Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 173

KARDA EDEBİYAT

Pazar tezgâhlarında son artık.


Otobüslerde en arka koltuk.
İndirim reyonlarında en önde.
Davetlerde en dipteyim.

Üç alana bir bedavayım.


0
Gelecek Gülsün

Bir güneş ısmarla, kışlar ısınsın.


Yaz serp karlara, Temmuz fışkırsın.

Gam tasa ümit dök, gülücük pişsin.


Maviden yağmur sök, çiçekler içsin.

Tozlu kitap kokla, düşlerle konuş.


Bir mısra yolla, uzaklarla buluş.

Geceye beyaz tak, keder üzülsün.


Hüzne bir kibrit çak, gelecek gülsün.

Ardında gül unut, yollar renklensin.


Havaya at umut, dünya şenlensin.

S.Barış YILDIZ
2022
Üç Alana Bir Bedavayım

1
Pazar tezgahlarında son artık.
Otobüslerde en arka koltuk.
İndirim reyonlarında en önde.
Davetlerde en dipteyim…

Üç alana bir bedavayım…

Satranç tahtasında piyon


İkinci el pazarında eski pantolon
Sandığın dibinde unutulmuş küflü limon
Bir köşeye atılmış tozlu bidonum

Ben, üç alana bir bedavayım

Gemilerin uğramadığı rıhtım


Tozlu kitaplarda okunmamış satırım.
Kapının eşiğinde aşınmış paspas
Eskiciye mandal karşılığı verilen paslı tasım.

Üç alana bir bedavayım.

Filmlerin dayak yiyen figüranı,


Lazım olurların bir köşede duranı.
Ne arayanı ne de soranı,
Batan geminin ucuz mal
Üç alana bir bedavayım.

2
Ben hep bozuk para üstü kalsın
Üretim hatası ,isteyen istediği kadar alsın
Merdiven altı imalat, eşantiyon saat
Dış kapının mandalı, bir köşede dursunlardayım.

Üç alana bir bedavayım.

Gelecek Gülsün

3
Bir güneş ısmarla, kışlar ısınsın.
Yaz serp karlara, Temmuz fışkırsın.

Gam tasa ümit dök, gülücük pişsin.


Maviden yağmur sök, çiçekler içsin.

Tozlu kitap kokla, düşlerle konuş.


Bir mısra yolla, uzaklarla buluş.

Geceye beyaz tak, keder üzülsün.


Hüzne bir kibrit çak, gelecek gülsün.

Ardında gül unut, yollar renklensin.


Havaya at umut, dünya şenlensin.

Gitmek Gerekiyor…

4
Umursamazlıklardan inip,
Zaafları yenip,
Yeni bir hayata binip,
Gitmek gerekiyor…

Yelkenleri açıp,
Azığı sırtını alıp,
Geçmişten bir kaç mutluluk çalıp gitmek gerekiyor…

Gemilerin geçişinden,
Güneşin her akşam bitişinden,
Hayatın kahredişinden gitmek gerekiyor …

Boşa kürek sallamaktan,


İmkânsızlıkları kollamaktan,
Birilerini allamaktan, pullamaktan
Gitmek gerekiyor…

Gelmeyen mutluluğa,
Eğreti dostluğa,
Üzerimdeki yıpranmış bu kılığa,
Veda edip gitmek gerekiyor…

Kirpiklerini kaldırıp, yaşlı bir göz kırpmak.


Başını alıp, kalemi ortasından kırmak.
Her şeyden uzaklaşıp, geçmişi yakmak

Sorgusuz sualsiz, sessiz kimsesiz


Gitmek gerekiyor…

Umduklarını vermeyen,

5
Kıymetini bilmeyen,
Seninle hiçbir yere gelmeyen
Bu şehirden gitmek gerekiyor…

Sen Bilmeyeceksin

6
Yazıp yazıp attığım kağıtları,
Anıp anıp yaktığım ağıtları,
Sanıp sanıp baktığım insanları.
Sen bilmeyeceksin.

Aklımdan hiç gitmeyen dünleri,


Sensiz geçmeyen günleri,
Her şeyde gördüğüm senleri,
Sen bilmeyeceksin.

İçimdeki sancıları,
Senden ayrı çektiğim acıları,
Değiştiremediğim bu yazgıları.
Sen bilmeyeceksin.

Sana hasret gözlerimi,


Allah'a yakaran sözlerimi,
Derman kalmayan dizlerimi,
Sen bilmeyeceksin.

Senden ayrı döktüğüm yaşı,


Mezarımdaki güğümü, taşı,
Sen sen diye ölen bu başı,
Sen bilmeyeceksin.

Sen sen diye öldüğümü,


Dilsiz kuyulara gömüldüğümü,

7
Üzerime kara topraklar örtüldüğünü.
Sen bilmeyeceksin.

Benler

8
Merhaba kırk yıllık kollarım!
Yirmi yıldır büyümeyen ayaklarım,
Merhaba kalbim, merhaba beynim!
Ikinizin arasında kalan dilim...

Şöyle otur çocuk ben,


Hoş geldin ortaokuldaki ben!
Merhaba lisedeki ben!
Sende mi geldin otuzluk ben?
Hoş geldiniz benler...
Bakın şimdi biz olduk!
Hepimiz kırk olduk.

Hadi konuşalım şu kırk yılı.


Kiminiz çabaladı, kiminiz bocaladı.
Kiminizde hatalar, kiminizde kaygılar...
Sonuçta geçti benli bizli yıllar.
Aldık mı derslerimizi?
Açalım o halde yeni defterlerimizi,
O halde bayrağı orta yaş alsın,
Daha güzel benlerde yaşasın.

Sen Kız Kulesinden Boğazsın

9
Sen Paris, sen İstanbul, sen Madrid.
Sen Mısır’da efsane Piramit.
Sen antik çağda kraliçe Afrodit.
Sen Everest gibi aşılmazsın.

Sen Eyfel kulesinden Sein nehri,


Kız kulesinden boğazsın…

Nil gibi yudum yudum hayat veren.


Amazon gibi huzurlara alıp götüren.
Niagara gibi kor yüreklere su serpen.
Zigana gibi geçilmezsin,

Sen Eyfel kulesinden Sein nehri,


Kız kulesinden boğazsın…

Sen Ayder’de pırıl pırıl bal.


Venedikte ışıl ışıl sal.
Sen Palandöken’de bembeyaz kar.
Sen Sidney’de altılı zarsın…

Sen Eyfel kulesinden Sein nehri,


Kız kulesinden boğazsın…

Zirvelerin İnsanı

10
Kimi ayağına bastı,kimi suratını astı.
Kimi seni gördüğünde kendini kastı.
Kimi sana içindeki tüm nefreti kustu.

Sen ise takmadın, dönüp bakmadın


Yılmadın,yıkılmadın…

Sen tırnaklarınla kazarak,


Sen basamakları tek tek çıkarak,
Sen kimilerine hak ettiği o yumruğu çakarak,

Sen ise bir sesle çığ,bir silkelenişle dağ.


Bir tebessümle bağ oldun.
Övenlerine can, sövenlerine kan.
Tüm sevenlerine insan oldun.

Kimi tepende ışık yakıp acımasızca sorguladı.


Kimi hakim edasıyla kalem kırdı seni yargıladı.
Kimi hayatına prangalı senaryolar kurguladı.
Alev olup harla yaktın, sel olup şarla yıktın.

Saat Üç

Sokağa zifir çökmüş, aydan ışık çalıyor.


11
Camını tipi sökmüş, kıştan ayaz soluyor.

Tavanı tozlu kevgir, bacası su eliyor.


Toprağa yolu esir, gökten ölüm diliyor.

Sobası yorgan örtmüş, duvarlar kar boyalı.


Narası gama sürtmüş, nefesi kan oyalı.

Dizginsiz bir gurur, yılları bedava satmış.


Duyguları çarçur, gemisi karada batmış.

Eylül yası boynunda, saat üç ana tanık.


Kül kokusu koynunda, o sisten beri sanık.

Gönlü zindan mevsimi, güneşe siyah çekmiş.


Zihninde hazan resmi, geçmişe eyvah dikmiş.

Sofrada kadim ekmek, tenha kazmış karnına.


Bağrında istim felek, kara yazmış alnına.

Kalemi derde banar, mısraları dem almış.


Radyosu ağı çalar, saat üçte sararmış.

Kırkında seksen görmüş, saçında beyaz hasır.


Havanda zaman dövmüş, sırtında yıllar asır.

Yüzünde marazi tasvir, demir kapı susmuş.


Ruhuna kader misafir, saat üçte durmuş.

12
Annem

Dikkat etmedik düştük.


Kalın giymedik üşüttük.
Dinlemedik onu, kimi zaman üzdük.
O ise;
Fırtınada liman, bacamızda duman,
Sırtımızda parka, korkumuzda dağ gibi arkaydı.
Yağmurda şemsiye, buzda eldiven,
Karanlıkta fener, korkumuzda güvendi.

Dertlendik, sabahlara kadar yatmadı.


Bir defa bile bizi kenara atmadı.
Herkes unuttu, o unutmadı.

O anneydi; emziren, yürüten, büyüten,


Yolumuza su, yüreğimize iyilik serpen.
Onun olsun bütün güneşler,
Onun olsun bütün güller…
Hep gülsün, hiç üzülmesin bütün anneler.
Sen Gittin!

Sen gittin!

13
Bak deniz hiç durmadı .
Hiçbir gemi demir atmadı.
Kayıklar öksüz,martılar sessiz…
Bu şehir hep sensiz…

Sen gittin!
Tren hiç gelmedi,
Midyeci hiç gülmedi.
Rüzgar boran oldu, hiç dinmedi.
Duraklarda hüzün,
Tükendi bu şehir gün gün.

Sen gittin…
Saatler bak durdu
Çınarlar soldu, bir bir kurudu
Limanda hüzün ve keder,
Böyleymiş ne yapalım İstanbul’da kader

Ne Biliyor, Ne Bilmiyor?

Fay hatları yüreğimden geçiyor

14
Gitmeleri hep dokuz şiddetinde
Artçıları bitmiyor,
Depremleri ne yıkıyor, ne yıkmıyor

Bavulu hep ortada,


Üzerinde çantası,kafasında şapkası
Eli hep kapının kolunda
Ne gidiyor,ne gitmiyor.

Havası hep parçalı bulutlu,


Yüzünde güneş,gözünde yaş
Saçı derli toplu,yüreği salaş
Gizemi ne bitiyor ,ne bitmiyor

Yoruldum düşünmekten
Bir köşede oturup bükülmekten
Dilinde hep bir veda busesi
Ne kalıyor,ne kalmıyor.

Paramparça oldum kırılmaktan


Yüzüme bile dönüp bakmıyor
Ölsem de gelip halimi…
Ne soruyor,ne sormuyor?

15
Beş Zamansız Kaldık

On yıllar önce mevsimler dört , aylar yine on ikiydi.


Güneş yine sarı, gök yine maviydi.
Bir dakika yine altmış saniyeydi.
Zamanı cebimize koyar, bol bol harcardık..

Dünya gelişti ,her şey kolaylaştı sandık.


Oysa gelişen her şeyin içinde boğulduk.
Zamanımızı çaldılar, hızla yaşlandık.
Cebimizde beş zamansız kaldık.

16
İstanbul Gibiyim

İstanbul gibiyim.
Hayallerimin önünde beton yığınları.
Gülücüklerimi kapkaççılar çalmış.
Kafam labirent yolları…

İstanbul gibiyim.
Her bir yanımda çukur.
Yüreğimde çığlıklar.
Beynimde hayal kırıklıkları.

İstanbul gibiyim.
Duracak yerim yok.
Mafya parsellemiş parklarımı.
Yollarımda kırmızı ışıklar.

17
Bugün Günlerden Sen Yok

Yüreğimde amansız bir işgal,


Sensin bak , o meçhul eşgal.
Gidişin gözlerimde ok ok.
Bugün günlerden sen yok…

Boş sandalyen, ıssız masan,


Kahvemde tat yok , sen yoksan.
Yüreğim doldu bak , çok çok,
Bugün günlerden sen yok…

Öksüz duvar,sessiz köşen,


1000 gündür kalbime düşen,
Kömür oldum bak , yandım; kok kok
Bugün günlerden sen yok

18
Gerçek

Nereye kadar kacacaktı?


Artık köşeye sıkışmıştı.
Birden karşısına dikiliverdi.
Sonunda yüzleşme günü gelmişti.
Karşısında tüm aydınlığıyla,
Tüm acıları ve asaletiyle,
Kocaman "gerçek" duruyordu.
Sarıldığı yalanlar birden kaybolmuştu.
Gerçek, elini onun boynuna attı.
"İşte ben gerçeğim."dedi.
"Hiç bir zaman kaçamayacaksın benden."
"Duymak istediklerini belki duyamayacak,"
"Görmek istediklerini belki göremeyeceksin."
"Beni ise hep duyup, hep göreceksin."

19
Kar Çocukları

Karların içinde toprak arardık.


Misket oynayan ellerimiz buz gibiydi.
Gözlerimiz ışıl ışıl.
Kar çocuklarıydık.

Paçalarımız donmuş olsa da.


Yüreklerimiz sıcacıktı.
Siyah beyaz önlükler içinde
Renkli çocuklardık.

Ayaklarımızda lastik çizme.


Beyazlar içinde cümbüştük.
Sırtımızda büyüklerimizin gocukları vardı.
Kırmızı yanaklı, gülen çocuklardık.

20
Ah be Erzurum

Ah be Erzurum,
Üşüdükçe üşüdün.
Buzların hiç çözülmedi.
Her sokağın terk edilmişlik kokuyor.

Çocukluğumun şehri.
Karların erimedi
Parkan yırtık, pırtık.
Botların su çekiyor.

Ah be Erzurum,
Üşüdükçe üşüdün

21
Eylül Olduk

Eylül gibi olduk


Fırtınalar kopardık.
Yaprakları sararttık.
Kasım olduk, Ekimi arattık.
Tozu dumana kattık.
Kar yağdık, yalanlarımız sakladık.

Aralıktan bakıp kaçtık.


Çığ olduk birbirimize düştük.
Ocak olduk buz kestik.
Şubat gibi soğuk soğuk estik.
Mart gelse de biz hep küstük.

Aylar geçti değişmedik.


Bahar ortasında Eylül olduk.
Sonbaharlar bitmedi,
Kış içimizden gitmedi.

Yazı bekledik gülmek için.


Yazımızı bilemedik ölmek için.

22
Senli Benliydik

Eğreti selamları,
Zoraki kelamları,
Çöpe attım…

Artık , sizli bizli değildik.


Senli benliydik.
Hadi ilçelimdik…
Hadi gidelimdik.

Diz dizeydik
Hep biz bizeydik
Aynı düşteydik.
Aynı gülüşteydik.
Bir yudumu beraber içsindik.
Karanlıkları beraber geçsindik.

Mesafeleri yıktık,
Yerle bir ettik.
Ayrılıkları yaktık.
Kül ettik erittik.
Suskunlukları attık,
Kelimeleri sel ettik.
Gitmeleri kendimize el ettik.
Artık senli, benliydik.

23
Bencil

Sorumsuzluk koltuğuna oturmuş,

24
Piyango bir hayata kurulmuştu.
Tutarsızlıktan taburcu olamamış,
İtibar diploması alamamıştı.

Hoşgörüye pirim vermez.


Horgörüye iltifatı bitmezdi.
Nasihat reyonuna uğramaz.
İnsanlık peronunda hiç durmazdı.

Değer yargılarından sınıfta kalmış,


Saygısızlıktan madalya almıştı.
Nankörlükten sabıka giymiş,
Verdiği sözlerden ilk durakta inmişti.

Karartır etrafı, hiç mum yakmaz,


Dünya yansa bir tutam otu yanmazdı.
Eleştiri yarışında rakip tanımaz,
Eleştirenlere söz hakkı sunmazdı.

25
Ümit
Ümit;
Ölen birine kalp masajı yapmak gibi bir şey.
Ümit;
Son trenden sonra tren beklemek gibi bir şey.
Ümit;
Kuruyan bir yaprağın yeşermesini beklemek gibi bir
şey.
Ümit;
Geri geri gelmeyecek birini beklemek gibi bir şey.

Rahmetli Ben

Ömrüm hep beklentiyle geçti.

26
Büyüklerim bilmeden yıllarımı biçti
Kronik bir melankoli bir de beni seçti.
Çok da gün görmedim rahmetli ben.

Dert sardı her yanımı, gama büründüm.


Doktor kapılarında yıllarca süründüm.
Çevremdekilere hep mutlu göründüm.
Çok da gün görmedim, rahmetli ben.

Soğuklar iliğimize işledi, buz kesti


Evimizde her gün huzursuzluk esti.
Babam çevresindeki herkese küstü.
Çok da gün görmedim, rahmetli ben.

Dertlendikçe kalemi elime aldım


Hislendikçe derdimi bıkmadan yazdım.
Dünyada sadece satırlarda kaldım.
Çok da gün görmedim rahmetli ben.

Şimdi öldüm, sonsuz dünyadayım.


Senede bir ziyaret edilen mezar taşındayım.
Unutulacağımın ben de farkındayım.

Beni unutsanız da eserlerimi yakmayın.


Ben varım onlarda, gülüşümle beni anın.
En zor anınızda ölsem de yine yanınızdayım.
Sonsuz mutluluklarda kalın.

27
Salgın Esareti

Yağmur yağıyor bak ıslanamadık.


Oturup bir bankta geleceğe yaslanamadık.
Bakamadık ufuklara, simit atamadık martılara…
Yetişemedik güneşe, savrulduk karanlıklara.

Kalabalıklarda yalnızlaştık, gelecekten uzaklaştık.


Şimdi sokaklar ıssız , yalnızlık daha da yalnız.
Dört duvar arasında mapus kaldık.
Dışarıda ıslaklık, içeride kuraklık,
Yağmur sessiz, ay bizsiz,
Dünlere sarılmışız , bugün ise hep sis.
Ne bugün kaldı ne de yarından bir iz.

28
Vuvvv…Vuvvv…Vuvvv.

Vuvvv…Vuvv.Vuvvv.
Şak.şak.şak.
Herkes bir rüzgar,
Herkes bir yağmur.
Ufuklar dar.
Fikirler çamur.

Vuvvv…Vuvv.Vuvvv.
Şak.şak.şak.
Herkes bir kasırga
Herkes bir yıldırım.
Gözler karga.
Sözler kaldırım.

29
Şehirler

Şehirler…Şehirler…
Bir zamanlar dağdılar.
Matem olup yağdılar.
Tuğlaları toprak üstüne,
İnsanları toprak altına yığdılar.

Şehirler…Şehirler…
Kimilerini kayırdılar.
Kimilerini ayırdılar.
Kimilerini delirtip.
Kafadan sıyırdılar.

30
Eski Ev
Tavanda yer çekimine direnen lamba.
Köşede yanmayı unutmuş döküm soba.
Yerde kendinden geçmiş tozlu muşamba.
Siyah beyaz, evli bekâr yığınla çaba.

Ön kapıda mesken tutmuş buzları kırmak,


Dik merdivenler, hala on altı basamak,
Donmuş borularda pürmüzle ses aramak.
Soğuk sıcak, aşağı yukarı günler yaşamak.

Eskiden eski, zamana tanık eşyalar.


Koridorda hatıra bağlamış odalar.
Üst üste yufka gibi boyanan duvarlar.
Mavi beyaz, eksi artı yıllanmış kışlar.

31
Şiirler Garda

Pazarcı gel gel deyip çağırmıyor


Bozacı; boza deyip bağırmıyor
Lokmacı artık lokma dağıtmıyor
Şiirler hep garda, ona veda ediyor

Dalgalar sessiz, vapur siren çalmıyor


Buğdaylar kimsesiz, sarı sarı bitmiyor
Duygular hep evsiz, kimse yuva vermiyor
Şiirler hep garda, ona veda ediyor

Lodos grevde, sıcak sıcak esmiyor


Acılar derinde, hiçbir derman kesmiyor
Makinist kederde, ren hareket etmiyor
Şiirler hep garda, ona veda ediyor.
Maysa

Tik tak,tik tak,tik tak…

32
Gözlerimi açtım,saatime baktım.
Saatimde Maysa dönüyordu.
Kapıyı açtım dışarı çıktım.
Karşımda Maysa duruyordu.

Seni görüyordum her anımda,


Ama sen olmuyordun hiç yanımda.

Maysa sokağı,Maysa caddesi,


Maysa durağı ,Maysa kahvesi,
Doktor Maysa’nın malikanesi.

Sen vardın tüm bakışlarımda.


Sen atıyordun kalp atışlarımda.

Maysa büfe ,Maysa kitapçısı,


Maysa kafe ,Maysa balıkçısı,
Kızıl saçlı Maysa’nin kırık plakçısı.

Eşlik ediyordun her anımda,


Seni görüyordum hep yanımda
Akşamda Maysa batıyor,gecemde Maysa parlıyordu.
Bu gök şehrinde şuh şuh Maysa yağıyordu
Işıklarda sarıdan sonra Maysa yanıyordu.

Maysa demetim,Maysa sigaram.


Maysa ceketim,Maysa arabam.

33
Maysa oluyordu dünya karşımda,
Maysa doğuyordu güneş, ufkumda.

Bütün yollar Maysa’ya kadardı.


Maysa sesleri bütün kar kentini sardı.
Saat Maysa’ya on beş vardı.
Maysa hiç gelmedi,
Ve bu şehir sonsuza dek karardı.

Sormayın Gitsin

34
Sen bilirsin havalarında,
Bir afralarda, bir tafralarda,
Bir umursamazlıklarda,
Bir takmazlardayım ki,
Sormayın gitsin.

Bugün bir kırmalarda,


Ağır olup yerimde durmalarda,
Üf püf deyip bıkmalarda,
Bir burun kıvırmalardayım ki,
Sormayın gitsin.

Gidiyorsa gitsinlerde,
Bitiyorsa, bitsinlerde,
Ne hali varsa görsünlerde,
Arasında bulsunlardayım ki,
Sormayın gitsin.

Bir aman boş vermelerde,


Bir kalemde silmelerde,
Bir of aman sıkılmalardayım ki,
Sormayın gitsin.

35
Küsmek

Artık gülüşüne kah kah koşup kanmadığım.


Boş verişine vah vah edip yanmadığım.
Mısralarımda senden başkasını anmadığım.
Artık tütün diye sigarama seni sarmadığım kadınsın.

Artık fotoğrafına açıp açıp bakmadığım


Uzaklarına kaçıp kaçıp ağıtlar yakmadığım
Sabahlara kadar içmeden şerefine sızmadığım
Artık ömrümden geçip geçip gidişine kızmadığım
kadınsın…

Artık her yaramda can diye görmediğim


Her soframda çay diye içmediğim
Her baktığımda vay diye kendimden geçmediğim
Artık ömrüne ömür biçmediğim kadınsın.

36
Sevdiklerimiz ve Sevenlerimiz

Sevdiklerimize cam kenarını verdik,


Sevenlerimize koridoru çok gördük.

Sevdiklerimize gülümsedik.
Sevenlerimize surat astık.

Sevdiklerimiz kaybetmekten çok korktuk.


Sevenlerimizi ise fazlalık gördük.

Sevdiklerimiz için zamanı bolca harcadık.


Sevenlerimize zamanı hiç kıymadık.

Ver Bir Çay!

Kimler gelmiş?

37
Güle güle perileri, onların mutlu ol dilekleri…
Fonda söğüt ağacının sallanan elleri…

Hadi rüzgar gülleri sıkışın biraz.


Hadi kalemim etme naz.

O halde gidelim…
Ziyaret edelim…
Gönlümüzdeki efsane dünyasına.
Zümrüt köşkündeki odasına…

Vay…Vay…
Nasıl bir detay?
Sanki yeni doğmuş bir ay.
O halde Hasan Abi ver bir çay.

Bir güzellik zerafeti!


Bir alımlılık ziyafeti!
Bir sultan asaleti!

Yetmez daha ! Say say…


İşte güzellik kraliçesi!
İşte bu kalbin ritmik sesi.

Gözleri gökkuşağı, yedi renk.


Gözleri gün ışığı, eşsiz ahenk.

38
Gözleri kaşıkçı elması , yok ona denk.

Sanki yeni doğmuş bir ay.


O halde Hasan Abi ver bir çay!

Yürüyüşü ahu bir endam.


Duruşu şuh bir madam.
Bu ne ihtişam.

Vay..Vay…
Tarifsiz bir detay…
Sanki yeni doğmuş bir ay.
O halde Hasan Abi ver bir çay.

39
Mısralarımın Kadını

Yüreğimden senler gitmiyor,


Kör olası günler geçmiyor,
Ölmelerim artık bitmiyor.
Unutmadım adını,
Mısralarımın kadını.

Şairim ilham kalmadı,


Şiirime güneş doğmadı,
Kalemim sensiz yazmadı.
Unutmadım adını,
Mısralarımın kadını.

Kağıdım ıslak,mürekkep ağlıyor


Düşlerim çorak ,dizeler yağmıyor
Hecelerim çırak, bir araya gelmiyor
Unutmadım adını,
Mısralarımın kadını.
Bordocan…

Tabağında kaşık,odanda ışık

40
Sana tek aşık ben olayım bordocan.

Saçında toka ,gömleğinde yaka,


Fiyakanda caka ,ben olayım bordocan.

Evinin kapısı,boynunun takısı,


Yüreğinin tek tapusu ben olayım bordocan.

Kahvende telve,yüzünde cilve.


Dilinde tek şive ben olayım bordocan.

Bahçende ektiğin,sofranda yediğin


Yar diye sevdiğin ,ben olayım bordocan.

Doymadığın rüyan,bıkmadığın hülyan


Senin biricik dünyan ben olayım bordocan.

Sofranda tuzun,elinde sazın


Alnında tek yazın ben olayım bordocan

Mizahında gülen,izahında bilen


Seni bir tek seven ben olayım bordocan.

Yüzünde nazar,haftanda pazar,


Namende tek yazar ben olayım bordocan.

41
Kaşında yay,bardağında çay
Falında pırıl pırıl ay ben olayım bordocan.

Falında atlı,yemeğinde tatlı


Aşkında tek bahtlı ben olayım bordocan.

Yılında nisan,dilinde lisan


Can dediğin insan ben olayım bordocan.

42
Yıllar Geçti

Yıllar geçti ,elli yaşındayım.


Sen yok,sevmelerim yok.
Kimi sevdiğimin mezar başındayım.
Sen yok,gülmelerim yok.

Yıllar geçti,ölüm yaşındayım.


Sen yok,dönmelerin yok.
Tüm yolların umut taşındayım,
Sen yok,gelmelerin yok.

Yıllar geçti, ömrümün son kışındayım,


Sen yok, dinmelerim yok.
Artık öldüm, mezar taşındayım,
Sen yok,bilmelerin yok.

43
Hayal Kuyruğu

Hayal kuyruğundayım,
Saçlarım siyah, gözlerim Nisan.
Sıram geldi, hareketlendim.
Bir el omzumda; "Hele dur bayım!"
"Önce ben varım."

Hayal kuyruğundayım,
Saçlarım gri, gözlerim Kasım.
Sıram geldi ve yine bir başka el omzumda,
"Önce ben varım, sen dur hele bayım!"
Ben ise yine sıradayım.

Hayal kuyruğundayım.
Saçlarım beyaz, gözlerim Şubat.
Geç gelen bir sıra ve yine bir el,
"Sıra sende bayım!"
Artık ne yapayım?
Bak bayım, son duraktayım!
Artık o hayalleri yaşayamayacak yaştayım.

44
Kalpler Özgür Atmalı

Gökyüzü gibi izinsiz açmalı


Kuşlar gibi zincirsiz uçmalı
İstediği dala sorgusuz konmalı
Kalpler hep özgür atmalı

Kimi için yüksek sesle güm güm


Kimi için demeli:üzgünüm üzgünüm…
Kimine açılmaz bir kördüğüm
Kalpler hep özgür atmalı.

Dilediğini misafir etmeli.


Dilediğine yol vermeli.
Dilediği yerden çekip gitmeli.
Kalpler hep özgür atma
Belli Etmezsin

Uzun soluklu bir roman gibi,

45
Anlata anlata bitiremez,
Amansız akan bir nehir gibi,
Mısralara sığdıramazsın.

Pencere kenarında saklanır,


Yolunu gözlersin
O, gün bitti sanır,
Sabahlara kadar özlersin.

Durup bakamaz yüzüne


Titrer,canın çekilir dizine.
Puslu bir resim gibi,
Gözlerin kamaşır çizemezsin.

Pencere kenarında saklanır,


Yolunu gözlersin
O, sen gitti sanır,
Sabahlara kadar özlersin.

Adını duyduğunda yüreğin hoplar


Yüzünü gördüğünde gözlerin dalar
Vücudunu bir heyecan kaplar.

Elin ayağın birbirine dolaşır.


Dilin tutulur,kelimeleri yutarsın.
Yüzüne bakamaz,ardından koşarsın.
Belli etmezsin.
Tesadüf eder gibi görünür,
Bir şey yokmuşa bürünürsün.

Pencere kenarında saklanır,

46
Yolunu gözlersin
O, unuttu sanır,
Sabahlara kadar özlersin.

47
Biliyorum

Bu günlerin biteceğini
Ayrılıkların geleceğini
Sevdiklerimin bir bir öleceğini
Biliyorum çaresiz…

Biliyorum.
Bir gün yazın olmayacağını,
Bir gün sazın çalmayacağını,
Bu kalemin artık yazmayacağını
Biliyorum çaresiz
Güle Güle

Güle güle seanslarında,


Gitmelerinin provalarını yapıyorum.
48
Hoşçakal matinelerinde ,
Kendine iyi bak tümceleri kuruyorum.
İstasyonlarda,peronlarda,
Senlere el sallıyorum.

Yakışıklı çarşambalarımda,
Saçımı artık taramıyorum,
Kapılarda,sokaklarda
Senleri beklemiyorum.

Kendimi arada bir yokluyorum.


Seni bütün hücrelerime tekrar soruyorum.
Doluyorum,donuyorum ,duruyorum…
Öylece kalıyorum.

Ve git artık diyorum…


Beni her anından sile sile,
Yine de bendeki seni bile bile…
Bensiz ,tüm sevdiklerin ile.
Git… Güle güle…

49
Ben Buyum

Son sahneyi beklemedim.


Replikler beynimde reyting yapmamıştı.
Suflelere oralı bile olmadım.

Kostümlerimi fırlattım.
Usulca kendimi giydim.
Kasketimi taktım,
Kasveti indirdim.
Dekoru devirdim,
Oyun metnini çizdim.

Yeniden perde dedim.


Çıkıp kendimi oynadım.
Eleştiriler kapı gıcırtısıydı.
Mimiklerim artık doğaçlamaydı.
Ben, buyum dedim.

Dört mevsim

50
Kış olup donduruyor,
Yaz olup yakıyor
Bir an çiçek açıyor,
Birden yaprak döküyor,

Acabaları bitmiyor,
Bir günü hep dört mevsim…

Şimşek olup çakıyor,


Gürleyip yağıyor,
Şemsiyemi açıyorum
Birden güneş olup doğuyor…

Acabaları bitmiyor,
Bir günü hep dört mevsim…

Kimi zaman
Buz kesiyor,donduruyor,
Beremi takıyorum.
Bu defa fırtına oluyor.
Kasıp kavuruyor…

Artık yetişemiyorum,
Bir günü hep dört mevsim.

51
Yine Gelmedin

Güneş bekledi,
Boynunu büktü, battı gitti.
Gemiler bir figanla , güvertelerini yaktı gitti.
Balıkçı Veli oltasını bir isyanla attı gitti.

Yine gelmedin…
Yine bilmedin…
Hep gittin…Hep bittin…

Simitçi Cemal yüzüme baktı ,vah dedi.


Kaşlarını çattı ,yıkıldı ve gitti.
Uçurtmacı Halil, elini omuzuma attı ,boş ver dedi.
Bir of çekti ,başını eğdi ,kahretti gitti.
Martılar acı acı bağırdı, üzülme dedi.
Gözyaşlarıyla uçtu gitti…

Yine gelmedin…
Yine bilmedin…
Hep gittin…Hep bittin…

52
Bağımlılık

İlaç diye koşuyorum sana,


Yan etkilerin bitmiyor.
Çarpıntı,heyecan ,ağız kuruluğu…
Kelimeler boğazımda düğüm düğüm,

Yudum yudum alıyorum seni


Püfür püfür çekiyorum içime
Bir çay,bir sen,
Bir sigara, bir sen
Bir su, bir sen...

Bir nefes alıyorum


Bir de seni alıyorum…
Bağımlılığın bitmiyor,
Duruşunun, gülüşünün tiryakisi oldu
Hoşça kal

Bu son dokunuşum kaleme

53
Bu son bakışım kağıda
Parkamı aldım gidiyorum ey mısralar.
Yüreğim bükük olsa da başım dik.
Hayallerim yara bere içinde olsa da .
Gözümde yaş yok.

Valizimi topladım,ayağa kalktım.


Paltomu giydim,beremi taktım
Bütün şiirlerimi tek tek yaktım
Bir kapıya,birde ardımdaki hatıralara baktım.

Artık yeni bir sayfa açtım.


Bilmiyorum belki de kendimden kaçtım.
Elim kapının kolunda.
Ayaklarım artık bir veda yolunda.

Her an kapıyı çekebilirim…


Ardımda heceler,mısralar…
Geçmez yaralar, oturduğum sıralar…
Nameler ,limeler.

Son teneffüs edişim bu havayı


Son çekişim havadaki kabarcıkları

Hoşça kalın düşlerimdeki patika yollar.


Hoşça kalın yüreğimdeki beyaz kırlar

54
Hoşça kal nefes alışım, su içişim,
Yürüyüşüm, oturuşum, duruşum
Sessiz çığlığım,

Hoşça kalın…

On, Yirmi, Kırk Saat


Boğaz köprüsünün tam önünde,
Yine saat sekizde,

55
Aynı sandalyede , aynı fikirlerdeyim
Kendi kendime konuşmalarda,
Aynı kaçmazlarda, aynı bıkmazlardayım.
Düşünüyorum, dalıyorum,
Tekrar tekrar saatime bakıyorum…
On, yirmi, kırk saat, gün, ay oluyor gelmiyorsun.

Bir kahve söylüyorum biri sana ,biri bana


Derken,
Yüz kahve söylüyorum, yüzü sana yüzü bana
Sohbet ediyoruz…
Önce senden, sonra senden
En son yine senden bahsediyoruz.
Fala inanmayıp ,falsız kalmıyoruz.
Bu defa dizeleri sen yazıyorsun.
Gelecekten bahsediyoruz
Bir ofis açıyoruz
Hangi semt mi?Levent…
Yazarlık ve tasarım o zaman yeni trend…
Sen yapıyorsun tasarım…
Bense seni yazıyorum
Ve birden irkiliyorum ,kendime geliyorum
Tekrar saatime bakıyorum,
On, yirmi kırk saat, gün, ay oluyor hala gelmiyorsun.

56
Boş Ver

Hadi boş ver bırak hayatı asalım


Hadi bir yerlere gidip saatlerce susalım.
Hadi bugün tüm tabuları yıkalım.
Desinler boşver ,kulaklarımızı tıkalım…

Hadi bugün burdan biraz bıkalım


Korkulardan biraz dışarı çıkalım
Hadi bugün her şeyi yakalım
Desinler boş ver, kulaklarımızı atalım…

57
Tek kapı kaldı

Ne şiir, ne de roman.
Ne para kazandırdı ne de insan.

Bir yanda sigaran yansın ,


Bir yanda sen yan.

İnce belli bardakta çay.


Tek kapı kaldı Hayy…Hayy…

58
Adın

Bu gece ikimiz de sokaktayız.


Gri bir bankta anıların yanındayız.
Sokak lambası garson olmuş.
Sade kahve getirmiş,
Kaldırımlar kemancı olmuş.
Gitmedim, gidemedimi çalmış.
Silüetin tüm şehri sarmış.
Yıldızlarda gözlerin.
Rüzgarda mırıldayan buğulu sesin...
Sarmaşıklar saçların,
Martıların dilinde hep adın…
Adın...Adın...Adın...

59
Eskici

Eskici bağırıyordu: "Eskiler alırım, eskiler!"


O ise çok eksilmiş, çok eskimişti.
Paslanmış, bir boşluğa yaslanmıştı.
Eskiciye bağırdı: "Beni al!"
İstemem ne pul, ne de mandal!
Eskici dedi: "Ne yaparım ben seni?"
Al dedi, götür beni, diğer eskiler gibi...

60
Ruhunda Yaşayanlar

Aynı gökyüzünün altında nefes almak gibiydi,


Aynı bedende bir sürü ruhun var olması.
O nefesi nasıl aldığın önemliydi aslında,
Ya da o bedende hangi ruhu yaşattığın...

61
Biz Oldu.

Güneş üşüdü buz oldu,


Bal değişti tuz oldu.
Bahar gitti biz oldu.

62
Geç Kaldık

Çok geç kaldık.


Otobüs geldiginde dolmuştu bu.
Yemeklerin sonunda çağrıldık, çorba soğumuştu.
Çiçekler bize verildiğinde çoktan solmuştu.

Treni kaçırdık,
Zamanı saate bakarak geçirdik.
Gencligimizi tarihin sayfalarında yitirdik.
Derken ömrü bitirdik…

Hep gec kaldık.


Yıllara geç kaldık yaşlandık.
Yollara geç kaldik islandık.
Bahara geç kaldık kışlandık

63
Oku Beni
Pencerene vuran kimsesiz yağmurlarda
Saçlarına yağan sessiz karlarda oku beni

Radyonda çalan veda şarkılarında


Kapında sabahlayıp kalan rüzgarlarda duy beni

Kır masallarında prensesi kurtaran gözlerde


Kalemiyle gönlünün kapısına dayanan bu sözlerde anla beni

Her gün batsa da ,ertesi gün yeniden doğan umutta


Koca çölü ıslatmaya koşan cengaver bulutta gör beni

64
Bir Sen

Kalbimin kepenklerini çektim.


Bir sen kalasın diye.
Toprağa seni ektim.
Bir sen çıkasın diye.

Şiirlerin kapısını kapattım.


Dizelerime kimse girmesin diye
Beynimi çöpe attım.
Mantığım kalbimi çiğnemesin diye.

Yollara barikat gerdim


Bir sen geçesin diye
Kaf dağından su getirdim
Bir sen içesin diye

65
Kötüler Kazandı

Aramıza duvarlar ördüler.


Bize yaşamayı çok gördüler.
Gizli eller uzandı.
Ve hep kötüler kazandı.

66
Bir Melankoli

Bir beden olsaydı ah, ruhumu yaşatan.


Bir gökyüzü olsaydı, o bedene ben diye yağan.
Bir eli olsaydı o bedenin; ben diye kaleme sarılan.
Bir nokta olsaydım, o yürekte bir köşeye sığınan.

67
Yaşlandım

Göz kenarlarım kırıştı,çok yaşlandım


Gençler oturmaz oldu benimle, dışlandım
Aynaya bakıyorum,ah saçlarım nasıl da kışlandım
Doğruları söyledim her yerimden taşlandım.

68
Çöp Gibi

Unutulmuş adamlar kahvesinde


Unutuldum bir köşede, bir poşet gibi
Gelip geçenler önümden
Kenara atılmış bir çöp gibi itiyorlar beni ayaklarıyla.
Hiç biri bakmıyor, bu benim poşetim diye.
Kimi bir tekme vururken duvarın kenarına doğru
Kimi üzerime bir unutulmuş adam daha atıyor çöp gibi

69
Kütüphaneler Yetmezmiş

Kelimeleri ayaklarına sermiş.


Hepsini emrine amade etmiş.

Binlerce kitapla onu anlatmaya karar vermiş…


Onu ancak bir kütüphaneyle yaşatabilirmiş…
Belki gelecek nesillere bu aşkı böyle anlatabilirmiş.

Aslı’ya, Kerem’e, Leyla’ya, Mecnun’a,


Onların o büyük aşklarına hep saygısı varmış.
Ama durun demiş.
Bizi de bilin ,bizi de yazın demiş.
Bizi de en büyük aşklardan biri gibi anın demiş.
Tarih sayfalarına bizi de kazın demiş.

Onlar ölse de bu sevda ölmemeliymiş.


Yarınların aşıkları onları hep bilmeliymiş.
Bu sevdanın adı sonsuza dek sürmeliymiş.

Çiz…Çiz…

70
Kuş uçmaz ,kervan geçmez saatlerde,
Uçsuz bucaksız, kimsesiz tepelerdeyim
Pes ediyorum artık
Alın umutlar sizin olsun
Tepe tepe kullanın

İstemem artık hiç birinizden ne bir söz ne de bir iz.


Elimde bir tükenmez kalem müsvedde insanları
çiziyorum.
Çiz… Çiz…

Artık sınıfta kaldım


Boğazıma kadar hayal kırıklığına battım
Güneşte ,ayda sizin olsun
Kuşlar sizin olsun
Bana kışlar yeter
Sefalar sizin
Cefalar benim olsun.
Bırakın umutsuzluklar bana kalsın
Bırakın hüsranlar, karanlıklar bana kalsın

İstemem artık hiç birinizden ne bir söz ne de bir iz


Elimde bir tükenmez kalem müsvedde insanları
çiziyorum
Çiz… Çiz…

Bırakın yalnızlık bana kalsın


Pes ediyorum artık bütün betonlar,arabalar sizin olsun
71
Beni ayaklarımla, beni kollarımla yalnız bırakın

Kar yağsın yüreğime tertemiz


Yar kalsın yüreğimde ilk günkü gibi taze filiz

İstemem artık hiç birinizden ne bir söz ne de bir iz


Elimde bir tükenmez kalem müsvedde insanları
çiziyorum
Çiz… Çiz…

72
İçe kapanış

Bugün bir bohça yaptım


Beynimi içine attım
Kalbimi de yanına koydum
Sonra denize fırlattım

Ellerime kilit vurdum


Ayaklarıma pranga…
Kapıya duvar ördüm
Kendimi hapsettim

Kafam koca bir küre


Bilmiyorum ömrüm ne kadar süre
Bedenim düşecek kim bilir hangi yere
Bulunur mu ölüme, ayrılığa çare?

73
Kötülerin Dünyası

Taşlar koyuldu, umutlar soyuldu.


Kuşlar kovuldu, çakallar kuruldu.

74
Zaman

Dökülmeyen bir kaç yaprak,


Batmayan bir kaç güneş
Gitmeyen bir kaç dost kaldı.
Zaman her şeyimizi çekip aldı.

75
Güleryüzlü , Asil Ablam

Gül dedi taşlarına,


Su dedi yaşlarına,
Perde çekti vahlarına,
Tuz bastı ahlarına.

Gönül gönül iyilik ekti.


Ödül sanıp hüzün biçti.
Kader şimdi de onu seçti.
Dünyadan gülen bir yüz geçti.

76
Umursamazlığın Bedeli

Sirenler acı acı çalar,


Tehlike uzaklardan haber salar.
Kimileri kulak tıkar,
Kimileri sığınak arar.

İhmaller yığın yığın.


Hadi gelin de işin içinden çıkın.
Dönün yaptıklarınıza ibretle bakın.
Dönün yaktıklarınıza bir odun daha atın.

77
Zaman Yolcuları

Zamansız gittiler.
Zamansız geldiler.
Herkes zamana yenildi.
Herkes zamanda yendi.
Zaman aldı, zaman verdi.

78
Geç Kaldılar

Saat bir.
Buğdaylar bekledi, yağmur gelmedi.
Saat iki.
Buğdaylar inledi, güneş dinmedi.
Saat üç.
Buğdaylar direndi, yağmur gelmedi.
Saat dört.
Buğdaylar sarardı, yağmur gelmedi.
Saat beş.
Buğdaylar öldü, yağmur geldi.
Ne buğdaylar güldü , ne de yağmur güldürdü.

79
Her Haliyle

Filmlerden hep güldüren komediyi ,


Ağaçlardan hep yeşil kalan çamı,
Hayvanlardan güzel bakışlı ceylanı,
Mevsimlerden kışı sevdim.
Oysa seni bütün ruh halinle,
Tüm bakışlarınla,
Her renginle,
Her mevsiminle sevdim…

80
Soğuk Haziran

Gelecek koltuğumuzda,
Ümitler sırtımızda,
Şubatlar arkamızda
Göç ettik haziranlara.
Haziranlarda kışlandık,
Yaşlandık,
Kimi zaman dışlandık.
Şubatlar üşütmemişti bizi,
Haziranların güneşi kadar.

Yüreğimizden şubatlar hiç gitmedi.


Ne şubatlara dönebildik,
Ne de haziranlarda gülebildik.

81
Tecrübe

Sonra dönüp geçmişe,


Turuncu bir güneş batışı rengiyle baktı.
Hatalarından gri dersler çıkarmıştı.
Ama o dersleri uygulayacak ne siyah saçları,
Ne yeşilimsi bakışları,
Ne de onu bekleyen gök mavi yılları vardı.
Tecrübeleriyle sonsuz bir renge büründü.

82
Yazgı

Kimi ölmek için, kimi gitmek için gün saydı.


Yıldızlar bir bir kaydı.
Silip süpürdüler.
Mutluluk adına ne varsa götürdüler.
Hüzün, özlem ve hatıralar...
Bize bunlar kaldı.

83
Nemelazımcılar

Sonbahar kokuyor dört bir yan.


Sararmış kurumus hayaller...
Savrulmuslar ayak altına.
Duygusuz tabanlar...
Ezen ezene.
Üzen üzene…

84
Eksik Olmasınlar

Bazı insanlar mücevher gibidir.


Paha biçilmezdirler sizin için.
Ne fırlatıp çöpe atar,
Ne de müzayede de satarsınız.
Onlar, yüreğinizin en güzel duvarında tablo,
En güzel masasında biblodur.

85
Dert Nakaratı

Yürekler kar dağı.


Ne yaz geliyor
Ne ayaz bitiyor.
Ne sıcak bir soba.
Ne de sırtında bir aba.

86
Paranın Altında Ölenler

Biraz kurnazlık, bir kaç parça vurdumduymazlık.


Avuç avuç paraya doymazlık.

Karıştırdılar bir tencereye saçtılar.


Altında ateş diye emekleri yaktılar.

Pişirdiler, süslediler, yalanlarla işlediler.


Temmuz sıcağıdır, alın kurulun dediler.

Onlar para aldı tonlarca,


Beton altında kaldı insanlar yığınlarca.

87
Hüzün

Her yerde yüzün yüzün,


Her lafta sözün,sözün.
Gitmiyor gözün,gözün…

Her taraf hüzün,hüzün.


Her parçam hüzün,hüzün…

88
Yaz

Kimine göre soğuk bir kış,


Kimine göre içi boş bir sazdın
Ama sen hep yazdın ,
Kimi zaman sıcak bir yaz,
Kimi zaman kelimeleri yazdın
Birilerine çok olsan da
Sevenlerine hep azdın…

89
Barış

Öfke,kibir ve ego.
Tahammülü olmayan yığınlarca insan.

Ne hatır kalmış,ne gönül.


Kırmakta herkes yarış içinde.

Oysa öyle dünyalar var ki,


Herkes barış içinde…

90
Renkler

Daha çocuktu,
Bütün renkleri güzel sanmıştı.
Mavi denize girmiş, yeşil çimlerde oynamış
Yanakları pespembe olmuştu.
Büyüdü ve bazı renkleri daha iyi tanıdı;
Kara haberler aldı,
Yüzü sapsarı oldu
Ve sonunda bembeyaz bir ışık gördü.

91
Kitaplara vefasızlık

Kitapların yakası sökülmüş,


Kelimeler yollara dökülmüş.

Anlayan olmamış onları,


Böyle olmuş maalesef sonları.

92
Eylül

Her yanıma işlemiş Eylül.


Bütün hücrelerim yaprak döküyor.

Her şey yanmış,olmuş kül.


Hüzünler öbek öbek çöküyor.

Kaderin elinde kerpeten.


Sevdiklerimi bir bir söküyor.

93
Sigortalı İş

Sevdiği işi yapmak için çabalasa da,


Kendini bulmuştu kasvetli geniş masada.
Başkalarının düşleri için çalışıyor.
Kendi hayallerine her gün toprak atıyor.

Hareketsiz işi sonunda bedenini çökertti.


Bir gün beli, üç gün boynu çark etti.
Masanın şeklini aldı, ömrünü tüketti.
Özgürlüğü sigortalı bir işte kaybetti.

94
Herkes İndi

Eskiden ayakta yolcu da alırdık yüreğimize.


Tika basa doluyduk.
Şimdi kimse kalmadı.
Son durağa gelmeden herkes indi.

95
Eserler Bitmedi

Boyalar palette, hayaller tuvalde,


Fırçalar elde, emekler şövalede kaldı.
Eserler bitmedi, çomaklar gitmedi.
Resimler yolda, sergiler kursakta kaldı.

96
Bir Hiç Kaldı

Gerdanlığa gerek yoktu, gözleri vardı.


Çikolataya gerek yoktu, sözleri vardı.
Güllere gerek yoktu, yüzü vardı.
Her köşe başında onun izi kaldı.

Merhaba dedi dünyaya tomurcuk gibi.


Gülerdi hep çocuk gibi.

Şimdi uzaklara gitti kuş gibi


Her şey buz oldu kış gibi.

Yokluğu her gün nasıl da yağdı.


Kocaman bir hiç kaldı.

97
Kaç Bahar Oldu

Daha bugüne gelemedim.


Bir Eylül hüznünde,
1 Eylül'deki yüzünde takılı kaldım.
Kaç güneş doğdu,
Kaç bahar oldu.
Unutamadım...

98
Bir Rastlantı

Seneler seneler...
Üst üste yığılan hisler.
Dökülen kelimeler,
Çekilen kürekler.
Bir rastlantı.
Üç beş saniye...
Bir merhaba, bir hoşça kal.
Bu kadar.

99
Gri Ekose Kasketim

Kasketimi takar,
Bir cigara yakar,
Geçmişe uzun uzun bakardım.
Şimdi kaybettim kasketimi.
Kasvetli adamların
Kasketlerine bakıyorum.
Gri ekose kasketim, kimin başında
Bazen benzettigim başlar oluyor.
Bazen kasket altında gördüğüm
Yaşlar oluyor.

100
Hayat bir Bulmaca

Birilerinde koşturmaca
Birilerinde boş durmaca.
Kiminin hayatı bir bulmaca.
Kiminin hayatı tekdüze.
Kimi yaşlanmış, olmuş bir müze.

101
Serçenin Gizemli Bahçesi

Serçe yeni bir dünya arar imiş.


Gizemli bir bahçe gökten yere inmiş.
Hiç düşünmeden içeri girmiş.
Güller buket buket, meyveler sepet sepet.
Güneş parıl parıl, sular şırıl şırıl.

İşte aradığım dünya demiş.


Zaman geçmiş, güneş kavurmuş yakmış.
Çiçekler pis kokular saçmış.
Sular zehir olup akmış,
Meyveler dertlerine dert katmış.
Serçenin önce kalbi, sonra kanatları kırılmış.
Gizemli bahçe ona zindan olmuş.
Çitler arasında susmuş, susmuş, susmuş.
Ve sonunda kanatsız, bedensiz uçmuş.

102
Eksiliş

Bir eksiliş, sesler sessiz.


Bir şehir ıssız ve hep kimsesiz.
Yarınlar hep kör, hep gece.
Öksüz kaldı bunca hece...

103
Devran

Bir yaprak düşer, bir güneş söner.


Bir mevsim ansızın biter.

Bir çocuk güler, bir kuş öter,


Dünya yeniden döner.

104
Etiketli Ruhlar

Diplomalar uçuştu,
Kariyerler kapıştı.
Ruhunu ortaya koyamayanlar,
Etiketleriyle ortada dolaştı.

105
Kader

Her gün yeni bir hikaye demlenir.


Sayfalar çözülür,
Harfler dağılır,
Kaderin kokar dört bir yan.
Yudumlar, yudumlar,
Sıcak sıcak içersin hayatını.
Sonra sayarsın nefes alışlarını.

106
Geceden bir Kesit

Sokak lambaları mesaide,


Şehrin üstünde siyah bir perde.
Karşıda Tatlısu'nun ışıkları.
Bu tarafta Bandırma'nın aşıkları.

107
Yetmişler

Bedenim gece yarısı saat üçte.


Ruhum bin dokuz yüz yetmiş üçte.
Örük saçlar, kloş pantolon.
Belgin Doruk oynuyor, dolu salon…

108
Merdiven altı Şiirler

Eski bir sandalye, alaturka sarkılar


Merdiven altı şiirler, el yapımı,
Göz nuru, kalem kiri...

109
Yapay İnsanlar

Su ve sabun vardı.
Yapay insanlar dört bir yanı sardı.
Estetikle burunlar kaldırıldı.
Psikologla duygular aldırıldı.
Yüzlerde yabancı madde, un gibi.
Duygular tepkisiz odun gibi.

110
Hiç

Emek artı vefa


Elde var hiç.
Sadakat artı sevgi
Elde var hiç.
Fedakarlık artı çalışma.
Elde var hiç.
Sabır artı hoşgörü.
Elde var hiç.

111
Ömrün Tablosu

Hayat,
Hem her şey, hem hiçbir şey.
Zaman,
Bazen bir at, bazen bir kağnı.
Sevgi,
Güven, istikrar ve sabır.
Memleket,
Ne kalıyorsun, ne vazgeçiyorsun.
Saygı,
Parayla değil, asil davranış.
Ölüm,
Bazen bir an, bazen her an.

112
Sevmek

Sevmek vefa, sevmek cefadır.


Sevmek özlemek, sevmek bıkmamaktır.
Sevmek uzaklara kaleminle gitmek
Sevmek yanında olamasan da güven vermektir.
Sevmek kanattır, sevmek şemsiyedir.
Sevmek yetişmek, sevmek ümit etmektir.
Sevmek dik durmak, sevmek kaçmamaktır.
Sevmek bir bedel, sevmek bir emektir.

113
Boş Ver!

Boş ver be hayat!


At! Takmayanlarını at.
At! Bakmayanlarını at.
Boş ver be kafanı koy, gülümse ve yat.

Boş ver be hayat!


Çorabın öteki tekini bulmasın.
Bugün de saçın taralı olmasın.
Geç kal, saatin çalmasın.
Iç kahveni, aç pencereni,
Gitme peşinden, ne olursa olsun.
Gelsin arasın, o hayat seni bulsun.

114
Kısmet

Saat mutluluğa yirmi vardı.


Hüzne on kalmıştı.
Ölüme beş…

115
Soluğu Sende Aldım

Bak yine ben geldim.


Yüzsüz misafirin...
Bak yine çok oldum.
Sensizlik nasıl da yağıyor,
Aç kapıyı,
Çoktan ıslandım, soluğu sende aldım.

Biliyorum yerin yok.


Sana çok geç kalmışım, hem de çok…
Bir köşede kıvrılayım,
Bazı bazı eşsizligine bakayım.
Bak sensizlik nasıl da yağıyor,
Aç kapıyı,
Çok ıslandım, soluğu sende aldım.

116
Karantina Hayat

Daha şarkının ilk mısrasında,


Kırda oturduğumuz bağdaş sofrasında,
Maçın tam ortasında.
Durdu hayat…

Daha yaşanacak çok şey var...


Daha yürünecek yollar,
Gülünecek anlar,
Görülecek canlar var.

Poşetlere umut koyup, kapansak da evlere.


Biraz daha asılalım, haydi küreklere.
Ufukta liman, ufukta yepyeni bir zaman,
Bakın; üç beş güneş kaldı masmavi günlere…

117
İlham Kahvesi

Hasan Abi’nin kahvesinde,


Aynı masada, ahşap sandalyede.
Gecesine eşlik eden gri bir ay.
O halde Hasan Abi ver bir çay…

Harfleri reyonundan itinayla seçiyor,


O masada ilham bulup, orada yazıyordu.
Arada bir parmaklarını çıtlatıp,
Sonunda bir dörtlük patlatıyordu.
Bir hazla içinden çekiyor vay vay.
Dönüyor Hasan Abi'ye ver bir çay.

Yan masada gündem sesleri,


Kaleminden dökülüyor mürekkep izleri.
Bir yanda sigara dumanı.
Diğer yanda Farid Farjad’ın ağlatan kemanı.
Bulutlar arasında yine saklambaç oynuyor ay.
O halde Hasan Abi ver bir çay.

118
Yıl 2040

Bugünün cocukları büyüdü ve hepsi okudu. On


binlerce mühendis, doktor, avukat oldular. Ancak
inşaat yapacak usta, tarlayı ekecek çiftçi ,demirci,
tamirci kalmamıştı. Çünkü bu meslekler itibarlı
görülmemişti.
Masabaşı, masabaşı iş derken,
Kim ekecekti tarlayı?
Kim yapacaktı arabayı?
Kim duvara koyacaktı taşı?
Kim pişirecekti aşı?

119
Büyürken Kötüleştik

Hep çocuk kalamadık.


Geleceğe koşarken
İstemeden büyüdük.
Oyuncaklarımız vardı,
Sevmeyi biliyorduk.
Her şey oyundu.
Yalancıktan ölürdük.
Büyüdük, nefreti
Kötülüğü öğrettiler.
Büyürken kötüleştik.
Büyüdük ve gerçekten öldük.

120
Gelen Olmadı

Göç edip de geri dönen sadece kuşlar oldu.


Bir yıl sonra geri gelen kışlar oldu.
Başka gidip gelen olmadı.

121
Dün ve Bugün

Takılıp, geçmişte bir askıda kalmak.


Güne gece katıp güneşe siyah bağlamak.

122
Ufuk

Ufku kapalı insanlar onu açmak için hiç bir anahtarı


denemezler.
Ufkun anahtarı; oturulan insanda, okunan kitapta,
alınan ibrettedir.
Yüksek ufuklu insanlar o tepelere kolay ulaşmamıştır.
Ufku oturarak göremezsiniz.

123
Çelişki

Yüreğimde inananların başaracağına dair cümleler,

Kulağımda ne kadar uğraşırsan uğraş kısmette yoksa


olmaz sesleri...

Beynimde ansızın sona erebilecek bir hayat için


çırpınmanın boş olduğu düşüncesi,

Kulağımda hala nefes aldığım ve su içtiğim için


mesaiye uyandıran saatin sesi.

124
Gezen Çiçek

Doğa onu kendinden zannetti.


"Hiç gezen çiçek olur mu?"Dedi.

125
Sağlık

Gözler doluk, renk soluk.


Beyin alık.
Bedende yıpranmış kılık.
Kalp direniyor.
Ah sağlık, ah sağlık.

126
Anın Değeri

Yarınlar için bugünü heder ettik.


Kendimize hayatı keder ettik.

127
Gittiler

Kimi iki ayak üstünde,


Kimi dört omuz üstünde gitti.

128
Olamadım

Bir bardak su olamadım


Yudum yudum içtiğin
Bir toprak olamadım
Üzerime ağaçlar diktiğin
Sadece bir hiç oldum
Aldırmadan geçtiğin

Bir ekmek olamadım


Dilim dilim yediğin
Bir cigara olamadım
İçin için çektiğin
Sadece bir hiç oldum.
Aldırmadan geçtiğin

129
O

Sisli havada açılan gökyüzü


Karamsar havaların gülen yüzü
Huzur,güven özü ve sözü
Derinine işliyor iki gözü

130
Aldanma

Sen toprağı seversin, toprak seni çeker.


İnanma be hayat! Bedenin o sevdiğinde çürür gider.

131
Karantinadan Yeni Dünyaya Temenniler

Teneffüs zilini bekleyen çocuklar gibi dört duvar


arasında yeni bir yaşam dersi alıyoruz. Çok şey
öğrendik çok…Beklemeyi, yetinmeyi, kıymet bilmeyi,
dayanmayı ve katlanmayı...Zil çaldığında yeni bir
dünya diploması alarak hayata başlayacağız.
Ne güneş, ne doğa, ne de hayvanlar eski dünyanın
kötülüklerini yeni dünyada artık istemiyorlar. O halde
eski dünyamızdaki kötülükleri orada bırakarak ve
bütün güzellikleri ceplerimize tıka basa doldurarak
yeni dünyamıza gidelim...

132
Kış ve Okul

Sırtında yuva örgülü yeşil kazağın,


Sanayi yollarında tahtadan kızağın.
Mavi bisikletin, sarı pantolonun
Gez Mahallesinde buz tutmuş okul yolun.

Dolmuşun kapı ağzına zorla sıkışan,


Ağzındaki buharla elini ısıtan.
Saçlarında ıslak fön , elbisende fiyaka.
Erzurum Liseliysen atardın caka.

133
O Ne?

Artık kapılarda, pencerelerde beklemiyorum.


Şarkılarda, dizelerde kaybolmuyorum.
Elimde kalem de yok
Artık eskisi gibi yazmıyorum
Ben de duygularımdan arındım
Artık ben de dünyaya döndüm,
Ben de paranın, eşyanın peşinden koşuyorum
Kalp mi? O ne? Kan pompalayan organ değil mi?
Göz ne ? Görmeyi sağlayan bir organ değil mi?
Ya saç ,başımızı korumuyor mu?
Duygu o ne ? sevgi o ne? Kız ismi değil mi?

134
Sayfaları Çevir

Boş sokaklar, ölü şehir.


Beden özgür ruh esir.
Yüreğe işledi her şey bir bir.
Çevir artık sayfaları , çevir.

135
Bazen

Bazen yazar,
Bazen kızar,
Bazen susarsın.

136
Veda Akşamı

Dağların yüksek tepesi.


Yağmurlu bir Erzurum gecesi.

Uykusuzluk sabaha kadar misafir.


Güneş kapıya az sonra gelir.

Artık veda vakti şehrimden


Doğduğum evim ve sevdiklerimde

137
Hep Gidin

Her gün gitmeyin.


Bir gün gidin.
Azar azar değil.
Hep gidin…

138
Olumsuzluklara Veda

Vedayı çöpe attım.


Dramı ipe astım.
Hüznü denize ittim.
Karamsarlığa çelme taktım.
Sinirlere kibrit yaktım.
Kişiliği Ayakta
Kulaklarına küpe alma.
Bu şiir sana küpe olsun.

139
Kitaplarına kapak alma.
Bu şiir sana kapak olsun.
Aynaya sakın bakma.
Bu şiir sana ayna olsun.

İkiyüzlülüğü bitmeyen bir ukala.


Hiçbir şey ona yetmeyen bencil budala.

Her hali burjuva hayalleri.


Kişiliği ayakta, ukala biri.

Daha çok şeye geç kaldın,


Hadi durma koştur.
Tıka basa kurgu yedin.
Biraz da duygu atıştır.

Bitmeyen zevk ihtiraslarında,


Yetmeyen hayat havalarında bir vamp.
Sen Paris takıntılanında, vals kasıntılarında
Metalik robot duruşlu teknolojik bir cihazsın.

Her hali burjuva hayalleri.


Kişiliği ayakta. ukala biri.

Sen Çakma kahve fallarında


Takvimli plan havalarında kurmalı bir saatsin.
Sen :Kaliteli yaşam triplerinde,

140
Absürt gece kulüplerinde,
Imitasyon aşklarda iki hececik sevgi dilenen zavallı bir
lahitsin.

Her hali burjuva hayalleri


Kişiliği ayakta ukala birİ
Oku bak kendinle tanışırsın
Ama ne söylersem,
Sen yine nisan yağmuru sanırsın.
Biraz düşünür sonra,
Kurgulanmış hayatına yine koşarsın.

Bugün Böyle

141
Bugün günlerden pazartesi.
Çalar saatimin yedide uyandıran tik tak sesi.
Sokak lambalarının mesaisi bitmiş.
Yeni gün takım elbisesiyle teşrif etmiş.

Bir işçi sokağı süpürüyor,


Elinde süpürgesi.
Bir şoför direksiyon sallıyor,
Dilinde Orhan Gencebay bestesi.

Köşedeki kahvede amcalar ajansa dalmış pür dikkat.


Arada bir hararetle vuruyorlar masaya pat pat. 

Bir umut sesleniyor müsait yerde gülelim…


Hayattan bir ses; durak harici gülmek yok,
Hele biraz daha bekleyelim.

Esnaf umut kiralamış,


Hevesle açmış kepenkleri.
Gamsız komşum işe geç kalmış.
Göbeğinden kavuşmuyor düğmeleri.
Şairin hüzne borcu var.
Öde öde bitmiyor.
Avarenin her mevsimi bahar.
Zemheri kapısından geçmiyor.

Kiminin hayatı çengel bulmaca.


Kimi zenginlikle oynuyor köşe kapmaca.
Kimi hep uğraşta, meşgalesi bitmiyor.
Kimi loş beynine bir meşale yakmıyor.

Daha

142
Kapısına dayandım, bir güneşti, yakıyordu.
Güneşten daha güneş, daha güneş…

Gözlerini kırptı, bir aydı, bakıyordu.


Aydan daha ay, daha ay…

Anlatılmazdı, bir masaldı, sürüp gidiyordu.


Masaldan daha masal, daha masal…

Bir gökkuşağıydı, yedi rengi vardı, bir anda doğuyor,


kayboluyordu.
Renklerden daha renkli, daha renkli…

Gülden bir demetti,  gülüyordu.


Gülden daha gül, daha gül.

Nazar
Eski bir dosttu.
Varlığına varlar katmıştı.

143
Bin lira hesaplık restorandan yeni çıkmıştı.
Köhne barakama geldi.
Sobamın fırınında
Üç liralık patates vardı.
Bir heveslendi, bir yedi sormayın.
O gitti, ayağıma çaydanlık döküldü.

Zayıf, sıradan bir tiptim.


Sırım gibi bir dostum geldi.
Yakışıklıydı, tablo gibiydi.
Sohbet ettik.
Bir kaç süslü cümle kurdum.
Hayretle dinledi.
O gitti, günlerce suren bir karın ağrısı tuttu.

Çok zengin oldum.


Denize bakan bir evim olmuştu.
Bir balıkçı dalgalarla boğuşuyordu.
Can simidiyle onu kurtardım.
Bana minnettar gitti.
Ertesi gün ev yandı.
Benle ben kaldım.
Sadece sustum.
Cümleler kurmadım.
Fırında patates pişirmedim.
Kulaklarımı tıkadım, gözlerimi kapattım.
Herkesten kaçtım...

Sustu, Durdu, Yutkundu

144
Bir kayıktı.
Deniz koptu.
Sustu, durdu, yutkundu.

Bir camdı.
Can kırdı.
Sustu, durdu, yutkundu.

Bir yazdı.
Kar yağdı.
Sustu, durdu, yutkundu.

Bir hayattı.
Felek yaktı.
Sustu, durdu, yutkundu.

Göç

145
Bir asır göç ediyor,
Kolunda yıllanmış bir bavul.
İçinde otobüsler, tren garları.
Nasılsınlar, çay bardakları.
Aynı yüzyılda doğanlar,
Aynı ailede buluşanlar.
Yetmiş, seksen yaşında saçlar.
Hala on beş yaşında bakışlar.

Bir asır göç ediyor.


Kolunda yıllanmış bir bavul.
İçinde patika yollar, can kenarları,
Hoş geldinler, kır bohçaları.
Aynı mevsimde açanlar,
Ayrı  resimde kanat çırpanlar.
Sonbahara direnen ayaklar.
Hala on beş yaşında yaşanmamış yıllar.

Durum

146
Gök gurbet,
Yer gurbet,
Bir yanda hasret,
Bir yanda gayret.
Durum bundan ibaret.

                  Aynı

147
Aynı limanda, aynı bankta,
Aynı sayfada, aynı  paragrafta.
Aynı mısrada, aynı nakaratta.
Aynı istasyonda, aynı peronda.
Aynı sokak lambasının altında,
Aynı hülyada...

Aynalarda değiştim, kırlandım.


Aynılarda değişmedim, sırlandım.

Keşkeler

148
Takvimlerden pencereme süzülen su damlası.
Arkadaşım sırılsıklam bir sokak lambası.
Bir hayal kumpasında,
Yürüyemediğim kaldırım taşları.
Bir nostalji sırasında,
Gelmeyecekleri beklediğim köşe başları...

Deniz gözünü bürümüş, sahile caka satıyor.


Dalgalarda çırpınan avuntularım uzaktan son kez bakıyor.
İçimde biriktirdiğim keşkeler karaya vurdu.
Geçmişe tutunan belleğim, gelecek kaygısından  yoruldu.

  

149
Unuttum

Görüntüm için aynalara  daldım.


Göz ardı ettim yüreğimin kusurlarını.
Sıradan sohbetlerde ham  kaldım.
Unuttum sıra dışı dostluk yığınlarını.

150
Kimin Kalbi Var?

Kalpleri yoktu.
Dün kabaranlar, bugün duruldular.
Deniz gibi.
Dün karartanlar, bugün aydınlattılar.
Güneş gibi.
Dün esip gürleyenler, bugün sustular.
Rüzgâr gibi.
Kin tutmadılar.
Onların bir döngüsü vardı.

Kalpleri vardı.
Kimi temmuzuna kış olup çöktü.
Kimi nisanında yapraklarını döktü.
Kimi ise ufkuna taş duvarlar ördü.
Kin tuttular.
Onların  bir süngüsü vardı.

151
Yeni Bir Beyin

Şeytan diyor ki,


Umutlarını uçuruma it.
Beklentilerine yak bir kibrit.
Sonra defolup bu beyinden git.

Ruhumun Tecrübe Durakları ve

152
“Doğan her çocuk bir gelecek köprüsü inşa eder.”

“Birileri dağıtır, siz toplarsınız. Önce etrafı sonra


kendinizi.”

“Mutluluğu idareli kullanmak lazım.”

“İnsanın kaybetmemesi gereken ilk kişi kendisi


olmalıymış.”

“Kumbarasında biriktirdiği umutlar çalınmıştı.”

Kimi güvenimizi, kimi yüreğimizi, kimi düşlerimizi


kırdı. Hiç biri alçıya alınmıyor.

“Gelecek; kimilerine elbet gelecek. Gelecek; kimilerine ise hiç


gelmeyecek.”

153
“Bazı insanlar ömrünüze ömür katar. Bazı insanlar
ömrünüzden ömür çalar.”

“Mevsim; farklı huylarda dört kardeş.”

“Kişiliğine estetik yaptırması gerekirken, bedenine yaptırdı.


Ruhu kuru bir odun gibi kaldı. Ham ve işlenmemiş...”

“Hak istemeyi hak bilmek çığırtkanlara, hak istemeyi suç


bilmek masumlara.”

“Öfkeyle söylenen bir söz rüzgarlı havadaki bir közdür.


Birden alev alır ve etrafa yayılır. Suçlu, suçsuz herkes o
ateşte yanar.”

154
“Mantıkla duyguların kavgasını duygular kazanırsa çıkmaz
sokaklara girebilirsiniz. Eğer mantık kazanırsa yollar
düzdür, kalbiniz bugün olmasa da yarınlarda daha
mutludur. En güzeli mantıkla, kalbin oturup doğruyu
bulmasıdır.”

“Ağaçlar yaprak döker sonbaharda. Bazen öldü


sanılırlar. Oysa onlar hep sunmaktan, hep yaprak açıp
gölge yapmaktan ve çiçek açıp meyve vermekten
bitkin düşerler. Hele bir de susuz iseler kışa zor atarlar
kendilerini. Ama kökleri çok sağlamdır. Bahar gelir
daha çok açarlar, daha da büyürler. Toprağa sevgileri
hiç bitmez.

“Sabır, altındır, elmastır, en kıymetli mücevherdir.


Sabırsızlık güldürmez, bazen süründürür, bazen
öldürür.”

“Annem hep: “Sabret!” dedi

“Biz yoktu, siz yoktu, hepimiz yoktu. Benlik, senlik,


çoktu. Egosu şişmanlarken, karakteri zayıf kaldı.”

155
“Göç ettik ve mesafeler arttı. Uzaklaştık ve bocaladık.
Sevgi verecek gerçek dostları aradık. Kalan sevgiyi
israf ettik. Duygular köreldi ve teknolojiye koşup, ona
sarıldık.
Biz iken, ben olduk...”

“Brüt hayat Mayıstan bir buketti. Kesintilerden sonra


elimizde kalan net hayat; solmuş bir Ekim yaprağı
oldu.”

“Onun koltuk değneği gibiydi. O yürüyemediğinde en


büyük desteğiydi. O iyileşti ve değneğe ihtiyacı
kalmadı. Onu bir köşeye attı.”

“Parmak izi gibi olmalı insan, özgün bir imza atmalı,


insanlığa farklılıklar katmalı.
“Güneşin peşinden koşarken, aydan olmamak gerek.”

156
“Işık söndüğünde, insan öldüğünde değeri anlaşılır.”

“Çok tedbirliydi, cüzdanının bir köşesinde hep sıcak bir


tebessüm, çantasında ise sevdiklerine ayırabileceği boş
bir zaman bulundururdu.”

“Başkalarının marifetleri önünde fotoğraf çektirmek. Bir


marifet de siz sergileseniz de görsek.”

“Bilgisizlik değil, ilgisizlik bitirir.”

“Sevgi bir yorgandır. Sevdiğiniz kişinin kusurlarını


göremezsiniz.”

“Yedek oyuncu gibi hayata gireceğimiz anı bekliyoruz.”

“Hayat, boş bir resim tablosu gibidir. Ona bir şeyler


çizerseniz anlam kazanır. Eğer bir şeyler çizmezseniz,
hayatın anlamını arar durursunuz.”

157
“ Bazı insanların kalbi hep rezervasyonludur. Sizin için
hiç boş yer yoktur. İçeri girmek için boşuna uğraşmamak
gerekir. “
Bazılarınınkinin ise protokolü hep doludur. Arka
sıralarda size bir iskemle verirler. Değeriniz düşüktür.
Bazı gönüllerin ise bütün koltukları sizin için boş,
kapıları sonuna kadar açıktır.
O insanların kıymetini iyi bilmek gerekir.”

Üzerinde elbiseler, bedeninde dünya kurgusu.


Görüntüsü sıradan, içinde sırların tablosu.

Sarardilar, yeserdiler
Tanık oldular, mevsimleri gördüler.
Şikayet etmediler, dilleri yoktu.
Rüzgara dur diyen elleri yoktu.
Direndiler, gucendiler
Yeniden yeserdiler.
Dimdik durdular,
Gitmediler kaldılar.

Herkesin içinde kopan fırtınalar, açan güneşler vardır.


Kimi hayata gözleriyle, kimi yüreğiyle bakar. Yazmak
insanların yaşayamadıklarını, icinden gelen sesin ,

158
kalemle duyurulması mıdır? Yazmak yetenek gibi
görülse de, tek yapılması gereken kaleme kağıda
sarilmaktır. O zaman siz konustukça o yazacaktır.

Arabanız bozulursa siz üzülürsünüz, ama tamirci


sevinir. Birileri mutsuz olacak ki, başka birileri mutlu
olsun. Hem aslanın tok olması, hem de ceylanın sağ
kalması mümkün değildir.

159
Bazen hayat susuz kalır,bazı insanlar vardır su
gibidirler.İşte o insanlar yetişiverirler kurak hayatlara.
Berrak,temiz ve hayat veren bir su gibi…Bazen gemiler
batmak üzeredir ve bir liman ararlar sığınmak için.İşte en
zor fırtınada görünen bir liman vardır.Işıl ışıl.Gemilere
kucak açar.Bazen boşlukta hızla düşersin.Bir el ararsın
tutunmak için.İşte o el gelir ve uzanır.Sıcacık ve huzur dolu
bir can gibi.İşte o insanlar belleklerde,yüreklerde hiç bir
zaman unutulmazlar.İşte o insanlardan biri daha geçti bu
şehirden…
Sokaklar,ağaçlar,bu şehrin ayı,güneşi
ağaçları,lambaları onunla yaşadı yıllarca…O’nlu saatler
hayat verdi bu şehrin tüm güzel yaşanmışlıklarına…O, bu
şehrin oksijeni,en güzel rüzgar gülüydü.Yollar,yıllar
masalar,sandalyeler,tüm kaldırımlar artık boş kaldı.Yeri
doldurulamayacak bir melek gibi uçtu gitti bu şehirden.
O bir güven kapısı, bir seyir terasıydı. Sabır
küpüydü,içine her türlü zorluğu attı.Hiç yılmadı,
durmadı,hiç yorulmadı.Sevenleri ve sevdikleri için hep
çabaladı.İyiyi onayladı,kötüye hep karşı çıktı.O hep
aradı,hep sordu.Değer verdi,sevgi verdi,güç verdi.Gözleri
hep güldü,yüreği belki ağlasa da o hep dik durdu.Kırılsa da
kırmadı.Koca bir dağ,yemyeşil huzur veren bir bağ idi. O ani
bastıran yağmurda bir şemsiye idi.

O, bir efsaneydi…

160
O, denizin ortasında eşsiz bir özgürlük heykeli,
O, dağ yürüyüşünün sonundaki küçük şelaleydi.
O, yol üzerindeki en güzel molaydı.
O, 21.yüzyıldaki en büyük olaydı.

Bir kahve bir bitter,


Sohbetler alıp başını gider.
Derken hayat herkesi bir tarafa iter…

TURUNCU AKŞAMLAR

161
Adımlarım bedenimi sürükleyerek gitmeye
zorlarken ,ruhum bir halatla bağlıymış gibi kopamıyor,
gitmemeye direniyor, bir çocuğun oyuncağı için ağlaması
gibi yerlere yatıp ayaklarını vurarak dövünüyordu.
Yeni bir akşamın yaklaşması ve güneşin vedalaşmak
için ufuk çizgisinde sarıdan turuncuya doğru renk
değiştirmeye başlaması ,günün yeniden doğmayacağı ve
Maysa’yı yeniden görememe korkusunu içime acı acı
serpiştiriyordu. İnsanlar hayatlarında bir kaç defa veda
töreni yaşar, üzülür ve sonra alışırmış.Ben ise her gün
bitmeyen veda törenini yaşıyor,her gün boynu bükük
hüzünle kalemimin, kağıdımın yolunu tutuyor,turuncu
akşamların yüreğimi saran gri kokusunu teneffüs ediyor ve
çaresizliği doya doya yaşıyordum.Akşamlar ufukta
turunculaşırken ben ellerimi gökyüzüne kaldırıp sessizce
haykırıyor, avazım çıktığınca susuyor, susuyor ve yine
susuyordum.Sessiz çığlıklarım yüreğimdeki dağları
parçalarken,bedenim sarsıntıları dışarıya belli etmemek için
çırpınıyordu.
Zamanın ilerleyip, rüzgarın yağmurla birlikte camları
parçalarcasına içeri girmek istediği, bu amansız fırtınada
bile turuncu akşamın hüznü çöküyordu içime.
Daha önce de yüzlerce defa aynısı olmuş ve güneş
sabah erkenden kalkmış,en güzel sarı elbiselerini giymiş ve
gülen yüzünü bu defa turuncu değil sarı renkte
göstermişti.Bense yeniden doğan yakışıklı günle birlikte
sevinç nidalarıyla ,ruhum bir bayram içinde üstü başı yırtık
akşamın, smokinli sabahında yeniden rastlamıştım
Maysa’ya.
Ayrılığın kokusu ve kalbimi çıkarırcasına,
şakaklarımdaki damarları patlatırcasına, ruhumu

162
bedenimden ayırırcasına yaşama ihtimali duyduğum
korkusu bugün yoktu. Dünün hüznü ve yarının ayrılık
ihtimali bu anı öteliyor,yaşatmıyor Maysa’nın varlığını
hissettirmiyordu. Turuncu akşamların nakaratı ,ara
mısralarda hep hüzünlü dizeler besteletiyor,her akşam bir
vedayla beraber yarının doğmayacağı korkusunu
getiriyordu.
Güneşin yeniden uyanması ile Maysa’yla
karşılaştığımda, gözlerim kamaşıyor, kapanıyor ,ardından
onun etrafa yaydığı ışık hüzmeleri içinde zoraki açtığım
gözlerimle ,gözlerinin içindeki o gizemli tünele giriyordum.
Ta bulutlardan akan bir gül şelalesinin önünde ,masmavi
sular içinde bir elinin parmakları yukarıda diğer eli kalbinde
,bir ayağıyla bale yapar gibi duran ve başı dik bir bronz
kadın heykeli duruyordu.Arkasındaki şelaleden aşağıya
“Efsaneler Ölmez” “Maysa bir efsanedir”yazıyordu.Efsaneler
ölse de tarih sayfalarına isimleri kazınacaktı ,onlar gelecek
nesillere hep efsane olarak aktarılacaktı.
Yine bir turuncu akşam yaklaşırken ben o gizemli
tünelden yine çıkmak zorundaydım.Maysa’yı yaşatarak,onu
yaşayarak,onsuz ve onunla beraber sonsuza dek…Binlerce
turuncu akşam olsa bile…O hep efsane olarak kalacaktı.

163
Güneş hep açmasaydı ve gece hiç olmasaydı ne
olurdu? Toprak mı, ağaç mı yoksa diğer canlılar mı?
Hangisi dayanabilirdi?
Bazı sıkıntılar bazı bedenlere gece gibi midir acaba? Ya
daha fazlası? Hayatımızı serinletmek bahanesiyle
güneşi saklayanlar… Onlar değil midir,ruhlarımızı
karanlıkta bırakan güneş perdeleri?
Yine de kutuplar gibi olmasın hayatımız… Bir gece , bir
gündüz olsun… Gecelerimizden güneşler,
güneşlerimizden geceler eksik olmasın.

Yıllar nasıl da geçti.

164
Geçerken acı acı biçti.
Devirler sessizce bitti.

Ne ten kaldı ne akıl,


Aldı gitti her şeyi onlarca yıl.

165
Kar gibi saçları,
Kalın kaşları,
Upuzun adımları
Bembeyaz ayakkabıları
Yıllarca içine attığı sırları

Öldükten sonra anlayabildiğim adam.


Beyaz ayakkabısıyla unutamadığım babam.

Dolaplar çevirdiler
Yollarına taş devirdiler

Ağaçlarla sohbet ettik.

166
Onlar kuruyan dallarından
Bense kırılan yanlarımdan bahsettim.
Sabırla beklerlermiş.
Çok sevdikleri güneş
Bazen canlarını çok yakarmış.
Ya dolu?
Yapraklarını delik deşik edermiş.
Yine de sabırla yerlerinden kıpırdamazlarmış.
Çünkü sevdikleri ve arkadaşları hep yanlarındaymış.

Bazı şeylere zam gelirken, bazı karakterlerde indirim


oldu.Bazı şeyler pahallanıyorken, bazı insanlar çok
ucuzluyor.

Ayrılığı yazmaktan,
Gitmelere kızmaktan,
İçmeden bir köşede sızmaktan,
Bıktım, bıktım…

Sevgiyi tıka basa vermeyeceksin.


Ara öğünlerde az seveceksin.

167
İçimdeki sen,
Çınar ağacı,
Büyüdükçe büyüyecek
İçimdeki sen,
Kocaman bir okyanus.
İçimdeki sen sonsuz gökyüzü.
İçindeki ben,
Sönmeye yüz tutmuş alev,
Söndü sönecek.
İçindeki ben.
Sararmış bir yaprak,
Düştü düşecek.
İçindeki ben hasta bir insan.
Öldü ölecek.

168
Sıcacık liman görünürler.
Buz dağına bürünürler.
Teğet geçmek istersin.
Titanik gibi parçalanıp gidersin.

Diyette gibi hayat…


Tat yok, tuz yok.

Saat sıfır iki otuz sekiz.


Oturuyoruz, sen ben ve biz.
Siyah bir deniz
Uykusuz sokak lambası.
Sabahı bekleyen birkaç yıldız
Köşede kıvrılan sessizlik.
Ara sokaklarda köpek sesleri…

169
Öfke, kibir ve ego.
Tahammülü olmayan yığınlarca insan.
Ne hatır kalmış, ne gönül.
Kırmakta herkes yarış içinde.
Oysa öyle dünyalar var ki,
Herkes barış içinde.

170
Ah kavak ağacı, ne olurdu bu kadar kibirli olmasaydın.Bak
kimse kalmadı etrafında. Başına buyruk, hep dikine gittin.
Ne gölge yaptığın toprağa, ne de bilge bir yaprak attın
çorağa. Herkese tepeden baktın. Har oldun, kar oldun…
Ya koca çınar. Başında kuşlar, altında ruhlar hayat buldu.
Kimlerin gülmelerine şahit oldu? Takvimlerinden ne kışlar,
güzlerinden ne rüzgarlar geçti. Hayat çile için belki de onu
seçti. Dalları kırıldı, o kırmadı. Güneşi yaktı, o yakmadı.
Kimselere tepeden hiç bakmadı. Sanat oldu ilhamlara, kanat
oldu uçamayanlara, ve hep koca bir çınar oldu gölgesi
olmayanlara.

171
Bazen odunları,
Bazen hayatı sırtlardı.
Eve girdiğinde çocuklar boynuna atlardı.

Nasılsın diyene iyiyim dedim, yalanlar biriktirdim.


Hayır sözünü yeni keşfettim, uzaklara itildim.

172

You might also like