Professional Documents
Culture Documents
Sorular Ve Cevaplar
Sorular Ve Cevaplar
Sorular Ve Cevaplar
Öncelikle selam eder sorularınızı tek tek cevaplamaya çalışacağı mı belirtirim. Sorularınızı
okuduğumda videolarımdan epey izlediğinizi düşünmüştüm. Ama çok fazla izlemediğinizi
yazmışsınız. O bakımdan cevaplarımı yazarken yeri geldiğinde konu özelinde video sunumlara
bakmanızı önereceğim. Bir de sizi nerede gördüğümü merak ettim. İsim ya da fotoğraf değil
ama nerede hangi tarihlerde ne vesileyle ve hangi konu özelinde konuşma durumumuz olduğu
hakkında yazarsan mutlu olurum. Şimdi her sorunun altına cevabını yazacağım bir formatta
başlıyorum inşallah.
1) Aşağıdaki 3 video hakkında görüşlerinizi alabilir miyim? Videolar Türkçe altyazılı. Ayrıca
çalışmalarınızda yardımcı olurlar diye düşünüyorum.
-Başörtüsü
https://www.youtube.com/watch?v=_J5bDhMP9lQ
Videonun tamamını izledim. Videoya giriş mantığına katılmıyorum. Geceleyin tuvalete
gitmekle ilgili ve bu gidişin iyice uzaklara kırsala olmak durumuyla ilgili vurgu ve
“tanınMAsınlar” diye yapılan çeviri konu özelinde doğru bir okuma değil.
Ayetler direk hayata dair ve kadının tıpkı erkekler gibi hayatın bir gerçeği olmasıyla ilgili doğal
ve güvenli bir yaşam açısından zihinlere aydınlık sunuyor. Alt yazıda mı yanlışlık yapılmış yoksa
gerçekten öyle mi anlaşılmış bilemiyorum ama “tanınMAsınlar” diye şeklindeki vurgu yanlış.
Zira ayette söylenen şey aksine “tanınsınlar” şeklinde bir vurgudur. Bu tanınma ise kim
olduklarının değil kişiliklerinin şahsiyetlerinin duruşlarının bilinmesi ve kötü niyetliler, kem
gözler açısından doğru hedef olamayacaklarının anlaşılmasıyla ilgili bir vurgudur.
İşin doğrusu kadın da erkek gibi bir insandır ve hayatın doğal bir parçasıdır. Kur’an hayata dair
ve gerçekçi bir sunum olduğundan mutlak surette hayatın gerçeklerini, fıtratı ve riskleri dikkate
alarak zihinlere bir aydınlık sunar ve şahsiyet kazandırmayı hedefler.
Mesele tuvalete gitmekse bizim kırsaldaki evin dışında tuvalet mantığının orada da geçerli
olacağını düşünürüm ve bu videoda konu edilen bir durumu ve bu duruma bina edilen sunumu
çok alakasız görürüm.
Siz benim konuya dair görüşümü öğrenmek istediğinize göre onu yazayım inşaallah. O
toplumda başörtüsü iklimsel bir kültürdür. Sadece kadınlar için değil erkekler için de geçerli bir
kültürdür. Bugün Arapça kanalları izlersek ya da Suudi kıralı ve prensleri ile ilgili görsellere
bakarsak kralın ve prenslerin de bir erkek olarak başörtülü olduklarını görebiliriz. İklim gereği
hacca giden Türklerin de biliriz ki orada güneşten korunabilmeleri açısından ya sokağa
çıkmadan sakınmaları ya bu şekilde örtü edinmeleri ya da şemsiye kullanmaları durumu söz
konusudur. Yani o topraklarda başörtüsü güneş çarpması riskine karşı zamanla oluşmuş
iklimsel bir kültürdür. Ayet örtülerini/başörtülerini cüyuplarının (yakalarının) üzerine darp
etsinler (vursunlar/ koysunlar/ salsınlar) dediğine göre ortada başörtüsü edinme emri değil
zaten mevcut örtü üzerinden doğru kullanım noktasında bir emir söz konusudur. Belli ki örtüler
dışarıda kimliği kişiliği değil cinselliği ve kem gözleri celbedecek nitelikte kullanılıyor. Örtüler
omuzlardan arkaya salınmış ve dekolte dolaşılıyor. Ayet arkaya salınan örtülerin omuzlar
üzerinden yakaları kapatacak şekilde öne alınmasını emrediyor. Bu ayetler bir kadın olarak
sokağa çıkan kişinin kendi iyiliği ve iffetli duruşu namına cinselliklerini kadınlıklarını
konuşturmamalarını aksine şahsiyetlerini ve bilinçlerini konuşturmalarını öğütlüyor. O
bakımdan ayetlerde sadece örtünme değil yanı sıra tavırlara dair öğütler olduğunu görmemiz
lazım. Şöyle ki
24.31.İnanır olan kadınlara söyle gözlerini sakınsınlar, iffetlerini korusunlar. Kendiliğinden
belirgin olan kısımları dışında süslerini açığa vurmasınlar. Örtülerini yakaları ve göğüsleri
üzerinden salsınlar süslerini açığa vurmasınlar. Eşlerine, babalarına, eşlerinin babalarına,
çocuklarına, eşlerinin çocuklarına, kardeşlerine, erkek kardeşlerinin çocuklarına, kız
kardeşlerinin çocuklarına, bakımlarıyla ilgilendikleri kadınlara, güvenceleri altında hizmet
gören kadınlara, cinsellik hissiyatları kalmamış hizmetlerine bağımlı erkeklere, kadınların
avretlerinden habersiz olan çocuklara karşı durumları bu noktada istisnaidir. Örtmüş
oldukları süslerinin belli olması üzere ayaklarını yere vurmasınlar. Ey İnananlar! Hepiniz
Allah’a tevbe ediniz ki belki ferahlığa mutluluğa erersiniz.
17.73.Sana vahiy buyurduğumuzdan neredeyse seni bile uzak düşürecekler. Bize başka bir
şeyi iftira etmiş olursun da o zaman seni dost edinirler.
17.74.Eğer sana sebat vermemiş olsaydık neredeyse onlara az bir şekilde meyledecektin.
17.75.O durumda hayatın ve ölümün ağırlığını sana kat kat tattırırdık. Yanı sıra bize karşı
sana yardımcı olabilecek kimse bulamazdın.
17.76.Neredeyse yurdundan çıkarmaları üzere seni tedirgin edip kaçıracaklar. O durumda
onlar da senden sonra o topraklarda pek az kalabilirler.
17.77.Senden önce gönderdiğimiz resullerimizde süregelen kanun böyle işlemiştir. Süregelen
kanunumuzda bir değişiklik bulamazsın.
17.78.Güneşin ışımasından gecenin kararmasına kadar yönelimi gereğince ifa et ve gün
başlangıcı okumasını da. Zira gün başlangıcı okuması tanıklar önünde olmaktadır. (Yoğun
olarak dinleyicilerin olduğu bir vakittir)
17.79.Geceden de kendine özel ek olarak onunla uyanıklık edin. Rabbinin seni değer verilen
bir konuma ulaştırması umulur.
17.80.De ki: Rabbim! Girdiğim yere doğrulukla girmemi ayrıldığım yerden doğrulukla
ayrılmamı sağla. Bana katından yardımcı bir salahiyet nasip et.
17.81.De ki: hak geldi batıl yok olup gitti. Zira batıl yok olmaya mahkûmdur.
11.112.Sen, emir aldığın üzere dosdoğru ol. Beraberindeki tevbe edenler de dosdoğru
olsunlar. Sakın sınırları aşmayın. Elbet O, yaptıklarınızı görmektedir!
11.113.Sakın hak tanımazlara meyletmeyin, yoksa ateş size de dokunur! Sizin için Allah’ın
berisinde sahipleniciler yoktur, yanı sıra yardım görmezsiniz!
11.114.Gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın zamanlarında yönelimi gereğince ifa
et. Doğrusu gereğince yapılan ameller kötülükleri giderir. Bu, öğüt alacaklar için bir
hatırlatmadır.
11.115.Sabırlı ol. Elbet Allah gereğince davrananların ecrini zayi etmez.
11.116.Sizden önceki ümmetlerden ilmi birikimi olanlar yeryüzünde bozgunculuktan
sakındırıcı olmalı değiller miydi? Nedense ancak kurtardığımız bazılarıydı çöküntüye karşı
uyarıcı olanlar! Hak tanımazlar, içerisinde yaşatıldıkları rahatlığa uydular ve suçta ısrarcı
oldular.
11.117.Yoksa Rabbin, düzeltici olma yolunda gayretli olan memleketlerin ehlini zalimce
helak edecek değildir.
-Alkol
https://www.youtube.com/watch?v=jIebuTh0Gkw
Bu videoda hamr kelimesi alkol kelimesiyle özdeşleştirilmiş ve haram ifadesi yok diye bir
söylemle alkol haram değil demeye getirilmiş. Bu tamamen kelimelere takılma sonucu bir
savrulmadır. Deki bana vahyolunanlar arasında bunlardan başka haram göremiyorum ayetinin
bağlamı doğru okunamamış ve illa da haram kelimesi aranmış. Ben bu şekilde kelimelere
takılarak okumanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu mantığa göre gıybet haram diye bir
kelime yok diyerek haram değil mi diyeceğiz. İSM kelimesi Kur’an’da iyilikten geri durmak geri
kalmak uzak olmak anlamında bir kelimedir. Hamr aklı örten şey demektir. İster hap ister toz
ister içecek isterse bir inanç her ne ki insanın aklını bulandırıyor, işlevsizleştiriyor o şey
Kur’an’ın sakınmamızı emrettiği bir durumdur. Şimdi Kur’an’ın sakınmayı emrettiği bir hususun
mesajı net iken haram demiyor diye bir bakış açısı bulanık bir bakış açısıdır. Sakınacağımız şey
alkol değil zaten hamr olan her şey. Uyuşturucusundan hapına ve içeceğine kadar her şey!
Yoksa alkol doğal şeylerde de var. Mesela meyvelerde doğal olarak var. Her ne ki aklı işlevsiz
koyar işte sakındırıldığımız şey odur. Şimdi aşağıdaki ayetler net ortada iken böyle bir söylem
o kadar mantıksız ve gereksiz ki. Ayet bir şey için şeytan işi pislik diyecek ve ben o şeytan işi
pislik haram değil ifadesini konuşacaksam bu okumada ciddiyetsizlik ve kelimeleri kafaya
takarak sarhoş olmak anlamına gelir. Böyle ifade olunan bir konuda haram desem ya da haram
değil desem ne değişecek onu da anlamadım.
Not Ben hamr kelimesini “aklı işlevsiz koyan şeyler” olarak çevirdim.
2.219.Sana aklı işlevsiz koyan şeyler ve üretime dayanmayan haksız gelirler hakkında
soruyorlar. De ki: İkisinde de büyük bir şekilde iyilikten uzak durma sorunu ve insanlar için
bazı getiri durumları vardır. Ama ikisinde de iyilikten uzak durma sorunu getirilerinden
daha büyüktür. Neyi gereğince sunacaklarını sana soruyorlar. De ki: bağışlanabilir olanı
sunmalısınız. İşte böyle, Allah delilleri sizin için açıkça ifade ediyor ki belki düşünebilesiniz!
5.90.Ey İnananlar! Aklı işlevsiz koyan şeyler, üretime dayanmayan haksız işler, yüceltilmiş
makamlar, falcılık uygulamaları şeytan işi pis olma durumlarıdır. Böyle şeylerden geri
durunuz ki belki ferahlığa mutluluğa erersiniz.
5.91.Şeytan, aklı işlevsiz koyan şeyler ve haksız gelir durumları sayesinde aranıza düşmanlık
ve kin sokmayı ve sizi Allah’ın bildirisinden, yönelimden uzak tutmayı irade eder. Artık
bunları bırakıyor musunuz?
Nisa 43. Ayetteki sükara kelimesi de videoda alkolle özdeşleştirilmiş ki o da yanlış. Orada
kastedilen şey kişinin sağduyulu olma durumunu örten kendinde olmadığı her halidir. Bu
sükaralık öfkeden korkudan hastalıktan da olabilir bir hap ile içki ile yemek ile de olabilir fark
etmez. Salat her anımızda olduğu için kendinde olmayan kişinin hayata toplumsal karışımı
nehyediliyor. Sarhoş iken dreksiyona geçmemek de bu ayetin kapsamında bir öğretidir
kanaatindeyim.
2) Kuran'a göre erkek ve kadın avreti nedir? Vücudun hangi kısımlarının örtülmesi gerekir?
Ayrıca Kuran'da erkek avreti ile ilgili bilgi olmadığını okudum, doğru mudur?
Başörtüsü konusunu yazarken anlattıklarım bu konuya da ışık tutacaktır kanısındayım. Ferçleri
koruma emri Kur’an’da hem erkek hem kadın içindir ve ferç kavramı kelime anlamıyla mecaza
varmayan yönüyle cinsel organları ve o bölge ile yakın organları ifade eder. Öncelikle cinsel
bölgeler ve kadınlar için göğüsler mutlak surette Kur’an’ın ruhundan esinlendiğimizde ve ferç
ifadesini iffet anlamında metafor okunmamız dışında Kur’an’ın kullandığı bir kelime olarak
düşündüğümüzde her durumda bir avret yeri okuması yapabiliriz. Bunun ötesinde ise kültürel
bir durum söz konusudur. Erkeğin avreti yok o halde bir konferansa şortla ve üzeri çıplak
çıkabilir mi? Elbet değil.
Öyle yerler vardır ki orada genel kültür ve kıyafet bahsettiğim anlamda sadece yukarıda
zikrettiğim galiz avretin örtünmesiyle hayata katılınmış bir yer olabilir. Yani o şekil ilkel
toplumlar vardır. Kur’an zaten ilkellikten insanlığa taşıyan bir aydınlık sunumudur. Kur’an
farkındalıklı toplum inşa eden bir mesajdır.
Ferç kelimesiyle cinsel bölgelerin kastedilmesi en alt seviye olarak ilkel toplumlar için
okuyabileceğimiz bir seviyedir. Farkındalıklı zihinler için artık ferç sadece cinsel organ bölgesini
ifade etmekten öte iffet kavramı olarak mecaza varır ve namuslu bilinçli ilkeli vakarlı olmayı,
bir medineliliği yani toplumsallığı ifade eder. Yani ilkelliğe ve insan bilinçliliğine göre ferç
kavramı farklı anlamlar ifade edebilmekte ve buna göre muhatap toplumların gelişmişlik
durumuna göre ferç kavramının zihinde karşılık bulduğu bölgeler avrettir.
3) Maide 5:6 abdestin şartlarını mı anlatıyor? Eğer "namaz" ile ilgili değilse bu temizlik neyin
şartı olarak sunulmuştur?
Maide 6. Ayetin son cümlesi kastedilenin topluma çıkarken temiz olmak anlamında olduğunu
açıkça vurgulamaktadır.
5.6.Ey İnananlar! Yönelime kalktığınız zaman yüzlerinizi ve eklentilerine kadar ellerinizi
yıkayın, başlarınızı meshedin ve ayaklarınızı eklemlerine kadar yıkayın. Eğer cünüp iseniz
iyice temizlenin. Hasta yahut yolcuysanız veya tuvaletten gelmiş ya da kadınlara
dokunmuşsanız ve su bulamamışsanız iyi temiz faydalı bir zemine yönelin ve yüzlerinizi,
ellerinizi onunla meshedin. Allah size zorluk çıkarmayı irade ediyor değil. Lakin sizi temiz
kılmayı ve üzerinizdeki nimetini tamamlamayı irade eder ki belki şükredersiniz!
Bu ayetteki salata kalkmak topluma çıkmak anlamındadır ki sosyal hayatın içinde olmayı ifade
eder. Merafik kelimesi dirsekler anlamında değil ellere refakat eden bölge anlamındadır ki
elbise boyuna göre ellerin temizliği yapılmalıdır topluma çıkarken. Yüz yıkamanın öncelikle
zikredilmesi kişi açısından toplum önünde kimliğin öncelikle yüz görüntüsü ile karşılık
bulmasındandır. Topluma yüzü yıkamadan temizlemeden çıkılamayacağı farkındalık açısından
net bir durumdur. Başı meshetmek kelimesine gelince Arapçada meshetmek ıslak elle
dokunmak değil düzenlemek tertip düzen vermek şekillemek ovalamak yağlamak vb
anlamlardadır ki tüm Arapça sözlüklerde bu nettir. Yani maide 6 diyor ki topluma, toplumsal
faaliyete karışmaya kalktığınız zaman, ayetlerin ışığında hayattaki misyonunuzu ifa etmeye
kalktığınız zaman elinizi yüzünüzü yıkayın, saçınızı başınızı düzeltin temizleyin, düzgün bir
görünüm edinin, ayaklarınızı temizleyin öyle çıkın. Allah sizi temiz kılmak istiyor maksat zorluk
değil insan onuruna yakışır bir bilinç ve kimlik edinmeniz. Ben derim ki İşte Kur’an’ın bilinç
inşası bir mesaj olması böyle bir şey.
4) Kuran'da "helal kesim" diye bir şey var mıdır? Hayvan besmele ile kesilmelidir,
gayrimüslimlerin kestiği yenmez, kan akıtmak şarttır vs.
Kur’an şirki yasaklamıştır. Kur’an’ın ana sunumu tevhittir. Hayvanı boğazlarken Allah’tan
başkasının adının anılması şirktir. Kur’an’ın yasakladığı şey şirk yaparak kesilen hayvanın
yenmesidir yoksa müşrik birinin kestiği hayvanın yenmesi değildir. Müşrik kimse eğer şirk
yapmadan bir hayvanı kesmişse o hayvan yenilir. Müslüman kimse kasten değilse besmele
çekmedi diye hayvanın yenmemesi diye bir şey olmaz. Bilinçli zihin her davranışını bu manada
Allah’ın adını anarak yapar zira O’na kuldur O’nu dikkate almanın bilinci hem dilinde hem
tavrındadır. Zaten ayette deniyor ki size ne oluyor ki üzerine Allah’ın adı anılanlardan
yemiyorsunuz? Burada müşriklerin Allah’ın adını anarak kestikleri hayvanlar kastedilmektedir.
Zira Şirk yaparak kesilen hayvanların murdarlığı ayetlerini müminler müşriklerin kestiklerini de
yememe olarak geniş okuduklarından müşriklerin besmele ile kestiklerinin yeneceği ayette
vurgulanır. Zira müşrikler bazı hayvanları Allah’ın adıyla bazılarını aracı kıldıklarının adıyla
kesiyorlardı. Haram olan sadece Allah’tan başkasının adıyla kesildiği kesin bilinen şirke alet
olunmuş hayvanlardır. Hayvanların kesilme usulü bellidir ve Allah adıyla ve şirk yapılmadan
kesilerek yenilir.
5.3.Ölmüş hayvan, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası namına sunuma alet olan; boğularak,
darbe alarak, yuvarlanarak, toslamayla, yırtıcı hayvanların yemesiyle ölen yetişip kesmeyi
başaramadığınız hayvanlar; kutsallık atfedilen anıtlar üzerinde boğazlananlar ve fal
oklarıyla kısmet aramanız ki bunlar yalpalamadır, size haram kılınmıştır. Dikkate almaz
olanlar bugün dininizden ümitlerini kesmişlerdir. Sakın onlardan korkmayın benden
korkun. Bugün sizin için dininizi tamamına erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve
sizin için din olarak esenlik duruşu üzere olmaya rıza gösterdim. Şu halde kim açlık
durumunda çaresiz kalırsa iyilikten uzak durmaya meyletmedikçe Allah bağışlayıcıdır,
iyilikle muamele edicidir.
5.4.Kendilerine neyin helal kılındığını sana soruyorlar. De ki: iyi temiz faydalı şeyler size
helal kılındı. Av hayvanı yetiştiricisi olarak Allah’ın sizleri bilgilendirdiği üzere eğitip avcılık
için yetiştirdiğiniz hayvanların sizin için yakaladıklarını üzerine Allah’ın adını anarak yiyin
ve Allah’a bilinçli duyarlı olun. Elbet Allah hesabı seri olandır.
6.117.Elbet Rabbindir yolundan karanlıkta olanı en iyi bilen ve aydın olanları en iyi O bilir.
6.118.Eğer ki Allah’ın delillerine inanır kimselerseniz üzerine Allah’ın adı anılmış olanlardan
yiyiniz.
6.119.Size ne oluyor da üzerine Allah’ın adı anılmış olanlardan yemiyorsunuz? Oysa mecbur
kalmanız dışında üzerinize haram kılınanları size ayrıntısıyla sunmuştur. Doğrusu
birçokları ilmin aksine eğilimleriyle karanlıkta bırakıyorlar. Elbet senin Rabbin haddi
aşanları en iyi bilendir.
6.120.İyilikten uzak olmanın açığını da gizlisini de bırakın. İyilikten uzak olma durumu
edinenler işledikleri suçlar gereğince cezalandırılacaklardır.
6.121.Üzerine Allah’ın adı anılmamış olanlardan ise yemeyin, zira öylesi elbet yalpalamadır.
Doğrusu şeytanlar kendi sahiplenicilerine sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar.
Eğer onların sözünü dinlerseniz siz de elbet şirk üzere olanlarsınız.
5) İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin kitapları ile ilgili bazı şüpheler okudum. Bu kitapları Ebu Hanife
karşıtları aktardığı için güvenilir değildir yazıyordu. "El-Fıkhu'l-Ekber" adlı eser hariçmiş. Bu
konuyla ilgili bilginiz var mı?
İmamı Azam benim açımdan sadece tarihi bir isim. Ona nispet edilen kitaplar ona ait ya da ona
yamanan şeylerdir bilemem. İlgi alanımda da değil. Zaten dinde benim açımdan bir delil değil.
Herkesin söylemi ve yazdıkları benim açımdan bir söylemdir ve ne dediğine neye göre dediğine
bakarım hepsi bu. “Deki delilinizi getirin” ayeti gereği söylenen her şeyin deliline bakarak
istifade edilebilecek bir yönü varsa istifade edilebilir…
7) Ahmed bin Hanbel ile ilgili bir "karpuz" rivayeti var. Doğru mudur? İnsanlar bunu erdem
olarak görüyor ancak bana aşırılık gibi geldi. Buna göre peygamber sonrası tüm ilmi ve
teknolojik gelişmeleri çöpe atmak gerekmez mi? Sonuçta peygamberin cep telefonu
kullandığına dair bir rivayet yok. O zaman "Cep telefonu kullanılmamalı." gibi bir hüküm
çıkarıyorum bundan. Sanırım Selefilik/Vehhabilik gibi bazı akımlar da peygamber dönemi
yaşantısına inmek istiyor (o dönemi TAMAMEN taklit, günümüz buluşlarına karşıtlık). Bu konu
hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyim?
Kur’an zihinleri açmak, Allah’ın yasası dâhilinde aydın ve bilinçli bir insanlık inşa etmek için
insanlığa yapılmış bir sunumdur. Ahmet bin Hanbel ile ilgili bu rivayet doğru yanlış bilemem.
Benim diyeceğim şey bu rivayetteki zihin her kim ise Kur’an’dan tamamen nasipsiz konumdadır
ve Tahrim 1. Ayette LİME TUHERRİMU olarak ifade edilen uyarının birebir muhatabıdır. Bu şekil
okumalar yapmak da tamamen Kur’an’dan nasipsiz olmaktır. Böyle kimselerin deveye binmesi
ama arabaya, uçağa binmemesi gerekir.
8) Tasavvuf ile ilgili görüşleriniz nedir? "Vahdet-i vücûd"un İslam ile bağlantısının olmadığını,
şirk koşmak olduğunu, "Panteizm" ve Hintlilerle bağlantısı olduğunu okudum, doğru mudur?
Araf suresi 3. Ayet tasavvuf ve tarikatın ne olduğunu tam anlamıyla ortaya koyuyor esasen.
Her zihin birey olarak dünyaya geldi birey olarak huzura çıkacak ve birey olarak kendi hayatını
yaşadığı gibi kendi hesabını verecektir. Tasavvuf Mekke’deki şirk dininin lat uzza menat isimli
uyduruk tanrılarının gavs kutup evliya söylemiyle Müslümanlara enjekte edilmesidir. Vahdeti
vücut kişinin ne dediğini bilmemesi bir inançtır. Vahdeti vucudu tevil etmek tıpkı
Hristiyanlıktaki teslisi tevil edip bir artı bir artı bir değil bir çarpı bir çarpı bir o da eşittir üç
demek gibi bir efsunlanmışlık halidir. Vahdeti vücut doğru olsa hepimiz Allah oluruz ya da
Allah’ın bir parçası oluruz ki bu bir deli saçmasıdır. Kur’an net olarak bunu reddiye bağlamında
Zuhruf 15. Ayette “kullarını O’na bir cüz kıldılar ifadesini zikretmektedir. Ben gavs kutup evliya
inancı olmayan tek bir tasavvuf tarikat bilmiyorum. Mekke şirk dininde lat uzza menat ne ise
tasavvuftaki gavs kutup evliya odur. Tasavvuf Mekke şirk dininin çağdaş versiyonudur. Youtube
videolarımdan şefaatle ilgili sunumlarımı ve Musa ve bir kul (Hızır) ile ilgili sunumlarımı
izlemeniz bu konudaki düşüncemi sizin için açık edecektir inşallah.
https://www.youtube.com/playlist?list=PLHbHrJQPYDsm3-mFp0LQa2HTTBmgA6f9w
https://www.youtube.com/playlist?list=PLHbHrJQPYDsm-pZ5fxy3JQcmzf45PdaPj
Bir gün bir konferan salonuna girerken Trabzon’da çok meşhur bir hocanın ki şimdi vefat etmiş
birisidir, küçük bir kitabı elimize tutuşturuldu. İçeride biraz okuduğumda şu ifadeleri gördüm.
Âlimlerimiz demişler ki “lailahe illellah” demek “la mevcude illelah” demektir. Ben düşündüm
ve gördüm ki iki ifade de Arapça bir ifade ve “la mevcude illellah” Allah’tan başka mevcut yok
demek yani Allah’tan başka hiçbir şey yok demek. Oysa “lailahe illellah” Allah’tan başka varlık
yok demek değil Allah’tan başka ilah yok demek. Allah “la mevcude illellah” diyebilirdi ama
“lailahe illellah” dedi. İnsanlar neden bu kadar çarpıtmaları ilim diye üflerler anlaşılır gibi değil.
Yanımdaki adama dedim ki abi bak hoca ne yazmış. Dedi ki hoca efendi yazmışsa doğrudur.
(hoca efendi yazmışsa doğrudur ifadesi tam bir mutlaklaştırma ve tanrılaştırmacı bir
yüceltmedir kanaatindeyim) Dedim ki nasıl doğru “lailahe illellah” Allah’tan başka varlık yok
demekmiş diyor. Dedi ki hocaefendi diyorsa doğrudur. Dedim ki yahu ne dediğinin farkında
mısın, sen var mısın yok musun ve varsan Allah mısın başka mısın? Bir anda dondu kaldı. Bu
sefer ilgili ifadeyi kitaptan okuma ihtiyacı hissetti. Sonra dedi ki Allah Allah niye böyle yazmış
ki? Biraz sonra da kalktı gitti.
7.3.Rabbinizden size indirilene uyun. Onun berisinde evliyaya uymayın! Ne kadar az düşünüp
anlarsınız!
43.15.Ama nasılsa kullarından bazılarını O’nun bir parçası kıldılar. Doğrusu insan gerçekten
açıkça nankördür.
6.114.Allah’ın dışında bir hakem mi arayayım? Mesajı size ayrıntılı sunumlar olarak indiren
O’dur. Kendilerini mesaja muhatap kıldıklarımız onun gerçeği ortaya koyucu olarak Rableri
tarafından indirildiğini kesinlikle anlayacaklardır. O halde sakın şüpheye düşenlerden olma.
6.115.Rabbinin sözü doğruluğu ve adaleti ortaya koyma bakımından tamamlanmıştır. Onun
sözlerini değiştirebilecek yoktur. O işitendir, bilendir.
6.116.Yeryüzündekilerin çoğunun sözünü dinleyecek olsan seni Allah’ın yolundan karanlıkta
bırakırlar. Onlar ancak zanna uyarlar, onlar ancak hırs yaparlar.
6.117.Elbet Rabbindir yolundan karanlıkta olanı en iyi bilen ve aydın olanları en iyi O bilir.
45.1.Ha-Mim.
45.2.Mesajın indirilmesi her şeye güç yetiren ve gerçeğin hükmünü ortaya koyan Allah
tarafındandır.
45.3.İnanır olanlar için göklerde ve yerde nice deliller vardır.
45.4.Yaratılışınızda ve daha nice kımıldanan varlıkları yayışımızda net bilgi edinen kimseler
için elbet deliller vardır.
45.5.Gece ile gündüzün değişiminde, Allah’ın gökten rızkı indirmesinde ve onunla yeryüzünü
ölümünden sonra yeniden diriltmesinde, rüzgâra her açıdan yön vermesinde akıl eden
kimseler için elbet deliller vardır.
45.6.Bunlar gerçeği ortaya koymak üzere sana sunum yaptığımız Allah’ın delilleridir.
Allah’tan ve delillerinden sonra hangi söyleme inanırlar?
45.7.Her iftiracı olanın, iyilikten uzak duranın vay haline!
12) Buhari'nin Ebu Hanife'ye hakaret ettiği doğru mudur? Buhari, Ebu Hanife, İmam Şafii gibi
isimler Sunni anlayışında çok önemli olmasına rağmen aralarındaki sürtüşmeden neden
bahsedilmez? Bu durumla ilgili bilgi verebilir misiniz? Ayrıca bu sürtüşme Sunniliğin temelini
sallamaz mı?
İsmail hakkı Ünal’ın “İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu”
kitabında bu konulara değinildiğini biliyorum. Mezhepleri devam ettirmek bazı şeyleri
gizlemekle mümkündür. Bu sorunuzla ilgili internet ortamında birçok video ve yazı
bulabilirsiniz. Ben bir iki örnek link atayım inşallah.
https://www.youtube.com/watch?v=fplk2L811Eo
Gürkan Engin’in bu konuda kaynaklarını sunarak yaptığı bir video:
https://www.youtube.com/watch?v=LHG1dLEdFDI
24.61.Köre zorluk çıkarılmaz, topala zorluk çıkarılmaz, hastaya zorluk çıkarılmaz. Sizlere
kendi evlerinizde, babalarınızın evlerinde, annelerinizin evlerinde, erkek kardeşlerinizin
evlerinde, kız kardeşlerinizin evlerinde, amcalarınızın evlerinde, halalarınızın evlerinde,
dayılarınızın evlerinde, teyzelerinizin evlerinde, anahtarına sahip olduğunuz evlerde ya da
sadık dostunuzun evlerinde yemek yemeniz konusunda zorluk çıkarılmaz. Birlikte bir arada
ya da ayrı ayrı yemeniz konusunda da üzerinize bir sakınca yoktur. Evlere girdiğiniz zaman
Allah katından bereket ve iyilik olacak bir yaşam dileğiyle birbirinizi benimseyici olunuz.
Böylece Allah delilleri sizin için açıkça ifade ediyor ki belki akıl edersiniz.
14) Sizi dini sadece "Kuran"dan öğrenmeye iten ne oldu? Ayetleri mi okuyarak anladınız veya
bir şahsın düşüncelerine göre mi şüphe duydunuz? İlk defa "sadece Kuran" demenize sebep
olan şeyi öğrenmek istiyorum.
Hiç ayetleri okumadan aklım bana dedi ki eğer din Allah’ınsa, O’ndan başka ilah yoksa, aklı O
vermişse, O’na karşı sorumluysam, Kitap O’ndansa, maksadı bize yol göstermekse, meramını
anlatmaktan aciz değilse haşa o takdirde din ancak O’un kitabının sunduğu aydınlık olabilir ve
benim o kitaptan sorumlu olabilmem için o kitabı anlayabilmem lazım ve anlayabildiğim
kadarıyla sorumlu olmam lazım. Bu konuya videolarımda değindim.
https://www.youtube.com/watch?v=e8Cb0uPRdHQ&t=379s
https://www.youtube.com/watch?v=LCMmPU0doFw&t=334s
https://www.youtube.com/watch?v=ATxnWiT03BA
15) Enfal 8:35'i günümüz "namaz"ına karşı uyarı olarak yorumlayanlar var. Bununla ilgili ne
düşünüyorsunuz?
O ayetin bağlamı açık. O ayeti toplumda sloganlaşmış, ön plana çıkmış gösteri olsun diye iş
üreten ve taslayanlara hitap olarak okuyabiliriz. Yoksa eğer kastetiğin şey namaz kılmak tıpkı
o ayetteki müşriklerin yaptığı bir şeydir diyenler var minvalinde bir şeyse bunu aşırı bulurum.
Sadece şunu söylemem lazım ki ben salatın ne olduğunu Kur’an ikliminde teneffüs ettikten
sonra sırf toplumda olan gelenek başka bir şey diyor diye o gelenekle içimde darlık çekerek
devam edemem ve Kur’an’dan anladığımdan başka bir şeye eğilim sahibi olamam. Buraya
ayetin bağlamını kopyalayacağım ve konuyla ilgili maun suresiyle ilgili bir video linkimi
bırakacağım inşallah.
8.32.Şunu da söylediler: Ey Allah’ım! Eğer bu gerçekten senin katından ise gökten başımıza
taş yağdır ya da bizi acıklı bir azaba uğrat!
8.33.Sen onların aralarındayken Allah onları azaba uğratacak değildir. Bağışlanma
dilemeleri durumunda da Allah onlara azap edecek değildir.
8.34.Aslında onlar Mescidi Haramdan alıkoyarlarken Allah onlara ne diye azap etmesin?
Onlar O’nun sahiplenicileri değiller. O’nun sahiplenicileri ancak bilinçli duyarlı olanlardır.
Lakin çokları anlamazlar
8.35.Beytin yanındaki yönelimleri ancak ıslık çalmaktan el çırpmaktan ibarettir. Artık
dikkate almaz olmanız gereğince tadın azabı!
8.36.Dikkate almaz olanlar Allah’ın yolundan alıkoymak üzere mallarını sunuyorlar ve de
sunacaklar. Yanı sıra bu onlar için bir hasret olacak. Yanı sıra hezimete uğrayacaklar.
Dikkate almaz olanlar cehenneme toplanacaklar!
8.37.Allahın, kötü olanı uygun olandan ayırt etmesi, kötüleri bir arada koyması, hepsini
yığıntı haline getirmesi ve neticede cehenneme atması üzere durum budur. Böylece
kaybedecek olanlar onlardır.
8.38.Dikkate almaz olanlara şunu söyle: Eğer yanlışa son verirlerse geçmişte yaptıkları
bağışlanır. Eğer dönerlerse öncekilerin süregelen yaşantıları geçmiştir!
https://www.youtube.com/watch?v=FHvwQJdsRUk
16) İslam "Zerdüştlük ve İsraliyyat"tan ne kadar etkilenmiştir? Bunlardan dine karışan çok fazla
şey olduğu söyleniyor. Durum anlatıldığı kadar vahim mi?
Mevcut kültürel ve geleneksel din algısı çok ama çok vahim bu kesin. Tasavvuf, mezhepçilik,
şefaat, nasıh mensuh, sünnet hadis ve benzeri konular ikliminde Kur’an’dan çok uzak bir din
anlayışımız söz konusudur bunda şüphe yok. Ama bahsettiğiniz kavramlar özelinde ayrıntılı
örnekler verebilecek durumda değilim. İşin genel durumu bu ve esasen sorularınıza verdiğim
tüm cevapların içerisinde bu sorunuzun cevabı tezahür edecektir diye düşünüyorum.
17) Kuran'da "hitan (organ sünneti)" var mı? Yahudi geleneği olduğu söyleniyor.
Hitan denen şey Allah’ın yaratışını değiştirmektir. Hitan denen şey sadece bu ameliyatı olana
değil karşı cinse de zarardır. Çünkü insan bir vücut olarak bir organizmadır yani bir sistem
bütünüdür ama aynı zamanda diğer cinsle ilişkisi bağlamında da yaratılış bir bütündür ve bir
sistemi oluşturur. Hitan denen ameliyatı sünnet deyip dinen gerekli görmek ise yaratılışa hata
atfetmektir ki bunun varacağı günahın boyutu akıl eden için nettir. Gerek şeytanın onlara
emredeceğim yaratılışı değiştirecekler ayetleri gerek insanı ehseni takvim yarattık ayeti
gerekse Kur’an’ın bu konudaki ruhu nettir. Kur’an’ı Kur’an’dan okuma sürecimde bu durumu
hemen fark etmiştim ve her ortamda doktorlara karşı bile tartıştım. O zamanlar bu konu bir
tabu idi şimdi ise bu kanaat iyice yaygın olarak konuşulabilecek bir aşamaya gelmiş
durumdadır.
18) Hz. Musa'ın Kızıldeniz'i yarmadığını, aslında bir barajı patlattığını ,"Kamış Denizi" denilen
yerle alakası olduğunu okudum. Baraja delil olarak da Şuara 26:63 deki "el bahrı infilak
ettirmek" gösteriliyor. Düşünceleriniz nedir? (Daha uzun bir konu ve başka deliller de var, ben
kısaltarak verdim.)
Bu yorum ya da gelgit yorumu doğru olsa Kur’an’ın yazarı yani âlemlerin Rabbi abartı yapmış
yahut bizi aldatmak istemiş ya da anlaşılmak istememiş derim haşa. Olay bıçak kemiğe
dayanmış bir durumda delillere savaş açanların bir helakı olarak gerçekleşmiş net bir olaydır.
Bazıları da madem Musa denizi yarabiliyor o kadar muktedir neden gidip Musa’ya yumuşak
yumuşak anlatıyor gibisinden alay eder gibi saçma sapan laflar ediyorlar. Ortada Musa’nın bir
mucizesi yok ortada onca delile karşı zorbalaşan Firavun sülalesinin helakı var.
26.49.Firavun dedi ki: Ben size izin vermeden önce ona inandınız öyle mi? Belli ki o size
efsunlamayı öğreten büyüğünüz! Yakında anlayacaksınız! Bu muhalefetiniz gereği ellerinizi
ayaklarınızı doğrayacağım! Hepinizi sallandıracağım!
26.50.“Ziyanı yok!” dediler: Nasılsa Rabbimize döneceğiz!
26.51.İnanır kimselerin ilkleri olmamız üzere Rabbimizin hatalarımızı bağışlamasını
umarız!
26.52.Musa’ya “Geceleyin kullarımı yola çıkar, mutlaka peşinize takılacaklar!” diye vahiy
buyurduk.
26.53.Firavun şehirlere asker toplayıcı adamlar gönderdi:
26.54.Elbet bunlar küçük bir azınlık!
26.55.Kesinlikle bizi öfkeye boğuyorlar!
26.56.Mutlaka topluca uyanık olacağız!
26.57.Bu hal üzere çıkardık onları bağlardan, pınarlardan
26.58.Hazinelerden, itibarlı makamlardan
26.59.Böylece onca nimeti İsrailoğullarına miras yaptık.
26.60.Nihayet güneşin doğuşuyla peşi sıra geldiler.
26.61.İki birlik yüzleştikleri vakit Musa’nın yoldaşları “yakalanacağız anlaşılan!” dediler.
26.62.“Asla!” dedi Musa “Rabbim benimledir, beni aydınlatacaktır!”
26.63.Musa’ya “Asan ile denize vur!” diye vahyettik. Deniz patlayıp ayrıştı, her tarafı büyük
bir dağ gibiydi.
26.64.Diğerlerini de yaklaştırdık oraya.
26.65.Musa ve beraberinde kim varsa hepsini kurtardık.
26.66.Yanı sıra ötekilerini suya gömdük.
26.67.Elbet bunda bir delil vardır ama çokları inanır kimseler değiller.
26.68.Rabbin her şeye güç yetirendir, iyilikle muamele edendir.
19) Günümüzde bilinen anlamıyla "şeriat" var mıdır? Yoksa Kuran'da geçen "İşi ehline
verin,adaletli olun" gibi hükümler devlet yönetimiyle ilgili bir çerçeve çizer ve gerisini yaşanılan
döneme, insanlara mı bırakır?
Şeriat kanun demektir, Yol demektir, meşruiyet demektir, hukuk demektir. Kur’an’ın sunduğu
bir hukuk kesinlikle var. Ben derim ki Kur’an’ın hukukunu İlk inen ayetten son inen ayete kadar
inen süreçte bir toplum inşası bağlamında eğitimi de kültürü de içerecek şekilde her gelişmişlik
durumuna ve inşa olunmuşluk iklimi seviyesine göre topluma bir hukuk olarak yansıtmak
gerekir. Kur’an’ın sunumları ilkeseldir hukuku da ilkesel okunmalı tüm yönleriyle dikkate
alınmalı ve toplumsal iklime, aydınlanmışlığa, işleyişe göre her boyutuyla ele alınmalıdır.
Kur’an’ın ana hukuku can mal düşünce inanç ve emek dokunulmazlığıdır ve hükümler bu
ilkelerin üzerine bina olunmuştur. Mezheplerin şeriat dedikleri ve din adına mürtedi öldür, zina
edeni taşla şeklinde tezahür eden düşünceyi inancı kısıtlayıcı, inanma ve inkâr etme
özgürlüğünü ortadan kaldırıcı anlayışları İslam’ın ya da Kur’an’ın şeriatı değil aksine Kur’an’ın
ortadan kaldırdığı Mekke dindar toplumunun şirk üzere tezahür eden şeriatıdır. Durum bu
olunca ve toplumsal aydınlanma seviyesi bu minvalde olunca şeriata uygun olan şey devletin
hukuku Allah adına koyup şerik olması değil insanlık adına aklın ışığında üretmesi ve laik
olmasıdır yani kilise olmaması kilise dışı olmasıdır. Zira klişe bir bina değil Allah adına ahkâm
kesme salahiyeti kullanmanın adıdır.
20) "Cünüplük" meniyle alakalı bir durum mudur yoksa başka bir anlamı mı vardır?
Cunupluk uzak olmak anlamındadır. Bu uzaklık durumsal bir uzaklıktır mesafesel bir uzaklık
değildir. Gerek bedenen gerek zihnen topluma çıkmaktan uzak düşürecek bir durumumuz
varsa bu cünüplüktür. Salattan uzak olmak demek toplumsal faaliyetin içerisinde olamayacak
kadar maddi manevi temizlikten uzak olmak demektir. Maide suresi 6. Ayet yukarıda
cevapladığım minvalde bir temizlik yeterli olmayacak şekilde temizlikten ya da topluma
çıkabilecek bir arınmışlıklıktan uzak düşmüşseniz iyice temizlenin/yıkanın diyor. Ayette ayrıca
kadınlara dokunmuşsanız ifadesi de vardır ve buradan anlaşılan cinsel birlikteliğin neticesi eğer
cünüp iseniz diye başlayan cümle bağlamında geldiği için cinsellikten sonra da yıkanmak iyice
temizlenmek gerekecektir. Benim okumam bu şekildedir. Cünüp kelimesinin geçtiği ayetleri
aşağıya yazıyorum. Cünüp kelimesinin nasıl çevrildiğine meallerden ve Arapça sözlüklerdeki
anlamından bakılabilir.
4.36.Allah’a kul olun, O’na hiçbir şeyi iştirakçi edinmeyin. Gereğince iyi davranın ana ve
babaya ve de yakınlara, yetimlere, ihtiyacı olanlara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın
arkadaşa, yolcu olana ve güvenceniz altında olanlara. Doğrusu, Allah büyüklenenleri,
böbürlenenleri sevmez.
4.43.Ey inananlar! Kendinizde değilken ne dediğinizi bilinceye kadar, yolculukta olmanız
dışında cünüp iken yıkanıncaya kadar yönelime yaklaşmayın. Hasta yahut yolcuysanız veya
tuvaletten gelmiş ya da kadınlara dokunmuşsanız ve su bulamamışsanız iyi temiz faydalı bir
zemine yönelin ve yüzlerinizi, ellerinizi onunla meshedin. Allah elbet affedicidir,
bağışlayıcıdır.
5.6.Ey İnananlar! Yönelime kalktığınız zaman yüzlerinizi ve eklentilerine kadar ellerinizi
yıkayın, başlarınızı meshedin ve ayaklarınızı eklemlerine kadar yıkayın. Eğer cünüp iseniz
iyice temizlenin. Hasta yahut yolcuysanız veya tuvaletten gelmiş ya da kadınlara
dokunmuşsanız ve su bulamamışsanız iyi temiz faydalı bir zemine yönelin ve yüzlerinizi,
ellerinizi onunla meshedin. Allah size zorluk çıkarmayı irade ediyor değil. Lakin sizi temiz
kılmayı ve üzerinizdeki nimetini tamamlamayı irade eder ki belki şükredersiniz!
28.11.Kız kardeşine “onu izle!” dedi. Onlar farkında olmazlarken onu uzaktan gözetledi
22) Kuran'a göre namaz, zekat, hac, oruç gibi kavramları nasıl yorumluyorsunuz?
Namaz konusunu yazdım. Zekât ise uygun şey uygun olmak uygun hale gelmek demektir. Zekât
vermek kişide her ne varsa ilim güç yetenek para artık her ne ise bunlardan uygun olanı
uygunluğu sağlayanı paylaşmasıdır. Bu konuda bir yazı linkimi aşağıya paylaşıyorum inşallah.
https://mustafaayas.wordpress.com/2015/07/21/infak-sadaka-ve-zekat-meselesi/
Oruç konusunda video linkim:
https://www.youtube.com/watch?v=-O8ocvRsJGY&t=389s
Hac konusuna gelince konuyla ilgili ayetlere ve dipnotlarına kuraniklimi.orgfree.com
adresinden bakılabilir. İbrahim nebiye haccı ilan et diyor. Hac zamanı ilanla belli olur ve hac
günleri bu ilana göre yılda birkaç kez olabilir kanısındayım. Hac günleri bugünkü gibi şekilsel
bir ezber ile yığılmak, birbirini ezmek ve Kâbe’nin etrafın dönmek değildir. Benim anladığım o
dur ki insanlar bu ilana göre vakti geldiğinde Arafat’ta bulunurlar, oranın havasını solurlar,
birliktelik ve tefekkür ikliminde olurlar, insanlık tarihi hatıratıyla yoğrulurlar. Tavaf dendiğinde
Kâbe’nin etrafında dönmeyi değil o insanlık tarihi mekânlarını, ortamlarını GEZMEYİ ve
tefekkür etmeyi anlıyorum. Hac bir yenilenme ve kardeşlik organizasyonudur. Hem fikirsel
hem duygusal anlamda diye düşünüyorum.
23) Anladığım kadarıyla bir mezhebin mensubu değilsiniz/bir mezhebi taklit etmiyorsunuz.
Günümüzde "sadece Kuran" diyen hocaların sayısı arttı. Bunlar belli bir süre sonra "Ben bunu
anladım,bana göre,bence..." gibi sözlerle mezhebe dönüşmez mi?
Esasen bence demek doğrusudur. Birileri diyorlar ki bence olmaz. Eğer birisi bence demiyor da
din bu diyorsa o kişi Allah ile kullar arasında mutlaklığa soyunmuş olur. Esas yanlış olan odur.
Kur’an der ki de ki delilinizi getirin. Doğru olan deliller ile kendi anladığımızı konuşmaktır.
Dediğim gibi burada ana hukuk can mal düşünce inanç namus dokunulmazlığıdır. Devlet bu
hukuku korumakla görevli bir bütüncül organizasyonudur. Bugünkü mezhepler ise bu ana
hukuku ihlal etmişlerdir. Bunu yukarıda yazdım. Bu sorunun cevabı olarak şu videom bir katkı
olur düşüncesindeyim.
https://www.youtube.com/watch?v=J0X3NbBFtbA&t=131s
Şunu ifade etmem lazım ki dinin uzmanlığı olamaz. Ama tabi ki her bilenden daha iyi bilen
mutlaka olur. Delildir dikkate alınacak olan, uzmanlık ya da makam mevki sahibi olan birileri
değil.
Fıtratı düzgün insanlar "sözü dinler en uygununu ararlar". Kur'an'ın dediği budur. Kur'an "De
ki delilinizi getirin" buyurur. Uzman edinmek onu ölçü yapmak olur. Bu ise insanı
düşüncesizliğe hatta şirke kadar götürür. Tarikat ve tasavvuf iklimi ve mezhepçilik taklidi tam
da budur. Oysa iman taklidi zihniyet değil tahkiki emniyet olarak yolunu bulur.
İş uzmanlıkla olsa herkesin uzmanı kendi şeyhi, lideri ya da hocası olur. Yok eğer uzmanlık
bilmem hangi hangi tahsili yapmış olmaksa Kur'an'ın muhatabı o tahsilliler değil tüm insanlıktır
olarak konu cevabını bulur. Kaldı ki tahsilli Proflar dolu dolu ve her biri farklı telden çalıyorsa
uzmanlık laftan başka ne olur? Eğer bu iş tahsille, uzmanlıkla olsa profu, doçenti, bilgesi,
mezhep imamı aynı ilkeye anlayışa kurulur.
Kur'an uzmanlara değil insanlara ve inanacaklara hitaptır. Ben uzman olarak değil bir insan ve
inanan olarak yazıyorum. İş uzmanlıkla olacaksa kim uzman ve uzmanı kim belirleyecek? Kaldı
ki Allah’tan başka ilah yoksa Allah adına kim uzmanlığa soyunabilecek.
Eğer dinde uzmanlık diye birşey olsa Araf 3. Ayetin hiçbir anlamı olmaz. Casiye 6. Ayetin,
Hucurat 16. Ayetin, hele hele Muhammed 24 ve Kamer 17 22 32 40. Ayetlerin hiçbir anlamı
kalmaz...
Araf 3-Rabbinizden size indirilene uyun. Ondan başka evliya ( bilenler topluluğu, erenler
topluluğu ) diye birilerine uymayın. Az olsun düşünmüyorsunuz!
Din herkesin alanıdır. Zira dinin sahibi Allah'tır ve herkes Allah'ın kuludur. Dinden konuşmak
için ilahiyatçı ünvanına ihtiyaç yoktur ve din ilahiyatçıların diyanetçilerin tekelinde değildir.
İslam’da ruhbanlık yoktur. Hüküm ancak Allah'a aittir. Her görüş saygıdeğerdir ve sahibini
bağlar. Ama İslam'ın sosyal boyutta mutlak muhkemlerine aykırı hiçbir görüş saygıdeğer
değildir, fikir olarak algılanamaz. Bu net dokunulmazlar can, emek, iffet, düşünce ve inanç
konusunda herkesin mutlak haklarıdır. Hangi görüş bu hukuka saldırı içeriyorsa düşünce değil
toplumu terörize etmedir.
Devletin görevi mutlak hukuk alanının güvenini sağlamak ve bu haklara yönelen her faaliyete
engel olmaktır. Zira mutlak hukuk alanı bu mahremiyetlerdir ve devletin varlık sebebi bu
mahremiyetleri koruyup adaleti emniyeti sağlamaktır.
Dini yorum ve eleştiriler meşruiyetini mutlaka delil ve gerekçeden almalı ünvan ve makamlar
asla kabul edilebilirliğe gerekçe olmamalıdır.
24) Tarihte "sadece Kuran" diyen ve "Hadislerden hüküm çıkarılamaz." görüşünde olan
gruplar/insanlar var mıdır? "Tarih" derken en az 400 sene ve öncesinden bahsediyorum.
İllaki vardır. Ama iyi niyetle ama kötü niyetle mutlaka vardır. Şimdi ben bunu rivayetler ve tarih
üzerinden konuşmayı doğru bulmam. Ben kendi yerimi kendi duruşumu ifade etmeyi doğru
bulurum. Esasen Kur’an bir ışıktır. Kur’an dinde her şey değildir. Zaten Kur’an hep hayata
referans verir, yaratılışa, fıtrata vurgu yapar. Çünkü hayatın kaynağı da fıtratın kaynağı da
Kur’an’ın sahibidir. Aklı olmayanın dini de yoktur. Akıl göz gibidir. Göz ışık almıyorsa ışığın da
faydası olmaz. Düşünün ki çetrefilli bir yolda gece karanlığında yürüyoruz. Elimizdeki fener ne
ise Kur’an odur, yürüdüğümüz yollar ne ise hayat odur, gören gözümüz ne ise aklımız odur.
25) Salat ile ilgili bazı ayetler var. Hud 11:114 gibi... Bu ayetleri çoğu kişi namaz vakitleri olarak
yorumlamışken siz açıklamanızda mecazi anlam vermişsiniz, gün boyu İslam'a uygun yaşamak
gibi bir anlam çıkardım açıklamanızdan. Verdiğiniz mecazi anlamların delilleri nedir?
Konuyu salat sorusu özelinde cevapladığımı düşünüyorum.
26) Günümüzdeki "namaz" hangi tarihi dönemde İslam'a karışmıştır? Tarihi delil var mı?
"Namaz"ın tarihi ile ilgili bilgi verebilir misiniz? (Anladığım kadarıyla "namaz" yoktur
diyorsunuz, bunu dikkate alarak sordum.)
Namazı bu vakitleri bu şekli sayıyı dayatmamak şartıyla bir dua şekli ve şekilsel bir dil olarak
okuyabiliriz. Ben tarihçi değilim. Ben dini hayattan ve Kitap’tan ilkesel olarak okuyorum. O
bakımdan bu soru üzerinden bir cevabım yoktur. Bu konu için rivayetlere mi tarih kitaplarına
mı gideyim?
27) "Mutezile" hakkında bilgi verir misiniz?
Mutezile konusunu Diyanet İslam ansiklopedisinden araştırabilirsiniz. Konu özelinde bildiğim
şey İslam tarihinde aklı ön plana çıkaran bir akımın adı olduğudur.
28) Yanlış hüküm vermekten/yanlış yoldan gitmekten korkmuyor musunuz? Anlattıklarınızdan
gerçekten emin misiniz? Hiç kendinize "Acaba yanlış mı yapıyorum, cehennemlik miyim?" gibi
sorular soruyor musunuz? Açıkçası beni dini konularda hata yapmak çok korkutuyor. "Tek bir
kurşunum var, tutturamazsam cehennemliğim." gibi geliyor bana. Bu düşünce beni rahatsız
ediyor. "Sanki nefsimden dolayı dinde olabilecek konulara karşı karşıtlık, istememezlik olabilir"
diye düşünüyorum. Nefis, "Örtünme,namaz kılma..." vb şeyler der ve ben bunlara kapılıp
hakikati ıskalamak istemiyorum. Bunları bana söyleyen aklım mı yoksa nefsim mi emin
olamıyorum. Doğal olarak da korku oluşuyor. Böyle düşünmekte haksız mıyım? Size de böyle
şeyler oluyor mu? Düşünceleriniz nedir?
-Cevap yazarken benim gibi maddelere ayırarak yazarsanız çok iyi olur.
Samimiyetime güveniyorum. Allah’ın adaletine güveniyorum. Ondan başka ilah olamayacağını
hayattan biliyorum ve Kur’an’ı hayatla mutabık bulduğum için inanıyorum. O’ndan merhametli
olan yok. Ben bu cesaretimle hadsizlik ettiğimi değil haddimi bildiğimi düşünüyorum. Kur’an
okumalarım da fıtratımdaki bu sesi doğruluyor. Değerlendirme âlemlerin rabbi Allah’a ait
vesselam…