Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 3

Sümer ve Yunan antropogoni mitleri bağlamında karşılaştırılması

Sümer mitolojisinde insanın yaratım amacı bellidir. İnsan sadece tanrılara hizmet etmek için
yaratılmıştır. Tanrılar kendileri arasında temizlik, giyinme, yemek yeme işlerini kendilerinin
yapmasına yakıştıramadıkları için kendileri kadar güçlü, kuvvetli olmayan aciz bir varlık
yaratmalıydı. İnsan varlığı bir nevi Tanrıların bakıcısı olacaktı. Tanrılar artık aralarında isyan
etmeye başladılar ve derin bir şekilde uyuyan hem su hem de bilgelik tanrısı Enki’den yardım
istediler. Enki’yi sözleriyle uyandıran annesi Nammu’ya (ilksel deniz) insanın nasıl
yaratılacağını açıklamıştır. Enki insanların kilden yaratılması gerektiğini söylemiştir. Ninmah
(toprak-ana tanrıça) insanların bedenlerini şekillendirerek altı tane tip ortaya koymuştur.
Günümüze gelen kalıntılardan yalnızca iki tip anlaşılmaktadır. Bunlardan birisi kısır kadın diğeri
ise cinsiyetsizdir. Yani her iki insan da kusurlu tiplerdendir. Bunun üzerine Enki de tek başına
insan yaratmaya karar verir. Fakat yarattığı insan tipi tamamen başarısızdır. Enki endişelenip
Ninmah’tan yardım ister. Ninmah ise elinden ne geldiyse yapmaya çalışır fakat Enki’nin yarattığı
insan tipi hiçbir şekilde karşılık vermez. Yarattığı insan hasta, cılız, cansız ve işe yaramazdır. Bu
yüzden Ninmah Enki’yi lanetler.
Bir başka yoruma göre insanın kilden yaratılması hayvanları yönetmek adınadır. Bu duruma göre
Sümer halkı o dönemde kili çömlekte, kaplarda, yazı tabletlerinde kullanmışlardır. Aynı zamanda
ev ve tapınak inşası için odun yetmediğinde kilden tuğla yaparak binalarını oluşturmuşlardır.
Sonuç olarak kil, onları korumuş, varlıklarını kanıtlamış, yiyecek ve içeceklerini belirli yerlerde
tutmuş bir malzemedir. Bu yüzden onlar için büyük önem taşımaktadır. Böyle önem taşıyan bir
şey insanın yaratımında da etkili olması normaldir.
Yunan mitolojisinde insanın yaratılmadan önce ortalık tamamen karmaşaydı. Tanrılar arasında
büyük kavgalar ve savaşlar vardı. Tam bir kaostu. Tanrıların tıpkı insanlar gibi dinmeyen
öfkeleri, kıskançlıkları, adaletin peşinde koşma isteği bu savaşlara yol açmıştı. Daha sonra
hakimiyet tamamen Zeus’un eline geçince yeryüzü sakinleşmişti. Artık insanları yaratmak için
bir engel kalmamıştı. İnsanların korkacağı yaratıklar da ortadan kaldırılmıştı. Sıra insan
yaratımına gelmişti. İnsan yaratımı istenilen kadar mükemmel gitmemişti bir sürü sorun çıkmıştı.
Bu sorunların nedeni ise Epimetheus’un yanlış kararlarıydı. Epimetheus zamanında hayvanlara
da birçok özellik vermişti. Acımasızlık, çevik olma, kurnazlık, korkusuzluk ve daha birçok
özellik hayvanlara verilince insan ırkına kalan bir şey olmamıştı. İnsanların korunması ve
hayvanlardan daha üstün olduğunun göstergesi adına bir şey daha verilmeliydi. Prometheus ateşi
insana vermeye karar verdi. Tabi Zeus her ne kadar buna karşı çıksa da ateş çalındı ve insanlara
verildi.
Kadının yaratımı ise yunan mitolojisinde farklı bir öyküdür. Zeus ateşin insanlığa bahşedilmesine
sinirlendiğinden dolayı erkeklerin karşısına kadın neslini yaratmıştır. Güzeller güzeli olan fakat
bir o kadar da meraklı olan Pandora, ona sunulan ve açılmaması gereken bir kutuyu açarak
yeryüzüne kötülük saçtı. Zeus kadınların merakına yenik düşeceğini bildiğinden dolayı böyle bir
kutuyu sundu ona. Pandora yeryüzüne indiği günden beri kadınlar ve erkekler arasındaki savaş
hiç bitmedi. Zeus ve Prometheus arasında sürekli olarak oyunlar oynanmıştır. Bunlardan birisi de
Prometheus’un Zeus’a sunduğu bir yemektir. Yemekte Zeus farkında olmadan kemik yığını olan
yeri ilk seçtiğinden dolayı insanlar artık hayvanların etli yerlerini kendilerine, kemikleri ise
Tanrılara adamaya başlamışlardır. Bu durum da bize o dönemde de insanların Tanrılarına
şükranlarını ve minnetlerini belirtmek için kurban adadığının göstergesidir.
Sümer ve Yunan mitlerinde insan, tanrıların istekleri veya arzuları üzerine yaratılmıştır. Sümer
mitolojisinde insanın yaratımı belli bir hizmet uğruna olmuştur. İnsanlar öğrendikleri tarım
işlerini bile tanrılara hizmet etmek için, onların karınlarını doyurmak için öğrenmişlerdir. Yunan
mitolojisinde ise insanlar Prometheus’un intikam arzusu uğruna yaratılmıştır. Titan soyunu yok
eden Zeus’a bela olsun diye Prometheus insanı yaratmaya karar vermiştir ve insanlar bir nevi
başına buyruktur. Tanrılara itaat etmeyebilir, onları hiçe sayabilir ve sorgulayabilirlerdi. Her iki
mitolojide de insan kilden yaratılmıştır. Hem Sümer’de hem de Yunan’da kil çeşitli araçların
yapımında kullanılmıştır. Sümer ve Yunan mitlerinde insan heykel gibi şekillendirilerek
yaratılmıştır. Bunun sebebi ise Yunan ve Sümerlilerin heykel ve mimari alanda başarılı
olmalarından kaynaklanmıştır.
Kahramanlık mitlerinin Gılgamış ve Herakles üzerinden karşılaştırılması
Sıradan bir kahraman gibi olmayan Gılgamış’ın tek amacı bu dünyaya kalıcı izler bırakmaktır.
Büyük işler yapıp ölsen bile kalıcı olmanın tek yolunun bilgelikten geçeceğini düşünmektedir.
Tanrılar Gılgamış’a yakışıklı, cesur, kuvvetli, bilgili gibi özellikler bahşeder. Gılgamış ise Uruk
kentinde hükümdar olur. Gılgamış’ın ne kadar iyi özellikleri olsa da kibirli birisidir. Bu yüzden
halkını baskıyla yönetmeye çalışır. Halk dayanamayıp Gılgamış’ı Tanrılara şikayet eder. Bunun
üzerine tanrılar Gılgamış’ın gücünü ve egosunu azaltmak amacıyla onu yenebilecek birini
yaratırlar. Bu kişi ise Enkidu’dur. Enkidu tıpkı Gılgamış gibi zeki ve güçlüdür. Gılgamış ile
Enkidu günlerce dövüşüyorlar. Gılgamış ona bu kadar dayanıklı birinin çıkacağını
düşünmediğinden dolayı Enkidu’dan etkileniyor. Aniden ikisi arkadaş oluyorlar. Birlikte korkunç
Humbaba’yı öldürme ve kutsal Sedir’i kesme kararı alırlar. Tanrıça İnanna Gılgamış’ı baştan
çıkarmaya çalışır fakat Gılgamış Tanrıçayla birlikte olanın sonunun ölüm olduğunu bilmektedir
ve onu reddeder. Buna çok sinirlenen İnanna gökyüzünden ona saldırması için bir boğa gönderir.
Enkidu ile Gılgamış bu boğayı öldürmeye çalışır. Tabi bu sırada birçok insan da ölmüştür.
Humbaba sonunda öldürülerek vücudunun bir parçası İnanna’nın önüne atılıyor. Bunun bir
karşılığı olarak ise iki savaşçıdan birinin ölmesi gerekiyor ve ölen ise Enkidu oluyor. Gılgamış
buna çok üzülüyor sevdiklerini kaybetmek ona büyük acılar veriyor. Bunun üzerine
ölümsüzlüğün sırrını aramak için yola koyuluyor. Tehlikeli bir yolculuğa çıkan Gılgamış burada
ölümsüzlüğün sırrını bulmasa bile genç kalmanın yolunu bir bitkiyle buluyor. Bitkiyi aldıktan
sonra uyuyakalıyor. Bir yılan gelip bitkiyi ondan çalıyor ve Gılgamış artık ölümlü olduğunu
kabul ediyor. Gılgamış’ın kendisi için istediği şey ölümsüzlük değildir aslında bir nevi onu
dostları için istemektedir. Kendisinin tek isteği bu dünyaya kalıcı izler bırakmak ve büyük işler
başarmıştır. Siduri’nin yönlendirmesiyle ölümsüz adam Utnapiştim’le konuşarak ondan
ölümsüzlüğün sırrını bulduğunu sanması ve Utnapiştim’in Büyük Tufan hakkında söylemleri
Gılgamış’ın günümüzdeki ününe ün katmıştır.
Herakles’in doğumu tam bir insani özelliklerin tanrılardaki yansımasının öyküsüdür. Zeus’un
Alkmene ile birlikte olduğunu öğrenen Hera, büyük bir kıskançlık ve nefret içerisine girmiştir.
Hera, Herakles’i yaşamı boyunca rahat bırakmayacaktır. Herakles’i öldürmesi için daha
bebekken başına bir yılan gönderir ve Herakles onu öldürür. Alkmene Herakles’i uzaklaştırmak
için onu bir tarlaya bırakır burada Hera ve Athena bebeği görürler. Bebeğin kim olduğundan
habersiz olan Hera, Herakles’i emzirir ve Herakles öyle kuvvetli emer ki tanrıça duyduğu acıyla
bebeği yere fırlatır. Göğsünden fışkıran süt ise gökyüzüne ulaşır ve Samanyolu denilen yıldız
kümesi oluşur. Herakles büyüdüğünde çevresinden birçok şey öğrenir. Bir kralın kızıyla evlenir
ve üç çocuğu olur. Hera’nın ise dinmeyen öfkesi burada da meydana çıkar ve Herakles delirip
çocuklarını öldürür. Suçlarından arınması için ise Eurystheus’un verdiği görevleri yerine
getirmesini ister. Herakles hem ölümsüz olmak ister hem de artık özgür yaşamak. Bu yüzden
kabul eder görevleri.
Sırasıyla görevleri: Nemea Aslanını öldürmek, dokuz başlı yılan Hydra’yı öldürmek, Kyreneia
Geyiğini yakalamak, Erymanthos Yaban Domuzunu yakalamak, Augias’ın Ahırlarını
temizlemek, Stymphalos Gölü’nün Kuşlarını yok etmek, Girit Boğasını yakalamak, Diomedes’in
atlarını yakalamak, Hippolyta’nın Sihirli Kemerini ele geçirmek, Geryon’un sürülerini
Eurystheus’a getirmek, Hesperidlerin Altın Elmalarından bir meyve getirilmesi, Kerberos’un
Ölüler Ülkesinden Kaçırılması olarak sıralanmıştır. Bu görevleri Herakles yaklaşık sekiz yıl
içerisinde bitirmiştir. Herakles zeki, güçlü, kuvvetli olduğundan dolayı kısa bir süre içerisinde
görevleri bitirdikten sonra Thebai’ye geri dönmüştür. Burada eşi Deianeria, Herakles’in onu
aldatmaması için onun üzerinde aşk iksiri kullanır. Derisine yapışan acıyla birlikte ölen Herakles,
doğumunda, yaşamında ve ölümünde tanrıların duyguları üzerine bir hayat yaşayıp ölmüştür.
Her iki kahraman da zekasıyla, gücüyle ve cesur davranışlarıyla birbirine benzer yönler
yaşamaktadır. İnandıkları değerler uğruna savaşmayı göze alırlar. Ölümsüz kalmak ve ününe ün
katmaları için yapamadıkları şey yoktur. Her iki kahramanında sonu neredeyse aynı şekilde biter.
Gerçekleri öğrenirler ve artık bunu kabullenirler. Bedenleri her ne kadar ölü olsa da gösterdikleri
gayret ve cesaret ünlerine ün katmıştır ve günümüzde dahi yaşamaktadırlar. Tanrıların insani
özellikleri ve arzularından dolayı her ikisi de bu yolda çeşitli badireler atlatmış, tehlikeli
yollardan geçmişlerdir. Her iki kahraman mitinde de hayvan ve doğa kültünü görmekteyiz.
Buradan anlaşılıyor ki o dönemde yaşayan toplumlar bazı hayvanların tehlikeli olabileceğini
görüp onları yok etmeye çalışmışlardır. Gılgamış ve Herakles’in ölümsüz olma ve özgür
yaşamak uğruna yaptığı uğraşlar, bize o toplumların ahiret inancının olduğunu, öldükten sonra
dirilmenin olmayacağı anlayışını göstermektedir.
Mitolojiler o dönemin yaşayan halkların inancını, geleneklerini, kültürlerini ve yaşayış tarzlarını
ortaya koymaktadır. Bu bağlama göre Sümerliler kendilerini bir hizmetçi gibi görmüşlerdir.
Bireysel bir değeri olmayan, yaratılış amacının sadece tanrılara hizmet olduğunu düşünen bir
toplum olabilir. Varsayıyorum ki Sümerlilerin günlük işlerinde her insanın olduğu gibi yemek
yapma, giyinme, temizlik ve diğer normal ihtiyaçlar vardı. Bu ihtiyaçlar onların sadece anlık
arzularını giderirdi. Bundan dolayı kendilerini Tanrıların gözünden bu şekilde düşünmüş
olabilirler. Tabi bu duruma Sümerlilerin yaptığı çok kullanışlı icatlar, el sanatlarının o döneme
göre zirve oluşu durumu gözüyle bakmamaktayım. Yunanlılar ise bölgelerinde oluşan doğal
afetlerin, fırtınaların, hava değişimlerinin nedenlerini tanrıların öfkesine bağlamış olabilirler. Bu
yüzden efsaneleştirilen tanrılar genelde öfkeli, kıskanç, intikam peşinde olan, acımasız
tanrılardır. Ateşi çok büyük bir icat olarak görüp onu Tanrının insanlara bir hediyesi olabileceğini
düşünmüştür. Yunanlılar belki de insanların Tanrılar karşısında kullanabileceği tek kozun ateş
olduğunu düşünmüşlerdir. Hem Yunanlılar hem de Sümerler o dönemde bireysel değerin farkına
varmaktan öte kendilerini bir amaç, bir bedel uğruna yaratıldığını düşünmüş olabilirler.
Sümerlilerin yaşayış tarzı hakkında bilgi veren Gılgamış destanında Gılgamış’ın ölümsüzlüğün
sırrını öğrenmek adına kendini türlü tehlikelere atması ve başarılı olamaması belki de o dönemde
yaşayan Sümerlilerin ölümsüzlük için uğraştığını fakat her denediklerinde başka birilerinin daha
ölümüne şahit olmaları üzerine yazılmış olabilir. Bu destanda yılan kültü kullanılmıştır. Belki de
Sümerliler yılanı hızlı, sinsi, sessiz olduğundan dolayı seçmişlerdir. Gılgamış’ın Enkidu ve
sevdiği insanları kaybetmesi ve buna aşırı üzülmesi de belki de Sümerlilerin ölümsüzlük için
uğraştıklarında birilerini kaybetmeleri üzerine yazılmış bir durum olabilir. Herakles destanında
Yunanlıların anlatmak istediği şey belki de insanın doğumundan itibaren bir sürü dert, çile ve
kederle uğraşmasıdır. İnsanın bu kadar dertle, belayla uğraştıktan sonra artık ödülü hak ettiği
düşüncesinin bize yansıtılışı olabilir. Herakles destanında birden fazla hayvan kültü vardır.
Yunanlılar yaşadıkları dönem boyunca hayvanlarla bir yaşam kalım mücadelesi vermiş
olabilirler. Tıpkı diğer kahramanlık mitlerinde olduğu gibi yapılan fedakarlıklar kimi zaman
karşılığını almış kimi zaman ise ödüllendirilememiştir. Bu kahramanlık mitleri de bize bazen ne
kadar savaşırsak savaşalım, ne kadar fedakarlık yaparsak yapalım gerçekleri algılayamadıktan
sonra hiçbir şeyin öneminin olmadığını anlatmaktadır.

You might also like