Professional Documents
Culture Documents
BN - L-Arab - Nin - Kutub - Kavram - Ile Ilgili G - R - Leri (#240221) - 208672
BN - L-Arab - Nin - Kutub - Kavram - Ile Ilgili G - R - Leri (#240221) - 208672
Atlı, Ahmet. “Ibn al-’Arabi’s views on the ‘qutub concept’,” Journal of Faculty of
Theology of Bozok University. 1,1 (2012/1), pp. 11-31.
utub kavramına
İbnü’l-Arabî’nin “kutub” kavramı
ile ilgili görüşleri K geçmeden
kutbun da içinde
önce,
rilen isimdir. Ayrıca kutbun yönetimi Ayrıca insan-ı kâmil, hakikat-ı Mu-
altında bulunan çeşitli veli grupları- hammediyye, halifetullah, akl-ı evvel
nın her birinin başkanına da kutub adı vb. kavramlar da kutba yakın manada
verilir. Bu nedenle birinci anlamdaki olan bazı kavramlardandır. Tasavvuf
kutbu diğerlerinden ayırmak için ona terminolojisinin bu tür önemli kav-
“kutbu’l-aktâb” denilmiştir.01 Aslın- ramlarının bilinmesinin de kutub ko-
da kutub kavramının anlam çerçevesi nusunun daha iyi anlaşılmasına katkı
daha geniştir. Nitekim bir beldenin sağlayacağı kanaatindeyiz.
adamına o beldenin kutbu, herhangi 2. İbnü’l-Arabî’nin Kutub ile İlgili
bir makamda zamanında şöhret bulup Görüşleri
tek kalmış herhangi bir şahsa kutub İbnü’l-Arabî (ö.638/1240)’ye göre
veya bir cemaatin şeyhine o cemaatin kutub, asâleten veya vekâleten hal ve
kutbu denilmiştir. Ancak ıstılahî an- makamları kendisinde toplayan kimse-
lamda kutub ismini sadece bir kişi alır. dir.05 Kutub, dairenin merkezi, çevresi
Aynı zamanda bu kişiye “gavs” adı da ve Hakkın aynasıdır. Âlemin etrafında
verilmektedir.02 döndüğü bir eksendir.06 O, sufi ıstı-
Kutbu’l-aktâbın kutubluğu, bü- lahlarını açıkladığı risalesinde ise ku-
tün kutubların kutubluklarını içine tub veya gavsı; “Bütün zamanlarda
alır. Zîrâ esâsında kutubluk birdir; âlemde Allah’ın nazarının yeri olan tek
14 ancak farklı sûretlerde zuhûr eder.03 kimsedir. O, İsrafil (a.s.)’in kalbi üze-
“Kutbu’l-aktâb çeşitli işlevleri itiba- rindedir” diye tarif etmektedir.07
riyle kutb-i âlem, kutb-i cihân, kutb-i Ona göre, ricâlullâh (Allah adam-
ekber, kutb-i irşâd, halîfe, kutb-i za- ları), bu isimlendirmeyi genişletmiş-
man, kutb-i vakt, vâhid-i zaman, lerdir. Onlar, herhangi bir makamın
sâhib-i vakt, hicâb-ı a’lâ, mir’ât-ı Hak, çevresinde döndüğü ve bu makamın
kutb-i medâr ve gavs adını alır.”04 hemcinslerinden ayrı olarak kendisine
01. Süleyman Ateş, “Kutub”, DİA, (Ankara: özgü olduğu kimseyi ‘kutub’ diye isim-
Türkiye Diyanet Vakfı, 2002), XXVI, 498. lendirirler. Yine bir beldenin adamı, o
02. İbn Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye,
Tahkik: Osman Yahya-İbrahim Medkur, beldenin kutbu diye isimlendirildiği
(Kahire: el-Mektebetü’l-Arabiyye, gibi, bir cemaatin şeyhi de, o cemaatin
1407/1987), XI, 274-275; Ahmet Yıldırım, kutbu olarak isimlendirilmiştir. Fakat
“Tasavvufta Ricalu’l-Gayb Telakkisi ve
Konuyla İlgili Bazı Rivayetler”, Süleyman 05. İbn Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye,
Demirel Ü. İlahiyat Fak. Dergisi, 4 Tahkik: Osman Yahya-İbrahim Medkur,
(1997), s. 126-127. İmam-ı Rabbanî, gavsı (Kahire: el-Mektebetü’l-Arabiyye,
kutbun yardımcılarından biri olarak kabul 1407/1987), XI, 274.
etmektedir. bk. İmam-ı Rabbânî, Mektubât-ı 06. İbn Arabî, Kitabu’l-Menzili’l-Kutb ve
Rabbânî, Çeviren: Kasım Yayla, (İstanbul: Makâlihî ve Hâlihî (Resâilu İbni’l-Arabî
Merve Yay., 1999), I, 494. içinde), (Haydarabad: Dairetü’l-Maarifi’l-
03. İsmâil Hakkı Bursevî, Kitâbü’n-Netîce, Osmaniyye, 1367/1948), s. 2.
Haz.: Ali Namlı-İmdat Yavaş, (İstanbul: 07. İbn Arabî, Kitabu Istılâhı’s-Sufiyye
İnsan Yay., 1997), I, 217. (Resâilu İbni’l-Arabî içinde), (Haydarabad:
04. Süleyman Ateş, “Kutub”, DİA, (Ankara: Dairatü’l-Maârifi’l-Osmâniyye, 1367/1948),
Türkiye Diyanet Vakfı, 2002), XXVI, 498. s. 4.
etrafında dönerler. Atomlar, fiziksel Tek bir kişiden ibaret olan kutbun,
yasalarla, kimyasal prensipler ve ma- kendisine sığınıldığı zaman “gavs”
tematiksel denklemlerle bağlandığı olarak da adlandırıldığını belirten
moleküller çevresinde hareket edip sü- Cürcânî’ye göre; Allâh Teâlâ her za-
rekli bir titreşim halindedirler.”01 man nazar ettiği kutba, kendi katın-
Dolayısıyla en küçük âlemden en bü- dan en büyük ilâhî sırları vermiştir.
yük âleme kadar her şeyin, merkezde- Rûhun bedende dolaştığı gibi, kutub
ki sabit bir gücün etrafında döndüğü da kâinâtın gizli ve açık noktalarında
gibi, manevî âlemde de her şey kutub dolaşmaktadır. Zîrâ evrenin en yüce ve
denen bir sabit gücün etrafında dön- en aşağı mertebelerinde sürmekte olan
mektedir. Nitekim “Meleklerin de hayâtın rûhu ondan feyezân eder. Bir
Arş’ın çevresinde dönerek Rabb’lerini de kutbu’l-aktâblık -kendisine sığınıl-
hamd ile tesbih ettiğini görürsün”02 dığı zaman gavsü’l-a’zam da denir- ma-
ayetinde ifade edildiği gibi, bütün me- kamı vardır ki bu, Hz. Muhammed’in
lekler de Arş sâbitesinin etrafında dön- (s) nübüvvetinin bâtını olup, ancak
mektedirler. ekmeliyet derecesine erişmesi nede-
Yine İbn Âbidin(ö.1258/1836)’e niyle onun özel verâsetini kazanmış
göre kutub iki türlü olabilir. Birincisi, olan kimseler bu makama ulaşabilir.04
şehâdet âlemindeki yaratıklara nis- Yakın zamanların önemli sûfilerinden
16 petle bu ismi alan kutubtur ki, öldüğü Mustafa Fevzi Efendi (ö.1925)’nin
zaman, “abdâl”dan ona en yakın olan kutub ile ilgili bazı görüşleri şu şekilde
onun yerine halife olur ve abdâl arasın- nakledilmiştir:
da en kâmil olan bu kişi, bedel olarak “Bütün eşya kutba râbıta eyler ve
onun makamına geçer. İkincisi ise, şe- her zümre için vasıta olan bir kutub
hadet ve gayb âlemlerinin her ikisin- gavs bi-beyâni hâli’n-nükabâ ve’n-nücebâ
de bulunan tüm yaratıklara nispetle ve’l-abdâl ve’l-evtâd ve’l-gavs (Mecmûatü
Resâil-i İbn Âbidin içinde), (İstanbul: 1325),
kutub adını alır ki, abdâldan hiçbiri s. 265. İbnü’l-Arabî’ye göre, tek kutub, Hz.
onun yerine bedel olamaz; hatta hiçbir Muhammed (s)’in ruhudur ve o, insanın
yaratılışından kıyamet gününe kadar tüm
yaratık onun makamına geçemez. Bu nebilere, resullere ve kutublara yardım
ikinci kutub, şehadet âleminde bulu- edendir. Bu Muhammedî ruhun âlemde pek
nan kutubların kendisine tabi olduk- çok mazharı vardır. En kâmil mazharı ise
zamanın kutbunda, Efrad’da, Muhammedî
ları kutbu’l-aktâbdır. Bu makamda ne veliliğin Hâteminde ve Hz. İsa olan genel
ondan önce bir kutub gelmiştir, ne de veliliğin Hâtemindedir. Bu mazhar Hz.
Muhammed’in ruhunun meskenidir. İbn
ondan sonra başka bir kutub gelecek- Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, Tahkik:
tir. Bu, Hz. Muhammed (a.s.)’in ru- Osman Yahya-İbrahim Medkur, (Kahire: el-
hudur.03 Mektebetü’l-Arabiyye, 1405/1985), II, 363.
04. Ali b. Muhammed eş-Şerîf el-Cürcânî,
01. Taşkın Tuna, Ol Dedi Oldu – Big Bang’in Kitâbu’t-Ta’rifât, (Beyrut: Mektebetü
Nefes Kesen Öyküsü -I, (Yedinci Basım. Lübnan, 1985), s. 185-186. Ayrıca bk. Ahmed
İstanbul: Şule Yay., 2010), s. 202. Ziyâuddin Gümüşhanevî, Câmiu’l-usûl fi’l-
02. Zümer, 39: 75. evliyâ ve envâihim ve evsâfihim, (1298 H.),
03. Muhammed Emin İbn Âbidin, İcâbetü’l- s. 4-5.
vardır. Onlar seyirlerini kutbuyla ya- na vakıf kılması, bütün feyizlerini ona
par, devirlerini de kutba tâbi eder- vermesi ve ilminin ihata ettiği her şeyi
ler. O kutublar tâbileriyle beraber ona bildirmesi, Allah’ın kutbu’l-aktâba
kutb-i aktâbdan feyz alırlar. Kutb-i ikramlarından bazılarıdır. Yine âlemin
Âzam en yüce velîdir, yani evliyânın varlığından öncesi ve sonrasının ilmini
en kâmilidir. Onun nispeti enbiyadan öğretmesi, nihayeti olmayanı bildir-
zuhûr ederken feyzini de nübüvvet nu- mesi ve bütün varlıkların nizamının
rundan alır. Her velî feyzi kendi nebi- kendisiyle kâim olduğu bütün isimleri
sinden alır ki Hazret-i Mustafa da ne- öğretmesi de Allah’ın kutbu’l-aktâba
bilere misbâh olmuştur. Fahr-i cihânın ikramlarındandır.03 Kutubluk maka-
ümmetinden olan evliyâ O’ndan gizli mına oturduğu andan itibaren hiçbir
feyzler alır. Hiçbir evliyâ, peygamber zaman kutbu’l-aktâb ile Rasûlullah
gibi olamaz. Çünkü nebilerin sahip ol- (a.s.) arasında bir perde bulunmaz.
dukları tavır, fevk-i fevkten fevktedir. Hiçbir an ondan gizli kalmaz.04
Âlemlerde her ne ortaya çıkarsa hepsi Bir kimseye kutubluk verildiğinde,
Hz. Peygamber’e bağlanmış bir halde- Allah Teâlâ’nın onunla tüm yaratık-
dir. Merkezinde âliyât ve sâfilât olduğu lara, cinlere, insanlara, meleklere ve
halde, her kâinat böylece devreder.”01 ruhlara karşı övündüğünü söyleyen
Ebu’l-Abbâs et-Ticanî’ye göre ku- Abdülkadir-i Geylânî’ye göre, Allah
tubluk, tüm ayrıntılarıyla varlığın hep- kutbu kendine yaklaştırır, yaratıkları 17
sinde tasarruf etmek üzere, Hakk’ın üzerinde yetkili kılarak ona mülk ve
verdiği büyük bir hilâfettir. Rabbin ilâh imkân verir, kendisi onu sevdiği gibi,
olduğu her yerde kutub, işlerin idaresi insanların kalbine de onun sevgisini
ve Allah Teâlâ’nın ulûhiyeti altında verir.05 Velayetin en üst derecesi ku-
olan herkes ile ilgili olarak hükmün ye- tubluktur.
rine getirilmesidir. Kutub olmaksızın Bir kimse kutub olunca bütün insan-
bütün kâinat, hareketi olmayan siluet- ların yükünü taşır. Bununla birlikte
ler gibi görünür. Bütün varlıkların ruh taşıdığı bu yükün altından kalkabil-
ve hayat kazanmaları ancak kutbun mesi için, ona bütün insanlığın imanı
onlarda hâkim olmasıyla mümkün hale 03. Ali Harâzm İbnü’l-Arabî el-Mağribî,
gelir. Bütün varlıklar, onun vesilesiyle Cevâhirü’l-Maânî ve Bulûği’l-Emânî
rahmet görür.02 Allah’ın bütün sırları- fî Feyzi Seyyidî Ebi’l-Abbâs et-Ticânî,
Tashîh: Abdüllatîf Abdurrahmân, (Birinci
01. Fikri Akbulut, “Kâtib Mustafa Fevzi Basım. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,
b. Nu’man Efendi’nin Hayatı, Eserleri ve 1417/1997), s. 288-289.
Tasavvufî Görüşleri”, (Yayımlanmamış 04. Ali Harâzm İbnü’l-Arabî el-Mağribî,
Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Cevâhirü’l-Maânî ve Bulûği’l-Emânî
SBE, 2006), s. 70-71. fî Feyzi Seyyidî Ebi’l-Abbâs et-Ticânî,
02. Ali Harâzm İbnü’l-Arabî el-Mağribî, Tashîh: Abdüllatîf Abdurrahmân, (Birinci
Cevâhirü’l-Maânî ve Bulûği’l-Emânî Basım. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,
fî Feyzi Seyyidî Ebi’l-Abbâs et-Ticânî, 1417/1997), s. 276.
Tashîh: Abdüllatîf Abdurrahmân, (Birinci 05. Abdülkadir Geylânî, el-Fethu’r-Rabbani,
Basım. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Çeviren: Osman Güman, (Beşinci Basım.
1417/1997), s. 290. İstanbul: Gelenek Yay., 2011), s. 111.
eden veliye de meselâ İbrahimî kutub, li kapsamlı bir sözlük hazırlamış olan
Musevî kutub gibi adlar verilir.01 Suad el-Hakîm kutub kavramı hakkın-
Kutubların en kâmilinin, da şu değerlendirmeleri yapmaktadır:
Muhammedî kutub olduğunu ve bu “İbnü’l-Arabî, kutub lafzını belirsiz
makamdan inen herkesin, vâris oldu- tamlama şeklinde kullanırsa, bu du-
ğu nebinin mertebesine göre tekâmül rumda kutub, manasını ve şahsını bu
ettiğini belirten İbnü’l-Arabî’ye göre, tamlamadan kazanır. Kutub, bu bağ-
aktâb içerisinde İsevîler, Musevîler, lamda, geometrik-sözlük bir anlam
İbrahimîler, Yusufîler ve Nuhîler var- kazanır ve “bir işin etrafında döndüğü
dır. Her kutub vâris olduğu nebinin kişi” anlamına gelir. Dolayısıyla zühd,
mertebesine göre bir mertebeye iner. tevekkül vb. sufilerin sözünü ettikleri
Ancak kutubların hepsi de ışığını Hz. makam ve hallerden her birinin çevre-
Muhammed’in (s) kandilinden alır. sinde döndüğü bir kutub vardır. Ör-
Bu kandil hepsini kuşatmıştır. Ku- neğin, zühdün bir kutbu vardır. Bu
tublar, kutubluk sıfatı ve varlığı tedbir manada kutub bir zamanda çokluğu ve
etme açısından değil, marifetleri cihe- artışı kabul eder, fakat aynı işte bun-
tiyle birbirlerinden üstündürler.02 ları kabul etmez (tevekkül, zühd). Ni-
İbnü’l-Arabî’nin anlayışında, tekim daha önce işaret edilen kutbun
ricâlu’l-gayb hiyerarşisinde olduğu eşanlamlı terimleri de bu manada kul-
gibi harfler arasında da bir hiyerarşi lanılmazlar. 21
göze çarpmaktadır. Buna göre, insan- İbnü’l-Arabî, kutub kelimesini be-
lar arasında kutub olduğu gibi harfler lirli, fakat tamlama yapmaksızın da
arasında da kutub vardır. Harfler yü- kullanır. Bu durumda kutub, belirli
kümlü insan âlemi gibidir ve insan gibi mertebedeki belirli bir kişiyi ifade eder.
bütün hakikatleri kabul ederler. Harf- Yani kutbiyyet mertebesindeki kutbu
lerin kutbu, Elif’tir.03 Feleklerin de bir ifade eder. İbnü’l-Arabî’nin bu bağ-
kutbu vardır ve o, Şems (Güneş) fele- lamdaki tavrını iki şekilde ele alabiliriz.
ğidir.04 Birincisi, kutub, Âdem’den kıyamete
İbnü’l-Arabî’nin kullandığı kavram- kadar tek kişidir ve kutbiyyeti kendi-
lar üzerine “el-Mu’cemu’s-Sûfî” isim- sinden önceki bir kutubtan almamış-
01. Süleyman Ateş, “Kutub”, DİA, (Ankara:
tır. Kutub tektir, o da dünya hayatında
Türkiye Diyanet Vakfı, 2002), XXVI, s. 498. bedeniyle sanki yaşayan canlı peygam-
02. İbn Arabî, Kitabu’l-Menzili’l-Kutb ve berdir. İkincisi, kutub, bir zamanda tek
Makâlihî ve Hâlihî (Resâilu İbni’l-Arabî
içinde), (Haydarabad: Dairetü’l-Maarifi’l- kişidir ve zaman geçtikçe çoğalmıştır.
Osmaniyye, 1367/1948), s. 6. Kutbiyyet mertebesi ölümle ahiret
03. İbn Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye,
Tahkik: Osman Yahya-İbrahim Medkur,
âlemine intikal eden kutubtan alınır.
(Kahire: el-Mektebetü’l-Arabiyye, Bu manada kutub, peygamber değil,
1405/1985), I, 335-336. genelde evliya, özelde ise “efrâd”dan05
04. İbn Arabî, Fusûsu’l-Hikem, Ta’lik: Ebu’l-
Alâ Afîfî, (Dâru İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye, 05. Tasavvufî bir kavram olarak, kutbun
1365/1946), s. 75. nazarının dışında kalan kimselere “efrâd”
birisidir. Bu kutub; “gavs”, “sahibu’l- Manevî derecesi büyük, veli bir kul
vakt” gibi daha önce işaret ettiğimiz olan kutub, âlemin ruhu mesabesinde-
kutub ismiyle eşanlamlı terimlerden dir. Allah, emaneti varlıklar içinde sa-
biridir. Ancak bu kutub hakiki kutub dece insana vermiş ve buna bağlı ola-
değil, onun vekilidir, hakiki kutbun rak kâinatın tümünü de onun emrine
vekili olduğunu da bilir. Hakiki kutub, boyun eğdirmiştir. Emaneti tahakkuk
daha önce işaret edildiği gibi peygam- ettirebilen, yani onu kuvveden fiile çı-
berdir. Dolayısıyla kendisinden ön- karabilen kâmil veli, bu niteliğiyle bü-
ceki kutubtan sonra kutbiyyete nâil tün kâinatın üzerinde, onun mahkûmu
olan her kutub, Âdem’den kıyamete değil hâkimi gibidir. Kutub olabilme
kadar tek kutub olan Peygamberin özelliği, herkeste bilkuvve vardır. Ama
vekilidir.”01 bunu gerçekleştirebilmek çok az ki-
Kutbun bulunduğu makamda görev şiye nasip olmaktadır. Ancak kutub,
süresinin ne kadar olduğu, görevden Allah’ın izniyle hareket eder, kendi ka-
alınıp alınamayacağı hakkında bazı fasına göre davranmaz. Çünkü mutlak
sorular akla gelebilir. Bazıları kutub- yetki ve güç sadece Allah’a aittir. Emr
luğun belli bir müddet sonra sona ere- âleminden halk âlemine doğru meyda-
bileceğini, yâni kutbun gerekli görü- na gelen tenezzül olayları, kutub üze-
lürse bu makamdan azledilebileceğini rinden cereyan ederek meydana gelir.03
22 ileri sürerken; bazıları da kutbiyyet Suad el-Hakîm, çağdaş bir dille, ba-
için muayyen bir müddet olmadığını, şında kutbun bulunduğu ricâlu’l-gayb
kutbun adâletten ayrılmasının müm- hiyerarşisini manevî bir devlete benzet-
kün olmaması sebebiyle makamından mektedir. Ona göre kutubluk, yasama
azledilmesinin de söz konusu olama- gücünü temsil eden ilahî ilmin icra gü-
yacağını, onun ancak vefatıyla birlikte cüdür. Mutasavvıflar görünen (zâhir)
bu makamdan ayrılabileceğini savun- devlet gibi görünmeyen (bâtın), etkin,
maktadırlar.02 manevî bir devlet ortaya koymuşlar-
denilmektedir. Kutub, efrâd üzerinde dır. Bu devlette de görünür devletteki
tasarruf edemediği gibi, onlara hüküm de
geçiremez; çünkü kendisi de, onlardandır.
“halife”nin mukabili olarak “kutub”
Efrâd, velilerin gözdeleri olup veliler bulunur. Yine görünür devletteki ha-
içindeki özel kimselerdir. Melekler arasında lifenin vezirleri mukabilinde, görün-
“müheyyemûn” melekleri ne kadar özelse,
veliler arasında da efrâd o kadar özeldir. Yüsr Âbidîn, Hikâyâ’s-Sûfiyye, (Dimaşk:
Suad el-Hakîm, el-Mu’cemu’s-Sûfî, (Birinci Dâru’l-Beşâir, 1993), s. 116; Ahmet Ögke,
Basım. Beyrut: Dendele,1401/1981), s. 876- “Bir Tasavvuf Terimi Olarak Ricalu’l-Gayb
877. –İbn Arabî’nin Görüşleri-”, Tasavvuf ilmî
01. Suad el-Hakîm, el-Mu’cemu’s- ve Akademik Araştırma Dergisi, 5, (Ocak
Sûfî, (Birinci Basım. Beyrut: 2001), s. 174.
Dendele,1401/1981), s. 909-911. 03. Muhammed b. A’la b. Ali el-Farukî et-
02. Muhammed Emin İbn Âbidin, İcâbetü’l- Tehânevî, Keşşâfu Istılâhati’l-Fünûn,
gavs bi-beyâni hâli’n-nükabâ ve’n-nücebâ (Beyrut: Daru Sadr, ts.), III, 1166-1167;
ve’l-abdâl ve’l-evtâd ve’l-gavs (Mecmûatü Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri
Resâil-i İbn Âbidin içinde), (İstanbul: ve Deyimleri Sözlüğü, (Üçüncü Basım.
1325), s. 275; Ayrıca bk. Muhammed Ebu’l- İstanbul: Anka Yay., 2005), s. 385.
ni tamir etmede ona yardım et. Yardı- Mürtefi’, Şifâ, Mâhık, Âkıb, Menhûr,
mın sana yarar, ona değil. Hakk Teâlâ: Şecerü’l-mâ, Unsuru’l-hayat, Şerîd,
‘Allah’a yardım ederseniz, O da size Râci’, Sâni’, Tayyâr, Sâlim, Halîfe,
yardım eder’01 buyurmuştur.”02 Maksûm, Hayy, Râmî, Vâsi’, Bahr,
Onun kutub ile ilgili diğer bazı ifa- Mulsak, Hâdî, Muslih ve Bâkî’dir.
06
deleri ise şöyledir: “Hayret, önder ol- İsmail Hakkı Bursevî de aynı isimleri
mak için başta koşan nice bilgiler var- zikretmektedir.
07
dır da bizzat onunla baş gider. Başının Bursevî, ilk ümmetlerde kutubların
gitmesini istemiyorsan sen, ayak ol; az oluşunu enbiyanın çokluğuna bağ-
görüş sahibi kutba sığın. Padişahsan lamaktadır. Ona göre ilk zamanlarda
da kendini onun üstünde görme; bal halkı ilzam eden mucizelerdi. Onun
olsan da onun bitkisinden başkası- için uzun bir zamanda yirmi beş ku-
nı toplama. Senin düşüncen surettir, tubtan fazla gelmedi. Bu ümmet-i
onunkiyse candır; senin paran kalptır, merhûme arasında ise her asırda birer
onun parası maden.”03 “Hasta ziyare- kutub mevcuttur.08
tine gitmekte fayda vardır; onun fay- İbnü’l-Arabî’nin, “Menzilü’l-kutb”
dası yine sana aittir. İlk faydası şudur: adlı risalesinde belirttiğine göre, kut-
Ola ki, o hasta şahıs bir kutub ve ulu bun menzili, çekip çevirmeyi var etme
bir padişahtır.”04 hazretidir. Halife olan kutbun maka-
26 İbnü’l-Arabî, Kurtuba şehrinde mü- mı, emri yürürlüğe koyma ve hüküm-
şahede halinde berzah mertebesindey- leri çekip çevirmedir. Hali ise, genel
ken, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed olup özel bir hal olarak kayıtlandırıla-
(a.s.) zamanına kadar, daha önce ya- maz. Çünkü o, varlıktaki genel örtü-
şamış ümmetlerin kutublarının gös- dür ve cömertliğin hazineleri O’nun
terildiğini ve onları gördüğünü be- elindedir. Hak sürekli olarak onda te-
lirterek isimlerini verir. Bunlar yirmi celli etmektedir. Yine İbnü’l-Arabî’ye
beş tane olup isimleri şunlardır: el- göre memleketler içinde kutbun pa-
Mufarrık, Müdâvî’l-külûm05, Bekkâ, yına Mekke düşmüştür. Kutub, bede-
01. Muhammed, 47: 7.
niyle herhangi bir yerde ikamet etse
02. Mevlana, Mesnevî, Haz.: Adnan de onun yeri Mekke’dir başka bir yer
Karaismailoğlu (Yeni Şafak, 2004), II, 226. değildir.09 Yani bir yorum yapmak ge-
03. Mevlana, Mesnevî, Haz.: Adnan
Karaismailoğlu (Yeni Şafak, 2004), I, 226. 06. İbn Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye,
04. Mevlana, Mesnevî, Haz.: Adnan Tahkik: Osman Yahya-İbrahim Medkur
Karaismailoğlu (Yeni Şafak, 2004), I, 232. (Kahire: el-Mektebetü’l-Arabiyye,
05. “Hz. Peygamber’in bir adı da müdâvî’l- 1405/1985), II, 362.
külûmdur (yaraları iyileştiren). Çünkü 07. Bk. İsmail Hakkı Bursevî, Kitabu’l-Hitab
o, hevânın yaralarından haberdar olduğu (1192 H.), s. 305.
gibi fikrin, dünyanın, şeytanın ve nefsin 08. İsmâil Hakkı Bursevî, Kitâbü’n-Netîce,
yaralarından da nübüvvet, risâlet veya Haz.: Ali Namlı-İmdat Yavaş (İstanbul:
velâyetin tüm lisanlarıyla haberdardı.” İbn İnsan Yay., 1997), I, 327; İsmail Hakkı
Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, Tahkik: Bursevî, Kitabu’l-Hitab, (1192 H.), s. 306.
Osman Yahya-İbrahim Medkur, (Kahire: el- 09. İbn Arabî, Kitabu’l-Menzili’l-Kutb ve
Mektebetü’l-Arabiyye, 1405/1985), II, 363. Makâlihî ve Hâlihî (Resâilu İbni’l-Arabî
Makâlihî ve Hâlihî (Resâilu İbni’l-Arabî leler. Çeviren: Sadık Kılıç. Birinci Basım.
içinde). Haydarabad: Dairetü’l-Maarifi’l- İstanbul: İnsan Yay., 2002.
Osmaniyye, 1367/1948. Ögke, Ahmet. “Bir Tasavvuf Terimi
–––Fusûsu’l-Hikem. Ta’lik: Ebu’l- Olarak Ricalu’l-Gayb –İbn Arabî’nin Gö-
Alâ Afîfî. Dâru İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye, rüşleri-”, Tasavvuf ilmî ve Akademik Araş-
1365/1946. tırma Dergisi. 5: 161-201, Ocak 2001.
–––Tedbîrât-ı İlâhiye. Tercüme ve San’ânî, Ebûbekr Abdurrezzâk
Şerh: Ahmed Avni Konuk, Haz.: Mustafa b. Hemmâm. el-Musannef. Tahkik:
Tahralı. İstanbul: İz Yay., 1992. Habîburrahmân el-A’zamî. İkinci Basım.
İbn Ebi’d-Dunyâ, Ebûbekr Abdullah b. el-Mektebü’l-İslâmî,1403/1983.
Muhammed b. Ubeyd b. Süfyân el-Kuraşî. Suyûtî, Celâlüddîn Abdurrahmân
el-Evliyâ. Tahkik: Ebû Hâcir Muhammed b. Ebî Bekr b. Muhammed. el-Hâvî
es-Saîd b. Besyonî Zağlol. 1. Basım. Beyrut: li’l-Fetâvâ. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-
Müessesetü’l-Kütübi’s-Sekâfiyye, 1993. İlmiyye,1403/1983.
İbn Haldûn, Abdurrahmân. el- Tehânevî, Muhammed b. A’la b. Ali el-
Mukaddime. Tahkik: Abdusselâm eş- Farukî. Keşşâfu Istılâhati’l-Fünûn. Bey-
Şeddâdî. Birinci Basım. ed-Dâru’l-Beydâ, rut: Daru Sadr, ts.
2005.
Tuna, Taşkın. Ol Dedi Oldu – Big
İbn Manzûr. Lisanu’l-Arab. Üçüncü Ba- Bang’in Nefes Kesen Öyküsü –I. Yedinci
sım. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî,
Basım. İstanbul: Şule Yay., 2010.
1419/1999. 31
Uludağ, Süleyman. “Ricâlu’l-Gayb.”
İbn Teymiyye, Takiyyüddin Ahmed.
DİA. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı,
Mecmûatü’l-Fetâvâ. Üçüncü Basım.
2008. XXXV, 81-83.
Dâru’l-Vefâ, 1426/2005.
––– “Ricâlullah.” DİA. İstanbul: Tür-
İmam-ı Rabbânî. Mektubât-ı Rabbânî.
kiye Diyanet Vakfı, 2008. XXXV, 80-81.
Çeviren: Kasım Yayla, İstanbul: Merve
Yıldırım, Ahmet. “Tasavvufta Ricalu’l-
Yay., 1999.
Gayb Telakkisi ve Konuyla İlgili Bazı Ri-
Kara, Mustafa. Tasavvuf ve Tarikatlar
vayetler”, Süleyman Demirel Ü. İlahiyat
Tarihi. Altıncı Basım. İstanbul: Dergâh
Fak. Dergisi. 4: 117-147, 1997.
yay., 2003.
Yılmaz, Hasan Kâmil. İslâm Tasavvufu
Kâşânî, Abdürrezzâk. Istılâhâtu’s-
(el-Lüma’ Tercümesi içinde). İstanbul:
Sûfiyye. Tahkik: Abdü’l-Âl Şâhîn. Birinci
Altınoluk Yay., 1996.
Basım. Kahire: Dâru’l-Menâr, 1413/1992.
Mağribî, Ali Harâzm İbnü’l-Arabî.
Cevâhirü’l-Maânî ve Bulûği’l-Emânî
fî Feyzi Seyyidî Ebi’l-Abbâs et-Ticânî.
Tashîh: Abdüllatîf Abdurrahmân. Birinci
Basım. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,
1417/1997.
Mevlana. Mesnevî. Haz.: Adnan Karais-
mailoğlu, Yeni Şafak, 2004.
Nasr, Seyyid Hüseyin. Tasavvufî Maka-
Journal of Faculty of Theology of Bozok University, Vol. 1, Nu. 1 (2012/1), p. 31