Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 21

citation

Atlı, Ahmet. “Ibn al-’Arabi’s views on the ‘qutub concept’,” Journal of Faculty of
Theology of Bozok University. 1,1 (2012/1), pp. 11-31.

utub kavramına
İbnü’l-Arabî’nin “kutub” kavramı
ile ilgili görüşleri K geçmeden
kutbun da içinde
önce,

yer aldığı “ricâlu’l-gayb”


(gayb adamları) kavra-
Ahmet ATLI mının ele alınması, tasav-
Yrd. Doç. Dr., Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
vuftaki kutub telâkkîsinin
anlaşılabilmesi için yarar-
lı olacaktır. Bu nedenle,
Özet bu makalede öncelikle
Bu makalede, gizli veliler topluluğu hakkında geniş ricâlu’l-gayb ile ilgili kısa
bilgiler veren İbnü’l-Arabî’nin kutub hakkındaki bir bilgi verilecektir.
görüşleri ele alınmış, yer yer diğer müelliflerin
görüşlerine de değinilmiştir. Kutub, tasavvuf termi- “Sözlükte ‘erkek, mert
nolojisinin önemli kavramlarından biridir. Ricâlu’l- ve yiğit’ anlamlarındaki
gayb olarak adlandırılan gizli veliler hiyerarşisinin en
racül kelimesinin çoğulu
başında bulunan kutub, dünyanın ve manevî âlemin
ricâl ile gayb kelimelerin-
yöneticisi olduğu kabul edilen en büyük velidir. Her
şey, onun etrafında dönmektedir ve o, bulunduğu den oluşan ricâlu’l-gayb
makam itibarıyla âlem üzerinde tasarruf etmektedir. tabiri Farsça’da merdân-ı
Anahtar kelimeler Tasavvuf, İbnü’l-Arabî, Ricâlu’l- gayb, merdân-ı Hudâ;
gayb, Kutub Türkçe’de gayb erenleri,
üçler, yediler, kırklar şek-
linde ifade edilir. Ricalu’l-
gayba Arapça’da mestûrûn, mektûmûn, ahfiyâ (örtülü, gizli ve saklı olanlar)
gibi isimler de verilir. Ricâlullah kavramı ricâlu’l-gaybdan daha geniş kapsamlı
olmakla birlikte ricâlu’l-gayb yerine de kullanılmaktadır.”01 Tasavvuf düşün-
cesinde dünyayı idare ettikleri kabul edilen sûfiler topluluğuna verilen bir isim
olan ricalu’l-gayb terimi, gayb adamları, gayb erenleri manasına gelmektedir.02
Tasavvufî irfanda bu, manevî halleri gizli olan, Allah’ın temsilcileri olarak görü-
lür dünyayı yöneterek kendilerine verilen kozmik ve insanî görevleri icra eden
kimselere işaret etmektedir.03
Ricâlullah, gayb erenleri veya bilinmeyen Hakk dostları diye de isimlendiri-
 01.  Süleyman Uludağ, “Ricâlu’l-Gayb”, DİA (İstanbul: Türkiye Diyanet V., 2008), XXXV, 81.
 02.  Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, (6. Basım. İstanbul: Dergâh yay., 2003) s. 196.
 03.  William Chittick, Varolmanın Boyutları, Çev.: Turan Koç (İstanbul: İnsan yay., 2007), s. 45.
kaynakça
Atlı, Ahmet. “İbnü’l-Arabî’nin “kutub” kavramı ile ilgili görüşleri,”
Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 1,1 (2012/1), ss.
11-31.
Ahmet Atlı

len ricalu’l-gayb kavramı, tasavvufta- korunması, hayırların temini, kötülük-


ki Allah dostluğunun gizliliğine işa- lerin giderilmesi gibi konularda sev-
ret etmektedir. “Rabbinin ordularını diği bazı kullarını görevlendirmiştir.05
O’ndan başka kimse bilmez”01 ayetinin İnsanların çoğu tarafından bilinme-
ifade ettiği anlamın da bu olduğu be- meleri, tanınmamaları veya gizli olan
lirtilmiştir.02 Cenab-ı Hak’tan başka hakikatlere, sırlara vakıf olmalarından
hiç kimse tarafından gök kubbenin dolayı ricalü’l-gayb adı verilen bu seç-
altındaki velîlerin kimler olduğunun kin kişilerin arasında bir düzen ve hi-
bilinemeyeceği anlayışı, velâyet sır-
yerarşik bir yapı mevcuttur.06
rının oturduğu temeli ortaya koy-
Nasıl ki dünyanın siyasî ve maddî
maktadır.03 “Yaygın tasavvuf anla-
yönetiminde bir vazife taksimi ve hi-
yışına göre ricâlu’l-gaybın şahısları
değil, manevî halleri gizlidir. Böylece yerarşik bir düzen mevcut ise, manevî
velâyetin, batınîliğine vurgu yapıl- devlet olarak nitelendirebileceğimiz
mıştır. Ricâlu’l-gaybdan olan velilerin ricâlu’l-gaybın kendi aralarında da bir
halleri gizli olduğu için yapıp ettikleri vazife taksimi ve hiyerarşik bir düzen
herkes tarafından kolaylıkla anlaşıl- vardır. Bu düzenle ilgili İbnü’l-Arabî
maz. Maddi varlıkları bakımından in- öncesi kaynaklardaki bilgilerle, İbnü’l-
sanlar arasında bulunsalar da manevî  05.  Bu duruma örnek olarak şu hadisleri
yönden sıradan insanların idrak ede- verebiliriz: Ebû Kılâbe’den: Hz. Peygamber
12 (s) şöyle buyurmuştur: “Ümmetim içinde
meyeceği fonksiyonlara sahiptirler. yedi kişi sürekli bulunur. Onlar bir şey
Bununla birlikte ricâlu’l-gayb birbirini hakkında Allah’a dua ettiklerinde, Allah
onların duasına icabet eder. Onlar vesilesiyle
tanımaktadır.”04 Dolayısıyla bu kimse- size yardım edilir, onlar vesilesiyle yağmura
lere, gayb âleminde bulundukları için mazhar olursunuz ve onlar vesilesiyle sizden
değil, sırları veya manevî halleri diğer (belalar) defedilir.” Ebûbekr Abdurrezzâk b.
Hemmâm es-San’ânî, el-Musannef, Tahkik:
insanlara gizli olduğu için ricalu’l- Habîburrahmân el-A’zamî, (İkinci Basım.
gayb denilmiştir. el-Mektebü’l-İslâmî,1403/1983), XI, 250
(hadis no: 20457); Ebûbekr Abdullah b.
Ricâlu’l-gayb anlayışına göre Al- Muhammed b. Ubeyd b. Süfyân el-Kuraşî
lah, dünyanın cismanî düzenini sağla- İbn Ebi’d-Dunyâ, el-Evliyâ, Tahkik: Ebû
Hâcir Muhammed es-Saîd b. Besyonî Zağlol,
maları için bazı insanların çeşitli gö- (Birinci Basım. Beyrut: Müessesetü’l-
revler üstlenmesini takdir ettiği gibi Kütübi’s-Sekâfiyye, 1413/1993), s. 30
âlemdeki manevî ve ruhanî düzenin (hadis no: 69). Ebû Hureyre’den: Rasulullah
(s) şöyle buyurdu: “Yeryüzü Hz. İbrahim
 01.  Müddessir, 74: 31. Halîlurrahmân (s) gibi otuz kişiden
 02.  Hasan Kâmil Yılmaz, İslâm Tasavvufu boş kalmayacaktır. Onların vesilesiyle
(el-Lüma’ Tercümesi içinde), (İstanbul: affa mazhar olunur, onların vesilesiyle
Altınoluk Yay., 1996), s. 541. rızık verilir ve onların vesilesiyle yağmur
 03.  Ahmet Ögke, “Bir Tasavvuf Terimi Olarak yağdırılır.” Celâlüddîn Abdurrahmân b.
Ricalu’l-Gayb –İbn Arabî’nin Görüşleri-”, Ebî Bekr b. Muhammed es-Suyûtî, el-Hâvî
Tasavvuf ilmî ve Akademik Araştırma li’l-Fetâvâ, (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-
Dergisi, 5, (Ocak 2001), s. 162. İlmiyye,1403/1983), II, 248.
 04.  Süleyman Uludağ, “Ricâlu’l-Gayb”, DİA,  06.  Süleyman Uludağ, “Ricâlu’l-Gayb,” DİA
(İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2008), (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2008),
XXXV, 81. XXXV, 81-82.

Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1, 1 (2012/1), s. 12


İbnü’l-’Arabî’nin “kutub” kavramı ile ilgili görüşleri

Arabî sonrası kaynaklardaki bilgiler almışlardır.04


birbirinden farklıdır.01 Her mertebe- Ricâlu’l-gayb hakkında kısaca bilgi
deki ricâlu’l-gaybın adları, hiyerarşi- verdikten sonra, ricâlu’l-gayb hiyerar-
deki yerleri çeşitli kaynaklarda farklı şisinin en başında bulunan kutub ile
şekillerde sıralanmıştır.02 Ancak bütün ilgili görüş ve değerlendirmelere geçe-
sıralamalarda hiyerarşinin en başında biliriz.
kutub (gavs) bulunmaktadır. 1. Tasavvufî Bir Kavram Olarak Ku-
Ricâlu’l-gayb anlayışını sistema- tub
tik bir bütünlüğe kavuşturan İbnü’l- Sözlükte; değirmenin etrafında
Arabî’nin hiyerarşisine göre ele alır- döndüğü mil, değirmen iği, eksen vs.
sak; O, ricalu’l-gaybı, ricalu’l-aded anlamlarına gelen “kutub” kelimesi-
(sayı adamları) ve ricâlu’l-meratib nin çoğulu “aktâb”dır.05 “Büyük de-
(mertebe adamları) olmak üzere iki- ğirmen taşı, milin (kutbun) etrafında
ye ayırmış, sayıları belli olan ricâlu’l- döndüğü gibi, kâinat denen bu kozmoz
adedi yukarıdan aşağıya; kutub, da idare bakımından kutbun etrafında
imâmân (iki imam), evtâd, abdâl, döner.” Kutub kelimesi, lafız ola-
06

nükabâ, nücebâ, havârî, recebiyyûn, rak Kur’an-ı Kerim’de ve hadîslerde


hâtem…vd. şeklinde sıralarken, sayı- yer almaz. Tasavvufta kutub; veliler
07

ları belli olmayan ricâlu’l-merâtibi ise; tâifesinin başkanı, dünyanın ve âlemin 13


melâmiyye, fukarâ, sûfiyye, ubbâd, manevî yöneticisi olduğu kabul edilen
zuhhâd, ricâlü’l-mâ, efrâd, ümenâ…. en büyük velî anlamındadır. “Kutbiy-
yet” ise onun bulunduğu makama ve-
vd. biçiminde sıralamıştır.03 İbnü’l-
Arabî’den sonra ricâlu’l-gaybten bah-  04.  Süleyman Uludağ, “Ricâlullah”, DİA,
(İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2008),
seden mutasavvıflar, genellikle onun XXXV, 80.
bu konuya dair sınıflandırmasını esas  05.  İbn Manzûr, Lisanu’l-Arab, (Üçüncü
Basım. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî,
 01.  Hasan Kâmil Yılmaz, İslâm Tasavvufu 1419/1999), XI, 213; Fîrûzabâdî, el-
(el-Lüma’ Tercümesi içinde), (İstanbul: Kâmûsu’l-Muhît, (Sekizinci Basım. Beyrut:
Altınoluk Yay., 1996), s. 542. Müessesetü’r-Risâle, 1426/2005), s. 126.
 02.  Örnek olarak bk. Hatîb el-Bağdadî, Tarihu  06.  Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri
Bağdad, (Kahire: Mektebetü’l-Hancî, ve Deyimleri Sözlüğü, (Üçüncü Basım.
1349/1931), III, 75-76; Hucvirî, Keşfu’l- İstanbul: Anka Yay., 2005), s. 385.
Mahcûb (Hakikat Bilgisi), Haz.: Süleyman Bursevî’ye göre, varlık dairesi de kutub
Uludağ, (İstanbul: Dergâh Yay., 1982), üzerine döndüğünden bu ad verilmiştir.
s. 329-330; Ignaz Goldziher, “Ebdâl”, İA, Kutub, ruhanî ve cismanî âlemin medarı
(İstanbul: M.E.B., 1988), IV, 3-4. olup zahiriyle zahir âlemini, batınıyla bâtın
 03.  İbnü’l-Arabî’nin ricâlu’l-gayb hiyerarşisi âlemini hıfzeder. Zira kutubluktan murad,
ve bu hiyerarşide yer alan kavramlarla ilgili âlem işlerinin yürümesi bakımından Hakk
geniş bilgi için bk. İbn Arabî, el-Fütûhâtü’l- halifeliğidir. Vezirin padişaha bağlı olan
Mekkiyye, Tahkik: Osman Yahya-İbrahim halifeliği gibi. İsmail Hakkı Bursevî, Kitabu’l-
Medkur, (Kahire: el-Mektebetü’l-Arabiyye, Hitab, (1192 H.), s. 302.
1407/1987), XI, 273-493. Ayrıca bk.  07.  Ahmet Yıldırım, “Tasavvufta Ricalu’l-
Ahmet Atlı, “Tasavvufta Ricâlu’l-Gayb”, Gayb Telakkisi ve Konuyla İlgili Bazı
(Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Rivayetler”, Süleyman Demirel Ü. İlahiyat
Üniversitesi SBE, 2011). Fak. Dergisi, 4 (1997), s.125.

Journal of Faculty of Theology of Bozok University, Vol. 1, Nu. 1 (2012/1), p. 13


Ahmet Atlı

rilen isimdir. Ayrıca kutbun yönetimi Ayrıca insan-ı kâmil, hakikat-ı Mu-
altında bulunan çeşitli veli grupları- hammediyye, halifetullah, akl-ı evvel
nın her birinin başkanına da kutub adı vb. kavramlar da kutba yakın manada
verilir. Bu nedenle birinci anlamdaki olan bazı kavramlardandır. Tasavvuf
kutbu diğerlerinden ayırmak için ona terminolojisinin bu tür önemli kav-
“kutbu’l-aktâb” denilmiştir.01 Aslın- ramlarının bilinmesinin de kutub ko-
da kutub kavramının anlam çerçevesi nusunun daha iyi anlaşılmasına katkı
daha geniştir. Nitekim bir beldenin sağlayacağı kanaatindeyiz.
adamına o beldenin kutbu, herhangi 2. İbnü’l-Arabî’nin Kutub ile İlgili
bir makamda zamanında şöhret bulup Görüşleri
tek kalmış herhangi bir şahsa kutub İbnü’l-Arabî (ö.638/1240)’ye göre
veya bir cemaatin şeyhine o cemaatin kutub, asâleten veya vekâleten hal ve
kutbu denilmiştir. Ancak ıstılahî an- makamları kendisinde toplayan kimse-
lamda kutub ismini sadece bir kişi alır. dir.05 Kutub, dairenin merkezi, çevresi
Aynı zamanda bu kişiye “gavs” adı da ve Hakkın aynasıdır. Âlemin etrafında
verilmektedir.02 döndüğü bir eksendir.06 O, sufi ıstı-
Kutbu’l-aktâbın kutubluğu, bü- lahlarını açıkladığı risalesinde ise ku-
tün kutubların kutubluklarını içine tub veya gavsı; “Bütün zamanlarda
alır. Zîrâ esâsında kutubluk birdir; âlemde Allah’ın nazarının yeri olan tek
14 ancak farklı sûretlerde zuhûr eder.03 kimsedir. O, İsrafil (a.s.)’in kalbi üze-
“Kutbu’l-aktâb çeşitli işlevleri itiba- rindedir” diye tarif etmektedir.07
riyle kutb-i âlem, kutb-i cihân, kutb-i Ona göre, ricâlullâh (Allah adam-
ekber, kutb-i irşâd, halîfe, kutb-i za- ları), bu isimlendirmeyi genişletmiş-
man, kutb-i vakt, vâhid-i zaman, lerdir. Onlar, herhangi bir makamın
sâhib-i vakt, hicâb-ı a’lâ, mir’ât-ı Hak, çevresinde döndüğü ve bu makamın
kutb-i medâr ve gavs adını alır.”04 hemcinslerinden ayrı olarak kendisine
 01.  Süleyman Ateş, “Kutub”, DİA, (Ankara: özgü olduğu kimseyi ‘kutub’ diye isim-
Türkiye Diyanet Vakfı, 2002), XXVI, 498. lendirirler. Yine bir beldenin adamı, o
 02.  İbn Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye,
Tahkik: Osman Yahya-İbrahim Medkur, beldenin kutbu diye isimlendirildiği
(Kahire: el-Mektebetü’l-Arabiyye, gibi, bir cemaatin şeyhi de, o cemaatin
1407/1987), XI, 274-275; Ahmet Yıldırım, kutbu olarak isimlendirilmiştir. Fakat
“Tasavvufta Ricalu’l-Gayb Telakkisi ve
Konuyla İlgili Bazı Rivayetler”, Süleyman  05.  İbn Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye,
Demirel Ü. İlahiyat Fak. Dergisi, 4 Tahkik: Osman Yahya-İbrahim Medkur,
(1997), s. 126-127. İmam-ı Rabbanî, gavsı (Kahire: el-Mektebetü’l-Arabiyye,
kutbun yardımcılarından biri olarak kabul 1407/1987), XI, 274.
etmektedir. bk. İmam-ı Rabbânî, Mektubât-ı  06.  İbn Arabî, Kitabu’l-Menzili’l-Kutb ve
Rabbânî, Çeviren: Kasım Yayla, (İstanbul: Makâlihî ve Hâlihî (Resâilu İbni’l-Arabî
Merve Yay., 1999), I, 494. içinde), (Haydarabad: Dairetü’l-Maarifi’l-
 03.  İsmâil Hakkı Bursevî, Kitâbü’n-Netîce, Osmaniyye, 1367/1948), s. 2.
Haz.: Ali Namlı-İmdat Yavaş, (İstanbul:  07.  İbn Arabî, Kitabu Istılâhı’s-Sufiyye
İnsan Yay., 1997), I, 217. (Resâilu İbni’l-Arabî içinde), (Haydarabad:
 04.  Süleyman Ateş, “Kutub”, DİA, (Ankara: Dairatü’l-Maârifi’l-Osmâniyye, 1367/1948),
Türkiye Diyanet Vakfı, 2002), XXVI, 498. s. 4.

Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1, 1 (2012/1), s. 14


İbnü’l-’Arabî’nin “kutub” kavramı ile ilgili görüşleri

terimsel manada kutublar, herhangi (a.s.)’in en kâmil vârislerine ihsan edil-


bir tamlama yapılmaksızın, bu ismin miştir. Bu durumda hâtem-i velâyet
kendilerine kayıtsız olarak verildiği ve kutbu’l-aktâb, hâtem-i nübüvvetin
kimselerdir. Onlardan bir dönemde bâtınını, başka bir deyişle manevî hü-
tek kişi bulunabilir. Bu anlamıyla ku- viyetini temsil eder.03
tub, aynı zamanda Gavs’tır.01 Gavs, Seyyid Muhammed Emin İbn Âbidin
“mukarrabîn”den, yani Hakk’a yakın (ö.1258/1836)’e göre, kutub, muta-
olanlardandır. O, kendi döneminde ce- savvıfların ıstılahında bâtın halifesidir
maatin efendisidir. Onlardan bir kısmı ve kendi döneminde yaşayan insanla-
zahirde hüküm sahibidir ve makam yö- rın efendisidir. Bütün makamları ve
nünden batınî hilafeti elde edebileceği halleri kendisinde topladığı ve bütün
gibi zahirî hilafeti de elde edebilir. Bu bu makamların ve hallerin onun etra-
kısma örnek olarak Ebû Bekir, Ömer, fında dönmesi nedeniyle kutub diye
Osman, Ali, Hasan, Muaviye b. Yezid, isimlendirilmiştir ki ismi, değirmen
Ömer b. Abdulaziz ve Mütevekkil’i taşına yerleştirilen ve taşların onun et-
verebiliriz. Bir kısmı ise, özel anlamda rafında döndüğü demir kutubtan (iğ-
batınî halifelik sahibidir, zahirde yöne- den) alınmıştır.04
ticiliği yoktur. Bu kısma örnek olarak Aslında makro âlemden mikro âleme
Sebteli Ahmed b. Harun er-Reşid’i ya kadar evrendeki her şey dönmektedir.
da Ebu Yezid el-Bestami’yi verebiliriz. Bu durum şöyle anlatılmaktadır: 15
Kutubların çoğunluğunun dünyevî bir “Uzaydaki uydular, gezegenler et-
hükümdarlığı yoktur.02 Bu durumda, rafında; gezegenler güneşler etrafında;
görüldüğü üzere hepsinin ortak pay- güneşler galaktik merkez etrafında;
dası manevî hükümdarlık olmaktadır. galaktik merkez kendi ekseni etrafın-
Abdürrezzak el-Kâşânî‘ye (ö.1330) da, galaksiler süper galaksiler etrafın-
göre kutub, her zaman âlemde Allah’ın da dönerler. Bu büyük âlemi uzmanlar,
nazargâhı olan ve İsrâfîl (a.s.)’in “makrokozmos” olarak adlandırmak-
kalbi üzerinde bulunan yegâne ve- tadırlar. Maddenin en küçük elemanı
lidir. “Kutbiyyet-i kübrâ” ise, olan atomda da benzer planlamayı ve
kutbu’l-aktâbın mertebesidir. Hz. dengeli bir tasarımı görmek mümkün-
Muhammed’in nübüvvetinin bâtını dür. “Mikrokozmos”un harika düzeni
(hakikat-i Muhammediyye) olan içinde elektronlar, çekirdek etrafın-
bu mertebe, ancak Hz. Peygamber da; elektronlar kendi ekseni (spin)
 01.  “Gavs, zamanın sahibi ve tekidir.” İbn  03.  Abdürrezzâk el-Kâşânî, Istılâhâtu’s-
Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, Tahkik: Sûfiyye, Tahkik: Abdü’l-Âl Şâhîn, (Birinci
Osman Yahya-İbrahim Medkur, (Kahire: Basım. Kahire: Dâru’l-Menâr, 1413/1992),
el-Mektebetü’l-Arabiyye, 1410/1990), XIII, s. 162.
192.  04.  Muhammed Emin İbn Âbidin, İcâbetü’l-
 02.  İbn Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, gavs bi-beyâni hâli’n-nükabâ ve’n-nücebâ
Tahkik: Osman Yahya-İbrahim Medkur, ve’l-abdâl ve’l-evtâd ve’l-gavs (Mecmûatü
(Kahire: el-Mektebetü’l-Arabiyye, Resâil-i İbn Âbidin içinde), (İstanbul: 1325),
1407/1987), XI, 274-275. s. 264.

Journal of Faculty of Theology of Bozok University, Vol. 1, Nu. 1 (2012/1), p. 15


Ahmet Atlı

etrafında dönerler. Atomlar, fiziksel Tek bir kişiden ibaret olan kutbun,
yasalarla, kimyasal prensipler ve ma- kendisine sığınıldığı zaman “gavs”
tematiksel denklemlerle bağlandığı olarak da adlandırıldığını belirten
moleküller çevresinde hareket edip sü- Cürcânî’ye göre; Allâh Teâlâ her za-
rekli bir titreşim halindedirler.”01 man nazar ettiği kutba, kendi katın-
Dolayısıyla en küçük âlemden en bü- dan en büyük ilâhî sırları vermiştir.
yük âleme kadar her şeyin, merkezde- Rûhun bedende dolaştığı gibi, kutub
ki sabit bir gücün etrafında döndüğü da kâinâtın gizli ve açık noktalarında
gibi, manevî âlemde de her şey kutub dolaşmaktadır. Zîrâ evrenin en yüce ve
denen bir sabit gücün etrafında dön- en aşağı mertebelerinde sürmekte olan
mektedir. Nitekim “Meleklerin de hayâtın rûhu ondan feyezân eder. Bir
Arş’ın çevresinde dönerek Rabb’lerini de kutbu’l-aktâblık -kendisine sığınıl-
hamd ile tesbih ettiğini görürsün”02 dığı zaman gavsü’l-a’zam da denir- ma-
ayetinde ifade edildiği gibi, bütün me- kamı vardır ki bu, Hz. Muhammed’in
lekler de Arş sâbitesinin etrafında dön- (s) nübüvvetinin bâtını olup, ancak
mektedirler. ekmeliyet derecesine erişmesi nede-
Yine İbn Âbidin(ö.1258/1836)’e niyle onun özel verâsetini kazanmış
göre kutub iki türlü olabilir. Birincisi, olan kimseler bu makama ulaşabilir.04
şehâdet âlemindeki yaratıklara nis- Yakın zamanların önemli sûfilerinden
16 petle bu ismi alan kutubtur ki, öldüğü Mustafa Fevzi Efendi (ö.1925)’nin
zaman, “abdâl”dan ona en yakın olan kutub ile ilgili bazı görüşleri şu şekilde
onun yerine halife olur ve abdâl arasın- nakledilmiştir:
da en kâmil olan bu kişi, bedel olarak “Bütün eşya kutba râbıta eyler ve
onun makamına geçer. İkincisi ise, şe- her zümre için vasıta olan bir kutub
hadet ve gayb âlemlerinin her ikisin- gavs bi-beyâni hâli’n-nükabâ ve’n-nücebâ
de bulunan tüm yaratıklara nispetle ve’l-abdâl ve’l-evtâd ve’l-gavs (Mecmûatü
Resâil-i İbn Âbidin içinde), (İstanbul: 1325),
kutub adını alır ki, abdâldan hiçbiri s. 265. İbnü’l-Arabî’ye göre, tek kutub, Hz.
onun yerine bedel olamaz; hatta hiçbir Muhammed (s)’in ruhudur ve o, insanın
yaratılışından kıyamet gününe kadar tüm
yaratık onun makamına geçemez. Bu nebilere, resullere ve kutublara yardım
ikinci kutub, şehadet âleminde bulu- edendir. Bu Muhammedî ruhun âlemde pek
nan kutubların kendisine tabi olduk- çok mazharı vardır. En kâmil mazharı ise
zamanın kutbunda, Efrad’da, Muhammedî
ları kutbu’l-aktâbdır. Bu makamda ne veliliğin Hâteminde ve Hz. İsa olan genel
ondan önce bir kutub gelmiştir, ne de veliliğin Hâtemindedir. Bu mazhar Hz.
Muhammed’in ruhunun meskenidir. İbn
ondan sonra başka bir kutub gelecek- Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, Tahkik:
tir. Bu, Hz. Muhammed (a.s.)’in ru- Osman Yahya-İbrahim Medkur, (Kahire: el-
hudur.03 Mektebetü’l-Arabiyye, 1405/1985), II, 363.
 04.  Ali b. Muhammed eş-Şerîf el-Cürcânî,
 01.  Taşkın Tuna, Ol Dedi Oldu – Big Bang’in Kitâbu’t-Ta’rifât, (Beyrut: Mektebetü
Nefes Kesen Öyküsü -I, (Yedinci Basım. Lübnan, 1985), s. 185-186. Ayrıca bk. Ahmed
İstanbul: Şule Yay., 2010), s. 202. Ziyâuddin Gümüşhanevî, Câmiu’l-usûl fi’l-
 02.  Zümer, 39: 75. evliyâ ve envâihim ve evsâfihim, (1298 H.),
 03.  Muhammed Emin İbn Âbidin, İcâbetü’l- s. 4-5.

Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1, 1 (2012/1), s. 16


İbnü’l-’Arabî’nin “kutub” kavramı ile ilgili görüşleri

vardır. Onlar seyirlerini kutbuyla ya- na vakıf kılması, bütün feyizlerini ona
par, devirlerini de kutba tâbi eder- vermesi ve ilminin ihata ettiği her şeyi
ler. O kutublar tâbileriyle beraber ona bildirmesi, Allah’ın kutbu’l-aktâba
kutb-i aktâbdan feyz alırlar. Kutb-i ikramlarından bazılarıdır. Yine âlemin
Âzam en yüce velîdir, yani evliyânın varlığından öncesi ve sonrasının ilmini
en kâmilidir. Onun nispeti enbiyadan öğretmesi, nihayeti olmayanı bildir-
zuhûr ederken feyzini de nübüvvet nu- mesi ve bütün varlıkların nizamının
rundan alır. Her velî feyzi kendi nebi- kendisiyle kâim olduğu bütün isimleri
sinden alır ki Hazret-i Mustafa da ne- öğretmesi de Allah’ın kutbu’l-aktâba
bilere misbâh olmuştur. Fahr-i cihânın ikramlarındandır.03 Kutubluk maka-
ümmetinden olan evliyâ O’ndan gizli mına oturduğu andan itibaren hiçbir
feyzler alır. Hiçbir evliyâ, peygamber zaman kutbu’l-aktâb ile Rasûlullah
gibi olamaz. Çünkü nebilerin sahip ol- (a.s.) arasında bir perde bulunmaz.
dukları tavır, fevk-i fevkten fevktedir. Hiçbir an ondan gizli kalmaz.04
Âlemlerde her ne ortaya çıkarsa hepsi Bir kimseye kutubluk verildiğinde,
Hz. Peygamber’e bağlanmış bir halde- Allah Teâlâ’nın onunla tüm yaratık-
dir. Merkezinde âliyât ve sâfilât olduğu lara, cinlere, insanlara, meleklere ve
halde, her kâinat böylece devreder.”01 ruhlara karşı övündüğünü söyleyen
Ebu’l-Abbâs et-Ticanî’ye göre ku- Abdülkadir-i Geylânî’ye göre, Allah
tubluk, tüm ayrıntılarıyla varlığın hep- kutbu kendine yaklaştırır, yaratıkları 17
sinde tasarruf etmek üzere, Hakk’ın üzerinde yetkili kılarak ona mülk ve
verdiği büyük bir hilâfettir. Rabbin ilâh imkân verir, kendisi onu sevdiği gibi,
olduğu her yerde kutub, işlerin idaresi insanların kalbine de onun sevgisini
ve Allah Teâlâ’nın ulûhiyeti altında verir.05 Velayetin en üst derecesi ku-
olan herkes ile ilgili olarak hükmün ye- tubluktur.
rine getirilmesidir. Kutub olmaksızın Bir kimse kutub olunca bütün insan-
bütün kâinat, hareketi olmayan siluet- ların yükünü taşır. Bununla birlikte
ler gibi görünür. Bütün varlıkların ruh taşıdığı bu yükün altından kalkabil-
ve hayat kazanmaları ancak kutbun mesi için, ona bütün insanlığın imanı
onlarda hâkim olmasıyla mümkün hale  03.  Ali Harâzm İbnü’l-Arabî el-Mağribî,
gelir. Bütün varlıklar, onun vesilesiyle Cevâhirü’l-Maânî ve Bulûği’l-Emânî
rahmet görür.02 Allah’ın bütün sırları- fî Feyzi Seyyidî Ebi’l-Abbâs et-Ticânî,
Tashîh: Abdüllatîf Abdurrahmân, (Birinci
 01.  Fikri Akbulut, “Kâtib Mustafa Fevzi Basım. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,
b. Nu’man Efendi’nin Hayatı, Eserleri ve 1417/1997), s. 288-289.
Tasavvufî Görüşleri”, (Yayımlanmamış  04.  Ali Harâzm İbnü’l-Arabî el-Mağribî,
Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Cevâhirü’l-Maânî ve Bulûği’l-Emânî
SBE, 2006), s. 70-71. fî Feyzi Seyyidî Ebi’l-Abbâs et-Ticânî,
 02.  Ali Harâzm İbnü’l-Arabî el-Mağribî, Tashîh: Abdüllatîf Abdurrahmân, (Birinci
Cevâhirü’l-Maânî ve Bulûği’l-Emânî Basım. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,
fî Feyzi Seyyidî Ebi’l-Abbâs et-Ticânî, 1417/1997), s. 276.
Tashîh: Abdüllatîf Abdurrahmân, (Birinci  05.  Abdülkadir Geylânî, el-Fethu’r-Rabbani,
Basım. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Çeviren: Osman Güman, (Beşinci Basım.
1417/1997), s. 290. İstanbul: Gelenek Yay., 2011), s. 111.

Journal of Faculty of Theology of Bozok University, Vol. 1, Nu. 1 (2012/1), p. 17


Ahmet Atlı

derecesinde bir iman kuvveti verilir.01 Çünkü o, halifetullahtır ve Allah’ın


Abdulmecîd-i Sivâsî’den (1049/1639) bütün isimlerinin mecmuasıdır.04 Ve
nakledildiğine göre; “semâda, biri ku- gerçekte kutbu’l-vücûd her asırda
zeyde diğeri güneyde olmak üzere iki kadîmen ve hadîsen Hz. Muhammed
kutub vardır. Semâdaki bu iki kut- (s.a.v.)’dir.05 Enbiyânın hepsi dünya-
ba mukabil, Allah yeryüzünde de biri da Rasûlullâh’ın (s.a.v.) zıllidir ki, her
kutbu’l-irşâd, diğeri kutbu’l-abdâl birinin kendi asırlarında kutbiyyetleri
olmak üzere iki kutub yaratmış, bun- vekâlet ve niyâbetledir, yoksa asâletle
lardan her biri için bir mertebe tayin değildir.06
etmiştir.”02 Anlaşıldığına göre Bursevî, kutbu’l-
Yakub-ı Çerhî’ye (ö.851/1447) göre; vücûd terimini kutbu’l-aktâb07 ile eş
güney ve kuzey kutbu gibi ricâlu’l- anlamlı kullanmaktadır. Ona göre
gayb hiyerarşisinde de “kutbu’l- kutbu’l-aktâbın kutubluğu, tüm ku-
abdâl” ve “kutbu’l-irşâd” olmak üzere tubların kutubluklarını kapsamakta-
iki tür kutub bulunmaktadır. Kutbu’l- dır. Zira, kutubluk asıl olarak birdir
âbdâl, uzlete çekilen ricâlin başında ve çeşitli suretlerde zuhûr etmiştir.08
bulunan kutubdur. Bu tâifeye uzlete Velâyet nuru her asrın kutbunda zuhûr
çekilenler anlamında “uzletiyân” adı etmiştir ki, onun âyinesi odur ve diğer
da verilmiştir. Kutbu’l-irşâd ise, halkın kutublar, yıldızların aya tâbi oldukları
18 arasına karışan ricâlin kutbu olup bu gibi ona tâbi olurlar.09 Kutub, medâr-ı
tâifede yer alanlar için de “işretiyân” âlemdir ve Hak Teâlâ halka onun gö-
tabiri kullanılmıştır.03 züyle nazar eder.10 Raiyyetin sultana
İsmail Hakkı Bursevî (ö.1137/1725) tabi olduğu gibi her fert de kutba ta-
kutbu, kutbü’l-vücûd ve kutbu’l-irşâd  04.  İsmâil Hakkı Bursevî, Kitâbü’n-Netîce,
Haz.: Ali Namlı-İmdat Yavaş, (İstanbul:
olmak üzere ikiye ayırmıştır. Bu ikisi İnsan Yay., 1997), I, 299.
kutbiyyette müşterektir fakat kutbu’l-  05.  İsmâil Hakkı Bursevî, Kitâbü’n-Netîce,
Haz.: Ali Namlı-İmdat Yavaş, (İstanbul:
vücûd medâr-ı âlemdir ve her asırda İnsan Yay., 1997), I, 341.
bir olur, kutbu’l-irşâd ise çok sayıda  06.  İsmâil Hakkı Bursevî, Kitâbü’n-Netîce,
Haz.: Ali Namlı-İmdat Yavaş, (İstanbul:
olur. Kutbu’l-vücûd, Cenab-ı Hakk’ın İnsan Yay., 1997), I, 367.
tecellîlerine ehil olan bir kimsedir ve  07.  “Kutbü’l-aktâb ve kutbü’l-vücûd: Bu
ulûhiyet hakikatinin sırrı ondadır. hâtemü’l-evliyâ olup, derecesi bâtın-ı hâtem-i
nübüvvettir.” Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf
 01.  Abdülkadir Geylânî, el-Fethu’r-Rabbani, Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, (Üçüncü
Çeviren: Osman Güman, (Beşinci Basım. Basım. İstanbul: Anka Yay., 2005), s. 386.
İstanbul: Gelenek Yay., 2011), s. 365.  08.  İsmâil Hakkı Bursevî, Kitâbü’n-Netîce,
 02.  Cengiz Gündoğdu, “Abdulmecîd-i Sîvâsî, Haz.: Ali Namlı-İmdat Yavaş, (İstanbul:
Hayatı, Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri”, İnsan Yay., 1997), I, 217.
(Yayımlanmamış Doktora Tezi, Atatürk  09.  İsmâil Hakkı Bursevî, Kitâbü’n-Netîce,
Üniversitesi SBE, 1997), s. 224. Haz.: Ali Namlı-İmdat Yavaş, (İstanbul:
 03.  Ahmed Cahid Haksever, “15. Yüzyıl İnsan Yay., 1997), I, 250.
Bir Türk Sûfisi: Yakub-ı Çerhî”,  10.  İsmâil Hakkı Bursevî, Kitâbü’n-Netîce,
(Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Haz.: Ali Namlı-İmdat Yavaş, (İstanbul:
Üniversitesi SBE, 2005), s. 266. İnsan Yay., 1997), II, 241.

Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1, 1 (2012/1), s. 18


İbnü’l-’Arabî’nin “kutub” kavramı ile ilgili görüşleri

bidir. İster bilsinler isterse bilmesinler halka dağıtılır. Zîrâ o, yeryüzünde


kutbun zabtı kâfirleri de kapsamakta- ilâhî hazînenin emînidir. Meselâ, bir
dır.01 kimseye merhamet veya azâb olunsa,
İmam-ı Rabbânî (1034/1624), bu, hep onun sebebiyle olur.03
Mektubât adlı eserinde kendisine bu Konuyla ilgili İbnü’l-Arabî’nin
konuyla ilgili olarak sorulan sorulara görüşlerini aktaran Ahmed Avni
bazı mektuplarında cevaplar vermiştir. Konuk’un kaydettiğine göre: “Âlemde
Ona göre gavs başkadır, kutb-i medâr tasarrufât-ı ilâhiyye, halîfetullâh
başkadır. Gavs, yapacağı işlerde fi’l-arz olan kutub vâsıtasıyladır.
kutb-u medâra yardımcı olur. Gavsın, Onun mahall-i nazarı, ancak Hakk
abdâl makamına getirilecek kimseleri Sübhânehû hazretleridir. Ve bilcüm-
seçmede rolü vardır. Kutbun yardım- le füyûzât-ı ilâhiyye, âleme onun
cıları çok olduğu için kutba, kutbu’l- vâsıtasıyla nâzil olur. Ve onun ism-i
aktâb da denir. Çünkü kutbu’l-aktâbın mânevîsi Abdullâh’tır. Binâenaleyh o,
yardımcıları, onun vekilleri demektir.02 “İlâhi’n-nâs” makamında kâimdir.”04
Neticede İmam-ı Rabbânî gavsı, kut- Kutbun ism-i manevîsi olan “Abdul-
bun yardımcılarından biri olarak gör- lah”, Kâşânî (ö.730/1330)’ye göre,
mektedir. Kutb-i medâr terimini ise Hakk’ın kendisine bütün isimleriyle
daha önce açıkladığımız kutbü’l-vücûd tecelli ettiği kuldur. Bu kul, O’nun en
anlamında kullandığını söyleyebiliriz. büyük ismini gerçekleştirip, onunla sı- 19
Ahmed Avni Konuk (ö. 1938) kutbu, fatlandığı için kullar arasında bundan
Cemâl ve Celâl isimlerinin tecellîsiyle daha yüce bir makam yoktur. Nitekim
münfail ve müteessir olan, kendisinde şu ayette de ifade edildiği gibi, bu isim,
hikmet ve esmâ tecellîsinin izlerinin sadece Hz. Peygamber (s)’e mahsus-
zâhir olduğu kimse olarak nitelendir- tur: “Allah’ın kulu (Abdullah), O’nu
mektedir. Ona göre, Hz. Muhammed anmak için kalktığında, neredeyse
(s.a.v.)’in ümmetinin avâm tabakası, onun etrafında keçe gibi birbirlerine
zamânın halîfesinin ve kutbunun kim geçeceklerdi.”05 Hakikaten bu, sadece
olduğunu bilemez. Onun kim olduğu- Hz. Peygamber (a.s.) için geçerlidir.
nu sadece ümmetin havâssı olan evliyâ Kutublar için bu makam, sünnetine
bilebilir. Zamânın halîfesi olan kutub, uymakla ona mirasçı olduklarından
ilâhî nazarın ve Rabbânî tecellîlerin dolayıdır.
de mahallidir. Gizli ve açık, bu âlemde Bu isim, başkalarına mecâzen verilir.
gerçekleşen ilâhî isimlerin her türlü Çünkü bütün isimlerle muttasıf ol-
tecellîsi hep ondan sudûr edip tüm
 03.  İbn Arabî, Tedbîrât-ı İlâhiye, Tercüme
 01.  İsmâil Hakkı Bursevî, Kitâbü’n-Netîce, ve Şerh: Ahmed Avni Konuk, haz. Mustafa
Haz.: Ali Namlı-İmdat Yavaş, (İstanbul: Tahralı, (İstanbul: İz Yay., 1992), s. 42-43.
İnsan Yay., 1997), II, 329.  04.  İbn Arabî, Tedbîrât-ı İlâhiye, Tercüme
 02. İmam-ı Rabbânî, Mektubât-ı Rabbânî, ve Şerh: Ahmed Avni Konuk, haz. Mustafa
Çeviren: Kasım Yayla, (İstanbul: Merve Yay., Tahralı, (İstanbul: İz Yay., 1992), s. 204.
1999), I, 494.  05.  Cin, 72: 19.

Journal of Faculty of Theology of Bozok University, Vol. 1, Nu. 1 (2012/1), p. 19


Ahmet Atlı

mak, vâhidiyyet ve tüm isimlerin eha- zetebiliriz. İbnü’l-Arabî, herhangi bir


diyyeti iledir.01 sıfat veya kabiliyetin kendisinde en
Kulluk (Abdiyyet) bir insan için en mükemmel şekilde tecelli ettiği, bir
büyük makamdır. Nitekim âlemde en işin erbabı ve ustası olan kimseleri
büyük velî olarak kabul edilen kutbun de kutub olarak nitelendirir. Mesela,
manevî isminin Abdullah (Allah’ın bir çağda tevekkülü en zirvede temsil
kulu) olması, bu bağlamda manidar- eden şahsiyet, o çağda tevekkül ehli-
dır. Tasavvufta, aşağıdan yukarıya nin kutbudur. Bu durumda kutbun bir
doğru manevî yükselişi ifade eden tür prototip, belli bir zümrenin veya
makamların başında tevbe, zirvede ise mesleğin ideal temsilcisi ve piri olduğu
kulluk bulunmaktadır. Kul olan kişi söylenebilir.
03

gerçek hürriyet sahibi olup, Allah’tan İbnü’l-Arabî’ye göre, her dönem-


başka kimseye boyun eğmez, sadece de tevekkül, muhabbet, marifet gibi
Allah’ın emirlerine itaat eder, O’ndan tasavvufî hal ve makamların her biri-
başka her şeyden bağımsız ve hür olur. nin mutlaka bir kutbu vardır. Resûl-i
Bunun aksine, Allah’ın emirlerinden Ekrem (s.a.v.)’in manevî bir özelliğine
uzaklaşan kimse, nefis ve şeytanın esi- en yüksek derecede vâris olan, O’na ait
ri olur.02 bir niteliği mükemmel bir şekilde tem-
sil eden bir velîye, Muhammedî kutub
Kutub konusunu en geniş ve kap-
20 dendiği gibi, yine Hz. Peygamber vası-
samlı bir biçimde ele alan, Muh-
tasıyla önceki peygamberlerden birine
yiddin İbnü’l-Arabî ve takipçileri
ait bir niteliği güçlü bir biçimde temsil
olmuştur. İbnü’l-Arabî, el-Fütûhâtü’l-
 03.  Süleyman Ateş, “Kutub”, DİA, (Ankara:
Mekkiyye’de ricâlu’l-gayb hiyerar- Türkiye Diyanet Vakfı, 2002), XXVI,
şisinin başında bulunan kutub ile il- 498. Meselâ, “Yusuf peygamber, vahdet-i
vücûd öğretisi mensuplarınca, hayal ve
gili geniş bilgiler verdiği gibi ayrıca
misâl âleminin kutbu olarak kabul edilir.
Menzilü’l-kutb, Risale fî ma’rifeti’l- Bu, Yusuf suresinde de belirtildiği üzere,
aktâb ve er-Risâletü’l-gavsiyye adıyla onun tabir (yorum) âlimlerinin kutbu
olduğu anlamına gelir. Bunun sebebini
eserler de kaleme almıştır. Ona göre şöyle açıklayabiliriz: Misâl âlemi nûrânîdir
her eksen, çevresinde dönen şeylerin ve Yusuf (a.s)’un keşfi de misâl âlemine ait
olup, hayalî suretlerin keşfi ile ilgili nûrânî
kutbudur. Bu manada yönettiği top- ve ilmî kabiliyet onda zuhur etmiştir. Onda
lumun kendisine dayanması, etrafında zuhur eden bu kabiliyet, aynı zamanda, ilm-i
nurânî denen tâbir ilminin en mükemmel
dönmesi itibarıyla kabile şefi kabile- şeklidir. Dolayısıyla Yusuf peygamberden
sinin, aşiret reisi de aşiretinin kutbu- sonra bu ilim ancak onun mertebesinden
dur. Tasavvuftaki kutbu da buna ben- alınır ve bu ilimde ondan istifade edilebilir.
İşte bu anlayışın temel dayanağı, Fusûsu’l-
 01.  Abdürrezzâk el-Kâşânî, Istılâhâtu’s- Hikem’in Yusuf Fassı’nda Hz. Yusuf ile ilgili
Sûfiyye, Tahkik: Abdü’l-Âl Şâhîn, (Birinci İbn Arabî’nin yapmış olduğu yorumlardır.”
Basım. Kahire: Dâru’l-Menâr, 1413/1992), bk. Dilaver Gürer, “Hz. Yusuf’un Gördüğü
s. 126. Rüyanın Fusûsu’l-Hikem’deki Yorumu”,
 02.  Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma
ve Deyimleri Sözlüğü, (Üçüncü Basım. Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1), 21
İstanbul: Anka Yay., 2005), s. 10-11. (Ocak-Haziran 2008), s. 41-42.

Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1, 1 (2012/1), s. 20


İbnü’l-’Arabî’nin “kutub” kavramı ile ilgili görüşleri

eden veliye de meselâ İbrahimî kutub, li kapsamlı bir sözlük hazırlamış olan
Musevî kutub gibi adlar verilir.01 Suad el-Hakîm kutub kavramı hakkın-
Kutubların en kâmilinin, da şu değerlendirmeleri yapmaktadır:
Muhammedî kutub olduğunu ve bu “İbnü’l-Arabî, kutub lafzını belirsiz
makamdan inen herkesin, vâris oldu- tamlama şeklinde kullanırsa, bu du-
ğu nebinin mertebesine göre tekâmül rumda kutub, manasını ve şahsını bu
ettiğini belirten İbnü’l-Arabî’ye göre, tamlamadan kazanır. Kutub, bu bağ-
aktâb içerisinde İsevîler, Musevîler, lamda, geometrik-sözlük bir anlam
İbrahimîler, Yusufîler ve Nuhîler var- kazanır ve “bir işin etrafında döndüğü
dır. Her kutub vâris olduğu nebinin kişi” anlamına gelir. Dolayısıyla zühd,
mertebesine göre bir mertebeye iner. tevekkül vb. sufilerin sözünü ettikleri
Ancak kutubların hepsi de ışığını Hz. makam ve hallerden her birinin çevre-
Muhammed’in (s) kandilinden alır. sinde döndüğü bir kutub vardır. Ör-
Bu kandil hepsini kuşatmıştır. Ku- neğin, zühdün bir kutbu vardır. Bu
tublar, kutubluk sıfatı ve varlığı tedbir manada kutub bir zamanda çokluğu ve
etme açısından değil, marifetleri cihe- artışı kabul eder, fakat aynı işte bun-
tiyle birbirlerinden üstündürler.02 ları kabul etmez (tevekkül, zühd). Ni-
İbnü’l-Arabî’nin anlayışında, tekim daha önce işaret edilen kutbun
ricâlu’l-gayb hiyerarşisinde olduğu eşanlamlı terimleri de bu manada kul-
gibi harfler arasında da bir hiyerarşi lanılmazlar. 21
göze çarpmaktadır. Buna göre, insan- İbnü’l-Arabî, kutub kelimesini be-
lar arasında kutub olduğu gibi harfler lirli, fakat tamlama yapmaksızın da
arasında da kutub vardır. Harfler yü- kullanır. Bu durumda kutub, belirli
kümlü insan âlemi gibidir ve insan gibi mertebedeki belirli bir kişiyi ifade eder.
bütün hakikatleri kabul ederler. Harf- Yani kutbiyyet mertebesindeki kutbu
lerin kutbu, Elif’tir.03 Feleklerin de bir ifade eder. İbnü’l-Arabî’nin bu bağ-
kutbu vardır ve o, Şems (Güneş) fele- lamdaki tavrını iki şekilde ele alabiliriz.
ğidir.04 Birincisi, kutub, Âdem’den kıyamete
İbnü’l-Arabî’nin kullandığı kavram- kadar tek kişidir ve kutbiyyeti kendi-
lar üzerine “el-Mu’cemu’s-Sûfî” isim- sinden önceki bir kutubtan almamış-
 01.  Süleyman Ateş, “Kutub”, DİA, (Ankara:
tır. Kutub tektir, o da dünya hayatında
Türkiye Diyanet Vakfı, 2002), XXVI, s. 498. bedeniyle sanki yaşayan canlı peygam-
 02.  İbn Arabî, Kitabu’l-Menzili’l-Kutb ve berdir. İkincisi, kutub, bir zamanda tek
Makâlihî ve Hâlihî (Resâilu İbni’l-Arabî
içinde), (Haydarabad: Dairetü’l-Maarifi’l- kişidir ve zaman geçtikçe çoğalmıştır.
Osmaniyye, 1367/1948), s. 6. Kutbiyyet mertebesi ölümle ahiret
 03.  İbn Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye,
Tahkik: Osman Yahya-İbrahim Medkur,
âlemine intikal eden kutubtan alınır.
(Kahire: el-Mektebetü’l-Arabiyye, Bu manada kutub, peygamber değil,
1405/1985), I, 335-336. genelde evliya, özelde ise “efrâd”dan05
 04.  İbn Arabî, Fusûsu’l-Hikem, Ta’lik: Ebu’l-
Alâ Afîfî, (Dâru İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye,  05.  Tasavvufî bir kavram olarak, kutbun
1365/1946), s. 75. nazarının dışında kalan kimselere “efrâd”

Journal of Faculty of Theology of Bozok University, Vol. 1, Nu. 1 (2012/1), p. 21


Ahmet Atlı

birisidir. Bu kutub; “gavs”, “sahibu’l- Manevî derecesi büyük, veli bir kul
vakt” gibi daha önce işaret ettiğimiz olan kutub, âlemin ruhu mesabesinde-
kutub ismiyle eşanlamlı terimlerden dir. Allah, emaneti varlıklar içinde sa-
biridir. Ancak bu kutub hakiki kutub dece insana vermiş ve buna bağlı ola-
değil, onun vekilidir, hakiki kutbun rak kâinatın tümünü de onun emrine
vekili olduğunu da bilir. Hakiki kutub, boyun eğdirmiştir. Emaneti tahakkuk
daha önce işaret edildiği gibi peygam- ettirebilen, yani onu kuvveden fiile çı-
berdir. Dolayısıyla kendisinden ön- karabilen kâmil veli, bu niteliğiyle bü-
ceki kutubtan sonra kutbiyyete nâil tün kâinatın üzerinde, onun mahkûmu
olan her kutub, Âdem’den kıyamete değil hâkimi gibidir. Kutub olabilme
kadar tek kutub olan Peygamberin özelliği, herkeste bilkuvve vardır. Ama
vekilidir.”01 bunu gerçekleştirebilmek çok az ki-
Kutbun bulunduğu makamda görev şiye nasip olmaktadır. Ancak kutub,
süresinin ne kadar olduğu, görevden Allah’ın izniyle hareket eder, kendi ka-
alınıp alınamayacağı hakkında bazı fasına göre davranmaz. Çünkü mutlak
sorular akla gelebilir. Bazıları kutub- yetki ve güç sadece Allah’a aittir. Emr
luğun belli bir müddet sonra sona ere- âleminden halk âlemine doğru meyda-
bileceğini, yâni kutbun gerekli görü- na gelen tenezzül olayları, kutub üze-
lürse bu makamdan azledilebileceğini rinden cereyan ederek meydana gelir.03
22 ileri sürerken; bazıları da kutbiyyet Suad el-Hakîm, çağdaş bir dille, ba-
için muayyen bir müddet olmadığını, şında kutbun bulunduğu ricâlu’l-gayb
kutbun adâletten ayrılmasının müm- hiyerarşisini manevî bir devlete benzet-
kün olmaması sebebiyle makamından mektedir. Ona göre kutubluk, yasama
azledilmesinin de söz konusu olama- gücünü temsil eden ilahî ilmin icra gü-
yacağını, onun ancak vefatıyla birlikte cüdür. Mutasavvıflar görünen (zâhir)
bu makamdan ayrılabileceğini savun- devlet gibi görünmeyen (bâtın), etkin,
maktadırlar.02 manevî bir devlet ortaya koymuşlar-
denilmektedir. Kutub, efrâd üzerinde dır. Bu devlette de görünür devletteki
tasarruf edemediği gibi, onlara hüküm de
geçiremez; çünkü kendisi de, onlardandır.
“halife”nin mukabili olarak “kutub”
Efrâd, velilerin gözdeleri olup veliler bulunur. Yine görünür devletteki ha-
içindeki özel kimselerdir. Melekler arasında lifenin vezirleri mukabilinde, görün-
“müheyyemûn” melekleri ne kadar özelse,
veliler arasında da efrâd o kadar özeldir. Yüsr Âbidîn, Hikâyâ’s-Sûfiyye, (Dimaşk:
Suad el-Hakîm, el-Mu’cemu’s-Sûfî, (Birinci Dâru’l-Beşâir, 1993), s. 116; Ahmet Ögke,
Basım. Beyrut: Dendele,1401/1981), s. 876- “Bir Tasavvuf Terimi Olarak Ricalu’l-Gayb
877. –İbn Arabî’nin Görüşleri-”, Tasavvuf ilmî
 01.  Suad el-Hakîm, el-Mu’cemu’s- ve Akademik Araştırma Dergisi, 5, (Ocak
Sûfî, (Birinci Basım. Beyrut: 2001), s. 174.
Dendele,1401/1981), s. 909-911.  03.  Muhammed b. A’la b. Ali el-Farukî et-
 02.  Muhammed Emin İbn Âbidin, İcâbetü’l- Tehânevî, Keşşâfu Istılâhati’l-Fünûn,
gavs bi-beyâni hâli’n-nükabâ ve’n-nücebâ (Beyrut: Daru Sadr, ts.), III, 1166-1167;
ve’l-abdâl ve’l-evtâd ve’l-gavs (Mecmûatü Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri
Resâil-i İbn Âbidin içinde), (İstanbul: ve Deyimleri Sözlüğü, (Üçüncü Basım.
1325), s. 275; Ayrıca bk. Muhammed Ebu’l- İstanbul: Anka Yay., 2005), s. 385.

Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1, 1 (2012/1), s. 22


İbnü’l-’Arabî’nin “kutub” kavramı ile ilgili görüşleri

meyen devlette de kutbun yardımcıları İbnü’l-Arabî, belli isimlerle adlandı-


olan imâmân01 vardır. Kutbiyyet veya rılmış olsalar bile kutubların, kutbiy-
bu görünmez devletin hilafeti kendi- yet mertebesindeki müşterek isimle-
sine âlemde tasarruf imkânı sağlayan rinin Abdullah olduğunu belirterek
kutbun eriştiği bir mertebedir; ancak şöyle der: Kutublar ve salihler, belli
bu icracı tasarrufun sınırını ilm-i ilahî isimlerle adlandırılmış olsalar bile, bu
belirler. Kutub, yaşadığı zamanda tek mertebede ancak kulluk (ubûdiyyet)
kişidir, tüm yaratılmışların kalplerine ile kendilerini yöneten isme çağrı-
uzanan bağları vardır.02 Kutub, âlemin lırlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
ihtiyaçlarının kendisine bağlı olması ‘Allah’ın kulu O’na ibadet için ayağa
açısından, yaratıkların gereksinimleri- kalktığında…’04 Böylelikle, babası ken-
ni karşılar. Kutub, kendi tasarruf dai- disini Muhammed veya Ahmed diye
resinin dışında bulunan yüce melekler adlandırmış olsa bile, onu Abdullah
ve velilerin efrâd sınıfı hariç, ulvî ve (Allah’ın kulu) diye adlandırmıştır.
süflî her mükellef kendisine biat etme- Öyleyse kutub, her zaman bu birleşti-
diği sürece, kutubluk görevini yerine rici isme tahsis edilmiştir. Bu yönüyle
getirmiş olmaz.03 o, bu mertebede Allah isminin kulu-
 01.  Ricâlu’l-gayb hiyerarşisinde, kutubtan dur.05 Dolayısıyla her kutbun genel
sonra imâmân vardır. İmâmân, iki imam ismi Abdullah’tır.
demektir. Bunlardan birincisi kutbun sağında
bulunup melekût âlemini, ikincisi de solunda Ayrıca İbnü’l-Arabî bu genel ismin 23
bulunup mülk âlemini gözetir. Bunlardan yanında, her kutbun kendisine ait özel
ikincisinin derecesi ve makamı birincisinden
daha yücedir. Kutbun ölümünden sonra bir isminin bulunduğundan da söz
onun yerine geçecek şahıs da bu ikincisidir. eder. Meselâ, Hz. Musa’nın (a.s.)
İbn Arabî, Kitabu Istılâhı’s-Sufiyye (Resâilu
İbni’l-Arabî içinde), (Haydarabad: Dairatü’l-
kendine özgü ismi Abdu’ş-Şekûr (eş-
Maârifi’l-Osmâniyye, 1367/1948), s. 4; Şekûr’un kulu), Hz. Davud’un (a.s.)
Abdürrezzâk el-Kâşânî, Istılâhâtu’s-Sûfiyye,
Abdu’l-Melik (el-Melik’in kulu), Hz.
Tahkik: Abdü’l-Âl Şâhîn, (Birinci Basım.
Kahire: Dâru’l-Menâr, 1413/1992), s. 57; Ali Muhammed’in (a.s.) ise, Abdu’l-
b. Muhammed eş-Şerîf el-Cürcânî, Kitâbu’t- Câmî’dir (el-Câmi’nin kulu). Her
Ta’rifât, (Beyrut: Mektebetü Lübnan, 1985),
s. 36; Ahmed Ziyâuddin Gümüşhanevî, kutbun Abdullah olan genel ismine ek
Câmiu’l-usûl fi’l-evliyâ ve envâihim ve olarak özel bir ismi vardır ve onunla
evsâfihim, (1298 H.), s. 4.
 02.  “Kutub, bütün mahlûkâtın kalplerine
çağrılır. Kutbun, sona eren nebilik za-
hayır ve şerle uzanır; fakat bu hayır ve şer manında bir nebi olması veya Hz. Mu-
aynı orandadır, biri diğerine ağır basmaz. hammed (s.a.v)’in şeriatı zamanında
Esasen bunlar kutbun katında ne hayır ne
de şerdir; ancak varlıktırlar, bunları kabul  04.  Cin, 72: 19.
eden mahalle göre hayır ve şer olarak zuhûr  05.  İbn Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye,
ederler.” İbn Arabî, Kitabu’l-Menzili’l-Kutb (Mısır: Dâru’l-Kütübi’l-Arabiyyeti’l-Kübrâ,
ve Makâlihî ve Hâlihî (Resâilu İbni’l-Arabî ts.), II, 571. Bursevî’ye göre de, kutbun Allah
içinde), (Haydarabad: Dairetü’l-Maarifi’l- katında ismi Abdullah’tır ki o gerçek kulluğu
Osmaniyye, 1367/1948), s. 2. tatmıştır. Aynı zamanda Abdulcâmi’dir ki bu
 03.  Suad el-Hakîm, el-Mu’cemu’s- ismi bütün ilâhi isimleri kapsadığına işarettir.
Sûfî, (Birinci Basım. Beyrut: İsmail Hakkı Bursevî, Kitabu’l-Hitab, (1192
Dendele,1401/1981), s. 912. H.), s. 300.

Journal of Faculty of Theology of Bozok University, Vol. 1, Nu. 1 (2012/1), p. 23


Ahmet Atlı

bir veli olması durumu değiştirmez.01 ve insan ruhlarından ise, kutubların


Keşfe dayalı olarak verdiği bilgilerde ruhları soru sorar. Kendi zamanında
İbnü’l-Arabî, ruhların kutba nasıl biat kendisine biat edilen bütün kutubların
ettiklerini şöyle anlatır: İlahî sünnet, durumu böyledir.04
makama yerleşen kutbun, yakınlık ve Abdülaziz ed-Debbağ (1132/1720)
temkin meclislerinden birisinde bulun- ise, “gavs”ın başında bulunduğu, gav-
ması şeklinde cereyan etmiştir. Onun sa bağlı kutubların, meleklerin, Müs-
adına o meclise büyük bir taht konu- lüman ve kâmil cinlerin, ölmüş olan
lur. İnsanlar onun heybetine baksalar- bazı ârif zatların ve marifet ehli olan
dı, akılları başlarından çıkardı. Kutub o bazı büyük kadınların iştirak ettiği, altı
tahtın üzerine oturur ve Allah’ın ken- saftan oluşan “sâlihler dîvânı”ndan
disine vermiş olduğu iki imam, önün- genişçe bahsetmektedir. Onun anlat-
de oturur. İlahî biat ve halife atanmak tığına göre bu divan, Hz. Peygamber
için, kutub elini uzatır. Melekî ruhlara, (s)’in nübüvvetinden önce inzivaya
ruhanîlere, cin ve insanlara tek tek ken- çekildiği Hira mağarasında kurul-
disine biat etmeleri emredilir.02 Çünkü maktadır. Divanda bulunan en büyük
Hakkın katı, herkesin ulaşacağı bir yer zat, “gavs”tır. Gavsa bağlı olan yedi
olmaktan münezzehtir ve ona tek tek kutubtan dördü gavsın sağında, diğer
gidilir. Bu makamda kendisine biat üçü ise solunda yer alır. Divanda gav-
24 eden her ruh, ona soru sorar. Başka sın vekîli olan zat ise, gavsın önünde
bir ifadeyle, her ruh kutba herhangi bir
oturur. Gavs, sadece vekîl ile konuşur.
konuyu sorar, o da, orada bulunanlar,
Bu nedenle vekîl, konuşmalarda bütün
bilgideki mertebesini öğrensin diye, bu
divanda bulunanlara vekâlet eder. Di-
soruya cevap verir, hangi ilahî ismin
vanda bulunan yedi kutbun tasarruf ve
kendisine tahsis edilmiş olduğunu da
idareleri gavsın emirleri ile yürütülür.
öğrenirler. Kutba, ancak temiz ve ya-
Yedi kutbun her birinin emrinde özel
kın ruhlar biat edebilir.03 Biat eden cin
sayılarda başka kutublar da vardır.
 01.  İbn Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye,
(Mısır: Dâru’l-Kütübi’l-Arabiyyeti’l-Kübrâ,
Onlar da başlarında bulunan kutub-
ts.), II, 571. ların emirleri ile öncekiler gibi tasar-
 02.  İbnü’l-Arabî, bir kutub, kutbiyyet
mertebesine ulaştığında, çok azı müstesna
rufta bulunurlar. Bazen de divana Hz.
her sırrın, her hayvanın, her cansız Muhammed (a.s.) teşrif eder. O za-
varlığın, her insanın ve cinnin ona biat man gavs, vekîlin yerine geçer, vekîl
etmesi gerektiğinden söz etmektedir.
İbn Arabî, Kitabu’l-Menzili’l-Kutb ve yerleşmiş olanlar ve yerlerden ve hallerden
Makâlihî ve Hâlihî (Resâilu İbni’l-Arabî diğer şeylerdir. Bunların hepsi ilahî isimleri
içinde), (Haydarabad: Dairetü’l-Maarifi’l- tesbih edicidirler. Akl-ı evvelin kutba itaati
Osmaniyye, 1367/1948), s. 4. melek ve ruh olması itibarıyladır ve hakikî
 03.  “Ona ilk itaat edenler; akl-ı evvel sonra kutub akl-ı evveldir.” İsmail Hakkı Bursevî,
nefs-i külliye, sonra gökleri ve yeri imar edici Kitabu’l-Hitab, (1192 H.), s. 302.
mukaddesûn melekleri, sonra tabii ölümle  04.  İbn Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye,
bedenlerinden ayrılmış ruhlar, sonra cinler, (Mısır: Dâru’l-Kütübi’l-Arabiyyeti’l-Kübrâ,
sonra müvelledât, sonra mekan ve mekanda ts.), II, 571-572.

Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1, 1 (2012/1), s. 24


İbnü’l-’Arabî’nin “kutub” kavramı ile ilgili görüşleri

de safın arasına katılır.01 Burada gavs kutubta görülebilir de, görülmeyebilir


kelimesinin, kutbu’l-aktâb anlamında de. Çünkü onun bu hususta bir iradesi
kullanıldığı anlaşılmaktadır. olmadığı gibi, harikulâde olaylar veya
Kutbun hallerinden etraflıca bah- keramet onun için bir amaç değildir.
seden İbnü’l-Arabî’ye göre kutub, el- O, âdet ve sebeplere göre hareket eder.
Câmi isminin kuludur (Abdu’l-Câmi). Bu bağlamda kutubta; tayy-i mekan,
Bu yönüyle o, ahlâklanma (tehalluk) su üstünde veya havada yürüme gibi
ve özdeşleşme (tahakkuk) yoluyla bü- harikulâde olaylar çoğunlukla görül-
tün ilahî isimlerle nitelenen kimsedir. mez.04
O, Hakkın aynası, kudsî niteliklerin
Mevlânâ Celaleddin Rûmî (672/1273),
tecellî ettiği ve ilahî mazharların yansı-
Mesnevî’sinde kutbu aslana benzetir ve
dığı bir yerdir. O, vaktin sahibi, zama-
şöyle der:
nın kendisi, kaderin sırrıdır. Dehirlerin
“Kutub aslandır ve onun işi avlan-
dehrinin bilgisi, ona aittir. Ona gizlilik
maktır; geri kalan halk, onun artığını
(hafâ) hâkimdir, gayret hazinelerinde
yer. Gücün yettiğince kutbu memnun
saklanmış, korunma örtülerine bürün-
etmeye çalış; böylece güçlenir, vah-
müştür. Şüphe ona musallat olmaz,
şileri avlar. İncinirse halk yiyeceksiz
makamıyla çelişen bir düşünce (hâtır)
kalır; çünkü boğazın bütün rızkı akıl
aklına gelmez.02
avucuyladır. Çünkü halkın bulduğu, 25
Nesnelerde yalnızca Hakk’ı müşa-
onun yediğinin geri kalanıdır. Gönlün
hede etmesi, sebeplere riayet etme-
av arıyorsa buna dikkat et. O, akıl gi-
si, herhangi bir şekilde kendisinde
bidir; halk da organlar ve beden gibi;
Rabbanîliğin bulunmaması, servet sa-
bedenin tedbiri akla bağlıdır. Kutbun
hibi olursa çok cömert olması, Hakk,
zayıflığı bedenden olur, ruhtan değil.
olacak olan şeylerin bilgisini verirse,
Zayıflık gemide olur, Nuh’ta değil.
bunu övünme gayesiyle değil, Allah’a
Kutub kendi çevresinde dönendir; fe-
iftikâr ve minnet bakımından bildirme-
leklerin dönüşü onun çevresindedir.
si gibi birtakım özellikler kutbun nite-
Yakın adamı ve kulu olduysan, gemisi-
liklerinden bazılarıdır.03
 04.  İbn Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye,
Yine İbnü’l-Arabî’nin zikrettiği bilgi- (Mısır: Dâru’l-Kütübi’l-Arabiyyeti’l-
lerden anlaşıldığına göre, velilerde gö- Kübrâ, ts.), II, 573-574. Bursevî bu durumu
rülen keramet türü harikulâde olaylar şöyle açıklar: “Kutubta hâl olmaz, ilm-i
ilahî olur. Yani tayy-ı arz, havada ve su
 01.  “Salihler divanı” hakkında daha geniş üzerinde yürümek gibi harikalar olmaz. Zira
bilgi için bk. Abdülazîz ed-Debbâğ, el-İbrîz rütbesi ubûdiyyet makamıdır. Onun için
(Üçüncü Basım. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l- ismi Abdullah’tır. Avam takımı ise kevnî
İlmiyye, 1423/2002), s. 278-297. kerameti severler ve gösterenlere büyük
 02.  İbn Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye (Mısır: alâka beslerler. Kutublar ise örtülüdür, kevnî
Dâru’l-Kütübi’l-Arabiyyeti’l-Kübrâ, ts.), II, vasıflarla perdelenirler. Onun için demişlerdir
573. ki, kutbun Hakk ile muamelesi daima perde
 03.  İbn Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye (Mısır: gerisindendir. Orada hitap sıfatı vardır,
Dâru’l-Kütübi’l-Arabiyyeti’l-Kübrâ, ts.), II, şuhûd sıfatı yoktur.” İsmail Hakkı Bursevî,
573. Kitabu’l-Hitab, (1192 H.), s. 304.

Journal of Faculty of Theology of Bozok University, Vol. 1, Nu. 1 (2012/1), p. 25


Ahmet Atlı

ni tamir etmede ona yardım et. Yardı- Mürtefi’, Şifâ, Mâhık, Âkıb, Menhûr,
mın sana yarar, ona değil. Hakk Teâlâ: Şecerü’l-mâ, Unsuru’l-hayat, Şerîd,
‘Allah’a yardım ederseniz, O da size Râci’, Sâni’, Tayyâr, Sâlim, Halîfe,
yardım eder’01 buyurmuştur.”02 Maksûm, Hayy, Râmî, Vâsi’, Bahr,
Onun kutub ile ilgili diğer bazı ifa- Mulsak, Hâdî, Muslih ve Bâkî’dir.
06

deleri ise şöyledir: “Hayret, önder ol- İsmail Hakkı Bursevî de aynı isimleri
mak için başta koşan nice bilgiler var- zikretmektedir.
07

dır da bizzat onunla baş gider. Başının Bursevî, ilk ümmetlerde kutubların
gitmesini istemiyorsan sen, ayak ol; az oluşunu enbiyanın çokluğuna bağ-
görüş sahibi kutba sığın. Padişahsan lamaktadır. Ona göre ilk zamanlarda
da kendini onun üstünde görme; bal halkı ilzam eden mucizelerdi. Onun
olsan da onun bitkisinden başkası- için uzun bir zamanda yirmi beş ku-
nı toplama. Senin düşüncen surettir, tubtan fazla gelmedi. Bu ümmet-i
onunkiyse candır; senin paran kalptır, merhûme arasında ise her asırda birer
onun parası maden.”03 “Hasta ziyare- kutub mevcuttur.08
tine gitmekte fayda vardır; onun fay- İbnü’l-Arabî’nin, “Menzilü’l-kutb”
dası yine sana aittir. İlk faydası şudur: adlı risalesinde belirttiğine göre, kut-
Ola ki, o hasta şahıs bir kutub ve ulu bun menzili, çekip çevirmeyi var etme
bir padişahtır.”04 hazretidir. Halife olan kutbun maka-
26 İbnü’l-Arabî, Kurtuba şehrinde mü- mı, emri yürürlüğe koyma ve hüküm-
şahede halinde berzah mertebesindey- leri çekip çevirmedir. Hali ise, genel
ken, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed olup özel bir hal olarak kayıtlandırıla-
(a.s.) zamanına kadar, daha önce ya- maz. Çünkü o, varlıktaki genel örtü-
şamış ümmetlerin kutublarının gös- dür ve cömertliğin hazineleri O’nun
terildiğini ve onları gördüğünü be- elindedir. Hak sürekli olarak onda te-
lirterek isimlerini verir. Bunlar yirmi celli etmektedir. Yine İbnü’l-Arabî’ye
beş tane olup isimleri şunlardır: el- göre memleketler içinde kutbun pa-
Mufarrık, Müdâvî’l-külûm05, Bekkâ, yına Mekke düşmüştür. Kutub, bede-
 01.  Muhammed, 47: 7.
niyle herhangi bir yerde ikamet etse
 02.  Mevlana, Mesnevî, Haz.: Adnan de onun yeri Mekke’dir başka bir yer
Karaismailoğlu (Yeni Şafak, 2004), II, 226. değildir.09 Yani bir yorum yapmak ge-
 03.  Mevlana, Mesnevî, Haz.: Adnan
Karaismailoğlu (Yeni Şafak, 2004), I, 226.  06.  İbn Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye,
 04.  Mevlana, Mesnevî, Haz.: Adnan Tahkik: Osman Yahya-İbrahim Medkur
Karaismailoğlu (Yeni Şafak, 2004), I, 232. (Kahire: el-Mektebetü’l-Arabiyye,
 05.  “Hz. Peygamber’in bir adı da müdâvî’l- 1405/1985), II, 362.
külûmdur (yaraları iyileştiren). Çünkü  07.  Bk. İsmail Hakkı Bursevî, Kitabu’l-Hitab
o, hevânın yaralarından haberdar olduğu (1192 H.), s. 305.
gibi fikrin, dünyanın, şeytanın ve nefsin  08.  İsmâil Hakkı Bursevî, Kitâbü’n-Netîce,
yaralarından da nübüvvet, risâlet veya Haz.: Ali Namlı-İmdat Yavaş (İstanbul:
velâyetin tüm lisanlarıyla haberdardı.” İbn İnsan Yay., 1997), I, 327; İsmail Hakkı
Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, Tahkik: Bursevî, Kitabu’l-Hitab, (1192 H.), s. 306.
Osman Yahya-İbrahim Medkur, (Kahire: el-  09.  İbn Arabî, Kitabu’l-Menzili’l-Kutb ve
Mektebetü’l-Arabiyye, 1405/1985), II, 363. Makâlihî ve Hâlihî (Resâilu İbni’l-Arabî

Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1, 1 (2012/1), s. 26


İbnü’l-’Arabî’nin “kutub” kavramı ile ilgili görüşleri

rekirse, Mekke’nin merkeziyet konu- tublar, nûrunu Hz. İdris’ten aldık-


mu bu durumda kutubta tecellî etmiş ları gibi Hz. İdris de nûrunu, nûr-i
demektir. Muhammedî’den almaktadır. Dolayı-
Sûret açısından herhangi bir eksik- sıyla Hz. Muhammed’in ruhaniyetin-
liğe sahip olmanın kutubluğa engel den gelen yardım ve feyiz, Hz. İdris
olmayacağı belirtilmiştir. Bursevî’ye vasıtasıyla, kabiliyetleri ölçüsünde
göre, her kimin feyz-i akdesden01 kutublara aktarılmaktadır.04 Demek
kemâl noktasında tam bir nasibi var oluyor ki, bu durumda ricâlu’l-gayb
ise, suret noksanlığı ona zarar vermez. konusunun merkez noktasını Hz. Mu-
Nitekim Mağrib’de zuhûr eden kutub- hammed (s) teşkil eder.
lardan biri çolak idi, ancak bu durum Kutub öldüğü zaman, vezir statü-
kutubluğuna engel olmadı. Zîrâ, batın
sünde bulunan iki imamdan (imâmân)
açısından bakıldığında feyz-i akdesden
birini yerine halife bırakır.05 Kutubluk
nasîb-i kemâlîsi var idi.02
bir mertebe olduğundan miras yoluy-
Kutublar, Hz. İdris’in (s) vekilleri-
la evlada geçmez.06 “Her peygamber
dir.03 Bursevî’ye göre, güneş gözden
ümmetiyle beraber haşredildiği gibi
kaybolduğunda yerine hulefâ alıkoy-
her kutub da zamanının iyi kötü tüm
duğu gibi, İdris (s) de yeryüzünde
ehliyle beraber haşredilir.”07
yerine vekiller alıkoymuştur ki bun-
Kutubla ilgili bazı görüş ve değerlen- 27
lar kutublardır. İdris’in (s) nûrunun
bâtını, nûr-i Muhammedî’dir. Ku- dirmeleri ele aldıktan sonra sufilerin
ortaya koymuş oldukları kutub anla-
içinde), (Haydarabad: Dairetü’l-Maarifi’l-
Osmaniyye, 1367/1948), s. 4.  04.  İsmâil Hakkı Bursevî, Kitâbü’n-Netîce,
 01.  Feyz-i Akdes: En kutsal feyz anlamında Haz.: Ali Namlı-İmdat Yavaş (İstanbul:
olup önce ilim, sonra ayn mertebesinde, İnsan Yay., 1997), II, 159; İsmail Hakkı
nesneler ve yeteneklerinin var olmasını Bursevî, Kitabu’l-Hitab, (1192 H.), s. 300.
gerekli kılan zâtî-hubbî tecellîdir. Bu, ilahî Bursevî bir başka yerde şöyle der: “Hz.
ilimde sübûtu vacip olan tecellîdir. Ethem Risâlet (s) kalb-i âlem oldu ki, fi’l-hakîka
Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri her asırda kadîmen ve hadîsen kutb-i vücûd
Sözlüğü (Üçüncü Basım. İstanbul: Anka odur. Ve İdrîs (s) onun zılli ve gavs-i a’zam,
Yay., 2005), s. 215. zıllü’z-zıll ve sâir tahte’l-livâda olan aktâb,
 02.  İsmâil Hakkı Bursevî, Kitâbü’n-Netîce, ukûs ve zılâlâttır. Müsemmâya nisbetle esmâ
Haz.: Ali Namlı-İmdat Yavaş (İstanbul: ve esmâya izâfetle hakâik-ı kevniyye gibidir.”
İnsan Yay., 1997), II, 89-90. İsmâil Hakkı Bursevî, Kitâbü’n-Netîce, Haz.:
 03.  İbnü’l-Arabî, yeryüzünün bedeniyle Ali Namlı-İmdat Yavaş (İstanbul: İnsan Yay.,
yaşayan bir resulden yoksun kalamayacağını 1997), I, 341.
çünkü resulün, insan âleminin kutbu  05.  Muhammed Emin İbn Âbidin, İcâbetü’l-
olduğunu belirtir. Bu nedenle Allah, Hz. gavs bi-beyâni hâli’n-nükabâ ve’n-nücebâ
Peygamber’den sonra bu dünya hayatında ve’l-abdâl ve’l-evtâd ve’l-gavs (Mecmûatü
bedenleriyle bazı peygamberleri sağ Resâil-i İbn Âbidin içinde), (İstanbul: 1325),
bırakmıştır. Dolayısıyla İdris bunlardan s. 265.
biri olup, bedeniyle canlıdır ve Allah onu  06.  İsmail Hakkı Bursevî, Kitabu’l-Hitab
dördüncü göğe yerleştirmiştir. İbn Arabî, (1192 H.), s. 305.
el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, Tahkik: Osman  07.  İbn Arabî, Kitabu’l-Menzili’l-Kutb ve
Yahya-İbrahim Medkur (Kahire: el- Makâlihî ve Hâlihî (Resâilu İbni’l-Arabî
Mektebetü’l-Arabiyye, 1407/1987), XI, içinde), (Haydarabad: Dairetü’l-Maarifi’l-
267-268. Osmaniyye, 1367/1948), s. 7.

Journal of Faculty of Theology of Bozok University, Vol. 1, Nu. 1 (2012/1), p. 27


Ahmet Atlı

yışına yöneltilen eleştirilerden bazıla- Ricâlu’l-gayb anlayışı ile Şiîlik’teki


rına değinmek istiyoruz. imamet anlayışı arasında birtakım
3) Kutub Anlayışına Yöneltilen Bazı benzerlikler olabilir. Hatta diğer inanç
Eleştiriler sistemlerinde de bu anlayışın ben-
Ricâlu’l-gayb anlayışında öne çıkan zer motiflerine rastlanabilir. Ancak
bir kavram olması ve ricâlu’l-gayb hi- ricâlu’l-gayb anlayışının ortaya çıkı-
yerarşisinin en başında bulunması ne- şında ne Şiilik tesirine ne de diğer ya-
deniyle olsa gerek, eleştirilerin daha bancı kaynakların etkisine dair tatmin
çok kutub üzerinde yoğunlaştığı gö- edici ipuçlarına rastlanmaz. Dolayı-
rülmektedir. Bu eleştirilerin geneline sıyla bu telâkkînin tasavvufa Şiîlik’ten
baktığımızda bu anlayışın başta İbn geçmiş olduğuna dair yorumlar, İbn
Teymiyye (ö.728/1328) ve İbn Hal- Teymiyye ve İbn Haldun gibi müellif-
dun (ö.808/1405) olmak üzere tasav- lerin görüşlerinin tekrarı gibi görün-
vuf alanında uzman olmayan kimseler mektedir.
tarafından tenkit edildiğini görmekte- Her ne kadar tasavvuf alanında uz-
yiz.01 Bu eleştirilerde, özellikle başta man olmayan kişiler tarafından ricâlu’l-
kutub olmak üzere ricâlu’l-gayb an- gayb anlayışına birtakım eleştiriler
layışının tasavvufa gayr-i Sünnî kay- getirilse de, tasavvuf alanında önder
naklardan bilhassa aşırı Şiî fırkalardan olan, İbnü’l-Arabî, Mevlânâ, İmâm-ı
28 geçmiş olduğuna dair kanaatlere rast- Rabbânî, İsmail Hakkı Bursevî, Ah-
lamak mümkün olduğu gibi, kutub ve med Ziyâuddîn Gümüşhânevî gibi sûfi
diğer ricâlu’l-gayb zümrelerinin evren müellifler başta olmak üzere ricâlu’l-
üzerindeki tasarruflarının yanlış anla- gayb telâkkîsinin sûfi ve mutasavvıflar
şılmasından doğan hatalı kanaatlere tarafından benimsendiği ve savunul-
rastlamak da mümkündür. Bazı mü- duğu anlaşılmaktadır.
ellifler ise, tasavvuftaki kutub anlayışı Allah Teâlâ’nın, evrenin yönetimi ile
ile Şiîlik’teki İmâmet anlayışı arasında ilgili olarak “müdebbir melekler”e03
benzerlik olduğunu ve tasavvuftaki birtakım görevler verdiği gibi, melek-
kutbun Şiîlik’teki “masum imam”a te- leşmiş, kudsî, saf ve temiz ruhlara da
kabül ettiğini iddia etmişlerdir.02 görevler verdiğini belirten Ethem Ce-
 01.  İbn Teymiyye ve İbn Haldun’un bu becioğlu, kutbun âlem üzerindeki ta-
konuya dair eleştirileri için bk. İbn Teymiyye,
Mecmûatü’l-Fetâvâ, (Üçüncü Basım.
sarruflarını idrak edemeyenlerin ve bu
Dâru’l-Vefâ, 1426/2005), XI, 237-243; anlayışı eleştirenlerin problemleri hak-
Abdurrahmân İbn Haldûn, el-Mukaddime, kında şunları dile getirmektedir:
Tahkik: Abdusselâm eş-Şeddâdî, (Birinci
Basım. ed-Dâru’l-Beydâ, 2005), III, 59-60. “Esasen yöneten Allah’tır, müdeb-
 02.  Bk. Ebu’l-Âla Afifi, Muhyiddin İbnü’l- birlik vasfına haiz melek veya insan
Arabî’de Tasavvuf Felsefesi, Çeviren:
Mehmet Dağ, (İkinci Basım. İstanbul: Yay., 2002), s. 124; Ahmed Emin, Duha’l-
Kırkambar Yay., 1999), s. 98-99; Seyyid İslâm (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-Arabî, ts.),
Hüseyin Nasr, Tasavvufî Makaleler, Çeviren: III, 245-246.
Sadık Kılıç, (Birinci Basım. İstanbul: İnsan  03.  Bk. Nâziât, 79: 5.

Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1, 1 (2012/1), s. 28


İbnü’l-’Arabî’nin “kutub” kavramı ile ilgili görüşleri

da, robototik, maşa konumunda alet Netice itibariyle kutbun da içinde


varlıklardır. Tasavuftaki kutub kav- yer aldığı ricâlu’l-gayb düşüncesi-
ramına bakarak, Allah’a yedek ilâhlar ni müdafa edenler olduğu gibi tenkit
yamamaya çalışmak iddiasını, disiplin- edenler de olmuştur.03 Fakat burada
deki spekülatif anlama zorluğu açısın- önemli olan husus, özellikle tasavvu-
dan yersiz bulduğumuzu ifade etmek fun manevî tecrübe gerektiren hassas
isteriz. Hiçbir varlık ister nebi, ister meselelerinde olduğu gibi, kişinin an-
veli, ister kutub, isterse melek ve diğer layıp kavrayamadığı konularda aceleci
tüm mahlûkât, asla Allah olamazlar. veya önyargılı bir tutumla yanlış hü-
Ve tasavvufta da bu türden bir iddia kümler vermeyi terk etmesi gerektiği-
asla görülmemiştir. Problem, tasavvuf dir. Aksine bir tutum kişinin kendisine
uzmanı olmayanların, alanın termino- bir şey kazandırmadığı gibi, kendileri
lojisini bilmemelerinden, yarım anla- hakkında yanlış hüküm verilen kimse-
yışlı zihinsel bulanıklıklarındandır. Bu lere de bir şey kaybettirmez.
bulanıklık, tasavvufa dair spekülatif Abstract
bilgi üretiminden/yorumundan mah- [The opinions of Ibn Arabi about the
rumiyete sebep olur. Ve sonuç, yanlış- concept of Qutb]
la biter.”01 In this article, the opinions of İbn Arabi
Ahmed Avni Konuk ise, Fusûs şer- which provide wide information about sec-
hinde ricâlu’l-gayb hakkında üzerinde ret saint community were mentioned and 29
önemle durulması gereken bir hususu occasionallly opinions of other authors
dile getirmektedir. Buna göre, Hz. Mu- were refered. Qutb is one of the important
hammed (s.a.v.)’in halîfesi konumun- concepts of Sufi terminology. Qutb is the
da olan evliyâ ve aktâb (kutublar) gibi leader of the secret saint hierarchy which
is known as the“ricalu’l-gayb (the men of
ricâlu’l-gayb hiyerarşisi içinde yer alan
the unseen)” and he is also regarded as
kimseler, ancak Rasûlüllâh (s.a.v.)’ın
the greatest saint who is the administra-
uyguladığı şer’-i şerîf ile hükmederler
tor of the world and the spiritual univer-
ve kesinlikle şerîatin hükmünden dışa- se. Everything rotates around him and he
rı çıkmazlar. Ancak bu tür kimselerin administers the universe with his spiritual
hâl ve davranışlarında birtakım ince- position.
likler vardır ki, bu incelikleri, tecrübe Key words: Sufism, Ibn Arabi, The men
ederek tatmayanlar, hâl, ilim ve merte- of theunseen, Qutb
be bakımından onların seviyesine yük-
Kaynakça
selemeyenler, idrak edemezler.02
Âbidîn, Muhammed Ebu’l-Yüsr.
 01.  Ethem Cebecioğlu, “Akşemseddin’de Bazı Hikâyâ’s-Sûfiyye. Dimaşk: Dâru’l-Beşâir,
Tasavvufî Kavramlar-I”, Ankara Ü. İlahiyat
Fak. Dergisi, XLII (2001), s. 95.  03.  Bu müdafa ve eleştiriler hakkında geniş
 02.  Ahmed Avni Konuk, Fusûsu’l-Hikem bilgi için bk. Ahmet Atlı, “Tasavvufta
Tercüme ve Şerhi, Haz.: Mustafa Tahralı- Ricâlu’l-Gayb”, (Yayımlanmamış Doktora
Selçuk Eraydın, (3.Basım. İstanbul: M.Ü. Tezi, Ankara Üniversitesi SBE, 2011), s.
İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yay.,2005), III, 269. 268-277.

Journal of Faculty of Theology of Bozok University, Vol. 1, Nu. 1 (2012/1), p. 29


Ahmet Atlı

1993. Rabbani. Çeviren: Osman Güman. Beşinci


Afifi, Ebu’l-Âla. Muhyiddin İbnü’l- Basım. İstanbul: Gelenek yay., 2011.
Arabî’de Tasavvuf Felsefesi. Çeviren: Goldziher, Ignaz. “Ebdâl.” İA. İstanbul:
Mehmet Dağ. İkinci Basım. İstanbul: Kır- M.E.B., 1988. IV, 3-4.
kambar Yay., 1999. Gümüşhanevî, Ahmed Ziyâuddin.
Akbulut, Fikri. “Kâtib Mustafa Fev- Câmiu’l-usûl fi’l-evliyâ ve envâihim ve
zi b. Nu’man Efendi’nin Hayatı, Eserleri evsâfihim. 1298 H.
ve Tasavvufî Görüşleri.” Yayımlanmamış Gündoğdu, Cengiz. “Abdulmecîd-i
Yüksek Lisans Tezi. Yüzüncü Yıl Üniver- Sîvâsî, Hayatı, Eserleri ve Tasavvufî Gö-
sitesi SBE, 2006. rüşleri.” Yayımlanmamış Doktora Tezi.
Ateş, Süleyman. “Kutub.” DİA. Ankara: Atatürk Üniversitesi SBE, 1997.
Türkiye Diyanet Vakfı, 2002. XXVI, 498- Gürer, Dilaver. “Hz. Yusuf’un Gördüğü
499. Rüyanın Fusûsu’l-Hikem’deki Yorumu”,
Atlı, Ahmet. “Tasavvufta Ricâlu’l- Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma
Gayb.” Yayımlanmamış Doktora Tezi. An- Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1). 21:
kara Üniversitesi SBE, 2011. 39-56, Ocak-Haziran 2008.

Bursevî, İsmail Hakkı. Kitabu’l-Hitab. Hakîm, Suad. el-Mu’cemu’s-Sûfî. Birinci


Basım. Beyrut: Dendele, 1401/1981.
1192 H.
Haksever, Ahmed Cahid. “15. Yüzyıl Bir
­­­­­–––Kitâbü’n-Netîce. Haz.: Ali Namlı-
Türk Sûfisi: Yakub-ı Çerhî.” Yayımlan-
İmdat Yavaş. İstanbul: İnsan Yay., 1997.
30 Cebecioğlu, Ethem. “Akşemseddin’de
mamış Doktora Tezi. Ankara Üniversitesi
SBE, 2005.
Bazı Tasavvufî Kavramlar-I”, Ankara Ü.
Hatîb el-Bağdadî. Tarihu Bağdad. Kahi-
İlahiyat Fak. Dergisi. XLII: 77-95, 2001.
re: Mektebetü’l-Hancî, 1349/1931.
–––Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri
Hucvirî, Keşfu’l-Mahcûb (Hakikat Bil-
Sözlüğü. Üçüncü Basım. İstanbul: Anka
gisi). Haz.: Süleyman Uludağ. İstanbul:
Yay., 2005.
Dergâh Yay., 1982.
Chittick, William. Varolmanın Boyut-
İbn Âbidin, Muhammed Emin. İcâbetü’l-
ları. Çeviren: Turan Koç. İstanbul: İnsan
gavs bi-beyâni hâli’n-nükabâ ve’n-nücebâ
yay., 2007.
ve’l-abdâl ve’l-evtâd ve’l-gavs (Mecmûatü
Cürcânî, Ali b. Muhammed eş-Şerîf. Resâil-i İbn Âbidin içinde). İstanbul: 1325.
Kitâbu’t-Ta’rifât. Beyrut: Mektebetü Lüb- İbn Arabî. el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye. Tah-
nan, 1985. kik: Osman Yahya-İbrahim Medkur. Kahi-
Debbâğ, Abdülazîz. el-İbrîz. Üçüncü re: el-Mektebetü’l-Arabiyye, 1407/1987-
Basım. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1413/1992.
1423/2002. –––el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye. Mısır:
Emin, Ahmed. Duha’l-İslâm. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-Arabiyyeti’l-Kübrâ, ts.
Dâru’l-Kütübi’l-Arabî, ts. –––Kitabu Istılâhı’s-Sufiyye
Fîrûzabâdî. el-Kâmûsu’l-Muhît. Seki- (Resâilu İbni’l-Arabî içinde). Hayda-
zinci Basım. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, rabad: Dairatü’l-Maârifi’l-Osmâniyye,
1426/2005. 1367/1948.
Geylânî, Abdülkadir. el-Fethu’r- –––Kitabu’l-Menzili’l-Kutb ve

Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1, 1 (2012/1), s. 30


İbnü’l-’Arabî’nin “kutub” kavramı ile ilgili görüşleri

Makâlihî ve Hâlihî (Resâilu İbni’l-Arabî leler. Çeviren: Sadık Kılıç. Birinci Basım.
içinde). Haydarabad: Dairetü’l-Maarifi’l- İstanbul: İnsan Yay., 2002.
Osmaniyye, 1367/1948. Ögke, Ahmet. “Bir Tasavvuf Terimi
–––Fusûsu’l-Hikem. Ta’lik: Ebu’l- Olarak Ricalu’l-Gayb –İbn Arabî’nin Gö-
Alâ Afîfî. Dâru İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye, rüşleri-”, Tasavvuf ilmî ve Akademik Araş-
1365/1946. tırma Dergisi. 5: 161-201, Ocak 2001.
–––Tedbîrât-ı İlâhiye. Tercüme ve San’ânî, Ebûbekr Abdurrezzâk
Şerh: Ahmed Avni Konuk, Haz.: Mustafa b. Hemmâm. el-Musannef. Tahkik:
Tahralı. İstanbul: İz Yay., 1992. Habîburrahmân el-A’zamî. İkinci Basım.
İbn Ebi’d-Dunyâ, Ebûbekr Abdullah b. el-Mektebü’l-İslâmî,1403/1983.
Muhammed b. Ubeyd b. Süfyân el-Kuraşî. Suyûtî, Celâlüddîn Abdurrahmân
el-Evliyâ. Tahkik: Ebû Hâcir Muhammed b. Ebî Bekr b. Muhammed. el-Hâvî
es-Saîd b. Besyonî Zağlol. 1. Basım. Beyrut: li’l-Fetâvâ. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-
Müessesetü’l-Kütübi’s-Sekâfiyye, 1993. İlmiyye,1403/1983.
İbn Haldûn, Abdurrahmân. el- Tehânevî, Muhammed b. A’la b. Ali el-
Mukaddime. Tahkik: Abdusselâm eş- Farukî. Keşşâfu Istılâhati’l-Fünûn. Bey-
Şeddâdî. Birinci Basım. ed-Dâru’l-Beydâ, rut: Daru Sadr, ts.
2005.
Tuna, Taşkın. Ol Dedi Oldu – Big
İbn Manzûr. Lisanu’l-Arab. Üçüncü Ba- Bang’in Nefes Kesen Öyküsü –I. Yedinci
sım. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî,
Basım. İstanbul: Şule Yay., 2010.
1419/1999. 31
Uludağ, Süleyman. “Ricâlu’l-Gayb.”
İbn Teymiyye, Takiyyüddin Ahmed.
DİA. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı,
Mecmûatü’l-Fetâvâ. Üçüncü Basım.
2008. XXXV, 81-83.
Dâru’l-Vefâ, 1426/2005.
––– “Ricâlullah.” DİA. İstanbul: Tür-
İmam-ı Rabbânî. Mektubât-ı Rabbânî.
kiye Diyanet Vakfı, 2008. XXXV, 80-81.
Çeviren: Kasım Yayla, İstanbul: Merve
Yıldırım, Ahmet. “Tasavvufta Ricalu’l-
Yay., 1999.
Gayb Telakkisi ve Konuyla İlgili Bazı Ri-
Kara, Mustafa. Tasavvuf ve Tarikatlar
vayetler”, Süleyman Demirel Ü. İlahiyat
Tarihi. Altıncı Basım. İstanbul: Dergâh
Fak. Dergisi. 4: 117-147, 1997.
yay., 2003.
Yılmaz, Hasan Kâmil. İslâm Tasavvufu
Kâşânî, Abdürrezzâk. Istılâhâtu’s-
(el-Lüma’ Tercümesi içinde). İstanbul:
Sûfiyye. Tahkik: Abdü’l-Âl Şâhîn. Birinci
Altınoluk Yay., 1996.
Basım. Kahire: Dâru’l-Menâr, 1413/1992.
Mağribî, Ali Harâzm İbnü’l-Arabî.
Cevâhirü’l-Maânî ve Bulûği’l-Emânî
fî Feyzi Seyyidî Ebi’l-Abbâs et-Ticânî.
Tashîh: Abdüllatîf Abdurrahmân. Birinci
Basım. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,
1417/1997.
Mevlana. Mesnevî. Haz.: Adnan Karais-
mailoğlu, Yeni Şafak, 2004.
Nasr, Seyyid Hüseyin. Tasavvufî Maka-
Journal of Faculty of Theology of Bozok University, Vol. 1, Nu. 1 (2012/1), p. 31

You might also like