Köklendi̇kleri̇mz. Son

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 3

KÖKLENDİKLERİMİZ

Yine bir sabah kahvaltısından hemen sonraydı. Her gün içimde artan bir heyecanla uyanıyor, kahvaltı
yapıyor ve dışarı koşuyordum. Tüm gün dışarıda gezmek, yürümek, ağaçlara tırmanmak, çamurla, taşla,
doğayla halleşmek dışında ne bilirdim ki ben?

O zamanlar kocaman bahçelerimiz vardı, yeşil çimenleri olan. Birinden sıkılsak diğerine atlardık. Arada bir
ev sahipleri yaramazlıklarımızdan yakınıp huysuzluk etse de, tüm mahallenin bahçeleri de bizimdi. Her
şey, hepimizin.

Bahçemiz gül, dut, nar, incir, defne, üzüm, çam kokuluydu. Her nefeste birliği çekerdim ciğerlerime. Uzun
uzun nefesler alırdım. Kalbimin o sarhoşluğunda yer yerinden oynasa umrum olmazdı. Başka boyutlarda
yaşıyormuşum o zamanlar. Kış güneşinin ruhu eriten, yeniden doğduran ışıkları altında ne de güzel
uzanırdık. Ya baharda çocuklarla yaptığımız piknikler? Onun yerini ne tutabilirdi ki? O pikniklerdeki
kahkahalarımızın, oyunlarımızın yerini ne tutabilirdi? Mavinin, yeşilin, sarının, kırmızının bu mucizelerini
keşfederek geçirdiğimiz her gün anlamımız artardı.

Yaz aylarında ağaçları her gün sulardık. Her gün çiçekleri koklardık. Benim evim o dört duvar değil de
bahçedeki dut ağacıydı. Günümün çoğu dut ağacının bağrında geçerdi. Orada yer, içer, hatta bazı
zamanlar uyuklardım. O kocamandı. Tüm yapraklarıyla, dallarıyla sarmalardı. Birilerinden kaçacak olsam
hemencecik en tepesinde bulurdum kendimi. O korurdu beni. Ondan yana korkusuzdum. Daldan dala
atlardım. Karanlık çökse bile ayrılamazdım kollarından.

Ruhumun dallanmış, budaklanmış haliydi. Onun yüzlerce benim sadece iki kolum olsa da birdik. Onunla
muhabbetimiz diğer akrabalarımdan öteydi. Sabahları önce tüm dallarını gezerdim. Çok cömertti;
meyvesini paylaşırdı benimle. Öğleden sonraları çekirdek çitlerdik, ona olanları anlatırdım. Beni dinlerdi,
anlardı, hissederdim. Yapraklarıyla okşardı başımı, yüzümü. Sevgisini böyle gösterirdi. Sonra
akşamüzerlerinde sarılır, yatardık.

Dut ağacı, dedemin ağacıydı aslında; onun yaşında vardı. Zamanında o dikmiş. Yaptığı en güzel şeymiş
gibi gelirdi. Ama bir gün babamlar konuşurken duydum, dut ağacını keseceklermiş.

Artık daha erken kalkıyordum. Bu onunla son günüm olabilirdi. Ona nasıl kıyacaklardı?
O gün gelip çattığında bahçede olan biten her şeyi izledim. Herkes ağacın altına toplanmış nasıl
kesecekleri hakkında konuşuyor, iş bölümü yapıyordu. Öğle saatleriydi. Güneş ışınları gözlerimi
kamaştırıyordu. Yüzümdeki ter damlaları ile birleşen sıcaklığı tenimi yakıyor, kaşındırıyordu. Güneşin
sıcaklığı, ter damlaları, duyduğum his ve olacaklar midemi bulandırmıştı. Bir insanın ölümünü izlemek
gibiydi. Ne farkı vardı ki? Kan akmıyor diye canı yok mu sanıyorlardı?

Önce dallarından başladılar. Her biri hiddetle düştüğünde yer sallanıyor, irkiliyordum. Yapraklarının
çığlıkları rüzgârda gidip geliyor, her çığlıkla bir adım geri atıyordum. Elektrikli testerenin şiddetli sesi,
kulaklarımı; azgın, sivri dişleri ise ağacımın canını acıtıyordu. Bu kadar zaman bizimle birlikteydi. Her
şeyini paylaşmıştı. Gölgesini, yapraklarını, dallarını, meyvesini, nefesini… Onu keserken biz de
eksiliyorduk, diye düşündüm. Sonra bahçede, ağacı kaçacakmış gibi tutan, bir tarafını koparmaya çalışan
suçlulara, soğuk yüzlere baktım. Benim gibi düşünmüyorlardı.

İşlerini bitirmişlerdi artık. Ben ve kökü kalmıştık. İçimde yıllanmış bir eksiklik. Oturdum. Yaşlarımı
sildikten sonra yavaşça dokundum:

- Bana kızgın mısın?

Ses yok.

- Peki kırgın?

Ses yok.

- Çok üzgünüm.

Ses yok.

- Beni kim koruyacak şimdi büyüklerden?

Ses yok.

Yine ondan destek alıp ayağa kalktım… İçimde kıvranan bir umutla:

- Büyür müsün tekrar benim için? dedim köklerine, köklerime.


Hayır, akraba olmadığımıza kimse inandıramazdı beni. Şüphesiz o bendendi, ben de ondan. Olsa olsa ruh
akrabalığıydı bizimki. Yoksa yıllar sonra doğar mıydık yok olmaya yüz tutmuş köklerimizden birbirimiz
için?

You might also like