Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 38

e-dergi

Nisan Mayıs Haziran 2019 Sayı: 6

Dosya Konusu / SANAT VE İDEOLOJİ


İmtiyaz Sahibi
Mersin Fotoğraf Derneği adına Yönetim Kurulu Başkanı Seyfi ARSLAN

Yayın Sorumlusu
Ufuk AĞMA

Yayın Kurulu
Abdulla SERT, Kemal TEKİN, Raziye Köksal KARTAL, Ufuk AĞMA

Kapak Fotoğrafı
Prof. Dr. Murat ÜNAL

E-Posta
fotografedergi@gmail.com

Nisan Mayıs Haziran 2019


Sayı: 6

Foto-Graf Mersin Fotoğraf Derneği’nin süreli yayın organıdır.

Yazıların tüm teknik ve hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.


Yayın kurulu dergiye gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamamakta serbesttir.
Dergiye gönderilen yazılar yayınlansın veya yayınlanmasın iade edilmez.
Yazar ve kaynak belirtilerek bu dergiden alıntı yapılabilir.
Bakaç

Yunanca eidos ve logos kelimelerinden oluşan ve ‘düşünceler bilimi’ olarak karşılık bulabilecek ideoloji,
Türk Dil Kurumu sözlüğünde, “siyasal veya toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükümetin, bir partinin, bir
grubun davranışlarına yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dini, moral, estetik düşünceler bütünü” olarak
tanımlanıyor. İdeoloji fikrinin öncü ismi Fransız filozof Destutt de Tracy’e göre ise, bilimsel bir disiplindir.
“Doğru ile yanlışı, yanılsama ile gerçekliği, safsata ile bilimsel olanı ayırmaya yarayan” bilim. İnsan yaratımı
olan sanat ve sanat ürünlerinin ideoloji ile ilişkisi ise düşünce dünyasının hala üzerinde tartıştığı en büyük
sorunsallardan birisi.
Soyut Dışavurumculuğun soğuk savaş dönemi boyunca komünist rejimlerin kitsch ürünlerine karşı
bireysel özgürlüğün bir göstergesi olarak CIA tarafından finanse edilmiş olduğu ve propaganda aracı olarak
kullanıldığı günümüzde açıkça bilinen bir gerçek. Keza CIA’ in ve diğer batılı istihbarat örgütlerinin Arap
sanatına destek sağladıkları biliniyor. Günümüzde New York, Bilbao ve Venedik’te şubeleri bulunun dünyaca
ünlü Guggenheim Müzesi’nin, Louvre Müzesi’nin ve British Museum’un pek çok ünlü petrol şirketi tarafından
desteklendikleri ve bu müzelerin de Abu Dhabi’de yeni bir şube açmalarının veya açacak olmalarının benzer
emperyal uygulamaların sonucu olduğu açık. Genişleyen sömürgecilik sonucu doğuda büyükelçi vb. olarak
görevlendirilen bilim-sanat insanları yoluyla, ana çerçevesi 19.yy’ da çizilmiş olan Oryantalizmin ortaya çıkışını
da aynı düşünce ile ilişkilendirilebiliriz. Daha geriye gidecek olursak, aslen taşra kökenli banker bir aile olan
Rönesans’ın ünlü Medici ailesi, soylu olmamalarının açığını sanata ve sanatçıya yatırım yaparak gidermeye
çalışmışlar ve içlerinden kraliyet mensubu ve Vatikan’a Papa çıkaracak kadar nüfus sağlamışlardır.
Yukarıda yaptığımız örneklemeler bir siyasal-politik düşüncenin veya bir grubun sanatı ve sanatçıyı kendi
düşünsel çerçevesinde kullanmasına yönelik. Genel anlamda sanat; her devirde egemen gücün toplumu veya
toplumun bir kısmını etkilemesi için kullandığı bir argüman olmuştur. Gelgelelim siyasal düşünceyi pekiştirmek
anlamında görsel ve işitsel bir kesinlik oluşturan sanatın yine kendisi, bu düşünceye karşı en etkili muhalefet
aracıdır aynı zamanda. Vietnam savaşı’ nda, Amerika’nın propaganda amaçlı askeri görüntü bombardımanına
karşılık en büyük eleştiri; savaştaki bağımsız görsellerin televizyon ve basılı yayınlar yolu ile halka ulaşması ve
toplumda savaş karşıtı bir muhalefet oluşturması yolu ile gerçekleşmiştir. Son tahlilde; Ahmet Cemal “sanat,
en kısa tanımıyla bir alternatif dünya kurma eylemidir” der. İnsanın yapıp etmelerinin zanaattan sanata geçişi
ile beraber alternatif dünyalar kurgulama ve bu dünyaları yerle bir etme eylemleri her dönemde ve her devirde
yaşanıyor ve yaşanacaktır mutlaka. Bu gidişin de bizleri ve dünyamızı nerelere sürükleyeceğini kestiremeyiz.
Bizim bugün şu anda yapmamız gerekenler; sanatı içselleştirerek duyargalarımızı açık tutmak, sorgulamak,
eleştirmek, kendimizi ve hayatı tanımaya çalışmak gibi duruyor.
E-dergimizin 6. sayısının konusu Sanat ve İdeoloji. Bu sayımızda bizlere destek verenler; Geniş Açı’da,
derneğimize her fırsatta atölyeler ve dersler yolu ile destek veren, belgesel fotoğrafın ülkemizdeki en önemli
temsilcilerinden Özcan YURDALAN hocamız denemesi ile yer alıyor. Portre bölümümüzde sevgili Kemal
Tekin’in sorularını TFSF başkanı Dr. Beyhan ÖZDEMİR yanıtlıyor. Tam Kare’de; gazeteci-fotoğrafçı-yazar Özcan
YAMAN, ODTÜ GSMB ve GÜGSF Resim Bölümü Bşk. Prof. Dr. Tansel TÜRKDOĞAN, fotoğrafçı Ayhan
KAYA, fotoğrafçı-yazar Fethiye SİRENA ve edebiyatçı-çevirmen-editör Tarkan TOKA yazı ve denemeleriyle
bizlerle. Pusula’ da; E-SKOP dergisinin 07/03/2015 tarihli sayısında Ayşe BOREN’in çevirisini yapığı Ben
DAVİS’in yazısı yer alıyor. Art Alan’da ise sevgili Raziye Köksal Kartal dünyanın en ünlü sanat eserlerinden birisi
olan Picasso’nun “GUERNICA” tablosunun ve Murat YAYKIN’ın “FOTOĞRAF İDEOLOJİSİ – Algıda Gerçeğin
Bozulumu” isimli kitabının incelemeleri ile bu sayımızda bizlerle.
FOTO-GRAF, www.mfd.org.tr adresinde…

Görüşmek üzere…

Ufuk AĞMA

3
GENİŞ AÇI

POPFOTO YA DA SADE SUYA TİRİT


/ Özcan YURDALAN
Çağımızın hasletlerinden biri pek çok bilginin ve Capa çektiğinden beri “ölüm anı” popüler suretler
hünerin ulaşılabilir ve uygulanabilir olmasıysa eğer, arasında önemli bir yer tutuyor.
handikaplarından biri de ulaşılan her imkanın kolayca
tüketilerek bir tarafa terk edilmesidir. İspanya İç Savaşı’nda vurulan savaşçının yere düşmeden
önceki fotoğrafı o dönemde büyük yankı uyandırmıştı.
Şimdi, bir çırpıda çattığım bu cümlenin maksadına dair O zamanlar, doğum anı gibi ölüm anı da seyirlik hale
açıcı birkaç söz etmek isterim: gelmemişti. Artık vaka-i âdiyeden sayılan ölüm anı
fotoğraflarına her gün yenileri ekleniyor. Afrikalı
“Pop” ya da daha açık söyleyişiyle “popüler” sanat bir savaşçıların palayla kafa uçurmalarına tanık olan Avrupalı
kategori olarak modernizmin geç dönem ürünüdür fotoğrafçıların çektikleri fotoğraflar sıkça karşımıza
malum. Buraya da bir şerh düşerek ilerleyecek olursak çıkıyor. Ayrıca ölümü “an” itibariyle değil de bir süreç
eğer, “popüler sanat” derken 1960’larda ortaya çıkan olarak ele alıp bir insanın bu dünyadan geçişteki son
akımdan, Duchampların, Warholların yarattığı eleştirel demlerini yakından izleyen birçok fotoğraf çalışması
pop art ekolünden söz etmiyorum. Kastım tamamen biliyoruz. Velhasıl fotoğraflar aracılığıyla kayda geçmemiş
popüler kültür endüstrisine dair, sade suya tirit işler tek bir durum kalmadığı gibi fotoğrafçılar tarafından
yani. Ürünlerin kolayca üretildiği gibi bir o kadar da dikizlenmemiş tek bir anımız dahi yok artık. “Anımız”
kolay tüketildiği kültürel alanları kastediyorum. Adlarına lafını a’yı uzatarak ya da kısa haliyle okuyabilirsiniz iki
ister “sanat” deyin ister “pop corn” ya da “soup opera”, durumu da kapsar bu dediğim.
“boşboğazlık” bir nevi ya da gelgeç işler...
***
Sanat deyince elbette dünyaya kazık kakıp ilelebet
insanlığın gözü önünde duracak şeylerden söz etmiyorum. Dikkatli okuyucu mevzuya buradan girmediğimi, yazı
Öylesi de olur elbet ama okyanus çekilince kumsala işlediği akarken boşa düşen dümenin dalgaya uyup lafı bu sahile
tabloyu sular yükselirken dalgalara teslim eden ressamın sürüklediğini fark etmiştir. Şimdi yeniden tutalım dümeni.
sanat yapmadığını kim iddia edebilir ki? Ya da Budist
rahiplerin renkli kum tanecikleri kullanarak yıllar süren ***
çabayla yaptıkları devasa resimleri, tamamlandığına karar
verdikleri anda bir el darbesiyle dağıtıp geçmeleri sanat Fotoğraf madem bu kadar hayatımıza nüfuz etmiş
değilse nedir? durumda ve de kameranın sahip olduğu doğrudan
görüntü kaydedebilme imkanı bir başka teknik alette
Hayli zamandır sanatı, sanatçının fikrini öne mevcut değil, o halde şöyle bir durup meseleye baştan
çıkararak, hatta neredeyse yaratıcılığın nesneleşmiş bakmaya çalışalım:
halinden ziyade bizatihi fikrin kendisini önemseyerek
yorumlamıyor muyuz? Bağlamıyla birlikte zihinsel “Hayatın elle tutulabilir, tekrar bakılabilir hale gelebilen
faaliyetin ifadesi, sanatın öznesi haline gelmedi mi hanidir? görünümleri” demek olan fotoğraf, bu marifete (artık
Öyleyse burada durum başka... ne kadar marifetlik hali kalmışsa) sahip fotoğrafçının
gözüyle gördüğüdür. Yani bu iş önünde sonunda fotoğrafçı
*** tarafından görüneni gösterme işidir.

“Burada” diye işaret ettiğim yer fotoğrafın/fotoğrafçılığın Mesele görmekle başlıyor, belli. Bu cümlenin bu haliyle
yayıldığı geniş alan. fiziksel bir olaya, insan organlarından birinin işleyişine
işaret edermiş gibi oldum, farkındayım ama görmek bunun
Bu alan için pekala “hayatın kendisi kadar yaygındır” ötesinde bir başka anlam daha taşıyor ki o da tamamen
diyebiliriz. Fotoğraf ana karnından çıktığımız andan algıyla ilişkili. Algı ise zihinsel donanımla bağlantılı.
itibaren hayatımıza giriyor (ana karnından çıkmadan önce Bilinç denilen, ideolojiyi de içeren, estetik tercihler ve
çekilen suretlerimizi ihmal ettiğimin farkındayım siz onları etik değerlerle bütünleşmiş katmanlı bir alanın mevzusu
da katın işin içine, hatta ana karnına düşmeden önceki bu. Her fotoğrafın arka planında bir dünya görüşü yatar
tohum/sperm hallerimizin bildik görüntüsü canlansın sonuçta. Onsuz olmaz. Olursa da egemen olan dünya
gözünüzde, isterseniz hayal gücünüzü ve yaratıcılığınızı görüşü hangisiyse onun zihniyet dünyasını, bakış açısını,
kökleyerek bunun da öncesine gidin, daldaki meyvenin perspektifini yansıtabilir ancak.
vitamini hallerimizi görüntülemeye niyetlenin isterseniz...)
Ömrümüzün hiç bir evresi yok ki fotoğrafa yansımasın. Yani fotoğrafçılık tamamen zihinsel bir işleyişin bilinçli

4
GENİŞ AÇI

tercihlerle ortaya çıkmış halidir desek kendimize ters tarafından büyük bir iştahla tüketilerek yenileri için yer
düşmüş olmayız. Algılarımızla görüyoruz. Gördüklerimizi açılır? Bu üretim ve tüketim döngüsü ne tür bir moral
anlamlandırmanın yolu da ideolojik donanımdan geçiyor alana tekabül eder? Nasıl bir alemdir popfotoların alemi,
haliyle. Donanım. Yani bir doluluk hali, bir gayret ve bir raconu nedir, kim keser?...
hayli emekle edinilmiş bir hayat anlayışı ve onun değerleri
burada söz konusu olan. Dünya görüşü. Sadece kişisel Bunlar merakım konusudur.
değil kamusal verilerle de donanmış katmanlı bir varoluş
biçiminin belkemiği. Memleketin fotoğraf alemindeki yeri nedir ne kadar
cirmi vardır popfotoların bu da ayrıca konuşmaya değer.
*** Bizim elimizden kırık dökük birkaç gözlem ile sezgisel
dayanaklara sahip birkaç yorum ancak gelir. Aslı esası
Fotoğrafçılık bu yanıyla son derece yaratıcı, ifadeyi akademyanın metodolojik ilgisine muhtaçtır ki sadece
geliştirici ve özgün yaklaşımlara imkan sağlayıcı bir fotoğraf eğitimi veren bölümler değil bir o kadar da
karaktere sahip olmasına rağmen mesela farklı dünya sosyoloji disiplinine avuç açmış durumdadır. Malum
görüşüne yaslanan fotoğraf anlayışı da çekici bir başka fotoğraf ne teknolojinin alanıdır tek başına ne de ince
alan yaratabiliyor: “Pop fotoğrafçılık” desek olur bunun sanatların mevzusu olarak sanayi-i nefisenin tekeline
adına. Kolay üretildiği kadar kolay tüketilebilen görüntüler sığabilir. İletişim ve göstergebilimleri bu alana aktif el
dünyası ve bu dünyanın hiç boşluk tanımayan dinamik atmamışsa zaten halimiz harap demektir, sade suya tirite
atmosferi var önümüzde. Kuşkusuz “şipşak fotoğraf ” kaşık çalarız çaresiz.
kadar doğal, samimi, hatta özgür ve hatta salaş değil bu
alanın işleri. Askeri nizam kadar katı kurallara bağlı hatta.
Önceden de vardı bu tür fotoğrafçılık ama günümüzün
popfotoları özellikle sanal ortam marifetiyle keyfekeder
yorumlar ve klişe değerlendirmelerle birlikte canlı bir
tüketim alanı olarak hayatımıza eni konu girdi.

Fotoğraf teknolojisi sanayi devriminin ürünü olarak


ortaya çıkmakla kalmadı post endüstriyel döneme kendini
uydurarak sayısal teknolojinin başlıca icra alanlarından
biri haline gelmeyi becerdi. Fotomorfozis yaşadık yani.
Biz daha fotoğraf felsefesi nerede, fotoğraf edebiyatı nasıl,
şiire fotoğraf ne şekilde yansımış falan demeye kalmadan
ses iletme teknolojisine eklenmeyi başardı. Telefon
denilen alet tez zamanda tarihe karışacak gibi görünüyor
bu gidişle, yerini ses de iletebilen fotoğraf makinelerine
bırakarak çekilecek belki de. Telefon özelliği de bulunan,
görüntü kaydedip anında yollayabilen teknolojiye sahip
hibritin dibine vurmuş bu aparatları kulağımızın arkasına
elceğzimizle yerleştirmeye az kaldı.

Hal ve gidiş böyleyken her yola gelebilen, her niyete


uyabilen fotoğrafçılık neden kolayca üretildiği kadar
kolayca tüketilebilen popfoto gibi bir alana da sahip
olmasın ki?

El cevap:

Kimsenin haddi değildir, “olsun” ya da “olmasın” demek.

***
İyi ama neye benzer ve nasıl ortaya çıkar bu popfotolar,
hangi ihtiyaca cevap verir, üretirken hangi motivasyonla
davranılır, hangi mecralarda nasıl dağılır ve kimler

5
PORTRE

A.Beyhan ÖZDEMİR 1- İlk sorum normalleşmeyle ilgili: İdeolojilerin


Röportaj / Kemal TEKİN temelinde yatan şey hep yaşantımızda bir normalleşmenin
sağlanmasıyla ilgili değil midir? Fotoğrafta çoğun bu
normali ortaya koyan şey, yani normal yasal sınırlamalardan
çok, yaşantının içerisinde yer alan yeni bir şeyin ortaya
konulmasıysa, bu normal fotoğraf nedir? İdeoloji bunu,
normal fotoğrafı yaşantımıza getirir mi?

Normal fotoğraftan kastınız sanırım sıradan, mesajı


olmayan “gezdim, gördüm, çektim” tarzı, söyleyecek bir sözü
olmayan fotoğraflar. Yani fotoğrafı sadece hobi olarak gören
gözlerin çektiği fotoğraflar. Fotoğraf bütün bunların dışında
bir alan. Sanat olarak kabul edilen, belli bir mesajı, çeken
kişinin söyleyecek bir çift sözü olan, sadece teknik olarak
değil içeriğiyle de oluşturulmuş fotoğrafları bunlardan ayrı
tutmak gerekiyor. Her sanat yapıtında olduğu gibi fotoğraf
da teknik, ideolojik ve estetik değerler açısından bir bütün
olarak üretilir. Bu üretim sürecini fotoğrafçının tüm bilgi
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? birikimi belirler. Teknik ve estetiğin yanında ideolojisi de o
fotoğrafın asıl belirleyicilerinden birisi olmalıdır. “Normal
fotoğraf ”la “sanat fotoğrafını” birbirinden ayıran en önemli
1965 yılında Gaziantep’te doğdum. 1982-1986 yılları niteliklerinden birisidir ideoloji.
arasında Ankara Üniversitesi DTCF Macar Dili ve Edebi-
yatı Bölümü’nde okudum. 1986’da girdiğim Dokuz Eylül 2- Başka bir alandan da bakılabilir: Kunt bir alan aslında
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi “Sinema-TV Fotoğ- ideoloji, yani yaşantımızın hep kenarında mı yoksa fotoğraf
raf ” Bölümü’nden 1990 yılında mezun oldum. 1992’de ( hoş akıllı telefonla artık bu mümkün değil gibi)? Ama olan
DEÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Çağdaş Macar Sine- fotoğrafla değil, sanatla nasıl bir bağ kurar fotoğraf, bir
ması” konusundaki master teziyle Yüksek Lisans eğitimini şeylerin varoluşuna nasıl katkı sağlar, sanat alanında?
tamamladım. 1992 yılında TRT İzmir TV’sinde yardımcı
yönetmen olarak çalıştım. DEÜ Sosyal Bilimler Enstitü- Fotoğraf son yıllarda insan yaşamını belirleyen
sü’ndeki doktora çalışmamı 1996 yılında tamamladım. teknolojik gelişme ve toplumsal değişme sürecinin bir
Fotoğrafın ortaya çıkışı, bir sanat olarak değerlendirilme- sonucu olarak yaşamımızın kenarında değil tam olarak
si ve günümüzde fotoğrafa müdahalenin teknik, ideolojik içindedir. Önce dijital kompakt makinelerle daha sonra
ve estetik boyutlarının incelendiği doktora teziyle “Bilim da cep telefonlarıyla hayatın her anını kayıt altına alan ve
Doktoru” ünvanı aldım. gittikçe dünya üzerinde yaşayan herkesi doğrudan etkileyen
bir konuma geldi. Elbette hayatın içinden hikayeler cep
Bugüne kadar yurt içinde ve yurt dışında 37 kişisel ser- telefonları kameralarıyla oluşturulmaya başlandı. Sanat
gi açtım. Çeşitli dergilerde yazılarım yayınlandı, ulusal dediğimiz şey hangi araçla yapılırsa yapılsın, üretilen araç
ve uluslararası toplantılarda konferanslar verdim. 80’den değil, “yapıt” olarak değerlendirilmelidir. Fotoğrafta da
fazla karma sergiye katıldım. 3 tanesi uluslararası olmak durum aynı diyebiliriz. Üretilen yapıtın sanat anlamında
üzere toplam 20 ödül, çok sayıda sergileme aldım. Çeşitli içerdiği öğeler ve dolayısıyla mesaj/ideolojinin bir şeylerin
fotoğraf yarışmalarında jüri üyelikleri yaptım. 40’a yakın varoluşuna katkı sağlaması kaçınılmaz olacaktır.
ülke ve 300 civarında şehre fotoğraf yolculuklarım oldu.
3- Şimdi böyle deyince, olan fotoğraf deyince, sanat
2007-2017 yılları arasında İzmir Fotoğraf Sanatı Der- fotoğrafı deyince, sanki ideolojilerin destekçisi olan bir
neği (İFOD) Başkanlığı, 2007-2013 yılları arasında Dokuz fotoğraftan bahsedemezmişiz gibi. Asıl sorun şudur belki de
Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bö- propagandanın dışında, ideolojilerin temelinde var olan bir
lümü Başkanlığı yaptım. 2013-2015 yılları arasında TFSF fotoğraf asıl vargı, yani “güzel” nedir? İdeoloji ve fotoğraf
Başkan Yardımcısı olarak görev yaptım. Gaziantep Fotoğ- arasındaki bağda, bir kurgudan bahsetmeden soruyorum.
raf Sanatı Derneği (GAFSAD) ve İzmir Fotoğraf Sanatı
Derneği (İFOD) üyesiyim. Halen Türkiye Fotoğraf Sanatı Fotoğraf ve ideoloji aslında birbirinden ayrı
Federasyonu (TFSF) başkanlığı ve DEÜ GSF Fotoğraf Bö- düşünülmeyecek kadar iç içe geçmiş bir olgu. İdeolojisi
lümü öğretim üyesi olarak görev yapıyorum. olmayan bir fotoğraf, sanat ve toplumsal sorumluluk
kaygısıyla üretilmemiş sadece bir görüntüden ibarettir.

6
PORTRE

“Güzel” kavramını kapsayabilir, “estetize edilmiş ideal oluşuyor. Bunun yanında bazı derneklerde fotoğrafın
güzellik” gibi bir arayışın sonucu olabilir. İdeoloji kavramını farklı yönlerini de öğrenmek, fotoğrafın tekniği dışında
içselleştirerek ortaya çıkmış fotoğraf “güzel” arayışından felsefi, sosyolojik ve psikolojik yanlarını da keşfetmek
çok haber verme, eğitme, bilgilendirme, bilinçlendirme isteyen üyeler de azımsanmayacak kadar çok olabiliyor.
ve son aşamada toplumsal bellek oluşturma gibi daha Burada katılımcıdan çok derneğin fotoğrafa bakışı
farklı bir görev üstlenir. Bu görev propaganda yapmak önemli. Üyelerinin sanatsal gelişimini önemseyen, bu
amacı taşımaz, tam tersine muhalif bir söylem oluşturur. amaçla çeşitli atölyeler, çalışma grupları ve projeler üreten
Özellikle de belgesel fotoğrafın toplumsal belgeci niteliği, derneklerimizden de söz edebiliriz. Proje üreten veya
fotoğrafın bir propaganda aracı olarak kullanılmasına karşı atölye çalışmalarında fotoğrafın içeriğine, ideolojisine ve
bir muhalif söylem aracı olarak kullanılması önemlidir. toplumsal yanına önem veren çalışmalar da yapılıyor. Böyle
çalışmaları olan dernek üyelerinin de sanatsal gelişimleri
4- Kimlik kaygısında sorular şekilleniyor gibi, ama ve toplumsal farkındalıkları doğal olarak gelişiyor.
geçenlerde Ulus Baker’in bir yazısını okudum, Barok
şekillenmeyle modern dünyanın bir alan yarattığından Fotoğraf, yaşama çevresinden değil tam içinden bakar.
bahsediyordu Baker. O günlerde, ben de hâlâ Rönesans’ın Fotoğraf, gerçek hayatın hem doğrudan yansıması hem
ülkemizde perspektif anlayışının yerleşmediğinden de fotoğrafçının kendi özgün fikirleriyle ortaya koyduğu
bahseden bir yazı kaleme almıştım. Bu tamamen bir tesadüf bireysel bir sanattır. Böylece bireysel fikirler fotoğraf
oldu benim için. Bu durumda bizim gibi ülkelerde fotoğraf tekniğini kullanarak özgün bir sanat yapıtını ortaya
çok mu tıknaz kalıyor? En azından gerçeğin beğenisi koymuş olur. Avrupa özellikle telif hakları, özel yaşamın
seviyesinde, kurgu daha çok beğeniyi alır gibi. İdeoloji dokunulmazlığı ve insan ilişkileri açısından fotoğrafçıları
kelime bağlamında olduğu kadar, popüler bağlamda da bir zorlayan bir konumda. Sokakta izinsiz insan fotoğrafı
beğeni gibi durur! çekmek neredeyse olanaksız gibi. Bu nedenle kendi içine
kapanık, özel stüdyolarda veya modellerle fotoğraf üretilir
Rönesansı ya da aydınlanma çağını yeterince yaşamamış hale geldi. Bu nedenle daha düşünsel, kurgusal ve sanatsal
ya da anlayamamış bir toplum olduğumuzu düşünürsek ifadesi bireysel düşüncelerinden ortaya çıkan fotoğraflar
her sanat alanında olduğu gibi fotoğrafta da yeterince üretiyor. Bizde de bu konuda yasalar olmasına rağmen
gelişemediğimizi söylemek yanlış olmaz. Bireysel fotoğrafçılarımızı yeterince sınırlandıramıyor.
çabalardan ve gelişmelerden söz etmiyorum. Genel
olarak fotoğrafta bulunduğumuz noktadan hareketle bir 6- Halkın dışında kalan, oldukça minor bir politikası
değerlendirme yapmaya çalışıyorum. 200 yıla yaklaşan var Avrupa fotoğrafının, bireysel ideolojik yaklaşım da
fotoğraf tarihinin gelişim sürecine katılmakta çok denebilir buna. Bu büyük olasılıkla maddi durumla, kent
geç kalmamızdan kaynaklanan bir sorun bu. Eğitim görgüsüyle ilintilidir her halde. Bizim gibi ülkelerde hâlâ
kurumlarına, sanat ve fotoğraf derneklerine, akademilere toplumun refahıyla ilintili görsel bağlılık söz konusu daha
çok geç girmiş olması, kurumsal yapılanmasını yeni çok, Doğu toplumları işitsel deseler de artık böyle değil gibi.
yeni oluşturmaya başlamış bir sanatın doğru yerde ve Bu fotoğrafın gelişimine katkı sunar mı sizce?
doğru yöntemlerle öğretilmemiş ve öğrenilmemiş olması
fotoğrafımızın yeterince ve sağlıklı olarak gelişmesini Sanat, aslında doğrudan eğitim ve ekonomiyle ilişkili
engellemiştir. “Gerçek” ve “hakikat” arasında derin anlam bir alan. Özellikle kentleşme, ekonomik refah düzeyi ve
farkını öğrenmeden, fotoğrafta teknik bilgi ve temel çalışma koşulları yanında yaşadığı ülkenin sanat kültürüyle
kompozisyon kurallarını öğrenmeye çalışırsak, fotoğrafı doğrudan ilgilidir. Batı toplumları ya da demokratik
hem çekerken hem de izlerken beğenilerimiz de çok sığ toplumlar insanın günlük yaşamı dışında eğitim, eğlence
kalacaktır. ve bilinç açısından diğer toplumlara göre çok daha fazla
olanaklara sahiptir. Az gelişmiş ve bizim gibi gelişmekte
5- Şimdi derneğe katılan, gelen arkadaşların ideoloji kaygısı olan ülkeler ne yazık ki uğraştıkları sanat alanında tam
güden, hatta fotoğrafı yalnız hobi olarak gören arkadaşlar anlamıyla özgür ve bağımsız üretim yapamamaktadır.
oldukça fazladır her halde, çoğunluk bile diyebiliriz Bunun siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal birçok
belki! Siz TFSF Başkanı olduğunuz için soruyorum biraz nedeninden söz edebiliriz.
da bu soruyu, öyle olunca gerek var mı herhangi bir
ideoloji kaygısına da denebilir, sonuçta fikir ile teknoloji Ülkenin siyasal yapısı hangi iktidar gelirse gelsin
örtüşmeyebilir. sanatçısına maalesef özgür düşünme, üretme ve sanatını
Bir şeyin çevresinden de bakılabilir yaşama değil mi? dilediğince paylaşma olanağı vermiyor. Hatta birçok
Avrupa’da böyle gibi, biz de durum nasıl? özgün işler yapan, avant-garde (öncü) sanatçılar eserlerini
sergileyecek, toplumla paylaşacak sergi ve galeri mekanları
Son yıllarda fotoğraf derneklerine gelen insan profili bile bulamamaktadır. Böylesi kısır bir sanat ortamında
daha çok fotoğrafı kendisine hobi olarak görenlerden çağdaş toplumlarla yarışacak özgün eserler üretecek

7
PORTRE
sanatçı ya da fotoğrafçıların ortaya çıkması da çok özgün sanat yapıyı vermesi beklenemez. Evet güncel
zor. Fotoğrafın gelişimi açısından bütün bu koşulların politikalar, toplumu körleştirmek isteyen, yeterli ve
sanatçılar üzerinde olumsuz etkisi de kaçınılmaz oluyor. donanımlı bir eğitim sunmayan, kendi iktidarını
sürdürmeye çalışan gerçek bir zeka ürünüdür. Bilinçli bir
7- Aslında bizde de minor politikaya sahip birkaç sanatçı bu politik zekayı(!) kendi dünya görgüsü ve bilgi
fotoğrafçı var gibi, ilk aklıma gelen kişi Erdal Kınacı, birikimiyle en önemlisi de içinde yaşattığı hümanizmayla
üslubuyla benim politikam, ideolojim budur der gibi kendi lehine çevirecek bir muhalif söylem oluşturur.
sanki! Ancak bu fotoğrafta bile toplumsal duyarlılık
had safhada. İdeoloji, minör politika kendi içerisinde 9- Kimlik, ideoloji ve fotoğrafı hep bir sacayağı gibi gördüm
irkilmemizi sağlar mı fotoğraf, bir doxanın dışında bu sorularda, birbirleriyle bağlantılıymış gibi varsaydım.
ülküsel bir tek başına varoluşa ulaşılabilir mi fotoğraf, Bu toplam durumun dışında fotoğrafçı ile fotoğraf sanatçısı
var mı böyle fotoğrafçı? arasındaki bağdan bahsedersek, FIAP ünvanları gerçekten
sanatçı yetiştiriyor mu, görselin peşinde, suya sabuna do-
Ülkemizde farklı perspektiften bakan, çalışmalarında kunmayan bir yer mi FIAP, insanlığa karşı böyle bir görevi
farklı teknik ve yöntemler kullanan, özgün ve yaratıcı var mı FIAP’ın?
fikirlerini, ideolojilerini fotoğraflarına yansıtan çok
değerli fotoğrafçılarımız var. Bu fotoğrafçıların yaptıkları FIAP ünvanları sanatçı yetiştirmez. Bu ünvanlar yarış-
çalışmalar, ideolojik yapısı ön plana çıkan, toplumun malarda alınan sonuçlara göre kategorize edilmiştir. Sanat-
kültürel ve sosyal derinliklerinde gizli kalmış konular çı öncelikle yarışmacı değil, yaratıcıdır. Özgün sanat eseri
olduğunda önem kazanıyor. Çünkü yerel ve kültürel bir üreticisidir sanatçı. Fotoğraf alanından baktığımızda tek
konu sanatçının ideolojisi ve toplumsal sorumluluğuyla tek rastlantısal görüntüler değil, projeye dayalı, istikrarlı,
üretildiğinde ortaya çıkan fotoğraflar da toplumsal seri ve hikayesi olan fotoğraf üretimleriyle, paylaşımlarıyla
farkındalıkların ortaya çıkmasını sağlıyor. uzun vadede izleyici tarafından takdir edilmesiyle sanatçı
olunur. Fotoğrafçı ile fotoğraf sanatçısı arasındaki farklı-
Toplumsal sorunlara dikkat çeken, çözüm önerisi sunan lığın doğru olduğunu düşünmüyorum. Sanatçılık tek bir
fotoğrafçılarımız yanında kendi düşünsel ifadelerinden ve kavramdır ve koşulları yukarıda söz ettiğim üretim ve pay-
ideolojilerinden yola çıkarak daha öznel fotoğraflar üreten, laşım süreciyle kendiliğinden oluşur. Bir kimsenin ya da
daha çok çağdaş/güncel sanat galerileri ve fuarlarında kurumun verdiği payelerle ya da ünvanlarla sanatçı olun-
koleksiyonerlerin takip ettiği sanatçılarımızdan da söz maz.
edebiliriz. Fotoğrafın ister toplumsal belgeci ve ister
sanatsal/deneysel alanlarında fotoğraf üretenlerin FIAP, uluslararası fotoğraf federasyonlarının bir üstyapı
her ikisinin de temelinde sanatçının özgür, bilinçli ve kuruluşudur. Amacı ülkeler arasında fotoğraf birlikteliği-
sorumluluk sahibi olarak bireysel varoluşun dışında ni sağlamak, uluslararası yarışmalarda belli bir standartın
değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ortaya sağlanması ve sağlıklı bir yarışma ortamı hazırlaması bakı-
konmuş olan fotoğrafın bu anlamda “görünen/gerçek” mından önemlidir. Yarışmalar dışında düzenlediği bienal-
fotografik yanılsamanın dışında asıl bir “hakikat”ten söz lerle doğudan batıya birçok farklı ülkenin fotoğraf sanatına
ettiğini düşünmek gerekir. yaklaşımını bir araya getirerek sanatsal ve kültürel bilgi ve
fikir alışverişine aracılık yapmaktalar.
8- Derneğimizin klasik sorusu, taşra ile merkez arasında
ilişki: Aslında bu soru bile başlı başına ideoloji ile ilintili FIAP’ın yaptığı çalışmalara bakarsak evrensel, toplumsal
gibi ama benim sorum, güncel politiğe daha mı bağlı taşra? bir sorunu gündeme getirip o konuda pek de önemli bir
Minör politikadan bahsetmiyorum bile. Sonuçta bu politika görev üstlendiğini söylememiz çok zor. Yani FIAP, böyle
hem eğitimli, hem de oldukça zeka işi gibi karşımıza çıkıyor. bir görev üstlenmemiştir. Hatta tam tersine dağıttığı sa-
Böyle mi acaba? natçı ünvanlarından birçoğu yarışma sonuçlarına göre dü-
zenlenmiş, ücretli birer kartvizitten öte bir anlam taşıma-
Ülkemizde her alanda olduğu gibi sanat alanında da maktadır. FIAP’ın kuruluş felsefesi belki de bu değildi ama
taşralıktan söz etmek mümkün. Bunun nedenlerinden güncel politikalar, kapitalist düşünce ve popüler kültürün
yukarıda söz ettim. Yani temel olarak entelektüel bilgi yansımaları sonucu o yapı da kendi içinde güncellenerek
birikimi olmadan yeterli bir sanat anlayışına ulaşmak bu aşamaya geldi.
mümkün değildir. Taşra olarak vurguladığınız yapı, çok
farklı evrensel kaynaklardan beslenemediği için taşradır. 10- Ben şahsen bir ideolojinin içine doğduğumuzun oldukça
Farklı sanat disiplinlerinden beslenerek güncel popüler farkındayım, bunun şekillenmesine katkı sağlarız. Bu
kültürün çemberinde kalan, duvarlarını yıkamayan, anlamda çoğulcu demokrasi denen şeyin farkındalığı da
güncel politik kısır döngüsünü kıramayan sanatçının da o denli gerekli ki, ancak dünyayı gezen bir kaşif için buna
kendi ideolojisini oluşturması ve bu ideolojisine uygun gerek olmayabilir değil mi? Sonuçta “embedded” değiliz hiç

8
PORTRE
birimiz. Neler söylersiniz okurlarımıza toparlamaya fotoğraflar / A. Beyhan ÖZDEMİR
çalışırsak oldukça zor bu alanı?

Embedded farklı bir kavram. İliştirilmiş diyebileceğimiz


bu kavram içinde yer alan fotoğrafçıların özgür bir üretim
yapamayacaklarını biliyoruz. Ancak hiç kimse de kendi
ideolojisine uygun, sınırsız ve özgün yapıt üretip onu
istediği alanda paylaşacak kadar özgür değildir. Yaşadığı
toplum, yasal ve yazılı olmayan etik kurallar, ideolojik
baskılar hatta güncel deyimle mahalle baskısı sanatçıyı
sınırlandıran birçok nedenden bazılarıdır.

Sonuç olarak, herkesin olduğu gibi sanatçılar da


hissettiği kadar ya da hayalleri kadar özgürdür. Bu
özgürlük, aile ortamından başlayarak, aldığı eğitim, bilgi
birikimi, dünyayı algılama ve anlama süreci, bilinçlenme
ve toplumsal sorumlulukları içselleştirmeye kadar geniş
bir etki alanı içinde belirlenir. Aslında hepimizin özgürlük
alanı yaşadığımız toplum içerisinde belirlenir ve bizi
sınırlandıran yasal ve hukuk düzenlemeleriyle şekillenir.
Burada amaç bize dayatılan resmi veya gayri resmi
ideolojilerin insanı kısıtlamasıdır. Sanatçılar bu kısıtlılığı
düşünceleriyle, eserleriyle ve muhalif kimlik yapılarıyla
aşmaya çalışanlardır.

MFD adına teşekkür ederim!

9
PORTRE

10
PORTRE

11
TAM KARE

SANAT VE İDEOLOJİ
/ Prof. Dr. Tansel TÜRKDOĞAN
postmodern alanda net bir şekilde yeniden tanımlanmıştır.
Bugünkü pratiklerde sanat haz veren bir pratik olamaz
mı, tabi ki olabilir ama bu durum tüm pratiklere referans
vermez.
Sosyalist yazarların sanatlarını bu ideoloji ekseninde
yapılandırmaya başlamaları ile birlikte sanat ve ideoloji
tartışmaları yeniden ve daha şiddetli bir biçimde alevlenir.
Sanatın ideoloji ve toplum arasında nasıl bir konumda yer
aldığı veya alması gerektiği üzerine pek çok görüş olmakla
birlikte her devirde sanatçılar, sanatlarını bir partinin,
rejimin hizmetine sunmakla eleştirildiler .
Sanatçıyı fildişi kulelerde saklayan ve kendine özgü bir
özerklik ve özel bir alan yaratan, sanatı da bu argüman
ile yaşamdan koparan modernizmin ardından bugün
sanatın estetik boyutu şüphesiz modernizmin sanat ile
Tansel TÜRKDOĞAN; 1966 Antakya, 1987’de Gazi ‘güzel’i yapıştıran formatından çok farklıdır. Güncel estetik
Üniversitesinden mezuniyet,1989’da Hacettepe Üniversitesinden formasyon, modernist estetiğin dışında kendi estetik
“Yüksek Lisans”, 1993 yılında da “Sanatta Yeterlik” derecesini formatını (ilişkisel estetik) ortaya koyar.
aldı, 1989’dan itibaren ODTÜ Asistan Öğretim Görevlisi ve Aslında iletişim kurduğumuz her şey sanatın
Öğretim Üyesi .1998’de Doçent , 2000 -2005 yıllarında ODTÜ hammaddesidir. Sanat ürünü diye ortaya konulan estetik
Güzel Sanatlar ve Müzik Bölümü Başkanlığı. 2004 Profesör . 2005
bütünlüğün yanında, ideolojik bütünlük de önem taşır.
Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Kurucu Dekanı.
Çünkü sanat yaşanmış olanın yani yaşamın ifadesidir.
1989 yılından itibaren Amerika Birleşik Devletleri, İtalya,
Almanya, Belçika, Hollanda , Polonya , Yunanistan , Çin , Çek Sanatsal düşüncede imgenin hem genelleştirici, hem de
Cumhuriyeti , Romanya , Gürcistan ve Tunus’ta Üniversiteler, değerlendirici bir işlev görmesi, bir sanat yapıtının kendine
galerilerde çalışmalar yaptı, workshoplara ve grup sergilerine özgü düşüncesinden, yapısından kaynaklanır.
katıldı. “Çağdaş Sanat” ve “Modernizm Sonrası Sanat tartışmaları- Modernist düşünceye göre düşünceler, sanata temel
Sanat Kültür Politika” adlı kitapları bulunan Türkdoğan, bugüne bir ivme kazandırır. Gerçek, iyi ve güzel olana erişilmesi
kadar 23 solo sergi( üçü yurtdışı) açmış, çok sayıda karma açısından, insan toplumu içinde yer alan toplumsal
sergiye(yurtiçi/yurtdışı), uluslararası / ulusal sempozyumlara, bireyin evrensel olarak gelişmesinin, insan kişiliğinin
bienallere çalışmaları , proje ve bildirileri ile katılmış, TRT’de yetkinleşmesinin insan yaşamında taşıdığı anlam,
danışmanlık, UNESCO UPSD yönetim kurulu üyeliği yapmış,
düşüncelerde ortaya çıkar.
sanat dergileri ve günlük gazetelerde yazılar yazmıştır , Koridoor
Büyük anlatılar (grand narratives), Faşizm veya Sosyalizm,
sanatçıları arasında yer almaktadır.
Türkdoğan, ODTÜ Güzel Sanatlar ve Müzik Bölümü ve sanatı ideolojiyle özleştiren tüm kavrayışların dayandığı
Mimarlık Fakültesi, Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümlerinde görüş açısı, sanatın tüketilmesinden kaynaklanan yarara
dersler vermiş olup halen ODTÜ GSMB ve GÜGSF’de Resim ya da etkiye bağlıdır. Sanatı doğru-yanlış ideolojinin
Bölümü bşk. olarak görevlerine devam etmektedir. yansıtılması-yaratılması için bir araç olarak kavramak,
sanatın ideoloji pratiğiyle özleştirilmesine ve kendi varlık
Estetiğin İdeolojisi kitabında Terry Eagleton sanatı koşullarının hiçe sayılmasına yol açar. Problemlidir. Bu
tanımlarken, sanatın kendi oluşumuna izin veren toplumsal sanatın toplumsal işlevini bilinçlendirme olarak görmeyi
şartlardan bağımsız olmadığını ama o şartlara belli bir ve sorunu içerik konusuna indirgemeyi beraberinde getirir.
mesafede durması gerektiğini söyler. Eagleton’a göre bir Sanat pratiği, içeriğin doğruluğu ve niteliğiyle eş anlamlı
sanat eseri ancak karşı durduğu, eleştirdiği değerlere, sayılır. Açıklanması gereken sanat gerçekliği iken, bu
olgulara karşı varlığını vurgulayabiliyorsa sanat eseridir. etkinliğin ilettiği mesaj ya da dünya görüşü, bu etkinliğin
Modernizm’e göre sanat , dünyada takas edilemeyen açıklanmasının yerini alır. Kısaca sanatın amaçlanan
değerler olduğunu ispat etmek için var olmalıdır. Kurtuluş işlevinin açıklanması, sanat denen gerçekliğin açıklanması
fikrine, daha iyi bir toplum tasavvuruna, iyiye doğru sayılır. İdeoloji sanata ivme kazandırır görünse de aslında
değişme inancına sahip olmayan, belli bir ütopyası, sanatın niteliğini sönümlendiren bir süreci tetikler.
değişimi ve onu hayal etme becerisi olmayan sanat eseri Tarih biliminin metodolojik bakış açısı ise, ürünleri
ancak bir yeniden ‘üretimdir’, yüce değildir. tüketilirken ortaya çıkardıkları yarar açısından değil,
Sanatın salt estetik haz mı yoksa toplumsal fayda sağlayan üretilirken ortaya çıkardıkları ilişki biçimleri açısından
bir araç mı olduğu sorusu Platon’dan bu yana tartışılan bir incelemeye dayanır. Yani sonuçlarından çok süreçleri
durumdur. Tartışmaya esas teşkil eden haz verme durumu üzerinden okur. Sanatın çağlar boyunca toplumsal

12
TAM KARE

dinamiklerle ilişkisi bu metodoloji ile doğru okunabilir mi 20.yüzyılda geçerlilik kazanan ‘ulus’ kavramı paralelinde
acaba? Sanat tarihi disiplini de bu hatalara düştüğü için ideolojik bir sanat ortamı yaratmak isteyen Adolf Hitler,
bugün “yeni bir sanat tarihinin yazımı” tartışılıyor. Bir sanat sanatı bu bağlamda “destekleyici” bir politika ortaya
yapıtının düşünce kapsamındaki özgüllüğü, genelleşmiş koymuştur. Özellikle Nasyonel-Sosyalizmin propaganda
sanatsal gerçeklik bilgisi ile sanatçının düşünsel tasarımı bakanı Goebbels’in girişimiyle Hitler, resmi ideolojiye
ve ideolojik konumu arasında var olan ayrılmaz birliğe uygun sergiler açmıştır. Olan aslında sanata destekten
dayanır. Sanattan ideoloji yoksunu olmasını beklemek ziyade ideolojiye göre bir düşüncenin desteklenmesidir.
çocukça bir düş olabilir ancak. “İdeolojisiz gibi görünen Hitlerin ötelediği sanat kendisine önce komşu ülkelerde
sanatlar da aslında, kurulu düzenden hoşnutluğun bir daha sonra Amerika kıtasında yeni bir alan bulmak
ifadesidir ve bu anlamda ideolojiktir.” Tarafsızlık da bir zorunda kalmıştır.
anlamda bir onay olduğuna göre aslında susmak da politik İdeolojilerin ehilleştirmeye çalıştığı veya daha hafif bir
bir duruma işaret eder ve ideolojiktir. ifade ile, sanatı propoganda için kullanan (ki bu durum
Bugün sanatsal imge, insanın doğayla, toplumla ve anlaşılabilir) ideolojilere pek çok örnek bulmak olasıdır.
kendisiyle ilişkisinin somut, özel, tikel, görünüşlerinin Bu ideolojiler açısından pragmatik bir durumdur aslında.
doluluğu içinde estetik olanın zihinsel biçimi olduğuna Bugün büyük anlatıların sonrasında sanat, özerk
göre; sanat, kurulu düzenlere yerleşmiş, düşünmeyen (otonom), dış dünyadan bağımsız, onu pek de dert etmeyen
ve düşünmemeyi öneren insanların değil, yarını arayan bir hale gelmiş gibi görünse de başka bir kuşatılmışlığın
insanların elinde biçimlenmektedir. yanı başındadır. Burada “otonom” ile kasıt, toplumsal
Egemen ideolojinin düşünceyi suç sayan hukuk anlayışı fonksiyonunu yitirme ve sadece kendini niteler durumda
“yalnızca ve yalnızca benim gibi düşüneceksiniz”in en olmaktır. Sanata sözüm ona modernizmin özerkliğinden
açık ifadesidir. Oysa insanın nesnel gerçeklikten, var olan farklı yeni bir özerklik statüsünü bugün veren şey
hayattan kopması ve düşünmeden var olamayacağı bir kapitalizmdir . Ancak bu otonomi(!) sağlanırsa sanat
gerçektir. İdeoloji bu gerçeğin dile getirilmiş şekildir ve gerçekten sanat olabilir.
hayata geçmeye, var olanı değiştirmeye yönelmiş ortak bir Sanatın bugünkü otonom yapısını, bağımsızlığını ona
paydadır. kazandıran “şey” para ve serbest piyasa ekonomisi ise
Sanatçı sanatsal faaliyeti bir yandan üretirken, bir burada bir sıkıntı var demektir. Sanat bugün otonom
yandan da onu hayata geçirir. “Elbette salt sanatsal dahi olsa aslında göbeğinden piyasaya bağlı olduğundan
pratikler yoluyla politik hedeflere varılamaz, fakat sanat bir tür üretim biçimi haline gelmiştir. “Yaratı” olmaktan
pratiklerinin açık ya da örtülü desteğiyle, söz konusu çıkıp “üretim” olmuştur. Dolayısıyla bugün artık yaratıcı
hedeflere daha kolay ulaşılabilir. Çünkü sanatın insanlar sanatçı yerine “çok üretken sanatçılar” vardır. Ürünlerini
üzerindeki eğitici etkisi derin ve süreklidir.” Zaten sanat de mahalle pazarlarında “sergi” açan pazarcı gibi aynı
sözcüğünün temelinde “yapma”, “yaratma”, “düzenleme”, sıklıkla görmeye başladığımız “galerilerde” satmaktadırlar.
“kurma” fiilleri yatmaktadır. Sanatçı olan biteni, olmuş ve Sanatçı artık hayal etmeden üretim yapmaktadır. Ya da alıcı
olacak olana göre kavramaya çalışır. İdeolojisi olmayan kitlesinin üst gelirli olmasını hayal etmektedir. Parası olanın
bir sanat insanı neye göre düşünecek ve neyi, neye göre ilgisini çekecek ne kadar çok şey “üretirse” o kadar iyidir.
yansıtacaktır. Sanat metalaşmıştır, alım/satım ve takas değeri kapitalist
İdeoloji yaşamda olmanın bilincidir, sanat da bu bilincin sisteminin bir parçasıdır. Sanat dünyada değiş tokuş
en doğru, en içsel biçimde dile getirildiği yerdir. “Formal yapılamayacak büyük değerler olduğunu unutturmamak
Sanat Tarihi” gösteriyor ki, insanlığın kültür hazinelerini için vardı hani?
oluşturan eserler yaşamla sımsıkı ilişkisi olan eserlerdir. Sanat eseri ‘meta’ olduğunda geleneksel sosyal
Hayat ve sanat bir bütündür. Sanatçı da yaşadığı toplumsal fonksiyonlarını büyük ölçüde yitirmiş demektir. Yani artık
sürecin bir parçasıdır. Toplumun yaşadığı ekonomik, dini, kültürel, politik, etik ve bilimsel alanlarla organik
siyasal vb. gerçeği, bir birey olarak her insan gibi (hem de bağı yok demektir. Bunları iyileştirmeyi, değiştirmeyi
her insandan çok farklı) yaşayandır. Bu yaşananı yeniden hedefleyen eleştirel görüşü yok demektir. Bunlarla olan
üreten olarak sanatçı egemen ideolojiyle hayatın her suni birlikteliği sadece kendini daha çok satma istemi,
alanında mücadele halindedir. Toplumuna, insanlığına pazarlama endişeleri yüzünden vardır. Sanatın bugün
yabancılaşmamış bir sanatçı, zaten ürün vermekle başlı kendini atfettiği alan pazar ekonomisinin ona verdiği
başına bir tavır ortaya koyar. Bu tavır, istese de istemese özgür alandır. Sanat artık belli bir takipçi kitlesi için değil
de ideolojiktir. ondan haz almak isteyen, onu beğenebilecek ve cebinde
Tarihte sanat, toplumların çeşitli gereksinimlerini parası olan herkes için vardır. Sanat artık geneleve düşmüş
karşılayan bir rol üstlenmiştir. İdeolojilerle birlikte bir kadın estetiğine ve güzelliğine sahiptir. Alınır, satılır.
de aynı benzerlik mevcuttur. Bu nedenle, sanatın ve Herkesçe, kolayca. Artık üretim piyasasının alanındadır.
sanatçının işlevi tarihsel süreç içerisinde farklı biçimlerde
tanımlanmıştır.

13
TAM KARE

Bugün ahlak, bireysel yaşam tarzına ve keyfiyete, bilgi


insan aklına keyif veren her tür şeye, siyaset ise kişiye
ayrıcalık sağlayan her tür simulasyona indirgenmiştir.
Bilim ahlaktan, ahlak siyasetten, siyaset bilimsellik
ve bilimden uzaktır. Oysa bu kavramlar birbirini
beslemedikçe insanlık ileriye vektörel bir doğru değişim
yaşayamaz. Bu ayrışma sonucu bugün sanat pratiklerinde
etik ve politik olandan hiçbiri “doğru” , “iyi” , “yüce”
olanı aramamaktadır. İşin tuhafı, sanat bugün bilgi, ahlak
ve siyasetten bağımsız olarak varsa, en başa dönmüş
demektir. İnsanlık tarihinin ilk günlerine…

KAYNAKÇA
Eaglaton , Terry. (2010). Estetiğin İdeolojisi, Doruk Yayımcılık,
İstanbul.
Bakçay E., Özden B.(2012) Çağdaş Sanattan Radikal Siyasete
Estetik Politik Eylem, Toplum ve Bilim Dergisi, Online
Clark , Toby (2011) Sanat ve Propaganda Kitle Külltürü Çağında
Politik İmge Ayrıntı Yayınları.
Türkdoğan , Tansel (2014). Sanat Kültür Politika , Nobel
Akademik Yayıncılık
sosyalarastirmalar.com (erişim tarihi 20 şubat 2019)
kavramsalsanat.blogcu (erişim tarihi 16 şubat 2019)

14
TAM KARE

FOTOĞRAF VE İDEOLOJİ
/ Tarkan TOKA
yaşamın akışında önemli değişiklikler meydana getiren
en önemli etmenlerden biri haline gelmiştir. Fotoğraftaki
giz, yaşamı anlatma, okuma özellikleriyle her zaman
varlığını korumakla birlikte birçok alanın vazgeçilmezidir.
Toplumsal değişimlere, dönüşümlere müdahale edebilen
bir alan olan fotoğrafın, genel anlamda dünyayı,
özelde toplumları dönüştürebilme kabiliyetinin olduğu
yadsınamaz. Bu anlamda fotoğraf ideolojik bir olgudur.
Fotoğrafın kendisi başlı başına bir siyasi duruşu ifade eder.
Ki bu siyasi duruş, dünyayı ve toplumları etki altına alıp,
dönüştürebilme yeteneğine sahiptir. Bu anlamda fotoğrafik
Tarkan TOKA: 1976 Ardahan doğumludur. Orta ve Lise görüntünün gerçeklik ve ideolojik yaklaşımlar arasındaki
eğitimini Galatasaray Lisesi’nde, Üniversite eğitimini de Prag güçlü bağı günümüzde vazgeçilmez bir zorunluluk olarak
ve Londra’da tamamlamıştır. 1997 yılından itibaren gerek nitelendirilebilir. Tabii her olgu gibi fotoğrafik görüntü de
yurt içinde gerek yurt dışında yer alan birçok yeraltı edebiyatı dejenerasyon süreci yaşamaktan kendisini koruyamamıştır.
dergilerine şiirsel düz yazı, öykü ve şiirler yazmış ve halen de Fotoğrafın bulunuşundan itibaren gerçeği yansıttığı gerçeği
yazmaktadır. Yazarın söz konusu yapıtları yurt dışında Fransızca onu uzun yıllar ayrıcalıklı kılsa da, zamanla manipülatif
olarak yayınlanmaktadır. Yine aynı tarihte, bağımsız editörlük
kullanımlar nedeniyle bu ayrıcalığını kaybetmiştir. Yine de
ve edebi çevirmenlik yapan Underground Editorial Group isimli
çevirmen ve editör gurubuna katılmış, yurt içi ve dışında birçok
fotoğraf, özellikle tarihi belge olma niteliği ile birçok alan
eserin özel editörlüğünü yapmıştır. Yazar halen bu grubun üyesi için vazgeçilmez bir daldır.
olmakla birlikte editörlük yapmaktadır. 2015 yılından itibaren de Genel anlamda fotoğrafın toplum dönüşümünde etkin
Ankara’da yaşamını sürdürmektedir. rol aldığı en önemli alan ideolojilerdir. İdeoloji, fotoğrafın
propagandacı yanıyla sürekli beslenmekle birlikte,
Sosyal yaşamın akışı üzerinde sayısını ideolojilerin en önemli slogan şeklidir. Propagandacı
belirleyemeyeceğimiz kadar çok etmen mevcuttur. fotoğrafçılar tarih boyunca ideolojiler tarafından
Bunların bazılarını ölçebilir ve gözlemleyebiliriz. yüceltilmiş ve güç simgesi olarak nitelendirilmişlerdir.
Bazıları ise tamamen bizlerin denetimi dışında, kontrol Gerçekliğin yeniden üretilmesinde etkin bir rol oynayan
edilemeyen etmenlerdir. Peki, bu etmenlerden hangileri bu fotoğrafçılık yaklaşımı, hemen hemen tüm liderler
daha fazla etkilemiştir sosyal yaşamı? Bu soruya, günümüz tarafından kullanılmış ve vazgeçilmez bir alan olarak sürekli
gerekliliklerini göz önünde tutarak vereceğimiz yanıtlar başvurulmuştur. Fotoğrafçının, yakaladığı görüntüden
gerçekçi ve nesnel bir boyuta sahip olacaklardır. Birçok çekip aldığı gerçeklik, onu görevlendiren kurum veya
şey sayabiliriz. Birçok… Ancak, durup bakalım mı yönetimleri, kendi ideolojilerinin fotoğrafa nasıl yansıdığı,
etrafımıza? Elimizdeki teknoloji harikası telefonlarla söz konusu fotoğrafın gerçeği yansıtmada güvenilir olup
en çok ne yapıyoruz? En çok… İşte buradaki yanıt kilit olmadığı sorusuyla baş başa bırakır. İdeolojiler, fotoğrafın
bir öneme sahiptir. Telefonlarımızla en çok yaptığımız gerçekliğini ve belge niteliği kazanmasını doğrudan
şey tabii ki fotoğraf ve video çekmek. Videoyu genel etkileyen faktörlerden biridir. Bu anlamda genel kabul
anlamda fotoğrafın türevi olarak ele alırsak, yapacağımız gören yaklaşım herkes tarafından bilinmekle birlikte
ilk iş ‘fotoğraf ’ı incelemek olur. Fotoğraf nedir? Ne zaman ‘belli bir ideolojiye sahip bir fotoğrafçının, sahip olduğu
ortaya çıkmıştır? Toplumsal yaşam içindeki argümanların ideolojiye uygun çektiği fotoğraflar gerçekliği yansıtmaktan
en fazla hangisi üzerinde etkilidir? uzak olacaktır,’ şeklindedir. Burada ifade edilen temel olgu
Fotoğrafı bir nevi ‘an’ı durdurmak olarak niteleyebilirim. nesnelliktir. Şayet belli bir görüşe angaje olmuş fotoğrafçı,
Somut bir gerçekliği ebedileştirmek ne kadar da muazzam belli bir partinin, örgütün vs. taraftarlığını yaparak
bir şey… Dünyada bilinen ilk fotoğraf 1827 tarihlidir. hareket ediyorsa, ortaya çıkaracağı kareler gerçekliği
Emekli bir subay olan Joseph Nicephore Niepce, yansıtmaktan uzak olacaktır. Asıl amacımız, fotoğrafın salt
günümüzün vazgeçilmezleri arasında bulunan ‘fotoğraf ’ı gerçekliğinin ortaya çıkarılmasıdır. Dolayısıyla nesnel bir
insanlık tarihine hediye etmiştir. Niepce, çektiği fotoğrafa bakış açısı tercih edilen önemli bir sebeptir. Tabii bu nesnel
‘Güneş Çizimi’ anlamına gelen Haliograph adını vermiştir. süreci gerçekleştirecek olan fotoğrafçıyı sanatçı olarak
1827 yılında çekilen dünyanın bu ilk fotoğrafı, bir kulübenin adlandırmak uygun olur. Sloganvari bir bakış açısıyla
üzerindeki güvercin yuvasıdır. Aradan neredeyse iki çalışan bir fotoğrafçıya sadece parti veya örgüt yandaşı
asır geçmiştir. Küçük bir güvercin yuvasından bilim, dememiz yeterlidir. Bu konuda verilecek önemli örnekler
tarih, sanat, ticaret ve siyasi ideolojilere kadar fotoğrafın mevcuttur. Örneğin faşizme karşı fotomontaj yoluyla
girmediği, etkilemediği alan kalmamıştır. Fotoğraf, sosyal gerçeklik üreten Dadaistler ya da ağır Sosyalizm

15
TAM KARE

propagandası içeren Sovyet tarzı kareler, bahsettiğimiz yöneticiler belirlemez. Fotoğrafçının kendi ideolojisine
fotoğraf eksenli gerçekliğin dışındadırlar. İdeolojisi bağlılığı ve fanatizm düzeyi de verilen mesajı belirlemekte
bilinmeden fotoğraflanan bir olaydan çıkan gerçekliği önemli bir rol oynayabilir. Şunu hemen belirtmek gerekir ki,
tanımlamak ise zordur. İşte burada devreye sanat girer. ideolojik fotoğrafçıyı, kendi ideolojisi ekseninde fotoğrafik
Kişilerin yorumuyla birlikte söz konusu olay ya da olgu kare ürettiği için yargılamak doğru olmaz. Sonuçta
değişiklik gösterir. Tıpkı kaliteli bir şiir gibi… Okuyan anlatmak istediğimiz olgu, fotoğrafın toplumsal yapılar
herkesin farklı bir tat alacağı bir şiir gibi… Teknik olarak üzerindeki etkisidir. Bunun iki yolla olduğunu belirttik.
fotoğrafın tarihi belge niteliğindeki saf duruşu, onun ele Bu yollardan en önemlisi ideolojik yaklaşım olduğu için,
aldığı olgu veya olay karşısındaki gerçeklik payıdır. Neyi ele ideolojik fotoğrafçıyı küçümsemek hiç de doğru olmaz. En
alıyorsanız içindeki saf gerçekliği bir şekilde yansıtmanız fazla, sanat kategorisine sokamayız eylemini. Bu, söz konusu
gerekir. Bu tür fotoğrafik yaklaşımlar ideolojik duruşu olan fotoğrafçının toplum üzerindeki etkisini yadsımamamızı
yapılar tarafından pek kabul görmez. Biz bunu bohemizm gerektirmez ki bunu yaptığımız ölçüde de fotoğrafın
olarak adlandırabiliriz. Sanırım günümüzdeki ideolojik toplum üzerindeki etkisini anlamakta güçlük çekeriz.
yapılar bu bohemizmi pek de dikkate almamaktadırlar. Zira söz konusu eylemi, toplumsal duyarlılığı olduğu için
Genelde partiler, örgütler, kurum ve kuruluşlar gerçekleştirir fotoğrafçı. Sahip olduğu ideolojinin en iyisi
tarafından manipüle edilen fotoğrafçılar, mevcut olduğu bilinciyle hareket edip, toplumun daha iyi koşullara
ideolojilerin vazgeçilmezleri olmakla birlikte, bizim ele sahip olması adına yürütür çalışmalarını. İdeolojik
alıp bahsettiğimiz fotoğrafik gerçekliği kapsamazlar. fotoğrafın diğer bir ayağı ise editöryal çalışmadır. Söz
Bu gerçekliğin dışındadırlar. Yine de manipüle edilen konusu ideolojik fotoğrafçının çektiklerini eleyip iktidar,
fotoğrafik görüntü, toplumsal dönüşüm içinde büyük bir parti, örgüt, kurum veya kuruluşun ihtiyaç duyduklarını
öneme sahiptir. Kitleleri etkileyen her türlü fotoğrafik topluma sunma işi editörlere aittir. Bu anlamda ideolojik
slogan, ideolojik yapıları yönetenler tarafından sahip fotoğrafçılık iki temel basamak içerir.
çıkılan ve vazgeçilmez olan bir olgu olarak karşımızda Son olarak, fotoğrafın teknoloji üzerine bir etkisi yoktur
durmaktadırlar… belki ama teknoloji fotoğrafı bir hayli hızlandırmıştır.
İdeolojik fotoğrafların, propagandacı tavırları, gerçeği Eskiden uzun uğraşlar sonucu elde edilen kareler
çarpıtır ve manipüle eder. Bu artık dünya çapında kabul günümüzde çok hızlı bir şekilde görsel kaynaklarda
görmüş bir gerçekliktir. İktidarlar, kendi egemenliklerini yerini almaktadır. Bu da özellikle ideolojik fotoğrafın,
kurup pekiştirmek adına kavramları veya olguları kendi tam bir ‘ideolojik bilgi’ bombardımanı yaratmasına
ideolojilerine uygun bir biçimde devşirerek ki çoğu neden olmaktadır. Toplumların bu denli hızlı bir şekilde
zaman içini boşaltarak ve çoğu zaman anlam sapmaları değişmesinin ardındaki temel etken tabii ki teknolojik
yaratarak toplumları ve kişileri kendi amaçlarına uygun tabanlı propaganda yöntemleridir. İdeolojik fotoğraf
şekillendirirler. Bu anlamda ideolojik fotoğraf insan hayatı bunun en önemli gerçeğidir…
kapsamında inanılmaz bir öneme sahiptir.
Biz kısaca toplumları etkileyen fotoğrafik yaklaşımları
ikiye ayırabiliriz. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi biri saf
gerçekliği ifade eden, güvenilir bir bohemizmdir. Bunun
gerçekleşmesi için fotoğrafçının nesnel yaklaşımı önemli
bir etmendir. Diğeri ise ideolojik fotoğrafçılıktır. Bu
alanda manipülasyon çok olduğu için söz konusu tarzı
sanat dışında algılayıp, herhangi bir partinin yandaşlığını
yapan bir argüman olarak değerlendirmek gerekir. Zira bu
yaklaşımın ürettiği fotoğrafik kareler, gerçekliği saf şekliyle
iletmekten uzaktır. Ancak ne olursa olsun, her iki tarz da
toplumsal yapı üzerinde etkilidir. Tabii ideolojik fotoğrafın
etkisi, bohem yaklaşıma göre kat kat daha fazladır. Biri
kitleleri etkilerken, diğeri topluma ait dar bir entelektüel
çevreyi etkiler.
İdeolojik fotoğrafın bir diğer özelliği de içinde bulunulan
siyasal algıya göre sansüre uğramasıdır. İdeolojiler, hangi
fotoğrafın, hangi anlatımın kullanılacağını önceden
belirler. Belli kalıplar oluşturulur ve fotoğrafik görüntü bu
kalıpların dışında herhangi bir anlatım gerçekleştiremez.
Yani kaba tabirle ‘atılacak sloganlar’ önceden belirlenir.
Ve ideolojik fotoğrafçı, bu sloganlara uygun olarak basar
deklanşöre. İdeolojik fotoğraflarda verilen mesajları sadece

16
TAM KARE

TOPLUMSAL BELGECİ FOTOĞRAF


/ Fethiye SİRENA

Fotoğraf: William Edward Kilburn

Hadi biraz toplumsal belgeci fotoğrafçılığa bakalım… dediler. III. başlayalı çok oldu ama henüz “mış” gibi
yapılıyor. 104 ülke, neredeyse dünyanın yarısının kanla
Belgesel Fotoğrafçılık çokça masaya yatırılıp yeterince sulanmasını izledik, izliyoruz. “Elimizde yaklaşık şu kadar
çatal bıçakla didiklenmiş ama her zaman suyuna ekmek (???) nükleer kitle imha silahı var. Hiroşima ve Nagasaki’de
banmakta yarar var. Belgesel fotoğrafçılığın tarihine atom bombaları ile ne güzel oynamıştık, bir toplanıp tekrar
indiğimizde İskoçyalı balıkçıların el kremi karşımıza oynasak mı, yeni oyuncaklarımızı da denemiş oluruz . ”
çıkıyor. 1842 yılında David Octavius Hill ve Robert flörtleşmesinde paylaşımcılar.
Adamson İskoçyalı balıkçıların yaşam koşullarını
belgelemişler. Amaç balıkçıların daha iyi şartlarda tekne Ne diyorduk… Toplumsal belgeci fotoğraf ve II. paylaşım
donanımı edinmeleri ve güvenliklerinin sağlanması ; amaç savaşı yılları…
çözüme dönüşmüş.
Yani Magnum Photos’ un doğuş yılları. Henry Cartier-
Ardından karşımıza “İpsiz sapsız, bir baltaya sap Bresson, Robert Capa, George Rodger, David Seymour
olamayan sefil ülkeleri besleyeceğime, sömürüme kendi ; Rita Vandivert, Maria Eisner yılları. O yılların ve bu
başıma devam ederim.” diyerek Euro sınırlarından isimlerin fotoğrafçılık kurslarında “TOPLUMSAL DURUŞ
boşalmadan kendini geri çeken British’in bir zamanlar ve TOPLUMSAL BELGECİ FOTOĞRAFÇILIK” diye bir
kraliyet fotoğrafçılığını yapan William Edward derse konu olduklarını düşünüyorum. Bilmem neyin hakkı
Kilburn çıkıyor. Kilburn 10 Nisan 1848’de Kennington üçtür düsturundan yola çıkarak, tarihteki örneklerimizi
Common’daki Chartis büyük yürüyüşü olarak bilinen ilk üçle sınırlayalım ve Belgesel Fotoğrafçılığın tarihçesini
ÖRGÜTLÜ işçi eylemini fotoğraflayıp belgelendirmiş, akademisyenlerimizin makalelerine bırakalım (!!!)
sonra da büyüklerimizce terör örgütü olarak görülen
Wikipedia’da yerini almıştır. Belgesel Fotoğrafçılık nedir? Tanımın ortak söylemleri
şu şekilde:
Ve II. paylaşım savaşı yılları… • Konusunu YAŞAMSAL GERÇEKLİKTEN alır.
• YORUM kaygısı taşır.
I. de dağıttılar, II. de dağıttıklarımızı paylaşalım bari • Amacı yaşamı ESTETİZE etmek değildir.

17
TAM KARE

• MESAJ içerir. neredeyse tüm katliamlarının, kanlı pazarlarının,


• En önemli niteliklerinden biri KURGUSAL olmamasıdır. mücadele alanlarının, Filistin askılarının, idamların
• Toplumsal yaşantının ÇELİŞKİLERİNİ yansıtır. döneminde yaşadı. Hani foto muhabiriydi, belgesel
• Mesaj ve kaygı ile birlikte sorunların düzeltilmesi fotoğrafçısıydı? Nerede bunları yansıtan kareler? ” Aşılı
yönünde DEĞİŞİM aracı rolü üstlenir. fotoğrafçılarımız da belgesel fotoğrafçılığı kendilerine
• ÇÖZÜM üreticidir. öğretildiği şekliyle, önlerine sunulan örneklerin devamı
• Toplumu HAREKETE geçirir. niteliğinde, arka sokakları sömürerek romantik bir şekilde
• Sadece görüntü kaydetmek ve belgelemek değil, TOPLUMA DOKUNMADAN sunmaya devam ediyor.
AYDINLATMAK ve eğitmek amacı güder. Yaptıklarının foto-gezi olduğunu bilmeden, görüntü
• ÖZNEYİ nesneleştirmez. avcılığı olduğunu bilmeden. Toplumsal duruşu, Toplumsal
• Bir BAKIŞ açısına sahiptir. Belgeci Fotoğrafçılığı öğrenmeden… Bana dokunmayan
• TARAFSIZLIK söz konusu değildir. yılan bin yaşasın şeklinde belgesel (!!!) fotoğrafçılığına
• Belli bir konuya DİKKAT çeker ve toplumsal değişimin devam ediyor.
yolunu yapar.
• GERÇEKLİK, TANIKLIK, ÇÖZÜM VURGUSUNU Toplumsal duruş sergileyen, taraf olan, çözüm
yapar. odaklı çalışan, Toplumsal Belgeci Fotoğrafçılığı tanıtan
fotoğrafçılarımızın izinden giden arkadaşlarımız da yok
Ülkemizde Toplumsal Belgeci Fotoğraf ’ın ilk temsilciğini değil.
Fikret Otyam’ın da onur üyesi olduğu, Özcan Yurdalan,
Kemal Cengizkan, Celal Ertem, Sevim İpekçi, Merter Oral Yeterli mi? Bu sistemde hiçbir zaman yeterli
gibi isimlerin 70’li yılların ortalarında kurduğu AFSAD olmamıştır. Tekel işçi direnişindeki, Ankara
yapmıştır. O yıllarda fotoğrafa çözümsel bir amaç yükleyen, katliamındaki gibi işçilerle, eylemcilerle sokakta olup
fotoğrafın ve toplumun sesini duyurmaya başlayan AFSAD, onların anbean GERÇEKLİKLERİNİ görüntüleyecek,
Toplumsal Belgeci Fotoğraf ’ı kurumsallaştıran ilk fotoğraf TİCARİ MEDYANIN sunmadığını topluma sunacak,
derneği aynı zamanda. Günümüzdeyse, aralarında Özcan bakın burada bunlar oluyor, ÇÖZÜM üretelim diyecek,
Yaman gibi değerlerin olduğu 33 fotoğrafçı tarafından yakın toplumu hareketlendirecek fotoğrafçılara ihtiyacı var, bu
zaman diliminde kurulan REDFOTOĞRAF, toplumsal coğrafyanın, bu dünyanın. Bunların sunulacağı bit bit
duruşu ile tarihteki bu misyonu üstlenmiş durumda. mega mega bereketli zemin de var. Zuckerberg daha ne
yapsın. Yeter ki bir soruna değinerek, değişimi amaçlayarak
Peki REDFOTOĞRAF ve bireysel çalışan birkaç kişi toplumsal belgeci fotoğraf kriterlerinde olsun.
dışında Toplumsal Belgeci Fotoğrafçılık ne durumda ve
nasıl algılanıyor? Konu bolluğunun gani gani yaşandığı bu coğrafyada,
unutulamayacak kadar yakın bir zaman diliminde;
Genelde gruplar halinde ve yine genelde boyunlarındaki
servet değerinde ekipmanlarla dağ taş tepe, bolca bolca Flormar işçileri aylarca eylem yaptı…
bolca arka sokaklar dolaşılıyor. Diagonal açının z eksenine
düşen ışıkla önlerine ne gelirse veya para karşılığı kare 3. havaalanı inşaatında 53 işçi iş cinayetinde hayatını
satın alınarak, kurgulanarak görüntü kaydediliyor. kaybetti…
Kaydedilen görüntüyü siyah beyaza çevirip, yanlardan
da nesneleştirilen özneyi bolca karartı ile boğup, bolca Adana’da yaklaşık 4000 saya işçisi direnişe geçti…
romantizm ile soslayınca… Servise hazır. Belgesel fotoğraf
adı altında sergi açmaya, hatta sunum yapmaya hazır Tuğla işçileri o keza…
birkaç belgesel fotoğrafçımız daha oluyor. Gelsin alkışlar.
Onlar da haklı. Kendilerinden önce gelen “öğretici” kuşak Maden işçilerine hiç girmiyorum ve bu konuda haksızlık
öyle öğretmiş, sorgulama zaten yok. Ee taklit de kemiğe yapma diyenleri duyuyorum…
aşılanmış..
İşten atılmalar, intiharlar vs. Saymakla bitmeyecek
Artı önlerinde , yakın zamanda ışıklar içinde uyumaya belgelenmesi gereken toplumsal olaylar.
yollanan Ara Güler kutsal vizörü de var. Haklılar da… Bir
domino taşı da çıkıp şunu demiyor: “Ara Güler İstanbul’un Kaç belgesel (!!!) fotoğrafçısı gitti Gebze’ye? Havaalanına?
tarihsel ve sınıfsal yönünü ‘çaresizlik ve umutsuzluk’ Kaç kare görebildik bu olaylarla ilgili? Kaç proje ile
kisvesiyle, kasvetiyle iyi karelemiş bir belgeselci, foto karşımıza çıktı? Sunum? Neredeyse hiç. O esnada Nepal’de
muhabiri. Ülkenin sanat ve kültür birikimine katkıları bu miydiniz? Venedik? Kars? Hürmetçi? Yedigöller? Yarışma
yönde yadsınmaz. Ancakkkk… Ara Güler bu ülkenin maratonları? Haklısınız. Daha önemli görüntü kaydetme

18
TAM KARE
işiniz, egonuzu şişirecek yarışmalar zinciri var. Tarihe
tanıklık etmeyi, değişim rolünü başkaları üstlenir nasıl
olsa.

Sittin çarpı sittin fotoğraf sayfası, sitesi, derneği için


fotoğraf avcılığı yapan fotoğraf üyeleri, gezginleri; belgeselci
olun, kavramsalcı, makrocu ne olursanız olun ama
insan olarak, bir fotoğrafçı olarak sisteme karşı İTİRAZ
DİLİN olmadığı sürece, tarafını belirlemediğin sürece,
toplumsal gerçekliği yansıtmadığın sürece, bir muhabir
olduğunu görmediğin sürece bu kokuşmuş sistemin devam
etmesinden sen de sorumlusun, unutma…

Ve tarih bize şunu göstermiştir ki Fransız işçisi, çiftçisi


yollara çıkıp “Bello Ciao”ı söylemeye başladıysa, onlara
Çav Bella ile eşlik etmek gerek. Beyaz yakalılardan oluşan
Plaza Eylem Platformu mırıldanmaya başladı bile haberiniz
ola…

19
TAM KARE
FOTOĞRAFLAR GERÇEKLİĞİN YORUMLANMASIDIR.
BU DA İDEOLOJİDİR.
/ Özcan YAMAN
Bilim, sanat ve ideoloji - Bilim, sanat ve felsefe -
“Sanat, ekmek peşinde koşarsa alçalır” Bilim, sanat ve ahlak … ve Karl Marx bu durumu çok
Aristophanes güzel özetliyor: “Görünenler gerçek olsaydı, bilime gerek
kalmazdı.”
Biliyoruz ki; Homo –Sapiens’i en gelişmiş maymundan Anlamak ve sorgulamak her bilim ve sanat insanının
ayıran özellik “emek”tir. Yani insanlık emekle başlamıştır. sorunu olmaktadır. Kısaca, sınıflı toplumlar olduğu sürece,
El, insanlığın ilk üretim aracı olmuştur. İnsanın bilim ve sanat sınıfsal bir içeriğe sahiptir. Bu sınıfsal bakış
varolmasıyla başlayan, doğayı değiştirici ve dönüştürücü açısı kavramların literatüre göre değerlendirilmesi ve
gücüyle, emeğin üretkenliğinin aracılığıyla aktarılabilen- yorumlanması şeklinde hayat bulur. Bu da yöntembilimsel
uyarlanabilen maddi-manevi sonuçlar kültür tanımını bir çalışmanın sonucu olarak bizi yönlendirir. Sanatçıyı,
oluşturur. İnsanın doğayla olan mücadelesiyle başlayıp nesnel dünyanın, öznel tasarımı sürecinde durduğu
sürer, kendini sürekli yeniler ve geliştirir. İnsanın doğayı yer ve hayata bakışı yönlendirir. Bu da tarafsız sanat
tanıma, bilme ve dönüştürme mücadelesi kültür kavramını eseri yaratılamayacağına işaret eder. Genellikle güzelin
oluşturmuştur. İnsanlık tarihinin kültürel gelişimini iki bilimi olarak sunulan estetik, gerçekliğin sanatsal
alanda özetleyebiliriz. Bu alanları “Bilim ve Sanat” olarak özümsenmesinin bilimi olarak çıkar karşımıza. Estetik
tanımlarız. duygular, insanın estetik yeti ve gereksinmeleri, nesnel
Fotoğrafın icadı ve bugüne kadar ki gelişimi de kültürel dünya ile olaylar üstüne yapılan değerlendirmeler pratik
birikimin bir parçasıdır. Fotoğraf 1839’da Fransa Bilimler içinde oluşur.
Akademisi’nce tescil edildiği günden bugüne hem bilim Bilimin ve sanatın dolayısıyla fotoğrafın son tahlilde
hem de sanat alanının vazgeçilmezi olmuştur. Bilimsel her zaman sınıfsal bir niteliği vardır, ama bu nitelik
olarak geliştirilen fotoğraf, teknolojinin gelişimine yol toplumsal çelişkilerin keskinleştiği dönemlerde daha bir
açarken hem de kendini geliştirmiştir. Günümüzde bilim- netlik kazanır. Bu yüzden yaşadığımız dönemde ideolojik
sel çalışmaları fotoğrafsız düşünemeyiz. Fotoğraf artık savaşımın büyük bir yoğunluk kazanması doğaldır.
bilimsel çalışmalarla özdeşleşmiş bir alan olmuştur. Yazıyı sonlandırırken, sanatın ideolojik yapısını ve bir
Bir yandan bilimle iç içe olan fotoğraf aynı zamanda aydın olma bilincini özetleyen şu notu hatırlatalım.
sanatın da ortasına yerleşmiştir. Birçok sanat dalı fotoğrafla
ilişkilenmiştir. Özellikle çağdaş sanatlar fotoğrafla Louis Aragon’a sormuşlar:”Nesiniz siz? Yazar mı, yoksa
özdeşleşmiş durumdadır. komünist mi?”
Bilimsel ve sanatsal alanlar fotoğrafla diyalektik bir
bütünlük sağlamıştır. Fotoğraf bir yandan bilim ve sanatı Aragon: ” …Her şeyden önce bir yazarım, ben . Onun
geliştirirken, diğer yandan bilim ve sanat da fotoğrafı için de komünistim.” diyerek ideolojinin sanatsal yaratıdaki
geliştirmektedir. Sonuçta fotoğraf insanlığın gelişiminde yerini gösterir.
önemli bir yere sahiptir.
Sorulması gereken soru bilimin ve sanatın toplum- Sınıflı toplum yapısı olduğu sürece ideolojiler olacaktır.
sal gelişime ne oranda yararlı olduğudur. Bilim ve sanat Fotoğrafçılar da bu sınıflı yapının bir tarafında yer alırlar.
insanları insanlığa hizmet amacıyla üretirler ve paylaşırlar. Birinden değillerse ötekindendirler. Fakat bunun bilincinde
Ne yazık ki bu sonuçlar aynı zamanda topluma karşı olmayarak ya da kasıtlı olarak kullandıkları sihirli kelime
kullanılan silahlar da olabiliyor. Atomun bulunuşu “tarafsızlık” olur. İdeoloji kavramını daraltıp propaganda
tıbbi amaçlar dışında bomba olarak savaş nesnelerine ile sınırlamayı yeğlerler. Halbuki propaganda ideolojinin
dönüşüyor. Medyada kullanılan fotoğraflar dezenformasy- bir parçasıdır. Gerçekliğin yansıması ve yorumlanması
on üretiminin bir parçası yapılabiliyor. O zaman bilim ve ideoloji ile doğru orantılıdır. Dolayısıyla fotoğrafçısından
sanat kime veya kimlere hizmet ediyor diye sorgulamak bağımsız bir fotoğraf düşünülemez. Yani fotoğrafçının
gerekiyor. ideolojisi fotoğrafa yansır. Sonuç olarak fotoğraflar
Bu noktada ideoloji ve siyaset, bilim ve sanatla birlikte ideolojik bir içerik taşırlar.
ele alınma zorunluluğunu doğuruyor.
Bilim ve sanat kavramlarından (terminolojik açıdan)
ne anladığımızın da açıklanması gerekiyor. Bilim ve sanat
insanlığa hizmet eder. İnsanlığa karşı kullanıldığında da
başta bilim ve sanat insanları olmak üzere toplumsal mu-
halefetin mücadele etmesi gerekiyor. Bu anlamda bilim
ve sanatın birlikte ele alınacağı birçok ilişki birbiriyle
bağıntılıdır.

20
TAM KARE

fotoğraflar / Özcan YAMAN

21
TAM KARE
İDEOLOJİK DEKLANŞÖR
/ Ayhan KAYA

üretmemiz de gecikmedi. Bu noktada görselin ve estetiğin


değer sahibi fotoğraf aynı zamanda belge ve kanıt
oluşturarak , bireyleri belirleme gibi fonksiyonlarıyla
gündelik hayatı düzenler oldu. Yetenekliydi fotoğraf,
kitlelere çabuk ulaştı, verdiği mesaj yaratılan sistemin de
borazanıydı çoklukla… Hafızalarda çabuk yer ediyordu,
iktidarın tahtı kadar sağlamdı yeri. Fotoğraf, toplumdaki
egemen sınıfların ihtiyaçlarını ve arzularını karşılamaya,
toplumsal yaşantının olaylarını onlar gibi yorumlamaya
en yatkın araçtı. Çünkü fotoğraf, birebir doğaya bağlı olsa
da sahte bir nesnelliğe de sahipti. Tarafsız olduğu sanılan
mercek, gerçekliği sayısız değişikliğe uğratma yeteneğine
sahipti; çünkü görüntünün özellikleri, her seferinde,
fotoğrafı çeken kişinin görme biçimi ve ortaklarının
Ayhan KAYA; 1981 yılında Bartın’da doğdum. İlk ve ortaöğrenimi
istekleri tarafından belirleniyordu. Başka bir deyişle
Zonguldak Ereğli’de yaptım. 2001 yılında Kütahya Dpü Türk Dili
Edebiyatı önlisans, 2005 yılında Bolu Türkçe Öğretimi lisans fotoğrafın önemi, sadece bir yaratım olmasından değil,
eğitimimi tamamladım. 2015 yılında Açıköğretim Fakültesi bundan daha önemlisi, düşüncelerimizi yönetmek ve
Fotoğrafçılık ve Kameramanlık bölümünden mezun oldum. Halen davranışlarımızı düzenlemek amacıyla başvurulacak en
eğitim aldığım aldığım alan doğrultusunda İstanbul Beyoğlu’nda etkili yöntem olmasından kaynaklanıyordu.
bir devlet okulunda Türkçe öğretmeni olarak çalışıyorum. Peki neler yaşandı da önce Daguerotip ve Kalotip derken
Fotoğrafçılığa ilgim 1999 yılında edindiğim bir Leica replikası süreçteki ilk seksen yılda fotoğraf ticari bir malzeme olarak
Fed 2 ile başladı. Fotoğrafın bir ifade biçimi olarak görüyor,duyuş güçlendi, çoğaltma teknolojisi ilerledi, pozlama süresini
ve düşünüşümdeki dışavurumları ve gözlemlerimle birleştirmeyi kısaltan yeniliklerle en hızlı ve haber yönü etkin araç oldu?
seviyorum. Geleneksel kompozisyon önermelerini fotoğraflarımda
Gözümüzün gördüğü kadar keskin ve anlaşılır bir görme
yansıtırken her zaman bir arayış, bilinçli bir sorgulayış içinde
yetisi olmasa da objektiflerin gördüğü ve duyarkatların
üretimler yapma tarafındayım. Belgesel ve sokak fotoğrafları
çalışmalarımın büyük çoğunluğunu oluşturuyor. kaydettiği gözümüzden daha çok saklayabiliyordu izleri…

Tek bir dili konuştu: Gerçek… Sadece gerçek…


Niepce’nin çatı katından gördüğümüz puslu manzara kadar
kadar gerçekti. Metal tabakalardan, ışıltılı sensörlerimize
yansıyan akislerde hep olanı anlattı bize. Camera obscurada
baş aşağı gördüğümüz dünyayı değiştiren, uyaran, haber
veren de oydu. Kimileri sanat addetti onu, kimileri haber,
kimilerimiz fikrinin sancağı. Hep anlattı ve gören gözler,
işleyen zihinlerimizde yükseldi ve buraya geldi. Fotoğraf
dedik ona…

İşaretler , kodlamalar ve çözümlemeler yapan zihnimizin


en sağlam limanıydı fotoğraf. Onda gördüklerimiz bazen
fırtınanın habercisi, bazen martıların serzenişi, çoklukla
mavi gökyüzü altında yaşadığımız tüm dünya gerçeğiydi.
Yaşadığımız, ideal dünya modelimizin içine de en çok
fotoğrafı soktuk. . Ona nasıl bakıyor, hakkında neler
düşünüyor ve nasıl kullanıyorsak farklı anlamlar

22
TAM KARE
O izler en çok ideolojilerin çağında kimlik bulurken, fotoğraf, ancak Çin hükümeti için bir insana hayatına ve
fotoğraf çok sesli bir güç olarak artık daha çok kabul varlığına saygı duruşundaki tankların fotoğrafı bu…
ediliyordu. Alt metinler desteğiyle de çarpan, sarsan,
dokunan fotoğraf gerçeği vardı artık… Hem okur-
yazar kitleye sunulmasa bile gösterdiği gerçek, istenirse
yönlendiren işaret ve imgelerle çoktan ideolojinin bayrağı
olmuştu. Ayrıca liderlerin imaj-mit kahramanlar olarak
fotoğraf tarafından kitleye sunulması da işin en canlı
rengiydi. Fotoğraf, liderin anlatamadıklarına anlatıyor,
liderin sempatik ve kahraman görünmesini sağlıyordu.
İmaj dediğimiz kavram fotoğrafla öyle bir ışık yakmıştı
ki her gün güneşin dağın ardında doğuşu kadar güçlü ve
gerçekti.

Nihayet ne yana çekersek çekelim Adorno’nun sözü


hatırlara geliyor ve ideolojiden bağımsız kültür ve sanat
olamaz diyoruz. Fotoğrafla bir yerden ideolojinin içine
çekiliyoruz. Çekerken ve çekilirken insani duyarlılıklarımızı
yarınlara bırakmak dileğiyle…

Fotoğraflayanın rolü de ideolojik fotoğraf tanımı içinde


biraz daha etkindi ayrıca; yarattığı her şeyle değiştirmeye,
dönüştürmeye hatta devirmeye talipti. İdeoloji-fotoğraf
bütünselinde aksini görmek de mümkündü. Fotoğrafları
bir propaganda aracı olarak vasıfsız kullanmak “güzellik
peşindeki estetikçi fotoğraflar” apolitik yaklaşım içinde
istenen ürünlerde çoğalıyordu. Fotoğrafçı ile toplumsal
gerçeklik arasındaki sorgulanmayan ilişki, klişe görüntülerin
tekrarıyla yetinen bu fotoğraf ortamı sayesinde durağan bir
zihinsel atmosfer de fotoğrafın bir başka yönüydü. Engels’in
“Pastanın gerçekliği tadınca anlaşılır” ifadesinde olduğu
gibi fotoğraf farklı tatlara gebeydi ve sunuşu nasılsa bu
tadı belirleyecekti. Bu noktada Tiananmen Meydanı’ndaki
tanklar ve önündeki insan fotoğrafı bu tadı yorumlamaya
en açık bir fotoğraflardan biri… Birçokları için bir
göstericinin protestosunun ve cesaretin ölümsüz imajı bu

23
TAM KARE

fotoğraflar / Ayhan KAYA

24
TAM KARE

25
TAM KARE

26
PUSULA
SANAT VE SINIF ÜZERİNE 9,5 TEZ /
7/3/2015/ skopbülten / Ben Davis, Çeviri: Ayşe Boren

1.0 Sınıf meselesi sanat açısından son derece önemli bir 2.1 Yönetici sınıf, tanımı itibariyle, toplumun maddi
meseledir. kaynaklarını denetimi altında tutar.

1.1 Eğer sanat toplumun bir parçasıysa, ondan bağımsız 2.2 Bu maddi durumu yeniden üretmeye yarayan egemen
değilse, ve söz konusu toplum da sınıf ayrımının damgasını ideolojiler aynı zamanda yönetici sınıfın çıkarlarını temsil
taşıyorsa, bu ayrım, görsel sanat alanının işleyişini ve eder.
karakterini de etkileyecektir.
2.3 Dolayısıyla sanata biçilen başat değerler mevcut
1.2 Farklı sınıfların farklı çıkarları vardır ve sanat da bu yönetici sınıfın çıkarlarına hizmet edecektir.
farklı çıkarlardan etkilenir. Öyleyse, sanatın değeri ona
hangi sınıfın bakış açısından yaklaştığınıza bağlı olarak 2.4 Somut olarak söyleyecek olursak, günümüzde sanatın
değişir. başat değerlerini belirleyen aktörler şunlardır: müzayede
evleri ve koleksiyon şirketleri de dahil olmak üzere büyük
1.3 Sanatı anlamak demek, hem görsel sanat alanının şirketler; sanat yatırımcıları, özel koleksiyonerler ve
dışında yer alan sınıf ilişkilerini ve bu ilişkilerin söz konusu hamiler; kültür kurumlarının ve üniversitelerin yöneticileri
alan üzerindeki etkisini anlamak, hem de bilfiil görsel sanat ve mütevellileri.
alanındaki sınıf ilişkilerini anlamak demektir.
2.5 Dolayısıyla, sanat bir açıdan, lüks ürün görevi görür;
1.4 “Sanat dünyası” fikri, çoğunlukla, dikkatleri yukarıda üstün işçilik ya da entelektüel prestij, yüksek sosyal statüye
sıralanan ilişki kümelerinden başka bir yöne çekmeye delalet eder.
yarar.
2.6 Sanat aynı zamanda finansal bir araç ya da
1.5 “Sanat dünyası” kavramı, sanat-dışı dünyanın pazarlanabilir bir değer havuzudur.
meselelerinden azade, ayrı bir alan varsayımına dayanır
(ve böylelikle, bu alanı dışarıdaki sınıf meselelerinden 2.7 Sanatın bir başka görevi de, topluma “geri verme”
koparır). kisvesi altında haksız kazancı aklamaktır.

1.6 Dahası, görsel sanatlar alanını, bir çatışan çıkarlar dizisi 2.8 Sanat aynı zamanda radikal dürtüler için emniyet
olarak değil, ortak bir çıkara (sanat) sahip profesyonellerin supabı görevi görür. Egemen ideolojiye ters düşen
uyumlu birlikteliği olarak tahayyül eder ve böylece, bu toplumsal enerjiyi yalıtan ve soğuran bir mecra işlevi görür.
alandaki sınıf ilişkilerini yok sayar.
2.9 Son olarak, sanat, sanat hakkındaki egemen sınıf
1.7 Görsel sanat alanında sınıfsal kaygılar, “sanat ideolojisini birebir yeniden üretmeye hizmet eder –
piyasasına” yönelik eleştirilerde gün yüzüne çıkar. Ne var sanata atfedilen başat değerler, yönetici sınıfın değerlerini
ki, piyasa eleştirisi sınıf eleştirisiyle aynı şey değildir. Sınıf, doğrudan hayata geçirmekle kalmaz, aynı zamanda sanat
piyasadan çok daha temel ve köklü bir meseledir. alanında sanatın üstlenebileceği diğer olası değerleri esir
alır.
1.8 Farklı sınıfların “sanat piyasası” hakkında farklı
görüşleri vardır. Sınıf çıkarlarına dair bir anlayışın
yokluğunda sanat piyasasını tartışmak sanatın durumunu
belirleyen gerçek güçleri gölgelemekten başka bir işe
yaramaz.

1.9 Sınıf sanat için temel bir mesele olduğundan,


farklı sınıfların çıkarları hakkında net bir fikri olmadığı
müddetçe sanatın kendi doğasına ilişkin olarak da net bir
fikri olamaz.

2.0 Günümüzde görsel sanatlar, kapitalist yönetici sınıfın


hâkimiyeti altındadır.
1-Lucien Freud’un stüdyosu

27
PUSULA
3.7 Öte yandan, “sanat”, kişiliğin dışavurumu, yaratıcı
bireyselliğin tezahürüdür (söz konusu yaratıcı bireysellik,
özgül bir işçilik yoluyla kendini dışavurabileceği gibi öz-
gün bir entelektüel projede de ifadesini bulabilir; sanat-
çının hüneri hakkındaki ya da “stüdyo” ve “post-stüdyo”
tarzı üretimle ilgili sanat kuramı tartışmaları görsel sanat
alanının çok daha temel ve yapısal bir anlamda muhafaza
ettiği bireysellik meselesini tartışma dışı bırakmaktan baş-
ka bir işe yaramaz).

2-Takashi Murakami’nin stüdyosu


3.8 Öyleyse, görsel sanatlar iki daimi çelişkinin hâkimiyeti
altındadır: İlk çelişki, görsel sanatların yönetici sınıfın
hâkimiyeti altında olduğu halde orta sınıf bir karaktere sa-
3.0 Sanat alanın hâkimi yönetici sınıf olsa da, bu alan hip olmasından kaynaklanır.
baskın olarak orta sınıf bir karaktere sahiptir.
3.9 İkinci çelişki, “sanat”ın orta sınıf tanımına içkindir.
3.1 Bu bağlamda, “orta sınıf ” belirli bir gelir düzeyine Bu bölünmüş bir tanımdır: Sanat, bir yandan, bir mes-
işaret etmez. Daha ziyade, emekle ve üretim araçlarıyla lek olarak konumlandırılırken; öte yandan, bir “adanma”
belli bir ilişkilenme tarzına işaret eder. Burada kullanıldığı olarak tanımlanır. Dolayısıyla, bir sanatçının ifade etmek
anlamda “orta sınıf ”, başkalarının emeğinin ürettiği kârı istediği şey ile hayatını kazanması için yapması gereken-
yönetmekten ve azami seviyeye çıkarmaktan (kapitalist ler arasında ne zaman bir çelişki oluşsa, bu tanım da ken-
sınıf) ya da soyut emek gücünü satmaktan (işçi sınıfı) di kendiyle çelişir. Toplumun kaynaklarının çoğunun bir
ziyade, üretimle bireysel ve öz-yönetimsel bir ilişkiyi azınlığın hâkimiyeti altında olduğu günümüz koşullarında
belirtir. bu oldukça sık rastlanan bir durumdur.

3.2 Profesyonel sanatçının kendi emeği karşısındaki 4.0 Görsel sanat alanının işçi sınıfıyla zayıf bağları var-
konumu tipik olarak orta sınıftır. Sanatçı olmayı hayal dır.
eden kişi, tamamıyla kendi denetiminde olan ve eksiksiz
bir şekilde özdeşleşebildiği emeğiyle –zihin emeği ya
da fiziksel emek– ürettiği ürünlerle geçinebilmeyi hayal
etmektedir.

3.3 Dolayısıyla, görsel sanat alanının ayırt edici özelliği,


egemen sınıfın ideolojisinin hâkimiyeti altında olduğu
halde dikkat çekecek derecede orta sınıf bir karaktere
sahip olmasına izin verilmiş olmasıdır. Aslına bakılırsa,
“sanat dünyası”, tanımı itibariyle orta sınıftır; seri üretim 3-Anselm Reyle’in Christian Dior için tasarladığı çanta
yaratıcılık ürünlerinden ziyade bireysel yaratıcılık
ürünlerinin alım satımının yapıldığı bir alandır. 4.1 Burada tanımlandığı haliyle işçi sınıfı, geçinebilmek
için soyut bir meta olarak emek gücünü satmak zorunda
3.4 Görsel sanatların orta sınıf karakteri kısmen sanatın olan, dolayısıyla kendi emeğinden hiçbir bireysel çıkarı ve
rolüyle [Tez 2.5-2.8] ilişkilidir. Yönetici sınıf açısından, orta beklentisi olmayan emekçilerden oluşur.
sınıf yaratıcı emek modelini teşvik etmekten sağlanacak
çeşitli faydalar vardır. 4.2 Görsel sanatların işçi sınıfıyla pek çok bağlantısı vardır:
galeri çalışanları, sanat eserlerinin isimsiz imalatçıları,
3.5 Her şeye rağmen, sanatın değeri ve rolü hakkındaki meslekten gelmeyen müze çalışanları vs. Aynı şekilde, çoğu
“orta sınıf ” görüşü, “yönetici sınıf ” görüşüyle özdeş sanatçı sanat dünyası dışında çalışmaktadır – kendilerini
değildir. Sanatçıların emekleriyle kendilerine has bir “sanatçı” olarak tanımlayan insanların çoğu için dört başı
ilişkilenme biçimi, ve dolayısıyla “sanat”a biçtikleri ayrı bir mamur bir orta sınıf statüsü bir hayal olarak kalır.
değer vardır.
4.3 Yine de, görsel sanat alanının merkezinde yer alan
3.6 Orta sınıf, sanata çift taraflı bir değer biçer. Bir emek biçimi (sanat eseri üretimi), orta sınıf niteliğini mu-
yandan, “sanat” bir meslek, cazip bir geçim aracı telakki hafaza eder – diğer “yaratıcı endüstriler”de olduğundan
edilir. çok daha yüksek bir seviyede.

28
PUSULA
4.4 Bu baskın orta sınıf nitelik, görsel sanatların karşı vardır; ve bu anlam, hiçbir mesleğin ya da sınıfın tekelinde
karşıya olduğu toplumsal ve ekonomik çelişkilerle baş değildir.
etme biçimini doğrudan etkiler: Emekle bireyselleşmiş
bir ilişki tahayyül eden orta sınıf aktörler, toplumsal 5.1 Genel olarak yaratıcı ifade diye kavranan “sanat”ın
güçlerini kişisel entelektüel vasıflarından, kişiliklerinden egzersiz ya da diyalog kadar temel bir işlevi temsil ettiği
ve retoriklerinden devşirdiklerine ve politik hedeflerine ve neredeyse yemek yemek ve sevişmek kadar temel bir
bu tür bireysel özellikler vasıtasıyla ulaşacaklarına ihtiyaç olduğu düşünülebilir (“neredeyse” dememizin
inanırlar (sanatın çelişkileri hakkındaki tartışmanın yerini sebebi, yaratıcı ifade meselesinin saf yaşamdan sonra
“piyasa”yla ilgili mülahazalara bırakmasının sebebi de gelmesidir – mutfak sanatları hakkında kafa yorabilmeniz
budur – ki bu kurguya göre, köklü ve birbiriyle çatışan için önce doymanız gerekir).
çıkarlara sahip farklı “sınıflar”dan ziyade, özgür bireyler
birbirleriyle ekonomik ilişkilere giriyordur). 5.2 Bu şekilde anlaşıldığında, bütün beşeri faaliyetlerin
sanatsal bir unsuru, “yaratıcı” addedilmelerine izin veren
4.5 Öte yandan işçi sınıfına dahil olmak demek, yerine bir veçheleri vardır.
bir başkası konabilecek, soyut bir emek kaynağı muamelesi
görmek anlamına gelir. Bu durumda, işçi sınıfının 5.3 Lakin, verili tarihsel koşullar altında her zaman bazı
hedeflerine ulaşabilmesinin yolu kolektif örgütlenmeden yaratıcı emek biçimlerine diğerlerinden daha yüksek bir
geçer. Bu tür bir direniş biçimini sanat alanında hayata değer isnat edilir; kimi emek türlerinin diğerlerinden daha
geçirmek oldukça zordur (1930’larda ABD’de hükümetin ulvi olduğu düşünülür.
sanata verdiği destek gereğince sanatçıların sendika veya
birlik bünyesinde istihdam edilmesine benzer durumlar 5.4 Hangi emek biçimlerinin gerçek anlamda “sanatsal”
hariç, “sanatçı grevi” gibi laflar her zaman hiciv düzeyinde olduğuna, üretim ilişkilerini belirleyen, dolayısıyla
kalmıştır). “sanatsal-olmayan emeğin” niteliğini, “sanatın” değerini
ve bu ikisi arasındaki kesişme noktalarını da belirleyen
4.6 Toplumun egemen yapısı kapitalisttir – kârı azami yönetici sınıf karar verir.
seviyeye çıkarmak için ücretli emeği sömürmeyi esas
alır. Dolayısıyla, konum itibariyle işçi sınıfı toplumun
işleyişinin özüne orta sınıftan çok daha yakındır: Orta sınıf
işçiler en fazla kendi emeklerini askıya alabilirler; oysa,
örgütlü bir işçi sınıfı, yönetici sınıfın üretim araçlarını
devre dışı bırakabilir.

4.7 İşçi sınıfının kendine has karakteri, onun, sanat


kavramı hakkındaki görüşünü zımnen ifade eder.

4.8 Sanatın işçi sınıfı değerlerinden birini, kendi yaratıcı


ifadeleriyle işçi sınıfı temelli bir ilişki kuran yaratıcı
emekçilerin istihdam edildiği “yaratıcı endüstriler” olgusu
belirler. Bu, şu demektir: Yaratıcı işçiler, ürettikleri yaratıcı 4-Foundation Louis Vuitton’un açılış gecesinde;
ürünleri, benliklerinin bir ifadesi olarak değil, parça başı iş Bernard Arnault, François Hollande ve Frank Gehry
olarak görür. Bu açıdan bakıldığında, “sanat” gizeminden
arındırılmış olur – o, artık ayrıcalıklı olarak yüceltilmiş bir 5.5 Fakat, özgül tarihsel belirlenimlere rağmen genel
ifade biçimi değil, emeğin nesnesi olan insani süreçlerden sanatsal itki öylece yitip gitmez; sanat, yaratıcı ifade
yalnızca biridir. anlamını koruduğu müddetçe insanlar doğal olarak
gündelik emeklerine bir yaratıcılık yatırımı yapacaklardır.
4.9 Öte yandan, işçi sınıfının emeği tepeden kontrol
edildiği ölçüde, “sanat” ideali, emeğin gereklerinin 5.6 Öte yandan, genel yaratıcılık itkisi özgül tarihsel
karşısında konumlanan ifadeyi –ister kişisel/özel, ister koşullar tarafından ketlendiği ve engellendiği müddetçe, bu
politik olsun, her halükârda özgürce belirlenen bir koşullardan kaçıp, onların dışında özgür ifade olanakları
ifade– temsil eder. Bu açıdan bakıldığında, sanat bir aramaya yönelik bir itki her zaman var olacaktır.
meslek olmaktan çıkar; ve bu anlamda da esas itibariyle,
orta sınıfın ‘meslek olarak kişisel ifade’ idealinden daha 5.7 Genel yaratıcı ifade anlamında “sanat” temel bir
“özgür”dür. itki olduğu için hiçbir sınıfın tekelinde değildir. Fakat, bazı
sınıflar, organik dünya görüşleri itibariyle sanatın genel
5.0 “Sanat” fikrinin çok temel ve genel bir insani anlamı olarak gerçekleşme ihtimalini ifade etmeye diğerlerinden

29
PUSULA
daha uzak veya yakın olabilir. film, oyunculuk, grafik tasarım, pasta süsleme– farklı
olarak çağdaş görsel sanatın kendine has bir mecrası –yani,
5.8 Genel bir insan ifadesi olarak “sanat” fikrine ne kendine has bir emek biçimi– yoktur. Kendinizi sanatçı
yönetici sınıfının ne de orta sınıfın dünya görüşünde yer olarak tanıttığınızda eserlerinizin özgül niteliği hakkında
vardır: Yönetici sınıf, sanatın değerini sınırlı bir azınlığın hiçbir şey söylemiş olmazsınız (öyleyse, çağdaş sanat da
çıkarlarına göre tanımlar. Yaratıcılığı profesyonel bir öz- yaratıcı bireysellik fikrinin bir tür abese indirgenişidir).
dışavurum olarak tanımlamak –yaratıcılığı, konunun
uzmanlarına havale eden bir tanım– ise orta sınıfın 6.5 Bu tanım eksikliği, günümüzdeki çeşitli yaratıcı
çıkarınadır. endüstrilerdeki aşırı-tanımlı emekle ters orantılıdır –
video oyunları, sinema ve televizyon endüstrilerinin her
5.9 Öyleyse, işçi sınıfının bakış açısı, genelleşmiş yaratıcı biri kitlesel, gayrişahsi ve oldukça uzmanlaşmış seviyelerde
ifadeye dair en organik çağdaş anlayışı yansıtır (her ne seferber edilen yaratıcı emek miktarları içerir.
kadar koşullar her zaman bu anlayışın geliştirilmesine
ya da dillendirilmesine elvermiyor olsa da) – bu açıdan 6.6 Başat üretim ilişkileri kapitalist üretim ilişkileri
bakıldığında “sanat”, hem diğer her şey gibi emeğe tabidir olduğundan ve yukarıda bahsi geçen “yaratıcı endüstriler”
hem de günümüzde emek sürecine damgasını vuran kapitalist üretimin etrafında çok daha sıkı bir şekilde
yabancılaşmanın karşısında yer alır ve dolayısıyla doğası örgütlendiğinden, bu endüstriler, günümüz toplumu
gereği her tür mesleki belirlenimden azadedir (gerçi açısından çok daha kritik bir öneme sahiptir – yeniliğin,
mevcut ideolojik sistemde bu özellik çoğunlukla orta yatırımın ve toplumun ilgisinin odağında yer alırlar; öyle
sınıfın yaratıcı özlemlerine yönlendiriliyor – yönetici ki görsel sanat alanının bu endüstrilerle kendi başına
sınıflar açısından, “sanat dünyasının” faydalarından biri de rekabet etmesi mümkün değildir.
bu [tez 2.8 ve 2.9]).
6.7 Çağdaş sanat söz konusu endüstrilerle rekabet edemese
6.0 Sanat toplumun bir parçası olduğu, [tez 1.1] ve yaratıcı de, anlam ve önemini onlarla ilişkisi üzerinden kazanır.
ifade hiçbir mesleğin tekelinde olmadığı için [5.0] çağdaş Yaratıcı endüstriler kapitalist şartlara uyarlanmış bir
görsel sanat alanında sanata atfedilen değerleri belirleyen yaratıcılığı temsil ederken, görsel sanat alanının alamet-i
etmenlerden biri de “yaratıcılığın” çağdaş toplumun diğer farikası bireysel vasıfları ve entelektüel bağımsızlığı
alanlarında ne şekilde tezahür ettiği olacaktır. muhafaza ediyor olmasıdır (nasıl ki politikacılar işçi
sınıfının adını anmamak adına dur durak bilmeden orta
6.1 Konuşma dilinde, “sanatın” çifte bir anlamı vardır: sınıfın öneminden bahsediyorsa, çağımızda yaratıcılığın
Bir yandan, genel olarak yaratıcı faaliyete işaret eder. Öte çok ciddi bir oranda kapitalist endüstrinin hâkimiyeti
yandan, belirli bir gelenek ve kurumlar dizisi dahilinde altında olduğu gerçeğini görmezden gelebilmek için de
dolaşıma giren eserleri temsil eder. Öyleyse, bir şey “sanat”ın orta sınıf “sanat dünyasının” önemine hak ettiğinden çok
vasıflarından pay aldığı halde (yani, yaratıcı olduğu halde) daha büyük bir entelektüel anlam atfediliyor).
“Sanat” olmayabilir (demek ki, görsel sanat alanında yeri
olmayabilir). Bunun tam tersi de geçerlidir: Bir şey “Sanat” 6.8 Dolayısıyla görsel sanatların görsel kültür ya da
telakki edildiği halde (yani, rahatlıkla görsel sanat alanına genel olarak kültürle oldukça netameli bir ilişkisi vardır:
sokulabildiği halde), “sanat” olmayabilir (yani, özel olarak Kapitalizme tam olarak entegre olmuş bu yaratıcı alanlarla
yaratıcı olmayabilir). kaynaşmayı deneyebilir; ama küçük hissedar olmayı göze
alması gerekecektir. Böylesi bir birleşme, görsel sanatların,
6.2 Dolayısıyla, çağdaş görsel sanatın paradoksal bir salt kâr amacı gütmeyen özerk yaratıcılığı temsil etme
karakteri vardır: Genel anlamda “yaratıcılığı” temsil iddiasını boşa çıkaracak ve böylece bağımsız ve ayrıcalıklı
etmekle böbürlenen özgül bir yaratıcı disiplindir çağdaş bir alan olarak var olmasını anlamsız kılacaktır.
sanat. Kendini “sanatçı” olarak tanıtan kişi, bir yandan,
belirli bir gelenek ve kurumlar dizisi dahilinde çalıştığını 6.9 Öte yandan, diğer, daha başat yaratıcı endüstrilerle
belirtiyor; öte yandan da, emeğinin özel olarak yaratıcı bir hemhal olmadığı takdirde de görsel sanatlar başka bir
vasfı olduğunu ima ediyordur. açmazla karşı karşıya kalacaktır: yalnızca çok zenginlerden
ve görsel sanat geleneğinin tedrisinden geçme ayrıcalığına
6.3 Bu örtüşme, çağdaş görsel sanatların orta sınıf nail olmuş kişilerden oluşan oldukça dar bir izlerkitleyle
karakterinden kaynaklanır. Orta sınıf perspektifle yetinmek. Bu da, sözümona özgür ifade biçiminin hareket
kastedilen şey tam olarak kişinin özel ilgilerinin mesleki alanının ziyadesiyle kısıtlı, ufkunun son derece dar
kimliğiyle bire bir örtüştüğü yönündeki görüştür. olduğunu ortaya koyar.

6.4 Fakat, aynı derecede paradoksal olan bir başka şey de 7.0 Sanat eleştirisi, sanatın mevcut durumunun ve
şudur: Diğer bütün yaratıcı emek türlerinden –müzik, devredeki farklı sınıf değerlerinin bir çözümlemesine

30
PUSULA
dayanmalıdır. Ancak böylesi bir eleştiri anlamlı olabilir.

7.1 Sanat eleştirisinin kendisi de bir orta sınıf disiplinidir.


Tıpkı görsel sanat alanı gibi o da bireysel entelektüel
ifadenin normlarını temel alır. Yerinde bir eleştiri, sanatın
mevcut sınıfsal durumuna yönelik bir çözümlemeyi;
demek ki, salt öznel, bireysel ve mesleki görüşlerin ötesine
geçmeyi gerektirir.

7.2 Fakat, salt “öznel” eleştirinin ötesine geçmenin


anlamı, sanata belirli bir felsefi ya da politik program
dayatan bir sanat eleştirisinin “nesnelliğini” amaçlamak
olamaz. Tamamıyla soyut, entelektüel bir program
geliştirdiği ve görsel sanatların mevcut maddi durumunu 6-Abu Dhabi Guggenheim inşaatındaki çalışma koşullarını
hesaba katmadığı ölçüde, bu türden bir skolastik sanat protesto etmek amacıyla GULF Labor tarafından
eleştirisi de aynı derecede orta sınıf (kaynağını daha Guggenheim Müzesi’nde düzenlenen protesto
ziyade akademide bulan) bir bakış açısına delalet eder. Bir
başka deyişle, “politik sanatın” kime ve hangi amaçlara değerlendirilemez. Lakin, farklı sınıflar, farklı başarı
hizmet ettiğini somut olarak çözümlemeden “politik” bir ölçütlerine işaret eden farklı değerler atfederler sanata.
sanatta ısrar etmek, bireyci ve profesyonel ifade çerçevesini
pekiştirmekten başka bir işe yaramaz. 7.6 Görsel sanatlar farklı sınıfların tesiri altında
olduğundan hiçbir sanat eseri tek bir anlama indirgenemez.
7.3 Çağdaş sanatın orta sınıf bir karakteri olduğunu Birkaç farklı meseleyi tek bir formüle indirgeme çabası
kabul etmek, görsel sanat alanını “küçük burjuva çoğunlukla bazı şeylerden taviz vermeyi gerektirir (mesela,
dekadans”la itham etmek anlamına gelmez. Doğrusu, bir sanat eseri koleksiyonerlere cazip gelecek bir stile sahip
sanat, birbirleriyle rekabet halindeki sınıf çıkarlarının ona olduğu halde, sanatçının kendi imzasını ortaya koyma
isnat ettiği karşıt değerlere göre değerlendirilmelidir. Bu iddiasını da yansıtıyor olabilir. Ve bunların yanı sıra,
da, bir anlamda, görsel sanat alanını kişisel ifadeye ilişkin samimi bir tür politik dayanışmanın ifadesi olabilir).
meşru umutların önemli bir dağarı olarak kabul etmek
anlamına gelir. Kişisel ifadeyi engelleyen ya da çarpıtan 7.7 Bütün çağdaş sanat eserlerinin tamın itibariyle
günümüz toplumunda kendi yaratıcı yoluna gitme arzusu günümüz toplumunun ürünü olduğunu ve dolayısıyla bu
da pekâlâ politik bir itki olabilir. toplumun halihazırdaki maddi durumuna özgü çelişkilerin
damgasını taşıdığını ileri sürmek, hepsinin aynı meselenin
yansıması olduğunu iddia etmek anlamına gelmez. Ancak
özgül estetik değerlerin sınıflar arasındaki mevcut güç
dengeleriyle ilişkisine yönelik dinamik bir analizi içeren ve
belirli bir anda belirli bir eserde hangi etmenlerin en kritik
rolü oynadığını hesaba katarak yargıya varan bir sanat
eleştirisi ikna edici ve etkili olabilir.

7.8 Beğeninin hiç de politik olmayan, tamamıyla kişisel


deneyim ve tarihe dayanan bir yanı vardır (mesela, aynı
politik çözümlemeyi benimseyen iki kişinin farklı estetik
tercihlerde bulunmalarında hiçbir çelişki yoktur.) Fakat bu
tür hükümler konumuz itibariyle ikincil öneme sahiptir.
5- Abu Dhabi Louvre inşaatının önünde yetkililer ve işçiler
“Bunu beğendim” demekle ciddi, ilginç ya da faydalı bir
7.4 Her halükârda, görsel sanatların orta sınıf bir karaktere eleştiri yapmış olmazsınız.
sahip olması, bu alanın mevcut yapısıyla [Tez 4.5, 4.6]
kendi içinde çözemeyeceği belli bazı açmazlarla yüz yüze 7.9 Sanat eleştirisi, çağdaş sanata politik bir çerçeve
olduğu anlamına gelir [Tez. 3.8, 3.9, 6.8, 6.9]. Gerçekçi ve dayattığı zaman değil, sanatın gerçek durumunu isabetli
etkili sanat eleştirisi bu noktadan hareket etmelidir. bir şekilde temsil ettiği ve dolayısıyla, kapitalist bir dünyada
orta sınıf yaratıcı emeğin açmazlarına ilişkin bir anlayışın
7.5 Sanatsal kalite, sınıf meselelerinden ve sınıflar yanı sıra söz konusu düzenin politik bir eleştirisini de
arasındaki mevcut güç dengelerinden bağımsız olarak içerdiği zaman politik bir nitelik kazanır.

31
PUSULA
8.0 Görsel sanat alanında sanata yüklenen farklı olarak savunulmalıdır.
değerlerin nispi gücü, sınıflar arası özgül güç dengesinin
bir sonucudur. Farklı sınıfların sahip oldukları güce ve 8.7 Halihazırda dolaşımda olduğu halde profesyonel
geliştirdikleri taleplere bağlı olarak, kapitalist bir dünyada “sanat dünyasının” dar sınırları içerisinde alıcı bulamayan
bile çağdaş sanat için nispeten ilerici koşullar oluşabilir. mebzul miktardaki sanatsal yeteneğin, sanat eğitimini
yaygınlaştırmak (ve böylece kendisi için yeni bir izlerkitle
8.1 Söz konusu talepler, fiilî mücadeleyle irtibatlı oldukları oluşturmak) adına mücadele etmemesi için hiçbir sebep
ölçüde etkili olabilirler – sanat alanındaki fiilî hareketlerle yoktur.
hiçbir bağı olmayan dar bir zümrenin keyfi bir şekilde
tasarladığı soyut bir programı sanata giydirmeye yönelik 8.8 Bu türden bir ortak kimlik, sanatçıların kendilerini
girişimleri başarısızlığa uğramaya mahkûmdur. Yine de, her biri ayrı bir proje üzerinde çalışan salt bireysel aktörler
yukarıda sıralan tezlerde ortaya konan çözümlemeden olarak görmeyi bırakıp, daha geniş bir varlık olarak
hareketle bazı geçici öneriler geliştirilebilir. (Aşağıda örgütlenmelerinin önünü açabilir. Böylelikle, çağdaş
geliştirilen fikirlerin her birinin günümüzde bir dayanağı sanata organik olarak daha politik bir karakter kazandırma
ve karşılığı var – mesele, bu fikirlere destek ve ses veren imkânı doğabilir.
inisiyatiflerin salt birer sembolik jest olmanın ötesine
geçip [tez. 2.8’de ifade edilen ölçütlere uygun olarak] 8.9 Yaratıcı ifade mefhumu yeniden tanımlanmalıdır:
sanatın egemen değerlerini sarsabilecek kadar güçlü hale Yaratıcı ifade bir imtiyaz olarak değil, temel bir ihtiyaç
gelmelerini sağlamaktır.) olarak düşünülmelidir. Yaratıcı ifade temel bir ihtiyaç
olduğu için herkesin doğal olarak sahip olduğu bir hak
8.2 Her şeyden önce, özel sermayenin görsel sanatlar olarak düşünülmelidir.
üzerinde muazzam bir tesiri vardır; dolayısıyla, sanata
sağlanan devlet desteği, görsel sanatların karşı karşıya 9.0 Görsel sanat alanı, önemli bir sembolik mücadele
olduğu çelişkilerin etkisini hafifletmek gibi bir işlev alanıdır; fakat, orta sınıf karakterinden ötürü gerçek
görebilir. hayatta nispeten sınırlı bir toplumsal güce sahiptir.

8.3 Bu kurumlar, hizmet ettikleri topluluklara demokratik


olarak hesap verebilir olmalıdırlar ki bürokratik emirler
vasıtasıyla sanat üzerindeki tepeden inme etkiyle
aynı sonucu doğurmasınlar. Mevcut kurumlar daha
demokratik bir hale getirilmeli; eserlerini bedavaya
kullanarak sanatçıların mesleki hayallerini sömürmek
yerine sergiledikleri eserler karşılığında sanatçılara ücret
ödemelidirler.

8.4 Sanatın lüks bir ürün olarak tanımlanması da özgül


bir mesleki alan olarak kurgulanması da bir problem teşkil
ediyor. İlla da zenginleri ya da halihazırda sanat camiasına
mensup olanları hedef almayan sanatsal faaliyetlere alan
açan programlara ön ayak olunmalı ve bu tür programlar 9.1 Yukarıda sıralanan hedeflere ulaşabilmek için görsel
desteklenmelidir. sanatlar kendini aşmak ve salt “sanat dünyası”na dair
kaygıların ötesine geçmek zorundadır. Bu reformları
8.5 Alternatif yaratıcılık tanımlarını ve alanlarını enine gerçekleştirmenin en iyi yolu görsel sanat alanı dışındaki
boyuna inceleyen, soruşturan ve destekleyen araştırmalara mücadelelerle (mesela, eğitim mücadelesiyle [tez 8.6])
ve eleştirel projelere fon sağlanmalıdır. “Sanat”ın her irtibatlanmaktır.
zaman piyasa tarafından ve piyasa için üretilmediği gerçeği 9.2 Pozisyon itibariyle, egemen yönetici sınıf ilişkilerine
esas başlangıç noktası olarak kabul edilmelidir (buradan meydan okumaya en yatkın sınıf, örgütlü bir işçi sınıfıdır.
başlayabilmek için öncelikle “sanat piyasasının eleştirisi” Ki bu da, sanata biçilen başat, yönetici sınıf değerlere
paradigmasını aşmak gerekir; çünkü bu paradigma, meydan okumanın ve sanatın durumunu iyileştirmenin
meselenin sadece piyasayı daha demokratik kılmakla önkoşuludur.
sınırlı olduğunu varsaymaktadır).
9.3 İşçi sınıfının sanata biçtiği değerler –sıradan emeğin
8.6 Çağdaş sanat izleyici azlığından mustariptir ve sanat ürünü olarak sanat ve gündelik emek koşullarıyla çelişen
eğitimine erişimde en belirleyici etmenler de gelir seviyesi bir şey olarak sanat– arasında bir çelişki varmış gibi
ile ayrıcalıklı konumdur. Sanat eğitimi evrensel bir hak gözükebilir. Fakat, bu çelişki, yönetici sınıfa mensup bir

32
PUSULA
azınlığın iş koşullarını belirlediği mevcut ekonomik
sistemden kaynaklanır.

9.4 Bu çelişki, işçilerin, kendi emeklerinin niteliğini,


ve dolayısıyla, serbest zaman şartlarını ve sürelerini
demokratik yollarla denetleyebildiği bir durumda ortadan
kalkacaktır. Ancak böyle bir durum, insanlığa, sanatsal
potansiyelini tam olarak gerçekleştirme imkânı sunar.

9.5 Sanata önem veren herkes, toplumun maddi


temellerini değiştirmeyi esas alan bu türden bir yaklaşıma
yönelmelidir. Görsel sanat alanında bu türden bir yaklaşım
–ki şu anda pek güçlü bir eğilim değildir– benimsenmediği
takdirde, sanat, olduğu yerde saymaya ve hiçbir çözüm
yolu bulamadan hep aynı sorunlarla boğuşmaya devam
edecektir. Endişe verici ve çelişkili durumu devam
edecek; gerçek potansiyelini gerçekleştirmesi mümkün
olmayacaktır.

Ben Davis, “9.5 Theses in Art and Class”, 9.5 Theses on Art and Class
içinde (Chicago: Haymarket Books, 2013), s. 27-37.

http://www.e-skop.com/skopbulten/sanat-ve-sinif-uzerine-95-tez/2345

33
ART ALAN
FOTOĞRAF İDEOLOJİSİ - Algıda Gerçeğin Bozulumu
Murat YAYKIN hitap etmektedir. Sanat akımlarını irdelemek niyetinde
Baskı Yılı: 2009 olmadığının altını çizen yazar tarih içerisinde toplumları
Yayınevi: Kalkedon etkileyen fotoğrafın ve fotoğrafçıların süreç içerisindeki
etkin rollerini belirterek belgesel ve sanatsal ifade biçimi
İnceleme / Raziye Köksal KARTAL içerisinde fotoğrafın pozitif ideolojik bir dil olarak
kullanımının örneklerini sunar. Ele alınan fotoğrafçıların
“İdeolojiden bağımsız, özgür bir sanattan ve kültürden hemen hepsi toplumsal bilinç oluşturmaya hizmet etmiş
bahsedilemez. Felsefe ve sanat birbirinden tamamen fotoğrafçılardır. Lewis Hine, Jozsef Koudelka, Eugene
ayrı iki alan değildir.” Adorno Smith ve Sebastiao Salgado bunlardan birkaçıdır.
Günümüz başlıklı üçüncü bölümde fotogerçekçilik
Egemen ideolojinin tekelinden çıkabilmeyi başarmış, ve hipergerçekçilik başlıkları irdelenir. Kitap genelinde
özgür bir sanat kavramına ulaşmanın temel yolunun en geniş yeri işgal eden kavram gerçeklik dersek pek de
görüntülere dair temel kavram ve olguların bilinmesinden yanılmış olmayız. Günümüzde kitle iletişim araçlarının
geçtiğini anlatma derdinde olan bir kitap Fotoğraf oluşturduğu yapay bir dünyadan hareketle yeniden üretilen
İdeolojisi. Yazarın fotoğrafın masum bir keşif olmadığını gerçeğin doğayla ilişkisi kopartılmıştır. Kapitalizmin kültür
üstelik bugün gelinen süreçte fotoğrafçıların ellerindeki endüstrisinde , kitle kültüründe görüntü bombardımanı ile
kamerayı bilinçli/bilinçsiz tehlikeli biçimde kullandığının oluşturduğu yabancılaştırma günümüz için ise simulasyon
altını çizmek istediği bir çalışma. “Algıda Gerçeğin ve simulakrlarda geçerli. Günümüzde gerçek yeniden
Bozulumu” alt başlığı; görsel dünyanın belirli bir ideoloji üretilmektedir. Bu durum ise Baudrillard’ın hipergerçeklik
doğrultusunda yönlendirilebileceğine, bu çalışmada tanımını haklı kılar. Günümüz simulasyon dünyasına ait
fotoğrafın bu dünyadaki kısa sürede edindiği büyük yerine çıkarımları da kitapta yerini bulur.
ve gerçeklik kavramına işaret eder. Son olarak günümüze, modernist ve postmodernist
Dört bölümde ele alınmış farklı başlıklardan ve anlayışa değinen yazar bu anlayışta yakın zamana ait
tanımlardan oluşan kitap; fotoğrafın kendisine, modern çalışmaları ile ön plana çıkan Marcel Duchamp,
ticarileşmesi ve ikonlaşmasına, temel sanat kavramlarının Cindy Sherman, Barbara Krueger gibi fotoğraf sanatçılarına
bir kısmına ve sanat akımlarına değiniyor aynı zamanda. ve çalışmalarına yer vermiş.
İlk bölümde fotoğrafik görüntü ve dile ait kimi kelimelerin Sonuç olarak fotoğrafın kısa ama bir o kadar da hızlı
tanımlarıyla başlıyoruz. Çoğu aynı zamanda sosyoloji, gelişen öyküsünü anlatmaya çalışan ve alt metinleri
felsefi ve politika alanlarında da karşılık bulan kelimeleri dikkatle okursak görsel ideolojiyi algılamamız ve
tanımlayan yazar, okuyucunun fotoğrafın ideolojik yorumlamamızın mümkün olduğunu düşünen yazar,
olarak kullanımını amaçlayan algı yönetimini anlamasını imgelerle boğulmuş bir dünyada “gösterinin oyununu
hedefliyor. Egemenlik kurmayı ve onu pekiştirmeyi bozmayı iş edinip görünen gerçekliğin altında yatan
amaçlayan iktidar güçlerinin kişisel ve hükümetler gerçeği irdelemek, özünü kavramak “ gerekliliğinin altını
boyutunda bir propaganda aracı olarak kullandıkları çizer.
görsel dünyayı, kendi ideolojileri doğrultusunda anlam Kitapta karşılaştığımız olgu ve kavramlar tanımsal
sapmaları yaratarak hizmetlerine almasının yolunun algıda anlamda belki yabancı olduğumuz kelimeler gibi dursa
gerçeğin bozumundan geçtiğini ifade ediyor , gereken da günlük yaşam içerisinde düşündüğümüzden sık
olgu ve kavramları anlatmanın peşine düşüyor. Fotoğrafın maruz kaldığımız durumlar aslında. Bu anlamda okuması
ideolojik yorumunu yapabilmek ve bu bozulumu kırmak ciddiyet ve dikkat gerektiren bu kitap, iyi yapılmış tanımlar
için tanımamız gereken temel kavram ve olgular, bunların dışında fotoğrafın tarih içerisinde ulaşabildiği ikonografik
içinin boşaltılması, bütün bu kavram ve olguların iktidar duruma dair anekdotlar , fotoğraf tarihinde yer edinmiş
ideolojisindeki kullanımı örneklerle açıklanırken algıda sanatçılar ve yaptıkları işlere de yer vererek okuyucuyu
gerçeğin bozulumuyla tarihin çarpıtılabileceğine de sıkmadan sorgulatabilmeyi amaçlıyor.
tanık oluyoruz. Kitap hem egemen ideoloji hem de pozitif Eser hakkında son sözü kitabın giriş yazısından bir
ideoloji açısından örneklemeleri birlikte değerlendiriyor. alıntıyla sevgili Özcan Yurdalan’a bırakıyorum:
“İktidarın sosyolojiyi makro bir bilim olarak toplumları
kontrol altında tutma amacıyla, fotoğrafı ise kayıt altına “Elinizdeki kitabın, verimli bir düşünce iklimine sahip çok
alarak gözetleme ve aynı zamanda sosyoloji bilimi gibi sesli ve etkili fotoğraf ortamı için bir adım olmasını; fikirlerin
denetleme işlevinde kullandığı tezi yeni değil.” diyerek ve görüntülerin birbirinden beslendiğini bilen, soran,
farklı bir boyutu da ele alıyor. sorgulayan, anlama çabasını değerli bulan fotoğrafçıların
İkinci bölümde fotoğrafın tarihsel süreci özellikle sanat yetişmesi için bir tuğla koymasını; itiraz eden, itirazını güçlü
akımları bağlamında incelenmiş ve tarihe büyük harflerle kılan fotoğrafların üretildiği bir zamana doğru giderken
yazılmış fotoğrafçılar ve çalışmaları hakkında bilgi yeni tartışmalara vesile yaratmasını umarım. “
verilmiş. Fotoğrafın etkin bir şekilde kullanılan örnekleri
ile de desteklenen içerik görsel anlamda da okuyucuya Keyifli Okumalar.

34
ART ALAN

GUERNİCA - GENİŞ ÇAPLI RADİKAL SANAT


/ Raziye Köksal KARTAL

“Siz bir sanatçıyı ne sanıyorsunuz? Eğer bir ressamsa Diğer taraftan bombardımandan aylar önce, 19
sadece gözleri olan, bir müzisyense sadece kulakları olan, Ocak 1937 tarihinde Picasso’ya, Cumhuriyetçi İspanya
bir şairse kalbinin her köşesinde sadece lir olan bir aptal Hükümeti tarafından Paris Dünya Fuarı’na konmak üzere
mı? Tam tersine, dünyadaki ateşli, mutlu ya da korku bir resim ısmarlanır ki bu, ressamın bir halk anıtı yapması
verici olaylara karşı her an uyanık, bu gibi olayları için devletten aldığı ilk tekliftir. Paris Dünya Fuarı, II.
yansıtmaya hep hazır siyasal bir varlıktır sanatçı. Dünya Savaşı öncesinde Avrupa’da esen gerilimli rüzgarın
Tarafsız kalmak bahanesiyle, kendinizi yaşamdan nasıl modern dönem teknoloji ve sanat alanındaki etkilerini
koparabilirsiniz? Yaşantınıza böylesine çok şey katan görmek açısından önemli bir etkinliktir. Kanada ve
diğer insanlarla ilgilenmemek nasıl mümkün olabilir? İspanyol pavyonu gayet dikkat çekici olsa da özellikle Nazi
Hayır, resim evleri süslemek için yapılmaz. Düşmana Almanyası ve Sovyetler Birliği’nin karşılıklı yerleştirilmiş
karşı bir saldırı ve savunma aracıdır resim” (Picasso, benzer mimarilere sahip görkemli pavyonları fuarın ilgi
1945) odağı olur. İdeolojik anlamdaki rekabet sanat alanında da
İspanya İç Savaşı sırasında takvimler 26 Nisan kendine alan bulmuştur.
1937 tarihini gösterdiğinde general Franco yanlısı Başlangıçta farklı konulara eğilse de hiçbir askeri
Nazi Almanyası’na ait alman Junkerleri ve Heinkel önem taşımayan savunmasız bir kasaba olan Guernica’ya
bombardıman uçakları bask bölgesindeki on bin nüfuslu yapılan keyfi saldırının onlarca savaş suçundan sadece
Guernica şehrini bombalar. biri olmasına karşın, yaşanan hayrete düşürücü şiddetin
Times gazetesinde haber şu şekilde yer alır: “Bask yarattığı duygu onu bu konuda çalışmaya iter. Modern
bölgesindeki en eski kent ve Basklılar’ın kültür geleneğinin dönemle bağlantılı bir siyasal yapıt olan resim fuarda
merkezi olan Guernica, art arda yapılan hava akınları İspanya pavyonunda yerini almasının ardından çelişkili
sonunda dün yerle bir edildi. Hatların çok gerisinde kalan tartışmalara yol açar. Pek çok solcu, resmi belirsiz olmakla
bu açık kentin bombardımanı, tam olarak üç saat on suçlayarak eleştirirken, sağcılarsa kendilerini savunmak
beş dakika sürdü. Bu süre içinde değişik tipte üç Alman için resme saldırırlar.
uçağından Junker, Heinkel bombardıman uçakları ve Resim gücünü farklı birkaç noktadan alır ve bunlardan
Heinkel avcı uçaklarından oluşan bir filo sürekli olarak bazıları resim yapıldıktan sonra yaşanan süreçte ortaya
kentin üstüne yarım ton ve daha az ağırlıklarda bombalar çıkmıştır. Eserde kent, bombalar, uçaklar vb. yoktur;
yağdırdı. Avcı uçakları, tarlalara sığınmış olan insanları zaman, mekan, suçlanacak düşman, alkışlanacak
makinalı tüfekle taramak üzere kent merkezinden yere kahraman bulamayız. Bu bakımdan her dönem savaş
doğru alçalarak uçtular. Tarihi la Casa de Juntas dışında karşıtlığının ifadesi olma gücüne kavuşmuş, tarihin her
Guernica’nın tümü alevler içinde yanmaya başladı...” döneminde kıyıma uğrayan insanların çığlığı olarak
Görünürdeki tek önemli hedef olan köprü ıskalanarak görülmüştür. Picasso’nun kendi ülkesinde görece küçük
şehir bombalanır, kalıntıları üç gün boyunca yanar. bir olaya gösterdiği tepki sonrasında dünya çapında büyük
Milliyetçi basın kasabanın hiç bombalanmadığını , asiler önem kazanır.
tarafından dinamitlendiğini ileri sürer. Herman Göring, “Sivil halkı sindirmek için bombalanan ilk şehir Guernica
1946 yılında Nürnberg Davaları sırasında bu yoğun hava oldu. Hiroşima da aynı hesaba göre bombalandı . Böylece
bombardımanının bir eğitim tatbikatı olduğunu söyler. Picasso’nun kendi ülkesinde görece küçük bir olay

35
ART ALAN

konusunda gösterdiği kişisel protesto sonradan dünya figürü, kucağında ölen çocuk için yas tutan perişan bir
çapında önem kazandı. Bugün milyonlarca insan için kadının üzerinde durmaktadır . Ölü çocuk taşıyan kadın
Guernica adı , tüm savaş suçlularını mahkum eden bir resmin en dikkat çekici figürlerindendir. Kadın hayatı ve
sözcük oldu.” J. Berger acıyı ( annelik acısını) ifade eder.
İçeriğe geldiğimizde, ressam bu eserden bir alegori
olarak söz eder fakat simgeleri tam olarak açıklamaz.
Bunun nedeni belki de açıklanamayacak kadar çok anlam
taşımasındadır . Bu durumu “Elde edilen fikirleri ve
sonuçları ben de elde ettim, içgüdüsel olarak, bilinçsizce.”
söylemiyle ifade eder. Picasso hiçbir zaman resmen
Surrealist hareketin bir parçası olmamasına rağmen, resmin
içerdiği kabussal ve çarpıtılmış, özellikle de acı çeken
kadınlar, uzun kollar (orta, üstte) ve ön planda görünüşte
ciddi şiddetsel unsurlar gibi Sürrealist yapılanmaları,
Kübistik yeniliklerle birleştirmiştir. Resmin gücü kısmen
destansı unsurlar ve soyut formların karışımı içinde yatar
ve Picasso’nun tuvalde herhangi bir rengi reddetme kararı,
güçlü bir gazetecilik güvenilirliği duygusu taşır. Sanatçı,
şiddetli görüntüleri kullanarak öfkesini ifade eder.
Tarihteki hemen bütün büyük kıyım resimleri (tanrı veya
insan fark etmez) yüce bir yargıca, çağrıda bulunmaktadır.
Fakat Picasso insanlığın sağ kalma iç güdüsüne değinir.
Etin trajedisini yansıtır . Çekilen acılar bedenin resmediliş
yoluyla ifade edilir bizlere, acı bedenin protestosudur. Tek
bir at başı, pek çok sanatçının tüm bir çarmıha gerilme
olayında bulduğundan daha yoğun bir acının ifadesini Resmin sağında, yukarıda ve aşağıda alevler yükselen
verir. bir binada sıkışmış çaresiz bir kadın (muhtemelen bir
Çoğunun kadın olduğu figürler daha önceki şehvet içeren kadındır) figürün çarpıtılmış yüzü doğrudan duygusal bir
kadınlarından farklıdır, acının yüzleridir. Elleri havada, çekicilik yapar ve izleyiciyi acıya ve şaşkınlığına çeker.
muhtemelen yanan; gaz lambası taşıyan ve kaçan kadın…
Kadınlar ana karakterlerdir. Fakat kahramanlık ideasından
ayrılır, zaferi kutlamaz, salt acıyı gösterir. Kahramanlık
burada acıdır, tüm figürlerde acıya nezaket ve saygı
imlenmiştir, acımasızlık protesto edilmiştir. Bedenlerde
-ellere, ayak tabanlarına, atın diline, annenin memelerine,
başlardaki gözlere- olanlardadır protesto. Resmediliş
yoluyla bunlara olanlar, bedende duyulanların, olup
bitenlerin duyuluş biçiminin imgelemdeki eşdeğerleridir.
Eserin anlatı sembollerine daha da yakından bakarsak
Minotaur, İspanyol boğaları ve ıstırap çeken kadınlar gibi
rahatsız edici figürlerin ressamın pek çok çalışmasında
karşımıza çıktığını fark ederiz. Yunan mitolojisinin yarı
adam, yarı boğa canavarı olan Minotaur’u, Guernica’dan
çok önce 1933 ve 1939 yılları arasında yayınlanan Sürrealist
dergisi Le Minotaure’nin ilk sayısına götürür bizi. Oradaki
çizim de ressam aittir. Sonrasında Picasso’nun karısı ve
hamile metresi hakkındaki duygularıyla ilgili, psikoseksüel
bir mücadelede, canavar bir yaratık olarak yine aynı figürü
kullandığını görürüz. Guernica’da ise kötü insanla iyiler
arasındaki mücadeleyi belirtmek için bu motifi kullanır.
Minotaur’un imajı saldırganlık ve tutkuyu imlerken,
kontrolden çıkmış zamanın diktatörleri Franco, Hitler ve Yerde yatan ölü bir savaşçının kolunu ( enkaz altında
Mussolini’ye de atıfta bulunduğu söylenegelir. ezilmiş ya da kopmuş olabilir) ve parçalanmış bir kılıcı
Geniş bir aralıkta iki insan gözü olan boğanın bu statik kavrayan elini görüyoruz. Muhtemelen yeni İspanya için

36
ART ALAN

savaşan İspanya insanının hatta toplumun kırık ve dağılmış çoğu zaman gizlice ve bir devlet politikası edasıyla
hayallerini ifade etmekte. Eline yakın büyüyen hayalet bir yürüttüğü sanat siyaseti sayesinde modernizmi
çiçek, yaşamın yenilenmesinin zayıf bir sembolüdür. sahiplenmiştir. Her ne kadar Picasso sosyalistlere yakın
hissetse de SSCB’de Judanov’un sanat komiserliğinde
yürüyen sanatsal faaliyetleri ve sosyalistlerin sanata
bakışını tutucu ve yönlendirici bulur .

“İspanya’ya demokrasi gelene kadar Guernica’yı


SSCB’ye değil de ABD’ye emanet etmesinin başlıca
nedeni, sosyalistlerin o süreçte modern sanata mesafeli
durmalarıydı.” (J.Berger, 1989)

Sonuç olarak 1939 yılında Guernica New York Modern


Sanat Müzesi’nde (MSM) modernizm tarihi bölümündeki
Resmin orta üst tarafında yer alan kızgın bakışa sahip
koleksiyonda yerini alır. Ressamın 1973 ve Franco’nun
badem göz şeklindeki lamba acı çeken at figürü üzerine
1975 yılında ölümünden sonra resim İspanya’ya dönebilme
parlar. Ampul, hem kör edici İspanyol güneşini hem de
hakkına kavuşur fakat bu sefer de hangi bölgeye döneceği
savaş zamanı işkence hücrelerinin acımasız ortamını,
tartışma konusu olur. Resmi, hem Guernica kasabasının,
gölgesiz bir ampulün sert bir şekilde yanmasını ifade eder.
hem Picasso’nun doğduğu yer olan Málaga’nın ve hem de
çocukluğunu geçirdiği Horta de Sant Joan’in yöneticileri
talep etmiştir. Tartışma yıllarca devam eder ve 1981 yılında
Prado Müzesi resmi alır, Madrid’de Reina Sofia Ulusal
Müzesi’nde özel bir odaya yerleştirilir.

Guernica halen birçok ülkede özellikle fotoğrafları


yoluyla faşizm ve savaş karşıtı direnişin sembolüdür.

Atın merkezi ve baskın görüntüsü, burada diktatörleri,


faşizmi ve Nazi Almanyası bombardıman uçakları
tarafından İspanyol insanlarına uygulanan ölümü temsil
ediyor. Picasso bilinçsizce atın burun deliklerini ve dişlerini
bir insan kafatası gibi çizerek izleyiciye ölümü sunar.
Boğa figürü arkasında duvara çizilmiş bir hayvan
görürüz. Kimi kaynaklarda elinde zeytin dalı taşıyan bir
güvercin ile barışa gönderme olarak okunan figürü (ki
resim hayatının ilk yıllarında bolca güvercin çizimine tanık
oluruz), belli belirsiz uçuşan bir tavuk gören yorumlar da
mevcuttur. Bombardıman kasabada pazar kurulduğu gün
meydana geldiğinden hayvanların çektiği acıyı da dile
getirdiği söylenir.
Eser yıllar içinde sanatçının politik tavrı ve eser BERGER, John. Picasso’nun Başarısı ve Başarısızlığı. Çev.Y. Salman, M.
hakkındaki kararları ile protestosuna devam etmiştir. Gürsoy. İstanbul: Metis Yay. 1989.
Faşistler 1939 yılında İç Savaşı kazanıp İspanya’da yönetime CLARK, Toby. Sanat Ve Propaganda-Kitle Kültürü Çağında Politik İmge.
Çev. Esin Hoşsucu. İstanbul: Ayrıntı Yayınevi, 2004.
el koyduğunda Picasso, eserin Franco yönetimi sona
GEZER, Özden. (2017). Sanat Siyaset İlişkisi: Propaganda ve Protesto.
ermeden İspanya’ya girmemesini şart koşar. O dönem YILMAZ , Ayşe Nahide . Sanat Ve Siyaset İlişkisinin Dönüşümü.
ABD kendini Batı dünyasının kurtarıcısı olarak görmeye FARTHING, Stephen (Editor). CORK, Richard. Art: The Whole Story.
başlamış; salt ekonomik ve siyasi değil, kültürel alanda da Thames & Hudson. 2010

37
İLETİŞİM

Palmiye Mahallesi 1207. Sokak No: 16 Yenişehir


Mersin/TÜRKİYE

(Metro Sineması arkası, 45 Evler otobüs güzergahı


üzeri)

Tel : (+90) 324 328 75 61 - 532 300 20 91

Web sayfası : www.mfd.org.tr

You might also like