Professional Documents
Culture Documents
Bi̇ri̇ki̇m 1
Bi̇ri̇ki̇m 1
Bi̇ri̇ki̇m 1
«Karar» A A Oyundan
Sliıler
Çeviren CAN YÜCEL
Aşağıdaki şiirlerin hepsi Brecht'in «Karar» adlı oyunundan. 1930'da yazılmış olan bu oyun, yazarın
«Lehrstück» dediği türden. Törkçede «Öğrenmece» diye anmayı önerdiğimiz bu tür oyunlar, fabrikalarda,
işliklerde, okullarda, kışlalarda oynanmak üzre yazılmıştır. Nazi-öncesinde hayli yaygınlık kazanan bu
oyunlar ne okunmak, ne de seyredilmek üzere yazılmıştır. Brecht bir konuşmasında böyle diyor, ve sür
dürüyor sözünü:
«Bu oyunlar oynanmak için yazılmıştır. Aramızda oynanmak için. Bunlar, ne bir okuyucu, ne de bir
seyirci kitlesi için; bunlar oyunda söylenenleri oynayarak incelemeye teşne çocuklar, gençler için yazıl
mıştır. Bu çocuklar, bu gençler bazen bir rolü bazen Öbürünü sırtlanarak, sırasıyla sanık, savcı tanık ve
yargıç kılığına bürünerek, bu işin üstesinden geleceklerdir. Böyfece her biri tartışma temrinlerinden geç*
miş ve sonunda diyalektiğin ne olduğuna dair bir fikir —pratik bir fikir— edinmiş olacaklardır.»
«Karanın konusunu, daha doğrusu kurgusunu uzun uzun anlatacak değiliz. Özüne değinmekle yeti
neceğiz. Oyunun özü, Sosyalizmin bilimsel, serinkanlı, ağırbaşlı tümefliğe yatkın yanıyla, bir bakıma şiir
sel, duygusal, insancıl ve delikanlı yanı arasındaki çekişmenin tartışılması ve yargılanmasıdır.
İlerdeki sayılarımızdan birinde oyunun bütününü yayınlamayı tasarlıyoruz.
KORO
Birikim 1 / 7
«Kmaı» Adh Oyundan
Şiirler
Çeviren CAN YÜCEL
Aşağıdaki şiirlerin hepsi BrechVin «Karar» adlı oyunundan, 1930'da yazılmış olan bu oyun, yazarın
«Lehrstöck» dediği türden. Türkçede «Öğrenmece» diye anmayı önerdiğimiz bu tür oyunlar, fabrikalarda,
işliklerde, okullarda, kışlalarda oynanmak üzre yazılmıştır. Nazİ-öncesİnde hayli yaygınlık kazanan bu
oyunlar ne okunmak, ne de seyredilmek üzere yazılmıştır. Brecht bir konuşmasında böyle diyor, ve sür
dürüyor sözünü:
«Bu oyunlar oynanmak için yazılmıştır. Aramızda oynanmak İçin. Bunlar, ne bir okuyucu, ne de bir
seyirci kitlesi için; bunlar oyunda söylenenleri oynayarak incelemeye teşne çocuklar, gençler için yazıl
mıştır. Bu çocuklar, bu gençler bazen bir rolü bazen öbürünü sırtlanarak, sırasıyla sanık, savcı tanık ve
yargıç kılığına bürünerek, bu işin üstesinden geleceklerdir. Böylece her biri tartışma temrinlerinden geç
miş ve sonunda diyalektiğin ne olduğuna dair bir fikir —pratik bir fikir— edinmiş olacaklardır.»
«Karar»ın konusunu, daha doğrusu kurgusunu uzun uzun anlatacak değiliz. Özüne değinmekle yeti
neceğiz. Oyunun özü, Sosyalizmin bilimsel, serinkanlı, ağırbaşlı tümelliğe yatkın yanıyla, bir bakıma şiir
sel, duygusal, insancıl ve delikanlı yanı arasındaki çekişmenin tartışılması ve yargılanmasıdır.
İlerdeki sayılarımızdan birinde oyunun bütününü yayınlamayı tasarlıyoruz.
KORO
Birikim 1 / 8
PİRİNÇ SALAPURYASINI ÇEKEN
YEDEKÇÎLERİN TÜRKÜSÜ
Birikim 1 / 9
ACELESİ VAR!
Bizden biri yakalanır yakalanmaz,
Eğrilerle oturmaktan kaçınır mı doğru insan, Bunların yuvasını bozmadan olmaz! diye
Doğruluk güç kazanacaksa bundan? Bağırıyorlar avaz avaz
Acı diye geri çevirir mi ilâcı Ve başlıyor toplar ateş etmeye.
Ölüm döşeğinde yatan?
Namussuzluk da edilir gerektiği zaman Çünki nerede isyan etse bir sefil,
Namussuzluk kalkacaksa ortadan. Bıçağına sarılsa bir berduş,
Daha neler yapmayız, düşün, sonunda Patrondan hakkını alamadığı için değil,
Bilsek kİ değişecek devran! Bizden para aldığı için İsyan ediyormuş!
Unut kendini Devrim yolunda,
Çamura bat gırtlağına kadar, Gözlerimizden anlıyorlar hemen
Kösaba da minnet et, ama Karşı olduğumuzu sömürüye
Değiştir dünyayı, acelesi var! Ve sicilimize yazmışlar aynen:
Bunlar mazlumlardan yana, diye.
Marksist sanat anlayışının ne ci Ingiliz yazarı Christopher Caud- ürünlerinin ardında ve teknik dü
olduğu konusunda çeşitli yorumlar well de Marksist estetik konusuna zeydeki yararlanmaların inemediğİ
ve bu yorumlardan kaynaklanan kendine özgü bir yaklaşımla gir bir derinlikte, Özgün ve ciddî bîr
çeşitli sanat ve edebiyat akımları miştir. Sanat ve estetik tartışmala sanat teorisi bulunduğunu göster
vardır. Bunların büyük çoğunluğu rında böylece onun da akımlar dı mektedir. Bu sanat teorisini oluş
genel olarak «sosyalist gerçekçilik» şı, özel bir yeri vardır. turan öğeler, Brecht’in kendi epik
akımı içerisinde toplanmıştır. U- Bertolt Brecht de, gerek yara tiyatrosunun ilkelerini aşıp genel
Zun süreden beri bu anlayış, sos tıcı yazar, gerekse düşünür olarak bir Marksist estetiğin dayanacağı
yalizmin neredeyse «resmî» sanat yukarıda sözü edilen grup ve birey Öğeler de olabilir. Hattâ «sosyalist
anlayışı olmuştur. lerden farklı bir yerdedir. Brecht’in gerçekçilik» ve muhalifleri arasın
«Sosyalist gerçekçilik» adı ile eleştirel yazıları arasında en yaygın daki bitmeyen kavga, Brecht’in ge
tanınan sanat anlayışına bazı baş olarak bilinenleri tiyatroyla ilgili o- tirdiği birtakım ilkelerle aşılabilir.
ka sosyalistler karşı çıkmışlardır. tanlarıdır. «Epik tiyatro» nun ku Bu bakımdan Brecht’in gerek teorik
Ama bunlar, karşı çıktıkları akım rucusudur Brecht. Bu yeni estetiği yazılarını, gerek sanat ürünlerini
gibi toplu bir hareket içinde değil kendi çalışmalarıyla oluşturmuş öncelikle çevirmek ve tanıtmak is
dirler. Aralarında Lukacs, Fischer tur. En çok da bu alanda etkili ol tiyoruz. Bu konuda bir başlangıç
gibi, bu çağın bazı önemli yazarla muş, pek çok yazar onun tiyatroya olarak Brecht’in «Lukacs’a Karşı»
rı da vardır, fakat, «sosyalist ger getirdiği yeniliği geliştirmeye çalış başlıklı yazısını (bu yazının yayını
çekçilik» anlayışına karşı tavırla mıştır. na Yarına Doğru’da başlanmıştı.
rında aşağı yukarı bir ortaklık olsa Ne var ki, Brecht’in yenilikle Yazının devamı Birildm’de yayım
da, kendi ortaya koydukları anla ri genellikle işin özüne inilmeden, lanacak), bunun yanı sıra Betıja-
yış bakımından birbirlerinden fark daha çok teknik düzeyde kalınarak min ile Brecht’in konuşmalarını,
lıdırlar. Bir bakıma, kendi görüş tekrarlanmakta, böylece de çok Benjamin ile Adorno'nun yazışma
lerinin de, eleştirdikleri ve karşı zaman yararlanma biçimselleşip larını ve Adorno’nun Brecht ve,
çıktıkları «sosyalist gerçekçilik» kalmaktadır, Brecht kendisi de u- Sartre üstüne eleştirisini yayımla
anlayışı tarafından büyük ölçüde zun uzadıya bilimsel bir estetik yacağız. Bu yazılar Alman Mark
belirlendiği söylenebilir. teorisi yazmamıştı. Ancak yazıla sist estetikçilerinin görüşlerinden
Bu yazarların dışında, Ispan rında sık sık ışıldayan sezgisel yak Önemli bir seçmeyi bir araya getir
ya Iç Savaşında vurulan devrım- laşım ve tesbitler, yarattığı sanat mektedir.
ONAT KÜTLAR
Birikim 1/ 11
ve sosyalist bir İdeolojİ'yİ, doğuran sömürülen bir sanat beğenisini yozlaştırmayı ummaktadır. Tıpkı
çalışanlar kitlesi vardır»2 kendi çocuklarını yabancı okullarda okuyup, yoksul
halkımızın çocuklarını imam-hatip okullarına gönde
Halkın sanat olayına dolaylı katkısı ise, gene sınıflı rişleri gibi, dev bir basın ve eğlence endüstrisi mil
toplamlarda iki yolla olur. Bunlardan birincisi halk yonlarca emekçiyi tefrika hikâyeleri, şiddet ve seks
sanatlarının, egemen sınıflarla uzlaşma durumunda kitapları, bayağı filimler, dolmuş plakları ve gazino
ki sanatçıların eserlerine bir esin kaynağı olmaları sanatçıları (!) ile oyalamaya bakmaktadır.
dır. Örneğin; OsmanlI saray ozanlarının şiirlerinde,
Öyleyse sosyalist ve gerçekçi bir sanat için ilk gö
anadolu halk şiiri geleneğinin birçok izlerini bulmak
revden biri, kapitalist düzenin İç çelişkisi ile kuru
mümkündür. İkinci dolaylı katkı ise halkın yaşantı
lan bu tuzağın parmaklıklarını kırmak, dar çevreler
sının nesnel bir gerçeklik olarak bu tür sanatçılara
de devinmekten kaçınmak, halkın gerçeklerini onlar
etkisidir. Sanat, nereye hizmet ederse etsin, nesnei
la diyalog kurabilecek biçimde ve bilinçle yansıtmak,
gerçekliğin sanatçıdaki yansıması olduğuna göre,
sanatı halka uzaktan bakabüen bir seçkinler klübü-
bu etki kaçınılmazdır. Ama özellikle, egemen sınıf
nün bilardo masası olmaktan kurtarmaktır.
lardan çıkmış olmakla birlikte, demokrat özlemler ta
şıyan dürüst sanatçılar halkın yaşantısına eğilmiş Ülkemizde sinema sanatının bugünkü durumu sana
ler, orada sanatları için bitmez tükenmez kaynaklar tın halka dönük karakteri yönünden önemli sorunlar
bulmuşlardır. Elbette A. Ladyguina'nın3 belirttiği getiriyor. Gerek ulusal sinemamızın ürünlerinin, ge
gibi «bu ilişkiler tek yanlıdır. Onlar halkın yaşantı
rekse yabancı ülkelerden getirilen filimlerin büyük
sından ve eserlerinden yararlanırken, halk onların
çoğunluğu yukarıda belirttiğimiz yoz «kitle s a n a tı
çalışmalarını izleyemez. Ama bütün bunlara rağmen,
nın özelliklerini taşıyor. Halka geniş ölçüde ulaştırı
bu sanat eserlerinin gerçek yaratıcısının halk oldu
lan bu sinema ürünlerinin özelliklerini, yani Faşizm'e
ğunu bilmek zorundayız.»
gereç ve ortam hazırlayan Sadizm’ini, Şiddetini, tu
tucu, gerici yönelişlerini, halka karşı (anti populaire)
Halk, sosyalist olmayan toplamlarda, nüfusun ezici
niteliklerini, gerçeklere aykırılıklarını, öz ve biçim
çoğunluğunu meydana getiren «Sömürülen kesimse
tutarsızlıkların, örneklerle tanıtlamak yersiz.
genel anlamda verilen addır. Terimin günlük dilde
kullanılışı, emekçi sınıfları işaret eder. Ancak bütün Buna karşılık, bir yandan ulusal endüstrinin çok az
tahlillerde terimi, sınıf karakterini gözönüne alarak sayıda da olsa ürettiği «halka dönük» filimlerden
tamamlamak şarttır. bazılarıyla; «materyalist», «devrimci», «kaliteli», «ye
ni» sinema gibi değişik kavramlarla filim yapmak is
Şimdi, genellikle görüyoruz ki kapitalist toplumda teyen genç sinemacıların gene az sayıdaki eserleri
halk, gerek doğrudan, gerekse dolaylı olarak yarat şimdilik X kapitalizmin ve emperyaiizm’İn sıkıştırdı
tığı sanat değerlerinden yoksun bırakılmaktadır. Bu ğı çemberi kırıp halk kitlelerine ulaşacak gibi gö
ürünlere yabancılaştırıimaktadır. Sonuç olarak ka rünmüyor. Bugüne kadar, halkın gerçeklerini yansı
pitalist toplumda, değer verilen, ei üstünde tutulan tan sadece bir kaç filim - gene belirli bîr ölçüde,
sanat, bir avuç oyuncaklı kişinin yararlanmasına gene bazı biçim ve öz hatalarıyla birlikte - bu zorlu
sunulmakta, Maksim Gorki'nin «Güzellik daüssıla»sı engeli aşabilmiştir. Bu bir düzine filîmin de en az
dediği gereksinme, dar bir seçkinler topluluğunun yarısı, başka Marksist-estetik kavramların ağına ta
malı sayılmaktadır.
kılıp kalacaklardır.
Sanatçıya halkın dışında ya da sözümona üstünde Ülkemizdeki toplumsal yapının bütün koşulları göz-
yer tanıyan, sanat alışverişini üstün yetenekli tanrı önünde tutulmak, bu koşulların sınırladığı alan İçin
sal kişilerle onları anlayabilen incelikli burjuvalar de düşünülmek kaydıyla, sinema sanatçımızın iik
arasında oluşan bir diyalog sayan bu anlayış bugün görevi, «kimlerin gerçeğini yansıttığını bilmek» sa
ülkemizde de geçerlidir, Geçmişin «Divan», «Edebi natı «kimin yararına yaptığını bilmek» ve «kendi
yat-! Cedide», «Serveti Fünun» edebiyatları, «Ende halkıyla anlaşabilmenin olanaklarını araştırmaktır.»
run» ya da «Saray» müziği, «minyatür ve hat sa
natları» hep böyle «yârân arasında olup biten bir Bu üç öge biraz açıldığında sırasıyla üç soru çıkı
alışverişti. Nöbeti birbirine devreden egemen sınıflar yor karşımıza: Halkın gerçeği nedir ve nasıl öğrene
bu çemberi öylesine sıkı tutmaktadırlar ki, halka biliriz? Halkın çıkarı ve yararı nerededir? Halkın ko
dönük birçok sanatçı sesini emekçi kitlelerine du layca diyalog kurabildiği halk sanatkârından nasıl
yuramamakta, hem 'burjuva ideolojisine karşı çıkıp ve ne ölçüde yararlanabiliriz?
hem de bu direnişi sadece onlara duyurmak gibi
bir çelişkinin avlusunda dönenip durmaktadır. YAYGINLIK
Buna karşılık egemen sınıflar «halk için» dü Lenin, Clara Zetkin'îe yaptığı konuşmada, «Sanat
şük düzeyde, değersiz bir sözümona sanat üretimini halkın malıdır,» diyordu, «Sanat, köklerini, çalışan
Birikim 1 /1 2
kitleler içine derinlemesine salmış olmalıdır. Bu kit suçlama iki yanlışı içerir. Birincisi, devrimci sanatı
lelere hitap etmeli, onlar tarafından sevilmelidir...» özlediği kitlelere ulaşmaktan alıkoyan sınıflı toplum
yapısının gözönüne alınmayışı. İkincisi İse «burju
Bir başka yazısında ise şöyle sesleniyordu: «Sana valara hizmet» kavramının yanlış yorumlanışı. Burju
tınla ya, Dikenin çiçeği, gücü ve geleceği olan mil valara hizmet eden sanat, halkın sorunlarından uzak,
yonlarca, on milyonlarca emekçiye hizmet edecek gerçekdışı bir «sırça köşk» sanatıdır. Bu tanım, o sa
sin, böyiece sözcüğün yüksek anlamıyla özgür, sa nat eserinin ulaşabildiği kitienin sınıfsal yapısından
natının yüksek işleviyle onurlu olacaksın; ya da değil, o sanat eserinin içeriğinden, amaçlarından
mutsuz kadın kahramanlan, şişmanlıklarından sıkı kaynaklanır. Bu bakımdan, halkın gerçeklerinden
lan ve acı çekenleri, on bin ayrıcalıklı kişiyi seçe hareket eden ve ona ideoloji'nin aydınlığını ulaştır
ceksin ve o zaman ister istemez bir tutsak gibi, mak isteyen sanatçıyı, bu tıkanıklıktan sorumlu tu
burjuva topluluğunun istediği açık saçık romanları, tarak suçlamak yersizdir. Ancak sanatçı da, ege
tabloları üreterek kendi sanatının fahişeliğini yapa men güçlerin çizdiği bu çemberi kırmak, ırmağı de
caksın...»4 nize, ulaştırabilmek için mutlaka çaba göstermeli,
her olanaktan yararlanmalı, emekçi sınıflarla gerçek
Ülkemizde sanatın, özellikle 1960 sonrasında karşı bir diyalog kurabilmek için devrim'i beklememeli
laştığı büyük bunalım, sanat eserlerinin geniş halk dir.
kitlelerine, emekçi sınıflara yönelme isteğiyle orta
«Sırça köşk sanatı»nı savunan burjuva estetikçileri,
ya çıkmıştır. Devrimci bilince sahip olan sanatçılar,
«gerçek sanatsı seçkinler arası bir alışveriş, bir in
mensup oldukları burjuva tabakalarının çıkarlarına
celikler evreni sayarken halk kitleleri için de bir tür
değil, emekçi halkın çıkarlarına yönelik çalışmalar
sözümona sanat düşünüyorlar. Bu ürünler, basit ve
yapmaya koyulmuşlar, emekçi halkın yaşantısına, kaba eğlence araçları, magazin romanları, ucuz ve
sanatına, ve mücadelesine eğilerek eserlerinde bun hafif şarkılar, resimli öyküler vs. dir. Bunun adına
ları yansıtmayı yeğlemişlerdir. Bu çaba hiç kuşku da «Pop Art», yani «Halk sanatı» diyorlar. Ve bir
suz 1960 öncesinde de vardı ve gerekçi sanat yapıt yandan da, küçümsedikleri bu ürünlerin teorik te
larıyla başlamıştı. Ancak 1960 sonrası, emekçi halk mellendirmesini yapıyorlar, işte tam bu noktada si
kitlelerine dönük sanatın, bu kitlelerle geniş bir di nema olayına girelim. Guido Aristarco «Marx, Sine
yalog kuramayışından, gene burjuvalar tarafından ma ve Filim Eleştirmesi» adlı eserinin 1970 baskısı
izlenişinden doğan bunalımın keskinleştiği dönemin na yazdığı «Son Söz»de şöyle diyor: «Bir fuar olayı,
başlangıcı sayılabilir. izinli askerler ve çocuk gezdiren dadılar için bir eğ
lence olarak düşünülmüş olan sinema, bugün bile
Gerçi A, Ladyguina'nın haklı olarak değindiği gibi kökenindeki niteliklerinden sıyrılmış değildir.» Bu
«birbîriyle çatışan sınıfların bulunduğu toplumlarda yanıyla ve teknik özellikleri dolayısıyla sinema bütün
haik sanatlarıyla profesyonel sanat arasındaki ilişki geleneksel sanatlardan, her türlü toplumda daha
tek yönlüdür. Profesyonel sanatçılar halk sanatlarını
yaygın biçimde izlenmektedir. Sinema ürünlerini ge
incelerler, örneklerini titizlikle toplarlar, eserlerinde
niş emekçi kitleleri de görüyor. Lukacs'ın «manipu-
bir kaynak olarak yararlanırlar. Buna karşılık halk,
lation» kavramıyla açıklamaya çalıştığı kapitalist
onların ne yaptıklarını bilecek durumda değildir»
sistemdeki beyin yıkama tekniğinin ve Lenin'in «eğ
ağır bir baskının altında ezilmektedir.5 Bu durum,
lendirici gösteri» diye tanımladığı vakit öldürücü boş
sadece halk sanatları konusunda değil, halkın ya
eğlence türünün en yaygın olduğu alan da hiç kuş
şantı ve sorunlarının ve özellikle devrimci mücade
kusuz sinema’dır.
lesinin sanat eserlerine yansıması konusunda da
böyledir. Bu nedenle, öbür sanatlarda yaratıcının geniş halk
kitleleri üe diyalog kurabilmekte karşılaştığı güçlük,
Ancak egemen yapıdan doğan bu tek yanlılık, dev ilk bakışta sinemada yok gibidir. Ancak hemen görü
rimci sanatın bife mutlu azınlık çemberine sıkışıp yoruz ki, sınıflı toplumlarda yaygın olan, egemen
kalması, sanatçıların ileriye dönük çalışmalarını dur çevreler tarafından özellikle yaygınlaştırılan filim tü
durmamış, sosyalist mücadele ile birlikte bu çalış rü yukarda sözünü ettiğimiz «ucuz halk sanatı»dır.
malar da daha yoğun, daha güçlü atılımlarla zen Vani burjuva estetiğinin «halk için iyidir» diye dü
ginleşmiştir. Çünkü bilinmektedir kİ bu çelişki, an şündüğü içeriksîz, kaba ve uyutucu tapon filimler.
cak sınıflar arasındaki temel çelişkinin ortadan kalk Bu filimlerin, daha önce «sanatın halkçı niteliğî»ni
masıyla bütünüyle çözümlenmiş olacaktır. Ve bu belirlerken sözünü ettiğimiz gerçek eserlerle ilgisi
mücadele, toplumcu sanatın katkısı, ulaştığı kitle ne yoktur. Bu nedenle, hemen ayırmamız gereken iki
kadar dar olursa olsun, asla küçümsenemez. Bura kavram «halk’a dönüklük» ve «yaygınlık»tır. Halk'a
da, çok sık düşülen bir yanlışa işaret etmekte yarar dönük olan, emekçi halkın gerçeklerinden, sanatın
vardır: Bazı eleştirmenler ve devrimciler, toplumcu dan ve mücadelesinden yola çıkan ve yalın bir dil
gerçekçi sanatın «halka dönük» oluşunu ulaşabildiği kullanan sosyalist ve gerçekçi bir sinema eseri yay
kitlelerle ölçmekte, bu kitle dar ise, o sanatı «burju gınlık kazanabilir, kazanmalıdır da. Ama «yaygın»
valara hizmetle» suçlamaktadırlar. Böyiesine bir olan her filim halkın gerçeklerine dönük demek de-
ğildîr. Tam tersine, halkın çıkarlarına aykırı, geriye ayrı kültür vardır. Egemen gerici burjuva kültürü, sa
Birikim 1 / 1 3
dönük, kurulu düzenin yardakçısı bir filim de olabilir. dece ulusal olduğu için «haika dönük» sayılamaz.
Bu nedenle, ülkemizde, yerli filmlerin yaygınlığından Tersine haika karşı bir kültürdür bu. Dolayısıyla ulu
hareket eden «Halk sineması kuramı» temelden yan sal olmasına, ulusal özellikler taşımasına rağmen
lıştır ve egemen sınıfların ideolojisinin kuyruğunda savaşılması gerekir.
yer almaktadır.
Yerli sinemamızda, burjuva çıkarlarına hizmet için
«Eğlendirici gösteriler olabilir» diyordu Lenin. «Ama önerilen «Halk Sineması» teorisinin bir süre sonra
unutulmamalıdır kî bu gösteriler gerçek sanat eser «Ulusal Sinema» teorisine dönüşmesi bu bakımdan
leri değildir. İşçilerimiz ve köylülerimiz eğlenceden bir rastlantı değildir. Halk sineması dedikleri şeyin
daha üstün sanat eserlerine hak kazanmışlardır. karşı olduğunu anlayan teorisyenler, bu kez görüş
Gerçek sanat'ı alma hakkını elde ettiler mücadele- lerini haik'a tepeden indirebilmek için «Ulusallık»
leleriyle.»6 Çünkü halkın gerçeği-sanatçı-seyirci ara kavramına sarıldılar. Ama hem halkçılığı, hem de
sında diyalektik bir ilişki vardır. Sanat eseri gerçek ulusallığı işçi sınıfı ideolojisinin dışında, ona karşı
liğin «edilgin bir yansıması» değil, sanatçının İdeo bir tavırla kullandıkları için egemen sınıfların kuyru
lojik bilinci ile gerçeğin ileriye doğru değiştirilmesi ğu oldular, halkın çıkarlarına ve tarihin gelişme çiz
ne katkıda bulunan bir eylem biçimdir. «Sanat eseri gisine ters düştüler. Emperyalizm'in zorladığı koz
güzellikten yararlanabilen ve sanatı kavrayabilen mopolit kültüre de karşı çıktıkları için, kapitalizm'in
bir topluluğu bizzat yaratır...» 7 Sosyalist gerçek yukarda sözünü ettiğimiz daha geri ulusalcılığına
çi sanat, bu anlamda, izleyiciligi değil, değiştiricili- yani şovenizme saplanıp kaldırlar.
ği görev edinmiş bir sanattır. Bu nedenle de, kitlele
ri boş eğlencelere, gerici, uyutucu filimiere mah Sonuç olarak devrimci sinemacı için önemli olan
kûm etmeyi amaçlayan burjuva yasaları ile bağlı «ulusallık» bütün içindeki «halka dönük», «işçi sını
değildir. Bu geri anlamdaki «yaygınlık», gerçek sine fı ideolojisi» çizgisindeki kültür değerlerini araştır
ma sanatçısının karşı koyması gereken bir kavram mak, görevini bu kavramları bir arada gözeterek yü
dır, Tıpkı tersi doğrultudaki «elitizm», «mutlu azın- rütmektir. Bu yargı, işçi sınıfı ideolojisinin, devrimci
lıkçılık» gibi. sanatın «enternasyonalizm»! bakımından da doğru
I dur. Ve özellikle son yıllarda, başka ülkelerdeki dev
ULUSALLIK rimci sinema kuramlarından yararlanan genç arka
daşların bu tahlifi dikkatfe tartışmaları, doğru, so
Sosyalist gerçekçi bir sinema anlayışı için, emper nuçlara varmaları gerekir. Çünkü başka ülkelerin
yalizmin ağır baskısı altında bulunan geri bıraktı devrimci sinema kuramlarından yararlananlar «halk
rılmış bir ülkede «ulusallık» kavramı olumlu sonuçlar çılık» kavramını unutmuşlarsa, kendi halkları ile
getirebilir. Burjuva kültürünün gittikçe daha fazla hiç bir diyalog kuramıyorlarsa gerçeklik tabanını da
kozmopolit nitelikler kazandığı, ekonomik egemen yitirmişler demektir. Gerçeğe dayanmayan bir dev
liğin kültürel baskılarla tamamlandığı günümüzde, rimci sanat ise mümkün değildir.
devrimci sinemacı ulusal çizgiyi yitirmemek, yerel \
renkleri canlı tutmak, ekonomik ve kültürel emperya PARTİ ÇİZGİSİ
lizme karşı uyanık olmak zorundadır.
Lenin’in geliştirdiği estetik irdelemelere göre, sana
Ancak unutmamak gerekir ki, Lenin'in belirttiği gibi, tın halkçı karakterinin en üst düzeydeki ve tutarlı
kapitalizm'in gelişme sürecinde «ulusallık» konusun ifadesi ol an «Parti çizgisi» kavramı, bu estetiğin an
da bîrbiriyle çelişik iki eğilim egemen olmuştur. Bun laşılmasında kilit özelliği taşır. Parti çizgisi, sanat
lardan birincisi, ulusallığı infiratçılığa götüren bir eserinin İdeolojik Özüdür. Gorki şöyle yazıyordu:
şoven tavır, İkincisi ise, kapiîai'in güçlenmesi için «Sanat, temelde lehte ya da aleyhte gerçekleştiri
bütün ulusal engelleri yıkmak, kapitalizm'! bugünkü len bir kavgadır. Yani ya bir şeye karşı, ya da bir
uluslarası gücüne ypni emperyalizm'e ulaştırmak is şey için yapılan mücadele, Tarafsız, kayıtsız sanat
teyen arsıulusalcık. Bu eğilimler, sonunda, ırkçılık yoktur, olamaz. Çünkü insan bir fotoğraf makinası
tan sömürgeciliğe kadar bütün geri ve halka karşı sis değildir. Gerçekliği saptamakla yetinmez, ya onaylar
temlerin güçlenmesine yol açmıştır. Dolayısıyla kapi- ya da değiştirir. «Sanatçı, içinde yaşadığı çağın ve
lizm’in ulusallığı şovenizm'i, kapalı ve mahkûm bir toplumun yargıçlarından biridir. Bu özelliği ile ver
kültürü; enternasyonalizm'i ise ekonomiden bilime diği sanat eseri, ileri dönük olan sınıfın dünya görü
kadar bütün alanları kapital yararına birleştiren bü şünün bir simgesi, somutlanışı sayılabilir. Bu kav
tün ulusal özellikleri yok eden, sömürgeci barbarlı ram, düşünce ile eylem arasındaki diyalektik ilişkiyi
ğını doğurmuştur. de belirler. Çünkü sanat eserinin «parti çizgisi»ne
uygunluğu, o eserin gerçeği yansıttığını ve aynı za
Dolayısyla sinema sanatçısı, ulusallık kavramına manda devrimci hareketi'in vardığı çizgide bir «gö-
yaklaşırken, ulusal kültürün sınıfsal niteliğini asla rev»le toplumu ve hayatı değiştirmeyi amaçladığını
gözden uzak tutmamalıdır. Her ulusal kültürde, iki gösterir.
la doğrudan bir diyalog kurabilmenin yolunu açmış
Bikirim 1 / 1 4
Bu kavram, Özellikle politik sinema konusunda he
nüz ilk adımlarını deneyen sinema sanatımız için de olur.
son derece önemlidir. Politik sinema, sinema sanat
çısının tek başına saptayacağı bir politik özün gene SANATIN ÖZGÜLLÜĞÜ
tek başına verilmesi olamaz. Çünkü politik sinemayı
«Parti çizgisi» kavramının kötüye kullanılması, sol
ülkemizdeki devrimci hareket'in bütününden ayrı
dan gelecek revizyonist bir hastalığın işaretidir. Sa
düşünemeyiz. Ülkemizdeki sosyalist ve demokratik
nat eserinin politik özü, öbür politik eylem biçimle
mücadele hangi çizgide ise, devrimci sinemanın ilk
rinden önemli bir noktada ayrı «özgül nitelikler» ta
elde dikkat etmesi gerekli çizgi de odur. Ancak bu
şır. Eserin parti çizgisine uygunluğu, onun basit, ka
çizgi gözönüne alındığı zaman, devrimci sinema,
ba, ilkel, şematik olmasını gerektirmez. Çünkü bu
sosyalist mücadelede etkin bir yere sahip olur, bir
politik öz, sanat eserinin bir «sanat eseri olarak» ta
geçerlik, işlev kazanır. Gerçi günümüzde Türkiye’de
şıdığı niteliklerden ayrı düşünülemez. Söz konusu
tek bir çizgiden söz açmak mümkün değildir. Ancak
olan şey bir sanat eserinin reçetesinin dikte edilme
sanatçının görevi, bu durumda kendini bağlantısız
si değildir. Ne de doğru politik özün kötü bir sanat
sayıp rastgele bir çizgiyi benimsemek değil, aynı
eserini kurtarabileceğini söylebiliriz. Hatta tam ter
amaca yönelik hareketlerin ortak çizgisini saptama
sine, büyük ve haklı bir davayı kötü bir biçimde su
ya çalışarak o temel ve ortak tavrı benimsemektir.
nan sanat eseri zararlıdır, karşı çıkılması gerekir.
Kavram geneldir ve sanatçının tavrını, kimlerden ya
Bu tavır sağlıklı bir biçimde gerçekleştirilemezse si
na olduğunu belirler.
nema sanatçısının ya sol bir sapma ile gauchisme'-
in, ya da sağ sapma ile revizyonizm’io conformis-
Şöyle diyor Nazım Hikmet:
me’in popuüzme'in batağına saplanması kaçınılmaz
olur. «Sosyalist gerçekçiliğe bağlı sanatçı durmaksızın
araştırır. Bu araştırma süresince kendini her za
Çizginin sağlıklı bir biçimde saptanması, aynı za man somut içeriğe uygun biçimi yeniden bulmaya
manda sinema sanatının halkla İlişkisinin de zorunlu zorlar. Kimseye öykünmeden, kimseyi tekrarlamadan
koşuiudur. Emekçi halkımızın sosyalizm için müca kişiselliğini korumaya çalışır. Hiç bir mutlak kural
delesi demek olan devrimci hareket, emekçi sınıflar ve norm tanımaz, bir tek değişme kuralın dışında:
dan ayrı düşünülemez. Bu hareketin çizgisini doğru Gerçeği bir Marksist-Leninistin yüreği, aklı ve göz
yorumlayan sanatçı da dolayısıyla emekçi halkımız leriyle yeniden yansıtmak...»134
2 a
Birikim 1 / 1 5
Derginin başyazısında çeviri yazı veya ki büyük önemi olan «model» kavramının tartı
tapların, yazıldıkları yer ve zamanda hangi so şılmasında yeni bir yaklaşım getiriyor.
runsalın ürünü olduğunu belirtmeye önem ve İkinci çevirimiz ünlü Fransız filozofu
receğimizi söylemiştik. Üç aylık çeviri dergisi Louis Althusser’den. Fransa’daki 68 olayları
yayınlanmaya başlayıncaya kadar, aylık dergi üzerine görüşlerini iletiyor. Bu yazı A. Macci-
de çeviriye de ağırlık tanıyacağız (tabiî, üç ay ochi’niîı ilginç kitabından (Italyan Komünist
lık dergi başladıktan sonra da, erken tanıtıl- Partisi içinden Louis Althusser’e Mektuplar)
tamamlanacak. Ayrıca, yazıların yanında boş alınmıştır. Macciochi 1968 yılında Italyan Ko
bırakılan sütunlara, bazen yabancı adları, ba münist Partisi’nin milletvekili adayı olarak Na
zen kavramları açıklamak için notlar, bazen de poli’den seçime katıldı. Seçim kampanyası sı
fikirlerle ilgili yorumalr yer alacak. Böylece, rasında halkla yakın teması sonucunda tesbİt
dış sorunsalın ürünü olan bir yazıyı, İç sorun ettiği çeşitli çelişkileri, örneğin seçimlerin türlü
saldaki çerçeveye yerleştirmek mümkün ola somut sorunlarını ya da Parti’nin işleyiş me
caktır. kanizmasının özelliklerini, dostu olan Althus
ser’e mektuplar halinde yazdı, ondan cevaplar
Bu sayıda Latin Amerika ülkelerinin ya aldı. Sonra da bu yazışmaları bir kitap haline
pılarını ve emperyalizmle ilişkilerini ele alan getirdi, işte Althusser’in mektubu bu kitapdan
bir yazıyı öncelikle yayınlıyoruz. Böyle bir Ön alınmadır. Althusser genellikle çok üst düzey
celik tanımamızın nedeni, konusunun, Latin de teorik sorunlarla uğraşan bir filozof olarak
Amerika ülkelerini aşan bir evrenselliğe do tanınır. Ama Direniş zamanında savaşa fiilen
kunduğuna inancımızdır, Laclau’nuıı yazısı, katılarak, politik pratiğin içinden gelerek Fran
bölgesel özelliklerin ötesinde, «az-gelİşmİş» ya sız Komünist Partisine girmiş ve bu yüksek
da «geri-bıraktırılmış» gibi deyimlerle tanım düzeyde teori tartışmalarına gelmiştir. Filozo
ladığımız üçüncü Dünya ülkelerinin bütün em fun son derece somut, gündelik, pratik konula
peryalist sistem içindeki ortak özelliklerini tes ra da ne kadar yakın olduğu Macciochi’nin ki
hil etmeyi amaçlıyor. Böylece, Türkiye için de tabı yayınlandığı zaman görülecektir.
Laclau ve Frank
Ernesto Laclau Arjantinli bir devrimci yazardır. Biz kendisini New Left
Review adlı Marksist İngiliz dergisinde yayınlanan İki yazısıyla tanıyoruz.
Bunlardan biri (yayımlanış tarihi, Mayıs-Haziran, 1971) burada çevirisini
gördüğünüz yazıdır. Öteki ise bundan önce, Temmuz-Ağustos 1970'de ya
yımlanmıştı. «Arjantin: Emperyalist Strateji ve Mayıs Buhranı» adını taşı
yordu bu yazı. Her iki yazısında da Laclau Komprador ve Feodallerin ege
men sınıflarını oluşturduğu bir «az-gelişmiş ülke» modeline karşı çıkıyor.
Bu yazıda Andre Gunder Frank'ın, kapitalist üretim tarzını üretim de
ğil de mübadele ve dolaşım düzeylerinde ele alan analiz yöntemini eleş
tiriyor. Ancak, A.G. Frank'ın siyasî strateji konusunda söylediklerine (tek
aşamalı devrim konusunda) karşı çıkmıyor.
Laclau'nun eleştirdiği ünlü iktisatçı Andre Gunder Frank 1929'da Ber
lin'de doğmuş, eğitimini Amerika Birleşik Devletlerinde tamamlamıştı. 1957'de
Chicago Üniversitesinde iktisat doktorası yaptı. O zamandan beri de Ame
rika ve Kanada'da, ayrıca da Güney Amerika'da, Brezilya, Şİİi ve Mek
sika Üniversitesinde İktisat ve toplumsal bilimler öğretti. Çeşitli ülkelerin
bilimsel dergilerinde yazılarını yayımladı. Başlıca eseri Capitalism and
Underdevelopment in Latin America (Latin Amerika'da Kapitalizm ve Az
gelişmişlik) adlı kitabıdır.
ERNESTO LACL.AU
Birikim 1 /1 7
nin ürününü tekelci ticaret aracılığıyla elde etmek için daha önceki toplum rı, az-gelişmişliği okur-yazar
sal ve İktisadî sistemlerini parçalamış ve/veya dönüştürmüştür; bu, Cortez oram, beslenme biçimi, v.b.
ve Pİzarro zamanında Meksika ve Peru’da, Clive zamanında Hindistan’da, üstyapısal etkenlerle açıklar
Rhodes zamanında Afrika’da ve «Açık Kapı» politikası zamanında Çin’de lar. Bunlar şüphesiz vardır,
hep böyle olagelmiştir; bu toplundan kendi egemenliğindeki kapitalist dün ama altyapıdaki çarpıklığın
ya sistemiyle birleştirmiş ve onları kendi metropoliten sermaye birikimi ve ürünü olarak vardır.
gelişimi için birer kaynak haline getirmiştir. Bu fethedilen, dönüştürülen ya
da yeni kazanılan toplumlar için ortaya çıkan sonuç: sermayeden yoksun bı
rakılmak, yapdarmm doğurduğu üretken olmama durumu, kitleler için dur
madan büyüyen sefalet, başka bir söyleyişle az-gelişmişlik olmuştur ve öyle
olarak kalmaktadır».3
3. Latin Amerika toplumlarınm geleneksel «ikici» (dualist) açıklaması
bir yana bırakılmalıdır, ikici analiz, az-gelişmiş ülkelerin kesimlerinin, biri
ötekinden büyük ölçüde bağımsız ve kendi dinamiğine sahip, ikili bir yapısı
olduğunu kabul eder. Bundan şu sonuç çıkar kİ, kapitalist dünyanın etkisi
altında olan kesim modern ve görece daha gelişmiş hale gelmiş, oysa Öteki
kesim tecrit edilmiş, feodal ya da kapitalizm-öncesi, kendine - yeterli (kapa
lı) bir ekonomi içine hapsedilmiştir. Frank’a göre bu tez tamamen yanlıştır;
ikili yapı bütünüyle hayal ürünüdür, çünkü kapitalist sistemin son yüzyıllar
daki genişlemesi az-gelişmiş dünyanın görünürde en fazla tecrit edilmiş ke
simlerine bile tamamen nüfuz etmiştir.
4. Metropol-uydu ilişkileri imparatorluk düzeyinde ya da uluslararası 0 Bugünlerde Türkiye'de de
düzeyde sınırlanmış olarak kalamaz, çünkü bu ilişkiler, İçlerinde, iç bölgele «alt-emperyalizm» adı altın
rin uydusu olduğu alt-metropoller yaratarak bağımlı Latin Amerika ülkeleri da tartışılmaya başlanan
ne nüfuz ederler; İktisadî, toplumsal ve siyasî hayatı yapılaştırırlar. olay. «Alt-metropol» demek
5. Yukarıdaki önermelerden Frank şu varsayım bileşimlerini çıkarmış herhalde daha doğru olur.
tır: a) Uydu olmayan metropoliten merkezlerin tersine, bağımlı metropolle Anlatılan olay şu: emperya
rin gelişmesi kendi uyduluk statülerince sınırlanmıştır; b) Uydular, klasik lizm farklı bölgelerde farklı
endüstriyel kapitalist büyümeyi de içeren en yüksek gelişmeyi, ancak metro politikalar uygular. Kendine
politen merkezlerle bağları zayıfladığı zaman gerçekleştirebilmişlerdir: 17. bağımlı bir bölgeyi, daha ge
yüzyılda Ispanyol Buhranı, 19. yüzyılın başlarında Napoleon Savaşları, 20. ri bölgelere karşı, bir ait-
yüzyılda iki Dünya Savaşı ve 1930’lar buhranı sırasında durum böyleydi; metropol, yani kendisi ile
metropoliten merkezler İktisadî bakımdan yeniden kendilerini topladıkları geri uydular arasında bit
zaman bu kalkınmayı uyarıcı etkiler ortadan kalkıyordu; c) Şimdilerde az** ikinci kademe gibi kullanabi
gelişmişliğin en alt kademesinde olan bölgeler geçmişte metropollere en sıkı lir.
bağlı kalmış olanlardır; d) ister plantasyon, ister lıacienda şeklinde olsun, o Latifundia: İlk olarak eski
Iatifundia aslında tipik kapitalist ticarî teşebbüsüydü. Bunlar, ürünlerinin ar Roma'da kullanılan, büyük
zını artırmak amacıyla sermaye, toprak ve emeklerinin toplamını genişleterek arazi anlamına gelen bir ke
ulusal ve uluslararası pazarda gittikçe büyüyen talebi karşılamalarına imkân lime. Bugünkü dünyada, Lu
veren kurumlan kendileri yaratmışlardır; e) Bugün tecrit edilmiş, kendine - tin Amerika'daki tarım yapı
yeterli tarımla uğraşır durumda ve görünürde yarı-feodal olan Iatifundia lan büyük topraklara latifun
her zaman bu durumda değildi, ürünlerine karşı talepte ya da üretkenlik ka dia denilir. Plantasyon, sıcak
pasitelerinde düşüş görülen kesimlerdendi. ülkelerde, genellikle köle
6. Bİr Marksist analize ne zaman ikicilik ithal edilse, toplumsal yapının emeğini zorJa çalıştırarak pa
bir ucunda tutucu bir kesim olarak feodalizmin ve öbür ucunda dinamik bir. muk, tütün, şeker kamışı ya
kesim olarak kapitalizmin durdukları izlenimi doğuyor. O zaman bunun stra da kahve gibi ürünlerin ye
tejik sonuçları da belli oluyor: «ikili toplum tezinin gerek burjuva, gerekse tiştirildiği büyük çiftliktir. Ha
sözde Marksist yorumunda, nüfusun çoğunluğu sözde geleneksel - arkaik, cienda ise gene Latin Ameri
feodal, az-gelişmiş durumda, değişmeden kalmış bir sektörde yaşarken, ulu ka ülkelerinde görülen, kapi
sal ekonominin bir zamanlar feodal, arkaik ve aynı zamanda az-jgelişmiş ol talist nitelikte, pazara bağlı
duğu söylenen kesimi harekete geçmiş ve şimdi görece gelişmiş, ileri kapita plarak çalışan, üstünde sahi
list sektör haline gelmiştir. Gelişmişliğin ve az-gelişmişliğin teorik ve gözlem binin evi bulunan çiftliktir.
sel olarak böyle yanlış yorumlarına bağlı bulunan siyasî strateji, burjuvalar Latin Amerika ekonomisinde
için çağdaşlığı arkaik kesime yaymak ve aynı zamanda bu kesimi ulusal pa bu kurumlann tarihî gelişme
zara ve dünya pazarına katmak, Marksistler için ise feodal kırsal alana ka leri ve şimdiki önem ve etki
pitalizmin nüfuz etme sürecim ve burjuva demokratik devrimin! tamamla leri üzerine kesin bir şey
mak isteği biçiminde belirir. »J söyleme sorumluluğunu ala
Buna karşılık Frank Latin Amerika’nın daha 16. yüzyılda AvrupalI cak kadar iyi bilmiyoruz bu
güçlerce sömürgeleştirilmesinden beri kapitalist olageldiğini ileri sürmektedir. konuİGrı.
Tezini ispatlamak için birçok örnek vererek Latin Amerika’nın görünürde en
ırak ve tecrit edilmiş bölgelerinin bile genel meta mübadelesi sürecinde yer
aldığım ve bu değişikliğin egemen emperyalist güçlerin yararına olduğunu
göstermektedir. Frank’a göre, Latin Amerika’nın iktisaden en geri bölgele
Birikim 1 / 1 8
rinin, doğal ekonomi egemenliğinde kapalı bir evren meydana getirdiği ispat-
lanabilseydi, ancak o zaman feodalizmden söz etmek yerinde olurdu. Tersi
ne, itici kudreti egemen sınıf ve güçlerin zenginliğe duyduğu açlık olan bir
süreç içinde yer aldıkları biliniyorsa, sadece kapitalist bir İktisadî yapı kar
şısında olduğumuz sonucuna varmak mümkündür. Sömürge fetihlerinden be
ri Latin Amerika toplumunun temeli ve az-gelişmişliğinin kaynağı, kapita
lizm olmuştur. Bu nedenle dinamik bir kapitalist kalkınmayı seçenek olarak
ileri sürmek anlamsızdır. Millî burjuvazi, varolduğu durumlarda emperyalist
sisteme ve sömürücü metropol/uydu ilişkilerine o denli sıkı bağlıdır kİ, onun
la ittifak temeli üzerinde yükselen politikalar ancak az-gelişmişliği sürdür
meye ve pekiştirmeye hizmet eder. Sonuç olarak, az-gelişmiş ülkelerde millî
burjuvazi aşaması, ikili bir toplumun varolduğu inancına dayamlarak uzatıl
maktan çok, yok edilmeli ya da hiç değilse kısaltılın alıdır.
Görüldüğü gibi Frank’ın teorik şeması üç grup iddiayı içermektedir: 9 Laciau bu üç tezin ilkini
1. Latin Amerika başından beri pazar ekonomisine sahiptir; 2. Latin Ameri ve sonuncusunu kabul edi
ka başından beri kapitalist olagelmiştir; 3. Kapitalist dünya pazarına soku yor, ikinci tezi ve hepsinin
luşunun bağımlı karakteri az-gelişmişliğinin nedenidir. Bu üç iddia da, 16. dayandırıldıklarım söylediği,
yüzyıldan 20. yüzyıla kadar uzanan ve temel aşamaları birbirine özdeş olan «özdeş» ve «tek» süreç an
tek bir sürece dayandırılmaktadır. Biz bu aşamaların her birini sırayla ana layışını eleştiriyor.
liz edeceğiz.
Birikim 1 / 1 9
dan formüllenmiştir. Sarmiento’nun bulduğu «medeniyet ya da barbarlık»
formülü bu sürecin sloganı haline geldi. Görece farklılaşmış ekonomileri Av
rupa mallarının rekabetine dayanamayıp çöken iç bölgelerin tepkisini geçer-
Bİzleştİrmek için bütün yolları kullanmak gerekiyordu. Bu amaçla liberalle
rin sözcüleri öyle bir efsane yarattılar ki, buna göre sömürgeye ait her şey
durağan, Avrupa'ya ait olanlar da ilerici olarak niteleniyordu: tarihî diyalek
tiğin Maniheist izler taşıyan bu yorumuna göre toplumun İki kesiminin bir » Maniheİst-Zerdüşt dinine
arada varolması imkansızlaşmıştı. benzeyen, hem Tanrı hem de
Bu ideolojik gelenek Latin Amerika toplumlarmı meydana getiren sü Şeytana inanan bir mezhe
reçlerin yeterli biçimde kavranmasına önemli bir engel teşkil etmiştir ve bu bin ilkeleri gibi, yani ikici
gün bile yerini tamamen başka bir görüşün aldığı söylenemez. Görünürde (duaiıst).
kapalı İktisadî bölgeleri dünya pazarlarına bağlayan ve gerçek üreticiden top
lanan artık değeri sömürücüye ileten gizli ticarî kanalları ortaya çıkarmak
için daha pek çok toplumsal, İktisadî ve antropolojik araştırma yapılması.ge e Artığa nasıl e! konduğunu
rekmektedir. -Bu nedenle Frank, ikili yapı teorilerini eleştirdiği ve Latin hâlâ açık seçik bilmiyoruz.
Amerika toplumlarmda pazar ekonomisinin egemen olduğunu iddia ettiği Bu araştırmalar Türkiye için
zaman ayağını sağlam yere basmaktadır. Fakat bu ekonomilerin kapitalist de âcil bir zorunluluktur.
olduğu yolundaki ikinci iddiasını kabul edebilir miyiz?
Birikim 1 /2 1
bu cevabı veriyor). Oysa aslında bu alıntı Frank’m niyetlendiği şeyin tam
tersini ispatlamaktadır, çünkü Marx plantasyon ekonomilerinde egemen üre
tim tarzının sadece biçimde kapitalist olduğunu söylemektedir. Egemen üre
tim tarzı biçimde kapitalisttir, çünkü bundan yararlananlar, egemen üretken
sektörlerinin artık tamamen kapitalist olduğu bir dünya pazarına katılmışlar
dır. Bu da plantasyon ekonomisindeki toprak sahiplerinin, kendi üretim tarz
ları kapitalist olmadığı halde, kapitalist sistemin içinde yer almasını mümkün
kılmaktadır. Ama böyle bir durumun temel koşulu, istisnaî oluşudur. Frank’-,
m alıntı olarak sunduğu paragrafı Marx’m kapitalizm - öncesi Ekonomik'
Formasyonlarından bir başka bölümle karşılaştırırsak bu durum çok daha
açık seçik ortaya çıkar sanırım:
«... Gelgeldim, bu yanlış elbette, örneğin klasik antikitede sermayenin • Her üretim tarzının tarihî
varlığından, Roma ya da Grek kapitalistlerinden söz eden bütün filologlarm- doğuş koşulları vardır ve an
kinden daha büyük bir yanlış değildir. Bu, Roma ve Eski Yunan’da emeğin cak o koşulların gerçekleş
serbest olduğunu söylemenin bir başka yoludur sadece; yani bu bayların hiç mesiyle o üretim tarzının
bir zaman ileri süremeyecekleri bir iddia. Eğer biz Amerika’daki plantasyon doğduğu söylenebilir. Kısmî
sahiplerinin kapitalist olduğunu söylüyorsak; eğer onlar kapitalist iseler; bu benzerliklere dayanarak ta
onların serbest emek üzerinde yükselen bir dünya pazarının içinde bir istisna rihî bir üretim tarzını ya da
olarak yer almaları olgusuna dayanır...»12 herhangi bir yapıyı evrensel
leştirmenin tehlikeleri MarxF-
ın bu alıntısında belirtiliyor.
Frank’a göre, Latin Amerika’da, kapitalist egemenlik süreci başladığı Kapitalist «sermaye», ancak
zaman, 16. yüzyıl Avrupa’sında kapitalizmin yapısal koşulları var mıydı? O kapitalizmin koşullarında
zamanlar serbest emeğin kurallaştığını söyleyebilir miyiz? Hayır, hiçbir şe vcroıur. Her sermaye kapita
kilde. Feodal bağımlılık ve şehirde de küçük el sanatları, üretim faaliyetinin list olamaz.
temel biçimleri olmakta devam ediyordu. Sermaye stokunu büyük ölçüde de
nizaşırı ticaret yoluyla genişletmiş bulunan güçlü bir tüccar sınıfın varlığı bu
sermayenin, serbest emeğinkilerden çok farklı emek ilişkilerinden üretilmiş
bir İktisadî artığın özümlenmesiyle biriktirilmiş olduğu belirleyici gerçeğini
hiçbir zaman değiştirmez. Eric Hobsbawm klasikleşmiş makalesinde 17. • Kapitalizmin doğuş koşul
yüzyılı, Avrupa ekonomisinde kapitalist sisteme doğru gidişin dönüm nokta ları ilerideki sayılarda ayrın
sı olan bir genel buhran dönemi olarak nitelemiştir, ö te yandan, 15. ve 16. tılı olarak incelenecektir.
yüzyıllardaki genişleme için tam tersine şunları öne sürmektedir:
Bu bölüm, Lenin’in hangi koşullar altında kapitalist gelişmenin burju • Bu konu bizim için de çok
va - demokratik aşamayı devrim takviminden silebileceğim düşündüğünü ol- önemlidir. Toprak reformu-
bu. Bu koşullar bir uçta güçlü bir kulak sınıfının oluşması ile öbür uçta kır nu «laf» olarak biliyorduk.
Birikim 1 / 2 3
proletaryasının büyümesinden ibarettir. Aslında Frank’m Latin Amerika’da Ama Türkiye burjuvasını
bir burjuva - demokratik devrim imkânını reddetmesi sadece şuna indirgene «komprador» olarak görme-
bilir: feodalizm ve kapitalizm diye adlandırılan toplumsal İlişkilerin analizine yb, kompradorun toprak a-
dayanan politik bir şemayı ele alır, yarı yolda bu kavramların İçeriğini hafif ğasıyla ittifak halinde olduğu
çe değiştirir ve sonra gerçeğe uymadığı için bu politik şemanın uydurma oldu na inanmaya alıştığımız için,
ğu sonucuna varır. Bu tür bir muhakemenin geçerliliği üstüne İsrar etmenin yerli burjuvazinin belli kesim
gereği yoktur. (Şunu da eklememe izin verin: burada, Latin Amerika ülke lerinin de bir çeşit toprak
lerinden herhangi birinde burjuva - demokratik aşamanın mümkün olduğu reformu isteyebileceğini dü
ya da olmadığı konusunu sonuçlandırmaya uğraşıyor değilim. Sadece, bu so şünmüyorduk. Ayrıca, köylü
runa, Frank’m analizine dayanarak bir teşhis konulamayacağım göstermeye tabanının faşizm için ne ka
çalışıyorum.) dar geçerli bir temel olduğu
Bundan başka, Frank’m kapitalizm ve feodalizm tanımlarını ele alırsak, da pek fazla tartışılmıyordu.
Frank’m çıkardıklarından çok daha fazla şey çıkarmamız gerekir. Aslında Stolipin, komünizm’in baş
metropoliten ülkelerde 16. yüzyıldan itibaren kapitalizm egemen duruma gel düşmanı ve en bilinçli düş
miş olsaydı - ticaret ve pazar ekonomisi çok öncelerden beri egemen oldu manı olarak, Komünizm teh
ğu için, Frank’m neden özellikle 16. yüzyılı başlangıç noktası olarak seçtiği likesini yok etmek için top
de açık değildir - Elizabeth İngiltere’si ve Rönesans Fransa’sının sosyalizm rak reformunu uygulamak is
için yeterince olgunlaşmış olduğu sonucuna varmamız gerekirdi; Frank’m bile tiyordu. Stolipin hareketi için
böyle bir şeyi ileri sürmek isteyeceğini sanmam. Lenin'in yazdıkları da ne
dense Türkiye'de hiç tartı
jjîimdi, Frank’m Fetih Dönemi’nden beri Latin Amerika’nın kapitalist şılmadı, hattâ bilinmedi.
olduğu iddiasını (Marksist anlamda kapitalizm ve feodalizmin birer üretim
tarzı olduğunu unutmaksızm) kolaylıkla elde edilebilecek ampirik kanıtlarla
karşılaştırırsak, kapitalist tezin savunulamaz olduğu sonucuna varmamız ge
rekir. Yerli nüfusun yoğun olduğu bölgelerde * Meksika, Peru, Bolivya veya
Guatemala’da - gerçek üreticiler üretim araçlarının mülkiyetinden yoksun
bırakılmamıştı, ama öte yandan çeşitli angarya sistemlerini - bunda Avrupa’
daki corvee’nin eşdeğerini görmemek mümkün değildir - azamî hadde çıkar 9 corvée: Fransa’da köylü
mak için iktisat-dışı baskı giderek şiddetlenmekteydi. Maden bölgelerinde, lerin senyörferine karşı yeri
kapitalist proletaryanın oluşmasına en küçük bir benzerlik göstermeyen, kö ne getirmekle yükümlü ol
leciliğin gizli biçimleri ve başka türlü cebri çalıştırma biçimleri gelişirken, dukları bir çeşit angarya.
Antiller’deki plantasyonlarda ekonomi köle emeğine dayanan bir üretim tar
zı üzerine oturtulmuştu. Sadece Arjantin pampalarında, Uruguay’da ve yer » pampa: Güney Amerika'
li nüfusun daha Önceleri varolmadığı - veya çok seyrek olup çarçabuk sürü da Amazon nehrinin güne
lüp atıldığı m benzeri küçük bölgelerde, 19. yüzyılın kitle halinde göçleriy yindeki ağaçsız geniş ovalar.
le pekiştirilen yerleşmeler baştan beri kapitalist biçimler almıştır. Ama bu
bölgeler Latin Amerika’da egemen olan modelden çok farklıdır ve daha çok
Avustralya, Yeni Zelanda gibi ılıman bölgelerdeki yeni yerleşmelere ben
zerler.
Latin Amerika’daki egemen üretim ilişkilerinin kapitalizm - öncesi
karakteri sadece diinya pazarı için üretimle uyum halinde olmakla kalmıyor,
pazarın yayılması kapitalizm - öncesi özellikleri şiddetlendiriyordu. Dünya
pazarının gittikçe artan talebi köylülerin yarattığı artığın son haddine çıkarıl
masını teşvik ederken, hacienda'larm feodal rejimi de köylülük üzerindeki
serilik tasarruflarını artırma eğilimi gösterdi, Böylece, dış pazarın genişle-
mesi feodalizm Üzerinde, dağıtıcı rol oynamak bir yana, vurgulayıcı ve pe-
kiştiricı bir etki yapıyordu. Frank’ın analizinden bir örnek alalım: Sili’de
tn^uilînage evrimi. 17. yüzyıl süresince kiracı toprağın tasarruf hakkım sem e inquilinage: bir çeşit icara,
bolik bir ödenti karşılığı elde ediyordu, fakat 1688’deki depremden sonra kiraya verilmiş toprak.
Peru ya buğday ihracatı artarken, bu ödenti İktisadî bir önem kazanmaya
ve kiracı köylü üzerinde ağırlığım her zamankinden daha fazla duyurmaya
başladı. 19. yüzyılda bu süreç şiddetlendi; bunu belirleyen de, gene, artan
tahıl ihracatı oluyordu. Köylünün geleneksel hakları, özellikle otlak ve talaje
hakları kısıtlanırken aynı dönem içinde yapmakla yükümlü olduğu çalış
ana çoğunlukla sürekli bir işçininkine eşdeğerdi. Aldığı ücret gündelikçi veya
usta bir işçininkinden daha düşüktü. Bu süreci kır proletaryasının ortaya çı
kış süreci gibi görmek yanlış olur. Durum böyle olsaydı ücret, inquilino’la-
rın (toprağı kiralayan köylülerin) başlıca geçim aracı haline gelmiş olmak
gerekirdi. Ama bütün belirtiler göstermektedir ki, tersine, toprak kiracılığı
üzerine oturan kendine yeterli bir ekonomide ücret sadece ikincil bir öğe
dir. Yani, gelirini alışılagelmiş imtiyazlar ve bir parça toprakla takviye et
meye çalışan bir tarım ücretlisiyle değil, serflik boyunduruğuna tabi kılın
mış bir kövlüvle karsı karsıvavız.15
Bu durum - bazı değişikliklerle - bütün kıtada tekdüze bir şekilde tek
Birikim 1 / 2 4
rarlanmıştır. Bundan ötürü Latin Amerika, dış pazarlar için üretimi artır
mak amacıyla kalabalık kıyı bölgelerinde köleci ilişkilerin güçlenmesine yol
açan sürece bir istisna teşkil etmez. Batı’ya ham madde ihracında önemli
bir artışın mümkün hale geldiği 16. yüzyıldan itibaren Doğu Avrupa’nın ba
şına gelen de budur. Bu süreç, çevresel alanların yeniden feodalleşmesinin
temelidir; Engels’in sözünü ettiği «ikinci kölelik». Şüphesiz Latin Ameri
ka’da bu koşullar kır proletaryasının giderek büyümesiyle 19. yüzyılın so
nundan itibaren zamanla değişmiştir. Bugün çeşitli bölgelerde köylü proleter
leşmesinin hangi düzeye ulaştığını söylemek güçtür, çünkü bu konuda yeterli
incelemelerden yoksunuz. Fakat şüphesiz bu süreç tamamlanmış olmaktan a Bu İlişkilerin Türkiye’deki
henüz çok uzaktır ve yarı - feodal koşullar Latin Amerika kırsal alanlarının gelişmelerinin incelenmesi
halen de yaygın karakteristiğidir. Öte yandan, bu durumdan ikici strateji hâlen büyük ölçüde eksiktir.
perspektifleri çıkarmaya da hiçbir gerek yoktur, çünkü önceden görmüş ol
duğumuz gibi genişleyen modern kesimin temelini geri kesimdeki artan serf
sömürüsü teşkil etmektedir.
Şimdi, bu polemikteki temel yanlış anlayışın yattığı noktaya geldik:
fanm kesiminde iiretim ilişkilerinin feodal karekter taşıdığım iddia etmek,
mutlaka ikici bir teri savunmayı içermez. İkicilik, «modern» ya da «ileri»
kesimle «kapalı» ya da «geleneksel» kesim arasında hiçbir bağlantının varol
madığım ima eder. Oysa biz ispat etmiştik ki, tersine, serfleri sömürmek
bizzat aracıların - tahminen «modem» türden aracılar-kâr hadlerini artır
ma eğilimi yüzünden güçlendirilmekte ve pekiştirilmektedir. Bu böyle olun
ca, iki kesim arasındaki, görünürdeki bağlantısızlık ortadan kalkar. Böyle
durumlarda bir kesimin modernliği, öteki kesimin geriliğinin işlevidir. Bu • «Az gelişmişlik» yapısının
nedenle, «modernleştirici kesim»in «sol kanadı» rolündeki hiçbir politikanın tanımlayıcı özelliği olan ka
devrimci nitelik taşımadığı ileri sürülebilir. Tersine, sistemi bir bütün olarak rışım.
karşımıza almak ve bir uçta feodal geriliğin sürmesiyle, öbür uçta bir bur
juva dinamizminin görünüşteki gelişmesi arasında varolan kopmaz birliği
göstermek daha doğru olur, inanıyorum ki böylece, Frank’ın görüşünü de
paylaşarak, gelişmenin az-gelişmişlik yarattığını gösterebiliriz. Yalnız şu
farkla ki, bu durumda muhakememizi yalnız pazar değil, üretim ilişkileri
temeli üzerine oturtmuş oluruz. Frank gene de, «feodal tez»i savunanların -
özellikle Latin Amerika Komünist Partileri - ikici tutumu benimsediklerini
iddia edebilir. Çünkü feodal tezin savunucuları Latin Amerika ekonomileri
nin özelliğini açıklarken Frank’ınkilere benzer kapitalizm ve feodalizm ta
nımlan kulanmışlardır. Bu çarpıtmanın nedenlerini açıklamak şimdi çok za
man alabilir, fakat sanırım bunlan şu olayın içinde özetleyebiliriz:
Latin Amerika solu tarihte liberalizmin sol kanadı olarak ortaya çık
mış, buna paralel olarak ideolojisi de, 19. yüzyıl seçkin liberallerinin ana
çizgilerini yukarıda belirttiğimiz temel kategorilerince belirlenmiştir, ikici
lik de bu kategoriler sisteminin temel öğesidir. Böylece, feodalizmi dura
ğanlık ve kapalı ekonomiyle, kapitalizmi de dinamizm ve gelişmeyle bir tu
tan kalıcı bir eğilim bu kaynaktan türedi. Sonra, Marksizm’in bu tipik çar-
pıtıhşı, taban tabana karşıt bir yönde, geçen son on yıl içerisinde ortaya çı
kan kendi diyalektik karşıtını yarattı. Tarihî ve bugünkü gerçeklik üzerine
bilgiler Latin Amerika ekonomilerinin her zaman pazar ekonomisi niteliğini
taşımış bulunduğunu gittikçe belirginleştirdiği, ayrıca Latin Amerika’daki
reformist ve sözde ilerici seçkinlerin politik yenilgisi «modern» ve «gelenek
sel» kesimler arasındaki iç bağıntıları her zamankinden daha açık bir şekil
de gösterdiği için, yeni akım Latin Amerika’nın basından beri kapitalist ola
geldiği sonucuna varmıştır. Frank ve onun gibi düşünenler - sayıları da hay
li kabarık - ikilemin terimlerini Latin Amerika Komünist Partileri’nin ve
19. yüzyıl liberallerinin koyduğu gibi koymakta, ama kendileri bunun tam
karşıtı olan uçta yer almaktadırlar. Şüphesiz ki bundan ötürü ikicilikten ay-*
nîıyorlar - bakış açıları da bu nedenle görece daha doğru - fakat temel çe 0 Marx, bilimsel çağının
lişkiyi üretimden çok dolasım alanına yerleştirmeye çalışmakla gelişmenin eserleri olan Katkı'da ve Ka-
niçin az-gelişmfslik yarattığı sorusuna açıklık getirmek bakımından yarıdan pitar de üret im, t üket İm ve
fazla yol alamıyorlar. Frank’m, yukarıda değindiğimiz üçüncü tip iddiasını dolaşım düzeylerinin bağlantı
snalız etmek üzere yola çıktığımızda bu eksiklik daha da belirginleşiyor: bu ve ayrılıklarını, birbirlerine
na göre az-gelismişliğin kökeni, Latin Amerika’nın iktisaden dünya pazarı bağımlılık biçimlerini dikkatle
na katılışının bağımh karakterinde yatmaktadır. Ama bu noktayı incelemeye anlatır. Frank'm dolaşımla
başlamadan önce, üretim tarzlarıyla ekonomik sistemleri özellikle birbirin- üretimi yeterince ayırt etme-
den ayırd ederek, kullanacağımız analitik kategorilere daha yüksek düzeyde mesi bir «eklektizm» ürünü
Birikim 1 / 2 5
bir kesinlik kazandırmak gereklidir. dür. Bu düşünce disiplinsizli
ği bizde de sık sık görülmüş
ÜRETİM TARZLARI VE EKONOMİK SİSTEMLER» tür.
BAĞIMLILIĞIN AŞAMALARI
Birikim 1 / 2 6
çelişkiyi tammlayamıyor. Eğer Cortes, Pizarro, Clİve ve Cecil Rhodes hep
bir ve aynıysa, üretim ilişkilerinde İktisadî bağımlılığın karakter ve kökenini olarak da toplumsal yapıla
izlemenin hiçbir yolu yoktur. Ama kapitalizmi, her yerde hazır oluşu ile rın, «monolitik» olmadığının
bizi bütün açıklama dertlerinden kurtaran bir Deus ex Machina (tepeden bir başka açıklaması. Yalnız
inme kurtarıcı) olarak görmekten vazgeçer ve bunun yerine somut üretim kesintisizlik değil, belki daha
tarzlarında bağımlılığın kökenini araştırmaya çalışırsak, yapacağımız ilk iş çok kesinti, açıklama gerek
benzeri olmayan tek bir çelişki lakırdısını kapamak olacaktır. Çünkü bağım tirir.
lılık ilişkileri her zaman kapitalizmin varoluşunun sınırlarında yer almıştır.
örneğin, Ortaçağ tarihçiliğinde ilerlemeler, Batı Avrupa ile Doğu Ak
deniz arasında eşitsiz bir mübadelenin varlığını açığa çıkarmıştır. Özellikle
Ashtor’un Ortaçağ’da, Suriye’deki fiyatlar üzerine çalışması, fiyatların Batı
Avrupa’da uzun vadede yükselme eğilimi gösterirken Suriye’de durağan
kaldığını sergilemiştir. Bu ayırım Batı burjuvazilerine, Doğu’daki kıyı alan
larından bir İktisadî artık emme kanalı sağlamıştır. İktisadî bağımlılık bir
bölgenin İktisadî artığının sürekli olarak bir başka bölge tarafından emilme
si demek olduğuna göre, Doğu ile Batı arasındaki Ortaçağ ticaretini bir
bağımlılık ilişkisi kategorisine sokmamız gerekir, çünkü fiyatlar arasındaki
eşitsizlik - herhangi bir ticarî eylemin temeli - her zaman bu bölgelerden bi
rini öbürüne karşı avantajlı kılar. Fakat büyük Avrupa şehirlerinde serma
ye birikimini teşvik eden bu eylem, hiçbir şekilde üretim alanında ücret iliş
kisinin genelleşmesi demek değildi. Tersine, çoğu zaman artığı son haddine
çıkarmak için serilik bağlarının pekiştirildiği bir feodal genişlemeye tekabül
etti. Acaba merkantilist dönemin Avrupa yayılması bu sürecin dünya çapın
da bir uzantısı değil miydi? Tekelci durumundan yararlanan metropol Av
rupa, madenlerde ve plantasyon sistemlerinde iktisat-dışı baskı yoluyla iş
gücünü sömürürken, denizaşırı imparatorluklarında da fiyatları dondurdu -
amacı, kendi yararına işleyen eşitsizliğin kalıcılığını garantilemekti. Romano
soruyor: «Yakın Doğu’nun çeşitli bölgeleri arasında görülen fiyat eşitsizliği
sorunu Ispanyol Amerikası örneğinin ışığında açıklanabilir mi, böyle bir
açıklama girişimi yapılabilir mi? Amerika’daki Ispanyol imparatorluğumda
çoğu zaman görüldüğü gibi fiyat düzeyinde sürekli düşüklük sömürgelerin
(sub-colonies) kaderi/olamaz mı? Örneğin, Şili de, Peru da Ispanya’nın sö 9 Emperyalizmin yarattığı
mürgesi oldukları halde bu ülkelerden birincisi aynı zamanda Ötekinin alt- bölgesel farklar. Bugün «alt
sömürgesiydi...»’3 Böylece, metropoliten ülkelerin egemen İktisadî yapısının - emperyalizm» denen olayın
gelişmesi merkantilist dönemde nasıl az-ıgelişmişlik yaratabildi, bunu görmek başlangıç koşulları.
mümkün olur: kıyı alanlardaki ülkelerin İktisadî artığını kemirmekle, onla
rın üretim ilişkilerini, biitün toplumsal farklılaşma süreçlerini yavaşlatan ve
bu ülkelerin iç pazar boyutlarını küçülten, arkaik bir iktisat-dışı baskı kalıbı
içinde dondurmakla, bu az-gelişmişliği yaratmıştır.
Gene de bu tür bağımlılık ilişkisi Avrupa yayılmasının kapitalist döne
minde egemen olan ilişkiden çok farklıdır. Asıl sorun da budur, çünkü biz
bu dönemde de gelişmenin az-gelişmişîik yarattığını göstermek istersek, çev
resel alanlarda kapitalizm-öncesi üretim ilişkilerinin sürdürülmesinin, mer
kezî ülkelerdeki sermaye birikimi sürecine özgü bir koşul olduğunu ispatla
mamız gerekir. Bu noktada, ampirik araştırmaların belirli bir sonuca ulaş
mamıza imkân vermeyecek kadar yetersiz olduğu bir alana giriyoruz;19
gelgelelim, bu gelişmede etkin olan değişkenleri ve elde edilebilen kanıtla
rın işaret ettiği eklemleniş (articulation) biçimlerini tesbit eden bir teorik mo
deli, mantıkî şekilde formüîlendirebiliriz. Bu teorik model aşağıdaki şekilde
Özetlenebilir: Sermaye birikimi süreci - ki kapitalist sistemin bütününü hare • Emperyalizmin işleyişi üs
ket ettiren kuvvettir - kâr oranına bağlıdır. Kâr oranı da artık - değer oram tüne dikkate değer bir ana
ve sermayenin organik bileşimi ile belirlenir. Yedek işçi ordusunun yenilen liz. Şüphesiz tartışmaya açık
mesine ve ücretler düzeyinin düşüklüğünün devamına imkân veren şey tekno bir görüş.
lojik gelişme olduğuna göre, sermayenin organik bileşimindeki artış, kapita
list genişlemenin zorunlu koşuludur. Ama sermayenin organik bileşimindeki
artış artık değer oranında görece bir oranın da ötesinde bir yükselişle atbaşı
gitmedikçe, kâr oranında düşüş kaçınılmazlaşır. Bu eğilim, sermayenin orga
nik bileşiminin yüksek olduğu endüstri kollarından düşük olduğu kollara yö
nelen sermaye hareketleriyle dengelenir: bu durum, daha ileri teknolojiye
sahip endüstrilere tekabül eden kâr oranından değerce daha yüksek olan bir
ortalama kâr oranının ortaya çıkmasına yol açar. Gelgelelim, toplam serma
yenin organik bileşiminde gittikçe büyüyen bir artış kapitalist büyümenin
yapısında varolduğuna göre, kâr oranında uzun vadede sadece sürekli bir
azalma sözkonusu olabilir. Tabiî bu, Marxhn formüllendirdiği ünlü: kanunun
ifadesidir.
Serbest rekabetçi kapitalizmde egemen olan eğilimleri yeterli kesinlikle
tanımlayan bu semada, desteklenmiş birikim sürecine yol açıyor gibi görü
nen şeyin, sistemin herhangi bir kesiminde üretim birimlerinin büyümesi ol
duğu anlaşılacaktır. Bu üretim birimlerinde ileri ya da dinamik endüstriler
sermayesinin organik bileşimindeki artışın kâr oram üzerindeki çökertici
etkisine karşı koymayı mümkün kılan da, ya geri teknoloji, ya da emeğin aşı
rı sömürüsüdür. Günümüzde, sistemin kıyı alanlarındaki teşebbüsler bu rolü
oynamak için ideal bir durumdadırlar. Plantasyonlar ve hacienda’lar örne
ğini ele alalım. Bu işletmelerde sermayenin organik bileşimi düşüktür.20 Sa
nayi ürünleri karşısında hammadde üretimi zaten her zaman bu durumdadır,
iş-gücü genellikle feodal ve köleci üretim tarzlarına Özgü olan iktisat-dışı
baskı biçimlerinin etkisi altındadır; son olarak, serbest emek, varolduğu ölçü
de, son derece bol ve bu nedenle de ucuzdur.21 Böylece, eğer bu kesimlere
yapılmış olan yatırımların kâr oranım belirlemekte önemli bir rol oynadığı
ispat edilebilirse, bunu, «metropoliten ülkelerde endüstri kapitalizminin bü
yümesi kıyı alanlarda kapitalizm-Öncesi üretim tarzlarının hayatlarını sürdür
mesine bağlıdır» sonucu izleyecektir. Ama bundan sonra da, şimdiye kadar
elde edilen kanıtların anlamlı olduğu, ama kesinlikle ikna edici bir mutlaklık-
ları olamayacağı görülür. Bu tez geliştirilmiş olsaydı, doğrudan doğruya üre
tim ilişkilerinden kalkarak gelişmenin az-gelişmişlik yarattığını göstermek ve
geleneksel ikici şemayı Marksist bir görüş açısından çürütmek mümkün ola
caktı.
Yeniden önceki terminolojimize dönersek, kapitalist dünya sisteminin -
kİ düzenleyici İlkesi, farklı teşebbüsler arasındaki karşılıklı hareketin yarat
tığı ortalama kâr oranında bulunur - tanımına ııygun olarak, çeşitli üretim
tarzlarını içerdiğini öne sürebiliriz. Çünkü ilk tartışma çizgimiz doğruysa, bu
sistemin büyümesi sermaye birikimine, bu birikimin temposu ortalama kâr
oranına ve bu oranın düzeyi de kıyı alanlarında kapitalizm - öncesi ilişkilerin
pekiştirilmesine ve yaygınlaşmasına bağlıdır. Katıksız eksik-tüketim teorilerin • Tüketim alanı açmak, sö
deki en büyük yanılgı, dışa yayılmayı yeni pazarlar için baskıya karşı bir mürgeciliğin başlıca özellik-
tepki olarak açıklamalarıdır; böylece de kolonyalist sömürünün ortalama kâr lerindendir. Ama sömürge
oranını yükseltmeye yardım ederek, sistemin genişleme kapasitesini sadece cilik (Kolonyallzm ve emper
gerçekleştirme anında değil, aynı zamanda yatırım anında da garanti altına yalizm) yalnız bu itkiyle açık
aldığı gerçeğini gözden kaçırmış olurlar. lanamaz. Özellikle emperya
Teorik tartışmayla ancak bu noktaya kadar ilerleyebiliriz. Yukarıdaki list sistem, dünya çapında
iddialar iki grup ampirik incelemeye bağlıdır: 1) 19. yüzyılda sermayenin çok daha girift ilişkileri ön-
organik bileşimindeki artışın emeğin üretkenliğindeki artıştan daha hızlı ol gerektirir.
duğunu; 2) dış çevredeki ülkelere yatırılmış sermayenin metropoliten ülkeler
de yeterli bir kâr oranı sağlanmasında önemli bir rol oynamış bulunduğu
nu açıkça göstermek gerekli olacaktır. ¡Bu koşulların her ikisinin de geçmişte
varolduğunu ancak ampirik araştırma ispatlayabilir.
Öte yandan, bu koşullar geçmişte var idiyse de, şüphesiz ki bugün bun
lar artık geçerli değildir.22 Tekelci kapitalizmin şimdiki aşamasında emeğin
üretkenliğindeki muazzam iirtış - teknolojik değişime ilişkin olarak - emeğin
kapitalizm - öncesi aşırı sömürüsünü ekonomiye karşı hale getirme ve yatı
rımı merkezî ülkelerde yoğunlaştırma eğilimini doğurmuştur. Aynı zamanda
- Latin Amerika bunun açık bir örneğidir - emperyalist yatırımlar, gelenek
sel alanlardan stratejik malzeme - petrol de bunun tipik örneğidir - veya
endüstriyel ürünler üretimine kayma eğilimi göstermiştir. Metropol ile uydu a Son onyıliarda emperyalist
arasındaki ilişkinin - Frank’ın terminolojisini kullanırsak - karakteri bağım sistemde beliren yeni yön-
lılıktır, fakat her durumda çok ayrı bir bağımlılık tipi işlerlik kazanır. Her-, şemJer sorunu. Yatırımların
nan Cortes’den General Motors'a kadar sürecin özdeşliğini ve sürekliliğini merkezî ülkelerde yoğunlaş
göstermeye çalışmaktansa, farklılıkları ve kesintileri belirtmek bana daha ması, eski emperaylizm anla-
yararlı göründü. . v \ I •'•TTfîj yaşımızda yeni bir değişikliği
«Feodalizm mi, Kapitalizm mi» tartışmasına dönersek, önde gelen söz daha gerektiriyor. Emperya
cülerin kapitalist üretim tarzı ve dünya kapitalist ekonomik sisteminin par lizm, sadece az-g e(işmiş ül
çası olma kavramlarını hep karıştırmış olduklarının açıkça görülmesi gere kenin yatırılan yabancı ser
kir. Bu kavramlar arasındaki ayrımın sırf akademik bir sorun olmadığım sa mayeyle sömürülmesinden
nıyorum. Çünkü sürüp giden tartışma doğruysa, bu bizim metropol ile uydu ibaret değildir. Az-gelîşmiş
arasındaki ilişkiler bütününün önemli yönlerini aydınlığa çıkarmamızı sağ ülke, çok zaman, sermaye
layacak temel kavramdır. İkisini Özdeşleştirmek ise, Frank’m tartışmaya gelmemesi sıkıntısı içindedir.
yaptığı katkıya egemen olan yanlış anlamayı ebedileştirebilir. En iyisi, pole-
raiğin geleneksel biçimi üzerindeki son yorumu bizzat Marx’a bırakmaktır.
Birikim 1 / 28
Gününün iktisatçılarını yorumlarken geçerliliğini hâlâ koruyan şu ünlü bölü
mü yazmıştı:
«Modern üretim tarzının - merkantilist sistem - ilk teorik değerlendiril
mesi ister istemez tüccar sermayesinin hareketinde bireyselleşmiş yapay do
laşım süreci olayından kaynaklanır ve bu yüzden sorunun sadece dış görü
nüşünü kavramış olur. Bunun nedeni, kısmen tüccar sermayesinin genel
olarak sermayenin ilk serbest varoluş biçimi olması; kısmen de feodal üreti
min ilk devrimcileştirici dönemi - modern üretimin doğuşu - boyunca yü
rüttüğü parçalayıcı etkidir. Gerçek modern iktisat bilimi ancak teorik analiz
dolaşım sürecinden üretim sürecine yöneldiği zaman başlar...»23 gg
Birikim 1 / 29
yol açacak bir tarımsal yapıyı yerleştirme imkânı daha fazla ağır basar.»
Martinez Alier burada proleterleşme sürecini etkin biçimde başlatacak
yollardan birine işaret etmektedir. Gelgelelim, bu sürecin yürümesi iki
koşulun çakışmasını Öngerektirmektedir: 1) üretim araçlarının mülkiye
tinden yoksun kalma sürecinin gitgide hızlanması; 2) Döngüsel dalgalan
malara açık, ihtiyarî bir istihdam sisteminin sürekli olarak el altında bu
lunması. Bunlar olmadıkça, angarya için talebin arzdan daha az olduğu
yerlerde baskının iktisadi bir nitelik taşıdığını ve serfin bir köylü değil
bir proleter olduğunu savunmamız gerekir. Bu durum Avrupa Ortaçağ’-
mda, lordlara, kendilerine borçlu olunan hizmetleri şiddetlendirme fırsatı
veren, nüfusun arttığı dönemlerde sık sık ortaya çıkardı. Öte yandan nü
fusun azaldığı dönemlerde - 14. yüzyılda Kara Ölüm’ü (veba salgını) izle
yen günlerde olduğu gibi - köylülerin lordla yüz yüze görüşüp anlaşarak
durumlarım düzeltme imkânı beliriyordu. Martinez Alier’in tanımladığı
durum, yalnız, başka istihdam alanlarının yanı sıra toprak da herhangi
bir istihdam alanı haline geldiği zamanlarda varolabilir. Bunun dışında
kalan durumlarda köylünün bilincinde, istihdam kaynağı olarak toprak • Türkiye'de bazı gruplar
ile, kendisi başlı başına bir amaç olan toprak arasında bir ayrımdan söz devrimciliği köylü için top
edemeyiz. rak istemek sanmaktadır. Oy
16) Bu başlığı izleyen bölüm yukarıda sözünü ettiğim incelememde geliştir sa çok yerde köylü toprak
diğim tartışmaların bir özetidir (Bkz. 1. dip notu), değil, iş istiyor, şehre göçü
17) Oskar Lange, Economía Política (Ekonomi Politik), Roma, 1962. yor, v.b Bunun, proleterleş
18) Ruggiero Romano, «Les prix au Moyen Age; dans le Proche Orient et dans me açısından, sosyalizme da
l’Occident chrétien», Annales E.S.C., Temmuz - Ağustos, 1963. s. 699-702. ha kolay geçiş sağlayacağı,
10) Gene de, Cristian Palloix'in denemelerindeki bilgiye başvurun: «Impéria toprak isteğinin İse burjuva-
laşmakta direnç yaratacağı
lisme et mode de production capitaliste, L’Homme et la Société. No. 12,
Nisan - Haziran 1969, s. 175 - 194 ve Samir Amin, «Le commerce interna unutulmamalıdır.
tional et le flux internationaux de capitaux», aynı yerde, No. 15. Ocak -
Mart 1970, s. 77 - 102.
20) Feodalizmde gerçek üreticinin üretim araçlarının mülkiyetine sahip ol • Kapitalizmden başka üre
ması teknik gelişmeye karşı bir engel yaratır. Köleci üretim tarzında kö tim tarzlarında «temel çeliş
lenin âletleri tahrip etme eğilimi sabit sermaye yatırımının sınırlı kalma k ile ri yaratan etkenler.
sına yol açar. Marx bu konuda birçok örnek verir: Capital, Cilt I, s. 196 -
197 ve Manuel Moreno Fraginals, El Ingenio, Havana, 1964.
21) Ortalama kâr oranının meydana gelişindeki görece ağırlığını analiz etme
miş olmasına kargın Marx bu olayın Önemine işaret etmiştir: «Gerçekten
özel mahiyeti nedeniyle araştırma alanımızın dışında kalan bir sorun da
budur: dış ve özellikle sömürge ticaretine yatırılan sermayenin yarattığı
daha yüksek kâr oranı genel kâr oranını artırır mı?
Dış ticarete yatırılan sermaye daha yüksek bir kâr oram sağlayabilir;
çünkü, öncelikle dalia aşağı düzeyde üretim imkânlarına sahip olan öbür
ülkelerde üretilmiş metalarla rekabet sözkonusudur; öyle kî daha ileri
ülke, mallarını rakip ülkelerden daha ucuza satar. Daha ileri ülkenin
emeği bu durumda daha yoğun bir emek olarak gerçekleştiğinden kâr
oranı yükselir, çünkü karşılığı daha yüksek kaliteli değilmişçesine öde
nen emek, Öyleymişçesine satılır, Metalarm ihraç edildiği ya da kendisin
den ithal edildiği ülke için de aynı şey geçerli olabilir. Yani, bu sonuncu
su aynî olarak aldığı için daha fazla maddeleşmiş emek sunabilir ve bun
dan ötürü de m etalan kendi üretebileceğinden daha ucuza elde edebilir.
Tıpkı, yeni bir buluşu henüz genel olarak kullanılır hale gelmeden uygu
layan bir imalâtçının, malını rakiplerinden daha ucuza, fakat metanın bi
reysel değerinin üzerinde satması, yani uyguladığı üretkenliği özellikle
daha yüksek olan emeği artık emek olarak gerçekleştirmesi gibi. Bunu
yapan böylece ek bir kâr sağlar. Öte yandan, sömürgelere yatırılmış olan
sermayeye gelince, bu da, az - gelişmişliğe ve köleler, rençberler, vb. ta
rafından kullanılmasından ötürü muhtemelen emeğin sömürülmesine bağlı
olarak, oralarda kâr oranının daha yüksek olması nedeniyle, daha yük
sek kâr oranları sağlayabilir.» Capital, Cilt III, s. 232 - 233.
22) Örneğin, Charles Bettelheim’in, Baran ve Sweezy’nin Monopoly Capital
(Paris, 1968) adlı eserlerine, yazdığı önsöze ve Pierre Jalée’nin L’Imperİ-
alisme en 1970 (Paris, 1970) kitabında başlattıkları önsöze bakın.
23) Capital, Cilt IH. s. 331.
Birikim 1 / 3 0
Ernesto Mau’nun Yazısı ve
«6eıl Bırahtırılmış Ölke Modeli»
Sorunu
Hepimizin hatırladığı gibi, Tür şu İki yola başvuruldu: 1) Ya, önce
kiye'de 1960 sonrası gelişen sos model {evrensellik iddiasıyla) ka
yalist harekette «devrim modeli» bul edildi ve Türkiye'nin yapısı bu
sorunu en geniş ve en alevli şe modele uymaya zorlandı; 2) Ya da,
klide tartışılan sorundu. O döne Türkiye'nin ampirik incelenmesi
min sol siyasî örgütü olan TİP bu sonucunda türlü oriinaliieler «keş
modeli «Sosyalist Devrim» sloga fedildi» ve genel modellerle ilintisi
nıyla açıklıyordu. Parti-dışı sol po olmayan yöntemler önerildi.
tansiyeli uzun zaman tek çatı altın Bu sorun, yani ülke modelinin
da barındıran MDD (Millî Demok tesbiîi (devrim modeli mantıken
ratik Devrim) hareketi de buna bundan sonra gelmelidir), bugün
karşı «Demokratik Devrim» mode de çözülmüş değildir. Laclau'nun
lini getirmiş, «tam bağımsız ve yazısı öncelikle Latin Amerika ül
gerçekten demokratik Türkiye» keleriyle ilgili olmakla birlikte, «ge- İspanya Amerikasının
sloganını öne sürmüştü. İki karşıt ri-bıraktınimış ülke modeli» soru bağımsızlık savaşının en
anlayış uzun süre bu sloganlar nunu evrensel boyutları içinde koy önemli liderlerinden biri:
çevresinde odaklaştı. Daha sonra, mayı amaçlaması bakımından, bi
Simon Bolivar.
iki ana gruptan çeşitli yeni fra k s i zim bu sorunu tartışmamıza da
yon iar doğdu, «Devrim modeli» ışık tutabilir.
sorunu bu fraksiyonların oluşu
munda ve eyleminde de önemli «MODEUİN ÖNEMİ
rol oynadı. Kimisi «kesintisiz dev
rim» dedi. Kimisi, kendini «en doğ «Model» sorunu, genel-teorik
ru demokratik devrimci» olarak ta bir sorundur. Önemi, insanın bil-
nıttı. Latin Amerika ve Çin model yiienme sürecinin yapısından gelir.
leri tartışıldı, denendi. Model soru İnsan dünyayı hiçbir zaman bakir
nu içinden çıkılmaz bir hale geldi. duyularla algılamaz. Düşünsel ya
Bütün bu tartışmalar süresin pısı, duyularını belirler; bu belirlen
ce Türkiye’nin yapısından da söz miş duyularla dünyayı algılar. Bil
edildi. Çünkü, devrimin ülke yapı gilenme, sadece dünyanın bilince
sına uygun olması gereği, herkesin yansıması gibi basit bir olay değil
bildiği bir klişedir. Bu ilkeye uymak dir. İdeolojik yapının belirlediği du
için, Türkiye'den de kanıtlar ge yular yoluyla algılanan dünya, bi
tirilerek genelde savunulan mode linçte, önceden varolan kavramlar
lin haklı gösterilmesine çalışıldı. la birleşir ve bu karmaşık diyalek
Ne var ki, bu tartışmalar sürüp gi tik süreç içinde algı bilgiye dönü
derken yapı ve model sorunlarına şür, En kendiliğinden görünüşlü al- ,
gerçekten tutarlı bir sistematik' gitarımızda bile, zihinde önceden
içinde yaklaşıldığı pek söylene varolan model rol oynar. Örneğin,
mez. Herkesin bildiği gibi, teori adını, cinsini, varlığını bilmediği
pratikte sınanır. 12 Mart öncesinin miz bir cins maymun görsek, ka
teorileri 12 Mart pratiği ile doğru famızda belii bir model olduğu için,
lanmadı; tam tersi sonuç alındı. maymun olduğunu dnlarız.
Genel bir devrim modeli şüp Ama gündelik hayatta geçerli
hesiz gereklidir. Ama bu model ,ül olabilen bu tip model, bilimsel dü
ke yapısının modeline uygun ol zeyde yeterli olamaz. Maymuna
malıdır. Kapitalist bir toplum için benzeyen, ama farklı türde olan
geçerli model, feodal veya geri bir hayvan gördüğümüzü varsaya
kalmış bir toplum için geçerü ola lım: örneğin, bir «iemur». Maymu
maz. Bu nedenle, Türkiye yapısının nu maymun, Jemuru da İemur ya
öncelikle incelenmesi gerekliydi. pan özellikleri bilmeden, yani mo
Bu gerek yerine getirilecek yerde delin ayırıcı özelliklerini bilmeden,
doğru teşhis koymamız imkânsızla gibi sadece «fikir»de olan bir dü
şır.. zenlilik olmayıp, somut maddî ta
Onun için model, ayırıcı özel rih içinde olduğuna göre, genel
likler üzerine kurulur, Türün çeşitli akışın anları, uğrakları (moment)
cinslenni kapsayacak kadar genel, somut ve tikel durumlar içerisinde
üzerinde düşünmemizi kolaylaştı belirlenir. Bir örnek olarak, İngil
racak kadar da basit olmalıdır. tere'de bir zamanlar «grev-kırıcı»
«Genel Sistem Teorisbnin kurucu olarak kullanılan İrlandalI işçiler
larından, ünlü, çağdaş bilgin Ber- sorununu eie alalım. 19. Yüzyılda
talanffy bu konuda şunları söylü sanayiciler fabrikalarında önemli
yor: «Basitleştirilerek, dolayısıyla grevlerle karşılaştıklarında, yoksul
anlaşılır biçime sokularak, gerçek İrlanda'dan getirdikleri, düşük üc
liğin belirli görünümlerini temsil retle çalışmaya razı işçileri işe
etmeleri İstenen kavramsal model ahr, eski işçilerine karşı lokavt
ler, türlü teorik çabanın temelidir uygularlardı. Bu, İngiliz işçi sınıfı
ler... Tehlike, fazla basitleştirmek ile İrlandalIlar arasında da gergin
te yatar: kavramsal olarak denet lik yaratan bir olaydı. Ama Marx,
leyebilmek için, gerçekliği bir kav kapitalizmin özelliklerinden birinin, ParaguaylI esirleri götüren
ramsal iskelete indirgememiz gere bir «yedek işçi ordusu» yaratmak Bolivya askerleri/1932-35
kir. Sorun, bunu yaparken anato olduğunu söyier. Şu .halde genel Chaco Savaşı.
minin hayatî kısımlarını kesip at olarak üretim sürecine daha çok
mamaktır.» sayıda insan çekmek ve böylece
Marx da, Grundrisse'de model gereğinde ücretleri düşürerek ser
kavramının buna benzer bir tehli maye birikimine katkıda bulun
kesini, kavramın somut hayattan mak, kapitalizmin yapısında olan
kopması tehlikesini hatırlatıyor: bir şeydir, «yapısal» bir özelliktir.
«Kavramsal düşünceyi gerçek in Ama belli bir tarihte, bu yedeklerin
san sayan-bunu yapmak, felsefî bi İrlanda'dan getirilmesi, İrlandalI,
lincin bir özelliğidir- ve kavramsal yani yabancı yedek işçi kullanılma
dünyayı da tek gerçeklik gibi gö sı aktüei-konjoktürel bir durum
ren bilinç türüne, kategorilerin ha dur. Şu halde, yedek İşçi yapısal,
reket1 gerçek üretim edimi olarak bunun «yabancı» oluşu ise «tarihî»
görünür- bu, ne yazık kİ, dışardan bir özelliktir. Biri, yani «yapısal»
bir muşta yer- çünkü dışarının ürü oianı, «uzun-vadeii» kapitalizm mo
nü dünyadır.» delinin bir parçası, İngiltere'nin
Model kurmak, modelle dü sözkonusu dönemindeki İrlandalI
şünmek, insan düşüncesinde iç işçiler, «tikel» bir kapitalizmin, «kı-
kin, onun için zorunlu. Ama yuka sa-vadeli» modelinin bir parçasıdır.
rında uyarıldığı gibi gene İnsan «Model» konusunun en yetkin
düşüncesinde içkin çeşitli sakın örneği Kapitai'deâir, Marx burada
caları da vardır. Bunlardan biri soyutlamaya başvurarak kapitalist
hayatî öğeyi dışarıda bırakarak üretim tarzının modelini, kurar: «Bu
şemalaştırma (zaten şemalaştır eserde kapitalist üretim tarzını ve
ma da, hayatî Öğeyi dışarıda bı bu tarza uyan üretim ve mübadele
rakmak demek değil midir?), biri koşullarını incelemem gerekiyor.
de böyle bir zihnî tasavvuru ger Şimdiye kadar, bunların klasik ze
çekliğin yerine koyma. Geçmişte mini İngiltere idi. Onun için, teorik
ki model tartışmalarımızda her iki fikirlerimin gelişmesi sırasında
hatayı da bol bol işlemiştik. Bir başlıca örneklerimi İngiltere'den
başka yanlışımız da (bu da insan aldım... Kapitalist üretimin doğal 2930'larda Alman
düşüncesinin işleyişinden doğar) yasalarının sonucu olan toplumsal eğitimcilerinin yetiştirdiği
gerçeklik bizim modelimizin dışına antagonizmlerin yüksek ya da aşa Sili askerleri kaz-adımı
çıkarak değişirken, bizim ille de ğı gelişme derecesi sorunu değil yürüyüşte. Sili'de de, eski
modelimizi uygulamak için direte dir bu. Bu yasaların kendileri, de başkan Carios İbanez'in
rek hayatın değişimine ayak uydu- mirden bir zorunlulukla kaçınılmaz yönettiği kısa ömürlü bir
ramamamızdır. sonuçlara giden eğilimlerle İlgili bir Nazi Partisi vardı.
Herhangi bir konuyu incele- sorundur. Endüstride daha fazla
me.k üzere zihnimizde bir model gelişen ülke, daha az gelişmiş ola
kurarken, yapısal olanla tarihî ola na, kenefi geleceğinin imgesini
nı birbirinden ayırmaya özellikle gösterir.»
dikkat etmeliyiz. Bilindiği gibi mad Kapital'in önsözünden alman
deci tarih anlayışı tarihin belirli bir bu sözler model kavramım adını
zorunlu biçimleniş, bir düzen için söylemeden veriyor. Açıkça belirti
de aktığını görür. Bu akışın düzen liyor ki burada örnekler İngiltere'
liliği, İdealist diyalektikte olduğu den alınsa bile, İngiliz kapitalizmi
Birikim 1 / 3 2
an ¡atılmamıştır, Fransız kapitaliz toplumsal ittifaklarıdır..» (Política!
mi, Alman kapitalizmi, v.b. de anla teonomy of Growth, s, 337-38).
tılmamıştır. Kapitatizm'dir, anlatı Laciau'nun yazısında görece
lan. Kapitalizmin soyut, evrensel ğimiz «ikici» tezin kaynağında İş
modeii. Kapital'de anlatılan kapita te bu görüşler yatar. Aynı görüş
lizm bir anlamda hiçbir ülkede ler Türkiye'de de konunun tartı
yoktur; çünkü her ülke, kendi Ka- şılmasını uzun süre çarpılmışlar
pitalizm-öncesi yapısından getirdi dır. Laciau’nun yazısı bu tezi kıs
ği özelliklerle kapitalist olur. Hiçbir men cevaplandırıyor. Derginin önü
ülkede bu modelde olduğu gibi saf müzdeki sayısında «kolonyalizm»
oir kapitalizm yoktur. Öte yandan, ile «emperyalizm» arasındaki ay
KapitaJ'de anlatılan kapitalizm baş rılıkları inceliyeceğiz. O zaman, bu
ka bir anlamda her kapitalist ülke konuda epey geniş bir alana göz Guatemala'da
de vardır. Çünkü ancak bu özellik atılmış olacaktır. Amerikalıların sahip
lere sahip olmakla bir ülke kapita Baran ve Sweezy gibi devrim olduğu United Fruit
list olur. ci yazarların çizdikleri geri kalmış Company'nin önünde,
Şu halde model, anahtardır. ülke modeii belki en fazla Çin'den yabancıların ülkenin
Her tikel durum, ancak bu genel kaynak.anıyordu. Çünkü Çin, yap içişlerine karışmasını
anahtarla açılabilir. Model, bizim tığı devrimle bu yeni tip Üçüncü kınayan bir bez afiş.
kavrama aracmvzdır. Model, aynı Dün/a ülkelerinin prototipi olmuş Bundan bir ay sonra,
zamanda kendi doğruluğunun sı tu. Böylece Baran ile Sweezy eski Haziran 1954'te ClA'nın
nanma aracıdır. Çünkü yanlışımı dönemin kalıntısı sayılabilecek bir tezgâhladığı bir karşı-devrim
zı ve doğrumuzu da ancak model kaynaktan çıkan modelin, bir «ge hareketi başlamıştı.
le bilebiliriz. Modelsiz bakış, ek çiş dönembnin özelliklerini geri
lektiktir. Eklektik bir bakış, kendi kalmışlığın evrensel özellikleri ola
ni eleştiremez. Ama modele uyu rak dondururlar.
larak girişilen pratik, beklenen so Böylece model, ters sonuç ya
nucu vermiyorsa, o zaman modeii ratmaya başlar. Yani, süreci daha
değiştirmek gerektiğini de anlarız. kolay kavramamızı sağlayacağı
Devrim sözlüğündeki eleştiri ve yerde, bunu engeller. Modei, ger
Öz-eleştiri kavramlarının temeli de çeklikle çelişmektedir. Baran'ın
buradadır. gene aynı kitaptan şu sözlerine ba
kın: «...çağımızda emperyalizmin
GERİ ÖLKE MODELİ başlıca görevi...az gelişmiş ülkele
rin ekonomik gelişmesini önlemek
Marx kapitalist toplumun mo ya da bu mümkün olamıyorsa ya
delini çizdiği için, devrimciler bu vaşlatmak ve denetlemektir.» (ay
üretim tarzını tanımakta güçlük nı yerde, s .340} Biz de uzun sü
çekmediler. Geri kalmış ülkeler re, emperyalizmin en gerici sınıf
ise ancak yirminci yüzyılda dünya larla 'işbirliği yaptığı edebiyatını
çapında bir sorun oldu. Bu ülkele dinledik. Herhalde, «asker-sivil ay
rin yapısı o sıralar iyice bilinmi dın zümre»yi de aiite etmesi bek
yordu. Üstelik, gerek bu yapı, ge leniyordu bu gerilik hikâyesinin.
rekse o yapıyı belirleyen emper Nitekim, az gelişmiş ülkede «tica-
yalizmin kendisi, belli bir değişim rî-feodal düzen» savunulur inancı
süreci içindeydi. Bu süreçte, ön mızdan dolayı, 12 Mart'da olup b i
ceki bölümde değinilen, «tarihî» tenleri de bir türlü anlayamadık.
iie «yapısal»ı ayırmama yanlışı ko Oysa emperyalizmin değişmez
layca yapılabilirdi. Nitekim, bu dö özelliği, başka bir söyleyişle, onu
nemde geri ülkeler konusunda biz- emperyalizm yapan yapısal özel
leri en çok ve en derinden etkile liklerinden biri, «az gelişmiş ülke
miş sosyalist iktisatçılar olan Ba lerin ekonomik gelişmesini önle
ran İle Sweezy'nin, bu «en etkili» mek...» değildir. Bu, Bartın'ın ola
modelinin aynı zamanda «en doğ ya baktığı andaki görünüm olabi
ru» model olduğu bugün iddia edi lir. Ama «yapısal» değii, «tarihî»
lemez. Hattâ kendilerinin bile ya bir özelliktir. Baran'ın ikinci plana
kınlarda bu konuda bazı İddiaları« attığı özellik ise asıl belirleyici,
nı geri aldıkları söyleniyor. «yapısal» özelliktir: «...bu mümkün
olamıyorsa,., denetlemektir.»
Baran, geri kalmış ülkelerde Baran'ın bu analizinde çeşitli
egemen sınıf yapısını şöyıe özet eleştirilecek yanlar var. İlkin, za
lemişti: «...zengin kompradorların, ten tesbit ettiğimiz, «tarihîsyi «ya
güçlü tekelcilerin ve büyük toprak pısal» yerine koyma örneğini ele
öeylerinin, varolan tiçarî-feodal dü alalım. Emperyalizm çeşitli dönem-
zeni savunmaya yönelik politik ve lerde pazar sıkıntısı duyar. Uydu
ülkenin çok durağan, çok yoksul ğunu söyler. Dolayısıyla çift aşa
Birikim 1/33,
olması, pazar sıkıntısı duyulan dö malı bir devrim değil, tek aşamalı
nemlerde sakınca yaratır. Çünkü bir sosyalist devrimi Önerir Bu
emperyalistler, incelmiş zevklere bakımdan Türkiye'deki «Sosyalist
uygun metalarına alıcı bulamazlar. Devrimci» gruplara yakındır. Ama
Böyle dönemlerde uydu ülkenin yakınlık burada biter. Çünkü A.G.
belirli reformlar yaparak ölici kitle Frank L. Amerika kapitalizmini em
yaratması, yani belli bir anlamda, peryalizmden hiçbir zaman ayır
ilerlemesi beklenir. Bunun için maz. Hattâ neredeyse, AvrupalIlar
Metropol, uyduyu gerekli reform gelip kapitalizmi getirmeseler bu
lara teşvik eder, bazan da zorlar. ülkelerin yerli ekonomileriyle daha
Şu halde birinci özellik, geliş fazla Nerleyebiieceklerini söyleme
meyi «önlemek» değildin Ama ge ye vardıracak kadar abartır em
lişinle fazla ileri giderse ne olur? peryalizmin etkisini.
Şu ya da bu şekilde, uydu ülke Oysa Türkiye'nin yapısında
metropolün işine yaramaz olur. Şu kapitalizmin epey uzun süredir
halde, az gelişmiş ülke çok fazla egemen üretim tarzı olduğunu söy
gelişme de göstermemelidir. Bir leyenler, Frank gibi emperyalizme
başka söyleyişle, az gelişmiş ül önem vermediler. Şüphesiz bir ol
kenin gelişmesi, emperyalist ülke gu olarak'kabul ettiler bunu, ama
ye aörece bir gelişme olmalıdır. analizlerinin bir öğesi olarak em
Şu halde, emperyalizmin asıl «ya peryalizme pek rastlanamaz. Bu,
pısal» özelliğini bulduk. Bu, met «ikici» MDD tezinin feodalizmi
ropol ile uydu arasında bir bağım- abartmasının politik bir antitezi
itlik ilişkisi yaratmak ve az geliş dir sanki. Ama «sosyalist devrim»
miş ülkenin gelişmesini denetliye- gündeminde ne emperyalizmle ne
rek metropol ile uydu arasındaki de feodalizmle ilgili önemli bir so
mesafeyi korumaktır. run yoktur.
Baran'ın, Svveezy'nİn, JalĞe'-
Bizce belirleyici sorun şudur.
nin ve öteki Üçüncü Dünyacılar'ırt
Türkiye'de elbette egemen üretim
sundukları «az gelişmişlik m o d e li
tarzı kapitalizmdir. Bu kapitalizmi
ni yanlış bulan sosyalistler de ol
yaratan elbette «komprador» de
du. Laclau'nun yazısında eleştirdi
ğil, «yerli» burjuvazidir. Ülkemizin
ği Andre Gunder Frank bunların
İktisadî hayatındaki tempoyu kuran
ö.nde gelenlerinden biridir. Yazı,
eibette kendi iç dinamiğimizdir.
nasıl olsa ikici tezi de, Frank'ın
Ama: Türkiye'deki üretim güçleri
tezini de eleştirdiğine göre, biz
nin gelişmesini, Türkiye kapitaliz
burada bu konulara girmeyeceğiz.
minin üretim ilişkileri mi engelli
Yalnız, her iki tezin Türkiye'deki
yor? Bizde varolan kapitalizmin
paralellerine kısaca bakacağız.
klasik temel çelişkisi, yani üretim
güçleriyle üretim ilişkilerin'n ara
MODEL'İN TÜRKİYE'DEKİ sındaki çelişki, yalnız yerli Türkiye
TARTIŞMASI kapitalizminin çelişkisi midir, yok
sa bütün az gelişmiş dünyada ol-
Laclau yazısında ası! Frank'ı auğu gibi bizde de bu çelişkiyi em
eleştiriyor, onun eleştirdiği «ikici» peryalizm mi yaratıyor?
tezi İse ele almak gereğini bile Bizce, bütün geri kalmış ülke
duymuyor. Frank'ın devrim mode lerde olduğu gibi Türkiye’de de
line, eksiğini tamamiıyarak katı varolan kapitalizm, bir dünya sis
lıyor. temi olan emperyalizmle iç içe İş
«İkici» tez Türkiye'de «Millî leyen bir kapitalizmdir ve dolayı
Demokratik Devrim» adı altında sıyla üretim güçlerini durduran
savunulmuştur. Orada ve burada üretim ilişkileri çarpıklığı, emper
aynı İşlevi yerine getirdiği söyle yalizm olgusunun yarattığı bir çar
nemez (çünkü orada revizyonizm- pıklıktır. Emperyalist ülkelerde,
le suçlanan «legal partilerin» görü egemen kapitalizmin üretim ilişki
şüdür) ama ana çizgileriyle bizim leri, üretim güçlerini engeller. Ama
MDD ile Latin Amerika'nın «ikici» geri ülke kapitalizminde bu durdu
tezi aynı şeydir. rucu etkiyi yapan yalnızca kapita
Gelgelelim, Frank'ın tezine bu lizmin bildiğimiz klasik çelişkileri
rada paralel bulmak güçtür. Çün değildir. Emperyalist müdahalenin Arjantinli diktatör Peron.
kü, Frank, Laclau'nun eleştirdiği fazladan ve Özel bir biçime bürü
şekilde üretimle dolaşımı birbirine nen durdurucu etkisi vardır.
karıştırarak Latin Amerika ülkele Buhlprı söylerken, bir başka
rinin başından beri Kapitalist oldu yanlışı sürdürmemeye dikkat etme-
fiyiz. Her sistem gibi emperyalist sifikleştirmenin} gene en genel
Birikim 1 / 3 4
sistem de ancak en soyut ilkeleri başlangıçlarıdır.
ne indirgendiğinde evrensel olur. Yukarıda belirtilmeye çalışıldı
Ama dünyadaki somut işleyişi ipin ğı gibi, «monolitik» (yekpare taş
de, biz her yerde ve her an aynı tan yapılma; yani her yanı aynı
olan bir emperyalizm görmeyiz. özelliği gösteren) bir yapıya sahip
Daha doğrusu, emperyalizm aynı olmadığına göre, sadece emperya
dır, ama farklı yerlerdeki işleyişi lizm olgusuna dayanarak devrim
farklıdır. Bir yerde maden sömü mödeii çizmek yanlıştır. Dolayısıy
rür, başka bir yerde düpedüz ar- la devrim modeii, sözkonusu ülke
tık-değeri sömürür; bir bölgede İk koşulları özellikle göz önüne alı
tisadî etkisi azdır, askerî etkisi narak kurulmalıdır. Başka model
çoktur; bqşka bir bölgede artık ürü bize ancak özel bir anlamda yar
ne kapitalizm-öncesi yöntemlerle el dımcı veya kaynak olurlar. Bir ül
konulmasında rol oynar. Dolayısıy kenin verili koşullarında o ülke
la, yapısal özelliği, yani geri kalmış devrimcilferinin nasıl davrandığım
ülkelerin üretim ilişkilerini, üretim görerek yararlanırız. Yani, mode*
güçlerinin gelişmesini önleyecek lin kurucu öğelerini alırız («hangi
şekilde çarpıtma özelliği her yerde koşullarda, kiminle ittifak?» gibi)ı
vardır; ama tarihi özelliği, yani bu Ama o ülkenin toplumsal yapısı it
çarpıtmayı gerçekleştiriş biçimi, hal edilemeyeceğine göre, devrim Kübalı diktatör Batista.
her yerde değişik olabilir. Laclau modeli de model olarak kopya edi
da, emperyalizmin «monolitik» kav lemez. Başka bir söyleyişle, dev
ranışına karşı çıkıyor: «Heman rim tek bir ülkenin devrimidir, bu
Cortes'den General Motors'a ka antamda özgüldür. Ama devrimin
dar sürecin özdeşliğini ve sürekli modelini kuran teori, modelin geri
liğini göstermeye çalışmaktansa, sinde yatan düşünce sentezi ev
farklılıkları ve kesintileri belirtmek renseldir.
bana daha yararlı göründü.» Ger Türkiye'de devrim konusunda
çekten daha yararlı, çünkü genel başlangıçta çıkan tartışma, yani
model içinde özel modelimizi an «Millî Demokratik Devrim» ile
cak bu farklılıklara göre kurabili «Sosyalist Devrim» formülleri çev
riz. resinde odaklaşan tartışma bir ba
Geri kalmış ülkenin tanımlayı kıma, sonrakine oranla daha an
cı özelliğinin, emperyalizme bağım lamlıydı. Çünkü, yukarıda belirti
lı olarak, kapitalizmin yukarıdan len anlamda bir ülke yapısı mode
aşağıya kuruluşu ve bu kuruluşun linin tartışılmasına yol açabilirdi,
biçimi gereği kapitalizm-öncesi ya ya da açması gerekirdi. Daha son
pılarla iç içe bütünleşmesi oiduğu- raki model tartışmaları, yüzeysel
nu gördük. Bu iç içe biçimleniş bir bakışla, dünya devrimci pra
(konfigürasyon) yüzünden, yeniden tiğinin daha geniş ve daha cesuı
üretimin, çarpık gelişme ilişkileri bir değerlendirilmesine dayandığı
ni yeniden ürettiğini, böylece ge İzlenimini yaratmıştı. Ama bu, al
lişmenin bile az-gelişmişlik yarat datıcı bir görünümdü. Çünkü Çin
tığını, bu kısır çemberden nicelik veya Latin Amerika modellerinin
değil, ancak nitelik değişimiyle çı tartışılma biçimi, Türkiye yapısının
kılacağını tesbit ettik. Bütün bun incelenmesi zorunluluğunu tama
lar, genelde doğrudur, Bu modeli men unuturdu. Devrimin yapılacağı
geçerli sayıyorsak, şimdi saydığı ülkenin özelliklerini hiç hesaba kat
mız bu karakteristiklerin, Türkiye' madan, genel bir «emperyalizm»
nin yapısındaki özgü! gerçekleşme ve genel bir «anti-emperyalist mü-
biçimlerini, ilişkilerini, koşullarını cadeie» tanımı ve kavramıyla het
ve orantılarını hesaplamamız gere şey hallolur sanıldı.. Bu, yüzeyde
kiyor. daha bilgili ve atak görünen mo
«Emperyalizme bağımlılık», del tartışmaları, böylece, temelde
ama ne çeşitten, hangi düzeylerde daha soyut ve daha «provokatif»
ve nasıl işleyen bir bağımlılık? oldular.
«Kapitalizmin yukarıdan aşağıya Laciau’nun yazısı bize yeniden
kuruluşu», ama hangi aşamalarla, «ülke yapısının modeli» sorununu
kimler tarafından? «Kapitalizm-ön getiriyor. Bu sorun da, öbür soru
cesi yapılar», ama nasıl işleyen, nu, yani «devrim modöii»i sorunu
hangi geçmişten geien yapılar, ar nu, daha sağlam bir perspektife
tığa el koymanın hangi yöntemle oturtmamızı sağlar.
riyle? Vb, vb... Şu saydıklarımız „ «MDD-SD» tartışması bir iki
bile, sorunu özgüileştirmenln (spe- lemdi. Bütün ikilemler gibi bunun
.......... w jw iu m j i VIJUOII IUU Ulf
bir yana bırakıp, birbir- başka yakınlık üzerinde duralım
ırarak ve kendilerini sa- şimdi. Bizde hemen hemen hiç
oluşmuşlardı. Böylece, tartışılmamış, ama çok önemli bir
?ma niyetiyle başlayan sorundur bu.
k skolastiğe dönüştü, Biiindiği gibi sosyalizm, Avru
tışmayı yeniden açmak pa'da doğdu ve gelişti. Küçük-bur-
olur. Biz de, devrim juva aydınları olan Marx ve En
usunda çok şey söyle- gels, bilimsel sosyalizmin kurucu
Oünkü bu konu hâlâ su oldular. Onların geliştirdiği sos
ı açıktır.> Şimdiden yar- yalist teori, kısa zamanda Avrupa
yeni dogmatizmleri da ülkelerinin işçi sınıflarına ulaştı ve
hiniz, bir «yapı modeli» bu ülkelerin sosyalist Partileri ku
ister İstemez bir «dev- rularak bu teorinin pratiğini yap
tartışmasını gündeme maya başiadı.
au'nun yazısı da bunu Batı nın bu gelişme şemaları,
: burada, Laciau'nun geri kalmış ülkelerin şemalarına
den zorunlu olarak çı- uymaz. Çünkü bu ülkeler, Batı'nın
kısaca değinelim. toplumsal yapısına sahip değildir.
Bunder Frank, Latin Marx'in Manifestoca yazdığı 1848'-
klasik ikici tezini eleş- de Avrupa işçi başkaldırmalarıyla
îm Millî Demokratik sarsılıyordu. Ama Türkiye'de Hüse
nı kökten geîen Latin yin Hilmi çok başka koşullar al
¡ift aşamalı devrimsini tında sosyalist oldu, İşte bu, şimdi
sayıyordu. Frank'a kısaca değinmek istediğimiz soru
Amerika toplumiarı nun özü.
beri kapitalist oiduk- Hiçbir kapitalist ülke, sosyalist
devrim de tek aşama- fikirlere kucak açmaz. Hele geri
devrim» olmalıydı, ülkelerde, egemen sınıfların yasal
rank'ı eleştiriyor. Ama ofan ve olmayan yollardan baskısı
ci tez»i geçersizleşti- bpk şiddetli olur, (herhangi bir ır-
nı daha baştan kabui- sî-ırkî nedenden değil, sırf, bura
larda egemen sınıflar daha zayıf
/ısıyla çift-aşama so-
ve daha ürkek olduğu İçin). Bu
için de anlamsızdır,
m da, işçi sınıfı parti- durumda sosyalizm kitlelere nasıf
iktidarı tek aşamada yayılır, meşruiyetini nasıl ispatlar?
3k sosyalizmi kurdu- vok zaman, belli tavizler verilerek
yapılır bu iş. Bu tavizler kimlere
deki kapitalizmin ka niçin onlara ve nasıl verilir?
sı yapılarla iç içe ge-
Her toplumsal yapı, karşıtlık
»üldüğünde, başlan-
ları içinde barındıran bir bütündür.
atik özellikleri bir
an bir devrimi öngö- Toplum içinde mücadele bitmez ve
mücadele sürecinde bazan birbiri
3İ-kapitaiist öğelerin,
ne en aykırı görünen kanatlar ara
3 ° İ.ciu?u 91bi ayrılığı sında bir çıkar birliği oluşuverir.
eliği göz önüne alın-
Geri kalmış ülkelerde burjuva sı
n kimilerince öneril-
shre ya da kıra Ön- nıfı, genellikle kapitaiizm-öncesi
kesimle çelişkili bir birlik İçinde
' stratejiye değil, şe-
fİâİnİ ölÛSfıırrm hir varolur. Bu birlikte, çelişkinin yo-
Birikim 1 / 36
değiştirecek kadar önemli olma formu» isteyeceği, hattâ, bu üniü
malıdır. işte, geri kalmış ülkelerin toprak reformunun, bugün ABD’-
türlü bocalamaları arasında, sos nin bütün geri kalmış ülkelere sa
yalistlerin bu tavizleri bazan dozu lık verdiği, yerine göre empoze
nu kaçırabilir. ettiği bir iş olduğu bilinmiyordu. Ni
Laclau yazısında böyle bir hat Erim'in ilk kabinesi ve toprak
konuya kısaca, ama Önemim belir reformu tasarıları bu yüzden bir
tecek şekilde değiniyor: «Latin hayli şaşkınlık yarattı.
Amerika solu tarihte liberalizmin Feodalizm ve toprak reformu
sol kanadı olarak ortaya çıkmış, konularında Lenin'den pek çok
buna paralel olarak ideolojisi de, alıntılar yapıldı. Ama Stoiipin'in re
19. yüzyıl seçkin liberallerinin... formları konusunda söylediği
temel kategorilerince belirlenmiş önemli sözler nedense Türkiye'de
tir.» Bu cümıede, geri ülke sosya Diunmedi. Marx'm 18. Brumaire'-
listlerinin sınırsa) kökenine de bi ınm Köylü küçük üretici ile ili. Na-
raz ışık tutuımuş oıuyor. İşçi sındı poleon arasındaki ilişkiyi açıklayan
oluşmuş üıkeıerae bile sosyalizm sözleri de tartışılmadı. Böyiece,
de kuçuk-buriuva kökenli aydınla sol, ilerici (i) burjuvazinin reformu
rın önemli yeri vardır, işçi sındının nu savunmuş, topluma empoze et
kolayca olgu maşa madiği ülkeler miş oldu. Reklam görevi bir yana,
de ise sosyalistlerin ilkin burjuva toprak reformunu yapanların «ile Regis Debray: 'Che' ile
ve küçük-burjuva katlarda oluşma rici» ve «halktan yana» sayılması çalıştığı için otuz yıla
sı doğaldır. Bunu tamamlayan ikin da garantilendi. İşte bu gibi olay mahkûm edilen Fransız
ci olay da, işçi sındı hareketinin ol lar, küçük-burjuva kökenli sosya gazetecisi.
gunlaşmakta gecikmesi oranında, listlerin, işçi sınıfı ile bütünleşmek
küçük-burjuva sosyalizminin, bur te ve burjuvazinin kanadı altın-
juvazinin belli kesimlerinin kana tan uzaklaşmakta gecikmeleri du
dı altından çıkmakta gecikmesidir. rumunda, hiçbir kötü niyetleri ol
Laciau'nun Latin Amerika masa da ne gibi kombinezonlarda
için anlattığının benzerini Türkiye' Kullanılabildiklerini kanıtlamakta
de de görebiliyoruz. Türkiye'de iik dır.
sosyalistler Batıcı aydınlar, yani Türkiye sosyalizminin geçmişi
burjuva ve küçük-burjuva kökenli ne bu perspektiften baktığımızda,
İÖn Türkler ve sonra da İttihatçılar çeşitli Jegai kitle partisi deneyleri,
arasından gelişmiştir. Ve uzun sü özeflikie de TİP, yeni bir anlam ve
re, Türkiye sosyalizminde bu ge önem kazanır. Görüldüğü gibi biz
leneğin ağırlığı duyulmuştur. Ke de sosyalizm küçük-burjuva kö
malist burjuvazi, bizde, Laciau'nun kenli aydın kadroların elinde kal
anlattığı Latin Amerika'nın «seçkin dığı sürece, bu zümrelerin Tanzi-
liberallerinin» yerini almıştır. mat’dan beri devam eden egemen
Sonuçlar da, şaşırtıcı ölçüde eğilim ve özlemlerinin etkilerini
benzer sonuçlardır, Kemalist bur üzerinden atamamıştır. TİP, beiki
juvazinin anti-kolonyalist (önümüz de en önemli «kitle çizgisi» arayı
deki sayıda bu konunun ayrıntıla şıdır denilebilir. Bu, TİP'in beiki de
rına inilecek} tavrı «sosyalist» en olumlu yanıdır. Ama, sosyalist
kadrolara «anîi-emperyalizm» ola düşünce ile kitlelerin kaynaşması
rak tanıtılmış; Kemalist burjuvazi kolay bir iş değildir. TİP'de böyle
nin laiklik tutkusu ve «yobaz» düş bir kaynaşma olamadı. «Kitle çiz
manlığı «ilericilik» olarak gösteril gisi» daha bir potansiyel olmanın
miştir. Latin Amerika'daki «ikici» ötesine geçemeden «popülizmse
tezle bizdeki «MDDsnin benzerliği dönüştü. Popülizm, Parti içinde
de buradan, yani temelde burjuva sözde - bilimsel karşıtı olarak «uv-
politikasını yansıtmasından gel riyerlzmsi yarattı. Dıştan, küçük-
mektedir. TİP kurulduğunda, prog burjuva geleneksel çizgisinde ka
ramında en somut, elle tutulur so rarlı liderlerin yönelttikleri saldırılar
run «toprak reformu» sorunuydu. da içteki açmazlara eklenince,
TİP'e karşı oluşan MDD ise bu TİP iyice kısırlaştı. Ama sonraki
soruna daha sıkı sarıldı. MDD'den bütün bu kargaşalıklar, başlangıç
kopan bir fraksiyon, Türkiye'nin taki «kitle» sorununun önemini bi
feodal bir ülke olduğu iddiasıyla, ze unutturmamalıdır. O dönemde
«toprak devrimi»m en önemli so tamamlanamayan bu adım bu dö
run olarak tanıttı. nemde de tamamlanamayacaksa,
Bütün bu tartışmalar sırasın Türkiye’de sosyalizmin ciddî bir şe
da Türkiye'de egemen sınıflardan kilde gelişmesi, çıkış bildirimizde
bazılarının da bir çeşit «toprak re değindiğimiz şekilde kendi bağım-
sız teorfk-pratik platformunu kur aa da biraz oyalanmak gerektiği
Birikim 1 / 3 7
ması daha bir hayli gecikecek de ni anlıyoruz. Bir yandan, yazılan
mektir. her satır sanki «tarihi unutma» di
yor. Somut tarih araştırmaları ge
SONUÇ rekli. Ama bunun İçin, «tarih ne
dir?» sorusunu teorik bir düzey
Lacİau’nun yazısı da, bu ta de cevaplandırmak özellikle gerek
nıtma yazısı da, bu konunun henüz li. Bunun için gene felsefeye, bili
tamamen başlangıç aşamasının me, bilgi teorisine başvuracağız.
yaklaşımlarıdır. Görüldüğü gibi, bir Ve zaten diyalektik, bütün bu fark
yapı ve bir model sorununa eğilme lı görünen düzeylere tutarlı bir bü
çabası, türlü yönlere yeni araştır tünsellik içinde bakabilme değil
ma ve İncelemelerin kapısını aralı mi? Ama diyalektik, yanlış yapma
yor. «Model» konusundan doğru mayı bize garantilemiyor. Diyalek
ca felsefe alanına gidiyoruz. Ama tik, ancak biz ona doğru yaklaştı
gene «model», bir başka yanıyla ğımız zaman doğruları önümüze
bize iktisat çalışmalarının yolunu seriyor. Mutlak çalışkanlık ve mut
gösteriyor. O yolda yürümek ister lak alçak gönüllülük bekliyor biz
ken, «şosyolojbde tökezliyor, ora- den. m
Birikim 1 / 3 8
Louis Althusser, Unità muhabiriyle yaptığı bir konuşmada kendini şöy
le tanıtıyor: «1948'de, 30 yaşındayken felsefe öğretmeni oldum ve Fransız
Komünist Partisi'ne katıldım. Felsefeyle ilgileniyordum; onu meslek edin
meye çalışıyordum. Politika bir tutkuydu; bir Komünist militan olmaya ça
lışıyordum.»
Aithusser'in felsefe öğretmenliği konusunda, Unita'nın o zamanki mu
habiri Maria Antonietta Macciochi bir mektubunda şunları yazıyor: «Orada,
ders başlamadan bir saat önce gelip bütün sıraları dolduran çocukları ha
tırlıyorum. O zamanlar düşünmüştüm, Paris'te, öğrenciler tarafından yuha
lanmaktan korkmadan oniarîa konuşabilen birkaç kişiden biri olduğunu
zu.» Sözkonusu sınıf, Aithusser'in ders verdiği École Normale Supérieure'-
dedir. Althusser burada felsefe profesörüdür.
Fransız Komünist Partisinde 1948'den beri üye olan Althusser, Kruş-
çef’in Yirminci Kongresinden sonra ortaya çıkan akımlara karşı açtığı teo
rik savaşla ün yapmıştır. Marksizm'in hümanist olmadığını ileri sürmüştür.
Çekoslovakya olayından sonra Fransa’da açılan tartışmalarda, bu neden
le Parti'den ayrılan Garaudy'ye karşı Partİ'nin felsefî görüşlerini Althusser
dile getirmiştir.
Batılı Marksistler içinde Althusser önemli bir akımın öncüsü oldu.
Nouvelle Observateur'ün Aralık 1974 sayısında Nicos Poulantzas Mark
sizm'in son birkaç yılda burjuvaziye karşı defansif’den, ofansif’e geçtiğini,
bunda da Aithusser'in en önemli rolü oynadığını söylüyor. «Marksist araş
tırma alanındaki engelleri kaldıran Aİthussercilere haklarını verelim» -
«Fransada, teorik tartışmaların en önemlileri Louis Aithusser'in eserleri
çevresinde dönmektedir.»
Althusser, felsefe alanında öncelikle Marksist bilgi teorisinin öğele
rini aydınlığa çıkarmaya çalışıyor. Burjuva İdeolojisinin değişik kılıklarda
Marksist düşünceye sızması karşısında, bu ideolojilerle savaşırken, Mark
sizm'de Hegel diyalektiğinin bazan eleştirilmeden alınıp kullanılmasının
bir çeşit Troya atı gibi, idealizmin Marksizmi içeriden vurmasına yol açtı
ğını ileri sürüyor. Aithusser'in politik ve teorik hasımları da onu «strüktü-
ralist» olmakla suçluyorlar.
Fransız Komünist Partisi'nin bir üyesi olduğu halde, Althusser bu par
tinin bütün görüşlerine ve politikalarına harfi harfine uymamıştır. Örneğin,
Mao'nun Marksist-Leninist teoriye önemli katkıları olduğunu savunurken,
ya da, Kruşçev tarzında bir Stalin eleştirisine karşı çıkarken, Partisinin
Sovyetlere yakın politikasından farklı bir tavır almıştır. Ama belki de Fran
sa'nın düşünce hayatındaki saygıdeğer yeri dolayısıyla Parti de ona karşı
hoşgörülü bir tavır İçindedir.
Althusser şimdi Maspero yayınevinde, «Teori» adlı bir diziyi yönet
mektedir. Kitapları şunlardır:
Montesqieu, la politique et l'histoire, (Montesquieu, Politika ve Tarih),
Pour Marx (Marx için), Ranciére, Macherey, Balibar ve Establet ile birlikte
Lire te Capital (Kapital’İ Okumak), Lénine et la Philosophie ve onu izleyen
Marx et Lénine devant Hegel (Lenin ve Felsefe ve Hegel Karşısında Marx
ve Lenin), Réponse à John Lewis (John Lewis'e cevap).
Marksist bilgi teorisinin (epistemolojisinin) tartışılması önemli bir ko
nu olduğu ve bu konuda Althusser gerçekten yetkili bir kişi olduğu İçin,
Birikim Yayınları arasında onun kitapları da yayımlanacaktır. İlk olarak
Lenin ve Felsefe'yi yayımlayacağız. Burada Althusser Lenin'in Materyalizm
ve Ampfrio-Kritisizm kitabını inceliyerek Lenin’in Marksist epistemolo
jiye ve felsefeye katkısını değerlendiriyor. Aithusser'in Marx için adlı kitabı
da ?u sırada yayımlanmak üzere çeviriliyor.
Birikim 1 / 3 9
LOUIS ALTHUSSER
15 Mart 1969
Sevgili M. A.,
Geçen yaz sıcak bir ağustos günü sizinle karşılaştığımda Mayıs Olaylan
ve öğrenci Hareketi üzerine bir şeyler yazmaya söz vermiştim. Şimdi, böyle
bir sözün birçok bakımdan saçma olduğunu görüyorum. Asgâri ölçüde nes
nel belgelere sahip olmadan insan nasıl bu tür «olaylar» konusunda yazmaya
yeltenir? Mayıs Olaylarını doğuran «somut durumsun «somut analizi»ni tam
olmasa da anahatlar halinde yapabilmeyi mümkün kılacak asgâri nesnel bil-
giler olmadan, önemli bir tarihî olay konusunda konuşmaya, insan nasıl kal
kışır?
Hastalığım yüzünden zorunlu olarak dışında kaldığım olaylar konusun
da geçen yaz bu gerekli bilgileri edinememiştim. Bugün, «öğrenci Hareketi» • Asıl gerekli olan: İktidarla
üzerine elimde hâlâ pek az şey var. Asıl gerekli olan materyeî eksik: olağan yapılan boğuşmadan çok,
üstü Mayıs genel grevi’ni yapan işçi sınıfı ve (proleter olmayan) geniş hareketi yapanlar arasındaki
emekçi kitle arasında kesinlikle neler olup bitti? ilişkinin niteliği.
I/Humanit^’de çıkan makaleler ve şiardan burdan topladığım raporlar
bîr analiz için gerekli Öğelerin yalnızca en genel olanlarını sağlıyor.
Bu koşullar altında söyleyeceklerim çok kaba, şematik ve belki temelde
eksik olabilir. Aslında, analizimi tezler halinde yollamayı umuyordum. Oy
sa elimde en fazla birtakım hipotezler var.
Ama durumun bu niteliği belirsiz bir süre, yani gerçekten Marksist ta
rihî bir inceleme yapmanın ya da (ki o da aynı şeydir) gerçek bir Marksist
siyasî analiz yapmanın (somut bir durumun somut bir analizi) mümkün ola
cağı günü beklemek anlamına gelmemelidir. Söyleyebileceğimiz kadarım söy
lememiz gerekiyor. Elbette çok dikkatli olmalıyız, ama bir şey de söylemeli
yiz. Bu zorunluk, hipotezlerimizi yoldaşlarımızın eleştirisine açmak, dolayısıy
la onları hipotezden daha fazla bir şey haline getirmek, hepsinden önemlisi,
Mayıs-sonrası durumda olup bitenleri daha İyi görebilme ihtiyacından doğu
yor. Çünkü Mayısta çok önemli bir şey oldu, «Batının kapitalist ülkelerin
de» devrimci umutlar bakımından son derece önemli bir şey oldu. Bunun
titreşimleri mutlaka politikamızda duyulmalıdır, yoksa politikamızın olayla
rın ardında sürüklenmesi tehlikesiyle karşı karşıya geliriz. Artık geçmişte
kalan Mayıs Olayları ardından değil, Mayısta olanların çok ötesine geçecek
şimdiki ve gelecekteki olayların ardından sürüklenebilir demek istiyorum.
Öyleyse nasıl yazacağım belirlendi. İki Olgu, bir Tez, ve aynı zamanda
bir Hipotez öne süreceğim.
Olgularla tartışma götürmez, kelimenin tam anlamıyla tarihî olguları,
yani ulusal ve uluslararası konjonktürü' oluşturan olguları kasdediyorum.
Tezle, kanıtlanabilir bir politik ya da teorik’önerme kasdediyorum.
Hipotezce, ya yer darlığından (çünkü ne de olsa insan mektuba bir yer
de son vermek zorunda) ya da «alanda» yapılması gereken sosyolojik araş
tırmaların sağlayabileceği bilgilerin yokluğundan, kesin olarak kanıtlaya-
mayacağım politik, teorik önermeleri kasdediyorum.
Yazacaklarımda izleyeceğim sıra bir ölçüde keyfî olacak. Bu, politika
nın önceliğine tâbî olmakla birlikte, daha çok pedagojik bîr sıradır. Demek • Pedagofik derken, çocuk
ki ortaya koyduğum Olgular (1. ve 2. Olgu), Tez (1. tez) ve Hipotez (1. hi eğitimi ile ilgili bir şeyi kas
potez) karışık bir sırayla sunulacak. tetmiyor, öğretsel (didaktik)
Tartışmanın pedagojik sırası, Mayıs olaylarının şimdiki güncel yorum demek istiyor. Yöntemle İlgi
lan arasmda egemen olanla başlamamı zorunlu kılıyor, öyleyse: li bir konu bu. Olayların oluş
Birikim 1 / 4 0
sırası ile mantıkî sırasi farklı
1. OLGU olabileceği gibi, çok zamdn
Mayıs olaylarında mutlak belirleyici rolü, son analizde, dokuz milyon açıklama sırası da farklı ola
işçinin genel grevi oynamıştır. Üniversite Öğrencilerinin, lise öğrencilerinin bilir. Bir şeyi anlamaya ça
ve kafa emekçilerinin Mayıs olaylarına kitlesel katılışları çok önemli bir olay lışırken olguların bağıntıları
dı, ama bu, dokuz milyon işçinin İktisadî sınıf mücadelesine tâbi idi. mı inceleriz; anlatmaya çalı
Bu bizi birinci olguya getiriyor: kapitalist ülkelerimizde her gün piya şırken, bağıntılı kavramların
saya sürülen yorumlar ve açıklamalarda bu İki olayın (genel grev ve «öğ sırasını gözetiriz.
renci» eylemleri) görece önem sırası tamamen tersine çevrilmiştir. • Türkiye'de aynı aldatmaca
Komünist partilerimiz, özellikle Fransız Komünist Partisi durumu böy başarıyla yürütülmüştür. Ba
le görmüyor. F.K.P. olanları gerçekteki sıralarıyla sunmuştur: Öğrenci ey sın öğrenci olaylarına, öğren
lemlerine karşı genel grevin önceliği. Bu yalnızca Mayısta güçler arasındaki ci önderlerine ilk sayfalarını
gerçek ilişkiyi yansıttığı için değil, aynı zamanda işçi sınıfmm, ve yalnızca ayırmış, bunların gerisinde
onun, devrimci niteliği konusundaki Marksİst-Leninist teze uyduğu için de yatan olayları dikkatle gizle
doğrudur. «Devrimci» derken: öznel olarak devrimci ( = küçük burjuva miştir.
devrimci beyanlar) değil, nesnel olarak devrimci (proleter Devriminde so
nuçlanan devrimci eylemler) demek İstiyoruz.1
Oysa, öğrenci Hareketleri yayınlarının büyük çoğunluğu da içinde
olmak üzere burjuva, küçük burjuva tüm yayınlarda bu ters çevirmeyle kar
şılaşıyoruz, De Gaulle’ün «totaliter» dediği işçi sınıfına doğrudan doğruya
saldıran lanetlemeleri ve birkaç Hareket grubunun bildirileri dışında bütün
bu yayınlar genel grevi arka plâna itiyorlar; artık kimse bundan söz etmiyor.
Düpedüz, tarihin en büyük işçi grevini dünya tarihinden siliyorlar. Bunun ye • Bizde de öğrenci ha
rine, Öğrenci Hareketi, Kartiye Latin barikatları ve benzeri şeyler Ön plâna reketinden sivrilen bazı kişi
getiriliyor, sanki bu olayların önemi kabul edilince, «işçi sınıfına devrim için ler, dünyayı belli bir aktivizm
kılavuzluk eden» küçük burjuva öğrenciler Tarihî yapabilirmiş gibi. açısından görmeye başlaya
Bazı öğrencilerin bu burjuva tuzağına düşmediklerini biliyorum. Hiç rak, işçi sınıfını «pasifizm»te
değilse, yazılarında düşmüyorlar, çünkü orada Mayıs öğrenci eylemlerine suçladılar. Marx ve Engels'in
karşı Mayıs genel grevinin önceliğini açıkça kabul ediyorlar. Ama doğru bir yeterince «volontarist» olma
Tez yazmak kendi başına yeterli değildir; aynı zamanda bu tezin, sınırlı sa dığı söylendi. Gerçi bunları
yıda «bilinçli» öğrencinin beyninden dışarı çıkıp (a) kendi eylemlerine ve yazacak kadar ileri gidilme
sonra (b) bir bütün olarak Öğrenci Hareketinin somut eylem çizgisine gir-' di, ama bu düşünceler, kısa
mesi gerekir. . . . . .. , Tf t , bir süre içinde de olsa, söy-
öğrenci hareketinin şimdiki somut eylem çizgisinin, birkaç ^dikkate de lenebildi.
ğer İstisna dışında, pratikte bu doğru Tezle çeliştiğini öne süreceğim, öğren • Bu, çök önemli bir doğru.
ci Hareketinin eylem çizgisi Öğrenci hareketinin «düşünceleri» m, yanı, başka İnsanların kafalarındaki fikrî
türlü söylersek, geniş öğrenci çoğunluğunun düşüncelerini yansıtır. Ve ge içerikler değişebilir. Yanlış
niş öğrenci çoğunluğu, bâlâ, Mayıs olaylarında belirleyici rolü öğrenci eylem bir içeriğin yerini doğru ve
ya görece doğru bir içerik
lerinin oynadığına inanıyor.
Öğrenci kitlesinin çoğunluğu, bir yanlış anlamadan dolayı hayal içinde atabilir. Ama bu da işi hal
yaşıyor, öğrenci kitlesi, «barikatlar»inin vahşice bastırılmasının genel grevi letmez. Önemli olan, doğru
«ateşleyen fitil» görevini yerine getirmesine dayanarak (oysa bu kronolojik içeriğin pratiği yöneten İlke
-tarihî bir olgudur) Mavısta, kendilerinin öncü olup işçi eylemlerine önderlik haline gelebilmesi, eylem çiz
ettiklerini sanıyorlar. Bu besbelli bir yanılsamadır. Kronolojik sırayı, (ba gisinde somutlaşmasıdır.
rikatlar 13 Mayıs gösterisinden önce yani genel grevden Önce kuruîmuş-
■tur) «fitili ateşleyensin ya da «ormanı tutuşturan tek bir kıvılcım »m (Lenin)
rolünü, son analizde belirleyici olan tarihi (kronolojik değil) rolle karıştır
maktır. Ve son analizde Mayısta belirleyici rolü öğrenciler değil işçiler oy
nadılar. , . „„
Fransız, Alman, Japon, Amerikan, İtalyan, hangisi olursa olsun, öğren
ci Hareketi, teoride (yazılarında) ve hepsinden Önemlisi pratikte («çizgisin
de», örgütlenme ve eylem biçiminde) bn olguyu kabul etmediği sürece, Ma-*
yıs olaylarıyla İlgili yaptığı yorumlar burjuva ve küçük burjuvaların bu ko
nudaki yorumlarıyla aynı noktada birleşecektir, öğrencilerin yorumları Öğ
renci «örgütler»İnin gösterdikleri ideolojik değişkenliğe (özgürlükçü, neo-Lu-
xemburgist, Guevarist) lengüistik biçim bakımından da uygun olmak üzere -
burjuva yorumlarının tastamam kıyısmdadır.
öğrenciler şu olguya dikkat etmelidirler: burjuvazinin ol ayların gerçek
sırasını ters çevirmelerine, yani son analizde, Mayısta belirleyici rolü oyna
yan dokuz milyon İsçinin genel grevini sessizce geçiştirmelerine nesnel ola
rak yardımcı olmaktadırlar - siiphesiz öznel açıdan en devrimci niyetlerle...
Öğrencileri kabul etmedikleri bu gerçeğe inandırmak İçin, onların yara
rına iki gözlemimi aktaracağım. Bunların ikisi de Sorbonne’nn işgaliyle il
gili.
Öğrenciler Sorbonne’u 13 Mayıs gösterileri sırasında yeniden İşgal edip 9 Yalnız başına öğrenci ey
kızıl bayrağı çektiler. Sorbonne’u yeniden işgal edebilmeleri ve sonra böy-
Birikim 1/ 41
lemi. Örneğin üniversite işga
lesine uzun süre «ellerinde tutabilmeleri» 13 mayıs gösterilerinde yüz bin li, gerilla teorisyeni Debray'-
lerce işçinin yer alması ve ikinci olarak da bundan sonra patlayan kitlesel nin «oto-defans» (kendînî-
genel grev sayesindedir. Bu genel grev devletin baskıcı güçlerinin çoğunluğu savunma) diyerek kınadığı
nu, bur iuvazi için «öğrenci cephesinden çok daha tehlikeli olan bir cep bir mücadele biçimine ben
heye seferber etti. Bu grev ve bu seferberlik olmadan Sorbonne İşgali birkaç zer. Yanı sınırlı bîr yerde tec
günden fazla dayanamazdı. rit olmaya mahkûmdur. Deb-
Aynı işgal öğrenciler için nesnel bir «sorun» çıkardı ortava. Ama, yal ray, Kolombiya'daki köylü
nızca kendilerine ait olduğuna pek fazla güvendikleri bir güçlülük duygusu oto-defanstnın ve Bolivya’
yüzünden —ki. tersine bu güç aslında genel grevin gücünden kaynaklanıyor daki şanlı maden işçileri oto-
du—• bu soruna hemen hemen hiç eğilmediler. Bir işgal, bu yalnızca Sor- defansının kısa sürede yok
bonneün işgali de olsa, irticalen yapılamaz, öğrencilerin fabrika işgalleri oluşunu anlatır. Lenîn'in bu
konusunda hiç deneyleri olmasa da (ki bu onların «ateş altında» ilk sınan taktiği her zaman «ekono-
maları olduğu İçin anlaşılır bir şeydir) işgal pratiğinde çoktan uzmanlaş mizm» ■ve «kendiiîğindenc'-
Ilk» ilft açıkladığına değinir.
mış adamlar vardır. Tabiî, bu tür mücadeleyi 1936’da «başlatan» ve o za
İşgal, bu olayın minyatür bîr
mandan bu yana birçok fırsatta bunu geliştirip inceliklerini keşfeden, ve Ölçekte tekrarıdır.
öğrendiklerini unutmamış, olan işçileri kasdediyorum. Bunun kanıtı, 1968 Öğrenci İdeolojisi küçük
Mayıs - Haziran fabrika işgallerinin örnek başarılarında görülebilir. burfuva kökeninden kopup
Fabrika kapılarına gidip hemen işçilere «yardımlarını sunmak» yerine, proleterleşemedîğl sürece,
Sorbonne öğrencileri, aynı zamanda, bu fabrikaların militan işçilerinden kendini özel yanılsamalardan
Sorbonne’a gelip etkili bir işgalin nasıl yürütüleceğini kendilerine öğretme kurtaramaz. Bizde de oto-
lerini istemeliydiler; İstenmeyen kişiler ve polis ajanlarının —herkesçe bilin defans bile sayılamayacak
diği şekilde—- istedikleri gibi Sorbonne’a girip çıkmalarını nasıl Önleyecekle işgal eylemleri, üniversitelere
rini, gerekirse baskıcı güçlerin saldırısına karşı Sorbonne’u nasıl savunacak yarı şaka ama yarı da ciddî,
larım onlardan öğrenmeliydiler. O zaman işgal edilmiş Sorbonne, Mayıs sı «kurtarılmış bölge» gözüyle
nıf mücadelesinde öğrenci eylemleriyle işçi mücadelesinin kaynaşmasının bakılmasına yol açtı. Ege
belki de biçimlenmeye başladığı en önemli bölge olabilirdi. Bu noktada da men güçlerin fazla sert dav
s^ u çok açık koymak gerekiyor: öğrenciler işçilerin kendilerine ihtiyacı ranmamaları, Öğrenci eyle
olduğunu sandılar, oysa gerçekte, işçilerin öğütleri ve desteği biçiminde bir minin gücüyle açıklandı. Oy
«yardımsa, en çok bu tür mücadelede yeni olan Öğrenciler muhtaçtı. sa egemen sınıfların kavgası
yüzünden bir denge politika
. , Bu örnekten de, bir «karşılaşma» da rol oynayan güçlerin görece öne-
sı içinde oluşan boşlukta ve
mmm tahminini doğru ya da yanlış yapmanın pratik sonuçlarının ne olabi
İki tarafın da ileride kullan
leceğim ve tabii hep öyle olduğunu— görebiliriz. 13 Mayıs karşılaşmasın
mayı hesapladığı muhtemel
dan gerçekten bir sonuç alınamazıysa ve Mayıstan sonra —bir gün gelecek sonuçları nedeniyle, keskin
?!an7~l.î3° ^ e. sonuÇ şimdilik daha da uzakta görünüyorsa; bu biraz da leştikçe toplumsal sınıf ve
hiç değilse bizim burada tartıştığımız konu açısından, rol oynayan güçlerin tabakalardan kopan Öğrenci
gerçek önem sırasının yanlış değerlendirilmesi yüzündendir. eylemlerine izin verildi. Fran
Bu nedenle, her şey doğru perspektife oturtulmalıdır. Aşağıdaki Tez de sa'da parti güçlü olduğu için
bu nedenle önemlidir. . ’
provokasyona izin verilme
mişti. Türkiye'de ise bu ön
TEZİ lenemedi.
Genellikle «Mayıs Olayları» dediğimiz şey iki tip eylemin nesnel karşı
laşmasının sonucuydu. ’
' l. Fransız işçi ve çalışanlar kitlesinin İktisadî ve siyasî sınıf mücadele
c i1*11 eylemi; yani, dokuz milyon erkekle kadının bir ay süren genel grevi.
Kitlelerin bu eylemi, son analizde, «Mayıs Olaylarını» tarihî olarak belirle
yen öğeydi.
. . 2- H " m e tl e polisin baskıcı davranışlarının fitili ateşlemesiyle müthiş
bir şekilde patlayan, üniversite, lise öğrencilerinin ve genç' kafa emekçileri-
nın eylemleri. (Burjuva bakış açısından bu baskıcı davranışlar nesnel olarak
«kaba»ydı. Mayıstan bu yana politikacılarla, burjuva devlet aygıtının tem
silcileri «yetiştiler» ve şimdi ona göre, yani, burjuva terbiyesine daha uygun
bir biçimde davranıyorlar.) Patlama, 11 mayıs gecesi barikatlarda, sonra da
Sorbonne, Odeon ye başka kültür merkezlerinde en yüksek noktasına ulaştı.
Ulup biten bir tarihî karşılaşmaydı, bir kaynaşma değildi. Bir karşılaş
ma olabilir ya da olmayabilir. Ya da görece raslansal bir karşılaşma’ ola- « Althusser burada farklı
kesimlerin Mayıs’ta ortak he
bilir, bu durumda güçlerin kaynaşmasına yol açmaz. Bir yandan isçilerle /
defleri olan ortak bir hareket
çalışanların öte yandan öğrencilerle genç kafa işçilerinin Mayısta bir
yaratamadıklarını anlatıyor.
araya gelmesi, çok genel ve kısaca değineceğim uzun bir nedenler dizisi Türkiye'de de, 1968 ile 12
yüzünden, hiçbir çeşit kaynaşmaya yol açmayan kısa bir karşılaşmaydı. Mart arasındaki işçi olayları
Birikim 1 / 42
Uzun bir karşılaşma ya da uzayan bir karşılaşma kaçınılmaz olarak bir He öğrenci eylemleri arasın
kaynaşma biçimi alır’ Böyle bir şey Mayısta olmadı. Mayıstan sonraki ge da gerçek değil, arızî bir bir
lişmeler bu tezi doğruluyor: İşçi hareketiyle öğrenci eylemlerinin kaynaşma lik kuruldu. Her iki kesim de
sı hâlâ nesnel olarak gündemde değil. Bunun gündeme gelebilmesi ıçm, pro şüphesiz aynı yapının bozuk
luklarına tepki gösteriyordu.
leter olmayan gençliğin şu anda bulunduğu noktadan kalkarak çok uzun bir
Ama bu kadarı, iki kesimi or
meşale alması gerekmektedir, işçi hareketi de (evet o da) bir miktar mesafe tak bir mücadeleye sokmaya
almak zorundadır. Bu mesafe, her ikisince (her taraf kendi başına, kendi yetmedi. Dolayısıyla iki hare
önündekini) katedilmedikçe, kaynaşma gündeme gelemeyecektir. Ve arada ket paralel olarak, birleşme
geçen süre içinde işçi hareketi kendi yolunu, proleter olmayan gençlik de den ilerledi.
kendi tereddütlü rotasını izleyecektir. AA • Kronofoİi İle tarih ayrımı:
Bu 1. Tez’den haşlayarak, olayların kronolojisini Tarihe tabî tutarak bir kronoloji, olayların oluş sît
düzene koyabiliriz. Kelimenin gerçek anlamında karşılaşma, büyük 13 Ma rasıdır. Tarih, olayların man
yıs gösterilerinde oldu; De Gaulle’ün darbesinden 10 yıl sonra «on yıl yeter» tıkî zorunluğunun bazan kro
diye haykırıldı. Bu elbette, De GauIIe’ü hedef adlığı için sıyası bir slogandı nolojiyi bozan sırasıdır.
ama aynı zamanda savunma niteliğinde (De Gaulle’e karşı), olumsuz b ir slo
gandı. Büyük yürüyüş kollarında, özellikle CDFTnin anarko-sendıkalıst se « Politikanın inceliğini çok
iyi yakalayan bir tesbit. Dev
si de tek tük duyuluyordu. «İşçi iktidarı!» Sonra grıınçuklardan gelen ses:
rimin gerçekleşebilmesi, slo
«Halka hizmet!» «İşçileri destekle!» Savunma niteliğindeki siyasî «on vıl ganların bu anlamda olum
yeter!» sloganına ek olarak proleter enternasyonalizmi de güçlü bir şekilde suzdan olumluya geçişine
dile getirilmişti: «Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi!» «NUF Kazanacak! bağlıdır.
Vietnam’da Zafer!» Ama kitlesel sivasî sloganlar m («Kahrolsun Emper
yalizm», «On yıl yeter» gibi) altında neler gizlendiğini araştırırsak, 13 Mayıs
gösterilerinde ekonomik sınıf mücadelesinin sloganlarını buluruz. «Ücretle-
re zam! Kısıtlı üretime havır! İs garantisi! Sendikalardaki çatlamaları durdu « Sloganlar, harekete katı
run! Saatli üretime paydos!», v.b. lan grupların aslında çok
Yüz binlerce işçi, üniversite, lise öğrencileri ve genç kafa işçilerinin farklı amaç ve hedeflerle,
yürttükîeri bu olağanüstü karşılaşmanın en olağanüstü yanı, İsçiler arasında ayrı hareketler oluşturduğu
yaygınlaşan sloganlarla öğrenci ve aydınlar arasında yayılanlar arasındaki nu açıkça yansıtıyor. Küçük-
nesnel uyuşmazlıktı. Öğrencilerle aydınlar (başta Sauvegeot ve Geismar) yal burjuva sabırsızlığını ve öz
nızca bir hükümet değişikliği («On yıl yeter», «KahrolsunJDe Gaulîe») de nelliğini de sergiliyor.
ğil, düpedüz devrim istiyorlardı. Dolayısıyla bu devrimci çağın zaman zaman
imarko-senrükalist sloganlar biçimini aldı: (Bunlar o noktada öğrenciler ara
sında ve SNES-SUP ile UNEF «doktrinciler»inin devrimciliğinde egemen
olan bir anarşizm sentezini yansıtıyorlardı), «tsci iktidarı! Öğrenci iktidarı!
KÖvlü iktidim!» Ama koca isçi sıruft vığmlarının kafasında bambaşka amaç
lar vardı ve bunlar savunma niteliğinde sivasî sloganlar biçiminde dile ge
liyordu: «On yıl yeter!» ve sonra, daha çok ekonomik sınıf mücadelesinin
sloganları.
Bu aykırılık üzerinde durup düşünen oldu mu? Ovsa Maviş olavlanm
(hem kronoloıik. hem tarihî anlamda) izleven her sevin tonunu dikte eden de
buvdu. Bunu izleyen isçi eylemleri ile (genel grev). Öğrencilerle eenç kafa
işçileri arasındaki —pek ender olarak basarıva ulasan ya da açıkçası ger
çekleşemeyen— karşılaşmaları her şeyden fazla bu belirledi.
Kendi paylarına öğrenciler, Sorbonne’u. Odeon’u vb. işgal ederek bura
ları ideoloiik (kendilerince avnı zamanda siyası) aîİtasvon üslerine dönüştür
düler. Çoğunluğu genç olmakla birlikte aralarına bazı bazı yaslıların da ka
rıştığı İsçiler Sorbonne’a, Odeon’a serbestçe gelip gittiler. Tabii bu gelenler
arasında karınlarım doyuracak ve yatacak yer arayan, ve hattâ kendi kişisel
trajedilerini yüceltme fırsatı arayan («Katanga»dan gelme2) lumpen-proletar-
ya ve topluma uyamayan tipler de vardı.
öğrenciler, kendi paylarına, «Halka hizmet», «İşçilere yardım etmek»
istekleri ile yanıp tutuşarak birbirleriyle yarışıyorlardı: bu heyecanla fabri
ka kapılarına, hizmetlerini sunmaya gittiler. Başlangıçta hemen her yerde
kapılar onlara açıktı ama sonraları (örneğin kapısı olmayan Flins gibi birta
kım istisnalar dışında) kapılar kapanınca öğrenci militanlar büyük bir hayal
kırıklığına uğradılar, öğrenciler bazı durumlarda (Flins, C16on, Nantes,
Sochaux) CRS’nin fabrikalara müdahalesiyle kışkırtılan şiddetli çarpışmala -
ra doğrudan doğruya katılabildiler. Hattâ bir öğrenci Flins’de boğularak
öldü, Sochaux’da iki işçi mavzer ateşiyle öldürüldü (burada CRS de adam
larından birkaçını yerde ölü bırakmak zorunda kaldı).
Ama genel kural işçi yığınlarının öğrencilerin heyecanlı çağınlarma^ ce
vap vermemesiydi, öğrencilerin ütopik (ideolojik - «siyasî») umutları ile işçi-
lerin acil talepleri arasında çok göze batan bir mesafe ve dolayısıyla bir an
Birikim 1 / 4 3
layış eksikliği vardı.
.Öğrenciler İşi iyice basitleştirerek durumun nedenlerini CGT ve
rK P mn liderlerinin «ihanetinde» aramaya başladılar. Bu bir basitlestirme-
çdl?kü bu b o y la ra ulaşmış bir kitle hareketinde liderlerin belirleyici
rolüne inanmak Marksist-Leninist bir açıklama olamaz. Oysa işin aslı, yal-
mzMt t l eri n değil^ İşçi sımfının tümünün, genel olarak öğrencilerin ileri
sürdükleri düşünceleri «izlemeye» gönüîü olmadıklarıdır. Çünkü bu düşün
celer gerçeği anlamaktan değil bir düşnyaşantısmdan kaynaklanıyordu.
îşçİ sınıfı —öğrencilerin sınıf mücadelesindeki tecrübesizlikleri apaçık e İşçi sınıfı, üretim süreci
ortadayken ■daha iyi bir kelime bulunmadığı için belirsiz bir serüven de içinde oynadığı rol gereği,
mek zorunda olduğumuz bir şeye doğru sürüklenme tehlikesiyle karşı kar bir sınıf rasyoneline sahiptir.
şıya geldiğini duydu, İçinden türlü türlü bireyler
işçi sınıfının kendi başına, kendi deneylerinin bilgisi ışığında, kendi çıkabilir. Ama işçilerin sınıf
yohmı^ izlemeye devam etmesi işte bu nedenden ötürüdür. Bu elbette, öğ- olarak rasyonelini bunlar de
renci liderleri Geismar, Sauvageot ve sonra Herzberg’in yazdıkları bir dolu ğiştirmez.
bildiride gösterdikleri voî olamazdı —burjuva radyo ve basınında da keyif Bu rasyoneli gerçek dev
le okunan, yansıtılan bildiriler. (Burjuvazi öğrenci «liderlerinin» sandığı ka rimci bilinç olarak kabul
dar aptal değildir.) (Yeri gelmişken hatırlatalım, Geismar ve Herzberg öğ etmek doğru değildir. Bu uv-
renci bile değildiler, öğretmenlik ve araştırıcılık görevindeydiler: Geismer riyerizme, sendîkalizme, v.b.
PSU nım, hemen o sırada kovulan Herzberg ise FKP’nİn üyesiydi.) İşçi sı yol açar. Öte yandan herhan
nıfının Charlety’de PSU’nun (Birleşik Sosyalist Parti, ki o sıralar Üniversite gi bir ülkenin işçi sınıfım,
sosyalist partisi dense daha doğru olurdu) düzenlediği büyük mitinge öfke şırf yeterince bilinçlenmedi
lenmesinin bir nedeni de budur. Böylelikle işçi sınıfı pratikte kendi ği için, sınıfsal rasyonelden
sorunlarım kendi çözmüştür: ilkin talepler sorununu; sonra da bazı durum de yoksun saymak yanlıştır.
larda^ ortava çıkan (varolan durum açısından tamamen ikincil bir sorun) İşin -öğrenciler için- acı ta
kendi liderleriyle ilişkisi sorunu. Bu ikinci sorun, durum ne olursa olsun isçi rafı, proletaryanın içgüdüsel
akılcılığının, çok kez küçük
sınıfının kendi meselesidir, öğrencilerle bir ilgisi yoktur. Bunu anlamak öğ
-burfuva bilgiçliğinden daha
rencilere güç de gelse, bu basit oleuvu kafalarına yerleştirmelidirler. doğru olmasıdır.
Iscı sınıfı isinin başına döndü. Bunu genellikle bîr zafer havası içinde,
bayrakları havada, yaptı. Ama bazı durumlarda birtakım sendika liderle
riyle ciddi sorunlar ortava çıktı. Sonra her sey normal düzenine döndü. Ama
bazı şeyler değişmişti. Ücretler gecîci olarak daha fazla satın alma gücüne
kavuştu. Sendikalar fabrikalarda temel medenî haklar elde etti (Citroen te
sislerinde bu gerçek bîr zaferdi). Ve hepsinden önemlisi Fransa’nın isçi sı
nıfının hafızasına su bilgi (bıı kesin bir yazıttır) kazıldı; vığmlarm evlemi
karsısında, patronlar, hükümet ve devlet aygıtı bir gece içinde korkuva düş
müştü, demek ki eylem mümkündü ve isçi sınıfının — Paris Komünü’nden
bu vana.^ 1917 ^Rusya’sından bu yana, 1949 Çin’inden bu yana--- sözünün
edildiğini işittiği bir şeye; Proleter Devrimin e yol açabilirdi.
isçi sınıfı işbaşı yaptıktan sonra öğrenciler «Bu yalnızca bir başlangıç
tır, mücadeleye devam!» diven ünlü sloganlarıyla «mücadeleye devam etti
ler». Neyin başlangıcı? Hangi mücadele?
Bu sorulan sormak, bir an için bile olsun, hiçbir sevin başlamadığı an 9 Öğrenciler için, bu, ger
lamına gelmez. Tersine, üniversite öğrencileri, liseliler, teknik okullular ve çekten bir başlangıçtı. Ama
gene kafa isçileri için temelde bir şey başlamıştı; ama bu gerçekten bîr işçiler için «başlangıç» her
başlangıçtı. Neyin başlangıcı? öğrenciler devrimin başlangıcı olduğunu dü halde çok gerilerde kalmış
şünüyorlar. Uzun-vadeli anlamda bu elbette doğrudur ama bu başlangıç on tı, Türkiye'de bile, işçi hare
ların başardığı bir sev değildi; bu, mücadeleye «başlamak üzere» Mayıs’ı bek keti 1960 sonrasında başla
lemeyen, mücadeleyi bir yüzyılı askın bir zamandan beri sürdüren isçi sını mış değildir. Ama şüphesiz
fının başarısıydı. Bu bövle ise, Öğrenciler için başlayan nedir? «Mücadeleye bizde de, özellikle 1968'den
devam!» Eh, mücadele devam etti, va da gerçekte daha cok çözüldü ve önü sonra, bîr şeyler başladı. Bu
müzdeki avlarda Fransa’da, hic değilse öğrenci çevresinde öğrencilerin fazla başlayanın ne olduğunu
iddialı bir şekilde «Öğrenci Hareketi» adım verdikleri sey tam bir çözülme araştırmak, Batılıiar kadar
ye gidecektir. bizim için de bîr zorunluk-
Fransa da çok önce başlayan bu çözülme önce gurupçuklarm çoğal t ur.
ması sonucunu verdi; şimdi ise Hareket Guruplarının ideolojisinde, gurupçıı-
luğa-karşı (Neo-Luxemburgist çeşitten) bir biçim almıştır. Bu çözülme de
vam edip daha da belirginleşecek. E. Faure’ın3 (burjuva) zekâsını da hesaba
venebm'rizUna UmverSlteler içinde bütün p l i y l e katkıda bulunacağına gü-
«Bu yalnızca bir başlangıçtır. Mücadeleye devam!» Neyin başlangıcı?
Birikim 1 / 4 4
Hangi mücadele? Bu bir başka soruya yol açıyor: «öğrenci Hareketi» sözü
nün anlamı nedir?
HİPOTEZ I
Birikim 1 / 4 5
yenilgiler dizisi, geri çekilmeler ve sonra gene büyük başarılarla, uzun ömür da bu Hareketi de «Şaniı»,
lü bir uluslararası hareket. Öyleyse, tarihte daha önce benzeri görülmemiş, «Büyük» gibi sıfatlarla yü
kaçınılmaz yenilgilerine karşın, kesinlikle geri döndüriilemeyecek bu olay, celtmeden bir kere daha
nedir? Bir kez başlamış olduğu için daha birçok başarısızlıklarla karşılaş gözden geçirmekte yarar
ması muhtemel, hatta kesin olan, ama bir daha durması mümkün olmayan var.
bu olay nedir? e Tarihte benzerinin görül
Bunu sınırlı bilgilerime dayanarak açıklayabilmek için aşağıdaki ana memiş olması gözlemi önem
hipotezi, sunuyorum: bu uluslararası hareket, küçük burjuva bir çevrede lidir. Bu, Öğrenci eylemleri
yürütülen ve son analizde emperyalizmin şimdiki evresinin yanı can çekiş nin, emperyalizmin yeni bir
ine evresinin buhranının kışkırttığı sınıl mücadelesinin spontane biçimle evresinin özelliği, yeni bir
rinden —genellikle utopyacı-sol biçimlere bürünen— biridir. gelişmenin sonucu olduğunu
gösterir. Dünyanın bu yeni
Bu hareketin doğmasında ve gelişmesinde uluslararası anti-emperyalist
devrimci potansiyelinin han
sınıf mücadelesinin zorlayıcı etkilerini görmek pek güç değildir. Araların
gi düzeyde ve nasıl bîr dev
dan en önemlilerini sayarak bunların genç aydınlar ve öğrenciler üzerinde
rimci etkinliğe gireceğini bi
ki etkilerini hatırlayalurı: Cezayir Savaşı, Küba Devrimi, Latin Amerika’da
lebilmek için, bu yeni geliş
gerilla savaşları —Che’nin kahramanca ama siyasî bakımdan pahalıya mal meyi de incelemek ve açık
olan ölümü ■dünyanın en büyük askerî gücüne karşı VietnamlIların yürüt lamak gerekir.
tüğü olağanüstü başarılı mücadele, Çin Kültür Devrimi, Amerika’nın bü
yük şehirlerinde zenci Afro-Amerikahlarm şiddetli isyanları ve Filistin Di
lenme Hareketi... Bu anti-emperyalist mücadeleler ülkelerimizdeki çağdaş
gençlik ve genç işçiler arasında olağanüstü bir biçimde benimsendi. (Şunu
da unutmayalım ki, Fransa’da Cezayir savaşı için seferber edilenler prole-
ter ve köylü gençliği idi, Salan’ın «darbesini» felce uğratan, subaylarını du-
raklatanlar onlardı ve bu dersi unutmadılar.)
Fek tabiidir ki, 1930 - 1960 yıllarını noktalayan olaylar dizisi burjuva
ideolojisini kopacak derecede zayıflatıp, kırılacak hale getirmeseydl, sözünü
ettiğimiz benimseme boylesine derinden olmazdı. Mussolini’nın Faşizmi*
Hitler’in Nazizmi; İspanyol İç Savaşı ve uluslararası faşizmin Cumhuriyet
çileri yenmesi, İkinci dünya savaşı; bunun sonucunda Orta Avrupa’da mey
dana gelen devrimler ve özellikle Çin devrimi; üçüncü dünya ülkelerinin si
yasî (bazen de toplumsal) kurtuluşu; «zaferler» ve yenilgiler (Kore, Viet
nam); müttefiklerinin zayıflığı ve aralarındaki çelişkiler yüzünden Emper
yalizmin uluslararası jandarmalığı görevini tek başına yürütmek zorunda
kalan Amerika Birleşik Devletlerimin doğrudan doğruya yaptığı siyasî ve
askeri müdahaleler; kısacası burjuvazinin dev iktisadı ve askerî güçlerinin
siyasî ve ideolojik yetersizliğinin kamu önünde sergilenmesi; bütün bu olay
lar, tam olarak yok etmediyse bile geleneksel burjuva ideolojisinin gücünü » Emperyalizmin ideolojik
etkisiz kıldı. yenilgisi önemli bir sorun.
Bu birincil derecede önemli bir tarihi olgudur; bunun önemini azım Aslında bütün üretim tarzla
samak çok ciddî hata olur; bu, egemen sınıfların egemen ideolojisinin pek az rının çöküntü belirtileri ilkin
ideolojik düzeyde kendini
sözü edilen ama açıkça ortada olan yenilgisidir. Bu yenilgi bütün dünyaya gösterir.
yayılmıştır. Bu yenilgiden bir boşluk doğmuştur, bir kapı ardına kadar açıl
mıştır ve gerçekte bunu dolduran Marksist - Leniııist İdeolojinin hegemon
yasıdır, Başkaldıran küçük burjuva tabakaların Marksizm - Leninizm yolu
nu «çocuksu», utopyacı, ideolojik biçimler içinde aradığını biliyoruz. Enin
de sonunda utopyacılığın (anarşik, anarko-sendikal, neo-Luxemburgist ve
genellikle «goşist») yalnızca bir çocukluk hastalığı olduğunu ve Lenin’in
dediği gibi, «iyi bakılırsa» tedavi olacağım da biliyoruz.
.. öyleyse, bir yandan emperyalizme karşı yürütülen zafer dolu mücadele
örneklerinin prestijinin, öte yandan burjuva ideolojisinin yenilgisiyle acılan
gediğin, öğrenci ve genç aydınlar için geniş bir ideolojik başkaldırma savaş
alam sağladığına çok da şaşmamak gerekir.
^Buna ek olarak, emperyalizmin içine düştüğü İktisadî buhranm yön-
^ ¡ Sir 7.alru,zca’ ŞitiifcÇe artan bir sömürü altındaki isçi sınıfım
değil belki ılk kez küçük burjuvazinin, maddî varlığını tehdit ettiğini de dü
şünmeliyiz. Küçük burjuvazi içinde hali vakti oldukça yerinde olan bir ta
baka (ara kadrolar, mühendisler, öğretmenler, araştırıcılar v.b.) doğrudan
doğruya bu etkiyi duymuş, çocuklarım bekleyen işsizlik tehlikesi karsısında
savaş meydanına atılmıştır. Emperyalizmin siyasî, İktisadî, ideolojik alan
larda can çekişmesi, küçük burjuva gençliğinin, kapitalist devletin bazı ay
gıtlarına saldırmasına kadar varan koşulları yarattı. Bu aygıtlarm en hasın-
da, burjuva ideolojisinin artık onulmaz bir zayıflığa düştüğü ideolojik bil
gilenmenin yürütüldüğü aygıt gelir: eğitim sistemi.
Öyleyse, benim hipotezim şu: genç öğrenci ve aydınların «Hareketi»
hem ulusal hem uluslararası düzeyde ideolojik bir başkaldırı olarak düşü
nülmelidir. (Not: ideolojik bir başkaldırı, kendi başına, siyasî bir devrim
değildir - öğrenciler bunu öyle kabul etmeye ne kadar heves ederlerse etsin
ler.) Bu ilkin, kapitalist devletlerin eğitim sistemi aygıtına saldıran bir ide 9 Bizde de olay ilkin böyle
olojik başkaldırıdır. çıkmıştı, ama politik sonuç
Şimdilik durum bu aşamadadır. Ama bence, insan olayların nereden ları olacağı belliydi. Politik
geldiğini, köklerinin hangi tarihî derinliklerde olduğunu bilirse, bunların ne değişme olmadan reform ya
reye varacağını, ya da nereye yöneldiğini ve birçok ciddi olaydan sonra, pılamazdı, nitekim yapılama
en sonunda, nasıl sonuçlanacağını önceden kestirebilir. dı da. Ama bu, yalnız politi
Gerçi bu, kapitalist ülkelerin genç öğrenci ve aydınların ideolojik baş kayla uğraşıp üniversitede
kaldırılarına ilk sahne oluşu değil. 1920 başkaldırıları, Baü Avrupa’da yapılabilecekleri tamamen
sürrealizm, Rusya’da Proletkult, ideolojik başkaldırılardır. Ama dünyanın o terk etmeyi gerektirmezdi.
günkü durumuna bağlı nedenler yüzünden, emperyalizmin ve burjuva ide
olojisinin gücü yüzünden, ya da başka nedenlerle (Rusya’da) bu hareketler
sonuçlarına yaramamışlardı. Çocukluk hastalığı aşamasının ötesine bir tür
lü geçilemedi - bu en azından Batı Avrupa’da böyledir.
Acaba, son Savaş’tan önce bütün Avrupa ve Japonya’da öğrenci yığın
larının büyük bir coşkuyla faşist hareketin «ideolojik başkaldırısı»na katıl
dıklarım kendimize hatırlatmamız gerekir mi? Ama büyük burjuvazinin işçi
sınıfına karşı dövüşmek üzere seçtiği siyasî faşist liderlerin alçakça kötüye
kullandıkları o başkaldırı çarpıtılmış, faşistlerin korkunç yöntemleriyle çü
rütülmüş, ve sonra Mihver güçlerinin aralarındaki savaşlarda katledilmişti.
Bugün bütün bunlar değişmiştir. Egemen sınıfın neo-faşist bir tepkisie Küçük burjuva kökenli
günümüzde gerçek, nesnel ve hatta yakın görünen bir tehlike olmakla bir gençlik, belirli koşullarda Fa
şizme de militan sağlar. Hat
likte Faşist hareketin öğrenci gençliği içinden lejyonlar toplama şansı sıfır
tâ, ideoloji olarak «sol»u ka
dır. Burjuvazi için en iyisi, kendi gençleri arasında en seçkin olanların ide
olojik desteğini kesinlikle kaybetmiş olduğunu kabul etmektir. İşte bu ol bul eden, ama gerçekten
gu yüzündendir ki, öğrenci hareketinin kaçınılmaz kusurlarına karşın (ki proleteri eşe meye n küçük
bu bazan nesnel olarak anti-komünist öğelerin karışması yüzünden tehlike burjuva fanatik «sol» hare
ketlerinin nasıl çabucak «fa
li olabilir) öğrencilerin dünya çapındaki ideolojik başkaldırılarının ilerici
olduğunu ve daha şimdiden, tabiî kendi düzeyinde ve kendi sınırları içinde,şizan» bir renge bürünebil
diğim de kendi kendine ame
emperyalizme karşı uluslararası sınıf mücadelesinde yabana atılmayacak,
liyat yapmak zorunda kalan
olumlu bir rol oynadığını söyleyebiliriz. bir insanın takınması gere
Öğrenci Hareketinin şimdiye kadar belki ancak mitik bir terminoloji ken cesaretle hatırlamalı ve
içinde karşılaştığı, ama artık gerçekten yüzleşmesi gereken mesele şudur: görmeliyiz.
hangi koşullar altında, hangi süre İçinde, hangi sınanmalardan sonra, Öğ Türkiye'de gençlik geçmişte
renci Hareketi İşçi Hareketiyle kalıcı bir bağ kurmayı başaracak ve niha sık sık faşizan amaçlarla
yet onunla birleşecektir? kullanılmıştı. Turancılık, dev
Bu noktada ikinci olguyu getirmek gerekiyor. letin işine gelen anda, genç-,
lik içinde hortlattırdı.' Tan
OLGU II olayları, Çiçek Palas olayla
> rı, 27 Mayıs sonrasının, örne
Bu ciddî olguyu açıkça kabul etmek biraz cesaret isteyen bir iş. Salt ğin, «Kuyrukları Tel'in Mitin
bu kadar ciddî olduğu için bugüne kadar açıkça kabul edilmedi. gi» gibi gösteriler hatırlana
Uluslararası sınıf mücadelesi açısından üzücü ama gerçekliği tartışma bilir.
götürmez bir olgu bu. Komünist partilerimiz, geçici olarak —umarız— e Yerleşik Partiler, Althus-
ama tam anlamıyla, Öğrenciler ve genç aydınlarla ideolojik ve siyasî tema ser'in burada dediği gibi,
sım kaybetti. gençlik eylemleriyle bağ ku
Mayıs ayında Fransa’da bu temas yokluğunun en kesin kanıtı Mayıs ramadılar. Ama onların da
tan bu yana bunun yeniden kurulması için gösterilen çabalardır. Sanırım bunu Althusser gibi «üzücü»
aynı şey başka ülkelerde de oluyor. «Longo»mın da, İtalyan Öğrenci Ha bir olay olarak gördükleri
reketi «lider»lerinden birkaçıyla şahsen görüşmeyi zorunlu bulması da Ko şüphelidir. Bu tip Partiler ge
münist Öğrenci Örgütlerinin, kaybettikleri teması kendi başlarına normal nellikle gençlikten «proletar
bir biçimde yeniden kuramadıklarının bir kanıtıdır. ya disiplini» beklediler.
Mesele şu, Mayısta, Komünist Öğrenci Birliği (UEC) olayların kar Gençler bu disiplini göstere
şısında yıkılıp gitti. Genç kitleler —öğrenciler, kafa emekçileri ve hattâ meyince Partiler de onlan
bazı işçiler— UEC liderlerinin değil, başka liderlerin ardından gittiler; ko kendi dışlarına itmeye çalış
münist olmayan, başka sloganlar altında çarpıştılar. Cohn-Bendit’in ve tılar. Gençlik eylemlerini «kü
onun bir örgüt bile denemeyecek «22 Mart» grubunun ardına takıldılar; çük burjuva» sapması olarak
Ulusal Fransız öğrenci Birliğini (UNEF) temsil eden Sauvageot’nun ardm- niteleyip oturmak kolaydır.
dan gittiler —iysa bu hayalet-örgütün, eskisi istifa ettiğinden beri bir Ama ast! devrimci tavır her
başkam bile yoktu; Üniversite Sonrası Öğrenim Kurumuna (SNES-SUP) halde Aithusser'in dediği gibi
bağlı Ulusal Öğretmenler Birliği sekreterlerinden Geİsmar ve Herzberg’in gençliğin özel potansiyelini
ardından gittiler; hattâ bazıları PSU’nun yöneticiliğini yaptığı Charlety mi genel toplumsal devrim po
tinginde, PSU orada olmasına rağmen Mendees-France’ı konuşmaya razı tansiyeli İçinde nereye oturt
edemeyince, Barjonet’yi dinlediler. UEC’nin ardından gitmediler, FKP’nin mak gerektiğini araştırmak c
ya da CGT’nin emirlerini —büyük 13 mayıs gösterileri dışında, ki bunun da tır. .
bir sonucu olmadı— dinlemediler. Evet, o noktada coşkuyla katıldıkları
doğrudur, ama FKP ya da CGT’den çok işçi sınıfının ardından gidiyorlar o CGT: Komünist Partisine
dı. Kitle haline gelince, kendi eski grupçuk’larını bile izlemediler; Mayıs bağlı büyük İşçi Sendikaları
öğrenci Hareketi kelimenin tam anlamıyla bu grupçukları ezip geçmişti. Konfederasyonu.
Bu çok ciddî ve etkili bir olgudur, öyle ki üzerinde düşünmek yeterli
olmuyor, kesin belgeler ve daha derin analiz gerektiriyor. (Zaten olgular ve
bir analiz olmadan nasıl düşünülür?)
ÖğrencÜer arasında, kendi örgütleriyle belli ölçüde temsil edilen Ko
münist Partiler, neden öğrenci gençliğiyle onların Mayıstaki spontane ey
lemleri ve ideolojilerinin gerisinde kalacak derecede temaslarım kaybetmiş
lerdi?
Burada yalnızca soruyu getiriyorum, çünkü bir hipotez kurma riskini
göze alacak Ölçüde gerekli bilgilerim yok. Elbette Fransa için, Cezayir Sa • Fransız Komünist Partisi
vaşının öğrenciler üzerindeki etkisini araştıracak kadar geri gitmek zorun Cezayir Savaşında kaypak
ludur; çünkü UEC’nin çok ciddî ve zararlı iki bölünme geçirmesi bu olay bir tutum almış, Kurtuluş Ha
ve sonuçları yüzündendir; her iki bölünme, UEC’yi hem üye hem sempa reketini pek desteklememiş
tizan bakımından zayıflatmıştır. Tabiî Çin Kültür Devriminin etkilerini ve ti. Bugün bu olaya yeniden
ÇKP’nin Çin dışındaki hareketlere yönelttiği ayrılıkçı sloganları da hatırla baktığımızda, Cezayir'deki
Komünist Partinin Kurtuluş
malıyız. Ama bütün bunlar, genel bir nedenler sistemi içinde, kısmî öğe
lerdir. İşte, hem ayrıntılarıyla hem de mutlaka bir bütün olarak, bu sis Hareketinde rol oynamadığı,
zaferden sonra halkçı önder
temin analizini yapmak gerekir, çünkü bu yalnızca tek bir ulusun değil, ka lerin tasfiye olduğu, burjuva
pitalist ülkelerin çoğunluğunun ve hattâ bazı sosyalist ülkelerin de gençli egemenliğinin yeniden kurul
ğini ilgilendiren bir sorundur.
duğu, Cezayir'in iktisaden
Bu temas kaybının nihaî nedenleri ne olursa olsun, kesin olan bir şey hâlâ Fransa'ya bağlı olduğu
vardır; gençliğin başkaldırısını, kaba bir terimle, solculuk (goşizm) denen düşünülebilir. FKP'nin tutu
noktaya itmiştir. Bu terim tam bir karşılık değil çünkü bu solculuğun da mu beiki yalnız şovenizmden
alacağı çeşitli biçimler belirtilmelidir - örneğin, bazıları, bugünkü grupçukla- değil, bunları sezmesinden
rm: ve bunların eski yandaşlarının ispat ettiği üzre birbirlerine düşmandır. de ileri geliyordu. Ama ne
Şunu belirtmek gerekir kİ, burada söz konusu olan küçük-tburjuva solcu olursa olsun, Kurtuluşu des
luğudur, Lenin’in sık sık ve gerekli dikkat gösterilmeden iktibas edilen Sol- teklememesi yüzünden ay
Kanat Komünizmi’nde anlattığı proleter solculuğu değildir. Ayrıca şunu da dınların, gençlerin öfkesini
belirtmek gerekir ki, Lenin proleter solculuğunun devrim için «Sağ doktrin- çekti.
cilikten bin kat daha az tehlikeli» olduğunu ve İşçi hareketinin bir çocuk
luk hastalığı olduğu için tedavisinin daha kolay olduğunu söylemiş olsa da,
Lenin’in formülü, küçük-burjuva öğrencilerin solculuğuna doğrudan doğru
ya uygulanamaz. ® Bu, önemli bir nokta, işçi
Şimdi rahatlıkla şunu kabul edebiliriz ki, küçük burjuva solculuğu «sağ lerin sapması, «işçi-arası»
bir sapmadır. Lenin'in bu ki
cı doktrinerlikten kat kat daha az tehlikeli» olsa, hattâ proleter solculuğun
tabındaki formüller öğrenci
dan da az tehlikeli olsa, bunu tedavi etmek proleter solculuğunu tedavi et
«goşizrmine tastamam uy
mekten kat kat daha güç olacaktır. Çünkü açıkça görüleceği gibi küçük maz. Öğrenci goşizmi, ge
burjuvazi, «proleter sınıf güdüsü» gibi doğal bir tedavi çaresinden yoksun rek verdiği zararlar, gerek
dur, tersine onda «küçük burjuva sınıf güdüsü» vardır, hele bunu «proleter se tedavi yöntemi olarak
sınıf tavrı»na dönüştürmek gerçekten çok güç bir iştir. farkiı yaklaşımlar gerektire
Bütün bu özgül koşullar aydın ve öğrenci solculuğuna çok özel bir tür bilir.
«fedayi »yi zorunlu kılmaktadır. 1916 gençlik hareketleri için Lenin’in de
diği gibi bunlara «her türlü yardım yapılmalıdır. Hataları karşısında sabırlı
olmalı, yavaş yavaş ve özellikle kavga değil, ikna yoluyla düzelmeye çalış e Lenin'in bu sözleri işçi sı
malıyız. »
nıfı ve emekçi kitlelerle ger
Ama, tarihte daha önce benzeri görülmemiş ideolojik bir başkaldırının çekten ciddî bağlar kurabi
bilinmezliğine birdenbire dalıvermemelc için önce’bazı kesinlikle zorunlu (on- len, Parti karşısında ayrı bir
suz edilemeyen) koşullar yerine getirilmeden, gençliğin karmaşık solcu ide çizgiyi temsil etme iddiasın
olojisinden çıkan çizginin bile tam doğru tanımım yapamayız. Bu ideolojik da olmayan gençler için
başkaldırı, bütün hatalarına, küstahlığına, ve kusurlarına karşın hiç şüp söylediğini de unutmayalım.
hesiz bir kitle olayı olarak ilericidir. Hem yanlışlık yapmayalım, bu sahici
ve tam anlamıyla bir kitle hareketidir; küçük burjuva olmasına küçük bur
juvadır, ama kitle hareketidir.
Kanımca zorunlu (onsuz edilemeyen) koşullar şunlardır:
Birikim 1 / 4 8
1. İlkin, heyecanlı Mayıs Genel grevinde olup bitenlerin özgüllüklerini
anlamak için gerekli ilan her türlü sosyolojik (İktisadî, siyasî, Ve ideolojik)
analizi kullanarak olayların tarihî sırasını yeniden kurmak: yani, dokuz
milyon işçinin genel grevinin, öğrenci ve aydın gençliğin eylemlerine karşı
(Marcuse ve taiaımnın ideolojisini süiveren) tarihî önceliğini belirtmek zo
runludur. Bu analiz gerçekten ayrıntılı bir biçimde yapılırsa çok önemli iki
yarar sağlayacaktır; işçi sınıfım, kendi gücü ve kaynakları —dolayısıyla dev
rimci müdahale için dehşetli gücü— konusunda aydınlattığı gibi, genç Öğ
renci ve aydınlara da, bazı genç İşçilerle temas etmelerine karşın (bazı genç
işçiler işçi sınıfı değildir) şimdiye kadar zorunlu olarak çarpık düşüncelere
sahip oldukları İşçi Hareketinin gerçekliği konusunda eğitecektir. Bu ana
liz aynı zamanda, talepleri ve Öfkeleri çok iyi bilinen tarım proletaryasının,
yoksul köylülerin ve küçük mülkiyet sahiplerinin, Mayısta hemen hemen
topyekûn çekimser kalmalarının nedenini de açıklığa kavuşturmalıdır. Ne » Althusser bu sorulan belki
den çekimser kaldılar? Buna cevap vermek için, ulusal çerçevenin dışına de üyesi olduğu Parti'ye so
çıkıp uluslararası bağlama başvurmalıyız; emperyalizme, emperyaiizme-karşı ruyor. Dediği gibi, Mayıs'ta,
yürütülen uluslararası mücadeleye, ve Uluslararası Komünist Hareketin bö çeşitli sınıf ve tabakalar ara
lünmesinin doğurduğu çok güç şartlara, gerçekliğe ve onu oluşturan yaba sında bir kaynaşma değil,
na atılmayacak yapıcı öğelere başvurmalıyız. bir karşılaşma oldu. Sanki
bütün bu ayrı sınıf ve politi
kalar, aym toplumsal buh
2. Aynı zamanda öğrenci ve genç aydınların ideolojik başkaldırısının ran caddesinde gezmeye
temelinde yatan ulusal ve uluslararası nedenlerin derinlemesine bir incele çıkmışlardı. Birbirlerine bak
mesini yapmak da zorunludur. Bu analizin, gençliği, kendilerini harekete tılar, bazıları selâmlaştılar,
geçiren nedenler konusunda: «özgürlük» olarak yaşadıkları olayların zo sonra herkes evine döndü.
runlu olduğu konusunda; içinde sürüklendikleri ve sürüklenmeye devam ede Yalnız gençler, eve erken dö
cekleri kör yolların (çıkmaz) güçlüğü konusunda aydınlatmak gibi çok bü nülmesine epeÿ içerlediler.
yük yararları olacaktır. Onların Mayıstaki tarihî eylemlerini yöneten küçük Ama niçin birinin ekonomik
burjuva ideolojisinin spontane biçimlerinin sınırları ve hatalarım anlamala sloganlara takıldığı, ötekinin
rına yardımcı olacaktır; ve onları işçi sınıfıyla birleşmeye, devrimci müca niçin çekimser kaldığı gibi
delede işçi sınıfının liderliği (Lenin’in açık seçik doğruladığı) ilkesini tanı soruları Althusser kime so
maya hazırlayacak, kelimenin tam anlamıyla şu anda onlara azap veren bir ruyor? Bu sorulara herhalde
sorunu ele almalarına yardım edecektir: Örgütlenme zorunluğu sorunu (çün gençliğin cevap vermesini
kü örgüt olmadan hiçbir siyasî eylemin mümkün olmadığım onlar da sezi beklemiyor. Çünkü zaten bü
yorlar, hattâ bazıları biliyor bile). Üstelik böyle bir analiz işçilere, öğrenci tün sözleri, gençliğin niçin,
ve genç aydınların ideolojik başkaldırısının nedenlerini ve anlamım, hem bu sorulara cevap veremeye
de işçilerin çok haklı nedenlerle şaşırmalarına, ihtiyatlı davranmalarına ceğini anlatm ak. içindi. Şu
—hattâ belki güvensizliklerine— yol açan ütopik tepkilerinin nedenlerini an halde sorunun muhatabı,
latabilmemizi mümkün kılacaktır. Tabiî ki bu nitelikteki bir analiz, daha Althusser'in de üyesi olduğu
önce de belirttiğim gibi, hem ulusal hem uluslararası bir düzeyde yürütül Parti olmalıdır, Farklı sınıf
melidir. ve tabakaların birbirleriyle
f karşılaştıkları caddenin, bir
i «gezinti» yerinden farklı bir
3. Son olarak, Komünist Partilerin çoğu ile gençlik arasındaki anormal yer haline getirilmesi herhal
temas kaybma (pratik, ideolojik ve siyasî) yol açan nedenlerin sıkı bir ana de Öncelikle Partinin işiydi.
lizini yapmak zorunludur. Bu noktada da — olay bir ulusun çerçevesini aş Beklenmedik, kendiliğinden
tığı için uluslararası nitelikte nedenlerle karşılaşmamız anlamına da gelse— bir olay karşısında, sonuçlar
derîne inmeliyiz ve bunu yaparken olayın özgül ulusal nedenlerini de tes- m ın nereye varacağı kesti
bİt etmeliyiz. Bu olmadan, Partilerimizin şu anda öğrenciler ve genç aydın rilemeyen, çünkü yeni ana
larla yeniden kurmaya çalıştıkları bağ, Mayısta ölüm kalım meselesi olan lizler gerektiren bir olay kar
bir boşluğu au jaugé (tahminî) yöntemlerle doldurma tehlikesiyle karşı kar şısında, Parti kitleleri kırdıra-
şıya kalır, yani bu, boşluğu mümkün olduğu kadar iyi bir biçimde doldur cck bir serüven yerine (Çün
mak anlamına gelir; bu da yapılabilecek olanın en iyisi değildir. Tabiî bu kü emperyalist güçler her
son analizin sonuçlarının yeri —belki sınırlı ama inkâr edilemeyecek yeri—. halde Fransa'yı kolay kolay
uygun ve sabırlı bir tedavi görmedikçe önümüzde daha uzun bir süre yuka bırakmak istemeyeceklerdi.
rıda anlatılan gençliği yönetecek olan çeşitli solcu ideolojilerin hepsinin kit Kopacak kızılca kıyamette
lesel ayaklamşımn nedenlerinin analizi arasındadır. Parti Sorbonlu öğrencilerin
yardımına pek fazla güvene^
Size çok uzun ve çok gecikmiş bir mektup yolladığım için özür dile mezdi} ortodoks kalmayı ter
rim. Ama Mayıs’la ilgili olarak basit değer yargıları ya da olguların basit cih etti. Bu, o zaman içih ka
betimlemelerini biraz aşan bir şey formüle edebilmek için bütün bu süre bul edilebilir bir tavırdır. Ama
gerekliydi. Zaten onun için, Mayıstan 10 ay, sizin seçim kampanyanızdan şimdi yapılması gereken, ar
sekiz ay sonra da olsa bu mektubu gönderiyorum. Önerilerimin bir çoğunun tık «yeni» olmaktan çıkan
çok tehlikeli olduğunu biliyorum ve bazı durumlarda yanlışlık vaomamıs
bu olayın somut değerlen-
Birikim 1 / 4 9
o mam imkansız. Bütün isteğim yanlışlarımın bana gösterilmesi.
dirmesini tamamlamaktır,
ayî I^ na-CaSI,ni bÜerek yazdlSım bu ilk mektup, Mayıs olaylarına ışık Batı'da, toplumun teknokra-
tutabilecek bir incelemeye yol açarsa çok sevineceğim. Çünkü, esi görülnie-
tik denetim supaplarım elde
mış kalabahklarm genel grevini gören 1968 Mayısı, Düenme ve Nazildin tutacak «demokrat» zihniyet-
yenilişinden bu yana Batı tarihinin en önemli olayıdır. 9
li aydınların toplumu kurta
racakları yolunda yeni teori
ve inançlar var. Bu gibi
inançlar oranın üniversite
Sooçliği arasında popülerleş
tiği için, gençlik eylemi pro
letarya politikası ile bağ ku
ramıyor ya da kurmak iste
miyor. Bu, Batılı Partilerin de
gençliğe karşı soğuk davran
masına yol açıyor (Hiç değil
se bu Partiler böyle söylü
yor). Türkiye'de ise gençlik
böyle bir tavırda değildir.
Dolayısıyla, hem geçmişin
den hem de Batı'daki ben
zerlerinden farklı bir politi
kaya girmesi beklenebilir.
Bu, edinilen bilinorn bundan
sonraki eylemefe somutlaş^
masına bağlı bir şeydir.
D,
dikk^H^ ' t v, eVrUaa- neSI>el 0tarak devrimc‘ terimleri konusunda
dikkatli olalım. Birincisi öznel niyetleri, İkincisi bireylerin ya da grup-
,a™ Proteter devrımı açısından nesnel kapasitelerim ifade eder. Bu te-
r SnCl k05uUarJa (y‘klcı bir iktisadi-siyasî - ideolojik
uhran) pndeter devranının zaferinin nesnel koşullarına erişecek düzeye
5aW a ^ deereken/ Zn<!İ kosu,larln (Par«. Parti çizgisi, kitlelerle bağ)
L ker®tln l a Um r ; ; VrimCİ dUmm ûhrtk yapbg. ayınm-
2)
BbMüklerinfMd2" ^aha. Sncf. ücretIİ asker oIarak Katanga’da hizmet
savulma d e re P°?1S saI<talanna karşı Sorbone'u koruyacak
savunma gucu pozuna geçmişlerdi. (IngilizceVe çeviren)
3 ) O donemin Eğitim Bakanı. (İngilizceye çeviren)
Birikim 1 / 5 0
ÖMER LAÇİNER
Birikim 1 / 51
teriz© edilir. Yani, belli dönemlerin rihsel sürecin ve -İlkin bir organik
ayırdedici bir insan-eşya (üretim varlık olarak insanın uyduğu- do
aracı) birlikteliği vardır. Örneğin, ğal yasaların yorumunu yapmalıyız.
tarıma dayalı bir üretimde, üretici
gücün usûl, deney ve alışkanlıkla İnsan, bir organizmadan daha
rıyla ancak, orak, su-yel değirmen fazia birşeydir. Bunu, insanın do
leri vs.nln kullanımı olanaklıdır. ğayı değiştirerek kendi etkileme
Ve bu dönemin üretici güçlerinin kapasitesini sürekli arttırmasıyla
bunlarla kavranabilen bir içeriği da izlediğimiz tarihsel gelişiminde
vardır. Kapitalist üretim biçiminde görüyoruz. İnsanî faaliyetleri sait
aynı unsurların makinaiara denk üretime, üretimi de yaşama, orga
düşen ve onunla kavranabilen bir nik hayatı devam ettirme çabası
içeriği olduğu gibi. na indirgemeye alışkın olanlar için
değişik bir yaklaşımdır bu. Kuşku
Teorik olarak, bu tanımın ışı suz insanın doğa üzerindeki etki
ğında, her üretim biçiminin - dola lemelerinin büyük kısmı, organik
yısıyla üretici gücün - kapasite hayatın devamına yöneliktir. Dö
olarak - ulaşabileceği belli bir li nemsel bakışta çoğu kez sözkonu-
mit vardır diyebiliriz. Örneğin, bir su bile edilmeyen, ancak tüm ta
üretim biçiminin, belli bir alan ve rihsel süreçte gözlemleyebildiğimiz Son enerji kaynağı: Atom/
zaman içinde yaratacağı ürünlerin bir özgüllüktür konumuz. Ve deni Euratom'dan bir görünüş.
sayısı ve tüm bunlarla gerçekleş lebilir kİ; ilk insanın doğadaki ey Bu merkez Avrupa
tirdiği değiştirme işlemi ölçülebi lemi, organizmasının isterleri için laboratuarlarındaki
lir, yürütülmüş, ama sonuçları bu koordinasyonunu
amaçla sınırlı kalmamıştır. araştırma çalışmalarının
Farklı üretim biçimlerine ge yapmaktadır.
çişle bu limit aşılır. Bu aşma yal «İnsan ihtiyaçlarının sonsuz
nız sayıca değildir. Hernekadar bu luğu» tanımının temelinde bilinçsiz
olgu mutlaksa da, asıl önemli yan de olsa bu gözlem vardır.
ürünlerin niteliğine değgindir. Şöy İnsanın araç kullanmaya baş
le de diyebiliriz: farklı üretim bi ladığında «insanlaştığını» söyle
çimlerine geçiş; toplumun belli mek, aynı zamanda, onun, diğer
bir alan ve zaman içinde gerçek organizmalarla birlikte uyduğu
leştirdiği değiştirme fonksiyonu çevreyi aştığını söylemektir de.
nun nicelik ve nitelikçe değişme
sidir. Onun içindir ki örneğin tel İnsanın tarihsel faaliyetinin,
graf, daha süratli bir haberci veya organik hayatın gereklerini aşan
posta güvercininden öte bir şey yanma «insana özgü fonksiyon»,
dir. «insanın belirleyici yönü» diyoruz.
Birikim 1 / 5 3
lerin öğrencî-aydın kitlesi, gerek zorunluluktur.
toplumsal yapının çarpıcı sorun
ları ve gerekse cılız sosyalist olu Oysa baştanberi yapmaya ça
şum yüzünden bu yeni yerinin ge lıştığımız açıklamalar -çağımızın
reklerinin uygulamada fazlasıyla bilimsel ufkundaki değişimlerin,
isteklidir. Sosyalist birikimin olduk toplumsal-tarihse! gelişimi belirle
ça zayıf oluşuna oranla, hareket yen olguları daha açık görmemize
içinde, geniş olarak «kadro» göre neden olan anlamlar* ve bizzat
viyle yükümlü olanların sayısal çağdaş üretim pratiğinde gözlem
fazlalığı, bu «kadro»lart tabanını lenen eğilim - aynı zorunluluğun,
da teşkil ettikleri kendine özgü bir «küçük burjuva aydını» İçin de ar
eylem, örgütlenme düzeyine getirdi tık söz konusu olduğu göstermek
kısa zamanda. tedir. Bir aydın için, günümüzde,
«küçük burjuva aydını» olmanın sı
Emperyalist ülkelerde biçimce nırları aşılmıştır artık. Ve toplumsal
ayrı, fakat özde aynı bir süreç gö mücadelede bu yeni fonksiyonu
rüldü. Buralarda sınıflar örgütlü ile belirli bir «zorunlu görevi» var
dür, güçlü komünist-sosyalist par dır.
tiler, sendikalar, geleneksel poli
tikaları, geçmişin bir dizi deneyin Çağımızdaki aydm-öğrenci ha
den yerleşik yorumlar vardır. Ken reketinin ilk ve temel yanılgısı,
disini bir isyan, protesto olarak bundan doğan sapmaları ve yalnız
koyabiien öğrenci hareketi, bu ni lığının kökeni, yukarıdaki tesbitin
teliğiyle, sosyalist-komünist parti bilincine varamamış olmasından
leri dolaylı olarak da olsa dışında dır. Kendisini fonksiyonu içinde
bırakıyor, çağrısını onları aşarak koyamamasıdır. Kendini bir «hak
bizzat emekçi sınıflara yapıyordu. lı» tarihsel mücadelenin «gönüllü
Kuşkusuz bu koşullarda sınırlı bir sü» sayması ile -her gönüllü gibi
destek görüyordu. işi bırakma hakkını da varsayar-
«yükümlü»den ayırır. Bazen çok
Her iki ülkede de hareketler atılgan, bazen yılgın oluşu bundan
«küçük burjuva aydınları»na özgü dır.
sayıldı. Hareketin içindekiler de
bunu kabul ediyorlar, fakat çeşitli Fakat artık bîr «yükümlü»dür.
gerekçelerle gerçek sosyalist hare Nesnel gerçekliğin, zorunluluğun
keti temsil iddialarını sözle veya göreviyle yükümlüdür. Soru artık
eylemle ileri sürüyorlardı. Ve yine bu görevin «nasıl yapılacağadır.
önemli bir benzerlik, hareketin bu 4. SONUÇ
evresine egemen sloganların, he
men hemen tümüyle, uygulanması Siyasal mücadelenin basit ve
emekçi sınıflarca mümkün talepler temel bir kuralı vardır: Güçler ken
oluşu, öğrencl-avdının öz koşulla di alanlarında ve birbirleriyie
rıyla taleplerden pek az söz edil uyumiu olarak eylemdedirler. Belli
mesidir. Eylem planında da aynı anlarda güçlerin bir alanda yoğun
şey vardır. laştırılması, güç kaydırılması ola
naklıdır. Hedeflerin, eylemlerin ay
Emperyalist dünya 65'lerden 74'-
rı biçimlerde de olsa bir uyumu
iere kadar bu toplumsal depremi
vardır. Bu uyumu gerçekleştirmek
yaşadı. Bunun aktörleri, yukarıdaki Girişimlerin tekelleşmesi,
Parti'nin işlevidir.
talepleri ve buna denk siyasal ey yan endüstrilerin de
lemleriyle etkinliklerini sürdürdü öğrenci-aydın hareketinin-kit- gelişmesine yolaçıyor. Bir
ler ama sonunda ya durdu veya (esin in-tem el alanı öğrenim kurum zamanlar küçük
yenildiler. landır. İkincil olarak laboratuarlar, İmalathanelerde üretilen
araştırma kurumlan ve fabrikalar şeyier, bugün büyük
«Küçük burjuva aydını» olma
dır. Öğrenci-aydının bu alanlarda endüstri yatırımlarına hedef
tanımını özellikle vurguluyoruz.
işlevi, bilginin edinilmesi, uygulan oluyor.
Çünkü aydınların sosyal mücade
ması ve yeniden üretilmesidir.
lede bu tanımın içeriğiyle yer alma
ları, belirli tarihsel-toplumsal ko «Bilgi»ye değğin bu süreçler,
şulların var sayılmasıdır. Bu hal, haldeki toplum biçiminin isterleri,
tanımın küçük burjuva aydınlarının anlayışı ve ideolojisiyle yönlendiri
politik arenadaki yerlerini kendi lir. Bilgi sürecinin îarihsel-nesnel
bireysel seçişlerine göre tayin et- biçimlenişi (toplumsallaşmanın ar
meferfnin doğaf olduğu bir döne tışı) bu ideolojik kısıtlamaya rağ
me özgü oluşundandır. Aynı dö men oluşur. Bilimin, yaşamın her
nemlerde İşçI-emekçi sınıflar için alanında uygulanabilecek ve bu
Birikim 1 / 54
alanları daha üst gelişme düzeyie- de gözlemlenebilen ve değişen bir
rine ulaştırabilecek olanakları or ölçü olduğu görülür. Temelde bu
tadayken, yalnızca egemen sınıfın olgu, her üretim biçiminde ger
siyasal ve ekonomik isterleri doğ çekleştirilmiş doğal sınırlamaları
rultusunda kullanılışını -nükleer aşma derecesiyle belirlenir. Ka-
enerjinin silâh olarak, bilgisayar pitalist-emperyalist sistemle birlik
ların özellikle ticari gerekler için te bu alanın küresel boyuta var
yapımı vs.- görürüz. ma yoluna girdiğini görmekteyiz.
Emperyalist sistemin bir dünya sis
Burada, alanın temel çelişkisi temi olduğunu buradan kalkarak
gözlemlenir: Bilgi sürecinin nesnel söylüyoruz. Ticarî faaliyetin -İn
gelişimi İie, ona verilmek istenen sanlar arasındaki çağdaş ilişki
ideolojik biçim arasındaki çelişki. olarak- artan hacmi ve haberleş
Bu çelişkiyle genel hatlarıyla me, iletim olanaklarının hızlı ge
iki farklı toplumsal düzeyde iki lişimi dünyayı olabileceği kadar
farklı durum doğar ve devrimci gö tek alan haline getirdi. Bu bakım
revlerin biçimini etkiler: dan alanın temel çelişkisi her bi Uzaya giden ilk insanı
rim alanda belirleyicidir. Hele si taşıyan Vostok uydusunun
1 — Bilgi edinilmesi ve bu yasal sınırların şu veya bu biçim yere konmasını sağlayan
nunla ilgili süreçlerin toplumsal de tartışılır olduğu bir çağdaş du motorların ilk aşaması.
karakteriyle egemen ideolojik bi rumda.
çimin çelişkili olduğu yer-durum.5
Bu tesbitin doğal sonucu sis
2 — Bilgi edinme ve bununla temin, aynı nitelikle belirlenen,
ilgili süreçlerin henüz toplumsal farklı fonksiyonları olan alanların
laşmadığı ve tüm sisteme egemen toplamı olduğudur. Bunun içindir
ideolojice bu sürecin engellendi ki emperyalist sisteme karşı müca
ği yer-durum. dele, en genel ilkelere dayandırıl
Dikkat edilirse birinci durum mıştır (Dar bir bölge sözkonusu ol
emperyalist metropollerdeki, ikinci sa da)
durum geri bırakılmış ülkelerdeki
Bunun içindir ki geri bıraktırıl
öğrenim-bilim-teknik'in yapısını
mış ülkelerde Öğrenci-aydm hare
vermektedir.
ketinin kendi alanında vereceği
Çağımızda emperyalizmin geri mücadele, emperyalist metropol
bırakılmış ülkelerde uygulamaya lerde bu alanda verilecek mücade
çalıştığı sınırlı-kontrollu ekonomik leyle aynı niteliktedir. Farklılıklar
gelişme politikası, «sınırlı, kontrol ülke veya bölgenin yapısal-tarihsel
lü bilimsel-teknik gelişme» politi özgüllüklerinden gelir, nisbî ve
kasıyla tamamlanmakta, birlikte taktik plândadır.
yürütülmektedir. Geri bırakılmış ül
kelere özgü bir bilimsel faaliyet Burada, öğrenci-aydm hareke
tipi yerleştirilmektedir. tinin artık sürekli ve evrensel bîr
olgu olarak kendi alanında zorun
Aynca en üst düzeyde, en ge lu devrimci görevleri olan zümre
niş olanaklarla gerçekleştirilen bi ler olarak eie almamızı gerekli kı
limsel araştırmalar, ekonomik mer lan çözümlemenin pratik hedefle
kezileşmenin aynı bir merkezileş rinden söz edebiliriz. Bu hedefler
meyi bu alanda da sağlamaya yö daha ayrıntılı, daha somut biçim
neliktir. ABD dışındaki daha kü ler İçinde verilebilir. Biz bunu, İnce
çük metropolleri tedirgin eden, lememizin teorik verileri ile ilşkili
«teknolojik-bilimsel uçurum»dan biçimde genel hatlarıyla vermekle
bahsettiren olgudur bu. yetiniyoruz:
Oniversitelefde
Devrimci Gençlik Soıunu
Türkiye'de 1960 sonrası geli Gençlik olarak eyleminin bugün
şen devrimcî harekette, özellikle sadece provokasyona gelmeme
1968’den sonra, öğrenci kesimi eylemi olması, yani felsefî anla
önemli bîr rol oynadı. Son yıllar mıyla olumsuz bir eylem olma
da aynı öğrenci kesim, kendi geç sı bundan ötürüdür, Geçmişin
mişini eskiden pek Taslanmayan eleştirisi devrimci gençliğe, şim
bir eleştirellikle gözden geçiriyor. dilik neler yapılmaması gerektiğini
Bu eleştirellik, gerçek bir eleşti gösteriyor. Bundan sonraki zorun
rellik olduğu ölçüde, öğrenci ke lu adım atılıp neler yapılması ge
siminin devrimci harekette bundan rektiği sorusu da aydınlanınca,
sonra oynayacağı rol de daha devrimci gençliğin tavrı ve eylemi
olumlu olacaktır, de «olumsuzsdan «oiunrılusya,
Öğrenci kesiminin bugünkü «edilgin»den «etkinse, «beiirlen-
durumunu belirleyen İki Önemli et mişsden kendini «belirleyense dö
ken var diyebiliriz. Bunlardan bi nüşecektir.
rincisi dışsal ve aktüeldir. İçse! bîr Gençlik sorununun bütün dün
etken olan İkincisi ise daha uzun- yadaki önemi, devrimci gençliğin,
vadeii bir birikim sonucudur ve Türkiye sosyalizminde özellikle
-»ene uzun-vadell bir gelişmenin önemli yeri, derginin bu İlk sayı
başlangıcına dönüşebilir. sında bu konuya geniş yer ayır
Aktüel olan etken Faşist sal mamızı zorunlu kıldı. Sosyalist kül
dırılardır. Devrimci gençler geç tür birikimi için çalışan bir dergi
mişteki provokasyona bir daha nin, devrimci gençlikle ve devrim
düşmemeye karartı görünüyorlar. ci avdıniarla ilişkisi de zaten açık
Faşistlere avm yöntemle karşılık tır. Bu nedenle, Birİkim’in ilk sayı
vermeyi -haklı olarak- İstemiyor sında Gençlik üzerine üç yazı ver
lar. alıyor. Bunlardan biri Louis Alt-
Provokasyona gelmemek, Fa husser'inki. Althusser, Komünist
şist saldırılara aynı yöntemlerle Partisİ'nin bir üyesi, ama, Partisi
karşılık vermemek, azgın ve katil nin gençliğe daha çok önem ver
ce bîr saldıraaniığa sabırla aööüs mesini isteven bir üyesi olarak
germek... Dikkat edilecek olursa, yazıyor. Arkadaşımız Ömer Laçi-
bunlar heo «edilain» davranıslar- ner’in yazısı bazı Önemli noktalar
. dır. Bu. sÜDhesîz bir zorunluluktur, da Althusser’inkîvie çakışıyor, ba
onun için bu edilainlik, siyasî ter- zı noktalarda ondan ayrılıyor. Bir
minoloiinin «pasîfizrmi olamaz. de, soruna ikisinden de farktı ba
Gelgelelim. savunma da sürekli ola kan bu yazı var.
maz. Şimdinin bu zorunlulukla Gençlik sorunu şüphesiz bü
«edilain» tutumu ne şekilde «et tün dünyanın ortak bir sorunu. Bu
kin» olmaya yönelecektir? Hönemde ortaya çıkış biçimini be
İste uzun-vadeü birikimi olan lirleyen şey, emperyalist dünva
sisteminin içinde bulunduğu özel
ve uzun-vadeli aeüsmevi başlata
bilecek İçsel etken burada ortaya durum. Ama her evrense!, ulus
lararası sorun, somutlaştığı zaman
oıkıvor. Devrimci gençlik, şîmdive
ve mekânların maddî koşullan
kadar islenmiş vanılaılarm eleşti
içinde ele alınmalıdır. Başka bir
risi ışığında kendi devrime! Dotan-
sövievîsle. uluslararası aenelik so
siveünî nasıl aelistirecektir? Ken
runu, Türkiye’de, uluslararası bo
dini nasıl kullanacaktır? Bundan
yutlarına ek olarak. Türkiye'deki
sonraki sivasî tercihi ve davranışı
özei aetisme tarihinin yarattığı
ne vönde olacaktır? Devrimci genç
lik henüz bu soruların cevabı
lik henüz bu soruların cevabını
kesinlikle formülleştlrmemiştir. nı kesinlikle formülleştirmem iştir.
Türkiye tarihi içindeki yerine kı Devletin hem ona ihtiyacı vardı,
Birikim 1 / 5 7
saca bir göz atarak başlıyoruz. hem de ondan korkuyordu. Başta
Türkiye'deki öğrenci hareket devlet tarafından zorla yaratılmış
leri istenirse çok gerilere götürü- tı ve devlet, kırbacını eğittiklerinin
lebiiir. Hattâ, Celâli İsyanlarının tepesinden eksik etmemişti. II.
gerisindeki «suhte» ayaklanmala Katerina döneminden beri intefi-
rı da bir çeşit «okullu» başkaldır censiya devlete, sınıf ayrıcalıkla
ması olarak ele alınabilir. Fakat rına ve genei olarak da mülk sa
bunlar, apayrı birer toplumsal bü hibi sınıflara gittikçe daha fazla
tünsellik İçinde oluşmuş hareket düşman olmuştur..,.
lerdir. Yüzeysel benzerlikleri dola ...Aslında, intelicensiya ken
yısıyla bunları bugünkü eylemlere dini siyasî partilerin yerine koydu,
bağlamak aldatıcı olur. sınıfların ye hattâ halkın yerine
Tanzimat sonrası gençlik ha koydu. Bütün kültürel ’ dönemleri
reketlerine kısaca bir göz atmak yaşadı -halk İçin. Gelişme yolları
daha faydalı sonuçlar verebilir. nı tesbit etti- gene halk için. Bü
Çünkü, her ne kadar o günkü sü tün bu dev çalışmalar nerede ya
reçler de artık genellikle kapanmış pıldı? Bu aynı intelicensiyanın ha
sayılabilirse de, bugünün süreçle yal gücünde...
ri -antitez niteliğinde olanları da- Eski Rus aydınının kendini
onlardan kaynaklanmıştır. kopardığı sınıfların kültürü ilkeldi,
Osmanh devletinin Batılılaş bireysel bilitTpIİİiğin büyüyen güç
maya karar verdikten sonraki po lerini özümleyecek kapasitesi yok
litikası gençliği o güne kadar kim tu... Aydın hemen hemen hiç zah
senin hayal edemeyeceği ilişkile met çekmeden kendini eski sınıf
re soktu. Bu yeni durum, Çarlık sal bağlarından kurtardı... kökle
Rusya'sının daha önce içine girdi rinden kopmuş olarak... seçilecek
ği süreçle karşılaştırıiaMfir. Geri yollar ve yöntemler konusunda
bir ülkenin, dolaysız komşusu olan kendini mutlak özgürlüğe sahip pmg fiHjgVE GİnÎ râUS t » ;
tjemiiıuiı; amlMH’t ü dc-- [¡«ufli-i
Batı karşısında ezilmesi ve ona uy sandı. Bundan, sınıfının yaptıkları
maya çalışmasının sonucudur bu. nın pişmanlığını duyan soyluları
Gerek Rusya'da, gerekse bizde, mızın ve isyankâr yüksek okul öğ
Batılılaşma sürecini devtet, kendi rencilerimizin öznel radikalizmi
ni kurtarmak için başlatmıştır. İki doğdu...
ülkede de, «Batılı aydın» tipinin Böyiece, tarihimiz boyunca,
doğuş koşulları bunlardır. Avrupa’ intelicensiyanın ülkenin politik ha
da Lenin'le birlikte bulunduğu bîr yatındaki sancaktarlık roîü, hizmet
sırada yazdığı makalede (İngilizce etmek istediği sınıfa değil, sadece
çevirisi yalnız Partisan Revievv'da o sınıfın «soyut düşüncesine bağ
çıktı), Troçki bu süreci Rusya açı lanabildi.»
sından anlatıyor. Onun yazdıkları Rus aydını için söylenen bu
nı okurken insan neredeyse Türki Mayıs olayları sırasındaki
sözler, en azından 27 Mayıs'a ka- gazete başlıkları.
ye'nin aydınlar tarihini okur gibi darkl Türk aydını ve gençliği için
oluyor: de geçerlidir. 27 Mayıs'tan sonra,
«Bütün tarihimiz on sekizinci devrimciliği seçen gençliğin çaba
yüzyıldan beri, hattâ daha da önce ları ise, İşte bu geçmişten kurtul
lerden bu vana. Batı’nın artan bas mak, bu geleneği kırmak özlemini
kısı altında İierlemîstir. ToDİumu- içinde taşır. Ama sonuç, bu özle
muzun en çabuk «AvruDalılaşan» min değil, gene eski kalıtımın za
iki zümresi buaünlerde gittikçe bir feri olmuş, nesnel Kalıtım, yeterin
birlerine düşman oiuvorlar, ama ce eleştirilip aşılamadığı için öz
bu zümrelerin her İkisi de toplum nel özlemi boğmuş, 12 Mart sonra
sal üstyapının birer parçası ve sına, yani bugünlere, böyiece ge
halkın varoluşunun temellerinden linmiştir.
eşit derecede uzaktırlar. Birinci
zümre, devletin maddî teknolojisi JÖN TÜRK GELENEĞİ
nin yürütülmesini elinde bulundu
ranlardan olusuvor: bunun üvele- Türkiye'de devlet, kendini
ri Bntı’nın azamî baskısına acıktır ayakta tutabilmek İçin avdtna İhti
ye direnme güçleri de asgarîdir. yaç duvmuş, aydın yetiştirmek zo
İkinci aruD, bilincini AvrupalI etki runda kalmıştır. Böyle bir devlet,
ler altında yaratılan veni bir ta bövle bîr girişimde devamîı fire
bakadan. inteiîcensiva’dan alıvor... vermekten kurtulamaz. Çünkü'eği
İntelicenslya, Avrupa kültürü tim bilinçlenmedir. Bilinçlenme,
ne uzatılmış ulusa! bir antendi. devletin varolan çerçevesinin öte-
Birikim 1 / 56
sine geçmekte, o zaman bilinçle Namık Kemal maaştı mutasar
nen kişi o devleti eleştirmeye baş rıf olarak «sürgüne» gider, oğlu
lamaktadır. Bu dürüm karşısında yüksek maaşla «mabeyinse alınır.
devlet zora başvurmakta, böylece, Avrupa'daki Jön Türkler sıkışınca
devlet ile aydınlar arasında sürek tanıdıkları Paşalara yazıp para is
li bir çatışma geleneği kurulmak terler. Hepsi devletle sıkı fıkı iliş
tadır. Örneğin, yakın geçmişimiz kiler İçindedir. Falan «adamsın gö
de, bugünümüzün, devletle öğret ze girip sadrazam olmasını bek
men arasında bir «bitmeyen kav lerler. Bir yandan Avrupa onları
ga» vardır. Köy Enstitülerini dev bazan korur, bazan kovar. Bunla
let açar, «fire verme» dozu artın rı, bizim tarih kitaplarının koydu
ca gene kendi kapatır. Öğretmen ğu şekilde «devrimcilik» eylemi
devlete gereklidir ama gène dev- olarak görmeye çalışırsanız, apı
iet öğretmen kıyımını yürütür. Çün şıp kalır, neyi nasıl değerlendire
kü öğretmenin, aydının kafasında ceğinizi bilemezsiniz. Yok eğer,
yanan bilinçlenme ışığı, her zaman şirketin nasıl yürütüleceği konu
İçin devletin istediğinden birkaç sunda baba-oğui arasındaki çekiş
kat daha parlaktır. me olarak bakarsanız, ne olduğu
Gelgelelim, devletle aydın nu çok iyi anlarsınız.
arasındaki tartışmanın konusu, Falan paşanın ikbale gelmesi
son döneme kadar, sınıfsal temeli ni beklemek, sürgünden filan dev
olan bir tartışma olmamıştır, Ay let adamıyla teması sürdürmek
dın, Batı'ya yöneliktir. Batı'ya ye son derece doğaldır. Çünkü bütün
tişme özlemi sabırsızdır, Devlet bu adamların sınıfsa! kökeni bir
ise, politikanın, nesnel zorunluluk dir. Biri, devlete hizmeti seçmiş
ların hakkını vererek ilerlemekte tir. Öbürü, aynı devletin bir kesimi
dir. Bir başka söyleyişle, aynı yo nin daha radikal temsilcisi olma
lun devlet «realist», aydın ise «ide yı. Yani, bir halk devrimcisi değil,
alist» yolcusudur. Çatışma çok za en fazla radikal burjuvadır. Az ge
man buradan kaynaklanmaktadır. lişmişliğin kendine özgü mekaniz
Bunu, İktisadî ve sınıfsal termino- maları yüzünden, bu radikalizm
loii içine sokarsak, açıklama şöy (tepeden inmeciliğiyle) «tekelci
le biçimlenebilir: Devlet de, aydın burjuva» nın daha çok işine gelir,
da, Batı kapitalizmini özlemekte kapitalizm-öncesiyle de çelişir.
dir. Ama ülkede varolan kapita Düzenin niteliğine karsı bir radika
lizm, az gelişmiş bir kapitalizmdir lizm olmadığı İçin, düzenin İstediği
ve bu, tür olarak, özlenen kapita zamanda ve biçimde ortaya çıkar
lizmden farklıdır. Kuruluşu ve iş ve hareket eder. Çıkışıyla, bir şey
leyişi gereği, Kapîtaiizm-öncesiy- leri kahramanca başarmış gibi gö
le içiçedir. Dolayısıyla, devlet ya rünür. işi asıl başaranlar ise per
pısında kapitalizm-öncesi öğelerin de arkasında kalır -Fransız ihtilâ
de ağırlığı vardır. Az-gelîşmişlik linin terörünü de burjuva sınıfı
çemberini kırmak için bir nicelik adına küçük burjuva önderlerin yü
değil (devlet ve aydınlar böyle sa rütmesi gibi.
nır), bir nitelik değişikliği gerekli
dir. Ama, bunu yapmak, halkın ha 27 MAYIS VE GENÇLİK
reketiyle mümkündür. Bu ise, ge
lişmiş kaoitaüzme varan bir deği 27 Mayıs hareketinin, içinde
şiklik değil, sosyalizme varacak bulunduğumuz şu dönemde, eski
bir halk iktidarına vol açan bir ni sinden farklı bir eleştirel tutumla
telik değişikliğidir. Çünkü, azgeliş gözden geçirilmesi gerekiyor. Bu,
mişliğin böyle paradoksal bir duru başiı başına bir inceleme konusu.
mu vardır. Burjuva sınıfı elinde Ama burada, gençliğin rolü açısın
ve dünya emperyalist sistemi için dan bu harekete kısaca değinebi
de azgelişmiş kapitalizm hiçbir za liriz.
man gelişmiş kapitalizm olamaz: 27 Mayıs, temelinde, sözünü
toplum ancak proletarya öncülü ettiğimiz bu «aydın» geleneğini,
ğünde sosyalizme yönelerek azge alışılmışın dışında bir davranışa
lişmişlikten kurtulur. Tabiî devlet götürmedi. Yapıda sistem-içi bir
ve {o dönemdeki) aydın bunu da değişim gerekiyordu. Siyasî iktida
istemez. Böylece bir kısır döngü rın yapamadığı, hattâ engel oldu
içinde kalınır. Aydın, hem kesin ğu değişikliğin gerçekleştirilmesi
likle bağını kopararak devlete kar İçin, aydın kesim gene öne atıldı.
şı koyamaz, hem de rahat dura Bir anlamda, devlet, hükümeti de
maz. Jön Türklük geleneği budur. ğiştirdi. Bunda da «şanlı öncülük»
rolünü gençliğe verdi Amaçlanan gibi yazarların Lenin'i revize etme
Birikim 1 / 5 9
değişiklik biter bitmez, «gençlik- leri atbaşı gitti.
polis el ele» gibi slogan ve miting Türkiye'de «devrimci öğrenci»
lerle, başlayan radikalizmi bitirme eylemleri işte bu genel konjonktür
girişimine geçildi. Bir yandan, 27 içinde başladı. Burada, Batı ölçü
Mayıs'm bir devrim olarak aceley sünde bir sosyalist kuruluş da ol
le ilan edilmesi, bu sınırları aşa madığı için, sosyalizmin geleneğini
cak nitelikteki bir devrimciliği dur temsil etme iddiasındaki bazı kişi
durma amacım da içinde taşıyor ler, devrimci gençlik potansiyelini
du. özellikle parti dışı tutma strateji
Toplumsal süreçlerde her za si şartıyla, Jön Türk geleneğiyle
man olduğu gibi 27 Mayıs'ta da ittifak kurdukları için, gençliğin
olay, başlatanların öznel amaçları ((kendiliğinden» hareketi alabildiği
nı aşan nesnel gelişmelere yol aç ne teşvik gördü.
tı. Sanayi burjuvası isteklerini kıs Politik yelpazenin solunu dob
men elde etti, ama istemediği ye durmaya çalışan parti zayıftı. Güç
ni gelişmelerle karşılaştı. Küçük lendirilmesine değil, yıkılmasına
burjuva aydın-bürokrat kesim «var çalışıldı (varolan yönetim yüzün
lığını» ispat etti, ama üstesinden den Parti dışı çalışılmanın tercih
bir daha gelemeyeceği sorunlarla edildiği söylenemez. Çünkü kongre
yüz yüze geldi. Asıl önemli sarsın sonucu koskoca İstanbul il örgü
tıyı ise gençlik geçirdi. Dünya kon- tü ele geçirildi ve düpedüz kapa
joktürünün de zorladığı yeni bir tıldı, çalışamaz hale getirildi)
evreye giren Türkiye'nin toplumsal Özet olarak, 27 Mayıs sonrası
hayatında gençlik, kendi özlemle başarısızlık, gençliğe özlemlerinin
riyle varolan düzen arasındaki çe hanqi düzende gerçekleşeceğini
lişkinin bilincine vardı. Küçük bir göstermişti. 1968 sonrası hareket
azınlığı bu durumda tercihini dü ler, bu hedefe yönelik çabalar ol
zenden yana yaptı MTTB gibi du. Ama çabalar hedefe değil, çok
gençlik kuruluşları böylece gide başka yerlere vardı Bu dönemden,
rek Faşistleşti (devletin de teşvi bövlece olumsuz bir ders çıktı. Ya
kiyle}. Ama gençliğin ana kitlesi ni o hedefe varmak için ne yap
her geçen gün daha radikalleşerek mak değil, ne yapmamak gerekti
sola kaydı, İkisi arasında kalan ge ği anlaşıldı
ne sayıca ufak bir kesim ise sol Başlıca ders, radikal kesimle
sloganları kullanmakta herkesle rin kuyruğuna takılmama gereği
yarışırken, temelde Jön Türklük nin aniaşılmasıydı. Çünkü ne yazık
geleneğini sürdürdü. ki 12 Mart dönemine devrimci ha
reket ve cuntacılık geleneği fazla
1968'DEN SONRA sıkı fıkı bir durumda girdiler. Cun
GENÇLİĞİN DÜRÜMU tacılık geleneği bu dönemde belki
de nihaî olacak bir darbe yedi.
1968 yılında yalnız Türkiye de Jön Türk geleneği böylece oldu
n il bütün dünya gençlik eylemle ğundan sol görünme alışkanlığın
riyle çalkalandı. Bu döneme ka dan kesinlikle vazgeçti -mahkeme
dar, bütün dünyada devrimci dal lerde Komünizmi te lin ederek ve
ga geri çekilmişti. Bu durgunlu günah çıkararak. Ama gerçek dev
ğun sorumluluğu, biraz haksız bir rimci hareket, bu sarsıntıyı daha
şekilde varolan proletarya partile İleri düzeyde bir bilinçlenmeye dö
rinin «revizyonizmiyle» açıklanıyor, nüştürmeyi başardı
konjonktürün hesabı sosyalist Par Ne var ki, tarihte olanlar ay
ti yapısından, hattâ Leninizm ilke nen tekrarlanmaz. Tuzaklar, karşı
lerinden soruluyordu. Doğrudan mıza değişik kılıklarda çıkarlar.
doğruya proletaryaya «pasifist» Cuntacı geleneğin maskesini indir
denemezse bile (ki bunu dahi di mek, yarın başka tertiplerin de
yenler oldu), örneğin bir milyon iş maskesini indirmemize yol aça
çi üyesi olan Italyan Komünist Par caksa olumlu bir kazançtır. Bunun
tisine kolayca «revizyonist» deni için de devrimci hareketin bağım
yordu. Çin’in Sovyetler Birliğiyle sız teori ve pratik platformunu
Önderlik çekişmesinin olumsuz kurması gerekir.
yan sonuçlan, bütün dünyada Par Şimdi, böyle bir platformda Mayıs olaylarının Öğrenci
ti dışı sosyalizmin hızlanmasına gençlik kesiminin kendi özgül ha liderleri: Alain Geismar,
voi açtı. Marcuse gibi yazarların reket alanını ve biçimini görmeye Daniel Cohn-Bendit ve
Marx'ı revize etmeleri ile Debray çalışalım. Jacques Sanvageot.
Birikim 1 / 6 0
GENÇLİK HAREKETİ NEDİR ütopikliği (sırasında provokasyon-
NE DEĞİLDİR cuiuğu) artık biliniyor. Gençlik ör
gütünün proletarya örgütü olmadı
Althusser'in bu sayıdaki yazı ğı da çok iyi biliniyor. Gençliğin
sı, geniş işçi tabanına ve uzun başka toplumsal tabakaları uzağa
bir geleneğe sahip büyük bir Parti İterek, kimisini korkutarak İş ya
üyesinin serinkanlılığını ve taviz- pamayacağı da açık. Gençliğin
sizliğini taşıyor. Bir devrim potan gençlik örgütleri içindeki eylemi
siyeli olarak gençliği değerlendir nin demokratik bir eylem biçimi ol
mekte, üyesi olduğu Parti'ye oran duğunu tekrarlamaya da gene aynı
la çok daha olumlu ve iyimser bir nedenlerle gerek yok. Althusser'in
tavrı olduğu biliniyor. Ama bunu, yalnız şu sözünü bugün ve her
bir parti üyesinin disiplin anlayışı gün tekrarlıyablliriz: doğru bilgi
çerçevesinde dile getiriyor. Öte ve düşüncelerin «sınırlı sayıda 'bi
yandan, gençliği potansiyelinden linçli' öğrencinin beyninden dışarı
ötürü çağırırken, gençliği aldatma çıkıp (a) kendi eylemlerine ve son
ya hiç kalkışmıyor. «Siz küçük- ra (b) bir bütün olarak öğrenci ha
burjuvasınız. Sakın kendinizi pro reketinin somut eylem çizgisine
letaryanın önüne koymaya kalkış girmesi gerekir.»
mayın.» Düşüncesinin bütün siste Bütün dünyada gençlik hare
matiğinde var bu yargı ve bu ko ketleri somut bir başarıya ulaşa
mut. madığı gibi, proleter hareketleriy
Bizim devrimcî geleneğimizde le de birleşemedi. Ama, bitmedi
raslanmamış bir açık sözlülük bu. de. Daha önce benzeri görülme
Bizde, ancak umut kesilen biri için yen bu hareketlerin, artık geri dö
böyle bir dil kullanılır. Bîrini çağırı nülmez olduğu anlaşılıyor. Ayrıca,
yorsak, çok daha dalkavukça bîr Althusser’in dediği gibi bunların
ton kullanırız. Oysa Althusser, küçük-bur|uva olsa bile «kitle» ha
gençliği çağırırken bu kadar katı. reketleri olduğu da anlaşılıyor.
Hiç şüphe yok kİ, Althusser'in Şu halde, Gençliğin, ne olma
kişiliğiyle ilgili bir sorun değil bu. dığı sorusunu artık bırakıp, ne ol
Aynı şekilde, bizdeki tuhaf peltek duğu sorusuna girebiliriz.
lik de tam anlamıyla bir kişilik so Aîthusser burada, gençlik ha
runu değildi. Althusser'in bağlı reketlerinin oluşmasına yol açan
olduğu güçtür, onu böyle bir dille çeşitli etkenler sayıyor. Bunların
konuşturan; bu da, dokuz milyon başında emoeryalizmin can çekişir
işçinin genel grevini denetleyebi durumda olması yer alıyor. Althus-
len güçtür- tıpkı, bizdeki o konuş ser'e göre gençlik hareketleri, can
ma peltekliğinin bu güçten yoksun çekişen emperyalizme karşı küçük- Olaylar sırasında Paris'de
olmaktan ileri gelmesi gibi. buriuva katlarda yürütülen kendi bir sokak.
Övle bîr güç Türkiye'de varol liğinden sınıf mücadelesinin üto-
madıkça konuşma tonumuza o gü Dîk-solcu biçime girmiş olanıdır.
venli sertlik gelmeyecektir. Ya, Empervalizmîn çöküşü ve anti-em-
dilimizden bal akıtarak konuşaca pervalîst hareketin güçlenmesi iç
ğız. ya da, o sertliğin gülünç tak içe geçmiş, bu sürecin olavları kü-
lidine kalkışacağız. Lumoen kaba cük-buriuva kesimin muhalefetini
dayılığı ile devrimci dobra dobra- de hızlandırmış ve radikalleştîrmlş-
lıgı birbirine karıştıracağız- şimdi tir. Hali vakti yerinde olan orta sı
ye kadar yaptığımız gibi. nıflar bile, kapitalizmin buhranla
Ama, o güç kurulmadı diye rı karsısında mücadeleye giriş
konusmavalım mı? Konusalım el mektedir.
bet. Kurulması İçin konuşalım. Ko Aîthusser bütün bunları say
nuşmak için de bu ortamın uygun dıktan sonra, ana sorun olarak,
ses tonunu arayalım. Bu ton, bel sözü emperyalizmin fdeololik dü
ki de. gevezeliğe kaçmayan, dost zeydeki çöküşüne ve gençliğin
ça sohbet tonudur: cevap yapıştır ideofoiik başkaldırısına getirivor.
manın katılığıyla tınlamayan, soru Gençliğin daha önce de İdeolojik
sormanın yumuşaklığını (ve ciddi başkaldırı eylemlerine giriştiğini,
yetini) taşıyan bir tondur. son Savaşta hattâ Faşizm'İn bu
Althusser'in Mayıs olayların başkaldırıyı kanalize edebildiğini,
dan on ay sonra Fransa'nın dev nma bu yolun bugün artık tıkan
rimci gençlerine yönelttiği uyarıla dığını ve gençliğin başkaldırısının,
rı tekrarlamamıza gerek yok. Pro an ti-emperyalist mücadele içinde
letaryadan kopuk bir gençlik ha gitgide bilinçlenen bir ro! oynaya
reketinin küçük-bur|uva niteliği ve cağını söylüyor.
Ömer Laçiner’in gençlik konu |uva zihniyet ve davranışlarından
Birikim 1/ 61
suna yaklaşımı oldukça farklı. O kurtulmalarını sağlaması bakımın
bir kere, bugünün gençliğinin ve dan, gençler için ae en olumlu bir
teknokrat kadrolarının, üretimdeki kazançtır.
yerıerı gereği, «küçük-burjuva ay Ama gençlerin proletarya ör
dın» sayılmamaları gerektiğini sa gütünde militan olması, gençliğin
vunuyor. Dünyanın değişen üretim proletarya örgütünde militan olma
koşullarında bilim ve teknolojinin sı demek değildir. Bütün gençlerin
cynaaıgı rolden ötürü, bunu uygu böyle olması beklenemeyeceği ol
layan aydın kadronun işçi sınıfıyla gusu bir yana, hepsi üye olsalar
birleşmesinin, eski küçük-burjuva bile bu, gençlik olarak ayrı bir dü
aydın için olduğu gibi bir ahlâkî zeyde etkin olmamaları anlamına
seçme sorunu değil, bir tarihî zo geiemez. Çünkü proletarya partisi
runluluk olduğunu söylüyor. nin militanı olmak için, o gencin,
Ömer Laçiner'in de Althusser'- «gençiik» özelliklerinden mümkün
le birleştiği nokta, gençlik hureke- olduğu kadar çıkması ve başka bir
tinin emperyalist sistem içinde, ide etkinlik biçiminin kalıbına girmesi
olojik düzeydeki önemidir. gerekir. Demek ki proletarya par
Kapitalist sistem gitgide tek tisinin yanı sıra gençlik olacaktır.
nolojiyi geliştiriyor. Üretimde bilgi, Bizim şu anda üstünde durduğu Kanun ve düzen
kol emeğinin yerini daraltıyor. Böy- muz sorun, bu gençliğin örgütlen sağlayıcıları/
İece emperyalizm koi ve kafa eme mesidir. Çünkü herkes gibi genç Ayaklanmalara karşı
ğini birlikte sömürüyor. İşte, Ömer iik de ancak örgütlü olduğu za donatılmış polisler,
Laçiner, bu nedenle işçi sınıfı ile man etkin olabilir.
aydınların tarihî ittifakını maddî Demokratik bir kuruluş olarak
bir zorunluluk sayıyor. Şimdiye ka gençlik örgütü, bütün anti-faşist
dar ayrı düzeylerde yürüyen iki hareketlerde demokratik kuruluş
hareketin birleşmesi gereğini sa ların bilinen hareket biçimleri içe
vunuyor (şüphesiz, işçi sınıfının risinde davranacaktır. Kurulacak
değişmez önceliği koşuluyla bir anti-faşist cephelere katılacaktır.
birleşme). Birtakım olayları protesto edecek,
bildiri yayınlayacak, miting yapa
GENÇLİĞİN MÜCADELE ALANI cak, yorum düzenleyecektir.
Bunlar, devrimci gençliğin si
Bunları söylemekle, Gençlik yasî alandaki eylemleri olacaktır.
hareketinin ne olduğunu kesinlikle Ama, devrimci gençliğin tek eylem
tesbit ettiğimizi ileri süremeyiz. alanı bu mudur? Bundan daha da
Bunlar, ancak, ampirik ve teorik kendine özgü bir etkinlik düzeyi
araştırmalarla sınanarak doğrulan olamaz mı gençliğin?
ması gereken yaklaşımlardır. An Althusser'e göre gençliğin ve
cak, bu ilk yaklaşımlar bile, genç aydınların, yirminci yüzyılın ikinci
liğin mücadele biçimleri konusun yarısında ulusal ve uluslararası dü
da bazı İpuçları veriyor. Türkiye- zeyde Hareketleri, ideolojik bir
nin deneylerini yaşayan bizler, bu başkaldırmadır ve ilkin kapitalist
konuda pek çok ülkenin devrimci ülkelerin eğitim sistemlerine karşf
lerinden daha avantajlı durumda bir saldırı olarak ortaya çıkmakta
olabiliriz. Bizde, işçi sınıfını ve ge dır.
niş emekçi kitleleri çatısı altıcıda Bu yargıda gerçek payı varsa,
toplayarak bütün devrimcilere ve ideolojik pratik, gençliğin tamamen
iktidarlara kendini saydırmayı ba kendine özgü olan, başka kimseyle
şarmış bir parti yok ama, işçi- paylaşmadığı etkinlik düzeyi olabi
gençlik birleşimi açısından engel lir.
çıkaracak, yılların alışkanlığıyla İdeolojik başkaldırı bütün dün
kemikleşmiş örgütsel kalıplar, bü yada ve Türkiye'de, doğal olarak,
rokratikleşmiş, müzminleşmiş ta ilk fırsatta politik eyleme dönüş
vırlar da yok. Bu ikinci yokluk, bi müştü. Çünkü ideolojik eğitim ku
rinci yokluğun giderilmesi çabasın rumlan, üniversiteler, v.b,, politi
da bir avantaja dönüştürülebilir. kadan soyutlanarak ele alınamaz
Gençlik, ne kadar «doğru» dü dı. Sistemin bir parçasıyla çatış
şüncelerle hareket ederse etsin, maya girince, ister istemez siste
proletaryanın örgütü olamaz. Ama min bütünüyle çalışılacaktı.
«gençler», proletarya örgütünün Burada işçi sınıfıyla şöyle bir
militanı olabilirler. Bu, proletarya paralellik kurulabilir. İşçi sınıfı İki
örgütü için önemli bir kazanç ol düzeyde mücadele verir: ekono
duğu gibi, o gençlerin küçük-bur- mi k-demokratik ve politik. Ekono-
mik-demokratik düzeyin mücadele blokta da, emperyalist blokta da
si oıan «grev» işçi sınıfının zorun egemen özellik budur. Dolayısıyla
lu eylem biçimlerindendir. Ama teknik kadrolara önemli bir iş dü
yalnız ekonomik-demokratik dü şüyor. Dünyada, elektronikle, si
zeyde yürütülen, politik mücadele bernetikle yeni bir üretim tarzına
ye dönüşmeyen işçi hareketi ba geçilip geçilemeyeceği tartışılıyor
şarılı olamaz. Öyle ki, politik bi (bizce, mülkiyet ilişkileri değişme
linci ve etkinlik biçimi tam olma den böyle bir şey sözkonusu ola
yan işçi hareketi ekonomik-de maz).
mokratik düzeyde bile tam olamaz. Emperyalist blok, bilgiyi olduk
Şu halde, asıl belirleyici olan, po ça belirli bir hedefe yönelik olarak
litik mücadeledir; ekonomik-de- kullanmak istiyor. Sibernetiğin ver
rnokratiK mücadele de bunun bu diği imkânlarla, tam denetim altın
nun zorunlu temelidir. da tutulan bir toplumu amaçlıyor.
Gençlik için de aynı politik bi Böyle bir toplumda, aydınlara, tek
linç gereKlidir, Gençlik için ekono- nokratlara önemli bir baskıcı görev
fiım-ucmokratik mücadelenin yeri düşecektir.
ni ise daha çok ideolojik-demok- Öte yandan, emperyalist siste
ratik mücadele alır. Grev nasıl min çelişkileri, sistemin denetçisi
Öncelikle işçi sınıfının kendi ey olarak kullanılmak istenen aydın
lem düzeyinde başvurduğu mü ları, sistemle mücadeleye zorluyor.
cadele biçimiyse, ideolojik müca Bilginin emperyalist amaçlar için
delenin çeşitli biçimlen de özellik çarpıtılması sürecine karşı direni
le gençliğin üstleneceği eylem dü yor aydınlar, öğrenciler.
zeyidir. Tabiî bu ideolojik müra- Sistemler, sömürüye dayanan
delede, işçi sınıfının ekonomik-de sistemler çökerken, bu çöküntü
mokratik mücadelesinde olduğu gi- nün ilk belirtileri «ideolojik» dü
oi, belirleyici olan politik bilinç ve zeyde görülür. Egemen sınıf ideo
politik mücadeledir. Başka bir söy lojisi, toplumun genel çıkarlarını
leyişle, ideolojik mücadele politik temsil etmekten uzaklaştıkça, sınıf
Önceliğin belirleyiciliğinde, ama bencilliği daha fazla sırıtır. Öte
gene de farklı bir etkinlik düzeyi yandan, haksızlık belirginleştikçe,
dir. bu sınıfın ideolojisi gittikçe zorba-
İşçinin eylemi nasıl ekonomik- laşır. Böyiece, ideolojik buhran ön
demokratik alanda sürmeli, ama celikle patlak verir. Ama egemen
onunla yetinmemeliyse, öğrenci sınıf politik ve İktisadî düzeylerde
eylemi de Ideolojik-demûkratik dü ki egemenliğini, denetimini, daha
zeyde sürmeli ama onunla yetin opey bir süre devam ettirebilir.
memelidir. Emperyalizmin, bilgiye, tekno
Gelgeleiim, iki farklı kesimin
lojiye bağımlılığı ile ideolojik çö
politik düzeyde birleşmelerinde,
küntüsünün aynı döneme Taslama
aradaki paralellik kesin olarak so
sı, aydın kadroları ve öğrenci
na erer. Çünkü işçi sınıfı, sınıftır,
gençliği sisteme karşı seferber et
öğrenci gençlik ise bir ara tabaka
miştir. Bu, aslında emperyalizme
dır. İşçi sınıfı, politik düzeye gelin
son derece ciddi bir darbe vurabil
ce kendi sınıfının politikasını yü
mek için önemli bir fırsattır. Çün
rütür. Gençlik, küçük-burjuva sap
kü sistem böyiece, kendini ayakta
masına düşmek istemiyorsa, kendi
tutmak için ihtiyaç duyduğu kadro
adına politika yapmaz. İşçi sınıfı
larca sarsılmaktadır.
nın tarihî öncülük rolünü kabul
ederek onun politik önderliği altın «Niçin ideolojik alan?» soru
da hareket eder. sunu başlıca cevabı budur. Alanın
' Toplumsal katların daha de kendisi özellikle önemli olduğu
rinlemesine bölündüğü Batı ülke için ve bu alanda mücadeleyi baş
lerinde «devrimci» gençlik bunu ka kimse aynı şekilde veremeye
henüz başaramamış, işçi sınıfı ve ceği için. Buna, aslında aynı şeyin
toplum adına bağımsızca (ve so bir başka türlü söyleyişi olan şu
rumsuzca) davranma alışkanlığını önermeyi de ekleyebiliriz: öğrenci
henüz üstünden atamamıştır. Tür gençlik, kendi yapısına en uygun
kiye'deki devrimci gençliğin tavrı mücadele biçimi bu olduğuna göre,
nın bundan farklı olacağına değil, en rahat, en doğal, ve en verimli
olduğuna inanıyoruz. şekilde bu alanda çalışabilir.
NİÇİN İDEOLOJİK ALAN? Öğrenci gençlik, etkinliğinin
Çağımız, teknolojinin büyük bir ağırlığını ideolojik alana aktarmalı
hızla geliştiği bir çağdır. Sosyalist dır. Bu söz eskiden egemen çevre-
lerin söylediği, «öğrenciyse dersini bellidir. Öte yandan, Parti'nin bü
Birikim 1 / 6 3
okusun» çeşidinden bir öneri değil tün etkinlikleri de gereken biçim
dir. Çünkü o söz, öğrencinin kendi- lerde devam eder.
# sine okutulanı edilgin bir biçimde Oysa, geçmiş dönemin koşul
öğrenmesini buyurmak demektir. larını ister istemez devralan bugü
Etkinliği ideolojik alana aktarmak nün Öğrenci örgütleri, daha çok,
«önce okuyun, sonra politika ya tepkici nitelikte kuruluşlardır. Bir
pın» mantığının da tam karşıtıdır. olay karşısında tepki göstermek
Çünkü, politikayı, okumanın içine, tedirler. Siyasî partideki gibi tesbit
devrimciliği, ideolojik alanın ve et olunmuş, etkinlikleri, gündelik gö
kinliğin kendisine taşımaktır bu. revleri, ayrıca da, olağanüstü olay
Dikkat edilirse, eski davranış lardaki davranışları tam yetkiyle
ta, «önce okusun, sonra politika tesbit edecek ve bu alanın çalış
yapsın» sözüne karşı çıkılmış, ama malarını tek başına omuzlayacak
mantık, yani o tecrit edici, kav organları pek yoktur. Olsa da, laf
ramları birbirinden ayırıcı burjuva ta vardır ve gerekli koordinasyon
mantığı kabul edilmişti. Çünkü, içinde çalışmaktan uzaktır. Genç
politikaya öncelik tanınmış, ama ¡¡ği tedirgin eden de, kahpe bir
okuma tatil edilmişti. Dolayısıyla, saldırıda vurulmak, ölmek korkusu
politika ve okuma aynı zamanda değil, devrimci olarak, böyle bir
yürütülememişti. (Bir bakıma, boy durumda eli kolu bağlı katmaktır,
kot tam bu mantığın eylemi değil işte bunun için, örneğin bir Faşist
midir?) İdeolojik bilinç alınınca, bu saldırısını arızî kılacak şekilde, as-
yeni bilinçle politik pratik alanına iî etkinlik alanının tesbit edilmesi
koşulmuş, ama İdeolojik pratik ala gerekmektedir. O zaman, gençlik
nı terk edilmişti. Oysa bunlar, bur örgütü de siyasî örgüt gibi işier
juva ya da küçük-burjuva taktik tabiî ayrı düzeylerde, ama aynı
leridir. Marksizm'in «içinden değiş devrimci ilkelerle).
tirme» yöntemine aykırıdırlar. Böyle bir işlerliğin başlaması
âcil pratik sorunu çözer. Devam
İDEOLOJİK ALANDA MÜCADELE etmesi, uzun devrimci sürecin çe
NELERE ÇÖZÜM GETİRİR? şitli aşamalarında semeresini ve
recek önemli birikimler sağlar,
İdeolojik alanda mücadele ön Ancak, bunları incelemek için, ide
celikle, bu yazının başında sözko- olojik mücadelenin biçimine de kı Mayıs olayları sırasında
nusu edilen âcil pratik soruna çö> saca bir göz atmak gerekir, Bu yapılmış afişlerden örnekler.
züm getirir. Bu, gençlik örgütleri ,<onuda şimdilik kesin bir şey söy
nin şu anda «olumsuz» belirleme lenemez, alacağı biçimleri pratik
ler İçinde olması, «olumlu etkinlik» belirleyecektir. Ama genel ilkeler
yolunu seçmekte güçlük çekmeleri şimdiden de tartışılabilir.
sorunudur. Olumsuz (felsefî an Varolan öğrenim kurumlarının
lamda), çünkü, neler yapılmayaca tam homojen bir yapıya sahip ol
ğına göre belirlenen bir eylem. dukları söylenemez. Türkiye’nin
«Küçük-burjuvasm, bu halinle pro çarpık yapısını, farklı ulusal ve
letaryayı temsil etmeye kalkma!», uluslararası siyasî tercihleri bu
«Demokratik Kuruluşsun, siyasî kurumlar da aynen yansıtmaktadır.
Parti gibi hareket etme!», «Faşist Böyle olması, şüphesiz bu kurum
ler provokasyona getirmek için lar içinde ideolojik mücadeleyi sür
saldırıyor, karşılık vererek provo dürecek gençler için daha avan
kasyona gelme!» Hepsi doğru, ama tajlıdır.
eksik. Çünkü bütün bu «yapma», Ne var kİ, bir bütün olarak bu
«etme»Jere karşılık, «ne yapılaca kurumlar düzenin parçasıdırlar.
ğı», «ne edileceği» yok ortada. Çalışmaları büyük ölçüde, 1} Bu
Komando saldırılarının yarattı düzeni haklı çıkararak kabul ettir
ğı fiilî durum önemlidir ve bizi bir meye, yani, varolan bozuk toplum
siyasî örgütle bugünkü gençtik ör sal koşulları ebedî ve doğal koşul
gütün yapısı arasındaki temel ayı lar gibi göstermeye, 2) Bu düzen
rımlardan birine getirmektedir. SP içinde çeşitli işlevleri yerine getire
yasî örgütte hedefler, görevler, cek elemanları a) hem gerekli bil
davranış biçimleri .organların hiye gilerle, b) hem de gerekli görülen
rarşik kademelenmesi içerisinde tavırla donatmaya yöneliktir.
tesbit olunmuş, belirlenmiştir. Bir Bu durumda devrimci gençli
Parti militanı da sık sık Faşist sal ğin temel ilkesi, dogmatik olarak
dırılarına uğrar, bazan öldürülür. verilene karşı eleştirel tavrı koy
Bu durumda Parti’nin ne yapacağı maktır. Giderek, bu eleştirelliği, ya-
ratıeılığa dönüştürerek, verilen çar lektif bir yapı içinde yürütülebi
pık bilginin yerine doğru bilgiyi lir. Böylece, yalnız devrimci bilgi
koymaktır. Öğrenim kurumiarının edinilmekle kalınmaz, bilginin edi
ojigi düzeyindeki yetersizliğinin, nilmesi süreci de devrimselleştiri
yanıltıcılığınm, çarpıklığının sergi lir. (Eski, çok yanlış aydın düşman
lenmesinin yanı sıra, maddî yeter lıkları, anti-entellektüel tavırlar, v.
sizlikleri de açığa çıkarılmalıdır. b. de böyle bir süreç içinde doğa!
Kitap sorunu, kitaplıklarda çalış olarak elenir.)
ma koşutlarının sağlanamaması, Bu çalışma, üniversitedeki öğ
öğrencilerin gerekli toplumsal ih
renci kitlesi içinde yapılabilecek
tiyaçlarına asgarî ölçüler içinde bi en olumlu siyasî çalışmadır. Çünkü
le karşılık verilmemesi, öğrenciye henüz «apolitik» olan kitle böylece
insan muamelesi edilmemesi gibi kendi varoluş alanı içindeki çeliş
yüzleri bulan sorun da sergilen* kiyle yüz yüze getirilmiş olur. So
melidir.
yut bir dille anlatıldığında kolayca
Fakülte ve bazan fakülte içi kavrayamayacağı genel toplumsal
bölümlerde, 12 Mart'ın faşist yasa çelişkileri kendi hayatı içinde gö
larının bıraktığı boşluklardan ya rüp kavrar. Burada ideolojik mü
rarlanarak, üniversite mezunlarım cadeleyi veren kadroların dikkat
ve öğretim üyelerini de İçine alabi etmeleri gereken nokta-, öğrenci
lecek yapıda dernekler kurulmalı kitlesinin olumsuz isteklerini tah
dır. Bu dernekler yukarıda sözü rik ederek değil, gerçek çalışma
edilen demokratik işler dışında zevkini ve disiplinini göstererek,
eğitim sorunlarını da doğrudan canlı şekilde sergileyerek sempa
doğruya ele alabilecek şekilde ku tisini kazanmaktır,
rulmalıdır. Eğitim sorunlarından,
sadece, fakülte dışı seminer ve Gençlik eylemlerinin başında
konferanslar anlaşılmamalıdır. Fa ortaya atılan «Halka dönük üniver
kültede okutulan derslere paralel site» gibi, temelde doğru olan, ama
çalışmalar da, ideolojik mücadele işlenmediği için bugün hâlâ her
ve çalışmanın parçalarından olma hangi bir anlam taşımayan kav
lıdır. Yanlış bilgilerle de, yanlış ramlara, somut bir içerik getirme
bilgiyi empoze etmeye çalışan ez nin yolu budur.
berci, anti-demokratik medrese ho İdeolojik mücadele, egemen
cası tavrıyla da mücadele edilme sınıfları kendi çıkarları için yetiştir
lidir. mek istedikleri kadroları onlardan
Yanlış bilginin yerine doğru çalar. Ancak en eyyamcı, en dz ze
sunun konması İkili bir yarar sağ ki, satılmaya en hazır kadrolar o
lar. Bir kere, üniversiteye üniversi sınıfların hizmetine girmeye razı
te içinde bir alternatif getirir. Bu, olurlar, Öte yandan, bu eyyamcı
son derece önemli bir olaydır ve ların dışında olan, en azından de
ancak bunun gerçekleşmesiyle mokratik anlayışı ve çağdaş bi
çağdışı öğrenim kurumiarının «be limsel tutumu benimseyen kişiler
yin yıkama» etkinlikleri, zararları ve çok zaman da devrimciler, «ser
önlenebilir. İkincisi, dışa dönük bir best meslekler» diye bilinen alan
yarardır. Devrimci öğrencilerin, ları ve ayrıca teknik alanı doldu
şüphesiz devrimci hocalarından da rurlar. Bütün bu tabakaların dev
yararlanarak meydana getirecekle rimci süreç boyunca olduğu gibi,
ri çalışmalar, genel olarak siyasî, halk iktidarının gerçekleşmesin
entellektüel alandaki boşlukları da den sonra da yapacakları önemli
doldurabilir, yani üniversite dışın katkılar vardır.
daki okur kitlesine de ulaşabilir.
Böylece, doğru bilgiyi üretme etkin SONUÇ
liği, o bilgiyi gerekli olduğu yere
ulaştırma etkinliğiyle de tamamla Türkiye bugünlerde birçok ba
nır. kımdan bir geçiş toplumunun özel
Bu çalışma, kendi süreci İçin liklerini gösteriyor. Şüphesiz, aynı
de, kollektif çalışma eğitimini ve üretim tarzı, aynı toplum biçimi
disiplinini kazandırır. Çünkü söz- içerisinde bir değişimdir, sözkonu-
konusu işler, bireysel olarak başa su olan. Ama gene de toplumu ya
rılamaz. Çalışmanın kendisi kollek tay ve dikey boydan boya kapla
tif şekilde, birkaç öğrenci tarafın yan bir özel dinamizm var. Bu dö
dan yürütüleceği gibi, genel koor nemde sosyalist hareketimiz de
dinasyonu da -bibliyografya, da eski yanlışlarından arınarak geli
nışma, yayın işleri, v.b.- ancak kol şecektir. Olumlu ile olumsuzun yan
yana varoldukları, mücadele ettik ni ve bunun gereği olan pratik ha
leri bir dönemde yaşıyoruz,
Birikim 1 / 6 5
reket imkânlarını (yani örgütlen
Devrimci gençliğin çeşitli ara- meleri) yaratmaktır^
nışiarı arasında, burada önerilen Fraksiyonculuk her zamanki
yola benzer yöntemlerle de çalış gibi böyle bir durumda da, lafta
maya başladığı görülüyor. İstanbul keskin ve aktivist, ama fiilen ko
Üniversitesinin bazı fakültelerinde laycı ve pasifist tutumuyla, ideolo
bizim istediğimiz türden dernekler jik mücadele biçimlerinin geliştiril
kuruluyor, Ankara'da örneğin Tüm- mesine karşı çıkabilir, sözde-poli-
Jktisatçıiar Birliği gibi bir kuruluş tik öncelikli hedefler gösterebilir.
meslekî alanda olumlu bir devrimci Oysa, ideolojik mücadeleye ağırlığı
etkinlik sürdürüyor. aktarmaktan kasıt, yukarıda da
Bugünkü gençliğin, dünkü belirtildiği gibi, politik mücadele
gençlikten temel farkı, düşüncede, den çekilmek demek değildir. Tam
düzenin sınırları İçerisinde yaşa-1 tersine, politik mücadele içinde
mamasıdır. Geçmişte en ilerici kalmak, ama daha çok çalışarak,
gençliğin dahi idealleri ve özlem şimdiye kadar İhmal edilen ideolo
leri, düzenin sınırları İçerisinde ile jik mücadelenin İçine de politika
riciydi. yı taşımaktır. Politika ile ideolojik-
demokratik düzeyleri birleştirecek
Buaünkü gençlik, kurmak is bir gençlik örgütü, potansiyelini,
tediği toplumun ideolojik birikimini gündelik kışkırtmalarla tökezleme
şimdiden yapmak zorundadır. İde den rasyonel bir bütünlük İçinde
olojik birikimi yeterli olmayan bir kullanabilecek bir programa sahip
kadro politikada da başarılı ola olur. Bunun tersini iddia etmek
maz. Bugün bunu gören ve buna gençliği yeniden o aynı kısır alana
göre davranmaya çalışan gruplar çekmektir ki zaten faşist saldır
var. Asıl sorun, bireysel çabaları ganların planı da budur. Biz, dev
ortak çabaya, kendiliğinden giri rimci gençlik kitlesinin bu oyun
şimleri planJC bilinçli, koordine gi lara bir daha gelmeyeceğine ke
rişimlere dönüştürecek fikrî zemi sinlikle inanıyoruz. m
ması ve ikinci baskılarda tam «Garp kültür ve tefekkür cami
IESİ asının seçkin bir uzvu olmak
telif ücreti ödenmesi...
dileğinde ve azminde bulunan
emli küttür olay- Bu kararların böyle bir Kong- cumhuriyetçi Türkiye, medenî
Uiltür Bakanlığı- re'de onaylatılması önemli ve dünyanın eski ve yeni fikir
siyle Ankara'da olumlu bir olaydır. Ancak, her mahsullerini kendi diline çevir
irk Yayın Kong- hangi bir bağlayıcılığı olmayan mek ve âlemin duyuş ve düşü
<ongre 1939'daki bu temennilerin gerçekleşmesi nüşü İle, benliğini kuvvetlendir
işriyat Kongresi'- başka bir sorundur. Gelir vergi mek mecburiyetindedir.»
ikmiş devamıydı, si ile ilgili yasa değişiklikleri
isyonu iktidara tahminen kısa dönemde ger «Gençlik neşriyatının, teveccüh
rlanmış, bu ik il çekleştirilebilir. Ama asıl hayatî etmesi lâzım gelen hedefleri
in hazırlıkları ya- Önem taşıyan anti-demokratik şöyle tarif edilmişti:
itin istifası üstü- yasalar kolay kolay değiştiril- Altı umde, yurt sevgisi, ahlâk
diki Irmak hükü- meyecektir. .Dolayısıyla, ger ve seciye, aile, nüfus,... büyük
hükümet ipinde çekten sağlıklı bir yayın ortamı adamlar, büyük inkılâplar, kla
m Kültür Bakan- yaratılamayacaktır. sikler...
Bir ülkenin sağlıklı bir yayın «...mükâfatın verilebilmesi için
Kongresİ'ne Tür- hayatına sahip olması, fikirlerin İlk şart kitabın inkılâp ve reji
Sendikası da ka- serbestçe tartışılabildiği bir hu mimize uygun bulunması...
başlangıçta, çağ- kukî yapıya bağlıdır. Bazı fikir
cak, Kongre ön- leri söylemenin ceza kanunla «Dilimize çevrilmesi lüzumlu
rlet kitaplıklarına rıyla yasaklandığı bir ülkede, görülen klasik eserlerin listesi
ı Kültür Bakanlı- ancak tek-yanlı bir yayın var siziere sunulmuştur. Listedeki
;itap ve yazarlara olabilir. Türkiye, hukukî üst-ya- eserler arasında hümanist kül
3 bir sansür uy- pısı kısıtlayıcı yasalarla dolup türe taalluku olanlara bilhassa
su, imzalı belge taşan bir ülkedir ve bu anti-de ehemmiyet verilmesi...»
likmiş, Yazarlar mokratik yasalar ünlü 141-142'- Görüldüğü gibi temel amaç, re
Yır basın toplantı- den ibaret değildir. Türkiye’de jimin ideolojisini yaymaktır, O
haîka ilân etmiş- egemen çevreler, «hayatta en dönemde, varolan kültür düze
tüne Kültür Baka- hakikî mürşit ilimdir» derler, yinin düşüklüğü nedeniyle, ya
iftçi Türkiye Ya- ama dünyada iki ayrı bilim an pılan yayınlar oldukça yararlı
asını da'ı -bu ve layışının kesinlikle kutuplaştığı olmuştu. Bu faaliyetin bazı
olayları tartışmak bir çağda, hangi «ilimsin «mür olumlu anılarından ötürü bugün
'ye davet etti. şit» olacağına karar verme bile birçok devrimci aydın, dev
hakkını ellerinden bırakmaya letin yayın hayatında rol oyna
ikası ve Kongre'-
yanaşmazlar. Kendi anladıkları masını özlemle beklemekte
ak katılan ilerici
«ilimsin dışında kalan bilim an
ak önerileri sonu- dir.
layışlarını da yasa dışına itme
k Yayın Kongresi Ancak, «rejimin İdeolojisini
ye çalışırlar. Alınan olumlu te
bazı olumlu te- sağlamlaştırma» hedefi bugün
menni kararlarına karşın bu
ırı aldı. Bu karar- biraz daha farklı anlam taşı
Kongre de, bu tutumun dışında
ızetlenebilir: yor. O dönemde sosyalizm top
bir olay değildir.
rlüğünü kısıtlayan lum içinde somut bir varlık de
Ne için toplandı II. Türk Yayın
işletilmesi. 2. İkin- ğildi. Bugün öyledir ve «ideolo
Kongresi?
savcıların 6 aylık jik» mücadele özel bir önem
zisiyle yepyeni bir çığır açıldı. özetliyor, Türklye, demokrasiyi tirmiştir. Halk desteğini kazan
Birikim 1 / 6 7
Bu diziyi yöneten kadro Batıcı savunanlar . ile demokrasiye mıştır. Dış çevreler de gelece
ideolojiye karşı, pre-kapitalist saldıranlar arasındaki çatışma ğin devlet adamı olarak onu ta
OsmanlI kültürünü yaymaya; nın sarsıntılarını en uzak köşe nımaktadır. Bütün bu güç ve
özel bir ağırlık vermekle görev lerinde bile duyuyor. Siyasî ge desteklerle Ecevit, herhalde se
li bir ekipti, 12 Mart döneminin rilim artmış, halk eskisiyle kar çimi zorunlu kılacak ve kaza
egemen sınıflar içi kavgaları şılaştırılamayacak kadar poli nacaktır.
arasında bu kadroya işten el tikleşmiş durumda. ■ Milliyetçi
CHP'nin seçimi kazanması, bu
çektirildi. Cephe her yerde saldırıyor; Fa
günkü barut fıçısını andıran or
şizmin iktidarda olduğu, yasa
Önümüzdeki dönemde devlet tamda belli bir rahatlama imkâ
ları kendi yaptığı zamanlarda
eliyle yapılan yayınlarda gene nı yaratabilir. Ancak, bundan
bile, kendi yasalarına uyamadı-
eski Batıcı-laik tutumun ağır sonraki gelişmeler bizce şimdi
ğınt yakından izlemiştik. Bugü
lıkta olacağını, ama Türkiye'de olanlardan daha Önemli ve da
nün ortamında ise sağ cephe
ki pre-kapitalist kesîm’in eko- ha tehlikelidir. Çünkü CHP,
yasa, akıi, mantık; İnsanlık hiç «sobu temsil ederek İktidara
nomik-politik yapıyla bütünleş
bir şey tanımıyor,
mesi ve rejimin parçası haline gelecek, sosyal demokrasinin
gelmesi oranında, yerli-uiusal Milliyetçi Cephenin bu dönem utopizmî yüzünden gireceği aç
gelenek adına, Batılı kültürle deki boy hedeflerinden biri do mazlar bir ölçüde «sol»un sır
Osmanlı-Türk kültürünün kay- ğal olarak TRT'dir. Bunun ne tına yüklenecek, bu arada fa
naştırılmasına çalışılacağını deni TRT'nin «sol» olması de şizm güçlenme fırsatı bulacak
tahmin edebiliriz. ğil, sadece «tarafsız» olmasıdır. tır. Sosyalistler için çözüm, yal
(Ama böyle olması, TRT'nin nız CHP'ye yüklenmeye ağırlık
Gelişen sosyalist düşünceye böyle kızışmış bir kavgada veren bir strateji değildir. Öte
karşı bir burjuva ideolojisi olan «sol» dan eleştirilmesini hiçbir yandan, sosyal demokrasinin
Kemalizm’in çağdaşlaştırılması şekilde gerektirmez}; Çünkü vebalini de çekemezler. Böyle
yeni yayın politikasının temel Türkiye'nin gerçekleri artık öy bir durum, sosyalistlerin şimdi
ilkesi olacaktır. Kemalizm pozi le bir nitelik almıştır ki, «taraf ye kadar yoptıkları gibi tek-
tivizmden kaynaklanan bir ide sızlık» bazılarına «sosyalizm» yanlı ve kısa-vadeli politik tu
olojidir ve pozitivizmin ise çağ gibi görünmektedir. tumları bırakmalarını, karmaşık
daş burjuva dünyasında bile bir dünya ve karmaşık bir top
yeri kalmamıştır. Bu nedenle, Bu nedenle Milliyetçi Cep lumun gerektirdiği esnek poli
egemen çevreler ideolojik ba he, gitîkçe kaçınılmazlaşan se tik tutumu benimsemelerini zo
kışlarında önemli revizyonlar çime bü TRT ile girmemek için runlu kılmaktadır. Buhranlı dö
yanmak zoruniuğu ile yüz yüze can havliyle Uğraşmaktadır; nemlerde, çaresiz kalan sosyal
gelmişlerdir. TRT'nin birkaç toplumsal tema demokrat iktidarların Nazlzm’e,
Önümüzdeki günlerde egemen lı programının seyircide yarat Faşizm'e nasıl ortam hazırladı
sınıflar arası çekişmenin siyasî tığı olumlu dikkat ve etkiye ğı unutulmamalıdır. Öte yan
düzeyde billurlaşma biçimine Millivetci Ceohe partilerinin ta dan, her Önemli olavda kendi
göre devlet yayınında ne tip hammülü yoktur. İkinci Dünya soîundaküeri valnız bırakmanın
ideolojilerin ağır basacağı so Savaşı’nı, Nazilerin, Faşistlerin ne gibi sonuçlar verdiğini CHP'-
runu belli değişiklikler göstere iktidara gelişini gösteren film fiier de belki hatırlamak gereği
bilir. Türkçü-Osmanlıcı, pek ler Milliyetçi Cephe'nin oldukça ni duyarlar' a
fazla revizyon görmemiş Kema yakın plandan çekilmiş fotoğ
list, ya da çağdaş Batı'ya daha rafları gibidir. DEMOKRATİK KURULUŞLAR
yakın sîbernetikçi, strüktüralist, VE DEMOKRATİK
Sol karsısında birleşip kükre
v.b, İdeolojilere ağırlık verebi yen Millivetci Cephe, kendi MÜCADELE
lir. Ne var kî, bütün bu görece içinde çelişkilerle doludur, 1960
ağırlıklara karşın, temelde de Geçtiğimiz Şubat ayında TÖB-
sonrasında Türkfve egemen sı DER’in sendikalaşma İsteğini
ğişmeyecek Özellik, yayınların nıflarının arasında beliren, ko
anti-marksist olmasıdır. ve faşizme karşı tavrını duyur
lay kolay giderilemez ayrılıklar, mak amacıyla yaptığı toplantı
II. Türk Yayın Kongresi bu ge bu cephe içerisinde yok olmuş
lara yönelen saldırılar, demok
nel hazırlığın ön çalışmaların değildir. Bu bakımdan Milliyet rasi sorunu çevresinde odakia-
dan biri olarak değerlendiril çi Ceohe yalnızca sofa karşı şan ■ mücadelenin Türkiye’nin
meli, buradan kural-dışı olarak bir iktidar mücadelesinin siyasî
sivasî havalındaki önemini ka
geçirilmiş olumlu temenni ka aracı değil, avnı zamanda sa nıtlayan pek çok olavdan biri
rarlarının gerçekten ciddiye ğın kendi içindeki İktidar müca
oldu. Demokrasi . mücadelesi,
alınması umulmamalıdır, a delesi ve hiyerarşi teshilinin sosvalizm mücadelesinin, sa
arenasıdır. dece taktik nitelikte deail. aynı
«MİLLİYETÇİ CEPHE», Seçim sağ partiler icîn herhal zamanda özünü de belirleyen
SEÇİM VE TRT de bir bozaun olacaktır. Ecevit, avnlmaz bir parçasıdır. Bugü
yurt içindeki «vetkîll ve etkili» nün Türkiye’sinde İse, vatay
Demokrasi sorunu ve bunun çevrelere burîüvazlnîn ağırlıklı olarak bütün vurt vüzevînde ve
kavgası günün siyasî ortamını bir kesimine kendini kabul et dikey olarak bütün kuramlarda
DEMOKRATİK KURULUŞLAR
VE DEMOKRATİK
Mücadele
Birikim 1 /7 1
lerin kaldırılması doğrultusun kalıplar içerisinde geliştirmeme geleneğini sürdüren burjuva es
da olacaktır. Kısa filim ancak sinden ileri getir. «Sosyalist tetikçi İ.A. Richards'a da yer yer
bu mücadele içinde gelişme Gerçekçilik» diye tanınan akım yaklaştırır.
gösterebilir, kanısındayım. beiii toplumsal koşullar içinde Öte yandan, toplumsal felsefeye
doğmuş, o koşulların gerekleri eğildiği zaman, gene »«teorik»
Yine de TRT bu konuda etkin ni «teorik» değil de «ideolojik»
görevler üstlenebilir. Seyirci o- olmaktan çok «ideolojik» diye
bir yaklaşımla değerlendirerek, bileceğimiz «özgürlük-zorun-
ianağı hatta malzeme olanağı bunun için gereğinde idealist
vardır. Sonra bir de sinema sa luk», «sevgi-nefret» gibi kav
kökenli bir «devrimci roman- ramlar çerçevesinde düşündüğü
lonlarında asıl filimin gösteril tizm» den yararlanarak oluş
mesinden önce kesin olarak bir için, hümanist kökenli yabancı
muş; bunun sonucunda kendi o- laşma ideolojisine yakınlaştığı
kısa filmin geçilmesi zorunlu- iuşma koşullarını sanatın ge
ğu uygulanırsa yine seyirci so anlar vardır, Aynı ideolojinin
nel varoluş koşullarıyla özdeş çağdaş yorumcusu Ernest Fisc-
runu bir ölçüde çözülmüş ola leyerek sanatı kısırlaştıran bir
caktır, Ayrıca yalnız kısa filim her sanatın bir çeşit tedavi ol
formülasyona varmıştı. Bugün duğu görüşünü ondan almış o-
ler gösteren sinemalar da bu bu formülasyona karşı çıkan
konuda yararlı olabilir. labiür.
lar da değerleri ters çevirmek Bütün bu eleştiri ve yarı-eleş-
Özetlersek teknik olanak, ham le birlikte aynı sistematik için tiriiere karşın Caudvvell'in eseri
madde ve filimlerin gösteriiebil- de düşünmekten kendilerini pek özgün, taze, olumlu ve önem
meleri, yani işlev kazanmaları, kurtaramıyorlar. lidir, Bir kere sanatın kökenini
dolayısıyla yeni yapımlar için gerek tarihî, gerekse ğenel-teo-
paraya dönüşmeleri sağlanabi Caudwell sanat üstüne görüşü
nü bu tartışmaların dışında ge rik düzeylerde ciddî bir şekilde
lirse, kısa filimin gelişimi de araştırır. «Blreysel-topiumsal»
hızlanacaktır. Yine de bunları liştirdi. Bu nedenle, araştırma
sını konunun asıl temellerine ilişkisini oldukça doğru biçim
beklemek gereksizdir. Bu ko de koyarak kültüre gerekli yeri
şullar da kısa filim yaparak zor- doğru yürütebildi. Gerçi onun
eserleriyle de Marksizm bu ko verir.
lanmaiıdır diyeceğim.
nuda nihaî hedeflerine ulaşmış Ama bütün bunların ötesinde,
Kuşkusuz katkıda bulunmuştur. değildir. Caudvvell'in kitapların CaudvveU'in asıl önemli ve ge
Biraz önce söylediğimiz gibi ül da gerek düzeltilmesi, gerekse liştirilmesi gereken yanı, sana
kemizde kısa filimin gösterilme geliştirilmesi gereken pek çok tın bilgilenme içindeki yerine
şansı yok gibidir. TRT buna o- şey bulunur, (yaşasa, mutlaka yaklaşımıdır. Yanılsama ve Ger
lanak sağlamıştır. Ayrıca TRT’ daha yetkin eserler verirdi}. çekliğin son sayfalarında şe
nin böylesine kısa fllimlere olan Ama Caudvvell'in parlak doğru malaştırtmış şekilde sunulan
ihtiyacının büyük olduğu da a- ları, pırıl pırıl analizleri bir ya bu sanat - bilim ilişkisinin ince
çıktır. Doğrusu, TRT'nin bir yıl na, yanlışları bile düşündürü lenmesi, bu kitaptaki durumuy
boyunca programlarında yer cü, esinlediricidir. Çünkü zihnî la tamam olmasa bile, Caud-
vereceği kısa filimieri yıl sonun yapısı ideolojik kapadıktan u- vvell'in sözkonusu teorik açık
da seyircilerin de katıldığı bir zak, teorik açıklıklara yatkındır. lığı nedeniyle, geliştirilerek ta
oylamayla ödüllendirmeye git Caudvvell'in belirleyici özellikle mamlanabilir. Bu bakımdan
mesinin, kısa filimin gelişmesi rinden biri de, Alman idealist Yanılmasa ve Gerçeklik eleşti
açısından yepyeni ufuklar aça felsefesinden uzaklığıdır, dene rel bir gözle, ama mutlaka okun
cağı inancını taşıyorum, bilir. Bu, onun Hegel'in, Schil- ması ve iyi değerlendirilmesi
YANILSAMA VE ler'in ve öteki Alman filozofları gerekli bir kitaptır. Bu noktada
nın alabildiğine soyut, kate Mehmet Doğan’ın başarılı çe
GERÇEKLİK gorik estetik kavramlarına kar virisini anmak da bir borç olu
şı korumuştur. Buna karşılık, yor.
C hristopher Caudvel!
Marksist teorinin iki temeli o-
CÇev. M ehm et H. Doğan) lan bilim ve felsefenin, bilim ya 100 SORUDA ESTETİK
Pay el yayınevi, 320 sayfa nı Caudvvell’de biraz fazla ağır M ehm et H. Doğan
25 TL. basar. Bu bakımdan tavrı, bilim G erçek Yayınevi, 329 sayfa
Yanılsama ve Gerçektik başarılı sel olmaktan çok «bilimci» ol 25 TL.
yazarlığının yanı sıra kısacık bir duğu söylenerek eleştirilebilir.
hayata sığdırdığı işlerin çokluğu Yani, yeterli bir epistemolojik Mehmet H. Doğan, Gerçek Ya
ve ölümünün kahramanca tra (bilgi teorisi) temeli olmaksızın yınları arasında çıkan 100 So
gedyasıyla dünya devrimcileri bilime yaslandığı için, böylelik ruda Estetik kitabıyla, Türkiye'
nin haklı saygısını ve sevgisini le ortaya çıkan bilim de fazla de pek az işlenmiş bir konuyu
kazanan İngiliz Marksisti Chris- ampirik görünümlüdür. Fizik üs ele alması bakımından, güç bir
topher Caudvvell'in sanat ve es tüne de kitap yazmıştı Caud- işe girişiyor. Yazar, kısa önsö
tetik konusunda yazdığı birkaç weil. Sanatın, estetik duygunun zünde bu güçlüğü dile getir
önemli kitaptan bir tanesidir. kökenlerini ararken biyolojiye, miş: «Estetik konusunda klasik
Caudvvell'in sanat konusundaki psikolojiye, hattâ fiziğe bir hay yapıtların henüz çevriimediği;
görüşlerinin önemi, bir bakıma li ağırlık tanımıştır. Sanatla psi estetik ve sanat tarihi çalışma
onun bu görüşleri sosyalizmin koloji arasında kurduğu bağlan larının ortalama okurun ilgisi-
de, bugüne kadar televizyonda Ve böyle bir aracın özgürce tir denebilir. Ama iyisiyle kötü
yayımlanmadı. TRT'den konuyu kullanılması tutucu eğemen süyle sinema dostluğunu hiç e-
sorduğumuz yetkililer bu tip ba güçlerin işine gelmemektedir. srrgemedi bizden. Sinemayı da,
zı filimlerin 12 Mart yönetimi sı Üstelik özgürlüklerin ve haber pek çok şeyi de, ilk kez yine si
rasında kaybolduğunu, halen de leşme özgürlüğünün savunu nemadan öğrenmeye başlamı-
arandığını söylediler. cusu da gözükmektedirler. Bu şızdır,
na karşılık halkın temel hakla Yine de bugüne kadar asıl uğra
«İyi akşamlar, sayın seyirciler, rından olan haberleşme özgür
Bu akşam sîzlere, TRT televiz şı dalım çizgi sanatları, karika
lüğü, uzun yıllardır sansür uy
yon filimleri yarışmasında Büyük tür olmuştur. Nedeni sinemaya j
gulaması ile engellenmektedir.
Ödül ve Başarı Ödülü alan iki göre da az olanakla yapılabil- j
Böyle bir ortamda sansür gibi
film sunacağız, mesi olması.
bir uygulamaya karşı itiraz hak
İlk kez. yarışmaya İstanbul'dan kımı kullanmadan çalışma sür Sinemayı anlatım aracı olarak
katılan Yüksek Mimar Tan Oral' dürmeyi kendime yediremez- seçmem, yukarıda da söyledi
m Büyük Ödül alan «SANSÜR» dim doğrusu. ğim gibi benim İçin bir borç
adlı filmini izleyeceksiniz. ödeme sorunuydu.
Filimi bu amaçla yaptım. En önemlisi de sinema, çağı
Tan Oral mimarlığının yanında Sansür, bilindiği gibi, 14 tem mız teknolojisinin sanata ge
çeşitli sanat dallarında uğra muz 1934 tarihli «Polis Vazife ve tirdiği yeni bir boyuttur. Yeni
şıları olan karikatürcü, grafikçi Selâhiyetteri Kanunundan» kay bir olanaktır. Dolayısıyla günü
ve amatör sinemacı, çok yönlü naklanarak çıkarılan 19 temmuz müz sorunlarının anlatımına da
bir sanatçı. Kendisiyle çalışma 1936 tarih ve 2-11551 sayılı «Fi büyük yatkınlık göstermekte
yeri olarak da kullandığı ve fili- limlerin ve Filim Senaryolarının dir. Değişen dünya, değişimini
mini hazırladığı evinde buluş Kontroiuna Dair Nizamname» tamamlamak ve yeni değişiklik
tuk. gereğince uyaulanan bir engel lere varmak için, gerekli araçla
Fitimin izledikten sonra, soru lemedir, işin acı yanı bunun, rı da doğal olarak yaratmakta
larımızı cevaplandıracaklar. çok kişiye olağan gelmesi, alı dır. Sinema bunlardan biridir.
şılmış olmasıdır. Bu anti-de- Tutucu güçlerce de kullanılmak
Sayın Tan Ora!, izediğimiz fi mokratik uygulamaya karşı ge> tadır. Ama sinemanın, dünyayı
limde TRT Televizyon filimleri rekli tepki yeterince gösterilme değiştirme mücadelesinde, bu
dalında Büyük Ödül kazandınız. miştir. Giderek sansürün kaldı dinamiği içinde taşıyan kitleler
Sizi kutlarım. Bu filminizde ka rılmasının sakıncalar doğuraca le tamamlasmada en etken an
mu oyunca çok tartışılan bir ko ğını söyleyen aklıbaşında kişi latım araçlarından biri olduğu
nuya ediliyorsunuz, filim i yap ler bile bulunmaktadır. Tutucu inancındayım. Ağır basacak o-
maktaki amacınızı ve sansür ve müstehcen filimlerin ortalı lan da bu yanıdır.
konusundaki düşüncelerinizi so ğı saracağını savunmaktadır
mut örneklerle açıklar mısınız? Ülkemizde kısa filîmciliğin ola
lar. Oysa bugün sansüre rağ nakları kuşkusuz yok denecek
Sinemayla İlginiz nasıl başla men bu tür filimler perdeleri
kadar sınırlıdır. Önce ham filim
dı? doldurabilmektedir. Sansür, e-
bulmak son derece zord.ur. Ve
Anlatım aracı olarak neden fili mekcı sınıfların haberalma Öz
bu yeter sanırım. Sonra da gös
gürlüğünden ve bunun sonuçla
mi seçiyorsunuz? terilme olanakları yok gibidir.
rından, eaemen çevrelerin ürk
Yine de kısa filim yapımının ge
Türkiyede kısa fifimclliğin ola meleri sonucu konulmuş, faşi
lişmesinde çeşitli yarışma ve
nakları nelerdir? Bu dalın ge zan bîr önlemdir. Onun için kal
şenliklerin yararları olmuştur
lişmesi için neler Önerirsiniz? dırılmalıdır. Sözü edilen sakın
bugüne kadar.
Özellikle bugünkü durum İle a- calar sansürün kaldırılmış ol
matör kısa filim yapımcısının ması ile belirmeyecek, tersine Kısa filimde de diğer sanat dal
sorunları konusunda, giderilecektir. larında olduğunca üç Öğe var
TRT'nin açtığı televizyon fi ¡im dır. Yapıcı, filim ve seyirci. Şim
Tekrarlarsam «Sansür» çizgi fil diye dek bu üç öğeden yalnız
leri yarışması sizce Türk sine minin amacı, ilerici ve devrimci birinci var olageldi çoğunlukla;
ma sanatına ne denli katkıda güçlerin dikkatlerini bir kez da yani kısa filim İçin gereken tek
bulundu? Daha başka nefer ya ha sansür olgusuna çekmektir. nik olanaklar ve malzeme ile fi
pılabilir? Sinemayla ilgim eski olmalı. limlerin görülebilme şansı var
Karartmaların yapıldığı yıllarda kılındığı ölçüde, kısa filim de
Teşekkür ederim sayın Tan
Oral, başarılarınızın devamlı ol Bursada gördüğüm filimleri ha gelişme yolunda aşamalar gös
tırlıyorum. ilk kez. Kahveci Gü terecektir. Bu yapımcıların ge
masını dilerim.
zeli gibi verli, Nasrettin Hoca lişmesini de sağlayacaktır kuş
Teşekkür .ederim, önce. «San gibi yabancı filimleri. O günden kusuz.
sür» çizgi filimi kendi alçakgö bu yana hep vefalı bir sinema
nüllü olanağı ile bir haberalma seyircisiyim. Sinemaya karşı Ne var ki bu olanakların günün
özgürlüğü kısıtlaması olan san kendimi hep borçlu duymuşum birinde var olması da beklene
sür uygulamasına dikkatleri dur. Bizim - yetişmemizde sine mez. Olanlarla işe girişmekte
çekmeye çalışmtşttr. Sinema et ma büvük kaynaklık etmiştir. yarar vardır, zor da olsa. Ve
kin ve yaygın bir sanat dalıdır. Çocukluğumuz kitapsız geçmiş çalışmalar bu zorlukları yara
tan düzenin değişmesi, engel sanat anlayışını belli ideolojik tılar onu gene İngiliz ampirik
lerin kaldırılması doğrultusun kalıplar içerisinde geliştirmeme geleneğini sürdüren burjuva es
da olacaktır. Kısa filim ancak sinden ileri getir. «Sosyalist tetikçi İ.A. Richards'a da yer yer
bu mücadele içinde gelişme Gerçekçilik» diye tanınan akım yaklaştırır.
gösterebilir, kanısındayım. beiii toplumsal koşullar içinde Öte yandan, toplumsal felsefeye
doğmuş, o koşulların gerekleri eğildiği zaman, gene »«teorik»
Yine de TRT bu konuda etkin ni «teorik» değil de «ideolojik»
görevler üstlenebilir. Seyirci o- olmaktan çok «ideolojik» diye
bir yaklaşımla değerlendirerek, bileceğimiz «özgürlük-zorun-
ianağı hatta malzeme olanağı bunun için gereğinde idealist
vardır. Sonra bir de sinema sa luk», «sevgi-nefret» gibi kav
kökenli bir «devrimci roman- ramlar çerçevesinde düşündüğü
lonlarında asıl filimin gösteril tizm» den yararlanarak oluş
mesinden önce kesin olarak bir için, hümanist kökenli yabancı
muş; bunun sonucunda kendi o- laşma ideolojisine yakınlaştığı
kısa filmin geçilmesi zorunlu- iuşma koşullarını sanatın ge
ğu uygulanırsa yine seyirci so anlar vardır, Aynı ideolojinin
nel varoluş koşullarıyla özdeş çağdaş yorumcusu Ernest Fisc-
runu bir ölçüde çözülmüş ola leyerek sanatı kısırlaştıran bir
caktır, Ayrıca yalnız kısa filim her sanatın bir çeşit tedavi ol
formülasyona varmıştı. Bugün duğu görüşünü ondan almış o-
ler gösteren sinemalar da bu bu formülasyona karşı çıkan
konuda yararlı olabilir. labiür.
lar da değerleri ters çevirmek Bütün bu eleştiri ve yarı-eleş-
Özetlersek teknik olanak, ham le birlikte aynı sistematik için tiriiere karşın Caudvvell'in eseri
madde ve filimlerin gösteriiebil- de düşünmekten kendilerini pek özgün, taze, olumlu ve önem
meleri, yani işlev kazanmaları, kurtaramıyorlar. lidir, Bir kere sanatın kökenini
dolayısıyla yeni yapımlar için gerek tarihî, gerekse ğenel-teo-
paraya dönüşmeleri sağlanabi Caudwell sanat üstüne görüşü
nü bu tartışmaların dışında ge rik düzeylerde ciddî bir şekilde
lirse, kısa filimin gelişimi de araştırır. «Blreysel-topiumsal»
hızlanacaktır. Yine de bunları liştirdi. Bu nedenle, araştırma
sını konunun asıl temellerine ilişkisini oldukça doğru biçim
beklemek gereksizdir. Bu ko de koyarak kültüre gerekli yeri
şullar da kısa filim yaparak zor- doğru yürütebildi. Gerçi onun
eserleriyle de Marksizm bu ko verir.
lanmaiıdır diyeceğim.
nuda nihaî hedeflerine ulaşmış Ama bütün bunların ötesinde,
Kuşkusuz katkıda bulunmuştur. değildir. Caudvvell'in kitapların CaudvveU'in asıl önemli ve ge
Biraz önce söylediğimiz gibi ül da gerek düzeltilmesi, gerekse liştirilmesi gereken yanı, sana
kemizde kısa filimin gösterilme geliştirilmesi gereken pek çok tın bilgilenme içindeki yerine
şansı yok gibidir. TRT buna o- şey bulunur, (yaşasa, mutlaka yaklaşımıdır. Yanılsama ve Ger
lanak sağlamıştır. Ayrıca TRT’ daha yetkin eserler verirdi}. çekliğin son sayfalarında şe
nin böylesine kısa fllimlere olan Ama Caudvvell'in parlak doğru malaştırtmış şekilde sunulan
ihtiyacının büyük olduğu da a- ları, pırıl pırıl analizleri bir ya bu sanat - bilim ilişkisinin ince
çıktır. Doğrusu, TRT'nin bir yıl na, yanlışları bile düşündürü lenmesi, bu kitaptaki durumuy
boyunca programlarında yer cü, esinlediricidir. Çünkü zihnî la tamam olmasa bile, Caud-
vereceği kısa filimieri yıl sonun yapısı ideolojik kapadıktan u- vvell'in sözkonusu teorik açık
da seyircilerin de katıldığı bir zak, teorik açıklıklara yatkındır. lığı nedeniyle, geliştirilerek ta
oylamayla ödüllendirmeye git Caudvvell'in belirleyici özellikle mamlanabilir. Bu bakımdan
mesinin, kısa filimin gelişmesi rinden biri de, Alman idealist Yanılmasa ve Gerçeklik eleşti
açısından yepyeni ufuklar aça felsefesinden uzaklığıdır, dene rel bir gözle, ama mutlaka okun
cağı inancını taşıyorum, bilir. Bu, onun Hegel'in, Schil- ması ve iyi değerlendirilmesi
YANILSAMA VE ler'in ve öteki Alman filozofları gerekli bir kitaptır. Bu noktada
nın alabildiğine soyut, kate Mehmet Doğan’ın başarılı çe
GERÇEKLİK gorik estetik kavramlarına kar virisini anmak da bir borç olu
şı korumuştur. Buna karşılık, yor.
C hristopher Caudvel!
Marksist teorinin iki temeli o-
CÇev. M ehm et H. Doğan) lan bilim ve felsefenin, bilim ya 100 SORUDA ESTETİK
Pay el yayınevi, 320 sayfa nı Caudvvell’de biraz fazla ağır M ehm et H. Doğan
25 TL. basar. Bu bakımdan tavrı, bilim G erçek Yayınevi, 329 sayfa
Yanılsama ve Gerçektik başarılı sel olmaktan çok «bilimci» ol 25 TL.
yazarlığının yanı sıra kısacık bir duğu söylenerek eleştirilebilir.
hayata sığdırdığı işlerin çokluğu Yani, yeterli bir epistemolojik Mehmet H. Doğan, Gerçek Ya
ve ölümünün kahramanca tra (bilgi teorisi) temeli olmaksızın yınları arasında çıkan 100 So
gedyasıyla dünya devrimcileri bilime yaslandığı için, böylelik ruda Estetik kitabıyla, Türkiye'
nin haklı saygısını ve sevgisini le ortaya çıkan bilim de fazla de pek az işlenmiş bir konuyu
kazanan İngiliz Marksisti Chris- ampirik görünümlüdür. Fizik üs ele alması bakımından, güç bir
topher Caudvvell'in sanat ve es tüne de kitap yazmıştı Caud- işe girişiyor. Yazar, kısa önsö
tetik konusunda yazdığı birkaç weil. Sanatın, estetik duygunun zünde bu güçlüğü dile getir
önemli kitaptan bir tanesidir. kökenlerini ararken biyolojiye, miş: «Estetik konusunda klasik
Caudvvell'in sanat konusundaki psikolojiye, hattâ fiziğe bir hay yapıtların henüz çevriimediği;
görüşlerinin önemi, bir bakıma li ağırlık tanımıştır. Sanatla psi estetik ve sanat tarihi çalışma
onun bu görüşleri sosyalizmin koloji arasında kurduğu bağlan larının ortalama okurun ilgisi-
de, bugüne kadar televizyonda Ve böyle bir aracın özgürce tir denebilir. Ama iyisiyle kötü
yayımlanmadı. TRT'den konuyu kullanılması tutucu eğemen süyle sinema dostluğunu hiç e-
sorduğumuz yetkililer bu tip ba güçlerin işine gelmemektedir. srrgemedi bizden. Sinemayı da,
zı filimlerin 12 Mart yönetimi sı Üstelik özgürlüklerin ve haber pek çok şeyi de, ilk kez yine si
rasında kaybolduğunu, halen de leşme özgürlüğünün savunu nemadan öğrenmeye başlamı-
arandığını söylediler. cusu da gözükmektedirler. Bu şızdır,
na karşılık halkın temel hakla Yine de bugüne kadar asıl uğra
«İyi akşamlar, sayın seyirciler, rından olan haberleşme özgür
Bu akşam sîzlere, TRT televiz şı dalım çizgi sanatları, karika
lüğü, uzun yıllardır sansür uy
yon filimleri yarışmasında Büyük tür olmuştur. Nedeni sinemaya j
gulaması ile engellenmektedir.
Ödül ve Başarı Ödülü alan iki göre da az olanakla yapılabil- j
Böyle bir ortamda sansür gibi
film sunacağız, mesi olması.
bir uygulamaya karşı itiraz hak
İlk kez. yarışmaya İstanbul'dan kımı kullanmadan çalışma sür Sinemayı anlatım aracı olarak
katılan Yüksek Mimar Tan Oral' dürmeyi kendime yediremez- seçmem, yukarıda da söyledi
m Büyük Ödül alan «SANSÜR» dim doğrusu. ğim gibi benim İçin bir borç
adlı filmini izleyeceksiniz. ödeme sorunuydu.
Filimi bu amaçla yaptım. En önemlisi de sinema, çağı
Tan Oral mimarlığının yanında Sansür, bilindiği gibi, 14 tem mız teknolojisinin sanata ge
çeşitli sanat dallarında uğra muz 1934 tarihli «Polis Vazife ve tirdiği yeni bir boyuttur. Yeni
şıları olan karikatürcü, grafikçi Selâhiyetteri Kanunundan» kay bir olanaktır. Dolayısıyla günü
ve amatör sinemacı, çok yönlü naklanarak çıkarılan 19 temmuz müz sorunlarının anlatımına da
bir sanatçı. Kendisiyle çalışma 1936 tarih ve 2-11551 sayılı «Fi büyük yatkınlık göstermekte
yeri olarak da kullandığı ve fili- limlerin ve Filim Senaryolarının dir. Değişen dünya, değişimini
mini hazırladığı evinde buluş Kontroiuna Dair Nizamname» tamamlamak ve yeni değişiklik
tuk. gereğince uyaulanan bir engel lere varmak için, gerekli araçla
Fitimin izledikten sonra, soru lemedir, işin acı yanı bunun, rı da doğal olarak yaratmakta
larımızı cevaplandıracaklar. çok kişiye olağan gelmesi, alı dır. Sinema bunlardan biridir.
şılmış olmasıdır. Bu anti-de- Tutucu güçlerce de kullanılmak
Sayın Tan Ora!, izediğimiz fi mokratik uygulamaya karşı ge> tadır. Ama sinemanın, dünyayı
limde TRT Televizyon filimleri rekli tepki yeterince gösterilme değiştirme mücadelesinde, bu
dalında Büyük Ödül kazandınız. miştir. Giderek sansürün kaldı dinamiği içinde taşıyan kitleler
Sizi kutlarım. Bu filminizde ka rılmasının sakıncalar doğuraca le tamamlasmada en etken an
mu oyunca çok tartışılan bir ko ğını söyleyen aklıbaşında kişi latım araçlarından biri olduğu
nuya ediliyorsunuz, filim i yap ler bile bulunmaktadır. Tutucu inancındayım. Ağır basacak o-
maktaki amacınızı ve sansür ve müstehcen filimlerin ortalı lan da bu yanıdır.
konusundaki düşüncelerinizi so ğı saracağını savunmaktadır
mut örneklerle açıklar mısınız? Ülkemizde kısa filîmciliğin ola
lar. Oysa bugün sansüre rağ nakları kuşkusuz yok denecek
Sinemayla İlginiz nasıl başla men bu tür filimler perdeleri
kadar sınırlıdır. Önce ham filim
dı? doldurabilmektedir. Sansür, e-
bulmak son derece zord.ur. Ve
Anlatım aracı olarak neden fili mekcı sınıfların haberalma Öz
bu yeter sanırım. Sonra da gös
gürlüğünden ve bunun sonuçla
mi seçiyorsunuz? terilme olanakları yok gibidir.
rından, eaemen çevrelerin ürk
Yine de kısa filim yapımının ge
Türkiyede kısa fifimclliğin ola meleri sonucu konulmuş, faşi
lişmesinde çeşitli yarışma ve
nakları nelerdir? Bu dalın ge zan bîr önlemdir. Onun için kal
şenliklerin yararları olmuştur
lişmesi için neler Önerirsiniz? dırılmalıdır. Sözü edilen sakın
bugüne kadar.
Özellikle bugünkü durum İle a- calar sansürün kaldırılmış ol
matör kısa filim yapımcısının ması ile belirmeyecek, tersine Kısa filimde de diğer sanat dal
sorunları konusunda, giderilecektir. larında olduğunca üç Öğe var
TRT'nin açtığı televizyon fi ¡im dır. Yapıcı, filim ve seyirci. Şim
Tekrarlarsam «Sansür» çizgi fil diye dek bu üç öğeden yalnız
leri yarışması sizce Türk sine minin amacı, ilerici ve devrimci birinci var olageldi çoğunlukla;
ma sanatına ne denli katkıda güçlerin dikkatlerini bir kez da yani kısa filim İçin gereken tek
bulundu? Daha başka nefer ya ha sansür olgusuna çekmektir. nik olanaklar ve malzeme ile fi
pılabilir? Sinemayla ilgim eski olmalı. limlerin görülebilme şansı var
Karartmaların yapıldığı yıllarda kılındığı ölçüde, kısa filim de
Teşekkür ederim sayın Tan
Oral, başarılarınızın devamlı ol Bursada gördüğüm filimleri ha gelişme yolunda aşamalar gös
tırlıyorum. ilk kez. Kahveci Gü terecektir. Bu yapımcıların ge
masını dilerim.
zeli gibi verli, Nasrettin Hoca lişmesini de sağlayacaktır kuş
Teşekkür .ederim, önce. «San gibi yabancı filimleri. O günden kusuz.
sür» çizgi filimi kendi alçakgö bu yana hep vefalı bir sinema
nüllü olanağı ile bir haberalma seyircisiyim. Sinemaya karşı Ne var ki bu olanakların günün
özgürlüğü kısıtlaması olan san kendimi hep borçlu duymuşum birinde var olması da beklene
sür uygulamasına dikkatleri dur. Bizim - yetişmemizde sine mez. Olanlarla işe girişmekte
çekmeye çalışmtşttr. Sinema et ma büvük kaynaklık etmiştir. yarar vardır, zor da olsa. Ve
kin ve yaygın bir sanat dalıdır. Çocukluğumuz kitapsız geçmiş çalışmalar bu zorlukları yara-
n tan düzenin değişmesi, engel- sanat anlayışım belli ideolojik tılar onu gene İngiliz ampirik
Birikim 1 /7 1
: ierin kaldırılması doğrultusun- kalıplar içerisinde geliştirmeme geleneğini sürdüren burjuva es
; da olacaktır. Kısa filim ancak sinden ileri getir. «Sosyalist tetikçi İ.A. Rlchards'a da yer yer
■
: bu mücadele içinde gelişme Gerçekçilik» diye tanınan akım yaklaştırır.
| gösterebilir, kanısındayım. beiii toplumsal koşuiiar içinde Öte yandan, toplumsal felsefeye
doğmuş, o koşulların gerekleri eğildiği zaman, gene »«teorik»
3 Yine de TRT bu konuda etkin ni «teorik» değil de «ideolojik»
I görevler üstlenebilir. Seyirci o- olmaktan çok «ideolojik» diye
bir yaklaşımla değerlendirerek, bileceğimiz «özgürlük-zorun-
ianağı hatta malzeme olanağı bunun için gereğinde idealist
vardır. Sonra bir de sinema sa luk», «sevgi-nefret» gibi kav
kökenli bir «devrimci roman- ramlar çerçevesinde düşündüğü
lonlarında asıl filimin gösteril tizm» den yararlanarak oluş
mesinden önce kesin olarak bir için, hümanist kökenli yabancı
muş; bunun sonucunda kendi o- laşma ideolojisine yakınlaştığı
kısa filmin geçilmesi zorunlu- luşma koşullarını sanatın ge
ğu uygulanırsa yine seyirci so aniar vardır, Aynı ideolojinin
nel varoluş koşullarıyla özdeş çağdaş yorumcusu Ernest Fise-
runu bir ölçüde çözülmüş ola leyerek sanatı kısırlaştıran bir
caktır, Ayrıca yalnız kısa filim her sanatın bir çeşit tedavi ol
formülasyona varmıştı. Bugün duğu görüşünü ondan almış o-
ler gösteren sinemalar da bu bu formülasyona karşı çıkan
konuda yararlı olabilir. labiür.
lar da değerleri ters çevirmek Bütün bu eleştiri ve yarı-eleş-
Özetlersek teknik olanak, ham le birlikte aynı sistematik için tiriiere karşın Caudvvell'in eseri
madde ve filimlerin gösteriiebil- de düşünmekten kendilerini pek özgün, taze, olumlu ve önem
meleri, yani işlev kazanmaları, kurtaramıyorlar. lidir, Bir kere sanatın kökenini
dolayısıyla yeni yapımlar için gerek tarihî, gerekse ğenel-teo-
paraya dönüşmeleri sağlanabi Caudvveli sanat üstüne görüşü
nü bu tartışmaların dışında ge rik düzeylerde ciddî bir şekilde
lirse, kısa filimin gelişimi de araştırır. «Bireysel-topiumsal»
| hızlanacaktır. Yine de bunları liştirdi. Bu nedenle, araştırma
sını konunun asıl temellerine ilişkisini oldukça doğru biçim
beklemek gereksizdir. Bu ko de koyarak kültüre gerekli yeri
şullar da kısa filim yaparak zor- doğru yürütebildi. Gerçi onun
eserleriyle de Marksizm bu ko verir.
lanmaiıdır diyeceğim.
nuda nihaî hedeflerine ulaşmış Ama bütün bunların ötesinde,
Kuşkusuz katkıda bulunmuştur. değildir. Caudvveil'in kitapların Caudvvell'in asıl önemli ve ge
Biraz önce söylediğimiz gibi ül da gerek düzeltilmesi, gerekse liştirilmesi gereken yanı, sana
kemizde kısa filimin gösterilme geliştirilmesi gereken pek çok tın bilgilenme içindeki yerine
şansı yok gibidir. TRT buna o- şey bulunur, (yaşasa, mutlaka yaklaşımıdır. Yanılsama ve Ger
lanak sağlamıştır. Ayrıca TRT’ daha yetkin eserler verirdi}. çekliğin son sayfalarında şe
nin böylesine kısa filimlere olan Ama Caudvvell'in parlak doğru malaştırtmış şekilde sunulan
ihtiyacının büyük olduğu da a- ları, pırıl pırıl analizleri bir ya bu sanat - bilim ilişkisinin ince
çıktır. Doğrusu, TRT'nin bir yıl na, yanlışları bile düşündürü lenmesi, bu kitaptaki durumuy
boyunca programlarında yer cü, esiniediricidir. Çünkü zihnî la tamam olmasa bile, Caud-
vereceği kısa filimieri yti sonun- yapısı ideolojik kapadıktan u- vvell'in sözkonusu teorik açık
i da seyircilerin de katıldığı bir zak, teorik açıklrklara yatkındır. lığı nedeniyle, geliştirilerek ta
! oylamayla ödüllendirmeye git- Caudvvell'in belirleyici özellikle mamlanabilir. Bu bakımdan
i meşinin, kısa filimin gelişmesi rinden biri de, Alman idealist Yanılmasa ve Gerçeklik eleşti
■j açısından yepyeni ufuklar aça- felsefesinden uzaklığıdır, dene rel bir gözle, ama mutlaka okun
:;| cağı inancını taşıyorum, bilir. Bu, onun Hegel'in, Schİİ- ması ve iyi değerlendirilmesi
S YANILSAMA VE ler'in ve öteki Alman filozofları gerekli bir kitaptır. Bu noktada
nın alabildiğine soyut, kate Mehmet Doğan’ın başarılı çe
GERÇEKLİK gorik estetik kavramlarına kar virisini anmak da bir borç olu
şı korumuştur. Buna karşılık, yor.
Christopher Caudvel!
Marksist teorinin iki temeli o-
CÇev. M ehm et H. Doğan) lan bilim ve felsefenin, bilim ya 100 SORUDA ESTETİK
Pay el yayınevi, 320 sayfa nı Caudvvell’de biraz fazla ağır M ehm et H. Doğan
25 TL. basar. Bu bakımdan tavrı, bitim G erçek Yayınevi, 329 sayfa
Yanılsama ve Gerçektik başarılı se) olmaktan çok «bilimci» ol 25 TL.
yazarlığının yanı sıra kısacık bir duğu söylenerek eleştirilebilir.
hayata sığdırdığı işlerin çokluğu Yani, yeterli bir epistemolojik Mehmet H. Doğan, Gerçek Ya
ve ölümünün kahramanca tra (bilgi teorisi) temeli olmaksızın yınları arasında çıkan 100 So
gedyasıyla dünya devrimcileri bilime yaslandığı için, böylelik ruda Estetik kitabıyla, Türkiye'
nin haklı saygısını ve sevgisini le ortaya çıkan bilim de fazla de pek az işlenmiş bir konuyu
kazanan İngiliz Marksisti Chris- ampirik görünümlüdür. Fizik üs ele alması bakımından, güç bir
topher Caudvvell'in sanat ve es tüne de kitap yazmıştı Caud- işe girişiyor. Yazar, kısa önsö
tetik konusunda yazdığı birkaç weii. Sanatın, estetik duygunun zünde bu güçlüğü dile getir
önemli kitaptan bir tanesidir. kökenlerini ararken biyolojiye, miş: «Estetik konusunda klasik
Caudvvell'in sanat konusundaki psikolojiye, hattâ fiziğe bir hay yapıtların henüz çevriimediği;
görüşlerinin önemi, bir bakıma li ağırlık tanımıştır. Sanatla psi estetik ve sanat tarihi çalışma
onun bu görüşleri sosyalizmin koloji arasında kurduğu bağlan larının ortalama okurun ilgisi-
nin dışında, Üniversite kürsüle O zaman da 700 Soruda Esle yaptığı gibi sözler bile söylendi,
rinin dar alanı içinde kapalı tildin eleştirisinin ağırlık nokta Biz bu görüşlerin ciddiye alına
kaldığı; sanat ve edebiyatımızın sı Mehmet Doğan'ın çözümle bileceğine inanmıyoruz. Elbet
henüz sağlam bir tarihsel de mesinin dışına, Fischer ile Ga te eleştiriye açıktır Arkadaş-e-
ğerlendirilmesinin yapılmadığı raudy'nin görüşlerinin değer leştiriye açık olmayan bir şey
bir zamanda estetik üzerine ki lendirilmesine kayıyor. Çağdaş zaten hayatta varolamaz. Ama
tap hazırlamak isteyen kişinin Marksist yazarlar arasında özel bu gibi suçlamalar, eleştiri sa
büyük güçlükler ve engellerle likle Lukacs ve Lefevbre, Fisc- yılamaz.
karşılaşması çok doğal değil her-Garaudy İkilisini destekle Arkadaş, filimi üstüne söylenen
miğir?» Bunlar gerçekten böyle; mek üzere seçilmiş. Bu, yorum ler genellikle dramatik bir sa
böyle olunca da, alanının ilk ki da Hegêi’e ağırlık veren bir tu nat anlayışının ürünüydü. Oy
tabı olan .700 Soruda Estetik'i tum yaratıyor. Mehmet Doğan'- sa filim kendisi bu anlayışın
anlayışla karşılamak gerekiyor. m başarıyla çevirdiği Caudwell' dışına çıkma yolunda bir adım
AncaK bu, kitabın belli yanları in, bu kitapta pek fazla rolü yok. oiarak değerlendirilmelidir. Asıl
nın eleştirilmesi zorunluluğunu Brecht'in ürünlerinin estetikte olumlu yanı bu olduğu gibi, e-
ortadan kaldırmıyor şüphesiz. açtığı ufuklar gereğince işlen İeştirîye açık yanı da atıian a-
memiş. dımın eksikliği olabilir.
Söylenecek jlk sözlerden biri
bibliyografya ile ilgili. Kültür Bütün bunlar, teorik bir eleştiri
Fiiim neredeyse bir alegori o-
lü, meraklı, çok okumuş bir ki nin nesneleri: Mehmet H. Do-
larak ele alındı. Kimin neyi tem
şiye işaret ediyor bjbliyoğraf- ğan'ın 700 Soruda Estetik'i ala
sil ettiği araştırıldı, yorumlan
va. Ama gene de bir amatörün nında yapılmış ilk ciddi, kap
dı, tesbit edildi ve filim sonuç
bibliyografyası. Croce var, ama samlı çalışma olarak, son ana
ta falan kişinin filan şeyi tem
Collingwood yok. Maritain var, lizde en azından bir cesaret Ör
sil etmesinin «devrimci açıdan»
ama gene dinci görüşlerden neği olarak, Övgüyü hak eden
bir eserdir. Ancak, önsözde, a- doğruluğu veya yanlışlığına gö
kalkan başka önemli estetikçi re değerlendirildi. Oysa fiiim,
ler yok. Strüktüralist görüş - ki maçlandığı söylenen «... yeni
herkesin bir şeyleri temsil ettiği
gittikçe Önem kazanıyor - hiç savların, yeni önerilerin ortaya
bu tipten kapalı bir eser anla
yok. Freud ve Jung için çok ye çıkmasını sağlayacak bir baş
yışına karşı yapılmıştı. Dev
langıç olması...» çabasının,
tersiz bir kitap var. O tezi ge rimciliği de, falan şeyi temsil
Fischer ve Garaudy’ye veri
liştirenler, örneğin Emest Jo- eden kişinin söylediği söz gibi
nes yok. Psikolojik yaklaşım len ağırlıktan ötürü, pek başa
basit bir ölçütle Ölçülemezdi.
dan mitik bir yaklaşıma varan rılı olduğu söylenemez. Mark-
sis estetiğin asıl başlangıcı bu Filimin sanatsal devrimciliği,
lar, örneğin bir Bodkin, yok. Çe yapısındaydı. Hayatın açıklığı
gibi yazarların tartışma biçim
şitli akimların temsilcileri Hos- nı kucaklayıp boğmaya değil o
leri ve sistematiklerinin dışına
pers, Langer, v.b. gene yok. açıklığı çarpıtmadan vermeye
Marksist görüşlerin hepsinin çıkıldığı zaman yapılabilecek
çalışan yapısal kuruiuşunday-
tir. m
ele alındığı da. söylenemez. Çi dı.
te yandan, sanatlar arasında «ARKADAŞ» ÜSTÜNE Toplum, tek-merkezii bir yapı
edebiyata dengeyi bozacak ka değildir. Son kertede alt yapının
dar fazla yer tanınmış. Müzik, Yılmaz Güney Arkadaş filimiyle
belirlediği, ama üst yapıların da
resim, vvb. yeterince işlenmi bir diziye başlamıştı. Diziyi
meydana getiren filimler bir a- görece bir özerkliğe sahip ol
yor. Genel olarak doğu sanatı duğu, karmaşık bir yapılar bü
da eksik. Ancak bunları bir uz raya gelince şüphesiz bütünün
ışığında parçalar da tek başına tünlüğüdür. Bu «son kerte» za
mandan beklemek hak olurdu.
sahip olduklarının ötesinde bir mansa! bir «son kerte» değil,
Mehmet Doğan ise uzman ol
anlam taşıyacaklardı Arkadaş yapısal bir /«son kerte»dir; do
madığını belirtiyor.
için söylenecekler bu nedenle layısıyla hiçbir zaman «son ker-
Kitabın eleştirilmesi gereken İster istemez eksik olacaktır. te»nin saati çalmaz. Şu halde,
bir başka yanı gene Mehmet Biz de bu nedenle şimdilik bu toplum tek-merkez!î değil, tersi
Doğan'ın önsözünde belirtil ne, merkezsiz bir yapıdır. Kar
konuda bir şey söylememeyi
miş; «... özellikle Fischer'İn, düşünüyorduk. Susmak isteme şılıklı diyalektik etkileşimler bü
Garaudy'nin çalışmaları her mizin bir de duygusal nede tünüdür.
konuda ışık tuttu, İpucu verdi ni vardı: Yılmaz yeni filimler Bilincin gelişmesi ile maddenin
bana.» Gerçekten de, kitabı o- yaparken Arkadaş'ı değerlen gelişmesi ayrı oldukları için,
kurken, hemerv hemen her ö- dirmeyi tercih ederdik. Gelgele- insan bu yapısal oluşumların
nemli tartışma alanında yazar İim, birçok kişi doğal olarak fi tümünü kavramaz. Bilgi, top
kendisi susuyor ve ya Fischer'i, lim üstüne konuştu, yorumlar lumsal gelişmeyle orantılı ola
ya Garaudy'yi, ya da ikisini bir yaptı. Filimin büyük bir yankı rak gelişir ve artar. Ama bilgi
den konuşturuyor. Böylece de yapması kaçınılmaz bir olaydı. her zamn bitimli ve bilginin
kitap, Fischer ile Garaudy'nin Ama bu yankı, filimin eski ka madde dünyası demek olan
çeşitli sanat görüşlerinin ser lıplar içinde değerlendirilmesi nesnesi ise bitimsiz ve sınırsız
gilenmesi gibi oluyor ve Meh ’ötesinde bir noktaya varamadı. dır. Diyalektik maddeci düşün
met Doğan suskunluğuyla on Yılmaz Güney'in bu filimiyle cenin bilgi teorisi, en kısa öze
ları onaylıyor. «küçük burjuva reform izmi» tiyle, budur.
Burjuva görüşü, gerek idealist dramatik yapıyı kırmak bilinç- Âzem de gene öyle. Cemil İle
Birikim 1 / 7 3
gerek ampirik akımlarıyla, lilikte oynanan çelişkileri değil köydeki kardeşi, Hegei diyalek
maddeciliğin bilgiyle nesne kar gerçekliğin içinde varolan çe tiğinin teziyle antitezi değildir
şıtlığını koymaz, Dolayısıyla bi lişkileri sergilemektir. Amaç, bu ler, fişle priz gibi birbirleri için
len özne ile bilinecek nesne a- İkinciyi sergileme olunca, ese yapılmış iki öğe değildirler. Kı-
rasında bir özdeşlik kurar. Yu rin belli bir açıklığa sahip ol yıkent kötülendi diye Konya kö
karıda kısaca anlatılan, herke ması gerekir. Bitmiş, kapanmış yünün yüceltilmiş olduğu anla
sin bir şeyleri temsil ettiği sa bir şeyin hikâyesi anlatılmaz bu mı çıkmaz. Eşitsiz gelişme de
nat eseri, İşte bu özne -nesne durumda; dolayısıyla hayatın nen toplumsal yasayı, bu işle
özdeşliği anlayışının bir ürünü bütününü özetlemeye kalkış yiş içinde oluşan değişik yapı
dür. Bu sanat anlayışı bu ba mak da sözkonusu değildir. Ya ları temsil eder bütün bunlar,
kımdan kapalıdır; yani, eserin şayan, ilerleyen bir dinamizm Tankların geçişi, köylünün on
kapalı dünyasına gerçekliğin verilir. Bu da, eserde söylenen lara bakışı, kızın koka - kolayı
bütününü (ya da önemli parça sözle değil, eserin yapısıyla ve götürüşü, Yu-pi kamyonunun
sını) sığdırabileceğini sanır. E- rilir. Yani, hayat gibi, bu tipten gelişi gibi.
serin dünyası, aslında bir bl- sanat eserinin de merkezsiz bir
linçliliktir. Bu, yazarın, yaratıcı yapısı olmalıdır. Arkadaş filimlnde çağdaş mad
nın bilinci olabilir; ya da dra deci sanat anlayışına doğru bu
matik yapıda bir protagonistin Şu halde Arkadaş filimi için, atılımı görmemek, Yılmaz Gü-
bilinci eserin dünyasını meyda «Semra şu tür devrimciliği, A- ney'in çabasını yanlış değer
na getirebilir. Dolayısıyla bur zem bu tür reformizmi temsil e- lendirmek demektir. Öte yan
juva sanat eserinde diyalektik, der, Cemil ölünce ve beriki sa dan, bu filimde bu anlayışın
gerçekte olması gerektiği gibi çını kesince şöyle bîr sonuç çı tam olarak gerçekleştirildiği
bilinçler arasında veya madde kar» gibi yorumlar tamamen de söylenemez. Çünkü bütün
ile bilinçlüik arasında değil; geçersiz kalmaktadır. Neredey çabalara karşın, filimde Yılmaz
burjuva dünyasının tek^merke- se müzik terimleriyle -heykeli e- Güney’in bilinçliiiği büyük öl
:zlni oluşturan egemen bilinçli- leştirmek gibi bir şeydir bu. çüde egemen olmuş ve bu du
liğin İçerisinde geçer. Dramatik Elbette Semra bir şeyi temsil rum amaçla bir ölçüde çeliş-
sanatta o bilinçîilik ayrıştırılabi- eder, Âzem bir şeyi temsil eder. miştir. Bunda, seyircinin Yıl
lir ve bilinçllliğin çeşitli görü Ama ne o, ne de öbürü bir mut maz Güney'e bakışının da payı
nümleri çeşitli tip ve karakterler lak değerdir. Modern matema vardır. Biz gene de, Arkadaş o-
le verilebilir. Ama burada gene tikte olduğu gibi bu sanat tü layının bu yanını tartışmayı Yıl-
belirleyici tektir, protagonistin ründe de (bence gerçek diya maz’ın yeni filimlerîni yapmaya
bilinçliliğidir. Desdemona, an lektik maddeci sanat) değerler başladığı zamana bırakmayı ter
cak Othello'nun sevgilisidir, değil aradaki ilişkiler önemlidir cih ediyoruz. Şimdilik önemli
Macbeth’rn sevgilisi, olamaz; - gerçeklik oradadır. Değerler olan atılan adımdır. Eski Yıl
lago da ancak Othello’nun düş ise hayatın akışı içinde değişir maz Güney'den kopmuş, kendi
manıdır, Hamlet’in lago gibi bir ler. Semra, evet olumludur. A- kuracağı yeni Yılmaz Güney'e
düşmanı olamaz yani dramatik ma öteki yoz insanların yanın doğru mesafe atmıştır. Bu yeni
sanatta, protagonist kendi kar da devrimci bir potansiyel ola Yılmaz Güney'in bir an önce
şıtını bile kendi yaratır. Sorun rak. Devrimcilik süreci içinde kurulmasını özlemle bekliyoruz.
onun sorunudur; sorunun çö keskinliğini, yalınkatlığını tör
zülüş biçimi onun kişiliğinin e- pülemesi, kendini esnekleştir Murat Belge
gemenliğinden çıkamaz, mesi gereken bir kişidir. Yani
işte Arkadaş'ta denenen, bu eleştirelliğini gene kendi içerir.
nin dışında, Üniversite kürsüle O zaman da 700 Soruda Este yaptığı gibi sözler bile söylendi,
rinin dar alanı içinde kapalı tik'in eleştirisinin ağırlık nokta Biz bu görüşlerin ciddiye alına
kaldığı; sanat ve edebiyatımızın sı Mehmet Doğan'ın çözümle bileceğine inanmıyoruz. Elbet
henüz sağlam bir tarihsel de mesinin dışına, Fischer ile Ga te eleştiriye açıktır Arkadaş-e-
ğerlendirilmesinin yapılmadığı raudy'nin görüşlerinin değer leştiriye açık olmayan bir şey
bir zamanda estetik üzerine ki lendirilmesine kayıyor. Çağdaş zaten hayatta varolamaz. Ama
tap hazırlamak isteyen kişinin Marksist yazarlar arasında özel bu gibi suçlamalar, eleştiri sa
büyük güçlükler ve engellerle likle Lukacs ve Lefevbre, Fisc- yılamaz.
karşılaşması çok doğal değil her-Garaudy İkilisini destekle Arkadaş, filimi üstüne söylenen
miğir?» Bunlar gerçekten böyle; mek üzere seçilmiş. Bu, yorum ler genellikle dramatik bir sa
böyle olunca da, alanının ilk ki da Hegêi’e ağırlık veren bir tu nat anlayışının ürünüydü. Oy
tabı olan .700 Soruda Estetik'i tum yaratıyor. Mehmet Doğan'- sa filim kendisi bu anlayışın
anlayışla karşılamak gerekiyor. m başarıyla çevirdiği Caudwell' dışına çıkma yolunda bir adım
AncaK bu, kitabın belli yanları in, bu kitapta pek fazla rolü yok. oiarak değerlendirilmelidir. Asıl
nın eleştirilmesi zorunluluğunu Brecht'in ürünlerinin estetikte olumlu yanı bu olduğu gibi, e-
ortadan kaldırmıyor şüphesiz. açtığı ufuklar gereğince işlen İeştirîye açık yanı da atıian a-
memiş. dımın eksikliği olabilir.
Söylenecek jlk sözlerden biri
bibliyografya ile ilgili. Kültür Bütün bunlar, teorik bir eleştiri
Fiiim neredeyse bir alegori o-
lü, meraklı, çok okumuş bir ki nin nesneleri: Mehmet H. Do-
larak ele alındı. Kimin neyi tem
şiye işaret ediyor bjbliyoğraf- ğan'ın 700 Soruda Estetik'i ala
sil ettiği araştırıldı, yorumlan
va. Ama gene de bir amatörün nında yapılmış ilk ciddi, kap
dı, tesbit edildi ve filim sonuç
bibliyografyası. Croce var, ama samlı çalışma olarak, son ana
ta falan kişinin filan şeyi tem
Collingwood yok. Maritain var, lizde en azından bir cesaret Ör
sil etmesinin «devrimci açıdan»
ama gene dinci görüşlerden neği olarak, Övgüyü hak eden
bir eserdir. Ancak, önsözde, a- doğruluğu veya yanlışlığına gö
kalkan başka önemli estetikçi re değerlendirildi. Oysa fiiim,
ler yok. Strüktüralist görüş - ki maçlandığı söylenen «... yeni
herkesin bir şeyleri temsil ettiği
gittikçe Önem kazanıyor - hiç savların, yeni önerilerin ortaya
bu tipten kapalı bir eser anla
yok. Freud ve Jung için çok ye çıkmasını sağlayacak bir baş
yışına karşı yapılmıştı. Dev
langıç olması...» çabasının,
tersiz bir kitap var. O tezi ge rimciliği de, falan şeyi temsil
Fischer ve Garaudy’ye veri
liştirenler, örneğin Emest Jo- eden kişinin söylediği söz gibi
nes yok. Psikolojik yaklaşım len ağırlıktan ötürü, pek başa
basit bir ölçütle Ölçülemezdi.
dan mitik bir yaklaşıma varan rılı olduğu söylenemez. Mark-
sis estetiğin asıl başlangıcı bu Filimin sanatsal devrimciliği,
lar, örneğin bir Bodkin, yok. Çe yapısındaydı. Hayatın açıklığı
gibi yazarların tartışma biçim
şitli akimların temsilcileri Hos- nı kucaklayıp boğmaya değil o
leri ve sistematiklerinin dışına
pers, Langer, v.b. gene yok. açıklığı çarpıtmadan vermeye
Marksist görüşlerin hepsinin çıkıldığı zaman yapılabilecek
çalışan yapısal kuruiuşunday-
tir. m
ele alındığı da. söylenemez. Çi dı.
te yandan, sanatlar arasında «ARKADAŞ» ÜSTÜNE Toplum, tek-merkezii bir yapı
edebiyata dengeyi bozacak ka değildir. Son kertede alt yapının
dar fazla yer tanınmış. Müzik, Yılmaz Güney Arkadaş filimiyle
belirlediği, ama üst yapıların da
resim, vvb. yeterince işlenmi bir diziye başlamıştı. Diziyi
meydana getiren filimler bir a- görece bir özerkliğe sahip ol
yor. Genel olarak doğu sanatı duğu, karmaşık bir yapılar bü
da eksik. Ancak bunları bir uz raya gelince şüphesiz bütünün
ışığında parçalar da tek başına tünlüğüdür. Bu «son kerte» za
mandan beklemek hak olurdu.
sahip olduklarının ötesinde bir mansa! bir «son kerte» değil,
Mehmet Doğan ise uzman ol
anlam taşıyacaklardı Arkadaş yapısal bir /«son kerte»dir; do
madığını belirtiyor.
için söylenecekler bu nedenle layısıyla hiçbir zaman «son ker-
Kitabın eleştirilmesi gereken İster istemez eksik olacaktır. te»nin saati çalmaz. Şu halde,
bir başka yanı gene Mehmet Biz de bu nedenle şimdilik bu toplum tek-merkez!î değil, tersi
Doğan'ın önsözünde belirtil ne, merkezsiz bir yapıdır. Kar
konuda bir şey söylememeyi
miş; «... özellikle Fischer'İn, düşünüyorduk. Susmak isteme şılıklı diyalektik etkileşimler bü
Garaudy'nin çalışmaları her mizin bir de duygusal nede tünüdür.
konuda ışık tuttu, İpucu verdi ni vardı: Yılmaz yeni filimler Bilincin gelişmesi ile maddenin
bana.» Gerçekten de, kitabı o- yaparken Arkadaş'ı değerlen gelişmesi ayrı oldukları için,
kurken, hemerv hemen her ö- dirmeyi tercih ederdik. Gelgele- insan bu yapısal oluşumların
nemli tartışma alanında yazar İim, birçok kişi doğal olarak fi tümünü kavramaz. Bilgi, top
kendisi susuyor ve ya Fischer'i, lim üstüne konuştu, yorumlar lumsal gelişmeyle orantılı ola
ya Garaudy'yi, ya da ikisini bir yaptı. Filimin büyük bir yankı rak gelişir ve artar. Ama bilgi
den konuşturuyor. Böylece de yapması kaçınılmaz bir olaydı. her zamn bitimli ve bilginin
kitap, Fischer ile Garaudy'nin Ama bu yankı, filimin eski ka madde dünyası demek olan
çeşitli sanat görüşlerinin ser lıplar içinde değerlendirilmesi nesnesi ise bitimsiz ve sınırsız
gilenmesi gibi oluyor ve Meh ’ötesinde bir noktaya varamadı. dır. Diyalektik maddeci düşün
met Doğan suskunluğuyla on Yılmaz Güney'in bu filimiyle cenin bilgi teorisi, en kısa öze
ları onaylıyor. «küçük burjuva reform izmi» tiyle, budur.
Burjuva görüşü, gerek idealist dramatik yapıyı kırmak bilinç- Âzem de gene öyle. Cemil İle
gerek ampirik akımlarıyla, lilikte oynanan çelişkileri değil köydeki kardeşi, Hegei diyalek
maddeciliğin bilgiyle nesne kar gerçekliğin içinde varolan çe tiğinin teziyle antitezi değildir
şıtlığını koymaz, Dolayısıyla bi lişkileri sergilemektir. Amaç, bu ler, fişle priz gibi birbirleri için
len özne ile bilinecek nesne a- İkinciyi sergileme olunca, ese yapılmış iki öğe değildirler. Kı-
rasında bir özdeşlik kurar. Yu rin belli bir açıklığa sahip ol yıkent kötülendi diye Konya kö
karıda kısaca anlatılan, herke ması gerekir. Bitmiş, kapanmış yünün yüceltilmiş olduğu anla
sin bir şeyleri temsil ettiği sa bir şeyin hikâyesi anlatılmaz bu mı çıkmaz. Eşitsiz gelişme de
nat eseri, İşte bu özne -nesne durumda; dolayısıyla hayatın nen toplumsal yasayı, bu işle
özdeşliği anlayışının bir ürünü bütününü özetlemeye kalkış yiş içinde oluşan değişik yapı
dür. Bu sanat anlayışı bu ba mak da sözkonusu değildir. Ya ları temsil eder bütün bunlar,
kımdan kapalıdır; yani, eserin şayan, ilerleyen bir dinamizm Tankların geçişi, köylünün on
kapalı dünyasına gerçekliğin verilir. Bu da, eserde söylenen lara bakışı, kızın koka - kolayı
bütününü (ya da önemli parça sözle değil, eserin yapısıyla ve götürüşü, Yu-pi kamyonunun
sını) sığdırabileceğini sanır. E- rilir. Yani, hayat gibi, bu tipten gelişi gibi.
serin dünyası, aslında bir bl- sanat eserinin de merkezsiz bir
linçliliktir. Bu, yazarın, yaratıcı yapısı olmalıdır. Arkadaş filimlnde çağdaş mad
nın bilinci olabilir; ya da dra deci sanat anlayışına doğru bu
matik yapıda bir protagonistin Şu halde Arkadaş filimi için, atılımı görmemek, Yılmaz Gü-
bilinci eserin dünyasını meyda «Semra şu tür devrimciliği, A- ney'in çabasını yanlış değer
na getirebilir. Dolayısıyla bur zem bu tür reformizmi temsil e- lendirmek demektir. Öte yan
juva sanat eserinde diyalektik, der, Cemil ölünce ve beriki sa dan, bu filimde bu anlayışın
gerçekte olması gerektiği gibi çını kesince şöyle bîr sonuç çı tam olarak gerçekleştirildiği
bilinçler arasında veya madde kar» gibi yorumlar tamamen de söylenemez. Çünkü bütün
ile bilinçlüik arasında değil; geçersiz kalmaktadır. Neredey çabalara karşın, filimde Yılmaz
burjuva dünyasının tek^merke- se müzik terimleriyle -heykeli e- Güney’in bilinçliiiği büyük öl
:zlni oluşturan egemen bilinçli- leştirmek gibi bir şeydir bu. çüde egemen olmuş ve bu du
liğin İçerisinde geçer. Dramatik Elbette Semra bir şeyi temsil rum amaçla bir ölçüde çeliş-
sanatta o bilinçîilik ayrıştırılabi- eder, Âzem bir şeyi temsil eder. miştir. Bunda, seyircinin Yıl
lir ve bilinçllliğin çeşitli görü Ama ne o, ne de öbürü bir mut maz Güney'e bakışının da payı
nümleri çeşitli tip ve karakterler lak değerdir. Modern matema vardır. Biz gene de, Arkadaş o-
le verilebilir. Ama burada gene tikte olduğu gibi bu sanat tü layının bu yanını tartışmayı Yıl-
belirleyici tektir, protagonistin ründe de (bence gerçek diya maz’ın yeni filimlerîni yapmaya
bilinçliliğidir. Desdemona, an lektik maddeci sanat) değerler başladığı zamana bırakmayı ter
cak Othello'nun sevgilisidir, değil aradaki ilişkiler önemlidir cih ediyoruz. Şimdilik önemli
Macbeth’rn sevgilisi, olamaz; - gerçeklik oradadır. Değerler olan atılan adımdır. Eski Yıl
lago da ancak Othello’nun düş ise hayatın akışı içinde değişir maz Güney'den kopmuş, kendi
manıdır, Hamlet’in lago gibi bir ler. Semra, evet olumludur. A- kuracağı yeni Yılmaz Güney'e
düşmanı olamaz yani dramatik ma öteki yoz insanların yanın doğru mesafe atmıştır. Bu yeni
sanatta, protagonist kendi kar da devrimci bir potansiyel ola Yılmaz Güney'in bir an önce
şıtını bile kendi yaratır. Sorun rak. Devrimcilik süreci içinde kurulmasını özlemle bekliyoruz.
onun sorunudur; sorunun çö keskinliğini, yalınkatlığını tör
zülüş biçimi onun kişiliğinin e- pülemesi, kendini esnekleştir Murat Belge
gemenliğinden çıkamaz, mesi gereken bir kişidir. Yani
işte Arkadaş'ta denenen, bu eleştirelliğini gene kendi içerir.