Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 3

HUZURA KOŞANLAR VE HUZURDAN KAÇANLAR

Bundan 14 asır ö nce, Allah'ın son elçisi Muhammed aleyhisselâ m peygamber olarak gö nderildiğ i
zaman insanlık hakikatejı bü yü k bir bunalım içindeydi. Dü nyanın doğ usunda da batısında da fikir
ve inanç kargaşalığ ı hü kü m sü rü yor; insanlar ya zalim ve zorbaların idaresi altında inim inim
inliyor, yahut da başsız kalmış olmanın, birbiriyle boğ uşmanın ıstırapları içinde kıvranıyordu.

Hz. Muhammed hem bü tü n insanların, hem de cinlerin peygamberiydi. Fakat o, hak din çağ rışma
ö nce dar çevresinden başladı. Kendi eşi, evlâ tlığ ı, amcazadesi ve Ebu Bekir gibi en yakın dostları...
Sonra kendi soydaşlarına, Arabistan yarımadasının en nü fuzlu kabilesi olan Kureyş'e sundu davası-
nı. Onlardan pek az kişi gö nü l verdi bu davaya. Bü yü k çoğ unluk ö nem vermedi, bir dudak
bü kü şü yle, bir alay ifadesiyle yetindi.

Ne var ki Muhammed el-Emin'in getirdiğ i yeni din gü n geçtikçe taraftar buluyor, yavaş yavaş yayı-
lıyor, iş ciddileşiyordu. Yeni inen Kur'â n â yetleri Kureyşlilerin putperest inançlarına hü cum ediyor,
dinlerinin bâ tıl ve putlarının â ciz olduğ unu ortaya koyuyordu. Bundan sonra Kureyş eşrafı olanca
gü çleri ve bü tü n sertlikleriyle İslam’ın Peygamberine ve onun mensuplarına karşı harekete geçtiler,
hakaret ettiler, işkence yaptılar, iktisadî ablukaya alarak aç bıraktılar. Mü slü manların gö zü nü
yıldırarak vatanlarım terk etmeye, başka topraklara gö çmeye mecbur ettü er. Yine de Allah'ın
nurunu sö ndü remediler; ü fledikçe onun gü çlendiğ ini, yayıldığ ını, dal-budak sardığ ım gö rdü ler.
Nihayet Hz. Peygamberi ö ldü rmeye karar verdiler. Oysa ki o, çoktan İslamiyet’e gö nü l verecek
başka insanlar, Mü slü manlara vatan teş- kü edecek başka topraklar bulmuştu. Bu insanlar Evs ve
Hazrec kabileleri mensupları, bu topraklar o zamanki adıyla Yesrib şehri ve civarıydı.
Tarihçiler, Peygamber efendimizin Yesriblilerle yaptığ ı gö rü şmelerden ilgi çekici bir hadiseyi şö yle
nakleder :
Yesrib'li Sâ mit oğ lu Sü veyd, Kâ beyi ziyaret maksadıyla Mekke'ye gelir. Kendisi soydaşları arasında
sevü en ve sayılan bir insandı. Rasû lü llah, onun geldiğ ini haber alınca yanma varır ve onu İslâ ma
davet eder.
Sü veyd:
İhtimal ki sende bulunan bilgiler bende bulunan bilgilere benzer şeylerdir, der.
Sende bulunan bilgiler neymiş?
Lokman'ın hikmetleri.
Oku bakalım.
Sü veyd de okur.
Hz. Peygamber şö yle buyurur :
Senin bu okudukların gü zel. Fakat bende bunlardan çok daha ü stü n bir şey var : Allah'ın indirdiğ i,
hidayet ve nur kaynağ ı Kur'â n!

Rasû l-i ekrem ona Kur'an okur, kendisini İslama çağ ırır. Sü veyd tepki gö stermez, “Bu sö zler de
gü zel diyerek ayrılır, memleketine dö ner... Bir mü ddet sonra orada ö ldü rü lü r. Soydaşları onun
Mü slü man olarak ö ldü ğ ü nü sö ylerdi.
Fahr-ı kâ inat (s.a.), Yesrib'den gelen Evs ve Hazrec mensuplarıyla hac mevsimlerinde gö rü şü yordu.
Ü st ü ste ü ç yıl yapılan bu gö rü şmelerde Yesrib'liler Hz. Muhammed'in sunduğ u davayı anladılar,
İslamiyeti benimsediler ve Rasû l-i ekrem ile ona inananları kendi yurtlarına davet ettiler. Bu davet
Allah ve Resû lü tarafından kabul edildi; ö nce peyderpey Mü slü manlar, sonra da Hz. Peygamber
Yesrib'e hicret etti (hicrî 1, milâ dî 622).
Yesrib, Rasû l-i ekremin oraya gö ç etmesiyle Medine (Medînetü 'r-Rasû l : Peygamber şehri, Me- dıne-
i Mü nevvere : nurlu şehir) adını aldı.

Medine'de Evs ve Hazrec diye anılan iki arap kabilesi oturuyordu. Bunlar kendi aralarında
anlaşamıyor, devamlı çekişme ve harp halinde bulunuyordu. Tarihçiler, Evs ile Hazrec arasında
patlak veren savaşların 120 yıl kadar sü rdü ğ ü nü , buna ancak İslamiyet’in son verdiğ ini
kaydederler. Ayrıca Medine civarına gelmiş yerleşmiş ü ç Yahudi kabilesi vardı. Yahudiler araplara

1
nispetle daha zengin, daha kü ltü rlü ve daha nü fuzluydu. Yahudilerle araplar arasında da
anlaşmazlık vardı.
Medineliler son peygamber Muhammed aleyhisselâ mı ve ashabını memleketlerine çağ ırmış,
kendileri de ona iman etmişti. Fakat bu, bü tü n Medineli Arapların benimsediğ i bir şey değ ildi.
İçlerinden Mü slü manlığ ı kabul etmeyen, onun Peygamberine ve bağ lılarına diş bileyenler de vardı.
Ancak onlar bu kö tü niyetlerini belli etmiyordu. Gö nü lden inanmamış olduğ u halde dış gö rü nü şü yle
mü slü man olmuş bu tiplere «mü nafık» denilmiştir.

Hulâ sa, Rasû lü llah (s.a.) efendimiz Medine'ye hicret ettiğ i zaman şö yle bir tablo ile karşı karşıya
bulunuyordu : Hz. Peygambere karşı kin ve haset duyan Yahudiler, yine onun hakkında iyi niyet
beslemeyen mü nafıklar, yıllardan beri birbirleriyle mü cadele halinde olan Ensar (Evs ve Hazrec
Mü slü manları) ve Mekke'den muhacir olarak gelen Mü slü manlar. Kâ inatın efendisi, mü essir
irşatlarıyla Ensar’ın iki kabilesini barıştırdı, onları ö z kardeş haline getirdi. Mekkeli Mü slü manların
her birini Medineli Mü slü manlardan biriyle karşılıklı olarak kardeş ilâ n etti. ö yle ki bu kardeşlik ilk
zamanlar mirasta bile muteberdi. Yahudilerle de bir vatandaşlık anlaşması yaptı. Mü nafık Arapların
varlığ ını bilmekle beraber onlara gö z yumdu.

Hz. Peygamber ve arkadaşlarına karşı en bü yü k dü şmanlık gö steren Yahudilerdi. Onlardan Ab-


dullah ibni Selâ m ve Muhayrîk gibi pek az insan gerçek manada Mü slü man oldu. Bir kısmı
Mü slü manlar arasına girmiş, entrika çevirmek maksadıyla içindeki kü frü gizleyerek gö rü nü rde
Mü slü man olmuş ve «Yahudi mü nafığ ı» olarak kalmıştır. Bunlar bir mü ddet sonra Rasû lü llahın
emriyle Medine mescidinden kovulmuştur. Yahudilerin çoğ u kendi dinlerinde sabit kalmıştır. Okur
yazar ve kü ltü rlü olanları sık sık Hz. Peygambere gelerek çeşitli sorular sorar, bununla gü ya
Rasû lü llahı (s.a.) mü şkü l duruma sokmak ve hak ile bâ tılı birbirine karıştırmak isterlerdi. Fakat
çoğ u zaman sorularına cevap teşkil eden ayetler nazil olur, Peygamber tarafından onlara okunurdu;
onlar da elleri boş olarak yurtlarına dö nerdi.

Yahudiler Arap mü nafıklarıyla da gizli gizli gö rü şü yor, Mü slü manlar arasında huzursuzluk çıkar-
mak için işbirliğ i yapıyorlardı.

Arap mü nafıklarından Kuzman adında biri vardı, herkes onu Mü slü man bildiğ i halde Rasû l-i ekrem
(s.a.) efendimiz, «Kuzman cehennemliklerdendir.» buyurmuştu. Kuzman, Uhud savaşma katılmış,
Mü slü manlarla birlikte savaşmış ve bir kaç mü şriki ö ldü rmü ştü . Nihayet aldığ ı yaralar onu
dü şü rmü ş. Kendisini bir eve kaldırmışlar. Etrafım saran Mü slü manlar :
- Ne mutlu sana Kuzman, demişler, Allah yolunda şehit oluyorsun.
- Neymiş mutluluğ um, diye cevap vermiş, ben sadece soydaşlarımı korumak için savaştım.
Kuzman, ağ rıları şiddetlenince oktanlığ ından çıkardığ ı bir okla el damarlarını kesmiş ve intihar
etmiş; mü nafıklığ ının sonu bö yle bitmiş.

Mü slü manlara karşı şiddetle kin ve haset besleyen, Yahudi asıllı Kays oğ lu Şe's adındaki ihtiyar, bir
gü n, ashab-ı kiramdan Evs ve Hazrec gençlerinin oturup sohbet ettiklerini gö rü r. İslam’dan ö nceki
bu can dü şmanlarının şimdi kardeş gibi sohbet edişleri ihtiyarı hem kızdırır, hem de kıskandırır.
“Arap gençleri biraraya gelmiş, barışmış demek... Vallahi onlar birlik ve huzur içinde oldukça biz
Yahudiler için bu memlekette barınmak mü mkü n değ ildir!” diyerek mü nasip bir Yahudi genci
bulur,
Ensar gençlerine git, aralarında otur, eski savaş gü nlerini an, onların o savaşlarda birbirine karşı
sö yledikleri şiirlerden oku! der.
Yahudi genci de aynı şeyleri yapar. Bunun ü zerine Ensar gençleri mü nakaşaya tutuşur, yiğ itlik
taslamaya başlar.

Her iki taraf «İsterseniz aynı gü nleri tekrar yaşatalım, kendine gü venen Harre'ye gelsin!» tarzında
tehditler savurarak evlerine koşarlar. Silahına sarılan Harre denen yere gider. İki kabilenin fertleri
karşılıklı saf olmuş, kapışacak bir durumda iken Rasû l-i Ekrem hadiseden haberdar edilir.
Yanındaki Muhacirlerle birlikte hemen Harre'ye koşar; şö yle buyurur: «Ey Mü slü man cemaati! Sizi

2
Allah'a salarım, Allah'a! Ben henü z aranızda iken İslam’dan ö nceki sapıklık devresini mi
canlandırıyorsunuz? Oysa ki Allah sizi İslam’a iletmiş, onunla her birinizi şerefli ve ü stü n kılmış,
cahiliyet zihniyetini yıkmış, sizi kü fü rden kurtarmış, gö nü llerinizi birleştirmiştir».
Ensar davranışlarının bir şeytan fitnesi ve bir dü şman hilesi olduğ unu anlar, ü zü ntü ve
mahcubiyetlerinden ağ layarak birbirini kucaklar, Peygamberin (s.a.) peşine takılarak oradan
uzaklaşırlar.

Allah taalâ tarafından Yahudi Şe's için şu mealdeki ayetler nazil oldu :
َ ُ‫ت هّٰللا ِ َوهّٰللا ُ َش ٖهي ٌد َع ٰلى َما تَ ْع َمل‬
‫ون‬ ِ ‫ُون بِ ٰايَا‬ ِ ‫قُلْ يَا اَ ْه َل ْال ِكتَا‬
َ ‫ب لِ َم تَ ْكفُر‬
‫يل هّٰللا ِ َم ْن ٰا َم َن تَ ْب ُغونَهَا ِع َوجًا َواَ ْنتُ ْم ُشهَ َدا ُء َو َما هّٰللا ُ بِ َغافِ ٍل‬
ِ ‫ون َع ْن َس ٖب‬ َ ‫ص ُّد‬
ُ َ‫ب لِ َم ت‬ ِ ‫قُلْ يَا اَ ْه َل ْال ِكتَا‬
َ ُ‫َع َّما تَ ْع َمل‬
‫ون‬
«De ki : Ey kitaplılar, niçin Allah'ın ayetlerini inkâ r ediyorsunuz? Halbuki o, bü tü n yaptıklarınıza
şahittir. De ki : E y kitaplılar, kendiniz her şeyi apaçık bildiğ iniz halde niye Allah yolunda eğ rilik
arayarak iman edenleri ondan dö ndü rmeye çalışıyorsunuz? (Bilmiyor musunuz ki) Allah
yaptıklarınızdan habersiz değ ildir». Ali-imran, 3/98 - 99

Bu hadise karşısında uyanıklık gö steremeyen, Yahudi’nin oyununa gelen Ensar’a da Kur'an-ı


Kerim'de şö yle hitap edilir :
َ ‫اب يَ ُر ُّدو ُك ْم بَ ْع َد ٖاي َمانِ ُك ْم َكافِ ٖر‬
‫ين‬ َ ‫ين ٰا َمنُوا اِ ْن تُ ٖطيعُوا فَ ٖريقًا ِم َن الَّ ٖذ‬
َ َ‫ين اُوتُوا ْال ِكت‬ َ ‫يَا اَيُّهَا الَّ ٖذ‬
‫هّٰلل‬ ‫ُون واَ ْنتُم تُ ْت ٰلى َعلَ ْي ُكم ٰاي ُ هّٰللا‬
ِ ‫ى اِ ٰلى‬
‫ص َرا ٍط‬ َ ‫ص ْم بِا ِ فَقَ ْد هُ ِد‬ ِ َ‫ات ِ َو ٖفي ُك ْم َرسُولُهُ َو َم ْن يَ ْعت‬ َ ْ ْ َ َ ‫ْف تَ ْكفُر‬ َ ‫َو َكي‬
‫ُم ْستَ ٖق ٍيم‬
«Ey iman edenler! Eğ er ehl-i kitabın herhangi bir zü mresine boyun eğ ecek olursanız, sizi, iman
ettikten sonra tekrar eski kâ fir halinize dö ndü rü rler. Halbuki karşınızda Allah'ın ayetleri okunup
dururken ve O’nun Peygamberi içinizde bulunuyorken nasıl kü fre dö nebilirsiniz? Kim Allah'a
sarılırsa doğ ruya iletilmiş olur.» Ali-imran. 3/100 - 101

Mü slü man, İslam’ı kabul eden demektir.


İslâ m, selâ met, huzur ve barış manalarından doğar.
Tarih boyunca Mü slü man, barış ve huzura koşmuş, onu sağ lamaya ve korumaya çalışmıştır. Yahudi ise
daima fitne ve kargaşalık çıkarmış, ne kendisi huzur bulmuş, ne de diğ er insanları rahat bırakmıştır.

Bugü n de durum aynı değ il midir?

Bekir Topaloğ lu – İslam Tarihinden Yapraklar (sf 117 – 123)

You might also like