Professional Documents
Culture Documents
György Lukacs Marksizm Mi Varoluşçuluk Mu Yordam Kitap
György Lukacs Marksizm Mi Varoluşçuluk Mu Yordam Kitap
György Lukacs Marksizm Mi Varoluşçuluk Mu Yordam Kitap
MARKSiZM MI
VAROLUŞÇULUK MU?
Fransızcadan Çeviren: Mehmet Sert
· ·.
...
•\
György Lukacs (1885 - 1971)
Existentialisme ou Marxisme
György Lukacs
Fransızcadan Çeviren:
ı Mehmet Sert
Yordam Kitap: 385 •Marksizm mi Varolutçuluk mu? • György Lukıl.cs
www.instagram .com/yordamkitap
3 Emperyalizmin Felsefesi .. . 33
il FENOMENOLOJİDEN VAROLUŞÇULUÖA 57
1 Tavır Alış Olarak Yöntem 58
2 Hiçlik Miti . .... . . . . .. . . . . . 67
3 Özgürlük Fetişi 78
György Lukacs
Budapeşte, 11 Nisan 1960
FRANSIZ YAYIMCININ NOTU
Matrahaza (Macaristan)
Temmuz 1947
BURJUVA FELSEFESİNİN BUNALIMI
1
FETİŞ OLMUŞ DÜŞÜNCE VE GERÇ E K L İ K
Emperyalist dönem felsefesinde yeni olan bir şey var mı? Bir
bütün olarak ele alındığında bu felsefe emperyalizmin, yani
kapitalizmin çelişkilerle dolu en yüksek aşamasının düşünce
düzeyindeki yansımasıdır. Burjuva felsefesinin gelişme çizgi
sini, biçimini ve içeriğini belirleyen kapitalist topluma özgü
çelişkiler, emperyalist aşamada en uç noktasına varan nesnel
bir biçim kazanırlar. Ancak, burjuvazi açısından kendi düşün
cesinin bu temelden çelişkili özelliğini kabul etmemek hayati
bir öneme sahiptir. Başka bir deyişle, söz konusu çelişkiler ne
kadar derin ve uzlaşmaz olursa, burjuva felsefi düşüncesi ile
toplumsal gerçekliğin gelişimi arasındaki kopuş da -felsefenin
bunalıma düşmesinin sebebi de budur- o kadar belirgin hale
gelir. Ancak sorun burjuva felsefesi ile emperyalizmin top
lumsal gerçeği arasındaki bir çelişkiden ibaret değildir; buna
eklenen bir başka çelişki ise söz konusu toplumsal gerçekliğin
fiili gelişimi ile gözle görülebilen yüzeyi arasındaki çelişki
dir. İyi niyetli de olsalar, bazı düşünürlerin, yalnızca bu gözle
görülür yüzeyi incelemekle yetindikleri için, bize toplumsal
gerçekliğin tamamen çarpıtılmış bir sunumunu vermelerinin
altında bu çelişki yatar.
Söz konusu çelişkinin burjuva düşüncesi açısından kalıcı
bir sorun olması doğaldır. Kapitalist toplumda fetişizm bütün
ideolojik dışavurumlara sızmıştır. Kabaca şöyle de diyebiliriz:
Pek çok durumda nesneler [eşyalar] aracılığıyla kurulan in
sani ilişkiler, toplumsal gerçekliğin yüzeydeki aldatıcılığına
kapılanlara eşyadan farksız görünürler; bu durumda insanlar
arasındaki ilişkiler de bir eşya, bir fetiş görünümüne bürüne
cektir. Bu yabancılaşmanın en açık örneği, kapitalist üretimin
26 1 Marksizm mi Varoluş çuluk m u ?
2
BURJUVA DÜŞÜNCESİNİN GELİŞİMİ
3
EMPERYALİZMİN FELSEFESİ
4
SÖZDE NESNELLİK
5
"ÜÇÜNCÜ YOL" V E M İ T
6
SEZGİ V E A KILDIŞICILIK
7
BUNA L I M I N BELİRT İ LERİ
fENOMENOLOJİDEN
VAROLUŞ ÇULUGA
1
TAVIR ALIŞ OLA RAK YÖNTEM
Burada ancak birkaç yıl sürecek geçici bir moda mı, yok
sa kendini kabul ettirecek yeni bir felsefe mi söz konusu? Bu
sorunun cevabı ancak bu yeni felsefenin varlık sebebi incele
nerek ortaya konabilir; başka bir deyişle, öncülerin zihninde
yeni ideolojiye esas olan dünya görünüşünün derinliğini ve
yeni ideolojinin günümüz insanlığını meşgul eden önem
li sorunları nasıl ortaya koyduğunu ve kavradığını bulmak
gerekir. Demek ki, bu yeni felsefenin konusunun insanların
yaşamında nasıl bir yer tutabildiğini ve tutması gerektiğini
ölçmeliyiz. Ayrıca onun yöntemini insani bir tavır alış olarak
incelememiz gerekecektir. Bu felsefenin çıkış noktası nedir,
hangi amaca yönelmiştir ve hangi güzergahı kullanmaktadır?
Daha önce büyük felsefe sistemlerinin, kendi dönemlerine ait
sınırlar içinde yaptıkları gibi, insan yaşamının bütününü mü
kucaklamaktadır; yoksa derinliği olmayan bir toplumsal ta
bakanın bile isteye seçtiği parçalı ve çarpık bir dünya anlayışı
nı mı bize sunmaktadır? Cevabını aramamız gereken sorular
bunlardır; çünkü ancak bu şekilde, geçici bir hevesle mi yok
sa kalıcı, yeni bir felsefeyle mi karşı karşıya bulunduğumuzu
anlayabiliriz. Az önce saydığımız noktaları hesaba katmadan
salt akademik bir çizgi tutturacak bir felsefi eleştiri boş bir
bilgiçlik olarak kalır. (Hegelci diyalektiği "mantık hataları"
üzerinden eleştirenleri bir kez daha anmak istemiyoruz.)
Düşünce tarihinde ses getirmiş büyük felsefelerin hep
si orijinal bir yönteme dayanır. Platon ve Aristoteles,
Descartes, Spinoza, Kant, Hegel ve başka pek çok filozof için
durum budur. Şimdi varoluşçu yöntemi orijinallik açısından
irdeleyelim.
F e n o m e n o loji d e n V a r o l uş ç u l u {l a 1 59
rilerin dışına çıkan her şey; yani ortaklaşa yaşam, ortak emek,
birlikte mücadele, Sartre'a göre yalnızca psikolojik, yani yalnız
ca bilinçten kaynaklanan kategorilerdir ve var olan gerçekliğe,
varlıkbilime ait değillerdir.
Bütün bunları daha açık bir şekilde ifade edersek, ortaya çı
kacak şey, küçük burjuva sıradanlığına tam anlamıyla uygun
beylik sözlerdir. Varoluşçuluk başlıklı polemik incelemesinde
Sartre, özgürce eylemde bulunan insanın arkadaşlarına nereye
kadar güvenebileceğini sorar ve şu cevabı verir: "Onların bir
lik içinde olacaklarına ve iradelerine güvenmenin, tramvayın
vaktinde geleceğine ya da trenin raydan çıkmayacağına güven
mekten bir farkı yoktur. Ancak ben, insanın iyi yürekliliğine ya
da insanın toplumun iyiliğinde çıkarı olduğuna güvenerek, hiç
tanımadığım insanlara güvenemem; çünkü insan özgürdür ve
güvenebileceğim bir insan doğası yoktur" (Varoluşçuluk, s. 52).
Biraz karmaşık ve özel terminoloji bir yana bırakılırsa, aktardı
ğımız görüşlerin her küçük burjuva tarafından ortaya konabi
leceğini söyleyebiliriz.
2
HİÇLİK MİTİ
kadar boyun eğmişti ki, Birinci Dünya Savaşı her türlü varoluş
imkanını tehlikeye düşürdüğünde, bu dünya çapındaki sar
sıntı insan düşüncesinin bütün konularını dönüşüme uğratıp,
var olan bütün ilkeleri yeniden sorguladığında ve nihayet, saf
bireyciliğin karnavalı yerini büyük pişmanlığa bıraktığında,
felsefe sorunlarının temel yapısında hemen hiçbir şey değiş
memişti.
Fenomenolojinin yönelimi ve görevi bu arada önemli bir dö
nüşüme uğrayacaktı; Heidegger ve Jaspers'in felsefesi olan asıl
varoluşçuluğun kökeninde de bu dönüşümün etkisi görülür. Bu
felsefeye temel oluşturan yaşantıyı özetlemek oldukça kolaydır:
İnsan hiç ile, Hiçlik ile karşı karşıyadır; insan ile dünya arasın
daki temel ilişki hiç karşısında bulunma durumudur.
Varoluşçuluğa göre bu durum insan gerçeği'nin özünden
kaynaklanır. Aslında bu durum, emperyalizmin bunalımını
yansıtan fetişleşmiş bireysel bilincin durumuna karşılık gelir.
Kısaca özetlediğimiz yaşantının özgünlüğü tamamen göre
cedir. İnsanın bu durumunu ve ona bağlı tavır alışları ilk kez
dile getiren E.-A. Poe' dan bu yana, modern edebiyat bizim,
uçurumun kenarına kadar gelmiş, çıkış yolu bulamayan insa
nın durumuyla içli dışlı olmamızı sağladı; fenomenolojinin hiç
karşısında bulunma kavramıyla özetlediği de budur.
İnsanın bu durumunun canlandırılması, büyük yazarlar
açısından, nesnel bir durumun öznel yansımasını bulup çıkar
maktır. Daha doğrusu, koşulların ve kahramana özgü verilerin,
somut, tamamen gerçek ve iyi belirlenmiş bir durum çerçeve
sinde kesin bir tavır alış olarak sunulmasıdır. Raskolnikov'un
cinayetten sonraki durumunu ya da intihara sürüklenen
Svidrigaylov ya da Stavrogin'in durumunu düşünmek yeter. Bu
örneklerin her birinde, gelişim halindeki trajik çizginin özel bir
biçimi söz konusudur; günlük yaşamdan alınmış ve gerçek bir
F e n o m e n o l oji d e n Var o l u ş ç u l u (J a 1 71
3
ÖZGÜ RLÜK FETİŞİ
1
VAROLUŞÇULU G UN TARİHSEL DURU M U
2
N İYET A H LAKI VE SONUÇ A H LA K I
3
SARTRE M A RX 'A K A RŞI
4
BELİRSİZLİ G İN A H LA K I
V E VAROLUŞÇU A H L A K I N BELİRSİ ZLİGİ
5
VAROLUŞÇU A H LAK VE TA RİHSEL SORUM LULUK
dir özet olarak, "bir tarafta hor gördüğümüz şey yanlış, öbür
tarafta takdir ettiğimiz şey soğukkanlılık ve uzgörü değildir"
(Temps Modernes, XllI. Cilt, s. 27). "Direnişçilerin zaferi kadar,
işbirlikçilerin bayağılığı da, aynı anda hem Tarih'in olumsal
lığını (bu olmadan siyasette suçludan söz edilemez) hem de
Tarih'in akılsallığını (bu olmadan da ancak delilerden söz ede
biliriz) varsayar" (ay. y.). Merleau-Ponty bu alıntıdan biraz geri
de de, Hegelci "aklın hilesi"ni hatırlatarak şu açıklamayı yapar:
"Tarihte bir çeşit kem göz vardır; bu güç insanları kışkırtır, on
ları doğru yoldan çıkarır, onları kendi yolundan gitmeye ikna
eder, sonra birden ortadan kaybolunca işin rengi değişir, başka
bir şeyin de mümkün olduğu ortaya çıkar. Onun yarı yolda bı
raktığı ve onun suç ortağı olduğunu düşünen insanlar, birden
bire onun teşvik ettiği suçun elebaşısı haline gelirler" (Temps
Modernes, XIII. Cilt, s. 26).
Bu düşünceler, sorumluluk meselesini somut tarihsel bir
düzeyde kavramaya çalışıyor ve bu çabanın kavrayış gücü,
ortodoks varoluşçuluğa çok daha yakın duran Bayan de
1
1
MA DDECİLİ G İ N İ DEOLOJİK GÜNCELLİGİ
V E MODERN FELSEFENİN SORUNLARI
şeyi gerçek saymama olanağı hala vardı. Ancak, böyle bir öğ
retiyi benimseyen düşünürün hemcinslerinin varoluşunu bile
kuşkuyla karşılaması gerekecekti. Aslında ödünsüz bir tekben
cilik olanaksızdır; Schopenhauer'ın da bir keresinde söylediği
gibi, insan ancak bir tımarhanede tam bir tekbenci olabilir.
Öbür seçenek ise felsefi idealizmin iflasını kabul etmek ve
onu rafa kaldırmaktı.
Emperyalist aşamaya özgü özel koşullar böyle bir gelişmeye
izin vermedi. Bunun yerine, bir "üçüncü yol" bulmaya yöne
lik sayısız ve sonuçsuz girişime tanık olduk; ancak bunlar, ya
demagojik bir aldatmacayla ya da -iyi niyetli düşünürler söz
konusu olduğunda- farkına varmadan tuzağa düşerek bir yere
ulaşmaya çalışıyordu. İdealizmi de maddeciliği de benimseme
den daha yüksek, daha bilimsel ve daha modern bir bakış açısı
tutturmaya çalışan "üçüncü yol"un sırrı buydu.
"Üçüncü yol" anlayışı -söylemeye bile gerek yok- idealiz
min iflasının gizlice itiraf edilmesidir. Klasik idealizmin tersi
ne -bu idealizmin temsilcileri kendilerini idealist ilan etmekten
gurur duyuyorlardı- "üçüncü yol"un modern yandaşları idea
lizmi benimsediklerini açıklamaktan çekiniyor, hatta ona sal
dırıyormuş gibi yapıyorlardı. Bu yol, iyi niyetli düşünürleri bile,
ancak farklı sistemlerden alınmış unsurların seçmeci ve keyfi
bir karışımına götürebilirdi.
Nesnel bir idealizmin bilimsel temellerinin çöküşü, "üçün
cü yol" taraftarlarını ister istemez öznel idealizme yöneltti.
Bazı istisnalar dışında, bu taraftarlar söz konusu durumdan
kaynaklanan sonuçları hiçbir zaman kabul etmediler ve çıkış
noktalarıyla çelişmek pahasına, öznel idealizmin kuramsal po
zisyonlarını koruyarak belli bir nesnelliğe ulaşmaya çalıştılar.
Dolayısıyla, nesnel idealizmin genel yapısından kaynaklanan
mitler yaratma gereğinden kaçamadılar.
ı ss 1 Marksizm mi Varoluşçuluk m u '
2
MA DDECİ L İ K VE DİYALEKTİK
3
B İ LGİ K U R A M I NDA
KEST İ R İ M İ N D İ YALEKTİK ANLAMI
BÜTÜNSELLİK V E N EDENSELLİK
5
B İ L G İ N İ N ÖZNESİ VE PRATİK EYLEM