Çerkes Ethem Sorunu (Yeldar Barış Kalkan)

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 19

ÇERKES ETHEM SORUNU

Türk Resmi Tarihi bilimsel olmaktan çok uzaktır. Devletin resmi politikasına uygun olarak,
ülkede yaşayan azınlıklarda ulusal eziklik ve kompleks yaratmayı, bu azınlıkları asimile
ederek Türkleştirmeyi amaçlar. Uzun yıllar; “Güneş Dil Teorisi” gibi, Türkçe’yi tüm dünya
dillerinin temeline oturtan, “Türk Tarih Tezi” gibi, Türk kavimlerini dünyadaki bütün
uygarlıkların kaynağı haline dönüştüren “bilimsel”(!) teoriler geliştirilmiş; “Türk ırkı”nın
yüceliği(!) açıkça savunulmuş; Türkiye Devleti sınırları içindeki, uluslararası antlaşmalar
gereği azınlık statüsüne sahip olanlar haricindeki herkes “Türk ırkı”na dâhil edilmeye
çalışılmıştır.1

Bu bölümün konusunu Kurtuluş Savaşı sonrasında hızla gericileşen Kemalist burjuvazinin


hainlikle itham ettiği Çerkes Ethem oluşturmaktadır. Konu, 5 milyon Çerkes'in yaşadığı bir
ülkede daha fazla önem kazanmaktadır. ÇEnin haricinde başka
çerkesler de var

Ethem bir Çerkes ve kuşkusuz Kurtuluş Savaşı yıllarının en önemli isimlerinden biri. Ancak
şunu hemen belirtmeliyiz ki Ethem, Kurtuluş Savaşı'na katılan ve önderlik eden tek Çerkes
değil. Ethem'le birlikte mücadelede yer alan pek çok Çerkes var. Rauf Orbay, Yusuf İzzet,
Hakkı Behiç, Bekir Sami, Hüseyin Tosun, Refet Bele bunlardan sadece birkaçı. Zekeriya
Zihni'nin şu sözlerini doğrularcasına birçok Çerkes Kurtuluş Savaşı'na katılıyor ve anti-
emperyalist duruş sergiliyor: “Bu memlekette azlığımıza rağmen en çok şehidi bizler
vereceğiz.”

Örneğin Amasya Mülakatı olarak bilinen toplantıda Mustafa Kemal dışındaki tüm katılımcılar
Çerkes kökenli. Toplantı Çerkes kökenli General Cemil Cahit Toydemir'in evinde yapılıyor.
Ayrıca Amasya Valisi ve Emniyet Müdürü Çerkes. Sivas Kongresi'nde Heyeti Temsiliye'de
faal olarak çalışan 7 kişiden dördü yine Çerkes kökenli. Bütün bunlar göz önüne alındığında
Kurtuluş Savaşı'nda Çerkeslerin ne denli büyük bir önemi olduğu anlaşılmaktadır.*

Ancak nedense, Kurtuluş Savaşı'nda Çerkeslerin rolü söz konusu olduğunda akla gelen ilk
isim, üstelik de hain olmak şartıyla Ethem Bey'dir.

*
Konu hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmak isteyenler Muhittin Ünal’ın “Kurtuluş Savaşı’nda
Çerkeslerin Rolü” adlı yapıtına başvurabilirler.
1
Ethem Bey Kimdir?

Ethem Bey, 1880 yılında Balıkesir'in Bandırma ve Mihaliç ilçeleri arasındaki Emreköy'de
doğmuştur. Çerkeslerin Wubıh boyundan Pşov ailesindendir. Bir değirmenci olan babası Ali
Bey örgütçü olarak bilinen ve çevresinde büyük saygınlığı olan biriydi. Ethem'in dört ağabeyi
vardı. En büyük ağabeyi İlyas Rumlarla yapılan bir çatışmada ölmüştü. Nuri Bey'in kaderi de
aynıydı. Ethem'in diğer ağabeyleri Tevfik ve Reşit Bey'ler de 1906'da Makedonya'da Osmanlı
ordusunda görev almışlardı. Önce İttihatçı olmuşlar, ardından da Teşkilatı Mahsusa'ya
girmişlerdi.

Ethem, 1.96 boyunda sarışın ve mavi gözlüydü. Babası onu “Çakır” diye çağırırdı. Halide
Edip Adıvar Ethem'i şöyle tanıtıyor: “Ben onu, ilk defa karargâhta gördüm. Bir gün, büyük
odaya girerken bir sürü silahlı adamın arkasında kendimi buldum. Tabii bunlar Ethem'in
adamlarıydı. Mustafa Kemal Paşa'ya bazı raporlar götürüyordum. Ethem'i Paşa'nın karşısında
bir sandalyede buldum. Ayağa kalktı, elimi öptü. Normalden güçlü uzun boyu vardı. Hiç eti
olmayan kudretli vücudu canlı bir iskelete benziyordu. Tam Çerkes yapısıydı. Geniş omuzlar,
ince bel, uzun bacak ve kollar, kocaman sarışın bir kafa, kısa bir burun ve gayet solgun
gözler. Teni hiçbir hava etkisiyle değişmemişti. Kısa burnu Anglikan bir mizah anlatıyordu. O
odada bu kocaman Çerkes herkesi gölgede bırakıyordu.”2

Ethem, ağabeyleri gibi subay olmak istemektedir. Ama babası en küçük oğlu olduğundan ve
onu çok sevdiğinden yanından ayırmak istemez. Bu yüzden onu askeri okula vermez. Ethem,
19 yaşında subay okuluna gitmek için evden kaçıp İstanbul'a gider. Küçük Zabit Mektebi'ne
kaydolur ve astsubay olarak orduya katılır. Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı'nda aktif rol
alarak tecrübe kazanmış olur.

Ethem, Teşkilatı Mahsusa bünyesinde yetişmiş usta bir gerillacıdır. Osmanlı ordusunun Batı
Trakya'da giriştiği operasyonlarda önemli görevler üstlenir. Rauf Orbay'la birlikte Irak ve
İran'da savaşır. İran-Afganistan üzerinden Orta Asya'ya yol açılması için girişilen
mücadelelere katılır.** Son olarak Irak seferi sırasında yaralanır ve köyüne döner.

rauf orbay ile beraber savaşmış

**
Ethem’in bu yöndeki çabalarından olsa gerek Yaşar Bağ, Ethem için “Türk Çerkes Ethem” ifadesini
kullanmıştır.
2
ÇEnin kuvayı seyyare ile dağınık haldeki kuvayı
Kuvayi Seyyare milliyeyi birbirine karıştırmamak lazım

Kuvayi Seyyare, halkın emperyalist işgale gösterdiği tepkinin somutlaştığı askeri bir
örgütlenmedir. İşgale karşı ilk tepki küçük burjuva sınıf ve tabakalardan gelmiştir. Kısa
zamanda birçok direnişçi çete oluşturulur. Ethem ve kardeşleri bu çeteleri bir araya getirirler.

Kuvayi Milliye olarak örgütlenen çetelerle, Çerkes Ethem'in bunları birleştirerek meydana
getirdiği Kuvayi Seyyare'yi aynı görmek hatalıdır. Çetecilik bir başlangıçtı. Bu başlangıcı
Ethem ve kardeşleri küçükten büyüğe, dağınıklıktan düzenliliğe, siyasetsizlikten siyasetliliğe
doğru geliştirmişlerdir... Emperyalistler Osmanlı ordusunu dağıtıyor. Yunan ordusunu
Anadolu'ya çıkarıyor. Ordu dağıldığı için işgale direnecek güç yok. Padişah ve çevresi,
çözümü bu duruma gelmemize sebep olan emperyalistlerden bekliyor. Hiçbir direnişe izin
vermiyor. Bu durumda ilk isyan bayrağını çekenlerin başında da Çerkes kardeşler geliyor.
Ethem, sekiz atlısıyla Akhisar'a cephe teşkil etmeye gidiyor. Bu girişim bile başlı başına bir
destan sayılır.3 KSnin oluşumu ve gelişimi tarihimizin en devrimci eylemidir

Kuvayi Seyyare'nin oluşumu ve gelişimi tarihimizin en devrimci eylemidir. Üzerinde titizlikle


durulması gerekiyor. Kuvayi Seyyare'yi küçük görmek ve hizmetlerini önemsememek
bağımsızlık savaşımızı küçük görmeye denktir.4

Ethem 1918 yılının ikinci yarısından itibaren işgale başkaldırmış bir gerilla önderidir. Batı
Cephesi'nde yaklaşık 150 kilometrelik bir hatta direniş cephesi oluşturmuştur.

Yunan ordusu 15 Mayıs 1919'da İzmir'e çıkmıştı. TBMM ise 23 Nisan 1920'de kuruldu. Bu
süre içerisinde Ethem, oluşturduğu gerilla kuvvetleriyle işgale direnmiş ve böylece merkezi
bir hükümetin kuruluşu için cephe gerisindekilere fırsatlar yaratmıştı. 1920 Şubat ve Eylül
ayları arasında Ethem, 5000 kişilik birliğiyle Anadolu'nun tek kuvvetiydi. ÇEnin ordusu 5bin kişilik

Kuvayi Seyyare bir yandan emperyalist işgale direniyor bir yandan da iç isyanları
bastırıyordu. İç isyanlar büyük bir sorundu ve bastırılması son derece önemliydi. Çünkü
Yunanlılar ve İngilizler, Anadolu'daki direniş hareketinin halkı temsil etmediğini iddia
ediyorlardı. Eğer isyanlar Ethem tarafından başarıyla bastırılmasaydı işgalci güçler bu
iddialarında haklı duruma gelebilirlerdi.

Toktamış Ateş; isyanlarla ilgili olarak, "Ethem Bey olmasaydı Ulusal Kurtuluş Savaşımız
daha başlangıcında iç isyanlar nedeniyle boğulabilirdi." demektedir.5

3
İç İsyanlar

Yabancı İşgal Kumandanlığı’nın fiili müdahalesiyle Meclisi Mebusan 16 Mart 1920’de


dağıtılmıştı. Damat Ferit Hükümeti ise Kuvayi Milliyecilerin eşkıya olduklarına dair fetva
çıkartmıştı. İstanbul’da Süleyman Şefik Paşa’nın komutasında halife ordusu Kuvayi
İnzibatiye oluşturulmuş ve Anzavur Ahmet Marmara’nın güneyine sevk edilmişti. Kuvayi
Seyyare’ye yönelik en kuvvetli isyan Anzavur Ahmet İsyanı’ydı. Bu isyan güney Marmara’da
ortaya çıktı. İsyanın önderi bir Çerkes olan Anzavur Ahmet’ti. Biga ve çevresini ele geçiren
isyancılar üzerine Yusuf İzzet Paşa komutasında 7 bin kişilik bir kuvvet gönderilmiş ancak bu
kuvvet toplarını bile bırakarak geri çekilmişti. en kuvvetli isyan Anzavur Ahmetti

Bundan sonra Kuvayi Seyyare isyancıların üzerine yürüdü ve isyanı bastırdı. İsyanın önderi
Anzavur Ahmet yakasını zor kurtarabildi. Ardından Adapazarı, Hendek, Bolu ve Düzce
yörelerindeki Kuvayi İnzibatiye birlikleri de Kuvayi Seyyare tarafından dağıtıldı.

Ethem’in bu başarıları Meclis’ten tebrik amaçlı bir dizi telgrafın gelmesine neden olmuştur.
Meclis kendi adına Ethem’e gönderilecek telgrafı sürekli alkışlarla kabul etmiştir. Mustafa
Kemal, TBMM adına çektiği telgrafta Ethem için, “Başarıları ve hizmetleri kurtuluş
tarihimizde en parlak satırları işgal edecektir.” diye yazmıştır. Birçok milletvekilinden gelen
tebrik mesajlarında Ethem için “Kurtuluş Umudu” ve “Millet Kahramanı” gibi övgü dolu
ifadeler kullanılmıştır.

Ethem’in bu başarısının hemen ardından Yozgat’ta Çapanoğulları İsyanı ortaya çıkar.


Ankara’da Ali Fuat Paşa’dan gelen telgrafta Ethem’in yardıma gitmesi istenmektedir. Ethem
Batı Cephesi’ni terk etmek yanlısı değildir çünkü Yunanlılar bir ileri harekâta
hazırlanmaktadırlar. Yoğun ısrarlar sebebiyle Ethem Ankara’ya hareket eder.

Ethem Ankara’nın girişinde Mustafa Kemal tarafından karşılanır. O günü Halide Edip Adıvar
şöyle anlatıyor: “Ethem Ankara’ya silahlı kuvvetleriyle girdiği zaman, halk sokakları
doldurmuştu. Adamları arasında kadınlar da vardı. Dikkati çeken Ethem büyük şevkle
karşılandı. Mustafa Kemal Paşa ona otomobilini verdi. Bu, Ankara’da bulunan tek
otomobildi. Ethem, Büyük Millet Meclisi’ne geldiği zaman coşkunlukla alkışlandı.”6
ÇE halk arasında seviliyor. halk coşkuyla karşılıyor

Ethem; Mustafa Kemal, İsmet Paşa ve Fevzi Paşa ile yaptığı görüşmede onlara serzenişte
bulunur. Meclis’in oluşmasından itibaren bir yıldan fazla süre geçmesine rağmen Anadolu’da

4
ulusal hareketin güçlenmediğini, merkezin takviye edilmediğini, cephede kendisine hiçbir
yardım yapılmadığı halde cephe gerisindeki işlerle de kendisinin ilgilenmek zorunda kaldığını
anlatır. Bu görüşmede Yozgat İsyanı’nı da bastırma görevini üzerine alan Ethem 20 Haziran
1920’de Yozgat’a hareket edecektir.

Cephedeki gerilla birlikleriyle işgale karşı duran Ethem o günlerin Ankara’sını şöyle
anlatıyor: “O zamanki haliyle Ankara, her şeyden ziyade tehlikelerden uzak kalmak isteyen
kimselere adeta bir sığınak manzarası göstermekteydi.”7

Mustafa Kemal, Ethem’den bir ricada bulunur, Kuvayi Seyyare’nin Meclis önünde düzgün bir
yürüyüş yapmasını, atlıların tırısla geçmesini ve piyadelerin yığın düzeninde olmasını ister.
Kuvayi Seyyare’nin Ankara caddelerindeki bu moral yürüyüşünü Hasan İzzettin Dinamo
anlatıyor: “Piyade kıtalarının başında da yüksek bir ata binmiş olarak Ethem Bey görülünce
on binlerce Ankaralı alkıştan caddeleri inletti...

- Yaşa! Allah seni ulusa bağışlasın diye haykıran mebuslar...”8

Ethem Yozgat’a hareketinden 3 gün sonra 23 Haziran 1920’de Yozgat’ı ele geçirir. Meclis 28
Haziran’da bir telgrafla Ethem’i tebrik eder.

Yozgat’taki çarpışmalar esnasında Refet Bey’in Çorum’da gizlendiğini, Kılıç Ali Bey’in ise
tek mermi atmadan kuvvetlerini dağıttığını öğrenen Ethem, Kılıç Ali Bey’e şu telgrafı çeker:
“Ben bu rezaletten bıktım. Elinizdeki top ve tüfeklerle biricik silahları sopa olan asileri
silahlandırıyorsunuz, şımartıyorsunuz! Size ne gibi emir vereyim? Doğruca Ankara’ya git!”9

Ethem, Yozgat İsyanı’nda hükümetin büyük ihmali olduğunu görmüştü. Harp Divanı’nın
başında olan Tevfik Bey’e göre isyandan Mustafa Kemal’in has adamlarından Ankara Valisi
Yahya Galip de sorumluydu. Ethem’in edindiği bilgilere göre ise diğer sorumlu da Mustafa
Kemal’di.

Ethem, Yahya Galip’in Yozgat’a gönderilmesini ister ancak Mustafa Kemal valinin hasta
olduğunu ve gönderilemeyeceğini bildirir. Oysa Yahya Galip hasta değildir. Ethem anılarında
şöyle diyor: “(...) Mustafa Kemal Paşa’nın bütün telaşına neden, Yahya Galip Bey’i ve tutuklu
Yozgat mutasarrıfını korumaktan ziyade, Yahya Galip Bey’in ifadesine başvuracak olan
yetkili ve adil bir divan-ı harp heyetinin sonradan kendisini, Mustafa Kemal Paşa’yı da sorgu
altına alacağını bildiği ve hep sorumluluğun doğal olarak kendisine yükleneceği ve

5
yöneleceğinden korktuğu anlaşılmıştı. Esasen bu hususlara vakıf olan ve Yozgat’ta bulunan
bazı kimseler divan-ı harp heyetini en ince ayrıntısına kadar aydınlatmışlardı.”10
yozgat isyanı aralarının açıldığı ilk olay

Mustafa Kemal, Reşit Bey’i Ankara’ya çağırmış ve kendisiyle uzun bir görüşme yapmıştır.
Yozgat İsyanı hakkında Reşit Bey’e açıklamalarda bulunmuştur. Bunun üzerine Reşit Bey
sorunun çözümü için araya girmiş ve Ethem’e söz konusu isyanda Mustafa Kemal’in ihmali
olduğunu ancak bunun bir ihanet olarak adlandırılmaması gerektiğini söylemiştir. Bunun
üzerine Ethem ikna olmuş ve konu kapanmıştır. Olay, Mustafa Kemal ile Ethem arasındaki ilk
çelişkidir. Halk arasında “Ethem Ankara’dan geçerken adalet sehpasını Meclis binası önünde
kurmak niyetindeymiş” şeklinde dedikodular yayılmıştır. Bu sorundan ötürü Ethem’in
“Ankara’ya gelirsem Büyük Millet Meclisi Reisi’ni Meclis’in önünde asacağım” dediği
söylenir. Ancak, Ethem’in bu yönde bir ifadesine hiçbir belgede rastlanmamaktadır. Bunlar
dedikodudan ibarettir ancak, doğru olan Yozgat’ta görev yapan Harp Divanı’nın
soruşturmaları sonucu Mustafa Kemal’in güç duruma düştüğü ve Ethem’le arasındaki bu
sorunun son derece büyük olduğudur.

Yozgat İsyanı’nın da başarıyla bastırılması Ethem’in prestijini doruk noktasına çıkarmıştır.


Yozgat İsyanı’ndan sonra Ethem sık sık Ankara’ya gitmeye başlar. Ankara’daki siyasi ortamı
gözleme fırsatı bulur ve bu arada kendisi de siyaset sahnesindeki yerini alır.

Yeşilordu ve Sola Açılım

Ethem o dönemde bolşevizme sempati duyuyordu. Kuvayi Seyyare bünyesinde Bolşevik


Taburu isminde 700 kişilik bir milis gücü oluşturmuştu. Eskişehir’de Karakeçili aşireti
tarafından kurulan ve Ethem’in emrine verilen bu birlik hafif süvarilerden oluşmaktaydı.

Ethem solla iyi ilişkiler içerisindeydi. Bütün sol örgütler Ethem’e sıcak bakıyorlar, Ethem de
bu örgütlere aynı derecede sıcak yaklaşıyordu. 1920 Mayıs’ında Anadolu’da Yeşilordu
isminde bir örgüt kuruldu. Örgüt Mustafa Kemal’in bilgisi dâhilinde kurulmuştu, üyeleri
arasında bakan ve milletvekilleri vardı. İslami bolşevizmi savunan örgütün nizamnamesindeki
bazı maddeler şunlar: yeşil ordunun ilkeleri

1. Madde: Türkiye Yeşilordu Teşkilatı Avrupa emperyalizminin hülul ve istila


siyasetini Asya’dan tard etmek üzere teşekkül etmiş bir mücadele teşkilatıdır.

13. Madde: Yeşilordu... yolunu hak yolu, Allah yolu bilir.

6
17. Madde: Yeşilordu en ağır cürmü emperyalizm olarak telakki ve idam cezasını
yalnız bunun taraftarları hakkında meşru mukabele olarak kabul eder.

19. Madde: Yeşilordu, kızıl inkılap ordularının samimi bir kardeşlik ile ebediyen
bağlısı ve müttefikidir.11

Reşit Bey örgütün kurucuları arasındadır. Daha sonra Ethem ve çevresi de bu örgüte girerler.
Örgütün yayınladığı Seyyare-i Yeni Dünya isminde bir gazete vardır. Gazete, Kuvayi Seyyare
ve Ethem’i öven yayınlar yapmaktadır. Gazetenin Ethem’le yaptığı röportajda Ethem’in
cevaplarının bir bölümü şöyle: “Evet, Bolşeviklik cihanı istila edecektir. Biz onu layık olduğu
hisle karşılayıp kabul edersek, memleket herhalde mesut olacaktır. Emin olunuz, bolşevizm,
hali hazırda içinde bulunduğumuz felaketten ziyade istikbalimiz için daha müsmir ve daha
nafi olacaktır. Şimdi memleketi kurtaracak, istikbalde hayat ve saadet-i beşeriyeyi temin
edecektir. Bolşevikliği ilan etmezden evvel, bu masum millete hain ve katil düşmanımız
Yunan’la nihayete kadar mücadele esasını kabul ettirmeli, sonra hemen ilan etmeli
fikrindeyim. Mamafih, sadece bolşevik olmakla iş bitmez. Çok propagandaya ihtiyaç
ÇEnin bolşeviklikle ilgili düşüncesi
vardır.”12 1- çok sığ. ne olduğunu bildiğini de sanmıyorum
2- hain yunan falan diyor. fakat sonunda yunana teslim oluyor

Ethem’in solla ilişkisini Yusuf Büyükbaşaran şöyle yorumluyor: “İç isyanların


bastırılmasında, düşmana karşı cephe teşkil etmede parlak askeri başarıları olan Ethem ve
arkadaşlarını 1920 yılının ortalarında Ankara’da görürüz. Bu kahramanları, Ankara halkı ve
meclis ayakta alkışlar. Ethem ve onun silahlı gücü Kuvayi Seyyare bütün iç isyanları bastırıp
Ankara hükümetinin otoritesini sağlamıştır. Bunun yanında düşmana karşı 100 kilometrelik
bir savunma hattı bu birlikler tarafından kurulmuştur. Şimdi bu kadro askeri alanda kazandığı
başarısını siyasi alana da yansıtmaya çalışmaktadır.13

Ethem’in Yeşilordu’ya girmesiyle örgüt askeri bir güce kavuşmuş ve sol, Anadolu’da aktivite
kazanmıştır. Bu durum Mustafa Kemal ve çevresini rahatsız etmektedir.

Mustafa Kemal, Ali Fuat Paşa’nın 14 Eylül 1920 tarihli telgrafına şifreli olarak şöyle bir
cevap vermişti: “İzahatımdan anlaşılmıştır ki, bila kayd-ü şart Rus tabiiyeti demek olan
dâhildeki komünizm teşkilatı gaye itibariyle tamamen bizim aleyhimizedir. Gizli komünizm
teşkilatını her surette tevkif ve teb’id etmek mecburiyetindeyiz.”14

Mustafa Kemal ve çevresi Kurtuluş Savaşı’nın başlarında Sovyet dostu görünümündedirler.


Sovyetler’den gelecek yardımları düşünerek bir süreliğine Sovyet dostu olarak
görünmüşlerdir. Kurtuluş Savaşı’nı ve Ankara Hükümeti’ni ilk tanıyan devlet Sovyetler

7
Birliği olmuştur. Çünkü Sovyetler, Anadolu’daki direnişi anti-emperyalist nitelikte
görmekteydi.

Sovyetler Birliği iki ülke arasında yapılan anlaşma sonucu 15 Mayıs 1919–2 Kasım 1923
tarihleri arasında, toplam: 45.000 adet tüfek, 52.000 adet cephane, 166.910 adet çeşitli top
mermileri ve benzer savaş malzemeleri ile Türkiye’nin 1920 ve 1921 yıllarındaki Milli
Savunma bütçesi kadar askeri yardım yapmıştır. (Toplam 82.000.000 TL. civarında) Ayrıca,
16 Mart 1920’de yapılan bir anlaşma ile, Sovyetler Birliği Türkiye’ye ekonomik katkıda
bulunmak için gene karşılıksız olarak 10 milyon ruble yardım verme kararı alır. Bu yardım
birkaç yıl devam etmiştir.15

Bilindiği gibi Mustafa Kemal’in görüşleriyle sosyalizm arasında derin uçurumlar vardır.
Ancak Sovyetler için “düşmanımızın düşmanı” ifadesini kullanmıştır. Bu anlamda Sovyetler
Birliği ile iyi ilişkiler içinde olmaya gayret etmiştir. Kurtuluş Savaşı’nın ilk dönemlerinde
yukarıda belirtilen yardımlar için bolşevik görünmüştür.

Ethem’i Tasfiye Süreci

İçişleri Bakanlığı’na Ethem’e büyük saygısı olan Tokat milletvekili Nazım Bey seçilmişti.
Mustafa Kemal durumdan son derece rahatsızdı. Birkaç milletvekiliyle beraber Ethem’in
Nazım Bey’i istifa ettirmesini rica etmişlerdi. İçişleri Bakanlığı’na Refet Bey’in seçilmesini
istiyorlardı. Ethem, Nazım Bey’e haber göndererek istifasını sağlamış ve yerine Refet Bey
geçmişti. Böylece Mustafa Kemal, Ethem’i tasfiye sürecini Ethem’i kullanarak başlatıyordu.
Ethem’in bu plandan haberi yoktu.

Aynı dönemde Yunanlılar Gediz’i işgal etmişlerdi. Ethem, Ali Fuat Paşa ile görüşerek bir
saldırı düzenleyip Gediz’i geri almak istediğini belirtti. Ali Fuat Paşa konuyu Genelkurmay
Başkanlığı ile görüşeceğini söyledi. Taarruz yapılmasında ısrarlıydı. Mustafa Kemal ise İsmet
Bey’le birlikte Gediz taarruzuna karşı çıkıyordu.

23 Ekim 1920’de Kuvayi Seyyare ve Ali Fuat Paşa’ya bağlı birlikler Gediz üzerine şiddetli
bir saldırıya geçtiler. Şiddetli çarpışmalar oldu. Kuvayi Seyyare’nin kayıpları gittikçe
artıyordu. Ancak, Yunan ordusu birden çekilmeye başladı ve Gediz geri alındı. Kuvayi
Seyyare’nin kaybı 200 ölü ve 500 yaralı kadardı.

8
Mustafa Kemal ve çevresi Gediz Savaşı’nda Kuvayi Seyyare’nin yenildiğini iddia ederek
bunu sevinç duyar bir tarzda dile getirmişlerdir. Oysa Gediz’de bir yenilgi yoktur. Kayıplar
fazladır ancak sonuç Gediz’in geri alınmasıdır. Mustafa Kemal Gediz Savaşı konusunda farklı
zamanlarda çelişkili ifadeler vermiştir. Ethem ise anılarında Gediz zaferinin Venizelos
Hükümeti’ni düşürdüğünü yazmaktadır.

Gediz’de bir mağlubiyet olduğunu iddia eden Mustafa Kemal, bunu Ali Fuat Paşa’nın
görevden alınması için bir bahane yapmıştır ve onu Moskova’ya elçi olarak göndermiştir.
Yerine kendisine daha yakın olan Refet Bey’i getirmiştir.

Oysa Refet Bey cephede birçok hata yapmıştı. Eskişehir İstiklal Mahkemesi’nde
yargılanmaktaydı. İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan bir kişinin İçişleri Bakanlığı’nda
kalması bile sakıncalıyken kendisi Batı Cephesi komutanlığına atanmıştı.

8 Kasım 1920’de hem milletvekili hem Genelkurmay Başkanı olan İsmet Bey, bütün bu
görevler üzerinde kalmak şartıyla Batı Cephesi Kumandanlığı’na tayin edildi.

Ethem’i tasfiye etme planı adım adım eyleme geçirilmekteydi. İsmet Bey, Batı Cephesi
Kumandanı olur olmaz, Ethem’i çileden çıkarmak istercesine emirler yağdırmaya başlamıştı.
Bundan sonra Ethem, Mustafa Kemal’e bir telgraf çekerek raporlarını artık Meclis
Başkanlığı’na vereceğini ve yalnız ondan emir alacağını bildirmişti.

Kendisi de bir Çerkes olan ve Ethem sayesinde İçişleri Bakanlığı’na getirilen Refet Bey’in
görevlendirdiği Kolordu Komutanı Albay Fahrettin, Kuvayi Seyyare arasında Türklük-
Çerkeslik ayırımı yaratmak istiyor, bu yönde propagandalar yapıyordu. Konuyla ilgili olarak
Batı ordusu başbaytarı Albay Galip Bey’in görüşleri şöyleydi:

“Kuvayi Seyyare subay ve efradı, düzenli birliklerin komutanı ve askerleri ile kıyas
edilemeyecek kadar fazla maaş alıyorlar. Bütün Müdafaa-i Milliye cemiyetleri Ethem’in
nüfuzu altına. İstediği parayı derhal gönderiyorlar. Kuvayi Seyyare’de Çerkesler çoğalıyor.
Çerkes subay ve efradına daha fazla imtiyaz veriyor. Bunların nazarında başkaları sıfır.
Halbuki Kuvayi Seyyare namı altında başlangıçtan şimdiye kadar Ethem Bey’in emrinde
ölen, kan döken çoğunlukla Türkler değil mi? Böyle olduğu halde nam, şöhret ve şeref
başkalarının.”16

Ethem kendisine yönelik bu entrikaların farkına varınca Eskişehir’e İsmet Bey’le görüşmeye
gider. Bir adamını İsmet Bey’in makamına gönderip görüşmek istediğini bildirir. Karargâh

9
komutanı İsmet Bey’in meşgul olduğunu ve görüşmek istemediğini kaba bir şekilde söyler.
Ethem’in gönderdiği yüzbaşı geri dönüp maruz kaldığı kaba davranışı anlatınca Ethem iyice
sinirlenir. Anılarında şöyle diyor: inönüyü öldürmeyi düşünmüş

“Bu sözler, ıstırabı altında inlediğim hastalığın gerdiği asabım üzerinde öyle bir kırbaç tesiri
yaptı ki hiçbir tarafta samimiyet ve ciddiyet eseri görünmeyen bu ortak hayata nihayet
vermeliyim, bu artık kaçırılmaması lazım bir fırsattı, yeter ki İsmet Bey ile karşılaşayım, hele
bana karşı da ufak bir önemsememe göreyim, diye düşündüm. Ve içimden böyle bir hal
karşısındaki kararımı da vermiştim. Gönül heyecanı ile oturduğum yatağımdan fırladım.
Arkadaşlarıma seslendim: Arkamdan gelin!”17

Sinirli bir şekilde karargâha giren Ethem’i İsmet Bey güler yüzle karşılar. Ethem’in kolunu
tutar, nabzını kontrol eder. İkiyüzlü bir tavırla aralarını bozanın fesatçılar olduğunu söyler.
Ethem ise Kuvayi Seyyare’ye gerek kalmadıysa bunun söylenmesini ve gerekirse bu fedakâr
kuvveti dağıtabileceğini anlatır.

Mustafa Kemal, Ethem’i tasfiye etme planını son derece sistematik bir şekilde eyleme
koymuştur. 1920 sonbaharında Yeşilordu kapatılır. Sol hareketin kontrol altında tutulması için
Resmi Türkiye Komünist Fırkası kurulur. Resmi TKF’yi Mustafa Kemal kurdurmuştur.
Partide iki eğilim vardır. Biri, sol hareketi kontrol altına almak isteyen Mustafa Kemal’in
adamları, diğeri de Hakkı Behiç; partinin kurucusu, samimi bir biçimde İslam bolşevizmini
savunan, Mustafa Kemal’i de kendi görüşünde sanan bir kişi. Resmi TKF’ye Ethem de
çağrılmıştır ancak Ethem’in davete katılıp katılmadığını bilmiyoruz.

Ethem sayesinde Anadolu’nun en iyi matbaasına sahip olan Seyyare-i Yeni Dünya gazetesi
Ankara’ya resmi TKF’nin yayın organı olarak taşınır. Aslında gazetenin kapatılması
düşünülüyordu. Gerekçe ise “Gayri münasip neşriyat” idi. Hakkı Behiç gazetenin
kapatılmasını engelliyor ve böylece gazete Ankara’ya taşınıyor. Ankara’daki ilk sayılarda
Ethem, “Milli Kahramanımız Ethem Yoldaş” şeklinde övülürken 83. sayıdan itibaren hedef
alınıyor. Bu sayıdan sonra gazetenin adındaki “Seyyare” sözü de kaldırılıyor.

7 Aralık 1920’de İsmet Bey’in Genelkurmay Başkanlığı’na gönderdiği Kuvayi Seyyare


hakkındaki bir telgrafta şunlar yazılıdır: “(...) ve aynı zamanda kamuoyunu ve meclisi
kendilerine çekmek, hasılı maddi ve siyasal güçlerini arttırıp bir devrim yapabilecek duruma
gelmektir. Bolşevik akımına sahip çıkmak istiyorlar...”18

10
ÇEe karşı yapılan bilecikteki tren komplosu

Ethem’i ve Bolşevikliğini bir tehdit olarak algılayanlar ona bir komplo hazırlamışlardır.
İstanbul’dan Ankara’ya yola çıkan Sadrazam Ahmet İzzet Paşa heyetini karşılayacak gruba
Ethem de bizzat Mustafa Kemal tarafından çağrılır. Ethem, Ankara’ya gider ancak, orada
rahatsızlanır. Doktor Adnan Bey’e muayene olur. Adnan Bey, Ethem’in istirahat etmesi
gerektiğini söyler. Mustafa Kemal ise Ethem’i götürmelerinin zorunlu olduğunu belirttikten
sonra, “(...) O zamana kadar harareti düşürecek çareler bulunuz” der. Bir süre sonra Ethem’in
ateşi düşmüş ve heyeti karşılamak üzere milletvekilleriyle birlikte Eskişehir’e hareket
etmiştir.

Eskişehir’de adamları Ethem’i uyarırlar. Bir olağan dışılık olduğunu, ordu birliklerinde farklı
bir hareketlilik sezdiklerini anlatırlar. Buna göre Eskişehir’in çevresine birlikler yığılmakta,
Mustafa Kemal, Ethem’i ölü veya diri ele geçirmek istemektedir. Böylece Ethem’in tasfiyesi
gerçekleşecektir.

Ethem, beraberinde getirdiği 15 adamına hazırlıklı olmalarını ve Eskişehir’de tedavi gören


Kuvayi Seyyare gerillalarından 5-6 kişiyi de yanlarına almalarını ister.

Ethem’in komplodan haberdar olduğunu öğrenen Mustafa Kemal ise bazı milletvekillerini
bile beklemeden treni Bilecik’e doğru hareket ettirir. Komplo boşa çıkmış ve Ethem’in
ortadan kaldırılması için ilk fırsat kaçırılmıştır.

Bundan sonra Mustafa Kemal ve yandaşları son kararı verirler. Birlikleriyle Ethem’in üzerine
saldıracaklardır. İsmet Bey, birliklerini hazırlamakta ve Kütahya çevresine yığınak
yapmaktadır. çatışma nasıl başladı? ÇE barış heyetinin şartlarını
kabul etti fakat MK oldu bittiye getirip ÇEye saldırdı.

Meclis’te ise sorunun barış yoluyla halledilmesi görüşü ağırlıktadır. Böylece Kütahya’ya bir
uzlaştırma heyeti gönderilir. Heyette; Eyüp Sabri, Celal, Reşit, Vehbi ve Kılıç Ali Bey’ler
vardır. Heyet, hükümetin belirlediği 4 maddelik tebligatı Kuvayi Seyyare’ye tebliğ eder ve
anlaşma sağlanır. Böylece heyet Reşit Bey dışında Ankara’ya döner. Ethem, sorunun
halledildiğini sanmaktadır. Ancak, 27 Aralık 1920’de Mustafa Kemal’in Batı ve Güney
Cephesi komutanlarına çektiği şu telgraf sonucu saldırıya geçilir: “Kütahya’daki kurulun
cevabı, Kuvayi Seyyare işinin artık barış yoluyla ve siyasetle çözümünün mümkün
olamayacağını ispat etmiş ve sorunun kuvvet yoluyla çözümlenmesi gerektiği ortaya
çıkmıştır. Bunun son safhasını şimdiden Meclis’e bildirmeye ihtiyaç yoktur. Başarı ile
sonuçlandırırsak, Meclis’in yaptıklarımızı onaylayacağı kuşkusuzdur. Haklı olduğumuzu ispat
edecek yeteri kadar belge ve delillerimiz mevcuttur.”19

11
Kuvayi Seyyare üzerine üstelik de Meclis’in haberi olmadan saldırıya geçilmiştir. Bu açıkça
bir hukuk ihlalidir. Mustafa Kemal, olayı Meclis’ten gizlemekte ve oyalama taktiği
uygulamaktadır. Saatlerce konuşmakta, İzmir’in işgalinden o güne kadar olan olayları
anlatmaktadır.

Meclis’te yapılan tartışmalarda milletvekilleri kardeş kanı dökülmemesini istiyorlardı. Fazıl


Paşa endişesini “Maazallah ya tüfek patlarsa” diyerek dile getirmişti. Bunun üzerine Mustafa
Kemal şu cevabı vermişti: “Patlamaz...”20

Mustafa Kemal düşmanının mertliğinden ve kardeş kanı dökmeyeceğinden son derece


emindir!

Sorunun halledildiğini zanneden Ethem’in üzerine ordu harekete geçince Ethem sinirlenir ve
Meclis’e hitaben şu telgrafı çeker: “ (...) Ankara’da içtima eden Meclisin ne şekilde içtima
ettiğini, tabii hepimiz biliyoruz. İlk icraatları da bu fakir milletin sırtından kendilerine senede
üç bin küsur lira tahsisat yapmaları olmuştur ki, senede içlerinde yüz lirayı gören pek azdır.
Şimdi bol bol dalkavuklukla me’lufturlar...”21

Çerkes Ethem, bu maksadını çok aşan telgrafları çekiyor. Çekmeden önce de çekiliyor.
Çerkes Ethem; vuruşmamak ve savaşmamak için çok özen gösteriyor. Nutuk’ta Mustafa
Kemal yazıyor: “Kuvvetlerimiz, yürüyüş buyruğunu alır almaz, hemen Kütahya’da bulunan,
ayaklanmış Ethem kuvvetleri üzerine yürüdüler. 29 Aralık 1920 günü Kütahya’ya girdiler. Üç
gün sonra da Batı ve Güney cephelerinden yürüyüşe geçen bütün kuvvetlerimiz, Kütahya’nın
30-40 kilometre ilerisinde ve Gediz genel doğrultusunda bir kesimde birleştiler. Ayaklanan
Ethem, kuvvetlerini hiçbir yerde durdurmayı ve direnmeyi göze alamadan Gediz üzerine
çekilmişti.” Mustafa Kemal ve Genelkurmay Başkanlığı tarafından yayınlanan Türk İstiklal
Tarihi, Çerkes Ethem’in çektiği ilk kızgın telgrafı “ayaklanma” sayıyor. Nutuk’ta geçen
“ayaklanan Ethem” deyimi, bu telgrafa dayanıyor. Yoksa silahlı bir ayaklanmaya değil,
telgraflı ayaklanmaya.22

Mustafa Kemal telgrafı Meclis’te okumuştur. Fakat buna rağmen, 2 oy farkla kazanan taraf
olmuştur. Ona göre Ethem artık ayaklanmıştır, isyan etmektedir. Oysa Kuvayi Seyyare sürekli
geri çekilmektedir. Ethem’in telgraflı ayaklanması 27 Aralık 1920’den 4 Ocak 1921’e kadar
sürmüştür. Bu süre içerisinde ordunun kaybı 2 subay ve 12 er şehittir. Bu rakamlar bile ciddi
bir çatışma olmadığını kesinkes göstermektedir.

12
Kardeş kanı dökülmesini istemeyen Ethem, Yunanistan’dan geçit hakkı ister. Önce ağabeyleri
Yunanistan’a teslim olur. Ethem ise bir süre bunu gururuna yediremez. Manyas, Sındırgı,
Susurluk dağ köylerinde bir süre gizlendikten sonra mide rahatsızlığının ağırlaşmasının da
etkisiyle kendisi de teslim olur. İzmir’e götürülür. Bir süre orada tedavi gördükten sonra,
çıkan izinle Atina’ya geçer. Oradan sırasıyla Berlin’e ve Mısır’a gider. Son olarak Ürdün’e
geçer ve yaşamının sonuna kadar orada kalır.

Çerkes Ethem Konusunun Değerlendirilmesi

Ethem, Anadolu’nun işgaliyle direnişe geçen ilk önderlerden biri. İsmet Paşa Amerikan
mandasını savunurken Ethem ülkeyi savunuyordu. Ethem, Teşkilat-ı Mahsusa’da yetişmiş
usta bir gerilla lideriydi.

Ethem ve kardeşlerinin kurduğu Kuvayi Seyyare sayesinde Meclis varlığını sürdürebiliyordu.


Kuvayi Seyyare güçlendikçe Mustafa Kemal ve çevresinden tepki çekmeye başladı. Üstelik
karşısındaki grup siyasetin kurduydu.

Ethem’in emperyalist işgale karşı sürdürdüğü bu savaşımda ne düzenli orduya karşı bir
tavırdan, ne bir isyandan, ne de bir ihanetten söz edilebilir. Ethem ve Kuvayi Seyyare meşru
bir güçken gayri meşru bir tarzda tasfiye edilmişlerdir. Uygulanan bu gayri meşru yöntem,
tasfiye gerçekleştikten sonra meşru hale getirilmiştir. Ethem’in tasfiyesi süreci bir hukuk
ihlalleri sürecidir. Ethem’in bu duruma verdiği tepkiyse Yunanistan’dan geçit hakkı istemesi
olmuştur.

Ethem’in işgale karşı direnişe başlamasından Yunanistan’dan geçit hakkı istemesine kadar
geçen süreci Ethem adına fırsatların kaçırıldığı bir süreç olarak ele almak yanlıştır.

Burhan Bozgeyik, Ethem’in sonunu “süngünün ucuna takılarak Yunan tarafına atılmak”
şeklinde değerlendirmektedir.

Hasan İzzettin Dinamo, Ethem için, “sosyalist düşünceye yakın halkçı bir önder” diyor.

Araştırmacı Doğu Ergil, Çerkes Ethem olayını merkez-çevre çelişkisi olarak koyup, zorunlu
bir çatışma diye yorumlamaktadır. Mete Tuncay ise, Milli Mücadelenin Anadolu’da sınıflar
arası ulusal birlik oluşturduğunu, eşrafın parasal desteğine dayandığını, ama Ethem’in eşrafa

13
tavrının tepkiler yarattığını belirterek şöyle diyor: “Bunun için de Kuvayi Seyyare’yi ortadan
kaldırmak zorunlu olmuştu.”23

Cemal Kutay, “Ethem hain değildir” , Toktamış Ateş ise, “Ethem, mağdur bir insandır” diyor.

Yusuf Büyükbaşaran ise Ethem için, “Ayaklanmıyor, meşru bir güçken gayri meşru tarzda
tasfiye edilmesine tepki gösteriyor, hepsi bu kadar.” demektedir.

Ankara İstiklal Mahkemesi 9 Mayıs 1921’de Ethem ve kardeşlerini gıyaplarında idama


mahkûm etmiştir. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra, İngiltere’nin baskısıyla önce
600’den 300’e, ardından da 150’ye indirilen listede, “150’likler Listesi”nde Ethem ve
kardeşleri de vardır.

1937’de 150’likler listesi affa uğrar. Tevfik Bey ve Reşit Bey Türkiye’ye dönerler. Ancak
Ethem dönmez. Tarafsız bir mahkemede yargılanmak istemiştir. 21 Eylül 1948’de ölen
Ethem’in mezarı Ürdün El Musdar Mezarlığı’ndadır.

Ethem olayında en ilginç nokta Ethem geçit hakkı alarak sahneden çekildikten sonra, yani
Kemalistlerce hain ilan edildikten sonra Çerkes oluşunun dile getirilmesidir. “Kurtuluş
Umudu” ve “Millet Kahramanı” olduğu dönemde Çerkesliğine hiçbir vurgu yapılmayan
Ethem’in, ihanetiyle(!) birlikte Çerkes oluşu gündeme gelmiştir.

Kemalizmin azınlıklara yönelik uyguladığı politikaların bir ürünü olan bu durum asimilasyon
için de bir araç olmuştur: Çerkeslerin Türkleştirilmesi.24

Çerkes Ethem, Kurtuluş Savaşı yıllarında kendi halkına yönelik bir politika belirlememiştir.
Adapazarı‘ndaki bir isyanda adamları tarafından karısıyla birlikte yakalanan bir İngiliz’e son
derece vicdanlı davranmış, onları serbest bırakmıştır. Anılarında, yakalanan kadının korkudan
titrediğini ve ona çok acıdığını belirten Ethem, aynı merhameti isyan eden Çerkeslere
göstermemiştir.

Anzavur İsyanı’nda birçok Çerkes karşıt taraflarda yer almıştı ve çok Çerkes ölmüştü. Reşit
Bey bu nedenle Çerkeslerin çok hırpalandığını söylüyordu. Ethem’in kendi halkına yönelik bu
acımasız tutumu onun Hasan İzzettin Dinamo tarafından “Kendi Ulusunun Katili” olarak
nitelenmesine yol açmıştır. Türk Resmi Tarihi, Çerkes ulusallığı anlamında hiçbir politikası
olmayan Ethem’e “Hain Çerkes” demektedir.

14
Okullarda öğrencilere Çerkes kardeşlerin ihaneti(!) anlatılagelmiş, Çerkes halkı bu ihanetle(!)
özdeşleştirilmiştir. Ethem’in yeğeni Güner Kuban, bir söyleşide Ethem ve ağabeyleri
konusunda tarih öğretmeniyle yaptığı bir tartışmayı anlatıyor. Anlatılan yalanlara itiraz eden
Güner Kuban’ı öğretmeni “Çabuk dışarı!” diyerek sınıftan kovuyor. Güner Kuban geçmişte
yaşadığı bu olay için şöyle demektedir: “Başım dimdik dışarı çıktım. Yalan bitmişti.”25

Ethem’in ülkeye dönen iki ağabeyi ve birçok akrabası sürekli baskı altında kaldılar, malları-
mülkleri gasp edildi, yoksulluk çektiler. Ethem’in ilişkisi olan köylerde suçsuz insanlara
işkence yapıldı. Şemsettin Bey anlatıyor: “80 yaşındaki ninemin koltuklarının altına ateşten
yumurta koyup işkence yapmışlar.”26

Güner Kuban, “Çerkes Ethem’in hain olduğu yargısını” değiştirmeyi yaşam misyonu olarak
belirlemiş ve şöyle diyor: “Size anlatmam gerekiyor. Ethem Bey ve kardeşlerini aklarken
yalan ve entrika yaptığı açıklanacak, kanıtlanacak kişilerin dokunulmazlığı tüm gücüyle
süregeliyor. Bu ülkede o kişilere tapınılırken, Ankara’daki evimizde tartışılarak kararlaştırılan
tüm inkılaplar onlara mal edilirken elimden ne gelir? Bildiğim ve kanıtlayabileceğim
gerçekleri yazsam bu söyleşiyi yayınlamazlar. Birinin dilini kesip konuşmasını istemek gibi
bir şey bu...”27

Kurtuluş Savaşı yıllarında padişah yanlısı bir Çerkes olarak Anzavur Ahmet’i görüyoruz.
Ayrıca, Yunan işgali sonrasında İzmir’de toplanan bir Çerkes Kongresi vardır. Kongre, “Türk
Milleti’ni dünyadaki en hain, en zalim ve en adi millet” olarak niteleyen, Çerkeslerin Osmanlı
döneminde baskı altında kaldığını ve bunun Kemalist dönemde de değişmeyeceğini dile
getiren bir bildiriyi dünyaya deklare etmiştir. Aynı dönemde emperyalist işgale karşı duruşu
ile yine bir Çerkes olan Ethem’i görüyoruz. Türk Resmi Tarihi’ne göre bu üç kesim de hain
olarak nitelenmektedir. İnsanın aklı ister istemez, Sönmez Baykan’ın “Biz Çerkesler dünyanın
üvey evladı mıyız?” sorusuna gitmektedir. “Bizim suçumuz Çerkes olmak mı?” şeklinde bir
soru zihinlerde oluşmaktadır.

“Çerkes Ethem Sorunu”nu resmi söylemle ele alan Nazım Hikmet dahi Ethem’e hain
diyebilmiştir. Kuvay-ı Milliye adlı eserinde Ethem’in Yunanistan’dan geçit hakkı istemesini
şu dizelerle dile getirmiştir:

“…..

Ve 29 Aralık Kütahya:

15
4 top

ve 1800 atlı bir ihanet

yani Çerkes Ethem,

bir gece vakti

kilim ve halı yüklü katırları,

koyun ve sığır sürülerini önüne katıp

düşmana geçti.

Yürekleri karanlık,

Kemerleri ve kamçıları gümüşlüydü,

Atları ve kendileri semizdiler…

Ateşi ve ihaneti gördük.”28

Nazım Hikmet burada, konuyu resmi ideolojinin, Kemalizm’in gözüyle ele almıştır. Oysa
ortada ne bir silahlı direniş vardır, ne de bir ihanet. Ethem, meşru bir güçken gayri meşru
yöntemlerle tasfiye edilmesine boyun eğmek istememiştir, hepsi bu. Verdiği tepki ise
Yunanistan’dan geçit hakkı istemekten ibarettir. Ayrıca, Nazım Hikmet’in dizelerinde söz
edilen hiçbir mühimmat Yunan tarafına götürülmemiş ve orduya bırakılmıştır. Bunlar
Genelkurmay’ın arşivlerinde mevcuttur.

Şair ve araştırmacı yazarlardan Nurer Uğurlu bir şiirinde Ethem olayına Nazım Hikmet’in
bakışını eleştirir:

“Ferhat’ın kardeşi sevgili Nazım

Önce Akdeniz’den selam ederim

Açınca bağrında o mor sümbüller

Itırlar reyhanlar acı kekikler

16
Özlem dolu gözlerinden öperim

Duydum ki sen bize ‘Hain’ demişsin

‘A’nın üstüne bir çizgi çekmişsin

Yeşilden ilkyaza varınca durdum

Kendime bu uzun öyküyü sordum

Baktım ki sen bize konuk gelmişsin

Vurunca otelin camına rüzgâr

İnan bu söze değil. İçim sızlar

Şiiri bir ömür yücelten insan

Nasıl olur bu lafı söyler canan

Bir topraktan iki ‘Hain’ mi çıkar”29

Çerkes Ethem olayı aydınların vicdanında büyük oranda hallolmuştur. Olayın halkın
vicdanında halledildiğinden bahsetmek ise şu an için mümkün değildir. Türk Resmi
Tarihi’nde “Çerkes Ethem Sorunu” tam anlamıyla bir sistem sorunudur. Tarihe objektif bir
gözle bakılmadığı ve Türk Resmi Tarihi’nin Ethem konusuna yaklaşımı değişmedikçe,
sorunun tam anlamıyla çözüme kavuştuğundan bahsedilemeyecektir.

Ülkenin işgale uğradığı bir süreçte gerilla birlikleri oluşturmak ve bu birliklere önderlik
ederek cephede savaşım vermek başlı başına bir yürek sorunudur.

Tarihi gerçeklerin gün yüzüne çıkarılarak Çerkes Ethem’in itibarının iade edilmesi, yüreklerin
aydınlanması anlamına gelecektir.

17
Dipnotlar

1
Ozan Erözden, Nasyonalizm, BDS Yayınları, 1996 İstanbul, s.30

2
Halide Edip Adıvar, aktaran Cemal Şener, Çerkes Ethem Olayı I, Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve
Yayıncılık A.Ş., Kasım 2000, s.29

3
Yusuf Büyükbaşaran, Tarihin Gölgesinde Çerkes Ethem, Gözlük Yayınları, Ajans Press Yayıncılık
Danışmanlık Ticaret ve Sanayi A.Ş., s.11

4
Yusuf Büyükbaşaran, Tarihin Gölgesinde Çerkes Ethem, s.9

5
Cemal Şener, Çerkes Ethem Olayı I, s.12

6
Cemal Şener, A.g.e, s.43

7
Çerkes Ethem, Anılarım, Berfin Yayınları, İstanbul 1993, s.44

8
Cemal Şener, Çerkes Ethem Olayı I, s.45

9
Burhan Bozgeyik, Çerkez Ethem Hain mi Kahraman mı?, Yeni Asya Gazetecilik Matbaacılık ve
Yayıncılık Sanayi ve Ticaret A.Ş., İstanbul 1991, s.63

10
Çerkes Ethem, Anılarım, Berfin Yayınları, İstanbul 1993, s.54

11
Cemal Şener, Çerkes Ethem Olayı I, s.66-70

12
Yusuf Büyükbaşaran, Tarihin Gölgesinde Çerkes Ethem, s.15-16

13
Yusuf Büyükbaşaran, A.g.e, s.15

14
Yusuf Büyükbaşaran, A.g.e, s.16

15
Cemal Şener, Çerkes Ethem Olayı I, s.72

16
Çerkes Ethem, Anılarım, s.92

17
Çerkes Ethem, A.g.e, s.96 - 97

18
Ergun Hiçyılmaz, Gizli Belgelerle Çerkes Ethem, Varlık Yayınları, İstanbul 1993, s.73

19
Cemal Şener, Çerkes Ethem Olayı II, Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş., Kasım
2000, s.14 -15

20
Burhan Bozgeyik, Çerkez Ethem Hain mi Kahraman mı?, s.252

18
21
Burhan Bozgeyik, A.g.e, s.206

22
Yalçın Küçük, aktaran Burhan Bozgeyik, Çerkez Ethem Hain mi Kahraman mı?, s.221

23
Cemal Şener, Çerkes Ethem Olayı II, s.53- 54

24
Janet Mayragül Çorlu, İstanbul Çerkesleri, Nart Yayıncılık, İstanbul, Nisan 1994, s.13

25
Cemal Şener, Çerkes Ethem Olayı II, s.83

26
Cemal Şener, A.g.e, s.71

27
Cemal Şener, A.g.e, s.88

28
Nazım Hikmet, Kuvayi Milliye (Şiirler 3), Adam Yayınları, İstanbul 1987, s.38

29
aktaran Yusuf Büyükbaşaran, Tarihin Gölgesinde Çerkes Ethem, s.44

YELDAR BARIŞ KALKAN (ÇURMITI)

Bu monografi, yazarın “ÇERKES HALKI VE SORUNLARI” adlı

kitabından (Sayfa 243-260) alınmıştır.

ÇERKES HALKI VE SORUNLARI


ÇERKES TARİH, KÜLTÜR, COĞRAFYA VE SİYASETİNE SINIFSAL YAKLAŞIM
YELDAR BARIŞ KALKAN (ÇURMITI)
Gün Yayıncılık - İstanbul - Aralık 2006

19

You might also like