Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 86

T.

C
SAKARYA ÜNİVERSİTESİ
FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ
TARİH BÖLÜMÜ
BİTİRME ÖDEVİ

ASYA HUN İMPARATORLUĞU’NDA HU-HAN-


YEH CH’AN-YÜ DÖNEMİ
(M.Ö. 58 – M.Ö. 31)

Ertuğrul Ülüş

Danışman
Dr. Öğr. Üyesi Recep Yaşa

2020
Sakarya
ÖZET

Bitirme Ödevi

ASYA HUN İMPARATORLUĞU’NDA HU-HAN-YEH CH’AN-YÜ DÖNEMİ

(M.Ö. 58 – M.Ö. 31)

Ertuğrul Ülüş

Sakarya Üniversitesi

Fen Edebiyat Fakültesi

Tarih Bölümü

“Asya Hun İmparatorluğu’nda Hu-han-yeh Ch’an-yü Dönemi (M.Ö. 58 –


M.Ö. 31)” adlı bu tezin ayrıntılı bir şekilde üzerinde duracağı konu, Hunların XIV.
Ch’an-yü’sü Hu-han-yeh’nin döneminin öncesinde, başa geçişi ve sonrasında süre
gelen hükümdarlığı boyunca yaşanan olaylardır. Ana konunun detaylı aktarımından
evvel, Hunların Hu-han-yeh’den önce M.Ö. 215 – M.Ö. 58 yılları arasını kapsayan
tarihleri anlatılacaktır. Bundaki amaç, bir Hun hükümdarının Çin’e bağlanmasının
altında yatan sebepleri araştırmaktır. Hunların zayıflama belirtilerinin ne zaman baş
gösterdiği ve bunda siyasi, askeri ve ekonomik alanlarda nelerin etkili olduğu
incelenerek, sürecin Hu-han-yeh döneminde verilen bu tarihi karara nasıl yansıdığı
açıklanacaktır. Hu-han-yeh zamanında, onun Çin’e bağlanmadan önceki
hükümdarlık dönemi önemli bir başlangıç kısmı meydana getirirken, Çin’e
bağlandıktan sonraki süreç de oldukça kritik bir nokta arz etmektedir. II. Bölümde
Hu-han-yeh’nin Çin’e karşı ne kadar samimi davrandığı, neden böyle bir bağlılık
tercih etmiş olabileceği ve bu bağlılık sürecinin Hunlarda ve Çinlilerde nasıl bir etki
yarattığı incelenecektir. Böylece, bağımsızlık yanlısı tutumu nedeniyle Türkler için
daha kıymetli bir yer edinmiş olan kardeşi Chih-chih’ya göre geri planda kalan Hu-
han-yeh’nin, Türk tarihindeki önemi tespit edilmeye çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler; Hu-han-yeh, Chih-chih, Hun, Han, Çin

ii
İÇİNDEKİLER

ÖZET……………………………………………………………………………….ii

İÇİNDEKİLER……………………………………………………………………..iii

KISALTMALAR…………………………………………………………………....iv

GİRİŞ………………………………………………………………………………..1

I. BÖLÜM

HUNLARIN HU-HAN-YEH CH’AN-YÜ ÖNCESİ TARİHLERİ (M.Ö. 215 –


M.Ö. 58)

1. HUNLARIN HU-HAN-YEH CH’AN-YÜ ÖNCESİ TARİHLERİ (M.Ö. 215 –


M.Ö. 58)………………………………………………………………………....4

1.1. Hunların Altın Çağları (M.Ö. 209 – M.Ö. 127)……………………………4

1.2. Hunların Zayıflama Dönemleri (M.Ö. 126 – M.Ö. 85)……………………13

1.3. Hunların Çöküş Dönemleri (M.Ö. 85 – M.Ö. 58)…………………………27

II. BÖLÜM

HU-HAN-YEH CH’AN-YÜ DÖNEMİ (M.Ö. 58 – M.Ö. 31)

2. HU-HAN-YEH CH’AN-YÜ DÖNEMİ (M.Ö. 58 – M.Ö. 31)…………………..35

2.1. Hu-han-yeh Ch’an-yü Döneminin İlk Evresi (M.Ö. 58 – M.Ö. 53)……35

2.2. Chih-Chih Ch’an-yü Dönemi (M.Ö. 56 – M.Ö. 36)……………............42

2.3 Hu-han-yeh Ch’an-yü Döneminin İkinci Evresi (M.Ö. 53 – M.Ö. 31)…52

SONUÇ……………………………………………………………………………..64

KAYNAKÇA………………………………………………………………………67

EKLER……………………………………………………………………………...71

iii
KISALTMALAR

a.g.e. ………………….: adı geçen eser

a.g.m. …………………: adı geçen makale

bkz. ……………………: bakınız

s. ………………………: sayfa

iv
Giriş

Hunlar hakkındaki ilk bilgiler, tarihin en eski zamanlarında hayvan kemikleri,


kaplumbağa kabukları ve bronz kazanlar üzerine yazılan kısa metinlerde karşımıza
çıkmaktadır. Shang (Yin) (M.Ö. XVI. yy – M.Ö. XII. yy) ve Chou (M.Ö. XII. yy –
M.Ö. III. yy) dönemlerine ait olan bu vesikalarda Hunlar “Hsien-yün, Hun-yü, Jung
ve Ti” gibi farklı isimlerle anılmışlardır.1 Çin’e yabancı olan bu grupların faaliyetleri,
onların Çin’de hüküm süren hanedanla kurdukları siyasi ve askeri ilişkiler kadar
bilinmektedir. Çünkü erken dönemdeki Çin tarih yazarları, imparatorluklarının
çevresinde yaşam süren halklar hakkında bilgi verse de, asıl amaçları o dönem
hüküm süren imparatorluğun durumunu anlatmak olduğundan bu halklar, kayıtlara
ancak kurulan ilişkilerin varlığı kadar dahil olabiliyorlardı.

Hunlar hakkında ayrıntılı bilgilere ilk kez, Ssu-ma Ch’ien (M.Ö. 145 – M.Ö.
86)’in M.Ö. 91 yılında tamamladığı “Shih Chi” adlı eserinde rastlanmaktadır. Ssu-
ma Ch’ien, eserini Çin’in en eski zamanlarından başlatmış ve Han sülalesinin önemli
imparatorlarından Wu-ti’nin dönemine (M.Ö. 140 – M.Ö. 87) kadar getirmiştir. Bu
kaynakta Hunlar için yazılan monografi 110. bölümde yer almaktadır. Diğer bir
önemli kaynak ise, Shih Chi esas alınarak oluşturulan Han Shu’dur. Bu eser, Shih
Chi’de olduğundan daha geniş bir tarihi kapsar ve olayları M.S. 25 yılına kadar
getirir. Yazımına M.S. 32 – M.S. 92 yılları arasında yaşayan Pan Ku tarafından
başlanmış, ancak tamamlayamadan öldüğünden bu görev kız kardeşi Pan Chao’ya
verilmiştir. Bu eserde Hunlar üzerine yazılan monografi 94. bölümdedir.2

Bu önemli kayıtlarda da görüldüğü üzere, Hunlar hakkında yazıya geçirilen


bilgilerin artması ile onların güçlü bir imparatorluk haline gelmeleri arasında
paralellik vardır.3 M.Ö. 209 yılında, ne zaman başa geçtiği bilinmeyen babası
Tuman’ı öldürerek yerine gelen oğlu Mo-tu, boyları kendi bayrağı altında toplayarak
güçlü ve teşkilatlı bir sistemin temellerini atmıştır. Onun döneminde coğrafyanın dört

1
Sergey Grigoryeviç Klyaştornıy, Kadim Avrasya’nın Bozkır İmparatorlukları, Arkeoloji ve Sanat
Yayınları, İstanbul, 2018, s. 24
2
Ayşe Onat, Sema Orsoy, Konuralp Ercilasun, Han Hanedanı Tarihi Hsiung-nu (Hun) Monografisi,
TTK Yayınları, Ankara, 2015, s. XIV – XV; Detaylı bilgi için bkz: Sema Orsoy, Çin’in Resmi Hanedanlık
Kayıtlarında Türk Kavimlerine Ait Monogrofiler, Türkler Ansiklopedisi, Cilt I, Yeni Türkiye Yayınları,
Ankara 2002.
3
Onat vd, a.g.e, s. 7
bir yanına gerçekleştirilen seferler zaferle sonuçlanmıştır. Bu çağda bozkırda
yaşamlarını sürdüren Wusun, Tung-hu, Yüeh-chih, Ting-ling, Hun-yü, Ch’ü-she ve
Hsin-li gibi kavimler itaat altına alındıkları gibi4, Hunlar yalnızca dokuz yıl
içerisinde üstünlüklerini o sırada yeni kurulmuş (M.Ö. 202) olan güneydeki Han
devletine de kabul ettirmişlerdi.

Mo-tu, M.Ö. 174 yılında öldükten sonra, yerine geçen oğlu Lao Shang5
döneminde de üstünlük devam etmiştir. Hunlar, Mo-tu’nun hükümdarlığında yapılan
anlaşmaya dayanarak Çinlilerden hediye adı altında haraç almaya devam ediyorlardı.
Lao Shang Ch’an-yü, M.Ö. 161 yılında öldükten sonra yerine oğlu Chün-chen (M.Ö.
161 – M.Ö. 126) geçti. Chün-chen döneminin en önemli noktası, onun
hükümdarlığının yirmi birinci yılında Han sülalesinin başına geçen Wu-ti ile
başlamaktadır. Wu-ti, hakimiyetinin ilk yıllarında kendisinden önceki imparatorların
siyasetini devam ettirse de, Hunları ortadan kaldırma isteği zamanla mevcut savunma
durumunu terk edip, saldırı pozisyonuna geçmesinde etkili oldu. Chün-chen
döneminin sonlarına doğru Hunların altın çağlarını geride bırakma belirtileri
göstermesine karşılık, asıl sıkıntılar onun kardeşi Yi-chih-hsieh döneminde (M.Ö.
126 – M.Ö. 114) ortaya çıkmıştı. Bir defa kendisi bir iç savaş sonucunda veliaht
konumundaki yeğenini bertaraf ederek başa geçmişti. Hun akınları planlı şekilde
devam etse de, Wu-ti de savaşları Hun topraklarına taşımakta kararlıydı ki bunu da
başarmıştı. Bu olaylara daha detaylı bir şekilde ilk bölümde değinilecektir.

M.Ö. 119 – 99 – 97 ve 91 yılları gibi birbirine yakın senelerde verilen


yıpratıcı savaşlar sonucunda Hunlar oldukça zayıflamışlardı. Ne kadar bu savaşların
birçoğundan zaferle ayrılmış olsalar da artık kendi topraklarına taşınan mücadeleler,
halkın ve sürülerin devamlı şekilde yer değiştirmesine ve sonucunda ağır kayıplara
yol açmıştı. Ayrıca olumsuz doğa koşullarının da bu sıkıntılara eklenmesiyle Hunlar
ciddi manada kan kaybına uğradılar. Artık altın çağ dönemleri çok geride kalmıştı ve
hakimiyetleri altındaki bozkırlılar da bunun farkındaydılar. Bu sebepten Hunlar
yalnızca Çinlilerden ve doğa koşullarından değil, aynı zamanda hakimiyetleri

4
Onat vd, a.g.e, s. 9; Pulat Otkan, Tarihçinin Kayıtları’na (Shi Ji) göre Hunlar, Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, İstanbul, Ocak 2018, s. 68; Peter Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş, Ötüken
Neşriyat, çev: Osman Karatay, 8. Basım, İstanbul 2018, s. 75
5
Kiok veya Chi-yü olarak da bilinmektedir.

2
altındaki Wusun, Ting-ling ve Tung-hular’ın ardılları olan Hsien-pi ve Wu-
huanlar’dan da darbe yediler. Artık iç mücadeleler de sıklık göstermeye başlamış ve
Hunlar devletlerini kaybetmenin eşiğine kadar gelmişlerdi.

Bu sıkıntılar, M.Ö. 58 yılında başa geçen Hu-han-yeh dönemine kadar


sürmüş, ancak onun zamanının belli bir noktasına kadar da tamamen son
bulmamıştır. Tezin ana konusunu teşkil eden Hu-han-yeh Ch’an-yü’nün dönemi,
geleceğe yansıyan Türk tarihi açısından oldukça önemli bir bölümü meydana getirir.
Bu dönemde ilk defa bir Hun hükümdarı, Çin’e bağlanmayı tercih etmiş ve kısa/uzun
vadede buna karşı olan grubun şiddetli tepkisini üzerine çekmiştir. Ancak Hu-han-
yeh’in neden böyle bir şey yaptığını, bundaki amacının ne olduğunu ve
samimiyetinin derecesini araştırmak, verilen bu tarihi kararı anlamak bakımından da
oldukça önemlidir.

Tezin birinci bölümünde, Hunların M.Ö. 215 – M.Ö. 58 yılları arasını


kapsayan tarihlerinin, Hu-han-yeh döneminin siyasetinin hangi temellere dayandığını
açıklamak ve anlamak bakımından aktarımı yapılacaktır. İkinci ve son bölümde ise
Hu-han-yeh’nin başa geçişinden ölümüne kadar olan süreç, yukarıda belirtilen
hususlara göre aktarılarak bu dönemdeki olaylar incelenecektir. En sonunda ise
açıklanan konular bir sonuç kısmı ile neticeye bağlanacaktır.

3
I.BÖLÜM

HUNLARIN HU-HAN-YEH CH’AN-YÜ ÖNCESİ TARİHLERİ


(M.Ö. 215 – M.Ö. 58)

1.1. Hunların Altın Çağları (M.Ö. 209 – M.Ö. 127)

Hunlar hakkında devamlı bir şekilde almaya başladığımız ilk bilgiler, ne


zaman tahta geçtiği meçhul, ancak Hunların ismi bilinen ilk hükümdarı olan Tuman
Ch’an-yü6 döneminin (? – M.Ö. 209) sonlarından itibaren başlamaktadır. Çin
kaynaklarının yazdığına göre Ch’un-wei’den7 Tuman’a kadar olan bin yıllık süreçte
Hunlar bazen küçülmüşler, bazen de büyümüşlerdi.8 M.Ö. 318’de Hsiung-nu adıyla
gözükmelerinden9 evvel Hsien-yün, Hun-yü, Jung ve Ti gibi isimlerle anılan
Hunların, Çin ile olan siyasi ilişkileri ile ilgili Çin kaynaklarında haklarında bilgi
bulmak mümkündür ancak bu bilgileri istikrarlı bir şekilde takip edemediğimizden,
M.Ö. 215 yılı öncesine dayanan tarihleri hakkında kesintisiz bilgi akışı sağlamak
şimdilik olanaksız görünmektedir.

Hunlar Tuman Ch’an-yü’nün önderliğinde tarih sahnesine çıktığında,


Çinlilerin Huang-ho dedikleri Sarı Nehrin kıvrımının güneyinde, Ordos bölgesinde
faaliyet gösteriyorlardı. Çin’de ise, M.Ö. VIII. yüzyıldan beri devam eden uzun
savaşlar neticesinde, bölgedeki siyasi birliği sağlayan yeni bir devlet, yani Ch’in

6
Şanyü veya Çin kaynaklarında geçen şekliyle Ch’an-yü, Hun hükümdarlarının unvanıdır. Hunlarla
ilgili en önemli kaynaklardan biri olan Hanshu’ya göre bu unvan, enginliği göstermektedir: Onat vd,
a.g.e, s.7; Jean Paul Roux, bu unvanın kuşkusuz Soğdlar aracılığı ile Hunlara geçtiğini belirtmektedir.
Jean Paul Roux, Orta Asya: Tarih ve Uygarlık, çev. Lale Arslan Özcan, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2014,
s. 88; Bu ad Zeki Velidi Togan’a göre Yabgu’dur. Bkz. A. Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş,
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, Mayıs 2019, s. 40; Yabgu unvanının detaylı bir açıklaması
için bkz. Mehmet Tezcan, Yabgu Unvanı ve Kullanımı (Kuşanlardan İlk Müslüman Türk Devletlerine
Kadar), A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 48, Erzurum, 2012, 305-342; Ch’an-yü
unvanının tartışması için bkz. Ümit Hassan, Eski Türk Toplumu Üzerine İncelemeler, Doğu Batı
Yayınları, 2015, 260-267.
7
Ch’un-wei, Shiji ve Hanshu’da efsanevi Çin devletlerinden Hsia’nın (M.Ö. 21. yüzyıla tarihlendirilir)
son hükümdarı Chieh’nin oğlu olarak karşımıza çıkmaktadır. Hsia, M.Ö. 16. Yüzyılda Shang (Yin)
devleti tarafından yıkılmış ve bu durum üzerine Ch’un-wei (diğer adı Hsün-yü’dür), kuzeye kaçarak
bozkır hayatı yaşamaya başlamıştır. Shiji ve Hanshu adlı Çin kaynakları onu Hunların ilk atası olarak
kabul eder. Otkan, a.g.e, s. 57; Onat vd. a.g.e, s. 1
8
Onat vd. a.g.e, s. 7
9
İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul, Ağustos 2015, s. 59

4
İmparatorluğu bulunuyordu. M.Ö. 475 – M.Ö. 221 yılları arasında süren ve Çin’de
bulunan krallıkları bir iç savaşa sürükleyen Savaşan Devletler Dönemi, Çin’in
kuzeybatısında Shansi ve Doğu Kansu’da10 yer alan ve Chao ile Yen krallıkları gibi
kuzeydeki Hunlarla komşu olan Ch’in krallığının zaferiyle sonuçlanmıştı. Ch’in
zaferi, bulunduğu coğrafi konum itibariyle yalnızca sınırlarının hemen ötesinde değil,
aynı zamanda kendi içinde de Hun ve Tibet unsurlarını barındırmasına ve bunların
üstün savaşçılık özelliklerinin Ch’in devletine sağladıkları askeri katkıya
bağlanmaktadır.11

Ch’in Krallığını imparatorluğa taşıyan kişi Ch’in Shi Huang-ti adlı hükümdar
olmuştur. Huang-ti, M.Ö. 231 yılından başlayarak başarılı bir şekilde sürdürdüğü
savaşlar sonucunda, Çin’deki diğer krallıkları M.Ö. 221’de ortadan kaldırmış ve
ülkeyi, hükümdarı olduğu Ch’in Krallığı’nın çatısı altında birleştirerek bir
imparatorluk kurmuştur. Bu imparatorluğun Hunları ilgilendiren kısmı M.Ö. 215
yılında başlamaktadır. Yüzyıllar boyunca Ordos12 bölgesinden Çin içlerine akınlar
yapan Hunlar, kimi zaman bu krallıkları ciddi şekilde yıpratmayı başarmışlardı.
Şimdi onları bu bölgeden çıkartmak gerekliydi. Bu yüzden Huang-ti, M.Ö. 215’te
önemli komutanlarından biri olan Meng T’ien’i kalabalık bir orduyla kuzeye
göndermiş ve Tuman Ch’an-yü’nün başında bulunduğu Hunlar mağlup edilerek
Ordos’u terk etmek ve kuzeye çekilmek zorunda bırakılmışlardı. Çin kaynaklarından
Shih Chi ve Hanshu’nun aktardığına göre Meng T’ien, Hunları Ordos’tan çıkardıktan
sonra Sarı Nehir boyunca kırk dört ilçe kurmuş ve Lin-t’ao’dan Liao-tung’a kadar on
bin li’den uzun bir set inşa ettirmişti.13

10
Wolfram Eberhard, Çin Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 5. Baskı, Ankara, 2019, s. 77;
Bahaeddin Ögel, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2015, s. 92
11
Eberhard, a.g.e, s.77
12
Ordos bölgesi, Sarı Nehir kıvrımının güneyinde yer almaktadır. Zengin ve verimli otlaklara sahip
olan bu bölgenin, Hunlar için çok değerli olduğu bilinmektedir. Ahmet Taşağıl, Bozkırların İlk
İmparatorluğu: Hunlar, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, Ocak 2020, s. 37 Sarı Nehrin hemen kuzeyinde
bulunan Yin Dağları hakkında da Han tarihinde yer alan bir kayda vurgu yapmak, bu bölgelerin Hunlar
için değerinin anlaşılması bakımından önemlidir. Saray Koruması Hou Ying, imparatora uzun
açıklamaları arasında Yin Dağını kaybeden Hunların, artık buradan ağlamadan geçemediklerini ifade
etmiştir. Onat vd, a.g.e, s. 62
13
Otkan, a.g.e, s. 64; Onat vd, a.g.e, s. 5; Roux, a.g.e, s. 87; V.V. Struve’a göre Çin Seddi, dönemin
uzmanlarınca aptallığın dik alası olarak kabul ediliyordu. Bkz. V.V. Struve, “M.Ö. III-II. Yüzyılda Hun-
Çin Savaşı”, Avrasya’dan Makaleler I, L.N. Gumilev, çev. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul
2019, s. 395

5
Çin’in kuzeyinde yer alan Kansu ve Ordos bölgesi ile Sarı Nehri gösteren harita 14

Tuman Ch’an-yü’nün prestiji sarsılmış olmalıydı. Böylesine önemli bir


toprağı kaybetmenin Hunlar arasında yaratabileceği hoşnutsuzluk, onun devam eden
süreçte izleyeceği politikalarında da bozukluk meydana getirebilirdi. Güneyde
Çinlilerce ezilen Hunlar, yalnızca bu yeni imparatorluğun baskısı altında
bulunmuyorlardı. Batılarında yer alan ve o sıralarda güçlenmekte olduğu söylenen15
Kansu’daki Yüeh-chihler ile doğuda, Mançurya bölgesinde yaşayan Tung Hular16
Hunları endişelendirecek kuvvete sahiplerdi.

Bu siyasi ortamda Türk tarihi açısından son derece önemli olan bir şahsiyet,
Mete olarak bildiğimiz, aslında Çin kaynaklarında Mo-tu olarak geçen ve isminin
Türkçe karşılığının Bagatur/Bahadır olduğu belirtilen17 bir hükümdar tarih sahnesine
çıkıyordu. Mo-tu’nun hikayesi Çin kaynaklarında destansı bir havayla
anlatılmaktadır.18 Aktarılanlara göre Tuman, sevdiği bir Yen-chih19’dan olan küçük
oğlunu veliaht olan büyük oğlu Mo-tu’ya tercih etmişti ve onu uzaklaştırmak
maksadıyla Yüeh-chihler’e esir olarak göndermişti.20 Tuman’ın amacı Mo-tu’yu
öldürmek olduğundan, zayıf durumdayken güçlü olarak belirtilen Yüeh-chihler’e
saldırma cesareti göstermiş, bunun karşılığında Yüeh-chihler Mo-tu’yu ortadan

14
Di Cosmo, Nicola, Ancient China and Its Enemies The Rise of Nomadic Power in East Asian
History, Cambridge University Press, 2002, s. 15
15
Ahmet Taşağıl, a.g.e, s. 34
16
Doğu Hu’ları. Çinliler, Hu tanımını kuzeyli barbarları ifade etmek için kullanırlardı.
17
E. H. Parker, A Thousand Years of Tartars, London, 1924, s. 7
18
Tilla Deniz Baykuzu, Asya Hun İmparatorluğu, Bilge Kültür-Sanat, İstanbul, Ocak 2020, s. 57
19
Hun hükümdarlarının eşlerine verilen bir unvandır: Onat vd, a.g.e, s. 107
20
Klyaştornıy, Hunların Yüeh-chih’lere tabi olduklarını ve bu yüzden onlara esir gönderdiklerini
aktarıyor. Klyaştornıy, a.g.e, s.39

6
kaldırmak istediklerinde Mo-tu, onlardan bir at çalarak ülkesine geri dönmüştür. Kısa
bir süre önce oğlu Mo-tu’ya küçük oğlu lehinde cephe alan Tuman, onun gösterdiği
bu kahramanlıktan etkilenmiş ve başarısını emrine on bin kişilik bir birlik vererek
ödüllendirmiştir.

Mo-tu, askerlerini yüksek bir disiplin altında eğitmişti. Onun eğitimi,


dönemin Çin kaynaklarına fazlasıyla sert uygulamalar olarak yansıyordu. Okunu
attığı yönü takip etmekte tereddüt edenleri anında idam ediyor, askerlerinin kendisine
sonsuz ve sorgulanamaz bir itaat ile bağlanmalarını istiyordu. Atına ve sevdiği
eşlerinden birine attığı oku takip etmeyen Hun askerleri hemen oracıkta
öldürülmüştü. Babasının kendisine karşı olan tutumunu unutmayan ve Hun
devletinin yeni hükümdarı olmak için hazırlan Mo-tu, herhalde askerlerinin
duyguları ile düşünen kişilerden meydana gelmesini tercih etmiyordu.

Bozkırda yaşam şartlarının zor olduğu bilinmektedir. Toprak, bazı “adacık”21


olarak belirtilen bölgeler dışında tarıma elverişli olmadığından, diğer aylarda
ilkbahar mevsiminde olduğu kadar bereketli değildir.22 Konargöçerler belirli
zamanlarda su ve otlağın bol olduğu yerlere gidiyorlar, oralarda hayvanlarını
otlatarak topraktan dolaylı bir şekilde fayda sağlıyorlardı.23 Çin ve İran gibi yerleşik
ve bereketli topraklarıyla tarıma açık alanlarda yaşayan medeniyetler, bozkırın çetin
şartlarından ayrı bir yapıya sahiplerdi. Bozkırda yaşanan kuraklık, kıtlık ve
soğukların sert geçmesi neticesinde, konargöçerlerin en önemli varlıkları olan
hayvanların telef olması, bu coğrafyada istikrarlı ve uzun döneme yayılan bir parlak
çağı imkansız kılıyordu. Bu yüzden konargöçer, doğanın çetin şartlarına uyum
sağlamış ve iyi bir asker olmuştu. Daima dinç, kuvvetli ve dikkatliydi. Yerleşik
topluma, erken dönemlerde sıklıkla Çin’e yapılan yağma akınları, böyle bir neticeden
meydana geliyordu.24 Doğa koşulları nedeniyle yeterli ürün elde edemediklerinde,

21
Anatoly M. Khazanov, Göçebe ve Dış Dünya, çev. Ömer Suveren, Doğu Kütüphanesi, İstanbul,
2015, s. 129 & 138
22
Rene Grousset, Bozkır İmparatorluğu, çev: Dr. M. Reşat Uzmen, Ötüken Neşriyat, 7. Basım,
İstanbul, Ekim 2017, s. 23; Salim Koca, “Eski Orta Asya’da Tabiat, İklim ve İnsan Unsuru”, Asya
Araştırmaları Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 1 (1) , s. 1-18: 3
23
Konuralp Ercilasun, Türk Tarihinde Asya Hunları, Dergah Yayınları, İstanbul, Eylül 2019, s. 197
24
Grousset, bozkır imparatorluğu adlı eserinde göçebelerin işlenmiş topraklara yaptıkları akınların bir
tabiat kanunu olduğunu belirtmektedir. s. 13; Salim Koca, Büyük Hun Devleti, Türkler, Cilt I, Yeni
Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 689

7
güneydeki zengin komşularına ihtiyaç duyuyor25, onların, kendilerine son derece
cazip gelen mallarını yağma ederek ülkelerine dönüyorlardı.26 Yukarıda da
belirtildiği gibi bunu sağlamak adına iyi birer asker olmalıydılar. Mo-tu, Hun
karakterindeki bu yapıyı herhalde biliyor olduğundan, askerlerini yüksek disiplin
altında eğitmiş ve toplumlarının yaşamını sağlamak adına merhamet duygularından
sıyrılarak, yerleşik medeniyetlerden sert bir kış gibi geçmelerini istemiş olabilir. Bu
durumun, Çin kaynaklarına iyi bir ata ve sevilen bir eşe ok atmak şeklinde destansı
bir anlatımla yansıdığını ve Mo-tu’daki disiplin anlayışının, anlatımı güçlendirerek
böyle sunulduğunu düşünmekteyim.

Mo-tu, askerlerini istediği hale sokup artık zamanın geldiğini düşündüğünde


babasını ortadan kaldırdı (M.Ö. 209). Yukarıda da belirtildiği üzere Ordos’un elden
çıkması, mevcut Ch’an-yü’yü prestij kaybına uğratmıştı. Mo-tu’nun da kabiliyetli
biri olarak gözükmesi, Tuman’ın zayıflama dönemi ile bir paralellik arz ettiğinden,
bu parlama oğlunu uzaklaştırmasında ve kendince tahtını garantiye almak
istemesinde etki sahibi olabilir.

Mo-tu’nun başa geçmesiyle Hunlar için bambaşka bir çağ başladı. Sadece
babasını değil, üvey annesi ve kardeşi ile birlikte kendisine karşı olanları da
öldürmüş ve sağlam bir yönetim kurmuştu. Ancak o sırada güçlü oldukları bilinen
Tung Hular elbette bunun farkında değillerdi. Ondan sırasıyla en iyi atını ve
eşlerinden birini istemişler, beyler bu tekliflerin küstahça ve ahlaksızca olduklarını
ileri sürseler de Mo-tu, komşuluk ilişkilerinin bunlardan daha önemli olduğunu
belirterek Tung-hular’ın isteklerini yerine getirmişti. Bu durum, Tung-hu olarak
isimlendirilen bu Proto Moğolların Mo-tu’yu hafife almasına neden olmuştur. Bu
sayede Tung-hular herhalde ondan bir saldırı beklemeyeceklerdi. İstekleri yerine
geldiği için Mo-tu üzerinde baskı kurduklarını düşünen Tung-hular, yeni bir talepte
bulundular. Bu talep, iki devletin arasında bulunan ve kimseye ait olmayan toprağa
Tung-hular’ın yerleşmesine müsaade edilmesiydi.27

25
Khazanov, a.g.e, s. 101; Ayşe Onat, Han Döneminde Hun-Çin Ekonomik İlişkileri (M.Ö. 206 – M.S.
220), Belleten, LI, 200, S. 611-624: 611
26
Khazanov, a.g.e, s. 180
27
Aktarıldığına göre sınırlarda “ou-t’ou” adında gözetleme yerleri bulunmaktadır. Bu adı Bahaeddin
Ögel “ordu” şeklinde açıklar. Bkz: Ögel, a.g.e, s. 162; Konuralp Ercilasun’un adı geçen eserinde

8
Beylerin çoğu, bu toprağın önemsiz olduğu ve verilmesinde bir sakınca
bulunmadığı yönünde görüş belirttiler. Toprağın bir devletin temeli olduğunu ve
verilemeyeceğini söyleyen Mo-tu, hiddetlenmiş ve toprağın verilmesini söyleyen28
beyleri öldürtmüştü. Daha sonra süratli bir şekilde harekete geçerek Tung-hular’a hiç
beklemedikleri bir anda saldırmış ve onlara ağır kayıplar verdirmişti. Tung-hular,
maruz kaldıkları bu ani sefer sonucunda dağıldılar ve ikiye bölündüler. Kalanlardan
bir kısmı Wu-huan, bir kısmı ise Hsien-pi29 dağına sığındı. İlerleyen yıllarda Çin
kaynaklarında yeniden gözüktüklerinde artık Tung-hu olarak değil, sığındıkları bu
dağların isimleri ile anılmaya başladılar.

Meydana getirdiği güçlü ordu yapısıyla ilk seferini başarıyla tamamlayan Mo-
tu, devam ederek bu sefer batıdaki Yüeh-chihler’e saldırdı ve onları da mağlup etti.
Böylece Tuman zamanında yaşanan zayıflık döneminde Hunları doğu ve batıdan
sıkıştıran güçlü baskıyı kırmış oluyordu.

Mo-tu Ch’an-yü’nün seferleri henüz son bulmamıştı. Kuzeyindeki Hun-yü,


Ch’ü-she ve Ting-lingler’i de itaat altına aldıktan sonra Çin’e yöneldi. Güneyde
Ch’in İmparatorluğu karışıklık içindeydi. Ch’in Shi Huang, M.Ö. 210 yılında
öldükten sonra devlet toparlanmakta güçlük çekmiş ve meydana gelen sorunlar M.Ö.
202’de Liu Bang30 adlı köylü sınıfından gelen birisinin Han İmparatorluğunu
kurmasını sağlamıştı. Çin’deki bu iç mücadele durumunu değerlendiren Mo-tu,
Hunları M.Ö. 215’te Ordos’tan çıkaran Meng Tien’in de ölümünü fırsat bilerek
güneye ilerlemiş ve M.Ö. 201 yılında burayı tekrardan Hunlara kazandırmıştı.

Devletini henüz yeni kuran Kao-tsu (yani Liu Bang), Mo-tu’nun bu


hareketine karşılık M.Ö. 200 yılında 320 bin kişilik bir orduyla harekete geçti.
Hunlar, taktik icabı imparatorun önünden geri çekiliyordu. Bu onların bir tuzağıydı
ancak Kao-tsu Hunların korkup kaçtıklarını düşünürken daha da hırslanmış ve süratle

aktardığına göre sınırında “ou-t’ou” adlı gözetleme yerlerinin olduğu boş topraklar, Çin ile Hun
sınırında da bulunuyordu. s. 46; bkz: Egemen Çağrı Mızrak, Bozkır Kavimleri, Ötüken Neşriyat,
İstanbul, Haziran 2017, s. 32
28
Onat vd, a.g.e, s. 7
29
Hsien-piler, ilerleyen yüzyıllarda etkin bir rol oynayıp Çin’in kuzeyindeki Toba/Tabgaç devletinin
kurucuları olacaklardır. Wolfram Eberhard, Çin’in Şimal Komşuları, çev. Nimet Uluğtuğ, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara, 1996, s. 79
30
Unvanı Gaozu’dur. Metnin devamında bu unvanı kullanılacaktır.

9
giderken çoğunluğu oluşturan piyadeleri ile arasını açtığını belki de fark etmemişti.
Kao-tsu, bu hatasının bir sonucu olarak P’ing-ch’eng şehri yakınlarında bulunan Pai-
teng dağında kuşatılmıştı. Bu kuşatma bir hafta sürdü. İmparator, kuşatma dışında
kalan piyadeleri ile hiçbir şekilde iletişim kuramadığı gibi, aynı zamanda yiyecek
sıkıntısı da çekmeye başlamıştı. Buradan kurtuluşu Mo-tu’nun Yen-chih’si sayesinde
olmuştu. Onun Mo-tu’ya söylediği sözler şunlardı:

“İki hükümdar birbirine zorluk çıkartmamalı. Bugün


Han topraklarını ele geçirseniz bile, Ch’an-yü, sonsuza
kadar buralarda oturamazsınız. Ayrıca Han hükümdarının
koruyucu ruhları da vardır. Bunu da hesaba katmalısınız.”31

Şüphesiz bu sözler, Mo-tu’nun kuşatmayı kaldırmasında ve bir barış yapmayı


kabul etmesinde etkili olmuştu. Aynı zamanda, M.Ö. 201 yılındaki Çin seferinde
kendi tarafına geçen Ma-i yöneticisi Wang Hsin ile Wang Huang ve Chao Li adlı
generallerin henüz gelmemesi onda bir şüphe uyandırmıştı. Hunlar ve Han askerleri
çekilmiş, iki ordu arasında bir savaş gerçekleşmese de bu süreç Hunların üstünlüğü
ile son bulmuştu. M.Ö. 198’de yapılan anlaşmayla Han İmparatorluğu, Ch’an-yü’ye
saraydan bir prenses32 göndermeyi ve her yıl yiyecek ve içecekle beraber ipekli
kumaş yollamayı kabul etti. Hunlar, Çin’deki Han İmparatorluğunu bu şekilde
vergiye bağlamışlardı. Hunlar bu anlaşmadan itibaren kimi zaman barışın aleyhinde
hareket edip Çin’de yağmalarını sürdürse de, Mo-tu döneminin sonuna kadar ilişkiler
çoğunlukla barış içinde geçti. Mo-tu daha çok Yüeh-chih meselesi ile ilgilenerek
onları iyice batıya itme yolunda önemli bir mesafe almıştı.

Mo-tu, kurduğu devlet teşkilatı ve ordu düzeniyle Hunlara altın çağlarını


yaşatmış ve gücünü, M.Ö. 176 yılında İmparator Wen-ti’ye gönderdiği mektupta
geçen “yay çeken halkların hepsi tek bir ailede toplandı”33 sözleriyle ifade etmişti.

31
Onat vd, a.g.e, s. 10
32
Han İmparatorluğu’nun Hun hükümdarına bir prenses göndermesi, Çin kaynaklarında ho-ch’in, yani
“evlilik yolu ile uyum” olarak geçmektedir. Bu konu üzerine detaylı bilgi için bkz: Nurcan Türker, Han
Hanedanlığı Döneminde Hunlarla Yürütülen He Qin Politikası (Akrabalık ile Sağlanan Barış
Politikası) ve Sonuçları, Doktora Tezi, Ankara Üni. Sos. Bil. Enstitüsü, Ankara, 2013. Hunlarla evlilik
yoluyla barış yapma tavsiyesi, Gaozu’ya Lou Jing (Liu Jing) adlı biri tarafından verilmişti. Bkz: Sophia-
Karin Psarras, Han and Xiongnu: A Reexamination Of Cultural And Political Relations I, Monumenta
Serica, vol. 51 (2003), s. 55-236: 132
33
Onat vd, a.g.e, s. 14; Otkan, a.g.e, s. 71

10
Mo-tu, M.Ö. 174 yılında öldükten sonra yerine oğlu Kiok/Chi-yü geçmiş ve Lao-
shang unvanını almıştı. Bu Ch’an-yü döneminde de Hunların üstünlüğü devam etti.
Önce, babasının sürekli olarak yendiği ancak bir türlü son noktayı koyamadığı Yüeh-
chih meselesini bir savaş sonucunda hükümdarlarını öldürerek halletti. Daha sonra
M.Ö. 166’da Çin sınırından 140 bin askerle içeriye girmiş ve Çin’i zor durumda
bırakmıştı.

Mo-tu ve oğlu Lao-shang dönemleri böylece parlak bir şekilde devam ettikten
sonra, Chün-chen dönemi başladı (M.Ö. 161 – M.Ö. 126). Chün-chen Ch’an-yü
döneminin en önemli olayı, Çin ile ilgilidir. M.Ö. 140 yılında Han İmparatorluğu
tahtına Wu-ti adında bir hükümdar geçmişti. Bu hükümdar, M.Ö. 87 yılına kadar
Han tahtında kalmıştı. Onun çağı, Çin nezdinde büyük ve önemli bir değişiklik
yaratmış ve Çin’in uzun yüzyıllara yansıyan politikasını da çizmişti. Wu-ti’ye kadar
Çin’in pozisyonu daima savunmaya yönelikti. Çünkü Hunlar en güçlü
zamanlarındaydılar ve onlardan gelen akınlara gerektiği gibi karşılık veremiyorlardı.
Wu-ti döneminin ilk zamanlarında da ilişkiler barış yönünde devam etti. Evlilik
anlaşması yenilenmiş ve Hunlar için çok önemli olduğu bilinen pazarlar açık
tutulmuştu. Ancak imparatorun sonradan meydana getirdiği siyasete bakıldığında asıl
düşüncesinin hücuma geçerek Hun devletini ortadan kaldırmayı hedeflemek olduğu
anlaşılıyordu. İlk kez Wu-ti zamanında Çinliler savunma pozisyonunu terk ettiler.

Wu-ti’nin ilk planı, Çin içlerine akınlar düzenleyen Chün-chen’i tuzağa


düşürüp ortadan kaldırmaktı. Bunun için imparator, Ma-i’li olan Nieh İ adlı birisini
Ch’an-yü’ye gönderdi. Onun görevi, Ch’an-yü’ye Ma-i’nin zenginliklerinden
bahsederek onun buraya bir akın düzenlemesini sağlamaktı.34 Hun hükümdarı, Nieh
İ’nin bu sözlerine inanmış ve harekete geçmişti ancak Ma-i şehrine yaklaştığında
Çinli bir sınır devriyesinin yakalanıp tuzağı bildirmesi üzerine geri dönmüş ve Wu-
ti’nin bu çabası başarısız olmuştu (M.Ö. 134).

Wu-ti, yine de saldırıya geçmeye kararlıydı. Bu olaydan beş yıl sonra, yani
M.Ö. 129’da Hunlara karşı dört koldan harekete geçildi. Shang-ku’dan hareket eden

34
Onat vd, a.g.e, s. 23; Otkan, a.g.e, s. 79; Ying-Shih Yü, “Hsiung-Nu”, Erken İç Asya Tarihi, der. Denis
Sinor, çev. Selçuk Esenbel, İletişim Yayınları, 9. Baskı, İstanbul, 2019, s. 181.

11
Wei Ch’ing, Hunlardan 700 kişiyi öldürmüş veya esir almıştı.35 Çin ordularının tek
başarısı bu olmuştu. Diğer üç generalden Kung-sun Ao, Kung-sun Ho ve Li Kuang
bir şey elde edememişler, üstelik ağır kayıplar vermişlerdi. Hunlar ise aynı yıl sınırı
geçmişler ve Çinlileri zor durumda bırakmışlardı. Chün-chen Ch’an-yü’nün son iki
yılındaki meydana gelenler, ilk sıkıntıların sinyallerinin de alındığı olaylar
olmuşlardır. Çin kaynaklarının aktardığına göre M.Ö. 127 yılında Hunlara saldıran
Wei Ch’ing, Sarı Nehrin güneyindeki Hunları mağlup etmiş ve çok sayıda ganimet
elde ederek buradaki toprakları da Han devletine kazandırmıştı.

M.Ö. 200 yılından beridir Çin’deki Han İmparatorluğuna karşı ciddi bir
üstünlük kuran Hunlar, M.Ö. 127 yılında Chün-chen döneminde gerçekleşen bu
toprak kaybının neticesinde sıkıntı belirtileri göstermeye başlamışlardı.

Han imparatoru Wu-ti, kuzeydeki düşmanı Hunlara karşı bu savaşlar ile


meşgul olurken, bir taraftan da batıdan gelecek haberleri bekliyordu. Yüeh-chihler’in
batıya gittiklerini duyunca, onlarla Hunlara karşı bir ittifak kurmak ve Hunların iki
cephede bölünmelerini sağlayarak onları askeri zayıflığa uğratmak istediğinden,
Chang Chien adlı birini batıya elçi olarak gönderdi. En son Lao-shang döneminde
hezimete uğrayan Yüeh-chihler, o sırada Çinlilerin Ta-Hsia36 dedikleri,
Baktriya/Toharistan bölgesinde bulunuyorlardı.37 Chang Chien yola çıkıp da Hun
ülkesine adımını attığında yakalanmış38 ve on yıl boyunca Hunlar arasında esir
olarak yaşamıştı. Ancak bir fırsatını bulup kaçtığında ve M.Ö. 128’de Yüeh-chihler’e
vardığında, sunduğu teklif reddedilmişti. Chang Chien, başarısız bir şekilde geri
dönerken Hunlar tarafından yine yakalandı. Ancak bu sefer daha kısa süre esir hayatı
yaşadı ve Chün-chen Ch’an-yü’nün ölümü ile birlikte yaşanan taht kavgasının
yarattığı karışıklık ortamında kaçarak ülkesine döndü (M.Ö. 126).

35
Onat vd, a.g.e, s. 24
36
Togan, a.g.e, s. 615
37
Ayşe Onat, Çin Kaynaklarında Türkler: Han Hanedanı Tarihinde “Batı Bölgeleri”, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara, 2012, s. 3; Ayşe Onat, Han Döneminde Bazı Türkistan Devletleri Hakkında
Bir İnceleme, Belleten, Cilt: LV – Sayı: 212 – Yıl: 1991, s. 75
38
Aktarıldığına göre Chün-chen Ch’an-yü, imparator Wu-ti’ye bir mektup göndererek Yüeh-chihler’in
onun güneyinde yaşadığından, imparatorun buraya bir elçi göndererek ne yapmak istediğinden ve
kendisi Çin’in güneyindeki Yueh Krallığı’na bir elçi göndermek istese imparatorun bunu nasıl
karşılayacağından bahsedip sitem etmişti. Nicola Di Cosmo, Hun İmparatorluğu’nun Kuruluşu ve
Yükselişi, Türkler I, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 715

12
Wu-ti, Hunlara karşı yürüttüğü siyasetinde kendisine bir müttefik
bulamamıştı. Ancak Chang Chien, yine de geleceği önemli ölçüde şekillendirecek ve
Wu-ti’nin merakını uyandıracak bilgilerle dönmüştü.39 Çünkü imparatorun bir diğer
hedefi Çin kaynaklarında Hsi-yü yani “Batı Bölgeleri”40 olarak geçen yerde, yani
Tarım Havzası olarak anılan bugünkü Doğu Türkistan coğrafyasında yer alan
devletler ile kesintisiz bir ticaret ilişkisi kurmaktı. Buradan oldukça değerli mallar
geliyordu.41 Ancak Batı Bölgelerinden Çin’e giden ticaret yolları, özellikle Kansu
bölgesi Hunların elindeydi. Bu yüzden Wu-ti, siyasi ve askeri bir ittifakın yanında,
bu önemli yolu da ele geçirerek Batı Bölgelerindeki devletler ile ilişki kurmak
istiyordu.

Bu politika, ilerleyen yıllarda Hunlar ve Çinliler arasındaki savaşların en


önemli ayağını meydana getirecektir. Hunların Tarım Havzasındaki devletler
üzerinde kurduğu hakimiyeti, Çin’in saldırıları ve baskıları üzerine giderek
zayıflamaya başlayacak, en sonunda buradaki hakimiyetin iyice yok olmasına kadar
sürecektir. Çin’in ilk defa batıya açılması ve bu ülkeler hakkında bilgi edinerek
komşularından daha güçlü hale gelmeye başlaması Wu-ti ve Chang Chien sayesinde
olmuştur.

Chang-chien’in batıdan getirdiği bir bilgi Wu-ti’nin oldukça ilgisini çekmişti.


Söylediğine göre Fergana’daki42 yüksek dağlarda yakalaması imkansız olan güçlü
atlar yaşıyordu. Yakalanamadıkları için, seçilen kısraklar dağların eteklerine bunlarla
çiftleşmeleri için bırakılırlar ve onlardan doğan taylar “kan terleyen atlar” ve “kanatlı
atlar” olarak isimlendirilirdi.43 Wu-ti, bu atları elde edebilmek için başta diplomatik
ilişkiler kursa da, aldığı olumsuz yanıtlar, işi böylesine uzak bir bölgeye
gerçekleştirilecek olan seferlere kadar vardırmıştı.

39
James C.Y. Watt, Anne E. Wardwell, When Silk Was Gold: Central Asian and Chinese Textiles,
kaynaktaki The Silk Trade in China and Central Asia adlı bölümü yazan: Morris Rossabi, New York,
1997, s. 7; Ayşe Onat, “Çin-Türkistan İlişkilerinin Başlangıcı Hakkında Bazı Bilgiler”, Belleten, LIV, 211,
1990, s. 915
40
Kürşat Yıldırım, İlk Çin Yıllıklarında Geçen Doğu Türkistan Tarihine Dair Bazı Hususi Terimler I,
Avrasya Terim Dergisi, 2 (2), 2014, s. 21
41
Eberhard, a.g.e, s. 95; Burçin Bedel, “Han Wu Di Döneminde Batı Bölgesi’ne Yönelik Politika” ,
Current Research in Social Sciences, 3 (1), s. 35-49: 40; Onat, a.g.m, s. 914
42
Ögel’in aktardığına göre Fergana, iyi atlara sahip olmasının yanında İranlıların elinde olan ve Orta
Asya’dan Çin’e giden kervanların yola çıktığı önemli bir ticaret bölgesi idi. Bahaeddin Ögel,
İslamiyet’ten Önce Türk Kültür Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1984, s. 79
43
L. N. Gumilev, Hunlar, çev: D. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, 5. Baskı, İstanbul, 2013, s. 139-140

13
İmparator Wu-ti’nin atakları, nihai bir netice ortaya koymasa da neticede
Hunlar Sarı Nehrin güneyini yine kaybetmişlerdi. Bu kayıptan bir yıl sonra, M.Ö.
126 senesinde Chün-chen Ch’an-yü ölmüştü. Yerine kardeşi Yi-chih-hsieh Ch’an-yü
(M.Ö. 126 – M.Ö. 114) geçti. Asya Hunlarının zayıflama süreci ilk kez bu Ch’an-yü
döneminde başlayacaktır.

1.2. Hunların Zayıflama Dönemleri (M.Ö. 126 – M.Ö. 85)

Yi-chih-hsieh, tahta geçmeden önce veliaht makamında değildi. Hunlarda


veliahtlık makamı “Sol Bilge Beyliği” olarak anılırdı ve o dönem bu unvan Chün-
chen Ch’an-yü’nün oğlu Yü-tan’a aitti. Sol Lu-li Beyi Yi-chih-hsieh, Yü-tan’ın
hükümdarlığını kabul etmemiş44 ve saldırarak onu yenilgiye uğratmıştır. Aldığı
mağlubiyet üzerine Çin’e sığınan Yü-tan, burada yalnızca birkaç ay yaşadıktan sonra
ölmüştü (M.Ö. 126).45 İç mücadele ile başlayan bu dönem, bir sorun olarak
gözüküyordu ancak yeğenini bertaraf etmesi Yi-chih-hsieh için sıkıntı yaratmamıştı.
Hunlar, onun döneminde de Çin’e saldırmaya devam ettiler.

Sarı Nehrin güneyi, yani Ordos bölgesi, yukarıda da belirtildiği gibi, M.Ö.
127 yılında Chün-chen Ch’an-yü döneminin sonuna doğru Çinlilerce ele geçirilmişti.
Han devleti burada Shuo-fang adında bir il de kurmuştu.46 Yi-chih-hsieh dönemine
gelindiğinde Çin’e yapılan akınlar, Ch’an-yü’nün, ağabeyi döneminde yaşanan
kayıpları telafi etmek istemesinden meydana gelmişti.47 Dönemin iki önemli Çin
kaynağından takip edilebilen bilgilere göre, Yi-chih-hsieh Ch’an-yü başa geçtiğinde,
ilk olarak Tai-chün’e saldırmış ve burada bulunan Kung Yü adlı valiyi öldürerek
binden fazla esir ele geçirmişti. Daha sonra Yen-men’e hücum ederek burada da Tai-
chün’de olduğu kadar esir alıp geri dönmüştü.48

44
Konuralp Ercilasun’un da bahsettiği gibi, Hunlarda hükümdar bir veliaht tayin edebilirdi ancak bu
kesin bir karar teşkil etmez, kimin Ch’an-yü olacağına dair net sonuç, kurultay sonucunda belli olurdu,
a.g.e, s. 73, Hunların zayıflama dönemlerinde bu daha çok iç savaşlar şeklinde kendisini gösterecektir.
45
Onat vd, a.g.e, s. 25; Saadettin Gömeç, Türk-Hun Tarihi, Berikan Yayınevi, Ankara, 2012, s. 111-
112; Ercilasun, a.g.e, s. 74; Otkan, a.g.e, s. 81; Gumilev, a.g.e, s. 120
46
Onat vd, a.g.e, s. 25; Otkan, a.g.e, s. 80; Ahmet Taşağıl, Bozkırın Kağanlıkları, Kronik Kitap,
İstanbul, Ekim 2018, s. 40; Joseph De Guignes, Hunların, Türklerin, Moğolların ve Daha Sâir Batı
Tatarlarının Tarih-i Umumisi I, Ötüken Neşriyat, çev. Hüseyin Cahit Yalçın, yay. haz: Erol Kılınç,
İstanbul 2018, s. 154
47
Ercilasun, a.g.e, s. 74
48
Onat vd, a.g.e, s. 25; Otkan, a.g.e, s. 81

14
Hunlar ertesi yıl yeniden harekete geçtiler. M.Ö. 125 yılında Tai-chün, Ting-
hsiang ve Shang-chün adlı şehirlere 30 bin askerle saldırarak buralarda hem binlerce
kişiyi öldürmüşler hem de esir almışlardı. Yukarıda, Ordos’un kuzeyinde Çinliler
tarafından Shuo-fang adlı bir ilin kurulduğundan bahsedilmişti. İşte bu durum,
Hunların batı bölgelerinin yöneticisi olan Sağ Bilge Beyi’ni sinirlendirmiş, o da Sarı
Nehrin güneyinde bazı saldırılar gerçekleştirerek Çin’e kayıplar verdirmişti.49

Yi-chih-hsieh dönemi, bu saldırılar ile başlamıştı. Buna karşılık Çinliler, Hun


akınlarından iki yıl sonra harekete geçerek M.Ö. 124’te Wei Ch’ing adlı generalin
emrinde 100 bin kişiyle Shuo-fang’tan hareket ettiler. Görevleri, Sağ Bilge Beyi’ne
saldırmaktı. Sağ Bilge Beyi ise böyle bir saldırı beklemediğinden o akşam içki içip
sarhoş olmuştu. Kuşatıldığında çok şaşırmış ve seçkin askerleriyle beraber kaçmıştı.
Çinliler ise onun halkından kadın erkek 15 bin kişiyi ve 10’dan fazla olduğu
söylenen Küçük Beyi ele geçirmişlerdi. Hunlar ise buna karşılık olarak tekrardan
Tai-chün’e girmişler ve buradaki komutan Chu Yang’ı öldürerek binin üzerinde
kişiyi de tutsak etmişlerdi.50

Buna cevaben Çinlilerin hareketi, Hunların büyük kayıplar vermelerine sebep


olmuştu. M.Ö. 123’te Wei Ch’ing, altı generalin kumandanlığına getirilerek Hunlar
üzerine gönderilmişti. Wei Ch’ing ile savaşan Hun ordusu, 19 bini aşkın ölü veya
esir vermişti.51 Hunlar artık iyice yıpranmaya başlıyordu. Ancak diğer iki savaşta
Çinliler başarısız olmuşlardı. Ordularını birleştirmeleri gerektiği halde birleşemeyen
SSu Chien ile Chao Hsin52 ikilisinden Ssu Chien, askerlerinden 3 binden fazlasını
kaybetmişti. Chao Hsin de Hunlara üstün gelemeyerek teslim olmak zorunda
kalmıştı. Yi-chih-hsieh Ch’an-yü, ele geçirdiği bu Hun’u son derece iyi karşılayarak
onu bey yapmış, hatta ablasıyla evlendirmişti.53

Chao Hsin, Çin ordusunu yıpratmak için düşündüğü bir planı Ch’an-yü’ye
sundu. Buna göre Gobi Çölü’nün kuzeyine çekilecekler ve çölü aşmak zorunda kalan

49
Onat vd, a.g.e, s. 25; Otkan, a.g.e, s. 81
50
Onat vd, a.g.e, s. 25-26; Otkan, a.g.e, s. 81; Ercilasun, a.g.e, s. 74
51
Onat vd, a.g.e, s. 26; Otkan, a.g.e, s. 81
52
Çin kaynakları bu kişinin Hun olduğunu, Hunlarda küçük bir bey iken Çin’e sığınıp burada
hükümdardan Hsi Hou unvanını alıp ardından generalliğe getirildiğini yazarlar. Onat vd, a.g.e, s. 26;
Otkan, a.g.e, s. 82
53
Onat vd, a.g.e, s. 26; Otkan, a.g.e, s. 82

15
Çin askerleri bitkin düşünce saldırıp onları mağlup edeceklerdi. Bu plan, Yi-chih-
hsieh tarafından uygun görülmüştü.54

M.Ö. 121 yılı, Hunlar için Ordos’tan sonraki en önemli toprak kaybının
yaşanacağı, Kansu bölgesinin Çinlilerin eline geçeceği bir seneydi. Yeni sefer için
Wu-ti, Huo Ch’ü-ping adlı generalini görevlendirmişti. Bu general, Lung-hsi’den
ayrılıp Yen-chih dağını aşarak Hun topraklarından 415 km içeriye girmiş55 ve
Hunlara saldırmıştı. 8 binin üzerinde56 Hun’u öldürmüş ya da esir etmişti.57 Aynı
zamanda Hsiu-t’u Beyi’nin göğe tapma sırasında kullanılan altın heykelini de ele
geçirmişti. Bahar ayında gelişen bu olaylardan sonra Huo Ch’ü-ping, aynı yılın yaz
ayında yeniden harekete geçmiş ve bu sefer 30 binden fazla Hun’u ve birçok Küçük
Beyi emrindekilerle birlikte öldürmüştü. Hunların ise bu ağır kayıplara verdikleri
karşılık, Çin’den yalnızca yüzlerce kişinin kaybına neden olmuştu. Bunun dışında
Hunların Sol Bilge Beyi, Çin komutanlarından Li Kuang adlı birisini kuşatmış, onun
4 bin kişilik ordusunun yarısını öldürse bile, kendi ordusu bundan daha fazla kayıp
vermişti.

Huo Ch’ü-ping’in yukarıda değinilen harekatı, Hunların Hsiu-t’u ve K’un-yeh


Beyleri üzerine olmuştu. Bu beyler, Kansu bölgesinde bulunuyorlardı. 58 Yi-chih-
hsieh Ch’an-yü, bu iki beyinin ağır kayıplar vermesine çok öfkelenmiş ve öldürmek
üzere ikisinin de yanına gelmesini emretmişti. Ancak Hsiu-t’u Beyi ile K’un-yeh
Beyi korkmuşlar ve Çin’e tabi olmak istemişlerdi. Çin ise bunu memnuniyetle kabul
ederek sığınanları karşılamak üzere Huo Ch’ü-ping’i görevlendirmişti. Ancak bu
beylerden K’un-yeh Beyi, Hsiu-t’u Beyini öldürerek onun halkını da kendisine
katmış ve 40 binden fazla kişiyle Çin’e sığınmıştı.59 Kaynaklar bundan sonra batıdan

54
Konuralp Ercilasun, Chao Hsin’in bu tavsiyesini Wu-ti’nin politikasının Hunları sonuna kadar takip
etmeye dayandığını bilmesine bağlamaktadır. Ercilasun, a.g.e, s. 75
55
Gao Lan’a ulaşmıştı. Ercilasun, a.g.e, s. 76
56
Shih Chi, 18 bin demektedir. Otkan, a.g.e, s. 82
57
Kürşat Yıldırım, Hunlar ve Gansu Bölgesi, Atsız Armağanı II, yay. haz. Saadettin Yağmur Gömeç,
Altın Ordu Yayınları, Ankara 2017, s. 188
58
Guzang ve Wuwei şehirleri Hsiu-t’u Beyi’nin, kuzeybatıdaki Zhangye ise K’un-yeh Beyi’nin oturduğu
yerlerdi. Kürşat Yıldırım, Hunların Gansu Koridoru’ndaki Guzang 姑 臧 Şehri Üzerine Bazı Notlar,
Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 39, 2016, s. 61-69: 62; Kürşat Yıldırım, Büyük Hun
Devletinde Beylerin İdare Sahaları, Türk Dünyası Araştırmaları, Cilt 118, Ocak-Şubat 2018, s. 126
59
Thomas J. Barfield, The Hsiung-nu Imperial Confederacy: Organization and Foreign Policy, The
Journal of Asian Studies, vol. 41, no. 1, November 1981, s. 45-61: 50; Baykuzu’nun aktardığına göre
Hsiu-t’u Beyi, karşısında Çin ordusunu görünce tabi olmaktan vazgeçmiş, bu yüzden de Ku’n-yeh beyi

16
gelen Hun akınlarının azaldığını belirtirler.60 Çin ise Hunlardan aldığı bölgelere Çinli
nüfus yerleştirmeye başlamıştı.

M.Ö. 119’a gelindiğinde Hun-Çin savaşları, Hunların daha da aleyhine


işleyecekti. Han İmparatorluğu, 100 bin kişilik bir ordu ile harekete geçmişti. Aynı
zamanda beraberlerinde 140 bin yedek at bulunuyordu. Çin ordusu iki koldan hareket
edecek ve bir kola Wei Ch’ing, diğer kola ise Huo Ch’ü-ping komuta edecekti. Çin
ordusunun üzerine geldiğini duyan Yi-chih-hsieh Ch’an-yü, Chao Hsin’in tavsiyesine
uyarak Gobi’nin kuzeyinde beklemeye başladı. Ancak Çin ordusu yıpranmış bir
vaziyette karşısına çıkmamış, aksine bir gün süren savaşın ardından Hun
hükümdarını iki taraftan da kuşatmıştı. Bunun üzerine Ch’an-yü, güçlü birkaç yüz
askeriyle kuşatmayı yararak kuzeybatıya doğru kaçmaya başlamıştı. Çin ordusu onu
takip etmiş ama ele geçirememişti. Ancak bu takip sırasında önüne çıkan 19 bin Hun,
Çin ordusu tarafından ya öldürülmüş ya da esir alınmıştı.61

Tai adlı şehirden sefere çıktığı belirtilen Huo Ch’ü-ping, Hun toprakları
içerisinde 830 km ilerledikten sonra Sol Bilge Beyi ile savaşmış ve 70 bin kişi
öldürmüştü.62 Han hanedanı tarihine göre “Lang-chü-shü Dağı’nda göğe, Ku-yen’de
yere kurban töreni düzenleyip, Han-hai63 yakınlarına gelerek geri dönmüştü.”64
Hunlar artık güneyden tamamen atılmışlardı.65

Bu savaşlar, Hunları fazlasıyla yıprattı. Ne kadar Hunlardan birçok kişiyi


öldürseler de Çinlilerin de insan ve özellikle at kayıpları büyüktü.66 Yine de Hunların
daha ciddi sıkıntıda oldukları anlaşılıyor. Çünkü halklarından yüzbinlerce kişiyi
kaybetmişler, üstelik bu durum başlarına kendi toprakları dahilinde gelmişti. Han

onu öldürmüştü. Baykuzu, a.g.e, s. 92; Tülay Çakmak, Çin’in Han Hanedanlığı’nın Hsiung-nulara (Hun)
Yönelik Sınır Stratejisi, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 22, Erzurum, 2003, s. 14
60
Ercilasun, a.g.e, s. 79; Onat vd, a.g.e, s. 27; Otkan, a.g.e, s. 83
61
Onat vd, a.g.e, s. 28; Otkan, a.g.e, s. 84
62
Sadece M.Ö. 119 savaşında Hunlar, 90 bin kişi kaybetmişlerdi. Ercilasun, a.g.e, s. 81
63
Huo Ch’ü-ping’in bu ilerleyişi, artık ülke arasındaki savaşların kesin bir şekilde Hun topraklarına
taşındığının göstergelerinden birisiydi. Bahsedilen iki dağ, bugünkü Moğolistan’ın kuzeyinde Tula
Nehrinin olduğu bölgede bulunuyordu. Han-hai ise Baykal Gölünü ifade ediyordu. Golden, a.g.e, s. 76
64
Onat vd, a.g.e, s. 28
65
“Hsiung-nu’lar uzaklara kaçmışlar ve çölün güneyinde Ch’an-yü’nün hükümdarlık otağı kalmamıştı.”
Onat vd, a.g.e, s. 28; Gumilev’in aktardığına göre Gobi Çölü, Çinliler ve Hunlar arasında yeni sınır
olmuştu. Gumilev, a.g.e, s. 125
66
Bahaeddin Ögel’e göre bu savaş Çin için bir başarı sayılamazdı. Bkz: Ögel, Büyük Hun
İmparatorluğu Tarihi II, s. 46

17
imparatoru Wu-ti, Hunlara kesin darbeyi bir türlü vuramasa da inançlı ve istikrarlı bir
şekilde yürüttüğü ve kesinlikle geri adım atmadığı saldırı politikası işe yarıyordu.
Artık işler değişmiş, bu sefer Hun hükümdarı Çin imparatorundan barış istemek
durumunda kalmıştı. Çin sarayının bu duruma karşı çıktığı ve çoğunluğun Hunları
vasallaştırma isteğinde bulunduğu görülüyor. İmparator Wu-ti de bu görüşü
desteklemiş olacak ki durumu iletmesi için Jen Ch’ang adlı bir elçiyi Ch’an-yü’ye
göndermiş, Ch’an-yü de bu teklif karşısında sinirlenerek onu alıkoyup geri
göndermemişti. Çinliler karşılık olarak orduyu harekete geçirmek istemişler ancak
Huo Ch’ü-ping’in ölümü ile uzun bir süre saldırıda bulunmamışlardı. Artık Hunların
zayıflama dönemleri başlamış ve yenilgilerin ardından Yi-chih-hsieh Ch’an-yü M.Ö.
114 yılında ölmüştü. Hunlar güneyden atıldığından batıya giden yol artık Çin için
daha güvenliydi ve İpek Yolu kontrol altındaydı. Böylesine önemli bir kazanç, Han
devleti için çok mühimdi ve zaten mücadeleleri kendi topraklarından atamayan
Hunlar, böylece ekonomik açıdan da oldukça ağır bir darbe yemişlerdi.

M.Ö. 114’te Yi-chih-hsieh’nin yerine tahta oğlu Wu-wei geçmişti. Onun


döneminin başlarında barışın korunduğu görülmektedir. Yine de bu durum fazla uzun
sürmemiş, M.Ö. 112’de Hunlar ve Tibetli Ch’iang’lar, Han devletine saldırma
konusunda anlaşarak yeni bir akın başlatmışlardı. Çin, Hunlardan Kansu bölgesini
aldığından onların Tibetli Ch’ianglar ile olan bağlantılarını kesmek ve bunu
sağlamak için Kansu’yu güçlendirmek istiyordu. Bu yüzden batıdaki Wu-sunlar ile
ilişki kurmuş ancak onları Kansu’ya yerleşmeye ikna edememişlerdi.67 Ch’ianglar ise
100 bin kişi ile isyan etmişler ve Hunlar ile anlaştıktan sonra kendileri Kansu’da
bulunan Fu-Han şehrini kuşatmışlardı.68 Hunlar ise Wu-yüan iline girerek valiyi
öldürmüşlerdi. Bunun üzerine Han devleti ertesi yıl yani M.Ö. 111’de, Kung-sun Ho
ve Chao P’o-nu adlı komutanları Hunlara saldırıya göndermiş, ancak bu komutanlar
Hun topraklarında çok içeri girmiş olmalarına rağmen tek bir Hun askerine dahi
rastlamadan geri dönmüşlerdi.

Han imparatoru Wu-ti, artık üstünlüğü ele geçirdiğini düşünüyordu. Bu


düşünceyi, Çin kaynaklarının aktardığı bilgiler de desteklemektedir. M.Ö. 110

67
Ögel, II, s. 69
68
Ercilasun, a.g.e, s. 84

18
senesinde imparator, Shuo-fang’a gelerek sınır teftişine çıkmıştı. Burada 180 bin
askeri denetleyerek ne kadar büyük bir kuvvete sahip olduğunu Hun hükümdarına
göstermek istemişti. Bunun için Wu-ti, Kuo Chi adlı birini Wu-wei Ch’an-yü’ye elçi
olarak gönderdi. Elçiyi karşılayan Hunların baş teşrifatçısı, Kuo Chi’ye geliş
nedenini sorduğunda o, bizzat Ch’an-yü ile görüşmek istediğini söylemiş ve Wu-wei
de onu kabul etmişti. Zamanında Han devleti Hunların baskısı altında ve onlara vergi
verdikleri bir vaziyette yaşıyorlarken, Wu-ti döneminde değişen siyasetlerinin Hunlar
aleyhinde nasıl etkili olduğunu ve Çinlilerin özellikle düşüncede nasıl kuvvetli bir
konuma yükseldiklerini göstermek için, elçinin Wu-wei Ch’an-yü’ye söylediklerini
aynen aktarıyorum:

“Güney Yüeh Kralı’nın başı şu anda Han sarayının


kuzey kapısında sallanmaktadır. Bugün siz Ch’an-yü, gelerek
Han ile savaşabilirsiniz. Göğün Oğlu bizzat ordusunun
başında sınırda beklemektedir. Eğer savaşamayacak
durumdaysanız, bir an evvel yüzünüzü güneye dönerek Han
devletine tabi olunuz. Neden boş yere uzaklara giderek, çölün
kuzeyindeki, suyun ve otun bulunmadığı çok soğuk ve
elverişsiz yerlere kaçıp saklanıyorsunuz?”69

Bu sözler, Ch’an-yü’yü çok sinirlendirdi. Baş teşrifatçısını öldürdü ve Çin


elçisini geri göndermeyerek onu Baykal’a sürdü.70 Hunlar, Han imparatorundan
gelen bu teklife askeri bir karşılık vermediler. Sadece birkaç yıl önce, M.Ö. 119’da
babasının aldığı ve Hunların ağır kayıplar verdiği mağlubiyetin getirdiği sıkıntılar,
muhtemelen henüz kapanmamıştı. Bu yüzden Wu-wei, Çin ile ciddi bir savaşa
girmek yerine evlilik anlaşması yapıp kurulacak barış ortamını korumayı tercih
ediyordu.

Devam eden süreçte Han ve Hun devletleri arasında diplomasi işlemiştir.


Ancak bu sırada Han devletinin batı politikaları da kesilmemişti. Çin, batı
bölgelerinde bulunan küçük devletlere birçok hediyeler göndermişti ve zamanla bu
hediyeler değersiz hale gelip, elçilere saldırılar başlayınca Wu-ti, M.Ö. 109’da bir

69
Onat vd, a.g.e, s. 30
70
Bu gölün Çince adı Pei-hai’dır. Onat vd, a.g.e, s. 30

19
ordu gönderip Lou-lan ve Chü-shih devletine saldırmış ve onları yenmişti.71 Üstelik
Çin, ele geçirdiği Kansu bölgesine de Chiu-ch’üan adında bir il kurarak Hunlar ve
Tibetli Ch’ianglar arasındaki bağlantıyı koparmıştı. Aynı zamanda Wu-sun
hükümdarı ile saraydan bir prensesi evlendirmişti. Tarım alanları da Ordos’un kuzey
bölgelerine kadar genişletilmişti. M.Ö. 107’de Hunlar için önemli bir şahsiyet olan
Chao Hsin de ölmüştü ve Çinliler bir kere daha Hun hükümdarına vasallık teklifini
sunmak için elçi göndermişlerdi. Ancak Çin’in bu isteği yine sonuçsuz kaldı.

Hunların, Wu-wei Ch’an-yü döneminin sonunda yeniden akınlara başladığı


görülüyor. Bunun sebebi, Çin’in yukarıda bahsedilen eylemleri ve Hun
hükümdarının Çin’e gönderdiği soylu bir elçinin orada ölmüş olması olsa gerek.
Kaynaklar Hunların, Han devletinin bu faaliyetlerine ses çıkaramadığını söyler72
ancak Hunların savaştan sonraki sıkıntılı durumlarının mevcudiyetini de unutmamak
gerekir. Muhtemelen, elçinin öldürülmüş olabileceği düşüncesi –ki Çin kaynakları
onun hastalanarak öldüğünü söyler- bir patlama yaratarak artık Wu-wei’i harekete
geçirmiş ve akınlar başlamıştır. Ancak bunları tamamlamaya ömrü yetmeyecek ve
M.Ö. 105 yılında ölecektir.

Wu-wei Ch’an-yü’nün yerine, oğlu Chan-shih-lu veya Wu-shih-lu73 geçti. Bu


hükümdar, genç yaşta tahta çıktığı için kendisine çocuk anlamında Erh denilmiş ve
tarihi kayıtlarda Erh Ch’an-yü olarak anılmıştır. Bu dönemde Hunlar kuzeybatıya
kaymışlar ve böylece sağ ve sol kanatların yerleri değişmişti. Artık sol kanat Yün-
chung’ta, sağ kanat ise Chiu-ch’üan ve Tun-huang’ta bulunuyordu. Daha önceki
zamanlara baktığımızda sol kanadın Kuzeydoğu Çin’deki Shang-ku’nun doğusuna,
sağ kanadın ise Ordos’un doğusundaki Shang-chün ‘e dayandığını görüyoruz. Önceki
yıllarda gerçekleşen kayıplar, Hunların topraklarındaki değişime böyle yansımıştı.

Erh Ch’an-yü’nün gençliğinden faydalanmak isteyen Wu-ti, ilk hamlesini


Hun hükümdarı başa geçtiğinde bir ona, bir de Sağ Bilge Bey’e elçi göndermekle
atmıştı. Aktarılana göre Erh Ch’an-yü’nün yaşı küçüktü ve bu sebeple yerini
amcasına bırakması gerekiyordu, ancak o bunu yapmayınca Hun ülkesinde bir

71
Chü-shih, Turfan ve Beşbalık bölgesinin Çin kaynaklarında geçen adıdır. Onat, Batı Bölgeleri, s. 18
72
Bkz: Onat vd, a.g.e, s. 31; Otkan, a.g.e, s. 87
73
Chan-shih-lu Han hanedanı tarihinde, Wu-shih-lu ise Shih Chi’de geçmektedir. İki isim de aynı kişiyi
ifade etmektedir.

20
memnuniyetsizlik ortaya çıktı.74 İşte Wu-ti bunu fırsat bilerek iki elçi göndermişti.
Bundaki maksadı ayrılık yaratmaktı. Ancak bu plan başarısızlıkla sonuçlanmış, Hun
topraklarına girdiklerinde yakalanan iki elçi, Ch’an-yü’nün yanına getirilmişlerdi.
Genç hükümdar bu duruma çok öfkelenerek ikisini de alıkoymuş ve Çin’e
göndermemişti.75

Yukarıda Wu-ti’nin Fergana atlarına ilgi duyduğundan bahsedilmişti.


Kuzeyde bu olayların gelişmesinin ardından, imparator batıdan bu atların
getirilmesini istiyordu. Gönderdiği elçiler, Fergana hükümdarı Çin’in uzak olduğunu
ve bir sefer yapamayacağını düşündüğü için atları alamadılar. İş böyle olunca elçiler
sert konuştuğundan Fergana hükümdarı dönüş yolunda onları öldürtmüştü. Bunun
üzerine Wu-ti, M.Ö. 104’te Li-Kuang-li adlı generalini 100 bin askerle bölgeye
gönderdi. Dört yıl sürdüğü belirtilen bu seferin ardından Çinliler, 3 bin at alarak
ülkelerine geri döndüler.76 Bu olayın yüzeysel bir şekilde aktarmamın sebebi, Han
devletinin Hunlar ile mücadele ederken, elde ettikleri yerler vasıtasıyla batıdaki
devletlere ordularla ulaşmaya başladığını göstermek istememdir.

Erh Ch’an-yü’nün ilk yılı zaten sıkıntılı olan duruma bir yenisini daha
eklemişti. Konargöçerler için hayvanlar geçimleri açısından fazlasıyla önemli
olduğundan yaşanan felaket, onlara ekstra bir darbe vurmuş olmalıydı. Aşırı kar
yağışı hayvanların çoğunu açlıktan ve soğuktan telef etmişti. Ek olarak Çin
kaynakları Ch’an-yü’nün gençliğine de atıfta bulunarak onun savaştan ve
öldürmekten çok hoşlanan biri olduğunu ve bu nedenle ülkenin huzursuzluğa
sürüklendiğinden bahsetmektedirler.77

Bu yüzden Hunların Sol Kanat Büyük Merkez Komutanı, Ch’an-yü’yü


öldürmek ve Han devletine tabi olmak istediğini Çin’e bildirdi ve uzakta oldukları
için de onlardan destek için asker istedi. Çin bu sebepten Shou-hsiang adında bir kale

74
Baykuzu, a.g.e, s. 103
75
Ercilasun, a.g.e, s. 90; Onat vd, a.g.e, s. 33, Otkan, a.g.e, s. 89
76
Onat, Batı Bölgeleri, s. 40
77
Onat vd, a.g.e, s. 33, Otkan, a.g.e, s. 89

21
inşa etmişti.78 Bu kale Sarı Nehir kıvrımının kuzeyinde yer alıyordu. Kurulma amacı
Çin’e sığınanları karşılamaktı.

Hun komutanının planı üzerine Wu-ti, P’o-nu adlı komutanını 20 bin kişiyle
göndermişti ancak işin açığa çıkması üzerine isyan eden Hun komutanı
öldürülmüştü.79 İş burada kapanmadı. Erh Ch’an-yü için yalnızca ihanet eden
komutanının idamı yeterli değildi. Plana ortak olduğundan Çin’i de cezalandırmak
istedi ve bunun için sol kanat ordusunu P’o-nu’nun üzerine gönderdi. P’o-nu ilk
seferde binlerce kişiyi öldürüp esir alsa da dönüş yolunda Erh Ch’an-yü’nün 80 bin
askeri tarafından kuşatılmıştı. Bu kuşatmada P’o-nu ele geçirilmişti. P’o-nu’nun
subayları ise geri döndüklerinde öleceklerini bildiklerinden ordularıyla birlikte
Hunlara katılmışlardı. Erh Ch’an-yü, böylece iyi bir başarı elde etmişti. Ardından
Hun ordusu Shuo-hsiang kalesine saldırmış ancak burası düşmeyince sınırda akınlar
yaptıktan sonra geri çekilmişti. M.Ö. 102’de Erh, bizzat ordunun başına geçmek
istediyse de hastalanmış ve ömrü seferi tamamlamaya yetmemişti.80

Erh Ch’an-yü’nün yerine, oğlu küçük olduğu için amcası Kou-li-hu


hükümdar seçildi (M.Ö. 102). Onun döneminde, Erh Ch’an-yü’nün son zamanlarında
başlayan Çin’e karşı akınlar devam etmişti. Kou-li-hu’yu güneye harekete geçiren
sebep, Wu-ti’nin devamlı olarak kuzey bölgelerini kaleler ve karakollar ile
güçlendirmesi, aynı zamanda Li-kuang-li adlı generalin M.Ö. 101’de Fergana’yı Han
devletine bağlaması neticesinde Çinlilerin, karakollarını Lobnor’a kadar
götürmesiydi.81 Han devleti, Hunları zayıflatmak için Batı Bölgelerini onlardan
koparmak gerektiğini biliyordu ve Fergana seferi sonucunda, bölgedeki diğer
devletler de Çin sarayına rehin göndermeye başlamıştı. Hunların aleyhine gelişen
durumlar karşısında bir cevap verme gerekliliği hisseden Kou-li-hu, harekete geçerek
Ting-hsiang, Yün-chung, Wu-yüan ve Shuo-fang adlı yerlere saldırmış ancak
buralarda elde ettiği çok sayıda ganimeti ve esiri Çin ordusunun gelmesi sebebiyle
bırakıp çekilmek zorunda kalmıştı. Kou-li-hu çok uzun yaşamayarak M.Ö. 101
yılında öldü ve yerini kardeşi Sol Büyük Merkez Komutanı Chü-ti-hou’ya bıraktı.

78
Ercilasun, a.g.e, s. 91
79
Baykuzu, a.g.e, s. 105
80
Otkan, a.g.e, s. 90; Onat, a.g.e, s. 34; Ercilasun, a.g.e, s. 92
81
Ercilasun, a.g.e, s. 93

22
Hunlar artık eskisi gibi Çin’e karşı daimi bir üstünlük kuramıyorlardı.
Belirtildiği gibi savaşlar Hun topraklarına taşınmıştı ve bir zamanlar Hunların elinde
olan Çin’in kuzey bölgeleri, Wu-ti tarafından devamlı olarak güçlendiriliyor ve
burada kalelerin inşasına şahit olunuyordu. Han devletinin Hunlar üzerinde elde
ettiği baskıyı kabul eden Chü-ti-hou Ch’an-yü, ülkesinde yeni bir savaşın
yaşanmasını istemediğinden tahta geçtiğinde yaptığı ilk iş, önceki Ch’an-yü’ler
döneminde alıkonulan Çin elçilerini ülkelerine geri göndermek olmuştu. Bu durum
Çin kaynaklarına Chü-ti-hou’nun imparatordan korktuğu için böyle bir şey yaptığı
şeklinde yansımıştır.82 Hemen sonra Ch’an-yü’nün şu sözleri söylediği
aktarılmaktadır:

“Ben oğlu olarak Han hükümdarı Göğün Oğlu’na bakmaya


nasıl cesaret ederim! Ayrıca Han hükümdarı olan Göğün
Oğlu aile büyüklerimizdendir.”83

Ardından Wu-ti, Su Wu adında bir elçi ile birlikte Chü-ti-hou’ya hediyeler


göndermişti. Çin kaynaklarının bu noktada bir meseleyi atladıkları görülmektedir.
Onların yazdıklarına göre yukarıdaki sözleri imparatora ilen Chü-ti-hou, hediyeleri
aldıktan sonra kibirlenmiş ve kaba davranmaya başlamıştı. Tavrının değişmesinin
farklı bir sebebi vardı. Bu sebep, M.Ö.121 yılında Çin’e teslim olan K’un-yeh
prensinin kız kardeşinin oğlu olarak belirtilen Kou Prensinin ve Çin tarafında Yü
Ch’ang ile Ch’ang Huei adlı kişilerin, daha evvel Hunlara teslim olan Wei Lü adlı
birisini öldürmek ve Ch’an-yü’nün annesini kaçırmak için plan yapmalarıydı.84 Hun
hükümdarı bu duruma çok kızmış ve o yüzden Su Wu’nun başkanlığındaki elçilik
heyetine iyi davranmamıştı.

Chü-ti-hou döneminde, biri M.Ö. 99 diğeri ise M.Ö. 97 yılında gerçekleşen


ve Han devletinin istediği sonucu alamayarak başarısız olduğu iki önemli savaş
meydana gelmiştir. Bunlardan ilki için imparator, önce önemli generallerinden Li
Kuang-li’yi 30 bin kişi ile gönderdi. Li Kuang-li, Tanrı Dağları’nda Hunların Sağ
Bilge Bey’i ile savaştı ve on binin üzerinde kişiyi ya esir aldı ya da öldürdü. Ancak

82
Onat vd, a.g.e, s. 35; Otkan, a.g.e, s. 91
83
Onat vd, a.g.e, s. 35-36; Otkan, a.g.e, 91
84
Hüseyin Nihal Atsız, Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar, Ötüken Neşriyat, İstanbul, Mayıs 2014, s. 92;
Ögel, II, s. 86, Ercilasun, a.g.e, s. 96; De Guignes, a.g.e, s. 169; Gumilev, a.g.e, s. 149-150

23
dönüş yolunda Hunlar tarafından kuşatılınca buradan zor kurtuldu ve askerlerinin
büyük çoğunluğunu kaybetti.85 Çin’den gönderilen diğer bir ordu, Li Ling’in
komutasında idi ve 5 bin kişiden oluşuyordu. Li Ling, Hun topraklarının içlerine
kadar sokuldu ve Ch’an-yü ile karşılaştı. Aralarında gerçekleşen savaşta Li Ling’in
ordusu Hunlardan on binden fazla kişi öldürmüştü ancak kendi ordusundan da geriye
yalnızca dört yüz kişi kalmıştı. Bu sebepten teslim oldu ve Chü-ti-hou Ch’an-yü onu
kızı ile evlendirerek kendi hizmetine aldı.86

Çin’in Hunlar üzerine diğer bir seferi, M.Ö. 99 başarısızlığının ardından iki
yıl sonra gerçekleşti. M.Ö. 97’de Han imparatoru Wu-ti, ordularını dört koldan
harekete geçirdi. Bunlardan birincisi ve en önemli olanı Li Kuang-li liderliğinde 130
bin kişiden oluşuyordu. Bu ordu Shuo-fang’tan hareket etti. Lu Po-te ise 10 bin kişi
ile Li Kuang-li ile buluşmaya gönderilmişti. Han Yüeh, 30 bin piyade askeri ile Wu-
yüan’den, Kung-sun Ao da 40 bin kişilik ordusuyla Yen-men’dan yola çıkmıştı.87

Hun hükümdarı haberi aldığında, kadınlar ve çocuklar ile mallar, Tula


Nehrinin kuzeyine taşınmıştı.88 Chü-ti-hou ise bu nehrin güneyinde ordusu ile
birlikte beklemeye başladı. Ch’an-yü’nün emrinde 100 bin kişilik bir ordu vardı. On
günden fazla sürdüğü söylenen89 savaşın ardından Li Kuang-li Hunlara mağlup oldu.
Sol Bilge Bey’i ile savaşan Kung-sun Ao da bir başarı sağlayamamış, o da yenilgi
almıştı. Han Yüeh de bir başarı elde edememişti.

Bu mühim savaşlardan bir yıl sonra, M.Ö. 96 tarihinde Chü-ti-hou Ch’an-yü


öldü. Onun döneminde Han devleti Hunları tamamen ortadan kaldırmak için
kalabalık ordularla seferlerine devam etmişti ancak Hunların, artık zayıflamış
olmalarına rağmen gösterdikleri reaksiyon, Wu-ti’nin politikalarının aleyhine
işlemişti. M.Ö. 96 yılında Hun tahtına Sol Bilge Beyi olan Hu-lu-ku geçti.

Hu-lu-ku hükümdar olmadan önce, babası Chü-ti-hou başa onun geçmesini


vasiyet etmişti ancak o gelmeyince, yerine Sol Büyük General, Ch’an-yü ilan
85
Onat vd, a.g.e, s. 36; Otkan, a.g.e, s. 91-92
86
Li Ling’in Hunlara teslim olduktan sonra bu ülkede yönettiği yerin Hakasya olduğu düşünülmektedir.
Abakan’da bulunan Çin tipi saray bu çağa tarihlendirilmektedir. Gumilev, a.g.e, s. 151
87
Onat vd, a.g.e, s. 36
88
Çince adı Yü-wu
89
Onat vd, a.g.e, s. 37; Otkan, a.g.e, s. 92; Çin kaynaklarında geçen bilgilerin aksine De Guignes,
savaşın iki gün sürdüğünü yazmaktadır. De Guignes, a.g.e, s. 171

24
edilmişti. Ancak Sol Büyük General bunu kabul etmeyerek yerini Sol Bilge Bey’e
bırakmak adına Hu-lu-ku’yu bir elçi vasıtasıyla çağırtmıştı. Ancak Hu-lu-ku hasta
olduğunu ileri sürerek gelmeyince Sol Büyük General “Bir talihsizliğe uğrayıp
öldüğün takdirde hükümdarlık bana geçecektir.”90 demişti. Bu sözlerin ardından Hu-
lu-ku, Ch’an-yü olmuş ve tahtı kendisine bırakan Sol Büyük Generalini de Sol Bilge
Beyliği makamına getirmişti. Ancak o, bu makamda fazla kalamayıp öldüğünde,
kendisinden boşalan Sol Bilge Beyliği makamına onun oğlu Hsien-hsien ch’an değil,
Hu-lu-ku’nun kendi oğlu getirilmişti. Hsien-hsien ch’an ise ondan daha düşük olan
Jih-chu Beyliğine atanmıştı.91

Hu-lu-ku’nun ilk beş yılında, kaynaklar herhangi bir savaştan bahsetmezler.


Hunlar, M.Ö. 91 yılında harekete geçmişler, Shang-ku ile Wu-yüan şehirlerine
saldırıp burada halkı ve memurları öldürdükten bir süre sonra yine Wu-yüan ilini
yağmalamışlar, ardından Chiu-ch’üan’deki Garnizon Komutanını öldürmüşlerdi.
Bunun üzerine Wu-ti, Batı Bölgelerinin Çin’in üstünlüğünü tanımasında önemli bir
role sahip olan, ancak Hunlara karşı yürüttüğü seferlerde tam anlamıyla bir başarı
elde edemeyen Li Kuang-li’yi, 70 bin kişi ile Hunlarla savaşmaya gönderdi. Onun
emrinde ilerleyen ordu, Wu-yüan’den yola çıktı. Diğer iki ordudan Shang-ch’iu
Ch’eng’ın yönettiği 30 bin kişilik olanı Hsi-ho’dan, Mang T’ung’un komutasındaki
40 bin kişilik olanı ise Chiu-ch’üan’den harekete geçmişti. Ch’an-yü Hu-lu-ku ise
Çin ordusunun geldiğini öğrenince ağırlıklarını Selenge Nehrine taşıtmıştı.
Hatırlanacağı üzere M.Ö. 97 yılında gerçekleşen savaşta Chü-ti-hou, ağırlıklarını
Tula Nehrine göndermişti. Selenge Nehri Tula’dan biraz daha kuzeyde kalıyordu.
Daha sonra Ch’an-yü, Orhun Nehrini takip edip güneyindeki Ku-chü Nehrini
geçmişti. Sol Bilge Beyi ise Tou-hsien adlı bir dağa yerleşmişti.92

Çinliler buna ek olarak batı ordusuna destek olması için K’ai-ling Hou adlı
birisini Chü-shih üzerine yani Turfan’a göndermiş ve bu ordu orayı ele geçirmişti.
Diğer taraftan Shang-ch’iu Ch’eng’ın ordusu hiçbir Hunla karşılaşmayınca geri
dönmeye başlamış, dönüş yolunda Li Ling’in emrindeki 30 bini aşkın Hun askeri

90
Onat vd, a.g.e, s. 37
91
Onat vd, a.g.e, s. 37
92
Onat vd, a.g.e, s. 38

25
tarafından takip edilmişlerdi. Aralarında, Chün-chi Dağında meydana gelen savaşta
Çinliler üstün çıkmış ve Hunlar geri çekilmek zorunda kalmışlardı.93

Bu dönemde Hunlar ile Çinliler arasındaki en büyük savaş, Li Kuang-li ile


Hu-lu-ku Ch’an-yü arasında meydana geldi. Ancak Çin’den gelen ve Li Kuang-li’nin
mantık çerçevesi dışında ve korkuyla hareket etmesine neden olan haberler, Han
ordularının bölgedeki durumlarını fazlasıyla zora sokmuştu. Çin kaynaklarında
bahsedildiğine göre Li Kuang-li’nin ailesi büyücülük yapmakla suçlanmıştı. Çin
geleneğinde, işlenen bir suç tüm aileye kaldığından ve kendisinin de
cezalandırılacağını bildiğinden, Hun toprakları içerisinde düzensiz yürüyüşler
gerçekleştirdi ve büyük başarılar kazanıp kendisini affettirmek düşüncesiyle çok kez
tehlikeli durumlarda kaldı. Başlangıçta Li Kuang-li Hunlara karşı başarı elde
etmişken gelen bu bilgi, onun ordu yönetim hakimiyetini kaybederek esir düşmesine
sebep olmuştu. Çinliler bu tehlikeli süreçte bir ara Hunların Sol Büyük Generalini
öldürseler de, Li Kuang-li’nin komutanları ve ordunun baş katibi bundan fazlasıyla
rahatsızdı. Bu sebeple Li Kuang-li’yi yakalamak için plan yapmışlardı ancak açığa
çıktıklarında baş katip yakalanıp öldürülmüştü. Ardından General, Yen-jan dağına
çekildi. Ch’an-yü ise onların yorgunluğunu fırsat bilip 50 bin kişi ile Han ordusuna
saldırmıştı. Gece olunca Hu-lu-ku, Han ordusunun ön tarafına bir metre kadar
derinlikte hendek kazdırmıştı. Daha sonra arka taraftan Han ordusuna saldırıp Çinli
askerleri panik haline sokmuş ve bu durumda Li Kuang-li teslim olmak zorunda
kalmıştı. Hu-lu-ku Ch’an-yü, generale iyi davrandı ve onu kızıyla evlendirdi.94

Li Kuang-li’ye Ch’an-yü tarafından çok değer verilmesi, Hun devlet adamları


arasında, ki özellikle Çinli danışman Wei Lü’nün nezdinde büyük bir kıskançlığa
sebep olmuştu. Wei Lü, onun itibarını düşürmek istiyor, bu sebeple devamlı fırsat
kolluyordu. En büyük fırsatı Ch’an-yü’nün annesi hastalandığı sırada buldu ve kamı
da kendi tarafına çekerek onun aracılığı ile Hu-lu-ku’yu kandırdı. Kam, önceki Hun
hükümdarlarının ruhlarının öfkelendiğinden ve eskilerin Li Kuang-li’yi kurban etme
hedeflerinin neden hala gerçekleşmediğini söylediklerinden bahsetmişti. Bunun
üzerine Hu-lu-ku hemen Li Kuang-li’yi yakalattı ve idam ettirdi. İdam edilmeden

93
De Guignes, a.g.e, s. 173
94
Onat vd, a.g.e, s. 40

26
önce bu generalin son sözleri “ölürsem Hunlar da yok olacaktır” oldu. Kısa bir süre
sonra, Li Kuang-li’nin ölmeden önce ettiği beddua tutmuş gibi Hun ülkesinde aylarca
süren soğuklar, kar ve yağmur yağışı başlamıştı. Hayvanlar telef olmuş, insanlar
hastalanmış ve hububat yetişmemişti.95 Bu durumdan korkan Hu-lu-ku ise onun için
bir tapınak inşa ettirdi.

Hu-lu-ku Ch’an-yü, yukarıda bahsedilen savaşın bir yıl sonrasında Çin’e bir
mektup göndermiş ve Çin’den yüklü miktarda vergi talep etmişti. Çin’in en önemli
generalini esir almasını ve savaştan galip ayrılmasını kullanmak ve evlilik anlaşması
yapmak istiyordu ancak çabaları sonuçsuz kalmıştı (M.Ö. 89). Bundan dört yıl sonra
evlilik anlaşması teklifini yeniden iletse de M.Ö. 85’te ölmüştü.

M.Ö. 119-99-97 ve 90 yıllarında yapılan savaşlarda, Hun ülkesinin içlerine


doğru ilerleyen Çin ordusu, buralarda birkaç kez Hunlara rastlayamadığı için geri
dönmek zorunda kaldı. Hunlarla karşılaşıp da savaşan orduların ise tamamıyla kesin
başarılar elde edemedikleri görülmektedir. Han devleti son üç savaşta Wu-ti’nin
geniş vizyonuna uyan kazanımlardan oldukça uzak kalmış, Li Kuang-li ve Li Ling
gibi önemli isimler Hunlara esir düşmüş ve üzerine azımsanamayacak kadar insan ve
at kaybı vererek Hunlara karşı kesin başarılar sağlayamamıştır. Han devletini bu
mücadeleler sürecinde ön plana çıkaran iki nokta, M.Ö. 121’de Kansu’nun ele
geçirilmesi ve M.Ö. 119 savaşı sonunda Hunları Gobi Çölü kuzeyine atmış
olmasıdır. Hunlar da ne kadar son üç savaşın avantajlı tarafı gibi gözükseler de bu
savaşlar esnasında sürekli geri çekilme durumu, askerlerden ziyade devamlı yer
değiştirmek zorunda kalan Hun halkını iyice yıpratmıştı. Üzerine Li Kuang-li’nin
infazından sonra yaşanan soğuk ve kıtlık, durumu iyice güçleştirmişti. Tüm bu
bilgilere dayanarak, savaşların iki tarafa da tam anlamıyla yaramadığı, belki de tek
kazananın, her iki devleti de özellikle ekonomik açıdan mühim ölçüde kapsayan
tükenmişlik olduğu söylenebilir.

1.3. Hunların Çöküş Dönemleri (M.Ö. 85 – M.Ö. 58)

Hu-lu-ku Ch’an-yü öldükten sonra, onun yerine hükümdar olan Hu-yen-ti


Ch’an-yü’nün başa gelişi normal yollarla gerçekleşmemişti. Hu-lu-ku, ölümünden

95
Onat vd, a.g.e, s. 41

27
önce Sağ Lu-li Beyi’nin başa geçmesini istemiş, ancak onun bu vasiyeti hiçbir zaman
yerine gelmemişti. Hunların Çinli danışmanı Wei Lü ile Ch’an-yü’nün annesi, Hu-lu-
ku’nun tercihini gizli tutmuşlar ve Sol Lu-li Beyi’ni tahta oturtmuşlardı.96 Hu-yen-
ti’nin yaşı küçüktü ve Wei Lü ile Ch’an-yü’nün annesi böylece idareyi ellerine almak
istiyor olmalılardı.97 Bundan evvel de aynı Ulu Hatun, Hu-lu-ku’nun üvey kardeşinin
popüler hale gelmesini kıskanmış ve Ch’an-yü’nün onu veliaht yapacağından
korkarak bu kişiyi öldürtmüştü.98

Çevrilen bu entrika sonucunda oluşan düzeni kabul etmeyen Sol Bilge Beyi
ile Sağ Lu-li Beyi, Çin’e bağlanma düşüncesi ile güneye hareket ettiler ve Hunların
Lu-tu Beyi’ni de kendilerine katılmaya zorladılar. Aynı zamanda amaçları batıdaki
Wusunlar ile birlik olup Hunlara saldırmaktı. Ancak Lu-tu Beyi, isyancıların
isteklerini kabul etmeyerek durumu Ch’an-yü’ye bildirdi. Lakin bu ihbar, neticede
onu fazlasıyla pişman edecekti. Çünkü onu kendi taraflarına çekmek isteyen bu iki
bey, suçlarını Lu-tu Beyi’nin üzerine yıktılar ve üstelik Lu-tu Beyi suçlu
bulunduktan sonra elinden alınan topraklara yerleştiler. Lu-tu Beyi ise bir daha
büyük kurultaylara katılamadı.99

Hu-yen-ti Ch’an-yü dönemi, önceki dönemlerde yaşanan sıkıntılardan dolayı


zayıflamanın yüksek derecede görüldüğü ve devletin artık çöküş aşamasına girdiği
bir süreçti. Ch’an-yü, yaşı küçük olduğundan idareyi tam manasıyla eline alamıyor,
bu görev annesine ve Wei Lü’ye kalıyorsa da onlar da iyi bir idare
kuramadıklarından memnuniyetsiz olan halk, Çin’in saldıracağından fazlasıyla
korkuyordu. Bu sebepten Wei Lü, hendekler kazılarak duvarlar inşa edilmesini ve
ürünlerin buralarda depolanmasını teklif etti. Aktarılana göre burası Hunlara sığınan
Çinlilerle birlikte korunacaktı.100 Bunun için faaliyetler başlamış olsa da böyle bir
şeye olumlu bakılmadığından çalışmalar durdurulmuştu. Çünkü beyler buraların

96
Baykuzu, a.g.e, s. 117
97
Hüseyin Namık Orkun, Hunlar, Tarık Edip Kitapevi, İstanbul, 1939, s. 44
98
Ercilasun, a.g.e, s. 108
99
Baykuzu, a.g.e, s. 117; Taşağıl, Hunlar, s. 151-152; Ercilasun’un eserinde ve Han hanedanı tarihinin
çevirisinde Sol Bilge Beyi’nin ve Sağ Lu-li Beyi’nin de kızgınlıkları sebebiyle artık kurultaylara
katılmadıkları yazmaktadır. Ercilasun, a.g.e, s. 109, Onat vd, a.g.e, s. 42
100
Ercilasun, a.g.e, s. 109

28
savunmasının mümkün olamayacağını söylemişler ve depolanan erzaklarının Çin
eline geçebileceği konusunda şüphelerini iletmişlerdi.101

Hunların ilk saldırısı Tai bölgesi üzerine M.Ö. 83’te olmuş, buradaki Merkez
Komutanını öldürmüşlerdi. Ardından M.Ö. 80 yılında 20 bin kişilik dört ayrı orduyla
hücum etmişler ancak Çin’in buna verdiği karşılık da ağır olmuştu. Hunlar 9 bin
kişiyi kaybetmişler ve Ou-t’ou Beyleri de esir düşmüştü.102 İki yıl sonra, M.Ö. 78
senesinde Hunlar yeni bir saldırı planı ile karşımıza çıkmaktadırlar. Bunun için Li-
wu Beyi sınırları gözetlemeye gitmişti ve dönüşünde Chiu-ch’üan ve Chang-yeh
bölgelerinin askeri yönden zayıf olduğunu hükümdara bildirmişti. Buralara sefer
düzenleme amacının Hunların otlak yetersizliğini ve hayvanlarının yem ihtiyacını
kapatma isteği olduğu söyleniyor.103 Gerçekten başlangıçta buralardaki askeri durum
Çinlilerin aleyhine olsa da, gelip akın planlarını Han devletine ileten Hunlardan bazı
kişiler nedeniyle Çin, hazırlıklarını önceden tamamlamıştı ve topraklarına saldıran
4000 Hun askerini104 mağlup etmişti. Çok az sayıda Hun ülkesine geri dönebilmiş,
Li-wu Beyi ise bir ok ile öldürülmüştü.

M.Ö. 77’de Hunlar yeniden harekete geçmişler ve 3000 kişi Wu-yüan’e


girerek çok sayıda esir almışlardı. Ardından binlerce askerle bir av sırasında Çin’e
girip yağmalarda bulunmuşlar ancak fazla bir şey elde edememişlerdi. Bu durum,
Çinlilerin ateşle haberleşme ağlarının iyi kurulmasına bağlanmaktadır.105

Hu-yen-ti döneminde, Hunların hakimiyeti altındaki halkların da Hunların


aleyhinde reaksiyon göstermeye başladıkları tespit edilmektedir. Bu hareketin ilk
ayağı, doğuda yaşayan ve Tung-hular’ın soyundan gelen Wu-huanlar’ın önceki
Ch’an-yü’nün mezarını açmasıydı. Bu durum Hunları fazlasıyla kızdırmış ve Ch’an-
yü, 20 bin atlıyı bunların üzerine göndermişti. Meseleyi haber alan Çinliler,

101
Baykuzu, a.g.e, s. 117; Taşağıl, a.g.e, s. 152
102
Onat vd, a.g.e, 43; Ercilasun, a.g.e, s. 111, Taşağıl, a.g.e, s. 152
103
Taşağıl, a.g.e, s. 153
104
Gumilev, sınırlarda gerçekleştirilen Hun akınlarının az sayıda asker ile düzenlemesini Hun savaş
potansiyelinin hızlı şekilde düşüşüne bağlamaktadır. Gumilev, a.g.e, s. 165; Çin kaynağının aktardığına
göre Wei Lü’nün ölümünün ardından Hunlar iyice fakirleşmeye başlamışlardı. Onat vd, a.g.e, s. 43
105
Onat vd, a.g.e, s. 44, Ercilasun, a.g.e, s. 113; Baykuzu, a.g.e, s. 118

29
durumdan faydalanmak için ordu göndermişler, bunu duyan Hunlar geri çekilince
Çin ordusu Wu-huanlar’a saldırıp kesin bir zafer elde etmişti.106

Hunlar, M.Ö. 72’de Wusunlar’a da saldırmışlardı. Bazı yerleri ele geçirmeleri


üzerine Wusun hükümdarı Çinlilerden yardım istemişti. Beş koldan harekete geçen
Çinliler ilk seferde bir şey elde edemese de ikinci denemelerinde Hunlara ağır
kayıplar verdirmişlerdi. Kaynaklarda geçtiğine göre 39 bin Hun ve 700 bin küçük ve
büyükbaş hayvan Çinlilerce ele geçirilmişti.107 Buna karşılık olarak Hunlar 10 bin
atlı ile Wusunlar’a saldırmışlar ancak birçok esir alsalar da geri döndükleri sırada
yağan kar büyük zayiat yaratmıştı. Bahsedilene göre bir günde 2,31 cm’den fazla kar
yağmış ve bu durum birçok insanın ve hayvanın ölümüne neden olmuştu. Kaynağa
göre geri dönenler gidenlerin onda biri bile değildi.108 Hunlar böylesine büyük bir
felaketin ardından iyice sarsılmış ve nüfuslarının %30’unu kaybetmişlerdi.109
Hunların ağır kayıplarını fırsat bilen diğer halklar da ayaklanmışlardı. Wusunlar
batıdan, Ting-ling’ler kuzeyden ve Wu-huan’lar ise doğudan Hun topraklarına
girerek birçok kişiyi öldürüp esir almışlardı.110 Zamanın parlak devleti olan Hun
İmparatorluğu, uçurumun eşiğine hiç bu kadar yakın olmamıştı. Bu olaylardan birkaç
yıl sonra, M.Ö. 68’de Hu-yen-ti Ch’an-yü öldü ve yerine Hsü-lü-ch’üan-ch’ü geçti.

Bir dönem bozkırlarda büyük ve ihtişamlı bir devlet inşa eden ve bölgedeki
diğer halkların yanında güneydeki Han devletine de üstünlüğünü kabul ettirip
onlardan hediye adı altında haraç almaya başlayan Hunlar, uzun yıllar devam eden
savaşların neticesinde iyice yıpranmışlardı. Zayıflama sebepleri yalnızca bununla da
kalmayarak çetin coğrafi şartlar da duruma fazlasıyla yansımış, kış ayının meydana
getirdiği dondurucu soğuk ve açlık insanların ve çok sayıda hayvanın ölümüne neden
olmuştu. Bunu fırsat bilerek başkaldıran Wusun, Wu-huan ve Ting-ling gibi halklar,
senelerdir güneyden saldıran Çin’in harekatlarına destek olurcasına Hun devletini
kuzeyden, doğudan ve batıdan sıkıştırmışlardı.

106
Onat vd, a.g.e, s. 44-45
107
Baykuzu, a.g.e, s. 119; Ercilasun, a.g.e, s. 118; Batı Bölgeleri adlı esere göre Hunların kayıpları 40
bin kişi ve 70 binden fazla hayvandır. Bkz. Onat, a.g.e, s. 49; Taşağıl ise 40 bin kişi ve 750 bin baş
hayvan olarak kabul etmektedir. Taşağıl, a.g.e, s. 158
108
Onat vd, a.g.e, s. 48
109
Ercilasun, a.g.e, s. 119; Taşağıl, a.g.e, s. 158; Baykuzu, a.g.e, s. 119
110
Ahmet Taşağıl, Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk Boyları, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2013, s. 10

30
Hsü-lü-ch’üan-ch’ü, böyle sıkıntılı bir ortamda hükümdar olmuştu. Onun
dönemi, gelişen bazı iç karışıklıklar sebebiyle akın planlarına olumsuz yansıyan
meseleler üzerinde sürmüştür. Sağ Kanat Büyük Generalinin kızı onun eşiydi ve ilk
iş olarak onu Büyük Yen-chih yapıp, Hu-yen-ti Ch’an-yü’nün eşi Chuan-ch’ü’yü bu
makamdan yani Ulu Hatunluk statüsünden uzaklaştırmıştı. Chuan-ch’ü’nün babası
Sol Büyük Chü-ch’ü bu durumdan dolayı yeni hükümdardan nefret etmeye
başlamıştı.111

Çinlilerin sınırlardaki kaleleri halka yük olduğu gerekçesi ile lağvetmesi


üzerine Hsü-lü-ch’üan-ch’ü, Han devleti ile ho-ch’in yaparak bir evlilik
gerçekleştirmek istedi ancak yukarıda bahsedilen Sol Büyük Chü-ch’ü’nün etkisiyle
kurultaydan saldırı kararı çıkmıştı. Buna göre kendisi ve Hu-lu-tzu Beyi on biner
atlıyla ava çıkacaklar ve tesadüfen karşılaşmış gibi yaparak Çin’e akın
düzenleyeceklerdi. Bu plan uygulamaya koyulmuştu ancak üç atlının ordudan
kaçarak Han devletine planı açıklaması nedeniyle Çin, tedbirini alabilmişti. Ordu
göndererek Hunlardan birçok kişiyi esir alıp geri dönmüşlerdi. Bu dönemde
Hunlardan Hsi-ju adlı bir boy da ou’t’ou’lardaki görevlilerle savaşıp sonunda Çin’e
sığınmışlardı.112 Aynı zamanda Hunlar yeniden coğrafi şartların kurbanı olmuşlar ve
Han hanedanı tarihine göre insanların ve hayvanların onda altısı veya yedisi
ölmüştü.113

M.Ö. 67 yılında, Çin’in geri planda yürüttüğü destekle ordularını birleştiren


Batı Bölgeleri devletleri, Hunların hakimiyeti altında bulunan Chü-shih devletine
saldırarak buradaki bugünkü Turfan ve Beşbalık bölgelerini ele geçirmişlerdi. Hun
hükümdarı tahta geçmesi için esir alınan kralın kardeşi To-mo’yu göndermiş ancak
bu kişi cesareti olmadığından yerinde durmayıp kendisine bağlı kitleler ile başka yere
göç etmişti. Böylece burada Çin için bir hakimiyet alanı açılmıştı. Fırsatı
değerlendiren Han devleti bölgeyi askerlerle iskan etmişti. Ertesi yıl yani M.Ö. 66’da
Hunlar bu durumu kabul etmeyerek Wusunlar ve Batı Bölgeleri üzerine akınlar
düzenlemişler ancak bir kazanç elde edememişlerdi. Bu bölge artık Çinlilerin eline

111
Onat vd, a.g.e, s. 48
112
Ercilasun, a.g.e, s. 121
113
Onat vd, a.g.e, s. 49

31
geçmişti.114 Böylelikle Wu-ti dönemi (M.Ö. 140 – M.Ö. 87) ile başlayan siyasete
göre Hunları zayıflatmak için ele geçirilmesi zorunlu olan Batı Bölgeleri’nin en
önemli devletlerinden birisinde, yani Chü-shih üzerinde hakimiyet artık tesis
edilmişti.

Hunlar M.Ö. 64 ve M.Ö. 61 yılları arasında Ting-lingler’in kuzeyden


gerçekleştirdikleri akınlara maruz kaldıklarından büyük kayıplar yaşamışlar ve
karşılık vermek isteseler de kazanç elde edememişlerdir. Ardından Ch’an-yü M.Ö.
60’ta 100 bin kişilik bir orduyla115 Çin’e saldırmak istemiş ancak bu durum yine Hun
halkından T’i-ch’u-chüh-t’ang adında birinin imparatora planı ihbar etmesiyle açığa
çıkmıştı. Aynı yıl Ch’an-yü kan kusup ölünce Hunlar geriye çekilmek zorunda
kalmışlardı.116

Hun ülkesinde yeni bir dönem başlamıştı ancak bu dönem, geçmiş


hükümdarların zamanlarından daha çetin ve yapısı itibariyle içeride oldukça sıkıntılı
geçecekti. Yukarıda bahsedilen ve Hsü-lü-ch’üan-ch’ü’nün hükümdar olmasıyla Ulu
Hatunluk makamından uzaklaştırılan Chuan-ch’ü, Ch’an-yü’nün ölümüne yakın bir
sırada kardeşi Sol Büyük Chü-ch’ü Tu-lung-ch’i ile plan yapıp Sağ Bilge Beyi T’u-
ch’i-t’ang’ı kendi taraflarına çekmişlerdi. Bu şekilde, diğer beylerin kurultaya
katılımı beklenmeden uygulanan gizli plan sayesinde Sağ Bilge Beyi, M.Ö. 60
yılında Wo-yen-ch’ü-ti unvanıyla başa geçti. M.Ö. 58 yılına kadar oldukça kısa bir
süre tahtta kalsa dahi acımasız tutumu onu olumsuz bir şekilde ön plana
çıkarıyordu.117

Wo-yen-ch’ü-ti, Hunlardan bazı soylu kişileri ortadan kaldırmış ve yerlerine


kendi kardeşlerini ve oğullarını getirmişti.118 Başa geçemeyen Hsü-lü-ch’üan-
ch’ü’nün oğlu Chi-hou-shan (ileride Hu-han-yeh unvanıyla Ch’an-yü ilan
edilecektir), Hunların sağ kanat topraklarında, yani batısında oturan Wu-ch’an-mu’ya
iltica etmişti. Yine bu dönemde Jih-chu Beyi Hsien-hsien Chan, hükümdar olamadığı
için duyduğu kızgınlık nedeniyle halkıyla beraber Çin’e sığınmıştı. Bu Jih-chu Beyi,

114
Baykuzu, a.g.e, s. 122
115
Taşağıl, Hunlar, a.g.e, s. 160
116
Onat vd, a.g.e, s. 50
117
Atsız, a.g.e, s. 116
118
Onat vd, a.g.e, s. 51

32
Hu-lu-ku Ch’an-yü’nün kardeşinin oğluydu. Hatırlanacağı üzere Hu-lu-ku, bir ısrar
sonucu başa geçmiş, Sol Bilge Beyliği makamını kardeşine vermiş, ancak o ölünce
yerine onun oğlunu değil kendi oğlunu atamıştı. Kardeşinin oğlu ise daha düşük bir
statü olan Jih-chu Beyliğine getirilmişti. Wo-yen-ch’ü-ti ise böylelikle ülkeden
ayrılan Hsien-hsien Chan’ın yerine, Jih-chu Beyliği makamına kuzeni Po-hsü-t’ang’ı
göndermişti.119

Wo-yen-ch’ü-ti, nüfuz kazanmış kişileri öldürüp yerlerine kendi soyundan


kişileri getiriyordu ve onun bu karakteri herkesin ondan uzaklaşmasına neden
olmuştu. Halkı onu sevmiyor ve önde gelen kişiler yanından ayrılıyordu.120 M.Ö. 58
yılına gelindiğinde Wu-huanlar doğudan Ku-hsi Beyine saldırıp onu yenince Ch’an-
yü öfkelenmiş, Ku-hsi Beyi ise çekinerek Wu-ch’an-mu ile bir olup Chi-hou-shan’ı
Hu-han-yeh Ch’an-yü ilan ederek, merkeze gelip Wo-yen-ch’ü-ti’ye saldırmışlardı.
Wo-yen-ch’ü-ti’nin askerleri hükümdarlarını terk etmişlerdi. Bunun üzerine Ch’an-
yü, Sağ Bilge Beyi olan kardeşinden elçi aracılığıyla yardım istediyse de aldığı ağır
cevap intihar etmesine sebep olmuştu. Wo-yen-ch’ü-ti döneminde yaşanan kaos
havasını özetlemesi bakımından bu sözler çok önemlidir:

“İnsanları sevmedin, kardeşlerini ve ileri gelenleri öldürdün.


Neredeysen orada öl. Bana gelip adımı kirletme.”121

Böylelikle artık Hun İmparatorluğu Hu-han-yeh Ch’an-yü dönemi başlamıştı.


Aşağıda bu dönemin detaylı aktarımına geçilecektir ancak ondan önce ilk bölümün
bir değerlendirilmesinin yapılması gerekiyor.

M.Ö. 209’da Mo-tu önderliğinde güçlü bir yönetim kuran Hunlar, parlak
devirlerini M.Ö. 126 yılına kadar devam ettirdiler. Ancak Wu-ti döneminden itibaren
Çin’in politikasının değişmesi ve saldırıya geçilmesi üzerine Çin için gereken güçlü
ordu ihtiyacı, her ne kadar Han devletinin hazinesine yük bindirse de giderilmiş ve
bozkır ordusuna denk bir askeri yapı kurulmuştu. Hunlar ve Çinliler arasında uzun
yıllar devam eden savaşların birçoğu Hunlar lehine sonuçlansa da, bunlar kesin
başarılar değildi ve kazancı hiçbir şekilde yaşanan kayıpları karşılamıyordu. Artık

119
De Guignes, a.g.e, s. 185
120
Onat vd, a.g.e, s. 51
121
Onat vd, a.g.e, s. 52

33
topraklar kaybedilmeye başlandı ki bu yitirilen yerler Hunların ekonomik gelirleri
açısından da mühim alanlar olduğundan, askeri yapı ile birlikte ekonomi de çökmeye
başladı. Devlet giderek zayıflıyor ve mevcut etkilerin yanına iç savaş ve doğa şartları
gibi yıkıcı unsurlar da ekleniyordu. Hun ülkesini vuran ve halkla beraber hayvanların
da telef olmasına yol açan kış şartları, nüfusu iyice azaltmıştı. Tüm bu fırsatları
değerlendiren ve bir zamanlar Hunların hakimiyeti altında bulunan halklar da
ayaklanmıştı. Böyle unsurların getirisi de pek tabii iç mücadelelerdi. Hun soyluları
birbirinden nefret ediyor ve nüfuzlu kişiler sırasıyla ortadan kaldırılıyordu. I.
Bölümün uzun bir şekilde aktarılmasının sebebi de bu satırlarda bahsedilen
meselelerin nasıl geliştiğini açıklama zorunluluğudur. Hu-han-yeh döneminde
görülecek olan Çin’e bağlanma durumunun keyfi sebeplere dayanmadığını görmek
açısından önemlidir.

34
”Ne zaman savaşıp ne zaman savaşmayacağını bilen kazanır.”

Sun Tzu (M.Ö. 544 – M.Ö. 496)

35
II. BÖLÜM

HU-HAN-YEH CH’AN-YÜ DÖNEMİ (M.Ö. 58 – M.Ö. 31)

2.1. Hu-han-yeh Ch’an-yü Döneminin İlk Evresi (M.Ö. 58 – M.Ö. 53)

Çin kaynaklarına ve Asya Hun tarihine dair önemli ikinci el kaynaklara


dayanarak yukarıda aktardığım olaylar, ikinci bölümün temelini teşkil etmektedir.
Hu-han-yeh Ch’an-yü döneminde izlenen siyasetin anlaşılması bakımından önemli
ve birbiri ile bağlantılıdır. Bu Hun hükümdarının atalarına saygısızlık edip
etmediğinin, amacının aslında zor durumdaki devletini ve halkını eski gücüne
kavuşturmak adına Çin hazinesini sömürüp sömürmemek olduğunun anlaşılması
bakımından da mühimdir.

Hu-han-yeh’nin, Ch’an-yü ilan edildikten sonra ilk işi askerlerini dağıtmak ve


kardeşi Hu-tu-wu-ssu122’yı Sol Lu-li Beyi yapmak olmuştu. Aynı zamanda, ölen
Ch’an-yü Wo-yen-ch’ü-ti’nin kardeşi olan Sağ Bilge Beyi’nin de ortadan
kaldırılması için bu beyliğin ileri gelenlerine emir vermişti. Ancak bu durum bir
düzenin kurulmasına değil, aksine yeni sıkıntıların başlayarak Hunların kanlı bir iç
savaş etrafında şekillenmesine neden oldu.

Wo-yen-ch’ü-ti’nin başa geçişinde önemli katkısı olan ve yukarıda da


hakkında bilgi verilen Tu-lung-ch’i, yalnız kalınca Sağ Bilge Beyi’nin topraklarına
kaçmıştı. Hu-han-yeh’nin bu ortadan kaldırma emrinden sonra ikisi birleşerek Hu-
han-yeh’i tanımadıklarını ilan ettiler ve Jih-chu Beyi Po-hsü-t’ang’ı Tu-ch’i123
unvanıyla başa geçirdiler. Hatırlanacak olursa bu kişi, Wo-yen-ch’ü-ti’nin kuzeni idi.

Hu-han-yeh’in yaptığı bu hata, devam eden süreçte ona pahalıya mal olmuştu.
Kendisine karşı Tu-ch’i önderliğinde birleşen grubun batıdan hareketle üstüne
yürümesini engelleyememiş ve mağlup olarak geri çekilmek zorunda kalmıştı. Gücü
eline alan Tu-ch’i Ch’an-yü, Sol Lu-li Beyliğine büyük oğlu Tu-t’u-wu-hsi’yi, Sağ
Lu-li Beyliğine ise küçük oğlu Ku-mo-lo-t’ou’yu atamıştı. Yenilgiden sonra doğuya
çekilen Hu-han-yeh, burada kontrol altında tutulmak istendiği için Tu-ch’i Ch’an-

122
Bu kişi daha sonra göreceğimiz Chih-chih’dır.
123
Konuralp Ercilasun’un eserinde Tu-ch’i’nin anlamına dayanılarak bu isim Bilge olarak kullanılmıştır.
Ercilasun, a.g.e, s. 131.

36
yü’nün emriyle 40 bin asker doğuya gönderilmişti. Bunların 20 binine Sağ Yü-chien
Beyi, diğer 20 binine ise Wu-chieh Garzion Komutanı liderlik ediyordu.124 Tu-ch’i
Ch’an-yü’nün kurduğu düzen, bir birlik olarak uzun süre devam etmedi. Kısa müddet
içinde ayrışmalar görülmüş, Hun soyluları arasında ölümlerin yaşanmasına kadar
giden sıkıntıların baş göstermesi işleri iyice zora sokmuştu. Bu da atılan bir iftira
sonucu meydana gelecekti.

Çin kaynağı Han Shu’ya göre Batı Bölgelerinden geldiği söylenen Hu-chieh
Beyi125, Wei-li Tang-hu adlı biri ile anlaşarak Sağ Bilge Beyi’nin kendisini Wu-
chieh Ch’an-yü ilan etmek istediğini Tu-ch’i’ye söylemişlerdi. İki beyin Sağ Bilge
Beyine karşı ne üzerine husumetleri olduğu bilinmiyor. Eğer ortada bir şey yoksa ve
Hu-chieh Beyi’nin de kendisini hemen sonra Ch’an-yü ilan edeceği bilgisi elde
tutulursa, yalnızca bir karışıklık yaratıp bundan faydalanarak hükümdarlığını ilan
etme arzusu taşıdığı söylenebilir. Zaten kriz ortamını yaratmayı başarmış ve attığı
iftira sonucu Sağ Bilge Beyi ve oğlu, Tu-ch’i Ch’an-yü tarafından öldürülmüştü.
Ancak hemen sonra bunun bir iftira olduğunu anladığında da pişmanlık duyup bu iki
beyi öldürtmek istediyse de sadece Wei-li Tang-hu’yu ortadan kaldırmayı başarmıştı.
Hu-chieh ise kaçıp kendisini Hu-chieh Ch’an-yü ilan ederek tahta ortak olmuştu.126

Bu haberin yayılmasından sonra, Tu-ch’i Ch’an-yü’nün 20 biner askerle


doğuya gönderdiği Yü-chien Beyi ile Wu-chieh Garnizon Komutanı da kendilerini
Ch’an-yü ilan ettiler. Böylelikle durum daha farklı bir noktaya evrilmiş ve düğüm
iyice sıkılmış oluyordu. Hun ülkesinde beş Ch’an-yü’nün ortaya çıkması daha önce
görülen bir şey değildi ki bu olay halk nezdinde de sorunlar yaratmış olmalıydı. İsim
karışıklığını önlemek ve kendilerini art arda hükümdar ilan eden bu kişilerin daha net
anlaşılmasını sağlamak adına aşağıdaki tablo önemlidir:

Önceki İsim/Unvan Hükümdarlık Unvanı Hükümdarlık Süresi


Chi-hou-shan Hu-han-yeh M.Ö. 58 – M.Ö. 31
Po-hsü-t’ang Tu-ch’i M.Ö. 58 – M.Ö. 56

124
Onat vd, a.g.e, s. 53. Wu-chieh Garnizon Komutanı, M.Ö. 97’de Hunlara esir düşen ve iyi muamele
gören Çinli komutan Li Ling’in oğluydu. Bkz: Onat vd, a.g.e, s. 54.
125
Ögel, tam emin olamamakla birlikte bu adı Uygur olarak da kullanmaktadır. Ögel, a.g.e, II, s. 137-
138.
126
Gumilev, a.g.e, s. 176

37
Hu-chieh Beyi Hu-chieh M.Ö. 57 – M.Ö. 56
Sağ Yü-chien Beyi Chü-li M.Ö. 57 – M.Ö. 56
Wu-chieh Garnizon Wu-chieh M.Ö. 57 – M.Ö. 56127
Komutanı

Böyle bir ortam, Hun devletini zayıflatmaktan ziyade tamamen ortadan


kaldırabilecek bir özellik taşıyordu. O anda birincil konumdaki hükümdarlığını
kaybetmek istemeyen Tu-ch’i, hemen harekete geçip doğuya yönelerek Chü-li
Ch’an-yü’ye saldırmış, Tu-lung-ch’i’yi de Wu-chieh üzerine yollamıştı. Mağlup olan
ancak esir edilemeyen Wu-chieh ile Chü-li, kuzeybatı yönünde kaçarak Hu-chieh
Ch’an-yü ile buluşmuşlardı. Çin kaynağı, üç kişinin burada 40 bin orduya sahip
olduğunu, içlerinden Wu-chieh ile Hu-chieh’nin hükümdarlık iddiasından çekilerek
Chü-li’nin himayesi altına girdiğini yazıyor.128 Böylece beş olan Ch’an-yü sayısı da
üçe düşmüştü.

Tu-ch’i Ch’an-yü’nün öncelikli hedefi Chü-li idi. Bunu ortadan kaldırmak


için harekete geçmeyi planlıyordu ancak dikkatsiz olursa doğudan saldırma ihtimali
yüksek olan Hu-han-yeh nedeniyle iki ateş arasında kalabilirdi. Bu yüzden Sol Kanat
Büyük Generali ve Garnizon Komutanının emrinde 20 biner kişiyi doğuda iki ayrı
yere mevzilendirmişti. Kendisi ise 40 bin atlı ile Chü-li üzerine yürümüştü. Ancak
onu yine yakalayamamıştı. Chü-li yenilip kuzeybatıya doğru kaçmış, Tu-ch’i ise
güneybatıya çekilerek T’a-tun’a gitmişti (M.Ö. 56).129

Batıdaki gelişmeleri izleyen Hu-han-yeh, Chü-li ile Tu-ch’i arasında geçen


son savaşı fırsat bilerek Hunların tek hükümdarı olabilmek için saldırıya geçti.
Bunun için ilk adımı, Tu-ch’i tarafından doğuya yerleştirilen orduları ortadan
kaldırarak atmıştı. Sağ Lu-li Beyi’nin önderliğinde gerçekleşen bu savaşta on
binlerce kişi ya öldürülmüş ya da Hu-han-yeh’in eline esir düşmüştü. Haberi alan Tu-
ch’i Ch’an-yü, 60 bin kişilik ordusuyla doğuya yürümeye başlasa da 400

127
Söz konusu tablo, Konuralp Ercilasun’un eserinden ve Han hanedanı tarihi çevirisinin soy ağacı
kısmından yararlanılarak hazırlanmıştır. Ercilasun, a.g.e, s. 133; Onat vd, a.g.e, Tablo I.
128
Onat vd, a.g.e, s. 53-55.
129
Ögel, a.g.e, II, s. 139; T’a-tun’un yerinin tespit edilemediği söyleniyor. Bkz: Onat vd, a.g.e, s. 120,
305. not

38
kilometreden uzun yol gitmesi kendisini ve ordusunu yıpratmış, sayıca üstün
olmasına rağmen bu durum yenilmesine sebep olmuştu. Yenilgiyi kaldıramayan Tu-
ch’i Ch’an-yü, iki yıl kadar süren hükümdarlık devrinin sonunu intihar ederek
getirmişti. Chü-li ise gelerek Hu-han-yeh’e tabi olmuştu.

Artık Hu-han-yeh tek hükümdardı lakin ülkedeki kan kaybı hala devam
ediyordu. Başta Tu-lung-ch’i olmak üzere birçok Hun soylusu, emirleri altındaki on
binlerce Hun ile Çin’e sığınmayı tercih etmişlerdi. I. bölümde de görüldüğü üzere her
alanda yaşanan kayıplar Hunları iyice yıpratmasına rağmen durmamış, zayıflık hala
görünür şekilde sürmeye ve artmaya devam etmişti.

Hu-han-yeh’in bu durumu fazla uzun sürmedi. Çünkü bazı Hun soylularının


tahta oturma arzusu yeni savaşların sebebi oluyordu. Kısa bir süre içinde, Chü-li’nin
kuzeni olduğu belirtilen Hsiu-hsun Beyi, emri altındaki 500-600 kadar askeriyle Sol
Büyük Chü-ch’ü’ye baskın yapıp onu öldürmüştü.130 Ardından kendisini Jun-chen
Ch’an-yü ilan ederek ülkedeki hükümdar sayısını yeniden yükseltmişti. Onun
ardından, II. bölümün başında da bahsi geçen Hu-han-yeh’nin kardeşi Hu-t’u-wu-
ssu, batıda kendisini Chih-chih-ku-tu-hou131 Ch’an-yü ilan etti (M.Ö. 56).
Baykuzu’ya göre bu adı batıda bulunan “Chih-chih” adlı bir nehirden almıştır.132
Chih-chih, kendisini hükümdar ilan etmeden hemen önce Sol Lu-li Beyliği
makamından yükseldiği, veliahtlık makamı olan Sol Bilge Beyliği görevinde idi.

Hun ülkesinde uzun yıllardır devam eden sorunlar, mevcut ortamda durulacak
gibi görünmüyordu. Nüfus çok azalmış olmasına rağmen Hun soylularının meydana
getirdiği iç savaş yeni kayıpların yaşanmasının önünü açıyordu. Üç Ch’an-yü’den ilk
harekete geçen kişi Jun-chen Ch’an-yü olmuştu. M.Ö. 54 yılında Chih-chih’ya
saldırmış lakin hem mağlup edilmiş, hem de Chih-chih tarafından öldürülmüştü. Bu
zafer, Chih-chih’nın gücünü arttırmasına yardımcı oldu ve Jun-chen’ın askerlerini
kendi ordusuna katarak doğuya yöneldi. Buraya yönelmesindeki hedefi ağabeyi Hu-
han-yeh’i yenip ülkenin tek hakimi olmaktı. Gömeç, Chih-chih’nın Hu-han-yeh

130
Onat vd, a.g.e, s. 54
131
Ercilasun, kesin olmamakla birlikte ku-tu-hou’nun Kut Beyi olarak okunmasının mantıklı olduğunu
düşünmektedir. Bkz: Ercilasun, a.g.e, s. 135; Gömeç ise bunu Kutluk kabul etmekte ve eserinde de
tam ismi Kiçik Kutluk Alp Yabgu şeklinde kullanmaktadır. Bkz: Gömeç, a.g.e, s. 162; Ögel ise bunun
rütbe bakımından çok aşağıda yer alan bir unvan olduğu görüşündedir. Bkz: Ögel, a.g.e, II, s. 139
132
Baykuzu, a.g.e, s. 126

39
üzerine yürüme sebebini onun bir sözüne bağlamaktadır. Aktardığına göre Chih-chih,
Hu-han-yeh’in icraatlarını beğenmediğini, bu sebepten dolayı ülkeyi ve milleti
felakete sürüklediğini söyleyip ardından onun üzerine yürümüştür.133 Ancak
kaynaklarda böyle bir ifade yer almamaktadır ki bu dönemin Hunlara getirileri
yalnızca Hu-han-yeh dönemi siyasetinin bir sonucu olmadığından, Hun tarihini
zayıflık döneminin başlangıcından itibaren kapsayan ifadelerin kullanımı daha doğru
olacaktır.

Sonuç olarak Chih-chih, kalabalık bir orduyla ağabeyi üzerine yürüdü ve onu
mağlup ederek merkezi de ele geçirdi (M.Ö. 54).134 Bundan sonra Hun tarihinde bazı
ilkler yaşanacak ve gidişatı önemli ölçüde etkileyecektir. Kaynaklardan takip edilen
bilgilere göre Hunlar arasındaki karışıklık Çin imparatoru Hsüan-ti’yi sevindirmişti,
bu nedenle kurbanlar sunmuştu. Yine bunun üzerine çıkardığı bir fermanda ise bazı
dikkat çeken ifadeler vardır. Bu ifadeler, Hunların kayıplarına dair bilgiler vermesi
bakımından mühimdir:

“Hunlar beşe bölünerek birbirleriyle savaştılar.


Ölenler on bini buldu. Sürülerinin %80-90’ını
kaybettiler. Halk aç kaldı. Birbirlerini yakarak
yemek istiyorlar. Dolayısıyla büyük karışıklık
içerisindeler.”135

Hu-han-yeh, kardeşi Chih-chih’ya mağlup olduktan sonra büyük güç kaybına


uğramıştı. Hu-han-yeh’in yakın adamlarından biri olan Sol İ-chih-tzu Beyi, ona bir
çıkış yolu göstererek Han devletinden yardım istemesini tavsiye etmişti. Belirttiğine
göre Han devletinin hizmetine girip sağladığı yardım ile Hunlar yeniden huzura
kavuşacaklardı. Bu sözleri arasındaki “hizmet etme” ifadesinin sonradan aslında öyle
olmadığı görülecektir. Hunlar, Hu-han-yeh döneminde Çin’in “aşağılık” olarak
gördüğü bir hizmetkar haline gelmemiştir. Aksine Çin’deki bir karışıklık sırasında
Han devletini ortadan kaldıran ve M.S. 9’da kendi hanedanını kuran Wang Mang,

133
Gömeç, a.g.e, s. 162
134
Orhun Nehri civarında gösterilen ve adı Lung-cheng olan merkezdir. Genellikle “Ejderha Şehri”
olarak çevrilir lakin Ercilasun bunun aslının “Otlak Şehir” olduğunu bir makalesinde ortaya
koymuştur. Bkz: Konuralp Ercilasun, Asya Hunlarındaki Long-çıng’ın Peşinde, Kutadgubilig Felsefe-
Bilim Araştırmaları Dergisi, Sayı 26, Ekim 2014, s. 295-310.
135
Ercilasun, a.g.e, s. 136

40
Hunları bu “aşağılık” statüsüne indirmeye çalışmış ancak o dönemin Hun hükümdarı
Wu-chu-liu’nun136 ağır askeri cevaplarına maruz kalmıştır.

Hu-han-yeh, Sol İ-chih-tzu Beyi’nin sözünü dinleyerek meseleyi kurultayda


tartışmaya açmıştı. Ancak onun bu teklifi beyler arasında büyük bir tepkiye sebep
oldu. Beylerin bu konu hakkındaki düşüncelerinin tam manasıyla görülmesi
bakımından sözlerini aynen aktarıyorum:

“Olmaz. Hunların geleneğine göre, esasen güçlü


olmak yüceltici, hizmet etmek küçültücüdür.
Hunlar at üzerinde savaşarak devlet kurmuşlar,
dolayısıyla bütün kavimler arasında saygınlık
kazanmışlardır. Kahramanlar savaşta ölecektir.
Bugün kardeşler devletin başına geçmek için
savaşmaktadırlar. Büyük kardeş olmazsa küçüğü
olacaktır. Bunlardan biri ölse bile saygınlığı
kalacak, oğulları ve torunları her zaman
devletlere hakim olacaklardır. Han devleti güçlü
olsa bile Hunları kendisine katamaz. Neden
atalarımızın eski uygulamalarını bozarak Han
hizmetine girelim, eski Ch’an-yü’leri küçük
düşürerek diğer devletlere karşı gülünç olalım?
Belki bu şekilde huzura kavuşabiliriz. Ancak
bütün kavimler üzerinde yeniden nasıl hakimiyet
kurabiliriz?137

Konuşmaların devamına geçmeden önce bu sözlerdeki birkaç noktaya


değinmekte fayda vardır. Aşağıda görülecektir ki Hu-han-yeh’in bu Çin’e bağlanma
isteği Han devletine hizmet etme arzusundan değil, Hun ülkesindeki sıkıntıları Çin
hazinesini sömürerek çözmeye çalışmasından doğmuştur. Ayrıca bu sömürü

136
Hu-han-yeh’in oğludur.
137
Onat vd, a.g.e, s. 55

41
düşüncesi Golden tarafından da desteklenmektedir.138 Beylerin değindiği bir başka
nokta, kardeşlerin devletin başına geçmek için savaştığı ve biri olmazsa diğerinin
hükümdar olacağıdır. Ancak Wo-yen-ch’ü-ti’den itibaren Hunlar arasında yaşanan iç
savaşların durulmadığı ve devam etme ihtimalinin de yüksek olduğu görülüyor.
Ayrıca beylerin sözleri arasındaki “oğulları ve torunları her zaman devletlere hakim
olacaktır” ifadesi, dönemin koşulları arasında gerçekçi bir yaklaşımı
yansıtmamaktadır. Ekonomik, siyasi, sosyal ve askeri yönden en büyük krizlerini
yaşadıkları bu dönemde, henüz daha içeride ortak bir hakimiyet kurulamıyor, Hun
soyluları birbirlerine karşı mücadele edip savaşlar daima birbirini takip ediyorken,
gelecek neslin bu olaylar içinde kalmadan devletlere hakim olacağını düşünmek
ilginç bir yaklaşımdır.139 Diğer bir nokta da, Hun beylerinin belki bu şekilde huzura
kavuşabilecekleri ancak diğer kavimler üzerinde yeniden nasıl hakimiyet
kurulacağına dair şüpheleridir. Bunun da Hu-han-yeh’in M.S. 18 – 46 yılları arasında
hüküm süren oğlu Yü döneminde çözüldüğü görülüyor. Baykuzu’nun aktardığına
göre Yü dönemi Hunları, Mançurya’dan Kaşgar’a kadar uzanan bir bölgeyi yeniden
ele geçirmişlerdi. Ayrıca Yü, Han devletinin artık Hunların vasalı olduğunu
söylüyordu. M.Ö. 70’li yıllarda Hunların hakimiyetinden ayrılan Wu-huan ve Hsien-
pi gibi Moğollar ile de yine Yü devrinde Çin sınırlarından içeriye ortak akınlar
gerçekleştirmeye başlamışlardı.140

Devam edecek olursak, beylerin bu sözlerine Sol İ-chih-tzu Beyi’nin verdiği


cevap, Hu-han-yeh’in kararında etkili olmuştu. Onun cevabını Han hanedanı
tarihinin çevirisinden aynen aktarıyorum:

“Bu doğru değildir. Kuvvetli ve zayıf zamanlar


vardır. Bugün Han tarafı çok güçlüdür. Wu-
sun’lar ve diğer bütün şehir devletleri ona
tabidir. Chü-ti-hou Ch’an-yü’den sonra (M.Ö.
101 – M.Ö. 96) biz Hunlar günden güne

138
“Hun boyları ‘haraç sistemini’ (pek çok ekonomik rüşvet sunarken, sadece simgesel bir bağlılık
gerektiriyordu) akıllıca sömürdüler ve siyasi yeniden yapılanma sürecini ilerlettiler.” Bkz: Golden,
a.g.e, s. 77
139
Gumilev de eserinde Hun beylerini eleştirmektedir. Onları devletin bir harabeye döndüğünü
görememekle suçlar. Bkz: Gumilev, a.g.e, s. 178
140
Baykuzu, a.g.e, s. 154

42
küçüldük, eski durumumuza yeniden dönemedik.
Eğer bu şekilde boyun eğmezsek, bir gün bile
huzur bulamayız. Şimdi Han hizmetine girersek
huzurlu oluruz, aksi takdirde tehlike içinde kalır,
yok oluruz. Bundan daha iyi bir plan olabilir
mi?”141

Kurultaydaki beylerin büyük bir kısmı bu kararın uygulanmasından yana


değildi. Ancak Hu-han-yeh, ekseriyetin görüşünü değil de İ-chih-tzu Beyi’nin
tavsiyesini kabul edip Han devletine bağlanmayı tercih etmişti. M.Ö. 53 yılında
hareket ederek halkıyla beraber Çin sınırına doğru ilerlemiş, Sağ Bilge Beyi olan
oğlu Chu-lü-ch’ü-t’ang’ı ise Han devletine rehin olarak göndermişti.

2.2. Chih-Chih Ch’an-yü Dönemi (M.Ö. 56 – M.Ö. 36)

Hu-han-yeh Ch’an-yü’nün hükümdarlık döneminin ilk evresi, yukarıda da


görüldüğü üzere savaşlarla ve hakimiyeti tesis etmeye çalışmakla geçmişti. Bunda
kimi zaman başarı sağlasa da netice itibariyle kardeşi Chih-chih’ya mağlup olmuş ve
kurultaydan onay çıkmamasına rağmen kendisiyle gelenlerle bağlılık göstermek için
Çin sınırına doğru hareket etmişti. Elbette kaynaklarda kimin ne düşündüğü her
zaman geçmediğinden bu insanların fikirleri üzerine yorum yapmak çok zor olsa da,
eserlere yansıyan sonraki davranışları bu perdeyi biraz olsun aralamaktadır. Sonraki
sayfalarda da görüleceği üzere Hu-han-yeh’in kurultaya karşı bu tavrı, yeniden
güçlenmeyi o sıralar imkansız olan savaş yoluyla değil de, barışçıl bir politika altında
Çin’in hazinesini sömürerek sağlamak istemesinden kaynaklanıyor olabilir.

Şimdiki konu, yirmi yıl boyunca Hun hükümdarlığı yapan Chih-chih Ch’an-
yü dönemi üzerine olacaktır. İki kardeşin farklı bölgelerde aynı zamanda tahtta
olduğu ve çift başlılığın uzun yıllar boyunca devam ettiği süreçte Chih-chih’nın nasıl
bir yol izlediği mühimdir.

Chih-chih, Ögel’in aktardığına göre başlangıçta halk arasında unvansız ve


rütbesiz kalan birisiydi. Kendisi bunun sebebini M.Ö. 60 yılı olaylarında

141
Onat vd, a.g.e, s. 55 - 56

43
aramaktadır.142 Chih-chih ve Hu-han-yeh, Hsü-lü-ch’üan-ch’ü’nün oğullarıydı.
Yukarıda da görüldüğü üzere bu Ch’an-yü’nün M.Ö. 60 yılında ölümünden sonra
yapılan saray darbesinin ardından Chih-chih’nın da unvanları elinden alınarak
uzaklaştırılmış olması mümkündür.

Chih-chih, Hunların içinde bulunduğu durumun farkındaydı. Yani Çin kadar


güçlü olmadıklarını biliyordu. Bu sebeple Hu-han-yeh’in hemen ardından o da Sağ
Kanat Büyük Generali olan oğlu Chü-yü-li-shou’yu Han devletine rehin olarak
gönderdi (M.Ö. 53). Ancak bu durum iki kardeşin Han imparatoru gözündeki
durumunu değiştirmemişti. Bu da net bir şekilde M.Ö. 50 yılında Çin sarayına
yapılan ziyarette görülüyor. Hem Hu-han-yeh’in hem de Chih-chih’nın elçileri aynı
anda sarayda bulunmuş, ancak Chih-chih’nın elçileri belli miktarda hediyeler alsa da
daha az ilgi görmüşlerdi.143

Hu-han-yeh’in artık geri dönemeyeceğini düşünen ve bunu da onun


ordusunun zayıflığına bağlayan Chih-chih, batıdaki sağ bölge topraklarına hakim
olmayı düşünmüştü. Ancak kısa bir süre önce Hu-han-yeh’in emrinde bulunan ve
T’u-ch’i Ch’an-yü’nün küçük kardeşi olan birisi, aynı bölgeye gelerek kendisini İ-li-
mu Ch’an-yü ilan etmişti.144 İ-li-mu’nun emri altındaki asker sayısı 50 binleri
bulmuş, hemen ardından Chih-chih ile savaşa tutuşmuştu. Ancak onun hükümdarlık
macerası çok uzun sürmedi. O bu savaşta mağlup olmuştu ve Chih-chih tarafından
öldürülmüştü. Chih-chih ise onun askerlerini kendi ordusuna katarak daha güçlü hale
geldi. Ancak yine de Hu-han-yeh’in Çin’den yardım sağlıyor oluşu onu tedirgin
etmiş olmalıydı ki doğuya geri dönmeyerek ele geçirdiği batı topraklarında kalmayı
tercih etmiş ve müttefik arayışına girişmişti.

Bunun için ilk düşünülen batıdaki Wu-sunlar olmuştu. Chih-chih onlara bir
elçi göndermiş, ancak Wu-sunların Küçük K’un-mi’si145 Wu-chiu-t’u, Han devleti
gözünde Chih-chih’nın asi olduğunu bildiğinden bu elçiyi öldürüp başını Batı

142
Ögel, a.g.e, II, s. 140 - 141
143
Onat vd, a.g.e, s. 57
144
Ercilasun, bu kişinin Hu-han-yeh’in hizmetinden ayrılmasını onun Çin’e sığınma kararına
bağlamaktadır. Bkz: Ercilasun, a.g.e, s. 140
145
K’un-mi ve K’un-mo, Wu-sun hükümdarlarına verilen unvandır. Burada küçük denilmesinin sebebi
Wu-sunların bir taht mücadelesi sonucu ikiye ayrılmalarından kaynaklanmaktadır. Bu yüzden Wu-
sunların bir kısmını büyük, bir kısmını küçük K’un-mi yönetmiştir.

44
Bölgelerinde bulunan Çin’in askeri valisine göndermişti. Ardından 8 bin kişilik bir
orduyu harekete geçirmiş, Chih-chih da bunun üzerine harekete geçerek Wu-sun
ordusunu mağlup etmişti. Bu noktadan sonra Chih-chih’nın durmadığı ve kuzeye
yönelerek eskiden Hunların hakimiyeti altında bulunan Wu-chieh, Chien-k’un ve
Ting-ling146 gibi halkları da kendisine kattığı görülüyor.147

Chih-chih Ch’an-yü, Hunların Orhun’daki esas merkezinden fazlaca


uzaklaşmıştı. Çin kaynağının aktardığına göre bu savaşların ardından Chien-k’un
ülkesini kendisine merkez seçmişti (M.Ö. 49). Burası doğudaki merkeze 2905 km
uzaklıktaydı.148 Ercilasun’un aktardığına göre Chien-k’un bölgesi kabaca
Novosibirsk ile Baykal Gölü arasında olmalıdır.149

Bugün Rusya sınırları içerisinde bulunan Novosibirsk’i ve Baykal Gölünü gösteren bir harita (Google
Maps)

146
Ercilasun, bu adların karşılığına değinmemiştir. Golden, Chien-k’un’a Kırgızlar demektedir. Bkz:
Golden, a.g.e, s. 77; Taşağıl ise hakimiyet altına alınan bu halkları Güney Kazakistan’daki Ogurlar,
Kuzey Kazakistan’daki Ting-lingler ve Kırgızlar olarak aktarır. Bunların Çince isimlerine değinmemiştir.
Bkz: Taşağıl, Hunlar, s. 176; Taşağıl’ın bir başka eseri olan “Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk
Boyları”nda Wu-chieh adının Ho-chie şeklinde yazıldığı görülmektedir. Aynı isme Golden’da da Hu-
ch’ieh biçiminde iki farklı yazılış şekliyle rastlanmaktadır. Taşağıl bunların Ogurların ataları olduğunu
düşünür. Aynı zamanda Ting-linglerin güney kolu olma ihtimalini de elde tutar lakin kaynak
yetersizliğini belirterek daha fazla bir şey söylememektedir. Bkz: Taşağıl, Çin Kaynaklarına Göre Eski
Türk Boyları, s. 15; Taşağıl daha sonraki Hunlar kitabında ise onları direkt Ogur olarak tanımlamıştır;
Karoly Czegledy ise Ting-lingleri Tielö, Tielö kavimlerini ise Ogur diye aktarmaktadır. Bkz: Karoly
Czegledy, Bozkır Halklarının Göçü, çev: Günay Karaağaç, Kesit Yayınları, Eylül 2009, s. 26
147
Bu durum Ögel’in eserinde Mo-tu’nun gerçekleştirdiği akınlara benzetilmiştir. Bkz: Ögel, a.g.e, s.
149
148
Onat vd, a.g.e, s. 58
149
Ercilasun, a.g.e, s. 142

45
Chih-chih Ch’an-yü, bu zamana kadar süreci iyi idare etmiş ve giriştiği
savaşlarda başarılar göstermişti. Ancak sonraki süreçte aynı istikrarı devam
ettiremedi ve yönetiminde bazı aksaklıklar göstermeye başladı. Ögel de onun
karakterinin çok sert olduğuna ve ileriyi iyi göremediğine kanaat getirmiştir.150
Gerçekten de Chih-chih, askeri alanda ön plana çıkan karakterini ve başarısını siyasi
alanda gösterememişti. Aşağıda da görüleceği üzere o an yaptıklarının geleceğe nasıl
bir yansıması olacağını düşünmeden hareket ediyor olmalıydı.

Başlangıçta Chih-chih’nın Çin’deki Han devletine karşı tavrı barışçıldı.


Ancak bu durumu bir süre sonra değişmişti ve ağabeyine yaptığı gibi artık Han
devletine de cephe almıştı. Bunun sebebi olarak da kendisinin uzakta kalması ve
Çin’in Hu-han-yeh’e fazlaca yardım ediyor oluşu gösterilmektedir.151 Bunun üzerine
M.Ö. 44 yılında152 daha önce Han sarayına gönderdiği oğlunun geri verilmesini
istemişti. İmparator bu isteği kabul ederek Chih-chih’nın oğlunu elçi Ku Chi ile yola
çıkardı. Ancak bilinmeyen bir nedenden dolayı Ku Chi, Chih-chih Ch’an-yü
tarafından öldürülmüştü ki Hu-han-yeh’in Çin’e bağlılığını bildirme durumu ile
beraber bir elçinin öldürülmesi de Hun tarihinde ilk kez yaşanan bir olaydı. Chih-
chih’nın bu hareketi onun hükümdarlığını kaybetmesine giden süreci açmıştı.
Hatırlanacağı üzere Han imparatoru Wu-ti, Wu-wei Ch’an-yü’ye (M.Ö. 114 – M.Ö.
105) Kuo Chi adında bir elçi göndermiş ve bu elçinin ağır sözlerine karşılık
öldürülen Çin elçisi değil, onu huzura kabul eden Hunların baş teşrifatçısı olmuştu.
Kuo Chi’nin cezası ise yalnızca Baykal Gölüne sürülmekti. Hun geleneğinde elçiler
öldürülmezdi, yalnızca alıkonulmakla yetinilirdi. Chih-chih Ch’an-yü böylelikle Hun
geleneğine ters bir eylemde bulunmuştu.

Bunu yapmasındaki sebep belli değildir, ancak bir yorum yapılabilir. Merkezi
Hu-han-yeh’in Güney Moğolistan’daki merkezinden ve Çin’in başkentinden uzakta
olduğundan, ayrıca sürekli zafer kazanıp bu zaferler sonucunda ordusunu
güçlendirmesinden kaynaklanan bir güven duymuş olabilir. Böylelikle sebep her ne
ise elçiyi öldürebilmesi bu iki duruma dayandırılabilir.

150
Ögel, a.g.e, II, s. 150
151
Onat vd, a.g.e, s. 58
152
Bu tarih Ercilasun’un kitabında M.Ö. 48, Ögel’in kitabında ise M.Ö. 44 olarak verilmiştir. Han
hanedanı tarihi çevirisinde olayların gidişatına ve orada verilen tarihlere bakıldığında M.Ö. 44 yılı
daha uygun görünmektedir.

46
İmparator gönderdiği elçisinden uzun süre haber alamayınca durumdan
şüphelenerek bunun Hu-han-yeh’ten soruşturulması için ona elçi göndermişti. Çin
kaynağı, bu mesele Hu-han-yeh’in işlediği bir suçmuş gibi hatasının affedildiğini
aktarır.153 Konuralp Ercilasun, Hu-han-yeh’in görevleri arasında Chih-chih’dan haber
vermenin olabileceği üzerinde durur.154 Hu-han-yeh bu sebeple suçlanmış olabilir.
Aynı zamanda Hu-han-yeh ile Çin elçileri arasında bir anlaşma da yapılmıştır ancak
ona diğer başlıkta değineceğim. En azından şu söylenebilir ki Hu-han-yeh bu
anlaşma sonrasında Orhun’daki merkeze geri dönmüştür.

Hem Hu-han-yeh’in kendisine yakın bir noktaya gelmesi, hem de Çin’e karşı
işlediği suçun farkında olması Chih-chih’yı Chien-k’un ülkesindeki merkezinden
uzaklaşmaya itmişti. Bunun için K’ang-chü155 hükümdarından gelen teklif büyük bir
fırsattı. K’ang-chü devleti doğularındaki Wu-sunlar ile savaş halindeydi. Bu da
onlara ortak bir anlaşma yapma imkanı sağlamıştı. K’ang-chü kralı ile devletin ileri
gelenleri arasında varılan karara göre, Wu-sunlar ile sürdürülen mücadelede Chih-
chih Ch’an-yü’nün desteği alınacak, başarılı olunması durumunda da Chih-chih’ya
Wu-sun toprakları verilerek burada başa geçirilecekti. Chih-chih, kendisine bildirilen
bu plandan dolayı memnun olmuş olacak ki hemen güneye, K’ang-chü Krallığına
doğru harekete geçti. Ancak planları henüz yoldayken zora girmişti. Ağır kış
şartlarında gerçekleştirdiği bu yolculuk yanındaki birçok insanın ölümüne yol açmış,
kendisiyle beraber bu ülkeye yalnızca 3 bin kişi ulaşmıştı.156 Anlaşma şartlarının hala
daha geçerli olduğu kral ile birbirlerine kız alıp vererek akrabalık ilişkisi
kurmalarından da anlaşılıyor.

Chih-chih Ch’an-yü, K’ang-chü toprakları üzerinden Wu-sunlar’a birçok


sefer gerçekleştirdi ve onları her seferinde yenilgiye uğratarak büyük zaferler elde
etti. Ancak kaynaklara bakıldığında görülüyor ki bu durum Chih-chih’nın yanlış
hareket etmesine yol açmıştı. Kendisi, geçmişi uzun yıllara dayanan büyük bir
imparatorluğun hükümdarıydı. Bu sebepten ona derin saygı gösteriliyordu. Lakin
Chih-chih, ortaya koyduğu bazı davranışlar sebebiyle etrafındaki insanların onu terk

153
Onat vd, a.g.e, s 59
154
Ercilasun, a.g.e, s. 142
155
Kazakistan’ın güneyi ile Maveraünnehir topraklarına yayılan ülkedir. Semerkand Krallığı olarak da
geçer. Bkz: Ercilasun, a.g.e, s. 142
156
Baykuzu, a.g.e, s. 132

47
etmesine yol açacaktı. Bunun ilk sebebi Çin elçisinin öldürülmesiydi. Diğerini ise
bilgilerin Baykuzu, Gumilev ve Ögel’in eserlerinde takip edilebildiği bir olay
meydana getirecektir. Aktarıldığına göre K’ang-chü kralı, oturma düzenine uymamış
ve bu durum Chih-chih’yı çok kızdırmıştı. Bu yüzden de cezasını K’ang-chü kralının
kızından, devletin bazı ileri gelenlerinden ve bir kısım halktan çıkarmış, yüz kadar
kişiyi böylece öldürterek cesetlerinin parçalarını Talas Nehrine attırmıştı.157 Bu
öldürme hadisesi, Gumilev’in eserinde farklı bir sebebe dayanmaktadır. Aşağıda da
değineceğim üzere Chih-chih’nın geniş bir fetih arzusu vardı ve bunun için
Gumilev’e göre Part158 devleti ile anlaşarak onlardan Roma lejyonerleri almıştı.
Ancak bu ittifak K’ang-chü kralının hoşuna gitmemiş, bundan dolayı Chih-chih’ya
hakaret etmiş ve Chih-chih da yukarıda bahsedilen öldürme yolunu tercih etmişti.159

Chih-chih, bölgede tek hakim olunca geniş bir fetih politikasını gündeme
getirmişti. Bu da kaynakların ifadesinden anlaşılmaktadır. Bunun için ilk adımı
Fergana ve Ho-ssu160 devletlerini kendisine bağlamakla atmıştı. Daha sonra Chih-
chih Ch’an-yü, yeni bir plan olarak Talas Nehri üzerinde şehir inşasını devreye
soktu. Bu şehrin inşasında 500 kişi çalışmıştı ve tamamlanması iki yıl sürmüştü.
Ayrıca Baykuzu’nun aktardığına göre buradaki kale Roma savunma mimarisi
tarzında yapılmış ve etrafına toprak tabyalar ve çevresi kazık çit ile çevrili gözetleme
kuleleri inşa edilmişti.161 Bu noktada ilginç bir bilgi ile karşılaşılmaktadır. Eberhard
bir makalesinde, Dubs’ın sunduğu bilgilerden yararlanarak bu şehir inşası sırasında
Romalı bir grup askerin de

157
Ögel, a.g.e, s. 160; Baykuzu, a.g.e, s. 132 (Ayrıca öldürttüğü kralın kızı, akrabalık ilişkilerinin
kurulduğu sırada kendisinin evlendiği kızdı)
158
Part İmpratorluğu, İran’da M.Ö. 247 – M.S. 224 yılları arasında hükmetmiştir. Çin kaynaklarında
An-hsi olarak biliniyordu.
159
Gumilev, Avrasyadan Makaleler, Talas Savaşı (M.Ö. 36), s. 359; Gumilev’in “Hunlar” adlı eserinde
de olaylar bu şekilde cereyan etmiştir. Bkz: Gumilev, Hunlar, s. 186
160
Baykuzu, bunların Alanlar olduğunu belirtir. Bkz: Baykuzu, a.g.e, s. 132
161
Baykuzu, a.g.e, s. 132

48
Talas Nehrinin konumunu gösteren harita (Google Maps)

Chih-chih’ya yardım ettiğini söylemektedir.162 Aynı makalenin aktardığına göre


Partlar M.Ö. 54 yılında gerçekleşen Carrhae Savaşında 10 bin kadar Romalı askeri
esir alıp onları doğudaki Merv şehrine göndermişlerdi.163 İşte Chih-chih’nın son
savaşında birkaç yüz kişi olarak rol aldıkları söylenen Roma askerleriyle bu olay
bağdaştırılmaktadır. M.Ö. 36 yılında gerçekleşen savaşın anlatımı esnasında Roma
askerleri üzerinde aktarılan görüşlere değineceğim.

Chih-chih Ch’an-yü çok uzakta olmasına rağmen Çin tarafından izlenmeye


devam ediyordu. Bunun en önemli nedeni de Han devletinin uzun bir süredir
üzerinde hakimiyet kurduğu Hsi-yü’de, yani Doğu Türkistan’da bir askeri valiliğe
sahip olmasıydı. Eğer Çinliler burada bir yönetim kuramamış olsalardı Chih-chih’yı
takip etmek fazlaca zor olacağından bundan vazgeçmeleri ve Chih-chih’nın da yeni
bölgesinde daha rahat hareket etme imkanı bulması mümkün olabilirdi. Batıda
gelişen Chih-chih sorununu çözmeleri için bölgeye gönderilen kişilerden birisi
Ch’eng T’ang, diğeri ise Kan Yen-shou idi. İkisinin durum değerlendirmelerinden
anlaşılıyor ki Chih-chih Ch’an-yü’nün planları çok geniş bir coğrafyaya yayılıyordu.

162
Wolfram Eberhard, Hsiung-nu’ların Müttefikleri Olarak Roma Askerleri, çev. İkbal Berk, Belleten,
Cilt: VIII, Sayı: 29, Türk Tarih Kurumu Basımevi, II. Kanun, Ankara 1944, s. 144
163
Eberhard, a.g.m, s. 143 - 144

49
Dediklerine göre Chih-chih, K’ang-chü ve Fergana’dan sonra ilk önce İli’ye saldırır,
daha sonra batıdaki Partları ortadan kaldırır, ardından da sıra bu yürüyüşe
dayanamayacak olan Yüeh-chih devletine gelirdi.164 Böylelikle Doğu Türkistan Çin
için tehlikeye girmiş olurdu. İki Çinlinin böyle bir endişe duyması ve Chih-chih’nın
askerlerinin çoğunu kaybettiği bilgisi ne kadar çelişkili olsa da ona katılımların
yaşandığı ve böylece asker sayısını çoğalttığı düşünülebilir.

Chih-chih Ch’an-yü üzerine çabucak bir sefer yapılmasını düşünen kişi


Ch’eng T’ang idi. Kan Yen-shou ise daha temkinli davranıyor ve acele etmiyordu.
Buraya yapılacak bir sefer için imparatordan izin almak gerekliliğini söyleyince
Ch’eng T’ang buna karşı çıkarak başkentten gelecek cevabın işlerini uzatacağını
belirtti. İkisinin anlaştığı ortak nokta, Chih-chih üzerine bir sefer yapıldığında onun
hemen mağlup edilebileceğiydi. İyi askerlere sahip olsa da kale savunmasına alışık
olmadığı için başarısızlığa uğrayıp yenileceği düşünülüyordu.

Kan Yen-shou’nun yavaş hareketleri Ch’eng T’ang’ı kızdırmış olacak ki


kendi başına buyruk hareket edip asker toplamaya başlamış ve bu durum Kan
tarafından öğrenilince de onu tehditle ikna etmişti.165 Çinli askerlerden ve Doğu
Türkistan’daki şehir devletlerinden alınarak oluşturulan yaklaşık 40 bin kişilik bir
ordu, Isık Göl bölgesine kadar gelmişti. Ancak bu sırada K’ang-chü devletine ait
ordu Wu-sunlar’a saldırıp binlerce kişiyi öldürünce, Ch’eng T’ang buna karşılık
verip K’ang-chü ordusunu dağıttı ve aldığı esirleri Wu-sunların Büyük K’un-misine
geri verdi.166

Kalabalık Çin ordusu Chih-chih Ch’an-yü’nün Talas üzerindeki kalesine iyice


yaklaşmıştı.167 Belli bir noktaya geldiklerinde Chih-chih’nın yanından ayrılmış olan
iki K’ang-chü soylusu, Çinli komutanların yanına geldiler. Bu durum Çinliler için
büyük bir avantaj sağlaması bakımından önemlidir. T’u-mi, Chih-chih hakkında

164
Ercilasun, a.g.e, s. 144; Ögel, a.g.e, II, s. 161-162; Baykuzu, a.g.e, s. 133; Mo-tu’nun oğlu Lao-shang
döneminde kesin bir yenilgi alıp batıya çekilen Yüeh-chihlar, o sırada İran’ın doğu bölgelerinde
bulunuyorlardı.
165
Gumilev, Hunlar, s. 187; Ercilasun, a.g.e, s. 144
166
Baykuzu, a.g.e, s. 133; Ercilasun, a.g.e, s. 145
167
Kaynaklarda bu yakınlık mesafesi ile ilgili çok ayrı bilgiler vardır. Ercilasun 25 km derken, Baykuzu,
60 km der. Taşağıl’da ise bu 30 km’dir. Bkz: Ercilasun, a.g.e, s. 145; Baykuzu, a.g.e, s. 134; Taşağıl,
Hunlar, s. 183

50
bildiklerini anlatmış, daha sonra gelen Pei-se-tse ve Nan-k’ai-mou adlı iki K’ang-chü
ileri geleni Çin ordusuna kılavuzluk etmişti.168 Bu kişilerin neden böyle bir harekette
bulunduğunu anlamak zor değil. Şüphesiz onların Chih-chih’yı terk ederek onun
aleyhine çalışmaları, Hun hükümdarının davranışlarından kaynaklanmaktadır.

Çin ordusu kaleye iyice yaklaştığında Chih-chih, bir elçi göndererek ne için
burada olduklarını sordu. Çinli komutanlar ise Chih-chih’nın önceden gönderdiği bir
mektup sebebiyle geldiklerini bildirdiler. Bu mektup bilgisi, bahsedilen olay vesilesi
ile ortaya çıkmaktadır. Söylendiğine göre Chih-chih, Batı Türkistan’da çok zor
durumda olduğunu imparatora bildirmiş, bu nedenle Çin himayesi altına girip169
oğlunu da saraya göndermek istediğini söylemişti.170 İşte iki Çinli komutanın
bahsettiği mektup buydu ve böylelikle onun teslim olmasını istiyorlardı.

Chih-chih teslim olmayı reddedip de Han devleti askerleri Chih-chih’nın


kalesinim artık 1-2 km yakınına gelince bir savaşın kaçınılmaz olduğu ortaya
çıkmıştı. Ordu sayılarına bakılırsa Chih-chih’nın şansının yüksek olmadığı
görülüyor. Bahaeddin Ögel, 2 veya 3 bin askerden bahsetmektedir. 171 Yukarıda da
belirttiğim üzere Chih-chih’nın ordusunda birkaç yüz Roma askeri olduğu da
düşünülmektedir. Bunların Çinlilere karşı yapılan savaşta balık pulu düzenini
kullandıkları aktarılıyor. Söylenene göre o dönem balık pulu düzeni yalnızca Romalı
askerler tarafından kullanılırdı.172 Carrhae Savaşında esir alınıp Merv’e gönderilen
Romalı askerlerin varlığı bilinmektedir. Merv’in Chih-chih’ya yakınlığını elde tutup,
Gumilev’in de Chih-chih’nın ilk başta Partlar ile iyi ilişkiler kurma ihtimalini
aktarmasına bakılırsa, Ch’an-yü’nün bu askerlerden yararlanmış olması mümkündür.
Bir diğer bilgiyi ise Baykuzu, Haussig üzerinden aktarır. Buna göre Wilhelm
Haussig, Carrahe Savaşından 12 yıl sonra, M.Ö. 36 yılında Çinliler ve Hunlar
arasında gerçekleşen bu savaşta, balık pulu düzeninin Pers askerlerince kullanılmış
olabileceğini aktarmıştır.173 Neticede Chih-chih Ch’an-yü’nün ordusunun bir kısmı
yabancı askerlerden teşekkül ediyordu. Az sayıdalardı ve kalabalık Çin ordusuna

168
Taşağıl, a.g.e, s. 183
169
Ercilasun’da “Çin’e boyun eğerek” şeklinde. Bkz: Ercilasun, a.g.e, s. 145
170
Ögel, II, s. 162
171
Ögel, II, s. 164
172
Baykuzu, a.g.e, s. 135
173
Baykuzu, a.g.e, s. 135-136

51
karşı pek şansları yoktu. Ayrıca kale savunması yapacak olmaları da Hunlar için ayrı
bir dezavantajdı.

Chih-chih Ch’an-yü savaş ilanını bildiren beş renkli bayrağını kalesi üzerinde
dalgalandırmaya başlamıştı. Tüm dezavantajlara rağmen savaşmaya kararlı olduğunu
gösteriyordu. İlk olarak yüz küsür piyade asker şehrin dışında yerleşmiş, Chih-chih
ise askerleriyle beraber surların üzerinde beklemeye başlamıştı. Çin ordusu çok
yakında olduğundan Hun askerleri savaş naraları atıyorlar ve Çinlileri savaşmaya
çağırıyorlardı. İlk hareket Chih-chih’nın gönderdiği atlılardan gelse de bunlar etkili
olamadılar ve dışarıdaki diğer askerlerle beraber kaleye çekilmek zorunda kaldılar.
Hun askerleri Çin ordusunun yoğun ok saldırısı altında kalsa da onlar da ahşap
surlardan karşılık veriyorlardı. Çinliler bu saldırıyı ortadan kaldırmak için ahşap
surları ateşe verdiklerinde Hunlar iyice umutsuzluğa düşüp geri çekilmeye devam
etmek zorunda kalmışlardı. Chih-chih da bu sırada surların üstünde, yanlarında eşleri
ve kızları olduğu halde Çinli askerlere ok atmaya devam ediyordu. Tam bu sırada bir
ok ile burnundan yaralandı. Yüz kadar kişi ile iç kaleye girse de artık kalenin büyük
bir kısmını ellerine geçiren Çinlilerce bu iç kale de ateşe verildi. Gece yarısı
gerçekleşen bu nihai saldırı sonucunda Chih-chih ve kalan maiyetinden 1518 kişi
öldürülmüştü. Ölü ele geçirilen Chih-chih’nın başı, Tu-chin adlı bir Çinli tarafından
kesilmişti (M.Ö. 36)174

Han devletinin bu darbesiyle Çin’i endişeye sürükleyen Chih-chih sorunu son


bulmuştu. Chih-chih, oldukça büyük bir askeri yeteneğe sahipti. Zaten bu özelliği de
savaşlarda kazandığı zaferlerle de sabittir. Ancak bu Hun hükümdarı, askeri alandaki
özelliğini paralel bir şekilde siyasi karakterine de yansıtmayı başaramamıştı. İlk
önce, Hun tarihindeki ilk örneğini göstererek bir Çin elçisini öldürmüştü. Daha sonra
ise aktarılan iki farklı sebep sonucunda K’ang-chü soylularından ve halktan birçok
kişinin kanını dökmüştü. Tüm bu sebepler insanların onun çevresinden
uzaklaşmasına sebep olmuş, böylelikle giderek yalnız kalmıştı. Çin kaynaklarının
aktardığına göre belki İran’ı, Kuzey Hindistan’ı ve daha sonra Doğu Türkistan’ı ele
geçirip batıda büyük bir Hun devletinin temellerini atmaya yönelik hedefleri vardı

174
Ercilasun, a.g.e, s. 146-147; Baykuzu, a.g.e, s. 136-137; Gumilev, Hunlar, s. 188-189; Gumilev,
Talas Savaşı, s. 361

52
lakin davranışları ile vizyonu birbirini tutmuyordu. Hem bu sebeple, hem de Hun
geleneğinde alışılmışın dışında bir düzene geçerek savunma savaşı yapmasıyla
hükümdarlığının sonunu hazırlamıştı. Ancak Chih-chih, savaşmayı sürdürmüş ve bir
kahramanlık örneği göstermişti.

2.3. Hu-han-yeh Ch’an-yü Döneminin İkinci Evresi (M.Ö. 53 – M.Ö. 31)

Hu-han-yeh döneminin ilk evresini, onun Çin’e bağlanmak için güneye


hareket edip de oğlunu Han sarayına göndermesi (M.Ö. 53) meselesinde
noktalamıştım. Hatırlanacaktır ki ilk evre savaşlarla devam etmiş, netice itibariyle de
Hu-han-yeh’in mağlubiyeti ile sonuçlanmıştı. İkinci evreyi oluşturan süreç savaşsız
geçecek ve Hunlar ile Çinliler arasındaki ilişkiye yaklaşık yarım asır kadar barış
hakim olacaktır. M.Ö. 126 yılından M.Ö. 53’e kadar süren savaşlar neticesinde
nüfuslarının ve hayvanlarının birçoğunu kaybeden Hunlar, ağır doğa şartlarının ve
bundan faydalanarak başkaldıran halkların da darbesiyle iyice yıkımın eşiğine
gelmişlerdi. Bu görüşleri metin içerisinde çokça tekrar ettim lakin Hu-han-yeh’in
eylemlerini değerlendirmek için bu şartları her zaman göz önünde bulundurmak
gerekir. Chih-chih Ch’an-yü, bağımsızlık yanlısı tavır takınarak binlerce yıl sonra
bugün Türk tarihi içerisinde kıymetli bir yer edinmiş lakin Hu-han-yeh onun
gölgesinde kalarak daima olumsuz bakılan bir taraf olmuştur. Hatta Hu-han-yeh’in
Türk tarihinde lanetle anıldığı dahi söylenmiştir.175 Bu ayrımın yaşanması, Hu-han-
yeh’in eylemlerinin ve bu eylemlerinin geleceğe nasıl yansıdığının üzerinde
yeterince durmamaktan kaynaklanmaktadır.

Hu-han-yeh Ch’an-yü, Wu-yüan sınırına ulaştıktan sonra Han imparatorunun


yeni yıl (M.Ö. 51) kutlamaları için sarayı ziyaret etmek ve yapılacak törene katılmak
istediğini bildirmişti.176 Bu Çin tarafından memnuniyetle kabul edilmiş, ancak bir
Hun hükümdarının ilk kez saraya gelecek olması nedeniyle birbiriyle çelişen art arda
iki ferman çıkarılmıştı. Bunların birincisinde Hu-han-yeh ve Hunların aşağılanmak

175
Gömeç, a.g.e, s. 174
176
Ying-shih Yü’nün aktardığına göre bu bağlılık ilişkisi şu uygulamalara dayanıyordu. Ch’an-yü,
sarayda Çin imparatoruna biat edecek, oğlunu rehin olarak gönderecek ve verilen hediyelere karşılık
Han devletine haraç vergisi yollayacaktı. Çin ise Hunlara yiyecek ve ipek verip, askeri koruma
sağlayacaktı. Bkz: Sinor, a.g.e, s. 196; Ercilasun bir makalesinde hediyelere karşı haraç vergisinin
muğlak olduğunu ve siyasi hakimiyeti belirten sembolik bir miktarı bulunduğunu belirtir. Konuralp
Ercilasun, Hunların Birinci Bölünüş Devreleri Üzerine Bir İnceleme, Gazi Türkiyat, Güz 2014/15: s. 21

53
istendiği görülüyor. Öyle ki ilk fermana göre Ch’an-yü yeni yıl kutlamalarına
bağımsız olarak katılmayacaktı. Üstelik Çin’in daha düşük statüde diğer tabileri olan
Wang unvanlı kişilerin misafiri olarak gelip onların aşağısında oturacaktı. Ayrıca
Wanglar gibi “bendeniz ölse de selamlayacak” diyecekti.177 Ancak imparatorun bu
fermanı sonradan ortaya atılan görüşler ile değişmiş olacak ki ikinci bir ferman
birincisinin yerini almıştır. İkinci fermana göre Hu-han-yeh Ch’an-yü, bağımsız bir
tabi olarak törene katılacak, yeri Hou ve Wang unvanlı kişilerin üzerinde olacak ve
imparator tarafından teveccüh ile karşılanacaktı.178

Netice itibariyle Hu-han-yeh, M.Ö. 51 yılında Çin sarayına gelmişti. Buraya


gelirken Wu-yüan, Shuo-fang, Hsi-ho, Shang-chün, Pei-ti, Feng-i ve Ch’ang-an
olmak üzere yedi Çin şehrinden geçmişti. Geçtiği tüm bu şehirlerden toplanan 2 bin
atlı yol kenarına dizilerek Ch’an-yü’yü karşılamışlardı.179 Hu-han-yeh Ch’an-yü
saraya geldiğinde de çok iyi karşılanmıştı. Hatta Ögel, De Groot’u kaynak göstererek
aktardığı bilgi ile Çin tarihinde hiçbir yabancıya böyle bir tören yapılmadığını
yazmıştır.180 İkinci fermanda da geçtiği üzere Hu-han-yeh, Hou ve Wang unvanlı
kişilerden daha üstte bir yer edinmişti. Ayrıca Han imparatoru onu şanından
vazgeçtiği için övmüştür. Herhalde Çin’i dünyanın merkezine koyan ve halkların ona
tabi olması gerekliliğini savunan bir gelenekten gelen imparatorun, başka bir şey
demesi mümkün değildir. Ayrıca Hu-han-yeh, bu ziyaretine karşılık yüklü miktarda
hediyeler de almış ve bu, barış altında bağlı görünerek hazineyi sömürme durumunun
ilk ayağını teşkil etmiştir. Hunlar, Mo-tu zamanındaki gibi güçlü olmadıklarından ve
uzun yıllar süren savaşlar neticesinde üstünlüklerini kaybettiklerinden artık eski
zamanlarındaki gibi bir haraç düzenini uygulamaya koymaları imkansızdı. Yeni
yöntem bu şekilde işleyecek ve uzun vadede de başarılı olacaktı.

Hu-han-yeh bu ilk ziyaretinde birçok hediye almıştı. Bunlar “Başlık, kuşak,


giysi, yeşil şeritli altın hükümdarlık mührü181, yeşim saplı iki tarafı keskin kılıç,
kama, yay, dört düzine ok, kını ile birlikte mızrak, tek atla çekilen bir araba, bir

177
Ercilasun, a.g.e, s. 150
178
Ercilasun, a.g.e, s. 151
179
Onat vd, a.g.e, s. 56
180
Ögel, II, s. 145
181
Aktarıldığına göre bu mühür, hükümdara doğrudan bağlı olan Hou ve Wang unvanlı kişilere
verilirdi. Onat vd, a.g.e, s. 120

54
takım eyer ve yular, 15 at, 20 chin (4900 gr) altın, 200 bin ch’ien (madeni para), 77
takım giysi, 8 bin top ipekli kumaş, 6 bin chin (1470 kg) ham ipek.”182 idi. Bu
hediyeler alındıktan sonra tören bitmiş ve Hu-han-yeh, yanına verilen elçilik heyeti
ile konaklayacağı Ch’ang-p’ing adlı bir tepeye doğru yola çıkmıştı. İmparator
sonraki gün Hu-han-yeh’i kaldığı yerde ziyaret etti. Burada Ch’an-yü’ye kendisini
ziyaret etmesi gerekmediğini söylese de Hun ileri gelenlerinden ve yabancı
halklardan birçok kişi imparatoru görmek için toplanmıştı. Ercilasun, bu karşılamada
on binlerce Hun’un Hu-han-yeh’e eşlik ettiğini ve böylelikle kendisini ziyarete gelen
imparatora gücünü göstermek istediğini belirtmiştir.183 Daha sonra Hu-han-yeh, bir
aydan uzun bir süre Çin’in başkenti Ch’ang-an şehrinde kalmış ve ardından ülkesine
geri dönmek için hareket hazırlıklarına başlamıştı. Bu sırada Ch’an-yü, imparatordan
Kuang-lu kalesi önünde yerleşmeyi istedi. Böylece Çin’in önemli noktalarından biri
olan Shou-hsiang kalesini korumak istiyordu.184 İmparator bu teklifi kabul etmiş
olacak ki Ch’an-yü’ye eşlik etmesi ve itaat etmeyenleri ortadan kaldırması için 16
bin kişilik bir orduyu onunla birlikte gönderdi.185 Aynı zamanda yiyecek olarak 34
bin hu (678912 litre) hububat da vermişti.186

Haritadaki 1 numaralı yer Kuang-lu, 2 numaralı yer ise Shuo-hsiang kalesinin konumunu
göstermektedir. 3 numaralı yer ise Han devletinin başkenti Ch’ang-an’ı gösteriyor. Harita
https://www.topchinatravel.com/china-map/map-of-china-rivers.htm187 adresinden alınmıştır.

182
Onat vd, a.g.e, s. 56
183
Ercilasun, a.g.e, s. 153
184
Ercilasun’un aktardığına göre Kuang-lu kalesi bugünkü Bao-tou şehrinin kuzeyinde ve Ulansu
Gölünün doğusunda kalmaktadır. Ercilasun, a.g.e, s. 153
185
Bu ordunun bir diğer görevinin Hu-han-yeh’i kontrol etmek olabileceği de söyleniyor. Ercilasun,
a.g.e, s. 153
186
Onat vd, a.g.e, s. 57
187
Son erişim: 9 Nisan 2020 saat 15:30

55
Numaralandırmaları ise ben elimdeki Hanshu çevirisinin numaralandırılmış haritalar kısmına göre
yaptım.

Hu-han-yeh Ch’an-yü, Çin sarayına ikinci ziyaretini ilk gidişinden iki yıl
sonra yani M.Ö. 49’da gerçekleştirdi. Han devleti yine masraf yaparak Hun
hükümdarı için büyük bir tören hazırlamıştı. İmparator, Hu-han-yeh’e birçok
hediyeler verdi ki işin ilginç yanı bunlar ilk verilenlerden daha fazlaydı. Şimdi 110
takım giysi, 9 bin top ipekli kumaş, 8 bin chin (1960 kg) ham ipek almıştı. Bölümün
sonlarına doğru Hu-han-yeh’in ve oğullarının Çin’i ziyaretlerinde ne kadar miktar
hediye aldıklarını bir tablo halinde verecek ve bunun Çin memurlarının zihinlerinde
nasıl görüşler doğurduğunu açıklayacağım.

Ertesi yıl, yani M.Ö. 48’de Hu-han-yeh, Han devletindeki taht değişikliğini
de fırsat bilerek yeni imparator Yüan-ti’ye bir mektup yollamıştı. Bu mektupta
halkının zor durumda olduğunu belirtiyor ve yardım istiyordu. Yüan-ti de bunun
üzerine toplanan 20 bin hu (399360 litre) hububatı ona göndermişti. Bu miktar bir
önceki seferde gönderilen hububat miktarından yarı yarıya daha azdı lakin Hu-han-
yeh’in Çin imparatorundan aldığı hediye ve yardımların üzerine de bir fazlalık kattığı
açıktı.

Hatırlanacağı üzere, Hunların eski merkezlerinden çok uzak bir konumda


olan Chih-chih Ch’an-yü, M.Ö. 44 yılında Çin’e bir mektup gönderip Han
sarayındaki oğlunun yollanmasını istemişti. Ancak bilinmeyen bir sebepten dolayı
Chih-chih’nın oğlunu götüren elçi Ku Chi öldürülmüştü. Bu olay vesilesiyle Hu-han-
yeh Ch’an-yü suçlu görülmüş olacak ki Çin imparatoru durumu soruşturmaları için
Han Ch’ang ve Chang Meng’ı Hu-han-yeh’e elçi olarak gönderdi. Onun suçsuz
olduğu anlaşıldı lakin burada dikkati çeken başka bir mesele vardır. İki Çinli elçi Hu-
han-yeh’in yerleştiği bölgede görmüşlerdi ki Hu-han-yeh’e bağlı Hunların nüfusu
çoğalmış, av hayvanları tükenmiş188 ve Ch’an-yü’nün güveni kendine geldiğinden
artık Chih-chih’dan korkmamaya başlamıştı. Ayrıca danışmanları artık kuzeye
dönmenin vaktinin geldiğini189 söylüyorlardı ki Hu-han-yeh de buna ikna olmuştu.190

188
Ögel bunun ordunun eğitim ve yeteneğini gösterdiğini belirtmiştir. Ögel, II, s. 151
189
Bu düşünce, Hu-han-yeh ile birlikte güneye gelen Hunların buradaki varlıklarını geçici kabul
ettikleri fikrini uyandırıyor. Onlar M.Ö. 53 ila M.Ö. 43 yılları arasındaki on senelik süreçte Çin’in

56
Çinli elçiler de Hu-han-yeh’in geri dönmesi durumunda onu kontrol etmenin
zorlaşacağını düşündüklerinden191 imparatorun müsaadesini beklemeden onunla bir
anlaşma yapmışlardı. Bu anlaşma Kuang-lu kalesinin hemen kuzeyindeki Nuo
Nehrinin doğusunda yer alan bir dağda Hun geleneklerine göre gerçekleştirilmişti.
İlk önce beyaz bir at192 kurban edilmişti. Daha sonra Ch’an-yü, bıçağı193 ile altın
kazıyarak bunu içki ile karıştırmıştı. Daha sonra Yüeh-chih hükümdarının
kafatasına194 konulan bu içkiye anlaşma taraflarının kanları karıştırılarak yemin
edilmişti. İki taraf arasında varılan kararlar ise şu şekildeydi:

“Bugünden itibaren, Han ile Hunlar tek aile


olmuşlardır. Nesiller boyunca birbirlerini
aldatmayacak ve karşılıklı saldırılarda
bulunmayacaklardır. Yağma yapanlar olduğu
takdirde her iki taraf haberdar edilip, bunlar
cezalandırılacak ve mallar telafi edilecektir.
Saldırı olursa, asker gönderilerek karşılıklı
yardımda bulunulacaktır. Han ve Hunlardan
hangisi ilk olarak bu antlaşmayı bozmaya cesaret
ederse, Göğün lanetine uğrasın. Nesillerden
nesillere, oğullarımız ve torunlarımızın hepsi bu
anlaşmaya bağlı kalsın.”195

Hun ve Hanlar arasında yapılan bu anlaşmanın içeriğine baktığımızda, Hu-


han-yeh’in aşağı görülen bir hükümdar statüsünde bulunmadığı dikkat çekmektedir.

sağladığı maddi yardımın da etkisiyle zenginlik elde etmişler ve o zamanki durumlarını yeterli görerek
Orhun’daki merkeze geri dönmenin vaktinin geldiğini görmüşlerdi.
190
Baykuzu, a.g.e, s. 139
191
Ercilasun, a.g.e, s. 155
192
Roux’nun aktardığına göre beyaz kutsal ve hayırlı bir renktir. Jean Paul Roux, Orta Asya’da Kutsal
Bitkiler ve Hayvanlar, çev. Aykut Kazancıgil – Lale Arslan, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, Mayıs 2005, s. 77
193
Bu bıçağın ismi Han hanedanı tarihinde “ching-lu” olarak geçmektedir. Talat Tekin, bu sözcüğün
günümüzdeki karşılığını bulanın Hirth olduğunu belirtmiştir. Bu adın Teleüt lehçesinde var olan
“kıngırak” sözcüğü ile aynı olduğu tespit edilmiştir. “İki yüzlü bıçak” ve “geniş yüzlü bıçak” gibi
manalara gelmektedir. Bkz: Talat Tekin, Hunların Dili, Doruk Yayınları, Ankara, Mayıs 1993, s. 14; Han
Shu’nun çevirisinde ise Hunların Ching-lu adını taşıyan bir tanrılarının olduğundan bahsedilmekte ve
böylelikle bıçağın kutsallığına vurgu yapılmaktadır. Onat vd, a.g.e, s. 121
194
Bu Yüeh-chih hükümdarı, Mo-tu’nun oğlu Lao-shang tarafından öldürülen kişidir. Anlaşma onun
kafatasına konulan içki ile yapılmıştır.
195
Onat vd, a.g.e, s. 59

57
Ayrıca bu sözler M.Ö. 177 yılında Mo-tu’ya mektup gönderen imparator Wen-ti’nin
sözlerine de benziyor. O da yazdıklarında Hunlar ve Hanların ağabey kardeş
olduğundan, sınır ihlali yapmamaları konusunda anlaştıklarından ve Hunlara yüklü
miktarda hediyeler verildiğinden bahsediyordu.196 Ercilasun da bu anlaşmanın metbu
güç ile vasal bir devlet arasında değil de iki eşit güç arasında gerçekleştiği ifadesine
sahip olduğunu belirtmiştir.197

Elçiler ülkelerine döndüklerinde saraydaki yöneticilerin büyük tepkisiyle


karşılaştılar. Verdikleri ortak tepki şu şekildeydi:

“Ch’an-yü vasalımız olarak sınırlarımızı


korumaktadır. Kuzeye gitmek istese bile bizim
için tehlike yaratmaz. Han Ch’ang ve Chang
Meng, yetkileri olmadan Han devletine nesiller
boyu devam edecek olan, oğullarımız ve
torunlarımız adına İ ve Ti gibi yabancılarla
ittifak yemini etmişlerdir. Şimdi Ch’an-yü’ye bizi
kötüleyerek Göğe şikayet etmesi için fırsat
verilmiş oldu. Ülkemiz küçük düşmüş, itibarımız
zedelenmiştir. Bu antlaşma uygulanamaz. En iyisi
elçi gönderip Göğe kurban sunarak, antlaşmayı
feshetmektir.”198

Tartışma ne kadar hararetli olsa da neticede antlaşma iptal edilmemişti ve


M.Ö. 43 yılından başlayarak M.S. 9 – M.S. 23 arasındaki Wang Mang dönemine
kadar sürecek olan bir dönem başlamıştı.

Chih-chih Ch’an-yü, M.Ö. 36 yılında Talas’ta gerçekleştirilen savaş


neticesinde öldürülünce bu haber bir süre sonra Hu-han-yeh’e ulaştı. Uzun yıllardır
askeri ve diplomatik mücadele içerisinde olduğu kardeşinin öldürüldüğünü duyunca
sevinmiş ve rahatlamıştı. Bunun için imparatora gönderdiği bir mektupta sarayı
ziyaret etmek istediğini bildirmişti. M.Ö. 33 yılında Çin başkentine geldiğinde

196
Onat vd, a.g.e, s. 13
197
Ercilasun, a.g.e, s. 156
198
Onat vd, a.g.e, s. 60

58
kendisine önceki iki seferde olduğu gibi tören düzenlenmiş ve hediyeler sunulmuştu.
Bu hediyeler, kaynağın aktardığına göre önceki verilenlerden daha fazlaydı.199
Ayrıca Hu-han-yeh, imparatorun damadı olmak istediğini söyleyince bu hemen kabul
edilmiş ve Wang Chao-chün adlı bir saray nedimesi Hu-han-yeh’e eş olarak
verilmişti. Wang Chao-chün, Çin tarihinin ünlü güzelleri arasında kabul
edilmektedir.200 İlginç olan nokta, bu kadar güzel kabul edilen bir kızın imparator
Yüan-ti tarafından daha önce hiç görülmeden Hun hükümdarına verilmesidir.
Baykuzu, imparatorların, hanımlarını onların resimlerini görerek seçtiğini aktarır.201
Eberhard’ın ise Han devleti ressamlarından Mao hakkında verdiği bilgi bu olayla
ilgilidir. Mao’nun fakir olduğunu, bu yüzden resmini çizdiren kızlardan rüşvet
aldığında onları daha güzel çizdiğini aktarır. Ancak Wang Chao-chün ona rüşvet
vermemiş, bu nedenden dolayı da Mao onu çirkin resmetmişti.202 İmparatorun
resimlere baktığında neden Wang’ı kendisi için seçmediği bu bilgi ile daha net bir
şekilde ortaya çıkmaktadır. İmparator, Wang’ı Hu-han-yeh’e eş olarak verdiği sırada
ilk kez gördüğünde çok şaşırmış ve gitmesinin gerekli olmadığını söylemişti. Ancak
Wang bunu kabul etmeyerek Hu-han-yeh ile evlenmeyi tercih etmiş, imparator da
buna razı olmuştu.

Hu-han-yeh Ch’an-yü, Çin ile akrabalık ilişkisini böylece kurduktan sonra


imparatora bir teklifte bulundu. Bu teklif, onun bir şeyleri sıcak savaş yoluyla değil
de barış adı altında bağlı görünerek sömürme düşüncesine çok uyuyordu. Hu-han-
yeh, Shang-ku’nun batısından Tun-huang’a kadar olan sınırları kendisinin
korumasını, imparatorun askerlerini buralardan çekerek bölgeyi Hunlara ve onların
nesillerine bırakmasını, bunu da Çinli halkın huzuru için yapmasını istiyordu. Peki,
Hu-han-yeh’in bu arzusunun altında gerçekten yukarıda da açıkladığım sömürü
tezinin varlığı yatıyor olabilir mi? Büyük ihtimalle öyle olsa gerektir. Hu-han-yeh
M.Ö. 53 – M.Ö. 43 yılları arasında hem kendisini, hem halkını hem de ordusunu
güçlendirmiş ve Orhun’daki merkezine geri dönmüştü. Bu teklifi yaptığı sıralarda on
yıldır Orhun’da idi ve Chih-chih da ortadan kalktığı için kendisine başkaldıracak

199
Onat vd, a.g.e, s. 61
200
Nurcan Türker, He Qin Politikası Çerçevesinde Hun-Çin İlişkileri ve Wang Zhao Jun, İnsan ve
Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, cilt:2, sayı: 2, 2013, s. 226
201
Baykuzu, a.g.e, s. 141
202
Eberhard, Çin tarihi, s. 118

59
kimse yoktu. Yani o sıralar gücü yerindeydi ve Gömeç’in iddia ettiği gibi203 onun
halkından destek ve itibar göremediği gibi bir durum söz konusu değildi.

İmparator Yüan-ti, Hu-han-yeh’in bu teklifine sıcak baksa da Hou Ying adlı


bir saray koruması teklifin kabul edilmemesi gerektiğini bildirmiş ve bunun sebebini
çok uzun bir konuşmasına dayandırmıştı. Konuşma uzun olduğu için sadece bazı
önemli noktalara değinmekle yetineceğim:

“Hunlar Yin Dağını kaybettikten sonra, buradan ağlamadan


geçemiyorlardı. Eğer sınırları koruyan askerlerimizi geri
çekersek, İ ve Ti’lere büyük fırsat vermiş oluruz.

İ ve Ti gibi yabancı kavimlerin karakteri, zor durumda iken


boyun eğip itaatkar davranmak, güçlü iken kibirlenip
isyankar olmaktır.

Sınırlarda kaleler inşa ederek garnizonlar kurduk. Bunlar


yalnızca Hunlar için değil, vasal ülkelerden bize sığınanlara
karşı da yapılmıştı. Hun asıllı olan bu kişiler, korkarım ki
geçmişe özlem duyarak ülkelerine kaçacaklardır.

Bugün savunma kalelerini terk edersek, çatışmalar gittikçe


artar.

Sınırdaki köleler sıkıntı çekip acı içinde olduklarından, çoğu


kaçmak istemekte ve “duyduk ki Hun ülkesinde huzur varmış,
ne yazık ki çok sıkı gözetleniyoruz!” demektedirler.

203
Gömeç, a.g.e, s. 174

60
Eğer garnizonları ve gözetleme kulelerini kaldırırsak Ch’an-
yü, imparatorluğu ve sınırları koruduğu için Han’ın
kendisine müteşekkir olması gerektiğini düşünecek ve
istekleri sona ermeyecektir. Küçük de olsa onun isteklerini
karşılamazsak ne olacağını bilemeyiz.

Yabancılarla aramızın açılması, Merkezi Ülke’nin huzurunu


bozacaktır.”204

İşte bunlar, Hu-han-yeh’in teklifinin neden kabul edilemeyeceğine dair


sunulan rapordan bazı noktalar olarak dikkat çekmektedir. Hu-han-yeh’in korumak
ve dolayısıyla askerlerini yerleştirmek istediği bölgeler, Hunların uzun yıllar önce
verilen savaşlar sonucunda Çin’e kaptırarak terk etmek zorunda kaldıkları yerlerdi.
Buraları Hunların kadim toprakları olması bakımından kutsal mekanlardı.
İmparatorun teklifi kabul etmesi halinde Çin yeni bir tehlike ile karşı karşıya
kalabilir, güçsüzken itaatkar davranan Hu-han-yeh, artık güçlendiği için eski durumu
tanımayarak Hunların parlak zamanlarında olduğu gibi yeni akınlar
düzenleyebilirdi.205 Böyle bir ihtimal Hou Ying’i korkutmuştu. Ayrıca Han
devletinde yaşayıp da Hun ülkesinde huzur olduğunu duyarak buraya kaçmak
isteyenlerin sayısı da çok olacak ki Çin için endişelendirici olan bu durum rapora da
yansımıştır. Neticede Yüan-ti uygun bir dil kullanarak ret cevabını Ch’an-yü’ye
iletmişti. Ch’an-yü ise bunun üzerinde durmayarak durumu kabullenmiş ve
imparatora teşekkürlerini iletmişti. Hu-han-yeh’in bunda ısrarcı olmamasının mevcut
barışı bozmamaya yönelik bir hareket olduğu düşünülebilir.

204
Onat vd, a.g.e, s. 61-62-63-64
205
Hu-han-yeh’in bu teklifine benzer bir durum M.Ö. 28 yılında, oğlu Fu-chu-lei Ch’an-yü döneminde
yaşanmıştı. Hunların Sağ Kao-lin Beyi olan İ-yeh-mo-yen adlı birisi, Çin’de olduğu bir sırada geri
dönmek istemeyerek Han’a tabi olmayı arzu ettiğini, eğer geri çevrilirse kendisini öldüreceğini
söylemişti. Bu istek Çin sarayında tartışıldığında çoğu kişi kabul edilmesini istemiş, ancak saray
danışmanı Ku Yung ve Tu Ch’in’in açıklamaları imparatorun fikrinde belirleyici olmuştu. Onlara göre İ-
yeh-mo-yen’i kabul etmek Ch’an-yü ile Çin’in arasını açabilirdi veya bu İ-yeh-mo-yen ile Ch’an-yü
arasında, Çin’i denemek için planlanmış bir oyun olabilirdi. Bu yüzden Han devleti olması gerektiği
gibi davranmaz da sığınmayı kabul ederse o zaman Ch’an-yü Han devletini suçlayıp onlardan
uzaklaşırdı. Görülüyor ki Hu-han-yeh devrinde olduğu gibi devam eden süreçte de bir oyuna
rastlanmaktadır. Detaylı bilgi için bkz: Onat vd, a.g.e, s. 68

61
Hu-han-yeh Ch’an-yü kısa bir süre sonra, M.Ö. 31 yılında ölmüştü. Hun
tahtında toplamda 27 yıl gibi uzun bir süre kalmıştı. M.Ö. 58 ila M.Ö. 53 yılları
arasındaki birinci hakimiyet döneminde sürekli savaşlar devam etmiş, kendisi
dışındaki dört Ch’an-yü’ye karşı askeri başarılar kazansa da M.Ö. 54 yılında kardeşi
Chih-chih’ya mağlup olmuştu. Beyleri arasında yer alan Sol İ-chih-tzu Beyi, ona
çıkış yolunun Han’a bağlanmak olduğunu gösterdiğinde Hu-han-yeh bu fikri uygun
bulup kurultaya açmış, kurultayda çoğunluk bu teklife olumsuz yanıt verse de Hu-
han-yeh kendisine bağlı olanlarla Çin’e sığınmayı tercih etmişti. Onun böyle bir yol
izlemesinin ardında Çin’e duyduğu hayranlık ve hizmet etme arzusu gibi keyfi ve
küçük düşürücü sebepler yatmamaktadır. Bunu sonuç kısmında biraz daha açacağım.
Ondan önce Hu-han-yeh ve oğullarının Çin’e yaptıkları ziyaret vesilesi ile aldıkları
hediyeleri bir tablo halinde aktarmak istiyorum:

Hun Hükümdarı Ziyaret Yılı Aldığı Hediyeler


Hu-han-yeh Ch’an-yü M.Ö. 51 Başlık, kuşak, giysi, altın
hükümdarlık mührü,
yeşim saplı iki tarafı
keskin kılıç, kama,
mızrak, yay, dört düzine
ok, tek atla çekilen bir
araba, bir takım eğer ve
yular, 15 at, 4900 gr altın,
200 bin madeni para, 77
takım giysi, 8 bin top
ipekli kumaş, 1470 kg
ham ipek
Hu-han-yeh Ch’an-yü M.Ö. 49 M.Ö. 51 ziyaretinde
verilenlere ilave olarak
110 takım giysi, 9 bin top
ipekli kumaş, 1960 kg
ham ipek
Hu-han-yeh Ch’an-yü M.Ö. 33 İlk iki ziyarete ek olarak

62
onlardan bir kat daha fazla
olduğu ifade edilen
elbiseler ve işlenmiş ya da
ham ipekli kumaşlar
Fu-chu-lei Ch’an-yü M.Ö. 26 Tüm eski hediyelere
ilaveten 20 bin top
işlenmiş ipekli kumaş,
4900 kg ham ipek
Wu-chu-liu Ch’an-yü M.Ö. 1 Diğer hediyelere ilave
olarak 370 takım iç ve dış
giysi, 30 bin top ipekli
kumaş, 7350 kg ham ipek

M.Ö. 51 ile M.Ö. 1 yılları arasında geçen 50 yıllık süreçte Hu-han-yeh ve


oğulları Han sarayına beş ziyaret gerçekleştirmişler ve her ziyaret sonrasında bir
öncekinden daha fazla hediye almışlardı. Tabi bunlardan yalnızca hükümdar ve
yönetici çevre değil halk da faydalanıyordu. Göktürkler zamanında İl Kağan
örneğinde olduğu gibi zenginlikten halkın payını alması geleneği206 Hunlarda da
mevcuttu.

Wu-chu-liu Ch’an-yü dönemine gelindiğinde Hun hükümdarlarının Çin’e


yaptıkları ziyaret tepki çekmeye başlamıştı. Wu-chu-liu, M.Ö. 3 yılında gönderdiği
bir mektupta yılbaşı kutlamalarına katılmak istediğini söylemiş ancak bu durum
sarayın ileri gelenlerinin nezdinde tepkiye neden olmuştu. O sırada imparator olan
Ai-ti de hastalanınca Çin ileri gelenleri bunu fırsat bilerek Hunların uğursuzluk
getirdiklerinden, daha önce de Ch’an-yü ülkeyi ziyaret ettikten kısa bir süre sonra
imparator Hsüan-ti’nin, ardından da Yüan-ti’nin öldüğünden yakındılar. Aynı
zamanda bu ziyaretler hazineyi boşaltmak ve törenler vesilesi ile gereksiz masraf
yaratmak anlamına geliyordu. Ercilasun ayrıca Hun hükümdarının yalnız değil de

206
Ahmet Taşağıl, Gök-Türkler (542-630), Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul, 1991, s. 141

63
maiyetiyle birlikte kalabalık şekilde geldiğini207, böylece hediye miktarının arttığını
belirtiyor.208 Ancak Yang Hsiung adlı bir saray içi koruması buna karşı çıkıp uzun
bir rapor sunmuş, Hun hükümdarının ziyaretinin kabul edilmemesi halinde
sıkıntıların doğacını imparatora bildirmişti. İlk başta ziyaret isteğine sıcak bakmayan
imparator, bu rapordan sonra razı olmuştu.209 İşte bu gibi durumlar, sömürü tezini
destekler niteliktedir.

207
Wu-chu-liu Ch’an-yü, imparatora gönderdiği mektupta ziyarete 500 kişi ile geleceğini söylemiştir.
Onat vd, a.g.e, s. 77
208
Ercilasun a.g.e, s. 178
209
Rapor detaylı bir şekilde Han Shu çevirisinde aktarılmıştır. Bkz: Onat vd, a.g.e, s. 72-76

64
Sonuç

Tarihleri MÖ 2 binli yıllara kadar götürülen Hunlar hakkında istikrarlı ve net


bir şekilde tespit etmeye başladığımız ilk bilgiler, Tuman Ch’an-yü döneminden
itibaren karşımıza çıkmaktadır. Hunlar, onun oğlu Mo-tu Ch’an-yü zamanında büyük
bir imparatorluk haline gelmişler ve bilinen en büyük altın çağlarını bu dönemde
yaşayarak bozkırdaki halklar üzerinde kuvvetli bir egemenlik kurmuşlardı. Bu
hakimiyet, elbette yalnızca konargöçer uluslar ve Doğu Türkistan’daki yerleşik
küçük şehir devletleri üzerinde değil, aynı zamanda derin tarihi ve zengin kültürel
mirasıyla bugüne kadar gelen Çin’in üzerinde de etkili olmuştu. Hun çağında Çin’i
yöneten Han devleti çok uzun bir süre Hunların üstünlüğünü kabul etmiş ve bunun
neticesinde de defalarca hediye adı altında haraç göndermişti. Hunların bu
üstünlükleri M.Ö. 127 yılından itibaren yaşanmaya başlayan ilk toprak kayıplarıyla
birlikte sekteye uğramaya başlamıştı. Özellikle, batıya açılan önemli bir nokta olması
ve Doğu Türkistan’daki şehir devletleriyle yapılan ticarette mühim bir bölge yapısına
sahip olması açısından üzerinde Hunlar ve Çinliler arasında çetin hakimiyet
mücadelelerinin yaşandığı Kansu’nun M.Ö. 121’de kaybedilmesi, ardından M.Ö.
119’da Hunların tamamen Ordos’tan çıkarılmaları hem ekonomik, hem siyasal, hem
sosyal ve hem de askeri açılardan büyük sıkıntıların doğmasına sebep olmuştu.

Sonraki süreçte Çinlilerle yapılan savaşların birçoğu üstünlükle sona erse de,
Hunların nüfusu Çin’in kat kat aşağısında olduğu için yaşanan insan kayıpları bir
galibiyeti kesin kılmıyordu. Aynı zamanda Hunların yaşadıkları coğrafyanın çetin
şartlara sahip olması nedeniyle yaşanan kıtlıklar ve soğuklar, hayvanların ve halkın
çok büyük bir kısmının ölmesine yol açmıştı. Özellikle M.Ö. 70’li yıllarda çok daha
zor geçen kış, Hunların ekonomisine ve insan gücüne büyük bir darbe vurmuştu. Ek
olarak önceden üzerinde hakimiyet kurduğu Wu-sun, Wu-hua, Hsien-pi ve Ting-ling
gibi halklardan gördüğü saygıyı kaybeden Hunlar, ülkedeki sıkıntıları fırsat bilip
isyan eden bu toplulukların saldırısı altında kalmış, gücünü büyük miktarda
kaybettiğinden bu saldırılara kesin bir cevap vermekten aciz duruma düşmüştü.

Tüm bu etkilerle beraber doğan iç kavgalar, özellikle M.Ö. 60 yılından


itibaren daha şiddetli hale gelmişti. Hu-han-yeh Ch’an-yü M.Ö. 58 yılında hükümdar
olduğunda bu iç kavgalar durulmadı ve ayrı ayrı yerlerde kendisiyle beraber dört kişi

65
daha hükümdarlık davası güttü. Hu-han-yeh, ilk başta tüm savaşlardan galip çıksa da
M.Ö. 54 yılında kardeşi Chih-chih’ya direnemedi ve mağlup olarak doğuya çekilmek
zorunda kaldı. Hu-han-yeh’in bu sırada Çin’e bağlanmaya yönelik verdiği tarihi
karar, Türk tarihinin önemli sayfalarında kendisine yer bulmuştu. Çünkü Hun
tarihinde ilk kez böyle bir şey görülüyordu. Bu durum, Hu-han-yeh’in çoğu yerde
olumsuz karşılanmasına ve hatta lanetle anılmasına dahi sebep olmuştu. O, kardeşi
Chih-chih ile karşılaştırılıyor ve bu noktada Chih-chih’nın bağımsızlık yanlısı
karakteri ön plana çıkarılarak mücadelesi destanlaştırılıyor ve böylece Hu-han-yeh
iyice kardeşinin gölgesinde kalıyordu. Ancak bunun yanlış ve terk edilmesi gereken
bir yol olduğu, Hun tarihinin akışından ve bu akışın verilen kararlara yansımasından
açıktır.

Hu-han-yeh, Çin’e karşı bir hayranlık duyduğu ve ona hizmet etme arzusuyla
yaşadığı için böyle bir karar vermemişti. Onun amacı, her alanda sıkıntı ve yıkım
içerisinde olan, ki bu yüzden savaşmaya mecali de bulunmayan Hun halkını, Çin
hazinesini sömürerek ayağa kaldırmaktı. Bunun için, Çin’e bağlı gözükmesi ve bazı
protokol uygulamalarını yerine getirmesi gerekiyordu. Kendisi bunu yapmaktan geri
durmamış ve birden fazla düzenlediği ziyaretler sonucunda elde ettiği hediyeler,
yalnızca kendisini değil aynı zamanda ordusunu ve halkını da zenginleştirmişti.
Nitekim bağlılıktan on yıl sonra, yani M.Ö. 43’te artık Orhun’a geri dönmenin
zamanının geldiğini dahi konuşur olmuşlardı. Bu da gösteriyordu ki Hu-han-yeh ve
kendisine bağlı olanlar, Çin’in hemen kuzeyinde yalnızca kendi çıkarları için
bulunuyorlardı. Yukarıda bahsi geçen Çinli memurun da dediği gibi Hunlar güçsüz
olduklarında itaatkar davranırlar, ancak güçlendiklerinde ise isyankar davranırlardı.
Bu da eski kuvvetli günlerine geri dönmelerine dair arzularının doğmasında büyük
bir etkiye sahipti.

Hu-han-yeh Ch’an-yü, başka bir eyleminde de Çin’in kuzeyinin


boşaltılmasını imparatordan rica etmişti. Yukarıda da değindiğim gibi, bu bölge
Hunların atalarından kalan ve zamanında gerçekleşen savaşlar sonucunda yitirdikleri
yerleriydi. Hu-han-yeh’in bu teklifinde samimi olup olmadığı bilinmiyor lakin
önceki tarihe bakılırsa burasını elde etmeye çalıştığına yönelik bir yorum yapılabilir.

66
Netice itibariyle Hu-han-yeh Ch’an-yü, M.Ö. 53’te böyle bir karar almış ve
Çin’in hemen kuzeyine yerleşmiştir. Belirttiğim gibi, olayların gidişatına
bakıldığında görülüyor ki bu durum Ch’an-yü’nün kurduğu bir sömürü düzeninden
ibarettir. Yıllarca süren savaşlar neticesinde her yönden sıkıntıya düşen Hunlar, onun
siyaseti sayesinde 50 yıl kadar sürecek bir barış dönemi içerisine girmişlerdi. Bu
süreçte Hu-han-yeh ve oğulları, hem kendi ülkelerindeki çalışmaları ve hem de
Çin’den sağladıkları yüklü hediyeler ile büyüyüp güçlenmişlerdi. Görüntüsü biraz
daha farklı olsa da, Mo-tu çağında olduğu gibi Çinliler Hunlara yüklü miktarda mal
göndermeye başlamışlardı. Üstelik Çin, Han imparatoru Wu-ti döneminde (M.Ö. 140
– M.Ö. 87) üstünlüğü ele geçirmiş olmasına rağmen, Hu-han-yeh Ch’an-yü dönemi
Hunları artık arka planda durumu yönetir olmuşlardı.

Hu-han-yeh, bu siyaseti ile Hunları sıkıntılı bir durumdan kurtarmıştı. Hatta


barış döneminde Hunlar daha güçlü hale gelmişti. Barışı ilk bozanlar Çinliler olmuş,
Wang Mang (M.S. 9 – 23) adlı imparator Hunlara saldırı politikası güderek onları
savaşa zorlamıştı. M.Ö. 8 – M.S. 13 yılları arasında hüküm süren Wu-chu-liu Ch’an-
yü, Hu-han-yeh’in oğullarından biriydi ve Wang Mang’in tahriklerine karşı giriştiği
mücadelede başarılı olmuştu. Çin, bu saldırılara karşılık dahi verememişti.

Hu-han-yeh’in ardılları uzun yüzyıllar boyu yaşamaya devam etmişler, M.S.


IV ve V. Yüzyıllarda Çin’in kuzeyinde görülen Han, Hsia ve Liang gibi devletlerin
kurucuları olmuşlardı. Bu da Hu-han-yeh’in izlediği siyaset neticesinde Hunların
ömrünü uzatması vesilesiyle gerçekleşmişti.

67
KAYNAKÇA

Kitaplar

ATSIZ, Hüseyin Nihal, Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar, 6. Basım, Ötüken


Neşriyat, İstanbul, Nisan 2015.

BAYKUZU, Tilla Deniz, Asya Hun İmparatorluğu, Bilge Kültür Sanat, İstanbul,
Ocak 2020.

CZEGLEDY, Karoly, Bozkır Halklarının Göçü, çev: Günay Karaağaç, Kesit


Yayınları, Eylül 2009.

De GUIGNES, Joseph, Hunların, Türklerin, Moğolların ve Daha Sâir Batı


Tatarlarının Tarih-i Umumisi I, Ötüken Neşriyat, çev. Hüseyin Cahit Yalçın, yay.
haz: Erol Kılınç, İstanbul 2018.

Di COSMO, Nicola, Ancient China and its Enemies: The Rise of Nomadic Power
in East Asia, Cambridge University Press, 2002.

EBERHARD, Wolfram, Çin’in Şimal Komşuları, çev. Nimet Uluğtuğ, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara, 1996.

___, Çin Tarihi, 5. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2019.

ERCİLASUN, Konuralp, Türk Tarihinde Asya Hunları – Birinci Hakimiyet


Dönemi, Dergah Yayınları, İstanbul, Eylül 2019.

GOLDEN, Peter, Türk Halkları Tarihine Giriş, Ötüken Neşriyat, çev: Osman
Karatay, 8. Basım, İstanbul 2018.

GÖMEÇ, Saadettin, Türk-Hun Tarihi, Berikan Yayınevi, Ankara, 2012.

GROUSSET, Rene, Bozkır İmparatorluğu, çev: Dr. M. Reşat Uzmen, Ötüken


Neşriyat, 7. Basım, İstanbul, Ekim 2017.

GUMILEV, Lev N. Hunlar, çev: D. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, 5. Baskı,


İstanbul, 2013.

___, Avrasya’dan Makaleler I, çev. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2019.

HASSAN, Ümit, Eski Türk Toplumu Üzerine İncelemeler, Doğu Batı Yayınları,
2015.

KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul, Ağustos


2015.

68
KHAZANOV, Anatoly M, Göçebe ve Dış Dünya, çev. Ömer Suveren, Doğu
Kütüphanesi, İstanbul, 2015.

KLYAŞTORNIY, Sergey Grigoryeviç, Kadim Avrasya’nın Bozkır


İmparatorlukları, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2018.

MIZRAK, Egemen Çağrı, Bozkır Kavimleri, Ötüken Neşriyat, İstanbul, Haziran


2017.

ONAT, Ayşe, Sema Orsoy – Konuralp Ercilasun, Han Hanedanı Tarihi Hsiung-nu
(Hun) Monografisi, TTK Yayınları, Ankara, 2015.

ONAT, Ayşe, Çin Kaynaklarında Türkler: Han Hanedanı Tarihinde “Batı


Bölgeleri”, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2012.

ORKUN, Hüseyin Namık, Hunlar, Tarık Edip Kitapevi, İstanbul, 1939.

OTKAN, Pulat, Tarihçinin Kayıtları’na (Shi Ji) Göre Hunlar, Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, İstanbul, Ocak 2018.

ÖGEL, Bahaeddin, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi I-II, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 2015.

___, İslamiyet’ten Önce Türk Kültür Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara, 1984.

PARKER, E.H, A Thousand Years of Tartars, London, 1924.

ROUX, Jean Paul, Orta Asya: Tarih ve Uygarlık, çev. Lale Arslan Özcan, Kabalcı
Yayınları, İstanbul 2014.

___, Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar, çev. Aykut Kazancıgil – Lale
Arslan, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, Mayıs 2005.

SINOR, Denis, Erken İç Asya Tarihi, çev. Selçuk Esenbel, İletişim Yayınları, 9.
Baskı, İstanbul, 2019.

TAŞAĞIL, Ahmet, Bozkırın Kağanlıkları, Kronik Kitap, İstanbul, Ekim 2018.

___, Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk Boyları, Türk Tarih Kurumu, Ankara
2013.

___, Bozkırların İlk İmparatorluğu: Hunlar, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, Ocak


2020.

TEKİN, Talat, Hunların Dili, Doruk Yayınları, Ankara, Mayıs 1993.

69
TOGAN, Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, İstanbul, Mayıs 2019.

WATT, James C.Y, Anne E. Wardwell, When Silk Was Gold: Central Asian and
Chinese Textiles, New York, 1997.

Makaleler

BARFIELD, Thomas J, The Hsiung-nu Imperial Confederacy: Organization and


Foreign Policy, The Journal of Asian Studies, vol. 41, no. 1, November 1981, s.
45-61.

BEDEL, Burçin, Han Wu Di Döneminde Batı Bölgesi’ne Yönelik Politika, Current


Research in Social Sciences, 3 (1), s. 35-49.

ÇAKMAK, Tülay, Çin’in Han Hanedanlığı’nın Hsiung-nulara (Hun) Yönelik Sınır


Stratejisi, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 22, Erzurum, 2003,
s. 209-222.

Di Cosmo, Nicola, Hun İmparatorluğu’nun Kuruluşu ve Yükselişi, Türkler I,


Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 708-718.

EBERHARD, Wolfram, Hsiung-nu’ların Müttefikleri Olarak Roma Askerleri, çev.


İkbal Berk, Belleten, Cilt: VIII, Sayı: 29, Türk Tarih Kurumu Basımevi, II. Kanun,
Ankara 1944, s. 143-145.

ERCİLASUN, Hunların Birinci Bölünüş Devreleri Üzerine, Gazi Türkiyat, Güz


2014/15, s. 13-32.

___, Konuralp Ercilasun, Asya Hunlarındaki Long-çıng’ın Peşinde, Kutadgubilig


Felsefe-Bilim Araştırmaları Dergisi, Sayı 26, Ekim 2014, s. 295-310.

KOCA, Salim, Eski Orta Asya’da Tabiat, İklim ve İnsan Unsuru, Asya
Araştırmaları Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 1 (1) , s. 1-18.

___, Büyük Hun Devleti, Türkler, Cilt I, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s.
688-709.

ONAT, Ayşe, Han Döneminde Hun-Çin Ekonomik İlişkileri (M.Ö. 206 – M.S. 220),
Belleten, LI, 200, S. 611-624.

___, Çin-Türkistan İlişkilerinin Başlangıcı Hakkında Bazı Bilgiler, Belleten, LIV,


211, 1990, s. 913-920.

___, Han Döneminde Bazı Türkistan Devletleri Hakkında Bir İnceleme, Belleten,
Cilt: LV – Sayı: 212 – Yıl: 1991, s. 71-77.

70
ORSOY, Sema, Çin’in Resmi Hanedanlık Kayıtlarında Türk Kavimlerine Ait
Monogrofiler, Türkler Ansiklopedisi, Cilt I, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002.

PSARRAS, Sophia-Karin, Han and Xiongnu: A Reexamination Of Cultural And


Political Relations I, Monumenta Serica, vol. 51 (2003), s. 55-236.

TEZCAN, Mehmet, Yabgu Unvanı ve Kullanımı (Kuşanlardan İlk Müslüman Türk


Devletlerine Kadar), A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED], 48,
Erzurum, 2012, s. 305-342.

TÜRKER, Nurcan, He Qin Politikası Çerçevesinde Hun-Çin İlişkileri ve Wang Zhao


Jun, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, cilt:2, sayı: 2, 2013, s. 215-
229.

YILDIRIM, Kürşat, İlk Çin Yıllıklarında Geçen Doğu Türkistan Tarihine Dair Bazı
Hususi Terimler I-II, Avrasya Terim Dergisi, 2 (2), 2014, s. 20-25.

___, Hunların Gansu Koridoru’ndaki Guzang 姑 臧 Şehri Üzerine Bazı Notlar,


Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 39, 2016, s. 61-69.

___, Hunlar ve Gansu Bölgesi, Atsız Armağanı II, yay. haz. Saadettin Yağmur
Gömeç, Altın Ordu Yayınları, Ankara 2017, s. 187-200.

___, Büyük Hun Devletinde Beylerin İdare Sahaları, Türk Dünyası Araştırmaları,
Cilt 118, Ocak-Şubat 2018, s. 117-128.

Tezler

TAŞAĞIL, Ahmet, Gök-Türkler (542-630), Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi


Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1991.

TÜRKER, Nurcan, Han Hanedanlığı Döneminde Hunlarla Yürütülen He Qin


Politikası (Akrabalık ile Sağlanan Barış Politikası) ve Sonuçları, Doktora Tezi,
Ankara Üni. Sos. Bil. Enstitüsü, Ankara, 2013.

İnternet

https://www.topchinatravel.com/china-map/map-of-china-rivers.htm,Son erişim:
9 Nisan 2020, saat 15.30.

71
EKLER

72
Hu-han-yeh ve Wang Chao-chün heykeli, Huhhot, İç Moğolistan

73
Mo-tu Ch’an-yü ordusuyla Çin Seddi’nin önünde

Mo-tu Ch’an-yü

74
Mo-tu Ch’an-yü başka bir çizimde

Kış ayında Hunlar

75
Wang Chao-chün Hunlar arasında

Hun kampı

Han elçisi ve Hu-Han-yeh antlaşma yapıyor (M.Ö. 43)

76
Han elçisi

Kamlar

77
Hunlar

Hunlar göç ediyor

78
Ch’an-yü

Hun-Han savaşı sonrası

79
Hun hükümdarına gelen Çinli Prenses

Wang Chao-chün

80
Ünlü Çin generali Li Kuang-li

Hun

81
HU-HAN-YEH’E KADAR HUN HÜKÜMDARLARI LİSTESİ
Hükümdar İsmi Yakınlık Tahtta Kaldığı Dönem
Tuman Ch’an-yü - ? – M.Ö. 209
Mo-tu Ch’an-yü Tuman’ın oğlu M.Ö. 209 – M.Ö. 174
Lao-shang Ch’an-yü Mo-tu’nun oğlu M.Ö. 174 – M.Ö. 161
Chün-chen Ch’an-yü Lao-shang’ın oğlu M.Ö. 161 – M.Ö. 126
Yi-chih-hsieh Ch’an-yü Chün-chen’ın kardeşi M.Ö. 126 – M.Ö. 114
Wu-wei Ch’an-yü Yi-chih-hsieh’nin oğlu M.Ö. 114 – M.Ö. 105
Erh Ch’an-yü Wu-wei’in oğlu M.Ö. 105 – M.Ö. 102
Kou-li-hu Ch’an-yü Erh Ch’an-yü’nün amcası M.Ö. 102 – M.Ö. 101
Chü-ti-hou Ch’an-yü Kou-li-hu’nun kardeşi M.Ö. 101 – M.Ö. 96
Hu-lu-ku Ch’an-yü Chü-ti-hou’nun oğlu M.Ö. 96 – M.Ö. 85
Hu-yen-ti Ch’an-yü - M.Ö. 85 – M.Ö. 68
Hsü-lü-ch’üan-ch’ü - M.Ö. 68 – M.Ö. 60
Ch’an-yü
Wo-yen-ch’ü-ti Ch’an-yü Wu-wei soyundan M.Ö. 60 – M.Ö. 58
Hu-han-yeh Ch’an-yü Hsü-lü-ch’üan-ch’ü’nün M.Ö. 58 – M.Ö. 31
oğlu

82

You might also like