niyordum. Bu güzel kahve gözler bana ne kadar sevilmemiş olursam
olayım, kalbimde bir parçamın hep koşulsuzca buna sığınacağını hissettiriyordu.
Çünkü zannedilenin aksine sevgi, onunla mutlu günleri yaşaya
bilme arzusu değildi. Sevgi, onunla korkunç bir yaşam döngüsü içi ne hapsolup kalmışken, bütün bedenim yara bere içinde parçalan mışken bile beni acıyan yerlerimden sardığını hissetmekti. Hüzünlü çehremde sebep olduğu tebessümdü. Onu seviyordum. Kahve gözler duyduğu kelimelerin etkisiyle derin bir şaşkınlığın etkisi altına girerken bedenimi yasladığım omzu hareketlendi. Ha fifçe geri çekildi, yüzüme baktı. Doğru duyup duymadığını algılaya miyor gibiydi. “Rüzgâr," diye fısıldadı kirpiklerini dahi kırpmazken. Büyülü bir ana hapsolmuştuk. Hafifçe yutkundu. Derin nefeslerle inip kalkan göğsü şimdi yavaşlamıştı. Bir an için söyleyeceği şeyi toparlayamadı. “Rüzgâr, ben..." "Hiçbir şey söyleme." Araladığı dudaklarını tekrar kapatırken şaşkın bir ifadeyle beni seyreden yüzünü okşadım. Sakalları avuç içime batuğında hafifçe tebessüm ettim. “Sadece bilmeni istedim. Hepsi bu.” Sadece bilmeni istedim... Çünkü yarın sabah uyandığımda sana bunu söyleyip söyleyemeyeceğimi bilmiyorum. Çünkü ben artık bir başka sabahı görüp göremeyeceğimi bile bilmiyorum. Sadece bilmeni istedim çünkü ben sevdiğim kimseden hiçbir zaman karşılık bekle yemedim. Ben hep sevendim. Sevilmek nedir, belki çoktan unuttum. Senden de bunu hatırlamanı bekleyemem, kahve göz. “Rüzgâr Hanım.” Bir yabancının sesiyle zihnimde beni karanlık bir kuyuya hapse den düşüncelerimden uzaklaştığımda kendime geldim. Bir zaman lar dibe batmanın korkunç olduğunu hissederken artık dibe ne ka dar yakın olduğumu göremeyecek kadar büyük bir bilinmezin beni mahvettiğini anlıyordum. Meğer ne umarsız yaşıyormuşuz bazen.