Professional Documents
Culture Documents
ANADOLUDALKTIPMEDRESESGEVHERNESBEHATUN Sayfalar 36 56
ANADOLUDALKTIPMEDRESESGEVHERNESBEHATUN Sayfalar 36 56
net/publication/343064647
CITATIONS READS
0 1,034
1 author:
Kifayet Özkul
İstanbul University-Cerrahpaşa
13 PUBLICATIONS 6 CITATIONS
SEE PROFILE
Some of the authors of this publication are also working on these related projects:
Anadolu Selçuklu Dönemi Eserlerimizin İzinde Çifte Minareli Medrese Bezemeleri View project
All content following this page was uploaded by Kifayet Özkul on 20 July 2020.
1.GİRİŞ
Tıp, geçmişten günümüze kadar var olan bilgileri insan yararına kullanmak,
hastalıkları iyileştirmek, hastalığı hafifletmek veya önlemek amacıyla başvurulan ve
uygulanan teknik ve bilimsel çalışmaların bütünüdür. Hastaları tedavi eden
Doktor/Hekim sadece bir meslek erbabı değildir. Günümüzde tıbbın babası olarak
kabul edilen Hipokrat (Hippocrates); “Bir hekim aynı zamanda filozof olursa ilahlar
seviyesine yükselir” demiştir. Burada, İslamiyet’in doğuşu ile Tıbb-ı Nebevî yani
“Peygamber Tıbbı”, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (asm) sağlık alanında
tavsiyelerde bulunduğu ve uyguladığı İslâmî tıp ilmi akla gelmektedir.
İnsanlığın varoluşundan günümüze kadar gelen her bir medeniyet, kendi dini
inançları, kültürel yaşamları ve bulundukları coğrafya koşullarında hastalarını tedavi
etmeye çalışmışlardır. Zaman içerisinde medeniyetler birbirlerinden etkileşim
sağlayarak, yeni teknikler bulmuş, tedavi yöntemleri geliştirmişlerdir. Gelişen
dünyada, modernleşen teknoloji ile tıp, sürekli kendini yenileyen bir alan olmuştur.
İlerleyen zaman içerisinde yeni teşhis araçları (Elektron Mikroskopisi, Tomografi,
Mikroskop, vb.) bulunmuştur. Hastalıkların tedavisinde kullanılan birçok yöntem,
bulunan yeni araçlar ile daha kapsamlı olarak geliştirilmiş ve adım adım ilerlemiştir.
Günümüzde teknik bir dal olarak görülen tıbbın, gelişen bu teknoloji ve modern
araçlara, yeni tedavi tekniklerine rağmen, manevi değerleri ve kültürel değerleri de
bünyesinde bulundurması gerekmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), modernleşen dünyada, bugün hala geleneksel
tıptan bahsederek; “Fiziksel ve ruhsal hastalıklardan korunma, bunları tedavi etmenin
yanında sağlığın iyi sürdürülmesinde de kullanılan, farklı kültürlere özgü teori, inanç
ve tecrübelere dayalı, izahı yapılabilen veya yapılamayan bilgi, beceri ve
uygulamaların bütünüdür” demiştir.
Bu bağlamda bu makalede geçmişten günümüze gelen medeniyetlerde
uygulanmış olan tıbbi tedaviler, Anadolu’da uygulanmış olan tedavi yöntemleri ve
Anadolu Selçuklu döneminde yapılmış, ilk Tıp Medresesi ve Dünyanın ilk Tıp
fakültesi olan Gevher Nesibe Sultan Darüşşifası ve buradaki tedavi yöntemlerini
incelenecektir.
2. TIP TARİHİ
İnsan; içgüdüleri sayesinde hayatta kalarak nesillerini devam ettirmiş ve
hastalıklarını kendileri tedavi etmiş olan hayvanların, faydalı ve zararlı bitkileri ayırt
edilebildiğini fark etmiştir. Hasta hayvanların hangi bitkileri yediklerini,
hangilerinden uzak durduklarını gözlemlemiş ve bunları kendi hastalıklarında da
kullanmaya başlamışlardır. Bu şekilde, yaralarına bitki lifleriyle ağaç yaprakları
bağlamış, kırıklarını ağaç dalları ve çamurla sabitlemiş, ağrıyan yerlerine güneşte
ısıttıkları taşları koyarak kendilerinin hekimi olmuşlardır. İlerleyen zaman içerisinde
hastalıkların tedavisi için gerekli olan tedavi metotları rahipler, büyücüler, kabile
şefleri gibi söz sahibi kişilerin elinde bulunmuş ve karar merci onlar olmuşlardır. Bu
söz sahibi kişilerin dedikleri dışında yapılan her şey kötülük olarak kabul edilmiştir.
İnsanların fikri yapıları geliştikçe, hastalıkların sebeplerini düşünmeye
başlamış, gözle görülemeyen sebeplerden doğan hastalıkları açıklamakta aciz
kalmışlardır. Bu hastalıkları; güneş ve ay tutulmasına, yıldızların durumlarına, şimşek
çakması ve gök gürlemesi gibi tabiat olaylarına bağlamışlardır. Bunun neticesinde de
su, ağaç, toprak gibi doğal nesneleri tabulaştırarak, hastalığa yol açtığını düşündükleri
kötü ruhların bedenden uzaklaştırılması için, muskalara, dövmelere ve totem sembolü
sayılabilecek başka malzemelere yönelmişlerdir. Yazının bulunmasıyla, o güne kadar
1
(M.Ö. 668-627), Asur kralı Asurbanipal sanata ve bilime büyük ilgi duymuştur. Ortadoğu’nun, ilk
kitaplığını kurmuştur. Bu kitaplıkta, Tapınak kitaplıklarından toplanmış, metinlerin asıllarından veya
kopyalarından oluşturulmuş 22.000’in üzerinde tablet bulunmaktadır. Tabletlerdeki metinler genellikle,
astronomi, tarih, felsefe, tıp ve edebiyat ile alakalıdır. Tabletlerden günümüze kadar gelenlerin geneli
British Museum’da ve İstanbul Arkeoloji Müzelerinin çivi yazılı belgeler Arşivi’nde korunmaktadır.
(A. Gündüz, Mezopotamya ve Eski Mısır, Büke Yayınları, İstanbul 2002, s. 301).
2
Pedanius Dioskorides, M.S. 1. yüzyılda yaşamış bir hekimdir. Dioskorides'in yazdığı De Materia
Medica da antik çağda önemli kitaplardan biridir. 500 yıl boyunca Doğu ve Batı bilim dünyasında
farmasötik ve botanik dallarında da önemli bir eser olmuştur. Süryanice, Arapça, Farsça ve Latince’ye
çevrilmiştir. Bitkisel kaynaklı ilaçlara önem veren Ortaçağ medeniyetlerinde, Türk-İslam
medeniyetinin hakim olduğu coğrafyada da incelenmiştir. (Yıldırım. V. Ve Ataç A. Osmanlı Hekimleri
Ve Dıoskorıdes'inde Materıa Medıcası)
3
Herodotos, Batı Anadolu’da Halikarnassos’da bugünkü Bodrum’da M. Ö. 484 yılında doğan,
dünyanın ilk araştırmacı tarihçisi ve yazarıdır. Historia adlı eseri onu ünlü yapmıştır. Romalı devlet
adamı, bilgin ve yazar Cicero tarafından Latince “Pater Historiae” (Tarihin Babası) unvanını almıştır.
“Historia” sözcüğü “araştırma, inceleme, bilgi edinme” anlamındadır. II. Kitap Euterpe’de birçok konu
yanında Mısır kültürü: tıp, cenaze törenleri, gıda gibi konulara da yer vermiştir.
http://www.antiktarih.com/2019/07/24/tarihin-babasi-herodot- kimdir/
4
Roma’nın toplumsal yapısının en küçük birimi olan, baba rolündeki Pater Familias’tır.
5
Hellen, gerçekte yaşayıp yaşamadığı pek bilinmeyen ancak 8. yy. itibariyle tanrılaştırılmış bir hekim
olan Asklepios adına kurulmuş tapınakları olan Asklepieionlardır. Asklepieionlar, içinde tanrıya hizmet
etmekle görevli rahiplerin bulunduğu şifa merkezleridir.
6
Galenos, anatomik incelemeler yapmış olmasına rağmen bu alandaki bilgisini insanlardan çok
hayvanlar üzerinde çalışarak elde etmiştir. Çünkü onun döneminde insan bedeni üzerinde çalışmalar
yapmak yasaktı.
7
9. yüzyıldan itibaren Salerno şehrinde Pontus adında bir Yunan, Salernus adında bir İtalyan koşucu
yaralandığı sırada pansuman yapmıştır, iki gezgin Yahudi Helinus ve Arap Abdela uygulanılan
pansumana yakından bakmak için yaklaşmışlardır. Bu esnada bu dört kişinin de tıpla uğraştığı
keşfedilmiştir. Daha sonra ortaklık edip, bilgilerinin toplanıp ve dağıtılabileceği bir okul kurmaya karar
vermişlerdir.
Günümüze kadar gelememiş olsa da, Şifaiye medresesine bitişik olduğu tespit
edilen dikdörtgen planlı, ortada bulunan iki koridora açılan hücrelerin bulunduğu,
ruhsal hastalıkların tedavisinin yapıldığı, içinde Selçuklu hamamının bulunduğu
Bimarhane’yi de bu yapı topluluğuna eklemek gerekmektedir. İlaveten Gıyasiye
medresesinin yan eyvanı Gevher Nesibe Hatun türbesine çevrilmiştir. Yapı, oldukça
mistik, yalın ve etkili bir mimariye sahiptir.
Şifahanenin taç kapısı güney cephenin batı ucuna kaymış durumdadır. Taç
kapı, özenli bezemesi, ihtişamlı görünüşü ile ön plana çıkmaktadır ve gerçek bir sanat
eseridir. Taç kapıda günün belirli saatlerinde, gölge oyunu ile meydana gelen bayan
siluetine benzer bir görünüm oluştuğu görülmektedir. Halk, Gevher Nesibe Hatunun
silueti olduğuna inanmaktadır. Kapının dış çevresini birbirine geçmeli Selçuklu
motifleri çevrelemiştir. Girişin sağ ve sol taraflarında küçük oyuklar bulunmaktadır.
Sağdaki oyuğun üst kısmında Arslan kabartması sembolü vardır. Kapıdaki girişte
bulunan oyuğunun üst kısmı yedi kademeli sarkıtlarla bezenmiştir.[14], (Resim 4).
Selen Bostan’ın bir makalesinde “cepheden bakıldığında dikey eksene göre simetrik
bir çift göze, bir burna ve ağza benzetilen mukarnas hücreleriyle birlikte mukarnasın
sınır çizgisi omuzlara doğru dökülen saç yada örtüyü çağrıştırmaktadır. Çağrışım
halkın gözünde Darüşşifanın banisi Gevher Nesibe Sultanla özdeşleşmektedir. ” diye
bahsetmektedir. Şifahane kapısında bulunan beyaz mermerden dikdörtgen şeklindeki
2,5 x 0,75 metre yüksekliğinde ki kitabesinde; “Kılıçarslan’ın oğlu, dinin ve dünyanın
koruyucusu büyük sultan Keyhüsrev zamanında -zamanı daim olsun- Kılıçarslan’ın
kızı, din ve dünyanın ismeti Melike Gevher Nesibe’nin -Allah sizin için onu razı kılsın-
vasiyeti olarak 602 yılında bu hastanenin inşasına ittifak etti” yazmaktadır (Resim 5).
Şifahanenin taç kapısının üst kısmında da taştan işlenmiş olan kemerde ve
etrafında, karşılıklı olarak çeşitli Selçuklu motifleri bulunmaktadır. Bunlardan bir
tanesi dolanmış karşılıklı iki yılan figürleridir. İlkel dönemlerde dahi dinsel ve
mitolojik bir sembol olan yılanın, diğer hayvanlardan farklı olarak görülmesinin
sebepleri, sürünse de çok hızlı hareket etmesi, zehirli olması ve deri
değiştirmesidir.[9]. Ayrıca yılan birçok toplumda bilgelik sembolü olarak kabul
görmüştür.[6]. Şifahane kapısındaki iki yılanın ortasında da on iki dilimli Selçuklu
madalyonu bulunmaktadır Bu dolanmış karşılıklı iki yılan figürleri, bugünkü Türk
tıbbının sembolü olarak kabul edilmiştir (Resim 6).
Şifahane taç kapısının, iç kısmında sağ tarafta aslan motifi göze çarpmaktadır.
Aslan; Devleti, gücü, kudreti, asaleti temsil etmektedir. Bu aslanın Gevher Nesibe
Hatunun babası olan Sultan II. Kılıçarslan’ın anısına yapıldığı düşünülmektedir.
Şifahane bölümüne taç kapıdan girildikten sonra, ortada açık avlusu ve havuzu olan,
dört eyvanlı, tek katlı plan karşımıza çıkmaktadır. Dört eyvanlı plan şeması iki
bölümde de uygulanmış olarak günümüze gelen Anadolu’daki tek yapı örneğidir.
(Resim 7)
Medresenin taç kapısı ise, daha Osmanlı dönemi etkisine sahip bir karakter
taşımaktadır. Orijinal taş bezemelerini günümüze kadar taşıyabilen yapının, geometrik
desenlerle bezenmiş olan ve orijinali olmayan mevcut ahşap kapı kanatları,
restorasyon esnasında yapıya eklenmiştir. Restorasyonda yanıltıcı olmamak adına,
yapının genelindeki konsepte uygun olması açısından kapı kanatları şeffaf bırakılarak
demir lokmalarla korunmuştur.[14]. Medresenin kapısı açıklığında, ortası havuzlu
olan avluya geçilmektedir. Avlu üç yandan revaklarla çevrilmiştir (Resim 8). Dört
eyvanı bulunmaktadır. Ana eyvanın sağındaki dikdörtgen şeklinde olan büyük mekân
kışlık dershane olarak kullanılmaktadır. Burada yaklaşık 100 kişi oturabilmekte ve bu
bölümün ses akustik özelliği bulunmaktadır. Çok düşük sesle konuşulduğunda dahi
odanın her köşesinden duyulabilmektedir. Restorasyon çalışmaları sırasında, değişik
açılarda ağızları deri kaplı küpler bulunmuştur. Bu küplerin ses akustiğini sağlanmak
da kullanıldığı düşünülmektedir. Medrese kısmının batı tarafında, ortada bulunan
eyvanın her iki yanında birer oda bulunmaktadır.
Kongre Tam Metin Kitabı 5-7 Haziran 2020 https://www.inbak.org/ 32
ULUSLARARASI GÖBEKLİTEPE SOSYAL VE BEŞERİ BİLİMLER Şanlıurfa,
KONGRESİ TÜRKİYE
1980 yılında yapılan onarım esnasında toprağın altında birçok spiral yivli
künkler görülmüştür. Muhtemelen bina künklerle yerden merkezi olarak
ısıtılmıştır.[15]. Büyük ihtimalle de yakınlardaki bölgelerden çıkartılan sıcak su
buraya şifahaneye getirilmekte ve binada bulunan yedigen kaideli su terazisinden
geçerek, binanın içerisine dağılmaktadır. Yapılan kazı çalışmalarında ve
araştırmalarda yapının ve hamamın ısınmasını sağlayan başka hiçbir tesisat
Gevher Nesibe Hatun Tıp Sitesi de denilen bu külliye, tıp eğitimi bakımından
dünyadaki ilk ciddi tıp kuruluşudur ve buna ilaveten Dünyanın İlk Tıp Fakültesi
olarak kabul edilmektedir. Selçuklular Döneminde Anadolu’da başka şifahaneler
yapılmış olsa da, Gevher Nesibe Hatun Darüşşifasının bir kadının vasiyeti üzerine
yaptırılmış olması ve diğer yapılardan daha büyük olması açısından farklılık
göstermektedir. İki bölüm halinde planlanarak inşa edilmiş olan Gevher Nesibe Hatun
Şifahanesi ve Gıyasiye Medresesi, Tıp eğitiminin ve uygulamasının bir arada
yapıldığı, eğitim ve araştırma hastanesi olarak düşünülmüştür. Şifahane ve Medrese
bölümleri arasında boşluklar bulunmamaktadır. Her iki yapı koridorla birbirine
bağlanmıştır. Birkaç kez restorasyon geçiren yapı, 2012 yılında kullanımının
Büyükşehir Belediyesine devredilmesiyle birlikte günümüzde Tıp Tarihi Müzesi
olarak hizmet vermektedir.[21].
ilk Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi 8 hizmeti vermiş olan bir kurumdur. Dünyanın
birçok yerinde, ortaçağ döneminde akıl hastalarına işkence uygulanırken, psikiyatri
hastaları genel olarak kötü muameleye maruz kalırken, Anadolu’da bu hastalar;
hoşgörü ve korumacı bir yaklaşım içerisinde, Medresedeki özel odalarda güzel koku,
kuş sesi, su sesi ile müzik dinletilerek tedavi edilmişlerdir ve toplumdan
dışlanmamışlardır. Hastaların odalarında, eyvan kavislerinde bulunan karşılıklı ikişer
deliğin, musiki ve telkin tedavisi amacıyla yapılmış olduğu da düşünülmektedir.
Tedavi amacıyla koridorlarda oluşturulan bu ses, bir nevi dünyanın ilk ilkel
hoparlörleri görevini üstlenmiştir. Poliklinikteki bulunan hastaların yataklarının bir
tarafında aydınlatmak için bir kandil, diğer tarafında bir çıngırak
bulundurulmuştur.[21].
Geçmişte Zekeriya Er-Razi, Farabi ve İbni Sina bu konuda çeşitli çalışmalarda
bulunmuşlardır. Örneğin Razi, melankolik hastaların herhangi bir meşguliyetle tedavi
edilmeleri gerektiğinden bahsederek, bu kişilere müzik öğretilmesini ve şarkı
dinlettirilmesini tavsiye etmiştir. İyi bir bestekâr olan ve günümüzde de kullanılan
kanunun mucidi olan Farabi; müzikteki makamların insan ruhuna tesirini incelemiş ve
bunları çizelgeler halinde kitabında anlatmıştır.[21].
Medresede tepeden aydınlatmalı üç ameliyathane bulunmaktadır. Katarakt ve
mesane ameliyatları buralarda yapılmıştır. Hastalara narkoz olarak; ademotu, afyon,
şarap, hindistan cevizi karışımı ve sarı sabir verilmiştir. Medresenin damında
kurulmuş olan serada İlaç yapımında kullanılan bitkiler, marul ve maydonoz gibi
sebzeler yetiştirilmiş. 1.5 metre kalınlığında toprak bulunan bu dam sayesinde
izolasyon da sağlanmıştır.[21].
4.SONUÇ
İnsanlığın binlerce yıllık tarihinde birçok medeniyet gelmiş geçmiştir. Bu
medeniyetlerin yükseliş ve çöküşleri esnasında, dünya kültürü üzerindeki etkileri, bir
sonraki evrensel medeniyetlere verdikleri ve bıraktıkları ile sınırlı kalmıştır. Dünya
tarihinde Yunan medeniyeti, İslam medeniyeti ve Batı medeniyeti olarak üç evrensel
8
Sağlığın ruhsal ve fiziksel boyutlarıyla birlikte, ayrılmaz bir bütün olduğu ve birbirini etkilediği
anlayışına dayanarak; herhangi bir hastalığı olan, cerrahi uygulanmış olan kişilere, psikososyal destek
ve psikiyatrik tıp hizmeti sunan psikiyatri üst disiplinidir.
KAYNAKLAR
[1] Aydın, E. (1996). Anadolu’daki Ticaret Yolları ve Selçuklu Sağlık
Hizmetleri. Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları, 164-75.
[2] Bakır, A. (2018). Geç Orta Çağ Avrupa’sında Tıp Ve Tababet, Ortaçağ
Araştırmaları Dergisi, Cilt.1, sy.1.