Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 70

Meşrutiyet Dönemi

I. Meşrutiyet
• I. Meşrutiyet ve Kanun-i Esasi Mithat Paşa tarafından özellikle
İstanbul/Tersane Konferansına yetiştirilmek üzere hazırlandı. Buradaki amaç
anayasal bir düzene geçilmesi sebebiyle batılı devletlerin Osmanlı’nın iç
işlerine müdahale etmelerine gerek kalmadığını vurgulamaktı.
• Ancak Meşrutiyet’in ilanı konferansa beklenen etkiyi yapmadı. Batılı
devletler meşruti düzeni taktirle karşıladıklarını açıklamakla birlikte
Osmanlı’nın iç işlerine müdahale eden ağır kararlar aldılar.
• Konferans esnasında alınan ağır şartlar Osmanlı tarafından kabul
edilmeyince Konferans başarısızlıkla tamamlanmış oldu.
• Rusya, Savaş hazırlıklarına başladı. İngiltere ile anlaştı ve Osmanlı’nın davet
edilmediği Londra Konferansı toplandı.
• Bu olaydan 16 gün sonra Abdülhamit, Anayasanın 113. maddesine
dayanarak Mithat Paşa’yı azletti ve İtalya’ya sürgüne gönderdi.
I. Meşrutiyet
• I. Meşrutiyet ilan edildiğinde toplumsal bir destekten yoksundu.
Bunun en önemli kanıtı Abdülhamit meclisi askıya aldığında ve
İstibdat rejimini kurduğunda toplumdan bir tepki gelmemesidir. İttihat
Terakki bile ancak 1889’da kurulmuştur.
• I. Meşrutiyet’i ilan eden Hatt-ı Hümayunda yasaların aynen
uygulanmasını sağlayacak, devletin bütçesini hazırlayıp harcamalara
nezaret edecek bir Meclis-i Umumiden söz edilmekle birlikte
anayasanın yürürlükte kalmasına ilişkin bir boşluk vardır. Abdülhamit,
bu boşluğu kullanmış; Kanun-i Esasi’yi yürürlükte bırakmakla birlikte
fiilen askıya alarak Meclis’in toplanmasını engellemiştir.
Kanun-i Esasi
• Kanun-i Esasi hem 1850 tarihli otoriter Prusya Anayasası’ndan hem de 1831
Belçika Anayasası’ndan etkilenmiş görünmektedir. Prusya Anayasası gibi bir
kurucu meclis tarafından hazırlanmamış bir hükümran tarafından ilan edilmiştir.
Belçika Anayasası’nın ise özellikle kişi hak ve özgürlükleri kapsamındaki liberal
düzenlemeleri alınmıştır.
• 11 Fasıl ve 119 maddeden oluşmaktadır.
• Meclis-i Umumi adı altında iki yapılı bir meclis oluşmaktadır: Mebusan ve Ayan
meclisleri. Mebusları halk seçerken, ayanları padişah atayacaktır.
• Tüm ağırlık ve yetki padişahındır. Anayasa; meclisi açma, kapama, tatile sokma
yetkisini, meclislerden çıkarılacak yasaları onaylayarak yürürlüğe koyma hakkını,
hükümeti göreve getirme, görevden alma yetkisini padişaha tanımıştır.
• Vekillerin atanması ve azli padişaha ait olduğu gibi, kabinenin kurul niteliğine,
toplu sorumluluğuna değinilmemektedir. Asıl önemlisi; kabinenin meclise karşı
sorumluluğu Kanun-i Esasi’de yer almamaktadır. Padişahın da meclise karşı
herhangi bir sorumluluğu tanımlanmamıştır.
Maddeler
• 1-7. maddelerde “ Memalik-i Devlet-i Osmaniye”; temel hak ve özgürlükler
düzenlemiş; Devletin temel niteliklerine yer verilmiştir.
• Devletin üniter niteliği (m.1),
• Devletin başkenti İstanbul’dur (m.2),
• Devlet başkanlığı ırsî olarak intikal edecektir (m.3),
• Padişah aynı zamanda halifedir (m.3-4),
• Osmanlı Devleti’nin dini İslam’dır (m.4). Bu yapıda temel hak ve özgürlükler
belirlenmiş olmasına rağmen padişahın sınırsız bir yetkisi bulunmaktadır ve
sorumsuzdur (m.5). Padişahın sorumluluğunun olmaması ile tüm meşruti süreç
padişahın iyi niyetine bağlanmış oluyordu. Bakanları atama ve azletme yetkileri
olduğu için bakanlar parlamentoya karşı değil padişaha karşı sorumlu oluyorlardı.
• Padişahın yetki ve görevleri kanunla belirlenmiştir (m.7).
Kanun-i Esasi
• 8 ile 25 Maddeler Kişi Hak ve Özgürlüklerini düzenliyordu. Kişi hakları ve
vatandaşlık ile ilgili düzenlemeler Tanzimat döneminin genel özelliklerine uygun
olarak düzenlenmişti.
• Hangi dinden olurlarsa olsunlar imparatorluk uyruklarına hiçbir ayrım
gözetilmeksizin Osmanlı denir. İslamiyet devletin resmi dini olmakla birlikte din
özgürlüğü kabul edilmiştir. (m.8).
• Devletin resmi dili Türkçe’dir. (m.18)
• Yasa önünde tüm Osmanlılar eşittir. Din alanında önyargıya sahip olunmaksızın
vatana karşı aynı hak ve görevleri vardır. (madde 17)
• Vergiler mükellefin gücüyle oranlı olarak salınacak (madde 20), özel mülkiyete
kamu araçları dışında ve yeterli bir tazminat ödenmeden el konulamayacaktı.
(madde 21).
• Klasik özgürlükler ayrıntılı bir şekilde işlenmiş ve teminat altına alınmıştır. Ancak
basın özgürlüğü söz konusunda “kanun dairesinde” gibi yuvarlak bir tanım
kullanılmıştır.
Kanun-i Esasi/Yürütme
• 27 ila 38. maddeler yürütme organı olarak Bakanlar kurulunun özelliklerini
belirtir.
• Padişah, sadrazam ve şeyhülislamı güvendiği kişiler arasından seçme
özgürlüğüne sahiptir. Bakanlar da padişah tarafından atanırlar.
• Sadrazam ve bakanları azletme yetkisi padişahtadır.
• Her türlü kabine ve meclis kararı padişah onayı olmadan yürürlüğe giremez.
• Bakanlar ve meclis arasında çıkacak anlaşmazlıklarda padişah bakanı
değiştirebilir ya da meclisi bu anlaşmazlık gerekçesi ile feshedebilir. Yeni
seçimler kanunda belirtilen süre içinde yapılır.
• Parlamento görevde olmadığı zaman padişahın atadığı bakanlar görevlerine
devam ederler.
Kanun-i Esasi/Yasama
• 49 – 80. maddelerde yasama organları ile ilgili düzenlemeler yapan
Kanun-i Esasi padişaha tanınan geniş yetkiler nedeniyle Meclis-i
Mebusan’ı bir danışma organı haline getirmiştir.
• Ayan Meclisi’nin görevleri; Mebusan tarafından gönderilen kanun ve
bütçe tasarılarını inceleyerek; bunların dini esaslara, padişahın
hükümranlık haklarına, hürriyete, Kanun-i Esasi hükümlerine, devletin
toprak bütünlüğüne, memleketin iç emniyetine, vatanın korunması ve
savunması maksadı ile alınan tedbirlere ve genel ahlaka uygunluğunu
denetlemektir.
Kanun-i Esasi/Yargı
• 81- 107. maddeler arasında yargı ile ilgili düzenlemeler ele alınır.
• Bu hükümler arasında en önemlileri; mahkemeler üzerinde herhangi bir
etkilemede bulunulamayacağının düzenlenmesidir (m.86). Herhangi bir
isim altında fevkâlade mahkemeler kurulamaz (m.89). Hiçbir hakim,
hakimlik sıfatı ile devletin maaşlı bir görevinde bulunamaz (m.90).
• Anayasa’da yargı organı görevi “Şeriye” ve “Nizamiye” mahkemelerine
verilmiştir. Şer’i Mahkemeler miras, aile hukuku, velayet gibi konularla,
Nizamiye Mahkemeleri ise ceza kanunu ve yeni hazırlanan kanunlardan
doğan uyuşmazlıkların çözümü ile ilgilidir. Ayrıca; Ticaret Mahkemeleri,
Gayri Müslimlerin Mahkemeleri ve Konsolosluk Mahkemeleri yargı
görevlerini sürdürmektedirler.
• Ayrıca Divan-ı Ali adı altında bir yüce divan kurumu oluşturulmuştur.
Kanun-i Esasi/Mevadd-ı Şetta
• 113- 119. maddeler çeşitli konuları düzenlemiştir. Bunlardan en
önemlisi 113. maddedir.
• 113. madde padişaha, zabıtanın belgelendirilmiş soruşturmasıyla
hükümetin güvenliğini bozdukları sabit olanları, ülke dışına sürme
yetkisi vermektedir.
• 113. madde en fazla tartışılan konulardan biri olmuş ve Abdülhamit,
bu maddeyi kullanarak başta Mithat Paşa olmak üzere pek çok
rakibinden kurtulmuştur.
Eksikler
• Mithat Paşa’nın I. Meşrutiyeti ilan eden Hatt-ı Hümayuna ;
• Meşveret usulünün kabulü,
• Saray mensuplarının ve masraflarının azaltılması,
• Memur teminatı,
• Başıbozuk asker teşkilatının kaldırılması ile
• Ülkede köleliğin kaldırılması esaslarını da dahil etmek istediği
• Ancak Tersane Konferansı’na meşrutiyet ilanını yetiştirmek
için bu konudaki düzenlemelerin sonraya bırakıldığı
söylenmektedir.
Meclis’in Açılması
• Seçimler yapıldı ve 20 Mart 1877’de Meclis-i Umumi törenle açıldı.
Meclis bu ilk dönemde 28 Haziran 1877’e kadar çalıştı.
• Meclisin ikinci dönemi 13 Aralık 1877- 16 Şubat 1878 tarihleri
arasında geçti. Rus ve İngiliz donanması İstanbul yakınlarına gelince
Abdülhamit, Meclis’i süre belirtmeden tatil etti.
• Meclis ortamı başlayan Rus Savaşı’ndan dolayı gergindi. Savaş, Meclis
– Hükümet ilişkilerini olumsuz yönde etkiledi.
Meclis-i Mebusan’da Tartışılan Konular
• Mizah gazetelerinin yasak olmaması,
• Seçmenlik yaşının 24’ten 21’e indirilmesi,
• Oy verme hakkının sadece mülk sahiplerine tanınmaması
• Mebus olmak için vergi verme şartının kaldırılması
• Seçimlerin tek dereceli olması
• Mahalli idarelerde demokratikleşme
• İktisadi kalkınmanın, yol yapımının, eğitimin önemi çok kez vurgulandı.
• Zaman zaman laik görüşler ileri sürüldü.
• Memur teminatı, yüksek memurların maaşlarını azaltma, küçük
memurların maaşlarını yükseltme, İstanbul’un ve İstanbulluların
ayrıcalıklarına son verme gereği üzerinde duruldu.
Berlin Kongresi ve Anlaşması
• 13 Haziran 1878’de Bismarck başkanlığında, Osmanlı, Rusya, İngiltere,
Prusya, Fransa, Avusturya-Macaristan ve İtalya’nın katılımıyla
toplanmıştı.
• 93 harbi sonrasında Ayestafenos Antlaşması ile oluşan Rusya
üstünlüğü Batılı devletlerin baskısıyla yeniden değerlendirildi.
• Osmanlı, Kongre öncesinde Britanya’nın desteğine karşılık Kıbrıs’ta
askeri üs kurmasına izin verdi.
• Sonuçta öncelikle Britanya ve Avusturya-Macaristan’ın lehine bir
antlaşma ortaya çıktı.
Berlin Kongresi ve Anlaşması
• Ayestefanos Antlaşması ile kurulan Bulgar Krallığı Bağımsız bir Prenslik ile özel koşullarla
Osmanlıya bırakılan Doğu Rumeli ve Makedonya olmak üzere üçe ayrıldı.
• Sırbistan, Karadağ ve Romanya’nın bağımsızlıkları bazı koşullara bağlı olarak onaylandı.
• Bosna-Hersek Osmanlı toprağı sayılmakla birlikte yönetimi Avusturya-Macaristan’a
bırakıldı.
• Girit, Osmanlıya bırakıldı. Girit ve Ermenilerin yaşadığı bölgelerde Osmanlı ıslahat yapma
sözü verdi.
• Teselya Yunanistan’a verildi.
• Boğazların statüsü 1856 Paris ve 1871 Londra antlaşmalarında kabul edilen ilkeler
çerçevesinde korundu.
• Kars, Ardahan ve Batum Rusya’da kalmakla birlikte Rusya, Doğubeyazıt ve Eleşkirt’i
Osmanlıya geri verdi.
• Osmanlının Rusya’ya ödeyeceği savaş tazminatı indirilerek takside bağlandı.
Berlin Kongresi ve Anlaşması
• Berlin Antlaşması Osmanlı’nın dağılma sürecini hızlandırdı. Özellikle Balkanlar
giderek karıştı.
• Britanya, Kıbrıs’ı kontrol ederek Süveyş Kanalı’nın güvenliğini sağladı ve I. Dünya
Savaşı öncesinde Kıbrıs’ı topraklarına kattı.
• İngilizlerin Kıbrıs’ı kontrol etmesi ile birlikte 1882’de Mısır’ı ilhak etmeleri
kolaylaştı.
• İngilizler Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü koruma politikasını değiştirince
İngilizlerin yerini dış politikada Almanlar almaya başladı.
• Avusturya- Macaristan bir süre sonra (1908) Bosna-Hersek’i ilhak etti.
• 1885’te Doğu Rumeli, Bulgaristan Prensliği ’ne katıldı, Bulgaristan’ın bağımsızlık
süreci hızlandı.
• Ermeni Sorunu, ilk kez uluslararası bir toplantıda dile getirilmiş oldu ve giderek
siyasi ve uluslararası bir soruna dönüştü.
İstibdat Dönemi Ne Zaman Başladı?
• Genel kanı Meclis’in tatil edilmesi ile İstibdat döneminin başladığıdır.
• Ancak Nisan 1880’e kadar Padişah Meclis’e ayan üye atamalarına devam
etmiştir. Meclis açıldığında görüşülmek üzere kanun tasarılarının
hazırlandığı görülmektedir. Hazırlanan son öneri 6 Nisan 1880 tarihlidir.
• Nisan 1880’den sonra iç pasaport uygulaması başladı. Sansür uygulaması
yaygınlaştı, yurtdışı kaynaklı yayınlar hızla yasaklandı. 1881’de neredeyse
tamamen durdu.
• Nisan ayında ayrıca İngiltere’de hükümet değişmiş ve Osmanlı dostluğu
yerine Rus dostluğunu tercih eden Liberaller seçimi kazanmıştı. Dolayısıyla
Abdülhamit’in İngilizleri yanına çekme olasılığı kalmamıştı.
Abdülhamit Mutlakıyeti (1881-1908)
• Abdülhamit, mutlakıyetini güçlendirmek ve tahtını güven altına
alabilmek için öncelikle üç şey yaptı.
1. Mithat Paşa’nın etkisini yok etti.
2. Sultan Murat’ı hedef aldı ve O’na hapis hayatı yaşattı.
Hem Mithat Paşa hem de Murat’a karşı Abdülaziz’in ölümünü
kullandı.
3. Ordu ve Donanmayı iktidarını korumak adına denetim altına
aldı.
Abdülhamit Mutlakıyeti (1881-1908)
• Abdülhamit, bir yandan otoritesini arttırmak için Tanzimat’la birlikte
ortaya çıkmış olan yetki dağılımını kendi makamında birleştirirken
diğer yandan da Tanzimat dönemi mirası üzerinde yükselen ve
modernleşme sürecine katkı yapan ıslahatlar yaptı.
• Tanzimat döneminden farklı olarak Abdülhamit döneminde İslamcılık
politikasının bir sonucu olarak Müslümanlığın devlette görünürlüğü
tekrar arttı. Zaten kaybedilen topraklardan yaşanan göçler, Müslüman
nüfus oranını %68’den %76’ya çıkarmıştı.
• Abdülhamit, yeni bir dayanışma ilkesi olarak İslamcılığı destekledi.
Abdülhamit Mutlakıyeti (1881-1908)
• Mutlakıyetin en önemli dayanağı basın üzerinde uygulanan sıkı sansürdü.
• 1884 Matbuat Nizamnamesi
• 1888 ve 1895 Matbaalar Nizamnamesi
• 1897 Tetkik-i Müellef Komisyonu
• 1903 Kütüb-ü Diniyye ve Şeriyye Tetkik Heyeti
• Jurnalcilik ve hafiye örgütü bir korku imparatorluğuna dönüştü. Zaptiye Nazırlığının
kurulmasının da bu korkuda katkısı büyük oldu.
• Bürokratik denetimi sağlayacak iki kurum oluşturdu: Memurin Mülkiye Komisyonu ve
Ahval-i Memurin Sicili Komisyonu
• İç seyahat özgürlüğü kısıtlandı.
• İnsanları bir araya getirdiği için şirket kuruluşları bile sıkı şekilde denetlendi ve
sansürlendi.
• Kanuni-i Esasi’yi ola ki işler kötü giderse kullanılabilecek bir çıkış kapısı olarak yürürlükte
bıraktı, ancak Kanun-i Esasi’den bahsetmek yasaktı.
II. Abdülhamit Dönemi Islahatları
• Devletin en acil sorunu devlet gelirlerinin %80’nine ulaşan dış borçlardı. Bu
nedenle öncelikle mali alanda düzenlemelere gidildi.
• Tasarruf tedbirleri alındığı gibi vergilerin toplanması ve mali düzenlemeler
yapılması için çeşitli mali kurumlar oluşturuldu. İmparatorluğun
vergilendirilebilir temeli genişletildi. Ancak; Duyun-u Umumiye’nin
kurulması kaçınılmazdı.
• 1881’de Duyun-u Umumiye kurulmadan önce bu kurumun üstlendiği
yabancılar lehine mali denetimin sağlanması ve güçlenmesi işlevini Osmanlı
Bankası ve Galata Bankerleri arasında varılan bir anlaşmaya göre kurulan
Rüsum-u Sitte (Altı dolaylı vergi yönetimi) sağlıyordu. (1875) Bu anlaşma
uyarınca hükümet bu bankerlere tuz ve tütün tekeli, pul resmi, alkollü
içkiler, İstanbul sularında yapılan balık avı ve Edirne, Bursa ve Samsun’da
ipekten alınan öşür gelirlerini 10 yıl süreyle Galata Bankerlerine olan borç
karşılığı bankerlere bırakıyordu.
Duyun-u Umumiye
• Borçlar büyümeye devam ettiği ve alacaklılar arttığı için 1875
anlaşmasının bir benzeri daha geniş çapta 20 Aralık 1881’de imzalandı
ve bu anlaşma ile Duyun-u Umumiye kurulmuş oldu. Kurum 3 temel
görev ile kurulmuştu:
• Osmanlının dış borç tutarının hesaplanması
• Borçların ödenmesi için alacaklılara bir dizi gelirlerin bırakılması, belirlenmesi
• Borçların tahsil edilebilmesi için Duyun-u Umumiye idaresinin örgütlenmesi
• Yapılan çalışmalar sonucunda Osmanlı’nın 5,3 milyar frank toplam
borcu olduğu hesaplandı oysa devlet gelirleri bir yılda maksimum 3
milyar franka çıkabiliyordu.
Duyun-u Umumiye
• Anlaşmaya göre 13 Ocak 1882’den başlayarak borç ödenene kadar devlet bazı
gelirleri alacaklılara bırakıyordu.
• Tekellerden ve dolaylı vergilerden sağlanan gelirler (tütün ve tuz tekeli, pul resmi, alkol,
İstanbul balık avlama vergisi, İstanbul, Edirne, Bursa ve Samsun’da ipekten toplanan öşür
gelirleri) Galata Bankerleri 1875’da elde ettikleri bu ayrıcalıkların Duyun-u Umumiyeye
devrine razı oluyorlardı.
• Başka bir dizi kentte ipekten alınan öşür
• Anlaşmalar dahilinde gümrük resimlerinde değişiklikler yapıldığı takdirde bu vergiler
oranındaki artan kısımlar
• Patent yasasından elde edilen gelirler
• Bulgaristan haracındaki artışlar
• Kıbrıs adasından elde edilen gelirlerde meydana gelen artışlar
• Doğu Rumeli gelirleri
• Duyun-u Umumiye elde ettiği bu gelir kaynaklarını gelirlerin toplanmasını
yönetmek amacıyla üçüncü kişilere satabilir ya da kiraya verebilir durumdaydı. Bu
hakkın kullanımı Duyun-u Umumiye yönetim kurulunun elindeydi.
Duyun-u Umumiye
• Duyun-u Umumiye yönetim kurulu; İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya
ve Avusturya-Macaristan delegelerinden, yerel alacaklı Galata
Bankerlerinin delegesinden ve Osmanlı yönetimini temsil eden bir
üyeden oluşmaktaydı. İngiliz delegesi aynı zamanda Hollanda ve
Belçika’yı da temsil etmekteydi.
• Kurul üyeleri, bankerler ya da kredi kurumları tarafından 6 yıl için
seçiliyordu. Yönetim kurulu temelde devlet mekanizması haklarından
yararlanarak vergi topluyordu.
• Hızla büyüyen bir örgüte sahip olan Duyun-u Umumiye 1908 yılında
ülke çapında 720 şube ve 5500 personele ulaşmıştı ve devlet
gelirlerinin %30’unu kontrol ediyordu.
Duyun-u Umumiye
• Duyun-u Umumiye tütün tekeli üzerindeki haklarını 1883’te bir Fransız-Alman
ortaklığı olan Regie Cointeresse de Tabacs de L’Empire Ottoman’a (Regie)
devretti.
• Regie idaresi özellikle Batı Anadolu ekonomisini büyük zarar uğrattı. Sosyal açıdan
önemli sıkıntılara neden oldu çünkü silah kaçakçılığını takip eden silahlı bir güç
kurarak tütün üreticisi üzerinde büyük bir baskı oluşturdu.
• Regie, faaliyet gösteren 450 tütün fabrikasının kapanmasına neden oldu. Bu
fabrikaların çoğunun Mısır’a taşındığı anlaşılmaktadır.
• Osmanlı borçlarını ödemek için Duyun-u Umumiye’nin kurulması ile egemenlik
hakkı açısından büyük bir kayba uğradı ve ödenen paraya rağmen borçların
kapanması mümkün değildi çünkü; Osmanlı yeni borçlar alamaya devam ettiği için
fark kapanmadı açıldı.
• 1890 sonrası alınan yeni borçların bir kısmı eski borçları ödemek için kullanılsa da
bir kısmı da demiryolu yatırımları için kullanıldığından eski döneme göre daha
faydalı olmuştur.
Yabancı Yatırımcılar
• Mevcut şartlarda Osmanlı giderek yabancılar için bir yatırım cenneti
haline gelmiştir. Üstelik yabancı sermaye özellikle demiryolu yapımı ve
ticarette toplandığından üretime yönelik bir yatırım da değildir.
Osmanlı’daki Fransız Yabancı Sermayenin Yatırım Oranları
Sermayesi 1888 1914
1881 85 Milyon Frank İngiltere %56,2 %15,3
1895 292 Milyon Frank Fransa %31,7 %50,4
1909 511 Milyon Frank Almanya %1,1 %27,5
II. Abdülhamit Dönemi Islahatları
• Demiryolları ve karayolları ile ulaşımın geliştirilmesine çalışıldı.
• Posta ve telgraf hizmetleri geliştirildi.
• Bu gelişmeler otoritenin sağlanması ve imparatorluğun her yerinin bu
anlamda ulaşılabilir olması için gerekliydi.
• 1888’de tarımsal kredileri tek elde birleştirmek adına Ziraat Bankası
kuruldu. Tarımsal gelişme ve eğitimi parasal olarak destekleme
görevini üstlendi.
II. Abdülhamit Döneminde
Eğitim Islahatları
• Rüştiye sayıları arttırıldı. Arabistan, Arnavutluk, Doğu Anadolu gibi
bölgeler dışında hemen her ilçeye kuruldular.
• Vilayet merkezlerine 7, sancak merkezlerine 5 yıllık İdadiler kuruldu.
• 1884’te Aşar Vergisine eklenen Maarif Hisse-i İanesiyle idadilerin
yapımına önemli bir kaynak sağlanmış oldu.
• 1878 Cevdet Paşa’nın Adliye Nazırlığı döneminde Hukuk Mektebi
açıldı, sonradan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine dönüştü.
• 1907’de Selanik, Konya ve Bağdat’ta Hukuk Mektepleri açıldı.
II. Abdülhamit Döneminde
Eğitim Islahatları
• 1883 Sanayi-i Nefise Mektebi (Mimar Sinan Üni. Güzel Sanatlar Akademisi)
• 1884 Ticaret Mektebi (İstanbul İktisadi ve Ticari ilimler Akademisi –
Marmara Üniversitesi)
• 1884 Hendese-i Mülkiye Mektebi (İTÜ)
• 1888 Mülkiye Baytar Mektebi
• 1900 Darülfünun-u Şahane (İstanbul Üniversitesi)
• 1902’de Şam ve ya Halep, İzmir, Bursa veya Bağdat’ta Tıbbiye Mektepleri
açılması kararlaştırıldı. Sonuçta Şam’da bir tıbbiye açıldı.
• 1904 Şam, Bağdat, Erzincan, Edirne, Manastır gibi ordu merkezlerinde
Harbiye Mektepleri kuruldu.
II. Jön Türk Hareketi Dönemi ve İttihat Terakki
• 1889’a kadar İstibdat yönetimine karşı örgütlü bir muhalefet olmadı.
1889’da Askeri Tıbbiye’nin 5 öğrencisi; İshak Sukuti, Çerkez Mehmet Reşit,
Abdullah Cevdet, İbrahim Temo, Hüseyinzade Ali; İttihad-ı Osmanî adında
gizli ve hücre usulüyle genişleyen bir örgüt kurdular. 1895’e kadar bir fikir
kulübü gibi çalıştılar.
• 1889’da Ahmet Rıza, Paris’e gitti, Burada pozitivizmi benimsemesi;
Pozitivizmin sloganı olan düzen ve ilerleme fikrinin Jön Türkler arasında
yerleşmesini sağladı ve İttihat Terakki’nin (Osmanlı Terakki ve İttihat
Cemiyeti) adı bu esinlenmeden doğdu.
• Gizli bir cemiyet olarak faaliyet gösteren cemiyet; İstanbul’da gerçekleşen
Ermeni gösterileri karşısında devletin acizliğinden etkilendiler ve daha aktif
olmaya karar verdiler.
İttihat Terakki
• 1895’te iki bildirge hazırlayarak gizlice dağıttılar. Bildirgelerde özetle;
Ermenilerin küstahane hareketlerine teessüf etmekle birlikte Ermeni
nümayişlerinin sebebi olarak zulüm, istibdat ve idaresizliği göstermişler ve
öncelikle bu sorunların düzeltilmesi için halkı harekete geçmeye
çağırmışlardır.
• 1895’te parti tüzüğünü de yayınladılar.
• Bu şekilde örgütün açığa çıkması üzerine Abdülhamit, Jön Türkleri
kovuşturmaya başladı, Tıbbiyelilerin birçoğu bildirge dağıtma nedeniyle
hapse düştü ve uzak yerlere sürüldü.
• Bu arada Paris’te Ahmet Rıza ve Halil Ganem Fransızca Meşveret dergisini
çıkarmaya başladı. Ahmet Rıza, İttihat Terakki’nin Paris şube başkanı oldu.
İttihat Terakki
• Abdülhamit, kovuşturmayı arttırınca Jön Türkler, daha rahat ve etkili
muhalefet yapabilmek adına Mısır’a ve Avrupa’ya kaçmaya başladılar.
• İ.T., 1896’da önemli bir örgüt haline geldi. 1896 Ağustos’unda Abdülhamit’e
karşı bir darbe girişiminde bulunacakken bir gün önce yakalandılar. Harbiye
öğrencileri imparatorluğun uzak bölgelerine sürgün edildiler.
• 1896’da Ahmet Rıza’nın yerine Mizancı Murat, Paris şube başkanı oldu.
• 1897’de Askeri Mektepler Nazırı Zeki Paşa’ya bir suikast girişiminde
bulunuldu ancak başarısız olundu. Bu sefer söz konusu olan harbiye
öğrencilerinin kurduğu iki komiteydi. 630 Harp Okulu öğrencisi tutuklandı.
78’i idam cezası aldı ancak cezalar hapse çevrildi. 78 tanesi Trablusgarp’taki
askeri hapishaneye gönderildi.
İttihat Terakki
• 1897 yılında Abdülhamit Yunanistan sorununun olumlu yönde halledilmesinden
güç alarak Jön Türklerin yurt içinde ve dışında daha fazla üzerine gitmeye başladı.
Bu baskı nedeniyle cemiyet yurtdışında yer değiştirmek zorunda kaldı.
• Bir bildiri ile Avrupa’da zararlı yayınlarda bulunanların padişahça affedilecekleri
duyuruldu. Dönenlere memuriyet, kalanlara burs sağlanacaktı, bildiriden 10 gün
sonra zararlı yayınları sürdürenler Osmanlı uyruğundan çıkarılacaklardı. Serhafiye
Ahmed Celaleddin Paşa, cemiyet üyelerini ikna etmek üzere Avrupa’ya gitti.
• Mizancı Murat ikna olup yurda dönünce mücadeleyi tekrar Ahmet Rıza ve Halil
Ganem devraldı. Yurda dönenler ve burs alarak eğitimlerine devam edenler
nedeniyle 1899’a kadar dağılma ve uyuşukluk içinde kaldılar.
• Mahmut Celalettin Paşa ile oğulları Sabahattin ve Lütfullah’ın hareketin içine
girmesi yeniden canlılık sağladı.
• Sabahattin’in girişimiyle Paris’te 40 kadar delegenin katıldığı I. Jön Türk Kongresi
toplandı(4-9 Şubat 1902).
I. Jön Türk Kongresi
(4-9 Şubat 1902)
• Kongre Abdülhamit’e karşı oluşan muhalefeti bir araya getirmiş oldu.
Ancak bu birliktelik çok uzun soluklu olamadı.
• Kongre’de iki önemli karar alındı:
• 1. Devrim sırf propaganda ve yayın ile sağlanamazdı. Askeri kuvvetlerinde
katılmasını sağlamak gerekiyordu. Bu konuda sağlanan uzlaşma neticesinde
sonraki süreçte asker katılımları giderek arttı.
• 2. Devrimin başarıya ulaşabilmesi için yabancı müdahalesi de sağlanmalıydı.
Bu görüşü Ahmet Rıza ve arkadaşları reddetti.
• Sonuçta kongre hareketin bölünmesi ile sonuçlanmış oldu. Sabahattin
Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyetini kurdu.
İttihat Terakki
• Askerler arasında cemiyetin güçlenmesi ile birlikte Makedonya Meselesi’nin
de karışması, Abdülhamit tarafından hareketin içinde yer alan subayları
İstanbul’dan uzaklaştırmak için bahane oldu. Ancak bu sefer de Rumeli’de
bir süre sonra dikkati çekecek bir yoğunlaşma gerçekleşti.
• Bu esnada 1905’te Rusya, Uzak Doğu’da Japonya’ya yenilince hareket iyice
canlandı.
• Eylül 1906’da Selanik’te Osmanlı Hürriyet Cemiyeti (O.H.C) kurulmuştu.
O.H.C., önce Mustafa Kemal’in kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti ile
ardından da 1907’de Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti ile birleşti ve adını
Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti yaptı. Bu birleşme ile Mithat Şükrü,
İsmail Canpolat gibi isimler İ.T.’ye katılmış oldular. En öne çıkan isim ise Talat
Bey oldu.
II. Jön Türk Kongresi
• 27 Aralık 1907 Paris’te İkinci Jön Türk Kongresi toplandı. İ.T., Ademi
Merkezciler, Ermeni Taşnaksutyun, Mısır’daki Ahd-ı Osmanî Cemiyeti
katıldı.
• Kongre İhtilalci bir yönetimi benimsedi ve bildiri istibdat yönetimine
karşı şekillendi.
• Ancak Kongrede Abdülhamit’e karşı oluşan birlik II. Meşrutiyet ilan
edilir edilmez dağıldı. Taraflar birbirleri ile mücadele edecek farklı
siyasal partilerin içinde yer aldılar.
Hürriyet’in İlanı
• Makedonya’da yapılacak ıslahatlara ilişkin Büyük Devletler tarafından
yapılan öneriler Cemiyet tarafından kabul edilemez bulundu. Avrupa
Tekliflerinin protesto edilerek haklı davanın duyurulması kararı alındı.
• Mayıs 1908’de İ.T., Rusya hariç büyük devletlerin konsolosluklarına bir
layiha sundu.
• 3 Temmuz 1908’de Resne’de Kolağası Niyazi Bey 200 asker ve 200
sivilden oluşan bir grup ile dağa çıktı. Meşrutiyetin iadesi için saraya
başvurdu. Abdülhamit hareketi bastırmak üzere Şemsi Paşa’yı
görevlendirdi ancak yola çıkarken Şemsi Paşa vurularak öldürüldü.
• Sonuçta 23 Temmuz’da Abdülhamit Meşrutiyet’i yeniden ilan etti.
II. Meşrutiyet ve Sonrası
• II. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte siyasal ortam fazlasıyla karıştı. II. Abdülhamit,
gücünün önemli bir kısmını kaybetmekle birlikte tahtını korumuştu. Abdülhamit’in
gücünün azalması bürokrasinin yeniden güç kazanmasına sebep olmuştu. Üçüncü ve
yeni bir güç olarakta Meşrutiyet’in ilanını sağlayan İttihat Terakki ortaya çıkmıştı.
• Özgürlükçü bir hava hakim oldu. Sansür kalktı. Kadın hareketleri ve işçi hareketleri
görüldü.
• 1908 seçimleri gerçekleşti. 1908 seçimleri çok partili olarak yapılan ilk seçimler oldu.
İttihat Terakki ve İttihat Terakki içinden çıkan Prens Sebahattin destekli Ahrar Fırkası
seçimlere katıldı.
• 1908 seçimleri öncesinde Gayrimüslimler ile İ.T.’nin arası kontenjanlar nedeniyle
açılınca Gayrimüslim cemaatler Ahrar Fırkası ile işbirliğine gittiler.
• İ.T., seçimlerden çoğunlukla çıkmasına karşın hükümeti kuramadı ve 1913’e kadar
kendi içinden bir sadrazam çıkaramadı.
• Meclis-i Mebusan 17 Aralık 1908’de açıldı ve Ahmet Rıza meclis başkanı olarak seçildi.
II. Meşrutiyet ve Sonrası
• II. Meşrutiyet’in ilanı sonrası Hükümetler;
• Said Paşa Hükümeti (1 Ağustos – 5 Ağustos 1908)
• Kamil Paşa Hükümeti (6 Ağustos 1908- 14 Şubat 1909); İ.T.’nin başta Kamil Paşa ile arası iyiydi
ve kısmi destek veriyordu, ancak Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesi, Avusturya’nın
Bosna-Hersek’i ilhak etmesi karşısında Kamil Paşa’nın tavrı yeterli görülmedi ve İ.T. Kamil
Paşa’yı İngilizlerin adamı olmakla suçladı.
• Hüseyin Hilmi Paşa Hükümeti (14 Şubat – 13 Nisan 1909), İ.T.’nin tam desteğine sahip olan ve
Bakan verdiği ilk hükümettir.
• Ahmet Tevfik Paşa Hükümeti ( 13 Nisan- 5 Mayıs 1909); 31 Mart Ayaklanması sırasında
kurulan hükümettir.
• Bu süreçte İ.T.’nin karşısında bir muhalefet bloğu oluşmaya başladı.
• Kamil Paşa ve Ahrar Partisi işbirliği
• Tutucu ve dinci grupların muhalefeti
• Ayrılıkçı politika izleyen azınlıklar
• Başta İngilizler olmak üzere Batılı Devletler
1908 Sonrası İ.T.’nin Genel Özellikleri
• Asker ve sivil üyeler arasında bir ikilem ve rekabet vardır.
• Cemiyet ve Fırka olmak üzere ikili bir yapı vardır. Fırka, siyasal partiye
işaret etmekle birlikte yalnızca Mebusan Meclisi’ndeki İ.T.
mebuslarından oluşuyordu.
• İ.T.’ de ortaklaşa liderlik anlayışı hakimdi. Ancak bazı kişilerin ön plana
çıkan bir ağırlığı vardı. Sivil kanatta Talat, asker kanatta Enver ön plana
çıkmıştı. Merkezi Umumi ağırlığını her zaman korudu.
• İT, 1908, 1909, 1910 ve 1911 yıllarında Selanik’te yapılan Umumi
Kongrelerini basına kapalı olarak yapmıştır.
1908 Sonrası İ.T.’nin Genel Özellikleri
• İ.T., siyasal partiye dönüştüğü 1908 sonrasında da tedhiş hareketlerini
bir yönlendirme yöntemi olarak kullanmaya devam etmiştir.
• 1908’de Abdülhamit’in baş hafiyesi İsmail Mahir Paşa’yı, 1909’da
Hasan Fehmi’yi, 1910’da Ahmet Samim’i, 1911’de Zeki Bey’i
öldürdüler. Bunun nedeni İ.T., kendini çağdaş bir toplum yaratma
hedefinden çok uzakta bir devrim hareketi olarak görmekteydi.
• Masonluğun o dönemdeki yapısı feodalizmin, mutlakıyetin, dinsel
bağnazlığın karşısında liberal, pozitivist, ilerici, seçkinci bir örgütlenme
idi. Bu nedenle Masonluktan etkilendiler. Gizli örgütlenmelerinde
Masonların kapitülasyon haklarından yararlandılar.
31 Mart Olayı
(13 Nisan 1909/31 Mart 1325)
• Ayaklanmanın fitili 6 Nisan 1909’da muhalif gazetelerden Serbesti
gazetesinin başyazarı Hasan Fehmi’nin öldürülmesi ile ateşlendi.
• İsyanı kim çıkarttı?
• İttihat Terakki
• Abdülhamit
• Jön Türklerin içinden çıkan muhalefet
• Volkan gazetesi yazarı Derviş Vahdeti İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti
• İsyana katılanlar
• Softalar
• Kadro dışı bırakılan alaylı subaylar
• Arnavut milliyetçileri özelinde ayrılıkçı azınlıklar
31 Mart Olayı
• İ.T.’nin laik, pozitivist ve materyalist imajı; mason teşkilatları ile olan
bağı dini çevrelerce hoş karşılanmadı. Bu hoşnutsuzluk, Derviş
Vahdeti’nin İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti etrafında birleşti.
• Volkan, Mizan, Yeni Gazete, Serbesti, İkdam gibi gazeteler İttihat
Terakki’yi giderek sertleşen bir üslupla eleştiriyorlardı.
• Kamil Paşa Hükümeti’nin düşmesi İngilizlerin hoşnutsuzluğunu ve
düşmanlıklarını arttırmıştı. Derviş Vahdeti ile temasları vardı.
• Ordudaki mektepli/alaylı ayrışması da önemli bir muhalefet kanadı
olarak alaylı subayları etkinleştirmişti.
• İlk hareketlerde alaylı subaylardan oluşan Avcu Taburlarında başladı.
31 Mart Olayı
• İsyancıların istekleri;
• Hüseyin Hilmi Paşa Hükümeti’nin istifası
• Meclis Başkanı Ahmet Rıza, I. Ordu Komutanı Mahmut Muhtar Paşa, Taşkışla Komutanı Esat
Paşa, Talat Bey, Rahmi Bey ve Hüseyin Cahit Bey’in görevden alınması
• Şeriatın Uygulanması
• İsyancıların affedilmesi
• Alaylı subayların göreve iadesi idi.
• İstanbul’da isyanın aşırı şiddetlenmesinden sonra Manastır’da bulunan Selanik
merkezli 3. Ordu’da Mahmut Şevket Paşa komutasında isyanı bastırmak üzere
Hareket Ordusu kuruldu.
• Hareket Ordusu 25 Nisan’da İstanbul’u büyük bir ölçüde kontrol altına alarak
isyanı bastırdı.
• Mahmut Şevket Paşa, isminin ağırlığı neticesinde İ.T.’nin ön plana çıkan ismi oldu.
• Abdülhamit tahtan indirildi ve yerine Mehmet Reşad tahta çıktı.
Hüseyin Hilmi Paşa Hükümeti (6 Mayıs - 28
Aralık 1909)
• İsyanın bastırılması ile İ.T. Kısa bir süre için Hüseyin Hilmi Paşa
hükümeti ile iktidarı ele geçirmiştir. Talat Bey Dahiliye Nazırı olmuştur.
• Abdülhamit’in servetine el konulmuş, saray harcamaları
düzenlenmiştir.
• Yüksek maaşlı memurların maaşları kısılmış, memurlar arasında
önemli bir tasfiye hareketi yapılmıştır.
• Hüseyin Hilmi Paşa Hükümeti, İçtimaat-ı Umumiye, Matbuat,
Matbaalar, Tatil-i Eşgal kanunu gibi önemli kanunların çıkarıldığı ve
1909 Anayasa düzenlemelerinin yapıldığı hükümet dönemi olmuştur.
1909 Anayasa Düzenlemeleri
• Tam bir meşruti yönetim kurulmasını engelleyen Kanun-i Esasi
maddelerinde önemli değişiklikler yapılmıştır.
• Değişiklikler 1909 Anayasası denebilecek kadar 1876 Anayasasını kökten
değiştirmiştir.
• Değişikliklerin en önemlisi hükümetin meclise karşı sorumlu hale getirilerek
padişahın yetkilerinin kısıtlanması olmuştur.
• Madde 3: Bu madde saltanat ve hilafetin eski kurallara göre değişeceği,
fakat padişahın tahta çıkışlarında meclis önünde şeriata ve Kanun-u Esasi
düzenine uyacağı ve vatan millete sadakat edeceğine dair yemin etmesi
öngörülmektedir.
• Madde 7: Padişahın görev ve yetkileri ayrı ayrı sayılmaktadır. Temel yetkiler
kısıtlanmıştır. Bütün yetki Meclis-i Mebusan’a verilmiştir.
1909 Anayasa Düzenlemeleri
• Madde 12: Basının kanun dairesinde serbest olduğu vurgulandıktan sonra
“sansür” bu madde ile ayrıca yasaklanmıştır.
• Madde 27: Bakanlar kurulunun sadrazam tarafından atanacağı ve padişahın
onayına sunulacağı bu madde ile düzenlenmiştir.
• Madde 30: Hükümetin genel politikasından ötürü bakanların ortak ve
bakanlıklara ait işlerden dolayı da bireysel olarak Meclis-i Mebusan’a karşı
sorumlu oldukları bu maddede yer almaktadır.
• Madde 35: Bakanlar kurulu ve meclis arasındaki anlaşmazlık durumunda
bakanlar kendi görüşlerinde mecliste kendi görüşünde ısrar ederse bakanlar
kurulu ya meclisin kararını kabul edecek ya da istifa edecektir. Yeni bakanlar
kuruluda meclis ile aynı konuda uzlaşmazlığa düşerse padişah seçime
gitmek üzere meclisi feshedebilir.
1909 Anayasa Düzenlemeleri
• Madde 43/44: Meclisin her sene kasım ayı başında davetsiz olarak
toplanması ve mayıs başında gene padişah oluru olmadan tatile
çıkması hükmünü getirmiştir. Eğer milletvekillerinin çoğunluğu talep
ederse meclis vaktinden önce açılabilir ve genel kurul kararı ile tatil
süresini erteleyebilir.
• Madde 113: Sıkıyönetim koşullarını denetler, postanedeki mektuplar
mahkeme kararı olmadıkça açılamayacaktır, Osmanlıların toplanma
özgürlüğüne sahip olduğu belirtilmiş ve bu özgürlüğü nasıl
kullanılacağı karara bağlanmıştır.
İbrahim Hakkı Paşa Hükümeti
(13 Ocak 1910- 29 Eylül 1911)
• Mahmut Şevket Paşa Harbiye Nazırı olarak ilk kez bu kabinede görev
almıştır.
• Bu hükümet hakkında 15 gensoru verilmiştir.
• Osmanlı Demokrat Fırkası, Mutedil Hürriyetperveran Fırkası ve Ahali
Fırkası muhalefet etmektedir.
• İ.T.’nin meclis grubu içinden de Merkezi Umumi’yi hedef alan Hizb-i
Cedit grubu çıkmıştır.
• 9 Haziran 1910’da Sada-yı Millet gazetesi yazarı Ahmet Samim’in
öldürülmesi üzerine Mahmut Şevket Paşa harekete geçmiştir.
• Trablusgarp’ın işgali, Selanik İşçi olayları nedeniyle Hükümet istifa etti.
Bab-ı Ali Baskınına Kadar Hükümetler
• İbrahim Hakkı Paşa kabinesinin düşmesinden sonra İ.T. Muhalefet karşısında iyice
sıkışmış, batılı devletlerin baskısı artmıştır. Bu dönemde İ.T.’nin temel hedefi bir
Kamil Paşa hükümeti kurulmasını önlemek olmuştur.
• Said Paşa Hükümeti (30 Eylül 1911 – 16 Temmuz 1912); Trablusgarp Savaşı’nın
hükümetidir. Muhalefet Hürriyet ve İtilaf Partisi çatısı altında İ.T.’ye karşı
birleşmiştir. 1912 seçimleri yapılmıştır. (Sopalı Seçimler)
• Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın Büyük Kabinesi (21 Temmuz 1912 – 29 Ekim 1912);
İ.T., istemediği ancak Kamil Paşa hükümetine tercih ettiği bu hükümet karşısında
meclis çoğunluğuna dayanarak bir denge sağlamaya çalışmıştır.
• Kamil Paşa Hükümeti (29 Ekim 1912 -23 Ocak 1913); sürekli kaçındıkları Kamil
Paşa Hükümeti’nin kurulması ile İ.T. Zor bir durumda kalmış ve ancak Bab-ı Ali
Baskını ile iktidarı ele geçirebilmiştir.
Hürriyet ve İtilaf
• 23 Kasım 1911’de Meclis-i Mebusan içinde Partili-Partisiz tüm muhalifler bir birleşik
muhalefet partisi kurma doğrultusunda anlaştılar ve Hürriyet ve İtilaf partisi doğdu.
(Osmanlı Demokrat Fırkası, Ahali Fırkası, Mutedil Hürriyetperveran Fırkası)
• Bu parti aslında bir araya gelemeyecek grupları İ.T. Karşıtlığında birleştiren bir üst çatı
oldu.
• İ.T. ise her şeyden önce mecliste çoğunluğu güçlü bir şekilde sağlayarak rahat hareket
etmek istiyordu. 1912 seçimlerine gidildi.
• 1912 seçimleri ile zorda olsa mecliste çoğunluğu sağlayan İ.T., yeni oluşan bu mecliste
düşündüğü kadar rahat hareket edemedi.
• 1912 seçimlerinde İ.T. çoğunluğu elde etmesine rağmen Sait Paşa kabinesinin istifasından
sonra yine bir hükümet kuramadı.
• Gazi Ahmet Muhtar Paşa geçiş hükümetinden sonra kurulan Kamil Paşa hükümeti ile
meclis etkinliği azaldı. Hükümet bu ortamda istediği gibi hareket etmeye başladı. İ.T.,
yeraltına indi pek çokları yurt dışına kaçtı.
Bab-ı Ali Baskını (23 Ocak 1913)
• Kamil Paşa döneminin baskısı altında İ.T. örgütü ayakta kaldı.
Faaliyetlerini sürdürdü, merkezin verdiği emirleri tam bir disiplin ile
uyguladı.
• İ.T., baskını tüm iç ve dış dinamikleri hesaplayarak planladı. Baskın
sonrası Büyük devletlerin İ.T. düşmanlığı güçlendi.
• I. Balkan Savaşı sonunda Edirne’nin kaybı söz konusu olunca İ.T., Kamil
Paşa Hükümeti’ne karşı harekete geçti. 23 Ocak’ta yapılacak olan
kabine toplantısı bir fırsat oldu.
• Bab-ı Ali Baskını başarı şansı çok az olan bir darbe girişimi idi. Başarılı
olmasını İ.T.’nin militan gözü kara kadrosu sağladı. (Enver, Talat,
Sapancalı Hakkı, Yakup Cemil, Mustafa Necip)
Bab-ı Ali Baskını (23 Ocak 1913)
• Bab-ı Ali Baskını Kamil Paşa’nın istifasını sağlamış ve Mahmut Şevket Paşa
sadrazamlığında İ.T. Hükümeti kurulmuştur.
“Huzur-ı Âlî-i Hazret-i Padişahî,
“Ahali ve cihet-i askeriyeden vuku bulan teklif üzerine huzur-ı
şahanelerine istifanâme-i acizanemin arzına mecbur olduğum muhat-i ilm-i
âlî buyuruldukta ol babda ve katibe-i ahvalde emr-ü ferman hazret-i
veliyyü'l-emr efendimizindir.”
• 11 Haziran 1913’te Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesinden sonra İ.T.
Sadrazam Kamil Paşa, Maliye Nazırı Abdurrahman Bey, Dahiliye Nazırı
Ahmet Reşit Bey ve gazeteci Ali Kemal’i sınır dışı etti ve bütün kabine
hakkında Balkan Savaşlarını beceriksizce yürütmek gerekçesiyle soruşturma
açtı.
Karşı Darbe
• Muhalefet Bab-ı Ali Baskınını örnek alarak Halaskaran grubunun merkezde
olduğu bir karşı darbe planı hazırladı.
• Amaç Hürriyet ve İtilaf Fırkasını iktidara getirmekti.
• Planın birinci aşamasında Mahmut Şevket Paşa ve İ.T. ileri gelenleri
öldürülecek, halk Bab-ı Ali’ye yönlendirilerek hükümete el konacaktı. Ayrıca
Balkan savaşları sırasında elçilikleri korumak için gelen büyük devletlerin
donanmalarından karaya asker çıkarmaları istenecekti.
• İ.T. Planı önceden öğrendi ve gerekli tedbirleri aldı. Girişim yine de 11
Haziran 1913’te Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesini gerçekleştirebildi.
• Bu girişim sonucunda Üçlü Triumvira, Mahmut Şevket Paşa’nın ağırlığından
kurtulmuş oldu. İktidar tamamen İ.T.’ye geçti.
İttihat Terakki Reformları
• Milli İktisat nedir?
• Jön Türkler ve İ.T., ülke ekonomik olarak kalkınmadan kurtulamayacağı
görüşünden hareketle yarı-sömürge durumuna gelmiş olan ekonominin
kurtulması gerektiğini düşünüyorlardı. Bu amaç doğrultusunda 1908-1911
yılları arasında bireysel girişimciliği ele alan liberal ekonomik yapıyı
benimsediler ancak sermaye birikiminin olmaması ve kapitülasyonların varlığı
gibi nedenlerle istenen sonuçlar alınamadı.
• Bu nedenle Trablusgarp ve Balkan Savaşları etkisi ile Türk milliyetçiliği iktisadi
alana daha fazla yansımaya başladı ve adına Milli İktisat dendi. Bab-ı Ali
Baskını ile tam iktidarın ele geçirilmesi ile yaygınlaştı. 1914 sonrasında da
devlet kontrolünde kalkınma ve milli bir müteşebbis yaratma politikasına
dönüştü.
Milli İktisat
• 19.yy. boyunca gayrimüslimlerin ekonomik etkinlikleri artmıştı. 1908-1913
arasında yabancı sermaye ile kurulan şirket sayılarında büyük bir artış vardı.
• Müslümanlar ise serbest rekabet koşulları altında yoksullaştılar. Lonca
düzeninin sağladığı dayanışma ile varlığını sürdüren esnaf, loncaların
kaldırılması ile daha da güç duruma düştü.
• Yatırım için gerekli olan altyapı devlet müdahalesi olmadan Türk ve
Müslüman nüfusta sağlanabilecek durumda değildi.
• 1913’te İ.T. İktidarı tamamen ele geçirince Müslüman ve Türk nüfusu
egemen kılmaya yönelik girişimler başladı.
• I. Dünya Savaşı ortamı bunun için gerekli fırsatı yaratmış oldu. Türk ve
Müslüman unsurlar lehine düzenlemeler yapılarak, girişimci bir sınıf
oluşturmaya çalışıldı.
Teorik Çerçeve
• Milli İktisadın teorik çerçevesi, Tekin Alp, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura gibi isimler tarafından
İktisadiyat Mecmuası, Türk Yurdu, Yeni Mecmua’da yayınlanan makalelerle oluşturuldu.
• Bu isimler Müller, Fichte, List, Gentz gibi Alman ekonomistlerden ve onların
düşüncelerinin Almanya’da yarattığı başarılarda etkilendiler.
• Gökalp, özellikle List’ten ve onun Milli Sistem ve Siyasal Ekonomi kitabından etkilendi.
• List’e göre; “her ülkenin aynı şekilde kalkınması mümkün değildir. Çünkü milli üretim
güçleri bakımından bir ülkenin sermayesi, sadece maddi sermayeyi (üretim araçları) değil,
aynı zamanda kültür, üretimde yenilik yaratma ve üretimi organize etme, kanunlar, siyasi
iktidarlar, sosyal güven, kamu düzeni, ahlaki ve dini inançlar, eğitim seviyesi gibi faktörleri
de kapsar.”
• Ziya Gökalp’te List’in bu görüşleri Tesanütçülük (dayanışma) kavramının oluşmasına
neden olur.
• Gökalp’e göre iş bölümü ve meslek ahlakı gereklidir. Ancak sınıf kavgasına son vermek için
sınıfların yerine mesleki teşekküller ikame edilmelidir. Bu Teşekküller dayanışmayı
sağlayacaktır. Devlette, himaye politikası ile sanayiyi desteklemelidir.
• Gökalp, milli iktisat anlayışını sadece sanayileşme ve kalkınma politikası olarak değil, aynı
zamanda millileştirme sağlayacak bir araç olarakta görür.
Milli İktisat
• İ.T.’de kuruluşundan itibaren bir yabancı sermaye karşıtlığı mevcuttu.
Ülkenin kalkınması önündeki en önemli engeller kapitülasyonlar ve
yabancı sermaye olarak görülüyordu.
• 1908’de Bosna-Hersek’in ilhakı üzerine başlayan Avusturya Boykotu
• 1910-1914 yılları arasında kararlı bir şekilde uygulanan Rum Malları Boykotu
• 1911’de Trablusgarp Savaşı sırasında İtalyan mallarının boykot edilmesi
• 1911 kongresinde Kapitülasyonların kaldırılma gerekliliği ve nasıl
kaldırılabileceği tartışılmıştır.
• 1912’de yerli malı kullanımını teşvik etmek amacıyla İstihlak-ı Milli
Cemiyet’ini kurdu.
Milli İktisat
• 1913 kongresinde iktisadi politikanı adı “Milli İktisat” olarak belirlenmiş ve parti
programına girmiştir.
• Madde 2: “İttihat Terakki Fırkası, Milli İktisat siyasetinin bağımsızlığını zorlaştıran ve yabancılarla
ilgili mali ve iktisadi imtiyaz ve ayrıcalıkları kaldırmaya çalışacağı gibi tüm kapitülasyonlarında
kaldırılması nedenlerini tamamlamayı en kutsal amaç sayar.”
• Milli İktisat Siyaseti çerçevesinde gerçekleştirilecek hedefler belirlenmiştir.
• Milli Şirketlerin kurulması, sanayinin özendirilmesi; Bu hedefin gerçekleşmesini kolaylaştırmak
amacıyla 1913 yılında Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarılmıştır. Teşvik-i Sanayi etkili oldu. Kurulan
anonim şirketler yıldan yıla arttı; 1909’da 3 olan sayı 1914’te 10, 1915’te 15, 1916’da 15 ve 1917’de
29 ‘du. 1908’de şirket sermayelerinin yalnızca %3’ü yerli iken 1918’de bu oran %38’e çıkmıştı.
• Üretici ve Tüketicinin örgütlenmesi
• 1913’te Kazım Nuri ve Topçuoğlu Nazmi, Kooperatif Aydın İncir Mühtahsillerini (Üreticileri) şirketini kurdular.
• Yabancı şirketlerin denetlemeye açılması, 1914’te Yabancı şirketler Osmanlı Mevzuatı kapsamına
alındı ve gelir vergisi kesilmeye başlandı. 1916 Mart’ında Osmanlı ülkesinde çalışan bütün
şirketlere yazışma ve defter kayıtlarında Türkçe kullanma zorunluluğu getirildi.
• Gümrük duvarlarının yükseltilmesi
• Devlet bankacılığı ile milli kredi kurumlarının oluşturulması
• 1913’te Adapazarı İslam Ticaret Bankası kuruldu.
• 1914 Milli Aydın Bankası kuruldu.
• 1 Ocak 1917’de İtibar-ı Milli Bankası kuruldu. Bu bankaya yalnızca Osmanlılar hissedar olabilecekti. 1927’de İş
Bankasına katılmıştır.
Milli İktisat
• I. Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte 1 Ekim 1914’te Kapitülasyonlar
kaldırıldı.
• 15 Ekim 1914 Kapitülasyonlardan kaynaklanan tüm hükümlerin geçerliliğini
yitirdiği ilan edildi.
• 1915’te yabancı şirketlerin işlettiği Aydın, Kasaba, Suriye ve Mudanya
Demiryolları ile İstinye Tersanesi satın alınarak millileştirildi. Zonguldak
Limanının satın alınmasına kara verildi ancak gerçekleştirilemedi.
• 1915’te Kabotaj hakkı sadece Osmanlı Bayraklı gemilerde olacak şekilde bir
düzenleme yapıldı.
• 1916’da Osmanlı Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i İslamiyesi adında bir
cemiyet kurarak kadınların çalışma yaşamında girişini teşvik etti.
Eğitim Politikası
• İ.T., toplumsal ilerlemenin gerçekleşebilmesi için toplumun yeniden
şekillenmesi gerektiğine bunun da ancak eğitim seviyesinin
yükseltilmesi ile başarılabileceğine inanıyordu.
• Kendileri de modern okullardan yetişen İttihatçılar, ülkeyi modern
okullarda yetişen nesillerin kurtarabileceği fikriyle hareket ettiler.
• İ.T.’nin temel amacı; “vatanı içinde bulunduğu kötü durumdan
kurtarmak ve ilerleme fikriyle toplumun geri kalmışlığını ortadan
kaldırmak”tı.
• Bu inançla eğitim reformlarını temel araç olarak kullandılar; basın ve
kültürel etkinlikleri de halka ulaşmanın diğer bir aracı olarak devreye
soktular. İ.T. bu anlayışı Jön Türklerden miras almıştır.
1908-1912
• Bu dönemde İ.T. de etkili olan Osmanlıcık fikrinin etkisi altında reformlar
yapılmıştır. Eğitimin ortak Osmanlılık kültürünün pekiştirilmesine hizmet etmesi
gerektiği düşünülüyordu.
• Onlara göre; Osmanlıların birliğini sağlayacak olan merkezi devlet, ekonomik
kalkınma ve eğitim yoluyla farklı unsurların kaynaşmalarını (İttihad-ı Anasır)
sağlayabilecek güçte olmalıydı.
• Bu düşünceler doğrultusunda ülkedeki bütün okulların eğitim programlarının
denetlenmesini mümkün kılacak yasalar çıkarmayı hedeflediler. Özellikle yabancı
okul müfredatlarından Osmanlılığa aykırı şeyler kaldırılacak; zorunlu Türkçe
dersleri konacaktı. Devlet okullarında ise eğitim dili Türkçe olacak bölgeye göre
yerel dillerin eğitimi de verilecekti.
• Tüm bu eğitim ve politikaları içeren bir Maarif Nizamnamesi hazırlandı. Ancak
Gayrimüslim azınlıklar Avrupa konsoloslukları aracılığı ile bu girişimi engellediler.
• Engellemeler karşısına İ.T. 1913’e kadar uzlaşmacı bir tutum takındı.
1912-1918
• Osmanlıcılık politikasının işlerliğinin kalmaması üzerine İ.T. Türk Milliyetçiliği politikasına
doğru yönelmiştir.
• Öncelikli hedef eğitim ve iktisadi refah bakımından Gayrimüslimlerin gerisinde kalan Türk
unsurların onların seviyesine getirilmesidir.
• Bu amaçla öncelikle düşük okullaşma oranını ele almışlar ve gerek özel okullar açarak
gerekse de devlet okulları sayısını arttırarak yaygın eğitimi ulaşılabilir kılmaya
çalışmışlardır.
• 1909 yılında kurdukları Osmanlı İttihat Mektepleri Derneği özellikle özel okul açılmasında
büyük rol oynamış ve derneğin himaye ettiği okullara “İttihat ve Terakki Mektebi”
denmiştir.
• Dernek ayrıca yetişkinler için İttihat ve terakki şubelerinde verilen “gece Dersleri”
açmıştır.
• 1912’de Türk Derneği (1908) ve Türk Yurdu Cemiyeti’nin (1911) bir devamı olarak kurulan
Türk Ocakları eğitim faaliyetlerinin yaygınlaştırılması için çalışmış ve halkı bilinçlendirmek
amacıyla konferanslar düzenlemiştir.
1912-1918
• Asıl önemli ve müdahalesi güç olan konu ise mevcut eğitim-öğretim
kurumlarında yapılacak ıslahatlardır.
• Müdahalenin güç olmasının nedeni ise Osmanlı maliyesinin içinde
bulunduğu durumdur. Mali güçlükler halkın okullara maddi destek
sağlamak için özendirilmesi ve çeşitli organizasyonlar ile okullar için
para toplanması gibi yöntemlerle aşılmaya çalışılmıştır.
• İlkokulların durumuna öncelik verilmiştir. Özellikle bu konuda modern
usullerle yetişmiş öğretmenlerin büyük rol oynayacağının farkında
olarak Dar’ül Muallimin sayılarını arttırmaya çalışmışlardır. 1910’da
pedagojik formasyona sahip olmayan öğretmenlerin ayıklanması
amacıyla bir kanun çıkarılmış ve emekliliğe sevk edilmişlerdir.
1912-1918
• 1913’te Tedrisat-ı İbtidaiye Kanunu çıkarılmış, ilköğretim ücretsiz ve zorunlu
hale getirilerek 6 yıllık bir eğitim öğretim müfredatı hazırlanmıştır.
• Okulların derecelerine göre ayarlanan içeriğe sahip bir yurttaşlık bilgisi dersi
(Malumat-ı Medeniyye ve Hukukiye ve Ahlakiye ve İktisadiye) okutulmaya
başlamıştır.
• Gelecek nesli doğuran annenin çocuğun ilk öğretmeni olduğu düşüncesi ile
kadınların eğitimine ve çalışma yaşamında dahil olmasına önem verilmiştir.
• 1916’da savaş koşullarında yetim kalan çocuklar için aynı zamanda birer
eğitim kurumu olan Dar’ül-eytamlar açılmış, 1917’de Himaye-i Eftal
Cemiyeti kurularak yetim çocukların bakımı ve yetiştirilmesi bu kuruma
bırakılmıştır.
• 2 Nisan 1917’de çıkan Medaris-i İlmiye Hakkında Kanun ve ona bağlı
nizamname ile medreselerin çağdaş din eğitimi kurumları haline dönüşmesi
için bir sistem getirilmeye çalışılmıştır.
Diğer Reformlar
• Eski Türkçe harfleri Türkçeye daha uygun kılmak için gösterilen çabalar, Türk
Ocağı çerçevesinde Islah-ı Huruf Cemiyeti kurulmuştu (1911).
• Ege’deki demiryollarında Türk memur yoktu. Bu nedenle Haziran 1915’te
Celal Bey (Bayar) Şimendifer Memurları Mektebi’ni açtı.
• 1916’da İ.T., Şerriye mahkemelerini Şeyhülislamlıktan ayırıp Adliye
Nezaretine bağladı. Bu laikleşme yönünde çok önemli bir adımdı.
• 1 Mart 1917’de ayrıca Rumi takvimle miladi takvim arasında var olan 13
günlük fark kaldırıldı. Böylece gün ve ay eşitleniyor ancak Rumi yıl
muhafaza ediliyordu.
• 1917 yılında Hukuk-u Aile Kararnamesi çıkarıldı, (7.11.1917) Bu kararname
ile Müslüman olsun olmasın bütün Osmanlıların aile hukukunu düzenleyen
bir sistem getirildi.
İttihatçıların Genel Özellikleri
• Devleti kurtarma arzuları, özgürlüğü getirme arzularından daha fazladır.
• Türk ve Türkçüdürler; İlk başlarda Türk ve Müslüman olmayanlarda cemiyete üye
olmuş sonra durum değişmiştir. Osmanlıcı bir programla ortaya çıkmasına rağmen
Türkçü ve Türkleştirici bir program uygulamıştır.
• Gençlerden oluşmaktadır. Sabırsız, atak ve tehlikeleri göze almaya hazırdırlar.
• Yönetenler sınıfına mensupturlar. Memur veya subay ya da bu görevlere
adaydırlar.
• Mekteplidirler, yani medrese dışında batı modelinde kurulmuş okulların mezunları
veya öğrencileridirler. Avrupai bir dünya görüşüne sahiptirler. Osmanlının da
Avrupa’ya benzemesi gerektiğine inanmışlardır.
• Burjuva zihniyetine sahiptirler. Memleketi kurtarmak için feodal toplum düzenine
son vererek; Avrupai, yani burjuva toplumu inşa etmek gerektiğine
inanmaktadırlar.
Hikmet Özdemir , Doğan Avcıoğlu Bir Jön
Türk’ün Ardından, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2000.
• Doğan Avcıoğlu ise Yahya Kemal’den alıntılayarak Jön Türkler hakkında
şöyle yazmıştı:
• “Yeni Osmanlılar yerine Frenklerin deyişiyle Jön Türkler diye anılan
aydınlar, rüşvetle satın alınmaya yanaşmadıkları ölçüde, sürülmek,
susmak ya da Avrupa'ya kaçmak zorunda kalırlar. Yahya Kemal şöyle
der: 1903’te Türk gencine göre siyasal yaşam neydi? Namık Kemal'in
bırakmış olduğu bir gelenekti; içeride sürgün, dışarıda kaçak yaşamı.
Bu gelenek gitgide Jön Türklük adını almıştır. İstanbul'da ise, Jön
Türkler’e kısaca Con denilir. Con, başı belada adam demektir.
Dışarıdaki tehlikeli kişiler Con'dur”.
Sina Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki,
İmge Kitabevi, Ankara, 2006.
• İttihat ve Terakki mekteplilerin siyasal örgütüydü. Sözü edilen
mektepler 1827’de açılan Tıbbiye, 1834’te açılan Harbiye ve 1859'da
açılan Mülkiye’dir. Bu okullarda ilk kez çokça denebilecek sayıda,
düzenli olarak yeni adamlar yetişmeye başladı. Yeni adam demek
çağcıl (modern) adam demekti. Yani ortaçağcıl olmayan özgür kafalı
insanlar. Bu insanlar böyle bir dönüşümden sonra topluma bir ölçüde
yabancılaşmış oluyorlardı. Başta onları yetiştiren devlet kendilerini
bağrına basmıyordu. Fakat devlet onlara gereksinimi olduğunu bildiği
için yine de onları yetiştirmek, yetişince onlara belirli görevler vermek
zorunluluğunu duyuyordu. Çünkü batmakta olan imparatorluğun
ancak onların çatışmalarıyla ayakta kalabileceğinin farkındaydı.
Devlet kerhen de olsa onlara tahammül etmek durumundaydı.”
Feroz Ahmad, İttihat ve Terakki 1908-1914,
Kaynak Yayınları, İstanbul, 2004.
• “Dağılmakta olan bir imparatorluğu kurtarmak için büyük bir azimle
ve sert metotlarla hareket eden İttihat ve Terakki hareketi, üst üste
alınan ağır yenilgiler ve büyük toprak kayıplarının yarattığı travmatik
atmosfer içerisinde, devletin kurtuluşu için gerekli olan reçeteyi her
alanda çağdaşlaşmak ve dönemin ileri Batı medeniyetini yakalamak
olarak görmüş ve bu nedenle çeşitli alanlarda reform paketlerini
uygulamaya sokmuşlardı.”
• “İttihatçılar bu kaos ortamında devleti yeniden canlandırmak ve dünya
devletleri arasında söz sahibi yapabilmek için adeta kumar oynuyor ve
“ya hep, ya hiç” mantalitesiyle hareket ediyorlardı.”

You might also like