7 Öğrenme

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 4

GİRİŞ

Öğrenme bilişsel bir süreçtir; dolayısıyla öğrenme sistemi, bilişsel sistemin bir benzeridir. İnsan
öğreneceği davranışı önce anlar, sonra yorumlar, daha sonra da sınar. Sınama sonunda kendi gücüne
dönüştürdüğü güçle düşünce üretir. Öğrenme; kurumsal düşüncelerden, uygulama ve tecrübelerden
elde edilen bilgilerle insan inançlarını, değerlerini, tutum ve davranışlarını değiştirme sürecidir. Şu
halde, öğrenme sonucu bilgi ve tecrübe birikimi olmaktadır. Öğrenme, bir değişim aracı ya da
değişimin sonucunda varılan sonuçtur. Daha çok eğitim sürecinde bir keşif, bir aşamadır. İnsanın
öğrenmesini tanımlamak zordur. Bu zorluğu yenmek için pek çok çalışma yapılmakta ve kuramlar
geliştirilmektedir. Öğrenmeye sistemli yaklaşım, öğrenme sürecinin sistemli bir süreç olduğunu
varsayar. Öğrenme yeni alışkanlıklar kazanmak için herhangi bir durum karşısında tepkilerin
düzenleniş süreci olarak tanımlanabilir. Öğrenme insan özelliklerinin sonradan edinilmiş bütün
yanlarını kapsar. Öğrenme, bireyin zihinsel çabası veya deneyimlerine bağlı olarak ortaya çıkan ve
davranışlarda kalıcı izleri olan değişmedir .Öğrenme sürecinde davranıştaki değişme, tekrar sonucu
gerçekleşir. Sürecin sonucunda bireyin çevreye uyum yeteneği artar. Ayrıca öğrenme sürecinde birey
pasif değil, aktif olarak rol oynar. Öğrenme bir süreci kapsar. Bireyle çevresi arasındaki etkileşim onda
her zaman iz bırakmaz; ancak etkileşim öğrenme sağlıyorsa bireyin davranışlarında kalıcı etki olur.
Kısaca etkileşimin öğrenme sağlayabilmesi için yaşantı eşiğine, yani kişinin farkındalık düzeyine hitap
etmesi gerekir. Öğrenme kuramlarının üzerinde durduğu temel soru, öğrenmenin nasıl
gerçekleştiğidir. Öğrenme kuramları bu soruyu farklı açılardan incelemektedir.

1. ÖĞRENME KAVRAMI

Öğrenme bilgi ve davranış kazanma sürecidir. Bilgi ise bireyin dış dünyadaki olayları algılama, işleme,
değerlendirme ve muhakeme etmesi sonucunda zihninde ürettiği anlam olarak tanımlanabilir. Bu
tanıma göre bilginin, dolayısıyla öğrenmenin oluşabilmesi için bilgiye ihtiyaç vardır. Davranışçı
öğrenme kuramı öğrenmeyi bir uyarıcı-tepki ilişkisi olarak görürken; bilişsel kuramlar öğrenmenin
basitçe bir uyarıcı-tepki ilişkisinden farklı olduğunu, sürece organizmanın ve onun zihinsel
fonksiyonlarının dâhil olduğunu belirtmişlerdir. Öğrenme; insanın gözlemleri, deneyimleri veya
okuma, dinleme ve izleme gibi çeşitli etkinlikleri sonucunda çevresine ait veriler toplaması ve o
verilere zihninde bir anlam yüklemesi sürecidir.

Bireyin öğrenme sürecine aktif olarak katılımlarını ve öğrenme etkinliklerinin onların tecrübe ve
yaşantılarıyla ilişkilendirilmesini gerektirir. Öğrenmenin oluşabilmesi için bireyin yeni olayları veya
olguları zihninde daha önce öğrendikleri ile ilişkilendirmesi gerekir. Öğrenme, kavram olarak değişme
kavramını da içerdiğinden, davranıştaki her değişim sürecinde oluşan öğrenmeye, öğrenme süreci adı
verilir. Öğrenme, bireyin zihinsel çabası veya deneyimlerine bağlı olarak ortaya çıkan ve davranışlarda
kalıcı izleri olan değişmedir. Öğrenme ile ilgili tanım ve açıklamalar, öğrenme eyleminin bazı ortak
noktalarının olduğunu göstermektedir. Bunlar;

 Yaşantı ürünü olması,

 Kalıcı olması,

 Davranış değişikliğinin meydana gelmesi,

 Bir süreci içermesidir.


2. ÖĞRENME ŞEKİLLERİ

Öğrenme, bireyin çevresiyle etkileşimi sonucunda belli bir olgu, olay veya durum ile ilgili olarak
bilgisini, anlayışını veya davranışını değiştirme sürecinden oluşur. Buna göre öğrenme şekillerini
aşağıdaki gibi açıklayabiliriz:

Algılama yoluyla öğrenme: Bireyin dış dünyadaki nesneler hakkında duyu organları yoluyla
duyumsadığı mesajların beyinde yorumlanması ve anlam kazandırılmasıdır. Ancak bu mesajların
anlamları, bireyin bilgiyi algılamasına bağlı olarak, her birey için farklı olabilir. Örneğin; Ayşe, çok fazla
acılı biber sosu kullanılarak hazırlanmış bir yemeğin tadına baktığında, “berbat” diyerek bir bardak su
için musluğa koşar. Aynı yemeğin tadına bakan Aslı ise, büyük bir hoşnutluk edasıyla gülümser ve
“harika” der. Görüldüğü üzere, Ayşe ve Aslı’nın acılı biber sosunun tadı hakkında algıları farklıdır.

Gözlem ve taklit yoluyla öğrenme: Basit olarak bireyin çevresinde gelişen bir olayı veya davranışı
gözlemlemesi ve onu olduğu gibi taklit etmesidir. Örneğin; babasının dişlerini fırçaladığını fark eden
Hülya, “Ben de aynısını yapmak istiyorum.” der. Babası Hülya’ya bir diş fırçası verir ve “Şimdi beni
seyret ve yaptığımı sen de yap.” der. Bu kişinin taklit yoluyla öğrenmesini sağlar.

Model alma yoluyla öğrenme: Bu öğrenme, bireyin kendi çevresinde değerli olarak gördüğü bir
tutumu veya davranışı örnek almasıdır. Örneğin; henüz ana sınıfında bulunan Filiz, sınıfındaki bir
öğrencinin silgisini diğer bir öğrenciyle paylaşmasından ötürü öğretmen tarafından takdir edildiğini
fark eder. Bu gözlemden hareketle Filiz, eşyalarını diğerleri ile paylaşmaya karar verir. Öğrenme
olgusunun tüm yönlerini açıklayan bir tek kuram henüz geliştirilmiş değildir.

3. Öğrenme Kuramları
3.1. Davranışçı Kuramlar
3.1.1. Klasik Koşullama Kuramı

Klâsik koşullama kuramı (Pavlov) Koşullanma, bir canlının yaşamını sürdürecek yiyecek, su gibi
temel ihtiyaçlarının karşılanmasını güvenceye alan ışık, ses, koku gibi uyaranları öğrenmesidir. Klâsik
koşullanma şu varsayıma dayanır: Eğer insana ihtiyaçlarını karşılayan doğal uyarıcıyla birlikte doğal
olmayan bir uyarıcı verilirse, bu uyarıcıya yapılan tepki ile insanın ihtiyacı karşılanırsa ve bu deney
birçok kez yenilenirse, doğal uyarıcı verilmeksizin, doğal olmayan uyarıcı verildiğinde insan buna
doğal uyarıcıymış gibi tepkide bulunur. Bu deney sonunda insan doğal olmayan uyarıcıya koşullanır ve
doğal uyarıcıya gösterdiği tepkiyi yineler. Buna koşullu tepki denir. Bu yaklaşım öğrenmeyi, “bir uyarı
alma ve o uyarıya bir reaksiyon-tepki hazırlama” olarak algılamaktadır. Pavlov, uyarıcı-tepki
ilişkilendirme deneylerinde refleksif davranışların oluşmasında dış uyarıcıların etkili olabileceğini
ortaya çıkarmaya çalışmıştır.

Köpeklerle ilgili deneyinde, köpekleri beslediği zaman onların salya ürettiğini fark eder.
Köpekler yiyeceği görür görmez salya üretmektedirler. Pavlov, daha sonra köpeklere yiyecek verirken
zil çaldığında ve bu durumu da birçok kez tekrar ettiğinde, artık köpeklerin yiyecek olmadan da
sadece zil sesine (koşullu uyarıcı) bile salya salgıladığını fark eder. Pavlov’a göre, köpekler zil sesine
şartlanmışlardır. Pavlov’un bu deneyi, davranışçı öğrenmede uyarıcı-tepki ilişkisini doğurmuştur.
Klâsik koşullamacılar, zil ile salya arasındaki bağı “öğrenme” olarak tanımlamaktadır. Klasik
koşullanma kuramı nötr bir uyarıcının (zil sesi), doğal koşullarda bir tepkiyi meydana getirme gücünde
olan bir uyarıcı (köpeğe verilen et) ile birlikte verilmesi durumunda nötr uyarıcının, doğal uyarıcıyla
aynı etkiyi (zil sesinin et olarak algılanması) göstermesidir. Burada aslında anlatılan şey, bir tür koşullu
öğrenmedir. Daha açık bir anlatımla öğrenmenin hangi koşulda gerçekleştiğidir. Pavlov’un yaptığı
deneylere bakınca, aslında bir eşleştirme eyleminden farklı bir şey değildir. Bu da öğrenme değil
terbiye kavramıyla açıklanmalıdır. Zira öğrenme dediğimiz özünde kavramları kavrama, bunlarla yeni
düşünceler üretebilmedir. Pavlov’un deney düzeneğinde et, kokusu ve tadıyla tüm köpekleri uyaran
koşulsuz yani doğal uyarıcıdır. Koşulsuz uyarıcılar, organizmayı doğal olarak uyarabilen ve
organizmada tepkiyi otomatik olarak meydana getiren uyarıcıdır. Koşulsuz uyarıcıya karşı gösterilen
tepki koşulsuz tepkidir. Koşulsuz tepki göstermek için koşullanmak veya koşullu bir uyarıcının (zil sesi)
olması gerekmez. Organizma, koşulsuz uyarıcıya otomatik olarak koşulsuz tepki gösterir. Düzenekte
ete tepkinin sonucunda ortaya çıkan salya, koşulsuz veya doğal bir tepkidir. Oysa zil sesi et ile
ilişkilendirilmeyince veya eşleştirilmeyince sadece bir sestir ve köpek için nötr uyarıcıdır. Tıpkı
yaşamında limonun ekşi ve ağzı sulandıran özelliğini bilmeyen birinin yanında limon yiyen birini
izlerken ağzının sulanmaması gibi zil sesi de köpekte salyaya neden olmaz. Ancak belli bir zaman zil
sesi etle birlikte çalınmaya başlayınca köpek zil sesiyle et arasında bir ilişki ve eşleştirme yapacağı için
ilişki ve eşleştirmeden dolayı zil sesi eti hatırlatacak, nötr bir uyarıcı olmaktan çıkarak koşullu bir
uyarıcı haline gelecektir. Koşullu uyarıcıya karşı gösterilen tepkiye ise koşullu tepki (zil sesinin salyaya
neden olması) denir. Klâsik koşullanmanın daha iyi anlaşılması için modeli açıklayan bazı kavramların
bilinmesi gerekir *8+. Bu kavramlardan biri, pekiştirmedir. Klâsik koşullama kuramında pekiştirme,
koşulsuz uyarıcının meydana getirdiği etki (salya)’dir. Hem koşulsuz uyarıcı hem de koşullu uyarıcı
pekiştireç rolü görür. Pavlov düzeneğinde koşulsuz tepki (salya) doğal veya koşulsuz uyarıcıyla birlikte
meydana gelir. Buna birincil pekiştireç denir. Pavlov koşullu tepkiyi (salya) meydana getiren koşullu
uyarıcıya ise (zil sesi) ikincil pekiştireç adını vermektedir. Klâsik koşullamada ve genel olarak öğrenme
eyleminin tümünde organizma, koşullu uyarıcı benzer durumlara da genelleyerek (tüme varım-
indüksiyon) benzer uyaranlara da aynı koşullu tepkiyi gösterir. Buna uyarıcı genellemesi denir. Ancak
daha uyanık bir bilinçle organizma, benzer uyarıcılar arasında ayrım yaparak genellemenin tersine bir
eylem ortaya koyar. Koşullu uyarıcılar birbirine çok yakın olsa da organizma aralarındaki ayrımı fark
ederek koşullu tepki göstermez. Buna ayırma denir. Koşullu uyarıcı ve koşullu tepki durumunda
insanlar genellikle olumlu veya olumsuz durumları, alâkasız alanlara da yansıtırlar. Garcia etkisi
denilen bu duruma göre kişi biri hakkında olumlu bir düşünceye sahip ise ondaki tüm tutum ve
davranışları olumlu olarak görür.

3.1.2. Edimsel (Operant) koşullama kuramı (Skinner)

Edimsel (Operant) şartlanmada olumlu sonuç veren bir edimin tekrarlanma olasılığını
arttırmak mümkündür. Bunun için edimin ödüllendirilmesi gerekir. Bu olumlu veya olumsuz
pekiştirmelerle olabilir *10+. Olumlu pekiştirmede, belli bir davranış kendiliğinden meydana
geldiğinde bunu ileride davranışın tekrarlanma olasılığını arttıran kıvanç verici bir olay izler. Buna ödül
veya teknik terimle “olumlu pekiştireç” denir. Olumsuz pekiştirmede ise belli bir davranışı, kişiyi üzen
rahatsız edici bir durumun ortadan kalkması izlerse, o zaman bu davranışın tekrarlanma olasılığı artar.
Örneğin; kafeste kalmış bir kedi, kurtulmak için yaptığı çeşitli davranışlar sırasında rastlantı sonucu
kafesi açacak manivelâya basarsa kafesin kapısı açılacak ve kedi sıkıntıdan kurtulacaktır. İkinci bir kere
kafeste kapalı kaldığı zaman kedinin manivelâya basma davranışı gösterme olasılığı artar. Edimsel
koşullanmanın temelinde yatan düşünce; pekiştirilen davranışlar devam ettirilirken, pekiştirilmeyen
davranışların zamanla sönmesidir. Edimsel koşullanma kuramının; tepkisel davranış, edimsel
davranış, tepkisel koşullanma ve edimsel koşullanma olmak üzere dört temel kavramı vardır.
Kuramda tepkisel davranış, bir uyarıcı tarafından oluşturulan davranışlardır ve tüm refleksleri kapsar.
Klâsik koşullamadaki koşulsuz uyarıcıya (et) gösterilen koşulsuz tepki (salya), edimsel koşullanma
kuramında tepkisel davranış olarak görülür. Kuramın ikinci temel kavramı edimsel davranıştır. Bir
davranış sonuçları tarafından kontrol edilir. Davranıştan sonra kişi haz veya ödül duygusu yaşarsa
davranış tekrar eder, aksi halde davranıştan sonra organizma acı veya elem duygusu yaşarsa, davranış
tekrar etmez. Kuramın diğer bir kavramı olan tepkisel koşullama, Pavlov’un klâsik koşullaması ile
(koşullu uyarıcının koşullu tepkiye neden olacağı) aynı anlamdadır. Kuramın son kavramı olan edimsel
koşullama, iki bakımdan incelenebilir. Bunlardan ilki, uyarıcı bir pekiştirici tarafından desteklenirse
tepkiler de tekrarlanır. İkincisi ise uyarıcıları destekleyen her pekiştirme, edimsel tepkinin meydana
gelme sıklığını arttırır. Edimsel koşullanma kuramında iki temel kavram vardır ve bunlar kuramın
anlaşılması bakımından önemlidir. Bunlardan biri kendini gerçekleştiren (doğrulayan) kehanet, diğeri
de batıl davranışlardır. Kendini gerçekleştiren kehanette kişi çevresindeki insanların kendine karşı
tutumlarını olumsuz olarak değerlendirir ve buna göre davranır. Belli bir süre sonra diğer insanların
ona karşı tutum ve davranışları gerçekten kişinin değerlendirmesinde olduğu gibi olumsuz olmaya
başlar. Böylece kehanet gerçekleşmiş olur. Aslında ortada bir kehanet yoktur. Kişi çevresindeki
insanların kendisini sevmediğini, kendisine karşı kötü davrandığını düşünürse, belli bir zaman sonra
kendisi de algıladığı gibi davranmaya başlar. Bu durumda çevresindeki insanlar olumsuz davranır.
Kendisinin değer görmediğini, sevilmediğini düşünen kişi, çevresindekilere olumsuz reaksiyon
gösterecek, insanların söylediklerini negatif algılayacak, onlara şüpheyle yaklaşacaktır. Bir süre sonra
da gerçekten çevresi tarafından dışlanan ve sevilmeyen bir insan haline gelerek şöyle bir bahane ileri
sürecektir: “Ben zaten sevilmediğimi biliyordum.” Kendi haklılığının pekiştiğini düşünerek kendi
davranışları konusunda sağlıklı bir değerlendirme yapamayacaktır. Pigmalion etkisi denilen bu
kurama göre sorunun temelinde bireyin yanlış benlik algısı vardır.

3.2. Bilişsel Kuramlar

İnsan pek çok davranışı koşullanarak öğrenir; ancak insan karmaşık davranışlarını bilişsel gücü ile
kazanır. Bilişsel kurama göre öğrenme süreci bir içgörüdür. Doğrudan gözlenemez. Öğrenmenin
sonunda insanın davranışlarında oluşan değişme gözlenerek, öğrenmenin olup olmadığına ilişkin bir
kanıya ulaşılır. Tolman ve izleyicileri, öğrenmenin pekiştirme olmadan da gerçekleşebileceğini ve
öğrenme için çaba göstermeye gerek olmadığını savunmuşlardır. Bilişsel öğrenme, öğrenme
olgusunu aşağıdaki gibi açıklamaktadır:

Gizil öğrenme: Gizil öğrenmede öğrenme süreci içindeki organizma, öğrendiklerinin farkında değildir.
Çünkü ortamda öğrendiklerinin ortaya çıkmasını sağlayacak bir motivasyon kaynağı yoktur. Bu
kaynak ortaya çıkar çıkmaz gizil bilgiler de açığa çıkar.

Model alarak öğrenme: Bireyin başka birini taklit etme ya da davranışlarını örnek almasıdır.

Kavrama yoluyla öğrenme: Tipik bir kavrama deneyinde bir problem sorulur. Görünürde hiçbir
ilerleme olmadan bir süre geçer, sonra çözüm birdenbire gelir.

You might also like