Kalitim Materyali̇ Olarak Dna Asys 2021

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 92

DNA’nın Kalıtım Molekülü

Olduğunu Kanıtlayan
Tarihsel Deneyler

Dr. Atiye Seda YAR SAĞLAM


Genetik Materyalin Yapısı ve
Organizasyonu

Genetik Materyal’in keşfi….

• Mendel, birim faktörleri tanımlayarak genetiğin temellerini attı, gen kavramı kabul
edildi ama bu kalıtsal mekanizmanın nasıl bir materyal ile sağlandığı bilinmiyordu…
19.yy başı!

• Yaklaşık 50 yıl sürecek bir seri deney ile genlerin yapısının DNA olduğu
anlaşılacak…
Genetik materyal 4 özellik göstermelidir

 Kendini eşleme (Replikasyon)


 Bilgi depolama
 Depoladığı bilgiyi ifade etme
 Mutasyonla çeşitlenme (varyasyon)
Ne biliyoruz?

• Kalıtımla ilgili hipotezler, teoriler


• Canlılık hakkında bilgi

• DNA’nın genetik materyal olduğu yönündeki kanıt ilk defa bakteri ve


bakteriyofajlarda yapılan çalışmalar sırasında elde edilmiştir.
Genetik materyalin keşfine doğru….

• Genler kromozom üzerinde bulunduğuna göre genlerin yapısı, kromozomları


oluşturan maddelerden meydana gelmiş olmalıydı.

• Kromozomların yapısında nükleik asitler ve proteinler bulunmaktadır. O halde


genlerin yapısını da bu iki maddeden birisi veya her ikisi oluşturmalıdır.
Genetik materyalin keşfine doğru….

• Bu maddenin DNA olduğunu, Watson ve Crick (1953) modelinden önce ortaya


koyan denemeler, Griffith (1928), Avery, Mcleod ve McCarty (1944) ve
Hershey ve Chase (1952) tarafından yapılan denemelerdi.

• Kromozomların yapısını bir hatırlayalım

• Kromatin???
İlk aday neden protein?

Kromozomlar;

• DNA ve proteinlerden oluşur


• Proteinler 20 çeşit aa içeriyor (her yerde)
• DNA’da 4 baz (çekirdekte)
• DNA’nın yapısı daha basit
• Protein karmaşık bir yapıda…
Genetik Transformasyon
Griffith’in deneyi (1928)

Frederick Griffith Streptococcus pneumoniae’nın değişik suşlarını


kullanarak deneyler yapmıştır (1928).
Genetik Transformasyon
Griffith’in deneyi (1928)

• Bu suşlardan kapsüllü olanlar (SIII) insanlarda


zatürre (pnömoni) hastalığına sebep olurken,
farelerin de ölümüne yol açmaktadır
(virülent).

• Kapsülsüz olan diğer suş (RII) ise hastalık


yapmamaktadır (avirülent).

• Pnömokok suşları arasındaki virülans


farklılığı ise bu suşların polisakkarit
kapsülleri ile ilgilidir.
Genetik Transformasyon
Griffith’in deneyi (1928)

• Virülent suşun hücreleri, polisakkaritten


ibaret bir kapsülle çevrilmiş olduğundan,
bunlar kanlı-agar gibi uygun besiyerinde
çoğaldıklarında, büyük ve düzgün
görünümlü koloniler oluşturmaktadırlar ve
bu nedenle de S-tipi (smooth = düzgün)
olarak belirtilmektedirler.

• Avirülent suşlar ise polisakkarit kapsüle


sahip olmayıp, kanlı-agar besiyerlerinde
küçük ve pürtüklü görünümlü koloniler
oluşturmakta ve bu nedenle R-tipi (rough =
pürtüklü) olarak adlandırılmaktadırlar.
Genetik Transformasyon
Griffith’in deneyi (1928)

• Isıyla etkisiz hale getirilen virülant bakteriler (IIIS) fareye verildiğinde avirülant
bakteriler (IIR) gibi zatürre oluşturmuyordu.

• Isı ile öldürülmüş IIIS bakterilerinin bir biçimde, canlı avirülent IIR hücrelerinin
virülant IIIS’lere dönüşümünden sorumlu olduğu sonucuna ulaşıldı.
Genetik Transformasyon
Griffith’in deneyi (1928)

• Griffith, deneyinin bir parçası


olarak farelere yüksek ısıya maruz
bırakılan ve hücreleri ölen S
bakterisini enjekte etmeyi de
denedi. Isıdan ölmüş S bakterileri
farelerde hastalığa sebep olmadı.

• Ancak deneylerde beklenmeyen


bir şey oldu!!!!

• Griffith, zararsız R bakterilerini


zararsız ve ısıdan ölmüş S
bakterileriyle karıştırdı ve fareye
enjekte etti. Fare hem zatürre olup
öldü, hem de Griffith ölü fareden
kan örneği aldığında, yaşayan S
bakterileri gördü.
Genetik Transformasyon
Griffith’in deneyi (1928)
• Griffith, R tipi bakterilerin ısıdan ölmüş S bakterilerinden "dönüşüm prensibi" adını
verdiği bir şey aldıkları, böylece kapsüllü bir bakteriye "dönüşüp" virülent oldukları
sonucunu çıkardı.
Avery, McLeod ve McCarty
deneyi = Dönüşüm prensibini
tanımlama (1944)

• Dönüştürücü unsurun DNA Olduğunu Gösteren ve 1944 yılında Avery, Mcleod ve McCarty
tarafından Yapılan Deneme
Avery, McLeod ve McCarty
deneyi = Dönüşüm prensibini
tanımlama (1944)

• Arındırılmış madde, proteinleri belirlemek için yapılan kimyasal testlerde negatif sonuç
verdi, ancak DNA'yı belirlemek için yapılan testlerde güçlü bir şekilde pozitif sonuç
verdi.

• Arındırılmış dönüşüm prensibinin element olarak birleşimi, nitrojen ve fosfor oranı


açısından DNA'ya oldukça yakındı.

• Proteinler ve RNA'yı parçalayan enzimlerin dönüşüm prensibine az bir etkisi oldu, ama
DNA'yı ayrıştıran enzimler dönüşüm aktivitesini yok etti.
Avery, McLeod ve McCarty
deneyi = Dönüşüm prensibini
tanımlama (1944)
• Bu sonuçların hepsi, DNA'nın dönüşüm prensibi olduğuna işaret ediyordu.
• Ancak, Avery sonuçlarını yorumlama konusunda dikkatliydi. DNA'nın değil de, küçük
miktarlarda bulunan ve kirletici olan bir maddenin asıl dönüşüm prensibi olma
ihtimalinin olduğunu fark etti.
• Bu ihtimalden dolayı DNA'nın rolü hakkındaki tartışmalar 1952'ye kadar devam etti.
1952'de Alfred Hershey ve Martha Chase, DNA'nın kesin olarak genetik materyal
olduğu sonucuna varmalarını sağlayacak farklı bir yaklaşım benimsedi.
Avery, McLeod ve McCarty
deneyi = Dönüşüm prensibini
tanımlama (1944)
• Karbohidratları, lipitleri ve proteinleri ayrıştırdıktan sonra ortama sırasıyla
proteaz, lipaz, ribonükleaz (RNaz) ve deoksiribonükleaz (DNAaz) ilave edildi.

• DNA parçalayan enzim olan deoksiribonükleazın kullanılmasıyla transformasyon


prensibinin DNA olduğu kesinlik kazandı.
İkna olmadılar…

• 1940’lara kadar kalıtım materyalinin protein veya amino asitler olduğu


düşünülüyor:

• “DNA’da sadece 4 nükleotid var ama amino asitler 20 çeşit ve çok sayıda protein
var!!!”
Avery, McLeod ve McCarty
deneyi = Dönüşüm prensibini
tanımlama (1944)

DNA’nın transformasyondan
sorumlu molekül olduğunu
gösteren Avery, MacLeod ve
McCarty deneyinin özeti
Hershey ve Chase deneyi (1952)

Hershey-Chase deneyleri, 1952 yılında Alfred Hershey ve


Martha Chase tarafından yapılan bir dizi deneydi.
Amacı, 1944 Avery-MacLeod-McCarty deneyi ile gösterilmiş olan, DNA'nın genetik
materyal olduğunu teyit etmekti. DNA, 1869'dan beri biyologlarca bilinmesine rağmen çoğu
kişi kalıtım bilgisinin proteinlerce taşındığına inanıyordu.

Hershey ve Chase deneylerinde bir virüs olan T2 fajı kullandılar.


Hershey ve Chase deneyi (1952)
Hershey ve Chase deneyi (1952)

Fajın yapısı bir süre önce elektron mikroskobu aracılığıyla gösterilmişti.

Fajın, sadece proteinden bir kabuk ve içindeki DNA'dan ibaret olduğu biliniyordu. Bu faj bir
bakteriye bağlanıp içine genetik malzemesini enjekte ederek onu enfekte eder. Bunun
sonucunda bakterinin genetik mekanizmaları yeni virüsler imal etmeye bağlar.
Hershey ve Chase deneyi (1952)

• DNA 32P, Protein 35S Escherichia coli bakterisinin konakçısı olduğu


virüslerden biri olan T2 bakteriyofaj ile enfeksiyon
çalışması DNA’nın genetik materyal olduğunu
destekleyen ikinci önemli bulgudur.

Hershey ve Chase enfeksiyon


sırasında fajın moleküler
bileşenlerini izlemek için
radyoaktif izotop olarak 32P ve
35S’i kullanmışlardır.

T2 fajı sadece iki sınıf


makromolekülden oluşmaktadır:
Protein ve DNA
Hershey ve Chase deneyi (1952)

• İlk deneyde, fajları radyoaktif kükürt-35 (35S) ile işaretlediler (kükürt, sistein ve
metiyonin a.a’lerinde bulunur). Bu faj bakteriye bağlandıktan sonra hücreler ve virüsler
aynı yöntemle birbirlerinden ayrıldı ama bu defa radyoaktif elementin hâlâ fajla beraber
bulunduğunu buldular. Bu sonuçlardan bakteriyi enfekte eden genetik malzemenin
DNA olduğu çıkarımına vardılar.
H H
O O
H2N C C H2N C C
OH OH
CH2 CH2
Methionine Cysteine
CH2 SH
Bazı aminoasitler sülfür içerir. Yani,
S proteinler sülfür içerebilir ancak
CH3 fosfat içermez.
Hershey ve Chase deneyi (1952)
Hershey ve Chase deneyi (1952)

• İkinci deneyde faj DNA'sını radyoaktif Fosfor-32 (32P) ile işaretlediler (fosfor elementi
DNA'da bulunur ama proteinleri oluşturan amino asitlerde yoktur). E. coli
bakterisini bu işaretli fajla enfekte ettiler, sonra, blender ve santrifüj kullanarak virüsleri
bakterilerden ayırdılar. Radyoaktif elementin virüslerde olmadığını, bakteriye geçtiğini
buldular. OH
NH2
HO P O
O

OH H
Nükleotidler (DNA) fosfor içerir ancak sülfür içermez.
Hershey ve Chase deneyi (1952)
Hershey ve Chase deneyi (1952)

• Fajın protein kılıfı konakçı hücrenin dışında kalmakta ve yeni fajların oluşumunu
yönlendirememektedir. Bunun aksine, faj DNA’sı konakçı hücreye girer ve fajın
çoğalmasını sağlar.

• Bu şekilde T2 fajında genetik materyalin protein değil, DNA olduğu gösterilmiştir.


Ne öğrendik?

• Kalıtım materyali DNA’dır!


– Her zaman DNA mıdır?

Cevaplanması gereken diğer sorular…


• Ancak dört bazdan oluşan bu basit molekül canlının oluşmasını sağlayan farklı
genleri nasıl kodlayabilir?
• Aktarılmasını nasıl sağlayabilir?
DNA’nın yapısı
• DNA’nın yapısal özellikleri kalıtım materyali olmasının keşfinden önce biliniyordu…

• DNA birbirine yapısal olarak benzeyen nükleotidlerden oluşmuştur.


DNA’nın yapısı
DNA’nın yapısı
DNA’nın yapısı

• DNA’nın işlevini kavramanın anahtarı


DNA’nın yapısında saklıdır.

– Baz kompozisyon Çalışmaları


– X-ışını kırınımı analizi
– Watson-Crick modeli

• DNA’nın farklı formları bulunur.


• RNA’nın yapısı kimyasal olarak DNA’ya
benzer, ancak RNA tek zincirlidir.
DNA’nın işlevini kavramanın
anahtarı DNA’nın yapısında saklıdır.

 1949 ve 1953 arası, Erwin Chargaff ve arkadaşları, birçok organizmadan elde edilen
DNA örneklerinden dört bazı ayırmak için kromatografik yöntemleri kullanmıştır.

 Rosalind Franklin, 1950 ve 1953 arası, hidroliz edilmiş DNA örneğinin bazı
kompozisyon analizi ve DNA’nın X-ışını kırınımı çalışmaları.

 1953’de iki genç araştırıcı, James Watson ve Francis Crick, DNA’nın yapısının ikili
sarmal şeklinde olduğunu önermiştir (Nature, 302-303). Watson ve Crick’in önerilerini
geliştirilmesi için kritik olan bulgular, başlıca iki kaynaktan gelmektedir.
DNA’nın yapısı

a) X-ray çalışmaları DNA molekülünün ince uzun


yapısını gösterdi
b) Chargaff kuralı DNA’ların bazı ortak özelliklerini
ortaya koydu
1- Pürinlerin toplam oranı Pirimidinlerin toplam oranına
eşit
2- Adenin kadar Timin
Guanin kadar Sitozin
Chargaff Kuralları (1950)
1. Adenin bazının her zaman Timin bazı ile,
Sitozin bazının her zaman Guanin bazı ile baz eşleşmesi
yaptığını;

2. Adenin = Timin
Guanin = Sitozin

3. A+T / C+G: Türlere göre değişlik gösterir. Erwin Chargaff

Tamamlayıcı baz eşleşmesi


Chargaff Kuralları (1950)
Farklı organizmalardan alınan birçok DNA molekülünü çalışan Chargaff , DNA’da bulunan her
bir nükleotidin miktarlarıyla ilgili kesin deneysel kurallar geliştirdi.

1.Herhangi bir türde, DNA’daki adenin


bazlarının miktarı, timin bazlarının miktarı ile
orantılıdır. Guanin bazlarının miktarı ise sitozin
bazlarının miktarı ile orantılıdır.

2.Purinlerin (A+G) toplamı pirimidinlerin


(C+T) toplamına eşittir.

3.C+G yüzdesinin, A+T yüzdesine eşit olması


gerekmez. İki değer arasındaki oran türlere
göre büyük değişiklikler gösterir.

Bu sonuçlar, DNA molekülünün baz kompozisyonunun kesin profilini göstermektedir.


Chargaff Kuralları (1950)
Rosalin Franklin (1953)
B formundaki saf DNA ipliklerinin X-ışını kırınımı fotografı.

• DNA zincirleri X-ışını bombardımanına tutulduğunda molekülün atomik yapısına göre ışınlar
saçılır.

• Saçılım profili fotoğraf filmi üzerinde lekeler halinde belirir ve özellikle moleküldeki düzenli
yapılar ve genel görünüm ortaya çıkar.

• Rosalind Franklin, çalışmaları sırasında DNA’nın moleküler yapısını yeni bir deneysel
teknikle görüntüleyerek o zamana kadar hiç görülmemiş netlikte bir fotoğraf elde etti.
Rosalin Franklin (1953)
B formundaki saf DNA ipliklerinin X-ışını kırınımı fotografı.

• X ışınları DNA ipliklerinde yanar ve ipliklerden yayılan ışınların dağılışı, X ışınlarının


noktalar halinde görüldüğü foto filmde ışınları takip ederek gözlemlenir.

• Filmdeki her bir nokta tarafından temsil edilen dağılım açısı, DNA’daki bir
atomun veya belirli atom gruplarının pozisyonu hakkında fikir verir.
Rosalin Franklin (1953)

• Bu çalışmanın yapılması ve noktaların genel görüntüsüne göre biçimle ilgili bazı sonuçlar
çıkarılması burada ele alınmayacak olan bir matematik uygulaması gerektirir.

• Franklin’in röntgen filmi, DNA’nın uzun ve ince olduğunu ve birbirine paralel ve molekül
boyunca uzayıp giden iki benzer parçadan oluştuğunu düşündürmekteydi.

• X ışınları, molekülün sarmal (spiral şeklinde) olduğunu da gösteriyordu.

• Watson ve Crick, DNA’nın üç boyutlu yapısını, X ışın noktalarının bu filmdeki


görüntüsünden çıkardılar.

• Rosalind, Astbury’nin gördüğü 3.4 Aº’luk tekrarlayan yapıların varlığını doğrulamış


ve DNA’nın sarmal yapıda olduğunu ileri sürmüştür.
Watson ve Crick (1953)
1953 WATSON-CRICK DNA (B-Heliks DNA)
Watson ve Crick (1953)

1. İki uzun polinukleotit zinciri, bir merkez eksen


etrafında kıvrılarak, sağ-el ikili sarmal yapısını
oluşturur.

2. İki zincir birbirine zıt konumludur, yani iki


zincirin C-5’ ucundan C-3’ ucuna doğru olan
yönleri birbirine göre terstir.

3. Her iki zincirin bazları düzlemsel yapıdadır ve


dizilimleri eksene dik, bazlar arasında 3.4 Å
(0.34 nm) mesafe olacak şekilde birbiri ardına
dizilir ve sarmalın içinde yer alır.
Watson ve Crick (1953)

4. Karşı zincirdeki azotlu bazlar, hidrojen bağları ile


bağlanarak birbirleri ile eşleşirler, DNA’da sadece
A=T ve G=C eşleşmesi mümkündür.

5. Sarmalın her bir tam dönümü 34 Å (3.4 nm)’dir.


Böylece DNA’nın herbir dönümünde 10 baz yer alır.

6. Molekülün herhangi bir bölümünde eksen üzerinde


sıra ile daha geniş olan büyük (majör) oluklar ve
daha dar olan küçük (minör) oluklar yer alır.

7. Sarmalın çapı 20 Å (2 nm)’dur.


20 nm
DNA’nın yapısı
DNA’nın yapısı
• Nükleozid, beş karbonlu bir şeker ve bir azotlu organik bazdan oluşur.

• Nükleotid, bir fosfat grubu, beş karbonlu bir şeker (deoksiriboz) ve bir azotlu organik
bazdan oluşur. Nukleotidler, nukleozitlerin fosfat esterleridir (nükleozit monofosfat).
Model… B-DNA

Watson-Crick DNA modeli, B-heliks formudur.


Model… B-DNA
DNA’nın farklı formları

A-DNA; yüksek tuz ya da


dehidrasyon koşullarında
baskın olan yapıdır.

Z-DNA; sadece C-G bç içeren


sentetik DNA oligonukleotitleri
incelenirken bulunmuştur.

Büyük oluk Z-DNA’da neredeyse


kaybolmuştur.
DNA’nın farklı formları

Laboratuvar koşullarında incelendiğinde DNA sarmalının sağ el sarmalı gösteren 3


formu daha bulunmuştur. C, D- ve E-DNA.

• C-DNA:
– Dehidrasyon koşullarında ortaya çıkan yapıdır.
– Sarmalın tam bir dönüşünde 9.3 baz yer alır, dolayısıyla daha az sıkıdır.
Sarmalın çapı 19 Aº’dur.
• D-DNA:
– Baz içeriğinde guanin bulunmayan DNA formudur.
– 8 bç/döngü
• E-DNA:
– Baz içeriğinde guanin bulunmayan DNA formudur.
– 7.5 bç/döngü
• P-DNA:
– DNA yapay bir şekilde uzatılırsa, yüzeyde bulunan fosfat grupları iç kısımda
yer aldır. B-DNA’da sarmalın içinde yer alan azotlu bazlar, P-DNA’da sarmalın
dış yüzeyine daha yakındır.
– 2.62 bç/döngü
DNA çift sarmalı kararlı
yapan kuvvetler

• hidrofobik etkileşim - kararlı


– hidrofobikler içerde ve hidrofilikler dışarıda
• stacking etkileşim- kararlı
– zayıf ama çok sayıda van der Waals kuvveti
• hidrojen bağları - kararlı
– zayıf ama çok sayıda

• elektostatik etkileşim - kararsız


– negatif fosfatların var olması
– intrastrand ve interstrand etkileşimi etkiler
– çekimin pozitif yüklerle nötralize edilmesi
Meselson ve Stahl deneyi (1958)

• DNA her hücre bölünmesi sırasında kopyalanır ve bu yarı korunumludur


Meselson ve Stahl deneyi (1958)

• DNA her hücre bölünmesi sırasında kopyalanır ve bu yarı korunumludur


Meselson ve Stahl deneyi (1958)

1958-Meselson ve Stahl’ın
DNA sentezinin yarı-
korunumlu olduğunu
gösteren deneyi
Meselson ve Stahl deneyi (1958)

Meselson ve Stahl, ana DNA'yı etiketlemenin en iyi


yolunun, ana DNA molekülündeki atomlardan birini
değiştirmek olduğuna karar verdiler.

Her nükleotidin azotlu bazlarında azot


bulunduğundan, ana ve yeni kopyalanmış DNA
arasında ayrım yapmak için bir azot izotopu
kullanmaya karar verdiler.

Azot izotopunun çekirdeğinde fazladan bir nötron


vardı, bu da onu daha ağır hale getirdi.
DNA’nın DENATÜRASYONU
VE RENATÜRASYONU

İkili sarmal DNA’nın denatürasyonu


sonucu H-bağları kopar, çiftli yapı
bozulur ve zincirler birbirinden ayrılır.
Ancak kovalent bağlar kırılmaz.

Isı ya da kimyasal yolla uyarılabilen


zincirlerin ayrılması sırasında DNA’nın
akışkanlığı azalır, UV absorbsiyonu
artar.
DNA’nın DENATÜRASYONU
VE RENATÜRASYONU

Isı ile denatüre edilen DNA yavaşça soğutulursa tamamlayıcı zincirler arasındaki rastgele
çarpışmalar sonucu zincirler tekrar bir araya gelir.
DNA’nın DENATÜRASYONU
VE RENATÜRASYONU

Tm: DNA’ların yarısının denatüre olduğu sıcaklık


erime sıcaklığı

Tm:
- Baz içeriğine
- Uzunluğa
- pH
- İyon konsantrasyonuna
- Denatüre edici faktörlere göre değişebilir.
DNA’nın DENATÜRASYONU
VE RENATÜRASYONU

G≡C baz çifti, A=T’ye göre bir fazla


H bağı içerdiğinden, ısıya karşı daha
dayanıklıdır.

Bu nedenle, A=T’ye göre daha


fazla G≡C çifti içeren DNA’ların
tamamen denatüre olması için
yüksek sıcaklıklar gereklidir.
DNA’YA BAĞLANAN PROTEİNLER

1. Özgün bağlanma bağlanma


 Helix-turn-helix motifi
 Homeodomain motif
 Çinko parmak motifi
 Lösin fermuar motifi

2. Özgün olmayan bağlanma


 Histon proteinleri
Helix-turn-helix motif

İki heliksten biri büyük oluğa, diğeri DNA


boyunca uzanır.
Helix-turn-helix motif

İki heliksten biri büyük oluğa, diğeri DNA boyunca uzanır.


Homeodomain motif

• Heliks-turn-heliks gibi DNA’ya bağlanırlar.


• Bir tanıma heliksi, büyük oluğa uygunluk gösterir, diğer heliks küçük oluğa
daha özgün bağlanır.

60 aa’lik ortak bir domain içerirler.


Örn. Homeotik proteinler

Üç heliksten oluşur.
Homeodomain motif
Çinko parmak motifi

Aynı heliksin kısımları, Zn++ ile birarada tutulur.


Çinko parmak motifi
Lösin Fermuar motifi

DNA’da Palindrom Dizilimler


Histon proteinleri
Genetik materyal her zaman
DNA’mı?

• RNA bazı virüslerde


genetik materyal olarak
görev yapmaktadır (Tütün
mozaik virüsü, TMV)
• RNA içeren viruslar
• Retroviruslar…

1956- Gierer-Schramm
RNA’nın yapısı
Genetik Bilginin Akışı
Ribonükleik asit (RNA)
DNA ve RNA arasındaki
benzerlikler

• Her ikisinin de temel yapıtaşı nükleotid


• Ortak bazlar; Adenin, Guanin, Sitozin
• Fosfat (P) grubu aynı
DNA ve RNA Arasındaki
Farklılıklar

• RNA tek zincirli


• Şeker molekülü
DNA; deoksiriboz
RNA; riboz
DNA ve RNA Arasındaki
Farklılıklar

• DNA; Timin
• RNA; Urasil

• RNA; genellikle tek zincirlidir, daha esnek bir


yapıya sahiptir, daha kompleks ve çeşitlilik
gösteren 3 boyutlu yapılar oluşturur.

• RNA’lar uzun çift iplikçikli sarmallar değil,


birbirine iyice sokulmuş olan kısa
sarmallardan oluşur.
• RNA zinciri kendi üzerinde katlanmalar yapabilir ve bu sayede DNA’dan çok daha farklı
konformasyonlara sahip olabilir.

• Baz eşleşmesi ile çift sarmallı bölgeler oluşturur. Bu özelliği sayesinde RNA molekülleri pek
çok hücresel işlevde görev alabilirler.

• RNA, DNA’dan farklı ama proteinlere benzer biçimde önemli biyolojik reaksiyonları
katalizler. Enzim gibi çalışan bu RNA moleküllerine ribozim adı verilir.
RNA tipleri

• mesajcı RNA (mRNA)


• taşıyıcı RNA (tRNA)
• ribozomal RNA (rRNA)
• küçük nüklear RNA (snRNA)
• küçük nükleolar RNA (snoRNA)
• mikroRNA (miRNA)
• piRNA
• uzun kodlanmayan RNA (lncRNA)
RNA tipleri

• tmRNA
Ribozomların kırık mRNAlardan kurtulmasına yardım eden transfer-messenger RNA

• snoRNA
rRNA olgunlaşma sürecine katkıda bulunur

• snRNA
Ribonükleoprotein kompleksi oluşturarak intronların uzaklaştırılmasında görev alır (splicing)
Mesajcı RNA (mRNA)

• Sentezlenecek bir proteinin amino asit dizisine karşılık gelen kimyasal


şifreyi taşıyan molekül
Taşıyıcı (transfer) RNA (tRNA)
• mRNA’da bulunan bilgiyi okuyup gerekli amino asidi büyüyen peptid zincirine
eklemekle görevlidir

• Translasyon sırasında doğru amino asiti mRNA’ya getirmekten sorumlu

• Proteinlerin yapısında yer alan 20 aminoasidin her birine özgü bir tRNA vardır.
Ribozomal RNA (rRNA)

• Ribozomların bileşeni
• Değişik proteinler ile birlikte rRNA’lar ribozomları oluşturur

• Prokaryotlarda; 23S, 16S, 5S


• Ökaryotlarda; 28S, 18S, 5.8S, 5S
DNA RNA
Çift zincirli Tek zincirli
Bazlar; A, G, C, T Bazlar; A, G, C, U
Deoksiriboz Riboz
DNase enzimi ile hidroliz olur RNase enzimi ile hidroliz olur
A-T, G-C eşleşmesi yapar Eşleşme yapmaz
Kendini eşler Kendini eşleyemez
Yönetici moleküldür Aracı moleküldür
Genetik bilgi taşır Protein sentezinde görev alır

RNA zinciri kendi üzerinde katlanmalar yapabilir ve bu sayede DNA’dan çok daha farklı
konformasyonlara sahip olabilir.
Evrimde neden çift
sarmal yapı?

• Kendini eşlemesi (DNA sentezi)


(Herbir sarmal kalıptır, diğeri bundan kopyalanır.)
• mRNA’ya kopyalama (RNA sentezi)
• Onarım
• Diğer ? (sulu ortamda eşleşmiş bazların hidrofobik özelliklerinin artmasıyla
daha kararlı, stabilite …)
*Üçlü Sarmal ?

• DNA katlanmalarında
• DNA’dan RNA sentezi sırasında (İki DNA bir RNA sarmalı)
• Rekombinasyonal DNA onarımı sırasında
• İn vitro koşullarda oluşabilir.

• Tedavide (gen ifadesinin engellenmesi, antisens oligonükleotitler)


Hoogstein Pairing
in Base Triplets

You might also like