Professional Documents
Culture Documents
Pyale GL Saatler Ahmet Haim Hazrlayan Kadriye Kaymaz Antk Dnya Klaskler Stanbul 2012 Ubat
Pyale GL Saatler Ahmet Haim Hazrlayan Kadriye Kaymaz Antk Dnya Klaskler Stanbul 2012 Ubat
Ahmet Haşim
Hazırlayan:
Kadriye Kaymaz
Baskı ve Cilt:
Sistem Matbaacılık
Yılanlı Ayazma sok. No: 8
Davutpaşa-Topkapı/İstanbul
Tel: (0212) 482 11 01
Sertifika Matbaa No: 16086
İrtibat için:
Alayköşkü Cad. No: 11
Cağaloğlu / İstanbul
Yazışma: P.K. 50 Sirkeci / İstanbul
Telefon: (0212) 511 24 24
Faks: (0212) 512 40 00
AHMET HAŞİM
•3•
ŞİİR HAKKINDA BAZI MÜLÂHAZALAR
•7•
Ahmet Haşim
tarih, felsefe, nutuk ve belâgat gibi bir sürü “söz” sanatlarıyla ka-
rıştıranlar ve onu asıl çehre ve alâiminde seçip tanımayanlardır.
Şiirin bu mahiyette telâkki olunuşu, resim, musikî ve heykeltraşî
gibi sanatların, kendilerine has ve münhasır fırça, boya, nota ve
kalem gibi, istimâli güç bir hünere mütevakkıf vasıtalara mâlik
bulunmalarına mukabil, şiirin bu gibi hususî vesâitten mahrum
ve ifadesini konuşulan lisandan istiâreye mecbur olmasındandır.
Bundan dolayıdır ki, parmaklarının tutmasını bilmediği fırçaya ve
gözlerinin okumasını bilmediği notaya karşı mütehâşî ve hürmetkâr
olan nâ-ehiller, kendi kullandıkları kelimelerden vücuda gelmiş
gibi gördükleri şiiri alelade “lisan” mâhiyetinde telâkki ile, sırf bu
zâviye-i rü’yetten bakarak, başkaca hazırlıklı olmağa hiç lüzum gör-
meksizin, onu küstahâne bir lâubalilikle muhakeme etmek hakkını
kendilerinde bulurlar.
Halbuki şâir, ne bir hakikat habercisi, ne bir belâgatli insan, ne
de bir vâzı-ı kanundur. Şairin lisanı “nesir” gibi anlaşılmak için
değil, fakat duyulmak üzere vücut bulmuş, musikî ile söz arasında,
sözden ziyade musikîye yakın, mutavassıt bir lisandır. “Nesir”de
üslubun teşekkülü için zaruri olan anâsırın hiçbiri şiir için mevzu-ı
bahs olamaz. Şiir ile nesir, bu itibarla, yekdiğeriyle nisbet ve alâkası
olmayan, ayrı nizamlara tâbi, ayrı safhalarda, ayrı eb’ad ve eşkâl üze-
re yükselen, ayrı iki mimârîdir. “Nesr”in müvellidi akıl ve mantık,
“şiir”in ise, idrak mıntıkaları haricinde, esrar ve meçhûlâtın geceleri
içine gömülmüş, yalnız münevver sularının ışıkları, gâh u bî-gâh
ufk-ı mahsusâta akseden kudsî ve isimsiz menba’dır.
Şiirin evzâ ve harekâtını taklide özenen bir nesrin sahteliğine,
ancak nesrin sarahat ve insicâmını istiâre eden gölgesiz bir şiirin
hazin çıplaklığı erişebilir. Denilebilir ki şiir, nesre kabil-i tahvil
olmayan nazımdır.
Birkaç ay evvel “hâlis şiir” hakkında, meşhûr bir münekkidle
münakaşası, bütün medenî fikir dünyasını alâkadar eden Rahip
Bremond’un dediği gibi, muhâkeme, mantık, belâgat, insicam, tahlîl,
teşbîh, istiâre ve bütün bunlara müşâbih evsâf, şafak aydınlığı gibi
•8•
ALP DAĞLARINDAN…
• 15 •
Ahmet Haşim
bunlara desen ki Beethoven’ın dinlemek için kulağa ihtiyacı yoktu
ve beşeriyeti bir deniz gibi cûş u hurûşa getiren o rabbanî elhân
fırtınası dışarıya çıkmazdan çok evvel, onun içinde esmişti; mutlaka
bize güleceklerdir.
Lâkin onlar bize gülmezden evvel, biz onlara merhamet edelim.
Zira onlar, ilahî sanatların sırrına erebilmek, bir şiiri duymak veya
bir lahni dinlemek için insanda mevcut olması lâzım gelen “altıncı
his”ten mahrumdurlar. Bir ferdi kesîf, muzlim ve battal sürünün
fevkine çıkaran ve ona, hayatın öbür tarafındaki hayatı mekşûf kı-
lan bu “altıncı his”in intikal vasıtası hangi uzuvdur? Bu, ne kulak,
ne göz, ne burun, ne damak ve ne eldir; hatta ne de zekâdır. Fakat
kulaktan daha iyi işiten, gözden daha iyi gören, burundan daha iyi
koklayan, damaktan daha iyi tadan ve zekâdan daha iyi anlayan bir
nevi hassadır ki, köklerini benliğimizin ruh, şiir gönül ve muhayyile
denilen derinliklerinde ancak sezebiliriz.
Paul Claudel’in “asıl kitab-ı mukaddes” nâmını verdiği maverâî
ve ilahî kâinat ile temasımız bu hassa vasıtasıyladır ve şark muta-
savvıflarının “zahirî âlem” tabir ettikleri şeylerle muârefemizi temin
eden “havass-ı hamse”nin bu âlemde vazifesi yoktur. Bu havâs, o
âlem ile bizim aramızdaki müstesna ve esîrî münasebeti ihlâlden
başka bir şeye yaramayan kaba ve aykırı unsurlardır. Biz, bunlar-
dan tecerrüd ettiğimiz nisbetindedir ki Rahip Bremond’un aradığı
ve ondan otuz sene evvel Stephane Mallarme’nin yaptığı hâlis ve
musaffâ şiire yaklaşmış oluruz.
Ruhun mukaddes bir raksa başladığı bu mıntıkada renkler delidir,
şekiller sarhoştur ve mantık bizim serkeş cûşumuzun esiridir. İşte,
şiirde mana ahvâlin bu yüksek ve fevkalade mahiyete girişi demektir.
“Göl Saatleri” şairi, küçük “Piyale”sini çok iyi bir tesadüf eseri
olarak, bize, tam Mallarme sermestîsinin tazelendiği bir anda uzattı.
Filvâki, otuz senelik bir gaflet ve dalalet devrinden sonra, Roma
sokağı mürşidinin nefhası, yeniden, bütün şiir muhitlerinde esmeğe
başlamıştır. Bu rüzgârın temasını alınları üstünde hissedenler, yalnız
• 16 •
MUKADDİME
1 piyâle: Kadeh.
2 sâgar: Piyâle, kadeh.
3 efgan: Feryatlar, istimdat.
4 nâle: İnilti.
5 gülgûn: Gül renkli.
• 21 •
Ahmet Haşim
ORMAN
• 24 •
Piyale - Göl Saatleri
Şİ’R-İ KAMER
• 37 •
Piyale - Göl Saatleri
KARİ’E
• 39 •
Ahmet Haşim
RUHUM
• 40 •
Piyale - Göl Saatleri
Bir göl ki semâsında ne âhenk, ne sâye53
Vermez o büyük uzlete bir hadd ü nihâye,
53 sâye: Gölge.
54 nefha: Bir esim yel.
55 girye: Gözyaşı.
56 nihen (nihân): Gizli.
57 semen: Yasemin.
58 hâb: Uyku.
59 serâbî: Seraba benzer.
60 âgûş: Kucak.
61 leb: Dudak.
62 -âvîz: Asılı bulunan, asılan.
63 esâtîr: Geçmiş hikâyeler, masallar, mitoloji.
• 41 •
Ahmet Haşim
Rûhumda, fakat her dökülen katre-i nûrun,
Yalnız bir ölüm, bir ebedî mâtem-i dûrun
64 giryân: Ağlayan.
65 ezhâr: Çiçekler.
• 42 •
Ahmet Haşim
SEHER
• 70 •
Piyale - Göl Saatleri
• 81 •
Piyale - Göl Saatleri
YOLLAR
Yollar
Ki gider kimsesiz, tehî, ebedî,
Yollar
Hep birer hatt-ı pür-sükût oldu
Akşamın sine-i gubârında.264
Onlar
Hangi bir belde-i hayale gider
Böyle sessiz ve kimsesiz şimdi?
Meftûr 265
Ve muhteriz yine bir nefha-i hayal esiyor;266
Bu nefha dalları bî-tâb ü bî-mecâl uyutur,
Sonra eyler giyâhı nâlende,267 268
Sonra âgûş-ı ufk içinde ölür…
Ey kalb!
Seni öldürmesin bu sâye-i şeb,
• 83 •
Piyale - Göl Saatleri
MUHTELİF ŞİİRLER
• 99 •
Ahmet Haşim
DENİZ
• 100 •
Piyale - Göl Saatleri
• 101 •