Adonis - Kuşatma Altında Beyrut Günlüğü

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 81

Ali .

·llllııecl Said (Ado1ıis)

I(UŞATMA ALTINDA
BEYRUT GÜNLÜĞÜ
\'iirler
'.ı

TLırkı;c-.i : Kcıııal K.ıhr.1111.111



GÜZ YAYINLARI : 1
Edebiyat Dizisi : 1
Birinci Basım : Eylül I 990

KAPAK, DİZGİ, BASKI : MARMARA REKLAM


YAZIŞMA ADRESİ: PIYERLOTİ CAD. 47/10 ÇEMBERLİT AŞ-İST AN BUL TEL: 520 86 ee
ALİ AHMED SAİD (ADONİS)

KUŞATMA ALTINDA
BEYRUT GÜNLÜĞÜ
İngilizce'den Çeviren:
Kemal Kahraman


GÜZ YAYINLARI
Bu kitaptaki şiirler aşagıdaki İngilizce antolojilerden seçilerek alınmıştır:

1-When the Words Burn / An Anthology of Modern Arabic Poetry (1945-1987), Translated and
Edited By John Mikhail Asfour, Cormorant Books, Ontorio / Canada, 1988, 237 s.

2-Modern Poetry ol the Arab World, Abdullah al Udhari, Penguin Books, London 1986,
158s.

3-An Antologyof Modern Arabic Poetry, Edited and Translated by Mounah A. Khouri and Hamid
Algar, University ol Calilornia Press, London, 1974, 252 s.
İÇİNDEKİLER

Ali Ahmed Said; Sezgiyi Kuşanan Şair


Kerim EI-Ravi 7
KUŞATMA ALTINDA BEYRUT GÜNLÜĞÜ 1l
ATMACANIN GÜNLERİ 35
ACININ SINIRLARI 4 7
Yara 49
Unutulmuş Bir Randevu 54
Acının Sınırları 56
Minare 57
Şehid 58
Memleket 59
Kuş 60
Kan Rüyası 61
Şehir 62
Ateş Ağacı 63
Güz Aynası 64
Yirminci Yüzyıl İ~·in Bir Ayna 65
İşgal 66
Çağdaş Arap Şiiri - Genel Bir Değerlendirme
Abdullah EI-Uzhari 67
ALİ AHMED SAİD (ADONİS)
Suriye doğumlu şair, eleştirmen, editör ve tarihçi. Suriye Okulu olarak da
bilinen ve 1957-1967 yılların arasında etkili olan Mecelle şiir akımanı
mensup. Şam'daki Suriye Üniversitesinde edebiyat ve felsefe okudu,
edebiyat dalında mastır diploması aldı ve yirmi yaş ortalarında yine ede-
biyat eleştirmeni olan kansı Halide Said'le birlikte Lübnan'a göçtü. 1986
yılına kadar orada yaşadı, Lübnan vatandaşı oldu.
l 957'de şair Yusuf el-Hal ile birlikte şiir dergisini kurdu ve birkaç yıl fii-
len bu dergide çalıştı. Bu arada Sorbon'da çalışma yapmak üzere burs ka-
zanarak Fransa'da bir yıl geçirdi. 1968'de aylık Mevakıf dergisin kurdu.
Bu dergi zamanının en önemli şiir ve edebiyat dergisidir.
Yayımlanmış eserleri: Rüzgarda Yapraklar( 1958), Şamlı Mihyar'ın Şar­
kıları ( 1961 ), Gece ve Gündüz Bölgesindeki Tahavvüller ve Hicret Kita-
bı ( 1965), Sahne ve Aynalar ( 1968), Küller ve Güller Arasındaki Zaman
(1970), Çoğul Formunda Tekil (1975), Beş Şiir Kitabı (1980) ve Kuşat­
ma Kitabı ( 1985). Ayrıca Sabit ve Değişken ( 1974) adlı bir de kapsamlı
Arap Şiiri Antolojisi yayımlamıştır.
ALİ AHMED SAİD;
SEZGİYİ KUŞANAN ŞAİR

Kerim El-Ravi

"Yeni şiiri; tanımlamanın belki de en iyi yolu, onun bir ön.sezi,


şeylerin düzeninde ve algılanış biçiminde bir değişiklik olduğunu
söylemektir."
Ali Ahmed Said 1959 yılında, Lübnan'da yayınlanan Şiir dergisinde
yer alan bir makalesinde böyle diyordu. Şiirsel ifadeyi kafiye ve
veznin şekli sınırlarına değil değişen anlam ilişkilerine bağlayan
Adonis'in tavrı, siyasi nitelikli ve çağdaş dünyanın değişen
duyarlığını tatmin edebilecek bir şiir için açık bir çağrıydı. Fakat ona
göre bu özgürlük, bir yandan şair ruhunun derinliklerini
şekillendirirken, aynı zamanda kelimelerin anlamlarını ve dilin
kaynaklarını yeniden canlandıran diriltici bir enerjiyle birlikte
olmalıdır. Adonis bu yeni şiire 'insan varlığının metafizikleri' adını
verir.
Buradaki diriltme eylemi, dilin mantık ve gramer yapısının
geliştirilmesiyle değil, şairin iç dünyasının en derin bölmelerinde
gizlenen hayal ve rüyaların kişisel pınarının hayat bulmasıyla
gerçekleşir. Adonis bu tür şiire 'bir ön.sezi ve bir ilham' adını verir.
Yüzyılın Sonlarına Giriş adlı kitabında şöyle der: "Yaratılmış olan bu
alem, ebedi bir varlık, ebedi bir diyalogdur". Adonis'in modem
dünyada şiirin rolünü tarif eden sözleri çok önemlidir. Buna, ilhama,
sezgiye dayanan şiir görüşü denebilir. Derin bir mistik duyarlığa sahip
7
bir görüş.
Bazılarına burada, bir yandan ilhamı yüceltirken öte yandan yeniliği
telkin eden bir şairin çelişkisi görünür; bu şair şiiri dini ifade
formlarına ve bir bilge uslı'.ibuna tahsis ederken bir yandan onu bütün
modası geçmiş kalıplardan kurtarma isteğinde ısrarlıdır. Adonis için
gerçek şiir, şairi değiştiren gerçek bir deneyimdir. Milliyetçi veya
Marksist olsun, şiirlerini siyasi renklerine göre devrim yolunda
sloganlara dönüştüren şairlerin bir çoğunun aksine Adonis, Arap/İslam
kültürünün kaynaklarını hayata kazandırma isteğindedir. Ruhu
yeniden canlandırılması gereken, dil, dilin hayal dünyası ve yapısıdır.
Adonise göre, insanoğluna ilahi bir mesaj olarak indirilen Kuranı
Kerim'in derin izlerini taşıyan Arapça ve özellikle bu dilin edebi
formu, günümüzde kalıplar ve eskimiş şekil formaliteleri içinde
boğulmuş bir haldeydi. Bir dil bayatladığı zaman özgün düşünceyi
frenler ve sezgileri sınırlar. Lisana gösterdiği bu derin ilgi, Adonis'in
eleştirel-kültürel incelemelerinin temelini teşkil eder. Bir Şiir Çağı ve
Yüzyılın Sonlarına Giriş'de topladığı eleştirel makaleleri ve inceleme
yazıları, şimdiye kadar Arap/İslam kültürü üzerine yazılmış en detaylı
ve düşünceye davet eden bir esere, Sabit ve Değişken'e sadece giriş
niteliğindedir. Üç ciltlik Sabit ve Değişken'in yaklaşık bin sayfa tutan
muhtevasında Adonis, Arapça lisanının cahiliye devrinden günümüze
edebiyat ve şiir olarak gelişmesini ayrıntılı olarak inceler. Olağanüstü
bir ça1ışma olan bu eserde şairler analiz edilir ve konuya tamamen
vakıf, iddialı bir eser ortaya çıkarmak üzere burada sergilenen eleştirel
yaklaşım, sık sık tahrik edici ve bazen de çileden çıkarıcı bir
tondadır. Eserin sonuna kadar , neyin sabit ve neyin değişken olduğu
sorusu cevapsız kalmakla beraber Adonis, bir kültürün ancak bir
yenilenme ve diriliş sürecinde sabit kalabileceğini söyler gibidir.
Adonis'in şiirine yöneltilen eleştirilerde Avrupa edebiyatından alınma
kelime ve kavramlar kullanmak alışkanlık haline gelmiştir. Onun şiiri
sık sık sürrealist veya sembolist olarak adlandınlmıştır. Bazen de
Louis Aragon veya T.S.Eliot ile karşılaştırılmıştır. Bu tür
karşılaştırmalar her şeyden önce dürüstçe değildir, taklide
dayandığından ve orijinallikten yoksun olduğundan, çoğunlukla

8
gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Çünkü bu şekilde zayıf ölçülere
dayanan eleştirmenler, Adonis'in uslubunda neyin yeni olduğunu
bulmakta güçlük çekerler, eserleri artık hazmetilmiş ve sezgisel
üstünlükleri zaman sınavından geçmiş şairlerle karşılaştırarak onu
belli bir çerçeve içine almayı ve böylece başarısını gölgelemeyi tercih
ederler. Adonis'in şiirini Arap/İslam kültürü dışındaki terimlerle tasvir
eden eleştirmenler esasen onun sergilediği sezgi gücüyle yüzyüze
gelmekten kaçınıyorlar.
Adonis'in çağdaş Arap şiirine etkisi çok büyüktür. El Bayati çapındaki
belli başlı şairler bile onun etkisinden kaçamamıştır. Adonis'in şiir
metodu, 'hayal mantığı' denebilecek bir doğrultuda açılım gösterir ki
bu mantık, imajı konu içinde yan unsur olarak kullanmaz fakat
konuyu imajın potasında geliştirir. Birçok Arap şairi tarafından tercih
edilen ve sevilen 'akla dayanan şiir', Adonis için sadece kafiyeli
sloganlar bütünüdür.
Adonis'in şiiri zaman zaman o kadar kişisel ve imajlar arasındaki
bağlar o kadar incedir ki sonuçta anlaşılması çok güç bir şiir onaya
çıkar. Bu şiirlerin tecrübesiz ve daha az özgün olan genç şairler
üzerindeki etkisi her zaman olumlu ve verimli değildir. Bu şiirleri
taklit ederek öyle şiirler yazılmıştır ki bunların anlaşılması
imkansızdır. Eleştirmenlerin bir kısmı bu nedenle Adonis'i Arap
kültürünün dirilticisi değil mezar kazıcısı olmakla suçlamış, onun
bütün eski edebi yasaklara ve kayıtlara son vermeyi savunan sesini bir
özgürlük haberi değil Arap edebiyatının ölüm haberi saymışlardır.
Adonis'in şiiri, hem toplumların çeşitllliğiyle
kamplara ayrılmış ve
savaşlarla parçalanmış çağdaş Lübnan'ın, hem de düşmanları
karşısında aciz kalan günümüz Arap dünyasının içinde bulunduğu
şartları yansıtır. Bu, sınır boylarında doğmuş bir şiirdir; Lübnan bir
sınır devletidir ve şiir duyarlığı her zaman Arap kültürünün sağlık
durumunu gösteren nabız atışlarıdır. Adonis'in şiirini hakkıyla
değerlendirebilmek için önce bir cephe duyarlığına ve savaş
psikolojisine sahip olmak gerekir.

9
KUŞATMA ALTINDA BEYRUT GÜNLÜĞÜ

11
ÇÖL

KUŞATMA ALTINDA BEYRUT GÜNLÜĞÜ, I 982

Şehirler bölünmüş
Bildiğim bütün yönlerde toz bulutu
Bir şiire açılır
bu toprağın sancıları.

2
Evine giden yol kalmadı-kuşatma
Ve bulvarlar artık mezarlıktır;
Uzaklarda dayanılmaz bir ay
Evinin üzerinde
Bitimsiz bir toz bulutu çatık kaşlarıyla.

3
Dedim bu yol evimize çıkıyor. Dedi hayır.
Geçemezsin. Ve bana mermilerle cevap verdi.
Hemen her caddede
evlerim ve dostlarım vardı benim.

13
4
Yollar dolusu kan
Bir çocuğun anlattığı
Ve arkadaşlarına fısıldıyor:
"Yalnız yıldız denen delikler
Kaldı gökyüzünde."

5
Kentin sesi yumuşak
Kentin yüzü gittikçe büyüyor
Geceye rüyasını anlatan bir çocuk gibi
Her sabaha kendini sunuyor.

6
Ayaklarında çorabıyla insanlar buldular
Birinin başı yoktu
Birinin dili ya da elleri
Biri de boğulmuş
Kalanlar şekilsiz ve adsızdılar.
Deli mi oldunuz, lütfen
Böyle şeyler yazmayın.

14
7
Bir kitabın bir sayfasında
Bombalar kendilerini görürler
Antik sözler ve hikmetler de görürler kendilerini
Duvardaki oyuklar da.
Amansız sözcüklerin tehdidi
Anıların iğnesine doğru
Kentin yüzünü yalayıp geçer.

8
Katil
Hava boşluğunda
Kentin yarasında yüzüyor-
Bu yara bir düşüştür
Adıyla sarsıyor her yanı
Kanayan adıyla
Her şey çevremizi
Evler duvarlarını terkediyor
Ben nasıl edeyim terketmeden kendimi.

9
Belki bir zaman gelip
Yaşayabileceksin sağır ve dilsiz, ve belki
Mırıldanmana izin verecekler: ölüm
Hayat ve diriliş
selam olsun sana.

15
ıo
Selam hunna şarabından çölün sükunetine
Sabah ki midesini kaçırıyor bir yerden
Sonra mülteci cesetleri üstünde uyuyor
Caddelerden, askeri araçlardan, eğitilmiş askerlerden
Gölgelerden kadınlar ve erkekler ki
Tarlayı, buğdayı ve işçileri özlemiş
Demirin kaslarından ki kanıyor ve terliyor
Bombalardan müminlelerin ve kafirlerin duasıyla dolmuş
Kalelerden çelimsiz bedenlerimizi duvar diplerine sıralayan
/ve karanlıkla birlikte bombalar yağdıran
Ölülerin mitinden ki hayatı söyler her seferinde
Konuşmalardan ki yalnız katliam, katledilen ve katleden üstünedir
Karanlıktan karanlıktan karanlıktan
Nefes alıyorum ve bedenimi hala hissediyorum
Senin için ve herkes için aranıp duruyorum
Kendimi bir sehbaya çıkarıyorum
Yüzümle bu kanayan sözcükler arasında.

16
11
Göreceksin
Söz gelimi onun adı
Ve özenle çizdiğim yüzü kaybolacak
Uzat ona ellerini
Veya gülümse
Veya de ki bir zamanlar üzgündüm
Mutluydum bir zamanlar
Göreceksin
Vatan yok artık ...

12
Katliam kentin yüzünü değiştirdi-Şu kaya
Bir çocuğun başı
Bu duman soluması insanların.

13
Herşey onun sürgün türküsünü söyler/bir deniz
dolusu kan-bu ne~ir
Başka ne beklersin onların damarlarından
Sis ve ölüm dalgalarında yüzen?

17
14
Bu gece onunla kal
Yoksa ölüm kucağında oturmuş bekliyor
Günleri eskimiş sayfalar gibi sürgit çeviriyor ölüm
Resimlerini iyi aklında tut sevgili ülkenin
Yoksa hepsi kendi çölüne dönüyor
Bir kıvılcım havuzunda
Ağlaşan insanlarla, sancılarla beraber.

15
Ülkemde tohumlar saçılmıştır her yana
Akan kanın sırlarını taşıyan
Tarlalarda destanlanmız boyveriyor-
Size apansız gelen mevsimleri haber veriyorum
Gökyüzünü dağlayan şimşekler gibi.

18
16
Bourje maydanı-Yıkık köprülere
sırlarını fısıldayan yazılar
Bourje meydanı-Ateş ve toz bulutu altında
kendini arayan hatıralar
Bourje meydanı-Engin bir çöl
nice rüzgara göğüs germiş
Bourje meydanı-Her şeyde büyü
dudaklan oynayan cesetler
arka sokaklarda ruhlan
isterseniz
iç çekerken onlan duyarsınız
Bourje maydanı-Batıda ve doğuda
darağaçlan dimdik
şehitler ve gardiyanlar
Bourje maydanı-Bir iz
kervanlardan arta kalan
mürüssafı, buhur ve misk
ve baharatlar açıyor festivali
Bourje meydanı-Bu yüzyıla
bu meydanın adını verdim.

19
17
Cesetler ya da molozlar
Beyrut'un hasta yüzü
Çanlar mı çalıyor yoksa insanlar mı haykırıyor
Bir dost
-Hey sen, merhaba; dışarda yenilik var mı?
-Bir komşuyu öldürdüler...
/kumar oynuyorlar hayatımız üstüne
şans dersen onlardan yana
Karanlık sözcükler
Birbirini sürükleyip getiriyor.

20
il

Çağım açıkça söylüyor:


Bana ait değilsin.
Açıkca cevap veriyorum:
Ait değilim,
Anlamaya çalışıyorum seni.
Şimdi ben bir gölgeyim
Çölde kaybolmuş
Ve bir kafatasına sığınmış.

2
Mesafe daralıyor, bir pencere geri çekiliyor.
Günışığı bir tehdittir
Ciğerlerimin özenle biçtiği
Ve süslemek için akşama işlediği.

21
3
Hayatım ve ölümüm üstüne bütün söylediğim
Başımın altında duran taşın
Sessizliğinde yankılanır ....

4
Tezatlarla mı
doluyum ben? Bu doğru.
Şimdi bir bitkiyim. Dün, ateş ve su arasındayken,
Bir hasattım ben.
Şimdi bir gül ve sönmemiş bir kömürüm,
Güneş ve gölgeyim şimdi
Bir ilah değilim ben.
Tezatlarla mı doluyum? Bu doğru.

5
Evimin kapısı kapalıdır.
İnce bir örtüdür karanlık:
Solgun bir ay
Bir avuç ışıkla gelir
İğreti sözcüklerim
Anlatamaz şükranımı.

22
6
Bir adam kapıyı kapatıyor
Sevincini tuzağa düşürmek için değil
Hüznünü özgür bırakmak için.

7
Ne gelirse eskimiş olacak
O halde bu çılgınlık dışında herşeyi yanına al
Hazır ol
Bir yabancı kalmaya.

8
Güneş doğmuyor artık
Ayaklarınısamanla örtüyor
Ve kayıp gidiyor uzaklara...

9
Ölümün gece gelmesini bekliyorum
Kucağına yaslamak için
Birgül
Fecrin alnındaki tozlarla yorgun
Halkın solumasıyla.

23
10
Gece bastırıyor
(bunlar mürekkebe verdiği kağıtlar-asla gelmeyen
sabahınmürekkebi)
Gece yatağa iniyor (asla gelmeyen sevgilinin yatağı)
Gece bastırıyor/ hiç ses yok (bulutlar, dumanlar)
Gece bastırıyor (birisinin ellerinde tavşanlar mı var kanncalar mı?)
Gece bastırıyor (binanın duvarlan sarsılıyor. Bütün perdeler şeffaf)
Gece bastırıyor, dinliyor (gecenin bildiği gibi yıldızlar dilsiz ve
duvarın sonundaki son ağaçlar rüzgarın kendi dallanna
söylediğinden hiçbirşey hatırlamıyor)
Gece bastırıyor (rüzgar pencerelere fısıldıyor)
Gece bastırıyor (ışık nüfuz ediyor. Bir komşu yatağında uzanıyor.)
Gece bastırıyor (iki insan. Giysiler birbirini tutuyor ve pencereler
saydam)
Gece bastırıyor (çılgın bir arzu: dolunay aşıklar gibi şikayetçi)
Gece bastırıyor (birkaç örümcek taşıyor, evlere dadanan böceklerle
iyi anlaşıyor/ışık işaretleri: bir melek geliyor, mermiler mi
yoksa davetiyeler mi? Komşularımız hacca gitti/daha ince ve
daha nazlı dönerler.)
Gece bastırıyor (bu sofa/bu yastık: bir geçit yeri)
Gece bastırıyor (ne hazırlayacağız? Et, çorba ve ekmek? İştahını
bizden saklıyor gece)
Gece bastırıyor (kısa bir süre tırnaklarıyla oynuyor, bilinmeyen bir
ülkeden gelen garip güvercinlerle ve kitaplarda zikredilmeyen
böceklerle)
Gece bastırıyor (gök gürlemesi-yoksa atlarıyla gelen meleklerin
sesi mi?)

24
11
Kim bir gezegen gösterir
Gecemi yazmak için
Bana mürekkep verecek?

12
Bir şiir yazdı
(Nasıl inandırabilirim onu geleceğimin bir çöl olduğuna?)
Bir şiir yazdı
(Kim sarsabilir taşlaşmış sözcüklerimi?)
Bir şiir yazdı
(kardeşini öldürmezsen onlardan değilsin)
Bir şiir yazdı
(nasıl anlayabiliriz bu mülteci dili
sorular ve şiir arasında kalakalmış?)
Bir şiir yazdı
(mülteci kendi güneşini kucaklayabilir mi?)
Bir şiir yazdı
(güneşin yüzüyle gökyüzünü karıştırıyorclıı)
Bir şiir yazdı (.... / ölmeye bırak onu ... )

25
13
Konuşmak zorunda mıyım? Ne üzerine?
Hangi yönde?
Sorarım sana, denizin maviliğinde süzülen martı ...
Kim söyledi sorduğumu
Denize baktığımı ya da manıyla konuştuğumu?
Asla Asla yürümedim
Ve söylemedim ...

14
Ters düşüyorum kendime.
Sözlüğüme şunu ekleyeceğim:
Dilime, kendi ağzıma ait değilim ben
O asla benim ağzım olmadı.
Ah bela yıldızı, kan yükseliyor.

15
Parçalara ayrılmalıydım, bir orman yangınına atılmalıydım ben
Yolu aydınlatmak için.
Ey dost,
Ey yorgunluk,
Bana şefkat elini uzat
Gecelerin kanayan güneşimden ne aldıysa geri ver.
16
Başka gözlerin reddettiği herşey gözlerimce kollanır.
Bu benim yok oluşlara dostluk vaadimdir.

17
Kendime teslim olduğumdan ve sorduğumdan
Yoklukla aramdaki fark nedir,
Şaire en uygun hayatı yaşadım:
Cevap bulamadım.

18
Şiir zamanın giysilerini parçalayınca
Rüzgarları çağırdım
Yeryüzüne halılar dokumak için.

27
19
Mütenebbiyi onca etkileyen neydi
Onun tehdidini duyan bu topraklardan başka?
Birçok şeyi ele verdi,
Fakat sezgiyi değil.

20
Yaratıldığın
için ölmezsin
Ya da bir bedenin olduğu için
Ölürsün çünkü geleceğin karanlık yüzü sensin.

21
Bırak
Rüyalarım beni yüzüstü bıraksın
Ve bedenim ihanet etsin amansız uykusuzluğa.

28
22
Bir kurt çağırmalıyım kuzunun aynasını aydınlatmaya
Hep unuttular kendi hayallerini.

23
Artık buluşmuyoruz,
Red ve sürgün bizi ayrı tutuyor.
Vaadler ölü, mekan ölü,
Yalnız ölüm
Buluşma noktamız oldu.

24
Güzel kokusunu taşıtmak için
Rüzgarı ayartan çiçek
Dün öldü.

29
25
Bir kuş gibi uyur yorgunluk, ama ben hala
bir dal gibiyim.
Şimdi birşey söylemiyeceğim, kimsenin uykusunu rahatsız
etmiyeceğim.

26
Yeryüzünü giyinen aıeş
Örtüyü yırttı, yorumcunun maskesini düşürdü.

27
Bir kahvede deniz çocuk gibi uyuyor/
Bu yüzü tanıyorum. 'Merhaba, nasılsın?'
Bu sesi ıanıyonım ...
"Falcı bugün gelmedi .... "
"Hasta mı? Yoksa uzaklara mı gitti?"
"Bir kuyuya attı onu
Yabancılar ... "
..../ deniz çocuk gibi uyuyor.

30
28
Bir yarasa
Işığın karanlık olduğunu iddia ediyor
Güneşin mezara giden yol olduğunu,
Sonra çığlıklarını sürdürüyor.
Yarasa düşmedi,
Yalnız tanyerinin kucağında uyuyan
Çocuk düştü.

29
Sen ne bu şehirsin ne öbürü
Misafir değilsin ve anılar/sınırlar
senin elinde tutsak-korkulu adımlar atıyorsun.
Gökyüzünün tarihi
Gölgeler,
Ve ölen bir ateşin son kıvılcımlarıdır.

31
30
Yaratıcıunutuldu, oysa bir ülke
Ondan akan kanda gizleniyor.
Bu yeni bir çağın başlangıcıdır.

31
Ne zaman desem: ülkem bir adım ötemdedir
Ve benim dilimde vermektedir meyvelerini
Başka bir dil
Beni başkasına sürükler.

32
32
Ağaçlar eğiliyor veda ennek için
Çiçekler açıyor, kızarıyor ve eğiyor yapraklarını
Yollar nefes aralan gibi
/her yanda veda sözcükleri
Kumları giyinmiş bir beden çöle düşüyor
/veda etmek için
Mürekkebe tutkun olan yapraklar
Alfabe, şairler veda ediyor,
Şiir veda ediyor.

33
33
Yazdığım herşey kaçıyor uzaklara
Arzumun tüm meşaleleri
Sürgünümü aydınlatan yüzlerle aramdaki her şey
Başlangıca dönmek zorundayım
Kollanma geleceğe ulaşmayı öğretmek için
Konuşmak, uzanmak, bağlanmak için
Başlangıçların gökyüzünde, alfabenin derinliklerinde.

34
Düşüyorlar, toprak bir duman tehdidi
Zaman bir tren
Dumanın izince yol alan ...
Şimdi tutkum yok olmak
Beni son ilgilendiriyor
Daha bitmedi.
Onlar düşüyor, ben yeni bir başlangıç arıyorum.

34
ATMACANIN GÜNLERİ
ATMACANIN GÜNLERİ

Atmaca
"Atlar yaklaşıp durdu ve bize kıyıdan seslendi/er: hey ikiniz,
size zararımız dokunmayacak! Yüzmeyi sürdürdüm, sadece bir
çocuk olan erkek kardeşim de yüzüyordu. Yüreğine güç vermek
için ona baktım.
Beni duymadı, onların sözlerine kanmıştı çünkü boğulmaktan
korkuyordu.
Ben Fırat'ı geçerken o aceleyle onlara doğru gitti. Kardeşime
onu kurtaracaklarını söylediler ve kardeşim kendini onların
ellerine bıraktı. Sonra gözlerimin önünde kardeşimin boynunu
vurdular, başını vücudundan ayırdılar ... Sadece onüç yaşında
bir çocuktu o. Sonra öyle hızlı koştum ki bana uçuyormuşum
gibi geldi, oysa ayaklarım yerdeydi."

Abdurıahman el-Dahil
Kureyş Atmacası

Yüzümde mızraklar sustu biniciyle dua arasında


bedenim dönüyor, ölüm hızla yaklaşıyor ve rüzgarlar
titriyor sarsılan cesetler gibi, ağıt gibi-
sanki gün
yaşamı parçalayan bir taş,
sanki gün
gözyaşı kafilesi.

37
Çanlan sustur,
Fırat'ınsesini dinle:
'Kureyş bir kervandır
Hindistan'a doğru yol alan,
Afrika'dan, Asya'dan Hindistan'a,
zafer meşalesi taşıyan.'

Burada gökyüzü eriyor bir yarada ve kıyılar


fısıltı ve anafor: orada bir söz var
kıyılarla aramda,
bir diyalog var aramızda.
Onu bir tumabalığı alıyor ve yukarıya taşıyor kayık gibi.
'Fıratım, bana köprü ol, bir maske ol bana'-
ve baııyorwn.
Çanlan sustur; Fıratın sesini dinle:
'Şamdan parlayan bir inci
sandalağaçlarının ve tütsülerin altında gizlenen,
Lübnan hasretinden yumuşak
daha güzel doğunun tüm sözlerinden.'

38
... Ve ben, çekirgelerin ufkunda, yaralı bulutlar altında,
bir taşım ölü kanatlarıyla,
bir taşım ölü tüyleriyle-
Ölüm atlarını eyerliyor
ve kıvranıyor kurbanlık pelikanlar.

Bırak değişsin yankılar,


Fıratın sesini dinle:
'Kureyş,
Birşey kalmadı Kureyş kabilesinden
yalnız mızrak gibi fışkıran kan-
birşey kalmadı yaradan başka.'

39
Ey eldeğmemiş ülke, aç kapının paslı kilitlerini:
Ben kralım, gök benimdir ve adımlarım krallığım.
Fetihlerle yükselen bir kralım ben
şu kaygan ve derin buzlar üzerinde.
Kumu nasıl yaralıyacağımı biliyorum, yarasına hurma ağaçlarım
nasıl dikeceğimi;
Biliyorum ölü gökleri nasıl dirilteceğimi.

Ve yol öfkesini ve dehşetini açığa vuruyor.


O bir aynalar yolu,
kitaplar ve aynalar.
Okuyorum içindekileri,
bakıyorum,
izlerini buluyorum onda sevgilisinin adımlarıyla yürüyen bir
kahramanın;
Okuyorum adımları, çimleri, palmiyeleri
ve küçük hıçkırıklarla örülmüş ufukları
yangının hiç bitmediği
soylu adımların sonsuz olduğu yerde.

40
Vadilerde
gölge arıyorum,
duyumsuyorum dakikaları,

yabani toprakların bağnnı sarsıyorum­


yürüyüşüm sürüyor
daha sivri okdan, daha sivri.
Yaralıyorum çakıl taşlarını ve kumları.
Yeryüzü mızrağımın gölgesinden daha dar-ölürken
Akrebin çığlığını duyuyorum; güvercinleri bilinmez ülkelere
sürüyorum;
ölürken sarılıyorum yeryüzüne yeryüzünden daha büyük bir
tutkuyla.
Ölürken
rüzgarın omuzlanna dökülüyorum.

41
Dua ediyorum,
taşlara bile fısıldıyorum,
yıldızları okuyor, adreslerini yazıp siliyorum
tutkumu çiziyorum harita gibi,
kanım mürekkep, içimde bütün bir evren.

Uzanıyorum uyanarak köklerim ve dallanın arasında; sular kuruyor,


yeni sürgün uçlarında kurumuş çiçekler ve zarif mezarlar var;
Zodyak işaretine yükseliyorum, trajedinin olduğu yere,
küllerin savrulduğu,
hıçkırığın başladığı ve sayıklamanın bittiği.
Şair gibi bilseydim mevsimleri değiştirmeyi­
herşeyle konuşmayı-
hipnotize ederdim Fıratın çocuk kahramanının mezarını,
Fırat kıyısındaki kardeşimin mezarını.
'Öldü, yıkanmadı, gömülmedi, namazı kılınmadı.'
Ve mevsiıfılere ve herşeye şöyle derdim:
bağlanın birbirinize şu gökler gibi,
Fıratı yükseltin ki,
akıtsın zeytin ağacı gibi yeşil sularını
ateşli kanımdan, berrak tarihimden.
Şair gibi bileydim herşeyle konuşmayı,
mevsimleri değiştirmeyi,
Fırat'a şöyle derdim: Genişle İslam toprağı gibi;
bırak yalnız şiir seçsin Halifeyi.

42
Şair gibi birleştirebilseydim bitkileri
bitimsiz düğünlerle,
Şu çıplak ağaçlara çocuktan bir maske giydirdim.

Şairgibi ehlileştirebilseydim herşeyi,


Her taşı bir bulut yapardım
Şama ve Fırata yağsın diye.

Şair gibi değiştirmeyi bilseydim kaderleri,


suda yaşamarı, palamutta, zeytin ağacında
bir peygamber uyansı olarak ya da bir işaret
Haykırırdım: Ey bulut, Allah aşkına
büyü ve yağ
Şam ve Fıratın üstüne ...

Gökyüzü açılıyor,
toprak kitaba dönüyor
ve her kitapta var olan, Allah. Uyanınca,
taşlaşmış uyku gidiyor yüzümden, ve gözlerimde hiçbir serap yok
anık.

43
Bir işaret geliyor Fırattan:
güvercin gerdanlığında yaşayan benim,
göçmen kırlangıçlar sürüsünde,
bir falcı gibi
sezgilerini ve işaretini
göğe ve bildiği gizemli dillere kuran.
Fırat ve ada benim.

Bir işaret. ..
Yatıştırıyorum kabaran öfkemi.
Alnımda
bir nehir dolusu ağ
söğüı yaprakları ve asmalar dalgalanıyor.

44
alnımda
bir öfke ırmağı çağlıyor
yıllarınkokusundan daha lezzetli,
doğunun zenginliklerinden daha güzel.
Atmaca damarlar çölünde, akıl kentlerinde,
atmaca, hale gibi adanın kapısına kazınmış
ve çölün örtüsüne işlenmiş;
özlemde yaşıyor, rüya ve gözyaşı arasında şaşkın.

Ve atmaca yolculuğunda, hayat veren kuşkusunda,


sınırsıztutkunun zirvesinde
inşa ediyor sevgili Endülüsü,
Şamdan yükselen bir Endülüsü.
Batıya taşıyor doğunun mahsulünü.
Atmaca gökyüzüne yazıyor, cömert bilinmeze,
damarlan gibi temiz bir yer soruyor.

45
Atmaca sesleniyor diğer atmacalara-
yorgun, yolculuk onu taşıyor, kayalar destekliyor.
Üzerlerine abanıyor onların
besliyor yollan, besliyor kayaları.
Yüzü ileriye dönük, güneş kamçılıyor savaş arabasını
ve gökyüzü
bir yangın,
ve rüzgar, ona öyküler fısıldayan yaşlı bir kadın
atmacalar
göğü fetheden varlıklar,
sabah boyunca saldınyor,
dalıyor,
büyüyor ve
yükseliyor aşık gibi patlayıcı bir isyanla
tutkunun ve aydınlığın kanatlan altında
sevgili Endülüs.
Onu evrene yükseltiyor-işte yeni bir mescid
Gökler adına bir kitaptır,
rüzgarlar adına bir şükran.

46
ACININ SINIRLARI
YARA

Rüzgar altında uyuyan yapraklar


Yaradan gelen küçük sandallardır.
Toprağın altında kaldı yaranın ihtişamı.
Kirpiklerinde büyüyen ağaçlar
Yaranın gölcükleri.

Yara çapraz bir noktadır


Mezar ulaşınca
Sabır ulaşınca
Aşkın zirvesine; ölüme.
Yara bir işarettir
Bir geçiştir yara.

49
2.
Boğuk çanlara bırakıyorum
Yaranın sesini.
Ve ateşini yakıyorum
Uzaklardan gelen bir taş için,
Kurumuş bir dünya için,
Buzdan bir sedyeye taşınan zaman için.

Tarih giysilerimde yandığında


Kitabımda mavi pençeler boy verdiğinde,
Gün ışığına seslendim
"Kimsin, seni kitaplarıma
Seni el değmemiş topraklanma atan kim?"
Toz yutmuş gözlerin.
Kitaplarımda ve bakir topraklarımda
Bir fısıltı duyuyorum.
"Ben senin küçük tarihinin
Serpilen yarasıyım."

50
3.
Sana bulut diyorum anlıyor musun,
Ey yara, ayrılık güvercini.
Sana baba ve kitap diyorum.
Ve işte konuşmaya başlıyorum
Soylu bir kelimeyle
Yer değiştiren adalarda,
Soylu düşüşün takım adalarında.
Şimdi konuşmayı öğretiyorum
Rüzgara ve hurma ağaçlanna,
Ey yara, ayrılık güvercini.

51
4.
Gökyüzüm olsaydı aynalar ve ıiiyalar ülkesinde,
Bir gemim olsaydı,
Bir kentim
Ya da harabelerim
Çocuklar v1 ağıtlar ülkesinde

Yara için
Mızrak gibi bir şarkı besteledim
Ağaçları, taşları ve gökleri delip geçen,
Su gibi yumuşak,
Bir fetih gibi kahredici ve heyecan dolu.

52
5.
Ey çöllerimiz üzerindeki yağmur,
Ey rüya ve özleyiş yüklü dünya.
Yağ ve sars bizi, biz yaranın hunna ağaçlan,
Ve bizim için iki dal kopar
Ağaçlardan ki severler yaranın sükunetini,
Ve yaranın üzerinde capcanlı dururlar
Kirpiklerin ve ellerin kavsiyle.

Ey rüya ve özleyiş yüklü dünya


Ey alnıma düşen
Ve bir yara gibi çizilen,
Yaklaşma, yara senden daha yakın,
Yara senden daha güzel, kandırmaya çalışma.
Kaderin ötesindedir yara
Gözlerin
Kayıp uygarlıklara düşmüş.
Ne yelken kaldı ondan
Ne bir ada.

53
UNUTULMUŞ BİR RANDEVU

Geliyor çiçeksiz ve tarlasız


Geliyor mevsimsi~
Bana birşey yok ne kumda ne rüzgarda,
Ne de fecrin ihtişamında...
Yalnız genç kanı akar
Gökyüzüyle birlikte;
Ve kahin alnımdaki yeryüzü
Sonsuz bir kuş sürüsüdür,
Kanımda akan kumdur.
Ben gözlerimde yaşarım
Gözlerimle duyanın ben.

Hayatımı
Bir gemiyi bekleyerek harcadım
Dünyayı dolaşarak
Ve okyanusun dibine dalarak
Rüya gibi, göz yanılması gibi
Dönülmez bir ayrılış gibi.

Sezsizliğin kanserinde, yalnızlıkta


Bir horoz tüyüyle
Şiirlerimi toprağa yazıyorum
Kirpiklerim gün görmedi-
Yalnız kumların bilgeliğini tanıyorum
Bütün gün bir kahvede
Ağaç bir saldalyede oturuyorum
Elimde bitmeye yüz tutmuş bir sigara,
Unutulmuş bir randevuyu
Bekliyorum.

54
Eğilmek, dua etmek istiyorum.
Kanadı kınk baykuşa
Korlara, rüzgarlara
Gökyüzündeki şaşkın yıldıza
Ölüme ve hastalığa-
Öfke ateşimde
Beyaz günlerim ve şarkılarımda,
Not defterim, mürekkebim ve hokkamda
Dua etmek istiyorum
Duayı bilmeyen herşeye.

Beyrut yoluma düşmüyor.


Bunlar benim tarlalarım ama Beynıt tomurcuklanmıyor,
Beyrut'un meyvesi yok
Oysa işte bahar, çekirgeleriyle ve tarlalarımda kumuyla.
Çiçekleri ve mevsimleriyle yalnız,
Meyveler arasında yalnız.
Beyrut'u baştan başa geçiyor ama göremiyorum.
Meyveler arasında yalnız
Gün doğarken, aşkımla
Başka bir kente doğru yola çıkıyorum.

55
ACININ SINIRLARI

Acının sınırlarında durur


Evim
Duvarları bir bir sararıp dökülmüştür
Terk.edilmiş
Ve bulutlar gibi parçalanmış.

Evimin pencereleri solgun çukurlardır


Rüzgarın yoruluncaya dek hırpaladığı
Sonra nöbeti fırtınaya bıraktığı
Güneşin nicedir terkedip gittiği
Serçelerin bile uğramaktan sakındığı.

Evim, ey kendi çırpınışlarıyla harab olan


Mavera ötesi maverada
Yorulup bitkin düşen
Ben işte orda uyurum
Kuşatması altında
Sesleri soluklan kesilmiş insanların.

56
MİNARE

Ağlamak kaldı minareye


Yabancı geldiği zaman
ki onu satın aldı
Ve üzerine baca inşa etti

57
ŞEHİD

Geceyi gördüm tutuşan kirpiklerinde


Fakat yüzünde ne hurmalıklar buldum
Ne de kehkeşanlar veya yıldızlar
Gözlerine ani bir baskın düzenledim
Rüzgar gibi
Ve kaçtım bir geyik gibi.

58
MEMLEKET

Selam kasvet maskesi ardında sertleşen


Yüzlere
Gözyaşlarımın unutulduğu
Uzun yollar boyunca selam
Ölü bir babaya, bulut gibi yemyeşil
Ki yüzü rengarenk bir bayraktır
Selam satılmış çocuğa
Dua ve asker botu silme karşılığı
(ülkemde hepimiz dua eder
ve asker botu sileriz)
Açlıktan kıvranan taşlara
Yağmura ki kirpiklerim boyunca yuvarlanır
Ve şimşeğe
Bir ev, tozlarını hep üstümde taşıdığım
nereye gitsem
Selam bütün bunlar memleketimdir
Şam dışında ne varsa.

59
KUŞ

Dinledim
Sina dağında bir kuş
Acı acı ötüyor
Banş hakim olana kadar
Şarkısı bıçağın ağzı gibi
Haşin, keskin ve gözyaşı pınarı
Şehri üşütüyor.

60
KAN RÜYASI

Rüya görüyorum:
Bu ses değil
Benim sesim
Sen işe yaramaz bir ceset
Ben katledilen bir uygarlığın
Akan kanı
Ölüm ateşlerini tutuşturan
Susuzluğunu gideren
Ölüm ateşlerinin.

61
ŞEHİR

Ateşimiz şehrin üstünde ilerliyor


Şehrin yatağını yıkmak için

Şehrin yatağını biz yıkacağız


Yaşayacağız ve mızraklar arasında
Mekik dokuyacağız
Bu şaşkın gölgeler ülkesinde
Dönen bir taştan arta kalan
Maskenin hemen ardında
Terör gölcüklerinin çevresinde kıyasıya dönen
Pervane olur yankılar ve kelimeler
Günün rahmini temizleyeceğiz herşeyden önce
Yüreklerini ve gaynmeşru çocuklarını
Ateşe verin bu iğreti parçalan
Diye haykırdı şehir

Ateşimiz ilerliyor ve çimenler büyüyor


İsyankar korlar arasından
Şehrin üstünde ilerliyor ateşimiz.

62
ATEŞ AÔACI

Bir aile buruşan yapraklar gibi


Bir bahar günü düştü.
Ve gözyaşı toprağının canını yaktı,
Yapraklar ki ateşin kitabını okur
Kıvrılan suya.

Ailem beni beklemedi


Terkeıti
Ne aıeş kaldı geriye ne bir iz.

63
GÜZ AYNASI

Bir kadın gördünüz mü


Güzün cesedini taşıyan?
Bir kadın gördünüz mü
Kaldırımda yüzünü silen
Yağmur iplikleriyle
Elbise dokuyan?
İnsanlar
Yanmış kömürlerdir
Kaldırımlarda.

64
YİRMİNCİ YÜZYIL İÇİN BİRA YNA

Çocuğun yüzünü taşıyan bir kefen


Bir kitap
Karganın karnına yazılmış
Bir çiçeğe gizlenen vahşi bir hayvan

Bir kaya
Mecnunun ciğerleriyle soluyan:

İşte,
Yirminci yüzyıl.

65
İŞGAL

Kuşlar yanıyor,
Atlar, kadınlar ve kaldırımlar:
Ekmek kırıntısı
Timur'un ellerinde.
ÇAĞDAŞ ARAP ŞİİRİ
(Genel Bir Değerlendirme)
ÇAĞDAŞ ARAP ŞİİRİ
Abdullah el-UZHARİ

Bu, 20. yüzyılın başlarından günümüze Arap şiirini kısaca inceleyen


bir çalışmadır. Özellikle 1947'den sonra Arap şiiri önemli atılımlar
yaşadı. Büyük New York şairleri Emin Ruhani ve Halil Cibran uzak
bir ülkede yaşayan yabancılar olarak deneyimlerini yazarlarken ve
onların 1930 ve 1940'/ardaki takipçileri bireysel bir kaçış şiiri
üretirken, burada geçen çağdaş şairler, ikinci Dünya Savaşından
sonra Ortadoğu'yu sarsan savaşlar, iç savaşlar ve darbelerle karşı
karşıya geldiler. Sürekli olarak yaşadıkları temel duygu, kendi
ülkelerinde yabancılaşmalarıydı. Bu çalışmada dört temel akım ince-
lenmektedir: Tefile Akımı (Irak Okulu), 1947-57; Mecelle Şiir Akımı
(Suriye Okulu), 1957-67; Haziran Deneyimi, 1967-82; Beyrut
Deneyimi, 1982 ve sonrası.

Son yüzyılın Arap şiiri incelendiğinde iki ayrı eğilim hemen kendini
gösterir: Birinci eğilimdeki şairler, klasik şiir formlannın ve
tekniklerinin günümüz sosyal sistemlerini ve sorunlarını
yansıtamayacağı kanısına vannakla birlikte, klasik şiiri bir ilham
kaynağı olarak görmüşler, kendi dönemlerine uygun olan zamanların
şiirini örnek almışlar ve klasik şairlere bakarak kendi tekniklerini
kurma yoluna gitmişlerdir. İkincisi, klasik şiir geleneğiyle modern
Batı şiirini uzlaştıran şairlerin eğilimidir.

İ Ik katagoriye girenler arasında, 19. yüzyıl sonlarında Mısır'da


meşhur olan "Yeniden Uyanışçı" şairler vardır. Bunlar,
kendilerinden hemen önce yaygın olan şiir anlayışını reddettiler,
klasik şiire döndüler ve kendi çağlarında bulamadıkları değerler

69
sistemini o zamanlarda aradılar. Duygusal ve düşünsel olarak parlak
bir tarihin etkisi altındaydılar. Böyle bir konuda yazarak kendi
çağlarının sefalet içindeki gerçeğinden kaçıyorlardı. Yeniden
Uyanışçı şairler, tarih sayfalarında yer alan ünlü şairleri örnek
aldılar; Nabiha Zubyani (535-604), Ebu Tammam (788-845),
Mütenebbi (915-65) ve İbni Zeydun (1003-1070). Kısacası bu şiir
akımı, klasik anlayışın hakim olduğu bir zamanın devamı olarak
kendini gösterdi.
Yüzyılımızın ilk yıllarında, ABD ve Latin Amerika'da yaşayan
Lübnanlı Suriyeli ve Filistinliler arasında diğer bir şairler grubu
ortaya çıktı; Göçmenler. Bunların amacı, kimliklerini korumak ve
yeni çevrelerinde yaşadıkları 'kültür şoku' sorununun üstesinden
gelmekti. Bunlar da klasik şiire yöneldiler. Fakat toplumsal bir
değişmenin gereğine Yeniden Uyanışçılar'dan daha fazla inandılar.
Bu inançla değişen toplumlardaki değerler kargaşasını incelediler,
çözüm yolları aradılar. Abbasi devri şairlerinin ileri sürdüğü, 'şairler
kendi zamanlarının günlük konuşma diliyle yazmalıdır' şeklindeki
görüşü benimsediler. Ebu Nuvas (762-813), İbn el-Mu'taz (861-908),
Maarri (973-1057), Sufi İbn el-Ferid ( 1181-1234) gibi Abbasi
şairlerini ve Endülüs'teki 'muvaşaha'ı şairlerini tercih etmeleri bu
nedenle şaşırtıcı değildir. Bunların Arap şiirini modernize etme
girişimi, iki ayrı şiir akımının doğuş döneminde doruğa ulaşmıştır.
Bu akımlardan birisi New York'ta, 1920'de ve Halil Cibran
öncülüğünde oluşan Kalem Rabıtası grubu ve diğeri, Sao Paulo'da
1933'te tanınmaya başlayan Endülüs grubudur. Göçmen şairler,
Abbasi ve muvaşaha formlarını temel alan yeni bir uslub, yeni bir
mecaz anlayışı ve yeni şiir formları geliştirdiler.
Kalem Rabıtası şairleri
kendi şiirlerini yayınlamak ve klasik ve
çağdaş şiirüzerine ortaya attıkları yeni düşünceleri yaymak için bir
yayınevi kurmayı planladılar. Özellikle başka dillerden bu konuda
tercüme yapmanın önemini vurguladılar. Bu, kendi dillerine taze kan
takviyesi demekti.
New York şairlerinden Emin Ruhani (1876-1940) ve Halil Cibran

70
(1883-1931 ), göçmen şairlerin en önemlileriydi. Bunlar hem Arapça
hem de İngilizce olarak yazdılar. Gerçekte çağdaş Arap şiirini bu iki
şairden başlatmak mümkündür. Ruhani ve Cibran'la birlikte Arap
şiiri, pencereden görünen bir gerçekliğin aktarma bir dille ifadesi ve
tasviri olmaktan çıktı. Bu şairler İslam öncesi Arap şiirinin ve
tasavvufi şiirin imaj dünyasını yeniden canlandırdılar ve
Arap şiirine iki yeni form hediye ettiler. Ruhani bunları şi'ri
mensur (serbest şiir)ı ve kasidetü'n-nesr (nesir şiir) olarak adlandırır.
Ruhani ve Cibran'ın bu yeni 'buluşlan' Arap şiirine yeni bir
heyecan getirdi.
191 l'de Ruhani, Ruhaniyat adlı eserinin ikinci cildini yayınladı.3
Bu cildde denemeler ve konuşmalarla birlikte on tane serbest şiir
vardı. Şiirlerden önceye aldığı kısa giriş yazısında Ruhani, serbest
şiirin Walt Whitman tarafından onaya atıldığını, 'hür şiir' olarak
tercüme edilebileceğini ve bu şiirin klasik kalıplara değil kelime ve
anlam dizgesi bakımından kendi içinde özel bir uyuma dayandığını
anlattı. Ruhani'nin bu şiirleriyle birlikte Arap şiiri yeni bir döneme
girmiş oluyordu. Bu şiirlerde anık yüzyıllardır Arap şiirine hakim
olan 'beyit' birimi terkediliyordu. Beyit, aruz ölçüsüyle yazılmış
kafiyeli iki dizeden ibarettir. Ruhani'nin dizelerinde ise böyle
bir ölçü yoktur, çeşitli uzunluklardadır, Kur'an ayetleri gibi
biçimle ilgili olmayan bir ses ve anlam uyumuna sahiptir.
Söyleyiş ve ritim, tabii konuşma havasındadır, imaj
dünyası da alabildiğine tabii ve sadedir:

Nasıl zevk alıyorum görünce


tomurcukların açtığını
Onları kaç kez saydım
çocuğunun dişlerini sayan bir anne gibi.

1923'te Ruhani serbest vezinde 13 şiir daha yayınladı. 4 Bunlarda


yeryüzüne mesaj gönderen bir uslup vardır:

71
Ben Doğu.
Felsefelerim ve dinlerim var benim.
Onları uçaklarla kim değişir?

Ruhani şiirlerinde mitolojiye ve hıristiyanlığa ait konuları ve


mecazları da kullandı; haç, yara, zambak, nehir, orman, tarla kuşu,
turist, yasemin, vatan. Daha sonra bütün bunlar modern Arap şiirinin
kendi malı haline geldi.
Cibran'ın Arap şiirine en büyük katkısı, dünyada hakim olan politik
sisteme ve Arap diline karşı takındığı devrimci tavırdı. O, kendi
zamanının politik, sosyal ve dini yapısındaki çarpıklığa ve
ikiyüzlülüğe şiddetle saldırdı. Aynı zamanda Arap diline yeni bir güç
ve canlılık getirdi.
Ruhani ve Cibran'ı izleyen kuşak, serbest şiir ve nesir potansiyelini
geliştirmediler. Bunun yerine geç-romantik ve geç-sembolik şiiri
hatırlatan duygusal bir uslupla yazdılar, zamanlarında yaygın olan
çeşitli biçimleri kullandılar.

I 940'tan bu yana çağdaş şairler, göçmen şairlerin yaşadığından çok


daha büyük problemlerle karşılaştılar. Göçmenler dış ülkelerde
yaşayan yabancılar olarak deneyimlerini dile getirmişlerdi. Çağdaş
şairler ise kendi ülkelerinde yabancılaşma sorunuyla karşı
karşıyaydılar. Göçmen şairler ülkelerine dışarıdan bir gözle baktılar;
çağdaş şairler ise onu içeriden gördüler ve duvarlardaki çatlakları
farkeıtiler. Ülkelerinin savaşlar, iç savaşlar ve darbelerle çöküşüne
tanık oldular. Göçmen şairler gibi onlar da klasik şiir mirasına sahip
çıkıılar fakat şiire daha derin ve daha keskin bir anlam yüklediler.
Yine de bu şiirler, Göçmen şairler ve özellikle Ruhani ve Cibran
deneyimi üzerine kurulmuştur.
40'lı yılların sonlarından
bu yana Arap şiiri dört büyük akımın etkisi
altında kalmıştır:
Tefile Akımı (Hür Şiir Akımı da denilebilir),
Mecelle Şiir Akımı, Huzeyran (Haziran) Deneyimi ve Beyrut
Deneyimi.

72
Tefile Akımı (Irak Okulu) 1947-57
1947 yılında Nazik el-Melaike ve Bedr Şakir el-Sayyab'ın
yayınladığı iki 'deneysel' şiir, genelde çağdaş Arap şiirinin.özelde de
Tefile akımının başlangıç noktası sayılır. Bu iki şiir, şekil ve ölçü
olarak uyumsuz dizelerden oluşuyordu. Vurguların kontrollü olması
dışında iki şiir de biçim olarak Ruhani'nin serbest şiirlerini örnek
almıştı. Kompozisyon olarak bu şiirler, yerleşik şiir değerlerine bir
isyan anlamına geliyordu.
1949 yılında El-Melaike, ikinci şiir kitabı olan Şarapnel ve Küller'i
yayınladı. Bu kitapla şairin iki yıl önce Beyrut'taki bir edebiyat
dergisinde yayınlanmış olan iki deneysel şiiriyle birlikte, birkaç
tefile (ayak) şiiri yer alıyordu. Kitabın giriş yazısında El-Melaike,
yerleşik şiir formlarının yıprandığını ve İkinci Dünya Savaşı
sonrasının karmaşık atmosferinde yoğrulan Arap şairinin
duygulannı ifade etmeye yetmediğini savundu. Çeşitli uzunluklarda
olabilen tefile dizesinin şaire daha büyük bir hareket özgürlüğü
tanıdığını, gereksiz eklemelerden de koruduğunu vurguladı.

SO'li yılların ortalarında, El-Melaike, EI-Sayyab, Abdulvahab


el-Bayati ve Bülend el-Haydari gibi ünlü şairler, daha esnek formlar
oluşturdular ve şiiri 1930 ve 40'1ı yıllann kaçış şiirlerindeki duygu
düşkünlüğünden arındırdılar.

EI-Sayyab ve EI-Bayati'nin önyargılan şuydu: Şiirleri mutlaka


sıradan insanların hayatını yansıtmalıydı. Şiiri kendi şartlanndan
ödün vermeden, basit ve sade bir dille yazmalıydılar. Politik
eğilimleri nedeniyle EI-Sayyab ve El-Bayati mahkum oldu ve
sürgüne gönderildi. Fakat gördükleri bu muamele onların şiirine
katkıda bulundu ve durumlarını güçlendirdi. Mesela EI-Sayyab
l 953'te Kuveyt'te sürgünde iken yazdığı Yağmur Şarkısı adlı
şiirinde Irak'taki baskı ve zulümleri anlatır. Şiir Beyrut'ta El-Edeb
dergisinde l 954'te yayınlandığı zaman artık Tefile Akımı'nı
uluslararası bir etkinliğe kavuşturuyor ve EI-Sayyab'ı da kendi
kuşağının öncüsü haline getiriyordu.

73
Yağmur Şarkısı, Arap dünyasında popüler olan ilk modem tefile
şiiridir. Başarısı
da şairin klasik tekniklerle tefileyi uyum içinde
kullanabilmesinden kaynaklanır. EI-Sayyab, klasik uslup ve mecazlar
kullanarak çağdaş konuların dile getirilebileceğini göstermiştir:

Açların ve yoksulların gözyaşları


Kölelerin akıttığı. her damla kan
Bekleyen dudaklarda bir gülümsemedir
Veya yeni doğmuş bebeklere ana sütü
Hayatın kaynağı, yarının genç dünyasında

EI-Sayyab'ın belli bir imajı vurgulamak için 'veya' bağlacını


kullanışı; İslam öncesi Mucemhere s şairi Abid İbn el-Abras'ın
(öl:555) etkisini açıkça gösterir:

Gözlerin batan günün soluğuyla hayat bulan vahadır


Veya arkasında dolunayın kaybolduğu tepeler

Aynı şekilde, ard arda gelen imajlar zincirini birbirine bağlayan 've'
bağlacıyla 'gibi' karşılaştırma kelimesi klasik şairlerce ve özellikle
İbn el-Mu'tas tarafından çok kullanılmıştır. Dahası, 'yağmur', klasik
edebiyatın güçlü bir imajıdır ve daima uygarlıklann yükselişi ve
düşüşüyle bağlantılıdır. Klasik edebiyatın etkisi EI-Bayati'nin
şiirleripde de açıkça görülür. İlk bakışta El-Bayati Lorca'yı taklit
ediyor gibidir fakat aslında o, klasik 'atlama-kesme' tekniğini
uygulamaktadır. Bu teknikte şair, herhangi bir uyarıda bulunmadan
bir konudan diğerine, direk konuşmadan dolaylı konuşmaya ve bir
duygudan diğerine atlar.

Mecelle Şiir Akımı (Suriye Okulu) 1957-67


Yusuf el-Hal l 955'te ABD'den Lübnan'a döndüğü zaman, tümüyle
çağdaş şiire adanmış bir yayın bulunmadığını gördü. Bu nedenle,
el-Rabıta şiir akımı çizgisinde çağdaş şiire adanmış bir dergi ve

74
basın faaliyeti başlatmaya karar verdi. 1956'da Arap şiirine el-Rabıta
gibi devrimci bir soluk getirme amacıyla çok sayıda genç şairi bir
araya getirdi. 1957 Ocak ayında da, Daru Mecelletü'ş-Şi'r yayınevini
ve üç aylık 'Şiir' dergisini kurdu. Bu dergide yazan önemli şairler
şunlardı: Yusuf el-Hal, El Sayyab, Adonis, Ünsi el-Hac, Şevki Ebu
Şakra, Fuad Rifka, Muhammed el-Magut, Cabra İbrahim, Tevfik
Sayıh, Halil Havi, Riyad el-Rayyes, lsam Mahfuz ve Sadi Yusuf.
Tefile akımı şairleri olan El Melaike ve El Haydari de Şiir
dergisinde devamlı görünenler arasındaydı. Şiir dergisi şairleri, ünlü
sosyal politika ve edebiyat eleştirmeni Antun Saada'nın şiir üzerine
ortaya attığı yeni düşünceleri rehber edindiler. Saada, Suriye
Edebiyatında Kültür Çatışması adlı eserinde, şiirin sosyal ve politik
gerçekleri yansıtmakla kalmayıp, bir gelecek imajı oluşturması
gerektiğini savundu. Çağdaş şairlere kendi kavramsal düzenlerini,
şiir formlarını ve imaj dünyalarını kurmalarını, ayrıca İslam
dünyasındaki antik uygarlık geleneklerinden de yararlanmalarını
tavsiye etti. Şairleri çağdaş sorunları yorumlamak için tarihi ve
mitolojik konuları kullanmaya teşvik etti. Klasik şiir mirasıyla diğer
kültürlerin karşılaştınlmasını önerdi. Onun düşünceleri, Ruhani ve
Cibran'ınkilerle birlikte, Şiir dergisinin temelini oluşturdu. Akımın
önde gelen dört şairi; El Hal, Adonis, El Hac ve El Sayyab'dır.
I 949'da Lübnan otoriteleri tarafından öldürülmesinden önce
Saada'nın son sözleri "Ölümüm zaferimdir" olmuştur. Bu söz,
El Sayyab'ın şiiri olan Nehir ve Ölüm'de "Ölümüm zaferdir"
şeklinde yankısını bulmuştur.

'Şiir' dergisi şairleri, serbest şiir ve mensur şiiri geliştirdiler fakat


Ruhani'den farklı olarak, şiirlerinde uyak yer almıyordu. El Hal,
Adonis, El Magut, El Hac, El Sayyab ve El Bayati'nin şiirinde
Ruhani ve Cibran etkisi açıkça görülür.
Şiir dergisi şairleri arasında hıristiyan olanların sayısı az değildir ve
bu yönleriyle Arap şiirine apayrı katkıları olmuştur. Arap okuyucular
ilk olarak tercüme edilmeksizin başka bir kültüre açıldılar. Mesela
El Hal'in şiiri hıristiyan metafizik deneyimini yansıtır. Rifki çağdaş
konulardaki hıristiyan görüşünü dile getirirken Şakra, Lübnan
75
dağlarında yaşayan hıristiyan köylülerin hayatını anlatır.

El Hal'in entellektüel disiplini, Adonis'in zengin imaj dünyası,


El Hac'ın saldırgan tonu, Şakra'nın 'humor'u ve El Magut'un trajik
tavn, Mecelle Şiir Akımı'nın ayırıcı özellikleri haline gelmiştir.
El Hal ve Adonis'in şiiri, kişisel özellikleri devamlı yeni formlara
döken Abbasi şiirini yansıtmış ve Abbasi şiiriyle (750-1258)
günümüz şiiri arasında bağ kurmuştur. Abbasilerin son zamanlarında
eser veren bazı şairlerin buluşlarıyla yirminci yüzyıl şairlerinin
deneyimleri arasında şaşırtıcı benzerlikler vardır. Bunlar arasında
atlama şiirleri, izlenim şiirleri, somut şiirler ve polindrom şiirleri
önemlidir. Selahaddin Eyyubi'nin veziri Kadı el-Fuzıl ( l 135-1200),
bazı bölümleri nesir olan 24 beyitlik deneysel bir şiir yazmıştır.
El Hal, beyitin parağraf fonksiyonu üstlenmesi ve her beyitte fikir
bütünlüğü bulunması gerektiğini savunmuştur. Adonis ise, kendi
zamanında ihmal edilen 'kıta' (kısa şiir) formunu canlandırdı ve
klasik temaları yeniden keşfetti. Mesela onun 'Yeni Nuh' şiiri,
Maarri'nin 'Yeryüzü Tufanı bekliyor/Kirinden Arınmak İçin'
şiirinden ilham almşıtır.

Mecelle Şiir Akımı şairleri, halkın klasik ve çağdaş şiir üzerine hatta
dil, çeviri ve din üzerine düşüncelerinin değişmesinde oldukça etkili
olmuştur. En önemli özelliklerinden biri, klasik tekniklerle sembolist,
gelenekçi, izlenimci, gerçeküstücü ve dada gibi çağdaş teknikleri bir
arada kullanabilmeleriydi. Bu da çağdaş Arap şiirinde tarihi bir
aşamanın göstergesidir.

Şiir dergisi, Batılı şairlerin Arap okuyucusuna tanıtılmasında da


aktif rol oynadı. 1964'de yeniden yayınlanmaya başladı fakat
l 970'de temelli olarak kapandı.

Huzeyran (Haziran) Deneyimi: 1967-82


1967-Haziran savaşında Arap ordularına karşı lsrail'in kazandığı
zafer, Arap dünyasında şok etkisi yaptı. Ağustos 1967 tarihli El Edeb
dergisi, Nizzar Kabbani'nin 'Yenilgi Defterine Notlar' adlı şiirini
yayınladı. Hezimete uğramış bir ulusun duygularını yansıtan bu şiir,

76
Arap ülkelerinde yasaklandı, bu nedenle 'kaçak' olarak yayıldı,
gizlice basıldı ve ezberlendi. Günümüzde 'Haziran Edebiyatı' olarak
bilinen politik bir çaresizlik ve öfke ortamı, bu şiirde yankısını
bulmuştur.

Çözülmekte olan Arap halkı, duygularının ifadesini, Mahmut


Derviş,Semih el-Kasım ve Raşit Hüseyin gibi yeni yeni tanınmaya
başlayan Filistinli şairlerde bulmaya başlamıştı. İsrail topraklarında
yaşayan bu şairler için şiir, yabancı ortamda Arap kimliğini
korumanın ve vurgulamanın· bir yoluydu. Bunlara Direniş Şairleri
adı verilmiştir.

Çağdaş şairlere göre 1967 savaşı, mevcut Arap sistemlerinin


iflasının açık bir göstergesiydi. Bu görüş, Semih el-Kasım'ın Savaş
Çocukları adlı şiirine şöyle yansımıştır:

Dü,~ün gecesinde
Savaşa götürdüler
Beş yıllık mücadele
Bir gün geriye döndü
Kırmızı bir sedyede
ve üç· çocu,~u
Onu limanda karşıladı.

1973 Ekim'indeki Arap-İsrail savaşında Arap ordularının kazandığı


kısmi zafer, halkın gözünde liderlerin itibarını biraz olsun artırdı. Bu
iki savaş, ortak kültür mirasını yeniden gündeme getirdi. Fakat bu
birlik duygusu, Arap devletleri için istikrarsız bir politik yapı ortaya
çıkardı. Çünkü halk kendini önce Arap, daha sonra belli bir devletin
vatandaşı saymaya başlamışıı. Rejimlerini yani iktidarlarını
korumak için liderler, Arap kültür mirasını parçalara ayırarak, ayrı
varlıklar haline getirmeye çalıştılar. Buna göre, lmrü'l Kays (Ölümü
542) gibi İslam öncesi şairleri ve Ömer İbn Ebu Rabia (644-711) gibi
Emevi şairleri 'Suudi Şairleri' oldu. Ebu Nuvas ve Mütenebbi gibi
Abbasi şairleri 'Irak Şairi', Ebu Tanımam ve Maarri ise 'Suriye Şairi'
77
sayıldı. Bununla beraber Huzeyran şairleri ilhamlarını klasik
geçmişten aldılar, Arap kültürünü bütün bir varlık olarak gördüler.

Beyrut Deneyimi: 1982-


1982 Haziran'ında İsrail Lübnan'ı işgal etti ve Beyrut'u ele geçirdi.
İlk defa olarak İsrail bir Arap başkentini işgal ediyordu. Beyrut'un
yıkılışının Arap kültüıüne etkisi çok büyük oldu.
İsrail işgali sırasında yazılan şiirlere üç imaj hakimdi: Cadde, çöl ve
deniz. Sadi Yusuf, işgal altındaki Beyrut caddelerinden sahneler
verir. Adonis'in 'Çöl' şiiri, çağdaş ve bayındır bir şehrin hambeye
çevrilişini anlatır. Kentin yok edilmesi, çöle dönüşle sonuçlanır ki bu
da şiirde, arınma, manevi bağ kurma ve köklerine dönme anlamına
gelir.
Derviş'in en son şiirlerine yansıyan deniz imajı, Filistinlilerin
Diaspora'daki 6 geçici vatanlarını sembolize eder. O'nun "Akdeniz
Kıyısındaki Antik ve Güzel Kent Üzerine Kısa Yansımalar" adlı
şiiri, FKÖ'nün Beyrut'u terketmesinden sonra yazılmıştı. Aynı
kolleksiyonda yer alan son yedi şiir de FKÖ militanları
Trablusşam'dan ayrılırken kaleme alınmıştır. Bu şiirlere bir
çaresizlik duygusu hakimdir. Bu şiirler, Filistinlilerin ne denli
derinden yaralandığını belgeleyen fotoğraflardır. İlk olarak Filistinli
bir şair, liderlerinin halkın umudunu boşa çıkardığını söylemektedir.
Derviş'e göre İsrail'in Lübnan'ı işgali, Filistin liderlerinin ideolojik
yetersizliğini açıkça göstermiştir: 'Bizim bir sözler ülkemiz
var/Konuş konuş belki biliriz bu yolun nerde bittiğini'.

Gelecekte tarihçiler, Beyrut'un Arapların kültürel hayatında


oynadığı eşsiz rolü daha iyi görecekler. Mısır, Irak, Suriye ve diğer
Arap ülkelerinden gelen şairler, Beyrut'a sığınmışlar ve burada,
sansür korkusuna kapılmadan eserlerini yayınlama imkanı bulmuş­
lardır. Politikacılar, kısa bir zaman diliminde Arap dünyasını çeşitli
siyasi sınırlara bölmeyi başardılar fakat bunlardan her biri için ayrı
ve bağımsız bir kültürel kimlik oluşturmayı başaramadılar. Beyrut'ta
palazlanma imkanı bulan ortak Arap kültürü, Arap devletlerinin

78
varlığını anlamsız kılmaya başlamıştı. Bu nedenle Arap yöneticileri,
Beyrut'u rejimlerine yönelmiş bir tehdit olarak gördüler, Beyrut'un
yıkılışına üzülmek söyle dursun yardımcı oldular, şairleri
susturdular, onları 'kendi' ülkelerine dönmeye zorladılar. Çünkü her
yönetim, sürgündeki şairlerin dönüşünün, dışardan destek bulamayan
yerli şairleri ve yazarları kendi bölgesel dillerinde yazmaya teşvik
edeceğini, bunun da ortak Arap diline doğru gidişi durduracağını
ümit ediyordu.
Arap şairinin gücü, ne pahasına olursa olsun iktidarı elinde tutmak
isteyen liderler yönetimindeki insanların trajedisini ve sefaleteni
yazmasından gelir. Politikacı nasyonalizmi yaygınlaştırmaya ve böl-
gesel çıkarları öne almaya çalışır. Şair ise şahsiyete ve Arap onuruna
önem verir. Birincisi propaganda yayını yapar, diğeri gerçeği yazar.
Bu demektir ki Arap şairi, ri,skli bir işin adamıdır.
Bütün bunlardan sonra, Arap şiirinin geleceği üzerine ilginç bir
beklenti içinde olduğumuzu söyleyebiliriz: Bakalım geleceğin Arap
şiirini, kendilerini belli bir Arap ülkesi vatandaşı sayanlar mı, yoksa
tarih boyunca süregelen canlı ve bütün bir geleneğin temsilcileri
olarak görenler mi kuracak.

DİPNOTLAR
!-Kafiyeli birkaç dizeden oluşan Endülüs şiiri
2-Arap yazar El Şabuşti (öl: 1008) El Dayarat adlı kitabında, Abbasi
Halifesi El Mu'damid'in (öl: 892) serbest vezinde şiirler yazdığını zikreder.
3-Ruhani'nin ilk mensurşiiri El Hilal dergisinde 1905'te yayınlanmıştır.
4-Bu şiirler, Rubaniyaı adlı kitabının dördüncü cildini oluşturmuştur.
5-Mücemhere şiirleri, eleştirmen Ebu Zeyd el-Kureyşi (öl: 787) tarafından
kendi dönemlerinin en iyi şiiri olarak seçilen yedi lslam öncesi şiiridir.
Bunlar, Muallakaya alınmamışlardır. Çünkü kesinlikle uyulması gereken şiir
ölçüsüne uymamış ve serbest ölçülerde yazılmışlardır.
6-Sürgünden sonra Yahudilerin dünyanın her tarafına yayılmaları, İncil'de,
Kudüs'ün dışında bulunan Yahudi ve Hıristiyanlar.


79
Bu kitap
1990 yılının Eylül ayında
İstanbul'da
Marmara Reklam'ın katkılarıyla
1500 adet basılmış
ve tümü numara/anmıştır.

S87
Adonis'in
hem
şiiri,
toplumların
çeşitliliği_yle kamplara aJrılmış
ve savaşlarla parçalanmış \'ağdaş
Lübnan'ın, hem de düşmanları karşısında
aciz kalan günümüz Araı dunJasının
içindı; bulunduğu .~artları J'ansıtır.
Bu, sınır hoJ·larında doğmuş bir şiirdir:
Lübnan bir sınır devletidir ,e şiir
du\arlığı her zaman Arap
kuıturuııun ,ağlık durumunu
giisle,cn nabız atışlarıdır. Adonis'in
şiirini hakkıJla değerlcııdircbilmek içiı:ı
iıncc bir cephe duyarlığına ve savaş
psikolojisine sahip olmak gerekir.

You might also like