Professional Documents
Culture Documents
Turk - Islam - Tarihinde - Yonetim - Bilgeleri İbn Haldun
Turk - Islam - Tarihinde - Yonetim - Bilgeleri İbn Haldun
Turk - Islam - Tarihinde - Yonetim - Bilgeleri İbn Haldun
BÖLÜM
İBN HALDUN
(1332-1406)
Türk İslam Tarihinde Yönetim Bilgeleri Kitabı’nın 7. bölümünde Yazarlar*
tarafından sırasıyla İbn Haldun’un hayatı, yöntemi, insan ve umran bilimi ve
temel fikirleri çerçevesinde yönetim anlayışı ele alınmıştır.
* Kamil ŞAHİN, Kırıkkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü (sa-
hinkml@hotmail.com)
Gülşen YAYLI, Hitit Üniversitesi, Felsefe ve Din Bilimleri ABD Doktora Öğrencisi,
(gulsenyayli@hotmail.com)
Ibn Haldun (1332-1406)
IBN HALDUN
(1332-1406)
İbn Haldun 14. Yüzyılda yaşamış bir fikir adamı olarak yaşadığı dö-
nemin, coğrafyanın siyasal ve toplumsal izlerini üzerinde taşıyan bir dü-
şünürdür. Onun düşünceleri ve izlemiş olduğu bilimsel yöntem, yaşadığı
çağı aşan ve günümüzdeki toplumsal ve siyasal analizlerde de geçerli olan
çıkarımlar yapmasına olanak tanımıştır. İbn Haldun, siyasal, askeri, eko-
nomik, dini, ahlaki, eğitimsel olmak üzere pek çok yönüyle ele alınıp de-
ğerlendirilebilecek bir düşünürdür. Yönetim anlayışı bağlamında ele aldı-
ğımızda İbn Haldun’un düşünceleri öncelikli olarak yönetim mekanizma-
sının ilk ortaya çıktığı bedevi toplumlara odaklanmaktadır. İbn Haldun
bedevi toplumlarda yönetimin ortaya çıkışı ve biçimini öncelikle tahlil
etmektedir. Bu tahlillerini asabiyet ideal tipi ile kavramsallaştırmakta ve
asabiyetin niteliği ve dönüşümü çerçevesinde yönetimi analiz etmektedir.
Yönetimin dönüşümü aynı zamanda toplumsal anlamda yaşam tarzının
dönüşümünü de içermektedir. Bedevi toplumlardan hadari toplumlara
geçişte asabiyet ve bunun çerçevesinde biçimlenen yönetim temel etken-
dir. Onun düşüncesinde yönetim ve yönetimin dayandığı asabi değerler
toplumun yapısını doğrudan belirlemektedir. Bu çerçevede toplumsal
kimlik yönetimsel kimlik ile karşılıklı bir biçimde belirlenen bir olgu ola-
rak karşımıza çıkmaktadır. Toplumsal refah ve insanların hayrı için anah-
tar bir rolü olan yönetimin ve dolayısıyla yöneticinin bir takım özellikleri-
nin bulunması gerekmektedir. Böylece İbn Haldun’un yönetim anlayışını
öncelikli olarak kamusal fayda perspektifinde temellendirmektedir. Bu
çerçevede insanların hayır ve mutluluğu için hükümdarın niteliklerinin
ve de yönetimin nasıl olması gerektiğini ayrıntılı olarak betimlemiş ve bu
doğrultuda bir yönetim perspektifi geliştirmiştir.
Özellikle İslam dünyasında ve bunun yanında düşünce tarihinde
önemli bir yere sahip olan İbn Haldun kendisinden önceki bilginlerden
farklı kendine özgü düşünceleri bakımından, metot ve içerik bağlamın-
da farklı bir bilim dalını yani Umran İlmini kurmayı başarmış bir kıraat
ve fıkıh âlimi, filozof, tarihçi, sosyolog ve siyasetçi olmasıdır. Kur’an ve
hadis ilimleri, fıkıh, kelâm, tasavvuf, edebiyat, sanat, felsefe, tabii ilim-
ler, biyoloji, eğitim-öğretim vb. her çeşit ilim ve fenle ilgilenmiş, fikir ve
kanaat beyan etmiş, değerli incelemeler yapmıştır. Bir sosyal bilimci ola-
– 235 –
Türk-İslam Tarihinde Yönetim Bilgeleri
– 237 –
Türk-İslam Tarihinde Yönetim Bilgeleri
– 238 –
Ibn Haldun (1332-1406)
– 239 –
Türk-İslam Tarihinde Yönetim Bilgeleri
mak ve ihtiyaçları gidermek maksadıyla şehre veya bir konaklama yerine inmek ve
orada birlikte ikamet etmekten ibarettir.”7 diye tanımlamaktadır.
Umran ilmi, tüm dünyada var olan insanları ve insan olmaktan kay-
naklanan birlikte yaşam ile ilgili problemleri konu almakla birlikte tarihin
bu problemlerin ortaya çıkmasında ve problemlerin çözümünde etkili bir
labratuvar olabileceğini konu edinmektedir.8 Bunun olabilmesi için önce-
likli olarak tarihin kabiliyetsiz insanların elinden kurtarılması ve doğru
veya yanlış nitelendirmelerinden uzak tarihsel verilerin gerçek yönleriyle
aktarılması gerekmektedir.9 Umran ilminin esaslı bir biçimde kurulması
öncelikli olarak tarihin rivayet ve hurafelerden arınık bir biçimde akta-
rılmasıyla mümkün olacaktır. Çünkü toplumun incelenmesinin temeline
tarihi koyduğumuzda hurafelerle batıl itikatlarla doldurulmuş bir tarih
sağlıklı bir toplum tahlili yapmayı imkânsız kılacaktır.10 Böylece umran il-
minin temel amacı, toplum içinde yaşayan insanları eski batıl itikatlardan
taklitlerden alıkoyarak gerçek tarihi hadiselerden akılcı dersler çıkarması-
nı sağlamak ve bu sayede olanlar ve olacak olanlar hakkında bir bakış açısı
kazandırmaktır. İbn Haldun, yaşam dünyası içinde gerçek hakikatleri or-
taya çıkararak bu yaşam dünyasının dayandığı hakiki temelleri tespite ça-
lışmaktadır. Bu sayede hem geçmiş hemde gelecek daha kolay bir biçim-
de anlaşılacaktır. Umran ilmi bir tür toplum metafiziği olarak karşımıza
çıkmaktadır ki bu toplumda yapısal olarak varolan bir takım patolojilerin
ele alınması bağlamında bir bakıma ontoloji olarak da görülebilir. Bu on-
tolojinin, “var olmak bakımından var olan”ı ele alan ontolojiden ayrıldığı
temel nokta o zamana değin gelen metafiziğin veya metafizikçilerin fark
edemediği başka bir varlık alanını yani toplumun anlık bir varlık olmayıp
geçmişten bu güne ve geleceğe uzanan bir varlık alanı olarak inceleme ko-
nusu yapmasıdır. Bu çerçevede İbn Haldun tarihsel süreç içerisinde olup
bitenleri sebep-sonuç ilişkisi çerçevesinde değerlendirmeyi gerekli kılan
metodolojiye yapmış olduğu vurgudan ziyade yaşayan bir organizma ola-
rak toplumu ele alması bakımından son derece yeni ve farklı bir düşünüş
biçimi geliştirmiştir.11 Bu düşünce Avrupa ‘da ancak 18. Yüzyıldan sonra
gelişmeye başlayabilmiştir. Özellikle A. Comte, Montesqueu, H. Spencer
ve K. Marx gibi sosyolojinin Avrupa’daki kurucu düşünürlerinde İbn Hal-
dun’daki yaşayan tarihsel bir toplum anlayışı ifade edilmeye başlanmıştır.
Bu çerçevede doğrusal tarihsel akışa göre toplum analiz edilmiş ve Özel-
likle K. Marx toplumsal yaşamın geçmişine bakılarak geleceğin tahmin
– 240 –
Ibn Haldun (1332-1406)
– 241 –
Türk-İslam Tarihinde Yönetim Bilgeleri
zümresi için menfaat sağlayabilecek iken daha büyük zümre için zarar ve
acı anlamına gelir ki bu yüzden insanların büyük kısmı kötülüğü kendile-
rine zarar gelebileceğini düşündükleri için desteklemezler ve karşı dura-
bilirler. Bu çerçevede insanın tarihsel-toplumsal yaşam alanı ve bu yaşam
alanı içinde gerçekleştirmiş olduğu siyasal, toplumsal formlar kötülüğe
dayalı olarak ortaya çıkmazlar. Eğer ortaya çıkmış bir toplumsal kurum
kötü neticeler vermeye başladıysa bunun yaşaması da mümkün değildir.
Bu çerçevede toplumsal bir kurum olan siyaset zorunlu olarak kötülüğe
dayalı bir yapı olamayacak dolayısıyla iyiliğe hayra dayalı bir yapı olmak
durumunda kalacaktır. Diğer taraftan siyaset başka bir ifadeyle yönetim
mekanizması, insanların toplum içersinde huzurlu bir hayat sürmesi için
insanlar tarafından ikame edilmiş bir yapıdır ve insanlar tarafından yü-
rütülür. Bu çerçevede yukarıda da ifade edildiği gibi insanın kötülüğe
meyletme olasılığı da bulunmaktadır. Bu olasılığı düşürmek ancak dine
tabi olmak ile ve insanı kötülüğe düşüren alışkanlıklardan kurtulmak ile
mümkün olabilmektedir. Diğer taraftan insan doğasında bulunan insanın
diğer insanlara düşmanlık ve zulüm etme eğilimini asla göz ardı etmemek
gerekir. Bütün bunlar göz önüne alındığında yönetim mekanizmasında
insanların birbirlerine düşmanlık ve zulüm etmelerini engelleyecek ted-
birler bulunmaktadır. Netice itibari ile gelişmiş yönetim mekanizmalarına
sahip olan hadari bir hayata geçmiş olan yerlerde yöneticiler geliştirdikleri
hukuk sistemleri sayesinde insanların birbirlerine kötülükler yapmalarına
engel olmaya çalışırlar ki bu o yönetimin sürekliliğini sağlar.17 Asabiyetin
en iyi ortaya çıktığı toplum biçimi ise Bedevilerdir. Bedevilerde, bir kişi-
nin diğerinin hak ve hukukuna tecavüz etmesini engelleyen topluluğun
ileri gelenleri ve yaşlılarıdır.18 Bu bağlamda, İbn Haldun, korumada, sa-
vunmada, saldırıda ve insanların bir araya getirilmesi gereken her husus-
ta asabiyeti esas göstermektedir. Asabiyet ile savaş arasındaki ilişki, hem
toplumsal varoluşun sürekliliğini sağlamak hem de devletleşmek için te-
mel belirlenimdir. Asabiyet kan biriliği veya fiziksel benzerlik olarak ni-
telendirilmekle birlikte19 bu nesep birliğine (kan ve soy birliği) dayanan
insanların birbirleri için oluşturdukları güvenlik ortamı olarak görülmek-
tedir. İbn Haldun, en açık nesep örnekleri olarak çöl Araplarını ve onlar
gibi kabileleri örnek vererek, asabiyetin göçebe ve köy toplulukları için
varoluşun temel dayanağı olduğuna dikkat çeker.20Ancak; asabiyet sahibi
Bedeviler şehre gelip yerleştiklerinde er geç nesepleri karışacağından asa-
– 242 –
Ibn Haldun (1332-1406)
– 244 –
Ibn Haldun (1332-1406)
– 245 –
Türk-İslam Tarihinde Yönetim Bilgeleri
– 246 –
Ibn Haldun (1332-1406)
– 247 –
Türk-İslam Tarihinde Yönetim Bilgeleri
karşımıza çıkarken asabiyet geniş bir zümreyi tek vücut haline getirebilir.
Bu çerçevede asabiyet artık etkisini kaybetmiştir. Devlet zorba veya baskı-
cı bir yönetim haline gelir.
Asabiyetin amaçlarına ulaşıldığında mülk yani devlet olgunluk çağı-
na gelmiş olur ki artık İbn Haldun’a göre mülk veya devlet yaşlanacak,
gerileyecektir. Çünkü dinamizmi sağlayan idealin toplum geneline hâkim
olması durumu ortadan kalkmış iktidarı elinde bulunduranların şahsi ser-
vet ve zevk arzuları görünür ve hâkim olmuştur. Asabiyetin arzusu devlet
ve devletin arzusu ise istikrardır ki bunlar gerçekleştiğinde varlığın temel
sebepleri önemsizleşir. Varlığın temel sebepleri varlığı var eden sebepler
olduğu için varlığı var eden sebepler önemsizleştiğinde varlık da artık
ömrünü tamamlamış olur ki bu durum mülkün veya devletin sonunun
yaklaştığı anlamına gelir.42 Böylece aslında bir noktada İbn Haldun’a göre
asabiyetin kaynağı mahrumiyet ve meydan okumalar olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu mahrumiyet ve meydan okumalar asabiyeti güçlendiren
kuvvetlendiren dolayısıyla ortaya çıkaran temel hususlar olarak ifade edi-
lebilir.43
Devletin geçirdiği bütün aşamaları, siyasî, iktisadi, toplumsal ve psi-
kolojik olarak açıklayan İbn Haldun, devletle ilişkili olumlu ya da olumsuz
yöndeki her boyutu gözler önüne sermeye çalışmıştır. Özellikle onun vur-
gusu asabiyetin kaybedilmesi üzerinedir. Bu çerçevede devletin kurulu-
şunu sağlayan asabiyet, değişime uğrayıp özelliklerini kaybettiğinde, yö-
netim kadroları ahlâkı dikkate almayan bir yaşayışı benimsediklerinden,
devletin çöküşü kaçınılmaz görünmektedir.44Aslında burada İbn Haldun
devletin çöküşü olarak nitelendirme yaparken toplumu devlet haline ge-
tiren yönetici kadronun geçirmiş olduğu dönüşümü dile getirmektedir.
Bu çerçevede devletin çöküşü ifadesi yerine yönetimin yozlaşması veya
çöküşü ifadesi de kullanılabilir fakat yönetim aynı zamanda devlet anla-
mına geldiği için yönetimin çöküşü, devleti oluşturan insanların bir araya
geldikleri temel prensiplerin de ortadan kalkması anlamına gelmektedir.
Yeni bir asabiyet yeniden devlet kurma kudretini gösterinceye kadar çö-
küşten dirilişe geçilemeyecektir.
Diğer taraftan daha öncede belirttiğimiz gibi İbn Haldun devleti canlı
bir organizma olarak tanımlamaktadır. Devlet tarihsel bağlamda doğar,
gelişir, geriler ve ölür. İbn Haldun’a göre hanedanlıkların her kuşağı 40 yıl
– 248 –
Ibn Haldun (1332-1406)
– 249 –
Türk-İslam Tarihinde Yönetim Bilgeleri
tık ortadan kalkmış ve tek kişi yönetimi kayıtsız şartsız başlamıştır. O ar-
tık tanrının yeryüzündeki gölgesidir.
3 – Bu dönem ferah ve rahatlık dönemi veya devletin oturması ve yer-
leşmesi dönemi olarak da ifade edilebilir. Bu dönemde tek kişinin yöne-
timi devam etmektedir. Devlet artık refah içindedir. Mülk sahibi asabiyet
mensupları rahatı, huzuru ve sükûnu huy ve alışkanlık haline getirince,
tüm alışkanlıklarda ve âdetlerde olduğu gibi, bu onların tabiatı halini
alır.47 Servet, şöhret, eserlerle ebedileştirilme eğilimiyle birlikte mülkün
semerelerinden faydalanılır. Bu masrafları kaldırmak için hükümdar, bü-
tün gücüyle halktan vergi toplamaya ve zenginleşmeye çalışır. Biriktirilen
zenginliklerle de muazzam yapılar, sanata eserleri, heykeller ve ihtişamlı
kentler meydana getirir. Elçilere ve ehil olanlara bahşişler dağıtır. Çevre-
sini besler, askerlerini besleyerek durumlarını iyileştirir. Bu tavır, devleti
elinde bulunduranların istibdatlarının son noktasıdır ve tek otorite halini
almışlardır. Dışarıya karşı dost devletlere gurur verme ve düşman dev-
letlere korku verme eğilimi bulunmaktadır. Artık devlet kendi sınırları
dışındaki diğer topluluklara içinde bunduğu refah seviyesini göstererek
kendi ululuğunu kanıtlama derdindedir.
4 – Duraklama dönemi kanaat ve barış dönemi olarak ta nitelendiri-
lebilir. Bu dönemde devlet sahibi kendinden önceki ecdadının mirasına
konmuştur ve bu mirasa kanaat eder. Önceki dönemdeki gibi diğer dev-
letlere üstünlük ve korku salma çabası gütmeden barış ve dostluk ilişkileri
kurma eğilimindedir. Atalarının kurmuş olduğu sistemi kaideleri koruma
eğilimi içerisindedir. Onları taklit etme, töreyi takip etme durumu söz ko-
nusudur. Bu kurallara uyulmaz ise hükümdarlıklarının fesada uğratacağı
düşünülür. Kendinden önceki liderlerin üstün liderler olduğu düşüncesi
hakimdir. Atalarının koyduğu kaidelere uymamak bu dönemde hüküm-
darın iktidarının sarsılacağı meşruiyetlerinin tartışılacağı korkusunu akla
getirir. Koyu bir kanun-i kadimcilik söz konusu olur.
5 – Son olarak gerileme ve yıkılma dönemi bulunmaktadır. Bu dönem-
de israf ve döküp saçma had safhadadır. Devletin yöneticisi konumunda
bulunan hükümdar bu safhada zevkleri ve nazları yolunda eş dost, mecli-
sinde bulunan, sohbetine katılan, düşük karakterli arkadaşlar ve çevresin-
de toplanan dalkavuklar için, daha önceki yöneticilerin topladıkları serve-
ti, devletin hazinesini yok eder. Öyle ki büyük ve önemli işlere bu dalka-
– 250 –
Ibn Haldun (1332-1406)
– 251 –
Türk-İslam Tarihinde Yönetim Bilgeleri
– 252 –
Ibn Haldun (1332-1406)
– 253 –
Türk-İslam Tarihinde Yönetim Bilgeleri
– 254 –
Ibn Haldun (1332-1406)
haram ve yasak olduğunu, aklın hükümleri ile bilmeleri ile de temin edi-
lebilir olduğunu göstermeye çalışmaktadır.
İbn Haldun’un siyasete ve yönetime dair düşüncelerinde bahsettiği
önemli bir unsur da halifede aranan niteliklerdir. İlki, ilim, adalet, kifayet
sahipliğidir. İkincisi duyu organları ile beden uzuvlarının tam olmasıdır.
Halifenin Kureyş’ten olması şartının olmadığını, bu şartın tarihi şartlara
bağlı olarak değiştiğini, başlangıçta Kureyş olumlu ve etkili bir boyken
zaman içinde bu özelliğini kaybettiğini, asabiyetin zayıflaması nedeniyle,
halifenin asabiyesi güçlü olan milletlere geçmesinde bir sakıncanın olma-
dığını bildirmiştir. Halifenin sahip olması gereken özelliklerden biri olan
ilim, İslam’ın ilkelerini bilmek ve bu ilkelere göre yaşamak anlamına gel-
mektedir. Adalet de bu ilkeler çerçevesinde yönetimi gerçekleştirmektir.
Yeterlilik ve sağlam beden, önder olarak toplumu kontrol altında tutabil-
me ve savaşabilme gücünün işaretleridir. İbn Haldun’a göre halifelik, ma-
hiyeti ve hakikati itibariyle, dünya işlerinin idaresi ve dinin muhafazası
hususunda şeriat sahibine (Peygamber) vekâletten ibarettir. Şeriat sahibi
iki hususta tasarruf eder; 1 – Şer’i tekliflerin gereğine göre tasarruf eder.
Esasen o, bunları tebliğ ve halkı ona sevk etmekle görevlidir. 2 – Dünya
işlerini idarede, toplumda insanların iyiliklerine olan şeylerin icabına göre
hareket eder. Bu esas vazifelerini yerine getirirken yapmakla yükümlü ol-
duğu işler de vardır. 1 – Namazda imam olmak, 2 – Fetva vermek, 3 –
Ortaya çıkan davaları karara bağlamak, 4 – Suçluların takibi için polisiye
görevlerin yerine getirilmesini sağlamak, 5 – Adaleti sağlamak, 6 – Kötü
işlerin araştırılmasını, halkın umumi yaşantılarının belirlenen kurallar
çerçevesinde devam etmesini sağlamak, yolların ve sokakların daraltılma-
sına engel olmak, hamalların ve gemi sahiplerinin haddinden fazla yük
taşımalarını engellemek, yıkılmak üzere olan binaların yıkılmasını sağla-
mak, okullarda öğrencileri haddinden fazla döven öğretmenleri bu hare-
ketinden menetmek. Sikke ve parayla yapılan işlerin düzgün yürümesini
sağlamak. Halifenin görevlerinin bir kısmı ahirete yönelik işlerle ilgiliy-
ken, diğer kısmı insanların iyiliklerine yönelik siyasi yetkilerin kullanıl-
masıyla alakalıdır.60
İbn Haldun halifeliğin kan bağı silsilesine dayanmak gibi bir zorun-
luluğunun olmadığını düşünür. Hakka uygun adaletli bir yönetici halife
olabilir. Halifelik doğuştan gelen bir hak değil bir görev olarak değerlen-
– 255 –
Türk-İslam Tarihinde Yönetim Bilgeleri
– 256 –
Ibn Haldun (1332-1406)
bahseder. Ancak bu üstünlük ezici bir güç değildir, aksine başkanın her-
kesi hoşnut etmeye çalışması, sahip olduğu makamın ve konumun önemli
bir özelliğidir. Bu tavrının sebebini de asabiyet bağlarının bozulmamasına
dayandırır. Diğer taraftan nüfus artışı, soyların karışması, üretim biçimle-
rinin çeşitlenmesi vb nedenlerle asabiyet zayıflamaktadır. Böylece demok-
ratik ve eşitlikçi başkanlık sisteminin yerini hiyerarşik, baskıcı ve ezici bir
yönetim modeli almaktadır. Devlet ortaya çıktıktan sonra devletin yöne-
tim erkinin halkı kendine bağlayabilecek kudrete sahip olması gerekmek-
tedir. Güçlü devlet, halkı kendine tam anlamıyla bağlayabilen, mal ve ver-
gi toplayabilen, elçiler gönderebilen, sınırları koruyabilen bir egemendir.
Bu özelliklerin sağlanamaması yetersiz bir hükümranlığa işaret eder.62
İbn Haldun’a göre devletin tam anlamıyla bağımsız olmasının genel
olarak beş temel şartı bulunmaktadır,
1 – Devlet halk üzerinde tek başına ve tam bir hâkimiyet kurmuş ol-
malıdır. Hâkimiyetin paylaşılması veya devletin halkının üzerine başka
devletlerin tesir edebilmesi devletin güçsüzlüne işaret etmektedir.
2 – Vergi toplaması devletin mali ve iktisadi manada bağımsız oldu-
ğunu göstermektedir. Devletin içindeki halktan vergi toplayamaması aynı
zamanda onun siyasal ve askeri olarak güçsüz olduğunu işaret eder. Vergi
toplanamayınca devlet daha da fakir hale gelir. Devlet eliyle yeniden bö-
lüşüm sağlanamadığı için adalet, sosyal yardımlaşma sağlanamaz.
3 – Devletin diğer devletlere elçiler göndermesi öncelikli olarak kendi
içinde varlığını ve meşruluğunu diğer devletler nazarında kendi halkına
göstermesi açısından son derece önemli görülmektedir. Diğer taraftan
göndermiş olduğu elçiler o devletin varlığını yabancı devletlere de gös-
terecek ve böylece hüküm sürdüğü coğrafyada bağımsızlığını göstermiş
olacaktır.
4 – Devletin varlık alanı olan coğrafi sınırların yabancı devletlere karşı
korunması başka bir değişle devletin sınırlarını koruyabilmesi başlı ba-
şına o devletin bağımsız bir devlet olduğunu göstermesi açısından son
derece önemli bir kriterdir.
5 – Tam bağımsız devlet kendi üzerinde başka güç ve otoriteyi kabul
etmez bu anlamda devletin kurallarının üzerinde yabancı oluşumların ku-
rallarının devlet içersinde yürürlükte olması devletin tam bağımsızlığını
– 257 –
Türk-İslam Tarihinde Yönetim Bilgeleri
– 258 –
Ibn Haldun (1332-1406)
kıntılı bir duruma sokar. Haksız rekabet karşısında kalan halk çalışma ve
üretme hevesini yitirir, teşebbüsten ve yatırımdan vazgeçer. Böylece kâr
ve kazançlar azalacağından devletin topladığı vergilerde bir düşüş görü-
lür. Vergilerdeki kayıp ticaretten elde edilen gelirle karşılaştırılırsa kaybın
kazançtan fazla olduğu görülür. Sonuçta hem halk hem devlet zararlı çı-
kar.66 İbn Haldun’un ekonomi yönetimi bağlamında bu düşünceleri öze-
likle haksız rekabetin önlenmesi ve kamusal gücün bireysel zenginlik için
kullanımının kötülüğüne vurgusu önemlidir. Bu düşünce Avrupa’da onal-
tıncı yüzyıldan sona ancak gelişmeye başlayabilmiştir. İbn Haldun açıkça
devletin müdahale etmediği serbest bir ekonomik düzenden yanadır.
Genel olarak İbn Haldun, Mukaddime adlı eserinde hanedanlıklar-
dan, bunların gelişmelerinden, mülkten (devlet), devleti kuran güçten (te-
gallüb) ve hanedanlıkların çöküşünden söz ederken de yine özgün bir dü-
şünür olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda o, sistemli bir araştırmaya
girmemiş ve araştırmasını hilafetle belli bir oranda sınırlamıştır. Siyaset
ve devlet felsefesi konusunda eserlerini okuduğu Eflatun ve Aristo’nun
etkisinde kalmadığı ifade edilebilir. Bunun sebebi Yunan filozoflarının ak-
sine İbn Haldun’un, sosyal ve siyasi alanda olması gerekenden çok olan
üzerinde durması ve idealden fazla gerçek dünyayı göz önünde tutması
ve ayrıca metot olarak da soyut bir takım aklı kıyaslardan ziyade gözleme
başvurmasıdır. Bu tavrıyla o diğer yazarlardan ve düşünürlerden ayrıl-
maktadır. Bu bağlamda İbn Haldun’un görüşleri pozitif ilme daha yakın
olarak görülmektedir.67
Sonuç olarak; İbn Haldun çağında yaşamış olduğu deneyimler ve
bilgi birikimiyle toplumu tüm unsurları ile tarihsel bir yöntem ile ana-
liz etmiş bir düşünür olarak karşımıza çıkmaktadır. İbn Haldun sistema-
tik bir biçimde öncelikli olarak insanı, insan doğasını ve insanın yaşadığı
coğrafyayı ele almaktadır. İnsanın yaşamış olduğu coğrafyanın iklimin
insan üzerine etkilerin ifade ettikten sonra insan doğasını betimlemekte
ve bunun ardından bahsedilen özellikleri ile insanların birlikte yaşama
zorunluluğunun bir sonucu olarak topluluğun oluşum özelliklerini irde-
lemektedir. Bu çerçevede ilk olarak göçebeliğin şehir hayatından önceki
bir dönem olduğuna dikkat çekerken aynı dönemde hem şehir hayatı ya-
şanların hem de göçebe bir hayat sürenlerin var olabileceği gerçeğini göz
ardı etmemektedir.
– 259 –
Türk-İslam Tarihinde Yönetim Bilgeleri
– 260 –
Ibn Haldun (1332-1406)
– 261 –
Türk-İslam Tarihinde Yönetim Bilgeleri
SONNOTLAR
1
Ayhan Bıçak; Türk Düşüncesi - 1 Kökenler, Dergâh Yayınları, İstanbul 2013, s., 247-
248.
2
Süleyman Uludağ; İbn Haldun Hayatı-Eserleri-Fikirleri, Harf Eğitim Yayıncılığı, An-
kara 2013, s., 7-12-13 , TDV İslam Ansiklopedisi, İbn Haldun bk. cilt: 19, s., 538, Süley-
man Uludağ, İbn Haldun, Mukaddime 1, Dergâh Yayınları, İstanbul 2014, s., 19-21.
3
Süleyman Uludağ; İbn Haldun Hayatı-Eserleri-Fikirleri, Harf Eğitim Yayıncılığı, An-
kara 2013, s., 12-22. İbn Haldun, Mukaddime I, Çev., Zakir Kadiri Ugan, MEB Yayın-
ları, 1997, s., II-VIII., Süleyman Uludağ, İbn Haldun, Mukaddime 1, Dergâh Yayınları,
İstanbul 2014, Mukaddime Osmanlı Tercümesi-İbn Haldun, Klasik Yayınları, Müter-
cim: Pîrîzâde Mehmed Sâhib, 2008. Orhan Hülagü, Farabi ve İbn Haldun’da Devlet
Felsefesi, Kırkambar Yayınları, 1999.
4
Bıçak Ayhan; a.g.e., 219-221.
5
George Katsiaficas; “Ibn Khaldun: A Dialectical Philosopher for the 21st Century”,
New Political Science, v.21, N.,1, 1999, p. 51-52
6
Bıçak Ayhan; a.g.e., 246, 247
– 262 –
Ibn Haldun (1332-1406)
7
İbn Haldun, Mukaddime 1, Süleyman Uludağ,Dergâh Yayınları, İstanbul 2014, s., 208
8
Tahsin Görgün; “İbn Haldun”, TDV İslâm Araştırmaları Merkezi, c., 19., s., 544.
9
Ahmet Arslan; İbn Haldun’un İlim ve Fikir Dünyası, Vadi Yayınları, Ankara 2002, s.,
53-54.
10
Bıçak Ayhan; a.g.e., s., 257.
11
Tahsin Görgün; a.g.e., s., 544.
12
Neşet Toku; İlm-i Umran: İbn Haldun’da Toplum Bilimsel Düşünce, Bilge Adam Ya-
yınları, 2001, s.114.
13
İbn Haldun, Mukaddime 1, s., 208.
14
Asabiyet sözlükte bağ, psikolojik anlamda sinir, başka bir bakış açısıyla toplumun
ileri gelenleri veya insan topluluğu ve kişinin baba tarafından akrabaları, yani kavmi
ve kabilesi gibi değişik anlamalara gelir. Hadislerde ise kabilecilik ve kavmiyetçilik
anlamında kullanılmıştır. Kimine göre zümre ruhu, kimine göre grup hissi, kimine
göre sosyal tutkunluk, kimine göre de milliyetçilik gibi anlamlara gelmektedir.
15
Süleyman Uludağ; İbn Haldun Hayatı-Eserleri-Fikirleri, Harf Eğitim Yayıncılığı, An-
kara 2013, s., 76.
16
İbn Haldun; Mukaddime 1, s., 336-338.
17
Tahsin Görgün; a.g.e., s., 548.
18
İbn Haldun, Mukaddime 1, s., 260-261.
19
Robert Irwin; Toynbee and Ibn Khaldun, Middle Eastern Studies, Vol., 33, Issue 3,
1997, p., 472
20
Bıçak Ayhan; a.g.e., s., 264
21
Süleyman Uludağ; a.g.e., s., 83.
22
Tahsin Görgün; a.g.e., s., 548.
23
Mahmut Toptaş; İbn Haldun’a Yön Veren Kuran Ayetleri, Cantaş Yayınları, İstanbul
2002, s., 31.
24
Süleyman Uludağ; a.g.e., s., 85.
25
İbn Haldun; Mukaddime 1, s., 339.
26
Ayhan Bıçak; a.g.e., s., 262.
27
Tahsin Görgün; a.g.e., s., 549.
28
İbn Haldun, Mukaddime 1, s., 357
29
Aynı Kaynak, s., 355
30
Süleyman Uludağ; a.g.e., s., 89.
31
İbn Haldun, Mukaddime 1, s., 352
32
İbrahim Ülger; İbn Haldun: Işığın Kaynağı Doğu-4, Berfin Yayınları, İstanbul 2004, s.,
52.
33
İbrahim E Kozak; İbn Haldun’a göre İnsan-Toplum-İktisat, Pınar Yayınları, İstanbul
1984, s., 175.
34
Ayhan Bıçak; a.g.e., s., 263
35
Süleyman Uludağ; a.g.e., s., 73
36
Aynı Kaynak; s., 89
37
İbn Haldun; Mukaddime 1, s., 350
38
Ayhan Bıçak; a.g.e., s., 265
39
Oktay Uygun; İbn Haldun’un Toplum ve Devlet Kuramı, On İki Levha Yayıncılık,
İstanbul, 2008, s., 94
40
Ayhan Bıçak; a.g.e., s., 264
41
İbn Haldun; Mukaddime 1, s., 379
42
Tahsin Görgün; a.g.e., s., 550.
– 263 –
Türk-İslam Tarihinde Yönetim Bilgeleri
43
Akif Kayapınar; “İbn Haldun’un Asabiyet Kavramı: Siyaset Teorisinde Yeni bir Açı-
lım”, İbn Haldun Güncel Okumalar, Edit. Recep Şentürk, İz Yayıncılık, İstanbul 2009,
s., 130.
44
Ayhan Bıçak; a.g.e., s., 267
45
Süleyman Uludağ; a.g.e., s., 94-95
46
Süleyman Uludağ; a.g.e., s., 97 ve Bıçak Ayhan, a.g.e., s., 267
47
İbn Haldun; Mukaddime 1, s., 391
48
İbn Haldun; Mukaddime 1, s., 400 ve Bıçak Ayhan, a.g.e., s., 267
49
İbn Haldun; Mukaddime 1, s., 401
50
Tahsin Görgün; a.g.e., s., 549.
51
Aynı Kaynak; s., 551.
52
İbn Haldun; Mukaddime 1,s., 422
53
Tahsin Görgün; a.g.e., s., 551.
54
Ayhan Bıçak; a.g.e., s., 269
55
Süleyman Uludağ; a.g.e., s., 107
56
İbn Haldun; Mukaddime 1, s., 422
57
Süleyman Uludağ; a.g.e., s., 105-109
58
Ümit Hassan; İbn Haldun Metodu ve Siyaset Teorisi, Sevinç Matbaası, Ankara, 1982,
s. 271-272
59
İbn Haldun; Mukaddime 1, s., 424
60
Ayhan Bıçak; a.g.e., s., 270
61
Ümit Hassan; a.g.e., s.,267-269.
62
Oktay Uygun; İbn Haldun’un Toplum ve Devlet Kuramı, On İki Levha Yayıncılık,
İstanbul 2008, s., 112- 113. ve İbn Haldun, Mukaddime 1, s., 417
63
İbn Haldun; Mukaddime 1, s., 418.
64
Aynı Kaynak; s., 418
65
Aynı Kaynak; s., 420
66
Süleyman Uludağ; a.g.e., s., 115
67
Aynı Kaynak; s., 41
– 264 –
Ibn Haldun (1332-1406)
İLGİLİ KAYNAKLAR
ARSLAN, Ahmet (2002). İbn Haldun’un İlim ve Fikir Dünyası, Vadi Yayınları,
Ankara.
KAYAPINAR, Akif (2009). “İbn Haldun’un Asabiyet Kavramı: Siyaset Teo-
risinde Yeni bir Açılım”, İbn Haldun Güncel Okumalar, Edit. Recep Şen-
türk, İz Yayıncılık, İstanbul.
BIÇAK, Ayhan (2013). Türk Düşüncesi - 1 Kökenler, Dergâh Yayınları, İstan-
bul.
KATSİAFİCAS, George (1999). “Ibn Khaldun: A Dialectical Philosopher
for the 21st Century”, New Political Science, v.21, N.,1.
İbn Haldun. Mukaddime, Süleyman Uludağ (2014), Dergâh Yayınları,
İstanbul.
KOZAK, İbrahim E.(1984). İbn Haldun’a Göre İnsan-Toplum-İktisat, Pınar
Yayınları, İstanbul.
ÜLGER, İbrahim (2004). İbn Haldun: Işığın Kaynağı Doğu-4, Berfin Yayınla-
rı, İstanbul.
TOPTAŞ, Mahmut (2002). İbn Haldun’a Yön Veren Kuran Ayetleri, Cantaş
Yayınları, İstanbul.
TOKU, Neşet (2001). İlm-i Umran: İbn Haldun’da Toplum Bilimsel Düşünce,
Bilge Adam Yayınları.
UYGUN, Oktay (2008). İbn Haldun’un Toplum ve Devlet Kuramı, On İki Lev-
ha Yayıncılık, İstanbul.
HÜLAGÜ, Orhan (1999). Farabi ve İbn Haldun’da Devlet Felsefesi, Kırkam-
bar Yayınları, İstanbul.
IRWİN, Robert (1997). “Toynbee and Ibn Khaldun”, Middle Eastern Studies,
Vol., 33, Issue 3.
ULUDAĞ, Süleyman (2013). İbn Haldun Hayatı-Eserleri-Fikirleri, Harf Eği-
tim Yayıncılığı, Ankara.
GÖRGÜN, Tahsin. “İbn Haldun”, TDV İslâm Araştırmaları Merkezi, c., 19.
(internet)
– 265 –
Türk-İslam Tarihinde Yönetim Bilgeleri
HASSAN, Ümit (1982). İbn Haldun Metodu ve Siyaset Teorisi, Sevinç Matba-
ası, Ankara.
– 266 –