Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 16

TANZİMAT DÖNEMİ

Tanzimât, Osmanlı İmparatorluğu'nda 1839 yılında Tanzimât


Fermânı olarak bilinen Gülhane Hatt-ı Şerifi'nin okunmasıyla
başlayan modernleşme ve yenileşme döneminin adıdır. Sözcük
anlamı "düzenlemeler, reformlar" demektir. Batı dillerinde
genellikle Osmanlı Reformu deyimi kullanılmaktadır.

Tanzimat dönemi edebiyatı, bu dönemin siyasi ve kültürel


olaylarının sonucu ortaya çıkan bir edebi akımdır. Bu edebiyat
akımının başlangıcı 1839 yılıdır. Batılı bir metodu ve öz
bakımından milli yapıyı birleştirmeyi hedefleyen bir edebiyat
dönemidir.

Tanzimat Dönemi Nedir?

Tanzimat dönemi, Osmanlı İmparatorluğu'nun 1839 ile 1876


arasındaki 37 yıllık dönemi kapsamaktadır. Tanzimat dönemi
padişahları, Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz'dir. Bu
dönemde yaşanan en önemli gelişme Tanzimat fermanı ve
Islahat fermanıdır.

1.Dönem Tanzimat Edebiyatının Özellikleri;


- Divan edebiyatını eleştirmelerine rağmen bu edebiyatın
etkisinden kurtulamamışlardır.
- Vatan, millet, hak, adalet ve özgürlük kavramları ilk defa bu
dönemde kullanılmaya başlandı.
- Batılı anlamda ilk eserler bu dönemde verilmeye
başlanmıştır.
- Toplumu bilinçlendirmek için edebiyatı bir araç olarak
görmüşlerdir.
-Dilin sadeleşmesi gerektiğini söylemişlerdir. Fakat bu konuda
başarılı olunamamıştır.
- Roman, modern hikaye, tiyatro, gazete, eleştiri, anı bu
dönemde kullanılmaya başlanılmıştır.
- Bu dönemin sanatçıları aynı zamanda devlet adamı sıfatını
da taşırmışlardır.
-Klasisizm, romantizmden etkilenilmiştir.

2.Dönem Tanzimat Edebiyatının Özellikleri;


- Bireysel konulara dönülmüştür.
- Sanat, sanat içindir görüşü benimsenmiştir.
- Tiyatro eserleri, oynanmak için değil okumak için
yazılmıştır.
- Realizm ve natüralizm baskın akımlar olarak göze çarpar.
- Birinci dönemde kullanılan Divan edebiyatı, nazım biçimleri
bırakılmaya başlanmıştır.
-Şiirin konusu genişletilmiş, sanatçılar; güzel olan her şey
şiirin konusu olabilir, anlayışını savunmuşlardır.
- Roman ve öykü tekniği gelişir. Birinci döneme göre daha
nitelikli ürünler verilmeye başlanmıştır.
- Betimlemeler ilk döneme göre daha ölçülüdür.
- Realizm akımının etkisi ile gözleme önem verilmiş, olay ve
kişiler daha gerçekçi bir anlayış ile anlatılmıştır.
- Tanzimatın ikinci döneminde eserler veren Muallim Naci,
bu dönemde Divan edebiyatının tek savunucusu olmuştur.

Tanzimat Dönemi Edebiyatı Sanatçıları;


Birinci dönem Tanzimat dönemi edebiyatı sanatçıları;
- Şinasi: Edebiyatımıza birçok yeniliğin yerleşmesini
sağlamıştır. İlk makaleyi yazan sanatçıdır. Bu makale tarih
sayfalarına geçen Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi'dir. İlk özel
gazeteyi çıkarmıştır. İlk özel gazete; Tercüman-ı Ahval'dir.
Eserleri: Durub u Emsalı Osmaniyye ( Osmanlı Atasözleri
Kitabı), Tercüme i Manzume (Çeviriler), Mümtehabat-ı Eşar
(şiirleri), Divan-ı Şinasi, Tasvir-i Efkar.
-Namık Kemal: Vatan şairimizdir. Vatan, millet, özgürlük
kelimelerini edebiyatta ilk kullanan kişidir.
İlk tarihi romanımız: Cezmi, ilk edebi romanımız ise
İntibah'tır. Tiyatroları; Vatan yahut Silistre, Zavallı Çocuk,
Gülnihal, Kara Bela.

-Ziya Paşa: İlk edebiyat tarihi taslağı sayılan Harabat eserini


yazmıştır. Eserleri; Zafername, Harabat, Eş'ar-ı Ziya Defter-i
Amal, Terkib-i Bent.

- Ahmet Mithat Efendi: Halk için roman geleneğini


benimsemiştir. En üretken yazar olarak anılır. Yazı makinesi
olarak da bilinir. Otuz altısı roman olmak üzere 200'e yakın
eseri mevcuttur. Eserleri; Hasan Mellah, Hüseyin Fellah,
Felatun Bey ve Rakım Efendi, Yeryüzünde Bir Melek, Henüz
On Yedi Yaşında.

- Şemsettin Sami: Dönemin en büyük dil bilginlerinden


biridir. 1850-1904 yılları arasında yaşamıştır. Taaşşuk-u Talat
ve Fitnat adlı ilk romanı yazmıştır. Kamus u Türki adlı
sözlüğü yazmıştır. Kamus u Fransevi ve Kamus-ı Alam'ı da
kaleme almıştır.

İkinci Dönem Tanzimat Dönemi Edebiyatı Sanatçıları;


- Recaizade Mahmut Ekrem: İlk realist roman olan Araba
Sevdası'nı kalem almıştır. Tevfik Fikret'in akıl danıştığı bir
kişidir. Tiyatroları; Afife Anjelik, Çok Bilen Çok Yanılır ve
Vuslat'tır. Zemzeme, Nağme-i Seher, Tefekkür, Yadigar-ı
Sebap başlıca şiirleridir. Romanları arasında Muhsin Bey'de
beğeni kazanmıştır.

-Abdülhak Hamit Tarhan: Edebiyatımızın en bireysel


şairlerindendir. Batılılaşma hareketinin asıl öncüsü olarak
kabul edilir. Kendisine " Şairi Azam " lakabı verilmiştir.
Makber, Ölü, Bunlar O'dur, Hacle, Garam, İlham-ı Vatan şiir
kitaplarıdır.

-Muallim Naci: Batılı şiirler yazmıştır. Dili ağır ama


başarılıdır. Eserleri; Ateşpare, Füruzan, Şerare, Demdeme,
Muallim, Islahat-ı Edebiye (sözlük).
Nabizade Nazım: İlk köy romanı olan Karabibik'i yazmıştır.
Realizm ve natüralizmin öncülerindendir. İlk psikolojik roman
denemesi olan Zehra'yı yazmıştır.

Tanzimat şiirleri;
Konulardaki büyük değişikliğe karşın, Tanzimat şiiri teknik
bakımdan Divan şiirinden çok ayrılamamıştır. Hece ölçüsüne
verilen yer artmış da olsa daha çok aruz kullanılmıştır. Yeni
nazım biçimlerinin yanında Divan nazmının özellikle gazel,
terkib-i bent, kıta biçimleri ve edebi sanatları da
görülmektedir. Tanzimat dönemi şairleri dili yalınlaştırmaya
çalışmış, konuşma dili ve anlatımına yönelmişlerdir. Biçim
bakımından olduğu kadar, konu bakımından da eski şiirden
uzaklaşmaya çalışmışlardır. Özellikle Tanzimat'ın Şinasi,
Namık Kemal ve Ziya Paşa'dan oluşan ilk kuşağının
şiirlerinde uygarlık, hak, adalet, yasa, özgürlük, vatan gibi
toplumsal konular ağır basar. İkinci kuşağın Recaizade Ekrem,
Abdülhak Hamit gibi önde gelen şairleri ise Tanrı, madde, ruh
gibi fizik ötesi konulara yönelerek bu konuları ikinci plana
atmışlardır.

MAKBER
Eyvâh! .. Ne yer, ne yâr kaldı,
Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı.
Şimdi buradaydı gitti elden,
Gitti ebede gelip ezelden.
Ben gittim o hâksâr kaldı,
Bir kûşede târumâr kaldı.
Bâkî o, enîs–i dilden eyvâh!
Beyrût’ta bir mezâr kaldı.
……
Çık Fâtıma, lâhdden kıyâm et,
Yâdımdaki hâlime devâm et!
Ketmetme bu râzı, söyle bir söz,
Ben isterim âh öyle bir söz! ..

Güller gibi meyl-i ibtisâm et,


Dağ-ı dile çâre bul, merâm et! ..
Bir tatlı bakışla, bir gülüşle
Eyyâm-ı hayâtımı tamâm et! ..
……
Yâ Rab, öleyim mi neyleyim ben? ..
Ayrı yaşayım mı sevdiğimden? ..
Verdin bana böyle bir mûsibet,
Ettin beni düşmen-i muhabbet.
Ya bir kulu sevmiyor musun sen? ..
Ya böyle bir ölüm değil mi erken? ..
Hiç bulmamak üzre gâib ettim,
Mecnun gibi ben onu severken.
……
Her yer karanlık pür-nûr o mevkî? ..
Mağrib mi yoksa makber mi yâ Râb!
Yâ hâbgâh-ı dilber mi yâ Râb,
Rüyâ değil bu ayniyle vakî.
Kabrin çiçekten bir türbe olmuş,
Dönmüş o türbe bir haclegâhe,
Bir haclegâhe dönmüşse türben
Aç koynunu aç maşukânım ben….
Sen öldün, ölüm güzel demektir,
Ölsem yaraşır gamınla her gün.
ABDÜLHAK HAMİT TARHAN

ŞİİR İNCELEMESİ:

Nazım şekli: Serbest nazımdır. Şiir, biçim özellikleri


bakımından pek çok türe (mersiye, mesnevi, terkib-i bend vb.)
benzetilmekle birlikte, hepsinden farklı özelliklere sahiptir.

Nazım birimi: Benttir. Şiir, beyit esasına göre yazılmakla


birlikte sekizer mısralık bentlerden oluşmuştur.

Uyak düzeni: Her bendin birinci, ikinci, beşinci, altıncı ve


sekizinci mısraları kendi aralarında; üçüncü ve dördüncü
mısralar da kendi aralarında uyaklı; yedinci mısra serbesttir.

Şöyle ki; her bent “ aa / bb / aa / ca” biçiminde


sıralanmaktadır.

Ölçüsü: Şiir, aruz ölçüsünün “mef’û lü / me fâ i lün / fe û lün”


kalıbıyla yazılmıştır.

Şiirin teması: “Ölüm”dür.

HÜRRİYET KASİDESİ

Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten


Çekildik izzet ü ikbal ile bâb-ı hükûmetten

Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten


Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez iânetten
Hakîr olduysa millet, şânına noksan gelir sanma
Yere düşmekle cevher, sâkıt olmaz kadr-ü kıymetten

Vücûdun kim hamir-i mâyesi hâk-i vatandandır


Ne gâm râh-ı vatanda hak olursa cevr ü mihnetten.

Muini zâlimin dünyada erbâb-ı denaettir


Köpektir zevk alan, sayyâd-ı bi-insâfa hizmetten

Hemen bir feyz-i bâkî terk eder bir zevk-i fânîye


Hayatın kadrini âli bilenler, hüsn-i şöhretten.

Nedendir halkta tul-i hayata bunca rağbetler


Nedir insana bilmem menfaat hıfz-ı emanetten.

Cihanda kendini her ferdden alçak görür ol kim


Utanmaz kendi nefsinden de ar eyler melametten

Felekten intikam almak, demektir ehl-i idrâke


Edip tezyid-i gayret müstefid olmak nedâmetten

Durup ahkâm-ı nusret ittihâd-ı kalb-i millette


Çıkar âsâr-ı rahmet, ihtilaf-ı rey-i ümmetten

Eder tedvîr-i âlem bir mekînin kuvve-i azmi


Cihân titrer sebât-ı pây-ı erbâb-ı metânetten

Kaza her feyzini her lutfunu bir vakt için saklar


Fütur etme sakın milletteki za’f u betaetten

Değildir şîr-i der-zencire töhmet acz-i akdamı


Felekte baht utansın bi-nasib- erbab-ı himmetten
Ziya dûr ise evc-i rif’atinden iztırâridir
hicâb etsin tabiat yerde kalmış kabiliyetten

Biz ol nesl-i kerîm-i dûde-i Osmaniyânız kim


Muhammerdir serâpâ mâyemiz hûn-ı hamiyetten

Biz ol âl-i himem erbâb-ı cidd ü içtihâdız kim


Cihangirâne bir devlet çıkardık bir aşiretten

Biz ol ulvi-nihâdânız ki meydân-ı hamiyette


Bize hâk-i mezar ehven gelir hâk-i mezelletten

Ne gam pür âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet


Kaçar mı merd olan bir can için meydân-ı gayretten

Kemend-i can-güdâz-ı ejder-i kahr olsa cellâdın


Müreccahtır yine bin kerre zencîr-i esâretten

Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin


Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten

Anılsın mesleğimde çektiğim cevr ü meşakkatler


Ki ednâ zevki âlâdır vezâretten sadâretten

Vatan bir bî-vefâ nâzende-i tannâza dönmüş kim


Ayırmaz sâdıkân-ı aşkını âlâm-ı gurbetten

Müberrâyım recâ vü havfden indimde âlidir


Vazifem menfaatten hakkım agrâz-ı hükümetten

Civânmerdân-ı milletle hazer gavgâdan ey bidâd


Erir şemşîr-i zulmün âteş-i hûn-i hamiyetten
Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet
Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten

Gönülde cevher-i elmâsa benzer cevher-i gayret


Ezilmez şiddet-i tazyikten te’sir-i sıkletten

Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet


Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten

Senindir şimdi cezb-i kalbe kudret setr-i hüsn etme


Cemâlin ta ebed dûr olmasın enzâr-ı ümmetten

Ne yâr-ı cân imişsin ah ey ümmid-i istikbâl


Cihanı sensin azad eyleyen bin ye’s ü mihnetten

Senindir devr-i devlet hükmünü dünyaya infâz et


Hüdâ ikbâlini hıfzeylesin hür türlü âfetten

Kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar


Uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletten

Namık Kemal

ŞİİR İNCELEMESİ: Hürriyet Kasidesi Yapı Özellikleri


Nazım birimi:Beyit
Ölçü: Aruz
Kafiye şeması: aa, ba, ca….
Nazım şekli: kaside

Hürriyet Kasidesi Dil ve Üslup


Hürriyet Kasidesi’nde Türkçenin yanından farsça kelimeler ve
tamlamalar sıkça kullanılmıştır. Ancak buna rağmen dönemine
göre daha anlaşılır bir dil kullanılmıştır.
Hürriyet Kasidesi Tema
Divan edebiyatında kullanılan kullanılan kasidede amaç
genellikle din veya devlet büyüklerini övmek olmuştur. Bu
şiirle birlikte soyut bir kavram olan hürriyet ilk defa tema
olarak kullanılmıştır. Hürriyet Kasidesi bu açıdan bakılınca
önemli bir yenilik olarak karşımıza çıkar.

SERVET-İ FÜNUN (EDEBİYAT-I CEDİDE):

-Recaizade Mahmut Ekrem'in önderliğinde Servet-i Funun


Dergisi etrafında toplanan bazı gençler Tevfik Fikret'in
derginin başına getirilmesiyle edebi bir topluluk özelliği
kazanır.Sonraları Cenap Şahabettin, Mehmet Rauf, Hüseyin
Cahit Yalçın, Celal Sahir Erozan, Ali Ekrem Bolayır, Halit
Ziya Uşaklıgil'in katılımıyla genişler.
-Devlet yönetiminin baskıcılığını bahane ederek toplumsal
konulara eğilmediler.
-Fransız edebiyatından etkilendiler.
-Aruz başarıyla ölçüsü kullanılmıştır.(Sadece Tevfik Fikret
---“Şermin”adlı eserini hece ölçüsüyle yazmıştır.)
-Hep uzak ülkelere gitme hayaliyle yaşadılar.
-Sanat, sanat içindir ilkesine bağlı kaldılar.
-Nazım (şiir) nesre (düz yazı) yaklaştırılmıştır. Konu
bütünlüğüne önem verilmiştir.(bkz. Mensur Şiir )
-Batı'dan sone ve terza-rima gibi yeni nazım şekilleri
alınmıştır.
-Roman dalında Halit Ziya oldukça başarılı eserler vermiştir.
-Şiirde parnasizm ve sembolizmden etkilenmişlerdir.
SERVET-İ FUNUN EDEBİYATININ SANATÇILARI:

TEVFİK FİKRET (1867-1915)


Kendi akımının ve Türk edebiyatının en önemli
şairlerindendir.
Aruz ölçüsünü Türkçeye başarıyla uygulamıştır.
Fen, bilim, teknik onun kalemiyle şiirimize girmiştir.
Parnasizm akımından etkilenmiştir.
Şiiri düz yazıya yaklaştırmıştır.
Şermin adlı eserinde hece ölçüsünü kullanmıştır.
Servet-i Funun'dan sonra herhangi bir topluluğa katılmamış,
bazı sosyal şiirler yazmıştır.
Türk edebiyatında ilk defa İstanbul'u eleştiren şair olmuştur.
(Sis şiiri)
Mehmet Akif ile atışmışlardır. Oğlu Amerika'ya okumak için
gider; ancak papaz olur.
Eserleri: Rubab-ı Şikeste, Haluk'un Defteri, Rubab-ın Cevabı,
Tarih-i Kadim, Doksan Beşe Doğru, Şermin

HALİT ZİYA UŞAKLIGİL (1866-1945)


Birçok edebi türde eser vermesine rağmen asıl ününü
romanlarda bulmuştur.
Sanatlı bir söyleyişi, iyi bir gözlemciliği vardır.
Romanlarında üst tabakanın hayat özelliklerini işlemesine
rağmen hikâyelerinde sıradan insanları işlemiştir.
Realizm ve natüralizmi benimsemiştir.
Eserleri teknik açıdan kuvvetlidir, bu yönüyle
romancılığımızın üstadı sayılır.
Şiirleri düz yazıya oldukça yakındır.
Eserleri: Aşk-Memnu, Mai ve Siyah, Kırık Hayatlar, Bir
Ölünün Defteri, Aşka Dair, Kâbus...

CENAP ŞAHABETTİN (1870-1934)


Sanat, sanat içindir görüşünü benimsemiştir.
Halk arasında birçok dizesi atasözü gibi kullanılmaktadır.
Dilini süslemiş, kelime oyunları bol, söz sanatları oldukça
fazla kullanmıştır.
Şaire göre "şiir kelimelerle resim yapma işidir."
Eserleri: Hac Yolunda, Evrak-ı Eyyam, Tamat, Nesr-i Harp,
Nesr-i Sulh, Afak-ı Irak Tiryaki Sözleri.

MEHMET RAUF (1876-1931)


İlk psikolojik romanımız olan "EYLÜL"ü yazmıştır.
Çok fazla bir edebi kimliği yoktur.
Halit Ziya'nın etkisinde kalmıştır.

Serveti Fünun Edebiyatı Diğer Yazar ve Şairleri:


Hüseyin Cahit Yalçın
Ahmet Hikmet Müftüoğlu
Süleyman Nazif
Ali Ekrem Bolayır
Faik Ali Ozansoy
İsmail Safa
Ahmet Reşit Rey
Hüseyin Siret Özsever
SERVET-İ FUNUN DÖNEMİNİN BAĞIMSIZ İSİMLERİ:

MEHMET AKİF ERSOY (1873-1936)


Sanatı toplum için kullanmıştır.
Mücadeleci fikir adamıdır.
Hayatı, olduğu gibi edebiyata yansıtmıştır.
Aruzu başarıyla kullanmıştır.
Epik -lirik şiiri ustaca kullanmıştır.
İslam birliği (ümmet bilinci) ni yerleştirmek için uğraşmıştır.
Tek eseri "SAFAHAT"tır.

HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR (1864-1944)


Realist-natüralist bir yazardır.
Toplum için sanat görüşündedir.
Hemen her şey onun eserlerine konu olmuştur.
Mizaha, günlük konuşmalara çok sık başvurmuştur.
Ona göre roman sokağın aynasıdır.
Yabancı hayranlığı, mürebbiye takıntısını, kadın
dedikodularını eserlerinde sıkça işlemiştir.
Eserleri İstanbul merkezlidir. Anadolu yoktur.
Eserleri: Şık, Mürebbiye, İffet, Şıpsevdi, Gulyabani, Kuyruklu
Yıldız Altında Bir İzdivaç, Ben Deli Miyim? Nimetşinas

AHMET RASİM (1865-1932)


Eserlerinde ele aldığı kişilerin geleneklerinden,
göreneklerinden, inançlarından bahsetmiştir.
Yapıtlarında sohbet havası vardır.
Servet-i Fünundan uzak durmuştur, Ahmet Mithat Efendi'nin
edebi çizgisini izlemiştir.
Eserlerinde yaşadığı döneme ait ayrıntılı bilgiler vermiştir.
Kadın-erkek ilişkileri konusunu eserlerinde katı ahlakçı bir
tutumla işlemiştir.
Şarkı da bestelemiştir...
Başlıca eserleri: Hamamcı Ülfet (1922), Fuhş-ı Atik (1924),
İki Güzel Günahkar, Afife, Kitabe-i Gam, Şehir Mektupları,
Falaka, Muharrir Şair Edip, Ramazan Sohbetleri, Menakıbı
İslam, Eşkali Zaman, Ciddü Mizah, Gülüp Ağladıklarım,
Muharrir Bu Ya, Osmanlı Tarihi, İki Hatıra Üç Şahsiyet,
İstibdattan Hakimiyeti Milliyeye, Romanya Mektupları

ELHAN-I ŞİTA

Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş;


Eşini gaib eyleyen bir kuş
gibi kar
Geçen eyyâm-ı nevbahârı arar…
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsı,
Ey kebûterlerin neşîdeleri,
O bahârın bu işte ferdâsı:
Kapladı bir derin sükûta yeri
karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar!

Ey uçarken düşüp ölen kelebek,


Bir beyâz rîşe-i cenâh-ı melek
gibi kar
Seni solgun hadîkalarda arar;
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Nâ’şın üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervâze
karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar!

Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;


Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
gibi kar
Sizi dallarda, lânelerde arar.
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
Şimdi boş kaldı serteser yuvalar;
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgan! –
Son kalan mâi tüyleri kovalar
karlar
Ki havâda uçar uçar ağlar!

Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir


Berg-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter…
Dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir-
Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!

Her şâhsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! –


Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümîd…
Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek.
Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd!

Göklerden emeller gibi rîzân oluyor kar,


Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar.

Bir bâd-ı hamûşun per-i sâfında uyuklar


Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar.

Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzan,


Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân,

Karlar.. bütün elhânı mezâmir-i sükûtun,


Karlar.. bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun…

Dök hâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök,


Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:

Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi;


Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi! …

Cenap Şahabettin

ŞİİR İNCELEMESİ:

Nazım Birimi:Bent
Nazım Şekli:Serbest Müstezat
Kafiye Düzeni: Üç ana kısma ve beş ayrı bölüme
ayırabileceğimiz Elhân-ı Şitâ’da şiire hâkim kafiyeler, bir
düzene göre devam eder; kimi yerde çaprazlama kafiye
kullanılır.
Teması: KAR VE HÜZÜN

Dil: Servet-i Fünûn döneminin özelliklerini gösterir ve dili


ağırdır.Şiirde çokça tamlamaya , sıfatlara , mecazlara yer
verilmiştir.

Bize karlı manzaraları hatırlatan bir şiir.Beyazlık ve


soğukluğun yanında kar yağışını da zihnimizde
canlandırıyor.Adeta bir ressam gibi zihnimizde canlı bir
görüntü oluşturuyor. Şâir görülen manzara ve tabiat olayı ile
kendi duygularını birleştirmiş ve bize öylece sunmuştur. Şiirde
nesnel görüntü yok.Kelebek, güvercin, çiçek, baykuş gibi
tabiat varlıkları somut, nesnel, beş duyuyla algılanan
görüntüleriyle tasvir edilmiyor.Şairin amacı da zaten bu
varlıkların tabii görünen özelliklerini vermek değil.Bu bahara
ait unsurlardan hareketle kış mevsimini ve karı bize daha iyi
sunabilmiştir.

Kaynakça:Oğuz Öcal m.2022 Türk Halk Edebiyati El kitabi


Ankara:Grafiker yayinlari
Ali İhsan Kolcu Serveti Fünun Edebiyati Salkim Sogut
Yayinlari Ankara 2005

You might also like