Professional Documents
Culture Documents
Dua Bilinci
Dua Bilinci
2017
EHİL YAYINCILIK
Yayına Hazırlık
Aktif Ajans
Hazırlayan
Abdülkadir Coşkun
ISBN
978-605-9918-98-5
Baskı
Ekim 2017
Yayıncılık Adresi
Ehil Yayıncılık
Büyükreşid Paşa Cad. Nur Iş Merkezi No:20/18
Vezneciler/Fatih/Istanbul
Tel 0212 514 5 222 - Faks 0212 514 5 222
Baskı ve Mücellit:
Orient Basım Yayın Sanayi Tic. A.ş
Ikitelli OSB Mah. Giyim Sanatkarları 5-A 6-A Blok No: 315 Kat 3
Başakşehir / Ikitelli / Istanbul
0212 549 65 85 (Pbx)
0542 549 65 24
Matbaa Sertifika No: 35724
Genel Dağıtım
Yeryüzü Yayın Dağıtım Ltd. Şti
Şirket Tel: 0212 445 80 00
Şirket Gsm: 0505 972 36 23
Whatsapp no: 0505 972 36 23
Web: yeryuzudagitim@gmail.com
Adres:
Göztepe Mah. Inönü Cad. Rahim Sok. No: 111
Bağcılar/Istanbul
“EHIL YAYINCILIK”
Ağaç Kitabevi Yayınları Ldt. Şti’nin Markasıdır.
EBU’L-A’LA MEVDUDÎ
DUA BİLİNCİ
Hazırlayan:
Abdülkadir Coşkun
İÇİNDEKİLER
Ç
ağdaş Islami düşüncenin en önemli isimlerin-
den biridir Mevdudi. Sadece Pakistan’ı değil
tüm dünyayı etkileyen fikir ve hareket öncü-
sü…
Mevdudi, 25 Eylül 1903’de Haydarabad-Dec-
can’daki Avrangabad’da doğdu. Mevdudi’nin babası,
çocuklarını Ingiliz okullarına göndermeğe razı olma-
dı, onların evde Arapça, Farsça, Urduca ve Ingilizce
dersleri almalarını sağladı.
Mevdudi, henüz on altı yaşında babasını kaybe-
dince hayatını gazeteci olarak kazanmaya başladı.
Kısa bir süre muhabirlikten sonra yerel bir gazete-
de editör olarak çalıştı. Aynı yıl Delhi’ye giderek, Ce-
miyeti Ulema-i Hindin yayın organı olan el-Camia’da
yardımcı editör olarak çalıştı. Hastalandığı 1927 yı-
lına kadar bu görevi sürdürdü. Hastalığı onu Avran-
gabad’daki evlerine dönmeye mecbur bıraktı ve bi-
lahare Haydarabad’a giderek, o günden beri onun
adıyla tanınan aylık Tercüman-ul Kur’an’ın yayınına
başladı.
8 | Ebu’l-A’la Mevdudî Dua Bilinci
K
“ ullarım beni sana soracak olursa, işte Ben (on-
lara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua
edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da
benim çağrıma cevab versinler ve bana iman etsinler.
Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.” (Bakara, 186)
“Kullarım beni sana soracak olursa, işte Ben (onla-
ra) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin
duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da benim çağrı-
ma cevab versinler ve bana iman etsinler.”
Yani; “Siz, Beni görüp hissedemeseniz de sizden
çok uzak olduğumu sanmamalısınız. Hayır, bilâkis,
Ben bir kuluma o denli yakınım ki, beni çağırabilir ve
nerede olursa olsun Ben’den dilekte bulunabilir. Hat-
ta Ben, kelime olarak ifade edilemeyen ve kalpte giz-
li olan istekleri dahi duyarım. Cehaletiniz esnasında
ortaya çıkardığınız ilâhlara gelince, onların bulundu-
ğu yerlere gitmeniz gerek; ayrıca o zaman bile, sizi
duyup cevap veremezler. Fakat Ben, sınırsız evrenin
Mâlik’i ve Hâkim’i, tüm güç ve otoritelerin sahibi,
burdayım; size o denli yakınım ki, nerede ve ne
36 | Ebu’l-A’la Mevdudî Dua Bilinci
B
“ izimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya ha-
yatına razı olanlar ve bununla tatmin olanlar
ve bizim ayetlerimizden habersiz olanlar... İş-
te bunların, kazanmakta olduklarından dolayı barın-
ma yerleri ateştir. İman edenler ve salih amellerde bu-
lunanlar da, Rableri onları imanları dolayısıyla altın-
dan ırmaklar akan nimetlerle donatılmış cennetlere
yöneltip-iletir (hidayet eder).” (Yunus, 7-9)
“Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına
razı olanlar ve bununla tatmin olanlar ve bizim ayetle-
rimizden habersiz olanlar... İşte bunların, kazanmakta
olduklarından dolayı barınma yerleri ateştir.”
Bu pasaj, hem bir iddiayı hem de bir delili ihtiva
eder. Iddia şudur: Ahiret öğretisini inkar edenler ka-
çınılmaz olarak Cehenneme gideceklerdir. Delil ise
şu: Inkar edenler ya da gafil olanlar bu kötü amelle-
riyle kendilerine Cehennem ateşinden başka birşey
hazırlamış olmuyorlar. Yüzbinlerce yıldır yaşanan
tecrübelerin gösterdiği bir gerçek vardır; kendilerini
sorumlu hissetmeyen ve Allah’ın huzurunda hesap
58 | Ebu’l-A’la Mevdudî Dua Bilinci
G
“ öklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İçiniz-
dekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah
sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini
bağışlar, dilediğini azablandırır. Allah, her şeye güç
yetirendir. Peygamber, kendisine Rabbinden indirile-
ne iman etti, mü’minler de. Tümü, Allah’a, melekleri-
ne, kitaplarına ve peygamberlerine inandı.”O’nun
peygamberleri arasında hiç birini (diğerinden) ayır-
detmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı
(dileriz). Varış ancak Sana’dır” dediler. Allah, hiç
kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. Ka-
zandığı lehine, kazandırdıkları da aleyhinedir. “Rab-
bimiz, unuttuklarımızdan ya da yanıldıklarımızdan
dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bizden önceki-
lere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme. Rabbi-
miz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıt-
ma. Bizi affet, bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim mev-
lamızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”
(Bakara, 284-286)
“Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır.”
76 | Ebu’l-A’la Mevdudî Dua Bilinci
A
“ llah. O’ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaim-
dir. O’nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde
de, yerde de ne varsa hepsi O’nundur. İzni ol-
maksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O,
önlerindekini ve, arkalarındakini bilir. Dilediği kadarı-
nın dışında, O’nun ilminden hiç bir şeyi kavrayıp-kuşa-
tamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kapla-
yıp-kuşatmıştır. Onların korunması O’na güç gelmez.
O, pek yücedir, pek büyüktür.” (Bakara, 255)
“Allah. O’ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir.”
Her ne kadar cahil insanlar birçok tanrılar ve
mâbudlar icat etmişlerse de, bütün yaratıkların, hiç-
bir ortağı olmayan Ezelı̂ ve Ebedı̂ olan Allah’a ait ol-
duğu gerçeği değişmez. O, bütün evrenin hâkimi olan
diri (Hayy) Allah’tır. O, bütün mülkün tek sahibidir.
Sıfatlarında, özelliklerinde, güçlerinde ve haklarında
hiç kimse O’na ortak değildir. Bu nedenle yerde veya
gökte ne zaman Allah’tan başka bir ilâh icat edilse ya-
lan söylenmiş ve Hakk’a karşı savaş açılmış olur.
“O’nu uyuklama ve uyku tutmaz.”
82 | Ebu’l-A’la Mevdudî Dua Bilinci
Ş
“ üphesiz biz seni bir müjdeci ve bir uyarıcı ola-
rak, hak (Kur’an) ile gönderdik. Sen cehenne-
min halkından sorumlu tutulmayacaksın. Sen
onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar
senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki:
“Kuşkusuz doğru yol, Allah’ın (gösterdiği) dosdoğru
yoldur.” Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların
heva (arzu ve tutku) larına uyacak olursan, senin için
Allah’tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı. Kendi-
lerine verdiğimiz Kitabı gereği gibi okuyanlar, işte ona
iman edenler bunlardır. Kim de onu inkâr ederse, artık
onlar kayba uğrayanların ta kendileridir. Ey İsrailo-
ğulları, size bağışladığım nimetimi ve sizi (bir dönem)
alemlere muhakkak üstün kıldığımı anın. Ve hiç kimse-
nin hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimse-
den bir kurtuluş karşılığı (fidye) alınmayacağı ve hiç
kimseden bir şefaatin kabul edilmeyeceği ve yardım
görülmeyeceği bir günden korkun. Hani Rabbi, İbra-
him’i birtakım kelimelerle denemeden geçirmişti. O da
bunları tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah
86 | Ebu’l-A’la Mevdudî Dua Bilinci
H
“ ani İmran’ın karısı: “Rabbim, karnımda ola-
nı, ‘her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuş-
turulmuş olarak’ Sana adadım, benden kabul
et. Şüphesiz işiten, bilen Sensin Sen.” demişti. Fakat
onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha
iyi bilirken- dedi ki: “Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu)
doğurdum. Erkek ise, kız gibi değildir. Ona Meryem
adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş şey-
tandan Sana sığındırırım.” Bunun üzerine Rabbi onu
güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi
yetiştirdi. Zekeriya’yı da ona sorumlu kıldı. Zekeriya,
ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek bul-
du: “Meryem, sana nerden bu?” deyince, “Bu, Allah ka-
tındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık ve-
rendir” dedi.” (Al-i Imran, 35-37)
“Hani İmran’ın karısı...”
Eğer “Imran’ın kadını” ile “Imran’ın karısı” kaste-
diliyorsa, bu, Al-i Imran 33. ayette adı geçen Im-
ran’dan başka biri olmalı. Bu durumda büyük dedele-
rinden sonra Hz. Meryem’in babasının bu adı aldığı
100 | Ebu’l-A’la Mevdudî Dua Bilinci
“Rabbin dedi ki: -Bu benim için kolaydır, daha önce sen
hiç bir şey değil iken, seni yaratmıştım.”
Bu karşılıklı konuşma, Allah’ın dilediğini yapabi-
leceğini, yaşlı bir adamla kısır bir kadına çocuk vere-
bileceğini, aynı şekilde bir bakireyi de çocuk sahibi
kılabileceğini vurgulamaktadır.
“Dedi ki: “Rabbim, bana bir belge (ayet) ver.” Dedi
ki: “Senin belgen, sapasağlam iken, üç tam gece insan-
larla konuşmamandır.” Böylelikle (Zekeriya) mescit-
ten kavminin karşısına çıkıp onlara (şu anlamları) işa-
ret etti: “Sabah akşam tesbih edin.” (Çocuğun doğup
büyümesinden sonra ona dedik ki:) “Ey Yahya, Kitabı
kuvvetle tut.” Daha çocuk iken ona hikmet verdik. Ka-
tımızdan ona bir sevgi-duyarlılığı ve temizlik (de ver-
dik) O, çok takva sahibi biriydi.” (Meryem, 10-13)
“Dedi ki: “Rabbim, bana bir belge (ayet) ver.” Dedi
ki: “Senin belgen, sapasağlam iken, üç tam gece insan-
larla konuşmamandır.” Böylelikle (Zekeriya) mescit-
ten kavminin karşısına çıkıp onlara (şu anlamları) işa-
ret etti: “Sabah akşam tesbih edin.”
Aşağıda okuyucunun Kur’an ve Hıristiyan görüşle-
rini karşılaştırabilmesi için olayla ilgili Luka incilinde
yer alan ayrıntıları sunuyoruz. Referanslar, parantez
içindeki eklemeler bize aittir.
“Yahudiye kralı Hered’in günlerinde Abiyya aile-
sinden Zekeriyya adında bir rahip vardı. Karısı Ha-
run’un kızlarından Elizabet idi. Her ikisi de Allah in-
dinde salih olup Rabbin bütün emirleri ve hükümle-
rinde kusursuz yürümekte idiler. Onların çocuğu
yoktu. Çünkü Elizabet kısır idi ve ikisi de çok yaşlı
Zekeriyya Peygamber’in Duası | 107
O
“ nu satın alan bir Mısır’lı (aziz,) karısına:
“Onun yerini üstün tut (ona güzel bak) . Umu-
lur ki bize bir yararı dokunur ya da onu evlat
ediniriz.” dedi. Böylelikle biz, Yusuf’u yeryüzünde (Mı-
sır’da) yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan (olan
bir bilgiyi) öğrettik. Allah, emrinde galib olandır, an-
cak insanların çoğu bilmezler. Erginlik çağına erişin-
ce, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte biz, iyilik ya-
panları böyle ödüllendiririz.” (Yusuf, 21-22)
“Onu satın alan bir Mısır’lı (aziz,)”
Kitab-ı Mukadddes’e göre bu şahsın adı Potifar
(Potiphar)’dı. Fakat Kur’an onu yalnızca “el-Aziz” ün-
vanıyla zikreder. Kur’an’ın aynı ünvanı, mevkii yük-
seldiği zaman Hz. Yusuf için de kullandığına bakılır-
sa, bu ünvanın Mısır’da oldukça yüksek bir resmi ma-
kama delalet ettiği ortaya çıkar. Zira “aziz” kelimesi
karşı çıkılamayan, itaatsizliğin mümkün olmadığı
muktedir şahıslar için kullanılmaktadır. Kitab-ı Mu-
kaddes ve Talmud’un zikrettiğine bakılırsa “Aziz”in,
Firavun’un özel muhafızı ve muhafız subayı olması
110 | Ebu’l-A’la Mevdudî Dua Bilinci
Besbelli ki bu rivayet
Talmud Selections, H. Polano, sh: 8l-82)
de hatalıdır. Çünkü böyle yüksek mevkideki bir
kimsenin tutup da kölesinin, karısına tecavüz edip
etmediği davasını mahkemeye getirmesi düşünüle-
mez. Görülüyor ki, hikayenin Kur’anı̂ versiyonu,
onun sözde oryantalistlerin ileri sürdüğü gibi Israilı̂
bir kaynaktan alınmadığının, aksine, bu muharref
rivayetleri tashih edip dünyaya işin hakikatını an-
lattığının apaçık bir delilidir.
“Şehirde (birtakım) kadınlar: “Aziz (Vezir’) in karısı
kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öy-
le ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açık-
ça bir sapıklık içinde görmekteyiz.” dedi. (Kadın) Onla-
rın düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı,
oturup dayanacakları yerler hazırladı.”
Eski Mısırlılar bu tür şölenlerde misafirlerin yas-
lanması için yastık ve minderler kullanırlardı. Mı-
sır’da ele geçen arkeolojik bulgular bunu teyid et-
mektedir.
Bu şölenden Kitab-ı Mukaddes’te hiç söz edilmez;
fakat Talmud’da Kur’an’dakinden az bir farkla zikre-
dilmiştir. Kur’an’da anlatılanın tabii, hayata uygun ve
ahlaki dersler veren yönünü ayrıca belirtmeye, Tal-
mud’dakinde ise bu özelliklerin bulunmadığını söy-
lemeye gerek yok.
“....ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soy-
maları için) bıçak verdi. (Yusuf’a da:) “Çık, onlara (gö-
rün) “ dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte)
görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) bü-
yüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve:
Yusuf Peygamberin Duası | 121
G
“ örmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve di-
zi dizi uçmakta olan kuşlar, gerçekten Allah’ı
tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasını ve
tesbihini hiç şüphesiz bilmiştir. Allah, onların işlemek-
te olduklarını bilendir. Göklerin ve yerin mülkü Al-
lah’ındır ve dönüş yalnızca O’nadır. Görmedin mi ki,
Allah bulutları sürmekte, sonra aralarını birleştirmek-
te, sonra da onları üst üste yığmaktadır; böylece, yağ-
murun bunların arasından akıp-çıktığını görürsün.
Gökten içinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutlar) indi-
riverir, onu dilediğine isabet ettirir de, dilediğinden
onu çevirir; şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri ka-
maştırıp götürüverecektir. Allah, gece ile gündüzü evi-
rip çevirir. Hiç şüphesiz, bunda basiret sahipleri için
birer ibret vardır. Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte
bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimileri iki
ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üze-
rinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüp-
he yok Allah, her şeye güç yetirendir. Andolsun biz,
açıklayıcı ayetler indirdik. Allah, dilediğini doğru yola
126 | Ebu’l-A’la Mevdudî Dua Bilinci
O
“ nların yanları (gece namazına kalkmak için)
yataklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve
umutla dua ederler ve kendilerine rızık ola-
rak verdiklerimizden infak ederler. Artık hiç bir nefis,
yapmakta olduklarına karşılık olmak üzere, kendileri
için gözler aydınlığı olarak nelerin (sayısız nimetlerin)
saklandığını bilmez. Öyleyse, iman eden kimse, fasık
olan gibi olur mu? Bunlar eşit olmazlar. İman eden ve
salih amellerde bulunanlar ise, artık onlar için yaptık-
larınıza karşılık olmak üzere, bir ağırlanma konağı
olarak barınma cennetleri vardır. Fasık olanlar içinse,
artık onların da barınma yeri ateştir. Oradan her çık-
mak istediklerinde, oraya geri çevrilirler ve onlara:
“Kendisini yalanlamakta olduğunuz ateş azabını ta-
dın” denir. Andolsun, biz onlara belki (küfürden İs-
lam’a) dönerler diye o büyük (uhrevi) azabtan önce,
yakın (dünyevi) azabtan da tattıracağız.” (Secde, 16-21)
“Onların yanları (gece namazına kalkmak için) ya-
taklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve umutla dua
ederler.”
130 | Ebu’l-A’la Mevdudî Dua Bilinci
S
ORU: Mahallemizdeki insanlar arasında na-
mazdan sonra el kaldırıp dua ettiğim için be-
nim aleyhime atılıp tutuluyor. Buradaki insan-
ların çoğunluğu, ayırdedici şiarı duada el kaldırmak
olan bir meşrebin tabileri. Bu beyefendiler bana iti-
raz ederken:
“Rabb’inize yalvararak ve gizlice dua edin” (A’râf, 55)
ayetini delil gösteriyorlar ve bu ayet mucibince duada
gizliliğe son derece itina gösterilmesi gerektiğini iddia
ediyorlar. Onlara göre bu ayet hilanna el kaldırmakla
duada gizlilik kayboluyor. Bu yüzden duada el kaldır-
mak Kur’an-ı Kerimin emrettiğinin dışına çıkmak de-
mektir. Yine, onlara göre hadislerde Peygamberimizin
duada ellerini kaldırdığına dair açık bir işaret de yok!
Şimdi halk delillerden birşey anlamıyor. Benden körü
körüne uymam isteniyor. Nitekim, bana açık açık on-
ların cemaatiyle birlikte namaz kılmaya hakkım olma-
dığı söylendi. Bu hükmü benim üzerimde uygulayan-
lar arasında, eğitim-öğretim görmüş kişiler de var.
142 | Ebu’l-A’la Mevdudî Dua Bilinci
S
ORU: Bir defasında “Filanca kişinin hürmeti-
ne... filancanın yüceliğine...” diyerek dua etme-
nin Islâm’da yeri var mı diye sormuştum. Siz
de sûfilerin genellikle bunu yaptıklarını belirtmiş, fa-
kat Kitap ve Sünnet’te hakkında bir hükmün olmadı-
ğını söylemiştiniz.
Oysa Bakara Sûresi’nde, ehl-i kitap hakkında: “Hz.
Peygamberin risaletinden önce yahudiler kâfirler üs-
tüne zafer duaları ediyorlardı” (Bakara, 89) buyurul-
maktadır.
Imam Râğıb Müfredat adlı eserinde bu ayetin tef-
sirini yaparken diyor ki:
“Onlar Hz. Peygamber’in risaletini vesile yaparak
dua ederlerdi. Hatta yahudilerin ‘Bize putperestlere
karşı Hz. Muhammed’in vesilesiyle zafer bağışlansın’
dedikleri rivayet edilmektedir. Yine onların Hz. Pey-
gamber’i anarak, onun vesilesiyle Allah’tan zafer di-
ledikleri de rivayet edilmiştir. “ demektedir.
Tirmizi’nin “ed-Deavât” bölümlerinde hasen sahih
garı̂b bir hadis rivayet edilmektedir: “Görmeyen bir
146 | Ebu’l-A’la Mevdudî Dua Bilinci
S
ORU: Meşayıh ve tasavvuf erbabının bazı eser-
lerinde biz, “filan kişi falan büyüğün kabrinde
murakabe ve çileye çekildi gibi ifadeler görü-
yoruz. Ayrıca “filan kabirde Allah’a dua etmek kabul
sebebidir. Çünkü filan büyük zat tecrübe etmiştir” gi-
bi ifadelere de rastlanmaktadır. Bunun dindeki asıl
yeri nedir?
CEVAP: Oncelikle belirtelim ki dinde asıl olan, Al-
lah’ın Kitabı ve Rasûlullah’ın Sünneti’dir; büyüklerin
sözleri ve fiilleri değil, ikincisi, büyüklerin sözleri ve
fiillerini içeren ifadelerin gerçekten onlara ait olup
olmadığından emin olamayız. Onlara atfedilen ifade-
lerin gerçekten onlara ait olduğu kesinlikle iddia edi-
lemez. Böyle şeyleri kaynak kabul ederek onlara uy-
mak çok büyük bir ihtiyatsızlık olur. En sağlam yol
Kur’an ve Hadis’in bize bildirdiği yoldur. Bu yolun
gerçekliği sahabilerin ve tabilerin dönemlerindeki
uygulaması ile ve onlardan bize ulaşan kesin
152 | Ebu’l-A’la Mevdudî Dua Bilinci
S
ORU: Herhangi bir büyük zatın kabrine giderek:
“Ey Allah’ın Velisi, bizim için Allah’a dua edin”
şeklinde beyanda bulunmak acaba doğru mudur?
CEVAP: Herhangi bir büyükten bir kimsenin ken-
disi için hayır duada bulunmasını istemesi bizatihi
itiraz edilebilecek bir şey değildir. Insan kendisi biz-
zat Allah’a dua edebileceği gibi, başka insanlardan da
kendisi hakkında dua etmelerini isteyebilir. Lakin
vefat etmiş olan büyüklerin kabirlerine giderek dua
istenmesi bu durumun şeklini ve anlamını tümüyle
değiştiriyor. Kabirlerde iki şekilde dua isteminde bu-
lunulabilir: Birinci şekil; kalbinizden ve susarak bü-
yük zatlardan dua istemektir ki, bunun mânâsı; sizin
o büyük zatların işitme gücünü ve şanını aynen Al-
lah’ın işitme gücü ve şânı gibi görmeniz demektir.
“Siz sözlerinizi gizleseniz de açık sesle söyleseniz de far-
ketmez, şüphesiz Allah kalplerde olanı bilendir” (Mülk, 13)
Ikinci şekil de, dua isteğini yüksek sesle o veliyyul-
lahın kabri başında çağırarak söylemektir. Bu şekil iti-
kadi bir bozukluğa sebep olmasa da, karanlıkta ok
156 | Ebu’l-A’la Mevdudî Dua Bilinci
S
ORU: Bu mektupla sizlere bir ızdırabımı ilet-
mek istiyorum. Bana elinizden geldiğince yar-
dım edeceğinizi umuyorum. Hadise şu: Ben Bi-
relvi bir aileden gelmekteyim. Çocukluğumda muh-
2
S
ORU: Aşağıda sıralanan meselelerin çözümü
konusunda yardımlarınıza muhtacız. Her za-
manki gibi açık ve net cevaplar lütfedeceğinizi
umuyorum.
1- “Resâil ve Mesâil” adlı kitabınızın ikinci cildinin
296. sayfasında “Adak Adama, Yardım Dileme ve Ru-
huna Sevap Gönderme” başlığı altında yazdığınız ce-
vaptan anlaşılan o ki, siz, malla yapılan ibadetler va-
sıtasıyla ölünün ruhuna sevap ulaştırılabileceği, an-
cak bedenle yapılan ibadetler vasıtasıyla ulaştırıla-
mayacağı kanaatini taşıyorsunuz. Bununla birlikte
malı̂ ibadetlerin ölüye herhangi bir fayda sağlayıp
sağlamamasının Allah’ın takdirine bağlı olduğunu da
ifade ediyorsunuz. Sizi bu düşünceye sevkeden âmil
nedir? Kur’an-ı Kerim’de veya hadis-i şeriflerde ölü-
ye bedeni ibadetlerle sevap göndermenin mümkün
olduğuna dair açık bir hükmün bulunmayışı mı? Yok-
sa daha başka bir sebep mi? Siz, para ve mal infak et-
mek suretiyle ölünün arkasından sevap göndermek
isteyen kimsenin yaptığı bu işin kendisine mutlaka
162 | Ebu’l-A’la Mevdudî Dua Bilinci
S
ORU: Birgün sabah ezanını dinliyordum ki,
birden kafamda tuhaf tuhaf sorular şekillen-
meye başladı. Kalbimi bir şüphe ve şek fırtı-
nası kapladı. Ezan bitti, bu kez de zihnim namaz ile
meşgul olmaya başladı. Düşündükçe gözümün
önünde namazın ilginç şekli belirdi. Nasıl namaz kı-
lacağımı, namazda ne okuyacağımı bir türlü çıkara-
mıyordum.
Bir müslümanın daha annesinin kucağında iken
aldığı ilk ders şudur: “Yalnız Allah ibadete layıktır ve
O’nun hiçbir ortağı yoktur”. Sonra...
1. Ezan, hiç kimseyi ortak koşmadan Allah’a saf bir
kalple ibadet etmeye bir çağrıdır. O halde, “Eşhedü
en lâilâhe illallah” ile birlikte “Eşhedü enne Muham-
meden Rasûlullah”m zikredilmesi nedendir?
2. Namaz kılarken okuduğumuz -ister Fatiha, is-
ter Ihlâs, isterse daha başka bir sûre olsun- tüm sû-
relerde hamd ve senâ’nın yalnız Allah’a mahsus
166 | Ebu’l-A’la Mevdudî Dua Bilinci
R
“ ahman (olan Allah), Kur’an’ı öğretti. İnsanı
yarattı. Ona beyanı öğretti. Güneş ve ay (belli)
bir hesap iledir. Bitki ve ağaç (O’na) secde et-
mektedirler.” (Rahman, 1-6)
“Rahman (olan Allah), Kur’an’ı öğretti.”
Yani, “Kur’an’daki talimatların kaynağı, bir insan
değil, Rahman olan Allah’tır” Burada, bu talimatların
nasıl gönderildiğinin açıklanmasına gerek duyulma-
mıştır, zira bu talimatları zaten Hz. Peygamber (sal-
lallahu aleyhi ve sellem)’in ağzından işittikleri için, ken-
disine vahyolunduğu doğal olarak bilinmekteydi.
Böyle bir açılışın gerçek maksadı, Kur’an’ın, Hz.
Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bir eseri ol-
mayıp Allah’ın nazil ettiği bir vahiy olduğunun vur-
gulanmasıdır. Ayrıca Allah’ın diğer sıfatları yerine
“Rahman” sıfatının kullanılmış olması da, özel bir
anlam içerir. Yani, bu sözleri nazil etmesi, Allah’ın
rahmetinin bir gereğidir. Çünkü O’nun Rahmeti,
174 | Ebu’l-A’la Mevdudî Dua Bilinci
“Bitki ve...”
“en-Necm” kelimesi genellikle yıldızlar için kul-
lanıldığı gibi, ayrıca gövdesiz ağaçlar (örneğin, ka-
vun, karpuz, kabak vs.) için de kullanılır. Müfessir-
ler, bu kelimenin anlamı hakkında ihtilaf etmişler-
dir. Ibn Abbas, Said b. Cübeyr, Süddi ve Süfyan
es-Sevri, bu kelimeyi “Nebatat” anlamında kabul et-
mişlerdir. Çünkü bu kelimenin hemen ardından
“ağaçlar” kelimesi gelmektedir. Böylece burada
uyum sağlamışlardır. Bu görüşün aksine, Mücahid,
Katade ve Hasan Basri, bu kelimenin “yıldızlar” an-
lamına geldiği görüşündedirler. Çünkü maruf mana
budur ve “necm” kelimesinden herkes bu manayı
anlar. Zaten güneş ve ay’dan sonra yıldızların zik-
redilmesi de gayet doğaldır. Çoğu müfessir ve mü-
tercim ilk görüşü tercih etmekle birlikte, ikincisini
yanlış kabul etmiştir. Biz ise, Ibn Kesir’in “ikinci an-
lamı yıldızlar, dil ve konu itibarıyla daha uygundur”
şeklindeki tercihine katılıyoruz. Çünkü Kur’an’ın
diğer bölümlerinde de yıldızlar ve ağaçların secde
etme olayı bir arada zikredilmiş ve Necm kelime-
sinden başka bir anlam çıkarmak mümkün olma-
mıştır. Orneğin:
“Görmedin mi, göklerde, yerde bulunan kimseler,
Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve
insanlar bir çoğu hep Allah’a secde etmektedirler”
(Hac, 18)
Bu ayette yıldızlar güneş ve ay ile birlikte zikro-
lunmuşken, ağaçlar, dağlar ve hayvanlarla birlikte
zikredilmiştir.
“...ağaç (O’na) secde etmektedirler.”
178 | Ebu’l-A’la Mevdudî Dua Bilinci