici
aynntılar anlatılmıştır. Rivayette Hz. Peygamber'in yanı sıra
hanımı Hz. Hatice ve Hz. Ali'nin de birlikte namaz kıldıklann­
dan bahsedilmektedir. 92
İbn İshak kaynaklı bu rivayet, daha aynntılı bir şekilde
yine ona dayandınlarak Taberi tarafından nakledilmiştir. Ta-

90 İbn İshak. 2 7 9 .
91 İbn İshak, 278.
92 İbn İshak. 1 1 9 : Taberi. Tarih. i l . 2 1 2 .
Beş Vakit Namaz 37

beri, Hz. Peygamber'in amcası Abbas b . Abdulmuttalib'in Ye­


menli misafirinin ağzından olayı şöyle nakleder:
Ben Mekke'ye geldiğimde Abbas b . Abdulmuttalib'in evine misafir
oldum . Güneş doğup göğe yükseldiği sırada (kuşluk vakti sulan)
Kabe'ye bakıyordum. O sırada bir genç geldi, Kabe'ye yönelerek
başını göğe doğru dikti ve ayakta durdu . Biraz sonra bir çocuk
(Hz. Ali) gelip onun sağ tarafında durdu , bir süre sonra ise bir
kadın (Hz. Hatice) gelip onların gerisinde durdu . Genç secde eder­
ken çocukla kadın da onunla birlikte secdeye kapanıyordu . Bu
manzarayı görünce 'Bu büyük bir hadise' dedim. Abbas da aynı
şekilde bunun büyük bir hadise olduğunu söyledi . Sonra arka­
daşım Abbas bana 'Gencin kim olduğunu biliyor musun?' diye
sordu. 'Hayır, nereden bilebilirim' deyince, o gencin kendi yeğeni
olduğunu söyledi . Ardından yanındaki çocuk ve kadının da kim
olduklarını sordu. Onları da tanımadığımı söyleyince onların da
eşi ve yeğeni olduğunu söyledi. 93

Rivayetin devamında Abbas'ın, misafirine Hz. Muhammed


ve tebliğ ettiği din hakkında bildiklerini anlattığı, onun kendi­
sini Allah tarafından gönderilmiş elçi olarak tanıttığını , şayet
kendisine inanırlarsa Arapların Kisra ve Kayserlerin hazine­
lerine sahip olacaklarını iddia ettiğini ve yaptığı ibadeti de
göğün Tanrısının emrettiğini söylediğini aktarm ış , alaycı bir
üslupla yeğenini küçümsemiştir. İddiaya göre bu haber üze­
rine Abbas'ın misafiri , 'keşke o gün ben de inanmış olsaydım ,
onların üçüncüsü ben olurdum' gibi bir karşılık vermiştir. 94
Yemenli tüccarın sözlerinin rivayete eklenmiş bir temen­
ni olduğunu tespit etmek hiç de zor değildir. Dikkat edilirse
onun temennisi ile Varaka b. Nevfel'in Hz. Peygamber'e söy­
lediği iddia edilen sözler hemen hemen aynıdır. Madem Ab­
bas'ın misafiri Müslüman olmayı arzulamışsa, ileriye yönelik
temennide bulunmak yerine doğrudan iman etmesinin önün­
de bir engel yoktu . 9 5

93 Taberi, Tarih, i l , 2 1 2 , 2 1 3 .
94 Taberi, Tarih, i l , 2 1 2 - 1 3 .
95 Tüccar olan Abbas sık sık Yemen'e giderek buradan ticaret mallan ge··
tirip pazarlardı . Ticaret sayesinde Haşimilerin en zengini olduğundan
bahsedilir. Yemenli tüccar da onun buraya �i dip gelmesi neticesi nde
dost olduğu misafiridir. Rivayetin diğer versiy nunda Abbas'ın misafiri -
38 Hz. Peygamber ve Namaz

Dikkat edilirse rivayette Resülüllah'ın namaz kılmak için


gelip Kabe'ye doğru yöneldiği, başını semaya diktiği ve secde
ettiği gibi detaylar zikredilmiştir. Rivayet doğru kabul edilirse
bu hadisenin bi'setin beşinci yılından önce olduğunu söyle­
mek mümkündür. Zira bu yıla kadar müşrikler onun sözleri­
ne fazla kulak asmıyorlardı. Bir nevi kendi haline bırakmışlar
ve zaman zaman gördükleri yerde onunla alay ediyorlardı. O
süreçte Resülüllah'ın tıpkı diğer Araplar gibi Kabe avlusuna
gelip ibadet/dua ettiği veya bu muhtevada namaz kıldığına
dair birtakım rivayetler bulunmaktadır.
Bi'setin beşinci yılından sonra özellikle müşriklerin inanç­
ları ve tanrılarının doğnıdan hedef alınması, onların tepkisi­
ne neden olmuştur. Resülüllah dahil ona inanan az sayıdaki
cemaatinin Kabe avlusunda ibadet etmelerini düşmanlıkla
karşılamışlar ve burada Kur'an okumalarını yasaklamışlar­
dır. Nitekim İbn Mes'üd isnadlı bir rivayette " Ö mer Müslüman
olana kadar biz Kabe avlusunda namaz kılamıyorduk. "96 şek­
linde bir haber nakledilir.
Habeşistan'a hicretin bi'setin altıncı yılında gerçekleştiği
ve Hz. Ö mer'in de bu tarihlerde Müslüman olduğu hususu
dikkate alınırsa, namazın bu tarihten önce ibadet olarak var
olduğunu söyleyebiliriz. Kaldı ki, Habeşistan'a hicretten ön­
ceki iki yıllık aleni tebliğ ile yaklaşık üç yıl kadar süren sınırlı
davet dönemi içinde de Resülüllah'ın az sayıdaki cemaatiyle
ev ortamlarında gece geç saatlere kadar namaz kıldığına dair
haberler bulunmaktadır.
Bi'setin başlangıç yıllarında Resülüllah'ın özellikle Er­
kam'ın evinde ashabıyla beraber toplanıp ibadet ettiği bilin­
mektedir. Hatta onun evinin adeta ilk cemaatin toplanma
üssü niteliğinde bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Bu dönemde
toplu veya Resülüllah'ın bireysel olarak yaptığı ibadet, dua,
nin Yemenli değil Küfeli olduğundan bahsedilmiştir. Ancak Kiıfe'nin Hz.
Ömer döneminde kumlduğu gerçeği göz önüne alınırsa, bu şahsın Küfeli
olması mümkün değildir. Dolayısıyla onun Yemenli bir tacir olduğu ve
ticaret için Mekke'ye gelip dostu Abbas'a misafir olduğu anlaşılmaktadır.
(Taberi, Tdrih, il, 2 1 3) .
96 İbn Hişam, ı . 228.
Beş Vakit Namaz 39

tezkiye , arınma veya Kur'an okuma biçiminde salattır. Sınırlı


davet döneminden sonra gelen açık davet sürecine kadar ge­
çen yaklaşık üç-dört. yılı müteakiben nazil olan Fatır süresi
ile birlikte namaz, ilk kez rükulu, secdeli bir ibadet formu
kazanmış , hatta emir olarak yer almıştır. Ancak başta abdest
zorunluluğu olmak üzere , diğer rükünler zaman içinde yerle­
şik hale gelmiştir. Abdest zorunluluğunun Medine döneminde
inzal edilen ayetle birlikte tesis edildiğini unutmamak gerekir.
Dikkat edilirse hac , zekat, oruç gibi temel ibadetler Me­
dine döneminde farz kılınmışken, risaletin başlangıç yılla­
rından itibaren namazın var olduğunu ve Mekke döneminin
ortalarına doğru farz kılındığını görüyoruz. İbn İshak'ta yer
alan bir rivayette nübüvvetle ilgili ayetlerin Mekke'de, farz­
larla ilgili ayetlerin ise Medine'de nazil olduğu söylenir. 9 7 An­
cak Fatır süresindeki ayet dikkate alındığında ve bu sürenin
bi'setin dört veya beşinci yıllarına doğru nazil olduğu hususu
göz önünde bulundurulduğunda, namazın Mekke döneminin
ortalarına doğru yerine getirilmesi gereken bir yükümlülük
olduğunu söyleyebiliriz.
Yukarıda naklettiğimiz İbn İshak'ın rivayeti dikkate alının­
ca bi'setin üç veya dördüncü yıllanna doğru Resülüllah'ın na­
maz kıldığını söyleyebiliriz. Ancak bu namazın daha çok dua
veya arınma muhtevasında rükıllu ve secdeli bir ibadet oldu­
ğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla namazın en erken dönemden
itibaren var olduğu, bi'setin beşinci yılına doğru ise emir ola­
rak vazedildiği ve müteakiben hem formu , hem rekat sayısı
hem de vakitler gibi hususların netleştiğini söyleyebiliriz.
Rivayetlerin kahir ekseriyetinde beş vakit namazın isrd ge­
cesinde farz kılındığından bahsedilir. Ö rneğin erken dönem
siyer kaynağı olan İbn İshak'a göre namaz, Mekke döneminin
sonlarına doğru vuku bulan isra olayı sırasında farz kılın­
mıştır. Rivayette "beş vakit namazın hicretten on altı ay önce
farz kılındığı" 98 iddiası dillendirilmiş olmakla birlikte biz bu

97 İbn İshak, 256.


98 İbn İshak, 2 7 7 .
40 Hz. Peygamber ve Namaz

iddianın problemli olduğu kanaatindeyiz. Aslında bu tür riva­


yetlerde farz kılınmadan ziyade, namazın günün beş vaktine
yayıldığını söylemek kanaatimce daha doğrudur. Zira bi'se­
tin beşinci yılına doğru nazil olan Fatır süresinde doğrudan
namaz kılma emri yer almaktadır. İsra süresinden çok d aha
önce nazil olan Hüd99 ve Taha 1 00 sürelerinde namaz emri ve
kılınacağı zaman dilimleri bile açıkça belirtilmiştir. Kaldı k,
Resülüllah ve müminler zaten namaz kılıyorlardı .
Bir rivayette Resülüllah'ın Pazartesi günü risaletle görev­
lendirildiği, Salı günü ise Hz. Ali'nin onunla birlikte namaz
kıldığınd an bahsedilir. Ancak dile getirilen bu iddianın hiç­
bir inandırıcılığı olmadığı aşikardır. Kaldı ki, vahiyle ilk kez
tanıştığı zaman Resülüllah'ın henüz başına ne geldiğinden
bile haberdar olmadığı, hatta bir müddet şaşkınlık yaşadığı,
ilk vahiy tecrübesinden sonra adeta kendisine gelmesi için
kısa süreli vahyin kesildiği bilinmektedir. Bu geçiş sürecinde
namaz ibadetinden söz edilemeyeceği hususu gayet açıktır.
En azından hangi ayetleri okuduğunu sormak bile rivayetin
ne derece içi boş olduğunu göstermektedir. Bu tür rivayetler
d aha çok Hz. Ali'yi yüceltmeye yönelik kaygılarla dile getiril­
miş izlenimi vermektedir. Nitekim ona isnad edilen bir riva­
yette diğer Müslümanlardan yedi yıl öncesinden itibaren Re­
sülüllah ile namaz kıldığı iddiası dillendirilir. 1 01
Şu çok açık ki, namazın konu edildiği ayetlerin muhtevası
ve nüzul dönemi dikkate alındığında, namaz ibadeti Medine
dönemiyle birlikte nihai form kazanmış ve bu durum belli bir
tedrici süreçte gerçekleşmiştir. Nitekim namazın en önem­
li şartı olan abdest ayetinin Medine'de nazil olması, bunun
açık göstergesidir. Keza daha önce iki rekat olarak kılınırken
Resülüllah'ın kararıyla dört rekata çıkarılması, sarhoşken
namaza yaklaşma yasağı gibi hususlar da bu tedrici süre­
cin somut referanslarıdır. Keza Mekke dönemindeyken Re­
sülüllah'ın namazda selam alması, ancak Medine döneminde

99 Hud 1 1 / 1 1 4 .
l OO Taha 20 ; 1 4 . 1 32 .
1 0 1 Taberi . Tdrih. i l . 2 1 2 .
Beş Vakit Namaz 41

bunu terk etmesi d e b u kabil örneklerdir. Bütün bunlar na­


maz ibadetinin Mekke dönemindeyken farz kılındığını , ancak
Medine dönemine kadar belli bir tedrici süreç izleyip son şek­
lini aldığını ve tamamlandığını göstermektedir. Haddizatında
zaten İslam'ın kendisi 2 3 yıllık risalet dönemiyle birlikte belli
bir tedrici süreci ifade eder. Bütün bunlara ilaveten ibadet­
lerin Medine döneminde nihai form kazandığını unutmamak
gerekir. Nitekim Medine'de nazil olan Maide süresinde dinin
hükümlerinin tamamlandığına işaret edilir. 1 02
Resülüllah namaz kılarken, tüm benliğiyle kendisini iba­
dete veriyordu . Tek başına namaz kıldığı zaman hayli uzun
tutardı. Hatta zaman zaman onun uzun namaz kılmasına ta­
nık olan ashap merak edip sebebini sormuştur. Bir seferin ­
de namazı fazla uzatınca, ashaptan birisi, "Ya Resülellah! Bu
güne kadar kılmadığın uzunlukta bir namaz kıldın. " deyince,
Resülüllah "Evet bu, korku ve ümit namazıydı . " karşılığını
vermiştir. 1 03 Bir rivayette Hz. Peygamber'in Allah'ı fazla zikret­
tiği , yararsız sözden sakındığı, buna mukabil namazını uzatıp
hutbesini kısa tuttuğundan bahsedilir. Keza asla kibirlenip
kendini beğenmez, muhtaçlarla ve fakirle beraber yürüyüp
onların ihtiyaçlarını karşılardı. 1 04 Yine Resülüllah'a isnad edi­
len bir rivayette namazın uzun, hutbenin kısa olması gerekti­
ğini söylediği, keza bu şekilde yapılacak bir ibadetin nazik ve
derin anlayışın bir tezahürü olduğunu vurguladığı belirtilir. 1 05
Resülüllah namazlarını asla bir an önce bitirme amacıyla
kılmaz, oldu-bittiye getirmezdi. Tam bir teslimiyet ve kulluk
bilinciyle namaza durur, okuduklarını bilerek ve içten gelerek
okurdu . Asla aceleci davranmazdı. Süreleri hızlı değil tane
tane okur, duaları içten gelerek yapardı. Onun namazı tam
bir ibadet bilinci ve huşu içindeki zihin dünyasını yansıtır.
Müminlere de kendisi gibi namaz kılmalarını öğütlemiştir. Ni­
tekim "Benden nasıl gördüyseniz namazı öyle kılın! " diye özel

1 02 Maide 5 / 3 .
1 03 Tirrnizi , "Fiten" , 1 4 : İbn Mace , "Fite n " , 9 .
1 04 Darimi , "Mukaddime", 1 3 .
105 Darimi . "Salat" . 1 99 .
42 Hz. Peygamber ve Namaz

ihtarda bulunmuş ve bu uyarısıyla namazın nasıl kılınması


gerektiğini göstermiştir. Buna mukabil cemaatin durumunu
dikkate alarak kimi zaman namazlarını kısa tutmuştur. An­
cak asla namazını hızlandırmaz, sadece okuyacağı sureleri
kısa tutardı. Ö rneğin bir çocuk ağlamasını duyunca, namazı
kısa kesmiştir. Ashap sebebini sorunca şu karşılığı vermiştir:
"Çocuk ağlamasını işitince, annesinin hissedeceği üzüntüyü
dikkate alarak namazı kısa tuttum. " 1 06
Bayram veya Cuma namazları gibi cemaatin kalabalık ol­
duğu namazlarda, yaşlı, hasta veya zayıf durumda olanları
dikkate alarak namazlarını kısa tutmuştur. Hatta namaz kıl­
dıracak ashabına da cemaatin durumunu göz önünde bulun­
durarak fazla uzatmamalarını tavsiye etmiştir. Ebü Hureyre
isnadlı bir rivayette şu tavsiyede bulunduğu söylenir: "İçiniz­
den birisi cemaate namaz kıldıracağı zaman namazı uzatma­
sın. Zira cemaatte zayıf, hasta ve yaşlılar olabilir. Bireysel ola -
rak kılacaklar ise, dilediği kadar uzatabilir. " 1 07
Cabir b . Abdillah isnadlı bir rivayette Muaz b . Cebel'in
peşinde namaz kılan adamla ilgili şu ilginç haber anlatılır:
Ensar'dan bir adam mescide geldiği zaman namaz başlamış­
tı . Muaz'ın arkasına namaza durdu . Muaz namazı uzatınca,
adam cemaati terk edip mescidin bir köşesinde tek başına
namazı kılıp gitti. Muaz namazı bitirince, cemaattekiler ay­
rılan adamın durumunu söylediler. Sabah olunca Muaz, ko­
nuyu Resülüllah'a iletti ve açıklama istedi. Resülüllalı ismi
zikredilmeyen bu şahsı çağırıp namazdan ayrılmasının sebe­
bini sordu . Adam şu karşılığı verdi: "Ya Resülellah! Gün boyu
çalıştım. Mescide geldiğim zaman namaz başlamıştı . Cemaa­
te katıldım, imam uzun sureleri okuyup namazı hayli uzattı.
Ben de ayrılıp mescidin bir köşesinde tek başıma kıldım. " Bu­
nun üzerine Resülüllah "Ey Muaz! Cemaat arasında fitne mi
çıkarıyorsun?" diye uyanda bulunmuştur. 108 Bir başka riva­
yette bu hadisenin yatsı namazı sırasında yaşandığı ve konu

1 06 Buhfui , "Ezan"' , 65.


1 07 M uvatta, "Salatu'J-Cuma" , 4 .
1 08 Nesai . "İmamet" . 3 9 .
Beş Vakit Namaz 43

Resıllüllah'a arz edilince Şems, A'la, Leyl ve Alak süresi gibi


kısa süreler okumasını önerdiği söylenir. 1 09
Bir rivayette Resıllüllah'ın Fadl b . Abbas'a namazla ilgili
şu açıklamaları yaptığı anlatılır: Namazlar ikişer ikişer kılınır.
Her iki rekatta teşehhüd oku . İtaatkar bir şekilde boyun bü­
küp huşu içinde olmalısın . Dua için ellerini kaldırırsın. Avuç­
larını yüzüne döndürerek ellerini Rabbine açar 'Ya Rabbi! Ya
Rabbi!' diye yakarırsın. 1 10 Hz. Aişe isnadlı bir rivayette ise, Re­
sıllüllah'ın namazı şöyle tarif edilir: Resıllüllah namaza tekbir
getirip Fatiha süresini okuyarak başlardı. Rükuya gittiğinde
başını fazla kaldırmaz ve indirmezdi, ikisi arasında dengeli
dururdu. Rükudan kalktığında iyice doğrulmadan secdeye
gitmezdi. Secdeden başını kaldırdığında, iyice oturmadan
tekrar secdeye gitmezdi . Her iki rekatta tahiyyat okurdu. Sec­
dedeyken dirsekleri , yırtıcı hayvanların uzatıp yaydığı gibi
uzatmayı hoş karşılamazdı. Oturduğunda ise sol ayağını ya­
tırır ve sağ ayağını dikerdi. Şeytan oturuşundan men ederdi .
Selam vererek namazı bitirirdi. 1 1 1 Benzer birçok betimlemeler
bulunmaktadır. Ancak bu başlıkta dile getirilenler ve özellikle
de uygulamalı olarak Resıllüllah'ın namazına dair detaylar,
namazın nasıl kılınması gerektiğine dair yeteri kadar fikir ve­
rir niteliktedir.
Gece (Vitir) Namazı

Bi'setin ilk yıllarında Resıllüllah kimi Arapların yaptı­


ğı gibi, sabal1 (kuşluk vakti) ve akşam olmak üzere günün
iki vaktinde namaz kılıyordu . Sabah ibadeti bu gün kılındığı
gibi, sabahın seher vaktinde değil kuşluk vakti saatlerindey­
di. Nitekim Arapların bu saatlerde ibadet ettikleri bilinmek­
tedir. Keza Resıllüllah'ın da kuşluk namazı kıldığına dair
rivayetler bulunmaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla bu saatlerde
kıldığı namaz kimi rivayetlerde sabah , kimi rivayetlerde de
öğlen vakti yapılan ibadet gibi yansımıştır. Yine muhteme­
len bu yüzden ilk kılınan namazın sabah veya öğlen namazı

1 09 İ bn Mace, " İ kametu's-Salevat" , ı o .


1 1 0 İ bn Hanbel, 1 , 2 1 1 .
1 1 1 İ bn Hanbel, VI , 1 94 .
44 Hz. Peygamber ve Namaz

olduğuna dair haberler nakledilmiştir. Hemen belirtelim ki ,


sözünü ettiğimiz namaz, daha çok dua ve zikir formundadır.
Akşamlan ise Resülüllah sınırlı sayıdaki ashabıyla birlikte
belli sahabilerin evlerinde toplanıp ibadet ediyordu. Bu sü­
reçte kılınan namazın rükülu secdeli ibadet olup-olmadığı
konusu çok net değildir.
Bi'setin ilk yıllarında sabah ve akşam kılınan namazlara,
üçüncü olarak gece namazı eklenmiştir. Müzemmil süresinin
başlangıcında bu namaza işaret edilir ve şu mesaj yer alır:
Ey örtüsüne bürünen (Peygamber)! Geceleri kalk ve gecenin bir kıs­
mını ibadetle geçir. Gecenin yansını veya buna yakın kısmını ya
da ondan biraz fazlasını ibadetle geçir. Sana inzdl edilen ayetleri
ağır ağır oku. Çünkü biz sana sorumluluğu ağır bir söz vahyede­
ceğiz. 1 1 2

Unutma ki, gece vakti, sana gelen vahyi anlaman için daha etkili
ve zihne yerleşmesi bakımından daha elverişlidir. Çünkü gündüz
vakti seni meşgul eden birçok işin vardır. 1 1 3 Her daim Allah'ı zikret
(vezkur) ve bütün varlığınla ona yönel. 1 1 4

Ayette yer alan " Geceleri kalk ve gecenin bir kısmın.da iba­
det et!" emri, gece namazıdır. Fakat henüz formu tam olarak
yerleşmiş değildir. Bu emir gereği Resülüllah geceleri ibadet
etmeye başlamıştır. Müteakiben kendisine inanan sınırlı sa­
yıdaki cemaatin de bu ibadete iştirak ettiklerini anlıyoruz.
Sözü edilen ibadet, cemaatle kılınan namaz olarak nitelenebi­
lir, fakat henüz Medine' de aleni olarak kılınan toplu namazlar
gibi değildir. Daha çok belli grubun bir araya gelerek kapalı
alanda yaptığı ibadettir. Haddizatında bu ibadetin rükülu­
secdeli bir namaz olduğunu söyleyecek kadar yeteri veriye sa­
hip değiliz. Ancak o sırada kılınan namazın, Medine'de nihai
formunu alan namaz olmadığını söyleyebiliriz. Daha çok dua,
tezkiye (arınma) ve zikir bağlamında bir ibadetti.
Rivayetlere bakılırsa gece yapılan ibadet veya kılınan na­
mazlar hayli uzun olup geç vakitlere kadar devam ediyordu .

1 1 2 Müzemmil 73/ 1 - 5 .
1 1 3 Müzemmil 7 3 / 6 - 7 .
1 1 4 Müzemmil 7 3 / 8 .
Beş Vakit Namaz 45

Hatta uzun süre ibadet ettikleri için cemaatten bir kısmına


zor geliyordu . Kimi rivayetlerde uzun süre ibadet etmeleri ne­
deniyle, bazı sahabilerin ayakta duramayacak kadar takatten
kesildiği, bu nedenle bir destekle ayakta durmaya çalıştıkla­
rına dair betimlemeler yapılmıştır. 1 1 5
Doğrudan Resülüllah'a yönelik hitap olan "Ey örtüsüne
bürünen! Geceleri kalk ve gecenin bir kısmım ibadetle geçirf' 1 1 6
emri, Müslümanlar tarafından kendileri için de farz olarak algı­
lanmış ve Resıllüllah'a katılıp birlikte ibadet etmişlerdir. Ancak
uzun süreli ibadet, bir kısmına hayli ağır gelmeye başlamıştır.
Ayette geçen " verattili'l-Kur'd 'ane tertild/Ağır ağır. sindi­
re sindire Kur'an oku! " emri, kimi değerlendirmelerde, Fati­
ha'dan sonra kısa süre okunmasına işaret olarak yorumlanır.
Oysa ayetin yer aldığı pasaja bakılırsa bu mesaj , uzun süre
ibadet nedeniyle zorlanan müminlere yönelik bir hafifletme
anlamına gelmekte ve güçlerinin yettiği veya yapabilecekleri
kadar ibadet yapmaları gerektiğine dair bir açıklamadır.
Haddizatında sindire sindire Kur'an okunması emri, na­
maz kılarken okunan ayetlerin mesajının anlaşılarak okun­
ması gerektiğine bir işaret olarak da yorumlanabilir. Diğer bir
deyişle namaz ibadeti sırasında ne okunduğunun bilinmesi­
nin yanında, hem okunanların doğru okunması hem de sin­
dire sindire okunarak ibadet edilmesi gerektiğine dair vurgu
söz konusudur. Nitekim Resıllüllah'ın namazları bu emre uy­
gun şekildedir. Hiçbir zaman alelacele veya hızlı hızlı okuyup
bir an önce ibadet yükümlülüğünden kurtulma gibi bir ör­
nekliğinden bahsedilemez.
Mekke döneminin son yıllarına doğru gece kılınmaya baş­
lanan namazın, müminlere ağır gelmesi nedeniyle hafifletile­
rek sadece Resıllüllah'a özgü ibadet olduğu hususu , Müzem­
mil süresini müteakiben inzal edilen İ sra süresinde daha açık
bir şekilde belirtilmiştir. Müzemmil süresindeki ayet şöyledir:
1 1 5 Taberi . Ebü Cafer Mih aınmed b. Cerir b . Yezid el-Anıili (ö. 3 1 0 / 923) .
Cdmi ' u ' l -Beydn fi Te 'vili ·Ay r l - K ıır'dn , talı . 'Ahmed Muhammed Şakir.
1 42012000. xxı ı ı . 6 7 8 .
1 1 6 Müzemmil 73/ 1 - 2 .
46 Hz. Peygamber ve Namaz

Rabbin senin ve seninle beraber olan bir kısım müminlerin, ba­


zen gecenin üçte ikisine yakın, bazen yansı, bazen de üçte biri
kadar sürede ibadet ettiğinizi bilmektedir. Allah gece ve gündü­
zün sürelerini farklı şekilde düzenlemiştir. O, her gece uzun sü­
reler ibadet etmeye güç yetiremeyeceğinizi biliyor. Bundan dola­
yı Allah gece vakti namaz/ ibadet yükümlülüğünüzü hafifletti. O
halde gece namazını/ibadetini size kolay gelecek şekilde yapın.
Çünkü Al/alı içinizden bir kısmınızın hasta olacağını, bazılannızın
Allah 'ın lüifundan nasiplerini aramak amacıyla yollara düşeceği­
ni, bazılannızın ise Allah yolunda cihada çıkacağını biliyor. Evet,
gece namazını, ibadetini size kolay gelecek şekilde ifa edin. Fakat
farz ol.an namazı aksatmadan kılın, karşılıksız yardımda bulunun.
Gönül nzasıyla Allah yolunda harcama yapın. Kendiniz için ne iyi­
lik yaparsanız, Allah katında mükdfat olarak ondan daha iyisini
ve fazlasını görürsünüz. Allah ' tan bağışlanma dileyin. Çünkü O,
çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir. 1 1 7

Sözü edilen 'gece namazının' sadece Resülüllah'a ait iba­


det olduğu hususu, i sra suresinin 79. ayetinde daha net bir
şekilde belirtilmiştir. Hatta ayette geçen "tehecced" kelimesin­
den hareketle , Resülüllah'ın kıldığı gece namazına 'teheccüd
namazı' denmiştir. Gece namazının sadece Resülüllah'a özgü
namaz olduğu hususu şöyle ifade edilmiştir:
(\j � �Lio .it·.J , ; \; ;. ·� .:ıl � � ili�
' • •

.•
. .

....
•;
'ı �
.
ı·iıı �
q:-
: J)
'

Sadece sana özgü olmak üzere gecenin bir kısmında kalkıp Kur'an
okuyarak geceleyin najUe namazı kıl. Yakın bir zamanda Rabbin
seni hak ettiğin değerin verileceği yere (makam-ı mahmüd) ulaştı­
racakiır. 1 1 8

Ayette geçen ' ndfileten leke' (sana özgü) ifadesi, sözü edi­
len gece namazının sadece Resülüllah'a özgü bir namaz ol­
duğunu ortaya koymaktadır. Bu emirle birlikte, Resülüllah'la
beraber namaz kılan müminlerin muaf tutuldukları mesaj ı
verilmiştir. 'Ndfileten leke' ifadesindeki 'nafile' kavramı, halk
arasında 'sünnet namaz' olarak bilinir. Oysa 'sünnet namaz'
diye bir namaz ismi yoktur. Kur'an farz ve nafile namazdan
bahseder ve nafileyi Resülüllah'a özgü ibadet olarak niteler.

1 1 '1 Müzemmil 73/20.


1 1 8 İsra 17 / 7 9 .
Beş Vakit Namaz 47

Diğer bir deyişle Resülüllah'ın fazladan kıldığı namazdır. An­


cak onun kıldığı namaz halk arasında 'sünnet namaz' olarak
tanımlanmıştır. Oysa Allah Resülü olmayan bir namaz ihdas
etmiş değildir. Dikkat edilirse mezkur ayetin hemen öncesin­
de namaz vakitleri ile ilgili şu açıklamalar yer almaktadır:
Güneş in z e valde n gece karanlığı basıncaya kadar (belli vakitler­
de)namaz kıl. Özellikle de sabah namazını. Çünkü sabah namazı,
kalpte ferahlık ves iles idir. 1 1 9

Mezkür ayet Mekke döneminde namaz vakitlerini açıkla­


yan son emir olup , aynı zamanda gece ibadetine verilen öne­
me dair vurgu içermektedir. Bu ayetten sonra, günlük namaz
vakitlerinin Resulüllah tarafından netleştirildiği anlaşılmak­
tadır. Ancak bu husus kaynaklara, beş vakit namazın isrô.
gecesi farz kılındığı şeklinde yansımıştır. Haddizatında daha
sonraki dönemlerde mi'rac rivayetleri yaygınlık kazanınca, bu
sefer beş vakit namazın mi'rac gecesi far.t: kılındığı anlayışına
dönüş(türül)müştür. Oysa bu iddia bütünüyle hem vahye hem
nüzul döneminin kronolojisine hem de akılla izah edilebilecek
gerçeklere aykırıdır. Ne ki yıllar yılı Müslümanların zihinlerin­
de beş vakit namazın mi'rac gecesi farz kılındığı şeklinde içi
boş bir iddia yer almış ve almaya da devam etmektedir. Hfilbu­
ki namaz kılma emrini içeren ayetler isra süresindeki bu ayet �
lerden çok daha öncedir. Mezkur ayet sadece günlük namaz
vakitlerinin tayirı edildiği son açıklama niteliğindedir.
Resülüllah'ın hayatında namazın müstesna bir yeri oldu­
ğu şüphesiz. Yukarıda da işaret edildiği üzere formu farklı
da olsa bi'setin ilk yıllarından itibaren namaz kılmaya başla­
mıştır. Onun izinden giden müminler için de namaz, olmazsa
olmaz ibadetlerden birisidir. Rivayetlere bak. ı lırsa henüz beş
vakit namaz emri gelmeden önce bile müminler Resülüllah'la
birlikte ·gece namazı' kılmıştır.
Her ne kadar bi'setin ilk yıllarından itibaren Resülüllah'ın
geceleri ibadet ettiği söylense de, 1 20 bu ibadetin Mekke dö-

1 1 9 İsra 17 /78.
1 20 Saffet Köse, ""Teheccüd " . DİA. 40/323 .
48 Hz. Peygamber ve Namaz

nemının ikinci yansından sonra başlandığı kanaatindeyiz.


Müzemmil süresinin daha önce inzal edildiğini kabul eden­
ler, burada sözü edilen 'gece namazının' ilk namaz olduğu
kanısındadır. Haddizatında bu namazın Araplar tarafından
bilinen bir ibadet olduğundan da bahsedilmektedir. Resülül­
lah'ın Hira Dağı'nda inzivaya çekilmesi ile bu namaz arasında
bağlantı kurulmuştur. 12 1 Oysa gece namazı veya ibadetinin
y er aldığı Müzemmil süresi, yaklaşık olarak bi'setin dokuz
veya onuncu yılına doğru nazil olmuştur.
Resmi mushafta 73 . sırada yer alan Müzemmil süresi,
Mekke döneminin ikinci yarısından sonra inzal edilmiştir.
Cabiri'ye göre 84. sırada yer almaktadır. 1 22 Müteakiben Ra'd
ve İ sra süreleri inzal edilmiştir. Diğer bir deyişle Müzemmil
süresi ile İsra süresinin inzal edildiği zaman dilimi bir biri­
ne hayli yakındır. İ sra süresinin hicretten yaklaşık bir buçuk
veya iki yıl önce nazil olduğu söylenir. 123
Bir rivayette müminlerin Resülüllah'la birlikte teravih na­
mazı kadar gece namazı kıldıkları ve bu sürecin yaklaşık bir
yıl kadar devam ettiği anlatılır. 1 24 Mezkür rivayetin yanı sıra
Müzemmil süresinden kısa bir müddet sonra İsra süresinin
inzal edildiği hususu dikkate alınırsa, yaklaşık bir yıl kadar
müminlerin Resülüllah ile birlikte geceleri ibadet ettikleri
veya namaz kıldıkları kanaatine ulaşılabilir. Ancak net tarih­
lendirme yapmanın mümkün olmayacağını göz ardı etmemek
gerekir.

1 2 1 Cevad Ali , İbadet Tarihi, 38, 4 0 .


1 22 Cabiri . Fehmü 'L-Kı.ır'an, i l . 40 1 .
1 23 İbn Kesir. Kitdbu Mu 'cizdtü 'rı-Nübüvve, tah . Hamza Neşerti-Abdulhafız
Ferğali-Abdulhamid Mustafa. Mektebetü'l-Kayyime, Kahire 1 99 6 , 4 8 2 ;
İ b n Dihye el-Kelbi , el-İbtihdc fi Ehddis i' l-Mi'rdc. tah . Ri fa t Fevzi Abdülmüt­
talib , Mektebetü 'l-Hanci, Kahire 1 996/ 1 4 1 7 , 70; Ebü'l-Fazl C elaleddin
Abdurrahman b. Ebi Bekr Suytıti , el-İsra ' ve'l -Mi'riic, tah. Muhammed
Abdülhakim Katli, Daru'l-Hadis, Kahire 1 989, 60-62: Abdülaziz es-Se'ali­
bi. Mu'cizetu Muhammed Resülillah. Daru'l-Garbi'l- İslami, Beyrut 1 98 6 ,
1 1 4 ; Celal Kırc a . "Geleneksel ve Çağdaş İslam Yorumunun Temel Prob ­
lemleri " . il. Din Şuras ı; Tebl iğ ve Müzakereler (23- 2 7 Kas ım 1 998). An kara
2003, 1, 222 .
1 24 Taberi. Cdmi 'ıı 'l-Beydn, XXI I I , 678.
Beş Vakit Namaz 49

Kur'an-ı Kerim'de ·gece namazına' özel bir vurgu vardır.


Dikkat edilirse müşriklerin ileri geri konuşmalarına karşı,
Resülüllah'ı teselli kabilinden nazil olan ayetlerde gece veya
gecenin bir bölümünde ibadet etmesi öğütlenir. 1 25 Yine birçok
ayette gece ibadetinin övüldüğü ve müminlerin özendirildiği­
ni görüyoruz. Nitekim Secde, 12 6 Enbiya, 1 27 Furkan, 1 2 8 Zümer, 1 2 9
Zariyat. 1 3 0 ve Aı-i İmran13 1 sürelerinde gece ibadetine vurgu
vardır. Hatta Kitap ehli arasında samimi olan ve geceleri sec­
deye kapanıp ibadet edenlere işaret edilir. 132 Bazı ayetlerde
ise doğrudan Resülüllah'a hitap yer alır ve gece ibadet etmesi
uyarısında bulunulur. 1 33
Hz. Peygamberin geceleri uzun uzun namaz kıldığına dair
bir çok rivayet nakledilmiştir. Bu namaza Medine döneminde
de devam etmiştir. Ö zellikle Hz. Aişe isnadlı rivayetlerde bir­
takım detaylardan bahsedilir. Ö rneğin Resülüllah'ın gece na­
mazını nasıl kıldığına dair soru sorulması üzerine şu karşılığı
verdiği söylenir: "Resülüllah yatsı namazını kılar, sonra bizi
uyandıracak şekilde sesini yükselterek ayakta iki rekat daha
kılardı. Sonra duyabileceğimiz şekilde dua eder ve ardından
selam verirdi. " 1 34
Bir başka rivayette ise, Hz. Aişe'nin Resülüllah'a namaz
kılması için bir hasır yaptığı , hatta zaman zaman Mescid'e gö­
türüp üzerinde ibadet ettiği, bunu duyan ashabın da onunla
birlikte namaz kılmak için toplandıkları, ancak farz kılınaca -
ğı endişesiyle bu uygulamadan vazgeçtiği anlatılır. 135 Teravih
namazı olarak zikredilen bu olay, Ramazan Ayı'nda yaşan­
mıştır. Malum olduğu üzere Resülüllah Ramazan Aylarında
1 25 Kaf 50/39. 40.
1 26 Secde 3 2 / 1 6- 1 7 .
127 Enbiya 2 1 /20.
128 Furkan 2 5 / 64 .
1 29 Zümer 39/9.
1 30 zartyat 5 1 / 1 5- 1 8 .
131 Al-i İmran 3 / 1 7 .
1 32 Al-i İmran 3 / 1 1 3 .
1 33 İsra 1 7 / 79 ; Taha 20/ 1 30; İnsan 76/25; KM 50/40; Müzzemmil 73/ 1 - 7 .
2 0 ; lür 52/49.
1 34 İbn Hanbel . Vl , 236.
1 3 5 Taberi, Cdmi 'u'l-Beydn. XXIII. 678.
50 Hz. Peygamber ve Namaz

Mescid'de itikafa çekilir ve ibadet ederdi . Geceleri ibadet et­


tiğini gören ashabı da yaklaşık iki-üç akşam ona eşlik etmiş,
ancak cemaat giderek artınca Resıllüllah bu uygulamadan
vazgeçmiştir. Ramazan Ayı başlangıcında, üç gece ashabıy­
la ibadet ettiği, dördüncü gece daha fazla insan toplandığını
görmesi üzerine mescide girmediği rivayet edilir. Hatta iddia­
ya göre Resülüllah öfkeli bir şekilde ashabını dağıtmış ve şu
nasihatte bulunmuştur: "Ey insanlar, gücünüz yettiği ibadet­
leri yapın . Siz ibadet yapmaktan bıkmazsanız Allah da sevap­
tan bıkmaz. Ancak amellerin en hayırlısı devamlı olanıdır. " 1 3 6
Müzemmil süresinin nüzul dönemi ve bu surede yer alan
gece namazı ile ilgili hususların yanı sıra, rivayetlerdeki ha­
berlere bakılırsa, şu çok açık ki gece kılınan namaz, 'beş vakit
namaz' emrinden farklıdır. Resülüllah bunu fazladan kılıyor­
du. Müminler de Resülüllah'la birlikte bu namazı kılmış , fa­
kat daha sonra bu namazın sadece Resıllüllah'a özgü olduğu
açıklaması yapılmış ve müminler muaf tutulmuştur. Böyle­
ce 'gece namazı' sadece Allah Resıllü'ne özgü namaz statüsü
kazanmıştır. Resıllüllah risalet hayatı boyunca bu namaza
devam etmiştir. Sadece ara sıra gece kalkmadığından bah­
sedilir. Bazı geceleri Resıllüllah'ın uzun uzun ibadet edip sa­
bahladığı ve sabah vakti girince Mescid'e geçip ashaba sabah
namazı kıldırdığı konusunda haberler nakledilmiştir.
Ayette ve rivayetlerde sözü edilen 'gece namazı', Anado­
lu İslam kültüründe yatsı namazının akabinde kılınan Vitir
namazı olarak bilinir. Hanefi fıkhına göre Vitir namazı, vacip
ibadetlerden birisidir. Vacip , genellikle sünnetle farz arasında
bir yükümlülük olarak tarif edilir. Diğer bir deyişle farz olma­
dığı gibi sünnet de olmayan , fakat farza yakın bir yükümlülük
olarak tanımlanır. Oysa ayette de belirtildiği üzere bu nama­
zın doğrudan Resülüllah'a özgü bir ibadet olduğu hususu son
derece açıktır. Haddizatında yukarıda da işaret edildiği üzere ,
'sünnet namazı' diye bir namaz yoktur. Bu itibarla adeta farz
hükmünde (vacip) bir ibadet olarak nitelemek doğru değildir.
Kılmak isteyen nafile statüsünde bu namazı kılabilir. Hatta
1 36 Taberi. Cdmi 'u'!-Beydn, XXIII . 678.
Beş Vakit Namaz 51

yatsı namazının peşinde değil, Resülüllah'ın uygulamasına


uyarak gece kalkıp kılınması daha yerindedir. Ülkemizdeki
dindarlar hem bu namazı yatsı namazının peşinden kılarak
adeta onun bir devamı gibi görürken, hem de farz gibi telakki
ederek vahyin ve Resülüllah'ın uygulamasına aykırı davran­
maktadırlar. Oysa ne farz ne de vacip olarak nitelenebilecek
bir namazdır. Şayet kılınacaksa, tıpkı Resülüllah'ın yaptığı
gibi geceleri kılınması sünnete uygun olanıdır.
Vetr veya aynı kökten olan vitr kelimesi, bir, üç veya beş
gibi tek sayı anlamına gelir. 137 Vitir, gece namazlarının so­
nuncusu olarak nitelenir 1 3 8 ve bir rekattan on bir rekata ka­
dar tek rekatlı kılınan namaz olarak tanımlanır. 139
Vitir namazı, genel kabule göre üç rekat olarak kılınır.
Tek rekatlı olarak daha fazla kılınmasında bir beis yoktur.
Resülüllah bu namazın üçüncü (son) rekatında kunut (dua)
okuduğu için , kunut duaları okunur. Hemen hatırlatalım ki,
"kunut" kelimesi dua anlamına gelen fıkhi bir terimdir. Bir­
çok ayette 140 geçen kunut terimi , "itaat etmek, ayakta durmak
ve ibadet etmek" gibi anlamlara gelir.
Gece namazları dahil Resülüllah'ın birçok namazda kunut
yaptığına dair rivayetler vardır. Kunut olarak okuduğu dua
ve bu duayı yapmasının sebebine bakılırsa, daha çok bir şer­
den kurtulma veya bazı kişilerin lehinde dua etme ya da kul­
luk bilincini yerine getirme şeklinde özetlenebilecek saiklerle
okuduğunu anlıyonız.
Her ne kadar 'kunut dualarını' okumak yaygınlık kazan­
mışsa da 'kunut duaları' olarak standart bir metin olmadığını
hatırlatalım . Birçok farklı muhtevada 'kunut duası' örnekleri
nakledilmiştir. Ebü Said el-Hudri gece namazında Resülül­
lah'ın "Sübhaneke" duasını okuduğunu nakleder. Hatırlana­
cağı üzere bu dua, vakit namazlarına başlarken okuduğumuz

1 37 Sami Erdem , "Vitir Namazı " , DİA. 43/ 1 1 1 .


1 38 Buhaıi, "Vitir" , 4 .
1 39 Buhaıi, "Vitir" , 1 .
1 40 Bakara 2 / 1 1 6 , 238: Al-i İmran 3 / 1 7 . 43; Nisa 4 / 3 4 ; Nah! 1 6 / 1 20 ; Rüm
30/26; Ahzab 33/3 1 . 3 5 ; Zümer 39/9; Tahrim 66/ 5 , 1 2 .
52 Hz. Peygamber ve Namaz

duadır. Zira birçok rivayette tekbir aldıktan sonra, Resiilül­


lah'ın bu duayı veya başka duaları okuduğundan bahsedilir.
Keza kunut duası olarak da okuduğu ve müteakiben üç kere
"Ll. ilahe illallah" , üç kere "Eüzü billahi mine'ş-şeytani'r-ra­
cim min hemzihi ve nefhıhi" , üç kere de "Allahü ekber" şek­
linde dua ederdi. 1 4 1
Hz. Hasan'a, 'gece (vitir) kunutunda n e okuyayım?' diye
soru sorulunca, Resülüllah'ın şu duayı okuduğunu söyle­
miştir:
Ey Allah'ım , hidayete erdirdiklerin içerisine beni de kat. Afiyet
verdiklerin arasında bana da afiyet ver. Gözettiklerinin arasında
beni de gözet. Verdiğin nimetleri benim için bereketli kıl . Hükmet­
tiklerinin şerrinden beni koru . Şüphesiz sen hükmedensin. Senin
takdirine karşı gelinmez. Senin nzanı kazanan kişi alçalmaz ve
senin düşman olduğun ise şeref bulamaz. Rabbimiz, senin haynn
pek çoktur ve sen sana layık olmayan şeylerden münezzehsin . 1 4 2

Rivayetin sonunda Hz. Hasan'ın bu duayı vitir namazında


okuduğu kaydı eklenmiştir. Hasan'ın babası Hz. Ali'nin ise
daha kısa bir 'kunut' okuduğu söylenir ve rivayetin bir bölü­
münde şu duayı yaptığı nakledilir:
Allah'ım senin gazabından nzana, cezandan affına, senden sana
sığınınm . Sen kendini nasıl övmüşsen, senin isimlerini saymam
övgülerin en güzelidir. 143

Değişik 'kunut duası' örnekleri daha bulunmakla birlikte,


Hanefi fıkhına göre Hz. Ö mer'e dayandırılan bir haberle ilintili
olarak "Allahümme inna neste'inüke . . . " ve "Allahümme iyya­
ke na'büdü . . . " şeklinde başlayan duaların okunması görüşü
benimsenmiş ve yaygınlık kazanmıştır. 1 44
Günümüzde Müslümanlar vitir namazlarının son rekatla­
rında bu duaları okurlar. Ancak hemen belirtelim ki, bunlar
standart dua değildir. Müminler istedikleri veya içlerinden
geldikleri şekilde dua edebilirler. Haddizatında Arapça olarak

141 İbn Hanbel. III . 5 1


1 42 Ebu Davud, "Tefıiu' Ebvabi'l-Vitr" , 5 : Tirmizi, "Vitr" , 1 0 .
1 43 Ebu Davud. 'Tefriu' Ebvabi'l-Vitr" , 5 .
1 44 Muhsin Koçak, "Kunut'' , DİA, XVI . 380.
Beş Vakit Namaz 53

ne okuduğunu bilmemektense, bilinçli olarak bireyin içinden


geldiği gibi kendi dilinde dua etmesinin daha yerinde olacağı­
nı düşünmekteyim.
Resülüllah kunut duası veya dualarını sadece gece nama­
zında okumamıştır. Ö ğle, ikindi ve akşam namazlarında da
'kunut duası' okuduğundan bahsedilir. 14 5 Keza Hz. Ömer'in
teravih namazları için imam tayin ettiği Ubey b. Ka'b'ın da bu
namaz içinde 'kunut duası' yaptırdığı rivayet edilir. 1 46
Resülüllah'ın , sabah veya akşam namazlarında rükudan
sonra secdeye gitmeyip 'kunut duası' okuduğuna dair değişik
rivayetler de bulunmaktadır. 1 47 Enes b. Malik isnadlı bir riva­
yette, "Resülüllah namazında 'kunut' okudu mu?" sorusuna
cevap verilirken, "Birkaç namazında okudu . " açıklaması yer
almaktadır. 1 48 Kimi rivayetlerde ise rükudan önce veya sonra
da kunut okunduğundan bahsedilmiştir. 149 Hanefi ve Mali­
ki fıkhına göre kunut rükudan önce, Şafii ve Malikilere göre
ise rükudan sonra okunması gerekir. Bir rivayette ise kunut
için uzun kıyamın daha faziletli olduğundan bahsedilmiştir. 1 50
Kunut'ta iken Resülüllah'ın "Sübhane'l-melikü'l-kuddüs" de­
diği de söylenir. 1 5 1
Resülüllah'ın 'kunut duasını' rükudan önce mi sonra mı
okuduğunun sorulması üzerine, Enes b. Malik'in 'rükudan
önce' cevabını. verdiği, bazılarının rükudan sonra da okuna­
bileceğini söyledikleri ve bu açıklamaya itiraz ettikleri , bunun
üzerine Enes'in , "Onlar doğruyu söylemiyor. Resülüllah sade­
ce bir ay ashabından bazı kimseleri öldüren kişilere rükudan
sonra beddua ederek 'kunut duası' okumuştur. Bu öldürü­
lenlere de kurra (hafızlar) denirdi. " şeklinde açıklama yaptığı
nakledilir. 1 52 Yine Enes b. Malik isnadlı bir başka rivayette,

1 45 Ebü Davud. ''Tefriu' Ebvabi'l-Vitr" , 1 0 .


1 46 Ebü Davud , ''Tefriu' Ebvabi'l-Vitr" , 5 .
1 47 İbn Hanbel, N, 285.
1 48 Mü slim , "Mesiicid ve Mevziu's-Saliit." , 298.
1 49 İbn Miice, "İkametu's- Salevat" , 1 20 .
1 50 İbn Hanbel . i l i , 3 1 4 ; İ b n Mace, "İkiimetu ' s - Salevat "' , 200 .
151 Nesiii , "Kıyiimu'l-Leyl ve Tatavvuu'n- Nehar" . 3 7 .
1 52 İbn Hanbel . I I I . 1 67 .
54 Hz. Peygamber ve Namaz

vefat edene kadar Resülüllah'ın saban namazlarında 'kunut


duası' okuduğu haberi nakledilmiştir. 153
Rivayette sözü edilen öldürülenlerden kasıt, Bir-i Maune
olayında Müslümanların suikasta uğramalarıdır. 1 54 Anlatıla­
na göre yaklaşık 70 kadar ashabın suikastla katledilmiş , bu
haber üzerine Resülüllah'ın bir ay boyunca sabah veya yatsı
namazlarında kunut okuyup beddua etmiştir. 1 55 Bi'r-i Maune
olayında öldürülenler için Resülüllah'ın yaklaşık bir ay kadar
yas tutup faillere beddua ettiği haberleri , onun üzüntüsünün
tezahürü olarak değerlendirilebilir. Hatta kimi iddialara göre
bu hadiseye işaret eden ayet nazil olmuş ve Resülüllah teselli
edilmiştir. 156 İ lgili ayet şöyledir:
O müşrikler hakkında senin yapacağın bir şey yok. Allah dilerse
onlann tövbesini kabul eder dilerse azap eder. Çünkü onlar haliha­
zırda zalim/ kafir olmayı tercih etmişlerdir. 1 57

Mezkür ayetin bağlamı Uhud Savaşı'yla ilgilidir. Muhte­


melen benzer muhtevadaki ayetlerle kanştınlma ihtimali söz
konusudur.
Rivayetlerde yer alan bilgilere bakılırsa, Resülüllah bazen
namazlarında isim sayarak dua veya beddua ederdi. Ebü Hu­
reyre isnadlı bir rivayette "Resülüllah birilerine beddua etmek
ya da dua etmek istediğinde rüküdan sonra kunut okurdu . "
açıklaması yapılmış ve devamında haklarında dua ettiği (ku­
nut okuduğu) bazı sahabe isimleri zikredilmiştir. 158
Namazlarda bireysel tercih bağlamında dua-beddua yap­
ma geleneği daha sonraki süreçte de sürdürülmüştür. Ö zel­
likle yaşanan siyasi kargaşa veya olaylarla da alakalı olarak
bu uygulamanın yaygınlık kazandığı anlaşılmaktadır. İ ddia­
ya göre Ebü Malik el-Eşcai, babasına Resülüllah , Ebü Be-
_ kir, Ö mer, Osman ve Küfe'de de Ali'nin arkasında beş seneye

1 53 İbn Hanbel, l l l , 1 62 .
..
1 54 Buhari. "Cihad .. . 9 . "Megazi . 2 9 .
1 55 Ebü Davu d , ''Tefıiu' Ebvabi'l-Vitr" . 1 0 .
1 56 İbn Hanbel, I I . 2 5 5 .
1 5 7 Al - i İmran 3 / 1 28 .
1 58 İbn Hanbel . i l . 2 5 5 . l l l . 472.
Beş Vakit Namaz 55

yakın namaz kıldığını hatırlatmış ve 'onlar zamanında na­


mazlarda kunut okunur muydu?' diye sormuş, bu soruya ba­
basının şu karşılığı verdiği nakledilmiştir: "Ey oğul! Musibet
hariç , şimdi olduğu gibi sürekli okuma geleneği yoktu . Bu ,
sonradan ortaya çıkan bir bidattir. " 1 59 Görüldüğü kadarıyla
'kunut duası' veya bu isim altında yapılan dualar daha çok,
içinde bulunulan koşullarla alakalı olarak yapılan dua veya
temennilerden ibaretti.
Namaz Vakitleri

Beş vakit namazın farz kılınma zamanı, formu, vakitleri


ve rekat sayısı gibi konular, sürekli sorulan sorulardandır.
Namaz vakitleri konusundaki tartışmanın başat nedeni, her
vaktin net olarak ayetlerde belirtilmemiş olmasıdır. Kimi yo­
rumlarda günde beş vakit olarak kılınan namazın tevatüren
(Müslümanların çoğunluğu tarafından kesintisiz bir şekilde)
bu güne kadar geldiği, hatta ayetlerde de bu hususun yer
aldığı söylenir. Buna mukabil kimi yorumlarda ise yine na­
mazla ilgili ayetler referans verilerek Kur'an'da beş değil üç
vakit namazdan söz edildiği iddiası dillendirilir. Bu iddianın
en önemli referansı, Resülüllah'ın öğle ile ikindiyi, akşam ile
de yatsı namazlarını birleştirerek kıldığına dair haberlerdir.
Kur'an bütün namazların isimlerini tek tek saymaz. Sadece
es-saliitu'l:fecr160 (sabah namazı) , es-saliitu'l-vustii16 1 (orta na­
maz) ve es-saliitu'l- ış ii1 6 2 (akşam namazı) olmak üzere üç na­
maz adı geçer. Sabah namazı, günün doğmasına yakın zaman­
da kılınan namaz, akşam namazı ise günün batışını müteakip
kılınan namazdır. 'Orta namaz' konusu ise tartışmalıdır. Gün
ortasında kılınan namaz olarak yorumlandığı gibi, beş ayn
namazın ortası olarak da zikredilmiş. Hatta Resülüllah'ın ba­
zen öğle ile ikindiyi birleştirerek bazen de ayn ayn kıldığından
hareketle, her iki namazın gün ortasında kılındığı yorumları
yapılmıştır. Rivayetlerin ekseriyetinde ise, bu namazın ikindi

1 59 İbn Han bel. I I I . 4 7 2 ; Tirmizi , "Salat" , 1 78.


1 60 Nur 4/58.
161 Bakara 2/238.
1 62 Nur 4/58.
56 Hz. Peygamber ve Namaz

namazı olduğundan bahsedilmiştir. Tartışmalı olduğu için es­


saldtu'l-vustci'yı ayn başlık altında incelemenin uygun olacağı­
nı düşündüğümüzden , burada daha fazla detaya girmeyeceğiz.
Erken döneme ait rivayetlerde beş vakit namaz farz kı­
lınmadan önce, Resülüllah'ın sabah akşam günde iki vakit
namaz kıldığı söylenir. Taha163 ve Mü'min 1 64 sürelerindeki
ayetler bu görüşün referansı olarak gösterilir. Sabah akşam
vakitlerindeki ikişer rekattan hariç aynca bi'setin erken döne­
minde Resülüllah 'gece namazı' kılmaya başlamıştır.
Nüzul dönemi dikkate alındığı zaman, ilk kez namaz vakit­
lerinin Hüd süresinde zikredildiğini söyleyebiliriz. İlgili ayette
şu açıklamalar yer almaktadır:
�� ..:;.ı �I �� ..:;.ıUI :.ıı �\ � Wjj l�\ J> ��\ �1!)
, (r.fl.ilJ ı.S? �
Gündüzün iki tarafı ile gecenin zülejlerinde namaz kıl. Şüphesiz
iyilikler (hasenat) kötülükleri yok eder. Bütün bunlar bir öğüttür.
Fakat bunu öğüde kulak verenler anlar. 1 65

İlk bakışta ayette üç vakit namazdan bahsedildiği yorumu


yapılabilir. Ancak detaylar dikkate alındığında, bunun böyle
olmadığı anlaşılır. Ö rneğin ayette geçen tarafeyi'n-nehcir (J j1
;�I) kavramıyla gecenin iki tarafı olarak gündüz vaktine i şa­
ret edilmektedir. Diğer bir deyişle gün içindeki iki vakitten
söz edilmektedir. Buna göre mezkür iki vaktin öğlen ve ikindi
namazları olduğunu söyleyebiliriz. Ü stelik bu vakitler hari­
cinde Resülüllah'ın gündüzleri sürekli olarak namaz kıldığı
bir başka vakitten söz edilmez. Her ne kadar kimi rivayetlerde
zaman zaman Resülüllah'ın kuşluk vaktinde namaz kıldığın­
dan bahsedilse 1 66 de bunun farz namazlar kategorisinde ol­
madığını gözden kaçırmamak gerekir.
Ayette öğle ve ikindi namazları net bir şekilde ifade edil­
memesine rağmen Hz. Peygamber'in uygulamasına bakıldı-

1 63 Taha 201 1 30
1 64 Mü"min 40/55.
165 Hud 1 1 / 1 1 4 .
ı66 Ebu Davud. "Salat" . 9 ı .
Beş Vakit Namaz 57

ğında gün içinde öğle ve ikindi namazlarını kıldığını göz ardı


etmemek gerekir. Üstelik değişik ayetlerde hem öğle namazı
hem de ikindi namazlarının vakitleri net olarak belirtilmiştir.
Zaman zaman öğle ve ikindi namazlarını Resulüllah'ın birleş­
tirerek kılması, muhtemelen ikindi namazının zaman dilimi
konusunda kısmen kapalılığı beraberinde getirmiş olmalı.
Ayette geçen zülef (�j) kelimesi, zülferıin (ü.lj) çoğuld ur
ve yakınlık anlamındadır. Gecenin zülefleri' açıklaması. gece
vaktinde ikiden fazla namazı ifade etmektedir. Zira Arapça
gramer yapısına göre zülef kavramı ikiden fazlayı ifade eder.
Çoğul anlamıyla birlikte düşününce , gecenin züleflerindeki
üç vaktin sabah, akşam ve yatsı namazlan olduğunu söyleye­
biliriz. Şayet iki vakit kast edilmiş olsaydı, tıpkı tarafeyn ke­
limesinde gibi zülef kelimesinin de iki vakti kast eden formu
kullanılırdı. Dolayısıyla mezkur ifadeden ikiden fazla vaktin
kast edildiğini çıkarabilmek mümkündür. Tıpkı ikindi na­
mazının vakti net olarak belirtilmediği gibi, yatsı namazının
vakti de tam olarak net değildir. Muhtemelen bu belirsizlik
nedeniyle Resulüllah bu iki namazı zaman zaman cem etmiş­
tir. Ancak genel uygulamasında da görüleceği üzere, ikindi ve
yatsı vakitlerinde namaz kıldığı hususu çok açıktır.
Ayetteki gündüzün iki tarafı açıklamasının sabah ve ak­
şam namazlan olduğu , bunun yanı sıra güneş batmadan
·
önceki kısım (taraf) , esas alınırsa anlamın öğle ve ikindiye ,
güneş battıktan sonraki taraf olarak anlamlandınlırsa bunun
akşam ve yatsı namazları olduğuna dair yorumlar yapılmıştır.
Keza zülef kelimesinin gecenin gündüze yakın olan ilk saat­
lerine işaret ettiğine dair yorumlar da bulunmaktadır. Hatta
bu saatlerde kılınması emredilen namazın yatsı namazı oldu­
ğu görüşü benimsenmiştir. Arıcak bizim tercihimiz zülef keli­
mesinin gece içindeki üç vakit olarak sabah, akşam ve yatsı
namazı olduğu, tarafeyi'n-nehdr kavramıyla da öğle ve ikindi
namazlarının kast edildiği yönündedir.
Mezkur ayetteki vakitleri daha net bir şekilde izah eden
değişik ayetler de bulunmaktadır. Örneğin yine Mekki olan
Rum süresinde şu açıklamalar yer almaktadır:
58 Hz. Peygamber ve Namaz

! ;) ! " '�\ <.)� �)


� j.?';" J >-""' j.?';"
(�
<.)
> o .. .. > o

( 0J �İ.:.! j.?';"
· ·

J . , J- J'fJ·\İı J- ..;..,' lJ'L�I .ş,. Llı 4J J' )


: - l!..:S. ·

Akşama eri.ştiğinizde ve sabah kalktığınızda (namazla) Allah'ı tes­


bih edin ve onu yüceltin. Göklerde ve yerdeki bütün övgüler ona
mahsustur. O halde öğle ve ikindi vakitlerinde de onu tesbih edin
ve yüceltin. 1 67

Görüldüğü üzere namazın kılınacağı akşam, sabah, öğle


ve ikindi vakitleri açıkça ifade edilmiştir. Burada zikredilme­
yen yatsı vakti ise , Taha süresinde açıkça belirtilmiştir. Mez­
kur sürede müşriklerin sataşmalarına karşılık Resü.lüllah'a
sabır tavsiye edilmiştir. Müteakiben " Güneşin doğuşu ve ba­
tışından önce namazlarda Rabbini överek yücelt!" emri yer al­
mıştır. Keza gecenin bir kısmında ve gündüzün iki yakasında
namaz kılarak Rabb'inin şanını yüceltmesine işaret edilmiş
ve bu şekilde onun nzasını kazanacağına vurgu yapılmıştır.
İlgili ayette şu açıklamalar yer almaktadır:

�j �J;. J:_;j � ı � y.; �; _J.� C:rj _0 )f L; � P�2


(._ri>; ..:lli.l �� \ Jl)>lj � cf.Di .L; \
Müşriklerin sataşmalanna şimdilik sabret. Güneşin doğuşundan
ve batmasından önce (namazda) Rabbini överek yücelt. Gecenin
bir kısmında ve gündüzün iki yakasında (namazla) Rabbinin şanı­
nın yücelt ki, onun nzasma eresin. 1 68

Ayette geçen 'güneşin doğuşundan' (�\ j;il ifadesi­ �


j
nin sabah namazına, 'batmasından önce' (�J� ) ifadesinin
ikindi namazına, ·gecenin bir kısmında' � j ) ifadesini_n (JJl ı -. t:T
akşam ve yatsı namazlanna, 'gündüzün iki yakasında' (Jı),1
j
.;�I) ifadesi ile öğle ve ikindi namazlanna işaret olarak yo­
rumlanabilir. Dolayısıyla mezkur ayetlerde bütün vakitlerin
net olarak belirtildiğini söyleyebiliriz.
Yukanda referans verilen ayetler dikkate alındığında, beş
vakit namazın her birisinin Kur'an'da yer aldığı hususu tar­
tışmasızdır. Haddizatında namaz yükümlülüğünden bahse-

1 6 7 Rum 30/ 1 7- 1 8 .
1 68 Taha 20; 1 30.
Beş Vakit Namaz 59

derken " . . . Namaz belirli vakitlerde müminlerefarz kılınmıştır. " 1 69


açıklaması yapılır. Ayette geçen kitaben mevkuten/ belirli
vakitler ifadesi, yukarıda zikredilen namaz vakitleri ile ilgili
açıklamadır.
Taha süresindeki mesaja benzer açıklamalar Kfil süresin­
de de geçmektedir. Bura da müşriklerin Resülüllah'a yönelik
tahkir ve tazyif edici söylemlerine karşılık olarak teselli mesajı
yer almaktadır. Müteakiben Güneş doğmadan ve batmadan
önce namazlarda Rabb'ini överek yüceltmesine vurgu yapıl­
mıştır:
( '7_,_;jı J;_;j �I ç)1 J;_; �) � &-' :J)� LO _fa _:.;P � >
!_ ı ıı - ı.:;�t :..>..:...:J ı.iıı
(.)' y.<-' - : ->
J . -' : q::-- ıf -'
İnkdrcılann sözlerine sabret. Güneş doğmadan ve batmadan önce
Rabb'ini tesbih et ve yücelt. Gecenin bir bölümünde ve her secde­
nin ardından onu yücelt. 1 10

Güneş doğmadan önce (�I ulb


j;.il sabah namazıı:ıın
_
kılındığına göre burada sabah namazı, batmadan önce (j.;i j
':"-'jjı) ifadesi ile de ikindi namazının kast edildiği hususu çok
açıktır. Müteakiben 'gecenin bir bölümü' ile de yatsı nama­
zı ve Resülüllah'a özgü olan 'gece namazına' işaret edildiğini
söyleyebiliriz. 1 7 1
Ayetlerde .özellikle secdeye vurgu yapılması, bir başka
önemli detaydır. Dikkat edilirse Alak süresinde de " vescüd
vekterib/Secde et ve böylece Rabbine yaklaş!" 1 7 2 emri yer alır.
Bu açıklama secdenin ne derece önemli olduğunu ortaya koy­
maktadır. Resülüllah'a isnat edilen birçok rivayette secde anı ,
kulun Allah'a e n yakın olduğu zaman dilimi olarak nitelen­
miştir.
Namaz vakitlerinin zaman dilimi hakkında açıklamanın
yer aldığı bir başka ayet isra süresinde yer almakta ve şöy­
ledir:
1 69 Nisa 4 / 1 03 .
1 70 Kaf 50/ 3 9 .
171 Kaf 50/40.
1 72 Alak 96/ 1 9 .
60 Hz. Peygamber oe Namaz

.:.,l5 _;....J ı .:.,tj 01 µı .:.ıt jj j:!Jı ..;...:l )1 �1 !.1).'.J ��\ �\)


. - · - . - (\;�
Güneşin zevalinden gece kar-anlığı bru; ıncaya kadar (belli vakitler­
de) namaz kıl. Özellikle de sabah namazım. Çü nkü sabah namazı.
kalpte jerahlık vesilesidir. ı 73

Ayette geçen ' dülılkü'ş-şemsf kavramları öğle ve ikindiye ,


' il.d ğasaki'l-leylf terkibi akşam ve yatsı namazına, ' kur'dne 'l­
fecr kavramı ise sabah namazına işaret olarak yorumlanır.
Mezkur ayet Mekke döneminde namaz vakitlerine işaret eden
son ayet niteliğindedir. Bu ayetle birlikte Resülüllah nama­
zı günün beş vaktine yaymıştır. Hatta bu husus İbn İshak
( 1 5 1 / 768) , 1 74 Rebi' b. Habib ( 1 80/ 796) 1 75 ve Abdurrezzak
(2 1 1 /826) 176 gibi erken dönem kaynaklarda, beş vakit narrıa­
zın isra gecesinde farz kılındığı şeklinde yansıtılmıştır.
Mezkur ayetteki salat kelimesine 'destek' anlamı verilince,
mana tamamen farklılaşmakta ve şöyle bir muhteva ortaya
çıkmakta:
Güneşin doğu.şundan batışına (sabahtan akşama) kadar tebl.ifj fa­
aliyetlerine devam et. Özellikle sabah vakt i daha önemli. Çünkü
sabah yapacağın tebliğe daha.fazla kişi şahit olur. 1 77

Bu mananın Arap sosyal hayatıyla yakın ilişkisinden söz


edilebilir. Ö rneğin geleneğe göre Araplar sabah ve akşam ol­
mak üzere Kabe avlusunda toplanıp ibadet ederl erdi. Resu­
lüllah da onlara tebliğde bulunurdu. Muhtemelen Resülül­
lah'ın gayretine yönelik olarak insanların toplandığı vakitler­
de (sabah-akşam) , yani güneşin doğuşundan batışına kadar
tebliğ faaliyetlerinde bulunmaya yönelik bir mesaj söz konu-

ı 73 İsra 1 7 /7 8 .
ı 74 İbn İshak, 277.
1 75 Rebi' b . Habib , 1 , 8 3 , 90; ibadet tarihiyle ilgili yapılan bir çalışmada da
beş vakit namazın hicretten bir buçuk yıl öncesinde fam kıldığı tespitinde
bulunulmuş ve mi'rdcda farz kılındığına ilişkin genel bir kabu lün oldu­
ğundan söz edilmiştir (Bk. Mehmet Soysaldı. Kur'an ve Sünnet Işığında
İbadet Tarihi. Ankara 1 99 7 . 4 5) . Halbuki beş vakit namaz isra hadisesi
sırasında farz kılın mıştır.
1 76 Abdurrezzak. Musarınej, 1 , 452.
ı 77 İsra ı 7 / 78.
Beş Vakit Namaz 61

su . Özellikle sabah vakitlerinde daha fazla insanın tebliğe


şahitlik edeceğine dikkat çekilmesi bunu destekler nitelikte .
Bütün bunlarla birlikte salat kelimesinin ekim fiiliyle biriikte
kullanıldığı zaman , genellikle namaz kılmayı ifade ettiğini göz
ardı etmemek gerekir. Aslında mezkur ayet nazil olana kadar
namaz vakitlerine dair esaslar zaten belirlenmiştir. Tekrar
bir vakte vurgu yapılması fazla anlamlı gözükmemekte. Do­
layısıyla mezkur ayete namazla ilgili mana vermek yerine, az
önce işaret edilen muhtevada mana vermek mümkün gözü­
kebilir. Bununla birlikte müteakip ayette gece namazının sırf
Resülüllah'a özgü olduğuna yönelik mesaj da dikkate alınır­
sa, burada namazdan söz edildiğini söyleyebiliriz.
Yasin süresinin 4 0 . ayetinde gündüzün önce geldiği ve
gecenin onu takip ettiğine vurgu yapılır. 1 7 8 Bu detay dikkate
alındığı zaman, ilk namazın sabah değil, öğlen namazı oldu­
ğunu söyleyebiliriz. Bir başka detay ise "gece karanlığı basın­
caya kadar" (J:lıı
� J !) ifadesidir. Bu ifade gündüz emare­
sinin tamamen kaybold {ı ğunu gösterir. Bu durumda gecenin
gündüze yakın olan zamanı ile gece karanlığının çökmesine
kadar olan zaman dilimi kast edilmiş olur ki, bununla ak­
şam ve yatsı namazlarına işaret edildiğini söyleyebiliriz. Dik­
kat edilirse ayette sabah vakti için kur'an 'el:fecr �\ jı (_;...J ı
o
ifadesi kullanılmıştır. Kur'an, Arapçada "toplama, t planma"
anlamına gelir. Fecrdeki toplanma, güneşten gelen ışınların
toplanması olmalı. 1 79 Namaz vakitleri konusunda bizi aydın­
latacak ve yol gösterecek bir başka ayet, Nur süresinde şöyle
geçmektedir:
Ey iman edenler! Sahip olduğunuz köle ve cariyeleriniz ile ergenlik
çağına gelmiş çocuklannız, şu üç vakitte; sabah namazından önce,
öğlen sıcaktan soyunup döküldüğünüzde ve bir de yatsı namazın­
dan sonra yanınıza girmek için izin istesinler. Bu üç vakit sizin için
mahrem zamanlardır . ı sa . .

1 78 Yasin 36/40.
l 79 Namaz vakitleıi konusuna dair açıklamalarda Abdülaziz Bayındır"ın de­
ğerlendirmeleıinderı yararlanılmıştır. Geniş bilgi için bk. http : / /www . su­
leymaniyevakfi .org
1 80 Nür 24/58.
62 Hz. Peygamber ve Namaz

Ayette geçen zaman dilimleri , aynı zamanda namazların


kılındığı vakitlerdir. Bütün bu ayetler beş vakit namazın za­
man dilimlerinin belli olduğunu, her ne kadar ikindi ve yatsı
namazı vakitlerinin isim olarak zikredilmese de ilgili ayetlerde
ifade edildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Dahası Resülüllah'ın
uygulamasında da her iki namazın yerlerinin sabit olduğu­
nu göz ardı etmemek gerekir. Ö rneğin öğlenden bir müddet
sonra ikindi namazını. güneşin batmasından sonra akşam
namazını, güneşin batışı ve ufuktaki beyazlığın kaybolmasını
müteakip ise yatsı namazını kıldığı bilinmektedir.
Yukarıda belirtildiği üzere Kur'an sadece üç ayn namaz
adı zikrederken, beş vakit namazın vakitleri net olarak belir­
tilmiştir. Kılınan namazlar bu zaman dilimlerine göre isim­
lendirilmiştir. Ö rneğin Cuma namazının kılındığı zaman di­
liminden bahsedilirken, "Ey müminler! Cuma günü namaza
çağnldığınızda, alış-veriş i bırakıp namaz koşun!" emri yer al­
maktadır. 1 8 1 "Alış-verişi bırakıp namaza koşun!" detayı dikka­
te alınırsa, burada kast edilen ibadetin öğlen namazı olduğu
anlaşılır. Zira dönemin şartlan dikkate alınırsa, sabah veya
akşam ya da gece alış-veriş yapılamayacağına göre, bu na­
mazın öğlen vakti kılınan namaz olduğu anlaşılır. Dolayısıyla
Kur'an'da tüm namazların isimleri yer almıyor gibi bir itirazın
yersiz olduğunu, keza beş vakit namaz vakitlerinin de ayetler­
le sabit olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bütün bunlar namazın günlük beş vakit olarak farz kılın­
dığını ve bu yükümlülüğün ayetlerle sabit olduğunu ortaya
koyan verilerdir. Kaldı ki , beş vakit olarak kılındığı hususu
tevatüren de bu güne kadar gelmiş bir realitedir. Bazı riva­
yetlerde Resülüllah'ın ilk önce öğlen , kimi rivayetlerde ise sa­
bah namazını kıldığı söylenir. İlk namazın sabah veya öğlen
kılındığına dair haberler, büyük oranda kuşluk vaktinde kı­
lındığına dair rivayetlerin sabah veya öğlen ile kanştınlmış
olabileceğini akla getirmektedir. Nitekim bu vakitte Arapların
namaz kıldıklarına daha önce işaret edilmiştir.

1 8 1 Cuma 62/9.
Beş Vakit Namaz 63

Namazların vakitleri ayetlerle sabit olduğu halde , Cebra­


il'in iki kez Kabe avlusuna gelip Resülüllah'a namaz kıldırdığı
ve böylece vakitlerin yerlerini öğrettiği gibi , bizce hiçbir inan­
dırıcılığı bulunmayan rivayetler nakledilmiştir. 1 82 Bunların
yanı sıra kimi rivayetlerde kılınan namazların vakitlerine dair
açıklayıcı bilgiler de mevcuttur. Ö rneğin Cuma namazının
güneş zevalden döndükten sonra kılındığına işaret edilir. Bu
husus öğle namazının vakti konusunda da referans olarak
alınabilir. Keza Mekke'ye doğru yola çıktığı zaman Resülül­
lah'ın Zulhuleyfe'de öğle namazını kıldığından bahsedilir. Di­
ğer bir deyişle öğle vaktine kadar yol aldığı ve burada namaz
kıldığına vurgu yapılmıştır. 1 83
En erken döneme ait rivayetlerde bile namazın İ sra olayını
müteakiben beş vakit olarak farz kılındığından bahsedilir. 1 84
Diğer bir deyişle henüz Mekke döneminde beş vakit namazın
farz kılındığı hususu çok açıktır. 18 5 İbn Abbas isnadh iki ayn
rivayette, beş vakit namazın ne zaman farz kılındığına dair
somut haberler vermektedir. Erken dönem muhaddislerinden
Rebi' b. Habib'in ( 1 80/ 769) eserinde yer alan rivayetlerde şu
bilgiler verilmektedir:
Beş vakit namaz hicretten iki sene önce Hz. Peygamber'e farz
kılındı. Hz. Peygamber hicretten on yedi ay sonrasına kadar
Beytü'l-Makdis'e doğru namaz kıldı. Ensar ve Medine halkı , Hz.
Peygamber şehirlerine gelmesinden yaklaşık iki sene öncesine
kadar Beytü'l-Makdis'e doğru namaz kılıyorlardı. Hz. Peygamber
Mekke'deyken (isra olayı sırasında) Beytü'l-Makdis'e götürülene
kadar sekiz sene Kabe'ye yönelerek namaz kılmıştı . Bu olaydan
sonra kıblesine yöneldi. Rebi'ye göre Kabe'ye yöneldi . 1 86

1 82 Tirmizi. "Salat" , ı .
1 83 İ bn Hanbel , I I I . 2 2 9 : aynca b k . Buhaıi, "Salat" , 8 9 , Tirmizi, "Salat"' , ı .
1 84 İbn İ shak , 277: Abdurrezzak, el-MusannE!_f. nşr. Habiburrahman el-
Azami, Beyrut 1 970. ! , 452; Rebi' b . Habib , b . Omer el-Ezdi , el-Cdmi 'u's­
Sahih Müsnedu imam er-Rebi' b. Habib, tah . Muhammed b . İ dıis-Aşur b.
Yusuf. Daru'l-hikme, Beyrut 1 4 1 5 . I . 83, 90: Beyhaki , DeldUu 'n -Nübüvve
li'l-Beyhaki. tah . A Muhammed Osman, 1 . Baskı , Daru'n-nasru't-tıbae ,
Medine 1 969/ 1 389, i l , 1 07 .
1 85 Rebi' b. Habib , I . 8 3 , 9 0 .
1 86 Rebi' b . Habib . 1 . 83.
64 Hz. Peygamber ve Namaz

İ kinci rivayette de benzer bilgiler tekrar edilmiş ve bi'setin


ilk sekiz yılında Hz. Peygamber'in Kabe'ye doğru namaz kıldı­
ğından, müteakiben Kudüs'e yöneldiğinden bahsedilmiştir. 1 8 7
Rivayetlerde yer alan beş vakit namazın hicretten iki sene
önce farz kılındığı detayı ile risaletin ilk sekiz yılında Hz. Pey­
gamber'in Kabe'ye yönelerek namaz kıldığı açıklaması dikka­
te alındığında, Mekke döneminin on yıllık zaman diliminde
Resülüllah ve ona inananların namaz kıldığını anlıyoruz.
Yaklaşık on üç yıllık Mekke dönemi göz önünde bulundurul­
duğunda, demek ki Hz. Peygamber ilk vahyin ardından sı­
nırlı davet dönemini kapsayan yaklaşık iki buçuk üç yıllık
dönemden sonra namaz kılmaya başlamıştır. Naklettiğimiz ri­
vayetlerdeki haberlere dayalı yorumun, tahmin olduğunu ve
mutlak veya kesin bir sonuç ifade etmediğini hatırlatmakta
yarar vardır. Zira başlangıçta belirttiğimiz gibi Mekke dönemi
ile ilgili haberlerde kesin bir tarih vermenin hayli zor olduğu­
nu ve ulaşılan neticenin yaklaşık tarih veya tahminden öteye
geçmeyeceğini özellikle hatırlatmak istiyoruz.
Namaz emri ve günün hangi saatlerinde kılınacağı konusu
bu derece ayetlerde açıkken, isrci olayı ile birlikte zikredilen ve
bu hadisenin akabinde gerçekleştiği iddia edilen mi'rcic anla­
tılarına dair haberler arasında, beş vakit namazın farz kılın­
dığı gibi içi boş iddiaların hiçbir inandırıcılığı yoktur. Namaz
gibi önemli bir ibadeti, muhtevaları hayli problemli olan bu
rivayetlere hasredip, adeta ayetleri yok sayarcasına bir tutum
takınmak, en hafif deyimiyle vahye saygısızlıktır. Ne ki, baş­
ta İlahiyatçı akademisyenler olmak üzere, kendilerini yetkin
gören bir kısım hoca sıfatlı insanlar, hala bu rivayetler üze­
rinden namaz ibadetine dair açıklamalar yapabilmektedirler.
Oysa beş vakit namaz konusunun mi'rac olayı ile uzaktan
yakından alakası yoktur. Ü stelik mi'rac hadisesine dair anla­
tılar, isra olayından sonra değil, önceki döneme ait bir rüya
anlatısı olup , sonraki dönemlerde zenginleştirilen hikayeler­
den başka bir şey değildir.

1 87 Rebi" b . Habib , I . 90.


Beş Vakit Namaz 65

Mi'rac hadisesi öncesinde gerçekleştiği söylenen isra ola­


yı, Mekke döneminin sonlarında vuku bulmuştur. Diğer bir
ifadeyle yaklaşık olarak mi'rac anlatılarının ait olduğu dö­
nemden dört veya beş sene sonradır. Her iki hadise arasında
hiçbir bağlantı olmadığı gibi, isra olayından önce nazil olan
ayetlerde namaz emrinin yer aldığı hususu tartışmasızdır.
Her ne kadar mi'rac anlatılan isrd olayından sonra vuku bul­
muş hadise olarak sunulsa da bu olayın asla isra olayıyla ve
vahiyle bir alakasının olmadığını hatırlatmakta yarar vardır.
Diğer bir deyişle mi'raca dair rivayetlerin tamamı rivayetlere
dayalı kurgudur ve bütünüyle hayalidir. Dolayısıyla namaz
gibi İslam inancının en önemli ibadetini böylesi mesnetsiz ri­
vayetlere kurban etmenin bir Müslümana yakışmadığını ve
bu konudaki yanlışlığın son bulması gerektiği düşünüyoruz.
es-Salatü'l-Vusta

Salat (namaz) ve vusta (orta) kavramlarından oluşan sala­


tü 'l-vusta terkibi 'orta namaz' anlamına gelir. Mezkür kavram
Bakara süresinin 238 . ayetinde geçmekte ve şu mesaj yer al­
maktadır:
(�
: -·t,i ..İl
, ,
İ Y'Y! J ı..s-
' ' ' ' 1 1 ö�I
i... - y , J ..::..ı l
,
il!ı ı..s-
_,
1 � \ .,.-:
bl>)
Namazlara. özellikle de orta namaza devam edin ve namazı tüm
içtenliğinizle Allah için kılın. 1 88

es-Salatü'l-vusta (Salat-ı Vusta) terkibini aynca ele alma­


mızın nedeni , ayete yüklenen anlam veya bu kavramla ilgili
farklı yorumların yapılmış olmasıdır. Birçok rivayette mezkür
kavramın ikindi namazı olduğu söylenir. 1 8 9 Fakat bu konuda
bir ittifak yoktur. Zira sabah, 190 öğle, 191 akşam ve yatsı na­
mazları olabileceğine dair de yorumlar yapılmıştır. 192 Haddi-

1 88 Bakara 2 / 2 3 8 .
1 89 Muvatta, "Salatu'l- Cuma" , 8 ; İ b n Hanbel . I . 1 23 ; B u h iiri , "Davat" , 58:
Ebü Davu d , "Salat" . 5
1 90 Muvatta, "Salatu'l-Cuma" , 8; İbn Hanbel , !, 1 53 ; Müslim, "Mesacid ve
Mevziu's-Salat" , 208: İbn Mace , "Salat" , 6, 1 9 ; Tirmizi, "Salat" , 1 9 , "Tefsi­
ru'l-Kur'an " , 2 .
1 9 1 Muvatta. "Salatu'I-Cuma" , 8 ; İ bn Hanbe l , V , 1 84 ; Darimi, " Mukaddime" .
24; Tirmizi, "Salat", 1 9 ; Beyhaki , Sünenü 'l-Kübra, 1. 604 , 605 .
1 92 Taberi, Cdmi 'u 'l-Beydn, V, 1 87 .
66 Hz. Peygamber ve Namaz

zatında korku namazı, Bayram, Vitir ve Duha (kuşluk) na­


mazı olabileceğine dair de yorumlar bulunmaktadır. 1 93 Kısaca
mezkür terkip hemen bütün namazlarla ilişkilendirilmiştir.
Ö ğle namazı olabileceği görüşü, daha çok zaman dilimiyle
ilişkilendirilerek yapılan yorum niteliğindedir. Güneşin ze­
valde olması gün ortası kabul edilir. Ancak gece-gündüz bir
bütün olarak düşünülürse, bu yorumun mutlak olduğu söy­
lenemez. Keza akşam ile yatsı ve sabah ile öğle namazları dik­
kate alınarak ikindi namazı olabileceğine dair yorumlar yapıl­
mışsa da bu kategorizasyonun göreceli olduğunu belirtelim.
Netice olarak beş ayrı vakitteki namazlardan hangisinin 'orta
namaz' olacağı konusu görecelidir.
Bir rivayete göre gece bir müddet yol aldıktan sonra Resülül­
lah ve beraberindekilerin uyudukları, yorgunluk nedeniyle gü­
neş doğuncaya kadar uyanamadıklan, güneş biraz yükselince
namaz kılıp "İşte bu kıldığımız namaz, salat-ı vusta dır dediği "

nakledilir. 194 Bu rivayete göre es-salô.tu'l-vustô. terkibi, kuşluk


namazı olmalıdır. Bir başka rivayette ise, es-salô.tu'l-vustô.'dan
önce ve sonra iki namaz olduğundan bahsedilmiş, 195 ancak bu
terkibin hangi namaz olduğu açıklaması eksik bırakılmıştır.
Hendek Savaşı sırasında yoğun muhasara devam ederken,
Resülüllah ve müminlerin bazı namazları kılamadığından
bahsedilir. Bir kısım haberlerde kılınmayan bu namazın, 'orta
namaz' olduğu ve bununla da ikindi namazının kast edildiği
söylenir. 196 Hatta Resülüllah'ın müşriklere beddua ettiği ve
"Bizi salat-ı vustadan alıkoydular. " dediği söylenir. 1 97 Yine bu
savaş sırasında müşriklerin baskısı nedeniyle namaz kılmaya
engel olduklarından yakınılırken, 'güneş batana kadar bize
namaz kıldırmadılar' ifadesi kullanılmıştır. 1 98 Güneşin bat-

1 93 Taberi, Cô.mi 'u'l-Beyô.n, V, 202 ; Cevad Ali, İbadet Tarihi, 4 7 .


1 94 Nesfü, "Mevakıt" , 5 5 .
195 E b ü Davud, "Salat", 5 : Taberi, Cô.mi 'u'l-Beyô.n, V . 206.
1 96 İbn Hanbel. ! , 1 26 , 1 34 , 1 36, 1 3 7 , 1 46 , 1 50, 1 52 , 1 56, 302 . 306, 403;
Darimi , "Salat" , 28; Müslim . "Mesacid ve Mevziu's-Salat", 202, 203.
1 97 Buhari . "Cihad", 98, "Meğazi'' , 39; Müslim, "Mesacid", 202; Taberi, Cô.­
mi'u'l-Beyô.n, i l , 755- 760.
198 Buhari, "Megazi", 30, "Cihad " , 98, ''Tefsir (Bakara)" , 42: N esai, "Salat" ,
1 4; Taberi. Cô.mi 'u'l-Beyô.n, V, 1 83 - 1 86.
Beş Vakit Namaz 67

ması detayı dikkate alınırsa , rivayette kast edilenin ikindi na -


mazı olduğu yorumu yapılabilir. 199
Birtakım rivayetlerde ise 'orta namaz' (es-salatu'l-vus­
ta) terkibi ile ikindi namazı ifadeleri ayrı ayrı kullanılmış ve
bu namazların kılınması uyarısı yapılmıştır. Bu rivayetler­
de 'orta namaz' ikindi namazından farklı bir namaz olarak
s unulmuştur. 2 00 Namazlara, es-salatu'l-vusta'ya ve ikindi
namazına dikkat edilmesi uyarısının yapıldığı bu rivayetler­
de, mezkur kavramın Bakara süresinin 238 . ayetiyle alakalı
açıklama olduğuna dikkat çekilmiştir. 201 Yine bir başka riva­
yette 'namazları ve orta namazı koruyun' ifadesinden kastın,
ikindi namazı olduğuna vurgu yapılmıştır. 202 Bunların yanı
sıra es-salatu'l-vus ta'nın doğrudan ikindi namazı olduğu da
söylenir. 203
Kimi rivayetlerde Hz. Hafsa mushafında Bakara süresinin
238. ayetindeki ve's-salati'l-vus ta terkibinden sonra, ikindi
namazına işaret olarak ayrıca "ve salati'l-asri" kavramının
yer aldığı ve bu nedenle mezkur kavramla ikindi namazının
kast edildiği söylenir. 204 Keza Hz. Aişe'ye ait mushafta da aynı
açıklamanın yer aldığı belirtilir. 205 Cevad Ali, Hz. Osman za -
manında Kur'an istinsah edilirken Hz. Hafsa'nın saldt-ı vustô.
yerine es-saliitu'l-as r (yani ikindi namazı) ifadesinin yazılma­
sını önerdiğini söyler. 206 Rivayetlerin ekseriyetinde mezkur
kavramın ikindi namazı olduğu açıklamasının yer alması ve
bu haberlerin Muvatta' gibi en mukaddem kaynaklarda bu­
lunması, es-saldtu'l-vus ta terkibinin ikindi namazı olabilece­
ğini güçlendirmekte , 207 ancak yine de kesin bir hüküm ver­
menin zor olacağı kaydını göz ardı etmemek gerekmektedir.

1 99 Müslim, "Mesacid ve Mevziu's-Salat" , 204.


200 Müslim, "Mesacid ve Mevziu's-Salat" , 205, 206; Nesii.i , "Salat"" , 1 4 .
20 1 Müslim, "Mesacid v e Mevziu's-Salat" , 207.
202 İbn Hanbel, VI, 74; Beyhaki , Sünenü'l-Kübra, ! , 604 .
203 İbn Hanbel. V, 1 2 , 1 4 , 2 2 , 205.
204 Muvatta, "Salatu'l-Cuma " , 8 ; Taberi, Cdmi 'u"l-Beydn. V, 2 1 1 .
205 Taberi, Cdnıi 'u 'l-Beydn, V, 1 73 , 1 74 .
206 Muvatta, "Salatu'l-Cuma", 8 .
207 Muvatta, "Salatu'l-Cuma", 8 ; Ebii Davud, "Salat" . 5 ; Taberi , Cdmi 'u'l­
Beydn, V. 1 79 .
68 Hz. Peygamber ve Namaz

Dikkat edilirse Bakara süresi Medine'de nazil olmuştur.


238. ayette geçen es-salô.tü'l-vustô. terkibiyle ikindi namazı­
nın kast edildiği konusunda neredeyse ittifak vardır. Ancak
mezkür kavramın gerçekte ikindi namazını ifade edip etmedi­
ği tartışmalıdır. Bir taraftan beş vakit namazın isrô. gecesiyle
birlikte farz kılındığını kabul edip , bir taraftan da ikindi na­
mazının vaktinin Medine döneminde ihdas edildiğini varsay­
mak çelişki gibi durmaktadır. Kaldı ki, Mekke döneminde beş
vakit namaz vakitlerinin yerlerinin net olarak belirtildiğine
yukarıda işaret edilmişti. Bu durumda mezkür terkiple şayet
ikindi namazı kast ediliyorsa da "Namazlara ve orta namaza
(es-salatu'l-vusta) dikkat edin!" uyarısı, ikindi namazını tekit
için yapılan açıklama olarak zikredilebilir.
Esasen bu hususu destekleyecek bazı rivayetler bulun­
maktadır. Örneğin kimi müminlerin öğlen uykusuna yattığı
zaman , ikindi namazına gitmekte gevşeklik gösterdikleri söy­
lenir. Bu nedenle ikindi namazı, insanların en çok meşgul
olduğu saat olarak nitelenmiştir.208 İddiaya göre Resülüllah
bir kısım müminlerin cemaate katılmadığını duyduğu zaman,
" İçimden namaza gelmeyenlerin evlerini yakasım geliyor. " 209
şeklinde bir açıklama yapıp serzenişte bulunmuştur.
Ayetteki "Namazlara, özellikle de orta namaza devam
edin "2 ıo vurgusu, bu namazın faziletine işaret olarak yorum­
. . .

lanmış ve bu nedenle mezkür terkibin sabah namazı olabile­


ceği iddiası dillendirilmiştir. 2 ı ı Bu namazın en faziletli namaz
olduğuna dair birçok rivayet bulunmaktadır. 2 ı 2 Ayette geçen
'namazlar' ifadesinin çoğul anlamından hareketle , buradaki

208 Cevad Ali . İbadet Tarih� 49.


209 Taberi , Cdmi 'u'l-Beydn, V, 1 88 , 2 0 7 . Ebü Hureyre isnadlı bir rivayette
namaza gelmeyenler hakkında Resülüllah'ın şöyle söylediği nakledilir:
İ çimden öyle geçiyor ki, birçok odun toplanmasını emredeyim. Odunlar
yığılsın. Sonra namaz için ezan okunmasını emredeyim . Sonra birini
imam olarak görevlendireyim . ben de cemaati bırakıp namaza gelme­
yenlerin evlerine gidip ateşe vereyim ve üzerlerine yıkılsın . " Buhari ,
"Ezan " , 2 9 .
2 1 0 Bakara 2 / 238.
2 1 1 Mehmet Paçacı. "Salat- ı Vusta" . DİA, XVI . 2 1 .
2 1 2 Buhari . "Cihad " . 98: Müslim . "Mesacid" . 202. 205. 206.
Beş Vakit Namaz 69

vurgunun diğer namazları kapsadığına dair yorumlar da ya­


pılmıştır. Kimi rivayetlere göre Hendek Savaşı'nın en buhranlı
anında Resülüllah ve ashabının ikindi namazını kılamaması
nedeniyle bu açıklama veya uyan yapılmıştır. Ancak mezkur
yorumun rivayetlerdeki açıklamalara dayandığını göz ardı et­
memek gerekir.
Taberi, mezkur terkibin ikindi namazı olduğuna dair yo­
rumların doğruya en yakını olduğunu belirtir ve ikindi na­
mazının 'orta namaz' olarak isimlendirilmesinin nedeninin
kendisinden önce sabah ve öğlenin gündüze, akşam ve yatsı
namazlarının ise geceye ait namazlar oluşuyla alakalı oldu -
ğunu söyler.2 1 3 Ancak mezkur görüşün göreceli olduğunu yu ­
karıda belirtmiştik. Bütün bunlar 'es-salatu'l-vusta' kavramı
hakkında kesin konuşmayı zorlaştıran unsurlar olarak zikre­
dilebilir. Zira mezkur terkibin sabah,2 1 4 öğle,2 1 5 akşam ve yat­
sı namazları olabileceğine dair rivayetler olduğuna yukarıda
işaret edilmişti.
Bakara süresinin 238. ayetinde geçen "es-salatu'l-vusta"
terkibindeki salat kelimesinin namaz yerine, 'yardım' anlamı­
nı ifade ettiğine dair yorumlar yapılmıştır. Mezkur kavramın
da yer aldığı pasaj da boşanma ile ilgili konularda açıklama
yapılmaktadır. Terkibin yer aldığı bu bağlamdan hareketle ,
burada boşanacak hanımlara ortalama nafaka veya yardım
yapılmasına d air açıklama olduğundan bahsedilir, ancak bu
görüşün fazla zorlama olduğu kanaatindeyiz. Nitekim mezkur
ayetin akabinde gelen ayette de muhtemel bir tehlike anın­
da, "Şayet korkarsanız yürürken veya binek üzerinde namaz­
lannızı kılabilirsiniz. " (fe-in hıjtum fe-riccilen ev nı.kbdnen . ) 2 1 6
. .

açıklaması yapılmaktadır. Dolayısıyla peş peşe iki ayetin


bağlamının namazla ilgili olduğu hususu göz önüne alınırsa,
mezkur kavramın da namazla ilgili olduğu kanaatini güçlen­
dirmektedir.

213 Taberi . Cami 'u'l-Beyan. v. 206.


214 Malik b. Enes , "Salatu"l-Curna"" . 8.
215 Malik b. Enes . "Salii.tu"l-Curna"" , 8.
216 Bakara 2 / 239.
70 Hz. Peygamber ve Namaz

Rekat Sayısı

Beş vakit namazla ilgili en çok merak edilen konulardan


birisi rekat sayılarıdır. Sorunun en önemli nedeni , Kur'an'da
doğrudan rekat sayısına dair açıklama bulunmamasıdır. Bir
diğer neden ise namaz tedrici olarak nihai formunu aldığı
için , süreç içerisinde rekat sayılarının Resülüllah tarafından
değiştirilmiş olmasıdır.
Rivayetlerin ekseriyetinde namazın beş vakit olarak Mekke
döneminde ihdas edildiği, günde beş kez olarak ikişer rekat
halinde kılındığı bilgisi yer alır. Diğer bir deyişle Medine döne­
minde nihai formunu alan namaz, Mekke döneminde sadece
iki rekattı. Başlangıçta sabah-akşam olarak kıl ınırken, Mek­
ke döneminin sonlarına doğru beş vakit olarak belirlenmiş,
ancak rekat sayısı değişmemiştir.2 17 Buhfui'deki bir rivayette
namaz farz kılındığı zaman iki rekat olduğuna işaret edilir. 2 18
Aynı rivayette kesin tarih verilmemekle birlikte, hicretten son­
ra farz namazların dört rekata çıkarıldığı, buna mukabil sefer
sırasında aynı şekilde bırakıldığı açıklaması yapılır. Benzer
bilgiler diğer kaynaklarca da desteklenir. 2 19
Hz. Aişe isnadlı bir rivayette namazların rekat sayısının iki
olduğu hususu şöyle anlatılır: Aişe dedi ki, namaz ilk önce iki
rekat olarak kılınıyordu . Hicretten sonra sefer namazı olduğu
gibi bırakıldı, ancak sair zamanlarda Resülüllah namazları
dört rekata tamamladı. 220 Halebi'deki bir rivayette sözü edilen
iki rekatın Mekke döneminde sabah akşam kılındığına işaret
edilir. Hatta güneşin doğduğu zaman (kuşluk vakti) ile battığı
zaman Resülüllah'ın kıldığı detayından bile bahsedilir. 22 1 Bir
başka rivayette ise sabah akşam kılınan iki rekat namazın
Hz. Adem zamanından kaldığı iddiası dillendirilmiştir. Bu id-

217 Belazuri , Ensdb, ı . 2 7 1 .


218 Buhfui, "Taksiru's-Salat" 5 .
219 İ b n Hişam . ı . 1 60 .
220 Buhfui, ''Taksiru 's-Salat" . 5 .
22 1 Halebi , Ebü'l- Ferec A l i b. İbrahim b . Ahmed Nureddin b . Burhaneddin (ö.
1 044 / 1 634) , İnsanu'l-Uyün fi Sireti'l-Emini'l-Me'mün, Beyrüt 1 42 7 H, l,
376.
Beş Vakit Namaz 71

diaya göre Hz. Adem sabah akşam Kabe'yi tavaf eder, tavafın
ardından iki rekat namaz kılardı. 222
Rivayete göre Resülüllah sabahleyin güneş yükselmeye
başladığı sırada (duha/kuşluk vakti) Haceru'l-esved'i karşısı­
na alıp Kabe'ye yönelir ve iki rekat namaz kılardı. 223 Bu ne­
denle kimi rivayetlerde Resülüllah'ın ilk kez sabah namazını
kıldığı, kimi rivayetlerde ise öğlen namazını kıldığından bah­
sedilir. Bi'setin ilk yıllarında müşrikler Resülüllah'ı kaale al­
madıkları için, Kabe avlusuna gelip ibadet etmesinden veya
namaz kılmasından rahatsız olmuyorlardı. Zamanla İ slam'ın
sesi yükselip müminlerin sayısı artınca, düşmanlık başladı ve
Resülüllah eskisi gibi Kabe avlusunda rahat ibadet etme im­
kanı bulamadı. Bu dönemde Resülüllah'ın evlerde veya kuytu
yerlerde sabah-akşam namaz kıldığı söylenir. İlk olara.k günde
iki vakit eda edilen bir ibadet şeklinde başlayan namaz, mü­
teakip ayetlerle birlikte günde beş vakit olarak düzenlenmiş­
tir. Ancak namazların rekat sayılan ikiydi. Umumiyetle kabul
edildiğine göre, İ sra hadisesinden sonra namazlar günün beş
vaktine yayılmıştır. Ancak bu husus kaynaklarda namazın isra
gecesi farz kılındığı gibi yanlış bir kanaate dönüşmüştür.
Mekke dönemindeyken sefer veya hazarda (banş/barış
zamanı) namazların iki rekat olarak kılındığı , Medine'ye hic­
retten sonrq., Resülüllah'ın namazları dört rekata çıkardığı
konusunda birçok rivayet vardır.224 İbn Sa'd'da yer alan kıb­
le değişikliği ile ilgili bir rivayette Resülüllah'ın Mescid'de iki
rekat öğlen namazını kıldığından bahsedilir.225 Kıble değişik·
liği yaklaşık olarak bir buçuk yıl sonra gerçekleştiğine göre ,
mezkür rivayet dikkate alınırsa, bu süreye kadar iki rekat kı­
lındığına hükmedilebilir.
Cevad Ali Medine'ye hicretten bir ay sonra, Resülüllah'ın
farz namazları dört rekat olarak kıldığını söyler. Gerekçe ola­
rak hazardaki namazla seferdeki namazı birbirinden ayırma

222 Halebi , İnsdnu'l- 'Uyürı, ı . 220.


223 Halebi, İnsdnu 'l- 'Uyün, l , 376.
224 Taberi, Tdrih, III, 1 35 , V. 245, 248, 249.
225 İ bn Sa'd, I . 208.
72 Hz. Peygamber ve Namaz

ihtiyacından bahseder. 22 6 Fazla inandıncı bulmadığımız bu


yorum bir tarafa, Resülüllah'ın hangi gerekçeyle iki rekat
olan namazları dörde çıkardığını söylemek zordur. Haddi­
zatında tam olarak ne zamandan itibaren dört rekat olarak
kıldığı da belli değildir. Bu itibarla kesin konuşmanın doğru
olmadığı kanaatindeyiz. Her ne kadar Nisa süresindeki ayet­
ten22 7 hareketle, namazların iki rekat olduğu konusunda bir
fikir elde etmek mümkünse de kesin olan bir şey varsa, o da
rekat sayısı konusundaki tasarrufun tamamen Resıllüllah'ın
uygulamasıyla belirlenmiş olmasıdır.
Zaruret halinde namazların kısaltılması (kasr-ı salat) ko­
nusu ayetlerde dile getirilen bir husustur. Fakat hemen belir­
telim ki, ayette sözü edilen namaz, korku namazıdır. Buradan
hareketle düşman saldırısı veya yolculuk sırasında namazla­
rın kısaltılabileceği kolaylığı getirilmiştir. Nisa süresinin 1 0 1 -
1 03 . ayetlerinde konu ile ilgili şu açıklamalar yer almaktadır:
Savaş için sefere çıktığınızda kafirleıin ani bir baskınla size zararlan
dokunacağından korkarsanız, namazı kısaltarak kılmanızda herhan­
gi bir sakınca yoktur. Çünkü kafirler sizin apaçık dü.şmanınızdır. 228

(Ey PeıJgamber!) Cephede müminlere namaz kıldıracak olursan. bir


bölük silahlarını alarak (namaz için) arkana geçsin (diğer bölük nöbet
tutsun}. Bunlar secde ettikten sonra geri. çekilsinler, namaz kılmayan
diğer bölük, gerekli önlemleri.ni ve silahlannı alıp arkana geçerek na­
maza durswı, seninle namazı kılsırılar. Kafirler ansızırı size saldırıp
yenmek için namaza dalıp silah ve eşyalarırıızdan uzaklaşmanızı
gözlerler. Şayet yağmur nedeniyle rahatsız olur veya hastalanırsanız
(namaz kılarken) silahlannızı yere b ırakmanızda bir sakırıca yoktur.
Fakat yine de tedbiri. elden bırakrnayırı, uyanık olwı. Çünkü Allah
kafirlere (sizin elinizle) alçaltıcı bir azap , hezimet lıazırlamış tır.229

Namaz kıldıktan sonra ayaktayken, otururken veya yanlarınız


üzere uzanırken Allah'ı anın. Savaş bitip korkudan emin olunca
namazı her zamanki gibi tam olarak kılın. Çünkü namaz müminle­
re belli vakitlerde farz kılınm ış tır. 230

226 Cevad Ali, İbadet Tarihi, 50.


227 Nisa 4 / 1 02 .
228 Nisa 4 / 1 0 1 .
229 Nisa 4 / 1 02 .
230 Nisa 4/ 1 03 .
Beş Vakit Namaz 73

Ayette geçen "feizd secedil/ secde ettikleri zaman"23 1 ifade­


si Resülüllah'ın arkasında namaz kılan bölüğün sadece bir
secde yaptığını ifade etmektedir. Bir secde yapanların geri çe­
kilmesi ve bekleyen bölüğün Resülüllah'ın peşinde namaza
durması, kılınan namazın iki rekat olduğunu göstermektedir.
Zira Resülüllah'ın namazdan ayrılmadığını göz ardı etmemek
gerekir. Dolayısıyla bu ayetten hareketle namazların iki rekat
olduğu söyleyebilir.
Cevad Ali, bir başka yerde hicretten iki ay sonra Resı11 ü l­
lah'ın namazları dört rekata çıkardığını söyler. 232 Buna göre
öğlen, ikindi ve yatsı namazları dört rekat kılınırken, sabah
namazı iki rekat olarak kalmıştır. Keza akşam namazı ise üç
rekat olarak belirlenmiştir. Bunun yanı sıra Cuma günü kı­
lınan öğlen namazı (Cuma namazı) , müminlerin meşguliyeti
nedeniyle Resı11 ü llah tarafından iki rekatta bırakılmıştır. Sair
günlerde ise öğle namazlarını dört rekat kılmıştır. Ebü Hu­
reyre isnadlı bir rivayette , öğlen namazını kıldırırken Resülül­
lah'ın iki rekat sonra selam verdiği , ashabı uyarması üzerine
peşinden iki rekat daha kıldırdığı bilgisi aktarılır. 233 Mezkür
rivayet Resı1lüllah'ın öğle namazını dört rekat kıldığını, keza
ashabın da bunu bildiğini ortaya koymaktadır.
Yukarıdaki ayette geçen ''jeizd secedil" ifadesi namazların
rekat sayısınıf\ iki olduğunun delili olarak gösterilebilir, an­
cak hemen belirtelim ki, ayette korku anında bir secde ya­
pılabileceğinden bahsedilmektedir. Diğer bir deyişle burada
"korku namazına" dair açıklama yer almaktadır. Yolculuk ve
sefer sırasında Resı1lüllah dört değil, iki rekat namaz kılıyor­
du. Tehlike anında bunun bire indirildiğini görüyoruz.
Cephede namaz kılma hususunda yapılan açıklamalara
bakılırsa, namaz ibadetinin ne derece önemli ve vazgeçilmez
olduğu anlaşılır. Buradan hareketle mazeretsiz namaz _iba­
detini terk etmenin hiçbir izahı yapılamayacağı gibi , sebepsiz
yere kılmamanın ve müteakiben kazasını yapmanın yerinde

23 1 Nisa 4/ 1 02 .
232 Cevad Ali , İbadet Tarihi, 50.
233 Buhari, " Ezan " , 69; Müslim . " Mesacid ve Mevziu's- Salat" , 97.
74 Hz. Peygamber ve Namaz

olmadığı kanaatimizi yeri gelmişken belirtelim. Fakat yüküm­


lülüğün kaldırılacağı umuduyla kaza namazı kılmak isteyen­
lerin kılmalarında sakıncanın olmadığını da hatırlatmalıyız.
Ayette tehlike anında veya can güvenliği nedeniyle yürur­
ken veya deve üzerindeyken Resülüllah'ın namaz kıldığına
işaret edilmesi dikkat çekicidir. 234 Mezkur hadisenin hicretten
bir yıl sonra yaşandığından hareketle, rekat sayıları konu­
sundaki değişikliğin de bu tarihten sonra olduğuna dair yo­
rumlar yapılmıştır. 235 Binek üzerinde kılınan namazda kıyam,
rukü ve secdeden söz edilemeyeceği hususu çok açıktır. Bu­
rada kast edilen namazın daha çok zikir, annma, dua ve Al­
lah'ı hatırlama bağlamında ibadet olduğunu anlıyoruz.
Gatafün. kabilesinin bazı kollarına karşı düzenlenen za­
türrikd' gazvesi (5 /626) sırasında Resülüllah'ın ashaba kor­
ku namazı kıldırdığı söylenir. Rivayetteki betimlemelere göre
Resülüllah ordunun bir kısmını kendisiyle birlikte namaza
çağırıp saf tuttururken , diğer kısmını düşmana karşı saf tut­
turup hazır kıta bekletmiştir. Müteakiben kendisiyle bera­
ber bulunanlarla bir rekat kılmış . sonra kendisi ayakta sabit
durmuş ve kılanlar aynlıp sipere geçerken diğer grup nama­
za iştirak etmiştir. Rivayetteki açıklamalara göre bir rekat
kılanlar müteakiben kendi başlanna diğer rekatı tamamla­
mışlardır. 236
Nisa süresinin 1 02 . ayetindeki açıklamalara bakılırsa, Hz.
Peygamber'in kısaltma yapmadan namaz kıldığı, buna mu­
kabil cemaatinin bir secde yaptığı anlaşılmaktadır. Nitekim
ayette geçen (ö�I �\ �l;) "onlar için namazı tam kıldığın
zaman" ifadesi bunu ortaya koymaktadır. 'Tam namaz' ifa­
desi iki rekatı ifade etmektedir. Buradan hareketle namazla­
nn iki rekat olduğu sonucu çıkarılabilir. Ancak Resülüllah'ın
uygulamasına bakılınca, hazarda dört rekat olarak kılınması
gerektiğini belirtmek durumundayız.

234 Bakara 2/239.


235 Cevad Ali, İbadet Tarihi, 50.
236 Buharı , "Meğazi" , 32.
Beş Vakit Namaz 75

Cemaatin bir rekat kıldığının işareti, (& � üıU. �) "on­


..

lann bir kısmı seninle namaza dursun" açıklamasıdır. Hemen


hatırlatalım ki, namaz kılmayı ifade eden ekim/ ikame (il>İ) fii ­
linin mefulü "es-salat" kavramıdır. Salat kelimesi bu fiile bir­
likte kullanıldığı zaman, namazların tam olarak kılınmasına
işaret etmektedir.
Dört rekatlık farz namazlann yolculukta Resülüllah tara­
fından iki rekat olarak kılınması, namazın kısaltılması şeklin­
de yorumlanmıştır. Oysa namazlar zaten iki rekattı . Hicretten
sonra Resülüllah tarafından dört rekat olarak kılınmıştır. Gü­
nümüz şartları göz önüne alındığı zaman yolculuk sırasında
namazların kısaltılmasına gerek olmadığı kanısındayız. Buna
mukabil düşman tehlikesi veya herhangi bir tehdit söz konu­
su olduğunda ayette belirtildiği üzere kılınabileceğini bel in;
meliyiz.
Abdurrezziik'ın naklettiği bir rivayete göre " Güneş doğma­
dan ve batmadan önce Rabbini yücelt, tesbih et. " 237 ayeti nazil
olunca Resülüllah ilk önce öğle namazını kılmıştır. Rivayetin
devamında Cebrfill'in gelip Hz. Peygamber'e kadın-erkek asha­
bıyla birlikte cemaatle dört rekat öğle namazı kıldırdığından
bahsedilir. Müteakiben vakti gelince ikindi namazını yine dört
rekat kıldırmıştır. Akşam olunca ilk iki rekatı açıktan okuya­
rak kıldırmış, sonraki bir rekatı ise sessiz okumuştur. Derken
yatsı namazının ilk iki rekatını sesli, kalan iki rekatını da ses­
siz okumuş, Hz. Peygamber de ondan gördüğünü uygulamış­
tır. Sonra sabah namazının vakti gelince bu sefer açıktan ve
uzun ayetler okuyarak kıldırmış ve böylece Resülüllah ile as­
habı namaz kılmayı öğrenmiştir. 238 Hatta korku namazı olarak
bilinen ve düşmanla karşılaşıldığı zaman bile nasıl namaz kıl­
maları gerektiğini yine Cebrail öğretmiştir.239 Rivayetin hiçbir
inandıncılığının olmadığını belirtelim. Zira Mekke döneminde
namaz zaten iki rekiittı . Keza bi'setin ilk yıllarını müteakip na­
maz ibadeti var olduğuna göre, Cebrail'in namaz kılmayı çok

237 Kaf 50/39.


238 Abdurrezzak, Musannef. 1, 1 84 (No: 1 77 1 ) .
239 Nesai. "Salatu'l-Havf' , 2 2 .
76 Hz. Peygamber ve Namaz

önceden öğretmiş olması gerekir. Ü stelik bi'setin başlangıcında


kadınlı-erkekli olarak namaz kılacak cemaat de yoktu .
Rivayetlerin hemen hepsinde iki rekat olarak kılınan na­
mazların dört rekata çıkarılması kararının ResUlüllah'a ait
olduğu , buna mukabil sadece sabah namazının rekat sayı­
sının değişmediğinden bahsedilir. Buna göre sabah namazı
iki, öğlen, ikindi ve yatsı namazları dört, akşam namazı ise üç
rekat olarak belirlenmiştir. Farz olarak kılınan bu namazlar
dışında, ResUlüllah mescitte ashabıyla birlikte aynca namaz
kılmamıştır. Diğer bir deyişle farz namazları haricinde 'sün­
net' olarak kılınan namazların hiçbirisini camide kılmamış ve
zorunlu ibadet kategorisine sokmamıştır. Nitekim Ramazan
Ayı'nda gece yansına doğru evinden mescide geçip namaz
kılması üzerine, onunla birlikte ashap da namaza katılınca,
üçüncü gece mescide gitmemiştir. Sabahleyin ashap namaza
gelmemesinin nedenini sorunca, kendileri için farz olabilece­
ğinden endişelendiğini söylemiştir. Hatta "Siz bu nafile iba­
deti evlerinizde kılınız. Çünkü farz olanı müstesna, insanın
namazının en faziletlisi, evinde kıldığı namazdır. " demiştir. 240
Dolayısıyla ResUlüllah farzlar dışındaki namazları camide ce­
maatle kıldırmamıştır.
Resülüllah iki rekatlık namazı dört rekata çıkardığı za­
man, Kur'an onun uygulamasını değiştirmemiştir. Günümü­
ze de onun kıldırdığı şekilde gelmiştir. Ancak geleneksel uy­
gulamada "sünnet" olarak isimlendirilen namazlar fazladan
eklenmiştir. İki rekatlık namazın dört rekata çıkarılması ko­
nusunda herhangi bir somut sebepten bahsedilmez. Sadece
İslam yayılıp gönüllere yerleşmeye başladıktan sonra, dört
rekata çıkarıldığına dair yorumlar yapılmıştır. 24 1 Diğer yan­
dan, özellikle öğlen sıcağında bazı sahabilerin uykuya dalıp
namaza katılma konusunda gevşeklik gösterdiklerinden bah­
sedilir. Hatta namaza gelmemeleri nedeniyle Resülüllah'ın ra­
hatsızlık duyduğu ve bu yüzden evlerini ateşe veresim geliyor

240 Buhari . "Ezan " , 8 1 .


24 1 Cevad Ali. İbadet Tarihi. 4 5 .
Beş Vakit Namaz 77

kabilinden sitemde bulunduğu söylenir. 242 Ö ğlen uykusuna


yatan ashaptan bir kısmının bazen öğle ve ikindi namazla­
rını kaçırdıklarına dair rivayetler nakledilmiştir. Resülüllah
bir kısım insanların gevşeklik göstermelerine üzülmüştür. 243
Muhtemelen bu gibi durumlar nedeniyle ve namaza gereken
önemin gösterilmesini sağlamak amacıyla rekat sayısını ar­
tırmış olmalıdır.
Namazın Kılınışı

Geleneksel yorumlarda 'şayet hadisler olmasaydı namaz


kılmayı nasıl öğrenirdik' gibi son derece basit ve içi boş bir
iddia dillendirilir. Hemen belirtelim ki, şaye t. hadis koleksi­
yonlarındaki rivayetlerden hareketle bir namaz tarifi yapıla­
caksa, asla standart bir sonuca ulaşmak mümkün değildir.
Zira kılınış biçiminden okunanlara kadar Ç ok çeşitli hetimle­
meler yapılmıştır.
Resulüllah'ın namazıyla ilgili çoğu rivayetler, son şeklini
alan namaz ibadetine dair haberlerdir. Her ne kadar çeşitli
betimlemeler yapılmışsa da namazın rükünleri arasında yer
alan kıyam, kıraat, rüku , secde ve ka'de gibi kavramların ne
anlama geldiğine dair birçok hususun zaten ayetlerde yer al­
dığını unutmamak gerekir. N am az kılma şekline dair haber­
lerin birtakım detaylar olduğunu ve bunların Resulüllah'ın
tercihine da,ir betimlemeleri ifade ettiğini belirtelim . Buna
mukabil kıyam, kıraat, rüku , secde veya ka'de gibi hususla­
rın asıl rükünler olduğunu hatırlatmış olalım.
Abdurrahman b . Ebza adlı sahabi, Resülüllah'ın kıldığı
namaza dair açıklamalar yaparken şunları anlatmıştır: Re­
sülüllah ilk önce tekbir getirir, sonra Kur'an okur, ardından
rüku ve secdeye giderdi. Rükuya giderken elleri ile diz ka­
paklarını tutar, sonra doğrulurdu, tam olarak doğrulduktan
sonra secdeye giderdi. İ kinci rekata kalktığı zaman da tıpkı
birinci rekatta yaptıklarını tekrar ederdi. 244

242 Buhfui. "Ezan", 2 9 .


2 4 3 Cevad Ali, İbadet Tarihi. 49.
244 İbn Hanbel. I I I . 408.
78 Hz. Peygamber ve Namaz

Benzer şekilde birçok betimlemenin yapıldığı rivayetler bu­


lunmaktadır. Bir iddiaya göre Hz. Ali, Resülüllah'ın namazı­
na dair açıklamalar yaparken şunlan anlatmıştır: Resülüllah
namaza başlamak için önce tekbir alır, sona şöyle dua eder­
di: "Veccehtü vechi lillezi fetara's-semavati ve'l-arz, hanifen,
müslimen, vema ene mine'l-müşrikin . İ nne salati ve nüsüki
ve mahya.ye ve memati lillahi Rabbi'l-alemin , la-şerike leh ve
bi-zalike ümirtü ve ene mine'l-müslimin. Allahümme la-ila­
he illa ente Rabbi ve ene a'budüke , zalemtü nefsi va'teraftü
bi-zenbi fağfir-li zünubi cemian la-yağfiru'z-zünube illa ente,
vehdini li-ahseni'l-ahlakı, la-yehdi li-ahseniha illa ente , vesrif
anni seyyieh, la-yesrifü anni seyyieha illa ente. Vetealeyte es­
teğfıruke ve etiibu ileyke . " Bir başka rivayette mezkur duaya
aynca şu ilavenin yapıldığı nakledilir: "Lebbeyke ve sa'deyke
ve'l-hayru külluhu fi-yedeyke ve'ş-şerru leyse ileyke , la-yete­
karrebü bi'ş-şerri ileyke , ene bike ve ileyke tebarekte . " 2 4 5
Bir rivayete göre Resiilüllah rükuya gittiği zaman "Alla­
humme leke reka'tü ve bike amentü ve leke eslemtü haş'a
leke semi ve besari ve muhhi ve ızami ve asabi" ifadelerini
kullanmıştır. Rükudan kalkarken "Semiallahü limen hami­
deh, Rabbena ve-leke'l-hamd , mil'e's-semavati ve'l-ard vema
beynehüma ve mil'e ma-şi'te min şey'in ba'dü . " dediği söyle­
nir. Secdeye gittiği zaman "Allahümme leke seceddü ve bike
amentü ve leke eslemtü, secede vechi lillezi halekahu fe-sav­
verahu fe-ahsene suverahu fe-şekka sem'ahu ve besarahu
fe-t.ebarakallahu ahsenül halikin. " şeklinde dua ettiği nakle­
dilir. Namaz bitiminde ise selam verdiği ve akabinde şu du­
ayı okuduğu söylenir: "Allahümmeğfirli ma-kaddemtü vema
ehhartü vema esrartü vema a'lentü vema esraftü vema ente
a'lemü minni ente'l-mukaddimu ve ente'l-muahhiru la-ilahe
illa ente . " 24 6 Hemen belirtelim ki, bu rivayet mutlak değildir.
Sadece Resülüllah'ın kıldığı namaza dair açıklamaların yer
aldığı rivayetlerden birisidir. Zira adı geçen rükünlerde farklı
dualan okuduğuna dair birçok rivaye t. nakledilmiştir.

245 İbn Hanbel , 1. 9 5 .


2 4 6 İ b n Hanbel. 1 . 9 5 .
Beş Vakit Namaz 79

Resülüllah'ın nasıl namaz kıldığı konusunda Hz. Ömer'in


oğlu Abdullah'a soru sorulunca şu karşılığı verdiği söylenir:
" Resülüllah rüku ve secdeye varırken her başını kaldırıp in­
dirdiği zaman "Allahu ekber" diye tekbir alır, namaz bitimin­
de sağa-sola "es-Selamu aleyküm" diye selam verirdi. " 247 Bir
rivayette secdeye vardığı zaman Resulüllah'ın avuçlarını yere
koyduğu o sırada dirseklerini yana doğru açtığı anlatılır. 248
Secdeye gittiği zaman Resulüllah'ın koltuk altlarının gözük­
tüğüne dair bir dizi haber nakledilmiştir. 249
Rüku ve secdelerde Resülüllah'ın üç kere "Sübhanallahi
ve bihamdihi" diyecek kadar durduğu söylenir. 250 Bir başka
rivayette , namazının rekatları arasında istirahat oturması de­
nilen oturmayı yapmadan kıyama kalkmadığı haberi yer alır. 25 1
Enes b . Malik, Ömer b . Abdülaziz'in rüku ve secdedeki duru­
şunu on tesbih kadar olduğunu ve bu uygulamanın Resülül­
lah'ın namaz kılmasına çok benzediğini söyler. 252

Hz. Ali isnadlı bir rivayette , 'şayet rükuya gittiği zaman Re­
sülüllah'ın sırtına su dolu bir kap konsaydı dökülmeyecek ka­
dar düzleştirdiği' benzetmesi yapılmıştır. 2 53 İbn Abbas isnadlı
bir ıivayette rükuya gittiği zaman Resülüllah'ın "Sübhane Rab­
biye'l-azim" dediğini duyduğu, başını kaldırınca Allah'ın dile­
diği kadar Allah'a hamd ettiği, müteakiben secdeye gittiği ve
secdesinde, "Sübhane Rabbiye'l-a'la" dediği ve iki secde arasın­
da "Rabbiğfirli verhamni vecburnl, veıfa'ni verzukni, vehdini"
ifadeleriyle dua ettiği bilgileri nakledilir. 2 54 Huzeyfe b. Yeman
da rüku ve secdelerde Resülüllah'ın aynı sözleri tekrarladığını
söyler. İ lave olarak namaz sırasında rahmetle ilgili ayet okudu­
ğu zaman Resülüllah'ın durup Allah'tan rahmet dilediği, azap­
la ilgili ayete geldiği zaman ise Allah'a sığındığını belirtmiştir. 255

247 İbn Hanbel, J I . 7 2 .


248 İ b n Ha nbel . IV, 304.
249 İbn Hanbel. IV, 35.
250 İbn Hanbel. V, 270.
25 1 Tirmizi , "Salat" , 97.
252 İbn Hanbel . III. 1 63 .
253 İbn Hanbel, l , 1 23 .
254 İbn Hanbel , l , 3 7 1 .
255 İbn Hanbel. V. 3 8 2 .
80 Hz. Peygamber ve Namaz

Hz. Aişe isnadlı bir rivayette , rükü ve secdede Resülül­


lah'ın "Sübbühun, Kuddusun, Rabbu'l-melfüketi ve'r-rüh"
ifadelerini kullandığından bahsedilir. 256 Yine ona isnat edilen
bir başka rivayette rükü ve secdelerinde Resülüllah'ın çokça
"Sübhaneke Allahümme Rabbena ve bihamdik, Allahümmağ­
firli" şeklinde dua okuduğu bilgisi aktarılır. 257
İbn Mes'üd isnadlı rivayette , Nasr süresinin inzalinden
sonra, Resülüllah'ın bunu namazlarında okuduğu ve rükü­
ya gittiği zaman "Subhaneke Rabbena ve bi-hamdik, Alla­
hümmağfirli, inneke ente't-tevvabü'r-rahim" ifadelerini üç
kez tekrarladığı söylenir. 25 8 Rükudan kalkarken "Allahum­
me, Rabbena leke'l-hamd mile's-semavati ve mile'l-ard ve
mile ma şi'te min şeyin ba'dü"259 ifadelerini kullandığı bilgisi
nakledilir.
Bir başka rivayette rükudan kalkarken Resulüllah'ın "Se­
miallahu limen hamideh" dediği, doğrulduğu zaman "Rabbe­
na leke'l-hamd" ifadelerini kullandığı bilgisine yer verilmiş­
tir. Keza rükü ve secdeye giderken tekbir getirdiği detaylan
eklenmiştir. 260 Bir başka rivayette ise, her rükü ve secdeye
gidişte Resülüllah'ın tekbir getirmediği bilgisi aktarılmıştır. 2 6 1
Vail b. Hucr adlı kişi, Resülüllah'ı namaz kılarken izlediği­
ni, teşehhüd için oturunca sol ayağını yaydığını, sağ ayağını
dikerek ellerini uylukları üzerine koyduğunu söylemiştir. Ri­
vayetin devamında çok sayıda ilim ehlinin bu hadisle amel
ettiği bilgisi yer almaktadır. 2 62 Aynı şahıs bir başka rivayette
namaz kılacağı zaman Hz. Peygamber'in kalkıp kıbleye yöne­
lerek tekbir aldığını, ellerini kulaklarının hizasına kadar kal­
dırdığını, sonra sağ eli ile sol elini tuttuğunu , rükuya gideceği
zaman ellerini ilk tekbirde olduğu gibi kaldırdığını, ardından
sol ayağını yere yayıp oturduğunu ve sol elini sol uyluğunun

256 İbn Hanbel . VI. 34.


257 İbn Hanbel. VI. 43.
258 İbn Hanbel . ı . 395.
259 İbn Hanbel. iV. 356.
260 İbn Hanbel , il. 454 .
26 1 İbn Hanbel . i l i , 406
262 Tirmizi. "Sala t"" . 1 02 .
Beş Vakit Namaz 81

üzerine koyduğunu , devamında sağ dirseğini sağ uyluğundan


uzakta tuttuğunu anlatmıştır. 2 6 3
Secdedeyken Resülüllah'ın alnı ile burnunu yere koy­
duğu , 2 64 ayakta durduğu zaman sağ elini sol elinin üzerine
bağladığı, 2 6 5 ellerini göbek altında tuttuğu ve bu uygulamanın
onun sünnetlerinden olduğu gibi haberler bulunmaktadır. 2 66
Rivayetler arasında Resülüllah'ın arkasında namaz kılan as­
habın, ondan önce hiçbir harekette bulunmadığına vurgu ya -
pılır ve hepsinin onu takip ederek rüku ve secdeye gittiklerine
dikkat çekilir. 2 6 7
Resülüllah namazı dengeli kılmaya özen gösteriyordu . Kıra­
at ve kıyam açısından dört rekatı birbiriyle ölçülü şekilde kılar­
ken, insanların toplanması veya geç kalanların yetişmesi için
birinci rekatta diğerlerine oranla daha uzun ayetler okuduğu
söylenir. Safları sıralarken erkekleri erkek çocukların önünde,
kadınları ise erkek çocukların arkasında durdururdu. Her sec­
deye gidişinde ve kalktığı zaman tekbir getirirdi . 268 Bir rivayette
rüku ve secdede, hatta iki secde arasında Resülüllah'ın hep
dengeli hareket ettiği açıklamasına yer verilmiştir. 269
Resulüllah, namazların ölçülü ve dengeli kılınması husu­
sunda ashabını uyarmıştır. Ebu Hureyre isnadlı bir rivayet­
te, mescide girdiği zaman Resülüllah'ın bir adamı alelacele
namaz kılarken gördüğü , namazı bitiren adamın yanına ge­
lip selam verdiği, selamını aldıktan sonra dönüp namazını
tekrarlaması gerektiğini söylediği, adamın yine aynı şekilde
kılması üzerine ikinci kez uyan yaptığı haberleri anlatılır. Ri­
vayetteki ifadeye göre , "Dön tekrar tekrar namaz kıl, çünkü
namazını kılmış olmadın. " demiştir. Ancak ismi zikredilme­
yen şahıs üçüncü sefer de uyarılınca, elinden bu kadar geldi­
ğini belirtmiş ve doğrusunu kendisine öğretmesini istemiştir.

263 Ebu Davud, ··salat" , 1 75 . 1 76 .


264 İbn Hanbel , IV, 3 1 6 .
265 İbn Hanbel, V, 227.
266 İbn Hanbel. ! , 1 1 0 .
267 Tirmizi, "Salat" , 92.
268 İbn Hanbel , ! , 2 1 9 , i l , 270, V. 344.
269 İbn Hanbel . IV. 280.
82 Hz. Peygamber ve Namaz

Resıllüllah ona şu uyanlarda bulunmuştur: "Namaz kılaca­


ğın zaman önce tekbir getir, sonra Kur'an'dan kolayına geleni
oku, ardından rükuya git ve dimdik doğrul, sonra da secde­
lerini tam yap . Bütün rekatlarda bunları tekrarla. " 270 Benzer
haberler farklı kaynaklarda da nakledilirken, ilave olarak na­
maz öncesinde abdest almasını öğütlediği bilgisi eklenmiştir.
Ayrıca "Şehadet getir, kamet et, Kur'an' dan bir şeyler bilirsen
oku, bilmezsen Allah'a hamd et ve tekbir getir, lailahe illallah
de sonra rükuya git ve doğrul, dimdik dur!" gibi açıklamalar
yaptığı söylenir. 27 1
Hz. Aişe isnadlı bir rivayette Resıllüllah'ın geceleyin uzun
uzun ayakta durarak veya oturarak namaz kıldığı, oturarak
kıldığı zaman , kalkmadan yerinde rüku yaptığı haberleri nak­
ledilmiştir. 272 Cübeyr b. Mut'im nafile namaz kılarken Resu­
lüllah'ın üç kere "Allahu ekber kebira" , üç kere "ve'l-Hamdü­
lillahi kesira" , üç kere "ve Sübhanallahi bukraten ve esila" ve
son olarak da "Allahümme inni euzü bike mine'ş-şeytani'r­
racim min hemzihi ve nefsihi ve nefhıhi" şeklinde dua ettiği
bilgisi aktarılır. 273
Namaz kılarken Resıllü llah'ın bazen kendisi için, bazen
herhangi bir sahabe için dua ettiğine dair örnekler nakledil­
miştir. Bir rivayette rükuya gidip kalktıktan sonra şöyle dua
ettiği söylenir: "Allahumme enci Ayyaş ibn Ehi Rebia, Alla­
hümme enci Seleme ibn Hişam, Allahümme enci Velid ibn
Velid , Allahümme enci'l-müstaz'afine mine'l-mü'minin. Alla­
hümmeşdüd vat'eteke ala Mudar, Allahümmecalha sinine ke­
sini Yusuf, Allahü ekber. " Bu duanın ardından Resıllüllah'ın
secdeye gittiği bilgisi aktanlmıştır. 2 74 Birçok değişik dua ör­
nekleri daha bulunmaktadır.
Şunu özellikle belirtelim ki, Resıllüllah'ın namazları son
derece doğal ve içtendi. Ancak asla namazın ciddiyetin gölge

270 Tirrnizi, "Salat'' , 1 1 0 .


271 Tirrnizi, "Salat" , 1 1 0
272 Ebü Davud. "Salat" . 1 74 . 1 75 .
273 İ bn Hanbel, IV , 8 1 .
274 İbn Hanbel. i l . 502 .
Beş Vakit N amaz 83

düşürecek bir görüntü sergilememiştir. Namaz kılarken to­


runları yanına geldiği zaman, onlarla fıziki temas kurarak il­
gilenmiş ve kendisinden uzaklaştırmamıştır. Bir rivayette kız
tonınu Ümeyme (Ümame) bnt. Ebu'l-As'ı sırtına almış şekil­
de mescide geldiği, çocuk kendisindeyken namaza durduğu ,
ayakta dururken onu omzunda tuttuğu , rükuya gideceği za­
man indirip rükuya gittiği ve namazını bitirinceye kadar bu
şekilde devam ettiği anlatılır. 275
Hz. Aişe'den nakledilen rivayette şu bilgiler aktarılır: Resu­
lüllah evde namaz kılarken ben gelirsem, kapalı olan kapıyı
açacak kadar yürürdü , sonra geri geri yerine giderdi. 276 Aynı
rivayetin değişik versiyonları bulunmaktadır. 2 77 Hz. Ali isnad­
lı bir rivayette ise, Hz. Peygamber'in yanına girmek için izin
istediği zaman, şayet namaz kılıyorsa "sübhanellah" dediği ve
bu şekilde izin verdiği bilgisi aktarılmıştır. 278 İ bn Ö mer isnadlı
bir rivayette ise namaz kılarken Reslüllah'a soru sorulduğu
zaman eliyle işaret ettiğinden bahsedilir. 279 Süheyb b. Si­
nan'ın, Resülüllah'a namaz kılarken selam verdiği ve işaretle
selamını aldığı açıklaması yapılmıştır. 280 Benzer muhtevada
birçok rivayet bulunmaktadır. 28 1
Resülüllah'ın deve üzerinde namaz kıldığına dair haberler
de nakledilmiştir. İ ddiaya göre Cabir b. Abdillah'a bir görev
vermiş , o da görevini bitirip geldiği zaman Resülüllah'ı deve
üzerinde namaz kılarken görmüş; selam verip bir şeyler söy­
_
lemiş. ancak Resulüllah eliyle işaret edip konuşmayı reddet­
miştir. Namazı bitirince "Namazda olduğum için cevap vere­
medim , gönderdiğim işi ne yaptın?" diye açıklama yapmıştır. 282
Daha önceden de işaret edildiği üzere , Habeşistan'dan dö­
nen Müslümanlar da namaz kıldığı sırada Resülüllah'a se-

275 İbn Hanbel . V. 296, 304.


276 İbn H anbel, VI , 32.
277 İbn Hanbel, VI . 234.
278 İbn Hanbel, ! , 80
279 İbn Hanbel, VI , 1 3 .
280 İbn Hanbel , iV. 332.
28 1 İbn Hanbel. I I I . 334 .
282 İbn Hanbel , III. 3 1 2 .
84 Hz. Peygamber ve Namaz

lam vermiş , ancak almamıştır. Oysa Mekke dönemindeyken


namaz kıldığı sırada verilen selamları alıyordu . Habeş mül­
tecileri Mekke dönemindeyken namaz kıldığı zaman Resü­
lülah'ın selam aldığını bildikleri için, hicret sonrasında Ha­
beşistan'dan Medine'ye gelince aynı şekilde selam vermişler,
ancak bu sefer Resıllüllah selamlarını almamıştır. Bu durum
Medine döneminde namazın belli bir form kazandığını göster­
mektedir. Mülteciler yaklaşık on yıldan fazla ayn kaldıkları
için bu değişiklikten haberdar değildi. Bu nedenle Resıllül­
lah'ın selam almamasından dolayı kırılmışlar, ancak onların
üzüldüğünü gören Resıllüllah namazı bitirince, " İ zzet ve celal
sahibi Allah, işinde dilediğini değiştirir. Bu değişiklikten birisi
de namazdaki meşguliyettir ve namazda konuşmak yasaklan­
mıştır . " şeklinde açıklama yapmıştır.2 83
Buraya kadar anlatılanlara bakıldığında namazların vakti
ve rekat sayılan konusunda bize göre hiçbir kapalılık yoktur.
Nakledilen rivayetlerdeki haberlerin de mutlak olmadığını be­
lirletmekte yarar vardır. Ö nemli olan, namazların vaktinde ve
sürekli olarak eda edilmesidir. Nitekim ayetlerde de bu husu­
sa vurgu yapılmıştır. 284
Namazda Okunan Dualar-Sureler-Ayetler

İbnü'l-Cevzi, Resıllüllah'ın namazı ile ilgili bilgiler akta­


rırken on ayn bidatten söz eder. Bunların hiçbirisinin Resıl­
lüllah'a ait olmadığına dikkat çektikten sonra, özetle şunları
söyler: Resıllüllah "Allahu ekber" diyerek namaza dururdu.
Bunun öncesinde "Allah rızası için falan vaktin dört rekat
farzını kılmaya veya yöneldim kıbleye" gibi , hiçbir söz söy­
lemezdi. Aynca namazı eda etme, kaza etme veya vaktin far­
zını kılmaya şeklinde de niyette bulunmazdı. Bu on bidatın
hiçbir kelimesini, ister sahih ister sakim, ister mürsel ister­
se müsned senedle olsun hiç kimse Hz. Peygamber'den nak­
letmemiştir. Keza ashabından herhangi birisinin de bunları
söylediğine dair bir rivayet yoktur. Dile getirdiği bu hususları

283 İ bn Hanbel , !, 376.


284 Bakara 2 / 1 1 0. 277: M aide 5/55: Enfal 8/3.
Beş Vakit Namaz 85

İmam Şafi'nin müstehap saymasını anlamsız bulur ve "Hiçbir


namazda Hz. Peygamber, halifeleri ve ashabının yapmadığı
bir şeyi nasıl müstehap sayar?" diye eleştirir. Nihayet namaza
duracağı zaman Resülüllah'ın sadece "Allahu ekber" diye tek­
bir aldığını vurgular. 28 5
Resülüllah tekbir alıp namaza durduğu zaman hemen süre
veya ayetler okumuyordu. Bir müddet dua ettikten sonra Fa­
tiha'yı okuduğuna dair genel bir kabul vardır. Namaza durdu­
ğu zaman yaptığı dualara ait hacimli metinler aktarıldığı gibi ,
daha kısa dua örnekleri de bulunmaktadır. Bunlar arasında
en çok bilinen ve halk arasında okunan "Sübhaneke" duası­
dır. Arıcak bu dua standart veya mutlak değil, sadece yaygın
bir şekilde benimsendiği için okunmaktadır. Dolayısıyla farklı
dualar da yapılabilir. Nitekim namaz başlangıcında Resülül ­
lah'ın şu içerikte dualar okuduğu nakledilir:
Allah'ım! Doğu ile batı arasını ayırdığın gibi benimle günahları­
mın arasını ayır. Allah'ım! Hatalarımı su, kar ve dolu gibi yıka.
Allah'ım! Beyaz elbise kirden nasıl temizlenirse , beni de günahla­
rımdan öyle anndır. 286

Ey Cebrail, Mikail ve İsrafil'in Rabbi! Göklerin ve yerin yaratı­


cısı! Gizliyi-saklıyı bilen Allah'ım! Ayrılığa düştükleri konularda
kulların arasında sen hükmedicisin . Onlar ayrılığa düşerse beni
hakikate yönlendir. Sen dilediğini hakka eriştirensin . 28 7

Allah 'ım! Hamd sanadır. Sen göklerin, yerin ve bunların içinde­


kilerin nurusun. 2 88

Kimi rivayetlere göre Resülüllah namaza durduğu zaman


bazen on kez "Allahu ekber" , on kez "sübhanellah " , on kez "el­
hamdülillah'' , on kez "lailahe illellah" , on kez "estağfurullah"
diye Allah'ı zikreder, sonra da şu duayı yapardı: "Allah'ım!
Beni bağışla, beni hakikate eriştir. Beni rızıklandır, bana afi­
yet ihsan et. " Müteakiben on kez "Allah'ım! Kıyamet günü yer
darlığından sana sığınırım. " diye yakarışta bulunurdu:
285 İbn Kayyim el-Cevziyye. Zddü'l-Me'dd. tah . Şu'ayb Arna'üd . Abdulkadir
Arna'üd, Mektebetü 'l- menaru'l-İslamiyye. Beyrut 1 98 8 , 111, 20 1 .
286 İbn Kayyim el-Cevziyye, Zddü'l-Me'dd, 111, 202.
287 İbn Kayyim el-Cevziyye. Zôdü'l-Me'dd, III . 203.
288 İbn Kayyim el-Cevziyye, Zddü'l-Me'dd. ili. 203.
86 Hz. Peygcunber ve Namaz

Allah'ım! Seni her türlü eksiklikten tenzih eder, sadece sana


hamd ederim. Senin ismin övgüye layıktır . Senin şanın yücedir.
Senden başka ilah yoktur. 289

Sadece örnek kabilinden sunduklarımızın hartcinde bir­


çok dua örneği daha bulunmaktadır. 29 0 Söz konusu duaların
birçoğunu Resülüllah'ın gece kendi başına namaz kılarken
okuduğu söylenir. Buna mukabil cemaatle namaz kılacağı
zaman, başlangıçta daha kısa bir dua tercih ettiği ve mütea­
kiben "Eüzu besmele" çekip Fatiha okuduğu söylenir. Besme­
leyi genellikle içinden okurdu .
Resülüllah, tekbirden sonra dua okuduğu gibi, rüku , sec­
de ve ka'de oturuşunda da çeşitli dualar yapardı. Rükuda
yaptığı dualardan birisi şöyledir:
Ey Rabbimiz olan Allahım! Sana hamd eder, seni her türlü eksik­
likten tenzih ederim Allah'ım beni bağışla.

Rükudan doğrulduktan sonra ise şöyle dua ettiği söylenir:


Allah kendisine hamd edeni duyar. Ey Rabbimiz olan Allahım!
Hamd sadece sanadır. Gökler ve yer dolusu ve bunlardan öte ne
yaratmayı dilediysen hepsinin dolusu kadar sana hamd ederim . 29 1

Değişik dua örneklerinin bulunması, aslında kendisi za-


-
ten du a/zikir olan namaz ibadetinin kul ile Allah arasındaki
bağı ve bireyin dilek ve temennilerinin ne derece kulluk bilin­
ci çerçevesinde yapılması gerektiğini göstermesi bakımından
anlamlıdır.
Resülüllah'ın namazda okuduğu sürelere dair de birçok
rivayet nakledilmiştir. Genel kabule göre her rekatta Fatiha'yı
okur, ardından belli bir süre (zammi süre) veya ayet grubu
okurdu . Rivayetlere bakıldığı zaman, cemaate namaz kıldır­
dığında, okuyacağı ayet veya sürelerin hacmini daha kısa tu­
tarken , tek başına namaz kıldığı zaman uzun süreler okurdu.
Rivayetlerin bir kısmında, sadece bir rekatta Fatiha okun­
masının yeterli olduğu , birçoğunda ise her rekatta okunması
289 İbn Kayyim el-Cevziyye, Zô.dü'l-Me 'dcl, I l l , 203- 204 .
290 Bir kısmı için bk. Abdurrezzak, Musannef i l , 76-78, 3 1 2 : Darekutni , Sü­
nen. 1, 33 5 .
29 1 İbn Kayyim el-Cevziyye. Zô.dü'l-Me 'dd. I I I , 262.
Beş Vakit Namaz 87

gerektiğinden bahsedilir. Genel kabule göre namazın geçerli


olabilmesi için, her rekatta Fatiha'nın okunması ve peşinden
en az bir ayet ya da tercihe göre herhangi bir sürenin okun­
ması gerekir. Anadolu İslam kültüründe genellikle Fatiha'darı
sonra Kur'an'ın son kısmında yer alan kısa süreler okunur.
Hatta bazı ilmihal kitaplarında bunlar namaz süreleri olarak
isimlendirilmiştir. Oysa Kur'an'da veya rivayetlerde namaz
süreleri diye bir tanımlama yoktur. Bazı kısa sürelerin namaz
süreleri olarak isimlendirilmesi, Cumhuriyet döneminden
sonra ortaya çıkmış bir kavramdır. Muhtevalarına bakılmak­
sızın kısa olmaları nedeniyle ezberlenmesinin kolay olacağı
düşünülmüş ve namazlarda okunabilecek süreler olarak öne­
rilmiştir. Bu itibarla aslında bütün Kur'an ayetlerinin veya
sürelerin namazlarda okunabileceğini hatırlatmalıyız. Ancak
namazın bir yönünün dua olduğu hususu göz önünde bulun­
durularak, dua formundaki ayetlerin tercih edilmesinin daha
yerinde olacağı kanaatindeyim.
Ülkemizde ilkokul çağından beri çocuklara kısa süreler ez­
berletilir ve bunlar namaz süresi olarak zihinlere kodlanır.
Yakın geçmişe kadar ezberlenen sürelerin anlamının bilinip­
bilinmemesine neredeyse hiç dikkat edilmiyordu. Son dö­
nemlere doğru namazda okunan sürelerin anlamlarının da
öğretilmesi gerektiği anlayışı benimsenmiştir. Gayet yerinde
gibi gözüken ·bu anlayış ne yazık ki, beklenen neticeye dö­
nüşmemektedir. Zira ezberlenen sürenin anlamı çocukların
zihin dünyasının anlayıp kavrayabileceği muhtevada değildir.
Haddizatında birçoğu , İ lahiyatçı olmayanların bile anlamakta
zorlanacağı derinliktedir. Adeta doğru adım atmaya çalışılır­
ken, yeni bir yanlışa kapı aralanmıştır. Bozuk dille yapılmış
tercümelerin tercih edilmesi ise bir başka muamma. Halbuki
dua formundaki ayetler ve bunların manaları ezberletilebilir.
Üstelik hem daha kolay ezberlenebilir hem de manası akılda
kalır.
Türkiye Müslümanları olarak bizler, Arap kültürünün ço­
cukları olmadığımız için , halkın kahir ekseriyeti namaz kılar­
ken ne söylediğinin farkında değildir. Hal böyle olunca, insanı-
88 Hz. Peygamber ve Namaz

mız kendisini namaza verememektedir. Hatta yer yer 'namazda


farklı şeyler aklıma geliyor' tarzında yakınmalarla karşılaşılır.
Bu sorunun en önemli nedeni, okunanların anlamının bilin­
memesidir. Halbuki dua formundaki ayetler ezberletilerek bu
sorun kolayca aşılabilir. Hem ezberlenmesi kolay hem de ma­
nası akılda kalıcı olacağından , namaz kılan birey ne okuduğu­
nu bilir ve gerçek anlamda ibadet şuuru yakalayabilir.
Dua muhtevalı ayetlerin yanı sıra Allah'ın yüceliği, bireyin
kulluk bilinci, ahiret hayatı gibi konulan içeren ayetler de ter­
cih edilebilir. Sadece öneri olmak kabilinden şu muhtevadaki
ayetlerin ezberlenmesi ve namazlarda okunması/okutulma­
sından yana olduğumu hatırlatmalıyım:
Örnek 1 :
( : ..ı...ı. 8 1 - - t:::.s- � J - . 11 �1 - ..:..Y\ l.Q., t:.1 8 - )
...r.. -- e:: J' ; J
.
)
_,.,. .T .
Türkçe okunuşu: Rabbena amenna bimd enzelte ve't-teba'na"r-re­
,

süle jektübna mea 'ş-şahidin.


Anlamı : Rabbimiz! Gönderdiğin vahye inandık ve bu Elçi'ye uy­
duk. Sen bizim adımızı tevhide şahitlik edenler arasına kaydet. 292

Ö rnek 2:

( ...r.
: .r �1 � � : (:-:j l5..;.>. ·: - d ·� ! l ,)1 -
: ...r ı: - �:\ ı.:.ili; 8. J' )
Y""' .r-' .T-- - r !:-'
Türkçe okunuşu: Rabbena zalemna enfıisena ve in-lem tağfir lena
ve terhamna lenekünenne minelhasiıin.
Anlamı : Rabbimiz! Biz kendimize yazık ettik. Şayet bizi affetmez,
bize acıyıp merhamet etmezsen, kesinlikle hüsrana uğramış oluruz. 293

Ö rnek 3 :
8. J' ..:.,�
. - i1
Y __:j .$1 � -
, J .i.1.D �
: d ...:.
. .A -'' 8�•
11 �. 8.r; ; ıd'

� ;! '1 8. J' )
(��1 .i)� '] 4iı1 0\ � �) '} r,.;:J ..r,Ô1 �� J.tı
Türkçe okunuşu : Rabbena la-tüziğ kulübena ba'de iz hedeytena
ve-heb lena min ledünke rahmeten. İnneke ente 'l-vehhab.
Rabbena inneke camiü'n-nds i liyevmin l.d-raybe fihi. İnnall.dhe la­
yuhlifu'l-mi'dd.

292 Al-i İmran 3 / 5 3 .


2 9 3 A'raf 7 / 2 3 .
Beş Vakit Namaz 89

Anlamı: Rabbimiz! Bizleri doğru yola eriştirdikten sonra kalpleri­


mizi hak ve hakikatten saptırma. Bize rahmet ve merhametini lüt­
fet. Şüphesiz sen sonsuz lütuf sahibisin.
Rabbimiz! Gün gelecek bütün insanlan huzurunda toplayacaksın.
Bunda hiçbir şüphe yok. Allah verdiği sözden dönmez. 2 94

Ö mek 4 :

Türkçe okunuşu : . . Rabbena tekabbel minna inneke ente 's-se­


.

mi'u'l- 'alim. Rabbena vec 'alna müslimeyni leke ve mirı zürriyetina


ümmeten müslimeten leke. Ve erina menô.sikena ve tub 'aleyna
inneke ente tevvaburrahim.
Anlamı: . . Rabbimiz! Yaptığımız bu işi (kıldığımız namazı) kabul
.

eyle. Şüphesiz sen dualan işitir ve niyetlerimizi bilirsin.


Rabbimiz! Bizleri sana teslim olmuş kimseler eyle. Soyumuzdan
da sana kalpten teslim olmuş Müslüman bir nesil meydana getir.
Bize Hac 'la ilgili ibadetleıimiz öğret. Tövbelerimizi kabul eyle. Çün­
kü sen samimiyetle yapılan tövbeleri daima kabul eden, merhame­
ti sonsuz olansın. 29 5

Ö mek 5 :
(r.dÜaıl i-_µiı f d -� '1 �))
: . ı · qJ - � - ı · � � . :i l:= · )
( ...r.-:- J .)
. .

.YJ � •

Türkçe okunuşu : Rabbena lCı tec'alna mea 'l-kavmi'z-zalimin. / . . .


Rabbena efriğ 'aleyna sabran ve tevejfena müslimen.
Anlamı: Rabbimiz! Bizi zalimlerle bir arada bulundurma. 296 . . . Rab­
bimiz! Bize çokça sabır ve dayanma gücü ver. Sana yürekten tes­
lim olmuş kullar olarak canımızı al. 2 97

Ömek 6 :
(_j.;LSJı i- _µiı � ��IJ 8ıJJ\ 4j �;1 J Gı_r.:.µ �;� ci �I �J)
Türkçe okunuşu: Rabbô.na 'ğfırlena zünılbena ve israfenıifi em­
. . .

rina vesebbit ekdamena ve 'n-suma 'ale 'l-kavmi'l-kıifirin.

294 Al-i İmran 3 / 8 - 9 .


295 Bakara 2 / 1 2 7- 1 28 .
296 A'raJ 7 /47.
297 A'raJ 7 / 1 26.
90 Hz. Peygamber ve Namaz

Anlamı: . . . Rabbimiz! Hatalanmızı, yanlışlanmızı ve kusurlanmızı


bağışla. Bize direnme gücü ver. Kafirlere karşı bize yardım et. 298

Ö rnek 7 :
, .. " ,,.
(� .r-'
L �� '1 L.o � .J"'ı .JA'! � : ı ı q : .ilı ı � �t lJ )
r- .r° 0L '"t':: •

(.Jµ '.J Lo ı )); .J\ �I � do fi.>


Türkçe okunuşu : Ya eyyuhdllezine dmenü lime tekülüne md ld­
tef alüne/ Kebure mekten indalldhi en iekülü ma ldtefalüne).
Anlamı: Ey İman edenler! Niçin yapmadığınızı söylüyorsunuz?
Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok büy ük nef­
retle karşılanır. 299

Ö mek 8:
. ıwı
(ıJ,:":- ..::..ı -
; J
4iı w - ı..:;.... -
- - <..!'- J o.? . J
· - < ,! _
ı..p-' J <..!'-">w. � ı u·, ;>
·

( : - 1 " iı

JJ·t �ıJ- �Y!. 1 .!ıı- l.:J- :ı.L.!1·r'• � )
Türkçe okunuşu : Kul inne saldti ve nusuki ve mehyaye ve memdti
lillahi rabbi'l- alemin. Ld-şeıike lehu ve bizalike umertu ve ene ev­
velü 'l-müslimine. 300
Anlamı : De ki, "Benim namazım-niyazım, hayatım ve ölümüm
alemlerin Rabbi olan Allah içindir. Onun hiçbir ortağı yoktur. Ben
böyle inanmak ve böyle yapmakla emrolundum. Ben aranızda
müslümanlann öncüsüyüm. "

Namazda okunmasını önerebileceğimiz diğer ayetlerden


bir kısmı: Bakara 2 / 1 27- 1 28 , 20 1 , 250, 286; Al-i İmran 3/8-
9 , 1 6, 53, 1 47 , 1 93- 1 94 ; A'raf 7 /23, 47, 1 55 , 1 26 ; Yunus
1 0 /85; Hud 1 1 /47; İbrahim 1 4/38, 40 , 4 1 ; İsra 1 7 /80; Kehf
1 8/ 1 0 ; Taha 20/25-26-27-28; Enbiya 2 1 /89, Mü'minün
23/97, 98, 1 09 ; Furkan 25/65, 66, 74; Şuara 26/83 84 85;
Kasas 28/24; Ankebtlt 29/30; Haşr 59 / 1 0; Mümtehine 60/4,
5 ; Tahrim 66/8.
Her rekatta okunan Fatiha süresi başlı başına dua muh­
tevasında olduğu gibi, peşinden okunacak ayetlerin de bu
muhtevada olması daha yerinde olur. Sunduğumuz ayetler

298 Al -i İmran 3 / 1 47 .
2 9 9 Sa!I 6 1 / 2 - 3 .
3 0 0 En'am 6 / 1 62 - 1 6:3 .
Beş Vakit Namaz 91

nihai olmayıp sadece bir öneri mahiyetindedir. Bunlar ara­


sında daha kısa olanlar ve anlamı akılda kalacakların tercih
edilmesi, yapılacak ibadetlerin bilinçli ve muhtevasına uygun
bir şekilde eda edilmesine imkan tanıyacağını düşünüyorum .
Kur'an' da namaz kılma emri yer aldığı halde, kılınma şek­
linin bulunmadığı, dolayısıyla nasıl kılınması gerektiğinin
ancak rivayetlerden öğrenilebileceği gibi bazı iddialar dillen­
dirilmiştir. Oysa bu iddianın hiçbir geçerliliğinin olmadığına
yukarıda işaret edilmişti. Kur'an namazın nasıl kılınacağına
dair detaylardan bahsetmese de namaz rükünlerinin neler
olduğm;ıu belirterek nasıl kılınması gerektiğini zaten açıkla­
mıştır. Namaz rükünleıi olarak zikredilen kıyam, 30 1 kıraat1°2
rilkıl, 303 secde,304 ka'de,305 kıble3°6 gibi kavramların ne anlama
geldiğini Restilüllah ve muhatap kitle zaten biliyordu. Keza
namazın olmazsa olmazlarından olan abdestin nasıl alına­
cağının da açık bir şekilde ayette belirtildiğini görüyoruz. 307
Haddizatında İslam'dan önce de namaz ibadetipin var oldu­
ğunu ve Restilüllah'ın bu ibadetten haberdar olduğunu daha
önce belirtmiştik. Müşrikler salat olarak önce putlarının önü­
ne gelip secde eder ve tazimlerini sunar, sonra ayağa kalkıp
dua ederdi. Restilüllah onlara benzememek için tersini ya­
parak önce ayakta başlamış, sonra rükti ve secde yapmıştır.
Dikkat edilirse Restilüllah da namaza dua ile başlamıştır. Bu
rükünlerin sıralaması veya okunacak dua-ayet veya süreler,
tamamen Restilüllah'ın tercihiyle belirlenmiştir.
Restilüllah "Namazı benden gördüğünüz gibi kılın ! " uya­
rısında bulunmuş, 308 ancak doğrudan bir tarif yapmamıştır.
Diğer bir deyişle uygulamalı olarak ashabına öğretmiştir. Ni­
tekim namazı nasıl kılması gerektiğine dair soru soran kişiye

30 1 Müddessir 74/2; Müzzemmil , 73/ 20; Hac 22/36; Furkan 2 5 / 64 ; Zümer


39/9; Bakara 2/238.
302 Müzzemmil 73/20.
303 Hac , 22/26, 7 7 ; Mürselat. 77 /48.
304 Alak 96/ 1 9 ; Hicr 1 5 /97-98; Şuara 26/2 1 9 .
305 Aı - i İmran 3 / 1 9 1 .
306 Bakara 2 / 1 42 , 1 4 3 , 1 44 .
307 Maide 5 / 6 .
3 0 8 Buhari, "Ezan" , 1 8 ; Darimi, " Sal at " , 4 2 .
92 Hz. Peygamber ve Namaz

" İ ki gün bizimle kıl! " sözleriyle karşılık vermiş ve herhangi bir
tarif yapmamıştır. 309
Şunu özellikle belirtelim ki, rivayetlerden hareketle stan­
dart bir namaz fonnundan bahsetmek zor, hatta imkansızdır.
Ö zellikle hadis rivayetlerindeki anlatılara bakılırsa çok çeşit­
li namaz şekilleri çıkar karşımıza. Bu gerçek aynı zamanda,
'hadisler olmasaydı, namaz kılmayı nasıl öğrenebilirdik?' gibi
içi boş bir iddiaya da cevap niteliğindendir. Unutmamak gere­
kir ki, namaz ibadeti tedrici süreçte form kazanmış ve bizzat
uygulanarak yerleşik hale gelmiştir. Üstelik kısmi farklılıklar
dışında, temel formunda herhangi bir değişiklik olmadan gü­
nümüze kadar tevatüren gelmiştir. Tıpkı ezan gibi .
Resülüllah'ın namazı asla şekilsel bir ritüel değildir. Na­
maza duruşu bütünüyle kulun Allah'a teslimiyetini ve tam
bir itaatle ona boyun eğmeyi yansıtır. Okuduğu ayetler veya
yaptığı dualar dikkate alındığında, onun ibadeti Rabb'ine bo­
yun eğmeyi ve kulluk bilincini ifade eder. Tam bir teslimiyet
ve huşu içinde namaz kılar, asla aceleci davranmazdı. Kıldığı
namaz ve yaptığı ibadetlerin en temel ayırt ediciliği ise , bilinç­
li, anlayarak ve yaşayarak olmasıydı .
Farklı kültürün çocukları olduğumuzdan çoğunlu k na­
mazda okunanlann anlamını bilmemektedir. Bu ise, ibadet­
ten kopuk ve ne yaptığını bilmeyen bir görüntü ortaya çıkar­
maktadır ve ibadetin şekilden öteye geçememesine yol aç­
maktadır. Bunun önüne geçebilmek için namaz kılan bireyin
ne okuduğunu bilmesi gerekir. Keza öncelikli olarak ruhen
ibadete hazır olarak namaza durmak gerekir. Şayet Arapça
metni ve anlamını akılda tutamayacak kadar namaz bilgisin­
den yoksun olanlar varsa, İ mam-ı Azam'ın ifade ettiği gibi bi­
reylerin kendi ana dillerinde ibadet etmelerinde bir sakınca
olmadığı kanaatindeyim .
Allah katında makbul ibadet bilinçli yapılmış olanıdır. İ s­
lam'ın en önemli ibadetlerinden olan namaz, asla belli kalıp-

309 Müslim . "Mesacid"' . ı 78: İbn Macc. "Meva kiı ü · s -Salat". ı : Ncsai, "Mevakl ­
tü"s-Salat" . 7 .
Beş Vakit Namaz 93

larla yapılan şekilsel ibadet değildir. Hakkıyla kılınan namaz,


bireyin arınmasını ve ahlaki erdemler kazanmasını sağlar.
Layıkıyla namaz kılan birey ahlaksızlık, haksızlık, adaletsizlik
yapamaz. Keza yalan, iftira, aldatma, tecessüs gibi çirkinlik­
lerden uzak durur. Kur'an hakkıyla kılınan namazın, bireyi
ahlaki arınmışlığa götüreceğini söyler:
�l!.;.,Jı '1 � ;� ı �� bi �J ı �1j .,., t:f ı 0 ��ı � _,i � J,;ı)
' ,

_ . _ _

" , . LA �
(0 � , ,,. :uıı -'- .r.
, . q .ı.ıı
-
l • <.i.l
r . -'- _.r-'
<· • IJ -'·
Sana vahyolunan kitabı oku/ anlat. Namazı hakkıyla kılmaya de­
vam et. Çünkü namaz hayasızlıktan ve çirkin i.şlerden alıkoyar. Bil
ki, Allah'ı zikir en büyük ibadettir. Unutmayın ki, Allah yaptığınız
her şeyi bilir.3 1 0

Ayette şekilsel ibadetten değil, hakkıyla kılınan namazdan


bahsedilmekte ve bu şekilde kılınan namazın bireyi kötülük­
lerden arındıracağına vurgu yapılmaktadır. Namaz kılan bi­
reyler hala birtakım davranış bozuklukları sergileyebiliyorsa,
sorun namazda değil, kılınan namazdan nasibi almamakla
alakalıdır. Bu itibarla namazların şuurlu ve bilinçli eda edil­
mesi gerekir. Kılınan namaz kulluk bilinci ve iç huzuru sağ­
lamalı, manevi arınmaya katkı sunmalı. Allah'ın emir ve ya­
saklarına teslimiyet bilinci geliştirmeli, bireye kendi acizliğini
hatırlatmalı ve sadece Allah'a kul olması gerektiği bilincini
kazandırmalıdır. Namazın bu yönü İslam inancının bireye
tanıdığı özgüdük alanının en önemli ara kesitidir. Sadece
Allah'a kul olma bilinci kazanan birey, bir başkasının yön­
lendirmesine boyun eğmez. Davranış bozukluğu sergileyemez
veya ahlaki ilkelerden ödün vermez. Bu itibarla namaz bireyi
özgürleştiren en önemli ibadet özelliğine sahiptir.
Tahiyyat, Salli-Barik Dualarının Okunması

Ka'de veya teşehhüd oturuşunda tahiyyat ve akabinde


okunan salli-barik duaları konusu, deyim yerindeyse tam bir
muammadır. Ü lkemiz Müslümanları arasında tahiyyat ve sal­
li-bari.k duaları, standart olarak her namazdaki teşehhüd otu ­
ruşunda okunur. Oysa anlamlan dikkate alındığı zaman, bu

3 1 0 Ankebüt 29/45.
94 Hz. Peygamber ve Namaz

duaların namaz gibi önemli bir ibadet içinde yer alması bazı
sorulan akla getirmektedir.
Her şeyden önce Resulüllah'ın bu duaları namazda oku­
�_p -okumadığına dair hiçbir somut veri yoktur. Dahası mez�
kur dualar en mukaddem kaynaklarda da yer almaz. Müs­
lümanların önemli bir kısmı, tahiyyat duasının Peygambe­
rimizin mi'racda Allah'la karşılıklı konuşmasını ifade ettiği
kanısındadır.3 1 1 Hemen belirtelim ki, mi'rac hadisesi genel
kabule göre isra olayının akabinde gerçekleştiği sanılan bir
anlatıdır. İsra hadisesi ise Mekke döneminin sonlarına doğru
vuku bulmuştur. Bu durumda yaklaşık sekiz-on sene namaz
kılan peygamberin bu sırada ne okuduğunu sormak gerekir.
En azından bu detay bile, mezkur duaların zorunlu olmadığı­
nı ortaya koymak için kafidir.
Şunu özellikle ve önemle vurgulamalıyım ki, isra hadisesi
Kur'an'da yer alan bir konudur. Fakat bu olayın akabinde
vuku bulduğu söylenen mi'rac anlatılarının tamamı rivayet­
lerden müteşekkil olup asla Kur'an'a dayanmaz. Dahası böyle
bir olay da yaşanmamıştır. 3 1 2 Dolayısıyla olmayan bir olayda
görüşmeden bahsetmek, haddizatında bu görüşmeyi adeta
iki dost muhabbeti bağlamında sunmak düpedüz hadsizlik
ve Yüce Allah'ın şanına saygısızlık anlamına gelir. Dahası
böylesi içi boş bir anlatıya dayalı metni, namaz gibi en temel
ibadet içine yerleştirip adeta ayrılmaz parçası haline getirmek
düşündürücüdür.
İddialara göre Cebrail, Hz. Peygamber'i semada varılacak
en son nokta olan Sidretü'l-münteha'ya kadar götürünce
kendisinin buradan öteye gidemeyeceğini söyleyip Resıllül­
lah'ın tek başına ilerlemesini önermiştir. Bulutumsu bir taba­
ka (refreO eşliğinde ilerleyen Peygamberimizin maddi bedeni
güya bu bulutumsu tabaka ile bütünleşerek huzuru ilahiye

3 1 1 Sadeddin Evrin, '"Namaz Dualan" , Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi (C. 3 ,


s. 2-3 . 1 964) , 3 7 .
3 1 2 Bu konularda geniş bilgi için benim İsra v e Mi 'riic konusundaki çalışma­
ma bakılabilir. İ srafil Balcı, İsra ve Mi"rac Gerçeği, Ankara Okulu Yayınla­
n . Ankara 20 1 5 .
Beş Vakit Namaz 95

varmış, bu noktaya geldiği zaman Cebrail tekrar devreye gir­


miş ve 'Rabb'ine selam ver' diye işaret edince Hz. Peygamber
'Bütün selamlar, salatlar ve iyi ameller (tayyibat) yalnız Al­
lah'ındır' diye selam vermiş , Yüce Allah da 'Selam sana Ey
Peygamber! ' karşılığını verince ümmetine çok düşkün olan
Allah Resülü , bu selamdan onların da payelenmesini istediği
için 'Selam bize ve Allah'ın salih kullarına' şeklinde mukabe­
lede bulunmuştur. Bu iddiaya göre Resülüllah adeta Allah'ın
eksik bıraktığı kısmı tamamlamış konumdadır. Müteakiben
Cebrail ve bütün gök ehli hep bir ağızdan şöyle dile gelmiş­
ler: 'Şahadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur ve
yine şahadet ederim ki, Muhammed Allah'ın kulu ve elçisi­
dir.' Yüce Allah da ameli mükafatla karşılayacağı anlamında
'Peygamber, Rabb'inden kendisine indirilene iman etti, yani
tasdik etti' diye buyurmuştur. Ancak yine ümmetini düşünen
Allah Resülü, bu şeref ve fazilete onların da ortak edilmesini
istediği için şu karşılığı vermiştir: Mü'minler de her biri Al­
lah'a, onun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman
etti . Peygamberlerin hiç birini diğerinden ayırmayız . 3 13 . .

Tahiyyat duası denen rivayetin özü bu anlatıdır ve mezkür


görüşmeden ortaya çıktığına inanılır. Diğer bir deyişle duanın
muhtevası mi'rac olayı sırasında Allah'la Hz. Peygamber'in
karşılıklı konuşmalarından ibarettir. Oysa en erken döneme
ait rivayetlerde böyle bir buluşma ve hadiseden bahsedilmez.
Dahası ne mi'rac ne de tahiyyat duasından söz edilir. Kurtubi
gibi geç dönem kaynaklarda yer alan bu anekdotların aksine
tahiyyat duasına benzer dualar bulunmaktadır. 3 1 4
Yukarıdaki anlatıda ciddi problemler vardır. Dikkat edilir­
se güya Cebrail, Hz. Peygamber'i Sidretü'l-münteha'ya kadar
götürdükten sonra buradan ileriye geçemeyeceğini söylemiş
ve tek başına ilerlemesini istemiştir. Bir taraftan da buluşma
anında Allah'ın huzurundadır, hatta adeta Resülüllah'a mih-

3 1 3 Kurtubi, el-Cdmiu li Ahkô.mi'l-Kur'ô.n, çev. M. Beşir Eryarsoy, Buruc Yay.


İstanbul 2003, IV, 73.
3 1 4 Beyhaki , Kitôbu's-Süneni 'l-Kübrô., nşr. Meclisu Dii.iretu'l-Me'arifu'n-Niza­
miyyetü'l-K:iine fi'l- Hind bibeldeti'l-Haydarabad , 1 . Baskı , Haydarabad
H. 1 344, i l , 3 7 7 .
96 Hz. Peygamber ve Namaz

mandarlık yaparak selam vermesini sağlamıştır. Sadece bu


detay bile rivayetin ne derece düzmece olduğunu göstermesi
bakımından yeterlidir. Keza maddi bedeni yok olmuş bir be­
şerin Allah'ın huzuruna çıkması, dönüşte yeniden vücut bul­
ması, bir beşerin Allah'la adeta iki dost gibi konuşabilmesinin
zerre misali inandırıcılığı yoktur ve bu tür anlatılar bütünüyle
Kur'an'ın muhtevasına aykırıdır. Bu itibarla daha detay tah­
lile gerek duymamaktayız.
Kurtubi'deki rivayet uzun uzadıya anlatılarla devem ettiril­
miş ve ardından bir kısmı Bakara suresinin son iki ayetinin
nüzul sebebini de içine alan karşılıklı diyaloglarla sürdürül­
müştür. 3 1 5 Oysa Bakara suresinin tamamı Medine dönemin­
de inzal edilmiştir. Halbuki mi'rac anlatılan Mekke dönemine
ait hadisat arasında zikredilir. Netice itibarıyla olmayan bir
olayda, Peygamberimizin Allah'la buluşması söz konusu edi­
lemez. Tahiyyat duasına dair iddialar, daha sonradan Resu­
lüllah'a övgü olarak dile getirilen sözlerden ibaret kurgudan
başka bir şey değildir.
Bir başka ironik durum ise, namazda tahiyyat okuyan
Resülüllah'ın kendi kendine selam verip almasıdır. Anlam
itibarıyla ifade edecek olursak Resülüllah tahiyyat okurken
kendi kendisine şöyle seslenmektedir: " . . . Selam sana olsun
ey Nebi!" Bu ifade tıpkı kendi kendimize selam göndermemiz
gibi anlamsız eylemden başka bir şey değildir. En azından
namazda böyle bir çelişki içine düşülmesinin bir izahı yoktur.
Salli-barik duaları için de durum aynıdır, hatta daha ciddi
çelişkiler söz konusudur. Her şeyden önce namaz gibi önemli
bir ibadette Resülüllah'ın kendi ailesinin yüceltilmesini iste­
mesinin izahını yapabilmek zordur. Okunan bu dualar doğ­
rudan onun ailesi veya aşiretini yüceltmeye yöneliktir. Oysa
risalet hayatı boyunca Allah Resülü hiçbir zaman kendi kabi­
lesi veya aşiretini yüceltmeye yönelik adım atmamış, bilakis
onun en başat mücadelelerinden birisi, "Allah katında üstün-

3 1 5 Kurtubi, IV. 73-76.


Beş Vakit Namaz 97

lük yoktur, üstünlük sadece takvadadır. " 3 16 ayeti fehvasınca,


asabiyet duygusunun kökünü kazımak ve insanlar arasında
eşitliği sağlamak olmuştur. Tahiyyat ve özellikle de salli-ba­
rik dualarının muhtevalarına bakıldığında Resülüllah adeta
mezkur ayete meydan okurcasına kendi ailesi veya kabilesi­
ne üstünlük sağlamış konumdadır. Oysa onun risalet haya­
tı dikkate alındığında böyle bir çelişkiye düşmesi mümkün
değildir. Bu itibarla mezkur duaları kendisinin önerdiğini ve
özellikle de namazlarda okunmasını istediğine zerre miktarı
inanmamaktayız. Kaldı ki, aksini ispat edecek somut bir ve­
riye de sahip değiliz.
Tahiyyat duası kaynaklarda standart bir metin olarak yer
almaz. Günümüzde okunan tahiyyat duası ise genel kabul
olarak benimsendiği için yaygınlık kazanmıştır. Rivayetlere
göre Hz. Ö mer hutbeye çıktığı zaman Resülüllah'ı anmak ve
yüceltmek için bu duayı okuyordu. Konu ile ilgili rivayette
şu duayı okuduğu nakledilir: "Ettehiyyatü lillahi , ezzakiyatü
lillahi, et-tayyibatü essalevatu lillahi, es-selamü aleyke eyyü­
hennebiyyü ve rahmetullahi ve berekatühü. Esselamü aleyna
ve ala ibadillahissalihin . Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü
enne Muhammeden abduhu ve Resuluh . " 3 1 7 Anlaşıldığı kada­
rıyla Hz. Ö mer'in hutbede okuduğu bu dua daha sonradan
benimsenmiş ve namazlarda okunmaya başlanmıştır. Hatta
rivayette Müslümanlara bu duayı okumalarını öğrettiği detayı
bile nakledilmiştir.
Tahiyyat duasının birçok farklı versiyonu nakledilmiştir.
İ bn Mes'ud isnadlı rivayetlerde tahiyyat duası ile ilgili şu hu­
suslar anlatılmıştır:
Peygamber'le beraber namaz kıldığımız zaman, teşehhüd
için oturduğumuzda "Allah'ın kullarına selam olsun!" deme­
den önce "Allah'a selam olsun , Cebrail'e , Mikail'e, falan ve
falana da selam olsun!" derdik. Resülüllah bizim böyle söyle­
diğimizi işitince, "Allah'a selam olsun demeyiniz. Çünkü şüp-

3 1 6 Hucurat 49/ 1 3 .
3 1 7 Muvatta . "Salat". 1 3 .
98 Hz. Peygamber ve Namaz

hesiz Allah selamın kendisidir. Teşehhüde oturduğunuz za­


man "et-tahiyyatu lillahi ve's-selevatu . . . " deyiniz. "Çünkü kişi
bunu söylediği zaman selam cümlesi gökte ve yerde bulunan
her salih kula ulaşır. "3 1 8
Yine İbn Mes'üd isnadlı bir başka rivayette ise şunlar nak­
ledilir: "Biz, tahiyyat namazın içindedir der ve birtakım isim­
ler sayarak birbirimize selam okurduk. Resülüllah saydığımız
isimlere selam okuduğumuzu duyunca, "et-tahiyyatu lillahi
ve's-salavatu ve't-tayyibatu . . . " diye öneride bulundu . " Riva­
yetin devamında günümüzde namazlarda okunan tahiyyat
duasını öğrettiğine dair açıklama yer alır. 319
Mescidde namaz kılan bir kişinin teşehhüdde şu duayı
okuduğu söylenir: "Allah'ım! Ey tek olan, her ihtiyaçta kendi­
sine müracaat edilen, doğmayan, doğurmayan, eşi ve benzeri
olmayan Allah'ım! Günahlarımı bağışla. Çünkü sen bağışlayı­
cısın, merhametlisin . " İ ddiaya göre Resülüllah adamın huşu
içinde bu duayı ettiğini görünce son derece memnun olmuş
ve üç kez "Muhakkak bağışlandı, muhakkak bağışlandı, mu­
hakkak bağışlandı . " diye onu övmüştür. 320 Yine ismi zikredil­
meyen bir başka kişinin teşehhüdde şöyle dua ettiği haberi
nakledilir: "Ey kalpleri halden hale evirip çeviren Allah'ım!
Benim kalbimi dinin üzere sabit kıl. "32 1
Bir iddiaya göre, namazda n e okuyacağını bilmeyen bede­
viye Resülüllah şu tavsiyede bulunmuştur: "Namaza durdu­
ğun zaman, Allah'ı tekbir et, sonra Kur'an'dan kolayına gele­
ni oku . " Rivayetin devamında şu ilave bilgi verilir: "Namazın
ortasında oturduğun zaman rahatlayacağın şekilde otur ve
tahiyyat oku . Kalktığın zaman da namazını bitirinceye kadar
aynı şekilde hareket et. "322 Bazı rivayetlerde Resülüllah'ın te-

3 1 8 İ bn Hanbel, 1, 382, 430, 438, 459; Dfuimi, "Salat" , 84; Buhaıi, " İ sti'zan",
3 ; İ bn Mace, " İ kametu's-Salevat" , 2 4 ; Nesfil , ''Tatbik" , 1 00 .
3 1 9 Buhaıi, "A'melu fi's-Salat" , 4 . Aynca bk. Buhaıi, "Ezan", 1 48 ; Müslim,
"Salat" , 60.
320 Ebü Davud, "Salat " , 1 78 , 1 79 .
32 1 Tirmizi, "Davat" , 1 24 .
3 2 2 Ebü Davud. "Salat" , 1 43 . 1 44 .
Beş Vakit Namaz 99

şehhüd sırasında "et-tahiyyatu'l-mübarekatu's-salevatu . . . "323


şeklinde dua önerdiği anlatılır. Keza birçok farklı tahiyyat du­
ası örneklerinin nakledildiğini daha önce belirtmiştik. 324
Bazı rivayetlere göre Resülüllah teşehhüd sırasında oku­
yacaklarını okuduktan sonra selam verirken "Esselamü alen­
nebiyyi ve rahmetullahi ve berekatühü . Esselamü aleyna ve
ala ibadillahissalihin" diye selam verirdi. Müteakiben "Es­
selamü aleyküm" şeklinde sağındaki ve solundakilere selam
verir, şayet onlar kendisine dönerse selamlarını alırdı.325
Ebu Hureyre isnadlı bir rivayette, Resülüllah'ın namaz
kılan bedeviye teşehhüdde ne okuduğunu sorduğu , adamın
et-tahiyyatü ve salli-biirik dualarını okuduğunu, sonra da
Allah'tan cennete girmeyi dileyip cehennem ateşinden ko­
runmayı istediğini söylediği, ardından Resülüllah'a dönerek
"Vallahi ben ne senin , ne de Muaz'ın okuduklarını biliyorum . "
dediği anlatılır. Allah Resülü bedevinin söylediklerini onay­
larcasına, şu karşılığı vermiştir: "Biz de senin okuduğunun
benzerlerini okuyoruz. "326
Abdullah b. Ö mer'in teşehhüdde şöyle dua ettiği söylenir:
"Bismillahi, ettehiyyatü lillahi, essalevatü lillahi, ezzakiyetü
lillahi, es-selamü alennebiyyi ve rahmetullahi ve berekatühü .
Es-Selamü aleyna ve ala ibadillahissalihin. Şehidtü en-laila­
he illallah, şehidtü enne Muhammeden Resülüllah . " Rivaye­
tin devamında İ bn Ö mer birinci oturuşta bu duayı okur, kinci
oturuşta ise farklı dualar yapardı. 327
Bir iddiaya göre tahiyyatta okunan duaya " ve berakatuhu/
Allah'ın bereketf' kelimesini İbn Ö mer eklemiştir. Keza "Selam
bize ve Allah'ın salih kullan üzerine olsun. Şehadet ederim ki,
Allah'dan başka ilah yoktur. " sözlerinden sonra, "O birdir ve
ortağı yoktur. " sözleri ile "Muhammed , O'nun kulu ve elçisi-

323 İ bn Mace. " İ kametu's-Salevat" , 24.


324 Bk. İ bn Hanbel, !, 292, 422, 438 .
325 Muvatta, "Salat"' , 1 3 .
326 İbn Mace. "Dua"'. 4 .
327 Muvatta . "'Salat"' . 1 3 .
1 00 Hz. Peygamber ve Namaz

dir . " ifadelerini de o eklemiştir. 328 Bu tür rivayetler tahiyyat


duasının sonradan oluşturulan bir kurgu olduğu tespitimizi
doğrular niteliktedir.
Görünen o ki, Hz. Ömer'in hutbede okuduğu dua, daha
sonradan benimsenmiş ve teşehhüd oturuşunda okunarak
'tahiyyat duası' ismiyle yaygınlık kazanmıştır. Oysa zaten
ka'de oturuşunun kendisi tahiyyattır. Rivayetlerde de görül­
düğü üzere namaz kılan birey, bu oturuş sırasında dilediği
veya içinden geldiği şekilde dua edebilir veya dua ayetleri
okuyabilir. Kaldı ki, standart bir dua metninin olmaması,3 29
bu oturuş sırasında farklı duaların yapılabileceğini ortaya
koymaktadır. Nitekim bir rivayette Restllüllah'ın teşehhüdde
şöyle dua ettiği söylenir:
Ya Rabbi! Dilimizle , vücudumuzla ve tüm mallarımızla yapılan
ibadetlerin hepsi sadece sana mahsustur. O'ndan başkasına kul­
luk ve ibadet yapılamaz. Ey son Peygamber olan Muhammed! Al­
lah'ın rahmeti , bereketi , selam ve selameti senin üzerine olsun,
yine Allah'm selam ve saadeti bizim üzerimize ve Allah'ın hayırlı
ve iyi işler yapan kullarına olsun . Ben Allah'tan başka hiçbir ilah
olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şa­
hitlik ederim. 330

Salli-bdrik duaları konusunda da ciddi problemlerin ol­


duğunu düşünüyoruz. Malum olduğu üzere bu dualarda Hz.
İbrahim'in ailesi gibi Hz. Peygamber'in ailesine de tazim söz
konusudur. Restllüllah'ın sireti göz önünde bulunduruldu­
ğunda onun en çok üzerinde durduğu konulardan birisi in­
sanlar arasında mutlak eşitlikti. Ü stünlüğün sadece takva­
da olduğunu vurgulayan ayeti tebliğ eden bir Peygamber'in
tebliğ ettiği vahyin mesajına aykırı davranamayacağı hususu
gayet açıktır.
Bir iddiaya göre müminler, Allah Restllü'nü nasıl tazim et­
meleri ve ona ne şekilde salat-selam getirmeleri konusunda
soru sorunca, Hz. Peygamber güya yukarıda zikredilen tür-

328 Ebu Davud, " Sala t " , 1 77 . 1 78 .


3 2 9 Buhari . "İsti'zan". 3 : Nesaı. 'Tatbik" . 1 00 .
3 3 0 Nesai . "Sehiv" . 4 4 . 45. 56. 5 8 .
Beş Vakit Namaz 101

den sözler söylemelerini önermiştir. Oysa Allah Resülü hiçbir


zaman kendisini yücelten ifadeler kullanılmasını hoş karşı­
lamamıştır. Resülüllah tevazu , zarafet ve nezaket timsalidir.
Kendisini yüceltici sıfatlar kullanılmasına izin vermemiştir.
Rivayetlerde dile getirilen tazim ifadeleri daha sonradan na­
mazlara girmiştir. Oysa Hz. Peygamber'e salat etmenin ne an­
lama geldiği hususu son derece açıktır. Nitekim Ahzab süre­
sinin 56. ayeti, Allah Resülü'ne salat etmenin hangi anlamda
olduğunu ortaya koymaktadır:
Allah ve melekleri, Peygamber'in üzerine titremekte; ona her türlü
yardım ve desteği vemıektedir. Ey Mü 'minler siz de ona des tek
olun. Onun emirlerine tam bir teslimiyetle boyun eğin.33 1

Ayette Allah Resülü'ne yardımdan söz edilmektedir. Mez­


kur ayetin Hendek Savaşı sürecinde nazil olduğunu göz ardı
etmemek gerekir. Burada Allah ve meleklerin ona yardım
(salat) ettiğine dikkat çekilerek, müminlerin de ona yardım
etmeleri gerektiğine dair uyan yapılmıştır. Dolayısıyla Resü­
lüllah'ı tazimle ilgili iddiaların bu ayetle ilişkilendirilmesinin
hiçbir izahı yoktur
Kimi rivayetlere göre elçilerle yapılan görüşmelerde Resü­
lüllah ile gelen elçiler arasında zaman zaman tahiyyatta kulla­
nılan ifadelere benzer selamlaşmalar yapılıyordu. Bir rivayete
göre Sadif heyeti Medine'ye geldiği zaman selam vermeyince,
Resülüllah "Siz Müslüman olmadınız mı diye sormuş?" , heyet
sözcüsü Müslüman olduklarını söyleyince, o zaman "Selam
verin!" diye uyarmıştır. Onlar da ayağa kalkıp "es-Selamu
aleyke eyyühennebiyyu ve rahmetullahi" diye selam vermiş­
lerdir. 332 Kimi rivayetlerde bu ifadelere aynca "ve berakatuh"
sözcüklerinin de eklendiği söylenir. Kendisine bu şekilde se­
lam verildiği zaman Resülüllah'ın da "aleykum selam" diye
karşılık verdiği ve gelenleri yanına oturttuğu anlatılır. 333
Görüldüğü üzere tahiyyat duası bu tür rivayetlerden esin­
lenilerek zamanla belli bir form almış ve rivayetler arasına gi-

33 1 Ahzab 33/56.
332 İbn Sa"d, I . 284.
333 eş-Şii.mi, Sübü!ü'!-Hüdd. Vl . 536.
1 02 Hz. Peygamber ve Namaz

rerek Resülüllah'ı tazim etmek amacıyla namazların bir par­


çası haline gelmiştir. Oysa tahiyyat veya salli-barik duaları,
dua formunda olduğuna göre , bunlar yerine teşehhüd otu­
ruşlarında bireylerin içlerinden geldiği gibi dua yapmaların­
da hiçbir sakıncanın olmadığını düşünüyoruz. Haddizatında
yukarıda da değinildiği üzere, dua muhtevasındaki ayetlerin
teşehhüdde de tercih edilmesinin namazın ruhuna uygun
olacağı kanaatindeyiz. Ö rnek olarak sunabileceğimiz birkaç
dua muhtevalı ayet şunlar olabilir:
Ö rnek 1 :
t:;l,:.ı
. y; ! � 8 )· ! ·. - �S'ı Lo ı�
, � ·i � _,· ..:...:.
. �i ıo.r-J
.:.S- Lo ı"t-' � � · ' � I Ll :iiı. ı � . �)
�- ��i o.> W- i L LJ
, -


• • .

8,)· a:i : Jı
" � <..)':! . �
· i �. ı
·
ı.r--
·
.:. : � _, 8 :
) t:;tk;..·
1 _, - . ı:.ı ı
1
ı
- , .

(;_r.4;\.i t:;\ı_;.o ..:..; 1 t:..:.>. j lj d _:# j � �lj �. d fü1 � Lo ı:i;.;.j �i


: · LSj ı : i ı ı �
<....r- t r-r
·

r..r-
Lii yükellifullahu nefsen aıa vüs 'ahd leha md kesebet ve aleyha
mektesebet. Rabbena la-tuahizna in-nesiyna ev-ahta'na. Rabbena
ve la-tahmil aleyna isran kema hameltehü alellezine min kablina.
Rabbena ve la-tuhammilna ma la-tdkatelena bih. Va'.fu anna, veğ­
fır lena verhamna ente mevlanafensuma ale'l-kavmil kafirin.

Ey Rabbimiz! Unutarak veya hata ederek yaptığunız yanlış i.şler­


den bizi sorumlu tutma. Rabbimiz bizden önceki kullanna yükledi­
ğin gibi bize da ağır yük yükleme. Rabbimiz bize gücümüzün üs­
tünde yük taşıtma. Bizi affet, bizi bağışla. Bize daima merhamet
et. Sen bizim mevlamız, yardımcunızsın. K4firlere karşı bize her
zaman yardım et, zaferler luifet. 334

Örnek 2 :
- �<..ı- 8. ı � d ·� li 8.J· l!.ATI r: - ı�
! <:�.r. ! ı C., l ı:,, 1.4., '.>İJ . l'.)8 ı.:: .) 8 � 81 8 ' )
r-- Y ;.
- . . . '"" · · - ., . . .J
;.ol:.A.i- ı - · t..o 8 1 · 8. · i .r.-·\İ ı - - 8 - � · 8b �
- .

. .
t:; !� :f - & ' 1 �- 8Js.
· -' • J r..r' -' · -' J � C: Y l ·, �-
.
-

İ Y- ( � lıı. - - ..J I � � .!J.; 1


. . _ .

. �
Rabbena ..r'"'
innena semi'na münddiyey-yünddi lil-imdni en-dminü
bi-rabbiküm fe-amenna. Rabbena fağfir lena zünübena ve ke.ffir
anna seyyidtina ve tevejfena me'al-ebrar. Rabbena ve-atına md
veadtena 'ala rusülike ve la-tuhzind yevme'l-kıydmet. İnneke la
tuhlifu'l-mi'ad.

334 Bakara 2 / 286.


Beş Vakit Namaz 1 03

Rabbimiz! Biz, 'Rabbinize inanıp güvenin ' diye çağnda bulunan


Peygamberi duyduk ve iman ederek bu çağrıya uyduk. Rabbimiz!
Günahlarımızı affet. Hatalarımızı bağışla ve bizleri salih kullar
zümresine dahil et.

Rabbimiz! Bizi, Elçilerin vasıtasıyla vaat ettiğin ödüllere eriştir.


Kıyamet günü bizi utandırma. Yüzümüzü kara çıkarma. Sen asla
vadinden dönmezsin. 335

Ö rnek 3 :
( ! 81 ..:... ı .h. s, J- t.:.;.. - · \l ı
,• j>; �YJ t.:.;.. t.:: .iı ı �j 8T 8. J' )

'
Rabbena iitinii ji'd-dünyii haseneten ve ji'l-iihirati haseneten ve
kına azabe 'n-niir.

Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyilik-güzellik ver, ahirette de iyilik­


güzellik ihsan et. Bizi cehennem azabından koru. 336

Ö rnek 4 :
(uWı
. ' i' .>4'.! , i- Y-. , �r---;
: · • d ı - -�.JJ ı + J
J '-" ' .Y;. J . � ı 8J
:#' .
') ·

Rabbenii-ğfirli ve-liviilideyye ve-li'l-müm'minine yevme yekümu'l­


hisiib.

Rabbimiz! Hesap günü, beni, anamı, babamı ve tüm müminleri ba-


ğışla. 331

Birçok dua ayeti daha eklenebileceğini ve bunların da


kıyam veya teşehhüd oturuşunda okunabileceğini, hatta an­
lamlarını bilerek ve düşünerek okunmasının yerinde olacağı­
nı özellikle viırgulamak istiyoruz.
Namazda Sesli-Sessiz Okuma

Namazda kıraatin sesli veya sessiz olması gerektiğiyle ilgi­


li birtakım haberler bulunmaktadır. İddiaların bir kısmında,
Resülüllah'ın Cebrail'den gördüğü şekilde namaz kıldığından
bahsedilir ve bu uygulamanın onun tarafından öğretildiğin­
den söz edilir. Buna göre öğle ve ikindi namazlarında Ceb­
rail'in sessiz okuması, diğer namazlarda ise sesli okunması
nedeniyle Resülüllah'ın da onu taklit ettiği söylenir. 338
335 Al-i İmran 3 / 1 93 - 1 94 .
336 Bakara 2 / 20 1 .
337 İ brahim 1 4 /4 1 .
338 Abdurrezzak, Musannef, 1 , 532; Nesaı, "Salat", ı o . "Mevakitü's-Salat" , 6 .
1 04 Hz. Peygamber ve Namaz

Hemen belirtelim ki, bu tür iddia veya izahları doğrulaya­


cak somut bir veriye sahip olmadığımız gibi, mezkur yorumun
meseleyi aydınlattığı kanaatinde de değiliz. Daha önce işaret
edildiği üzere , müşrikler inanmasalar da Resülüllah Mes­
cid'de (Kabe avlusu) namaz kılarken Kur'an okuduğu zaman
bazıları gizlice gelip onu dinler ve okuduklarını anlamaya ça­
lışırlardı. Necm süresi örneğinde olduğu gibi bazen de Resü­
lüllah'ın okuduklarına müdahale edip yanlış okuması veya
karıştırmasına neden olurlardı. Nitekim Resülüllah Necm
süresinin 1 9-20. ayetlerini okuduğu zaman putlarının adlan
geçince, secdeye kapanmışlar ve onları tazim eden ifadeler
kullanmışlardır. Hatta Resülüllah'ın da putlarını övdüğüne
dair yaygara yapmışlardır. Bu hadise kaynaklarda, "garanik"
olayı olarak bilinir.
İ bn İ shak'ın verdiği bilgilere göre Resülüllah namaz kılar­
ken merak edenler gizlice onu dinlerdi. Ancak Mekke'nin lider
kadrosundan korktukları için onları görünce dağılırlardı. İ d­
diaya göre müşriklerin dağılmasını engellemek amacıyla "Na­
mazda sesini yükseltme" ayeti nazil olmuştur. Böylece açıkça
ne okuduğu belli olmadığı için hem onu dinlemek isteyenlerin
dinlemelerinin sağlandığı hem de bu yolla onların dağılması­
nın önüne geçildiğinden bahsedilir. 339
Mezkur iddianın inandırıcı olmadığı son derece açıktır.
Üstelik rivayetin muhtevası çelişkilidir. Ö rneğin şayet onun
ne okuduğunun dinlenmesi hedeflenmişse, sessiz değil daha
sesli okuması uyarısının yapılması gerekirdi. Bize göre ayet­
teki uyan büyük olasılıkla müşriklerin ileri geri konuşmaları
ile alakalı bir tedbir olmalı. Nitekim kimi ayetlerde Allah'ın
farklı isimlerle anılmasını, müşrikler "Muhammed farklı tan­
rılara inanıyor. " gibi yaygaraya dönüştürdüklerinden bahse­
dilir. Müşriklerin "Kur'an'ı dinlemeyelim. Onun hakkında ileri
geri konuşup yaygara koparalım. Böylece onun etkisine üstün
geliriz. "340 gibi laflar ettikleri konusu bizzat ayetlere yansımış­
tır. Muhtemelen onların bu tür emellerine fırsat vermemek

339 İ bn ishak, 1 86.


340 Fussilet 4 1 /26.
Beş Vakit Namaz 1 05

amacıyla Resülüllah tedbir olarak gündüz namazlarını sessiz


okumayı tercih etmiştir.
Resülüllah'a yapılan uyarıya göre namaz kılarken sesini ne
çok yükseltmesi ne de tamamen kısmasından bahsedilmekte­
dir. İ sra süresinin ı ı o . ayetinde bu uyan şöyle dile getirilir:
. . . Namazda sesini ne yükselt ne de kıs. İkisi arasında bir yol izle. 34 1

Kimi yorumlara göre sesin yükseltilmemesi emri, müş­


riklerden gelebilecek tepkiye dair tedbirdir. Tamamen kısıl­
maması ise, Kur'an okurken ashabın Resülüllah'ı duyması­
na yönelik bir gayedir. İbn İshak'a göre ise Resülüllah na­
mazlarda yüksek sesle okuması durumunda, onu dinleyen
müşriklerin duydukları mesaj dan etkilenip kaçmamalarını
sağlamak, düşük sesle okuyarak ise onlardan dinlemek is­
teyenlere fırsat vermek amacı güdülmüştür. Yine onun id­
diasına göre, Resülüllah Kabe avlusunda namaz kılarken
zaman zaman müşrikler gelip okuduğu vahiyleri dinliyor­
du . Ancak hoşlanmadıkları mesajı okuduğu zaman Resü­
lüllah'tan uzaklaşıyorlardı. İddiaya göre Resülüllah'ı Kur'an
okurken dinlemek isteyen müşrikler, açıktan okuduğu za­
man Mekke'nin lider kadrosunun onu dinlediğini anlar ya­
naşmaz, düşük sesle okuduğu zaman etrafta olmadıklarını
anlar ve yaklaşıp dinlerlerd i . 34 2 Bu gerekçenin de çok inan­
dırıcı olmadığı _ kanaatindeyiz .
Anlaşıldığı kadarıyla Resülüllah gündüz vakti namaz kı­
larken Kur'an okuduğu zaman müşriklerin araya girip ken­
disini şaşırtmamalan için sesini yükseltmez, buna mukabil
okuduğunu merak edenlerin yaklaşıp dinlemelerine imkan
tanımak için belli tonda okurdu. Nitekim Hz. Ö mer'in bu şe­
kilde Müslüman olduğu bilinmektedir. Rivayete göre Kabe
avlusunda namaz kıldığı sırada Hakka süresini okurken Hz.
Ö mer'in gizlice onu dinlediği ve duyduklarından etkilenmesi
üzerine İslam'ı kabul ettiği söylenir. 343

34 1 İ sra 1 7/ 1 1 0 .
342 İ bn Hişam, ! , 206.
343 İ bn Hanbel, 1 , 1 08 (No: 1 07) .
1 06 Hz. Peygamber ve Namaz

Bir rivayette ise, Resülüllah namaz kıldırırken mescide


giren bir şahsın "Allahü ekber kebiran ve sübhanallahi buk­
raten ve esila" diye yüksek sesle tekbir aldığı, namaz biti­
minde bu davranışı nedeniyle ashab tarafından yadırgandı­
ğı, ancak Resülüllah sözün sahibinin onurunun kırılmasına
mani olarak "Vallahi o sözleri söylediği zaman gök kapısının
açıldığını ve sesinin arşa yükseldiğini gördüm . " dediği anla­
tılır. 344
Namazda sesli veya sessiz okumanın müşriklerin müda­
halesine yönelik bir tedbir amacı taşıdığı ve Resülüllah'ın uy­
gulaması olarak sesin fazla yükseltilmemesi gerektiği anlayışı
yerleşik kabul haline gelmiştir. Keza cemaatle kılınan öğle ve
ikindi namazlarında imamın sessiz okuması da yine Resü­
lüllah'ın uygulamasıdır. Cemaatle kılınan namazlarda imam
öğle ve ikindi namazları ile diğer namazların üç ve dördüncü
rekatlarını sessiz okurken cemaatin geneli susar ve herhan­
gi bir şey okumaz. Oysa imamın ne okuduğu bilinmediğine
göre, bireyin kendi içinden normal namazda okuduğu gibi
Fatiha ve diğer süreleri okuması gerekir. Haddizatında hiç­
bir şey okumadan sessizce eğilip kalkmanın ne derece na­
maz veya ibadet olacağı ise ayn bir muammadır. Bu itibarla
imamın açıktan okumadığı rükünlerde cemaate katılanların
bireysel namaz kılar gibi dua veya ayetler okumaları gerekti­
ğini düşünüyoruz.
Namazlann Cemi

Namazların birleştirilmesi (cemi) meselesi , namazla ilgili


en çok merak edilen konulardan birisidir. Zaman zaman Re­
sülüllah'ın öğlen ile ikindi namazlarını, zaman zaman da ak­
şam ile yatsı namazlarını cem ettiğine dair birtakım rivayetler
vardır. Kimi rivayetlerde kolaylık olsun diye, Resülüllah'ın bu
namazları birleştirdiğinden bahsedilmiştir. Hatta korku veya
yağmur yağması gibi herhangi bir zorunluluk olmadığı hal­
lerde bile böyle bir uygulamaya gittiğinden söz edilir. Bunun
sebebinin İ bn Abbas'a sorulduğu , onun da insanlara kolaylık

344 İ bn Hanbel . IV. 355.


Beş Vakit Namaz 107

olması için Resıllüllah'ın böyle davrandığını söylediği nakle­


dilir. 345
Rivayetlerin ekseriyetinde Resıllüllah'ın hac menasiki sı­
rasında namazları cem ettiği haberleri nakledilmiştir. Veda
Haccı sırasında346 Resıllüllah'ın Müzdelife'de akşam ve yatsı
namazlarını cem ettiğine dair birçok rivayet bulunmaktadır. 347
Buna mukabil birçok rivayette ise, Resıllüllah'ın her namazı
vaktinde kıldığına vurgu yapılmış, ardından da yine Müzde­
life'de akşam ve yatsı namazlarını bir arada kıldığı haberleri
aktarılmıştır. 348
Resıllüllah, hac sırasında Arafat'a geldiği zaman Nemira'da
kendisi için hazırlanan çadırda konaklamış, güneş tepeden
batıya doğru meyledince devesine binip Batnı Nahle vadisine
kadar ilerlemiş ve burada beraberindekilere bazı nasihatlerde
bulunmuştur. Müteakiben Bilal'e ezan okutmuş ve öğle ile
ikindi namazını bir arada kıldırmıştır. 349
İ bn Ö mer'in Müzdelife'de Said b. Cübeyr ile birlikte bulun­
duğu zaman ezan okutup kamet getirttiği ve ardından akşam
ve yatsı namazını bir arada kıldırdığı, Said b. Cübeyr'in ikinci
kılman namazın ne olduğunu sorması üzerine, şu karşılığı
verdiği nakledilmiştir: "Resıllüllah ile birlikte aynı yerde na­
mazları bu şekilde kıldım. "350
İ bn Mes'üd isnadlı bir rivayette Resıllüllah'm Müzdelife dı­
şında hiçbir namazı birlikte kılmadığı söylenir. 351 Ancak bu
konuda birbiriyle çelişen birçok rivayet bulunduğunu belir­
telim. Seferde Resıllüllah'ın öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsı
namazlarını bir arada kıldığına dair değişik haberler bulun­
maktadır. Ö rneğin Tebük seferi boyunca Resıllüllah'ın öğle
ile ikindiyi ve akşam ile yatsı namazlarını bir arada kıldığı

345 Ebü Davu d , "Salatu's-Sefer" , 5 .


346 Nesai , "Mevakıt" , 4 9 .
3 4 7 Muvatta, "Hace" , 65; Daıimi, "Menasik" , 52; Nesfil , "Ezan", 20; Tirmizi,
"Hac", 56.
348 Nesai, "Menasikü'l-Hac", 2 1 0 , "Ezan", 20.
349 Nesfil, "Mevakıt" , 48, "Ezan " , 1 8
350 Nesfil , "Ezan", 1 9 .
3 5 1 Nesai. "Mevakıt". 49.
1 08 Hz. Peygamber ve Namaz

söylenir. 352 Bir başka rivayette ise Sakif heyeti geldiği zaman
onlarla uzun süre oturup ilgilenince öğle ile ikindi namazları­
nı cem ederek kıldığı bilgisi aktarılmıştır. 353

Ubeydullah b. Abdullah'ın babasından naklettiği bir riva­


yete göre , Resülüllah'ın akşam ve yatsıyı bir arada kıldığı­
na işaret edildikten sonra, ikisi arasında nafile olarak hiçbir
namazı kılmadığına, akşamı üç yatsıyı ise iki rekat kıldığı­
na vurgu yapılmıştır. İbn Ömer'in de ölünceye kadar bu iki
namazı bir arada kıldığına değinilmiştir. 354 Bir rivayette İbn
Ömer'in oğluna "Baban sadece yolculuk sırasında mı nama­
zı cem ederdi?" şeklinde bir soru sorulduğu , onun da 'ha­
yır' karşılığını verip sadece Müzdelife'de cem ettiğini söylediği
nakledilmiştir. 355 Buna mukabil Bem1 Mustalık gazvesi sıra­
sında da Resülüllah'ın akşam ile yatsı namazını cem ettiği
söylenir. Keza Tebük seferi sırasında güneş zevale ulaşmadan
yola çıkarsa öğle ile ikindiyi , öğleden sonra çıkarsa bu sefer
öğleyi ikindi ile birlikte kılarak cem ettiği, yine aynı şekilde
akşam ile yatsı namazlarını de bu sefer sırasında cem ettiğine
dair haberler bulunmaktadır. Değişik seferler sırasında Resü­
lüllah'ın öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsı namazlarını cem
ettiğine dair birçok rivayet nakledilmiştir. 356

Resülüllah'ın bu uygulaması dikkate alındığında, özellik­


le zorunlu hallerde bu namazları birleştirerek kılmada hiçbir
sakıncanın olmadığını görüyoruz. Namazların cem edilme­
si şeklinde ifade edilen bu uygulama, cem-i takdim ve cem-i
te 'hir olarak iki kısımda kategorize edilmiştir. Buna göre cem-i
takdim ikindi namazının öğle namazı vaktinde, yatsı namazı­
nın ise akşam namazı vaktine kılınması, cem-i te 'hir ise öğlen
namazının ikindi namazında, akşam namazının ise yatsı na­
mazı vaktinde kılınması anlamına gelmektedir.

352 Tirmizi, "Cuma" , 42.


353 Nesfü, "Umni", 5.
354 Nesaı, "Menasikü'l-Hac " , 207.
355 Nesfü, "Meva.kıt" . 4 5 .
356 Geniş bilgi için b k . Hayri Kırbaşoğlu, Namazlann Birleştiıilmes� Araştır­
ma Yayınlan. Ankara 1 99 7 . 29, 3 1 vd .
Beş Vakit Namaz 1 09

Namazın Kazası

Namazlann kaza edilmesi henüz tam olarak netleştiril­


memiş konulardan birisidir. Hiçbir sebep olmaksızın kılın­
mayan namazların sonradan kaza edilmesi konusu tartışıla­
bileceği gibi, belli bir sebebe dayalı olarak kılınamayan na -
mazların kaza edilip edilmemesi meselesi de ele alınmalıdır.
Genel olarak iki görüş dile getirilir. Geleneksel yorumlara
göre , kılınmayan namazlar sonradan kaza edilebilir. İkinci
görüşe göre ise , kılınmayan namazların kazası yapılamaz.
Kaza edilmesi halinde namazların kaç rekat kılınacağı ko­
nusu ayrı bir muamma halinde sunulmuştur . Klasik fıkıh
kitaplarında kaza namazının iki rekat kılınmasından söz
edildiği gibi, ayrıca dört rekat kılınabileceğine dair yorumlar
da yapılmıştır.

Resülüllah'ın hayatına baktığımız zaman , çok nadir de


olsa uyku veya unutma nedeniyle yanlış kıldığı veya gecik­
tirdiği namaz olduğu gibi, Hendek Savaşı'nda müşriklerin
yoğun baskısının devam ettiği sırada Resülüllah dahil asha­
bın bir kısmının namazlarını kılamadığından söz edilir. Keza
savaşın ardından kılınmayan namazları Resfılüllah'ın kaza
yaptığına dair birçok rivayet nakledilmiştir.

Hendek Savaşı öncesindeki hazırlıklar ve savaş sırasında­


ki muhasara nedeniyle Müslümanlar tam bir ölüm-kalım mü­
cadelesi vermiştir. Kur'an bu savaşı " Gözlerin yerindenfırladı­
ğı, yüreklerin ağza geldiğC'357 muharebe olarak niteler. Yoğun
muhasara devam ederken tüm ordu teyakkuzda olduğundan ,
muhtemel bir boşluk anında düşman hendeği aşabilir endi­
şesiyle Hz. Peygamber dahil müminler günlük namazlarını
aksatmak zorunda kalmış tır. 358 Yoğun geçen muhasara günü
akşama doğru Hz. Ömer'in Resı1lüllah'a gelip mücadeleden
dolayı , namaz kılamadığı için dert yandığı ve müşrikler hak­
kında kötü sözler sarf ettiği söylenir. Hz. Peygamber onu tes­
kin ederken kendisinin de kılamadığını söylemiş ve düşmanın

357 Ahzab 33/ ı o .


358 İbn Sa'd. i l . 72 .
1 10 Hz. Peygamber ve Namaz

çekilmesinden sonra Bathan mevkiinde bu namazları topluca


kıldırmıştır. 35 9

Rivayetlerin ekseriyetinde Resülüllah'ın ikindi namazını


kılamadığmdan bahsedilir. Bunun yanı sıra, öğleyi de kılama­
dığı ve bunları akşam karanlığı çökünce eda ettiği söylenir. 360
Vcikıdi, müşriklerin yoğun baskısı nedeniyle Resülüllah'ın
gün boyu namaz kılamadığını iddia eder. 361 Kimi rivayetle­
re göre peş peşe üç362 (öğle , ikindi , akşam) veya dört363 vakit
(öğle , ikindi, akşam, yatsı) namazlarını kılamamıştır. Muha­
saranın ardından Resülüllah bu namazları toplu olarak kıl­
dırmıştır. 364 Hz. Ali isnadlı bir rivayete göre , Resülüllah "Onlar
bizi namazdan alıkoyduğu gibi, Allah da anlan evlerinden alı­
koysun . " diye müşriklere beddua etmiştir. 365 Bir rivayete göre
ise, Resülüllah bu sözleri ikindi namazını kılamaması yüzün­
den söylemiştir. 366 Bir başka rivayette kılınamayan namazın
es-salatu'l-vusta (ikindi namazı) olduğu ve Resülüllah'ın ak­
şam ile yatsı namazı arasında bu namazı kaza ettiği belirtilir. 367

Kimi rivayetlerde Hayber dönüşü mola verilen yerde Resü­


lüllah dahil müminlerin uyuyup sabah namazını kaçırdıkları,
güneşin belli bir müddet yükselmesinden sonra (kuşluk vak­
ti) Resülüllah'ın Bilal'e ezan okutup müminleri namaza çağır­
dığı ve sabah namazını kuşluk vakti kıldığı anlatılır. 368 Bazı
rivayetlerde ise Resülüllah'ın , "Kim namazı unutursa hatırla­
dığı zaman kılsın. " şeklinde bir açıklama yaptığı, hatta Taha
süresindeki ayeti hatırlatarak, "Allah beni anın369 buyuruyor. "
diye eklediği söylenir. 370

359 Buhaıi, "Meğazi", 3 0 .


360 İ bn Hanbel , III , 26.
36 1 Vakıdi, Meğcizi, ıı. 472-73.
362 Nesfü , "Ezan", 2 1 .
363 İ bn Hanbel, 1 , 375: Nesfü, " Ezan'' , 2 2 .
364 Nesfü, "Ezan". 23.
365 İ bn Mace, "Salat" , 6 .
366 Buhaıi, "Davat" , 58.
367 İ bn H anbel , I . 1 1 4 .
368 Buhaıi, "Tevhid", 3 1 , "Mevakıtu's-Saa". 3 5 .
369 Taha 20/ 1 4 .
370 Müslim. "Mesacid " . 3 1 .
Beş Vakit Namaz 111

Resülüllah zorunlu hallerde kılamadığı namazı daha son­


ra kaza etmiştir. Bu minvaldeki rivayetler esas alınırsa zo­
runlu hallerde kılınamayan namazların kılınabileceğini söy­
leyebiliriz. Aynca kaza namazlarının dört rekat olarak kılın ­
masında da herhangi bir kısıtlama olmadığını düşünüyoruz.
Haddizatında şayet bireyler kılamadıkları namazları, Allah'ın
affedeceği beklentisiyle kaza edip kılmak isterlerse bunda bir
sakıncanın olmadığını düşünüyoruz. Fakat bunun , mutlak
olarak yükümlülüğün kalkmış olduğu anlamına gelmediğini
de hatırdan çıkarm amak gerekir.

Namaz Kılmayı Cehrail'in Öğrettiği İddiası

Kur'an namaz ibadetinin temel rükünlerini tek tek zikret­


miştir. Ayetlerde yer alan kıyiim, 37 1 kıraat,372 rükü, 373 secde374
ve ka'de375 gibi rükünler gayet açıktır ve bunların ne anlama

geldiği hususu zaten muhataplarca biliniyordu . Aynca na­


maza başlamadan önce abdest almak, 376 kıbleye yönelmek, 377
ibadet halindeyken örtünmesi gereken yerleri örtmek378 ve
tekbir getirip Allah'ı yüceltmek379 gibi birçok hususun yine
ayetlerde yer aldığını unutmamak gerekir.

Bütün bu rükünlerin ayetle sabit olmasının yanı sıra, Re­


sülüllah hem geçmiş şeriatı takip etmekle yükümlü olması
hem de içinde yaşadığı toplumun yaptığı ibadetleri bilmesi
nedeniyle, aynca C ebrail'in öğretmesine gereksinim duy­
mayacak kadar namaz ibadetinin ne olduğunu bilmektedir.
Ayetlerin rriesaji son derece açık ve net. Üstelik Cebrail adı
Mekke dönemindeki ayetlerde hiç geçmez. Dolayısıyla namazı
ondan öğrendiği iddiasının hiçbir inandırıcılığı yoktur. Kaldı
ki, şayet Resülüllah Cebrail'den namaz kılmayı ve abdest al-

37 1 Zümer 39/9; Müzemmil 7 3 / 2 , 20; Bakara 2 / 238, 239 .


372 Müzemmil 73/20; Ankebut 29/45.
373 Hac 22/26, 7 7 ; Bakara 2 / 4 3 , 125; Al-i İ mran 3/43; Fetih 4 8 / 2 9 .
374 Zümer 39/9; H a c 2 2 / 7 7 ; Fetih 48/29.
375 Al-i İ mran 3 / 1 9 1 .
376 Mfüde 5 / 6 .
377 Bakara 2 / 1 4 3 , 1 44 .
378 A'raf 7 / 2 6 , 3 1 .
379 İ sra 1 7 / 1 1 ı .
1 12 Hz. Peygamber ve Namaz

mayı öğrenmişse, bunların sonradan ayetlerde tekrar zikre­


dilmesinin anlamı yoktur. Diğer bir deyişle mezkur ayetlerin
malumun ilamını hatırlatmaktan öte bir anlama gelmeyeceği­
ni g!Jz ardı etmemek gerekir.

İbn İshak , Hz. Peygamber'in abdest almayı öğrenmesi ile


ilgili şu haberleri nakleder: Namaz farz kılındıktan sonra
Cebrail geldi . Vadinin bir kenarında tabanı ile yere vurunca
Müzen Pınarı fışkırdı. Resü.lüllah , onu izliyordu . Önce yüzü­
nü yıkadı, müteakiben ağız ve bumunu yıkadı. Sonra başını
kulaklarını ve ayaklarını mesh etti. Sonra edep mahalline su
serpti . Sonra kalktı iki rüku ve dört secde ile (iki rekat) na­
maz kıldı. Gördüklerinden sonra Hz. Peygamber evine döndü .
Allah'ın, onu sorumlu tuttuğu ile gözü ve gönlü hoşnut oldu .
Sonra Hatice'nin elinden tutup bu pınara getirdi. Cebrail'in
abdest aldığı gibi abdest aldı . Hatice de ondan görerek abdest
aldı. Sonra iki rüku ve dört secde ile namaz kıldı. Rivayetin
sonunda namazın farz olduğu sırada Resülüllah ve eşinin giz­
lice namaz kıldıkları kaydı eklenmiştir. 380 Yine aynı kaynakta
peş peşe üç ayn rivayette namazın ilk önce iki rekat olduğu ,
sonra dört rekata çıkarıldığından bahsedilir, fakat belli bir
tarih verilmez. 3 8 1

Bir iddiaya göre vahiyle tanıştıktan sonra Cebrail öğlen va­


kitlerinde gelmiş ve ilk önce öğle namazı kıldırmış , ardından
gölge iki katına çıkınca ikindi namazını, müteakiben güneş
battığı zaman akşamı, bir müddet sonra yatsı namazını ve
nihayet sabah namazını kıldırmış . Resülüllah da ondan öğ­
rendiği şekliyle ashabına namazı kıldırmıştır. 382

Bu tür anlatılarda sayılmayacak kadar çok çelişki bulun­


maktadır. Cebrail'in insan gibi tanıtılması, uzuvları ve edep
yerlerinden bahsedilmesi başlı başına bir problem . Yine iddi­
aya göre vahiyle tanıştıktan sonra Resülüllah namaz kılmayı
öğrenmiştir. Oysa önce vahye alışma süreci yaşamıştır. N_ı:ı­
maz daha sonradan ortaya çıkan bir gelişme ve üstelik henüz

380 İbn ishak. 1 1 7 : İ bn Hişam. ı. 1 6 1 .


38 1 İbn İshak, 1 1 7 .
3 8 2 Abdurrezzak, Musannef. ! , 53 1 , 534.
Beş Vakit Namaz 1 13

nihai formunu almış değildir. Oysa rivayette nihai formunu


alan namaz ibadeti anlatılmaktadır. Müzen Pınarı tanımla­
ması ise başlı başına bir muamma. Madem böyle bir pınar
varmış, acaba sonradan akıbeti ne olmuştur? Niçin mütea­
kip süreçte bu pınardan hiç bahsedilmemiştir? Resıllüllah'ın
eve dönüp eşiyle birlikte gelmesi ve namazı burada öğretmesi
iddiası da ayn bir sorun. Acaba Hatice namazda ne okumuş­
tur? Sözü edilen namazı evlerinde kılamazlar mıydı? Nereden
tutulursa rivayetin hiçbir inandırıcılığı yoktur. Bu itibarla
daha fazla üzerinde durmayı gereksiz görüyoruz.

Bir başka rivayette ise namazın isni gecesi farz kılındığına


dair haberlerden mülhem olmak üzere , bu gecenin gündü­
zünde güneş batmaya yakın olduğu sırada Cebrail'in gelip Hz.
Peygamber'e namaz kıldırdığı ve böylece namazın nasıl kılına­
cağını öğrettiği iddiası dillendirilir. Rivayetteki betimlemelere
göre ilk önce Cebrail namaz kılıyor, ardından Resıllüllah da
onu takip edip ashabına cemaatle namaz kıldırıyordu. Örne­
ğin o selam verince Resıllüllah da selam veriyordu . Cebrail
öğle ve ikindi namazlarını kılarken sessiz okuduğu için Resü­
lüllah da ona uyarak ashabına namaz kıldırırken bu namaz­
ları sessiz okumuş, diğerlerini ise sesli okumuştur. Böylece
Resıllüllah Cebrail'in yardımıyla namazın nasıl kılınacağını
öğrenmiştir. 383 Mezkur rivayetin aynısı Taberi tarafından da
nakledilmiş ve ilave olarak risaletle birlikte namazın farz kı­
lındığı iddia edilmiştir. 384 Oysa yukarıda verilen bilgiler ve
ayetlerin nüzul dönemi dikkate alındığı zaman , namazın en
azından fetretten sonraki zaman dilimi içinde dua formunda
olduğu ve bi'setin beşinci yılına doğru rükıllu secdeli bir iba­
det niteliği taşıdığını anlıyoruz. Ancak bu süreçte bile nihai
form kazanmış namazdan bahsedilemez.

Hemen belirtelim ki , rivayet baştan aşağı çelişkilerle dolu­


dur. Vadiden bahsedilmiş, ancak ismi verilmemiş . Su ismin­
den bahsedilmiş , ancak daha sonra bu isme ait hiçbir haber

383 Abdurrezzak. Musann�f. !, 532; benzer rivayetler daha sonraki hadis kay­
naklarında da yer almaktadır. Bk. Nesai, "Salat" , 1 0. "Mevakitü's-Salat", 6.
384 Taberi. Tdrih. i l . 2 1 0 .
1 14 Hz. Peygamber ve Namaz

aktarılmamıştır. Güya namaz kılmak için Cebrail'in abdest


almayı öğrettiği iddiası dillendirilmiştir. Oysa abdest zorun­
luluğu Medine'de nazil olan ayetle belirlenmiştir. Dört rekat
namaz kılındığından bahsedilmektedir. Oysa bütün rivayet­
lerde Medine'ye hicretten sonra Resülüllah'ın namazları dört
rekata çıkardığı söylenir. Madem Cebrail öğretmişse , dört
rekata çıkarana kadar niçin iki rekat kıldığının izah edilmesi
gerekir.
Görünen o ki , nüzul dönemi, ayetlerin mesajı veya tarihi
gerçekler dikkate alınmadığı için, müphem kalan noktalar
geriye dönük kurgularla doldurularak adeta tamir edilmiş,
ancak izahı mümkün olmayan çelişkiler ve anlatılar ortaya
çıkmıştır. Geriye dönük kurgulardaki boşlukların inşasında
genellikle rüya veya Cebrail metaforunun kullanılması dikkat
çeker. Halbuki yukarıda da değinildiği gibi, Mekke dönemin­
de zaten Cebrail adı bilinmiyordu . Vahiy meleği olarak sadece
onun sıfatlarından bahsedilir. Dahası Allah Resülü zaten na­
mazla ilgili rükünleri ifade eden kavramları biliyordu . Cebra­
il veya rüya metaforlarının kullanımında herhangi bir tanık
gösterme ihtiyacı duyulmadığından , boşluklar kolayca doldu­
rulabilmiştir. Böylece dile getirilen iddiaların meşruluğu veya
inandırıcılıkları sağlanmaya çalışılmıştır.
Anlatılardaki kapalılıkları rüya veya Cebrail metaforu kul­
lanılarak tamir etme reaksiyonu , siyerin hemen her alanın­
da görülür. Dolayısıyla sadece namaza ait bir husus değildir.
Dile getirilen anlatılar ait oldukları dönemlerde sorgulanma­
yıp kaynaklara girdiği için müteakip süreçte doğru gibi kabul
edilmiş ve nesilden nesle aktarılarak günümüze kadar gel­
miştir. İ kinci veya üçüncü şahıslar tarafından doğrulanama­
yan bu tasvirlere en tipik örneklerden birisi, namazla ilgili id­
dialardır. Rivayetin muhtevası, gerçekliği, vahye veya benzer
rivayetlere göre konumu dikkate alınmadığı için sözü edilen
tasvirler siyerin en önemli yapı taşlan olmuştur.
Cebrail'in abdest almayı öğrettiği iddiası ortaya atılırken
Medine döneminde nazil olan abdest ayetinin dikkate alınma-
Beş Vakit Namaz 1 15

dığını anlıyoruz. Ya da ayetin inzaline kadar geçen dönemde


Resülüllah ve Müslümanların abdestsiz namaz kılmış olabi­
leceği sonucu ortaya çıktığı için bu eksiği tamir etme çaba­
sı güdülmüş olmalıdır. Halbuki formu farklı olsa da abdest
İslam'dan önce var olan bir uygulamadır. 385 Araplar gusül
abdesti bile alıyordu ve bu uygulama İslam'la birlikte de be­
nimsenmiştir. Bir rivayetteki iddiaya göre Hz. Peygamber su
isteyip abdest uzuvlarını üçer kez yıkamış ve yanındakilere
"İşte bu, benim ve benden önceki peygamberlerin abdestidir. "
demiştir. 386

Unutmamak gerekir ki, İslam şer'u men kablena olarak


formüle edilen "öncekilerin şeriatını" benimsemiştir. 387 En'am
süresinde bu hususa açıkça işaret edilmiştir. Hz. İ smail , Hz.
Elyasa, Hz. Yunus ve Hz. Lut gibi peygamber isimleri sayıla­
rak onların da vahye mazhar kılındığına, 388 onların ataları ve
çocuklarından bazılarının da yine vahiyle şereflendirildikleri­
ne389 işaret edildikten sonra şu açıklamalar yapılmıştır:
. . . Şimdi bu müşrikler sana verdiğimiz peygamberliği inkar edip di­
renirlerse, kendileri bilir. Biz vahyi ve peygamberliği koruma göre­
vini, bunlan inkar etmeyen bir başka topluluğa veririz. 390

İşte o faziletli kuUar (peygamberler) Allah 'm hidayet verdiği kimse­


lerdir. (Ey Peygamber) Sen de onlann yolundan git ve müşriklere
şöyle de: "Allah'm ayetlerini tebliğ etmeme mukabil sizden bir ücret
·
istemiyorum Bu Kur' an bütün insanlık için bir öğüt ve uyandır. "39 1

ilgili ayetlerde de görüldüğü üzere Arapların da atası olan


Hz. İsmail dahil birtakım peygamberlere vahiy verildiğine vur­
gu yapıldıktan sonra, Resülüllah'a öğütte bulunularak onla­
rın izinden gitmesi emredilmiştir. Dolayısıyla Allah Resülü ,
hakkında kesin hüküm bulunmayan konularda öncekilerin
şeriatını takip etmiştir. Bir rivayette şer'u men kablena hak-

385 Abdülkadir Şener, "Abdest" , DİA, ! , 68.


386 İ bn Hanbel, i l , 98; İ bn Mace, "Taharet'' , 47.
387 Saff 6 1 / 6 .
388 En'am 6 / 8 6 .
389 En'am 6 / 8 7 .
390 En'am 6/88.
39 1 En'am 6/90
1 16 Hz. Peygamber ve Namaz

kında Resülüllah'ın " O , atamız İbrahim'in sünnetidir. '•:m2 de­


diği nakledilir.

Bi'setin ilk yıllarında ibadet ederken Resülüllah'ın Kabe'ye


doğru ayakta durduğu , ellerini kaldırıp başını göğe doğru dik­
tiği ve secde ettiği anlatılır. Araplar namazdan (salat) bihaber
değillerdi. Daha doğrusu salat adı altında ibadet yapıyor veya
putlarını takdis, ta'zim ediyorlardı. Kabe avlusunda salat adı
altındaki ibadetlerinin yerilmesi bunun açık göstergesidir. Bu
veriler dikkate alındığında, Cebrail'in Resülüllah'a namaz kıl­
mayı ve abdest almayı öğrettiğine dair iddiaların ne derece içi
boş olduğu kendiliğinden ortaya çıkar.

Arap toplumunda yetişen Hz . Muhammed'in onların yap­


tıkları ibadetlerden haberdar olmaması mümkün değildir.
Kaldı ki , onlar gibi hac ibadeti yaptığı, mutat şekilde Kabe'yi
tavaf ettiği veya Hira'da inzivaya çekildiği bilinmektedir.

İslam alimleri 'abdestsiz namaz olmaz' hükmü konusunda


müttefiktir. Ancak bu ilke kabul edilirken, namazın geçirdi­
ği evreler dikkate alınmamış gibidir. Oysa namazın olmazsa
olmaz şartı olan 'abdest zorunluluğu' Medine döneminde ge­
tirilmiştir. Dolayısıyla sözü edilen ittifak namazın son halini
aldıktan sonraki süreçle alakalıdır. Abdestin farz olduğuna
dair emrin yer aldığı ayette şu açıklamalar yapılmaktadır:
Ey inananlar! Namaz kılacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere ka­
dar kollannızı yıkayın, başınızı ve topuklara kadar ayaklannızı
meshedin/yıkayın.393 •

Dikkat edilirse abdestin nasıl alınacağı hususu ayette son


derece açık bir şekilde belirtilmiştir. Resülüllah'ın bunları an ­
laması için aynca bir açıklayıcıya ihtiyaç duymasına ge!"ek
yoktur. Abdest almakla ilgili diğer detaylar, örneğin üçer kez
ağız ve buruna su vermek, kulakların ve ensenin temizlenme­
si veya mesh edilmesi gibi rükünler tamamen Resülüllah'ın
tercihidir. Namaz ve abdeste dair onca detayı öğreten Ceb­
rail'in niçin teyemmüm ve meshetmeyi öğretmediğini hatır-

392 İbn Mace , "Ediihi" , 3 .


393 Miii de 5 / 6 .
Beş Vakit Namaz 1 17

latarak bu konudaki çelişkilerin üzerinde durmayı gereksiz


gördüğümüzü belirtmek istiyoruz.

Abdest ayetinin Medine'de nazil olduğu hususu dikkate


alınırsa, önceki namazların abdestsiz kılındığı gerçeğiyle kar­
şılaşırız. Muhtemelen bu çelişki nedeniyle Cebrail'in Resülül­
lah'a abdest almayı öğrettiği iddialan dillendirilmiştir. Bu id­
dia ile adeta ara formül geliştirmiş ve abdestin daha önceden
var olduğu iddiası temellendirilmek istenmiştir. Hatta abdest
ayetinin mevcut uygulamayı teyit ettiğine dair yorumlar ya­
pılmıştır. Bu nedenle abdestin takriri mahiyette olduğundan
söz edilir. 394 Bunların haricinde Arapların gusül abdesti ve
temizlik anlayışına önem verdiklerini biliyoruz. O toplumun
bir bireyi olan Allah Resülü'nün de temizliği dikkate aldığı
sonucuna gidilebilir.

Abdest ayetinin mesajı Cebrail'in öğretmesine gerek olma­


yacak kadar açıktır. Ayete göre abdestin dört farzı bulunmak­
tadır. Bunlar yüzü yıkamak, kollan dirseklere kadar yıkamak,
başı ve ayaklan topuklara kadar meshetmektir. Ancak gele­
neksel uygulamada ayaklan mesh yerine yıkamak yaygınlık
kazanmıştır. Diğer hususlar ise sünnette var olan detaylardır.

Namaz gibi son derece önemli ibadet konusunda bağlayı­


cı kaynak vahiydir. Bunun yanı sıra doğrudan Resülüllah'tan
gelen açıklama olması gerekir veya ondan sağlıklı rivayet nak­
ledilmiş olmalıdır. Her ne kadar kimi iddialar ona dayandırıla­
rak nakledilmişse de yukarıda da görüldüğü üzere içerikleri­
nin hayli problemli olduğu ortadadır. Bu itibarla henüz bi'setin
başlamasıyla birlikte Cebrail'in gelip namaz kılmayı ve abdest
almayı öğrettiği iddiasının hiçbir inandırıcılığı yoktur.

Namazın tedrici bir süreçte nihai form kazandığı husu­


sunun bir başka göstergesi i çkinin yasaklanmasıdır. Malum
olduğu üzere içki yasağı da tedrici süreçte gerçekleşmiştir.
Cahiliye döneminden beri içki Arap sosyal hayatında özel bir
yere sahipti . Mekkeliler Taifteki üzüm bağlarından içki elde
eder ve boş vakitlerinde bol bol içki içip gönüllerini eğlen-

394 Şener. 69 .
1 18 Hz. Peygamber ve Namaz

dirirlerdi . İçkinin birçok çeşidinden bahsedilir. En meşhur


içkilerinden birisi hurma suyu ile imal ettikleri içecekti. Hur­
madan imal edilen içkiye en-nebiz (+;.ll),395 baldan üretilene
el-bit' (t_Yıı.
arpa veya dandan elde etÜkle� e el-mizr CJ�i)396
.
gibi isimler veriyorlardı . Aynca el-'aker (}:;J\)397 ve el:fedih
(G i'�iı)
gibi değişik isimlerle anılan içki türünden de bahse­
dilir. 398 Hurmadan imal edilen içkinin sarhoş etmediği, buna
mukabil içmenin mübah olup olmadığının Hz. Aişe'ye sorul­
duğu , onun da sarhoşluk veren tüm içkilerin haram kılındığı­
nı söylediği nakledilmiştir. 399

İsmi geçen içkilerin bir kısmının imal edildiği zaman sar­


hoş edici özellikte olmadığı, fakat saklandıkları kabın etki­
siyle durdukça sarhoş eden bir özelliğe dönüştüğü söylenir.
Hatta bu yüzden Resiilüllah'ın "Hurma kütüğünden mamul
kaplarda, ziftli kapta, kabaktan yapılmış kapta ve kalın de­
rilerden mamul küp büyüklüğündeki kaplarda şıra saklayıp
içmeyiniz. " diye uyanda bulunduğu iddia edilir. Buna muka­
bil ağızlan kapalı tutulan ince deri kaplarda saklanan şıranın
bozulmadığını hatırlatarak bunlarda muhafaza edilenlerin
içilebileceğini söylediği belirtilir. Aynca şayet bu kapta sak­
landığı zamanda da sarhoşluk özelliği kazanacaksa içine su
katarak sarhoş edici özelliğinin kaybedilmesini ve bu şekilde
içmelerini önerdiğine dair rivayetler nakledilmiştir.400

İbn Abbas isnadlı bir rivayette hurma, üzüm ve diğer mey­


velerden yapılan ve her sarhoşluk veren içkiden uzak durul­
ması önerilmiştir.401 Bir başka rivayette kuru üzüm, kuru
hurma, buğday, arpa ve dandan yapılan içkinin şarap oldu­
ğu ve bunlardan imal edilen içeceğin haram olduğuna dikkat
çekilmiştir. 402 Hadis kayıtlarında her sarhoşluk veren içkinin

395 Nesai, "Eşribe " , 48.


396 Ebu Davud. "Eşribe'' , 5 .
397 Nesiii, " Eşribe" . 3 4 .
398 Buhaıi, "Tefsir (Maide)". 1 1 .
399 Nesiii, "Eşribe" , 48.
400 Ebu Davu d . "Eşribe " , 7 .
40 l Nesfü , "Eşribe" . 48.
402 Ebu Davud. "Eşribe " . 4.
Beş Vakit Namaz 1 19

haram olduğu403 belirtilirken, çoğu sarhoş edenin azının da


haram olduğu konusunda birçok rivayet nakledilmiştir.404

Cevad Ali , Arapların günlük hayatta uzun süreli boş va­


kitlerini, yoksulluk ve umutsuzluk gibi sıkıntılarını içki içe­
rek giderdiklerini söyler. Ona göre dost meclislerinde, yemekli
toplantılarda ve eğlence ortamlarında içki tüketmek Arap sos­
yal hayatının bir parçasıydı ve hayli yaygındı. Ev sahibinin
misafirlerine sunduğu en önemli ikramdan birisi içkiydi. Her­
hangi bir yasak olmadığı için bol bol tüketiliyordu . Hatta en
çok hoşlandıkları eğlence aracının içki olduğu söylenir. 405

içki , üç aşamalı süreçten sonra nazil olan ayetlerle birlikte


Medine döneminde yasaklanmıştır. Bu husus içkinin Arap­
ların hayatında ne derece önemli olduğunu göstermesi bakı­
mından dikkate değerdir. Kimi yorumlarda, güya Hz. Ömer
içkinin yasaklanmasını istemiş ve bunun üzerine Bakara sü­
resinin 2 1 9. ayetiyle Nisa süresinin 43. ayeti nazil olmuştur. 406

Muvafakat-ı Ömer olarak zikredilen bu iddiaya göre , Hz.


Ömer olmasını düşündüğü bir konunun gerçekleşmesini is­
tediği zaman, Allah onun arzusuna muvafakat ederek ayetler
inzal etmiştir.407 Mezkur husus hakkında üç ayn konu ile il­
gili muvafakatten söz edildiği gibi, yirmiye yakın konu hak­
kında Ömer'in isteğine uygun ayetlerin inzal edildiğine dair
akla ziyan iddialar ve fecaatler, bilimsel çalışma adı altında
yayımlanmıştır. 408 Oysa mezkur iddia doğrudan Allah Resü­
lü'nü devre dışı bırakma anlamına geldiği gibi, adeta isteni­
len konudaki eksikliği Allah görmüyormuş ve sanki Ömer'in

403 Buhfui. "Eşıibe", 4, 10, "Ahkam" , 22; Müslim, "Eşıibe", 63, 64, 67, 68, 69,
70, 7 1 , 72, 73, 74, 75; Ebü Davud, "Eşıibe", 5; Nesfü, "Eşıibe", 22, 23, 48, 57.
404 Ebü Davud, "Eşribe", 5 ; Nesfü, "Eşribe" . 48.
405 Cevad Ali . İbadet Tarihi, 78.
406 Nesfü, "Eşribe" , 1 ; Tirmizi, ''Tefsiru'l-Kur'an" , 5; İb n Kesir, Ebü'l-Fida'
İ smail b . 'Omar b . Kesir el-Kureşi ed-Dimeşki (ö. 7 74 / 1 3 73) , Tefsfru'l­
Kur'dni'l- 'Azfm. tah . Sami b. Muhammed Selame. 1 -VI I I , 1 420/ 1 999, II,
308 .
407 Ebü Davud, "Eşribe", l ; Vahidi , el-Vasit, i l , 223.
408 Gökhan Atmaca, " Nüzul Sürecinde Bir Muhatap Olarak Hz. Ömer ve
Muvafakatlan" Sakarya Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi (S. 2 1 ,
20 1 0 / l l . s . 43-67.
1 20 Hz. Peygamber ve Namaz

isteğiyle bu eksiklik gidelilmiş gibi kabullenilmesi mümkün


olmayan bir iddia dillendililmiştir.

Medine döneminde henüz içki yasağı gelmeden önce mü­


minlelin içki içtikleline dair birçok livayet bulunmaktadır.
Herhangi bir yasak olmadığı için ashabın içki içmesinde ya­
dırganacak bir durum yoktur. Zira onlar birçok konuda eski
alışkanlıklarını devam ettirmişlerdir. Rivayetler arasında en
meşhurlarından bilisi, Hz. Peygamber'in amcası Hamza'nın
içki içtiği ve sarhoş olduğu için Bedir Savaşı sonrası Hz.
Ali'nin payına düşen iki semiz devenin canlı canlı hörgücünü
kestiği söylenir. Hadis kaynaklarında yer alan uzunca liva­
yetlerde Hz. Ali'nin ağzından özetle şu detaylar nakledilmiştir:

Bedir'de elde edilen ganimetlerden payıma düşen yaşlı bir


devenin yanı sıra Resülüllah ayrıca neft olarak bir deve daha
vermişti . Fatıma ile evlenmek isteyince , düğün masraflarımı
karşılamak için develelimi satmayı kararlaştırmıştım . Bunun
için Benü Kaynuka' kabilesinden bir kuyumcuyla anlaşmış­
tım . Develelirn Ensar'dan bilisinin evinin yanında çökmüştü .
Ben develelim için eşyayı toplayıp yanlarına vardığımda, bir
de ne göreyim develelimin hörgüçleli kesilip böğürleli delin­
miş ve ciğerleıinden bir kısmının kesilip alınmış olduğuna ta­
nık oldum. Bu manzarayı görünce gözyaşlarımı tutamadım ve
"Kim yaptı?" diye haykırdım . Hamza b. Abdulmuttalib'in yap­
tığını söylediler ve "Şu evde Ensar'dan içkicilerle beraberdir.
Onlara bir caliye şarkı söylüyordu . Şarkısında 'Ey Hamza!
İşte semiz yaşlı develere dikkat' deyince , sarhoş olan Hamza
hemen kılıcını alıp develelin hörgüçlelini kesti ve böğürlelini
delip ciğerlelinden birer miktar aldı . " dediler. Ali derhal Resü­
lüllah'a koştu . Yanında Zeyd b. Halise vardı. Moralinin bozuk
olduğunu anlayınca "Ne oldu?" diye sordu . "Ya Resülellah!
Vallahi şimdiye kadar görmediğim bir manzara ile karşılaş­
tım . Hamza benim iki devemin hörgüçlelini kesip böğürlelini
delmiş ve ciğerlelinden birer parça çıkarmış. Şu an bir evde
bulunuyor. Yanında içkiciler var . " dedim . Resülüllah abasını
giyip o eve doğru yürüdü. Zeyd b. Halise ile birlikte onu takip
ettik. Hamza'nın bulunduğu evin kapısına gelince izin istedi
Beş Vakit Namaz 121

ve içeri girdi. Bir d e n e görsün hepsi içkili ve sarhoş haldeydi.


Resülüllah yaptığından dolayı Hamza'yı azarlamaya başladı.
Gözleri içkiden kıpkızıl olmuştu . Resülüllah'a baktı fakat sar­
hoş olduğu için tanıyamadı. Tekrar tekrar baktıktan sonra,
"Siz galiba babamın köleleri olmalısınız. " diye mukabelede
bulundu. Resülüllah sarhoş olduğunu görünce oradan ayrıl­
dı. Biz de onunla beraber döndük. 409 Mezkur rivayetin değişik
versiyonları bulunmaktadır.4 1 0

İçki yasağını konu edinen ilk emir, Bakara süresinin 2 1 9 .


ayetidir. Mezkur ayette ş u mesaj yer almaktadır.:
Sana sarhoşluk veren içkilerin ve kumann hükmünü soruyorlar.
De ki, "İçki ve kumarda insanlar için büyük zararlar ve (ticaret
gibi) bazı menfaatler vardır. Fakat zararlan sağladığı merifaatten
daha fazladır. . . "4 1 '

Ayetin mesaj ında Arapların öteden beri alışkanlıkları olan


içkinin ticaret gibi bazı menfaatler sağlayabileceğine dikkat
çekilmekle birlikte , bunun zararlı olduğuna vurgu yapılmış­
tır. Fakat henüz kesin yasaklama gelmemiştir. Nitekim kimi
müminler "İçki ve kumar bize kesin olarak yasaklanmadı. "
mantığıyla hareket edip içmeye devam etmişlerdir . 4 1 2 Bir id­
diaya göre muhacirlerden birisi, akşam namazını kıldırırken
sarhoş olduğu için şaşırmış , bu olayı müteakiben Nisa süre­
sindeki şu ayet nazil olmuştur:
Ey iman edenler! Ne söylediğinizi (okuduğunuzu) bilmeyecek dere­
cede sarhoşken namaza yaklaşmayın. 4 1 3

İlgili ayet aynı zamanda namazda okunanların bilinmesi


gerektiğini ve ibadetin bilinçli bir şekilde yapılmasının şart
olduğuna referans niteliğindedir. Ancak Kur'an öteden beri
Arap sosyal hayatının bir parçası olan ve bağımlılık haline
gelen içkinin bir anda yasaklanması yerine tedrici bir süreç
izlemiş ve yasağı zaman içinde kaldırmıştır.

409 Buhari . "Megazi" . 1 2 , "Far.ı:u'l-Humus" , ı : Müslim . "Eşrtbe" , 2 : Ebü Da-


vud . "Harac" , "Fey' ve 'İmare " . 1 9 . 20.
4 1 0 Buhari. "Mu sakat" , 1 3 . 'Ta lak" . ı ı . Müslim. "Eşrtbe" , ı .
4 1 1 Bakara 2 / 2 1 9 .
4 1 2 Cevad Al i , İbadet Tarihi, 8 2 .
4 1 3 N i s a 4/43.
1 22 Hz. Peygamber ve Namaz

İçki yasağı gelmeden önce müminlerin içki içtiği ve iba­


detlerine devam ettiklerine dair birçok rivayet nakledilmiştir.
Örneğin Hz. Ali'ye dayandırılan bir rivayette onun ağzından
şu bilgiler aktarılmıştır: Henüz içki yasaklanmadığı sırada
Abdurrahman b. Avf, bizi bir ziyafete davet etmişti . Yemekler
yedirip şaraplar içirdi. Şarabın etkisi üzerimizdeyken namaz
vakti geldi. Namaz kıldırmam için beni öne geçirdiler. Bilin­
cim yerinde olmadığı için Kafirün süresini yanlış okumuşum.
Müteakiben Allah Nisa süresinin 43. ayetini indirdi ve böylece
sarhoşken namaza yaklaşmama emri gelmiş oldu . 4 1 4 Bir baş­
ka rivayette ise , Ensar'dan birisinin Ali ile Abdurrahman b .
Avfı ziyafete davet ettiği v e içkili haldeyken akşam namazını
kıldırırken Ali'nin Kd.finln süresini yanlış okuduğundan söz
edilir. Müteakiben sarhoşken namaza yaklaşmayın ayetinin
inzfil edildiği söylenir. 4 1 5

Namazların öncesinde içen v e sarhoşlukları geçtikten son­


ra namaz k '.an , bunun yanı sıra içkili oldukları halde bilinç­
lerinin açık olduğunu ileri sürüp hem içkiye hem de namaza
devam edenler de olmuştur. 4 1 6 Kimi sahabi:ler bu ayetle bir­
likte içki içmekten uzaklaşırken kimisi içmeye devam etmiş­
tir. 417 Hatta devam edenler "Biz namazın hemen öncesinde
içmiyoruz. " gibi gerekçelerle içki içmelerini meşru göstermeye
çalışmışlardır. 4 1 8 Resülüllah onlara cevap vermeyip namaza
davet etmiş, ancak sarhoş olanların gelmemesini istemiştir. 4 1 9
İçkinin nihai olarak yasaklandığını bildiren hüküm Maide sü­
resinde şu şekilde yer alır:
Ey İman edenler! Sarhoşluk veren içkiler, kumar, putlar ve fal okla­
n şeytan pislikleridir. Bunlardan sakınıp uzak durun ki, kurtuluşa

eresiniz. 42 0 Şeytan, sarhoşluk veren içkiler ve kumar ile aranıza


sadece düşmanlık ve kin sokar. Allah'ı anmaktan ve namazdan
alıkoymak ister. Siz hala bunlardan vazgeçmeyecek misiniz ?'2 1

414 Tinnizi, "Tefsiru'l -Kur'an", 4 .


415 Ebu Davud. " Eşribe", ı .
416 Cevad Ali , İbadet Tarihi, 82 .
417 Taberi, Cdmi'u'l-Beyô.n, IV. 335.
418 Taberi, Cô.mi 'u'l-Beydn, IV, 33 1 .
419 Cevad Ali. İbadet Tarihi, 82.
420 Mfüde 5/90.
42 1 Mfüde 5/9 1 .
Beş Vakit Namaz 1 23

Mezkur ayetlerin inzfilinden sonra, müminler Allah'a söz


verip "Vazgeçtik Ya Rabbi!" diye bu yasağa uymuşlar ve bun­
dan sonra herkes elinin altındaki içkileri dökmüştür. 422 Enes
b. Mfilik isnadlı bir rivayete göre içkinin haram kılındığı ayet
inzfil edilince Resülüllah bunu Medine sokaklarında ilan et­
tirmiştir. Ebü Talha müezzini duyunca Enes'e "Çık bak bu ses
nedir?" diye ricada bulunmuş, Enes müezzinin "Ey mü'min­
ler! Biliniz ki, şarap haram kılınmıştır!" diye haykırdığını
duyduğunu söylemiştir. Bunun üzerine Ebü Talha, elindeki
şarap kaplarını Enes'e döktürmüştür. Enes şarabı dökünce
Medine sokaklarına yayılmış , hatta sokaklarda su gibi şarap
akmıştır.

Aynı anlatının devamında Medinelilerin el-jedih adlı içkiyi


içtiklerinden bahsedilir. İçkinin sokaklarda aktığını görenler­
den bazıları, "Uhud günü mücahitlerden bir kısmının midesi
şarap dolu olarak öldü, bunların hali ne olacak?" diye ken­
di kendilerine söylenmişlerdir. Müteakiben Alla!. iman edip
yararlı işler yaparak ölenlerin , daha önce yaptıklarından so­
rumlu tutulmayacaklarını bildiren ayeti indirmiştir. 423

Bir rivayete göre içkinin nihai olarak yasaklanmasının ne­


deni, Sa'd b. Ebi Vakkas ile Ensardan birisinin içkili haldey­
ken kavga etmeleridir. 424 Rivayetlere göre içkili toplantılarda
bazen Ensar ile Muhacirler arasında üstünlük yarışına dayalı
tartışmalar yaşanırdı. Bazen bu tartışmalar kavgalara dönü­
şürdü . İbn Abbas isnadlı bir rivayette Ensar'dan iki kabile
mensuplarının içkili oldukları zaman kavga etmeleri üzerine
yasağı bildiren ayetin nazil olduğu söylenir. 425

Rivayetlerdeki ilginç hususlardan birisi yasağın gelmesi


üzerine , daha önce sarhoş olarak ölenlerin durumunun me­
rak edilmesidir. Özellikle Uhud Savaşı'nda şehit düşenlerin
bir kısmının sarhoş olduğundan söz edilmesi dikkat çeker.

422 Tirmizi. ''Tefsiru'l-Kur'an", 5; Nesai , "Eşıibe " , 1 : aynca bk. Taberi, Cd­
mi'u'l-Beydn, IV, 336.
423 Buhaıi , ''Tefsir" . 1 1 .
424 Vahidi. Ebü'l-Hasen 'Ali b. Ahmed b. Muhammed b . 'Ali en-Nisabüıi (ö.
468/ 1 076) , el-Vasitfi Tefsiri'l-Kur'dni'l-Mecid. Beyrüt 1 4 1 5 / 1 994, il, 222.
425 Taberi. Cdmi 'u'l-BeyQ.n, IV. 335. 336.
1 24 Hz. Peygamber ve Namaz

Kimi rivayetlerde Uhud günü yaşanan bozgunla bazı mü ­


minlerin sarhoş olması arasında ilişki kurulmu ştur. 426 H er
ne kadar Uhud bozgunu ile içkili sahabiler arasında bir bağ
kurulmuşsa da bu haberlerin savaşın kaderini değiştirdiği
yönündeki görüşleri fazla abartılı bulmakt.ayız . Dikkat edi­
lirse, Ku r'an yaşanan bozgunu emre itaatsizlikle ilişkilendi­
rir ve daha sonraki dönemde içki yasağı getirilirken burada
yaşanan olumsuzluğa herhangi bir atıf yapmaz . Bunun yanı
sıra, bazı sahabilerin uyuyakaldıklanndan ve görevlerini ih­
mal ettiklerinden de bahsedilir. 427 Kimi rivayetlerde ise as­
habın uyumasıyla Aı-i İmran suresinin 1 54 . ayeti arasında
bir ilişki kurulmuş ve buradaki uyu manın onların gönül­
lerine güven duygusu (sekine) verilmesi anlamında olduğu
yorumlan yapılmıştır. 428 Ancak sözü edilen güven duygusu
ile uykuya dalıp görevi ihmal etme konuları tamamen birbi­
rinden farklıdır.

BeŞ Vakit Namaz'ın Mi'rac'da Farz Kılındığı İddiası

Beş vakit namazla ilgili en çok dillendirilen yanlışlardan


birisi, mi'rac gecesi namazın farz kılındığı ve Hz. Peygamber'e
hediye olarak verildiği iddiasıdır. Mi'rac hadisesine dair riva­
yetlerde sıkça dillendirilen bu iddia, tarihsel süreçte herhangi
bir sorgulamaya tabi tutulmadığı için bugün bile Müslüman­
ların büyük çoğunluğu tarafından kabul görmektedir. 429 Oysa
bu konuya ait rivayetler, vahyin verileri veya tarihi gerçekler
ışığında ele alındığı zaman sözü edilen iddianın hiçbir inan­
dırıcılığının olmadığı hususu tartışmaya meyd an vermeyecek
kadar açık ve nettir. Örneğin beş vakit namaz hükmünün yer
aldığı ayetler, isrd ayetinden çok daha önce nazil olmuştur.
Bunun yanı sıra özellikle başlangıçta elli vakit olarak belirle­
nen günlük namazın daha sonradan beş vakte düşürülmesiy­
le ilgili iddialar ise akla ziyan betimlemelerle doludur.

426 Buhari . "Megazi"" , 1 7 .


427 Buhari , "Meğazi"" , 2 1 .
428 Tirmizi, "Tefsiru'l-Kur'an"" , 3 .
429 Bu başlık İsrd v e Mi'rô.c Gerçeği adlı kitabımızd a yer alan "Mi'rac'da Ve­
ıilen Hediyeler ve Beş Vakit Namaz Meselesi"" başlığından alınıp yeniden
düzenlenmiştir.
Beş Vakit N amaz 125

Geleneksel kabule göre H z . Peygamber isra hadisesinin


ardından mi'raca çıkarıldığı gece bu yükselişin son noktası
olan Sidretü'l-münteha'yı aşıp Allah'la buluşmuş ve dönüşte
kendisine üç hediye verilmiştir. 430 Bu hediyeler günlük beş
vakit namaz, Bakara süresinin son iki ayeti ve Allah'a ortak
koşmayanların Cennet'e gireceği müjdesidir. 43 1

Hz. Peygamber hediyelerle dönerken önce Hz. İbrahim'e


uğramış , ancak kendisiyle fazla ilgilenmemesi üzerine Hz.
Müsa'nın yanına gitmeye karar vermiş . Ona uğrayınca hangi
hediyeler verildiğini sormuş, günlük elli vakit namaz ve diğer
hediyeleri söyleyince, Hz. Musa elli vakitlik namazın ümme­
tine çok ağır geleceği uyarısında bulunmuş ve miktarı azalt­
tırması için tekrar Allah'ın huzuruna çıkmasını istemiştir.
Resülüllah teklifi uygun bulup bulmadığını öğrenmek için
beraberinde bulunan Cebrail'e dönüp bakmış; onun da kafa
sallayıp onaylaması üzerine tekrar Rabb'inin huzuruna git­
miş . Ancak bu mesele bir seferde halledilememiştir.

Elli vakitlik namazın beş vakte düşürülmesine kadar, Hz.


Peygamber'in bir kaç kez Rabb'inin huzuruna gidip geldiği id­
dia edilir, ancak hiçbir rivayette net sayı verilmez. Miktarın
düşürülmesiyle ilgili betimlemelerde de bir tutarlılık yoktur.
Kimi iddialara göre her gidişte on rekat, kimi iddialarda beş
rekat indirim yapıldığından bahsedildiği gibi, ilk seferde yarı­
sının indirildiğinden de bahsedilmiş , fakat devamı getirilme­
miştir. Keza herhangi bir indirim olmadan beş vakit olarak
namazın verildiği haberleri de bulunmaktadır. Bu konu ile
ilgili anlatılar adeta işi sulandırmaya varacak boyutta betim­
lemelerle doludur.

Rivayetlerin ekseriyetinde Hz. Peygamber'in beş kez Al­


lah'ın huzuruna gidip geldiği ve her seferinde onar onar azalt­
ma yapıldığı söylenir. 432 Ancak her seferinde onar onar azalt-

430 İbn Hanbel, !, 387; Nesfü , Salat , 1 .


43 1 Müslim . " İ man"' , 279: İbn Hanbel , I . 387: Nesfü, "Salat " , l ; Tirmizi , "Tefsi­
ru'l-Kur'an" . 53: Beyhaki . Delô.ilu'n-Nübüuue li'l-Beyhaki. talı . A Muham­
med Osman . 1 . Baskı . Daru'n-nasru't-tıbae , Medine 1 969/ 1 389, il. 1 22 .
432 Buhar!. "Bedü'l- Halk" . 6 : "Tevhid " . 3 7 : "Menakıbu'l- Ensar" . 42.
1 26 Hz. Peygamber ve Namaz

ma yapıldığı takdirde beşinci seferde elli vakitlik namazın


sıfırlanması söz konusu olacağından , yirmi vakte düşürülme­
sinden sonraki gidiş-gelişler net olarak belirtilmez ve kapalı
ifadeler kullanılır. Örneğin hiçbir rivayette sondan bir önceki
gidişte on vakte , son gidişte de beş vakte düşürüldüğü bilgi­
si yer almaz. Bununla birlikte yirmiye kadar düşürüldükten
sonra doğrudan beş vakte indirildiğine dair birçok açıklama
yapılmış ve nihai olarak beşte karar kılındığı iddiası yaygın
bir şekilde dillendirilmiştir.

Ebu Said el-Hudri'ye dayandırılan rivayete göre Hz. Pey­


gamber üç kez Rabb'inin huzuruna çıkmış ve her seferinde
onar onar indirim yaptırmıştır. Rivayetin devamında beş vak­
te düşürülene kadar her seferinde Hz. Müsa'nın uyarı yaptığı
ve düşürülen miktarı yeterli görmeyip tekrar indirim yaptır­
masını istediğindeµ bahsedilir. Hatta beş vakte düşürüldü­
ğü zaman bile son bir kez daha gidip tamamen sıfırlaması­
nı önerdiği , buna mukabil Hz. Peygamber'in bir daha aynı
taleple Rabb'inin huzuruna varm aya yüzünün tutmadığını
söylediği anlatılır. Böylece elli vakitlik namazın beş vakte dü­
şürüldüğü söylenir. 433 Rivayetin son kısmında kaç kez gidip
geldiği veya ne kadar indirim yapıldığı hususu net olarak dil­
lendirilmemiştir. Buna mukabil miktarın tamamen sıfırlana­
cağı anekdotu eklenir. Görünen o ki, ravi açmazı görünce ilk
üç seferde onar onar indirim yapıldığını söyledikten sonra,
muğlak bir ifade kullanarak beş vakte düşürüldüğünü iddia
edip meselenin içinden çıkmaya çalışmıştır.

Beyhaki'de yer alan bir rivayette , her gidiş dönüşte beşer


vakit azaltma yapıldığı iddia edilir. 434 Buna göre Hz. Peygam­
ber en az dokuz kez Rabb'inin huzuruna gitmiş olmalıdır .
Ancak ne bu rivayette ne de diğer rivayetlerde bu kadar faz­
la gidiş-geliş olduğundan bahsedilmez. Bununla birlikte beş
vakte düşürüldüğü iddiası yinelenir. Enes b . Malik isnadlı
bir rivayette , beş vakit namazın başlangıçta elli vakit oldu­
ğuna işaret edilmiş, ancak beş vakte düşürülerek bunun elli

433 İ bn Hişam. ıı. 276.


434 Beyhaki, Sünenü'l-Kübrd, ! , 360.
Beş Vakit Namaz 127

vakte eşit olduğunun gaipten bir sesle Hz. Peygamber'e ha­


ber verildiği iddiası ortaya atılmıştır. 435 Değişik rivayetler de
benzer muhteva anlatılır. Bu rivayetlerin bir kısmı Enes-Züh­
ri436 kanalıyla, bir kısmı ise Ebü Sa'id el-Hudri-Ebü Harun ve
Ma'mer kanalıyla nakledilmiştir. 437

Müslim'de yer alan bir rivayette Hz. Peygamber'in sadece


bir kez Allah'ın huzuruna gittiği ve elli vaktin beşe indirildiği
dillendirilir. Bununla birlikte aynı rivayette Hz. Peygamber'in
birçok kez Rabbi'nin huzuruna gidip-geldiğinden de bahsedi­
lir ve miktarın düşürülmesiyle ilgili kapalı ifadeler kullanılır. 438
Bir başka rivayette ise net bir miktar belirtilmeksizin , 'bir kıs­
mının' indirildiğinden söz edilir. Aynca kaç kez gidiş-geliş ol­
duğundan da bahsedilmez. 439

Rivayetlerin bir kısmında iki kez gidiş-gelişten sonra na­


mazın beş vakte indirildiğinden bahsedilir. 440 İbn Hanbel'deki
bir rivayete göre ise , ilk gidişte Hz. Peygamber elli vakitlik
namazın yansını indirtmiştir. Ancak yirmi beşe inen mikta­
rın ikinci gidişte de yansı indirilemeyeceğinden, bu problem
Allah katında verilen hükmün değiştirilemeyeceğine dair Re­
sülüllah'a gaipten bir uyan yapıldığı iddiasıyla aşılmaya çalı­
şılmıştır. Yine aynı rivayette kapalı ifadelerle elli vaktin beşe
düşürüldüğü , son kez Hz. Müsa'nın tekrar gitmeyi önerdiği,
fakat Hz. Peygamber'in bir daha gitmeye yüzünün tutma­
dığını söylediği ve öneriyi reddettiği açıklaması yapılmıştır.
Müteakiben Cebrail'in Resülüllah'ı alıp Sidretü'l-münteha'ya
götürdüğü iddiası dillendirilmiştir. Oysa rivayetlerin ekseri­
yetinde Hz. Peygamber'in, Rabb'i ile burada buluştuğundan
bahsedilmiştir.44 1 Bu iddiaya göre Hz. Peygamber'in Rabb'i ile
nerede buluştuğu veya elli vakitlik namaz emrini nerede aldı­
ğı hususu belli değildir.

435 Abdurrezzak, Musannef. I. 453.


436 Abdurrezzak, Musannef. 1 , 452.
437 Abdurrezzak, Musannef. ! , 453.
438 Müslim, " İ man" . 259.
439 Buhari . "Salat" , ı .
440 Buharı. "Ehadisü'l-Enbiya". 5 ; Müslim, " İ man" , 263.
44 1 İ bn Hanbel . V. 1 44 .
1 28 Hz. Peygamber ve Namaz

Yine İbn Hanbel'de yer alan bir rivayette herhangi bir


miktar verilmeksizin elli vakitlik namazın beş vakte düşürül­
düğünden bahsedilir. Aynı rivayette Allah katında hükmün
değiştirilemeyeceği ve bu beş vakit namazın elli vakte bedel
olduğu uyarısı yapıldığından da bahsedilmiştir. 442 Bir rivayet­
te Hz. Müsa'nın uyarısı üzerine Resülüllah Allah'ın huzuru­
na çıktığı zaman kendisine şu mukabelede bulunulmuştur:
"Onlar beş olup elli vakte bedeldir. Benim katımda verilen
hüküm değiştirilemez. " Rivayetin devamında Müsa'nın tekrar
indirim önerdiği, fakat Resülüllah'ın gitmek istemediği açık­
laması yer alır. 443 Ebu Said el-Hudri kaynaklı bir rivayette de
benzer bilgiler tekrar edilir. 444 Bütün bunların yanında İbn
Abbas isnadlı bir rivayette Hz. Mılsa'nın ismi hiç zikredilmez
ve doğrudan 1-Iz. Peygamber'in gidip miktarı azalttırdığı iddi­
ası zikredilir. 445

Abdurrezzak'ta yer alan Enes isnadlı bir rivayette beş va­


kit namazın mi'racda değil isra gecesi Kudüs'te farz kılındığı
haberi nakledilmiştir. Aynı haber İbn İshak ve Beyhaki gibi
kaynaklarda da yer almaktadır. Bu rivayetlerde namazın
Kudüs'te farz kılındığından bahsedilip mi'racla ilişkilendiril­
memesi dikkat çekicidir. Üstelik başlangıçta elli vakit oldu­
ğundan da hiç söz edilmez. İbn Sa'd'ın Tabakafında yer alan
bir rivayette ise sadece beş vakitlik namazın farz kılındığına
işaret edilmiş ve başlangıçta elli vakit olduğuna dair herhangi
bir açıklama yapılmamıştır. 44 6 Bunun yanı sıra kütüb-i sitte
öncesine ait hadis kaynaklarında ise beş vakit namazın isra
hadisesinde Kudüs'te farz kılındığına dair çok açık rivayetler

442 İ bn Hanbel , III, 1 6 1 .


443 İ bn Mace. " İ kametu's-Salat" , 1 9 4
444 Abdürrezzak, Musannef. l , 4 5 2 . Enes b . Malik'e dayandırılan bir rivayete
göre Hz. Peygamber mi'raca çıktığı zaman Cennet'in kapısında sadaka
karşılığı on misli sevap. borç karşılığına ise on sekiz misli sevabın verile­
ceğinin yazılı olduğunu görmüş, bunun üzerine Cebrail'e borç vermenin
sadakadan üstün olmasının sebebini sorunca şu karşılığı almıştır: "Sa­
daka isteyen kimse bazen yanında bir şey olduğu halde dilenebilir, an­
cak borç isteyen kimse, sadece ihtiyaçtan dolayı borçlanmak ister . " ( İbn
Mace , "Sadakat" . 1 9 ) .
4 4 5 İ bn Mace. " İ kametu's-Salevat" . 1 94 .
446 İbn Sa'd. I . 2 1 3 .
Beş Vakit Namaz 1 29

bulunmaktadır. Üstelik bu rivayetlerde ne elli vakitten ne de


yukarıda işaret edildiği türden Hz. Peygamber'in Rabbi ile pa­
zarlık yaptığından bahsedilir.

Görüldüğü üzere elli vakitlik namazın beş vakte düşürül­


mesiyle ilgili iddialarda hiçbir tutarlılık yoktur. Zira bizzat id­
dianın kendisi hayalidir ve içi boş bir hikayedir. Her şeyden
önce başlangıçta elli vakit olarak takdir edilmiş bir hükmün
değiştirilmesi , Allah'ın takdir ettiği hükümlerin değişmezliği
ilkesine (sünnetullah) aykırıdır. 447 Fatır suresinde Allah'ın üs­
tün kudret sahibi olduğuna vurgu yapılır ve takdir ettiği her
hükmün mutlaka isabetli olduğu belirtilir. 448 Oysa rivayetler­
deki iddialara göre , Allah birçok kez vermiş olduğu kararın­
dan dönmüş konumdadır. Daha vahimi ise , adeta yarattığı
kullarının kapasitesini bilmeyen bir konuma düşürülerek,
Hz. Musa'nın sayesinde Muhammed ümmetinin büyük bir so­
rumluluktan kurtulduğu iddiası dillendirilir. Dikkat edilirse
rekat sayılarının indirilmesinde Hz. Musa'ya son derece etkin
bir rol verilir. İlk önce Resiilüllah'a öneride bulununca, güya
Hz. Peygamber Cebrail'e bakmış , onun da onayını aldıktan
sonra, adeta büyük bir yanlıştan dönülmüş gibi takdim edilir
ki, bu iddiaların hiçbirisi dikkate alınacak ciddiyette değildir.
Bunlar Hz. Musa'yı yüceltmeye yönelik israiliyat kökenli riva­
yetlerin kaynaklara girmesinden başka bir şey değildir.

Bizzat İsra suresinde 'Allah'ın takdir ettiği yasalarda bir


sapma olmayacağı' vurgusu yapılmıştır. 449 Kur'an'ın bu açık
hükmüne rağmen , elli vakitlik namazın adeta çetin bir pazar­
lığın(!) sonucunda dört-beş kez değiştirilen karardan sonra
tatlıya bağlanmasını kabul edebilmek vahye inanan bir Müs­
lümanın kabul edebileceği bir iddia değildir. Hz. Musa'ya böy­
lesine etkin rol verilirken , adeta mutlak kudret sahibi olan
Yüce Allah , Cebrail ve Hz . Muhammed'in durumu fark ede­
memiş konumda gösterilmesi, bu hikayelerin hangi saiklerle
dillendirildiği ve kaynaklara girdiğini açıkça ortaya koymak-

447 Ahzab 33/33; Fatır 35/43; Rüm 30/30; İ sra ı 7 / 7 7 .


4 4 8 Fatır 3 5 / 2 .
4 4 9 İsra 1 7 / 7 7 .
1 30 Hz. Peygamber ve Namaz

tadır. Oysa bütün eksikliklerden münezzeh olan Yüce Allah


için böyle bir iddiayı dillendirmek, düpedüz küfre vardıracak
boyutta saygısızlık ve hadsizliktir.

En manidar çelişkilerden birisi ise , elli vakitlik namaz he­


diyesi ile birlikte aynı zamanda Bakara süresinin son iki aye­
!irıin verildiği iddiasıdır. Dikkat edilirse bizzat bu ayetlerde
Yüce
- Allah kullarını çekemeyecekleri bir yükle/yükümlülükle -
sorumlu tutmayacağını vaat etmektedir. 450 Şayet rivayetler::- ·
deki iddialar esas alınacaksa, Yüce Allah böyle bir çelişki;y�
_
düşmüş konumda olacağı gibi, aynı zamanda bu ilahi buy­
ruğa rağmen (haşa) sözünde bile durmamış ve Hz. Müsa'niiı
aracılığı sayesinde ve son elçisinin de fedakarane mücadelesi
sayesinde adeta büyük bir yanlıştan dönmüştür. 451 Hiç şüphe
yok ki, böyle bir senaryo mutlak kudret sahibi olan Allah'ın
sıfatlarıyla örtüşmez. O , her türlü eksiklikten münezzehtir ve
verdiği kararlar mutlak doğrudur ve asla da kural değiştir­
mez. Anlaşılan o ki, Hz. Peygamber'in ümmeti için ne derece
fedakarlıklarda bulunduğunu gösterebilmek ve onu yücelte­
bilmek adına dile getirilen bu tür rivayetler, izahı mümkün
olmayan çelişkileri de beraberinde getirmiş ve büyük bir bil­
gi kirliliğinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. 9 u kadarını
söyleyelim ki , madem mi'racda namazı azaltmak için on�a
çaba sarf etmişse, Medine döneminde niçin tekrar artırmıştır?

Anlaşıldığı kadarıyla kimi raviler elli vaktin beşe düşürjil­


mesi anlatılarındaki çelişkiyi gördükleri için ara formül bul­
maya çalışmışlar, ancak yaptiklan açıklamalar, tabir yerin­
deyse özrü kabahatinden büyük mizansene dönüşmüştür.
Örneğin iddialara göre bir taraftan Hz. Peygamber namazların
miktarını azalttırması için en az dört beş kez huzur-i ilahi­
ye varmış , bir taraftan da en son gidişinde yine aynı talepte

450 Bakara 2/286.


45 1 Abdullah b . Ömer'e dayandınlan bir rivayete göre , mi'nicda elli vakit na­
mazın yanı sıra, cünüplük ve idrardan dolayı yedi kez abdest alınma­
sı emıinden bahsedilir. İ ddiaya göre Resülüllah bu yükümlülüklerin de
hafifletilmesi için Allah'a yakanşta bulunmuş ve elli vakitlik namaz beş
vakte indirilirken , cünüplük ve idrardan dolayı yedi kez gusül abdesti
alma zorunluluğu da bire indirilmiştir ( İbn Hanbel . i l , 1 1 0) .
Beş Vakit Namaz 131

bulununca, b u sefer kendisine Allah tarafından ş u karşılık


verilmiştir: "Benim nezdimde hüküm değiştirilmez. Bu, senin
ve ümmetinin üstüne Ana Kitap'ta farz kıldığım gibidir. "452 Bu
ifadelere göre Allah, kulu Muhammed'le senli benli konuşur
bir konuma indirgendiği gibi, aynı zamanda tamamen cis­
mani bir varlık olarak takdim edilmiştir. Keza dört beş sefer
gidiş-dönüşte zaten birkaç kez karar değiştirmiş olduğu çe­
lişkisi ise ortada bırakılmıştır. Oysa en az üç-dört kez karar
değiştirmekle zaten bu ilke delinmiştir. Ne ki , bu çelişki kar­
şısında klasik ulema suskundur. Halbuki bu iddiaların hiç­
birisini vahyin gerçekleriyle bağdaştırmak mümkün değildir.

Kur'an Allah'ın takdir etmiş olduğu hükümlerde hiçbir de­


ğişikliğin olmayacağını belirtmektedir. 453 Yine bir başka ayet­
te 'Benim katımda söz/ hüküm değiştirilemez ve ben kullara
zulmedici değilim'454 ilahi buyruğu yer almaktadır. Keza Ba­
kara süresinde de insanoğluna kapasitesinin üzerinde bir so­
rumluluk yüklenmeyeceği ilahi yasanına vurgu yapılmıştır. 455
Özellikle bu ayetin de verildiği iddia edilen mi'rac gecesinde ,
aynı zamanda insanoğlunun çekemeyeceği bir sorumlulukla
yükümlü tutulması ve ardından bu karardan dönüldüğünden
bahsedilmesi, baştan aşağı fecaatlerle dolu içi boş iddialardır.

Elli vakitlik namazın beş vakte düşürülmesi senaryosun­


da, Hz. İbrahi rrı. 'in Resülüllah'a yüz vermediğine vurgu yapı­
lıp , Hz. Müsa'ya etkin rol verilmesi ilginç bir iddiadır. Belli ki
bu tür iddialarda Yahudi kültürünün etkisi hayli fazladır. Bir
taraftan Hz. Peygamber'in ümmeti için ne derece merhamet­
li davrandığı ve ne tür çilelere katlandığını anlatma çabası
güdülürken , bir taraftan da Hz. Müsa'ya etkin rol verilerek
adeta onun himmetiyle büyük bir yanlıştan dönüldüğü anla­
tılmak istenirken, ortaya korkunç bir bilgi kirliliği çıkmıştır.
Ne ki, mezkür bilgi kirliliğini vahyin verileri ve bilimsel kri­
terler çerçevesinde ayıklama girişimi, ilk önce kimi ilahiyatçı

452 Buhaıi . "Ehadisü'l-Enbiya'' , 5, "Salat" , 1 , ''Tevhid" , 3 7 : Müslim . "İman" ,


263: İ bn Hanbel , I . 1 44 .
4 5 3 Fatır 35/43: Rüm 30/30: İsra 1 7 / 7 7 : Ahzab 3 3 / 3 3 .
4 5 4 Kaf 50/29.
455 Bakara 2 / 286.
1 32 Hz. Peygamber ve Namaz

akademisyenler de dahil olmak üzere 'hoca sıfatlı' insanlar


tarafından eleştirilmektedir.

JS:� t�_b-i sitte ve sonrasındaki kayn�larda beş vakit rı::JJ:ı::t_�_::


zın mi'rac gecesi farz kılındığına dair birçok rivayet vardır,
ancak bu iddianın hiçbir inandırıcılığı bulunmamaktadır.- Her
şeyden önce İslam'ın en önemli hükümlerinden birisi "ölan na­
mazın, tamamen hayali kurgudan ibaret olan mi'rac anll!4-
lanna sabitlenmesi, ayetlerin mesaj ını yok saymaktan başka
bir anlam taşımaz. Kaldı ki, bu hadisenin tarihlendirildiği dö­
nemden çok daha öncesinde beş vakit namazın farz kılındığı�
na yukarıda işaret edilmişti . Ancak bu gerçeğe rağmen kimi
akademisyenler, beş vakit namazın mi'racda farz kılındığını
iddia edecek kadar fecaat boyutunda görüşler dillendirmişler­
dir. Örneğin Beytü'l-Makdis'in İslam'ın ilk kıblesi olduğu iı.u
iddia eden bir makalede yazar, namazın mi'rcicda farz kılındı­
ğı haberlerinden hareketle, Hz . Peygamber'in ilk önce Beytü'l­
Makdis'de namaz kılmış olabileceğini varsaymış ve buranın
İslam'ın ilk kıblesi olması gerektiği sonucuna ulaşmıştır. Her
ne kadar mi'rdc konusundaki rivayetlerin farklı ve çelişki­
li haberler içerdiğine değinmişse de nihai noktada Beytü'l­
Makdis'i ilk kıble olarak nitelemiştir. 456 Oysa hem namazın
mi'racda farz kılındığı iddiası hem de buranın ilk kıble olduğu
varsayımı bütünüyle yanlıştır. Şayet namazın mi'racda farz
kılındığı ve Hz. Peygamber'in de bu hadiseden sonra namaz
kıldığı varsayımıyla Beytü'l-Makdis ilk kıble olarak nitelenir­
se, bu durumda Resülüllah'ın on yıl boyunca namaz kılmadı­
ğı gibi bir sonuç ortaya çıkar ki, bir akademisyenin böyle bir
hataya düşmesi kabul edilebilir gibi değildir.

Müfessir Kurtubi , kendisinden önceki alimlerin görüşle­


rinden bahsederken, bir kısmının 'mi'rac kıssasında böyle
bir şey olmamıştı' diye görüş beyan ettiklerini dile getirir ve
mi'racı kıssa olarak niteleyip bu hadise sırasında namazın
farz kılınması iddiasının asılsız olduğuna işaret eder. 457

456 Yavuz Ünal. "Hadis Veıilerine Göre Hz. Peygamber'in ilk Kıblesi: Beyt-i
Makdis" , OMÜ İlahiyat Fak. Dergisi (S. 1 2 - 1 3 , Samsun 200 1 ) . 1 94 .
457 Kurtubi. iV . 7 3 .
Beş Vakit Namaz 1 33

Namazın ilk ibadetlerden birisi olduğu gerçeği gözden ka­


çınlmamalıdır. 458 Formunda farklılık olsa da risaletin ilk yıl­
larından itibaren Hz. Peygamber'in namazını kıldığına yuka­
rıda işaret edilmişti . Abdurrazk'ın naklettiği rivayetlerin bir
kısmında beş vakit namazın mi'racda farz kılındığına dair
herhangi bir açıklama yoktur. 459 İbn Abbas isnadlı iki ayn
rivayette beş vakit namazın hicretten iki yıl önce , isra olayı
sırasında farz kılındığından bahsedilmektedir . 460 Benzer bil­
giler değişik kaynaklarca da nakledilir. Örneğin en eski si­
yer kaynağı olan İbn İshak ( 1 5 1 / 768) , beş vakit namazın isra
gecesi Beytü'l-Makdis'de farz kılındığını söyler.46 1 Aynı bilgi
Abdurrezzak462 (2 1 1 / 826) ve Beyhaki gibi kaynaklarda da yer
almaktadır. 463

Beş vakit namazın isra olayı sırasında farz kılındığı iddia­


sı da problemlidir. Bize göre bu ifadeyle anlatılmak istenen,
Hz. Peygamber'in günlük olarak kıldığı namazları isra olayın­
dan sonra beş vakte yaymış olmasıdır. Hatırlanacağı üzere
beş vakit namaza dair ayetler daha önce inzal edilen Hüd , 4 64
Taha465 ve Kaf466 sürelerinde zaten vardır. İsra süresinin 78.
ayeti Mekke döneminde beş vakit namaza dair son hüküm
niteliğindedir. İddialara göre bu sürenin inzalinden sonra Re­
sülüllah namazları günün beş vaktine yaymıştır. Daha önce
öğle ile ikindi, yatsı ile akşam namazlarını birleştirerek kıldı­
ğından bahsedilir.

Muhtemelen İsra süresindeki ayetle birlikte , Resülüllah


günlük namazları beş vakte çıkardığı için , kimi rivayetlerde
İsra olayından sonra beş vakit namazın Kudüs'te farz kılındı-

458 Taberi, Tdıih, il, 209 ; aynca bk. Yunu s Apaydın. "Namaz". DİA İlmihal I,
İ stanbul , t.y. 2 1 9 ; Hüseyin Algül , "Hz. Peygamber'in İ badet Hayatı " , DİA
İlmihal I, İ stanbul . t.y. 574.
459 Abdurrezzak, Muswmef. J , 453-55, 53 1 .
460 Rebi' b . Habib , 1 , 83, 90.
46 1 İ bn İ shak, 277.
462 Abdurrezzii.k, Musamıef. J , 452.
463 Beyhaki , Delil.il. il, 1 07 .
464 Hüd 1 1 / 1 1 4 .
465 Taha 20/ 1 30 .
4 6 6 K iif 50/40.
1 34 Hz. Peygamber ve Namaz

ğına dair haberler aktarılmıştır. Daha sonraki dönemde mi'rac


olayına dair anlatılar yaygınlık kazanıp isra hadisesiyle ilgili
haberler bu rivayetler arasına karıştınldığı için, beş vakit na­
mazın mi'rac gecesi farz kılındığı gibi yanlış bir algı ortaya çık­
mıştır. Bu algı müteakip süreçte gizemli mi'rac rivayetleri ile
süslenip nesilden nesle aktarılmış ve yaygınlık kazanmıştır.
Sonuç

Bi'setin ilk yıllarından itibaren Resfılüllah'ın namaz kıldı­


ğını, fakat bu namazın nihai şeklini alan namazdan daha çok
dua, tesbih, tezkiye ve arınma formunda olduğunu anlıyoruz.
Nüzul kronolojisine bakıldığında namaz kılma emrinin ilk kez
bi'setin beşinci yılına doğru nazil olan Fatır süresinde yer al­
dığını görüyoruz. Bu süreçte aynca rüku , secde, kıyam, kıraat
gibi namaz rükünlerinden bahseden ayetler nazil olmuştur.
Resfılüllah mezkur rükünlere göre namaz kılarken , tekbir
alma, elleri bağlama/bağlamama, iki kez secde, selam verme
gibi rükünler tamamen kendi tercihi ve tasarrufudur. Keza
okunacak dua, süre veya ayetler de onun uygulamasına göre
belirlenmiştir. Dile getirilen hususlarla ilgili Resfılüllah'ın za­
man zaman farklı uygulamaları olduğuna dair rivayetler nak­
ledildiği için, fakihler farklı içtihatlarda bulunmuşlardır. De­
ğişik mezhep mensuplarının namazlarındaki birtakım farklı
uygulamaların arkasında böyle bir saik söz konusudur.
Resfılüllah'a namaz kılmayı Cebrail'in öğrettiğine dair bir
dizi içi boş iddia dillendirilmiştir. Oysa bu anlatıların hiçbiri­
nin inandıncılığı yoktur. Zira namaz konusuyla ilgili ayetlerin
mesaj ı son derece açıktır. Bu itibarla namaz kılmayı Cebrail'in
öğrettiği iddialarının hiçbir inandıncılığı ve gerçekliği yoktur.
Mezkur iddia malumun ilamı gibi kendi içinde anlamsız bir
ironiden başka bir şey değildir.
Namaz kılmak için abdest zorunluluğu Medine döneminde
inzal edilen ayetle belirlenmiştir. Bütün bunlar namazın belli
bir tedrici süreçte nihai form kazandığını göstermektedir. Ab­
dest ayeti Medine'de nazil olduğu halde, bi'setin hemen baş­
langıcında Cebrail'in abdest almayı Resfılüllah'a öğrettiği gibi
Beş Vakit Namaz 1 35

iddiaların ne derece içi boş olduğu kolayca anlaşılır. Anlaşıl­


dığı kadarıyla bu iddianın arkasında, Medine dönemine kadar
Resülüllah ve müminlerin abdestsiz namaz kılmış olacakları
gerçeğini tamire yönelik bir gaye söz konusudur. Şu kadar
söyleyelim ki, şayet abdest almayı ve namaz kılmayı henüz
bi'setin başında Cebrail öğretmişse, daha sonradan namaz ve
abdestle ilgili ayetlerin inzal edilmesinin makul bir izahı ya -
pılmalıdır.
Namaz, Medine döneminde nihai form kazandığı gibi yine
bu dönemde rekat sayısı dörde çıkarılmıştır. Böylece Resü­
lüllah zamanında günlük namazlar sabah iki , akşam üç, öğ­
len, ikindi ve yatsı namazları ise dörder rekat olarak kılmı­
yordu. Bunun haricinde günümüzde sünnet olarak kılman
namazlar, Resülüllah zamanında asla Mescid'de kılmamıştır.
Bunlar günlük farz olan ibadetlere ilave olarak kılınan nafile
kategorisindeki namazlardır. Diğer bir deyişle kılınması zo­
runlu değildir. Bununla birlikte Resülüllah cemaatle namaz
kıldırdıktan sonra evinde çokça nafile namaz kılıyordu. Keza
ashabın da bireysel olarak evlerinde namaz kıldığını görüyo­
ruz. Vakit namazlarına sünnet adı altında ilave olarak kılman
namazlar, Resülüllah'ın uygulamasından esinlenilerek kılı­
nan ve genel kabul olarak benimsenen namazlardır.
Namazda okunan süre ve dualar konusunda bir stan­
dardın olamadığı görülür. Kanaatimize göre namaz kılarken
dua formunda ayetleri tercih etmek daha yerinde olacaktır.
Kur'an'da yirmiye yakın yerde geçen dua formundaki ayetler
hem namazın muhtevasına hem de manasına mutabıklık arz
eder. Keza Allah'ı tesbih etme, onun şefkat, mağfiret ve yüce­
liğini vurgulayan ya da ahiret ve hesap gününe yönelik ihtar
mahiyetindeki ayetleri tercih etmek gerektiği kanaatimizi de
belirtmeliyiz.
BÖLÜM il
CUMA NAMAZI ve DİGER NAMAZLAR

Giriş
Cum'a, "toplamak, bir araya getirmek" anlamındaki cem'
kökünden gelen bir isimdir. Müslümanların haftalık toplu
ibadetlerini ifade eder. Cuma namazı, farz namazlardan birisi
olarak bilinir. Kur'an'da doğrudan "Cuma namazı" ismiyle bir
namazdan bahsedilmez. Hutbe dışında diğer günlerde kılınan
öğle namazlarından hiçbir farkı yoktur. Cuma namazı olarak
isimlendirilse de aslında kılınan namaz öğlen namazıdır. Nite­
kim birçok rivayette, bu namazın adı 'toplanma namazı' (��ı
� �) olarak nitelenmiştir. 1
Başlangıçta daha çok müminlerin cemaat olma bilincinin
güçlendirilmesine yönelik hedeflerle öğlen namazı vaktin­
de cemaatle kılınan namaz iken, Cuma günlerinde kalaba­
lık bir cemaatle kılınmaya başlanması ve böyle bir geleneğin
oluşmasıyla birlikte müteakip süreçte "Cuma namazı" ola­
rak isimlendirilmiştir. Namazın en dikkat çekici yönlerinden
birisi, henüz Resülüllah Medine'ye (Yesrib) gelmeden önce
burada kılınıyor olmasıdır. Rivayetlere bakılırsa bu nama­
zın cemaatle kılınmasını başlatan Resıllüllah değil , Es'ad b .
Zürare'dir. Kendisi İ slam'ı ilk kabul eden Medineli Müslü­
manlardan olup, burada İ slam'ın yayılmasında öncülük eden
ve yeni yeni oluşmaya başlayan cemaate Cuma günleri öğlen

Ya'küb b. Sufyiin el-Fesevi, Ebü Yüsuf Ya'küb b . Sufyan el- Farisi (ö.
277 /89 1 ) . el-Ma 'rife ve 't-Tô.ıih, talı . Ekrem Diya el-'Umeri, 1 - I l l , Beyrüt
1 40 1 / 1 98 1 , il, 265; Ebü Zur'a ed-Dimeşki, Ebü Zur'a 'Abdurrahman
b . 'Amr ed-Dimeşki (ö. 28 1 / 894) . et-Tdıih, talı . Ni'metullah el-Kücani,
Dimeşk, 235; el-Ya'kübi , Ahmed b . İ shak b . Ca'fer b . Vehb b. Vadıh
(ö. 292/905'den sonra) . et-Ta'rih, J , 1 76; Taberi, Tdıih, III. 4 1 ; İ bnu'l­
Cevzi, Ebu'l- Ferec Cemii.luddin 'Abdurrahman b . 'Ali b . Muhammed (ö.
597/ 1 20 1 ) . el-Muntazam fi Tô.rihi'l-Mulii.k ve 'l- ' Umem, talı . Muhammed
'Abdulkadir 'Ata. Mustafa 'Abdulkadir 'Ata, Beyrüt 1 4 1 2 / 1 992, IV, 272;
İ bnu'l-Esir, el-Kô.milfi't-Tdıih ( 1 997) . il, 1 1 3 .
1 38 Hz. Peygamber ve Namaz

vakitlerinde toplu namaz kıldıran ve dini içerikli konuşmalar


yapan kişi olarak tanınır.
Es'ad , Cuma günleri İ slam'ı kabul eden hemşehrilerini
toplar ve onlara namaz kıldırıp çeşitli nasihatlerde bulunur­
du . Resülüllah Medine'ye gelince onun bu uygulamasını be­
nimsemiş ve devam ettirmiştir. Kalabalık cemaat toplandığı
için namazın akabinde Resülüllah da müminlere nasihatlerde
bulunmuş ve bu uygulaması hutbe geleneği olarak sünnetle­
rinden birisi haline gelmiştir. Rivayetlere göre Hz. Peygamber
önce bir hurma kütüğüne dayanır ve konuşma yapardı. Gi­
derek cemaat artınca bazı sahabiler sesini daha iyi duyura­
bilmek ve konuşurken kendisini görmek için yüksek bir yere
çıkmasını istemiştir. Resülülİ ah'ın da uygun bulmasıyla üç
b asamaklı bir minber yapılmıştır. Böylece Cuma günleri buna
çıkarak vaaz ve nasihatlerde bulunmuştur. 2
Rivayetlere bakılırsa Resülüllah her namaz sonrasında
ashabına döner, onların hal-hatırını sorar ve sohbet ederdi.
Hatta sabah namazlarında "Aranızda rüya gören var mı?"
diye sorar ve gören olursa ona rüyasını anlattırıp yorumla­
tırdı. Bazen de kendi rüyasını anlatırdı. Bu rivayetlerle ilgili
olarak hadis mecmuaları arasında "Kitabu'r-ru'ya" b aşlıkları
açılmıştır.
Resülüllah'tan sonra gerek hutbeler, gerekse namazın kı­
lınışına birtakım müdahaleler yapılmış veya değişikliklere gi­
dilmiştir. Farz olan iki rekat değiş(tiril)memiş, ancak bu iki
rekatın başlangıcı ve bitiminde dörder rekatlık sünnet (nafile)
namaz eklenmiştir. Hatta aynca dört rekat zühre-i ahir ve iki
rekat da 'vaktin sünneti' eklenmiş ve böylece Resülüllah za­
manında sadece iki rekat olarak kılınan namaz, on altı rekata
çıkarılmıştır. Bunun yanı sıra en önemli değişiklik hutbeler­
de ve Cuma namazına yüklenen misyonda ortaya çıkmıştır.
Hutbeler Hz. Osman'dan başlamak üzere yavaş yavaş dahili
meselelerin veya yönetim sorunlarının dillendirildiği mekana

2 Buharı: , " Menakıb", 2 5 ; İbn Mace, " İ kametu's-Salevat", 1 99; N eai, "Cuma" ,
1 7.
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 39

dönüşürken, bu durum ilerleyen süreçte daha da artmış ve


hemen hemen birer propaganda merkezine dönüşmüştür.
Haddizatında Cuma namazı bağımsızlığın sembolü olarak gö­
rülmüş ve bütünüyle siyasal mahiyete büründürülmüştür.
Nitekim devlet kurucuları veya halifeler Cuma namazı kıldır­
ma ve kendi adlarına hutbe okutturmayı bağımsızlığın ilanı
olarak görmüşlerdir. Diğer yandan Cuma namazına yüklenen
siyasi misyon, fıkhi hükümlere bile yansımıştır. Bağımsız ol­
mayan ülkelerde Cuma namazı kılınamayacağı veya tutsak­
lara bu namazın farz olmadığı gibi içtihatlar bu kabil örnek­
lerdendir.
Dikkat çeken uygulama veya değişikliklerden birisi ,
Cuma namazının sadece erkeklere farz olduğu anlayışıdır.
Oysa Resıllüllah ve ilk halifeler döneminde bayan sahabi­
ler de Cuma günleri veya diğer günler camiye gelip cema­
ate katılıyordu . Değişen siyasal koşullar ve özellikle klasik
Arap geleneğindeki kadına bakışın yansıması olarak bayan­
lar, cemaatten mahrum bırakılmış ve bu anlayış tarihi süreç
içerisinde yerleşik bir kabul haline gelmiştir. Nitekim hiçbir
kısıtlama olmamasına rağmen ve hem ayetle hem de Resıl­
lüllah'ın uygulaması ile de sabit olduğu halde, bayanlara
Cuma namazının farz olmadığı gibi iddialar dillendirilmiş ve
bu anlayış adeta yerleşik inanç haline dönüşmüştür. Daha
ilginci ise bu· iddia bilimsel makalelere kadar yansımıştır.
Ö rneğin bir makalede yazar, Cuma namazının farz olması
için erkek olmak gerektiğini iddia edecek kadar sorumsuzca
davranabilmiştir. 3
. Oysa Cuma namazının. bayanlara farz olmadığını söyle­
mek, hem vahye hem de Resıllüllah'ın uygulamasına aykı ­
rıdır. Her ne kadar adı sonradan Cuma namazı olarak yerle­
şik hale gelse de aslında kılınan iki rekatlık namaz, o günün
öğlen namazıdır ve bu namaz tıpkı diğer günlerdeki gibi ba­
yanların da kılması gereken farz namazıdır. Diğer bir deyişle
sair günlerdeki öğlen namazlarından hiçbir farkı yoktur. Aksi

3 Hamdi Döndüren. "Cuma Namazı ve Kılınma Şartlan " . Uludağ Üniversite­


si İlahiyat Fakültesi Dergisi (S . 2, C. 2, Yı l : 2, 1 98 7) . 1 43 .
1 40 Hz. Peygamber ve Namaz

bir kanaat veya tutum Allah'ın farz kıldığı bir ibadeti, bilinçli
veya bilinçsiz bir şekilde yok saymak gibi tehlikeli bir iddiayg
kapı aralamaktır. Unutmamak gerek ki, Allah bir farzı ilga
edip yerine bir başka farz namaz ihdas etmez, etmemiştir de.
Zira beş vakit namazın Mekke döneminde farz kılındığı konu­
sunda herhangi bir tartışma bulunmamaktadır. Dolayısıyla
yeni bir namaz ihdas edilmemiştir.
Reslılüllah zamanında sadece iki rekat olarak kılınan
Cuma namazlarına, daha sonraki dönemlerde bir çok ekleme
yapılmıştır. Ö rneğin iki rekatlık namaz 1 6 rekata çıkarılırken,
namaz sonrasındaki tesbihat ve dualar ise bu ekleme veya
değişikliklerin bir başka yönüdür. Ancak en önemli değişiklik
hutbe konusunda meydana gelmiştir. Resı11 ü llah'ın sünneti
olan hutbe, farz gibi sunulmuş ve birçok gereksiz ve teknik
yorumlar yapılmıştır. Bunun yanında Reslılüllah zamanın­
da hutbeler daha çok din konusunda cemaati aydınlatma ye
vaaz-na sihat muhtevalı konuşmalar iken, daha sonradan ta­
mamen siyasal erkin propagandası haline gelmiş, hatta Re­
slılüllah'ın uygulamasının aksine hutbeler namazda önceye
alınmıştır.
Malum olduğu üzere ülkemizdeki reel uygulamaya göre,
Cuma namazı on altı rekat olarak kılınır. Oysa Resı11 ü llah za­
manında Cuma namazı sadece iki rekattı ve bunun haricin­
de tek rekat camide kılınmıyordu . Reslılüllah zamanındaki
uygulama dikkate alınmadığı için tarihi süreç içinde uygu­
lanagelen birtakım hususlar Cuma namazının birer yapı taşı
haline gelmiş/ getirilmiştir.
Biz bu bölümde klasik fıkıh veya ilmihal kitaplarının ak­
sine , İ slam'ın erken döneminde Cuma namazının kılınışı
ve Resulüllah'ın uygulaması üzerinde durarak günümüzde
kargaşa gibi gözüken kimi kapalı noktalan gözler önüne ser­
meye çalışacağız. Keza Bayram , Cenaze ve yolcu namazı gibi
namazlara da işaret ederek, hala aktif olarak müminlerin
dini hayatlarının birer yapı taşı olan namazlar da ele alına­
caktır.
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 141

Cuma Namazı

Başta şunu hatırlatalım ki, Cuma namazı ile ilgili bilinen­


lere oranla, bilinmeyenler daha dikkat çekicidir. " Cuma na­
mazı" olarak isimlendirilmesinden, hutbesine , rekat sayısına
ve sair hususlara kadar birçok konuda kapalılık ve bize göre
yanlış telakkiler söz konusudur.
Cuma namazıyla ilişkilendirilen ayetin metni ve meali şöy­
ledir:

1 ..ı)1j ;uı }� J i ı;;..,.;. � ��\ r,Y. � �� ��; 1 1 ! ıfaT .j�I �l �)


.
(,:; _,.,...
• l !�...,.., r--
! !:( .:.ı ı �
;
! <:1 1 ; �'.1
� r-: c:=- ı
• •
,
-.

Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman, Allah 'ı


anmaya koşun, a lış-verişi bırakın. Şayet bilirseniz bu, sizin için
daha hayırlıdır. 4

Ayette Cuma namazından değil , Cuma (cumu'a/toplanma)


günü namaza çağrılmaktan bahsedilmektedir. Mezkur ayet,
'Cuma namazı' tanımlamasına ve cemaatle kılınması gereken
farz namaz olduğuna dair görüşlerin referansı olarak sunul­
muştur. 5
Mezkur ayetin de içinde yer aldığı Cuma süresi Medine
döneminin son yıllarına doğru nazil olmuştur. Oysa henüz
Resülüllah Medine'ye hicret etmeden önce, buradaki Müs­
lümanlar Cuma namazı kılıyordu . Aslında kılınan namaz,
öğlen namazıdır ve diğer günlerdeki öğlen vaktinde kılınan
namazdan hiçbir farkı yoktur. Onu diğer günlerdeki öğle na­
mazlarından farklı kılan tek şey, Arap geleneğinde toplanma
günü olarak bilinen ve belli bir kutsiyet atfedilen Cuma gü­
nünde daha kalabalık bir cemaatle kılınıyor olmasıdır. Keza
toplanan kalabalığa Resülüllah'ın mutat bir şekilde hutbe
okuması veya çeşitli nasihatlerde bulunmasıdır. Haddiza­
tında Resülüllah diğer namazlardan sonra da ashabıyla
hasbihal eder, onlarla sohbetler yapar ve hal hatır sorardı.
Ancak Cuma günleri kalabalık daha fazla olduğu için ce-

4 Cuma 62 / 9 .
5 Gümüş. agm . 6 5 .
1 42 Hz. Peygamber ve Namaz

maate di.�i muhtevalı konuşmalar yapar veya nasihatlerde


bulunurdu .
Geleneksel yorumlarda Cuma namazının Kur'an'da yer
aldığı, sadece erkeklere farz kılındığı, hutbe okumanın-farz
olduğu , en az üç kişilik cemaatin bulunması gerektiği, sa­
dece hür olanlara farz olduğu gibi bir dizi iddia ortaya atıl­
mıştır. Hatta bu iddialar günümüzde de hfila kabul gören
temel telakkilerdir. Ö rneğin İ slam hukuku alanında saygın
bir akademisyen , Cuma namazını "Kur'an-ı Kerim'de özellik­
le zikredilen namaz" olarak nitelemiştir.6 Oysa ayette Cuma
namazından değil, Cuma günü namaza çağrılmaktan bahse­
dilmektedir.
Cuma günü kılınan namaza yüklenen anlam veya kutsi­
yetin eski Arap geleneğiyle doğrudan bağlantısı olduğu an­
laşılmaktadır. Zira bu günde toplanıp ibadet etmenin eski
bir Arap geleneği olduğu bilinmektedir. Rivayetlere göre Hz.
Peygamber'in atalarından Ka'b b. Lüey, İslam'dan çok daha
önceki dönemlerde Cuma günü halkı toplayıp onlara namaz
kıldırır, çeşitli vaaz veya nasihatlerde bulunurdu . İddialara
göre Araplar sabah ve akşam olmak üzere günde iki kez na­
maz kılardı. Cuma günü ise daha kalabalık bir şekilde top­
lanıp adeta bir şölen niteliğinde dini muhtevalı konuşmalar
yapılırdı. Ö rneğin Ka'b b . Lüey vaazlarında haram aylarda­
ki kan dökme yasağına riayet etme , taşkınlık ve haksızlık
yapmama, Beytullah'a ve hareme saygı, Hac ibadeti ile ilgili
kurallara uyulması gerektiği gibi konular üzerinde dururdu.
İddiaya göre Araplar bu günü yevmu'l- 'anlbe (Araplık günü)
diye isimlendiriyordu. Toplanma günü (yevrnü'l-ceme'a) ola­
rak da bilinen bu güne , Cuma günü isminin de Ka'b b. Lüey
tarafından verildiği söylenir. 7
Ariıbe, Arami dilinde "arefe günü" anlamına gelir. Medi­
ne'deki Yahudiler, bu günde kendileri için kutsal olan Cu­
martesi günü için hazırlık yapmak amacıyla pazar kurar ve

6 Hayreddin Karaman, "Cuma" , DİA. V1II . 8 5 .


7 İ bn Hacer. Fethu'l-Bô.ri. i l . 353, VII . 1 63 .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 43

alış-veriş yapardı. 8 Medine'de yavaş yavaş İslam'ı kabul eden­


ler artmaya başlayınca, onların önderi konumundaki Es'ad
b . Zürare, eski Arap geleneğinde var olan uygulamayı devam
ettirmiş ve bu günü cemaatin toplanma günü olarak belirle­
miştir.
Es'ad b. Zürare , Medineli ilk Müslümanlardan olup bu­
rada İ slam'ın yayılmasında ciddi hizmetleri olan önemli bir
şahsiyettir. Belli bir cemaat oluştuktan sonra, var olan Arap
geleneğini devam ettirerek insanlara Cuma günleri vaazlar
vermiş ve anlan İ slam'a ısındıran konuşmalar yapmıştır. 9 Bir
rivayete göre halın sayılır bir cemaat oluşunca, Es'ad kendile­
rine İ slam'ı anlatacak birisinin gönderilmesi için Resıllüllah'a
haber göndermiş, onun isteği üzerine Hz . Peygamber Mus'ab
b. Umeyr'i görevlendirmiştir.
Cuma günleri toplu namaz kılma uygulamasını başlatanın
Es'ad b. Zürare olduğu noktasında hiçbir şüphe yoktur. Yeni
dinin müntesipleri olarak muhtemelen komşuları Yahudile­
rin Cumartesi gününden etkilenmiş olmalıdırlar. Bu itibarla
Es'ad b. Zurare, Yahudilerin Cumartesi gününe alternatif ola­
rak Araplarca kutsal addedilen Cuma gününü, toplanma ve
dayanışma günü olarak belirlemiştir. Böylece hem yeni dinin
mensupları olarak ortak bilincin kuwetlendirilmesine yönelik
gaye güdülmüş hem de Yahudilerin inancından geri kalacak
bir eksikliklerinin olmadığını göstermeye yönelik bir psikolo­
jik eksiklik giderilmiştir. Nitekim Es'ad b. Zürare ve dostları,
Yahudiler için Cumartesi günü istirahat veya ibadet günü ol­
masına, keza Hıristiyanlar için de Pazar gününün benzer bir
anlam ifade etınesine mukabil kendilerinin benzer günlerinin
olmadığını dile getirmiş ve daha önce Araplarca kutsal kabul
edilen Cuma gününü toplu ibadet günü olarak belirlemişlerdir.
Rivayete göre Es'ad b . Zürare, Mescid-i Nebi'nin bulundu­
ğu mekanın yerinde yönü Şam bölgesine (Kudüs) doğru olan
ve etrafı duvarla çevrilen bir mekan inşa etmiş ve burayı na-

8 Karaman, VIII , 85.


9 İbn Hacer. Fethu 'l-Bô.ri. 1 1 . 3 5 5 .
1 44 Hz. Peygamber ve Namaz

mazgalı olarak belirleyip halka toplu namaz kıldırmaya baş­


lamıştır. Mirbed adıyla anılan bu mekanın Benü Neccar'dan
Rafi b. Ebü Arnr'ın iki oğlu olan Sehl ve Süheyl adındaki kar­
deşlere ait olduğu ve hurma kurutma mekanı olarak kullanıl­
dığı söylenir. Resıllüllah Medine'ye geldiği zaman bu mescidin
yeri kendisine gösterilmiş ve Es'ad b. Zürare'nin burada hal­
ka Cuma günleri toplu olarak namaz kıldırdığı bilgisi veril­
miştir. Bu bilgiler üzerine Resülüllah mezkur mekanın satın
alınmasını istemiş ve müteakiben buraya Mescid-i Nebi'nin
inşa edilmesine karar vermiştir. 1 0 Mescidin inşası sırasında
veya müteakip süreçte Resülüllah , Es'ad'ın uygulamasını be­
nimsemiş ve kendisi de burada müminlere cemaatle namaz
kıldırmıştır.
Cuma namazını ilk önce Es'ad b. Zürare'nin kıldırdığına
dair rivayetler bulunduğu gibi, ilk kez Mus'ab'ın kıldırdığı da
söylenir. Ancak kesin olan bir şey var ki, henüz Resülüllah
hicret etmeden önce Yesrib'de Cuma günü toplu ibadet yapı­
lıyordu. İbn Sa'd Cuma namazının hicretten önce kılındığını
belirtir. 1 1 Hatta bu konuda çok sayıda rivayet nakledilmiştir.
Aslında kılınan namaz Cuma namazı değil, Cuma günü kılı­
nan öğlen namazıdır. Haddizatında Resülüllah'ın kıldırdığı da
Cuma namazı değil, bu günde kıldırdığı öğlen namazıdır. Fa­
kat kalabalık olarak kılınması ve bu güne özel konuşmaların
yapılması nedeniyle daha fazla önem verilen bir namaz haline
gelmiş ve Cuma namazı olarak isimlendirilmiştir.
Bir iddiaya göre Es'ad b . Zürare Mekke'ye haber gönde­
rip toplu ibadet yapmaları için Resülüllah'tan izin istemiştir.
Allah Resülü'nün de onay vermesiyle Cuma günü , toplu iba­
det yapma günü olarak belirlenmiştir. Bir başka iddiaya göre
ise müsaade isteyen kişi Es'ad değil Resülüllah'ın öğretmen
olarak gönderdiği Mus'ab b. Umeyr'dir. Neticede Allah Resıl­
lü'nün müsaadesinden sonra burada cemaatle namaz kılın­
maya başlandığı iddiası dillendirilmiştir. İ bn Sa'd'ın naklettiği
habere göre, Resülüllah şu haberi göndermişti: "Yahudilerin

10 Belazuri. Ensdb, 1. 266; İbn Sa'd, l l l , 563.


11 İbn Sad , l l l , l 1 0 , 1 1 1 .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 45

sebt gününü gözle. Güneş tam tepeden batıya doğru dönün­


ce , iki rekat namaz ile Allah'a yaklaş ve o iki rekatın içinde
hutbe oku . " Haber üzerine Mus'ab Müslüman olanları Sa'd
b. Heysem'in evinde toplamış ve ilk kez on iki kişi ile birlikte
Cuma namazı kılınmıştır. Mezkur rivayete istinaden ilk Cuma
namazını Mus'ab'ın kıldırdığı söylenir. 1 2
Kimi rivayetlere göre ise, Mus'ab'dan önce Es'ad b . Zürare
Cuma namazı kıldırmıştır. Bu iddia dikkate alınırsa Cuma
günü toplu halde ibadet etme geleneğinin Es'ad b. Zürare ile
başladığına ve ilk Cuma namazının da onun tarafından kıldı­
rıldığına hükmedilebilir. Nitekim Belazuri, onun mirbed adlı
namazgahta cemaate namaz kıldırdığını, Mus'ab'ın gelmesin­
den sonra aynı görevi onun sürdürdüğünü söyler. 1 3
Cuma namazını ilk kez Es'ad b. Zürare'nin kıldırdığına
dair daha sağlam bilgiler vardır. Ö rneğin Medineli Müslü­
manlardan Ka'b b. Mfilik'in gözlerinin kör olduğu , oğlu Ab­
durrahman'ın onu Cuma günleri namaza götürdüğü , her
Cuma günü ezan sesini duyunca Ka'b'ın Es'ad b. Zürare'ye
dua ettiği, her ezanda onu anması üzerine oğlunun sebe­
bini sorduğu , bunun üzerine Ka'b'ın şu açıklamayı yaptığı
nakledilir: "Ey oğul! Çünkü o Benü Beyaza'nın harresinde­
ki Nekiu'l-hadamiit denen yerde bize ilk kez Cuma namazını
kıldıran kişidir . " Abdurrahman "O gün kaç kişiydiniz?" diye
sorunca, babası 'kırk kişi' cevabını vermiştir. 1 4
Resülüllah, Mus'ab b . Umeyr'i Medine'ye gönderince, Es'ad
b. Zürare onu misafir edip korumuş ve İ slam'ı anlatması için
alt yapıyı ve gerekli güvenlik önlemlerini sağlamıştır. Mus'ab,
Müslüman olanlara Kur'an okuyup namaz kıldırıyordu . Hat­
ta hukuki konularda yargıçlık görevi yaptığı bile söylenir. 1 5
Mus'ab b. Umeyr Medine'de kaldığı süre içinde imamlık yap­
maya devam etmiş, daha sonra Mekke'ye dönmüş ve yakla­
şık iki ay kadar Mekke'de kaldıktan sonra, hicret etmiştir.

12 İbn Sa'd, 1 1 1 , 1 1 0 .
13 Belazuri . Ensab. ı . 266.
14 Ebii Davud. "Salat" , 209. 2 1 0 : İbn Mace. "İkametu's-Salevat" . 78.
15 İbn Hişam, i l , 296: İbn Sa'd, I I I . 1 09 .
1 46 Hz. Peygamber ve Namaz

Resülüllah'ın hicretinden yaklaşık 8- 1 0 gün önce Medine'ye


geldiği söylenir. 1 6 Onun ayrılmasından sonraki süreçte Es'ad
b. Zürare'nin imamlık yaptığı ve aynı zamanda Cuma günü
toplanan halka namaz kıldırıp dini muhtevalı konuşmalar
yaptığı söylenir. 17
Bazı iddialara göre Evs ve Hazrec kabileleri arasında re­
kabet olduğundan birbirlerinden herhangi bir imamın peşin­
de namaz kılmak istemedikleri için Mus'ab b. Umeyr onlara
imamlık yapıyordu . 18 Es'ad ise kendi kabilesinin imamıydı.
Bütün bunların yanı sıra, Cuma namazını ilk kıldıran kişinin
Benü Abdileşel oğullarından ismi zikredilmeyen bir adam ol­
duğu da söylenmiştir. 19
Farklı kişilerin Cuma namazı kıldırdığına dair rivayetlerin
nakledilmesi, Es'ad ve Mus'ab'ın imamlık yapmaları ve aynı
namazı kıldırmış olmalarına dair haberlerin karıştırılmasıy­
la alakalı bir husus olduğu anlaşılmaktadır. Keza kabileler
arasındaki husumet nedeniyle Es'ad'ın kendi kabilesine,
Mus'ab'ın ise Benü Abdileşel oğullarına imamlık yapması
da bu tür haberlerin karıştırılmasında etkili olmuş olabilir.
Ancak Mus'ab gönderilmeden önce Es'ad'ın namaz kıldırdığı
hususu dikkate alınırsa, Cuma namazını da onun kıldırmış
olma ihtimali bize göre daha inandıncıdır. 20
Resülüllah Medine'ye hicret ettiği zaman Es'ad b. Zürare
tarafından başlatılan Cuma günleri toplu ibadet etme gele­
neğini benimsemiş ve devam ettirmiştir. Ebu Hureyre isnadlı

16 İbn Sa'd, I I I , 1 1 0, 563 . Rivayete göre Mus'ab Mekke'ye geldiği zaman ai­
lesine değil de doğrudan Resülüllah'a gitmiş ve onunla hasret gidermiş­
tir. Medine'deki güzel gelişmeleıi anlatması üzerine Resülüllah mutlu ol­
muştur. Annesi onun kendisine uğramadan Resülüllah'ı ziyaret etmesini
yadırgamış ve oğlunun arkasından ağıt yakıp sitem etmiştir. Mus'ab da
kendisini hapsettikleıini hatırlatmış ve şayet bu şekilde ısrarcı olursa
kendisini hapsedecek kişiyi öldüreceğini söyleyerek annesini ikna etmiş­
tir. Yaklaşık iki ay sonra da yeniden Medine'ye hicret etmiştir. İbn Sa'd,
111, 1 1 0- 1 1 .
17 Belazüri, Ensôb, !, 243; İbn Sa'd, 1 1 1 , 563.
18 İbn Hişam, I I , 296.
19 İbn Sa'd, lll, l l 1 .
20 İbn Hişam , ı ı . 296.
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 47

bir rivayette Resülüllah'ın şunları söylediği nakledilir: Bizler


sonra gelen ümmet olarak öncekileri geçenleriz. Bizden ön­
cekilere kitap verilmişti, bize de verildi. Cuma namazı onlara
da farzdı, fakat ayrılığa düştüler. Bu yüzden Allah bizlere
Cuma namazını nasip etti. Böylece tüm insanlar bize uymuş
oldular. Cuma bizim günümüzdür. Ertesi gün (Cumartesi)
Yahudilerin, sonraki gün ise (Pazar) Hıristiyanların kutsal
günü oldu . 2 1 Mezkur rivayetin değişik versiyonunda ise şun­
lar nakledilmiştir: Allah bizden öncekileri Cuma gününden
saptırdı. Yahudiler için Cumartesi, Hıristiyanlar için Pazar
günü var. Artık bunlar kıyamet gününe kadar bizden geri
kalmış oldular� Biz dünya ehlinin en sona kalanlarıyız ve
kıyamet günü başa geçip bütün yaratıklardan evvel hakla­
rında hüküm verilecek olanlarız. 22 Arıcak rivayetlerin muh­
tevalarına bakıldığında iddiaların fazla inandırıcı olmadığı
anlaşılmaktadır.
Görüldüğü kadarıyla Es'ad b. Zürare'nin karan ile eski bir
Arap geleneği olan Cuma gününün kutsal kabul edilmesi an­
layışı, İ slami versiyonla devam etmiş ve toplu ibadet günü
olarak benimsenmiştir. Resülüllah'ın da benimsemesiyle, bu
günde kılınan namazın önemi daha da anlam kazanmıştır.
Haddizatında Resülüllah'ın da benimsemesiyle birlikte, Cahi­
liye dönemind<:! Cuma namazına verilen önem veya kutsiyet,
İ slami dönemle birlikte muhteva değiştirerek aynen devam et­
miştir. Hatta aşağıda aynca üzerinde durulacağı üzere, müte­
akip dönemde ise, bazı siyasal saikler nedeniyle bu güne dini
ve siyasi anlamlar yüklenmiştir.
Cuma günün toplanma günü olarak belirlenmesinde Ya­
hudilere alternatif oluşturma reaksiyonunun etkili olduğu
anlaşılmaktadır. Fakat onlardan farklı olarak günün tamamı
değil, sadece öğlen namazı vaktiyle sınırlı bir nitelik kazan­
mıştır. Dikkat edilirse Yahudiler veya Hıristiyanlar Cumartesi
ve Pazar günlerini, gün boyu kutsal kabul etmişlerdir. Oysa

21 Nesai , "Cuma" , 1 .
22 İbn Mace. " İkametu's- Salevat" , 78.
1 48 Hz. Peygamber ve Namaz

İ slami gelenekte sadece günün öğlen vaktinde toplu ibadet


yapılır, namaz akabinde insanlar dağılıp işlerinin başına dö­
nerler. Ayette de sadece namaz için toplanmaya dikkat çe­
kilmiş, hatta namaz kılınmasından hemen sonra, insanların
işlerine dağılmasına vurgu yapılmıştır. Bir bakıma ayette iba­
det için toplanmanın yanı sıra, Cuma gününün ekonomik yö­
nüne de vurgu yapılmıştır.
Resülüllah Rebi'u'l-evvel ayının Pazartesi günü Medine
yakınındaki Kuba'ya gelmiş , Sah , Çarşamba, Perşembe ve
Cuma gününe kadar burada kalmış, Perşembe günü yakınla­
n Benfı Neccar kabilesine haber gönderip yanlarında ikamet

etmek üzere şehre geleceğini bildirmiştir. Cuma günü sabah


olunca hazırlıklarını tamamlayıp Benfı Neccar mensuplarının
refakatiyle ve ashabın katılımıyla yola çıkmış, öğle vakti su­
larında Benfı Abdileşel oğullarına ait topraklardaki Ranuna
vadisinde dinlenmiştir. Namaz vakti girince ilk kez burada
ashabıyla toplu namaz kılmıştır. Bu namaz kaynaklarda Re­
sfılüllah'ın kıldığı ilk 'Cuma namazı' olarak nitelenmiştir.23
Halbuki o sırada henüz Cuma süresi inzal edilmemişti. Do­
layısıyla Resülüllah'ın kıldığı namaz, Cuma namazı değil o
günkü öğle namazıdır. Ancak daha sonradan Cuma namazı
olarak nitelenmiştir.
Kimi iddialara göre Resülüllah yaklaşık iki hafta kadar
Kuba'da kalmıştır. Ancak gelişmelere bakılırsa, burada sa­
dece dört-beş gün kalmış ve Cuma günü şehre gitmek üzere
ayrılmıştır. Bu sürece kadar veya öncesinde Resfılüllah'ın bi­
reysel olarak namaz kıldığına dair çok sayıda rivayet vardır.
Ancak daha öncesinde Cuma namazı kıldığına dair herhangi
bir rivayet bulunmamaktadır.
Her ne kadar Ranuna vadisinde kılınan namaza "ilk Cuma
namazı" denmişse de yukarıda da vurgulandığı üzere daha
önce Medine"de Cuma namazı kılınıyordu. Diğer bir deyişle

23 Taberi , Tarih ( 1 967) . i l , 394: e!-Mes'ıldi. Ebıl"l- Hasan 'Ali b. el-Hu seyn b.
Ali , Munlcu"z-Zeheb ve Ma'ddinu "l-Cevher. tah . Es'ad Dağır. 1 - IV . Kum . il,
279.
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 49

Resülüllah hicret etmeden önce Medine'deki Müslümanlar


Cuma günleri toplu olarak ibadet ediyorlardı. Dolayısıyla Ra­
nuna'da kılınan namaz, Resülüllah ile birlikte aleni olarak
eda edilen ilk toplu namaz niteliğindedir. 24
Es'ad b. Zünire'nin girişimleri ve Resülüllah'ın da benim­
semesiyle kılınmaya başlanan Cuma namazı, Medine dönemi­
nin sonlarına doğru nazil olan Cuma süresi ile birlikte, mü­
minlerin toplu ibadeti olarak belirlenmiştir. Ö zellikle namaz
vaktinde işi-gücü bırakıp Allah'ı anmalarına vurgu yapılması
bu namaza veya genel olarak namaz ibadetine verilen önemin
bir göstergesidir.
Cuma namazının vakti, öğlen namazının kılındığı zaman
dilimidir. Bir rivayette güneşin zevalden sonra batıya kayma -
ya başlamasından sonra kılındığından bahsedilir. 25 Yine bu
zaman dilimini teyit eden nitelikte birçok rivayet nakledilmiş­
tir. Gölgenin en az olduğu sırada kılındığına dair haberler26
veya namazı müteakip kimi müminlerin öğlen uykusuna yat­
tıklarına dair haberler bu kabil örneklerdir. 27
Cuma namazının Kur'an'da yer alan farz ibadet olduğu
yönÜ. ndeki tanımlamayı vahiyle doğrulamak mümkün değil­
dir. Beş vakit namazın Mekke döneminde farz kılındığı konu­
sunda hiçbir şüphe yoktur. Medine döneminde yeniden bir
namaz ihdas edilmemiştir. Allah farz kıldığı öğle namazını
sadece Cuma günü için ilga edip, yerine Cuma namazı em­
retmemiştir. Her şeyden önce bir farzın ilga edilip yerine bir
başkasının ikamesi söz konusu bile edilemez. Bu durum Al­
lah'ın belirlediği hükümlerde değişikliğin olmayacağı ilkesiy­
le çelişir. 2 8 Dolayısıyla kılınan namaz, Cuma günündeki öğle
namazıdır. Medine döneminin son yıllarında nazil olan ayette
de bu namazdan bahsedilmektedir.

24 Medine dışında ilk kılınan Cuma namazı , Bahreyn bölgesinde yaşayan


Abdulkays kabilesine ait Cuvasa şehrindeki mescidde kılındığından bah­
sedilir (Buhari , "Megazi" , 70) .
25 Muvatta, "Vuküti's-Salat" . 2 .
26 Buhari , "Megazi", 3 6 : Darimi , "Salat" , 1 94: Nesai , "Cuma" . 1 4 .
27 Muvatta . "Vuküti's-Salat" . 2 .
28 Rüm 30/30: Ahzab 33/33: Fatır 35/43: İsra 1 7 / 7 7 .
1 50 Hz. Peygamber ve Namaz

Rekat Sayısı

Cuma namazıyla ilgili en temel problemlerden birisi, rekat


sayısıdır. Özellikle Hanefi hukukuna dair içtihatların ülke­
mizde yaygın olarak benimsenmesi ve halihazırda uygula­
mada olması nedeniyle, Cuma namazı ülkemizin büyük bir
kısmında on altı rekat olarak kılınır. Namaz sonrası tesbihat
ve dualarla birlikte namaz, hayli zaman alan bir ibadet nite­
liğindedir. Rekat sayının fazlalığı, özellikle çalışanların mesai
saatlerine yetişme problemini beraberinde getirmekte ve bu
nedenle cemaatle kılınan namazı müteakip bir dizi kargaşa
yaşanmaktadır. Örneğin kimisi, iki rekatlık farz namazını kıl­
dıktan sonra camiden ayrılırken, kimisi namazdan sonra dört
rekat sünnet (nafile) kılıp çıkar. Bir kısmı ise dört rekatlık
sünnetin akabinde, ayrıca dört rekat zühre-i ahir ve iki rekat
da 'vaktin sünnetini' kılar. Bütün bunlar aynı camide ve aynı
Cuma namazında karşılaşılan tablodur. 29
Özet olarak sunmaya çalıştığımız tablo, ülkemizdeki Cuma
namazı manzaralarının tipik özelliğidir. Hemen hatırlatalım
ki, Hz. Peygamber ve onu müteakiben ilk halifeler döneminde
Cuma namazı kesinlikle bu gün kılındığı gibi değildi ve dile
getirilen türden de bir kargaşa yaşanmıyordu. Hz. Peygamber
zamanında Cuma namazı sadece iki rekat olarak kılınıyordu .
Nitekim İbn Ö mer isnadlı bir rivayette, Resülüllah'ın Cuma
günü kıldırdığı iki rekat namaz öncesinde ve sonrasında hiç­
bir namaz kılmadığına özellikle vurgu yapılmıştır.30
Ne ki, ilerleyen süreç içerisinde iki rekatlık namaz on altı
rekata kadar çıkarılmıştır. Ö rneğin iki rekatlık farz namazı­
nın öncesi ve sonrasında dört rekatlık sünnetler eklenmiş ve
bunlar "Cuma namazının sünneti" olarak isimlendirilmiştir.
Keza Hanefi fıkhına göre ayrıca dört rekatlık zühre-i ahir ve

29 Özellikle iki rekatlık namaz sonrası cami çıkışında ciddi bir curcuna ya­
şanır. Kimisi namaz kılanın önünden geçmem düsturuyla namaz kılan
kişinin rükü veya secdeye gitmesini bekleyerek üzerinden atlarken kimisi
bu kurala uymayarak doğrudan dışanya yönelir. Bütün mesele zaman
darlığı ve bir an önce çıkıp mesaiye yetişme telaşıdır.
30 Abdurrezzak, Musannef. i l i , 65.
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 151

iki rekatlık sünnetle birlikte sayı o n altıya kadar çıkarılmıştır.


Oysa iki rekatın dışında kılınanların tamamı bidattir ve ke­
sinlikle Resülüllah'ın uygulamasına aykırıdır.

Resülüllah zamanında iki rekat olarak kılınan Cuma na­


mazının ardından, kısa bir hutbe ile namaz eda ediliyordu .
Dahası Resülüllah sünnet olarak aynca bir namaz ihdas
etmemiştir. Kur'an'da sadece farz ve nafile namazdan bah­
sedilir. Diğer bir deyişle 'sünnet' olarak farklı bir namazdan
söz edilmez. Resülüllah da böyle bir namaz/ibadet ihdas et­
memiştir. Ancak farz namazları mescidde kıldırdıktan son­
ra evinde mutat olduğu üzere ibadet etmiştir. Evinde kıldığı
namazlar, nafile kategorisindeki ibadetlerdir. Farz namazının
eda edilmesinden sonra, zamanı olanların istedikleri kadar
nafile namazı kılabileceklerini belirtmeliyiz. Ancak resmi ola­
rak camide iki rekatlık farz namazının kılınması gerektiğini,
hatta bu iki rekatı kılınması ile birlikte Cuma namazının eda
edilmiş olduğunu özellikle vurgulamalıyım. Dolayısıyla iki
rekatlık farzın dışında kılınacak olan nafile veya sünnet adın­
daki namazların Cuma namazı ile uzaktan yakından alakası­
nın olmadığının bilinmesi gerekmektedir.
Nitekim Resülüllah ve müteakip dönemde, iki rekatlık farz
namazına ilave olarak namaz kılacaklara müsaade edilme­
miştir. Ö rneğin İ bn Ö mer, Cuma namazı kılındıktan sonra,
yerinden ayrılmayıp iki rekat namaz kılan bir adama engel
olmuş ve "Sen Cuma'yı dört rekat mı kılıyorsun?" diye uyar­
mıştır. Ardından kendisinin evinde iki rekat kıldığını söylemiş
ve Resülüllah'ın uygulamasının da bu şekilde olduğunu an­
latmıştır. 3 1 Yine bir başka rivayette Cuma namazından sonra
nafile namazı kılan birisine Muaviye'nin engel olduğu ve şu
uyarıyı yaptığı nakledilir: "Cuma'yı kıldığın zaman camiden
ayrılmadıkça ona bir namaz ekleme. Çünkü Resülüllah ko­
nuşmadıkça veya mescidden çıkmadıkça Cuma namazına bir
başka namazın eklenmemesini emretti . "32

31 Ebu D avud, "Salat" . 236. 238.


32 Ebu Davud. "Salat" . 236. 238.
1 52 Hz. Peygamber ve Namaz

Birçok rivayette Cuma namazı, bayram namazları ve yol­


culukta kılınacak namazların ikişer rekat olduğuna vurgu
yapılır. 33 Hiçbir rivayette günümüzde olduğu gibi, Resülüllah
zamanında iki rekatlık farz namaza ilave bir namazın kılın­
dığından bahsedilmez. Aksine Resülüllah'ın uygulaması ile
Cuma dahil, bayram ve yolcu namazlarının noksansız ikişer
rekat kılındığına vurgu yapılır. 34
İ bn Ö mer'in Cuma namazından önce veya sonra, evinde
iki rekat nafile namazı kıldığı ve Resülüllah'ın da bu şekilde
yaptığını söylediği nakledilir. 35 Bir başka rivayette ise , Mek­
ke'de iken Cuma namazını kılınca biraz ilerleyip iki rekat kıl­
dığı, sonra biraz daha giderek dört rekat kıldığı, ancak Medi­
ne'de olduğu zaman, Resülüllah'ın uygulamasına uymak için
sadece iki rekat Cuma namazını kılıp evine gittiği ve mescitte
başka hiçbir namazı kılmadığı anlatılır. Sebebi sorulduğun­
da, Resülüllah'ın uygulamasının bu şekilde olduğunu söyle­
diği nakledilir. 36
Bazı rivayetlerde ise Cuma namazından sonra Resülül­
lah'ın dört rekat namaz kılmayı tavsiye ettiğine dair haberler
de bulunmaktadır. 37 Ancak bu tür rivayetlerin sonraki döne­
me ait eklemeler olduğu kanaatindeyiz. Nitekim aynı haberin
tekrar edildiği bir başka rivayetin devamında , ravi Süheyl'in
şu açıklamada bulunduğu anlatılır: "Babam bana, 'şayet ca­
mide iki rekat kılar sonra eve gidersen , iki rekat da orada kıl'
diye tavsiyede bulundu. "38 kaydı düşülmüştür.
Hanefi mezhebine mensup Müslümanlar tarafından kılı­
nan zühre-i ahir ve müteakiben kılınan "vaktin sünneti" şek­
lindeki namazın, çok daha sonradan oluşturulan bir içtihat
olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Resülüllah zamanında
böyle bir namaz yoktu . Aşağıda da işaret edileceği üzere Ebu
Hanife , böyle bir içtihatta bulunurken , kendi döneminin siya-
33 Nesfü , "Cuma"' , 37, ''Taksiru"s- Salat" , 1
34 Nesfü , "Salatu'l- Ideyn " . 1 1 .
35 Tirmizi . "Cuma". 24; Ebü Davud, "Salat", 236, 238.
36 Ebü Davu d , "Salat". 236, 238 .
37 Müslim, "Cuma'' , 6 7 .
38 Ebü Davud. "Salat". 236. 2 3 8 .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 53

sal şartlarını dikkate almış ve çözüm önerisinde bulunmuş­


tur. Ancak bu içtihadın günümüz Müslümanlarını bağlayan
hiçbir tarafı yoktur.

Referans verilen rivayetler Resülüllah zamanında Cuma


namazının sadece iki rekat olduğunu ve iki rekatlık farz na­
mazının dışında Camide ilave bir namaz kılınmadığını orta­
ya koymaktadır. Dolayısıyla iki rekat farz namazını imamla
kılmış olan herhangi bir birey, Cuma namazını eda etmiş
durumdadır. Ayrıca Cuma namazının bir rekatına yetişenin
de cemaate katılmış sayılacağına dair açıklamayı hatırlatmış
olalım . 39

Resülüllah daha önce iki rekat olarak kıldığı namazları


dört rekata çıkarırken , Cuma günü kıldığı öğle namazını iki
rekatta bırakmıştır. Özellikle cemaatin durumunu dikkate
alması ve mutat şekilde hutbe okuması nedeniyle, iki rekat­
ta tuttuğu anlaşılmaktadır. Namaz kıldıracaklara da fazla
uzatmamalarını , hatta hutbeleri de kısa tutmalarını tavsiye
etmiştir: Haddizatında ilgili ayette de namazın eda edilme­
sinden sonra müminlerin hemen işlerinin başına dönmele­
ri tavsiyesinde bulunulması , Resülüllah'ın bu hassasiyetini
teyit eder niteliktedir. Aşağıda aynca işaret edileceği üzere ,
bu hassasiyetinin bir göstergesi olarak hutbeleri bile kısa tut­
muştur. Dolayısıyla diğer günlerdeki öğle namazlarının aksi­
ne Resülüllah�ın Cuma günündeki öğle namazını iki rekatta
tutmasının nedeni, cemaatin sıkılabileceği veya zaman kaygı­
larına yönelik hassasiyetle alakalıdır.

İbn Mes'üd isnadlı bir rivayette , Cuma günü kılınan na­


mazla ilgili şu uyarı yapılmıştır: "Şayet cemaatle kılınırsa iki
rekat, evde kılarsanız dört rekat eda edin . "40 Yeri gelmişken
şunu da belirtelim ki, Cuma namazıyla birlikte kılınan sün­
netler, nafile kategorisindeki ibadetlerdir. Ancak bunlar Re­
sülüllah zamanında kesinlikle camide kılınmıyordu . Bireysel
olarak insanlar evlerinde diledikleri kadar nafile kılıyordu.

39 Nesai, "C uma'' , 4 1 .


40 Abdurrezzii.k, Musamıef. I I I , 1 9 1 .
1 54 Hz. Peygamber ve Namaz

Hatta günümüzde de bu uygulamanın devam ettirilmesi ge­


rektiği kanaatindeyim. Örneğin imkanı olanların camide , ol­
mayanların ise evlerine veya iş yerlerine döndüklerinde, fır­
satları olduğu zaman diledikleri kadar nafile kılmalarında
herhangi bir sakıncanın olmadığını hatırlatmak istiyoruz.
Hutbe ve Resulüllah'ın Hutbesi

Hemen her namazın bitiminde Resülüllah'ın ashabına dö­


nüp sohbet ettiği, hal-hatır sorduğu ve çeşitli nasihatlerde
bulunduğuna dair çok sayıda rivayet nakledilmiştir. Cuma
günü öğle namazlan sonunda da aynı uygulamayı devam
ettirmiştir. Üstelik daha çok kalabalık toplandığı için mutat
şekilde onlara dini konularda açıklamalar yapıyordu . Hatta
sesini duyurmak amacıyla minber edinmiş ve bu minber üze­
rinden konuşmalar yapmıştır.
Mescid inşa edildiği zaman Resülüllah'ın hutbe okuyacağı
minberi yoktu. Minber yapımıyla ilgili şu haberler nakledilir:
Resıllüllah konuşma yapacağı zaman ayağa kalkardı. Bazen
uzun zaman ayakta kaldığı için yorulurdu. Ayakta durmakta
zorlanınca, yaslanması için hutbe okuduğu yere bir hurma kü­
tüğü dikilmişti. Böylece uzun süre ayakta kaldığı zaman yoru­
lunca ona dayanarak konuşmasını sürdürürdü. Medine'ye ge­
len bir adam bu durumu görünce, yanındakine dedi ki, "Şayet
kendisine yaran dokunacağından dolayı Muhammed'in ben­
den memnun olacağını bilsem, onun için üzerinde duracağı
bir oturak yapardım. Konuşma yaparken dilediği zaman onda
oturur, dilediği zaman ayağa kalkardı. " İddiaya göre bu sözleri
duyan sahabi bu konu hakkında bilgi verince, Resıllüllah bu
şahsı davet etti ve görüştü. Böylece onun için dört basamaklı
bir minber yapıldı. 4 1 Değişik rivayetlerde de benzer bilgiler nak­
ledilir42 ve minberin üç basamaklı olduğu söylenir.
Bir rivayette sözü edilen kişinin Temim ed-Dari olduğu,43
bir başka rivayette ise önerinin ashaptan geldiği, 44 hatta bir
41 Darimi, " Mukaddime " . 6 .
42 Abdurrezzak, Musanne_f, III . 1 8 5, 1 86 , 1 87 .
43 Ebü Davud, "Salat" , 2 1 4 , 2 1 5 .
44 D arimi, "Mukaddime" , 6
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 55

bayana ait olduğu45 ve bu kadının marangoz olan kölesi ta­


rafından üç basamaklı bir minber yapıldığı haberleri nakle­
dilmiştir. 4 6 Keza minber yaptırması için kadına Resülüllah'ın
teklifte bulunduğu bile iddia edilmiştir. 47 Bu minberin ılgın
ağacından yapıldığına dair detaylardan da bahsedilir.4 8
Minberle ilgili bu bilgiler aslında, hutbenin farz ibadet ol­
madığını göstermesi bakımından dikkate değerdir. Malum ol­
duğu üzere klasik fıkıh veya ilmihal kitaplarında hutbenin
farz, vacip ya da sünnetleri gibi çeşitli rükünlerinden bahse­
dilir. Oysa bizatihi hutbenin kendisi Resülüllah'ın uygulama­
sı veya onun sünnetidir. Ancak ilerleyen süreçte Resülüllah
ve halifelerin uygulamaları, içtihatların referansı olarak görü­
lünce , hutbe ile ilgili kimi hususlar farz, vacip veya müstehap
gibi kategorik tanımlamalara dönüştürülmüştür.
Resülüllah'ın hutbe uygulaması daha sonradan hutbe ge­
leneği olarak devam etmiştir. Resülüllah hutbelerine genellik­
le " el-Hamdü lillah, bi-hamdih" gibi ifadelerle başlar, " üsiküm
ibddellah" şeklinde cümlelerle devam ederdi. Müteakiben " ey­
yühe'n-nds" hitabıyla konuşmasına başlardı. 49 Bayram hut­
belerinde ise, tekbirle başlardı. 50
Resülüllah zamanında hutbeler son derece sade, kısa, ço­
ğunlukla ayetlerden oluşan dini içerikli konuşma ve nasihat
şeklindeydi. 5 1 . Allah Resülü uzak yerlerden gelen halkın za­
man problemi yaşayacağını ve sıkıntıya düşebileceğini dikka­
te alarak hutbelerini fazla uzatmazdı. Hatta Cuma namazında
kısa süreler okur, hutbeyi de kısa tutardı. 52 Kimi rivayetlerde
hutbelerinin orta uzunlukta olduğuna dair haberler nakle­
dilmiştir. 53 Sonuç itibarıyla Resülüllah halkın sıkılabileceğini

45 Buhari, "Salat'' , 64.


46 Müslim , " Mesacid ve Mevziu's- Salat" , 44.
47 Ebu D avud. "Salat" , 2 1 4 , 2 1 5 .
48 Buhari, "Salat" , 1 8 , "Büyu " , 32, " Hibe " , 3 .
49 Müslim, "Itk" , 8 .
50 İ bn Kuteybe, Ebü Muhammed Abdullah b . Muslim b . Kuteybe ed- Dine-
veri (ö. 276/ 890) , Uyünü'l·Ahbô.r, Beyrüt t.y. il, 25 1 .
51 Müslim , "Cuma " , 4 7 .
52 Tirmizi, "Cuma" , 1 2 .
53 Müslim , "Cuma" , 4 1 , 42 .
1 56 Hz. Peygamber ve Namaz

ve zaman problemini dikkate alarak, hutbelerini fazla uzun


tutmuyordu.
Daha önce belirtildiği üzere , Resülüllah Mekke dönemin­
de iki rekat olarak kıldığı namazları Medine döneminde dört
rekata çıkarmış , ancak Cuma günü kıldığı öğle namazını yine
iki rekat kılmıştır. Bu uygulaması tamamen toplumun ihti­
yaçlarını dikkate almasıyla alakalı hassasiyetidir. Haddiza­
tında bu husus ayete bile yansımıştır. Dikkat edilirse Cuma
günü namaza çağrı yapılan ayette , namaz bitiminde mümin­
lerin hemen dağılıp işlerinin başına koyulmalarına vurgu ya­
pılmıştır. Ö rneğin "fe-izd kudiyetissalatujenteşirCı.fi'l-ard/ Na­
mazı bitirdiğinizde yeryüzüne dağılın/"54 ifadesindeki "fe" edatı
namaz bitiminde "hemen" dağılmayı ifade eder.
Resülüllah zamanında çoğunlukla kısa ayetlerden örnek­
lerle dini içerikli hutbeler okunurken, zamanla adeta siyasal
propagandaya dönüştürülecek bir sürece evrilmiştir. Ö zellik­
le Hz. Osman'dan sonra, ortaya çıkan yönetim sorunları ve
yaşanan kargaşa, hutbelere konu olmuştur. Halifeler kendi
siyasi eğilimlerine göre konuşmalar yapmışlardır. Böylece
Cuma namazları ve hutbeler adeta birer siyasal propagan­
da aracı haline gelmiştir. 55 Dolayısıyla Cuma günleri kılınan
öğlen namazı ve hutbeler çok erken dönemden itibaren gü ­
nümüze kadar, sürekli siyasal iradenin görüşü veya yönetim
politikaları doğrultusunda şekillendirilmiştir.
Cuma namazı ve hutbeler, zamanla halifeler, devlet baş­
kanları veya devlet kuran idarecilerin bağımsızlık sembolü
haline gelmiş veya getirilmiştir. Devlet başkanlarına bağlı
olan valiler veya yöneticiler halife adına hutbe okumuşlardır.
Resülüllah'ın uygulamasının aksine hutbeler hem uzun hem
de dini muhtevadan daha çok siyasi içerikli mesajlara dönüş­
müştür. 56 Emeviler zamanında hutbelerin ikindi namazına
kadar uzatıldığı söylenir. Hatta Resülüllah'ın da sabahtan öğ­
lene kadar minberden hutbe verdiğine dair rivayetler nakle-

54 Cuma 62 / 1 0 .
55 Mustafa Bakt ır, "Hutbe " , DİA. XVI I I . 426.
56 Buhari. " İ lim" , 1 3 .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 57

dilerek, adeta bu tür uygulamalara meşruluk kazandmlmış­


tır. 57 Zehebi'deki bir rivayette ise Resıllüllah'ın öğle namazını
kıldırdıktan sonra hutbeye çıkıp neredeyse ikindi namazına
kadar hutbede kaldığından bahsedilir. Hatta aynı rivayette
günün diğer namazlarını kıldırdıktan sonra da hutbeye çıkıp
uzun süre hitabette bulunduğundan bahsedilir. 58
Bir rivayete göre Ammar b . Yasir'in hutbeyi kısa tutması
ve beliğ ifadelerle okumasından memnun olan cemaat, namaz
sonrasında bu memnuniyetini ifade edince , Ammar namazı
uzun, hutbeyi kısa tutmanın Resıllüllah'ın uygulaması oldu­
ğunu ve bu nedenle kısa tuttuğunu söylemiştir. 59
Resıllüllah hutbeleri ayakta okLırdu. Yorulunca oturur bi­
raz dinlendikten sonra tekrar ayağa kalkıp konuşmasına de­
vam ederdi. Dikkat edilirse Cuma süresinin son ayeti, hutbe
sırasında Resıllüllah'ın ayakta olduğuna işaret etmektedir.
Hatta Abdurrahman b. Ümmi Hakem'in oturduğu yerde hut­
be okumaya kalkması üzerine cemaatin yadırgadığı ve Cuma
süresinin son ayetini delil göstererek Allah Resıllü'nün ayak­
ta hutbe okuduğu uyarısı yapılmıştır. 60
Hutbedeyken Allah Resıllü'nün asasına veya kılıcına da­
yandığından bahsedilir. Bu nedenle asaya dayanarak hutbe
okumanın sünnet olduğuna dair yorumlar yapılmıştır. 61 Kimi
rivayetlerde bu uygulamanın cahiliye döneminde var olan bir
Arap geleneği olduğu ve konuşmacının asa veya kılıca daya­
narak konuştuğu söylenir. Müteakip süreçte kimi halife veya
imamlar Resıllüllah'ın bu uygulamasını takliden asa veya kı­
lıçla hutbeye çıkıp konuşmalarını yapmışlardır.
Allah Resıllü hutbelerinde çeşitli nasihatlerin yanı sıra,
genellikle Kur'an'dan ayetler okurdu. Hatta Kaf süresini çok

57 Bk. Müslim. "Fi ten ve Eşratu's-Saa" . 2 5 .


58 Zehebi. E b ü 'Abdillah Muhammed b . Ahmed b . 'Osman b . Kaymaz (ö.
748 / 1 347) . Tıirihu'l-İslıim ve Vefayıitu'l-Meşıihiri 'l-A 'lıim. tah . 'Umar 'Ab­
dusselam et-Tedmuri . Beyrüt 1 4 1 3 / 1 993. I. 374 .
59 Müslim . "Cuma" , 4 7 .
60 Müslim. "Cuma " . 39: İ b n Mace . "İkametu's-Salevat" . 8 5 .
61 İ b n Mace . "İkametu's-Sa!evat" . 8 5 .
1 58 Hz. Peygamber ve Namaz

sıklıkla okuması nedeniyle bazı sahabilerin bu süreyi ezberle­


diklerinden bahsedilir. 62 Keza farklı süreler de okuyordu . Bir
rivayette Resülüllah hutbede Mülk süresini okuyup nasihat­
lerde bulununca, daha önce bu süreyi duymayanlar birbirle­
rine yeni inip-inmediğini sorduklarından bahsedilir. 63
Hutbedeyken Resülüllah'ın son derece doğal davrandığı
anlaşılmaktadır. Ö rneğin Zeynep'ten olan kız torunu mesçi- __

de geldiği zaman hutbeden inip almış ve tekrar yerine dönüp


yanına oturtmuştur. Ya da Hasan ile Hüseyin geldiği zaman .
inip onları sevmiş ve sonra yine minbere çıkıp konuşmasına
devam etmiştir. 64 Keza bir yabancı geldiği zaman onunla ilgi­
lenmiş , sonra tekrar hutbesine dönüp anlatacaklarına devam_
etmiştir.
İddiaya göre Resülüllah hutbedeyken bir bedevinin geldiği
_
ve din hakkında soru sormak istediğine dair haber iletilince,
minberden inip onun yanına gitmiş ve sorularına cevap ver�
miştir. Anlaşılan bedevi ile konuşması uzadığı için kendisine
oturak getirilmiştir. Sorulara cevap verdikten sonra Resülül­
lah yeniden minbere dönmüş ve hutbesine devam etmiştir. 65
Bir rivayette Resülüllah hutbedeyken Sad süresini okudu­
ğu zaman secde ayetine gelince hutbeden inip secde yaptığı,
ashabın da ona katıldığı ve sonra minbere çıkıp hutbesine
devam ettiği anlatılır. 66 Aynı şekilde Hz. Ö mer de hutbedey­
ken secde ayetini okuyunca inip ashapla birlikte secde etmiş
ve sonra tekrar hutbeye dönüp konuşmasını sürdürmüştür. 6 7
Bütün bunlar gerek ibadetlerin gerekse hutbe uygulama­
sının son derece normal ve hayatın akışı içinde seyrettiğini
göstermektedir. Keza hutbenin farz değil, sadece Resülül­
lah'ın sünneti olduğu, bu itibarla hutbenin iki rekatlık farz
namazına tekabül ettiği şeklindeki yorum veya içtihatların ·

62 Müslim, "Cuma" , 5 1 .
63 İ bn Mace, " İ kametu's-Salevat", 86.
64 Ebü Davud, "Salat" , 225, 227.
65 Müslim. "Cuma", 60.
66 Ebü Davud, "Sucüdu'l-Kur'an'' , 5.
67 Buhari . "Sucüdu'l-Kur'an " , 1 0 .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 59

hiçbir geçerliliği ve inandırıcılığının olmadığını hatırlatma­


lıyız. Resülüllah zamanında kimi sahabilerin hutbeyi dinle­
meyip terk etmeleri de onun farz olmadığını açıkça ortaya
koymaktadır. Her şeyden önce bir ibadetin farz olması için
vahiyle sabit olması gerekir. Hutbe dinlemek farz oJsaydı, cı.ş�
habın mescidi terk etmemesi gerekirdi. Bu itibarla hutbenin
dinlenmesi, camiye erken gelinmesi, hutbe okuntırken hiç_J::>ir
şeyle ilgilenilmemesi gibi iddiaların sadece siyasal propagan­
dayı dinletmeye yönelik uydurulmuş rivayetler olduğunu b_e­
lirtmek durumundayız.
Resülüllah'ın Cuma namazında kısa süreleri tercih etmesi
ve hutbeleri kısa tutması, cemaatin zaman problemine yöne­
lik hassasiyetiydi. Onun bu uygulaması özellikle zaman so­
runu yaşayan günümüz insanı için önemli bir mesaj dır. Bu
itibarla namazın ve hutbenin kısa tutulması, tam da onun
sünnetine uygun davranış anlamına gelir. Ü stelik Allah Resu­
lü zamanında sadece iki rekat farz namazı kılınıyordu . Ne ki,
onun bu hassasiyeti dikkate alınmadığı gibi, tarihsel süreçte
oluşan geleneğe göre kılınan Cuma namazları, adeta çalışan­
lar için bir koşuşturma ve zaman sorununa dönüşmektedir.
Haddizatında alelacele yapılan ibadetler ise , çoğu zaman ru­
tinden öteye geçemeyen bir mahiyete dönüşmektedir.
Günümüzde okunan hutbeler Diyanet İşleri Başkanlı­
ğı'nca belirlenip denetim altında tutulmaktadır. Adeta gele­
neksel sünni doktrinin resmi söylemini temsil eden hutbeler,
çoğunlukla asılsız hikaye ve hurafelerle süslenip anlatılmak­
tadır. Oysa doğrudan ayet meallerinden seçilen birer pasaj
sunulması, hem sünnete uygunluk hem de insanların Kur'an
veya vahiy kültürüne aşina olması bakımından daha yerinde
olacaktır diye düşünüyorum.
Rivayetlere bakılırsa Cuma günleri namazlarda Resülül­
lah'ın daha çok el-A'la ve G aşiye, 68 Kaf ve Kamer69 süreleri
gibi kısa süreleri tercih ettiği görülmektedir. Keza Cuma günü

68 Darimi . "Salat" , 203: Nesai. "Salatu'l- Ideyn", 1 3 , 3 1 ; Nesiii , " Cuma" , 39,
40.
69 İ bn Mace. " İ kametu's-Salevat" . 1 57 .
1 60 Hz. Peygamber ve Namaz

sabah namazında Secde ve İnsan süresini, Cuma namazında


ise, Cuma ve Münafikün sürelerini okuduğuna dair haberler
de nakledilmiştir. 70 Aynca Secde ve İ nsan7 1 ya da Cuma sü­
resi ile Nasr sürelerini okuduğuna dair de haberler nakledil­
miştir. 72 Kimi rivayetlerde Resülüllah'ın her Cuma namazında
KM süresini okuduğu söylenir. 73 Hatta bu süreyi hutbede de
okuduğu ve bazı sahabi:lerin sık okuması nedeniyle ezberle­
diklerine yukarıda değinilmişti. 74
Ezan ve İç Ezan Meselesi

Duyurmak, çağrıda bulunmak, ilan etmek ve bildirmek


gibi anlamlara gelen ezan, namaz vaktinin geldiğini haber ve­
ren çağrının adıdır. Ezan veya ezan okuma konusu Kur'an­
ı Kerim'de yer almaz, buna mukabil Cuma süresinde geçen
" izd nüdiyeli's-salati/ namaza çağnldığınızda" ifadesinin eza­
na işaret olduğunu söyleyebiliriz. 75 Ayetteki nida kelimesinin
namaza çağrı anlamında kullanıldığı bir başka ayet ise Mai­
de süresinde yer almaktadır. 76 Tevbe süresinde geçen "ezan"
kavramı da "bildiri" veya "ilam" manasındadır. 77
Ezan okuyana müezzin denir. Resülüllah'ın ilk müez­
zininin Bilal-i Habeşi olduğu herkesçe malumdur. Müezzin
kavramının ayetlerde de geçtiğini ve çağrı yapan anlamında
kullanıldığını hatırlatmış olalım. Ö rneğin A'raf ve Yüsuf sü­
relerinde "ezzene müezzinun/ müezzin çağn yaptı" ifadeleri
kullanılmıştır. 7 8
Ezan okuyarak namaza çağırma uygulaması, Medine dö­
nemiyle birlikte başlamıştır. Ezan ihdas edilmeden önce,
Medine'de sokaklarda "es-salah es-salah" (namaza, namaza)
diye çağrı yapıldığı, ancak bunun yeterli gelmediği ve bir çare

70 Nesai, "Cuma" . 38
71 Darimi, "Salat" , 1 92 .
72 İ bn Hanbel, ! , 226.
73 Müslim, "Cuma" , 50, 5 1 , 52.
74 Müslim, "Cuma" , 50.
75 Cuma 62 / 9 .
76 Mfüde 5 / 5 8 .
77 Tevbe 9 / 3 .
78 A'riif 7/44; Yusuf 1 2 / 70 .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 161

arandığından bahsedilir. 79 Çeşitli teklifler sunulduğuna dair


rivayetler nakledilmiştir. Ö rneğin Mecusiler gibi ateş yakılma­
sı, Yahudiler gibi boruya üflenmesi veya Hıristiyanlar gibi çan
çalınması gibi öneriler getirilmiş , fakat bunlar anıldıkları dini
geleneklere özgü uygulama olduğundan kabul görmemiş t.ir. 80
Bir iddiaya göre yüksek yere bayrak dikilmesi bile konuşul­
muştur. 8 1 Ancak hiçbir öneri uygun görülmemişti.
İ ddiaya göre o süreçte , sahabeden Abdullah b . Zeyd b.
Sa'lebe rüyasında günümüzde okunan ezanı okuduğunu gör­
müş ve bunu Hz. Peygamber'e haber vermiş. Resfılüllah bu
teklifi uygun bulunca böylece ezan ihdas edilmiştir. Hatta
sesinin gür olmasıyla bilinen Bilal'in öğrenmesini ve namaz
vakitleri gelince okumasını istemiştir. 82 Bu konuyla ilgili çok
sayıda rivayet nakledilmiştir. 8 3
Bir iddiaya göre benzer rüyayı yirmi gün önce Hz. Ö mer
de görmüş , fakat Abdullah b. Zeyd ondan önce Resfılüllah'a
anlatmıştır. 84 Ezanın yanı sıra aynca, namazlarda kamet uy­
gulamasının da bu süreçten sonra başladığına dair birçok ri­
vayet bulunmaktadır. 8 5 Bir rivayete göre . Hz. Ö mer ezan oku­
mak için birisinin görevlendirilmesini önermiş, bunun üze­
rine Resfılüllah, Bilal'i görevlendirmiştir. Herhangi bir ayete
dayanmaksızın belirlenen ezan sözlerinin Maide 86 ve Cuma8 7
surelerindeki ayetlerle birlikte adeta teyit edildiğine dair yo­
rumlar yapılmıştır.
Ezanın belirlenmesinden sonra, namaz vakitleri geldi­
ği zaman Bilal, Neccaroğullan'ndan bir kadına ait yüksek
bir evin üstüne çıkar ve halkı namaza çağırırdı . Müteaki­
ben Mescid-i Nebevi'nin arka tarafında özel bir yer yapıldığı

79 Abdurrahman Çetin, " Ezan " , DİA. Xl l . 36.


80 Buhaıi, "Ezan" , 1: Müslim , "Salat", 3 .
81 Ebü Davud. "Salat", 2 7 .
82 Buhari . "Vudu " , 23: E b ü Davud, "Salat" , 27.
83 Buhaıi , " Ezan " , 1 ; Müslim , "Salat" . 1 : Ebü Davü d , "Salat" . 2 7 ; Tirmizi.
"Salat" , 25; İbn Mace, "Ezan " , l ; Nesfü, "Ezan " , 1 .
84 Ebü Davu d , "Salat" , 2 7 . 2 8 .
85 Buhaıi , " Ezan " , 2 ; Müslim, "Salat" , 2 , 5 .
86 Maide 5 / 5 8 .
87 C u m a 62 / 9 .
1 62 Hz. Peygamber ve Namaz

söylenir. 88 İ lk olarak sabah ezanının okunduğu ve böylece


ezanın yaygınlık kazandığına dair rivayetler nakledilmiştir. 89
Ezanın hicretten bir veya iki yıl sonra ihdas edildiğine dair
haberler bulunmaktadır.
Cuma namazlarında okunan iç ezanın Hz. Osman zama­
nında ihdas edildiğine dair yaygın bir kabul vardır. Rivayet­
lerde Resülüllah hutbeye çıktığı zaman müezzinin ezan oku­
duğu, hutbeden inerken de kamet getirdiği anlatılır. Namaz
vakti gelince müezzin ezan okur, halk toplanınca kamet geti­
rilerek namaz kılınırdı. Müteakiben Resülüllah hutbeye çıkar
ve hutbeden sonra namaz tamamlanırdı. Hz. Osman zama­
nında cemaat kalabalıklaşınca ses duyurma problemi ortaya
çıkmış ve bunun üzerine dışarıda ikinci bir ezan okunması
kararlaştırılmıştır.
Rivayetlerin ekseriyetinde Hz. Osman zamanında okutu­
lan bu ezan, iç ezan veya üçüncü ezan olarak nitelenmiştir. 9 0
Oysa mezkür ezan Medine çarşısındaki ez-Zevra' (Flı ,.;.!1) adlı
bina üstünde okunuyordu . 9 1 Diğer bir deyişle sesin duyurul­
ması için ikinci kez namaza çağrı niteliğindedir. Ancak Resü­
lüllah zamanındaki ezan ve kamete ilave gibi değerlendirildiği
için bu çağrı, 'üçüncü ezan' olarak isimlendirilmiştir.92 Hat­
ta Halife'nin bu uygulaması iç ezanın onun tarafından ihdas
edildiği şeklinde yorumlanmıştır. 93 Oysa onun uygulaması iç
ezan değil, kalabalık cemaate namaza çağrıyı duyurmak ama­
cıyla okutulan ezandır. 94
Rivayetlerin kahir ekseriyetinde Resülüllah hutbeye çık­
madan önce Bilal'in ezan okuduğu , hutbeden indikten sonra
da kamet getirdiği ve namaz kılındığından bahsedilir. 95 Ancak
kanaatimize göre bu rivayetler hutbelerin namaz öncesine

88 Çetin, XI I . 36.
89 Ebiı Daviı d , "Salat" , 3.
90 Tinnizi, "Cuma" , 20; Nesai , "Cuma" , 1 5 .
91 Buhfui, "Cuma" , 2 1 .
92 İ bn Şebbe, Kitdbu't-Tdrihu 'l-Medineti'l-Münevvere, tah . Muhammed Şeltiıt
vr diğl . I I I , 958.
93 İ bn Mace, İ kametu's-Salevat. 9 7 .
94 İbn Şebbe . III . 959.
95 İbn Mace , "İkametu's-Salevat" . 97 ; Nesai. "Cuma". 1 5 .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 63

alınmasından sonra ortaya çıkmış haberlerdir. Oysa aşağı­


da izah edileceği üzere, Resülüllah zamanında hutbe namaz
öncesinde değil, tıpkı Bayram namazındaki gibi namazdan
sonra okunuyordu . Bu itibarla ilk ezan çağrı anlamındadır.
Müminlerin toplanmasından sonra namaza durulacağı za­
man kamet getirilmekteydi.
İ ç ezan konusundaki kargaşanın arkasında Emeviler za­
manında hutbenin namazdan önceye alınması kararının payı
olduğu anlaşılmaktadır. Bu değişikliği meşrulaştırma adına
Hz. Osman'ın ihdas ettiği ezanın , "iç ezan" olarak yorumlan­
mış olması muhtemeldir. Hz. Osman zamanında kılınan na­
maz, Hz. Peygamber zamanında kılınandan farklı olmadığına
göre, iç ezan ihdas etmenin hiçbir mantıklı açıklaması yok­
tur. Kaldı ki, aksi bir durum olsaydı muhalifleri her icraatına
karşı çıktıkları gibi mutlaka bu uygulamasına da karşı çıkar­
lardı. Oysa buna yönelik hiçbir işaret yoktur. Anlaşıldığı ka­
darıyla onun kalabalığa çağrıyı duyurmak amacıyla okuttuğu
ikinci ezan, Emeviler döneminde hutbenin namaz öncesine
alınması kararını meşrulaştırma aracına dönüştürülmüş ve
iç ezan olarak yorumlanmıştır.
Cuma Gününün Kutsallığı İddiası

Evvel emirde şunu belirtelim ki, Kur'an'da bin aydan


daha hayırlı olduğu ifade edilen "Kadir Gecesi" ve "Eşhuru'l­
hurum/ Hürmetli veya Haram Aylar" olarak nitelenen zaman
dilimi haricinde hiçbir gün veya geceye özel anlam yüklenme­
miştir. Kadir Gecesi veya Eşhuru'l-hurum'un özelliği ise , bu
zaman dilimlerinden değil, onlara yüklenen anlamla alaka­
lıdır. Ö rneğin Kadir Gecesi'nin özelliği , geceden dolayı değil,
vahyin o gece indirilmeye başlanmasıdır.
"Haram Aylar" tanımlaması ise , Araplar tarafından kan
dökmenin yasak olduğu aylarla ilgili bir nitelemedir. Kur'an
bu hürmeti benimsemiştir. Ancak burada aylar değil, o aylar­
daki yasak nedeniyle bu zaman dilimine vurgu yapılmıştır.
Haram Aylar'daki hürmete riayet konusu Kur'an'da da
benimsenmiş olsa da Resülüllah'ın vefatından sonra mezkur
1 64 Hz. Peygamber ve Namaz

ayların hürmetine riayet edilmediği görülür. Ö rneğin Resülül­


lah'tan sonra yaklaşık iki buçuk yıl kadar halifelik yapan Hz.
Ebü Bekir döneminin tamamı savaşla geçmiş, fakat Haram
Aylar'da savaşın durdurulması gündeme gelmemiştir. Keza
Hz. Ö mer döneminde de fetihler kesintisiz devam etmiş, fa­
kat Haram Aylar'da savaşmama ilkesi dikkate alınmamıştır.
Hatta müteakip süreçte bizzat hac ibadetinin yapıldığı Haram
Aylar'da ve üstelik Kabe Haremi'nde kan dökülmüştür. Ni­
tekim Emevi orduları Kabe'yi mancınıkladıkları için insanlar
hac yapamamışlardır. İbn Ö mer gibi tarafsız kişilerin devreye
girmesi sayesinde, geçici ateşkes sağlanmış ve insanlar hac
ibadetini yapabilmişlerdir. 96
İbnü'l-Esir'in anlattıklarına göre hac ibadeti bittikten son­
ra, Haccac'ın adamları halka seslenerek, atılan mancınıklar­
dan zarar görmemeleri için Beytullah'ın etrafını boşaltmala­
rını istemiş , müteakiben İbn Zübeyr ve taraftarları üzerine
saldırmıştır. Neticede İbn Zübeyr sığındığı Kabe içerisinde
öldürülmüş ve Emevi ordusu Mekke'ye hakim olmuştur. Hat­
ta atılan mancınıklarla Kabe tahrip olduğu için yeniden inşa
edilmiştir. 97
"Kadir Gecesi" ve "Haram Aylar" haricinde, İslam'da hiçbir
kutsal gün veya gecenin olmadığını hasseten belirtmiş_ ola­
yım. Bu itibarla başta konumuz olan Cuma günü dahil olmak
üzere üç aylardan, kandil gecelerine kadar hiçbir gün veya
gecenin vahiy açısından diğer gün ve gecelerden zerre miktarı
bir farkının olmadığını ve birtakım günlere özel anlam yük­
lenmesinin vahiy açısından hiçbir değer taşımadığının bilin­
mesi gerekir.
Medine'ye hicretten sonra Ramazan'ın bitimindeki üç
gün ile hac ibadeti sırasındaki dört günlük zaman dilimi,
'bayram' olarak kutlanmaya başlanmıştır. Hemen hatır­
latalım ki, bu uygulama tamamen Resülüllah'ın kararıdır.

96 Taberi, Tarih, VII . 1 95 ; İ bnü'l- Esir , el-Kamil fi Tarih, nşr. J. Tornberg,


Beyrut. 1 965-66, iV, 350- 5 1 ; ayrıca bk. Hakkı Dursun Yıldız, "'Abdullah
b. Zübeyr" , DİA, İ stanbul 1 98 8 , I. 1 46 .
97 İ bnü'l-Esir. el-Kamil. iV. 3 5 0 .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 65

Cuma günleri ise sadece müminlerin toplu ibadet etmeleri


bakımında önem arz eder. Ancak bu husus, bu günün kut­
sal olduğu anlamına gelmez . Onu anlamlı kılan o gün toplu
ibadet yapılması ve tıpkı bayram günleri gibi, ortak bilinç
etrafında birleşilmesidir.

Anadolu İslam kültüründe Cuma gününe, hatta Cuma


akşamına bile özel anlamlar yüklenilmiştir. Örneğin Cuma
günü veya gecesi ölene sanki özel muamele yapılacakmış gibi
bir beklenti söz konusudur. Son dönemlerde özellikle tekno­
lojik imkanların sağladığı kolaylıkla, Cuma günlerinde "Cu -
manız mübarek olsun ! " gibi kutlama mesaj ları hayli yaygınlık
kazanmıştır. Oysa İslam'a göre gün-gece veya herhangi bir
zaman dilimi kutsal değildir, olmaz da. Aslolan zaman de­
ğil, o zaman diliminde yapılan ibadettir. Bu itibarla anlamsız
Cuma kutlamaları yerine , yapılan ibadetlerin kabulüne yöne­
lik dilek temenniler daha anlamlı olacaktır.

Cuma gününün kutsallığından bahsedilirken Güneşin


doğduğu en hayırlı gününün bu gün olduğu , Hz. Ad�.nı'in bu
gün yaratıldığı, Cuma gQı,-ıü _ cennet� girip çıkarıldığı_ ya <:fa kı­
yametin bu günde kopacağına dair haberler nakled�! I_l1 i'.? tir'.��
Ancak yukanda da belirtildiği üzere , bu tür !İY��!l�!!_�_ v��
açısından herhangi bir inandıncılığı bulunmamaktadır.

Cuma gününün kutsallığına dair telakkinin bir ayağı Ca­


hiliye dönemindeki Arapların bu güne yükledikleri anlamla
alakalıyken , bir ayağı ise özellikle Emevi halifelerinin veya
idaresinin bu anlayışı kendi siyasal hesaplan için kullanma­
lanyla ilgilidir. Dolayısıyla Cuma gününün diğer günlerden
hiçbir farkı yoktur. Sadece toplu ibadet edilmesi nedeniyle,
müminlerin bir araya gelmeleri ve ortak duygunun canlı tu­
tulması bağlamında Resülüllah'ın bu güzel uygulamasının
devam ettirilmesi gerektiğini belirtmek istiyoruz. Haddizatın­
da bayanlı-erkekli ve çocuklarla birlikte, cemaate katılım sağ­
lanmasının sünnete uygun olduğunu hatırlatmalıyız.

98 Müslim, "Cuma" . 1 8 .
1 66 Hz. Peygamber ve Nam.az

Siyasal Erkin Elinde Siyasallaşan Cuma ve Hutbe

Hz. Peygamber zamanında kılınan Cuma namazları ve


hutbeler tamamen, ibadet muhtevasındaydı. Resülüllah hut­
belerinde müminlerin bilinçlenmesine yönelik genellikle ayet­
lerden müteşekkil konuşmalar yapar, cemaat olma bilinçle­
rinin artmasını teşvik ederdi. Zamanla cemaat artınca sesini
duyurabilmek için üç basamaklı bir minber edinmiş ve bura­
dan konuşmalar yapmıştır. Onun hutbe uygulaması mütea­
kiben halifeler tarafından devam ettirilmiştir.
Hz. Ebu Bekir ve Ö mer zamanlarında Cuma namazları ve
hutbelerin durumunda herhangi bir değişiklik olmamıştır.
Hz. Osman zamanında patlak veren yönetim sorunlarının da
etkisiyle bazı siyasi problemler, hutbelerin muhtevasına yan­
sımış ve bu durum kimi zaman siyasal içerikli mesajların ve­
rilmesini beraberinde getirmiştir. Bunun yanı sıra bazen ha­
lifeler, sair zamanlarda da namaz sonralarında hutbeye çıkıp
halkı bilgilendirmek amaçlı konuşmalar yapmışlardır. 99
Siyasi içerikli mesajlar Hz. Ali döneminde daha da artmış­
tır. 100 Müteakip süreçte hem Cuma namazı hem de hutbeler
adeta halifelerin politik söylemlerinin dillendirildiği meka­
na dönüşmüştür. Hatta bizzat Resülüllah'ın minberi dahil, 1 0 1
hutbelerin irad edildiği minberler Cuma haricindeki günler­
de bile, politik söylemlerin ilan edildiği mekan haline gelmiş­
tir. 1 02 Haddizatında tarihi süreç boyunca Cuma namazları ve
hutbeler, sürekli siyasal erkin elinde siyasallaşan bir ibadet
mahiyetine büründürülmüş , hutbe ve namazla ilgili fıkhi kai­
deler bile bu politik bakış açısından nasibini almıştır. Dikkat
edilirse günümüzde bile Cuma namazları ve hutbeler bütü-

99 Vakıdi, Ebü 'Abdillıih Muhammed b. 'Ömer b. Vakıd el-Eslemi (ö.


207 / 823) , Futühu'ş-Şam, Beyrüt 1 4 1 7 / 1 99 7 , ! , 87.
1 00 Ebü Hanife ed-Dineveıi, Ebü Hanife Ahmed b. Davüd ed-Dineveıi (ö.
282 / 895) , el-Ahbaru't-nvdl, tah. 'Abdulmun'im ' Am ir, el -Kahire 1 960,
1 64 ; Zehebi, Tarihu'l-İslam, Ill, 54 1 .
1 0 1 Halife b . Hayyat. Ebü 'Amr Halife b . Hayyat b. Halife el-'Usfuıi (ö. 240/855),
et-Tdrih, tah . Ekı-em Diya el-'Umeıi, Dimeşk, Beyrüt 1 397/ 1 97 7 , 2 1 3 ; el­
Ya'kübi , et-Tarih, I , 1 86 .
1 02 Ya'kübi, et-Tarih, ı . 1 94 . 2 1 9 , 2 2 4 ; Ya'küb b. Sufyan el-Fesevi. II, 48 1 .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 67

nüyle Diyanet İşleri Başkanlığı'nın uhdesindedir ve bu ku­


rum, geçmişte olduğu gibi yine siyasal erkin kontrolündedir.
Emeviler dönemine gelindiği zaman Cuma günleri yapılan
konuşmalar veya hutbelerin muhtevasında ciddi kırılmalar
olmuştur. Yukarıda da işaret edildiği gibi, daha önceden de
hutbelerin muhtevasında zaman zaman iç politikaya yönelik
mesajlar veriliyordu. Özellikle Hz. Osman zamanında ortaya
çıkan dahili sorunlar ve bazı siyasi ayrışmalar hutbelere konu
oldu ve bu süreç Benü Ü meyye halifeleri ile birlikte daha da
belirginleşti. Hatta Cuma namazı ve hutbeler neredeyse bü­
tünüyle siyasal bir görünüm kazandı. Bunun en somut örne­
ği, halifelik iddiasıyla oraya çıkan Muaviye'nin, hutbelerde Hz.
Osman'ın kanlı gömleğini gösterip siyasal hedeflerine yönelik
konuşmalar yapması, 103 müteakip süreçte Hz. Ali ile girdiği ik­
tidar mücadelesini minbere taşımasıdır. 1 04 Dahası hutbelerde
Hz. Ali ve evladına lanet okutma geleneğinin başlatılmasıdır.
Örneğin Ziyad b. Ebih gibi kimi idareciler, halkı Hz. Ali aleyhi­
ne konuşmaya zorlamıştır. Bir kısmı bu uygulama nedeniyle
şehri terk edip başka yerleşim birimlerine göç etmiştir. 105
Muaviye Küfe'ye geldiği zaman Abdullah b . Amr, Ali evla­
dı hakkında kötü konuşulmasından rahatsızlığını ifade etmiş
ve Resülüllah'ın onlara olan muhabbetini hatırlatıp aynı za­
manda kötü konuşmaktan hoşlanmadığı uyarısında bulun­
muştur. 1 06 Muaviye değişik zamanlarda da Hz. Ali hakkında
olumsuz sözler sarf ettiği için tepkiyle karşılanmıştır. 107 Hatta
Ali hakkında kötü konuşulmasını tasvip etmeyen Sa'd b. Ebi
Vakkas'a kızmış ve neden onun hakkın da kötü konuşmuyor
diye sorguya çekip azarlamıştır. 108
Emevi halifeleri hitabeti, mücadele meydanlarının en etkili
silahı haline getirmişlerdir. 109 Hatipler Cuma günleri hutbe-
1 03 Seyf b . Omar, Seyf b. 'Omar el- Esedi et-Temimi (ö. 200/8 1 6) , el-Fitne ve
Valc 'atu 'l-Cemel, tah . Ahmed Rıitıb 'Urmuş, Beyn1t 1 4 1 3 / 1 99 3 , 1 02 .
1 04 Taberi, Tarih, ıv. 444. 562.
1 05 Ya'kü.bi, ! , 200, 20 1 .
1 06 Müslim, "Fada.il " , 68.
1 07 İbn Mace, "Sunne" . 1 1 / 4 .
1 08 Tirmizi, "Menakıb", 2 0 .
1 09 Hüseyin Elmalı , "Hitabet-Arap Edebiyatı" , DİA XVIII , 1 59 .
1 68 Hz. Peygamber ve Namaz

lerde dini telkinin yanı sıra siyasi ve askeri muhtevalı konuş­


malarla, halkı etkilemeye çalışmışlardır. 1 1 0 Bir iddiaya göre
Abdülmelik sabah ve ikindi namazları sonrası halka kıssa
anlatan kusaslar görevlendirmiştir. 1 1 1
Minberin siyasal amaçlarla kullanılmasının yanı sıra Mua­
viye zamanında Resülüllah'ın minberinin Şam'a götürülme te­
şebbüsünde bulunulmuştur. Konu ile ilgili rivayetlerde birta­
kım gizemli tasvirler anlatılır. Ö rneğin minberin yerinden alın­
ması üzerine zelzele olduğu 1 1 2 veya o sırada güneş tutulması
yaşandığından bahsedilir. Bu tür hadisatın minberin yerinden
alınma girişimiyle alakalı olduğuna dair yorumlar yapılmıştır. 1 1 3
Halifeler Resülüllah'ı taklit ederek Cuma ve Bayram gün­
lerinde namaz kıldırır ve hutbe okurdu. İmamlık yaparken
beyaz elbise giyer, çeşitli mücevherlerle süslenmiş beyaz sa­
rık sarar ve minbere çıkarken ellerine halifelik alameti sayılan
mühür ve asayı alırlardı. 1 1 4 Emevi halifeleri bir taraftan din­
dar görüntü sergilerken bir taraftan da hem hutbeleri ken­
di siyasal çıkarlarına yönelik propagandaya dönüştürdüler,
hem de namazdan sonra dini saikten daha çok dünyevi he­
defler uğruna mücadelelerini sürdürdüler. Nitekim bir kısım
halifeler namaz sonrasında sefih yaşantılarına ve zulümlerine
devam etmişlerdir. Hatta bazılarının Cuma namazlarına bile
gitmeyip, yerlerine muhafız birliklerinin komutanını görev­
lendirdikleri söylenir. 1 1 5
Hz. Ali ile Muaviye arasındaki ihtilaf şiddetlenince hutbeler,
Iraklılarla Şamlılar arasındaki husumetin propaganda aracına
dönüştü. Bu itibarla Emeviler döneminde hitabette husumet
ve mücadele ruhu hakim olmuştur. Buna mukabil Şii hitabet-

1 1 0 Ramazan Altınay, Emevilerde Günlük Yaşam, Ankara Okulu Yayınlan ,


Ankara 2006, 534-35.
1 1 1 İbn Hanbel, IV, 1_0 5 .
1 1 2 Ya'kübi . ! , 204 .
1 1 3 Taberi, Tdrih, V, 238, 239; Mes'üdi, Murücu'z-Zeheb, III , 26.
1 1 4 İ smail Yiğit, " Emeviler" , DİA, XI , 1 02 . Muaviyenin vefatından sonra Eme­
vi idaresine muhalefet eden Dahhak b. Kays'ın, Muaviye'yi taklit ederek
benzer görüntüyle hutbeye çıktığından bahsedilir. Taberi, Tdrih, V, 328.
1 1 5 Altınay, 1 49 .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 69

te ise şikayet ve duygusallık ön plana çıkarken, mücadeleci bir


ruh dünyasına sahip olan Harici hitabetinde dini duygu , güçlü
irade ve kararlılık hutbeye veya hitabete yansımıştır. 1 16 Oysa
Hz. Peygamber ve özellikle Hz. Ebü Bekir ile Ö mer dönemlerin­
deki hutbeler, daha çok dini tavsiye mahiyetindeydi.
Emeviler dönemindeki en dikkat çekici değişikliklerden bi­
risi, namaz sonrasında okunan hutbelerin namaz öncesine
alınması kararıdır. Kesin tarih verilmemekle birlikte , bu ka­
rarın Muaviye dönemine ait olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim
hutbeyi namaz öncesine alma icraatının ilk kez onun valisi
Mervan'a ait olduğu söylenir. Hemen hatırlatalım ki Mervan
1 , Muaviye tarafından iki kez Medine'ye vali tayin edilmiştir.
Birinci valiliği 662-669 yıllan, ikinci valiliği ise 674-679 yılla­
n arasındadır. 1 1 7 İ ddiaya göre Mervan I, Cuma hutbeleri gibi
bayram hutbesini de namaz öncesinde okumak istemiş, an­
cak tepkiyle karşılanmıştır. Oysa Resülüllah döneminde tıpkı
bayram namazlarında olduğu gibi Cuma hutbeleri de namaz
sonrasındaydı. Dikkat edilirse günümüzde de hfila hutbeler
namazdan önce okunur, ancak Bayram günlerinde namaz
sonrasında okunur. Resülüllah'ın sünneti olan hutbenin na­
mazdan sonra okunması geleneği , Emeviler döneminde değiş­
tirilerek namaz öncesine alınmıştır.
İ ddialara göre hutbeler tamamen siyasal söylem veya pro­
paganda araci.na dönüştürülünce buna tepki gösteren hal}{,
namaz akabinde hutbeleri dinlemeyip camiyi terk etmeye �aş­
ladı. Ö zellikle Hz. Ali evladına lanet okunması halkın önemli
bir kısmını rahatsız edince, kimisi Cuma namazına gitme­
meyi tercih ederken kimisi ise sadece namaz kılıp hutbeleri
dinlememeye başladı. İddiaya göre halkı camide tutın ak için
Resülüllah'ın sünneti terk edilerek, hutbeler namaz öncesine
alınmıştır. Bu konuda ünlü Hanefi fakihi es-Serahsi'deki bir
kayıtta şu bilgiler verilir:
Resülüllah ve dört halife döneminde hutbeler namazdan sonra
okunurdu. Emeviler bunu namazdan önceye aldılar. Çünkü on-

1 1 6 Elmalı , XVIII , 1 59 .
1 1 7 İrfan Aycan, " Mervan !" . DİA, İstanbul 2004. 29/226.
1 70 Hz. Peygamber ve Namaz

lar hutbelerinde helal olmayan söylemler dillendiriyorlardı . Halk


bunları dinlememek için namazdan sonra camiyi terk ediyordu.
Hutbeyi mecburen dinletmek için namazdan önceye aldılar. 1 1 8

Abdürrezzak'ın naklettiği bir rivayette Emevi Valisi Hac­


cac'ın Cuma günü hutbeyi uzatıp , namazı geciktirdiği, uzun
süre camide tutulmaları nedeniyle halkın tepki gösterdiğin ­
den bahsedilmektedir. 1 1 9
İbn Şebbe (ö . 2 1 1 /827) , Hz. Osman zamanında "Namaz
hutbeden önceydi. " ifadeleriyle, Cuma hutbesinin namazdan
sonra okunduğunu teyit etmekte ve yaptığı ilave açıklama ile
Hz. Osman zamanında namaz öncesinde okunduğunu söyle­
mektedir. 1 20
Esasen Resülüllah'ın uygulaması olması dışında, hutbe­
nin namaz öncesi veya sonrasında okunması, Cuma namazı­
nın sıhhati açısından herhangi bir problem teşkil etmez. Nite­
kim Hz. Osman zamanında cemaat fazlalaşınca, halife sesini
duyurmada problem yaşamış, bu nedenle erkenden gelenlere
birtakım nasihatlerde bulunmuş, namaz sonrasında ise geri­
de kalanlara konuşmalar yapmıştır. Dikkat edilirse bu durum
problem olarak gözükmemiş ve eleştirilmemiştir. Halifenin bu
uygulaması, ilk kez hutbenin namaz öncesine alındığı şeklin­
de yorumlanmıştır. 1 2 1 Emeviler döneminde hutbeler siyasalla­
şınca, bu uygulama ayrı bir önem kazanmış oldu . Resülüllah
da bayram hutbesinde hanım sahabilere sesini duyurama­
yınca, müteakiben ayrıca onlara da hutbe okumuştur.
Resülüllah zamanında Cuma ve Bayram namazlarında­
ki hutbelerin namazdan sonra okunduğu hususunu bizzat
Cuma suresindeki ayetlerden anlıyoruz. Cabir b . Abdillah is­
nadlı bir rivayette Cuma günü Resülüllah hutbe okurken Şam
tarafından bir ticaret kervanının şehre girdiği, haberi duyan
müminlerin mescidi terk edip kervana koşuştukları ve Allalı
Resülü'nü hutbede terk ettiklerine dair haberler nakledilir.

1 18 Şemsuddin es-Serahsi, Kitdbu'l-Mebsut, Daru'l-me'ıife, Beyrut , II, 3 7 .


1 19 Abdun-ezzak, Musannef. IJ, 385 ( N o : 3793) .
1 20 İ bn Şebbe, III, 964 .
121 İ bn Şebbe, III, 964 .
Cuma N amazı ve Diğer Namazlar 171

Aynı rivayette Resıllüllah'ın yanında sadece on iki kişinin kal­


dığı, bunlardan birisinin de bayan olduğu bilgisi bulunmak­
tadır. Cuma süresinin son ayetinin bu hadiseden sonra nazil
olduğu ve hutbedeyken Resülüllah'ı terk edenlerin yerildiğine
dair rivayetler bulunmaktadır. Bu haberleri nakleden Cabir,
kalanlardan birisinin kendisi olduğunu söyler. 1 22 i lgili ayetin
mesajı şöyledir:
Bazılan bir ticari kdr veya dünyevi menjaat gördükleri ya da bir eğ­
lence olduğunu görünce, hemen ona doğru koştular ve seni ayakta
(hutbede) tek başına bırakıverdiler. Onlam de ki, "Allah katında
elde edeceğiniz mükdjat eğlenceden ve ticaretten daha önemlidir.
Unutmayın ki, her türlü rızkı veren Allah'tır. " 1 23
f'

Dikkat edilirse ayette veya rivayetlerde Resıllüllah'ı terk


edenlerin döndüklerine dair hiçbir bilgi yoktur. Çünkü namaz
kılınmıştır. Re ı;;ıl lüllah namaz sonrasında mutat olçlµğu üze­
re, vaaz ve nasihatlerde bulunurken ):{ervanın geldiğini haber
alanlar, camiyi terk etmiş ve Allah Resıllü'nü yalnız bırakmış­
lardır. Sadece bu detay bile hutbenin namazdan sonra okun­
duğunu göstermek için kafidir.
Cuma hutbelerinin Resıllüllah zamanında namaz kılın­
dıktan sonra okunduğuna dair birçok rivayet bulunmaktadır.
Keza rivayetlerin kahir ekseriyeti hutbenin namaz öncesinde
olduğu yönündedir. Ancak biz ayette işaret edilen detay ve bu
hususu destekleyen rivayetleri tercih ediyoruz.
Hutbenin namazdan sonra okunduğuna dair değişik ha­
berler de bulunmaktadır. Ö rneğin bir rivayette Resülüllah
hutbede iken, birisinin içeri girip dinlemek için oturduğu,
Allah Resıllü'nün ona "Namaz kıldın mı?" diye sorduğu , "Ha­
yır" cevabı üzerine " Kalk iki rekat namazını kıl! " diye uya­
nda bulunduğu anlatılır. 1 24 Aynı haber birçok rivayette de
dillendirilir ve kimisinde ilave bilgi olarak gelen kişinin Ga­
tafan kabilesinden Süleyk isimli kişi olduğu söylenir. 1 2 5 Bir

1 22 Müslim, "Cuma", 36, 37, 3 8 .


1 23 Cuma 62/ l 1 .
1 24 Müslim, "Cuma" , 54, 58; Ebü D avud , "Salat", 229, 23 1 .
125 Müslim, "Cuma", 5 8 .
1 72 Hz. Peygamber ve Namaz

başka rivayette ise , bu konu üzerine Resülüllah'ın cemaati


ikaz ettiği ve şu uyanda bulunduğu nakledilir: "Herhangi
biriniz imam hutbe okurken mescide girerse, önce iki rekat
namazını kılsın , sonra hutbeyi dinlesin , ama namazını kısa
tutsun . " Mezkur uyarının yapıldığına dair de çok sayıda ri­
vayet nakledilmiştir. 1 26
Dikkat edilirse, Resülüllah hutbedeyken gelip oturan şah­
sa "namaz kıldın mı?" diye sormuş, "Hayır" cevabı üzerine
"Kalk iki rekat namazını kıl!" uyarısında bulunmuştur. Tüm
bunlar namazın kılındığını göstermektedir. Zira Cuma günü
iki rekatlık farz namazı dışında veya diğer günlerdeki farz na­
mazlar öncesi ve sonrasında, Resülüllah'ın camide hiçbir na­
mazı kılmadığını göz ardı etmemek gerekir. Nitekim rivayette
de ilave bir namaz değil, iki rekatlık Cuma namazının kılın­
masından bahsedilmektedir.
Bir rivayette Resülüllah uzaktan gelenlerin durumunu
dikkate alarak isteyenlerin oturup hutbeyi dinleyebileceğini,
dileyenlerin ise ayrılabileceğini söylemiştir. ız7 Bu detay hut­
benin namazdan sonra olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Keza Bayram günlerinde hutbenin namazdan sonra okunma­
sı bile, dile getirdiğimiz hususun bir başka referansıdır. En
azından Resülüllah'ın Bayram ve Cuma hutbelerinde ayn uy­
gulamaya gitmesinin bir izahı olmalı.
Ebu Hureyre isnadlı bir rivayette ise , Hz. Ö mer Cuma
günü hutbedeyken bir adamın içeri girdiği, onu gören Hali­
fe'nin, "Niçin vaktinde namaza gelmiyorsunuz?" diye uyanda
bulunduğu , adamın da ezanı duyunca abdest alıp geldiğini
söylediği nakledilir. ı 28 Halife'nin "Niçin vaktinde namaza gel­
miyorsunuz?" sorusu, hutbeyken sorulduğuna göre, bu ifade
namazın kılındığını göstermektedir. Zira sahabenin Resülül­
lah'tan gördüklerinin dışında herhangi bir farklı uygulama-

1 26 Müslim, "Cuma" , 57; Ebü Davud , "Salat" , 229 , 23 1 .


1 2 7 İ bn Mace, " İ kametu's-Salevat", 1 59 .
1 28 Ebu Davud, "Taharet" , 1 27 . B i r iddiaya göre geç gelen kişini H z . Osman
idi . Ömer'in uyansı üzerine " İ şim vardı eve gittim. Ezanı duyunca abdest
alıp ancak gelebildim . " karşılığını verdiği söylenir (Buhart, ··cuma" , 2) .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 73

ya gitmediği bilinmektedir. Diğer bir deyişle Cuma günü iki


rekatın dışında namaz kılınmıyordu .
Cuma süresinin son ayeti ve yukarıda nakledilen rivayetler
dikkate alındığında, Resülüllah zamanında hutbenin namaz­
dan sonra olduğu hususu kolayca anlaşılır. Ancak özellikle
Emeviler döneminde birtakım siyasi nedenlerle namazdan ön­
ceye alındığını görüyoruz. Haddizatında Emevi idarecilerinin
Bayram hutbesinin bile namazdan önceye alma girişiminde
bulunduklarına dair ilginç rivayetler nakledilir. Ö rneğin Ebu
Said el-Hudıi isnadlı bir rivayette Medine valisi olan Mervan
b. Hakem'le ilgili şu haberler aktarılır: Bir bayram günü Mer­
van b. Hakem, minberi musallaya götürüp namazdan önce
hutbe okumaya kalkıştı. Cemaatten birisi kalkıp "Ey Mervan!
Sünnete muhalefet ettin . Bayram günü minberi namazdan
önce çıkardın, halbuki namazdan önce minber çıkarılmazdı.
Hutbeye de namazdan önce başladın . " dedi. Rivayetin deva­
mında ravi Ebu Said el-Hudıi, Mervan'ı uyaran kişinin ken­
di üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdiğine işaret eder. 1 29
Bazı rivayetlerde ise, Bayram hutbelerini namazdan önceye
alan ilk kişinin Mervan b . Hakem olduğu bilgisi yer alır. 130 An­
laşıldığı kadarıyla yılda sadece iki rekat olarak kılınan Bay­
ram namazlarındaki hutbeler, siyasal hedefler açısından her
hafta kılınan Cuma namazlarındaki hutbeler kadar etkili bir
role sahip olmadığından dolayı, namazdan önceye alma uygu­
laması devam ettirilmemiştir.
Yine Ebu Said el-Hudıi isnadlı bir başka rivayette, Kurban
ve Ramazan bayramlarında hutbenin namazdan önceye alın­
ması uygulamasının Mervan b. Hakem'in Medine valiliği zama­
nında olduğuna, o zamana kadar Resülüllah'ın uygulamasının
devam ettiğine ve hutbenin namaz sonrası okunduğuna işaret
edilmiştir. Muaviye 662- 669 ve 674-679 yıllarında iki dönem
Mervan'ı Medine'ye vali tayin etiğine göre, mezkur değişikliğin
bu dönemlere ait bir gelişme olduğu anlaşılmaktadır.

1 29 Buhaıi , " Ideyn", 6: E b u Davu d , "Salat" , 2 3 9 . 242: İ b n Mace . "İkametu's­


Salevat", 1 55 : Tirmizi . "Fi ten " . 1 1 .
1 30 Müslim, "İman" , 78: Tirmizi, "Fiten " . 1 l : Tirmizi, ·· c uma·· . 3 1 .
1 74 Hz. Peygamber ve Namaz

Rivayette aynca Kesir b . Salt'ın kerpiçten bir minber yap­


tığı, namaz öncesinde Mervan'ın bu minbere doğru gidip onu
ortaya çıkardığı ve bunun üzerine Ebu Said el-Hudri'nin ona,
Resillüllah'ın uygulamasını hatırlattığı, hatta uygulamasın­
dan rahatsızlık duyduğu için "Namazdan başlamak nerede
kaldı?" diye sorduğu, Mervan'ın da "Ey Eba Said! Senin bil­
diğin uygulama terk edildi. " karşılığını verdiği anlatılır. Ri­
vayetin sonunda Ebu Said'in karşılık olarak "Asla olamaz.
Ö lümüm kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki, siz benim
bildiğimden daha hayırlısını yapamazsınız. " diye çıkıştığı ve
bu sözü üç kez tekrarladıktan sonra, namazgahı terk ettiği
söylenir. 1 3 1
Mezkur rivayetlere bakılırsa hutbenin namazdan önceye
alınması karan Muaviye dönemine ait bir uygulamadır. Muh­
temelen onun karan doğrultusunda valisi Mervan da bu uy­
gulamayı başlatmak istemiş , ancak ashabın tepkisiyle karşı­
laşmıştır. Bir rivayette konu ile ilgili şu bilgiler nakledilmiştir:
" Ebu Said el-Hudri bir Cuma günü Mervan b. Hakem hut­
be okurken mescide girdi ve namaza durdu. Görevliler onu
oturtmak için geldiler, fakat o oturmadı. Israr etti ve namazını
kıldı. Rivayetin devamında Ebu Said namazı bitirdiği zaman,
bazılarının ona şöyle söylediği nakledilir: "Allah seni esirgedi.
Neredeyse görevliler (Mervan'ın adanılan) senin namaz kılma­
nı engelleyeceklerdi. " Bunun üzerine Ebu Said'in de "Vallahi
Resillüllah'dan gördüğüm namazı asla terk etmem. " Mütea­
kiben Hz. Peygamber'in, Cuma günü hutbe okurken mescide
gelen kişiye iki rekat namaz kılmayı emrettiğini ve onunda
kıldığını hatırlatmıştır. 132 Burada sözü edilen iki rekat, Cuma
günü kılınan iki rekat farz namazdır. Zira Allah Resillü bu
namaz haricinde hiçbir namazın Cuma'dan sonra camide kı­
lınmasına müsaade etmemiştir.
Benu Ü meyye idarecileri, Cuma günü yapılan ibadeti res­
mi ideolojinin propagandası haline getirince, bu durum top­
lumun önemli bir kesimini ve özellikle ilim adamlarını hayli

1 3 1 Müslim, "Salatu'l- Ideyn" , 9 .


1 32 Tirmizi. "Cuma" . 1 5 .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 75

rahatsız etmiştir. Hatta muhalifler bu uygulamadan hayli ra­


hatsız olmuştur. İ ddialara göre propagandalar bazen ikindi
namazına kadar uzardı. Bir kısım alimler resmi ideoloj iyi pro­
testo için Cuma namazına gitmemiş, bu tavır siyasal iktidar
için tehlike arz etmeye başlamıştır. Ö zellikle bazı alimlerin
ve muhaliflerin camiye gitmemeleri, resmi otoriteye b aşkaldırı
olarak yorumlanmıştır. Bu nedenle insanlar camilere gitmeye
zorlanmıştır. Hatta onlardan birisinin İmam-ı Azam Ebü Ha­
nife olduğu söylenir. ı33
Cuma namazına gitmek istemeyen h�lkı camiy_e çekebil­
mek için birtakım tedbirlerin alındığı anlaşılmaktadır. Ni­
tekim kimi rivayetlerde arka arkaya üç Cuma'ya gitmeyen
kişinin kalbinin mühürleneceğine dair bir dizi iddia ortaya
atılmıştır. Hatta Anadolu İ slam kültüründe arka arkaya üç
Cuma namazına gitmeyenin cenaze namazının bile kılınama­
yacağına dair telakkilerden b ahsedilir. Emeviler döneminin
şartlan göz önünde bulundurulursa, mezkür iddianın hangi
saiklerle üretilip kaynaklara sokulduğu hususu kolayca an­
laşılır. Zira Emevi halifelerinin hutbeyi resmi propagandaya
dönüştürmeleri , Ali evladına lanet etmeyi resmi din anlayışı
haline getirmeleri gibi aşın uygulamalara tepki olarak halk
Cuma namazına gitmiyordu. ı 34
Cuma namazı ve hutbeler, halifeler için iktidarlarının pe­
kiştirildiği propaganda aracı haline getirilirken, halk için bi­
rer avuntu konuşmalarına dönüştürülmüştür. Anti Emevi
propagandaların önüne geçebilmek amacıyla, Arap kökenli
olmayan Müslümanların (mevali) imamlık yapması yasaklan­
mıştır. Yönetim kendi propagandasını yapan imamlar tayin
edip, namaza gelen cemaate kendi ideolojisine uygun konuş­
malar yaptırmıştır. Başta Ebü Hanife olmak üzere , mevali
1 33 Hatırlanacağı üzere Hz. Ebü Bekir'in halifeliğine karşı çıkan Medine'nin
önemli kabile şeflerinden Sa'd b. Ubade de aynı reaksiyonu gösterip bir
daha Cuma'ya gitmemiş ve toplumdan ayrılmıştır. Hatta Medine'yi terk
edip Şam tarafına yerleşmiş ve orada vefat etmiştir (Belazuri , Ensdb, ! ,
589; İbn Sa'd , I I I , 569. 570) . Değişik isimlerden d e söz edilir. Örneğin
Ebü Zer el-Ôifüri Rebeze'ye sürgün edilmiş ve burada Cuma namazlarını
kılamamıştır.
1 34 Ya'kübi . I. 200.
1 76 Hz. Peygamber ve Namaz

kökenli ulema ve cemaat protesto için Cuma günleri camiye


gitmemeyi tercih etmiştir. Camilerin propaganda merkezine
dönüşmesi, halkı bu mekanlardan uzaklaştırırken, aşın bas­
kıcı yönetim anlayışı insanların zühd hayatına yönelmesini
beraberinde getirmiştir. Toplumdan uzaklaşıp uzlet hayatı­
nı tercih etme, yeni bir dini yaşam biçimini ortaya çıkarmış­
tır. Hatta bu süreç adeta caminin yerini alarak pasif dindar
kimliğinin doğmasına zemin hazırlamıştır. 135 Nitekim mistik
dindar anlayışın gelişip yaygınlaşmasında bu sürecin etkisi
yadsınamaz.
Halkın protestosunun önüne geçebilmek için bir taraftan
miİitarist güce başvurulurken, bir taraftan da çeşitli hadisler_
uydurularak, halkı camiye götürmenin yollan arandı. Dikkat
edilirse Cuma namazına erken gitmek veya gidenlerin fazileti
ya da sevap kazanacaklarına dair çok sayıda rivayet nakledil­
miştir. Genelde teşvik amaçlı olduğu anlaşılan bu rivayetlerin
bir kısmında Cuma namazına gidenin bir deve kurban etmiş
gibi sevap alacağından bahsedilir. 1 36 Keza Cuma namazını
camide kılanların, ertesi Cuma gününe kadar işleyeceği bü­
yük günahlarının affedileceği 137 gibi söylemler dillendirilmiş
ve bunlar hadis formuna sokulup halk arasında yayılmıştır.
Cuma hutbelerinde yapılan propagandaları dinlemek için
de özel uyarılar yapılmıştır. İ mamı can kulağıyla dinle me­
nin faziletine dair çok sayıda rivayet bulunmaktadır. Cami­
ye gelen kişinin hutbeyi dinlemeyip yerdeki çakıl taşlan ile
oynaması durumunda boş işle uğraşmış olacağına ve kıldı­
ğı namazın anlamsızlaşacağına vurgu yapılmıştır. 13 8 Benzer
muhtevada neredeyse sayısız rivayet vardır. Ö rneğin Cuma
namazı için abdest alıp mescide erken giden ve hutbe dinleyip
namaz bitimine kadar hiç konuşmayan kimsenin bir önceki

135 Yaşar Nuri Öztürk, İmamı Azam Ebu Hanife, Yeni Boyut. 22. Baskı, İstan­
bul 20 1 4 , 1 33 .
1 36 Muvatta, "Cuma .. . l ; Müslim , "Cuma" , 1 0 , 25; Nesfü, "Cuma" , 1 3 , 1 4 ;
Darimi. "Salat" , 1 93 .
1 3 7 Ebü Davud, 'Taharet" , 1 27 ; Timıizi , "Salat", 4 6 ; İbn Miice , " İkametu's­
Salevat" , 8 1 .
1 38 Müslim , "Cuma", 27; Ebü Davu d . "Salat", 202. 203 .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 77

Cuma'dan intikal eden günahlarının affedileceği iddia edil­


miştir. 1 :ı9 Dikkat edilirse bir önceki rivayette büyük günah­ _ _

ların affedileceğine vurgu yapılmıştı . Cuma namazına gidip


hutbe dinleyen herhangi bir bireyin attığı her adıma bir sene­
lik oruç ve namaz sevabının verileceği 1 40 türündeki iddialar da
yine bu kabil örneklerdir.
Bir rivayete göre Resülüllah şunları söylemiştir: "Kim, gus­
leder-ettirir, erkenden mescide gidip imamın yakınına durur,
hutbeyi can kulağı ile dinler ve o sürede boş şeyle zihnini
meşgul edip konuşmazsa, camiye gelirken attığı her bir adım
için bir sene oruç tutmuş ve ibadet etmiş kimsenin kazan­
dığı sevabı kazanır . " 1 4 1 Bir başka rivayette ise, tertemiz bir
şekilde abdest alıp Cuma'ya giden kimsenin susup hutbeyi
dinlemesine karşılık, gelecek Cuma'ya kadar işleyeceği küçük
günahlarının yanı sıra, üç günlük günahının da affedileceğin­
den bahsedilmiştir. 1 42
Cuma günü camiye erken gelip hutbe dinlemenin faziletine
dair de birçok rivayet nakledilmiştir. 1 43 Ö rneğin erken gelen­
lerin isimlerinin melekler tarafından kaydedildiğine dair bir
dizi rivayet vardır. Bir hadis rivayetinde şu iddialar dillendi­
rilmiştir: "Cuma günleri mescidin her bir kapısında melekler
bulunur. Onlar mescide ilk gelenleri sırasıyla (birinci, ikinci,
üçüncü diye) �aydeder. İ mam minbere oturunca yazdıkları
sayfaları dürüp saflar arasına girer ve hutbeyi dinlerler. " 1 44
Benzer bir rivayette ise ilave olarak imam minbere çıkana
kadar Cuma namazına erken gelene bir deve , ondan sonra
gelene bir sığır, sonra gelene bir koç sadaka etmiş gibi sevap
yazılacağından bahsedilmiştir. Sıralamanın sonu bir tavuk ve
nihayet bir yumurta sadaka verecek kadar sevap kazanacak­
ları gibi sulandırılmış iddialara kadar varmıştır. Hatta imam

1 39 Müslim, "Cuma" , 26; Nesai, "Cuma" , 23.


1 40 Ebü Davud, ''Taharet", 1 2 7 .
141 Daıimi. "Salat" , 1 95 ; Ebü Davud, ''Taharet" , 1 27 ; Nesai, "Cuma'' , 1 9 .
1 42 Müslim, "Cuma" , 26.
1 43 Abdurrezzak, Musannl'!f. JJI, 236. 260: İbn Hanbel . il, 2 1 4 , 499, 5 1 3 , J J I .
4 1 7 , V, 2 5 9 , 2 6 3 : Müslim, "Cuma" , 24.
1 44 Buhari. "Bedü'l- Halk" . 6 ; Daıimi. "Salat". 1 93 .
1 78 Hz. Peygamber ve Namaz

minbere çıktıktan sonra mescide gelen kişinin sadece namaz


sevabını alacağından bahsedilmiştir. 145
Mezkur rivayetler halkı resmi ideolojinin propagandasını
dinletmeye yönelik zorlama ya da dini baskı unsudur. Ö rne­
ğin niçin diğer namazlar değil de özellikle Cuma namazı için
böylesi bağlayıcılık getirilmiş olsun? Mesela niçin hutbe din­
lenmesine özel vurgu yapılmıştır? Neden üç gün üst üste beş
vakit namazı kılmayanın kalbinin mühürlenmesinden değil
de özellikle Cuma namazını kılmayan için böyle bir bağlayıcı­
lık getirilmiş olsun? Oysa Kur'an 'Cuma namazı' diye bir na�
maz adından değil, Cuma günü kılınan namazdan bahseder.
Bu namaz o gününün öğlen namazıdır.
Bir rivayette aynen şu ifadeler yer almaktadır: " Ö zürsüz
ve sebepsiz üç kez Cuma namazını terk eden kimsenin, Al­
lah kalbini mühürler. " 1 46 Rivayetin sonunda hadisi nakleden
İ mam Mfilik'in bu söz için ravi Safvan b. Süleym'i kast ederek
"Resülüllah'dan mı rivayet etti, yoksa kendi görüşü mü bilmi­
yorum. " ifadelerini kullanması manidardır. Ebu Hureyre is­
nadlı bir rivayette ise, şu ifadeler nakledilmiştir: "Birtakım in­
sanlar ya Cuma namazını terk etmekten vazgeçerler ya da Al­
lah onların kalplerine muhakkak mühür vurur ve gafillerden
olurlar. " 1 47 Bu söz Resülüllah'a isnad edilirken 'acaba onun
zamanında Cuma namazına gitmeyen sahabe var mıydı?' so­
rusunu akla getirmektedir. 1 4 8 Aynı muhtevada birçok rivayet
bulunmaktadır. "Kim Cuma namazını önemsemeyerek üç
defa terk edip kılmazsa, Allah onun kalbini mühürler. " 149 şek­
lindeki rivayetler de yine bu kabil örneklerdir. Daha mutedil
bir rivayette ise, mazeretsiz Cuma namazını terk edenlerin
bedel olarak bir dinar sadaka vermelerinden, şayet bulamaz­
sa en azından yarım dinar vermeleri gerektiğinden bahsedil­
miştir. 1 50

145 Ebü Davud, "Taharet" , 1 2 7 ; İ bn Mace, " İ kametu's-Salevat" , 8 2 .


1 46 Muvatta, "Cuma" , 9 .
147 İ bn Hanbel, 1 , 254, 334; Dartmi , "Salat" , 205.
1 48 Nesfil, "Cuma" , 2.
1 49 Ebu Davud, "Salat" , 203, 204; Nesii.i, "Cuma" . 2.
1 50 Nesii.i . "Cuma" , 3.
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 79

Cuma namazının faziletinin yanı sıra, hutbeyi dinlemek


için erken gelmeye yönelik telkinler tamamen Emevi iktida­
rının propagandasını dinlemeye yönelik tedbirlerdir. Resmi
ideolojiyi telkin etmeyi amaçlayan bu anlayış, Cuma namazı­
na gelmeyen halkı ve ulemayı camiye gitmeye zorlamanın bir
yoluydu. Bir hutbesinde Muaviye'nin "alimleriniz nerede" diye
iki kez tekrarlayıp dile getirdiği siyasi söylemi onlara tasdik
ettirmeye çalıştığından bahsedilir, ancak cevap verildiğinden
bahsedilmez. 1 5 1
Militarist veya polisiye tedbirlerle camiye gidenlerin kıldığı
namazın mahiyeti fıkıhçılar arasında tartışma konusu olmuş­
tur. Nitekim bu problem karşısında Hanefi fıkhının babası
İ mam-ı Azam, zühre-i ahir diye bir namaz içtihadında bulun­
muştur. Emevi yönetiminin baskıcı anlayışı göz önüne alı­
nırsa, onun böyle bir içtihatta bulunmasının gerekçesi daha
kolay anlaşılır.
Cuma günü camiye giderken güzel koku sürünmek veya
gusül abdesti almak gerektiğine dair de çeşitli rivayetler nak­
ledilmiştir. Bir iddiaya göre, İbn Abbas'a Cuma günü gusül
abdesti almanın vacib olup-olmadığı sorulmuş, "hayır" ceva­
bını verdikten sonra, temiz elbise ve güzel kokul arın sürülme­
si gerektiğini söylemiş ve şu açıklamaları yapmıştır: Eskiden
insanlar darlık ve meşakkatte idi ve yünden elbiseler giyerdi.
Bedenen çalıştıkları için terler ve etrafa koku saçarlardı. Sıcak
bir gün Resülüllah mescide geldiği zaman, insanların ter koku­
sunu fark edince, "Ey insanlar! Bugün (cuma günü) yıkanınız.
Her biriniz kudreti ölçüsünde koku ve yağların en güzelini sü­
rünsün. " diye öneride bulundu. Zamanla Müslümanlar bolluk
ve berekete erişti. Yünden başka elbiseler giymeye başladılar.
Dar olan mescidler genişledi, bedenen çalışma azaldığı için ra­
hatsız eden ter kokusu da kısmen yok olmuş oldu. 1 52
Hz . .Aişe isnadlı bir rivayette de çalışan insanların ter ko­
kusunun Cuma günü insanları rahatsız ettiğine işaret edil-

1 5 1 İ bn Mace, "Sunne" , 1 .
1 52 Ebfı Davu d , 'Taharet" , 1 28 .
1 80 Hz. Peygamber ve Namaz

'
miş ve bu yüzden Re sülüllah'ın onlara "Keşke yıkanıp gel­
seydiniz! " diye temennide bulunduğuna dikkat çekilmiştir. 153
Bu tür haberler, toplu namaz sırasında insanların rahatsız
olmamasına yönelik tedbirlerdir. Hijyen açıdan da önem arz
ettiği için Resülüllah'ın bu güzel önerisi veya isteğinin devam
ettirilmesi gerektiğini belirtmekte yarar vardır.
Görünen o ki, İ slam'ın erken döneminden beri Cuma na­
mazı ve hutbeler, siyasal iktidarların isteği doğrultusunda
önemli bir propaganda aracı gibi görülmüştür. Haddizatında
günümüzde bile tamamen siyasal erkin hassasiyetine uygun
muhtevada hutbeler hazırlanır. Ö te yandan son dönemler­
de özellikle iktidar rüzgarının da arkaya alınması ile birlikte,
Cuma namazları zaman zaman adeta "ötekine" karşı bir göv­
de gösterisine dönüşür mahiyet arz eder noktaya geldi veya
getirildi. Dükkan önlerinden cadde ve sokak aralarına kadar
taşan gelişigüzel cemaat görüntüleri, ibadet görüntüsünden
daha çok, adeta gizli bir gövde gösterisini andırır niteliktedir.
Bir bakıma düne kadar protest reaksiyonların araçsalı olan
Cuma namazı, bu gün tersi bir durumla iktidar rüzgarının
arkaya alınmasıyla birlikte , adeta farklı bir propaganda gö­
rüntüsüne dönüşmüş durumda.
Bütün bunlara mukabil zaman zaman iktidarı protes­
to için, alternatif Cuma namazı adı altında ibadet görüntüsü
sergilendiğini de göz ardı etmemek gerekir. Yakın geçmişteki
Gezi Park'ı eylemlerinde veya ülkemizin Güneydoğusundaki
kimi illerde alternatif Cuma namazlarının kılınması bu kabil
örneklerdendir. Oysa Allah'ın farz kıldığı bir ibadetin, böylesi­
ne kişisel emellere alet edilmesi, her şeyden önce ne namazın
muhtevası ne de ibadet ciddiyetiyle bağdaşır. Dolayısıyla Cuma
namazı hem siyasal iktidarların hem de muhaliflerin gövde
gösterisi sergileme veya meydan okuma aracı yapılmamalıdır.
Kimi geleneksel yorumlarda ise , "daru'l-harb/savaş yur­
du" veya "daru'l- İ slam/barış yurdu" gibi, Kur'ani olmayan
söylemlerle, özellikle Cuma namazının kılınması/kılınmama-

1 53 Ebu Davud. "Taharet" . 1 28 .


Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 181

sı yönünden birtakım görüşler ortaya atılarak, savaş yurdu


olarak tabir edilen devlet veya siyasal coğrafyalarda Cuma
namazının kılınamayacağına dair gayri ciddi iddialar dillen­
dirilmiştir. Haddizatında bu yorum çok azınlık bir kesim olsa
da ülkemizde de karşılık bulmuştur. Ö rneğin İ slam ülkesi ol­
madığı gerekçesiyle , Türkiye Cumhuriyeti Devleti 'savaş yur­
du' olarak nitelenmiş ve bu sebeple ülkemizde Cuma namazı
kılınamayacağına dair akla ziyan yorumlar yapılmıştır.
Mezkur düşüncenin arkasında, Cuma namazının siyasal
bir muhtevaya büründürülmesine bağlı olarak, kılınıp-kılın­
maması ile ilgili ortaya atılan klasik fıkhi yorumların ciddi
payı vardır. Ö rneğin klasik fıkıh kitaplarında "hür olmayanın
Cuma namazı kılamayacağı" ya da "Cuma namazının sadece
İ slam hakimiyetinin hüküm sürdüğü yerlerde kılınabileceği"
görüşleri serdedilmiştir. Oysa bu iddiaların hiçbir Kur'ani re­
feransı yoktur. Haddizatında bütünüyle vahye aykırı yorum­
lardır. Zira Allah'ın farz kıldığı bir ibadete Peygamber dahi
olsa hiçbir beşerin ayar veremeyeceğini göz ardı etmemek ge­
rekir. Ü stelik Kur'an '"Cuma namazından" değil , Cuma günü
namaza çağrılmaktan bahseder ki, bu da o günün farz olan
öğlen namazıdır. Sadece adı Cuma namazı olarak yaygınlık
kazanmıştır. Bu itibarla sözü edilen yorumlara bağlı olarak
Allah'ın farz kıldığı bir ibadetin edasını engellemeye yönelik
herhangi bir görüşün, vahiy açısından hiçbir bağlayıcılığının
bulunmadığını belirtmeliyiz. Keza Türkiye Cumhuriyeti Dev­
leti'ni savaş yurdu gören zihin dünyasının ciddiye alınacak
bir tarafı olmadığını, bu nedenle muhatap bile almaya değer
bulmadığımı belirtmeliyim.
Yeri gelmişken şunu da hatırlatayım ki, İ slam'ın devleti ol­
maz, Müslümanların devleti olur. İslam belli bir devlet modeli
sunmaz. O, sadece ilkeleri belirler, devleti insanlar oluşturur.
Diinı'l-harb veya ddnı'Z-İsZdm gibi kavramlar ise, Kur'ani değil
sonradan ortaya çıkmış terimlerdir ve asla bir bağlayıcılığa
sahip değildir. Dolayısıyla nerenin İslam yurdu nerenin savaş
yurdu olduğuna dair kararın , son derece göreceli ve tartışma­
lı olduğunu göz ardı etmemek gerekir.
1 82 Hz. Peygamber ve Namaz

Bütün bunlardan sonra gerek Cuma namazının kılınma­


sı/kılınmaması, gerekse hutbe veya bu namazın kimlere farz
olup-olmaması gibi klasik yorumların hiçbirisinin günümüz
insanını bağlamadığını, bayan-erkek, aklı başında olan her bi­
reye farz olduğunu, bunun beş vak.it namazlardan birisi oldu­
ğunu, dolayısıyla bu namazların hükümleri çerçevesinde amel
edilmesi gerektiğini özellikle hatırlatmalıyım. Bu itibarla Cuma
namazı ile ilgili klasik yorumların birçoğuna katılmamaktayım.
Keza Resülüllah'ın bir sünneti olarak bu namazın kadınlı-er­
kekli cemaatle kılınmasının toplumsal barış ve ortak bilincin
gelişmesi bakımından önem arz ettiğini belirtmeliyim.
Unutmamak gerekir ki, Resülüllah hicret ettiği zaman
Müslümanlar henüz devletleşme sürecinde değildi. Diğer bir
deyişle bağımsız bir devlet yapısı yoktu . Ancak onlar Cuma
günü namaz kılıyorlardı. Bu itibarla geleneksel yorumlarda
zikredilen bağımsız devlet şartı, bu realiteyle bile çelişmek­
tedir.
Hanımlara Cuma Namazının Farz Olması Meselesi

Ülkemizde veya halkları Müslüman olan ülkelerin kahir


ekseriyetinde, bayanlar Cuma namazı kılmazlar. Bunun te­
mel nedeni "Cuma namazının onlara farz olmadığına" dair
geleneksel içtihattır. Dikkat edilirse , Cuma günü namaza
çağrıdan bahseden ayette, çağrının sadece erkeklere ait oldu­
ğu ya da bayanların kapsam dışında tutulduğuna dair hiçbir
kısıtlama yoktur. Dahası Hz. Peygamber ve ilk halifeler zama­
nında, bayanlar da Mescid'e gelip cemaate katılıyor, Cuma
veya diğer namazları toplu olarak kılıyorlardı. Ancak bu güzel
uygulama tarihi süreçte kesintiye uğramış ve devam ettiril­
memiştir.
İ slami gelenekte Cuma namazının bayanlara farz kılınma­
dığına dair yaygın bir kanaat vardır. İ leri sürülen gerekçeye
göre, Cuma namazına gitmeleri durumunda bayanların an­
nelik sorumlulukları veya ev işlerinin aksayacağından bahse­
dilir. Bu düşüncenin arka planında klasik Arap anlayışındaki
kadına karşı bakışın ciddi etkisinin olduğu aşikar. Oysa böyle
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 83

bir iddia, hem vahye hem insan onuruna hem de eşitlik pren­
sibine aykındır. Dahası Allah'ın farz kıldığı bir ibadeti, onun
adına toplumun bir kesimi için yasaklamak düpedüz vahye
aykındır. Zira ilgili ayette herhangi bir kısıtlamadan bahsedil­
memekte ve müminlere şu uyan yapılmaktadır.
Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağnldığuıız zaman, Allah'ı
anmaya koşun, alış-verişi bırakuı. Şayet bilirseniz bu, sizin için
daha hayırlıdır. 1 54

Ayetteki mesajın sadece erkeklere yönelik çağn olduğuna


dair en ufak bir imadan bahsedilmez. Her şeyden önce farz
olan bir ibadeti, farklı bir forma sokup bayanlan bu kapsam
dışında tutmak, bütünüyle ayetin mesajını kasıtlı olarak çar­
pıtmaktır. Bayanlar da bu hitabın muhatabıdırlar. Şayet ba­
yanlar kast edilecek olsaydı, en azından onlara yönelik bir
kısıtlama ifadesi kullanılırdı. Müteakip ayette de şu mesaj yer
alır: "Allah'm size lüifundan nasibinizi arayın ve AUah'ı çokça
anın ki, kurtuluşa eresiniz." 1 55 Dikkat edilirse mezkur ayette
de bayanlara yönelik bir kısıtlama yoktur. Diğer bir deyişle bu
ayet bayanlan da kapsamaktadır.
Cuma süresi risaletin son senelerine doğru nazil olmuş­
tur. Ayetin inzal edildiği döneme kadar Resülüllah Cuma
günü zaten namaz kıldınyordu ve bayanlar da bu namaza
iştirak ediyordu . Ayetin inzaliyle birlikte de kılınan namazın
formunda hiçb ir değişiklik yapılmamıştır.
Cuma namazının bayanlara farz olmadığı iddiası, ken­
di içinde çelişki içermektedir. Ö rneğin diğer günlerdeki dört
rekatlık öğle namazına gelmek konusunda hanımlara her­
hangi bir kısıtlama getirilmemiştir. Buna mukabil haftada bir
gün ve sadece iki rekat olarak kılınan Cuma namazı için özel
bir kısıtlamaya gidilmesinin izahı yoktur. Bu arada hutbe­
nin namazdan sonra olduğunu ve hutbe dinlenmese bile iki
rekatlık farz namazı kıldığı zaman Cuma namazının eda edil­
diğine yukanda değinilmişti. Dolayısıyla sadece iki rekatlık

1 54 Cuma 62 / 9 .
1 55 Cuma 62/ 1 0 .
1 84 Hz. Peygamber ve Namaz

namaz için böylesi bir kısıtlamadan söz etmek düpedüz çeliş­


kidir. Ü stelik bu iddiayı bayanları hizmetçi gören bir mantıkla
gerekçelendirmek, insan onurunu zedeleyecek problemli bir
yaklaşımdır. Daha ilginç olanı ise , hala bu görüşün savunu­
luyor olmasıdır.
Görünen o ki, erkek egemen din söylemi ve yorumunun
geldiği noktada, Allah'ın farz kıldığı namaz bile bayanlara
yasaklanmış ve bu namaz adeta Allah'ın torpilli kullan olan
erkeklere özgü namaz olarak konumlandırılmıştır. Acaba ce­
maat sadece erkeklerden mi olur veya oluşur demekten ken­
dimi alamadığımı belirtmek durumundayım. Halbuki Hz.
Peygamber zamanında Müslümanlar kadınlı erkekli olarak
camiye gider ve Cuma günü veya diğer günlerde namaz kılar­
dı. Birçok hadis rivayetinde bayanların da Cuma namazına
iştirak ettiklerinden bahsedilir. Hatta Cuma namazına gel­
meleri durumunda, onların da iki rekat kılmaları gerektiğine
vurgu yapılmıştır. 1 56
Cuma süresinin son ayetinde, cemaatin büyük bir kısmı­
nın hutbedeyken Resülüllah'ı yalnız bırakıp şehre gelen ker­
vana koştuklarına işaret edilmiş ve bu tutumlarından dolayı
yerilmişlerdir. Mescidden ayrılmayan az sayıdaki cemaat ara­
sında hanımların da bulunduğuna yukarıda işaret edilmişti.
Keza Hz. Ö mer hutbede hanımların fazla mehir istemelerini
eleştirdiği zaman, cemaatten bir hanım sahabi çıkıp ona itiraz
etmiş, Halife de itirazı haklı bulmuştur. Mezkur örnekler ba­
yanların da camiye geldiklerini ve Cuma namazı kıldıklarını
ortaya koymak için kafidir.
Cuma namazının kılınması için hür olmak, erkek olmak
ya da en az üç kişilik cemaatin bulunması, tayin edilmiş res­
mi-görevlinin (imam) olması gibi içtihat veya yorumların ta­
mamı sonraki dönem şartlarıyla alakalı olarak dile getirilmiş
görüşlerdir ve hiçbir bağlayıcılığı yoktur. Dolayısıyla Cuma
namazı bayan-erkek, hür veya tutsak akıl sahibi her reşit in­
sana farzdır. Daha doğrusu , Cuma günü kılınan iki rekatlık

1 56 Abdurrezzak. Musannef. I I I . 1 9 1 .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 85

farz namazı, zaten o günün öğle namazıdır. Bu itibarla Al­


lah'ın farz kıldığı bir namazın bayanlar veya tutsaklara farz
olmadığı şeklindeki iddianın hiçbir bağlayıcılığı yoktur. Had­
dizatında farzı inkardan başka bir şey değildir.
Resülüllah Medine'ye geldiği zaman Cuma günü toplu ola·­
rak kılınan namazı aynen benimsemiş ve bayanları bu namaz
dışında tutmamıştır. Aksine namaz sırasında çocuk ağlama­
sını duyduğu zaman annesinin konumunu düşünerek nama­
zı bile kısa tutmuştur.
Bayram Namazı

Orucun tutulduğu Ramazan Ayı'nın bitiminden sonraki


üç gün ve hac ibadetinin yapıldığı Zülhicce Ayı'nın onuncu
gününden itibaren dört gün, bayram olarak kutlanır. Bayram
kelimesi dilimize Farsçadan geçmiştir. Arapçada bu kelime­
nin karşılığı olarak "id" terimi kullanılır. Ramazan Bayramı
idu'l:fıtr, Kurban Bayramı ise idu'l-edhd kavramları ile ifade
edilir. Bayram namazları hicretin ikinci yılından itibaren Re­
sülüllah tarafından kılınmıştır. ı57
Oruç ayeti hicretin ikinci yılında nazil olmuştur. Ayetteki
emirle birlikte Müslümanlar Ramazan Ayı'nda oruç tutmaya
başlamışlardır. Böylece Ramazan Ayı'nın bittiği gününün sa­
bahında müminler, Resülüllah'ın önderliğinde kadınlı-erkekli
ve çocuklarla: birlikte Medine'nin namazgahına (musalla) gi­
der ve toplu olarak iki rekat bayram namazı kılardı.
Bayram namazları Kur'an'da yer almaz. Resülüllah ta­
rafından kılındığı için kimi yorumlara göre vacib namazdır.
Oysa farz namazlar veya ibadetler belli olduğuna göre, mez­
kur namaza "vacib" gibi ara formül terimlerinin kullanılma­
sını gereksiz görüyoruz. Resülüllah'ın kıldığı namaz olduğun­
dan ve toplumla birlikte kılındığı bilindiğinden, onun uygula­
ması olarak Müslümanlar bu namazı kılarlar.

1 57 Ülkemizde Ramazan bayramlarında konuklara tatlı veya şeker ikramın­


da bulunmak yerleşik bir gelenek halini aldığından, bu bayrama "Şeker
bayramı" gibi bizce son derece içi boşaltılmış bir terim kullanılır. Kurban
bayramı ise kurbanlar kesildiği için bu isimle anılmıştır.
1 86 Hz. Peygamber ve Namaz

Resıllüllah bayram günlerinde kendi aile üyeleıi 158 olmak


üzere, halkı Medine'nin namazgahında toplar ve kuşluk vak­
tinde onlara namaz kıldırırdı. Mezkur namazı cami yerine
namazgahta kılması dikkat çekicidir. Haddizatında o, nafile
olarak kıldığı bütün namazları, evinde kılmıştır. Bu namazla­
rı Mescid'e taşımamasındaki hassasiyetin en önemli nedeni,
halk tarafından farz gibi telakki edileceği endişesidir. Her ne
kadar Resıllüllah bu konuda hassas davranmışsa da müte­
akip süreçte, kıldığı nafile namazlar farz gibi algılanmış ve
ibadetlere eklemlenmiştir. Rivayete göre bir bayram günü
yağmur yağınca Resıllüllah namazı mescitte kıldırmıştır. 1 59
Bunun haricinde tüm bayram namazlarını musallada kıldır­
mıştır.
Bayram namazlarının kılındığı musalla (namazgah) . şeh­
rin doğu tarafında bulunan boş bir meydandır. 160 Allah Re­
sıllü bayram sabahı duş alıp temiz ve güzel elbiselerini giyer
ve ailesiyle birlikte yaya olarak musallaya yürürdü. Rivayete
göre Resıllüllah kadınlı erkekli ve çocuklarla birlikte musal­
laya doğru kalabalıkla giderken cemaatin önünde yürürdü .
Beraberinde Zübeyr b. Avvam'a ait olan ucu demir başlıklı bir
mızrağın (• _;;J ı ) taşındığı ve bu yürüyüşün adeta bir şölen nite­
liğinde olduğu belirtilir. 1 6 1 Zübeyr, bu mızrağı Habeşistan'dan
getirmişti. Sonradan Resıllüllah'a verdiği söylenir. 162 Musalla­
ya gelindiği zaman Zübeyr bu mızrağı yere diker ve Resıllül­
lah onu sütre 1 63 yapardı. 164
Resıllüllah bayramların sevinç, neşe ve mutluluk içinde
geçmesini özendirmiştir. Bu günlerde çeşitli folklorik göste-

1 58 Buhari , "Ideyn " , 6 , 26, "Zekat" , 2 1 ; İbn Mace, "İkıimetu's-Salevat" , 1 65 .


1 59 Ebü Davud, "Salat" , 248 , 2 5 1 ; İ b n Mace , "İkametu's-Salevat" , 1 67 .
1 60 İ b n Mace, "İkametu's-Salevat" , 1 64 .
161 Makrizi , Ebu'l-Abbas Ahmed b . Al i b . Abdulkadir el-Huseyni el-Makrizi
(ö. 845/ 1 44 1 ) . İmtci. 'u'l- 'Esmci., tah . Muhammed Abdulhamid en-Nemisi,
Beyrüt 1 420/ 1 999, !, 1 2 1 . I I , 1 67 .
1 62 İ b n Sa'd, ! , 2 1 4 ; Makrizi , İmtci., Vll , 1 54 .
1 63 Sütre , örtmek v e gizlemek anlamındaki setr kökünden gelen kelime olup,
namaz kılan kişinin önünden geçilmesini engellemek için konan mania
anlamına gelir. Makrizi, İmtci., Vl l , 1 53 .
1 64 Cevad Ali . İbadet Tarihi. 94 .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 87

rilerin yapıldığı, Aişe ile birlikte bu oyunları izlediği, 165 keza


şarkıcı hanımların Aişe'nin yanında def çalıp oynamalarına
engel olmadığı, 1 66 hatta "Ya Aişe! Beraberinizde def çalan, şar­
kı söyleyen şarkıcılarımz yok mu? Çünkü Ensar böyle eğlence
ve oyundan hoşlanır. " dediği söylenir. 1 67 Keza Hz. Aişe ile be­
raber mescidde Habeşlilerin folklorik gösterilerini izlediğine
dair haberler bulunmaktadır. 1 68
Cahiliye döneminde Arapların bayram şenliği niteliğinde
çeşitli kutlama günleri vardı. Ö rneğin Cidde yakınlarındaki
Buvane .putunu toplu olarak ziyaret ederlerdi. Toplumsal et­
kinlikler genelde putl arın bulunduğu mekanlarda düzenlenir
ve adeta bayram havasında geçerdi. 169 En önemli eğlence me­
rasimlerden birisi Ziitü Envıit olarak isimlendirilen büyük bir
ağaç etrafında toplanıp yapılan coşkulu kutlamalardır. Riva­
yete göre her yıl belli zamanda bu ağacın yanında toplanan
müşrikler silahlarım ağaca asar, bir gün süreyle burada eğle­
nip kurbanlar keserler ve birbirlerine ziyafet verirlerdi. 1 7 0
Sahabeden bazıları Huneyn'e doğru giderken büyük ve ye­
şil bir ağaç görünce eski kutlama alışkanlıklarım hatırlayıp
burada merasim yapmayı teklif etmiş, ancak Hz. Peygamber
cahiliye adeti olduğunu hatırlatıp bu isteği uygun bulmamış­
tır. 1 7 1 Bu tür rivayetlere bakılırsa, ihdas edilen bayram gün­
lerinin toplumsal bir ihtiyaca cevap niteliği taşıdığım ve ortak
bilinci güçlendirmeye yönelik bir işlevselliğe sahip olduğunu
söyleyebiliriz.

1 65 Buhaıi, "Ideyn " , 2 .


1 66 Buhaıi, "Ideyn" , 2 , 3 .
1 67 Buhan, " Nikah" , 84 .
1 68 Buhaıi, "Nikah" , 1 1 5 .
1 69 İ srafil Balcı, Peygamberlik Önces i Hz. Muhammed. Ankara Okulu Yayın­
lan, Ankara 20 1 4 . 4 4 .
1 70 Vakıdi, Kitdbül-meğdzi, n ş r . M . Jones, Beyrut, 1 984, ! , 8 9 0 : Ezraki, Mu­
hammed b . Abdillah b . Ahmed , Ahbdru Mekke, tah . Abdulmelik b . Abdil­
lah b . Dehiş , Mektebetü'l-esedi (2003 / 1 424) . 202-203; el-Kela'i , el-İktifd
B imiitazammenehu min Meğdzi Res ulillah ve Selasetü'l-Hulefa. tah . M .
Kemaleddin İ zzeddin Ali , Aıemulkutub , Beyrut 1 99 7 / 1 4 1 7, i l , 1 99 : İ bra­
him Sançam , Hz. Muhammed ve Evrensel Mesqj� Ankara 2003 , 42.
1 7 1 Ezraki. 203.
1 88 Hz. Peygamber ve Namaz

Bayram namazlarına bayan erkek ve gençler olmak üzere


toplumun her kesimi katılırdı. Hatta hayızlı kadınların bile ce­
maate iştirak ettikleri, ancak namaz kılmayıp kenarda bekle­
dikleri söylenir. 1 72 Ö te yandan hayızlı kadınların mescide gir­
melerinde herhangi bir beis olmadığı ve Resıllüllah'ın onlara
izin verdiğine dair çeşitli rivayetler vardır. 1 73 Görüldüğü üze­
re hanımlar farz olan Cuma namazından uzaklaştınldıklan
gibi, Resıllüllah'ın bu güzel sünnetinden de uzaklaştırılmışlar
ve bayram namazını kılmaktan da mahrum bırakılmışladır.
Ö zellikle Resıllüllah'ın sünnetini savunanların hanımların
mescide girmelerine sıcak bakmayan çoğunluğu oluşturması
hayli manidardır.
Resıllüllah tıpkı Cuma günlerinde hutbe okuduğu gibi,
bayram namazları sonrasında da hutbe okurdu. Bu uygula­
ma onun sünneti olarak yerleşik hale gelmiştir. Rivayetlerin
bir kısmında kadınların hutbesini duyamaması üzeıine aynı
hutbeyi onlara da tekrar ettiği söylenir. 1 74 Keza bayram hut­
belerinin mutlaka namazdan sonra okunduğuna dair rivayet­
ler nakledilmiştir. 1 75
Buhari'deki bir rivayette Abdullah b. Zübeyr kendisini ha­
life ilan etiği zaman, o sırada Taifte ikamet eden İ bn Abbas'ın
ona haber gönderip bayram namazı için aynca ezan okumaya
gerek olmadığını ve hutbeyi de mutlaka namazdan sonra oku­
ması gerektiğini hatırlattığından bahsedilir. 1 76 Muaviye'nin
Medine'ye vali atadığı Mervan b . Hakem'in bayram hutbesini
namazdan önce okuduğu , bu uygulamasıyla sünneti terk et­
tiği için halkın tepki gösterdiği ve bir kısmının protesto için
namazı terk ettiklerine dair rivayetler bulunmaktadır. 1 77
Resıllüllah asasına dayanarak ayakta konuşma yaptığı gibi,
deve üzerinde de konuştuğuna dair rivayetler bulunmaktadır. 178
Müteakip süreçte hutbe için minber yapılınca, bayram günle-
1 72 Darimi, "Salat"" . 223; Müslim , "Salatu'l-ldeyn " . 1 0 . 1 2 .
1 73 Darimi, "Taharet", 1 1 5 ; Ebu Davu d , ''Taharet" , 1 03 .
1 74 Buhari, "Libas" , 57; Müslim . "Salatu'l-Ideyn", 3; Daıimi. "Sala t" , 2 1 8 . 224.
1 75 Buhari , "Libas" . 56.
1 76 Buhari . " Ideyn", 7.
1 77 Buhari, " Ideyn " , 6 ; Ebu Davud . "Salat " , 239. 242.
1 78 İbn Mace. "İkametu ' s - Salevat" . 1 58 .
Cuma Namazı ve Di ğer Namazlar 1 89

rinde bu minberin musallaya taşındığı ve konuşmasını onun


üzerinde yaptığı söylenir. Bayram konuşmal arında, Reslılül­
lah'ın dayanışma ve yardımlaşma konularına temas etmesi
dikkat çeker. Hatta yaptığı bir konuşmanın ardından bayan­
ların ziynet eşyalarını yardım olarak verdikleri, bunları Bilal'in
eteğini açıp topladığı anekdotları nakledilmiştir. 179
Bayramlar ve bayram namazları daha çok cemaat olma,
toplumsal birlik ve dayanışma-yardımlaşmayı güçlendirme
anlamında fonksiyonelliğe sahiptir. Sevinç ve mutluluk günü
olduğu için Reslılüllah bu günlerde oruç tutmayı yasaklamış­
tır. 1 80 Kurban bayramlarında ise, namazdan sonra kurbanla­
rın kesilmesini istemiştir. Hatta namaz öncesine kurban kesi­
mini yasaklamıştır. Kendi kurbanını kestikten sonra paylaş­
tırıp ihtiyaç sahiplerine dağıtmış ve toplumsal yardımlaşma
örnekliğini önce kendisi göstermiştir. 18 1
Buhari'deki bir rivayette kadın-erkek tüm cemaatin bu na­
mazı kıldığına işaret edilmiş, şayet namazı kaçıran olursa iki
rekat kendi başına namaz kılmasının uygun olacağına vurgu
yapılmıştır. Hatta uzak yerlerden gelemeyen kadın veya diğer
bireylerin bulundukları yerde iki rekat namaz kılmaları ge­
rektiğine dair haberler nakledilmiştir. 1 82
Bayram namazlarında Resülüllah'ın Kaf süresi ve Kamer
sürelerini okuduğu söylenir. 1 83 Keza el-A'la ve G aşiye 1 84 ve İ n­
şikak1 8 5 sürelerini okuduğuna dair de rivayetler bulunmak­
tadır.
Cuma ve Bayram Namazının Birleştirilmesi

Bayramların ilk günü Cuma gününe denk geldiği zaman,


Resülüll ah uzaktan gelenlerin durumunu dikkate alarak
Bayram namazını kıldırınca, dileyenlerin toplu olarak kılınan

1 79 Buhari , "Libas". 59: Nesfil, "Salatu'l-Ideyn" , 1 9 .


1 80 Muvatta , "ldeyn " , 2 .
181 Müslim, "Edahi" , 1 .
1 82 Buhari . "Ideyn " , 2 5 .
1 83 Müslim. "Salatu'l- Ideyn " , 4 , 1 4 : Nesfü, "Sa1atu'l-Ideyn", 1 2 .
1 84 Müslim. "Cuma" , 62.
1 85 Müslim, "Salatu'l-ldeyn " , 1 5 .
1 90 Hz. Peygamber ve Namaz

Cuma namazını beklemeden evlerine dönebileceklerini söyle­


miştir. Mezkur uygulama daha sonraki dönemde Hz. Osman
ve bir dönem Mekke'de halife olarak hüküm süren İ bn Zü­
beyr tarafından da devam ettirilmiştir. Keza İ bn Abbas'ın b u
uygulamayı destekleyen açıklamaları nakledilmiştir. Her ne
kadar müteakip süreçte bu gelenek devam ettirilmemişse de
günümüzde Cuma namazına yüklenen anlama bağlı olarak
mezkür rivayetler, Cuma namazı ile ilgili algıda ne tür evrtl­
melerin olduğunu göstermesi bakımından dikkate değerdir.
Bir iddiaya göre Bayram ile Cuma günü aynı güne denk
gelince Resülüllah Bayram namazını kıldırdıktan sonra şu
konuşmayı yapmıştır: Bu gün iki bayram bir araya geldi. Ce­
maatle kılınan namazın ecrini isteyen bekleyebilir. Allah di­
lerse cemea (toplu) namazını da birlikte kılacağız, ancak ayrıl­
mak isteyen olursa, Bayram namazını kılmış olmaları kafidir. 186
Aynı rivayet Ebu Hureyre isnadlı olarak da nakledilıniştir. 187
Bir başka rivayette ise, Muaviye'nin Zeyd b . Erkam'a Re­
sülüllah ile beraber Bayram günü Cuma namazını kılıp kıl­
madığını sorduğu, "Evet" cevabı üzerine, "Peki Resülüllah na­
sıl uygulama yapmıştır?" diye ikinci bir soru yöneltince, Zeyd
b. Erkam'ın şu karşılığı verdiği anlatılır: "Resülüllah Bayram
namazını kıldırdı. Sonra Cuma namazı için kolaylık tanıyıp,
'kılmak isteyen kılsın' 1 88 dedi . " açıklamasını yapmıştır. Riva­
yetin diğer versiyonunda, Sabahleyin bayram namazını kıl­
dırdıktan sonra Resülüllah'ın Cumaya gelmek istemeyenlere
izin verdiği açıklaması yer alır. 189 Aynı bilgiler bir başka riva­
yette de tekrar edilir, ancak Muaviye'nin ismi zikredilmeyip
herhangi bir adamın bu soruyu sorduğundan bahsedilir. 190
Bir bayram günü Hz. Osman'ın bayram namazını kıldı­
rıp hutbeye çıktığı zaman, Cuma namazını kast ederek uzak
diyarlardan gelenlere şöyle seslendiği nakledilir: "Bugün iki

1 86 İbn Mace , "İkametu's-Salevat" , 1 66 .


1 87 Ebu Davu d , "Salat" . 2 ı o . 2 1 ı .
1 88 Darimi , "Salat" , 225.
1 89 Nesfil, "Salatu'l-ldeyn " , 32.
1 90 İbn Mace. "İkametu's-Salevat" . 1 66 .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1"9 1

bayram bir araya geldi. Uzaktan gelenlerden isteyenler Cuma


namazı vaktine kadar bekleyebilir, gitmek istemeyenlere ise
izin �erdim. " (.'.JJ ��I Jil � ._;...>l .j.J .;ıı-4 ıl.i. �Y. ı.} � p. ı �
� .:J � i ..i.ii C:':..t. .'.ıi ._;...> i Y,j l.4...tV:i; �-� ı 'AJ . Rivayetin devamın­
da Hz. Osman'ın muhasara edildiği sene, Ali b . Ebi Talib'in
bayram namazını kıldırdığı ve müteakiben halka hutbe oku­
duğu söylenir. 1 9 1
Ata b . Ebi Rabah isnadlı rivayette ş u bilgiler verilmektedir:
Cuma'ya rastlayan bir Bayram günü İbn Zübeyr Bayram na­
mazını kıldırdı. Cuma vakti gelince, Mescid-i Haram'a gittik,
fakat İ bn Zübeyr gelmedi. Biz de namazı teker teker kıldık. O
sırada İ bn Abbas Taifteydi . Geldiği zaman durumu anlattık.
İbn Zübeyr için, "Sünnete uygun davranmış . " dedi. 1 92 Bir baş­
ka rivayette ise, İ bn Zübeyr'in "İki bayram aynı günde birleş­
ti. " deyip , Bayram ve Cuma namazını ayrı ayrı iki rekat olarak
peş peşe kıldırdığından, öğlen vakti gelince ayrıca Cuma na­
mazı kıldırmadığından bahsedilmiştir. 1 93
Bir başka rivayette ise, Cuma günü İbn Abbas'ın müezzi­
ne ezan okumasını önerdiği, müezzin ezan okurken yağmu­
run şiddetlendiği, müezzin Eşhedü enne Muhammede 'r-Re­
sülellah deyince , ona müdahale edip ezanı kestirdiği, Hayye
ale 's-Salcih yerine halka çağrı yaptırarak evlerinde namaz
kılmalarını ilan ettirdiği anlatılır. Bu uygulama üzerine bi­
risi sebebini sorunca, İ bn Abbas Resıllüllah'ı kast ederek şu
karşılığı vermiştir: "Benden hayırlı olan, şüphesiz bunu yaptı.
Sen halkı evlerinden çıkarıp dizlerine kadar çamura batmış
olarak yanıma gelmelerini mi söylemek istiyorsun. " 1 94
Rivayetler dikkate alındığında günümüzdeki Cuma namaz­
larına olağandan çok daha fazla anlam yüklendiğini görüyoruz.
Arıcak bu hassasiyet dini olmaktan daha çok geleneksel kabul­
lerle alakalı bir mahiyet arz eder. Dikkat edilirse gerektiğinde
bireylerin tek başına kılabileceklerinden bahsedilmektedir. Bu

191 Muvatta, "ldeyrı" , 2; Buhii.ri, "Edahi" , 1 6 .


1 92 Ebü Davud, "Salat" , 2 1 0 , 2 1 1 ; Nesii.i, "Salii.tu'l-Ideyrı" , 3 2 .
1 93 Ebu Davud, "Salat", 2 1 0 . 2 1 1 .
1 94 İbn Mace, "İkametu's-Salevat". 3 5 .
1 92 Hz. Peygamber ve Namaz

husus Cuma namazı olarak kılınan namazın aslında öğlen na­


mazı olduğu tespitimizi doğrulamaktadır. Keza bu husus aynı
zamanda mezkur namazın mutlak olarak cemaatle kılınma­
sı gerekmediğini ortaya koymaktadır. Nitekim Said b. Zeyd'in
hasta olduğunu öğrenen İbn Ömer, Cuma namazını bekleme­
yip onu ziyarete gitmiş ve namazı cemaatle kılmamıştır. 1 95
Bütün bunlar günümüzde Cuma namazına yüklenen an­
lamın zaman içinde ne tür değişme uğradığını, ancak bu de­
ğişimin göreceli olduğunu ortaya koymaktadır. Cuma namazı
ile ilgili bilinenler, klasik fukahanın içtihatl arından başka bir
şey değildir. Bu içtihatlar tarihi süreçte ortaya çıkan siyasi
veya dini algılarla alakalı olup bağlayıcı değildir. Bu itibarla
cemaate yetişemeyen veya namaz kılamayanların bu nama­
zı bireysel olarak eda etmeleri gerektiğini hatırlatmak istiyo­
ruz. Bütün bunlarla birlikte , Resülüllah'ın sünneti olan top­
lu ibadet geleneğinin devam ettirilmesinin elzem olduğunu,
mümkün olduğunca cemaatle kılınmasının yerinde olacağı­
nı, hatta imkan olduğu sürece Cuma ve bayram namazları
dahil tüm namazların bayanlı-erkekli ve çocuklarla birlikte
kılınmasının tam da Resülüllah'ın sünnetine uygun olacağını
açıklıkla ifade etmeliyim .
Yolcu (Sefer) Namazı

Mekke döneminde günlük namazların ikişer rekat kılındı­


ğına, Medine döneminin ilk yıllarından itibaren öğle, ikindi ve
yatsı namazlarının Resülüllah tarafından dört rekata çıkarıl­
dığına, keza akşam namazının üç, sabah namazının iki rekat
olarak kılındığına yukarıda işaret edilmişti. Rekat sayılarının
artırılması tasarrufu tamamen Resülüllah'ın kararıdır. Sözü
edilen namazların haricinde kılınan ve sünnet olarak tanım­
lanan namazların nafile kategorisinde olduğunu ve ait olduk­
ları vakit namazlarından sayılamayacaklarını da yeri gelmiş­
ken hatırlatalım.
Rivayetlerin tamamında sabah namazı , Bayram namazı
ve yolcu namazının iki rekat olduğuna vurgu yapılır. 'Yolcu

1 95 Buhaıi . " Meğazi " , 1 0 .


Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 93

namazı' olarak isimlendirilen namazları, Resülüllah'ın se­


fer sırasında iki rekat kıldığından hareketle, bu namazın iki
rekat olarak kılınması gerektiğine dair bir dizi rivayet veya yo­
rumlar bulunmaktadır. 196 Yolculukta Resülüllah'ın namazları
iki rekat kılması, kısalttığı şeklinde yorumlanmıştır. Hemen
hatırlatalım ki, aslında Resülüllah farz olan ibadette bir ek­
siltmeye gitmemiştir. Kaldı ki, bunu yapma yetkisi de yoktur.
Yaptığı uygulama daha önce kendisinin dört rekat olarak kıl­
dığı namazı iki rekat olarak kılmasından ibarettir. Bu itibarla
yolculuk sırasında namazların kısaltılması gibi bir durum söz
konusu değildir.
Yolculuktaki mesafe uzunluğu, mukim olma gibi durum­
lar göreceli olmakla birlikte klasik fıkıh kitaplarında birtakım
açıklamalar yapılmıştır. Hemen belirtelim ki, mezkur kaynak­
lardaki açıklamalar belli içtihatlarla dile getirilmiş görüşlerdir
ve mutlak bir bağlayıcılığa sahip değildir. Her şeyden önce
günümüzdeki yolculuk şartlarıyla 1 400 yıl önceki yolculuk
şartlan aynı değildir. Keza çöl şartlarındaki yolculuk ile diğer
coğrafyalardaki yolculuklar da kıyaslanamaz .
Birçok rivayette hazarda ve seferde namazın iki rekat farz
.
olduğuna vurgu yapılmıştır. 197 Yolcu namazının Medine dö­
neminde ortaya çıkan bir uygulama olduğu söylenir. 1 98 Bazı
rivayetlerde sefer namazının başlangıçta olduğu gibi, iki rekat
olarak kılındığına vurgu yapılmıştır. 1 99 Keza yolculuk sırasın­
da Resülüllah'ın nafile namaz kılmadığı bilgisi nakledilmiş­
tir. 200 Buna mukabil sahabe sonrasındaki neslin, zaman za­
man sefer sırasında nafile namaz kıldığından bahsedilir. 2 0 1
Sefer sırasında Resülüllah'ın bir başka uygulaması ise , öğ­
len ile ikindi namazlarını ve akşam ile yatsı namazlarını cem

1 96 İbn Hanbel. IV, 292: Nesfü, "Taksiru's-Salat". 5.


1 97 Buhari . ''Taksiru's-Salat" , 5 ; Müslim. "Salatu'l-MüsMirin ve Kasruha", 1 ,
2 ; İbn Mace, " İ kametu's-Salevat" . 75.
1 98 Buhari, "Salat" , ı .
1 99 Buhari . "Menakıbu'l - Ensar" , 48.
200 Buhari , "Taksiru's-Salat" , 1 1 ; İbn Mace, "İkametu's-Salevat" , 75; Nesai.
"Taksiru 's-Salat" , 5.
20 1 Muvatta. "Kasru's-Salat" . 7.
194 Hz. Peygamber v e Namaz

edip bir arada kılmış olmasıdır. Daha çok kolaylık ve zaman


kazanmaya yönelik bir uygulama olduğuna dair yorumlar ya­
pılmıştır. En çok referans gösterilen uygulama ise, Arafat'ta
Allah Resü.lü'nün öğle ve ikindi namazlarını bir arada kılma­
sıdır.202 Keza akşam namazını geciktirip yatsı ile birlikte kıl­
dırdığı, yine öğle ile ikindiyi bir arada kıldığına dair çok sayı­
da rivayet vardır. 203
Teravih Namazı

Teravih namazı, Ramazan Ayı'nda yatsı namazından sonra


kılınan bir namaz olarak bilinir. İ smini, rahatlatmak veya din­
lenmek anlamına gelen terviha kelimesinden almıştır. Rivayet­
lerde "kıyamü şehri ramazan" (Ramazan Ayı'nın namazı) ya da
"ihyaü leyfili ramazan" (ramazan gecelerinin ihyası) şeklinde
de ifade edilir. Dört rekatta bir dinlenme amacıyla biraz otu­
rulduğundan (terviha) , mezkur namaza teravih adı verilmiştir. 204
Ramazan Ayı'nı ibadetle geçirenin geçmiş günahlarının affe di­
leceğine dair Resü.lüllah'a isnad edilen birçok rivayet nakle­
dilmiştir. Bu tür rivayetlerin de etkisiyle, zaman içine teravih
namazı kılmak yerleşik hale gelen bir ibadet özelliği taşır.
Hemen belirtelim ki, Resü.lüllah Ramazan aylarında tera­
vih namazı kılmamış veya böyle bir ibadet ihdas etmemiştir.
Buna mukabil geceleri çok fazla ibadet ettiği ve nafile namazı
kıldığı bilinmektedir. Kimi rivayetlerde Mescid'in bir köşesin­
de hasır serdiği ve burada namaz kıldığı söylenir. Bir rama­
zanda gece yansı bu yere gelip namaz kılmaya başlayınca,
onu gören ashabın kendisine iştirak ettiği, bu şekilde üç gece
peş peşe namaz kıldıkları , giderek müminlerin artması üze­
rine dördüncü gece Allah Resü.lü'nün namaza gelmediği söy­
lenir. Sabah namazına geldiği zaman ashap gece namaz için
Mescid'e gelmemesinin sebebini sorunca, "Gece toplandığını­
zı gördüm. Bu namazın size farz kılınmasından korktuğum
için gelmedim. " demiştir.20 5

202 Nesai, "Ezan", 20.


203 Nesai, "Mevii.kıt" , 45.
204 Saffet Köse, ''Teravih" . DİA, 40 /482 .
205 Muvatta, "Salatu fi-Ramazan"' , l ; Müslim. "Salatu'l-Müsafiıin ve Kas­
ruha" , 1 77 ; Ebü Davu d . "Sehru Ramazan'" . ı .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 95

Hz. Aişe isnadlı bir rivayette de Resıllüllah'ın Mescid'de


edindiği yerde sadece üç gece cemaatle birlikte namaz kıldığı­
na işaret edilir206 Müslim'deki rivayette "birkaç gece" 207 kıldığı
söylenir. Keza Ramazan Ayı'nda Resıllüllah'ın başka bir na­
maz kılmadığına vurgu yapılır.
İ ddiaya göre Resıllüllah namaza gelmeyince, ashaptan ba­
zıları "namaza, namaza" diye seslerini yükselterek duymasını
sağlamaya çalıştılar. Fakat Allah Resıllü gelmedi. Sabahleyin
sebebini sordukları zaman, az önce dile getirilen gerekçeyi
söylediği nakledilir. Rivayetin devamında 'Resıllüllah zama­
nındaki teravihle ilgili uygulama bu kadardı' diye kayıt dü­
şülmüştür. 208
Bir başka rivayette ise , Resıllüllah kendisiyle birlikte na­
maza iştirak edenleri görünce, bundan memnuniyet duymuş,
fakat anlan toplu ibadet etmekten men edip , evlerinde birey­
sel olarak kılmalarını önermiş ve farz olan namaz istisna, kı­
lınan namazın en faziletlisinin insanın kendi evinde kıldığı
namaz olduğunu söylemiştir. 209
Mezkur rivayetlerden anlaşılacağı üzere , aslında Resıllül­
lah'ın geceleyin Mescid'e gelip kıldığı namaz, kendisine has
yükümlülük olan 'gece namazı'dır. Nitekim rivayetlerde, Re­
sıllüllah'ın 'gece yansı' Mescid'e girdiğinden bahsedilir. Mü­
teakiben üç gece bu şekilde namaz kıldığı ve sonradan farz
olacağı endişesiyle, cemaatle kılmaktan vazgeçtiğine dikkat
çekilir. 2 1 ° Fakat zaman içinde bu namaz teravih namazı ola­
rak yerleşik bir uygulama haline gelmiştir.
Kimi rivayetlerde Ramazan'ın son yedi gecesine kadar Re­
sıllüllah'ın farz namazı haricinde namaz kıldırmadığı, ancak
bundan sonraki gecelerde uzun uzun namaz kıldırdığı söy­
lenir. 21 1 Bu namazın teravih değil, Kadir gecesine yönelik bir

206 Buhari . "Salatu't-Teravih" , ı .


207 Müslim , "Salatu'l-Müsafirin ve Kasruha", 2 1 4 .
208 Buhari, Salatu't-Teravih, ı .
209 Buharı. "Ecleb", 75, "Ezan". 8 1 . "İ'tisam", 3 ; Müslim. "Salatu'l-Müsiifırin ve
Kasruha", 2 1 3 ; Ebü Davud, 'Tefriu' Ebvabi'l-Vitr", 1 1 , "Şehru Ramazan" , ı .
2 1 0 Müslim. "Salatu'l-Müsafirin ve Kasruha" , 1 78 .
2 1 1 İ b n Mace, "İkametu's-Salevat". 1 73 ; Tirmizi. "Savın", 8 1 .
1 96 Hz. Peygamber ve Namaz

ibadet olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim bu hususu destekle­


yen bir dizi rivayet nakledilmiş ve Ramazan'ın yirmi beşinci
gecesi, gece yansına kadar cemaatle uzun uzun namaz kıldı­
ğına dair haberler aktarılmıştır. 2 12
Teravih namazının Hz. Ömer zamanında ihdas edildiği ve
cemaatle kılınmaya başlandığı konusunda herhangi bir ihtilaf
yoktur. İddialara göre Hz. Ö mer, Ramazan Ayı'nda insanların
Mescid'de dağınık halde namaz kıldıklarını göriince, Ubeyy b.
Kab'ı imam tayin etmiş ve cemaatle kılmalarını önermiştir.
Hatta bayan cemaate de Temim ed-Dfui'yi imam tayin etmiştir.
İddiaya göre Ubeyy b . Ka'b, cemaate yirmi gece teravih nama­
zı kıldırmıştır. Namazın son yansında, vitir namazında olduğu
gibi ellerini açıp Kunut (dua) yaptırdığı söylenir. Rivayetin de­
vamında Resülüllah'ın vitir namazında Kunut okuduğuna işa­
ret edilir.213 İnsanların bu namaza ilgi göstermeleri üzerine Hz.
Ömer aldığı karardan hayli memnun olmuş ve bu uygulamanın
taşrada da yaygınlık kazanması için valilerine talimat vermiştir.
Böylece hicretin on dördüncü senesinden sonra teravih nama­
zı camilerde cemaatle kılınmaya başlanmıştır. 214 Ancak ilginç
olan detaylardan birisi, Hz. Ömer teravih namazını ihdas et­
mekle birlikte, kendisi bu namazı kılmamıştır. Dikkat edilirse
Cuma ve bayram namazlarım kendisi kıldırdığı halde, teravih
namazı için ayn imam görevlendirmiştir.
Hz. Ö mer zamanında ihdas edilen teravih namazının rekat
sayısı konusu hayli ihtilaflıdır. Bir rivayette Hz. Ö mer'in
imam tayin ettiği Ubeyy b . Ka'b ve Temim ed-Dari'ye on bir
rekat namaz kıldırmalarını emrettiği söylenir. Dikkat edilirse
sözü edilen tek rekatlı namaz, daha önce işaret edildiği üze­
re vitir namazıdır. İ ddialara göre Resülüllah vitir namazlarını
tek rekatlı olarak on bir rekata kadar kılmış, hatta uzun süre­
leri okuyarak geç vakitlere kadar ibadet etmiştir. Hz. Ö mer'in
imam tayin ettiği Ubeyy b . Ka'b da on bir rekat olarak kıldır­
mış ve uzun süreler okumuştur. Hatta uzun müddet namaz

2 1 2 Nesai, '"Kıyamu 'l- Leyl ve Tatavvuu'n- Nehar'" . 4 .


2 1 3 Ebu Davud, 'Tefriu' Ebvabi ' l - Vitr' " , 5 .
2 1 4 Muvatta , '"Salatu fi- Ramazan'" , 2 : Buhari . '"Salatu't-Teravih '" , 1 .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 97

kılmalan nedeniyle ashaptan bazılannın takatinin kesildi­


ğinden bahsedilir. Bu nedenle kimisinin bastona dayanarak
ayakta kalmaya çalıştığına dair haberler bulunmaktadır. Bu
şekilde kılınan namazın şafak sökmesine kadar sürdüğüne
dair haberler bile bulunmaktadır. 2 1 5
Bir rivayette, ne Ramazan' da ne de Ramazan dışında Resü­
lüllah'ın on bir rekatlık namaz haricinde fazladan bir namaz
kıldığından bahsedilir. Müteakiben namazı ölçülü kıldırdığı­
na ve normal sürede tuttuğuna dikkat çekilir. İ lk önce dörder
rekat, sonunda da üç rekat kılarak on bir rekata tamamladığı
anlatılır. 216 Dikkat edilirse kılınan namaz teravih değil, vitir
namazıdır. Ancak Ramazan Ayı'nda kılınınca, teravih namazı
gibi telakki edilmiştir.
Bir rivayete göre Hz. Ö mer zamanında, Ramazan'da yir­
mi üç rekat teravih namazı kılınıyordu . Bunun yirmi rekat
olduğu ve son üç rekatının vitir namazı olarak kılındığından
söz edilir. Nitekim kimi rivayetlerde yirmi rekat kılındığından
bahsedilir. 21 7 Yine yirmi rekat olduğuna dair değişik rivayet­
ler bulunduğu gibi, kırk bir rekat olduğuna dair de haberler
nakledilmiştir. 2 18
Resülüllah zamanında teravih namazının kılınması ile
ilgili haberler yukarıda dile getirilenlerden ibarettir. Dikkat
edilirse Resülüllah kılınmasını değil, aksine camide kılınma­
ması gerektiği yönünde karar almıştır. Buna mukabil Rama­
zan Ayı'nın ibadetle geçirilmesini teşvik etmiştir. Nitekim bir
rivayette inanarak ve karşılığını Allah'tan umarak Ramazan'ı
ibadetle geçiren kişinin geçmiş günahları bağışlanacağından
bahsedilir. 21 9 Ancak teravih namazı kılarak ibadet yapılma­
sından söz edilmemiştir. Bütün bunlarla birlikte dileyenlerin
evlerinde istedikleri kadar kılmalarında herhangi bir sakınca
olmadığını hatırlatmakta yarar vardır.

215 Muvatta, "Salatu fi-Ramazan" , 2.


216 Buhari. "Salatu't-Teravih" , ı .
217 Muvatta, "Salatu fi-Ramazan'' , 2 .
218 Tirmizi, "Savın " , 8 1 .
219 Muvatta. "Salatu fi- Ramazan" , 1 .
1 98 Hz. Peygamber ve Namaz

Cenaze Namazı

İ slam inancına göre ölüm, yok oluş olarak nitelenmez. Ak­


sine yeni ve ebedi hayatın başlangıcıdır. Ö len kişinin maddi
temizliği için teçhiz-tekfin işlemleri yapılır. Müteakiben ma­
nevi temizliği anlamına gelen namazı kılınır ve bu işlemden
sonra defnedilir. Dünya hayatında Allah'ın koyduğu sınırlar
çerçevesinde yaşayanların ahirette ebedi saadete erişecekleri
bizzat ayetle sabittir. Allah'ın istediği gibi kul olmayı başa­
ranların ebedi hayatta peygamberler, sadık kullar, şehitler ve
salihlerle beraber olacağına vurgu yapılmıştır. 220
Arap- İ slam kültüründeki cenaze ve ölü gömme ile ilgili uy­
gulamalar, büyük oranda Cahiliye dönemindeki geleneklerin
izlerini taşır. Arap geleneğinde ölen kişi için ilan yaptırılır,
özel ağlayıcılar tutulur ve onlar vasıtasıyla ağıt yaktınlırdı.
Keza ölen yıkanıp kefenlenir ve cenaze için dua yapılarak (ce­
naze namazı kılınarak) törenle defnedilirdi. Resülüllah ağıt
yakmak için özel ağlayıcılar tutma geleneğini yasaklamış ve
üzüntünün ölçülü olmasını istemiştir. Ancak diğer uygula­
malar büyük oranda aynı kalmıştır.
Okunan süre , ayet veya dualar, tekbirler22 1 ve cenazeyi
ortalayarak namaz kılma222 gibi hususlar, Resfılüllah'ın uy­
gulaması olarak sunulmuştur. Bir rivayette Cenaze nama­
zının tarifi şöyle yapılır: Cenaze namazı ilk tekbirden sonra
gizlice, Fatiha okumak, müteakiben üç tekbir almaktır. Son
tekbirden sonra selam verilir. 22 3 Bu tür detaylara dair birçok
rivayet bulunmaktadır.
Geleneksel yorumlarda, cenazenin yıkanıp kefenlenmesi
farz hükmünde bir zorunluluk olarak kabul edilir. Kefenle­
menin güzel ve düzgün yapılması konusunda Resülüllah'ın
tavsiyeleri bulunmaktadır. 224 Namazının kılınması için cema-

220 Nisa 4 / 69 .
22 1 Buhari , "Megazi" , 1 2 , "Cenfüz" , 5 4 ; Müslim, "Cenfüz'' , 6 2 , 63 , 6 4 , 69 ,
72; Ebü Davud, "Salat" , 242 , 245; Tinnizi, "Cenfüz" , 3 7 , 75; İ bn Mace,
"Cenfüz" , 24, 25, 33 .
222 Buhan, "Cenaiz'' , 63 , "Hayız" , 29; Müslim, "Cenfüz" , 87, 8 8 .
223 Nesfü, "Cenfüz" . 77.
224 Müslim , "Cenfüz" , 49.
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 1 99

at şart koşulmamıştır. En az bir kişinin olması yeterli görül­


müştür. 225 Bununla birlikte cenaze namazını, toplu olarak
kılınan namazlar kategorisinde değerlendirmek mümkündür.
Resülüllah cenaze namazına katılmayı teşvik etmiş 226 ve "Her
Müslüman ölü için namaz kılsın. " diye nasihatte bulunmuş­
tur. 227 Keza cenaze namazı kılanların büyük sevap alacağını
müjdelemiş22 8 ve cemaatin kalabalık olmasını teşvik etmiştir. 229
Ö rneğin kalabalığın ölü için yaptığı duaların kabul edileceğini
söylemiştir. 230 Aynca cenazenin yanında bulunanın23 1 ve def­
nedilinceye kadar peşinden gidenlerin232 de sevap kazanaca­
ğını haber vermiştir. 233
Cenaze namazı olarak isimlendirilen namaz, aslında ölü­
ye yapılan duadan ibarettir. Diğer bir ifadeyle insanoğlunun
kendi türdeşine duyduğu saygı bağlamında bir yükümlülük­
tür. Nitekim Hz. Peygamber ölenin arkasından rükulu -secdeli
namaz kıldırmamış, dua etmiştir. Zira İ slam inancına göre
rüku ve secde sadece Allah'a yapılır. Aslında aynı uygula­
ma günümüzde de devam etmektedir. Ancak "cenaze nama­
zı" olarak isimlendirilmiştir. Dikkat edilirse 'namaz' olarak
isimlendirilen bu yükümlülüğe dua ile başlanır. Genellikle
de "Sübhaneke . . . " duası okunur. Müteakiben Fatiha234 ve

225 Mehmet Şener, ··cenaze" DİA, VI I , 356.


226 İ bn Mace, "Vesaya". 5 , "Cenfüz" , 26.
227 İ bn Mace, "C e nfüz" , 3 1 .
228 Buhari , " İ man" , 3 5 ; Müslim , "Cenfüz" , 57; Nesfü , "Cenfüz" , 54.
229 Abdurrezzak, Musannej, I I I , 527, 528; İ bn Hanbel, III, 267, VI , 332 , 335,
ıv, 79; Müslim, "Cenfüz" , 58; Ebü Davud, "Cenfüz" , 38, 39, 40, 4 1 ; İ bn
Mace, "Cenfüz" , 1 9 , 78. Bir rivayette Hz. Fatıma vefat ettiği zaman eşi Hz.
Ali , Halife Ebü Bekir'e haber vermeden geceleyin onun namazını kılıp
defnettiği bilgisi aktanlır. Buhan, "Meğazi", 39.
230 Müslim, "Cenfüz", 5 8 .
23 1 Müslim, "Cenfüz" , 52 .
232 Müslim, "Cenfil z ", 5 2 , 53, 54, 55, 56.
233 Resülüllah cenaze namazlanna katılmayı teşvik ederken, bazen yaptınm
olsun diye cenaze namazı kılmadığından da bahsedilmiştir. Örneğin bir
ıivayette ganimet malından çaldığı tespit edilen birisinin cenaze namazı­
na gitmemiş ve kendisine cenazeyi haber verenlere "siz gidin kılın" demiş­
tir. Sebebi sorulunca ganimet malından çalmasını gerekçe gösteımiştir
(İ bn Mace, "Cihad " , 34) . Bu tür ıivayetler daha çok yaptınm amacı taşı­
yan mesaj lar niteliğinde olsa gerek.
234 İ bn Mace, "Cenfilz" , 22.
200 Hz. Peygamber ve Namaz

farklı dualar yapılır. İbn Abbas isnadlı bir rivayette Fatiha


okumanın sünnet olduğundan bahsedilir. 235 Bazı rivayetlerde
Fatiha'dan sonra bir süre okuduğu söylenir. 236 Cenaze na­
mazlarında hiçbir ayet okunmayıp sadece dua edildiğine dair
de rivayetler nakledilmiştir. 237 Bir rivayette cenaze namazında
Fatiha okumaya gerek olmadığı, namazın sadece ölen kimse­
ye duadan ibaret olduğu bilgisi aktarılmıştır. 238
Resülüllah'ın ölü için çeşitli dualar yaptığı rivayet edilir.
Dualarının birisinin şöyle olduğu söylenir: "Allah'ım! Dirimiz
ve ölümüzü , burada hazır olan ve bulunmayanlarımızı, kü­
çüğümüz ve büyüğümüzü, erkek ve kadınlarımızı affeyle . Al­
lah'ım! Yaşattıklarını İ slam üzere yaşat. Ö ldüreceklerini de
iman üzere öldür. Allah'ım! Bu cenazenin ecrinden bizi mah­
rum etme ve ondan sonra bizi dalalete düşürme. "239
Bir başka rivayette ise şöyle dua ettiği söylenir: "Allah'ım
onu bağışla, ona acı, günahlarını affeyle, varacağı yeri Cennet
eyle, gireceği kabri geniş eyle . Onu su , kar ve dolu ile yıka.
Beyaz elbisenin kirden temizlendiği gibi onu da günahlardan
temizle. Dünyadaki evine karşılık, daha hayırlı bir ev, ailesine
karşılık daha hayırlı bir aile, eşine karşılık daha hayırlı bir eş
ver ve onu Cennetine koy . " 240 Çok sayıda dua örneklerinin ol­
duğunu hatırlatalım. 241 Resülüllah , ölü için yapılan duaların
içten olması gerektiğine dair tavsiyelerde bulunmuştur. 242
Cenaze namazı/ duası için belli vakit yoktur. Defin işlem­
leri de dikkate alınarak günümüzde genellikle öğle namazına
müteakip Cenaze namazı kılınır ve defin işlemlerine geçilir.
Ancak bu konuda bağlayıcı bir zaman sınırlaması yoktur.
Arap geleneğinde kerahet vakitleri olarak nitelenen güneş do-
235 Buhaıi, "Cemi.iz" , 65; Ebu Davu d , "Cenii.iz" , 53, 5 5 ; Timıizi , "Cenii.iz" , 39:
İbn Mace, "Cenii.iz" , 22; Nesfü , "Cenaiz" , 77.
236 Nesfü , "Cenii.iz" , 77.
237 Muvatta, "Cenii.iz" , 6.
238 Timıizi, "Cenii.iz" , 39 .
239 İbn Mace, "Cenii.iz" , 23.
240 Nesfü , "Cenii.iz" , 77.
24 1 Muvatta, "Cenfüz" . 6 ; Ebu Davu d , "Cenii.iz" , 54, 56; Nesfü, "Cenii.iz" , 77,
"Taharet" , 50; Timıizi , "Cenii.iz" , 38; İbn Mace, "Cenii.iz" , 23.
242 İbn Mace , "Cenii.iz" , 23.
Cuma Namazı ve Diğ e r Namazlar 20 1

ğarken, tam zevaldeyken ve batarken cenaze namazının kı­


lınmaması yönünde ıivayetler nakledilmiştir. 243 Bir ıivayette
sabah veya ikindi namazının vaktinde de cenaze namazı kılı­
nacağına işaret edilmiştir. 244 Cenaze namazına yetişemeyenin
kalan kısmını kaza edeceğine dair haberler bulunmaktadır. 245
Birden çok cenaze veya kadın-erkekli cenazeleıin bir ara­
da olduğu zaman, tek namazla hepsinin namazı kılınabileceği
gibi ayrı ayrı da kılındığına dair ıivayetler bulunmaktadır. 246
İbn Ö mer'in kadın ve erkeklerden oluşan 9 cenazeyi bir arada
kıldırdığı söylenir. 247
Defin işlemleıi başlamadan önce , Resülüllah ölen kişinin
borcu olup-olmadığını sorar, yoksa defnedilmesini öneıirdi. 248
Şayet borçlu ise malından veya yakınlan tarafından ödenme­
sini isterdi. Hatta bu uygulaması onun sünneti olarak hala
sürdürülür.
Ö lene ait borcun bir an önce ödenmesiyle ilgili birçok ıi­
vayet edilmiştir. 249 Resıllüllah getiıilen cenazenin borçlu olup
olmadığını sorar, yoksa defnettiıir, varsa ödendikten sonra
defnedilmesini öneıirdi. 250 Resülüllah ölen kişi için af ve mağ­
firet diledikten sonra salih kul olduğuna dair şahitlik alır ve
müteakiben defnettiıirdi . Hatta üç veya dört kez şahitlik iste­
menin sünnet olduğu söylenir. 251
Dua formunda bir yükümlülük olmakla birlikte , İ bn Ö mer
isnadlı bir ıivayette bu namazın abdestsiz kılınmayacağı söy­
lenir. 252 Rivayetlere göre Resülüllah cenazeyi yıkadıktan son­
ra gusül abdesti alırdı. 2 53 Muhtemelen temizliğe yönelik bu
uygulaması, gusül abdesti alması şeklinde yorumlanmıştır.

243 Buhaıi, "Cenaiz" , 56; Müslim , "Salatu'l-Müsafiıin ve Kasruha", 293.


244 Muvatta, "Cenii.iz" , 7.
245 Muvatta, "Cenii.iz" . 5 .
246 Muvatta, "Cenaiz", 9 .
247 Nesii.i, "Cenaiz" . 7 5 .
248 Müslim , "Feraiz" , 1 4 .
249 Müsned , V , 1 1 ; Tirmizi, "Cenii.iz" , 7 6 ; İbn Mace, "Sadakat" , 1 2 .
250 Buhaıi. "Kefii.let", 3 . 5 , "Nafakat" , 1 5 .
251 Ebu Davud, "Hudud", 2 3 .
252 Muvatta, "Cenaiz " , 9 .
253 E b u Davu d . ''Taharet" . 1 2 7 .
202 Hz. Peygamber ve Namaz

Resülüllah cenazenin fazla bekletilmesini uygun bulmamış­


tır. Hatta vakit kaybedilmeden defnedilmesi hususunda öne­
rileri vardır. 254
Cenaze namazının/duasının gıyaben kılınamayacağına
dair görüşler dile getirilmiştir. Ancak Resülüllah'ın Habeş
Kralı Necaşi'nin ölümünü duyduğu zaman "Bu gün salih bir
kişi ölmüştür, haydin namazını kılmaya! "255 deyip gıyabi ce­
naze namazı kıldığına dair çok sayıda rivayet nakledilmiştir. 256
Necaşi'nin ölüm haberini duyduğu zaman Müslümanları Me­
dine'nin namazgahına götürüp dört tekbirle gıyabi namaz
kıldırdığının detaylan anlatılır.257 Bir rivayete göre Necaşi'nin
namazını Baki mezarlığında kıldırmıştır. 258 Kimi yorumlarda
gıyabi cenaze namazı kılma konusu sadece Reslllüllah'a özgü
uygulama olarak nitelenir.
Resülüllah cenaze namazına katılmayı teşvik ettiği gibi,
bizzat kendisi de kabre konulana kadar eşlik edip cenazenin
önünde yürürdü. Ancak Müslümanların sayısı artıp cena­
zelerin çoğalması üzerine, ashaptan kimileri zahmet olacağı
gerekçesiyle haber verilmesini istememişlerdir. Bu neden­
le kendisine haber verilmeden bazı cenazelerin defnedildiği
söylenir. Hatta ölen birisini göremeyince , uzun süre ortalıkta
gözükmemesinin sebebini sormuş, vefat ettiğini duyuca üzül­
müş ve "Bana haber vermeniz gerekmez miydi?" diye sitem et­
tikten sonra, beraberindekilerle birlikte kabri başına giderek
namaz kılmıştır.259 İ smi zikredilmeyen bu kabrin bir kadına
ait olduğu zikredilir. 260
Bir rivayette öğlen vakti Resülüllah'ın kaylule uykusunda
olduğu sırada bir cenaze olduğu, ancak rahatsız etmemek için
haber vermeden defnedildiğinden bahsedilir. Resülüllah öğre-

254 Müslim , "Cenfüz'' , 5 1 .


255 Buhfui , "Menakıbu'l- Ensar" , 38.
256 Muvatta, "Cenfüz'' , 5 ; İbn Hanbel, iV, 44 1 ; Buhfui, "Cenfüz" , 54, "Mena­
kıbu'l-Ensar" , 38; Müslim, "Cenfüz" , 62, 63; İbn Mace, "Cenii.iz" , 33; Ne­
sfü , "Cenii.iz'' , 72.
257 Buhari , "Cenfüz" , 60, 64 .
258 İ bn Mace, "Cenfüz'' , 33.
259 Buhfui , "Cenii.iz" , 66, "'Salat" , 72.
260 İ bn Mace. "Cenfüz" . 32.
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 203

nince beraberindekilerle ölenin kabri başına gidip dua etmiş,


ancak bu uygulaması rivayetlerde "namaz kılmış" şeklinde
yansıtılmıştır. 261 Aslında kılınan namaz daha çok yapılan dua
niteliğindedir. Bir başka rivayette ise gece gömülen bir mezar
görünce ve henüz yeni olduğunu fark edince, kime ait olduğu­
nu sormuş, ismi zikredilince kabri başında cenaze namazı kıl­
d ırmı ştır.262 Bazen de cenaze olduğu zaman Resülüllah'ın ya­
nına getirilip namaz kılınmıştır. Örneğin Süheyl b. Beyda'nın
cenazesinin mescid önüne getirildiği söylenir.263 Cenaze nama­
zına bayanların da katıldığını görüyoruz. Ö rneğin Sa'd b. Ebi
Vakkas vefat edince, Hz. Aişe validemiz dua etmesi için mesci­
de getirilmesini istemiş ve burada namazını kılmıştır. 2 64
Cenaze namazı/duası definden önce yerine getirilir. Ancak
az önce işaret edilen rivayetlerde de görüldüğü üzere, Resü­
lüllah birçok cenazenin namazını definden sonra da kılmıştır.
Hatta namazı kılınmadan bir cenazenin defnedilmesi halinde,
sonradan kılınabileceğine dair rivayetler bile bulunmaktadır. 265
Bu tür rivayetler göz önüne alındığında, defin öncesinde na­
mazın kılınabildiği gibi defin sonrası da kılınabildiğini veya
dua yapılabileceğini söyleyebiliriz.
Necaşi'nin öldüğünü duyduğu zaman, Resülüllah'ın na­
mazını kıldığı hususu dikkate alınırsa, epey bir müddet son­
ra namaz kılındığını anlıyoruz. Bütün bu rivayetler, geç ka­
lınması veya kılınamaması durumunda sonradan da cenaze
namazının kılınabileceğine dair örnekler olarak zikredilebilir.
Nitekim Resülüllah Uhud şehitleri için aynca cenaze namazı
kılmış ya da dua yapmıştır.266 Bir rivayette bu namazı sekiz
yıl sonra kıldığı söylenir. 267 Bir başka rivayette ise Uhud şe­
hitleri için yaptığı duanın yeni ölen için yapılan dua gibi oldu­
ğundan söz edilir. 268
26 1 Nesfü . ''Cenfüz'" , 7 1 , 94.
262 Buhari. "Cenfüz'' , 69 ; Müslim , "Cenfüz" , 68 .
263 Müslim, "Cenfüz" , 1 00 .
264 Müslim, "Cenfüz" , 1 0 1 .
265 Tirmizi, "Cenfilz" , 4 7 .
266 Müslim, "Fadail" , 30, 3 1 .
267 Ebu Davu d , "Cenaiz" , 69 , 7 1 .
268 Buhari, "Rikak" , 53.
204 Hz. Peygamber ve Namaz

Ö zellikle namazın bir dua olduğu hususu dikkate alınırsa,


kabir başında dua edilmesi ve mağfiret dilenmesinin de bir
nevi namaz olarak isimlendirildiğini anlıyoruz. Günümüzde
insanların uzak yerlerden gelip cenazeye katılmaları için ce­
nazenin bekletilmesi gibi bir zorunluluk olmadığını ve defne­
dilebileceğini, sonradan gelen yakınların kabir başında na­
maz kılabileceklerini veya dua edebileceklerini söylemekte bir
beis görmediğimizi belirtmeliyiz. Hatta mezkür husus önemli
bir çözüm niteliğinde de değedendirilebilir.
·

Rivayetlerde en çok zikredilen konulardan birisi, azılı


münafıklardan birisi olarak nitelenen Abdullah b . Ubeyy b.
Selül'ün namazını Resülüllah'ın kılmış olmasıdır. Vefat ettiği
zaman samimi Müslüman olan oğlu Abdullah, Resülüllah'tan
babasının namazını kıldırmasını istemiş , Allah Resülü de onu
kırmamış ve namazını kılmıştır. Hz. Ö mer gibi bazı sahabiler
münafık olması nedeniyle, bu durumu yadırgamış, hatta Re­
sülüllah'ı caydırmak istemiştir. Resülallah onların baskısın­
dan kurtulmak amacıyla, "Ben ikisini tercih etme konusunda
serbestim. " diye açıklama yapmıştır.269 Resülülah'ın Abdullah
b . Ubeyy b . Selül için dua etmesi ve namazını kılması, Tevbe
süresinin 80. ayetiyle ilişkilendirilmiş ve burada münafıklar
için yapılan duanın kabul olmayacağına dair mesajla irtibat­
landırılmıştır. 270
İ ddiaya göre Resülüllah onun cenaze namazını kılmaya
karar verince, Hz. Ö mer, Resülüllah'ın yakın dostu olan Es'ad
b . Zürare'nin ondan yüz çevirdiğini hatırlatmış ve Resülül­
lah'ı caydırmaya çalışmıştır. Hatta Resülüllah'ın elbisesinden
tutarak, "Münafık olduğu halde onun cenaze namazını mı
kıldıracaksın?! " 2 7 ı diye eleştirmiş, fakat Allah Resülü oğlunun

269 Buhari. "Cenfüz"' . 22 .


270 Buhaıi, 'Tefsir [Tevbe)" , 1 2 .
2 7 1 Buhaıi, 'Tefsir (Tevbe)" , 1 3 , "Cenfüz"' , 84; Müslim, "Fadailu's Sahabe"' , 25.
Kimi rivayetlerde Resülüllah'ın onun namazını kıldırması çok daha farklı
bir formda anlatılır. Örneğin güya Resülüllah kabrini açtırmış. cenazeyi
çıkarttırıp dizleri üzerine başını koydurmuş ve vücuduna hafifçe tükürüp
kendi gömleğini giydirmiştir (Nesfü , "Cenfüz" , 9 1 , 92) .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 205

hatınna onun namazını kıldırmıştır. 272 Hatta kefenlenmesi


için kendi gömleğini vermiştir. 273
Bir başka rivayette onun haricinde Resülüllah'ın hiçbir
münafığın cenaze namazını kıldırmadığı söylenir.274 Bir iddi­
aya göre ise Resıllüllah aynca intihar edenlerin namazını da
kılmamıştır. 275 Bu konu ile ilgili birçok rivayet nakledilmiştir. 276
Resıllüllah'ın Müslümanlardan ilk önce cenaze namazı
kıldırdığı kişinin Medine'de İslam'ın yayılmasında büyük hiz­
metleri olan Es'ad b . Zürare olduğu söylenir. Es'ad Medine­
lilerden İ slam'ı kabul eden ilk kişi olarak nitelenir. Aynı za­
manda Resıllüllah'ın dedesi tarafından akrabası olan Es'ad b .
Zürare , Benıl Neccar'ın reisi olup Resıllüllah'ın d a yakın dos­
tuydu. İ ddiaya göre hicretten yaklaşık 9 ay sonra, bir başka
rivayete göre ise Bedir Savaşı'ndan biraz önce vefat etmiştir.
Resıllüllah Es'ad'ın cenazesinde bulunmuş ve onun teçhiz
tekfinini bizzat kendisi yapmıştır. Yıkadıktan sonra onu üç
ayn kefen parçasıyla kefenlenmesini önermiştir. Cenazesinin
önünde yürüyerek defnedileceği Baki mezarlığına kadar eşlik
etmiş ve kabre konulmasına kadar aynlmamıştır. Kimi riva­
yetlerde Yahudiler Es'ad'ın vefatını polemik konusu yapmış­
lardır. Rivayete göre Es'ad'ın boğazında ağnlı bir yara çıkmış­
tı. Dağlaması için Resıllüllah'tan yardım istemiş , fakat Allah
Resülü'nün dağlaması yarayı iyileştirmemiş, aksine daha da
kötüye gitmişti. İ kinci kez dağlayınca yara yine iyileşmemiş ve
tüm vücuduna yayılmıştı. Hastalığı sırasında Resıllüllah onu
ziyarete gidip hal-hatır soruyordu. Yahudiler Resıllüllah'ın
çabasını ve yarayı iyileştirememesini polemik konusu yapıp
"Şayet peygamberse dostunun hastalığını iyileştirse ya!" gibi
söylentiler yaymışlardı. Bu sözler Resıllüllah'ı hayli rahatsız
etmiş ki, Es'ad'ı ziyarete gittiği zaman söylentileri hatırlatmış
ve kendisinin hastalan iyileştirme gibi bir yeteneğinin olma-

272 Ebü Davud, "Ceniiiz" , 1 .


273 Buhiiri. "Cenaiz", 22.
274 Müslim. "Fadailu's Sahabe" , 2 5 .
275 Müslim, "Cenaiz", 1 07 : Nesfü, "Cenaiz" , 68.
276 Ebü Davud. "Ceniiiz" , 46. 4 7 : Tirmizi . "Ceniiiz" , 68.
206 Hz. Peygamber ve Namaz

dığını söyleme gereği duymuştur. Hatta tedavinin başarılı ol­


mamasından dolayı "Beni kınamayın" diye uyan yapmıştır.
Es'ad vefat edince Yahudiler bu sefer "Şayet peygamberse ni­
çin en yakın dostunun ölümüne engel olamadı" gibi söylenti­
ler yaymışlardır.277
Es'ad , ilk vefat eden sahabi olduğu için Baki mezarlığına
da ilk kez onun defnedildiği söylenir. Es'ad'dan sonra, hicret
sırasında bekar muhacirlere evini açmasıyla tanınan ünlü sa­
habilerden Külsüm b. Hidm'in vefat ettiği ve yine aynı mezar­
lığa defnedildiği bilgileri aktarılmıştır.
Cemaatle Namaz Kılma

Müşriklerin yoğun baskısı nedeniyle Resülüllah'ın Mek­


ke'de ashabıyla beraber cemaatle namaz kılma olanağı yoktu .
Hatta bireysel olarak ibadet ettiği zaman bile , özellikle Ebu
Talib'in vefatından sonra çeşitli işkencelere maruz kalıyordu.
Alenen cemaatle namaz kılma uygulaması Medine dönemi
ile birlikte ortaya çıkan bir gelişmedir. Daha çok müminlerin
birlik ve beraberliğini sağlamak için cemaatle namaz kılma
teşvik edilmiş, hatta bireysel olarak kılınan namazdan yirmi
beş278 veya yirmi yedi279 kat daha fazla sevap kazanılacağına
dair sözler nakledilmiştir. Bu tür haberlerin daha çok zama­
nın ruhuna uygun olarak dile getirilmiş sözler olduğu ve mü­
minlerin birlik ve beraberliğini pekiştirme gayesi ile söylendiği
kanaatindeyiz.
Daha önce naklettiğimiz rivayetlerde de görüldüğü üzere,
Resülüllah bi'setin ilk yıllarında bireysel olarak ibadet eder­
ken Kabe'ye yönelip namaz kılabiliyordu . Hatta eşi Hatice ve
bakımını üstlendiği amcazadesi Ali'nin de ona eşlik ettiğine
dair haberlere yukarıda değinilmişti. Resülüllah'ın bu uygu­
laması, ilk cemaat örneği olarak nitelenebilir, fakat az önce
de işaret edildiği üzere aleni bir şekilde toplu namaz kılma
uygulaması Medine döneminden sonra yaygınlık kazanmıştır.

277 İ bn Sa'd, III, 1 1 0- 1 1 .


278 Buhari, "Ezan" , 30. 3 1 .
279 Buhari. "Ezan " . 30.
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 207

Geleneksel yorumlarda cemaatle namaz kılmak için en az


iki kişinin olması gerektiğine dair görüşler dillendirilmiştir.
Hatta Cuma namazı için en az üç kişinin olması gerektiği­
ne dair içtihatlar ortaya atılmıştır. Oysa Cuma namazının da
diğer namazlardan hiçbir farkı yoktur. Dolayısıyla iki kişi ile
de kılınabilir. Hatta camiye-cemaate katılamayacak durumda
olanların evinde kılmasında da bir sakınca bulunmamakta­
dır. Neticede kılınan namaz, o günün öğlen namazıdır. Fakat
Cuma günü bu namazı cemaatle kılmak ayetin de mesajına
uygun bir davranış olacaktır. Dolayısıyla mazeretsiz bir şekil­
de cemaatten ayn kılmanın bir anlamı olmadığını ifade etme­
liyiz. Asırlardan beri devam edegelen Cuma namazının , toplu
ibadet anlayışı çerçevesinde sürdürülmesinin yerinde olacağı
kanaatimi yinelemeliyim.
Cuma günü veya sair günlerde cemaatle namaz kılmak
için özel gö revliye gerek yoktur. İslam inancı, imam olmak
için birilerine özel statü tanımamıştır. Namaz kıldıracak ka­
dar düzgün Kur'an okuyabilen her birey imamlık yapabilir.
Dikkat edilirse Resülüllah Medine'ye gelene kadar burada bir
süre Mus'ab b. Umeyr, onun olmadığı zamanlarda ise Es'ad b.
Zürare müminlere namaz kıldırmıştır. Resülüllah Medine'ye
hicret edince doğal olarak kendisi imam olmuştur. Daha son­
radan onun yerine müminlerin idari görevini üzerlerine alan
halifeler imamlık yapmışlardır. Onları temsilen görevlendir­
dikleri idareciler (vali, komutan) Müslümanlara namaz kıldır­
mışlardır.
Ü lkemizdeki cari uygulamaya göre, Diyanet kurumu bün­
yesinde , çeşitli kademelerde müftü , imam, müezzin veya vaiz
gibi din görevlileri bulunmaktadır. Bunlar 657 devlet memur­
ları kanunu statüsünde görev yapan memurlardır. Bir bakı­
ma ülkemize özgü bir uygulama olarak namaz kıldırma me­
murluğu ihdas edilmiştir. Ancak Cuma namazı dahil namaz
kıldırmak için özel bir görevliye gerek yoktur. Görevli bir me­
murun kıldırması gerektiği yönündeki içtihat, Cuma namazı­
nın bağımsızlık sembolü olarak görülmesi ve halifeye bağlı bir
imamın onun adına namaz kıldırması gerektiğine dair gele-
208 Hz. Peygamber ve Namaz

neksel anlayışla ilgilidir. Ne ki , Cuma namazına yüklenen bu


siyasi misyon, sözü edilen türden hukuki içtihatlara kadar
etkili olmuştur.
Rivayetlerde dikkat çeken hususlardan birisi, bireysel ola­
rak ibadet ederken Resülüllah'ın hayli uzun namaz kıldığı,
buna mukabil cemaatle birlikte kıldığı zaman onların duru ­
munu dikkate alarak daha kısa tutmasıdır. Nitekim Enes b .
Malik isnadlı bir rivayette, Hz. Peygamber'in namazı kısa kıl­
dırdığından bahsedilir, ancak aynı zamanda kemale erdirdi­
ğine de vurgu yapılmıştır. 280
Ebu Hureyre isdanlı bir rivayette, Resülüllah'ın şu öne­
ride bulunduğu söylenir: "Biriniz cemaate namaz kıldırırsa
kısa tutsun. Çünkü içlerinde zayıf, hasta ve yaşlılar olabi­
lir. Kendi kendinize kılacağınız zaman istediğiniz kadar
uzatabilirsiniz. " 28 1 Ebu Mes'ud isnadlı olarak aktarılan aynı
muhtevadaki bir başka rivayette ilave olarak, bir sahabinin
kendilerine hayli uzun namaz kıldıran imamdan rahatsız ol­
duğu, Resülüllah'a şikayette bulunduğu, bu bilgi üzerine Al­
lah Resülü'nün şu uyanda bulunduğu söylenir: "Ey insanlar!
İ çinizden bazıları cemaati nefret ettirecek şekilde davranmak­
ta. Her kim imamlık yaparsa, namazı kısa tutsun. " 282
Cemaate namaz kıldırırken Resülüllah'ın hassas davran­
dığına dair ilginç örnekler nakledilmiştir. Bir rivayette namaz
kıldırdığı zaman çocuk ağlamasını duyunca, kıraati kısa tu­
tup namazı erken bitirdiğinden bahsedilir. Kısa tutmasının
nedeni sorulunca, şu karşılığı verdiği söylenir: "Namazda kı­
raati uzun tutmak niyetindeydim. Fakat arkada çocuğun ağ­
lama sesini duyunca, annesine eziyet vermemek için namazı
kısa tuttum. " 283
Resülüllah cemaate namaz kıldırırken sözü edilen husus­
ları dikkate alıp kıraati kısa tutmakla birlikte namazı asla

280 Buhaıi . "Ezan". 64 .


28 1 Buhaıi, "Ezan", 62.
282 Buhaıi, "Ezan", 63.
283 Buhaıi , "Ezan". 65.
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 209

oldubittiye getirmezdi. Nitekim çocuk ağlamasını duyduğu


zaman annesinin yaşayacağı sıkıntı nedeniyle, kıraati kısa
tutmakla birlikte , namazı tam bir huşu içinde kıldırdığına
dikkat çekilmiştir. 284
Cabir b . Abdillah isnadlı bir rivayette Muaz b . Cebel'in yat­
sı namazını kıldırırken, tarlasında çalışan bir sahabinin na­
maza durduğu , fakat uzun süreleri okuması üzerine yorgun
olan bu kişinin cemaatten ayrılıp tek başına namaz kıldığı, bu
davranışı nedeniyle Muaz'ın onu eleştirdiği anlatılır. Rivayetin
devamında konunun Resülüllah'a intikal ettiği, Muaz'ı çağırıp
uyardığı, hatta "Ey Muaz! Sen fitne mi çıkarm ak istiyorsun?"
şeklinde uyanda bulunduğu anlatılır. Rivayette aynca Muaz
namazda Bakara veya Nisa süresi gibi uzun süreleri okuduğu
için yorgun sahabinin cemaatten ayrıldığı, Resülüllah'ın da
el-A'la, eş-Şems, ed-Duha veya el-Leyl gibi daha kısa süreler­
den birisini okumasını önerdiği anlatılır. Keza Resülüllah'ın,
cemaatte yaşlı, yorgun, zayıf, işi-gücü olan insanların bulu­
nabileceğini hatırlattığı ve bu nedenle daha kısa süreleri oku -
masını önerdiği bilgisi verilmiştir. 2 8 5
Verilen örnekler hep Medine dönemiyle alakalıdır. Zira bu
dönemde cemaatleşme ve cemaatle namaz kılma uygulaması
yaygın hale gelmiştir. Hatta henüz Resülüllah Medine'ye gel­
meden önce buradaki Müslümanların toplu olarak ibadet et­
tiklerini görüyoruz. Dönemin ruhuna uygun olarak cemaatle
namaz kılmak teşvik edilmiştir. Günümüz şartlarında mutlak
olarak cemaatle namaz kılma gibi bir zorunluluğun bulunma­
dığı kanaatindeyim. Ancak imkanı olanların cemaatle namaz
kılmaları gerektiğini de belirtmeliyim .
Namazda Dua

Namazın kendisinin aslında bir dua, Yüce Yaratıcı kar­


şısında boyun eğme anlamı taşıdığını unutmamak gerekir.
Namaz kılarken Resülüllah'ın dua ettiği, namaz akabinde de
yine yakarışlarda bulunduğuna dair çok sayıda rivayet nak-

284 Buhari, "Ezan " . 65.


285 Buhari. "Ezan". 63.
210 Hz. Peygamber ve Namaz

ledilmiştir. Resülüllah'ın yaptığı dualara dair çeşitli örnekler


aktarıldığı gibi, kendisine sorulan sorular üzerine önerdiği
dua örneklerinden de bahsedilir.
İ bn Ömer isnadlı bir rivayette namaz kılarken cemaatten
birisinin "Yüceler yücesi Allah'tır. Sayısız hamd onundur. Sa­
bah akşam Allah'ı tesbih ve tenzih ederim. " diye dua ettiği, bu
sözü duyan Resülüllah'ın hayli memnun olduğu ve bu ifade­
leri nedeniyl t; onu övdüğü söylenir. 2 86 Bir başka rivayette Hz.
Ebu Bekir'in namazda iken nasıl dua etmesi gerektiğini sor­
duğu , Resülüllah'ın da şu öneride bulunduğu anlatılır: "Ey
Allah'ım! Nefsime çok fazla zulmettim . Günahları ancak sen
bağışlarsın. Katından bir bağışlanma ile beni bağışla, bana
merhamet et. Şüphesiz sen bağışlayan ve acıyansın. " 28 7
Enes b . Malik isnadlı bir rivayette ise, ashaptan birisinin
rüku ve secdelerini yapıp teşehhüdde şöyle dua ettiği nak­
ledilmiştir: "Allah'ım sadece senden yardım isterim, hamd
yalnızca sana özgüdür. Senden başka gerçek ilah yoktur.
Başa kakmadan her şeyi fazlasıyla veren sensin, gökleri ve
yeri eşsiz biçimde sen yarattın. Ey yüce ve ikram sahibi olan
Allah'ım! Ebedilik sana özgüdür, varlığını kimseye borçlu de­
ğilsin. Sadece senden yardım isterim. " Adamın duasını duyan
Resülüllah'ın ona övgüler yağdırdığı ve bu şekilde yapılan du­
aların Allah tarafından mutlaka karşılığının verileceğini söy­
lediği anlatılır. 2 88 Bir başka rivayette ise namaz sonrasında
Resülüllah'ın muavvizat (Felak ve Nas) sürelerini okunmayı
önerdiği bilgisi aktarılmıştır. 28 9
Hz. Peygamber'in namazda yaklaşık yüz kere "Rabbim
beni bağışla, tövbemi kabul et, şüphesiz sen tövbeleri kabul
edensin. " şeklinde dua ettiği, 2 90 Beytullah'a doğru namaz kıl­
dığı zaman "Rabbim benim hatalarımı ve cehaletimi bağışla! " 29 1
şeklinde yakarışlarda bulunduğu nakledilmiştir. Ebu Hurey-
286 Tirmizi, "Davat" , 1 26.
287 Tirmizi, "Davat'' , 96.
288 Nesai, "Sehiv" , 58.
289 İbn Hanbel, IV, 20 1 .
290 İbn Hanbel, V, 37 ı .
29 1 İ bn Hanbel, V , 270.
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 211

re isnadlı bir rivayette ise , sabah namazından sonra Resü­


lüllah'ın yüz kez "sübhanallah " , yüz kez de "la ilahe illallah"
diyenlerin denizlerin köpüğü kadar günahı olsa bile affedi­
leceğini söylediği anlatılır. 292 Bir başka rivayette ise, namaz
sonrasında tesbihat yaptığından bahsedilir. 293
Ummü Seleme isnadlı bir rivayette sabah namazından
sonra Resülüllah'ın "Allah'ım, ben senden faydalı ilim, bol n­
zık ve kabul olunan amel isterim . " şeklinde dua ettiği bilgisi
aktanlmıştır. 2 94 Hz. Aişe isnadlı bir rivayette ise, kuşluk na­
mazı kıldığı zaman Resülüllah'ın şu duayı yaptığı söylenir:
"Allah'ım, beni bağışla ve tövbemi kabul et, çünkü sen töv­
beleri çok çok kabul eden merhamet sahibisin . " Rivayette bu
duayı yüz kereye yakın tekrarladığı kaydı yer almaktadır. 295
Buhari'deki bir rivayette namaz sonrasında Resülüllah'ın
şu duayı yaptığı söylenir: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur.
O, birdir ve hiçbir ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'na
mahsustur. Her şeye kudreti yeter. Allah'ım! Senin verdiğine
engel olacak hiçbir kuvvet yoktur. Vermediğini verebilecek de
yoktur. Senin lütuf ve ihsanınla zenginlik sahibi olunur.29 6
Bir rivayette Ammar b . Yasir'in namazı kısa tutması ne­
deniyle cemaat tarafından eleştirildiği, bunun üzerine Am­
mar'ın "Rüku ve secdeleri tam yapmadım mı?" diye karşılık
verdiği, 'evet' . cevabı üzerine şöyle dediği rivayet edilir: "Ben
bu namazda Resülüllah'ın yaptığı bir duayı da yaptım. O dua
şudur:
Allah'ım! Senin gayb bilgin ve kudretin nedeniyle senden şunu
talep ediyorum: Şayet benim için hayatın hayırlı olduğunu takdir
etmişsen beni yaşat, eğer benim için ölüm daha hayırlıysa canımı
al. Görünür ve görünmez alemde sana saygıda kusur etmemeyi
nza ve gazap halinde hak sözü söylemeyi, fakirlik ve zenginlik
karşısında mutedil olmayı , ahirette seni görebilmeyi , sana kavuş­
ma şerefini bana nasip et. Zarar veren sıkıntıdan ve saptıran fit-

292 Nesfil. "Sehiv" , 96.


293 Nesfil, "Sehiv" , 97.
294 İbn Hanbel, VI , 306.
295 Buhfui, "Edebü'l-Müfred " , 2 1 7 .
296 Buhii.ri. "Davii.t'' , 1 8 .
212 Hz. Peygamber ve Namaz

neden sana sığınıyorum . Allah'ım! Beni iman ziyneti ile süsle ve


bizi hidayete erenlerden eyle . " 29 7

Nakledilen rivayetlerden de anlaşılacağı üzere , çok çeşitli


dua örnekleri bulunmaktadır. Bunlar namaz içinde okunan
duadır. Özellikle teşehhüd oturuşunda bu tür dualar yapıla­
bilir. Resıllüllah bireysel olarak namaz kılarken çoğunlukla
rüku öncesinde veya sonrasında ya da teşehhüd oturuşunda
çoğunlukla dua etmiştir. Namazlarda onun gibi dua etmekte
hiçbir sakınca yoktur. Aynı zamanda dua bireyin içten yaka­
rışıdır ve Allah karşısındaki acizliği hatırlamaya yönelik bir
eylemdir. Namaz kılan kişi, teşehhüd oturuşunda veya na­
mazını bitirdikten sonra da içinden geldiği gibi dua edebilir.
En makbul olanı ise, bireyin kendi dilinde içten yakararak
yaptığı duadır. Ne dediğini bilmeden yapılan dua yerine, içten
gelerek yapılacak dua, duanın temel muhtevası ve özüdür.
Tesbih Geleneği

Ülkemizdeki yaygın dini geleneklerden birisi namaz son­


rasında tesbih çekme uygulamasıdır. Cemaatle kılınan na­
mazların bitiminde müezzin eşliğinde veya bireysel kılınan
namazlardan sonra, müminler tesbih çeker ve akabinde dua
ederek namazlarını tamamlamış olurlar. Tesbih uygulaması
en az iki rekatlık namaz süresi kadar zaman alır. Geleneksel
dindar anlayışında tesbih çekme, adeta namazdan bir rükün
olarak addedilmiştir.
Hemen belirtelim ki, Resıllüllah zamanında böyle bir uy­
gulama yoktur. Sonradan ortaya çıkıp yaygınlık kazanmış­
tır. Tesbih çekme geleneğinin arkasında kimi rivayetlerde yer
alan haberlerin rolünün olduğu anlaşılmaktadır. Bir rivayete
göre Resıllüllah'ın iki şeyi yapanın cennete gideceğini müj ­
delediği ve bu iki şeyden birisinin beş vakit namaz kılmak,
ikincisinin ise her namaz sonrasında on kez sübhanallah, on
kez elhamdülillah ve on kez de Allahu ekber demek olduğunu
söylediği anlatılır. Hatta rivayetin devamında her kim günde
1 50 kez bunları söylerse, bunun Allah katındaki karşılığının

297 İbn Hanbel . IV. 264 .


Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 213

on katı olduğuna dair iddialar dillendirilmiştir. Yine aynı ri­


vayet içinde Hz. Peygamber'in şu öğütte bulunduğu söylenir:
"Sizden birisi yatağına girdiği zaman otuz üç kez sübhanal­
lah, otuz üç kez elhamdülillah, otuz dört kez de Allahu ekber
derse, yüz kere Allah'ı zikretmiş olur. Bunun Allah katındaki
değeri ise on katıdır . . . "298 Benzer muhtevada birçok rivayet
daha bulunmaktadır. 299
Tesbih konusu ile ilgili rivayetler çeşitlidir. Ancak az önce
de işaret edildiği üzere , bunların mutlaka namazdan sonra
söylenmesi gerektiğine dair bir kısıtlama yoktur. Müminler
Allah'ı her zaman ve şartlarda zikredebilirler. Nitekim Al-i İ m­
ran süresinde bu konuda şu mesaj yer almaktadır:
Onlar ayaktayken, otururken ve yanlan üzerine yatıp uzanırken
Allah'ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında düşünürler ve
şöyle derler: "Rabbimiz! Sen şu evreni boş yere yaratmadın. Sen
yücelerden yücesin. Bizi cehennem azabından ko ru . "300

İbn Abbas isnadlı bir rivayette hali-vakti yerinde olmayan­


ların Resülüllah'a gelip "Ya Resülüllah! Zenginler de bizim
gibi namaz kılıyor, oruç tutuyor ve imkanları iyi olduğu için
köleleri hürriyetlerine kavuşturup bol bol sadaka veriyorlar,
oysa biz onların imkanına sahip değiliz. " diye yakınınca, Hz.
Peygamber onlar şu öneride bulundu: "Sizler de her namaz
sonrası, otuz. üç kez sübhanallah, otuz üç kez elhamdülillah
ve otuz dört kez de Allahu Ekber der, müteakiben on kez de
lailahe illallah derseniz, sevap konusunda zenginlere yetiş­
miş olursunuz. Hatta sizden sonrakiler bunları yapmadıkla­
rı sürece sizi geçemezler. " Rivayetin devamında her namaz
sonrasında on sefer sübhanallah, on sefer elhamdülillah, on
sefer de Allahu Ekber diyen kimse ile yatağına girdiği zaman
otuz üç kez sübhanallah, otuz üç kere elhamdülillah, otuz
dört kere de Allahu Ekber diyen kimsenin de cennete gireceği­
ne dair haberler yer almaktadır. 30 1 Namaz sonrasında tesbih

298 Nesfö. "Sehiv" , 9 1 .


299 Ebii Davud, "Edeb", 99. 1 00; Tirmizi . "Davat", 25; Nesai. "Sehiv" . 93.
300 Al-i İ mran 3 / 1 9 1 .
30 1 Müslim, "Mesacid ve Mevziu's-Salat" . 1 42 ; Tirmizi. "Salat" , 1 8 5 : Nesiii,
"Sehiv'' , 9 5 .
214 Hz. Peygamber ve Namaz

çekme geleneğinin bu tür rivayetlerle alakalı olduğu ve za­


manla yerleşik bir uygulama halini aldığını anlıyoruz. Ancak
bu uygulama namazın aslından değildir. İ nsanlar fırsat bul­
dukları her zaman veya şartlarda Allah'ı zikredebilir.
Hayızlı Kadınların Namaz Kılması

Namaz ibadetinin olmazsa olmaz şartlarından birisi temiz­


liktir. Namazın ön hazırlığı olarak abdest alma zorunluluğu
vardır. Maide suresinde bu husus şöyle açıklanır:
Ey inananlar! Namaz kılacağınız zaman yüzünüzü ve dirsekle­
re kadar ellerinizi yıkayın. Başınızı ve ayaklannızı topuklannıza
kadar meshedin. Şayet cünüp iseniz iyice temizlenin. . . Allah size
zorluk çıkarmak istemez, ancak sizi tertemiz kılmak ve size olan
nimetini tamamlamak ister. O halde ona şükredin. 302

Mezkur ayet Medine döneminde nazil olmuş ve bu emirle


birlikte namaz kılmak için abdest alma zorunluluğu getiril­
miştir. Hemen hatırlatalım ki, abdest şartı maddi temizliğin
yanında, daha çok namaza hazırlık anlamında ruhani temiz­
lik niteliği taşımaktadır. Allah'ın insanlara güçlük çıkarmaya­
cağına dair vurgu, bu emrin fazladan bir yükümlülük getiril­
mediğine dair mesaj dır. Nitekim hiç kimsenin taşıyamayacağı
yükle sorumlu tutulmayacağına işaret edilmiştir. 303
Namazın ön şartı temizlik olması nedeniyle, hayızlı kadın­
ların namaz kılamayacakları yönünde genel bir kabul vardır.
Ancak ayette birçok detay anlatılmakla birlikte , hayızlı kadın­
ların namaz kılamayacaklarına dair doğrudan ilahi bir yasak­
lama yoktur. Hayızlı kadınların durumu ile ilgili şu açıklama­
lar yer almaktadır:
Sana ay halindeyken kadınlarla birleşmenin hükmünü soruyorlar.
De ki, "Ay hali zahmetli bir durumdur. Bu halde olan kadınlarla
cinsel ilişkiye ara verin. Ay halleri geçip iyice temizleninceye kadar
cinsel ilişkide bulunmak için onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri
zaman Allah 'ın emrettiği yoldan onlara yaklaşabilirsiniz. A llah töv­
be edenleri ve nezih davrananlan sever. "304

302 M aide 5 / 6 .
3 0 3 Bakara 2 / 286.
304 Bakara 2 / 222.
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 215

Ayetteki açıklama, hayızlı kadınlarla cinsel ilişkide bulun­


manın hükmüne dair sorulan soruya yönelik açıklamadır. Di­
ğer bir deyişle burada hayızlı kadınların namaz kılıp-kılama­
yacaklarına dair bir konudan bahsedilmemektedir. İddiaya
göre Mecusiler hayızlı hanımlarla cinsel ilişkide bulunuyor­
du. Hatta Cahiliye Arapları da onlar gibi davrandıkları için bu
konu Resülüllah'a sorulunca mezkur ayet inzal edilmiştir. 30 5
Mezkur ayette adet halindeki bayanların temiz sayılma­
dıklarına vurgu ve temizleninceye kadar onlarla cinsel ilişkide
bulunma yasağı söz konusudur. Esasen hayızlı kadınların te­
miz sayılmadıkları anlayışının kadim kültürlerin birçoğunda
var olduğunu görüyoruz. Yine ayette adet halinin bayanlar
için bir eziyet olduğuna dikkat çekilmiştir. Ayetteki eziyet ha­
linin namaz kılıp kılmamaya engel teşkil edip etmeyeceği ko­
nusunda bir açıklık yoktur. Buna mukabil bir başka ayette
konu ile ilgili şu açıklamalar yer almaktadır:
Ey iman edenler! Ne söylediğinizi (namazda ne okuduğunuzu) bil­
meyecek kadar sarhoşken namaza yaklaşmayın. Cünüpken boy
abdesti alıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Ancak yolculuk sı­
rasında boy abdesti alma imkanınız olmazsa başka. Şayet hasta
veya yolcu iseniz ya da küçük-büyük abdestinizi bozmuşsanız ve
kadınlarla cinsel ilişkide bulunmuşsanız ve bu durumlarda su bu­
lamamışsanız, temiz bir toprak arayın ve teyemmüm edin. Ellerini­
zi, kollannızı ve yüzünüzü toprakla meshedin. A llah bağışlayandu·
ve sizin için kolaylık diler. Zor şartlardan kaynaklanan kusurlan­
nızı affeder. O daima affedicidir. 306

Mezkur ayette hangi hallerde namaza yaklaşılmayacağı


hususu açıkça belirtilmiştir. Ancak bunlar arasında hayızlı
hanımların durumu zikredilmemiştir. Bakara süresinin 222.
ayetinde, hayız halinin zahmet (eza) verici bir durum oldu­
ğuna işaret edilmiş, fakat bu durum nedeniyle gerektiğinde
bayanların namaz kılmamalarına dair bir açıklama yapılma­
mıştır. Ancak ay halinin zahmet verici olduğuna dair açıkla-
madan hareketle , bayanların bu durumdayken namaz kıla­
mayacaklarına dair hükümler çıkarılmıştır. Oysa söz konusu

305 Darimi, "Taharet" , 1 1 2 .


306 Nisa 4/43.
216 Hz. Peygamber ve Namaz

durumun namaza engel teşkil ettiğine dair hiçbir açıklama


yoktur. Aksine hac ibadeti sırasında bireyin elinde olmayan
sıkıntılı durum (eza)3 07 veya düşmanla cephede karşı karşıya
gelme gibi özel şartlarda namaz yükümlülüğünün hafifletil­
mesinden bahsedilir. 308 Mezkur ayette sıkıntılı durum eza ke­
limesiyle ifade edilmiş, ancak namaz için benzer bir hafiflet­
meden söz edilmemiştir.
Ayetteki eza halinin kolaylık sağlamaya yönelik bir sebep
olduğu vurgusu esas alınırsa, aynı ruhsatın hayız hali için de
geçerli olduğuna hükmedilebilir. Ancak hemen hatırlatalım ki,
hayız halinin namaza engel olduğuna dair herhangi bir ilahi kı­
sıtlama yoktur. Hayız hali için temizlenmek gerektiği kaydı dü­
şülmüş, ancak bu durum cünüplük gibi değerlendirilmemiştir.
Fıkıh kitaplarının bir kısmında hayız hali, cünüplükle eş­
değer tutulmuş ve bu nedenle mezkur durumdaki bayanla­
rın namaz kılamayacaklarına hükmedilmiştir. Oysa ayette
cünüplük halinin boy abdesti ile sona erdiği ve temizliğin
sağlandığına vurgu yapılırken , hayız halindeki bayanın boy
abdesti almakla bu halden kurtulamayacağı hususu son de­
rece açıktır. Aynı zamanda bu durum, adet halindeki bayanın
cünüp olmadığı anlamına gelmektedir.
Şu halde şayet adet halindeki bayan, kendisinin temiz ol­
duğuna kanaat getirirse namaz kılmasında herhangi bir sa­
kıncanın olmadığı kanaatindeyiz. Dolayısıyla geleneksel yo­
rumlarda dile getirildiğinden farklı olarak, hayızlı kadınların
kendilerini temiz hissetmeleri durumunda namaz kılmal arın ­
da bir beis yoktur. Hayızlı kadınların Resülüllah zamanında
namaz kıldıklarına dair herhangi bir rivayete rastlamadığımı­
.
zı, aksine bu haldeki bayanların namaz kılmadıklarına dair
çok sayıda haberin nakledildiğini belirtmek durumundayım.
Hatta bayram günlerinde musallaya geldikleri, ancak namaza
katılmayıp kenarda beklediklerine dair çeşitli haberler nak­
ledilmiştir. Keza Resülüllah adetli hanımların mescide gel-

307 Bakara 2/ 1 96 .
3 0 8 Nisa 4/ 1 02 .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 217

melerine kısıtlama getirmemiştir. Bütün bunlarla birlikte,


ayetlerde bu konu ile ilgili hiçbir kısıtlama bulunmadığından
hareketle, söz konusu kısıtlamanın yoruma dayalı bir anlayış
olduğu ve bağlayıcı nitelik taşımadığı kanaatindeyiz.
Konu ile ilgili ayetlerin hiçbirisinde, hayızlı kadının namaz
kılamayacağından bahsedilmemektedir. Ü stelik Maide süre­
sinin 5 . ayeti ile Nisa süresinin 43. ayetindeki açıklamalar,
hangi hallerde namaz kılınamayacağını hükme bağlamıştır.
Ancak bunlar arasında adet hali sayılmamıştır. Dolayısıyla
özel halleri sırasında temiz olduklarından emin olan bayanla­
rın, namaz kılabilecekleri kanaatindeyiz.
Ukbe b . Amir el-Cüheni isnadlı rivayette namaz vakitle­
rinde hayızlı kadının abdest alması ve evindeki namazgahına
oturup Allah'ı zikretmesi tavsiye edilmiştir.309 Bir başka riva­
yette hayızlı kadının her namaz vaktinde abdest alıp Allah'ı
zikredip etmeyeceğinin sorulduğu , cevap olarak bu konuda
herhangi bir dayanak bulunmadığından bahsedilir. 3 10 Bir ri­
vayette ise, hayızlı kadının namaz vaktinde abdest alması , Al­
lah'ı tesbih edip yüceltmesi ve onu zikretmesi, "Sübhanallah"
ve "Allahu Ekber" demesinde hiçbir kısıtlamanın olmadığına
vurgu yapılmış ve tabiun ulemasının bu davranışı memnuni­
yetle karşıladığına işaret edilmiştir. 3 1 1
Ramazan ve Kurban bayramlarında Resülüllah'ın hayızlı
hanımlar ve genç kızların da namazgaha getirilmesini istedi­
ğine işaret edilmiş, ancak hayızlı hanımların namaz kılma­
yıp kenarda bekledikleri kaydı düşülmüştür. :ı ı z Bir rivayet­
te ise sürekli adet kanaması olan bir bayanın Resülüllah'a
dert yandığı, bunun üzerine Hz. Peygamber'in de normal
adet günleri kadar beklemesini, müteakiben temizliğini yapıp
ibadetine devam etmesini önerdiğinden bahsedilir. 3 13 Keza
bu şekilde sorunu olan hanımlar hakkında bir başka soru

309 Darimi, "Taharet" , 1 00 .


310 Darimi , ''Taharet'" , 1 00.
311 Darimi, ''Taharet'" , 1 00.
312 Müslim , "Salatu'l-Ideyn", 1 2 .
313 İ bn Hanbel . VI . 440.
218 Hz. Peygamber ve Namaz

üzerine Resülüllah'ın şu tavsiyede bulunduğu bilgisi aktarı­


lır: "Bu hastalık gelmeden önceki ayda gördüğü adet geceleri
ve günleri sayısınca beklesin ve bu aydaki adet süresince de
namazı terk etsin. Bu süre tamamlanınca gusül alsın, tedbir
alıp namazını kılsın. "3 1 4 Benzer muhtevada değişik rivayetler
bulunmaktadır. 3 1 5
Mazeretlilerin Namazı

Geçerli bir mazereti olanların, namaz kılıp-kılamayacakla­


rı konusunda birtakım rivayetler nakledilmiştir. Açıklamalar

namaz ibadetinin edasına yönelik kolaylık niteliğindedir. An­


cak bu ibadetin terk edileceğine dair bir açıklamadan bah­
sedilmez. Ö rneğin hemoroid hastalığı bulunan bir sahabi
Resülüllah'a durumunu arz edip önerisini sorunca, Hz. Pey­
gamber şu açıklamayı yapmıştır: "Durabilirsen ayakta, gücün
yetmezse oturarak, buna da gücün yetmezse yan üstü uzana­
rak namazını kıl. "3 16
Abdullah b. Ebi Evfa isnadlı bir rivayette, ismi zikredilme­
yen birisi Kur'an'dan bir şey ezberleyemediğinden dert yanıp,
namazda yetecek kadar bir şeyler öğretmesini isteyince, Hz.
Peygamber namazda şu duayı yapmasını önermiştir: "Allah
her türlü noksanlıktan uzaktır. Ben O'na hamd ederim. Al­
lah'tan başka ilah yoktur. Allah çok büyüktür. Kuvvet ve kud­
ret sadece ona aittir. " Bu öneri üzerine adam "Ya Resülülellah!
Bu söylediklerin Allah içindir. Kendim için ne okuyayım?" diye
sorunca, Resülüllah şunları söylemesini tavsiye etmiştir: "Ey
Allah'ım! Bana acı, beni rızıklandır, bana afiyet ver ve beni hi­
dayete erdir." Bu öneriler üzerine adam sevinçle ayağa kalkmış
ve elini havaya kaldırarak 'işte bu' diye memnuniyetini ifade
etmiştir. Resülüllah onun gayretini görünce, 'Muhakkak onun
eli hayırla dolmuştur' açıklamasını yapmıştır.317
Namaz kılmak için bu tür kolaylıklardan bahsedilir, an­
cak hastalığın namaza engel olmadığına dair birçok açıklama
314 İ bn Hanbel , VI, 320.
315 Daıimi, "Taharet" , 87.
316 Ebii Davud, "Salat" , 1 74, 1 75 .
317 Ebu Davud , "Salat" , 1 34 , 1 35 .
Cuma Namazı ve Diğer Namazlar 219

yapılmıştır. Hatta Resülüllah'ın hasta halinde iken oturdu­


ğu yerde namaz kıldığı söylenir. 3 1 8 Keza Uhud Savaşı'nda ya­
ralandığı zaman da bir süre oturarak namaz kılmıştır. Sözü
edilen hastalık veya mazeret, bilincin açık olmasıyla alaka­
lı olmalıdır. Ö rneğin bilinci kapalı olan bir hastanın namaz
kılmasından söz edilemez. Ancak ne okuduğunu bilecek ka­
dar bilince sahip olan hastaların yattıkları yerde Allah'ı zik­
redip namaz kılabileceklerini belirtmek durumundayız. Bü­
tün bunlarla birlikte hasta ve yatalak durumdaki insanların
rükülu-secdeli namaz kılamayacakları göz ardı edilmemeli­
dir. Bu durumda olanların kılacağı namazın dua-tezkiye ve
zikir bağlamında ibadet olacağını hatırlatmalıyız.
Sonuç

Günümüzde "Cuma namazı" olarak isimlendirilen ve kılı­


nan namaz, aslında Cuma günü kılınan öğle namazıdır. Mez­
kur namaz bayan-erkek her akıl sahibi ve reşit insana farzdır.
İmkanı olan bayanların da bu namaza iştirak etmeleri gere­
kir. Bunun yanı sıra cemaate katılamayacak durumda olan­
ların bu namazı bireysel olarak kılmalarında sakınca yoktur.
Cuma namazı Resülüllah ve ilk halifeler zamanında ba­
yanlı erkekli olarak kılınıyordu. Diğer namazlara oranla daha
kalabalık cemaat katılmaktaydı. Zamanla Cuma namazları ve
hutbeler siyasal mücadelelerin aracı haline getirildi. Bayanla­
rın mescid dışında tutulmalarında bu siyasi saikin yanı sıra,
klasik Arap anlayışındaki kadına bakışın da etkili olduğu an­
laşılmaktadır.
Resülüllah zamanında Cuma namazı sadece iki rekat farz
olarak kılınıyordu . Bunun haricinde hiçbir sünnet namaz
mescitte kılınmazdı . Namazın akabinde Resülüllah hutbeye
çıkıp kısa bir konuşma yapardı. Ancak zamanla hutbe oku­
ma geleneği, namazın öncesine alındı. Emevilerin hutbeyi öne
almalarının arka planında siyasi propagandanın ciddi etkisi
olduğu anlaşılmaktadır.

3 1 8 İ bn Mace. " İ kametu's-Salevat" , 1 39 .


BÖLÜM III
KIBLE ve İSIAM'IN İLK KIBLESİ MESELESİ"

Giriş

İslam'ın ilk kıblesinin el-Mescidü'l-Aksci olduğuna dair


Müslümanlar arasında yaygın bir kanaat vardır. Başta kla­
sik tefsir kaynaklarındaki kıble değişikliğini konu edinen
ayetlerin 1 muhtevaları hakkındaki yorumlar olmak üzere ,
hadis ve İ slam tarihi kaynaklarında kıble konusuyla ilgili
birçok rivayet bulunmaktadır. Ancak bu rivayetlerin büyük
bir kısmı daha çok hicretten on altı veya on yedi ay sonra
kıblenin el-Mescidü'l-Aksa'dan el-Mescidü'l-Haram'a (Kabe)
çevrilmesiyle ilgilidir. 2 Aslında bu konuda herhangi bir te­
reddüt bulunmamaktadır. Ancak daha öncesinde İslam'ın
kıblesinin neresi olduğu konusunda ciddi bir belirsizlik var­
dır. Hatta bu belirsizlik nedeniyle el-Mescidü'l-Aksa'nın ilk
kıble olarak nitelenmesi gibi birtakım yanlış tanımlama ve
yorumlar yapılmıştır.
Kıble değişikliğini konu edinen ayetlerde el-Mescidü'l-Ak­
sa isminden hiç söz edilmez, ancak kıblenin K.abe'ye çevrildi­
ğine işaret edildiği için konuyla ilgili rivayetler ele alınırken
İ slam'ın ilk kıblesinin el-Mescidü'l-Aksa veya Beytü'l-Makdis
olduğuna dair yaygın bir kanaat ortaya çıkmıştır. Hatta sırf
bu konuyla ilgili müstakil bir makale kaleme alınmış ve Bey­
tü'l-Makdis İ slam'ın ilk kıblesi olarak tanımlanmıştır.3

Bu bölüm " İ slam'ın İ lk Kıblesinin el-Mescidü'l-Aksa Olduğu İ ddialarının


Kritiği ve Kıble Değişikliğinin Tarihsel Arka Planı" adıyla yayımlanan ma­
kalemin gözden geçirilmiş şeklidir.
1 Bakara 2 / 1 42- 1 50.
2 Müslim. "Mesacid ve Mevziu's-Salat" . 1 1 . 1 2 : Nesfü, "Kıble", ı .
3 Bk. Yavuz Ü nal , "Hadis Verilerine Göre Hz. Peygamber'in İ lk Kıblesi :
Beyt-i Makdis'' , OMÜ İlahiyat Fak. Dergisi (S. 1 2- 1 3 , Samsun 200 1 ) .
222 Hz. Peygamber ve Namaz

el-Mescidü'l-Aksa İ slam'ın ilk kıblesi olarak nitelenirken,


gerçekten de bu tanımlamanın doğru olup olmadığı veya şa­
yet ilk kıble ise ne zamandan beri kıble edinildiği ya da Kabe
dururken buranın kıble edinilmesinin nedenin ne olduğu
gibi konulardan neredeyse hiç söz edilmemiştir. Ancak genel
bir tanımlama olarak el-Mescidü'l-Aksa'nın ilk kıble olduğu
görüşü dillendirilmiş , hatta bu iddia yaygın kabul haline gel­
miştir. Oysa kıble değişikliğiyle ilgili haberler arasında Hz.
Peygamber'in ilk önce direkt olarak Kabe'ye yönelip namaz
kıldığına dair birçok rivayet bulunmaktadır. Ancak bu riva­
yetler pek dikkate alınmadığından Mekke dönemindeyken
İ slam'ın kıblesinin neresi olduğu konusu henüz aydınlatı­
lamamıştır. Nitekim bu hususa dikkat çeken Wensinck, bu
konunun hala halledilememiş bir problem olduğunu belirt­
miştir. 4
Mekke dönemindeyken İ slam'ın kıblesinin neresi olduğu
konusuyla ilgili rivayetler bir bütün olarak ele alındığı za­
man, bunları üç grupta toplamak mümkündür. Bir kısım
rivayetlerde Hz. Peygamber'in ilk önce Kabe'yi kıble edindi­
ği, bir kısmında el-Mescidü'l-Aksa'ya yöneldiği, bir kısmında
ise Kabe'yi araya alarak el-Mescidü'l-Aksa'ya doğru namaz
kıldığı ve her iki kıbleye aynı anda yöneldiğinden söz edilir.
Her ne kadar rivayetlerde bu tür haberler varsa da genelde
kıble değişikliğini konu edinen ayetler5 çerçevesinde meseleye
yaklaşıldığından ve bu ayetler de Medine döneminde nazil ol­
duğundan , Mekke dönemindeyken İ slam'ın kıblesinin neresi
olduğu konusu muallakta kalmıştır.
Kıble hakkında yapılan birkaç müstakil çalışmada Medi­
ne dönemindeki kıble değişikliği üzerinde durulmuş, ancak
Mekke döneminde kıblenin durumu konusu nedense ihmal
edilmiştir. Dile getirilen görüşlerin bir kısmı ya tartışmalı­
dır veya rivayetlerde tekrar edilenlerden öteye geçememiş­
tir. Ö rneğin kıble konusuyla ilgili yayımlanan bir makalede

4 A. J. Wensinck. "Kıble" , İA , İ stanbul 1 977, VI, 667.


5 Bakara 2/ 1 44- 1 52 .
Kıble ve İslam'ın İlk Kıblesi Meselesi 223

Bakara süresindeki ayetler referans gösterilerek kıblenin


Kabe'ye tahvili konusu üzerinde durulmuştur. Böylece Bey­
tü'l-Makdis'in ilk kıble olduğuna dair yaygın kanaat tekrar
edilmiştir. 6
Kıble değişikliğini konu edinen ayetler Medine'ye hicretten
yaklaşık bir buçuk yıl sonra nazil olmuştur. Diğer bir ifadeyle
söylemek gerekirse bu ayetler Medine döneminden sonraki
kıble değişikliğiyle alakalıdır. Halbuki kıble değişikliği ko­
nusu sadece bununla sınırlı değildir. Nitekim Mekke döne­
mindeyken İ slam'ın kıblesinin Kabe olduğuna dair rivayetler
bulunduğu gibi, aynı zamanda Beytü'l-Makdis'in de kıble edi­
nildiğine ilişkin çok somut rivayetler vardır. Hatta Hz. Pey­
gamber'in Kabe'yi araya alarak Beytü'l-Makdis'e doğru namaz
kıldığına dair de haberler nakledilmiştir.
Kıble maddesini yazan Wensinck, Mekke dönemindeyken
İ slam'ın kıblesinin neresi olduğu konusunun henüz netleş­
tirilmemiş bir problem olduğunu söylemekle birlikte , kendi­
si herhangi bir somut tespit yapmamıştır. Bununla birlikte
Mekke'deyken Hz. Muhammed'in Kudüs'e doğru namaz kıl­
dığına işaret etmiş, ancak ne zamandan beri buraya yönel­
diği veya daha öncesinde Kabe'ye yönelip-yönelmediği konu­
sunda herhangi bir görüş belirtmemiştir. Aynca Hz. Peygam­
ber'in buray� yönelmesinin vahye dayalı olmadığına işaret
ederek, bu gibi durumlarda Yahudi şeriatını takip ettiği gibi
gerçeği yansıtmayan ve bizce kasıtlı olarak çarpıtılmış bir
yorumda bulunmuştur. 7 Halbuki aşağıda değinileceği üzere ,
Hz. Peygamber namaz kılmaya başladığı zaman ilk önce Ka -
be'ye yönelmiş ve ardından Beytü'l-Makdis'i kıble edinmiştir.
Ancak bu karar veya tercih Wensinck'in de ifade ettiği gibi
vahyin emri değil Hz. Peygamber'in kendi kararıdır. Dolayı­
sıyla onun bu kararının Yahudi şeriatını benimsemeyle bir
alakası yoktur.

6 Bk. Abdurrahman Kasapoğlu . "Bir Dini Tecrübe ve Sembol Olarak Kıble­


ye Yönelme" , Diyanet İlmi Dergi (C. 4 1 , S. 4, 2005) , 34 vd .
7 Wensinck. VI . 666.
224 Hz. Peygamber ve Namaz

Şunu da hatırlatalım ki, klasik/çağdaş tefsir8 veya siyer9


kaynaklarında da Mekke dönemindeyken İslam'ın kıblesinin
neresi olduğu konusu muallakta bırakılmış ve daha çok Me­
dine döneminde nazil olan kıble değişikliği ayetlerinin mesa­
jını anlamaya yönelik yorum veya rivayetler dillendirilmiştir. ı o
Daha sonra yapılan çalışmalar ise genelde bu yorumlar çer­
çevesinde şekillendirilmiştir. Gerçi bazı eserlerde ilk kıblenin
Kabe olduğuna işaret edilmişse de ayrıntılı bilgi verilmemiştir. 1 1
Yukarıda dile getirilen hususlar göz önünde bulunduru­
larak biz bu bölümde öncelikli olarak Mekke dönemindeyken
İslam'ın ilk kıblesinin neresi olduğu sorusuna cevap aramaya
çalışacağız. Bu konu aydınlatıldıktan sonra el-Mescidü'l-Ak­
sa'nın ne zaman kıble edinildiği ve burasının kıble edinilmesi­
nin arka planında ne tür amillerin rol oynadığı ya da ne kadar
süreyle buraya doğru namaz kılındığı gibi konulan irdeleye­
ceğiz. Böylece Mekke dönemindeyken İslam'ın kıblesiyle ilgili
muallakta bırakılan bu konuyu ele aldıktan sonra, nihai ola­
rak vahyin emri gereği Kabe'nin kıble olarak belirlenmesi sü­
recine işaret ederek, kıble değişikliği ile ilgili henüz aydınlatıl­
mamış olan kimi hususları gözler önüne sermeye çalışacağız.
İslam'ın İlk Kıblesi: Kabe

İ lk kıblenin Kabe olduğuna dair çok net rivayetler bulunmak­


tadır. Ancak bu rivayetlere geçmeden önce konuyla ilgili bazı
Kur'an ayetlerine yer vererek bu meselenin Kur'an'da yer alıp

8 İ bn Kesir, Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, çev. Bekir Karlığa- Bedrettin


Çetiner. İ stanbul 1 99 1 . III. 597 : İbnü'l-Cevzi, Zddü'l-Mesir fi İlmi't-Tefsir,
çev. Abdulvehhab Ö ztürk, İ stanbul 2009, ! , 1 59- 1 60; Elmalılı M . Hamdi
Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, sadeleştiren, İ smail Karaçam ve dğr. Azim
Yayınlan, İ stanbul t.y. !, 43 1 -44 1 ; Süleyman Ateş, Yüce Kur'dn'ın Çağdaş
Tefsiri, Yeni Ufuklar neşriyat, İ stanbul 1 990, !, 250; Hayreddin Karaman
ve dğr. Kur'an Yolu; Türkçe meal ve tefsir, Diyanet İ şleri Başkanlığı Yayın­
lan, Ankara 2007, !, 227.
9 İ bn Seyyidi'n-nas, Uyünu'l-Eser fi Fı.milnu'l-Meğdzi ve'ş-Şemtıil ve's-Siyer,
Daru'l-Ma'rife, Beyrut. t.y. !, 230 vd . ; M. Asım Köksal , İsldm Tarihi; Hz.
Muhammed (a. s.J ve İsldmiyet. İ stanbul 1 975, !, 38-4 1 .
10 İ zzet Derveze, et-Te.fsiru 'l-Hadis; Nüzul Sırasına Göre Kur'an Tefsiri, çev.
Vahdettin İ nce . Ekin. İ stanbul 1 998. V, 1 38- 1 46; Davut Aydüz, "Kıblenin
TahVili ile ilgili Ayetlerin Kur'an'daki Tertibi", Kur'dn'ın Mucizevi Korun­
ması, Işık Yay. 1 49 - 1 64 .
11 Köksal. VII . 332 . IX, 37 vd .
Kıble ve İslam'ın İlk Kıblesi Meselesi 225

almadığı sorusuna cevap aramaya çalışacağız. Bilindiği üzere


Kur'an, Kabe'nin yeryüzünde inşa edilen ilk mabet olduğunu 12
ve ibadet ederken Hz. İbrahim'in buraya yöneldiğini haber ver­
mektedir. 1 3 İ lgili ayetlerde bu husus şöyle açıklanmaktadır:
İnsanlar için inşa edilen ilk mabet, Bekke 'deki (Mekke) bereket
kaynağı ve tüm insanlık için hidayet merkezi olan Kabe 'dir. 1 4

Biz Beyt'i (Kabe) insanlar için sık uğranılan mekan v e kutsal bir sı­
ğınak yaptık. Şimdi siz İbrahim'in makamını dua ve ibadet mekanı
edinin. Biz vaktiyle İbrahim ve oğlu İsmail'e Beytimi (Kabe) tavaf
yapacak, orada ibadet edecek veya namaz kılacaklar için !.ertemiz
tutun' diye emretmiştik. 1 5

Aı-i İ mran süresindeki ayetin devamında Kabe'nin aynı


zamanda hac ibadetinin merkezi olduğuna işaret edilmiştir. 1 6
Bakara süresindeki ayetin devamında ise Kabe'yi inşa eden
Hz. İ brahim ile oğlu İ smail'in, kendi soylarından bir peygam­
ber göndermesi ve bu peygamberin kavmini şirkten kurtarıp
Allah'ın kelamını ve onun dinini yayması için Rab'lerine yal­
vardıklarına dikkat çekilmiştir. 1 7
Hz. İ brahim'in Kabe'ye yönelerek namaz kıldığı ve buranın
onun kıblesi olduğu hususu Hac süresinde şöyle ifade edil­
miştir:
Bir zamanlar İbrahim'e Beyt'in (Kabe) yerini açıklamış ve ona
şöyle emretmiştik: Bana hiçbir şeyi ortak koşma ve tavaf edenler,
ayakta duranlar, rükü ve secde edenler için Evimi temizle. 1 8

Dikkat edilirse Hz. Peygamber vahiyle tanıştığı zaman


Mekke'de hala Hz. İ brahim'in öğretisinin devamı niteliğindeki
Haniflik inancına mensup bazı insanlar bulunuyordu. 1 9
12 Aı-i İ mran 3/96. Kabe'nin ilk olarak Hz. Adem tarafından inşa edildiği ve
Hz. İ brahim'in ise onun inşa ettiği temel üzerine bu mabedi yaptığından
bahsedilir. Bk. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, çev. Salih
Tuğ. İ rfan Yay. İ stanbul 1 993, !, 1 45 .
13 Bakara 2 / 1 25 .
14 Aı-i İ mran 3/96.
15 Bakara 2 / 1 2 5 .
16 Ali İ mran 3/97.
17 Bakara 2 / 1 29 .
18 Hac 22/26.
19 İ bn Habib , Kitô.bu'l-Muhabber. nşr. Eliza Lichtenstadter, Beyrut, t.y. 1 7 1 ;
aynca bk. Şaban Kuzgun . "Hanif' , DİA. İ stanbul 1 997. XVI . 35-38.
226 Hz. Peygamber ve Namaz

Hz. Peygamber risaletle görevlendirildiği zaman gerek Ha­


niflik inancına mensup olanlar gerekse müşrik Araplar Ka­
be'ye yönelerek ibadet ediyorlardı. Hatta Araplar burayı kıb­
le olarak isimlendiriyordu . Kabe hareminde ellerini çırparak
ibadet ettiklerine dair haberlere daha önce işaret edilmişti. 20
Kur'an, Arapların Kabe etrafında ibadet görüntüsü altında
yapmış oldukları ritüelleri eleştirirken şu ifadeleri kullan­
maktadır:
Onlann Bey t (Ka.be) etrafındaki ibadetleri/ dualan (namaz) ıslık
çalmaktan ve el çırpmaktan ibarettir. . . 2 1

Yukarıda işaret edilen ayetler Hz. Peygamber'in vahiyle


tanıştığı dönemde Arapların Kabe'ye yönelerek veya Kabe et­
rafında ibadet ettiklerini açıkça ortaya koymaktadır. O top­
lumda yetişmiş bir birey olan Hz. Peygamber'in de ilk önce
Kabe'ye yönelerek namaz kılıp ibadet etmiş olması tabii bir
süreçtir. Kaldı ki, bu konu kıble değişikliğiyle ilgili ayetlerde
açıkça ortaya konmuştur. Ancak her nedense ilgili ayetlerde
dile getirilmesine rağmen bu hususun üzerinde durulmamış­
tır. Hatta bu yüzden konuya işaret eden Bakara süresinin
1 43 . ayetinin mealine farklı anlamlar yüklenmiştir. Oysa bu
ayette Hz. Peygamber'in ilk önce Kabe'ye yönelerek namaz kıl­
dığı gerçeği çok açık bir şekilde dile getirilmiştir. Ancak Mek­
ke dönemindeyken kıblenin neresi olduğu konusu aydınlatı­
lamadığı için , ayetin mealine farklı anlamlar verilmiştir. İ lgili
ayette Hz. Peygamber'in Müslümanlar için örnek olduğuna
işaret edildikten sonra, ilk kıblenin Kabe olduğuyla ilgili şu
açıklamalar yer almaktadır:
, ('.\ c.
r -=-
j .J-", .r· ı ı � Y"-
(:-, .
J ....r:
l!.J ı \ ;. . ı ·ı � � i � bi Lia.;. - �\ �ÇL:h.;. J..u .lSJ· )
-,....- Y .Y"': J r

( . . . � ı ı� � .\ ;. ..;..:$ ı..r-İı il.:Ajı L:1.;.. LA J' ı �
'ı , �
· -

.,
Böylece elçiye uyanlar arasından topuklan üzerine geri dönen­
leri ayırmak için, daha önce yönelmiş olduğun yönü kıble olarak
belirledik. . . 22

20 Taberi, Cdmi "u 'l-Beydn, IX, 240-4 1 .


21 Enfal 8/35.
22 Bakara 2 / 1 43 .
Kıble ve İslam'ın İlk Kıblesi Meselesi 227

Bu ayet nazil olduğu zaman Hz. Peygamber Beytü'l-Mak­


dis'e doğru namaz kılıyordu . Medine döneminde nazil olan
mezkur ayetle birlikte İ slam'ın kıblesinin Kabe olduğu hu­
susu ayetle belirlendiği gibi, burası için Hz. Peygamber'in
'daha önce yönelmiş olduğu yön' nitelemesi kullanılmıştır.
Ayet indiği zaman Allah Resülü Beytü'l-Makdis'e doğru na­
maz kıldığına göre, daha önce yönelmiş olduğu yönden ka­
sıt Kabe'dir. Dikkat edilirse ayetteki (d) fiili, geçmiş zamana
işaret etmektedir. Ancak Mekke dönemindeyken kıble konu­
su üzerinde durulmadığından genelde meallerde bu ifadeye
'halihazırdaki veya üzerinde bulunduğun kıble' gibi anlamlar
verilmiştir. Ö rneğin Ateş, ayetin mealine bu anlamı vermek­
le birlikte, Mekke dönemindeki duruma değinmeden klasik
tefsir kaynaklarında ifade edildiği üzere Medine'ye hicretten
sonra Yahudileri İ slam'a ısındırmak ve Allah'tan gelen bütün
dinlerin özde bir olduğunu ortaya koymak için Hz. Peygam­
ber'in Beytü'l-Makdis'e yöneldiğini söylemekle yetinmiştir.23
Ayet nazil olduğu zaman Hz. Peygamber'in üzerinde bu­
lunduğu veya halihazırdaki kıblesinin Beytü'l-Makdis oldu­
ğu şüphesizdir. Dolayısıyla ayet bu kıblenin değiştirilmesini
emrederken daha önceki kıblenin, yani Kabe'nin kıble olarak
belirlendiğine işaret etmektedir. Nitekim aşağıda izah edile­
ceği üzere Hz. Peygamber bi'setin başlangıcından Mekke dö­
neminin üçte ikisini kapsayacak olan zaman dilimine kadar
Kabe'ye doğru namaz kılmış ve ardından Mekke döneminin
sonlarına doğru Beytü'l-Makdis'e yönelmiştir. Haddizatında
Beytü'l-Makdis'i kıble edindiği zaman Kabe'ye sırtını dönme­
miş, araya almıştır.
Hz. Peygamber'in ilk önce Kabe'ye yönelerek namaz kılması
üzerinde durulmadığından, başlangıçtan beri Kudüs'e yöneldi­
ği gibi yaygın bir kanaat hakim olmuş ve kıble tahvilini konu
edinen Bakara süresindeki ayetler bu anlayış çerçevesinde yo­
rumlanmıştır. Örneğin İ slamoğlu , Bakara süresinin 1 43 . aye­
tindeki (\r ı � � J ı � \ � L.o j) ibareye, ' daha önce yönelmiş
olduğun yönü kıble olarak tayin ettik anlamını vermiş, ancak

23 Ateş, 1. 250.
228 Hz. Peygamber ve Namaz

ayetin yorumuyla ilgili açtığı dipnotta, İbrani peygamberlerin


Beytü'l-Makdis'teki Hacer-i Muallaka'yı kıble edindiklerine de­
ğinerek, önceki peygamberler zincirinin bir halkası olan Hz.
Muhammed'in de atası Hz. İbrahim'in hatırası dururken kıble
konusunda kendisinden önceki peygamberlerin şeriatına uy­
duğundan söz etmiştir.24 Oysa şayet kendisinden önceki pey­
gamberlerin şeriatına uymaktan söz edilecekse ilk önce atası
İ brahim'in şeriatını devam ettirmesi gerekir ki, nitekim onun
geleneğine uymuştur. Kaldı ki, ayette geçen 'Daha önce yönel­
miş olduğun kıble' nitelemesinden Kabe'nin kast edildiği konu­
su son derece açıktır. Nitekim aşağıda işaret edileceği üzere
Hz. Peygamber risaletin ilk sekiz yılında önce Kabe'ye yöne­
lerek namaz kılmıştır. Ardından Mekke döneminin sonlarına
doğru Kudüs'e yönelmiş ve yaklaşık iki yıl kadar buraya doğru
namaz kılmıştır. Medine'ye hicretten yaklaşık olarak bir buçuk
sene sonra kıble tahvilini emreden ayetlerin inzfilinin ardından
nihai olarak İ slam'ın kıblesinin Kabe olduğu hususu kesinleş­
miştir. 25 Ancak dikkat edilirse ilgili ayetler Medine döneminden
sonraki kıble değişikliğiyle alakalıdır.
Yukarıda işaret edilen ayetlerin yanı sıra Allah Resü­
lü'nün ilk önce Kabe'ye yönelerek namaz kıldığına dair çok
açık rivayetler bulunmaktadır. Üstelik bu rivayetler en eski
siyer ve hadis kaynaklarında bile yer almaktadır. Örneğin en
erken dönem siyer kaynaklarının başında gelen İ bn İ shak
( 1 5 1 / 768) . Hz. Ali'nin Müslüman olmasıyla ilgili haberlerden
bahsederken, onun Hz. Peygamber'le birlikte Kabe'ye yönele­
rek namaz kıldığını haber verir ve bu olaya tanık olan şahsın
ağzından şu ifadeleri aktannıştır: "Bir adam namaz kılmak
için ortaya çıktı, Kabe'ye doğru yöneldi. " (� \ . � İ W ) . 26
Bi'setin beşinci yılına doğru namazın emredildiğini, hat­
ta daha öncesinden de dua ve tesbih muhtevasında namaz
ibadetinin var olduğunu ilk bölümde belirtmiştik. Kimi riva-

24 Mustafa İ slamoğlu , Hayat Kitabı Kur'an: Gerekçeli Meal-Tefsir, Düşün Ya­


yıncılık, İ stanbul 2008 , 53-54.
25 Bakara 2 / 1 42- 1 50.
26 İ bn İ shak. 1 1 9 .
Kıble ve İslam'ın İ l k Kıblesi Meselesi 229

yetlerde Hz. Peygamber'in ilk önce iki rekat olarak öğle na -

mazını kıldığından 2 7 ve Mekke döneminin sonlarına doğru

vuku bulan is rd hadisesinin ardından günlük namazın beş


vakit olarak farz kılındığından bahsedilmiştir. 28 Örneğin İbn
İshak ( 1 5 1 / 768) , 29 Rebi' b. Habib ( 1 80/ 796)3° ve Abdurrezzak
(2 1 1 /826) gibi erken dönem siyer veya hadis otoriteleri beş
vakit namazın isrd gecesi Hz. Peygamber el-Mescidü'l-Aksa'ya
götürüldüğü zaman farz kılındığını söylemektedirler. 3 1 Benzer
bilgiler Beyhaki (384-452)32 gibi daha sonraki kaynaklarda da
yer almaktadır.
İbn İshak kanalıyla gelen rivayette risaletin ilk yıllarında
Hz. Peygamber'in bizzat Kabe'ye yönelerek namaz kıldığına
dair detaylı haberler bulunmaktadır. Bu rivayetler arasında
Kudüs veya Beytü'l-Makdis isminden hiç söz edilmemiştir.
Onun aktardığı rivayetin devamında Hz. Peygamber'in yanı
sıra aynı zamanda hanımı Hz. Hatice ve amcazadesi Hz.
Ali'nin de Hz. Peygamber'le birlikte Kabe'ye yönelerek namaz
kıldıklarından bahsedilmektedir. 33 İbn İshak kaynaklı bu ri­
vayet daha ayrıntılı bir şekilde yine ona dayandırılarak Taberi
tarafından nakledilmiştir. 34
Yukarıda işaret edilen ayetler ve İbn İshak kanalıyla gelen
bu haberlerin yanı sıra, Hz. Peygamber'in ilk önce Kabe'ye yö­
nelerek namaz kıldığını ortaya koyan değişik rivayetler de bu­
lunmaktadır. Örneğin Allah Resülü tebliğe başladığı zaman
kendisi ve ona inanan az sayıdaki cemaatinin Kabe avlusunda
ibadet ederlerken türlü işkencelere maruz kaldıklarına dair
bir dizi rivayet nakledilmiştir. Hatta bunların en meşhurların­
dan birisi bizzat Hz. Peygamber'le ilgilidir. Anlatılanlara göre
Hz. Peygamber Makam-ı İbrahim'de namaz kılarken secdeye
kapandığı sırada Ebu Cehil üzerine deve işkembesini koymuş
27 Abdurrezzak, Musannef. 1 , 453-55, 53 1 ; İ bn Kesir, Tefsir, Il l , 608.
28 Rebi' b. Habib, !, 83, 90.
29 İ bn İ shak, 277.
30 Rebi' b. Habib, 1 , 83, 90;
3 1 Abdurrezzak, Musannef. !, 452.
32 Beyhaki, Deldi!, i l , 1 07 .
33 İ bn İ shak, 1 1 9 ; Taberi, Tdıih , II, 2 1 2 .
3 4 Taberi, Tarih, i l , 2 1 2 , 2 1 3 .
230 Hz. Peygamber ve Namaz

ve ona eziyet etmiştir. Hz. Peygamber'in bu durumunu gören


kızı Fatıma babasının yardımına koşmuştur. 35
Hz. Ö mer'in Müslüman olmasından bahseden rivayetler
arasında da Hz. Peygamber'in Kabe'ye yönelerek namaz kıldı­
ğına ilişkin önemli detaylardan bahsedilmektedir. Hz. Ö mer,
Hz. Peygamber'i Kabe'ye doğru yönelmiş bir şekilde namaz kı­
larken gördüğünü , o sırada Hakka süresini okuduğunu, an­
cak Hz. Peygamber'in kendisini fark etmediğini, bir süre onu
dinledikten sonra süredeki ilahi mesajdan çok etkilendiğini
ve bu olayın İ slam'ı kabul etmesine vesile olduğunu anlatmış­
tır. �6 Bu rivayette de Hz. Peygamber'in Kabe'ye yönelerek na­
maz kıldığı gerçeğine işaret edilmiştir. Onun ilk Müslümanlar
arasında yer aldığı hususu dikkate alınırsa Hz. Peygamber'in
ilk önce Kabe'ye doğru namaz kılmış olduğu sonucuna ulaş­
mak hiç de zor değildir.
İ lk Müslümanların Mescid-i Haram'da namaz kıldıkla­
rı sırada çeşitli işkencelere maruz kaldıklarını söyleyen İ bn
Mes'üd, Hz. Ö mer'in Müslüman olmasından sorıra, müşrikle­
rin kendilerine saldırmaya cesaret edemediklerini dile getirir­
ken şu ifadeleri kullanmaktadır: " Ö mer Müslüman olana ka­
dar biz Kabe'de namaz kılamıyorduk. "37 Bu ifade ayı zamanda
Müslümanların Kabe'ye yönelerek namaz kıldıklarını ortaya
koymaktadır.38 Buraya kadar anlatılanlara bakıldığında, risa-

35 İ bn İ shak, 1 92 .
36 İ bn Hişam, ! , 2 3 2 . H z . Ömer'in Müslüman oluşuyla ilgili ıivayetler hak­
kında geniş bilgi için bk. Mehmet Azimli, "Hz. Ömer'in Müslüman Olu­
şuyla İ lgili Rivayete Farklı Bir Yaklaşım" . İsltımiydt (C. VI, S. 1 , 2003) ,
ss. 1 72- 1 83 ; M. Hanefi Palabıyık, "Hz. Ömer'in Müslüman Oluşu", EKEV
Akademi Dergisi, yıl: 1 2 , sayı: 37, Güz, 2008) , ss, 1 38- 1 48 .
37 İ bn Hişam, ! , 228.
38 Hz. Peygamber tebliğe başladığı zaman müşıikler ona karşı çıkmışlar ve
atalarının dinine dil uzatmakla suçlamışlardır. Onların bu itirazlarına kar­
şı Hz. Peygamber kendileıinin de ata olarak kabul ettikleıi Hz. İ brahim ve
onun öğretisini tebliğ etmekle görevlendtrildiğine vurgu yapmıştır. Bu hu­
susa bazı ayetlerde de işaret edilmiştir (Hac 22/78) . Kiibe'nin Hz. İbrahim
tarafından inşa edilmesi gerçeği ve aynı zamanda onun buraya yönelerek
namaz kılması hususu göz önünde bulundurulursa, onun izinden gittiğini
söyleyen Hz. Muhammed'in de ilk önce atası İb rahim'in kıblesine yönelmiş
olması beklenir. Kaldı ki. Kiib e'nin Araplar nezdindeki önemi ve kutsallığı
hfilii. devam ediyordu. O toplum içeıisinde yetişmiş olan Hz. Muhamm ed'in
de buraya yönelerek ibadet etmesinden daha doğal bir şey olamazdı.
Kıble ve İslam'ın İlk Kıblesi Meselesi 23 1

letin başlangıç yıllarında Hz. Peygamber'in Kabe'ye yönelerek


namaz kıldığı gerçeğinin çok açık olduğu ortadadır. Hatta bu
konu yukarıda işaret edildiği üzere bazı Kur'an ayetleriyle de
desteklenmektedir. Ancak kıble meselesi genelde Medine dö­
neminde nazil olan Bakara süresindeki ayetler39 bağlamında
ele alındığı için, Hz. Peygamber'in başlangıçta Kabe'ye yöne­
lerek namaz kıldığı gerçeği ve ardından Beytü'l-Makdis'i kıble
edindiği hususu gözden kaçırılmıştır. Ü stelik Batılı şarkiyat­
çıların kimi yorumlarında Hz. Peygamber'in Mekke'deyken
kıblesinin olmadığı gibi tuhaf yorumlar bile yapılmıştır. 40
el-Mescidü'l-Aksa'nın Kıble Edinilmesi

Mekke dönemindeyken Hz. Peygamber'in Kabe'nin yanı sıra


Kudüs'teki el-Mescidü'l-Aksa'ya (Beytü'l-Makdis) yönelerek na­
maz kıldığına dair de rivayetler bulunmaktadır. Bu rivayetlerin
bir kısmında Hz. Peygamber'in Kabe'yi araya alarak Kudüs'e
yöneldiğinden bahsedilir. 41 Hatta bunun için Haceru'l-esved ile
Rüknülyemaru arasında namaz kıldığına dair haberler akta­
rılmıştır.42 Esed, bu konuya işaret ederken risaletin başlangıç
yıllarında Hz. Peygamber'in Kabe'ye yönelerek namaz kıldığını,
buraya yönelmesi konusunda herhangi bir Kur'ani emir bu­
lunmadığını, ancak Kabe'ye yönelmesinin arka planında bu­
ranın Allah'a adanmış ilk mabed olması gerçeğinin yattığını,
daha sonradan el-Mescidü'l-Aksa'nın diğer bir kutsal mekan
olduğunu bildiği için Hz. Peygamber'in, Kudüs'ü karşısına
alacak şekilde el-Mescidü'l-Haram'ın güney tarafında namaza
durduğunu söyler. Medine'ye hicretten sonra ise Allah Resü­
lü'nün Kudüs'e doğru namaz kılmaya devam ettiğini ve yakla­
şık on altı aylık sürenin ardından Bakara süresindeki ayetlerin
nüzulüyle birlikte Kabe'ye yöneldiğini belirtir. 43
Mekke döneminin ilk yıllarında Hz. Peygamber'in Kabe'ye
doğru namaz kıldığı şüphesizdir. Kudüs'e sonradan yönel-
39 Bakara 2 / 1 42 - 1 50 .
40 Yorumlar için b k . Ü nal. 1 93 .
41 İ bn İ shak, 1 8 1 ; İ bn Hişam , ! , 2 3 2 ; İ bn Sa'd, I . 243.
42 Nebi Bozkurt. "Mescid-i Haram", DİA, Ankara 2004, XXIX , 273.
43 Muhammed Esed , Kur'an Mesqjı; Meal-Tefsir, çev. Cahit Koytak-Ahmet
Ertürk, İ şaret Yay. İ stanbul 2002. 39-40.
232 Hz. Peygamber ve Namaz

miştir. Görebildiğimiz kadarıyla bu yönelişle birlikte Hz. Pey­


gamber bütünüyle Kabe'den vazgeçmiş değildir. Nitekim Ka­
be'yi araya alarak namaz kıldığına dair rivayetler bunu gös­
termektedir. Şunu da belirtelim ki, Mescid-i Haram'da namaz
kıldığı sırada Hz. Peygamber'in Kabe'yi araya aldığından söz
edilebilir, ancak buradan ayn yerde namaz kılarken böyle bir
imkanın olmayacağı ortadadır. Bu nedenle Beytü'l- Makdis'i
kıble edindikten sonra Kabe avlusundan ayn bir yerde namaz
kılarken Allah Resülü'nün direk olarak nereye yöneldiği ko­
nusu net değildir. Her ne kadar kimi rivayetlerde doğrudan
Beytü'l-Makdis'i kıble edindiğinden söz edilse de kesinlik söz
konusu değildir. Ancak kesin olan bir şey varsa o da henüz
Mekke dönemindeyken kıblesini Beytü'l-Makdis'e doğm çe­
virmesidir. Medine'ye hicretten sonra yaklaşık olarak on altı
veya on yedi ay kadar Beytü'l-Makdis'e doğru namaz kılmış,
müteakiben nazil oları ayetlerle birlikte nihai kıble Kabe ola­
rak belirlenmiştir. Keza Hz. Peygamber hicret edene kadar
Medine' deki Müslümanların da yaklaşık iki yıl kadar Kudüs'e
doğru namaz kıldıklarına dair rivayetler aktarılmıştır. 44
Taberi'de yer alan bir rivayette Mekke döneminin sonları­
na doğru Hz. Peygamber'in Kudüs'e yönelerek namaz kıldı­
ğına dair detaylı bilgiler bulunmaktadır. İ bn İ shak kanalıy­
la gelen bu rivayette Ka'b b. Malik ile Bera b. Ma'rür'un da
aralarında bulunduğu Medinelilerden bir grubun Mekke'ye
gelirken yolda namaz kılacakları zaman nereye yönelmeleri
gerektiği konusunda aralarında anlaşmazlık yaşandığından
bahsedilmektedir. Heyettekilerin bir kısmı Kudüs'e yönelerek
ibadet etmeleri gerektiğini söylerken, kafilenin önderi konu­
mundaki Bera b. Ma'rür ise Kabe'yi arkasına alarak namaz
kılamayacağını ve bu nedenle buraya yönelerek namaz kıla­
cağını söylemiştir. Diğerleri ise Hz. Peygamber'in Şam'a doğru
(Beytü'l-Makdis) namaz kıldığını hatırlatarak, kendilerinin de
aynı yöne yönelmeleri gerektiğini savunmuştur. Kafile Mek­
ke'ye geldiği zaman Bera b. Ma'rü.r yolda yaşadıkları fikir ay­
rılığını anlatarak arkadaşlarına uymayıp Kabe'ye doğru na-

44 Rebi' b. Habib, ! , 83.


Kıble ve İslam'ın İlk Kıblesi Meselesi 233

maz kıldığını söylemiş , ancak içinde bir şüphe oluştuğunu


belirterek Hz. Peygamber'den açıklama yapmasını istemiştir.
Bu talep üzerine Hz. Peygamber ona 'Senin bir kıblen vardı.
Keşke o kıblende kalmaya devam etseydin (onda sabretsey­
din)' karşılığını vermiş ve ardından namaz vakti gelince Şam'a
doğru yönelerek namaz kılmıştır. 45
O sırada Hz. Peygamber'in nerede olduğu veya nerede na­
maz kıldığından bahsedilmemekle birlikte , bu rivayette Ka­
be'yi araya aldığından bahsedilmemesi dikkat çekicidir. Mez­
kur rivayet dikkate alınırsa Hz. Peygamber'in direkt olarak
Beytü'l-Makdis'e doğru yöneldiğini söyleyebiliriz.
İ bn Hişam'da da yer alan aynı içerikteki habere göre Hz.
Peygamber ona 'Sen bir kıble üzereydin, onda sabretmeliydin'
sözlerini söylemiştir. 46 Yine bu rivayetteki habere göre olay
ikinci Akabe görüşmelerinin yapıldığı zaman diliminde mey­
dana gelmiştir. Hatırlanacağı üzere Mus'ab b. Umeyr birin­
ci Akabe biatinden sonra Medine'ye gönderilmiş ve burada
İslam'ı anlatarak bazı kişilerin Müslüman olmalarına vesile
olmuştu. Az önce işaret edilen olay Medinelilerden bir gru­
bun ikinci Akabe biati için Mekke'ye geldikleri sırada vuku
bulmuştur. 47
Rivayetteki en dikkat çeken hususlardan birisi de Bera'mn
Kabe'ye duyduğu saygı nedeniyle ona sırtını dönemeyeceği
hassasiyetidir. Bu durum Kabe'nin Araplar nezdindeki saygın­
lığı ve önemini ortaya koyması bakımından dikkate değerdir.
Netice itibarıyla bu rivayet esas alındığı zaman Hz. Peygam­
ber'in direkt olarak Kudüs'e doğru yöneldiğini söylemek müm­
kündür. Ancak yine bu bilgiler aynı zamanda her iki kutsal
mekana birlikte yöneldiği anlamını da ihtiva etmektedir.
Buhfui'nin naklettiği bir hadis kaydında ise Medine'ye hic­
retten sonra Hz. Peygamber'in Beytü'l-Makdis'e yönelerek na­
maz kıldığından bahsedilmektedir. Rivayetin devamında Hz.

45 Taberi, Tdrih, I I , 237-38.


46 İbn Hişam, I I , 30 ı .
47 İbn Hişam, I I , 300-30 1 .
234 Hz. Peygamber ve Namnz

Peygamber'in Kudüs'e doğru yönelip ibadet etmesinden Ehl-i


Kitab'ın memnun kaldığı, ancak Hz. Peygamber'in arzusunun
Mescid-i Haram'a doğru yönelmek olduğu ve bu arzusunun
kıble değişikliği ayetinin nüzulüyle birlikte gerçekleştiğine
işaret edilmiştir. 4 8 Benzer anlatılar değişik kaynaklarda da
bulunmaktadır. 49
Bu rivayetlerdeki bilgilere bakıldığında Mekke döneminin
sonlarında gerçekleşen Akabe biatlerinin yapıldığı dönem ile
hicretten sonra nazil olan kıble değişikliği ayetinin indiği dö­
neme kadar Hz. Peygamber'in Beytü'l-Makdis'e doğru namaz
kıldığını anlıyoruz. Dolayısıyla bu rivayet henüz Mekke döne­
mindeyken Allah Resfılü'nün Beytü'l-Makdis'e doğru namaz
kıldığını açıkça ortaya koymaktadır. Buhl, Mekke'den ayrıl­
madan önce Hz. Peygamber'in Beytü'l-Makdis'i kıble edindi­
ğinin kesin olduğunu söyler, ancak ne zamandan itibaren bu­
rayı kıble edindiğinden veya Hz. Peygamber'in direkt olarak
Kabe'ye yönelip yönelmediğinden hiç söz etmez. 50
Konuyla ilgili rivayetler bir bütün olarak ele alındığı za­
man, görünen o ki Allah Resfılü Mekke dönemindeyke� heın _

Kabe'ye hem de el-Mescidü'l-Aksa'ya doğru namaz kılmıştır.


Ancak Kabe'den tamamen vazgeçmiş değildir. Zira buraruii ­
Araplar nezdindeki kutsiyet veya önemi dikkate alındığı za­
man Allah Resfılü'nün bütünüyle Kabe' den vazgeç(e)meyece�i
hususunu göz ardı etmemek gerekir. Nitekim Kabe'de namaz
kılarken Mescid-i Haram'ı araya aldığına dair rivayetler bii
hususu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla bu detay dikkate
alındığında Hz. Peygamber'in Kabe'den tamamen vazgeÇme­
diğini söyleyebiliriz. Fakat Kabe'den uzak olan herhangi b �
yerde namaz kılarken direkt olarak Kudüs'e doğru yönelip yö �
nelmediği konusu net değildir.
Bütün bunlarla birlikte şu çok açık ki, Allah Resfılü he �
__
nüz Mekke'de iken Kudüs'e doğru yönelerek namaz kılmaya __

48 Buhari, " İ man". 30.


49 Ebü'l-Hasan Ali b . Ahmed el-Vahidi . Esbdbü'n-Nüzül, tah. Asım b . Abdül­
muhsin el-Cemidan . Daru'l- ıslah , ed-Dimam 1 996/ 1 4 1 6, 43-44 .
50 F. Buhl. "Kudüs", İA. İ stanbul 1 99 3 , VI . 955.
Kıble ve İslam'ın İlk Kıblesi Meselesi 235

başlamış , fakat ne zamandan beri burayı kıble edindiği veya


hangi sebeple kıble edindiği hususu şimdiye kadar henüz
açıklığa kavuşturulmamıştır. Medine'ye hicretten sonra h�r
iki mekana aynı anda yönelme imkanı kalmadığı için Allah
�esıll ii 'nün direkt olarak Kudüs'e doğru namaz kıldığı konu­
sunda şüphe yoktur. Haddizatında hicret öncesinde de bura­
daki Müslümanların yine Kudüs'e doğru namaz kıldıklarına
yukarıda işaret etmiştik.
Hz. Peygamber'in hicretten sonra yaklaşık olarak bir bu -
çuk sene kadar Kudüs'e doğru namaz kıldığı konusu, kıble
tahvilini ele alan ayetlerin nüzul döneminden de anlaşılabi­
lir.5 1 Mezkur ayetlerin muhtevalarına bakılırsa, onun Kabe'ye
doğru namaz kılmak istediği, fakat Yahudilerin olumsuz tu­
tumundan çekindiği için bu isteğini gerçekleştirmediği ve bu
nedenle somut bir sebep aradığını görüyoruz. Dikkat edilirse
Hz. Peygamber ilk önce Kabe'ye yönelirken ve ardından Ku­
düs'ü kıble edinirken tamamen kendi kararıyla hareket et­
mişti. Fakat Medine'ye hicretten sonra, özellikle Yahudilerin
eleştirisi ve çıkaracakları söylentilerden çekindiği için kıble
tahvili için somut bir gerekçe aramıştır. Nitekim nazil olan
ayetlerle birlikte arzuladığı gerekçe ortaya çıkmış ve bu sefer
ayetlerin emriyle yeniden Kabe'yi kıble edinmiştir. 52
Hz. Peygamber'in ilk önce Kabe'ye yönelerek namaz kılma­
sının izah edilebilir nedenleri vardır. Arıcak daha sonradan
Kabe ile birlikte Beytü'l-Makdis'i kıble edinmesinin nedeni
belli değildir. Ne ayetlerde ne de rivayetlerde bu konuyla ilgili
somut bir gerekçeden bahsedilmektedir. Şunu da hatırlata­
lım ki, yukarıda adı geçen Ka'b b. Malik53 ile Bera b. Ma'rür
Medinelidir ve İ bn İshak'tan gelen rivayette de belirtildiği
üzere onlar ikinci Akabe biatinin gerçekleştiği yıl Mekke'ye

51 Ba kara 2 / 1 42- 1 5 1 .
52 Bakara 2 / 1 44- 1 50.
53 Ka'b b . Malik Hazreç kabilesine mensup olup hali vakti yerinde oları ve
aynı zamanda Akabe biatlerine katılan sahabilerden birisidir. Biyografisi
hakkında geniş bilgi için bk. Bahattin Kök, "Ka'b b. Malik", Atatürk Üni­
versitesi İlahiyat Fak. Dergisi, Erzunım 1 988. ss. 1 29- 1 4 1 .
236 Hz. Peygambe,- ve Namaz

doğru gelirlerken kıblenin neresi olması gerektiği hususunda


anlaşmazlık yaşamışlardır. Medinelilerin Akabe biat.lerinden
sonra İslam'la tanıştıkları hususu dikkate alınırsa ve aynı za­
manda Ka'b b . Malik'in birinci Akabe biatine katılan sahabi
olduğu54 bilgisi göz önünde bulundurulursa, Medineli heyet.in
hicret.ten yaklaşık olarak iki yıl önceki bir zaman diliminde
Mekke'ye doğru geldikleri tespit.ini yapabilmek mümkündür.
Dolayısıyla buradan hareket.le Hz. Peygamber'in Mekke döne­
minin sonlarına doğru Beyt.ü'l-Makdis'i kıble edindiği sonucu
çıkarılabilir. Kaldı ki, bu sonuç sadece dile getirilen yorumla
değil, aynı zamanda bizzat rivayetlerle de teyit edilebilir. Ay­
dınlatmayı hedeflediğimiz temel problemlerden birisi de bu
husustur.
el-Mescidü'l-Aksa'nın Kıble Edinilme Zamanı ve Süresi

Hz. Peygamber'in Beytü'l-Makdis'i kıble edinmesinin nede­


ninin ne olduğu, ne zaman buraya yöneldiği ya da ne kadar
süreyle buraya doğru namaz kıldığı konularında bir belirsizlik
olduğunu daha önce belirtmiştik. Kıble hakkında kaleme alı­
nan birkaç makalede de bu konulara hiç değinilmeden sadece
Medine döneminde gerçekleşen kıble tahvili üzerinde durul­
muştur. Sözü edilen makalelerden birisinde yazar iki mabedin
ne zamandan beri kıble edinildiği ayrımını yapamadığı için,
kanaatini net olarak belirtmeyip şöyle dile getirmiştir: "Bazı
görüş farklılıklarının bulunmasına rağmen, Hz. Peygamber'in
hicret öncesinde hem Kabe'ye hem de Kudüs'e birlikte yöne­
lerek ibadet ettiği daha muhtemel gibi görülmektedir. "55 Bir
başka makalede ise yazar özellikle hadis kaynaklarında yer
alan birtakım rivayetlere işaret ettikten sonra, Mekke döne­
mindeyken Hz. Peygamber'in Kudüs'e doğru namaz kıldığı so­
nucuna ulaştığını belirtmiş ve Beytü'l-Makdis'i ilk kıble ola­
rak nitelemiştir. 56

54 Taberi onun Akabe biatine katılıp Müslüman olduğunu söyler (Taberi,


Tdrih, i l , 237) .
55 Ahmet Güç, "İlahi Dinlerde Kıble Anlayışı ve Müslümanlanrı Kıble ile İ lgili
Uygulamaları", Diyanet İlmi De,-gi (C. 39, S. 2, 2003) , 82.
56 Ü nal. 206.
Kıble ve İslam'ın İlk Kıblesi Meselesi 237

İslam Ansiklopedis f ndeki 'kıble' maddesini yazan Wen­


sinck ise , 1-Iz . Muhammed ve ashabının hicretten sonraki dö­
nemde Kudüs'e doğru namaz kıldıkları gerçeğinin tartışmasız
olduğunu belirtmekle birlikte , bundan önceki sürecin henüz
halledilememiş bir problem olduğuna dikkat çekmiş , fakat
kıble maddesini yazmakla birlikte bu sorunu ortada bırak­
mıştır. 57
DİA'daki 'kıble' maddesini yaz an Özel ise , "Hz. Peygam­
ber'in hicretten önce on yıl boyunca kıble olarak hangi tarafa
yöneldiği konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. " gibi
oldukça iddialı ve bize göre problemli bir görüş beyan etmiş­
tir. Ardından da yukarıda zikredilen Mekke dönemindeyken
Hz. Peygarnber'in Kabe'ye, Kudüs'e ve her iki mekana birlik­
te yöneldiğine dair rivayetlerin bulunduğuna işaret etmekle
birlikte , muhtemelen buniar arasında bir ayrım yapamadığı
için net bir görüş belirtmemiştir.58 Oysa aşağıda işaret edi­
leceği üzere onun iddiasının aksine Mekke dönemindeyken
ilk kıblenin Kabe olduğu konusunda kaynaklarda yeterince
rivayet bulunduğu gibi, aynı zamanda bu husus bizzat kıble
değişikliğini konu edinen ayetlerle de doğrulanabilir. Nitekim
kıblenin tahvilini konu edinen ayette Hz. Peygamber'e hita­
ben ' daha önce yönelmiş olduğun yönü kıble olarak belirledik'59
mesajı yoruma meydan vermeyecek kadar açıktır. Mezkur
ayetin nazil olduğu sırada Hz. Peygamber'in Kudüs'e doğru
namaz kıldığı konusunda herhangi bir tereddüt bulunmadı­
ğına göre, Hz. Peygamber'in daha önceden yönelmiş olduğu
yönün/kıblenin Kabe'den başka bir yer olamayacağı hususu
çok açıktır.
Hz. Peygamber risaletin Mekke döneminin sonlarına ka­
dar Kiibe'ye yönelerek namaz kılarken, müteakiben Kudüs'e
doğru namaz kılmaya başlamıştır. Az önce işaret edilen aye­
tin yanı sıra bu hususu yeteri kadar aydınlatacak rivayetler
de bulunmaktadır. Hatta bu rivayetler Allah Resülü'nün ne

57 Wensinck, 667 .
58 Ahmet Özel, 'Kıble' , DİA , Ankara 2002 , XXV. 366.
59 Bakara 2/ 1 43.
238 Hz. Peygamber ve Namaz

zamandan beri Kudüs'ü kıble edindiği ve burayı kıble edin­


mesinin sebebinin ne olduğuna dair son derece net bilgiler
sunmaktadır. En erken dönem hadis kaynaklarından birisi
olan Rebi' b. Habib'in ( 1 80 / 769) , İ bn Abbas kanalıyla aktardı­
ğı birbirinin tekrarı mahiyetindeki iki ayn rivayette şu bilgiler
yer almaktadır:
r-1--J � .uıl .).- -r.JI .:.ı i ..r � .:,r.I :,r- ..l;j .:r. ..r.� :,r- ·� y,İ
..:;.....;, }
J l (>U IJ ö".>L.a.l l � .).- J � .:; _r:c.A j:i � I ..:.>1µ 1 �
.:.>� �..ı....l l J.-- 1 .J JL,..;\1 1 � l5J l k _r.s. � .:; _r:c.A � ..r..ı..W I �
.J l5J rtll r-1-- J � .uıl .).- ..r.JI iJ..ı.9 J:i � � ..r ..ı..W I � J)
� c,r- .:.ı t J l � _;w � - � ı J l .J.- r-1-- J � .uı ı .J.- -r.ıı
_j ..rl:JI Ul::.> l.9 � I J l JL; � ) 1 � J[ J � � ..r ..ı..W I � J)
� r-1-- J � .uıl .).- .uıl J_,_.. J JL; ..:..W � i l �} Y' Jıto ;.,.ıı
'-1'° � � 4.. 1.; � ·� � d.1.:-lJIJ İ r.JI -İ, o.)� J.s. .uıl � .:..ı l _,.L..,
ili � � '-1'° � 0'"J �I .ı.:.. ..1.: .:.ı ı -4-"' .uıl ..l;s. ili � �
�İ .uılJ �IJ .r}- .ş..1;s. >"J )) 1 _?l,_ �J Jl:JI .ı.:.. ..1.: .Jİ -4-"' .uıl ..1;s.

Ebu Ubeyde, Cabir b . Zeyd'den o da İ bn Abbas'tan şunu naklet­


miştir: Beş vakit namaz hicretten iki sene önce Hz. Peygamber'e
farz kılındı. Hz. Peygamber hicretten on yedi ay sonrasına kadar
Beytü'l-Makdis'e doğru namaz kıldı. Ensar ve Medine halkı, Hz.
Peygamber şehirlerine gelmesinden yaklaşık iki sene öncesine
kadar Beytü'l-Makdis'e doğru namaz kılıyorlardı. Hz. Peygamber
Mekke'deyken (isra olayı sırasında) Beytü'l-Makdis 'e götürülene
kadar sekiz sene Kdbe 'ye yönelerek namaz kılmıştı. Bu olaydan
sonra kıblesine yöneldi . Rebi'ye göre Kabe'ye yöneldi. 60

İ bn Abbas kaynaklı ikinci rivayette de benzer bilgiler tek­


rar edilmektedir. Bu rivayet aynı zamanda önceki rivayetin
değişik bir versiyonu niteliğindedir. Yine Ebu Ubeyde, Cabir
b. Zeyd ve İbn Abbas senediyle aktarılan rivayette şu bilgiler
yer almaktadır:

60 Rebi' b . Habib . 1, 83. Metnin devamının tercümesi şöyledir: insanlar vi­


tir namazının farz olup olmaması noktasında ihtilafa düştüler. Bunun
üzerine Hz. Peygamber şöyle buyu rdu : Allah kullarına bir gece ve gün­
düz içerisinde sadece beş vakit namazı farz kılmıştır. Kim orılan eksiksiz
yerine getirirse namaz hakkında bir şeyi eksik etmez. Allah bu kimseyi
Cermet'e sokmaya söz vermişti r . Kim de namazlar h akkında bir eksiklik
yaparsa onu da C ehennem'e koymaya söz vermiştir. Burada vitir namazı
zikredilmiyor. Öyleyse bana göre o vacib değildir. Allah en iyisini bilir.
Kıble ve İslam'ın İlk Kıblesi Meselesi 239

r.L.J .ı.# 4.ll l � .r.J I ,:,1 ..r � .:.r.I y �j .:.r. .r.� y ö� yi


4.ll l J _,.... J �.J � � o:;_p � �I ..:.ıl_,.L..l l .ı.# ...;.,...;, }
..::...as.J ı k � � o:;_p � ..r ..l.W ı � .) 1 r.L.J .ı.# 4.\l \ �
i.J..l.İ � � � ..r ..l.W I � .)1 0� �.ı..J I j.o>1.J JL..a;� \
.) l � rL .J .ı.# 4.\l \ � .r,ı ı ı:.ı l5.J r+.: 1 rL .J .ı.# 4.\l \ � .r,ı ı
� .J l J _,,..; � ..r ..t.Wı � .)1 � er- ı:.ıı .)1 � ı:.ı� � � ı
Beş vakit namaz Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinden iki sene
önce farz kılınmıştır. Hz. Peygamber hicretten sonra da on yedi ay
Beytü'l-Makdis'e doğru namaz kılmıştır. Ensar ve Medine halkı
Hz. Peygamber şehirlerine gelmeden önce yaklaşık iki yıl Beytü'l­
Makdis'e doğru namaz kıldılar. Hz. Peygamber Beytü'l-M akdis'e
götürülene kadar Mekke'de sekiz yıl Kdbe 'ye yönelerek namaz kıl­
mıştır. Sonra kıblesine yönelmiştir. 6 1

Dikkat edilirse bu rivayetlerde Hz. Peygamber'in ilk kıble­


sinin Kabe olduğu ve risaletin ilk sekiz yılında buraya yöne­
lerek namaz kıldığı, ardından yaşamış olduğu isrıi hadisesin­
den sonra Beytü'l-Makdis'i kıble edindiği ve hicretten önce
yaklaşık olarak iki yıl kadar buraya doğru namaz kıldığı gibi
detay bilgiler verilmiştir. Bu bilgilerin bir kısmı en erken dö­
nem tefsir kaynağı olan Mukatil b . Süleyman ( 1 50/ 767) tara­
fından da teyit edilmekte ve Hz. Peygamber'in ilk kıblesinin
Kabe olduğu hususuna işaret edilmektedir. 62
Rivayetlerdeki önemli detaylardan birisi ise risaletin ilk se­
kiz yılında Hz." Peygamber'in Kabe'yi kıble edindiği ve bu süre
içerisinde buraya yönelerek namaz kıldığı hususudur. Keza
ilk siyer kaynaklarından olan İ bn İshak da Hz. Peygamber'in
ilk önce Kabe'ye yönelerek namaz kıldığına işaret ederek bir
bakıma bu bilgiyi teyit etmektedir. 63
Her iki rivayette de isrıi hadisesinden sonra Hz. Peygam­
ber'in Beytü'l-Makdis'e doğru namaz kıldığına işaret edildiği
hususu son derece dikkate değer bir bilgidir. Yine hicretten
yaklaşık olarak on yedi ay sonra Kabe'ye yöneldiği hususu da

61 Rebi' b . Habib, I . 90.


62 Mukatil b . Süleyman. Tefsir- i Kebir. çcv. M . Beşir Eıyarsoy . İ s tanb u l
2006, ! , 1 3 1 .
63 İ bn İ shak. 1 1 9 .
240 Hz. Peygamber ve Namaz

net olduğuna göre, demek ki Allah Resulü hicretten yaklaşık


olarak iki yıl öncesinden itibaren el-Mescidü'l-Aksa'ya doğru
namaz kılmaya başlamıştır. Hicretten sonra da bir buçuk yıl
kadar daha burası kıble edinildiğine göre, demek ki Hz. Pey­
gamber azami olarak üç veya üç buçuk yıl kadar, el-Mesci­
dü'l-Aksa'ya doğru namaz kılmıştır.
Risaletin ilk sekiz yılında Hz. Peygamber'in Kabe'ye doğru
namaz kıldığı bilgisine , yaklaşık iki yıllık Kudüs'e doğru kıl­
dığı süreyi eklersek ortalama on bir-on iki yıl gibi bir zaman
dilimine ulaşılır ki, yaklaşık on üç yıllık Mekke dönemi dikka­
te alındığında hemen hemen bütün detaylar belirlenmiş olur.
Zira bi'setin başladığı ilk iki yıldan sonra Allah Resulü'nün
Kabe avlusuna gelerek ibadet ettiği, dua, tesbih ve zikir for­
munda namaz kıldığına yukarıda işaret edilmişti. Bu tarihler
bir araya getirildiği zaman, ortaya çıkan on iki-on üç yıllık
sürenin ortalama olarak Mekke döneminin tamamına tekabül
ettiğini söyleyebiliriz. Yapmış olduğumuz bu tespit, İbn Ha­
cer'de yer alan bir hadis rivayetiyle de teyit edilebilir. Nitekim
mezkur rivayette Allah Resülü'nün üç yıl kadar Kudüs'e yö­
nelerek namaz kıldığı hususu şöyle ifade edilmektedir:
Resülüllah önce Kabe'ye doğru namaz kıldı. Sonra Beytü'l-Mak­
dis'e yöneldi. O zaman Hz. Peygamber Mekke'deydi . Üç yıl kadar
böylece namaz kıldı. Sonra hicret etti . Medine'ye geldikten sonra
da on altı ay kadar Beytü'l-Makdis'e doğru namaz kıldı. Sonra
Allah onu Kabe'ye döndürdü. 64

Dikkat edilirse burada sözü edilen üç yıl ile İbn Abbas is­
nadlı rivayetteki sekiz yıl bilgisi yan yana getirildiğinde yak­
laşık olarak Mekke döneminin toplamına ulaşılır. Bir veya bir
buçuk yıl gibi boşluk ise, bi"setin ilk yıllarıyla ilişkilendirile­
bilir. Zira bi'setle birlikte namazın başlamadığına birinci bö­
lümde işaret edilmişti.
Bütün bu bilgiler bir araya getirildiği zaman, Beytü'l-Mak­
dis'in azami üç buçuk yıl kadar İslam'ın kıblesi olduğu sonu­
cuna gidilebilir. Keza bu sürenin ilk iki yılının Mekke döne-

64 İ bn Hacer, Fethu 'l-Bdri. ! , 502 .


Kıble ve İslam'ın İlk Kıblesi Meselesi 24 1

mine, kalan bir buçuk yılının ise Medine dönemine tekabül


ettiğini anlıyoruz. Fakat bu tespitlerimizin tam veya kesin
tarihlendirme olmayıp yaklaşık olarak yanın veya bir senelik
esneklik payının olabileceğini de hatırlatmak istiyoruz. Zira
Mekke dönemindeki hadisatla ilgili kesin tarihlendirme yap­
manın neredeyse imkansız olduğunu daha önce belirtmiştik.
Bu itibarla yaklaşık ifadesini kullanmayı tercih ettik .
Beytü'l-Makdis'i ilk kıble olarak niteleyen Ü nal, İbn Ha­
cer'deki rivayeti Hz. Peygamber'in Mekke'de iken Kabe'yi kıble
edindiğinin tek delili olarak yorumlamıştır. Halbuki yukarıda
işaret edildiği üzere Kabe'nin ilk kıble olduğu konusu hem
ayetle sabittir, hem de yukarıda işaret edildiği üzere onun re­
ferans gösterdiği rivayetten daha somut rivayetler bulunmak­
tadır. Ö te yandan Ü nal, sadece bu rivayeti esas alarak bir
kez Mekke'de bir kez de Medine'de kıble değişikliğinden söz
edildiğine değinirken muhtemelen diğer rivayetlerle bu husu­
sun desteklendiğini tespit edemediğinden olsa gerek, Hz. Pey­
gamber'in Mekke'de iken Kabe'ye yöneldiği gerçeğini kaçırmış
veya bu konuyu görmezden gelmiştir.65 Devamında ise nama­
zın farz kılınışıyla kıble arasında bağlantı kurarak bir sonuca
gitmeye çalışmış ve oldukça problemli bir iddiada bulunmuş­
tur. Ö rneğin kimi rivayetlerde dile getirilen namazın mi'rdcda
farz kılındığı haberlerinden hareketle, namazın mi 'rdcda farz
kılındığını belirtmiş ve mi'riic hadisesinin Kudüs'le bağlantılı
olduğunu iddia edip Hz. Peygamber'in ilk önce Beytü'l-Mak­
dis'de namaz kılmış olabileceğini varsayarak el-Mescidü'l-Ak­
sa'yı islam'ın ilk kıblesi olarak nitelemiştir.
Her ne kadar mi'riic konusundaki rivayetlerin farklı ve çe­
lişkili bilgiler içerdiğine işaret etmişse de nihai noktada Hz.
Peygamber'in Mekke'de iken Beytü'l-Makdis'e doğru namaz
kıldığı sonucuna ulaştığını dile getirerek mezkur rivayetteki
detaylan dikkate almaması izah edilebilir değildir. 66 Yine ma­
kalesinin devamında çeşitli alimlerin görüşlerine yer vererek
nihai noktada Hz. Peygamber'in Mekke'de iken Beytü'l-Mak-

65 Ü nal. 1 93 , 1 9 4 .
66 Ünal. 1 94 .
242 Hz. Peygamber ve Namaz

dis'e, Medine'ye hicretinden sonra yaklaşık olarak on altı veya


on yedi ay kadar Beytü'l-Makdis'e yönelerek namaz kıldığını
söylemiştir. 67 Oysa namazın mi'rdcda farz kılındığı tezinden
hareketle Beytü'l-Makdis'i İ slam'ın ilk kıblesi olarak nitele­
mek mümkün değildir.
Formu konusunda farklı rivayetler bulunmakla birlikte
namaz ilk ibadetlerden birisidir ve Hz. Peygamber risaletin
ilk yıllarından itibaren namaz kılmaya başlamıştır. Mi'rdc
olayı ise isra hadisesiyle birleştirilerek nakledilen rivayetlere
dayanmaktadır. Dikkat edilirse isra hadisesi yaklaşık olarak
hicretten iki yıl öncesinde gerçekleşmiş bir olaydır. Diğer bir
ifadeyle Mekke döneminin sonlarına doğru vuku bulmuştur.
Mi'rdc olayı ise , bu hadisenin akabinde gerçekleşmiş bir olay
olarak kabul edilir. Bu durumda Ü nal'ın varsayımından ha­
reket edildiği takdirde, yaklaşık olarak on yıl kadar Hz. Pey­
gamber'in namaz kılmadığı sonucu ortaya çıkar ki, bunun
kabul edilebilir bir tarafı yoktur. Dahası bi'setin ilk yılların­
dan itibaren Allah Resülü'nün namaz kıldığı hususu bizzat
ayetlerle sabit olduğu halde, bir akademisyen tarafından bu­
nun dikkate alınmaması affedilebilir bir hata olmadığı gibi,
aynı zamanda ne derece vahiyden kopuk olarak meselelere
yaklaşıldığının da göstergesi niteliğindedir. Kaldı ki, isra aye­
tinden önce nazil olan ayetlerde de namaz emrinin yer aldı­
ğını birinci bölümde bütün detayları ile ortaya koymuştuk. 68
Dolayısıyla mi'rdcda namazın farz kılındığı tezinden hareketle
Beytü'l-Makdis'i İ slam'ın ilk kıblesi olarak tanımlamanın hiç­
bir inandırıcılığı yoktur.
Daha önce de işaret edildiği gibi, beş vakit namazın mi'rac
anlatıları ile hiçbir ilgisi yoktur. Böyle bir iddianın ortaya çık­
masının nedeni, isra ve mi'rac kavramlarının daha sonradan
karıştırılıp aynı olayları ifade ediyormuş gibi kullanılmasıdır.
Ö rneğin Anadolu İ slam kültüründe isra olayı pek bilinmez,
ancak mi'rac hadisesi yaygın olarak bilinir. Oysa isra hadise­
si vahiyle sabitken, mi'rac anlatılarının tamamı rivayetlerde

67 Ünal, 206, 207.


68 Hud 1 1 / 1 1 4 : Taha 20; 1 30 : Kaf 50/40.
Kıble ve İslam'ın İlk Kıblesi Meselesi 243

iddia edilen kurgudan ibarettir. Dahası isra ayn, mi'rac ise


ayn anlatılan içerir. Ancak Anadolu İ slam kültüründe mi'rac
anlatılan yaygın olduğundan, isra hadisesi de bu olayın içe­
risinde gibi sunulur. Dikkat edilirse Diyanet İslam Ansiklope­
disinde de isra maddesi yoktur ve bu hadise mi'rac maddesi
içinde kaydedilmiştir. Bu kavram kargaşası rivayetlerdeki ha­
berlerin birbirine karışmasını beraberinde getirmiştir. Ö rne­
ğin kimi rivayetlerde beş vakit namazın isrd olayının akabin­
de farz kılındığı iddiası dillendirilmiştir. 69 Ancak geleneksel
algıda isrd olayıyla mi'rdc olayı birbirlerine kanştınldığı için,
bu bilgi namazın mi'rac hadisesi sırasında farz kılındığı gibi
anlamsız bir iddiaya dönüşmüştür. Oysa yaygın olarak bilin­
diğinin aksine mi'rdc hadisesine dair anlatıların isra olayıyla
uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur. Bütünüyle birbirinden
ayn olan bu iki olay, sanki birbirini tamamlayan bir tek olay­
mış gibi telakki edildiği için az önce dile getirilen haberin de
etkisiyle, beş vakit namazın mi'rdcda farz kılındığı gibi yanlış
bir anlayışa dönüşmüştür. Oysa isra olayından önce de na­
mazın farz kılındığı hususu tartışmaya meydan vermeyecek
kadar açık ve nettir.
Bizim tespitlerimize göre isrd olayı yaklaşık olarak hicret­
ten iki yıl önce vuku bulmuştur. Yukarıda belirtildiği üze­
re İ bn İ shak, 70 Rebi' b. Habib71 ve Abdurrezzak72 gibi erken
döneme ait kaynaklar bu olayla birlikte beş vakit namazın
farz kılındığını söylemişlerdir. 73 Hatırlanacağı üzere yukarıda
yaklaşık olarak hicretten iki yıl öncesinden itibaren Hz. Pey­
gamber'in Beytü'l-Makdis'e doğru namaz kılmaya başladığını
söylemiştik. Dikkat edilirse bu tarih isrd hadisesinin vuku
bulduğu zaman dilimine denk gelmektedir. Bize göre bu ha­
dise ile kıble değişikliği arasında henüz dillendirilmemiş olan
böylesine dikkat çekici bir detay bulunmaktadır. Dolayısıy-

69 Bk. İbn İ shak, 277; Abdurrezzak, Musannef. ı. 452; Beyhaki, Deldi!, ıı.
1 07 .
70 İ bn İ shak, 277.
71 Rebi' b . Habib, l , 83, 90.
72 Abdurrezzak, Musannef. I . 452.
73 Beyhaki, Deldi!, I l , 1 07 .
244 Hz. Peygamber ve Namaz

la Resülüllah'ın Beytü'l-Makdis'i kıble edinmesiyle isra olayı


arasında doğrudan bir ilişki olduğunu düşünüyoruz.
Dikkat edilirse isrd olayına işaret eden ayette74 Hz. Pey­
gamber'in el-Mescidü'l-Haram'dan el-Mescidü'l-Aksa'ya gö­
türüldüğüne vurgu yapılmaktadır. Yukarıda nakledilen İ bn
Abbas kaynaklı rivayetlerde de isrd olayının ardından Hz.
Peygamber'in el-Mescidü'l-Aksa'ya doğru namaz kılmaya baş­
ladığı bilgisine işaret edilmişti. Dolayısıyla gerek isrd ayetinin
nazil olduğu dönem, gerekse rivayetlerde işaret edilen husus­
lar dikkate alınırsa, Hz. Peygamber'in el-Mescidü'l-Aksa'yı
kıble edinmesinin arka planında böyle bir hadisenin etkili ol­
duğunu düşünüyoruz.
Buraya kadar anlatılanlara bakılırsa Hz. Peygamber'in risa­
letin ilk sekiz yılında .Kabe'yi kıble edindiği, ardından yaklaşık
olarak hicretten iki yıl öncesinden itibaren Beytü'l-Makdis'e
doğru namaz kılmaya başladığı ve hicretten sonra ise yaklaşık
bir buçuk yıl kadar buraya doğru namaz kıldığını anlıyoruz.
Bu süreçten sonra nazil olan ayetlerle birlikte .Kabe'nin kıb­
le olduğu hususunun kesinleştiğini görüyoruz. Bu durumda
Beytü'l-Makdis'in azami üç buçuk yıl kadar İslam'ın kıblesi ol­
duğunu, bunun iki yılının Mekke dönemine, bir buçuk yılının
ise Medine dönemine denk geldiğini söyleyebiliriz. Bu husus
tespit edildikten sonra geriye Allah Resülü'nün el-Mescidü'l­
Aksa'yı kıble edinmesinin sebebi veya burayı kıble edinmesinin
arka planındaki amillerin neler olduğu sorusuna geçebiliriz.
el-Mescidü'l-Aksa'nın Kıble Edinilmesinin Sebebi

el-Mescidü'l-Aksa'nın kıble edinilmesinin sebebi konusun­


da ne Kur'an ayetlerinde ne de rivayetlerde somut bir gerek­
çeden söz edilmez. Sadece İ bn Abbas isnadlı olarak naklet­
tiğimiz yukarıdaki rivayetlerde üstü kapalı olarak buranın
kıble edinilmesinin sebebine dair önemli bir detay bulunmak­
tadır. Dikkat edilirse İ bn Abbas beş vakit namazın hicretten
yaklaşık iki yıl önce vuku bulan isra hadisesi sırasında farz
kılındığını söylemekte ve bu tarihten sonra Allah Resülü'nün

74 İ sra 17 / ı .
Kıble ve İslam'ın İlk Kıblesi Meselesi 245

Kudüs'e yönelerek namaz kılmaya başladığına dikkat çek­


mektedir. Bir buçuk yıldan üç yıla kadar farklı zaman dilim­
lerinden söz edilmekle birlikte , genel kabule göre isrd olayı
yaklaşık olarak hicretten iki yıl öncesinde vuku bulmuştur. 75
Bu tür olaylarda kesin bir tarih verilemeyeceği için metin içe­
risinde tarih verirken iki yıllık bir süreden söz ederek yaklaşık
bir zaman dilimi vermeyi tercih ettik.
Görünen o ki, Hz. Peygamber isrd hadisesi sırasında yaşa­
mış olduğu birtakım olağanüstülüklerin ardından el-Mescidü'l­
Aksa'nın Allah katındaki önemi veya kutsiyetinin farkına var­
mış ve bu hadisenin akabinde namaz kılarken buraya yönel­
me gereği duymuştur. Zira o sırada ibadet ederken Kabe ya da
Beytü'l-Makdis'e yönelmesi için herhangi bir ilahi emir yoktu.
Ancak Hz. Peygamber Kabe avlusunda namaz kılarken buranın
Araplar nezdindeki ehemmiyetini de dikkate alarak Beytullah'a
sırt çevirmemiş ve her iki kutsal mekana birlikte yönelmek için
Kabe'nin güney tarafında namaza durmuştur. Böylece iki kut­
sal mekana aynı anda yönelerek Kabe'den vazgeçmemiş veya
birini diğerine üstün tutmamıştır. Hatta bu tercihiyle önceki
peygamberlerin mirasına sahip çıktığını da göstermiştir.
Benzer hususa işaret eden Hamidullah , isrd hadisesinden
sonra Hz. Peygamber'in, Hz. Adem ve Hz. İ brahim'in kıblesi
olan Kabe'nin _ yanı sıra, Hz. Davud, Hz. Süleyman ve ondan
sonra gelen peygamberlerin kıblesi olan Beytü'l-Makdis'e yö­
nelerek onların mirasına da sahip çıktığını söylemiştir. 76 Do­
layısıyla Hz. Peygamber'in Beytü'l-Makdis'i kıble edinmesiyle
isrd hadisesi arasında sıkı bir ilişkinin olduğunu düşünü­
yoruz. Aksi takdirde Allah Resülü ne diye başlangıçta sekiz
yıl kadar içinde doğup büyüdüğü şehrin kutsal mabedi olan
Kabe'nin yanı sıra Beytü'l-Makdis'i de kıble edinmiş olsun?
75 İ bn Kesir, Kitdbu mu'cizô.iü 'n-nübüvve, tah . Hamza Neşerti-Abdulhafız
Ferğali-Abdulhamid Mustafa, Mektebetü'l-Kayyime, Kahire 1 996, 482:
İ bn Dihye el-Kelbi, el-İbtihô.c fi Ehô.disi'l-Mi'rô.c, tah . Rifat Fevzi Abdül­
müttalib, Mektebetü'l-Hanci, Kahire 1 996/ 1 4 1 7, 70: Suyüti, el-İsra' ve'l­
Mi'rô.c, tah . Muhammed Abdülhakim Katli, Darü'l-Hadis, Kahire 1 989.
60-62: Abdülaziz es-Se'alibi. Mu'cizetu Muhammed Resuli!lah, Daru'l­
Garbi'l- İ slami, Beyrut 1 986, 1 1 4.
76 Hamidullah . İslam Peygamberi, ı . 1 45.
246 Hz. Peygamber ve Namaz

Ü stelik Kabe kendisinin de tabi olduğu Hz. İ brahim'in kıble­


siydi ve buranın Araplar nezdindeki öneminin de farkınday­
dı. Bu durumda bir taraftan kavmine İ slam'ı tebliğ ederken
bir taraftan onların en kutsal mabedine karşı sırt çevirmesi
mümkün değildir. Ancak aynı zamanda kendisinden önceki
peygamberlerin mirasına sahip çıktığı için Kabe'nin yanı sıra
Beytü'l-Makdis'i de kıble edinmiştir. Fakat burayı kıble edi­
nirken Kabe'den vazgeçmemiştir. Nitekim Medine'ye hicretten
sonra özellikle Ehl-i Kitap'tan beklediği desteği göremeyince,
ilk kıblesi olan Kabe'ye yönelmek istemiş ve bu arzusu nazil
olan ayetlerle gerçekleşmiştir.
İ sra olayı sırasında Hz. Peygamber'in ne tür bir tecrübe
yaşadığını bilmiyoruz. Bu konuda ne kendisinden sadır olan
bir rivayetten söz edilir ne de Kur'an'da bir açıklama bulun­
maktadır. Kur'an sadece onun isra hadisesini yaşadığına işa­
ret eder, ancak bu olayın içeriğine dair detay vermez. Her ne
kadar Necm süresindeki bazı ayetler bu hadiseyle ilişkilendi­
rilerek burada Hz. Peygamber'in müşahede etmiş olduğu bir­
takım olağanüstülüklerin ıni'rac hadisesi sırasında yaşandı­
ğına dair birtakım iddialar dillendirilmişse de Necm süresin­
deki ayetlerle isra hadisesi arasında bir bağlantı kurabilmek
tarihsel olarak mümkün değildir. 77
Netice itibarıyla isra olayı sırasında Allah Resülü'nün bir­
takım olağanüstülükler yaşadığı kesindir. Ancak bunların ne/
neler olduğu konusunda hiçbir netlik yoktur. İ sra ayetinde
sadece Hz. Peygamber'in el-Mescidü'l-Aksa'ya götürüldüğüne
işaret edilmiştir. Bize göre buranın kıble edinilmesiyle isrô.
olayı arasında sıkı bir ilişki vardır. Üstelik Beytü'l-Makdis'in
kıble edinilmesiyle isra hadisesinin vuku bulduğu zaman dili­
minin aynı döneme denk gelmesi tesadüf olmamalıdır.
Görünen o ki, Kabe'nin ilk kıble olması hususunda yeteri
kadar açıklama bulunurken, bu konu ayetlerle de teyit edi­
lebilmektedir. Ancak Beytü'l-Makdis'in kıble edinilmesinin

77 Bu konuda geniş bilgi için bk. İ srafil Balcı, "Siyer Okumalannda Kur'an'ın
Rolü ve Belirleyiciliği: Necm Süresi Ö rnekliğinde Bazı Siyer Konulanmn
Kritiğ;i", İSTEM (Yıl : 8, S. 1 6 20 1 0) , 36-59 .
,
Kıble ve İslam'ın İlk Kıblesi Meselesi 247

sebebine dair Kur'an'da en ufak bir işaret bulunmadığı gibi,


rivayetlerde de ciddi bir sebepten bahsedilmez. Herhangi bir
Kur'ani emir bulunmadığı halde Hz. Peygamber'in durduk
yere kıble değişikliğine gitmeyeceği veya buraya yönelmeyece­
ğine göre, onun Beytü'l-Makdis'i kıble edinmesinin somut bir
sebebi olmalıdır. Tüm ihtimaller göz önünde bulunduruldu­
ğunda bize göre en önemli neden isrd hadisesidir. Dolayısıyla
Hz. Peygamber bu olay sırasında yaşamış olduğu olağanüstü
tecrübenin ardından kendi tercihiyle böyle bir karar almış ve
burayı kıble edinmiştir.
Beytü'l-Makdis'in kıble edinilmesi konusunda herhangi
bir Kur'ani emir bulunmadığı halde, Allah Resülü'nün bura­
yı kıble edinmesi meselesinin 'Kur'an dışı vahiy' tanımlaması
gibi ilginç bir sebebe(!) bağlanmış olması ise hayli şaşırtıcı­
dır. 78 Oysa 'Kur'an dışı vahiy' tanımlaması bizce izahı müm­
kün olmayan bir dizi yoruma kapı aralayacağı gibi, Hz. Pey­
gamber'in Beytü'l-Makdis'i kıble edinmesine makul bir açık­
lama getirebilmek için böyle bir gerekçe aramanın da yersiz
olduğunu belirtmek istiyoruz. 79 Zira bu konuda herhangi bir
Kur'ani emir bulunmadığı için Allah Resülü kendi kararıyla
böyle bir tercihte bulunmuştur. Bu gerçek ortadayken Kur'an
dışı vahiy tanımlaması gibi olmayan bir vahiy türü icat ede­
rek Hz. Peygamber'in el-Mescidü'l-Aksa'yı kıble edinmesine
bir gerekçe bulmaya çalışmayı anlamak mümkün değildir.
el-Mescidü'l-Aksa'nın kıble edinilmesinin Allah'ın emri ol­
duğu gibi mesnetsiz ve gayri ciddi iddialar bile ortaya atılmış­
tır. Ü stelik bu iddia bir akademisyen tefsirci tarafından dil­
lendirilmiştir. Sözü edilen akademisyenimizin iddiasına göre
Araplar tevhid inancına şirk karıştırdıkları için, güya tevhidi
muhafaza etmek amacıyla Hz. Peygamber'e Beytü'l-Makdis'i
kıble edinmesi emredilmiştir. Bu görüşü savunan Kasapoğlu ,

78 Ü nal. 206, 207.


79 Erul, 'Kur'an dışı vahiy' tanımlamasıyla ilgili yapmış olduğu araştımıa­
sında, yerinde tespit ve değerlendirmeleriyle böyle bir vahiy türüne ih­
tiyatla yaklaşılması gerektiğini söylüyor. Geniş bilgi için bk. Bünyamin
Erul, "Hz. Peygamber'e Kur'an Dışında Vahiy }eldiğini İ fade Eden Riva­
yetlerin Tahlil ve Tenkidi"" , İslô.miyô.t (C. 1 , S. l Ankara 1 998) . ss. 53-7 1 .
2 48 Hz. Peygamber ve Namaz

iddiasını temellendirirken şu yorumu yapmıştır: "Yüce Allah


Müslümanların geçici bir süre, Kabe'ye değil, Beyt-i Mukad­
des'e yönelmelerini uygun görmüşiür. " 80 Halbuki Beytü'l­
Makdis'in kıble edinilmesi için herhangi bir ilahi emir yoktur.
Diğer bir ifadeyle bu karar tamamen Hz. Peygamber'in terci­
hidir. Kasapoğlu bu iddiasıyla Hz. Peygamber'in kendi tercihi
olan bir karan Allah'ın emri gibi göstererek bir bakıma olma­
yan bir emir iddiası ortaya atmıştır.
Sözü edilen iddiaya göre bütün eksik sıfatlardan münez­
zeh olan Allah , demek ki geçici bir hüküm vermiş ve bir süre
sonra bu hükmünü değiştirmiştir. Böyle bir yorum hangi ilmi
ciddiyetle izah edilebilir? Yine bu iddiaya göre demek ki, Hz.
Peygamber Allah'ın emrinden hoşlanmamış veya bunu kabul
etmek istememiş ki, kıblenin Kabe'ye tahvilini emreden ayette
işaret edildiği üzere, yüzünü göğe dikerek yalvarmış ve ısrar­
la Kabe'ye yönelmek istemiştir. 8 1 Daha açık bir ifadeyle, Hz.
Peygamber adeta Allah'ın emrinden memnun olmadığı için
Kabe'ye yönelmek isteyen bir elçi konumuna düşürülmüştür.
Tüm bunların yanı sıra sözü edilen iddia aynı zamanda
klasik müfessirlerin sıkça başvurdukları nesh doktrinine de
kapı aralamaktadır. Zira bu iddiaya göre bütün eksikliklerden
münezzeh olan Yüce Allah adeta önce verdiği bir hükmü uy­
gun bulmamış olacak ki, sonradan değiştirmiştir. Oysa böyle
bir iddia Allah'ın takdir etmiş olduğu hükümlerde değişikliğin
olmayacağını bildiren ilahi ilkeye 82 (sünnetullah) doğrudan
aykırıdır. Şunu da ekleyelim ki, sözü edilen iddianın geçer­
li olması için Hz. Peygamber'in başlangıçtan itibaren Kabe'yi
hiç kıble edinmemesi gerekirdi. Ancak iddianın sahibi bu ger­
çeği tespit edemediği için, böyle bir yorumla meseleye gerekçe
bulmaya çalışmış , ama dile getirildiği üzere izahı mümkün
olmayan hatalar zincirine saplanmıştır.
Unutmamak gerekir ki, risaletin ilk yıllarında Allah Resu­
lü Kabe'ye yönelerek namaz kıldığı sırada da kıble değişik-

80 Kasapoğlu , 36.
81 Bakara 2 / 1 44.
82 Rum 30/30: Ahziib 33/33: Fiitır 35/43; İ sra ı 7 /77.
Kıble ve İslam'ın İlk Kıblesi Meselesi 249

liği ayetinin nazil olduğu dönemde de Kabe'nin içi putlarla


doluydu . Buna ilaveten Beytü'l-Makdis de iddia edildiği gibi
tevhidin değil, aksine o dönemde Hırtstiyanlığın elinde oldu­
ğu için teslisin merkezlertnden birtsi konumundaydı. Netice
itibarıyla gerek Kabe'nin ilk kez kıble edinilmesi gerekse Bey­
tü'l-Makdis'in kıble edinilmesi hususu vahyin emri değil , Al­
lah Resfılü'nün kendi karan veya tercihidir. Dolayısıyla Hz.
Peygamber her iki kıbleye de kendi tercihiyle yönelmiştir. An­
cak Medine döneminde nazil olan ayetlerden sonra Kabe'nin
kıble olduğu hususu vahiyle belirlenmiştir. 8 3
Aslında yukarıda dile getirtlen Kabe'nin putlarla dolu ol­
ması nedeniyle tevhidin korunması için Beytü'l-Makdis'in
kıble edinildiği görüşü daha önceden Fazlur Rahman tara­
fından dillendirtlmiştir. Nitekim o, Hz. Peygamber'in Beytü'l­
Makdis'e yönelmesini şöyle yorumlamıştır: " Öyle görünüyor
ki, büyük bir ihtimalle baskı altında bulunan Müslümanların
namazlarını açıkça eda edemediklert ve ibadet için Kabe'ye
yönelemediklert bir sırada uygulama alanına konulmuştur. " 84
Devamında ise müşrtklerle Müslümanlar arasında aynın yap­
mak için kıble değişikliğinin gerçekleştirtldiğini söylemiştir.
Bu gerekçelertn tutarsızlığına dair görüşlertmizi dile getirdi­
ğimiz için aynca bir yorumda bulunmayacağız. Ancak şunu
ilave etmekte yarar var ki; namaz kılmak için mutlak olarak
Kabe avlusunda bulunma zorunluluğu yoktur. Nitekim Allah
Resfılü Iisaletin ilk yıllarında zaman zaman kuytu yerlere gi­
dip namaz kılmıştır. 8 5 Buna ilaveten yine Beytü'l-Makdis'in
kıble edinilmesine kadar Hz. Peygamber ve ona tabi olan
Müslümanların Kabe avlusunda ibadet ettiklertni göz ardı
etmemek gerekir. Bu nedenle Müslümanların baskı altında
olduktan için Kabe avlusunda namaz kılamadıkları yorumu
tutarlı değildir. Dolayısıyla bu gerekçeye dayanarak Hz. Pey­
gamber'in Kudüs'e yöneldiğini iddia etmek inandırıcı gözük­
memektedir. Kaldı ki, el-Mescidü'l-Aksa da müşrtklerle Müs-

83 Bakara 2 / 1 42- 1 50.


84 Fazlur Rahman, İslam. çev. M . Dağ-M . Aydın. Ankara Okulu Yay. Ankara
2000, 64.
85 Buhari, "Salat"' , 89, " İ stiska"' , 20: Taberi. Tarih, il, 2 1 3 .
250 Hz. Peygamber ve Namaz

lümanlar arasında aynın yapacak nitelikte tevhidin sembolü


konumunda değildir.
Fazlur Rahman'a ait olan görüş hem Kasapoğlu hem de
kıble konusuyla ilgili hacimli bir makale kaleme alan ve muh­
temelen önemli görüldüğü için daha önce yayımlandığı halde8 6
Diyanet İşleri Başkanlığına ait ilmi dergide tekrar yayımla­
nan Güç tarafından da paylaşılmıştır. Nitekim onun yorumu­
na göre Müslümanlara uygulanan baskı ve Kabe'nin içinin
putlarla dolu olması nedeniyle Hz. Peygamber Kudüs'ü kıble
edinmiş veya müşriklerle Müslümanlar arasında aynın yap­
mak için böyle bir karara varm ıştır. 8 7
Yukarıda da işaret edildiği üzere bize göre bu tür görüşle­
rin hiçbir tutarlı tarafı yoktur. Zira Hz. Peygamber ve ona tabi
olanlar hicretten yaklaşık olarak iki yıl öncesine kadar Ka­
be'ye yönelerek namaz kılmışlardır. Şayet böyle bir amaç için
Beytü'l-Makdis kıble edinilmişse buranın tevhidin sembolü
olması gerekirdi. Ya da en azından vahyin emriyle birlikte
Kabe kıble olarak belirlendiği zaman buranın içinin putlarla
dolu olmaması lazımdı. Keza Allah Resülü başlangıçta burayı
kıble edindiği zaman bu tercihi ayetle düzletilmeliydi. Dola­
yısıyla bu yorumların hiçbir tutarlılığı yoktur. Hal böyleyken
Kabe'nin içinin putlarla dolu olmasından88 veya İ slam'ın en
ayırt edici vasıflarından birisinin tevhid inancı olduğundan
söz ederek, bu gibi gerekçelerle Hz. Peygamber'in Beytü'l­
Makdis'e yönelmesine açıklama getirmenin beyhude bir çaba
olduğunu hatırlatmak istiyoruz. 89 Bu arada Kasapoğlu'na ait
olan makalenin de yine aynı dergide yayımlandığını hatırlat-

86 Ahmet Güç, "Dinlerde Kıble Anlayışı", l.nudağ Üniversitesi İlahiyat Fakül­


tesi Dergisi (C . 1 1 , S. 2, 2002) , 1 -30. Aynı makale bir yıl sonra muhtevası
aynen korunarak sadece ismi değiştiıilerek Diyanet İ şleıi Başkanlığı-Dini
Yayınlar Başkanlığı tarafından yayımlanan Diyanet İlmi Derg i de tekrar
neşredilmiştir. Bk. Ahmet Güç, " İ lahi Dinlerde Kıble Anlayışı ve Müslü­
manlann Kıble ile ilgili Uygulamalan" , Diyanet İlmi Dergi (C . 39, S. 2,
2003) , 73- 1 00. Çalışmamızdaki referanslar Diyanet İlmi Derg i de ki maka­
leye aittir.
87 Güç, 8 1 .
88 Güç , 8 1 .
89 Kasapoğlu, 36.
Kıble ve İslarn'ın İlk Kıblesi Meselesi 25 1

mış olalım. Anlaşıldığı kadarıyla kıble konusuna özel önem


verildiği için bu makalelerin mezkür dergide yayımlanmasına
ihtiyaç duyulmuş , ancak her iki makalede de var olan ciddi
eksiklik ve yanlışlıklar göz ardı edilmiştir.
Bilindiği üzere isrd ayetinde Hz. Peygamber'in etrafı mü­
barek kılınan el-Mescidü'l-Aksa'ya götürüldüğüne işaret edil­
mektedir. Oysa ayet nazil olduğu dönemde Kudüs'te bu isimde
bir mabet bulunmuyordu ve burada sadece Süleyman mabe­
dinin harabeleri vardı. Ancak bu mabedin mekanının kutsal­
lığı aynen devam ediyordu. İlgili ayette etrafı mübarek kılınan
mescitten kasıt, Süleyman mabedinin de içinde bulunduğu
harem alanıdır. Günümüzdeki Mescid-i Aksa, Emeviler dö­
neminde inşa edilmiştir. Ayette işaret edilen el-Mescidü'l-Ak­
sa'dan kasıt yaygın olarak bilindiğinin aksine dikili bir mabet
(cami) değil, Süleyman mabedinin harem alanıdır. Dolayısıyla
isrd olayı bu mekansal tanımlama ile ilgili olmalıdır. Hz. Da­
vud ve Hz. Müsa gibi peygamberler burada bulunan kayayı
(Hacer-i Muallaka) kıble edinmişler ve burada dua etmişler­
dir.90 Bu mabedin kutsallığı devam ettiği için Kur'an-ı Kerim
Süleyman mabedinin haremini 'secde edilen yer' olarak nitele­
miş ve bu mekanların isimlerini yan yana kullanmıştır.9 1 Tıpkı
Kabe ve haremini el-Mescidü'l-Harfun olarak nitelediği gibi .
Dikkat edilirse o sırada Kabe müşriklerin kontrolündeydi ve
içi putlarla doluydu. Kudüs ise Hıristiyanların elindeydi. Do­
layısıyla her iki mekanın kontrolü tevhid inancının dışındaki
inanç mensuplarının elindeydi, ancak buraların Allah katın­
daki kutsiyeti hfila devam etmekteydi. Her iki mabedin harem
alanı Allah katında kutsal olduğu için ve burada geçmiş pey­
gamberler ve ümmetleri ibadet ettikleri için Kur'an-ı Kerim bu
hususu vurgulamaya yönelik olarak iki kutsal mabedin hare­
mini 'mescid' olarak nitelemiştir. Bilindiği üzere 'mescid' secde
edilen veya ibadet edilen yer anlamına gelmektedir. Ancak bu

90 el-Vasıti, Fed.ô.Uu 'l-Beytü 'l-Makdis, tah. İ sak Hassun, The Hebrew Univer­
sity, Jerusalern 1 979, 1 0 , 1 7 ; İbnü'l-Esir, el-Kama, !, 227-28; İ bn Seyyi­
di'n-nas, !, 237.
91 İ sra ı 7 / ı .
252 Hz. Peygamber ve Namaz

detay rivayetlerde farklı yansıtılmıştır. Ö rneğin Hz. Peygam­


ber'in el-Mescidü'l-Aksa'nın içine girdiği, burada namaz kıldığı
ve bu olayı anlattığı zaman müşriklerin kendisine inanmadığı,
bunun üzerine Hz. Peygamber'in de el-Mescidü'l-Aksa'nın ka­
pısı, penceresi veya çerçevesi gibi birtakım özelliklerini saydı­
ğından bahsedilir.92 Ancak mevcut bir mabet olmadığı için bu
özelliklerin bulunması mümkün değildir.
Kanaatimize göre Hz. Peygamber, Hz. İbrahim'in gelene­
ğine uyarak ilk önce Kabe'ye doğru namaz kılmıştır. İ sra ha­
disesinden sonra ise el-Mescidü'l-Aksa'nın kutsiyetini fark
edince Kabe avlusunda namaz kılarken her iki kutsal ma­
bede/mekana birlikte yönelmek maksadıyla Hacer-i Esved'le
Makam-ı İ brahim arasında durup Kudüs'e doğru yönelmiştir.
Medine'ye hicretten sonra ise bu imkan ortadan kalkmış ve
yaklaşık bir buçuk yıl kadar direkt olarak buraya doğru na­
maz kılmıştır. Ancak gönlünden tamamen Kabe'yi çıkarm a­
mıştır. Nitekim bu süre içerisinde de sürekli ilk kıblesi olan
Kabe'ye yönelerek namaz kılmayı arzulamıştır. Neticede bu
arzusu kıble değişikliğini emreden ayetle93 birlikte gerçekleş­
miş ve el-Mescidü'l-Aksa'dan ayrılmak için somut bir gerekçe
ortaya çıkmıştır.
Görebildiğimiz kadarıyla ayetin nazil olmasından sonra
Hz. Peygamber kıblesini Beytü'l-Makdis'ten Kabe'ye çevirdiği
için, el-Mescidü'l-Aksa ilk kıble olarak yorumlanmış ve kıb­
le tahvili meselesi de hicretten bir buçuk yıl sonrasıyla ala­
kalı bir konu gibi telakki edilmiştir. Halbuki yukarıda izah
edildiği üzere, Medine dönemindeki kıble değişikliği sürecine
gelinceye kadar yaklaşık olarak risaletin ilk sekiz yılında Hz.
Peygamber Kabe'ye yönelerek namaz kılmış , ardından Mekke
döneminin sonlarına doğru yaşamış olduğu isrd hadisesiyle
birlikte el-Mescidü'l-Aksa'yı kıble edinmiştir. Bu itibarla kıble
değişikliği meselesi sadece Medine dönemiyle alakalı bir konu
değildir.

92 Buhari, " Meniikıbu0l-Ensar" , 4 1 . "Tefsir ( İ srail)" , 3; Müslim. " İ man" , 276,


278, 282 .
93 Bakara 2/ 1 44 .
Kıble ve İslam'ın İlk Kıblesi Meselesi 253

Kıblenin Kabe'ye Tahvili

Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiği sırada el-Mescidü'l­


Aksa'ya doğru namaz kılıyordu . İnşa edilen Mescidü'n-Ne­
bi'nin kıblesi de Kudüs'e doğruydu. Beytü'l-Makdis Yahudi­
ler için kutsal mekan olduğundan Hz. Peygamber'in buraya
yönelmesi Medineli Yahudileri memnun etmişti. Kimi Batılı
oryantalistler Hz. Peygamber'in el-Mescidü'l-Aksa'yı kıble
edinme sebebini, Medine'deki Yahudileri memnun etmeye ve
onların desteğini kazanmaya yönelik politik bir hamle ola­
rak yorumlamışlardır. Aslında bu görüş klasik kaynaklarda
da dile getirilmiş ve Hz. Peygamber'in bu kararından Yahu­
dilerin memnun olduklarından söz edilmiştir.94 Aynı kanaati
benimseyen Fazlur Rahman'ın iddiasına göre ise, Medine'ye
hicretten sonra Allah Resülü Yahudilerden umduğu desteği
bulamayınca bu sefer yeniden Kabe'ye yönelmek istemiştir. 95
Batılı oryantalistler veya Fazlur Rahman tarafından dile
getirilen bu iddianın kıble tahvili konusunda yadsınamaz
bir etken olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu kanaat sahip­
leri henüz Mekke döneminin sonlarındayken Hz. Peygam­
ber'in el-Mescidü'l-Aksa'ya doğru namaz kılma sebebini net
olarak ortaya koyamadıklarından yorumlarında eksiklik söz
konusudur. Ö rneğin bu iddianın geçerli olabilmesi için Hz.
Peygamber'in Medine'ye hicret ettikten sonra böyle bir de­
ğişikliğe gitmiş olması gerekirdi. Oysa henüz Mekke'deyken
Hz. Peygamber'in el-Mescidü'l-Aksa'ya doğru namaz kıldığı
kesindir. Mekke'de neredeyse yok denecek kadar Ehl-i Kitap
mensubunun bulunduğu hususu96 dikkate alınırsa, demek
ki Hz. Peygamber henüz Mekke dönemindeyken Medineli
Yahudileri düşünmüş olmalıdır. Dolayısıyla bize göre de Hz.
Peygamber'in el-Mescidü'l-Aksa'ya doğru namaz kılmasının
arkasında Ehl-i Kitab'ı memnun etme hedefi söz konusu , an­
cak bu düşünce Medine'ye hicreti planladığı Mekke dönemi-

94 Buhari. " İ man". 30.


95 Fazlur Rahman, " İ slam Toplumunun Mekke'deki Ö n Temelleri " . İslami
Yenilenme; Makaleler N. Ankara Okulu . Ankara 2003. 25-28.
96 Yaşar Çelikkol. İslô.m Ö nces i Mekke. Ankara Okulu Yay. Ankara 2003.
1 83-86.
254 Hz. Peygamber ve Namaz

nin sonlarındayken gündeme gelmiş olmalıdır. Nitekim bizim


tespitlerimize göre Hz. Peygamber Akabe biatlerinin yaşandığı
süreç içerisinde böyle bir değişikliğe gitmiştir. Bu durum Hz.
Peygamber'in Medine'ye hicret etmeyi planladığını ve bu ne­
denle buradaki Yahudilere yönelik samimi bir mesaj vermek
istediğinden söz etmek mümkündür.
el-Mescidü'l-Aksa'nın kıble edinilmesinin arkasında az
önce sözü edilen hedef yadsınamayacağı gibi, bize göre bu he­
defin gerçekleşmesine neden olan çok daha önemli sebep ise
isra olayıdır. Anlaşıldığı kadarıyla bu olayla birlikte Hz. Pey­
gamber el-Mescidü'l-Aksa'nın Allah katındaki kutsiyetini fark
etmiş ve zaten geçmiş dinlerin mirasını reddetmediği için böy­
le bir değişikliğe gitmekte beis görmemiştir. Dikkat edilirse
Akabe biatlerinin gerçekleşmesi, isra hadisesinin yaşanması
ve el-Mescidü'l-Aksa'nın kıble edinilmesi hemen hemen aynı
döneme denk gelmektedir. Nitekim yukarıda da işaret edildiği
üzere Hz. Peygamber isra olayını yaşadıktan sonra el-Mes­
cidü'l-Aksa'ya doğru namaz kılmaya başlamıştır. Dolayısıy­
la Hz. Peygamber'in Yahudilere yönelik mesajının arkasında
böyle bir tarihsel arka plan olduğu kanaatindeyiz.
Şunu da ekleyelim ki, Hz. Peygamber el-Mescidü'l-Aksa'yı
kıble edinmekle birlikte, Kabe'den tamamen vazgeçmemiştir.
Nitekim Mekke'deyken Kabe'yi araya alıp her iki kıbleye bir­
likte yönelerek namaz kılmıştır. Ancak Medine'ye hicretle bir­
likte iki kutsal mekana aynı anda yönelme imkanı kalmayın­
ca direkt olarak el-Mescidü'l-Aksa'ya doğru namaz kılmıştır.
Medine'ye hicretten sonra yaklaşık bir buçuk yıl kadar Hz.
Peygamber el-Mescidü-1-Aksa'ya yönelerek namaz kılmışsa
da özellikle Yahudilerin olumsuz tutumundan sonra ilk kıb­
lesi olan Kabe'ye yönelmeyi arzulamıştır. Fakat Yahudilerden
gelecek olumsuz tepki veya propagandadan çekindiğinden
olsa gerek daha önceden olduğu gibi doğrudan bir değişikliğe
gitme yerine somut bir sebep aramıştır. Nitekim bu somut
sebep kıble değişikliği ayetiyle birlikte gerçekleşmiştir. 97

97 Bakara 2/ 1 44.
Kıble ve İslam'ın İlk Kıblesi Meselesi 255

Kıble tahviliyle ilgili ayetlerin mesajına bakıldığında Hz.


Peygamber'i bu şekilde davranmaya sevk eden en önemli un­
surun, Yahudilerden gelecek olumsuz tepki veya söylentiler
olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim kıble değişikliğini emreden
ayetlerin yer aldığı pasaj da Yahudilerin olumsuz tepkilerine
işaret edilmiş ve onların bu tutumunun Hz. Peygamber'i üz­
memesi için kararlı bir duruş sergilemesi gerektiği öğütlen­
miştir. 9 8 Söz konusu ayetler aynı zamanda Hz. Peygamber'in
niçin daha önce yaptığı gibi kendi kararıyla kıble değişikliğine
gitmediğine dair ipuçları vermektedir. Ö zellikle Yahudilerin
Medine'deki konumu veya siyasal ağırlıkları göz önünde bu­
lundurulursa, kıble değişikliği kararının zor bir süreçte ger­
çekleştiğini görüyoruz. Nitekim Kur'an-ı Kerim bu süreci Hz.
Peygamber'e samimi bir şekilde uyanlarla uymayanların ayırt
edilmesi bağlamında 'zor bir sınav' olarak nitelemektedir. 99
Dikkat edilirse Hz. Peygamber'in el-Mescidü-1-Aksa'ya yö­
nelmesi Yahudileri memnun ederken, kıblenin Kabe'ye çevril­
mesi karan onları hayli rahatsız etmiştir. Hatta kimi Yahudi
ileri gelenleri bu meseleyi dillerine dolamışlar ve çeşitli söylen­
tiler yayarak Hz. Peygamber'i tutarsız davranmakla suçlamış­
lardır. Hatta bazı Yahudi din adamları daha önce el-Mescidü-
1-Aksa'ya doğru kılman namazlarla ilgili söylentiler yayarak bu
dönemde ölen Müslümanların akıbetlerinin ne olacağı gibi so­
rulan ortaya atıp zihinlerin bulanmasına neden olmuşlardır. ı oo
Onların bu tür söylentiler yaymaları üzerine, nazil olan ayette
daha önce kılman namazların Allah katında zayi olmayacağına
işaret edilmiş ve bu söylentiler boşa çıkarılmıştır. 1 0 1
Yahudilerin çıkaracağı söylentilerden Resülüllah'm çekin­
mesinin bir başka sebebi, yakın dostu olan Es'ad b. Züra­
re'nin hastalığı ve vefatına engel olamadığı şeklinde sözler
sarf etmelerinden duyduğu rahatsızlıktır. Nitekim Es'ad'ı zi­
yarete gittiği zaman söylentileri hatırlatmış ve kendisinin has-

98 Bakara / 1 42- 1 50.


99 Bakara 2 / 1 43 .
1 00 Mukatil b . Süleyman, I . 1 33- 1 34 : Taberi. Cdmi'u 'l-Beydn, i l , 1 9-27.
101 Bakara 2 / 1 43 .
256 Hz. Peygamber ve Namaz

talan iyileştirme gibi bir yeteneğinin olmadığını söyleyip "Beni


kınamayın. " diye uyanda bulunmuştur. 102
Hüse�in Heykel, Hz. Peygamber'in Kabe'ye dönme arzu­
sundan bahsederken, farklı bir nedenden söz eder. Ona göre
tıpkı müşrikler Hz. Muhammed'i Mekke'den çıkardıkları gibi
Yahudiler de onu Medine'den çıkarmak istiyorlardı. Bu yüz­
den bir plan yapmışlar ve şayet iddia ettiği gibi peygamber
ise geçmiş peygamberlerin yaptığı gibi Kudüs'e hicret etmesi
gerektiğini söylemişlerdir. Şayet bunu yaparsa kendisine ina -
nacaklanna dair söz vermişlerdir. Hz. Peygamber de onların
niyetini anlamış ve bu oyuna gelmemiştir. Sonuçta onların
bu tür oyunları üzerine Allah Resıllü ilk kıblesi olan Kabe'ye
dönmeyi arzulamıştır. 103 Tespit edebildiğimiz kadarıyla erken
döneme ait rivayetler arasında bu yorumu destekleyen bir ka­
yıt görme şansımız olmadı.
Bakara suresindeki kıble değişikliğini konu edinen ayetler1 04
Medine döneminde nazil olduğuna göre , burada sadece kıb­
lenin Kabe'ye çevrilmesi sürecine işaret edilmektedir. Ancak
aynı ayetlerde kıble hakkında önemli mesajlar da yer almak­
tadır. Ö rneğin her dini topluluğun yöneldiği bir kıblesi oldu­
ğuna işaret edilmektedir. 1 05 Bu ilahi buyrukla Kur'an kıbleyi,
her dini topluluğun kendine özgü ayırt edici vasfı olarak ta­
nımlamıştır. Unutmamak gerekir ki, Hz. Peygamber Kudüs'e
doğru namaz kılarken, burası Yahudiler için de kutsal bir
mekan özelliği taşımamaktaydı. Her ne kadar Hz. Peygamber
Yahudilik ve Hıristiyanlığın öğretisini reddetmeyerek Beytü'l­
Makdis'i Kabe gibi kutsal kabul etmişse de tebliğ etmiş oldu­
ğu din, Allah katında en son dinin İ slam olduğunu vurgula­
maktadır. Bu durumda İ slam'ın ayırt ediciliği ve mensupları­
nın yöneleceği kendilerine özgü kıblesinin olması zarureti söz
konusudur. Bu itibarla Kur'an, Yahudilik ve Hıristiyanlığın
da atası olarak kabul edilen Hz. İ brahim'in yöneldiği Kabe'yi

1 02 İ bn Sa'd . III . 1 1 0- 1 1 .
1 03 M . Hüseyin Heykel , Hz. Muhammed 'in Hayatı, çev. Vahdettin İ nce, Yöne­
liş. İ stanbul 2000, 36.
1 04 Bakara 2 / 1 42- 1 50.
1 05 Bakara 2 / 1 48 .
Kıble ve İslam'ın İlk Kıblesi Meselesi 257

kıble olarak belirleyerek onun öğretisine sahip çıkmıştır. Ne­


ticede Medine döneminde nazil olan ayetlerle birlikte İslam'ın
nihai kıblesinin Kabe olduğu konusu kesinleşmiştir. 10 6
Hz. Peygamber'in Kabe ile birlikte Beytü'l-Makdis'e yönel­
mesi iki kutsal mekandan birini diğerine tercih etmesi anla­
mında değil, aksine her iki mekanı birleştirerek geçmiş pey­
gamberlerin mirasını reddetmediğini göstermeye yönelik bir
amaç taşımaktadır. Ancak Medine'ye hicretle birlikte iki kut­
sal mekana aynı anda yönelme imkanı kalmayınca ve aynı za­
manda Yahudilerin olumsuz tutumları gittikçe artınca, Allah
Resülü daha önce yöneldiği ilk kıblesine dönmek istemiştir.
Bu konuda nazil olan ayetlerle birlikte Kabe, Allah katında
hem tüm ilahi dinlerin merkezi hem de İslam'ın ayırt edici
vasfı olarak konumlandırılmıştır.
Dikkat edilirse kıble değişikliğinden sonra Yahudilerin ile­
ri geri konuşmaları üzerine Kur'an, doğu ve batının sahibi­
nin Allah olduğunu vurgulayarak, amaçsız veya bilinçsiz bir
şekilde bir yerden bir yere yönelmek yerine bilinçli bir şekil­
de Allah'ın emri doğrultusunda belli bir kıbleye yönelmenin
önemine işaret etmiştir. 107 Nitekim devamındaki ayette kıble
değişikliğiyle birlikte kimilerinin Hz. Peygamber'e uyacakla­
rına, kimilerinin ise ondan ayrılacaklarına işaret edilmiş ve
bu aynının ortaya çıkması için böyle bir değişiklik yapıldığı
gerçeğine vurgu yapılmıştır. 108 Dolayısıyla Kabe'ye doğru iba­
det etmek bilinçsiz bir yönelme değil, bizzat Müslümanların
kıblesi olması nedeniyle ilahi emrin gereğidir. Haddizatında
başlangıçtan beri Kabe'nin kıble olduğu ve bu durumu Ehl­
i Kitab'ın da bildiği gerçeğine işaret edilmektedir. 1 09 Hatta
Kur'an çarpıcı bir benzetme yaparak ·npkı öz çocuklannı bU­
dikleri gibi, Kiibe 'nin Hz. İbrahim'in kıblesi olduğu' hususunu
bildiklerine işaret etmiş ve Allah katındaki ilk ve son kıblenin
burası olduğu gerçeğini gözler önüne sermiştir. 1 1 0

1 06 Bakara 2 / 1 44 , 1 49 . 1 50 .
1 07 Bakara 2/ 1 42 .
1 08 Bakara 2/ 1 43 .
1 09 Bakara 2/ 1 44 , 1 45 .
1 10 Bakara 2/ 1 46.
258 Hz. Peygamber ve Namaz

Bütün bunlarla birlikte şunu da hatırlatalım ki, vahyin


emri gereği Kabe nihai kıble olarak belirlenirken, bu ilahi
buyruk Beytü'l-Makdis'in Müslümanlar açısından önemsiz­
liği anlamına gelmemelidir. Bize göre bu değişiklik ayetler­
de de vurgulandığı üzere , Kabe'nin yeryüzünde Allah adına
dikilen ilk mabet olması ve İ slam'ın ayırt ediciliği vasfıyla
alakalıdır. Dikkat edilirse Kur'an daha önceden Hz. Peygam­
ber'in Beytü'l-Makdis'e doğru kılmış olduğu namazların ge­
çerliliğine işaret ederek bir yandan Hz. Peygamber'in kararını
onaylarken bir taraftan da buranın kutsallığına işaret etmiş­
tir. Ancak kıble değişikliği süreci içerisinde el-Mescidü'l-Ak.­
sa (Beytü'l-Makdis) veya Kudüs adından hiç söz etmemiştir.
Bir bakıma Kur'an bu isimleri kullanmayarak kendi kendini
nesheden bir konuma düşmediği gibi, aynı zamanda bu yolla
kıble değişikliğine itiraz eden Ehl-i Kitab'a da meşru zemin bı­
rakmamış , başlangıçtan itibaren İ slam'ın ilk ve son kıblesinin
Kabe olduğunu vurgulamıştır. 1 1 1
Anlaşıldığı kadarıyla kıble değişikliği meselesine bağlı ola­
rak Yahudiler ve Müslümanlar arasında her iki mekanın kut­
sallığı veya birbirlerinden daha üstün olduğuna ilişkin bir­
takım tartışmalar yaşanmış olacak ki, kimi rivayetlerde bu
yönde bazı haberler aktarılmıştır. Nitekim bazı rivayetlerde
iki kutsal mabetten hangisinin daha önce inşa edildiğine dair
tartışmalar yapılmıştır. Hatta bu konunun Hz. Peygamber'e
sorulduğu, onun da el-Mescidü'l-Ak.sa'nın Kabe'den kırk yıl
sonra inşa edildiğini söylediği gibi haberler nakledilmiştir. 1 12
Görünen o ki, bu tür rivayetler Kabe'nin öncelikli veya
daha üstün olduğunu ifade etmeye yönelik iddialara ilişkin
haberlerdir. Ancak bunların tarihsel gerçeklerle örtüşmedi­
ğini unutmamak gerekir. Zira Kabe yeryüzünde inşa edilen
ilk mabet iken, 1 13 el-Mescidü'l-Ak.sa'nın inşası Hz. Davud
tarafından başlatılmış ve oğlu Hz. Süleyman zamanında bi-

1 1 1 Bakara 2/ 1 46.
1 1 2 İbn Hanbel, V, 1 57 ; Buhari, "Ehadisü'l-Enbiya", 1 0 ; Müslim, "Mesacid ve
Mevziu's-Salat" . ı . 2; İbn Mii.ce , "Mesii.cid " . 7; Nesai, "Mesacid", 3.
1 1 3 Aı-i İ mran 3/96.
Kıble ve İslam'ın İlk Kıblesi Meselesi 259

tirilmiştir. Bu tarih M Ö . IX. yüzyıllara rastlamaktadır. Sözü


edilen tarih dikkate alınırsa kırk yıllık zaman farklılığına dair
haberin tarihsel gerçeklerle örtüşmediği hususu çok açıktır. 1 1 4
Sonuç

Risaletin ilk yıllarından itibaren Allah Resıllü'nün Kabe'ye


yönelerek namaz kıldığına dair açık deliller bulunduğu halde,
ilk kıblenin Kabe olduğu konusu neredeyse hiç dikkate alın­
mamış ve el-Mescidü-1-Aksa'nın ilk kıble olduğuna dair yay­
gın bir kanaat ortaya çıkmıştır. Oysa risaletin ilk sekiz yılında
Hz. Peygamber'in Kabe'ye yönelerek namaz kıldığına dair çok
net rivayetler bulunduğu gibi, bu hususun kıble değişikliği
ayetiyle de teyit edildiğini görüyoruz. Şunu da hatırlatalım ki,
Hz. Peygamber risaletin ilk yıllarından itibaren namaz kılma­
ya başlamış ve el-Mescidü'l-Aksa'nın gündeme gelmesinden
önce yaklaşık sekiz yıl kadar Kabe'ye yönelerek ibadet etmiş­
tir. Bu süre içerisinde el-Mescidü'l-Aksa'ya yöneldiğine dair
herhangi bir rivayetin bulunmadığını hatırlatmış olalım. Zira
el-Mescidü'l-Aksa'nın kıble edinilmesi olayı, Mekke dönemi­
nin sonlarına doğru yaşanmış olan isrd hadisesinin akabinde
ortaya çıkmış bir durumdur. Bu olayla birlikte Hz. Peygamber
buranın Allah katındaki kutsiyetini fark edince ve Mekke dö­
neminin sonlarında gerçekleşen Akabe biatleriyle birlikte Me­
dinelilerle temasa geçince, hatta buraya hicret etmeyi plan­
ladıktan sonra Medineli Yahudilere samimi bir mesaj vermek
amacıyla böyle bir değişikliğe gitmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla bu kararın arkasında Yahudilere yönelik bir me­
sajın yanı sıra yaşamış olduğu isrd hadisesinin önemli bir
etkisinin olduğu kanaatindeyiz. Diğer bir ifadeyle kıblenin
el-Mescidü-1-Aksa'ya tahviliyle isrd hadisesi arasında sıkı bir
ilişkinin olduğunu düşünüyoruz. Bu olayla birlikte Hz. Pey­
gamber tıpkı Kabe gibi buranın da Allah katındaki kutsiyetini
kavradığı için buraya doğru ibadet etmekte bir beis görme-

1 1 4 el-Vasıti. 6-9; Ebü Ubeyd , Kitô.bu'l-Emvô.l, Kahire 1 975/ 1 395, 202-203


(No: 430-3 1 ) ; Taberi, Tdrfh, IV, 1 59- 1 6 1 ; aynca bk Ö mer Faruk Harman,
.

"Kudüs" , DİA, Ankara 2002, XXVI 326; Casi m Avcı , "Kudüs". DİA, Anka­
,

ra 2002. XXVI 327.


.
260 Hz. Peygamber ve Namaz

miş ve bu değişiklikle birlikte Yahudilere de samimi bir mesaj


vermiştir. Dolayısıyla Hz. Peygamber'in bu değişiklik kararını
sadece Yahudilere yönelik politik mesajla sınırlamanın doğru
olmadığı kanaatindeyiz.
Bizim tespitlerimize göre isrd hadisesi yaklaşık olarak
hicretten iki yıl öncesinde gerçekleşmiş ve bu olaydan son -
ra Hz. Peygamber el-Mescidü-1-Aksa'ya doğru namaz kılma­
ya başlamıştır. Medine'ye hicretten yaklaşık on altı veya on
yedi ay sonra nazil olan ayetle birlikte ise vahyin emri gereği
kıble Kabe'ye çevrilmiştir. Dolayısıyla Allah Resülü yaklaşık
olarak risaletinin ilk sekiz yılında Kabe'ye doğru namaz kıl­
mış , ardından iki yıl kadar el-Mescidü-1-Aksa'ya yönelmiş ve
Medine'ye hicretten sonra ayetin nüzulüyle birlikte yeniden
Kabe'ye yönelmiştir. Mekke dönemindeki iki yıfa bir buçuk
yıllık Medine dönemindeki süre eklenince , el-Mescidü'l-Ak­
sa'nın yaklaşık olarak üç buçuk yıl kadar kıble olduğu an­
laşılmaktadır. Allah Resülü'nün ilk önce Kabe'yi, ardından
el-Mescidü'l-Aksa'yı kıble edinmesi vahyin emri değil kendi
tercihidir. Ancak nihai olarak kıblenin Kabe'ye çevrilmesi
ayetle sabit bir konudur (Bakara 2 / 1 44) . Şunu da ekleyelim
ki, Hz. Peygamber el-Mescidü-1-Aksa'yı kıble edindiği zaman
Kabe'den tamamen vazgeçmemiştir. Nitekim Kabe avlusun­
da namaz kılarken Beytullah'ın güney tarafında durmuş ve
iki kutsal mabede/mekana birlikte yönelmiştir. Ancak Me­
dine'ye hicretten sonra bu imkan ortadan kalktığı için direkt
olarak el-Mescidü'l-Aksa'ya doğru namaz kılmış ve yaklaşık
olarak on altı veya on yedi ay sonra nazil olan kıble deği­
şikliği ayetiyle birlikte nihai kıblenin Kabe olduğu hususu
vahiyle sabitleşmiştir.
Kıble meselesi veya kıble değişikliği konusu genelde Medi­
ne'ye hicretten sonra inen ayetler çerçevesinde ele alındığın­
dan , Hz. Peygamber'in ilk önce Kabe'ye yönelerek namaz kıl­
dığı gerçeği rivayetler arasında kaybolup gitmiş ve geleneksel
yorumlarda el-Mescidü'l-Aksa'nın ilk kıble olduğu şeklinde
yaygın bir kanaat ortaya çıkmıştır. Ö zellikle kıble değişikli­
ğini emreden ayetin nazil olduğu sırada Hz. Peygamber Bey-
Kıble ve İslam'ın İlk Kıblesi Meselesi 26 1

tü'l-Makdis'e doğru namaz kıldığı için, buradan dönülerek


Kabe'nin kıble olması nedeniyle, el-Mescidü'l-Aksa ilk kıble
olarak nitelenmiştir. Oysa İslam'ın ilk kıblesinin el-Mesci­
dü'l-Aksa değil, Kabe olduğu hususu çok açıktır. Bu arada
Beytü'l-Makdis'in de yaklaşık olarak üç buçuk yıl kadar kıble
edinildiği, bunun yaklaşık iki yılının Mekke dönemine kalan
bir buçuk yılının da Medine dönemine tekabül ettiği anlaşıl­
maktadır.
Hz. Peygamber Medine'ye hicreti ile birlikte direkt olarak
Kudüs'e doğru namaz kılmaya başlamış, ancak Yahudilerin
olumsuz tavrı, bir bakıma onu yeniden Kabe'ye yönelmeye
mecbur bırakmış ve burayı arzulamıştır. Nitekim bu arzusu
kıble değişikliğini emreden ayette (2 . Bakara, 1 44) açıkça dile
getirilmiştir. Nihai kıble Bakara suresinin 1 44 . ayetiyle belir­
lenmiş , bundan önce iki kez gerçekleşen kıble değişikliğinde
ise Hz. Peygamber kendi tercihi doğrultusunda karar almış­
tır. Zira bu konuda ayetlerde herhangi bir açıklama veya emir
bulunmamaktadır. Ancak Hz. Peygamber'in Kudüs'e yönelmiş
olması hususu kimi yorumlarda 'Kur'an dışı vahiy' tanımla­
ması gibi ilginç bir vahiy türüne dayandırılmıştır. Hatta bazı
yorumlarda Allah'ın emri olduğu gibi mesnetsiz iddialar bile
dile getirilmiştir. Oysa Hz. Peygamber başlangıçta Kabe'ye yö­
nelirken ve ardından da el-Mescidü'l-Aksa'yı kıble edinirken
bu kararlar vahyin emri değil, onun kendi tercihidir.
Kur'an-ı Kerim her dini topluluğun yöneldiği bir kıble­
si olduğuna işaret ederek bir bakıma kıblenin o dine men­
sup insanlar için birleştirici ve aynı zamanda diğerlerinden
ayırt edici bir mahiyeti olduğunu vurgulamıştır. Nitekim kıble
değişikliğiyle birlikte Kur'an, Müslümanları kast ederek bu
karardan bir kısmının hoşlanacağını, buna mukabil Yahudi­
ler ve münafıkların ise bundan hoşlanmayacaklanna işaret
ederek samimi olan Müslümanlarla münafıklık yapanların
ayrılacaklarını haber vermiş (Bakara 2 / 1 43) ve bu ayırt edi­
ciliğe işaret etmiştir. Dolayısıyla kıble değişikliği karan böyle
bir ayrışmayı veya aidiyeti ifade etmektedir. Bu itibarla vah­
yin emri gereği Kabe'nin kıble olarak belirlenmesi, İ slam'ın
262 Hz. Peygamber ve Namaz

ve Müslümanların diğer dini geleneklerden ayırt edici vasfı


olduğu anlamını taşımaktadır. Bu itibarla biz kimi yorumlar­
da ifade edildiği üzere kıblenin sembolik (Kasapoğlu, 34) bir
anlamı olduğu yönündeki nitelemeyi eksik bir tanımlama ola­
rak görmekteyiz. Bize göre füibe'nin kıble olarak belirlenmesi
sembolik değil, İslam'ın ve müminlerin en belirleyici ve ayırt
edici vasfıdır. Nitekim Kur'an 'Her dini topluluğun kendine
özgü kıblesi olduğu' (Bakara 2/ 1 48) gerçeğine işaret ederek
bu ayırt ediciliğe vurgu yapmıştır.
KAYNAKÇA

Abdurrezzak, el-Musannej, nşr. Habiburrahman el-Azami , Beyrut,


1 970.
Algül, Hüseyin, "Hz. Peygamber'in İbadet Hayatı" , DİA İlmihal I, İ s­
tanbul , t.y.
Altınay, Ramazan, Emevilerde Günlük Yaşam, Ankara Okulu Yayın­
lan, Ankara 2006 .
Apaydın, Yunus, "Namaz" , DİA İlmihal I, İstanbul, t.y.
Ateş, Ali Osman , İslam'a Göre Cahiliye ve Ehli Kitap Örf ve Adetleri,
Beyan Yayınlan, İ stanbul 1 996.
Ateş , Süleyman , Yüce Kur'dn'm Çağdaş Tefsiri., Yeni Ufuklar neşri­
yat, İstanbul 1 990.
Atmaca, Gökhan, "Nüzul Sürecinde Bir Muhatap Olarak Hz. Ö mer ve
Muvafakatlan" Sakarya Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi
(S. 2 1 20 1 0 / 1 ) .
Avcı, Casim, 'Kudüs' , DİA, Ankara 2002 .
Aycan, İ rfan , "Mervan I " , DİA, İ stanbul 2004.
Aydüz, Davut, "Kıblenin Tahvili ile ilgili Ayetlerin Kur'an'daki Terti­
bi" , Kur'dn'm Mucizevi Korunması, Işık Yay.
Azimli, Mehmet, "Hz. Ö mer'in Müslüman Oluşuyla İ lgili Rivayete
Farklı Bir Yaklaşım" , İsldmiydt (C . VI, S. 1 , 2003) .
Cahiliye'yi Farklı Okumak, Ankara Okulu Yay. Ankara 20 1 5 .
Baktır, Mustafa, "Hutbe" , DİA, İ stanbul 1 998.
Balcı, İ srafı!, "Siy�r Okumalarında Kur'an'ın Rolü ve Belirleyiciliği :
Necm Süresi Ö rnekliğinde Bazı Siyer Konularının Kritiği " , İS­
TEM (Yıl: 8, S. 1 6 , 20 1 0) .
İsra ve Mi'rdc Gerçeği, Ankara Okulu Yayınlan , Ankara 20 1 5 .
Peygamberlik Öncesi Hz. Muhammed, Ankara Okulu Yayınla­
n, Ankara 20 1 4 .

Bayındır, Abdülaziz, http : / /www . suleymaniyevakfi . org


Belazuri, Ensdbu 'l-Eşrdf, nşr. Suheyl Zekkar-Riyad Zirikli, Beyrut
1 996/ 1 4 1 7 .
Beyhaki, Deldilu'n-Nübüvve li'l-Beyhaki, tah . A. Muhammed Osman ,
ı . Baskı, Daru'n-nasru't-tıbae, Medine 1 969/ 1 389.
Kitdbu's-Süneni'l-Kübrd, nşr. Meclisu Dfüretu'l-me'artfu'n­
nizamiyyetü'l-kfüne fi'l-Hind bibeldeti'l-Haydarabad, l . Bas­
kı, Haydarabad h . 1 344.
Bozkurt, Nebi , "Mescid-i Haram", DİA, Ankara 2004 .
Buharı . Ebü Abdillah Muhammed b. İ smail. es-Sahih, İ stanbul 1 992.
264 Hz. Peygamber ve Namaz

Buhl, F. "Kudüs" , İA, İ stanbul 1 993.


Cabiri , Muhammed Abid el-Cabiri , Fehmü'l-Kur'an, çev. Mehmed
Coşkun, Mana yayınlan, İ stanbul 20 1 3 .
Cevad Ali , Cahiliye' den İslam'a İbadet Tarihi, Ankara Okulu, Ankara
20 1 5 .
Cevd Ali, el-Mufassal fi Taıihi'l-Arab Kable'l-İslam Bağdad 1 968- 73.
Çelikkol, Yaşar, İslam Ö ncesi Mekke, Ankara Okulu Yay. Ankara
2003 .
Çetin , Abdurrahman , "Ezan " , DİA, İ stanbul 1 995.
Derveze , İ zzet, et-Tefsiru 'l-Hadis; Nüzul Sırasına Göre Kur'an Tefsiri.,
çev. Vahdettin İ nce, Ekin, İ stanbul 1 998.
Döndüren, Hamdi, "Cuma Namazı ve Kılınma Şartlan", lnudağ Üni­
versitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (S . 2, C . 2, Yıl : 2, 1 987) .
Ebu Hanife ed-Dineveri, Ebu Hanife Ahmed b. Davüd ed-Dineveri
(ö . 282/ 895) . el-Ahbdru 't-TI.vdl, tah . 'Abdulmun'im 'Amir, el­
Kahire 1 960.
Ebu Ubeyd , Kitdbu'l-Emval, Kahire 1 97 5 / 1 395.
Ebu Zur'a ed- Dimeşki, Ebu Zur'a 'Abdurrahman b . 'Amr ed-Dimeşki
(ö . 28 1 /894) . et-Talih, tah . Ni'metullah el-Kucani, Dimeşk.
Elmalı , Hüseyin, "Hitabet-Arap Edebiyatı", DİA, xvı ı ı .
Elmalılı, M . Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, sadeleştiren, İ smail
Karaçam ve dğl . Azim Yayınlan , İ stanbul t.y.
Erdem, Sami , "Vitir Namazı'' , DİA, İ stanbul 2003 .
Eren, Cüneyt , "Kur'an-ı Kerim'de Beş Vakit Namaz" , The Joumal of
Academic Social Science Studies (Volume 6 lssue 8 , p . 833-
85 1 , October 20 1 3) .
Erul, Bünyamin , "Hz. Peygamber'e Kur'an Dışında Vahiy Geldiğini
İ fade Eden Rivayetlerin Tahlil ve Tenkidi" , İslamiyat (C . 1 , S .
1 , Ankara 1 998) .
Esed , Muhammed, Kur'an Mesajı; Meal-Tefsir, çev. Cahit Koytak-Ah ­
met Ertürk, İ şaret Yay. İ stanbul 2002 .
Evrin , Sadeddin , "Namaz Duaları " , Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi
(C . 3, S. 2-3, 1 964) .
Ezraki, Muhammed b. Abdillah b . Ahmed , Ahbaru Mekke, tah . Ab­
dulmelik b. Abdillah b. Dehiş , Mektebetü'l- esedi (2003/ 1 424) .
Fazlur Rahman , " İ slam Toplumunun Mekke'deki Ö n Temelleri" , İs­
lami Yenilenme; Makaleler N, Ankara Okulu, Ankara 2003 .
İsldm, çev. M. Dağ-M . Aydın, Ankara Okulu Yay. Ankara
2000 .
Güç, Ahmet, "İlahi Dinlerde Kıble Anlayışı ve Müslümanların Kıble
ile ilgili Uygulamaları" , Diyanet İlmi Dergi (c. 39, s. 2, 2003) .
Kaynakça 265

Gümüş, Sadreddin , "Kur'an'da Namazın Asr-ı Saadetteki Yorumu ile


Zaman İ çinde Meydana Gelen Değişiklikler ve Sapmalar" , Sos­
yal ve Ferdi İşlevleri Açısından Namaz ve Cami, -Tartışmalı İlmi
Toplantı- İ stanbul 2009 .
Halebi , Ebü'l- Ferec Ali b. İ brahim b. Ahmed Nüreddin b . Burhaned­
din (ö. 1 044/ 1 634) . İnsanu 'l-Uyü.n fi Sireti'l-Emini'l-Me 'mü.n,
Beyrüt 1 427H .
Halife b. Hayyat, Ebü 'Amr Halife b. Hayyat b . Halife el-'Usfuri (ö.
240 /855) . et-Tarih, tah . Ekrem Diya el-'Umeri , Dimeşk, Bey­
rüt 1 397 / 1 977.
Hamidullah , Muhammed , İslam Peygamberi, çev. Salih Tuğ, İ rfan
Yay. İ stanbul 1 993.
Harman, Ö mer Faruk, "Kudüs" , DİA. Ankara 2002 .
Heykel, M . Hüseyin, Hz. Muhammed'in Hayatı, çev. Vahdettin İ nce ,
Yöneliş, İ stanbul 2000 .
İ bn Dihye el-Kelbi , Ebü'l-Hattab Ö mer b. Hasan b. Ali b. (633 / 1 235) ,
el-İbtihiic fi Ehıidisi'l-Mi'rdc, tah . Rifat Fevzi Abdülmüttalib ,
Mektebetü'l-Hanci , Kahire 1 996/ 1 4 1 7 .
İbn Habib , Ebü Ca'fer Muhammed el-Bağdadi (245/859) . Kitabu'l­
Muhabber, nşr. Eliza Lichtenstadter, Beyrut, t.y.
İ bn Hacer, Ebü'l-Fadl Ahmed b . 'Ali b . Muhammed b . Ahmed el-As­
kalani (ö. 852/ 1 448) . Fethu'l-Bari Şerhu Sahih el-Buhdri, Bey­
rüt 1 379/ 1 959.
İ bn Hanbel , Müsned, İ stanbul 1 992.
İ bn Hişam , es-Siretü'n-Nebeviyye, nşr. Muhammed Muhyiddin Ab­
dulhamid , Mısır 1 963/ 1 383.
İ bn İ shak, Siretu İbn İshak, tah . Muhammed Hamidullah , Konya
1 98 1 / 1 40 1 .
İ bn Kayyim el-Cevziyye , Zddü'l-Me'ad, tah . Şu'ayb Ama'ü d , Abdul­
kadir Ama'üd, Mektebetü'l-menaru'l- İ slamiyye, Beyrut 1 988.
İ bn Kesir, Ebü'l- Fida' İ smail b . 'Omar b . Kesir el-Kureşi ed-Dimeşki
(ö. 774/ 1 373) . Tefsiru'l-Kur'ani'l- 'Azim, tah . Sami b. Muham­
med Selame, I-VIII , 1 420/ 1 999.
el-Bidaye ve'n-Nihdye, Beyrut 1 966.
Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, çev. Bekir Karlığa-Bedrettin
Çetiner, Çağn Yay . İ stanbul 1 99 1 .
Kitabu Mu'cizdtü 'n-Nübüvve, tah . Hamza Neşerti-Abdulhafız
Ferğali-Abdulhamid Mustafa, Mektebetü'l-Kayyime , Kahire
1 996.
İ bn Kuteybe, Ebü Muhammed Abdullah b . Muslim b . Kuteybe ed­
Dineveri (ö. 276/890) , Uyü.nü'l-Ahbar, Beyrüt t.y.
İ bn Mace . es-Sünen. İ stanbul 1 992.
266 Hz. Peygamber ve Namaz

İ bn Sa'd, et-Tabakdtü'l-Kübra, Danı Sadr, Beyrut, t.y.


İ bn Seyyidi'n-nas , Muhammed b . Ebi Bekr (734/ 1 334) . Uyünu'l-Eser
fi Funünu'l-Meğdzi: ve'ş-Şemdil ve's-Siyer, Daru'l-Ma'rife, Bey­
rut, t.y.
İ bn Şebbe, Kitabu't-Tarihu'l-Medineti'l-Münevvere, tah. Muhammed
Şeltüt vr diğl .
İbnu'l-Cevzi, Ebu'l-Ferec Cemfiluddin 'Abdurrahman b. 'Ali b. Mu­
hammed (ö. 597 / 1 20 1 ) . el-Muntazam fi Tdrihi'l-Mulilk ve'l­
'Umem, tah . Muhammed 'Abdulkadir 'Ata, Mustafa 'Abdul­
kadir 'Ata, ı -xıx. Beyrüt 1 4 1 2 / 1 992.
İ bnü'l-Cevzi, Zdd.ü 'l-Mesı:r fi İlmi't-Tefsi:r, çev. Abdulvehhab Ö ztürk,
İ stanbul 2009 .
İ bnü'l-Esir, el-Kamilfi Tarih, nşr. J . Tornberg, Beyrut 1 965-66.
İ slamoğlu, Mustafa, Hayat Kitabı Kur'an: Gerekçeli Meal-Tefsir, Dü­
şün Yayıncılık, İ stanbul 2008 .
Karaman, Hayreddin ve dğl . Kur'an Yolu: 1Ylrkçe Meal ve Tefsir, Diya­
net İ şleri Başkanlığı Yayınlan , Ankara 2007.
Karaman, Hayreddin, "Cuma" , DİA, İ stanbul 1 993.
Kasapoğlu, Abdurrahman , "Bir Dini Tecrübe ve Sembol Olarak Kıb­
leye Yönelme", Diyanet İlmi Dergi (C . 4 1 , S. 4, 2005) .
Kela'i, el-İktifa Bimdtazammenehu min Meğdzi: ResuliUah ve Selase- .
tü'l-Hulefa, tah. M . Kemaleddin İ zzeddin Ali , Aı emulkutub ,
Beyrut 1 997/ 1 4 1 7 .
Keleş , Ahmet, Hz. Muhammed'in (a. s.) Namazı, Fidan Ofset Matbaa­
cılık, Diyarbakır 2009 .
Kırbaşoğlu , Hayri , Namazlann Birleştirilmesi, Araştırma Yayınlan ,
Ankara 1 997.
Kırca, Celal, "Geleneksel ve Çağdaş İ slam Yorumunun Temel Prob­
lemleri " , II. Din Şurası: Tebliğ ve Müzakereler (23-2 7 Kasım
1 998), Ankara 2003 .
Koçak, Muhsin , "Kunut" , DİA, XVI .
Kök, Bahattin, "Ka'b b. Malik" , Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fak. Der­
gisi, Erzurum 1 988.
Köksal, M. Asım, İslam Tarihi; Hz. Muhammed (a. s.) ve İslamiyet, İ s­
tanbul 1 975.
Köse, Saffet, 'Teheccüd'' , DİA, İ stanbul 20 1 1 .
'Teravih'' , DİA, İ stanbul 20 1 1 .
Kurtubi, el-Camiu li Ahkami'l-Kur'an, çev. M . Beşir Eryarsoy, Buruc
Yay. İ stanbul 2003 .
Kuzgun , Şaban , "Hanif' , DİA, İ stanbul 1 99 7 .
Küçük, Abdurrahman, " İ badet" DİA, İ stanbul 1 999.
Kaynakça 267

Makrizi, Ebu'l-Abbas Ahmed b . 'Ali b . 'Abdulkadir el-Huseyni el­


Makrizi (ö. 845/ 1 44 1 ) . İmtii 'u'l-Esmd, tah . Muhammed Ab­
dulhamid en-Nemisi , Beyrfıt 1 420/ 1 999.
Mes'udi, Ebu'l-Hasan 'Ali b . el-Huseyn b . 'Ali (ö . 346 / 9 58) . Munlcu'z­
Zeheb ve Ma 'iidinu'l-Cevher, tah . Es'ad Dağır, 1-N, Kum .
Mukatil b . Süleyman, Tefsir-i Kebir, çev. M . Beşir Eryarsoy, İ stanbul
2006.
Müslim, es-Sahih, tah. Muhammed Fuad Abdulbaki , İ stanbul 1 992.
Nesai, Ahmed b . Şuayb Ebu Abdurrahman, es-Sünen, İ stanbul 1 992 .
Okumuş, Mesut, "Semantik ve Analitik Açıdan Kur'an'da Salat Kav-
ramı", Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi (2004 / 2 , C . III , S. 6,
ss. 1 -30) .
Özel, Ahmet, "Kıble" , DİA, Ankara 2002.
Öztürk, Mustafa, Kur'an-ı Kerim, Düşün Yayıncılık, İ stanbul 20 1 1 .
Öztürk, Yaşar Nuri , İmamı Azam Ebu Hanife, Yeni Boyut, 22. Baskı ,
İ stanbul 20 1 4 .
Paçacı, Mehmet, "Salat-ı Vusta" , DİA, XVI .
Palabıyık, M . Hanefi, "Hz. Ö mer'in Müslüman Oluşu", EKEV Akade­
mi Dergisi., yıl: 1 2 , sayı : 37, Güz, 2008) .
Paret, Rudi, Kur'iin Üzerine Makaleler, Derleme ve çev. Ö mer Ö zsoy,
Bilgi Vakfı Yay. Ankara 1 995.
Rebi' b . Habib b . Omer el-Ezdi , el-Ciimi'u's-Sahih Müsnedu İmiim er­
Rebi' b. Habib, tah . Muhammed b. İ dris-Aşur b. Yusuf, Daru'l­
hikme , Beyrut 1 4 1 5 .
Sançam, İ brahim , Hz. Muhammed ve Evrensel Mesqjı, Ankara 2003 .
Se'alibi, Abdülaziz, Mu'cizetu Muhammed Resülillah, D aru'l- Ô arbi'l­
İ slami, Beyrut 1 986.
Serahsi, Şemsuddin , Kitiibu'l-Mebsut, Daru'l-me'rife , Beyrut.
Seyf b. Omar, Seyf b . 'Omar el-Esedi et-Temimi (ö. 200 / 8 1 6) , el­
Fitne ve Vak 'atu'l-Cemel, tah. Ahmed Ratıb 'Urmuş, Beyrut
1 4 1 3 / 1 993.
Soysaldı , Mehmet, Kur'an ve Sünnet Işığında İbadet Tarihi, Ankara
1 997.
Suyüti, Ebü'l-Fazl Celaleddin Abdurrahman b . Ebi Bekr, el-İsra' ve'l­
Mi'riic, tah . Muhammed Abdülhakim Katli, D arü'l-Hadis , Ka­
hire 1 989.
Sülün, Murat, "Kur'an-ı Kerim'de Salat'ın Kavramsal Çerçevesi" , Sos­
yal ve Ferdi İşlevleri Açısından Namaz ve Cami, -Tartışmalı İlmi
Toplantı- İ stanbul 2009 .
eş-Şami, Muhammed b. Yusuf es-Salihi (h . 946) . Sübülü'l-Hüdii ve 'r­
Reşiidfi's-Sireti Hayru'l-İbiidi., tah . Mustafa Abdulvehhab , Ka­
hire 1 997.
268 Hz. Peygamber- ve Namaz

Şener, Abdülkadir-Cemal Sofuoğlu -Mustafa Yıldınm , Yüce Kur'an ve


Açıklamalı-Yorumlu Meôli, Türkiye Diyanet Vakfı , İzmir 20 1 1 .
Taberi , Ebü Cafer Mihammed b . Cerir b . Yezid el-Anım (ö . 3 1 0 / 923) .
Cdmi 'u'l-Beydn fi Te 'vili 'A yi'l-Kur'dn, tah . 'Ahmed Muham­
med Şakir, 1 420/ 2000.
Cdmi 'u'l-Beydnfi Te 'vili 'A yi'l-Kur'dn, Mısır 1 968/ 1 388.
Tdrihu 'l- Umem ve 'l-Mulılk, Beyrut, t.y.
Tuzcu , Recep , Namazın Teşri Süreci ile İlgili Rivayetlerin Kronolojik
Değeı-lendirilmesi, Damla Matb . Gaziantep 20 1 4 .
Ünal , Yavuz, "Hadis Verilerine Göre Hz. Peygamber'in ilk Kıblesi :
Beyt-i Makdis'' , OMÜ İlahiyat Fak. Dergisi (S. 1 2- 1 3 , Samsun
200 1 ) .
Ünsal , Hadiye , Erken Dönem Mekki Suı-elerin Tahlili, Ankara Okulu,
Ankara 20 1 5 .
Vahidi, Ebü'l-Hasan Ali b . Ahmed, Esbdbü'n-Nüzıll, tah . Asım b . Ab­
dülmuhsin el-Cemidan , Daru'l-ıslah , ed-Dimam 1 996/ 1 4 1 6 .
Vahidi , Ebü'l-Hasen 'Ali b. Ahmed b . Muhammed b . 'Ali en-Nisabüri
(ö. 468 / 1 076) , el- Vasit fi Tefsiri'l-Kur'dni'l-Mecid, 1-IV, Beyrüt
1 4 1 5 / 1 994.
Vakıdl, Ebü 'Abdillah Muhammed b . ' Ö mer b. Vakıd el-Eslemi (ö.
207 /823) , Futılhu'ş-Şdm, Beyrüt 1 4 1 7 / 1 997.
Kitdbıll-meğdzi, nşr. M . Jones, Beyrut 1 984.
Vasıtı, Ebü Bekr Muhammed b. Ahmed (33 1 / 942) . Fedailu'l-Beytü 'l­
Makdis, tah . İsak Hassun, The Hebrew University, Jerusalem
1 979.
Wensinck, A. J . "Kıble" , İA, İstanbul 1 977.
Ya'küb b . Sufyan el-Fesevi , Ebü Yüsuf Ya'küb b . Sufyan el- Farisi (ö.
277 / 89 1 ) , el-Ma'rife ve't-Tdrih, tah . Ekrem Diya el-'Umeri , 1 -
III , Beyrüt 1 40 1 / 1 98 1 .
Ya'kübi , Ahmed b . İshak b . Ca'fer b . Vehb b . Vadıh (ö. 292/ 905'den
sonra) , et-Ta'rih, t.y.
Yaşaroğlu , M . Kamil , "Namaz" , DİA, XXXI I .
Yıldız, Hakkı Dursun, "Abdullah b . Zübeyr" , DİA, İstanbul 1 988.
Yiğit, İsmail , "Emeviler" , DİA, İstanbul 1 99 5 .
Yiğit, Metin , "Bir İbadet Biçimi Olarak Namazın Tarihçesi , " Diyanet
İlmi Dergi (C. 47, S. 1 , Ocak-Şubat-Mart 20 1 1 ) .
Zeheb!, Ebü 'Abdillah Muhammed b . Ahmed b . 'Osman b . Kaymaz (ö.
748 / 1 347) , Tdrlhu 'l-İsldm ve Vefayatu'l-Meşdhiri'l-A 'lam, tah .
'Umar 'Abdusselam et-Tedmuri , Beyrüt 1 4 1 3 / 1 993.
DİZİN

A Beytü'l-Makdis 63, 1 32 , 1 33 ,
Abbas b. Abdulmuttalib 37 22 1 -223 , 227-229 , 23 1 -
Abdullah b . Amr 1 67 236, 238-250, 252, 253,
Abdullah b. Ebi Evfa 2 1 8 256-258, 260, 26 1
Abdullah b . Ö mer 99, 1 30 Bilal -i Habeşi 1 60
Abdullah b. Ubeyy b. Selül 204 Bir-i Maune 54
Abdullah b. Zeyd b. Sa'lebe 1 6 1 el-bit' 1 1 8
Abdullah b . Zübeyr 1 64 , 1 88
Abdurrahman b. Avf 1 22 c
Abdurrahman b. Ebza 77 Cabir b. Abdillah 42 , 83, 1 70 ,
Abdurrahman b. Ümmi Hakem 209
1 57 Cabir b. Zeyd 238
Abdurrezzak 60, 1 28 Cahiliye Arapları 1 2 , 2 1 5
Hz. Adem 1 2 , 34, 70, 7 1 , 1 65 , Cebrail 5 , 63, 75, 85, 94, 9 5 , 97,
2 2 5 , 245 1 03 , l l l - l l 4 , l l 6 , l l 7 ,
Hz. Ai şe 43, 49, 67, 70, 80, 82 , 1 2 5 , 1 27- 1 29 , 1 34 , 1 35
83, l l 8 , 1 79 , 1 87 , 1 95 , cem-i takdim 1 08
203, 2 1 1 cem-i te'hir 1 08
el-'aker 1 1 8 Cevad Afi 67, 7 1 . 73, 1 1 9
Hz. Afi 36. � . 40. � . 7 8 , N , 83, Cidde 1 87
Cuma namazı 9 , 1 0 , 73, 1 37 ,
1 1 0, 1 20 , 1 22 , 1 66 , 1 67,
1 39 , 1 40 , 1 4 1 , 1 44- 1 52 ,
1 68 , 1 69 , 1 99 , 228, 229
1 56 , 1 66, 1 67 , 1 75 , 1 76 ,
Ammar b. Yasir l57, 2 1 1
1 78 , 1 80- 1 84 , 1 90 , 1 9 1 ,
Arafat 1 07
1 9 2 , 207, 2 1 9
Arami 1 42
Cuma süresi 1 4 1
arefe günü 1 42
Cübeyr b . Mut'im 82
Ashab-ı Kehf 1 2
Ata b . Ebi Rabah 1 9 1
D
Ayyaş ibn Ebi Rebia 82
daru'l-harb 1 80
daru'l-İslam 1 80 , 1 8 1
B
Hz. Davud 1 2 , 245, 25 1 . 258
Batnı Nahle 1 07
Bem1 Abdileşel 1 46 , 1 48
E
Benü Mustalık 1 08
Hz. Ebü Bekir 54, 1 64 , 1 66 , 1 69 ,
Benü Neccar 1 44 , 1 48 , 205
1 75 , 2 1 0
Benü Ümeyye 1 67 , 1 74
Ebü Cehil 229
Bera b. Ma'rür 232 , 235
Ebü Hanife 1 52 , 1 75
270 Hz. Peygamber ve Namaz

Ebü Hureyre 42, 54, 8 1 , 99, 1 72 , Hira Dağı 48


1 78 , 1 90 Huneyn 1 87
Ebü Malik el-Eşcai 54 Huzeyfe b. Yeman 79
Ebü Mes'üd 208
Ebü Said el-Hudri 5 1 . 1 26 , 1 28 , i
1 73 , 1 74 Hz. İbrahim 1 2 , 34, 1 00 , 1 25 ,
Ebü Talha 1 23 1 3 1 , 225, 228, 230, 245,
Ebü Ubeyde 238 246, 252, 256, 257
Ebü Umeyr İbnü'l-Hayyebiin 1 5 İbn Abbas 63, 1 1 8 , 1 23 , 1 33 ,
Ebü Zer el-Gifüri 1 4 , 1 75 1 90, 238
Hz. Elyasa 1 1 5 İ bn Hacer 1 4
Enes b. Malik 53, 79, 1 23 , 1 26 , İ bn Hanbel 1 27
1 28 , 208 , 2 1 0 İbn Hişam 1 3 , 1 4 , 38, 70, 1 05 ,
Erkam 38 1 1 2 , 1 26, 1 45 , 1 46, 230,
Es'ad b. Zürare 14, 1 3 7 , 1 43 - 23 1 , 233
1 47 , 1 49 , 204, 2 0 5 , 207 İbn İshak 36, 39, 60, 1 05 , 1 1 2,
Eşhuru'l-hurüm 1 63 1 28
Evs 1 46 İ bn Mes'üd 35, 38, 98, 230
İbn Ö mer 1 3 , 83 , 99, 1 07 , 1 08 ,
F 1 50- 1 52 , 1 64, 1 92 , 20 1 ,
Fadl b. Abbas 43 210
Fars 20 İbn Sa'd 1 5
Fars kültürü 20 İbn Şebbe 1 70
Farsça 20 İ bn Zübeyr 1 64 , 1 90
Fazlur Rahman 249, 253 İbnü'l-Cevzi 84
el-fedih 1 1 8 idu'l-edha 1 85
idu'l-fıtr 1 85
H İ mam Malik 1 78
Habeş mültecileri 36, 84 İ ran 1 5
Habeşistan 35, 38, 83, 84 , 1 86 Hz. İsa 1 2
Haccac 1 70 Hz. İshak 1 2
Hacer-i Muallaka 228, 25 1 Hz. İ smail 1 2 , 1 1 5
Haceru'l-esved 7 1 , 23 1 İ sra 23, 63
Hamza b . Abdulmuttalib 1 20
Haniflik 1 3 , 225, 226 K
Haram Aylar 1 63 Ka'b b . Lüey 1 4 , 1 42
Hz. Hasan 52 Ka'b b . Malik 1 45, 232, 235, 236
Hz. Hatice 36, 37, 1 1 2, 229 ka'de 9 1
Hayber 36 Kabe 1 3 , 1 6 , 1 7 , 24-26, 3 1 , 3-38,
Hazrec 1 46 60, 63, 64, 7 1 , 1 04, 1 05 ,
Hendek Savaşı 27, 66, 69, 1 0 1 , 1 1 6, 1 64, 206, 22-24 1 ,
1 09 244-246, 248-262
Kaynakça 27 1

Kabe Haremi 1 64 Mikail 97


Kadir Gecesi 1 63 , 1 64 mirbed 1 44, 1 45
kasr-ı salat 72 Muaviye 1 5 1 , 1 67- 1 69 , 1 73 ,
Kesir b. Salt 1 74 1 74 , 1 79 , 1 88 , 1 90
kıble 9 1 Muaz b. Cebel 36, 42, 209
kıraat 9 1 Mudar 82
kıyam 1 5 , 9 1 Mukatil b. Süleyman 239
Kitabu'r-ru'ya 1 38 Hz. Musa 1 2 , 1 25- 1 3 1 . 25 1
Kuba 1 48 Mus'ab b. Umeyr 1 43 , 1 44 , 1 45 ,
Kudüs 1 5 , 1 28 , 223, 252 1 46 , 2 0 7 , 233
Küfe 54, 1 67 musalla 20
Kurban Bayramı 1 85 musalli 20
Kurtubi 96 Muvafakat-ı Ö mer 1 1 9
Kütüb-i sitte 1 28 , 1 32 Müzdelife 1 07 , 1 08 , 1 94
Müzen Pınan 1 1 2 , 1 1 3
L
Hz. Lokman 1 2 N
Hz. Lut 1 2 , 1 1 5 en-nebiz 1 1 8
Necaşi 3 5 , 202, 203
M nefl 1 20
Makam-ı İbrahim 229, 252 Nekiu'l-hadamat 1 45
Mecusiler 1 6 Nemira 1 0 7
Medine 30, 3 2 , 3 5 , 36, 39, 40, Hz. Nuh 12, 34
44, 49 , 70, 7 1 , 84, 1 23 ,
1 30, 1 4 1 , 1 92 , 209 0-Ö
Mekke 1 3 , 23, 2 5 , 3 2 , 33, 3 5 , 39, Orta namaz 5 5
40, 45, 47, 48, 63, 68, 70, H z . Osman 54, 67, 1 38 , 1 56 ,
7 1 , 75; 84 , 1 1 4, 1 40 , 1 49 , 1 62 , 1 63 , 1 66 , 1 67 , 1 70 ,
1 56 , 1 92 1 72 , 1 90 , 1 9 1
Mekki 57 Osman b . Maz'un 36
Mekki süre 16, 22, 29, 30 Hz. Ö mer 38, 52-54, 79, 97, 1 00 ,
Mervan 1 69 1 05 , 1 09 , 1 1 9 , 1 58 , 161,
Mervan b . Hakem 1 73 , 1 74 , 1 88 1 64 , 1 72 , 1 84 , 1 96 , 1 97 ,
Hz. Meryem 1 2 204, 230
el-Mescidü'l-Aksa 1 0 , 22 1 . 222, Ö mer b. Abdülaziz 79
224, 229, 23 1 , 234, 236,
240, 24 1 , 244-247, 249 , R
25 1 -254, 258-26 1 Rafı b. Ebu Amr 1 44
el- Mescidü'l- Haram 1 9 1 , 22 1 , Ramazan Ayı 49
230, 23 1 , 232 , 244, 25 1 Ramazan Bayramı 1 85
Mescid-i Nebi 1 43 Rebi' b . Habib 60, 6 3 , 64, 1 33 ,
mi'rac 64 229, 232, 238, 239, 243
272 Hz. Peygamber ve Namaz

Rebi'u'l-evvel 1 48 Uhud Savaşı 54, 1 23 , 2 1 9


refref 94 Ukbe b . Amir el-Cüheni 2 1 7
Rüknülyemani 23 1 Ummü Seleme 2 1 1
rüku 1 5 , 9 1 Ümeyme (Ümame) bnt. Ebu'l-As
83
s v
Sa'd b. Ehi Vakkas 1 23 , 1 67 , 203 Vail b. Hucr 80
Sa'd b. Heysem 1 4 5 vaktin sünneti 1 38 , 1 52
Safvan b . Süleym 1 78 Varaka b. Nevfel 37
Said b . Cübeyr 1 07 Veda Haccı 1 07
es-salatu'l-fecr 55 Velid b. Muğire 1 6 , 25
es-salatu'l-ışa 55 Velid ibn Velid 82
es-salatu'l-vusta 55, 56, 66-69, Vitir namazı 5 1
1 10
Sakif heyeti 1 08 y
salli-bartk 93, 96, 97, 99, 1 00 , Hz. Ya'kub 1 2
1 02 Yemenli 37
secde 1 5 , 9 1 Yesrib 1 37
Seleme ibn Hişam 82 yevmu'l- 'arübe 1 4 , 1 42
es- Serahsi 1 69 Hz. Yunus 1 1 5
Sidretü'l-münteha 94, 95, 1 25 ,
1 27 z
Süheyb b . Sinan 83 Zatü Envat 1 87
Süheyl b. Beyda 203 Zatürrikii' 7 4
sünnet 39 Hz. Zekertyya 1 2
ez-Zevra' 1 62
T Zeyd b. Amr 1 3
Taberi 36 Zeyd b . Erkam 1 90
tahiyyat 93, 95, 97 Zeyd b. Harise 1 20
Taif 1 1 7 , 1 88 , 1 9 1 Ziyad b. Ebih 1 67
Tanah 1 5 Zulhuleyfe 63
tarafeyi'n-nehar 56, 57 Zübeyr b. Avvam 1 86
Tebuk seferi 1 07 , 1 08 zühre-i ahir 1 38
Temim ed-Dari 1 54 , 1 96 zülef 57
Türkiye 87
Türkler 20

U-Ü
Ubey b. Ka'b 53
Ubeydullah b. Abdullah 1 08
Ubeyy b. Ka'b 1 96 , 1 9 7
Uhud 5 4 , 1 23 , 1 24 , 203 , 2 1 9

You might also like