Professional Documents
Culture Documents
Adonis - Kuşatma Altında Beyrut Günlüğü
Adonis - Kuşatma Altında Beyrut Günlüğü
Adonis - Kuşatma Altında Beyrut Günlüğü
I(UŞATMA ALTINDA
BEYRUT GÜNLÜĞÜ
\'iirler
'.ı
KUŞATMA ALTINDA
BEYRUT GÜNLÜĞÜ
İngilizce'den Çeviren:
Kemal Kahraman
•
GÜZ YAYINLARI
Bu kitaptaki şiirler aşagıdaki İngilizce antolojilerden seçilerek alınmıştır:
1-When the Words Burn / An Anthology of Modern Arabic Poetry (1945-1987), Translated and
Edited By John Mikhail Asfour, Cormorant Books, Ontorio / Canada, 1988, 237 s.
2-Modern Poetry ol the Arab World, Abdullah al Udhari, Penguin Books, London 1986,
158s.
3-An Antologyof Modern Arabic Poetry, Edited and Translated by Mounah A. Khouri and Hamid
Algar, University ol Calilornia Press, London, 1974, 252 s.
İÇİNDEKİLER
Kerim El-Ravi
8
gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Çünkü bu şekilde zayıf ölçülere
dayanan eleştirmenler, Adonis'in uslubunda neyin yeni olduğunu
bulmakta güçlük çekerler, eserleri artık hazmetilmiş ve sezgisel
üstünlükleri zaman sınavından geçmiş şairlerle karşılaştırarak onu
belli bir çerçeve içine almayı ve böylece başarısını gölgelemeyi tercih
ederler. Adonis'in şiirini Arap/İslam kültürü dışındaki terimlerle tasvir
eden eleştirmenler esasen onun sergilediği sezgi gücüyle yüzyüze
gelmekten kaçınıyorlar.
Adonis'in çağdaş Arap şiirine etkisi çok büyüktür. El Bayati çapındaki
belli başlı şairler bile onun etkisinden kaçamamıştır. Adonis'in şiir
metodu, 'hayal mantığı' denebilecek bir doğrultuda açılım gösterir ki
bu mantık, imajı konu içinde yan unsur olarak kullanmaz fakat
konuyu imajın potasında geliştirir. Birçok Arap şairi tarafından tercih
edilen ve sevilen 'akla dayanan şiir', Adonis için sadece kafiyeli
sloganlar bütünüdür.
Adonis'in şiiri zaman zaman o kadar kişisel ve imajlar arasındaki
bağlar o kadar incedir ki sonuçta anlaşılması çok güç bir şiir onaya
çıkar. Bu şiirlerin tecrübesiz ve daha az özgün olan genç şairler
üzerindeki etkisi her zaman olumlu ve verimli değildir. Bu şiirleri
taklit ederek öyle şiirler yazılmıştır ki bunların anlaşılması
imkansızdır. Eleştirmenlerin bir kısmı bu nedenle Adonis'i Arap
kültürünün dirilticisi değil mezar kazıcısı olmakla suçlamış, onun
bütün eski edebi yasaklara ve kayıtlara son vermeyi savunan sesini bir
özgürlük haberi değil Arap edebiyatının ölüm haberi saymışlardır.
Adonis'in şiiri, hem toplumların çeşitllliğiyle
kamplara ayrılmış ve
savaşlarla parçalanmış çağdaş Lübnan'ın, hem de düşmanları
karşısında aciz kalan günümüz Arap dünyasının içinde bulunduğu
şartları yansıtır. Bu, sınır boylarında doğmuş bir şiirdir; Lübnan bir
sınır devletidir ve şiir duyarlığı her zaman Arap kültürünün sağlık
durumunu gösteren nabız atışlarıdır. Adonis'in şiirini hakkıyla
değerlendirebilmek için önce bir cephe duyarlığına ve savaş
psikolojisine sahip olmak gerekir.
9
KUŞATMA ALTINDA BEYRUT GÜNLÜĞÜ
11
ÇÖL
Şehirler bölünmüş
Bildiğim bütün yönlerde toz bulutu
Bir şiire açılır
bu toprağın sancıları.
2
Evine giden yol kalmadı-kuşatma
Ve bulvarlar artık mezarlıktır;
Uzaklarda dayanılmaz bir ay
Evinin üzerinde
Bitimsiz bir toz bulutu çatık kaşlarıyla.
3
Dedim bu yol evimize çıkıyor. Dedi hayır.
Geçemezsin. Ve bana mermilerle cevap verdi.
Hemen her caddede
evlerim ve dostlarım vardı benim.
13
4
Yollar dolusu kan
Bir çocuğun anlattığı
Ve arkadaşlarına fısıldıyor:
"Yalnız yıldız denen delikler
Kaldı gökyüzünde."
5
Kentin sesi yumuşak
Kentin yüzü gittikçe büyüyor
Geceye rüyasını anlatan bir çocuk gibi
Her sabaha kendini sunuyor.
6
Ayaklarında çorabıyla insanlar buldular
Birinin başı yoktu
Birinin dili ya da elleri
Biri de boğulmuş
Kalanlar şekilsiz ve adsızdılar.
Deli mi oldunuz, lütfen
Böyle şeyler yazmayın.
14
7
Bir kitabın bir sayfasında
Bombalar kendilerini görürler
Antik sözler ve hikmetler de görürler kendilerini
Duvardaki oyuklar da.
Amansız sözcüklerin tehdidi
Anıların iğnesine doğru
Kentin yüzünü yalayıp geçer.
8
Katil
Hava boşluğunda
Kentin yarasında yüzüyor-
Bu yara bir düşüştür
Adıyla sarsıyor her yanı
Kanayan adıyla
Her şey çevremizi
Evler duvarlarını terkediyor
Ben nasıl edeyim terketmeden kendimi.
9
Belki bir zaman gelip
Yaşayabileceksin sağır ve dilsiz, ve belki
Mırıldanmana izin verecekler: ölüm
Hayat ve diriliş
selam olsun sana.
15
ıo
Selam hunna şarabından çölün sükunetine
Sabah ki midesini kaçırıyor bir yerden
Sonra mülteci cesetleri üstünde uyuyor
Caddelerden, askeri araçlardan, eğitilmiş askerlerden
Gölgelerden kadınlar ve erkekler ki
Tarlayı, buğdayı ve işçileri özlemiş
Demirin kaslarından ki kanıyor ve terliyor
Bombalardan müminlelerin ve kafirlerin duasıyla dolmuş
Kalelerden çelimsiz bedenlerimizi duvar diplerine sıralayan
/ve karanlıkla birlikte bombalar yağdıran
Ölülerin mitinden ki hayatı söyler her seferinde
Konuşmalardan ki yalnız katliam, katledilen ve katleden üstünedir
Karanlıktan karanlıktan karanlıktan
Nefes alıyorum ve bedenimi hala hissediyorum
Senin için ve herkes için aranıp duruyorum
Kendimi bir sehbaya çıkarıyorum
Yüzümle bu kanayan sözcükler arasında.
16
11
Göreceksin
Söz gelimi onun adı
Ve özenle çizdiğim yüzü kaybolacak
Uzat ona ellerini
Veya gülümse
Veya de ki bir zamanlar üzgündüm
Mutluydum bir zamanlar
Göreceksin
Vatan yok artık ...
12
Katliam kentin yüzünü değiştirdi-Şu kaya
Bir çocuğun başı
Bu duman soluması insanların.
13
Herşey onun sürgün türküsünü söyler/bir deniz
dolusu kan-bu ne~ir
Başka ne beklersin onların damarlarından
Sis ve ölüm dalgalarında yüzen?
17
14
Bu gece onunla kal
Yoksa ölüm kucağında oturmuş bekliyor
Günleri eskimiş sayfalar gibi sürgit çeviriyor ölüm
Resimlerini iyi aklında tut sevgili ülkenin
Yoksa hepsi kendi çölüne dönüyor
Bir kıvılcım havuzunda
Ağlaşan insanlarla, sancılarla beraber.
15
Ülkemde tohumlar saçılmıştır her yana
Akan kanın sırlarını taşıyan
Tarlalarda destanlanmız boyveriyor-
Size apansız gelen mevsimleri haber veriyorum
Gökyüzünü dağlayan şimşekler gibi.
18
16
Bourje maydanı-Yıkık köprülere
sırlarını fısıldayan yazılar
Bourje meydanı-Ateş ve toz bulutu altında
kendini arayan hatıralar
Bourje meydanı-Engin bir çöl
nice rüzgara göğüs germiş
Bourje meydanı-Her şeyde büyü
dudaklan oynayan cesetler
arka sokaklarda ruhlan
isterseniz
iç çekerken onlan duyarsınız
Bourje maydanı-Batıda ve doğuda
darağaçlan dimdik
şehitler ve gardiyanlar
Bourje maydanı-Bir iz
kervanlardan arta kalan
mürüssafı, buhur ve misk
ve baharatlar açıyor festivali
Bourje meydanı-Bu yüzyıla
bu meydanın adını verdim.
19
17
Cesetler ya da molozlar
Beyrut'un hasta yüzü
Çanlar mı çalıyor yoksa insanlar mı haykırıyor
Bir dost
-Hey sen, merhaba; dışarda yenilik var mı?
-Bir komşuyu öldürdüler...
/kumar oynuyorlar hayatımız üstüne
şans dersen onlardan yana
Karanlık sözcükler
Birbirini sürükleyip getiriyor.
20
il
2
Mesafe daralıyor, bir pencere geri çekiliyor.
Günışığı bir tehdittir
Ciğerlerimin özenle biçtiği
Ve süslemek için akşama işlediği.
21
3
Hayatım ve ölümüm üstüne bütün söylediğim
Başımın altında duran taşın
Sessizliğinde yankılanır ....
4
Tezatlarla mı
doluyum ben? Bu doğru.
Şimdi bir bitkiyim. Dün, ateş ve su arasındayken,
Bir hasattım ben.
Şimdi bir gül ve sönmemiş bir kömürüm,
Güneş ve gölgeyim şimdi
Bir ilah değilim ben.
Tezatlarla mı doluyum? Bu doğru.
5
Evimin kapısı kapalıdır.
İnce bir örtüdür karanlık:
Solgun bir ay
Bir avuç ışıkla gelir
İğreti sözcüklerim
Anlatamaz şükranımı.
22
6
Bir adam kapıyı kapatıyor
Sevincini tuzağa düşürmek için değil
Hüznünü özgür bırakmak için.
7
Ne gelirse eskimiş olacak
O halde bu çılgınlık dışında herşeyi yanına al
Hazır ol
Bir yabancı kalmaya.
8
Güneş doğmuyor artık
Ayaklarınısamanla örtüyor
Ve kayıp gidiyor uzaklara...
9
Ölümün gece gelmesini bekliyorum
Kucağına yaslamak için
Birgül
Fecrin alnındaki tozlarla yorgun
Halkın solumasıyla.
23
10
Gece bastırıyor
(bunlar mürekkebe verdiği kağıtlar-asla gelmeyen
sabahınmürekkebi)
Gece yatağa iniyor (asla gelmeyen sevgilinin yatağı)
Gece bastırıyor/ hiç ses yok (bulutlar, dumanlar)
Gece bastırıyor (birisinin ellerinde tavşanlar mı var kanncalar mı?)
Gece bastırıyor (binanın duvarlan sarsılıyor. Bütün perdeler şeffaf)
Gece bastırıyor, dinliyor (gecenin bildiği gibi yıldızlar dilsiz ve
duvarın sonundaki son ağaçlar rüzgarın kendi dallanna
söylediğinden hiçbirşey hatırlamıyor)
Gece bastırıyor (rüzgar pencerelere fısıldıyor)
Gece bastırıyor (ışık nüfuz ediyor. Bir komşu yatağında uzanıyor.)
Gece bastırıyor (iki insan. Giysiler birbirini tutuyor ve pencereler
saydam)
Gece bastırıyor (çılgın bir arzu: dolunay aşıklar gibi şikayetçi)
Gece bastırıyor (birkaç örümcek taşıyor, evlere dadanan böceklerle
iyi anlaşıyor/ışık işaretleri: bir melek geliyor, mermiler mi
yoksa davetiyeler mi? Komşularımız hacca gitti/daha ince ve
daha nazlı dönerler.)
Gece bastırıyor (bu sofa/bu yastık: bir geçit yeri)
Gece bastırıyor (ne hazırlayacağız? Et, çorba ve ekmek? İştahını
bizden saklıyor gece)
Gece bastırıyor (kısa bir süre tırnaklarıyla oynuyor, bilinmeyen bir
ülkeden gelen garip güvercinlerle ve kitaplarda zikredilmeyen
böceklerle)
Gece bastırıyor (gök gürlemesi-yoksa atlarıyla gelen meleklerin
sesi mi?)
24
11
Kim bir gezegen gösterir
Gecemi yazmak için
Bana mürekkep verecek?
12
Bir şiir yazdı
(Nasıl inandırabilirim onu geleceğimin bir çöl olduğuna?)
Bir şiir yazdı
(Kim sarsabilir taşlaşmış sözcüklerimi?)
Bir şiir yazdı
(kardeşini öldürmezsen onlardan değilsin)
Bir şiir yazdı
(nasıl anlayabiliriz bu mülteci dili
sorular ve şiir arasında kalakalmış?)
Bir şiir yazdı
(mülteci kendi güneşini kucaklayabilir mi?)
Bir şiir yazdı
(güneşin yüzüyle gökyüzünü karıştırıyorclıı)
Bir şiir yazdı (.... / ölmeye bırak onu ... )
25
13
Konuşmak zorunda mıyım? Ne üzerine?
Hangi yönde?
Sorarım sana, denizin maviliğinde süzülen martı ...
Kim söyledi sorduğumu
Denize baktığımı ya da manıyla konuştuğumu?
Asla Asla yürümedim
Ve söylemedim ...
14
Ters düşüyorum kendime.
Sözlüğüme şunu ekleyeceğim:
Dilime, kendi ağzıma ait değilim ben
O asla benim ağzım olmadı.
Ah bela yıldızı, kan yükseliyor.
15
Parçalara ayrılmalıydım, bir orman yangınına atılmalıydım ben
Yolu aydınlatmak için.
Ey dost,
Ey yorgunluk,
Bana şefkat elini uzat
Gecelerin kanayan güneşimden ne aldıysa geri ver.
16
Başka gözlerin reddettiği herşey gözlerimce kollanır.
Bu benim yok oluşlara dostluk vaadimdir.
17
Kendime teslim olduğumdan ve sorduğumdan
Yoklukla aramdaki fark nedir,
Şaire en uygun hayatı yaşadım:
Cevap bulamadım.
18
Şiir zamanın giysilerini parçalayınca
Rüzgarları çağırdım
Yeryüzüne halılar dokumak için.
27
19
Mütenebbiyi onca etkileyen neydi
Onun tehdidini duyan bu topraklardan başka?
Birçok şeyi ele verdi,
Fakat sezgiyi değil.
20
Yaratıldığın
için ölmezsin
Ya da bir bedenin olduğu için
Ölürsün çünkü geleceğin karanlık yüzü sensin.
21
Bırak
Rüyalarım beni yüzüstü bıraksın
Ve bedenim ihanet etsin amansız uykusuzluğa.
28
22
Bir kurt çağırmalıyım kuzunun aynasını aydınlatmaya
Hep unuttular kendi hayallerini.
23
Artık buluşmuyoruz,
Red ve sürgün bizi ayrı tutuyor.
Vaadler ölü, mekan ölü,
Yalnız ölüm
Buluşma noktamız oldu.
24
Güzel kokusunu taşıtmak için
Rüzgarı ayartan çiçek
Dün öldü.
29
25
Bir kuş gibi uyur yorgunluk, ama ben hala
bir dal gibiyim.
Şimdi birşey söylemiyeceğim, kimsenin uykusunu rahatsız
etmiyeceğim.
26
Yeryüzünü giyinen aıeş
Örtüyü yırttı, yorumcunun maskesini düşürdü.
27
Bir kahvede deniz çocuk gibi uyuyor/
Bu yüzü tanıyorum. 'Merhaba, nasılsın?'
Bu sesi ıanıyonım ...
"Falcı bugün gelmedi .... "
"Hasta mı? Yoksa uzaklara mı gitti?"
"Bir kuyuya attı onu
Yabancılar ... "
..../ deniz çocuk gibi uyuyor.
30
28
Bir yarasa
Işığın karanlık olduğunu iddia ediyor
Güneşin mezara giden yol olduğunu,
Sonra çığlıklarını sürdürüyor.
Yarasa düşmedi,
Yalnız tanyerinin kucağında uyuyan
Çocuk düştü.
29
Sen ne bu şehirsin ne öbürü
Misafir değilsin ve anılar/sınırlar
senin elinde tutsak-korkulu adımlar atıyorsun.
Gökyüzünün tarihi
Gölgeler,
Ve ölen bir ateşin son kıvılcımlarıdır.
31
30
Yaratıcıunutuldu, oysa bir ülke
Ondan akan kanda gizleniyor.
Bu yeni bir çağın başlangıcıdır.
31
Ne zaman desem: ülkem bir adım ötemdedir
Ve benim dilimde vermektedir meyvelerini
Başka bir dil
Beni başkasına sürükler.
32
32
Ağaçlar eğiliyor veda ennek için
Çiçekler açıyor, kızarıyor ve eğiyor yapraklarını
Yollar nefes aralan gibi
/her yanda veda sözcükleri
Kumları giyinmiş bir beden çöle düşüyor
/veda etmek için
Mürekkebe tutkun olan yapraklar
Alfabe, şairler veda ediyor,
Şiir veda ediyor.
33
33
Yazdığım herşey kaçıyor uzaklara
Arzumun tüm meşaleleri
Sürgünümü aydınlatan yüzlerle aramdaki her şey
Başlangıca dönmek zorundayım
Kollanma geleceğe ulaşmayı öğretmek için
Konuşmak, uzanmak, bağlanmak için
Başlangıçların gökyüzünde, alfabenin derinliklerinde.
34
Düşüyorlar, toprak bir duman tehdidi
Zaman bir tren
Dumanın izince yol alan ...
Şimdi tutkum yok olmak
Beni son ilgilendiriyor
Daha bitmedi.
Onlar düşüyor, ben yeni bir başlangıç arıyorum.
34
ATMACANIN GÜNLERİ
ATMACANIN GÜNLERİ
Atmaca
"Atlar yaklaşıp durdu ve bize kıyıdan seslendi/er: hey ikiniz,
size zararımız dokunmayacak! Yüzmeyi sürdürdüm, sadece bir
çocuk olan erkek kardeşim de yüzüyordu. Yüreğine güç vermek
için ona baktım.
Beni duymadı, onların sözlerine kanmıştı çünkü boğulmaktan
korkuyordu.
Ben Fırat'ı geçerken o aceleyle onlara doğru gitti. Kardeşime
onu kurtaracaklarını söylediler ve kardeşim kendini onların
ellerine bıraktı. Sonra gözlerimin önünde kardeşimin boynunu
vurdular, başını vücudundan ayırdılar ... Sadece onüç yaşında
bir çocuktu o. Sonra öyle hızlı koştum ki bana uçuyormuşum
gibi geldi, oysa ayaklarım yerdeydi."
Abdurıahman el-Dahil
Kureyş Atmacası
37
Çanlan sustur,
Fırat'ınsesini dinle:
'Kureyş bir kervandır
Hindistan'a doğru yol alan,
Afrika'dan, Asya'dan Hindistan'a,
zafer meşalesi taşıyan.'
38
... Ve ben, çekirgelerin ufkunda, yaralı bulutlar altında,
bir taşım ölü kanatlarıyla,
bir taşım ölü tüyleriyle-
Ölüm atlarını eyerliyor
ve kıvranıyor kurbanlık pelikanlar.
39
Ey eldeğmemiş ülke, aç kapının paslı kilitlerini:
Ben kralım, gök benimdir ve adımlarım krallığım.
Fetihlerle yükselen bir kralım ben
şu kaygan ve derin buzlar üzerinde.
Kumu nasıl yaralıyacağımı biliyorum, yarasına hurma ağaçlarım
nasıl dikeceğimi;
Biliyorum ölü gökleri nasıl dirilteceğimi.
40
Vadilerde
gölge arıyorum,
duyumsuyorum dakikaları,
41
Dua ediyorum,
taşlara bile fısıldıyorum,
yıldızları okuyor, adreslerini yazıp siliyorum
tutkumu çiziyorum harita gibi,
kanım mürekkep, içimde bütün bir evren.
42
Şair gibi birleştirebilseydim bitkileri
bitimsiz düğünlerle,
Şu çıplak ağaçlara çocuktan bir maske giydirdim.
Gökyüzü açılıyor,
toprak kitaba dönüyor
ve her kitapta var olan, Allah. Uyanınca,
taşlaşmış uyku gidiyor yüzümden, ve gözlerimde hiçbir serap yok
anık.
43
Bir işaret geliyor Fırattan:
güvercin gerdanlığında yaşayan benim,
göçmen kırlangıçlar sürüsünde,
bir falcı gibi
sezgilerini ve işaretini
göğe ve bildiği gizemli dillere kuran.
Fırat ve ada benim.
Bir işaret. ..
Yatıştırıyorum kabaran öfkemi.
Alnımda
bir nehir dolusu ağ
söğüı yaprakları ve asmalar dalgalanıyor.
44
alnımda
bir öfke ırmağı çağlıyor
yıllarınkokusundan daha lezzetli,
doğunun zenginliklerinden daha güzel.
Atmaca damarlar çölünde, akıl kentlerinde,
atmaca, hale gibi adanın kapısına kazınmış
ve çölün örtüsüne işlenmiş;
özlemde yaşıyor, rüya ve gözyaşı arasında şaşkın.
45
Atmaca sesleniyor diğer atmacalara-
yorgun, yolculuk onu taşıyor, kayalar destekliyor.
Üzerlerine abanıyor onların
besliyor yollan, besliyor kayaları.
Yüzü ileriye dönük, güneş kamçılıyor savaş arabasını
ve gökyüzü
bir yangın,
ve rüzgar, ona öyküler fısıldayan yaşlı bir kadın
atmacalar
göğü fetheden varlıklar,
sabah boyunca saldınyor,
dalıyor,
büyüyor ve
yükseliyor aşık gibi patlayıcı bir isyanla
tutkunun ve aydınlığın kanatlan altında
sevgili Endülüs.
Onu evrene yükseltiyor-işte yeni bir mescid
Gökler adına bir kitaptır,
rüzgarlar adına bir şükran.
46
ACININ SINIRLARI
YARA
49
2.
Boğuk çanlara bırakıyorum
Yaranın sesini.
Ve ateşini yakıyorum
Uzaklardan gelen bir taş için,
Kurumuş bir dünya için,
Buzdan bir sedyeye taşınan zaman için.
50
3.
Sana bulut diyorum anlıyor musun,
Ey yara, ayrılık güvercini.
Sana baba ve kitap diyorum.
Ve işte konuşmaya başlıyorum
Soylu bir kelimeyle
Yer değiştiren adalarda,
Soylu düşüşün takım adalarında.
Şimdi konuşmayı öğretiyorum
Rüzgara ve hurma ağaçlanna,
Ey yara, ayrılık güvercini.
51
4.
Gökyüzüm olsaydı aynalar ve ıiiyalar ülkesinde,
Bir gemim olsaydı,
Bir kentim
Ya da harabelerim
Çocuklar v1 ağıtlar ülkesinde
Yara için
Mızrak gibi bir şarkı besteledim
Ağaçları, taşları ve gökleri delip geçen,
Su gibi yumuşak,
Bir fetih gibi kahredici ve heyecan dolu.
52
5.
Ey çöllerimiz üzerindeki yağmur,
Ey rüya ve özleyiş yüklü dünya.
Yağ ve sars bizi, biz yaranın hunna ağaçlan,
Ve bizim için iki dal kopar
Ağaçlardan ki severler yaranın sükunetini,
Ve yaranın üzerinde capcanlı dururlar
Kirpiklerin ve ellerin kavsiyle.
53
UNUTULMUŞ BİR RANDEVU
Hayatımı
Bir gemiyi bekleyerek harcadım
Dünyayı dolaşarak
Ve okyanusun dibine dalarak
Rüya gibi, göz yanılması gibi
Dönülmez bir ayrılış gibi.
54
Eğilmek, dua etmek istiyorum.
Kanadı kınk baykuşa
Korlara, rüzgarlara
Gökyüzündeki şaşkın yıldıza
Ölüme ve hastalığa-
Öfke ateşimde
Beyaz günlerim ve şarkılarımda,
Not defterim, mürekkebim ve hokkamda
Dua etmek istiyorum
Duayı bilmeyen herşeye.
55
ACININ SINIRLARI
56
MİNARE
57
ŞEHİD
58
MEMLEKET
59
KUŞ
Dinledim
Sina dağında bir kuş
Acı acı ötüyor
Banş hakim olana kadar
Şarkısı bıçağın ağzı gibi
Haşin, keskin ve gözyaşı pınarı
Şehri üşütüyor.
60
KAN RÜYASI
Rüya görüyorum:
Bu ses değil
Benim sesim
Sen işe yaramaz bir ceset
Ben katledilen bir uygarlığın
Akan kanı
Ölüm ateşlerini tutuşturan
Susuzluğunu gideren
Ölüm ateşlerinin.
61
ŞEHİR
62
ATEŞ AÔACI
63
GÜZ AYNASI
64
YİRMİNCİ YÜZYIL İÇİN BİRA YNA
Bir kaya
Mecnunun ciğerleriyle soluyan:
İşte,
Yirminci yüzyıl.
65
İŞGAL
Kuşlar yanıyor,
Atlar, kadınlar ve kaldırımlar:
Ekmek kırıntısı
Timur'un ellerinde.
ÇAĞDAŞ ARAP ŞİİRİ
(Genel Bir Değerlendirme)
ÇAĞDAŞ ARAP ŞİİRİ
Abdullah el-UZHARİ
Son yüzyılın Arap şiiri incelendiğinde iki ayrı eğilim hemen kendini
gösterir: Birinci eğilimdeki şairler, klasik şiir formlannın ve
tekniklerinin günümüz sosyal sistemlerini ve sorunlarını
yansıtamayacağı kanısına vannakla birlikte, klasik şiiri bir ilham
kaynağı olarak görmüşler, kendi dönemlerine uygun olan zamanların
şiirini örnek almışlar ve klasik şairlere bakarak kendi tekniklerini
kurma yoluna gitmişlerdir. İkincisi, klasik şiir geleneğiyle modern
Batı şiirini uzlaştıran şairlerin eğilimidir.
69
sistemini o zamanlarda aradılar. Duygusal ve düşünsel olarak parlak
bir tarihin etkisi altındaydılar. Böyle bir konuda yazarak kendi
çağlarının sefalet içindeki gerçeğinden kaçıyorlardı. Yeniden
Uyanışçı şairler, tarih sayfalarında yer alan ünlü şairleri örnek
aldılar; Nabiha Zubyani (535-604), Ebu Tammam (788-845),
Mütenebbi (915-65) ve İbni Zeydun (1003-1070). Kısacası bu şiir
akımı, klasik anlayışın hakim olduğu bir zamanın devamı olarak
kendini gösterdi.
Yüzyılımızın ilk yıllarında, ABD ve Latin Amerika'da yaşayan
Lübnanlı Suriyeli ve Filistinliler arasında diğer bir şairler grubu
ortaya çıktı; Göçmenler. Bunların amacı, kimliklerini korumak ve
yeni çevrelerinde yaşadıkları 'kültür şoku' sorununun üstesinden
gelmekti. Bunlar da klasik şiire yöneldiler. Fakat toplumsal bir
değişmenin gereğine Yeniden Uyanışçılar'dan daha fazla inandılar.
Bu inançla değişen toplumlardaki değerler kargaşasını incelediler,
çözüm yolları aradılar. Abbasi devri şairlerinin ileri sürdüğü, 'şairler
kendi zamanlarının günlük konuşma diliyle yazmalıdır' şeklindeki
görüşü benimsediler. Ebu Nuvas (762-813), İbn el-Mu'taz (861-908),
Maarri (973-1057), Sufi İbn el-Ferid ( 1181-1234) gibi Abbasi
şairlerini ve Endülüs'teki 'muvaşaha'ı şairlerini tercih etmeleri bu
nedenle şaşırtıcı değildir. Bunların Arap şiirini modernize etme
girişimi, iki ayrı şiir akımının doğuş döneminde doruğa ulaşmıştır.
Bu akımlardan birisi New York'ta, 1920'de ve Halil Cibran
öncülüğünde oluşan Kalem Rabıtası grubu ve diğeri, Sao Paulo'da
1933'te tanınmaya başlayan Endülüs grubudur. Göçmen şairler,
Abbasi ve muvaşaha formlarını temel alan yeni bir uslub, yeni bir
mecaz anlayışı ve yeni şiir formları geliştirdiler.
Kalem Rabıtası şairleri
kendi şiirlerini yayınlamak ve klasik ve
çağdaş şiirüzerine ortaya attıkları yeni düşünceleri yaymak için bir
yayınevi kurmayı planladılar. Özellikle başka dillerden bu konuda
tercüme yapmanın önemini vurguladılar. Bu, kendi dillerine taze kan
takviyesi demekti.
New York şairlerinden Emin Ruhani (1876-1940) ve Halil Cibran
70
(1883-1931 ), göçmen şairlerin en önemlileriydi. Bunlar hem Arapça
hem de İngilizce olarak yazdılar. Gerçekte çağdaş Arap şiirini bu iki
şairden başlatmak mümkündür. Ruhani ve Cibran'la birlikte Arap
şiiri, pencereden görünen bir gerçekliğin aktarma bir dille ifadesi ve
tasviri olmaktan çıktı. Bu şairler İslam öncesi Arap şiirinin ve
tasavvufi şiirin imaj dünyasını yeniden canlandırdılar ve
Arap şiirine iki yeni form hediye ettiler. Ruhani bunları şi'ri
mensur (serbest şiir)ı ve kasidetü'n-nesr (nesir şiir) olarak adlandırır.
Ruhani ve Cibran'ın bu yeni 'buluşlan' Arap şiirine yeni bir
heyecan getirdi.
191 l'de Ruhani, Ruhaniyat adlı eserinin ikinci cildini yayınladı.3
Bu cildde denemeler ve konuşmalarla birlikte on tane serbest şiir
vardı. Şiirlerden önceye aldığı kısa giriş yazısında Ruhani, serbest
şiirin Walt Whitman tarafından onaya atıldığını, 'hür şiir' olarak
tercüme edilebileceğini ve bu şiirin klasik kalıplara değil kelime ve
anlam dizgesi bakımından kendi içinde özel bir uyuma dayandığını
anlattı. Ruhani'nin bu şiirleriyle birlikte Arap şiiri yeni bir döneme
girmiş oluyordu. Bu şiirlerde anık yüzyıllardır Arap şiirine hakim
olan 'beyit' birimi terkediliyordu. Beyit, aruz ölçüsüyle yazılmış
kafiyeli iki dizeden ibarettir. Ruhani'nin dizelerinde ise böyle
bir ölçü yoktur, çeşitli uzunluklardadır, Kur'an ayetleri gibi
biçimle ilgili olmayan bir ses ve anlam uyumuna sahiptir.
Söyleyiş ve ritim, tabii konuşma havasındadır, imaj
dünyası da alabildiğine tabii ve sadedir:
71
Ben Doğu.
Felsefelerim ve dinlerim var benim.
Onları uçaklarla kim değişir?
72
Tefile Akımı (Irak Okulu) 1947-57
1947 yılında Nazik el-Melaike ve Bedr Şakir el-Sayyab'ın
yayınladığı iki 'deneysel' şiir, genelde çağdaş Arap şiirinin.özelde de
Tefile akımının başlangıç noktası sayılır. Bu iki şiir, şekil ve ölçü
olarak uyumsuz dizelerden oluşuyordu. Vurguların kontrollü olması
dışında iki şiir de biçim olarak Ruhani'nin serbest şiirlerini örnek
almıştı. Kompozisyon olarak bu şiirler, yerleşik şiir değerlerine bir
isyan anlamına geliyordu.
1949 yılında El-Melaike, ikinci şiir kitabı olan Şarapnel ve Küller'i
yayınladı. Bu kitapla şairin iki yıl önce Beyrut'taki bir edebiyat
dergisinde yayınlanmış olan iki deneysel şiiriyle birlikte, birkaç
tefile (ayak) şiiri yer alıyordu. Kitabın giriş yazısında El-Melaike,
yerleşik şiir formlarının yıprandığını ve İkinci Dünya Savaşı
sonrasının karmaşık atmosferinde yoğrulan Arap şairinin
duygulannı ifade etmeye yetmediğini savundu. Çeşitli uzunluklarda
olabilen tefile dizesinin şaire daha büyük bir hareket özgürlüğü
tanıdığını, gereksiz eklemelerden de koruduğunu vurguladı.
73
Yağmur Şarkısı, Arap dünyasında popüler olan ilk modem tefile
şiiridir. Başarısı
da şairin klasik tekniklerle tefileyi uyum içinde
kullanabilmesinden kaynaklanır. EI-Sayyab, klasik uslup ve mecazlar
kullanarak çağdaş konuların dile getirilebileceğini göstermiştir:
Aynı şekilde, ard arda gelen imajlar zincirini birbirine bağlayan 've'
bağlacıyla 'gibi' karşılaştırma kelimesi klasik şairlerce ve özellikle
İbn el-Mu'tas tarafından çok kullanılmıştır. Dahası, 'yağmur', klasik
edebiyatın güçlü bir imajıdır ve daima uygarlıklann yükselişi ve
düşüşüyle bağlantılıdır. Klasik edebiyatın etkisi EI-Bayati'nin
şiirleripde de açıkça görülür. İlk bakışta El-Bayati Lorca'yı taklit
ediyor gibidir fakat aslında o, klasik 'atlama-kesme' tekniğini
uygulamaktadır. Bu teknikte şair, herhangi bir uyarıda bulunmadan
bir konudan diğerine, direk konuşmadan dolaylı konuşmaya ve bir
duygudan diğerine atlar.
74
basın faaliyeti başlatmaya karar verdi. 1956'da Arap şiirine el-Rabıta
gibi devrimci bir soluk getirme amacıyla çok sayıda genç şairi bir
araya getirdi. 1957 Ocak ayında da, Daru Mecelletü'ş-Şi'r yayınevini
ve üç aylık 'Şiir' dergisini kurdu. Bu dergide yazan önemli şairler
şunlardı: Yusuf el-Hal, El Sayyab, Adonis, Ünsi el-Hac, Şevki Ebu
Şakra, Fuad Rifka, Muhammed el-Magut, Cabra İbrahim, Tevfik
Sayıh, Halil Havi, Riyad el-Rayyes, lsam Mahfuz ve Sadi Yusuf.
Tefile akımı şairleri olan El Melaike ve El Haydari de Şiir
dergisinde devamlı görünenler arasındaydı. Şiir dergisi şairleri, ünlü
sosyal politika ve edebiyat eleştirmeni Antun Saada'nın şiir üzerine
ortaya attığı yeni düşünceleri rehber edindiler. Saada, Suriye
Edebiyatında Kültür Çatışması adlı eserinde, şiirin sosyal ve politik
gerçekleri yansıtmakla kalmayıp, bir gelecek imajı oluşturması
gerektiğini savundu. Çağdaş şairlere kendi kavramsal düzenlerini,
şiir formlarını ve imaj dünyalarını kurmalarını, ayrıca İslam
dünyasındaki antik uygarlık geleneklerinden de yararlanmalarını
tavsiye etti. Şairleri çağdaş sorunları yorumlamak için tarihi ve
mitolojik konuları kullanmaya teşvik etti. Klasik şiir mirasıyla diğer
kültürlerin karşılaştınlmasını önerdi. Onun düşünceleri, Ruhani ve
Cibran'ınkilerle birlikte, Şiir dergisinin temelini oluşturdu. Akımın
önde gelen dört şairi; El Hal, Adonis, El Hac ve El Sayyab'dır.
I 949'da Lübnan otoriteleri tarafından öldürülmesinden önce
Saada'nın son sözleri "Ölümüm zaferimdir" olmuştur. Bu söz,
El Sayyab'ın şiiri olan Nehir ve Ölüm'de "Ölümüm zaferdir"
şeklinde yankısını bulmuştur.
Mecelle Şiir Akımı şairleri, halkın klasik ve çağdaş şiir üzerine hatta
dil, çeviri ve din üzerine düşüncelerinin değişmesinde oldukça etkili
olmuştur. En önemli özelliklerinden biri, klasik tekniklerle sembolist,
gelenekçi, izlenimci, gerçeküstücü ve dada gibi çağdaş teknikleri bir
arada kullanabilmeleriydi. Bu da çağdaş Arap şiirinde tarihi bir
aşamanın göstergesidir.
76
Arap ülkelerinde yasaklandı, bu nedenle 'kaçak' olarak yayıldı,
gizlice basıldı ve ezberlendi. Günümüzde 'Haziran Edebiyatı' olarak
bilinen politik bir çaresizlik ve öfke ortamı, bu şiirde yankısını
bulmuştur.
Dü,~ün gecesinde
Savaşa götürdüler
Beş yıllık mücadele
Bir gün geriye döndü
Kırmızı bir sedyede
ve üç· çocu,~u
Onu limanda karşıladı.
78
varlığını anlamsız kılmaya başlamıştı. Bu nedenle Arap yöneticileri,
Beyrut'u rejimlerine yönelmiş bir tehdit olarak gördüler, Beyrut'un
yıkılışına üzülmek söyle dursun yardımcı oldular, şairleri
susturdular, onları 'kendi' ülkelerine dönmeye zorladılar. Çünkü her
yönetim, sürgündeki şairlerin dönüşünün, dışardan destek bulamayan
yerli şairleri ve yazarları kendi bölgesel dillerinde yazmaya teşvik
edeceğini, bunun da ortak Arap diline doğru gidişi durduracağını
ümit ediyordu.
Arap şairinin gücü, ne pahasına olursa olsun iktidarı elinde tutmak
isteyen liderler yönetimindeki insanların trajedisini ve sefaleteni
yazmasından gelir. Politikacı nasyonalizmi yaygınlaştırmaya ve böl-
gesel çıkarları öne almaya çalışır. Şair ise şahsiyete ve Arap onuruna
önem verir. Birincisi propaganda yayını yapar, diğeri gerçeği yazar.
Bu demektir ki Arap şairi, ri,skli bir işin adamıdır.
Bütün bunlardan sonra, Arap şiirinin geleceği üzerine ilginç bir
beklenti içinde olduğumuzu söyleyebiliriz: Bakalım geleceğin Arap
şiirini, kendilerini belli bir Arap ülkesi vatandaşı sayanlar mı, yoksa
tarih boyunca süregelen canlı ve bütün bir geleneğin temsilcileri
olarak görenler mi kuracak.
DİPNOTLAR
!-Kafiyeli birkaç dizeden oluşan Endülüs şiiri
2-Arap yazar El Şabuşti (öl: 1008) El Dayarat adlı kitabında, Abbasi
Halifesi El Mu'damid'in (öl: 892) serbest vezinde şiirler yazdığını zikreder.
3-Ruhani'nin ilk mensurşiiri El Hilal dergisinde 1905'te yayınlanmıştır.
4-Bu şiirler, Rubaniyaı adlı kitabının dördüncü cildini oluşturmuştur.
5-Mücemhere şiirleri, eleştirmen Ebu Zeyd el-Kureyşi (öl: 787) tarafından
kendi dönemlerinin en iyi şiiri olarak seçilen yedi lslam öncesi şiiridir.
Bunlar, Muallakaya alınmamışlardır. Çünkü kesinlikle uyulması gereken şiir
ölçüsüne uymamış ve serbest ölçülerde yazılmışlardır.
6-Sürgünden sonra Yahudilerin dünyanın her tarafına yayılmaları, İncil'de,
Kudüs'ün dışında bulunan Yahudi ve Hıristiyanlar.
•
79
Bu kitap
1990 yılının Eylül ayında
İstanbul'da
Marmara Reklam'ın katkılarıyla
1500 adet basılmış
ve tümü numara/anmıştır.
S87
Adonis'in
hem
şiiri,
toplumların
çeşitliliği_yle kamplara aJrılmış
ve savaşlarla parçalanmış \'ağdaş
Lübnan'ın, hem de düşmanları karşısında
aciz kalan günümüz Araı dunJasının
içindı; bulunduğu .~artları J'ansıtır.
Bu, sınır hoJ·larında doğmuş bir şiirdir:
Lübnan bir sınır devletidir ,e şiir
du\arlığı her zaman Arap
kuıturuııun ,ağlık durumunu
giisle,cn nabız atışlarıdır. Adonis'in
şiirini hakkıJla değerlcııdircbilmek içiı:ı
iıncc bir cephe duyarlığına ve savaş
psikolojisine sahip olmak gerekir.