Professional Documents
Culture Documents
Çevi̇ri̇ - 2
Çevi̇ri̇ - 2
Abstract
Bu araştırmanın amacı; çalışanlarda presenteizm davranışlarını incelemek ve bu
davranışlar üzerinde psikolojik sahiplenmenin etkisi olup olmadığını saptamaktır. Bu
doğrultuda kamu ve özel sektördeki 485 sağlık çalışanından anket yöntemiyle veri elde
edilmiş ve bu verilere yönelik geçerlik, güvenirlik, normallik, korelasyon, çoklu regresyon
analizleri ile Independent Sample T Testi ve One-Way ANOVA Testleri gerçekleştirilmiştir.
Gerçekleştirilen analizler sonucunda; psikolojik sahiplenme ile presenteeism arasında negatif
yönde anlamlı bir ilişki tespit edilmiş; psikolojik sahiplenmedeki 1 birimlik artışın
presenteeism üzerinde 0.410 birimlik bir azalışa neden olduğu saptanmıştır. Bununla birlikte;
bekar çalışanlarda presenteeism düzeyinin evli çalışanlara kıyasla daha yüksek olduğu,
presenteeismin özel sektörde çalışanlarda kamu sektöründe çalışanlardan daha yüksek olduğu,
21 yaşından küçük çalışanlarda presenteeismin, 21-40 ve 41-60 yaş aralığındaki çalışanlara
kıyasla daha yüksek olduğu, iş deneyimi süresi ve aylık gelir düzeyi arttıkça presenteeismin
giderek azaldığı saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Psikolojik Sahiplenme, Presenteizm, İş Hayatı, Sağlık Sorunları
Introduction
Günümüz davranış bilimleri yaklaşımlarında insan odaklılık büyük bir önem arz
etmektedir. Bu nedenle yönetimler için işgörenlerin düşünce ve duygularını anlayarak iyi bir
biçimde yönetebilmek, örgütsel başarıyı sağlamak için anahtar görevindedir. Kurum ve
kuruluşların sürdürülebilir rekabet avantajına sahip olmalarını sağlayan unsurlardan biri de
üyelerinin olumlu davranışlarıdır. Bu nedenle örgütler, son yıllarda örgüte ve paydaşlarına
zarar verebilecek sosyal katılım ve tembellik gibi çalışanların üretken olmayan olumsuz iş
davranışlarını azaltmaya çalışmaktadırlar. Bu bağlamda çalışmada olumsuz iş davranışı
kapsamında presenteizm davranışı, olumlu iş davranışı kapsamında psikolojik sahiplenme ele
alınacaktır.
Psikolojik sahiplik bir meslek, örgüt, çalışan ve görev gibi birçok nesne ya da olguya
karşı duyulabilmekte olup (Yıldız, 2016: 356), hukuki olarak hakkı olmaksızın bireylerin
canlı veya cansız varlıklara karşı hissettikleri sahiplenme duygusu şeklinde ortaya çıkmıştır.
Bu durum kişilerin yaşam süreçlerinin doğal bir süreci olmaktadır (Yoon, 2014).
Sahiplenmedeki unsurlar; yeni bir düşünce, bir proje, stratejik girişim, veya fikirler biçiminde
soyut ya da somut varlıklar olabilmektedir (Avey vd., 2012: 24). Çalışanların herhangi bir
nesneyi sahipleniyor olmaları aidiyeti oluşturmakta ve böylece psikolojik sahiplenme
işgörenlerin bağlılık duygularını tatmin etme imkanı vermektedir. Psikolojik sahiplenme
davranışları kurumlarda performansı etkileyerek yöneticiler tarafından rekabet avantajı
sağlayan bir kaynak şeklinde görülmektedir.
Bir kişinin sağlığı en önemli varlığıdır ve sağlıksız bir kişinin temel yaşam ihtiyaçları
sınırlanabilir veya tamamen bozulabilir. Temel ihtiyaçlardan biri çalışmaktır. Kuşkusuz, bir
kişinin çalışma yeteneği, sağlık durumundan büyük ölçüde etkilenir (Schultz ve Edington,
2007). Presenteizm, işgörenlerin işlerine gitmemelerini gerektirecek bir takım psikolojik ya da
fiziksel sorunlar yaşarlarken, işlerini kaybetme korkusu, hedef veya kariyer beklentilerine
ulaşamama endişesi gibi sebeplerden dolayı işte bulunmalarıdır. Ayrıca presenteizm
işgörenlerin iş başında bulunmalarına karşın işlerine tam anlamda odaklanamayarak beklenen
performansı gösterememe durumlarıdır (Lowe vd., 2002). Presenteizm, özellikle son yıllarda
örgütsel yaşam ve yönetim literatüründe üzerinde durulan ve sıklıkla üzerinde durulan
konulardan biridir. Çalışanların ve örgütlerin verimliliğini belirleyen önemli faktörlerden biri
olarak kabul edilebilecek bu kavram, işgörenler ve kurumlar için yüksek öneme sahip
olmaktadır. Dolayısıyla bu araştırmada, presenteizm davranışı ile birlikte bu davranışa etki
edeceği düşünülen psikolojik sahiplenme kavramı incelenmiştir ve presenteizm üzerinde
psikolojik sahiplenmenin etkisi olup olmadığı üzerinde durulmuştur.
1. Presenteeism
Presenteizm kavramı, özellikle son yıllarda sosyal bilimlerde üzerinde önemle durulan
konulardan birdir. Bu bağlamda presenteizm ile ilgili literatürde çok sayıda tanımlamanın
yapıldığı görülmektedir. Arronson vd. (2000: 503)’e göre presenteizm kavramı, çalışanların
sağlık sorunlarına ve hastalıklarına rağmen dinlenmek yerine işyerinde bulunmalarını ve
çalışmaya devam etmelerini gösteren bir olgu olarak tanımlanmaktadır. Bir diğer tanımda ise
Gosselin ve Lauzier (2011) presenteizm kavramını, kendi başına çalışamamayı, bir çalışanın
fiziksel ve psikolojik sorunları onu çalışamaz duruma getirmeye zorlasa bile çalışabilme
yeteneği olarak tanımlamıştır. Öte taraftan Presenteizm, işyerinde dinlenmeyi ve devamsızlığı
gerektiren şikayet ve hastalıklarına rağmen çeşitli nedenlerle çalışan işçiler olarak
tanımlanmaktadır (Aronsson vd., 2000; Çoban ve Harman, 2012). Tanımlamalarda da yer
aldığı gibi çalışanların sağlıkları gelişebilir ve bu sorunların nedeni fiziksel veya psikolojik
olabilir. Bu devamsızlığın presenteizmden kaynaklanması durumunda verim kaybı yaşanabilir
(Çiftçi, 2010: 153).
İsviçre’de 3.801 işçi üzerinde yapılan bir araştırmada, kas ağrıları, yorgunluk ve
depresif belirtiler nedeniyle hastalık izni almak zorunda kalan iş görenlerden bazı çalışanlar
işe gitmek zorunda kaldıklarını bildirmiştir. Araştırma sonucunda presenteismdeki artış
sonucu hastalık nedeniyle işten atılmalara yol açtığı belirlenmiştir (Aronsson vd., 2000: 502).
Öte yandan, iş göremezliğin yaygın olduğu tesislerde sağlık ve güvenlik risklerinin artması
beklenmektedir. Çünkü dikkati azalmış çalışanlar doğal olarak kazalara daha yatkındır. Bu
hem çalışanı hem de çalışma arkadaşlarını etkileyecektir. Bu tür tesislerde önlem almak
varlığı azaltır. Daha az olayla, işçilerin tazminat talepleri azalacak ve iş güvenliği artacaktır
(Kessler, 2005:1).
Dev vd., (2004)’nin çalışmasında Yeni Zelanda’da üç farklı şantiyede çalışan işçilerin
presenteizmin ekonomik ve sosyal kısıtlamaları, iş yeri kültürüyle nasıl bağlantı kurdukları
incelenmiştir. Bu gerçekleştirilen incelemeler sonucunca kas ve iskelet ağrısı hissetmelerine
rağmen iki veya daha fazla kez işe katılmışlardır. Bu çalışanlarda presenteizmin incelenmiş ve
gerçekleştirilen analiz sonucunda presenteizm ile ilgili yasal düzenlemelerin yapılması
gerektiği kanısına varılmıştır. Murray vd. (2015) çalışmasında işçinin hastalık durumunda işe
gitmesine rağmen duygusallık yoluyla işte var olmama konusunu incelemiştir. Bu incelemeler
ve analizler sonucunda davranışsal sonuçlara ilişkin bir araştırma olmadığından edinilen
bulgular, bu alanda kuram oluşturmak için umut vaat etmektedir. Zhang vd. (2015)’nin
çalışmasında hastalıklarda presenteizmin ücret ve üretkenlik kayıplarından söz edilmektedir.
Yapılan incelemeler ve araştırmalar sonucunda hastalıklarla ilişkili olarak presenteizm,
potansiyel olarak bulunmuştur ve presenteizm devamsızlıktan daha maliyetli olduğu
görülmüştür. Atilla (2017)’nin çalışmasında örgütsel sessizlik, presenteizm ve örgütsel destek
ilişkisi ele alınmıştır. Araştırmanın sonucunda kavramların birbirleri ile ilişkileri
incelendiğinde, örgütsel sessizlik ile algılanan örgütsel destek arasında düşük düzeyde negatif
yönlü bir ilişki tespit edilmiştir. Çalışma sonucuna göre örgütsel destek; iş stresini ve
özdeşlemeyi anlamlı olarak etkilemiştir. Sonuca göre, kişisel davranış ve tutumlar, finansal
durum, aile, zaman baskısı gibi faktörler presenteizm üzerinde etkili bulunmuştur. Örgütsel
sessizlik ve algılanan örgütsel destekte olduğu gibi eğitim değişkeninde anlamlı farklılıklar
saptanmıştır. Yıldız vd. (2015) tarafından gerçekleştirilen çalışmada presenteizm ile hastalık
devamsızlığını Türk sağlık sektöründe incelemiştir. Verimlilik taleplerinin devamsızlığı 66%
azalttığı anlaşılmıştır. Presenteizmin hastalık devamsızlığı üzerinde bir etkisi olmadığı
anlaşılmıştır. Oktay (2021) tarafından literatüre kazandırılan çalışmada presenteizm ile tıbbi
hata yapma eğilimi arasındaki ilişki incelenmiştir. Yapılan analiz ve araştırmalar sonucunda
presenteizm davranışı sergileyen hemşirelerin tıbbi hata yapma eğilimlerinin yüksek olması
beklenebilir.
2. Psikolojik Sahiplenme
Örgütler hızlı bir biçimde yenilenen global rekabet sürecinde başarılı olmak amacıyla
teknolojiyi takip ederek yeni ürünler geliştirmenin yanı sıra, ortaya çıkan değişikliklere de
ayak uydurabilmelidir (Hocaoğulları, 2020). Literatürde “psychological ownership” ismiyle
tanımlanan ve kişilerin parasal ya da parasal olmayan amaçların veya bu amaçların bir kısmını
sahiplenme duygusuyla hareket etmeleri biçimi (Pierce vd., 2001:299) şeklinde
kavramsallaştırılan psikolojik sahiplenme ile yasal olarak sahiplik halinde olunmaksızın
çalışanların iş yerlerine ve işlerine duymuş oldukları sahip çıkma hissiyatını
besleyebilecekleri öngörülmektedir (Akarca, 2020:2). Literatür tarandığında, psikolojik
sahiplik olgusu ilk önce ekonomik sahiplik bağlamıyla kullanıldığı kabul edilmektedir
(Kalmaz, 2019). Örgütsel katılım ve çalışanların yetkilendirilmesi gibi çabalar, örgüt
üyelerinin örgüte ait olma duygusu geliştirmelerini sağlar. Aidiyet duygusu, örgütsel çevreyi,
örgütsel sosyalleşmeyi, örgütsel vatandaşlık davranışını ve örgütsel bağlılığı etkileyeceği için
örgüt açısından çok mühim bir öğedir (Alp, 2007). Psikolojik sahiplenme unsurunun örgütsel
davranış araştırmaları için yeterli bir çerçeve taşıması, konunun literatürde dikkat çekmesine
neden olmuştur (Uçar, 2017:169). Brown (1989) ortaya koyduğu araştırma ile 21. yüzyılın
kilit rekabet etkeninin psikolojik sahiplenme olabileceğine dikkat çekmiştir.
İlk kez Pierce vd. (1991)’nin araştırması sonucunda, örgüt çalışanlarının mal
sahipliğine ilişkin geliştirdiği modele psikolojik sahiplik tanımı dâhil edilmiş ve psikolojik
sahipliğin biçimsel mülkiyetten kaynaklanan bir durum olduğu tartışılmıştır (Ökten,
2015:117). Wagner ve arkadaşları (2003), sahiplik ile örgütsel etkinlik arasındaki ilişkiyi
inceleyen bir araştırma gerçekleştirmiş, bu araştırma neticesinde çalışanların örgüte sahip
çıkmalarının örgüte yönelik faydalı davranışlara yol açtığını ve sahiplik ile örgütün ekonomik
performansı arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğunu bulmuşlardır (Karadal ve Akyazı,
2015:112). Psikolojik sahiplenmenin benim kim olduğum, neye inandığım ve kurumumda
statümü neden ve ne şekilde yukarıya taşıyabileceğim şeklinde soruların cevaplarından
oluştuğu ortaya konulmuştur (Pratt, 1998). Başka bir tanımlamada Vandewalle vd.,
(1995:211) psikolojik sahiplenme tanımını, “çalışanların yasal ya da finansal mülkiyetleri
olmamasına rağmen, kurumlarına karşı aidiyet hissi duymalarını ortaya koymaktadır.”
biçiminde belirtmiştir. Bazı koşullarda kişilerin çalıştıkları örgüte ve bu örgütteki farklı
etkenler karşısında geliştirdikleri aidiyet hissi olarak da psikolojik sahiplenme tanımı
yapılmaktadır (Uçar, 2017:175). Rousseau’ya (1996) göre, bireylerin organizasyonlarıyla
alakalı bireysel değerlendirmeleri kapsayan psikolojik aidiyet hissi, insanların ilişkilerini
yönetmek ve anlamak amacıyla oldukça değerli olduğu ortaya konulabilir. Örgütsel bağlamda
psikolojik sahiplenme konusundaki birçok çalışmada, sahip olma duygusu fazla olan
çalışanların olumlu duygular, tutumlar ve davranışlar ortaya koydukları, bu duyguların
çalışanların davranış ve tutumlarının potansiyel bir yordayıcısı olacağı belirtilmiştir. Buradan
hareketle psikolojik sahiplenme hissinin daha fazla çalışanların davranış ve tutumlarına
odaklandığı görülebilmektedir (Avey vd., 2009:174).
Kumar ve Kaushal (2021) tarafından yapılan çalışma sonucunda hem algılanan marka
kimliğinin hem de sosyal dışlanmanın psikolojik bir marka sahipliği ortaya koyduğu
bulunmuştur. Sonuçlar ayrıca psikolojik marka sahipliğinin bir sonucu olarak olumlu
yorumları ve satın alma niyetlerini de desteklemektedir. Hocaoğulları (2020) tarafından
yapılan araştırma sonucunda; örgütün sağlığının psikolojik sahiplenme üstünde olumlu yönde
ve anlamlı bir etkiye haiz olduğu tespit edilmiştir. Benzer halde duygusal sermayenin de
psikolojik sahiplenmeyi olumlu yönde ve anlamlı bir halde etkilediği ortaya koyulmuştur.
Kalmaz (2019) tarafından yapılan bir araştırma neticesinde, psikolojik sahiplenme ile rol dışı
davranış açısından yardım etme davranışı arasında, psikolojik sahiplenme ve ekstra rol
davranışı ile anlamlı ve orta düzeyde pozitif ilişki, aralarında anlamlı ve düşük pozitif ilişki
bulunmuştur. Alp (2007) tarafından yayınlanan bir çalışma ile örgütün psikolojik sahiplenme
ve örgütsel sivil davranışını ölçmenin yanı sıra rol davranışı ve rol dışı davranışı ölçmek için
bir örgüt üyeleri arasında gerçekleşebilecek amaç, davranış ve tutumu ölçmek amaçlanmıştır.
Yavuz (2021) tarafından yapılan araştırma, bireysel organizasyonların adaptasyonunun
psikolojik sahiplenme üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu göstermiştir. Araştırma ile
motivasyon araçlarının psikolojik sahiplenme ve çalışan sesliliği üzerinde olumlu bir etkisi
olduğu belirlenmiştir.
Bireysel ve örgütsel anlamda olumsuz sonuçları sebebi ile örgütsel davranış yazınında
araştırma konusu olan presenteizm davranışı çeşitli faktörlerle ilişkilendirilmeye başlanmıştır.
Öğe ve Kurnaz (2017) presenteizm ile sosyal kaytarma davranışı arasında, Kendir vd.’nin
(2018), Mostert vd. (2008) presenteizm ve işten ayrılma niyeti arasında, İşcan ve Moç (2018)
presenteizm ve yabancılaşma arasında, Kaygın vd. (2017) presenteizm ile devam bağlılığı
arasında pozitif yönlü; Admasachew ve Dawson (2011), De Beer (2014), Burton vd. (2017)
presenteizm ile işe adanmışlık arasında, Karanika-Murray vd. (2015) ve Yücel (2020)
presenteizm ve iş tatmini arasında negatif yönlü bir ilişki ortaya koymuşlardır. Literatürdeki
çalışmalara dayanarak olumlu iş davranışı olan psikolojik sahiplenme ile presenteizm arasında
negatif yönlü bir ilişki olduğu düşünülerek H 1a ve H 1b oluşturulmuştur.
3. Research Methodology
Araştırmada kullanılacak veriler yüz yüze anket yöntemi uygulanarak elde edilmiştir.
Veri elde etmede kullanılan anket; presenteeism ve psikolojik sahiplenme olmak üzere 5’li
Likert yapısındaki 2 ölçekten oluşmaktadır. Presenteeism için Koopman vd. (2002) tarafından
geliştirilen, Çelik (2018) tarafından Türkçeye uyarlanan 6 maddelik ölçek kullanılmıştır.
Psikolojik sahiplenme için ise Van Dyne ve Pierce (2004) tarafından geliştirilen, Bora (2019)
tarafından Türkçeye uyarlanan 7 maddelik ölçek kullanılmıştır.
Araştırma kapsamında öne sürülen hipotezlerin sınanması için gerekli olan veriler
SPSS 20.0 (Statistical Package for Social Sciences) ve AMOS 24.0 (Analysis of Moment
Structures) programları kullanılarak değerlendirilmiştir. Araştırmada kullanılan ölçeklerinin
yapısal geçerliğinin tespitinde Doğrulayıcı Faktör Analizi (DFA), iç tutarlılığının tespitinde
güvenirlik analizi, değişkenler arasındaki ilişkinin yönünü ve şiddetini saptamak amacıyla
korelâsyon analizi, değişkenler arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla çoklu regresyon
analizi, farklılıkları saptamak amacıyla da Independent Sample T Testi ve One-Way ANOVA
Testi kullanılmıştır.
Tablo 1’de araştırmaya katılan çalışanlara ait betimleyici istatistikler yer almaktadır.
Bu tabloya göre; örneklemin %61,6’sı erkek, %38,4’ü ise kadın çalışanlardan oluşmaktadır.
Yaş dağılımı incelendiğinde; örneklemde %49,9’luk bir çoğunlukla 21-40 yaş aralığındaki
çalışanların yer aldığı görülmektedir. Araştırmaya katılan çalışanların %82,1’inin üniversite
mezunu olduğu belirlenmiştir. Aylık gelir düzeyi incelendiğinde; %29,9’luk çoğunluğun
4001-6000 TL aralığında aylık gelire sahip olduğu, örneklemin %18,6’sının ise asgari
ücretten daha düşük seviyede aylık gelire sahip olduğu görülmektedir. Tablodaki iş deneyimi
süresi dikkate alındığında örneklemin %92’sinin 1 yıldan daha fazla bir iş deneyimine sahip
olduğu belirlenmiştir. Sektör açısından incelendiğinde ise örneklemin %57,9’luk çoğunluğunu
kamu sektöründe çalışanların oluşturduğu tespit edilmiştir.
Tablo 2’de ifade edilen uyum değerleri incelendiğinde; ki-kare değeri 30.384;
RMSEA değeri 0.06; GFI değeri 0.983; ki-kare/serbestlik derecesi 2.771; SRMR değeri
0.032; CFI değeri 0.975 ve NFI değeri 0.962 saptanmıştır. Şekil 2’de test edilen psikolojik
sahiplenme ölçeğine ilişkin standardize edilmiş çözüm değerleri belirtilmiştir.
Tablo 4’te ifade edilen uyum değerleri incelendiğinde; ki-kare değeri 0.610; RMSEA
değeri 0.00; GFI değeri 1.000; ki-kare/serbestlik derecesi 0.305; SRMR değeri 0.007; CFI
değeri 0.999 ve NFI değeri 0.999 saptanmıştır. Şekil 3’te test edilen psikolojik sahiplenme
ölçeğine ilişkin standardize edilmiş çözüm değerleri belirtilmiştir.
Tablo 2’de ifade edilen psikolojik sahiplenme ölçeğine ait uyum değerleri ile Tablo
4’te yer alan presenteeism ölçeğine ait uyum değerlerinin Schermelleh-Engel ve diğerleri
(2003) tarafından yayımlanan uyum iyiliği istatistiklerine uygun olduğu ve bu ölçeklerin yapı
geçerliğinin kabul edilebilir düzeyde olduğu saptanmıştır.
Tablo 9’da presenteeism ile psikolojik sahiplenmeye yönelik basit doğrusal regresyon
analizinin ANOVA sonuçları görülmektedir. Gerçekleştirilen regresyon analizi sonucunda;
oluşturulan modelin p değerinin 0.05’ten küçük olması nedeniyle regresyon modelinin
istatistiksel olarak anlamlılık ifade ettiği saptanmıştır.
β t Sig. R2 Adjusted R2
Tablo 12’de presenteeism ile veri sağlayıcıların çalıştığı sektör arasındaki ilişki
araştırılmıştır. Bu tablo incelendiğinde; test sonucunda elde edilen anlamlılık değerinin
0.05’ten küçük olduğu ve presenteeismin çalışılan sektöre göre anlamlı bir farklılık gösterdiği
saptanmıştır. Buna göre, presenteeismin özel sektörde çalışanlarda kamu sektöründe
çalışanlardan daha yüksek olduğu belirlenmiştir.
Tablo 13’te presenteeism ile çalışanların eğitim durumu arasındaki ilişki analiz
edilmiştir. Bu tablo incelendiğinde; analiz sonucunda anlamlılık değerinin 0.05’ten büyük
olduğu ve presenteeismin çalışanların eğitim durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermediği
belirlenmiştir.
Tablo 14’te presenteeism ile çalışanların yaşı arasındaki ilişki analiz edilmiştir. Bu
tablo incelendiğinde; anlamlılık değerinin 0.05’ten küçük olduğu saptanmıştır. Buna göre,
presenteeism düzeyinin yaşa göre anlamlı bir farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Ancak bu
farklılıkların hangi yaş grupları arasında anlamlı düzeyde olduğunun saptanabilmesi için Post-
Hoc analizi yapılmıştır.
Tablo 16’da aylık gelir düzeyi ile presenteeism arasındaki ilişki analiz edilmiştir. Bu
tablo incelendiğinde; anlamlılık değerinin 0.05’ten küçük olduğu belirlenmiştir. Buna göre,
presenteeism düzeyinin aylık gelir düzeyine göre anlamlı bir farklılık gösterdiği
belirlenmiştir. Ancak bu farklılığın hangi gelir düzeyleri arasında anlamlı olduğunun
saptanabilmesi için Post-Hoc analizi yapılmıştır.
Tablo 18’de presenteeism ile iş deneyimi arasındaki ilişki analiz edilmiş ve anlamlılık
değerinin 0.05’ten küçük olduğu saptanmıştır. Buna göre, presenteeism düzeyinin iş
deneyimine göre anlamlı bir farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Ancak bu farklılığın hangi iş
deneyimi süreleri arasında anlamlı olduğunun saptanabilmesi için Post-Hoc analizi
yapılmıştır.