Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 572

Prof. Dr.

İBRAHİM CANAN

M U H TA SA RI

TERCÜME VE ŞERHİ

6 . CİLT

Basım Yayım Pazarlama A.Ş.


Tuna Cad. No. 8/1 06420 Kızılay-Ankara
Tel: 0. (312) 432 17 98.433 86 51 Fax : 432 28 52
AKÇAĞ Y A Y IN L A R I: 116
Hadis: 3!6

ISBN 975-338-054-2 (Takım)


ISBN 975-338-060-7 (6. CÎLT)

Editör Ahmet Hikmet Ünalmış


Tashih /smail Karakaya, Ömer Parlak
Ahmet Tülek

(C) Bu eserin bütün yayın hakkı Akçağ A.Ş'ne aittir.

Baskı Yeri Ankara 1995


cm Balkan Cilt Sanayii
FümM&ntaj Ekspress Basım Hizmetleri
‫ ذ ﻓ ﻰ اﻟﺘﻦ ظ ﻳﺪى‬، > ‫ ]ﻛﺎن‬:‫ه'ةال‬٠‫ﺑﻦ ﻣﺤﻤﺪ ﻋﻦ أب‬.‫ﻏﺮ‬٠‫ج‬,‫ ~ وض‬٤ I
.‫ أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚ‬.‫ﺋ ﻊ اﻟﺌﺒﻴﺬﺀ‬ ‫ة‬٤‫ز‬٤ ‫اﻟﺸﻦ ﻣﻦ 'ﺗﺆم‬ ‫ﺑﺎﻧﺤﺞ ﻟﺤﺶ إذا ﻧﺎﻫﺖ‬

.‫إذا زا ك‬ .‫اﻟﺘﻨﺲ‬ ‫ﻧﺎغﺀ‬.

4. (1440)- Ca*feribnu Muhaımned babasından' naklen anlatıyor ..HZ. A li (ra-


â y a l l â â ) , haccda, a r c fe g û n û g le ş in z e v a ln o k ta s ıg e lin e s in e k a â r te l-
biyeye devam eder, ondan sonra ^esefdı..’. ^IMuvatta, Hace 44, (1, 338).].

. ‫ه‬ J
v
‫ل‬٠‫ ] ﻛ ﺌ ﻎ رذﻧﻰ رﻣﻮ‬: . ‫ذه‬٠ ‫ ة رﺿﻰ س‬٠‫ أ‬٠‫ وض ا‬- ٠ I
‫ى‬:‫ﻵﻟﻢ ﻇﺨﺪ‬٠‫ ﺧ ﻄﺎﺋﻴﺎ ﻓﺎول اي‬,'‫ ﯪﻗﻦ ﻧﻐﺪ‬٠‫و ذا ﻟ ﻎ ا‬٤‫ﻟﻲ ةذ‬، ‫ﺀ‬٠‫ق ر‬٠‫أص‬
‫س‬ ١ . ‫ أ ﻏ ﺮ ج‬.[ ‫ ﺀ ﺋ ﺘ ﺬ ا ﻷ ي‬٠‫ و زا‬٠‫ ذ‬، ‫ﺗﻖ‬.

5. (l.l)-H Z . HÂâme(radıyallahuanh)anlatoy٠r: ü A â V d a b e n R e sû M M
(aleyhissalâtuvesselâm ym devesiâteıidsindeidinı.BiraraduaiçinelleTİnikal-
d u m ış tı.( O e s â ) d e v e ,R e s û lu llâ ( a İ € y b is s ğ v e s s e lk r ıç ğ iD e ık e n y u la n
döjtö. Hz. Peygamber (aleyhissâtu v e s s e lâ m )y â n elinin biriyle tutup, diğer
e^'m.'ka/dımrak duasma devam e٤٥‘‫[ "'؛‬Nesâî, Hacc 202,' (5, 25‫)ب‬.)
AÇIKLAMA:
İmâm Nesdi bu hadîsi, ‘.Ara/â‫’؛‬،a dua ederken elleri k a ld ırm â ” başlığı al-
dnda, kaydetmek sûretiyle dua ederken Arafat’ta da ellerin kaldınlacağı Aöfcmö-
nüçıkanr.
Aynca, hayvanin Usdinde giderken de dua edilebilecgi, bir elle hayvanin yu-
lanni' tatarken veya bir. el meşgulken, diger tek elin dua İçin kaldırılabileceğini'
d e hadîsten a n la m a^ y ız .
Y E D İ N C İ B A B

(ŞEYTAN TAŞLAMA)
Bu bab’ta dört fasıl vardır

BİRİNCİ FASIL
REMYİN JCEYFİYETÎ

İKİNCİ FASIL
REMYİN VAKTİ

BİNEREK VE YÜRÜYEREK TAŞLAMA

DÖRDÜNCÜ FASIL
MÜTEFERRİK HADÎSLER
Remy, lügat olarak atmak demektir. Hacc ıstılahı olarakresnıy, ‘.şeytan taşlamak., ma­
nasına gelen bir hacc menasikini i£lde eder. Remyii’l-Cûnâr tabiri daha tamdır, taşların
ati/masj demektir. Cimâr \eya cemerât, “ cemre..nin çem.idir. Cemre: Nohut büyüklü­
ğünde ufacık taş, bu taşlardan müteşekkil yığın, ateş gibi daha başka mânalara da gelir.
Dilimizde çakıl kelimesi tam olmasa da en yakın karşılık olabilir. Çünkü Türkçe.de kum
kelimesi daha ufak taşlara ıtlak olunur. Taş ise büyük küçük her çeşidi için kullanılır.
Şunu da kaydedelim c.m.r. maddesi Arapça.da içtima etmek, toplanmak mânasına da
gelir. 3 u sebeple, “ insanlar yaıdannda toplandığı için onlara cemre denmiştir., diye tah­
min yürüten, ٠.Hz. Adem.e rveya İbrahim.e- şeytan ânz olunca ona burada taş attığı için
bu ismi almıştır’, da denmiştir.

Remyü*J-CJmâr,sâdepe hacclmenâsikinde vardır,umrede yoktur. Haccın aslî vâcible-


rindendir. Taş atma mahalleri Mina’dadır. Birbirine yakın üç taş kümesidir:

1. Cemre-i Akabe: Buna halkımız “ Büyük Şeytan” der.

2. Cemre-i Vusta: Halkımız buna “ Orta Şeytan” ,

3. Cemre-i Ulâ: Buna da halkımız “ Küçük ŞeytanV’ der.

Bayramın birinci günü Cemre-i Akabe’ye 7 taş atılır.

Bayramın 2. 3. ve 4. günleri her birine 7 ’şer taş atılır.

Acele etmek isteyen üçüncü günü, güneş batmadan önce Mina’yı terkeder ve dördün­
cü günü kalmaz.
.‫ وﻫﺬا ﻟﻐ ﻆ اﻟﺸﻴﺨﻴﻦ‬،‫اﺧﺮﺟﻪ اﻟﺨﻤﺴﺔ‬

1. (1442)- Abdun-ahman ibnu Zeyd anlatıyor: ‘


hümâ), vadinin dibinden yed iça kıIa ia ra kB û yö kŞ eyl’ıta şIa â .H erta işıa ğ -
(a te kb irg etiriyo â . ‫ ﻻج‬sm d a B e y m llâ so l t a r a f a , M in a d a s a ğ â o îacâ
şekilde durmuşta. Kendisine:
..insanlar, taşlan 'yn^nsindan atıyoriarî” denince şu cevabi verdi..
**Burası, k e n d iâ n başka i l â olmayan ZaVa kasem olsun. Bakara sûresinin
üzerine İndiği m a ka m t.ı* [Buhârî, Hacc 135, 136, 137, I38i'-^üs!‫؛‬m, Hacc
305,-(1296)٠ , 'T‫؛‬rmizî, H a c c ^ , (901); Ebu Dâvud, Menâsik78,,(1974); Nesâî,
Hacc 226,.(5 ‫ 'ا‬273 ).ً‫ا‬

AÇIKLAMA:
1- Şerh kitaplan, üç cemrenin yani taşlama yerlerinin coğrafi vaziyetleri iti­
bariyle azçok farklı olduğunu belirtir: Büyük şeytan denen Cemretu’l-Akabe vâ-
dinin dibinde, düzlüktedir, diğer ikisi meyilli inen bir mevzidedir. Şimdilerde
inşaat ve tesviyeler sebebiyle üçü de aym pozisyonu taşırlar. Hadîslerde gelen
bâzı iadeleri anlamak için aradaki bu farkm zaman zaman hatırlanması gereke­
cektir. Nitekim burada Büyük Şeytan’m taşlanması söz konusudur. Bu sebeple
vadinin dibinden olduğu tasrîh edilmektedir. Kacfim dönemde öbürlerine taşlan
üstten, (herhalde yan yamaçlardan) atmak mümkünmüş.
10 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

2. Hemen belirtelim ki, Cemretû *1-Akabe ile diğer iki cemre arasında şu fark­
lara da dikkat çekilir;
a) Bayramm birinci günü sadece Büyük Cemre’ye taş atdır, diğerlerine atılmaz.
b) Büyük Cemre’nin yatımda durulmaz, hemen terkedilir. Öbürlerinin yarım­
da durulup dua edilir.
c) Kuşluk vaktinde taşlar atılır.,
d) Aşağısından atılması müstehabdır.

3r Taşların adedi; Sadedinde olduğumuz rivâyetibnu Mes^ud (radıyaİlahu


anh)٠un yedi taş attığım ifade eder. Her seferinde taşlama, yedi ayn taşın ard
arda atılmasıyla tamamlanır. Alimler taşm yedi olması gereğinde müttefiktirler.
Altı da olabileceğine dâir zayıf bir rivâyet vardır. İmam Mâlik ve Evzâî: “ Bir
kimse yediden az atar, tedarik de edemezse, dem (kurbmı) gerekir” demişlerdir,
îmam Şâfiî: “ Bir taşm terki bir müdd tasadduku gerektirir, iki taşm terki de iki
müdd gerektirir, üç ve daha fazla için bir dem gerekir” demiştir. Haneliler: “ Üç
cemrede de taşların yandan azı terkedilirse yarım sa ’ tasadduk edilir, fazla olur­
sa dem gerekir” demiştir.

4- tbnuHacet, Cemretu*l-Akabe’ninyamBüyükŞeytanhn Mina.da olmayıp,


Mina’nm Mekke hududunda olduğunu, Resûlullah (aieyhissalâtu vesselâm)’m hic­
ret etmek için Ensar’dan burada biat aldığım belirtir.

5- Rivâyetibnu Mes'ud (radıyaİlahu anhümâVun taş atma sırasında Mina sağ,


Beytıillah sol cihetinde olacak şekilde durduğunu belirtir. Tirmizî’nin bir rivâye-
tinde kıbleye yönelerek taş attığı belirtilir. Cumhur öncekim esas almıştır. Şâfiî-

Cemre sağma gelecek şekilde kıbleye yönelerek taş atılmalı diyen de olmuştur.
Ancak, ulemâ şu hususta icma etmiştir: ‘*Esas olan taşın atılmasıdır, hangi isti­
kametten kolayına gelirse oradan atar, dizdir. ” İhtilaf efdaliyettedir.
6- “ B urası, B akara Sûresi’nin üzerine indiği m akam dır” ifadesine gelin­
ce, İbnu Hacet şu açıklamayı yapar: “Hacda ilgili Gillerden çoğu Bakara sûre­
sinde mezkûrdur. Sanki şöyle demek istemiştir: “Burası öyle bir makamdır ki,
ahkâmu*l-menâsikbunun üzerine indirilmiştir. ” İbnu Mesud, bu ifâdesiyle, hacc
ahkâmmm tevkîiî olduğuna, yâni vahiyle tesbit edildiğine, Hz. Peygamber (aley-
hissalâtu vesselâm)’in içtihadına dayanmadığına dikkat çekmek istemiştir” . Başka
yorumlar da var.
6. c il t REMYİN KEYFİYET‫؛‬ 11

7- Bu hadîse .dayanark, âlimler, taşların teker teker atılması gereğine hûk-


metmişlerdir. Çönkû: “ Her.taşi'attıkça tekbir getiriyordu” denmektedir.^Buan. .
cak. teker teker atmakla olur. Nitekim Hz. Peygamber (aleyhissâtu v e s s e k )
de: ‫ﻟﻢ‬٤ ‫ ﺣ ﺪ وا ﻋ ﻰ ﺋ ﺴ ﻚ‬I.lfacc m e â i k i n i l)enden â * f buyurmuştur. Mamaa-
fih Ebu Hanîfe Ne, tâ . ‘‘Hepsini birden atsa da câ id ir” deım^etdvt.
٨ ٠

8- Taşlama sırasında tekbir getirileceğine hUkmedilmiştir,'ancak tekbiri ter-


'kedene herhangi'birşey gerekmeyeceğinde ulemâ icma etmiştir.
9- Bazı rivâyetierde, ‫ ﻻ ط‬M es’ud (radıyallahu anhömâ)’un'Büyük §eytan?ı taş-
layıp tam am layınca şu duâyı yaptığı,belirtilir,:
‫ ذ ﺋ ﺰ و ذا ز ذ ﻳ ﺔ ﻏ ﻘ ﻮ ذا‬- ‫ ا ﻟ ﺠ ﻌ ﻘ ﺨ ﻔ ﺎ‬,‫' أ ﻟ ﻠ ﻴ ﻠ ﻢ‬
“Atfah'ım haccımı makbul, günahımı mağfur kil!”

‫زاؤى‬١ ‫ ^ ةاس*ذذ‬١ ٤‫ ]أق ﺟﺘﺰ‬:‫ﻟﺴﺎﺋﻰ‬١‫ ذ ى و‬٠‫ وﻋﻔﺪ اﻟﺘﺰ‬- ٢ .


.[‫ وذﻛﺮا ﻧﺤﻮه‬.‫ى اﺗﺠﺌﺰة ﻋ ﺰ ﺣﺎﺟﺒﻪ اﻷﻳﺾ‬٠; ‫ ﺷﺬة ؤﺟﺶ‬٠‫ؤاﺗﻨﺜ ﻖ ا‬
2. (1443)- ,riTotizl veN esâî’de şöyle denmiştir: “ (Ibnu Mes'ud) Akabe Cem-
resPnegeldi. Vâdinin dibindedurdu, hbleyekaı^ıyönelip, sağkaşınm ûsthiza-
Sindan yığına (taşlan) atmaya başladı...}’ f ٢‫؛‬rmlzî, Hace 64, (901)‫ل‬

:J ; r ‫ص د ج رﺿﻰ ا ﺷﺎ‬ ^:;٠

3. (1444)-Hz. sSâ’d
^,3. (radıyallalıu anh) anlatıyor: “*‘Veda
٥'٥ (rad،yallahu Veda Haccı’ndan Resûlul-
lah (aleyhissalâtu vesselâm)’!a beraber d o n d l (Yolda konuşurken) bazdarmuz:
*Yedi taş attım’ bazdarmuz da.. ٠‫ ﻫ ﺰ د‬٤aş attım ’ diyordu, kimse kimseyi ‫ ﻻ ه‬se-
^ le.fan am iY o rö u ” . fN esâî,-H acc227,,(5, 275).‫ل‬
NOT: A tıla c k taşların .miktarım, eksik olmas'ı halinde terettüp edecek mUey-
.yideyi 1442 numaralı hadiste açıkladık.

4 ‫ﻫﺪا؛‬İ1١ ‫ ]ﻗﺎل رﺳﻮو‬:‫ ا ﻗﺎل‬٠٠‫ﻧﻪ ﺀذ‬.‫ﺑﻦ ﺑﺄ س ر ﺿ ﻰ‬.‫ ~ وﻋﻦ ا‬٤ Ü


.‫'ﺧﺌﺜﺎت ﻣﺬ ﺧﺼﻰ اﻧﺨﻨﺒﻂ‬٠‫ﺋﻘﻔﻦ ﻟﺬ‬ .‫ ﻗﺎت اﻗﻌﻦ ﻟﻰ‬:‫ك وﺋﺰ ﻏﺰ واش‬ ‫ا‬
12 K T Ö B-İ StlTE M U H T A S İ Ö.CİLT

‫ﻟﻠﻒ‬٠ ‫إﺋﺘﺎ‬٤ ،‫ﻟﺪي‬1 ‫ﯮ ﻓﻰ‬3‫رﻟﻢ وا‬١‫ إئ‬.‫ ﻳﺎﻣﺜﺎﻟﻲ ﻟﻤﻮﻷﺀ‬:‫ال‬٠ ‫ﻛﯫ زﺻﺌﻘﺜﺔ ﺧﻰ ﻳﺪه‬
‫ل\ ل‬ ‫ أﺧﺮﺟﻬﻤﺎ‬.[‫ ي‬٠‫ﺗﺬ ق اﻷ‬٤‫ةﻋﻠﻢ''؟ل‬-‫ذ‬١‫ ﺑ ﺬ ك‬.
‫ ﻳﺎﻧﻐﺎﺀ اﻟﻤﻤﺠﻤﺔ‬.‫اوﺟﺼﻰ اﻟﺨﻨ ﻒ‬.

4. *iResûlulIab (aleyhis-
|(1445)-‫؛‬ib٠u A & İ (radjyaJiahu. anhömâ) an!aöy٠r:
salâtü vesselk), Akabe (taşlaması) sabâ, b im ğ iâ kriadeyken:
..B ana (taş) toplayıver!’’ dedi. Ben de (şehadet ve başparmaklarla atılabi:
Jecek b ö y U k li.) ufak taşJanJan onun İçin topladun. Avucuna.koydugum sjrada:
“ Işte b u n la rg ib ‫؛‬. i d e a ş ı i t a n s a k m m . Sizden öncekflefi. d i n d e k i . -
n b k la n heldk t o î ç t o î ” dedfM. [Nesâî, Hacc 217, (5, 268).‫إ‬
AÇIKLAMA: ٠
Burada, öncelikle'atılacak ta§lann böyöklögû teljârtz ettirilmek istenmi‫؟‬..
tir. ٠‫?^ ﺧ ﻬ ﺸﺎﻟ ﺨﺬ ب‬annakla veya . a n l a atma tagı” demetoir. şehfidet'.parma‫ ؟‬،-
miza k o y u p 'b a şp a ^ g u ^ la fıria tm a y a elverişli b ö y ^
but-'büyüklüğünde diye târif edilir.
Resûlullah' (aleyhissalâto vesselâm)’m ..İşte b u n lar gibil” demesi, kendisi
İçin ibnu Abbâs*m toplamış oldugu belirtilen büyüklûtoeki taşlan normal buldu-
gunu telirtm ek içindir. ...i n d e aşırdıktan k a ç ın ....’ nasihati umumî mânada
anl,aşılatjilecegi gibi,'teşlama de ilgili daha hususi mânada da .anlaşılabilir.-Taş-
'lama ile ilgili olan mânâsı., sudur: “ Burada' daha büyük taş atmaya,, taşdan başka,
'birşej^ atma5^a<(kalkma3^ın,, belirtilen, saj^ıdan fazla da atmaj'in.-..’. -
Hacc yapanlar,. Resülullah. (aleyhissalâtil vesseifim)’ın bu tavsiyesine ragraen,
.'taşlama Sirasmda müslümanlartn ne denli cahilliklerine' rastlamaz ki! iri taş aten-
lar, şemşiyC, sopa, ayakkabı atanlar, taşlama mahalline firlayıp ayaki'anyla ez-
meye çalışanlar vs. Halbuki bütün menfisik, 'kulun imtihanına yönelik bir lasım
semtollerden .ibarettir. Onun sim , mânası,, degeri, 0 menfisiki'dinin koydugu çer-
çeve içerisinde “ Allah’ın nzasını tahsil” niyetiyle.yapmatoadır. 'Bir fasım'akll
'izahlar getirmek, icra ^ ile n fiillerfen müşahhas, maddî netJc١e lerbeWemek hacc
‘farizasının mânâsım, anlamamak olur. İşte bu menâsikin, akil i hiç olmayan
saftası şeytan teşlama saftasıdır.' Attığımız cisimlerin “ emri yerine getirerek Al-
.lah’ın rizasını kazanmak’.tan başka hiçbirgfiyesi y o ^ . Şeytan, öncelikle her-
kesin-kendi.'içindedir, öyle ise mü’m ine'düsen, .Resülullah'(aleyhissalâtil
vesselâm)٠ın vaz.ettigi. edeb ^rçevesinde bu menâsikin yerine getirilmesidir.
6. GILT REMYİN KEYFİYETİ 13

Âlimler .‫؛‬Dinde a ş ın olmayın” nasihatim daha umûmî mânâda anlayarak:


..Hiçbir şeyde ifrat ve tefrite düşmeyin, sevdiğinizi fazla sevmek, sevmediğinize
fazla buğzetmek yaraşmaz... Dinî meselelerin inceliklerine fazla inmeyin, sebep
ve illetlerini aramada aşın gitmeyin... ” demişler, ifrat ve tefritin itikadda ve amelde
olabileceğine dikkat çekmişlerdir. Bizden öncekilerden hristiyanlarm Hz. îsâ’yı
ifrat derecede sevme sonucu ilahlaştırarak sapıklığa düştükleri ve böylece helak
oldukları da misal olarak verilmiştir.
ÎK-'İNCİ f a s :
T A Ş L A M A H M Y )V |

Yevm-İ i r (Kurban kesme gnö): Zilhiccenin'.10 gnû .‫ا‬

Eyyâm~ı N â (Kurban kesme günleri): Zilhice’nin 10., 11., 12. glinleri.


Eyyâm-1 Teşıîk (Teşrîk g i r i ) : Zilhiccenin 11.,,'12.,.13. g n le ri.
Nefr-İ evvel (Mina’dan.birinci hireket gûnü).:'Zilhicce’nin 12. günü.
Nefr-İ â r (Mina’dan sonuncu hareket g n ü):.Z ilhicce’nin 13. .gnU.
Güneşte öğle.valrti, ikindi yönüne ic a y a ânı.

fji ‫ ;ﻣ ﻰ‬. ‫ﻟﻠﻲ‬١ ‫ ]رأﻳﺐ رﺗﻮق‬:‫ىل‬.'‫ﻟﺘﻪ ﺀﺗﻪ‬١ ‫ﺟﺎﺑﺮ رﺿﻰ‬٠ ‫ ض‬- ١ I


‫ﺧﺎزىا‬٠‫ أا ﺟ ﻪ اﻟﺨﻤﺔ اﻻ اﻟﻲ‬٠[‫ دﻟﻠﻖ ﺑﻰ* رواﻟﻰ اﻟﺌﻨﻤﻤﺆ‬.‫ ﺑﻰ‬١‫ زأئ‬٠‫اﻟ ﺌ ﻔ ﻮ ﺿ ﺰ‬

Ğ446)- Hz. Câbîr (radıyallaJıu anh) 'anlatıyor: **Ben, ResûIüUâ (aleyhis-


s i t u v e s s e iy iy e v m -i n â r ’dekuşluk vakti taş atarkengoğm . .^ma bundan'.
sonraki g û â â fg û n e ş in zevalinden (öğle vaktinden) sonrataş attjjj. [M üsiim ,
Hacc 313, (1299)'‫ ؛‬Tirmizl, HaCc.59, (8‫ ذ')ﻵ‬Ebu Dü٧ud,-Menâsik 78, (1971)‫؛‬
Nesâî, 'Hacc 25 ,2 7 0 ) ,1‫) ذ‬. Bu hadisi Buhürî, muallak olarak zikretmiştir,. H aw
134.1

AÇIKLAMA:
Rivâyet, Resûlullah (aleyhiss^âtu vesselâm)’m Cemretu.!-Akabe’ye bayramm
birinci g n ü kuşluk vakti taş attığmı, diğer iki cemreye öğleden sonraları, g n e ş
tepeden ikindi tarafma kaymasından itibâren taş attığını gösteriyor.
. Bu meselede bâzı ihtilâflar olmuştur:
it Cumhur, bu hadîsi esas alarak, bayramın Uk g n ü dışındaki taşlamalann
öğleden sonra y‫؟‬q>ılmasınm sünnete uygun olduğunu söylemiştir.
★ ve, Tâvüs: “ Öğleden evvel de câizdir” demiştir.
6. c il t T A S L A M iN vakti 15

★ Hanefüer) yevm -‫ ؛‬n efr d enilen bayram ın ik in c i'g n U n d e zevalden önce taş
atm a y a 'ru h sat v erm iştir.

★ İshakİbnURâhnye: ‘.Zevaldeii öııce atan, İ5im٠uiiçiincii ^inii iade eder” .der.

‫اإن‬٠‫ﻟﻠﻪ‬١‫ﻣﺮأة ﻋﺪ‬١٠‫إﺻﻴﺌﺬ ﺑﻤﺖ ﻟﻤﻰ ﺀةي‬ ‫ﺗﺬ‬:‫ ]أئ ا‬:‫ ~ وض ذأاﻟﻊ‬٢ . m


‫ﺗﻰ زﺻﻤﺚ ﺣﻲ 'أﻗﺎ ﻣﻲ ﺳﺪ ﴽن رﺑ ﺖ‬٠ ‫ﻳﺎﻟﺌﺆذإﻗﺆ ﻓﺤﻠﻨﺶ‬٠‫ ﺗ ﺚ‬٠‫ز رب‬٠‫غ‬
‫ﻟﻢ ﺋﺰ ﻏﻴﺘﺎ‬٠‫أذ رﻳﺎ ﺟﺜﺬ ﻗﺪﺗﺎ' ؤل‬.‫ ﺋﺘﺎ اﻳﻦ ﻏﺘﺰ‬٠‫اﺑ ﺸ ﻦ ﻳﻮم 'اﻗﻔﺮ ذأﺗﺰ‬
‫ اﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟ ﻚ‬.[1 ‫ﺑﴼ‬.

2. (1447)- ^afi'anlatıy٠r: * iA b d â â ibnu Ömer ( r a à i y â à â y i n ^vcesl-'


S a fiy e Bintn Ebî Ubeyd.in .élan kafesinin kızı Mü^delifeMe nilas oldn (d o
ğumyaptı). ‫ ﻻ ﺀ‬yüzden 0 da, SaGyye$degeri kaldılar ve M inaya yevm-i à * -
'de güneş battıktan s o n ra g e H r . Hz. ^ W u d a h ‫ ﻻ ط‬Ömer ( la à y â à u â û r n â )
onlara g e l ile r i anda taş atmalarım emretti ve bugecikmeden dolayı onlarm her-
hangi bir kefaret ödemesine hükmetmedi”. '[Muvstta, Hacc 220, (1, 409).‫ل‬
AÇIKLAMA:
'Burada, b ir ö zre.m eb n i, vakti içerisinde taslattiayı y ap am ayanın'durum u ay-
d ın latılm ıs ٠٠luy 0r. ‫ ﻻ ط‬Ömer (radıyallahu anhûm a).yetistikieri anda tasi atm a-
la n n a 'ru h sa t ve riy u r ve ö zü rleri sebebiyle h erhangi b ir'k e fa re t gerekm eyeceğini
söylüyor. A ncak İmâm Mâlik, b u d u lu m d a taş v a ^ i İçinde atılm adığından b ir
kurban kesilm esini m fistehab addetm iştir. - :

İmam -1 M â îik ’in , 'taslam a g n l e r i içerisinde tas atmayı. akşam a k adar unutan
'bir.kim senin.'akşam dan son ra hatırlam ası h alin d e‫ ؛‬gece veya giindUz, n e zaman,
h atttlay acak olu rsa hem en a tm a s ıg e re to ig in e h ü k m « le r. A ncak, “ M in a .d a n a y -
n İ ! p M e ^ e ٠y'e.ge ١d i ^ n sonra lıa tı r l a y ^ a k - o lu r e a '.l,ir ta ı^ te s ٠ siv a c ib o lu r.’
'der.

‫رﻣﺮو‬ ‫اﻟﻴﺬاح ﻋﺎﺻﻢ ﺑﻦ ﻏﺪى ﻋﻦ أﺑﻬﻪ رﺿﻰ'اﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ ]أذ‬.‫ وﺀن'ش‬- ٣ ım


‫ ر ; ة‬.‫ﻗﻔﺮ ﻹ‬.'‫ش ﻧﺜﻮن' ﺗﺬﻟﻢ‬٠‫ى اذةةوةؤ ﻏﺬ‬٠‫ أرﺣﺺ ادﻏﺎﺀ اﻹﺑﻠﻲ‬. ^١
‫ة‬٠‫اﻷرب‬-‫ اب‬.‫اص‬:‫ ح'ذﺗﻮذ ذﻟﻢ‬.
16 KÜTÜB-İSİTTE M U H T A S i 6. CİIiT

‫إذا‬٠ ‫ ﻳﻮم اﻟﺺ‬۵‫ ر‬٠‫ل‬،‫ ض‬:‫ ا ر ى واق أض‬٠‫ ﻓ ﻂ ذ ف ب‬:‫اﻟﻚ‬.'.‫'وﻻل‬


‫ ﺍ ﻟ ﺬ ﺀ ﺭ‬٠ ‫ ﻟ ﻞ‬،٠١ ‫ ﺩ ﺉ‬.‫ ﺍ‬.‫ﺍ ﻷ‬ ‫ ﺍ ﺁ ﺓ‬٠٠ . - ، ‫ ﺫ ﺍ ﺍ‬٠ ، ‫ ؛‬٠، . I ‫ﺍ؛ﻝ‬، ‫ ﻡ‬٠٠

-‫ع اﻻس ﻳﻮم اﺳﻲ اﻵﺧﺮ ذﺋﻘﺬوا‬. '‫ اﻟﻔﺪرﻣﻮا‬.‫اﻟﻰ‬

'3. (1448)- E h u n -B e d l sm Jb m A â yy f h A d i y y : ' ‫ د‬, . - - '


naJdediyor: **R esûlâ (âybîssaiâtü vessdlâm) develerin fofeamaa, yeviBrimk'm
de taş atnuşlarsa, ertesi giiD taş a l y ı p develerle kalmaya, sonra da ifa. ğunlük
taş atmaya ve yevm~i nefr*de atmaya â s a t tamdır

AÇIKLAMA:
Bu rivâyeti .şeytan taşlama p ro g ra m d a hacc yapan çobanlara mahsus olmak
Uzere, Hz. Pej^gamter, (aleyhissalâttı.vesselâm)’'intentdıgi'bir'njhsatım evz١jba-
his etmefaedir. Ancak hemen beliıtelim ki, hadîsi âlimler biAirinden farklı de-'
gerlendirmelere tâbi hıtmuçlardır...Mevzubahis olan'-forfajlık, rivayetlerdeki
ihtilâflar'kadar, had‫ئ‬inifi‫ص‬es‫ئ‬
.1) ,Bazı yorumculara.göre, hadîste ‫ ؟‬obanlann çOyle 'taslamasına'cevaz, veril-
mi'stir: Zilhicce’nin l,0’١mda Cemre-i A ka^'taslam ası yapacak,.e٠ si ^ n û ', ya-
ni'11 Zilhicce.gûnû, hem 0 günün t a ş l a ii im , hem de bir gün sonrasının, yani'
12 Zilhicce’nin'taslamasını beraberce yapacafaır.. Boylece bir sonrasi günün tas-
lamalarım One airaıs olacafaır. Hadîsin, T irâ î) Nesâî ve diger bazı kitaplarda-
,ki v f e Wyle hir'yoruma daha uygun.

‫ ذذﺷﻮن ااﻟﺆﻣﺶ اﻓﺬﻏ ﻲ و ب إ ذ م ا'ﻹﻳﻠﻲ ل ا'ﻟﺔةﻟﻺ اذ'ﻳﺰﻧﻮا ﻗﺬ؛ ا ﻗ ﻔ ﺪ ﻹ‬٠٤‫ذ‬


‫ اﻗﻔﻲ ﻗﺰﻧﻮه ﻓﻲ اﺧﺒﺠﻤﺄ‬,fj‫ي ﻳ ﻞ ؛‬٠٠‫ذ‬،‫ ﻣﺎ ت؛ذ‬٠‫غ‬،
! ) ^ İ m a r n M İ , hadfei, zâhiriro muhalif bir î^onımatâbî ttıterak, flıridı bir hiü
',gider.. ,M u^tta’da söyle der:' “ Bize göre hadîsin tefsiri,'dognıyu Allah bilir ya
sOyledir: “ Çobanlar yevm-i nahrde yani '.10 Zilhicce günü Cemre .-‫^ ؛‬-A kate’ye tas
İannı atarlar. Sonra ,sûrelerinin basma dönerler. Böyle yevm-i nahr’i tfikip ^ e n
-gün, yani 11' .Zilhicce’de taslamayı t e r k le r . Bayramın üçüncü günü yani' 12 Zil
hicce’de tekrar gelip taslama yaparlar. Bu, acele ed'ip, flk'iki günde gitmek iste-
6. CİLT TAŞLAMANIN vakti 17

yenler İçin nefr-i evvel pirinci hareket) gönüdür. Bu günde, hem taşlan atdraayan
bir önceki günün, yani bayramm ikinci gününün taşlannı atar,.'hem de ,İçinde bu-
lundugu günün yahi bayramın üçüncü gününün taşlarını atar, imam Mâlük'i hu
'yoruma sevkeden rivâyet 5 0 . 1 - 1 5evr٤tarafindan yapıl'mıştır:'Res٥lullah (aley-
.hissalâhı vesselâm), çobanlara, bir gün atıp bir 'gün.bırakma nıhsatı tamdı‫؛‬
‫\؛‬j ، ١> J ^ J ١İ ‫ ؛‬١j ٠j ‫؛‬،; ١٥\٥) j ٥^ J ‫؛؛‬n â n ı M i d e r k i : “ Hareketetmek(nefT)dilerler٠
se artık iki günde aCele etmişler gnıbunda'olarak taşlama İşini bitirmişler demek-
'tir: Acele etmeyip de M'ina’da ertesi güne kalmak dilerlerse.kalıp, diğer kalanlarla
birlikte, 'sonuncu hareket (nefr-i âhir) günü taşlamalarını lamamlarlar ve hareket
ederler” .
3) Hadîsle ilgili olarakHattâbf de şu açıklamayı yapar.: . ‘Resdlullah (aleyhis-
'salâhı vesselâm), (hadisin S0nunda,geçen)'.yevm-İ nefr ile, büyük'nefri (yani bay-
.'ramin dördüncü 'gününü) kasteder. ,Bu.Resölullah (aleyhissalâtu vesselâm)'*m
çobanlara tanıdığı bir nıhsattır. Onlara.bunu tamdı,.çünkü çobanl.armallann hıf-
zina mecburfurlar. Onlar da Mina’da.yer ^ in ip gwelemeye m«îbur olsalar, halfan
,mallan zâyi ‫ ؟‬lur. Çobanlardan başkasının''hükmü, onlarm'hükmünden ayndır.
Âlinder,^jbanlannte§atacakian
böyle söyledifaen sonra imam Mâlik.in-yukanda kaydettiğimiz göröşünü aynen
naklettikten sonra şunu söyler: **imam M i böyle hükmetmiştir, Ç Ü İ ona .göre,;
hiç .kimse, .birşey üzerine vâcib olmadan, 'önceden onu .ödeyemez...
., -sözünedevamla‫' ®قﺀ‬hazretlerini
bazı â lim le ri de toşlanıayı tekdim veya te.hir'etme İşinde çobanm muhayyer ol-'
duguna hükmettigini b e l i r t i r . '

‫ ﺯﺁﺫﺙ ﻟﺬ‬٠‫ ]ﻣﺮ‬:‫ﺏ ﻛﺎن ﻳﻘﻮل‬ ‫ ﻭﺽ ﻗﺎﺑﻊ أن اﺑﻦ ﲻﺮ ﺭ ﺽ اﻟﺘﻪ‬- ، Ü


.[‫ ﺑ ﺎ ' ذ دن ا ك‬٠‫ ﻻ ﻫﻌﺰ ض د ص ا‬٠‫ق وﻫﻮبﺀش‬٤‫ا ﻗﺘ ﺮ‬ ‫ ^ ^ 'ئ أؤﺳﻂ‬١
٠‫ﺃﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎ'ﻟﻚ‬
4. (144‫)ﺀ‬- M anlatıyor: **ijbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) şöyle derdi:
* * E yyıı t e ş â l Oftasıgünü, ğûnes batmazdan firtcti M inafkaynlm yım kitmp
,ertesi, gönö taşim a l d a n aynimasm.*’ fMuvatta, Hacc 214, ( ! ٠- 407).‫ًا‬
AÇIKLAMA:

1427 numaralı hadiste-genişçe ayıklandığı üzere, ayet-i kerim eni, teşri ettigi.
şekilde b a y - ik ic i günü ta ş iş a la n n ı ögleden sonra yapıp bitiren bir.kimse
18 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. c il t

dilerse, üçüncü günkü taşlamaya kalmadan M inâ’dan ayrılabilir. Ancak, güneş


batıp, akşam vakti girmeden Mina hududunu çıkımş olması şarttır. Bu şartı yeri­
ne getirmeyen o geceyi de Mina’da geçirip ertesi günkü taşlamalan da yaparak
Mina.dan aynlır.
' - üç ÜNCÜ FASIL
BINEREK v e . Y .R .Y EBEK TAŞLAMA

‫ﺗﺎذ‬٠‫'ذﻧﻰ ا'ب‬.‫ إذا‬I ‫ ذ 'ااﺑﺊ‬٠‫ﻟﺤﻢ‬ :‫ل‬١‫ ا ذ‬١‫ﺀذ‬ ٠‫رض اﻷ‬ ‫ﺑﻦ‬..‫' ص‬- ١ I
.‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود واﻟﺘﺮﻣﺬى‬.‫ دأﻫﺄ ززاﺣﻌﴼع‬-‫ﻧﺜ ﻰ إﻳﻔﺎ‬

-ibnu Ömer (radıyallahu a n h i ) anlatıyor: “/fe. Peygamber ( â y -(1450) .1


-h i s s i t a v e s s e lk ) taşlan atacağı zaman yaya gider, yaya dönerdi. ” [Ebu Dâ
vud, Menâsik 78, .(1969); T ‫؛‬rm ‫؛‬zî, Hacc 63 , (900).]

‫ داﻫﺒﺬن‬٠‫ذاذ ذﺛ ﺆ‬٩‫ ال‬١‫س ادا زذو‬١‫ أق‬3vsT] ‫ﺑﻦ ﻣﺤﻤﺪ ﻗﺎل؛‬ ‫ وﻋﻦ‬- ٢ B
,.‫ أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚ‬.[‫ﻳﻪ‬٠‫ب ﺗﺎؤ‬٠‫ ؤأؤق ﺋ ﺬ ﻟ ﻚ‬،‫ﺳﻦ‬٠‫وﻻج‬

2. (1451)- Kâsım ibnu Mtthammed anlatıyor: **insanlar (yâni sââbeler), taş-


î a ^ y a yayan gider, yayan dö e ^ . (Bu safhada) ilk binen Hz. Muâviye (radı-
٥

y a l l â â ) oldu. ٠' ‫؛‬Muvatta, Hacc 215, (1, 407).]

‫ﻟﺌﺨﺮ‬١‫' ﻫ ﺰ ؛‬.‫ ﻗ ﻪ‬.‫ل؛ ]رأﻳﺖ ر ﺳ ﻮ ل‬١‫ﻟﻠﻪ ﻋﻨﻪ'ق‬١‫ وض ﺟﺎﺑﺮ رﺿﻰ‬٠٣ I I


‫ ﻻأذو ى ص ﻷا ﺣ ﺞ‬٠‫ ﯮ ا ﻋﻰ ىﺳﺔﻏﺰ‬٠. :‫ى ذا'ﺟﻲ'ذﺛﺬ ﺗﯯل‬٤‫دﻣﻰ ﺀ‬
‫ ﺑ ﻢ وأﺑﻮ دا ود واﻟ ﺸﺎ ق‬, ‫ أ ﺣ ﺮ ﺟ ﻪ‬.‫ ﻧﻞ ﻏ ﺌ ﻰ ﺗﺪؤﺀ‬.:

3. (14Ş2)١^ z . c ٠ ‫؛‬r(radıyallahu'anh) anlatıyor: ‘*Yevm-İ N â ’de (kurban


giinunde) Resûlullab (âyhissalâtu vesselâmyt,taşlamayı binerekyaparkengön-
dûm. T şla n m devesinin iizennde iken atnaış ve şöyle demişti:
,.٠M«n٥sft& dri benden ahn..B aem lyorum , belki 'de b n haccdan sonra hacc
yapam am .” [Müs!‫؛‬m, H acc310, (2197)j. Ebu Dâ٧ud, 78.(1970); Nesâî, Hacc
220, (5, 270).
20 KUTÜB-I SITTE MUHTASARI 6. c il t

AÇIKLAMA:
1- Haccla ilgili her çeşit âdabın Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)٠den
alınmış öldüğünü ifâde ediyor. Hacc bahsiyle ilgili pekçok rivayette tekrarla geçtiği
üzere, Resûlullah (aleyhissalâtu yesselâm) hacc menasikinin müslümanlar tara­
fından, kendisinden görülerek alınması, sorularak öğrenilmesi için hususî bir alâka
ve gayret göstermiştir. Tavaf ve sa’yleri de deve üzerinde yapmıştır ve âlimler,
açıklamada “ Halkın menâsiki kendisinden görerek öğrenmesi için, sorularioı ra­
hatça sorabilmesi için deveyi tercih etmiştir” diye açıklama getirmişlerdik.
Diğer ibadetler öyle değil mi? diye bir sual hatıra gelebilir. Elbette ki diğerleri
ve bilhassa namaz için de öyle; “Beni -nasıl namaz kılıyörUm. gö­
rüyorsanız siz de öyle kılm ” buyurmuştur. Ancak, namazı uzun yıllar günde
beş kere etrafındakilere gösterebilmiş ve öğretebilmiştir, hatalan görüp müdâha­
le ve tashih etme imkam bulabilmiştir. Halbuki hacc öyle değildir. Ömründe bir
kere yapabilmiş ve sadedinde olduğumuz hadiste de belirttiği, bir başka sefer hacc
yapmaya imkân bulamayacağı endişesindedir ve nitekim öyle olmuş, ResMullah
(aleyhissalâtu vesselâm), ikinci bir hacc mevsimine yetişmeden öbür dünyaya ir-
tihal etmiştir. Demek ki, Rabbinin vahyi ile, ilk olan bu haccımn aym zamanda
son haccı olduğunu da biliyordu. Bu sebeple, her âdabı, en küçük teferruatına
kadar bizzat göstermek, eksiksiz öğretmek için hususî bir gayret ve tedbîr içeri­
sinde idi. Ashabm da müstesna bir öğrenme çabasma girmesini istiyordu. ..M e•
nâsikinizi benden ah n ” diye sıkça hatırlatması bunu ifâde eder.
Hacc menâsikinin, câhiliyye devrinde de Araplar arasmda mevcut ve büyük
çoğunluk tarafından icrâ edilen bir ibâdet olduğu düşünülecek.olursa bu “ öğretme”
ve ‘‘öğrenme' 'nin büyük bir dikkat içerisinde cereyan etmesinin ehemmiyeti da­
ha iyi anlaşılır;
2- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), bu fasılda kaydedilen üç hadîsten
ilk ikisine göre taşlan yaya olarak atnuştır, ûçüncüsüne göre de bineğinin üze­
rinde atmıştır. Âlimler arada bir teâruz görmeizler. Üçüncü rivâyet, Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)’ın yevm-i nahrde yâni taşlamanm ilk gününde deve üze­
rinde yaptığım ifâde etmektedir. Demek ki, o gün taşm atıhş şeklini herkesin gör­
mesi için Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) deve üzerinde taşlama yapımştır,
diğer günlerde yaya gelmiştir. Şu halde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) taş-
lamalan bâzan binekli, bâzan bineksiz ve yaya olarak yapmış, Ashâb-ı Kiram
da onu ne halde gördü ise öyle rivâyet etmiştir.
6. c il t BİNEREK VE YÜRÜYEREK TAŞLAMA 21

3- Ashab’m tatbikatıyla ilgili rivâyetlere gelince, 1451 numaralı rivâyette, in­


sanlar tâbiriyle Ashab kastedilmektedir, taşlamalara yayan gidip-geldikleri belir­
tilir. Rivâyette istisna edilen ü z . Muâviye’nin şişmanlık gibi bir mâzereüe hayvana
bindiğini şârihler kaydeder. KezaÂnu EbîŞeybe*Tm bü. rivâyetinde, **Câbirİbım
Abdülah (radıyallahu anh) bir zaruret olmadan, taşlamalara hep yaya gider gelirdi.’
denmektedir.

4- Muhtelif rivâyetleri toptan gözönüne alarak nihâî hükmü belirleyen fiıka-


hânm değerlendirmesine gelince, bunu MüsEm şârihi İmam Nevevî şöyle açıklar:

[★ İmam Mâlik ve ŞâGî'mn ve diğer bazılanmn mezhebine göre, Mina’ya bi­


nek özerinde gelenlerin CemretûU-Akabe^ye, yevm-i nahir’de binek üzerinde taş
atmalan müstehabdır. Ama böyle birisi yaya olarak atsa da câizdir.
★ Mina’ya yaya olarak gelen de yaya olarak taşlama yapar.
Bu iki hüküm de yevm-i nahr içindir.
★ Eyyam-ı teşrik'm ilk iki gününe gelince, bu İki günde bütün taşlan yaya
olarak atmak sünnettir. Üçüncü günde ise binek üzerinde atılır ve (Mina’yı ter^
ketmek üzere) yola çıkılır.
Bu söylenenler Şâüî ve Mâlik ve diğer bir kısım fiıkahânm mezhebidir.
★ Ahmedİbnu Hanbel v e İshâkİbnu Râhuye: *^Yevm-i Nahr’de yaya olarak
taşlamak müstehabdır” demişlerdir.
★ İbnu’l-M ünzt: ‘*İbnu Ömer, İbnu*z-Zûbeyr ve Sâlim yaya olarak taşlama
yapariardı” der ve üâve eder:
Ulemâ, yaya veya binek üstünde, hangi hal üzere olursa olsun yapılan taşla­
manın câiz olduğunda icma eder^\]

Günümüzde esas alınacak olan, NevevVmn İbnu *1-Münzir'den naklen kaydet­


miş bulunduğu bu icmadır. Artık hayvan veya başka çeşit binme vasıtası üzerin­
de taşlama yapmak mümkün değüdir. Cemerât denilen şeytan taşlama mevzileri,
izdiham sebebiyle hâcc menâsîkinin en zahmetli ve -tabir câizse- en tehlikeli yer­
leridir.

Yeri'gelmişken kaydetmek isteriz: 1430-1436 numaralarda ye bâhsusus 1433


mımarah hadîste gördüğümüz özere, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) taşla-
malan, kadm, çocuk, yaşlı gibi ” zayıflann٢çoban gibi;٠٠mazeretli]er” in emniyet
22 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

ve gönül huzuru içinde yapabilmeleri için hususî tedbirler almış, istisnâî ruhsat­
lar va’zetmiştir. Her yıl birçok kazaların vuku bulduğu, ölümlerin hasıl olduğu
bu izdihamlı noktalarda günümüzün şartlarına Uygun yeni tedbîrlere ihtiyaç var­
dır. Söz gelimi, taşlama mahallerine gidiş, hacc teşkilatlarına tamnacak belli bir
programa göre yapılarak disiplin altına alınabilir, bu mevzilere giriş ve çıkış isti­
kâmetleri tesbit edilip buna riâyetin tahakkuku için tedbirler alınabilir vs.
D, 0' RDÜ, NC' Ü F A S I L
Mü t e f e r r ik h a d îs l e r .

‫ ﻹ ﺑ ﺮ‬١ ‫اﻟﻠﻪ‬ J r j ‫ ﻟﻘﺎل‬:‫ﻻل‬.‫ﺟﺎﺑﺮ رﺿﻰ اﻟﻠﻪ' ﻋﻨﻪ‬- ‫ ﻋﻦ‬٠١' I I


‫ ﻻذا‬،‫ﻗﺆ‬.‫ زاﻷزاﻟﻰ‬،‫ ; و ه ﺀز‬٠‫ ^ وا‬١ ‫ﻧﻦ‬: ,‫ زاﻟﺘﺬى‬،‫ ﺑ ﺎ و ﺋﺆ‬٠‫ زذﻧﻰ ا‬،‫ﺋﺆ‬
‫ اﻟﻮﺗﺮ‬،‫اﻗﺆ‬٠ .‫ أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺴﻠﻢ‬.[‫و‬% ‫ﻛﺨﺠﺰ‬٠‫ﻇﺨﻤﻠﻢ ةؤ‬٠‫ﺋﻘﺨﺘﺰ أ‬٠‫ا‬.'.

,1..(1453‫ر‬- Hz. Câbir (radıy^Iahu.anh) anlatıyor: *‘Resûlüllâ (âyhissaH tu


vesselk)efendmüzbuyımM arki: .، c r a l t m a b d ı y l a ) t a ş f e M B a n m a k ^ ^ r .
Şeytana atılan taş tekdir. Safa ile .M erve'arasm da sa.y tek tir, tavaf'da.-tek-
tir. Öyle ,ise sizden b iri (tahöret İçin) taş knllanacaksa bunu da tek kılsm .”
tMüslJm, H acc.315, (1300).!'

AÇIKLAMA:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselSm), ^belkl de yapacagımız işlerde her an dik-
katli olmak', rastgelelitoen.kaçınmak, saymak,'hesaplamak'alışkanlığım kazan-.
٠dırmak İçin olacak, sayıya ve hilhassa saymm ‘*!ek’٠letemamlanmasınaehemmiyet
vermiştir: ‫ﻟﻮو‬٠‫ ﻫﺬ ؤو ﻳﺠﺐ ا‬1 ‫ ﺀاة‬.‫؛‬ABah.tektir, teki sever.» urnumî.prenSiptir.
Öyleyle', yine Resdlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m ifâdesiyle; ‫ﻗﺄﻻزوا‬
‫اﻟﺮآ ف‬ ‫اﺧﻖ‬ ‫ اي‬...” “ Ey K u r’ân dostlan herşeyde t‫ ؟‬ke rlfiyet edin'î.»

Sadedinde olduğumuz rivayet, bu “ tek” prensibini hâkim klimamız gerekli


bazı fiillerimizi bizzat saymaktadır,:

1" Kırda, dağda, müsait yerlerde büyük abdest bozduktan sonra taşla istinca
yapmca taillanacagımız taşlann sayısını tek mtmak. Bu mevzuya 3574-3576 nu-
maralı hadislerdegenişce temas'edecegiz. Ancak şimdiden ŞU' kadannı söyleye-
Ihn ki, bugünün hayat şarfiannda .kanalizasyon sistemine bağlanmış m «lem
meskenlerde taş taillanmamn mahsUrlan var. Bunun yerini hıfeissıhha kağıtları
al'mış durumda. Taşla ilgili prensiplerin kağıt şartlarına adaptesi' uygundur..
24 KÜTÜÖ.‫ ؛‬SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

Y aptığım ız işlerde *‘tek”e riây et,.o İşleri yaparken'sünnetin,. Resülul!al ١'.(aley-


hissalânı ٧esselâm ) ٠ın, A llah ’ın sevgisinin hatırlanılm asına vesiledir, dini b ir tel-
İrindir,' riâyetinde pe!٤.‫ ؟‬٠k'nM slahati.ar m evcutft„.

‫ﺳﻮه ﺧﺘﺔ‬1‫ش‬1‫^ ﻓﻲ رﺳﻮﻟﻲ‬ ‫ﻟﻬﺊ ﻛﺎن‬

.‫ﻳ ﺬ‬ ‫وﻟﺆﻷ ى ﻧﻠﻤﻊ ا'ﻟﺬى ﻳﻬﺶ‬ :‫ ' ﺑﺎ ﻷل‬. ‫اﺑ ﻦ'ﺑ ﺲ ر ض اﻟﻠ ﻪ‬ ‫ ؤص‬.- ٢ H
•‫ﺀغ( ﻳ ﺬ ﻳﻲ[• أاا ؛ ﻷ وزى‬٠ ‫ا ﺑ ﺎ ي ﻛﺎ ذ‬
2..(1454)- ‫ ﻻ ط‬Abbis (radıyallahu anhümâ)١ın (anlaOığına gOTeiJesûlulIâh
(aleyhissâtu vesselâm) şöyle demiştir: . . A t i l i taslardan kabul edilenler kal-
‫ اﻳﺜﺈد ئ ﺀه ﺀ ح‬٥٠٥٠r r bir'yıg^ortaya ۴ ۴ ‫؟‬٠.»İRczîn.‫؛‬ '

.AÇIK LAM A :
Bu 'hadis, £ ‫ ﻻة‬S ğ * î-H ü d â taraftndan' rivâyet edilmiştir.' Asil şöyle:' “ (Bir
gün): “ Ey Allah’ın Res٠lû, her yil a t i l i bu taşlar(a nC oluyor?) bize eksiliyor
gibi'geliyor!” dedik. Reshullah (aleyhissalâtU'vesselâm)’ın cevabi, şu oldu:
“Onlardan kabili edilenler (Allah taraftndil'kaldınlır. Eger öyle ٠lma۶
'saydı, .bunları daglar gibi yığılmış görûrdönüz.»’.
M u n z i n l yenliği bilgiye göre, h ü T â rânîyeH âkim de tohric etmişlenlir.
SEKİZİNCİ BA.»'-..
V E T A K S İR H A K K IN D A

H i (traş)ı umre veya hacc İçin ihrama girenleri, ihramdan ‫ ؟‬jkarken saçlan-
m dipten kestirmelerine denir. Takşîr de, -makas veya ^n zeri-b ir âletle saçlarm
uçtan kesüerek kısaltılmasıdır.
."^alk've taksir, Hanemere göre vacib, ^afîöçre göre rükândör. 'ihramlılarm'
Harem,bölgesi.dahilinde-tra§ .İm ası gerekir. Aksi ,takdirde'dem (kurban) cezası
gerekir.
dram dan çıkarak» .ilıram'yasakiarmdan kurhılmanm sardarmdan biri tra§ ol-
maktır. Tra§-olmadıkça ihramdan.çıkılmış sayılmaZ. .Kadınlar saçlannmuçlarm-
'dan bir m i ^ r keserek fa-Saltjrter, t l i ^ n - e l e r i metolhtar. Erkekierin-saçlannın
uç kısmından parmak ucu kadar u z u n lu k , aM est İçin meshi farz olan miktarca
kesmeleri yeterlidir. Dipten keserek tra§ olmalan ise cidaldir'.' Tra§ veya taksir
hacc da C m â ' \ - A k s k ) t taş atmak Ve (temetei.ve'kiran haccı, yapanlar İçin)
kurban kesttoen sonra yapılır, daha önce olursa dem gerekir. Umrc’de sa’y biter
bitmez tra§ olunur.

‫ش‬.‫زﺗﺎﯪ ئﺀ‬٤ ‫ ﻋﻦ أض رض اﻟﻠﻪ ﺻﻪ ]ﴽئ اﻗﺚ ا\ ل \^; أ‬- ١ H


‫ ﺿﺜﻤﺌﻠﻢ‬١‫ا ش ﺋﻠﻢ‬.‫ل إﻟﻰا'ﺟﻲ‬۵ ‫ ﻏﺬ وأ‬، ‫ﺗﺮﻟﺬ ﻳﻴﺶ'ؤﺋﺰ ﻹ ﻗﺎذ ﻛ ﻼا‬
'‫ ﺑﺘﻖ ﺋﺬﻳﻬﻪ اﻗﺎسﺀ‬..
‫ وﻻص ﻷم‬٠‫ أ ﺗ ﻰ ﺳﻴﻌﺪ ﻻ س ﺗ ﺬ ذ ي‬:‫وف رواﻳﺎ‬

1. (1455)-Hz. EDes (radıyallahu anh) anlatıyor: iiR eH a h (aleybissal ves-


selim) Cemn*ImAkbeyegeIdi, taşlarım attı, sonra ٠ " " (ko-٠ ٠

n a ü a d . yere) geldi ve knrfıanuM-kestf. Sonra fibere:


*iMl**dedivesağyanuumretetti.SoBrasoltarafuuiştetetti,söDra(kesim
len saçîan) halka vermeye başlaâ.
26 KÖTÜB-İ SÎTTE MUHTASARI 6. CİLT

-Bir riyâyette şöyle denir: ‘'S a ğ y m ¥ kesileni sağındakilere, sol yandan ke


sUenide ö n ü s a ie y m ’e venüî” . [Buhârî. Vud٥ 33 ‫ ؛‬Müslinfi/ H acc323 , ( 1305)‫'؛‬
T ‫؛‬rm ‫؛‬zî, Hacc .73 , (912 )‫ ؛‬Ebu 'Dâvud, Menasik 79 ,‫ ( ا‬1981).)

‫ﻧﺔ‬.: ٤‫اذﺑﺊ‬ :‫'ؤﻗﺎ'ل ﻟﺬ‬،‫إﻟ ﻰ ﻳﻰ ﻗ ﺊ‬.‫؛ ﻧﺒﻎ ﻷﻳﺘ ﺬ‬SÎ] :‫ وﻓﻰ روي‬- ٢ I
: ‫رؤ[ ا ا ﺟ ﻪ اﻟﺨﻤﺴﺔ اﻻ \ ﻟ ﻞ‬٠‫اﻗﺎ‬

2. (1456)- Hirrivâyettesöyledenmistir: * iS o lta â n k e sile â riE b u i a ’-


‫ﺗﻤﺪ‬3 ,٧‫ أ ى ج‬١‫ ﺀﺛﻢ‬,٠n,a.. *۶Bu٠u haJka ‫ ﻓ ﻬ ﻪ‬، ‫ ا‬٠ dij^e e b e tti.

AÇIKLAMA:
1- Bu'hadîs rauhtelif vecihlerle rivâyet edilm işt,. H a l i n M u s i . d e de. kay-
ded-ilen bir vechine göre, sag ve sulunu tras ettiren Resdlullah (aleyhissal^to ves-
.selâm)£bu ٣alha’5^ı‫ ؟‬agm^.,'kesüenleri.onavejerek,haltodagıtoasm jem reder.
2- Ulemânın h a l t e n ,‫ ؟‬ıkadıgı.hükümlerden bazdan sunlardır:-
1) Hadîs traşa sag. taraftan başlamanın sünnet olduğunu göstermelrtedir. Ebu
Hanîfe berberin-Sagı esas alınmalı» başm solundan başlanmalı demiştir.
2) Büyüklerin saçıyla t e b e r i , edilebilir.
3) Saç temizdir. ''
, .4) Başkasının saçını^alıp taşımak câizdir.-

‫ﺋﻐﺎﻓ ﻰ‬.‫ أذ‬. ‫ى رﺳﻮو اﻟﻠﻪ‬٠‫ ]ذ‬:‫«د‬ ‫ﻋﺜﻪ‬

.‫اﺑﺮﻣﺬ ى‬. ٠‫أﺧﺮج‬,..[‫ﺗﻴﺎ‬,‫؛ زﴽ‬î p l

.‫ا'اﻗﻨﺼﻦ‬٠‫ إﺋﺘﺎ ﺀق‬:‫اﻟﺘﺦ'ؤاذﺛﺘﺰ؛ ذﻗﺎق‬.‫ﻟﻰ‬ :‫وزاد ززق‬


.3. (1457)-.Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: u R ğ i â (aleyhissalâtu ves-
selâm) kadmm saçını ٤raş etmesini yasakladı. ‫[ ﺀا‬Tirmizî, Hacc 75. (914)).
.Rezin’in ilâvesinde..' . ‘...Haccda da, umrede de*, ziyadesi, vardır. Bu ziyade-
den sonra (Rezin-ilaveten şunu) der: “ Onlara, sadece.taksîr ( k ı s a l ı ) gereklidir’’.

‫ اﻟﺘﺬﻟﻢ‬: ‫ب ﻓﺎل^ ﻫﺎل )رﺳﻮل اﻟﺘﻪ ا‬ ‫ ر ر ض اﻟﺘﻪ‬٠‫وض اﺑﻦ'ﺀد‬ Ü


6. CİLT HALK VE TAK.SÎR HAKKINDA 27

:‫ﻗﺎرا‬. .‫ اﻟﺘﻬﻢ ازﺣﻢ اﻧﺜﺤﺘﺒﻴﺬ‬،‫ واﻟﺸﻤﻌﺮﻓﻦ ﻳﺎ ل ; ل اﻟﺮ‬:‫'ﻗﺎرا‬.‫ازﺣﻤﺎ اﻟﺌﻐﺮﺀذ‬


‫اﻟﻰ‬-٠
‫ﺊ‬‫اﻟ ﺸﺔ اﻻ اﻟ‬, ‫ ؤا'ﻟﺌﻘﻤﺘﺮﻳﺬﻋﺎ أﺧﺮﺟﻪ‬:٠‫ ذاذ ﺷﺘﻮﻳﺬ ﺛﺎﻧﻤﻤﺘﻮق اﻟﺘﻪ؟ ﻗﺎل‬.

4. (1458)-‫ ا ) غ‬Ömer (radıyallahu ^anhiiraâ) anJatıyor: * î e s û H â (à?rMs-


salâtu vesselim): ‘‫؛‬Ey Âllah’ım, tra§ o i a r a r É ® t et ” diye dua etmişti.
Y ın d ie r :
“K i s à à r a da ey A î lâ ) n Resûlû!*’ d i e r . Resûlullâ (d e y h is s itu ves-
selam) efendimiz:
‘‫؛‬E y A ü ^ ’îm .tra şo Ja n Ja ffa ra to e te t!” . Y a ıu n d â
1er tekrar:
“Kısaltanlara da Ey A l l â ’m Resûlû!” dedileTy bu sefer:
“ K jsaltanlara da!.٠*î,uyurdu٠[Buhârî, -Hacc 127‫ ؛‬Müs!‫؛‬m, Hacc 316, (1301)‫؛‬
Muvatta, Hacc 184. (1, .395)‫ ؛‬T îrm 2‫؛‬İ,.Hacc 74, (913)‫ ؛‬Ebu Dâvud, Menâsik
7 9 ,(1 9 7 9 ).]'

, ‫ ز‬٠‫ ^^ اﻟﻤﺆ‬١ :‫ل‬,‫ﻗﺎ‬ ۵ ‫ ﻫﺮﻳﺮة ]ﴽن رﺳﻮو‬a ‫— وﺳﻴﺨﻨﻦ ﻋﻦ ؟‬٥ Ü


‫ ﻗﺎﯮا‬٠‫'اﻟﺌﻴﻠﻢ اﺋﻬﺰ ﻟ ﻜ ﺸ ﻖ‬:‫ ﻗﺎذ‬.‫ ﻗﺎﺗﻮا'ﻗﺎﻧﺴﻮو اﻟﺮ ذإذﺗﻘﻌﺘﻮئ‬٠‫ن‬٠‫ﻟ ﺼ ﺮ‬
‫ ﻟﺮ‬١ ‫رﺳﻮل‬١‫ را ث‬١‫ﺋﻪ ق‬٠‫ﻟﺠﺰ إﻟﺬﺣﺌﺆ‬.‫ﻟﺌﺆﻟﻢ‬١ ^‫ ﻫﺎل‬٠‫ﻋﺼﻴﻦ‬:‫ﻟﺮ وال‬١ ‫ول‬٠‫ﻳﺎﻟﻢ‬:
‫اﻟﺖ وﻟﻠﺸﺘﺮﻳﻖ‬٤ .‫]وﻟﻨﻤﻌﺼﺮﻳﻦ‬.

5. (1459)" S Ê e y n ’in ‫ ﻻﻫﺘﺬ‬Hureyre (radiyaUahu anh)’de٥ kaydettiği bir.ri-


vâyet ?öyledir: “ResûlulM ( à y h is s â tü vesselâm): “ Ey AM ah»amtraş٠Jan-
lara.m agfîret etî.» demişti, yamndakiler: ‘*EyA]lâ)m Resûlû! Kısaltanlariçin
de (dua ediver!)” dediler, R e s û H â ( à y h is s â tü vesselâm) yine: “ Ey Alla-
h m 'tra g .l a g a r a m ağfiret e ti’» buhurdu. Yanm dM er: “EyAUah*ın Resûlû!
tsaltanlar İçin de (dua ediver!) ” dedder. R e s û lÉ É ( à y b i s â t ü vesseldn^..
.“ Ey Allalum tra§ olanlara m ağfiret et!” dedi. Yanındakiler: E y A U â fm R e -
sûl.u! kısaltanlara da. (dua ğ e r ) d i e r . R é i â (àyhissalâtu vesselâm) (bu
üçüncü É b te ) : “ K jsaltanlara da!” d i [Buhârî, Hacc 127‫ ؛‬Müsüm , 320,
(1302).]
KÜTÜB-İ SİH E M U H T A S İ 6. CİLT 28

. ‫ ﺗ ﻎ اﻟ ﻲ‬٠‫ ]ت‬: ‫ا ﻗﺎ ك‬٠‫ﻟﻐﻬﺘﻔﻲ ر ﺳﺎﻟﻠ ﻪ ﺀذ‬٠‫ ﺀ ن أم ا‬.‫ ود ﻃﻢ‬- ٦ I


,[.‫ ﻧﻠﺴﻤﺘﺮﻣﺤﻦ ﺗﺬة واﺣﻖ‬،‫ ﺣﻠﻘﻴﻦ ﺛﻸﺛﺂ‬٠1‫ إ‬١‫ف ﺣﺠﺔ اﻟﺆذاع ئﺀ‬
6'. ( 1 .0 ) - Mösl/m’de Ümmii’l-Husayn (radıyaUahu anhây’m b ir rivâyeti §0y-
ledJr: **Veda H â c c ıfâ R esû lia b (aleyhissâtu vesselâm)>ın, traş olanlara üç
kere, bsaltaıüara bir kere dua ettiğini ¥ tth n . ”
AÇIKLAMA:
.1- Cumhur, traş .İmayı (halk) 'haccm menâsikinden.yâni ibadet saymıştır. “ Çö٥-
kö, deTkr,ResûIulIâ (aIeybîssaIâtu vesselâm) traş olanarfua etti...R esû lğ â (dey-
hissdâta vesselamyiD duasj, bu. amelde sevab bdunduğuDa delildir. 5evab da'
oflUfl mUbaft bir amel değil, ibadet .Idu^unufl deiaidir. Zira mUbah şeylerde de-'
.gil, İbâdet olan şeylerde sevab vardır” . Keza “baik’.ın .'‘٤aks٥٠” etafdîl edilmesi
de bunun İbâdet olduğuna ,delildir. Ç Ü İ mUbah olan şeylerde biriıirine UstUn-
lUk aranmaz.
2- Hadisin bazı 'Vecihlerinde Resdlullah (aleyhissalâtu vesselâm), tras olanlara
üç sefer'du،dan. sonra dördüncü, sefenle “ Kısaltanlara da’-١ demis,.tras olanlan
öbürlerine üstün-tutmuştur.
3- 'Bu üç hadiste mevzubahis olan vak’a Hudeybiye’de mi cereyan.'etti, ,Veda
haccında. mı vârid .0 İdu?münâkasa edilmiştir. Basti bfe'vevi.birçokları “ iki ayn
vak’adır’’ demiştir. Hâdisenin Hudeybiye’de.geçme ihtimah de fejvvedidir. ,Çünkü
,orada Resfilullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın emrine ragmen' ashabda' "fiilen um-
're yapamadıkları İçin- ihramdan çıkma emrine uymada isteksizlik vardı. Hatta
ResOlullah (aleyhissalâto vesselâm), ünamû Şeleme’â :
“Ey Allah’ın Resûlû sen önce ihramdan çık, onlar sana uyacaklardır!’} sek-
.'lindeki tavsiyesine uyarak., kendisi önce ihramdan çıkmış, sonra da diger ashab
onu tâkib edCrek tras olup' ihramdan çıkmıs'idi.
İşte bu. isteksizliğin hâkira oldu^j bir .atmosfeıde teksir değil de-tras olanlar
Resülullah (aleyhissalâtu vçsselâm)’ta daha'ziyâde memnuniyet haSıl’etmis, bu
durum onlarm daha İçten gelen duygularla,-nza de emre uyduklarının delili sa-
y ı l ı ş t ı . jfbnuMâce ve başka kayiardaR >nuA bba5(radıyallahuanhüm â)*dan
gelen bir' rivâyet bu hususa sarahat kazandınr:

‫ﻟﻠ ﻤﻴ ﯯا‬,‫ ﻣﺒﻠﻢ‬Jll ‫اذﺑﻠﻢ'ﻗﺎ'اوا; ﻵ ﻧﺘﻮل اف ﻧﺎﻳﺎق اﻧﻔﺨﻔﻦ ه > ت ﻫﺐ > ى ؟‬٠
6. c il t HALK VE t a k s ir HAKKINDA 29

**ResûIuUab (aleyhissalâtü vesselâm)’a öbürlen sordu: '*Ey Allahsın Resûlû


traş olanların farkı ne ki, onlan rahmet temenni ederek te*yîd ettiniz?* ’ Resûlul-
lah (aleyhissalâtu vesselâm): ..Ç ünkü onlar (yerilen enu٠e uym ada) şekke ve
tereddüde düşm edüer’. cevabım verdi.

Hâdisenin Veda Haccı’nda cereyan etme ihtimalini gözönüne alan Hattâbî, Me’-
âlim’de Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m traş olanlara üç sefer rahmet dua-
smdan soıira/.Kısaİtanlara” dördüncü seferde yer vermesinin sebebini şöyle îzâh
eder: “ Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’la hacc yapanlann büyük çoğunluğu,
beraberlerinde kurbanlık getirmemişlerdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bun­
lara hacca olan niyetlerini umreye çevirmelerini ve ihraıhd‫؛‬m çıkmalanm ve traş
oİmalanm emrfettiği zaman, bu onlara ağır ve zor geldi. Resûlullah (aleyhissalâ­
tu vesselâm)’m ısran üzerine, itaatten başka çıkar yol olmadığım anladılar, an­
cak kendilerine böyle bir emri taksirle (kısaltma) yerine getirmek daha hafif olduğu
için, çoğunluk kısalttı, az bir miktar traş oldu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesse-
îâm) da, emre uymayı daha güzel ifade eden “ traş” ı öbürüne üstün tutarak, on­
lara rahmet duasında bulundu.’.
Ancak, umre ile hacc birbirine yakın olma dururnunda, umrenin ihraınmdan
çıkarken taksir, haccın ihramından çıkarken de traş olmamn daha muvahk olaca­
ğı hususunda cumhurun ittifakına dayanılarak bu izaha itiraz edilmiştir. Zirâ mezkûr
durum böyle idi: Umre ile haccm arasında dört günlük birtahallül zamam vardı.
Âlimlerden bazısımn -daha mâkul bulunan- bir izahına göre, “ Arablarm o za­
man âdeti, saçı fazlaca uzatmaktı ve onlar uzun saçla süslenmeyi seviyorlardı.
Bu sebeple nâdir kimseler saçlarım dipten kestirirdi. Çoğu kere saçı şöhret ve
zihet vesilesi telâkki ederlerdi. Buna binaen traş olmayıp, kısaltmakla yetindüer’’.
Hadîste bulunan bazı fevaid ve ahkâm:
1- Taksir, traşm yerini tutar. Bu hususta ulemâ icma etmiştir. Mâliki ve Han-
belilere göre, traşla taksir tercih işi olmakla birlikte bir yerde ayırdedilir. O da,
ihramlınm saçınm çok kısa ohna durumuna bağlıdır. Elbette bu durumda taksir
değil, traş mevzubahis olur. Şâfü ve Ebu Hânîfe.ye göre ihramlı nezretmişse ve­
ya taksiri mümkün olmayacak derecede saçı hafifse “ taksir” veya “ traş” ayın­
ım yapılır. Hiç saçı yoksa ustura veya traş makinasmm başm üstünden geçirilmesi
- kifayet eder.
2) Bu hadis traşm taksirden efdal olduğuna delildir. Çünkü traşta daha üstün
bir ibâdet, daha kavi bir itaat, niyetteki doğruluğa diaha ziyâde bir delâlet vardır.
30 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

Zîrâ, taksîr yapamn nefsinde saçla süslenmeye karşı bir ilgi devam ediyor de­
mektir, traş olan bu duyguyu Allah rızası için terketmiş demektir. Bundan hare­
ket eden sülehâ, tevbe sırasında saçlarım traş ettirmişlerdir.
3) Hadîste geçen muhallikîn tabirinden başın tamamımn traş edilmesinin meş­
ruiyeti anlaşılmıştır. Çünkü Arapça yönüyle kelimenin sigası bu mânâyı işâret
eder. Hatta, bundan hareketle î/nam A/ımed ve Malik, başm tamamının traş edil­
mesinin vâcib olacağına hükmetmiştir. KûfHer ve ŞâM er tamamım traşm müs-
tehab olduğunu söylemekle birlikte bir kısmımn traş edilmesinin yeterli olacağına
hükmederler. Hanefîîere göre dörtte birin traşı yeterlidir, sadece Ebû Yusuf
“ yarısı, *demiştir. îmâm Şafiî merhum ise ‫ “ ؛‬En az üç saç telinin kesilmesi
yeterlidir” demiştir. Bazı ŞâfıBeriıij “ Tek bir kılın kesilmesi de yeterlidir” de­
diği de rivâyet edilmiştir.
Taksir de halk gibidir, baştaki saçın tamamımn kısaltılması efdaldir. Kesilen
miktarın parmak ucu boyundan aşağı düşmemesi müstehabtır, daha kısa ile yi-
tinse de. taksîr yerine gelmiş olur.
4) Hadîs, şerîatın bir emrini yerine getiren kimseye dua etmenin meşruiyetine
de delildir.
5) İki işten râcih olam yapan kimseye duamn tekrarla yapılması müstehabtır.
6) İki tarzda da yapılması câiz olan bir işin râcihi varken mercûhunu yapan
için de dua talebinin ve dua etmenin cevâzı.
D O K U Z U N C U BAB
İHRAMDAN ÇIKMA (TAHALLÜL)

Tahallül, ihramdan çıkmayı, yasaklardan kurtulmayı ifâde eder. İhram, hac-


cm mühim bir vecibesidir, M ıkaf ta hacc veya umreye niyetle başlar. Asimda
ihram haram kılma demektir, bir kısım helâlleri yasak kılarak devam eder. Öyle
ise tahallül de helâl kelimesinden gelir ve ihramın getirdiği yasaklann kalkması
m ânasm a gelir.
if Umre için ihram giymiş olan Safa ile Merve arasmda sa.y.i tamamladı nu,
traş olur ve ihramdan çıkar.
if Hacc için ihrama giren, temettü ve kıran haccına niyet etmişse, Mina.ya
gelip, yevm-i nahir’de Cemretu’l-Akabe’ye taş atıp, kurbamm kestikten sonra
traş olur ve ihramdan çıkar. Bu söylenen sıraya uymak Hanelilerde vâcibtir, uy­
mayana dem (kurban) gerekir.
if Traş safhasına gelen ihramlı kendi kendine traş olabilir veya başkasım traş
edebilir.
★ Traş olan bir hacıya cima dışmda bütün ihram yasaklan helâl olur. îfaza
tavafmı yapınca o da helâl olur. Umre ihrammdan çıkmak üzere traş plana her-
şey helâl olur.

J ٠-‫؛‬٠١ J٠J i J l İ i .;.، 1 ‫ ^ ^ ؟‬١ .^١ ،j ‫؛‬. ،^...٥٤^ ٠/٠«٠‫؛‬٠١

, 4‫؛‬٠J، .^١ ,fj١‫؛‬،‫؟‬٥


.١I، i z J .J M \ .[٤ > jü i jû ‫؟‬yi >٤* ١/j (‫؛‬1‫؛ ؛‬J i

Abdullah İbnu A m r İbni *l~Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor -( 1461) .1: *‘]‫ ؛‬-e
sûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Veda Haccı’nda Mina’da, halkm meselelerini
32 KUTUB I SITTE MUHTASARI 6. c il t

kendisine sorması İçin durmuştu. Bir adam gelip:


*i(Ben kurbanın t r a ş i önce olacağını) bilemedim vekurbandan önce traş ‫ره‬-
dum?” dedi. Resüluîlâ ( â y h i s s i t u vesselk ):
,‘*.(§îmdi de kurbânını) kes, b urada bb* beis’yok», cevabini verdi. Bir baş$
kası d â gelip:
“(Taşıkurbandan önce atmâgerektiğini) b û e m â n ve taşlamayı yapmadan
kurban kestimJ’ dedi. Buna da;
٠٠ Şimdi taşını a t, bunda b ir m azhur yokî». diye cevap verdi. ٠ gün Resti-
JuIJah (aleybissalâtu vesselâm)’a “Şunu önce, y a p â ”j ,“.u n u sonrayapâ*fşek-
tinde takdim te’hirle ilgili her ne soruldu ise hepsine: .“ Y ap bunda b ir m ahzur
yoktur!.” diye cevap verdi” [Buhârî, Hacc -131, ilm 23, 46,'^Eymân 15; MiiSi
lirrt, H acc'327., (1306); 'Muvatta, Hacc 242, (1, 421); TJ.rm‫؛‬zî, H acc-76, (916);
Ebu .Dâ٧ud, Menâsik 80, (2014); ibnu Mâce, Menâsik 74, (3051).)
AÇIKLAMA:
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu.vesselâm)’in Mina.da durduğu yCr ve zamanla,
ilgili olarak'ihtilâflar forklıdır. .Bazılari'öğleden'sonra olduğunu İfâde eder ki,
bu dununda,' haccın geri kalan menâsikinin hacılara açıManmasi'için İ m a n ı otal-
ması teşrî edilen mâtad hutbe olma ihtimali ortaya çıkmaktadır.. Ancak cemreler
arasında durdugu, konuştuğu da bazı rivayetlerde belirtilmiştir.' B'u dunımda, ri-'
vayetlerin.hem'hutbeden, hem de Resâlullah (^eyhissalâtu vesseiam)’ın proble-
mi olanlann'sonılanna cevap maksadıyla yapmıs oldugu' ٠ ٠ bahsetmis
' olma ihtimalleri'mevcuthır.
Soru sahiplerinin ismi açık değildir. Bunun'^bebi, soru sahiplerinin bedeviler
.olmasmdan ileri geliyor, zira bir rivayette 4‫ت‬/‫اﻵﻏﺰاب ﺋﺚ‬
far soruyordu” açılam ası gelmiştir.
Rivayetler pekçok meselenin sorulduğuna isaret ederler. Ravderin zikrettikle-
-ri. meseleleri söyle hUlâsa etmek mUrotain‫؛‬
1- Kurbanm kesilmesinden.önce tras,
2 - Taslann atdmasından önce tras,
3- Taslann'atılmasından .önce kurbanm kesilmesi,
4 - 'Tas atılm.azdan önce İfâza.tavafı, '
'5- Trasdan' önce, taslama ve.ifâza 'tavafı.
6. c il t ih r a m d a n ÇIKMA 33

'6-.Kuri5anda٠ Önce Jfâza ziyaeti,


, 7 - Tavaftan önce ^sa’y.
Fazla teferruata girmeden neticeye gelmek gerekirse:. Ulemâ, ,Mina’da yevm-i
nahirde dört vazife'bulunduğunu.'bUnların şu sırayla yapılmasmin matlftb oldu-
gunu söylemekte'icma. eder:' ''
٠, 1 - Akabe Cetiıresi’ne taş-atmak,
- -2.-'Kurbân kesm ek,..
3 - Traş (veya taksir) .o l m ^ ,' .
. 4 - ٤fâza'-'tavafı.'
fiunlar arasında -yapılacak' takdim ve te’hîr’in de .câiz olacağında, yani hacc»
ifsad etmeyeceğinde ulemâ ittifak ederse de-, terettüp 'edecek hutaim hususunda
ihtilâf'derler.
★ ibnu Ahbas (radıyallahu anh): “ 'Bu Sira bozulursa dem gerekir” der. Ha-
nemeVrSaîd ‫ ﻻ ط‬Cûbeyr, Katâde, ^ s a n Basrf, N e i de 'böyle' hükmeder.
★ .^âfîfve5efeÂn cumhuru veashâbu.l-hadis? “ Caizdir, dem gerekmez” der..
Sad^inde.oldug'umuz rivâj^etler-de bu h‫ا‬ü‫ ى‬e'UJ‫ ﻛﻠ ﻢ‬ndur'.‫ﺀ‬

‫ش‬١‫وﻟﻰ‬٠‫م‬٠‫ ] ﺣ ﻨ ﻴ ﺚ ح ر‬:Ju . ‫اﻟﺘﻪ' ﻋﻔﻪ‬-‫ﻧﻰ‬٠‫ﺑﻦ ﺛ ﺮﻳ ﻚ ر‬. ‫ة‬٠‫ وﻋﻦ أﺳﺎ‬- ٢


‫ ﺳﺜ ﻎ ﻗ ﻞ أذ‬:‫ ﻗﺲ ﻗﺎﺑﻠﻲ ﻳﻌﻮل ﻳ ﺎ ر ; ل اﻟﻠﻪ‬،‫ﺗﻮﺋﺬ‬،‫س‬۵‫ ﻛﺎذ ا‬٤'‫ﻳﴼ‬-‫ﺣﺎ‬
‫' ﻷ ز غ إﻵ ﻏﺰ زﺑﻞ اﻫﺮص‬:‫اذ ﻫﻮد‬٤‫أﯮﻧﻰ ؤأﺛﻤﺰﺑﺬ ﺛ ﻘﺄ أو ﻗﺬﺛﺬ؟ ق‬
< ‫ داود‬.‫أ ﺧﺮ ﺟﻪ أﺑﻮ‬..‫ زﻧ ﻚ ﺀ‬,‫ ﺣ ﺮ غ‬.‫ اﺋﻨﻲ‬٠‫ ؤﺛﺆ ﻇﺎﺑﻮ ﻗﺬإﻟﺊ‬٠‫ص ﺗ ﺘ ﻢ‬.

‫'ذ ف‬4 ‫ث‬ .‫ وﻣﻌﻨﻰ ﺀاﻹ ص ز ص ﻗﺘﻠ ﻤﺎ‬,.‫' اﻷﺛﻢ واﻟﺼﻴﻒ‬،‫واﻟﺤﺮج‬.

٠‫ ﻟﺰا ﺿﻮ‬٠1‫ا ﺳ ﻊ ا‬

2. (1402)- ü â e ‫ ﻻ ط‬Ş e â (radıyallahu ?mh) anlatıyor: iiReşûIulIah (aley-


h i s â t u vessefdm)7a birlikte bendehacca çjktım. H ikendisinem ûracaatedi-
yordu. Gelenlerden bazısı:*

* E y A l l â ’ınResûlû, tavaftanoticesayyaptim, bazışeylerivaktiânsonra-


34 KUTUB-I SITTE MUHTASARI .6 .'GILT

ya bıraktım veya vaktinden öne aldım (ne buyurursunuz, hükmü nedir?)** şek­
linde soruyordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) da:
‘،Bunda b ir günah yok. Ancak b ir kimse b ir m üslüm am n ırzım m akaslar,
sa (gıybetini ederse) o zâlim dir. İşte günah işleyen ve kendini helâke atan
o d u r” . [Ebu Dâvud, Menâsik 88, (2015).]
AÇIKLAMA;
1- Hadîste geçen harec’den maksat günah denmiştir. Makaslama diye tercü­
me ettiğimiz tabirden maksad da gıybetti. “ Hacc menâsikinde takdim-te’hir ya­
pan günahkâr olmaz, ama gıybet eden günahkâr olur” denmek istenmiştir.
2- Mina’da kahhdıği müddetçe yapılacak dört vazifenin icrasında tertibe riâ­
yet edilmesi esas olmakla birlikte takdim-te’hir gibi durumlarla tertibin bozulma
hallerinde terettüp edecek hükümle ilgili olarak önceki hadîste açıklama yaptık,
burada bir kere daha şöyle özetlemek mümkün:
★ Şafiî ve muhaddisler grubu hadisin zâhirini esas alarak takdim-te’hirde bir-
şey gerekmez der.
’A’ Ebu Han/fe ve bazıları:٠‘Takdim-te’hir dem gerektirir” der. -
■k Bazılan٠Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)٠“ harec yok” demekle, “ takdim-
te’hirde günah” yok demek istemiştir, bu fidye ödenmesinin gereğini kaldırmaz”
demiştir.
★ Bazılan:٠٠Takdim-te’hiri sehven yapana birşey gerekmez” demiştir.

‫ﻳﻔ ﻖ‬ ‫واﻟﻢ‬ ‫ ﻋﻔﻬﻤﺎ ﻧ ﺠ ﻼ أﻗﺎص‬،> ‫ ^ ﻏﺘﻦ ر‬١ ‫ ]ﻟﻘﻰ‬:‫ذاﺑﻊ'ةال‬, ‫ وﻋﻦ‬٠٣ ’ ٠


.‫ ; ة؛ﺟﻎ'إﻟﻰ‬٠ ‫ ﻳ ﻬﻠ ﻰ أذ ﻳﻤﺼﻦ‬,‫ﻳﺦ‬٠‫ز‬:,‫'ؤﻟﻠﻢ'ةةﻣﺬ ﺟ ﻒ ﻧﻠﻠﻚ ﻗﺄﻣﺬئ أذ‬
, ٦ ' .‫ﻣﺎﻟ ﻚ‬,‫ﺃ ﳕ ﺠﻪ‬.‫ﻳ ﺺ ﺀ‬,

3. (1463)- Nâfî anlatıyor: İ‘ibnu Ömer (radıyallâu anhümâ) İfâza tavafımyap-


m ış,fâatcehâletle henüz traş olmamış, b s a l l a da yaptırmamuş bir adama rast-
kdı. Adama, dönüp traş olmasını veya . , sonra da Beytullah*a
yeniden İfâza tavafında bulunmasını emretti. ** [Muvatta, Hacc 189, (1, 397).]
fflRAJMroAN ÇIKMA VAKTİ

‫ﻹ‬ ‫اﺗﺠﺘﺰة‬ ‫ ﻣﻦ زﺛﻰ‬:‫ ]أن ص ﻗﺎﻭ‬:‫ ا‬٠‫ﺀب‬, '‫ﻋﻦ ﺍﺑﻦ ﻋﻤﺮ رﺿﻰ ﺍﻟﺘﻪ‬ -
‫ ﺣﻮﻡ ﻋﺶ ﺍ ﻷ ﺍﺷﺘﺎﺓ ﺅﺍﻟﻌﺌﺐ‬.‫ ﺣﻞ ﻟﺔ^ ﻧﺎ‬٠‫ ﺃ‬٠. '‫ﰷﻥ ﺗﺘﺔ‬ ‫إذ‬. ‫ﻧ ﻨ ﻴ ﺄ‬ ‫ﺯﺋﻐﺰ‬ ‫ ﻫﺜﺰ‬٤ ‫ﻳﻠﻖ أؤ‬٠
‫ﺍ‬،‫ ﺟ ﻪ ﻣﺎﻟﻠﺚ‬/ ‫ ﺃ‬.[‫ﺑﺎﻛ ﺖ‬ ‫ﻳﻄﻮف‬ ‫ﺋﺶ‬
(im~İbDU Ömer (radıyallahu anhûmâ) i t i y o r : *‘(Babam) Hz. Önier
(radıyalMu â ) buyurdu ki:
“Kim Cemretal-Akabeye ta ş ı atar, sonıa traş olur veya hsaltır ve de lyaıuiida
olduğu takdirde- kurbamnı keserse, kendisine ihrarnlı iken h â n o lâ r d a n
-kadma temas vekoku hâriç?■hepsihelal olur.BunlmnharambğıBeymllah*aya~
pacağıifazatavinakadardevâmeder.îfâzayapmcaonlardahelalolur.j’VAuı
vatta, Hacc 221, ( l ٠4 1 0 ).ls
AÇIKLAMA:
1" H z . (radıyallahu anh), Hz. Peygamber (aleyhissalâttı vesselâm)’i٥ sön-.'
netine uyarak, hu konuşmayı Arafat’ta yapar. Hz. Ömer, Mina’da ta§lama,-'kur-
ban ve tragtan sonra ,ihram yasaklarından ikisi hari‫ ؟‬, diğerlerinin, kalkacağım
hatırlatır. Traşla hâsıl olan bu duruma ilk t e h i denir. İfâza tavafından sonra
kadma temas ve kotal sUriinme yasağının da kalkmasına'ifancl t e h ğ denir.. BOy-
'leCe ihramdan tamamen çıkılmış'olur.
2- b k tehâûlden îtibâren-helâl, olan-veya haramlıgı devam eden şeyler hus٥-
sunda selef ihtilaf etmiştir: '
★ h u ö m e f e gOre^ yukarda belirtildiği Uzere-ilk'tehallUl^den sonra koku
ve cimâmn haramlığı d e v i eder.
★ '^ a ı n ‫ئ‬ . : ‘‘Sayd (av) yasak’’ der.
j ibnu Abdilberr ‫ﯮ ا اﻟ ﺼ ﺪ واﻧﺘﻢ ﺣ ﺮم‬ ‫ ﻻ‬، ، İ S t n d a ik e n a v h a y v i ö l d ü r .
m eyin” âyetine-dayanarak: -‘ ‫؛‬Kendisine todın'.haram olan kimsenin İhramı deva‫؟‬
eder.’der.
36 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

"★ .Atâ ve bir grup 3‫ااﺋ ﻞ‬:. ‘I k t a h ğ ile kadm ve av dışındaki'haramlar ;jlk a r”
demiştir.
i Şâfîî, Hanefî ve bir grup âlim: “I te h â ü l ile ,sadece kadına temas hâriç
gerisi helâl Olur” dem iştir.'

‫ ﺟﻤﺮه‬.‫ ﻷﻧﺎ زﻧﻰ ا ﻛ ﺰ ذ ﻳﻌﻨﻰ‬:‫ أﻧﻪ ﻫﺎل‬-...‫ا‬٠‫ﺀب‬,‫ ﻋﻦ اﺑﻦ ﻋﺒﺎس رﺿﻰ اف‬- ٢ İ
,.‫ أة ى ﻗﺬ‬:‫ةل‬,‫اﻟﻌﺌﺖ؟‬٤ :‫ ^ ةذ;ﻟﻴ ﻜﻠ ﺲ ﺀا > م ﺀه إﻷ'اﺛﺴﺎ؛اﻳﻖ‬١
‫ﻻﲢﺎ‬1 ‫ ﴽﺗﺎ ﺟ ﻪ‬. [ ‫ ﴽﺅﻃﻌﺐﻫﺆ‬.‫ ﻗﻀﺌﺦ ﻳﺎﻟﻴﺘﻠﻪ‬. '‫ﺭﺳﻮﻕ ﺍﻟﺘﻪ‬.‫ﺯﺃﺋﺚ‬.
2 . '(1 4 5 ‫)ي‬- Âr,y'Ahl,aş (radıj'^lahuanhiiraâ) demiştir ki: .“Bir-kimse Cemretû.1-'
A kabeye taşını attı mı kendisine-kadın dışında- haram olan hejrşey helal olur. ’٠
Onuıi bu sözü üzerine:
“ Ya koku? (o da .mt helal olur?)” diye s o ğ u . Dedi ki:
“Gerçekten hea.Besdlullah.^alehissaldm v e s s e lâ m ) 'ıâ k sürünürken gör-
düm. Yoksa o koku değil miydi?” [Nesâî, Hacc, 2 3 ı ,'(5,277).,-!bnu Mâce, Me-
nâsik.۶0, (3M l).i
AÇIKLAMA: ‫ﺑﻢ‬
GOrüldügü iizereibnu A b b â s ir a d ıy U u a n h ü m â ) l t e h a l l i e n s٠nra sâde-
ce kadına temasm haramlığım l٠ a tavafına kadar- devam ettirip geri^kalanlarm
helâl olduğunu belirtmektedir;
Koku ile'aiakah. soru üzerine M isk koku değil mi?” demesi İ s l a m - ı in-
kdri’dir. O hususta hi‫ ؟‬,şüphe oiraadıgmı -sOylemek İçin böyle bir üslûba yer' ver-
miştir.

‫ ذ أﻟﻰ‬٠‫أﺛﻔﻰ اﻓﻰ ةم‬.٠‫ﺳﻘﺎﺋﺖ‬3 ^‫ةاﻟﺖ‬- ‫ا‬٠‫ﺀذ‬٠‫اﻟﺘﻬﺎ‬٠‫ أم ﻧ ﺔ رﺿﻰ‬.‫وﻋﻦ‬, - ۴


‫ﻳﻦ ر ف‬٠ ‫ ب‬٠‫) وغ‬ ‫دﺧﻖ‬٠ ‫ ﺻﺎراأ ى‬،‫ا ﻋﺮ‬ ٠‫ ; ﺑ ﺮ م‬l s .-.-‫رﺳﻮل اﻟﻠﻪ‬ ‫ﻳﻴﺎ‬٤

‫ﻻ‬:‫ أ‬١‫ ﻗﺄ ﻏﺜ ﺚت‬٤-.:‫إوب‬١. ‫ ﻗﺎ ق‬٤. .‫ﻣﻦ آف وى أﺛﻖ ﻣﺘ ﺴﻔﻲ‬ ‫رﺟﻞ‬ ‫وﻣﺚ‬


‫أﺳﻪ‬5 ‫ﻟﻘﺞﺀﻣﺬ ﻗﺮئ ﻣﻦ‬٠‫ ﻧﺎﺋﺮغ ﻋﻔﻠﻖ ا‬:‫ﻗﺎل‬.. ..‫رﺳﻮل اﻟﻲ‬١‫ﻟﻲت‬١‫' ﻷ ؤ‬:‫ه اﻟﻲ؟ ﻗﺎق‬
?‫ﻓﻮ‬ .‫ﻗﺎﻟﺬ ؤﻳﻠﻢ ﻫﺎرﺳﻮل اﻟﻠﻪ؟ ﻗﺎﻟﻰ إة ﻓﺪ‬,’_‫ ئﺀ‬.‫ ﻳﻴﻬﺔ ﻣﻦ رأﺳﻪ‬٤-,,‫ؤوغ ﺿﺎﺟﺜﺬ‬
.6. CİLT ih r a m d a n ÇIKMA v a k t i 37

‫ﻵ‬ ‫ إ‬, ‫ﺑ ﺌ ﺬ‬ ‫ﻢ‬ ‫ﺮ ﺗ ﻠ‬ ‫ ﻳ‬٠ ‫وى‬


،'‫ ﺳﺘﻮ‬.‫^^؛ أذ‬١‫رﺋﺺ ذﻛﻠﻢ'إذا وﻣﻘﻢ‬
‫ﻦ‬ ‫ﻣ‬ .‫ﻫﺒﻰ‬
‫ﺗﻖ أة‬٤‫ﻏﺄﻗﻠﻢ‬İ‫ أ ﻣﻖ‬٠‫ﺀذﺋﻠﻢ ﺋﺰ‬٠-‫ يﺀ‬١'‫ﺑﻐﺬا‬٠‫أذﺀﻟﻢ'ﻗﻖ اﻳﻦ ﯮ ; ا‬٠‫ادا‬٠;Ğ
.‫داود‬.‫أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ‬.,.‫ ﻹﺀ‬٠‫ﻛﺬذإ _ ﻏﻔ ﻲ' ﻃﻮ ﯮا‬.‫دﺗﻮا'ا‬

3.. (146‫) ه‬- ü ım û Seleme (radıyaUahu anhömâ) â \ x y o r , * i ( y â H a c c î l )


yevm -în â }m gecesinde ResûH(aleyhissaIâtuvesselâm)’m b e m b e r o I tm â d
bende idi. o, akşam, V i ) fcnn Zema’a ve .bera^ıinde'Ebn Umeyye adCsinden
bir'adam. olduğübalde.'kamisierini.giymiş'.larakyammjzageldiler.'
ResÛİuUah ( â y h i s â t ü v e s s e k ) , Vehb (radıyaH u anh) ’e:
“ Sen l a tavafim yaptm m ı Ey E b . AbdiBah?»» diye sordu. V٠A٥:
**Hayır! V a llâ ey Allah*m Resûlü, yapmadım!*} deyince, ResûluIIah (aley-
hissalitu vesselâm):
“ Öyleyse su kamîsi çıkar!” dedi. Vebb, ODU başından ç û ¥ ı . Arkadaşı da
karnisini başmdan çıkardı. Sonra Vehb sordu:
‘*Niçin (gıkanyoruz) Ey Allahın R ^û lü ? ’’
'“ ‫ ﺳ ﺎ ؟‬٤‫ ة‬b u . , ' cem re.y e ta§ 8« ‫ ﺀذاﺳﺠﺎ‬takdirde ihram dan Çikmamza, y٥-
'ni' size haram ^ il e n he٠ yin -kadm .bari‫ ؟‬- helal olmasma ru h sat taum dı.
Eğer siz, Bej^ullah’ı tav af etineden'akşam a girerseniz, .'CerarctU’l- A k a ^ ’ye
ta§ atmazdan^önceki gibi haram 'olursunuz, bu hal B eytullih’j'.tavaf edince-
ye k adar devam eder” diye cevap venfa٠' ’.-'[Ebu Dâvud, Wenâsik 83, (1999).]
A ‫! ؟‬KLAMA٠
.
'Görüldüğü üzere, bu rivâyete göre, Mina’d a m m ile tanman ruhSatlar
(kadma temas hâriç'd'iğer. ihram yasaklarmm kalfana ruhsatı), ,yevm-i' nahr’de,
günesin batmazdan, önce BeytuUah.a ifaza'tavafim yapma sartına bağlanmış 'Oİ-
mafaadır. Bu Şart yerine getirilmafigi'takdirde, yevm-i' nahr.’în akşamından, iti-
٠ n'ihram yasafaan g eri^ g elm ek t.. Sad^inde olduğumuz rivâyet, kamfe denen
dikişli gömleğin ‫؟‬ıkanlıp,'.dikişsiz ihram elbisesinin giyilmesinin emredddiğfai
g ö s te r m e d ir . Bir başka ifâdeyle, bu h'adîs esas almdıgı takdîTde, bayramın bi-'
rinci günü M ina.da Büyük §,eytan’ı taşlama, faırban kesrne.ve. traş olmadan son.
ra başlayan iik'tahallül (y'ani'kadına.temas dışındafa haramlann kalkması), ayni
gün İçinde, güneş batm.azdan ö n c e l tavah yapılmadıgi'.takdirde akşamm.gir­
38 KUTUBI'Sn^E MUHTASARI 6 ٠ CİLT-

mesi. ‫؛‬le o n a ermektedir. Bu durumda, dikişli, elbise giyme yasağı dâhil bütan,
!.aramla, geri.gelm ece ve İfâza tavafina- ^ d a r devâm. etmededir.'. .'
Ancak, bu-hadisle fokaha amel- etmemiş, buradaki- emri, tavafin, yevm-i na-
hirdenbaşka.gUnete’hir . m e m e s i i‫ ؟‬in'‫ﺀ‬a‫ ا ئ ﺀ‬v‫'’ ﻗ ﻰ ﺀ‬e.hamletoişti^^ Ulemâ-
nın hUkmUne göre, -İfâza tevafi (ziyaret-tavafi'da denir) bayram günlerinden birinde
(10, 1-1, .12 Zilhicce) yapılabilir. 'Ancak efdal ve sünnete uygun olam bayramm
.birinci gününde (Yevm-i -Nahr: -lO'Zahicce) yapılmasıdır-. Bayram günlerinin dı-

' ‫ﻷ‬.‫ﺣﺎج ﺅ‬٠'‫ ﺗﺜﻮﱃ ؟ﱄﺀ‬١/] :‫ال‬٠ ‫ ا‬٠‫ ﺀه‬۵١ ‫اس رﺿﻰ‬٠‫ رﺀﻧﺎ^اﺑﻦ' ﺀﺀ‬- ٤ ‫ﺍ ﺍ‬
P:‫ ﻳ ﻞ ﺳﺎﺀ ﻣﺬ أﻧﺬ ﻓ ﻮ و ﻧﻠﻠﻎ؟ ﻗﺎذ ﻣﺬ و و اﻟﻲ ﻗﺜﺎﻟﻰ‬،-‫ﻳﻖ‬٠‫ﻵ‬.‫ص ﺣﺎج إ‬
‫ ﻛﺎ ذ ا;ﺛﻈﺼﻒ‬:‫ىل‬,.‫ﻳ ﺬ ﻗﻖ اﻟﺌﻐﺰف‬ 4 ‫ ﻓﺈن‬: ‫; ﺟﻴﺄﻟ ﻰ ة ﺗ ﺎ ذ ﻣ ﻘ ﻴ ﻞ‬
‫ ; م أذ‬. ‫ ﺣ ﻬ ﺬ‬. ٠‫ ن اذ‬٠ ‫ ﻓﺎذ ةا'ﻏﺬ دﻻع‬٠‫ ؤ‬..‫ا'ﻟﺘﺌﺰﻳﺎ ؤؤﻟﺬ‬ ‫ﻧﺖ‬:‫ؤ‬٠ ‫ةﻗﻮ'ل‬
:‫ﻟﻠﻐﻮاﻗﻨﺖ‬.‫ اﺳﻢ‬٠‫ ااﻟﺜﺘﺰﻟﻰ‬- .‫ اﻟﺜﻴ ﺨﺎ ن‬-‫أ ﺧﺮ ﺟﻪ‬ .‫اآؤذاى‬-‫ﺟﺔؤ‬- ‫ﻳﺠﺜﻮا ف‬
.‫أى ﺑﻌﺪ اﻟﻮﻗﻮف ﺑﺎﻟﻤﻌﺮف‬

4 . (14‫ ﻵ ي‬- ‫ ﻻﻻ&را‬as (radı^^allahu anhümâ) .sö^^le.demisth^ *‘BeytuU â’ıhacc ,?A٥


mâsadıyla olsun, b a ş k a n â s â â olsun, herkim tavaf ederse â a llû l etmiş (ihr
.” ram yasaklarmdan çıkmış) olur
ibnu Abbâs’ın bu sözünü n â e d e n ) A â ’ya ):

“Ama bu, A â t * t a vakfece duraiduktan sonra olacaktır. *} .


Atâ bu cevap üzerine açıkladı:
‘*ibnu Abbâs (raâyallabu anhöm‫ 'وة‬bunun Arafat vâfesinden once ve sonra
olacağını söylerdi. Bu hükmü, Hz -Be^gamber (âyhissalâtu v e s s e lk y in Veda
Haccı Sirasmda ğ b a v.e^iğiihramdan pık^'-emriodenistinbiît-ediyorfu^’‫[ ا‬Bu-
hârî,'M egâzî 7۶î Hacc 206-208,-(1244, 1245).‫إ‬
6. GÎLT ih r a m d a n ÇIKMA vakti 39

AÇIKLAMA:
Bu rivâyet, bir ayetten ve Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın bir sünnetin­
den, İbnu Abbâs (radıyallahu anhûmâ)’tan fukahâya muhâlif bir istinbatmı tev­
sik etmektedir. Hattâ rivâyetin Müslim’de gelen bir vechinde şu açıklayıcı ziyâde
var;
“ Benî Hüceym kabilesinden bir adam İbnu Abbâs’a;
“ Halkın kalbin© işleyen veya halkı fırkalara bölen şu fetva nedir? Beytullah’ı
tavaf eden ihram yasaklarından çıkarmış?” diye sordu...”
Bu ziyâde ibârenin de gösterdiği üzere, İbnu Abbâs (radıyallahu anh) ümme­
tin tatbikatma muhalif bir istinbat, bir fetvada bulunmuş, bu da halk arasmda bir
kısım münâkaşalara sebep olmuştur. Meselenin tavzihi kendisinden sorulduğu gibi
onun yakınlarından da sorulmuştur. Sadedinde olduğumuz rivâyette, açıklamayı
Atâ yapmaktadır.
Meseleyi şöyle özetleyebiliriz: Şârihlerin açıkladığı üzere, İbnu Abbâs (radı-
yallâhu anhümâ), Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in Veda Haçcı sıra-
smda -daha önce açıklandığı üzere- beraberinde kurbanlığı olmayanlara, umreden
sonra ihramdan çıkmalarını emretmiş olma örneğinden hareketle, **Kabeyi ta­
vaftan sonra ihramdan çıkmak gereğine*yhukmctnuştir. Halbuki ulemâ büyük
çoğunluğu Ue -yine rivâyetlere müsteniden- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın
o davramşınm sonradan neshedildiğini kabul eder ve ihramdan ancak Arafat vak­
fesinden sonra Mina, taşlama, kurban ve traş menâsüdnin ifâsmdan sonra çıka­
bileceğine hükmeder. İbnu Abbâs.m görüşüne az sayıda selef iştirak etmiştir. İshâk
İbnu Râhuye bu azlardan biridir. Üstelik bütün ulemâ, hacc-ı ifrâda niyet eden
kimsenin Beytullah’ı tavaf etınekle ihramdan çıkması gerekmeyeceği husûsunda
hiçbir ihtilâfa düşmez.
Nevevî, kaydettiğimiz mâhiyette ulemânm ittifak ettiği durumu belirttikten sonra
der ki:
“İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)’m âyetle ihticâcma gelince, âyette onun
çıkardığı hükme hiçbir delil yok. Zirâ “ Sonra varacaklan yer B eytü.l.A tîk’e
müntehidir” mealindeki âyetin mânâsı, “Kurban ancak Harem-i Şerif de kesilir”
demektir. Kesinlikle âyette, ihramdan çıkma emri diye birşey yoktur. Âyetin mu­
radı ihramdan çıkma olsaydı Harem-i Ş erife, kurbanlığın sadece gelişiyle, daha
tavaf da yapmadan ihramdan çıkmak gerekirdi. Hz. Peygamber (aleyhiss^âtu
vesselâm)’in. Veda Haccı’nda ashaba ihramdan çıkmalarım emretmiş olmasın-
40 KÜTUB-1 SIH E MUHTASARI 6. c il t

' dan hüccet ‫ ؟‬ıkarmasına gelince, bunda da ‫ ﻻ ط‬.Abbis (radıyaljahu anhümâ)’jn


hükmüne deia bulmak mümtain değildir, zira Nebî.(aleyhis'salâtu vCsselâm) onlâra
٠
sadece. yjl İçin haccı umreye ‫ ؟‬-esirmelerini emretti,. BUj hacc yapmak üzere ih
ihramdan ram givmis kimsenin (haccmıtamamlamadan١‫ ” ؟‬. dcmasına delil olamaz

:Kadı İyaz'm kaydma göre bâzı âlimler A nu'^bbâs’ın bu'Sözünü te’vîl ederek
-Bu söz,-haccın (rüldinlerinden.biHni.kaçırarak 0 yıl haccı'nı) yerine getireme ‘‘
-yenlerle ilgilidir. Böyleleri tavaf ve'sa’y’i yerine getirince ihralndan çıkar” de ,
.mişlerdiı.. Ancak'bu te’vil ihtimalden uzak bir yonımdur, çüntoi ibnu Abbâs -bu
meseleyle .ilgili rivâyetl'erln- sadedinde olduğumuz vechind'e ‘‘Beytullah” ı'hacc
” maksadıyla.olsun, başka mgksadla olsun, her. kim tavaf ederse ihramdan çıkar
demelrtedir. '

‫ أة‬,‫ﺧﺬ‬.‫أذزا‬ I ‫]أد ااﻗﻞ‬ : ‫ك‬ \


٤ ‫ ا‬٤ ‫ﻏ ﺊ‬ ۵ 1 ‫ﻰ‬ ‫ﺿ‬ ‫ز‬ . '‫ﺼ ﺔ‬ ‫ﺣ ﻐ‬ ‫ﻦ‬ ‫ﻋ‬ ‫و‬ — 1091
٥

‫ﻰ‬ ‫ﺳ‬ ‫ز أ‬ ' ‫ذ‬ ‫ﺬ‬ ‫أ ﺋ‬ ' ‫ إر‬: ‫ق‬ ‫ﻗ ﺎ‬ ‫ﺳﻮأ‬.‫ﻵﺋﻚ'أذ‬ ‫ﻗ ﺘ ﺎ‬ :‫ﺋﻚ‬ . ‫د‬ ‫ذ ا‬ ‫ﺰ‬ ‫ﻟ‬ ' ‫ا‬ ‫ة‬ ‫؛‬ ‫خ‬ ‫م‬،‫ﺀ‬:‫ﻳﻐﻸن‬
.‫إﻻ اﻟﺘﺮﻣﺬى‬.,‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺸﺔ‬.[‫ﻫﻨﺶ‬ ‫ﺰ‬ ‫ ﺛ‬٠‫أ ئ‬ '
‫ﺶ‬ ‫ﺧ‬ ‫ﻞ‬ ‫ﺟ‬ ‫أ‬ ‫ﻻ‬ ٤ ‫ﻫﻨﺶ‬ ‫ث‬ ‫ﺬ‬ ‫ز ﻗ‬

5. (1468)- Hz. H â (radıyallahU anhâ) anlatıyor: * i R ğ ü I l â (a le y b isâ tu


v e sse lk ) zevcelerine, Veda Haccı sem ind e ihramdan Çikmalamu emretti. Ben:
**Siz niye ihramdan çıkmıyorsunuz? diye s o r d ı .
‘.Ben başım ı telbfd ettim , kurbanbğım ı hazırladım , .kıırbanhgınıı kesıjıc-
den ihram dan ‫ ؟‬ıkam am ” diye cevap ve^ı٠” . [Buhârî, Hacc 34,107, '126, Me-
gâzî 77, LibâS89‫ ؛‬Müshm, Hacc 186, (1229)‫ ؛‬Muvatta, Hacc. 180,,(1, 394)î
,Ebu Dâvud, Menâsik.24, (1806)‫ ؛‬Nesâî, H acc40,'(5, '136) 67', (5,. 172)‫ ؛‬Jbnu
M âce,M enasik72,(3046).j

''.AÇIKLAM A:

1.-,. TeJbfd burada .saçlann dağılmasını önlemek İçirt husüsl 'maddelerle yapış-
tırm,aktır. Hacc sırasında uzun'müddet ihramda'kalacaklann saçlarım birşeylerle
yapıştırarak telbîd y a p m a lı âdet idi.

2“ ,Bu hadis, bi‫ ؟‬önceki .hadiste ‫ ﻻ ط‬Abbâs (radıyallahu anhümâ)١m tavaftan


sonra ihramdan çıkılır hükmünü 'cerheden rivayetlerden biridir.'.
' . . , ‫ز‬. ' .

ciLT İh r a m d a n çiKMAVAKTi .6 41

‫| ﺻ ﺔ وس‬ ،]٠٠] :Jli ‫ا‬٠‫ﺀﺗﻪ‬ ‫س رﺿﻰ‬.‫اﺑﻦ ﺀﺑﺎ‬, ‫وﻋﻦ‬ -٦ I


[‫ﺟﻘﻨﻢ‬: .‫زخ‬ ‫ ؤ‬٠‫ﺤ ﺎ‬ ‫ﺿ‬ ‫أ‬ ٠‫ى ﻣﺮ‬٠‫ﺗ ﻖ اﻟﻴﺊ‬.‫زﻻ ﺋ ﺬ‬ I ٠‫ﺗﻠﻢ ﺋﺠﻞ اﻟﺒﺚ‬٤‫ت اﺣﺞ‬:‫أﺻﻴﺎ‬
.‫أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺴﻠﻢ‬

İbDU A b im (radıyallahu anhûmâ) anlatıyor: * i R e s t k â (â y h îs ı ¥<1469) .6


-â t ü v m d â ) (Veda HaccıJnda) umre. İçin ihrama girdi.'Akhfiht ime (radtyalh
hu ‫ و‬٠‫ ﻟﻐ ﻬ ﻪ‬e c m â ) hacc İçin k a m a giıdi, (Mekke’ye vannca) . e ResûluIIah
:a le y b is â tu vesselâm) ne de berabermde kurbanlıklan olanlar ihraıriijan çık )
madılar; Geri kalanlar ka m d a n çıktılar. }■ [Müslim, Hacc 196, ( 1239).]
Not: Bu bahis 1278-1325' arasında işlenmiştir 128» ve I292.de a^ıklanjmştır.

,‫'اﻟﺘﺰأ؛‬..:‫ ةﺛﻮﯪ‬١٠$ ; ۵١ -‫ رس‬.‫ س 'ﻏﺘﺰ‬١ ‫ ]ﻛﺄن‬:‫ ل‬١‫ ﺑ ﻊ ﺀ‬١‫'وص ذ‬- ٧ IBSEI


‫ﻰ‬ ‫ ﺛ‬٠ ‫ي‬ ‫ن‬ ١‫ك‬ ‫ذ‬ ‫ﻧ ﺈ‬ ‫ﺳ ﻴ ﺎ‬ ٠‫ر‬ ‫ن‬ ‫ و‬٠‫ر‬ ‫ﻦ‬ ‫ﻣ‬ ‫ﺋﺄﻏﺬ‬ ‫ﺶ‬ ‫ﺣ‬ ‫ﻦ‬ ‫ﻌ‬ ‫ﺛ ﺌ ﺜ ﻴ‬ ‫ﻹ‬ ‫ﺚ‬ ‫ﺣ ﺜ‬ ١‫إ ذ‬ ‫ﻪ‬ ‫ﻣ‬ ‫ﺮ‬ ‫ﻐ‬ ‫ﻛ‬ ١

. ‫^ ﻣﺎﻟﻠ ﻎ‬ ‫أﺟﺮ‬ . [ 1‫ ﺛ ﺊ ؛‬٠ ‫ﺛ ﻴﺄ ﺣﺶ ﺷﺺ‬ 1‫ﺳ ﺰ ه‬ ‫ﯪ ﺣ ﺊ ﻣﺊ‬

‫ا‬ .. ‫ ا‬. . ‫ ﺛ ﻌ ﺰ‬٠‫ا ل‬ .


‫ﻦ‬ ‫ﻣ‬ . ‫ر‬ ‫ﻀ ﻔ ﺎ‬ ‫ا ﻟ‬ '‫ﻫﻰ‬. . ‫ﻦ‬ ‫ﻣ‬ ‫ا د أ‬ ' .
‫ذ‬ ‫و‬ ‫و‬ ‫ز‬ ‫ا‬ ’ ‫؛‬

' -7..,(147٠)-,Nâfi. (rahimehumuUalı) anlatij^or:


**ibnu Ömer (ra d ıy a ü â u â ü m â ) dedi ki: *‘i b n h kadm, ihramdan çûanca,
saç ö r g ü le r iâ u c ıd a n b ir m ik tk e s m e d ik ç e taranmaz. Ş â y e tk u r b â ğ i var-
s a ,k ıâ n ık e s ilin c e y e k â s a ç m ( ¥ b iç b ir ş e y k e s m e z .” [M[Na!d3i,]iaccl63:
(1, 387).]
AÇIKLAMA:
İhramlmın vücudundan fal kcparaıası ihram yasaklarmdan biridir. Taranmak
ise kd koparmaya sebep'olacak İJİr davramştır. .
KuriJan kesilmezden önce tras-olunmama emri, bizzat Kur’ân -1 Kerim’de'tes-^-
.bit^en h accm en âsik in d en b irid ir: “ K urban y e ^ ( M l n a ’y a )v a n m » y a k a -
dar. basJannîH tra§ etmeyin (Bakara 1 ^ ) . ('1461 numarada bu mevzu açıklandı).
ONUNCU BAB
KURBANLAR-
. - (H EDY.VEEDAH Î)’'
Bu babta .n ik i.fa sd vardjr

B İR İN C tF A S IL
'K٣ A ^ A W N V A C te O L ٧ ? U V E S E B E P l£ R l

: ‫«ﺀ‬ : ‫س‬

،‫ ﺀا ﻻ‬٠‫ ئ‬: ٠‫؛ة‬،‫ال;؛‬٠


-D Ö R ٠Ü N C ٠,F A S I L
KURBAN OLAMAYACAK HAYVANLAR
B E Ş İN C İ F A S IL
KURBANLIKLARA İ ş a r e t l e n m e s i

‫ش‬٠
‫ﺖ‬‫ﺳ‬٠
‫؛ا‬
:‫ث‬‫»ا‬
... .KESMENİN ÂDABI'. ..
- .S E K İ Z İ N C İ F A S I L " .
KURBANLARDAN Y E^E-B A H Sİ .

-.O N U N C U F A S I L ' . ,
KURBANLIĞA-BİNMEK' .

KURBAN KESEN W ٧ K ÎM ‫ ؛‬M e Kk ELİ) İHRAM G^^ER.M İ?


U M U M Î BİLGİLER
KURBAN, kelime olarak ،٦٠.j kökünden mastardır,yaklaşmak manasına gelir.Dinî
bir ıstılah olarak Allahu Teâlâ’yı râzı ederek yakınlığım kazanmak için kesilen
hayvana kurban denir.
İnançtan dolayı kurbanda bulunmak, hemen hemen bütün dinlerde vardır. Ta­
rih boyunca her millet, inancma göre nazarmda kıymetli olan birşeyi, ulûhiyet
adma kurban etmeyi müesseseleştirmiştir. Kur’ân-ı Kerîm, kurban müesseşesi-
nin Hz. Âdem (aleyhisselam)’in çocuklanyla birlikte başladığım haber verir:
“ O nlara Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: H ani onlar (Al­
lah ’a) yaklaştıracak b ire r k u rb an takdim etm işlerdi de ikisinden birininki
kabul olunmuş, öbürününki kabul olunm am ıştı...” (Maide 27).
Böylece âyet, ulûhiyete yaklaşmak maksadıyla kurban sunma ibâdetinin insan­
lıkla birlikte başladığını gösterir.
Âyette kabul edildiği belirtilen kurban HâbWe aitti ve bir koçtu. Kabul edil­
meyen de Kâbi/’e aitti ve ekindi.
Şu halde, kurban deyince bunun mutlaka bir hayvan olması gerekmez, başka
şey de kurbân olabilir. Nitekim, ne zaman başladığı kesin olarak bilinmese de,
insamn kurban edilmesi de târihin yaygm vakalarmdan biridir. Kur’ân-ı Kerîm
Hz. İbrahim (aleyhisselam)Te ilgili olarak buna da yer verir. Hz. İbrahim’e rü-
yasmda, ilk olan oğlu İsmâil’i kurban etmesi emredilir (Saffat 102). Bazı rivâ-
yetlerde onüç yaşında olduğu belirtilen çocuğu kurban etme hazırlığı yapılır ve
kesileceği sırada çocuğa bedel kesilmek üzere koç indirilir.
Bu âyet insan kurbam meselesinde mânidardır. Zira insanlık târihinde pek yaygm
olan bü geleneğin İlâhi bir menşe’den kaynaklanımş olabileceğini ifâde eder. Bunu
söylemeye sevkeden husûs, büyük müfessir Fahreddin Râzî hazretlerinm de kay­
dettiği üzere İslâm ulemâsınm, “ meşru olmayan birşeyin peygamberlere rüya­
sında da olsa emredilmeyeceği” ni prensip olarak kabûl etmiş olmalandır. Bu
44 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. GILT

‫؛‬prensipten harekette, daha Once m eşruolan bir prensibin Hz. ibrahiın.den s٠nra
neshed'ildigi'sOylenebilir.
Arapça’da ,kurban kelUnesinden ziyâde i y e kelimesi taıUanılır.cem’i edâ-
Afdir. Kurban kesilen^ güneyevm ö’J-edba denir.
Kurbahm dindeki hükmü husdsunda'.âlimler ihtilâf eder.. Bir kısmı vâcib de-
mig'ise de diğer bir kısmı buna karşı çıkm ıştır.ibnu ^ azm “ Sahâbeden hiçbirisi
..buna vâcib demeıniştir” der. .Cumhurda “ Kurban vâcib değildir’’ demiştir.. An-'
cak dinin teşriatından oldugu da kesindir. Cumhur, ‘.‘Kifaye bir SUnnet-i

BbuHanlA-hazretleri,: ‘..'Zenginolanmuk^evâciİ5tir” d iy e -h U ^ e d e r.^ a m


. vâcib hükmüne varur. HaneGlerden Ebu Yu-
, Eşheb vâcib hükm'üne .muh'alefet.ederek cumhûrun görüşüne
'k a tılır la r .'
â e d ibn Hanbel: Gücü ,.lanın terketmesi mekruhtur’’ der ve vUcUbuna
hükmeder.. .
,.'^a^raA^uhamm^:'. “ Terkine nıh'sat'oimaj^an sünnettir’’ der.
Tahâvî: “ Biz de' bu görüşteyiz,'âsârda'vâclb olduğunu te’yîd eden bir delil'
yok’’ der.
KuAanın vâcib olduğunu söyleyenleri te’yid eden en 'kavi' delil' Ebû Hureyre
(‫؛‬adıyallahu anh)’nin rivâyet etoği şu hadîstir:'- ‫ ﻳ ﺢ ' ﻗ ﻼ' ﻫﻘ ﺰ ئ‬٢‫^ ئ‬ ‫ﻣﻦ وﺟﺪ‬
‫ى‬ ‫ﻼ‬'.“ Kurban kesecek göçte' olup da,' kesmeyen .namazgâJunuza yaklaş-
‫ﺼ‬ ‫ﺛ‬

masın.”
Bu hadîsteki .va’îd’in üslûbundaki şiddet, Hanefileri, .laırbanın vacib oldugu
.'hükmüne sevketmiştir., Hatta-Ebu H i e (rahimehumullah)’nin “ farz’’ dediği
de' rivây^ler arasındadır.. Vacib diyenlerin 'dayandığı başka hadisler de 'var.
e!-Hidâye’de Hanefi göriiş şOyie'.özetlenmiştir:'Kurban hür, mukim, zengin,
her mUslümana kurban ^inlinde kendi nâmma'-ve küçük çocuğu namına vâCibtir.'
Vâcib,'hükmü,'‫ ﻻ ه ﺀ‬Hanî .de ashabından iraam Ziifer, Hasan, ve
bir'rivâyete göre Bbu, Y u s u f ı içtihadlanyla .süböt bulmuşttır Ebu Y u s u fm
“'sünnet’’ deteiş o ld u ğ ^u da belirttik.' '
,Son olarak şunu da belirtelim.: Araplarda kurbanm birçok çeşitleri'var ve her
biri bir başka kelime .i le i.d e 'edilmededir. Mesela‫ ؛‬-bir ,kısraı'önümüzdeki ha-
dişlerde 'geleceği .üzere- fara.’, attre‫ ؛‬akîka, udhiye, hedy hep ayn ayn kurban
'çeşitleridir.. İslâm,dini bir,kısmını yasaklamış,. birkısmmı.bazı:kayıtlarla.serbest
bırakmış vehattâ vâcib kılmıştır. Bazıları.h٠ ndakihüküın٠ihtilâflıdır. Dilinıiz^
,6 c il t . K U R B A İ VACİB OLUŞU VE SEBEPLERİ 45

.de heps‫ ؛‬İMrİJan kelimesij^le kayıttanar^t İfâde,edüir. ^

UDHJYE ve HEDY: İslâm devrine intikâl eden laırban çeşitlerinden iki tane-
sini biraz açıklamafaa gerek var. Zirâ, dnümüzdeki bahislerde gelecek hadisler
.,bunlarla ilgili've dclayısıylabu tabirler'sıkca geçecek, iyice bilinmediği takdirde'
,iltibaslar .labdir. ,

r o ^ ٣ ^. ٠^Kurban bayramında, zengin, mukimY^


fından kesilmesi gereken kurbandır. Bunun .kendine mahsds teferruat! vardır.

HEDY: Haccda kesilen kurbandır. Kâbe-i Muazzama.'yeya'Harem İçin' hediye


edilen kurbanlık hayvana hedy denir.'.Dilimizdeki'hediye kelimesi'de ayni kök-
ten gelir.
Esasen hacılar.mtisafir sayıldıklan İçin'onlara u i y e kesmek vâcib degddir,
dilerlerse nârile olarak keserler. Temettü veyaXıran haccı yapanlar, bir yıl içe^'
risindeiki.ayrı ibâdeti yapmış olmanın şükrii' olarak bi‫ ' ؛‬taırban keserler.' liaccda
kesilmesi vacib olan bu.şükür t a ı r b a m h ^ ' sı'nıftna girer'. Umre yapanlar Veya
hacc-1 İ'frad yapanlar' nâfîle olarak 'taırban kesmek isterlerse bu.da hedy Sinıfma
girer. Ayrıca,..hacc menas'ikinden vaciblerin terki veya.vacib olan Siramnbozul-'
ması)gib٠'idu'nıınlarda'hacca-giren‘‘eksifclik.’lerintelâfisi içiö.bazıcezataır
lan vardır. Şu halde bu ceza toırbanları 'da hedy. sınıEna.girer.
Hedy loırbanlarının Warem dahdinde kesilmesi vâcibtir.' U â y e le r her yerde
,kesilebilir. , - '

‫ ]ﺳﻤﺌﺚ وﺳﻮد‬:‫ل‬١‫ﻟﺌﻪ ﻋﻔﻪ ة‬١ ‫— ﻋﻦ ﻣﺨﻒ ﻳﻦ ﺑ ﺮ رﺿﻰ‬١ ‫و ئ‬


٠‫ر ه‬ ‫و ﺀ ة ة‬ ‫ أ ﻧ ﺠ ﺔ‬٠‫'ﻏﺎم‬ ‫ﻮ‬ ‫ﻛ‬ ‫ﺗﺖ ق‬: ‫ص‬ ‫ﻮ‬ ‫ﻛ‬ ‫ﻰ‬ ‫ﻇ‬ - . ‫إ ة‬ ‫س‬۵ ‫ا‬ .:‫ﺗﻘﻮل‬-
.‫أﺻﺤﺎب اﻟﺴﻐﻦ‬..‫ أﺧﺮﺟﻪ‬. [ ‫ﺳﻤﻮﺛﻬﺎ ) ﺟ ﻪ‬ ‫ﻰ‬ ‫ا ﺑ‬ ‫؟ ﻫﺊ‬ ‫ز إ‬ ‫ا أ ﺗ ﻴ ﺈ‬ ' ‫ﺗ ﺎ‬ ‫ذ‬ ‫و‬ ‫ﻮ‬ ‫ﺛ ﻨ‬

.‫ﺗﺬ'رح ف رﺟﺐ‬- ‫ ﻫﻔﺎ ﺷﺎة‬-.‫ازاﻟﻤﺰاة ﺑﺎﻟﺤﻔﺮة‬

1. (1471)-MihnefİbnuSuIeym (radıyailahu anh) anlatıyor: ‘*ResÛluUâ (aZey-


h is â tu vesselâm)) i ş H şöyle buyurmuştu : “Ey tosanJar, her afle sÂhib‫؛‬-
ne her sene bir kurbanhh.. bir de atJre borç olmnştuT.‫'؛‬Afire.nJn 'ne Olduğunu
bdiyor musunuz? 0.,-receb‫؛‬ye dedJgfaUz-şeydîr.” t r ‫؛‬rm‫؛‬zî, Edâhi 181518) ‫)ا‬.,
46 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6İ CİLT

Ebu Dâvud, Dahâya 1, (2788); Nesâî, Akîka 6, (7, 167 - 168 ); Ibnu Mâce, Me-
n â sik 2 , (3125).]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadîs, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m Aralât vakfesi sırasında yap­
tığı konuşmalardan biridir. Mina’da kurban kesmesi gereken hacılara, bu mev­
zuda bilgi vermiş olmaktadır,
2 - Atîre, Receb ayında kesilen kurbanm adıdır.
3- Kurban kesmenin vâcib olduğuna hükmeden ulemâ bu hadîsle istidlâl et­
miştir. Ancak kurbamn vâcib olmadığına hükmedenler “ sigamn vücûb ifâde et­
mede sarîh olmadığım” ileri sürerek bu istidlâli reddederler.
4- Bu hadîste atîre denen Receb ayında kesilen kurbamn da gerekli olduğu ifa­
de edilmektedir. Ancak kurbamn vâcib olduğuna hükmeden âlimler atîrenin va-
cib olmadığım söylerler.
Hatta: Sf “İlk doğan yavruyu kurban etmek, aürekurbam
kesmek İslâm’da yoktur” gibi câhiİiye devri kurban çeşitlerini yasaklayan rivâ-

(aleyhissalâtu vesselâm)’m, bu kurbanlar putlar adına kesildiği için, yasak koy ■


duğu anlaşıirnaktadır.

İmam ŞâSî, Allah adma olduğu takdirde cahüiye devrindeki isimler altmda kur­
ban kesilebileceğine,٠çâiz olduğuna hükmederek, sadedinde olduğumuz hadîs gibi
cevaz ifâde edenlerle, yukanda kaydettiğimiz rivayette olduğu gibi yasaklayan-
lan te’lîf eder. ^ y y

٠‫و داود وا ى ى‬٠‫ أ‬٠‫أﺿﺞ‬.,.‫ث اش ﺋﺘﺎﻟﻰﺀ‬


6. c il t KURBANIN VACİB OLUŞU VE SEBEPLERİ 47

2. (1472). Abdullâibnu Am r İbnu1~Âs (mdıyalMu â i M ) anlatıyor: *‘Re-


sûlullah (aleyhıssitu vesselâm):
4*Kurban gününü bayram o la r â kutlamakla em olundum . Onu bu fim-
m et İçin Allah bayram kılm ıştır ” buyurmuştu. Bir adam kendisine:
“Ey AIlah )n Resûlû! Ben iareten verilmiş bir h a y v a â n başka birşeye â i p
değilsem, onu kesebilir miyim?” diye sordu. Resûlullah (a leyh isâ tu vesselk):
“Hayır” , dedi. “Ancak sa‫؟‬nn, tıa k la n n ı kısaltır. bıyıklaıdan alır. etek
'tra§,m. îurswn.. Bu da sana AMah Ujdinde b‫؛‬r kurba'n yerine geçer” . [Ebu
٠

Dâvud,.Edâhî 1, .(2789)‫ ؛‬Nesâl, Dahâyâ 2., (7, 213).]

‫ ﻳﺘﻘﻦ ﻳ ﺼﻐﻰ ت ﻓﻰ‬٠‫ﻟﻠﻢ‬ \ $ ۵١ ‫ئ ﻏﺌﺰ ر ض‬٠‫]أذاا‬.'‫ وﻋﻦ'ذاﻓﻊ‬- ٣ 1 ‫ا‬


٠‫ ﺃ ﺭ ﺟ ﻪ ﺋ ﻠ ﻚ‬,.‫اﻳﺰأؤﺀ‬

-3. .(1473)" ‫ﺀ ا‬ (rahimehumullah) anlatıyor: (**Aileâ her ferdi İçin kur-


ban kesmek gerektiği görüşünde olan) Abdullah ibnu Ömer (radıyalîâu â ü -
mâ), anne karnındaki gocuk adına kurbmkesmezdi. ” [Muvatta/ Dçhâyâ 13» (2,
487).].

AÇIKLAMA:
!-.Resûlullah(aleyhissalâtuvesselâm)
Hakk tarafından bayram-kılmdıgını haber v e r m e d i r . Her mUslüman bu hayra-,
ma-imkânı nisbetinde katılacatol'r. İmkâm .la n .taırban kesecedir.
Resûlullah (aleyhissalâtu.vesselâm)’ın, imkânı ohnayan, ,elinde sUtUnden ve.
yününden istifâde etmek Uzere iâreteh verilmiş bir.dişi hayvandan başka birşeyi'
bulunmayan kimsenin sorusu üzerine, verdiği cevaptan anlıyonız ki, bayrama ka-
tılmak İçin ,İmkânları zorlamaya gerek yoktur. Bayram gönü sa‫ ؟‬traşı olmak, uzamış
olan bıyıkları, t i m i n kesmek, gerekiyorsa etek traşı.da olup.b^enen temiz-
lenmek, yeni, temiz elbiseler giyinmek gibi, bayram-gününün hürmetine uygun,
bir-ahvâle büriinmek de,''mânevî kazanç ,yönünden taırban kesmiş kadar Allah,
nazarında makbUl olacağını belirtiyor.
2." Hadiste geçen menîha, bir kimsenin .bir başkasma,' sütünden've yününden
istifede etmesi İçin belli bir süre. ile. ariyet olarak bıraktığı' bir hayvandır‫' ؛‬deve,
keçi, koyun olabilir.,Bu temlik değildİTj.-âriyettir, bir,müddet sonra eski .sahibine
48 KUTUB-I S r n ٠E MUHTASARI 6. c il t

iâde edilecektir. Bunun kurban edilmesi, imkânı zorlamanm ötesinde, emânete


ihânet mânâsım da taşır. Resûlullah (aieyhissalâtu vesselâm) büna müsaade etmiyor.
3- İslânü bayram nasıl kutianmah?
M^kina insamn hayatuıa girdikçe, insanm yapüğı işleri makinalar yapmaya baş­
ladıkça, insanm boş zamam artımştır. Günümüzde makina, geçmiş devirlerde ol.

almıştır. Otomasyon denen bu yeni hâdise, İktisadî hayaü, iş hayatım, çalışma


ve istirahat sistemini, buna bağh olarak beşerî, İçtimaî münâsebetleri allak bul­
lak etmiştir ve bilgisayar dediğimiz bu yeni teknik geliştikçe tesirini daha da artı­
racaktır.
Mevzumuz açısından, meselenin bizi ilgilendiren bir yönü var: Gittikçe artan
bu boş vakitleri nasıl değerlendirelim? Günümüzde, boş vaktin değerlendirilme­
si problemine çözüm olarak eğlence gösterilmektedir. Pümik, gezi, müzik... bütün
çeşitleriyle eğlence. Bu çözüm, başka problemler getirmede, içki, kumar, uyuş­
turucu, sefahat, serseriyâne bir hayat, cinayet... gibibaşka problemler getirmek­
tedir. Bir başka ifâde ile atâlet ve aylaklık, pek çok kötülüklerin yeşerdiği fidelik
rolünü oynamaktadır.
Öyle ise mûslüman olarak bizler, beş vaktin değerlendirilmesi meselesinde
Kur’ân ve hadîs ne gibi çözümler getirmişler, neler teldîf etmişler, bunu bilmek,
araştırmak zorundayız. İşte böyle bir ihtiyacı duyduğumuz anda, Resûlullah (aley-
hissalâtu vesselâm)’m haftalık bayramımız olan cuma gününün, yıllık bayramla­
rımız olan Ramazan ve Kurban bâyramlarmm nasü geçirilmesini, ne şekilde
kutlanmasını tavsiye etmişlerdir, bilmemizde fayda var. Mezkûr günlerin geçi­
rilmesinde va^zedilen prensipleri yakaladık ım, bunlar dışında karşımıza çıkacak
bütün boş vakidere aym prensipleri uygulayıp, aym ölçüler çerçevesinde değer­
lendirebiliriz.
Şu halde cuma ve bayramlarla ilgüi prensiplere, bütün boş vakitlerin geçiril­
mesinde muhtaç olunan bir rehber olarak görebiliriz.
BAYRAM TELÂKKİSİ: îslâm’m tatil anlayışını bütünüyle kavramada bilinmesi
gereken bir diğer nokta ..bayram telâkkisiV.dir. İslâm bu noktada da hususiyet
arzeder. Çünkü İslâm'a göre bayram, tamamen muattal veya sırf eğlenceyle
geçirilecek bir tatil müddeti değildir.
Hz. Peygamber (aieyhissalâtu vesselâm) bayramı “ yeme, içme ve Allah'a zi­
kir günleri.’ olarak tavsif ye tarif etmiştir. Bayramın bütün mûsiümanlarca böyle
6. c il t KURBANIN VACİB ٠ LU§U.٧ E SEBEPLER‫؛‬

telâkki bilmesini saklamak maksadıyla Hz. Peygamter (aleyhissalâttı vesselâm)١Uî


'fiilî tedbir aldığını da gOımetoeyiz: Muvafta’da kaydedilen bir rivayete göre. Ab"
'dullah ibnu Huzâfe’yî Kurban.Bayramı sırasında Mina’da hacdar arasında dola-
§arak: ‫ ﻻﺀ'ﺀ‬g ü â r y e m e , İçme ve Allah) anma (zikruIM) g ıiâ n d ir } ’ diye İlân
etmek üzere vazîfelendiraıiçtir. .Büdeyi ibnu Verka da insanları devesine binmiş
ol'arak. takip edip:. “R e s û î i â (aleyhissalâtu vesselam) sizlere bu güârde OTug
tutmamayı emrediyor, b ü g ü â r y e m e iç m e g û n le T İi” diye İlânda bulunanlar-
dandır..'
Açıklanacağı üzere, îslâm’m bayram telâkkisinde y^
rullah birlitoe yer alır. Birini diğerinden ayırmak ’mümkün değildir.

Bayramda Z i t : 'Helâl kılınan eğ'lence veizhâr-1'sürur havasmın, meş'ru' budu-


du'taşmıyacak şekilde ileri görtiriilmesini önlemek ,maksadıyla bayramın dinîyö-
nünü belirtbıeye Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) husûsî'bir ehemmiyet.'
atfetmiştir. Buhâri’nin bir-rivayetinde belirtildiği üzere, ResUlullah (aleyhissaiâ-
tu vesselâm)' Kurb'an bayramı hutbesinde, şunlan söylemiştir: ,‘.Bugiin bayraro.
dır. Bayraminuza önce namaz kılarak başlıyoruz.' S n r a evlerimize dönüp
kurbanlanmızı,kesec ٠ iz. Kim bu şekilde hareket ederse bayramı sUnneti-
mize uygun olarak kutlamış olur»۶.
Haftalık bayram olan cuma İçin de ayni'esas câridir. Çünldi,.cumanın da ken-
dine'has namazı ve dinî telkinâtın yapıldığı hutbesi mevcumır. Ayrıca'hadisler,
cumanarnazına.mümkûnmertebC'erken.gelmeyiemreder. Şuha^^
serbest‫ ؟‬faaliyetlerin, namaz ve hutbe vâsıtasıyla mânevî bir hava de dolduktan
Sonra başlatılıp, devam ettirilmesi esastır. Bu durum.'bir kısım aşırılıkları fren-
leme'âmiü olacaktır.

Bayramda Yeme ve İçme: Bayı^,gûnleri oruç yasaklanmıştır. Bilhassa Kur-


ban ve Ramazan bayramlarında orUç totmak kesinliMe yasaktır .ve “haram’ dır.
Cuma günü İçin de kerâhet esastır. P erşem b en başlamaksızm', sâdece cuma İçin
oruç tutanlara.Hz. Peygamber (aleyhisSalâtu YessClâm) oroçlarmı feozdurmuştur.
Bayramlarda'teşvîk^edilen‘‘yeme’.'ve . ‘içme’’'ninh^^
tir. Zamanunızda, bir kısım gfifil mUsIümanlann batılılan taMiden bayramlarfa,
tatillerde yer verdikleri' aşınlıklarm hiçbir dinî rahsatı yoktur،

Bayramda B،fence.*-.Bizzat, Hz. Peygamber-(aleyhissalâtu vesse!âm)’in tatbi-'


kâtı, bayram günlerinde eglencenin.de Câiz olduğunu gösterm ed ir. Haftâ, âlimler
48 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. CİLT

iâde edilecektir. Bunun kurban edilmesi, imkânı zorlamanın ötesinde, emânete


ihânet mânâsım da taşır. ResûluUah (aleyhissalâtu vesselâm) buna müsaade etmiyor.
3- İslâmî bayram nasıl kutlanmalı?
Makina insamn hayatma girdikçe, insanm yaptığı işleri makinalar yapmaya baş­
ladıkça, insanm boş zamam artmıştır. Gönümüzde makina, geçmiş devirlerde ol­
duğu ^ibi sadece insan adalelerinin yerini almakla kalmamış bizzat beynin de yerini
almıştır. Otomasyon denen bu yeni hâdise, İktisadî hayatı, iş hayatını, çalışma
ve istirahat sistemini, buna bağlı olarak beşerî, İçtimaî münâsebetleri allak bul­
lak etmiştir ve bilgisayar dediğimiz bu yeni teknik geliştikçe tesirini daha da artı­
racaktır.
Mevzumuz açısından, meselenin bizi ilgilendiren bir yönü var: Gittikçe artan
bu boş vakitleri nasıl değerlendirelim? Günümüzde, boş vaktin değerlendirilme­
si problemine çözüm olarak eğlence gösterilmektedir. Piknik, gezi, müzik... bütün
çeşitleriyle eğlence. Bu çözüm, başka problemler getirmede, içki, kumar. Uyuş­
turucu, sefahat, serseriyâne bir hayat, cinayet... gibi başka problemler getirmek­
tedir. Bir başka ifâde ile atâlet ve aylaklık, pek çok kötülüklenn yeşerdiği fidelik
rolünü oynamaktadır.
Öyle ise müslüman olarak bizler. beş vaktin değerlendirilmesi meselesinde
Kur’ân ve hadîs ne gibi çözümler getirmişler, neler teklîf etmişler, bunu bilmek,
araştırmak zorundayız. İşte böyle bir ihtiyacı duyduğumuz anda, ResûluUah (aley.
hissalâtu vesselâm)’m haftalık bayramımız olan cuma gününün, yıllık bayramla­
rımız olan Ramazan ve Kurban bâyramlannm nasıl geçirilmesini, ne şekilde
kudanmasmt tavsiye etmişlerdir, bilmemizde fayda var. Mezkûr günlerin geçi­
rilmesinde va’zedilen prensipleri yakaladık ım, bunlar dışmda karşımıza çıkacak
bütim boş vakitlere aym prensipleri uygulayıp, aym ölçüler çerçevesinde değer­
lendirebiliriz.
Şu halde cuma ve bayramlarla ilgili prensiplere, bütün boş vakitlerin geçiril­
mesinde muhtaç olunan bir rehber olarak görebiliriz.
BAYRAM TELÂKKİSİ: İslâm’m tatil anlayışını bütünüyle kavramada bilinmesi
gereken bir diğer nokta ..bayram telâkkisiV’dir. İslâm bu noktada da hususiyet
arzeder. Çünkü İslâm’a göre bayram, tanıamen muattal veya sırf eğlenceyle
geçirilecek bir tatil müddeti değildir.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bayram ı..yeme, içme ve Allah’a zi­
kir günleri” olarak tavsîf ye tarif etmiştir. Bayramın bütün mûslûmanlarca böyle
6. c il t KURBANIN VACİB OLUŞU VE SEBEPLERİ 49

telâkki edilmesini sağlamak maksadıyla Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)٠in


fiilî tedbir aldığını da görmekteyiz*. Muvatta’da kaydedilen bir rivayete göre, Ab­
dullah îbnu Huzâfe’yi Kurban Bayramı sırasında Mina’da hacılar arasında dola­
şarak: “Bu günler yeme, içme ve Allah'ı anma (zikruliah) günleridir” diye ilân
etmek üzere vazîfelendirmiştir. Büdeyl İbnu Verka da insanlan devesine binmiş
olarak takip edip: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) sizlere bugünlerde oruç
tutmamayı emrediyor, bu günler yem e içme günleridir” diye ilânda bulunanlar­
dandır.
Açıklanacağı üzere, İslâm’ın bayram telâkkisinde yeme, içme, eğlence ve zik-
rullah birlikte yer alır. Birini diğerinden ayırmak mümkün değildir.

Bayramda Zikr: Helâl kılınan eğlence ve izhâr~ı sürür havasımn, meşru hudu­
du taşmıyacak şekilde ileri götürülmesini önlemek maksadıyla bayramm dinî yö­
nünü belirtmeye Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) husûsî bir ehemmiyet
atfetmiştir. Buhârî’nin bir rivâyetinde belirtildiği üzere, Resûlullah (aleyhissalâ­
tu vesselâm) Kurban bayraım hutbesinde şunlan söylemiştir: “ Bugün bayram ­
d ır. Bayram ım ıza önce nam az kılarak başlıyoruz. Sonra evlerimize dönüp
kurbanlarım ızı keseceğiz. Kim bu şekilde hareket .ederse bayram ı sünneti­
mize uygun olarak kutlam ış o lu r٠^
Haftalık bayram olan cuma için de aym esas câridir. Çünkü, cumamn da ken­
dine has namazı ve dinî telkinâtın yapıldığı hutbesi mevcuttur. Ayrıca hadisler,
cuma namazına mümkün mertebe erken gelmeyi emreder. Şu halde bayrama has
serbesti faaliyetlerin, namaz ve hutbe vâsıtasıyla mânevî bir hava ile dolduktan
sonra başlatılıp, devam ettirilmesi esastır. Bu durum, bir kısım aşırılıkları fren­
leme âmili olacaktır.

Bayramda Yeme ve İçme: Bayram günleri oruç yasaklanmıştır. Bilhassa Kur­


ban ve Ramazan bayramlannda oruç tutmak kesinlikle yasaktır ve “ haram” dır.
Cuma günü için de kerâhet esastır. Perşembeden başlamaksızm, sâdece cuma için
oruç tutanlara Hz. Peygamber (aleyhissalâtu Vesselâm) oruçlarım bozdurmuştur.
Bayramlarda teşvîk edilen ‘‘yeme’’ ve ٠‘içme’’nin helâl dâiresinde olacağı açık­
tır. Zamammızda, bir kısım gâfil müslümanlann batıldan takliden bayramlarda,
tatillerde yer verdikleri aşınlıklann hiçbir dinî ruhsatı yoktur.

Bayramda Eğlence: Bizzat Mz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in tatbi-


kâtı, bayram günlerinde eğlencenin de caiz olduğunu göstermektedir. Hattâ, âlimler
50 KÜTÜB-î SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

nebevi tatbikâta dayanarak; “Bayramlarda (eğlenerek) sürür izhâr etmek, dinin


şeâirindendir” demişleTdİT.
Bu mûteber kitaplarımızda gelen rivâyetler, Resûlullah (aleyhissalâtu vesse-
lâm)’ın bayram günlerinde, davula vurarak şarkı söyleyen câriyeleri‫؛‬.‫ ؛‬dinledi­
ğini, yine hem çalıp, hem oynayan Habeşîîeri seyrettiğini ve zevcelerine
seyretmeleri için müsaade ettiğini göstermektedir. Hazreti Âişe’den farklı şekil­
lerde rivâyet edilen bir hâdise şöyle: “Bir bayram günü, kulağmuza gürültü ve
çocukların bağrışmaları gelmişti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kalkıp (ka­
pıdan dışarı baktı). Meğer, bu gelenler çalıp oynayan bir Habeşi!gruptu, harbe­
leri, (küçük kılınç) kalkanlarıyla oynuyorlardı. Çocuklar da etraflarında halka
olmuş, onları seyrediyorlardı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) bana: ..Ey Aişe,
sen de gel, seyret” dedi.

Bir başka rivâyette, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): “ Ey H um eyra,


onlara bakimak istemez misin?” diye sorar. Hz. Âişe de: “Evet” deyince çağırır.

Oyunun, Mescid-i Nebevî’nin içinde kılıç (harbe) ve kalkanlarla oynandığını


belirten rivâyetler hâdisenin devamını Hz. Âişe’den şöyle naklederler: “ReSâlul-
lah (aleyhissalâtu vesselâm) kapıda durup beni arkasına aldı. (Başımı ensesine
koymuş) (...) halde duruyor ve oynayanları seyrediyordum. Bıkıncaya kadar böyle
devam ettim. Bir ara “ Yeter m i?” dedi. “Evet” dedim. “ Öyleyse çekil” dedi. ”
Başka rivâyetler de Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in Hz. Aişe’nin
kendi arzusuyla seyre son verinceye kadar bakmasına müsaade ettiğini belirtir.
Ebû Kureyre’nin bir rivâyetine göre, bir seferinde Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)’m huzurunda Habeşliler harbeleriyle birlikte oynarkeri, Hz. Ömer (ra-
dıyallahu anh) çıkagelir. Derhal yere eğilip, avuçladığı çakıllan atacağı sırada
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) müdâhale eder: ..E y Ö m er, b ıra k on-
la n , zira bunlar Benî E rfîde.dir (H abeşlilerdir) ٢^١ der.

Başka bir vak’aya ait olması kuvvetle muhtemel bulunan bir diğer rivâyette
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) oynayan Hâbeşliler’e rastladığı zaman onla­
ra takdirlerini ifâde ettikten sonra şunu da ilâve eder: ..Y ahudiler ve hıistiyan-

1) C ariye kelimesiyle, biiluga ermeyen kız çocuklan veya köle kadınlar kastedilir.
2) Fethu’i-Bâri; 3/97. Bu son cümleden, İbnu Hacer, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m şunu demek iste­
diğini anlar: “ Bu onların işidir, âdetleridir ve mübahdur da” . Bu yüzden Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
boş karşıladı.
6. c il t KURBANIN VACIB OLUŞU VE SEBEPLERİ 51

Sar bilsinler ki, bizim dinimizde genişlik v a rd ır” . Rivâyet, bu minval üzere
devam eden oyuncuların, Hz. Ömer’in çıkagelmesiyle dağıldığını belirtir.
Bir kısım âlimler, yukandaki hadîsten kadınların, yabancı erkeklerin fiilleri­
ni seyretmesinin câiz olacağı hülunünü çıkarmış, bazıları da bu cevâzı “Şehvet
nazanyla bakmamak” veya “Fitne korkusu olmamak” şartlarıyla kayıtlam ışıdır.
Şehvet duyma ve fitne çıkma ihtimali hâlinde, nazarın haram olduğunda itti­
fak vardır.’Keza kadınların yabancı erkeklere karşı örtünmesi gereği de hadîsten
çıkarılan bir diğer hüküm olmuştur.
Bayram günü musiki dinlenmesini tecvîz eden rivâyet de mevcuttur. Buhârî
ve diğer kaynaklarda gelen bir rivâyet şöyle: Yine Hz. Aişe anlatıyor: “Yanım­
da iki câriye d ef çalıp Buas harbi üzerine (düzülmüş hamâsî) türküler söylerken
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) içeri girdi. Yatağın üzerine sırtüstü uzana­
rak yüzünü örttü. A z sonra (babam) Ebû Bekr girdi. Türkü okuyan câriyeleri
görünce: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m huzurunda şeytan sazı ha!” di­
ye bana kızdı ve câriyeleri azarladı. Ancak, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
karşı koyarak: ،.Ey E bû B ekr, bırak onları söylesinler, her milletin b ir bay­
ram ı v ardır, bu da bizim bayram ım ızdır” dedi. Onlar sohbete dalıp, ilgileri
kesilince câriyelere göz ettim, hemen sıvışıp çıktılar.”
Ahmed İbnu Hanbel: “ Gücü olanın terketmesi mekruhdur’’ der ve vöcûbuna
hükmeder.
Bir kısım âlimler, bu rivâyete dayanarak, köle olmasa bile câriyenin.‫ ^؟‬sesin­
den şarkı dinlemenin câiz olduğu hükmünü çıkarmışlardır: “ Zira derler, Resû­
lullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)’in câriyeleri
dinlemesini takbih etmedi, aksine, onun takbihini takbih etti ve çâriyeler de Hz.
Aişe’nin kendilerine işâret etmesine kadar şarkı söylemeye devam ettiler.’’
Mescidde Eğlence mi?: Yukandaki hadîs karşımıza şöyle bir soru çıkarmak­
tadır: “Mesc/dde ça/gı/ı, iörkö/ö e^ience câiz oiur m u?..
Bu meselenin münâkaşasım âlimler yapımş, leh ve aleyhte görüşler beyân et­
miştir. Esas olan, bazı şartlar ve kayıtlar altında cevazıdır.
İslâm’ın, eğlencede bile faydalılık -ve düşmana karşı kuvvet kazanma- imkân­
larını arama espirisini göstermek maksadıyla, bu mevzuda Buhârî şerhinde Ay-
nî’nin yer verdiği bir pasajı özetleyeceğiz:
3) Tekrar hatırlatalım: C âriye kız çocuğu ve ktile kadın mânâlarına gelir. Ayrıca bu câriyelerin isimleri ve
kimlerin kızları olduklan belirtilir.
52 KÜTÜB-İ SÎTTE MUHTASARI 6. c il t

“EI-Mûhelleb der ki: “Mescid, Müslüman cemaatin emrine konulan bir mü­
essesedir. Hangi amelde dinin ve din mensublarmın menfaati bir araya gelirse,
mescidde o amelin icrası câizdir. Harbe oyununa gelince, bu insan uzuvlanmn,
savaşa karşı maharet kazanması için yapılan bir idmandır. Bu idman (işi, düşma­
na karşı harp hazırlığı olduğu için, din ve ümmetin menfaatine olması hasebiyle)
rnescidde Veya başka bir yerde yapılması câizdir”.
Şârih, zikredilen bu şartlar tahtında mescidde bu ve benzeri oyunların câiz ol­
ması gerektiğine dâir şahsî kanaatini belirttikten sonra aleyhteki görüşü de kay­
deder. Buna göre, Ebû’l-Hasen el-Lahmî şunları söylemiştir: “ Mescidde harbe
ile oynamanın cevâzı, hem âyet ve hem de hadîslerle neshedilmiştir. Kur’ân’da:
..A llah’ın, yüce tutulm aian ve içlerinde adının anılm asına izin verdiği ey­
lerde, insanlar sabah akşam O ’nu teşbih ederler” (Nur 36) âyeti. Sünnette
de Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)٠m: ..Mescidlerinizi çocııklanm za ve de-
!üerinize karşı koruyun” hadîsi bu cevazı nesh etmiştir. Ancak el-Lahmî’ye karşı
çıkanlar:
.^l-Hadîs zayıftır.
2- Ne hadîste, ne de mezkûr âyette iddia edilen neshe delâlet eden bir s^ahat
yoktur.
3- Ne de, cevaz ifâde eden hadîsle, bunu neshettiği ileri sürülen âyet ve hadî­
sin vürûd yönüyle öncelik-sonralığa sahip olduklarma dâir tarihî bir ipucu vardır”
demişlerdir. Şâfıî şârihlerinden İbnu Hacer de meseleyi aym şekilde nakleder ve
cevazın esas olduğunu belirtir. Mezkûr hadîsi açıklarken, Babanzâde Ahmed Naim
de şunları ilâve der: ”Harbeler yani kısa mızraklarla oynanan oyun, âdi oyun
değildir. Yakın vakitlere kadar seyrettiğimiz kılıç-kalkan oyunu, cirit oyunu gibi,
düşmana karşı silâh istîmâlinde idman peyda etmek için oynamr. Düşmana karşı
hazırlık sayıldığı için mübah olmuş, hattâ mescidde bile oynanması tecviz buyu-
rulmuştur.” ١

Buhârî şârihlerinden el-Kirmânî, bu meyanda daha kesin, daha yakinî görüşü­


nü şöyle dile getirir: ”Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) rn zevce-ipâkleri Hz.
Aişe (radıyallahu anhâ)yi Habeşîîeıin oyunlarını seyretmeye terketmesi (tesâ-
düfî bîr vak'a olmayıp, şuurlu bir hâdisedir). Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam),
im hmmtaki sünnetin zaptedilip, bu muhkem harekâtın, arkadan gelen nesillerin
tir kısmına intikal etmesi ve onlar tarafından bunların öğrenilmesi için (kasden
müsaade etmiş)tir”
6. c il t KURBANIN VACÎB OLUŞU VE SEBEPLERİ 53

Resûlullah (aleyhisssılâtu vesselâm)١m sünnetindeki bu kasıdh olma hâlini te١-


yîd eden bir rivâyet de şöyle: “ îyâz el-Eş’arî, Enbâr’da bir bayram geçirir. (Halkm
eğlenceye yer vermediğini nıüşâhede ederek hayretini gizleyemez ve şöyle) der:
“ Niçin bunlan, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'m sağlığında yapıldığı şe­
kilde, d ef çalıp eğleniyor görmüyorum?”
DİNLENME VE İSTİRAHATIN VASITA, YER VE ZAM AN LARI
‘.İslâm boş zaman kabûl etmez’’ derken, istirahattı reddeder mânâsı çıkarılma­
malıdır. Bizzat Kur’ân-ı Kerîm’de dinlenme ve istirahata yer verilir. Hattâ en
iyi dinlenmenin nerede ve ne zaman ve hangi şekilde yapılacağına dâir bir kısım
teferruât bile açıklamr.
Dinlenme Vâsıtası UYKU: Kür’ân-ı Kerîm’e göre, dinlenmenin en müessir
vasıtası “ uyku.’dur. Uykunun, bir istirahat ve dinlenme vâsıtası olduğu iki ayrı
âyette ifâde edüir: ..Size geceyi ö rtü , uykuyu dinlenme (vâsıtası), gündüzü
de çalışma zam am yapan Allah’tır ” (Furkan 47; Nebe 9).
Kur’ân-ı Kerîm, insan bedeninin muhtaç olduğu dinlenme için, öncelikle “ uy­
ku’’dan söz ettiğine göre, dinlenmede en mükemmel vâsıta uyku olmalıdır. Öyle
ise^ dinlenmek maksadıyla tevessül edilen eğlence, oyun gibi başka vâsıtaların,
her zaman gâyeye hizmet etmeyeceği gibi, uyku kadar müessir olmayacağı da
anlaşılır...’’
KURBANIN KEMİYETt VE MIk TARI

I <1)1 ‫ و ي ﻗ ﺘ ﻊ ﺗﻎ رﻣﺮف‬:‫أال‬.<‫ ﻋﻦ ج)إر ر ض ) ذ ﺀذ‬- ١ H


f . ‫ ز)ﺗﺪئ< ﻋﺬ‬،‫اا'ﻗﺰؤ'ﻗﺬ ئ ا'ﻳﺬة ﻏﺬ ﺳﺊ ﺛﺜﺪﻟﺊ ﻧﺒﺈ‬
.‫ إﻻ اﻟ ﺒ ﺨﺎ ر ى‬-'‫أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺤﺔ‬

1. (1474)- H z Câbîr (radıyallahu.anh) aaiatıyor: "‘Biz, Resûlullah (aleybis-


s â t u vesselam) ile birlikte (Hudeybiye :١ l e t t u y a p t ı k Ozaman
yedi kişi adına bir Siğırkeserek iştirak e i . Keza deve deyedi kişi adına kesil-
mişti’\ [Müslim, Hacc355, (1318); Muvatta, Dehâyâ9, (2, 486); T ‫؛‬٢mîzî, Hacc
66, (904)‫؛‬, Ebu Dâ٧ud, 'Dahâya 7, (2807)‫ ؛‬Nesâî, Daİıayâ 16, (7, 222) ‫ذا‬

‫ ﻓﻰ‬. ‫ﻵه‬١‫ ﺗﺦ رﺳﻮق‬.‫ ]ﻛﻎ‬:J ١٠‫ ا‬٠٣‫ﻧﻪ ﺀ‬. ‫ﺀﻳﺎس رﺿﻰ‬٠‫ وﻋﻦ ا'ﺑﻦ‬- ٢ Ü
‫ ذﺑﻰ اﻟﻴﻬﻮ ﺀﺑ ﻪ [ا‬،‫ ل اﻟﻔﺰؤ ﺳﻴﺊ‬. ‫ﻟ ﻢ ﻗﺤﺬﺛﺰ 'ا ﻷﺋﻨ ﻰ ةا'ﺋﺔزي‬
‫أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى واﻓﺎ ش‬.

2 (1٠47‫ و‬- ibnu ^ ٥٥as'(radıyallahu anhii^)'anlaöj^٠r: “Biz, R e s û H â (aley-


h i s â t ü vesselam) ile birlikte bir seferde iken Kurban bayramı geldi. Kurban
İçin, sığırda yedi kişi, devede on kişi o â o J d i [Tirmizî, Hacc 66, .(W5)‫ ؛‬Ne-
sâî, Dahâya 16, (7, 222).)
AÇIKLAMA:
1- Birinci rivâyet kurban, :d‫ ؟‬ve, sıgır,,manda' gibi büyük ba§ hayvandan,ke-
'sildiğitekdirdeâza^ ‫' ؟ ئ‬kiçinin'iştirâk.edebdeceğinibehrtmetoedr. Tınnizf der
ki: “ Resûluhah- (aleyhissaJâtu'vesseiam)’ın ashabj ve diğerlerinden (Tâbiîn'ye
E t b a u ii în ) ilim ehli, bu hadîsle amel etmiştir. Deveye de,' sığıra da yedi ,kişinin
ortak' olacağına hükmetmişlerdir. Bu, ayni zamanda SUfyan Sevr!, Şâfiî ve Ab-
med Ânu ,Hanbei’in de kavlidir...”
6- c il t KURBANIN KEM^E'TÎ VE MİKTARI^ 55

2- Hanefıler de bu ve bu mânâda, başka hadîslerle ihticac ederek sığır ve deve-


J^e 1‫ﺿﺜﻤﺪ‬. kişinin iştirak deb.ileeM erini söj^lemişlerdir.
3.- ‫ ﻻ ط‬Abbâs (radıyallahu anhümâ)’ın deveye on kişinin iştirak ettiğine dair
rivâyeti'te’yid eden- bir sahîheyn rivâyeti, buna ResUlullah' (aleyhissalâtu vesse-
lâm)’ın-ganîmet taksiminde yer verdiğini tasrih eder. Yâni ganimet taksiminde'
bir 'Sığır yedi -kişiye, bir deve on kişiye **eşit pay”k olarak h e s a p la ıış tır
4- HaneG mezhebine gOre .ortakların mUslUman ye hepsinin 'de kurbana niyet-
le .iştirak etme'si şarttır. Ama biri adak, diğeri ^akîka gibi farklı kurbanlara niyet
edebilir. Paylaşmak isterlerse tartarak paylaşılır, göz karan denen miicazefe câ-
iz değildir.
5- imam Mâlik bir deve veya.sığıra sâyıca.yediden.fazla bile olsalar bir âile
halkmın iştirak edilebileceğini söyler.' 'Ayni âüeden olmayanlar yediden az da ol-
salar iştirakleri c'âiz değildir.

'‫ اﻟﺘﻘﺬ؛ ص‬-:‫ رﺿﻰ اﻟﻠﻪ ف‬.‫]'ذال ﻋﺪ‬.:‫ﻗﺎل‬.‫ﺑ ﻦ ﺀدى‬. ‫ وﻋﻦ ﻏﺠﺜﺔ‬- ٣ ٠
‫ﻟﻰ‬:''‫'إذا‬:‫ﺑﺎة؟ ذال‬.‫اﻟﺮ‬٤ :‫ ﻳﻖ‬.‫ا ﺋﺘﻴﺎ‬٤‫ ادخ ز'ﻟﺬ‬:‫إذ ذ'ﻟﺪﺛﺄ ﻗﺎ'ل‬٤‫ ﻳﻖ‬. ‫ﺗ ﺔ‬
'‫'أﺑﺰﯪ أذ ﻧ ﺸﻨﺪ و اﴽﺗﺬﺗﺬﻧﻲ‬.'.‫از‬:‫ﻵ‬.:‫ﻗﺎل‬.-‫ا'ﻟﺔزﻗﺎ؟‬ ‫ﺋﺸﻮزأ‬ :‫ ﻳﻞ‬. ^ ١
•‫ى‬-‫ اﻛﺮﻣﺬ‬٠‫[• أ ا ج‬،‫ذ؛ﻷذ?ي‬

‫ﻣ ﻼﻣﺘﻬ ﺴﺎ‬ ‫ﻗﴼ ﻣ ﻞ‬ ‫اﻟﻌ ﻦ واﻷﻧﻒ‬ ‫اﻣﻴﻬﺒﺎر‬ «‫اﻻﻣﻤﻌﺸﺮاﺑﻰ‬. ‫وﻣﻌﻨ ﻰ‬

,.‫ﺗﻜﻮزﺑﻬﻤﺎ‬. ‫أ‬٤‫آ‬, ‫ﻣﻦ‬.


3. (1476)- Huceyye ib m Adiyy i t i y o r : “Hz. A li (radıyalMu anh):
**Sığır yedi kişi adına kesilir” demişti. Kendisine:
' ‘‘Ya doyurmuşsa?” ‫ى‬1‫ ﺀﺗﻤﻮ‬soruldu.
“Öyleyse yavrusunu da beraber kes!’} buyurdu. Kendisine:
“Ya topalsa?” diye soruldu.
“Kesim yerine ulaşabildiyse tamam” dedi.
“Ya boynuzu kırıksa?*} dendi.
**Zarar etmez. Biz göz ve k u lâ r ın ın sa ğlaâğm ı kontrol etmekle emrolun-
duk!” diye cevap verdir. ^ ‫؛‬rm.Izî, Edâhî.9,' (1503).1
56 KÜTÜB-İ'SİTTE MUHTASARI 6. c il t

AÇIKLAMA;
1- ' Bu rlvâyet, kurban edJJmek üzere satjn alman hayvan doğurduğu takdirde
onunda hemen kesilmesi gerektiğini ifâdC'Cder. Alimler “ Satmıgsa bedelini ta-
'sadduk.eder” demiştir.
2- Ayrıca, 'kurbanlık.hayvanin göz ve laılaklarmm sağlam Olması.gerektiğini
beli'rtir. Kör hayvan'veya kulağı dipten kesilmiş hayvan kurban olarak kesilemez.'
Bu badis, kesim^yerine yürüyerek gidebdecek. kadar topal hayvanm,' boynu-',
zunda kınklık o l ı n taırban edilebileceğini İfâde etmektedir. Burivâyet kırıklı-
ğa bir'-.had tayin etıniyor. Hadîs' bu mutlak ifâdesiyle Hz. Ali’nin,.boynuzu dipten
kopmuş.olan bir.hayvaiiin bile kurban edilebileceği kanaatinde oldugunu-gOster-
mektedir.. Anc'ak, yine.Tirmizî’nin Hz. Ali (radıyallahu. anh)’den yaptığı bir d l
ğer' rivâyet boynuzu veya toılaği' yanya kadar kopmuş olan hayvanin .taırban
' olmayacağım, İfâde eder‫؟‬

۵ ‫ﺏ ﺍ ﻱ ﻭﴽﻷﺩ‬٠‫ ﰃ ﺍ\ﺀﻫﺬ‬٤ ‫ﳸ ﻧﻌﺐ ﻷ‬‫ﲥﻰ ﺭﯮﻭ ﺍﻟﻠﻪﴏ ﺍﺵ‬

Ebu Hanîfe, Şâfîîvc cumhUr boynuzu kırlk'hayvamn, kırık miktanna bakıl-


madan taırban olabileceğine.'hükmeder. İmam M i , 'kan akar ve hayvana ku-
sur sayılacak dunımda ise mekruh olacağına hükmetmiştir.
Me'seleyi muhtelif rivayetlerle değerlendiren filkaha ŞU' hükme'varmışlardır:

'★ Kurban kes'ilecek .hayvanin şaşı.,' topal, uyuzlu ve deli olmasında, .boynuzlu
veya boynuzsuz veya boynuzunun bir'miktan kırık- bulunmasında, tollaklannın
delinmiş veya eni yarılmış olmasında, .kulaklarının uçlarından kesilip sarkık bir
halde bulunmasında, dişlerinin azı düşmüş olmasında,, tenasül uzvu bulunmayıp
mecbüb', buralmUş b.ir halde' J^asaması.nd^a b.ir beis'yolcttır.

★ iki'gözü veya bir' gözü kör.olan, dişlerinin'Ckserisi düşmüş veya kulaklan


kesilmiş olan,, te n u z la n n m biri veya ikisi kOfainden kınimış olan, kulağmm veya
kuyruğunun yansından ziyadesi v.eya memelerinin basları-kopmuş bulunan, ku-
laklari' veya kuyruğu hilkaten^bulunmayan bir hayvan, toırban olamaz.

.‫'؛‬١‫ا ﻟ ﺜ ﺌ ﻲ‬ ٠‫ﻧ ﺢ‬ ‫ \ ﻳﻤﻮل‬$ ۵١ ‫ئ ﻏﺘﺰ ز ص‬٠‫ ذ ا‬١‫'ﻗﺎل؛ ]ك‬.‫ااخ‬.‫ وﺀن'ذ‬- ، I

.‫اﻻع‬٠ . . / î .[‫اﻋﻰ ﺳﺎ ؤ ة‬
6. CİLT' -KURBANIN KEMİYETİ VE MKTARI 57

‫ ﻧﻮﺍ ﺕ‬.‫ ﻭﺵ‬،‫اﻟﺴﺔ اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ‬ ‫ﻓ ﻰ‬, ‫ ﺩﺧﻞ‬.‫ﻣﺎ‬- :‫ اﻗﻨ ﻰا ض ﺫﺅﺍﺕ اﻟﻈﻠﻒ واﻟﺤﺎﻓﺮ‬٠
‫ ﻧﺎ ذﺧﻞ ﻓﻰ اﻟﻤﺸﺔ اﻟﻤﺎدﻣﺔ‬،.‫اﻟﺤﺊ‬.

4. {%47‫) ﺍ‬- Nâû (rahimehumullah) anlatıyor: “jfb.u Ömer (ra d ıya llâ a â ü -
m ) kurbanlıkların: '*Tırnaklılar (yani sığırlar) hakkında üçüncü senesine girmiş,
veya geçmiş, edi ayaklılar (develer) h â â da â n a yaşına girmiş veya geç-
miş olmasınT’ şart koşardı.” [Muvatta, Hacc 147, (1, 380).]

‫ ﻟ ﯫ ؛‬1‫]ت ي ﻟﻐ ﺶ إ ﻷب‬ ‫ش ئ‬١ 1470

5. ( 1 4 7 8 ) - I B ^ y ٥٥(ra d ıy iu a n h )a n ia tıy o r: i<Bizdenbiri,keâivesdlesi


h i İçin tek bir koyun kurban eder, (etinden hem yerler hem de başkalarına
yedirirlerdi). Sonra insanlar, övünmeye başladılar ve (kurbanlar) bir övünme vâ-
sıtası oldu”. [Muvatta, 'Dahâyâ .10, (2, 486)‫ ؛‬T ‫؛‬rm!zî,. Dahâyâ 10, (1505)‫ ؛‬jbnu
Mâce, D a h â y a l0 ,'(3 1 4 7 ).)''
AÇIKLAMA:
,, . Ebu Eyyub el-Enssüd (radıyââu â ) hazretleri -TintıM’ım riviyetinegöre-
bir soru üzerine bu açıklamayı yapar. , I
2- Parantez içerisindeki ziyâdeleri, 'hadisin 'Tirmizi’deki vechinden aldık.
3- , Ebu Eyyûb el-Ensâıî hazretleri? taırbanın Resûlullah (aleyhissalâto vesse-',
lâm) zamanında ihlâsla, sırf nza-yı Bârî İçin kesildiğini, sonradan sünnet terke-
dilerek bir övünme ve iftihâr vasıtas'ı yapıldığım-belirtmece ve bu bozulmadan
yakınmaktadır."

‫ ﻋﻔﻪ ﻭﻋﻦ أﺋﻞ ﻳ ﻪ‬. .‫ﺍﻟﺘﻪ‬-‫ ص رﻣﺮل‬U] :. ‫ ذﻫﺎ ب ﻗﺎل‬٠‫ﺑﻦ‬١‫وض‬ -.٦


‫ أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚ‬.[‫واﺣﺪه‬ ‫واﺣﺪه أؤ ﻟﻤﻘﺰ'؛‬ ‫ إﻷ دﺛﻪ‬.

6. (1479) . ‫ ﻻ ط‬Şihab (radıyallahu anh) anlatıyor: *‘Resûlullah (âytüssalâtü


vesselim) (Veda Haca sırasında) kendisi ve âile halkı İçin sadece bir deve veya
bir sığır k e s m iş ti r . [Muvatta, Dâhâya 11, (2, 486).)
58 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASAM
6. c il t

‫ﻟﻠﺢ أﻳﻘﻦ؛ إﻷ‬:‫ﻗﺬ‬.‫ﻷ‬ ‫ ﻛﺎن ﻓﻮل؛‬-‫ ]أﺋﻦ‬.‫ ﻋﺒﺎ‬۵٠.‫وض ش ﺻﺮ رﻓﻰ‬- ٧ I


‫ ؤﻵ اﻳﺪﺀﺗﺈﻻ ﺻﺄﺳﺎت واﺟﻲ؛‬،‫ ؤﻵ ئ؛إ ﻷ ﺀﯪأﺗﻴﺎ ؤس‬،‫ب‬٠‫ ؤا‬،‫ﺀذاﻧﻞ‬
‫ إى ذ ذ ذﻻئ ئ أ ر ا ق؛ اﻟﻮاﺟﻲ‬، ‫ ا ﻛﺎ ئ‬٠ ‫ ﻷ ﻳﺜﻮﻷ ق‬:‫اق‬٤‫ز‬
‫ اﻗﺘﺬ‬٠
..‫ أﺧﺮﺟﻪ رﻧﻠﻦ‬.'‫ﻗﻘﺪﺀ‬

7 . ( | ) ‫ ل‬/& . U O ı r (radjyallahu a i m l ) demiştir ki: “Sığır, sadece (bir


.'k i t m i ç m k ğ , ¥ n â b i r i ö ı i ç i n k e s a i r , d e v e d e b i r k m s e a d m k e s i
-Keza ibnu Ömer) derdi ki: “ibadet İçin k e s k n ^ a n a cemaat iştirak ede)
mez. Işöıak dsa olsa ayni aile halfa arasınâa otar. ” •‫ خ ع‬٠ ‫ ء‬٠ ‫ أ ئ ل آ ة ع‬٠١

‫ ت ﺀدﯪ ت ﻫﻲ؛‬1 ‫ ]ﺋﻐﺬ اﻟﺒﺊ‬:‫رض اﻟﻠﻪ ئ ﻷل‬.‫ وﺻﺄض‬- ٨ ٠


‫اخ ﻧﻲﺀ ﻧﺴﺘﻰ وﻳﻤﻊ‬:‫ذ‬:،‫ﻻﺑﺔل ﻛﺜﺜﺶ أوﺋﺶ أﻧﺘﻔﺶ‬٠‫ أ وﻧ ﺶ ى‬٠‫ي‬
...٠
‫ اﻟﺨﺊ‬٠
‫ أﺧﺮج‬.[‫ﻳﺈﺑﺘﺎ‬٠
‫وﺧﻨﻦ ش'ذئ‬
. ٠‫ د‬1‫ﻣﻦ ﻣ ﻮ‬ ‫ﻛﻞ‬ a٠٠w 1 ‫ ﻟ ﻰ ﻳﻜﻮ ن‬٧1 ‫ااﻷذذ ﺣﺎ‬

٠ u anh) ata٠ or,8. (l«1^7fc.^Enra.(radq ^ ‘‘‫' ﻻ ﻫ ﺪ ﺣ ﺲ ' ﺣ ﻼ ﻳ ﻪ ^ ﺀ‬-vra


-selâm), ayakta ğ ğ a h â y e d id e v e y ik e a d ie ü y le k e si M aJftıe'deise, boy
n o i ١ealacah‫؛‬k ik o y ı k u r t ı « ٥. R e sl | ( ^ ٠y h ü ٠j ٢٠5 5 | ) k ٠sej١‫ ؛‬en
-l i r getiriyor١b e ı k ^ o r ve ayağı hayvataiboyutûınüzenneko
Müslim, a jâ h î ;y u y o â . ” tBuhSrl, H a c 117,119, Cihâd 1 0 4 ,12٥ 17, ( 1966);
Tirmizl, E<fâhî2, (1494); Ebu Dâvııd, E d a ٥ 4 . .7 9 3 , 2794);N esaî, Dahâyâ
28 -31 , (7 , 219 -230 )‫ ؛‬ibnu Mâce, Edâhî' 1, (3120).J

‫ ﻳﺼﺘﻰ‬٠ ^١‫ ]ﻛﺎن ر;ل‬:‫ال‬٠‫ق ﻋﻨﻪ‬١‫ وﻋﻦ أف ﺳﻔﻴﺪ رض‬- ٩ ٠


.[‫ﻓﻰ ﺳﻮاي‬.‫ة‬۶ ‫ﺳﻨﺎؤ وﻳﻤﺶ ف ﻣﻮاؤ ذﻵ‬.' ‫ ا ل‬k ‫جﺀﻟﻲ‬٠ ‫ﻳﻌ ﺶ أﻗﺰن‬
.‫أﺧﺮﺟﻪ أﺻﺤﺎب اﻓﻐﻦ‬
•‫ﺾ ﺧﻲ‬‫ وﻋ‬٠
‫واراﺀ اﺧﺒﺎر اﻓ ﻞ ﻋﻞ اﻧﻤﻦ ذ ي‘ ذاﻵذ ي‬.
6. CIET KURBANIN k e m iy e t i v e MIKTARI 59

9, (1 .2 )" Ebu S i (radıyaUahu aıılı) .anlatıyor: 4‘R e s û liâ ( â y b îs â tu ves-


s e k ) boynüâ erkek bir koçu kurban etti. Koç s îy â n İçinde bâar, siy â m
iç in d e y d i, siyâm İçinde yerdir [Tirmjzî, ,Edâh‫ ؟‬4 ٠.(1496)‫ ؛‬Ebu Dâvud', Da.
hâyâ4,.(2796)‫ ؛‬Nesâî, Dahâyâ 14,'(7, 221)‫ ؛‬Müslim, Edâhî'l9, (1967).‫ذ‬
AÇ!KL٨ M٨ :
l'- 'Koçun siyahta bakması güzünün etrafı s.iyah olmasıdır.' Tasvirden anlaşıla-
cağı üzere ağzının etrafı,,bacaklan siyahbiT'koyundu, . s l i m ’in-rivâyetinde “ si.
yah, iç‫؛‬nde ٠ya،an ’١ tabiri geçer, fiu koçun önceki hadîste zikri geçen ve emlah
olarak tasvir-edilen koçdan ayrı bir hayvan oldugu söylenebilir.'ÇûnWi eml'ah'
,beyazı '.fazla olan siyahlı koyun m â n ş a gehr, â c â diye, tercüme ettik. .Bazı
dilciler'^emlahı, safbeyaz olarak da açıklamışlardır. Bu ikinci hadisteki koyunun
“'siyah İçinde yatması” siyahinin fazla, belki de tamamen siyah olabileceğini
gösterir.
'2- Koçun', / I old'ugu bilhassa, belirtilmiştir. Fân, iğdiş edilmemiş.'husye-
.leri burulmamış demektir. Mamafih, Resdlullah (aleyhissalâtu vesselâm)١ın, hus-
yeleri, burulmuş koç .da taırban. 'ettiği ',şârihlerce belirtilmiştir.

‫ص‬ I ‫ﻟﻠﻪ‬١.‫ ]ﻫﺎل رﺳﻮد‬:‫ال‬٠; ‫'أﺛﺎﻣﺔ رﺿﻰ ا)ﻟﻪ‬.‫'_ وض آف‬.١ ٠ I I


‫ ﻣﻦ‬.,'‫ وأﺧﺮﺟﻪ أﻳﻮ داود‬،‫' أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى‬.[‫ ؤص اﺗﻘﻔﻲ اﻧﺒﺌﺔ‬4‫ ز‬٠‫ ﻳ ﺔ‬1‫أﻷﺻﺠﻲ‬
.‫رواﻳﺔ ﻋﺒﺎدة ي اﻟ ﻀﺎ ﻣ ﺖ ﺑﻨ ﺤ ﺮ ه‬.

٠-10٠ (1,483)". Bbu Dmâme..(radıy'’allahu anh) anlatıyor:' “Resûlullaft (âyhissa-


îâtu vesSelk) buhurdular kı'.. “ Kurbanhgın en hayırlısı (lwynuzln).kettir. Ke-
fenln en hayırSısi'da takımdır. [Tirmizî, Edâhî 18, (1517).1

AÇIKLAMA:
1" Alimler: “ Boynuzlu koçun diğerlerine üstün tutulması, cüsse yönüyle irili­
ği ve umumiyetle fiyatça da yüksekliği sebebiyledir” demişlerdir.
2" Kefenin hayırlısı hülledir deniyor. Hülle Arapça’da biri alt, diğeri üst ol­
mak üzere iki parçalı giysiye denir. Ancak, hülle denebilmesi için her iki parça­
nın da aynı cinsten olması gerekir. Bunu dilimizdeki takım (elbise) tabiri ile
karşılayabiliriz.
60 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

Kefen husûsunda cumhûmn ittifak ettiği üzere erkekler için efdal olanı üç par­
çadır. Bu sebeple bazı şârihler: ‘*Bu hadîsten maksadı “ İki parçalı kefenin tek
parçalıdan efdal” olduğunu belirtmektir” demişlerdir.
Hülle kelimesinin Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) zamamnda -bâzılanna
öre- pamuktan mâmul çizgili bir kumaştır, Yemen’de îmâl edilmektedir. Bu se­
beple kefenlerin bundan yapılmasına hükmeden olmuşsa da Resûlullah (aleyhis-
salâtu, ves'selâm)’m:

٢ ‫ ﺧﻴﺮ ﺛﺎﺑ ﻜﻢ وﻛﻬﯯا ﻓﻬﺎ ةؤى‬.‫يﺀا 'ﻳﻦ‬.‫ ن ﻓ ﺎ ﻛ ﻢ اﻳﺎص ئ‬٠ ‫آﻟﻴﻤﺜﻮا‬


،،-Elhiseleiiden beyaz o i i giyin,ziraagiyirinizin en hayırlısıâir. dlü
-terinizi de onunla kefenleyin” gibi hadîslerde beyazı tavsiye ettiğini göz önüne
alarak :‘.Resûlullah,(aleyhissalâtu vesselâm)’n
. .te'm ini daha kolay olduğu içindir” demiştir

jJ ‫ص‬ I ‫ﻖ‬ ‫ﺬ ' ا ﻟ ﺒ‬ ‫ﺤ‬ ‫ؤ ﺋ‬ -: ‫ﺖ‬ ‫ﻗ ﺎ ﻟ‬ ‫ ا‬٠‫ﺀذ‬ ‫ا ﻟ ﺘ ﻪ‬ ‫ ى‬٠٠‫' ر‬ ‫ﺸ ﺔ‬ ‫ﻏ ﺎ ﺛ‬ ‫ وﻋﻦ‬- ١

.‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود‬.[.‫ واﺣﺖ‬.‫ ص‬:‫ى ﺣﻴ ﺆ اﻟﻮداع‬

anlatıvor:'(radıyallahu
HZuAişe “Re 11'. (1484)-' Aise (radıvallahu
datıyoT:
anhâ)HZü {*Resûliahanhâ١
( â y.‫؟‬bâ/ıı7/a/ıVaf#،١1484) .'11
is s â tü '-(
v e s s e lk ) VedaHaccı’nda, M uhaım ed âiJesi İçin tek bir sığır kesti?’ (Ebu Dâ"
٧u d ١ Menâsik 14, ( 1750).)

٠‫ ش ا ﻋﺜﺬ ف‬٠‫زﺿﻰ'اﻷذ ئ ص‬.'‫ﻏﺈةأ‬.‫ ]رأﻳﺖ‬:^١٤' ‫ ﺟﻘ ﺮ‬٠ ‫ وﻋﻦ‬- ١٢ m


‫ف‬ ‫ ﺗ ﺎ‬٠ ‫أ ؤ‬ ‫ﻷ‬ ‫ إ‬١ . ‫ﻰ‬ ‫ز ﻳ‬ ‫أ ذ‬ .‫' ؛‬ ‫ل‬ ‫ز ة ا‬ . . ‫ش‬ . ٠‫ﻞ‬ ‫ﺳ‬ ‫ﺮ‬ ‫ﺻ‬ > ‫ﻷ‬ ‫ذ أ‬ ، ‫س‬ ‫ئ‬ ‫أ‬ ‫؛‬
‫ﻞ‬ ‫ﻛ‬ ‫ذ‬

.‫داود واﻟﺮﻣﺬى‬.‫'أرﺟﻪ أﺑﻮ‬.[‫ؤدأ‬-,‫ أةﻏﺬ‬٠‫خ ﯪﻋﺔ‬.


١. - '

1.2. (148^- Haneş (rahimehumullah) anlatıyor: “Hz. A li (radıyiahu d y y i


gördüm, iki koç kesmişti. ” Dedi ki:
‘'Biri kendim İçin, diğeri R e s û H â (aleyhissalâtu v e s s e l ) İçin”
Hz. Ali (radıyalMu anh) İlâve etti:
“[R esû M â (aleyhissalâtu vesselâm)] böyle em etti -ve^a şöyle demişti, böyle
vasiyet etti- Ben (hayatta olduğum müddetçe ebediyyen terketmeyeceğim.” [Tir-
mizî, Edâhi 1, (1495)‫ ؛‬Ebu Dâvud, Dahâya 2',. (2790).)
6. c il t KURBANIN KEMİYETİ VE'MİKTARI 61

AÇIKLAMA:
Hz. Ali (radıyallahu 'anh)١nin kestiği'bu kurban Resölullah (aleyhissalâtu ves-
seîâm)’ın vefatuıdan sonrası İçin mevzubahistir. Ebu Davud, hadisi “ölü Adına
Kurban’f adını taşıyan bir babta kaydeder. Onun kaydettiği hadis, kesilen iki ko-
‫ ؟‬un da Hz. Pey'gamber (aleyhissalâttı vesselâm) adına olmaya da yorumlanabile-
cek bir üslöb taşımaktadır.-Ancak Hâkim’in bir rivâyeti, Hz. A ii’nin, iki kendi
adına, iki de ResUlullah (aleyhissalâtu. vesseiam)'adına olmak Uzere dOrt k ^ kes-
tiğini sarih olarak ifâd e^ ^er:’
. ••■‫ ﺻﻮ اﻟﺌﻒ ﻋﻲ وﻇﺎ وﻳﻴ ﻒ ﻏﺬ ف‬٠‫ ض اﻟﺌﻎ‬،‫أﺋﺔ ﻳﻐ ﺶ ﻧﻜﺜﺺ‬
Tirmizj, ölü adına kurban kesmeye.,' bir kısım âlimlerin cevaz verirken bir kı-
sim alimlerin câiz bulmadığını kaydeder. Jbnu’l-Mübareir: “ Ölü adınatasadduk-
ta bulunmak, kurban kesmetoendaha iyidir‫ ؛‬şâyet kesecek olursa, kesen hiçbirşey
ye١nemeli, ölü adına.tamamıyla tasadduk'etmelidir” der. ^
“ Ölü adına kurban kesilebilir diyen âlimlerin sözü delillere uygundur. Bunu ca-
,iz görmeyenlerin.iddialarınıte’yid edecek herhangi bir deW
lerinkinden daha kani delil getim edikçe onlann sözü makbûl değildir’’ denir.
Hz.' Peygamb'er (aleyhissalâtu vesselâm)’in ümmetinden Allah’ın birliğine ve
kendisinin peygamberliğine şehadet edenler adına da toırban 'kestiği muhtelif ri-
.vâyetlerde'gelmiştir.
. ^ u - ^ â c e ’nin bir rivâyeti şöyle:
‫ﻳﺤﻲ‬. ‫ د ﻳ ﻰ‬1 ‫آذ ﻳﻔﻴﺤﻰ‬.-‫ﺗﺌﻠﻢ ﻛﺎن إذا ازان‬٠‫ﺻﺮ اﻟﻐﺔ ﻋﻴﻪ ز‬-‫آة زﺗﻮل اﻟﺌﻪ‬
‫اﻟﻲ ﻳﺎ ﻟﺘﻨﺠﺐ‬ ‫ص » ﺀد ن ﻓﺬ'ﺀخ آﺧﺪﻟﻬﺘﺎ ص‬٠‫ﻋﺸﺶ ﺳ ﻊ اﻫﺰﺗﻦ أﻣﻞ‬
(‫ خ اﻵﺧﺬ ﻏﺬ ﻣ ﺖ وﻏﻦ آق ﺛﺨﺌﺪ ﺻﺮ اﻟﻖ ﻏﻲ وﻣﻎ‬:‫ود‬ ٠ ‫ ااﻗﻼغ‬4‫ ل‬¥ ‫و‬
“R e s i l a h ( i y M s s i t u vesselk), kurban kesmek istediği vakit iri? şişman,
boynuzlu, alaca, husyeleri burulmuş iki koç satın â r d ı. Birini ümmetinden A h
iûh’ınbirliğivekendipeygamberliğiiçinşehâdetedeâradmakeserdi.Diğerini
de Muhammed ve^ulıam m ed (âyhissalâtu vesselâm)*în ailesi adına keserdi*’.
ResUlullah (uleyhissalâtu vesselâm)- devrinde hayatta olan ashab olduğu gibi,
çok say ıd aö lm . olanlar da vardı.övlevsesag ve ölü ifti

١ ٥ ‫ﻳﻰ ﻻ ﻳ ﺒ ﻴ ﻰ أﻏﺬرﻟﻢ د‬٦،‫ﺛﻮ'ل ﺟﻬﻲ‬٤ ‫ت ﻛﺎذ‬٠‫ ]أ‬:‫ﺀرو؛‬.‫ وس‬- ١١٠, I


٠‫ج‬/ î .[‫ئ‬j‫ﻏﻲ‬ı ‫ ﺀ وا ﻏﻘﺘ ﺐ‬u‫ﻣﺢ‬i‫ ش ^ﻫﺮ ^وﻟﻤﺎ‬ı :‫إئ‬٠‫ ﻳ ﺲ‬٤ ‫ ل‬: ‫ﺷ ﻰ ^ ذﺋﺒﺒ ﻲ‬
‫اﻟ ﻚ‬..'
63 KÜTÜB-İ SİTTE M İT A S A R I 6. CİLT

13.( H - Urve (rah im eh iu llah )'d en i t ı l d ı ğ m a göre, evladlanna Oyle.


demiştir: 4*EvIâtîan, sakm b i n â , bir büyüğe hediye edince utanacağı birşeyi
A IM İçin kurban sunmasın. Zira M â , büyuklermin büyüğüdür ve o, en s ^ k i-
ne herkesten ziyâde lâyıktır ” [Muvatta; Hacc 147, (-1, 38.).]
AÇIKLAMA:
.Muvatta’da rivâyetin asimda: *‘Büyûğüı^ hediye edince utanacağı devede. ‫ﺳ ﻴ ﺮ‬
İçin kurban sunmasın’} seklinde bizzat deve zikredilir.
Burada k u rb a n ilk lın haysiyetli,, değerli've makbdl bir hayvandan' seçilmesi
istenmektedir. Boynuzu kınk, gözü'kör, disleri dökök, kulağı kesik, soıi derece
Cılız, .hastaJ-iklı hayvanin taırban olarak kesilmesi, dînî emirlere karşı kişinin say-
gısızlığının ifâdesi olur. Onun İçin bâriz ve müsellem taisurlan taşıyan hayvan-
ların taırban., edilmesi peşinen -'yasaklanmıştır.^ -Bu mevzuda' âyet-i kerîme
şöyle: ‫ﺋﺔزى'ﴽﻟﻘﯯب‬ ‫ ئ‬٠ ‫ ﻗﻌﺎﺋ ﺰ ا ش ئﺀي‬poM ‫( و س‬Hacc 32). .،Allah.m ş i n e
kim ler Saygı gösterirse bu .n la rın kalplerindeki takvadan^٠lur.»’.Müfessirlerin
bir kısmı': ‘..Burada geçen şeâir’den maksad, kuTban edilmek Uzere îşâretlenmiş hay-
-vandır, bunlara tâzimden.-maksad .da hayvanlarımn kıymetlilerinden faldan kes-
mektir’. demiştir. Keşşaf ve Fâreddin-i Razî'nin açıklamasıyla bu onun-irisini,
s e n lin i,'g ö z e lin i,-fiy a tıy ^ k o la n u u s ^
g e^ k leşir. SelefUç şeyde pahalıyı.seçer, pazarlık yapmazmış: Hacc kurbanı
. ^ ١^',"taırt,an ba‫^ﺛﻤﺪ‬amında'kesilen-taırlıan ١^e''köle'. '

Allah’ın .şeâiri deyince, bir kısım mUfessirlerimiz de. ,koyduğu her


çeşit emir ve y‫؛‬töaklan, farz ve vacibleri, ibadetleri, hukuku anlamış, bunlara ih-
lâsla riâyeti şeâire hürmet ve tazim olarak değerlendirmiştir. H acda ilgili mena-
sik ve kurban, bu nokta-i nazardan da âyet-i kerimenin mânasına dahil olur.”
KURBAN.o l a b il e c e k hayvanlar

‫ﻷ ﺋﺬﺑ ﺤ ﻮا‬ ‫' ا ﻟ ﺘ ﻪ‬ ‫ ؤﻗﺎل رﺳﻮل‬:.‫ﻋﻨﻪ' ﻗﺎل‬ ‫ا ﻟ ﺘ ﻪ‬ ‫ﺟﺎﺑﺮ ر ﺿﻰ‬٠‫ 'ص‬-


.'‫ﺀ‬٠‫اﻟﻐﺔا ي‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﺑﺬ ئ‬ ‫ﻫ ﺪ ﺑ ﻔ ﻮا‬ (‫ﻋ ﺘ ﺦ‬ ‫ ﻷ ' أذ‬١ ‫!ﻷ ﺛﺴﻐﻪ‬
.‫أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺴﻠﻢ وأﺑﻮ داود واﻟﻔﺴﺎﻳﻰ‬.

.‫ اﻟﻜﻴﻬﺮة اﻟﺶ ﻟﻴﺴ ﺖ ﻣﻦ اﻟﺼﻔﺎر‬:‫ اوأﻟﻤﺮاد‬،‫' ﺀاﻟﺌﺈة «'اﻟﻨ ﻰ ﻟﻬﺎ ﺳﻮن‬


Î. (1487)- Hz.Cabir (radıyaUahu anh) anJatiy٠r: *iResûluIlab(âyhissalâtu vcs-
selâm): . ، Y İ İ 1Ş ( y ş m b a ş ı almış) hayvanlardam .kıırbaa kesin. Böyle-
.s‫؛‬n‫ ؛‬bulmakta.zorluk^ ،ekerseniz ٠ başka. Bu ,takdirde kuyundan b ir kuzU
kesiverin” buyurdir.■* [Müslim, Hacc 13, (1963)‫ ؛‬Ebu Dâ٧ud, Dahâyâ 5,
(2797), Nesâî, Dahâyâ 13, (7,.218)..‫ذ‬
AÇIKLAMA:
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), normalde .kurbanlıgm çok körpe, çok
y a ş la n ış p i m a s ı temenni etmiyor. O c e k i hadîste açıklandığı özere, Allah İçin
yapdacak bağışların kıymetli, gözde cinsten olması efdaldir. Âyette beyan ,edilen
“ AMah»ın şe٥îrini.bUytiklçmek,.taHm etm ek” ,emri,..taırbanda, ,hayvanin her
.yönden m Um tazı-tercihle yerine gelir.Çok yaşli'hayvan kartlaşmı§tır,çok kör-
^ s i fazla et vermez, ö y le ise biraz yaşını başını a l ı ş olanlardan tercih-edilme-'
si.esastır. Hadîste gelen mûsinne tabiri,koyun, keçi gibi hayvanlarda bir yaşını
'doldurmuş, sığ'ır nevinden olanlarda -ki manda da buraya dahildir- iki yaşını, de-
venin be، y a ş ı doldurmuş olanlan İçin kullandır. Yıllanmış veya y a şı''b a şım
almış tabirieri. kısınen bu mânâyı İfâde'eder.
Hadis-i şerîf *‘B u l m â zorluk çekersenizn diyerek İstisnâî bir duruma dik-'
'kat çek,er...,Buradaki zorluk ideal vasıfta' söylenen ,hayvamn yoklugu olabilir,
.'.veya fiyat yönüyle yüksekliği'setebiyle te’mini maddî zorluk'çıkarır. Şu dunım-
da koyun yavrusundan y a ş ı d o ld u rm aış olsa bile kuıban yşüabilecektir. Yavm,
diğer koyanlardan tefrîk edilemeyecek kadar iri ,olması halinde ise,' y ılla n ış ko-
64 KUTUB.I SITTE .MUHTASARI 6. CİLT

yunun bulunması hâünde-de kesilebilir, müsâvîdir. AbduIM ‫ ﻻ ط‬-Ömer’den ri


vâyete gOre, Ittûsinne .lan-koyun varken, yaşını doldurmayanm kesdmesi câiz
değildir. Hatta sadedinde olduğumuz hadîs de bu hûkm ö.te’yîd'eder. -Ancak
,cumhur-u fiıkahâ bu hükmü istihbâba hamlederek, gösterişli koyun yavrusunun
-yıllanmış koyunun varlığına ragmen kesilebileceğini'tfâde etmiştir. Kuzunun yi
-ne. de altl'ayını doldurmuş olması şart koşulmuşUır. Oğlatoan, yâni bir yaşım dol
durmayan keçi yavrusUndan kurban kesilmesi-tecviz edilmemiştir. MUteâkib
rivâyette görüleceği üzere Ukbeibiiu Aittir, Zeydİbnu Hâlid Ye Ebu Bûrde gibi
bazı sahabelerin oğlak kurban etmelerine dair gelen rivayet onlara mahsus cevaz '
,.olarak değerlendirilmiştir
-Vahşî sığırın .yedi kişi İçin, geyiğin blrkişi İçin kurban, kesilebileceğine de fet'.
vaverilm lştir . . . ',

. ‫ ﴽ‬٠‫أغ*ﻻة ةق‬ ‫اﻟﺌﺬة‬ ‫ اأة‬..‫ﺀﺋﻪ‬.‫اﻟﺘﻪ‬ ‫ر ﺿﻰ‬ ‫ﺷﻪ ﺑﻦ‬. ‫— وﻋﻦ‬Y 1^1


‫ ﺟ ﻪ‬/‫ﺃ‬ ٠
[‫ﺀﺛﺎه‬٠‫ﺿﺦ‬:‫ ﻗﺎد‬. ‫اهص ﻋﺘﻮﺉ ﻗﺬر؛ﻷف‬1
‫ﺻﻎ‬٠‫ااذق‬4‫ﺚ‬
‫ﺑﻤﻤ‬
.‫؟ ﻧﻤﺎل ﺻﺢ اه‬ ‫غ‬ ‫ﺪ‬ ‫ﺟ‬ :‫وف رواﻳﺔ‬ ,.,‫اﻟﺠﻤﻤﺔ إﻻ أﺑﺎ داود‬

. ‫غ‬ ‫ﺪ‬ ‫د ﻳ‬ ‫ؤ ا‬ » .‫ﻋﻴﻪ ﺣﻮل‬ ‫ق‬ ‫و أ‬ ‫ ﻣﺎ رﻋﻰ وﻗﻮى‬.:‫ اﻟﻤﺰ‬.‫ ض أوﻻد‬.‫اﻟﺜﻮن‬.'

،‫ 'ﻣﺎ ﺩﺧﻞ ﻓﻰ اﻟﺜﺎﻟﺠﺔ‬:‫واﻟﺤﺎﻓﺮ‬.',‫اﻟﺒﻘﺮ‬,.‫وﻣﻦ‬.-،‫ ﻓﻰ 'اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ‬, ‫ ﻣﺎ ﺩﺧﻞ‬,:‫ اﻟﻐﺎﺀ‬-‫ﻣﻦ‬


.‫ ف اﻟﺨﺎﺳﺔ‬.‫ ﻣﺎ ﻟﺨﻞ‬:‫ اﻷﺑﻞ‬,‫زﻣﻦ‬
2 . ‫ آ‬1٠ 8).٦-t . b e ‫^^ ﻻ ط‬Amir (radıyallahuanh)’in a
aleyhissalâtu vesselâm) ashabı arasında taksitti edilmek özere bir miktar davar)
vemiişti., Dağıtımyapılıncageriye biro^iakarttı. UkbedurumuResûlulİah(aleyi
:hissalâtu ksselam ya haber verince
.” O nu-da sen kurban'etî». bu^urdU “ .
-Birrivâyette (artıp Ukbe’y ekalan) birceze'dir. ResûlüIIâ (aleyhissaJâtu 'ves
selim): “ .(Sen de) onu kurban etî».» demiştir” . [Buhârl E d i 7; 2; Vekâlet-1,
Şirket 12‫ ؛‬MüsJjm,Edâhî 15, ( 1965)‫؛‬.T ‫؛‬rm ‫؛‬15W) zî,'E d âh î7 ١)‫ ؛‬Nesâî, Dahâya
: 13,.( 7 ,2 1 8 )‫؛ ؛‬E d âh î7 'b nu,M âce٠ '١,(3138).]
:AÇIKLAMA
Su rivâyette otlaktan taırban kesilebileceği İfâde edilmektedir, zira atOd . 1,
6...c il t KURBAN OLABİLECEK HAYVANLAR 65

.tJayacak derecede böyûmöç olan keçi yavrusuna denir. Bir'yıllık yavrtıya den-
.digini sOyleyen olmuşsa da, ‫ ﻻ ط‬Batta/ beş.aybğa.da atdd dendiğini belirtir.٠Re-',
sUlullah (aleyhissaiatu vesselâm) kaydlj.olarak'mhSat.veıdiğine-gOre, yaşına
ulaşmamış oldugu açıktır, 'önceki.hadîste de 'l,el.iÂiğimiz..â^re,'oglatoan ,faır-' ^
ban birkaç sahâbeye tanınan husdsi bir cevaz'olarak değerlendirilmiş,, fimmete
tecviz edilmemiştir.' ZirâBUftâri’de, laırbanım namaz.^ınmazdan'Once kesmiş
olan'Bbu Börde.’ye tekrar kesebilecek .bir keçi yavrasuna sâhib olduğunu^sOyle-
.yince, şöyle diyerek.ruhsat verir:..‫ﺀآ‬0 ‫ ﻻاا‬kes. ancak bundan ^le'senden baş-
'kasına.bu câiz değildiı;.. Keza, sadedinde oldugumuZ h a d îs iih B e y i’de gelen
'Vechinde: ‫ وﺧﺼﻪ ﻓﻬﺎ ﻷﺣﻲ ﻳﻤﺪﻟﻖ‬.‫اﺀزﻷ‬٠٠‫ا‬m uyap‫ا‬n ad a‫ ﻵ‬n d en ‫ ى‬n‫ ﻷ ا‬k‫ة‬mseye.c‫ﺀ‬
vâZ'yok” denmiştir.
2 - .R‫؛‬vâyçt HZ. Peygamber (ıdeyhissaiatuvess^
mek üzere.kendi mUltainden yeya.ganimetten faırbanlık d-avar dağıttığını ifade
etmektedir, .avar.diyetercüme.ettiğimiz'ğanem, koyun',-k^, oglak, kuzu, hep-
sini ihtiva edebilir. Burada en azından keçi ve oğlaklann.bulunduğu anlaşıl-
maktadır.
Ulemâ bu hadîse dayanarak, 'İmamın muhtaç halka beyttılmal (hazîne)den yar-,
.dım edebileceği hükmüne varmıştır
3- Ceze’ seklindeki.'ziyadeye.gelince: Ceze*, bir bakıma ehli hayvanlarm.yav-.
-rusuna denir, h^nu Hacer’in açıkla-masına'göre, .bir..J^aşım'dolduran ١^ej,adoldur-
mayan yavruya denmekted'ir. Bazılan 6 aylık, 8 aylık, 10 aylık'gibi farklı rakamlar
ileri sürmüştür. İbnu '1-Arabî bu rakamları.' hayvanların cinsine.' göre takdir ede-
rek: “ Koyun-yavrusu 6 aylıkken, keçi yavrusu yılını doldurarak,, sıgır üçüncü
yılını, deve beşinci yılını doldurarak' kendi cinslerinde ceze’ seviyesine ulaşırlar’'
der. '

‫ﺷ ﺠﺎﻧ ﻊ ا ﻓ ﺘ ﻠ ﻰ ا ﻟ ﺴ ﺎ ف ر س‬ ‫ ﻭﺀﻥ'ﺀﺍﰥ ﺑﻦ ﻛﻠﻬ ﺐ ﻋﻦ أﺑﻴﻪ ﻋﻦ‬- ٣ I


‫ﻳ ﻮ رﻳﺌﻦ اﻗﺊ([ا‬ U.‫ ﺋﺬ ر‬٠‫ﻳﺬغ ﻣﻦ اﻟﺌﺄق‬٠‫ 'ال‬:‫ ق\ل‬. ‫ﻟﺘﻪ‬١‫ف أذ' رﺳﻮو‬.‫اﻟﻠﻪ‬
‫'ﺩﺍﻭﺩ ﻭﺍﻟﺴﺎﱃ‬.‫ﺃﺧﺮﺟﻪ ﺃﺑﻮ‬.'
3. (‫ ا‬٠ ‫) ه‬- A s m ibnu Kiileyb babasından, 0 daMücâşi' es-Sülemî (radıyalla-
hu anh)’den haber .veriyor. Onun rlvâyeti üzere:. iSResûluIIah (âyhissalâtu veS".
selâm): “ Kayijinun kuzusu, keçiden ikinci yaşına basanın gördüğü vazifeyi
' görür.’’ [E^ij'0â'vud,Dahâyâ5, (2799)‫ ؛‬N esâl.'D ^ İlınuMâ"
.ce,١£dâhî 7 , '(‫ ذ‬1'40). ‫ل‬
66 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. CİLT

AÇIKLAMA:
1- Hadîste geçen sejıiyy, yaşını doldurmuş keçi yavrusuna denir. Bâzı yerler­
de şişek tâbir edilir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), koyun yavrusunün 6
ayım tecâvüz edenleıinin keçi yavrusundan bir yıllık olanına bedel olabileceğini
belirtir. Önceki hadîste ceze’ neye dendiğini belirtmiştik. İbnu’I-Arabî, besi hay.
vanlannın en hızlı gelişeninin koyun olduğunu söyler. Bu sebeple kojmnun altı
aylığma ceze’ denebileceği halde, keçinin bir yaşım dolduramna ceze’ denebile­
ceğine dikkat çeker. Mamafih sadedinde olduğumuz hadîsin mefhumu bu açılda-
maya muvafık gelmektedir.
Hadîsin Ebü Dâvud’daki aslı, bu bahsin daha açık anlaşılmasına yardım eder:
Kûleyb (rahimehumullah) der ki: “Biz Ashab-ı Resûlullah (aleyhissalâtu vesse­
lâm) 'tan Benî Söleymli Mücâşi ’ admda biriyle beraberdik, koyun.azalmış, kıy­
met kazanmıştı. Hemen bir mûnâdiye emrederek şöyle ilân ettirdi: “Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselam): “ Ceze’ (denecek seviyeye gelmiş kuzu), yaşım d®l-
durmuş keçinin ifâ edeceği borcu ifâ eder” .
DÖRDÜNCÜ FASIL
KURBAN O LA İY A C A K HAYVANLAR

ji ■ j' ’ : ' ‫;ا‬

‫ أذ ﺳ ﻤ ﺘ ﺮ و‬. ‫ ش‬١ .‫' ا د ى ر ﺳ ﻮل‬:‫ ر ﺿ ﻰ اﻟﻠﻪ ﻋﻔﻪ ﻫﺎل‬.‫ﻋ ﻦ ﻋﻞ‬ - ١'


•[‫ ﻧﻸ ﺋﻤﺰﻗﺎﺀ‬،‫ وﻗﺎﺀ‬-‫ ؤﻷ‬،‫ﺗﺬاد؛‬.‫ زﻷ‬،۶ ‫زأذ ﻷ ﺛﺼﺤﻰ ﻳﺘﻘﺎ‬ ،‫واﻷذن‬
.‫أﺻﺤﺎب اﻟﺸﻦ‬ C‫؛‬/-.
.‫ 'ﺑﺎ'ؤﺋﺘﺔ‬١‫ اﻓﻰ ﺋﻠﻊ ﻣﻦ ﺛﻘﺬﻟﻢ 'أذﺋﻬﺎ' ﻗﻄﻌﺔ وﺋﺮﻛﺖ ﺗ ﺌ ﺔ ﻓﺤﺂ ك‬،‫ﺀاﻟﺌﻘﺎﺋﺔ‬
‫ ﺑ ﻠ ﺪ ة ﻳﻤﺎ‬١'‫م‬-‫ 'وام‬٠‫ﺛﺆﺧﺮ أذﺑﺎ‬. ‫ ﻓﻌﻞ ﺗﻬﺎ ذﻟﻚ' ض‬..‫ اﻓﻲ‬،‫زاﻟﺘﻨﺎرة‬.,
- .‫ﺑﺔ اﻻدﺑﺎرة‬١‫ا ﻻ‬.

.‫ اﻓﻬ ﻰﺛﺎة >ﻗﺎﺀ‬4‫اﻓﻴﺘﻘﺘﺎذئ‬€‫ واﻟﺜﻞ؛ائ‬1


.‫ﺛﻤﺐ ﺛﺤﺪﻳﺮ‬ ‫وﻫﻮ‬ ،‫ﺗﺠﻮق‬٠.‫ﻟﻰ أﻧﺜﻬﺎ‬ ‫اﻓ ﻲ‬,:‫اﻟﻐﺬم‬ ‫''ﻣﻦ‬٠‫'ﺀزاﺋﻔﺰﻗﺎة‬.
‫ا‬. ( 1‫) س‬- ‫ ^( ﺑ ﻐ ﺪ‬radıyaU^uanh)anlaüy0r:‘‘Â
-selâm), (kurbanlık o^arafc keseceğimiz bayvanm) göz ve kulaklarma d a t et
mermzi, “ KaJagı önden deîînmîşî.veya arka'dan, daumdç‫ ؛‬veya, ortadan
yardmışı, veya ^jvarJak^ deMnmi§‫؛‬.knrban yapmaym‫»؛‬diye emretti’), ^ ‫ ؛‬rm‫؛‬-
2Î, Edâhî 6 , ( 149،)‫ ؛‬٥ahâyâ.,Ebu 'Dâ٧ud '6 , (2804, 2805, 28^ ‫ ؛‬.Nesâî, Edâhî
10, (7 ,2 17 ) ‫ ؛‬-‫ أ ا‬, 12; .'‫؛‬bnuM âce,-Edâhî 8 , (3142). 3 . , . ' '

A‫ ؟‬، KLAM٨ ^
:Bu hadîs^Iojrban kesmeye mâni, hayvandaki bâzı yasıflan 'belirtmektedir -1
.-Mukabele: Kulağının önünden bir parçası kesilip,, kesilen parça' Sallanır vazi
.yette bırakılmış olan hayvana'denmektedir
Mûââbere: Belirtilen şekilde taılagın arka kısmından bir mitoan kesip, kesilen
k ı s ı s a lla ıa y a terkedilen hayvan,
68 KÜTÜB-İ ^İTTE MUHTASARI 6. CİLT

Şark$*: Kulağı ortadan feoylamasına ikiye.yanlan hayvan.


H gkâ’z Bu da tailagı yuvartak-'sekilde oyularak delik açılan hayvandır.
2-'Res٥!ullah. (aleyhissalâtu vesselâm), bu şekildeenlenmiş olan hayvanların
kurbanlık.olamayacağım duyurarak, hayvana'eziyetverCcekolan-bu davranış-.
.İj^dan'da 0nlart-lt0nımuş.0İmatoadır. '
.3- Hadîsin bazı vecihlerinde, ^.Gözünün bîri..(vcya her 'ikisi) d e'k ö r'٠huu
kurban-etmeyin», ziyadesi vardır.

'‫ﷶ ﺍﻟﺘﻪ‬
‫ ]ﻗﺎﻝ‬:‫ ﺍﻟﺘﻪ ﻋﻨﻪ'ﻫﺎﻝ‬-‫ ﺩ ﺑﺰﺍﻓﻬﺮﻭﺯ ﻋﻦ ﺍﻟﱪﺍﺀ ﺭﺽ‬٠‫ﻭﺀﻥ'ﺀﺀ‬٠- ٢ ‫| ﺍ‬
‫؛ﺍ ﺉ‬.;‫ ﻻ ﻱ‬،‫ ﺫ ﺕ; ﺫﺑﺄ‬:‫ ﺷ ﺔ ﺫ‬٠‫ﺯﺍ‬،‫ﺫﻧ ﺼﺬ ﻯ‬:‫ ﻯﺍ ﻷﺫﺍ ﴁﺍ ﻝ >;ﺯﺍ ﺉ‬3‫| ﻷ ﻳ ﻴ ﻮ‬

.,..‫ﺍﻷﺭﺇﻋﺔ‬.,٠‫ ﴽﺧﻠﺞ‬.[‫ﻵ ﻗﺶ‬ ‫ﻝ‬ ‫ ﺯﺍ ﺷﻴﻨﺎﺀ‬،‫ ﺃ‬٠‫ﻱ‬٠> ‫ﻳﺖ‬

, .‫ ﺍﻳﻎ‬:‫ ﻭﺍﻫﻒ‬. ‫' ﺍ ﺍ ﻛ ﻴ ﻔ ﺎ ﺍﻟﲒﺍﻭ ﺯ ﺍ ﻟ ﺌ ﻒ‬

2. (1491)" Ubdyd ibnu Fîrûz, Berâ (radıyallahu anh)’dan.naklen, Resûbülâh


(â y h îs s â ta y e s s e i y ı n şöyle söylediğini Tivâyet etmiştir:
.-‘Kurbanhklarda.körlUğâ belli .olan kOr, hastahgj açıkça.belü olan- hasta,
(yürümeye mâni olacak derecede) topalhgı a‫ ؟‬ık olan topal, i l i . kurumuş za-
'ytfhayvam n kurbanedilmesi, câiz değildir..»»'IMuvatta, Dahâyâ -(2, 482>;
T‫؛‬rm‫؛‬zî, 'Edâhî 5,' (1497)‫ ؛‬Ebu 'Dâvud, Dahâyâ.‫ي‬, (28^ ) ‫ ؛‬Nesâî/ D'ahâyâ 5, .6,.
'7),-(7,'214,-215).‫ ذ‬,
. AÇlKtÂM٨: .-. '
1- Hadîsi'n bâzı vecihlerinde., Hz. Berâ (radıyallahu anh)’nın bu açıklamayı,.
‘*Kurban İçin hangi hayvanlar ciiz olmaz?” diye vâki bir' sual-'Uzerine yaptığı
.belirtilir.' ٠
'
2" R.ivây٠ £bdHâvud’dakivechinde,
o la c i derecede) kıtık balünması ”da â r i r .
‫و‬- Hattabı der ki:'. “ Bu hadîsde, kuıbanlıklarda-göröl'ecek Idiçök ve hafifini-
. suriarmzaımvermey^ğine delil v a ^ . ^ ı k ^
belli -olan .hasta” ',' “ iligi -tairtimus -zayıf’ şeklinde.kayıtko.nmuştur” .
4“ Nev&vî de şunu sOyler:- “ Hadîste n ıe z ^ r olan dört foısurdan. birinin-hay-
vandabulunması lıalinde.^rbanm'câiz'olmayacağında.ulemâ icma etmiştir. Ke-
'6. CJLT KURBAN olm a y a ca k h a y v a n la r 69

.za,onlar ayarındaki veya onlardan daha.kOtii kusurlar da ayni hûfane tâbidir


Sözgelimi iki gözün- körlögü., ayagindan birinin- kopuk obnası gibi'... ’.

‫ا‬:‫أ‬
٠‫ ﺗﺮ‬: ‫ﻫﺘﻰ ﺳ ﻎ‬٠‫ﺳﻎ ﻋﺊ ﺑ ﺬ ﻣﺨﺪ ال‬.] :‫ وﻋﻦ ﻳﺰﻳﺪ ذى ﻣﺼﺮ ﻫﻞ‬- ٣ H
‫ و ﺋ ﻲ‬٤‫ذﻟﻢ أﺟﺬ ﺛ ﻴﴼ ﻳﺠﻨﻰ خ وﻧﺎة‬٤١‫ اﻟﻔﺘﺤﺎت‬-‫\ﻝ ﺣﺰﺟﻎ أﻓﺴﻦ‬$ ‫ﻟﺰﻳﺪ؟‬٠‫'’ا‬.
‫ ﻣﺨﻔﺎن' اﺷﻞ ﺛﻴﻮذ ﻋﻔﻠﺶ ؤﻷﺋﻤﻴﻮر ش؟‬:٠‫ ﻫﻼﺟﺬش ﻳﻴﺎ؟ ةذث‬:‫ﻗﺘﺎﺛﻮن؟ ﻗﺎد‬
‫رؤ‬٠‫ﻋﻲ اﻛﺾ‬ .‫ ﺋﻬﻰ رﺳﻮد اﻟﺌﻪ‬,‫إﺋﺘﺎ‬.‫ؤأﯪ’ أﺛﻠ ﺔ‬-‫ﻗﺎدن ﻣﻤﻢ أﻟﺚ ﻗﺜﻠﻠﺞ‬
. .[‫ﺀ‬1٠‫ﺀ زاﻟﺘﺆﺋﺜﺆ واﻳﻜﻤﺦ‬1‫ ﻏﺔأﺀ واﺗﺤﻖ‬٠‫ زاﻟﺚ‬-
.‫ذل أﻧﺌﻴﺎ ﺣﺶ ﻳﺒﻦ ؤﺿﻤﺎﻳﻴﺎ‬٠‫ ة ا‬-‫اﻟﺜﻤﺘﻘﺰ؛ا اﻟﺶ‬٤‫ا‬
. ‫ اﻟﺶ ﺋ ﻐ ﻞ ؤ^ا ﺳ ﺲ‬٠‫ا و ا ﺋ ﻬ ﺔ‬ ‫ب‬

-.-.‫ﻗﺨﻖ ﺀﻫﺒﺎ‬ .‫اأش‬.'٠‫ؤاؤﺧﻘﺎ؛‬٠ .


.‫ا ؤاﻟﺜﺜﺜﻘﺎ اﻟﺶ ﻻﻫﻊ ا ﻛ ﻢ ﻋﺠﻔﺄ وﺿﻌﻔﺎ‬

.‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود‬.‫ﻳﺮة‬٣‫ اﻟﻚ‬٠‫ ﺀاة‬٠‫ؤاﻟﻚ‬٠


3. (1492)- Yezîd ZîıMısr MatıyoTi **Utbe İbmı Abd esSüIeğfye gelip:
uEyEb ٧ 1-VeIîd!KurbanljkââiçİBçıknnştiın,hoşuınagidenbirşeybâ-
madım. Azıları dökülmüş bÎTşey vardif Ona d a g ö â m razı olmadı. Siz ne dersi-
niz?” diye sordum.
İ*0nu bana getirmedin mi?** demesin mi?
**Sübhanallahy dedim, y â o, s e â İçin düz de b e â İçin mi â değil?)!
' .:‘^£ve، ö ^ed ir’’d٠dı٠. SenjöpAeedı^ors^
lullah (aleyhisâtu vesseJâm) şunlan yasakladı: **Kulağı dibinden kesik, ٥٠۶
nuzu dibinden çıkmış, g ö z lü n biri oyulmuş, (zayâğı dermansızlı^ı-.sebebı^le,
suriiden kalıp) yatır olmuş, ayağı kınlnuş. [Ebu -Dâvöd, Dahâyâ 6 ‫( ذ‬2803).‫إ‬
'B E .Ş İ N C I F A S I L
K liA lI Ğ I N t Ş A R E T L E N İ S r

‫ دى‬. ‫ص؛ى وﺳﻮو ﻟﻠﻪ‬3 :‫ال‬٠ ٠‫ﻵه ىﺑﻤﺎ‬١‫س رﺿﻰ‬,‫ااﺑﻦ ب‬,‫ ﺀن‬,” ,١ ‫ع‬
‫ اﻟﺪم ﺋ ﻴ ﺎ‬.‫ اﻓﻪ ﺋﺄﺳﺘﺰﻟﺨﺎ ﺑﻰ ﺻﺬﺟﺔ ﺳﺎﻳﺒﺎ اﻷﻳﺘﻲ ؤﺳﻠﺚ‬٩ ‫ﻗﻠﻢ ذﻏﺎ‬.‫ا ﻟ ﺜ ﻚ اﻟﺔﻟﺰ‬
‫ أﺗﺮﺟﻪ‬.[‫ﻟﺤﺞ‬1‫؛ أﺛﻮ ا‬١
^١‫ى‬٤‫ﺛﺰث ﻳﻪ ث‬.‫ا‬. ‫ﻟﯫ‬٤‫ ز ي زاﺟﻘﺬ‬.‫زﻗﺘﻨﻘﺎ ﺋﺌﺄش ﻹ‬
.‫ واﻟﻠﻔﻆ ﻟﻤﺴﻠﻢ وأﺑﻮ داود‬،‫اﻟﺨﺴﺔ إﻻ اﺑﺨﺎرى‬

1. (1493)-ibiiu Abbâs ( 5 ‫اﻫﻬﻞ‬5‫م‬3‫ﻟﻞ‬3‫ ﻻ ة‬3٠‫ﺔةﻷ‬


saîâtu v e s s d k y z m h ü k y fe ’deöğlenamazınıkıldı, sonrakurbanljkdevesinige-
tirip hörgücünün sağyamna nişan vurdu, kan â l , (boynuna) iki tane nalın takti.
Sonra binek devesine aûâdı. Beyda düzlüğüne ulaşınca, hacca niyet â r e k tel-
biye getirdi”. [Müslim, Hacc'205, (1243)., Tirmlzl, Hacc 67, (906); Ebu Dâ-
vud,-Menâsîk'15,.(1752); Nesâî, Hacc 63,.(5,. 170-172); ‫؛‬bnu'Mâc'e, Menâsik.
9 6 ,(3 0 9 7 )1

.. 'A Ç IK L A M A :,.- . . , , ‫ ' 'ا‬. ' , ' . ,


!-'Kurban .laTak aynlan hayvanın.Onceden i§âreOenmeSi,.cahiliye devrinden,
be'rii Araplarda adetti. .Resûlullah.(aleyhissalâtu veşsel'âm) Veda Haccı sırasında
bu geleneğe uymus.JMîbanlıkdevesini.-rivâyettegOri^^
Nişanlaraaktan maksat, kurbanlık.olduğunu gOsteren işaretler Vurma^ır.-Ri-
vâyette iki-.işâret:mevzubahistir‫؛‬-'-
-a) ‫ﺀر‬. . -BudeveninhOrg^ü'bıçaldaçi^^
'sag yan'tarafa.sızan^kan‫ ؟‬devenin Usttinde faınıyarak-'faırhanlık olduğunu gOste-,
. ren bir İşaret meydana getiriyordu.-
b) T i d : Taklid, kelime'olarak takmak m'anasına. gelir. Resdlullah (aleyhis-
-'saîâtu ves5elâm-)i -âdet üzere devesinin-boynuna iki aded-nalın takıyor.. Çâritıler,
kurbanlık olduğun'a alâmet olmak özCre nalından başka şeylerin.'takılm'asının câ-
6. c il t KURBANLIĞIN İŞARETLENMESİ 71

iz olduğunu belirtirler. Nalın iki' degil'bir de, olabilir.. “ Nalın takmanın hikmeti',
onda yolculuk'işâreti bulunmasıdır” 'denmiş,-ba§ka:teviller de yapılmıştır'. ٠.
2- 'Nişanlamak, .havyanın taırbanlık olduğunu .'belirtmek,. diger'hayvaniaTdan
kolayca tefrik etmek içindir. Ayrıca dinî bir.şeâirin îlânıdı‫؟‬..Bu bakımdan, cUm-'
hûr tara.fından mUstehab addedilmiştir.,. Ancak EbU'Hanîfe hazretleri hayvamn
sırtını kanatmaya bid’at der.
imam, Malik’e'gOre devenin hörgücünü sol tarafından'çizmelidir.
3- ,Kurban koyun .ise, boynuna bit'niş.an takmak İJÜdinul'emâca.mûstehafedır.
SadeceÂnam Mâlik, muhalefet ederek'١‘koyuna hiçbir.şey takılmaz” ,de.^işt'lr.
Bazı âlimler: ‘*imam M i bu hadîsi görmemiş olabilir” diye 'yorumlamıştır.
Koyunun sırtı çizilmez, ulenia bunda da ittifak'eder. Ge^
-yaraya.tah-ammül edemeyCegi ve sırtı.tüylü olması sebebiyle'kamn görülmeye^
cegi söylenir.,
4- Nişanlamameselesinde.umunUyetle sığırladeve ay
Sırtı.çizilebilir, boynuna birşey takılabilir.

‫ ]اﻫﺖ ى رﺳﻮﻟﻪ‬:‫ﺀاﺛﺸﺔ رﺿﻰ اﻟﺘﻪ ﻋﺌﻬﺎﻗﺎﻟﺖ‬٠‫ﺳﺔ ﻋﻦ‬٠‫اﻳﺔ ﻟﻠﺦ‬.‫ وﻓﻲ رو‬- ٢ 1^1
.[UaU‫ ﺷ ﺄ ؛‬I 4 ‫ال‬

‫ ﺑ ﻪ‬٠ ‫وا ﻳﺴﻤﻮن‬٠\‫رك‬ ،‫ﻫ ﺪ ى‬ ‫ﻟ ﻰ ﻳﻪ^ أﻧﻪ‬.‫ﻳﺜ ﺬ‬ ‫ﺛﻠﻰة‬٠‫ذي آ‬-‫ﻟﻢ اﻟﺔ‬٠٠‫أااﻹﺳﻌﺎﻻ ﺋﺌﺈ‬
‫واﻗﻮﻟﻪ‬ ٠‫ ﻟﻪ‬، > ‫ص‬ ‫ ' ﻓ ﻼ‬. ‫ ى‬.‫' ﻫ ﺪ‬.‫ﻓ ﻨ ﺮ ف أذه‬ ‫واﻟﺪﻟﻢ ﻳ ﺴ ﻴ ﺰ ﺳﻪ‬ ،‫ؤ;ﺳﻠﻮئ‬ ‫اﻟ ﻬ ﺪ ى‬

.‫ﻗﺘ ﺤ ﺔ‬.‫ ﺋﺬت اﻟﺬﻟﻢ« أ ى‬٠‫ةؤ‬


2 . (14‫و‬Hz. Aîşe (radıyallahu anhâ)’nin.bir. rivayetine göre, “Resûîüllâ -(4
.” aleyhissalâtu vesselâm) kurban olarak davar şevketti ve k o y u â a İşaret takti)
tB'uhârî, Hacc.110', Edâhî 15; Müslim, Hacc359 , ( 1321)‫ ؛‬Tirmizî, Hacc 70. (1 ‫؛‬
Ebu Dâvud, Menâsik' 15', ( 1755)‫ ؛‬Nesai, Hac'c 69 , (5 , 173, 174)'‫;؛ ؛‬b'nuM âçe
Menâs '‫'؛‬k 95 , (3096 ).]
:AÇIKLAMA
-Bu. hadis ,ResUluliah.(aleyhissalâtu v٠
e.sselâm)’ın Kabe’-ye laırban edilmek Uze
r‫ ؟‬-koyun da Sevkettiğini göstermektedir. Veda Haccı ile alâkalı rivâyetler, Resû
lullah '(aleyhissalâtu vesselâm) ın deve kurban ettiğini İfâde ettiği.İçin burivâyeti
72 KÜTÜB-İ SITTE MUHTASARI 6. c il t

vak.aya uygun gönneyerek ta.m etmek ve hattâ; ‘‘Resûlullah (aleyhissalâtu ves-


selâm) koyun seVketmemiştir ki. koyuna işaret takmış olsun” diyen olmuştur.
İbnu Hacer; “ Bü hadîs. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m koyun kurban et­
tiğine yeterli bir delildir. Muhakkak ki. Veda Haccı’ndan önce bu kurbam
sevketmiştir” diyerek cevap verir.

.‫اﻟﺮﻣﺪي‬ ‫ ﺟ ﻪ‬/‫ا‬ .[‫ج ﺣﺶ ﺗ ﺪ غ ﻏﻦ ﻫﺪا‬

..‫اﻷﻧﻒ وﻏﻴﺮ‬ ‫ﻛ ﺠﻨ ﻊ‬ ‫اﻟﺠﺌﻌﺔ‬ ‫' زﺋ ﺸ ﻮﻳ ﻪ‬ ‫اﻟﺜﻬﺮة‬. .‫ﺀاﻧﻠﺔ‬


' ‫ﻝ‬: ' ٠
٣Vekf. (rahimehumullah):' **Kuıim olacak devece nişan vurup, boy-
3 . "(1-
nuna alâmet tokmak afinnettir». demişti. Ehl-İ reyden birisi kendisine:
”N e i.d e n ; *lunun mûsle (eziyet) olduğa'' rivâyet edilmiştir’*dedi. Veld
' kızarak' ‫ﺀ‬
**Ben sana **ResMUh (âyhissalâtu vesselâm) devesine işâret vurdu, bu
sünnettir** diyorum, sen bana: **Palandan rivayet edildi** . o r s u n . Sen hapse
tdabpşusözundenvazgeçinceyekâsalmmamayanekğlâyjksm!**der.Fır-
mi2î, Hacc67, ( 1 ).‫ا‬

AÇlKt٨ M A ٠
.
İşâret vurmak diye tercüme ettiğimiz, tâbirin asli iş.ar.dır. ‘
gımıZ,Uzere 'bu٠devenin hörgücünü,hıçaWa١izip''kanatmato.
‫؟‬ Mûsle ise.' .canlı
i ç k işkenceyapâf eziyet etmek m a ıin d a İ a n ı l ı r . Asimda.tailak kesmek,
burun.k۶parmak gibi yaratılışı ‫ ؟‬irkinleştirici kötü'.muâmelelerdir, .hakaret olsun,
diye düşman ölülerine bu çeşit t^v O zler, câhiliye devrinde .yapılırdı.
İbrahim Nehâî*â ve -Tirmizî*deki metinde kaydedildiği k r e - Ebu Hanîfe
..(rahimehumullah)’nin, iş ’âr’a mUsle'demesi,,hâriz.bir ş e i e s a d i d e o l d u : ^
gumuz.'hadîse Muhaliftir.. 'Resûlullah (aleyhissalâtu vesselfim)’ın istihsan ettigi,..
biz٠ ticraettigi'bir.ameli, bur٠ .göriild^
6. CİLT KURBANLIĞIN İŞARETLENMESİ 73

dan ne de İbrahim Nehâî*den beklenmez. Bunlar şeriat-ı garrâmn en küçük me­


selesi, ResûluUah (aleyhissalâtu vesselâm)٠m en tâlî bir sünneti için bile hayatianm
verecek derecede dînin şeâirine bağlı büyüklerdir.
Ebu Yusuf (rahimehumuİlah)٠dan rîvâyet edildiği üzere bir gün ResûluUah (aley­
hissalâtu. vesselâm)'m kabağı sevdiğini söyler. Yamnda bulunan bir şahıs: ..Ben
kabağı sevmem*, demesi üzerine, bunda sünnete bir saygısızlık cür*eti gören Ebu
Yusuf hazretieri herifin katiine fetva verir.
Resûluttah٠(aleyhissalâtu vesselâm)*m sünnetine, hatırâtına bağlılık ve saygı-
da imaiB-ı'Asam, talebesi Ebû Yusuf tan kesinlikle geri değildir.
O sözün kıâm -ı Âzam’a nisbeti şayet doğruysa yüce ûnaınm, sadedinde oldu­
ğumuz hadîsi şerifi; işitmemiş olması mevzubahis olur.
K liA N iS iİ yeri VE ZAMANI'

‫ ﺅﻗﺎﻝ‬:‫ﺍﻝ‬٠ ‫ﻟﻠﻪ ﻋﻔﻪ‬١ .'‫ﺭﺽ‬.‫— ﻋﻦ ﺃﻧﺲ‬١ İ İ


‫ ﺩﰆ‬3)^. ‫ﻟﻠﻪ' ﺣﺎ ﺕ ﻣﻦ‬١ ‫ﷶ‬
.‫وا ﻛﺎ ﻫ ﻰ‬ ‫اﻟﺜﻴ ﺨﺎ ف‬ ‫ ﺃ ﺭ ﺟ ﻪ‬.‫ﺋﻘﱭﺀ‬ ‫اﻟ ﻌﺜ ﻼ ؤ‬ ‫ﺋﻖ‬

1. ( 1 4 ^ - Hz. Enes (radıyallahu anh) â tiy o T : “R e a â ( â y h i s â t u ves-


selâm): “ N am azdaa. önce ku rb an k&‫؟‬nU§ oJa.' (bilsin ki, kestigi.kurban d.-.
:giJdir, abesine .et takdim etmiştir),'-yeniden kessinî” fe٤ijurdu” [Buhârî, E İ î
1,.4٠12, lydeyn.s, 23‫ ؛‬Müslim, Edâhî 16, (1962); Nesâî/Iydeyn 30, (3, 193).‫ذ‬
AÇIKLAMA: '‫ر‬ '
İslâm', dini, mü.’mine zam'an mefhumunu, ^zamanlı ݧ yâpma alışkanlığım ka-
zandirmayı ve yapılan işlerin zamanla irt.ibatlı olarak kıymet kazanacağı fikrini
verlneyi de gâye edinmiş' ve bunun tahâkkutaında' ibadetleri vasıta kılınıştır,
öeş'vakit namazın, meknıh vakitler telâkkisinin bu çeşit gayesi de var.,Kurban''
-da^bu meselede mühim.bir.vâsıtadır. Kurban.namaz kılmdıktan sonra kesilecek-
tir, yarim saat hatta 'daha- az b'ir zaıpan Once.kesilecek. olsa-kesilen', to b a n değil-
dir,'kasaplık ettir..
Resûl,ullah''(aleyhissalâtu.vesselâm), bu tebliği' yapınca Ebu Burde “ Sen
kesmiştim” diyor.'1487 ve. 1488 numaralı hadislerde de temas ettigimiz.'Uzere,
Ebu öörde’ye telâfi İçin ona.'mahsus -olmak üzere oğlak kesmeye izin veriyor,
fakat affetmiyor. Şunu'bilmelrte.fayda var: Şeriatın teşrî döneminde,, prensiple-
'rin herkes ta.rafından yeterince duyulmamış've hâttâ anlaş-ılmamış olma durum--
lan'olabiliyordu.^.Bunun neti^si ortaya çıkan eksik, yanlış icraatları Hz, Peygamber
.(aleyhissalâttı vesselâm) suhületle karşılıyordu. Ebu 5 ٥rde’ye de Oyle davrandı-
.ğını görmekteyiz. -

‫ﺀﻯ‬٠‫ﺭ‬ ‫ ﺑﻦ‬.‫; ﻕ‬ /[ ‫]ﺩ؛ ﺡ‬ :.‫ﻝ'ﻝ‬.٠‫ ﺫ‬٠‫ﺍﻟﺖ‬.‫ﳷ‬٠‫ﺭ‬.‫ﻭﻏﻦ'ﺍﻟﱪﺍﺀ‬


‫ﺍﻟﻠ ﻬﺘﺎﺛﻴﺎ ﻷ‬ ‫ﺗﺎزﺳﻮق‬ :‫ﺓﺓﺍ'ﻑ‬-.‫ﺍ‬٤‫ﺀﺩ'ﻝ‬٩ I ‫ﻗﺎل‬٤.‫ﺍﻟ ﻀﻸﺇ‬.‫ﻗﻞ‬ ‫ ﺋﻦ‬۵ ‫ﺍ‬
6. c il t KURBAN KE'SMENİN YERİ VE ZAMANI 75

1 ‫ﺗﺪﻟﺚ‬: ‫ﺗﲀﺋﻴﺎ ﻭﺋﻦ ﳉﺰﻯ ﺹ أﺣﻲ‬. ‫ ﺍ ﻳ ﳤ ﺎ‬:Jli .‫> ﻣﻦ ﻣﺴﺌﺔ‬ ٠‫ﻳﺪﻋﻪ ﻫﻖ‬

‫أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺨﺴﺔ‬..

2. (1497)- .ejra (radıyaliahuanh) aıdatıy.r: “E٥u Biınje / ‫ ﻻااة‬Niyâr (radıyal-


M u â ) aamazdan öncekurbanııu kesmişti. ResûiaCaleybissaM tii vesseHm)
ona:
.İu r b a ıu n ı y e i e ! ” dedi. Ebu Biirde:
‘'Ey A l M ’ın Resûlü b e â sadece bİT oğlağım var. A n d nazarımda yıllan-
İ Ş olandan d â a kıymetlidir!)’ deyince:
“ ÖbürânöH yerine'bHHU kurban .،.'A ncak oğlak senden sonra, kimseye-
kurban İçin yeterli olmayacak!” dedı.” [Buhârî/ B d i 1, 8, 11, 12, Iydeyn,'3,
5, 8٠10,-17, 23‫؛‬-Müsl'im, E d âh î4 ,(1 6 1 ‫)و‬., T‫؛‬٢m‫؛‬zî, Edâhî 12, (1508)‫ ؛‬Ebo Dâ-
vud, Dahâyâ 5, (28W)‫؛‬,- Nesâî,- Dahây'â'17,. (7,.222, 223.).-]..
A‫ ؟‬IKLA٨٨A’sı-İ^in'.1 4 8 7 '1 4 8 8 ١‫ ﺟﺈ‬numaralı'.'hadîsler,6^ba^n.

‫ﻟﺜﺜﺤﺰ‬١' ١‫ﺧﺬ‬ ‫ ﻫﺄل ﻳﻌﺶ؛‬. Jji ‫ دأﺋﺔ ﺛﻠﺌﺔ أة وﺳﻮو‬.‫ﻟﻚ‬-‫ وﻋﻦ ﻣﺈ‬- ٣ m
/‫ وﻛﻞ ﻓﻤﻴﺎج‬،‫وه‬،;‫ ﻧﺬا' ا ﻳ ﻘ ﺐ ﻳ ﺶ ال‬.:‫ وﻗﺎل ض أﻟﺘﺌﺰؤ‬..‫ﻳﺰ‬٠‫ؤﻛﻞﱉ ﺗﺚ‬
‫ ) [ ا‬٠‫غ‬٠ ‫ﻣﻬﻪ وﻃﻨﺒﻴﺎ‬

3. (1498)-‫ ا ﻟ ﻠ ﻎ‬J İ i k ’e ulaştığına göre, ResûluUâ (a ley h isâ ta vesselâm),


Mina*da şöyle demiştir: “ İşte kurban^kesilen.yer. M ina’mn her tarafi kesim
.yeridir.” . ^
Umre sırasında da şöyle buyurmuştur: -.'.Burası kurban kesrae-yeridir.-’,
-Burasj” sözü' üe-^erve’yi kastedmiştir-Mekte’nin b û â geçitveyollan kur-
ban kesme yeridir’}. fMuvatta, Hacc.178, (1, 393)‫ ؛‬Ebu Dâvud, Menâsik Ö5,-
.(1937)‫؛‬Jbnu Mâce, Menâsik-73, (3M8).l
. ' a ç !k l a m a :
l- ResûluUah (aleyhissalâtu vesselâm)’ınM ina’d M e j ı / ı e r ’i, yani kurbanım
kestiği yer Cemre-!'Wa’nm yanındadır.
ResUlullah (aleyhissalâtu-vesselâm), ha‫؟‬c tairbanlannın kesilebileceği'yerleri
tarif etmiş^bulunmaktadır: MinahUduduna giren her yerde'kesim yapdabilir. meş-
76 KÜTÜB.İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

mdur. Günümüzde, kesim yerleri bu hudud dâhilinde belli bir nizama bağlan­
mıştır, buna uymak gerekir.
2- ResMullah (aleyhissalâtu vesselâm) Kâbe’ye sunulacak kurbanların (hedy)
Merve’de, Mekke’mn her tarafında kesilebileceğini söylemiştir. Geçit diye ter-

-.Ancak bu yol tobiJdir, insanlar taraftndanaçdmıs değildir.'Mekke.-


nindaglık'birarazi-üzerindekuralduğu düşünülecek 0^
hr.Şârihler: *‘Evlerdyakmolanyojvegeçitietkğdilmişth■. U zâ yerlerm eâ er
olanm** derler

‫ر دﺛﺔ‬4‫ ]ﻣﻦ ئ‬:‫ال‬. ١‫ ^ ﺀذﻫﻢ‬١ ‫ﻳﻦ ﻋﻤﺮ رﺿﻰ‬١ ‫ أن‬,‫ وﻋﻦ ص‬٠٤ |H
‫أذ ﺑ ﻤ ﻰ ﻳﻮم اﻗﻬﺮ‬ ‫ ﻹ ﻫﺤﺮﻫﺎ ﻋﻨﺪ‬١‫ ﺋﻔﻲ زﻳﺜﻄﺜ ﺖ‬٩ ‫ إ ة ﺋﻘﺘﻞ*ةا‬٤
‫ ا‬٠‫ ﻳ ﺮ‬٠ ‫ذاﻳﻘﻲ‬ -‫س''أﻹﻳﻠﻠﻲ‬ ‫ ﺛ ﻨ ﻮ رأ‬, ‫ ذ ﺗ ﺬ ﺋﺌﺖ‬،‫ﺑ ﺲ ي ﺗﻒ] ﻧ ﻮة ﻧﻠﻠﻖ‬
‫ا‬.[ ‫ ذا ﺀ‬.‫اﻳ ﺬ ث‬

‫د‬ (rahîmfth„m„iiah) anlaityof. *‘Kim bir bedene kesmeye nez-


.rederse, artık devesine -alâmet olarak iki nalın 'takar,' (hörgücünü k a n a t i ) ٠1‫ا‬
şan vurtır, sonra .da 0nu Beytunâ*ııi yamnda' veya Mina'da yevm-1 nabr*de
(bayramın binnci günü) keser, kurban İçin birbaşka kesim yeri yoktar.Kim de
deve veya sığırdan cezûradamış ise onu,diled..yeldekeser.’.-fMuvatta, Hacc.
182 ( 1‫ ا‬394). ‫ا‬

. AÇİK1.AMA:
Kâl^’ye İhdâen nez^ilen devalen k u ı b ı hedy veya bedene dendiği için onun.
Harem bölgesi dâhilinde kesilmesi gerekme٠ ^ :.M e k k e ٠nin'i‫ ؟‬i,(Kâbe٠'nin-ya-
m) veya Mina... Mina da H ı m ’den sayılır.
Kâbe’ye olmaksızın yapılan, adak toırbanlan da' dinimizde 'Caizdir. .Kişi bunu
nerede adamış ise adadığı.yerde kesebilir. .BuldanHarem .dahdinde kesme şartı
yotour. Tabii.ki Harem’de.kesme yasagı.da.yok. Kısacası bunlan.kolayınagelen
yerde keser'. 'Hadiste g ^ en ce’zûr, 'aslında ,deve.demektir, cem’i cözör.dür. Bu
rivayette cezâr, Kâbe'’,de kesmeye niyet'Cdilmemiş ٠ - . . . ٠ 'mâ-
nâsında kullanılmıştır. -Her seferinde kelimenin bu mânada laıllanıiraayacağı ta-
biidir.. ..
.6. c il t KURSAN k e s m e n in .YERİ VE'ZAMANI 77

Birinci Fasl’ui umumi bilgiler, kısmında.beli^igimiz üzere bacc menâsikine


baglj olarak kesilecek kurbanlarm ,.«^^ ''Harem dahilinde keSilmesi' vacibdir^
ödenen di'ger taırbanlar.lıer yerde itesdeljüir.

‫اﻟﺌﻔﻮ ﻗﺎﻟﻪ‬ rJl‫ ﺑﺪو‬٠‫ ]اﻷﺻﺤﻰ ﻳﺆﻣﺎؤ‬٠‫> ةل‬ ‫س‬٠‫ ا‬.‫أذ‬,‫وﻋﺘﻪ آﻳﻀﺄ‬ |‫و‬
‫ أﺧﺮج اﻟﺜﻼﺛﺔ ﻣﺎﻟﻚ‬. [ ‫اﻟﻠﺬ ئ ه‬.‫ غ‬٠‫ ﻃﺎف ر‬.‫ﻟﻤﻌﺘﻰ ﻋﺬ ﻋﻮﻳﺐ ﻟﻤﻰ‬:‫ﻣﺎ'ﻟﻚ؛ ؤ‬.
,5.(lS<W)-.Yine ٨۶afi١ninanlatogjna.gOre ‫ﻻ ط‬
lam ayj yapmjşbr: **Kurban günleri, yevm-î â * d e n sonra iki gündür^.
İmâm Malik der 'ki‫** ؛‬Bana, bunun aynisi Ali ibnu Ebî Tâlib (iadıyalMu
atıh)’d6n de ‫اﻻ‬3‫ ”نﺀ‬. [Muvattâ, Dahâyâ 12, (2, 487).]
A^IKIAMA.

Bu hadis kurban kesilebilecek gönleri açıklar. Bâzı selef büyükleri Kur’ân-1.


Kerim’de geçen'.yyâmu m a’düda،’ın (‫ ؟‬akara 203) ile bu belirtilen.gûnlerin kas-
tedildigini söylemiştir, imam Mâlik, Ebû H g e , Ahmedibnu Han٥e^'ve ekser-i
ulemânın görii§ü..,budur. İ m â Ş ğ y e bir cemaate göre ise, taırban gönleri.۶evm-i
n â r e ilâveten arkadan gele'n ü‫ ؟‬g ü n d 'ü r.,h a z re tle ri.b u hükme giderkenÂ-
nu Hibbân’dan gel'en,‫ ا ﻗ ﺜ ﺮ ﻳ ﺜ ﺬ ح‬,‫ “ ﻓ ﻰ ﺣﻘﺂﻳﻢ‬E‫ﻵد‬am^‫ ا‬te§rî‫ ﻟﻠﺬﺀا‬hepsinde ku rb an
,caizdir” hadisini esas almıştır.
Ru günlerin hepsinde hedy kurbanı câiz ise de'yevm-i nahr’d'e kesmek efdaldir.
'Şunu da belirtelim ki, ‫ ﻻ ط‬Şîrîn ve Davud-I Zâhirî, “ kurbahı.yevm-1. nahir’de
kesmek-gerekir”' di5‫ﻟﻢ‬,e hükmetmişlerdir.
1. (1501)- Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: ‘"ResûMlah (aleyhissalâtu
y^sselâm) yevm-i nahr'de alâcatit boynuzlu ve iğdiş edilmiş Ud koç kesti. Koçlan'
kesmek üzere (yatmp kıbleye) yöneltince: ،.Şüphesiz ki ben, bir muvahhid (Al-
lah١ bir tamyıçı) olarak, yüzümü o gökleri ve yeri yaratmış olan Allah’a
yönelttim. Ben müşriklerden değilim” ve ،،Şüphesiz benim namazım da, me-
nâsikim de, hayatım da, ölümüm de hiçbir ortağı olmayan, âlemlerin Rabbi
Aliah’miâiır. Ben böylece emrolımduıh. Ben (bu ümmette) müsiüman olanla­
rın ilkiyim ” (En’âm 162) (âyetlerini okudu ve:)
،،Ey Rabbim (bu kurban bize) şendendir, senin rızan için (kesiyoruz) ve
sana (ulaşaGak)tır. Ey Rabbim, Muhammed ve ümmetinden bunu kabul bu­
yur. Bismillahi Vallahu ekber!” deyip, sonra koçu kesti”. [Ebu Dâvud, Dehâ­
ya 4, (2795); Tirmizî, Edâhî 21, (1520); Ibnu Mâce, Edâhî 1, (3121).]
AÇIKLAMA:
1- Kurban keserken Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın okuduğu âyette geçen
nûsük’ten nıurad kesilen kurbandır. Böyle olunca namaz ve kurban, âyet-i keri-
6. c il t KURBAN KESMEN!N .ADABI 79

mede yan yana.zikred ‫؛‬lmî§ olmaktadır, tıp k ıle v se r 5،jres]٠’-nde oldugu.gi


b‫؛‬: ‫ “ ﺻﻖ وﺋﻠﻎ زاﺋﺨﺰ‬.” Namaz kil ve kurban kes
,Hattabı, .“ Bu ,rivâyette, iğdiş edilmiş hayvanin kurban edilebileceğine delil -2
vardır’’ dedikten sonra bâzı ehl"i ilmin': “ iğdiş edilmiş hayvani kurbân etmek
mekruhtur, çü.nkü uzyunda,noksanlık.vardır” şeklindeki.'mölâhazasım reddeder
ve bunun,, hayvani kurban 'Ctmeye ..mâni bir kusur 'olmadığını söyler.'

. .‫ ] ﴱﺪ ﺥ ﺃ ﺷ ﺶ ﺫﻉ رﺳﻮﻟﻲ ﺍﱄ‬:‫ﻝ‬٧‫ ﺋ ﻪ ؛‬٠ 4İJ١ ‫ وﻋﻨﻪ رﺻﻰ‬- ٢ İ

‫اﻟ ﻲ واﻻه‬ ‫د ش‬ :‫ﻧﺪه وﻧﺎل‬ ‫ ﻗ ﺒ ﺊ‬٠ ‫ي ؤأ ق ذ ة ش‬ ‫* ول ص‬


4 4 ‫ ذ ﯪ ﻗ ﻔ ﺶ‬٤'

٠‫اﻟ ﻤ ﻌ ﻤﺬ ى‬ ‫أا ﺟ ﻪ‬ .[‫أﻣﺤﻰ‬ ‫ﻳﻦ‬ ‫وﻋﻦ ﻣ ﺬ ﻟ ﻢ ﻳ ﺼﺢ‬ ‫ ﻋﻰ‬١٠^ .‫ﺀش‬


2. (1502)- Y ine^z. Cabir(radıyallahuanh) i t i y o r : “Hz. Peygam ber(ây-
hîssalâtü vesseîâmYlemusââda h m r bulundum. Hutbesini tam am layia m^'-
berinden indi. Kurbanîıkkoçunagelipkendi eliylekesti. Keserken: “ BlsnUMahi
valla.hu ekber. Bu benim adama vetianmetimden kurban. k^meyenJerin ada.
nadırJ” dedi.’٠[Tirmizî, Edâhî 22, (1522).]

‫ غ رﺳﻮو‬¥ ] :‫ﻗﺎ ل‬ ‫اﻟﺘﻪ ﻋﺬه‬.'‫ر ﺿ ﻰ‬ ‫اﻟﻴﺪ ى‬ .‫اﻟﺤﺎرﻣﺚ‬ ‫ﺑﻦ‬ ‫ﺀزﻓﺔ‬.‫ وﺀن‬- ٣ ^ ' ' .
‫ ﻗ ﺦ ي‬٠ .‫اﻧﻬﻮا إى ي اﻟﺤﺴﻨﻲ‬ :‫ﻗ ﺎ و‬ ‫؟ﺋﺬ ن‬ ‫ؤأ ق‬ /‫اﻟﻮداع‬ ‫ﻳﺔ‬،‫ش ﺡ‬ ‫اﻟﻲ ا‬
‫ن‬٠‫اي‬ ١‫ﻃ ﺘ ﺎ ﺑﻲ‬ ‫ ^ ﻳﺄ ﻏ ﻼ ى‬. - ‫ ؤ أ ﺣ ﺬ‬.،‫ﻗ ﺘ ﻖ‬ ‫ا ز ؤ‬.‫ ﻏ ﺬ ا' ﺷﻠ ﻲ‬:‫' ﺀ و ' ﻗ ﻘ ﺎ ق‬
‫ﻭﺫﺫ ﺅﺅﺿﻖ‬٠‫ ﺋﱱ ﺍ‬.‫ﻗ ﺘ ﺜ ﺎ‬ ‫ﻗ ﺰاﻳﻴﺎ‬ ‫ﻣﺬ‬ ‫ ص‬. ‫ ﺗ ﺎ‬.‫ﻇ ﻰ‬ ‫ﺅﻫﱴ ﺛﺜ ﯯ ة اﻓﺪ ا'وﺋﺰى ﻗ ﺎ ﺑ ﺘ ﺄ‬

‫ﻒ‬ ‫ﺋ ﺮ ﻏ ﺬ ﺀﻧ ﻬﺘ ﻮأ ذﻗ‬، ‫ش‬ ٠‫ ; ذ ﺛ ﺄ ; ا ﺋ ﻐ ﻠ ﺬ ﻟ ﻠ ﻐ ﻴ ﻤ ﺎ ﻟ ﻤ ﺐ‬: ‫ﻗﺎ ل‬ 1‫ﺑﯯﺋﻲ‬.


.‫ ﺟ ﻪ أﺑﻮ داوي‬/‫ أ‬.[‫ غ ال؛ت ئ‬٠‫ﻋ ﺘ ﺄ ر‬
3..(1503)- Ğaıâlbnu*l-Hâns el-Kindi (radıyallahu .anh) anlatıyor: “ Veda Hac-
cı’ndaResûIuUah(aleyhissalâîuvesselkya0doldum.'Kendisine (kesmesi İçin)
bir deve getirilmişti.
“ 'Bana.Ebu’S-Hasan.ı ‫ ؟‬ağırm î” dedi. Hz. Ali (radıyallâu aıih) çağırıldı.
“ 'Harbenin aşağısından tut!” dedi. Hz. Ali tutm Resûlullah (a ley h isâ tu
vesselam) da yukarısından yakaladi. ikisi birden deveye dürttüler. Deve sol ön
80 KÖTÜB-İ s i ™ MUHTASARI 6.CİLT

ayağından bağlıydı. Diğerayaklannın üstünde ayakta duruyordu. Deveyikesip


yereyıkınca:
“ isteyen parça. aJsjnî»’ d 4 Bu müşâhedem M i n a l yevm-î â ^ d e idi
Kesim işinden boşalınca, k a t m bindi Hz. Ali (radıyallahu ânhyyi de terki-
s in e a /d j.” [Ebu Dâvud, Menasik 19, 1766.]

:‫ ﻧ ﺠﻴ ﻦ ﻳ ﯯﻟﻴﺎ ﻗﺎق‬.‫دﻗﻨﯫ‬ .‫ ﻗﺮط‬.‫ﻋﻦ' ﻋﺪ ﻟﻠﻪ ﺑﻦ‬..‫ك‬ ‫ رواﻳﺔ‬٠ ‫ و ق‬. ‫ﺀ‬١

. , .‫ﻰ‬
‫ﻔ ﻋ ﺎ‬٠‫ةﻗ‬٠‫ﺛﺎﺀ اا‬
‫بﺀ‬ ‫ﻣﻦ‬

.‫| ؤ ﺟ ﻎ ﺟﺘﻮﺑﻬﺎ! ﺃﻯ ﻣﻘﻄﺖ ﺍﻷﻭﺽ‬


Yine Tirmizî*nin Abdullah ibnu K urtU K a yd ettiğ in va yelşo yk -(15.4 ) .4
:demr: **,..Hayvan yere yıkılmca
MJeyen parça'''aJsın.“ ^’١. ‫ ﻻ ﻵ ^ﻻة‬٠‫ﺀ‬. .،tb u D âvud Menâsik 19, ( 1765) ‫ل‬

‫ ﺯﲗﺬ رﺳﻮل ﻟﻠﻪ ﺍ ﺛ ﻼ ﻳ ﻦ ﺑ ﺪ ئ‬:'‫ﺓﺍﻝ‬.‫وﻋﻦ ﻋﻞ رﺿﻰ ﺍﻟﺘﻪ ﺉ‬ I


.,.‫ ﻭﺃﺑﻮ ﺩﺍﻭﺩ‬,‫ﻣﺎﻟﻚ‬..-‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.٤‫ ﺫ‬٠‫ﺯﺧﺎ ﻭﰷﺋ ﺖ ﰔ‬:‫ﺉﺀ ﺃﺭﱙ ﻗ ﻬ ﺰ ﺙ ﺗﺎ‬٠٠‫ﺧﺪ؛‬

5'. (1505). Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: **ResûHah(aleyhisâtu ves-


selâm) elleriyle otuz deve kesti. Geri kalam da. bana söyledi, ben k e s t k Bunlar
yetmiş ٤‫هﺀﺗﻤﺪﺀﻟﻪ‬٠,‫ أ‬. '[Muvatta, Hacc 181,(1,,394)‫ل‬Ebu Dâvud, Menâsik.19,( ‫ ا‬764).‫ذ‬

‫ﻳ ﺜ ﻘ ﻦ ﻳﺄﺋﺪ'ﻳﻸ‬ ‫أذ‬ ‫ﻣﻪ‬:‫ﻳﺎ‬ ‫ذأﺋﺬ أ ر‬ :‫ وﻋﻦ ﺃﻑ ﻣﻮﻣﱮ ﺭ ﺹ ﺍ'ﻟﺘﺬ'ﻇﺬ‬- ٦ ،

‫رزﻳﻦ‬ ‫ﺟ ﻪ‬ ‫ﺮ‬ ‫ﺧ‬ ‫أ‬ .[/‫ ؤا ﻓﻴ ﻮ ذاﺷﺘﺠﺜﺔ ﺧﻨﺐ اﻟﺪﺑﺦ‬.‫اﻟﺒ ﺆ‬ ‫ﺻﻨﺠﺔ‬ ‫اةذﻟﻤﺾ‬.‫ذﯮﺧﺢ‬.
‫ ص‬,‫ؤﻟﻠﻪ‬،‫اﺳﺎري‬.^‫زﻟﻠﻪ‬-:‫ةﻟﺖ‬. ...
6. (1506)-Hz. EbuMusa (radıyallahuanh)’dan liyâyetedildiğine %ört:**Krz-
lanna, kûıbsaılaımı kendi elleriyle kesmelerini, ayağmı laırbamn boynuna bas-
mayi, keserken tekbir getirip besmele çekmeyi tenbih ettnl^٤٤r : ٠'-'tRezln,.
‫ ا‬-ilâvesidir.. Bubarî, senetsiz, olarak bab başlığında kaydetmiştir (EdâJıî'.10).‫ذ‬
٨ '.Ç!KLAMA:.''. ' '

l--.Ru.son rivâ‫ ؛‬et-,öncekileri te’yiden,.kişinin taırbanını'kend-‫ ؛‬eliyle kesmesi-


6. c il t KURBAN KESMENE ADABI 81

ninmöstehab Olduğunu göstermektedir. Rivâyetlerdeki.emir.vUcuba'degil, istih-


baba'.hamledilmi§tir.
'2- ib n u ft- l: ‘.Bu rivdyet, -kadmlann- da laırbanlarmı kendilerinin,kesmesi"'
nin. c٥iz'٠Idugunu İfâde '«ler” demiştifi' imam .Mâük’ten bunun mekruh oldugu-^
na dair.biT fen^as، riv&yrt bilmiştir, imam Şâfiî de kadmm, birisine vekâlet veıeıek
kestirmesini, kesme İşine kendisinin möbâşeret etmemesini 'tavşiye etajiştir.- Ri-
vâyetlcr, -Ümmûhâtu’l-Mö.minîn’in kurbanlarım, Resdlullah (aleyhissalâtu ,ves-
sefâm)’ı:n kestiğini İfâde etm ektedir.B u٥dr?٠de ‫؛‬٠۵١ ‫ؤ ﺋ ﺶ و ﯮ و اﻟ ﻲ ﺻﺮ‬
‫ﺗﻠﻠﻢ ﻋﺬ ﺳﺎﻓﺐ إ م‬٠ ‫ ﻋ ﻲ ز‬......R e s i a h (aleyhissalâtu vesselâm) zevceleri
adına bir sığır kesti. * * M ٥s ^ m ’d e .d e H z.C a b ir.'^ 'j ‫ ﻋ ﻲ‬۵ ‫ئ >اﻗﺈ ى ﺻﺮ ا‬
‫ﺧ ﻴ ﺆ اﻟﻮداع‬ ‫ ﻓ ﻲ‬٤٠‫**' ﻋﻦ س\ﻟﻪ ص‬Resûlullah C^eybissalâtu vesselâm). Veda Hac
C i* â hanımları İçin hir sığar keğtif* der.
‫ﻶ‬ ‫ﺸ‬ ‫ﻇ‬ ”‫ﺄ‬ ‫ﺗ‬ ٠‫ه‬ .

‫ ﻗﺆق‬1‫ﺋﺬئ‬: .‫ﻷ'ﺋﺄ ر ﻣﻦ ﻟﺜﻮم‬ ‫ﰽ‬]‫ ﻩ‬: JI. ‫ﻟﻠﻪ ﻋﻔﻪ‬ ‫رض‬.‫ر‬١‫ ﻋﻦ ج‬٠١ Ü
١‫ﺖ ﻛ ﻠ ﻮ‬ ‫ ص ق | ذ ﻗ ﺎ ﻟ‬٤‫ﺛ ﻼ ﺑ ﺌ ﺬ‬

.‫ﺍﻟﻼﻣﺔ ﻭﺍﻟﻨﺴﺎﰱ‬ ‫أﺧﺮﺟﻪ‬ .‫ ﺅﺍﺫﺧﺰﻭﺍ‬: ‫ ﻣ ﺴﻠ ﻢ‬-‫ﺭﻭﺍﻳﺔ‬.‫ﺯﺍﺩ ﰱ‬-

- 1. (1507)“ Hz. C a b ir (radıyallahu anh) anlatıyor; *‘Biz k u T b a n la n ın ız iB e tin -

d en üç g a n d e n fa z la y e m e z d ik . R e s û lu lla h (d e y h is s a lâ tu v e s s e lk ) b iz e â a t
ta n ıd ı ve:

‫ﺀ‬،Yîy‫ة‬n v e ı i a I ‫؛‬m da ‫ﻻ)^ ’ﺀئ‬y ‫ﻻ‬r<^u.” [Buhâ^î/Hacc l24, C ihâdl23, Efime


27, Edâhî. 16; Müslini/ Edâhî 29, (1972); Nesâî, Bdâhî 36, (7, 233).‫ذ‬-

AÇIKLAM A: .

Bu hadîs, kurban etlerinin yenilmesi ile ilgili, hidâyetlerde konan bir tahdidin
bilâhare neshedildigini göstermektedir.
Müteakiben kaydedilecek iki rivâyet .bu' bahse,açıklık getirecektir.

..‫ ا ﻟ ﺸ ﺔ‬- ‫ﺟﻴﻪ‬


6 ٠ CİLT KURBANDAN YEMEYE d a ir '83

-Abisibnu Rebî’ü a i t ı y o r : **Hz. A işe’ye: “Resûluîlâ (aleylussa .(15.8 ) .2


”?lata vesselâm) kurbanimn eü eâ d en ûçgünden f â y d â e s i n i y a s ğ â l
.diye sordum
-Evet, M a t bunu insanlarm Chtlık çekip) a c ıtğ ı yılda yaptı. Boyleee zeii**
g iıû e â M irleri doyurmasım arzu etmişti. Bizkoyununpagasmı kddm pj Onûeş
:gece sonra yiyorduk” dedi Ben
:Sizi buna mecbur eden şey ne id ir ’ deyince güldü ve**
ResûlulM (aleyhissitu vesselam) Allahla kavuşuncaya kadar, M u h â n â î **
âilesiûçgûn üst üste doyuncaya k a d a r k a l ekmek yememiştir” dedi;٠[-Şuhâ
rî, E fim e 27, Edâhî 16‫ ؛‬Müslim; Edâhî 2.8, ( 1971)‫ ؛‬MuvattS; Edâhî 5 ‫; ^ ؛‬irmizl
Edâhî 1‫ﺗﻢ‬,.'(1511)‫؛‬.£ ‫ ة‬٧''0 ‫ ة‬٧‫; ﻟ ﻼ‬,£ ‫ ﺑ ﻐ ﻘ ﻪ‬.10, ( ‫إ‬2.8‫ ا‬2)‫ ؛‬Nesâî; Edâhî37 ., (7 ‫ ا‬2 ‫ﻵ‬5.,,-2-36).‫' ذا‬

٠‫ر ﻟ ﻢ‬ ‫ة ا‬ ٤ ‫ئ‬ . ‫ئ‬ ‫ه‬ ‫إ‬ I ‫ ﻟﻘﺎ ق'اﻟﺒﺬ‬:‫ ؛ال‬٠‫ئ‬ ‫ه‬ ‫رﺻﻦ‬ ‫ئ‬ ‫وﻋﻦ‬ ‫ا‬ : ‫ئ‬ .

, ‫ﺋﺘﺆ‬٠‫ ﺑﺎل‬jUu ‫ﺀ ا!اة‬.1‫ ﻗﺬ ج‬٤.‫ﺋﺘﺘ ﻐﻠ ﻢ‬ ‫ ل‬5‫ﻷ‬ ‫ث‬٠‫وق ﻟﻼ‬٠ ‫ أذ' ﺛﺄﺑ ﯯ ئ‬1‫ﻋﻦ ﻟﺤﻮﻣﻪ‬
'‫ﻧﻪ‬.‫( ﴽﻛﻠﻲ و > ب وذﻛﻲ‬٠١‫ﻫﺬه ﴽﻻﻳﺎم ؛ ؛‬ ‫ﺋ ﺬ‬.‫أ ﻷ‬ .١^ ^ ^ ‫ ا ا‬٠
. . .‫أ ر ﺟ ﻪ أﺑﻮ داود‬: ‫ﺋ ﺮﻟ ﻢ ؛‬

‫ اﻃﺒﻮا ا ش‬٠‫ا‬ |
3. (1509). Nubey^e (radıyallahu anh) anlatıyor: **ResûluBah(aleyMsaIâttiyes-
selâm) buyurdular ki: ..Biz sîzleri, kurbanlann etinden üç günden fâzla ye­
menizi, birçoğunuza kurban eti nlâşsm diye yasaklamıştık. Şimdi, ^ a h u
Teâİa bolluk yerdi. Artık yiyin, biriktirin ve ücret isteyin. Haberiniz olsun,
bu bayram günleri yemek, içmek ve zikir günleridir... [Ebu Dâvud, Edâhî
10, (2813)‫ ؛‬Ibnu Mâce, Edâhi 16 (3160).]
AÇIKLAMA:
1- Kaydedüen hadîslerden anlaşılacağı üzere Hz. Peygamber (aleyhissalâtu ves­
selâm), îslâm’m bidayetinde çekilen umumî maddî sıkmtı sebebiyle bâzı tedbir­
ler alma ihtiyacı duymuştur. Bunlardan biri, kuıban etlerini üç günden fazla evlerde
saklamamaktı. Darlık geçtikten sonra bu yasak kaldırılmış, kurban etinden ye­
mek, yol azığı yapmak, biriktirip uzun müddet beklemek serbest bırakılmıştır.
Bu mevzû üzerine Müslim'm bir rivâyeti daha açık bilgi sunmaktadır:
KUTUB-I SOTE M U H T A S İ 6.CİLT

B û Saîdî’J-Hudrî (radıyaUahu anh). â t ı y o r : “Resûlullab (aleyhissalitu


vesseJâm):
“Sizden kim kurban'keserse, sak^n.ü‫ ؟‬gecedeu'Sonra evinde ondan bir mik-
tar olduğu halde sabahlamasın” ‫ﻻﺀﺀﻻاﻟﻞﺀﻻﺛﻤﻮﻻه‬. Ertesi yd odunca â a b :
**E yA M ’ınResûlû! YiııegeçeByüyaptığmuzgibîımyapacağız?” diyesor-
du. Bunun üzerine ResûHah (aleybissaIâm vesselk):
,.‘‘Ifeymî o, Oyle bir seneydi ki, 0 zaman herkw
(kurban etlerinin) herkese ula§nıasım istemiştim” buyurdu.”
I d ı iyaz §‫ل‬١ açıklamayı .sunar:''“ ٧lemâ bu' hadislerle, amel husûsunda ihtilâf
etmişlerdir. .Bir kısmma göre, taırban etinin üzerinden'ûç gün geçtiren sonra
artık ondan yenmemelidir.” Bu hadislerin, İfâde, ettigi haram hükmü hâkidir.
Cumhfira^ gOrC ,nehiy tamamen mensuhtur,' laldan eti üç günden sonra da ye-
nileljilir ve lıerlıangi b h za٠ n٠‫ دﻣﻮئ‬da.konaraaz.
Bazıâlimler: “ ٥lt'١^asaltdatatem٠^de.etmezdi,'lK٠ etİfâde ‫ ذك‬5‫ﻟﻢ‬0^ ‫ﻻ‬. Şimdi
de ke'râhet mânası ,devam etmededir” ,demiştir. Bir .alete binâen konan yasak,
illetin kalkmasıyla kaldırılmış' ise de, ,aiet 'tekrar. ^Ihdr'etse, yasagm 'da -aynen'
geri geleceğini sÇyleyen âlimler de olmuştor. Hz. Ali 've Abdullah ibnu Ömer
böyle anlıyorlanh. ibnu Ömer (radıyaüahu anh)’in faırban etini, hayati boyunca
'üç günden,fazla yemediği rivâyet edilir..
İbnvi M e s f u d l y a p k bir rivâyete göre faırban eti üçe aynimalıdır. Biri
yerUlir, biri tasadduk e i , biri de haliye aiair. İmam-1 Azam, inam p , inam
Ahmed ve İ ğ ibnu Râhûye bununla ameli esas almışlardır.' Sevti: . ‘Kurban'
. etinin ekseri'sij tasadduk edilmehdir” demiştir.
Adak kurbanının etinden,'adak sâhibi yiyemez.' Adamın fakir' veya zenginliği
bunda.rol oynamaz. Dört mezhep bu meselede ittifak,edçr.^ Ahmed ibnu,Han-.
bel’den'gelCn bir rivâyete göre yiyebilir.
N om ^kurbanm etinden sahibinin y e ^
h el â k o : ; : : . tk 'h a k k İ A

‫ ]ﻣﻖ رﺳﻮل اﻟﺘﻪ ا ض‬:‫'ﺀﻏﻪ ةا'ل‬-‫رض'اﻟﺘﻪ‬,‫ﺣﺔ اﻟﺨﺮاص‬-‫ ض ذا‬- ١


\^ P ‫ ﺍ ﺻ ﻊ ﻃﺎ ﺀﻫﻠﺐ ﻃﻰ؟ ﻗﺎدت‬٠‫ ﻛ ﺚ‬:١‫' ةذث‬.‫ﺋﺬﺗﺬ ﻣﺊ اﻟﺘﺪﻧﺆ‬
‫ ة‬٠‫اﻷرب‬ >/î .[‫اص؛ادﻛﻠﻮﺋﻴﺄ‬.‫ﺛﻢ ﺧﻮ ﺟﻴﺎ ذﺛﺬ‬ ‫ ﻫﺎ‬٠‫و ئ‬ ‫ﺛﺒﺲ ﺋﺌﻠﻰ‬١‫ﻹ‬
‫ﺇﻻ ﺍﻟﻔﺴﺎﱃ‬.

1. (1510)-N â c i y e e i - l a ’/Cradıyallahuanh) anlatıyor: ."J‫؟‬e $ iâ /ı( â /e y /u s ~


‫ س‬، ٧ vesselâm) b e d y l Medine’den benimle g o n d e i . . . . .
“Bunlardan yolda b e lâ olan Çifcarsa ben ne yapacağun?’’ diye sordum.
..Hemen kesersin, nalnum kanm a batm rsm , sonra onunJa-.insanlar ara-
^smdan ‫؟‬ekilirsin, yerler” , d i ‫؛‬Muvatta, Hacc.148., (1, 380)‫ ؛‬T‫؛‬rm‫؛‬zî, .Hacc
72, (910)‫ ؛‬Ebu Dâ٧ud, Menâsik 19, (1762)‫ ؛‬İbnu.Mâce, Menâsik 1,01, (3105).]
AÇIKLAMA:
'1- A tab'^^helâk olmak dem etoH adîste hayvanin yolculuk muslbet gibi du-
ramlar sebebiy'le hedefe varamayacak hale gelmesi, ölme.notoasma dayanm .!-
dır. Bunun hemen kesilmesi gerekir. Ancak hedy (Kâbe’ye bağışlanan taırbanın
etiisâhibine ve onu götürmekte'olanlara haram-oldugu İçin', yolda, helâk olursa
kesilip bırakılır. .Takısı kanma bulanıp özerine konur'.,Tâ.ki yoldan geçenler bu-
nun hedy oldugunuhilsinlcr ve ondan zeng ^
“ insanlarla'onun arasından çekil” tâbiri, ihtiyaç sahiplerinin h«!y’den istifa-
d‫ ؟‬edebileceğini, İfâde eder.^
I M u v a l’d riYâyette helŞkolan laııbanhgın ...tafa” suu kanuun İçine atî»»,
buyurulmuştur. Maraaafih nalınla takı ayni, şeydir. Zîrâ taırbanlıgın boynuna ni-
şanlamak özere nalın Vs! 'takdir. Müslim’de İbnu Abbâs’m gelen bir rivâyette
helSk hâlinde, ve a r k a d a ş la ı y«neyin” buyuralmuşttır.' Bu yasaktan mak-
.sadın, himaye İşinde gevşeklik yapmaSını, tesihnesinigeretoiren şartlar tam olarak
'tahakkuk etmeden kesmesini ^o.nlemekolduğu belirtilmiştir. Bu'hadîsin'tam
KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

anla§ılması iç'in Qnuncu Bab’ın Birinci Faslı’nda açıklanan hedy ve udhiye ara-
sindaki farkın bilinmesi gerekir..
\ K â İyâz der ki: “ Nafileolan hedy kurbanı.helâk olursa onun etinden'ne sâ"
hibi, ne âevkedeni, nesevkedenin arkadaşları yiyemez, çünkü hadisin hükmü'bu-
dUr” . m îm erhunı,arbdaşlarkelim esininm utlâoluşuttabâarâ *‘zenginde
jŞyemez, fakir de” der. Bu meselede c u â u ru n hükmü de boyledir. Â n c â vâ-
â b olan “hedy’*y â b ğ â a , kesildiği i d i r d e sâhibi yiyebilir,zengin de
yiyebilir. Ç u i sâhibi onu, zimmetinde olduğu İçin t a z â e d e c e tt.
“Nâûle hedy”den murad nezr kurbamdır. Bilindiği özere nezr kurbamndan
nezrodenyiyemez. Vâcibolan, Hacc-1 Kiran veHacc-r T em eid ekesilm esig e-
rekenkurbandır. Hanefîmezhebinegöre bu, şükürkurbamdır, kesen etindenyer.
Bu kurban önceden zayi de olsa, gerine bir yenisi almıp k e s ilm e ia .

Ijjaj . ‫ﺑﺪﺛﻪ‬ ‫ﺳﺄ ى‬ ‫]ﻣﻦ‬ : ‫ﻗﺄ ل‬ ‫أﻧﻪ‬ ‫ ﺑﺴﺐ‬١‫ وﻋﻦ اﻳﻦ‬- ‫؟‬
‫ﴽؤ أﻫﺰ‬ ‫أﻛ ﻲ‬ ‫ ذ‬٤‫ ذ‬..‫ ذى؛‬٠‫ ﺑ ﺰ ﺀب‬٤ ‫ﺳ ﺎ‬ ‫س‬۵‫ ﻗﺘﻖ ا‬،‫ ﺧﺶ ﺗﻘﻲ‬.‫ئ‬
‫ﺮ ﻣ ﻬ ﺎ‬ ‫ﻋ‬ ‫ ﻏ ﻬﺄ‬٠ ‫ﻳﺄﻛﻞ‬ ‫ﺬ‬ ‫ﺛ‬ ]•

2. İlsilhibnufl-M üseyyeb der ki: “Nafile olarâsevkcdilenbirdeveyolda


h e lâ olsavehem enkesilerekhiaterkedilse, h i d a bunu yese, bu naffkkur-
bmun sâiibine birşey gerekmez. Kendisiyese veya ondan yiyene emretse borç-
iam r.” [^^uvatta, Hacc'149,'(1‫ 'ا‬381). ‫إ‬
A Ç IK L A M A :
"Haci'kâfilesinln hacc mahalline sevketmetoe olduğu kurbanlara esâs'itibariyle
hedy denir. Bunl'ann yol esnasmda,'hemen kesilmesini gerektiren bİT'durumla,
karşıia‫؛‬nialan,halinde kesilip, hedy olduğunu gösteren işaretinin ü erin e bırakı-
lıp ,1 ‫خ‬terkedilmesi em rediliktedir. Böyle bir hayvanin etinden sadece hedy
sahihi vCya hedy’i bir başkası adına sevkeden kimsenin değil', kâfileye dahil, fa-
kir,,-zengin herkesin istifâdeden menedilmesinin' sebebini Nevevf,şöyle açıklar:
“ Bu, kafile mensuplarının hedy’i ,(yemek İçin), helak olmaya zemin hazırla-
mâlarından kortaılduğu içindir. Bu hal (maalese. bütiin 'kâfilelerde.gOriilen bir,
dU'rumdur. ,Bu durumda,' bütün kafile mensıiplarına, onun etini yemenin aiz ol-
madiğinin teşrî edilmesi,gerekir.'Ancak: “ Onun terki demek, vahşî hayvanlara
yem olması demektir, bu ise malin zayi olmasıdır, -israftır.’ diye bir ‫؛‬tiraz müm-
'6. c il t KURBANDAN YEMEYE DAİR 87

'kündür. Bu ‫؛‬،‫؛‬raza cevabınuz şudur: “ Burada ‫اﻻ‬3‫ ﻻال‬zâyi o^raası diye birşey yok-
tur. Zira», gâlib âdet şudur: ÇöîJerde yaşayanlar hacdann konaklama yerlerini tâkip
ederler, onların bıraktıklarım, terkedi-p attıklarım toplarlar. Ayrıca, hacc mevsi-
minde.hacı kafilesi birbirlerini takip ederler, birinin peşinden bir başkası orada,
konaklar....’’
Nevevî: “ Arkadan gelen kafilenin, zenginlerinin de bundan yememesi gere-
kir. Çünkü, hedy kurbam mutlak olarak fakirlere hastır, fakir dışındakilerin on-
dan yemeleri kesinlikle câiz değildir” der.
AUyyu1-Kâri, .nafile^hedy. mahalline varınca yani Harem dahdinde- kesilince
.hem sâhibine hem de zengine helâl olur” der ve onun mahalline varmazdan Once
(yolda) .kesilmesi halinde'.haram olacağını tasrih 'eder

‫ﺑﺪﻣﻪ ﻹ ﺻ ﺌ ﺊ‬ ‫ ] ﻣ ﺬ أﺋﺪى‬:‫ل‬١‫ ا أﻧﻪ ة‬٠٣‫ﻟﻠﻪ ﺀ‬,‫ﻳﻦ ﻋﺺ ر ض ا‬١'‫ وﻋﻦ‬٠ ٣ Ü


‫أ‬4‫ة اﺑﻠﻞ‬,‫إذ ﺛﺎ‬٤‫ وان ك\ﺛﺖ ﺋﻄﻮﻋﴼ‬،١‫* ﻛﺄﺋﻎ ﺋﺬرأ اﺑﺬﻟﻖ‬ö\$ .‫أو ﻣﺄﺛﻤﻎ ﺋﻨﻬﺄ‬
‫'أرﺟﻬﻄﻤﺎﻟﻚ‬.‫ﺛﺎةاوﺣﻤﻴﺎع‬.'

3. (1512)- ibnu Ömer (‫ ؛؛‬dıyallahu anhUma) d .r ki: “i Kâbefye bir ‫ ؛‬eve

şâyetbu birneziridiyse, yerineyenisinialır. Nezirdeğilde tet&vvuidiyse, diler-


se.yemier, dikerse ferkeder.’’ (Muvatta, Hacc 150, (1,''138).‫ل‬
Nezir, ferdin belli bir şarta bağlı olarak kendisine bor‫ ؟‬kıldığı laırbandır. ٠
şart, yerine-geldi mi bor‫ ؟‬kesinleşir, yerine getirilmesi vacib olur. ‘.‘§11 hastalık-
tan iyi. olursam Kabe’de bir kurban keseceğim” diyerek adakta bulunan kimse,
sıhhate kavuştuğu takdirde onun hir koyun, kçsmesi ona vâcib olur. İşte bu şekil-
de nezredilen bir hedy kaybolursa bunun yerine yenisinin alınması gerekir. Her-
hangi bir şarta bağlı olmaksızın sırf sevaba nâil olmak düşüncesiyle Kabe’de bir
taırban kesmeye niyet edilmişse bubir.tetavvudur, 'nâfile.bir krbandır. ibnu ömer
(radıyallahu anhümâ) bOylebir.kurban hedefe varmadan kaybolursa sâhibi diler-
se yeniler, dilemezse, -taırbanı kesmetoen vazgeçer diyor.
.N U N C U F A S IL
K U R B A N I DEVEYE BİNMEK

‫ﺪ‬ ‫ﺴ‬ ‫ﻤ‬ ‫ﻣ‬ ٠‫س‬ ٠ ٠ ‫ب‬ ‫د‬ ٠ ^ ^ ^ ‫س‬

‫ﻳﻸ ﺋﺘﻮ ئ‬-‫ ذأئ ذ‬. , ‫ ﻧﺄت ااﯪ‬. ‫ﻝﺀﻗﺎ اﻫﺖ ئ‬٠‫رﻳﺮأ ﺯ‬٠ ‫ض'أى‬ ١ H

‫ ا‬٤۶‫ةﻗﺎل اذ‬-.‫ ﻗﺎ ق إ ي ﺗﺬﻗﺔ‬.‫ ﻫﻴﺎ‬٠‫ از‬:‫ ﻗﺎ ل‬.‫دﺀث‬:‫ إي‬:‫ ﻳﺎ ﻗﺎ ق‬۶ ‫از‬.':‫'ﺑﺪﯪً ﻗﺎل‬

.‫رﻳﺮة‬. ‫ ا ﻻ ا ﻻ اﺑ ﺮ د ي ص'أى‬.‫ أﺧﺮج‬. [ ‫ ا ﻷ د‬, ‫ؤﻫﻠﻚ‘ ى ا ﻷ ة أؤ ق‬

..‫وﻟﻠﻀﺴﺔ ا ﻻ أﺑﺎ داود ﻋﻦ ا س ﺑﻤﻌﻔﺎ‬

',‫ﻟﺒﺨﺎرى ﻋﻦ أف ر و ؛ ذ ﺋﻠﻘﻦ ذأﻗﺬ ﻧﺎﻛﺒﻔﺎ ذﺛ ﺰ ﻳﺘﺎ ن اﻟﺘﺒﻦ‬. ‫زاد ق دواﻳﺔ‬

.4 ‫| و ا ﻋ ﻠ ﻰ ﺀ غ‬

1...(1‫ج‬-Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “R esûliah Odeyhissa -(13


lâm vesselâm) bir deve sevkeden birisini goâûştû ki :
‫‘'؛‬Bînsene'.naî.» dedi. Adam:
k ü . r . d^iyse de ResûlulIah ( â y h î s â t u vesselâm) eıtiTİni tek-
mrladı:
- “ B în o n a î٠»(^rfam‫؛‬e k r .-
٥‘0 kurbanlğ** ٠ ٥ haykırdi. ‫ ﺀ‬٠‫ف‬۵‫«ﺀ‬,‫ر‬3 ‫( اي‬aleyhissalâtu vesselâm):
..Bin ona” diye tekrarladı ve â c î veya ûçûncu s e fe â :
..Yazıklar olsun l a ! * . diye ilâvede bulundu** [B uhârî^H acc 1 0 3 ,1 1 2 , ٧ ٠ "
sâya 1 2 ,.E d e b 9 5 ‫ ؛‬M üslim , H c c 3 7 1 , (1322)‫ ؛‬M u ٧atta, H acc 1.39, (1, 337); Ebu
D â ٧ u d , .M enâsik 18, ( 1 7 ^ ) ‫ ؛‬N esâî, H acc 7 4 ,.(‫ ؤ‬, .176 )‫ ؛‬ibnu, M âce, M enâsik
i w , (3 1 0 3 )1

B u h â rrâ bir rivâyetind., Ebu Hureyıe*den naklen şu ziyade'vardı: **(Ravi)


derki... “Ben o adamiy deveye binmiş R esû lia h (âyhissalâtu v e s s e iy ia be-
mber yûmrken gördüm, d e v e â boynunda nalm takılı idV*. ' 1
6. c il t KURBANLIK DEVEYE b in m e k . 89

AÇIKLAM A :

'‫ إ‬- Biidn (büdün de obnmuştur) lügat o l a ı i deve demek işe de şer’îıstü â ta
Siğurda ayni hiikme tâbi olduğu İçin deve ve sığır her ikisine de biidn denmiştir.
2- K u r b â k develerle ilgili âyette:
/ ‫ا‬٠‫اه ﺀي‬ ‫واﺑﺪن ﺟﻌﺒﺎﻫﺎ ﻟﻜﻢ ﻣﻦ ﻓﻌﺎﺑﺮ اف ﻟﻜﻢ ﻣﺢﺀ\ ﺧﺜﺮ ﻓﺎﻧﻜﺮوا اﻣﻢ‬
“ Biz kurbanlık develeri de sizin İçin Allah’ın geâirinden kıldık, onlarda
. sizin İçin'hayır v a rA r...” (Hacc 36) âyetinde geçen ‫ا ﺧﻴﺮ‬٠‫ ﻋ ﻢ' ﻓﻞ‬.“ Onlarda si-
.zin İçin hayır vardır” ibaresindeki *‘hayır” mutlak Olduğu İçin 'bir kısun âlim-
ler, faırbanlık deveden binmek, 'sütünü sağmak gibi yollarla da^ istifade'etmenin
câiz olduğu hükmünü çıkarmışlardır: Yukanda kaydedilen rivâyette de Resâlul-
'lah (aleyhissalâtu vesselâm), faırbanlık deveye binmesi İçin deve sâhibini ikaz
etmekte, ısrar etmektedir..Resülullah.(aleyhissalâtu vesselâm)’ın devenin ne çe-
§‫؛‬t bir'kurbanlık olduğunu sormadan “ Bin'onal.. diye ısrar etmesinden herçeşit
taırbanlıga, yani'vâcib nevine de girse tetavvu nevine de girse,'binilefeil^ği hükmü
çıkarılmıştır. ... -
Ahmed ibhu HanbeVin MCisned’İJide gelen bir rivâyette de R e s û H â (aley-
hissâtuyesselâm )’a: *‘Hedy'e (hacc trbamna)binilebilir mi?}’ diye sondun-
ca: ‫ ﺑﺎس ﺑﻪ‬١f \٠Beis yok, binilebilir” diye cevap vermiştir.
Netice, olarak:' “ Bir kısım âlimler (Urve, Abmed, ishaky Ehl-İ zâhir) mutlak
olarak toırbanlıga binmenin cevazına hükmeder. Ancak c m n h û r ( £ b u ü /e . Ma-
lik, Şâfıî ve ekseri filkahâ)' ihtiyaçla kayıtlarlar. .Bunlara, göre, ihtiyaç olmadan,
binmek nassa muhaliftir, mekruhtur. H a n e lr d e n Hidâyesâhibi, cevazı“ ızdı-
râr١١la kayıtlamıstır. Bunların hücceti .Rınu ‫^ أ ه ﺀ‬e^be’.de.kaydedüen'şu hadis-,
tir.٠li;4İ٠jhj/١f j i ١Il4İji;j١4 İ r j ١f“ H edye(kurbanhğa),başka çare bulamayıp
mecbur kalandan, başkası binm^hı...” Burada zanırete binâen câiz olunca, za-
nıretin kalkmasıyla binmenin-, de cevazı kalkacak'demektir. .Meselâ yorgunluk-
tan binen, dinlenir dinlenmez iner. Müslim'de de gelen v'e müteakiben
kaydedeceğimiz (1-514) şu meâldeki hadis de bunu te’yîd eder: “ Kurbanlığa,
mecbur kaldıysan m a’ruffizere-bln. Bîr başka Sirt bulunca da in” . Şu halde
huhadis de.bir b a .-im k a n bulunca kurbanlığı terketmeyi âmirdir.

:Jl٠. ‫ﻟﻴﺬي‬٠‫ﻧﻜﻮ ب ا‬ ‫ ﻏﺬ‬.‫ دﻫﻦ ﺳ ﻞ‬.‫اﻟﻠﻪ''ﺀﺗﻪ‬ ‫ ر رﺻﻰ‬١‫ وض ج‬-.٢ I


‫ ش ﻟﺠﺖ‬٠‫إ ﻫﺎ‬-,‫إذاأ ﺳ ﺚ‬,‫ ﺧﻴﺎ ﻳﺎﻛﺬ و ف‬٠‫از‬ :‫ ﺗﺘﻮل‬I .^,١‫ﺳ ﻎ رﻣﻮد‬
٠‫ﺗﻢ‬٧ ‫ ﺟ ﻪ ﺳﻠﻢ وأو داود وا‬/‫ أ‬.[‫ﻇﺘﺮأ‬.
90 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

2. (1514)- Hz. Câbir (radıyalîahu anh)’e: “ Kurbanlığa binme hususunda so­


rulmuştu, şu cevabı verdi: *‘Resûluîlah (aîeyhissalâtu vessdâmyı jşittnn şöyle
cfemiş‫؛‬،/: ،.Kurbanlığa, mecbur kaldıysau m a.ruf üzere bîu. Bir başka sırt (bi­
nek) bulunca da in .” [Müslim, Hacc 375, (1324); Ebu Dâvud, Menâsik 18,
(1761); Nesâî, Hacc 76, (5, 177).]
ONBIRINCI FASIL
k Ab E’YE kurban HEDİYE EDEN MUKÎM İHRAM GÎYER^MÎ?

‫';دى دن‬I ‫ ]ﺣﻤﺄة ا؛ؤ‬:‫ ا ئ رس اش ب ذأك‬٠ ‫ﺀ ن‬.- ١ I


"‫ أرﺟﻪ اﻟﻂ‬.‫اﻟﺘﺪﺳﺔ ﻗﺄﺋﻞ ﻗﻼﺋﻞ ﻓﻨﻴﻪ ؤﻷ ﺋﺨﻴﺖ ﺛﻴﺄ ﻳﯫ ﺑﺠ ﻒ اﻟﺜﻔﺮمﺀ‬

1. İ151S)-Hz. Aişe (radıyiahu anhâ) anlatıyor:


uResûluIlah ( â y h îs s â tu vesselam) M â e $ d e iken Kabe’ye kurban suDar,
ben de kurbamnın boynuna takılacâ n i ş â r i m hazırlardım. Bu Sirada Resûlüî-
l â ( â y h îs s â tu vesselâm) ihramhiann sakındığı yasaklardan sakınmazdı ”. [Bu-
hârî, Hacc 110, Edâhî.15‫ ؛‬Müslim 359,'(1321); Mu٧atta'Hacc 51, (1, 340);
Tirmizl, Hacc 69, (908)‫ ؛‬Ebu Dâvud, Menâsik 1 7 ,(1757,'1758‫ ا‬1759)‫ ؛‬Nesâî,
HacC 65, 6'6, 67., 68, 69, 72, (5, 171-173)‫ ؛‬ibnu Mâce, Menâsik 94, (3094).]

٨ÇIKL ٨M ٨^
1- Bu rivâyet, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’i٥, kendisi Medine’de
olduğu halde‫ ؛‬Beytullah’a kurban (hedy).ettiğini g O s te r ir .B u n u ,H a c c ı’n-
dan önce, 9. hicrî yılda Hz. Eba Bekir (radıyallahu anh)’!e gönderdiği kabul alilir.
2- Hz. Aişe, Mekke’ye^hedy'göndermiş olan ResUlullah (aleyhissalâtu vesse-
iâm)١m ihrâjna girmediğini, belirbnek istiyor.
3- Nevevî; “ Bu hadis, hacca gitmese büe, kiçipin Mekke’de kesdmek özere
kurbanlık göndermesinin mUstehab olduğunu, hedy gönderene ihrama girmek ge-
rekmeyeceğini göstermektedir” der ve .bunda ulemânın kâhir ekseriyetinin itti-
fak ettiğini''belirtir.. ^Sadece Jbnu Abbâs, ‫ ﻻ ط‬Ömer (radıyallahu anhUmâ) ile
ve S i ‫ ﻻ ط‬Ciibeyr (rahimehumullah)’in böyle bir.davramşta.bulunan kimse-,
nin, ihram' giymeksizin ihram yasaklarından kaçınması gerektiğini söyledikleri,
rivâyet edilmiştir.
.Bu mevzuda asil ol'an, Hz. A işe’nin hadîsini..esas alan cumhdrun görüşüdür.
Esâsen, başka rivayetlerde teferrtiatlı olarak.belirtildigi üzere Hz. Aişe (radıyal-
M u an‫’وﻗﺔ‬yi'bu açıklamayı yapmaya zorlayan'şey, ,'kendisine birkısım'sa-
habelerin Mekke’ye hedy gönderenlerin, gönderdiği taırban kesilinceye katlar
92 KÜTÖB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

hacıya haram oJan dikişli elbise giymek,..tra§ .im ak gibi foütiin. yasaklara riâyet
„etmesi gerektiğine dâir verdigi fetvaların intikal etmiş olmasıdır. ٠ bu fetval'an
duyunca,.yukarıda kaydettiğimiz açıklamayı yapar,
meselede Hz. Aişe’yi konuşmaya sevketlen fetvanın ibnu Abbâs’a.ait olduğunu
telirtir.

‫ اﻟﻲ‬.‫ ] ي إذا ﺣﺎﻗﻮا ﺣﺄﺿﻴﻦ ﻣﻎ رﻣﺮل‬.‫— وﻋﻦ ﺟﺎ ر رﺿﻰ ﻟﻠﻪ ﺻﻪ‬٢. I


,‫ل‬ \‫ل‬ ‫ أاﺧﺮﺟﻪ‬.[‫ﺛﺎﺀ رﻟﺚ‬٠‫ ﺑ ﻢ ؤس‬٠ ‫ﺀ‬١‫ 'ﻧﺶس‬:‫ا]ﻳﺒﻰ‬ ‫ ذ‬٠‫إﺋﺆ آت‬٤‫ ﻳﺎذﺗﺪ‬.
.-2. (151^'-i f e . ( r a d ı y a l l a l ı u a n h ) ’inanlattığınagOre^' **Asbab’t a ı ı M â
ne.de Hz. Peygamber ( â y b î s â t u vesselâm) ile kalunlardun birhsm ı Kabe’~
ye kuıbanlıklar g ö â ım iş , buBİardaD i y e n ihrama girmiş, ğ e ye n de
girmemiştir.*" [Nesâî; Hacc 71, (5, 174).] . , f

‫ﻟﺴﺎﻓﻲ‬٠‫ا‬٤‫ﻓﻴﺮﺑﺄ‬- ‫ ]أﻗﺬ ذأى ﻧﻠﺠﻸ‬٠‫ا'وض رﺳﻤﺔ ﺑﻦ ﺀﺑﺪ'ﻟﻠﻪ ﺑﻦ اﻟﻬﺪﻳﺮ‬٣ .' I


‫ ﻟ ﻠ ﻪ ا س‬٠‫ي‬ ‫ ﺋﻘﻬﺖ‬,:‫ ' ﻗ ﺎ ل‬٠‫ﻧﻠﺪﻟﻠﻖ د ﻳ ﺮ د‬ ‫ﻟﻘﺜ ﻦ‬ ‫أة‬ ‫ﻳﻘ ﻦ ؛‬ ‫ ةؤﻫﻖ أس‬-‫ﻏﺜﺔ ؟‬ jL i

.‫ﻣ ﺎ ﻟ ﻚ‬ ‫أﺧﺮﺟﻪ‬ ‫ ﺷ ﺬ ة ع‬٠‫ﻳ ﺬ ﻏ ﺔ ز ز ت ا‬ :‫ﻧﻘﺎل‬ .‫د ﻟ ﻚ‬ ‫ ﻟﻪ‬.‫ﻧﻨ ﺮ ت‬ ‫ ز‬:‫ا ؤ‬

‫إ‬- .‫ﺍﻟ ﻐ ﺔ‬ ‫ﻣﺎﻻ ﻳﻮاﻓﻖ‬. i f : ‫اﻟﺸﺮع‬ ‫اﺑ ﺬ ﻏ ﻪ ﺀ ﰱ‬٠

3. İ15r7)-Rebî*aibnuAbdi]Jahİbni1-Hûdeyr*kâamimSigöTe: i$Itak*tael-
biseden soyunmuş bir adam g ö ğ v e sebebini sorar. K enâine, bu adamm Ka-
be*ye kurbanlık gönderâği, bu sebeple elbiseleri attığı belirtilir.
Rebi’â derki: (*Sonra ben A b d â â ibnu Zubeyrlekarşdaştım ve bu durumu
ona ?. Bana :
**Kabe’nin Rabbine kasem olsun bu bid’attır** dedi...[Muvatta, Hacc 53, (1,
341).]

AÇIKLAMA:
Zûrkârû, Rebî*a*nm gördüğü ihranüı şahsm İbnu Abbâs (radıyallahu anhûmâ)
olduğunu belirtir. Çünkü İbnu Ebî Şeybe’nin bir rivâyetine göre, İbnu Abbâs.ı,
Hz. Alt zamamnda, Basra vâlisi iken elbisesiz olarak Basrâ.da görenler olmuştur.
Abdullah İbnu Zûbeyr (radıyallahu anhûmâ) b mevzuyu teyzesi olan Hz. Aişe*■'
6. CİLT KÂBE’YE KURBAN HEDİYE EDEN MUKÎM İHRAM GİYER Mİ 93

nin sözüne dayanarak kesin bir dille, yeminle ifadeye dökmekte ve kurbanlık gön­
deren kimsenin kendine ihram yasaklan tatbik etmesine bid’at demektedir.
Zürkani’ye göre: ‘%nü*z-ZûbeyT (radıyallahu anh)’in bu hususu kesin bir şekil­
de bilmeden yemin etmesi câiz olmadığına göre, bu davramşm sünnete muhalif
olduğunu Hz. Aişe'Ğsa öğrenmiştir. İbnu Abbâs da kıyasa dayanmış olmah, ancak
sünnet varken kıyas yapılmaz” .
Bid’atın, sünnete muhalif olan amel ve düşünceler olduğunu daha önce açıkla­
mıştık.
M Ü T E F E ^ K H A D îk E R

‫ﺑﺪﻳﻪ ﺋﻴ ﺾ‬٠‫ﺋﺬا ﺑﻲﺀ ا‬-:‫ب ةال‬ Jii ‫ﺻﺮ رﺿﻰ‬ ‫ص ا'ﺑﻦ‬ ~١ m


.‫ﻣﺎﻟﻠ ﻎ‬ ;[‫أ م ؛‬ ‫ى‬٤‫ﻂ ﺀ‬ ‫ ﻳ‬٠‫ﺳ ﻞ‬ ‫ ؛ ا ذ ﻟﻠﻢ ﻳ ﻮ ﺟ ﻦ ﻟﻪ‬$ ‫زﺋ ﺬ ﯪ ﻏ ﺶ ﺗﻤ ﺤ ﺰ‬

I . (1518)-Jfbfl0 Ö m e r (ra d ıy a liu i ü m â ) i t i y o r :


“ B à n e (y o ld a ) d o ğ u r a d o lu rsa , yavrusu d a g ö tü rü lû p a n iîG S İy le b ir lik t e k e ı
s ilir . Y a v ru y u t a ş ı y a d b ir m â m e l (ta ş iy ıc ı) b in a m a z s a a n n é e y ü k le t ilir . ”

(Muvatta, Hacc 143, (1, 378).‫ًا‬


A Ç IK L A M A :

Sedefle, aslında deve demek ise de §er’î-ıstılahta kurban .larak ayrılan bUytik
-ba§ hayvan demektir: Deve ve sığır'gibi. Şu h'alde Kabe’ye sevkedilirken y.lda'
doğuracak olsa, yavrusunun, kesim mahalline kadar nakledilerek, annesiyle bir-
likte kesilmesi gerekir. Hadîs, yavruya öncelikle bir başka taşıyıcı aramak ge-
rektigini ihtar e t m e k t i . Çûnkö **eğer o n u n y ü k le n e c e ğ i, u y g u n b ir m à é l
(ta ş ıy ıc ı) b u la m a z sa n ız, a n n e sin e y i y i n ” buyuruyor. Daha önce belirtildiği

üzere (1.513., 514‫) ا‬, kurbanlıgm, şerefi ve.hürmeti sebebiyle İmkân nisbetinde
onun binme, yükleme gibi işlerde taıllanılmaması gerekir.-
Böyle yavrusu olan bir kjırbanlıgın sütünden,, mecbur, kalınırsa, yavrusundan
artan kısnuHdan istifâde edilebilir.' Normal şartlarda o sütten- de istifade'etme-
'mek.evlâdır.

‫اﻳﺎ‬ ‫اﺋﺪى ﺋﺠﻴﺒﺄ هﺀض‬ ‫ﻋﻨﻪ‬ ‫!ق‬ ‫ﺻﺮ رﺿﻰ‬- ‫ ]أئ‬٠‫أﺛﻤﻀﺄ‬ ‫وﻋﺘﻪ‬ _٢ .
‫ا‬٠‫ أ ﺋﻎ?ﻟﻠﻎب‬٠‫ إ ر أﻓﻨﻴ ﻎ ﺋﺞ‬1 . ‫ رﺳﻮ'ل ش‬S i î A i ‫ﻗﻼ'ﺳﺎﻗﺆ‬
■[‫ا‬٠‫ا إﻳﺎ‬٠‫ ﻷ اﺳﺺ‬:‫ﻗﺎق‬٤ ‫ه ﺑﺬﻧﺄ؟‬ ‫أﺳﻤﺎ ﺅﺃﺛﻘﺮﻯ‬٠‫ دض أ‬، ٠‫ﺋﻼي‬
2 ٠ ‫ ا أ‬5 ‫) وا‬- ‫ ا ﻻ‬06‫ ﻻ ط‬Ömer(radiyallahuanhUmâ)’inan^ “Babasi
Hz. Orner, neclb (denen çok muteber cinsten birdeveyi) Kabe'ye kurban olarak
6. CJLT MÜTEFERRİK HADÎSLER 95

bağışlamıştı. (O ara n e c k ) ûçyûz dinar v e r i r . ResûJulJab (a le y h isâ tu ves-


seiâm)’a gidip sordu:
**Ben necîbfiKabeyebağişIamıştunk Bu ara bazdan gelip ûçyüz dinar verip
satın â â istediler. Bunu satıp yerine bir başka deve â y ı m i ? ”
“ Hayir.» dedi. ،،Başkasını dega, onu k e s e c e ü ^ ’ [Ebu Dâ٧ud, Menâsik
16, ( 1756) ٠‫ًا‬
AÇIKLAMA:
1- Su hadîsfö.bîr hayvani taırbanlık olarak ta’yîn ettikten sonra bunu bir başka
hayvanla değiştirmenin câiz olup olmayacağı meselesine giren.bir vak’a mevzu-
bahistir..
Hadîs, kurbanlığın misli^ ve. hatta daha efdali ile de olsa değiştirilemeyeceğini
İfâde etmektedir. :h
2- Necîb, devenin adi değildir, cinsini bildirmelttedir. Aslında, .her hayvanin
en iyi cinsine, necîb deıektedir. Develerin kuvvetli ve sür’atlî olanlan bu ismi ahr.

‫ ﺀم‬. . .‫ ]اﺋﺪى‬:‫ذﻳﺘﺎ ةا'ل‬٤ ۵ ‫ ا‬.‫رﺿﻰ‬ ‫ﺑﻦ‬. ‫ وص‬- ٣ I


:‫ ذﻗﺎق'ﺑﻐﻐﺬ اوواة‬.‫~ﺀ‬٠‫ﻳﻦ“ف‬- ٠;:‫س*ﻯ‬
‫ﺍﻓﻰآررأ ﺍ‬7‫ﺑﺬل‬..‫ﻷاى‬..‫ﺧﺘﺰ‬
‫ ﻱ >ﻯ ر‬. . ‫ا ﺫﻯ‬٠ ‫ ﻓﻪ‬،‫ﻗﺪا‬
‫ﻯ‬ ٠ ‫أﻟﻐﺪﻳﺆ‬
‫ أﺧﺮﺟﻬﻤﺎ أﺑﻮ داود‬.[‫اﻧﻨﺜﺮﻛﻴﻦ‬
•[‫ﺑﺪﻟﻠﻖ اﻟﻤﺴﺮﻛﻴﻦ‬ ‫ف ﻳﻤ‬
‫ﻳﻤﻆﻆ ﺑﺪﻟﻠﻎ‬ ‫ ﺀا‬٠٠‫ دده‬. ‫ﻣﻦ‬.

‫اﻟﺰﻣﺎم‬.'‫ا‬١‫ ﻣﻤﺪ ﻓﻞ‬/ \ \ ‫ﺀاﺋﺘﺰة« ﺣﺌﻘﺔ ﺗﻜﻮن 'ف أﻧﻒ‬.


3. (1520)-ibnu Abhâs‫^^ ف‬adıyallahuanhömâ)-anlatIV 0 ^: ‘'Resmullah
(radıyallahu anhûmâ) anlatıyor: ‘'Resûlullah
(aleYl
(aleyhis-
saJâtu vesselam) Hudeybiye senesinde, Kabe’de kesilmek üzere birçok deveyi
kurban kıldı. Bunlar arasında (vaktiyle) Ebu Cehl’e ait olan, başında gümüşten
-bazı râviler altından der- mâmul bir bûre bulunan deve de vardı. Bununla, müş­
rikleri ö fk elen iyo rd u . ” [Ebu Dâvud, Menâsik 13, (1749).]

AÇIKLAMA:
1- Hudeybiye’ye umre maksadıyla gelen müslümanlar kurbanlık develeri de
beraber getirmişlerdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın birçok kurbanlığı
vardı. Bunlardan biri, Bedir Savaşı’nda ganimet olarak ele geçirdiği Ebu Ce|d’e
ait bir deve de bulunuyordu.
96 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6٠ c il t

B u r e .h a y v in burnuna takıİM yuvarlak bir Mkadır- U B p d a ” tâbiri b ı - 2


-nunda demekir, çünkü büre.buma takılır. İbDU M ü ’in rivayetinde buhalka
nın altından olduğu söylenmiştir. Halka burun yumuşağına (minhar) ta k ıld ığ ı
.göre 'iki aded olabileceği de çârihlerce ,belirtilnUştir
.Hadisin sonunda Mekkelilerin maktul şeflerinden Ebu Cehl’e ait devenin, Hz
Peygamber (aleyhissalâtu vesse!âm)’in kurbanı olarak kesilmesi müşrikleri kIZ‫د‬
.dırdığı belirtilmektedir
AUyyûl-Kâri bu hadisle. Fetih sûresinde ‫ئ‬ : -hak
kındaki.'bu t . i h ) onlarla'kâfirleri öftelendirmek ‫ ؟؛‬indir” (29. âyet), âyeti
-arasında müşâbehet bulunduğuna, âyet-i-kerimenin hadiş-i şerife bir nazir oldu
ğuna dikkat . ‫ ؟‬.eker
Şu halde bâzı tezâhUrlerle mUslümanlarm, kö٠ ı Ofeelendirip çatlatması câizdir.

‫ق‬۶‫ﺗﻨﺌﻦ اﻟﺴﺎ‬.‫ ا ﺋﺨﺒﺮ‬٠‫ﻟﻠﻪ ﺀﺋﻪ‬١‫ر ض‬ ‫ﺻﺮ‬ ‫ ]ﻛﺄن ﻳﻰ‬:‫ل‬١‫وﺀن''ذاﺑﻊ ة‬- - ، I


.‫ ﻛ ﯫ ﻛ ﺴ ﺖ أ ﺷﻴﺬ‬. , . ‫ ﯪ‬، ‫إ‬. ‫ ﻏ ﺘ ﻮ ﯪ‬٤ ‫اة ﺀ‬..‫ ئﺀ ﺛ ﺜ ﺬ ﺑﻬﺄ إﻟ ﻰ‬,‫ﻟﺘﴼق‬١‫ﻟﺘﺎﺀذ ز‬٠
‫زاﻻ‬

'.‫ﻣﺎﻟﻚ‬. ‫ أر ﺟﻪ‬.[‫ ﻳﺒﺎ‬.‫ﺣﻤﺎن 'ﻗﻌﺘﻨﻖ‬

٠‫ذ‬٠‫ؤاﻷﻟﺘﺎ‬٠ .‫ش' ﻛﻘﺎن ﻣﺤﺤﻦ ﺑﻤﻤﺮ‬. ‫ﻳﺺ رﻗﺎؤ‬ ‫ات‬٠‫ 'ر‬،‫ ؤ‬۶‫ااأةةا‬
‫ وﻻ ﺗﻜﻮن اﻻ''ﺛﻮﺑﻴﻦ‬،‫ اواﻟﻄﻼ ﺟﻊ ﺣﻖ‬.‫ ؤاﺣﺪﻫﺎ ﺗﻤﻂ‬،‫> ب ﻣﻦ اﺑﻤﺜﻂ‬
..‫ﻣﻦ ﺟ ﺲ واﺣﻲ‬

4. (1521)- Nafı anlatıyor: '*ibnu Ömer (radıyallabu anh¥)f kuıbanlık de-


vesine kubâtî ketenden, yünden mâmuJ renkli kilimierden, iki paıçtdı tokımiar-
dançulsarar, sonrabunuKabeyeyollâ.BunlarlaoTadaKabeyeöıtûyapıH’
'.IMuvatta, Hacc.146, (1,'379٠ 380).İ
AÇIKLAMA:
1- Bu rivâyette, kurbanlık' deveye çul olarak sarılan kumaşların cinsi ve bun-
. ları’n âkibeti. hakkında kı^,met!i bilgi ,vermededir: Şöj^le ki‫ ؛‬.
a>Kabâtî (vCya-kubâti) kumaş: M ısır’da ketenden yapılan ince beyaz bir ku-
maştır. Kabt.kelimesinden geldiği söylenir. Yâni١.Mısır١ınyeri
Dilimizde kıbti diye.biiaz' daha değişmiş haliyle kelime mevcuttur.
6. c il t . m ü t e f e r r ik h a d is l e r ‫؟‬7

b) Enmât, nemat’ın cem^'ldlr. Renkli yünden mâmul bir nevî yaygıdır. Kilim
kelimesi ile-karşılayabiliriz.' '
c) H U , Aîd^.’nin.cem.idir. HulIe iki parçalı ayni .cinsten giysidir, tekim de.-
fiğimiz §ey. Parçalar, ayrı cinslerden' .lu rsa hulIe denmez.
liib n u Ömer bu sayılan çeşitlere giren kıymedi faimaşlarla taırbanlık devesi-
ni sanp çulladıton sonra Mekke’ye, sevkediyor. Maksadı, deve kesildikten son-
..ra, bu taımaşların- Kabe örtüsünün imalinde kullanılmasıdır.
Ebu Ömer İbnu Abdilberr der ki: ‘.‘...‫ ؟‬ü n ^ Kabe’nin örtüsü, Allah’ın rıza-
sını kazanmak-İçin yapılan bağış.ve ,sadakaların kıymetlilerinden yapılırdı. Ka-
be’ye Himyer Meliklerinden Tıibba zamanından beri örtü çekilirdi. Örtüyü ilk
çekenin 0 olduğu söylenir, ibnu Ömer 0 zikredilen kumaşlarla taırbanlığını tez-
yîn ediyordu. Zira Allah’a^ait olan bağışa gösterilen ta’zîm ve'onu tezyin etmek,
Allah’ın şeâîrini ta’zîm ve tecmîl cümlesindendi, ayrıca kurban'kesildikten son-
ra da'bu tezyinatla Kabe örtüsü yapılıyordu. Böylece 0 iki^ faziletli amel birden
İşlemiş oluyordu” .
3- MUhe-lleb der ki: “ Aslında kurbanlık deve’ye giydirilen tezyinatın tasadduk
edilmesi bir vecibe değildir. ‫ ﻻ ط‬Ömer (radıyallahu anhümâ) bunları Allah İçin
bağışladığı, 0 ’na izafe.ettiği taırbanlıkten geri birşey dönmemesi.İçin tasadduk-
-etmiştir’’.
Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm.) da, 5 i e y ٠ ’de m e z ^ r Olan bir rivâyet-
te, Hz. A liy e : “K u r b ın çul ve derilerini tasadduk etmesini” .emretmiştir:
‫ ﺟﻠﻮدﻓﺎ‬١‫ؤ‬ ‫ل ﻧﺤﺮث‬ \ -‫اﻟﺜﺪف‬ .‫ﺑﻬﻼل‬ ‫ﺗﻠﻠﻢ آ ذ آﺋﻌﺘﻨﻖ‬٠‫اﻟﻐﺔ ﻏﻲ ز‬- ‫اﻟﺜﻪ ﻋﺶ‬.‫ ﺗﻮل‬٠‫اﻣﺮﻧﻰ ز‬
. vesselâm), bana kestiğim develerin çullarını ve de-
rilerini tasudduk etmemi em retti.” Bu rivâyet daha geniş veçhiyle müteakiben:
kaydedilecek. ١
4٠ Bu' rivâyet laırbanlıkların çullanmasının ve bu çulların 'tasadduk edilmesi.-
.nin mUstehab olduğunu İfâde eder. MUstehab denmiştir, çünkü buradaki emrin
vUcub İfâde etmediğini ulemâ belirtmiştir.
'Mühim Not: Kurban’, bir ibâdettir. Onunla'ilgili her çeşit bağışlar bir İbâdet-
tir. Kurbanın deri ve çulunun, da İbâdet mânâsını taşıyacak yerlere, bağışlanması
gerekir. 'Günümüzde kurban d'erilerinin, bu mânâyı taşıdığı son derece kuşkulu.
Allah rtzasından çok, beşerî gösterişleri hedefleyen ve aslında Allah rızasına, di-
nin, sünnetin İhyâsına yönelik faaliyetleri baltalamak'gayesiyle tesis 'edilmiş va-
١kıflar', kuruntulara çeşit.li baskılarla, kanalize edilmeyC 'çaba ‫م‬
MUslümanlar bu meselede de' imtihandadır’. Uyanık olmaları gerekir.
98 KUTUBrI SITTE MUHTASAR] 6. CIlt

0‫ ؟ ا ة‬şeriatımızın Ölçüsüdür, her٠tasadduimn,sadatoın.mUteberoJmasıi‫ ؟‬inva ١.


zedilmiş şarttara uyması icâbeder. Aks‫ ؛‬haJde fedakârilktarımız sadaka .imaktan
çıkar,

‫أذا أﻗﻮم ﻏ ﺰ‬٠ ‫ اﻟﺘﻪ‬.‫ أﻣﺮف رﻣﺮل‬:‫ال‬٠ ‫ ق ﻋﻨﻪ‬١‫ﻟﻰ رﺿﻰ‬۶ ‫ وﻋﻦ‬- ٥ .


‫ ؤ'ﻗﺎق‬.‫اﻧﺠﺰاو ﻣﺌﻬﺎ‬ ‫ وأن ﻷ أﻏﻌﺰ‬،‫ﺑﻨﻔﻴﻬﺎ وﺟﻠﻮدﻫﺎ وأﺟﻜﻬﺎ‬ ‫ص زأن أﻗﺼﻨﻖ‬
'-'.‫ اﻟﺜﻴﺨﺎن 'وأﺑﻮ داود‬4‫ اﺧﺮج‬.[‫ﻗﺌﻌﻠﻬﺆ ﻣﻦ ﻋﻐﺪﯪ‬-‫ﺋﻐﺔ‬
5.(1522)- Hz. Ali (radıyall^u anhümâ) anlatıyor:
uResûluilah (aleyhissalâtu vesselâm), (beni göndererek), kurbanlık develeriyle
ilgilenmemi, o â r ın etlerini, derilerini, çullarım tasadduketmemi, bunlardanka-
saba bir (ucrci) vermememi tenbih etti}’.
Hz. Ali (radıyallahu a â ) derki: i‘Kasaba ücretinikendimizden öderdik. ” (Bu-
hârî, Haec 1'22122 ,120 ,112 ‫ا‬, Vekâlet 1‫ ؛‬Müslim, Hacc 348,.(1317); Ebu Dâ-
vud, Menâsik'20, (1769)‫ ؛‬ibnu Mâce, Menâsik 97, (3099).‫إ‬
A Ç IK L A M A :
1- Ul'emâ bu hadîslerden ka'sabın kesme .ücretinin ^kurban etinden^veya deri-
sinden verilemeyeceği hükmünü çıkarmıştır.
Bağâvj, 'Şerhu's-Sünne'de der ki: “ Kasaba ücretini eksiksiz verdikten-sunra,
şâyet fakirSe.sadaka olarak, kurban etinde.n de verebilir,- bu durumda kasaba ver-.
' mekte bir beis kalm az''. ,
Keza başka bir.kısım âlimler de: “ Kas'aba kurbandan ücret vermek kesin'likle
yasaklanmıştır. Çünkü kurbanı ücret ya'pmak mevzubahistir, bu caiz değildir. Ancak
sadaka, hediye ٤٧eya ücretine ziyâde olarak vermek câizdir, kıyasa göre bu câiz-
dir. Ancak, hadisin Itlakına bakılınca, her ne sûretle olursa olsun kasaba kurban-
dan vermenin yasakiiğına da' hükmedilebilir. Ru anlamaya, hak verdiren hikmet,,
kurban.dan kasaba ücret verme müsâmahasıriı önler, ola ki, ona verilen 'hizmeti-
ne mukabil olma mânasına gelir” .
Kurtubrnin kaydına göre, Hasan Basîî ve Abdullah ibnu Ubeyd ibni ümeyr
hâriç, bütün uleıbâ, kasabın ücretinin luırbandan verilmeyeceği hususunda ittifak
etm iştir.'
2" KuTtubVmn kaydına gOre,.ulemânın bir'kısmı bu hadîsten kurbanın eti, de-
risi ve çulunun satılamayacağma da hükrnetmiştir
' 6 . C JL T m ü t e f e r r ik h a d is l e r 99

A ncû Evzâî, Ahmed, Ishak, Ebu Sevr’e gOre “ K urbandan herhangi birşey
satiJabiiiı, ancak aiınan p ara, kurban etinin veriim esi caiz olan y erlere v e rilir.”
Söz gelijni kurban d erisi satılacak olsa parasının tasadduk edilm esi gerekir.

3- tJle m â kurb an d an ,k u rb an sahibinin istifede edebileceği hususunda' ittifak et-


iniştir. Ebu Sevr, bundan harek etle, istifadesi caiz olan herşeyin satılm ası d a câ-
izdir diye bir. hükme, v arm ıştır. A ncak kendisine ittifakla itiraz edilerek: “ Tetayvu
hedyinin (K âbe’y e bağışlanan nâfile kurbanın)’etinden yem ek caizd ir‫ ؛‬am a satıl-
"ması caiz değildir, vâ ۶ib olan kurban da bOyledir” d iy e.itiraz edilm iştir.

ibnu Hacer kurbandan hiçbir, kısm ın satılam ayacağı husUsunda, kıyâsa, fer-
d in , fakihin m ülâhazasına ihtiya‫ ؟‬bırakm ayan Ahmed ibnu Hanbel deKatâde
‫ ﻻ ط‬Nu’man -.tarafından rivâyet edilen, şu nassı gösterir:

‫ أ ذ آ ﺀ ﻣ ﺤﺎ‬3 ‫ و ﻵﺑ ﺺا‬١‫ زا ﻧ ﻔ ﻨ ﻲ وﻣﻤﺮﻓﻮا و ﻛﻠ ﻮا و ا ﺷ ﯯ اﺑ ﻈ ﻮ و ئ‬.‫ ش أ ﻻ ﯪ ﺟ ﻖ‬. ‫ﻵ ﺑ ﯯ ا‬


‫ رﻟ ﻐ ﻮ ﺳﺎ ةﻟ ﻮاا ذ' ﺟ ﻘﻠ ﻢ‬..
.“ K urbanların ve hedyin (Kabe’ye bağışlanan'kurban).etlerini satm ayın,
(hayır yolunda) tasa rru f edin ve yiyin.'Derilerinden de istifâde edin am a sat.
m aym . Etlerinden başkalarına yedirseniz bile kendiniz de dilerseniz yiyin.”
4- 'K urban derisinden, kurbanı kesen kim senin şahsen istifâdesi câiz ٠addedil-
m iştir. A ncak b u .satarak para'sından istifade şeklinde değil, ev eşyası .olarak' kul-
lanm a şartıyladır. E lek yapm ak,.-post yapm ak, tuluk', dağarcık yapm ak gibi.
H erhalde en isâbetli davranış A llah ,rızası İçin bağışlam aktır.

5- Kadı iyaz kurbanlığı,..bilhassa .büyük baş'O lanları çullam anın sünnet oldu-
ğ u n u ١'örtülecek çulun nefâset ve .değerinin, ku.rbanı kesen' kim senin m addî hâli-
'ne göre değişebileceğini söyler.

Tabii ki, çulun bağışlanm ası da sünnettir''.

6- Hadisten kurbanla ilgili işlerin' vekâleten bir başkasına devredilebileceği hük-


m ü de çıkarılm ıştır.

7- Bu vesile ile şunu da belirtel'im: K urban.adi altında kesilen h er etten sâhibi


yiyemez.' Udhiye denen,', yıllık olarak kurban bayram ında kesilm esi vacib olan
kurbanın etinden.kesen yiyebilir. K eza H acc -1 K iran 'v c H acc-ı'T em ettü yapan
kim senin H arem bölgesinde kestiği hedy (buna udhiye denm ez) H anefilere göre
'y en eb ilir. K eza, K abe’ye bağışlanan h ed yü ’t-tetavvu H arem bölgesinde kesilin-
ce etin-i'kesen kim se yiyebilir. A m m â:

★ H acc c in â y e tle ri.sebebiyle kesilen ceza .kurbanlarının e ‫؛؛‬..'


nx) KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. c ilt

^ F u karaya bağışlanan nezir kurbaniarm m eti,


★ F idye olarak kesilen k urbanların eti, kesen tarafından yenm ez. Y ediği tak­
d ird e o m iktarda bağışta bulunur.

ı٥r Şafiîlere göre tem ettü v e kıran haccm da kesilen kurban etini sahibi yiye­
m ez, çünkü ona göre bu kurban b ir nevi ceza kurbam dır.

jA ، ^ ١ 0 ] .U ;p Aİİ.^
١ ٠ ١ — ٦ ١ liE^

.[،ÜJi. J l. ٥yi J‫؛‬،‫؛‬j ،^.iî

6. (1523)- İbnu Ömer (radıyallahu anhüm â) anlatıyor;

""ResûIuUah (aleyhissalâtu vesselam) kurbanlığım (Mekke ile Medine arasın­


da bir mevki olan) Kudeyd’de satm alnuştı. İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) de
ay n en öy/e .yapö” . [T irm lzî, H acc 68, (907).]
O N b i r i n c i b a b

FEV A T , İH S A R V E F İD Y E
Bu babta dört fasıl vardır

HASTALIK VE EZA SEBEBİYLE MAHSUR KALANLAR

DÜŞMAN SEBEBİYLE MAHSUR KALANLAR

S t, . . ، ، " . . “ ‫ ™ ؛‬، .،

DÖRDÜNCÜ FASIL
MÜTEFERRİK HADÎSLER
Bu babta, hacc menâsikinde hus^e gelen aksamalar üzerinde durulacatoır. Bir
başka İfâde ile', aksama Reşitleri, bUnlara terettüp eden hükümler, aksamaların,
telâfi yollan var'inidir? Varsa nelerdir?., vs. Bu konularla ilgili hadîsler görüle-
cektir. Başlıkta geçen ıstılahlar:

İHSAR: ister umre ve isterse hacc İçin ihraıpa giren bir kimsenin, herhangi
bir ,sebeple tavaf ve vakfe yapmaktan alıkonması demektir. Bu mâni, düşmandır,
hastalıktır, yılanveya'akrep zehirlemesidir... vs. K öfilerbu seb.epleri‫ “ ؛‬Kırık,
hastalık, korku” 'diye özetlemişlerdir. Aynî, Ebu Hanîfe ve ashabının: “ îhsâr,
haccinın eeytullah’a ulaşmasına mani olan hastalık,düşm an, kınk, nafakanın
kaybı gibi şeylerin .hepsidir” dediğini kaydeder. Leys ibnu Sa.}(!, Mâlik, ŞâSî,
Ahmed ve İ s i ’a göreihsâr sâdece düşmanla olur, hastalıMa olmaz. İhsâra ug-
rayan (muhsır), Mekke’ye hayvan-veya bedelini gOnderir. T
çinceye kadar ihramda kalır. H ^ y kesilince (Hanefilerce) ihramdan çıkar. Ş i e r
traş da olarak ihramdan çıkar, imam Mâlik: “ ihsar'haccı İçin vardır, umre İçin
yoktur, mu’temir, 'Be5‫ﻟﻢ‬h‫ل‬ll'ah’a varmcaj'a kadar ihramdan çıkmaz. Zira onun İçin,
lıaccda olduğu gibi zamanla kayıtlanmak yoktur, umreyi kaçırma gibi bir duriim
yoktur. Seneni'n her gUnUnde umre yapabilir, öyle ise, engel kalkıncaya kadar,
beWer” demiştir.

FEVAT: Hacc yapmak maksadıyla ihrama giren kimsenin Arafet vakfesine valdi
içerisinde yetişemeyip kaçırmasıdır. Onun vakti, Arefe günü öğleden'sonrası ile,
-bayram sabahı (lO.'.ZühicGe) sabah vakti (fecr-i -sâdık) girmezden öncesine ka-'
darki-zamandır. Bu' zaman İçinde-Arafot’ta bulunamayan vakfeyi kaçırmış olur.

FJDYE: Esas itibarıyla esiri esâretten kurtarmak İçin ödenen maddi,karşılılrtır,


buna îfa da denir. Hacc bahsinde fidye hacc veya umre ile ilgili'menâsikte-husüle
gelen ,aksaklıkları .-ki bunlara cinâyet de denir- tClâfi-için ifa edilen Cezalardır.
Kurban, sadaka,, om ç.hepsi'de mezkûr fidyenin çeşitleridir.
HASTALIK VE EZA SEBEBİYIE MAHSUR K A L İ A R

.[‫ أز ﺋﻨ ﻲ أؤ ﺳﻒ‬٠‫ﺀﻗﺎم‬٠ ‫ﻳﻐﺰ ﺗﺪﻳﻐﺄ أزؤ أذى ئ ز ل ﻫﺊ'ة ﻳﺬ‬


,(‫؛‬. ٠ .‫'اﺧﺮﺟﻪ اﻟﺴﺘﺔ‬

.‫ﻭﳓﻮﻩ‬ ‫ وﻫﻰ ﻧﻮﺍﺕ„ اﻟﺪﻳﺐ ﺣﺎﺷﻞ‬،‫ﺋﺔ‬.‫ﺟﻤﻊ ﺛﺎ‬. «‫ﺀاﻟﻬﻮام‬

1. İl524)-Kâbibnu t/cre(radıyallahuanh)anlaüyor: (‘(BizHudeybiye^dekn),


Resûlullah (aleyhissalatu vessdâm) yanm a geldi. ٠ Sirada ben te n c e r e â i ı n ı
yakıyordum. Yüzümde de bitler kaynaşıyordu. Resûlullah (d e y h is s itu vesse-
lam) bana:
،.Başındaki şu böcckier seni rahatsız etm iyor m u ?” d,^e sordu. 5e...
“Evetî ediyor’. ” '‫ ؛‬edim. Bana:
'“ öyieyse tra ş 0 ‫ ا‬ve 0 ‫ ؟‬giin oru‫ ؟‬tu t veya aJtı fekirijher birine.yarim sa ’
verm ek suretiyie doyur veya b ir kurban'kes. ^ u n la r d a n hangisini yaparsan
otur]»’ dedi. Ancak bu saydıklarının önce hangisini zikretmişti bilemiyorum"
diye cevap verdi. Tam o' Sirada ‫ ﻻﺀ‬âyet nâzil oldu:

٠‫ﺗﻠﺆ‬٠‫أؤﺻﺪؤؤ أؤ ذ‬, ‫ن ﺻﻘﺎم‬٠ ‫ ﺋﻜﻢ رﻳﻬﻨﺎ أؤ ﺑﻪ أدى ﻣﻦ واﺳﻪ ﺻﻨﻶ‬٠ ‫ﻗﻐﺬ ﻛﺎن‬
“ Artık'içinizden kim hasta oJur, yah'ud batindan b ir eziyeti bulunursa ona
oruçtan, ya sadakadan, yahud da kurbandan biriyle.'fidye v٥cib o lu r...” ^Ba­
104 KÜTÜB-İ S İH E MUHTASARI 6. c il t

kara 196). .[Buhâri, ,Muhsar 5 ١ 6 , 7, 8 , ^ e g â z î 35, Tefsir, Bakara 32, Merdâ


16, Tıhb 16‫' ؛‬MUsJim, HacC'SO, (1201)'‫ ؛‬MUvatta, Haec 337, .(1, 417)‫ ؛‬Ebu Dâ-'
vud, Menâsik 43,'(1856-1861)‫ ؛‬T ‫؛‬٢m ‫؛‬zî, Hacc 107,'(953)‫ ؛‬Nesâî., Hacc 96, '(5,
194, 195)‫ ؛‬Ibnu Mâce, Menâsik 91, (3079).‫ذ‬
A Ç IK LA M A : .
1- Tefsir m etntobaçkısnunda hareke yanlışı ‫ؤ زﺳول‬ ‫أش‬
Mânâ da.yukarıda verdiğimiz gibi.-,-
2- ' Hadisin bazı vecihleri daha tefeiTuatlı: “S iz Hudeybiye’de Resûlullah (aley-
hissalâtu vesselâm) ile birlikte i h r a i idik. Mûşriklerbize engel olmuşlar, umre
yapamıyorduk. K u lâ n m a kadarinen (gıir) saçlarım vardı. Yüzümde bitler kay-
ışıyordu [öyle ki, başımdaki her tüyün ‫؛‬ebeden tırnağa bit dolduğunu zannet-
tim].(Fâat İh ra â olduğum İçin dokunamıyordum)(")Bam:
‘fBa§ı.ndak‫؛‬. §u böcekler seni rahatsız.. etjn 5'‫^؛‬o'r m u?”
“Evet!” diye cevap verdim. Derken şu ayet nâzil oldu: ٠٠...”
3- Burada‫' ؛‬tra§ olma yasa'gına uymama hâlinde t e r e i p eden ceza gözükmek-
tedir. Rivâyetten anlaşılacağı Uzere, ihrama girdikten sonra temizleyeln«ligi İçin,
,birden ‫ ؟‬oğalan bitler ‫ةﻟﻤﺪ‬z‫ذآ‬ned,öWilecek'.,'her'kılı.tepden'tıraaga"bit o!mu§:zan-
nettirecek bir-hâl alır ve Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâra.).٩a intikâl edecek de-
recede bunların verdiği rahatsızlık-artar.
Bu duram üzerine nâzil olan âyet, böyle durum lada “ fidye” ödemek kaydıy-
la yasağın İhlâl edilebileceğini bildirir. Ka’b ‫ ﻻ ط‬Ucre (radıyallahu anh)' tra .5 ol-,
mak sUretiyle bitten temizlenebilecek, ancak âyetin heyançttiği fidyelerden biriyle
aksamayı ‫؛‬tela« edecektir. Âyede fidye olarak şunlar zikredilir:
'★ Oru‫؟‬,
★ 'Sadaka,
★ .Kurban.-
Resûlullah.(aleyhissalâttı vesselâm), sadedinde olduğumuz hadîSte bunlann mik-
tarını tayin etmektedir:
★ Orüç: Üç gündür. Âlimler bunun teşrik günlerinde tu tu lm a s ı mekruh ad-
delmiştir.

11) Yanlış anlaşılmasın: Dinimiz biti öldürmeyin diye bir yasak koymamışur. Buradaki yasak “ ihram” gere­
ğidir. Ihramlı kimse, ihram müddetince bundan yasaklanmıştır.
6. c il t HASTALIK, VE EZA SEBEEIYLE m ah sur kalm a 105

★ Sadaka: Altj fakirin doyurulması. Burada bir .fakire takdir edilecek miktar
yarim sa’dır.
★ Kurban: Bir koyun veyakeçidir. Dileyen sıgır veya'deve kesebi'lir, koyun-
dan-faz‫؛‬ası teberrudur.

4- 'FİDYEDE M٠٧H٨ YYERLİK: Âyet ve hadîs, ihramlı iken traş olan kimsenin
oru^, 'sadaka ve .kurban nev’inden bir Fidyede bulanmasını emretmektedir. .An-
oak, hatıra §u soru gelmektedir: Kişi bunlard،n birini .seçmekte-serbest mi yoksa
âyette gelen sırayla, gücü yeteni mi yapacaktır?
Âlimler bu meseleye ferklı cevap vermiştir. Öncelikle şunu belirtelim: Bu, me-
seleye-temâs.eden rivâyet ‫ ؟‬ok farklı vecihlerde.n gelmiştir ye hadîslerde her.sefe-
,rinde oru‫ ؟‬, sadaka, kurban sırası' görülmez, bazıları önce kurbanı Z'ikreder.
Hatta .bir. rivâyette ResUlullah (aleyhissalâtu vesselâm) K a’b ’a:
.،Bir koyun b«.labîl‫؛‬r m ‫؛‬s٤n ? ” diye sorar. Ka'b bulamayacağım söyleyince:
“ Oyle ise ya oru‫ ؟‬tu t ya fak ir d o p r l” demiştir.
.Ayrıca, hadîsin bazı vechinde, ‘‫؛‬B unlardan hangisini yaparsan o lur’..'ziya-
'desi de''mevcuttur.'
Hülâsa bir.'kısım' âlimler, bunlardan birini yapmakta ferdin riıuhayyer olduğu-
nu-söylerniştir. ‫ ﻻ ط‬Abdilberr bUtün'beldelerdeki âlimlerin bu kanaatte olduğu-
, nu belirtir..
Ancak Ebu Hanıfe, imam Şafiî ve EbuSevr muhayyerliğin zarUret zamanına
ait oldugunu'Söylemişlerdir. Yani traş olmaya mecbUr olan kimse muhayyerdir.
Fidyesini dilediği şekilde yerine getirir. Fakat keyfî.olarak traş olup, ihram yasa-
gi işleyen günahkâr olur ve buna.ihtiyar tanınmaz. En ağırı olan faırban kesmeye
m.ecburdur. Nitekim ResUlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ĞaKa’b'a önce kurban
kesip kesemeyeceğini sormuştu.
Ebu Avene bu hadîsi es'as' alarak: (*Hayvan kesmeye muktedir olanlar oruç
tutmaz, fakirdedoyuramaz'' hükmüne ulaşır. Ancak bu göriiş fazla taraftar bul-.
. mamıştır.
5'-. -FİOYENİN YER-1: Saded'inde-oldugumuz hadis, ihramcinâyeti setebiyle öden-
-mçsi.vâc.ib olan fidyen'in ödeneceği yer'hususunda b ir ‫؛‬tasrîhde bulunmamıştır.
Bu-sebeple. Fidyenin .edâ edüe'ceği 'yer husUsunda 'ule^â ihtilâf etmiştir:
i Ebu Hânife'den birkaç forklı fetva rivayet edilmiştir. Bir rivâyete-göre, hay-
yan kesme işf de, fakir doyurma İŞİ de Mekke’de o'imalıdır, başka yerde câiz de-
106 KÜTÜB.İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

ğild‫؛‬r.-B ir başka rivâyete göre kurban.kesimi,sâdece M ekke'de câizdir, fakir


doyurma.İ§İ başka yerde de olabilir.
★ imam Mâlik, hadisin mutlak gelmiş olmasına, bakarak: “ Fidyenin nerede
olsa edâ edilebileceğine hükmetmiştir. Ona göre, bunun torban kesmek, oru‫؟‬
tutmak veya fakir doyurmak şekillerinden biriyle yerine getirilmesi arasında fark
yoktur, hangi şekilde olursa’olsun, her yerde edâ edilebil'ir.
★ imam Şâüî, hayvan kesmekle, fakir doyurma İşinin sâdece Mekke'de veya
Harem-i Ş erifte câiz olacağına hükmetmiştir.
Tâvus,' Atâ, MUcâhid ve Hasan-I Basrî,'mn de torban ve fokir doyurma
'işlerinin 'sadece Mekke’de câiz olacağını söylediklerini rivâyet etmiştir.
Fidye, oru‫ ؟‬Uitmak şeklinde yerine getirilmesi hâlinde, her yerde tutulabilece-
ği hususunda ulemânın İhtilâfı yoktur.
6- SADAKA: Fidye olarak Odenecek'Sadaka altı fakiri doyurmaktır. -Bu,' bir'
.fakiri altı gün doyurmak şeklinde edâ edilebileceği gibi, altı fakiri'-mötad özere
günde iki öğün 'hesabıyla- bir gün doyurmak 'şeklinde de edâ edilebilir.
ResUlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu maksadla yapılacak harcamanın asgarî
miktârını da belirtir: Yarim sa’./m âm Mâîik, Şâfiî, i s i , Ebu SevrveDâvudıU
Zâhirî)Q göre keffâ'ret bugday, a ^ a ve to ru hurma gibi şeylerin hepsinden ya-
rım sa’’olarak verilir.
İmam ı Azâm'a göre bu fidye feuğdaydan yarim sa’, arpa veya kuru hurmadan
bir, sa’ verilir. Süfyân-1 Sevri de böyle'hukmeder.
Eir sa ’ örfî dirhemle 2 ,1 2 0 kg’dır.
İbnu’t-Tîn Ve diğer .bir .kısım âlimler.bu hadîs^ vesilesiyle şöyle demişlerdir:
“ §ârî, burada bir günlük onıcu bir sa’lık sadakaya muadil kıldı. 'Halbuki, ra-
mazan orucunu yemede ise,, bir ,günlük onıcu bir müdd’lük sadakaya muâdil kil-
di (MUdd, sa’ın dörtte biri). Zıhâr've ramazanda cima İçin de bOyle kıldı. Yemin
.kefaretinde ise, bir gün onıcu 3,3 müdd’e muadil kıldı. Bu durum, hudud ve tak-
dirâtta .kıyâsın cârî olmadıgına en kavi delüdir, (§ârî ne beyan e'toişsC o.'esastır)’’.

'‫' ] ﺳﻤ ﺖ‬:‫ ئ ﻻل‬.,‫ ق ﺻﺮو ا ﻷ;ﻣﺎر ى ز ض اﻟﻠﻪ‬.‫اﻟﻐﻔﺎج‬. ‫ و ص‬- ٢ I


.‫ﻧﺎدﻻ‬.‫ا ﻛ ﺔ دذ‬ ‫وش زش‬ ‫ ؤ ﺻ ﻐ ﺼ ﻐ ﻞ‬٠‫ ﻛ ﻎ‬٠‫ ﺗ ﺬ‬: ‫ر'ل ا ﻟ ﻠ ﻪ | ﻫ ﻮ ل‬٠‫ر‬
‫أﺧﺮﺟﻪ أﺻﺤﺎب اﻟﺴﻐﻦ‬.
6. cilt HASTALK VE EZA SEBEBİYLE MAHSUR KALMA 107

2. (1525)- el-Haccâc ibnu A ğ el-Ensârî (radıyallahu anh) aldatıyor:' *iResû-


îu lîâ ( â y în s s â tu v e s s d k y m şöyle söylediğini İ Ş Ü : i.Kimiıı (bîr bacağı)
k ın h r veya sakattanıraa ihram dan ‫؟‬ık a r (ve mendefeelSne döner) ve m â ، ^ -
kip sene yeniden hacc y a p a r... ^ r m ‫؛‬zİ,'H acc96, ( i ) ; Ebu Dâvud, Menâsik
4 4 (1 8 6 2 )îN e sâ î۶ H a c c l0 2 ,'( 5 ,.1 9 8 ,'1‫)وو‬.‫ل‬
AÇIKLAMA:
1- Kur’ân-ı Kerîm, hacc İçin ihram 'giydiren sonra,'٠me§rö Oir engeıı٠
e karşda-
§arak hacc j^apaniaj^anlar h a c ın d a şöyle der:‫!ﺧﻌﻮزﺋﻠﻢ‬.‫ىﺀة‬ ‫ص ا ﻵ ي‬,
Fakat (herhangi b ir sebeple hacc ve um reden) ahkonursam z ٠ halde,kola-
yımza gelen,kurbanı (gönderin, bnnunla.beraber) kurban'yerine (M ina’ya)
vanncaya kadar' başlarınızı tra§ etm eyin..’. (Bakara 196).
2- Sadedinde'olduğumuz hadîs-i şerif, kınk veya sakatlanmanın, ayette nıhsat
verilen bir mâzeret olduğunu, böyle bir kimsenin'ihramdan hemen çıkıp memle-
ketine dönebileceğini beyan buyurmalrtadır.
ffatt٥W derki: “ Hadiste ٥‘- g d ^ k ^ n e h a c c ım . 5۶eınier.’'te 5^dı, t h r a o l a n h a ^ '
niyet eden içindir. -Eğer nafile blr.hacc yapıyor, idiyse, bu İh ş â r's e ^ iy le kesme-
si gereken dışında kendisine birşey gerekmez.’, ^ a m M i v e Ş â f i î l hökmö
bOyledir.

HaMbl şunu da söylemiştir: ‘^B,u hadis, düşman engellemesi oi^‫ﻻ‬adan, t o m - '


lıya ânz olan hastalık've diğer bir özür de İhsârdır diyen Ebu Hanifc, Onun asha-
bı ve Sevrî gibileri .İçin hüccettir’’.
E buH ’a n ie ve aslıai«:',“ Bu'engellemeye .mânız kalana, ihsar.laırbamdışmda,
bilahare hem umre ve hem de hacc gerekir’’ derler.
Mucâhid, Şa'bî ve i t i m e de: ‘.Gelecek yıl hacc gerekir’.’, demişlerdir.
3- Ulemâ, kınk ve sakadanmanın İhsâra-girmesi İçin ihrama girdikten sonra
v u k û i şart koşarlar.

‫ ﺳﻨﺪا‬،‫ﺗﺬﻷ؛‬.‫ﺣﻤﺎن ﺀ‬. ‫ ﻟ ﻲ‬-‫ﺟﻌﻐﺮ‬.‫رﻟﻰ ﺑ ﺪ ﻟﻠﻪ إن‬٠'،‫ وس أف أﺳﻤﺎ‬- ٣ I

‫أاﻟﻢ ﻏﻔﻲ ﻣﻖ‬، .‫ ا ﻧﺌﻦ رﻫﻔﻦ ﻳﺄﺋﻘﺔا‬٠‫) ذﻓ ﻰ ﻟﻠﻪ ﺗﻲ‬ ‫ي‬٠‫ص ا‬ k

‫ﻳﺬﺀ ﺳﺲ ذس‬,.٤‫اف ا'ﻟﺬؤث ﻳﺌﻦ إﻟﻰﺀز ذأ ت‬٠٤‫ﺗ ﻢ ﺗﺶ‬ ‫ا س‬.‫ا ف‬


"
j‫ﺋﻠﻤﺈذ ﻏﺘﻴﺄر ض اﻟﻠﻪ ئ أﺛﺎﻧﺈﻟﻰ‬.‫ ي‬٤ ‫ ﻳﺄ ﻫﺪﺗﺎ‬4 ٠‫ \ ز ت‬$ ۵ ‫ا‬
J08 KÜTÜB.İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

.‫ﺟﻴﺮأﺀ‬: ‫ئ‬ ‫ ﻋﻔﻪ ﺑﺎﻟﺴﻴﺎ‬mp .‫ ئ ﺑﻈﻖ وأﺳﻪ‬۵ ‫ئ; ) وﻧﻰ ا‬


،‫وﻛﺎن ا ﺻ ﺖ ; ج ﻣﻎ ﯪ ن ي ﻋﻌﺎن ﻓﻰ ﻣ ﻴ ﻪ ﻧﻠﻠ ﺊ‬ :‫ﻳﻦ ﺳﻤﺪ‬ ‫ﻳ ﺤﻴ ﻰ‬ JU‫؛‬

-٠‫ﻟﻚ‬.‫ أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎ‬.’‫اﻟﻰ ﺗﻔﻦ‬


3. (1526)- Ebu Esmâ Mevla Abdillah ibni Cafer (raieh u m M İlah )’in aıJattı-
ğjna.göre: ‘T fe n d i s i A b d iâ ibnu Caferle beraber Medine'den çıktılar. Sûk-
yâ^da hasta olan Hüseyin ibnu Ali (radıyalMu anhûmâyye uğradılar, Abdullah
‫ ﻻ ط‬Cafer, Hz. Hüseyin'le ilgilenmekiçinyanında kaldı. Haccın fevte uğrama-
Sindan (o sene kaçm aktan) korkarak Medine'de m u l Hz. Ali ve (zevcesi
EsmaBintu Umeys(radıyalMu anhümâ)'e haber gönderdi, bunlar derhal yani-
na geldiler. Hz. H üseyin . , —‫ص‬: ‫ذ‬ başına İşaret
etti. Hz. A li (radıyallâu a i ) başmn traş edilmesini emretti. Sonra onun adına
Sükya'da kurban kesilmesini emretti ve bir deve kesildi."
Yahya ‫ ﻻ ط‬Saıdderki: “Bu seferindeHz. Hüseyin (hacc maksadıyla) Mek-
k e ’y emüteveccîhen Hz. Osman (radıyallâu anh)'!a birlikteyolaçıkmıştı. [Mu-
vatta, Hacc 165, ( 1 ,,‫ا‬388). ‫ذ‬

. ‫ ث‬١‫ﻳ ﻊ ذ‬: ‫ﴽﺗﺎ‬٤ '.‫ أﻫﻮ ﺑﻨﺮ؛‬.‫ ذأﻧﻪ‬: ^ ^ ١'‫ﺳﻴﺪ‬,‫ وﻋﻦ ص ﺑﻦ‬- ٤
‫اداﻫﻢ‬. .‫ﺋﺌﻬﺆا ﺗﺮذ ﻳﺸﺄﻟﻮﺋﻪ‬.‫ أﻣﺤﺘﺨﺎﺑﺔ إﻟﻰ اﻟﻌﻠﺮﻳﻖ ﺳ ﻰ أن‬.‫اﻷﻗﻮق ﻟﺬغ' ﻧﻬﺰغ‬
‫ ﻷ ئ‬١^ ^ ‫ ﺿ ﻴ ﻴ ﺒ ﻰ أ و أ ص‬. ‫ه ئ' ﻗ ﺎ ﻟ ﻰ ا‬ ‫) ﻧﺌ ﯯؤ زض‬
‫ر زﻳ ﻦ‬ ‫ أﺑﺮﺟﻪ‬.‫ﻏﺌﺰﻳﻪﺀ‬.‫ﻣﺎﺀ‬٠ ‫و ﻋ ﻲ‬ ‫اذﻳﺬى ﺋﻴﺠﻮ‬,.‫إذا ذﺧﺎ‬٤ .1 ; ‫ﻳﺔ أﻣﺎزه‬:‫ز‬.- -

4. (1527)- Am ribjıu Sa'îd en-Nehâî (rahimehiımullalî)’nin anlattığına gOre..


“(U m reyapm â üzereihramagirdikten sonra) Zatu'ş-Şukûk denen yere varınca
orada kendisini yılan so^ar. Arkadaşları, bu meseleyi sorabilecekleri bir kim-
seyle karşılaşmak Uzere, (herkesin gelip geçtiği ana) yola çıkarlar. Derken ibnu
Mes'ud (radıyalMu a â ) karşılarına çıkar. Odara şu fetvâyı verir .٠
‘Hemen birhedy (kurbadık) veya onun değeri i a r ı n c a nakitparayı (Mek-
ke'ye)gönderin.O nuâkendiaram zabirgünlûkalâm etkoyün,hedykesildim i
ihramdan çıksın. Aynca , ‫ ﻻه‬um reyideblarekazaetm engerekir. ” [Rezln tohri‫؟‬
etmiştir.]
6. c il t HASTALIK VE EZA SEBEBİYLE MAHSUR KALMA 109

AÇIKLAMA:
îbnu M es’ud (radıyallahu anh)’un tavsiye ettiği bir günlük;alâmetten maksad,
kurbanın Harem bölgesine ulaşacağı tahmin edilen müddet olsa gerektir. Hedy’-
in mahalline varmadan ihramdan çlkılımş olmaması için, bunun önceden tahmin
edilmesi, vazifelendirilen şahsın bu takvime göre vazifeyi tamamlaması gerekir.
Rivâyette, İbnu Mes’ud (radıyallahu anh) Zâtu’ş-Şikâk’la Harem arasım bir günlük
mesâfe olarak takdir etmiş olmahdır.
Hanelilere göre muhsar. Harem bölgesinde ise, bulunduğu yerde kurban ke­
sip ihramdan çıkabilir. Harem bölgesinin dışında ise, belirtilen vakitte kesilmek
üzere kurban veya bedelini Harem bölgesine gönderir. Sadedinde olduğumuz ha­
dîsteki vak’anm. Harem bölgesi dışında cereyan ettiği anlaşılmaktadır. Kurban
kesilmeden ihramdan çıkmamalıdır. Kesilmiştir zanniyle önceden çıkıldığı tebeyyün
ederse veya bu müddet içerisinde ihram yasakları işlenecek olursa ihram cinaye­
ti işlemiş sayılır, fidyeye hükmedilir.
Şâfİîlere göre, bu durumda, ihsar kurbanını bulunduğu yerde keser، Harem’e
göndermesi şart değildir.
DÜŞMAN TARAFINDAN MANİ O L U N . K İ İ E

‫ﺋﻔﻲ‬٠* I ‫اﻟﺘﻪ‬ ‫رﺳﻮل‬ ‫ ]أﻏﺼﻦ‬: ‫ ﻻ ل‬. ‫ﺑﺲ رض اﻟﻠﻪ ﺑ ﺎ‬.‫'_ ص'اﺑﻦ‬١ ٠


,..‫ ' أﺧﺮﺟﻪ اﻟﻤﺨﺎرى‬. [ ‫ ﻷ‬، ‫ أ‬٠‫ﻏﺎ‬,‫ﺳﺎ؛ة ؤاﺋﻘﺘﺰ‬: ‫ؤﺟﺎذخ‬ ‫ ش ؤﺀش‬٠‫ل‬
1. (1528)" ‫ ﻻ ط‬:Abbâs (radıyallahu anhünaâ) anlatjyOr

gResûIulIâ (âyhissalâtu v e s s e k ), (Hudeybiye’de) engellenmişti. Başjnı tmş‘


etti, kurbânını kesti, hammlarına temasta bulundu, muteâkip sene umresini yı^
‫ ا و؛‬.. [B u h â rî/M u h s a r !.]

^ ١ ‫وﺳﻮو‬ ‫ﻟﺔ ]أﺛﺚ‬١‫ﻋﻔﻪ ة‬ ‫ش‬١ ‫— وﻋﻦ ىﺟﻬﺔ ﺑﻦ ﺟﻴ ﺪﺑ ﻊ ر ض‬٢ H

‫ﻷﻟﺤﺰة‬.‫ﺷﺊ ص اﻟﻴﺬق‬٠‫ ا‬:‫ﻟﻠﻲ‬١ ‫ﺗﻮق‬-‫ ﺛ ﻚ ﺗﺎر‬٤ ‫اﻟﻴﺬﺋ ﻪ‬.‫ﺋﺬ‬ ‫ﺣﻬ ﻖ‬٠ .


‫ﻷ ﻓ ﺪﻧ ﻮ ن‬ ‫ ﻣﻮاهﺀغ ؤأؤؤﻵ‬.‫ أﻏﺊ ﻳﻪ ﻓﻰ‬: ‫ ﺗ ﻊ ﺑﻪ ؟ ﺋ ﻚ‬٠‫ ذئ‬۶ :‫؟ ﻧ ﻴ ﺰ م ﻗﺎق‬
‫ وﻛﺎن ﻟ ﺪ ﺳ ﻎ ﺑﻪ إ ﻳ ﺮ ﻓﻰ اﻟﺤﺮم‬،‫ ﻓﻰ اﻟﺜﻬﺰم‬.‫ ﺑﻪ ﺣﺶ ﻧﺤﺮﺋﻪ‬c İ J l i ٠‫ﺀ د‬

٠‫ أﺧﺮﺟﻪ ارزف‬.‫ةﻋﻄﻮ؛ﺀ‬
2 . (‫ ﺟﺎ‬2‫) و‬- (N â c iy e îb ş Cûndüb (radiyallahu anh) anlatıyor: “ (Hudeybiye’de
kurbanlıkların-Onû kesildiği zaman Hz. Peygamber (aleyhissalâtu,vesselâm)’e
-:.gelerek

’’Ey Allah’ın.Resâlüî taırbanlığı benimle gönder,, onu 'Harem’de keseyimJ“


:dedim. Bana
:S unu nasıl yapacaksın?” dedi. Ben ‘^
-Onların göremeyecekleri yerlerden ve vâdilerden götürürüm” dedim. [(Re“
sûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)] müsaade etti. Ben de onu götürüp Harem de
kestim .
6■ CİLT DÜŞMAN TARAFINDAN MANİ OLUNAN KİMSE 111

Resûlullah (aleyhissitu vesselam), Harem-de kesilmesi İçin b en im leg o â r-


mişü, çünkü(Mekkelimüşrikler)kendisinemânİ 0İmuşIardi”.[ R e zîn 'm lv e s i-
dir(ibnu Hacer, b u r‫؛‬vâyeti,Nesâî١dennaWen-Fet١٦u'!-Bâr‫’؟‬deka5^deder(4,382).‫إ‬
AÇIKLAMA:
.‫ل‬- Burivâyet, “ Muhsarm yani hacc ve unlre-yapmasına engei.çıkanlankim-
senin, ihramdan çıkabilmesi İçin kurbanının Harem bölgesinde kesümesi şarttır.’
diyen Hanefî görüşü te’.yîd'.eden rivayetlerden biri olmaktadır. Buna gOre-, ResU-
Jullah (aleyhissalâtu vesselâm),Hüde^W^e yılında٠,'^ ^ c r^ e ibnu Cündüb*ü r
müşriklerin gOremeyecegi yollardan- hedyi'ile göndererek Harem hududu İçeri-
sinde' kesilmesini, sağlamıştır. Mukabil görüşü benimseyenler, bunun vUcub ifâ-
.de etmediğini, zîrâ geri kalan kurbanların Hıll’de yani Harem dışında kesildiğini
s'Oylerler.

2- 'Bu rivâyet, İmâm Mâîik'e nisbe't edilen İhsâr ahkâmı hacca mahsusttır, um-,
rede yoktur; umrede engelle karşılaşan'kimse, Kabe’ye ulaşmadan ihramdan çı-
kamaz, zîrâ, haccda olduğu gibi', upıre zamanla kayıdı değildir, umrenin fevt^olması
diye birşey mevzubahis değildir, senenin her günûn^e umre yapabilir göriişünû'
de reddeder.

‫ﻧﻸ‬ ‫ىن‬. ‫ﺋﻨﻀﻊﺀ‬ ‫ ﺑﻌﺪو ﻳ ﺤﻮ ف أﻟﻰ‬.‫إﺑﻤﺎ أﺣﻤﺊ‬٠: ‫ زا‬١‫ وﻋﻦ ﻣﺎ]ك ق‬- ٣ | ‫' ا ؛‬
‫ ﻏﺌﺜﻤﻠﻢ' 'ﺋﺪﻧﻮا اﻟﻨﺬ ئ‬۵ ‫ﰱ ا‬
‫'أ ﺿﻔ ﻲ ﺯ‬. ‫ﺗﻪ ﺀإ'ي‬1‫ﺭﻣﻮﻕ ا‬ ‫ ﻵة‬،‫ﻋﺜﻪ‬ ‫ئﺀ‬

‫أرﺻﻞ‬ U ‫ أ ة ﻳ ﻰ‬.‫ﻳﺎﻟﺜﺪﻳﻬﺔ زﺣﻨﯯا وﺣﻠﻮا ﺋﻦ ﻛ ﻮ ر ؛ ' ﺋ ﻞ 'ا ﻷ ﻧ ﺎ ف' ذﻗ ﻞ‬


‫ أ ذ ﻵ أ ن‬۵ ‫ س‬٠‫أ ز أ ﻳ ﺬ ا أ ذ ' ة‬ ‫ﻟﻢ ﻣ ﺢ‬ P .‫ﻟﺚﺀ‬٠‫إﻟﻰ'ا‬ ‫ﻳﺊ‬
٩٠‫ ﺑﺎ‬:‫ أﺣﺮﺟﻪ اﻟﺒﺨﺎرى ف ﺗﺮﺟﻤﺔ‬.٤‫ﻳﻌﻮن ﻟﻪ‬

3. (1530). İmam Mâlik (rahimehumullah) demiştir ki: ٤‘Kişi (haccda) düşman


sebebiyle engellenirse, her nerede engele maruz kaldı ise, orada traş olup ihram­
dan çıkar. Kendisine yeniden bunu kaza etmesi gerekmez. Zira Resûlullah (aley­
hissalâtu vesselâm) ve ashabı (radıyallahu anhümâ), kurbanlığı Hudeybiye'de
kestiler, Beytullah ’ta kesilmek üzere gönderilen kurbanlıklar mahalline varmaz­
dan ve tavaf yapmazdan önce traş olup, her çeşit ihram yasaklarından çıktılar.
Ve dahi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın birisine umre menâsikialen) birşey
‫ ؛‬12 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6٠ c il t

yapması veya (oandayapmadığını) sonradanyapmasım emrettiğide s â değil-


dir’\ fMuvatta, Hacc 9 8 ,.(!, 360)‫ ؛‬Suhâ.rî, Muhsar 4 (Bab başlığında).)
A Ç IK LA M A :

1- Görüldüğü üzere, im m Mâlik hazretleri, bir önceki rivâyeti ve benzerleri-


ni sahih Itabûl etmemektedir. M uvatta’taki rivayette ‫ ﻹ ﻟﺰ'ﻳﺼﺢ‬şeklinde de-
ğ il,, ‫ ﺛﻲﱄ ﻳﻐﻠﻠﻢ‬yani ‫ ﺀﺀ‬Ve dahi ... bilinmiyor” şekintie'seliniş’tir, mâna.esasta'
farksızdır.
2- ,'Engelleme (İhsâr),sebebiyle, umre yapılmadan kurbanların Hudeybiye'de
kesilmesi kesinlik .kazanınca Mâlik (rahimehumullah)’in: “ Muhsar, kur-
'hanlığını Harem’e göndermeden, bulunduğu yerde kesip' traş olarak ihramda'n
‫ ؟‬ıkar” hükmüne varması tabiidir. Bu ayni zamanda cUmhörun hükmüdür.
3- ^mam M â lin “ her nerede olursa” hükmüne götüren husUs Hudeybiye’nin
Harem’in dışında olmasıdır.Ancak'Afd ve -daha başkaları.Hudeybiye’deki kesi"
"min Harem’de olduğunu söylemiştir.
,4- Yukarıdaki rivâyetle ilgili olarak, ‫ ^ ﻻ ط‬a ce r'in imam Ş â (rahimehumul-
lah)١den kaydettiği hir.tohlili kaj^detmede gOriiyoraz:
i ı m Şâfjî Hudeybiye’yi, bir rivâyette Harem’in dışında, bir başka rivâyette
d٠e yarısı Harem’de ve yarısı Hıü’.de olarak değerlendirmiş ise de mUslümanların
kurbanları Harem dışında, yani Hıll’de kestiklerine hükmetmiştir. Bu hükme ya-
rırken âyetten- istidialeder.Zîrâ â y e tt 4 :‫ ؟‬k ‫ ؛‬Jb۵î \ 3 A ، ^ i ^ f ١yU١«^٠j l ٠>fr۶‫>؛‬i
٠ ; ٠j
“OnJar kâfr dcn,s‫؛‬z‫' ؛‬Mesc‫؛‬d-Î Haram’dan ve alıkonulmuş kurbanlıkların
٠

mahalline ulaşmasından menedenler.dlr..’.’..(Feth 25) buyurulmaktadır.^âÂf haz


retleri der ki:‘-‘Ayette geçen kurijanlıgın mahallinden murad âümlere'göre Harem’dir..-
Ay٠ ,Cenâh-ı Hakk müşriklerin buna-mânî olduklannıHarem’e gidemediklerini
haber vermektedir.-” Yine^-der ki: ‘-‘Kesime nerede engel ‫ ؟‬ıkanldı ise orada ih-
ramdan çıktı. Daha spnra'bunun kazası da yok. Ç Ü İ , âyet-i kerîmede kaza edil"
meşinden söz edilmemiştir. Megâzi yazarlannın haberlerinden.tesbit ettiklerim
-busöylediklerimite’yîd eder.mâhiyettedir. Zirâ, onlann rivâyetlerini-inceleye-,
rek şu hususu'ögrendik: “ Hudeyb.iye seferinde Resûlullah٦(aleyhissalâtu vesse^
lâm)’la birlikte tanınmış şahıslar vardı. Sonra Resdlullah (aleyhissalâtu vesselâm).
umretii '1-kaza’yı îfâ etti, 'ancak-bu meşhurlardan bir kı.smı ne mal‫ ؛‬ne can yönün-
.. den hiç bir mâzeretleri olmadığı halde ,Medine’de kaldı. Şayet yapılamayan um-'
.reyi kaza etmek bir vecibe olsaydı, Resûlullah (aleyhissalUtu vesselâm) bu şahıslara
on'dan geri kalmamalarım emrederdi” .
'6. c il t DÜŞMAN TARAFINDAN M'ANI OLUNAN KIMSE 113

Şâfiî hazretleri .bir başka yerde §0 yle dei": ‘.‘Su .umrenin Umretul-Kaza diye
isimlenmesi ResUlullah (aleyhissalâtu- vesselâm) ile Kurey? arasmda cereyân eden
,mukâzât ( ‫ ؛‬karşılıklı hüfoimleşme) den ( h im le ş m e , muâhede) ileri gelir, bu
umrenin “ kaza edilmesi” nin vâcib olmasından değil.”
ibnu Hacer der ki: “Vâhidî, -Megazi’de, Zuhıi ve Ebu M a’şer tarikinden ri-
vâyet eder ki: uDedikr: uResûIuIM ( â y h i s s i t u vesselâm) ashabına umreye
katılm ârını emretti. H a yb er'd eşeh îd d û şeâ rîeö leâ r dışında biç kimse geri
kalmadı, hepsikatıldı. Katılanlıurm sayısı ikibinkişiidi. ” §âyet sah.îhse٠bu rivâ-
yCtle, bundan önceki rivayetin arasını te’lîf etmek m ün^indör, şöyle ki: “ Bura-
daki. “ em ir" '.vUcub ,emri- değil, 'istihbâb emridir. Zira. ŞâGî hazretleri
t^mrerö’^-^aza’ya özürsüz olarak^bir grup ashabın katılmadığım cezmederek (kesin
,bir Uslubla) İfâde ediyor.. Keza, yine Vâkidî, ibnu Ömer hadîsi olarak, rivâyet‫ا‬
eder ki, ibnu Ömer: “Bu umre, kaza umresi değildir, b iH K u r e y ş ile y a p U a n g -
lamada: “Mûsliimaniargelecekseneengellendikleriayda umreyapacaklar’*diye
bir şârt vardı, bu madde gereği Kureyşliler, mûslümanlara müsaade ettiler.')
,M Ö ..ETTE Y IL A N L A R 'VEYA YOLU KAYKKOENLER

.‫ﻟﻚ‬,‫ أﺧﺮﺟﻪ'ﻣﺎ‬.(‫اﻟﻴﺬى‬

1. (1531) . Sükymân ibnu Y&sâr anlatıyor;‘.Bbu Eyyûb eî-Emârî (radıyalla-


hu anh) hacc yapmak ü.zere yola ‫ ؟‬ıktı. Mekke yolu özerindeki Bâdiye’ye gelince
,develerini kaybetti. Yevm-İ Nahr’de Hz. Ömer (radıyallahu anh)’e gelerek', du-
ru'mu ona anlattı. Hz.. Ömer' (radıyallahu 'anh) kendisine;
“ Önce umre yapıyorsun' gibi hareket et. Sonra ihramdan ،ık . ‫ذ‬Sonra möteâikîp
senenin haccına yetişirsen hacc yap, kolayına giden bir de kurban kes’’. tMuvat-
ta,'H acc. ‫ ذ‬٠
‫( ا ؤ ؟‬-‫ ا‬,, 383). ‫ذ‬
AÇIKLAMA; . !
Î-M üvatta’nm rivayetinde B^diye değil, Nâziye geçer. Burası da Mekke yolu
özerinde biî.^yer adıdır, ama Bâdîye'nm bir başka adı'degil, ayrı bir mevkidir.
2- Hz Ömer (radıyallahu anh)’in; 4(٧ mre yapıyorsun gibi hareket e t” sözö,
‘*Haccım umreye çevir ve ihramdan çık” demektir. Zira Yevm-İ Nahr’de Mefc"
ke'ye gelen kimse, vakfeleri kaçırmış demektir. Hz Ömer (radıyallahu anh) hacc
niyetiyle girdiği ihramdan, da'umre yaparak çıkabileceğini söylemiş olmalttadır.

١‫ﻗﻈﺐ‬٠‫ ; ﺑ ﻦ ال‬٠‫ﺋﺰؤ ﺟﺄﺀ ﻳﺆم ﻷﻓ ﺮ ؤ‬-‫ د وﻋﻨﻪ أﻳﻀﺄ ]ان ﻗﺜﺎز ﺑﺬ اﻷ‬٢ ü
'‫و ى‬. ‫ ى‬،‫ﺣﻌﻘﻰ اﻋﻖ‬٠‫ﻟﺘﻮﻣﻴﺤﻖ ﺀ‬٠‫ 'ﺗﺄ اﻳﻦ ا‬:‫ﻗﺎ'ل‬٤ ‫ ئ ةﻫﺠﺬ ﻫﺬﻳﺬ‬٤‫دﺿﻒ!ﻷ‬
6• CİLT MÜDDETTE YANILANLAR VEYA YOLU KAYBOLANLAR 115

2. (1532). Yine Süleyman İbnu Yiesar’ dan rivâyet edildiğine göre: “Hebbâr
Îbnu ’l-Esved, yevm-i nahr^de kurban kesmekte olan Hz. Ömer (radıyallahu ahh)*e
gelerek: “Ey müzminlerin emîri,. hesapta yanıldık. Biz bugünü arefegünü diye
hesaplıyorduk'z dedi. Hz. Ömer:
“Öyleyse Mekke’y e git, sen veberaberindeküer tavaf edin; beraberinizde kurbân
gedrdiyseniz bir kurban kesin. Sonra traş olun veya saçınızı kısa kesin ve (artık
memleketinize) dönün. Gelecek yıl yeniden hacc yapın, kurban kesin. Kurbanlık
bulamayan, üç gün hacc sırasında, yedi gön de dönüşte olmak özere (on gön) -
oruç tutsun”. [Muvatta, Hacc İ54, (1, 383).]

A Ç IK LA M A :

1- Zörkânî, Hebbâr’m, hacc için Şam’dan geldiğini belirtir.


2- Daha önce belirtildiği üzere, Arafat vakfesini kaçıran, haccını müteâkip se­
ne yeniler. Burada mesele ihramdan çıkma ile ilgilidir. Zira ihrama girmiş plan
birisi hacc veya umre yapmadan ihramdan çıkamaz. Şu halde Arafat vakfesini
kaçıran kimse, haccı kaçırdığına göre, ihramdan çıkabilmek için umre yapacak­
tır. Şöyle ki:
Niyet ettiği haccm çeşidine göre:
1) Hacc~i İfrad ’a niyet eden, umre yapar ve ihramdan çıkar, müteâkip yıUarm
birinde haccını kaza eder.
2) Hacc-ı Temettü’ye niyet etmiş idiyse, vakfeye yetişemediği için zaten te - .
mettü bâtıl olur, bu sebeple temettü kurbanı kesmesi gerekmez. Bir umre daha
yaparak ihramdan çıkar. Haccını daha sonraki yıllarda kaza eder.
3) Hacc-ı Kıran için niyetlenmiş olan, vakfenin fevtinden önce umre yaptı idiyse,
ikinci bir umre daha yaparak ihramdan çıkar, hacc yapamadığı için kurban ge­
rekmez. Eğer vakfenin fevtinden önce umre yapmamış ise, önce umre ihramın­
dan çıkmak için tavaf ve sa’y yapar. Sonra hacc ihramı için ikinci kere tavaf ve
sa’y yapar, traş olup ihramdan çıkar. Müteâkip yıllarda haccını kaza eder.
116 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. cilt

Sadedinde olduğumuz fivâyette, Arafat vakfesini fevt eden (kaçıran) kimseye


Hz. Ömer kurban kesmesini de emreder, Hanefî mezhebinde, haccın hangi çeşi­
dine niyet edilmiş olursa olsun, ceza kurbam gerekmez. Çünkü ihramdan çık­
mak için yapılan umreler, ihsârlı kimsenin kestiği kurban yerine geçer.
İmam Mâlik, Hacc-ı Kırân’a niyet eden kimsenin vakfeyi kaçırması hâlinde,
ihramdan çıkabilmesi için iki kurban kesmesi gerektiğini söyler: Biri Hacc-ı Kı-
rân için, biri de haccın fevti için. Bu ikinci kurban ceza kurbanıdır. Zürkâni der
ki: Eğer haccı ifsad eden bir fiili varsa üçüncü bir kurban daha keser.
D O R D U N C U . FASI L
İ E F E R R İ K HADÎSLER-

‫ئ اﻟﻬﺪي‬- ‫ﺛﺜﺬز‬-‫ا‬ ‫ ]ﻣﺎ‬.:‫اﻟﺘﻪ ﻋﺒﻢ ﻗﺎﻻ‬ ‫س ر ض‬,‫ﺀﺑﺎ‬- ‫واﺑﻦ‬ ‫ﻋﻦ ﻋﻠﻦ‬ - ١ I

..‫' أ ﺧﺮ ﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚ‬.[‫ة‬١‫ ﺋ ﺆ ث‬,'

1. (1533)-Hz. Ali ve Hz. ibnu Abbâs ( r a d ı y i u i m ) demişlerdir ki: “‫ ف‬-


sarlıyaâyet-ikerîme’d e ls ^ S b e ‫ ا ﺷ ﻴ ﺐ‬U ı‘'٤٠٠٠K o l a y i î i a g d e n f c i l i i ٠،.” i -
desiyle emredilmiş bulunan kurbandan (Bakara 196) maksad Wr ko^tındur..”.
[Muvatta, Hacc 158.)
' . ٨ Ç!KîAM٨ :
Hedy, hacc menasikine 'bağlı olarak kesilen, kurbanlarla, Kabe’ye hediye.edi-
len kurbanlara denir. Hedy bUyUk ba§ hayvandan da olabilir, küçük ba§ hayvan-,
dan da. Âyette ihsarlıya.hedy emredilmekte fakat bunun cinsi b e lirtilm e m e ^ ir.
'Hz. .Ali, burada deve, .sıgır gibi-büyük.ba§ ha^^anın degil, koyun, keçi-gibi
-kurban, olarak sunulması câiz 0 İan-fai،ük ba§ hayvanm kastedildiğini açıkla-
maktadır.

..‫ ذ ي‬٠٤‫اﺳﻴﺸﺒﺬ'ط'اذ‬ ‫ أ ة ﺳﻴﻮ ﻏﺘﺎ‬3 ‫ ﻣﺎ‬٠‫اﻫﻪ ﺀئ‬ ‫ر ض‬ ‫ﺑﻦ ﻋﻤﺮ‬١‫وﻋﻦ‬ - ٢ İ

..‫أؤ‬ ‫ﺛﻮ ؛‬٠‫ﻣﻦ أ ة أ‬ ‫ﻟﻰ‬1 ‫ أ ﺣ ﺖ‬٠‫أﺋﺪ ى ﺳﺎ‬ ‫زأذ‬ ،٠‫ﺳﻊ ﺳﺎ‬٠‫ﺑﻤﺰه أؤ‬ ‫أؤ‬ ‫ ﺑﺪﺛﻪ‬:‫ةاﻟﺦ‬٤
‫رزﻳﻦ‬- ‫ 'وأﺧﺮج ﺑﺎﻳﻪ‬.‫ﺑﻘﺮة‬ :‫أﺛﻮﻟﺔ ﻓﻰ ﺟﻠﻮي[ﺀ أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚ إﻧﻰ ﻗﻮﻟﻪ‬.
2. ( 5 3 4 ‫ _) ا‬ibnu Ömer (radıy'allahu anhûmâ)’den. rivâyet edilm iştir
ki: ‫ى‬٠
‫( “ ﺳﺎا ﺻ ﺰ ﻣﻨﺎ ي‬Hısariı’ya kolayma gelen bir hedy terettüp eder) âyetin■
den sorulmuş,oda şu cevabi venniştir:*‘BündaBmaksadya birdeve veya bir si-
ğırveyayedikoyundur.Birkoyun kesmem,bana oruç tutmamdan veya birdeve-
y e o â olmamdan daha hoş ^ehr.''IMuvatta,Hacc 160.(Muva«a’da hadisin,
“ sığır” kelimesine kadar olan kısmı m ez^rdur. Geri kalan kısmını Rezin zik-
re٤miştir).l
118 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

;AÇIKLAMA
Zûrkânî, ‫ ﻻ ط‬Ömer (radıyallahu anh)’in âyette --:‫ „ ذ‬, kurbaaı
,deve veya sığır aidamış olmasını' “ istihbâb” a hantteder v e der ki: * I n u Ömer
şöyîedeınekistemlçtir: “ ihsarlı, §âj^etbir sığır veya deve keserse 1‫ 'ﻻو‬,.daha iyidir
"bunu yapmak mösîehabdır.” Binaenaleyh, Hz. Ali ve Hz. ibnu Abbas’ın.âyette
'-kasteden kurbanın “bir koyun” olacağı hususundaki tefsirlerine aykın degil
dir, aralarında ,ihtilâf yoktur. 'Bu söylediğimize bizzat ‫ ﻻ ط‬öm ‫ج‬r ‫ﺀ‬in (müteakip
rivâyette gelecek olan) sözü ,delâlet eder:,-“ Sadece bir koyun bulabilsem, bunu
kurban etmem,, bana oru.‫ ؟‬-tutmamdan daha ho§ gelir’’ buyurmuştur. Mâlum ol
duğu üzere hedyin en UsttinU devedir, öyle ise deve kesmek nasıl âyette beyan
edilen “ kolayınıza gelen,” olur’’. ■

‫ ﺟﺎة إﻟﻰ‬٠ .'‫ﻳﺘﻲ‬١‫ﻳﻼ ﻣﺬأﺋﺪ‬٠‫أذ ذ‬3 ‫ اﻟﻤﻜﻰ‬j L ١


٤‫ﺻﻨﻘﺔ ﺑﻦ‬ ‫~ وﻋﻦ‬٣ Ü
‫ إ ر‬:‫ﻧﺎ' ي ﻣﺨﺪ اوﺧﻨﺐ‬,‫ﻧﻘﺎق‬ . ‫ؤ ﻗ ﺬ ﺋ ﺬ ذأﺳﻦ‬ ‫أ‬4 ‫> ز ﺿ ﻬ ﺊ‬ ‫اﺑﻦ‬
‫ ﻋ ﺒ ﻰ‬٠‫ ﺛﻠ ﻖ ؤ‬٠ ‫ ﺋﺰ' ﻛ ﻨ ﺊ‬: ‫ ﻣﺨﻦ اﻟﺘﻪ و ص 'اﻟﺘﻦ ئ‬،j u ‫ ؛‬،‫ ﺋﺬذدة‬.‫ﻫﺪﻣﻒ ﻳﺘﺌﺰ؛‬
.‫ ﻟﺤﻨﺘﺎﺛﻌﺘﺎﻧﺰ ﻣﻦ ﺛﻌ ﺮ راﺳﻠﺊ‬:‫ ﻗﻘﺎذ‬.٠‫ ﻗﺪ ﻛﺎ ن ذإﻟﺊ‬:‫ ﻗﻘﺎق‬.‫ أف ﺋﻬﺮن‬٠‫ﻷ;ىﻟﺊ‬
:'‫'ﻓﻘﺎل‬.‫اﻟﺮﺣﻤﻦ؟‬.‫''ﺧﺬﺛﺬ'ةا أﺗﺎ ﻋﺒﺪ‬.‫ؤﺗﺎ‬.:‫اﺋﺰأة ﻣﻦ أ ﺋ ﻞ اﺑﺰاق‬-'‫ ذﯪئﺀ‬.‫ؤأﺛﻲﺀ‬
ÖÜ ‫؛‬۵ ‫ وﻹ أﺟﺖ اﻷ أذ أﻧﺘﺦ‬:‫ﺻﺰ‬,‫ﺋﺬﺗﺬ؟ ى'د اس‬. U
:‫ةا'ﻟﺚ‬٤ ‫ﺗﺲ‬
٠‫ ﺋ ﺬ ك‬.‫ ن أف' أﻣﻮم[• أﺧﺮج‬٠ ‫أﺧ ﻲ إ و‬

31535) )" Sadaka h u Y e s â r e l - M e ü t ı y o r : “Saçîan örülü Yemenli bir


‫ﻝ‬

kimse h u Omer ( r a â ı y â â â l â ) * e gelip:


“Ey Ebû A b d i â â , ben müstakil bir umre y a p m â t e r e g e l k ” dedi.
AbduIIâ h u Ömer (radıyiahu anhümâ):
“Ben s e ğ e olsaydım .da bana 50‫ا‬ ٧‫ ﺀ‬binsaydıU ) sana Hacc-ı Kiran yap-
mam emrederdim}’ dedi. Adam:
“ Buzafen öyleydi(ancâkaçırdım)}’ dedi, h u Ö m er(ra d ıyâ â ü â u m â ) :
“Başmdaki saçkdan ‫ ﻻﺀ‬uçuşanları al (kes) ve kurban kes!” dedi (Omda bu-
lunan) î r â bir kadm soze karıştı:
6. c ilt m ü t e f e r r ik h a d is l e r 119

i‘Kurbanı da neymiş ey Ebu Abdirrahman?}'


uKurbanıdır!” Kadın tekrar sordu.
uKurbanı nedir?” ‫ ﻻ ط‬Ömer (radıyallahu â ) ‫ ﻻﺀ‬cevabi verdi:
“Sadece bir koyun bulabilsem, onu kurban etinem bana oruç tutmamdan d â a
hoş gelir”. [Muvatta, HacC 162, (1, 386-387).).
, A Ç IK LA M A :.
Yem enliâ: “‫ ﻻ و‬zaten öyleydi” diye tercüme ettiğimiz ، 1 ‫ﻟﺔ‬1‫ لﺀﺋﻨﺬل‬cevabim,Zör-
kânî: “ Benim size haber verdiğim, temettüden idi” diye anlar. Ebu AbdUmelik
ayni .cevabi şöyle anlamıştır: “Senin söylediğini kaçırdım. Zirâ arilk ben, umre
İçin tavaf ve s a y yaptım. Şimdi bana n e lk ım : Traş mı, tsaltm a mı?”
‫ ﻻ ط‬öm er iradıyallâu anhyin cevabından ‫ ﻻﺀ‬anlaşılmıştır:
“Başındak{ saçlardan uzun o l â r ı b s i ve temettü İçin de kurban kes!”
ibnu Ömer, 'kadının “Kurbanı da neym ı)?.’ sorusuna, İki.ayrı se‫؛‬er mücmel
şekilde “ kurbanıdır” diye cevap verir', açıklama yapmaz. Zîrâ, adamın en iyisi-
ni keseceğini .Umid etmektedi'r. Çünkü kurban kelimesine deve, sığır, koyun, ke-
‫ ؟‬i hepsi girer,, en iyisini anlayarak deve kesmesini temenni etmektedir. Ancak,
kadının ısrarlı sorusu karşısında ibnu Ömer (radıyallahu anhümâ) açıMamak mec-
buriyetinde kalıyor.. Ve tek koyunu kurban etmenin, bOylece' kurbanın, oruca
tercih edilmesinin nazarında daha.hoş'olduğunu telirtiyor. Zürkânî: “‫ ﻻ ط‬Ömer’in
bu. sözü, daha önceki “ âyetteki hedy’den murat deve veya sığırdıi'” hükmüne
iki açıdan, muhalif düşmez:
1- E u fetvasmdan rücû etmiş olabilir.'
2- Sıgır ve deve bulamayanlara diyerek kayıtlı olarak.koyuna'ruhsat vermiş
olabilir. Zira kim sığır veya dev'e kesebilirse,- kendisi İçin bu,efdaldir” ,der.
‫ ﻛ ﻪ ط‬٠ ‫د ﺣﺮ‬ ‫ ﻣﺎ ]ﺀن رﺳﺮل اﻟﺘﻪ‬١‫ﻟﺘﻪ ﺀغ‬. ‫ ﺭ رﺿﻰ‬٠‫ ن' ﺀ‬-‫ ﻋﻦ اب‬- ١ ite

.‫ ذﻏﺬ غ ﻳ ﺬ اﻟﻴﺞ" اﻟﺜﺌﻠﺬ ع‬.‫ﻟﻰ ﻋﺪ اﺗﻐ ﺊﺀ‬. .‫ اﻟﺴﺔ اﻟﺘﻔﺎ‬.‫اة ئ‬.‫ﺣﺬ‬


.‫أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺨﺴﺔ إﻻ اﻟﺘﺮﻣﺬى‬

‫ﻣﻤﺮوﻓﺄ‬ ‫ ﺑﻔﺘﺢ اﻟﻜﺎف واﻟﻤﻦ ﻣﻦ أ>( ﻣﻜﺔ وﺑﻌﻀﻬﺎ واﻟﻘﺼﺮ‬٠‫ ﻛﺪاج‬٠


.‫ض أﺳﻔﻠﻬﺎ‬

-1. (1536)■ İbiıu Ömer (radıyallahu anhömâ) anlatıyor: i* R esû Iiâ (aleyhis-
‫ةرجﺀ‬٤‫ ﻻ‬v e s s e l) , Mekke'ye K i d a n Bathâ*mn ym ndaki yukarı yoldan girdi
ve aşağı y o îö id a ç ğ ” [Buhârî, Hacc 41, 15- . 223 , ( 1257)‫؛ ؛‬
EbiJ Dâvud, M enâsik45٠(1866, ,, (5, 200) ‫؛ ؛‬bnu M âce, Me-
,nâsik26, (2940).)..

A Ç IK LA M A ;

1- Resöluliah (aleybissalâtu vesselâm)١ın MeJdre ve liatta M â e ' y t girip Çİ-


karken belli .kaidelere uyduğu, bir nevi protokol uyguladığı gOriilmektedir. .Sa-
dedinde olduğumuz riyâyet, Mekke’ye 34‫ ﺀ‬٠‫ ﺟﻊ‬e
denen-riıevziden geçen'yukarı yolu, takiben şebre indiğini açıklamadadır. **Se-
niyye”, dağ yolu, geçit m kâsm a gelir.

'2- ibnu Wacer,.hadiste zikri geçen *iistyoV'un, Mekke ââlisînin el-M u'ââ
adındaki kabristanına indiğini,bu yolun sarp, yodış ve bozuk bulunduğunu, ilk
defa Hz. Muâviye (radıyallahu anh)’nin, sonTaAbdiiImelikMehdi vs. taraftndan
Onarılıp dözlendiğin.i-,'hicrî 811’de tekrar tarair .edildiğini, daha sonra' Mısır Sul-
tanı el-A4ehku7-^öeyyed.taraftndan 820 yıllan civarında tamamen tamir edilip
düzenlendiğini belirtir.
6. c il t MEKKE'YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ,ORADAN ÇIKI§ ADABI 121

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m Mekke’den çıkışta tâkip ettiği aşağı yo­


la gelince, bu bazı rivâyetlerde es-Semyyetü’s-Süüâ diye geçerken bâzılarmda
KMâ diye geçer. Burası üCu’ajk j'an dağı tarafında Şi’bu’ş-Şâmiyyîn’e yakın Şe-
bîke kapısı yanındadır.
3“ Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Mekke’ye yukarıki yoldan girer, şeh­
ri bu aşağı yoldan terkedermiş. Girişte, yukan yolun tercih edilişi sebebiyle ilgi­
li olarak şârihler muhtelif yorum kaydederek bundaki hikmeti belirtmeye çakşırlar:
1) Girişte yükseği tercih etmede mekâna ta’zîm mevcuttur, aksi durumda ay­
rılığa işâret vardır.
2) Hz. İbrahim (aleyhisselam) Mekke’ye buradan girdiği için Resûlullah (aley­
hissalâtu vesselâm) da onun sünnetine uymuştur.
3) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hicret için aynlırken, Mekke’den
gizlice çıktı. Sonraki girişte zâhirdir ki herkesçe gömlecek şekilde yüksekten gir­
meyi tercih etti.
4) Bu istikametten şehre giren Beytullah’la yüz yüze gelir.
5) Fetih günü oradan girmişti, sonra bunu âdet hâline getirdi.
Başka yorumlar da yapılmıştır. Müteakip bazı rivâyetler de bu mevzuyu ta­
mamlayacaktır.

‫ ح‬.‫أﯪ‬.‫ ﺗﺪز ص'اﻟﻐﻎ ذاﻛﺰ؛‬٠'‫ زﺣﻤﺎن إذا‬.‫ﺳﺎﻟﻌﯫ زاﻟﺌﺰؤؤ‬.‫ﺑﻬﻄﻮذا‬.‫إﻟﻰ ﺿﺰﻟﻪ‬


.[‫ ﻳ ﺦ ﻫﺎ‬.-,‫اﻧ ﺶ‬- ‫ﺑ ﺎ م اش ﻳﺬى اﻟﻴﺲ ﺍ ﻝ ﺣﻤﺎن‬
.‫إﻻ اﻳ ﺮ د ى‬-.‫أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺸﺔ‬

2. (1537)- ibnuÖmer (radıyallahuanhümâ)’d e n a n la tıld ığ ıg o re : “O y îk iâ ğ


yolu arasındaki Zu-Tuva nâm mevkide geceyi geçirir, sonra Mekke'nin yukarı
.2 2 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. c il t

yolundan şehre girerdi. Hacc veya umre yapmak niyetiyle Mekke *ye geldiği va­
kit, devesini doğruca Beytullah’ın kapısının yanında ıhdınrdı. Sonra (hayvandan
iner) Mescid-i Haramca girer, Haceıv’l-Esved Rüknü’ne gelir, oradan başlaya­
rak yedi kere Beyt’i tavaf eder, ilk üçünde koşar dördünde de yürürdü. Sonra
tavaftan çıkar, evine dönmezden önce iki rek’at namaz kılar. Safa ile Merve ara­
sında da tavafta (sa’y) bulunurdu.
Hacc ve umreden çıktığı zaman, Zülhuleyfe’deki Bathâ’da devesini ıhtırırdı.
Orada ResûluUah (aîeyhissalâtu vesselam) da devesini ıhtırırdı” [Buhârî, Hacc
38, 29, 148, 149; Müslim, Hacc 226(1259); Muvatta, Hacc 6 , (İ, 324); Ebu
Dâvud, Menâsik 45, (1865); Nesâî, Hacc 103, (5, 199).]

AÇIKLAMA:
1- Bu rivayet İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’in Mekke’yi ve Kabe’yi ziyâ-
ret âdâbını tanıtrnaktadir. İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ), ResûluUah (aleyhis-
salâtu vesselâm)’ın sünnetine kılı kılina riâyet ettiği ve hiçbir şahsî katkı ve
değiştirmede bulunmadığı için, muhaddisler onun tarzım Hz. Peygamber (aley-
hissaîâtu vesselâm)’in tarzı olarak değerlendirirler.

2- Mekke’ye girerken yıkanma meselesi bütün ulemâca müstahab addedUmiş-


tir. Bunun terki herhangi bir fidye gerektirmez. Bir kısım âlimler: “ Abdest de
kifayet eder” demiştir, İbnu Ömer’in ihiramlı iken başını yıkamadığı 1227 nu­
maralı hadîste belirtilmişti. Şu halde onun gusiû. başı dışında kalan bedenini yı­
kamasıdır.
Şâfiîler ‘‘Mekke’ye giren kimse yıkanmaktan âciz kalırsa teyemmüm eder”
derler. Bazıları.' Mekke’ye girerken müstehab olan yıkanmanın, mücerred ‘‘gi­
riş için” değil “ tavaf için” olduğunu, tavaf yapmayacaklara yıkanma terettüp
etmeyeceğini söylemiştir! '

3- Son paragrafta ResûluUah (aîeyhissalâtu vesselâm)’ın ve Hz. Abdullah İb­


nu Ömer’in Mekke’den dönerken Medine’ye girmezden önce Zülhuleyfe mevki­
inin Batha noktasında bir müddet durduklarım belirtmektedir. Bilindiği üzere
Zülhuleyfe Medine’ye yakın bir yerdir ve Medinelilerin mîkatıdır. Hacca giden­
ler orada ihram giyerler. (Daha fazla bilgi için 1187 numaralı hadîse bakın).

4- Bu rivâyet/lz. Abdullah İbnu Ömer’in, ResûluUah (aîeyhissalâtu vesselâm)’ın


konakladığı her noktada aynen konakladığını ifâde eder.
İ £ ÖjT — ....¥ Ü Ü Ş » konaklam a VE ORADAN ÇIKIŞ ADABI 123

۵ ‫ا‬.‫'رﻏﺰ‬,.‫اس ﻏﺰ‬.‫ ]ﺣﻤﺎة‬:‫ﻗﺎل‬.‫ذاخ‬.‫ وص‬- ٣ ٠

‫ﻟﻠﻖ ص رﺳﺮل ا ق‬٠‫ﻟﻴ ﺬ ﻛ ﺮ د‬ ،‫وﻓ ﺠ ﺦ ﻏﺠﺘﻖ‬ ،‫اﻛﺜﺎئ‬3 ‫اﻟﻐﻠﻬﺰ ؤأﻟﺌﻬﺎذ زاﻟ ﻐﻴ ﺖ‬


. ‫اﻧﻌ ﺔ إﻻ ا د ا ى‬ ‫أﺧﺮﺟﻪ‬ .[ .

3. (1538)“ N M ardatıyor: ‘h m Ö ın e r (r a d îy a Ilâ u â u m â )M â a s â lö ğ le ,


ikindi, akşam, yatsı namazlannj kılar, bir miktar uynrdu. ibnu Ömer (radıyalla-
hu anhûm â),ResûîülIâ(aieyhisâtvıvesseîâîn)l böyle yaptığım söylerdi”. [Bu-
hârî, Hacc 1.49‫ ؛‬Müslim, H acc337, (1310)‫ ؛‬Muvatta, H٠ a cc207‫ ؛‬.Ti.rmizî, Hacc
81. (921)‫؛‬. Ebû Dâvud, Menâsik 87, (2012, 2013).)

İ $ ‫ﺉ‬ ( > ‫ر ر‬٠


‫إا' ى‬-‫ب‬٠‫ ا‬Ö\S ] :‫ د إ‬٠ ‫ ﻭﰱ ﺯﻭﺏ‬- ٤ H
.[t ‫ ب‬٦‫ﺛﺰى'اﻟﺔﻏﺼﺈ‬
4 ٠(1539)- Müslim'in bir rivâyetinde:. “ibnu Ömer (radıyallâu anh(imâ) tah-
sîb'i (Muhassab’da konaklamayı) sünnet bilirdi” d e i r

Jl
‫ ] ﻟ ﺲ ا ﻗ ﻤ ﻴ ﺖﺻ‬: ٥ ‫ ا أﺋﻦ‬٠‫ش ﺀه‬1 ‫— وﻋﻦ ا'ﺑﻦ ﺀ؛اس رﺻﻰ‬٠ ,
‫ س؛‬٠‫ﺐ‬ tp
.‫ﻃﺴﺨﺎن' واﻛﺮﻣﺬى‬î‫ أ ا ﺟ ﻪ ا‬. [ ‫اﺳﺎ ﻫﻮ ﻣﻐﺰو وﻧﺬ رﺳﻮﺀل اﻟﺘﻪ | ي‬

1540) ‫ و‬٠)- ibnu Abbâs (radıyallahu anhümâ):. “ Tahsît (menâsike dâhil olan)
bir §ey değildir, o, Resûlullah (aleyhiSsalâttJ vesselâm)'’în konakladığı bir konak-
lama yeridir'' derdi.” [Buhârî/ Hacc 147; Müslim, Hacc34!, (1312); Tirmizh
H a c c 8 1 ,(9 2 1 ).l ‫؛‬

‫ ﻋﻦ ﻋﺎﻗﺸﺔ رﺿﻰ اﻟﻠﻪ‬.‫اﻟﻠﻪ ﺗﻌﺎﻟﻰ‬.‫ وﻓﻰ أﺧﺮى ﻟﻬﻢ وﻵف داود رﺣﻤﻪ‬- ٩. Ü
.(‫ﻷﺋﺬ ك؛ن أ ﺳﺘ ﺢ ﻟﺨﺮوﺟﻪ‬ ‫ﻟﺘﻪ‬.‫ ا‬-‫رﺳﻮل‬ ‫دﺋﺘﺎ رﺑﺚ‬ ':.٠‫ﻗﺎاﻣﺖ‬

6. (1541). Yine ayni kaynaklarHz. Aişe'nin §‫ﻻ‬sözUnö' kaydederler:.. ‘^ ‫ﻻﺀﺀ‬-


lu îîâ (âyhissaîâîu vesselâm), oraya inmiştir, Çüâü orasi, yola çıkmaya d â
uygundur“. (B'uhârî,.Hacc.,147‫ ؛‬Müslim, 339, (1311)‫ ؛‬Tirmizl, Hacc 82, (923)‫؛‬
' Ebu'D ây٧d, Menâsik 87,. ( 2 r a ) .l
124 KÜTÜB-İ SiTTE MUHTASARI 6. CJLT

‫ أذ‬I ۵١ ‫ ؤ'ﻟﻠﻢ ﻳﺄ;ﻟ ﻰ وﺳﻮو‬:Ji. ‫ ﻋﻨﻪ‬.۵١ ‫ﺑﻊ رﺿﻰ‬١‫ئ وض أى ر‬٧ m


.[‫ﺋﺮق‬, ‫ ﻏﻎ ﺋﺼﺮﻳﺖ اﻓﻬﻲ ﺑﻪ ﻟﺠﺎة‬٠‫غ ﻣﺬ ﻳﺶ وﻏﻰ‬,‫ﺟﺬ‬.‫أﻓﺎل اأﻷﺑﻠﺬﺣﺎ ﺟﻬﺬ‬
.‫داود‬.‫ﻭﺃﺑﻮ‬ ‫ﲅ‬
‫ﺃﺧﺮﺟﻪ ﻣﺴ‬.
7..(1542)- Ebü Râfî (radıyallahu anh) anlatıyor:.
uResuluim (aleyhissalâtu v e sse lk ), M M ’dan a y M ğ ı zammı E b g ’aitt-
memiemretmedi. F âatbenöncedengeliporayabtçadirkurdum .Som O (ây-
hîşsalâtu v esselk) da gelip oraya indi ” . [Müslim, Hacc 342, (1313)‫ ؛‬Ebu Dâvud,
Menâsik87, (2009).‫ا‬
AÇIKE٨M٨:

l-.Son..kaydedilen beş hadîs (1538-1542 arasındakiler) ResUliillah (aleyhis-


salâhı ٧esselâm)١ın, haccın bitiminde Muhassab’a inişiyle ilgili. GOlüldüğü
özere, Resûlullah (aleyhissalâtu ٧esselâm)’ın bu İnişi menasik’ten mi, değil
mi, ashabın -farklı yorumu mevzubahis olmuştur.
Muhassab: Burası Mina ile Mekke arasında Mina'ya daha yakın bir yer adi-
dır. D üzlü^ir,‫؟‬akılla.kaplıolduğu'İçinbu'.adıaldığı - ٣ “k ö ç l
taş” , “ çakıl” , mânâsına gelir. Buraya Ebtah da denir.
Tâsîb: Muhassab denen yere inmek orada konaklamak demektir.
‫ ﻻ ط‬Ömer (radıyallahu anhümâ), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): Mina*-
da hacc menasikini tamamladıkt.an sonra Medine’ye dönüş esnasında orada bir
müddet'konakladığı İçin, burada konaklamayı menâsikten saymış,, hacc yaptıkça
her seferinde ‫ ؟‬rada bir müddet konaklamıştır. Sadece .0 değil, ashabtan basta
Hülefâ-i Raşîdîn oln'iak üzere diğer bâzılarının da bu sünneti devam.ettirdikleri
rivâyetlerde gelmisdr. (Müslim, Hacc 340).
Ancak,.yUkarıda, ‫ ﻻ ط‬Abbas, Hz. Aişe ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu ves-
selim) ’in azadhsı ve hidimi durumunda olan Ebu Râfî’nm rivayetleri naza.r-1 dik-
kate aImncaMuhassab’a inmek (veya tahsih) menûsi^en değildir. Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm)j Mina’yı terkCdilmesi 'gereken, müddeti içerisinde ter-
ketmis,'Medine’ye yol hazırlıklarım İ.kmal İçin, düz bir yer olan Muhassab’da
bir müddet daha kalarak oradan yola çıkmıştır. Şu.halde ashabtan bazıları bunu,
dönüş hazırlığına giren-'bir' amel, saymıştır. 'Hattâ Hz. Aişe, Ahmed ibnu Han-
bel’in bir rivayetinde: 0 .‘‫ةاﺋﺰيﺀاﻷﺳﺎص‬۵ ‫ﺀؤا‬raya vallah'i benim yüzümden indi”
6■ CİLT MEKKETE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ A D İ 125

diye kesin ifâdede bulunur. (1313 numaralı hâdise bak.) k i İ b i M u Ömer (radı-
yallahu anh) gibi.sUnnete son derece'bağlı kimseler için.şönnet olarak benimsen-
mesi İçin fiilin ResUlullah (aleyhissalâtu.vesselâ^^

: : ‫ ؛‬۶ ‫ ؟‬-^ g u ‫ ؛‬u‫؟‬ ile ? i b i n ‫ت‬ : ٠: ‫ل ﻫﺆىﻋﺠﺚ‬١‫اﺀﻫﻊﺀﻫﺼﺎ‬٠٧‫لﺀ‬: Ebtah

[‫ﺣﻮﻟﻲ ﻣﻜﻖ‬٠‫ﻷ‬ Sa ‫ ﻛﺎن‬0 ‫ ﺀﻏﻪ‬۵١ ‫ ر س‬.‫ﺑﺬ ﻏﻨﺮ‬٠‫ ]ﺀن ا‬٠‫— وﻋﻦ ذاﺑﻊ‬٨ I I

8 .. (1543)-.? a n l a t ı y o r : uibnu Ömer (radıyallahu â û r n â ) M ekkeye gir-


m ek İçin guslederdjy’. [Tirmizî, Hacc 29, (852).]
٨ ÇIKL٨ MA.' İçin 1537 numarjîl,i'hadse.bakin.

.1 ^ ‫ ﻟﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬١ ‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬.[‫ﻣ ﻬ ﻪ‬ ٠‫دﺣﻮؤ‬3| ‫ ح‬, ١ ‫ اﻟﻲ‬, ‫ا ا ﺋ ﺔ ذ أ‬ ‫ﻳﺔا‬١‫وﻓﻰ رو‬ —٩

9. (1544)-Bir rivâyette:‘٠R٠٥۵/tt^aft^٤? .^ ^
mek İçin guslettiiy denmiştir**. [Tirmizî, Hacc 29 (852).]

‫' ] ض ﻣﻐﻰ ﻷ ﻳﻘﺔ‬:‫ ﻛﺎ ن ﻳﻘﻮد‬-‫ب أﻧﻪ‬ ‫ ﻟﺘﻪ‬١ ‫ ^ ' ﺻﺮ رض‬١ ‫^وﻋﻦ‬- ١٠ I


.‫ ا ﻟ ﺤ ﺎ ﻏ ﺬ ز ا ة ﻇ ﺬ ؤ ﺑ ﻲ‬, ‫ ﻣ ﻦ‬. ‫أ ﻏ ﺬ‬

10 . ( 1 5 4 ^ ‫ ﻻ ط‬Ömer (radıyallahu anhömâ):, ٧ hiçbir ha-


ci,Mina Akabesi’nin gerisinde geceyi geçirm em em ** [Muvatta, Hacc 209. (1,
406 ). ‫ذ‬
.AÇİK.LAMA:'
Bayram günlerinde Mina’da kalmak ve geceyi ,orada geçirmek, ibnu Ömer’e
gOre vâcibtir.. Hatta ‫ ا ﺀ‬, Ahmed ‫ ﻻ ط‬H â l ve^mam M l ’in mezheplerinde
vacibtir. Sâdece Ebu H g e mezhebinde sünnettir, -öyle ise, bu vâcibin tam ye-
rifte gelmesi, Mina hududu dahilinde geceyi geçirmeye bağlıdır. Akabe denen
yerA fina’dan saydmaz'. Mekke ile'Afina arasında'hudud' nolttasıdır. 'Bu sefeeple
hiçbir hacı geceyi bu hududun dışmda geçirmemelidir. ٠ *'
ğimiz müteâkip rivâyetteHz. Ömer (radıyallahu anh)’in, hususî adamlar gönde-
rerek hudud dışına kimsenin Ç i k ıa s m i sağladığını gOrecegiz..
.Diğer üç mezhebe.göre bu yasaga uymayana dem gerekir.-
126 'KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASARI 6. c ilt

û jk x ‫ﺋﻴ ﺊ رج\ﻷ‬ ‫ ﻋﻨ ﻪ‬, ‫ﻟﻠﻪ‬ ‫ﻋﻤﺮ رﺿﻰ‬ ‫ ﻟﻜﺄن‬..‫وﻓﻰ أﺧﺮى‬- ١١ .


..‫ﻣﺎﻟﻚ‬ ‫أﺧﺮﺟﻬﻂ‬ .[‫ ن ززا؛ اﻟﻨﻴﺔ‬٠ ‫اﻗﺎس‬
11. ( 1 5 . Bir diğer rivâyet sOvle: “ife. Ömer (radıyalMu â ) , (eyyâm -1
M M jd a h u sâ sî)a â a ığ g ö n â ererek}h a Ikm A h b e* â B em k(M m A cih etm e)
girmelerim sağlardı.” [M u v a l/ Hacc 208, (1/406)٠İ
AÇ!KL٨m A , ,önceki'hadiste geçîi. .

. ‫' ]أذ اﻓ ﺲ'اﺷﺄذة'اﺑﺊ‬.‫ﺑﺎ‬.‫ ا ف‬.‫رض‬.‫ وض اﺀن ص‬- ١٢ I


.‫ اﻟﺸﻴﺨﺎت وأﺑﻮداود‬٠‫ج‬/‫ ل‬.,‫ا'ؤذﻻﺀ‬٤٠‫اة‬٠‫ﺀ‬٠‫ﺟﻞ‬٠‫ﺛﻘﺚ ﺗﺎ ر ﻣﺾ ﻣﻦ‬/ ‫أ ذﻳ ﻜ ﻒ‬
1^2 . ‫إ‬,(1 « ^ - ‫ ﻻ ﻹ ﺀ‬örner (ra,d 5^^1ahu anhöına). aıdatoj۶or.‫؛‬
(*Hz. Abbâs ( r a â y â â u anh)Kabeî!eilgilisîkâye va;ıfefii, kendi sanımhıhio
ğüBda olduğu İçin, e^yânj-j M inayı M eike.de geçirmek İçin izin i s t i . Resû~
î f â ( d e y h is itu vesselim) da ona izin verdr*. [Buhâri Hacc 153,75.‫ ؛‬Müslim,
Hacc 3‫ي‬6 ‫ ( ﺀ‬1315)‫ ؛‬,Ebu Dâ٧ud, M enâsik75, ( 1 3 .(59‫و‬
'AÇIKLAMA:
1- E y y m -1 Mina (M im günleri): Mina’da şeytan taşlanan g ü â r , yani bay-
r ı günleri (Zilhicce^mn 10, i i ve 12. günleri).
2- Sikiye: Câhiliye devrinden kalma hacda ilgili bir bizmetti. Knreyşliler ha-
Cilara kuru özûro şerçti, sunarlardı. Resdlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Fetih.-
ten sonra Kafee^ile ilgili hizmetleri çoğunlukla lâğvetmiş sâdece'birkaç tanesini
koııımuştur. İşte bu korunanlardan biri'de sikâye hizmeti idi.'Bu hizmet, câhili-
ye devrinde de Hz. Abbâs.ın Üzerinde idi. Resdlullah (aleyhi.ssalâttı'vesselâm)
amcası Abbas’ın bu ,hizmette. dev٠^ am etoesine izin vermiştir.
-Bâzı rivâyeder sikâye hizmetini *ihacdara zemzem Süyu âa ğ itm â ” diye tari٤
^ e r . Res٥luUah(aleyhissalâtuvesseto^ (
geregi tulumlarla su taşır, Kabe’nin avlusundaki deriden kaplara doldurur, sonra
da hacılara dağıtırmış.. Bu vazife AbdumenaFtan oglu Hâşim.e, ondan da, Hz.
Peygm ber (aleyhissitu vesselâm)ln dedesi A b d ı l u İ ı f e ’e geçmiş, "Abdul-
muttalib’ten oğlu Âbbâs.a i n i etmiştir.
Bu 'hizmet,'asırlarca Abbâs a h i n d a devam etmiştir..
6■ CİLT M E K K E ’YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ A D İ 127

3- Mina’da gecelemeye vâcib diyenler, bu hükmü, hadisin bazi'vecihlerinde


geçen ruhsat kelimesinden Çikanrlar. “Hz. Abbas'm izin talebi Uzerine. Mekke’"
de kalmaya'ResUlullah (aleyhissalâtu vesselâm) â s a t veriy.r. Ruhsatın zıddı
'azimettir, öyleyse Mina’da kalmak vacibtir, yacib .imasaydı, “ Bu.tabirler kul-
lanılmazdı...’’ vs. denmiştir, ü ç mezhebten ayrı olarak, Hanefi mezhebinin M.İ-'
na’da gecelemeye sUnne‫؛‬,dediğini daha önce de belirttik. Ancak gunu da belirtelim
ki, ?viina gecelerinde orayı terketmek Hanefilere göre de mekruhtur. Çünfoi siin-.
nete ay.kırıdır. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesse!âm).ve ondan sonra diger ha-
''lifeler, hacc esnasında' eyyam-ı Mina’da hep. orada gecelemişlerdir. Orada
gecelememek'diger mezheplerde dem gerektirir‫ ؛‬H a n e le rd e fidye gerekmez.

‫رﺳﻮل اﻟﺘﻪ‬ ‫ل‬١


‫]ق‬ :‫ﻀﺮﻣﻤﻰ رﺿﻰ اﻟﺘﻪ'ﻋﻨﻪ ﻗﺎل‬‫“ وﻋﻦ اﻟﻌﻼﺀ ﺑﻦ اﻟﺤ‬١
٣m
.‫ ﺃﺧﺮﺟﻪ اﻟﺨﻤﺴﺔ‬.[ 1‫ﺑﻌﺪ ﻗﻀﺎ؛ ﺳﺜﻜﻪ ﻟﻼﺙ‬ ‫ﲟﻜﺔ‬ ‫ اﻟﻤﻬﺎم ﻣ ﻢ‬:٠

13. (1548)- Alâ İbım ’ 1-Hadramî (radıyallahu anh) anlatıyor: *‘ResûH ah (aleyı
hissalâtu v e sse lh ) buyurdul^ki: “Muhacir olanlar, m e n â s i r i n i tamamla-
'djktan sonra Meitke.de üç gün kalırlar... [Buhârî, Menâkıbu,’l-Ensâr٠47‫ ؛‬Müs!‫؛‬m۶
Hacc 441, (1352)‫ ؛‬Tj'rm‫؛‬zî, Hacc 103, (949); Ebu Dâvudj Menâsik 96, (2022);
Nesâî, Taksînı’s-Sa!ât 4 , ( 3 , 1 2 2 ).‫ذ‬

AÇIKLAMA:
1- ,Mekke fethinden önce, Mekke’den Medine’ye hicret eden muhâcirlerin, tek-
rar Mekke’ye dönüp yerleşmeleri haram kılınmıştı. Sonralan, 'blırfardan Mek-
ke’ye hacc ve. umre niyetiyle, gelenlere bu vazifeleri ,ifadan sonra M ekke’de üç
güne kadar oturmaları mUbah kıhndı. Ulemânın'cumh
cirlerin Mekke’ye 'gelip yerleşmelerinin haram kılındığı hükmünü çıkarmıştır.
Bazı âlimler ise bu yaşağın,- hicretin her.mü’-mine vâcib kılmdıgı ilk devrelere
ait olduğunu söylemiş, muhacirlerin de Mekke’de veya bir başka yerde İkâmet,
edebileceklerini, yerleşebileceklerini söylemiştir.
Bu yasak, hükmü., Mekke’ye hacc İçin gelen herkese ait bir yasak değildir. Re-
sUlullah.(aleyhissalâtu-.vesselâm) zamanında Medine’ye hicret etmiş olan “mu-
hâcir!er’’e aittir.
,Üç gün kalma izni, onlan “ müsafir’’ vasfindan .çıkarıp “ mukim’’ vasfina sok-
mayacagı içintlir. ResUlullah (aleyhissalâttı vesselâm) bu husustaki kararlılığım
1-28 KUt Ub I SİTTE MUHTASARI 6. CİLT,

m uhacirlerdenSa’dibiiuH avİe’nin, VedaHaccı sırasında M ekke’de vefat edin-


ce, hicretle tçrkettigi yer .la n Mekke’de vefat etini? olmasından dolayı üzülmüştür*
2‫ ا‬B u h ad istenbazıâlim lervedatavafinm haccm enâsi^
MI bir İlıâdet- oldu^ı.hükmünü çıkarışlardır.. ÇünMi hadîste “ ...M enâsîklerinl
tem am Jadjktan sonra»’ denmededir. Veda tavafı'menâsikin tamamlanmasın--'
'dan sonraki- ikâmetin nihâyetinde Mekke terkedilirken edâ edileceğine göre o ay-
rı-bir ibâdetolm alıdır...” denmiştir.

‫ﻳ ﻞ ﻳﺪﻳﻪ ﺃﺩﺍ زأى‬٠‫]أ;ﺋﻊ ﺍ ﺫ‬ :‫ ﺃﻧﻪ' ﻗﻴﺪ ﻧﻪ‬.‫ﻗﻪ ﻋﻔﻪ‬. ‫ “ ﻭﺽ ' ﺟﺎ ﺭ رﺿﻰ‬١ ٤ I


‫ﺃ ﺧﺮ ﺟﻪ‬ .[‫ﲚﺶ‬ |‫ﺀ‬ -‫ﱄ‬
‫ﺭﺳﻮﻭ ﺍ‬ ‫ﺫﻍ‬ ‫ﲩﻴﺘﺎ‬ ‫'ﻗﺎﻝ‬--‫ﺍﻟﺌﺚ؟‬

‫ﺃﲱﺎﺏ اﻟﺴﻦ 'وﻫﺬا 'ﻟﻐﻆ اﻟﺘﺮﻣﺬى‬..

14. (‫ ذ‬54‫) و‬- f f i . '‫ ة ﺀ‬٤,‫( ئ‬radıyallahu anh)’den anlatildı^na gOrc, Jmndisine: *İKİŞİ
B ey tijllâ ) g ö â c e eUerini kaldınr fiu ?” ٠ ٠ sorulunca ‫ ﻻﺀ‬cevabi vermiştir:
‘*Resûlullah ( â y h i s s i t u vesselâmyia b a c c e i o zaman biz bunu yajm -
dik.'” ٢٢،rm‫؛‬zî, -Hacc 32,. (955). Bu metin T iım izrye aittir.' Mevzu üzerine, Ebu
Dâvud ve Nesâî’den gel.en metin- müteakip n ١^â5۶ettedir.l٠

‫ ﻛﺌ ﻎ‬u :‫ﻣﺎﻝ‬٠ '.‫ ﻧﺴﻖ'ﻏﺬ'ﻧﺒﻚ‬:‫ﻟﳩﺎﰃ‬١‫ﻭ‬ ,‫— ﻭﻋﻔﺪ ﴽﻑ ﺩﺍﻭﺩ‬١ ٠ JH


. '‫' ﻭﻗﺪ ﲩﲺﻔﺎ ﺋﺒﻎ رﺳﻮﻟﻲ اﻟﺘﻪ‬..‫إﻷ' ﺍﻟﻴﺜﻮﺓ‬- ‫أزى أ ة ﺃ ﻏﺪﺃ' ﺛﻨﺘﺌﺔ‬
‫ ذ ﺋ ﺬ‬٤‫ذﻟﻤﺊ‬٤].'.
.15. -(155.)- Ebu Dâvuâ V. Nesâî*de bu,rivâyet su şekildedir:' ‘‘Bu hususta,SO-'
nıldu, su cevabi verdi:
i*Yâudilerden başka birisinin yapüğm görmedim. ‘‘^٠‫هﺀ‬1‫( ﻫﻬﻼﻻ‬aleyhisğm
tu vesselky ia birlikte h a c c e i , bunu yapmadık. ” fEbu Dâvud-, M enâsik46٠
(1870); Nesâî, Hacc 122 (5١ 212).]
AÇIKLAMA:
1549 nuroarali'hadisi T i â î ) ‘‘Beytullah’ı gOrme anında elleri k a ld ı r in a i
raekruh'oldugu hususunda'gelen rivâyet۴’'adl٤ bir bab baslığı, ahında sunarken,
Ebu Dâvud 1550 numaralı hadîsi * iB eytâ â * ı gorunce elleri kaldırma}} adi al-
'tında verir.
6 CİLT MEKKE’YE GİRİŞ KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ A D i 129

.,'Yan‫ ؛‬rivâyetin birisi, Beytuilah 1 .gOriince dua İçin elleri' kaldırmanın miigte-
bab .Idugunu İfâde'ederken, d i ğ e r i m e ^ oldugu^
M â d i s i [ ) gOrdUkleri^zaman dua İçin ellerini'kaldırdıklarını^ ifade etmektedir.

Bu.mesele üzerine,- lehte ve aleyhte başka, rivâyetler de gelmiştir. B e y h i .


“ Elleri kaldırmayi'te’yideden c a w r ’den ba§kasının.rivâyetl, ehl-i ilim-nezdinde
daha meşhurdur. Bu-çeşit 'ihtilaflı durumlarda' h ü l , te’yîd-edene (mUsbit’e)
göre verilir” .
Buiki'rivâyeticemetmek'deınUmfaindûr.,§öy
eden rivâyet ilk görmeye, reddedenrivâyet de her görmeye hamledilir.'Yani bi-
.rinci görüşte elleri kaldıTarak'dua etmek.inöstehaWır, bilâhare.her göraıede'el
kaldırıp'dua etmek gerekmez.. ٠
^attabf de.şunu söylemiştir: .-“ Bu.meseiede uleinâ ihtilaf etmiştir. S ü fya n riS ev n ,
jfbntzV lbareir, A h m e d i b ı l b e i , J s M İ b ı i u y e gibi bâzılanBeytul-
l'ah’ı görü^nce’ellerini.kaidınp dua etmiş'lerdir.'Bunlar cabfr-.hadîsini senette.yer"
alan meçhâlrâvî'sebefeiyle.zayıf addederler. Bunl.ara.görebubabta' .gelen ‫ﻻ ﻻ د‬
.AbbâS'hadîsi mûteberdir^ ’

‫ﻟﺔواﻓﺆﺷﺪ‬.‫ ^؛ وش ن واﻟﻢ‬r
4 '^ ٠٠j‫^ ؛‬ ١‫ا ي‬ ‫ﻟﻠﻒﺀ اا؛ﻳ ﻰ ؛ىس؛ﻏﻲ ؛زاﻻ‬
‫واﻧ ﺼ ﻲ‬
‘.‘Yedi yerde el k a l d i p (dua edair)‫ '؛‬Namaza ballarken, Beytullah.la'kaT-
şılaşınca. ‘Safa. ve Merve’de, .Arafat 've Â^özdeKfe yakfelerinde, orta ve kü-
çûk'şeytan taşlamrken” , '
KeZa-Ân'u Ömer,:den'de ‘"Beytuilah) gömace elleTİm kaidmp dua ettiği^ ri-
vâyet edilmiştir.
Keza fl)nuAbbas (r a d ıy iu a n h ü ın â )’tan da aym davranış rivâyet edilmiştir.
Îbnu’l-H kâ m , sen â o ]iS a !d İb n u 1 -rM ü seyyeb 'in ‘şusöâûkayd0tım ştt:
f ‘Ben Hz. Ömer (radıyalMuanh) fden bir soz işitmiştim, insanlar arasında ben-
dtn başka bunu İşiten kimse kalmadı. Ben BeytulM ) goriince . ‫ ﻻﺀ ﻻﻻﻻ‬duayı
yaptiğınıişitmiştim: ‫ “' آﻫﺒﻠﻢ آ ﻛ ﺎ ﻟ ﺌ ﻼ' ﺀ ' ز د اﻟﺌﻼﻟﻢ ﻗﺨﻴﺎ ﻳﺎﻟﺌﻼم‬EyRabbim îSen
.'.'s e le s in , selâmet, şendendir. ,Bizi 8 6 1 ‫ﯪ‬ üzere .yaşat.”
îmam hazretleri Hz. Peygamber'(aleyhissalâtu vesselâm)’den Kabe’yi gö-
; riince ellerini kaldırarak şu duayı ,okuduğunu ,kaydetmiştir:,.
130 KÜTÜB-I SİTTE MUHT ASAM 6. CİLT

‫ﻭﻣﻬﺎﺑﺔ ﺯ ﺭ ﻻ ﻭﺑﺮﺍﻫﻮﺯﺫ ﺩﺍﺭﺏ ﺀﺱ‬ f j ‫ﺅﺓﺓﺭﻳﯫ‬..‫ﺧﻨﺎ أﻟﻴﺚ ﴎﻳﻔﺎ‬, ‫ﻉ زف‬ ]


‫ﺓ ﻟﺒ ﻼ [ ﺃ ﻱ‬4 ‫ﺉ ﻭﺭ‬:‫ﺏ ﻭﻣﻬﺎ‬ ‫ﺫ‬ . ‫ﺓ ﻭ ﻇ ﺔ ﻣﺲ ﺟﺠﻒ ﺃﻭ ﺍ ﺩ ﺯ ﺓ‬٠٠‫ﻹ ﺉ ﻭ ﻕ‬
‫ﻷﻗﺔﻃﻘﺄ ﺃ ﻷ ﻧ ﺎ ﺯ ﺩ ﺩﺍ ﺭﺍ ﺯ ﻵ ﻡ ﺑﺄﻟ ﻜ ﺖ‬ fS ü u u ‫؛‬j ^ ‫ ﺋ ﻼ ؛‬٠‫ ﻭﺋ ﻒ ﺍﻝ‬-‫ ﺍﻟﺌﻼ'ﱂ‬.‫ﺁﺋﺚ‬

١ ',‫ ^'ﺍﺍ‬- ,‫'' ﻭ ﺓﺍ ﻗ ﻌﺜ ﺎ ﻱ' ﺓﺍﻟ ﻶﻟ ﺆﺍ' ﻻ ﺭﺍ ﻡ‬


“ EyRabbim, §U'mubarekBey٤»‫؛‬,n§eref, hürmet, azamet, mehâbet
yUcehk ve. güzeH.‫؛‬ğ‫؛‬n‫'؛‬artîr. Ey Rabbim, ona hacc, nmre g‫؛‬b‫؛'؛‬bâdetJer
,'-yaparak (kurbanlar sunarak) ona tâzîm ve hürmet edenlerin şeref, îti'
-bar ve makamlarım yücelt, îyîllklerînî artjr. Ey Rabbira sen'selâm
sm, selamet şendendir. Rabbhnlz blzlselâraet üzere yaşat. Bizi selâmet^.
- yurdu, olan Cennetine, kpy. Ey.Celâlve.lkram sâhlbl Rabblm, sen'her,
٧ e.her varhktan ,üstünsünî .şeyden yüce ” ‫ﺀﺛﻢ‬2‫ار‬

‫ ﺑ ﻞ | | ذ ل ﺀ ﻟ ﺔ ق‬٠‫ ]أ‬: ‫ ﻻ ل‬٠‫ ر ﻟ ﺮ ﺿ ﺎ ﻟ ﻠ ﻪ ﺀ‬، ‫ و ﺳ ﻠ ﻠ ﺮ‬- ١ ٩ ‫ا‬

‫إﻟﻰ‬٠‫ ^ ﺋ ﺊ‬i‫ ^ ي؛ ﺟ ﺮاﻟﻢ‬v‫إﻟﻰاﺳﺠﻴﻠﻸ;ﻳﻔﺎع^ض(ﻃﺎف‬j ‫اب‬٤


jvitj ‫ ^ ﺗﺪﻛﻮ؛ ودض‬۵٠ ‫ ﺛﺎﺀ‬u‫واس ﺋﻰﻟﻰ‬٠‫اﻳﺐ ر؛غ ﻳﻠﺖ دﻳﺶ 'ة‬
. . . .‫ أ ر داود‬.‫ أﺧﺮج‬.۴ ,
16. (1551)- Hz. Ebu iiureyre ( r a d ıy a liu anh) anlatıyor: , '
hissaîâtu vesselâm) ilerledi, Mekke’ye girdi. (Doğru Beytullah’a giderek) Ha<^ru’I-
Esyed'egeldi, (ilkİş) onıı istilâm buyurdu. Sonra B ey tü llâ ’1 (yedi şavtta) tavaf
etti. (Tavaftamamlamnca) Safa tepesine geldi, oradan Beytullah’a b i l . Elleri-
nl kaldınp Allah) (tekbir, tehlil, tahmîd ve tevhîdlerle) zikretmeye başladı ve
Allah’ın zikretmesini, dilediğince zikretti, dua etti. Bu Sirada Ensârfradıyaîlâu
anhiim) da onunaşağısında(aymşekildezikirveduadabulunuyordü)”. [Ebu Dâ-
٧u d M e n â s ik 4 6 , ( ' ‫ ا‬872). ‫ل‬
٨‫اﻛﺎا؟‬٩‫ﻹ‬٨,.':'. '
':i s t i ; Hacer-i Esved'I selâmlamaktır. 'ikl^sûrette-yajJılır -1
-a). Yanaşmak mümkünse, yaklaşıp, Hacer’e yöneldikten sonra, namaz, vâziye.
'^tinde olduğu Uzere elleri kulak hizasina-kadar'kaldınp: “Blsmdlafel Allaftuekter
diyerek eller aralıklı olarak ^ a c e r’in UzerinC konur, a rd a k i O lu k ta n Hacer
’, ' . , . öpülür ..

ş،)/îrnin rivayet<12‫ ؛‬köşeU par‫»؛؛‬t z ‫؟؛‬indek‫ ؛‬n »kıs.mdsr. ,öevamı. feir başka duaj٠^‫؛؛‬âves‫؛‬d‫؛‬r ٠ '
6■ CİLT MEKKE’YE GİRİŞ KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ADABI İ31

b)' Uzatan istilâııı: Eğer İ b a l ı k sebebiyle yaklaşmak mümkün'değilse,


Haceml-Esved’in bulunduğu rüknün karşısına gelJnce,-ki Zeminde kırmızı mer-
merle ‫ ؟‬izgi.atılarak'işâreüenmiştir--ellerin İç kısım Kabe’ye gelecek şekilde, yi--'
ne' kulakların hizâsına kadar'kaldınlıp, Uzerine',k٠nuluyormuş gibi İşaret gülerek
“histtüllahi A H aekber*: diyerek Hacer- sel^ralanır ve sag elin İÇİ Öpülür.” ^
2f5avt: BeytulIah’ın Haceru’l-Esved köşesinden başlayarak, tekrar oraya gel-
meksdretiyleyapılan^birmrluk tavafa bir savtdenir..BJ^
dana g e l i r . , - ''-
'3- Şârihler.Hz. .Peygamber (aleyhissiiatu vesselâm)’in Safâ.'ve Merve’de, “ Al-
lah’ın dil'edigince zikir ve duaetm esi.’ni burada, dUada kişinin .serbest oldugU"
na‫ ؛‬dilediği şekilde.'iç^de'ng^dgi şekildedua'edebileceğinej^ooiiiîlamışl^dır'^
'imam Muhammed,' hacc esnasında muayyen yerlerde yapılacak dualarm ^ lirie -
nemeyecegine, dileyenin dilediği .şekilde dua.edebileceginehükmetmiştir., 'Ona
^görefoöyle davranmak,-kişiye'hUş۵ verir.,
jn u l m H ü m k da:'.-‘’Bunlann-te,sbiti kalpteki rikkati giderir, kişi ezberindeki-
,lerini otomatik şekilde tekrar eden b irv a s ıta d u n ^
len (me’sür) dualarla -teberrUk- edçrse bu da güzeldir” der.
Sanki.ber ikisi de, ne istediğini bilerek., -mânayı.fikren İdrâk ederek.dua etme-
nin.daha uygun olduğunu,.bu kayıtla me’s u rd u ila r^
!emektedirler.

‫ك^ة‬lV‫^ ﻧ ﺘ ﺔ ﻟ ﺸ ﻢ‬J‫أب‬:U‫ ذ ﺳ ﻤ ﻌ ﺌ ﻲ‬j‫ ﺋ ﻎ‬٦‫]أذ‬.‫ﺀ‬،‫وﺀﻧﺬا‬- ١V |


.‫اﻟﻚ‬٠.‫ه‬٠ .‫ أ ض‬.[‫ﻫﻲ إ;ام‬ ‫ ر ه‬٠‫ ﺋﺺ ﻳﺬ اﻻﺑﻖ‬٠‫ﺑﺌﻨﻬﺪ ﺟﺎ ﺀ‬,
17-. (1552)'- NŞn (rahimehumullah) anlatıyor: Cijbm Ömer (ra d ıya llâ anhö-
mâ) M ekke’den (a y rd ıp M d n e ’ye)yönelmişti. Kudeyd’egelmiştiki, kendisine
M ^ in e ’den bir haber u l^tı. Bunuıi üzerine, k a m s a ٠ döndü.
t^luvatta, ,Hacc 248 (1, 423).)
AÇIKLAMA: . .‫ا‬-.'.- ' ' ' ٠
1- A itd u T T eâ 'm rivâyetinegöre,^uÖ m e٣ (radıyallahuanhM
dan Mekke’ye dönmesine sebCp olan haber, Medine’de çıkan bir fitne.ile ilgili-
dir.-.fbn« Omer (radıyallsdıu anhümâ), Ashafe’tan fitneye bulaşmama husösunda
-gayret gösterenlerden biridir. . .
132 KÜTÜB.İ SİTTE MUHTASARI 6. cilt

2- Bu rivâyetle ihticâc eden İbjıu Şihâb, Haşan Basıi, Dâvud-u ZâhM ve etbaı
Mekke’ye ihramsız girmenin câiz olduğuna hükmederler. Onlara göre, ..ihramı
gerektiren husûs hacc veya umredir. Ne Allah, ne de Resûlü bunlarm dışmda
ihraıhı şart kılmamıştır...’’
Ancak cumhûr bu görüşte değildir. İmam M â/ik ..J a if gibi yakm yerlerden
mey ve veya odun satmak üzere Mekke’ye gelenler ihramsız girebilir” demiştir.
Cumhûr da böyle hükmeder. Mekke’den memleketine müteveccihen yola çıkıp,
yan yoldan dönenlerin de Jbnu Ömer örneğinde olduğu gibi, Mekke’ye ihramsız
girebileceğini söylemişlerdir. Ancak hâriçten Mekke’ye ticaret, ziyaret her ne
maksadla olursa olsun gelmek isteyen kimse şehre ihramlı olarak girmelidir, zi­
ra Harem bölgesine girmektedir. Bu husûsu teyîd eden bir hükünı de şudur: ‘‘Kişi
Mekke'ye yürümeye nezretmiş olsa, kendisine hacc veya umre niyetiyle ihram
giymek vâcib olur."
Resûluîlah (aîeyhissalâtu vesselam) Fetih günü hâriç, her seferinde M ekke’ye
ihramlı olarak ginniştir,
3- Kudeyd: Mekke yakmlannda bir yer ismidir. Medine yolu üzermdedir.
mizde namaz, oruç, îtikaf gibi münhasıran bedenî olan ibadetlerde niyabet câiz
değildir. Bu ibadetleri ferdler bizzat yapmalıdır. Zekât, kurban, sadaka-ı fıtır gi­
bi sırf malî olan ibâdetlerde niyabet c â î^ ir.

Hacc ise hem mâlî hem bedenî bir ibâdettir. Bu sebeple mutlak olarak “ câiz’.
veya “ değil” denmeıriiş, bazı şartlarla câiz olduğu kabûl edilmiştir. Bizzat ya­
pabileceklerin kendileri yapması gerekir. Amma acz ve zarûret gibi şartlar bu­
lunduğu takdirde, vekil, niyâbeten bir başkasmm haccmı yapabilir; bu câizdir.

Zenginlik sebebiyle hacc farz olduğu halde yaşlılık, hastalık gibi sebeplerle
haccedemiyen kimsenin yerine bedel göndermesi gerekir. Veya hacc farz olduğu
halde bu borcu edâ etmemiş olamn, yerine bedel gönderilmesini vasiyet ederek
para ayırması geıekir. Ölen zengin vasîyet etmemişse, vârisler birini göndermdde
.mükellef tutulmaz. Aynca vasiyet etse bÜe, parasmın üçte biri, bedel olarak gi­
decek kimsenin hacc masraflanm karşılayamayacak miktarda ise, vârisler yine
de bedel göndermekle sorumlu tutulmazlar.
134 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6 ٠ C ILT'

l .( İ 5 S 3 ) - ; / b i A ٥٥âş(radıyallahuanhüm â)anlatıyor:‘‘jFad!/jR)ii4i!)٥as(jra■.
dıyallâu anhümâ), ResûluU â (âyhîssaîâm vesseiâmym te r lin d e idi. Hasâ~
hıa’dan bir kadın hÎTşeyîer so rm â istiyordu. Fadi, kadına, kadin da Fâd/’a
bakmaya başladı. R esûluliâ ( a l e y l s â t u vesselam) eliyle Fadl ’in başım öbür
istikâmete çevirdi. Kadın:
“ Ey Allah ın Resûrü,Al]ah'in kullarına yazdığı hacc f â a s ı yaşlı ve ihtiyar
babama ulaştı. A n d 0, bineğin üzerinde durabilecek halde bile değil. Ben,ona
bedel hacc yapabilir m iyim ?” dedi R esûluüâ ( â y h is s â tü vesselam):
**Evetr* dedi. Bu hâdise, Veda Haccı nda cereyan etti. [Buhârî/ Hacc
Cezâu’s-Sayd 23, 24,'is،i’z'ân 2 ‫ ؛‬Müslirri/ Hac'c, 407,.408,, (1.334,‫ ؛‬1335)‫' ؛‬.M٧-
'Vatta, Hacc',97', (1 ,359)‫؛‬.Tlrmı'zî, Hacc 85, (928)‫ ؛‬Ebû Dâv.ud, Menâsik26, (1809);
'N e S â î ,H a c c 9 ,.l l ,'İ 2 ,,'( 1 1 7 ,‫ ؛‬,.Î1 8 )1 ,
' AÇ!KE٨ MA: ‫ر‬ ;^ ٠.
1- Hadîs, birçok'farklı'tarîklerden.farklı ziyâdelerle rivâyet. edilmiştir, -öyle
ki», soru Soranlar, bazen.erkek, .bazan kadındır, bazan annCşi.'bazan babası, ba-
zan'dakardeşi'nanunahaCc yapmanmcâiz.oiupolmayacağı sorulmuçttır. Rufark-,
Mıklan değerleHdiren aiiml.er, bu nıesele ile ilgili olarak Res٥lullah٠(aleybissalânı-
٧esselâm)’a değişik 'kimselerin soru sormuş olabileceğine hükmetmiştir. Erkek-
lerden soru sahiplerinin ismi'belli’.ise de kadınlardan kimin sorduğu belirsizdir.
2- ' Hadis,'bir^kimsenin kadın bile'olsa, hacc yapmaktan âciz’olan'bir başkası-
.na bedel hacc yipmasının caiz olduğunu ^İfâde eder. HaneSler, Şâfîîler, Ahmed
k u Hanbel, Sevn ve is h â ‫ ﻻ ط‬Râhuye bOyle-hûkıneder.
jfİm am M âiik, L e ysveH a sa n ku S â lih fe göre hayatta olan bİT kimseye be-
del. hacc yapılamaz, sadece haccetmeden Olen kimsenin adına haccetmek câiz olur.'
Ancak imam M â/ık’ten, bu mevzuda farklı üç kavil daha rivayet edilmiştir:
Birine. gOre: Öien nâmın'a dahi'bir başkası haccedemez. Diğerine göre, Olenin’
çocukları’ohup adına haccedebilir, üçûncûye göre. Olenin YaSiyeti. varsa onun
.adına.b’aşkası haccedebilir -
CumhUr-u ulemâya göre, vasiyet.olsunolTOasın, ölenbiTkimseadına'onunfarz
veya vâcife. (nezir) haccı varsa.başkası tarahndan edâ edilebilir. Şafiflere gOre nâfi!e٩
hacCa^dahi'bedel gönderilebilir:
-'Niyabeten yapılanhaçc, kimin adına yapılmışsa onu borçtaıi laırtanr. imam
M âam m ed: “ Redel olan hacc.yapan kendisi'hacı olur, gönderen de .masrafım.
.çeld‫؛‬ği İçin sevabkazam r” 'dem iştir.
6. GILT HACCDA n iy a b e t 135

ibnu B a t i m beyânına gOre, hasta :iken bedeJ'gOnderen kimşe sonradan Sih-


hate- kavuşacak olsa hacc borcundan kurtulup faırUilmadıgı nıeşelesinde .ihtilâf
edilmiştir. Küfe ulemâsı .ile İmâm Şâüî ve Ebıi Sevr bu 'haccın sayılmayacaguta
hükmetmişlerdir, iyileştiren so 'n ratek ^
-ve ‫ ^ ' ﻻ ط‬ö ^ e ’ye g'öre'.bu hacc kâfid,ir.
3- BaZı âlimler, bu hadîste, Hz. ‫ ؟‬eygalnber (aleyhissalâtu Yesselâm)١in niya-
beten hacc yapuıa iznini, 'hayvana binemeyecek derecede yaşlı^ve'âcîz olan'baba
İçin, onun evladına vermi'Ştir.,'üstelik, .aczi.'sebebiyle m e i babaya hacc farz
değildir. Çünkü hacc, yapabileCek.olana'farzdır.'Oyle'ise buna kıyasla, bankası.
'İçin de niyâbeten hacc yapılabilir diyC'Cevaz hüknıü umuinileştirilemez. h^esele-
yi.imam Mal’ik ve.diğer Mâlikî âlimler-böyle yorumlarlar OnlaTa'gOre'hacc be-
deUî ibâdetfir, bedenî ibâdette١'tıpkı namaZda olduğu.gibi,.niyâbet câiz٠değildir.
4- Haccın farziyetinde gücü yetme şartı da'..farklı yorumlara sebep olmuştur..
‫ ﻻ ط‬Tîn bunu: “ Beytullah'’a ulaşabilmeye Muktedir olmak'” diye açıklar. Bunda
dakişinin kendi âdeti esastır. Sözgelimi, b r
'inak'ise, binek bulamasa bile yürüyerek gitmelidi-r. Başkaşından dilençrek_.ge-
çinmeyi âdet .eden kimse', dilenerek Mekke’ye varabilecekse.'yiyecegi' olmasa bile,
hacca^gitmesi gerekir. ^Dilenmeyen.veseferehep hayvanla gidCp kimseye.'bine-
cek'hayvan buluncaya ^kadar.hacc. farz-olmaz. ^
İbnuBattâl) “Bu kaylinAbduUahİbnu Zûbeyr, i t i m e v e . ü ’ın mezhep-
leri'olduğunu” sOyler.
İmam-1 A z ı ve^mam.^âfiî’ye' göre ‘‘m u red ir olmak” zâd ve râhile bulma-,
ya bağlıdır . ' ‘
Zâd, hacca gidip dönünceye kadar kendi'sine ve-bakmakla mükellef ol'duğU'.ai-
,leslne-yetecek kadar nafakadır..
.Râhile de..binecektir. Hasan Basrı, Miicahid, İbım’l-Miiseyyeb} ibnu Cubeyr,
.^ a m A 'h m ^ .'T s h ^ vs. de bu görüştedir.
ÂurtuM, 'Mâlikîlerin, sadttiiaie olduğumuz hadisi -yukarıda.^lirttigimiz üzere-,
niyâbet meselesinde redd^erken,' ...Allah 1‫ ؤ‬٠, yoluna' gûcö y e n l e r e Beytul-
lah ١'haccetonek Ihsanlann.lmynuna İ N i - ’» (^ iin u ^ '9 7 )'m e â ü ^ e fa ٠iyete
'muhalif olduğunu belirtirler. Onlara' ^öre göç yetme .meselesinde esas olan-'^-
den k u v v e tli.
bu .m eselce .'Kur’ân’m' zâhirij^le 'a^mel etoistir..
136 KÜTÜB.İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

Ancak aiınhûr. ba h u s û s t a J i p e ı e cevap vererek zâd ve rShile’den bahse-


den had&in٠.'4ye٠ te - güç y eto e mefljunra de ne ka 8٠٠ digini-açîWanM5' oJ-
dUgunu 8 S y J e .le id ir.
5 - Kendisi ha«»' y ş n a y a iı kimse, bedel .larak^ hacca gidebilir mi? soresuna
cumh ٥r: .,.-E١۶
etî’-٠di3۴
e c e ١۶
٠١۶^ İ 5 t i r . ^nto,'-^ına-.'w ١۶az veren, sad^inde.ol-'
«lugUmuz riv fty rtm u ö a to . fe٠ fflullah.'(alej^hissalâlîj. Vföselâm)' nij^a^t İçin'izin.
isleyen k a d i k e l i n i n hacc yapıp y a p m a d ığ ı sormamıştır.
I Hanüfe/ i ı n M i . bir rivâyette k n Ahmed*m görüşü budur.
HasanBasdt l â f , Eyyûb ye d İ b n u M ı ı h a i i e d ’<lendeaym görûşrivâ-
- y ^ ^ i t o i s t i r .. ٠'
Ancak Evzâî, İ s H ve . . ? * y e göre, isendişi h ac^ to em iç bulunan bir kinJse
başkası aıiına hacca gidemez. E llem e kendisiiçinhaccetm işolur. Ancak'bunun,
'giıJcn.için de bâtd .lacagm ı söyleyen o k a ş tm . İbnü Abbâs İ M ı y i â n anhU-^
m4)’tan..bunu .te’y îd .^ e n bir g ö rtş,1‫ ة‬١‫^ ةﻣﺪﺀم‬ilraiştir.
' ‫' ﺀ‬.B u'haıd sten k aılm m v e^ elen erk ^
'miştir.',,.‫ر‬...'’. , ; , -‫و‬

' ' 7 - Hadîste bir digerhû^llnegÖ re_evl ٥d, anne ve babMin'bbrçlannıödemelt,'


.hizm ^erini 5^a^aWa',mldtelleför.' '

‫ﺫ‬٠‫ﺓﺍﻝ‬, m ‫ﻟﱮ‬.‫ ]ﺃﺵ ﺯﺑ ﻖ ﺍ‬:J ١٠ ‫ ﺍ‬٠‫ﻟﺘﻪ ﺍﯪ‬١.‫اس رﺿﻰ‬.‫ﺑﻦ ﺀﺀ‬١'‫وﻋﻦ‬, —٢

‫ ﺓ ﺕ‬٦ ‫ دﻳﻦ‬1‫ﻯﺗﻪ‬- ‫ﻥ‬1‫ ﻙ‬JJ : | b J li. ‫ﺛﺎﻟ ﺚ؟‬,‫ ﺍ‬٤‫ ﻗﺈﺉ‬،‫ﺃﻥ ﺃﲛﻰ ﺋ ﺪ ر ت ﺃﻥ ﻣﻐﺞ‬

‫' ﻧﺌ ﺆ أﺣﻲ ﻳﺎ ﺷﺘﺎ؛ﺀ‬،‫ ﲡﺎﱃ‬.‫ ﻓﺎﻟﻀﺆ ﺍﻟﱳ‬:‫ ﻗﺎﺩ‬...‫ﻇﻴﺎ؟' ﻗﺎﻕ 'ﻧﻤﻢ‬.,‫ ﻏﺬ‬٠‫ﺓﺍﺉ‬.

‫ؤاﺑﺴﺎش‬.‫ن‬,‫أﺧﺮﺟﻪ اﺳﻴﺨﺎ‬. .

'2. '(1554)-‫ ﻻ ط‬AbbÂs (radıyallahu 'anhümfi)' anlanynr‫؛‬


*Bt a d m R esû lu n â (aIeybissâtu vesselim ya gelerek;
i<Kızkardeşim haccetmeye nezretti. A n c â bunu m etmeden öldü, (ne yap-
mak g e re k m e k ıâ ? ) ” diye s o â . ResÛluUah ( â y h i s â t u v e s s e k ) :
..Ü zerinde başka borcu 'var'.'nuyîb, .s e n .b u n u .ö d e y lv e r. mi?»» buyunfu.
Adam:
-6 c il t . HACCDA^YÂBET 137

**Evet!** deyince:
..Q yte;seA ll٠h ٠a i b 0i ı r a â a o d e y i ٢ci’. O , ( i ş â D ١d ıû ) liç d d e ıı-
ınQ٢e f iılâ :M ، ، ı٢٠f i ٠[B٧h â ı î , E y i 3 0 ٠Gezâa's-Sayd22٠î i m l2 ; N e s â î,
Haoc 7, 8٠ (5٠ 116); Müslim, Nezr 1, (1638).]

AÇ!KL٨M٠٠ ٨ :.-.
] ; Buhadîs, nezir borcu olduğa h i edâ etmeden ölen kimseiım neznııi. vâ-
risJerinin yerİTO g e tû e b ile ( |ıi i i e «ter. Bu meselede ‫سﺀل‬
٠ AMüâs’tan fti &rklı
rivfiyet gelmiştir. Birinde: ...Kisi, özerinde Hezr borcu oldugu halde OlUrse velisi
bunu kaza eder” demiştir. -

Diger bir rivayette âe İbnu İ e r * k bUlikte bmıun aksine höanetdkleri beiu.


'tilmistir. Nitekim M u v a to .d a ^ ö .Ö ^
.'anhöin)٠tan: ‫ اﺧﺪ ﻋﻦ اﺧﺪ‬-‫ ﻗﻌﺘﻮﻟﻢ‬.‫*\ ﻵ ﻳﻤﺶ اﺧﺬ ﻋﺬ 'آﺧﺪ زﻻ‬Kimse ktmsenm ye
â ne namaz küar,'ne de omç tutar** dediideri livâyet edü^üştir.

ibnu Hacet, ibnu Abbls’m bu zıt görüşlerini te.vil ederek Ş İ soyler: “ Te.-
yid,«İen riyâyet ölöler.battmdadJT, yfini ölenin nezri yerine getirilir Reddeden
riv&yçt٠ saglar hakkmdadlr», yâni hayatta'Oİanm yerine oraç totulamaz. namaz.
'kjlmamaz.NiteWm b u te۶yili te.yid eden bir livâyet ibnu M Şeybe’den gelmiş-
tir: .,'“ ٥ lmös٠bir kimsenin-özerinde nezir '^rcu' olursa, ne yapmalı?٠’..diye fonu
. A ^ ( ı ٠ yallahuanhömâ)٠a so n d rau ^
verdi..’

fonu’j-Mâoür’in de şu yorumu kayda deger: “ Muhtemelen fonu Ömer, Kuba


'- m e s c i d i n d e k l i m a y a n e z ^ i p .kılmadan.ölen bir'kadrnm kızı bu duriımu'
sorunca», kadınm kızına: “ O nuoyennesen l e r / . . derken. Resûluliah (aley-
.'hissalâtoı.vesselfim)’m su hadisiyle amel etmis olmayı dûsönmöştör: “ A - -
‫ » ﺀﺀاﻫ ﻖ «ا‬ameli k e i j ancak üç kişi hâriç.. .» Bu ‫ ؟ة‬meyanında e v . da
zikredilmiştir. Çönku evlfid'.kişinin, kesbi^endir. Bu. s c ^ l e evlâdın sâhh'fimel-
leri kisinin amel defterine-de, -evlfidınkinden eksdtme hâsıl eUn«len- aynen ya-
.zılır. ^ l e ise»...Onunyerinekıüver'.. sOzUnUnmânâsı: *‘Senin namazın, kendi
a d m a n iy e te tm iş o lm d â o n m a d m d a y a ğ .- * B u m y le İ b n u 1 - M ü â ,
ccvâzı . ٠evlâd٠٠la sınırlandırmış, evlâd dışındakilerin, ölen kimsenin y e r i n e . . .
.Meyenıeyecegini sOylemis'olmaktadır. M s a n i İ m a m M İ , I M u s * a b , fo-
.nu h‫ ؟‬.bu .gOrösü. a te a m . i ş l e d i r :
'138 KÜTÜB-İ SITTE MUHTASARI 6. CİLT

İb D u l-M û â bu y o n u y l a , ‫ ﻻ ط‬B a g ] da tenkld etmiş o Jm a k ^ .-Ç ö a fe ö


O: ‘‘Hi‫ ؟‬ta ^ n iu ,.ö b n ü s v e y a h a y a tta h i ‫ ^ ؟‬b ^ k i
'.net feiçbiT namaz kılam ayaca.' husûsunda İcmâ var” delniştir

M â e ü e h de'şOyl٥ demiştir: * * E ğ e r b u â o lu m , bu(yaıniniyâbeObûtÜB٥٠-


denî ibâdedeıde â olur, Ş İIÎ’ Hz. Peygamber (deyhissalâtu v e s s e lk ) dsM
&‫' ﻻﻻﻻ‬٠‫ ة‬٠٧٠‫ﺗﻤﻮ‬٠‫ا‬٠İçin yapmaya dafta ç o k h â sihibi ‫ ﻻةﻻه‬0‫ ﻻىﺀﻻ‬..-V. amcaşiiçin is
ü ğ f y â b â n m a k ta n m e n e d e â ve ‫ و ﻻ ﻣ ﺐ م ﺗﻤﺲ إ ﻻ ﻋﻮز‬٠٠€ ‫ ا ﺿ ﻤ ﺎ‬. hiç
b ir i l d i ğ e r i ( g ü i ) 3‫ ﺳ ﻤ ﺎ‬t a ş ı m . * (Bn.âm 164) d^etiain^mdnasi
.”bâtJÎ o l u â

fonuHacerbu mütâlâanın, bilhassa §âıi'(ReSûiuMah) -İle-ajâkaiı lasımlannl tenidd


etoCnin ‫ ؟‬٠k i'e te ١۶ej^ne,--3۶atorfara'5.ok'knlay Olduğunu Söyler. .Unutoayalım ^٠ ı٠.
-lan 'haynn ulaşması, onlann Unanla gitmiş olmalarına bağlıdjr) Resdlullah (aley
hissaldtu vesse!âm)’m aıncasımn.iaifiir üzerine'öldögönû rivayetler te’yid eder ,

' ٠‫ ﺃﺓﻟﺊ‬: ‫راﺟﻼ ﻳﻤﻮل‬ |‫ة‬ I .‫] ﺑ ﻊ‬ :‫; ﻗﺄل‬ ‫ﻟﻠﻪ‬١‫ﴽﻳﻀﺎ وﺿﻰ‬ ‫و ﺀ ؛ ه‬ ‫ ل‬٢‫ﺀ‬ SjB
‫ اﺣﻤﺠﻌﺒﺶ ﻋﻦ‬:‫ﻗﻮﻳﺐ إي ﳕﺎﻝ‬ ‫ﺃﻍ ﻟﻰ ﺀذ‬ :‫ وﺗﻦ ﺳﻮﻣﻪ؟ ق\ل‬٠
.‫ ﻧﺎو‬.‫ﻋﺬ ﺷﻮﻣﻪ‬
[‫ﺗﺜ ﺞ ﻋﺚ ﺳﻠﺶ ^ ﺣﺞ ﻋﺬ ﺣﺮﻣﻪ‬ :‫ ﻓﺎل‬.‫ﻻ‬ :‫ال‬٤ ‫ﺳﻠ ﻚ ؟‬
.‫ ﺟ ﺐ ﺍﻳﻮ ﺩﺍﻭﺩ‬/‫ﺃ‬

Yine -(1555) .3 ‫ ﻻ ط‬:Abi)ds (radıyallahu anhâmâ)’tani r iv â y e ti d iğ i n e gore


Res٥lull٠
ah' (alÇj^hissalâm'.vesselâm),,b^ ,adamin“ :^.'
... '‘'٠.§ûbrame.ad ‫ل‬n a ‫ ئ‬bbe5‫م‬l‫^ع‬٠’,'d‫ض‬i‫ ﺋ ﺔ‬i .‫ ﻵ‬iti^. ,٥
,...ŞüÎjriime^'de'Mm ?*.* ‫ﻛﻠﻼﺀ‬٠',- ,':sorar.: A,dam
Birkardeşim veya*‘ ‫ ﺋ ﻬ ﺮ ﺋ ﻪ‬٠‫ﺀ‬٠‫ل‬.'.. ٠ ٠ cevap verir. R e s û H â (aleyhıssalâtu
vesselim ):
. . ‫ ^ ؛‬٥ 'kendi b « a b ı٥a'haM'^,ya۴ ış.miM٠ ‫*؟‬.*,d f^. sOrar, *'Hayır!** cevabim
aliDca:
..(‫*’ ؛‬.y t e y s e k e k i a d i l ı c | i r a Ş ü b r i i a d ş i | u n s m r ’ dler
IEbu''Dâvu'd, Menâsik 26 , ( ‫ ا‬8 ‫ ا‬1) ‫ ذ‬ibnu M âce۶.Me٥âsik.9, (2 ^3 ).'î
6. c il t H A C C D A N İY Â B E T 139

AÇIKLAMA:
Bu livâyet, kendi adına hacc yapmamış olan kimsenin, muktedir olsun olma­
sın bir başkası adına hacc yapamayacağım iföde etmektedir. Çünkü Hz. Peygamber
(aleyhissaiâtu vesselâm). Şübrüme adına telbiye getiren kimse hakkmda tafsüât
aramadı, boylece o, umum yerini tutmuş olur.
1551 numarah hadîsi açıklarken ünaıh nin buna hükmettiğini belirtmiştik.
5evif: ٠.Kendi adına haccetmeyenin yaptığı hacc, başkası adına mûtebeıdir.’
der. (Mütemmim bilgi için önceki iki hadîse de bakın).
o N D Ö R D Ü N C Ü B AB
HACCLA İLGİLİ
MÜTEFERRİK HÜKÜMLER
Bu bahta yedi fasıl vardır

TEŞRÖC GÜNLERİNDE TEKBÎR

tK İ N C t F A S IL
MİNA’DA HUTBE

Ü Ç Ü N C Ü F A S IL
ÇOCUĞUN HACCETMESİ

D Ö R D Ü N C Ü F A S IL
ŞARTUHACC

B E Ş İN C İ F A S IL
HAREM’DE SİLAH TAŞIMAK

A L T IN C I F A S IL
ZEMZEM SUYU
T ^ rifc G M | | - ı T e ş r î k ) : 2Ühicce٠ıûıı 11,12 ve 13. günlerine teşrîk gün-
leri.denir..Bu, bayramın 2., 3. v e 4 ..,günlerine tekâbül eder.'Beş'vakit farz na-
m a z l a ı 'arkasından te§r&. tekbirlerinin 'getirildiği Arafe- sabahından - b a y r -
dördüncü günü akşamına k a l olan 5 güne de٢teş!İk g i r i denir.

‫ ﺭ‬٠‫ ﺉ ﺍﻟﻌﺪﺍﻩ ﺩﻡ ﺍﻟﺊ‬۵١ ‫ ] ﻛ ﺰ ﺝ ﻏﱱ ﻭﺹ‬:J| ١٠ ‫ﺑﻦ ﺳﻌﻴﺬ‬-'‫ ﻋ ﻦ ﺽ‬- ١ ‫ﺍ‬


‫ ﰒ ﻛ ﺰ ﻍ ﺍﻟﺜ ﻸ ﺱ‬٠‫ﰐ‬
‫ﺍﻝ ﺓﻅ ﺓﺓﻝ ﻭﳈﻪ ﺍﺓﺱ ؛‬4‫ ﺭﻓﻎ ﺍﻕ‬1‫ﺟﺊ‬

‫ﺫﺍﺗﺖ ﺍ ﺷ ﻦ‬.‫ ﺥ ﲨﻦ‬- ^ ‫ ﰒ‬.٠‫ﺉ ﺇ ﺓ ﻳ ﺮ‬.-‫ﺋﺰ ﺍﻟﺜﺎﺱ‬٤٤ P ‫ﺛﺎﻉ ﺍﻗﻴﺎﻭ‬:‫ﺍ ﰈ 'ﺍﺫ‬

‫ ' ﻳ ﻠ ﺬ‬٠‫ ﺍﻏﺰﺍﱈ‬٠‫ ا ﻛ ﺠ ﻲ‬.'‫ ﻗ ﻴ ﺮ إﻟﻰ‬١‫ص' ةهﺀق‬. ٠‫ﺉ ئ ﺧ ﻬ ﺮ‬٠‫ﻳﺰ ﺍﻟﺔ‬٤‫ﺣﺌﺰ ة‬٤
‫ه ئ ﻳﻮون‬ ‫] ص ر ص‬,

1. yahvaJbnu anlatyfir; Ömer (radıyaliabu â ) y e m - i


D â 'în sabâhmda gm duz b ta z yükselince çûap tekbir getirdi. O n U m y l e
b irU kteb iâ tekb irg â ü i.A ym g ü n rg u n d ü T ü n tmam&ftyiikhtmitkitkn mmm
ik in c id e fk ç ı b p te k b tg e ti r d i jh i â o D â b i r l te lg e tiı d i.S o D T a g u n e -
ş in z e v a lv a k tin d e ç ık ıp te k r a r te k b tg e m b a lk d a o n u ıü a b iğ te te ğ g e tîr -
di. (GetirileD) bu iekb tM escid -iH a ım ’a k â ü İ a ş t ı v e b i : **Hz. ö m ertekb t
getirdi” deyip te k b t ğ e t ü e r . *f [Muvatta , Hacc 205, (1, 404'‫ر‬.‫ل‬

‫ ﲜﻪ‬/‫ ﺃ‬.[‫ﻃﻪ‬١‫ ﺗ ﺬ‬٠ ‫ى‬٤ jS‫ ]ﴽﺓ ؟‬. ‫ﺏ‬ ‫ﴏ ر ص ﺍﻟﻠﻪ‬.,‫— و ﻋ ﻦ ﺍﺱ‬٢ H
. ‫ةﺑﺮون‬٤ :‫ ﻗﻮﻧﻪ‬..‫ إﻟﻰ‬.‫ ﻭﺃﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚ‬.‫ ل رﺟﻤﺔ ﺑﺎب‬. ‫ﺍﺏ'ﺭﻯ‬.

2 :(1 5 5 7 ) -* ıiü ۵ n٥r(radıyallahuaıüıöm â)’d e n a n l | ğ i g ö r e , ٠،o ٠ç â .


i i p i ı ı d ç t e i : ٥x r g e i * ٠٠٠.[B ü h â ıfJ y d e y h l2 .(T e ıc ü m e ٠dem m ülakolarak
kaydeder٠A ncak٠ «fcÂn,'b١m u ^
142 k U t U B - I s IT T E M U H T A S A R I _ ^

| 1 ‫م ا ى ا ذك\ن‬٠‫ ة‬٠‫ ﻛﺎﺋ ﺊ ىﻗﺔ‬٠ ‫ ^ ﻋﻲ? ﺑﺄ ي‬١ ‫ ل وﻋﻦ 'ﺑﻤﻮﻧﺔ رﺿﻰ‬٣


‫ﺑﺎب‬ ‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺒﺨﺎرىف رﺟﺔ‬.[‫ ي 'ﻫﺌﺘﺎذ‬-‫اﺛﺖﺀ دوذ ﻛﺶ أﺗﺎذ‬.
3. (1‫ﻣﺢ‬58>-‫ ( ﺀاﻟﻬﻞ!أﻣ ﺲ‬r a d ı y iu a B h â ) ’d e n a ı i d s ğ i ‫‘ اﺀﺀةج‬T e v m - i l r . -
‫ﺍ‬

de te k b tg e ğ ,k a d in I a r â E b â n İ b B u OsiDâıı'm arkasından te k b tg e tin rk r‘


di; ” [Buhârf/ iydeyn 12.]

^ A‫! ؟‬KLAM. ‫ا‬ ٨: ' . - ,


1. Kaydedilen bu üç hadîs Mîna’.da hacjlafjn getireceği t e ş r i tekbirleriyle^il'",'
.g ilid ir .S to c i h a d î s . . . Omer.in'yevra^
ve nasjl başlattığını, halfan buna .'iştirSkini- vs. tonıttr. ',Ifanci hadîs, göre Hz.'Ömer,
'çadınnın'İçinde te k b tt,'g e ti^ e ^ ,.h a lk da. d ış a n d a n o n u 'ta k ip e tm e ^
cü hadîste, kadınların da yüksek sesle tekbire iştirak.-ettigini'.telirtınefaedir.
2, - Ödnci ve’Üçüncü hadîs. Bâârî*de muallak 0 İarak,-aynı bab ın başlığında
bazı İlâve bilgilerle berâberce kaydedilmiştir:
* * â Ömer (mdıyaUâü a â ) Mina*da ç a d ı r a tekbtgetirir, o B ite k b iım
m e s c i â Olanlar, s o k a k l â o l â a r i ş i t t , o â i tekb irg U rlerd i. (Hepbir-
٠ ٥ g e tiril., bu tekbirierm azametmden) Mina s a r s û â . Â n . ömer-de.ogön-.
,l٠re ٥ tekbir ,getirici, namazlam arkaşında, y a t a ğ â , ç a d m â , ( H k e n f
y û ğ k e n (bu Mina) gönleri boyunca tekbir getirirdi, ^Resölullah (ale^bisalâtu
vesselâm)’m zevcem ipâkieri]M eym une(radıyâuanbâ)deyevm -iâ*detâb!t
getirirdi, ^ . l a r d s , (E m evîhahfesiA bdûlm eâİbnuM ervanzam aınâM e-
â e yâlisi olan) ^bân Jbnu Osman İbni A l f m arkasmdan te^irgetiriricK ti.
Ö m e r İ b n u A ^ â d e te ş ig e c e le r in d e e â e k le r le ın e s c iâ te ğ g e tiım İ i.* :
Göriîldûgü hazretleri, bîıkaç tai» rivfiyrti muallak olarak bir arada
'sunmuştur,^ fonu Hacer.,bunlann m e v sû l.o la ^ 'lju lu n d ı^ a n tomtır".^

Teşrîk tekbirlerinin zamam, yeri', muhtçYası gibi.bir kısım.-teferruatta ulemâ-


riın ihtilâf,ettigini.telirterekezcüm le.şu bilgiyi sunar:
ı،r Bu tekbirierin yeri h u s û s ıd a bâzdan: * * N ı a / l a ı arkasında” demiş, ba-
' Zilan, nafilelerin arkasında'^de^l', ,‘۶faralann arkasında», ,demiştir.
Bazdan, ,bu,tekbiri, sadece erkekler getirir, kadınlar getinnez der.
‫ ★ ا‬Bazdan',teşrik tekbiri cemaatiegetirilfo
6. CİLT TEŞRİK GÜNLERİNDE, TEKBİR 143

ir I i n l e r d e olur, kazaya b laslarda. olmaz.


i M u l c vacibtir, m i i i e değil.
.★ Ş e İ e o t u n a g e i , koyde oturanlara gerekmez d٠uU§tir.'Buhârî,^b٥«in
bu i o a l l e r i n hepsine yer verecek rivâyetleri seçmiştir.

,.Keza uiemâ.’teşrîk tekblrîerinln baçlaraa.ve bitme ^zamanlannda.da ihtüâf et-.'


mi§tir.:
. '★ 'Arefe'.günü, sabahı'ndan.başlar di^^en'olmuş‫؛‬.
★ Arefe 'öğle namazıyla, başlar diyen olmuş‫؛‬
' ★ .ikjndi namazıyla başlar diyen olmuş‫؛‬
★ Ye٧rn-i١nahr.’in sabab namazıyla başlar diyen'-olmuş‫؛‬.
. ,..,Y e v m -in a h r’ln,öğlesinde feaşlar diyen olmuş‫ ؛‬.
Biteceği zamanla ilgili olarak da: .‫ز‬
٠ Yevm.i nahr’in öğlesine kadardır.diyenolm uş‫؛‬
i Yevm-İ nahr’in ikindisine kadardır diyen o k u ş ‫؛‬
★ ikinci günün öğlesine kadardır diyen olmuş٠ ‫ ؛‬I
★ ^Eyyam-I^teşrik’in.son gününün sabah vaktine kadardır diyen olmus,‫؛‬
٠ Eyyam٠ı teşrik in'son gününün öğle vaktine .kadardır diyen olmuş‫؛‬
'★ Eyyam-I teşrîk’in 'son.' günü.nün ilkindi valrtine kadardır diyen olmuş.

Beyhakîf ibnu Mes*ud (radlyallahu anh)’un .ashabından bunlan rivâyet 6‫ﻏ ﻪ‬


,'tir. Resülullah (aleyhissal.âtu'vesselâm)’tan'bu mevzuda.hiçbir sâbit rivâyet mev-
cut değildir.
Bu.husûsia ashabdan' gelen.rivâyetlerin en sahihi,' Hz. Ali ve ‫ ﻻ ط‬M es’ud (ra-
dıyallahu 'anhümâ)’un sözleridir. Buna gö're teşrik tekbirleri, arete .günü saba-,
hından eyyam-ı Mina nın son gününe kadar d e v i eder.
. :

Tekbirin muhtevasına gelince,, bu 'hususta en sahih rivâyeti Abdurrezzak kay.


detmiştir. Ona.göre.tekbir şOyledir:.
★ AIMuekber, Aliâuekber, A llâ m kb er k e b î r i
★ . Bazı rivâyetlerde şu ziyüde vardır: Ye m i r i - H ğ d .
144 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİCT

★ Bazı rivâyetierde Üç tekbîre ŞUİlâve edilmiştir: “L â //i٥eiüaİ/a٥ü vahdehu


ia-şerike İeA. sonuna kadar.
.Ar Bazılarında iki tekbirden sonra: *‘La-ilâhe iUaUahu vallahu ekbet, Aîlahu
ekber v./i//aİu7-Aam d’" ilâve edilmiştir.
Bu rivâyet Hz. Ömer ve İbııu Ömer’den gelmiştir.
İK İN C İ F A S IL '

MİNA’DA HUTBE

‫د ا‬ ‫ى‬ ‫ذ‬ ‫د‬ _ ‫غ‬ ٠- ..


-

^ . ‫ ] ﺧ ﻄﺜﺎ وﻣﻮ ل اﻗﻪ‬:JU; ‫ ذ‬1‫ ص ﻳ ﺪ اﻟﺮص ﻳﻦ ﻣﻊ‬- ١ I


‫ﺍ‬:4‫ﺵ‬:‫ﲛﻰ‬ f ‫ ﻳﻌﻮﻝ ﺅﺋﺲ ﺍﻝ‬U ‫ﻋﺶﰽ ﺳ ﻊ‬.,‫ﯪ‬٤‫ﺫﺗﺎ‬٠‫ ﺃ ﺃ‬4
‫ ﻹ‬. ‫ ا ﺗ ﺶ‬,'‫ إ ﺋ ﺘ ﺔ و‬..'‫ ؤ ﺧ ﺦ‬٤ ''‫ ا'ﺗﻴﺘﺎذ‬.‫' ى‬.-'‫ش‬
‫ ﻟ ﺤ ﺪ ف ﺋ ﻢ‬٠‫ ﺑ ﺤ ﺼ ﻰ ا‬J ٠.

‫ﻣﯯا ئ ورا؛‬..‫ ^ ^أذ‬١‫ ﻧﺄﻧﺊ‬،‫؛اﻳﻖ ﻗﺰﻟﻮا ﻓ ﻰ ﻧﻘﻨﻢﺀ اﻓ ﺠ ﻲ‬:‫أ‬4‫ﻳﻮ اﻟﺖ‬


.‫واىﻳﺎ‬,,‫إأﺧﺮﺟﻪ اﻳﻮ داود‬.[‫ﺀ دﻻﻟﻪ‬: ‫ ﺋﻢ رق اﻗﺎس‬:‫ل‬١٤' .‫اﻟﺘﺘﺠﻪ‬..
1. (1559)■. AbdunatunanİbımMü’âz (radıyallahu anh) anlatıyor- **BizMina da
k n ResûîuUâ (aleyhisâ tu v esselk ) bizebitâbetti. Kuîaldarmuzöylesineaçıldı
‫'ئ‬, sa n k ih e rn esö yleseb â n d u ğ ıu zyerd en C â t ) i ş i t i y o r d i B ta ra , H a
menâsikini öğretmeye başladı. Boylece taşlamyerinekadargeldi. (K o n tışien )
şehâdetve o n p a ı g ı m (kulaklanna) koymuştu. (Atılacak taşlaım nohut ٥٥٠
yüklüğündeki) fırlatma taşı olduğunu söyledi. Muhacirlere emrederek Mescidimi
(Hayfin) ön bsmmda konaklamalarım^ Bnsar*a da M e s c id i *
naklamalanm söyledi)*.
Râvi d erki **İşte b u n â so n ra d ır ki herkes (bineklerinden inip) yerleştif*.
‫؛‬Ebu. Dâ٧ud, Menâsik 70, (1951)‫؛‬- Nesâî, Hacc 189, '(5, 249).]

‫ وﺳﻮل اﻟﻠﻪ‬.‫ﻹذأﺛﺬ‬..'‫ﺻﻪ ةاﻟﺬ‬.-‫اﻟﻠﻪ‬..‫ﻧﻰ رض‬-‫ﺻﻮ ام‬--‫س‬,-‫ي‬١‫ وصر‬._'٢ İ


-.‫ ذر'ذﺻﺬ‬،‫ ﺛﻨﻨﺎة‬.‫ﺀ‬:.‫اذي اﻟﺸﻰ ﻏﻔﻲ‬.'',‫ﺣﻬﺬ‬.‫ اﻗﺎﻣﺊ'ﻳﺨﺶ‬4‫ل‬٠‫ﺀ‬٠‫؛‬I
‫ا‬.‫ﺑﻮ'داود‬,‫أ‬.,-‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.[٠‫اﺧﺈ‬٤‫ و‬٠‫اﻳﻢ‬٠‫ىس ﻳﻦ‬.‫ ئ اﻳﻴﺰﺻﻪ زا‬,.۵‫ا‬
2. ( H ) - I \ i b n ü A m r el-Muzenî (radıyallahu anh) anlatiyor: ‘*Resûlııl
lah (sieyhîssaiâtu vesselâm)?ı M ma’da halka I b e d e r k e n g ö l ü k V i k a b a
ku şlğ ve E fe n d in ıiz,b o zb ird işika tırm û zerİB d ey iH z. ,
‫ﺟﺞ‬١Reshlttllah (aleyhissalâto-vesciara)’‫»؛‬-sözlerim fahat işitebileceği bhmesa-
146 K Ü T Ü B -İ SÎTTE M U H TA S A R I 6. CİLT

fede durup, eksiltip arturmadan halka tekrar ediyordu. Halkın kimisi ayakta idi,
kimisi de oftınıyondu” . [Ebu Dâvud, Menâsik 73, (1956).]
AÇIKLAMA:
1- İki rivâyet, Mina.da Resûlııllah (aleyhissalâtu vesselâm)’m verdiği hutbe
hakkmda bilgi vermektedir:
1) Resûlııllah (aleyhissalâtu vesselâm) kuşluk vlakti hitabctmiştir.
2) Taşlama mahallinde hîtabetmiştir.
3) Hitabetini bir binek üzerinde yapmıştır. ^
4) Mina.da beUi b‫^؛‬lı grupların yerlerini ayn ayn ta’yin etmiş, Resûlullah (aley­
hissalâtu vesSelâm)’m bu ta’yininden sonra hacılar yerleşımşlerdir. ,
5) Hacı kâfilesi, kendi şeşini işiten^yecek kadar kalal^üiık olduğu için -Mirkat’ta
kaydedilen rakama göre 130 bin kadar- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) söz­
lerini tekrar ederek uzaktakilere ulaştıracak araçüar kullanmıştır: Hz. Aii bun­
lardan biridir.
6) Hutbe dinlerken halk serbesttir; İsteyen oturarak, isteyen ayakta diinle-
m ektedir..,,
7) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) atılacak taşlann büyüklüğüne va-
nncaya kadar hacda ilgili teferruat üzerinde durmuş, halka ta’lim etrniştif.
2- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sesinin daha kuvvetli çıkması, herkes
tarafmdan daha iyi işitilmesi için ellerini k u l d a n hizaisma kaldinp ikişer par­
mağını kulaklarmm üzerine koyduğu belirtiliyor. Mamafih rivâyet metninde
“ kulak” kelimesi geçmez ise de hoiA Ebû Dâvud nüshalannda mevcuttur.
Habeşrmn de öyle yaptığı rivâyetîerde mevcuttur. Nitekim zamanımızda da mü­
ezzinler ezan okurken bu sünnete uymaktadırlar.
3- Birinci rivâyette, hâdisenin cereyan sırasıyla tasvir edilmeyip, takdim ve
te.hirlerle, Hatıra gelen husûslann kesintiler halinde zikredildiği şârihlerce belir­
tilmiştir. Meselâ elini kulaklarma koyma meselesi daha önce ifade edilebilirdi.
Azimâbadf bazı farklı yorumlara dikkat çeker. Mesela “ (Atılacak taşlann nohut
büyüklüğündeki) fulatma taşı olduğunu söyledi” şeklinde yaptığımız tercüme­
nin aslında geçen (sonra söyledi) ibaresindeki söyledi.Jlinin atmaktan istia­
re olduğunu, ..‫ ^؛‬j(a îtı) şeklinde anlamak gerektiğini kaydeder. Yani teklif edilen
mâüa şudur: “ Sonra ٠fir‫؟‬atmâ taşım atü ’.Halbuki J ö yi ile te’vil tekellüflü
dür. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ٠m buhaccda menâsiki îaTim bu3nııduğu
6. CİLT MİNÂ.DA HUTBE 147'

bizzat hadîste iad e edilmektedir. Oyle ise, ‫ﻵل ﻳﺤﺾ اﻟﻐﺬﺑﻰ‬ibâesini “ firlatrna
ta§ı (yani ^artaak uçlarıyla,firlatılan bakla.yeyâ'nohut büyüklüğünde ‫ ؟‬akil) ata-
caksınız dedi'” şeklinde ta’lUüî bir mânada anlamak daha m u v i düşmekt^ir.
Maînafîh'öbür anlama da vak’ayaterSgehnez, ibareye uzak düğer
-ya haml'te‫؛‬ke,lüffiir,-tabiî, değildir.

4-..'S٠
o n olarak bir noktayı daha-belirtelim: Alimler, hacc Sirasında hutbe veril-.’
nıesi-gereken yerler. ı^e-.v-akideri-^hıis٥.sımda' ihtilaf'^erler:
i e ^ v e A i ı u l e i ı , y e y m - i n a l ı r ٠dehu1beolıyacağıkanaatindedir. Bu
kaydaiilen rivayetlerde haber verilen konuSmalar.'.râvîler tarafindan-hutbe keli-
mesiyle İfâde edilmiş .olsa da aslında bunlar hud^ değil, umumî tavsiyeler Inâhi-
.yetinde konuşmalardır, haccm şian" mânâsını'taşıyan hutbe değildir. Hattâ bunlar,
yevm-i nahr’de huttenin meşrû olmayacağım bile.söylemişlerdir..Bunlara-göre,
haccda: a) Z i lh i^ ’nin.7’s ^ , b).ArefegânU(Zilhi«»‫؛‬nin9’u), c) Yevm-i'nahr’-
in ikinci günü (Zilhicce.nin l l . günü) hutbeler mevcuttar.
Bua‫ ؛‬ıklamayarnuvâfakateden^â٠ hazre
inârrin ikin cig û n û yen n e‘*ûçûncügûnûj*dervedQrdûııcübthutbemveeder:
iiYe!yın-İBahr*dekihutbe...**Derki:iHalkmogÛD,yapacağımeâikibilınesi
İçinbu hutbeye ihtiyacı ,va^iT'.'.çûntai'o gün taşlama, kürban,-'traş, tavafgibi me-'
nâsikm evcut.ffB ufH egiderkensadedİD deolduğum uzbaâIerIeisti0eder.
Y ia rd a temas ekiildiği itere, M â v îy l i ı e i hutbenin hacda doğrudan ilgi-
si olmayan, l u ı h î tavsiyeler olduğunu sOyleyerek.buna hutbe denemeyeceğini'
belirtmiş ,ve Hz. Peygamber, (aleyhissalâtu yesselâm)’in bunlan.haccı aydınlat-
-mak kasdıyla SOyle^emis olduğu-hükmünü çıkarmıştır. İ2mu’i-£assâr: .“ Resö-
. IuUah.(aIeyhissalâtuvesselâm), s ö y le m iş -b .
.kimselere-.teblîg' etmek için^o davramşa-yer.-vermistir. Bunu ,görenler de, . . ’nun..
,-,'hutbe.verdiğini'zannetmişlerdir ş 'a f i î ’ n i n , ihramdan.çıkmayı sağlayacak ameüe-
rin öğretilmesine insanlarm. ihtiyaç duyduğuna -.dair sözü kesin bir'.gerçeğe ,'par-
'nıak basmaz, zira, 0 , hUsuslan imamm Mekke’de veya. Arafat’ta-öğretmesi, de
.ıpUtukUndür’’. demiştir.
Bu mütalaalara şöyle cevap verilmiştir: “ Yevm-i nahr’de verildiği belirtilen
huM erle ilgili rivâyetler.-.o.hutMe Resölullah (aleyhissalâttı vesselâm‫’؛‬ın'yevpı-i
.nahr’in tâziraine, Zilhicce’nin onunun tâzimine, haram telde.’nin tazimine ten-,
bihte- bulunduğu, sahâbenin-de bu konuşmaya hutbe demelde tereddüt göster-.
med‫؛‬ği ortada 'iken,-başkasınm'te’yîline.îtibâr bilm ez. .Bir kiSim'gereMi bilgilerin ‫ا‬
148 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. CİLT

arefe günü verilebileceğine diair söylenene gelince, bu da tatminkâr değildir. Zi­


ra, ndır gönündeki hutbeyi inkâr edenler, Arafat’a hareketten sonraki gönlerde
yapılacak olan bötön amelleri, terviye (8 Zilhicce) günü öğretmek mönödîn ol­
duğu halde, nahrin ertesi (ikinci) günündeki hutbeyi meşrû görmektedirler. Öyle
ise, madem ki, her günün, -diğerinde bulunmayan- kendine has menâsiki var,
şu halde sebeplerin değişmesine tâbi olarak, her günün ibadetlerini yeniden öğ­
retmek meşrûdur ve gereklidir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesSelâm)’m nahr gün­
kü hutbesinde ihramdan çıkmaya müncer menâsikten söz etmediğine dâir
Tahâvî’nin iddiasmı, Amr İbnu’l-Âs (radıyallahu anh)’dan Buhâıî’nin kaydettiği
bir rivâyet reddeder. Çünkü orada Amr İbnu’l-Âs, yevm-i nahr’de Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)’m hutbesine şâhid olduğunu, cemaatten bazılanmn me­
nâsikten bir kısmım diğerine takdimle ügili sual sorup ceyap aldığım ttelirtir”
(1461 numaralı hadîse bakm).
‫ا‬۶ ‫ ذ‬. ۵١ ‫ ]ﻟﻬﻰ رﺳﻮد‬:‫ د‬١‫ ﻣﺎ ة‬٠‫ ﺀئ‬۵١ '‫ى رﺿﻰ‬-‫ﺑﻦ ﺀﺑﺎ‬١ ‫ ﻋﻦ‬- ١ ‫ا‬
.٤‫أﻳﺮ‬.‫ؤﻟﻠﺚ‬,،‫ ﺋﺘﻠﻢ‬:‫ ﺣﺞ؟ق\ل‬١‫ أﻟﻬﺪ‬:‫ ﺀم\ﻟﻎ‬.ً‫ي ا;اه ﻣﺘﻬﻢ ﻋﺒﯫ‬5 ‫ﻟﺮؤﺣﺎﺀ ﻗﻮﻣﺖ إ‬1‫ا‬
‫ا‬٠'‫اةى‬-‫وااﻟﺶ‬, ‫ وأﺑﻤﻮ'داود‬.‫'وﻣﺎﻟﻚ‬,‫ﺑﻢ‬٢٠‫م‬,.‫ﺟﻪ‬.‫أﺧﺮ‬-'
1. (1561)- İbDU Abiîâs (ra d ıy a liıı anhitoıâ) b a tıy o r: ”R esû h ü lâ (aleyhisr
s i m v e s s e k ) R a v h i’da bİTgm pyolcuya rastladı. O ğ d a n birkadın k n d isi-
ne bir çocuğu kaldınp:
*‘Bunun İçin de hacc câiz olur ratı?.’. diye sordu. ResûluUab (a le y h is â tu
v e s s e lk ):
“ Evet olıır ve sana ..seyafe vardu.” ‫ ﻻ ﺳ ﺪ ﻻ ه‬. ” [Müslim, Hacc 409: (1336);
'٨٨٠uv.atta,..Hacc2^^, (-‫'ا‬.,'-42.‫ ؛)ةة‬Ebu DSvu.d,..Menasik^8', (1736).‫ذ‬

AÇIKLAMA:
Ra١^h , ‫«ﺀ‬,‫’© ﺋﺔ‬5‫م‬٠ l^ırk mi‫ ال‬kadar.,JzaJdj^a b i r a d ı d ı r . .‫ا‬
. 2 - b u .b a d fe e d a y a n a ra k U g u n to y
İe ım ş tk .^ iv M lA İlm e d İb n u İfa n b e lC ra h ıın e h iiılla h ) v.'başka pekçok
.âlim,:“ Çoîugun hacci'm dte^dir, onunla çocuk^sevaba 'mazhar olur, ancak bU-
yûyüncç.farz olacak baççın'yerine geçmez, nâfîle bir hacc olarak' sahihtir”, de-
mislerdir.'. .١ .,
3-.E٥u ‫ﻻوﺀ‬# ..çocuğunhaccı sahdıolmaz” demiştir Ebu'HanîÂ.'nin ashabı..
da::.‘Çocuğa temrin o ls u , hacca-alışsın diye hacca gOtUnnûslerdir” . demiştir.'
Kadi'.^az der'ki:' ..Çocuğun.hacc yapmasının câiz olduğu husdsunda'.ulemâ
'‫ ﺑ ﺂ‬0 ‫ ﻣ ﺈ‬etmez.'Rçs٣ ah'‫ا ؟‬ ‫ ؛‬۴ , ^ ^ m fiili ve Umlne^
;.tin İcmâj h n u te.yîd.eder.-'Ebû’Hanife niri 0‫ ااا‬1‫ ا‬3‫ ا‬6&‫ ة‬d e ^ v â z a taalluk etmez.,
,.nun itiTazıbu haccm mUn.'akid-olup, buna-hacc' ahkâmının Uygulamp uygulan-
'raayacagı hususundadır” . Çûnldi, -haccmön.akid oldu nlu, -ihram.yasaldanm İş-
150 K Ü T Ü B -İ SİTTE M U H TA S A R I 6. C İL T

lediği takdirde fidye gerekir, dem gerekir vs. üplb büyüklere gerekeceği gibi.
(Halbuki, uıiıumî hukuk prensibine göre çocuktan haram kaldınlımştır, cezâya
ehil değildir ve velîsi, çocuğun malım korumakla sorumludur, çocuğun malini
eksilten akid ve tasarruflara hukûken yetkili değildir. Sözgelimi çocuğa yapılan
bağışı kabul eder ama, çocuğun ıhalıiıdan çocuk adına sadaka veremez. Şü halde
haccm ahkâmım çocuğa uygulamak, bu prensipler açısmdan muvafık değildir.
Böyle düşünen Ebû Hanife hazretleri) Hacc, çocuğa temrîn olarak, onun öğre­
tilmesi için gerekir, normal bir hacc olarak mün’akid olmaz, öyle ise ihram ya-
saldannı işlerse fidye, kurban gerekmez demek istemiştir. ' .
4- Afevevl, çocuğun haccımn, çocuktan, büyüyünce hacc borcunu düşürmeye­
ceğinde ulemâmn icma ettiğini belirtir.
5- Çocuğa hacc yaptırana sevab, onu taşımak, ihram yasaklanndan korunma­
sını sağlamak, ihramlımhyaptddanm ona yaptırmak gibi sebeplerden ileri gelir.
6- Çocuk adına ihrama giren velîye gelince her velî buna yetkili değildir. Ne-
vevî der ki: ‘.Ashabımız (Şafuler) nezdinde sah3ı olan şudur: “ Çocuğun malma
veli olma yetkisi bulunan baba veya dede veya kâdı tarafından tâyin edilen kay-
yim veya vasî veya kâdı veya imâm çocuk adma ihram giymeye yetkilidir. An­
nenin çocuk adına ihrama girmesi câiz değildir. Şayet anne vasiyyet yoluyla veya
kadı’mn kararıyla çocuğa velî olmuşsa o zaman bu yetldye sahiptir” . Ancak, an­
nenin veya veiayetö 7 nıâf yetkisi olmasa bile asabeden birinin çocuk adma ihrâ-
ma girebileceğini söyleyen âlim de olmuştur. Bütün bu ahkâm, çocuğun temyiz
hâline ulaşmamış yaşta olmasıyla ilgilidir/^^^ Eğer temyiz yaşma basmışsa velir
si, çocuğun bizzat ihrama girmesine izin verebilir. Eğer mümeyyiz çocuk, veli­
sinin izni oînmdaıî ihram giyse veya velîsi onun adına ihram giyse, esah olan kavle
göre, bü hacc ıhön ’akid olmaz. Velinin, mümeyyiz olmayan çocuk adma ihrama
girmesinin vasû, kalbinden çocuğu ihraınlı kıldım diye geçirmesinden ibarettir. ” -
Dinimizim çocuk adma ihrama girme husûsunda velisine getirdiği simrlama-
larin, kayıûann sebebi, hacda ilgili bütün masraflarm çocuğun malmdan çıkaca­
ğı içindir. Böylece çocuğun mâlımn israû önlenmiş olmaktadır.

۵ ١ i ^ J U١ .4 ‫؛‬ .، ١١ ^ ^ J • k ji j î ،‫؟‬JLJİ —٢ 0 ^

13) Temyiz, çpcugun söylenenleri tam olarak anlayıp, doğru olarak cevap verebilecek halde olmasıdır. Yı^la
. kayıtlı değilse de umûmiyeüe çocukİarin 6-7 .yaşlarında rndmeyyız sayılacağı kabul edilmiştir.
Ö .'C ÎLT ‫ ؟‬O C U G U N 'H A C C I 151

ı [٧ ^ ..‫وأﯪ اﺑﺖ ﺳﻊ‬ t ‫اﻟﺘﻪ‬.. ‫ﻏﺌﺈ ق ﺣﻴﺔ اﻳ ﺪ ﻋﺎ ﻣﻎ رﺳﻮﻟﻲ‬


‫!•ﺧﻮﺟﻪ اﻟﺒﻌﺨﺎرى واﻛﻮﻣﺬي‬
2 ٠ (‫ ﺃ‬562)‫ ﺍ‬Sâibibnu Yezîd (radıyailahu a i m â ) â t ı y o r . ‘'B abm (m(hyaî‘
M u â ) bana, V â H a c p ı sik a sın d a R e sû lü îM (â y h isâ tü vesselamyia bİTm
İe A a c c ja p ö rd rj. B e jıo z a ıiiy e ، /j٠y ş ( / a l ” .[B uhârî, Cezâu’s-Sayd25;
tirm izî, Hacc 83, (925).

3
‫ض ا ب ﺀ ﻻﻟﺺﺀﻳﺎن[ا‬‫ﺟﺔأ ي‬:JU ‫'اﻵهﺧﻪ‬,‫ش‬‫ وﻋﻦ ﺑﺒﺎ و‬-٣m
٠‫ ﺣﺪﻳ ﺚ ﺿﻴﺐ‬:‫ ﺟﻪ اﻟﺮﻣﺬى وﻣﺎل‬/‫ل‬

‫ ﺻ ﻰ‬،‫ص ﺃﻥ ﺍ'ﻟﺘﺬﺃﺓ ﻷ ﺗ ﺶ ﻋﲏ‬ ‫ ذ ل‬٠ ‫•وﻟﺐ ﺀ;ﺳﻊ‬


'-3. (1 5 3 ‫)ﺀ‬- Hz. Cibir (radıyaJlahu anh) diy٠r.ti:. **Biz kaditt ve çocuklara ٥٠-
del, telbiyegetiıiyordıhç.” [Tirmizî, Hacc 84. (927); ibnu M âce, M e n c ik 68,
(3038).‫ل‬
‫ 'ا‬îlim.adanJan, kadııun yerine'başkasının felbiyegetiremeyecegi'husûsunda ic-
-mâ etmemişledir... .
AÇIKLAMA:
1- ‫ ا‬Bu ,rivayet ٣lrmlz?’de: ‫اﻟﺠﺠ ﻒ‬,‫ ص اﻟﻴﺘﺎ ؛ زﺋﺰﻳﻰ ﻏﺆ‬J j 1‫ ﺀة‬... *‘K â û a ra
bedel telbiye çeker, çocuMara bedel de taşlama yatpaıdâ” şeklindedir.
2- ^ ٠ izf,hadîs'hakkmdaşubügİ5^i'verir:'“.Ehl-ii'lim٠kadımn yerine.başka-'
Simntelbiye getiremiyecegi hususunda icma etm iştir..., kendisi İçin telbiye'ge-'
tirir. O u n telbiyede^ sesini yükseltmesi mekruhtur (telbiyeyi alçak sesle ^getiraıesi
dekruh değildir)..” ' ,
D Ö R .D U N C Ü P A S I L
. . ŞARTLI HACC

I , : ‫ 'ا‬, ' ' , .

‫ض‬I ‫ رﺳﻞ اش‬j>


‫؛‬î] :cJU V، i l ‫ﻟﻀﻰ‬ ‫ﺀﺳﺔ‬ ‫ ﺀن‬- ‫ا‬ I
u ‫ ؤا ش‬٠‫ ا ﻟ ﺢ ؟ ﻗ ﺎ ﻧ ﺪ ث‬.,‫ أ ذ ذ ت‬٠‫ ﺋﺘ ﺬ ث‬:‫ ﻗ ﺎ و‬.‫ ﺋ ﺒ ﺈ‬.,‫و ص اﻟﺘﺬ‬ ‫اؤﺻﻮ‬ ‫ﺀئ ﻳﻤ ﺖ‬1‫ﻫ ﻲ‬

[‫ﺺ‬ ‫ ا ﻫﻴﻠ ﻢ' ﺛ ﺠ ﺮ ; ﻫ ﺚ ﺑ‬:‫ ذ ﯮ ذ‬، ‫ﻗﺎ و ت ﻏ ﺶ ﻻ ﺛ ﺮ? ﻟ ﻰ‬.‫ ز ﺟﺜ ﺊ‬,‫ﻳ ﻰ إ ﻷ‬:‫' أ ﺟ ﺬ‬.

.‫ ا ﺟ ﻪ {ﻟﺴﻴﺨﺎن وا ﻷ ﻳ ﻰ‬1

(1564)-Hz Ai$e (radıyallahu anhâ) anlatıyor: ujRe5â/i]//a/} (âybissalâtu


v e s s e D 5‫ ﻷةة ﻻ‬Binti$z-Zübeyr (ladıyaUâu a n M ) ! yanma girdi:
. ، H e r h i e sen hacc yapmak ‫ ا‬8،‫ ا‬3٢0‫’ ? ا ا ا‬٠ ‫* س‬. Subâ*a:
“V â â kendimi basta hiduyoTum** diye cevap verince;
“ Hacca çık, fakat şart koş-ve de ki‫‘* ؛‬Ya Rabbi, beni nerede hapsedersen
'^pras، (ihram'٠lan' ‫؟‬Ikjp haccj' birakm a)٠yerim ^r.” . .[Buhâr^,- Nikâh 15; Müs-
1‫ ﻵا؛‬, Hacc'l(>4, (1207); Nesâî,,'Ha^

AÇIKLAMA:
'1- Burada adi .geçen Subâ'a, Hz. -Peygamber (aleyhissaiatu vesselâm)’in'.am--
c a s i i kızıdır.
, --Anlaşıldıgı'Uzere, hacc yapmak.arzusundadır ve.fakat kendisini hasta hisset-
m e ^ i r . Dunımu Hz... P e y g ib e r (aleyhissalâftı vesse!âm)’e arzedip fetva iste-
yince,,Resdlullah(aleyhlssalâtu vesselâm): “ feâdet'5^a^ma 5^acak'yerde"٠ihramdan'.
^çıkma niyetiyle hacca karar'vermesini'tavsiye.etmiştir.”
Mâs/in]’inbâzııivâyetinde5u،d’a(radıyallahuanhâ)٠n m h a c c a k ip , t a m ı -
ladıgı .tasrîh edilir. . ٠
2- W٠mâ,'böyle.birsartıncâiz٠lup‫؛‬olmayacagıhus^
Ömer, Hz, Osman, Hz. Alij Hz. İbnu Mes’udf Anımâr veibnu Abbas (radıyal-
lahu-anhUm ecmfiin) ile TSbVîndenSaîd İbBu’l-Mûseyyebf Urye İbDU Ziibıbyr,
6. c il t ? A R T L I'H A C C 153

Atâ, Alkame ve Şûreyh (rahimehumullah) tecviz etmişlerdir. Şânrmn meşhur


'kavli de buduT. AhınedİbDu Hanbel, İshâkveEbû ,Sevr'de ayni görüştedirler.
Bazı âüml.er bOyle bir şartın bâtıl Olduğunu söylerler. Ashabtan Wz. Aişe ve
h u k r ( â y iâ â k ) k k i! a â : İ ın m - ıA z ğ ,în m M i,N e h â î,
tâvus, S ^d ibnu Ciibeyr, H âem ve Süfyan Şev/f’nin mezhepleri de budur.

‫ ﻳﻜﻞاﻻﺳﺪزاط ﻓﻰ‬,‫ ﻇﻴﺘﺎ‬۵‫ا'ﺑﻦ ﻏﺘﺮ وص ا‬.' ‫ىن‬.] :‫وﻟﻜﺮﻣﺬ'ى ﯪل‬٠‫ا‬-٢,-^.'.,


■- . [ ‫ ^ ا‬I p ı :‫ااﻏﺞ ﻧﺼﺪ‬
‫ش‬٠‫ ﯪ ﺣﺄﺑﺲ ﻗﻘﺄﺕ اة‬٠‫ ﺋﺄن ﺣﺲ ﺃﺣﺪ‬.‫ ﺇﺋﺬ ﺗﺰ ﻳﺸﺘﺮط‬..:‫اﻟﺴﻌﺎﺑﻰ‬-٠‫زاد‬.‫'و‬
‫ﺋﻠﻢ ﻟﻨﺒﻖ أؤ إﻫﻘﺼﺮ ﻣﻢ ﻗ ﻂ ؤ ﺀ اص‬--''‫''ذاﻟﺘﺬؤؤا‬.‫ ﻳﻪ وﺳﻦ اﻟﻌﺌﻰ‬.‫وﻗﻄﻦ‬
٠‫ﻳﺬ ﺋﺒﻞ‬
2. (1565)- rirm izi de der ki: İ*ibnu Ömer (radıyalMu â ü rn â ), hsLCcdaşart
koşmayı reddeder ve şöyle d e â : “Size Hz. Peygâber (âyhissa]âtuvesselâın)*İB
siiımeti kifâyet etmiyor mu?” Nesârmnnvayetinde şu ziyadeyerâiT: “ O, hiç-
bir zaman şart koşmamıştır. Eğer sizden biri bir mMden dolayı haccmiı tamam:
tayamazsa, B eytuüâ’a giderek tavaf etsin, Safa veMerve arasında sa y etsin,
sonra' traş olsun y â u t saçım kısalttırsm. Boylece İ h r ğ a n çıkmış olur ve ،ele-.
cek sene hace yapıncaya kadar herşey kendisine helal olur. ”
§ârihler,,bu,'hadîsi',İbnu Abbas.(radıyallahu'anhümâ).’tan rivâyet eden Tâvus
.ile S a îd in u Cöbe^r’.in d e .bununla amel e tm e d ir in i belirtirler.,'.
'Esâsen haccı. tamamlamaya^marU-bir engelle karşılaşacak olanljınn tâbi ola-
‫ ؟‬aklan İhsâr ahkâmı 'varken, önceden koşulan.şart, 'yeni-bir-hak getirmiyor.
H A R E İE S ٠ ; ^ : ٥٠a k k İ a

1. (1566)->flu Cureyc (raiıimehumullah) i t i y o r ; “jfbnıı Ömer (radıyalla-


hu ahhumâyin ayağının çukuruna, MİDâfdaımrüğın uç demiri İsâbet etti. Hac-
câc, İbnu Ömer (radiyallahu â û m â ) *egeçiniş olsun ziyaretine geldi, ibnu Ömer
(radıyalMu anhümâ)’e:
“Keşke sana bunu isabet ettireni bilseydik (de cezalandırsaydık)’}dedi, ibnu
.Ömer:
**Bana onu sen isabet ettirdin*' dedi. Öbürü:
*‘Nasıİ 0İur?Tf deyince, ibnu Ömer:
**Silah taşınınasıyasak olan birgiinde sen silahtaşıdın. Harem'e silah soktun.
H â u k i Harem’ç silah sokulmaz” dedi [Buhârî/ lydeyn 9 ]

AÇIKLAMA:
î- BuradaJ?7flu Ömer,(raciıyaIlahu anh) Haccac-iZâlim'i suçlayıp: *‘Bana bu-
nu saplamalarını sen e ! e ttin ” demek İçin d٠grudan.. "sen isabet ettirdin” de-
mektedlr.Zîrâi/a///e A i / r n e l , A b d i I&i7ü’z-Zö٥eyr’l n ş e l edilmesinden
s٠nra١ Hlcâz valisi oian Haccâc'a mektup yazarak., Abdullah ibnu Ömer (radı-
yallahu anhümâ)’e hiçbir hususta mub'a/e^e‫ ؛‬etmemestm'^ y,azar. Bu eınir Hac-
câc'a ağır gel'lr veibnu ömer (radıyallahu' anhümâ)’in'hayatına son vermeye
-azmeder. Bir'adamına'tali٠ t vererek, zehirli harbe saplayarak'öldürmesini .ten-
biher. Kalabalık bir anda, memur Hz. ibnu .Ömer, (devede iken) ayagından yara­
6 ., c il t . H A R E M ’DE S İLA H T A Ş IM A K H A K K IN D A 155

lar، Zehirin tesiriyle ibnu öm er derhal hasta dö.şer, bir müddet sema da.'Hâkk’m'
. r ^ e t i n e kavügUr (radjyallahu..aidi). Sene: 74.
2٠. ,Şu' halde hadîste geçen, ',‘sen silah teşıdm” ifedesi “ silahın taşınmasını sen
enlettin ’ demetoir.
3" .Ashab’ın “ Silah taşınması yasak .lan bir gUnde^’ şeklinde failini zikretrae-
dçn .yaptığı 'beyanlar re fe yani'hadîsin.merfa ,(Hz. 'Peygamter (aleyhissalâtu ,ves-
'selâm)’ln sümeti). ,oldlı^ı'na'.'hamledilmiştir. Binaenaleyh bayram günü silah.tasıma
y a s a ğ ı . Hz. peygamber (aleyhi'ssalâtu vesselam) tarafindan konduğu kabûl edil-
nıiştir..^^amafîh 'Abdurrezzak’ta mürşel olarak'gelen bir rivayette:' “ Bayram'gü-
nü silahla çıkmayı Resülullah (aleyhissalâtu.vesseiara) yasakladı” 'denmektedir.,
îbnu Mace'den gekn bir başka rivâyette: “jRes٤î/uX/a/ı (a/ey/u.ssa/1 vesselâ ),
iki bayramda da islâm m e â e k e lâ n d e ) düşmanla karşı karşıya o l m â ç a silah
taşımayı yasakladı ” d e n m e k ti. M ü l . i n bir rivayetinde ise: i l â l i a h (aZey-
hissalâtu vesselam) Mekke'de silah taşımayı y a s i a d i ” denmektedir.'

I &iiû ٧٠] ‫ ا ةأﻟﺖ‬٠‫ﻟﺘﻪ ﺀب‬,‫رض ا‬,.‫ ﺀازب‬.‫ا'ﻟﺰاﺀ' ﺑﻦ‬-.‫وﺀن‬..-٢ H


،[4‫ﺑﻤﺎ ي‬.:‫ﻷ ﺧ ﺎ اﻳﺰاث‬ ‫ﺀن ﻷ ﻳﺪ ﺧﻠﻬﺎ ا ﻻ ﺑﺎﻳﺞ\ن‬ ‫ش‬ ‫ ﺗﻐ ﺤﻴﻠﻢ‬٠ ‫اﻟ ﻐ ﺬﺋﺄ ةا‬ ‫ﺶ‬ ‫أ ﻫ‬

‫ﺩﺍﻭﺩ‬,‫ﺃﺧﺮﺟﻪ ﺍﻟﻐﻴﺨﺎﺗﲑﻭﺃﺑﻮ‬.

2..(1567)~'.Be٣â''^ü.Azfb'(radıyallahuanhüro^
h i ş â t u vesselâm) Hudeybiye'de Mekkelilerle, **Şehre, silâ m sâdece cûlûb;
banından, yani ig iâ k ile riy le (iağarcıktan başka bir , * ş â y la
anlaştılar.” [B uhârî,S ulh6٠ U m re3, Gezau's-Sayd 17, C izye'19, Megâzî’43‫؛‬
,,Müslim, Cihâd 90, (1783)‫^ ؛‬Ebu,Dâvud.,, Menâsik 33, (1832).]

.AÇIKtAMA‫؛‬.' .
.1- Bu rivâyet Hudeybiye antlaşmasının bir maddesine temas eden bir Ozetle-
medir. '^ak’a degişik riYâyetlerde.az çok ferkh-şekillerde gelmiştir. Ebu Dâvud.un
'.rivâyeti daha.vâzih' olarak sOyle: “ Resüluliah (aleyhissalâttı vesselâm),'Hudeybi-
ye’de sulh yaptığı'zaman müşriklerle şu esasta‫؛‬anl'aştılar: “ (O yıl'umre yapılma-'
yacak,.'gelecek"yıl yapılacak. Umre sırasında şehirde ÜÇ' günden'fazla
kalmayacaklar Aynca, Uipre sırasında) mUslümanlar şehre sade,ce ,silah''CÜlüb-
bâm de gireceklerdi. Ben silah cülübbâm nedir? 'diye, sordum. Dedi'ki: “ İçinde-
i r i y l e birlikte dağarcık” .
156 K Ü T Ü B -İ SİTTE M U H TA S A R I 6. C İL T

Aynî cülübbânın deriden mamul bir kılıf olduğunu, içerisine kımyla birlikte
kılmç, ok, yay gibi silalıların ve hatta azık gibi yolcunun teme‫؛‬l ihtiyaç maddele­
rinin konduğunu, daha ziyâde hayvamn sırtmda taşındığını, içerisine kamçı da
konduğunu belirtir. Bu açıklamaya göre cölübbân bizde kullamlan heybenin bir
nev’i olmaktadır. Çünkü yolcu, sayılan eşyaları heybeye koyar. Tek gözlü oldu­
ğu takdirde, deriden mâmul ise dağarcık denir.
2- Aslında umre sırasında silaha gerek yoktur. Ancak Resûlullah (aleyhissalâ-
tu vesselâm) müşriklerin antlaşmaya tamamıyla sadâkat göstererek sulh içinde
lunrelerini yapacaklanndan emin olmadığı için bu şarb antlaşmaya koydurmuş­
tur. Mekkeliler de, herhangi bir fitne ve çatışma hâlinde silahlar çekilecek olursa
müslümanlar geciksinler diye silahları kınlan içerisinde dağarcıkta taşıma şar-
tmda ısrar etmiş olmalıdırlar.
'b-İbm Battâî der ki: *İmam Mâlik ve Şâüî (rahimehumullah) hacc ve umre
sırasında ihramimm sUah taşımasma cevaz tamrlar. Haşan Basrî İsq bunu mek­
ruh addeder.
‫ﺀ‬ ‫ﺀ‬ ‫ﺲ‬ ‫ﺗ‬ ‫ﺬ‬ ‫ﺗ‬ ، ‫ا‬ ،

‫ﻣﺎﺀ‬ ‫ﻣﺊ‬ ‫اﻟﻴﻲ‬ ‫] ﺳﻤ ﺐ‬ ':‫ﻗﺎل‬ ‫ ! ﻣﺎ‬: ‫اﻟﻠ ﻪ‬ ‫رﺿﻰ‬ ‫ ﺑ ﺎ ﺳ ﺐ‬٠‫ ﻋ ﻦ اﺑ ﻦ‬: >

..‫اﻟ ﺸﻴ ﺨﺎ ن‬ ‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.‫ ﻗﺎأﻟﻢ؛‬-‫ وﻫﺰ‬.‫رﺋﺰم ﻓﺸﻮت‬


.1. (.1568)- ‫ ﻻ ط‬Abbas (radıyaJJahu anhönîâ) anatıyOT: ‘(ResijlulM (aleyhis-
'‫ ﻻ؛ةرجﺀ‬vesşelâm)’a zemzem suyu verdim, a y i a ٤Buh'ârî, Hacc 76., Eçribe
-'16; MüsJim, Eşrîbe 117, (2027)‫؛‬..Tirmizî, Eşribe 12,.'(183‫) ة‬
AÇIKLAMA: :

1- Bazı âlimler,zemzem içrfleyi, haccm sünnetlerinden biri ‫ا‬ ٠‫ذ‬ '


dirm işlerdir:'.
2- ,Zemzemin ayakta içilmesine karşı-çıkanlar da olmuçbır, .çünkü' ayalda su
İçmek bazı 'rivayetlerde yasaklanmıştır.. Ancak, Hz. A li’den kaydedilen bir 5 ‫ﻻ‬-
Aâr? hadîsinde: 4 * ‫ ﺋﻠ ﻢ ﺛ ﻮﺑ ﺐ ﻗﺎﺑﺜﺎ‬٠‫ا‬,‫ﺻﺶ اﻟﺌﺔ ﻏ ﻲ 'ز‬s' ‘RpsûluIlâ ( â y h î s â t u vesse-
'‫ و ئ‬3‫ ر‬3‫ح‬٤3‫ا ﻻﺀا‬٠‫ '’ نﺀ‬denihektedir.
Bu rİYâyetler, ayakta ilmenin câizOlduğuna hamledilmiştir..

‫ ; ﻧﺒ ﻼ‬٤ I ‫ﻟﻠﻪ‬١ ‫]ﺀن ر ﺳ ﻮ ن‬ . ‫ ا‬٠٠‫' ﺀﺗﻪ‬ ‫ﻟﻠﻪ‬١ ‫ رﺿﻰ‬.‫ﻋﻤﺮ‬ '‫ ﺑ ﻦ‬. ' ‫'وﻋﻦ‬. -٢ I
.‫ ﻗﺪﻫ ﺐ اه إ_ﻟﻰ أﻟﺜﺪﻧﻪﺀ‬.‫ ا]ﺛﺪﻳ ﻲ‬.‫ا ي ﺑﺘﺎﺀ زذؤﻟﻢ إﻟﻰ‬ ‫^ أة‬ ١ ‫ﻣﺊ ﻫﺰش ف‬
‫ ﻣﺬة ا ﺗ ﻬ ﺎ د ة‬، :b ((‫أ ا ﺟ ﻪ رزﻳﻦ وا;اد أااﻟﺘﺌ ﺔ‬
‫ا‬2 . .(1569)-' ‫ ﻻ ط‬. Omer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
“ Resûlullah (â y h is sâ tü vesselam) (Hudeybiye antlaşması) sırasında birKu-
reyşliye, Hudeybiye'ye zemzem ‫ ﻻﺗﻤﻮﻻﺀ‬getirmesini söyledi. Adara getirdi. ‫ﻵﺀﺀﺀ‬-
Iullah (âyhissalâtu vesselam) onu Medineye götürdü. ’:’''[Rçzîn’in ilâvesidir.)
. 'A Ç IK L A M A :. ' ^‫ا‬

Bu rivâyet zenizemin ,faziletine ,delâlet edenlerden.'biridir. Aynca hacılann, 'hacc


158 KÜTÖB-İ^S'İTTE M U H T A S A R I 6. e iL T

veya umre dOnû^û», i t e r l e r i n d e zemzem sujm getirme âdetinin netevî bir sünnet
olduğunu da g o s te lk te d ir .
Muhlbbu*t-Tâberî*nm e!-Kırâ Ü-Kâsıd‫ ؛‬Ümrrii'1-Kurâ adil kitebmda ۵ ‫ ﻻﻹ‬Ebî
Köse‫ﺛﻤﻮ‬n ’den kaj^dettiği' §u ı٠ivâ5‫ﻟﻢ‬e t de bu 'hadîsi te’yîd 'eder: ‘*ResûluJlah (aleyhism
s â t ü yesselim), S l e y l İbBu A ı ’a şunu yazdı: ‘.*Su mektubum sana gw:ele-
y،n .gelirse'sabaJu Ijekleıne, .^intlUz',gebree.akşam ı.,lwkleme,. ,bana dCrhal
z e ı e m suyu gönderH..‫؟‬
y e d in c i F A S IL
ÎİF ^ K H A m S L E R

‫ﻟﺊ ﻳﺎﻝ;ﻝ ﺵ ﺃﻷ ﺳﺘﻰ ﻗ ﺚ‬٠] :'‫ﻗﺎﻥ‬.'‫ﻣﺎ‬.‫ ﺛ ﺔ رﺻﻰ ﺍﻟﺘﻪ‬٠‫ن'ﻏﺎئ‬ -١


.[‫ ﺛﺎﺡ ﺑﱰﺫ' ﻣﺲ ﺇﻟﻴﻪ‬٠ ‫ ﺛﺆ‬d \$ .‫ ﻻ‬:‫ﻗﻘﺎﻝ‬ ‫ﺉ‬.. ،‫ﲟﻰ ﻳﺘﴼ ﺑﻨﺲ‬
.‫ ﺟ ﻪ ﺃﺑﻮ داود ﻭﺍﻛﺮﻣﲏ‬/‫ﴽ‬

ifz. A ije (fadıyalls^ıu anha) anlatıyor -(1570) .1‫*‘ ؛‬-Ey Allah’m Resûlû, M i
:na}da,senigûneşekarşıgölgeleyecekbirbinayâpınâyalmını?” denûştiın,batta
Hay*rî “ ’‫؟‬,O r٥sı oraya gelenlere develerini rfıd m n a y e rld lrî’».[Ebu-“ .'.de٥ı٠
Dâyud, M.enâsik 90 ,'' (2019)‫ ؛‬Tirmizî, Hacc Sl,, (8Ş1): ‫؛‬bnu Mâce, Menâsik -52 ,
(3 1 , 3 0 0 7 ).] ' .‫ز‬

..Hadiste,Hz. Aişe (radıyallahu,anhâ)’ninM ina’da.güneşekarşıResülullah(aley-


hissalâtu.vesselâm)’.ın ikamet.etmesi, İçin'bir bina yapılmasını teklif ettigi gOriil-
mektedir..Resûlullah (aleyhissalâtu'vessel'âm) bunu reddeder, ^bf.'üadîsi şöyle
açıklar: 'Manası şudur.' “ Hz. Aişe: “ OtU'rman için sana b'ir bina'yapmamıza izin
ver” dedi. 'Resûlullah-(aleyhissalâtU vesselâm) bundan mençta ve sel^bini de^'açık-
İadı. Buna-gOre, Wina,'.kurbân,.,taşlama, traş gibi hacc nıenâsikinin edâ eddecegi
yerdir. Bu mendsike herkes .mUştCreken iştirak .r .'R e s d u ll a h (aleyhissalâtu ves-
Selâm).orada birbinayapacak olsaydı, herkes ona uyarak pekçOk binalar.yapar‫د‬
dı.-Bu ie,.oranuı.daralmasına ve.'hacılara Sıkintı vermesine se^îp olurdu. Caddeler
ve ,sokaklarda otunılacak yerler de boyiedir (kimsenin oraları-daraltmaya hakki
yoktur).. Ebu H anîfe)e göTG Hafem’bOlgesi. vakfedilmiş arazidir.. Zira Resdlul-
lah (aleyhissalâtu-vesselâm)’Mekke’yi zorla, fethetmiştir 've.Harem bölgesini, vak-
.fetıpiştir. Kimse'ni'n oradan'mülk edinmesi .câiz'değüdir."-

. ‫ ﻳﺬوو‬. ‫ﻟﺒﻖ‬١ ‫ ] ﺳﺒﻨ ﺚ‬:JU>. .٧‫ﺍﻟﺘﻪ ﺀ‬.'‫ وﻏﻦ ﺃﱏ ﻭﻱ ' ﺍ ﻭ ﺭﺽ‬- ٢


‫ ﺩﺍﻭﺩ‬.‫ ﺃﺣﺮﺟﻪ ﺃﺑﻮ‬, [ ‫ ﺛﺬ؛ ﻹ ﻇﻴﻮر ﺍ ﴏ‬:‫ﻷﺭﻭﺍﺟﻪ ﻓﻰ ﲫﺔ ﺃﻟﺆﺍﺫﻉ‬.
160 . K Ü T Ü B -İ SİTTE M U H TA S A R ] 6. C İL T

,'.‫ ﻫﺬه ﺍﳊﺠﺔ‬.‫ ن ﺑﻴﻮﺗﻜﻦ ﺑﻌﺪ‬٠ ‫ ﻭﺍﳌﺮﺍﺩ ﻻ ﺗﺨﺰﺟﻦ‬،‫^ ﺀﺍﳋﻌﱤ« ﺟﻤﻊ ﺣﺼﻨﺮ‬
2. (1571)- Ebu Yâkidel-LeysîİTadıyaiHuây â t ı y o r . uResûluüâ (aley-
h is s itu vesselâm)) dinledim. Veda Haccı’nda zevcelerine şöyle demişti:
“ Size bu (farzjjuzî), bundan sonra hasırların arkalarıî’ ٠,[Eb'u -Dâvud, Me
n â s ik l,(1 7 2 2 )d
AÇIKLAMA: \
1- ResûluJlah (aJeyhissalâtu vesselâm)’m١bU hadîsle Veda Haccı-Sirasmda, zev-
‫ا‬çelerine: “ Bu' baççınızla- farz olan-borcunuzu Ödemiş oldunuz. -Kundan son-
,ra artık ikinci sefer hacca gelmeniz yâcib d .d i r ,'s i z lç r e evlerinizde oturmak
gereklidir»’ demek istediği belirtilmiştif.
2- ^Bu'hadîsten, haccın bir kere farz olduğu hükmü de ‫ ؟‬ıkarılmıştır. Nitekim
Ebu ٠ ‫ ﺋ ﻼ زة‬, -hadîsi, bu yönü, sebebiyle hacc bahsinin, Haccın Farziyeti admı taşı-
yan ilk babında kaydetmiştir
3‫ ا‬Hadis, Resûlullah-(aleyhissalâtU'vesselâm)’m -zevcee
sonra hacc .yapmalarının câiz .olmadığına da -delil added.-ilmi§tir.. Nitekim bir ba§-
kahadîste:‫^ ' ﺀ و ذ ﻹ و و ﻟ ﻤ ﺄ ﺳ ﺰ‬ i‫ ؟‬in),cihâdm en-fa-
ziletli ve Cn -giizeli' h'ac'c-ı raebrUr', sonra da: hasırlardan aynlmaıhakfar”
buyurulmuçtur. Bu da, kadınların -evlerinden ayrılıhamalarını te§rî -^er'.
Hemen, belirtelim 'ki, bu-h'-ükme"iki, nokta-i nazardan îtiraz'ediimiştir..
a)-Herşeyden-önce,, hadîsin .bu -mânada sarihi ve yasak koymada. vâzı,h olmadı-.-
ğı söylenmiş, ayrıca.Bü/îârj ’nin Hz A işe’den kaydettiği bir başka hadîs 'gösteri.1-
miştir.,- Hadîste Hz. Aişe, Res'Ulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ١a:' “JBy Allah ın
Resûlü, sizlerle biz de gazveye çıkıp cihad etmeyelim rni?” diye sorar. Resölul-'.
lah (aleyhissaiânı,vesselâm)'ın cevabi, şudur: -'-

.‫>ور‬.‫ ﺳﺖ اﻟﺠﻬﺎب واﺟﻨﻠﺔ ﺃﳋﺞ ﺣﺞ‬٠‫ﻟﻜ ﻦ ا‬


‫‘؛‬A ncak cihadın en iyisi ve en güzeli haccdır, Hacc -1 'inebrûrdur”
Hz. Aişe der ki: “ResûlulM (aleyhissalâtu vesselâm) ’tan bunu işittikten son-
ra haccı hiç bırakmadım. ” ibnu Mâce deki rivayette, Hz. Aişe (radıyallâu an-
hâj’nin sorusuna Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şu cevabi vermiştir:
^ ‫ ﺃ ﳋ ﺦ! ﻭ\ ﻛ ﺮ ﺓ‬:.‫\ﺫﻏﺐ ﺟﻬﺎﺫ ﻵ ﻗﺎ ﺫ ﻑ‬
-“ Evet var. İçinde kital olma'yan bir.c'ihad v'a-r.: H acc.ve U m re.”
Ümıpü A t iy y e ’den gelen hir.rivâyet de-kadınların ,cihâda katıldığını, hastalan,
.-tedâvi ettiklerini te’yîd. eder. Şü halde Hz. A iş e , ResUlulla'h (aleyhissalâtu ves'se-
6. c il t Mü t e f e r r ik -h a d îs l e r 161

Iâm)’jn hacc İçin yaptığı bıı-tergîb ye teşviklerden tekrar tekrar hacca gitmenin.,
kendileri hakkında da raubâh olduğu hükmünü çıkarmış olmalıdır. Tıpkı erkek-
lere tekrar tekrar cihâda gitmek mubah olduğu gibi....
Hz. ÖmeT'(radıyallahu anh),'bu meselede tçvaktaıf ederek, Resülullah (aley-
^hissalâtu'vesselâm)’ın zevcelerine hacc izni vermemiş, ise de, Hz. A i ş e 'â deli-
'lindeki tolvveti sonradan gürmüş olmalı ki, i f e t i m n sonunda hacc izni vermiştir.-
Hz. ÖmerMen sonra Â?. Osman (radıyallahu'anhümâ), ResUlullah (aleyhissaiâ^
tu vesselâm)’ın zevcelerini hacca gOüirmüşüir.
Beyhakî der.ki: “Hz. Aişe'nîn bu hadisinde, Ebû Vakıd’in hadîsinde kastedi-
len murad .haccın bir kereye mahsus vacib olduğunu-beyandır, erkekler gibi on--
İarın da fazla yaprtıasında bir vebal yokftır. Keza bu hadîste, evde kalmaları İçin
gelen emrin vücûb İfâde eden bir emir olmadığına da delil vardır” .
3- Ebu vafcid’in.hadîsindeki asil gâye Hz.. Reygamt^r (aleyhissalâta vesselâml’in
zevcele.rini Veda Haccı’dan sonra hacCdan menetmek değil, haccı terketmeleri-
ne cevazdır.,Zira, ReşUlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’-tan sonra haccetmeleri-fi-
.ilen sâbittir. Buhârî.’den gelen bir rivâyet, Hz. Omez’in-yaptığı son hacc sırasında
.onlara da izin veldigi, beraberlerinde Hz. Osman ve Hz. Abdurrahmân (radıyal-
, lahu anhümâ)’ı-'göndei'diğini b e l i r t i r . 5 ‫ ﻻ ط‬a ’d'dan gelen bir .rivâyette ümmü
Ma ’bed, bu hacc heyetine Kadıd'de konaklama anında rastladığını, .yanlanna git-
liginde onları sekiz kadın olarak gördüğünü belirtir. Keza 5 ‫ ﻻ ط‬a ٠d'ın kaydetti-,
ği bir rivâyette Ebu ishak esSebVî, Muğîre ibnu Şu'be'mn (Kufe Valiliği)
-zamanında Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in,zevcelerini ‘,'üzerinde'tay-
la'san örtülü/^evdec‫ذ‬err ‫ل‬4‫ د‬içerisinde hacc yaparken gördüğünü'” beyan eder ki bu
hicri 50. yıllara rastlar.
5 ‫ ﻻ ط‬a ’d ’ın, Hz. Aj.şe’den kaydettiği bir başka rivâyetine gOre, ümmühâtu’i:
M ü ’â î n , Hz. .s m a n ’a hacc İçin müracaat ederler, o: ‘‘Ben de hacca gidece-
ğim, sizin haccınızı ben yaptırayım^ der. Vefat etmiş bulunan Zeyneh (radıyal-,
-lahu anhâ) ile Sevde (radıyallahu anhâ) hâriç, hep beraber hacca giderler-. Sevde
vâlidemiz, Resûlullah,(aleyhissalânı'vesselâm)’tan sonra ve^
'den ayrılmamayı tercih etmiştir.
Ebu HöTe۶ e ’nin _‫ ﻻ ط‬،Sa’d ’daki- bir' rivâyeti de Hz. Zeyneb ve Hz. Sevde
dışında 'diğer Zevcâ 1-‫ ؛‬l ı r â t (radıyallahu anhünne)^ın hacc yaptıklarım‫ ؛‬o iki-

14) Hevde: Develerjn sjrtında ta§,nan١ kadınlara mahsus küçük'hücre, mahfe.


162 K U T U B -I SITTE M U H TA S A R I 6. c il t

" sinin'. ‘iResûIulIab (ahyhissâtu vGSselâmytan sonra bizi binek taşımayacâ


.diyerek evlerinden ayrılmadıklarını belirtir
tb n u ^a’d ’ın kaydettiği bir'rivâyette٠Wz. A iş e (radıyallahu anhâ): ‫ﺗﻐﯫ ﻏﻘﺰ‬
‫ﻗﺄ ذ ذ ب‬ ‫اﻟﺨﺞ زاوﻏﺌﺰة ﺧﺶ إذا ﻛﺎن آ ﻳ ﺰ ﻏﺎم‬ *‘Hz. Ömer (radıyallâu anh) hacc
.ve umreyapmayı b iz e y a s in u ş tı, son senesinde izin verdi’*der'
-Şü haldeResülüllâ ( â y h i s s i t u v e s s e k y ın vefatından sonra ü n m l â t u ’l
M iî’minîn’m hacc yaptıklarım te’yid eden rivâyetler mevcuttur.

‫ظ ﺀدن‬ ‫ ]ﺀئ ﺋ ﺬ ز ﺻﺬ اﻷه‬:‫ ﺟﺪه‬.‫'أﺑﻴﻪ ﻋﻦ‬. '‫ اﺑﺮاﻫﻴﻢ 'ﻋﻦ‬.‫ 'وﻋﻦ‬- rn


‫ و ﺗ ﺊ ﺳﻴﻦ ﺑ ﺪ‬،‫ ى'اﻟﺤﺦ‬٠
:.‫ ﺗﺌﺬى‬، ‫ﺧ ﻲ ﺷﻴﻨﺎ‬ / \ ‫ ل‬-1 ‫ اﻷف‬.‫ﻷﻧﺆاج‬
.‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺨﺎرى‬.[‫ذ‬.‫اﻟﺰﺧﺶ ﺑﻦ > ي و ﺷﺎ ن ﻳﻦ ﺀﯪ‬

‫ اﻟﺨﻤﺔدى'ﻓﻰ ﻫﺬا‬:‫ ﻗﺎل‬.‫ ﻋﻮف‬.‫اﻟﺮﺣﻤﻦ ﺑﻦ‬.‫ 'ﻫﻮ اﺑﺮاﻫﻴﻢ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ‬:‫وﻗﺎل'ااﻟﻮرﻗﺎﻓﻰ‬


‘‫ واﻟﺘﻪ'أﺀﻟﻢ‬٤‫ى‬٠‫إراﻫﻴﻢ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ ارﺣﻤﻦ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻷه ﺑﻦ أف'رﺑﻴﻌﺔ اﺧﺰو‬,‫'ﻟﻌﻚ‬.:‫ﻗﻠﺖ‬.‫ﻧﻐﻠﺮ‬.

3; (1572)-î b â m (rahimehumullah) babası tarikiyle dedesinden rivâyetediyor^

“Hz. Ömer CradıyalMu anh), yaptığı en son haccında Resülüllâ (aleyhissa-


îâtu vesselâm)’ın zevcelerine izni verdi. O â rîa b irliteA b d u rrâ n m İb n u A v f
ve Osman İbrıu Affan (radıyallâu â ü m â y ı gönderdi. [Buhârî, Cezâu’s-Sayd 26.1
Bcrkani der ki; “(Hadisi rivayet eden) î b r â m ’den maksad: İbrahim İbnu Ab-
dirrahman ibni A v r tır .”
Humeydı i٩e: ''B u açıklama isâbetli gözükmüyor. Derim ki; o , İbrâim ibnu
Abdirrahman ibni AbdilM ibni EhiRehVa Doğruyu Allah bilir.
' AÇIK'tA^A:,Önceki hadiste yapıldı.

‫ ﻋﻦ‬. '‫ اﺳﻖ رﺳﻮو ا'اﺀه‬:‫ ا؛ﻫﺎل‬٠٣‫ ^ ﺀ‬١ ‫ وص!ﻳﻦ ﻋﺲ رﺻﻰ‬- ٤ İ


‫ﻳﻞ ذﻧﺎ‬,.'‫ اﻧﺘﺆ زاﻟﺢ‬:‫ ﻗ ﻞ وأى اﻟﺤﻎ أﻧﺼﻞ؟ ﻗﺎل‬٠‫اﻷﺑﺔ اﻟﺘﻤﻞ‬,..‫ﺋﻞ‬..‫ا'ﺀىغ‬
‫ا‬, ٠‫ ﺟ ﻪ اﻛﺮﺻﻔﻰ‬/ ‫ أ‬.[‫ اﻟﺰان ؤاداﺣﻠﻪ‬:‫ا ﻟ ﺒ ﻞ ؟ ض‬

٠‫ﺷﻌﺮه و ى ه‬ ٠‫اﻟﺸﺌﻪ« اﻟﺒﻌﻴﺪ اﻳﻴﻲ‬.


6. c il t M Ü TE FE R R İK HAD ÎSLER 163

.‫))اﻟﺘﻐﻞ(( اﻟﺘﺎرك ﻟﻠﻴ ﺐ واﻣﻤﻔﻌﻤﺎﻟﻪ‬


.‫)وزاﻟﺘﻎ(( رﺋﻊ اﻟﺼﺆت ﺑﺎﻟﻴﺔ‬
.‫اﻟﻨﻢ ﻣﻦ اﻟﻘﻨﻰ‬ ‫ﺳﻼن‬ ((‫ز))اﻟﻘﺞ‬

4. (1573)-ibnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:


‘■Resûîullâ ( â y h îs s â tu vesselâm)’a: i'Gei-Çekhacı kimdir?’: diye soruldu
da şu cevabi verdi:
'“ Saçını düzenleyip yıkamayı ve koku sürtinmeyi ‫ ؟‬oktan terketmig kinçıse.
d lr.” -'
Kendisine tetar:
Ufiangi hacc efdaldir?” diye sorulunca:
“ Yüksek sesle telbiye'''getirilen ve kurban kesilen” '٥eçü:.
(Hacda ilgili ayette geçen) ' ’sebil” nedir? diye soruldu.
“ Zâd (nafaka) verâhile.(binek) dir” cevabim verdi. l٣ ‫؛‬rm‫؛‬zî,'Tefsîr, Âl-i
İmrâri', (3001); ibnu Mâce, Menâsik 6, (2896).]
AÇIKLAMA:
1- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu-vesselâm) hacıyı tari‫ ؛‬ederken mümtaz iki vâs-
^nl sOylUyor: Saçların karışıklığı vc'kotaı sürünmekten uzaklık'. B'unlar, ihram-
lımn riayet etmesi gereken haşbça yasaklar arasmda yer alır.
2- Haccı tarif'ederken-telbiye ye taırbanı zikretmesi haccın başlangıcı ile so-
nucunu'hatırlatma olmaktadır. BOylece bu ikisi'arasında mevcut olan vâcib, nâfî-
le nev’inden herşeyin kastedildiğine hükmedilmiştir.
'3 - Son olarak Hz. Peygaınter (aleyhissalâtu vesselâm)’e haccm
eden: ‫اي ﺑ ﻼ‬- ‫ ﺋ ﻊ‬. ‫ “ ﻣﺐ ' ا‬O na bir yol bulabilenlerin .icü-yetenlerin) B e y ti
hacc (ve ziyaret) etmesi A ilah’ın insa'nlar üzerindeki b ir hakkidir..'.” '(Âl-i
İmrân 97) âyetinde ge‫ ؟‬en “ sçWİ٠’ den soruluyor.
Sdyjl, kelime olarak “^ 0İ ’٠.demetoir. Yol bulmak,, muktedir olmakj'imkan bul-
mak'gibi farklı kelimelerle karşılamak mümWin.. Hattâ burada "sebîl”i j ğ â n
olarak'nlam ak daha uygundur.
164' K U T U B -I SITTE MUHTASARI. c il t

Öyleyse Hz. Peygamber (aleyhissalâtu'vesselâm) haccı farz kılan imkân '1 iki
'?eyle izah'etmiştir.
1- Zâd, yani nafaka. Bu ,sadece hacmin gidi? dönüş yol sırasındaki maddi'ihti-
yaçlarını İhlivâ etmez. Bakmakla y ü ^ m lü olduğu kimselerin de, kendi yolculu,
ğu sırasındaki her çeşit'maddi İmkânlarını da İhtivâ eder. .Ancak bunun miktarı,
haçının hayat seviyesine göre hesaplanırşa da vasat duruma göre hes'aplanması
uygun, göriilmüştür.
2- Râhile, binek demek işe, de‫ ؛‬yol arkadaşı yol emniyeti gibi hususlar'bu niad-
deye dolaylı olarak da olsa dâhil'‫ ؟‬dilehilir. ٠

Ji
‫ ﻋﻮ‬:‫ﻟﻠﻪ‬. ‫ ي\ل;ل‬- ١ ‫ ]أة زﻟﺠﻼ‬.‫ﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ‬١ ‫ وﻋﻦ ﴽف ﻫﺮﻳﺮة رﺻﻰ‬- ٥ m
.‫ ﺃﺧﺮﺟﻪ رزﻳﻦ‬.[‫ ﻗﺎوت اﻟ ﺺ د ﻳ ﻨ ﻚ‬.‫ ؤ ﻇ ﻰ ﻧﻴﺖ‬، ;/‫ﺧ ﺠ ﻪ أ ﻻ ﺳ ﻼ‬
Hz. Ehu Hıireyre (radıyallahu anh) anlatıyor:'“Bfr adam - ( 1574) .5 :
‫‘ﺀ‬-Ey A l l é )n Resûlü! Bana hacc farz oldu. Borcum da var (önce hangisini öde
.yeyim?)” diye sordu
:(ResûJullah (aleyhissalatu vesselam
Önce .borcunu ödeî” dedi. “ [Rezin ilâvesidir “ .1

‫دﻗﻦ‬ ‫وﻟﻢ‬ ‫ﻧﻌﺪ‬ ‫ﻇﻰ‬ ‫ ﻋﻨﺔ‬.‫ﻟﻠﻪ‬. '‫رﺿﻦ‬ ‫أﺋﻦ‬ ‫]ﺣﺞ‬ :J


١٠-‫ﺛﻤﺎﻣﺔ‬٠‫وﺀن‬ -٦ 01
.‫ اﻓ ﺨﺎ ر ى‬- ‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.‫ﻏﺘﻰ ز ﺧ ﻦ زﺣﻤﺎﺋﺚ زاﻳﻠﻘﻦﺀ‬ ‫ﻟﺤﺞ‬ j | k ‫اﻟﺒ ﻦ‬ ‫دغ ﺃﻥ‬٠‫ وﺣﺊ‬،‫ﺛﺠﻴﺤﺄ‬

.‫ﱄ وﻧﺤﻮه‬٠‫ ﺃﻯ ﻗﺐ ﻻﰱﰱ ﺫﻍ‬€،‫ﻯ' ﺭﳊﱄ‬٤‫ﺀﻍ‬


'6. (1575)- Sümâme (rahimehumullah). anlatıyor:
‘‘Hz. EnesTradiyallà a à ), cimri o îâ d ığ ı halde havıdlı bir devenin üzerin-
de haccınıyaptıV (Hz. Enes (radıyalMu a à ): “Resûluüà (aleyhissalatu vess'e-
lam) da: Yol eşyasını yüklediği havıdlı bir deve üzerinde hacc yaptı” demiştir.
IBuhâri, Hacc.3 (Muallak senetsiz olarak kaydetmiştir.]
A Ç IK L A M A :'' . ٦
Hadiste İfâde edilmek isten.en husUs. Hz. Enes (radıyallahu. anh)’in yokluk ve-
ya'cimrilik sebebiyle değil, tevâzu düşüncesiyle, sünnete uyma endişesiyle yük
6. G ILT M Ü TEFER R İK H AD ÎSLER 165

devesi üzerinde hacc yaptığıdır. Rahi, devenin üzerine vurulan semerdir. Daha
husûsî tâbiriyle havıd.
Hz. Enes (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ’m mai ve ev-
lâd bolluğuna kavuşması için husûsî duâsma mazhar olmuş, bu sebeple zenginler
arasında yer almıştı. Ancak Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)١ın sünnetine itti-
baen hiçbir konforu haiz olmayan havıdlı deveye binmiştir. Resûlullah (aleyhis­
salâtu vesselâm)’in da aynı şekilde havıdlı deveye bindiğini belirten Enes
(radıyallahu anh), ilâve eder: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın bineği, eş­
yalarını da taşıyordu”. Araplar yük taşıyan deveyezâmi/e derler. Resûlullah (aley­
hissalâtu vesselâm)’m bindiği deve hem râhile (binek), hem de zâmile imiş.
Şurası açıkça anlaşılıyor ki, imkân sâhipleri yüklerini zâmi/eye yükletirler, ken­
dileri râhileye binerlerdi. Bu bir konfor ve rahatlıktır. Konforun daha ilerisi râ-
hilenin üstünde gölge için, rahatsız edici dış şartlardan korunmak için mahmîl
denen husûsî hücreler mevcuttur. İmkân sahipleri onlar içerisinde seyahatini, hac-
cmi sürdürür.
Şu halde sadedinde olduğumuz rivâyet Hz. Enes-in ve Hz. Peygamber (aley­
hissalâtu vesselâm)’in hacç sırasında bu çeşit konfora yer vermediğini belirt­
mektedir.
İbnu Hacer, hadîsi açıklarken şu bilgiyi dermeyân eder: “Halk, haccını ya­
parken, azıklarını yükledikleri develere binerdi. A zık vs. yüklenmemiş bir binek
üzerinde ilk hacc yapan Osman İbnu Affân (radıyallahu anh) *dır”.

jul). ^ ،ç^:Uİt ١l٤ :j 0١rj٠١/١ Sî v‫؛؛‬


jjli .^۵٠ Jiî cJrb١
٠٠
ji ‫؛‬U
'Jj o irjNid :jıi٤ fj‫؛‬۵^ ١‫؛‬ ^ pj jS^j٠
jVj dJÎj J j dj \ ^ 4)1
.،4li. ۵١4٥‫؛‬. ،Î،‫ ؛‬.،4٠e ،4.‫؛‬iri J \ J،İ‫؛‬4Jili: .1.
166 'K Ü T Ü B -İ SİTTE M U H TA S A R I 6 ..C İL T

‫ ﻣ ﺌ ﻊ اﻫﺎ ذا*ﯪ أ ﺟ ﺚ أن أ ﺻﻊ‬. ‫اﻟﻠﻪ‬٠‫ ^ ^ ؛ ةإ ر زأﺋ ﺬ رﻣﻮق‬١ ‫ؤأى‬


.[‫ ش‬٠:‫ﻳﻬﻮ ض ﻳ ﺘ ﻴ ﻰ ﻳﻪ را‬ 1 ‫؛‬ ‫ﻟﻠﻪ‬١‫ﻹ أز زﺛ ﻮ ل‬ Jsu٠v١‫ ؤأى‬.٩
'.'‫ ؤآﺑﻮ داود‬,‫اﻟﺜﻼﺛﺔ‬. ‫أﺧﺮﺟﻪ‬

'.‫ أى ﺣﻠﻰ ﻋﺒﺎ‬:‫ﻋﻠﻬﺎ ﻛﺎف ﺷﻌﺮﻫﺎ ﻗﺪ 'ﺳﺌﺖ‬- ‫ﻣﻠﺘﻴﺔ اﻟﺘﻰ ﻻ ﺷﻌﺮ‬٠‫)واﻟﺌﻔﺎل«' ال‬
7. (1576)- Ubeydibnu Ciirecy anlatıyor: “ibnu Ömer imdıyaUâu â û m y e :

*iSeni dört şey y a p â e n görüyorum. Bunlan â d a şla rm d a n bir başkasımn


yaptığım görmedim}’ dedim. Bam:
uEy l n u Ciirecy, oidar nedir?” diye sordu. Ben de saydım.• ,
rükünlerinden sadece i t Yemani rükne (Rükn-i Yemanî ve Rûkn-i Hacer) ‫؛‬e-
masta bulunuyor, diğerlerine temas etmiyorsun. Keza semn tüysüz deriden m a’-
mul nalın giydiğini g o r ü y o n Keza senin (saç ve sakalım) u y a boyadığım
görüyorum. Keza seni M ekke’de gördüm, herkes (Zilhicce) hilâlini gomnce ih-
rama girdikleri halde sen terviyegünü (8 Zilhicce’de) ih ra m girdin!” Bana şu
açddam yı yaptı:
ÇiRüküâre temasa gelince, ben R e s û lâ â ( a le y h is im v&sselâm)’ın, sade-
c e itâ e te m a s e ttiğ iıü g ö r d ü m . Tuyûyolunmuşnalmgelince:BenResûlul-
l â ( â y h i s â t u v e s s e D ’m n a l â m â hiç tüy görmedim. A y a ta n onlann
İçinde iken abdest dırdı. Ben onu giymeyi s e v i y o n . Sanya gelince, ben Re-
s û lia h (a ley h isâ tu vesselâm)’ın o n â bo ya n d ığ ı gördüm. Ben o n â ho-
^anma^ı seviyorum, ih ra m girmeye gelince, ben R e sû lia h ( â y h i s â t ü
vesselâm)’m devesi,onüyolaköyuıicayakaâtelbiyeçektiğinigönneâ”.[3u-
'hârî, Vudû’ 30; Müslim, Hacc 25,' ‫ ا‬1187) ‫ ذ‬Mu٧atta, Hacc 31, ( 1 ,333) ‫ ذ‬Ebu Dâ-
'v u d ,M en âsik 2 1 , (1772).]. . ٠
1٨ ‫ ؟‬KL٨ M٨ :
-, Bu rivâyetBu/ıârf de afedestle. ilgili bahiste yer alır ve abdeste müteallikba-
Zi teferruata yer verilir. Bu meseleye I b u ’t-T ââret’te “Mest üzerine
meshetmek” babımn 11. hadîsinde yer vereceğiz.
2 - i t Yemânî i n d e n maksad (1340. hadiste-açıklandığı, üzere) Hacerii’l-
Esved’Jn bulunduğu rUkn ile ondan bir e٣ elkiriikndu^
6. c il t M Ü T E F E R R İK HAD ÎSLE R 167

rüknünden öncekidir. Yemen cihetine 0‫ ا | س‬İçin bu isim verümiştir.' Tağlîb ta-


rikiyie ikisine birden Y e m â â denmiştir. Bu iki k ö c , Hz. i b r a l (aley-
hisseJam)’in attığı temeUere oturduğu İ‫ ؟‬ln ResüİuU'ah (aleyhissalâtu vesseiâm)’ın
hçr ikisini de. istüâm ettiği 'bâzı rivayetlerde gelmiştir.'
3- Tûysiiz deri diye tercüme ettiğimiz' Septiyye, debaglaharak tüyleri dökül-
,müş sığır derisidir. Araplar o zaman ayakkabılarım, tüyleri d o im e r n iş deriler-
den yaparlardı. T aifgibi sanayinin ilerlediği'yerlerde'deri işlenir‫ ؛‬ttiyU al‫؛‬nır,
yumuşatılır ve 'sonra ayakkabı yapılırdı. Bu'.çeşit ayakkabılar pahal'l olduğu İçin
herkes giyemezdi.
4- Sanya boyama meselesine, şârihl.er elbise de olabilir, saç'.da.olabilir de-
millerdir. Her iki husUsa şümûlünü İfâde eden delil mevcuttur. Ashab 've Tabi-
.în’den saçlarını ve elbiselerini sarıya boyayanlar olmuşttır. Âlimler, bu hususta
bâzı ihtilâfa düşmüşlerdir. ResûlUllah.faleyhissalâttı vesselâm)’m,da'elbise ve sa-
rığını sarıya boyadığı rivayetlerde gelmiştir.

5- ihram meselesi: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm). Veda Haccı’nda,'


Mekke’ye gelince, berabennde kıirbanlığı ,olmayanlara Hacc-1 Temerni'yü em-
retmiş, ihramdan çıkan'ashab, terviye günü.(8 Zdhicce) Mina’ya hareket edece-
,'gi zaman, yeniden hacc İçin ihrama' girmişti. İşte Hz. ‫ ﻻ ط‬Ömer ResUlullah,
(aleyhissalâtu vesselâm)١ın.o tatbikatım esas alıms,.devesine binip Mina’ya yö:
.nelir J^önelmez^.telbiye getirmej^i âdet edinmiştir.'
8 Zilhicce’ye terviye denmesi, M ina’da.su bulunmadıgı İçin, Mina’ya 'gide-
ceklerin çokça su içmeleri ve su tedariki yapmalarından dolayıdır. “ Terviye” .,
bol bol su İçmek mânâsına gelir.' Ancak terviye bir de düşünmek mânasmdadır.
Rivâyete göre Hz. İbrahim (aleyhisselam) oglu İsmail’i.kesmesi İçin rüyasında
emir alınca ertesi günü, bu şeytanî mi, Rahmânî mi diye'düşünmüş, bu'sebeple
o gün, terviye adını almıştır.. 'Ancak ertesi akşam aym rüyayı tekrar görünce,
RahmâıU' olduğunu anlamış, bu sebeple ertesi güne de arefe denmiştir.
HZ. PEYGAMBERWa4C٨C V EUliSİ

‫أذ‬- ٠٠‫ ﺣ ﻐ ﺶ ﻗ ﻞ‬. ‫ ]ﺣﺞ‬:‫ةأل‬ ‫ﻟﺘﻪ ﻋﻨﻪ‬١ ‫رﺿﻰ‬ '٨ ‫ ﻋﻦ‬- ١ .


‫ وﺟﺎﺀ ﻋﺆ‬٠‫ﺳﻬﻦ رذﺋﺈ‬٠‫ﻗﺘﺎﻓﻰ ﻣﻼﺛﺎ و‬.‫ﻧﺘﻔﺎ ﻏﺰة‬ ‫ﻳﻬﺎم وﺧﺠﻪ ﺑﺘﺪ ذا‬
‫ﺗﺬة ﻣﺬ ﺑﻔ ﻲ ﻗ ﺤﺬﯪ ا و‬-‫أي‬.‫اﻳﺘﻲ ﻳ ﺸﻴﺎ ﻓﻴﺎ ﺟﺌ ﺰ ﻓﻰ‬- ‫ذﺿﻰ اﻟﺘﻦ ئ ﻣﻦ‬
.‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺘﺮ'ﻣﺬى‬.٤‫ﺋﺔ ﻳﺼﻌﺔ ﺋ ﺒ ﺊ ؤﺛ ﺮ ب ﻣﺬ ززﻳﻴﺎ‬٠‫ 'ﻳﺬ ﻛ ﻮ د‬.

1. (1577)-Hz. CabİT (radıyallahu anh) anlatıyor;


iiResûlulH (aleyhissitu v e s s e l ) , (ûç kere hacc yaptı. Şöyle ki:) Hicret
etâzdenönceikiyhicrettettsottTadabirbaccvebunuâbirliktebirum eyaptı.
Bu hacc sırasında (Medine’den) a U ş ü ç deve şevketti. ٠ Sirada Hz. Ali (radh
yalM u â ) Yemen’den geldi [b e â rin d e , Resûlulîâ ( ^ e y h is â tu vesseîâm)’ın
kestiği k u r b â r ın j geri kısım da vardı. B u â r arasında (Ebu Cehl’e ait olup
Bedir savaşında ganimet o larakinan) burnunda gümüş h i a bulunan deve de
vardı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hepsini kesti. R e su lia h ( â y h i s â -
tu v e s s e lk ) her d e v â n b i r parça aimmasm emretti. Budar (bir kapta) pişırü-
di. Efendimiz suyundan İçti. [Tirmizî, Hacc 6 ,'(815).‫ذ‬

A Ç IK L A M A :

1- Resûlullah (aleyhissalâhı vesselâm)’ın hicretten .s٠nra yaptjgı hacc, Yeda


Haccı’dır.' Bu hacc.sırasında yüz deve' kesmiştir. 1319.numaralı hadîste geçtiği
üzere bunlardan bir kısmını Hz. A li (radıyallahu anh) Yemen’den getirmiştir.
Sadedinde olduğumuz rivâyette-geçen bakiyye (geri kısmı), diyegeçen-budur.
2٠ Ebu Cehî ’e ait oldugu belirtilen burunda gümüş halka takılı 'deve hakkında-
1520 numaralı hadîste .açıklama geçmiştir.
3- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in, her kurbandan allnan parçala-
n n pişirilmiş olduğu sudan içmesinde şu nükte vardır: BOylece her taırbandan'
6. c il t
H Z :_P E Y G A M B E R İN H A C r VP mi?rcı\ 169

‫ ﺗ ﺖ‬: ‫ ئ‬٠' ‫ﺀ‬ ‫ﺖ‬ ‫ ﺗ‬: ، : : 7 ‫ ث‬,‫ ع‬: ..'■

‫ﺗﺎل‬٠‫ ]ﻛﺌﺖ اى واس ص ر س اﻫﺊ ج‬:JU .‫ﻟﺰﺑﻴﺮ‬,‫ﺑﻦ ا‬-.‫وص 'ﺀروة‬. - ٢„ I

'‫ﻫﺲ‬ ‫ ذ ع‬. ‫ أ ؤأى‬٠‫خ ه ﺀئ‬ ‫ﺗ ﺘ ﺪ ئ 'ﺇﱃ ﺛﺠﺰؤ ﻏﺎﺑﺘﻦ‬


h f , :‫ﻟﻞ‬£ •(‫ ﻓﻰ زى؟ ﻻوئ‬. ‫ ^ د‬١‫ﺻ ﻶ ﺀ د ) ذ ش‬
‫ ﻟ ﻰ‬: ‫' ﻗ ﺐ‬.'‫ا ر ع ا د ﻓ ﻲ‬ i^‫ أﻵ ﻫﺘﻌﻬﻦ ى؛‬٠‫ﺋﻌﺎ‬٠‫ اق‬: ‫ى‬ ۵ ‫زﻓﻖ ا‬,
‫ي‬ ‫ر‬ ۵ ‫ظ' ك ﺗ ﺲ ا‬ •‫ى ' ر ﺑ ﺐ‬ | ‫ﻎ‬ ‫ا ﻗ‬ :‫ﻓ ﺔ؟ ﻗ ﺚ‬

‫ ﻧﺎدن‬٠‫ﻗﺬ ﺗ ﺖ‬1‫ﺛﺘ ﺰ دن س؛ إﻷ ذ‬. ‫ز ﻓﻰ' ذ ى ﻧ ﻸ‬:‫ات‬ ‫) ﺋ ﻦ ! ﺷﺮ ى‬ U


- ^ ١‫ ة إﻻ‬٠‫ ا ف‬٠‫ ﺛﻘ ﺖ[• أ ر ج‬٠ ‫ﻏﺘﺰ' ﻳ ﺘ ﺒ ﻎ ﻗﺘﺎ ﻗﺎل ﻵ زﻷ ﻗﺎل ى‬

2. (1578)- Urve ibnu Ziibeyr (rahimehurouJlah) üuJatıyor:


Ben ve ibnu Ömer (radıyallahu anhümâ), Hz. AişeSnin hücresine dayarumş-
tik, (o İçerde dişlerini â v â y o r d u . Bu esnada) misvaktan çıkan sesleri İŞİÜ-
yordum. Ben, ‫ ﻻ ط‬Ömer'e:
Ey Ebu A b d i r â m k l Resûlullah (âyhissalatu vesselâm) Receb ayında
umre yaptı mı?)” diye sordum.
“Evet!" dedi. ,‫ ﻻﺀو‬de, Hz. Aîşe (radıyalMu â â ) ' y e seslendim:
"Ey anneciğim, Ebu Abdirrahman) d i i y o r m usu. ‫ ﺀد‬söylüyor?”
"Ne söylüyor?” dedi.
“Resûlullah (aleyhissalâtu ١'‫ دﻟﻶﻗﺮﺀﺀﺀﺀ‬Receb'te umreyaptı diyor. ” dedim. Hz.
Aîşe (radıyalMu a ğ ) :
"Ebu Abdirrâm an’a Allah mağfiret etsin, öm rüm h â İçin, Receb'de um-
reyapmadı. [Hem 0 , nasılolurdayaıulır, Residullâ ( â y l ü s â t u v e s s e k y m ]
yaptığıheru!edeodahazırbulunm uştü” dedi.İbnuÖ m er,H zAişe(radıyal-
M u anhâ)’niıı ‫ ﻻه‬sözlerini İşittiği halde ‫“ ﺀﻻ‬Evet!” ‫ﺀﻻ‬,‫“ ﺀل‬Hayır!” demedi]
siM te tti”. [Buhârî, U m re3‫؛‬.Mü.s!'‫؛‬m, Hacc219١(1255)‫ ؛‬TJrmIzî, Hacc93, (936,
^937)‫ ؛‬Ebu Dâvud, Menâsik 80, (1991,.199?).‫ا‬
170, K Ü T Ü B -İ.S İT T E M U H TASAR I- 6. c il t

AÇIKLAMA:
1- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesse!âm)’in kaç-defa umre yaptığı hUsösun-
da ashab (radıyallahu anbiim) arasında bazı ihtilâflar olmuştnr.'Müteakiben.kay-
dedilecek hadîslerde görüleceği üzere, ‫ ﻻ ط‬Abbas ve ‫ ' ﻻ ط‬Ömer, (radıyallahu
ahhümâ) başta, bazı sahâbiler, dört 'umreden' bahsederken ‫ ؟‬.gunluk Resûlullah
(aleyhissalâtu yesselâm)’ın üç umresinden söz eder, iki umreden bahseden de .1-
muştur. Bu meseleye, 1581 numaralı hadiste tekrar döneceğiz.
2- Ebû Abdirrahman, Abdullah ‫ ﻻ ط‬Ömer (radıyallahu anhümâ)’in kSinyesi-
dir. Arap, örfiinde kişiye künyesi, ile hitap ta'zîm ve tekrim İfâde eder.
3- Hz. Aişe’nin, ‫ ﻟ ﻐ ﻨ ﻰ‬,‘‘ö m r^ m h ^ r.ç r.n .'’'diye yemin etmesi, bu çeşit ye-
min edilebileceğinin câi-z olduğunu .gösterir. Ulemâ, “ ,٣ emr'n,. şe’ninde kıymet
ve'hürmet ola'n şeye yapılır, onun dışındakilere yapılmaz” mânasındaki prensibi
esas alarak umumiyetle., ‘dînen mukaddes olmayan şeylereyehıin edilmez*’ de-
miş ve mekruh addetmiştir.
4- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu ۶esselâm)’in Receb ayında umre yapıp'yap-,
madiği da'bir baş'ka ihtilaf mevzuudur. Burada'-görüldüğü üzere Resûlullah (aley-
hissalâtu vesselâm)’ın dört.umre yaptıgıni söyleyen ‫ ﻻ ط‬Ömer, Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu' 'vesselâm)’in Receb ayında da umre yaptığını 'Söylemiştir. Ancak
Hz. Ar'şe'nin îürazı karşısında susmuştur’. Onun susmasını ulemâ.,bu mesClede
‫ ﻻ ط‬Omer in karıştırmış, veya unutmuş v'eya şekke düşmüş olabileceğine ham-
!etmiştir. Aksi takdirde Hz. A/’şe’ye itiraz etmesi gerekirdi. Kurtubı: ‘‘Ru onun
vehme.düştüğüne, Hz. Aişe-nîn açıklaması .ile riicu ettiğine-delildir” der. ‫ﻻ ط‬
Ömer’in “ Receb .ayında umreyaptı” sözUyle-Resûlullah (aleyhissalâtu'vesselâın)٠ın
‫؛‬hicretten önceki bir umresini kastedmiş olabileceğini söyleyen ölmuşs'a da, ta-
. raflar'.bulamariiıştı.r, çünldi rivâj^ete’dayanmıyor.

:‫غ ﻏﺾ‬:‫از‬1 ‫ﻛﻰ‬.‫ﻏ ﺺ‬.] :‫ﻗﺎل‬,‫ﻟﺘﻪ ﺀﺗﻬﻤﺎ‬١‫اس رﺿﻰ‬-‫ وﺀن'اﺑﻦ ﺀ‬- ٣ ٠


‫ ؤﻏﺌﺰة‬،‫ذى اﺋﻘﺌﺬؤ‬ ‫ ا ؛ ﻓﻰ‬٠
‫اﻟﺬﻋﺬ‬ ‫ﻏﺌﺰؤ‬ ‫ﻣﻦ ﯪإا‬ ‫ زﻏﺌﺰة اﻟﺜﻤﺎﻧﻴﺔ‬، ‫ﻏﺌﺰؤ 'اﻟ ﻐ ﺬﺑ ﺔ‬
.‫'أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ ذاود واﻟﺘﺮﻣﺬى‬.'.(‫ زاﻟﺰ'ااﺗﺬ اﺑﻰ ﻧﻎ ﺣﺨﻪ‬، ‫اﺑ ﺰاﺋ ﺔ‬.‫اﻟﯫﻟﻘﺔ س‬

3 ٠(157‫)و‬- ‫ ﻻ ط‬Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:- ‘‘Resûlullah (â y h is -


salâtü ve5se‫ةر‬m‫ ر‬dört umre yaptı: 1- Hubeybiye umresi, 2 Mûteâkip sene Zilka-
deayındayaptığı UmretU'l-Kada, 3~ CriTTİne’denyaptığı umre, 4- (Veda Haccı
6. c il t H Z . P E Y G A M B E R 'İN HAC C VE UM R ESl 171

s ı r a s â ) hacc ederken yaptığı ırnıre. ’٠[Tirmizl H acc7, (816); Ebu Davud, Me-
nâsik 8Q. (9 9 3 ‫ ﺇ‬١^ Ihn., MftnâsIL ٩ » j

‫ اﺛ ﺔ ﻓﻰ‬٠‫ﻟﺘﻪ ﺀ ا ﺛ ﻼ ذ ﻏﺘﺮ إﻟﺤﺊ‬١ ‫ ز رﻣﺮﻟﺔ‬٠‫ داﺀي‬:‫ل‬١‫— وﻋﻦ ﻋﺮوة ق‬٤ ‫ا ه‬


‫ ﻣﺎﻟﻚ‬-‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.[‫اﻟﺴﺪة‬ ‫ؤى‬, ‫ﺳﻮاﻟﻲ'وﻗﺘﺎق ﻓﻰ‬.
4. ( 1 5 8 0 ) - (rahimehum١٠j^^٠ah) demigtiıkl.:
“ResûlulM (aleyhissâtu v e s s e lk ) üç m e y a p tı: , ikisi
de Zilkade ayındadır”. fMuvattâ, Hacc 56, (,!٠,, 342).]

،‫ ﺛﺬﺑﺌ ﺔ‬٠‫ ال‬fU ،‫ﻏﻘﺘﻠﻲ ﻗﻼ'ﺛﺄ‬١ : ‫اﻟﺒ ﻰ ا‬,‫ذ أة‬٤‫ ]أﻟﺬ'آذ‬-٠‫ وﻋﻦ ﺋﻠﻠ ﺚ‬- ٥

‫ﺀام اﻗﻀﻲ وﻋﺎم اﻧﺠﺰائ؛‬٠‫]و‬:


5. (1581)-imam ulaştığına göre: “Hz. Peygamber (âyhissaîâtü ves-
selam) üç sefer umre yapmıştır: 1- Hudeybiye senesinde. 2- (Hudeyhiye yılım
‫و‬-
takip eden) kaza senesinde, Ci’iâ e serresin d e” [Muvattâ, Hacc 55-, (1,342).]
AÇIKLAMA:
1- Hz. .Peygamber'(aleyhissalâtu vesselâm)’!.. yaptığı umrelerin sayısı ileilgi-
li ihtilâf, yukarıdaki-rivâyetler gözönüne alımnca, te’lîfî'kolay .bir ihtilâftır. Zîrâ
dört diyenler, üç diyenlerden fazla olarak, Hz.'Peygamber (aleyhissalânı vesse-
lâm)’in Veda Hac.cı sırasında, Hacc -1 Ki'ran’a niyj^et ^ e r e k haccdanönceyaptı-
gı umreyi'kastederler.'Bu umre diğerleri gibi.müstakil'değildir,-haccdan önce
,yapılmıştır. §u halde üç diyenler, hacca dâhil olan hu umreyi-sayıya dâhil etme-
miş oluyorlar.
BuAâri'nin Hz. Bera (radıyallahu' anh) dan. kaydettiği bir, rivâyette, Hz. ,Pey-
gamber ,(aleyhissalâtu vesselâm)'’in iki.kere umre yapması söz konusudur, ibnu
Hacer bunun te’lîfini şöyle yapar: ii...Berâ, Hz. Peygamber (aleyhissâtu ves-
selâm)*in Veda Haccı sırasında Hacc -1 Kiranla yaptığı umre... ile Hudeybiye)-
de engellenen umreyi saymamıştır. Veya onu saymıştır da, C i’i â e ’de yaptığı
-kendisine gizli kalan- umreyisaymamıştır.Nitekimbu umreyiResûlulM (aiey-
h i s s i m v e s se lk ) geceleyin yapmış ve b a ş k in n a da gizli mtmuşmr.
A n d , Hude^W^e'5e۴erim٠c u â û r i t t i f â umreden saymışlardır. Başta Re-
sûlullah (aleyh issim v e s s e lk ) bütün ashâb ihramgiymiş, s i antlaşması ya-
172 K Ü T Ü B -İ SİTTE M U H TA S A R I 6. c il t

püdıktan sonra, tavaf ve sa ’y yapılmamış olsa bile, kurbanlar kesilmiş, traş olunmuş
ve ihramdan çıkılnuştır. Yani bu, tam bir umre addedilmiş, Resûîullah (aleyhis-
salâtu vesselâm)’ın umreleri mevzubahis olunca hep sayıya girmiştir.
Bu husûsta tereddüd edenler, rhüteâkip sene yapılan umreye Umretul-Kaza
denmesini göstermişlerdir. Yani, “ Hudeybiye senesi yapılmayan umre müteâ-
kip sene kaza edilmiştir, onun için de Umretu’l-Kaza denmiştir” derler. Daha
önce de geçtiği üzere burada kazâ, “ mukâza” yâni antlaşma, karşılıklı hüküm
koyma mânâsına gelir. Çünkü ‘‘O yıl Mekke’ye girilmeyecek, müteâkip yıl um­
re için gelinip öç gün Mekke’de kalınacak” diye antlaşmaya madde konmuştu.
Şu halde Umretü'l-Kaza, **antlaşma um resi’‫ ؟‬demektir. Bu, öncekinin kazası ol­
saydı, ikisi bir sayılırdı ve sahâbeler bunlan ayn ayrı umre olarak ifâde etmezdi.
2- Rivâyetler, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in hacda birlikte olan
hâriç, diğer umrelerini Zilkade ayında yapmıştır. Bu o ay m faziletinden olduğu
gibi, bir başka sebebe daha dayanır: Cahiliye Arapları o ayda umreyi hoş karşı­
lamazlar, çirkin addederlerdi. Gumhûr senenin her ayında ve hatta her gününde
umreyi câiz addeder.
3- BAZI H Ü KÜ M LER
1- Hacc aylarında umre yapmak -câhüiye Araplannm inançlanmn aksine olarak-
câizdir.
2- Hz. İbnu Ömer gibi çok hadîs rivâyet eden, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselam)’den ayrılmamayı kendine şiâr edinen kadri yüce bir sahâbîye bile, Re-
sûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)١ın bir kısım ahvâli gizli kalabilmekte, bildikle­
rine vehim, nisyân (unutma), şekk kanşabilmektedir, zîrâ onlar gayr-ı
mâsumdurlar.
3- Ulemâ birbirlerini bâzı meselelerde reddedebilmektedir.
4- Ulemâ reddederken edebe, iyi davranmaya riâyet etmektedir.
5- Hakkın ortaya çıkması için suâl sorarken, mültefıt ve nezâketi! olmak ge­
reklidir.
6- Hakkı görünce en azından sükûtla kabûl etmek gerekir. İbnu Ömer sükût
etmekle hatâsını itiraf etnüş oldu.

^ ‫ ؛‬5٠٠٥j ^. JU U ٣ p. .،JÜ ١

,٤^j ١۵‫؛‬١ W . Ai ، >‫؛‬


6. GILT
HAGG ve UMRESİ 173

6. (1582)- Ibnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:

“Resûlulîah (^eyhissalâtu vesselam) aramızda olduğu halde biz VedaHaccı’-


ndan bahsederdik de Veda Haccı’nm ne olduğunu bilmezdik. (Veda Haccı’nda
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) Allahla hamd ve sena edip sonra da Mesih
DeccâVı mevzubahis etmişti, sözü onun hakkında epeyce uzatıp şunları da söy­
lemişti:
“ Allah’ın gönderdiği her peygamber, ümmetini onunla korkuttu. Hz. Nuh
(aleyhisselam) ve ondan sonra gelen bütün peygam berler onunla korkuttu­
lar. Bilesiniz o, aranızdan çıkacaktır. O nun şe’ninden (yapacağı icraatler)
hiçbirşey size gizli kalm ayacak. Çünkü sizlere gizlemez. Rabbinizin gözü kör
değUdir. Halbuki onun sağ gözü kördür. Onun gözü pertlek bir üzüm gibidir.
Haberiniz olsun! Allah sizlere birbirinizin kanım, malım haram kıldı, bunlar
şu günlerinizin, şu beldenizdeki, haram hğı gibi haram dır.
Acaba tebliğ ettim ini?” (Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) ’ın bu sorusuna
cemaat hep bir ağızdan:
“J5vef” diye cevap verdi. Bunun üzerine üç sefer:
“ Ya R ab şâhid ol! Ya Rab şâhid ol! Ya R ab şâhid ol!” dedi ve tekrar ce-
mâ ’ate yönelerek:
“ Vah size! -veya eyvah size!- Benden sonra dönüp birbirlerinizin boyun­
larını vuran kâfirler olmayın!” dedi. [Buhârî, Hacc 132, Edeb 43, 95, Hudûd
9, Diyât 2, Fiten 8; Müslim, İmân 119, (66).]
174 K Ü T Ü B -İ SİTTE M U H TA S A R I 6. c il t

AÇIKLAMA:
1- Bu rivayet, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m, Veda Haccı sırasında yap­
tığı konuşmalardan birini aksettirmektedir. Âhir zamanda çıkıp dini tahrîb ede­
cek ve insanlığa büyük zarar verecek olan şahıslardan biri hakkında Resûlüllah
(aleyhissalâtu vesselâm), Veda Haccı gibi büyük bir kalabalığın bir araya geldiği
fırsatta bilgi vermektedir.
2- D eccâl yalancı demektir; Şu hâlde en büyük vasfı, icraatım yalana ve aldat­
macaya dayandırmasıdır. Uzun olan insanlık târihi içinde en büyük tahribatı o
yapacağı için H z. Nuh (aleyhisselâm)’tan itibâren her peygamber, ümmetini onun
hakkında uyarmış, onun dehşetli içraatiyle korkutmuştur. Belki de bu sebepten­
dir, hemen hemen bütün dinlerde buna müşâbih inançlara rastlanmıştır. Bilhassa
kitabî dinlerde bu, pek bârizdir. Yahudilik ve hristiyanlıkta Antéchrist diye isim­
lendirilir.
3- Geniş açıklamayı Kıyametle ilgili bölümün D eccaV la ilgili kısmında yapa­
cağımız D eccâl, bir bakıma her devirde, her bölgede çıkacak kötü şahısların müş­
terek ismi ve hem de vasfıdır. Rivâyetler, Deccâl bilgisinin, sahâbe devrinden
beri mahalle mekteplerindeki çocuklara bile öğretildiğini göstermektedir. Bu sanki
her müslümanın bilmesi gereken temel İslâmî kültürün bir parçası kılınmıştır.
4- D eccaV la ilgili bir kısım tasvirleri, yoruma muhtaç müteşâbihât kabûl et­
mek gerekir. Sözgelimi sağ gözünün kör olması, onun mâneviyatı kör, âhireti
göremez, sâdece dünyaya, maddeye kıymet verir olmasıdır. Aksi takdirde bir
kısım tasvirleri aynen fiilî şekilde aramak hem safdillik olur, hem de hurâfeye
inanmak nev’inden saçmalıklara düşülebilir.
5- Hadîsin sonunda ifâde edilen, .‫؛‬Benden sonra dönüp birbîrlerinizin bo­
yunlarını vuran kâfirler olmayın!.’ cümlesinden, İVevevf’nin kaydına göre, yedi
farklı hüküm çıkarılmıştır:
1- Müslümanın kanını haksız yere helâl addeden müslüman, kâfir olur.
2- Bundan maksad nimet ve İslâm’ın hakkına karşı nankörlüktür, kadr u kıy­
metini tanımamaktır.
3- Bu hal (mü’minin, mü’mini öldürmesi) küfre yakın bir ameldir ve küfre
götürür.
4- Bu, kâfirlerinkine benzer bir fiildir. Çünkü normaldè mü’mini kâfirden baş­
kası öldüremez.
6٠ c il t H Z . P E Y G A M B E R 'IN HAC C .VE umresi 175

5- Bundan.muıad kufriin hakikatidir, yâni mânası ?Oyledir: Sakin taifre dön-


meyin, .müshiman .Jmaya devam edin!
6- Bu mânâyı Hattabî ve başkalari'hikâye etmişlerdir: Buradaki '“ kâfirler” den
(küffâr) mu'râd, silah kuşananladır. Araplar,.‫ ةﻛﺔز^اﻟﺆ ش ﺳ ﻼ ﺟ ﻪ‬.derler. 'Yâni‫زﺀ‬-
m in i kuşandı. i‘Küşandı” kelimesini tekeffiir etti diyerek,. kUfr kökünden bir
.kelime kullanarak İfâde ederler. el-Eâerîy Tehzîbü’!-Lûga adil kitab'inda s i l ^
kuşanan, silah taşıyan, mânâsına, k â ö r . k e l ^
7- Hattâbi de-şu mânâyı anlamıştır.: *:BirbiriH tekfir etmeyin, sonra birbiri-
Jiizi öldürmeyi helal addedersiniz. ”

^evevf bu a ç ık lıa la rd a n sonra sözünü şöyle noktalar: “ Bunlardan en muva-


ftk olanı 'dördüncü maddede söylenendir. Kadı lyaz (rahimehumullah) da bunu
tercih etmiştir’’.

‫ﺑﺘﺔ‬٤‫ ﻣﺚ اﻟﺘﺪ‬. ‫اﻟﺴﻖ‬.‫]اذﻋﻠﻠﻔﻲ‬ ‫ ا‬٠٣‫اش ﺀ‬:‫ﺑﻦ ﺀﺑﺎس ﻟﻀﻰ‬١.‫ 'ا وﻋﻦ‬٧ m


‫سﺀ ﻳ ﺬ‬ ‫ ﻏ ﺬ‬.‫ ﻗ ﻪ‬.‫ذﻟﻢ‬٤' ‫ ﺋ ﺆ ذ أ ﺋ ﺤ ﺎ ﺗ ﻦ‬.‫ ﻫ ﺰ ﻳ ﺪ ' ؤ ا ة ﻫ ﻦ و ﺑ ﺲ إ ذ ا ذ ؛ ز رذاة؛‬U Sk;

.‫ اﺀﺋﺬ خ ﻳ ﺬ ى أ ﺗ ﻘ ﻘ ﺔ‬٤ ٠‫اﺑ ﻰ ه ; ﺛ ﻎ ﻋ ﺮ اذﺟﻠﺪ‬.‫ ﻟﺘ ﺆ ﻏﺘ ﺰة‬٠‫ﻟ ﻸﻟ ﺪ ﻷ زا ﻷ ذ ر ﺗ ﺒ ﺖ د ﻷ ا‬

‫ﻵ‬ ‫؟ ا ذ‬ ‫؛‬ ‫؛ ح ' ﺛ ﺂ أ ﻳ ﺘ ﺒ ﺎ ﺛ ﺬ ذ‬.‫ ﺋ ﻪ إ ﻵ' ا ﺑ ﺈ ا‬, ‫ ﻋ ﺖ‬1 ‫ ز ا ﺣ ﻬ ﺬ ﺟ ﺶ‬, . ‫و ى‬

‫ﺑﻬﻦ اﻟﻤﻌﺎ واﻟﻤﺮوؤﱎ‬.‫و‬ ‫ﻳﺎ ف‬ ‫ ﻣﺬ‬٠‫ﺉ ﳌﺦ‬.


‫ا'ن ﻳﻬﻠﻮﻓﻮا‬ ‫واﻣﺮ ا ﺻ ﺤﺎﺑ ﻪ‬ ‫ﻋﺮﻓﺔ‬
‫ ئ غ‬٠‫ ذ ﻣﻒ ﺑﺪن ﻫﺘﺪئ وﻣﻦ ﻛﺎ‬٤‫ﻟﻦ ﻟﻠﻢ ة‬/ ‫ ﺅﺩﻻﺙ‬، ‫ ﺋﺐ;ﺍ ﺋﻠﻢﳚﻠﻮﺍ‬١^
.‫ أﺧﺮﺟﻪ ﺍﻟﺒﺨﺎﺯﻯ‬. [ ‫ ﻭﺍﳌﺒﻦ ﺅﺍﻗﺎﺏ‬٠‫ ﻱ ﻏﻸﺉ‬: r
; ٠ ; ‫ى‬٠٠‫فة‬
‫ى‬ 4‫ \ ﻝ‬: \

.'‫ أى ﺷ ﺖ ﺻﻬﻔﻬﺈ ﻋﻠﻴﻪ‬:‫دﻧ ﻎ « ﺑﻌﺜﻦ ﻣﻬﻤﻠﺔ‬

7 ٠(‫ ﺟﺎ‬ibnu Abhas (radiyalla.hu anhümâ) anlatıyor _(83:


K Ü T Ü S -İ SITTE M U H TA S A R I 6. c il t
176

‘^Resûiullah(âylüsâtuvesseîâın),şaçlannıâayıpyağladıktan,ndaveizâ-
nnı giydikten konra Medine’den ashabıyla b i r l e ayrıîdı. Rida ve İzâr çeşitle-
rinden, vücudun cildine boyası geçen za i e r a i boyanmış o l a i r dışında hiçbir
şeyiyasaklâadı. BöyleceZülhuleyfe’ye geldi. Orada devesine bindi. Devesi onu
Beydi Sirtına çıkarınca , vesselam) da, ashibı (ra d ıya llh a â û -
m i) da telbiye getirdiler. Resûluüâ (aleyhissâtu vesselam) kurbanlığına takı-
sim takip nişğadı. ‫ ﻻ ﺀ‬İş, Zükade ayınm sondan beşinci gününde cereyan etmişti.
M ekke’yeZilhicce’nindördündemdi. (ilkiş)B eytullâ ١ı tavafetti. Safa veMerve
arasında sa’ydebulundu. K a r b ig ı sebebiyleihrıdan çıkmadı. Çüİ O l (kur-
banlık alameti olan takıyı) takmıştı. Sonra M ekke’â Hacûn yanındaki en yük-
sek yerine indi. Artıkhacciçin telbiye getiriyordu. Kabe’y e, onu tavafettikten
sonra, Arafat’tan donünceye kadar hiç y ia şm a d ı. Ashibına ise, Kabe’yi tavaf
elelerin i, Safa ile Merve arasında sa’y etmelerini emretti, sonra saçlarını ki-
s â r i t a m d a n çıkmalarını emretti. Butunbu emirler, beriberinde kurbanlık
o larâ takılanmış devesi olmayanlar İçindi. Beriberinde hanımı bulunaâra, ha-
n ıâ r ıd a h e ld d i. Keza koku ve elbise dehelildi. ” [Buhârî, Hacc 21,70, 128.‫ذ‬
AÇIKLAMA:

Bu hadis, ResUlullah (aieyhissalâtu vesselâm)’ın Veda Haccfnın bazı saflıaJa-


rını anlatmaktadır: Ztilhuleyfe de ihrama giriş, 'Mekke’ye^gelince kUrbanlıgı ol-
mayanlara, ,“Hacc ,İçin giydikleri İhramı umreye-‫ ؟‬evirmelerini emretmesi” ,
kurbaniıgı olanların hacc-1 kiran yapmak üzere ihramdan ‫ ؟‬ıkmamaları vs. Bu mese-
leler daha önce açıklanmıştır. Bilhassa şu numaralarda'bulUnmalıdır: 1288,1292,
1293,1301.

:‫ ل‬٠‫ ﺑﺮئ ذق‬. . . ‫]وﻗﻒ رﻟﺮ'ل اﻟﻠﻪ‬ :


Ju‫ ﺿﻪ‬٠‫ وﻋﻦ ﻋﺪ رض اة‬-
A I
‫ﻰ اﻟ ﺸ ﺲ‬ ‫ﻟ‬ ‫ﺟﻦ‬ ‫ ا*ا ص‬r •‫ﻛ ﻲ ﺗ ﻨ ﺶ‬ ‫ﻧ ﺪ؛ ﻏﺰﻗﺔ ز ﻧ ﺆ أ ﻟ ﺘ ﺰ ﺑ ﺬ ز > ﺋ ﺬ‬

‫ئ ﺅﻵﻷ‬ ‫زا ﻫ ﺲﺛﺼﻴﯯن‬ ‫ﻧﻜ ﻲ‬ ‫ﺶ‬‫ز ﺑ ﺌ ﻘ ﺜ ﺒ ﻦ ﺗﺪهﻏ‬ ‫ز أ ذ ذ ق ﺍﺗﺎﺗﺬ ﺉ زﻳﻲ‬

‫ﺍﻟﺘﻴﻖ• ﻹ أش اﻳﻔﺄ ﺳﺶ!ﻡ‬ ‫ﺓﺵ‬1 1‫ﻱ‬


‫ﺩ‬5 ‫ ﺗﺎ‬: ‫ ﺅﻓﻮﻭ‬. ‫ﻻ' 'ﻳﺬﺓﻏﺬ إ ﻳ ﺎ‬
‫ﻧﺜ ﻢ‬ ‘‫ز خ‬ ‫ا‬.‫ ط‬:‫ﺀ ؛ و ﻻ ل‬ ‫ خ' ذ ذ ق‬۶ ‫ ﺗ ﺔ خ ' ش‬٠‫' ﻗ ﻦ أ‬.‫ئ‬ ‫ا ﻟ ﻬ ﺌ ﻼ' ﺋ ﺰ‬

٤ ‫ م‬٤ ،‫ و ا ﻳ ﻰ ﺛ ﺨ ﺐ‬- ‫ ﻟ ﻰ‬، ‫| ■ ﻻ ز ﻓ ﻖ ^ ﺗ ﻌ ﻜ ﻴ ﻴ ﻠ ﺊ ; ﺳ ﺬ ﻏ ﻰ ص‬


HZ. PEYGAMBERİN HACC VE UMRESİ ■ 1 ^— 6 177

j
‫ ﻹ‬٠‫ر;اﻫﺎ‬٠ ٤‫ ﻷ ز‬٠‫ ( أرى ا‬.‫ﻓﻮﻗﻒ ؤأودف اﻧﻤﺼﻞ‬ ‫'] اﻟﺰاؤى‬f ‫ﻧﺜ ﻎ ض‬
‫ﺛﺎﺑﻪ دذ‬ ‫ﺟﺎرﻳﻪ‬ ‫ﺗﺬﺋﺔة‬-‫ ى ﻛ ﻲ ﺗﺺ ؤا‬٠‫'ذذا أ ﺳ ﺰ ؤ‬..:‫اﻟﺘﺌﺤﺮ ﻗﺪ‬.‫\ﻝ إاﻟﻰ‬
‫ ﻓﻰ' ا ﻟ ﺤ ﺦ‬-‫ ط اﻟﺘﻪ ﺗﺠﺎﻟﻰ‬. ‫ة‬ ‫ < * ؛؟‬1 ٠‫ص‬
،. .‫ﻫﻞ أ‬٠‫آ ااأع ا‬.' :، / ‫اا ة‬: ‫؛ﺀ‬

‫ اس‬،r ‫ ر ب‬r ‫ ﻻ ر ب‬٠٩٠.. ٩‫رﺻﻰ اس‬,‫اﺳﺒﺎس‬


‫ ﻧ ﻰ ى ﺗ ﺒ ﻞ‬1‫اﻟﻠﻬﺬ‬:‫>;ل‬:‫ﻗﺎﻟﻰ‬٤‫ ة ى ؛ ﻧﻐﺰ‬- . ‫ﻳﺎ‬ ‫ذﺗﺎس‬٤،‫زﻧﺔ‬
‫ ﺋﻘﺎق ﺗﺎزﺳﻮل'اﻟﻠﻪ؛' إف دﺑﺜﺚ‬:‫ذ‬٠‫ﻳﺰغﺀ ؤﺟﺎةآك‬- ‫ﺧﺈق وﻷ‬١:‫أذ أﺧﺒﻖ؟'ةﻗﺎق‬
-‫ﺑﻎ‬:‫ إي د‬٠‫ﻧﺘﻮق اﻟﺔ‬،‫ ﻧﺬل‬:‫ ؤﺟﺂﺀآﺣﺮ‬.‫اذم ؤﻷ ﺧﺬغ‬.'.:'‫ﻗﺎل‬٤'‫ ذ ﻷذ أذﻳﺬ؟‬٤
‫ﻧﺆ؛‬.‫ ﺛﻢ ش''اﺑﺔ ةﻫﺬاف اي ﺛﻢ ش‬:‫'ﻗﺎف‬,‫ﺣﺬغ‬.‫ ) ; ﻧﻸ‬:‫ةق أذ أزغ؟ ﻗﺎق‬٠
.‫ أ>ﺟﻪ اﻛﺮﻣﺬى‬.[‫س ﻇﻪ ﻟﺮﻏﻎ‬١‫ﻟﻤﻄﻠﻤﻶ ﻧﺰﻷ أذ ا ﻗ ﺐ اﻟﺖ‬١.‫ﺋﻴﻰ ﻋﺪ‬,‫ﻗﺎﻟﻰ‬٤
8. (15Ş4)- Hz, Ali (radıy^lahu anh), anlatıyor:
i Resûîullâ (aleyhissâtu veşselâitt) A r â î ’ta v i yaptı ve: “ Bnrası-Ara-
f a f tır , vakfe yeridir, A rafat’ın' heryeri vakfe yeridir” d i
Sonra güneş batar batman îfâza yaptı. (Arafat) terketti). Devesinin terkisine
Usime ‫ ﻻ ط‬Zeyd (radıyalMu â ü n ı â ) ) bindirdi. B fe n d iâ (âyhissalâtu veş-
selâm), - H i sağında ve solunda (develere telâşla vururlarken) o i r a dönüp
bakmadan- her zamanki' sükûn ve n fk hâlini ko ru ya ri eliyle İşaret edip: “ Ey
in sa n la r‫'؟‬Sakin',olun’’ diyordu.

Sonra Cem’e ^AfUzdell^e’ye) ğeldi. Orada iki namazı da (âşam ve yats^ be-
.râfeerce kıldırdı. Sabah olunca Kuzah tepesine'gelip üzerinde vakfeyaptı.
“ Burası Kuzeh’dir,'V akfe yeridir. C em ’in tam anu vakfe-yeridir‫ ”؟‬dedi.
Sonra oradan aynidı, Muhassır vadisine geldi. Devesine vurdu. Oeve dOrt nala
koşarâ vâdiyigeçti. Orada d u ş , amcası Abbâs (radiyalMu â ) ) n oğlu Fazi)
devesinin terkisine aldı.
Oradan Cemretu'l Akabe'ye geldi ve taşlama yaptı. Sonra M eââr'a (kesim
yerine) geldi:
178 K U T U B -I SITTE M U H T A S A R I 6. c il t

،.B urası m enhardır ^kurbanlarımızı k esec^ îm iz yer), M ina.nın her ta ra ,


fı m enhard ır” buyurdu. Haspam kabilesinden genç bir kadın gelerek:
٥"Ey Allah ’ın Resûlû! Babam yaşlanmış bir ihtiyardır, Allah 'ın hacc farizası
kendisine terettüp etmektedir. Ben ona bedel hacc yapabilir miyim?” diye bir
suâl sordu. ResûMlah (aleyhissalâtu vesselâm):
..B abana bedel hacc yap!” cevabını verdi. Bu sırada eliyle, devenin terki­
sinde bulunan FazVın başım büktü. Amcası Abbâs (radıyallahu anh):
‘‘Ey Allah 'm Resûlû! Amcamn oğlu Fazi 'ın başını niye büktün? ’ ٠diye sordu.
..İkisini de birer genç görüyorum. O nlar hakkm da şeytanm şerrinden emin
değflimV* dedi. Derken bir adam daha gelip:
“Ey Allah'ın Resûlû, ben traş olmazdan önce ifâza tavafmı yaptım!” dedi.
../Traş da ol, bunda b ir inalızûr yok!” cevabım aldı. Derken bir başkası da­
ha gelip:
“Ey Allah’ın Resûlû, ben taşlama yapmazdan önce kurbanımı kesmiş bulun­
dum!” dedi.
،.Taşlarım da at, bunda b ir m ahzur yok!” oevabım aldı. Sonra Resûlollah
(aleyhissalâtu vesselâm) BeytuUah’a geldi, onu tavaf etti, sonra Zemzem’e geldi ve:
.،Ey A bdulm uttaliboğullan, eğer halk size bunun üzerine galebe etmeye­
cek olsa m utlaka çekerdim ” dedi. [Tirmizî, Hacc 54, (885).]

AÇIKLAMA:

1 - Bu hadîste geçen:
★ Arâfat vakfesi,
★ Oradan ifâza,
★ Cem (Müzdelife) vakfesi, müddeti vs.
★ Müzdelife ile ilgili açıklamalar: (Cem., Kuzeh, Mubassır v.s.)
★ Mina’ya geliş, Mina.da taşlamalar,
★ Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a orada soru soranlar, aldıkları cevaplar,
★ îfâza ziy âreti, gibi bir çok hususlar daha önce açıklandı (şu hadîslere bakıl­
sın: 1422, 1428, 1431, 1461, 1553.
6. c il t HZ. PEYGAMBERİN HACC VE UMRESİ 179

2- Bu hadîste tzâha muhtaç ibâre, hadisin son cümlesinde Abdülmuttaliboğul-


lanna ResûIuUah (aieyhissalâtu Vesselâm)’m söylemiş olduğu sözdür. Bu sözden
iVevev/’ye göre iki farklı mânâ çıkarılmıştır:
!-..Inşanlann bunu hacc menâsikinden zannederek (aynen yapmaya kalkıp) zem­
zemin etrafuıda izdihâma sebep olarak sizi itekleyip, hacdan sulama hizmetinize
mâni olacaMarmdan korkmasaydım, fazüetinih büyüklüğü sebebiyle sizinle bir­
likte zemzem verme hizmetine ben de katdırdım.”
2- Bazı âlimler şu mânayı da anlamişlar: ٠.Bana itüba için halk size galebe çal­
mayacak olsa zemzem kuyusundan ben de su çekip, sizin yaptığmız şekilde hacı­
lara, ben de su verirdim” .
Resûlullah (aieyhissalâtu vesselâm)’m, bu sözü onları hacılara su verme hiz­
metinde sebat etmeye teşvik için söylediği, aynca belirtilmiştir. _
HUDUD BOLUMU
Bu bölümde yedi bab vardır

B İR İN C İ BAB
İRTİDAD V E Y O L K ESM E H A DD İ

İK İN C İ BAB
ZÎN Â H A D D İ

B IR IN C İF A S IL
İRT İD A D ’LA İLG İLİ H Ü K Ü M LER

H Z.PEY G A M B ER ’İN H A D D TATBİK ETTİĞ İ K İM SELER

Ü Ç Ü N C Ü BAB
LÛTÎLİK V E HAYVANA TEM A S HA DD İ

D Ö R D Ü N C Ü BAB
K A ZF (İFTİRA) H A D D İ

B E Ş İN C İ BAB
H IRSIZLIK HADDİ

A L T IN C IB A B
HAM R (İÇKİ) HA DD İ

Y E D İN C İ BAB
4U D U D ’A GİREN SUÇLARDA ŞEFA A T V E M Ü SAM AHA
Hüdûd kelimesi'hadd’ın^ceiTj’idir. H add, lügat olarak.'sınır, iki geyibirbirin-
den ayıran perde, bir şeyin s٠n ucu gibi mânâlara 'gelir. Dînî ıstjlah .olarak,, dinin
.belirlediği bazı a^ıT cürümlere tekdir ^ ü e n cezalara hadd denmiştir. Râğıb, Müf-
^ â tı n d a : “ Hudud’la, cümiün kendisi de kastedilir” der ve şu âyetj misal gösterir:
‫ ﻭﺫ ﺍﻫﻪ ﺯ ﻻ ﻓﺰﺑﻮﺧﺎ‬٠‫ﺑﻠﻠﺊ ﺧﺚ‬

..Bu.(hüküm ler) A llah’ın sınırlarıdır. Sakin, onlara yaklaşm ayın” (Ba-


kara 187). Kur١ân-1 Kerîm, hakkında takdir edilen bir hüküm bulunan fiillere de
hudud kelimesini kullanmıştır.
‫ﺋ ﺴﺔ‬ ‫ ﺫ‬٠‫ﻟﻒ ﺍﻟﻠﻪ ﻩ‬٠‫ﺣﻞ‬ ‫ﻧﺚ‬١‫ﻭﺱ ث‬
‫ﺀﺀ‬-'...B unlar A llah’ın hudUdudur. .Kim Allah hududunu .(‫ ؟‬igneylp).aşarsa,
m uhakkak ki kendisine yazık^etmiş.olur” (Talâk l).'B u âyetler, he.lâl ile hara-
mı ayırdıkları'için bunlara hudud denmiş olmaktadır. Bâzı âyetler, fiilin yapıl-
mas'inı zecrederken,' bâzıları da fiile ziyade ve noksanda bulunmayı zecreder.
-Hadd cezasını tam kavrayabilmek İçin onu, İslâm dininin derpiş ettigi cezalar
arasındaki hiyerarşik yerine koymamız gerekir. İslâm başlıca dört çeşit ceza va-
zetmiştir: En ağırından başlamak üzere: . . .
1- H add cezalar.!‫( ؛‬Zinâ, iftira, İçki, hırsızlık, yol kesme ve irtidâd İçin tak-,
dir edilen cezalar.)
2- Kısas. ve diyet cezaJariJ. Şahıs.aleyhine işlenen cüriimlerin. cezalandır.
.3- T a’zîr cezâları: Az sonra genişçe açıklanacağı üzere., bunlar' dinin' yasak-
ladığı fiilleri .işleyenlere uygulanan cezalardır. Miktarı âyet ve hadîslerle tesbit
edilmemiş, devlet reisine bırakılmıştır: Şartlara, devirlere gOre-artar, eksi'lir, ma-
hiyeti 'farklı kı'lınabilir.. - .
,4- T e’dîb ‫ أ‬Terbiyevî maksadlara yönelik, baba, hoca, efendi gibi büyüklerin
selâhiyetine bırakılan ce.zalardır..
H ad cezâları, bizzat Allalı tarafından konulmuştur. Tesbit.ve tayirti-insanlara
1 82 ^KÜTÜB-İ SİTTE M U H TA S A R I 6. c il t

bırakılmamıştır, tbıifi Âbîdin' gibi bazı hukuk^ula^, “ Allah'ın hakki olarak ko-
,nulup takdir edildiğini’’ belirtirler. Bunlar,' insanlar tarafından.artırılıp eksiltile-,
m'ezler,.affedilemezler, bir'başka cezaya tebdil edilemezler.
Hadd ve Kjsas cezalan, dinin gerçekleştirmeye, korumaya ‫ ؟‬alıştığı temel he-
'deflere taarrtiz mahiyetindeki suçların cezasıdır.
Bilindiği üzere dinin'gayesi beştir:
1- Dini muhafaza,..
2 - .Nefsi muhafaza,
3- Akli muhafaza,,
4- Nesli muhafaza,
5 - h4alı muhafazadır.
Oyleyse hadd ve kısas-diyet .cezalarım bu açıdan değerlendirecek olursak, her-
birinin,'dinin bu ana gayelerinden bir v'eya ikisini'korumaya yönelik olduğu gOriilUr.
Hemen İfâde etmek i.steriz., kısas ve diyet cezalan'da Kur’ân-1 Kerim tarafın-
dan tesbit edilmiş olmaları sebebiyle bi.rço.k vasıflarıyla .hadd cezalanna benzer-
lik arzederler.
İslâm ulemâsı hudud’a. irtidâd, zinâ, kazf (iftira), şürbu’l-ha'mr (İçki İçmek,
-sarhoş etmese bile)' ve hırsızlığı dah'il etmede müttefiktir. Ancak, âriyet, malin
inkâr.1, hamr dışındaki içkilerden çoğu sarhoş eden ,şeylerden içmenin, zina .dı-
Şindaki bir suçla kazf (iftira) etmenin, kazf ve livâta İthamını -ki'kendisiyle nika-
',hı caiz olan b'iriyle bile olSa- ta’rîz (kinâye) yoluyla yapmak, hayvana temâs, .kadının
insanla temas kuran maymun .gibi hayvanla c.imas.1, sihir yapmak, tenbe.llikle na-
^mazın terki, ramazanda meşru bi.r Ozör olmadan Ortiç yemek gibi'fiillerin hudud
sayılması ihtilaflıdır.' Bunlar, uğrunda mükâtelç edilmesi caiz, olan suçların dı-
şında kalır. Söz gelimi bir kavm.zekât borcunu ödemediği takdirde, onlara karşı
harp ilan.'edilir. .
'Hadid yân١ dehıir kelimesinin de hudUd kelimesiyle ayni kOkten geldiğine 'dik-
kat çeken  nu.H âcer inerinim,

(^0 ‫ث اﺋﻨﻴﻦ ﻣﺬ‬٩‫ ﻳﺤﺎدون اﻟﺌﺔ ززﺳﺘﻮﻟﺔ ﺗﻤﺜﻮا ﻛﻰ ك‬.‫ذﻳﺬ‬.‫إة اأ‬


“ AMah ve,peygamberine muhalefet (mümâna’at) etmekte olanlar, muhak.
kak k‫؟‬-,. kendilerinden evvelkilerin uğratıldıkları zillet gibi rillete giriftar edil-
- m içlerdir...’* (Miicâdile 5) âyetinde hudUd kelimesiyle, ayni kökten gelen
‫ ﺑﺨﺎدون‬kelimesinin mUmâna’at.etmek.yani karşı .‫ ﺀ‬0‫ و ﻻ ر‬6‫^ ﺟﺠﺔ‬
6. C İL T İR T İD A D VE Y O L KESME H A D D İ 183

geldiğine, burada mukatele'yc (savaşa) işaret etmek için hadîd kelimesinin kul­
lanılmış olma ihtimaline parmak basar.
Şu halde hudud’a giren fiili işlemede Allah ve Resûlü’ne karşı bir savaş, bir
engelleme olduğu gibi, bu fiillere, Kur’ân-ı Kerim’in takdir ettiği cezalar، ver­
mek de onlara karşı bir savaş, onların cemiyete sirâyetini önlemek, engellemek
mânâsında bir، tedbir olmaktadır.
TA ’ZÎR : Hudud bahsinde ve daha başka bahislerde sıkça kullanılacak olan
ta ’zır cezasının mahiyetini yeterince kavrayabilmemiz için, ÖmerNasuhi Bilmen
.merhûmun, Istılahât-ı Fikhiyye Kam usu’ndaki ilgili bahisten bir parçayı, -parantez
içerisine almak süreliyle belirttiğimiz- bit kaç açıklayıcı kelime ilâvesiyle aynen
iktibas etmeyi uygun bulduk.

TA ’ZÎRİN M AHİYETİ VE M EŞRUİYYETİ; Ta’zîr kelimesi lügatte men,


red, icbar, tahkir, te’dib mânâlarım ifade ettiği gibi nusret, iâne, takviye, tevkir,
ta’zim mânâlarını da ifade eder.
Hukuk bakımından ta’zîr: “ Hakkında muayyen bir ukûbet, bir haddi şer’î mev­
cut olmayan cürmlerden dolayı tatbik edilecek te’dib ve ceza’’ demektir.
Bu kelimenin lügavî mânâlarıyla, ıstılâhî mânâsı arasındaki münasebet ise ha­
fi (kapalı) değildir. Çünkü ta’zîr, müessir bir ibret teşkil ederek başkalarını cü­
rümlere mücaseretten (cesâret etmekten) men edeceği gibi mücrimleri de tekrar
cürme mücaseretten men eder.
Diğer bir itibar ile ta’zîr, haklanna tecavüz edilen veya mazlûm mevkiinde
bulunan kimselere karşı bir yârdım, bir takviye mahiyetinde tecellî eder.
Diğer bir itibar ile de ta’zîr mücrimleri zulümden, denaet (alçaklık) ve ma’-
siyyetten men ile tehzibî ahlâka (ahlakı güzelleştirmeye) nail, vekar ve nezahete
mazhar eder.
İşte bu gibi mülâhazalara mebni birkısım cezalara “ ta’zîr’’ adı verilmiştir. Cem’i
“ ta’z îrâ f’dır.
Ta.zîrin meşruiyeti, kitab ile, sünnet-i nebeviyye ile ve icmai ümrnet ile sabit­
tir. Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm) Efendimiz birisine “ Ey muhânnes’’
(kadınlaşmış) diye tahkirde bulunan bir şahsı ta’zîr etmişti, diğer bir şahsı da töh­
metten dolayı ta’zîr olmak üzere habs buyurmuştu, Zeyleî.
T A ’ZÎRİN EH EM M İYETİ VE NEVİLERİ: Ta’zîr,, İslâm hukuku bakımın­
dan bir ceza, bir te’dib ve tehzib (güzelleştirme), bir siyaset-i şer’iyye mahiye­
184 K U T U B -I SITTE M U H TA S A R I 6. c il t

tinde tecellî eder. Ta’zîrin dairesi pek geniş, ehemmiyeti pek büyük, lüzumu pek
âşikârdır.
Cemiyet hayatında bî-nihayecürümler=günahlar, ma’siyyetler, memnû hare­
ketler ve kusurlar vücuda gelebilir. Bunlann birkısnu hakkında muayyen, mah-
dud bir cezaî şer’î yoktur, bir kısmı hakkmdaki şer’î, muayyen cezalar da bazı
şerâitin bulunmamasma mebni sükut edebilir. Halbuki herhangi bir cürmün, muzır
bir hareketin mukabilinde bir ceza, bir mania bulunmaması içtimai hikmete mü-
nafidir.
Binaenaleyh İslâm hukuku, bu husustaki pek geniş ceza ahkâımnı ta’zîr namı
altında muhtevi bulunmuş, bunun takdirini ve tatbikini âmme riyasetini haiz olan
ulüFemrin ve onların naibleri olan hakimler ile sair bir kısım devlet liıemurlan-
nm rey ve içtihatlarına tevdi ve tefviz (emanet) eylemiştir.
Ta’zîr ünvanı altındaki cezaların nevilerine gelince bunlar d‫؟‬t başlıca şu onye-
di kısma ayrılır:

1- M ücerred îlâm (duyurma): Bu, hakimin mücrime “ Sen şöyle yapmışsın’’


veya “ Sen şöyle yapıyormuşsun’’ diye ihtar etmesidir.
Bu ihtar, hâkimin mücrime gönderilecek emini vasıtasıyla da yapılabilir.
2- Bilcelp ilâm: Bu, hakim tarafından mücrim mahkemeye celb ve davet edi­
lerek kendisine “ Sen şöyle yapmışsın, veya yapıyprmuşsun” tarzında bilmüva-
cehe (yüzyüze) yapılan ihtardır.
3- Vaaz ve nasîhat:Bu, hakim tarafından mücrime intibahını calib olacak su­
rette verilen öğütten ibarettir.
4- Sert yüz ،göstermek, meclisden çıkıp gitmek: Bü, hakimin mücrime abu-
sâne bir çehre ile bakmasından ve kendisinden münfail (tedirgin) olduğunu gös­
terir bir surette meclisi terk etmesinden ibarettir.
5- T ekdir ve tevbih: Bu, hakim tarafından mücrimi azarlamadan ve kendisi­
ne sert lâkırdı söylemekten ibarettir.
6. M uvakkat habs: Bu, mücrimin ıslahı haline medar olmak üzere muayyen
bir müddet habs ve tevkif edilmesi demektir.
7- M üebbed habs: Bu, mücrimin fesadını def için ölünceye kadar habs edil­
mesi demektir.
8- Gayri muayyen habs: Bu, müddeti meçhul olup, mücrimin halini ıslah ede­
ceği zamana kadar olan habs demektir. Buna “ habsi meçhul” de denir.
6. c il t IR T ID A D VE Y O L KESM E haddi 185

Habs suretiyle ta’zîr cezası, mücrimi resmi hapishanelerden birine koymak su-
re.tiyle olabileceği gibi kendi han.esinde tevkif ve ikamete memur etmek suretiyle
de olabilir. "
. Habs'mUddetini takdir ve tayin ise hakimin,reyine muvaffezdir. Cinayetler ve
hacr'mebhaslerine'de müracaat!'..
9- Nefy ve tağrib'(sürgün etmek).‫؛‬.Bu, müc.rimin bir müddet bulunduğu.bel-
deden başka,bir beldeye uzaklaştırılmasından.ibarettir. Bu müddeti tayin, hâki-
me aittir.,
Ömer İbnU’l-Hattab hazretleri, bazı kadınları'fitneye düşürmesi melhuz bulu-
nan. “ Nasr ^n.i HaCcac’,' adındaki hUsn ve cemale mâlik bir gehci Medine-i Mü-
nevvere’den nefy etmiş, bu' mübarek beldeyi-ondan tathife (temizlemeye) lüzum
'gördüğünü, söylemişti.
Maamafih Hazreti ,Ömer, başka bir şahsı da nefy etmişti, b'u şahıs Rum diyarı-
na iltiha'k ederek irtidad etm iştir. Bundan, haberdar ..olan ,Hazreti
Ömer: ‫ “ ﻷ اﺋﻔﻰ ﺑﻤﺎل ﻣﺎ آﺑﺪا‬Bundan sonra kimseyi nefy etmem” demiştir, imam
Ali Hazretleri de.: ‫ “ ﺳﻤﻘﻰ ا؛ﻟﺌﻐﻰ ﻏﺌﻘﺔ‬Fitne İçin tagrib kafidir” demiştir, Bedaj^i.
Binaenaleyh nefy. ve tagrib hususunda ihtiyatla hareket edilmesi lazımdır. Bir
müslümanı bir İslâm' beldesine nefy etmek mahzurlu görüldüğünden.onu ecnebi
bir memlekete nefy etmek ise asla caiz göriilemez.
(İma٠m Çafiî’^'e göre ta’zîr tarikiyle olan ne^, müddefi -hür hakkında bir sene-
den, rakik (köle) hakkında da altı aydan noksan o lm k lâzımdır).
10- T eşhir‫ ؛‬Bu,-mücrimin yüzünü karaltarak veya kendisini bir merkebe tersi-
ne bindirerek şehir İçinde dolaştırmak suretiyle olur. Yapılan cürmün bir müna-
dî .tarafından halka İlân edilmesi de bu kabildendir. Sirkat gibi, yalan yereşehadet
gibi fazihaları (rezâletleri) irtikâb eden şahısları halka İlân etmeğe “ tecris” 'adı
da verilmiştir.
Tecris.’bir nevi teşhir ve tefzih (rezil et'me) demektir. Maamafih hadiselerin
-bir,adamı-tecribedide.(tecrübeli)-kaviyyürrey bir hâle getirmesine d e.“ tecris”
denilir.
11- U kubetler ,ile tehdid‫ ؛‬BUj mücrime ıslâh-1 hal 'etmediği, takdirde' muh-
telif ukubetlere maruz bırakılacagmı ihtar etmektir,
12- Velâyetten-me’m uriyetten-azl‫ ؛‬Bu', resm‫ ؟‬veya gayri -resmi vazifesini su-
istimal eden bir memurun, b'ir' hâkimin', bir valinin memuriyetten azl ve men edil",
mesi demektir.
186 KÜTÜe ٤ -Sr٢ rE MUHTASARI 6٠ c il t

13> K ulak bükm ek: Bu, mücrimin te’dib ve intihabı İçin kulağını ‫ ؟‬ekip bük-
mekten ibarettir. '
14- D arb= dayak: Bu, mücrimin el ile veya bir degnek ile doguimesinden iba-
rettir.' Değnekle dogmenin'miktarı, İmam -1 Âzam’a göre'üçden nihayet otuzdo-
k'üZ darbeye kadardır, imam Ebu YusuEa gOre.hUr hakkında ü۶den.döksanbe§
,veya doksandokuz, .raki-k hakkında da ü‫؟‬den٠otüzd٠kuz darbeye kadardır.
imam .1Âz'am Hazretleri,, 'rakikler hakkındaki-haddi, imam Ebu Yu-suf Hazret-
leri de hUrl'er hakkındaki haddi., mi^^as .tu'touçUır.
Fukaha-i Kiram, bir hadisi c rife mebni ta‫؛‬zir darbelerini had darbelerinden bi-
raz. n.ksan olarak kabul etmiş bulunuyorlar.-
Fukahadan bazıları, imam Ebu. Yusuf Hazretleri’nin reyini tercih etmiştir. Fa-
kat ceza'hususunda mücrimin lehine hareket edilmesi, ihtiyata daha muvafık ol'-
d'ugundan .imam-1 Âzam’ın.re.’yi mütünî fıkhiyyeye (fl'khî metinlere) dahil dalıa
müreccah ^bulunmaktadır,Bedayi. ,
'‘.'‘(İmam-1 M âük’e göre bu ta’zir darbelerinin .miktarı, imamü’1 Müsümîn’in
ve onun naibi olan hakimlerin reylerine muhavveldir, bir maslahat görülürse h.ad
miktarmdan=yüz değnekten fazlada olabilir. Düsukî. '
'(ibni Ebi.Leylâ’ya göre ta’zirin en ‫ ؟‬ogu yetmişbeş değnektir. El-Muhallâ:)
(imam Şafiî’ye göre bunlar, hür hakk'ında' kırkdan, rakik' hakkında da yirriıi-
den nokSan olmalıdı'r. Bir kavle.göre de yirmi darbeden noksan olmalıdır. Tuh--
fetül’Muhtac.)
'-.(imam Ahmed’e göre de bu darbelerin miktarı, ondan ziyade olamaz. N.itekim
bir .hadisi şerifte:' ' ' ' ' '
‫ﺣﺪ ض _ﺣﺪود'اﻟﻠﻪ ﺗﻌﺎﻟﻰ‬.‫اﻻ ﻓﻰ‬.‫ﻋﺜﺮ ﺟﻠﺪا ت‬ ‫ﻓﻮق‬ ‫ ﺣﺪ‬٠‫ﻳﺠﻠﺪ ا‬ ‫ﻻ‬
“ Bir kimseye -hudu'd-1 üâhiyyeden.olan had müstesna olmak -üzere- on
değnekten ‫؛‬azla, vurulamaz)” büyurulpıuştur.

Ancak, bu hususta bazı müstesnalar vadır'. Şöyle ki':' Müşterek veya başkasıyla
evli olan cariyesine veya evlâdının cariyesine veya bir meyteye 'tekarriib eden
şahsa doksandokuz değnek vurulur. Ramazanı şerifde gündüzün İçki laıllanan şahıs
hakkında da had ile.beraber-ta’zîr olarak yirmi degnek vunılur. Keşşafiilkına.-
(Zahirilere've Leys ibni Sa’d’e göre de ta’-zir suretiyle darbın en çoğu on değ-'
-.nektir, bu'ndan ziyade olamaz. el-Muhalla.)
6. c il t İR T İD A D VE Y O L İ^ESM E H A D D İ 187

Hanefılerin eazimine (büyüklerine) göre darb ile olan ta’zîrin haddi asgarîsi,
hakimin reyine muvaffezdir. Bu, iki veya bir darbeden ibaret de olabilir.
Dayak cezası, insanların haysiyetine, izzeti nefsine münafî görülebilir. Fakat
cezaların hepsinde de bu hal mevcuddur. Filhakika insanların izzeti nefsini fen­
cide etmemek, müslümanlıkta bir esastır. Fakat cemiyet arasında birtakım fena
şeyleri irtikâb ederek halka kötü bir nümune olan, bu suretle izzeti nefsini kendi
eliyle imhaya çalışmış bulunan mütecaviz bir şahsı dayak ile ıslalıa çalışmak, âm­
menin selâmeti için kabulüne ihtiyaç görülen bir çaredir. Kaabiliyetler, ma’siy-
yetler, mütefavit olduğundan hakim, hikmet ve maslahata göre hareket eder, kanaat
getirdiği bir ihtiyaca mebni dayak suretiyle ta’zir cihetine gider, buna bazan pek
ziyade lüzum görülebilir.
Maamafih îmam Sjcrahsî’ye göre safı’= sille vurmak suretiyle ta’zîr, caiz de­
ğildir. Bir şahsın kafasına veya boynuna açık el ile vurmak, istihfafın en son de­
recesidir, bundan ehl-i kıble siyanet olunur. Zeyleî, Reddül’Muhtar: Hudud
mebhasine de müracaat!. .
15- Katı‫ ؛‬Bu da fesadı itiyad edip, başka suretle münzecir (caydırılmış) olma­
yan herhangi bir şeririn öldürülmesinden ibarettir. Buna “ hadden kati” de denir
ki, memlekette fesada sa’y eden herhangi bir şahsın, emr-i veliyyilemr ile siya-
seden kati edilmesi demektir.
16- Hedmi beyt: Bu, her türlü fesadı itiyat eden şerir bir şahıs üzerine, bu­
lunduğu odayı yıkmaktan ibarettir.
İçerisinde memnuattan biri irtikâb edilen bir hanenin hakkı hürmet ve masuni­
yeti sâkıt olacağından ledel’maşlaha (maslahat olunca) Veliyyüremrin emriyle içine
girilmesi ve zaruret ânında hedm edilmesi caizdir. Nitekim birtakım şakilerin ta٦
hassun ettikleri (sığındıkları) yerler, ledel’icab (gerekince) top ile veya saire ile
yıktırılmıştır.
17r Nakdî ceza: Bu, mücrimden bir miktar para almaktan ibarettir. Bu para
muhafaza edilir, halini ıslah ederse mücrime iade edilir, etmezse âmme masali-
hine sarf olunur.
Para almak suretiyle ta’zîrin cevazına yalnız îmam Ebu Yûsuf kail olmuştur.
Sair müctehidler buna kail değildirler. Kat’ı uzuv (uzvu kesmek) suretiyle ta’zîr
caiz olmadığı gibi mücrimin emvalini elinden almak, itlâf etmek suretiyle de ta’­
zîr caiz görülmemektedir. Bu zevat, böyle bir ta’zîr usuliyle halkın emvaline bir­
takım kimselerin musallat olmalarına yol açılmış olabileceğini dermeyan ediyorlar.
Mebsut, Fethül’Kadir, Dürri Muhtar, Reddi Muhtar.
188 K i i l i SİTTE MUHTASARI, 6. c il t

(Hanbelî ftıkahası âa diyorlar ki, ta’zîr, mal ahziyle, bir mali itlâfile olamaz.
Bu hUsusta istinad edilecek bir emri şer’î yoktur. Maamafih ta’zîr, te’dib içindir.
Te’dib ise İtlâf suretiyle olamaz.
Hanbelîlere göre bir ta’zîr usulü daha vardır ki, o. da mUteezzî olacagı' (huzur-
suz olacagı) anlaşılan bir-mUcrimin, başındaki saçları tras ettirmekten ibarettir.
Mücrimin bundan mûteezzî (huzursuz) olması,, hakkmda intibahı 'mucib bir ceza
mahiyetinde bulunur. Keşşaföl’kma.) -
(Şafîî'lerce mücrimin sakalını ٠traş etmek'suretiyle ta’zîr caiz gOrfilmUyor.- Şa-
fiî ve Hanbelî'fiıkahasınca'kabul edilnliş olan ta’zîr nevilerinden biri de mücrimi
diri .olarak salb etmektir'. Bunun müddeti üç günden ziyade olamaz. Mücrim bu
müddet İçinde yemeden, içmeden ve ima ile .namaz klimadan men edilemez.
Şafiîlerden diğer bir kavle gOre bu mücrim, 'namazlarını ima ile değil, biia ima
kılab.ilir, buna muhalefet olunamaz. TuhfetUl’muhtac.)

‫ﻗﺎد ت‬ ‫اﻟﺘﻪ‬. ‫رﺳﻮق‬ ‫ﻋﺘﻪ ا ة‬ '‫أﺳﻠﻢ ر ض اﻟﺘﻪ‬ ‫ﺑﻦ‬ ‘‫ و ﻋ ﻦ زﻳﺪ‬- ١ I


‫ د ذ‬Z* [ ‫ ﻋﻤﺎت‬٠ ‫ ﺋ ﻞ ﻓﻰ ﺗ ﻔ ﺴ ﻴ ﺮ ه‬, ‫ و‬، ‫ﻣ ﺎ ﻟ ﻚ‬ ‫أﺧﺮﺟﻪ‬ [‫ﻋ ﺊ‬ ‫ﻏﺘﻮﺗﻮا‬,‫ؤﻳﻘﻦ ذا‬ ‫ﺗ ﺚ ﻋﻲ‬

; ‫ ﻧﺎوﻟﻌﻠﻎ إذا ﻫ ﺬ‬، ‫ ( ؤ ﺳ ﻪ ^ا‬١)‫ي ﻣﺶ اﻟﺰﺋﺄﻳﻘﺔ‬ ‫ إ ر‬:‫ﻻم‬:‫ج ﻣﺊ أﻹ‬


‫دون‬ ‫ ﺋﻴﻢ‬٠‫ ه‬،‫ دوؤدم‬J ; â ‫ ﻷﺋﺬ ﻷ‬0‫\ﻝ‬£‫ ؤﻷ ﻝ‬،‫ﻋﻘﻒ ﺋﻨﻈﻮن‬
‫ف‬ " :k 7 ?..‫ﻋﺎ\ﺀ ا؛ا‬١
‫ص ﺀ‬
‫ اااا‬٠? ı ٠r / , . ، . ٠ / . ...
*

‫ارﻳﻮﻷﺀ‬. ‫ أو‬, ‫ﺑﺎﻵﺧﺮهﺀ‬. ‫ ؤس‬١‫ ازﺋﺪئ ﺑﺎﻟﻜﺴﺮ' س ار‬:‫ اﻟﻌﺎﻣﻮس‬-‫' ق‬ JU ( ١) ■

. ‫ وﺣﻬﺮ اﻹﻳﻤﺎف‬،‫ﴽو س ﻳ ﻌﻠ ﻦ اﻟﻜﻔﺮ‬


6، c il t IR T ID A D V E Y O L KESME haddi 189

1. (1585)- Z ejd ibnu Esletn (radıyallahu anh) anlatıy.r: cResûlullah (aley-


hissalâtu vesselâm) buyurdular ki: **Dinini â e ğ iş tir e â boynunu vurun.”
İmâm Mâlik, bu.hadîs.1 Muvatta’da'[Akdiye 152,736) ))'kaydeder ve hadîs
‫ﺍ‬

hakkında şu açıklamayı sunar: “ Bu 'hadisin: mânâsı sudur:.' “ Her kim İslâm’dan


‫ ؟‬ıkarak zındıklık ve benzeri .'bir dîne girecek .lUrsa, k'endisine galebe çalındığı
takdirde öldürülür, ö y le birine tevbe teklif edilmez. Zira gerçekten tevbe edip
etmediği bilinemez. Çünkü bunlar .(galebeden önce).Sihirlerini gizleyip', müslü-
man olduklarım İlân ediyorlardı'..Ben, .bOylelerinin küfrü, d'elille sUbUt,bulduğu
takdirde, tevbe'etmeye ,çağrılmalarını uygun bulmam, (tevbe etse'de.kabul edil-
,.memeli)’’. Devamla der ki:, “ Bizim nezdimizde,.esâs olan sudur: “ Bir kimse
irtidâd ederse tevbeye çağırılır, (kendisine galebe çalınmazdan önce) tevbe eder-'
se (hayati bağışlanır), aksi'takdirde öldürülür.’’,
imam Mâlik devamla der ki.: “ ResUlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın':'‫ﺀﺀ‬0 ‫ أااأ‬-
ni terkedeni öldürün” hadisinin manası: “ Kim ‫؛‬slâm’d'an çıkıp bir feaşka dine
geçerse’’ demektir. “ İslâm’dan başka bir dinden çıkarak.bir diger dine geçer-
s e ...’'’ demek değildir'. 'Sözgelimi yahudiligi 'terkederek hıristiyanlıga veya me-
.cûsîli'ğe geçen kastedilmemi'ştir. Binâenaleyh ehl-i.zimme’den herlıangi biri'böyle
bir 'din değiştirmesi yapacak olsa ne tevbeye çağırılır, ne de öldürülür’’.
AÇIKLAMA:
Dinden çıkma hadisesine frtida، veya ridde denir. İslâm dininden çıkana mör-
ted denir, irtidâd, büyük günahlardandır. Kişinin bütün hayır amellerinin seva-
bını yok eder. Hadisi a ç ık la y a n im i Mâ/ik, esas itibariyle zındık olduklan halde.'
müslüman'görUnen kiraselerin irtidâd.etmeleri halinde, yakalanınca tevbesine gü-
venilmeyecegi kanaatindedir'.. Bu sebeple Malikle göre onlara tevbe teklif edil-'
mez, tevbekâr olup, İslâm’a geldiklerini beyân etseler büe bu tevbe'onlardan kabUI
edilmez, imam Şafiî ,tevbelerinin makbul olduğuna .hükmeder. Ebu Hanife’nin
onlar hakkında iki ayrı göriişü olmuştur'.
Zındık, Kâmus’da: “ Ahirete veya Rububiyef-e inanmayan veya kUfriinU giz-
ley'erek iman izhar eden kimse” diye açıklanır..
imam Şâüî '(rah-imehumullah)., hadisin âmm olan ifâdesini biraz kayıtlayarak,'
zor karşısında dinini değiştiren kimseyi istisna tutar. Bu hukme'giderken şu âyeti'
delîl getirmiştir: ‫ “ اﻻﺀ ﻧﻦ أﺣﻤﺮة زﻗﻨﺒﺔ ﻣ ﻐ ﺌ ﻦ ﺑﺎﻻﻳﻘﺎف‬K l i iman üzere (sabit ve bu-
nunla) mutmain (ve'müsterih) olduğu halde (cebr ü) İkrâhe uğratılanlar müs-
tesna olmak üzere kim îmanıııdan'sonra Allah’ı tanımaz, ,fakat küfre sîne(-i
190 K U T U B -I SITTE M U H TA S A R I '6. C I l T

kab,uJ)'a‫ ؟‬arsa İşte AHah’jngazab» 0 gibilerinin başjnadjr. .Onlarjn hakta en


büyük bir azabtjf ” ,(Nahi 106).
Hadisin hükmü bütün erkeklere şâmildir, bunda Ulema icma eder. Kadına da
şümûlüne A h m e d ‫ ﻻ ط‬H an bel, Ş âfiî, im a m M a lik ve cumhur, itdfak ,ederse de
im a m A z a m , öldürme hükmü'nü kadına teş'mîl etmez. Hanefiler, kadınların öl-
dürülmesiyle ilgili ,nehye dayanarak:' '“ 'Burada be-tahsls erkek zikredilmiştir, ka-
din hâriçtir” demişlerdir.- Keza: '“ Asli küfiirden te'vbe kabUl edilmediği gibi â^zî.
küfiirden de kabul edilmez” derler. .
Ancak ‫ ﻻ ط‬Aböâs (radıyallahuanhümâ)’ın : “Kadm/nür‫؛‬e،i de Ö7dürü7ür” sözü
delil getirilerek Hanefilerin'hükmüne itiraz edilmiş ve ilaveten; “Hz.Ebû Bekir
(radıyallahu anh)'in hilâ,‫؛‬eti sırasında irtidat etmiş ,olan bir kad'ını, h'enüz pek
‫ ؟‬ok
sahabe hayatta iken' öldürttüğü, kimsenin buna itiraz etmedi'ğ'1” gösterilmiştir
Hz. Mu'âz (radıyallahu anh), Y e m e n 't giderkenResUlullah (aleyhissalâtu ves-
selârtı) kendisine, bu m.evzû ile' alâkalı'olarak.şunu söylemiştir: “ İslâın»dan, her-'
-hangi biri vazgeçecek Olurşa,' onu tekrar davet et, dönerse ne â‫؛‬â, dönmezse
boynunu'Vur. Herhangi b'ir kadm İslâm ’dan irtidâd edecek olursa, onu da
geri ‫ ؟‬agır,' dönerse ne âlâ, dönmezse boynunu vur-.”
Z ürkânî: “ Kaydedilen bu Mu’âz hadisi, sadedinde olduğumuz ihtilâfta nass-
dır, hükmüne 'u‫ﻟﻤﺬ‬ulması gerekir” , der.
Büharî ye başka bir.kısım kaynaklarda rivayet edilen'bir -kıssa da konumuza
ışık tutar,:'^r7me’nin rivayetine göre; “jyz.A7]٠’ye birkısım zındık getirilmişti.
. O bun.lar.1 yaktırdı. Haber ‫ ﻻ ط‬Ahbas (radıyallahu anhümâ)’a ulaşınca: “ Onun
'yerinde ben.olsaydım yaktırmazdım. Çünkü Hz. Peygamber (aleyhissalâtu ves-.
-selâm).’in ya ٩ağı 'var:' ‫ﻳﻐﺬا ب ا ك‬.‫ “ ﻷ ﻗﻐﺬﺑﻮا‬Allah’m a z a b iile a z a b verntejdn” '.
Pakat öldürtürdüm zira,‫ ؟‬fendimiz: ‫ﺩﻳ ﺔ ﻗﺎﻗﻠﻮة‬ ‫ “ ﻣﺊ ﺑ ﺬ ﻭ‬Kim dinini değiştirirse
öldürün” ‫ ؛‬iye emrediyor.”

Bu. rivayetin,.Ahmed ‫ ﻻ ط‬Han٥e7, Ebû Divud ve NesaVde kaydedilen vec-


'hinde' şu ziyade mevcuttur: “‫ ﻻ ط‬Abbas (radıyallahu, anh).’ın bu sözüiTz.A7i’ye
ulaşınca: “‫ ﻻ ط‬Ahhas’ın anası'agladı.’ der. Bu söz', bazılarına göre,' İbnu Ab-
hâs'ın kendisine itiraz.etmiş olmasınaHz.A77’nin memnun-kalmadıgını‫ ؛‬Hz.A77’nin
hâdi's.te gelen yasaklamayı tahrirai değil-, tenzihi bir yasaklama anlamış olabile-
cegine delildir: Çünkü Hz.A77 (radıyallahu.anh),'yakmanın câiz olduğuna inani'-
yordu, m iid ibııu Velid ve .diğer bazı"Ashâb da bu görüşte idiler. Onlar'bu
6. c il t İR T İD A D -VE Y . L KESM E H A D D İ 19.1

d a v ı ı ş l a i , k ü ffâra k arşı şiddetli .Im a k , gözlerini y ıldırm ada m übâlâğaya ka‫ ؟‬-
'm a k g â y e s in ig ü d iiy .rla r d ı. , -

Zürkân! d er .ki: '‫‘؛‬Bu rivayet, ^ f e .^ ^ .’ye n isbet edilen şu sözlere de m uhalif-


değildir: ‘*ibnuÂbbâs)n s ö z ü ^ i . ’ye u la şın c a ,.^ h ٠... “ ‫ ^ ﻻ ط‬b b â s d o g r u söyledi”
ded'i.,” Ç ünkü bu rivayetteki tasdiki, nehyin tenzihi b ir yasak olmasından ileri''gelir.

'F a k a t'Â .u Abdilberr d e r ki: “ H adis b ir ‫ ؟‬ok vecihte, H z .^ h .’nin o n ları öldürt-
tUkten sonra yaktırdıgm ı b elirtm ek ted ir” .

Şu halde, H zAIi, zın dıkları d iri d iri y ak tırm ış dCgildir.,


Son o larak Ukeyirnin b ir riv ayetini kaydedelim : “ Ş i’a ’dan b ir grup Hz. Ali
(radıyallahu anh)-’ye,'gelerek;

E y mU’m in lerin em iril 'Sen 0 ’s u n i” d ediler. HZıAli: ' ,


“ ‫( ت‬A nlayam adım ) b en kim m işim '?” d iy e sordu. O n lar .yine:

Sen O S u n ‫ ”؛‬d ed iler. H z.A *. tek rar:

Size yuh olsun, te n k im m iş im ? ” dedi. B u IsrarUzerine ağızlarından baklayı


çıkarıp:

Sen R abbim izsin!” d ediler. Hz.Aîi (radıyallahu anh). Oülara'.çıkışıp:


Y azık size, 'hem en b'u düşünceyi terkedip' tevbe edin!.” dedi.' A ncak onla-r
tevbeye gelm ekten im tina ettiler. O ' da' başlarını vurdurdu,' 'Sonra d'a:

,Ey K an b er‫ ؛‬Bapa o dun yıg ın ı'h azırlaî” diye em retti. Y erde onlar İçin hen-
d ekler kazdırdı ve cesetlerin i o ralard a y a k tırd ı” .

‫ت ي‬ ‫ﻳﻦ‬ ‫]ك\ن ﻣﺨﻦ‬ V‫ع‬ ‫ زض‬٠‫ﺑﻦ ﺀﺑﺎس‬١‫ و ﻋ ﻦ‬- ٢ I


(^\ ‫ ; ﺍﻩ‬٠‫ ﺫﺍ‬،‫ﺵ ا ﻗ ﺄ ؤ ة ﺍﺛﻞ\ﻥ ﺷﻖ ﺃﺃ ﰏﺭ‬١‫ر ! ﺀ ﺡ' ﳜ ﺐ ﻭ ﺯ ﺩ‬
. ‫ ﻧﺄﺣﺎز؛‬،‫ﺑﺖ ﻏﯫذ زﻏﻰ اﻟﺘﻦ'ﻏﺘﻦ‬٠ ‫ﺋﺘﺎذ‬٤ '‫'أذ ﺛﻨﺜﻖ ﻳﻮم اﻗﺔﺣﺎ ﯪﺳﻴﺎز ﻧﺬ‬,
‫ﻟﻮﻳﻞ'ﻟﻰ ﻣ ﻴ ﺮ ﺳﻮرة اﻟﻔﺤﻞ‬٠ ‫ ﻓﻰ ﺣﺪﻳﺖ‬.‫'وﺗﻘﺪم‬،‫ ا [ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ'داود‬:
‫ﻣﻦ رواﻫﺔ اﻟﺴﺎش‬. .
'2 . (1580)-. ‫ ﻻ ط‬.Abba‫ ؟‬.(radıyallahu anhüm â) anlatıyor; ‘*Abdullah 0‫ ط‬Sa'd
ibni Ebi s - S â Hz. Peygamber (âybissalâtu vesselam) ’e kâtiplik yapıyordu. Şey-
tan ayağını kaydırdı: Adam irtidâd ederek kâfirlere sığındı. Resulullah (aleyhis-
192 K Ü T Ü B -İ SİTTE M U H TA S A R I 6. c il t

salâtü vesselâm) Fetih Günü, onun öldiiriilnıösini emretti. A ncây Hz.Osman


(radıyallâu anh) onu himâyesi altına aldı. Resûluîlâ da bu himâyeyi tmdıf}.
[Ebu D â ٧ u d , Mudud 1, (4358); N esâî, T a h rîm u ١d-D em 15, (7, 107). 'Bu hadîs
T e fsir bölüm ünde: N ahi S û resi’n in tefsiri sırasında N esâî rivayeti olarak daha
uzun b ir hadiste g e ç m iş tirj
AÇIKLAMA;

H adiste ism i gecen Abdullah ibnu Ebi’s - S â 'ın hikâyesi 674 num aralı hadis-
te y eterince açıklanm ıştır.

٠‫ ا ئ‬. ' ‫أ ر ﺟ ﻪ‬

‫ر دأ‬ '‫ ﺀوﻟﻢ ﻧ ﻜ ﻦ'أ ش‬، ‫ ا ي‬٠‫أى’ ﺑﺎدﻳﺔ و‬ ‫ ل‬٠‫> ع‬ ‫ﻳﻮﻧﻪ؛ دأﺛﻖ‬

١ ٠‫ ب‬٠‫ ﻷ ر ﺿ ﺬ ا ﺗ ﺎ ﻟ ﺰ ر ﻋ ﻮ ا ﻟ ﺨ ﻪ‬1

‫ص ا د وص‬ ' ‫ض‬ ٠

‫ ت اﻻﺑﺖ‬١‫ذو‬
٠

‫>ن‬ ‫ر اﻟﻤﺪﻵ‬٠‫ وف 'ﻇﺎ‬، ‫ د ر د‬١ ‫ي ﻫﻰ اﻷرض ذاات''ا^ﺑﺮة‬


‫( ا‬٢
6. CİLT İRTİDAD VE Y .L .KESME HA.Dİ 1‫ و‬3

3. (1587). Hz.Enes (radıyallahu anh) 'a d a tıy o r: *‘Ukl ve Ureyne kabileleâ-‘


den bir g ş insan ResûluIIah (aleyhissğtu v e s s e i y ’ın yanma gelip:
* L E yA ü â * ın Resûlû!, dediler, biz hayvancûıkla uğraşıp sütle beslenen (çöl)
insaârıyız,(çiA-çübukla uğraşan) köylüler değiliz” d i r . ‫ ﻻ ه‬sözleriyle, Me-
âe*ninhavasınm kendileritteiyigelm ediğinH eeİr. Resûlullah, onlara (ha-
zineye ait) develerin ve çobanın (buluâğuyeri) kvsiye etti. Kendilerine oraya
gitmelerini, d e v e lâ sudermden ye bevllerinden içmelerita söyledi. G i r , Harra
bölgesine varınca, İ s l â m * d a n i ğ t e İ r . Hz. Peygamber ( â y h i s â t u ves ٥e-
k y ‘m g o b ım da öldürüp develeri sürdüler. Haber, Hz. Peygamber (â yh is-
â t a vesse!âm)*e â ş tı.
Resûlullah,derhalarkalanndanğpçiçıkardı (yakalampgetirüdiler). Göz-
le r i â oyulmasım, e l l e â kesilmesini ve Harra’mn bir kenarına atılmalarım
ve 0 şekilde ö^öme terkedilmelerini emretti.” (Buharî., Muhâribîn 16, 17,-18,'
, ٠ iyât22 ٠Vud٥ 66, Zekât 68٠,CM d 152, Megâzî 36, Tefsir, M âide5,Tıbb5,
6,29‫ ؛‬Müs!!m, Kasâme9٠(1671)‫ ؛‬Tlrmt^ Tahâret55, (72),Et’ime'38, (1846)‫؛‬
Ebû Dâvud. Hud۵d3 ٠(43^-4371)‫ ؛‬Nesâî. Tabrîmu١d-Dem7,:(7, 93-98)‫ ؛‬Ib-
,nu Mâce, Hud٥d 2٠, (2578).‫ل‬

AÇIKLAMA:
Bu hadis, kaynaklarının ‫ ؟‬.k lu g u n d a n d a anlaşılacağı üzere, b ir، ٠k-farklı-
lıklaria ‫ ؟‬eşitli vecihlerden rivâyet edilm iştir. Y ukarıdaki hadîste zikri geçmeyen^
'bazı teferruatı g özönüne a larak hâdiseyi şöyle özetleyebiliriz:. Ureyne ve Ukl ka-
hilelerinden, bazı riv ayetlerde sekiz kişi .Id u k la rı belirtilen b ir-gnıp R esûlullah
(alcyhissalâtu vesselânO ’a g elirler. A n cak'M edin e’nin rutûbetli havası onlara iyi
gelm ez ve hastalanırlar.- B unu, M ed in e’nin -kendilerine ugur' getirm ediğine -yo-
rarlar ve hatta^Hz. P ey g am ter (aleyhissalâta vesselâm )’in huzunına ‫ ؟‬ıkarak yapmış,
oldukları b iat ak d in i b ozm ak , İslâ m ’dan rticu etm ek talebinde bile bulunurlar.
'Hz. P e y g a m te r o n lara h av a degişikligi tavsiye ederek hazine develerinin'otlatıl-
dıgı K uba-civarındaki Z ö ’-İ-Hader denilen yerd ek i otlaga.gönderir. O radaki'de-
v elerin sûtîînden v e bevlinden içm elerini tenbihler. Bu tavsiyelere uyuj, iyileşen
bedeviler, -irtidad e d erler. B ununla d a kalm ayıp İŞİ ihanete dökerek çobanlardan
birinin g özlerini o yup el ve ayaklarım kesip sonra ö ld ü rü rler, hazine develerini
de kaçırm aya-kalkarlar. A ncak k açıp .taırtulabilen b ir ‫ ؟‬obanın ihbariyle d u ram a
m uttali olan H z. P e y g a m te r (aleyhissalâtu vesselâm ), e ş le rin d e n ‫ « ه ﺀ‬-‫ﻻ ط‬ O bir
el-öihrî kom utası'nda y irm i k ad ar E n sârî gCnci, b ir de iz t a k ie is i (kâif) ile b ir-
likte e s te rin d e n 'g ö n d e rir. Bunlar,, hainleri kıskıvrak^ yakalayıp M edine’ye geti-
194 K U T U B -I SITTE M U H TA S A R I 6. cilt

Tirler. Hz. Peygam ber kısâseiı gözlerinin oyulm asm ı, ellerinin ve ayalâaıınm kesilip
b u h a ld e Harra'mn b ir kenarına atılm alarını, kızgın g üneşin altm da ölüm e terke-
dilm elerini em red er ve öyle yapılır. Hz. Enes (radıyallahu anh) onlardan birini
gördüğünü, susuzluktan ölene kad ar toprağı yaladığım belirtir.

2- M üteakip (1588 num aralı) rivayette görüleceği üzere hadîsin bazı vecihle-
rin de, bu hadise üzerine şu m ealdeki ayetin indiği belirtilir: “ A lla h ’a ve R e su ­
lü n e (m ü ’m in le re ) h a r p a ç a n la n n y e r y ü z ü n d e (yol k e sm e k su retiy le)
fe sad c d ığ a k o ş a n la rm cezası, a n c a k ö ld ü rü lm e le ri, y a a s ılm a la rı, y a h u t (sağ)
elleriyle (sol) a y a k la n n m ç a p ra z y a ri kesilm esi, y a h u d d a (b u lu n d u k ları) y erd en
sü rü lm e le rid ir . B u , o n la rm d ü n y a d a k i rü sv a y h ğ ıd ır. A h ire tte ise o n la ra (b aş­
k a c a ) p e k b ü y ü k b i r a z a b d a v a r d ı r . . . ” (M aide 33).

3- Kadı İyâz'm açıklam asına g ö re, hadîsi anlam ada ulem â ih tilâf etm iştir. Se­
leften b irkısım , bu cezam n hudûd ve m uharib lerle ilgili (M aide 33) âyetler in ­
m ezden önce verildiğini, m ezkûr ayetler inince hadisin hükm ünün neshedildiğini
söylem iştir. B azılan ise hadisin neshedilm ediğini söylem iştir. Bu sonunculara göre
muhariblerle ilgili ay etler bu v a k ’a ile ilgili o larak inm iştir. R esûlullah (aleyhis-
salâtu vesselâm ) da b u cezayı kısas o larak tatbik etm iştir. Ç ünkü m ü rted ler m üş-
. lüm an çobana aym şeyleri yapm ışlardır.

Bazı M imler müsle'ye haram d erk en , d iğ er b ir kısm ı **haram değil, tenzihen


m e k ru /ı” dem iştir .

4- Hz.Enes, b ir rivayette b u m ürtedlerin su istediklerini an cak on lara su veril­


m ediğini, toprağı y alayarak öldüklerini b e lirtir. Bu husus d a âlim lerin bazı yo-
ru m lan n a kapı açm ıştir. R ivayetlerde H z. Peygam ber (aleyhissalâtu vesselâm )’in:
“ S u v e rm e y in ” diye sarih b ir sözü gözükm üyor. A m a sû verilm em e v ak ’asm -
dan h aberdâr olm adığım söylem ek d e zor. Ü stelik, A shab’m sünneti d e m eşrû
b ir hüküm taşır.

Kadı /y az; “ Ö ldürülm esi farz olan b ir kim se su istese, kasden m âni o lup d a
kendisine su veriney erek iki azabın b irlik te tatb ik edilm esinin m eşrû olm ayaca-
ğm da ulem âm n ittifak ettiğini b elirtir. Nevevî hn görüşe itiraz ederek: “ B u sa­
hih hadiste beyan olunm uştur k i, m ü rted ler çobam ö ld ü rm ü ş, İslâm ’dan
d önm üşlerdir. Şu halele ne su istem ede n e d e b aşka husösta kendilerine hürm et
!:alm az’ , d er.

Y ine İVİevevj’nin kayd ın a g ö re, Şafiî ulemâsı şöyle dem iştir: “ Y anm da tahâ-
reti için gerekli olan suyu b ulunduran bir ş‫؟‬h ı$ , o suyu, ölüm den veya şiddetli
6. c il t 'İR T İD A D VE Y . L KESME H A D D İ 195

susuzluktan korkan b irm u rte d e verip de kendisinin'teyem m üm etm esi câiz de-'
gildir. A ncak suyu isteyen kim se b ir'z ım m î veya b ir ,hayvan olsa verm ek lâzım
g elir, bu dUnımda suyu v ertn ey ip 'ab d est albıası caiz' o lm az” ..'

5- im am M âlik, bu had'ise d ayanarak, eti yenen hayvanların bevillerinin tem iz


olduğuna hUkmetrai§tir ۴Ahmedibnu Hanbel, imam Muhammed, Şâfıîlerdeiî Is-
â rîveR ûyânî, Şa’bi, A ti, Neha1, Zûhrî, ibnu Şîrîn, I c m ve5evrfaym --ka-
naatted irler.£ b ٥ ٥ avud, ,nu 6 ‫ ًاﺑﺎ‬6‫و‬٠‫ ﺗﻢ‬daha ileri giderek: ‘‘insan dışm da-eti yensin,
yenm esin-.bU hin ha 5‫ 'ﺛﻢ‬v anların'bevli ve fışkısı teml,zdir” , dem iştir.

EbuHanife, Ebu Yusuf, Şâfıî, Ebu Sevr ve d iger b ir çok ulem âya g ö re .bütün
beviller.pistir. A ncak-affedilen az m iktar bu hükm e dahil değildir., Bunl'ara göre,.
U rey n elilere z aru rete'bih aen ruhsat verilm iştir. Z aruret olmadan, deye İdrarının,
tem iz olduğuna d a ir hadiste h ir h üküm m evcut değildir. B irçok haram lar'zaru ret
sebebiyle m übah k ılınm ıştır, ancak b u n lar.zan ıret olm adıği takdirde yiHe haram -
d ır. Sözgelim i h arp'halind e veya şiddetli kaşınm a gibi durum larda ortaya çıkan
^zarurete binaen ipekli elbise helâl olur.' Bu gibi.m azeretleri olm ayana ipekli elbi-
se haram dır. -

★ H aram la tedavi alelıtlak caiz değilse' d e haram da yüzde y ü z şifa olduğu bi-
linlrse caiz olur.

★ D evlet reisi, kendisine gelen yabancıların her'm eselesiyle m eşgul o lu r‫ '؛‬te-


davisiyle bile...,

★ İlaç kullanm ak, .vücuda faydası olan m ütad ilaCı alm ak m eşrudur.

K ısasda m isillem e m eşrudur.

★ .M urted.'tevbe etm eye çağınim adan derhal ö.ldüriilüf. Bunun vacib m i, m üs-
teh a b m ı'o ld u ğ u h u su sla rm d a ih tilâ f edilm iştir. Bazı âlim ler: ‘‘M tirted m uharebe
ederse,..katli vacib o lur, tevbe etmes'ini. beklem ekte b ir m ânâ kalm az” dem iş ve
sadedinde olduğum uz'hadis'i. bu id d iay a.d elil'g ö sterm iştir.

‫ئ زﺳﺘﻞ‬٠‫ؤا ﻗﺎ‬٠‫ﺋﻨﻴﺬ ﺳﺮ‬. . ‫ إأ د‬١‫ ]ت ﻓﺰع‬.:‫ وﻋﻦ أف اﻟﺰذاد'ﻗﺎل‬- ٤ I


.[‫اﺗﻨﻴﻦ ﺛﻐﺎوﺗﻮة اﻟﺘﺔ ززﺗﻮﻟﻦ‬ ‫ﻳﺰاة‬٠‫ إﺋﺘﺎ‬:‫ زوق‬٠‫ر ﻋﺎﺳﻪ 'اﻟﺘﻪ ﻓﻰ ذإﻟﻖ‬۵ ‫إ اا‬:‫أﺀﻗﻪ‬
‫واﺑﺴﺎش‬ ‫داود‬-‫ أﺧﺮﺟﻪ اﴽﺑﻮ‬.‫؛اذ‬٦'‫ا‬. '
4. ( I I ) - Ebu’z-Zînâd (m erhum ) anlatıyor: *‘ResûluUah (aleyhyisrdâtu ves-■
selâm) develerini çalanların (el ve ayaklannı) kestiği , gözlerini Üİ- ateşle oydt ■
196 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

ğu zaman, AUahu zülcelaî hazretleri, tiz. Peygam beri îtab etti ve m eselç üzerine
şu âyeti inzal buyurdu: “ A llah ve R esulüne h a rp a ç an la rın c e z a s ı...’. (Mâide
33). [Ebû Dâvud, Hudûd 3, (4370); Nesâî, Tahrîm u ١d-Dem 7, (7, 100).]
M ÜRTED, YOL KESEN VE BÂĞİ (İSYANCI) HAKKINDA TA HLİL
Birbirine yakın benzerliği olan üç farklı fitne hareketini daha yakından tahlil
etmeyi faydalı ye gerekli buluyoruz. İçinde yaşadığımız dahilî fitne şartları, bu
hususlarda daha sistemli bilgi sahibi olmamızı gerekli kılmaktadır. Böylece, kar­
şılaştığımız hâdiseler karşısında almamız gereken daha sağlıklı, daha meşru tav­
rı tesbitte fazla zorluk çekmeyiz. Üstejlik, İslâm’m bu mevzulardaki nokta-i nazarım
bilm ek, dini kültürümüzün bütünlüğü için de gereklidir.

1- M Ü R T E D L E R : İster müslüman ana babadan büyümüş, isterse önce­


den kâfir iken sonradan müslüman olmuş bulunan bir kimse, İslâm dinini terke-
decek olsa buna mürted denir. Dinden çıkm a, ferdî olabileceği gibi, cemaatler
şeklînde de olabilir. H er iki hâlde de devletin bunlarla mücadele etmesi gerekir.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) dinden çıkanların öldürülmesini emret­
miştir. Âlimler, umumiyetle, dinden çıkış sebeplerinin a ra ştırıla r^ , iknâ yolla­
rına başvurmayı, düşünerek geri dönm elerine, yaptıklarından pişman olup tevbe
etmeye dâvet edilmelerini, bu maksadla bir müddet hapsedilmelerini vs. tavsiye
ederler. H er şeye rağmen direnirlerse öldürülürler.
Dinden çıkanın cizye vermesi kabul edilmez, sulh ve anlaşmaya yanaşılmaz.
Onların kestikleri yenilmez, müslüman kadın onlarla nikahlanmaz. Köle ise,
münâsebet-i cinsiye yapılmaz, köle olarak satılamaz, zira ölüm veya tevbeden
birini tercihe mecburdur.
M ürted öldürülünce yıkanmaz, kefenlenmez, namaz kılınmaz, cenâzesi mös-
lüman mezârlığina da konmaz, müşrik mezarlığına da. Bir çukura atılır. Malına
müslüman, kâfir kimse vâris olamaz, hazîneye kalır.
Günümüzde müşâhedesi mümkün olan bazı durum lara açıklık getireceği için,
şu pasajı Istılâhât-ı Fıkhiye’den, bazı Arapça tabirleri hafifleterek aynen kaydet­
meyi uygun görüyoruz:
“ Ana ve babası müslüman olan bir çocuk, onlara tâbi olarak müslüman sayıl­
dığı halde, kendisinden İslâm’a dair bir ikrar işitilmeksizin kâfir olaıak bâliğ olacak
olsa irtidad etmiş sayılmayacağından, katledilmez. Çünkü irtidad, tasdikten son­
ra vuku bulan bir tekzîb demektir. Hâdisede ise kablelbûluğ bir tasdik bulunma­
mıştır. Zira, tasdikin delili bulunan ikrar meVcut değildir. Şu kadar var ki, bu
6. cilt İRTİDAD VE YOL KESME HADDİ 197

çocuk, kablelbüluğ ebeveynine tebeiyetle müslim hükmünde bulunmuş olduğu


cihetle, büluğdan sonra görülen küfründen dolayı habs edilir. Emvâli hakkında
da mürted olanlann kazançları hakkındaki hüküm câri olur. Çünkü kendisi haki­
katen mûrted sayılmasa da hükm en mürted bulunmuştur.
îrCidaddan rücu edip tekrar müşlüman olan bir şahıs, bu irtidâdmdan dolayı
artık tazîr ve tekdir edilmez. Çünkü böyle bir hareket, dine rücûuna mâni, bu
hususta lâzım gelen tergîb ve teşvike münâfî olabilir.
2> B Â Ğ İL E R (SİYASİ SU Ç LU LA R ): İslâm nökta-i nazarından, nizâmı bo­
zucu hareketlerin hepsi aynı kategoriye dahil edilmez. Adi bir hırsızlık veya kati
vak.ası ile, yol kesme vak’ası b ir sayılmadığı gibi, irtidâd hâdisesi ile siyasî suç
da bir sayılmaz.
Siyasî bir maksadla tevessül edilen eylem ler ayrı bir kategoride mütalaa edi­
lirler. F a i l l e r siyasî suçlulara bâği (cem ٠î buğât) der ve bunları şöyle târif eder:
..B âğ i. câiz o lan b ir te ’viUe haksız yere im am a k a rşı gelen destek ve k u d re t
(m enea ye savlet) sahibi k im se le rd ir” .
Bu tarife göre, meşru olan bir veliyyülemre veya nâibine karşı, bir te ’ville ya­
ni kendince doğru görülen b ir te’vîle, bir sebebe dayanarak isyan eden ve itaat
dâiresinden çıkan’ bununla beraber müslümanlann katlini, mallarmm gasbım, zür-
riyetlerinin esir edilmesini helâl görmeyen menea (destek, kudret) sahibi bir müs-
lümana da bâği denir.
Kendisine isyan edilmiş velüyyülemirden m urad, m üslüm anlann bir emniyet
ve selamet dairesinde yaşam alannı temine muvaffak olan müşlüman bir kimse­
dir. Bunun hakim iyet mâkamma cemaatin intihablan veya kendisinin kuvvet ve
nüfuzuyla zorla gelmiş olması arasında fark yoktur. Halkın toplanıp, idaresi al-
tmda emniyetle yaşadıkları böyle bir veliyyülemre karşı -zulüm ve hıyanetten dolayı
değil, belki onun makam ına ondan ehak oldukları iddiasıyla- isyana kalkan bir
grup, buğâfdan (âsi) sayılır.
İmâm a zulmünden dolayı isyan edilmişse, bunlara bâği denmez. İlhamın zul­
m ünden vazgeçmesi, onlara adaletli olması gerekir. “ Zulme karşı isyân edilmiş­
se, halk, ne isyancıların aleyhine imama yardım etmelidir -zira bu, zulme yardımcı
olmak demektir- ne de isyancılara yardım etmelidir. Şâyet isyanları, kendilerine
yapılan zulüm sebebiyle değil de hak ve makam iddiası sebebiyle vâki oldu ise,
bunlar buğâtdır (âsidirler). Kıtâle gücü yeten herkes isyancıların bertaraf edil­
mesi için imama yardım etmesi gerekir. Zira onlar Hz. Peygamber (aleyhissalâ-
198 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

tu vesselâm )’in şu sözü mucibince m el’undurlar; ،،Fitne u y u m a k ta d ır, AUah.


o n u u y a n d ıra n a lânet etsin” .
Bâğilik suçunun tam olarak teşekkül edebilmesi için şu dört şart aramr:
1- Suç ve cürümü işlemekten maksad devletin rejimini veya infaz heyetini az­
letmek veya itaatten, vergi vermekten kaçmak olmalıdır.
2- İsyancılar müteevviİ olmalıdır. Yâni isyâna bir sebep göstermek ve bunda
haklı olduklarına bir delil göstermelidirler.
3- Şevket (ve kuvvet) sahibi olmalıdır.
4 “ Fiilen isyân ve harbe tevessül etmelidir.
K ur ١ân-ı K erim ’deki şu âyet ٠tasvirini yaptığımız fitnesi ile alâkalı görül­
müştür; ،،E ğer m üzm inlerden iki zü m re b irb irleriy le d övüşürlerse, a ra la n m
(bulup) b a rıştırın . E ğer o n lard a n b iri, diğerine k a rşı h â lâ tecavüz ediyorsa
siz, o tecavüz edenle A llah’ın em rine dönünceye k a d a r savaşm ” (Hucurât 9).

FİTN E -ÎSY A N : Yeri gelmişken hemen belirtelim ki, bâzı âlim ler, “ bağile^
rin isyân hareketi’١ile ‘‘fitne’ ’yi tefrik ederek, fitne ismini sadece dünya saltanatı
elde etmek için yapılan kıtâle ıtlak etm işlerdir. Onlara göre, isyan belli ise, buna
fitne denmez, âsiye karşı mukatele yapılır ve o, itaate rüeû edinceye kadar peşi
bırakılmaz. Bu söylenen, cumhûrun görüşüdür” . îbnu H acer, b ir başka vesile
ile fitnenin tarifini müstakillen ele alarak, fıkhı diyebileceğimiz, daha husûsî bir
tarif sunar: “ Fitneden murâd, dünyevî iktidar (mülk) talebindeki ihtilâftan do­
ğan şeydir, öyle ki, bu ihtilâfda kim haklı kim haksız bilinm ez” .
B A Ğ İtE R E K A R ŞI T A K İP E D İL E C E K SİY Â SET: Bâğiler isyân hazır-
lıklan içerisinde iken, fitnelerin önlenıhesi gayesiyle hapsedilebilirlerse de fiilen
kati ve kıtâle tevessül etmedikleri müddetçe kendilerine taarruz edilmez . Bunla­
rın fiil (eylem) hazırlığı yapmaları veya fiile geçmiş bulunm alan karşısında mu­
kabil harekete geçmeden önce, veliyyülemr evvelâ adalet ve itaat dairesine, İslam
cemiyetinin re’yine dönmelerini, isyandan vazgeçmelerini söyler. Kabul eder­
lerse, zaten fesad önlenmiş olur; etm ezlerse fesadlarım önlem ek veya ortadan
kaldırmak için mücadeleye girişilir.
Bâğilerle yapılan mücâdele ve mukatele b ir cihaddır. Bazı meselelerde cihad
ahkâmı uygulanır. Mesela b â p e r tarafindan öldürülenlere şehid muâmelesi yapılır.
Ancak bu cihad, müşriklerle yapılan cihaddan bazı noktalarda ayrılır; Kaçıp
sığınacak bir dayanaktan (menea) mahrum olan esirler öldürülmez. Keza sığınıp
6. c il t İRTİDAD VE YOL KESME HADDİ 199

kjuvvet vereceği veya kuvvet alacağı bir destekçisi (menea) olmayan firariler ta­
kip edilmez. Kaçmalarıyla fitneleri bitmiş demektir. Esâsen, -bunlar müslüman
olmaları sebebiyle- onlarla savaştan asıl maksad da zâten budur: Fitnelerini orta­
dan kaldırmak.

Harbe katılmadıkça kadınlar, çocuklar, yaşlılar öldürülmez, bunlar köle de ya­


pılamaz. Pişman ve tevbekâr olanlar öldürülmez. Harb sırasında alman malları
ganimet olmaz, savaş bitince iâde edilir. Ancak silah ve binek hayvanlarından,
savaş esnâsında istifâde edilebilir.
Harp sırasında isyâncılar tarafından telef edilmiş bulunan şeylerin (gerek mal
ve gerekse insan) hesâbı sorulmaz. Harp hali dışında telef edilenin hesâbı, telef
edenden sorulur. Ancak bu çeşit cürüm ler, siyâsî değil, âdi cürüm ler olarak de­
ğerlendirilir.
Bağilere Söz H ü rriy e ti: Devletin müdahalesini gerektiren durumun gerçek­
leşmesi için, bâğilerin, “ fiilen isyân haline geçm esi” şarttır. Bu safhadan önce
müdahale edilmez. Bu hususu Abdülkadir Avde şöyle ifade eder: “ Bâğiler, inan­
dıkları şeye, meşru olan sulh yolu ile davet (duyurma, propaganda etme) hakkı­
na sahiptirler. Yani, onlar şer’î naslar hududunda kalmak şartıyla istediklerini
söylemekte hürdürler. Hakkı temsil edenlere (ehl-i adl’e) de bunların fikirlerini
reddetmek, bu fikirlerin çürüklüğünü onlara beyân etmek terettüp eder. Bu iki
gruptan biri, sözlerinde veya çağrısında şer’î naslardan dışarı çıkarak, onlara te­
câvüz vaziyetine geçecek olursa, cürüm işlemiş olur ve cezalandırılır. Ancak bu
cürüm, bâği cürmü değil, âdi bir cürüıri itibâr edilir...”
Nitekim Hz.Ali, hutbe sırasında kendisine itiraz eden Hâricîlere: *‘Sizi mesci­
dimizden men etmeyiz, ganimet malından mahrum etmeyiz, siz bize saldırma­
dıkça biz size harp açmayız” demiş, onları cami ve cernaatten men etmemiştir.
Ayrıca Hâriciler fiilî eyleme geçmedikçe, onların üzerine yürümem iştir de. Şöy­
le ki: Hâriciler Nehrevân’da H z. A li’den ayrılıp müstakil bir hizip teşkil ettikleri
vakit, Hz. Ali onlara karşı-siz bize saldırmadıkça biz size harp açmayız kaidesince-
savaşa tevessül etmemiş, bilâkis başlarına bir âmil tayin etm iştir. Hâriciler, bir
müddet âmile itaat etmişlerse de bilahare onu öldürm üşlerdir. Hz. Ali, h ad isey i,
yine siyasî bir suç olarak değil, âdi bir kati vak’ası olarak değerlendirmek iste­
miş ve bu maksadla katilin teslimini istemiştir. Onlar buna yanaşmayınca üzerle­
rine yürümüştür.
Menea yani destek ve kudret sahibi olmaması sebebiyle “ siyasî cürüm ” sayıl­
mamakla beraber, umumiyetle sapık addedilecek bir fikrin, bâtıl olduğu ispât edi-
200 KÜTÜB.İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

!inceye kadar neşir serbestisine güzel bir misâl olarak burada kaydı gereken bir
vak’a kendi tarihimizle. OsmanlIlarla alâkalıdır:
Kanûnî devrinde, 1527 yılında, İstanbul’da Molla Kaabız Efendi adında bir
âlim, alenî olarak H z.İsâ’nın Hz.M uhamm ed (aleyhissalâtu vesselam)’den üstün
olduğunu, İn cirin de K ur’ân’ın fevkinde bulunduğunu iddia eder. Payitahtta bü­
yük bir gürültü vesilesi olan iddiaya bizzat pâdişâh alâka gösterir. Kaabız Efen­
di, Divân’da (perde gerisinde Pâdişâh olduğu halde) muhâkeme edilir. İlk celsede,
görüşlerini âyet ve hadîslerle vazeden Kaabız Efendi’yi, orada bulunan kazas­
kerler ilmen ilzam edemeyince “ tehevvüre kapılarak’’ öldürülmesini em reder­
ler. Fakat, Vezir-i Azam İbrahim Paşa, kazaskerlerin ilmi yetersizliğini anlayarak
meclisi tatil eder ve Kaabız Efendi’yi de serbest bırakır. (Kendi ifâdesiyle: “ Ka­
zaskerlerim izin şer’ ile d e f e kudretleri olmayıp hışm u gazab ile cevap verirler,
nice idelum, def-i meclis itdük...).
Müteakip bir celseye İstanbul Müftüsü Kemalpaşazâde çağırılır. Müftünün açık­
lamaları karşısında ilzam edilen Kaabız Efendi’ye fikirlerinden rücu etmesi iste­
nir. Israr edince idam edilir.

3- Y O L K E SE N L E R (K U TTA U ’T -T A R İK ): Fıkıh k ita p la n n d a ،â tıu 't- < ^


(cemî olarak kuttau’t-tarîk) diye ifâde edilen bu grup, sözünü ettiğimiz üç fîtne
'grubunun en mühimidir. Birçok durumlarda resmen “ şehir eşkiyası’’ tâbirinin
kullanılmasına da bakılacak olursa, zamânımızdaki anarşistler, en azından ey­
lemleri itibâriyle, bu gruba benzetilebilirler. Bu sebeple, yol kesenlerle alâkalı
bahsi biraz daha geniş tutmaya çalışacağız.
'te n k il  yeti: İnsanların huzurunu bozan eşkiyalarla mücâdelenin ehemmiye­
tine binâen, onlarla alâkalı olarak gelen âyetin meâlini vererek bu meseleye gir­
m eyi tercih ediyoruz. Zira, görülecek ki, Kur’ân-ı Kerim de bu suçun ehemmiyetine
binâen, meseleye teferruatlı olarak yer vermektedir:
“ Allah’a ve Resûlüne (mü’minlere) harp açanlpnn, yeryüzünde (yol kes^
mek suretiyle) fesadçılığa koşanlarm cezası, ancak öldürülmeleri, ya asılma­
ları, yahut (sağ) elleriyle (sol) ayaklarımn çaprazvâri kesUmesi, yahud da
(bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu, onlann dünyadaki rüsvayhğıdır.
Ahirette ise onlara (başkaca) pek büyük bir azab da vardır. Şu kadar ki.
siz kendileri üzerine kadir olmazdan (kendUerini ele geçirmezden) evvel tev.
be eden (muhariblerle yol kesen)ler müstesnâdırlar. Bilin ki, Allah çok affe­
dici ve çok merhamet sahibidir” (Maide 33-34).
6. cilt İRTİDAD VE YOL KESME HADDİ 201

Alimler tarafından geniş yorum lar yapılmış olan, esas itibâriyle yol kesenlerin
kastedildiği kabul edilmekle beraber küfre düşen ve tedhiş yapanların da mevzû-
bahs, edildiği âyet-i kerîm eden um ûmiyetle çıkanlan hükümleri burada kayde­
deceğiz. ١
M u h â rib (eşkiya): Evvelem irde, dilimize eşkiya olarak çevirdiğimiz, ayette
geçen “ harp açan” tâbiri üzerinde durulmuş ve bundan m aksadın, müslümanla-
n n malına, canına kasteden eşkiyalar yâni yol kesiciler olduğu belirtilmiştir. Ebû
Bekr İbnu’l-Arabî, muharebeyi şöyle tarif eder; “ M uharebe, selb (soyma) kas-
dıyla silah çekm edir, harp kökünden gelir, bu da . .silah çekerek müslüman üze­
rinde bulunan şeyi soymak istemektir. “
Bedâyi’de silâh yerine sopa, taş, odun gibi şeyler kullanılmış olsa da fiilin eş-
kiyâlık sayılacağı belirtilir. Başta İmâm Şâfii olmak üzere birçok âlim ler, öldür­
me olmasa bile, silah çekerek mala kasteden kimseler, bu şen’î fiillerini dağda
veya şehirde işleseler bile âyette zikredilen “ muhârib (eşkiya)” sayılacağını ka­
bul etm iştir. Ancak İmam Âzam ve İmam M uhammed, şehir dahilindeki vak’a-
larda imdat isteme imkânı olduğu için, bunlann ..eşkiyalık” değil, hırsızlık sımfına
dahil edilmesi gerektiğini söylemişlerdir.
İmam M âlik, ayette kasdedilen m uharib’i (eşkiyayı) şöyle tarif eder; “ Muha-
rib, yol kesen, nerede olursa olsun insanları korkutup tedhişte bulunan ve yeryü­
zünde fesad çıkaran kimsedir, Bu fiillerde bulunan birisi, kimseyi öldürmemiş
olsa bile muhâribtir, yakalandığı takdirde öldürülür, öldürülmemiş ise imam (devlet
reisi), öldürmek, asmak, çaprazlama el ve ayak kesmek, nefyetmek (sürmek) ce­
zalarından birini vermekte serbesttir” . Yine İmam M âlik’e göre, tedhiş işini ale­
ni veya gizli yapması arasında fark yoktur. Mal talebiyle korkutmada bulunur,
yol keser veya öldürürse, bu, insanlarca duyuldu mu âyette zikredilen muharebe
vaki olmuştur.
İbnu’l-Arabi٠nin beyânına göre, muharibin tecziyesi için illa da müslüman malma
göz dikmesi aranmaz. (Vatandaş durum unda zımmî) kâfirin malına vâki sataşma
d a aynı şekilde cezâlandırılır.
Muhârib (eşkiya) Hırsızdan Farklıdır: Y ukanda belirtilen fiil, şehir dışında
vaki oldu ise, bunun hırsızlık sayılmayacağı hususunda ittifak vardır. Şehir dahi­
linde olduğu takdirde İmam Âzam ve M uhamm ed’e göre, -imdat talebedileceği
için- hırsızlık addedilmesi gerektiği söylenmiştir. Eşkiyamn hırsız sayılıp sayıl­
maması meselesi tecziye açısından m ühimdir. Zira hırsızın cezâsı, eşkiyâmn ce-
zâsm a nazaran hafiftir; Nisâb miktarı (bir dinarın dörtte biri) mal çalan kimsenin
202 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. cilt

eezâsı, elinin kesilmesinden ibaret olduğu halde, eşkiyanın cezâsı, âyette açık­
landığı üzere farklıdır ve çok daha ağırdır.

M u h a rib in C ezası: Eşkiya (muharib) hırsızlar grubunda mütalaa edilmeyin­


ce, eşkiyalığm cezasının değişik olacağı açıktır. Nitekim açıklamasına çalıştığı­
mız ayette, eşkiyalar için ölüm, asılm a,çaprazlam a el ve ayak kesilmesi, sürgün
zikredilmektedir;
Alim ler bunlardan birinin verilmesi husûsunda bâzı farklı yorum lar ileri sür­
müştür. Umumiyetle kabul edilen esasa göre, âyet-i kerim ede sayılan cezâlardan
biri, eşkiyaya suçunun nevine göre takdir edilir. İbım Abbâs (radıyallahu anh)’tan
gelen bir rivayete müsteniden başta im am Şâfiî olmak üzere ekser ulemânın gö­
rüşüne göre, cezalar suçlara göre şöyle takdir edilir;

1- Mal almaksızın sadece öldüren, öldürülür.


، 2- Hem mal alıp hem öldüren, ölidörûlür ve asılır.
3- Öldürmeksizin sadece mal alan, çaprazlam a el ve ayağı kesilir.
4- Sadece korkutma ve tedhişte bulunan, hehyedilir (sürgün cezası verilir).

İmamTÂzam öldürme ve çalmayı beraber işleyen kim selere verilecek cezalar­


da devlet reisini şu üç cezadan birini verm ekte m uhayyer bırakır:
1 - Sadece öldürmek, ١
2- Önce çaprazlama el ayak kesmek ve sonra öldürm ek,
3 - Önce öldürmek sonra asmak.

î m ^ Şâfiî ve Ebu Y u su f a göre, böyle bir eşkiyanın (yani hem çalan hem
öldüren) mutlaka asılması gerekir. Eşkiyanın asılı olarak herkesin göreceği şe­
kilde teşhir edilmesi, bu ceranm verildiğinin herkesçe bilinmesi içindir. Böyle-
ce, insanlar bçnzeri suçu işlemekten zecredilmiş olurlar. Bu cezanın hadd kabul
edilerek, maktûlün velisi tarafından affedilebilme ihtimali olan kısas cezasının
dışında bırakılması da eezamn, halka m âtuf zecr yönünün ehemmiyetini ifade eder.

Yol kesen eşkiyaya verilen ölüm cezası hakkında A bdülkadir Avde şu açıkla­
mayı yapar: ٠‘Bu ceza, insan tabiatıyla alakalı bir bilgi üzerine mebnîdir. Zira,
katili öldürmeye sevkeden şey, başkasını öldürm ek, kendisi hayatta kalmayı ter­
cih ettiren bir duygudur. Öyle ise, eğer, başkasını öldürecği sırada, kendisinin
de aynı şekilde öldürüleceğini bilirse ekseriyetle öldürm e işinden vazgeçer. İşte
6. c il t İRTİDAD VE YOL KESME HADDİ 203

şeriat öldürmeye karşı ceza olarak, öldürülmeyi takdir etmekle, öldürm eye sev-
keden sübjektif amilleri, yine sübjektif (ruhî) olan âmillerle bertâraf etmiş oluyor.
Nefiyden M ak sad : Dilimizde sürm ek, sürgüne gönderm ek olarak ifade edi­
len nefyetmekten K ur ١ân-ı K erim ’in muradı hususunda da değişik yorum lar ol­
muştur. İmâm Şâfiî’ye göre, yakalanamayan eşkiyanın ebediyen takibâta
tutulmasıdır. Kanun kaçağı olarak, yakalanma korkusu ile diyâr diyâr dolaşmak
durumunda olan eşkiya sürgün demektir. Yakalanınca âyette zikredilen cezâlar-
dan uygun olanı uygulanır.
Ebû Hanife’ye göre, bundan maksad hapsetmektir. Bir mekâna tıkılan kimse,
her çeşit dünyevi lezâizden mahrum kalacağından bir nevi “ arzdan sürülm üş’’
durumundadır.
İbnu’l^Arabî de nefiyden hapsetmeyi anlar ve bir yerden bir başka yere sür­
menin ceza sayılmaması gerektiğini iddia eder.
Bâzı âlim ler, mal ve cana kasdetmeyen tedhiş hareketlerinin şöhret için yapıl­
mış olabileceğini belirterek, sürgün edilmek suretiyle tedhişçinin humûle yani
adı ve sanının bilinmezliğe mahkum edilmiş olacağım, kimsenin kendisinden bah-
setmemeisine vesile olacağını, böylece arzusunun zıddıyla cezalandırılmış olaca­
ğını söylerler.
M ağlubiyetten Ö nce Tevbe: K ur’ân-ı Kerim ’de yol kesen eşkiyalara (muha-
riblere) verilecek cezâlarla alakalı pasajın sonunda yapılan istisna, yani “ ...S iz
kendilerine k â d ir olm azdan (kendilerini ele geçirm ezden) evvel tevbe eden
(m uh arib lerle yol kesen)ler m ü ste sn ad ırla r, bilin k i, A llah çok affedici ve
çok meriıamet sahihidir” (Maide 34) ayeti, tevbekâr olan ve mukavemeti terk ederek tes­
lim olan âsilerin ceza dışı tutulmalarını gerektirmiştir. Hattâ, “ evvelce yapmış
oldukları cerhden, katilden, ahz-ı maldan dolayı hukûk-î umûmiye nâmına m es’-
ûl olmazlar. Bâzı fakihler, tevbelerin şâyan görülebilmesi için yolculardan almış
oldukları m allan da -mevcut ise aynen, değilse bedelen- sahiplerine iade etmele­
ri gerektiğini, aksi takdirde haklarındaki hadd cezasının sâkıt olmayacağını ileri
sürm üşlerse de, râcih görüş sakıt olacağına kaail olan görüştür.

T E V B E K Â R B İR EŞK İY A : T aberi’nin bu mevzu ile alâkalı olarak kaydet­


tiği bir rivayeti buraya aynen alıyoruz. Bu misal bize, bu durumlarda affedilme
üm idinin, nefsine uyarak hâdiseye sürüklenen bir çok şahısların, belli bir andan
sonra, fesad ve tahribatlarını daha ileri götürmelerini önleyeceğini göstermekte­
dir. Hatta, ayetti kerim eden, eşkiyaların bir müddet sonra pişmanlık psikolojiji-
204 K Ü T Ü B -İ ŞİTTE M U H T A S A R I 6. cilt

ne düşeceklerim, af ümidinin, bu hâlet-i ruhiyede olan kimseleri ısiâh-ı nefs etmeye


sevkedeceğini istidlâl edebiliriz:
“ Ali el-Esedî (adında bir şahıs) eşkiyalık yaparak yol emniyetini bozdu. Bir-
kısım can ve mala kasdetti. G erek imamlar ve gerekse halk onun peşine düştü,
fakat ele geçirem ediler. Bilahare tevbekâr olarak kendiliğinden geldi. Onun bu
gelişi şöyle olmuştu; Bu adam birisinin şu âyeti okuduğunu işitmişti: “ (Ey M u-
h am m ed , insanlara) de ki: “ Ey kendilerinin aleyhinde (günahda) haddi aşan­
la r. A llah’ın rahm etinden üm idinizi kesm eyin. Ç ü n k ü , A llah b ü tü n g ü n a h ta n
affedicidir, şüphesiz ki O , çok affedici, çok m erh am et sah ib id ir” (Zümer 53).
Bu âyeti durup dinledikten sonra: “ Ey A l M ’m kulu, bunu bir kere daha oku’’
dedi. Adam ona bir kere daha okudu. Eşkiya Ali bunun üzerine kılıcını kınına
koydu, eşkiyâlıktan nâdim olarak alaca karanlıkta M edine’ye geldi. Önce bir gu-
sül yaptıktan sonra doğru M escid-i Nebevî’ye gitti. Sabah namazını kıldı ve Ebû
H üreyre’nin yanına, diğerleri gibi oturdu. Ortalık ağarınca halk bunu tanıdı ve
üzerine yürüdü. Adamcağız: ‘‘Hayır bana dokunmaya hakkmız yok, siz baha galebe
çalmadan ben kendiliğimden tevbekâr olarak geldim ’’ dedi. Durum a müdahale
eden Ebû Hüreyre de onu te’yiden: “ Doğru söylüyor, dokunmayın” dedi ve elin­
den tutarak M ervân İbnu’l-H akem ’e götürdü. M ervâh, bu sırada halife olan
H z.M uâviye’nin M edine valisi idi. Ebû H üreyre ona: “ İşte (şu m eşhur eşkiya)
A li, tevbekâr olarak geldi, ancak ona bir şey yapma hakkınız yok, öldüremezsi-
niz d e” dedi. Vali, bütün yapüklanm affederek onu serbest bıraktı” . Rivâyetin
devamında bu tevbekâr A li’nin deniz savaşına katıldığı, Bizans gemisine geçe­
rek onlarla savaştığı, bu meyanda bir gemiyi batınp, içindekilerle sulara gömü­
lüp şehid olduğu belirtilir.
Fıkıh kitaplarında da misal olarak Hâris İbnü Zeyd zikredilir. Bu da tevbekâr
bir eşkiyadır. Hz. Ali Basra’daki valisine onun hakkında şunu yazar: ‘"Hâris İb-
nu Z eyd yol kesicilerden idi, tevbe ederek ondan vazgeçmiştir. A rtık ona hayır­
dan başka suretle tariz edilm eyecektir” .

Y O L E M N İY E T İ V E lVffiDENİYET;Daha önce belirttiğim iz üzere, dinin


içtimâi hayatta gerçekleştirmek istediği gaye emniyet, nizam ve huzurdur. Bu
sebeple en ağır çezalann içtimâi emniyeti ihlâl eden katil, hırsız, eşkiya gibi müc­
rim lere verildiğini ve bunlar arasında bilhassa yol kesenlere (eşkiya) hepsinden
ağır çezâlar takdir edildiğini gördük. Hattâ Hz. Peygam ber (aleyhissalâtu vesse-
lâm )’in A diyy İbni Hâtim‘e irâd ettiği âtideki sözlerini nazar-ı dikkate alacak olur­
sak, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm )’m yol emniyetini, bir devletin kudretini
6. cilt IR T ID A D V E Y O L KESM E H A D D İ 205

ve raiyyetine sağlayacağı maddî ve mânevi refâhı ifadede bir gösterge, bir mi­
henk yaptığı sonucunu çıkarabiliriz.
Sehâvetiyle m eşhur olan Hatim -i T âî’nin oğlu Adiyy, Hz. Peygam ber (aley-
hissalâtu vesselâm) ve müslüm anlık hakkında birkısım tereddütleri olan biri idi.
Kızkardeşinin teşvikleriyle Resûlullah (aleyhissaİâtu vesselâm )’! görm ek üzere
M edine’ye gelir. Hz. Peygamber (aleyhissaİâtu vesselâm) evindeki tek minderi­
ni A diyy’in altına serecek kadar -Tayy kabilesinin ona gösterdiği hürm ete muva­
fık şekilde- alâka göstererek davranışlarıyla gönlünü bir hayli fethettikten sonra,
şu hitâbede bulunur:
..E y A diyy! S e n in b u d in e g irm e n e m â n i o la n şey, o n la r d a g ö rd ü ğ ü n fa ­
k ir lik ise A lla h ’a y e m in e d e rim k i, k ıs a z a m a n s o n ra m a l (ve d ü n y a lık ) a r a ­
la r ın d a öyle a r ta c a k k i, o n d a n a la c a k k im se b u lu n m a y a c a k . İ s lâ m ’a
g irm e n d e k i te re d d ü d ü n m ü s lü m a n la n n say ıca a z, d ü ş m a n la n n m a d e tç e çok­
lu ğ u ise, A lla h ’a k a s e m e d e rim k i, p e k y a k ın d a E jU )İS İY E Ş E H R İN D E N
D E V E S İY L E K A L K A N B İR K A D IN , T E K B A Ş IN A H İÇ B İR K O R K U
D U Y M A D A N M E K K E ’Y E G E L İP şu B ey t’i z iy a re t ettiğ in i işitecek sin . Y ok
e ğ e r, te r e d d ü d ü n m ü lk v e s a lta n a tı b a ş k a la r ım a e lin d e g ö rm e n d e n Ueri geli­
y o rs a A lla h ’a y em in e d iy o ru m , p e k y a k ın d a B a b il d iy a rın ın b ey az s a ra y la ­
r ın ın m ü s lü m a n la rc a fe th e d ild iğ in i d u y a c a k s ın ” .

Değil yol kesenleri, herhangi bir sebeple “ m üslüm anlan, yollarında rahatsız
edenleri” lânetleyecek, yoldan gelip geçenleri rahatsız eden bir ağaç dalını atan
adamın cennetlik olduğunu müjdeleyecek kadar yola ehemmiyet veren Hz. Pey­
gamber (aleyhissaİâtu vesselâm)’in ümmeti, müteakip devirlerde yol işlerine ay­
rı bir ehemmiyet verirler.
Bu cümleden olarak daha ikinci halife H z.Ö m er tarafından Mekke-Medine yo­
lunun ele alımp b^lli mesafelerde kuyular kazdırılarak konak ve dinlenme yerle­
rinin yaptırıldığı, Emeviler devrinde yollara, yürünen mesafeleri tesbit maksadıyla
bugünki kilometre levhaları gibi, her üç bin zirâ mesafeye ..m il” depen bir me-
sâfe ..b in a” sınm yapılarak üzerine uzaklığı yazmaya varacak derecede ypl işle­
rine gittikçe artan bir ihtimâm ve alâkanm verildiği görülmektedir. Yol emniyetinin
devletin kudret ve milletin huzurunun bir m iyarı olduğuna dair görüşümüzü te ’-
yîd eden M akrîzi’nin bir açıklamasına göre, ..166 yılında Halife M ehdi tarafın­
dan M ekke, M edine, Yemen arasına deve ve katırların kullam idığrposta teşkilatı
kurduğunu... Şam yollannın çok bakımlı olup, konak yerlerinde yiyecek, içe­
cek, yem nevinden yolcunun muhtaç olacağı her çeşit ihtiyacın karşılandığım.
206 K Ü T Ü B -İ SITTE M U H TA S A R I 6. cilt

Kahire.den kalkan bir kadının yanma azık vs. almaksızın Şam ’a yaya veya atlı
gidebilecek kadar emniyet hâkim olduğunu, bu durumun 803 yılında Tim ur işga­
li vaki oluncaya kadar devam ettiğini” öğrenmekteyiz.
Devrimiz Türkiyesinde yol emniyetini bozan vak’alarm kesafeti devlet otori­
tesinin ağırlığıyla ters orantılı olarak artan bir seyir tâkip etmesi de medenî du­
rumla yol emniyetinin sıkı İrtibâtmı te’yîd eden bir delil olarak hatırlatmaya değer.
C E Z A V E AF
Tevbekâr yol kesenler (muharib) .hakkında İslâm ’ın getirdiği a f müessesesine
temas ettikten sonra, yanlış anlamaya meydan verm em ek için kısa bir açıklama­
da bulunmak faydalı olacaktır. Zira, İslâmiyet yukarıda belirtildiği üzere, bir ta­
raftan muhâriblere âit suçlara nazaran daha ağır cezalar takdir ederken diğer taraftan
âdi suçlara af bile tanımazken, tevbekâr olan muharibe a f imkânı getirmesi teczi­
ye mevzuundaki ana prensibe ve hâkim espiriye ters düştüğü neticesi çıkarılabi­
lir. Ancak meselenin üzerinde biraz durunca bunun böyle olmadığı, ortada
tenâkuzun mevzubahis olamayacağı anlaşılır. Bu husûsu Abdulkadir Avde’nin
tahlillerinden telhîsen sunacağımız bâzı iktibaslarla göstermeye çalışacağız.
a. C ezâdan M aksad: Her şeyden önce, fukâhaya göre, ceza vermekten mak-
sad “ beşerin hâlini ıslâh ve insanları fenalıklara karşı korum aktır” . Hadd cezala­
rı için de bunlara yakın üç gâye zikredilmiştir: “ Emniyetin muhafazası, nizamın
tesbiti, ahlâkın korunması” .
Bu sebeple her bir cezâdan başlıca iki gâye güdülür:
1 - M ücrimin te ’dîbi,
2- Diğer insanların zecri (yâni aynı cürmü işlemekten caydırılması, ürkütül-
mesi ve korkutulması).
Bu gâye ile, insanların hakkına temâs eden cürüm lerin caydıncılık (zecr) yö­
nüne billrassâ eheıhmiyet verilmiştir. “ İslâm dini hadd ile alâkalı cürüm lerde,
cemiyeti cürümden korumaya yönelmiş, mücrimin durumunu tamâmen ihmâl et­
miştir. Bundandır ki, cezâda şiddetli davranır ve cezalan sım rlayarak, ne kadı­
ya, ne de veliyyüleıtıre ceza üzerinde (azaltma, çoğaltma, değiştirme gibi) hiçbir
selâhiyet tanımaz.
■ ‘ ■ ' ' '
Hadd cezalarınçla şiddetli davranmasının sebebine gelince bu cürüm ler ağır sı­
nıfa girmeleri Sebebiyle bunlarda gevşeklik, kesinlikle ahlâkın bozulmasına, ce­
miyetin fesâda, nizâmın kargaşaya düşmesine ve cürümlerin artmasına sebep olur.
6. C İL T İR T İD A D VE Y O L KESME H A D D İ 207

Bunlarda şiddet göstermekle ahlâkın devamı, emniyet ve nizâmın muhafazası,


bir başka tabirle cemiyetin mashalatı düşüniHmüştür” .
b. Mücrimin Psikolojisi: “Mücrimi öldürmeye ve yaralamaya iten âmil, umû-
miyetle, beka kaygusu ve galebe çalma sevgisidir. Öyle ise, mücrim bilirse ki,
öldürdüğü avından sonra, kendisine hayatta kalma hakkı tanınmayacaktır, o za­
man, avını hayatta bırakmak suretiyle kendine hayat imkânı tanır. Eğer bilirse
ki, bugün birine galebe çaldığı takdirde, yarın mutlaka kendisi hıağlûb edilecek­
tir, bir suç işleyerek avına galebe çalmadan vazgeçer” .
Kısacası cezadan maksad, evleviyetle âlemin nizâmım te’mîn olunca tecziye
işinin şu vâsıfları taşıması gerekir:
1- Ceza, mücrimi te’dîb edici olduğu gibi, başkalarım da cürüm işlemekten
men edici mâhiyette olmalıdır. Nitekim bâzı fakihler cezayı “ fiilden önce men
edici, fiilden sonra da zecredici” olarak tavsif etmiştir.
2- Cezanın sınırı cemaatin ihtiyaç ve maslahatına bağlıdır. Eğer cemaatin men­
faati, cezâda şiddeti gerektiriyorsa ceza şiddetli, tahfifi gerektiriyorsa ceza hafif
olur. Cemaatin ihtiyacından fazla veya az ceza,vermek doğru değildir.
3- Mücrimin şerrinden cemaati korumak için onun cemaatten çıkarılması ve­
ya hapsedilmesi gerekiyorsa onun öldürülmesi veya hapsedilmesi şarttır.
4- Ferdin ıslâhı ve cemâatin himâyesine götüren her ceza meşru bir cezâdır,
bu mevzuda muayyen bâzı cezâlarla yetinip onlar dışına çıkmamak doğru değildir.
5 - Mücrimi tc’dîbten maksad, ondan intikam almak değildir.
c. Affın Hikmeti: Cezanın asıl hedefi, intikam almak olmayıp cemiyetin ni­
zamını sağlamak, anarşiyi önlemek olunca, bu hedefe afla varmanın imkânı ha­
linde, İslâmiyet onu da tecviz etmiştir. Yol. kesme fazîhasına teşebbüs ettikten
sonra pişmanlık duyanları kurtarma hikmetinden başka, “emsallerini tevbekâr
olarak ıslâh-ı hâl kesbetmelerine sâik olma’’ hikmeti de mevcut olan bu afla, yu­
karıda verdiğimiz Aliel-Esedî misalinde olduğu gibi, birkısım kaabiliyetlerin ce­
miyete kazandırılması ve ceza korkusuyla işleyeceği müteâkip zararlardan cemiyeti
korumak, da şâri tarafından nazar-ı dikkate alınmış olmalıdır.
i k i n c i B A B
Z İN A H A D D İ
Bu babda iki fasıl mevcuttur:

z in a m a d d iy l e il g il i h ü k ü m l e r

HZ. PEYGAMBER (ALEYHİSSELÂTU VESSELÂM ) ١İN


HADD TATBİK ETTİĞİ KİM SELER
ZİNA HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER

ZİNA NEDİR?
Dinin meşrû kabul ettiği bir akde dayanmaksızın irâde ve ihtiyar ile yapılan
haram bir mücâmaattır, yani çiftleşme. Bu cürm ü işleyen erkeğe zâni, kadına
da zâniye denir. Zinâ cürm ûnû kendi ihtiyar ve irâdesiyle yapmayan erkeğe fa-
kihler. mezniyyün bîh, kadına da m ezniyye veya mezniyyûn bihâ demişlerdir.

B ir zina cürm ünün haddi gerektirm esi için, bazı şartlar aranır. Buna göre fiil:
★ Dar-ı İslâm ’da cereyan etm elidir. ^
★ Fâil, m ükellef (yani hukukî ehliyete sahip) olmalıdır,
★ M e f ûl, hal-i hazırda veya daha önce müştehat9^^ bulunan berhayat bir ka­
dın olmalıdır.
if Bu kadın erkeğin cariyesi veya nikahlısı olmadığı gibi, ârada kölelik ve ni­
kahlılık ihtimâli de bulunmamalıdır.
if Zina fiili şeriatın şart kıldığı bürhanlarla sübût bulmalı, kesinlik kazanmalıdır .
Bu sayılan şartlardan biri eksik olursa zina cürmü kesinlik kazanmaz, dolayı­
sıyla hadd-ı zina tatbik edilmez.
Bu şardann İçtimaî sebebiyle erkek hakkında kesinlik kazanan haâd-ı zina, nef­
sini n z a ile teslim eden kadına da tatbik edilir.
١
M ükellef olmayan bir kimse, bir kadınla ğayr-ı meşrû surette mukârenette bu­
lunacak olsa, ona hadd-i zina tatbik edilmez. Keza erkek ve kadın mükreh olarak
yani zor altında mücâmaat edecek olsa onlara da hadd tatbik edilmez. Her ikisi
de m ükellef olduğu halde, biri mükreh diğeri m uhtar olarak mücâmaatta bulun­
salar mükreh olana hadd tatbik edilmez.

t5)Mâ‫؟‬tebat: Kendisine şehvet duyulan demektir. Yani erk klerde cinsî, şehvanî duygulan tahrik edecek hal­
de olan kız ve kadıiTdemektir.
210 K Ü T Ü B -İ SİTTE M U H T A S A R I 6. C İL T

'Hadd-Î Z ina: Bu, yukarıda belirtilen şartların tabakkuk.etmesiyle kesi'nlik ka-''


zanan zina cürmü sebebiy'le bunu irtikab eden sahsa terettüp eden ukubettir. Bu
ukâbet (ceza) iki sekilde tecelli 'eder:.
1- R ecm (taşlayarak öldürme).
2 - Celde (usul-ü dairesinde dayak).
jRecjn cezası muhsan ve mu/jsane olanlara tatbik edilir.
§u .yedi, vasıf bulu.nan .kimse.muhsandır: Akil, bülûğ, hürriyet, îslâm , sahih
bir nikâhla evlenmis .im ak , 'zevcesinin de. bu'vasıflan 'tasıması, bu vasıflan ta § î
dıktan sonra aralarında mukârenetin vukU'bulmas.ı.

Öyle ise mesela' evlilik muamelelerini eksiksiz tamamlayan bir kimse henüz
.gerdek yapmamışsa muhsan değildir. Sözgelimi.'.böyle'birisi zevcesi ile gerdek-
ten .'önce, zina cürmünü İşlese' kendisine recm tatbik edil'mez. Diğer şartlar da.
böyle. Bir tanesinin.eksik olmaşı, kiş.iden m uhsan vâsfını kaldırır, recm tatbikini
düşürür. G erdeğe'girer, fakat sonra “ temas olm adı” diye iddia ederse, ,hüküm-
de ihtilaf eddmiştir. İb ıl-M iin zir, fâsid nikâh ve şüphe duHımunda kişinin.muhsan
sayılmayacağında ülem,âmn icma ettiğini'.söyler.
M ücâm 'aat (birleşm e): Fakihler, cinsi mukârenete “ zina” diyebilmek İçin er-
kekl,e kadın arasındaki'birleşmede b'azı vasıflar aram ışlardır..B u noktayı'da göz-
önüne alınca, zina şöyletavs'if edilmiştir:, M ükellef've.m üslüm an bir kimsenin,
nikâh veya.kölelik sebeplerinden biriyle mukârenete şer’an, m ezun'olm ayan.bir
insan'a ön veya arka cihetinden biia .şüphe taammüden vatiyde bulunmasıdır. İşte
bu'fiil haddi gerekli kılar.
Vatiy, haşefenin -haşefe mevcut değilse o m iktarın, ön veya arka'uzuvdan bi--
rinde. tegayyUb etlnesidiı^''‫ ؟‬Vatiy, bazan,, haşefenin,'haşefeye duhûlü (girmesi)
şeklinde de tarif edilmiştir. Fakihler, duhûl' Şırasında, lezzete mâni olmayacak
h a fifb ir hâil (perde).bulunsa da buna vatiy dem işlerdir. Keza,'.bu duhûlün zinâyı
mUstelzim vajiy ‫؛‬sayılması İçin, inzal ımkûunu, meni gelmesini şart konmamışlardır.
.Bu tarife göre, haşefenin duhûlü Yuloıa gelmeyen m ukârenetler vatiy sayılmaz.
Istılahât-ı ,Fîkhiyye K am usu’nda'şu açıklama Simulur: ، .M îia k a r T e jıâ s ü / uzuv-
larının biribirine temas ettirilmesi) a r â n n d a nikah veya Ihulk-i â a b e ile câri-
yelik bulunmayan k h n s e l e r h â â haramdır. M a â â zâ bu, zina değildir. Çünkü
bunda îlâc (İdhâj) yoktur. Bunu irtikab eden k a d ı â r veya erkekler hâkimin İçti-
hâdma göre te'dîb edilirler. Nefsini sabiye veya behımeye feslim eden birkadm
16)H«'Şefe : Erkeklerde cinsi organın baş kısnnıdır. Sünnet olmazdan önce, kabukla örtülüdür. Bu sebeple sün­
net ırah-illinden önceki uç kısım olarak ifâde edilir. Keza kadın uzvunun uç kısmına da haşefe denmiştir.
6 C İL T z in a H A D D İY L E İL G İL İ H İ M L E R 211

(!^bü! e: dibemüs^ ikoIur. Bufazîhâ,yamükelhfşâmikrarıylaveyaikiad


lın şeM detıyle sabit olur” . ٠٥ y e y a ik ia d

‫ﺳﺬذ ص ز>ا اﻟﺘﻦ ئ‬ :‫ﻧﺎل‬ ‫رﺿﻰ اﻟﺘﻪ ب‬ ‫ﻋﺒﺎﺱ‬ ‫__ ﻋﻦ ا ن‬١ ٠


،٠‫ﺋﺮل ﻏﻲ 'اﻟﻜﺎدث‬٠‫ ل‬،‫ ﺑﺎﻻؤ‬. ‫أىﺑﺬ ﺗﺤﺌﺪأ‬.‫ﺛﺜﺎ‬,‫ ﻷ اﻟﺘﺔ‬:Jjkj ‫ﻳ ﻈ ﻞ‬
I ‫اﻟﻠﻪ‬ Jrj ‫و ﻧ ﻢ‬ ‫ل ذﺻﺎﯪﻫﺄ‬،‫ﺋﻘﺎن ﺑﯫ أوو ﻋﻘﻪ آﺗﺔ ادﺟﻤﺞ‬
‫ﺍﻝ‬ ‫ ﺟﺪ) ﺟﻢ‬٠‫ئ‬U ‫ل‬:‫ا‬٠ ‫ذ اةوذ‬.‫ ذ س أ‬. ‫ ؤﺀﺧﺸﻰ إذ ﻧ ﻞ‬،‫ﺳﺬة‬,'‫ززﺟﺘﯫ‬
‫ ى‬٠ ‫إن ) م‬٤ ،5‫رﻳﺼﺔ أوﻟﻬﺎ اﻟﻠﻪ ﺗﻌﺎﻟﻰ ﻓﻰ ﻛﺔاا‬٠ ‫ﻛﺜﺎب'اﻟﺘﻪ ﺋﺘﺎﻟﻰ ﻗﻀﻠﻮا‬
‫ ﻫ ﻤ ﻚ‬٠

‫ أز‬،‫ﺟﺎل زاﺷﺘﺎ؛ ﻗﺎﻣﺖ'ادﺋﺬ‬.‫ ﻣﻦ اﻟﺰ‬.‫أﺧﺼﻦ‬.,١‫ ﻋﺆ ﻋﻖ ﻣﺬ رﺋﻰ إذ‬١‫ﺣﻘﺄب اﻟﺐ‬


‫ﻟﺌﻪ ﺀﺗﺄﻟﻰ‬١‫ذ ﻓﻰ ﻛﻘﺄب‬.‫ذذ ذا‬٠٠‫ ؤا ي'ﻟﺬ ﻻأذﻓﺔ'اﻟﯫ‬.‫اﻏﺆزاف‬.‫ و‬٤^ ^١^
.‫ئ‬ ‫أ ﺧ ﺮ ﺟﻪ‬ .٤‫ﻟﺔةةﻳﺎ‬

1. (1589)- IbnuAbbâs (radıya)lahu anhümâ) anlatıyor: ٠'


hu anh)’i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti:

iAlİah T â hazretleri M â a n u n e d (a le y h is â tu v e s s e l k y i h â (din) ile gön-


derdi ve O^naKitab) indirdi.Bu indirilenler arasında recm âyeti de vardı! B iz
bu ayetiokuduk ve ezberledik. Ayrıca, Resulullah (â yh issa lâ tu zina
yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik e i . Ben şu endişeyi
taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazdan ç â ıp : ( " B i z m b u l l â ’da recm
cezasını görmüyoruz (deyip iâ â r a sapabilecek ve) A llah’ın kitabında indirdiği
bir farzı terkederek da ‫ل‬ale‫؛‬e. düşebilecektir. Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten
muhsan olanların zinaian, -delil veyahamilelik veya itirafyoluyla-sübût bulduğu
takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken K ita b u llâ ’da m evcut bir hakk’tır. A l-
lah’a k a s e â e söylüyorum, eğer insanlar: ” ö m e r A llâ u Teala’nın kitabına ilâ-
vedebulundu” demeyecek olsalar, recm âyetini (K itabullâ’a)yazardım ” . fBuhart,-.
Hudud 3 1 ,3 0 , Mezâlim 19,-.^^enâkibu’l-Ensar 46,:M egâzî21, i ’tişâm 16..-MÜS-
lim, Hudûd 15, (.1691)‫ ؛‬M uvatta, Hudud 8, 10, (2, .823, 824)‫ ؛‬TJrmlzl, Hud ٥d
7, (1431)‫ ؛‬Ebu D âvud,.H udud 23, (4418).] .
212 K Ü T Ü B -İ SİTTE M U H T A S A R I 6. cilt

A Ç IK L A M A :
1- Bu hadîs, hadîs kaynaklarında farklı vecihlerle rivayet edilmiştir. Muvat.
t a ’nın bir rivayeti daha açıktır:
‘'Hz. Ömer (radıyalîahü anh) haccdan çıkınca M e d in e y e geldi. Orada halka
hitaben şunları söyledi: “E y insanlar! Sizlere birkısım sünnetler ve farzlar teşri
edildi. Size çok açık bir din bırakıldı. Recm âyeti hususunda kendinizi sakın teh­
likeye atmayın. İçiıûzden biri: “B iz Allahhn kitabında i/dhaddıV^^bulamıyoruz”
diyebilir. Şurası muhakkak ki Resûlullah da, biz de (zina edenlere) recm uygula­
dık. Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl’e yemin ederim insanlar “ Ömer
Kitabullah’a (onda olmayan şeyi) ilavede bulundu” demiyecek, olsalar, (Kur’-
â n ١ın so n u na) şu â y e ti e lim le yazardım : üj ‫^ ؛‬ ١
“ Yaşlı bir erkek ve yaşlı bir kadm zina edecek olurlarsa onları mutlaka rec-
m edin.”

İmam M âlik, burada geçen yaşlı erkek ve yaşlı kadın tabirlerini “dul erkek” ,
‘ ‘dul kadın ’’ diye açıklar. Parantez içindeki ziyadeler, başka rivayetlerden alına­
rak dercedilmiştir. ,
N esâî’de Ubey İbnu Ka ’b ’dan kaydedilen rivayette recm ayetinin Ahzâb Sû­
resi ١nde gelmiş olduğu belirtilir. t
2- Neshle ilgili bahislerde geçtiği üzere, recm ayeti tilâveti mensuh, hükmü
hâki âyetlerdendir. 947 numaralı hadîste de geçti.
3r İbnu Hacer: “ H z.Ö m er (radıyallahu anh)’in korktuğu husus vukûa gelmiş­
tir. Zira Haricilerin büyük çoğunluğu ile birkısım M u’tezile, recmi inkâr ettiler”
der.
4- Recm cezası Hz. Peygamber tarafından erkek olarak M â ’iz İbnu M âlik el-
Eklemî (radıyallahu anh)’ye tatbik edilmiştir. M â ’iz, bizzat gelerek, Hz. Peygamber
(aleyhissalâru vesselam) ١e zina yaptığını itiraf etm iştir. Resûlullah, onu üç sefer
reddeder. Mâ ’iz dördüncü sefer m üracaat ederek zina yaptığını beyan edince,
yakınlarına: “ B unun aklında b ir eksiklik v a r m ıy d ı?” diye sorar. “ Yoktu!”
cevabını alınca recmedilmesini em reder ve recm edilir.

‫ ؛‬7 ) ‫؛‬ki haddden maksad ceİde ve reemdir. Kur'ân'da celde zikredilir, rectıi zikredilmez. Celde evlenmemiş
/.‫؛؛‬jHİcrc ،j،،h‫؛‬k edilen dayak cezasıdır.
6. cilt ZİNA MADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER 213

Kadın olarak da Gâmidiyye (radıyallahu anhâ) recmedilmiştir. Bu da kendisi


gelip Hz. Peygam ber’e “E y Allah'ın Resûlü beni tem izle!” diye itirafta bulun­
muş. Resûlullah onu; “ G it!” diye geri çevirm iş, ancak o, ertesi günü tekrar ge­
lip hâmile olduğunu da belirtm iştir. Resûlullah çocuğunu doğurmasını söylemiş,
doğum dan sonra gelince “ sütten kesiiinceye kadar” mühlet verm iş, çocuk süt­
ten kesilince tekrar gelen kadının recmedilmesini emretm iştir.

Gâm idiyye ile ilgili rivayette Hâlit İbnu Ve/jcTin attığı taşın kadında açtığı ya­
radan yüzüne kan sıçrayınca, Halid (radıyallahu anh) kadına küfireder. Ancak Hz.
Peygam ber müdahale ederek:
Y apm a! R u h u m u k u d re t elinde tu ta n Z ât-ı Z ülcelâFe yem in olsun, o
öyle b ir tevbede b u lu n d u ki, öylesini ahş-veriş sa h te k â rla rı yapsaydı affa
u ğ ra rla rd ı” buyurur. Kadının cenaze namazını kıldırır ve defnedilir.
Kezaj yahudilerin mürâcaatı üzerine, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam)
zina yapan bir yahudi çiftine de recm tatbik eder. Bunun tafsilatı 947. hadiste geçti.
5- Şarihîer, “ H z.Ö m er (radıyallahu anh)’in: ‘İnsanlar: “ Ömer Allah'ın K i­
tabına ilavede bulundu” dem eyecek olsalar^ recm âyetini Kur'ân'ın sonuna
yazardım ” demesini, mübalağaya ve recmi tatbik etmeye teşvike hamlederler.
“ Zira, derler, ayetin lâfzı neşhedilse, dem ânâsı hâkidir. Hz. Öm er gibi, fıkhı,
ilmi yüce b ir şahsiyetin lâfzı neshedilen bir âyeti, Kur.ân-ı Kerim ’e yazmaya kalk­
ması düşünülem ez.” ^

K ur’ân-ı Kerîm , Ashabın huzurunda, bugünkü haliyle ihtilâfsız olarak cem ’e-
dilm iştir. Recm âyetinin K ur’ân-ı Kerim ’e lâfzen girmeyeceği hususunda icma
vardır. Reşûlullah’a gelen vahiylerden birkısmının lâfzen, birkısmının hükmen,
birkısmm ın hem lâfzen ve hem de hükmen neshedildiği ashabca bilinen bir hu­
sustur. Bu durum u açıklayan rivayetler gelmiş, ulema bunların değerlendirmesi­
ni yapmıştır. Daha önceki bahislerde, Resûlullah’m her ramazan ayında, o zamana
kadar inmiş olan âyetleri önce Cebrâil (aîeyhisselam)’e, sonra da haİke okuya­
rak “ a rz a ” yaptığını, Cebrâile okuyarak hatası, yanlışı varsa tashih ettirdiğini,
halka okumakla da onların hatalarını düzelttiğini, işte bu arzalarda, lâfzı neshe­
dilen vahiylerin de Kur’ân-ı Kerim’den çıkarıldığını belirtmiştik. Resûlullah (aİey-
hissalâtu yesselâm) öm m nün son ramazanında arzayı iki sefer yapmıştır. Buna
arza-i âhire denir.

6 - Zina eden kadın ve erkek m uhsan olduğu takdirde recm edilirler Zina, itiraf
veya beyyine ile sâbit olur.
214 K Ü T Ü B -İ SİTTE M U H T A S A R I 6. c il t

itiraf: Kişinin zina yaptığını kadıya gelip beyan etmesidir.

Beyyine, şehâdeti, makbul dOrt erkeğin veya sekiz kadının zinaya şahidlik yap-
maşıdır, '?ahidierin.sayısı bu rakamddh aşağı düşerse zina suçu sübût. bulmaz.
'Âlimler bu hususlarda ittifak ederler.' Ancak' itirafın sayısı ve şahidlerin 'sıfatlan
gibi bazı teferruatta ihtilâf vaki olmuştur. Sözgelimi I e i r / e l b e 7 i / e r itira-
fin dört ayrı mecliste vaki olm’a'sını şart koşarlar, im am M i ve Ş â ü T y e göre,
kişinin 'Zİna yaptığını bir kere ikrar etmesi kâfîd-ir, su‫ ' ؟‬sübû't' bulur.
7- Gebe'lik zinaya, delil olur mu? Bu husus ihtilaflıdır. H z.O m er (radıyallahu'
anh')’e göre, gebelik zinaya delildir, recme sebep olur, im am M âlik ye ashâbı
da ayni kanaattedirler: “ Kocası,veya'efendisi bilinm eyen'bir kadın gebe olur've
zinaya.icbar edildiği de bilinmezse, recmi' gerekir. Ancak, yabancı ise ve ‫ ؟‬ocu-,
ğun kocasından veya efendisinden Olduğunu söylerse beyanına itibar edilir” de-'
m iş,erdir.

imam Azam, Şâfı’î v c ulemânın cum hunına göre, gebelik mutlak surette.zina-
ya delil' olmaz. Bu hususta.'kadının kocası veya.efendisi olmuş olmamış, kadın'
yerli- veya yabancı .olmuş, zinaya 'mecbur edildiğini söylemiş, söylememiş hü-
'küm aynidir. ''Beyyine olmadıkça veya itirafta bulunmadıkça recmedilemez. Zira
şer’î hadler şüphe ile ortadan kalkar ve sâkıt o ١٠u r . ' .
Haddle il.gili te.ferniat 'müteakip hadislerde gelecek.

.٠‫ ﻗﺘﺎﻟﻰ‬۵١ ‫ ل‬١‫ ] ذ‬:J ü ‫ ا‬٠٠‫ ﺀذه‬۵١ '‫ﺀﺑﺎس رﺿﻰ‬٠ ‫ ﺑﻦ‬١ .‫ — وﻋﻦ‬٢' ü

‫ ﺗ ﺔ ﻟﻴﻪ‬٤‫ﺑﻢ ز‬ ‫ ﻷ ﻟ ﻞ‬١ ‫ ﻛﺎ ن‬٠ ، ,^ ^ ١ ‫ ﺧﻢ ف‬٠‫ ﺋﺮ وﺛ ﺖ ﻟﻴﻪ اﻟﺰ‬.‫ﺟ ﻨ ﺪ ؤ‬

‫ﻣﺎﺛﺔ‬, :‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ ذاود إﻟﻰ ﻗﻮﻟﻪ‬.[‫ وﺑﻌﻦ اﺗﻔ ﺨ ﻲ ﺑﻨﺎ‬4‫ ﻗ ﻼ ؤ ة‬١ ‫ ﻣ ﻦ‬: ‫) ﺟ ﻢ‬

. ' ' ٠‫ ن‬٤‫ وأ ﺧ ﺮ ج'ﺑﺎﺗﺠﻪ ’رز‬.،‫ﺟﻠﺪ؟‬

2.. (15‫و‬٠)- ibnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “AJIahu T â K u r l -1


K erim ’inde: ،‘K adm lannizdan fuhşu îrtîkâb edenlere karşı içinizden d ö rt şahid
6. c il t Z IN A H A D D IY L E İL G İL İ H Ü K Ü M LE R 215

g etirin . E ğ er şeh âd et ederlerse -o n ları ölüm alıp götü rü ncey e, y a h u d A llah


o n la ra b ir yol açm caya k a d a r- kendilerin i evlerde alıkoyun (insan larla ihti-
la tta n m enedin)” (Nisa 15). Cenab-ı H skk, bu âyette (zina meselesinde) önce
kadını zikrettikten sonra, erkeği kadınla birlikte ele alarak şöyle demiştir: “ Sîz­
lerd en fu h şu irtik a b edenlerin h e r ikisini de (k ınayarak) eziyete koşun. E ğ er
tevbe edip (nefislerini) ıslah ederlerse a rtık onlara (eziyetten) vazgeçin. Ç ünkü
A llah tevbeleri çok kabul eden, en çok esirgeyendir” (Nisa 16). Cenab-ı Hakk
bu ayeti, celde ayetiyle neshederek şöyle buyurdu: “ Z ina eden kadın la zina eden
erk ek ten h e r b irin e y ü zer deynek v u ru n . E ğer A llah’a ve â h ire t gününe in a­
nıyorsanız b u n la ra , A llah’ın dinini ta tb ik h u su su n d a, acıyacağınız tu tm a-
sm . M ü ’m inlerden b ir züm re de b u n la n n azabına (bu cezalarm a) şahid olsun”
(N ur 2). Sonra Nur Sûresinde recm ayeti nâzil oldu. Önceki (celdeyi emreden)
vahiy bekâr (zâni) içindi. Sonra recm âyeti tilâvetten kaldırıldı, ancak hükmü hâ­
ki kaldı.” [Ebu Dâvud, Hudud 23, (4413). Bu rivayetin “ ..yüzer deynek v u ru n ”
ibaresine kadar olan kısım Ebu D âvud’a aittir, mütebakisini jRezın ilâve etmiştir.]

AÇIKLAMA:
Sahabe ve müctehid im am lar, muhsan olan kimsenin dileyerek, hür iradesiyle
zina yapması halinde recmedileceği hususunda icma ederler. Haricilerle birkı-
sım M ûtezile -K ur’ân-ı Kerim ’de zikri yoktur gerekçesiyle- recmi reddederler.
Recme hükmeden Ehl-i Sünnet ve’l-Cem â’at ulemâsı, bunu Hz. Peygamber (aley-
hissalâtu vesselâm )’in ve Ashab-ı K irâm ’m tatbikatına dayandırırlar. Çünkü ön­
ceki hadiste belirtildiği gibi onlar zamanmda zanilere recm cezası tatbik edilmiştir.
Âyet-i kerim ede zina eden kadınların evde alıkonmasınm emredilmiş olmasını
âlimler dikkate alarak: “ Çünkü kadınların zinaya düşmelerinin sebebi, dışarı çık-
m alan ve erkeklere kanşm alandır, evlerde alıkonulduklan takdirde zina yapma­
ya muktedir olam azlar” dem işlerdir.

Ibnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) der ki: “ Bu âyet üzerine, kadın üıhuş irti-
kâb edecek olsa hapsedilirdi. Bu esnada ölen ölür, yaşayan evde kalm aya devam
ederdi. Bu hal N ûr Sûresindeki “ Z in a eden k ad m la zin a ed en e rk ek ten h e r
b irin e y ü zer d eynek v u r u n ...” meâlindeki ayet (N ur 2) nazil oluncaya kadar
devam etti. Böylece Cenâb-ı Hakk onlara, öncekj ayette temaz ettiği “ yol” u (ça­
reyi) göstermiş oldu. Bundan sonra, fuhuş irtikab edene celde (dayak) tatbik edi­
lip serbest bırakılıyordu” .
216 KÖ TÜB"‫ ؛‬S İ ^ E M U H T A S A R I 6. C lL T

٠ Suyûtî k r ki: “ Islâm 'ın ilk yıJlannda, zina işleyenlerin hapsedilmeleri emre-,
dildi. Sonra onlara, bekâr iseler'yUz deyneklik.dayak ve bir yıllık sörgönle.ve
şayet muhsan iseler recnj cezasıyla yol,açılm ış o ld u .’’

‫ ئ‬۵١ ‫ زﺿﻰ‬٠‫ﻳﺬ ﺛﺎئ‬٠ ‫ع‬ ‫ ﻋﻨﻪ ]ﺀئ‬.۵١ ‫ﻫﺮﻳﺮة رﺿﻰ‬ ‫ﻝ‬ ‫ وص‬- ٣ ‫ ؟‬1
‫آ ق ﻳﺄﻟﻌﺆ‬,‫ ; ﻟ ﺬ ا ﻳ ﻼا ذ ﻫ ﻠ ﺚ ش‬١‫ ﻳ ﺬ ق ﻣﻎ‬٠‫ ﻟ ﻠ ﻬ ﺬ أ ﻫ ﻐ ﻠ ﻠ ﺬ‬١‫ ؛ا ذ ; ل‬: ‫ﺋ ﻞ‬
.‫ وأﺑﻮ ﺩﺍﻭﺩ‬،‫ ﻭﻣﺎﻟﻚ‬،‫ ﻡ [ ﺍ أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺴﻠﻢ‬. ‫ﻣﺎﻝ‬٠ ‫ﻗﻬﺪﺍﺀ؟‬

‫ ﺑ ﻸ‬٠‫ ﺑ ﻸ وﺟﺪ ﻣﻎ ه; ي ز‬٠‫'وأى'داود ﻗﺎوت ]اراﻳﻎ ذ‬،‫ﻟﻤﺴﻠﻢ‬-‫'وﻓﻰ أﺧﺮى‬


‫ى أ و ﺗ ﻚ ااﻟ ﺨﺈ ن ﻛ ﺌ ﻎ‬.‫ ش ؤاﺀﻟﺬ‬: ‫ظ‬ ٠‫ ﻗﺎ 'ل‬. ‫ ' ﻵ‬: . ‫رﻣﻮد‬ ‫أﺗﻨﺜﺘﺔ؟ ل‬.
. [ ‫^' ﺗﺎ ﻳﻮو ﺛ ﺪ و‬١ ‫اﺷﺜﻮا‬ I ‫ﻗﺎل‬٤ ،‫ﻳﺜﺬ ؟ﻧ ﻬ ﻚ ﻗﻖ ذﺑﻚ‬٠‫ﻷﻏﺎ‬

~E b u I r e y r e (radıyallahuanh)anlatıyor: “ S a'd /b jJü U bâde(raâ - ( 1591 ) .3


- yallahu adi): 'iEyAnah^jn Resûîü, m b u y u ru rsıu z, zevcem i bir erkekle yaka
l a r m ı dort şahid getirm ek J'çi'n bekleyecek miyim?*} diye sordu.' R esû îu llâ
:( a k y h is s â tu vesselâm )
E ve، bekleyeceksin ‫ ”؟‬dedi. [Müsiirri/ l i ’ân 14, ( 1 4 9 8 ); M u v a l, Hudûd
Ebu Dâvud/ Diyât 12, ( 4 5 3 İ ;( 2,823 ) ,7 4533 ) .]
M ü s i i m v e l D â v ı ı d ’u n b ird ig e r rivâyetmde: **Bitadam, kartsmiDyamnda
-b ir y a b u y a k a la s a onu ö ld iireb ü tm in ed ersm iz? ’: diye sorar ResUluIlah .(aley
-hissalâtovesselâm ): ...H aygrî».deyince,Sa’d : R i s e v e ، . ' Serâhajcditûeşeref
**e n d ire a A U â f]a y e m n e d e n m ,firm y a k a la r sa m o n d a n ö a c e k jlm c m u işle h !
der.'R es ٠ llah(aleyhissaIâtu vesselâm): ..E fen d in izin n e söylediğine b a k m l .’.
‫ ؛‬.:" buyunır
AÇIKLAM A :

1- ‫ ﻻﺀ‬-hadîs, hadd cezasmm tatbikinde şahidin gerekli olduğuna belirtmekte


dir. Sa*dibau übâde (radıyallahu jmh) zanilerin cezalandırılması İçin'dört şahidi
-şart koşan âyet-i kerim e nazil olunca, Hz. Peygam ber’e: i*Kişi kansıyla bir er
- kegi ya k a la ya câ oisa onu öldürmeyecek mi?}} diye 'sorar." ResUlullah’ın .*Ha
y ır!” diye cevap vermes'i üzerine: * * k i l hayırl Seni M din ile şereflendiren
-Zât-3 Zölcelâl*e kasem olsun eve،.'.’’ diyerek reaksiyon gösterir. Ancak, Resâlul
lah ’m, bazı açıklamaları o n u c u hatasını itiraf eder ,
6. CİLT ZİNA HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER 217

.-^Bu hadiseyle ilgili teferruatı 1664 num aralı hadisten sonra yer Yereceğimiz
٧e rir” adli tahlilde sunacağız. “ C ezalı .e v f e t
Ancak şunu hemen belirtelim ki, İslâm dininin, zina .gibi insanların şeref ve
hayatım 'ilgilendiren m eselelerde İŞİ ciddi tutm ası, cUrmUn sUbUtunu dört erkek
-şâhîdgeûrm ek gibi'pek ağ'ır şartlarabaglam asi, hele kocaya, kansıyla zina ha
-linde.yakaladıgı erkegi öldürm e hakki tanımayışı dinim izin'yüce yOnlerinden bi
ridir-.' Bu hususlardaki nıhsat, pek ‫ ؟‬ok istism arlara, tecavüz hahanesine .bağlanan
.haksiz cinayetlere kapı açardı

Resdlullah.ın - 2 ‫ ﻻجﺀ‬İçin “ E fendiniz” demesi, Sa*d'm E n sâ r)n şeflerinden


'biri olmasıdır. .Mâl.um oldugu özere E n sârE v s ve Hazrec diye iki bUyUk grtiba
aynlıyordu. B urada ‫؛‬adı geçen S a ’d ib n u U bide, H azrecîlenn reisi, Sa'dİbDu
radıyallahu anhUm ecmain). TercUme-i hal kitapla-)A4u’dz da.EvsRerin reisi idi ٠
nnda٠
5a٠
d ibnu İ ö f e ’niri ‫ ؟‬ok kıskan ‫ ؟‬bir kimse oldugu belirtilir ,

‫ ]ﺳﺠﻮ وﺳﻮو‬:‫ وزﻳﻦ ﺑﻦ ﻣﺤﺎﻟﺪ رﺿﻰ اﻟﺘﻪ ﺻﻤﺎ ﻗﺎﻻ‬،‫ وﻋﺰأف ﻫﺮﻳﺮة‬- ٤ I
‫ﻗﻠﻢ إ ذ زﺋﺖ‬.،‫ﯪﺑﺒﺬوةا‬.‫ ذﺋﺬ‬.‫; إذ‬ JÛ‫ ﺗ ﺬ ؟‬٠‫ ص اﻷذؤ'إذا ذﺋﺚ ذ'ﻟﻠﻢ ةغ‬. ‫اﻟﻠﻪ‬
‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟ ﺸ ﺔ ا ﻻ‬.[ ‫ ﺋﻢ ﺑﻴﺜﻮﻫﺎ زﻟﺰ ﺑ ﻤﺘ ﻤﻢ‬،‫ﻳﻴﺬوﻗﺎ‬٠‫زﺋ ﺚ ةا‬ ‫ن‬ ‫إ‬ ‫اﺋﻢ‬،‫ ﺧﻴﺪوﯪ‬،
. ‫ س‬٠‫ ا ﺋ ﻲ‬٠ :‫ وواو ﻣﺎﻟﻚ‬،‫ ى‬٧ ‫ا‬

.‫ ( ا‬١)1‫ﻵ ب ﻇ ﻪ‬ ‫ﺀﻗﻴﻠﺪوى ؤﻷ‬ : ‫وق ر واة‬

4. (1592)- Ebu Hüreyre ve Zeydİbnu Hâlid (radıyallahu anhûmâ) şunu anlat-


tîlar: ‘ *Resûîullah (aleybissalâtu vesselâm )’a muhsan olmayan câriye zina yapar^^
sa ne gerekir? diye sorulmuştu, şöyle cevap verdi:
C âriye zina y a p a rsa o n a celde uygulayın, yine zina y a p a rsa yine celde
uygulayın, yine zina y a p a rsa yine celde uygulayın ve so n ra o n u (kıldan m a­
m ul âdi) b ir ipe m ukabil de olsa satm ^ ts i n .” [Buharî, Bûyû 6 6 ,1 1 0 ,1 7 ; Müs­
lim, l|u d u d 30, (1703); M uvatta, Hudud 14, (826); Tirm izî, Hudud 13, (1440);
Ebu D âvud, Hudud 33, (4469, 4470, 4471).]

‫' اﻟﻤﺮاﺀ‬:‫ﻝ‬٠‫' ﻭﺀ‬،‫اﻟﺠﻠﺪ ﻭﻳﺎﺑﺴﲑ‬. ;.‫ﺻ ﺎ ا ﺳ ﺮ‬ ‫ ﻳﺠﻤﻊ‬٠ ‫أى ﻻ‬ .٠‫ ﺍﻟﺺﺀﺭ‬:‫ب‬ ‫ ( ا ﻛ ﺮ‬١)
.‫ﻻ'ﻳﺪ ع <اﻛﻮاﻟﺦ ﺩﻭﻥ اﻟﺠﻠﺪ‬
2IŞ . K Ü T Ü B -İ SİTTE M U H T A S A R I 6. c il t

Bir rivayette:. “ (Efendisi) ona celde tatbik.etsinj bir de ayjpJamasın»» den-


miştir.

A Ç IK L A M A :
1- .Bu hadis, zina yapan kölenin,.ayıbını beyan etm ek şartıyla satmanın caiz,
olduğunu b e l i r t m e d i r , ibttu B a g a göre,, zina yapan cariyertin satılmasını em-
retmekten.ResUlullah (aleyhissalâtu vess'elâm)’m m aksadı,.cariyenin yaptığı İŞİ.
kötülemekte mübâl’a ğadır. Keza,.hadîste zina, işleyen câriyeye ve'rilmesi gereken
en uygun cezanın.devamlı satılması olduğu'bildirilm iş olmaktedır. Artık 0 ,'kötii
alışkanlığı sebebiyle, halini düzeltinceye kadar hiçbir efendinin yanında sabit tu-
tulmamalıdır. Böylece,. satışlar, onu bundan vazgeçirm eyi gaye edinen, bir uyah'
da olmaktadır. Ayrıca yeni efendinin yanında iffet kazanacağı da umulabilir: ^ la
ki m üşterilerden biri, onu evlendirir veya evlenir, keza m üessir bir irşadla^ veya
korkutarak da iffetinikorum asını sağlayabilir. He'r hâl u kârda.efendi değiştir-
mesinin müsbet, terbiyevî bir yönü olduğu kabUl edilmiştir.
2- Burada câriyenin muhsane olmas.ından. maksad' evli.olm ası değildir, iffet
y‫ ؟‬. hürriyet (yani efendisi tarafından zinaya zorlanmamış) olm asıdır. Z ira köle-,
nin zinaya mukabil cezası, evli de'olsa bekâr .da' olsa ceidedir. Ancak ce'Ide de-
yince, âyet-i kerimede köleler İçin takdir Şile'n celde anlaşılmalıdır. Zinâ. setebiyle
köleye tatfeik edilecek ceza, hür kimseye tatbik, edilecek cezanın yansıd-ır (Nisa
25), elli sopa vuTu\m..Ebü Hanife, İm am M âlikfŞ âfîîveA h ın edİbn u H aııberitt
görüşleri bOyledir. Köleler, hakkında m uhsan'olıhayı KUfe ulem âsı ileÂnam Mâ~
lik “ M üslüman olm ak”, 'diye anlamışlardır.
3- .Köle zinayı tekrarladıkça ,her seferi'nde hadd' tatbik edilir. Am a, birkaç kere
zina, yaptığı ‫ ؟‬rtaya 'çıksa hep,si İçin.bir hadd tatbik edilir.
4- imâm-ı. AZam ve -birkısım filkahâ, köle ve. câriyenin cezasını hakim in ver-
mesi gereğine.hükm ederken diğer üç mezh.ep im am lan {Ahmed, m i M âlik)
sahiplerince verilmesine, hükm ederler. ' '
5- Zina köle ve câriye İçin 'değerini 'düşüren, bir taisurdur. Ancak Haneffler,
adet haline getirmemiş olm ak.kaydıyla köle hakkında kusur, saymazlar.
.6- Seleften'bâzıları, “ Köle ve cariye evli degil iseler, zinalan sebebiyle bun-
lara'hadd tatbik edilemez” dem işlerdir . '‫ط‬ ‫ﻻ‬ Abbâs (radlyallahuanhUm â), Tâ-
vus, Atâ, ‫ﻻط‬ Ciireyc ve Ebû Ubeydi'm bu. görüşte oldugu telirtilm iştir. Onlara
göre, verilecek ceza',‘‘te ’d fb .’ hududunda-kalmalıdır.
6. C İL T Z İN A H A D D İY IE İL G İL İ H Ü K Ü M t FR 219

7- Köleye iki ceza birden.veriîm em elidir. Yani - ayıpla-


mada ileri ,gidilmemelidir.

،> ‫ذب‬٠‫اﻟﻠﻪ ف ﻻو؛ ]غ‬.‫ وﻋﻦ أى ﺑ ﺪ اﻟﺮص اﻟﺜﻨﺾ رﻓﻰ‬- ٠ ٠


‫اؤﻗﻢ ﻣﺬأﺋﻌﺘﻦ ﻳﺘﻴﻢ‬٠‫ ^ ^' ﻋﺰ أر‬٠!‫ى أﻳﺘﻮ‬٠۵‫ ﺋ ﻴﺎ ا‬١‫ ي‬: . ‫ﺋﺬ‬٤ ۵ ‫زض ا‬ ju
‫ ذ‬٠ ‫ ﻗﺎﻋﻬﺎ ﻗﺬا‬،u‫ ذ ا ﺑ ﻠ ﻞ‬î ‫| زﺀث ذأ ; ى‬ ‫ى‬٠‫ ذ ﺋ ﻸ‬î ‫ ﺋ ﺬ‬، ‫ ﺷ ﻴ ﺬ‬: p' ‫ؤذذ‬
. ‫ ﺛﺬ ر ث إ ف ﻟ ﻠ ﺒ ﻦ‬،‫'أﯪ' ﺑﻨﺬﻗﻴﺎ ﻗﻘﻴﺎ‬۵‫ﺗﻬﺪ ﻷ ﻏﻴﺆ' اﻳﯫ“رﺀ ﻧ ﻔ ﻴ ﺚ إ‬
.'.‫ﻟﺮﳵ‬.‫ﻭﺃﺑﻮ ﺩﺍﻭﺩ ﻭﺍ‬ ،‫ ﺟ ﻪ ﺳﻠﻢ‬/‫ أ‬.[‫ أ ﺧ ﺘ ﻚ ارﻛﻬﺎ ﺣﺶ ﻗﺎش‬:‫ﻗﺎو‬
5. ( ^ 9 3 ) - Ebu Abdirrahman esS ü lem i (radıyallahu anb)anlatıyor^ “H z.A îi
(radiyâahu a â ) hutbede şöyle b u yu rd u riE y in sa â r,k ö Ie le n m ze -iste r muh-
san o l s u â r , ister o lm a s ıâ r - haddleri tatbik edin. Zira, H z. Peygamber (aley-
hissalâtu v e s s e l ) ’in bir cariyesizinayapm ıştı, ona celde ta tb ik etm eâ em retti.
.(.ö v m e k iizere) yanma geldim. Yeni nifâs olmuştu. Döversem öldürürüm diye
k o r tu m . Durumu R esû lu llâ'a a r z e l . Bana:

iy i yapm ışsın. .ijdJeşinceye k a d a r o n a d a k ım ln a ” dedi. [Müslim, Hu-


dud 34, (1075)‫' ؛‬Ti ٢m izî, Hudud 13, (1441)‫ ؛‬Ebu D âvud, Hudud 34, (4473).]
AÇIKLAM A :

1- H z. A li (radıyallahu anh) kölelerin, hadd k.nusunda, ihmal edilmeyip, su‫؟‬


işledikleri tekdirde unlara da tatbik b ilm esini hutbesinde halka hatırlatmıştır. Zina
edenlere, muhsan' olsa da olmasa da hadd vurulmasını 'emreder. Halbuki' OnCeki
hadîste muhşan olmayan, câriyenin hükmü- “ ,hadd” olarak zikredilmişti. .Arada
bir teânız gözükmekte ise de hakikatte böyle bir duram yoktur. Çûntai,. önceki
hadis.muhsan olmayanın-hükmUnü “ celde -(dayak)” olarak tesbit ettiği'gibi, bu
damuhsan olanın hükmünü celde-olarak'tesbit etmektedir. K u r’ân -1 Kerim:''٤‘Câ--''
riy eler m u h san o ld u k la n halde fuhuş, irtik a b ed erlerse, o n la ra m u h san olan
h iir k a d ın la ra verilecek azâbm y a n s ı v a rd ır” (Nisa 25) buyurmaktadır. Âyeti
.değerlendiren 'âlimler, recm cezâsının yansı olmayacağım gözönüne alarak‫ ؛‬cel-
denin yansını anlarlar,'dolayısıyla-kOlelere ceza, muhsan olsun olmasm, celde-
nin yarısı terettüp etmelttedir. H er iki rivayet de bunu 'ifade etmiş olmaktadır.
2- Hadd tatbikinde gözönüne,.alınacak.mühim'bir.prensip bu hadiste ifede edil-
mektedir: Hastalara, nifes olanlara, ,v'.s..iyileşinceye kadar hadd tatbik e d ilm ^ .
220 İ Ü B - İ SİTTE M U H T A S A R I 6 . C İL T

‫أ ة' ﻏﺰ‬. . - ‫'ق‬.‫ى رﺳﻮل‬٠‫]س‬ ٠‫ﺀل‬- ‫ وض ﻝ ﺀرﻳﺮ؛''زض ف‬- ٦ .


‫ ﻟﻢ‬٠‫ ؤاﻟﻤﺪف و > ب ا ﻛ ﺮ ا‬،‫ﻟﻜﺮ‬. ‫ اﻧﺤﻦ اﻟﺬى ﻗ ﺺ ﻛﺰى‬٠‫ ^ ﻧ ﺶ ﻟﺤﻦ اﻧﺘﺰ ق‬١
-Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor; ü R esû lü llâ ( â y h is s a -( 1594 ) .6
.latu vesselâm) hür kim seye terettüp eden Maddin bölunebjlen Reşidinin y a n sım
köleye hükmetti. Sözgelim i zina yapan, b â k î r e â haddi, m ira (gazf) haddi ve
şürbö’l-hamr (İçki) haddi boyledir. ( B u â r bölûnebilen h a d i r d i r , köleye hep
yarısı tatbik edilir). [Rezm ilavesidir .]

. ‫ ﺷﻔ ﻲ إ‬: ‫ ﺋ ﺪ ل ﻇ ﻰ‬fU. ‫]اﺋﺬ‬ ‫ﻟﺘﻪ‬١ ‫ و ص اﺑ ﻦ ﻋﻤﺮ ر ض‬- V I


:‫ ص‬al)١،‫ئ‬ j :۵ ‫ ﻗﺶ ي ﺗ ﻲ؛ ز ث ا‬،‫ﻧﻴ ﺶ ﻳ ﺮ ث رﺑﺘﻲ\ ﻟﺘﻖ؛ال‬
<]^ ۵١ ‫ إة‬٠‫ اﺀ;ا؛ى ﺀﻇﺸﻎ ﻇﻬﺎ‬:Ju ‫ ؛‬.‫ﻟﻠﻪ‬١‫ ﻵﻗﺔ ﻓﻰ ؤش‬H (‫ﺀى‬٠‫وﻷ ﺀاط‬
.‫ أ ا ﺟ ﻬ ﻤ ﺎ روﻳﻦ‬.[ ‫ا;ﺋ ﻰ أن ا ﻫ ﻪ‬:

-İbıiu Ömer Hazretleri’aden (TadîyaUahü â ü â ) rivayete göre: Ca- ( 1595 ) .7


- riyelerinden birinehadd tatbiketmiŞf bu m is a d la a y ia r ı n a ve backklarına vur
:maya başlamıştı. Bunu gören Sâlim ( â im e h u m u llâ ) kendisine

b ö y le ‫إد؛ م ؛ ر‬٠'‫ ﺀد ؛لﺀﻻ ؟ع‬Cenab-I H a k k ’ın : ‫وﻵ‬


‫ “ رأﻗﻪ ﻓﻰ ﻟ ﻲ اﻟﻠﻪ‬B ım la ra A lia h ‫’؛‬m d in in i ta tb ik h u s u s u n d a a c ıy a c a ğ m iz tu t
-m a s m ...’. (N m 2 )sö zû n e rd e k a ld ı? ” der. AbduUahİbnu Ömer ( r a d ı y i â u an
:hûmâ) de

-ii— B enionaşefkaaidavram yorm u buldun?H erh aldeC enâb-ıH akkonu öl


dürmemi em retm edi” cevabini v e rir.” [Rezîn ilâvesidir ,!

# ‫ ]ﺧﺬايﺀ ا ; أ ؛ ﺀ ق‬:‫ وض واﻟﻞ'ﺑﻦ ﺣ ﻢ ر س اﻟﻠﻪ ف اال‬- ٨ I


‫ﻳﺌﻴﺎ ﺳﺎ ﺧ ﺊ‬,‫ أ ﻳ ﻘ ﺒ ﻰ ﻏﺎ ﻋﻘ ﻦ‬٠‫ | د ﻳ ﻞ ا ﻓ ﻶ ؛ ة ﻗ ﻐ ﺄ ر ﺟ ﻠ ﻊ‬.^ 1‫ل ; ل‬

‫ ﺳﺬ ف‬،‫ آ ﻗ ﻰ ﺣﻤﻨﺎ ﻧﺤﻤﻨﺎ‬٤ ‫ ﻗﺎ 'ﻟ ﺬا اة ﻧ ﻠ ﻠ ﺊ ! ﻟ ﻴ ﻖ‬،‫ا وﻳ ﻮ‬4‫ ؛ ; ﺀت‬، ‫ذ ا ﺋ ﻞ‬


‫ ﻧ ﺎ ﺋ ﺒ ﻮا‬،‫ﺋﻖ ﺋﻰ ﻛ ﺪا ؤﻧﻤﻨﺎ‬٤, ‫إة' داﻟﺚ ا ذ ﺑ ﻞ‬ ،‫ ؛ ﻳ ﺬ اﻛ ﻬﺎ ﺟﻴ ﺊ‬Uj,

‫اﯮا‬٠ ‘‫ ذا‬. ‫ ذ‬٠ :‫‘ ى'ﻓﺚ‬٩ .‫ ا ﻵوت‬٠‫اأذ ى ﺷ ﻲ أﺋﻦ ؤﺑﻎ ئﺀ‬,'‫ ﯮا'اد ﻏﺰ‬٤'‫ا‬٤
‫ﺀ‬ r
6. CİLT ZİNA HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER 221

‫ﻗﺎ'ل ب ل > ل‬٤.، ‫ﺗﺎ ﺟﺜﻴﺎ ا'ﻟﺬى ذ ﻳ ﻈ ﺬ ﻓﺎ‬. ‫ و م ة؛‬٠‫ا ة ﺗ ﺺ‬ .‫ﻳﺪاﻟﺒﻦ‬


، ‫ﻟﺠﻠﻲ ؤ ﻷ ﺷ ﺄ‬٧ ‫ال‬٤‫ؤ‬-،٠‫ذز ه ﺋﺚ‬٤ ‫ ﻗﺬ‬٤‫دﻫﺒﻰ‬1:‫ذال ﻓﻲ‬٤'،‫ﺗﺎﻃﻴﺎ‬٠'‫ أﯪ‬:‫ﻟﻠﻪ‬١
'‫ﻣﻔﺎ أﺋﺆ‬:‫ ﻗ ﺬ ﯪب رﻳﻪ ذذﯪ‬:‫ ؤﻗﺎذ‬،‫ﻟﻢ‬٢‫ﺟﻠﻢ ؤ‬٠‫ى وع ﻏﻘﺒﺎ أة ؤ‬٠‫وﺀ; ا>ﺟﻠﻲ اﻟﻲ‬
.[^‫ﻳﺊ‬.‫'اﻟﺘﺪﻓﺆ ةﺗﻞ‬
.‫ﺗ ﱶﺃ ﺀ‬ ‫ ﺍ‬٤‫ﺕ‬- '‫ﺟﺘ ﻞ‬ ‫ﺃﺋ ﻪ‬ ‫ﺋﺬ ﲟﺰ‬ ‫]ﺅ ﺏ‬ :‫ﺍﺍﺗﺮﻣﺬﻯ‬.'.-‫ﻭﺯﺍﺩ‬
-.‫واﻟﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬ ‫أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ أﺑ ﻮ ﺩﺍﻭﺩ‬

8. (1596).. Vâil ibnu H u cribtti Rebi*a ( v a d ı y i â u s â ) anlatıyor: uRcsûlul-


M (â yh issa lâ tu v e s s e lk y ’ın sağlığında} namaz kılm ak maksadıyla bir kadın
evinden çıkmıştı. Yolda ona bir erkek rastladı. Kadma çullamp İhtiyâcını gider-
di. Kadın bağırdı, adam ise sıvıştı gitti.
(Çığlığı üzerine) kadına bir erkek uğramıştı. Ona başından geçeni â t ı p , bir
adam bana böyle böyle yaptı dedi. Sonra, bir grup muhacire rastladı,başından
g e ç e n io d a r a d a a â tıp : **B iradam ban aböyleböyleyaptırfdedi. H ep b e n b e r
yürüyüp, kadının kendisine tecavüz ettiğini zannettiği kim seyi y â â y ı p kadına
getirdiler. Kadın:

6*7 Evet, bu odur?[' dedi. Sonra adamı H z. Peygamber (deyhissalâtu vesse-


lâm )’in yanma g ö t ü ğ le r . R esû lu lîâ adamın recmedilmesini emrettiği Sirada,
kadına tecavüz etm iş olan kim se kalkıp:

E yA U ah’m R e s i , suçlubenim!** diye itirafta b i n d u . Resûlullah (âey~


h i s s i m vesselam) kadma:
‫ تﺀﺀ‬G it. A llah g iin a h la n m -affetti.» dedi. Zan â n d a kalmış olan kim seye
de güzel sözler söyleyip (gödûttü aidi); Mütecavizin recmedilmesini eimretti ve
r e c m â d i.

Sonra R esû îu liâ şunu söyledi:


٠‫ﺀ‬- B u a ^ a m öyle hir-tevbe ile tevbe etti ki, böyle bir-tevbeyi'M ediae-aha-
lisî'.j^a^aydî kabssi edilir«Si»’.'
J \rm ızh u 'â y â d & h u k m m ıtm ;i* V â il(ra d ıy a îla h a â )H z.P e y g a m b e r(d e y -
hissaîâîu vesselâın)1n kadma m ehir takdir edip e le d iğ in i z ik r e ie d i* }. [Tirml-
222 K Ü T Ü B -İ SİTTE M U H TA S A R I 6. C İL T

zî, Hudûd 22, (1452); Ebû Dâvud , Hudûd 7, (4379).]


A Ç IK LA M A :
1- Şârihler burada bir müşkile dikkat çekerler: Resûlullah, birinci şahsın rec-
medilmesine, ikrar veya beyyine olmadan hükmetmiştir. Bu ise muhakeme usu­
lüne aykırıdır. Recin için ya itiraf veya dört erkek şahidin şehâdeti şarttır. Burada
bunlar mevcut değildir. Dolayısıyla, kadının hadd-i kaz/ ١a mahkûm ohnası gere­
kirdi. Belki de, zanlı getirildi, mesele daha tahkik safhasında iken gerçek suçlu
itirafta bulundu. Ravî vak’ayı zamanla unutup biraz değiştirerek bu şekilde an­
latmış olabilir.
2- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), günahını itiraf eden mütecavizi de iti­
rafı sebebiyle övmüş olmakta, böyle yapmakla ihlâslı ve indallah makbûl bir tev-
be yaptığını belirtmektedir. Tevbesinin makbuliyetini ifâde için: M edine halkına
tak sim edilse hepsinin affın a yetecek k a d a r sevaphydı mânâsına gelen bir ifâ­
de kullanmıştır. ٠
A îiy y ü ’l-Kâri bu ifadenin gerçek bir mânaya tekabül etm ediğine, zira tevbe-
nin taksime ve bölünmeye kâbil olmadığına dikkat çektikten sonra, M âız İbüü
M âlik hakkında söylediğinde olduğu şekilde bunu da mübalağaya hamletmek ge­
rektiğini belirtir. Ancak Aliyyü7-i‫؛؛‬M ’ye tamamen katılmak da zor görülüyor.
Zira sevabın miktarı hadislerde ve hatta âyetlerde sayıyla yani miktarla ifade edil­
miştir. M iktara, sayıya giren şeylerin taksimi, cüzlere ayrılması mâkuldür, m üm ­
kündür.

3- Hadisin sonunda Tirm izî’nin kaydettiği bir ziyâde var. Orada Tirmizî, râ-
vinin -ki büyük ihtimalle Vâil kastedilmiş olabilir- kadına Resûlullah’ın m ehir
takdir edip etpediğine dair bir zikirde bulunmadığına dikkat çekiyor. Sebebi, Re­
sûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kadının bu gibi durum larda m ânız kaldığı te­
câvüzü maddi olarak telâfi eden bir meblağ takdir ederdi, başka hadislerde bu
husus gelmiştir. Buna binâen Tirm izî eksikliğe dikkat çekmiştir.

٠٧٠ c-li. üj 01 ;,،‫ ؛؛•'؛‬jıii ،‫؛>؛‬î p


،،٠ .Af-j. ‫؛‬٥،٠3
6 c il t ziNAHADDiYLE İLGİLİ H ü k ü m l e r 223

‫ وص اﻟﻐﺎﻳﺎ(ﺀ ض‬،‫ص اﻟﻬﺜﺬ ﺣﺶ ﻫﺒ ﻊ‬،‫ ث‬٠‫ﻟﺔﻟﻠﻢ ﻋﺚ ﻗ ﻼ‬١‫ وﻓﻎ‬:JU.


‫ئ‬‫ﺋﺬ؛ ﺗﺜﻮطض ﻗﻼه‘;ص اﻟﺬى أ‬.‫ ﻗﺈذ‬،.; ‫ زص ا'ﺗﺜﻮ؛ ﻏﺶ‬،‫ﻳﺘﻴﻆ‬
‫ﺀا‬
‫ض داود‬٠‫ﺿﺞ‬.‫ ﴽ‬. [ ‫ ﻧ ﺾ ﺑ ﻪ‬،‫ﻻه‬،' ‫ؤ>( ى‬. Ul‫؛‬î
9. (1597)-İbnuAbbâs (radıyallalıu anhümâ) aniatıyor: “H z.ö m e r’e, zina yap-
m ış olan deli bir kadın getirildi. (Recin edilip edilemiyeceği hususunda) halkla
istişare ederek recmedilmesine hükmetti. Kadına H z.A li ( r a d ı y a ll â anh) uğra-
di. (Hazırlığı görünce):

Bunun hâli nedir?” diye sordu. Kendisine: “F â n c a k a b i l â n deli bir


kadındır, zina yapmıştır. H z. Öm er ( r a d ı y a ll â anh), recmedilmesine
hükm etm iştir” dediler. H z. A li (radıyalM u a â ) :

Kadını geri götürün!” dedi, sonra H z.ö m e r’e uğrayıp:


E y M ii’m i â r i n Emiril Bilirsin ki, Resûlullah (aleyhissalitu vesselâm):
١‫ﺷﻢ ﻳﺬ‬٠‫اﺳﺔوه‬.‫ذﻓﻎ اﺳﺐ ﻋﻦ زﻻ'ث ص اﻟﻌﺶ ﺧﺶ' ﻳﺒﻊ وص اﻟﯫﺑﺒﺮ ﺧﺶ ﺳﻴﻬﻌﻞ وﻏﻦ‬
“ Kalem Î1Çkişiden kaldırılmıştır (artık onlar yaptıklarından sorumlu de-
-gildirler)‫ ؛‬Büluğa erinceye kadar ‫ ؟‬Ocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan,-
gifa buluncaya kadar bunamıştan” . ‫ ﻻو‬biçare kadın f â n c a k a b i l e â bunağı-
dır. Ona tecavüz eden, muhakkak ki a k lin o b a n lığ ı sırasında tecavüz etm iştir”
d e d i” . fEbu D'avûd, Hudud 16,. ( 4 3 9 9 , ' w , i l , İ 2 ) . ]
AÇIKLAMA:-
1- İslâm, fıkhında.bUyük bir,ehem m iyet taşıyan bu hadis, bütün filkahaca be-
.nimsenmiştir. Bu'hadis, kişiyi fiilinden' sorumlu kıl-mada **akl” ı ve i‘irâde” yî
vazgeçilmez bir şart, kabul eder. Akli kemâle erm eyen ‫ ؟‬ocuğun hukuka ehil'ol-
maması, onlar hakkında himaye .alici pek büyük bir rahmet olmuştur. Çağlar boyu
Avrupa dahil, bütün cemiyetlerde ‫ ؟‬ocuklar'ezilirken, ,İslâm'dünyasında hukûkî.
ehliyetsizlik sebebiyle büluğ çağına kadar'sorum lu sayılmamış, m al .ve can yO-
nüyle velinin himayesine tevdi-edilmiştir.

İslâm aleminde ‫ ؟‬ocuklar mahkemeye bile nadir hallerde ve belli yaşlardan sonra
celbedilirken, Batı’da,',iş!enen suç sebebiyle büyüklerle ayni cezaya ‫ ؟‬a k tırılara k
..gerekiyorsa idam bile edilmiş, büyüklerle birlikte ayni hapishanelere atılmıştır.
Bu^durUmun ‫ ؟‬ocuk fıtratına uygun gelmediğini Bati, ilk.defa 19. asn n sonlar'ında
anlar:, ya başlamış, ‫ ؟‬ocukların h-ukuki ehliyetsizliği, ayrı mahkemelerde muha­
224 KÜTÜB-İ SlTTE MUHTASARI 6. c il t

kem esi, hapisten jjiyade ıslah evlerine, koruyucu ailelerin yanına verilmesi gibi
fikir ve müesseseleri geliştirmiş ve bu paralelde bir hayli yol almıştır. Oradan
bize de “ çocuk mahkemeleri” fikri gecikerek geçmiştir. (1661. hadiste geniş bilgi
vereceğiz.)

2- Âlim ler, bu hadise dayanarak çocukların şer fiillerinin yazılmadığını kabul


ederken, başka hadislerden hareketle hayırlı fiillerinin yazıldığım, bu fiillerin,
hem çocuğun terbiyecileri durumundaki anne ve babasına ve hem de kendisine
uhrevî faydalar sağlayacağını belirtirler. Nitekim 1561. hadîste geçtiği üzere Re-
sûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), “ çocuğun haccımn makbul olduğunu, ona hacc
yaptıran annesine de sevab geleceğini” beyan etm iştir. Keza bir başka hadiste
“ Ç o cu k lara nam azı e m re d in ” buyurulm uştur. ICısacası çocuklar hakkında ha­
yır kaleminin yazmaya başladığım gösteren rivayetler mevcuttur.

.‫أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ أﻣ ﺼ ﺤ ﺰ ب اﻟﻤﺴﻔﻦ‬

10. (1598)-JFİabjb Jbnu Sâ/im (rahimehumullah) anlatıyor: “Abdurmhman İbnu


Huneyn denen bir adam karısının câriyesine temasta bulundu. Hâdise, Küfe emi-
ri Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anh)’e götürüldü.

'*— Ben, dedi, hakhm zda, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm )’m hükmüyle
hükmedeceğim: “Eğer zevcen, câriyeyi sana helâl ederse, y ü z deynek yiyecek­
sin, helâl etm ezse recm edîleceksin...“
Sonra (tahkik etti) karısımn câriyeyi adama helâl ettiğini görünce, em îr yü z
de>7iek vurdu” . Uirmizî, H udûd21, (1451); Ebu Dâvud, H udûd28, (4458,4459);
Nesâî, Nikâh 70, (6, 124); İbnu Mâce, Hudûd 8, (2551).]
AÇIKLAMA:
İbnul-A m bî, bu hadiste geçen hükümle ilgili olarak şu açıklamayı yapar: “ Bu
6. CİLT ZİNA HADDİYLE İLGİİİ HÜKÖMLER .225

c e a hudûd’a girm ez‫ ؛‬ta’zîr ve' te.dîbe girer. Ç Ü İ ona tatbik edilmesi gereken
hadd. celde değildir” .
İb ım l-A ıa b n hükmünü şöyle açjklayabiliriz: 'Muhsan olan famsenin “ üadd.’i
celde degil recm ’d ‫؛‬r. A dam 'evli olduğuna göre-m uhsaadır.'R ecra’e hükmedil-
raeyişin sebebine'gelince, muhtemelen, kadının? eâriyesini kocasına helâl kılmış
olmasıdır. Aslında ferclerin ariyeti caiz-degilse de, bu ariyet, zayıf da'olsa bir
.şüpheye sebep olmakta,, adama caiz olabileceği' kanaatini, verm ededir. Fakihler
böyle bi'r dunım un, adam hakkında ha^fletici'bir özür sayılabilecegine'hükme-
derler.' Hafifl,eti۶i'b ir sebep, haddlerin düsmesine sebeptir. Dolayısıyla, adam-
'dan recm .cezası 'dUçmüs, N u’m an, te ’dîbî mahiyette olm ak.üzere yüz sopaya
hükmetmiştir.
Ancalt şunu'da belirtelim-'ki, zevcesinin câriyesine temasta bulunan erkeğe ve-
r il e e k hüküm' filkaha aras'ında ihtilaflıdır, A li ve ‫ﻻط‬ Öm er (radıyallahu
anhümâ) başta birkısnn sahabe, recm ^ilm esi geregine hükmetmiştir.‫ط‬ ‫ﻻ‬ Mes*ud
(radıyalIahu anh) ise hadd olmayacagı, ta ’zîr edileceğine hükmetmiştir. Ahm ed
\eİsh âk da yukarıda'kaydettiğimiz N u * â ‫ ﻻ ط‬٥eş/r hadisiyle amel etmişlerdir.

‫ﺻﻰ‬٠ . ‫اﺧﺶ رض اﻫﻪ ﻋﺬه ]أن رﺳﻮق اﻟﺘﻪ‬ ‫ة ﺑﻦ‬٠‫'وﻋﻦ ﺳﻞ‬- ١١ | D


‫' وﻋﻚ اﻟﺌﻠﻴﻴﺎ‬،‫ا ي ﻏﺰة‬4‫ ﺗﺘ ﺨ ﻪ‬٠‫ن ا‬١‫رﻳﺔ ا;أﺗﻪﺀ إذ ك‬١‫ى ج‬٤‫و رﺟﻒ وﻗﻎ ﺀ‬
‫'أﺧﺮﺟﻪ‬-.[‫ﺗﻴﺎ‬٤‫دﻳﺎ ي‬:‫ وﻋﺶ بﺀ‬-'‫ﺑ ﺬ ﻧﺬ‬ ‫ أ'ﻃﺎؤﻇﺬ‬٠‫ ﻛﺎﺋﺊ‬.‫ ة ﻳﺎ ' ﻗﺈ ذ‬٠
‫أﺑﻮ داود واﻟﺸﺎى‬.
11. (1599)- Selem e Ibnu Muhabbak (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah
(âleyhissalâtü vesselâm), hanımının câriyesine temas eden bir adam hakkında şöyle
hûknietti: ..E ğ e r, a d a m câriyeyi zorladı ise', câriye h ü rd ü r, a d a m , câriyenin
efendisine (yani k arısın a) m islini b o rçlan m ıştır, câriye rız a gösterm işse, câ­
riye adam ın o lu r, câriyenin efendisine, o nun b ir m islim b o rç la m r.’. [Ebu Dâ-
vud, Hudud 28, (4460, 4461); N esâî, Nikâh 70, (7, 124); Ibnu M âce, Hudûd
8, (2553).]

AÇIKLAMA:
Bu hükmün, önceki hadîste ortaya çıkan hükme hiç uymadığı açıktır. Orada
“Aadd” e hükmedilirken, burada maddi ödemelerle mesele halledilmektedir. Hat-
226 KUTUB-I SITTE MUHTASARI .6. c il t

tabîder kl: ‘ ‘Ben bu hadisle amel-edl^,,,bu şekilde fetva veren, tek bir fakîh bilmi-
,yurum. Oyle ise, bu rivâyetinraensUh olması gerekir” '. B e y h â îû e SUnen’inde
benzer bir ifade'ile: ‘‘Her tarafdaki. fakihlerin kendilerinden önceki Tâbiîn gibi.'
'bu hadisle amel etmemekte, icma etmi? 'olmaları, -?ayet sabitse- bu hadîsin, h«..
dûd üzerine vârid ,olan ahbarla neshedildigine delil teçkil'eder” der. Arkadan,
'£ ş ’as ١ın§u sözünü kaydeder:' ‫ اﻟﻐﺪ و ؤ‬j j ‫‘‘ ﺗﻔ ﺶ آ ة ﻓ ﻨ ﺎ' ﻛﺎ ن‬Bana ulaştı ki, ,'bu
hadisin hUkmU, hudud’la.ilgili ahkâmın vahyinden önce muteber idi.” '

,‫;ده ﺑﺖ ةا'ؤ‬:‫ﻟﻮ‬5 ‫ﺧﺎاﻟ ﻰ‬ ‫اى‬ ‫]ﻣﺮ‬ :‫ل‬١‫ﺀﻏﻪ'ل‬.‫اﻟﺘﻪ‬ ‫اﻳ ﻮا ﺀ ر ﺿ ﻰ‬ ‫ وض‬- ١٢ İ


‫ﺋ ﺬ ذ غ ا ;أ ه‬,‫ﻰ ذﻳ ﻞ‬ *٠‫ أ ﺋ ﻦ ﺗ ﺮﻳ ﺪ ؟ ﻗﺎ ل‬:‫ذ ﺗ ﺘ ﺬ ' إ ذ ا ة ﻫﺌﺘ ﺚ‬
‫ ﻟﺘ ﻪ | أ ﻟ‬١ ‫ ﻳ ﻰ ز ﺳ ﻮ و‬٠; ‫أ‬

‫ )اﻟﺌﺆاﺀ( اﻟﺮاﻳﺔ‬.‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺻﺤﺎب اﻟﺸﻦ‬.[‫ آﻗﻪ ;اﺳﻪ‬.‫ﻳﻤﻪ أذ‬.


12. (1600)- B eriibn u l~ Â zih (radıyallahu anh) anlatıyor: *‘Dayım Ehli Biirde
ibnu N iyir-beraberinde bir b a y r â olduğu halde- bana uğradı. Kendisine nereye
gideceğini sordum.

Re'sûluUâ (a le y h iss itu vesselam), bana ' * evlenen bir


adamın kellesini getirm em i (ve m alınada el ko‫ﺗﻤﺪ‬mamr‫ ر‬emretti, ona gidiyorum '}
diye cevap verdi” . ٧ \rvn'[zî, Ahkâm 25, '(1362)‫ ؛‬Ebu Dâv'ud, Hudüd 27, ( ^ 5 6 ,
^ 5 7 ) ‫؛‬, Nesâî, Nikâh 58 '١ (6,. 109-.110)‫؛ ا‬bnu M âce, Hudüd 3 5 , (‫ ة‬607 ). ‫ذ‬

AÇIKLAMA:

1- Hadis .üzerine ihtilâf edilmiştir. -Oldukça farklı Şekillerde rivâyet edilmiş-


tir. Mesela bir rivayet ?öyledir: “Birgiin kaybolan devem i ararken, beraberle-
rinde bayrak olan bir grup Siivari gördüm, bir bedevimn evine girip boynunu
vurdular. Adamın g ü n â nedir? diye sorduğumda: i*Babasınm hanımıyla
evlenm iş ’ ١٩ dediler, hem de Nisa SUreSini okuduğu .halde.- Halbuki''orada.'
,‫ﺋﺆﺣﻤﻠﻢ ﻣﻦ اﻟﺌﺘﺎ ؛‬:‫ “( ؤ ؤﻓ ﺨ ﺨﻮا ﻓﺎ ﻟ ﻲ أ‬Babaîarjn'jzıni.cvJenmiş joJduğu kad.،n
la n nikâhlamayın” buynıimuştur (Nisa 22 ) . ”

2- Olen babalarından dul kalan veya babalan tarafindan boşanmış olan hanim-,
larla' ev'lenmek cahiliye 'adeti 'idi. Onlar bu İŞİ helâl ,addediyorlardı. Kur.ân-1 Ke-
rîm bunu kesinlikle haram, kılmıştır.' Bunu bile bile, bir'.kimsenin babasının
hanımıyla evlenmesi, harami heiâl„addetmesi irtidad. sayılmış, bu seljeple'.de öl-
düriilmöştür.
6. c il t ZIn A HADDİYLEİLGİLİ HÜKÜMLER 227

Bazi âlimler, bu hadîse dayanarak: “imâmın, bu meselede olduğu iizere, şen-


atin kesin emirlerine m u h â f e t eden k i m s e â katlini emretmesi caizdir' ’ demiş-
lerdir.
Ancak, rivayetin,dahaziyade, İrtldâdahamleddmesl.gereltme^edir.^.Yanij.^Re-
sûlullah (aleyhlssalâm-vesselâm)’ın Öldürülmesini emrettiği bu kimse,'yaptığı İşin
haram .kılındığım bilmekte idi. Oyle.ise ٠nu ir t ik a b etmesi, harami helâl addet-
meşinden İl.eri gelmiştir, bu ise küfrü mUcib bir dunımdur, mürted ise öldürülür.
Kurada, İmam -1 Mâlik'in: “K atletm ekde ta'zîrcezdarına d â ild ir ” hükmüne
Ornek bulunmuştur. '

Kezâ, bir günahı helâl' addederek işleyen kimsenin kani döküldükten, sonra
malinin müşâdere edilmesinin câiz olduğu hükmü de bu rivâyetten ‫ ؟‬ıkardmıştır.

. ‫ﻣﻦ‬ ‫ﻟﻠﻪ‬1 ‫ﻟﻪ رﺳﻮل‬،] :‫ال‬٠ ‫ ﻣﺎ‬٠‫ﻟﺘﻪ ﺀئ‬١‫رﺿﻰ‬ ‫ وﻋﻦ ادن‬- ١'٣

‫ أﺧﺮج* رزس‬.‫ اةو؛ﺀ‬٤ ‫ أ‬٠‫ ﺗﻦ ﺋ ﻲ ﺗ ﺌ ﺬ‬.‫ أذﻗﺎل‬،٠‫ ﺀ ﻗ ﺰ داب ﺗ ﻺم‬٠‫و‬.


-W .R,nu Abfıâs (rjıdi3۶allalıu.a^ümâ) anlatıyor: *‘R e s û H â (d e y -( 1001) .1.3
hissalâtu vesselim ) şöyle emretti: '“ Kim, nikâhı haram olan bir akrabasına
-cinsi'temasta bulunursa -veya şöyle demişti kini haram yakmı ile evlenirse
onu öldürün ,»..

‫ﻟﺘﻪ‬١‫ؤﻟﺪ رﻣ ﻮ ق‬.‫ ﻳ ﻸ ﻳ ﻬ ﻢ ب؟م‬٠‫ﻋﻔﻪ ]ان ز‬ ‫رﺿﻰ‬ ‫أﻟﺲ‬.‫ وﺀن‬- ١ ، İ Ü


"،١)‫ةا ﺋ ﺬ ﻓﻰ' ذﻣﺊ‬,‫ا‬٤ ‫ﻗﺎ'ﯪ؛‬.،'‫ب ﯪ ذﻳ ﺐ ﺋﺬ‬،‫ اد‬:‫زﻓ ﻦ اﻟﻪ ئ‬ jul ‫ ةا'ل‬.
‫ ة ذ‬٤ ،‫ؤ‬ ٠‫د‬ ٥ ‫إذا ﺛﻮ ﺗ ﺠ ﻮ ب ﻳ ﺲ‬٤ ،‫ أﻳ ﺰﺑﺬ‬٤ ٠‫ﻏﺮغ ﻛﺎزﺋﺬﺋﻞ‬. :‫ﻗﺪنﺀ ﻗﺎق ﻟﻦ‬
.[ ‫ ﺳﺲ ه‬I ‫ص ﺀ>ادأئ‬،٠‫ئ و‬

.‫ ر‬٠‫ ال‬:.‫ ( ادﻛ ﻞ‬١)


228 K U T U B -I SITTE M U H T A S A R I '6 . c il t

(a le y h is s itü vesselam), Hz.AU (radıyalM u anh)’ye: “ G it b oynunu v u r!’Vdı٠


-
y e emretti. H z.A îi, adama geldiği v â , onu bir kuyunun İçinde (yıkamp) serin-
liyoT buldu.
ciÇık dışarı!” diyerek elinden tutup kuyunun dışına çıkardı. H z.A îi, â d â m
mecbûb (burulmuş) ve tenasül organından m â m m olduğunu gördü. A rtık ona
dokunmayıp, durumu Hz. Peygamber (aleyh issâtu vesse!âm)’ehaber verdi. Re-
sûluU â, onu, davranışı sebebiyle takdir e tti” .
B ir'rivayetteşu ziyâde,gelmiştir:. “R esûlulM (a le y h issâ tu vesselam):
h id , gâibin görm ediğini görür?’ buyurdu. [Müslim, Tevbe 59, (2771).]
AÇIKLAMA:
1- ümmü veled, efendisinden ‫ ؟‬ocuk doğuran câriyedir. Bir kimse câriyesi'ile
temas sonucu,‫ ؟‬ocuk sahibi oiur ve onun kendinden olduğunu, İkrâr,ederse ,.0 câ-
riyeyeUnjmU ^ e d 'd e n ir . .Efendisi, artık o n u satamaz. Adam'. a.zad etmeden ..ve.
- fat.edecek olsa, câriye hür olur, mirasçılarına kalmaz.
2 - ^ c b ö b .t e n â s ü l uzvu kesilm iş erkektir.. .
3- Rivâyette kastedilen ü.mmü .veled, ResUlullah (aleyhissalâttı. vesselâm)’ın Mı-
Sirli'câriyesiM eriye (radıyallahu.anhâ)’dir. ResUlullah’a  r ^ m ’idoğurm uştur.
.4 - ^evevf, Hz.-Peygamter(aleyhissalâtuvesseia^^
sebeple Yermiş olma ihtimaline dikkat çeker ve bâzı alimlerin, ölümü gerektiren
'b ir nifakı olabileceği iht'imali 'üzerinde durduklannı. belirtir. Kadı lya z, r CsöIu I-
lah (aleyhissalâtu vesselânı)’ın gerçeği bilerek.ffe.Ab.-’ye bu em ri venUiş olabi-
leceğ'ini de söyler. Yani, istemiştir ki, gerçek Efe.Aü.’nin'm üşâhedesi ile ortaya
‫ ؟‬ıksm da-câriyesi hakkındaki'töhm et İzâle olsun.. Nitekim öyle olmuştur.-

‫ذﺑﻖ‬ ‫ ]أش ا'ﻟﺒﺬ‬:‫ال‬٠‫ﺀﺗﻪ‬.‫اﻟﺘﻪ‬-‫ﺑﺪ رﺿﻰ‬.'‫وﻋﻦ ﺳﻬﺰ ﺑﻦ‬--١٥ Ü


-،‫'ة ﻋﺎ ﻋﺬ ذاﻻئ‬.‫إأى ا'ﻟﺘﺬأ؛‬٠ ‫ﻗﺘ ﻦ‬,، ‫ا ﻻ‬٤‫ﺗﯫ‬- ‫ﻛﻞ ﺋ ﺖ ﴽةذ وش اا;أل‬
‫ ; ئ ؤ ر ﻛﻪ‬3‫ ﺋﺔ ا‬1‫ﺛﺞ‬. .‫ أﺗ ﺔﻟ ﺖ أن ﺋ ﯯ ن وﺛﻤﺖ‬٠\].
15. (1٠3 ‫)ي‬- Sehlibnu Sa d fradıyallahu anh) anlatıyor: {'Biradam R esû lü llâ
(aleyhissalâtu vesselam^ 'a gelerek ismini de verdiği bir k a d ı â zina yaptığını iti-
ra f etti. Resûkllah (âyhissaJâtu v e s s e l k ) kadına adam göndererek m eseleyi
sordurdu. Kadın, zina e ttiğ in iiiâ r e tti. Bunun üzerine, adam ahadd celdesl tat-
bik etti, kadına dokunmadı” . ,‫؛‬Ebu p â v u d / HudUd '31, (4466).]
6. c il t . Z I n A H A D D İY L E İL G İL İ H Ü K Ü M LE R 229

,.,AÇ!KLAMA:.

1 - Zina i،irafında‫؛‬b u l u n a n ^ e y e Hz. ,P e y g a m b e r,(.y h iss^ ^


'Celde uygulaması, ٠. kimsenin .muhsan olmadığını, yani heniiz bekâr Olduğunu
gösterm ektedir‫' ؛‬değilse böyle bir duram da hüküm celde .olacak dem ek değildir.
Kadının'terkedilmiç olması, itiraf etmemesi sebebiyledir. Adanun İddiasını te ٧-
sik edecek'bir başka beyyine de bulunmadığına 'göre, ona ceza verm ek USÖ.1 açı-
Sindan mîi.mkün değildir.

. ‫را ﻳ ﻼ 'س ﺑ ﻬ ﺮ ﺑ ﻲ ﺑ ﺶ ش‬ ‫ ﻣﺎ ]أئ‬٠‫ﻟﻠﻪ ﺀئ‬١‫ر ﺿ ﻰ‬ ^ ٠١^ ‫وﻋﻦ ادن‬ ~ ١. ٦

‫اةرﴽ‬ ‫وﻛﺄ ن‬ | İ ‫ ت'ﻗ ﺤﻠﻨ ﺔ ﻣﺄة‬٠‫زرى ﺑﺄ ;ا ة ازﺑﻎ ﻣﻼ‬ İ ٥٠% ٠‫ﺋ ﺮ‬ ‫اﻟ ﻰ‬

‫ة‬.‫'' ﺋﺠﻠﺪ‬، ‫اﻟﺘﻪ‬ ‫زﻣﺮد‬، ‫ ﻛﺪب ﻧﺎﻟﺘﻪ‬:‫ﻫﻘﺎﻟﺚ‬.‫ ا^ذ ﻏﺰ اﻧﺘﺰأؤ‬.‫ﺳﺄﻟﺬ‬, ‫ﺋﻢ‬


‫' ﺃﺧﺮﺟﻬﲈ' ﺃﺑﻮ ﺩﺍﻭﺩ‬.[‫ﺗﺘﺎﻓﻦ‬.

'1 6 .'(16 ٠4)_ ‫ط‬ ‫ﻻ‬ A b b is hazretleri (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “ B ekr. -
nu L eys kabilesinden bir adsan, R e sû lu ü â (â yh issa lâ tu v e s s e i y a gelerek,
b i r k a d ı â d ortkere (itirafederek) zinayaptığını söyledi. R e s û H â (aleyhissa:
lâta v e s s e k ) ona y iiz sopa vurulmasına hükmetti. Zira adam bekârdı. Sonra,
kadın aleyhine beyyine sordu. Kadın:
E yA H ah'm R esûlul V a llâ y a la n soylûyorf*dedi. Bunun ûzerine, Resû-
lullah, ad am iftira (kazf) haddine, Yani, seksen sopaya m â k â m e tti” . [Ebu Da-
vud, Hudûd 31, (4467).]
AÇIKLAMA..
1- Hu hadisle Onceki'hadis .arasında.farklılık'mevcuttur. Zira önceki hadiste,
zina yaptığını itiraf eden’kimseye ResUlullah zinah'addi tatbik ederken, bu ikinci
rivayette.hem zina ve hem...de-kazf haddi' tatbik etmiş' olmaktadır.
2- Alim ler bu-meselede ihtilaflı hükm e giderler, imam M âlik v e Şâfiî hazret-
le r iSehlibnu S a’d (radıyailahu.anh)’ın rivayetinies'as alarak: ‘‫ ؛‬uay yenh lr ka-
dınla zina itirafinda bulunan kim se, kazf değil z in a 'h a d d lile cezalandırıhr”
dem işlerdir.

Ebû Hanife ve E vzâ ’î ise‫ ؛‬-‘^‘Sadece kazf haddine m a h ^ m 'e d ilir, zira kadının
inkârı .(zina haddini kaldıran) bir şüphedir” demişlerdir. Bu göröşe: “ iyi ama,',
.,kadmın İnkân, erkeğin itiraflnı iptal etm ez’-’ diye cevap verm işlerdir.
230 KUTUB-I S I ^ E MUHTASARI 6. c il t

im am Muhammed, -imam Şâfî1 ve başka fakihten de rivayet ed erek-'‫ﻷ‬6‫ اح‬2‫ذ‬-


na ve hem de kazf haddine m ah^m .edilm esi'gereğini söylem iştir . Bu görUşt‫؟‬
.la n la r, sadedinde-.Idugum uz nu Abbâs hadisini deld gOSterirler.^
ŞevMıû} imam Muhammed'i te’yid eder-ve' “ iki ayrı.nOkta-i nazardan hadisin
zâhiri bunu gösteriyor” , der ve açıklar:
a) “ Sefti hadisinin nihâî hâkm ûne.göre, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesse,-
lâm ), o adama kazf haddi tatbik etmemiştir. Bu durum , onunla kazfin düşeceği,,
hususunda istidiai etnıeyi'gerektirm ez‫ ؛‬Ç Ö İ , hu-kadının böyle'bir talepte bu-
lunmamış' olmasından ileri gelme.ihtimali mevcuttur veya , ‫ط‬ ‫ﻻ‬ Abbâs hadisinin
hilâftna, onda.kazf cezasını döşören bir sebebin bulunması d a muhtemeldir, nite-
kim ‫ﻻط‬ Abbâs hadisinde, adama hadd-i kazf uygUlanm,ıştır.
b) K azfdelillerinin a h i r i bunun âram olduğunu ifadeeder. Oyle.ise, bu âmm
hükümden ancak kesin b ird e lil ile hariçte kalınabilir. Halbuki ay m h ald e olan
kimsenin kâzif (iftiracı) oldugunu^Hz. Peygam ber .tasdik etm iş, hadd-i kazfı uy-
gulam ıştır” . ' ,
C E Z Â Y I D E V L E T V E R İR
Resûlullah .(aleyhissal'âtu vesselâm )’ın bütün sUnnetleri^insanlık' İçin .rahmet-^
tir.'A ncak imam'olm ak yani devleti temsil etm ek vasfına giren sünnetlerini ferd-
ler tatbik edemezler. ٠ vasfi temsil ^ e n yetkili, şahıs ve makamlar bu çeşit sünnetin
tatbikatım gerçekleştirirler. Bunun bilinmemesi, müslUmanlarl yanlıs davranı،-
lara itebilir'. Bir kısım suçların cezasım ferdlerin vermeye'.kalkması dine rağmen.-
din.için yapılan çok tehlikeli bir hâl ortaya çıkarır.'-Yanlışlığı tavsifte anarşi keli-
mesi bile hafif, kalır.
Yaşanan şartlarda ser ١l hüldimlerin tatbikatta olmayışı, cezalann ferdlerce ve-
rilemiyeceğinin iyice bilinmeyisi bazı ham iyit-i diniye^ sahiplerini yanlıs davra-
m slara itebileceği gerçeğinden hareketle, konuyla ilgili su-açıklamayı sunm ak^
fayda umuyoru'z:
‘‘Esasen b i r 'Suçluya cezanın verilm esi birkaç saftad an .geçer?
a) Suçun sübUtonun tahkiki,
b) Suça muvafık cezaya hükmetmek,
c) Bu cezayı infaz etmek.
İslâm dini, bu İşleri resm en tayin edümiş' kadı ile, veliyyü’l-em r veya nâibine
bırakır. B hkısım ağır suçlar vardır ki, bunlara verilecek cezanın sekil ve m iktan
6. cilt ZİNA HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER 231

nasslarla belirlenm iştir ki onlara hudûd denir. Devlet reisi veya hâkim bu ceza­
ları azaltıp çoğaltamaz, birbirleriyle tebdil edemez. Sadece jbsas ve diyet cezala­
rında mağdurun veya velisinin a f hakkı vardır.
Hadd cezasına giren fiillerin tecziyesini mağdur talep etse de etmese de fark
etm ez, devletçe te’dîbi şarttır.
Cezanın devlet reisi veya nâibi tarafından icra edilmesi gereğinde bütün fakih-
1er müttefiktirler. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâın) ve Hulefâ-i Râşidîö dev­
rinde onların izni olmadan hadd tatbik edilmemiştir.
Şöyle bir,sual akla gelebilir: Kısas ve diyet icrasını m ağdur veya mağdurun
velisi de icra edebilir. Şâyet bu hıhsata dayanarak m ağdur, câniye kısas yapsa,
meselâ A şahsı, B şahsının kolunu kopardı ise, B şahsı, kadmın hükmünden önce
davranarak kısas olarak A şahsmm kolunu kesse durum ne olur?
Bu durumda B şahsı, kendisine karşı işlenen suçun sübûtu halinde, “ kol kes-
nie suçunu” işlemekle suçlanamaz ise de -zira hakkı olan bir şeyi yapmış oluyor-
‘ ‘aceleciliği ve hakkını münâsib olan vakit girm eden önce aldığı ve kısasla ‫؛‬dâ-
kalı icraatı yapmakla vazifeli olan devlet makamlarmı dinlememiş olduğu için
t a ’z îr cezası ile cezalandırılır” ،
Eğer, hâkim in, suçlu hakkında “ kısas edilm elidir” diye hükmü vaki olmaz­
dan önce, kısasa tevessül eden kimse suçu isbat edemezse, yâni iddia edilen suç
sübût bulmazsa kısas yapan kimse o fiilinden dolayı mücrim olarak muhakeme
edilir. Meselal.A şahsı, “ oğlumu öldürdü” iddiasıyla B şahsını öldürse, bilahare
yapılan tahkikte, B şahsının bu cinayeti işlediği objektif deliller muvacehesinde
tam bir kesinlik kazanmasa, A şahsı “aminden kad” suçuyla cezalandırılır” . Gerek
birinci misalde ve gerekse ikinci misalde zikredilen kol koparm a ve oğlunu öl­
dürme iddiaları, aslında pekala iftira olabilir. Kol kazaen kopm uştur veya oğlu
kazaen ölmüştür de, bu fırsatı değerlendirmek isteyen kazazede ortadaki kazaya
cürüm rengi vererek, düşmanından intikam alma peşindedir. İşte bu çeşit durum­
ların ortaya çıkmaması için, İslâm dini, suçun tesbitinde hüküm verm e işini ka­
dıya bırakmıştır.
Aynı kaide m ürted hakkında da câridir. “ V eliyyü’l-em rin müsaadesi olmaksı­
zın, böyle bir harekette bulunmuş olan şahsa (yani mürtedi öldüren kimseye)
te ’dîb-i şer’î lâzım gelir” .

Keza yol kesenler hakkında da durum aymdır. O nlan cezalandırma işi veliyyü’l-
em r veya naibine aittir. Ne yolu kesilmiş olan ne de maktullerin velileri, suçlula­
,232 KÜTÜB-Î 'MUHTASARI. 6. c il t

rı cez^andıraraazJar. H attâ'denir ki: “ Yol kesiCilik töhmetiyle mahpus bulunan


.bir şahsı kendisine isnâd edilen, cöröm daha sâb'it olmadan (maktûliin velisi dışın-
da) bir. kimse, âmmden OldUrse» bu kimse hakkında, kısas' lâzım .gelir, velev'ki.
bilahare 0 .cürüm beyy'ine ile sabit'olsun. Çünkü hâkim .tarafindan ,deminin hılli-
.ne (OldUriilmesine) hükmedilmedikçe, 0 şahsın'ism eti, hürriyet-i.hayâtiyesi'm ü-
ce^ed. töhmet de mürtefi olmaz (ortadan kal,kmaz)’’.
İslâm ’ın bu prensibi, yani cezayı verme, İşini' devlete 'İJirakma prensibi, cemi-
yette ١n ı ^ u muhtemel pek ‫ ؟‬ok'suistim alleri ve.bunlardan teselsül edecek fitnele-
ri kOtoen keser. Halk nıahkemesi, kan davası fezâhet.ve rezaletleri'hakiki m ü’minler
arasında bu seljeple- olam az.-''.
H z.P cy g am b erd en ' ٥ îr.M îsâlî Cezânın.devlet.tarafm dan veriltnesi gereğini,
.ifade.etme zımnında,,Hz. 'Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm )’in sünnetinden zi-
na d e .a la k a lı.b irv a k ’a:gerçekten.ikna edicidir. .
ibnu A bbâs’tan gelen rivayete göre, ,“ N am uslu ve h ü r k a d ın la ra '(zin a isna-
dıyla.) .iftira e d en ,so n ra (bu b a h ta ) d ö rt şa h it getirm eyen kiraseler(in herb i-
rin e) de seksen d . e k v u ru n ... o n la n n ebedi sah id lik lerin i kabili etm eyin..
Onl.ar. f a a k la n n ta k e n d ile rid ^ ” mCaiindeki âyet geldiği zaman, Ashâbtan kıs-
kan ۶İ!ğı de m eşhur 5 a ٠
d ‫ﻻط‬ t ^ â d e ,“ A yet höyle mi? Yani, ben.hain kadımn
diz.lerine yabancı bir erkeği çökmüş olarak.yakalayacagım da, dOrt'şahid getirin-'.,
ceye .kadar onu hiç rahatsız etm eyeceğim, hiç k ı ı m l d a l y a c a ğ i öyle mi‫ ؛‬Ha-
'yır, Allah’a kasem olsun, ben dört şahit getirinceye kadar'o hacetini gOriir .(gider),.
Şaj^et’kanmıny'.anında b ir erltelrgOrecek.olsam hiç am an verm eden,.önce ^ lıc ı-
m ın keskin ağzıyla vurur 'te b e r im ’’ der. Bunun üzerine H z. P eygam ter (aley-
hissalâtu vesselâm)' cemaatte bulunanlara:' “ s a ’d ’m .b u kıskançhgına şaşıyor'
m u su n u z? E ro in olunuz- k i, ben o n d a n d a h a taskancıro. A llah d a m u h ak k a k
'ki' b en d en ziyade k ısk a n ç tır. 'Bu sebepledir k i, k u lla rm a (gizli ve ,açık ‫؛‬h e r
ç ^ id iy le ) fevfihişi'iyani ç irk in söz ve uygunsuz ^fiilleri) yasak lad ı. ( .. ٠Te ۶b e
ve p ^ a ^ A llah k a d a r h ٠ a n a n b ir t o k ٥®'d ٥ y ٥^ > r . . ٠١٠se lîc p le a t^ lç
kO rk utan, cennetle.m iijdC leyen (elçilerj'p ey g am b er)ler gönderdi).'’ d e r.
HZ.&’dbununüzerine, **EyAlU m Resûlûybü(söylediğhuz)lâtırveR âı
Teâ/a’i indinden gelmiştir, fakai ben (Uk defa d'nynınca İşte boyle bir) tuhaf
oldum” der.
Bu hadiste Hz'. Peygam ber (aleyhissalâtu Vesselüm)’İn S a ’d ‫ﻻط‬ ü b â d e ’ye,
sanki söyle dem ek istediği ifede edilraistir: “ Allah senden daha kıskanç'olduğu'
halde özür ^ y a m n l (tevbe ve piSmanlık) seviyor ve ancak hüccet "Ortaya çıktık­
6. c il t z in a h a d d iy l e il g il i h ü k ü m l e r 233

tan sonra muâheze ediyor, o halde sana ne oluyor da bu halde öldürm eye teves­
sül ediyorsun!” .
İmam Şafiî, bu rivayete dayanarak, karısıyla zina ederken yakaladığı kimseyi
öldüren kocayı, deUlle ispatlayamadığı takdirde ölüme mahkûm eder.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm )’in suç, objektif delillerle sübût bul­
madıkça, vicdânî kanaatiyle ceza vermediğini şu rivayetten daha vâzıh olarak an-
lanz: Ibnu M âce’de kaydedilen -ki kısmen Buhârî de almıştır- bir rivâyette Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu Vesselâm) şöyle der: ..E ğ e r b en b ir kim seyi delilsiz
o lara k recm etseydim falan ca k adını recm ed erd im . Z ira h ak k m d a k i şüphe­
yi, sözleri, dış g ö rü n ü şü ve y an ın a g iren kim seG er) te ’yid e tm ek ted ir’’.
N eveyfye göre “ burada, üzerine delil gösterilemeyen, kadm taralından da itiraf
edilmeyen, buna rağmen pek çok kimsenin işitmiş bulunduğu bir kötülük, kadın­
dan zuhûr ettiği şuyû bulan bir kötülük kastedilmektedir. Bu rivayet de ifade edi­
yor ki, bir fenalık haberinin yaygınlaşmasına dayanarak hadd tatbik edilmez,
mutlaka delil aranır” .
H z .Ö m e r’d en B ir M isal: İbnu Abbâs'tan gelen bir rivâyete göre, adamm bi­
ri. fiıhuş ithamında bulunduğu câriyesini ateşin üzerine oturtarak fercini yakar.
Hadiseyi duyan H z. Öm er (radıyallahu anh) adamı çağırtarak sigaya çeker:
‘*Fuhuş yaptığım bizzat gördütt m û?”
“H a y ır r
“Pekâla, kendisi itiraf etti m i?”
“H ayır!”
H z. Ö m er adamı döver ve şunu söyler: “Eğer Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'in: ..E fendiye kölesi sebebiyle kısas y apılm az” dediğini işitm esey-
dim şana kısas uygular (seni aynı şekilde yakar)dım ” der.
٠ İK İN C İ F A S IL . ٠ ٠ ٠

R ESÜ LU LLA H ’IN HADD T A T B İK E T T İia ^ E M K İM S E L E R


6. c il t RE'SÛLULLAH’IN HADD TATBİK ETTIKLEW.KIMSELER 235

.[‫ﻭﺩﺷﺊ‬ ‫ﻋ ﳤﺎ‬ ‫ﳕﺶ‬ ‫ﲠﺎ‬ ;* ‫ﻹ‬ ،‫ﻟ ﺬ‬.‫ﻧ ﴔ‬ ‫ﺹ‬٠‫ﻍ‬ ‫ﺻﺎﺟﺖ‬

.‫ﺫﺍﻭﺩ‬ ‫أﺧﺮﺟﻪ' ﺳ ﺒ ﻢ وأﺑﻮ‬


(1605)- Hz-Biireyde (radıyallahu anh) anlatıyor: * * R e sû H â ( â y h i s â -
tu vesselâm)"a, Mâ*iz ‫ﻻط‬ M alik el-Eslenâ ( â y â â u s â ) gelerek:
E y A l D n Resûîiî, ben nefsime zulmettiıny zipa f a i m m işledim , beni
'tem izlem edi’istiyorum ” dedi.. Restilullah (aleytiissalâtu vesselâm) onu reddetti
(geTİçeviripmeseleniniizerineğitmedi). A n câ M â izertesig û n tekrargeldi. Yine:
E y A llah’ın ^ ‫ج‬5‫ةرﻻ‬, ben zina f â a s ı n ı irtikab ettim !” diye ikinci sefer
itirafta ‫ﻻدﻻﻻرﻻة‬. Adamı ikinci sefergeri çeviren Resûlullah (â yh issa lâ tu vesse-
lam) adamın k a v â e birisini yollayarak:

‘‘Onun aklinda tiir noksanlık biliyor musunuz, normal bulmadığınız bir ‫وق‬٧-
ranıçına.rastladınız.m ı?” diye tahkik ettirdi. A n c â hep beraber:
‘‘R iz onu ,gördüğümüz kadarıyla, aramızdaki sâlib kişilere denk akil (ve fera-
set) sahibi biliyoruz” dediler. M âiz üçüncü sefer müracaatta bulundu. H z. Pey-
gam ber (a le y h is s itu vesselim ) o â r a yine birini göndererek adam h â n d a
sordurdu. Yine ne kendinde, ne aklinda bir kusur olmadığını söylediler.
Adam dördüncü sefer müracaat edince, ,ona bir çukur kazdırdı. Taşlanmasını
emretti ve taşlandı.
R avi der ki: Gamidiye -adında bir kadın da gelerek:
”E y A l l â ’m Resûlü, ben zina fazihasmı işledim. Beni t e â l e l ” dedi. Resû-
lullah (âyh issalâtu vesselim ), onu d a g e r iç e v td i. Ertesi gun tekrar gelen kadın:
“E y A l M ’ın Resûlû, beni niye reddediyorsun. Görüyorum ki, beni d e M i ’iz
gibi geri çevirmek istiyorsun. A llah’akasem olsu n ben h am ileyim del” dedi.H z.
Peygamber (a le y h is s itu vesselim ):
“ Oyle ise h a y ır. Sen git ve çocuğu doğurunca gel” dedi. Kadın g it ti , ÇOCU-
ğu doğurunca, bir beze sarılmış 'olarak çoculda geldi.
”İşte çocuk, doğurdum!” dedi.' Resûlullah ( â y h i s s i t u vesselim ):
“ G it, sütten 'kesinceye k a d a r em d ir, so n ra ,gelJ” buyurdu. Kadın gitti, ÇO-
cuğusütten kesince çocukla birlikte geldi. Çocuğun elinde birekmekparçası vardı.
”E y A llah’ın Resûlû, İşte çocuk, sütten kestim, yem ek d e y e d i” dedi. Resû-
236 K U T U B I SITTE M U H T A S A R I 6. c il t

lullah ( â y h i s s â t u vesselâm) çocuğu alıp, jn û s lu m â r d a n birine teslim etti.


Soiura bir çukur kazılmasım e â buyurdu. Göğsüne kadar dennlikte bir çukur
kazddı. Şundan s o n r a h i a ta şh a la rjm emretd. Herkes t a ş l â . Hâlidibnu Velîd
(ladıysdlabu aıüı) elinde bir taş ilerledi, başına attı. K an yü zü n efışkırm ştı, kadı-
na k i k t t i . R e s û î i â (âyhissaiâtu v e s s e i ; H â d 'in kadına kaûettiğini işitince:
“ Ey H i ağır ol!” dedi ve İlâve etti:
“ Nefsimi kudret elinde tutan Zât - 1 Zülcelâ،»e kasem olsun, bu kadm öyle
b ir tevbe yapt. ki, §âyet alış-verişte sahtekârlık yapanlar ayni, tevbe de tevbe
yapsalardı, onların bile.mağfiretine yeterdi?”
Sonra Resûlullah ( t e l ) e m r e i Kadının üzerine namaz kıldırdı ve defnedil-
di: *" [Müslim, HudUd 22, (1695)î'.Ebu Dâvud, Hudûd 24, 25, (4434, 4441 ).‫ذ‬
AÇIKL٨ M ٨ :.

1- 'İslâm dîni, 'insanlar arasında işlenen cürümler içerisinde .en' ihretâmiz ceza-
yı zina fazihasına tekdir etmiştir: Recm,'yani.taşlayarak Oldürme.. ٠ Ceianın ağır-
lığı, işlerien bu .fiilin çirkinliğinden ve Allah indinde kötülüğünün'büyükl-üğünden
ileri gelir.' Bir insanın,'ceza olarak.taşlana'rak’.öldürülmesi, işl'ediği cürmün bü-
yüklüğünü idrakte, hissi bir 'şok 'Sâğlar. Cezanın ağırlığı nisbetinde, tatbikini im-
'kânsiz kılacak'Şartlar koşulmuştur: itiraf veya dörtten aşağı düşmeyecek sayıda,
fiil halinde görgü şahidi. Bu durum, recm vak’asım 'İslâm cemiyetlerinde par-,
'makla sayılacak'kadar azaltmıştır‫ ؟‬An۶ak, zinâ hâdiselerinin İslâm cemiyetlerin-
'.de asgari seviyede Simrlandirılmasında,' mü’minlerin 'bunun cezâsının recm'
olduğunu bilmeleri yetmiştir. '
2- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm).zamanında, recm tatbikatının, birkaç ör-,
neği var.'Hereen hepsi de itirafedayanır. Hz. PeygaıUber'(aleyhissalâttı vesse-
lâm), 'Allah’ın gizlemiŞ'Oİdugu.günahı insanlara açmamayı, bir başka ifade ile
kişinin hâfamin Online giderek yaptıği'Suçlan beyan^etmemesini tavsiye ettiği'halde,
-bazı zanilCrin taşlanarak Öldürüleceklerini bile bile “zina yaptım beni t e â l e î ’*
diye Hz.,.Peygamber’e müracaat etmiş olmalan onların' İmânlarının derecesini
ifade eder.
3- Hadiste dikkatimizi çeken mühim bir. husus,zina yaptığını itiraf eden kim-'
,s‫؟‬ye Hz. Peygamber’in yüz çevirmesi.veya adamı geri göndermesidir. Yani, tavn
ile, zinayı itiraf etriıesini'hoş karşılannyor. Adamı. ve kadını geri çevirmek, -başka
rivayetlenleitirafta bul'unan adama- Sirt çeyirmek gibi davranışlara, bir dC'adam-
hakkında tahkikat devreye giriyor-:. Adamın akli' muvazenesi.-yerinde mi, arada.
6. c il t R E S U LU L LA H ’IN H A D D T A T B İK E T T İK LE R İ K İM SELER 237

sırada da olsa aklından şüphe ettirecek davranışları olmuş mudur? somşturm uş-
tur. M üslim ’in bir rivayetinde Resûlullah, M â ’iz ’in sarhoş olup olmadığmm tedkîk
edilmesini işaret buyurur, cemaatte bulunaıi bir adam kalkıp ağzını koklar ve şa­
rap kokusu bulamaz.
Resûlullah’ın bu tavrı sadece M â ’iz ’e karşı değil, B zd Kabilesinin Gamid ko­
lundan olan ve rivayetlerde Gamidiye ni'sbetiyle zikri geçen kadına da öyle dav­
ranır, geri çevirir. Hattâ kadın: “ Görüyorum ki, beni de M â ’iz gibi geri çevirmek
istiyorsun” der.
4- Yine dikkat çeken bir husus, zina itirafinda bulunanlara: “ Kiminle zina yap­
tın? diye sorulmuyor. İtirafı yapan erkekse, hangi kadınla? veya kadınsa “ hangi
erkekle?” diye öbür suçluyu aram a cihetine gidilmemiştir.

5- H A D ÎST E N Ç IK A R H .A N B Â Z I H Ü K Ü M L E R :

1) Hanefılerle, Hanbeliîer, bu hadisi esas alarak, zina ikrarının makbul olma­


sı için dört ayrı mecliste yapılması gereğine hükmetmişlerdir.
İmam M âlik ve ŞaGî hazretleri ise, bir kere ikrarın yeterli olacağına hükme­
derler. Onlar bu hükme giderken bir başka hadisi esas alırlar.
2) Hadisten, delinin suç ikranm n makbul olmayacağı hükmü çıkarılmıştır. Âlim­
ler bunda ihtilâf etm ezler.
3) Kişinin kendi aleyhine ik ran makbuldür, ikrarıyla hesaba çekilir.
4) Kişinin ikrardan dönmesi kinayeli olarak telkin edilebilir, dönecek olursa
makbuldür. Ancak bu telkin insanlann haklarına giren suçlarla, zekât ve kefaret
gibi mâli olan Allah haklannda caiz değildir.
5) Hadd'-i Şer’î ’den hüküm dar haberdar olmalıdır. Ancak tatbikatında birini
vekil bırakabilir. İmam  'zam ye İmâm Ahm ed ise: “ Recm sırasında müsliüman-
la n n reisinin mutlaka hazır bulunması lâzımdır. Zina beyyine ile sabitse şahidler
de hazır bulunur ve ilk taşı onlar atarlar. İkrarla sübut bulmuş ise ilk taşı reis
atar” derler. M âlik ve ^Jafiî’ye göre, m üslümanların reisinin recm yerinde hazır
bulunması şart değildir.
6) Kişiye hadd olarak recm kâfidir. Recm ve hadd her ikisi de tatbik edilemez.
7) Recm edilerek öldürülen erkek ve kadınlar için m ezar kazılıp kazılmayaca-
ğı hususunda ihtilâf edilmiştir. Ebu Hanife, M alik ve Ahmed İbnu HanbeV in meş­
hur kavline göre kazılmaz. Katâde, Ebu Yusuf, Ebu Sevr ve bir rivayette Ebu
236 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. c il t

luUah (a le y h issâ tu vesselam) çocuğu alıp, m ü s lû m â r â a n birine teslim etti.


Soura bir çukur kazılmasım e m r buyurdu. Göğsüne kadar d e r iâ k te bir çukur
kazddı. Bundan sonra h i a taşlamalarım emretti. Herkes taşladı. H alidibnu Velid
(radıyâahu anh) elinde bir taşilerledi, başına attı K anyüzune fışbrm ıştı, kadı-
m ü . R i i l i a h (aieybissaiâtavesselâm) H i ’i n k a d i küfrettiğini işitince;
،‘E y H âlid a ğ ır ‫” ﻧﺎه‬ dedi ve İlâve etti:
“ Nefsim i k u d re t elinde tu ta n Z â t -1 Z ü k e fâ l’e kasem o lsu n ,'b u k ad ın öyle
b ir tev b e y ap tj k i, §âyet alj§-٢eri§te sa h te k â rlık y a p a n la r aym -tevbe d e tevbe
y a p sala rd ı, onlarm ' b d e.m ağ firetin e yeterdi?”
Sonra R çsû lu llâ (tekün) e m r â Kadımn özerine namaz kıldırdı ve defnedil-
d i:’f [Müslim, HudUd 22, (1695)‫ ؛‬E b u Dâ ۶ud, HudUd 24, 25, (4434, 4441).)
A‫ ؟‬IKL٨M ٨ :,
1- İslâm dîni»'insanlar arasında işlenen cürüm ler içerisinde en ihretâmiz ceza-
yı zina fazihasma takdir etmiştir; Recm, yani taşlayarak öldürm e... Cefanın agır-
ligi, işlenen bu ,fiilin çirkinliğinden ve Allah indinde kötülü^nün'büyüklüğünden
ileri gelir.' Bir insanın,'Ceza olarak ,taşlanarak'.öldürülmesi, İşlediği cürm ün bü-
'yüklüğünü idrakte hissi bir'şok 'sağlar. Cezanın ağırlığı nisbetinde, tatbikini im-
kânSız kılacak-şartlar koşulmuştur: itiraf veya dörtten aşağı düşmeyecek sayıda,
fiil, halinde görgü şahidi. Bu durum , recm vak’asım -İslâm cemiyetlerinde par-
m akla sayılacak'kadar azaltmıştır,. Ancak, 'zinâ hâdiselerinin İslâm cemiyetlerin-
-,.de asgari seviyede sınırlandırılm asında,' m ü’m inlerin 'bunun cezâsının^recm-
olduğunu bilm eleri yetmiştir.
2- Resâlullah (aleyhissalâtu vesselâm),zamanında, recm tatbikatının, birkaç ör-,
negi var.'H em en hepsi de itirafa dayanır. Hz. PeygaıUber'^aleyhissalâtu Yesse-
lâm ), 'Allah’ın gizlemiş-oldugu.günahı insanlara açmamayı, bir başka ifade ile
kişinin hâkimin önlüne giderek yaptıgı-suçlan beyan etoem esini tavsiye ettiği halde,
-bazı zanilCrin taşlanarak Öldürüleceklerini bile bile “ zina yaptım beni t e â l e ! ’f
diye H z.,Peygam ber ١e m üracaat etmiş olm alan onların' İmânlarının derecesini
ifade eder.
3- Hadiste dikkatimizi çeken-mü'him bir. husus,zina yaptığını itiraf eden kim-'
,seye Hz. Peygamber’in yüz çevirmesi,veya adamı geri göndermesidir. Yani, tavn
''ile, zinayıitirafetoesini'hoşkarşılam ıyor. Adami'Vekadım'geriçevirmek-, -başka
rivayeticKİe,itirafta bul'unan adama- Sirt çeyirm ek gibi davranışlara, bir de-adam-
hakkında tahkikat deyreye giriyor;. Adamın akli muyazenesi-yerinde mi, arada.
6. CİLT RESÛLULLAH.IN HADD TATBİK ETTİKLERİ KİMSELER 237

sırada da olsa aklından şüphe ettirecek davranışları olmuş mudur? somşturm uş-
tıır. M üslim ’in bir rivayetinde Resûlullah, M â ’iz ’in sarhoş olup olmadığımn tedkîk
edilmesini işaret buyurur, cemaatte bulunan bir adam kalkıp ağzım koklar ve şa­
rap kokusu bulamaz.
Resûlullah’ın bu tavrı sadece M a 7z ■e karşı değil, B zd Kabilesinin Gamid ko­
lundan olan ve rivayetlerde Gamidiye ni'sbetiyle zikri geçen kadına da öyle dav­
ranır, geri çevirir. Hattâ kadın: “ Görüyorum ki, beni de M a ’iz gibi geri çevirmek
istiyorsun’’ der.
4- Yine dikkat çeken bir husus, zina itirafinda bulunanlara: “ Kiminle zina yap­
tın? diye sorulmuyor. İtirafı yapan erkekse, hangi kadınla? veya kadınsa “ hangi
erkeklp?’’ diye öbür suçluyu aram a cihetine gidilmemiştir.

s- H A D ÎST E N Ç K A R D L A N B A Z I H Ü K Ü M LER ;

1) Hanefılerîe, Hanbeliler, bu hadisi esas alarak, zina ikrarının makbul olma­


sı için dört ayrı mecliste yapılması gereğine hükmetmişlerdir.
İmam M âlik ve ŞaGî hazretleri ise, bir kere ikrann yeterli olacağına hükme­
derler. Onlar bu hükme giderken bir başka hadisi esas alırlar.
2) Hadisten, delinin suç ikranm n makbul olmayacağı hükmü çıkarılmıştır. Âlim­
ler bunda ihtilâf etm ezler.
,3) Kişinin kendi aleyhine ikrarı m akbuldür, ikrarıyla hesaba çekilir.
4) Kişinin ikrardan dönmesi kinayeli olarak telkin edilebilir, dönecek olursa
makbuldür. Ancak bu telkin insanların haklarma giren suçlarla, zekât ve kefaret
gibi mâli olan Allah haklarında caiz değildir.
5) Hadd-i Ş er’î ’den hüküm dar haberdar olmalıdır. Ancak tatbikatında birini
vekil bırakabilir. İmam  ’zam ve. İmlam Ahm ed ise: “ Recm sırasında müslüman-
lan h reisinin m utlaka hazır bulunması lâzımdır. Zina beyyine ile sabitse şahidler
de hazır bulunur ve ilk taşı onlar atarlar. İkrarla sübut bulmuş ise ilk taşı reis
atar” derler. M âlik ve ŞaG fyegöT e, m üslümanların reisinin recm yerinde hazır
bulunması şart değildir.

6) Kişiye hadd olarak recm kâfidir. Recm ve hadd her ikisi de tatbik edilemez.
7) Recm edilerek öldürülen erkek ve kadınlar için m ezar kazılıp kazılmayaca-
ğı hususunda ihtilâf edilmiştir. Ebu Hanife, M alik ve Ahm ed İbnu HanbeV in meş­
hur kavline göre kazılmaz. Katâde, Bbu Yusuf, Ebu Sevr ve bir rivayette Ebu
238 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. CİLT

H a n ifeye göre kazılır. Malikîlerin bir kısmı: “ Beyyine ile recm edilenler için
kazılır, ikrarla recmedilenler için kazılm az” demiştir.
Şafiîîer hu hususta üç farklı görüş ileri sürmüşlerdir:
a) Kadın için m ezar kazmak mûstehabtır, zira tesettürüne yartlım eder.
b) Bu iş sultama emriyle olur, dilerse kazdırır, dilerse kazdırmaz.
c) Kadmm zinası beyyine ile sabit olmuşsa m ezar mûstehabtır, ikrar ile sûbut
bulmuşsa müstehab değildir. Esahh olan kavil de budur،
8) Recm taş, tuğla parçası, kemik, sopa gibi şeylerle yapılm alıdır. Bu hususta
ittifak vardır.
٠ 9) Hadd-i Şer’î günahın kefaretidir.
10) Tevbe ile büyük günahlar da affedilir. Bu hususta icma m evcuttur. Sadece
katilin affı hususundaİbm / Abbas (radıyallahu anhümâ) cumhura muhalefet ede­
rek, affedilmeyeceğini söylemiştir.
Şârihler: M â'iz ve Gamidıye'mn niçin tevbe ile yetinmeyip, hadd-i şer’î ’nin
tatbik edilmesinde ısrar ettikleri sorusunu şu şekilde cevaplandırırlar: “ Haddin
tatbiki günahlara kesinlikle kefarettir. Ancak tevbenin makbuliyetinde yakîn el­
de edilemez, kabul edilebileceği um ulur, o kadar. Kesinlikle: “ Tevbe kabul
edilm iştir” denemez. Bu sebeple günahtan temizlendikleri hususunda emin ol­
m ak isteyen M â'iz ve Gamidiyye, hadd-i ş e rü ’nin tatbik edilmesini ısrarla iste­
m işlerdir.
11) Gebe kadın, çocuğunu doğurmadıkça recmedilemez. Bu meselede çocu­
ğun zinadan olmasıyla kocadan olması arasında fark yoktur. Kısas m eselesi de
böyledir. ،
12) Kadın muhsane olduğu takdirde o da recmedilir.
13) İmam-ı Âzam 'la b ir rivayette İm am M alik' q göre, kadın doğurunca bek­
letilmeden recm edilir, çocuğuna süt verm esi veya süt anne bulması beklenmez.
İmam Şafiî, Ahmed, İshâk ve Malikîlerin m eşhur kavline göre, kadın, çocuğuna
süt anne buluncaya kadar recmedilmez.-^Süt anne bulam azsa sütten kesinceye ka­
dar anne recmedilmez.
14) Zâninin tevbesi, hadd-i şer’î ’yi ondan kaldırmaz.
15) Recmedilen kimseye cenâze namazı kılınıp kılıhmayacağı ihtilâflıdır. A h­
m ed İbnu Hanbel \e im a m M alik'e göre, müslûm anlarm reisine ve fazilet sahibi
6. c il t RESÛLULLAH'IN HADD T A T İK ETTİKLERİ KİMSELER 239

-kimselere bu namaza katılmak, mekruhtur, bOylelerinin namazlarım başkaları kil


dırmalıdır. Ancak cumhur-u ulemâ bOyle bir ayırım yapm az ,

‫ ﻧ ﺰ ﻳﻠ ﻲ ذ ش‬1 ‫ ^ ؛‬١‫ل ; ل‬ ; ‫ ] ﺀ‬: ‫ أ ل‬٠ ‫ و ﻋ ﻦ ج!ض ر ض ﻟﻠ ﻪ' ﻋ ﻔ ﻪ‬- ٢ H


.‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ 'داود‬.[‫ ﻹ أﺋﺺ أﺋﻦ ﺗﺨﺼﻦ ﻗﺄد ﻳﻪ وﺣﻠﻢ‬،‫ﺋﻴﺒﺬ ﺍﳋﻦ‬
٥r: uResûîuUâ (aleyh issâtu ves-.:2, .(1606)- H z Câbir (radıyallahu anh) an!atı
.Sdlim) zina yapm ış olan bir kim se İçin celde ile hadd tatbik edilmesini emretti
Sonra, onun muhsan olduğu bildirildi. Bu sefer recmedilmesini emretti ve rec -
‫؛‬Fh,, ‫دو‬
. . : AÇIKLAMA
Azîm âbâdî der ki: “ Bu hadiste, imam hududdan birini em reder, sonra da 0
huSus'ta yanıldığım anlarsa, doğru olan ne ise ona rücû ederek §er’î. vacibi, tatbik
etmesi gerektiğine delil vardır ” .

‫ رأ؛ ﻣ ﺬ‬. ‫ ]اﺋﺖ‬:J u ‫ ا ؛‬٠٠‫ ^ ^ ر ض ' اﻟﺘﻪ ﺀئ‬٠١ ‫' 'ﺑﻦ‬٠‫ “ وﻋﻦ ﺀﺑﺮاذ‬٣ | sl

‫ ﺫ ﺧﺬﺃ‬٠‫ ﺃﺻﺈ‬:‫ﺗﺎﺭﺳﻮﻕ ﺍﻟﺘﻪ‬,‫ ﺓﺍﻟﺜﺎ‬،‫ﻟﺆﯪ‬١ ‫ﻳ ﺶ ﻣﺊ‬. ‫ﻑ‬٠‫ ﺅ‬. ‫ﻟﺘﻪ‬. ‫ﻳﻴﺴﻦ ﻧﺴﻮق‬
،‫ش ﻳﻴﺎ‬:‫أ‬٤‫إدا وﺻﺖ‬٤،‫ أﺧﺴﻨﺈﻗﻔﺎ‬.':‫ذال‬٤‫ود؛ا‬ ۵١ ‫ ﺋﻒ‬١‫دﺀ‬٠‫ ﻏﻮ‬٤‫ةﺑﺊ‬
‫ ﻗﺎق‬،‫ ثﺀ ﺻ ﻮ' ﻫﺎ‬،‫ رﺟﺘﻖ‬.‫'ئﺀ أر' ﻳﺨﺎ‬،‫ أ ر ﻳﻴﺎ ﻗﺘﺪ ت ﻫ ﺎ ﻫﺎﺛﻘﺎ‬٤‫ﻗﺘﻖ‬
‫ ﺋﺌﺘﺬذ‬٠‫ت رﺑﻪ ﻟ ﺆ ﺋ ﺌ ﺘ ﺚ ﻳ ﺬ‬٠‫ ﺋﻤﺬﻗﺎب‬٠: . ‫ ؟ ة ﻧ ﺎ ل‬٠‫زﺋﺚ‬..‫ زأذ‬1‫ه‬ jj ‫ﻏﺰ؛‬,'
> ‫ﺳﻴﺎ إﻟﻲ‬٠‫ق ؤﻳﻨ ﺚ أﻧﻐﺰ ﻣﺬ 'أذ ﻟﺠﺎﻧﺚ ﺋﻎ‬٤‫' ؤ‬،‫ﺑﻜﺜﻠﻢ‬٠‫ةة ذز‬٤‫ﻣﺬ أﺋﻖ اذﺗﺪ‬
.‫أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺨﺴﺊ إ ﻻ اﺑﺨﺎرى‬. . ‫ز ﻳ ﻞ‬

' . 3. (16.7)- îmrân ‫ط‬ ‫ﻻ‬ I Husayn (radıyallahu anh) anlatıyor: iiR esû M îâ (aley-
hissalâtu vesse!âm)’a Cuheyneli, zinadan hamile kalmış bir kadın geldi ve..
E yA llah'ın Resûlü! ben birhaddcurm ii işledim, cezasını bana tatb ik e‫ ؛‬.'
dedi. Resûluliab (aleyhissalâtu ,'vesselam) da kadının velisini çağırıp:
240 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI ٥٠ CİLT

‫ﺀﺀ‬- BMna-Jyi m u ı e l e ^ e b u lu n u n . Ç ocuğu 'doğurunca kadsn، b a n a geti-


' rînî»» ‫ﻻق^ﻻﺗﻤﻮﻻة‬. Velisi oyle yaptı. (Doğumdan sonra gelince) R esû îu ü ^ kadının
elbisesini üzerine b a ğ la m â n n ı emretti Sonra taşlamalarmı söyledi ve taşlandı.
Üzerine cenaze namazı kıldırdı. (Bunu ğören) H z.Ömer:
Bu zaniyekadına nam azm ıkıldınyorsun?” dedi. Aleyhissalatu vesselam
efendimiz:
B u Oylc b ir tcvbe yaptJ k i, o n u n tevbcs‫ ؛‬M edine ahalisinden yetm iş
kişiye tak sim edilseydi'onların h epsini'rahm ete b a n d ırırd ،. Sen A llah İçin ca-
m m verm ekten d a h a efdâl b ir am el biliyor m u su n ?” .dU^e cevap yerdi” . [Müs.
.!‫؛‬m , H udud24 ١('1696)î'T'٠rmJzî, H udud9,.(1435)‫ ؛‬Ebu Dâvud, Hudud.25„ (4440,
W l ) ‫^ ؛‬Nesâî, Cenâiz, W , (4,63).]

AÇIKLAMA:
1- H adiste'geçen birkısım hususlar daha önceki hadislerde açıklandı. Burada
dikkatimizi ‫ ؟‬eken'husus, ResUlullah (aleyhissalâtu ves.selâm)’m , kadının velisi-
n'e yaptığı tenbihtir:.“ B u n a iyi m uam elede b u lu n u n ’.’ . M uhtem elen, velisi ka-
dına “ Ailemize ar getirdin, yüz karası, 0İ d u n ’,vs. şeklindeki sözleri ve başkaca
davranışlarıyla eziyet vermekte idi. Durumu anlayan ResUIullah bundan vazgeç-
- m elerini'em retm iştir. '
2- Elbisenin baglanması.'taşlama sırasında vücudum Çün-
'kü, ölüm anında, kişi m aruz kalacağı ızdırabın şevkiyle, üstünü başını yolabilir,
'açılan kısımları'na ilgisiz kalabilir. Bu sebeple, cum hur, kadının oturrhuş halde
taşlaninası, erkeğin de,ayakta taşlanması gereğine hükmetmiştir. İslâmî espiri,
hiçbir surette kadının av.ret yerlerinin açılma şçnâetini hoş karşılam az,'bu m e se -,
lede kayidsız kalamaz. Hülasa ulem â oturarak taşlanmasını tesettürün muhafaza-
SI İçin en uygun tarz kabul etmiştir.

‫ﺀﺑﻤﺎ وأة‬١‫ض رض اﻟﻠﻪ‬٠‫اﻟﺞ‬ i ‫ وض أى رﺑﺮة‘ وزﻳﺪ 'ﺑﻦ‬-، ٥


‫ﻟﻰ‬ ‫ ﻟﺌﺜﻠﺬ ااﻟﻠﻪ أ ﻷﻗﻔﺘ ﺚ‬٠ ‫ﺗﺎرﺳﻮ'ل‬.‫ ةا'ل‬. ‫ ذ‬٠‫أﻏﺰاذﴽاًة اق‬
‫ ؛ ﻳ ﺐ اش هﺀل‬1‫ ة‬: ‫ ذ ا ض‬٠‫ ﺀغ‬:‫ﻳﺒﺖ‬، İ ‫؛‬،Î ‫ى'ل ا ﻵ ب ؤ ب‬،‫اش ﺋﻸﻟﻰ‬

‫ﻏﺎ رش‬٠ ‫ ز‬. ‫ﻷ‬٠‫ﺀ‬٠‫ﺀﻳﻰ ﻛﺎث ﺀ‬٦ ۵‫ ا‬:‫ ﻫﺎق‬،،]‫؛‬ • .$ ‫* ل\ ل‬ ،‫ق‬ d jh j

‘٤‫ﻟﺪ‬,‫;اﻗﻦ ﺛﺎﺀ ذذ‬.‫اةدﺋﺚ'ﺑﺌﺬ‬٤ ‫ل‬ ‫ واى أ ﺋ ﺒ ﺰ ذأ ة ض‬،‫ ه‬٠;‫ااا‬


e. C İL T i C f L U L L A H ’lN H A D P T A T B tK E É L E R Î É S E L E R 241

.‫ا ﻷ ﺟ ﻬ ﺮ‬ .:«‫ ﺀا'ﺷﺴﻠﻰ‬٠‫ﻟﺒﺚ‬.‫وﻗﺎل ﻣﺎ‬

4. (16.8)- Ebu Hiireyre ve Z eyd ib n u Hâlîd el-Cühenî (radıy^lahu anhömâ)


anlatıyor: “ JBir bedevi, Hz. Peygamber (aleyhissaîâtu vesselâm )’e g e l e â :
‘ Ey Allah )n Resûlü, Allah aşbna, h a k k ım â A l l é *in kitabıyla h û â e t ! ”
diye y e â verdi. Bundan d â a fakih olan bir diğeri de:
E vet aramızda Kiiabullahla hükmet, bana da izin v e rl’f É b i n d e bulun-
du. Aleyhisselatu vesselam efendimiz:
Meramın» söyleî (seni dînliyorum).’ dedi. Adam:
“ — Oğlum bunun yanında İŞÇİ idi. Karışıyla zin ayaptı. Bana, “Oğlun İçin
recm gerekir ” dediler. Ben de hemen oğlum namına y ü z koyu da bir cariyeyi
fidye verdim. S o m bir de ilim a d a â r m a sordum. Bana: “ Oğluna yü z deynek
ve bir y ıl sürgün cezası gerekir; ‫ﻻه‬ a d m ın karışına da recm cezası İ c a b â r ’f
dediler” dedi. R esû lu llâ (aleyhissalâtu vesselâm):
“ - R u h u m u kudret eîînde tutan Z ât’a yemin olsUn' ikinizin arasmı Kita-
buliah’a uygun.şekilde hükme bağlayacağım‫ ؛‬Câriye, ve.koyunlar sana geri
’verilw:ek. ogluna yüz sopa've b ir yıl sürgün tatbik edilmek” buyurdu. Son-
ra, Eslemli bir adama seslendk
Ey UneysJ bu, zâtın lıanunına git, ' . r zinaj^ itiraf ederse odu recm ri
-gelî”
iineys, kadına vardı. ö suçunu itiraf etti. (aleyhissalâtu vesselâm)
emretti, kadın recm edildi” . ,îBuharî^'Muhâribîn 3 0 4 6 ,38 ,34 ,32 ‫؛‬, Vekâlet 13,
Şehâdât .8, Sulh 5, §urût 9, Eymân 3,. Ahkâm 39, Haberu’l-Vâhid 1, i ’.tisâm 2 ‫؛‬
M üs،‫؛‬m, H u d û d 25, (1697,.1.698)‫؛‬.M u v a tta H u d u d e ‫( ؛‬2,822 )‫ ؛‬TIrm‫؛‬z l,H u d ۵d
242 KUTUß-1 SITTE M U H T A S A R I 6. c il t

8, (1433)‫ ؛‬Ebu Dâvud, H u d u d 2 5 ١(445)‫ ؛‬Nesâî, K udâ،21,' (8, 240, 241)‫ ؛‬ibnu
M â c e H u d ٥d 7, (2 5 4 9 ).]'
AÇIKLAMA:
1" Burada, bedevinin Hz. Peygamber (aleyhissalâiu vesse!âm)’e yemin vere-
rek söze başlaması, Resûlullah’a'olan itimadsızlıgından değildir. Arap örfiinde
yemin vererek söz etm ek, talebde bulunmak cari bir adettir. Zam an zaınan ha-
dişlerde rastlanır. Açıklamalar buna daha ziyade bedevilerin, henüz fazla incel-
memiş kimselerin.başvurduğunu ifade ,etmektedir. Nitekim'dalla fakih yani ilim
ve anlayışça daha ileri olduğu belirtilen ikinci, şahıs Resûlullah’a yemin verme-
miştir. Rivayette geçen ‫اﻗﺔ ﺑﺌﺔ‬ (ondan daha anlayışlı,'bilgill) tabiriyle belki de,
bügünün 'tabiriyle,' “ daha kültürlü” “ daha nazik” .denm ek iste'nmiştir.
2- Rivayetten anlaşıldığı üzere' İşçinin- baibası, oğlunu zinânın cezasından fid-
ye ödeyerek kurtaracağını, 'zina ile ortaya çıka ٠
n hukuki durtimun, mağdur' koca
ile oğlan tarafı. ilgilendiren bir husus ol'düğunu zannetmiş, ve derhal kocanın mem-
nun, kaldığı maddi bir- meblağ ödeyerek sulh..olmuştur.
Ancak, Resfılullah (aleyhisSalâtu vesselâm )’ın da İrşad buyurduğu üzere, zina
vak’asının değerlendirilmesi bu .çerçevede kalmamaktadır. Bir yönü ile beşeri hu-
kuku ilgilendirse -bile bir yönü ile de Hutaitaıllah’a girmektedir. Meselenin, mücrim
tarafla mağdur tarafın -mutabık kalacaklan bir foraiilde çözüme bağlanması.murn-
kün değildir. Bu davanın, .konuyu ilgilendiren nasslarla âyet ve hadislerle hükme
bağlanması gerekmektedir. ResUlullah, babanın, kocaya fidye olarak verdiği ko-
yun ve develeri iade etmiş, z'inaya adi karışan kadının -itiraf etmesi halinde- rec-
medilmesini söylemiştir, oglahın celdeye mahkum edilmesi bekârlığı sebebiyledir.
3- Re.cm ile ilgili ayet Ku'r’-ân-ı Kerim ’de yer almadıgına göre,-rivayette ge-
.çen K i‫؛‬a5u//a/ı،tabirinden maksad K ur’ân ٣ı Kerim degil, “A //ah ’ın Aökraö” dür,
- .bir bakıma A llah'm yazısı demektir.
4- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesse!âm)’in burada: “ E y U neys, b u zatin
h am m ın a g‫؛‬t, eğer-zinayj itira f ederse 'recm et, gel!” demesi ve ikrart dört ke-
re tekrar ettirmeyi tenbih etmemesi, bazı alimlerin dikkatini çekm iştir. Onlar bu
rivayete dayanarak: “ Zinanın', itiraf yolu ‫ﺛﻤﺪ‬la sUbUtunda iti-rafm dörta-yrı meclis'te
'dört ke.re tekrarı gerekm ez, bi.r kerecik itira-f da'.yeterlidir” demişlerdir, im am
Mâlik ve Şafiî bu görüştedir. HanefîIerle Hanbelilerin bir başka hadisi esas ala-
rak dört ayrı ikrarla- zinanın sübût bulacağına- hükm ettiklerini daha önce belirt-
miştik (1605. -hadis).-
6. c ilt RESÛLULLAHIN HADD TATBİK EŞTİKLERİ KASELER 243

5- Alimler bir başka noktaya da dikkat ‫ ؟‬ekmişlerdir: Zina haddi, iddia ve it-
hamla degil, bilakis itiraf.ve beyyine ile sûb ٥t bulur, kesinlik kazanır, öyleyse
ResUlullah niçin ü n eys'i hemen recm vazifesiyle göndermiştir?
Bunun cevabmi şöyle verirler: üneys, kadına, hakkındaki İthamı haber vere-
cektir.-Kadın bunu ya ,reddedip hadd-i kazf talebinde bulunacak yahut'da kabul
'edip', suçunu itiraf edecektir. Nitekim'iddiayı kabul ederek recm'Cezasını çekmiştir.
6٠h a d ist e n Ç I K İ L A N BAZI H Ü K İL E R
1) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam) zam inında başkalarından'da'fetvâ
sorulm uştur.'Öyle ise,'b ir âlim, kendinden daha'bUyük bir kimsenin, bulunduğu
yerde fetva verebilir'.
2) Fâsid antlaşma rnerdUddur. Böyle bir andaşm a ile mala temellük edilemez,
iadesi gerekir.
3) § er’î haddler fidye -ile değiştirilemez.
4) Muhsan (evli) kimseye ٣ecm-veceWe.cezası beraberce uygulanmaz, sadece
recm uygulanır. ,

5) Şafiî mezhebine göre., bekâr zaniye celde cezası-ile birlikte sürgün' cezası
da verilir. İmam -1 Â ’zam'a göre sürgün cezası verilmez. '

6- Dışarı çıkmaj^ı adet edinmeyen kadın'Mahkemeye gelmeye mecbur edi^!m٠z,


e
hüküm verecek hâkim onun bulunduğu yere gider.

‫ ﻋﻔﻪ أق‬۵ ‫ غ ا‬٠‫ى أة ﺋ ﺰ ن ل‬٠‫ ]ﺑﻠﻊ‬:‫ﻟﻠﻪ ﻋﻨﻪ ة\ل‬١‫ﻟﻠﺚ رﺿﻰ‬,‫ﻣﺎ‬٠‫— وص‬٠ İ!


‫إة اﻟﻠﺬ‬ :‫ﻋﻔﻪ‬ ‫ﻗﺎل ﻋﻖ رﺿﻖ اﻟﺌﺬ‬٤ ،‫ا‬٤‫ﻳﺐ‬٠‫ﺑﺄ;أا زﻟﺬث' ق ﺳﺔ أﻧﺶ ئ; از‬
‫ ﺋ ﺬ أؤﻷس‬٠‫ؤاأزاإداتي‬-'.:‫ ؤﻗﺎذ‬،‫(ةﻷﺛﻮذ ﺛﺬرأ‬١)‫ؤﻟﺤﺌﻠﺬ ؤﺑﺼﺎأذ‬. :‫ اﺛﺘﺎﻟﻰ ﺛﻮو‬,
< ‫ ئ; ىذ(زﺋ ﻰ‬،‫ ذ ش‬٠‫ﺋ ﻼ ذﻟ ﻖ‬، ‫ ذ ي ; ) ﺿﺄ ئ‬٠‫زاث‬٠‫ ﺗ ﻴ ﻠ ﺊ‬٠‫ﺷ ﻜ ﺄ‬
‫زﺟﺘﺚﺀ‬,'‫ةذ‬. ,
5. (1609)~ imam M âlik diyor ki: ‘■Bana ulaştığına gore, Hz.Osman (radıyal-
lahu a â ) 'a evliliğinin altmcı ayında dogumyapan birkadıngetirildi. Derhal reC"
medilmesini emretti. Ancak H z.A li (radıyallahu anh):

.‫ﻣﻰ ﻓ ﻒ‬.:‫ ةﺻﺎﻻ‬4‫ ( ﻓ ﻤ ﻞ اﻟﺮس' ﻋ ﻦ ﻝ‬١)


244 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. c il t

Cenab-I m , K u r l -1 K erim ’d e , ‫ﺛﻬﺮا‬ ‫زﺧﺌﻠﺔ وﺿﺘﺎﻟﺔ ا ن‬ . ، . n s a i an-


ne karnjn d a).ta§ınm a ve sütten kesMnıes‫( ؛‬m üddeti) otuz a y d jr ...” (Ahkâf 15):
buyuruyor. Keza birbaşka ayette de: ‫ﺣﺰﺗﻦ ﺳﻤﺎﻳﻴﻦ ﻻن‬ ‫ﺁﻭﻷﳖﻦ‬
‫ؤاﻟﺰاﻟﺪاث إز ﺻﻐﺬ‬
‫ﺁﺫ ﻳﺆ ﺍﻭﺻﺎﻏﺔ‬ ‫ “ أزان‬A nneler ‫ ؟‬ocuklarjnj iki ta m yıJ e ın z irirle r. (Bu hüküm )
em m eyi.tam am y a p tırm a k isteyenler ‫؟؛‬i n d ir ...” (Bakara 233) buyurmaktadır.
Bu durumda hamilelik m iiddetialtı aydıf* dedi. Bu açıklama üzerine Hz.Osman
(radıyalM u anb) kadmın geri gönderilmesini emretmişti, ancak kadınrecm edil-
m iş bulundu” . [Muvatta, Hudud 11 (2825 ‫)إ‬.]
'AÇIKLAMA:
Hz.Osman (radıyallahu anh)’ı, evliliğinin altıncı ayında doğum yapan kadın'
h'akkında zina hükmünü vermeye sevkeden husus, 'doğum ların normalde dokuz
ayda olmasıdır.^ResUlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın “ ilim şeh rin in k ap ısj”
olarak tavsif ve takdir buyurduğu (radıyallalıu anh), K ur’ân-ı Kerim ayet-
lerine olan nafiz ve derin vukufiına dayanarak,-pek nadir bile'olsa- altı ayda'do-
'ğum olabileceğini açıklamış ve Hz.Osman (radıyallahu anh)’ı da bu hususta ikna
'etmiştir. Ancak bu 'esnada, hüküm kadına infaz edilmiştir.

‫ﻻط‬ EMHatim’in rivayetinin sonunda, ^ z .A lı’nin'açıklamasını beğenenHz.Os-


m an . (ra d ıy a lla h u a n h ü m â )’ın: ١^ ‫ “ زاﻟﻲ ﻫﺎ ﺋ ﺌ ﺚ‬٧ a lla h i ben bunu,
kavrayarnamıştım’'’ 'dedigi belirtilir.,

A bdurrezzak’ın 'bir rivayeti, H z Osmanrdan önce benzer bir, hadisenin


Ö m er’e-intikal ettiğini v‫ ؟‬ife .Ö m e r’in meseleyi Ashabla istişare ettiğini, me-'
seleyi, kaydettiğimiz şekilde Hz.AlVnin çözdüğünü belirtir.

Bu durum, f/Z iO sm anınonceki yani H z.O m er zaman'inda cereyan'etm iş olan


vak’ayı hiç işitmediğini gösterir . ٠

H er hal' u kârdâ ١
^,hu ,hadiseler, H z.A li (radıyallahu-anh)’nin K ur’ân-'ı Kerim ’in
inceliklerini kavramada H z.O m er ve Hz.Osman gibi Ashab-I -Güzin'in diğer bü-
yükleri arasınd‫ ؛‬nasıl imtiyazlı ve üstün bir yer tuttuğunu göstermesi bakimin-
d an da ayrı bir ehemmiyet taşır.

‫ نﻝ أذﻓﻰ‬:‫ا‬٠ ‫]ﺳﺎﻛﺖ‬ :‫ال‬. ‫ﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ‬١‫ اﺳﺤﺎق اﻟﺜﺴﺎﻧﻰ رﺿﻰ‬,‫ وض أى‬- ٦ Ü


:‫ أؤ‬،,‫ر‬.‫ ﺑﻖ ﻣﺮره اﻟﻘﻮ‬:‫ ﻫﻠﺖ‬٠‫ ﺋﻘﻠﻢ‬:‫ ؟ ﻓﺎق‬. ‫ﻟﺘﻪ‬١‫رﻣﻮد‬ ? ‫ﻭ‬ ‫ ل ﺋﻖ‬،
‫اﺻﺨﺎن‬, ‫أﺧﺮﺟﻪ‬..‫رىع‬-‫ ﻷ أذ‬.
6. c il t R E S Û LU L LA H .IN H A D D T A T B İK E T T İK L E W k IM SELER 245

6. (1610)- Ebuîshâkeş-Şeybânî (rahimehumullah) anlatıy.r: ‘*Ibnu E bîE vfâ


(radıyalM u anh)ya:
‫ —ﺀﺀ‬Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hiç r e m tatbik etti m i?” diye sordum.
Bana: “Evet!fi cevabini verdi. Ben tekrar:
ii— Nur Sûresi’n innüzû liindenön cem i,sonram ı?’} diyesorau m .u B iîm iyo-
rum !” d ed i” . (Buhari, Hudûd, 21,’ 37‫ ؛‬M'üs!im, Hudud 29, (1702).]
AÇIKLAMA:
1- Recm tatbikatının Nûr Sûresi’nin nüzûlünden önce olması-halinde, bu sûre-'
de, zaniye celde hükmü gelmiş olmakla recmin^bununla neshedildigi söylenebi-
lecektir. Recm, N ûr Sûresi’nin nüzûlünden sonra ,tatbik edilmiş olma .durumunda,
ceWenin muhsan hakkınd'a neshedilmiş olduğuna delil çıkarılabilecektir Böyle bir
. değerlendirmeye: “ Bunda, Kitab’ın sünneti‫ ؟‬ne'shedilme dunım u -mevzubahis-
tir, bu ise ih tilâ flrb ir m evzudur’’ diye itiraz edilebilir ise d e şöyle cevap veril?
miştir: “ Ulemânın kabul etmediği husus,-Kitab’ınhaber-i vahidle neshidir, haber-i
meşhur ile neshine 'itiraz edilmemiştir, ibnu ^fecer burada nesh değil tahsisin mev-
zubahis olduğunu, ayetteki celde hükmünün rauhsan olmayanlara tahsis edildiği-
ni belirtir.

2- ibnu 'Ebi Evfa, recm hadisesinin-Nûr Sûresi’ndeıi önce m i,'sonra mı vukua


geldiğini bilmediğini söylemekt‫؟‬dir.'A ncak, NUr Sûresi’nden sonra olduğuna dair
'delil mevcuttur. Zira sûrenin nüzûlU ifk hadisesi şırasında vukua gelmiştir. .Ger-
‫ ؟‬i bu hadise dördüncü'hicri yılda mı, beşinci veya.altıncı hi'crî yılda mı meydana,
geldi', ihtilaflıdır. Ama recm hadisesinde Ebu Hiireyre (radıyallahu anh) de hazır
bulunduğuna göre,,yedinci"yıldan sonra cereyan etmiş olmalıdır, zira 0 yedinci
hicri yılda islâmla m üşerref.olm uştur.

3- ‫ﻻط‬ Ebî Ev^â’nın “ bilm iyorum ” demesi', faziletli,', büyük ki'mselerin


“ bilmiyorum” diye ceyap vermekle faziletlerinden, birşey kaybetnUyecegine, böyle
'dediği İçin ayıplanamayacagına delildir. Bilakis bu cevap onun araştı.rıcı olduğu-
na, söylediklerl'şeylerde titiz davrandığına delildir, övülmesini gerektiren'bir Ge-
,vaptır,. .

‫و س اش ئ ﺟﺊ ر م‬ ‫أئ ﻋﻘﺄ‬1 ‫ﻫﻪ‬ ‫اﻟﺘﻪ‬- ‫ص رس‬ ‫ وص‬- ٧ .


‫ ﺟﻠﻨ ﻪ ﺋﻲ\ب اﻟﺘﻪ‬:٠‫ ذﻗﺎل‬،‫ اﻟﻐﺘﺘﺆ‬.‫ و رﻳ ﺒﺎ رﻟﻢ‬،‫ ﻟﻔ ﺺ‬٠‫ ; ا ة ) ه ﺗﺆ؛ ا‬٠‫ا‬
،١
٠‫ أا ﺟ ﻪ ا ﻓ ﺮ ى‬. [ ‫ ﺷﺈا اﻷي ﺍ‬٠‫ؤزﺑﺌﺘﻴﺎ ﺑﺴﺌﺔ ز‬.
246 K U T U B -I SITTE M U H TA S A R I 6. c il t

7. (1611)- Şa'bi (rahimehumullah) anlatıyor; “H z.A li (radıyalîahu anh), ka­


dını recmettiği zaman onu perşem be günü dövdü, cuma günü de recmetti. Ve
şunu söyledi: “ Ona Kitabullah(m hükmü) ile ceîde, Resûluîîah (aieyhissaîâtu ves-
selâm )’in sünneti ile de recm tatbik ettim ” . [Buharî, Hudud 21.]

AÇIKLAMA:
1 - Burada zikri geçen k a d m ^ ü i e ٤ü 7 -H e ]iıd ı> y e ’dir. Zina suçuylaHz.Aİ/’ye
getirilmiştir. H z. AH (radıyallahu.anh) çoçuğunu doğurması İçin geri çevirmiş,
so'nra ona kadın akrabalarından en yakın olanını getirtip çocuğu teslim etmiş ve
kadını recmetmiştir.

2.- Bazı rivayetlerde H z.A irn in , durumu tavzih İçin birkısım sualler sorduğu,
nu görmekteyiz: -
Belki de erkek seni zinaya zorlam ıştır?”
“-H a y ır ! ”
Sen uyurken, (rızan olmadan) sana gelm iştir?”
: ‘- H a y ı r ! ”
Kocan düşmanlarımızdan biridir?”
“-H a y ır ! ”
Bu cevaplardan sonra H z.A li (radıyallâu â ) kadının hapsedilmesini emret-
ti. Doğum yapınca bir perşem be günü çıkarttı, yu zd e yn ek vurdurdu. Sonra ‫؛‬ek-
rar hapse gönderdi. Cuma günü bir çukur kazdınp taşlattı” .

3- Burada H z.A li (radıyallahu anh)’nin kadına önce celde, sonra recm tatbik
ettigi görülmektedir. (Jbeyibnu K a ’b (radıyallahu anh)’m da bu görüşte olduğu
rivayet' edilmiştir. H azim rnin kaydına göre ١Ahmed, îshâk, Dâvud -1 Zahiri ve
İbn u l-M ü n zit’in muhsan. olan Zaniye,, önce celde sonra recm tatbik edileceğine
hükmetmişlerdir. Cum hur ise iki hadd'in birleştirilemeyeseğine hükmetmiştir.
Bu gom şA hm edİbnu HanbeVden de rivayet edilmiştir. Cum hur bu görüşe M a'-
ız ’le ilgili.hadisi delil yapar ve bunun, hem celde hem de recm ifode eden Ubâde
hadisini neshettigini söyl‫ ؟‬r.'1^5âde hadisi' şöyl.edir;.‫اﻗﺴﺢ' ﳉﻠﺪ'^ﻗﺆﺅﺍﻟﺬﳉﱂ‬٩‫أﻟﺠﺐ‬
‫ “ ﺅﺍﻻًﺓﺯ ﺑﺎﺋﻴﺮ ﳉﻠﺪ ﺟﺎﻧﺄ زاﻗﺶ‬D ul dulla zina y a p a rsa yüz sopa ve recm , b e.
k ^ r b e k â rla zina y a k a rsa yüz sopa ve sü rg ü n cezası uygulanır»’. (Bu hadis
M üslim ’de gelm iştir.)
‫‪S i Ş B S Û lU L L A H lN H A D D T A İF T TiK LERİK İM SEİ‬‬ ‫‪247‬‬

‫ﻻ ; أ ة ص ا‪ ٠‬ﺑ ﻴ ﺮ ؛‬ ‫ز ﺀ‬ ‫ى ﻻ ل ؛ ]ذﺋﻰ‬ ‫‪ - ٨ ٠‬و ص‪,‬أ ى‪.‬ر ض؛ ر س ‪41.‬‬

‫ى'ل ﻳﻨ ﺲ ﻗﺌﺾ‪':‬اذذﺗﻮا ‪ ٩‬ا ر ﻧﺪا ا ي ئ‪.‬ات ص ﻳ ﻖ ا س ﺀ ﻟﻢ؛ا‬


‫‪ m‬ﺋ ﻲ ذوذ'اﻟﺰﺧﻢ‪ ,‬دأﺗﺎ ذا ‪ - ،‬زا ى ظ اﻟﻠﻪ صب‪٠‬ا‪ ،‬ﺋﺘﺎ ي‪ .‬ﺋﺊ‪ ٠‬ﻳﻦ‬
‫‪W‬‬
‫'‬
‫ﺷﺘﻮا‪،‬؛‬ ‫ﻓ ﻰ ‪ .‬أ‪ ٠‬ﺗ ﻐ ﺎ ا و ‪،‬‬ ‫اﻧﺘﻨﺠﺪ‪-‬‬ ‫ﺑﺎﻳ ﺬﻓ ﻰ‬ ‫ئ ذب‬ ‫غ ص اﻗﻎ‬
‫وى ﻓﻰ زش ذا;أة زب‪ ^ ،‬دﻗﺸﻨﺐ ‪ ٠‬ﻳ ﺊ ﺗﺶ ئ ﻋﺚ‬ ‫‪U‬‬
‫أ ش‪٠‬‬
‫'ﻳﺬزاس^‪...،‬ةﻗﺎﻟﻢ ﻋﺰ ا‪٠‬ت‪ 1‬ب ةةا'ل‪ :‬أﻟﺘﺬ ‪ ۶‬اﻟﻠﻪ اﻟﺬى‪٠‬ول اوذاة ض ر س‘‬
‫ﺗﺎ ؛ﺟﺬون ﻓﻰ اﻗﻮوا؛ ض س ذ رإذا أﺧﻬﺘﻨﺄ ﯮا‪ :‬ﻳﻐ ﺐ وﻷن دﻳﻨﺖ‪،‬‬
‫أة ﻳﺘ ﻖ‪ .‬اﻟﺰاﺛﺎن ﻏﺰ ﺟﺘﺎﻓﻲ‪ ،‬وﻣﺠﻞ أﻓﺬﻗﻴﺘﺎ ؤﻳﻶﻟﻰ ﻳﺖ‪ -‬آل‪:‬‬
‫ب‬ ‫‪I‬‬ ‫ﻛ ﺶ أﻟ ﻂ ذ و ا ئ ؛ ا‬ ‫|‬ ‫ة ﯪ' ذ آ ة‪ 1‬ﻗ ﻎ‬ ‫ع‪ ٠‬ئ‬ ‫ؤ‪ ٠‬ﺛ ﻜ ﺚ‬

‫ﺺ‬ ‫ف أؤ ف ت ا ﻧ‬ ‫ي‬ ‫إ ذ ﺋ ﻈ ﺊ ةا‪٠‬ى ﺋ ﺠ ﺬ ‪:‬ﻳﻰ ا ﻗ ﺆ ز'ا ؛ ا‪ .‬د ﻳ ﻠ ﻢ ‪ ،‬ةةا' ل‬

‫م‬ ‫م‘‬ ‫)‬ ‫ئ‬ ‫ﻇﻮى ﻓﺎ'ﺧﺬ‬ ‫ئ‬ ‫اذو ﻗ ﺬ‪ ١‬ﻵ ﻳ ﺬ ﻋ ﻒ‬ ‫ذش‬ ‫أر ا ‪.۵‬ﻗﯫذى؟ ﻗﺎﺗﻮا‪:‬‬
‫ﻧﻴ ﺊ ﻗﻔﺎق ‪٤‬ذﺗﺬ ﯮﺋﺬ ذ‪٠‬ا;ا؛ ﻵ‬ ‫اق‪١‬س‪ ٤ ،‬أذاذ‬ ‫ﻧ ﻴ ﻦ آ ﻏﺬ ﻓﻰ‪ ; ٠‬؛ ﻳﻦ‬ ‫ذش‬
‫ﻧ ﺎ ﺋ ﻨ ﺜ ﻮ ا ﺗ ﻨ ﺆ ا‪ ٠‬ﺷ ﻠ ﺬ ةئ ‪ 4‬م ‪ ،‬ﺳﺎ ن‬ ‫ؤ‪ .‬ﺧﻠﻢ ﺻ ﺎ ت ﺣ ﺮ ﺋ ﺠ ﻰ ; اص\ ﺣﺒﻠ ﺊ‪ ٤ ،‬د ﻏﺘ ﺔ ‪،‬‬

‫‪ ٠‬ا ر ﴽ ﺣ ﻜ ﻠ ﻢ ﻳ ﺘ ﺎ ‪ ٠ ، ^ ^ ١ J t‬ا ً; ﻳ ﻬ ﺘ ﺎ ؤ ﺟ ﺘ ﺎ ﻗ ﺎ ﻟ ﻪ ا ؤ ﺧ ﺮﻟ ﻰ‪ :‬ﺋ ﻠ ﺊ أ ذ‬ ‫‪.‬‬

‫زﻗ ﻮ ذ ﻳ ﺪ ﻛ ﻢ ئ‪ ٠‬ﻳ ﺎ ا ﻟ ﺒ ﯯ ذ ا ﺋ ﻨ ﻴ ﻦ‬ ‫ا ﻟ ﺌ ﺆ ز ا ة ‪ .‬ﻳ ﻴ ﺎ ﻫﺖ‪٠‬ى‬ ‫‪ ٩‬أﺋﺰ‪٠‬ﻟﻘﺎ‬ ‫ﺑ ﻬ ﻬﻠ ﻢ ‪:‬‬ ‫ا ﻵﺗ ﺬ ﺋﺒﺰﻟﺚ‬ ‫ﻧﻨ ﺞ‬

‫‪, .‬ﻃﺜﻠﻢﺀ‪ ٠‬أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ د‪١‬ود‪.‬‬ ‫أﺀﻋﻮا‪, ،‬ؤ'ﻓﺎذ \ ^ {‬

‫و ﻣﻌﻨ ﻰ‪* .‬أﻟ ﻆ ﺑﻪ«‪ :‬أ ى أﻟ ﺢ ف ‪,‬ﺳﺆاﻟﻪ وأﻟ ﺰ ب' إﻳﺎ‪.٠‬‬

‫‪8. (1612)- Hz.Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) aldatıyor: “ Yâudilerden birka-‬‬


‫‪dınla bir erkek zina yaptılar. Birbirlerine: ‘ ‘B izi Şü peygambere götürün. Çürı^ö‬‬
‫‪b.lrkısım hafifletmeler getiren hir peygamberdir, s iz e recm dışında fetvâlar ve-‬‬
‫‪lirse kabul eder, Allah indinde ö^nun hükmünü k e n d i â e delil b la n z ve: “Pey-‬‬
248 KÜTÜB-I SiTTE ,.٧‫ ﻟﺪ‬11‫ ًﺍ‬ASARI 6. c il t

gamberlerinden bir peygamberin bize verdiği fetvalar(la amel ettik, hevamıza


uymadık) deriz?’ dediler.
M escidde ashabıyla birlikte oturmakta olan Hz. Peygamber (aleybissalâtu ves-
selâm ye gelerek:
E y Bbul-Kasıin, zina yapan kadın ve erkek h i ı n d a kanaatin nedir?”
dediler, o , onlara tek kelime söylemeden Beyt-İ Midrâslarına geldi. Kapıda
durarak:
‘L H z.M usa (aJeyhîsseIam)’ya kitabi in d iren A llah aşkına söyleyin, m uh"
san o lan birisi'Zİna yapacak olursa b u n u n T e v ra t’ta k i h ü k m ü n e d ir? ” diye
sordu.
Yüzü siyaha boyanır, eşek üzerine ters bindirilir ve dayak atılır. -Hadiste
geçen tecbiye: Zanilerin, enseleri birbirine b a k a c â şekilde bîr eşeğe bindirilip,
‫ ﻻه‬halde sokaklarda dolaştırılmasıdır-. R avi d e v a â d erk i: ‘* Y â d ile r d e n bir
genç (bu cevaba katılmayıp) susmuştu. R esû lü llâ (aleyhissalâtu vesselâm) onun
s u s k u n l\ı|u i g o l c e sualinde ısrar etti.. Bunun .Uzerine gen‫ ؟‬: “Madem ki sen
bize Allah’m adına yemin veriyorsun (gerçeğisöyleyeceğim): *İRİZ Tevrat’ta recm
emrini görüyoruz” dedi. Resûlullah ( â y h i s s â t ü vesselâm):
‫ﺀﺀ‬- A llah’ın em rini h a^fletm enizin başlanglcı nasıl o ld u ? ” diye sordu.
(Genf^ ‫ ﻻﺀ‬cevabi ,verdi'.'
4l Krallarımızdan birinin biryakın akrabası zina yaptL K ralım ız,recm i ona
tatbik etmedi. Sonra halka mensup b i r a i l â n birerkekzin ayaptı. Bunu recmet-
m ek istedi. Ancak adamın kavmi buna mani olup:
Sen yakınını getirip r e c m e t m i ç e biz de adaımmızın recmedilmesine mü-
saade etm eyeteğiz!” dediler. Bunun üzerine, aralarında şim diki cezayı vermek
üzere anlaşıp sulh yaptılar” .
(Bu açıklama üzerine) Resûlullah (â yh issa lâ tu vesselâm):
‫‘ ا‬- Ben T e v ra t’taki- ayetle hU km ediyorum î” dedi, ve onlann recmedilme-
lerini emretti ve recmedildiler. Z ü h rî(râ im eh u m u llâ ) derki: ”Bana ulaştığına
göre şu ayet bunlar h i m d a nazil olmuştur:
“ Şüphesiz ki T e v ra t’ı biz'indirdik^. K i o n d a b ir h idayet, b ir .nur v a rd ır.
K endfeini .(Allah’a) teslim etm iş o lan ö s ra îl) ^ y g a m b e r le r i, Y ahudilere ait
(d av alard a) onunla h ü k m ed erlerd i,...” (Maide-44). Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) onlardan biri id i.” lEbu D âvüd, Hud ٥d 26. (4450, 4451).]
6. c il t RESÛLULLAH’IN-HADD TATBİK ETTİKLERİ KİMSELER 249

AÇIKLAMA: ١
Su hadis, yahudilerin kitaplarındaki,zina ile ilgili recm hUkmUnden kaçmak
maksadıyla Resûlullah'(aleyhissalâtu v esselâ^)’a müracaat ediçlerini'göstermek.
tedir. Ancak, Resûlullah (aleyhissalâtu. vesselâm) niyetlerini az-çok sezmiş ola-
cak ki. .sorularına cevap vermede istical, gosternıem iştir. Hattâ rivayetten, zina
ile ilgil'i İslâmî hükmün henüz vahyedilmedigi de. anlaşılm adadır. Nitekim bâzı
şarihler, Hz. Peygamber (aleyhissalâtuvesselâm )’in, re c m iilk d e fa b u h ad isd e^
gOrüldügû iizere, yahudilere tatbik, ettiğini, müslümanlara tatbik edilen recm vak’-
alarının bundan sonra cereyan ettiğini söylemişlerdir.
2- Hadiste geçen Beyt-İ yahudilerin 0 tedrisatta bulundukları.binadır.
Bir nevi' kültür merkezi ve dılUp. dunı'munda .bir toplanma yeri olduğu anlaşıl-
m aktadır."Niha^e’de.midras İçin: “ (Yahudilerin), kitaplarım (halka), ders verip
öğreten kim se” açıklaması kaydedilir.. A yrıca,,bu'kelim enin “ fedrisa‫ ؛‬yapuk-
/a r ] y e r ’ , “ ‫؛‬e،/risa‫ ؛‬ina/ 2a i/i” , “ m edrese” mânâsına da kullamidığına dikkatçe-
ker ve m i^âl bâbının mekân İçin kullanılmasının garib oldu'gunu belirtir.
3- ,Hadis metninde, tecbiye üzerine yapılan açıklam a , ‫ط‬ ‫ﻻ‬ H a c e fe göre Z l -
r i ’ye ait bir derctir. N i b â y d sunduğu açıklamaya göre tecbiye, bir. merkebin
üzerine, birinin sırtı diğerinin Sirtına bakacak şeki!de..iki kişinin binmesidir. Tec-
biye’nin, cebhe (=yûz). kelimesinden' alındığı tahm in edilmiştir.
4- Rivayette geçen genç, başka rivayetlerde gelen sarahate göre A b d u lM ibâ
BU Selâm'ĞiT. Yani, Hz. Peygam ber (aleyhissalâtu vesselâm )’‫ ؛‬gördüğü, zaman:
“ Bu simada yalan yoktur” diyerek mfislüman.olan gen ‫ خ‬bir yahudi 'âli.mi.
5- §u halde A b d u lM İbttu Selâmdın açıklamasma gGre, recm hükm ünün ya-
hudiler arasında tatbikattan kaldırılışı, ٠adaletin, mevki, ve itibar sahiplerine "tat-
.bik edilmek istenmeyişinden kaynaklanm adadır. 'Resûlullah (aleyhissalâttı
vesselâm), 'muhtelif hadislerinde İçtimâi felâketlerin, medeni yıkunlarm hep bu-
radan kaynaklandığım, yani kanunların gözde ve güçlü insanlara tatbik eddme-
yip avaından plan zayıflara tatbik edilmesinden,ileri geldiğini söyler ve adaletin
tatbikinde hiç bir kayırm aya yer verilmemesinde ısrar eder. B ir seferinde çok
itibarlı bir kadının, hırsızlık sebebiyle kolunun kesflmesine hükmedilince, kadını,
kurtarm ak.için şefaatte bulunanları şiddetle tevbih ve reddetmiş: “ ABah’ın hu-,
d u d u n d a m ı şefaa،‫ ؟‬î oluyorsunuz‫ ؟‬A llah’a kasem 0İsun.,'-M uhanuned’h ı kızı
F a tu n a h ırsızlık yapsaydı m utlaka, elini k eserd h n ” demiştir.
'6- Âyet-i kerim e, ,revra،’‫؛‬n H z . M u s a l sonra gelmiş bulunan peygamber^'
İCT İçin de ahkâmı tatbik a lile n şeriat kitabi olduğunu belirtmektedir.
250 K U T U B -I SITTE M U H TA S A R I . ٥ ٠ C İL T .

.Âyet-i kerimede, T evrat) tatbik eden İsrail peygam berlerinin “ Kendisini (Al-
,lah'a) teslim etmiş olanlar“ 'yani miislıimanlar olarak tavsif e d iI ^ ş olm alan, müs-
!Umanlara teşrif ve yahudilere ta’rizdir. Çünkü onların peygam berleri de,' Allah
indinde'makbul, yegane din olan İslâm dinini uygulam ışlardır. Kendileri ise sahsi
değişiklikler yaparak, tahriflerde bulunarak bu asıldan yani İslâm ’dan uzaklaş-
m ışlardır, recm meselesindeki tahrifatlarında oldugu gib'i...
ResUlullah, tıp'kı önceki İsrail peygamberleri .gibi recmi-aynen tatbik ederek,
onlardan biri olmaktadır. Şu hald'e, yahudilikle mUslümanlık arasında hal-i ha-
Zirda bir'fark var ise de bu fark, yahudilerin tahrifatından„ileri gelmekte, oniarın
-A llah'ın em irlerine uymuş bulunan peygamberlerin- seviyesinde fork bulunma-'
maktadır.

‫ ]أن اﺗﻴﺮة ﺟﺎﺀوا إر رﺳﻮﻟﻲ‬:‫ ﻋﻤﺮ رﺿﻰ اﻟﺘﻪ اﻋﺒﻤﺎ‬.‫ وﻋﻦ اﺑ ﻦ‬- ٩ İ|
‫ؤوا ﻟﺔ ﴽ ئ ا;*ه ﻳﺊ‬٠‫د‬٠İ| ^ ١
‫ و ن‬٠‫ ﻗﻘﺎﻟﻲ ﺗ ﻬ ﻢ ﺀ خ| ت ﻣﺎ ﺛ ﺠ ﺪ‬،‫ةﻟﻢ وزﺟﻼ زﺋﻘﺎ‬٠

9 ٠(1613)- ‫ﻻط‬ Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “ Y ä d i l e r , Resûlul-


Iah (aleyhissalatu vesselâm ya gelip, kendilerinden bir erkekle kadının ân a yap-
tığını söylediler. ResûIuİM (âeyhissalâtu vesselam) onlara:
R ecm hakJund ٥-.Tevrat’ta n e .b u lu y o rsu n u z ? ” diye sordu. O â :
Teşhir edip rezil ederiz ve da^ak a ta n z” dediler. Abdullah ‫ﻻط‬ Selam
( r a d ıy a llâ anh):

Yalan söylüyorsunuz. Zinamn Tevrat’taki cefası reem dir” dedi. Hemen


Tevraf’ı getirip açtılar, içlerinden (Abdullah ibnu Surya adında) biri elini recm
6.- CİLT R E S Û L U L L A H 'IN H A D D T A T O İK E T T İK LE R İ K İM S E LE R 251

ayetİBİn Üzerine koydu. Sonra, ayetten Önceki k i s i r d a n okumaya başlayıp (ka-


padığı kısım atlayarâ arka kısmını okumaya devam etti. Abdullah ‫ ﻻ ط‬Selam
(radıyalMu a i ) mudâale edip: . ' .

Kaldır elini!'’ dedi. A d m elini çekti, orada recm ayeti mevcut idi.
Bunun üzerine:
‫ ﺗﻤﻮج‬Mukammed, Abdullâ doğru söyledi, Tevrat’ta recm ayeti mevcut-
turl” .dediler. ResUlullab (aleyhissalâto-'vesselâm) derhal o iki zaninin recmedil-
mesihi emretti ve recmedildiler.
ibnu ömer (radıyalMu anh) der ki: ”Erkeğin, ardan taşlara karşı korum â
İçin, kadının özerine eğildiğini gördüm”. [S u h arî, H udud 37, .24, C enâiz 61,.
M enâkıb 26, T efsir, Â l-i im ra n 6 , i ’tisâ n i'1 6 , T evhid 5 1 ‫ ؛‬M ü slim , H udud 26,
(1699)‫ ؛‬M u v atta, H'udud 1 ,'(2 ,8 1 9 )‫ ؛‬T irm izl, 'Hudud 10‫ ؛‬Ebu D â y u d , H udud 26,
'(444'6, 4 4 ‫ب‬9 ). ‫ذ‬

٨ ‫ ؟‬.IKL٨ M ٨ :
.1- H adiste geçen rezil etm ekten m aksad, önceki”hadiste zikredildigi üzere, za-
nilerin'yüzünü köm ürle kararttıktan so n ra b ir m erkebe Sirt Sirta g elecek şekilde
bindirip so k ak lard a'd o laştırıp te şh ir'e tm e k tir.

2- H adis, yahudilerin T e v ra t’ta olm ayan şeyi ona nisbet ettik lerin i, T ev ra t’a'
''dJiyanarak î^ala'n söj^lemekten’'.çe.kinmediklerini g ö s t e r e n e d i r .

3- E u rivayet, kişinin m uhsan .sayılm ası İçin mUslüman olması'nın şart olm adı-
'gını ifede eder. N itekim Şafî’î v e Abdullah ibnu Hanbel bu gö rü şted irler.
^ ^ ^ r 'v e . H a n e d l e z i n . b üyük çoğunluğu kişiyi m uhsan addetm ek İçin m üslû-
m an olm ayı şart k o şarlar v e.d erler ki: -Bu hadiste ResUlullah İslâm ’a g ö re değil,.
T ev rat’a göre hükm etm iştir. A ncak, ‘.‘T e v ra t’ta m uhsan olm ayana recm v a rd ır”
diyenler isabet eh n ezler, zira, Taberânî’âe Hz.Bbu Hûreyreiden g elen b ir riva-
yet. T e v r a t’ta k i r e c m a y e tin d e n b a h -se d e rk e n ş ö y le d em 'ek ted ir: ‫آﻟﺌ ﺨ ﺼ ﻦ‬
...U ‫ ؟‬j ‫ﻋ ﻴ ﺘ ﺎ ﺍ'ﻫﺔ‬ **Muhsan vemuhsane olan erkek
‫ ي ﻫﻘﺎﻧ ﺚ‬3 ‫ ؤ ا ﻟ ﺌ ﺨ ﻌ ﻜ ﺈ ادا‬,
vekadmzina edecek olurlar, buda beyyine d e ispatlamrsa herikiside recmedi-
'lirler..Kadın hamile ise.'çocUğu doguruncaya kadar mühlet tanınır”.
4" Rivayet-, ehl-i .zim m etin b irb irin e şahidliginin kabul edileceğine 'd e lild ir.,

5-' H âkim , güv en ilir duramdaki" -tek bir-tercU m anla iktifa edebilir.'
,
Ü Ç 'Ü N C Ü B A B

L Û T İL İK (HomoseksuaUte) V E HAYVANA T E i S ’IN

Lûtîlik veya livata, Lût kavminin İçine d û ş | cinsi sapjklıktır‫ ؛‬homoseksua-


lite de denir. Bu, erkeğin'erkeklCj.kadının kadınla cinsi tem asta bulunmasıdır..
Dinimiz bu İŞİ, zinadan da çirkin bir ahlâksızlık kabul etmiş,' şiddetle yasaklamıştır.
Hadis', sadece faili, yani', er'kege temas eden erkeği .değil, m e ۴ûlü de yani
kendisine cinsi tem as yaptırtan erkeği de mahkûm etm ekte, ikisinin de öldürül-'
mesini em retm ektedir.--
K ur’ân-ı Kerim Lût K avm i’nin'helâk .luşunuri sebebini' bu ahlâksızhğa bağ-'
lar. Şu halde,' bu küçümsenecek bir İçtimâi bozukluk değil, İnsanlığın ciddi bir
meselesidir. K ur’ân her asra hitabettiğ'ine göre, onda yer « le n m eseleler asil iti-
barıyla geçmişi anlatsa bile-, hal ve istikbâle de parm ak basm aktan uzak değildir.
Öyle ise lûtilik.her zaıhan İçin İnsanlığın karşılaşabileceği bir ahlaki çöküş, İçti-
'm âî feir musibet kaynağıdır. Günümüzde Ortaya çıkan ve,.tıbbî yollarla tedavisi
ve Onlen'mesi henüz İmkân dahiline girmemiş bulunan ,AİDS afetinin, de livatanın
yaygın olduğu.çevrelerde çıkmış olması ve yayılm a sebebinin de esas itibariyle
lötü.ik ve.zina olması, üzerinde/durulması. gereken bir husustur. Dinimizin cinsi
'hayatin disipline edi'lmesi'hususunda gösterdiği hassasiyetin hikmeti simdi daha'
iyi anla'şılmış, olmalıdır. Haram yollardan cinsi 'tatmin arayanlara kars'ı îslâm ’m
koyduğu müeyyideleri fazla sert ve hatta ,gayr-i meden,i bulanlar, AİDS vak’aş!"
nın, cinsi sapıklıklar yüzünden- bütö'n insanlığı ve medeniyeti tehdit eden bir .hal
'alışı.karsıs‫؛‬nda insafa gelmeli, hakki teslim etmeli degil midir!

‫ ﻣ ﺬ ؤ ﺟ ﺬ ﺛ ﯯ ة‬:‫ا‬ ‫ ﻟ ﺲ‬١ jUi] :J ١٠ ‫ب‬ .‫ ﻟﻠ ﻪ‬١ ‫رﺿﻰ‬ ‫اس‬-‫ﺑﻦ ﺀ‬. ‫ ﻋ ﻦ‬- ١ I B

‫ؤ ﻛ ﺪا‬ :‫اﻟﺘﺮﻣﺬى ﻗﺎل‬.‫ ا ﺧﺮ ﺟﻪ‬.[5‫ا‬ ‫ؤاذ ﺷﻮد‬.‫ذ'ﯮا اﺋﻘﺎﺀ ل‬٤‫ﻟﻮط‬ ‫ذم‬٤-'‫ﻳﺘﻞﻏﺘﻞ‬


‫ روى ص ا ل ر ﻳ ﺮ ة‬.

٠[‫ﺋﻰ اﻟﻠﻮ ث أﺋﻪ ﺗﺆم‬.‫ﯮﺟﺬ‬-‫'وﻷى داود'ﺀن''اﺑﻦ ﺑﺎ س دف اﺑﻔﺪ‬


6. cilt LÛTİLİK VE HAYVANA TEMASIN HADDİ ‫ﺭ‬253

1. (1614)- ibnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıy.r: *‘Resulullah (aleyhis;


salatu vesselâm) buyurdu ki: “ Kim in L ût kavminin sapık İşini yaptjğmj gö-
rürseni?,.fâiJi'de m efûlü de öldürün” . [Tirnnizî> Hudud 24, (1456)‫ ؛‬Ebu Dâvud,
Hudud 29, (4462,'4463).] T!٢mJzî, Ebu ^Ure^re’nin de böyle bir rivayette bu-
Jundugunubelirtir. Ebu Dâvud’da/önu Abbâ's :
bir rivayette: “ Lûtilik.yaparken yakalanan bekâr (yani muhsan olmayan kişi) de
recmedilir” denmiştir.

A Ç IK L A M A :

Livâta yapanlara .tatbik edilecek hadd 'hususunda âlimler farklı görüşler ileri
sürmüştür: .
^a^î'T'nin (ki görüşünden daha zâhir.olanına göre "ki Ebu ^usu^yeTmam Mu-
hammed de bu gö'rüştedir-,failin haddi, zina haddidir. Yani muhsan ise recmed'i-
lir, muhsan değilse yüz'sopa vurulur. Mef’ûle ise'^aÂ’f ’ye göre, Ruhsan da ois'a
gayr-1 muhsan da.'ölsa, kadın da olsa, erkek de. olsa yüz sopa ve b'i.r yıl sürgün
cezası verilir.
İmam Mâlik ve Ahmed ibnu Hanbel başta., diger bir kısım۴âlimlere göre, lûtî-
nin cezası recmed'ilmektir, muhsan da olsa gayr-1 muhsan,. da fa'rketmez.
imam Şâfi’rnin ikinci bir göriişü, sadedinde olduğumuz .hadisin zâhirine.uy-
gun'olarak fâilin de mef’ûlütt-de^öldürülrnesidir.
Ö ldürülüş.tarzı hususunda: “ . pis.İŞİ yaptıkları e.v tepelerine y ık ılır” diyen-
ler olm uştur, “ Uçurum dan, atılarak öldürU lür” diyenler de olmuştUr.

Ebu Hanife: “ Bunlar azarlanır, levmedilir fakat hadd uygulanmaz” 'demiştir.


MUnzırf’nin et.Tefglb ve't-Te٢hîb‫؛‬de yazdığına göre, halifelerden dört tanesi
lUtiyi yakmıştır: Hz.Ebu Bekir, Hz.AIi, Abdullah İbnu’z-Ziibeyr veHişâm ibnu
Abdilmelik.
İbnu EbVd-Dünya veBe^hakf’nin rivayetlerine gGre, Halidibnu*l-Velîd, Hz.Ebü
Bekr (radıyallahu anhümâ).’e yazar ki, bir Arap kafesinde kadın-gibi. nikahlanan
hir erkeğe rastlamiş'tır. Hz.Ebü Bekir, .bu'haber üzerine ResUlullah (aleyhissalâ^
tu vesselâm)’ın-ashâbını toplayıp'ne yapmak gerektiği' hususunda fikirlerini alır.
Hz.AIi (radıyallahu anh): “B u g iin â ı tarihte tek bir ümmet işlemiştir. Bildiğiniz
gibiAIlah da okavm iheletm iştir^ benbuadamnyakılmasım uygungöriiyorum”
der.. Bunun Uzerine bütün ashabın.re'yi onun yakılması, hususunda icma etti.
Hz.Ebü Bekir de (Halid ibnu Velid'e yazarak) adamın.yakılmasını emretti” .
254 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. cilt

‫ ؤأة ي ﺑ ﺮ‬،‫ﻗﺔﺗﺎ‬.‫ ﻏﺌﺔ أﻟﺨﺰ‬۵ ‫ﻟﻠﻪ ﻋﻨﻪ زأف ﺀاﻗﴼ رﺿﻰ ا‬1 ‫ وﻋﻔﻪ رﺿﻰ‬- ٢ .

.‫ ﺟ ﻪ ووﻳﻦ‬/ ‫ أ‬.[‫ﻋ ﻴ ﺎ ﺣﺎﻳﻄﺎ‬ ‫رﺿﻰ اﻧﻪ ئ ﻫﺪم‬


Yineibm Abbas (radıyallahu anh)’ınrivâyetine göre,Hz: Ali, Lûmîk ) 2 ٠ .( 1615
.

-yapan g ifiiy â tııŞ tır .H z .E b u Bekir (r a d ıy a lM u â ) iterlerine birduvarıyâ


tırmıştır'[ [Rezîn ilavesidir.]

‫ﺷﻮن ﻣﺬ‬ I ‫ ﻟﺌ ﺬ‬١ :J١٠ ‫ﻋﻨﻪ‬ ‫ وﻋﻦ ى ﻫﺮﻳﺮة'رﺿﻰ‬- ٣ ' I


-‫ أﺧﺮﺟﻪ رزﻟﻦ‬.-[‫ ﺗﻮد‬,‫ ذم‬٤ ‫ ل ﻏﺘﻞ‬٠‫ﺀ‬
3. (1616)- Hz.Ebu Uiireyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûluliah (aleyhis-
saîâtu vesselam) buyurdularki: “ L٥t-kavjn‫؛‬nin İğren‫ ؟‬fiilini işleyen kimse m el’-
ûndnr” . (Rezin. ilavesidir. (Münzirî’de kaydedilen uzunca bir hadisin parçasıdır).]

u‫ إذ'أﺋﺰف‬I . ‫اذذ‬,‫ ]ﻗﺎل‬:‫ﻗﺎل‬.٠‫ش ﺀذ‬1 ‫رض‬ ‫ر‬،1‫ج‬ ‫ وص‬- ٤


‫ ذ ى‬٠‫ أﺧﺮﺟﻪ ا د‬-[‫ﺗﻮد‬ ‫ ﺧﺎﻟﻰ ﺋ ﻰ أ ش ﺋ ﻞ‬-.

4. (1617)~ Hz.Câbir (radıyallahu anh) 'anlatıyor: “Resûlullâ (âyhissalâtu ves-


selâm): “ üm m etim İçin en ziyade korktuğum §ey Lût kavm inin am elidir”
buyurdular”. (Tlrmjzi, Hudud 24,.(1457)‫ ؛‬Jbnu Mâce^ Hudud 12,. [.(2563‫؛‬

‫ ]ﺗﻨﺜﻮن ﺗﻦ‬:‫'ﻗﺎق‬. ‫رق اﻟﻠﻪ‬٠‫ﴽذ ر‬.‫ و ﺿﺄ ى ﻫﺮﻳﺮة رض ﻟﻠﻪ ﺀذه‬- ‫ه‬ I


\ -‫أ ﺧﺮ ﺟﻪ أﺑﻮ دا ؤ‬-.[‫رﯪ‬:‫اﺗﺬأةﻓ ﻰة‬.‫أ ش‬
.5. (16‫ أ‬8) ‫ ا‬Hz.Ebö Hureyre (radıyallahu anh) 'anlatıyor: ‘4Rçsûîullah (aleyhis-
saîâtu vesselâm): ‘‘K a in a dübüriinden temas eden mermdur** buyurdular”.
[Ebu D âvud Nikâh.46, (2162).]

A ÇIKLA M A :
Bu hadis, kadınlara arka uzvundan temas etmenin haram olduğuna delâlet eder'.
Esâsen Kur’ân-1 Kerim, (،Kadınlarm ız tarlalarm ızdjr,.tarlalarınıza (ön tara-
.'fa) nasıl ,isterseniz öyle varın‫( ”؛‬Bakara.223) mealindeki âyeti ile ekime.elve-
r‫§؛‬li cinsi uzva teması İrşad'etmiştir. Birçok ,hadiste Resûluliah sarih bir ifade
ile arka uzuvdan teması. şiddetle yasaklamıştır. Müteakip had'is bu .rivayetlerden
‫ﺯ‬. cilt LÛTİLİK.VE HAYVANA TEMASIN HADDİ 255

biridir. Burada kaydedilmeyen bir Tirmizi hadisi de şöyledir: “ Hayjzh kadjna


arka uzvundan temas eden, kahine giden Muh'ammed’e ineni İnkâr etmiştir” .

. ‫اﻟﺖ ] ﻷ ة ﻫ ﻮ‬٠ | ‫ﺀ‬ ‫ﻟﺘﺬ‬١‫ ﻣﺎ ان ر ﻣ ﺮ د‬٠‫ ^ ئ‬١‫ رﺿﻰ‬.‫ن‬-‫ﻳﻦ ﺀﺑﺎ‬١‫ وﻋﻦ‬- ٦


‫ أ ا ﺟ ﻪ أﻟﺘﺮﻫﻨﻰ‬.[‫ى ﻧﺜﻮئ‬٠ ‫ ا وا ;ﴽ ة‬،‫زﺑ ﻼ‬ ‫\ ﻝ‬ ‫ﻟﺬ ﻫﺘﻠﻰ ا ر زﻳ ﻞ‬3‫ا‬.
6. (1619)- ‫ ﻻ ط‬Abbâs (radıyallahu ,anlîümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aJeyhis-
salâtu vesselâm) buyurdular ki: “ Allahu Teâlâ hazretleri, erkeğe temas eden
veya kadma arka uzvundan temas eden erkeğe (kıyamet günü rahmet naza^
rıyla)'bakmaz” . .fTirmlzî, Radâ 12, (116‫) ؤ‬.i

‫ ﻣ ﺬ أش ﺗﻬﻴﺘﺔ ﻫﺄﻗﻠﻮه‬. . . .'‫ق‬١‫ ]ﻗﺎل رﺳﻮو‬:‫ ^ ةأل‬١, ‫رﺿﻰ‬ ‫ﻋ ﻴ ﻪ‬ ‫و‬ “٧ İİ


‫ أراة ﻗﻼ ﻳﻮﻛﻞ ﻟﺨﺘﻔﺎ‬:‫ ﻧﺎ ﺛﺄن اﺗﻬﻬﺘﺔ؟ ﻗﺎل‬: ‫ر ه‬ ٠‫ﺎ‬ ‫ﻳ‬ ‫ؤﻳﻞ ﻷي‬٤ ،‫زاﻗﺘﻮﻗﺎ ﺳﻤﻪ‬
‫ى‬ ‫ﺮ ﻣ ﺬ‬ ‫و ا ﻟ ﺘ‬ ‫و د‬ ‫د ا‬ ‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ‬.[ ‫غ‬ ٧‫د ا‬ ‫ﺑ ﻬ ﺎ‬ ‫ﻟﻴﻖ‬ ‫ﻦ‬ ‫ز ﻧ‬ ‫ﻳﺒﺎ‬ ‫غ‬ ٤‫ة ث‬ ‫أؤ‬.

‫ﺪ‬ ‫ﺣ‬ ‫ﺔ‬ ‫ﺠ ﻴ ﺘ‬ ‫ ا ﺗ‬. ‫ﺗﺄﻳﻰ‬ ‫ى‬ ‫أﺋﻦ‬ ‫ﺶ‬ ‫ﻋ‬ ‫ﺲ‬ ‫ﺷ‬ ] ‫ ﻗﺎوت‬،‫أﻳ ﻀﴼ ﻋﻔﻪ‬. ‫ ا‬٠ ‫و ﻟ ﻪ‬ ].
7. (1620)- yine ‫ط‬ ‫ﻻ‬
Abbas(radıyallahuanhümâ) anlatıyor: iiR esûluH (aley-
hissalatu vesselâm): “ Kim bir hayvana temas ederse onu öldürün, hayvani-
. da beraber öldürün” buhurdu.” . ‫ط‬ ‫ﻻ‬ “Hayvanin günahı ne, (o niçin
öldürülsün?) diye sorulmuştur, şü cevabi verdi: “(Bu hususta Resûlullah*tan bir
şey işitmedim). Tahminimce eti yenmesin veya ondan istifade edilmesin diyedir.
Zira ona, bu muamele yapılmıştır’}. [Ebu Dâvud, Hud.ud 3.0, (4464)‫ ؛‬Tirmizî,
Hudud23 ٠ (1454).‫إ‬
Ebu Dâvud ve Tirmizî’de §u rivayet de gelmiştir: ‘*Hayvana temas edene bir
hadd takdir edilmemiştir”.
AÇIKLAM A :

‫ ؟‬arihler, dört mezhep imamlannın, hayvana temas eden, kimsenin, öldürülme-


yip .ta’zîr cezasına maruz bırakılacağında müttefik olduklarını belirtirler. Hadis
bu bUyük amelden zecre (yasaklamaya).hamledilmiçtir. Ulemâ, bu mevzuda, ib-
nu Abbâs (radıyallahuanhüm â)’ın §u sözünü esas'almıştır:
‫“ ﻣﻦ أش ﺑﻬﻴﺘﺔ ﻓ ﻸ ﺣﺚ ﻏ ﻲ‬Hayvana femas edene hadd yoktur”. Atâ da bir soru
üzerine.-'hayvana temas mevzuunda hadd olmadığını söyledikten sonra, “Buka-
bih bir ameldir, kabih edin” diye cevap' vermiştir.
u r iiiy ..; n a ııu r

", ' '‫؛‬

‫ﻟﻠﻪ ب ةاﻟﺖ^ ] ت ر و ﻋﺪرى ق\م وﺳﻮو اﻟﻠﻪ‬١‫— ض ﺀأﺛﻤﺜﺔ رﺿﻰ‬١ 0 1


‫ﺶ‬ ‫ زاﻳ‬/‫ﯮﻟ ﻤ ﺬاﻟ ﺤ ﺮ‬ | ‫| ًﺀ ا ى ﻛ ﺌ ﺬ ; ذ إ ﻟ ﻴ ﺬ ﺗ ﻸ ~ ﻗ ﺸ ﺎ‬

‫ وﺣﻒ ﻳﺌﺚ‬g \ ‫ وﺳﻄﺦ ﻳﺚ‬،‫ ﺛﻨﺶ' خ ﺀ ذ ﺑﻦ ﻗﺎﺑﺖ‬i?X5; ‫ ;ﺀة ﻗﺼﺮﻳﻮا‬٠‫ؤا‬


.‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود‬.‫ﺟﻤﺘﺶﺀ‬
1. (1621) H zA işe (radlyaJ^ahu anhâ) anlatıyor: “Maruz kaldığım iftiradan
beni tem ize çıkaran vaAı:y 1٠‫ ' ﻟ ﻴ ﻖ‬٠ ‫ﻟﻞ‬3‫ﻻ‬, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) â -
bere çıkıp, durumu Aatırtattı ve ilgili âyeti (mTllm23)tiIâvetbuyurdu. Minber-
deninince ikierkek ve birkadına kazfhaddi vurulmasını emretti. Ve derhal İcrâ
edildi. Burada hadd icra edilen şahıslar Hassân ibnu s â , Mistah ibnu üsâse
v e .^ a m n â Bınfu C â ş (radıyallahu anhiim)‫ ’ اﻻل‬٠٠ [Ebu D âv u d , HudUd 35, (4474,
4 4 7 5 ).]

AÇIKLAMA:
1- H z .A îş e (radıyallahu anhâ) kendisine y apılan iftiradan beraetini ifade eden
vahyi Özür kelim esiyle, ifade ediyor: “ iftirad an b e r i o ldu ğu m u ifa d e eden a y e t,
v a h iy g e ld iğ i za m a n ” d e m e y ip , “ ö zrü m İn diği z a m a n ” d iy o r . T e r c iim e y ik a s te -
dilen m anâya g ö ^ yaptık.

2- H z. işe)e iftira (ifk) hadisesini 715 num aralı hadiste bütün teferruatıyla ,
.anlattığım ız İçin oraya m üracaatı tavşiye ed iyor, burada .tekrar anlatm ıyoruz.

‫ ﺗﺰر‬١.‫ﻳﻖ ﻣﺨﻲ‬٠‫ ]ﺟﺘﻞ ﻏﺘﻦ‬: ‫ﻷه ﻋﻨﻪ ﻗﺎو‬١‫رض‬, ‫ادى‬.‫ أف اﻟﺰذ‬.‫ “ وﻏﻦ‬٢ .
.‫ى ﺧﺎر‬: ‫ ﻧﻬﺚ' ﻣﺨﺪ ﻟﻠﻪ‬:‫د‬١‫ ﻗﺎو و اؤئ‬.‫ أ ﻧ ﻴ ﻦ‬٤‫ر ﺿ ﻬ ﺊ ﻣﺨﺪاىؤ‬
،‫ زاﻟﻬﻘﺎة‬،‫ ؤ ﯪ ذ ﺑﻦ ﻏﯫذ‬،‫ﺑﺊ اﻧﺤﺘﺎب‬٠‫أةزرث ﻏﺘﺰ‬,:‫ةﻗﺎق‬,‫ﺑﻦ ﻧﻴﻬﺘﻦ ﻏﺬإإﻟﯫ‬٠
...‫ أرﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚ‬.‫ﺑﺒﻬﻆ‬٠‫وﺗﻠﻢ ﺟﺰأ ﻧﺘﺎ زأﻧﺚ أﺧﺪأ ﺟﻠﺪ ﻣﺨﺪا ف ؤ ؛ أﻏﺰ ﻣﺬ أذ‬
6. cilt KAZF (İFTİRA) HADDİ 257

2. (1622)- Ebu*z-Zinâü (radıyallahu anh) anlatıyor: uÖ m erİb n u A b d ilâ (ra -


dıyallâu anh) mira sebebiyle bir köleye seksen sopa vmdu. Ebü'z-Zittâd der
ki: ;'Bu hüküm hakkında, A b d ia h ib n ü Â â i b n i RebVaya sordum. Bana şu
cevabi verdi:
Ben, Osman ibnu Affân ve arkadan gelen diğer hâlifelerin z a m â n n a
yetiştim, hiç birisinin ifiira sebebiyle köleye brktan f â v u â ğ u n u görmedim!”
[M u v a tta H udud 17, (2,-828)..5. '

A Ç IK L A M A :
Zürkânîder kî: “ Bu rivayet, selefin iftira İçin seksen sopa hükm ünü h ü r kim -
seiere tatbik ettiklerine delildir. S e le fi' buna, sevkeden şu âyet-i kerim edir:
‫ ﻳ ﺬ ا ﺳ ﺎ ب‬, ‫؛; ﺋ ﻬ ﻦ ﺑ ﻬﺌ ﻒ ﻗﺎ ﻋ ﺮ أ ﺷ ﺌ ﺖ‬.C a riy e le re , m u h s a n o la n k a d ın la ra
te r e ttü p e d e n a z a b m y a rıs ı v a r d ı r ” buyurm aktadır.

‫ أﯪ ق'ل‬: | ‫ ]ﻻل رﺳﻮل اﻟﻠﻪ‬:‫ب ﻫﺎد‬ ٠‫اﺑﻦ'ىا'س رﺿﻰ اﻟﺖ‬.‫ ﺀن‬- ٣ I


‫غ‬٤‫ وﺗﻦ ؤ‬، ‫ ه‬٠‫ ة ئ ئ‬٠‫ال ﺗﺎ ت‬٠ ‫إذ‬٤،‫ق‬،‫ ﯪﻧﺮﺗﻮ؛ ﺀذي‬:‫زﺑﻖ إذﻏﻠﻲ'ةاﻗﻴﻮؤى‬
‫• أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى‬ 0 ■‫إذا‬ ‫ ﻧﺪا‬،‫ ﻗﺎﻗﻨﻮ؛‬٠‫ ﻇ ﻰ ﻧﺎت ﺛﺌ ﺰ م‬.-
3. (1623 ) - ‫ ﻻ ط‬A hbas (radıyallahu anh üm â)'anlatıyor
s â t u vesselam) buyurdularki: “ B ir in s a n d ig e r b ir in sa n a : “ E y 'y a h u d i» ’ d i-
y e h ita b e d e c e k . t u r s a o n a y irm i so p a v u r u n . “ E y m u h a n n e s (k ad ın laşm ış)” ,
^diyecek o lu rs a y in e 0 k a d a r ceza v erîn .-N ik âh ! h a r a m o la n b irin e , b u n u bile-
r e k m u y a k a ’a (aşk -1 m e m n ü ) y a p a rs a .ö ld ü rü n ” ., [Tirm izî, H u d ü d .2 8 ,(1462 ).‫ذ‬

AÇIKLAMA:

!-.ResU lullah (aleyhissalâtu, vesselâm ), b ir mUslümanın diğer b ir 'niüslüman


kardeşine onu rencide edecek hitapta bulunm am asını em retm iştir. H atta bu me-
seleye âyet-i kerim enin de y e r yerdiğini görürüz: “ E y im a n e d e n le r, b ir k a v m
d iğ e r b i r kavm . ile a la y e tm e s in ... B irb irin iz i -kötü la k a b la rla ç a ğ ırm a y ın ”
(H u c u râ tll).

Sad'edinde olduğum uz hadis, m üslüm anın im ânî vâsfını reddedici hitaplardan


kaçınm aya bilhassa dikkat çekip,, b unu b ir.n ev i iftira sayarak ciddi b ir mUeyyi-
deye bağlam aktadır. Â lim ler, " ...E y y â d i ! .. d e m e y in .'y a sa ğ ıy la , ,“ E y h ırfs.
‫ را؛‬3‫ رﻻ‬. . . ' ‫ﺀ‬, ‘‘E y m ecU sl.'...’’, ‘‘E y k a fir.'.'g ib i b e n zerh it^^
anlam ışlardır. Tîbî, Ey yahudV. ifadesinde fevriye sanatı olduğunu, bu sözle,kü­
258 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

für ve zillet kastedildiğini, çünkü, “yaftudi” kelimesinin kıîçüilc/ük’e mesel ol­


mak üzere zikredildiğini belirtir.
2- Nikâhı haram olan birisine bilerek cinsî temasta bulunmak da ölümü gerek­
tiren bir cürümdür. Bu hadîste emir mutlaktır. Yani ،.Bu m uvâka.ayı bilerek
yapan, m uhsan m ı, değil mi bakılm az, ö ldürülür” mânâsı esastır.
Ahmed İbnu Hanbel bu hadîsin zâhirine göre hükmetmiştir. Başkaları, bu ifa­
deyi zecre hamledip böyle bir teması, diğer zinâ hadiseleri gibi değerlendirip fail
rnuhsansa recme, gayr-ı muhsansa celdeye mahkûm etmek gerektiğini söylemiş­
lerdir.
B E Ş İN C İ ٥ A»
H A D D -l SİR K A T (H IR SIZ L IK HABDİ)

dilimizdeki karşılığı hırsızlıktır. .Başkasının malını giz‫؛‬ice almak mâ-


nâsına gelir. Fakihler hırsızı ,şöyle tarif ederler:-Başkasının mülkü .Idugu kesin-
likle bilinen nisab miktarı-veya kıymeti nisab.miktarım bulan k.runan.bir mail
gizlice alan .âkil ve bâl'iğ kimsedir. Bu vasıflardan biri, olmazsa haddi gerektiren
şer’î hırsızlık tahakkuk etmemiştir. Nisabtan az olan malin.al'ınması, ‫ ؟‬alanın 0 ‫ ؟‬-
cuk olması-, korunmayan bir malin alınması gibi..--. Cenâb-1'Hak malin korunma-
sını hırsızlığı yasaklayıp, hırsıza ağır müeyyide getirmek suretiyle bağlamıştır.
Hırsızlığın' cezası, hudUd denen ağır suçlar Sinıfina girer. M üeyyide ayetle tesbit
ed ilm iştir, -.insanlar bunun cez,asını azaltıp ‫ ؟‬oğaltam azlar, b ir başka cezaya ‫ ؟‬evi-
rem ezler, affedem ezler. ilgili ayet şöyle buyurur:
‫ ﻳﻨﺎ ﺟ ﻤﺘﺂ دﻫﺎﻻﺀ ﻣﻦ اﻟﻲ‬٤‫ؤاﻟﯫرئ واﻟﻐﺎرة ﻫﺎﻫﺸﻮا اﻳ ﺪﻳﻨﺎ ﺟﺆا‬
“ Erkek., ve kadın hırsızın -0 , irtikâb ett‫؛‬k ‫إ‬er ٤ne bir karşılık ve Allah’tan
ibret ve'rici bir ukUbet olmak iizere- ellerini^ kesin...».’ (M aide٠-38).
Âyette-sağ veya sol el olduğu belirtilmemiş l.se de ulemâ'sağ el'in kesileceğin--'
de icma etmiştir. Ancak yanlışlıkla sol el kesilecek olursa, bu şer’î cezanın yeri-
ne geçer rai geçmez nli ihtilâf .edilmiştir. Zina ile ilgili ayette kadın önce
zikredilirken-, hırsızlıkla ilgili âyette erkek önce zikredilmiştir. Âlimler bunUj^hır-
sizliği daha .ziyade erkeklerin, zinâyı da kadınlann yapmasıyla izah ederler. .“Çun-
kii, derler, zinanın davetçisi kadındır, .0 m a göstermese erkek bu işe tevessül
edemez”
İslâm mal emniyetini mühim'bir esas kabul etmiş, mahnı müdafaa ederken öl-
dUriilenin sehid olacağını bildirmiştir. Hırsıza, elini kesmek .gibi ağır bir ceza
verhı-esinin 'felsefesi,' mal emniyetine verdigi.ehemmiyette ifâdesin'i bulur. Mala'
yapılan gasp, yağma, kaçırma gibi diğer tecâyüzler hırsızlık sayılmamıştır V‫ ؟ ؟‬a-
İanın. cezası .bu'kadar ağır -tutulmamıştır. Zira bunlar hırsızlığa nazaran daha az
vukU bulur. Ayrıca bunları beyyine ile ispat.etmek kolaydır ve hükümete başvu-
runca geri ,alınabilir, üstelik kişi, daha tedbirli ve dikkatli olmak suretiyle-bunla-
rın vuku ihtimalini azaltabilir. Fakat hırsızlık öyle.değildir, t^İJİri yok gibidir..
260 KUTUB I SIHE MUHTASARI 6. c il t .

'Bu sebeplerle ceza, .psikolojik şokla hissiyatın ve ruhun .derinliklerinde caydırı-


c.ılık hasıl edecek şekildeagır takdir edilmiştir: Elin kesilmesi... Hırsızlığa niyet
edecek kims'eyi, yakalanma halinde elinin kesilme ihtimali ciddi şekilde düşün-
'dürecek ve caydırıcı etki yapacaktır. Haneklerin .'©!-ihtiyar adil kitaplarında şu
izaha yer verilir: “ öy'le insan vardır.ki, onu ne akil durdurabilir ne de. nakil.
Bu kimselere ne diyanet tesir eder,' ne. de mürüvvet ve emanet gibi yüce 'duygu-
lar. Şayet el kesmek, asmak ve benzeri ağır cezalar olmasaydı, .bu kimseler baş-
kalarının, raallarını ^İnâd olsun'-diye aşikâre almaktan- veya gizlice .çalmaktan
çekinmezlerdi. Bu duuımun. getireceği' fesad açıktır. §u halde.» fesadın önlenme-
'si,nizamın sağlanması iç.in hırsıza'bu ağır.caydirıcı cezanın verilmesi miinasip
ve-gerekli olmuşttır. ,Kesme-em'ri mptlak geldiğinden, elin kesilmesi huslisunda-
-hür ile köle eşittir...” ‫ ؟‬ocuk.ve deli cezaya ehil sayılmadıkları İçin, hirsızlıkları
Sebebiyle elleri kesilmez. /
..H ırsızlığa şüphe getiren h e rş e y -e l kesm e cezasını kaldır-ır. ç'ünkü Hz.. Pey-
g am b er (aleyhissalâtu vesselâm ) hududa giren dav alarda “ şü p h e’.’nin hafifletici
biri'Sebep'Oİarak hadd' cezasını d ü ş ü re c e ğ in i.b e li^ iş 'tir.

‫ إذذأ وا أﻟﺨﻴﺪوذ' ﻳﺎﻟ ﻌ ﻬﺎ ت‬.Söz gelirai; Mal a.tılmı.ş-mı, korunmakta mı şüpheli-ise


had.d kalkar.' .Alman malin başkasına ait olduğu kesinlikle .bilinmelidir.Çalınan
mali sahibinin i.stemesi de-şaritır.
Malin korunmaSı örfe gOre değiş'eb'ilir.''-'Komnmayan malin çalı’nması haddi ge-
rektirmez. Nebbâş denen kefe.n soyguncusunun eli kesilmez, çünkü ke'fen ko-
runmaz.
ilk defa'çalanın sağ eli. bilekten kesilir. İkincide sol ayagı, üçüncüde sol' eli,dö'r-
.düncüde sağ ayağı'kesilir, Hanefilere göre, ikinci hırsızlıkta sol'ayağı kesilir.. Bir
daha ça'l.arsa a'rt١k el ayak kesilmez., tevbe edinceye kadar hapsedilir.
imam Malik} İmam -1 Azam, Şâfı’î ve'cumhur-u ulemâ elin bilekten, ayağın
da to.puktan kesileceğine hükmetmişlerdir. Hz. Ah', imam Ahmed ve Ebu Sevr
ayağın yandan kesileceğini söylemişlerdir. Seleften bazıları elin dirsekten, d-iğe'r
'bazıları da omuzdan kesileceğini söylemiştir,'

‫ى ﻏﻴﺪ‬٤‫ﯪرق غ‬٠.. ‫ﺋﻤﻄﻲ ﻳﻞ‬ ‫ ]إم‬.^‫ ةاﻟﺖ‬.‫ ﻋﻦ 'ىﺛﺸﺔ'رﺿﻰ ا'ﻟﺘﻪ ﻋﺐ‬- ١ Ü

'‫ﺣﺪ‬٠‫ر ؤا‬ ‫ﻛﺎق‬٠‫ و‬، (')‫آذ ﺟﻤﺪه‬ ‫وس‬ ‫ أذش ﻣﺬ ﺳﻲ‬.‫ﻓﻰ‬ ‫وﺳﻮو‬
‫]ﻣﻐﻴﻒ دا ص‬
6. c il t HADD-1 sirkat 261

1. (1624)-w٤ ^^şe(radıyallahuanhâ)a^atıy٠r: “Resûlüllâ (aleyhissitu ves-


selâm) zamanında, hırsızın eli, bir deri kalkanın değerinden d â a düşük bir eşya
İçin kesilmezdi Kalkan, türs veya hacefe diye iki çeşitti, ikisinin de belli bir de-
geri vardı”. [Buha٢î,-Hudûd 13‫ ؛‬Müslim, Hudud 5, (1684)‫ ؛‬M ٧vatta, Hudud
24, (2,832)‫ ؛‬Tirmizl, Hudûd 16, (1445)‫ ؛‬Ebu D.âvud, Hudud 11,(4383)‫ ؛‬Nesâî,
Sârik-9,.(8, 77-81).]
A Ç IK LA M A :
Hadiste, 'kolun kesilmesini gerektiren asgari niSab belirtilmektedir: Kalkanın
fıyatı. Bu miktar kalkandan kalkana degişir. Normalde en düşük değerdc'Oİanın
fıyatı esastır. üz.A işe iki çeşit.kalkandan SÖZ etmektedir: TUrs ve hacefe . TUrs
'tahta veya kemikten .yapılıp'üzerine deri ve benzeri bir' zar geçirilen korunma
aleti olarak ifede edilir.' Hacefe de kalkandır. Bazı alimler ‘,‘ikisi aynidir” de-
miş, ,bazıları ‘‘bunun ,derisinin çift kat 'olacağını” ,söylemiştir.

.Nisabda'kalkan esas alınınCa, onundegerinin de ca'ri olan para hirimindenbi-


.!inmesi 'gerekir. Rivayetlerde, 0 devirde en ucuz kalkan fiyatının üç dirhem ola-
rak geldiği belirtilir. Bu sebeple bazı al'imler bunu esas alarak üç dirliemden daha
ucuz bir mal İçin el kesilmeyeceğini söylemiştir.
‫ ﻻ ط‬Hacer, rivayetlerin -İhtilâfı sebebi'yl‫ ؟‬, ulemânın nisab'konusundâj yirmi
farklı görüş İl.eri sürdüklerini belirtir‫ ؛‬ne kadar .değersiz bile olsa.çalınan her şey
İçin.kol kesilebileceğine hükmeden zahirelerden tek dirlıem, iki dirhem, 'üç.'dir-
hem‫؛‬-çeyrek, yarim, dört dinarakadar çıkan..., daha aşağısı İçin kol kesilmez”
diyen görüşler de‫؛‬vardır-.' '
Ulemânın bu meselede yaptıkları ihtilâf, ResUlullah (aleyhisSalâtu vesselâm) tan
gelen rivayetlerin'ihtilâfından ve bunların değerlendirme ve yorumunda Vardık-
lan ferklı neticelerden ileri gel.ir. Şerh kitaplarında' ferklı görüşler beyan edilir-
ken, âlimlerin kendi mezhep gOriişlerinin haklılığını gösterme sadedinde taassuba
'düşüp ^mukabil görüşlerin hatasını ,belirtmede sert ifedelere yer v'erdiklerine bile,
rast'lanır. Biz meselenin.o cihetine ve hatta göriişlerin dayandıkları delillerin ta h
liline girmeden, başlıcalarını kaydedeceğiz:

‫ و ا ﻻ ﻣ ﺤ ﺎ ز ﻣﻤﺎ ﻳﺤﺎذر اﻹﻓﺎف‬٠‫ و‬،‫ ﻓ ﻌ ﻞ ﻣﻦ ا ﻻ ﺟﺘﻴﺎ ن‬. , ‫ و‬٠‫ و‬.‫ وﻓ ﺢ ا ض‬،.٠‫ ﺑ ﻤ ﺮ ا د‬.‫ ( اض‬١)

٤‫ ﴽ و ﺀ د م‬- ‫ ض‬. ‫ ﺗﻜ ﻮ ت‬٠‫ ص ا ﻛ ﺮ » ا وةغ‬-:‫ﺛﻢ ﻓﺎﺀ‬. ،‫( واﻟﺤﺎﺀ‬،.‫ﺀﻏﻊ اﻟﺞ‬,‫ واﻟﺠﺤﻌﺔذ‬، ‫ل ا > ب‬
.‫س ﻣﻄﺪس‬ ‫ﻻ<ق‬٠‫وﻟ ﻜ ﻦ ﺀ‬ ، ‫ د‬- ‫' واﻟﺮ س‬،٠‫أو ﺿﺮ‬ ‫اﻟﺠﻠﺪ‬. ‫وﺗﻐﻠﻖ‬
262 KÖTÜB-İ SİTTE m Uh TASARI Ö.'CİLT

1- zahirîlere'gOre,. el kesmek İçin, ‫ ؟‬alman malm nisabı arartmaz,'az-‫؟‬ok mö-


savidir. Hasan-ıBasri veHariciIer ile Şâfıî alimlerindenÂnu BintVş-Şâfû de bu
görüştedirler..
2- imam Şafiî’ye göre, nisab, .‫ ؟‬eyrek.altın dinar veya 0 kıym ette m aldır. Hz.Aî-
şe, öm eribnu Abdilaziz, Evzâî, Leys, Ebu Sevr, İsh â , ^ a m M i k , Ahmed
ibnu Hanbel v s .'d e bu görüştedirler.
3- Hz.ömer, Süleyman ibnu Yesar, ibnu Şübrüme, ibnu EbîLeyla ve bir.ri-
vayette Hasan-ı Basn gibi bir gru‫ ؟‬selef, eli kesmeyi gerektiren nisabın beş dir-
hem oldugunu'söylemiştir. . ٠
٠■4- Ebu Hanifeye ashabına.göre nisab on dirhemdir, daha'az değerdeki ‫ ؟‬alıntı
. İçin _el kesilmez:. .- .‫ن‬
,5- İbrahim NehaVye gö.re nisab 40 dirhemdir, yani dört altın dinar'.
Müteakip .rivayetlerde bu görüşlerin dayandığı deliller kısmen beyan edilmiş
olacak.

‫ا ى‬٠‫ ﺳﺎل‬. ‫ﻟﺰﺩ‬١ ‫ ] ﺋ ﻎ‬:‫ةال‬.‫ ﻣﺎ‬٠‫ﻟﻠﻪ ﺀذ‬.‫رﺿﻰ ا‬,‫وﺀن اﺑﻦ ﺻﺮ‬.“ ٢ Ü


. Ü ‫ أﺧﺮﺟﻬﻤﺎ‬.[‫ﻷﺛﻪ ﺑﺮاﻫﻢ‬ iL s ‫ﻣﺠﻦ‬

' - ' 2. (1625)-'‫ ﻻﻻﺑﻴﺮ‬Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhis-


salim vesselam) üç dirhem bymetindekı bir k i a n ı galan hırsızın ٠٠
[Buhar‫؟‬, Hudud 13, Müslim, Hudud 6,(1684)‫ ؛‬Muvatta, Hudud 24,(2,832)‫ ؛‬Tir-
miz‫؟‬, Hudûd 16, (1445)‫ ؛‬Ebu Dâvud, Hudud,' 11, (4484)‫ ؛‬Nesâî, Sârik 9,
, (8,77-82).!. ■|
.'A Ç IK L A M A .
H'adiste, hırsızın.elini bizzat Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kesmiş gibi^
bir ifade mevcuttur. Bu, “ kestirdi” veya “ kesilmesine hükmetti” de'mektir. Bu
^‫ ؟‬eşit' haddlerin İcrasını bizzat Resûlullah yapmazdı.

‫ ﻧﻖ ﺍﺫﺫ‬: ‫ ﺅﻗﺎﻕ رﺳﻮﻟﺔ' ﺍﻟﺘﻪ ﺍ‬:‫ﻋﻴﻪ ﻗﺎل‬, ‫ ﻭﻋﻦ ﺍﻑ رﻳﺮة رﺿﻰ ﺍﻻًﻩ‬٠٣ I
:‫أﻷﻏﺘﻬﻦ‬, ‫ ﻗﺎﺫ‬.‫ ﻗﻤﻌﺘﻊ ﻳﺪه‬٠‫ وﻳﺘ ﺮ ؤ ا ض‬،‫ ﻗ ﻤ ﻪ ﻳﻖ؛‬, ‫ ذ ه‬۵ ‫ا‬ ‫ﻳﺘﻮق‬ ‫ دﺗﺎوق‬١
6٠ c il t HADD-1 sirkat 263

٠‫أﺧﺮج‬..[‫ ذإت ﻳ ﺬ أﻟﺠﻴﺎل ﺗﺎ ﻳﺘﺎوى ذذاﻳﻠﻢ‬،‫زﺳﻤﺎﻗﻮا ﻧ ﺆ ذ أﺋﺊ ص اﻧﻐﺪﻳﺪ‬


.‫داﻳﻰ‬,‫اﻟﺸﻴﺨﺎف وا‬
-Hz.Ebu i r e y r e (radıyallahu anh) anlatıyor: uRcsûIulIab (aleyhis -(1020) .3
salâtu vesselâm) şöyle buyurdular: ٥‘A ‫؛‬,lah, bir yum urta çalıp da-eli kesilen
b ir ‫؟‬p ça'bp'da el‫' ؛‬. ” kesilen hırsıza lânet etsin
A ’meş d erk i: *‘Buradakiyumurtadan maksadın d e â t o p a ğ ı olduğunU) bazı
iplerin de üç ve daha fazla dirhem ettiği kanaatinde idiler ’[ ‫؛‬Buharî, Hudûd 13,
7 ‫ ؛‬Müs ‫ ا‬äm‫ ﺛﻢ‬Hudud 7 , ( 1687)‫؛‬ Sârik 1, (7 ‫ ا‬65). ‫ذ‬
A‫' ! ؟‬: KL٨ MA
Muhtemelen,burada ResUlullah “ .yumurta” ve “ ip’’le elin kesilmesine sebep
olan asgari nisâbı kastetmiştir. Yan.i ip, yumurta gibi kıymetsiz şeyleri, ‫ ؟‬alarak
-hırsızlığa alışan kimse,' bu değersiz' şeylerle alıştığı hırsızlık sebebiyle^elini kay
bedebilir., ResUlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu durtimu hatırlatarak daha İşin
-başında', ehemmiyetsiz gibi gOrUnen bu alışkanlıklara dUşUlmemesini ikaz buyur
. .ıhaktadır
Hırsıza Allah’tan iane.‫؛‬.dilemeye gelince: Bu, muayyen bir şahıs zikredilerek
-yapılmış bir lanetleme değildir,-mutlaktır. Muayyen ,bir şahsa.-lanet tecviz edil
meZ'.ise de ' ‫ ؛‬-bu hadis 'mutlak şekilde lanet-okumamn:caiz olacağını gOstermekte
dir. Bazı alimler, hadd icra edilmezden ^nce mücrime, lanet okumanın'caiz '
olacağını‫ ؛‬hadd.en sonra ise, -hadd işlenen günaha keffaret olacağı İçin- lanetin
caiz 0 İn?ayacağını söylemiş ise de .buna da itiraz edenler,olmuştur ,

‫ ﻫﺊ ب‬I ‫ ] ق اﻗ ﺚ‬:‫ال‬5 ‫ئ‬.‫ى رﺻﻰ ااﺗﻪ‬٠‫ وﻋﻦ أﻣﻴﺔ اﻣﺨﺰو‬- ٤ I


‫ ﻗﺄﻏﺎذ‬،‫ دش‬:‫ ; ﻟ ﻎ ? ﻗﺎ ق‬٠‫ إﻟﺤﺎﻟﻸ‬U :‫ ﻗ ﻞ ﺋﺬ‬،‫ ز ﻹ ﺗﻮﺋﻴﺊ ئ ﺗﻤﺎغ‬. ‫ا ; ﻟ ﻰ‬
‫ ﻗﺎ و ا ت‬،‫ﻳﻪ‬ ‫ أ ; ﻳﻪ ﺷﻠﻎ‬٠ ،‫ ﻧ ﻼ ﺛ ﺄ ) د ﻟ ﻠ ﻎ ﺗﺘﻘﻮل‬. ‫ﻧﻲ أ ؤ‬،‫ﻏﻲ ز‬
‫ﻗﺎ ل ا ت اﻟﺘﻴﻢ‬,،‫ ض واﺗﺮب أ ي‬۵ ‫ﻣﺌﻘﺌﻴﺬ ا‬٠‫' أ‬:‫ ﻗﺎل‬٤‫ زﻓﺐ إ ي‬۵ ‫ ﻋ ﻮ ا‬.
.‫ﺟﻴﻪ أﺑﻮ داود واﻟﻨﺴﺎش‬.‫ أﺧﺮ‬.[‫ب ﻏﻲ ﻣﻼﺛﴼ‬
' ‫ﺗﻤﻮ‬y e e ‫ر‬-‫ ﻵ‬ahzöm ‫( ر‬-radıyallahuanh)anlatıyor: “k s û l u l l â ( â y
4 . .(162^ - , ‫ ن‬me
hissalâtu vesse!âm)’a bir hırsız getirildi. Suçunu itiraf etmişti. Ancak çaldığı eş-
264 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT,"

ya beraberinde bulunamadı. R e s û M â (a le y h isâ tu yesseiâm), (hadden


kurtarmakmaksadıyla): “ Senin çaldığını zannetm iy.rum ” dedi:Hırsız: ‘*Ha-
yır çaldım” diye te’y id etti. (R esU la b ) sözlerim ayin şekilde iki veya öç kere
tekrar etti.
Sonunda, e l i â kesilmesini emretti ve kesildi. Sonra hırsız Resûlullah (aley-
h is s â tu vesse!âm)’a getirildi. Efendimiz:
“ — A llah'a t.çvbe ve istiğfarda bulun!»’ diye nasihat etti. Adamcağız:
 l M ’a tevbe ediyor, 0 ’ndan mağfiret diliyorum” dedi. Bunun özerine
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da:
Allahım, onu'm agfiret e tî” diyerek üç ^ere duada bulundu”. [Ebu D.â-
٧‫ﺗﻤﻞﺀﻻ‬ Hudud 8, (4380)‫ ؛‬Nesâl, Sârik 3, (8,67).‫إ‬

AÇIKLAMA:
'!-'Rivayette, hırsız yakalanmış ve suçunu'itiraf da etmiş olmasına ragmen, ‫ ؟‬al-
dıgı eşya fiilen gOriilmediği i‫؟‬in,'ResölUUah (aleyhissalâtu vesselâm)١a “ ^almadım"
dese hadden kurtulma şansı mevcuttur.' Bu sebeple’, Hz., Peygamber, adam'ı had-
'de maruz kalmaktan kurtarmak maksadıyla,'“ Se٠١in,çaldığını zannetmiyorum.»
diyerek telki'Ude bulunur. Ancak.adam, telki.de dinin bu meseledeki'espirisini
bilmediği İçin ger‫؟‬egi itiraftan ayrılmıyor.
2" Alimler,' bu'hadisten hareketle, mücrime onu hadden kurtaracak telkinin
caiz olduğu hükmünü çıkarmışlardır.
3- Hadisten, anlasılan diğer bir,.husuS','!iîücriıne, tevbe 'etmesini söJ‫ﻟﻢ‬Ienıe gere^
ği. O, bu sOzti dinleyerek istiğfarda 'bulunacak olurSa, Allah'tan mağfireti İçin
dua edilecektir.

J \ ‫ﻟﺘﻬﺰوﺷﺔ‬. ‫رﻳﺸﴼ أﻣﻠﻤﻬﻢ ﺳﺄن‬. ‫ا ]ﴽن‬٠‫ﻟﺘﻪ ﺀئ‬١‫^ﺋﺜ ﺔ رﺿﻰ‬ ‫ وﻋﻦ‬- ٥ Ü


‫ زﺗﻦ ﺋﻴﻘﺮى؛ ﻋﻲ إﻷﺀ‬.١^ ^ ‫ا ؟‬ ‫ف‬١‫غ؛ا وﺳﻮن‬ ‫ﻣﺬ‬ :‫ﯪﺗﻮا‬٤ ،'٠
‫ﺳﺬﻗﺚ‬
‫ﺗﺎﺗﺔ وس اش‬٠
‫ﺗﺘﺔ أ‬٤٤ ، ‫ ا‬.‫د اﻟﺘﻪ‬ ‫ر‬ ‫ ﺟﺐ‬.‫ﺍ‬٠‫ﺑﺬ رﺋﻲ رض'اﻟﺘﻪ ﺀﺏ‬٠k *
‫ إﺋﺘﺎ‬:‫ال‬٠P ،‫اﺋﺜﻄﺐ‬٠‫؟ ﻹ ﻫﺎم‬ jUj‫ﻟﻠﻪ‬١‫ ﺛﻤﺜﺘﻬﻎ ﺑﻰ ﺣﺪ ﻣﺬ ﺣﺪود‬:٠‫ىل‬.‫ﺋﺔ‬
‫ ﻗﺈذا ز ق‬، ‫ا' ز ق ﻳﻬﻠﻢ'اﻟﺘﻮﻳﻒ ﻟ ﻲ‬,‫ﯮا إذ‬١‫ﻟﻢ' ي' ك‬٤‫ي‬.‫ﻳﻦ س‬،‫ اﻻ‬،‫أﻫﺚ‬
6. cilt HADP-İSİRKAT 265

‫ ئ‬٠‫ﺳ ﻲ ص‬ ‫ﺑ ﻖ‬ ‫ﻧﺎ ﺩ‬ ‫ﺃﺫ‬ ‫اﻟﺘﻪ ﻧﺆ‬ ‫ﺋﻠﻢ‬١‫ ؤ‬،‫ اﻧ ﺨ ﻦ‬-‫ﻏﻲ‬. ‫ﻫﻠﻢ ا ﻟ ﻐ ﺘ ﻌ ﻦ أﻗﺎ ﯮا‬٠‫ب‬

.‫اﻟﺨﻤﺴﺔ‬ -‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.‫ ﺛﺪﻗﺎع‬٠‫ذﺋﺌ ﺚ‬

‫ ]ﺃﻥ ا ;أه‬V ‫'ﻭﰱ رواﻳﺔ ﺃﻑ ﺩﺍﻭﺩ ﻭﺍﻟﺸﺎﻑ ﻋﻦ ﺍﺱ ﻋﻤﺮ رﺿﻰ ﺍﻟﻠﻪ‬

.‫ﰷﺛﺖ ﺷﺜﻌﻬﺬ ﺍﻧﺘﯫﻍﺀ‬ ‫ﳏﺰﻭﺋﻪ‬

.[‫ا‬٠٠‫ﻳﻲ‬ ‫ ]ﻋﺮ ﺃﻧﺴﻖ ﺟﺎﺯﺍﻗﻴﺎ'ﺅﺛﻴﺨﺬ؛ ﺋﺄﺗﻦ اﻟﺒ ﺪ‬: ‫زاد ا ﺑﺎﺋ ﻰ‬.‫ا‬

5 ٠ (1‫ي‬Hz.Aîşe (radıyallahu anhâ) anlatıyor^ “ Hırsızlıkyapan Mahzûmlu _(28


Jtadının 'dunımii Kureyçliler‫؛‬,., ’.fazlasıyla -üzdü
-Bu kadın hakkında ResUlullah (aleyhissalâlu vesselâm) nezdinde kim mü
essir bir gefâatte bulunabilir?" diye adam aradılar ,
‘٤- ٧esselâm)’ın Ru i§e, sadece ResUlullah (aleyhlssalâtu ‫ ؟‬ok sevdiği üsâm e
İbnu.Zeyd (radıyallahu anhümâ) eûr’et edebilir’’ dediler, üsâm e (huzura ‫ ؟‬-ika
:rak), ResUlullah (aleyhlssalâtu vesselâm)’a'§efaât talebinde bulundu. ,Efendimiz.
AHah’ın hududundan,b *.‫؛‬r hadd hususunda şefaat m ‫ ? ” ؛‬talebedlyorsun
:diye çıkıştı. Sonra k i ı p cemaate şu h îta b â bulundu
Sizden öncekileri heldk eden şey şudur : '‫!؟؛‬-erinden şerefli ,birisi hır
Sizlik yaptı mı onu terkedip (ceza vermezlerdi). Aralarından kimsesiz zayıf
-birisi hırsızlık yapınca derhal -ona hadd- tatbik,ederler*.' Allah’a yemin ol
sunî Muhammed’in kızı -Fatıma‫؛‬hırsızlık yapmış olsa mutlaka onun da elini
keserdim” . [Buhar‫ (؟‬Hudâd 11,. 12, 14, .Şehâdât 8, Enbiyâ 50,^Fedâilu’l"Ashâb
M egâzî52î Müs ,18‫؛؛‬m,, H udud.s , 1688‫ ؛‬T ‫؛‬rm,‫؛‬z ‫؟‬,^Hudud 9 ,,( 1430)‫ ؛‬-Ebu'Dâ
vud, Hudud 4 , (4373 , 4374 )‫ ؛‬Nesâî, Sârik 5 -, ( 8,74 , 75),.‫ذ‬
-Ebu Dâvud ve Ncsâ ‫’؟‬nin, ibnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’den.kaydettikleri
.” bir rivayette şöyle denmiştir: “Mahzûm kabilesinden birkadın, mal istiâre ederdi
-N esirde şu ziyade mevcuttur: *‘Mahzûmlu kadın (tanınmış komşularının) di
.'’liyle bazı mallan iriyet olarak almıştı
;A ÇIKLA M A
Nesâî’nin rivayetindeki bir açıklamaya göre bu kadın, Mekke fethi seferi -1
Sirasjnda hırsızlık yapmıştır. Bazı zinet esyalarını. tanınmış kimseleri araya ko -
I KÜTÜB.İ SİTTE MUHTASARI ٥. CİLT

yarak iâreten aîmıç, sonra satıp parasınj temellük etmek istemiş. Ancakj.'bu İha-
neti açığa ‫ ؟‬ıkartılarak Resülullah (aieyhissalâtu vesseJâm),١a götürülmüştür ,
Resüluhah hadde hükmedince kadını kurtarmak isteyenier, 'ResûİulJah.nezdinde
şefaati m pteter birisini aramışlar, Resûlullah’ın ‫؟‬okca sevgi ve takdirlerine, mazhar
Üsâme (radıyallahu'anh)’yi'uygun,bulup göndermişlerdir.
üsâme maksadım ifode edince, Hz. Peygamber,öylesine'öfltelenir ki, vech-i
mübarekleri renklenir.
2- Rivayetler, sonradan kadının samimiyetle tevbe edip, İslâm’ı tam yaşadığı-'
nı, ,evlenip aile-kurduğunu belirtir.'Hz.Aı^e: “Bu İşten sonra bana gelir, ben de
onun hacetini R e s û k lM ’a intikal ettirmede aracı olurdum’.’ der.
'3- Bazı ,rivayetler, kadının âriyet olarak aldığı zinetleri sattığı, bu yüzden eli-
nin kesildiği ifade, edilir. Bir kısım âlimler,, bundan hareketle, emaneten alman
'eşya,, değerce nisap mikterında İs'e, 'inkârı halinde elinin kesileCegini söylemiş-
tir. Ahmed ibnu Hanbel ve isbak ibnu Râhuye bu. görüştedir. Fakat Medine ve
Küfe ulemâsı' ile cumhur' ve Şâfiîler: “ Emaneten alman malin İnkân ile el kesilmez”
'derler. Nevevj bu görüşü te’yiden. şu açıklamayı yapar': -“ Hadi's kadının' elinin,
hırsızlığı sebebiyle, kesildiğini ifade eder.'Em âneten'alıplnkar, bu.ayn bir du-
.rumdur. Rivayette bunun da zikri, kadını tavsif .ve tarif etmek içindir, elinin o
yüzden kesildigirii belirtmek İçin'değildir. Nitekim rivâyetin bazı vecihlerinde:
“Kadın hırsulık etti ve elibırsızlıksebebiylekesildi“ diye sarih olarak ifede edilir.
Binaenaleyh rivayetleri te’lif etmek İçin bu rivayeti de-nazar-ı dikkate almak ge-
rekir, çünkü anlatılan hâdise,.ayni.hadisedir.”
Bu rivayetten'alimler şu hükmü çıkarmışlardır: Hududa' giren bi'r suç işlenir,'
bu da imama (veya naibi, kadı gibi resmi makamlara), ulaşırsa'bunu örtbas ettir-,
mek, ,affettirmek İçin yapılacak herçeşit.teşebbüs haramdır. Ama resmiyete inti-
kai etmeden yapılırsa caizdir.
Hadd dışında kal'an-suçlar İçin şefaat her zaman ve şartlarda Caizdir.

. ‫' د ﻋ ﻖ اﻟﺌﺬ‬:.‫ ئ' ل‬١‫ﺀاص ر ض ﻟﻠ ﻪ ﺀ س‬٠‫ ~ وﻋﻦ اﺑ ﻦ ﺻﺮو ﺑﻦ ال‬٩ I


‫ دن أﺻﺎب ﻫﻪ ﻳﺔ ذى ﺣﺎﺟﺔ ؤ ^ ي ﺋﻼا‬:‫(ةﻣﺎل‬١)‫ﺍﻗﱰ اﻛﻠﻖ‬.‫ض‬
‫ 'ﻟ ﻐ ﻆ اﻟﺘ ﺮ ﻣﺬ ى‬.‫ و ﻫ ﺬا‬، ‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ أ ﺻﺎ ﺟﺎ ب'اﻟ ﺴ ﺬ ن‬.[ ‫ س ﺀ ﻋ ﻘ ﻪ‬.

. ‫ﻩ‬٠ ‫ﻝ ' ﺉ‬ ‫ ﺭ ﺓ‬٠‫ﺍ ﻙ‬


:‫؛‬٠
‫ر اﺳﺪ‬٠
‫ ( اف‬١)
6. C llT___■■ HADD-İ SİİUCAT 267

‫ واﺋﺘﻌﻮﺑﻪ‬٠ ‫ ]ذ س ﻛﻬﺮخ ﻳﺌﻦ ﻳﺜ ﻦ ؛ ﺋ ﻲ د ﻷ‬:.‫داود واﻟﺴﺎش‬ ‫ﺃﺑﻮ‬ ‫'وزاد‬


، ‫ ﺋ ﻊ‬٠‫ﺗﻲ ا‬٤<٣)‫اﺷﺠﺖ‬ ‫ﺀ ﻗﺘﻦ‬ (٢)‫ﺋﺆوﻳﺬ اﻟﻀﻴﻖ‬ ‫ﺀ أذ‬: ‫ﺛﻴﺄ‬ ‫ﻳﺌﻦ‬ ‫ؤس ﺳﺰق‬
.[‫زﻧﻦ ; ف ذون دﻻث ﻓ ﺶ >اﺛﺊ ﻣ ﻲ ﻧﺎﻧﻤﻮﺗﺊ‬

‫ا دا خ ﻗ ﻤ ﻦ اﻓﻰ‬.‫ﺻﺜ ﻬﺎ‬ ‫إذا‬٤، ‫ ] ذ ﻷ ﺋ ﻐ ﻬ ﻰ ﺿ ﺘ ﺎ ض‬٠':‫وزاد'اﻟﻐﺴﺎق‬


*'‫ض اﺳﻪﺀ‬

...‫ وﻫﻮﻧﻴﻠﻪ‬،‫ ﻣﺎ ﻳﻮﺧﻦ ﻓﻰ'ﺧﺒﻐﺔ' اﻟﺜﻮب‬:‫ﻳﻖ‬.‫' ذ‬،‫اﻧﻤﻘﺌﺌﺔ« ﻣﺎ ﺛ ﺨﺘ ﻞ ﻓﻰ اﻟﺤﻀﻦ‬.

.‫ﺀؤاﻧ ﺤﺮﻳﺘﻪ ﺀ اﻟﺴﺮﻗﺔ‬

.‫أؤاﻫﺎ‬٠ '‫ ﻣ ﻺﻟ ﻰ‬-‫ا^اﻟﺒﻞ ﺑ ﻞ أ ن‬٠‫ اﻟﻌﺎة اش ﻳﻔﺮك‬:‫ أﻫﻀﺄ‬٠‫ﺗﺔ'اذﻳﺬﻟﻲ‬٠‫ﻳﺮي‬.‫ؤ‬٠

.‫اﻟﻤﺎﺛﻴﺔ ﻟﻬﻼ‬ ‫إﻟﻴﻪ‬ ‫ اﻟﻤﻮﺿﻊ اﻟﺬى ﺗﺎوى‬.:‫ ﺑﺼﻢ اش‬.‫زاﻟﺜﻨﺎ ح‬.


'A bdullâ -(1629) .6 ‫ ﻻ ط‬-A m ribnil-A s (radıy^lahu anhümâ) anlatjy٠r^' “Âe
suIulM (aleyhisisalâtu vesselamya dalındaki meyveden sorulmuştu Şu cevabi
:v e r d i

ihtiyaç sahib ‫؛‬. oJjnak kaydıyJa, eteğine alm aksjan,- sadece yiyene b ir
şey gerekraez". [Tirmizî, Büyü 54 ,,( 1289)‫ ؛‬,Ebû Dâvud, Hudûd 12, (4390); Nesâî
Sâ٢‫؛‬k 11-12 , (8,84-86 ).)
Ebu ,Dâ^ud ve 'Nesâî’de §u ziyâde .mevcuttur: “ Kim ağaçtan beraberinde
meyve götürürse, aldjğmm bedelini'iki katjyia borçlanır ve ayrıca ceza da
çeker. Kim de k urutm a yerine^ getirilmiş olan meyveden, bir geyler çalar ve
.bunun m iktarı'da. b ir kalkanın değerine ulaşırsa kolunun kesilmesi gereki'r
.Kim de bu m iktardan az çalarsa, aldı'gı m iktarın .iki^ misli bOrç öder, ve a y n c a
..’«ceza çeker
Nesâî’de §u ziyade vardır: '“ M eradan ،alm an koyun İçin el' kesilmez. Eğer
bu hayvan- ağılda idiyse kalkan değerinde olanı İçin el kesilir ,

.'A iıj ‫ ب _ر‬١‫ ن ك‬٠‫ ﻛﺠﻊ‬3 ‫ ا?ر‬٠٥٠ ‫ ﻉ‬٠‫ ﺫﺏ‬e > ٠ ‫( ا>ﺳﺖ‬.٢>

‫أو دﻳﻌﺎر‬ ،‫ درا‬٠> ‫ أو‬،‫ رواﻳﺔ ﺳ ﺮ ﻣﺪ ى‬-‫ أو ' ر ه دﻳﻌﺎر ﻛ ﺎ ورذ ل‬4‫ ( ﺛ ﻊ ^ د را ﻫﻢ‬٣ )
.‫ ل رواﻳﺔ ﻷ د دا ود‬٠‫ﻛ ﺎ ﺟﺎ‬
268 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. cilt

٨ Ç!KL٨ MA:

1- M e tin d e , ‫ “ ﻋﺮاﻣﻖ ﺟ ﻲ‬. . . b i r m is lin i b o rç la n ır” ib a r e s i, iaslin-


da' ‫ >ا ﻣ ﺔ ﺷ ﻲ‬.‘ ‫ ا‬..ik i,m isli b o rçlan ır” şeklindedir. T ercüm ede düzelttik

2- M eyve henüz to p lanıp.işlenm e m ahalline getirilm em iş ise, ihtiyaç.sahibi-


nin ondan y em esine bu hadiste ruh sat verilm ekted'ir, yeter k i eteğine veya sepeti-
h e 'd e alm am ış olsun.

3- Ahmed İbnu HanbtVm b ir rivayetinde durum b iraz d ah a açıklanarak ifade


edilm iştir: ‫ئ ) ﺗ ﻦ ل > ب ﺑﻜﺎﻟﻲ‬ ‫ﻗﻔﻲ‬ ‫ “ ز س ا ﺣ ﻘﺘ ﻞ‬K iıtt b e r a b e r in d e ,ta şırsa
d e ğ e rin ‫ ؛‬ik i k a tiy la ö d e r, a y r ıc a 'ib r e t d a y a ğ ı'a tılır ” ., BOylece hadiste z ik re-
dilen ukubetten ,(cezadan) ne kastedildiği anlaşılm ış olm aktadır.

B a ^ a v T n in 'Ş e rh u ’s-S U n n e ’d e 'b e lirttiğ in e g öre, İmâm Mâlik ve Şâûî (rahi-


,,mehumullah): ‘.‘M eyve, ağaçtan toplanm ış, k orunm a altına alınım şsa bundan al-<
'mak haram dır, aiınan nisab m iktannı bulursa ei kesm eyi gerektiren hırsızlık o lu r”
diye hükm etm işlerdir. Ebû Hanife bn m eselede RâG' ibnu ^ d e y c ’in Ebu
.D âv ٧d ’da- rivayet ettiğ'î, ‫م‬ ‫ “ ﻷ ﻫﻄﻎ ﻓﻰ ﻗﻘ ﻮ و ﻷ‬M eyve v e h u r m a özii(^٥)s e b e -
,biyle el k e silm e z ” ,hadisinin zahirini esas al'arak, taze'm eyve sebebiyle el kesile-
d e y e c e ğ in e hükm etm iştir. M eyve ağacın başında-olsun, k o ran m a altına alınm ış
olsun farketm ez, çünkü hadiste “ m eyve” ' m utlak gelm iştir.

Ebu Hanife m erhum , et, sü t v e.içecekleri 'de-buna kıyas ed erek ,.tazelerinden


el kesilm eyeceğine hükm etm iştir.

« ü b ü !u 's - S e !â m ’da,,bu hadisten çıkarılan .hüküm ler şöyle hülâsa edilir.:

l'- M uhtaç kişinin, a ç lığ ın ıg id e m ıe k içi'n yiyecek m iktarda m eyve'alm ası mü-.'
bahtır.

2- B eraberinde m eyve gOtiirmesi^haramdır. G ötü'rm ek'üzere aldığı, şu durum -


lard an biriyle.olu-r‫'؛‬,.

a) M eyve toplanıp işlenm e m ahalline konm adan önce alınm ıştır, bu' durum da
' b orçlanm a ve ceza v ardır.

b) ^,،eyve, toplanıp', işlenm e yerine, getirildikten sonra alınm ıştır'. Bu durum da


' alın an .m ik tar nisaba u laşırsa eli k esilir.

18) K e se r , burma ağacının ortasından çıkan y e n ileb ilir b ir y a ğ m addesi, b ir burm a ifrazatı, ki burma özü diye
tercümeyi uygun bulduk.
6. c il t HADD-İSİRKAT 269

‫ ﻵ ﻗﺰع ﻓﻰ‬: | j ‫ ﺳﻮل اﻟﻠﻪ‬٠‫ل‬ ‫ال‬٠] :‫ةأل‬ ‫ف‬ ‫اﻟﻠﻪ‬ ‫رﺿﻰ‬ ‫و ص ﺟﺄﻳ ﺮ‬ ٧ .

‫ ؤﻷ‬،‫ ذ ﻻ ﻓﻲ اﻳﻴﺎ ب‬٤‫ﻯ د ا ﺋ ﺄ‬٤‫ ﻧ ﻸ ﺀ‬،‫ﺟﺔﻟﻲ‬٠- ‫ 'ﻧﻸ ﺣﺮيﺀ‬،‫ ^ﻧﻸ ﻗﱰ ﺗ ﺶ‬،‫ﻛ ﻮ‬


.‫ أ ر ﺟ ﻪ رزس‬.« ‫ﻏﻴﺬأ‬

.‫ ﺟﻤﺎر اﺑ ﺨﻞ‬٠‫ااﻟ ﺠﺰ‬

.‫ د ا و ب اﻟﻤﺒﻮب‬١ ‫ ا ش ﺀ اﻣﺨﺘﻠﺲ‬.٠‫ﺋﺔ‬٠‫»ؤاﻟﻔﺈﻻ‬
7 (1630)-jHz.Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: “JResuJuiİah ( â y h is s it u ves-
selaıh) buyurdular ki: “ H urm a özü İçin, ağacın başındaki meyve ‫؟؛‬in, dağda
otlayan (ağıla girmemiş) koyun i‫ ؟‬in ,'ih ân et edilen em ânet İçin, yağm alan‫؛‬-
lan ,‫؟ ؛‬in, kapıp kaçırılan İçin'el, kesilmez” . (Rezîn ilavesidir.]
A Ç IK L A M A :
.Rezîn’den'kaydedilen bu rivayet lâfzan olmasa da mânen Kütüb-i Sitte’de yer
'alil.. 'Nitekim ilk kısmında' tçmas edilen hurma özö, ağacın başındaki meyve, dağda
otlayan koyunla ilgili'hUkUm Onceki'hadiste geçti.- Geri kalan kışımla ilgili'ola-:
TâkHz.Câbîr (radıyallahu anh)١de_n Tlrmizl ve Nesâî’de gelen.bir rivayet şöyle:
‫ى ﺣﺎﺋﺰ وﻷ ﺛ ﺺ زﻻ' ﺛﺨﻬﺐ ﺋ ﻊ‬٤‫“ ﺑ ﻰ ﺀ‬H âine , yağmacıya , kaçırana el
kesme 'y oktur ”.
i n i , Îb m l-H û m a m ş ö y le iâ eder: ‘‘Kendisine İtimâd edilerek ariyet ve-
ya, emanet yoluyla verilen bir mala el koyarak zayi 0 İduğuıi.u iddia eden veya
bu malin 'kendisine âriyet veya emânet ol’arak. intikal etmiş olduğunu İnkâr eden
.kimsedir. Haini;“ -Mal sahibine hayırhah gOriinerek malm.1 gizlice alan kimse’'
diye de tarif etmişlerdir.
Miintehib : Göz göre göre alan, yağmalayan kidıseye denir.
Muhtelis ... Bu da, bir mali el çabukluğu ile,.evden veya' sahibinin elinden ka-
fip a»an demektir. '
Mutarnzı, el-^^ug٢ib٠d e lh ‫؛‬ı7ası.٠“ Bir şeyi âşikâre yani açı-kt'an açığa sUr'atle
almak” diye, tarif eder, kapmak kelimesiyle ifade edilir. Dolayısıyla mubtelis'e',,
de.kapkın diyebiliriz,.ancak kapkm tabirimiz, bu mânâda dilimize ıstılahlaşmış
değildir.
NevevîfMüslimŞerhrnde-bahsinbidayetiâdebelirttiğhmzûzere-Kadıİyâz[
dan şu açıklamayı'iktibas eder:-Allahu ZUlcelal hazretleri el-kesme cezasını sa­
270 KÜTÜB-İ SlTTE MUHTASARI 6. c il t

dece hırsjz İçin vaCib blm ıştır. Kapma, ydğma, gasb gibi diğer merdud amellere,
el kesme hükmii.koymamıçtır.. Çünkü bunlar,'hırsızlığa nisbetle nadirattandır..
Ayrıca, devlet makamlarm'a müracaatla bunların geri alınması'nı tal'eb etme im-
kânı da vardır,'hırsızlığın aksine bunlar İçin beyyine (ispatlayıcı delil) İkâme et-
mek de kolaydır. Bu sebeplerle .hırsızlığı daha büyük'bil. suç kıldı, çok ağı'r bir,
ceza takdir etti, tâ ki onu men ettnede, ona tevessülden caydıımada daha-Oıüessir
olunsun” .

. ‫ ] ؟ ﻯ؛ إ ز ا ﻟ ﺒ ﻦ‬:‫اق‬٤ ‫اﻟﺘﻦ ﺉ‬.‫وض ' ﺟ ﺎ ﺭ ﺭﺿﻦ‬- ٨ ٠


‫ ﺛﺮ ﺟﺶﺀ‬،‫' اﺋﻌﻨﺜﻮة ﻫﻘﺒﻎ‬:‫ ﺗﻘﺎق‬،‫ إﺋﺘﺎ' ; ق‬:‫ اﻟﺘﻪ‬,‫ ﻗﺎﺗﻮا ﻫﺎرﺳﻮق‬،‫ اﻗﺘﻮة‬:‫ﻗﺎل‬
‫ اﻧﻴﻮث‬.:‫'إﻟﺘﺎ ﺯ ﻕ ؟ ﻗﺎق‬:‫ ﺯﺷﻮﻝ اق‬،‫ 'ةا'ﻟﻮا‬،‫ اﻓﺘﻮأ‬.:‫ اﻓﺄةة؟ ﻗﺎل‬...
‫ ; ﻕ ؟‬q :‫ ذﯪأو'ا ﻳﺎرﺳﻮو ﺍﱄ‬،‫ﻗﺎﻻذ اﻗﺘﻮة‬٤ ،‫ﺑﺆ اﻟﯫﻟﻦ‬. ;‫ﱂ ﴁ‬٠‫ ﺉ‬،‫ﻣﻴﻎ‬٤

‫ﺍﱄذ إﺋﺘﺎ‬.‫ﺯﻣﺘﻮﻕ‬١‫ ىﻳﺎ ﺉ‬, ،‫اﻗﺘﻮ؛‬, :‫ﻗﺎق‬.،‫ﻗﻢ ﺃ ﻕ ﻳﺆ ﺍﻟﺰﺍﻳﺘﺔ‬,،‫ اﻛﺬﺛﻮ؛‬:‫ﻗﻘﺎل‬


‫ال ﺧﺎﻳﻦ زﺿﺘﻰ ﺍﻟﺘﻪ‬٤..‫اﻗﺄوة‬,‫ﻗﺎﻗﺬ‬٤ ،‫ ﺋﺄق ﻳ ﺆ اﻓﺒﺎﺳﺘﺔ‬،‫ اﺋﯯذ‬:‫ﻗﺎق‬٤ ،‫ ﺋﺰ ﻕ‬٠

.٤‫ﺟﺎزة‬٠‫اﺋﺞ‬,‫ ووي'ﻏﺘﺌﺆ‬،‫ةةﺳﺎة ﻫﺊ ﻳﺺ‬٤‫ﻳﻘﺰﺯﯪﺓ‬٠‫ 'ﺍ‬P،‫ةﻛﻘﺎة‬٤‫ ﺗﺎﻟﻄﺘﻘﺜﺎ ﻳ ﺆ‬:‫ﻋﻔﻪ‬


‫ ﻭ‬.‫ﻭﺍﻟﺸﺎﱃ‬ ‫ ﺃﺑﻮ ﺩﺍﻭﺩ‬-.‫ﺃﺧﺮﺟﻪ‬

8. (1631)- ^fz.cablr-(radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlüllâ (aleyhissitu vesr


selâm) ’a bir hırsız getirilmişti.
‘L Ö ldürün onu!” diye emretti. Kendisine:
Ey Allah’ın Resûlû, bu adam sadece çaldı” denildi. Bunun üzerine:
Öyleyse'(elin‫ )؛‬kes‫؛‬n î” 'dedi ve derhal eli kesildi. Sonra ayni adam ikinci
sefer getirildi. Yine:

٠٠—i Ö ldürün onu!” diye emretti. Kendisine:


‫‘ﺀ‬- , Ey A l M ’ın Resûlü, bu adam hırsızlık yaph” dendi. Bunun özerine..
Öyleyse kesini” dedi ve derhal (sol ayağı) kesildi. Sonra üçüncü sefer
getirildi ve hırsizlık yaptığı söylendi. Hz. Peygamber:
Ö ldürün onul” diye emretti. Kendisine:
6. CİLT HADD-ISiRKAT 271

Ey A ü â ) n Resûlû, bu adam hırsızlıkyaptı” denildii Bunun üzerine:


(Sol e i ) kesin!” diye emretti. Sonra aymadam dördüncü kere getirdiler.
‫ —ﺀﺀ‬ö ld ü rü n ono‫ ”؟‬buyurdu. Kendisine:
Ey Allah)n ResûIü, bu adam hırsızlık ya;ptı” dediler. Bunun Ü2x:rine:
‫ﺀﺀ‬- (Sag ayag٠M da) kesini’^ diye e m r buyurdu- Ayni adam beşinci sefer
getirildi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam):
‫ﺀﺀ‬- Ö ldürün O iiu!” diye emretti. Hz.Ca٥ir (radıyallahu anh) der k‫؛‬: “i4da٠
mıgötürüp öldürdük. Sonra sürüyerek götürüp birkuyuya attık, üzerini de taşla
doldurduk*’. [Ebu Dâvud, Hudud 20, (^ 1 0 ); -Nesâî, Sârik 15,(8,90,91).]

AÇIKLAMA:
Muhaddisler, bu hadisin, senette yer alan M us’ab İbnu Sâhit sebebiyle zayıf
olduğunu belirtirler. Esaseh şeriatte hırsızlık sebebiyle ölüm cezası yoktur. Tîbî
merhum hadisin zayıflığı meselesine girmeden, mâkul bir açıklamasını yapar.
Kütüb-i Sitte hadislerini zaa’fı sebebiyle reddetmektense, makul açıklamasını yap­
manın daha faydalı olacağı inancındayız. Bu sebeple, Tîbî’nm yorumunu kayde­
diyoruz: “ Herifin kuyuya atılması, hakaret ve alçaklığı sebebiyle öldünilmüş
olduğuna delil olur. Çünkü, davranışı hiçbir surette müslümana yakışmaz. Bü­
yük günah iî tikab etse bile mücrimin hürmeti korunur ve namazı kılınır, hususen
hadd tatbik edilip günahından temizlenmesinden sonra. Mamafih bu adamın ir-
tidâd etmiş olması, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m, buna vakıf olmuş bu­
lunması da muhtemeldir. Nitekim irtidâd etmiş olan Ureynelilere de böyle şiddetli
davranmış ve hatta müsleye yer vermişti. Herifin, kesimden sonra öldürülmeyi
gerektiren (küfür ve isyan dolu) sözler sarfetmiş olması da muhtemeldir” .

Hattâbî der ki: ‘‘Ben,kişinin ne kadar tekrar etse bile hırsızlığı sebebiyle kanı­
nı mübah addeden tek bir fakih görmedim. Ancak/mâm M â/ik.in mezhebinde
denir ki, yeryüzünde fesad çıkaranların teczi yerinde imâmın içtihad yetkisi var­
dır, dilerse hadd’de ziyadede bulunabilir, öldürülmesini uygun gördüğü takdirde
öldürtebilir. Bu nokta-i nazardan, hadiste durumu beyan edilen ve ölümüne hük­
medilen hırsız, yeryüzünde fesad çıkaranlardan biri telâkki edilmiş olabilir. Bu
hususu te’yid eden karine, Resûlullaiı (aleyhissalâtu vesseiâm)’m hırsız için, bi­
rinci gelişinde: ‫‘؛‬Ö îd ü rü iîr. demiş olmasıdır. Demek ki, adam fesadıyla meş­
hur birisi idi. Değilse ilk gelişinde “ öldürünr^ diye emir verm ezdi...”
272 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI. 6 cilt

imam Şâü’î: ‘.‘Bu ve başka hadiste geçen, (dördüncü seferde) öMünne hükmö
mensûhtur. Bu hususta ulemâ arasında bildiğim kadarıyla ihtilâf mevcut .değildir’‫؛‬
der.
Bazı çârihler: “ §ayet hadis sahihse,'bu tatbikat, Allah’ın vahyi ile. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesse!âm)’a has .bir.fiil kab.ul edilmelidir” demiştir.
Hülâsa hadisle ilgili bu ve. başka bir.kısım y.rum lar, hadisin ulemânın ittifakla
benimsediği hükmeuymayan.bir muhtevâ taşıması ,sebebiyle yapılmıştır: Hiçbir
alim, hırsızlık sebebiyle ölüme hükmetmemiştir.

‫إذا‬ ‫ اﻟﺘﻪ‬.‫رﺳﻮل‬ :‫ﻗﻪ ﻋﻔﻪ ﻗﺎل‬. ‫ ﻫﺮﻳﺮة رﺿﻰ‬a ‫ وﻋﻦ ؟‬- ٩ | ‫و‬
٠‫([; أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود واﺑﻠ ﻰ‬١)‫ﺳﺰق اﻛﻨﻦ ﻳ ﺘ ﻮ ؛ ؤﻧﺰ ﺑﺲ‬
‫ﺀاﻟﺌﺲ« اﻟﻐﺼﻒ 'ﻣﻦ ﻛﻞ ﺛﻲﺀ‬..

9. ( 1 9 3 2 ) " Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlulîâ (aleyhissa-


litu vesselam): “ Köle hırsızlık yaparsa, .onu ,blr.m angıra da olsa satın gitsin”
buyurdular’*. [Ebu Dâvud, Hudud 22, (4412)‫ ؛‬Nesâî, Sârik.16, (8,91).‫ا‬
A Ç IK L A M A :
1- Hırsızlık, köle İçin değerini düşüren bi.r kusurdur. Satılırken kusurunun be-
lirtilmesi.gerekir..
2- Bir.man^ır diye tercüme, ettiğimiz kelimenin asil neşş’dir. Neşş, “ yarim”
.mânâsına gelir. 40 dirhem ağırlığında olan bir okiyyenin yarısına'da neşş'den-
miştir. Bu dhrumda, lügat olarak 20.dirhemlik bir.agırlığı ifade eder ise de, ha-
diste ne kadar ucuza gitse de mânâsında kullanılmıştır.. Bu mânâda dilimizde, bir
mangır ve^abirpul tabirleri kullanılmaktadır.'Eskiler, gâvur parasıyla birpara-
k a d e r l e r d i . ':
Aliyyu’i~Kâri, Şerhu'S-Sünne.’.den na،vlen şu bilgiyi kaydeder: “ Alimler de-
diler ki: '“ Bir köl'e hırs'ızlık yaptı ise, kaçmış da olsa, kaçmamış da olsa eli kesi-
lir” , ibnu Ömer’den rivayet edildiğine göre, onun'bir kölesi kaçakken hırs.ızlık

. . . '‫واﻟﻤﺤﻰ‬ ،‫ﺃﻭﺑﺔ‬ ‫ﻧﻤ ﻒ‬ ‫ ددﻫﻤﺎ‬. ‫ﺀﻋﺮون‬٠ ‫ ( ابﺀى ﺑ ﻤ ﺢ اﻟﯯنﺀ وﺗﺸﺪﻳﺪ اﻟ ﻌ ﻬ ﻦ‬١)

.‫ص‬ ‫وﻟﻮ ﺻ ﻦ‬
.6. cilt HA.D-I sirkat 273

-yapmıştı. Bunu Sa ’îd ibnu 7 - i s ’a gOndererek elini kesmesini istedi.'5a id: i ‘Ka
çak kölenin hırsızlığı sebebiyle, eli kesilmez”,,diye bu İşten imtina etti. Abdullah
‫ ﻻ ط‬Ömer (radıyallahu anhümâ): ‘‘Bu.hükmü hangi kitapta bulmuşsun?١'١-diye
٧e e li kesildi” . rek kesilmesini emretti
-öm eribnu Abdilazizln de hırsızlık yapan kölCnin elini kestirdiği ,rivayet edil
miştir. i m Malik, İmam ŞâG lve fiıkahanın.kâhir ekseriyeti böyle hükmetmiştir,

‫ﺳﻮق‬ ‫ﻟﺤﺮازى ]أة ﻗ ﺰا ﻣﻦ‬٠‫ﻟﻠﻪ‬١‫ر ﺑ ﺬ ﻋﺒﺪ‬٠‫ وﻋﻦ أز‬- ١ ٠ I


‫ا ﻛﺎ ذ ﺑﻦ ﺑ ﺸ ﺮ ﻧﺨﻒ اﻟﻠﻪ‬.‫أةزا ﻳ ﻬﻠ ﻢ‬٤ ،‫ﯪﻗﻴﺘ ﻮا أ ﯪ ﻣﺂ ﻣﻦ اﻟﺤﺎﺣﺔ‬ ‫^ }ﺍ‬ ‫ي‬
‫ ﺑ ﻠ ﻬ ﺘ ﺎ‬٠ ‫ ﺧﻘ ﺶ‬:‫ذاﻟﻮا‬٤ ‫ ﻟ ﻴ ﺘ ﺎ ذ‬١-‫أوا‬٤ ، ‫ ﺑ ﺬ ﺛﻠ ﻢ‬٠,‫ﻏﺶ‬ ‫ﻟﻢ‬٠‫ث‬،‫ﻣﺄ‬. ‫س ^ا‬ .:.‫ﻋﻔﻪ‬
.،‫ﺻﺬﺟﺜﻠﻢ‬.‫إة ﺑﻘﻠﻢ‬..‫ ﺳﻠﻢ‬U :‫ ﻟﻴﺘﺎذ‬١ ?
1 ^ ‫ ﻗﺄال‬،‫ اﺳﺄن‬7‫ئ ; > ب وﻻ‬
‫ﻣﻦ‬ '‫ أﻟﺤﻨﺚ‬U ‫ ﻗﺈﻻ أﻟﺤﻨﺚ ﺗﻴﻠﻢ ﻣﻦ ﻇﺬولﺀﯪ ﻳﺌ ﻞ‬،‫ﺋﻨﺎﻟﺔ‬. ‫ ز غ‬٤ ‫ إذ‬٤

.t . ‫ﺛﻮاؤ‬٠٠‫ﺋﻔﻠﻢ ر‬٠‫ ؤئ‬،‫ا'ى‬ ‫ ﯪ‬٠ .‫ﻗﺎل‬٤‫ ﻏﻨﻔﺌﻚ؟‬١^, ‫ﻗﺎأوا‬٤ ،‫ﻇﻬﻮوﻫﻢ‬


.‫أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود واﻟﺴﺎﻟﻰ‬

10. (1633)- Ezheribnu AbdiIIah el-Harâzî anlatıyor: “(Yemenli) Kelâ’kabi-


!esinden birgnıbunm alıgalm dı:Buâr, birkısımdokumacılanithamettiler. Do-
kumacıları alarak Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesse!âm)’in ashabından olan
N u ’mân ibnu Beşîr’e getirdiler. N u ’mân onları bir kaç giin hapsetti, sonra sah-
verdi. (Şikayetçiler), N u ’mân’a gelip: “Sen onları dayaksız, azarsız salıverdin,
olur mu?” dediler. Nü'mân onlara:
“ - r Ne istiyorsunuz? Onları dövmemi istiyorsanız döverim. M â n ız çıkarsa
alırsınız. Ama dövdüğüm halde m â n ız çıkmazsa, onlara vurduğum kadarda si-
ze vunınım ” dedi.
yani hükmün bu m u?” dediler. Nu'mân (radıyallâu anh^..
(Hayır bu benim değil), ^llah. ve Resûlünün (aleyhissalâtu vesselâm)
hükmüdür” cevabini verdi”. [Ebu Dâvud, Hiidud 10, (4382)‫ ؛‬Nesâî, .Sârik2,
(8.٠66).‫ا‬
'274 KÜTÜB.İ SiTTE MUHTASARI 6. c il t

A Ç IK LA M A :

Töhmetdunjmundahapsetraekdinimizdecaizdir.Şâıihlertöhmet üzerine,Hz.
Peygamber .(aieyhissalâtu ٧esseiâm)’in bazılarjm hapsettiğini kaydederJer.'
Ebu Davud, ri٧avetin sonuna açıklayıcı mahiyette şu notu ekler: “N u ’n i n (ra-
dıyallahu anh), onları bu söziiyle korbtnıuştur. (Hadis, ithama mâruz k â n kim-
'senin) su‫ ؟‬u itiraf etmedikçe dovülemeyeceğini ifade eder”.
Sindî)Q göre, Ebû Dâvud hazretleri, bu açıklayıcı notla, hırsızlık suçuyla itti-,
ham edilenleri dövmenin helâl olmayacağına‘isaret etmiş olmaktadır.Çün^, Nu*-
mân ibnu Beşîr: “ Onlar,! dövmek caiz olsaydı, İ t h ı edilen suçun ispatlanmaması
halinde, kısas-olarak sizin de dövülmeniz gerekirdi'' mânâsında ifadede bulun-
muştur.'
Hülâsa, fiıkaha bu hadisten, hırsızın konuşturulması İçin döV-Ulemiyeceği, an-
cak hapsedilebilecegi hükmünü çıkarmıştır.

:‫ﻫﻤﺎل‬ I ‫ ﻟﻠﻪ‬١ ‫ ذ ﻏﺎﻳ ﻰ ر ﺳﻮﻟﻪ‬3 :‫ال‬٤ ‫'ﺀﺗﻪ‬.'‫ذ ذ ر ض اﻟﻠﻪ‬ ‫ل‬ ‫ ~ وﻋﻦ‬١ ١' pEİ

۶ ٠‫ إﺋﺬى اﺋﻴﺮ؟ ﺑﺬث‬،‫ﻟﻮﺻﻴﻐﺄ‬1‫ ﻣﻪ ا‬٠‫ ﺛﺎ دﻛﻮن اأةﻳﺚ‬٠‫ﺗﺆ‬-‫ ﺗﺎ ب اﻟﻰس‬٠‫ أ‬1‫ذط أﻟ ﺚ إد‬

‫ أؤ' ﻗﺎل< ﺋﻬﺒﺰ‬،‫ ﻳﺎﻟﻬﺔو‬١‫ ﻏﻐﺌﻠﺚ‬:‫ل‬1٠‫ﻟﻼ ورﺳﻮﻻ؟‬١‫ازاى‬٠٤ ١‫؛ أؤ ذ‬۶ ‫ﻟﺌﻖ وزﺳﻮﻟﻦ ؟‬١.
‫ﺛﻘﺬ‬: ‫ﻹﺋﺬ دﺗ ﺰ ﻏﺰ‬,.,‫ﻏﻌﺎ اﺗﺶ‬٤ ‫ﻟﻤﻐﺬا أ ﺧﺬ ﻣﻦ ﻧﺜ ﺐ إ'ﻟﻰ‬ ٠‫]ﻗﻞ‬.

‫أﺧﺮﺟﻪ اﺑﻮ'داود‬.'
٠‫ د‬. . ‫وﺻﻊ'ةﺑﺮ‬٠:‫أاع‬٤ ‫ر ﺣﺶ‬٤‫أن اﻟﻤﻮت ةك‬,‫ اﻟﻘﺒﺮ؛ واﻟﻤﺮاد‬٠‫ا ا ﻛ ﺊ‬

11. (1634)- Hz.Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor; ‘4(Bir gün) Resûlüllâ
(aleyhissalâln vesseiâm) beni çağırarak:
insanlara (kitleler halinde) ölüm gelip, ev, yani kabir köle mukabi-
linde temin, edilince ha.lin ne olacak?” buyurdu ...en'..

“‫ ذ‬Allah ve Resulü bilir -veya A lM ve Resulü benim İçin neyi (uygun bu-
lup)seçerlerseoolur-” diyecevapverdim. Resûlullah (âyhissalâtu vesseiâm):
Sana sabır tavsiye ederim -veya sabret-’» buyurdu. ”
Hammâd der ki: i'Nebbâş'ın (yani mezarları açarak kefenleri çalanlann) eli
6. cilt h a dd i SIR^^T 275

kesilmelidir” diye hükmedenler hu hadisle amel ettiler. Çünkü, nehbâş ölünün


evine girmiş o l m â d ı r ”. fEbu Dâ٧ud, Hudud 19, (4409).]
A Ç IK L A M A :
Resûlullah (aleyhissalâm vesselâm), vefetından O
retleri henüz sag iken, fitne ‫ ؟‬ıkıp pek ,‫ ؟‬ok insanin öldürülmesine sebep olacağını
mucizâne haber.vermiştir.
Hadiste'geçen vaslfkOle, demektir, insanların ‫ ؟‬ok‫؟‬.a ölmesi sebebiyle kabir ye-
rinin ancak bir köle mukabilinde satın. alınabilecek kadar 'kıymetleneceği İfâde
.edilmiştir. ResUlullah (aleyhissalâtu-٧esselâm)'bey‫ ؛‬,(ev) keliınesiyle kabri kas-
tetmiçtir'. Nitekim-, bu hıisUs -metin içerisinde açıklanmıştır. Bu açıklayıcı cüm-
lenin Ehu Zerr veya bir başka ravi tarafından yapılmış olabileceği belirtilmiştir.
Hammâd, hadiste kabre ‫ ة‬6‫ﺀر‬-denmiş olmasından.hareketle, kabrin kefeni ko-
ruduğunu, korunan birşeyigalanın eiikesiiir kaidesince nebbâşların elinin kesil-
.mesi gerektiği, hükmünü çıkarmıştır..,Ancak AHyyu’l-Kâıî bu görüsü reddeder ve
der ki:-‘‘Kabre, illid e n veya hakikaten‘‘Be5'‫ ’ ' ^ ^ ؛‬denm,esinin cevazından onun-
korunmuş olduğu hükmü çıkmaz. Malumdur ki, kapalı kapısı veya bekçisi olma-
yan evden-bir şey alan kimsenin eli kesilmez. Ne var ki, Orfen korunmus-addedi-
len her sey içi'n konınmuş tabiri.kullanılır: Bu sebepledir ki, nebbaşın elini kesme
meselesinde alimler ihtilâfo düşmüştür.
İbnu’I-Hümâm der ki: “ Nebbâş adi verilen ve definden sonra ölülerin kefen-
lerini soyan kimsenin'eli kesilmeZi Ebu Hamfe ve imam Muhammed böyle hük-
mederler. Ebu Yusufve geri kalan üç imam “ kesilir!” demişlerdir. Hz.ömer,
ibnu M es’ud veH zA işe de (radıyallahu anhüm) böyle hükmetmişlerdir. Ulemâ-
dan Ebu Sevr, Hasan Basri, Şafiî, Şa'bî, Neha’î, Katide, Hammad 've Ömerİb-
nu Abdilaziz de bu görüştedirler, ibnu Abbis, Sevri, E v z il, Z l f n i n kavilleri
de İmam -1 Âzam 'm kavline benzer” .

‫ ض ﺑﻦ ﻋﻮف رﺿﻰ اﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ ﻗﺎوت ]ﻫﺎل رﺳﻮل اﻟﺔ‬٠‫ اﻟﺮ‬. ‫ وض ﻳ ﺪ‬- ١٢ .
.[‫اﻻف‬ ‫ي ﺀﴽي‬ ‫ﺻﺎﺣﺐ ﺗﺮغ ادا‬ ‫ﻷ‬I

12. (1635)-A b d u ^ m a n  n u - A v f (radıyallahu aıA) anlatıyor: “Resûlullah


(aleyhissalitu vesselam): . “ H jrsjz, kendisine h ad d tatb ik edildi ise
borçlandırılmaz»» buyurdu^. (Nesâî, Sârik 17, (8, 93).‫ا‬
11‫ا؛‬ KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6٠ GILT

A Ç IK L A M A ;

Hırsıza hadd tatbik edilince çalmış olduğu mal aynıyla bulunmuş ise alınır.
Bulunamadı ise, hadd icrasından sonra terkedilir. Artık tazmin de ettirilmez. İmam-ı
Âzam bu hadisle amel etmiştir.
Cumhur, hadisin mürsel oluşundan hareketle amele elverişli bulmaz. Nitekim
mürsd hadis bazı fakihler nazarında hüccettir, bazıları nazarında değildir. İmam
Âzam nazarında mürsel hadis hüccettir. İmam Âzam'ın görüşüne katılmayanlar
“ müslümanın malı ismete sahiptir ve bu sabittir” derler.

.‫أﺧﺮﺟﻬﻤﺎ اﻟﺸﺎش‬

13. (1636)- Üseydibnu Hıidayr (radıyallahu.anh) anlatıyor'; “Resûluüâ (dey-


h is s itu vesselam) şöyle hükmetti: “ Kî§i ‫ ؟‬alm an m alını, hırsızlık ittiham ı ya-
piilmayan kimsenin elinde sOrtinCe dilerse malını hırsıza ödemiç', olduğu bedeli
ona ödeyerek alır,. dilerse, hırsızm peşine düg'er” .
Hz.Ebü Bekr, Hz.Omer ve Hz.Osman (radıyalMu a â ü m ) böyle hükmetti-
e r . [Nesâi, Büyu''96,.,(7,3!3).)
A Ç IK L A M A ;
.Bu rivayet?‫؛‬, ‫ ؟‬alman mail mal,sahibi,, ‫؟‬alanda değil de hırsızın'sattığı müşteri-
de gördüğü takdirde'‫ ؛‬müşteriyi mağdur etmemek içi'n, ödediği, parayı vererek ittir-
.tarmayı m‫ ! ؛‬sahibin'e tavsiye etmededir. Ancak, bu mevzuda 5emüre^bnü Cündeb
tarafından riv'ayet edilen bir diğer -hadis, ‫ ؟‬alman mail, eski sahibi, müşteride bul-
'duğu takdirde .al'masını, parasını hırsızdan müşterinin aramasını tavsiye etmekte-
di'r. 'Ulemâ çoğunlukla k a y d e d e c e ğ i bu ikinci' hadisle amel etmeye meyletmiştir;

‫ﻣﻦ‬
‫ ﻷ ﻋ ﺔ‬: ‫ غ‬: ‫ي‬‫ﻳ ﺘ ﻦ ﻣﺎﻟﻪ إ دا و ﺟﺪه‬
‫ه ا‬ ‫و‬ ‫ا وﺑ ﻞ‬‫ﺣ ﻮ‬ ‫أ‬

“ Kişi (‫ ؟‬alman) m almı aymyla bulursa onu alm a hakkm a.sahiptir. Müşte-
ri, ,ödediği -parayı satandan (hırsızdan) .geri a lır” .
Hattâbı gasbedilen, ‫ ؟‬alman, kapıp kaçırılan vs. malların hep'bu hükme tabi
0 İ,duğunu belirtir.
6. c ilt HADD-1 sirkat m

:‫ﻋﻔﻪ' ﻗﺎل‬.‫ﻋﻦ ﺳﺮ ’ﺑﻦ أرﻃﺎة رض اﻟﺘﻪ‬. ,‫ﻳﺔ‬٠‫ﺑ ﻦ آ‬. ‫— وﻋﻦ ﺟﯫدة‬,١، I

[‫ اﻟﺜﻘﻮع أﺧﺮﺟﻪ أﺻﺤﺎب‬.‫ﻓﻲ‬.‫ ﻷ ﻗﻤﻌﻨﻊ اﻷدى‬:‫ ﻳﺜﻮن‬. ‫ﺳ ﺒ ﻨ ﺬ رﺳﻮو اﻟﻠﻪ‬


٠‫ ﻟﻰ اﻟﺔذو‬:‫ﻟﺘﺮﻃﻰ‬١'‫ وﻋﻨﺪ‬،‫'اﻟﺴﻐﻦ‬
14. (1637)- Cünâde ibnu ümeyye'den rivayete gOre, Biisr - ٠ :
yallahu anh) demiştir ki: “Resûlullah (aleyhissalatu v e s s e lk ) ) dinledim: “ Se-
ferde,eMerkesamez»»d^ordu. .'Tlrm lzî’deki'rivayette‘ ‫ أ ًاﺀ‬٢-
mizî, Hudud20, (1450), Ebu Dâvud, Hudud 18, (4408): Nesâî, Sârik 16, (8, 91).‫ذ‬

٨Ç !KL٨٨^-٨:
'1- Ebu Dâvud’daki rivayet, hadisin vürûd sebebini de göstermektedir: ‘‘Biz,
denizde BUsr ‫ ﻻ ط‬Ertât İ_le-beraberdik. Misdar adında bir hırsız getirildi, bir de-
.ve ‫ ؟‬almıştı. Busr: “Ben Resûlullah (aleyhissalatu v esselk yın : “ Gazve 'sıra-
Sinda eller kesilmez” dediğini işittim ‫ ’ﺀ‬dedi. Eğer bu rivayet olmasaydı hırsızın
elini kesecektik ’[
.2-. cGrüldüğü gibi, bazı riyayetlerde “ gazvede” , bazı rivayetlerde “ seferde”
denmektedir. §ârih!er seferden de maksad gazve seferi, yani askerî seZer kaste-
-'dilmiştir-derler.
3- Gazve sırasında el kes'menin yasaklanması, Mücrimin düşman-tarafına'ka‫ ؟‬-
ma korkusuna dayanmaktadır.- Bu sebeple sefer dönüşü kesilmesi uygun göröl-
müştür.
Evzâ’î, 'bu hükmün sâdece hır’sızlık haddine has olmayıp, ayni mânayı taşıyan'
zina haddi, kazf haddi vş.,’ye de şamil olduğunu, söylemiştir. Ancak cumhUrun-
göriişü bunun hilâfınadır: Haddler 'hazerde 'de seferde ,de uygulanmalıdır.
A Iiyyu l Karî, Türbûştrnin: '^‘Belki de Bvzaı, kolu kesilenin fitneye düşerek
dar-1 harbe ge۶ecegi ihtiıTıalini düşündü veya, emir gazveye giderken hırsızın elinin
kesilmesi. dUşmanakargıgücü zay'ıflatır ve bir fayda da sağlamaz diye değerlen-
direrek, o^unun'dönme.zamanına'kadar tehirini'U.j'.ın g'ördü” dediğini kaydCder.
Kadı fyaz.٠“ ResûlUllah (aleyhissalâtu vesselâm) bu yasakla, ganimetten'‫ ؟‬ala-,
nın elinin kesilmesini, yasaklamayı'arzu etmiş olabilir” diyere.k meseleye bir başka
buud getirmiştir..
Cumhurun göriişü Ubâde (radıyallahu anh).١nin şu rivayetine dayanır:
.

278 ;K İjT Ü B -İS İn E M U H T A S i 6 CİT T

‫ﺧﺪﻭﺩ‬ ‫ﱄ ﻟﺆﻓﻪ ﻵﰈﺀ ﺯﺃﻳﯯﺍ‬


‫ﰉﺍ‬‫ﺯﺍﳞﺪ ﺯﻻ ﻳﺎﻟﻮﺍ‬ ‫اﻫﻠﺪﻳﺐ‬ ‫ﻟﻠﻪ‬١‫ﻕ‬-'‫ﺍﺋﺲ‬ ‫ﺟﺪﻭﺍ‬۶
. ‫ﺯﺍﺩﺋﺶ‬.‫اﻟﻲ ﺅﻯ ﺍﳋﺼﻮ‬
. ‘All‫؟‬-ıh yolunda, insanlarla uzakta'da yakînda'dacihad'edin. Allah yolun
-daki bu cihadınızda'km ayanların kınam alarına aldırm ayın. U la h ’ın hudu
dunu hazerdc ve seferde İkâme edin ” .

‫ﻳﲇ أﺋﻪ‬٠‫ ﺗﺎ ﺋ ﻰ ﻭ‬٠‫ س‬:‫ﻧﻲ‬٤‫ي‬٠‫ ]أن ذ‬:‫ﺀﺗﻪ‬-‫ وﺿﻰ ﺍﻟﺘﻪ‬. / JÜİ ‫ ~ ﻭﺹ‬١٠ İ

:‫ﻷ‬،‫ذا ؤ'ﺟﺎإ اﺀآﻛﺰ ؤ‬٤‫ ئﺀ ة‬، ‫ ئ‬۵١ ‫ﺭﴇ‬.‫ةﻃﺘﺬ ﻏﻮ‬٤j ;


‫أﻟﺤﻄﴼﯪ ﻓﻰ أﻷﻧﻮ‬
‫ ﻧﺆ ﻏﺒﻦ‬:‫ال‬٠‫ ؤ‬.،‫!ﻷؤﻟﻲ‬,‫زﺛﻴﺘﺎ ؤﺗﺬ‬٤‫ؤ‬. ،‫اذﺛﻴﺘﺎ‬İ‫ ظث‬İÎ3. ‫ﺋﺄﻳﺶ ) وﺿﻰ‬
.‫ ﺟ ﻪ ﺍ ﲞﺎﺭﻯ ;ﺍ؛ﺀﺓ‬/ ‫ﺳ ﺜ ﺨ ﺎ [ ﺃ‬ ‫ﺃ ﺷ ﺎ ﺳﲍ‬

15. .(163‫)؟‬- ^ a ’hlCrahimehumullah) anlatıyor: ‘‘ikikişi , ‫ذﺀﻟﻮةﺀة‬-bîrşâsınhir 0


sizlik yaptığına dair şâîtlikte bulundıilar. Bunun üzerine H z . ‫ب‬
anh)adamınkolunu kesti. Bu ikîU şigidip birttjfiddetsonra diğer b i r a d ^ g e -

de kabul etmedi'. Ayrıca) 0â r a , önceki adamın diyetini yükledi ve. ;‘Bilsem ki


siz bu İŞ İ bilerekyaptınız, kollarınızı keserdim” dedi’\ ‫؛‬Buharî, D ‫؛‬yât 21 (Bab
ba§!-|ğ١nda senets.iz .!arak kaydedJ٠m ‫§؛‬t‫؛‬r).J
, .A Ç IK LA M A :
Buhârî, bu eseri, “ Bir Cemaat bir şahsa zulmetseler (yaralasalar. Öldürseler, . 1 -
salar, iftira١^etseler vs.) bunlardan bir tanesi mi cezalajidırilır, yoksa cUrme. işârak
edenlerin hepsi ayni cezaya e§it şekilde ‫؟‬a^tınlırlar mı Cyani hepsine kısas mı uygu-
lır)?،diye başlayan uzw bir babmbaşhğı zumunda kaydeder: A y m b a ş l ٠٠JFfşsine
kısas uygulanır^' hükmünü teyid eden çeşidi tatbikat örnekleri kajrd^enB uft^, bab
başh'ğına şöyle devam eder: “ibnu Ömer der ki: '“ Bir.kOle gizlice.öldörölmüştti.
Omeribnu’l-Hattâb: “Bilsem ki, bunun ö ld u rle sin e Sana M s i îşthâetti» hep-
sini ö l d ü â i m ’\
Mugire Ibnu Hâkim babasından naklediyor: “ DOrt ki$i bir çocuğu müşterek
öldürmüşlerdi. Hz. Ömer dOrdUnUn de.Oldüriilmesini em retti.. ‫؟‬٠ ‫ا‬
ibnu Hacer, Buharîfnin senetleri atarâ, özetleyerek kaydettiği bu v â ’â n n
kaynaklarım, hadiselerin m â y e tin i vs. Fethu’l-Bârrde uzun uzun kaydeder.
‫ﺀ ﺑ ﺄ ﺋ ﺈ ﺀ‬

H Â İN E D İR ?
Kuı-’ân-ı Kerim’de İçki ve.uyuçtu'rucularla ilgili yasak dile getirilirken, mün-
hasıran, belli bir maddeye has. olan bir kelime değil, daha ziyade,'insanda belli
bir '^hal.'e sebebiyet veren bir maddenin ismi kullanılmıçtır. BOylece yasak, mün-
hasıran muayyen bir madde İçin degil, söylediğimiz “hâl”i hâsıl eden bütün mad-
deler İçin gelmiş olmaktadır.
SOzkonusU “ /ıâ7” aklin Örtö7mes7’dir. Oyle İsç'yasak aklin örtülmesine sebep
olan bütün maddeler' içindir. Kur.’ân-ı Kerim’in bu maksadla Yıllandığı kelime
hamr’dır. Hamr, lü'gat .olarak, bir çeyi örtmek manasına gelen .bir kökten .türe-'
miştir. Arapçada şahitlikten kaçarak gördüğünü gizlemek, utanmak, örtmek, ör-
tü,, kapak gibi pekçok kelime ayni kökten gelir. Kelime ayette şöyle ge^er:'
“ Ey îm ân edenler, HA M R (î‫ ؟‬kl), k u m ar, (tapm m aya mahsus) dklM taş;
la r, ,fal okları ancak şeytânın amelinden h ire r m u rd a rd ır, . n u n i‫ ؟‬în bunlar-
dan kaçınınız ki m uradınıza eresiniz. Şeytan, h am rd a ve kum arda ancak
aranıza düşmanlık ve kin düşürm ek, sizi Allah’ı anmaktan-ve nam azdan ali-
koym ak.'ister. A rtık siz (hepiniz) vazgeçtiniz değil.m i?” (Maide 90-93).
Hz.. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Kur’ân’da geçen hamr kelimesinin
belirttiğimiz şekilde anlaşılması, eksi‫ ؛‬veya yanlış te’vil ve yorumlarla gayesin-
den s'aptırılmaması İçin, ‫ ﺣﺌ ﺰ‬f j t J t '“ Akh örtüp sarhoşluk veren herşey,
K u r’ân-ı K erim ’de'yasaklanm ış,olan'ham r’d ır” buyurmuştur.
Bu nebevi İrşad gözönü'ne alınınca- şeytanların ortaya atıp' câhillerin aldandık-
-İarı: “ Kur’ân şarabı haram etraiştir, rakıyı, birayı haram etmemiştir” ve'ya ‘‘şa-
rap iç'mek rakı içmekten daha büyük 'günâhtır, çünkü Kur’ân’da'şarap İ'smen
zikredilmiş, rakı zikredilmemlştir” gibi sözlerin ne'kadar yanlış ve hakikatten
uzak oldukları anlaşılır.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), hamr konusunda ileri' sUriilecek baş-
kaca nıugalataları önlemek İçin çeşitli uyarmalarda da bulunmuşttjr:'
280 KUTUB I SITTE MUHTASARI 6. cilt

1- “ Ümmetim hamr’a başka bir ad takarak onu içecektir” . Bu hadis, “ Kur’-


.ân’da şarap haram edilmiştir, bira-degil” diyenlere cevap verir.
2- “Bakiniz Uzâmden hamr yaptbr, hurmadan hamr yapdjT, baldan hamr
yaptltr,' aTpadan hamr yapjljr, buğdaydan hamr yapdır, (mjsjr ve .pirinçten
hamr yapthr). Ben sizi sarhoş eden herşeyden yasaklıyorum” .
..Bu hadis'de,. Kur’ân’da.üzümden yapılan şarap haram edilmiştir, bira arpadan
yapılmadır, haram'değildir’’,sözüne cevaptır.
3- ' “ Sarhoş eden bir şeyin azj' da çoğu da haramdır»». “ Kir küpü (farak)
içilince sa'rhoş olunmı şeyin bir aV'Ucu.dah‫ ؛‬haramdır»»..
Bu hadisler de: “ 'DiniraiZde sarhoş olmayı haram kılmıştır, sarhoş etmeyecek
az bir miktar, haram değildir” diyenlere cevap vermektedir.
Kısacası dinimiz, aklı.,örten ve sarhoşluk veren her şeyi -İçki nevinden olsun,
başka nevden olsun, az olsun, çok olsun, sarhoş edecek miktarda olsun, -etmeyecek
m i^ r d a olsun- kesinlikle yasaklamıştır. Daha fazla .açıklamayı içkilerle ilgili bahse
(2263-2279 numaralar 'arasında kalan hadisler) bırakarak burada, İçki yasağım
İhlâl edenlere i,slâm’ın derpiş ettig.i haddle ilgili hadslere g^ij^oraz:

‫ي‬٤‫ﻟﻴﺮ‬٠‫ ﻟ ﺺ ﺋﺄ‬١‫ ف‬. ^ \ ‫ ] > ب‬:‫ةال‬..‫ف ئ‬-‫ “ ﻋﻦ أض رﺿﻰ ا‬١ I


İ

'٠‫اﺑﺔ ى‬ ‫ أﺧﺮﺟﻪ ا ﻓ ﺔ اﻻ‬.[‫در رﺿﻰ' اﻟﺘﻦ ئ أزﻳﻤﻦ‬:‫دو‬5 ‫زاﻗﺘﺎﻟﻲ وﺟﻠﻞ‬


‫ ]أق رﺳﻮل اﻟﻲ | ﺿﺠﻞ ﻗﺬ ﺛﺮ ب اﻟﺨﺌﺰ ﻗﻴﺘﻦ؛‬: ‫ ى‬¥ ‫وف روﻷ‬
‫ﻛﺜﺎز‬٠‫ ا‬:‫ﻟﺘﺬ ئ‬١‫ذ ﻏﺘﺰ زﺿﻰ‬,‫ذﯪ ﺣﻤﺎ‬٤ ، ‫ﺑﻮ ﺑ ﺮ‬١ ‫ ؤﻗﻆ‬،‫ﺿﻴﺪ؛ ﺋﻔﻮ أزﺑﻌﻤﻦ‬٠‫ب‬
‫ ﻳﻪ ﻏﺘﻞ‬.‫أر‬٤ ،‫ أ ﻛ ﻦ اﻟﺜﻨﻮؤ ﻗﺘﺎﯮذ‬:‫ﺑﺬ >ف‬٠ ‫'ىد ﻫﻤﻞ‬,,،‫ذ‬-‫اة‬
‫رض اﻟﺘﻦ ظ ﺀ‬.

1. (1639)-Hz.Bnes (radıyallahu anh) anlatıyor: ‘*Resûlullah (aleyhissalâtu ves-


selâm), hamr için, hurma dallan ve nalınlarla hadd vurdu. Hz.Ebu Bekr (radı-
yallahu anh) kırk darbeyle hadd vurdu”. [Buharî, Hudud 2, 4; Müslim, Hudud
37, (1706); Tirmizî, Hudud 13, (1343); Ebu Dâvud, Hudud 26, (4479).]
6. cilt HADD’UL-HAMR 281

AÇIKLAMA:
Hamr içenlere verilecek ceza hususu biraz münakaşalıdır. Resûlullah (aley-
hissâlâtu vesselâm) ve Hz.Ebû Bekr (radıyallahu anh) zamanlarmda kırk kadar
darbe imiş, Hz. Ömer zamamnda bu hal bir müddet devam etmiş ise de bilahare
tedricen artırılarak 80 darbeye kadar çıkarılmıştır, Hz.Ö m er’in artırmasının se­
bebi, gittikçe artan refah sebebiyle içki istihlâkinin fazlalaşması, Hz. Peygamber
zamanmdaki haddin küçük görülerek kaale alınmamasıdır. Halkın verimli arazi­
lere gidip, bağ bahçe işlerini geliştirdiği, bu sebeple içenlerin çoğaldığı ve hattâ
Halid İbnu Ve/id’in bu mevzuda mektup yazdığı belirtilir. Hz.Ömer, bunun üze­
rine yasağın daha müessir olabilmesi için, müeyyidenin ağırlaştırılmasını uygun
görür. Hatta -müteakip rivayetlerde görüleceği üzerem yüce Halife (radıyallahu
anh) meseleyi istişare konusu yapar. Muhacir„ Ensar ve Ashabm fikirlerini alır.
. Aburrahman İbnu Avf: Kur.ân’da zikri geçen hadd’lerin en hafifi olan 80 darbe-
. yi tavsiye eder. H z.Ali (radıyallahu anh) de bu neticeye ulaşan bir görüş ortaya
koyar: ..Bir kimse şarap içerse sarhoş olur, sarhoş olan hezeyanda (saçmalama)
bulunur. Hezeyan yapan iftira da atar, iftiramn cezası Kur’ân’da 80 sopadır” der.
Hz. Ömer içki için 80 sopada karar kılar. Ashap bunu bilicma benimser. Resû-
lullalr (aleyhissalâtu vesselâm)’ın:
..Benim sünnetime ve bendra w n ra da Hulefâ-i Râşidin’in sünnetine sanlm ”
hadisini esas alan İslâm ulemâsı, bu meselede Hz. Ömer zamanındaki icmayı esas
almıştır.
Aynî, değişen şartlara göre Hz. Ömer'in hadd-i hamn artırdığını belirttikten
sonra: . 'Eğer Ömer bu zamana yetişseydi, muasırlarımız için onun iki misline
hükmederdi” der.

İçki haddi uygulamrken ne ile vurulmalı meselesi de bazı izahlar gerektir­


mektedir. Sadedinde olduğumuz rivayet hurma dalı ve ayakkabı (nalın) ile vuru­
labileceğini gösterir. Bazı rivayetler elbiseden de söz eder. Kamçı hususunda ihtilâf
edilmiştir.
İbnu Hacer bu meselede üç görüşten bahseder:
a) En doğru görüşe göre: Kamçı ile vurmak caizdir, ancak ellerle, ayakkabı­
larla ve elbise ile. vurmakla iktifa edilmesi de caizdir.
b) Kamçı ile vurulmahdır.
c) Kamçısız vurulmalıdır.
282 KÜTÜB-I srCTE MUHTASARI 6. c il t

Kamçı ‫!؛‬e vurmayı caiz gOrenler, kam çım , sopa ile kamış arası kalınlıkta ol-
masını şart koşarlar.. Hurma dalı ve benzeri şeyleri tecviz edenler, bunlann yaş.
kuru'arası ve mUtedil olmasını şart koşarlar.
Vururken de'ne çok'şiddetli, ne de çok hafif'Olmayıp vasat olması., vuran kim-
senin-elini-başıpdan daha yukarı kaldırmaması şart koşulmuştur. Kamçıya karşı'
.ola.nlar, “ kamçı ile vurulurken ölüm olursa vurana diyet gerekir” demişlerdir.
‫ ﻻ ط‬Hacer vurtilacak cisimle ilgili'ihtilâf hakkında şu açıklamayı yapar: “ Mü-
tçahhirundan bazıları orta-bir yol tutarak: “ Mûtemerrid yani İçkide ısrarlı olan-
larakamçı,٠za5^ıflaravem.iitemerridotaaj۶^ a r a d u ^ ^ n a g ö r e e l b i s e ٠ k ^ e ^ ,.
,veya ayakkabılar kullanılır” demiştir. Uygunu da budur...

‫ﺑﻰ ﺣﺊ‬ ‫ﻟﺘﺬ ئ 'اﺷﯫز‬١‫ل( ]أئ ﻏﺘﻦ وس‬،‫— وﻋﻦ ﺛﻮر ﻳﻦ زﻳﺪ اﻟﺪ‬ ٢-
‫ وأدا‬،‫ ﺛﺘﺎﻳﻬﻦ ﺟﺌﺪة ةإﺋﺬ'إذا ﺛﺮب ﺳﻜﻦ‬.‫ أزى أذ ﺋﺠﻠﻤﺊ‬:‫ةاق ﻟﺬ ﻋﻖ‬٤ ، ‫ ﻛ ﺮ‬1
‫ رﺿﻰ اﻟﺘﻦ ﻋﺌﻪ ﻗﺘﺎﻧﺠﻦ ﺧﺌﺪة ﻓﻰ ﺣﺪ‬.‫ﺅﻯ ﻗﻴﺘﻦ ﻏﺘﺰ‬١‫ وادا ﺧﺬﻯ‬،.‫ﺳﻜﻦ ﺋﺬﻯ‬
.‫ﻣﺎﻟﻚ‬- ‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.‫اﻟﺨﯯﺀ‬
-2 .
ilD -S ev rİb m Z ey d e d -D n îâ tıyo r: "
İçin uygulanması gereken haddin miktan hususunda (ashabla) istişarede bulun-
d u . H ı A I i ( r a d ı y a l I â â ) r ‘SeksensQpavurulmasııuüygungöıüyonım*fdedL
ÇünkükişiJçincesâoşolur,iSarhoşoluncahezeyanaduşer(saçm aIarlheze-
yanadûştumûiûiraatar - -
t a k . etti” . [Muvatta Eşribe 2
‫آ‬2 ‫ﺗﺔ‬2 ‫ ذ‬a f ) İçki î ç e â r İçin haddi 80 sopa
, ) ( ' 5 ’

AÇIKLAMA: Onceki lıadiste geçti


6. CİLT HADDtTL-HAMR 283

،‫ﻓﺔذ زأذروﻫﺬ‬٠‫ ؤﺑ ﻚ ﻋﻴﺘﺎن رص اﻟﻲ ئ اﺀﻟﺤﻨﺶ ﻛ ﻴ ﺘ ﺎ ﻗﺘﺎ‬،‫ةه‬٠‫ ?ﺧﺮ ﺧﻼ‬j


‘‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود‬.[ ‫ﺋﻠﻢ أﺋﺒﺚ ﺗﺘﺎوﺗﺔ اﻧﺒﻦ ﻗﺘﺎﻳﺬ‬
3٠ (1641)‫ا‬- A bdunâm an ibiiu Ezber (radıyallahu anh) anlatıyor:.“ HuneyO’"
de iken Hz. Peygamber (aleyhissâtu vesselâmj’e şarap İçen biradam getirildi.
Resûlullah (â kîren ) yüzüne to p râ saçtı. Sonra ashaba emretti, a yia b ıla rıyla
ve ellerinde bulunan (deynek, çubuk vs.) başka şeylerle adama ‘*Yeter; çekin
ellerimzi” deyinceye kadar vu^^dular. Resûlullah (aleyhissalâtu v e s s e i r ٧] ve-
fatından sonra Hz.Ebü B e tj(r a d ıy a llğ â ) de İçki iç e â r e kırk darbe vurdur-
du.ArkadanH z.Ö m er(radıyââuanh)dehalıfeliğiâbaşlangıcındabrksopa
vurdurmaya devam etti. A n d , h ilâ fe tiâ sonunda ( İ n s â r azıp fısk artınca)
seksen sopa vurdurdu.
Hz.Osman (ra d ıyâ â u a â ) ise iki kere Aadd uyguladı: Birini kırk, diğerini
seksenyaptı. Hz.Osman'dan sonra H z.M u’iviye ( â y a l l â anh) haddi seksende
,sa٥ı'f'fo^dı’'. [Ebu Dâvud, Hudud 37, (4487, 4488).]
AÇ!KL٨ M٨ İçin babın dk hadisine (1639) bakıJsın.

,‫ ﻧﺎ ر‬، ‫ أ ﻧ ﻜ ﻦ‬. ‫ ﺑ ﻠ ﺪ رﻣﺘﻮى اﻟﻨﻲ‬1 :‫ﻫﺎل‬ ‫ﻋﻨﻪ‬ ‫ “ وﻋﻦ ﻋ ﺪ ر ض >ﻟﻠﻪ‬٤ .

.‫ أ ر ﺟ ﻪ ﻣﺴﻠﻢ وأﺑﻮ داود‬.[‫ ؤ ﻛ ﻞ ﺳﻲ‬،‫ و ص ﻗﺘﺎﻓﻦ‬،‫ﺗ ﺮ أﻧﻴﻬﻦ‬:


radıyallahu anh) anlatıyor: “ İçki haddi İçin, Resûlullâ )4. (1642)-Â î.^A ٠١
-âyhissalatu vesselam) kırk, Hz Ebu B e t kırk, Hz.Omer (radıyalMu â i ' ı )
-mâ) seksen sopa vurdular. Hepsi de süım eâ. (Bu bana daha hoşgeliyor) ’*. [Miis
lim, Hudud JS, (1702); Ebu Davud, Hudud 36, (4480, 4481).]

‫ﺗﻦ ﺛ ﺪ ب‬ I .‫ا)ﻣﺤﻞ‬ JU ] :‫ ا ﻻل‬٠٠‫ اﻟﻠﻪ ى‬.‫'رﺿﻰ‬.‫ و ص' ى ﺻﺮ‬- ٥ I

-‫ﺍﻟﺪ “ﺍﲢﺎ‬.‫أﺑﻮ'ﺩﺍﻭﺩ‬.‫أﺧﻠﺠﻪ‬ .[‫ﻧﺎﻗﻠﻮ؛‬ ‫ﺍﺯﺍﻳﺘﺆ‬ ‫ﻧﺎﺧﻴﺘﻮ؛ إﻟﻰ‬ pjt


Ş ‫ غ اش ئ؛ ]أة اﻷف‬٠‫ر‬ ‫أﺀﻣﺔ ﺑﻦ ﺫﻭﻳﺐ‬٠ ‫ﺩﺍﻭﺩ ض‬.'‫ﺍ‬٤‫ﻷ‬ ‫ أﺧﺮى‬.‫وق‬
J P ‫م ل ؛؛ ﻗﺠﺬل؛ﺀ‬ ،‫ ﺑﻲ دﻳﺬدث‬JP ،‫ ﻧﻴﻌﻦ‬p jı ‫ﻟﻰﺑﻠﻲ' ﺛﺮب‬.‫أق‬
.‫ وﻛﺎﺋ ﻎ رﺧﺼﻪ‬،‫ ورﻓﻊ اﻣﺤﻮ‬،٠‫اه ﻣﺠﻠﻞ‬
282 KÜTÖB.İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

Kamçı ile vurmayı caiz gOrenler, kamçının supa ile kamış arası kalınlıkta .1-
masını §art k.şarlar.. Hurma dalı ve benzeri şeyleri tecviz edenler, bunlar'ın yaş:
kuru'arası ve mUtedil .İmasını şart kcşariar.
Vururken de'ne çok şiddetli, ne de çok hafif olmayıp vasat olması., vuran kim-
senin'elini'başıpdan daha yukarı kaldırmaması şart koşulmuştur. Kamçıya karşı
olaplar, “ kamçı ile vurulurken OlUm olursa vurana diyet gerekir” demişlerdir.
ÂnuHaceı-vurulacak cisimle ilgili^ihtilâf hakkında şu açıklamayı yapar: “ Mü-^
teahhirundanbazılarıortabir,yol'tutarak:‘‘Mütem^
larakamçi’.zayıflara ve mUteraerrid Olmayanlara d u m ^
,veya ayakkabılar kullanılır” demiştir. Uygunu da budur” .'

‫ظ‬ ‫ﺍﻝ‬ ‫ﻟﺘﺬ ئ اﺳﻘﺜﺄز‬١‫ “ وس ور دن زﻳﺪ اﻟﺪل ]ان ص رﺻﻦ‬٢ ü


,،‫إﺋﻪ'إ؛ا ﺛﺮب ﺳﻜﻞ‬٤.İ٠‫ ﺀن ﺗﻤﻴﺒﺬة ﯪﻣ ﻞ‬-‫ أزى‬:٠> ‫ﻓﺎق ﻟﺔ‬٤ ٤‫اﻓﺌ ﺮ‬
‫'ﻗﺈذا ﺋﺬى اﻷزى 'ﺋﺠﻨﺪ ص رﺿﻰ اﻟﺘﻦ ﻋﻔﻪ ﺳﺎﻧﻬﻦ ﺟﻠﺪه ﺑﻰ ﺣﺪ‬،‫ﺳﻜﺰ ﺛﺬى‬
j u ‫ ﺟ ﻪ‬/ ‫ أ‬.[ ‫ا ﻛ ﺮ‬

2. (1640)- Sevribnu Zeyd ed-DîIî anlatıyor: “Hz.Omer (m d ıy ğ â u â ) , hamr


İçin uygulanması gereken haddin miktarı hususunda (ashabla) îs tiş a r â bulum
du Hz, Ali (tadıyallâu â ) : **Seksen s o ^ vuruhnasını uygungorûyonffdedi.
Çünkü kişi, İçince sarhoş olur,iSarhoş olunca hezeyana düşer (saçmalar), heze-
yana düştü mil iftira atar, (iftiranın cezası ise 80 sopadır). .Boylece Hz.Omer (ra-
dıyallahu anh) İçki içenler içinhaddi 80 sopa takdir etti”. [Muvatta, Eşribe 2,"
(2,842 ).) ‫ا‬.

٨ Ç'!KLAMA:'Önceki hadiste geçti.


6. CİLT H A D D İT L -H İR 283

‫ﻳﺬ ﺫﺃﺋﻐﺬ؛‬٤‫ﱽ ﻛ ﻴ ﺘ ﺎ ﻗﺘﺎ‬ ‫ﺍﻟﺘﺬ ﺉﺉﺍﻟﺪ‬.‫ﴇ‬


‫ﻳ‬٠‫ﺍﺗﺊ‬ ‫ﺿﱴ ﺍﻉ‬‫ﻭﺫ‬0‫ﺿﺎﻥ‬
\ $ ‫ﲍﻦ‬
‫ ﺯ'ﻭﺟﺟﻠ‬،‫ﺧﻼﱎ‬
،‫ ﻳﻸﻱ‬.‫ﱸ‬
‫ﺁﺑﺧﻮ‬1‫ﻑ‬
‫ﻕ‬-
.‫ﺩﺍﻭﺩ‬. ‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ‬.[‫ﻹﳏﺖ ﺛﺘﺎوﻫﺔ ﺍﳋﻦ ﺳﺎﻳﻦ‬
3. (1‫ي‬41)‫ا‬- Abdurrâman ‫ﻻب‬
ibnu ‫ﺮ؛؟‬‫يرﺀﻟ‬
Ezher ‫؛ﻷ‬1‫ﻵ؛‬1‫ﻵﻻﻣﺈ‬anh)
(radıyallahu ٠‫ة )ة‬٠‫؛ﺟﻞ‬1‫ﻟﻤﺮ‬0٢:٠“
anlatıyor: ‫ﻻﻻ‬1‫ا‬6‫ا؛آ‬-•
“Huneyıi’•
de ikenHz. Peygamber (aleybissalatu vesselâmj’e şarap İçen bir adam getirildi.
ResûluUah (tahkıren) yüzüne toprak saçtı. Sonra ashâba emretti, ayiabılarıyla
ve ellerinde bulunan (deynek, çubuk vs.) başka şeylerle adama “Yeter; çekin
ellerinizi” deyinceye kstdar vurdular. ResûlulM (âleyhissalâtü vesselâm)’ın ve-
fatından sonra Hz.Ebü Bekrj(radıyalMu anft,) de İçki iç e â re kırk darbe vurdur-
du. Arkadan Hz.Ömer (radıyallâu anh)dehaljfeliğiâ başlangıcında b rk sopa
vurdurmaya devam etti. A ncâ , hilafetimn sonunda ( İ n s â r azıp fısk artınca)
seksen sopa vurdurdu.
Hz.Osman (râdıyââu anh) ise ğ i kere hadd uyguladı: Birini brk, diğerini
setenyapü.Hz.OsmanJdattsomHz.Mu’âviye(radıya}Muâ)haddiseksende
sibitkıldı’}. [Ebu Dâvud, Hudud 37, (4487, 4488).]
٨ Ç!K'L٨ M ٨ İçin babın ilk hadisine (1639) bakılsın.

» ‫ر‬5‫ و‬،‫ ﺃﺯﺧﻦ‬. ‫ﻟﱵ‬١' ‫ ]ﺟﻠﻦ ﻝ; ﻝ‬:‫ﻗﺎﻝ‬ ‫ﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ‬١ ‫ﺭ ﺽ‬ ‫ﻭ‬ ‫وﻋﻦ‬
‫داود‬ ‫ا وأر‬٠‫ﺀ[• أﺧﻬﺮﺟﻪ ط‬٠‫ و ﻛ ﻞ‬،‫ ؤﻏﺘﻦ ﻣﺘﺎﻓﻦ‬،‫ﺟﺬذ‬:‫أذ‬. p .
4. ( 1 6 4 2 ) - .(radıyallahu anh) ,anlatıyor: *4 İçki haddi İçin, Resûlüllâ
(âybissdlâtu vesselam) brk, Hz.Ebu Bekr brk, Hz. Ömer (radıyalMu aâ û -
mâ) seksen sopa v u â k . Hepsi de sünneâ. (Bu bana daha hoş geliyor)”. [Miis-
lim, Hudud 38, (1702); Ebu Davudf Hudud 36, (4480, 4481).]

‫ﺛﺪ ب‬ ‫ﺗﺬ‬ ‫ وﻓﺎل‬:‫أأل‬


.‫اﻓﺊ‬ ‫ ا‬٠‫ ااذ ﺀب‬,‫ _ وض اﺑﻦ ﺻﺮ رض‬٠ .
-‫ا ص‬, ‫أر داود‬. ‫ﺣ ﻪ‬ ‫ﺮ‬ ‫ﺧ‬ ‫ﴽ‬ •[٠‫إ'ﻟﻤﻼ اﻟﺰايﺀ ﻓﺎﺋﺪ‬ ‫و ذ‬ ‫ ﻳ ﺒ ﺬ‬. ‫ذ ا‬ ‫ﺰ‬ ‫ﺘ‬ ‫ﻧ‬ ‫أ‬

. ‫اﻟﺒﻦ‬ ‫ ]أة‬:‫ﻧ ﻮ ب زﻓﻦ' اﻟﺘﻪ ئ‬ ‫ﻷى درد ض ﻳ ﻤ ﺔ ﺑﻦ‬ ‫وق أر ى‬


‫؛ ﻗﻴﻨﺪئ‘ م ل‬، ‫' ﺛﻢ أق‬،‫ﺟﺊ‬٤'‫؛‬، .‫ ﺋﻢ أق‬،‫أق ﻧ ﻴ ﺪ ﺛﺪب ا ﻛ ﺬ ﻏﻴﻚ؛‬
‫ئ‬ ‫ذ‬ ٠‫ﺊ‬ ‫ﻛ ﺎ ﺋ‬ ‫ذ‬ ،‫ﺶ‬ ‫ﻫ‬ ‫خ‬ ‫ذ‬ ‫ذ‬ ، ‫ﺊ‬ ‫ﻴ‬ ‫ﺋ‬ ‫ﺑﺪ‬
284 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. c il t

1643) .‫) و‬- ibnu Ömer (radjyallahu anhömâ) anJatjyor:' ‘*Resûluüâ (âyhis~
salatu vesselâm) buyurdularki: “Kim (jsraria) İçki İçerse dördüncü sefere ka-
dar kamçdaym? sonra (devam ederee) öldürün” . [Ebu Dâvud, Hudud 37,
(4482); TIrmIzî, Hudud 15, (1444).]
Ebu Dâvud’un, Kabîsa ‫ ﻻ ط‬Ziieyb (radıyallahu anh)’den yaptığı bir rivayette
şöyle denmiştir:-“ÂesâluWaft (aleyhissâlâtu vesselâm)*a, şarap içmiş bir adam
getirildi. Hemen celdeyapıldı, sonra te ta r getirildi, yine celde yapıldi, sonra
tekrar getirildi, yineceldeyapıldı, sonra tekrar getirildiyine celdeyapıldı ve ol-
durme kaldınldı. Artık, ölüm eezası bir ruhsat o k â kaldırılmıştı, r
AÇIKLAMA : '
Bu rivayet farklı şekillerde gelmiştir Hepsi de ilk uçte ceza olarâ d a yâ at-
mayi, dördüncü seferde öldürmeyi emreder. Tirmizl’nin Bubarl’deu'kaydettigi
bir açıklamaya gore, bu emir, iç k iy â ğ m m konduğu bidayete aittir.' Sonradan,
neshedilmiştir. C u â u r bu görüştedir. Birkimse, iç k iy u â d e n öldürülmez, dör-
düncû değil onuncu kere içmiş olsa bile.
Yine Tirm izVâ, jbel kışımnda açâdığm a göre, bu hadisle amel eden tek
f â çıkmamıştır. Dolayısiyle, bu hadisle amel etmeme hususunda icmi hasıl
olmuştur. Bazı alimler: “Hadis, hükmüyle amel edilmemesiyle hasıl olan icma
ile mensuhtur ” demiştir.
Yîneîîrmîzt, İçkisebebiyle'-kimseninöldürülmeyeceğini te’yid'edenrivayet-
le٠ n'şunukaydeder.. .‘AMaü٠toüa§ka«ah olmadjğ^^
man kişimn kanışü i i ç â p dışında helâl obnaz: Cana can kısas, dulzâni,
d iâ d en donen”.
Bazıâlimler:tUBuhadis,gerçeköldürmeyideğilşiddâdövmeyikastediyor’*
demiştir.
‫ﻻﻻﻻﺀ‬ da belirtelim ki, mûteahhirinden bazılan, ‫ ﻻه‬h a i l e amei edilmesi ge-
rektiğini söylemiştir. Suyûtî ve Sindi bunlardandır. Suyûtî, Tlrmlzl’ye yaptığı
H âşiye’de,.dördüncüde .öldürmeyi ifade eden ondan fazla s i ve sarih rivayet
kaydeder., Mçnsuh 'oldugunu 'söyleyenler.müteber bir delil' gösterememişlerdir.

‫ﻟﻢ ﻳ ﻎ غ‬ I ‫ ]أئ‬:‫ﻣﺎ‬٠‫ ﺀئ‬4 ‫أس وض ال‬-‫ﺀ‬ ‫وﻋﻦ اﻳﻦ‬ ٠٦ is


‫ ﻳﻎ ا ﻣﻠ ﻰ‬S ( ١‫ا ﻗ ﺠ ﻞ‬ ‫ﺪ ﺍﻝ‬ ‫ﻳ‬ ‫ﺳ ﻲ‬ ‫را ﻳ ﻼ ﺛ ﺮ ب‬ ،‫ ﻛ ﺮ ﺣ ﺪا‬١

‫رو‬٠‫ ذ ﻏ ﻞ ﻇ ﻰ ا'لﺀ‬٤ ،‫ا ﻗ ﻨ ﺚ‬ ‫ز ص اﻟﻪ ﻋﻔﻪ‬ ‫ا' ﻟ ﺘ ﺂ س‬ ‫ ;أد ى ﻳ ﺬ ر‬۵ ‫ ئ‬I


6. CİLT H A D D İ-H A M R 285

.[‫ا; ي؛ﺑﺜﺬﺀ‬:‫ ذ'ﻟﻠﻢ‬،1^ :‫ ذﻗﺎ'ل‬.‫ أﻓﺘﺠﺊ‬. ‫ﻳﺮ ؤﻟﻚ ﻓ ﺊ‬٠‫(ةق‬-‫ةاﻓﺬذاا‬


‫أﺑﻮ'ذاود‬.‫أﺧﺮﺟﻪ‬..

‫ ﻟﻢ'ةﻗﺈر'وﻟﻢ ﻳﺤﺪه ﺑﻌﺪد ﻣﺨﺼﻮص‬.‫ﻳﻪ وﻛﺴﺮ ﺛﺎﻧﻴﻪ‬,‫ ﺑﻀﻢ أو‬،‫ﻟﻢ ﻳﻤﻎ‬٠ ‫وﻣﻌﻨﻰ‬.'
6. (1644)- ‫ﻻ « ظ‬ (radıyallahu'anhümâ) anlatıyor: uResuIuIM (aleyhis-
salâtu vesselâm) hamr hususunda kesin bir hadd takdir etmedi. Bir adam içmiş,
sarhoş olmuşrn. Caddede yalpa yaparken kendisine rastlandı. Adaım hemen tu-
m pResûlulM (aleyhissalitu vesselkyagetirmekiçinhareketegeçtiler. Adam,
Abbâs(radıyallâuâ)*mevwinhizasınagelinceboşampkaçtı veAbbas'ın evine
girerek ona iltica etti. Durum ResûlulM (aleyhissâtu v e s s e k y a â t û m ı ş t ı ,
göldü ve. “ Yan ‫ ؛‬٠ , bunJarj (kaçma, girme ve. atica) yaptj nu?” dedi. Hakkm-
da herhangi bir emir vermedi”. [Ebu Dâvud. Hudud 36, (447۶).]
AÇIKLAMA:
Hattabi, ResUlullah .(aleyhissaJâttı vesselâm)’ın bu sarhoş karşısındaki tavnn-
dan, haddu’l-hamr’ın haddler içerisinde en hafifi olduğuna deia bulur. Ancak Har-
tabi şu ihtimal üzerinde de durur: o zâtın Hz.Abbas (radıyallahu anh)’m evine
girmesiyle ona dokunulmamış olmas'ı, bu zâtın İkrân 'veyaâdil kimselerin şeha-
detiyle suçunun sUbut bulmaması sebebiyledir. Mümkündür.ki, sokakta h'erhan-
gi-bir sebeple yalpa yaptığını gOrenler bunu sarhoşluktan yaptı zannettüer.
ResUlullah (aleyhissalâuı vesselâm)', sarhoşluk gOrmedi ve bu yüzden onu terket".
ti, hadd vurmadı-’-’.

Resüluliah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın Allah’ın hududu meselesindeki titizliği


güzönüne alınınca, bu tahminin oldukça talvvetli bir ihtimal olduğu söylenebilir
Aksi halde, hududun'tatbikatında gevşeWik.gösterilmiş,.açıkgöz olan kayıtılmış
olur, ki, bu, adalet sistemine olan gUveni ve sistemin itibarim sarsar.

٠‫ﺀف' رض اﻟﻠﻪ ﺀت‬,٠‫ﺗﺄذئ‬٠] : ‫ل‬ ‫ﻗ ﺎ‬ ‫ﺣﺪ اﺑﺨﺲ‬٠ ‫ وض ص ف‬- ٧ ,


‫ ﻷ ﻣﺎ ﺟ ﺐ‬1‫• ﻓﻰ ﺷﻨﻰ ﻳﺖ ئ‬%٠٠٠‫ﻳﻠﻢ ﻏﺰأﻏﻲ ﻏﺬﴽﻗﺜﻮ ث‬١‫ ﻛﻨ ﻎﺀ‬١‫ذ‬

٠
‫ﻫﺔ‬،‫ﴽﺣﺪ >ق س‬
٠‫ﻏتﺎ أ‬٠ ‫ﺀاداد'د‬
‫ﺀ وا را د ﺑﻪ‬..‫ادد‬ .... ‫اﻟﻮ!ﺳﻊ‬
‫ﺀ‬٠‫ﻣﴼت اﻟﺠﺪت‬ - ٠٠٠،' ‫ئ‬
...‫ﻧ ﺞ؛ ’ اﻟ ﻤ ﺮ‬..‫ا‬.. (-١)

‫ﺳ ﻔ ﻌﺎ‬ ‫وأﺋ ﻪ‬ ‫ﻟﻰ اﻣﺎ سﺀ‬1.-‫ ﺍ ﺳ ﺂ ا ﻓ ﺎ ر ب‬- ‫ ( ﴽ ﻯ‬٢ )


286 KÜTÖB-İ SITTE MUHTASARI 6.CİLT

،‫ﺛﺠﺨﺎن‬٠‫ أﺧﺮﺟﻪ ال‬.[‫ﻟﻠﻢ ﺳﻐﺔ‬٠ ‫ ﺛﻮل ﺍﻟﺘﻪ‬٠٠‫ر‬ ‫إن‬٠،<٣)‫إﺋﺬ ﻟﺆ ﻣﺎت ﻟﺌﻬﻪ‬٤‫ﻟﻐﺌﺮ‬١


‫ ﺋﺨﺬ‬٠‫ﺛ ﻴ ﺄ اﺳﺎ ﯮ سﺀ ﺋﻐﺎ‬ ‫ﻳﺘ ﺊ ﻳ ﻪ‬ ‫ ﻟﻢ‬:‫وس‬ ،‫ﻭﺩ‬١‫]وأﺑﻮ ﺩ‬.
7. (1645)‫ ا‬Umeyribttu 5 a ‫ ﻷ ﺀ‬en-Neha’î (rahimehumullah) aniatıyor: “Hz.Aîi
(radıyallahu anhyyi dinledim, ş ı u söylemişti: * i n hadd vurduğum kimseler-
den biri ölecek olsa, içûnde â l t ü duymam, ancak İçki sebebiyle hadd vurdu-
ğum öliirse onun üzüntüsünü hissederim. Ç ü â ٠ ölecek olsa (yabnlanııa) diyet
i r i m . Zira Hz. Peygamber ( â y h is s â iu vesselâm) içkimnhaddiileilgili (ke-
sin bir miktarı) s ü n n e tk ı lm a d t.iç k ib a d â y le ilg ilim ik ta n b iz a e i”. fBu-
ha٢î, Hudud 4; Müslim, Hudud 38, (1707); ‫ ؟‬bu Dâvud, Hudud 36, (4486).‫ذ‬
AÇIKLAMA:
1- Hattâbiderki: Hadd tatbiki sırasında mucriın ölecek .Isa,, haddi icra eden
.kimseye tazminat'ödemesi terettüp ettnez. Bu hususta'ulemâ ittifak eder. Ancak
İçki haddi sebebiyle vuralan hadd sırasında ölüm-vuküa gelse buna diyet ödemek
gerekir'. '.
İmam Şâüî bu meselede, hadd^tatbikatında kullanılan vurma âletini gözönûne
alır:' “ Eğer kamçı ile vurulmuş ve ölmüşse diyet ödenir,٠kamçı dışında bir şey
vunılursa ölse bile diyet gerekmez.,'Bu meselede diyetin.ödeıUnesi İmamın akile-
sine terettüp eder. 'Keza kırktan fazla vurulursa ve ölüm meydana gelirse yine
d iy et ödenir” .
2- H z.A li* â : *‘Resûlullâ İçki haddi ile ilgili (kesin bir miktarı) sünnet
bırakmadı’: sözü üe.'bazı İçki içenlere-40 sopa vurdurduğuna dair rivayetleri
nu Hacer şöyle te’lîf eder:. “ Resülullah 80 sopayı sünnet kılmadı veya kırk dar-
beden fazl'ası 'İçin herhangi bir sünnet bırakmadı” demektir. Nitekim H z.A h’nin
‘ .İçki haddiyle ilgili miktan biz t i d i r ettik':' sözü bunu te’yid eder. Bu' sözüy-
leHz.Ali, -ResUlullah.’tan sonra Hz. Ömer’in artırmış'olduğu, miktara İşaret eder.
H z.A li’nin içtihadlarıyla yapılan.bu'artırma ile irâde'-i ilâhiyeye muvafik hareket
edip etmemekten endişe dUyduğu ve' hatta kOrktugu görülmededir.
3 - ^fz.Ali’nin, ‘‘Res۵/u«ah on'u 5Ûnne‫^^ ؛‬ıİma۵ ” ,'tâb^hıdel٤i-'zamirle “ dar-
bin sıfatı’’'kastedil.miş olabilir. Yani bu durtimda mâna şöyle olur; “ Resülullah
(aleyhissalâtu vesselâm) kamçı.üe dövmeyi sünnet kılmadı, İçki içenleri, el, ayak-
kabı, hurma dalı, elbisenin kenarıyla'dövmeyi sünnet kıldı” . B e y i bu hususa
'dikkat,çeker.
‫ ا‬٠‫ ﻟ ﺨﻢ ﻷوراى‬٠‫ﺳﺐ‬,‫د‬ (٣)
6. c il t h a d d U l -h a m r 287

،‫ى اﻛﺘ ﺰ‬:'‫ ه ﻏﺬ ﻏﻞ ا'ﻵذد‬٠‫ ]أﻗﺖ‬٠‫رض اش ﺀ‬ ‫ وض اﺑﻦ‬- ٨ I


.‫أ ك‬. .‫ ج‬/! .[‫ ﻣ ﺶ ■ﺗﺚ اﻟﺜﺰ‬٠‫ ﴽن ﺀت‬J j :‫ﻫ ﻞ‬
8. a m - i b n u Şihâb (rahimehumullah)’a:
Köle İçki İçecek olursa ona tatbik edilecek haddin miktarı nedir?” diye
sorulmuştu, şöyle cevap verdi:
Bana ulaştığına göre, ona, hüre verilen cezan'ın yansını uygulamak gere-
kir. Hz.Ömer, Hz.Osman.ye n,nu Ömer (radıyallahu anhUm ecmain) İçkide, kö-
lelenne, hürlere.tatbik ettikleri haddin yarısını tatbik ederlerdi” . ,
3 , (2,842 ). ‫ذ‬

‫ ﻏﺌﺬ زﺑﻬﺘﺔ'ئ أﺳﺔ ﻳﻰ‬۵٠ ‫ ]>ب ﻏﺘﺰ رض‬: Ju‫ﻳﺐ‬٠‫ وض'ﺑﻦ ال‬- ٩, I
. [ ‫ذب'ﺑﻨﺪ؛ ﻧ ﺒ ﺄ‬٤‫ ﻷ أ‬:‫ﻗﺎ'ل'ﻏﺘﺰ‬٤ ،‫ةﺗﻬﺬ‬ ‫ ﻓ ﻨ ﺢ‬،‫ا'ﻟﻐﺮ إ ز ﻏﻬﺬ‬
. ..‫أرﺟﻪ اﺑﺎﻟﻰ‬
9. (1647)- S a ld ib n u ’l-Müseyyeb (rahimehumullah) anlatıyor: “Hz.Ömer(m~
dıyalM u a ıi), İçki sebebiyle RebVa ibnu ü m eyyeyi Hayber*e sürdü. Oradan
kaçıp E e r i y u s ’a giderek hıristiyanlığa geçti. H z.öm er ( r a d ı y â â anh) bu
hâdise üzerine: ‘'Bundan böyle hiçbir mûslümanı sürmeyeceğim” dedi. fNesâî,
E şribe47, (8, 319).1
AÇIKLAMA:
Aslında hududa giren sûrgön cezası sâdece zinada vardır, İçki hatidinde sür-
gün cezası yoktur, imam, ta’zîr selâhiyetine dayanarak,.hu çeşit cezalar verebi-
lir. §u halde Hz. Ömer, sürgün cezasr vermeyeceğim demekle haddin-miktarmda
kısitttı.yaplmş 0 İmuy0 r , ‘‘ilave olarak verdiğim sürgüm
demiş oluyor.
٠ ٠ .

‫وك\ب‬،‫!’ ك\ن ﺋﻠﺌﺖ ﺋﺄرأ‬i j ‫ﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ ]أذ‬١ ‫ وﻣﻦ ﻋﻤﺮ رﺿﻰ‬- ١٠ BI
‫ و‬،‫ﺑﺈ‬1‫ اﻟﻴﺮ‬٠‫ ةو‬.‫ﻗﺬ ﺟﻨﺪ‬ ‫ن رﺳﻮو !ﻟﺘﻪ‬1‫ وك‬،‫ أﻣﺨﺎذﴽ‬. .‫ رﺳﺮو اﻟﻨﻪ‬.‫ﻳﺼﺠﻠﺊ‬
‫ ﻗﺎو‬.،^ ‫' ﯪ أﻏﺬ ﻣﺎ ﻳﻮش‬،‫ﻳﻖ ﻣﻦ اﻟﺬزر^اﻟﺘﺜﻠﻢ اﻟﻨﻪ‬٠
‫'ﻗﺎد'ز‬،‫أﺋﺬ ﺑﻪ ﻗﻴﻴﻦ‬٤‫ذﻣﺄ‬٤5‫ا‬
288 KUTUD-I SITTE M lT A S A R I ,6. c il t

.‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺒﺨﺎرى‬٠‫ﯮﻟﺔﺀ‬٠٠‫'اﻟﺘﺔ زز‬.‫ﻛﺔ'ﻫﺠﺐ‬.‫ ﺗﺰاﻟﺘﻪ ﺗﺎ ﻏﻴﻨﺖ إﻷ‬،‫ ﻷ ﺛﻨﺜﻮة‬:٩

‫ وﻟﻜﻦ ﯮاذ‬،‫ا‬٠‫ ]ﻷ ﺀﺛﻮ;ا ﻏﺊ‬.٠‫ ﻷف داود ﻋﻦ أف ﻫﺮﻳﺮة رض اش ىه‬k S j j j j

.[‫^ ب ﻋﻞ‬Jü١ ، ‫ا)ي ) ئ‬


10. (1648)" Hz ö m er (radıyallahu anh) anlatıyor.J iiL a k a b ıH â o la n biradm
vardı. ‫ ﻻج‬zat zaman zaman Resûlulîâ (aleyhissâtu vesselâm)) g in d û id ii.
Hz.Peygamber bu adamı, İçki sebebiyle dövdürmûştü. Bir gün yine İçki suçuyla
getirildi. Resûlulîâ emretti, celdeuygulandı. C em genbirisi: ”A I M r u n ş u â -
ma lânet et! Kaç sefer İçki sebebiyle getirildi, (bir türlü ıs M oImuyor)'f diye
beddua etti. Resûlulîâ (aleyhissalâtu vesselâm):
‫؛‬.٠- O na Jânet etnieyin. A llah’a yeminle söylüyorum , b u adam hakkjuda
bildiğim'bir §ey varsa 0 da Allah ve Resulü’nü (samimiyetle) sevmiş olmasMbr^»
bUyurdu. (Buharî, Hudûd 5.]'
,Ebu Dâvud’da, Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)’d٠n kaydedilen bir rivayette:-
“ Böyle söylemeyin, f a k t şöyie deyin‫ “ ؛‬Ey A llahun, ona rahm et et, ©nun
taksirâttm affetî” buyurmuştur**.

AÇIKLAM A :

İ- Burada lia b ı zitedilen sâabi, Nu*ayman ibnu Am r (radıyallahu anh)٠dır٠


Akabe, Bedr ye. sonraki' savaşlara katılımçtır. Çok şakacı olduğu, Resülullah (aley-
hissalâtu' yesselâm)’! güldürecek söz ye davranışlarda bulunduğu belirtilir., Me-
seia M ^ in e ’ye turtanda bİT'şey gelince lwr‫؟‬lanarak alıp ResUlullah’a h«liye.ettigi١'
bor‫ ؟‬ödeme zamanında., adamı ResUlullah’a götürüp, Hz.' Peygamber.e ödettiği,
keza zaman zaman borçla aldığı yağ.'ve ballart Hz.- Peygamber’e-hediye.ettiği,
'bor‫ ؟‬Menıe zam kında Hz. Pej۶g ^ t e r ’'e Mettigi Iâ I İ ^ İ t. Hz.٠ ^ f c ٤r٠le ‫ ؟‬ı k ğ ı ٠
§am seferi Sirası'nda, eşyalarm başını !ekleyen arkadaşı Süveybıfı, gıyabında
. ‘kölem” diye yoldan geçen kervana on deveye satar ve tenbih.eder: “ O inatçı-
.dır, köle degilim der, inanmaym... SOveybıt*! .bağlayıp götürürler. Neden sonra
. dunimdan lıaljerdr olan fe .E iıu .e k ı ٠.adam göndereıek -, ,.3‫ د‬٠
‫ ﻻ ط‬Hacer, bu zatla ilgili rivayetlenn Itilâ flı olduğunu, te*lifedebilmek İçin
iki şâ sın varlığını kabul etmek gerektiğini söyler: I-Nuayman, 2- A b d u ü â ib-
nu Nu*ayman. Bizim İçin teferruat gereksiz.
‫أ‬ k ’nef, Arapça’da iki mânada k lla m b r: -
6. CİLT HAD..ÜL-HAMR 28‫ﻭ‬

a) Sebb yani hakaret, kötü söz manasında.


b) U la h ’ın, rahmetinden uzak kalması Bu, kelimenin'.asli mânâsıdır.
Bir mUslümanm diğer bir müslUmana lanet edip edemeyeceği hususunda is-'
lâm ulemâsı bazı görüşler ortaya koymuştur:,
★ Âlimler, hadd tatbik edilen günahkârlara aslî manada lanetin laıllamlması-
m..tecviz, etmezler. Ç Ü İ tatbik edilen haddin İşlediği günaha keferet .lacağı,
böylece günahtan tolrtulacağı kabul edilmiştir. Hususan, 'hadiste belirtildiği üze-
re, Allah v.e Resulünü' seven kimse-i‫ ؟‬in bu manada lanet 'etmenin haram'٠lduğu
,belirtilmistir.'Böylelerine Allah'.tan af ve mağfiret d^
sahipleri, kişi' dinden çıkmadıkça, günahı sebebiyle lanet etmeye cevaz vermezler.
★ Zelle sebebiyle lanet mutlak olarak yasaktır
★ Günahı açıktân işleyenlere lanet etmek-caizdir.
★ Muayyen bir kimse hakkiııda.lanet.mutlak olarak yasaktır.
‫ ي‬Muayyen olmayan kimse hakkmda caizdir. Ç ü i bu, kötii fiilden zec'rdir,
caydırmadır.,Ama buj rauayyen kimse h'akkı'nda eza ve'sebbdir,.halbuki müslü-
mana-eza yasaklanmıştır.
Nevevj’nin, e ‫'دا‬Ezkâr’da 'bahsettiğine göre günahlardan birini işledigi.bilinen
bir,kimsenin şahsına bedduada' bulunmak, hadisin zâhirine göre, haram olmama-
ildir.- Gazâlî .ise haram olduğuna-İşaret etmiştir. Demiştir ki:: “ La’netin manası,
bir insan İçin köttüük istemektir, meselâ:. Allah onun bedenine Sihhat vermesin!'
demek gibi. Bunlar.hep'inezmumdur.”
Muayyen şahsa,'cü'rmü sebebiyle, beddua edilebileceği kanaatinde olan-Neve-
..vî,' cevaza delâlet edeiı hadisl'er meyanında,' Resülullah.ın “ Sağ elinle'yeî’., em-
'rinej “Muktedir olamıyonim” diye muhalefet edene: “ M uktedir' olmaî»*.diye
,.bedduasım misal verir.-“ Bunda, şeriatın hükn^üne muhalefet edene'b'eddua et-
menin caiz olacağına delil vardır” der. Buhârî gibi bazıları,, masiyetle muttasıf
olanla'ra, isimlerini zikretmeden, umûmî bir Uslubla'beddua etmenin caiz'olaCa-
ğına hükmetmişlerdir.
.Bu sonuncu görüsü'daha hikmetli bulan ‫ ﻻ ط‬Hacer: “Bir kimsenin ismen la-
.net edilmesi, ,onü'günahîa ısrara veya tevbesinin kabulU'hususunda ye’se atabi-,
lii", halbuki, b'eddua ve lânet, muayyen, bir .şahsa değil,.günahla muttasıf olanlara
umumi bir tislubla yapılacak'olsa, bu 0 ' günahı' işlemeden bir zecr ve caydırma'
ve. işleyen'kimseyi de ondan 'koparma ve uzaklaştırma-olur” der..
290 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. c il t

Yeri gelmişken, Bu/kM ’nin bir açıklamasını kaydedelim: Ona göre, yatağa
davet ettiği karısı imtina edecek olursa, koca, şahsen beddua edebilir. Çünkü ha­
diste, böylesi kadınlara, sabah oluncaya kadar nieleklerin lanet ettiği belirtilmiş­
tir. Bazıları: “ Burda lanet okuyan melektir, insanlar melekleri kendine örnek
yapamaz..” gibi mülahazalarla bu meselede tevakkufu ihtiyar edenlere: “ Me­
lekler ma’sumdur, masumlar örnek alınabilir” diye cevap vererek, BulkM'yi te’yid
edenler olmuştur.

3- Ulemâ, bu rivayetten hareketle, “ mürtekibü’l-kebîre (büyük günah işleyen)


kâfirdir” diyenleri reddetmiştir. Çünkü öylelerine lanet yasaklanıyor, üstelik dua
emrediliyor.
4- Hadis, yasakları irtikab etmenin Allah ve Resûlünü sevmeye mani olmadı­
ğını göstermektedir. Mürtekibü’l-kebîrenin kalbinde samimi şekilde Allalı ve Re-
sülünün sevgisi bulunabilir. Bu husus, sadedinde olduğumuz hadiste, bizzat
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın kelamıyla sarihan ifade edilmiş olması, me­
sele üzerine mülahaza yürüteceklere en müskit cevaptır.
5“ Keza, bu hadis, kendisinden ıhükerfer sefer mâsiyet sâdır olan kimsenin
kalbinden Allah ve Resûlü’nün sevgisinin çıkıp gitmeyeceğine delil olmaktadır.
Şu halde, bir başka hadiste ifade edilen: “ İçki içen, m ü’m in olduğu halde içki
içm ez’, hadisinde, imanın nefyi kastedilmediği, kemâli kastedildiği şeklindeki
yorumu, bu hadis te’yid eder. Yani o ifadede Resûlullah: “ İçki içen kâfir olmuştur”
demek istememiş, “ Kişi kâmil bir imana sahip olarak içki içmez. İçki, imam za­
yıflatır, derecesini düşürür’’ demek istemiştir. Ancak, hadisde şu mana dahi mev­
cuttur ve bunun esas alınması gerekir: Günahkârın kalbinde Allah ve Resûİüne
olan sevginin devam etmesi mutlak değÜ, mukayyeddir, bir şarta bağlıdır: O ş‫؛‬r t
da günaha düşmüş olmasına pişman olması ve kendisine hadd tatbik edilmesidir.
Böylece mezkûr günah, ondan silinir. Böyle yapmadığı, günahtan kalbten temiz­
lemediği takdirde, kalbinin tekrarlar sebebiyle o günah üzere karar kılacağından
korkulur. Çünkü, başka hadislerde her işlenen günahm kalpteki iman nurunu azalt­
tığı, siyah lekeleri artırdığı belirtilmiştir.
6- Bu hadîs, dördüncü veya beşinci sefer içki suçuyla gelen kimsenin öldürül­
mesine dair emrin neshedildiğini gösterir. İbnu Abdilberr bu şahsın elli seferden
fazla bu suçla getirildiğini kaydetmiştir. ' ٠ ^^
6. c il t HADD’ÜL-HAMR 291

iç k i v e id e o l o j i
VEYA
SİNEĞİ KARTALA HÂKİM KILAN SİLAH
B ir sin ek b ir kartsh salladı vurdu y e r e
Yalan d eğ il g erçek tir ben d e gördüm tozunu.

Yunus Emre
Batı, alkolün ne derece güçlü bir silah olduğunu geçmiş asırlarda keşfetmiştir.
Öylesine güçlü ki, en ileri ateşli silahlar bile ona yetişememektedir.
Fethedilen Amerika kıtasmda Kızılderililerin mukavemeti içki ile kınimış, Afrika
ve Okyanus adalarında birçok yerli kavimlerin nesilleri ve isimleri yeryüzün­
den içki ile silinmiştir. Kendi kitaplarmdan okuduğumuza göre, Batılı sömürge­
ciler, fethettikleri topraklardaki yerli ahaliye, bedava denecek derecede ucuz ve
bol miktarda içki vererek, onlan önce sarhoş, sonra da alkolik etmişlerdir. Bun­
dan sonraki vetireyi anlamak zor değil:
Herkesi saran alkol iptilâsı... Ve **zevkinden başka birşey düşünmeyen” in­
sanlar yığını veya sürüsü...
Bu hâle gelmiş bir halka artık cemaat veya cemiyet denemez. Zira insaolan
birbirine bağlayarak onlardan bir cemiyet meydana getiren şey, aralarında yaşa­
yan mânevi bağlar, içtimâi değerlerdir: Din ve insanlık duygusu, âile ve akraba­
lık endişesi, şeref, haysiyet ve vatan hissi gibi. Bunları kaybeden insanlar artık
yığındır, sürüdür, cemiyet değil.
AvrupalI fiilen keşfetmiştir ki zevkinden başka düşüncesi kalmayan alkolik­
lerde bu hisler küİliyen kaybolmakta... neticede âileler çözülmekte ve dağılmak­
ta, doğum korkunç şekilde düşmekte... mevçut nüfus da çeşitli hastalıklann da
araya girmesiyle hızla eriyip, gitmekte.
Ve batı istilâsına mukavemet, sıfrra inüncer olmakta...
Bundan kolay, bundan kârlı istilâ yolu olur mu?
Bu, silahsız, kansız, kavgasız istilâ metodunun keşfi, atomun keşfinden daha
ehemmiyetli olmaz ım?
Nitekim İngiltere, 19. asırda bu yolla koca Ç i. kıtasını istilâya kalkmış, daha
da müessir olabilmek için alkollü içkileri de yeterli bulmayarak, afyon başta ol­
mak üzere uyuşturuculara başvurmuş. Hindistan’dan istihsal ettiği afyonu zorla
Çin’e satmaya kalkmış... Çin buna niukavemet edince de, satışı zorla gerçekleş­
292 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. c il t

tirmek için silaha sarılmıştır. 1839-1842 yıllan, İngilizlerin uyguladıkları *‘içki


ve uyuşturucular vâsıtasıyla Çin’i istilâplanlarr’nm “Afyon Harbi” adıyla tari­
he geçen silahlı safhasını teşkil eder.
“Bir sinek bir kartalı salladı vurdu yere
Yalan değil gerçektir dünya gördü tozunu.”
OsmanlI Devleti’ni yıkmada da içki ve kadın önde gelen silah olmuştur. Şurda
hurda baş çekip halkı isyana teşvik eden liderler hep bu yolla, casuslar tarafın­
dan elde edilmiş, satın ahnmış ve ikna edilmişlerdir. Bu konuda teferruât ve ib-
retâmiz canlı örnekler görmek, Arabistan, Yemen isyancılanmn İngiliz ajaıdarmca
nasıl önce iğfal edilip sonra da isyana sürüldüklerini anlamak isteyenlere Doç.
Dr. İhsan Süreyya Sırma’nm vesikalara dayanarak hazırladığı “ Sömürü Ajanı
İngiliz Misyonerleri’’ adlı kitabını tavsiye ederiz.‫^'؛^'؛‬
İçki aleyhine beynelmilel teşkilâtlar kuran, nutuklar çeken günümüz Batısı, by
huyundan vazgeçmiş olabilir mi?
Bu soruya ‘‘evet!١’ demek büyük bir gaflet, hatta gafletin ötesinde aptallık olur.
Batı, dünyayı istilâ planında, bu silahın ehemmiyetini fazlasıyla takdir etmekte
ve kullanmaya devam etmektedir. Batı’nın yaygarası, biraz da zararın kendine
dokunmasından, silahının geri tepmesinden ileri gelmektedir. Zamanımızda içki
ve uyuşturucular Batı gençliğinde bütün şiddetiyle yıkıma başlamıştır. Kader~i
İlâhî belki de böyle cezalandıracaktır.
Ancak şunu iyi bilmemiz gerekmektedir: Bizim gibi geri kalmış, Batı’nın ze­
bunu olmuş memleketlerde, şimdilerde, içki ve uyuşturucularla ifsad işi yerli ajan­
larla, görünmez baskı güçleriyle, aldatıcı sloganlarla yürütülmektedir.
Neokoloniyalizm denen yeni sömürgecilik metodu bü d٠eğil mi?
Yani Batı menfaatlerini, üçüncü dünya ülkelerinde, halkın her an reaksiyon
gösterebileceği Batılı askerler. Batılı koloniler. Batılı elemanlarla değil, yerli ele­
manlarla yürütmek. Yani içki, para, kadın gibi vasıtalan kullanarak, kafası, vic­
danı, fikriyatı satın alınmış yerli aydınlarla. Mahallî kam taşıyan, mahallî dili
konuşan, mahallî kıyafeti taşıyan, pekçok zâhiriyle özbe öz mahalli olan fakat.

19) Aslında içki ve uyuşturucuların fitneciler tarafından kullanılışı tarih boyunca görülmüştür. Meşhur Alamut
kalesini, fethedilmez şekilde tahkim ederek, orada yetiştirdiği fedaileriyle, Selçuklular döneminde ortalığı dehşete
sokan Haşan Sabbâh’ın ،silahı da içki ve.uyuşturucular olmuştur. Fedailerinin, uyuştuiiucularla nasıl hazırlandı­
ğı kitaplarda teferruatlı olarak açıklanır.

i 980 öncesi anarşi hâdiselerinde cesaret şurubu, cesaret hapı gibi adlar altında bu maddelerin ne kadar yay­
gın şekilde kullanıldığını gazetelerden, resmî beyanatlardan ibretle tâkip etmiştik.
6. c il t HADD’UL-HAMR 293

düşüncesiyle, fikriyle çalınmış aydınlarla.. Batı’nın isteğine, menfaatlerine uy­


gun hareket eden aydınlarla...

Üçüncü dünya ülkelerinde, Batı istilâ siyâsetinin nüfûzu ve kontrolü altına dü­
şen bir çok çevrelerde bugün hâlâ, terfî ve terakkinin, yeni ünvanlar iktisâbmm
tavizsiz şartlarından biri içki içmektir. İçki içmeyenler o muhitlere alınmazlar.
Ferdler, çeşitli vesilelerle yapılan içkili merasimlerde sıkça imtihandan geçirilir­
ler. Bunlar, zâhirde mâsum bir anma, bir karşılama veya uğurlama merasimidir,
bir yıldönümüdür, normal bir toplantıdır. Gerçekte ise, içkiye alıştırma ve içme­
yenleri tesbit ameliyesidir. içmeyenlerin belli safhalardan sonra yeni terfiler al-
mâlan hiç mümkün değildir. Çünkü kilit noktalarına yerleştirilmiş, memleketin
âli menfaatlerine hükmeden satılmış-aldatılmışlar içkiye zebun olmayanları iste­
dikleri gibi kullanamazlar. Çünkü içki içmeyenler, “ irtica” , “ çağdışı” ve ben­
zeri kelimelerle ifâde edilen Avrupa menfaatlerine zıt değerler taşıyor demektir,
yerli değerlere bağlı, millî menfaatleri ön plana alabilecek demektir. Bu ise Av­
rupa menfaatlerinin hükümranlığım haleldar eden bir durumdur. Buna göz yu-
mulamaz, müsâmaha edilemez. Öyle ise yükselmek isteyen, üst makamlara
liyakatini (!) yâni millî ve mahallî menfaat ve değerleri, -gösterilen basit bir menfaat
karşılığında- bir çırpıda tekmelemeye müheyyal olduğunu isbatlamalıdır. Öyle
ise yükselmek isteyenler bu isbatm en müessir, en mukni ve mücerreb delili olan
içkiperestlik dinine intisab etmelidir; çünkü içkiye alışanlar potansiyel olarak;
mübtelâ olanlar da fiilî olarak zevklerinden başka bir şey düşünmeyen robot-
insanlardır.

Üçüncü dünya ülkelerinde, alkol mübtelâları vasıtasıyla Avrupa menfaatleri


adına fethedilmiş olan nice Alamut kaleleri vardır.

Rus halkı, Sovyet İçtimaî hayatına intibak edebilmek için alkol almanın zaru­
retine öylesine inandırılmıştır ki, âileler çocuklarını, daha ilkokul çağında iken
alkole alıştırmaktadırlar. Bunun niçinini anlamakta bir sağlık bakanının 1980’de
sarfettiği şu söz bize yardımcı olur: *‘Alkoliklerin sayısında artma olduğunu is-
tatistikerin göstermesi bizi sevindirir. ”

Netîcede Rusya’da nüfusun tamamına yakını alkolizmin tehdidi altına düşer,


alkolden ölenlerin sayısı Amerika’ya nisbeten bin kat artar ve gazetelerde oku­
duğumuz üzere, Rus devleti, kurtuluşu, alkolü yasaklamakta görmeye başlar.
294 KÜTÜB-İ SİrrE MUHTASARI CİLT

Ve İslâ m d in in d e k i/‘‘a/jto/öıı dainfasjiîjja d a /» Aaram ö/du^u . ' h ü k m ü n ü n y ü -


ç e liğ i, fıtrîliğ i b ir kere d a h a O ltaya ç ık a r.

Devletimizin, telâfisi zor noktalara gelmeden, Avnıpa’mn sömürü silahı olan


alkol konusunda daha ciddî tedbirler almaşım temenni ederiz.
.‫' اﻟﻄﻴﻦ واﻟﻮﺣﻞ اﻟﻜﻞ‬:‫ﻏﻴﻦ' ﻫﻌﺠﻤﺔ‬,‫وﺗﺤﺮﻛﻬﺎ ﺑﻌﺪﻫﺎ‬.‫ ﺳﻜﻮن اﻟﺪال‬:٠‫اوذةة‬،.

1. (1649)-YaZıya ‫?] و ه ﺀ ا ه‬aşid’in Jbnu ö ı r ’den naklettiğine göre, Jbiiuöjner


(radıyaH â â û m â ) ResûMlah (aleyhissâtu v esselk y’ın şöyle söylediğini İşit-
**Kim sefaat ftdpfpfc; A„ah>»n haddJerinden birinin tatbik edilmesine
mdni olursa Aziz ve Celil olan Allah’a muhalefet etmiş olur. Kim bilerek.bâ-
td bir ddvayj kazanmaya çalîçjrSa ondan vazg^inceye .kadar Allah kendisi-
ne b٠ ^ e r . Kim mU’nune onda olmayan bir kötülüğü nisb'et ederse, bundan
tevbe edinceye kadar cehennemliklerin vUcUdlarmdan ‫ ؟‬،kan İrinlerden hâsjl
olan ‫ ؟‬irkefin İçine iskan eder. Kim haksjz .bir dâvaya yarduncj olursa. Al-'
lah.m gazabuu kazanmış olarak dönçr.,” (Ebu' Dâvud, Akdiye 14, (3597,3598).‫ا‬
AÇIKLAMA
1- Hadis, şefaat yaparak, if û z u n u kullanarak, baskı yaparak.vs. 'hangi suret-
le olursa olsun, haddlerden birinin infazına .mâni olmanın büyük günah ol’dugunu
İfâde ediyor. Çünkü A llaha muhalefet etmek büyûk'gûnahtır٠İslâm dini her'hu-

٠‫ و ﻣ ﺶ أل‬،‫ ﻓ ﺪ‬١ ‫ﻷﺻﻠﺬ‬,‫ ا‬j ‫اﺑﻰ‬١‫واﻟﺦ‬.‫ ﻋﺼﺎرﺀ أﻫﻞ اﻟﻐﺎرم‬JML. ‫ان‬ X*I* (‫ ؛ ق‬١‫ ( ج‬١
‫س ا ﻧ ﻠ ﻢ اﻟﺪ ى ﻫ ﻞ ﺑ ﻪ اﻟﻐﻮل‬ ‫ ن‬٠ ‫ن ﺳ ﺲ‬١ ‫ﻳﺨﺮاج ﻳﺘﺎ ﻫﺎل‬.,
296 KUTUB-I SrrTE-M UHTASARI 6. c il t

susta hattâ ta’zîre giren suçlarda bile ,şefaatte bulunmayı hoş karşılamış, fakat
hudud’a giren cUriimlerde bunu haram-addetmiştir ( 1628‫ ذ‬-hadise ve açıklaması
.(nabakılsın '
Kişinin bâtıl dâvayı'bilmesi,'kendisinin haksiz olduğunu veya karşı,terafin -.2
hakli oldugunu-bilmesidir. §u halde, açılan bir dâvada haksiz olduğu halde, hakli
mi haksiz mı durumunu bilmeyen veya'.şüphe üzerinde olan .kimse bu tehdidin
-altına girmez. Oyle duydugunu.anladıgı veya karşı tarafın haki'ılığını büdiği da
vâları,- mü’.min kişi,_ kazanma derdine düşmemelidir, tâkip etmCmelidir '.

‫ا‬٠‫ﻋﺘﻪ ]أ ة ﻓ ﻰ ﻻﻳ ﻼ ﻗﺬ أﺣﺬ ﺳﺎر‬. ‫ﻟﻌﻮام رﺿﻰ ﻟﻠﻪ‬١‫' و ﺀ ن اﻟﺰﺑﻬﺮ ﺑﻦ‬- ٢ li


‫ﻟﻮ‬٠ ‫ ﺑ ﻊ‬٠‫ﻏﺶ أ‬ ‫ﻷ‬ . : ‫ ﺛﺎ 'ل‬٤ ، ‫وﺳﻨﻦ‬, ‫'أذ ﻳ ﺬ ب ؤ ا ز ا ﻟ ﺘ ﻐ ﻦ ﻣ ﻊ ﺗﺬ و ي‬ ; ;

‫ ﯪ ذ‬٠‫ إ ذا ' ز ﻏ ﺎ ﺋ ﺬ‬٤ ، ‫اﻟﺌﻘﺎ ئ ؤ و ا ذ ﻳ ﺒ ﺦ ا ﺑ ﺔ ﻃﺄ ة‬.'‫ إﺋﺘﺎ‬: ‫ ﻗﺎ 'ل ) ي‬٤ ، ‫ﺗﻲ‬١‫إﻟﻰ ا ﻟ ﺜ ﺊ‬

.‫ أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚ‬. ‫ زاﻟ ﺜ ﻘ ﺮ ة‬. ٠


‫ﻟﻌﻦ اﻟﺜﺎﺧﺔ‬

2. (165.)- Zûbeyrİbttü’lmAvvâm (ra d ıya llâ â y m anlattığını göre, hırsızı


yakalayıp sultana götürmekte olan bir adama rastlar. Zabeyr adam sâverm esi
İçin lehinde ş e f ğ e bulunur. Adam:
“Hayır, sultana ulaştınncayakağonusalmam**der. Z û b e y r ( r a â y ğ u â )
şu açıkîâayı yapar:
uşefaat, sultana ulaşmazdan önce câizdir. Sultana ulaştı I , ondan sonra şe-
faatyapanda,şefaatikabuledendemel*undur.*’ [fAu\/atta,M ud29,(2,935).]
٨ ‫! ؟‬Kf٨ M٨ :
Hudud’a' giren suçlar, sultana'veya ona bedel 'hüköm verecek'olan 'kimseye
intikal, ettikten, sonra affetmek, şefaat etmek mümkün değildir. b U paralelde ya-
pılacak -İşleri^ daha Onceden yapılması gerekir. Bunun ResUlullah (aleyhissalâftı
vesselâm)’tan bir örneğini müteakip 'rivayette göreceğiz.
DârâkutnVnin Hz. Zubeyr (radıyaliahu anh)’den kaydma göre ResUlullah (aley-
. hissalâtu Vesselâm):
. ‫ ﻗﻼ ﻏﻒ اش ئ‬û‫ش اوش ؛ ؛‬٠‫}ذا وﻣﻞ‬٤ ‫ا؛ى‬/‫ا ر ا‬ ı^u ! > ,
‘‘M ücrim lere şefaatinizi suçlu va۶ nîn önüne ‫ ؟‬tkm azdan 'önce yapm.
Dâvâ valiye 'vardıktan sonra şefaatte bulunsanız, 0 da affetse Allah valiyi
affetm ez’, buyurmuştur.
6. c il t HADDLERDE ŞEFAAT VE MÜSAMAHA ' 297

Ibnu Abdilbeır der ki: “ Ben bunun aksini bilmiyorum. Günahkârlar lehinde
şefaat, dâvâ^ sultana ulaşmazdan Once güzeldir, hoştur, ama ona ulaştı m cezayı
vermesi üzerine borçtur . ” ‫ﺀ‬

،‫ﺧﻰ 'ﺍﻟﺘﴴﺪ‬٠‫ ﻟﯫﺀ‬L y ‫ﻋﻨﻪ ]ﻛﺬ‬, ‫ﻟﺘﻪ‬.‫ وﻋﻦ ﺻﻐﻮﺍﺩ ﺑﻦ أﺑﻴﺔ رﺿﻰ ا‬- ٣ ‫| | ﺇ‬
‫ﺍﻟﺘﻪ‬, ‫ﰱ ﺭﺳﻮﻭ‬‫ﲗﺎﺓ'ﳌﻪ ﺇ‬،,‫ﺩﺉ ﺻﺜﺆﺍﺓ 'ﺍﻟﯫﺭﻕ‬٤‫ﺉ‬،‫ﻗﺄﲢﻦ ﺭﻧﺎﺀﺓ‬.‫ﺯﯪﱂﲾﺎﺀﺓ ﺳﺎﻭﻕ‬
',.،‫ﱄ‬١ ‫ ﯪﺭﻣﻮﺫ‬1‫ \ﻝ ﻹ 'ﺃﺭﻥ ﻏﺪ‬:‫ﻧﻴﺎﺙ‬٠ ٠‫ ﺓﺍﻝ‬،‫ ﺉ; 'ﺑﺆ'ﺃﺫ ﺀﻇﻎ ﻳﺬﺫ‬.
.[‫ﺑﻪ‬ ‫ﻗﻞ 'ﺃﺫ ﺑﺄﻳﻰ‬ ... ‫ﻗﺎﺫ رﻣﻮل‬٤ ،‫ﻋﺜﻪ ﺻﺪﺓ‬ ‫ﺛﺆ‬.
.‫إﻻ ﺍﻟﱰﻣﺬﻯ‬-‫أﺧﺮﺟﻪ اﻷزﺑﻌﺔ‬
3 . (1651)‫ غ‬Saffan ‫ ﻻ ط‬ûmeyye (radıyallahu-anh) anlatıyor: “Mescidde ‫وﻻ‬٨‫ﻻ‬-
٧ F k e n Wr-hırsız gelip ridasmı .m â üzere ridasmı yastıkyaparâ uzanmıştı
-aidi. Ama Saffân (uyanarak) hırsızı yakaladı, doğra'Hz. Peygamber (aleyhissa
-Iâtu vesselâm)*egötördu. R e s û H â (a leyhissita vesselâm) d e r h a le H k e s il

mesini emretti. S a fin
Ey A l î â ’ın Resûlü, ben‘' ‫ ﻻﻻﻻه‬-istememiştim, ridam ona sadaka olsun!*’ de
:(di. Resûlüllâ (aleyhissalâtu vesselâm
.” -O nu bana getirmezden önce niye yapm adın diyerek, teklifi reddetti “
Ebu Dâvud,'HudUd ] 14, (4394 )‫ ؛‬N esâî,'S ârik4 , (8 , 68)‫ ؛‬Muvatta, HUdud 28 ,
(2 , 834). ‫ذ‬

‫وذ‬٠‫ اذﻏﺚ‬١‫ اذزﯮ‬:^٠ ‫ﻵه‬١‫ ^ زﻣﺜﻮف‬١^] :‫ﻣﺎ‬٢‫ ﺀذ‬۵١ ‫ وﻋﻦ ﺀاﺋﺸﺔ رﺿﻰ‬- ٤ ‫ا ا ا‬
‫ائ أﻹﻧﺎﻟﻢ أ ذ ﻳ ﺨ ﺮ‬٤ ، ‫ ﺑ ﺘ ﺬ‬٠‫ إ ة ﻛﺎ ن ﺋﺬ ﻗﺨﺰ غ ﺋﺨﯯا‬٤ ،‫ذﺋﺌﻠﻢ‬٠‫ث‬-‫ص اﻟ ﻦ ﺀ ﺀ ن ﻣﺄ ا‬

.‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺮﻣﺬى‬.[‫اﻟﺜ ﻮﻳﺄ‬ ‫ﺸ ﺔ'ﻓ ﻰ‬ ‫ ﺋ‬٠‫ﻓﻰ' اﻧﺘﻨﻮ' ص' س أن ئ‬

(١)‫اﻟﻴﺔﻗﺎت‬,‫ أﺧﻬﯯا' ؛ؤى‬:‫ةﻗﻮل‬-‫ﺗﻤﺎة‬ ‫ﻧﻪ‬. .‫ رﻣﺮد‬.‫ ]ﴽة‬:‫ا‬٠‫ذ ﺀئ‬٠‫وﻷﺑﻰ داو‬.

[‫ﺋ ﺮ ﻳ ﻢ إ ﻷ اﺋﻔﺪود‬

.‫ف ﻻا'ﺀﺑﺮﺀون ^\^> ةﻫﻠﻞ أ ﺣ ﺪ م ازﻻ‬٠‫ د؟ اك‬٠‫ وا ﺳﺎ ل اﻟﺤﻢ‬. .‫ ت‬١‫ ﺋ ﺐ اﻟﻤﺮوﺀ‬٠‫ م اص‬٠ ())
298 KÖTÜB.İ S É MUHTASARI. 6. c il t

'4. (1652)-H z . ‫ ﺀﺀذد‬anlatıyor: ‘*ResûluUah(é y h is s a là vGsselâm): “ EMnIzdcn'


geldikçe hadd cezaların، m iis lîim a É rd a n defedin. (M uteber) b ir özrü var ٢
.sa hemen salıverin. Z îrâ iniânunyanhglikJa affetmesi y a n lılık la ceza ver-
meşinden daha hayırbdır” . ٢٢Jrm‫؛‬z^ Hudfid 2 , -(1424).‫ذ‬
Ebu Dâvuc/’da yine'Hz. Alÿe.den.gelen hirrivâyette: “Hz. P e y g a â r ( â y -
hissalâtu ve5sel‫ة‬m‫و‬.٠' ‫ﺀﺀ‬ît ‫ة‬b a r l، .kim selerin hUddd 'dışındaki zeMelerinden
vazgeçin.» buyurmuştur”. [Ebu Dâvud; Hudûd 4, (4375).]
AÇIKLAMA:
1- Bu rivâyet m evkuf ve merfiı olarak gelmiştir. Haddlerin' tatbikatında titiz
olmayı, kesinlik'kazanmadıkça, sübâtta. şüphe bulundukça.haddleri tatbik etme
cihetine gitmemeyi emretmektedir.
.Bir başka rivâyettede, ‫قﺀﻗﺎت‬-‫ﻳﺎ‬,‫أﻟﺨﺬوة‬.‫ “ ؛اذذﻗﻮا‬Çlipheler-sebebiylehaddtatbi».
k ٩t،nı terkedin»» denmektedir.
Şârih M mhir der ki': “ Hadis şunu demektedir': Hadd ce'zalarını, imkânınız,
-ölçüsünde imama ulaşmazdan önce defedin. Zira imam, hateen aff cihetipe gi-
derse, hatâen hadd'Cezası vermesinden hayırlıdır. Zira imama hadd suçu geldi
mi ceza vermesi vâcibtir.”
T îb î der k'i: Bu hadisin mânUsı şu hadisin m ânasını te ’yîd eder;

‫وﺟﺖ‬ ‫ ذ ﺧ ﻞ ﻗﻞ‬٠ ‫ ; ﻧ ﺾ‬ui ‫ﺐ‬ ‫ﻳﺎ ﻷﻓ‬ ‫وا اﻛﻮق‬٤‫س‬


“ H addleri'kendi aranızda affedin, (affı bana bırakm ayın). Bana' b ir hadd
intikal ederse onım-infâzı vâcîb olur, (af m üm kân 'değildir)»».

Bu^hadislerde hitap'bü'tün mUslUmanlaradır. Yâni, dâva imama veya mahke-:


meye intikal etpıeden hududıin af, şefâat gibi yollarla terkedilmesi, resmiyete.in-
tikal ettirilmemesi.

Resmiyete١in‫؛‬ikal edince, imama ve kadıya af veya mUsâmaha terettüp etmez',


bunlar ş ^ h e l ^ e h u d u d u d e f e tm e y e ç t ! ‫ ! ؛‬. ‫ ﻗﺞ ! !غ!لﺀﺋﺊ !ل‬٠‫ﻻ ﻫﺎ ﺳﺈ‬
tu'vesselam), guıiahım itiraf'edenlere.^Sende delihk v ar mı?»».veya ‫ ﺋ ﻬ ﻌ ﺈ ط ﺀ‬.
mısın?»» .diyC' sormuş, Mâı'z lıakkında: “ O nda delilik v a r .mı?»» “ içmiş olma-
sin?»» diye soruşttnmus, haklannda hadd’i'tatbîk etmemeyi meşru kılacak bir şüphe
kapısı, bir özür aramıştır. Bütün bu 'örnekler, İmamın, haddleri şüphelere daya-
narakterketmekle. vazifeli olduğuna .bir tenbihtir, uyarıdır. '(Resûlullah (aleyhis-..
sa'lâtu vesselâm)’ın'şüphe'aramasıylaîlg‫؛‬li örnekler İçin 1 ^ 5 ‫ ؟‬hadîs görülebilir).
6. CİLT HADDLERDE şefaat v e m ü sa m a h a HAKKINDA- 299

2 ٠ Ebu Dâvud’dan kaydedilen hadîste, Resûlullah (al.eyhissalâtu vesselâm) îti-


barlı k i m s e l e r i n ' - k i d ' i y e geçer ve/mam ‫ﻗ ﻮ‬/‫ ﺛﺄ‬bunu: ‘.Kendisinden-
hîle zuhör etmeyen.diye'açiklar- hudud dışındaki'zellelerini cezalandtrma ciheti-,
ne ,gitmemeyi tavsiye etmektedir. Zelle^veya asre, ayak kaymast, irâdî .larak,
düşünülerek yapılmayan hata mânâsına gelir..§u halde Resûlullah (aleyhissalâtu
^vesselâm),-mii’minleçin hata ve kusurlarının üzerine' gidilmemesini umûmî ola-
rak tavsiye ettgi gibi,, mazbut, istikâmetl'i, itibarlı kimselerin hataları ıpevzuun-
da daha mUsâmahalı, bunları teşhir ve' tecziyede daha bir dikkatli oltınmasını
emretmiş, olmaktadır. -Burada hitap Öncelikle 'ceza verecek olan makama,
im am ad ır..,--
H a ğ î der ki: “ HudUda girmeyen suçların cezasını ,takdir yetkisi imama ait-
tir. Bu rivayet imamların tâ’zirde muhayyer olduğunu göstermektedir, dilerse ceza
takdîr eder, dilerse terkeder.-Ta’zîr de hadd gibi vâcib olsaydı., itibarlılarla, iti-
barlı olmayanlar eşit olurlardı” . '

‫ ﻟﺬ ﻭﺵ‬.‫ﺓﺍﺩ‬.‫ﻥ ﻻﻳ ﻼ ﻣﻦ ﺃﻇﲅ‬٠] ‫ﻟﻠﻪ ﻋﻔﻪ‬١ ‫رﺿﻰ‬.‫ﺑﻦ ادﺳﺐ‬١‫ وﻋﻦ‬- ٠ ' Ü

‫ﻧﺘ ﻮ ن‬ ‫ ؤذﻟﻪ ؤل أة ﻫﺪل؛ ﻧﺎﺋﺬئ‬،‫ ﻳﺎوﯪ‬. ‫ رل ع‬٠‫<إر ر‬١>‫د ئ زﻳﻸ‬


‫ \ ث;اﻟﻠ ﻖ‬٤‫ﺗﺄﻳﻘﺎﻳﻊ ل‬، ٠‫ ﻹ‬٠‫و‬:‫ ةا'ل ا ﻗ ﻎ ؛ | ﻳﺎؤال‬، ^ 1 .‫ ﺗﺎت‬٠‫]ا'ﻟﺬغ‬.
‫وأﺑﻮ داود‬ ،‫ﺃﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚ‬.

5. ( i m ) - İbnul-Mûseyyeb (rihimehumullah) anlatıyor: iiEslem kabilesinden


H ezzil denen biradam, bir başkasını Resûlullah (âyhîssâlâtu v e ss e lk y a zina
İsnâd ederek şikâyet ettiB u hadise; ‫ ت‬1‫ ﺳ ﺼ ﻎ‬1‫ و ا ﻟ ﺬ ﻳ ﻨ ﻴ ﯯ ن‬٠، | ‫ااﻵ‬٧8‫ ﻻا‬ve h ü r ka.
dınlara (zînâ İsnâdıyla) iftira atan, sonra (hu bahta) dOrt çahid getirmeyen
kimselerin her birine de seksen,deynek 'vurun.‫( ؟‬Nur 4) ayetinin nüzulünden
önceidi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) adama: “ Ey Hezzâl, onu ridân ile
Ortseydin, Senin,İçin 'daha hayırlı idi” dedir” [Muvatta, HudUd 3', (2, ‫ ة‬21 ) ‫ذ‬
Ebû-Dâvud, Hudâd 6, (4377):]
,'AÇIKLAMA:
Razı rivayetlerde, Hezzâ/’ın câriyesine Afaiz’in m.u٧âka’-ada bulunduğu, bu-
nun.Uzerine, Hz. Peygamb'er (aleyhissalâtu , şikâyet ettiği be-
lirtilir. Resûlullah '(aleyhissalâtu. vesselâm) mübalağalı bir üslûblâ :

٠‫ د ى‬٠‫ن ﻣﺎﻻع اﻷ‬٠ / ‫ و ﻣﺎ‬٠ :> ‫ ( ا ر‬٢)


300 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. CİLT

Ortseydin'diyerek) miislümanın setredilmesini, hadd ceza'sına . . ٠ İçin


isticâl gOsterilmernesini tavsiye etmiş bulunmaktadır. Ancak,, daha Once açıklan-
dıgı ö zere.(1^5. hadîs) Mâiz, 'gelip günâhını itiraf edecek ve Hz.-Peygamber
(aleyhissalâtu vesselam) de rec'me mahkûm edecektir..

:‫ ﳝﻮﻝ‬. ‫ ﻟﺒﺬ‬١‫ﺊ‬ ‫] ﺳ‬ .:‫ل‬١‫ش ﻋﻔﻪ ة‬١‫ﴇ‬‫ﲥﺎﺭ ﺭ‬.‫ﺍﱙﺀ ﺑﻦ‬٠ ‫ ﻭﺽ‬- ٦ ‫ﺍ ﺍ‬


. [‫ﺛﺘ ﺎ ﺯ‬. '‫ﻣﺬ ﺣﺪﺭﺩ ﺍﻟﺘﻪ‬ ‫ﺣﺪ‬ ‫ ﺋ ﺰ ﺅ ﺃﻣﻨﻮﺍﻁ ﺇ ﻷ ﰱ‬- ‫ﺯﻕ‬٤ . '‫ﻷ ﺛﻴﺌ ﺬ‬
.‫أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺜﻤﺨﺎن وأﺑﻮ' داود‬
"6. -(1654)- Hâni’ibttu N e y y t (radıyallahu anh) anlatıyor: 4*Resûlüllah (aleym
hissalatu vesselâm): .‫؛‬Allahım haddlerindcn b îr hadd ohnadıkça hl‫ ؟‬kimse ©n
kırbaçtan fazla dayağa m ahkûm i a n e z ” buyurdu. ’’ IBuhârî,.Hudûd.42‫ ؛‬Müs-
.im, HududAO, (1708)‫؛‬.Ebu Dâvud, Hudud 3 9 , ( W l ) , . ‫؛‬bnu M âce, Hudud 32'.
(2601).]
'- A Ç I K L A M A :'-
Bu', ulemânin. çokça ihtilâf ettiği bir hadîstir.' Haddler dışında ne mitoar ceza'
-verilebilir? Bu bahsin,,giriş kısmında da belirttiğimiz gibi hadd dışında.te’dflj ve,
'ta’zîr,cezalan da var. Te.’dîb, terbiyevi maksadlara yOnelik'belli.kayıt ve şartlar
'tahtında anne, baba, koca veya hoca gibi büyüklerin sorumlulukları altındakilere
uyguladıkları cezâlardır. Ta’zîr İ'se m to rı-im am a veya hâkime bırakılan hadd-
lerin dışında kal-an cezalardır.'§u halde, saded'inde olduğumuz hadis, te’dîb ve
ta’zîr suçlarınin on darbeyi g e ç m e m e s in i'â m ird ir.-
Ancak ulemâ, başka rivâj^etve karineleri'de d i^ a te alarak farklı'gOriişler deri
sürmüşlerdi‫ ؟‬ibnu Hacer bunlann bir kısmını Buhârî'Şerh‫’؛‬nde hölâsa eder. Biz.
de.mevzuyu Oradan yapacağımız bâzı lib a s la r la aydınlatacağız: .Açıklamasına
haddin' tarifiyle başlayan sarih der'ki:. ‘'*(Hadîste geçen) haddden. murad, şâri ta-
rafından 'ne miktar dOviileceği belirtilen' cürümdür veya husüsî dayaktır veya hu-
susî ukubettir. Bu meselede.'ittifak edil.en suçlar: Zinâmn asil, hırsızlık, sarhoş
edici.şeyin içilmesi,'zina'iftirası, kati, .cana can kısas, organlarda kısas,. irtidad
-edenin öldürülmesi. Ancak son iki-suçun (kısas ve. mürtedin Oldüriilmesi) hadd
şayıhp saydmayacagında ihtilâf edilmiştir.»'.'',
i'rtikab edenin- cezayı'.hak. ettiği bir kısım .cüriimler vardır, -bunlara, verilecek
Cezaya ,hadd. denir mi denmez mi ihtilâf ,edilmiştir. Bunlar: Ariyet olarak-alman,
şeyi İnkâr,' livâta (homoseksüalite), hayvana-temas, kadının, erkek hayvani üzeri-'-
6. CILT' HADDLERDE ŞEFAAT VE MÜSAMAHA HAKKINDA 301

ne ‫؟‬ekmesi, miisâhaka (tenasül .rganlanm-birbirine değdirmek süreliyle tatmin),


zaruret olmadığı halde kan, meyte (lâşe) ve domuz eti yemek,' sihir yapmak, İçki
iftirasında.bulunmak, tenbellikle namazı terketmek, ١ramazan orucunu mâzeret-
.siz 5^emek^ zina J^aptı dij^e ta’rîzde^٠-bulunm٠ .
Bazı âlimler, sadedinde olduğumuz hadiste geçen haddden maksadın Hakkul-
lah oldUğunu sOyiemiştir. ibnu D a l â ı ’l - îd der-ki: -“ Bana ulaştı ki,bazı.muâsır
âlimler bu mânâyı şöyle takrir etraişlerdir:' “ Hadd’i, zikredilen miktarı belli ce-
zalara tahsis etoek 'filkahâ ,tarafından -vaz’edilmiş ve benimsenmiş bir duriim-
dur. Ancak şeriat Orffinde, başlangıçta, büyük küçük her mâsiyete hadd denmefae
idi’.’. İbnü D a m i ’î â bu görûşü-.şöyle tenkid eder-:'“ Burada zâhirden ayrılma
var. Bu İş nakille mümkündür. Asil olan nakl.in yokluğudur.’?',Devamla der ki:
“ Şâyet biz, Hukukullah’a giren her bir hakta on adedden fazla vurmaya müsâa-
de edersek, bize kendisiyle menetmeyi sağlayacağımız birSey kal'maz. Zîrâ, sa-
yıları belli olan haramlar dışında kal.an şeyler-haram değildir. Ta’zîr ise, haram
. olmayan şeyde meşru^ olmaz, öyle'ise, (şeriatın belirlediği suçlar.'dışında kalan
bir fiil İçin haddler .hakkında konan ,miktardan^ daha fazla cezâ vermenin bir mâ--
nâsı kalmaz.’’
'‫ ﻻ ط‬Hacer bu mütalâayı kaydettikten sonra der.ki: “‫ ﻻ ط‬Dakîku^î-Îd’in işa_-
ret ettigimuasırı, ‫ ﻻ ط‬Teymiyye'dir. M ez^rSözü, Omn arhdaşıibmı’l-Kayyim
.'benimsemiş.ve demiştir ki': “ Burada verilecek doğru cevap şudur:- ’’-Burada'hu-
duddan kastedüen şey, Allah’ın emir ve nehiyleridir. Nitekim şu âyette kastedi-
len‫؛‬de budur:opÜâJ ١(‫ﻗﺺ‬1‫ “ و ﻣﻨ ﺔةﺛ ﺤﻘ ﻮ ق\ ﺷ ﯯ ذ‬...b u n lar Allah’ın hudfidudur
(emirleri, 'kanunları), kim bunlara uymazsa onlar zâlimdîrler” .(Bakara 229).
Bir başka âyette hudUda uymayanlar İçin: ‫ ﻣﻤﺪ ﻇﻲ( ﺷ ﺔ‬٠‫؛‬... nefsine zulm et-'
m iştir” (Talâk 1) buyurulm uştur.B ir başka âyette.de: ‫ﻓ ﻒ ﺧﺪ وذ اﻟﻲ‬
‫* ﻫﻼ ﺋﻬﺰﯮﻓﺎ‬.Bunlar Allah’ın' hudUdudur (yasaklan) sakm-onilara yaklaşUıa.
ym ’’ (‫ ؟‬akara .187). buyurulmuştur. Bir baska âyette: ‫ﺗﻐﺺ اﻟﻠﻪ ورﺳﻮﻟﻒ وﻗﺤﺊ‬٠‫وﻣﻦ‬
‫ﻏﺪوؤة ﺋﺪﺧﻨﺔ ﻧﺎزا‬ “ Kim. de- Allah ve Res.ûlüne.isyün eder ve Allah’ın
hudUdunu (sınırlarını) çiğneyip geçerse, onu'îçînde ebedi kalacağı bir ateşe
.koyar” (-Nisa 14) buyurulmuşttır” . Sonraibnu’l-Kayyim: ‘.‘Ma’siyete girmeyen
te’diblerde ondan faz-la vurulmaz,.babamn evlâdını te’dibi-gibi’’ 'der.
.ibnu Hacer, bu iktibastan sonra kendi görüşünü şöyle açıklar:.
“ Günah' ameller .(meâsi) bir kısım derecelere ayrılabilir. Hakkında verilecek
20)'Bura٥ a (a'rîz’den kastedilen şey, a‫ ؟‬tk bir iftira yâni kazf olmay.p zina ettiğini imâ eden, zihne'bu mânayı
ilham eden İfâde tarzıdır.’
302 KÜTÜB.İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

cezanın miktan belirlenmiş olan suçlarda ceza artınlamaz, bu s^ılda müstesna


kılınmıştır: Hakkında ceza belirlenmemiş olan suça gelince, eğer bu büyük bir
suçsa, buna -tıpkı işaret edilen âyetlerde olduğu üzere- “ hadd” denmesi ve ce­
zasının artırılması, müstesnaya dâhil edilmesi câizdir. Eğer bu küçük bir suçsa,
işte, artırma câiz değildir sözüyle bu kastedilmiştir. Takiyyuddîn İbnu Dakîkil-
/d ’in mezkûr muasırından l^ydettiği görüşü -şâyet kasdı bu idiyse- bertaraf eder.
İbnu Mâce ta’zîrle ilgili olarak Ebu HöreyreMen şu rivâyeti kayde­
der: %١٠P ٠١‫ ؛‬j r ^ ،3J٤ ١j j ji. ١f|“ On kamçıdan fazla ta’zn* cezası vermeyin.” Se­
lef, bu hadîsin delâlet ettiği hükümde (medlûrûnde) ihtilâfa düşmüştür Leys, ve
-meşhur kavlinde- Ahmed, İshâk ve bâzı ^âîj^er bunun zâhirini esas almıştır.
Mâlik, Şâfiî ve Ebû Hanîfe'nin iki arkadaşı (İmam Muhammed ve Ebu Yusuf):
‘.On kamçıdan fazla ceza câizdir” demişlerdir. Ancak ziyâde edilebilecek mik­
tarda tekrar ihtilâfa düşınûşlerdir. Şâüî: . ٠En az miktardaki hududa ulaşmamalıdır”
demiştir. Ayrıca en az miktardaki hududdan ne anlamalıdır, hür kimsenin hudu­
dunu mu, kölenin hududunu mu? (Zirâ köleye tatbik edilen hadd, hüre takdir edi­
lenin yarısıdır). Bu hususta iki kavi var:
Bir kavle göre her tazîr, kendi cinsinden bir hadde göre tesbit edilir ve o hadd’in
miktannı aşmaz.
Diğer bir görüşe göre: Bu, imama kalmıştır, dilediği miktarda takdir eder. Ebû
Sevr bil görüştedir.
Bu hususta şu farklı görüşler rivâyet edilmiştir:
★ Hz. Ömer’in Ebû Musa (radıyallahu anhümâ)’ya: ‘‘Ta’zir cezasında yirmi
kamçıdan fazla vurma” diye yazdığı belirtilmiştir.
★ Hz. Osman’a göre ta’zîr otuz kamçıdır.
★ Hz. Ömer’in kamçıyı lOO’e çıkardığı da mervîdir.
★ İbnu Mes’üd, Mâlik, Ebû Sevr ve Atâ’dan, ‘‘Ta’zîr cezası, suçu mükerrer
işleyene verilmelidir, bir kere işleyene ne hadd, ne ta’zîr vardır” dediği rivâyet
edilmiştir.
if Ebu Hânife ta’zîr’in kırk kamçıdan az olmasına hükmetmiştir.
★ İbnu Ebî Leylâ ve Ebû Yusuf: “ Doksanbeş kamçıyı geçmemeli” demişlerdir.
★ İmam Mâlik ve Ebû Y usuf tan bir rivâyete göre ‘‘seksen kamçıya ulaşma­
m alıdır” .
Bu kaydedilenler, hadîsle ilgili söylenenlerden bir kısmıdır.
6. c il t HADDLERDE ŞEFAAT VE MÜSAMAHA HAKKINDA 303

, ★ Bazjları, hadîste.kaydedilen tahdîd‫؛‬. sopa (cel.de) iJe ‫ذﻻﺟﻼ‬٠ olduğunu söyle-


miştir. Meselâ, ‫ ؟‬ubuk veya elle vurmada on vuruştan fazla olabilir, ancak budu-
dun en azını geçemez. Şâfiîlerdenfstaftrf bOyle demiştir, istahrî, bunu, söylerken
darb (١nlrma) .lâfeıyla gelen rivâ5^eti.'gÖnnedig^i ortaj^a Icoj^nıııçUır.
★ Bazılan, bu hadisin mensuh olduğunu sOyleraiştir. Neshe, ashâbın (bunun-
la amel etmeme hususdndaki) İcmâi delâlet-eder. Bununla Tâbiin’den herhangi
birinin amel etmiş olması da. reddedilmiştir. Fukahâdan Leys ibnu S a'd’ın.görü-
şü budur. .
Bazıları.bu hadisin, kendisinden daha kuvvetli olan bir şeye muhalefet,e'tti-
gini, bu şeyin de tazirin hududa muhalif bir.ceza olduğu husûsundakl,'icma oldu-.
gunu'sOylemiştir. Bunlara göre, 'Sadedinde olduğumuz.'hadis ise ta’ziri on ve daha
aşağısı ile Sinıriaıhakta ve,böylece bir nevi hadd olmaktadır.', halbuki ta’zirin mik-
'tarını, sayı yönüyle, değil, teşdîd ve tahfif yönüyle takdir'etme İşinin imama bira-
kıldığı husösunda.da icma v.ardır. -Zîrâ ta’zîr, (insanları .kötülükten) caydırmak
İçin meşrü kılınmıştır: insan vardır,sözden anlar vazgeçer, insan vardır şiddetli
dayak da feyda etmez. 'Bu sel^ple herkese uygulanacak ta’zîr duramuna göre farklı
olabilir.- /
Bu görüş de-.tenkid edümi'ş ve: “ Hadd'cezası ferde göre artmaz, eksilmez”
.denmiş‫ ؛‬keza:-” Tahfif ve teşdîd müsellemdir.ancak, mezkûr adede müracaat edil-'
mekl'e birlifee ferdlerdeki cayma durumu'nazara alınmamaktadır. Nitekim hadd.
cezasının'köfiilükten caydıramadıgı^ insanlar var, buna ragmCn (bOylelerini-iIla
da caydmnak İçin) hadd cezasına ta.zîr e k le ie z .Ş â y e t .herferdayrıayn nazara
alınaCak olursa hadd'in -artınlması veya suçluya haddle. birlikte ta’zîr- cezasının,
,da-verilmesi gerekir”, denmiştir.
Kartubî, cumhUrun, saded.inde olduğumuz hadisin delâlet ettiği mana Ue hük-
'metfigini söylemiştir. Aucak Nevevı bunun aksini söylemiştir. Esas olan da Ne-
vevi’nin sözüdür, çünkü, bu.-hadîs!e hUkmedep bir sahâbe bilinmiyor. ed-Dâvudî
'bu hususta özürde bir bulunarak: '” Bu hadis imam M i ’c ulaşmamıştır,..,, ce-
zahın, işlenen günaha uygun olması kanaatinde idi,- bÇyle bir görüş, hadisin ona
ulaşması hâlinde Onun (Mâlik.în) bundan yüz çevinheyecegini gösterir, öyle ise,
kendisine, ulaşan kimsenin' bu hadisle amel etmesi gerekir” .

۵î I ‫ ول ف‬٠‫ر‬ ‫ض‬ :J U ‫ئ‬ ‫رﺧﻰ ا ع‬ fl / ‫ﻳﻦ‬ ٠‫ وص ﺣﻚﺀ‬- V I

-. ‫ ا ﻟ ﺌ ﻴ ﯯ ذ ع‬- ^ . ' ‫ﻳ ﺎ ﻟ ﻢ‬ ‫ؤأة‬ ،‫أ ﻷ ﺛ ﺘ ﺎ ر‬ ‫ﺷﻪ‬ ‫ﻣﺤﻆ‬ ‫ؤأ ى‬ ،‫ا ﻟ ﺘ ﺌ ﺠ ﺪ‬ ‫ﻳ ﻈﺎ ن‬

‫ أ ﺑ ﻮ ' د ا و د‬.‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬. . ' - ' . -


304 KÜTÜB-İ SriTE MUHTa SARI ^Ö.CİLT'

7. (İ655)- Hakimibnu Hizâm (radıyallahu a i ) anlatıyor: ‘iR esûlüllâ(âey-


hissalâtu v e sse lk ) mescidde kısas in ftitti, şiir okunmasını ve haddlenn tatbik
edilmesini y a s ğ d ı ' \ [Ebu Dâvııd, Hüdûd 38, (449.).)
AÇIKLAMA:
Bu hadîs, ibâdetten ba§ka maksadlar istirahat, hasta ve yaraldann tdâvisi,
misafirlerin ağırlanması, hapis... gibi birçok maksadlataıllamimış olan mescid-
de aslında -me§rö olan üç şeyin yasaklandığım İfâde ediyor:
Î- Kısas İnfazı: Yani bir adamı haksiz .yere öldüren kimsenin Öldürülmesi, 'Sa-
katlayan kimsenin sakatlanması... Bâzı gârihler -bU'yasagı, mescidin'kanla kirle-'
neceği s e c iy le ‫ د‬ederler. Maamafih: “ Wescid bu maksadla İnşa edilmemiştir”
'diyen'de olmuştur.-
2- Şiir İsnadı: Bundan, daha, ziyâde, kötü şiirlerin kastedildiği belirtilmiştir.'
3- 'Hadd tatbiki: insanlara'muteall* ve^^a-AUah’a. m û td l& her-çeşit hadd ce-
zâlarının icra ve İnfazı. .Bu çeşit infazlar mescidin .hürmetini bozacağı gibi, kir-
lenmesine de sebep olabilecektir. AUyyu'l-Kârîaynca, mescidlerin zikrullah ve
namaz. İçin bina edildiğini,, hadd İnfazı İçin 'inşâ edilmediğini kaydeder.

‫ﺱ!ﻳ ﻞ‬ '‫ﺏ‬:^‫ﺍ؛ﺫﺀ‬٠‫ﻏﺌﻘﻐﻐﻴﺒﺎﺓﺍﻻﻑﺀ؛ﻣﻔﻴﺶ>'ﺀﻝ‬،(‫ﻏﺶ‬,

‫ _ ﻗﺌ ﻐ ﻘﺎﺗ ﻼﺛ ﻤ ﻲ ;ﻳﺎﻟﻠ ﻪ| ذﺋ ﺬاﺋ ﺬ ي‬: ‫ﻳ ﻐ ﻆ‬,

‫اﺀ ئ ص‬٩ ‫ب‬ ' ٠


‫؛ إ ﻻ‬١‫ط‬ ‫ وز‬،.‫ي‬, ; ‫ﻳﺶ اﺋﺬى‬ > ‫ ^ ﻳﺚ‬٠‫؛‬
‫ﺀ‬.٢'‫ ﻳﺘﺰاﻟﺞ‬1 , ‫' ﻷ‬.‫ ﻟﺬ اﺋﻘ ﻮا‬. ‫ع‬ ‫ ر ل‬٠‫'ةا'ﺗﺰ ر‬،٠‫ةش ةﻇﻢ‬.. ‫ﻝ'‘ ﺣﺘﺬ‬
\
‫ ى ى‬١‫ ر داود و‬٠‫أﺿﺞ‬ "[‫ﺅﺍﺟﺪ؛‬ ‫ﺑﻼ >ﻳ ﺔ‬٠ ‫ﻓﻐ ﺮﺛ ﻮ؛‬

. ‫ ﺩ ﻋ ﺎ ﺷ ﺘ ﺎ ﻻ ﻫ ﺎ ﺣ ﻼ ﺍ ﻋ ﻞ ; ﺍ ﺳ ﺪ‬٠‫ﱙ ﺗ ﺴ ﯯ‬ ٠‫ ( ﺷ ﺎ ﻝ ; ﺍ ﺣ ﻮ ﺷ ﻮ ﻗ ﺎ ﱃ‬١ ‫ﺏ‬

.‫ﺍ ﺭ‬ ‫ﺉ‬ ‫ ن ﺍﻟﺸﲀﻝ ﺍﻟﺪ ﻯ‬٠ ‫ ﻓ ﺲ‬١ ( ٢ ‫' ﺅ‬


6. c il t HADDLERDE ŞEFAAT VE MÜSAMAHA H A K K İ A 3.5

'8. (1656)- Ebu ü m k i b n u SehlibnuHuDeyf, Resûlullah ( â y j m s â t ü ves-


selâm))!! E n s ti bir sâahîsîndeü n i e n â t ı y o r : “E n s t ’dan bir adam hasta-
İandı ve çöktü, öyle ki bir kemik bir deriye dondü. Bir ara ashabdmı binne âit
Nbircariye hastanınyantnagirmişti. Adam, ٠na'»).üncezib oldu ve teiuasta bulun-
du. Bu Sirada, k a v â d e n kendisine ge^rıûş olsun z iy ğ tin e gelenler oldu. Yap-
tığı İŞİ onlara haber v e r i ve:
*‘Benim İçin R e sû H â (âeyhissâtu vesse!âm)9a S O I , ‫ ﺀة‬٠ yanma giren
bircâriyeyetem âbu lu n dı” dedi. D u ııu H z. Peygam ber(âyhisâtu ves-
selâm)*e a â â r ve ilâveten:
“Hiç kimsede hastalıgm im derece şiddetlisini de g ö r m â . Adam sana ^ e -
tirmeye halksak kemiMeri kırdıp dağdacakrir, hir- kemik bir derided başka bir-
şey değilf}’ d i e r . Resûliah ( a l e y H t u vesselâm):
“ Yiiz taae.feurma çubuğu abn, (bunlan tek bJr sopa baMude bağlayıp) ada-
ma b‫؛‬r kere vurun‫^^^'»*؟‬emretti. [Ebu Dâvud, Hudûd 3 4 4 4 7 2 ) ‫ ;)؟‬Nesâî, Ku-
, 'dât 22, (8, 242); ‫؛‬bnu M dceH uddd, 18, 2574‫)؛‬.]
AÇIKLAMA:
Yukarıdaki rivâyet, hadisin Ebu Davöd daki vechidir'.‫ ﻻ ط‬Mâce.nin rivâye-
ti, bunu mânen desteklemektedir. Hadisin A^esâ?’deki vechinde, Resdlullah (aley-
hissalâtu vesselâm)’'m .adama hastalığı sebebiyle .acıdığı, bu .sebeple cezayı
hafiflettiği belirtilir. Hadisin bir vechinde, yüz tane ince dal ( ş iıâ h ) İhtivâ eden
bir hurma dalı (=iskâl)'getirtip onunla.bir kere.vurdugu belirtdir. işkâl diye hur-
ma salkımını taşıyan dala denir.’ '
.Hadis, hadd-sırasında.’sopa darbesine'dayanamayacak-olan hastaya,.üzerinde
yüz.ince ‫ ؟‬uhuk ihtiva eden bir hurma salkımı veya buna’benzer birşey vuralabi"
leceğine delil olmaktadır. Ancak bu vuruşta, daldaki- bütiin ‫؟‬ubuklarm suçluya
değmesi şarttır. Mamafih degdigi.hususunda duyulacak-itimad yeterlidir diyen
de olmuştur.
Şevkânî, bu çeşit hilenin şer’an câiz. olduğunu söyler ve Kur’ân.öan şu âyeti
‫ص‬٠ " .‫ د‬٤‫ “;؛'ؤ‬£ ‫ﻻ‬٠ ‫ ﺀ‬bîr'detnet sap al da ontm-
la vur. .Yemininde durrt٠azljk^ etme” (Şâd 44).‫'ﻟﻞﺀﺀ‬
İbnu*l-Hûmâm der ki: “ Bir hasta'zina'yapar ve.muhsanoldugu İçin de hak
ettigi hadd,. recm ise hadd tatbik eddir,. çüntai zâten .ölümü haketmiştir. Bu hâlde
21)١Ayc،, Hz. EyyvpfIi ‫؛‬Igj».. TefsJrierde g٠len.a‫؟‬،ld٥mayag٥re٠.hastaJ،gı'strî«'،nda, bir g٥n ‫؟‬agjrdı‫ ؛‬، zaman
lwmm،- hizmetine gc۶ gelmişti, -iyileşince. yUz.sopa Yuracagjna yemin etti. Kadm ihlfis' ve sadakatla hizmet
etmekle .Idugu İçin, ByyupPeygıber (aleyhisselam)٠e, yüz ekin sapından yapacagı değnekle bir.kere vur-
ması, Wylcce yeminini yerine getirmesi vahy^ilmiştir.
306 .KUTUB-I.SITTE MUHTASARI 6..CİLT

(reemedilmesi evlâdır. Ancak (muhsan.degiJse‘'ve dolayısıyla ona terettüp eden


hadd.celde (dayak)^ise,.iyileşinceye kadardOyülmez. Zira, budunımdaceldetatbik
',edilmesi, onun helâkına sebep'olabilir, adam ise buna^mUstehak değildir. Eğer
iyileşme.ümîdi olmayan bir hasta ise, HaneffIere ve ŞâGîlere gOre, 'yüz.şimrâh
ince) ‫ ؟‬ubuk)'ihtiva.eden bir hurma dalı (işkâl) bir kere vurulur. Her' şimrâhın
bedenine ulaşması şarttır.' ‘‫؛‬Bu durumda,, iskâlin (hurma dalının) açık vaziyette
olması gerekir” denmiştir. ”

‫ ب‬١‫ ﻣﻦ اص‬:i | ,‫ﻟﻠﻪ‬١‫ال وﺳﻮو‬٠] :‫ال‬٠ ‫ ﻋﻨﻪ‬.‫ﻟﻠﻪ‬. ‫رﺻﻰ‬.‫ى‬٤‫ﺀ‬ ‫ “ 'وﻋﻦ‬٩ . .


‫ ةا'ﻟﺌﺔ اﻏﺪو ﻣﻦ إذ ﻫﻰ ﻋﻘﻪ اﻟﻘﻤﻮ؛ة ﺧﻰ‬،١‫ ﻳ ﻞ ﻋﻤﻮص ﺧﻰ اﻟﺬﺋﺔ‬٠‫ ةث‬TjL; ‫ﺣﺪﴽ‬
‫ ﻗ ﻢ ﻣﺬ أت‬1 ‫ﻧﺎﻟﺘﻦ‬.،‫زﻇﺎ ئ‬.‫ﻟﻰ'ش‬.‫ﻫﺘﺎ‬.‫ ؤس أﺻﺎب ﺧﺬأ ﻗﺌﺔز؛ااﻵذ‬،‫ا'ﻵﺧﺰ؛‬
.‫اﻛﺮﻣﺬى‬ ‫ ﺟ ﻪ‬:/‫ا‬ ‫ ذ ﻋﻤﺎ‬٠ ‫سﺀ‬ ‫ﻝ‬ ‫ﺛ ﻮد‬
9. fc.. Ali (radij^allaliu'anh) anlatij^or: uResäullah (aleyhissalâtu ves-
setäm) büyurdularki: “ Kim.bir hadd cijrraä İşler de, cezasj dünyada verilir-
se, Allah’ın adaleti kuluna'âhirette ikinci'-sefer ceza vermeye müsaade etmez.
Kim de hir hadd cürmü'iglemîş, Allah da .n u n günâhım örtmüş ve ,affetmiş
ise, Allah’ın keremi affettiği şeyden dolayı ©na dönüp’ceza-vermeye miisaa-
de etmez.’?'٢٢irml.zî, îmân 11, (2628).î
AÇIKLAMA:
Hadis, gizli'işlenen'bir^ günâhın açıklanmamasına ve tevbe ile af talebinde
bulunuImasma'teşviketmektedir.'Bu mânâyı-te’yîd edep
önüne alan î^lâm ulemâsı:' '” öaşkasına gizli, kalan 'günahları- örtmek açıklamak-
tan'daha iyidir”-demekte mUttefi^ir.
2 - der ki: ‫‘؛‬Bu hadiste (işlenen'cürme.teret^^
da.yerine getirilıbesi, -mahdud (yani hadd'cezasını:çeken kimse)٠-tevbe etmese
bile- günâhına kefâret olur.. Aksi hâlde kçbâir ehli, ehl-i sünnet vel-cemaafin
'görüşü hilâfına ebedi cehCnnemlik olur., Ziradänyevi.Ceza, tevbe de etmek şar--
tıyla günâha'kefâret olsaydı, bU-hüküm âhirette'de câri olur,.dolayısıyla tevhid
-ehli.İçin ateş cezası, 0nları,--dünyada yakılmış.bir tevbenin yokluğu.sebebiyle-
ehedi cehennemden kuıTaramazdı. '
Nasslartn: '“ Muvahhidler,'.cehennemde -ebedi kalamazlar” , şeklindeki' açıkla-,
ması, belirtilen görüşü reddeder.” I-
6. CİLT HADDLERDE ŞEFAAT VE M Ü S İ A H A H A K I C İ a 3 .7

‫ ﻏﺬ‬۶ ‫بﺀ أﻟﻖ‬ I ‫ اﻟﻠﻪ‬J r j ‫اق‬٠] :‫ﻻ'ل‬..٠‫ﻟﻠﻪ ﺀل‬١‫ س‬٠‫ ر‬٠‫'وﺀذ‬- ١ ٠ İ


‫وش اﻧﺘﺤﻮف ﺗ ﺶ‬ .‫ ذ ش اﻟﻌﺘﺊ ﺗ ﺶ دﻟﻢ_ا‬، ‫ ﺋﺶ ﻳﺌ ﻬ ﺬ‬.‫ اﻗﻲ‬٠‫ﺀي‬
.‫واﻟﺰﺑﺬى‬
•‫اﻋﺮﺟﻪ ﴽ ﻟاﻳﻮﻮ داود واﻫﺮﺑﺪى‬
..‫■؛‬/‫ا‬, .‫ﻦ‬
. ‫ﻳﻨﺒ ﺃ‬

.( ١)[ ‫ﻒ‬ ‫ ]وﻋﻪ ا ﻟ ﺌ ﻴ‬: ‫ ى‬/ ‫وزاد أﻳﻮ داود ف أ‬

10. (1658)- Yine ffz. A/i (radıyallahu anh) BiûatıyoT: **Resûlullah (âleyhissa-
lâtu vesselâm) buyurdular ki: ..K alem üç kişiden kaldırılmıştır: ..Uyamncaya
kadar uyuyandan, ihtUâm oluncaya kadar çocuktan, aklı erinceye kadar mec­
nûndan.” [Ebu Dâvud, Hudûd 16, (4398, 4403); Tirmizî, Hudûd 7, (1423);
Nesâî, Talâk 21, (6, 156); Ebu Dâvud diğer bir rivâyette şu ziyadeyi kaydetmiş­
tir: .....y a ş sebebiyle aklı fesâda uğrayandan..” ]
AÇIKLAMA:
Bu rivâyet, kişiye hukukî ehliyetin tamnması ve bir kısım mükellefiyetlerin
yüklenmesi gibi pek ciddî meselelerde aüfda bulunulan mühim bir hadîstir. Âlimler,
bu hadîste zikredilen “ kalem” ve “ kalemin kaldırılması” gibi îbârelerin hem
mecaz ve hem de hakikat olabileceğini belirtmişlerdir. Mecaz olması durumun­
da bunlarla adem-i teklifin kinâye edildiğini belirtirler. Çünkü teklif, yazmayı
gerektirir. Nitekim âyet-i kerimede müslümanlann oruç mükellefiye­
ti: ۶l‫ ؛‬a)‫؛‬ ١.Size oruç yazıldı” (Bakara 183) diye ifâde edilmiştir. Yazı
için, yazma âleti olan kalem gerekli olduğuna göre, teklif için kalem lâzımdır.
Öyle ise kalemin kaldırılması, teklifin kaldırılmasını ifâde eder. Sonuç olarak bu
üç grup insandan teklifin yani sorumluluğun kaldırılmış olduğu kalemin kaldınl-

yaratmca, ‫؛؛‬Yaz!” diye emretti. O da kıyamete kadar olup bitecekleri yazdı”


hadîsinde zikredilen kalemdir. Kulların iyi Ve kötü bütün fiillerini bu kalem ha­
kikaten yazmıştır. Kezâ taâtlerin sevâbını, kötülüklerin cezalanm da bu kalem
eksiksiz yazmıştır. Allah, işte bu kalemi yaratmış ve yazmasını emredip, kıya­
mete kadar cereyan edecek şeyleri yazması için Levh-i Mahfiız’un üzerine koy­
muştur. O da bu emre uyarak herşeyi yazıp tamamladı.

.e.» 4İLÛ» JU.İ ،^JU١ l i m İ ( ١)


308 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

Çocuğun, mecnûnun ve uyuyanın fiillerinden dolayı onlara günah yoktur, ka­


lem de günah yazmamaktadır, bununla onlara teklif de yoktur. Allah, diğer şey­
ler arasında kalemin bunları yazmamasına hükmetmiştir.
Hemen belirtelim ki, günümüzde çocuk meselesini her yönüyle müstakillen
ele alıp, binâsL hâkimi, kanunu ve usûl-i mulıâkemesi ayrı çocuk mahkemeleri
kuran Batı’da bile yakın zamana kadar, çocuklar, işlediği suça göre, idam edil­
meye varıncaya kadar, büyüklerle aym hukukî sorumluluğa tâbi iken, müslüman-
larm tâ hidâyetten beri bu hadîsç dayanarak çocukları, yaptıklarından sorumlu
tutmamış olması müstesna bir husûsiyet, İslâm’a has bir orijinalitedir. Çocuğun
sorumluluğa geçiş hâli, rivâyetin farklı vecihlerinde değişik kelimelerle İfâde edil­
miştir: ^1*^1 . . . “ .. .genç oluncaya kadar’’, ١٠^
‫؛‬ “ ... büyüyünceye
kadar” , ” ... büluğa erinceye kadar.”

ÇOCUĞUN CEZAÎ EHLİYETİ


Günümüzde, çocuk meselesi, ayn bir çocuk antropolojisinden söz edilecek kadar
farklı bir yaklaşımla ele alınmıştır. Bütün dünyada olduğu gibi bizde de çocuk
mahkemelerinin kurulması için kanun çıkarılmıştır. Böylece, çocukla ilgili me­
seleler güncellik kazartmştır. Bu meselede son gelişmelerle insanlığın nasıl İslâ­
mî espriye yaklaştığını, bir başka ifâde ile, İslâmî teşrîatm nasıl en modem
tesbitlerden daha genç daha tâze olduğunu göstermek için şunlan belirtmede fayda
ümit ediyoruz:
Cezaî Ehliyet
Çocuk mevzuunda İslâmiyetin öncülük ettiği bir başka mesele, çocuğun cezâî
ehliyeti meselesidir. İslâm dini nazarında, bülûğ çağma kadar çocuk cezâî ehli­
yete sahip değildir, işlediği suç sebebiyle büyükler gibi cezalandırılamaz. Bu hu­
kukî muamelenin mesnedi Hz. Peygamber٠(aleyhişsalâtu vesseiâm)’in şu sözüdür:
، ‫؛‬Bulûğa ^rÎRceye kadar çocuktan, uyamncaya kadar uyuyandan, sıhhat bu­
luncaya kadar mecnûndan kalem kaldırılmıştır (işledikleri, suç yazılm az)/’
Bu hadîsi esas alan âlimler, “ çocuk” tâbiriyle “ doğumla bülûğ arasında olan
. herkesi” anlayarak, henüz bülûğa ermemiş bulunan kimseleri cezâî ehliyetten
mahrum addetmişlerdir. Ancak temyiz yaşma basmamış olanlarla, basmış yani
mümeyyiz addedilenler arasında tefrik yaparak iki gruba ayırırlar:
î . Gayr-î bâliğ ve gayr-i mümeyyiz olanlar: 0-7 (veya 8) yaş arasında olanlar.
Bunlara hiçbir ceza uygulanmaz.
6. CİLT HADDLERDE ŞEFAAT VE MÜSAMAHA ' 309

,2- Gayr-ib^iğ,٧e fakat miimeyyiz-olanlar (vasatî'l_5 ya‫ؤ‬a kadar). Bunlara, su‫؟‬-


ianene olurs'a olsun ta.zir adi altında' bir. nevi te’difo .ve terbiye uygulanır.. “ Ç٠-
cuklann fiilleri,, cinayetle-mevsâf olmadiklan İçin” .uygulanan ceza u ^b et tarikıyla
'değfidir.'tedib ve tehzib tarîki iledir've Istılahda '.‘te’dîben ta’zîr”' denir.. Hu-,
kukçularımızdan Prof. Dr. Naci §ens٠y ‫؟‬ocuga'uygulanan bu.cezanın terbiyevî
tabiatım §0yle.ifade eder:'
“ 17’ye bâlig olan ve ta’zîr namı altında toplanan cezalardan, su‫ ؟‬İşlemiş mü-'
'meyyiz sabi hakkında sâdece i’lâm-, bilcelp i’lâm, va’‫ ؟‬ve nasihat,.tevbih ve tek-
d îr, sert yUz gOste.rmek gibi hâkimin ahvâl ve şerâîti ve hususiyle failin bir
mümeyyiz sabî oluşunu gözönünde bulundurmak mecburiyetinde.oldugu ve-bir
cezâdan ziyade,küçügün.psikolojisine .ve mânevî durumuna hitabı'-mutazammın
ve’ikâ ettig.i fiilin ,kötülüğünü anlatmaya mattıf ve'bîr müellifin de İşaret ettiği
ve'chîle sırf terbiyevî tedbir ,nevinden olan.kabil-i tatbiktir.”
İslâm’ın bu mevzudaki Öncülüğünü anlaıhak İçin “ kadîm Hint, Çin, Mısır, Sü-
mer,' Asur, Bâbil, Eti, îbrâni milletlerinin hukukunda su‫ ؟‬İşlemiş kimselerin me-
suliyetlerinin muhtelif yaş'derecelerine göre tesbit've tâyin .edilmediğini... bu
milletlerden intikal eden kanunnâmelerde...-yaş kfiçüklüğUnün.Cezâî mes:ûliyeti
hafifleteceğine, müteallik bir işarete dahi'tesaduf edilm ediğini.bu ‫ ؟‬ok eski de-
virlerde su‫ ؟‬İşlemiş kimselerin yaşlan nazar-ı itibâra, alınmaksızın (büyüklerle)
ayni derecede mes’öl addedildiklerini” bilmek gerek."
Tarihî gelişmeyi tasvir ederek sırayla 'Roma, Justinyen, Kil.ise ve Cermen hu-
kukl'arında.hâkim olan'espriyi kısa.kısa befirten, Naci''§enşoy, .sözü Avrupa’ya
'getirerek şu açıklamayı.sunar: “ Fransa’da.ilkdefa 1791 kanunudur ki cezâyı tahfif
eden sebepler m e y ın d a küçüklerin durumunu da tesbît etmiş, 1910 kanunu ve
küçüklüğe müteallik diğer bazı kâvânîn '(kanunlar) bu dunıma bugünkü şeklini
vermiştir.”
Ingiltere’de “ İ9. yüzyıla.'gelinceye kadar bir suç işleyen büyüklerle küçükler
ve ‫؟‬ocuklar arasında hiçbir.fark gözetildiğine rastlanmadığını, hapiste,.büyük-
lerle'küçükler, .hattâ cins farkı.'bile gözetilmeksizin' ayni yerde yatıp kalkmakta
oldukl.arını” belirten bir diğer hukukçumuz.: .“ 18.' yüzyılda bile, eve girmek've
hırsızlıktan suçlu sayılan g-12 yaş arasındaki ‫؟‬ocukların' bile, ölüm cezâsına
‫ ؟‬arptırıldıgını” kaydeder.
Amerika Birleşik Devletleri’nde de bU'husustaki'kanunî.tatbikatın.Fransa ve
Ingiltere’den farkı.olmadıgı, .hatta “,ilk '‫ ؟‬ocuk malıkemesinin taıruldugu. şehir olan
illinois’de -1899’dan önce, ceza.kanununun, suçlu ‫؟‬ocuk mevzuunda tesis ve.tes-
310 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

bit eylemiş olduğu bazı suçlardan dolayı takip ve muhakeme olunduğu, bu yaş­
tan sonra âa çezâî ehliyet bakımından yaşlı bir insan gibi telâkki edilerek, kendisi
için hiçbir hafifletici sebep kabul olunmadığı ve büyük suçluların tâbi bulunduğu
takip ve muhakeme usullerine tâbi bulunduğu” belirtilir.
Çocuk Mahkemesi
Çocuğu himâye meselesinde. Batı Medeniyeti’nin, son asırda tesis ettiği tak­
dire şayan müesseselerden biridir. Islâm tarihinde böyle bir müesseseye rastlan­
maması tabiîdir. Zira cezâî ehliyet meselesinde, İslâm’ın çocuğa bakış zâviyesi
farklıdır. Nitekim, batılı insana bu mahkemelerin lüzumunu duyuran başlıca âmil,
çocuğun büyükten farklı olduğunun kabul edilmesi, onların da büyükler gibi ay­
nı hapishanelere konmalarındaki mahzurların, birkısım araştırma ve müşahade-
1er sonunda, zamanımızda idrak edilmesi olmuştur. Bu hususu bir müellifimiz
aynen şöyle dile getirir:
19. asrın başında, küçüklerin işledikleri suçların çoğalması, Amerika’da fikir­
leri işgal eylemeye başladı. Yapılan tetkikler küçüklerin fena muhitlerde yetiş­
meleri ve âilelerinin fakir olması ve işlenen suçlara ait neşriyat ve çocuklarda
taklit ve kendinden bahsettirmek zaafımn fazla olması huşuslan ve caniler gibi
muhakeme olarak bütün gazetelerin kendilerinden bahseylemesini meziyet olarak
saymak temayülleri ve bunlara benzer bir çok içtimâi, ruhî âmiller, oıılan yalnız
başına ve hatta çeteler kurarak suç işlemeye zorladığı sonucunu vermiştir. Bu
İncelemeler umumî efkâra ve kanun vazı’larma “ küçükler için ayn kanunlar vaz’ı
ve adliyeden ayn yerlerde, basit döşenmiş mahkemeler kurulması ve mahkeme­
lerin gizli cereyan etmesi ve adliyedeki hâkim lerin başka vasıflan bulunan hâ­
kimler tâyin edilmesi” düşüncelerini ilham eylemiştir.
ÇOcuklann, yargı işlerinde büyüklerle bir tutulmasuım mahzurlannı. Prof. Dr.
Râsim Adasal da şöyle dile getirir: “ Klasik adalet mekanizmasına göre, suçlu
çocuğu da yargılamak ve ondan sonra da diğer vatandaşlar gibi genel ceza evle­
rine göndermek icab eder. Fakat bu safhalara kadar çocuk, jandarmaların elinde
ve karakollarda bir müddet sürünür. Cezaevlerinde cinayetler işlemiş, büyük do-
landıncıhklarda bulunmuş bir sürü profesyrnıel ve tehlikeli suç hareketleri ile kar­
şılaşır. Ve bunlann menfi telkinleri altmda, bunlann ruhlarım benimser ve birçok
ahlâksızlıklara tüışır. Mahkemenin azametli kuruluşu ve ciddiyeti, hâkimlerin gi­
yinme tarzları, avukadann münakaşalan ve çök defa dinleyen halk kalabalığı da
çocuk ruhuna derece derece tesirler yapar.”
Artık iyice anlaşılmıştır ki, cemiyetin vazifesi, muayyen bir devre içinde bu­
6. c il t HADDLERDE ŞEFAAT VE MÜSAMAHA HAKKINDA 311

lunan çocuklan cezalandırmak değil, ıslah etmektir. Islah için de meselenin “ hu­
kukun sahası dışına çıkaniması, ceza telâkkisinden uzak bulundurulması iktiza
etmektedir.”
Gürüm yapımş çocuğun bir büyük gibi suçlu sayılmaması istikametinde geli­
şen bu fikir, birçok münakaşalardan sonra, ilk defa Amerika’da, Massachussets,
İllinois ve Chicago’da 1899 yılmda çocuk mahkemelerinin kurulmasmı netice verdi.
Bundan sonra, 1908’de İngiltere ve Almanya’da, 1912’de Fransa ve Belçika’­
da, 19l4’de İtalya’da bu mahkemeler kurulmaya başladı.
Bu mahkemelerle birlikte cezâî ehliyet yaşı da söz konusu olmaya başlamış,
çocukların hangi yaşa kadar ceza konusu olmayacağı, hangi yaşa kadar hafif ce­
za verileceği, hangi yaştan sonra da tam cezaya ehil olacağı tesbîti işi ele alın­
mıştır. Bu duruma göre, muhtelif memleketlerde ceza dışı bırakılan yaş hudutları
şöyledir.
Belçika: 16‫ ؛‬Almanya, Danimarka. İtalya, Rusya: 14; Fransa: 13‫ ؛‬Macaris­
tan, Norveç: 12‫ ؛‬Türkiye: 11‫ ؛‬Yunanistan, Bulgaristan: 10‫ ؛‬İspanya: 9‫ ؛‬İngilte­
re: 8.

Bu yaşlara kadar olan çoculdar suçsuz sayılmış, daha ileri yaşlarda da nâkıs mesuliyet
esası kabul edilmiştir. Meselâ Fransa’da nâkıs mesuliyet yaşları 13-16, .16-18 yaşları arası­
dır. İngiltere’de 8-14,14-17 yaşlandır. Almanya’da da 1923,1933, 1935 ve 1939
ydlarmda yapılan muhtelif tâdillerle çocuklarla alâkalı hükümler ıslâh edilmiş­
tir. Meselâ 18 yaşına kadar işlenen suçlann cezâsı hafiftir.
Naci Şensoy, İslâm’da cezâî ehliyet hududu olarak tesbit edilen bülûğ için şu
değerlendirmede bulunur: “ Cezâî mesuliyete esas alman bülûğ, kadîm garb mem-
lekeÜeFİne nisbede, bir taraftan, bu mesuliyete sebep gösterilmek bakımmdan çok
daha muknî, diğer taraftan, tesbit edilmiş yaş hadleri itibariyle çok daha üıâtalı
ve dakik tetkiklere tâbi tutulmuş bulunmaktadır.”
Son olarak şunu belirtmek isteriz ki, çocuk, cürmünden dolayı cezaya ehliyet
meselesinde büyükle bir tutulmamakla beraber, kendisine karşı işlenen cürüm­
lerde büyükle bir telâkki edilmiştir ve mücrim, o cürmü aynen bir büyüğe karşı
işlemiş gibi ceza görmektedir. Bu hususu, İmâm-ı Muhammed (rahimehullah) ١
şöyle hülâsa eder: “ Kişinin nefsine ve uzuvlanna terettüp eden diyet meselesin­
de çocuk, bâliğ gibidir. Dil, el, ayak ve benzeri bir uzvun kesilmesi ile ondan
hâsıl olan menfaat ortadan kalkıyorsa, mücrim bunun diyetini tam olarak öde­
mek zorundadır.”
Umûmî açıklama:
Hidâne, çocuk terbiyesini ilgilendiren mühim bir bahistir. Bununla ilgili ola­
rak bilinmesi gereken ve fakat hkıh Idt^lannm arasmda kalmış pekçok mesele var.
Hidâne, fükahânm târifine göre, “ Kız veya erkek çocuklarm veyâ kendi işle­
rinde müstakil olmayan gayr-i mümeyyiz mâtuhlarm muhafazasına bakmak, on­
ların menfaatlanm mucip husûsları deruhte etmek, ezâ ve zarar verecek şeylerden
korumak, hayâtın icâbâtmı hakkı ile göğüsleyebümeleri için bedenî, rûhî ve aklî
terbiyeleri ile meşgûl olmak ve mesûliyetlerinı duyurmaktır” . Bu devre normal
olarak, erkeklerde 7-9; kızlarda 9-11 yaşlan arasıdır. Çocuk yemede, içmede,
giyinmede, tahâret ve yıkanmada kadına müstağni duruma gelince bu devre sona
erer. Kız çocuğu için, hayız yaşına gelince sona erer.

Çocuğun yetişmesinde birinci derecede muhtâç olduğu şey şefkat olması hase­
biyle anne ve babamn boşanmalan veyâ bunlardan birinin veyâ her ikisinin de
ölümleri hâlinde çocuğa bakmaya kimin daha çok lâyık ve hak sâhibi olduğu me­
selesi mühim bir husûstur. Normal olarak annenin bu işe daha lâyık olduğu ka-
bûl edilegelmiştir. Çocuk haklan beyannâmesinin 6. maddesinde de: “ Küçük çocuk
istisnâî durumlar dışında, anasından aynlnuunalıdır” denmektedir.

Sünnet de annenin babaya nazaran daha şefkatli olduğunu ifâde eder. Bu se­
beple henüz bülûğ çağına ermeyen bir çocuğun annesindenayrılmaması bir esâs
olarak vaz edilmiştir: “ Allah anne ile çocuğunun arasını açam kıyâmet günü sev­
diklerinden ayrı tutar.” Hattâ anne köle bile olsa satış sonucu ikisinin ayrılması
yasaklanmıştır. Câfer îbnu Muhammed babasından şunu nakleder: “ Hz. Pey­
gamber (aleyhissıdâtu vesselâm)٠e esirler getirildiği zaman onlan saf hâline ko­
yar, sonra karşılanna geçip bakardı. Eğer ağlayan bir kadın görürse niye ağladığım
sorardı. Kadın çocuğunun satıldığım söyleyecek olursa (akit bozulur) çocuğu ken­
disine iâde edilirdi.” Râvi buna bir de Ebû Esîd es-Sa’idî ile ilgili bir misâl verir.
6. c il t fflDANE BOLUMU 313

Ebû Dâvud’un bir tahrîcinde, Hz. Ali’nin satış sonucu köle anne ile çocuğunu
ayırdığım, fakat durumdan haberdâr olan Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın
bunu yasaklayarak satış akdini iptâl ettiğini öğreniyoruz. Bu husûsa gereken ti­
tizliği Hz. Ömer de göstermiş, çivârdaki sorumlulma mektuplar yazarak uyar­
malarda bulunmuştur. Abdullâh İbnu Ferrûh babasından şunu nakleder: “ Ömer
İbnu’l-Hattâb bize: “ Ne kardeşlerin, ne de anne ve evlâdlanmn arasını satışla
açmayın” diye yazdı.” Kaynağımız, Hz, Ömer’in aynı muhtevâda Nâfı’ îbnu
Abdi’l-Hâris’e de yazdığını kaydeder.
Münâvî, “ Satış, hibe, vs. yollarla anne ile evlâdın arasım açmanın; Şafiî, Ebu
Hanîfe ve Mâlik nezdinde şiddetli haram olduğunu, ancak Şâfiî’nin “ temyiz ya­
şından önce” , Ebû Hanîfe’nin de “ Bulûğ yaşından önce” şartını koştuklarını
kaydeder.

Bu husustaki yasak sâdece anne ile evlâdın değil, baba ile evlâdın ve kardeşle­
rin arasının açılmasına da şâmildir. Ancak anne husûsu, te’kîdle ifâde edilmiştir.
Nitekim Sa’îd İbnu Marisûr’un bir tahrîcinde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu ves-
selâm) ayrı ayrı satılan iki kızkardeşin satış akdini iptâl etmiştir.
Çocuğu annenin terbiyesi bir esâs olmakla berâber, boşanma hâlinde çocuğa
sâhip olma husûsunda anne ile baba arasmdaki ihtilâf, kezâ çeşitli durumlarda
anne ile amca, baba ile anneannesi vs. arasmda çıkacak ihtilâflar karşımıza farklı
meseleler ve çözüm yolları çıkarmaktadır. Bü husûsta sünnette çeşitli misâllere
rastlamaktayız.
2- Çocuk temyiz yaşından küçükse, tekrir evlenmedikçe anne ehaktır:
Abdullâh İbnu Amr’m rivâyetinde; bir kadm gelerek: “ Yâ Resûlullah (aley­
hissalâtu vesselâm), ben şu oğlumu kamımda taşıdım, göğsümden emdirdim, ku­
cağımda komdum. Şimdi babası beni boşadı ve bunu elimden almak istiyor” der.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): ..Evlenmediğin müddetçe çocuk se­
nin hakkm” cjevabım verir. Kezâ Hz. Ebû Bekir de, Hz. Ömer’in boşamış ol­
duğu kansından doğan oğlu Âsim için: “ Annesi evlenmediği müddetçe, oğluna
daha lâyıktır. Zira o (anne), daha şefkatli, daha lütûfkâr, daha merhametli, çocu­
ğa daha düşkün, daha re’fet sâhibidir” demiştir.
Annenin şefkatine muhtâç olduğu devrede, hidâne işinin anneye terettüp ede­
ceği husûsunda âlimler ittifâk etmiş duramdadır. Fakihler hidâne meselesinde ço­
cuğun anneye âit olduğu devreyi: “ Çocuk yeme, içme, giyme ve istincâ işlerinde
annesine muhtâç olmaktan çıkttğı, bu işleri kendi kendine yapmaya haşladığı
314 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. c il t

zaman” oiarak taysîf ve tahdîd ederler ve bunun 7-8 yaşlanna tekâbûl ettiğini
söylerler. Ayrıca, kız çocuklannııi hayız oluncaya kadar anneye muhtâç oldukla­
rını belirtirler.
2- Çocuk temyiz yaşında ise: Muhayyerlik.
Boşanma durumunda çocuk husûsunda ihtilâfa düşen bir anne ile baba Hz. Pey­
gamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e mürâcaat ederler. Hz. Peygamber (deyhissa-
lâtu vesselâm) ikisini yan yana oturtup, ،،Ey çocuk işte baban, işte annen
hangisini istersen ona git” der, ikisinden birini seçmeyi çocuğa bırakır.
İbnu Abbâs’ın rivâyetinde Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer’in oğlu Âsım’ı annesine
hükmederken; “ O, büyüyüp kendisi için seçinceye kadar annesinin kokusu, ha-
râreti ve yatağı, ona senden daha hayırlıdır” dediğini ve Hz. Ömer’in hiçbir
îtirâzî kelâmda bulunmadığını, Ammâretu’bnu Rebî’a’mn rivâyetinde ise yine amca
ile anne arasında çocuğun (ki 7 veyâ 8 yaşındadır) Hz. Ali tarafından muhayyer
bırakıldığını, küçük kardeşi için de Hz. Ali’nin: “ Bu da aym yaşa gelseydi onu
da muhayyer bırakırdım” dediğini, Abdurrahmân İbnu Ganem’in rivâyetinde ise
henüz konuşma safhasında olmayan bir çocuk için Hz. Ömer’in: “ Lisânı açılıp
kendisi seçecek yaşa gelinceye kadar annesi ile berâberdir” hükmünü verdiğini
görmekteyiz. Bütün bu misaller küçük çocuğun behemahal annesinin emanetin­
de olacağı, temyiz ve konuşma hâlinde tahyîr (yânî muhayyer bırakılma) mese­
lesinin araya gireceği hükmünü ifâde ederler.
Ancak şunu belirtmek gerekiyor: Temyîz yaşına ulaşan bir çocuğun tahyîri (an­
ne, baba, asabe veyâ zeyi’l-erhâm’den birini seçmede serbest bırakılması) birkı-
sım fukahâ nazarmda ihtilâf konusu ölıhuştur. Ahmed ve İshâk: “ Anne ve baba
arasında ihtilâf vâki olunca, yedi yaşmdaki çocuk muhayyer bırakılır, daha da
küçükse anne ehaktır” demiştir. Tahyîre taraftar olanlarla karşı olanlar arasmda
mutavassıt Ve her iki tarafa da hak verir bir görüşe sâhip olan Şureyh: “ Baba
ehak, anne erfak (daha şefkatli)” der ve kendisine babaları ölmüş bir grup siyah
çocuk getirilince: “ Muhayyer bırakın, istedikleriyle berâber olsunlar” hükmü­
nü verir. İmam Şafiî de tahyîri iltizam eder.
3- Tahyîri kabûl etmeyen Hanefi görüşü müdafaa eden Tahâvî, Ebû Hürey-
re’deh gelen ve böyle bir ihtilâfı Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in “ ara١-
nızda kur’a çekin” teklifine babanın itirâz etmesi üzerine çocuğun ihtîyânna,
mürâcaat ettiğine dâir olan rivâyete dayanarak çocuğun muhayyer bırakılması­
nın “ Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m bir kazası olmadığı” hükmünü çıka­
rır ve Kûfelilerin ekserisinin de buna kâil olduğunu belirtir. Hükmüne sünnetten
6. c il t H ÎD A N E B Ö LÜ M Ü 315

başka misâller de getirerek Hamza’nın kızıyla ilgili hadîste de asabeden birini


seçmede çocuğun serbest bırakılmayışını, karısı müsîüman olmayan kocanın dâ­
vasında, karıyla kocanın, “ çocuğun muhayyer bırakılması” teklifini kabûl et­
melerinden sonra tahyîre tevessül edildiğini bildiren Abdülhamîd İbnu
Selemeti’i-Ensârî ve Râfi İbnu Sinan’dan gelen riVâyetleri de delil olarak zikre­
der. Hanefi fukahâsından el-Kâsânî “ Oğlan çocuğu temyiz yaşına ulaşıp yeme,
içme, giyinme gibi işlerinde istiğnâya ulaşsa bile yine de annesine değil,babası­
na teslimi gerektiğini, zirâ alması gereken erkeklere ait ahlâk ve âdâbı babasın­
dan alabileceğini, annesine verildiği takdirde kadınlara âit ahlâk ve âdâbı alarak
kadınlaşacağını kaydeder. Bu mahzûr, kız çocuğu için söz konusu olmayacağın­
dan başka, kadınlığa âit terbiyeyi alması için annesine teslim edileceğini de ayrı­
ca ilâve eder.

Çocuğun tahyîrine karşı çıkan Hanefî, görüş bir de şu mülâhazayı ileri sürer:
Çocuğun seçmeye bırakılmasında hikmet yoktur. Çünkü ona hevâsı galebe çal­
dığı için hazır lezzet nerede varsa oraya meyleder. Bu ise tembellik, hevâilik,
mektep ve terbiye-i nefisten kaçmakta, dînî bilgileri alma zahmetine girmemek­
tedir. Binnetîce ebeveynden en kötüsünü seçer. O da kendisini ihmâl eden, terbi­
yesi için titiz davranmayandır.” Aynca talıyîre kâil olanların dayandıkları hadîste
mevzûbahs olan çocuğun bulûğ yaşına ulaştığını dagöstererek tahyirin ancak bu­
lûğdan sonra câiz olduğunu söylerler.
Esâsen temyiz yaşma basmış çocuğun terbiyesinde babanın ehemmiyetini de
gözden uzak tutmak istemeyen tahyîr taraftarlan: “ Eğer çocuk anneyi seçmişse,
sırf buna dayanarak onu ihmâli gerekmez, te’dib ve tâlimiyle ister bizzât, ister
bilvâsıta ilgilenir, ihtiyâçlanm te’mîn eder” demektedirler.
Son olarak şunu da belirtelim ki tahyîre kâil olanlar, bunu tarafeynin hidâne
şartlarını (İslâm, hürriyet, akl, adâlet, aynı yerde ikâmet gibi) eşit olarak ihrâz
etmeleri hâlinde câiz görürler. Bir taraf bu vasıflardan birini kaybederse hidâne
hakkım da kaybeder. Çocuğun hangi husûslarda ebeveynden birine tâbi .placağı
meselesinde umûmî kaide şudur: “ Hürlük veya kölelikte anneye, nese’o ve tes­
miyede babaya, dinde ise, en hayırlı olana tâbi olur” .
. 4- Anne tarafının baba tarafına takdimi: Hz. Ali (radıyallahu anh)’nin rivâye-
tine göre umre yapıldıktan sonra Mekke’den aynlırken Hz. Hamza’mn kızı, “ am­
ca, amca!” diyerek peşlerine düşer. îbriu Abbâs’ın rivâyetinde, kendisini
götürmeleri için ayrı ayrı görmüş olduğu Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesse-
lâm), Zeyd İbnu Hârise ve Ca’fer, Kureyş ile yapılan anlaşmaya uyarak talebe
316 K U T U B -I SITTE M U H TA S A R I 6. C İL T

müsbet cevap vermezler. Hz. Ali elinden tutar ve yeğenine sâhip çıkar. Ancak
Hz. Cafer: “ Onu ben alacağım, amcamın kızıdır, üstelik teyzesi de nikâhım al­
tındadır, teyze anne gibidir, onu almakta ben daha çok hak sâhibiyim” der. Ali
de: “ Hayır ben daha çok hak sâhibiyim, zirâ amcamın kızıdır ve yanımda da
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâra)’ın kızı vardır, o bana ehaktır” der. Hz. Zeyd
de: “ Ben daha ziyade hak sahibiyim, kardeşimin kızıdır...” der. Aralarında ni-
zâ ederler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) çıkar ve Ca­
fer lehine hükmederek: ،،Böylece teyzesinin yanmda olur, teyze anne demektir”
der.
Çeşitli vecihleri muvâcehesinde farklı mülâhazalara, yorumlara sebep olan bu
hâdiseden, “ Hidâne meselesinde teyzenin halâya mukaddem olduğu (...), anne
cihetinden gelen akrabaların, baba cihetinden gelen akrabalara takdim edileceği”
hükmü çıkarılmıştır.
Hidâne husûsunda teyzenin takdim edileceğini te’yid eden başka rivâyetlere
de rastlanır. Kezâ Ebû’l-Velîd’den gelen rivâyette, annie ile amca arasında çıkan
bir ihtilâfta Hz. Ömer’in çocuğa: “ Annenin darlığı amcanm bolluğundan senin
için daha hayırlıdır” demiştir.

Hidâne için İslâm, akl, bülûğ, (terbiyeye) kudret, emânet (fâsık olmamak),
hürriyet, evlenmemiş olmak gibi şartlar koşan fukahâ bu hususta sünnette vâki
olan -ki kısmen yukarıda zikrettik- ahbârı nazar-ı itibâra alarak, hidâneye ehak
olanları sırayla şöyle tesbît etmiştir:

1- Anne. 12- Baba bir kız kardeşin kızı.


2- Annenin annesi. 13- Anne baba bir erkek karde­
3- Babanın annesi. şin kızı.
4- Ana baba bir kız kardeş. 14- Anne bir erkek kardeşin kızı.
5 - Anne bir kız kardeş. 15- Baba bir erkek kardeşin kızı.
6 - Baba bir kız kardeş. 16- Anne baba bir hala.
7- Ana baba bir kız kardeşin 17- Anne bir hala.
kızı. 1 8 - Baba bir hala.
8 - Ânne bir kız kardeşin kızı. 19- Annenin teyzesi.
9- Anne baba bir teyze. 20- Babanın teyzesi.
10- Anne bir teyze. 21- Annenin halası.
11- Baba bir teyze. 22- Babanın halası.
6. c il t h Id a n e b Ol ü m U 317

Her duramda'anne baba bir olani'ar takdim edi|iir. Bu mehârim arasında ‫ ؟‬0 "
-cuk İçin kadın.akraba yoksa veya olmakla berâber hidâne İçin ehil degilse, hidâ
..ne irsteki tertibe göre erkek tarafi .h â rim i,n d e n olan esbâta intikâl eder
-Eğer ricâl’i mehârimînden gelen.asabe arasında kimse bulunmaz veyâ bulun
masına rağmen hidâne İçin ehil-'Olmazsa, hidâne hakki asabeden-olmayan erkek
mehârime intikâl, eder. Hidâne husUsunda .böyle bir tertib ortaya konmuştur. Zirâ ،ocuğun
.hidânesi,. İhmâli İmkânsız bir keyfiyettir. Bu'işe en elyakolanı da akrabasıdır '
Akrabanın da biri diğerinden evlâdır. Çocuğa bakacak hiçbir, akraba bulunmazsa
.çocuğun hidânesi İçin uygun olanı tâyin etme vazifesi hâkime terettüp eder .

ç j \] :‫اﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ ﻫﺎل‬ ‫ر ﺿﻰ‬ ‫ﺽ ﺟﺪه‬٠‫ﺃﲜﻪ‬.‫'ﺧﻌﺔبﺽ‬.‫ﺑﻦ‬ ‫ ﻋ ﻦ ﻋﺒﺮو‬- ١ Ü


،٤‫ ؤﺋﻨ ﻲ ﻟﺬ ﺳﺔا‬،‫ﻃﻨﻰ ﻟﺬ ؤﻏﺎة‬: ‫ ﺋ ﺬا ﻛ ﺎ ذ‬-‫ﺳﻰ‬١ ‫ 'إف‬:٠‫ ةةاﻟﺊ‬. ‫ﻟﺔﺋﺄ‬١ ‫ا;ﺀة‬

‫أئﺀ‬ ‫ﻫﻤﺰﻋﺔ ﻳﺮى ؟ ﻗﺎﻟﺔ‬ ‫' وإن اﺑﺎه ﺀةﻫﻐﻰ واراد أذ‬،(١)‫زﺟﺨﺮى ﻟﺔ ﺣﺆاة‬
.‫ 'أإو داود‬٠‫ أ ر ج‬.[‫؛ ﻧﺎ ﺗﻢ ﺀﻋﺠﻰ‬ ‫أﻏﻠﻲ‬
1. (1659)- A m ribnu Şuayb babası vasıtasıyla dedesinden (radıyallâu â ) an-
,latıyor: üResûluU â (a ie y h is s itu vesselam ya bir kadın gelerek:
‫ ﻻو'ﺀ‬çocuğa kam ım yu va, göğsüm İçecek,kucağım da k u n d â olmuş iken, ha-
bası beni boşadı ve onu da benden koparıp alm ak istiyor! ” diye ^ikâ^ef etti. Hz.
Peygamber (a ie y h is s itu vesselam):

“ Sen evlenmedikçe, çocuğa ehakltsıni’‫ ؟‬cevabini verdi” . [Ebu Dâvud, Ta-


1 3 5 ,( 2 2 7 6 ) .]

AÇIKLAMA:
1- Kadın Hz. Peygamber (aîeyhissalâtu vesselâm) ’e meselesini teşbihli bir üs-
lûbla anlatmıştır. Tercümede asla uymaya çalıştık. Ancak şöyle de tercüme edi­
lebilirdi: ”Bu çocuğu kamımda taşıdım, göğsümden emdirdim, kucağımda himaye
edip büyütmekte (zahmetlerini çekmeye devam etmekte)yim... ”

. ٠‫ﺉ و س‬ ‫ اﻟﺪى'ﻳﺤﻮى ﺍﺽﺀﺫ ﴽﻯ‬٠‫ﰟ اﻟﻤﻜﺎذ‬١ :‫ﻟﺤﻮاﺀ‬١ ( ١)


318 KüTU B-1 SI٣ TE M U H T A S A R I '6 . C İ L T

2" Bu hadîs, nikâh gibi'bir engel olmadığı müddetçe küçük çocUğa.'sâhip olma
husWs١ında annenin, babadan-daha çok hak sahibi oldugunU belirlemektedir. Ebû
Hanîfe, imam M âlik ve Şâfiî (rahimehumullah).böyle hükmetmişlerdir. İbım ’I-
M iinzit bu hususta icma'oldugunu söyler. Ebu merhum:.^‘(Bosanan veya
dul kal'an) anne,' çocuğa zî-rahm -1 muharrem olan birisi ile evlenecek olsa çocuk
üzerindeki hidâne hakkini kaybetmez” derken Şâfiî hazretleri,: “ Mutlak olarak'
^kaj,'İ5eder, zîı٠â delil bö'yle b.ir mfs.ilde bulunmaz” ^dem'işti٠
r.

‫ ﺋﺜﺮ ﺋ ﻼ ﻣﴼ‬٠ I . ‫ﺀئ ا'ﻗﺘﻰ‬3 ‫ﻫﺮﻳﺮة ر ﺿ ﻰ »ﻧﻪ ﻋﻨﻪ‬ ‫ “ وض ﻝ‬٢


‫أﺧﺮﺟﻪ ﺃﲱﺎﺏ‬ .£‫اﺗﻄﻠﻤﻖ ﻳﻪ‬. ‫ز أ ﺋ ﻪ ﺀ'ﳏﺎﺣﺪﲜﺪﺛﺎ‬١‫ ةائﺀق‬، ‫ه وأ ﻣ ﻪ‬٠‫ ﻳ ﻦأئ‬.
‫اﻟﺘﺮﻣﺬى‬..‫ و ﻫ ﺬا'ﻟ ﻐ ﻆ‬،‫اﻟﺴﻐﻦ‬. .
2 . .(1٠ ‫) ا‬- Ebu Hûreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber ( â y i
bissalâtu vesselâm) bir oğlan gocuğunu, baba veya annesini' seçmede muhayyer
bıraktı. Çocuk annesini seçti ve onun eliıiden mttdi A n n eside çocuğu ahpgötur-
d u ” . ^ lr m ‫؛‬zî. Ahkâm 21',.(1357)‫ ؛‬Ebû Dâyud, Talâk 35., ,(2277)‫ ؛‬Nesâî, Talâk-
.52, (6,185,186)‫ ؛‬Jbnu Mâce,'Ahkâni'22, (2351). Yukarıdaki metin TirmîzVmn
metnidir.)
AÇIKLAMA:
Hadîsteki'muhayyer bırakma hâdises'i bosanıp ayrılan bir karı-koca arasında
cereyan etmiştir. Hadiste zikri gÇçen oğlan çocuğu ^ılam)^mümeyyi'z,.yani 7-8
yaşlarına basmış bir.çoc'ük olmalıdı'r... z ‫؛‬ra٠bahsin baş kısmında, umumî açıkla-
ma kısmınd‫ ؛‬beliritiğimiz üzere, istiğna yaşına basmış olan oglan çocuklarının
anne veya babadan birini seçmek -Şâfiîlere göre- kendilerine bırakılmıştır. Bu
yaşa ermeyen çocuk kız olsun erkek olsun anneye.aittir. Yeme, İçme, giyinrae.
'-ve hatta iştinca- gibi islerini tek. basma yapabilecek yasa gelen çocuk, Hanefile-
re göre, erkekse .babaya, .kizsa bülûğa kadar anneye aittir. Hassâ۴ bu istigna ya-
Şinı dokuz olarak'belirlemistir. Ahm ed ibnu Hanbel ve ishak ibnu R âh u yeye
.göre, çocuk yedi yasında muhayyer.bırakılır. Ş â fıîd e 7-8 yasında muhayyer bı-'
-.-rakılacagını Söylemiştir. '

٠‫ﺛﻖ‬٠ ‫ > غ رﺋﺪ ﻳﻦ ﺣﺎوه • ز‬3 :‫'ﻋﺪ ر س اﻫﻪ ﻋﺘﻪ ﻫﺎل‬, ‫ " وﻋﻦ‬٣ I
‫ وف‬،‫ى أح اﻳﺎ‬
‫ أ‬،‫ى ﴽﺧﺪﻫﺎ‬
‫ﺀ‬:‫ ةا ق ﺟﺜﺮوﻣﻨﻰ ه ئ‬،٤‫ﺀﻟﺔ ﺧﺘﺆ‬
٦‫ﻗﺪﻟﻢي‬
6. c il t H İD A N E 'B Ö L Ü M Ü
319

‫ﺀح‬ ‫ أﻗﺄ‬:‫ ر ض اﻟﻠﻪ ئ‬، > ‫ ذ ﻗ ﺎ ذ‬،‫ ذأ ىا اﻟﻘﺄةأم‬،‫ﻷ ش ؤ ﻳ ﺌ ﺪ ى ﺗﺤﺄﻗﻬﺎ‬


‫ وﻗﺎل رﻳﺪ ر ض‬، ‫ 'ﺑﻰ أ ح ﺑﻬﺎ‬. . ‫ ذ ﻋﺌ ﺪ ى ا'ﺑﻘﺔ ر ﺳ ﻮ و اﻟﺘﻪ‬، ‫ ﻫﺬ ﻷ ﻋ ﺘ ﻰ‬، 1‫ﻳﻪ‬

۵ ‫ ﻗﻘ ﺼ ﻰ‬، ٤^- ‫ ؤ ﻗ ﺪ ﻧ ﻦ‬، ‫ ^ ﺋ ﺘ ﺎ ﺣﻨﺠﻎ إ ﻳ ﺎ‬، ‫إﺋﺔ أ ﺧ ﻰ‬٠‫ ذ ا‬٠ ‫ أى أﻋﺆ ﺑﻴﺎ‬: ‫ ئ‬١

‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ'أﺑ ﻮ دا ود‬.[‫ إ ﺋ ﺘ ﺎ اﻓﻜﺎﺗﺈ ام‬: ‫ زﻗﺎ ل‬،‫ ﺑ ﻴ ﺘ ﻘ ﺮ‬. ‫ ر ﺳ ﻮ و اﻟﺘﻪ‬1‫ﺑﻪ‬.


3.''(1661)- Hz. A li (radıyallahu anh) anlatıy.r: ‘'Zeyd ‫ ﻻ ط‬Hârisç M ekke’ye
gitmişti. (Uhud’da şehiddüşen Hz. Hamza’nın kızına uğradı Cafer (radıyalIahu
anh): “Kızı yanıma ben alacağım, ona ben e h i ı m , o benim amcamın kızıdır
ve üstelik yanımda teyzesi var, teyze anne gibidir” dedi. Hz. "
anh) de: “Ona ben ehakkım. o amcamın kızıdır. Yanımda Resûlüüah (aleyhis-
saIâtu veşselâm)’ınkızıFâtıma var. Fatma ona e h i ı r ” dedi. ZeydibnuHâlise
(radıyallahu anh) atılarak: “Ona ben e h i ı m , o erkek kardeşimiıi/kızıdır, ben
onun İçin yola çıktım ve yanma geldim” dedi. Resulullah (a leyh issitu 'Veşse-
lam), kızı Hz. Ca’fer (radıyallâu anh)’in yanma almasına hükmetti ve: ‘'.Mu-
'hakkak ki,, teyze annedir!” buyurdu!’ [Ebu Dâvud, Talâk.35, (2278-2280);
Buhâ٢I Sulh 6,.Meğâ2İ 43; Tirmizl, Birr 6.] ' ٠
AÇIKLAMA:
.1- Bu.hâdise, Buhârî’nîn rivayetinde daha.açık gelir. Buna göre, Hudeyhiye
Sulbünden sOnra. m e z^ r sulhUn şartlarından biri geregince, müteakip sene,' ıpüs-
lümanlar 'umre niyetiyle Mekke’ye.gelirler. Ziyâreti tamamlayıp dönerlerken IJhud
Savaşi’nda şehid düşıhıiş olan Hz. ^araza’nınkızıAmmâre.. “Amca, amca (be-
.ni'degötürün!) diyerekReşûlnüah (aleyhissalâtu vesselâm)’ınpeşine takıiır. Bir-
rivayette kafilenin İçinde dolaşmâta olankıza Hz. A li (ra d ıya llâ anh) sahip
çıbrakelinden tutar vezevce-i pikleri Hz. Fatma (radıyallâanhayya: ‘‘Am-
canin kızıni'yanına al !“diye emreder, ٠ da alır. .Ancak, kızı yanma alma husüsun-
da Zeyd ibnu Hârise ile Cafer ibnu EM fâlib de araya girerler ' Rivayette de
görüldüğü üzere, her biri ‫؟‬.cuga sâhip olma hususunda birinci derecede hak' sa-
‘hibi oldukları.iddiasıyla ihtilâf ederler.
Ancak,-ResUIullah (aleyhissalâtu vesselâm):
“ Teyze, anne m k am ın d ad tr!” diyerek,, kı'zı. teyzesi Esma Bintu Umeys’i
nikahında'tutan ٠ . ç a ^ r ’e teslim'eder. '
-2'- RivâyetteZe^d‫ ﻻ ط‬Hârise’ninHz. Hamza ya “ kardeşim” de'mesi, Resû-
lullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın, hicretten sonra Medine’d e . . Hamza i l e . .
320 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. c il t

Zeyd (radıyallahu anhümâ)’‫ ؛‬karde§lemi§ olmasındandır. BU'.'karde§le§me, baş-


!angjçta'birini diğerine ٧âris kılacak şekilde kardeşler arasında ciddî ve kuvvetli
bağlar husûle getirmişti.
3- Niza konusu olan Ammâre Bintu Hamza, annesiyle Mekke’de kalmıştı.
4- Ajnmâre'nin, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a: ‘*amca!” diye hitabi',
saygıdan ileri gelen bir tavziftir. Zira .Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onun
amCası deği'l, amcaSının oğludur. Mamâfih, Resûlullah (aleyhissalâtu vess۶lâm)’la
Hz. Hamza'nın süt kardeşi oldukları da bilinmektedir. Nitekim Hz. Ali, Resû”
lullah (aleyhissalâtu vess٠
elâm)’m kızı Fâtıma’y a A m a r e ’yi ‘.amcanın kizı” di-
yerek takdim etmiştir. - ı
5- .Bazı rivâyetler, Ammâre’yî himâye etme hususundaki bu ihtilâfin Medhıe’de
cereyan ettiğini taSrih eder. Rivâyetin.sad^inde olduğumuz veçhi. ise, sanki Mek-
'ke’.de geçtiği fikri'ni'verecek' bir üslûba sâhiptir. Mamâfih, münâkaşanın Mek-
ke’den ayrıldıktan, sonra, Me^îne’ye henü.z'.gelmeden yolda cereyan ettiğini ifade
eden rivayetler.de var. Baz-1 rivâyetler, bu münâkaşanın uyumakta olan Hz.‫؛‬Pey-
'gamber (aleyhissalâttı vesselâm)١'İ uyandıracak kadar yüksek sesle geçtiğini belirtir.
6". Hudeybiye antlaşmasında, Mekke .halkından mûslümanlarla gitmek isteyen'
hl‫ ؟‬kimseyi götürmemek şartı olmasına rağmen Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'A'mmâre’yi beraberlerinde ,alma'larına 'izin vermiştir,’'z‫؟‬râ, 'Mekkeli-
ler onun .‫ ؟‬ıkmak. arzusuna mUmânaat göstermemişlerdir.' Mamafih, kadınların
vahy-i',İlâhî ile bu.şartın dışında tutulduğu da söylenmiştir..
7- Hz. Peygamber’in, kızı Hz. Cafer’e hükmetmesi,'hem.hanımının‫ ؛‬hem de
kendisinin ço.cUğa'Olan kan'kgrâbeti sebebiyledir‫ ؛‬kendisi kızın amcaoglu, hani-
mı da teyzesi olmaktadır'. Mamafih bir rivâyette üçüncü bir sebep' zikredilmiş-
tir: ‫ؤا؛ﺋﺬ آؤﺳﻎ ﺑ ﻐ ﺰ‬M ‫ “' آذﻗﻐﻬﺎ إﻟﻰ‬Ben çocuğu .Cafer’e veriyoram, o sizden
daha zengin.”
'8- Bu .riyâyet,;şeftat,merhanlet gibi duygularda, teyzenim
oldugu, çocugun meselelerine onun annesi gibi fıtrî-bir alâka hissedeceği hükmü
çıkarılmıştır.' Buradan hareket eden.ulemâ hidâne meselesinde teyzenin haladan
.önce geldiğine hükmetmiştir. Dolayısıyla eşit uzaklıktaki.anne akrabalan, hidâ-
ne m_eseleŞinde'baİ5a akrabalarına tekaddüm etmededir". '
Umumi Açıklama•;
Hased ile gıbta birbirine benzeyen zıd hasletlerdir.İTıpkıtevazû ile tezellûl, ve-
kar ile tekebbür, israf ile cömertlik,iktisad ile cimrilik gibi. Bunlar zâhirde bir
benzerlik taşısalar da hakikatte zıttırlar, biri memduh, diğeri mezmumdur.
TARİFİ:
Hased, Râğıb’m açıklamasına göre nimet verilmiş olan kimseden o nimetin
zevâlini istemek, yâni nimetin yok olarak o kimsenin mahrûm kalmasını temenni
etmekti... Bâzı âlimler “ kişinin bu nimete, kendisinin sâhib olmasım temenni
etmesid١ı”
‫ ؛‬diye tarif etmiştir. Gerçek o ki, hased her iki mânâya da şâmildir.
MAHİYETİ:
Hased’in sebebi, insan fıtratından gelir. Normalde, insanoğlu kendi hem cins­
lerine karşı üstün olmak arzusu ile mecbûl yaratılmıştır. Bu his gereklidir ve bel­
ki de birçok beşeri terakkinin zenbereğidir. İnsanın bu fıtrî meyli bir kusur değil
bilakis bir imtiyazdır. Ancak bunun akıl ve irade ile hadd-i vasatta tutulması ge­
rekmektedir. Hadd-i vasattaki üstünlük sevgisi ise“ gıbta” dır. Bu, başkasmda olan
nimetin kendinde de olmasını temenni etmektir. Gıbtada, başkasının o nimetten
mahrûmiyetini ‫ ؛‬lennî yoktur. Halbuki hased, kendinde olmayan nimeti başka­
sında görünce, c n bu nimetten mahrum kalarak kendi seviyesine düşmesini is­
temektir.
Görüldüğü üzere, karşı tarafın mahrûmiyeti ile kendisinin yükselmesi veya en
azından eşitlenmesini istemek (hased) ile, ondaki nimete sahip olarak ona yetiş­
meyi veya onu geçmeyi temenni etmek arasında büyük fark mevcuttur. Gıbta
mü’minin, haşed münâfığın vasfıdır.
Elmalılı merhum, hased mevzuunda şu kıymetli açıklamayı yapar: “ Hasedde
asi olan mânâ, bir nimetin, bir faziletin, bir kemâlin, sahibinden zevâlini (yok
olmasını) arzu etmek, kendisine geçmesini gerek istesin, gerek istemesin başka­
322 KUTUB.I SITTE MUHTASARI 6. c il t

sında bulunmasını mutlaka çekememektir. Öyle ki, “ onunki onda dursun da sa­
na da verelim” deseler memnun olmaz, keşke onunki mutlaka gitse de kendisine
hiçbirşey verilmese bile hoşlamr. Bâhusus hased olunan nimet, hâsid tarafından
gasbolunmak kabil olmayan fezâil-i zâtiyye ve kemâlât-ı nefsiyye kabilinden olursa
hâsid o zaman bütün bütün fazilet düşmanı kesilir ve onu kendine tahvil edeme­
diğinden dolayı mahsudunu (çekemediği kimseyi) bi-gayr-ı hakkın (haksız ola­
rak) mutlaka imha etmekle müteselli olmak ister el-iyâzu billâh.
Hülâsa, hâsid, kendinin onmasını değil, diğerinin onmamasını ister... Şer olan
hasedin asıl mânâsı, başkasında bir nimet görmekten müteezzi (rahatsız) olup onun
zevâlini istemektir ki bizim çekememezlik^tâbir-ettiğimizdir, birtakımlanhın zan­
nettiği ve hayli şâyi olduğu Veçhile kıskançlık demek değildir. Kıskançlık bazan
hased demek dahi olursa da daha ziyâde Arapça’da gayret tâbir olunandır... Me­
sela erkeğin karısını başkasından kıskanması, kezâlik karının kocasını başkasın^
dan kıskanması hased değil, “ gayret” ve “ hamiyet” tir, bu memduhtur.”
HASEDİN ZARARLARI:
Bu mezmûm ahlâk önce hâside zarar verir. Başkasında gördüğü her nimet onu
rahatsız eder. Ancak asıl büyük zarar, hasedcinin böyle bir hissi içinde taşımakla
yetinmeyip, arzusunu gerçekleştirmek üzere, onun gereği olan hîle, söz ve fiille­
re yer vererek faaliyete geçmesiyle hâsıl olur. Bilindiği gibi Felâk sûresinde,
“ hasedci’nin hased ettiği zamanki şerrinden Allah’a sığınmak” emredilmiştir.
Yâni hasedci kimse, içinde geçen hased ve çekememezlik duygularının mukteza-
sım gerçekleştirmek için harekete geçtiği takdirde son derece zararlı olabilmek­
tedir. Zirâ böyle habîs nefislerin göze almayacağı kötülük,'başvuralmayacağı hile
ve habâset yoktur. Mezkûr sûre, hased duygusunun, kişinin içinde kaldıkça sâhi-
binden başka kimseye zarar vermeyeceğini de dolaylı olarak ifâde etmektedir.
HASEDİN Ç A ^ S İ :
Bir mü’mine yakışan, hased hissi içinde doğduğu zaman, bundan nefret edip
defetmeye çalışmaktır, tıpkı haram şeyleri yapmak hissi içinden geçince yaptığı
gibi. Bu duyguyu tedavi husûsunda Bediüzzariıan merhum şu tavsiyede bulunur:
“ Hâsid adam hased ettiği şeylerin âkibetini düşünsün. Tâ anlasın ki, rakibinde
olan dünyevî hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet, fânidir, muvakkattir. Faide-
si az, zahmeti çoktur. Eğer, uhrevî meziyetler ise. zâten onlarda hased.olmaz.
Eğer onlarda dahi hased yapsa, ya kendisi riyâkardır; ahiret malım dünyada mah­
vetmek ister. Veyâhud mahsûdu (hased ettiği kimseyi) riyakâr zanneder, haksız­
lık eder, zulmeder.
6. c il t HASEDLE İLGİLİ BÖLÜM 323

Hem ona gelen muşîbetlerden memnun ve nimetlerden mahzun olup kader ve


Rahmet-i Dâhiyye’ye, onun hakkında ettiği iyiliklerden küsüyor, adeta kaderi tenkîd
ve Rahmet’e itirâz ediyor. Kaderi tenkîd eden başını örse vurur kırar. Rahmet’e
itiraz eden rahmetten mahrum kalır...”
MEŞRÛHASED:
Son olarak bir noktaya daha parmak basmak isteriz. İslâm ulemâsı, bazı kim­
selere karşı hasedin meşru olabileceğini söylemiştir. Onlar kâfirlerle, mazhar ol­
dukları nimetleri, Allah’a isyan ve birkısım günah işlerde harcayan fâsıklardır.
Bunların ellerindeki nimetten mahrum kalmalarını temenni etmek günah değildir.

-‫ﻻ‬ ‫اﻟﻠﻪ‬ ; 1 ^1 ‫ال و‬.] :‫ﻋﻦ اﺑﻦ ﻣﺴﻌﻮد رﺿﻰ اﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ ﻫﺎل‬, ١
‫ ﻳﻞ'آﯪة‬٠‫'ؤز‬،‫ﺗﺬﺻﻰ ﻳﺒﺎ وﻳﺸﻬﺎ‬.‫ ﺧﺘﻦ إﻷ ﻓﻰ اةﺛﻦ رﺟﻠﻠﯫئ اﻟﺘﻦ ا ﻟ ﺠ ﺊ ﺋﻴﺰ‬.
‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺜﻴﺨﺎن‬.‫ﺗﻌﺆه ﺧﻰ اﻓﺘﺆﺀ‬٤ ‫ى‬٤‫ غ‬-‫ اﻟﺌﺬ'ﯪ ﻷ ﺋﺘﺘﻌﻨﻦ‬٠.
1. (1662)- ‫ ﻻ ط‬M es’ûd (radıyallahu.anh) anlatıyOr: “Resûlullah (aleyhissalâ-
tu vesselâm) buyurdularki: “ Şu iki kişi dışında hi‫ ؟‬kimseye gıbta etmek câîz
degildirî “ Biri, AMah’ın kendisine verdiği hikmetle hUkmeden ve bunu baş-
kasma da ögreten.hikract sâhibi kimse. Dîğeri.de AMah’ın kendisiile verdigi
malı.Hakk yolda sarfeden zengin kimse.” fBuhârî, ilm 15, Zekât 5, Ahkâm
3, 1’tisâm 13., Müslim, Saiâtu’l-Müsâfirîn 268, (816).J
1- Hadiste diye tercüme ettiğimiz kelimenin aslıhaseddir. Ancak, Umu-
mî Açıklama'kısmında belirttiğimiz üzere, hased kelimesi zihniraizde öncelikle
mçzmûm olan mânâları uyandırdığı İçin, tercümede o kelimeyi taillanmamayı uy-
gun bulduk. Zaten hased, Arapça’da mecâzî١0İarak' gıbta mânasında da kullanıl-
maktadır. öyle ise, sadedinde olduğumuz hâdiste, hased, “ gıbta” mânâsını
taşımatoa ve: ‘iki kişiye'Allah’ın verdiği nimetin kendinize de verilmesini'temennî^
etmeniz câizdir...” diye anlaşılması gerekmektedir. Mamafih müteakip hadîste,
hased kelimesinin kullanılmasıyla ilgili bir başka te’vîl١kaydedeceğiz.
Meşru kliman bu’temennî,.başkasındaki nimetin zevalini temenni etmemek.şar-,
.tıyla kayıtlıdır. Bu hususta gösterilecek.'hırsa, Arapça’da münâfese denir, dili-
mizde yarışmak diyebiliriz. Münâfçse, İbâdet IlusuSunda memduhtur,,, zira
âyette: ‫ ذ ا زﻟ ﻚ ﻣﺜﻘﺎ ﻫﺴﻲ ا ﻟ ﻘ ﺎ ﻳ ﺜ ﻮ ن‬١‫ل‬,“ iyi şeyler İçin yartşanlar, ^bunun İçin
-yanşsmlar” (Mutaffifin 26) buyralmuşpır.. Ma’siyette.yarış mezmumdur. Câiz
olan amelle'rde yarış mübahtır. Bu noktadan hadisi' şöyle kayıtlamak uygun gö­
324 KUTUB-I. SITTE M U H TA S A R I 6. c il t

rü!mü§tür: “ Bu iki hususta yapılacak gıbtadan daha .efdal, daha büyük gıbta
yoktur” .
2- Mezkûr 'iki nimetten biri hikm'et, digeri maldır. Ancak her ikisi de Allah
yolunda sarfediliyorsa memduhdur, gıbtaya değmektedir. Nefis ve. §er_ hesabına
kullanılacak malin da, İlmi.n d e kişiye getireceği ziyade bir soru.mluluk olduğu
‫؟؛‬in Hz..Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bunun temennisini tavsiye etmiyor..
3- Hz. Peygamber, (aleyhissalâtu vesselâm)١in, ۶evâzı sâdece iki nimetle SI-
nırlaıpasına gel.ince: Allah için.îfâ edilen taatler, ya bedenidir, ya mâlîdir, yahut
bunlardan birinin yeri-ne geçecek bir şeydir. Had.îste, bedenî olana hikmet, hik-
metle hüküm v'e hikmetin.öğretilmesi ile işâret edilmiştir, ibnu Ömer’den kayde-
d'ecegimiz müteakip, hadîste, .bu husus biraz farklı kelimelerle İfâde, edilmiştir:
“ ....AMah.bir kimseye Kur.ân vermiştir» 0 da onu g ^ e ve gündüz İkâme eder»^.
Ulemâ “ İkâme” yi “ namazın İ‫ ؟‬inde ve dışında okumak, onunla'amel etmek, onu
öğretmek, muktezasıyla.hükü.m ve fetv.â vermek...” şeklinde 'anlar vesadedinde
olduğumuz, vechi. ile bu veclıi arasında fark 'görmez.
Hadisin başka vecihleri de var. ٠ .
4- Hadîsin başka sahabeler, tarafından rivâyet edilen vecihlerinde farklı ziyâ-
deler var. Bunlara göre ResUlullah (aleyhissalâtu vesselâm)١ın bu sözünü İşiten
bir adam: "‘Keşke bana da falancaya verilen kadar mal verilmiş olsaydı da ben
de onun gibi hayır ameller işleseydim ’’ temennisinde bulunur. ResUlullah (aley-
hissalâtu vesselâm) bu temenniye: “ Hakk yolda amel edenlerle, hakk yolda amel
etmeyi temenni edenlerin sevapta eşit olacaklarım belirterek cevap verir:

‫ﺋﻞ‬٠‫س‬ ‫ﻓﺎﻻﺀ‬ ‫ىﻷ''ةﻓﺰ'ﺻﺎدق اﻟ ﻪ ﻳﻌﻮل ﻟﺆ ﺁﺫ ﺭ‬-'‫زﻹ 'ؤﻷة‬.‫ﻧﺰﻗﻪ اﻟﺌﺔ^ ﻋﻨﯫ‬.‫ﺑﻖ‬


‫ﺀﺍ‬ ‫ ﻳﺼﻞ ﻗﻼﺓ ﻫﺎﺟﺮﻓﻤﺎﺳﻮﺍﺀ‬U
“ AHah bir kimseye Wim verir ve fakat maJ vermezse, bu kintse Sidk.ije
“ Benim m a l . olsaydı falanca gibi hayırda harcardım ” diye temenni etse,.-'
her ikisi sevapta eşit olur” . Keza bir başka hadîste de:
‫ﺑﺎﻛﺄﺭ‬:‫ﲪﺎ'ﳍﺄ‬.‫ﺭ‬٢‫ﺁﻟﻆﺀ;ﺍ ﺍﺛﺄ‬
٤٠§ ükreden yiyen sevapca, sabreden oruçlu gibidir” buyurmuştur.

: | ‫ﻟﻠﻪ ﺀ‬١ ‫ ] ﺳ ﻤﻨ ﻎ وﺳﻮو‬:‫ ةال‬.‫ﻣﺎ‬٠‫ﺀب‬ ‫ﺑﻦ ﻋﻤﺮ رﺿﻰ‬. ‫ وﻋﻦ‬-' ٢ ‫؛‬H .


٠‫اااﺛﻞ‬ ;\‫ ﺛﻬﻮ ﻳﻌﻮم ﻳﻮ\ﻝ‬،‫;آن‬٠‫ رﺟﻮ آى؛ ا'ﻟﺘﺬ' ال‬:‫ى ﻓ ﺾ‬٤‫ﻳﻤﻮوئ ﻷ ﺧﺘ ﻦ ا ﻷ غ‬
6. CJLT H ASED LE İL G İL İ B Ö LÜ M 325

'[‫ ﺗ ﺮ ﺛﺎﻷ ﻗﻴﺆ ﺑﺒﺘﺔ آى؛ 'اﻟﺶ ذآﯪة اﻟﺌﻴﺎر‬٤ ‫ززﻣﻴﻞ أﻏﻄﺎة اﻧﻦ‬ ،‫ذآﯪة اﻟﺜﺎو‬
.‫ﻣﺬى‬.‫أﺧﺮﺟﻪ اﻓﻴ ﺨﺎ ن واﻛﺮ‬

2. (1663); ibnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “iki kişiye karşı hased
dizdir: Birincisio kimsedir ki, Allah kendisine Kur'ân- 1 K erim i nasib etmiştir,
o da onu, gece ve gündüz boyu İkâme eder. İkincisi de 0 kimsedir ki, AUahu
Teala ona mal vermiştirde o da ^eee vegündüz (hakyolda) İıifak eder. ” [Buhâ-
rî, Fedâüu’l-Kur’ân 20, Tevhîd 45‫ ؛‬Müslim, Müsâfirîn 266 (815)'‫ ؛‬T‫؛‬rm‫؛‬zî,.Birr
24‫ ( ا‬1937).‫ل‬
AÇIKLAMA:
1- Hased ve g١bta kelimelerinin kullanılışları ve. aralarındaki farkla ilgili açık-
lama daha Once geçtiği İçin burada o' husUslara temas etmeyeceğiz. Ancak, bura-
da hased kelimesinin kullanılmış olmasıyla ilgili ‫ ظ‬0 ‫ ﻻ‬Hacer'in serdettigi bir te’vili
kaydetmek isteriz. .Der ki: “ ...Yahud da hased kelimesi, iki hasletin tahsiline
teşvîk husUsunda mübâlağa İçin kullanılmıştır. Sanki şöyle denmektedir: Bu iki
haslet, sâdece mezmûm^bir yolla tahsîl edilebilecek olsa.bile, onlardaki fazilet
seciyle, onların .bu mezmum yoldan tahsili sevablı ise bunların meşrû' ve memdUh
,yoldan tah'silleri ne kadar sevablı olur‫ ؛‬Bu teşvik $u âyetin üslûbuna uygunluk
'arzetmektedir: ‫ﺷﺔﻳﯯا أﻟﺨﻘﺰاة‬1‫ف‬... “Haytrlj işlerde birbirinizle yartştn...,” (Baka-
ra 148). Zira, “yarış”ın 'hakikati, arzu edilen şeyde başkasının önüne geçmek-
tir.”
-.2- Kur'ân’ın ikâmesi, önceki hadisin açıklanmasında geçtiği üzere, Kur’ân'la
-hem okuyarak, hem de. onun emirlerini yerine getirerek-,ameldir.

‫ﺑﻠﻢ‬١‫ﻵ‬ I ‫ش‬١‫ال رﺳﻮو‬٤] :Ju٩‫ش ﺀل‬1 ‫رض‬ ‫ وص أى رزة‬- ٣ I


.‫ا'ل'ا'ﻟﺘﻐﺖﺀ‬٤ ‫ 'أؤ‬، ^ ١‫ذ‬۵‫ا‬ ja، ‫ى‬ ‫ﻟﺨﺘﺎت‬٠‫ذا'ﻟﻎﺀ'ةإﻗﺬ ﻵ ر ا‬
‫أﺑﻮ داود‬ ‫ ﺟﻪ‬,‫ آﺋﺰ‬.

3٠(1664)- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh.) anlatıyor: “Resulullah (aley-


hissalâtu vesselam) buyurdular ki: “.Hasedden kaçının. Çünkü ٠, ateşin odu-
nu -ravi dedi 'ki: Veya kura otu-, yiyip tükettiği gibi, bütün hayırları yer
tüketir.»* (Ebu Dâvud, Edeb‘52, (4903).‫ل‬
326 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. CiLT

AÇIKLAMA:

1- ibnu Mace’de Enes (radıyallahu anh)’،en rivâyet edilen bir hadîs şOyledir:
“ Hased hasenatı yer tüke،îr, tıpkı ate§‫؛‬n odunu yiyip tükettiği gibi. Sadaka
da hataiarı söndürör, tıpkı suyun ateşi söndürmesi gibi” .
2" Hasedden kaçınmak, başkasının mail mevkii vs. dünyevi bir şeyinde ‫؟‬eke-
memezlige düşmemek denmektir. Uhrevi umUrda gıbta câiz ise de dünyevi umûr-
da hased câiz değildir. Çünkü, hased, hâsldi mahsûd hakkında gıybete ve yıkıcı'
gayretlere sevkederek zulme, ve haksızliga atar. Gıybet, zulüm ve haksizlik ise
bunları yapanın hasenâtının,y0k olmasına mûncer'Oİur. Bütün bu durumlar mah-
sUdun nimetce. sevahça artmasına,hâsidin de hüsran ve zararlarda batmasına se-.
bepolur. BOylelerinin durumu âyet-i kerimede: ‫ “ ﺿﻴﺰ اﻟﺬﺋﺂ زا ﻵﺑ ﺰة‬Dünyâyı da
âhireti .de kaybeder»» (Hacc 11) diye İfâde edilmiştir.

(‫ دب اﻟ ﻎ‬: ‫ﻟﺘﻪ ا‬١‫ال وﺳﻮو‬٠] :‫ وض اﻟﺰﺑﻬﺮ رﻏﺲ'اﻟﻠﻪ ﻋﻔﻪ ةال‬- ٤ .


‫ﻷ أﻗ ﻮ ل ﻗﺨﻴﺆط‬ ‫ﴽ ذا \ﻝ‬ ‫( ؛‬١)‫ ز ﺑ ﻰ ا ﻓ ﺤ ﺎ إ ﻗ ﺈ‬، ‫ ا ﻟ ﺨ ﺘ ﻦ ز ا ﻟ ﺒ ﺌ ﻔ ﺜ ﺎ ة‬:‫ﻫﻠ ﻠ ﻔ ﺌ ﺈ‬ ‫ا ﻷﻗﻢ‬ ‫داﺀ‬

،‫اﻟﺠﺔ ﻋﺶ ﺛﻮﺑﯯا‬ ‫ﺋﻨ ﯯ ذ‬ ‫ ى ﻳﺪه ﻷ‬٠‫زاﺋﺬى م‬.،‫ وﻟﻜﻦ ﺛﺨﻴﺮ اﻟﺬﻳﺬ‬.،‫اﻟﺜﺮ‬


‫ ا ل ! ﻻ م ﺳﺌ ﺆم[ ل‬١‫ ﺛ ﺤﺎا و ن ا ه ؟ ' أ ذ ﺛ ﻮ‬U .‫ أ ﻷ أ د ﻣ ﺤ ﻢ ﻏ ﺶ‬، ‫ ﯮا ﺣ ﺶ ﺛ ﺤﺎ ﺑ ﻮا‬٠‫ز ﻷ ر‬

' ' .‫أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى‬


Hz. Ziibeyr (radıyallahu anh)'anlatıyor: iiResûIulIah (aleyhissalatu) 4٠-(1665
vesselam) buyurdular ki: “ Size ümem-i kadime hastalığı sirayet etti ‫ ؛‬-Bu, ha
sed ve. bugzdur. Bu kazıyıcıdır. Bilesiniz .‫ ؛‬-kazıyıcı derk.cn saçı kazır demiyo
rum . O dini kazıyıcıdır. Nefshni kudret eltade tutan Zât-1 Zülcdâl’e yemin
ederim, sizler inlan etmedikçe 'cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe
de İmân etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmeye yarduncı olacak şeyi haber
vereyim mîî Aranızda selâmı yaygınlaştırın »»', ^ ‫ ؛‬rmlz‫؛‬, Sıfatu’l-Kıyâme 57 ,
(2512). ‫ ل‬.
AÇIKLAMA:
1- Hz. Peygamber (eJeyhiss^atu vessei^n) önceki Ununetlerin ydülmasına sebep

‫اﻟﺪ س‬ ‫و ﺳﺎ ﺻ ﻞ‬ ‫ﺑ ﻚ‬ ‫ى‬‫ أ‬.:‫ﺗﺤﻠﻖ‬, .‫ت‬


‫ﻫﺎ ب أ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫اش‬ ‫اﻟ ﺨ ﻤﺒ ﺔ‬ ‫اﻟﺤﺎﻟﻘﺔ؛‬ ( ١)
. ‫ﻛﺎ ﺳ ﺂ ﻣ ﻞ اﻟﻤﻮس ا ﺳ ﺪ‬
6. c il t HASEDLE ilg ili BOLUM 327

olan İçtimaî bir marazı dâu’l-ümem diye isimlendiriyor. Bu hastalık hased ve buğz-
dur. Bâzı şârihler bunu, eski milletlerin âdeti diye anlarlar.
2- İmandan murad hem Allah’a inanmak, hem de peygamberlerin getirdikle
rine inanmaktır. Cennete götürecek hakiki iman budur. Değilse sırf Allah inancı
veya Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in getirdiğinin bazısına inanıp ba­
zısını reddetmek veya şüpheyle karşılamak, kişiyi kurtuluşa götürmez.
3- Selâm, karşılıklı muhabbetin mühim âmillerinden biridir. Zira selâmlaşmalar
kalplerdeki kırgınlıkları bertaraf ettiği gibi muhabbeti de uyandırmaktadır.
Selâmla ilgili geniş açıklama 3376-3390 numaralı hadîslerde gelecek.
‫ﺑﻖ آدم‬٠‫ ﺗﻨﺬﻟﻢ ا‬:٠ ‫ﻟﻠﻪ‬ ‫ ل رﺳﻮد‬١‫ ]ق‬:‫ل‬١‫ق‬.‫ﻟﻠﻪ ﻋﻨﻪ‬١‫ ﻋﻦ أﻧﺲ رﺿﻰ‬- ١ 1 1
.[‫ 'ذاﺗﺤﺰص ﻋﺘﻰ اﻛﻨﺮ‬،‫ اﻧﺠﺬص ﻏﺰ اﺗﺘﺎذ‬:٠‫وﻳﺒﺐ ﻳﻪ اﺳﺎي‬
.‫أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ ا ﻟ ﺜ ﻴ ﺨ ﺎ ن واﻟﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬

1. (1666)- Hz. JSnes (radıyallahu anh) anlatıyor: “ResûIuUah (aîeytûsssdâm ves-


buyurdular ki: ..Ademoğlu ihtiyarladıkça onda iki şey gençleşir: Mala
karşı hırs ve hayata karşı hırs” . [Bühârî, Rikâk 5; Müslim, Zekât 115, (1047);
Tirmizî, Zühd 28, (2340): Ibnu Mâce, Zühd 27, (4234).]

٠ AÇIKLAMA:
1- Bu hadîs muhtelif vecihlerde gelmiştir. Buhân’deki bir vechi: .،Ademoğlu
büyür, onunla birlikte iki şey daha büyür: Mal sevgisi, uzun Ömür sevgisi”
şeklindedir. Bir başka vechi ise: ،،Yaşünın kalbi iki şeyde genç kalır: Dünya
sevgisi ve tûl4 emel (uzun yaşama sevgisi)” şeklindedir. BeyhakVma kaydetti­
ği bir vechi: ،،Ademoğlunun yaşlandıkça cismi zayıflayıp eti incelse de kalbi
genç kalır” şeklindedir.
2- Burada, ifâde edilen ihtiyarm kalbinin gençliği, bir mecaz ve istiâredir. İh­
tiyar. hayatı ve malı gençler kadar, hatta daha fazla sever demektir. İnsan, eceli­
nin yaklaştığını hissedince mal ve hayata karşı olan sevgisini artırır. Uyku bile,
sabaha karşı yani gecenin sonlannda daha tatlı olur. Demek ki herşeyin sonu yak­
laştıkça kıymet ve lezzeti arttığı gibi, insanın eceli yaklaştıkça hayat ve malın
kıymeti de artmaktadır.
Hadîste genç kelimesi, hırsın kemâli mânâsında istiâre edilmiştir. Çünkü gen­
cin kuvveti yerindedir ve eceli uzakta görmektedir, bu sebeple hayata sevgi ile
bağlıdır.Eceli yaklaşan ihtiyarın, daha fazlasıyla dünyayı sevdiği bu istiare ile
anlatılmıştır.
6. c il t HIRS BÖLÜMÜ 329

: | ‫ﻟﺘﻪ أ‬١ ‫ ال رﺳﻮد‬٠] ‫اﻟﺖ‬٠ ‫ﻋﻔﻪ‬ ‫ اﻟ ﻚ رﺿﻰ‬٠ ‫ وض ﻛ ﺐ ﺑﻦ‬٠٢ n


‫ اﻟﺘﺰ؛ ﻏﺰ اﻟﺘﺎﻟﻲ واﻟﺪرف‬/‫ ﻳﺄﻧﺴﺪ ﻟﻘﺎ ﻳﻦ ﺟ ﺰ‬.‫ﺗﻲ ﺟﺎﺑﺘﺎف أزﺳﻼ إى ﻏﻢ‬1‫ ذث‬U
.‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى و ﺻ ﺠ ﺤ ﻪ‬.£^‫ﻧﻢ‬

‫ئ‬.‫أ ﺷ ﺖ ﻳﺪﻳﺜﻪ‬:‫]أت د ز اﺗﺰﺀ ﻇﻰ اﻟﺘﺎﻟﻲ واﻟﺘﺮف ؤﺗﻲ‬ ‫ت‬٠‫ﻋﻂ‬٠‫و‬

‫ﻳﺘﻔﻌﺎ ﻣﺌﻬﺎ‬ ‫وﻟ ﻢ‬ ‫اﻵ ﻳ ﻬﺎ‬-‫]إدا از‬. İ^Î١ ‫ﻳ ﻤ ﻤ ﺪ اﻟﻮﺛﺎن اﻟﺠﺎﻣﺤﺎن‬

2. (1667)-Xa’bibi7uüiA:(radıyallahuaııh)aıılaüyor: “Resûlullah(âyhis-
salâtu vesselim) bu yurdukki: “ B ir sürâye salm an iki aç kurd u n sürüye ver-
digi z arar, kişinin m al vc'şeref hırSjyla dine verdigi za ra rd an daha fazla
değildir.” [Tirmizî, Zühd 43, (2377).‫ذ‬
Mânâsı sudur:.Kişinin mal ve seref İçin'gösterdiği hırs ve bu iki seye .lan sev-
'gisi dine fesad ve zarar getirir, tıpkı a‫ ؟‬iki kurdun hiçbir engelleme olmadan SÜ-
rUye^salındıgı zaman hâsıl edecekleri zarar gibi.,..
, AÇ!KL٨ M٨ :
1- Hadiste geçen'şereften murad mevki ve makam'gibi insana seref getiren ve-
silelerd'ir. Hadis, mevki ve mala karsı gösterilen hırs sebebiyle kisinin dihe karsı
pek büyük zarar getirebileceğini ifede etmekte ve bunu hiçbir koruyucu techîzâtâ
sahip olmayan, müdafaasız koyun sürüsüne salman .bir çift aç taırdun sürüye ve-
receği zararla kıyaslamaktadır. Teşbihteki inceliği anlamak İçin faırtlann su ta-
biatini bilmek gerek: Müdâfaasız bir sürüye musallat olan taırt, karnını'doyurmak
üzere bir koyunu kapıp kaçırmaz‫ ؛‬Sfiriideki bütün hayvanlan kınmdan geçirir.
Bediüzzaman, bilhassa günümüzde, insanlarfafa İ5Umal'hıreını laıllanarak ehl-i
dünyânın mü’minleri ciddi tehlikelere attıklarım belirterek der ki: “Madem ri-
Zik mukadderdir ve ihsan ediliyor ve veren de Cenâh-1 H i ’tır. o , hem R a i ,
hem Kerim’dir. O ’nun rahmetini ittiham etmek derecesinde ve.keremini istihiSf
eder bir sûrette gayr-i meşru bir tarzda yüz suyu dökmekle; vicdam, belki hazı
mukaddesatım rüşvet verip, menhûs, bereketsiz bir mal-1 harami kabûl eden du-
şünsün ki, ne kadar mnzaa۴ hir'dfvânehkdr.
Evet ehl-i dünya, hususan ehi-i'dalâlet, parasım ucuz vermez,, pekpahalı sa-
tar.B irsenelikhayat-ıdünyeviyeyebtdereceyardım âekbirm alam ukabil,
330 KÖTÜB-İ S‫™؛‬ :MUHTASARI 6. c il t -

hadsiz birhayat-ı ebediyeyi â r î b etmeye bâzan vesile olur. Opis hırs ilegazab-
1İlâhiyi kendine celbeder ve ehl-i dalâletin rızasını celbe çalışır...'}
Şârihler. malin hâsıl edecegizarar ve fesadı açıklama sadedinde,' malin şehevî'
arzulan tahrik eden bir gUç'.Iduğunu,- Once -mUbah .la n lezzetlere alışarak daha
‫ ؟‬ok lezzet peşine düşebileceğini, zamanla ihtiyacı'karşılayacak helâl kazançtan
âciz kalabileceğini, derken şüpheü^ kazançlara tevessül edeCegini, bunun'da'onu
zikrullahtan alıkoyacagını, mal meselesinin -insanları hep bu saflıaya getirdiğini
beliıtirler.
Kezâ, mevki mesel'esi de bOyle bir ifsad sebebi olmaktadır: üstelik mevki İçin
mal da harcanabilmekte ve mal .İçin makam harcanmamaktadır. Bu sebepl'e mev-
ki, maldan daha çok ifsad vesilesi olabilmekte,' onun uğruna birkısım mürailikle-
re, müdâhenelere, nifaklara,. yalan, rüşvet ve şâir kötü ahlâksızlıklara
düşülebilmektedir. El-İyâzu billah.
ResUlullah (aleyhissalâtu ve'sselâm) insandaki mal.ve makara hırsının dine.ve-
receği zararın, iki aç kurdun koyun sürüsüne vereceği zarardan büyük olacağına
dikkat çekmekle bütün bu söylenenleri İfâde' etmiş olmalrtadır.

‫ن‬1‫ك‬ ‫ﻟﺆ‬ ‫ ']ةال رﻣ ﺮد اﻟﻠﻪ‬:‫ال‬٠ ‫ﻟﻠﻪ ﻋﻬﻪ‬١ ‫ وﻋﻦ أض وﺻﻰ‬.“٣ i l


4 ٠‫ﺗﻴﺂذﻣﺄﻷااﻫﻤﺎ‬، ٦ ‫ ﻣ ﻞ‬- ‫ ﻟ ﻸ ' ; ﻻ‬، ‫ أ ﺷ ﺈ ﻗ ﻬ ﺘ ﺄ ﺛ ﺎ ا ﻷ‬٠‫ ﻻ‬4 ‫ا ﻟ ﻴ ﺂ ذ ﻣ ﺆ ا ﻳ ﺬ ا ﻳ ﻴ ﺬ ﺗ ﺎ‬
‫ﺑﻤﻌﻔﺎه‬- ‫ واﻟﺘﺮﻣﺬى‬،‫ وﻫﺬا' ﻟﻔﻈﻬﻤﺎ‬،‫ﺟﻪ اﻟﺜﻴﺨﺎن‬٠‫ أﺧﺮ‬.[‫ ب‬٠‫ى ﻣﻦ ﺛﺎ‬٤‫زﺟﻮت اﻟﺘﺔ ﺀ‬.
3. (16<8‫)؛‬- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: '*Resûlullah ( â y h i s â t u ves-
selâm) buyurdular ki: “ Ademoğlu i‫؛؟‬n ^iki vâdi dolusu m al olsaydı, m utlaka
b ir üçüncüyû ile r d i. A d .e m .u n u n .‫ ؟ ؛‬İM^luğunu ancak toprak doldurur. Al-'
, lah tevbe edenleri affeder.” !Buhârî, Rikâk 10‫؛‬,Müslim, Rikak 116, (1048)‫؛‬
T irm izî/Z ühd27, (2338).]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadîs çok farklı vecihlerden rivâyet'edilmiştir. Bazılarında mal yerine
“ altın” , “ gümüş” , “ hurma” gibi servet İfâde eden başka tabirler gelmiştir.
Kezâ, ancak toprağın dolduracağı uzuv olarak'i‫ ؟‬boşlugu yerine “ nefis” , ‫؛‬.göz” ,
“ ağız” , '*‫؛‬karin gibi başka organlar da zikredilmiştir: kirmâni: .“ Hadiste zikri
geçen bu uzuvlardan asil maksad oniarın kendisi değildir, onlara mecaz olarak''
'yer verilmiştir. Bu m e z ^ r organlann toprakla dolmasından maksad ölümdür.
6. c il t "HIRS BÖLÜMÜ 331

Zira öl'üm toprakla d.lmayı gerektirir. Hadîs sanki-§unu demektedir: “ Adem.g"


lu ölünceye kadar dünyaya doymaz.’'
2- Hadîsle ilgili olarak Tîbî de §öyle bir açıklama sunar: ‘.‘Hadîs sanki “ Top-
raktan yaratılanı ancak toprak'doyurur” demektedir'. ..'‘Toprak’’ın zikrinde şöyle
bir ,hikmet olabüir: Ki§i ölünceye kadar tamahkârlığı bır٠ maz. öl'ünce, onun
§ânı gömülmektir. Gömülünce üzerine toprak dökülüt٠,böylece i‫ ؟‬boçlugu, agzı,
gözü hep toprakla dolar, artık ba§kasının topragına ihtiyacı olan hiçbir'yeri kal-
'maz. Ki'şinin agza.nisbetl, ağz‫؛‬n,i‫ ؟‬boşluğuna açılan kapi" olmasındandır.’’.
3- Hadîsin' sonunda yer alan ..A llah tevbe edenleri affeder ” ibâresi, insan-
daki bu,mal hırsım zem İfâde eder. .5'öyle te’vîl .edilmiştir: “ Allah,başkalarım'
affettiği gibi mal hırsına kapılanları da affeder. Dolayısıyla mal toplama hırsını
terkeden kimse İçin: “ Tevbeetti.’’ denebUir. “ Tevbe’.yi lügat mânâsında yani
rücu etti şeklinde anlayıp “ mal-"hırsından dönüş yapanı Allah affeder ’’ demek
ded o g ru o lu r.
Yine Tîbî şu açıklamayı sunar:. “ Hadîsin mânUsı şöyle de anlaşılabilir: “ Insa-'
noglu mal sevgisiyle mecbüldür,. yani yaratılışından gelen fitri bir .meyille mail
'seyer. 'Allah’ın muhafaza edip bu cibilletl nefisden temizleme hususunda muvaf-
,fak-ettikleri dışmda hiç'kimse mal toplalnaya ,doyamas'. Bunlar da ne kadar az-',
dır.. “ Affeder” ' tâbirine, .bu cibilletin .mezrnum olduğuna ve günah makamında
yer aldığına, ancak Allah’ın, yardımı ve takviyesi ile o:ıu nefisten İzâle etmenin
mümkün olduğuna işâret etmek İçin ‫؛‬.yer verilmiştir. Bu 'husûsa şu âyet de İşaret
etmektedir: ^ jA ‫؛‬İ ^ I ( ; A ^ ; a 4r i l ^ ‫؛‬ı j i ‫ ^ ^؛‬j..N e f s iııiııta ım ir l^ m d a n k o ııa -
bilmiş kimseler, İşte onlar saadete eren kimselerdir». -(Haşr 9). Burada tamah-
kârlıgın nefse' nisbet edilmCsi, bu halin onda - fitriliğine-'delâlet içindir.
“ Korunabilmis kiınseler” tabiri de, bu fıtrî hâ!in'izâle edilebdecegine, bunun
mümkün olduğuna işâret eder...” '
4- Bu rivâyetin B i î de ‫ ﻻ ط‬Aöbâs’tan kaydedilen vechinin sonunda  nu
Abbâs şöyle der‫ إ‬.“Bu, ^ u r 'â n ’dan bir âyet midir, hadîs midir bihniyonımff.
Kezâ ‫ ﻫ ﺔ ﺀ‬Ubeyde, Fezâl!u',!.٠K u r'â n 'd a :. “ Biz -Resûlullah (aleyhissalânı"Ves-
.selâm) zamanında^ ‫ا و ﻷ‬. ‫ ب و ﺋ ﺈ ﻷ ﺳ ﺶ‬٠‫ ن د‬٠ ‫'^ ﺳﻤﺎن ﻵس آذﻟﻢ ■وادﺑﺎن‬ibâresini
kıraat ederdik’: der..
Ve keza, y'ine BuhârrdQ ٧ bey İbnu K a*b:cjp ‫اﻗﺆﻟﻨﺤﺶ‬ ‫ن‬٠ ‫ﻓﻨﺎ‬- ‫ﻛﻴﺎ ﺋﺰ ى‬
j ğ ‫‘ ا آﻟﻔﺎﺗﻤﻠﻢ‬Biz bunu, elhâküm ü’t^ Tekâsür sûresi ininceye-kadar Kur.ân-1'
Kerim’den bir âj^et.zanpede^ik’’’ demiştir. ,
332 KÖTÜB-İ s i m MUHTASARI 6. c ilt

B u m â n â d a b a ş k a riv â y e tle r d e v a r.

'Â lim ler, b u riv â y e tle re d ay a n a ra k , sadedind e .Id u g u m u z riv â y e ti, tilâv e ti m en-
٥
.s h , h ü k m ö 'b â k i â y e tle rd e n k ab d l etm iştir. B u ç e şit n e sh te y a n i h ü k m ü b â k i o lu p ,
sâ d e c e tilâ v e ti n e sh e d d m e d u n ım la n n d a n â s ih .ü e m e n sd h a ra sın d a te â ru z SÖZ ko-
n u su o lm a z . B in ae n ale y h um U m iyetle m ensU h b ir v a h y kabUl e d ile n sa d e d in d e
o ld u ğ u m u z h a d îsle , b u n u n .tilâvetini' n esh eh n iş o la n E lh a ^ m U tte k â sU r sû re si ara -
Sinda m â n â v e h ü k ü m yOnUyle b ir z ıd ık .b ir. te â ru z m e v c u t d e ğ ild ir.

İbnuHacer, bü'hadîsi, ResUlulIah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın Kür’ân’dan ola-


rak bildirmiş olabileceği gibi, hadis-i kudsî de olabileceği ihtimâline yer verir.
‘.‘Birinci durumda, bunun hükmü bâkI'OlSa da.tilâveti' mensuhtur” der ve üâve
eder: .“ Bu ihtimali Bbu l y d ’în Fedâl!u’!-Ku٢’ân ’d a tahrîc ettiği Ebû Mûsa ha-
dîsinde-geçen şu ibâre.te’yîd eder:
... ‫ واددب ﺑ ﺬﻧﺎ و ﻛ ﺶ‬۶ ‫ ﺀزﻟﺰ أة ﻻس آ‬:‫ﻇﺚ ﻳﻨﻬﺎ‬٠‫ﻳ ﻖ آز ﺀ‬، ‫ﺗﻮزة ﻧﺨﺆﺑﺰا؛؛‬.‫ﻗﺰأث‬
‫ﻛﻘﺎ ﺋﻘﻨﺄ ﻟﺆ آة ﻻي آدم ﻣﻮﺀ زاو ﻣﺎﻷﻵ ﺧﺐ اي‬:‫و!ﻳﻴﺎ ﺛﺎﻗﺎﺀ آﻟﺨﺪﻳﺚ ؤس ﺣﺪﻳﺚ ض‬
‫ﻩ‬
‫‘ﺀ‬Ben Berâet sûresi uzunluğunda bir sûre okuduğumu ve unuthıgumu hatırlı-
yo'rum. Ondan Sâdece şu kısım ezberimde kaldı: ‫' م‬ iki vâdi dolusu
mali olsaydı, üçüncü bir vâdî temenni ederdi..:: Keza Hz. Câbir (radıyalMu
a i ) hadisinde de: ""Biz şunu hraat ederdik: ""Ademoğlu İçin vâdi dolusu mal
olsa, bir â l i n e d â a sahip o lm â ister...”
Umûm Açıklama:
Haya, iiigat .larak, ayıplanan bir şeyin k.rkusuyla insanda hâsıl .lan değişme
ye'inkısâr mânâsına gelir. Mamafih, herhangi bir sebeple birşeyin miicerred ter-
kine de hayâ dendiği olmuştur. Aslında terk, hay.â.degüj.hayâmn gerektirdiği şey-,
le٠ n biridir. Râgıb: .“ Nefsin kendini kabîh şeyi yapmaktan tutmasıdır” diye
tarif edip açıklar: “ Hayâ insana'h.as bir duygudur.,'Bununla her istediğini ^yap-
maktan kendini alıkoyarak hayvandan aynlır. iffet ve hayırdan mürekkeptir. Bu
sebeple.hayâ sâhibi çok şecaatli olamaz^ Nadir şecaat sahip.leri utangaçtır.”
Hayâyı “ nefsin, mekruh, addedilen,.şeyi işlemek :‫ ا‬korkusuyla 'kendisini
,tutmasıdır’.’ diye tarif edenler de olmuştur. Burada işlenmesinden korkulan mek-
ruh dînî bir mekruh olabilir, akli bir mekruh olabilir, örfî bir meknıh olabilir.
Dinî mekruhu işleyene fâsık, aklî mekrahu işleyene mecnûn,, örfî mekrUhu İşle-
yene ebleh denir.
Bazı âlimler hayâ, haram kılınan'şeylerde ise vâcib, mekruh geylerde-ise men-
dûb,.möbah şeylerde ise örfidir demiştir.'
Çeriatte, kötû.^e çirkin'olandan içtinab etmeye, hak sahibinin hakkına riayet-
sizlitoen men etmeye sevkeden ahlâka denir. Resûlullah,(aleyhissalâta yesselâm)
. ‘Hayâm n taraam j hayırdır ٠’ demekle, herçeşitçirkinlik, haksizlik ve kötü-
löklerden İçtinâb ve kaçınmanın hayır olduğunu belirtmiştir. ResUlullah (aley-
hissalâtu 'vesselâm), hayâmn İslâm dininde tutmğu ehemmiyeti belirtmek İçin,
onun “ 'imandan bir ‫ ؛‬٥be” olduğunu belirmiştir, insanlık tarihindeki yerini de
şöyle belirtmiştir: .
‫ ﺷﻨﺚ‬u ‫ﱽ‬‫ ﺀاذا ﻟﻢﻗﺘ‬٠. ‫; ﻷ و ر‬ ‫ﻛ ﻼ م اﻟﺒﺆة‬ ‫اﻟﯫسﻣﻦ‬ ‫ ة‬5‫ث أذز‬ ‫اة‬
“ Insanhgjn ak. nübüvyetteu aldığı öğüt şudur: “ Eğer hayân yoksa git di-
led iginiyap” .
Hayâ duygusu fıtrî mi mukteseb mi?
Bu husUsu açıklama sadedinde ‫ ﻻ ط‬Hacer, . ‘Hayâ im andan bir.şubedir». ha­
334 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

dîsine atıf yaparak bir sual sorar ve sonra cevabını verir:


Eğer: “ Hayâ fıtrattan gelen (garîzî) bir huydur, nasıl olur da imanın bir
şubesi olur?” dersen, cevaben deriz ki:
— Hayâ bazan garîzî yâni fıtrî ve yaratılıştan, bazan da tahallukîdir, yani irade
“ ٠

ile kazanılır. Ancak şerîatın isteğine uygun olarak kullanılması iktisâba, bilgiye
ve niyete muhtaçtır. Böylece hayânm niyet ve gayretle kullanılması, taate sevke-
dici, mâsiyet işlemekten menedici olması, onu îmandan bir parça kılar. Hiçbir
zaman: “ Hayâ vardır, hak söylemekten veya hayır işlemekten mâni olur” dene­
mez. Zira böylesi bir hayâ anlayışı şer’i değildir” .
Ebu 1-Abbâs Kurtubî Ğc şöyle der: “ Mükteseb (yani irâde ile kazanılan) hayâ,
şârîin imandan bir şube kıldığı hayâdır. İşte kişinin mükellef olduğu hayâ da bu
hayâdır, garîzî olanı değil. Ancak kimde garîzî hayâ mevcut ise bu, mükteseb
olan hayâya yardmicı olur. Şu da var ki, mükteseb olan da insan tabiatına işleye­
rek garîzî hayâ hükmüne de geçebilir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) her
iki çeşidi de nefsinde cemetmişti: Garîzî hayâda bâkire kızdan daha ziyade iler­
de، mükteseb hayâda da zirvede idi” .
Örfen hayâ edip utanılacak bir kısım meselelenn sorulması veya açıklanması
hususunda dînimiz hayâ aramaz. Bir başka ifâdeyle hayâ gerekçesiyle o çeşit me­
selelere temas edilmemesini, ihmâl edilmesini hoş karşılamaz ve buna hayâ de­
mez. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), yeri geldiği zaman, o çeşit
mevzulara şu âyeti okuyarak çekinmeden gimüştir: J ^ ١ *İ Û \j ..Allah
gerçeği söylemekten çekinmez” (Ahzâb 53).
Ashâb da, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'tan öğrendikleri bu metoda uya­
rak, gerek Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e ve gerekse birbirlerine, ha-
câletâver meseleleri sormaktan çekinmemişler, aynı âyeti okuyarak söze başlayıp
meselelerini sormuşlardır. Bu davranış dolayısıyla kimse kimseyi ayıplamarnış,
o çeşit meseleler, tedkîk, tahlil, ta.lîm ve taallüm dışı bırakılmamıştır.
Nevevî der ki: “ (Hakkı öğrenme meselesinde hayâ etmek, dinin taleb ettiği)
hakîki hayâ değildir. Zira hayâmn tamâmı hayırdır, hayâ hayırdan başka birşey
getirmez. Dini ilgilendiren ve fakat utandırıcı meselelerde suâlden vazgeçmek
hayır değil, şerdir. Öyle ise şer getiren şey nasıl hayâ olur?”
Bediüzzaman, hatırımıza gelebilecek bir soruyu cevaplar: Allah'a karşı nasıl
edeb olabilir?
6. c il t H A Y A B O LU M U 335

' SUAL: Herşeyi bilen ve gören, hiçbirşeyOfndangizIenmeyenALLÂM-ÜL-


GUYLJB'a karşı edeb nasıl olur? Sebeb-i hacâlet olan biletler, 0 ’ndan gizlene-
TTiez, Edebin birnev'i tesettürdür. Mucib-i istikrah hilitı, setretmektir. ALLÂM -
ÜL-GUYÛB'a karşı tesettür olamaz?
ELCEVAP: Evvelâ;Sâni-iZûlcelâl,nasılkikemal-iehenuniyâsaniatımgûzeI
göstermek istiyor ve mtistekreh şeyleri perdeler altına alıyor ve nimetlerine, o
nimetleri süslendirmek cihetiyle nazar-ı dikkati celbediyor. öyle de: M â û ka tı-
nı ve ibadım siir zişuurlara güzel göstermek istiyor. Çirkin vaziyetlerde görün-
meleri, Cemil ve Mtizeyyin ve L itifv e Hakim gibi is H r i n e karşı bir nevi isyan
ve hilâf-1 edeb oluyor.
İşte Sünnet-İ Seıüyye'deki edeb, ٠ Sâni-i.Zülcelâl*in e s ıia n m n hudutları İçinde
bir mahz-1 edeb vaziyetini takınmaktır.
Sâniyen: Nasıl ki bir tabi, dotorluk noktasında b i r n â - m â e â en nâ-nârem
uzvuna bakar ve zaruret olduğu vakit ona gösterilir. Hilâf-1 edeb denilmez. Bel-
ki, edeb-i tip öyle iktiza eder denilir. Fakat o tabib, recûliyet unvanıyla y â t
vaiz ismiyle yahut hoca sıfatıyla o na-mahreâere bakamaz. Ona gösterilmesini,
edeb fetva vermez. Ve 0 cihette ona göstermek, hayâsızlıktır, öyle de: Sâni-i
ZulcelâVin çok esmâsî var. Herbir ismin ayn bir cilvesi var. Meselâ: (‘Gaffar’*
ismi, günahların vücuduna ve “Settâr” ismi, küsûrâtın bulunmasını iktiza ettik-
lerigibi; Cemil ismi de, çirkinligigörmek istemez. “Lâtif, Kerim, Hakim, Rahim”
gibi Esmâ-i Cemâliye ve Kemâliye, mevcudatın giizel bir surette ve müınkin va-
ziyetlerin en iyisinde bulunm ârını iktiza ederler. Ve o Esmay-I Cemaliye ve
Kemâliye ise melâike ve â â n i ve cin ve insin nazarında güzelliklerini mevcu-
datın güzel vaziyetleriyle ve hüsn-i edebleriyle göstermek isterler.
İşte 5önnef-‫ ؛‬Seniyye’deki âdâb, bu ulvi âdâbın işâretidir ve düsturlarıdır ve
numûneleridir.”

‫ﻗﻐﺜﻮا ﺑﻦ‬٠‫ ا‬: ‫ﻧﻪ ا‬. ‫ىل^ ]ﻫﺎل وﺳﻮد‬- ‫ ئ‬۵١ ‫ﺑﻦ ﺳ ﻮ د رﺿﻰ‬١‫ ~ ﻋﻦ‬١ BI
٠‫ ﻗﺲ دﻻئ‬:‫ ﻗﺎل‬٠۵ ‫ واﻟﺤﻤﺪ‬۵١ ‫ ﻳ ﺮ ; ل‬۵١ ‫ﺋﺸﺶ ﻣﻰ‬ ١‫ إة‬١‫ ﺋﺚ‬.‫ ﻋﻖ اﻟﻔﻘﺎ؛‬۵ ‫ا‬
‫ ز ﺋ ﺬ ؤﺗﺎ ﻋﺰﻯ‬-،‫ذﺗﺎ'ذر‬.‫ﻟﺬ‬٠‫ﻗﺨﺘﻄﺎﻵ‬.‫ ﻋﺆ ذﺣﺎ؛أذ‬۵١ ‫ةﻣﻦ‬١‫ز ! ﻛ ﺬا س‬
‫ وآر اﻵﺑﻬﺬ؛ ﻏﻠﻰ‬،‫اﻇﺔا‬.‫أذاذ اﻵ>؛ ود زﻗﺬ اذﻳﺔا؛‬,‫ؤذذ‬.،‫' ذﺋﺬواذﺗﺰث ذاﻻى‬,
‫ﺑﺬىﺀ‬٠‫ اﻗﺮ‬٠.‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.[‫ﻖ اﻟﻔﻘﺎﺀ‬‫ ﻋ‬۵١ ‫ن‬٠ ‫ ﺳﻲ اﺳﺌﻘﺎ‬٠‫ ﻗﺘﻬﻦ ﺳﻞ ﺋﻠﻠﺚ‬٤‫اﻷوﻟﻰ‬
336 K U T U B -I S I ^ E M U H T A S A R I 6٠ c il t

‫ﻟﺬﻃﺬا 'اﻟﻤﺄﻛﻮل‬٠‫ ورت ﺣﻮى ا‬.‫ ا ﻓ ﻊ واﺑﺼﺮ واﻟﻠﺴﺎن‬.‫ ﻳﺘﺎ ؤﻏﻰ اﻟﺰأس‬٠ ‫ؤأﻟﺌﺰاد‬
‫ واﺋﻌﺎل ﻫﺬه اﻟﺠﻮارح ﻓﻰ‬،‫ﻟﻠﺐ اﻟﺤﻼل ض اﻟﺮزق‬٠'‫ اﻟﺤﺚ'ﺀﻟﻰ‬:‫واﻟﻤﺮاد‬.'.‫واﻟﻤﺸﺮوب‬
‫ﻣﺮﺻﺎة اﻟﻨﻪ ﺗﻌﺎﻟﻰ‬.
L (1669)- İ7‫؛‬fluM es’wd(radıyallahuanh)aıılatıyor: “Resûlullah(âyhissalâ:
tu yesselâm): “ A U h ’tan hakkıyJa hayâ edînî” buyurdular: Biz: ‫ص‬
Resûlû elhamdülillah, biz Allah’tan haya ediyoruz” dedik. Ancak o, şu açıkla-
mayıyaptı: “ Söylemek Istedlglm bu (SîZîn anladığınız hayâ) degil. A llah’tan
hakkıyla hayâ etmek., başı ve onun taşıdıklarını, batnı ve onun ihtîvâ ettikle-
rini m uhafaza etmen, ölUmü ve to p rak ta ‫ ؟‬ürüm eyî * * Kim âhi-
reti, d i l ^ e diinya hayâtının zinetini te'rketmeli, âhireti bu .hayata tercih
etm elidir. Kim bu söylenenleri y'erine getirirse, .Allah’tan hakkıyla hayâ'et-
'miş o lu r.” tT‫؛‬rm‫؛‬zî,..-&yâmet 25, (2460).] ^ ^
AÇIKLAMA:.
Bu hadîste, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): i‘A U â ’tan hakkıyla hayâ
etmek” diye farklı bir meftumdan söz etmektedir. Farklı diyoruz. Çünkü, hal-
kin mUtad hayâ anlayışını kabûl etmeyerek, h i y l a hayayı yeni baştan'târif .ediyor.
Buna göre, kişi dinleyip, görilp öğrendiğinden, yiyip İçtiğine .kadar herşeyin Al
lah'.m rızasına uygun olmasına, dikkat etmelidir,' gerçek hayâ bııdur. Zira başın
taşıdıklarından maksad göz,' kulak, lisan gibi maddi ve zâhirî‫ ؟‬hâfıza, hayâl, te-
fekkür g..ibi ruhi ve'görünmez,duygu ve hasseler kastedilmektedir. Keza batnın
ihtiva ettiklerinden ’murad da mide, fere, ka!b,'el ve ayaklar gibi batin ve batna
bağlı herşeydir.,,Bu uzuvların'ilgili 0'lduğu bütün fiiller'buraya dahildir. §11 halde,
insan bütün organlarını.heiaide kullanmadıkça hakiki hayâya eremez.
Beyzâvi der'ki: “ Allah’tan hakkıyla hayâ, sizin zannettiğiniz şey değildir.'.Bi-
lakis 0, kişinin nefsini bütün organlarıyla Allah'ın raz.1 olmayacağı fiil ve SÖZ-.
, lerden. korumasıdır.’’.
, Süfyân ibnu Uyeyiıe de şöyle demiştir: “ Hayâ, takvanın en hafif mertebesidir,.
Kul hayâ etmedikçe Allah’tan korkma'z. Ehl-İ takvâ'nın t'akvâya, hayâdan başka
girdiği bir.kapı var mıdır?’’
Hadîsle ilgili olarak Tîbî de şunu söylemiştir‫“ ؛‬B'urada baş, herçeşit kötü ah-
lâkın kab ve zarfı kılınmış‫ '؛‬ağız, göz, kulak ve bunlara bağlı''Olan diğer ,manevî
duyguların hepsi kastedilmiş ve bupları. kötülüklerden korunması emredilmiştir.
6. c il t HAYÂ BÖLÜMÜ. 337

Münâvî, hadîste geçen “ ölümü ve toprakta çürümeyi hatırla’’ ibaresiyle' il-


gil-i olarak şu açıklamayı kaydeder: “ Kim kemiklerinin çürüyeceğini, azâlarınm
dağılacağını d'erhatır eder, aklina'getirirse‫ ؛‬dünyevî, fâni lezzetler nazannda kıy-
metini kaybeder ve ahreti kazanmada gerekli olan şeyler, ehemmiyet kazanır. Al-
lah’a saygı-ve sevgi ile ibadet eder.”
Tîbî, hadisin sonunda geçen: “ Kim hu'SÖylenenleri‘yerine getirirse,'Allah’-
tan hakkıyla hayâ etmiş olur” cümlesiyle ilgili olarak der ki:. “ Bu sözle.,.'bütün
geçmiş kaydedilenlere işâret edilmektedir. .Kim bunlardan' birini'ihmâl ederse hayâ
duyma sorumluluğundan ku'rtulamaz. Bundan'şu huSUs,ortaya çıkmıştır: insanin
.cibilleti ve baştan ayağa dâhilî ve hâricî uzuvlarıyla hilkati,' kUsur mâdeni've.rUs-
vaylık mahallidir, bun'u yegâne bilen de Allahu' Teâlâ.'dır. Oyle ise hakiki hayâ,'
. : ’ndan, utanmak ve yapıldığı 'takdirde ayıplanılacak şeylerden kaçınmakla'hâsıl
olur.. Bunun da asl'1, esasi, İslâm’a göre değeri olmayan şeyleri yani'mâlayâniyâ-
tı 'terketmek, mânası, değeri, ,sevabi'-olan şeylerle .meşgul olmaktır.- Kim 'bu sö y -'
, lenepi yerine getirirse All.ah ',ona gerçek' hayâyı müyCSser kılar..
Hayânın pekçok mertebesi vardır,. En üst mertebesi: zahiren ve bâtınen, İçiy-
le' dışıyla kişinin Allah’tan hayâ etmesidir., i'şte. bu, kişiye müşâhede makamını
kazandıracak olan murâkabe'makamıdır.'
e!-M.ecmû’da.‫ ﺀﺗﻤﻮﺀو‬Ebû Hâmid'âen şu kaydedilmiştir: “ Hasta veya sağlam
herkes bu hadisi,.dilinde pelesenk olacak şekilde çokça zikretmesi lâzımdır, ve
bilhassa hastalara!'” ' , -

. ‫ﻟﻲ‬١‫ر ; ل‬ :‫ﻟﻠﻪ ط ﻫﺎد‬ ٠


‫ﺑﺐ‬ ‫ “ وص'أق‬٢ I
4 4 ? ‫ زﻛﺎة ادا ﻵى ﺛ ﻆ دﻧ ﺖ‬،(١)‫ﻟﺘﺬذاة ﻓﻲ ﺧﺬوﯪ‬٠‫ﻳﺬ ا‬ ‫ﺀﺛﺊ‬
‫ أ ر ﺟ ﻪ اﻟﺸﺨﺎن‬.[‫ ﻓ ﻲ و ﺟﻬﻪ‬.
2. (1670)-,Hbu S a ld i’hHudrî ir&dıyaHu anh) anlatıyor: uResûIııIIah (aley-
hissalatu vesselam) çadırdaki bâkire kızdan daha çok hayâ sahibi idi: Hoşlanma-
dıgı bîrşey göm üşse biz bunu yüzünden hemen a â r d ık .” (Buhârî, Edeb 77,
Menâkıb 23‫ ؛‬Müslim, Fedailu’n-Nebi 67',(2320).‫إ‬
AÇIKIAMA...
.Bu rivâyet. ResUlullah (aleyhissalâtU:vesse‫؛‬am)١ın.fevkalâde .bir hayâya sahip

٠‫ ت ﺀﴽرك ﻋ ﻲ ﻣ ﺮ ﻓﻜﻮ ت ب اﻟﺠﺎرﻵ ا ^ ر‬٠‫ب ﻧﻰ اب‬ ..‫ﻣﺪر‬-‫ ؟ ا‬١),


338 K Ü T Ü B -İ SİTTE M U H TA S A R I 6. c il t

.Idugunu anlatmaktadır. Bekâr kızın hayâsi ile yapılan mukâyese,,opun şiddetini


İfâde .‫؟؛‬indir. Çûnkû, nnrmal olarak, en.z'ij^âde utanan kimseler feekâr'kızlardır
.ve-bpnlarm da hUsâsî,Örtünmelerinin gerisinde veya çadırlarının içerisinde yal-'',
nız olduklan Zamanda, yanlanna- bir yabancının girmesi durumunda duyacakları
'hayâ'hâlld‫؛‬r. İşte ResUlullah (aleyhissalâtu.vesselâm)’ın hayâsı bu hal'deki bâkire
kızın hayâsı ile mukayese edilerek “ ondan daha şiddetli bir hayâ’.ya sâhip oldu-'
ğu belirtilmiştir.
Şârihler, Res٥lullah'(aleyhissalâtu vesselâm)’dan bu hayânın.sudûr mahallini
“ Hududullah’a'girmeyen meselelerde” diye belirtmeyi .'İhmâl etmezler. Hud٥-,
dun sUbûtunda kinâye tarzı yetmediği, açıklık gerektigi İçin, hududla ilgili mese-
lelerde-a‫ ؟‬ık'konuşmaya'hayâ mânî, olmamıştır.'Nitekim.Buhârf’de geçen .zina
itirafiyla ilgili .bir. vak’ada-ResUlullah ..(aleyhissalâtu.vesselânı) mU’te ri-'
٠‫ﺀﺀ‬: ‫ ﻷ ةةةى‬.‫ “! إذﻛﺘﻬﺎ ؟‬Sen kadına'tem as niı ettin? .Kinây۶ ‫؛‬z Söy!eî” . demiştir.

‫اش‬ Srj ‫ال‬.] :‫ﻃﻠﺤﺔ ﺑﻦ رﻛﺎذة رﺿﻰ اﻟﻠﻪ ﻋﺔ ﻗﺎل‬.‫ ﺑﻦ‬.‫ وﻋﻦ زﻳﺪ‬- ٣ H
.‫ اﻹﻣﺜﻼم اﻟﻲﺀ[ أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚ‬jU j ،‫ﻛﻞ دي ﺋ ﻘ ﴼ‬0 ‫إن‬ .
3. (1671)- 2 ‫ى'اأﺀى‬ibnu Talha ibnu Rükâne (radıyallahu' anh) anlatıyor: “jResu-
lullah (aîeyhîsx.(}mtu vesselim) buyurdularki: “ H er b ir dinin kendine has .bir'
ahlâkı vardır. İslam ’ın ahlâkı hayâdır” . [Muvatta, Hüsnü’l-Hulk 9,.(2, 905)'‫؛‬.'
!bnu Mâce, ZUhd 17, (4181, 4182).3
AÇIKLAMA:
ReSUlullah (aieyhissalâtu vesselâm) burada her dinin ehemmiyetle üzerinde'durup
rnensuplarında öncelikle aradığı bir seciyye olduğunu belirtmekte, İslâm'ın IS-
rarla üzerinde durduğu seciyyenin.hayâ olduğunu haber vermektedir. .Yâni is-
'lâm’a kıvam''veren seciyyesi, güzellik katan mürüvveti hayâ olmaktadır..
HayUnın lügat'olarak hayat kelimesinden geldiğini beürten^Zürkânî: .“ Kalb,
Allah’a imauia hayat ^bulup canlanırsa. Onda hayâ da artar” der ve .İlâve' eder:
“ Görmez misin, utanga‫' ؟‬kimse, üta'ndığ'ı vakit.terler. Onun, teri,' ruhta coşan ha-
yânın.hararetindCn ileri gelir. Hayânın coşmasından ruh feveran ederek cesedin'
vebilhassa al.nın terlemesine sebep olur. Zîrâ hayânınhâkimiyeti, yüz ve göğüs-
te tezâhür eder. Bu da kişideki islâ'm’ın kuvvetli'Oİmasından ileri, gelir. 'Zira is-
'lâm nefsin teslimiyetidir. Din zaten nefsin boyun egmesi ve. İnkiyâdıdır. İşte bu
sebeple haya Islâm’ın ah'lâkı olmuştur, haüslümân âdeta, fıtrî bir şekilde mütevâ-.
6. c il t HAYÂ BÖLÜMÜ 339

٧e hayâ sâhibidlr.'^Bu a ZÎ‫ ؟‬-ıWamayj, Hakim Muhammedibhu Ali et-Tiımiziyap


mıştır. Diğer bazı âlimler de şöyle demişlerdir: “ öteki din mensuplarında hayâ
dışında muayyen ,bir seciyyenin galebesi vardır. MUslUmanlar üzerinde ise gâlito
.‫؟‬lanhayâdır. Çünfoi.o, Resûlullah'(aleyhissalâtu vesselâm)'ın, tamamlamak'Uzere
gönderildiği mekârimul-ahlâk'ın mütemmimidir. İslâm ,dini, bütün dinlerin.en
٠na şereflisi olması' haysiyyetiyle, Cenab-I Hakk, ahlâkin en 'yüce ve.en eşrefini
vermiştir... ” - -'

‫ﺗﺎ ﺣﻤﺎن ا ﻗ ﺨ ﺪ‬ ‫ ي‬. ‫' ة ل‬:‫ر ﺿ ﻲ اﻟﻠﻪ ﻋﻨﻪ' ﻗﺎل‬.‫و ﺿﺄ ض‬ t |


.‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻛﺮﻣﺬى‬.[‫ةىﺀ إ ﻷ راﺋﻪ‬٠ Jt ‫ زﺗﺎ ﻛﺎن اﻧﺘﻘﺎ؛‬،‫ﻓﻰ ﺛﻖﺀ إﻵ ﺛﺎﺋﺔ‬
-Hz. Enes (radıyallahu anh).anlatıyor: ‘‘ResûhıHâ (aleyhissalâtu ves -(1672). .4
selâm) buyurdularki: iiEdebsizlik ve ‫ ؟‬irkin sözün girdiği §ey ‫ ؟‬-irkiniegir. H a
yânın,girdiği §ey de güzeMeşîr.” [Tirmizî, Dirr 47 , ( 1975)‫ ؛‬Jbnu Mâc ‫ ؟‬, ZUhd'
17١ (4185 ). ‫ذ‬
AÇIKLAMA:
Edebsizlik' diye tercüme ettiğimiz' kelime fiıhş'‫؛‬dür. Fühş, günah .ve meâsiden
çirkinliği fazla olanlara denmiştir. Söz ve.fiilde'n açık şekilde çirkin olanlar hep
İ ş kelimesiyle İfâde .edilmiştir. Zinada, günahların en çirkini olması .sebebiyle
İ ş kelimesiyle i'fâde edilmiştir.
Sadedinde- olduğumuz hadiSteki filhş’tan çirkin've kaba sözlerin kastedildiği
umumiyetle benimsenmiştir. Ancak, kaba ve sert davranışın kastedildiği.'de söy-
lenmiştir. .Çünkü bu mânayı'te’yiden bir -başka hadiste şöyle lıuyrulmuştur:
‫ ﻷ ﺣﺎﺗ ﺔ‬1 ‫ي‬ ‫ا وﻗ ﻮ ﻓ ﻰ ﻳ ﺄ ﻷ ذ ا ﻷ ﻟ ﻸﻟ ﺰ ع ﻫﻦ‬
'. , ' . ‘»İr-şeyerıfl^ girdi mi onu güzeHe§،irir,.bir§^
kinleştirir” .

Tibi, hadisteki... “ Haj^â ..,ir §eye ^ rerec onu ^iKM٠ rir” ifâdesindeki “ şey’e”
kelimesinde mübâlağa kasti olduğunu söyler .ve der ki: “ Hayâ-veya, filhş cansızı
güzelleştirir veya çirkinleştirebilirse, insani nasıl güzelleştirip veya çirkinleştir-'
diği anlaşılmalıdır!” denmek istenmiştir” .
Umumi Açıklama:
Hulk (veya huluk), Nlhâye’de din, a b ’ ve seciyye-olajfak açıklanır. Dilimiz-
deki ,'huy’un karşılığıdır.. Bazen tabiat kelimesini de bu mânâda kullanırız.
Hulk ile', bir baklma insanın'nefsi olan' bâtınî sûreti ve evsâfı İfâde edilir..' Tip-'
kl.-zâhirî.sûret ve evsâfına d'a halk dendiği gibi.' Nefsin iyi Ve kOtU, vasıflan var-
dır. Sev'ab ve'ikab, zâhirî sûretin'evşafından çok, batini sUretin evsafına ta'alluk
etmektedir.
Hulk §U"hadîse göre fıtridir v.e yaratılıştan gelen 'bir 'vâsıftır:

‫ﻗﻔﺐ‬1‫؛اةةﻓﻠﻤﺎﻣﺤﻼةﻟﻢ'ﺳﻠﺌﺒﺘﻬﺎ؛ﻟﺬ‬1‫ﺳﻖ‬1‫اة‬
‫‘؛‬Allah aranızda.nzkınızı taksim ettlgi gibi ahlâkımzı da taksim etmiştir” .
Huyun yaratılıştan geldiğini İfâde eden bir d'iğer hadis, Resûlpllah (aleyhissa-
lâtu vesSelâm)١ın (radıyallahu'anh)’e sOyledigi şu sözdür:
“ Sende iki haslet var ki Allah onları sever: Hilm. ve hayâ.'” EşeCc sormuştur:
“Ey Allah ’m Resûlü bunlar bende eskiden beri mi var, (yoksa miislüman 61-
duktan sonra)yenilerde mihâsıloldu?ResûlulM(aleyhissaJâtu vesselâm)’ınmev-
zumuz açısından ayrı bir ehemmiyet taşıyan cevâbı ‫ﻻﺀ‬:''
uEskidenkrİvarViBununüzerineAbdin-KayskabilesindenplanEşecc’in
Allah'a İfâde ettiği fk r a n cümlesi de mevzumuzu aydınlatır:
*:Beni, sevdiği iki hasletle mecbûl kılan Allah ’a hamd olsun:
‫ﻷث‬١ ‫ ﻣﺤﻴﻦ ﻫﺚ ﻳ ﺠﺜﻬﺜﺄ‬J â ‫ ى 'ﺟﺜﻴﻲ‬٠‫ ﻟﻠﻪ اﻟﻲ‬Jiu iv
Hadiste Eşecc'in, O' iki hasletin'.eski mi, yeni ,mi? diye sorması ve ResUlull'ah
(aleyhissalâtu vesselâm)٠’m es.kiden beri mevcudiyetini beyan etmesi, huyu .mey-
dana getiren .birkısım hasletlerin yaratılıştan mevcut olduğunu iîâde eder.,
Ancak'bâri'hasletlerin sonradan k^azanıldıgı,.
6. C İLT H U L K (H U Y) B Ö LÜ M Ü 341

sâhip olunabileceği de inkâr edilemez. Gerçi ahlâkçılar, dünyanın her tarafında,


huyun fıtrî mi, iktisâbî mi olduğunu tarih boyunca münâkaşa etmiştir. Bu münâ­
kaşaya sadece doğulu hükemâ değil, batılı feylezoflar da katılmıştır, Her iki gö­
rüşü destekleyen müşâhedeler ve dogmaya ve nassa dayalı deliller mevcuttur.
Aristo, Lock, Rousseau, Erasme gibi feylesof ve terbiyeciler insan ruhunu her
bilgiyi, her ahlâkı almaya kabil boş bir levhaya, bal mumuna, ekime hazır ve­
rimli boş bir tarlaya benzetirken, Goethe, Schopenhaucr gibi diğer bir kısımları
da karakterin doğuşta sâbit şekilde tesbit edildiğini, sonradan verilecek terbiye
ile hiçbir şeyin değişmeyeceğini söylemişlerdir.

.،Ey iman edenler, kendinizi ve âile halkınızı yakıtı taş ye insanlar olan
ateşten koruyun” (Tahrîm 6).
،،Nefsini temizleyen kurtuluşa ermiş, ihmal edip örten de ziyana uğramıştır”
(Şems 9-10) gibi âyetlerden, ،،Ben bir muallim olarak gönderildim” , ‘،Hayır,
bir alışkanlıktır” , ،،Çocuklarınıza ikrâm edin, terbiyelerini güzel yapın” gibi
terbiyevî faaliyete dikkat çeken, teşvîk eden pekçok nass, insanı kurtuluşa٥erdi-
recek güzel hasletlerin terbiye yoluyla kazanılacağını beyan ederler. Bu inanç esas
olmasaydı, peygamberlik müessesesinin, kitaplann, dâvetin, irşadın ne mânâsı
olurdu?

Meseleyi her iki yönüyle de değerlendiren İslâm âlimleri, yaratılıştan gelen


iyi hasletlerin irâdî gayretle desteklenerek meleke haline getirilmesine, kötü huy­
ların da baskı altında tütularak sindirilmesine hükmederler. Sözgelimi Hz. Ömer
(radıyallahu anh): “ İnsanda on (fıtrî) ahlâk vardır, bunlardan dokuzu iyidir, bi­
risi kötü. Bu kötü (serbest kalırsa) diğerlerini de bozar...” demiştir.

Ibnu'l-Arabîde şunu söyler: “ ...Güzel ahlâk ile mecbûl olanlar cidden azdır.
Kötü ahlâk üzere mecbûl olanlar ise, insanların,çoğunluğunu teşkîl eder. Zira
insan tabiatına galebe çalan, şerdir. Bu sebeple eğer insan, fikirini, temyiz gücü­
nü, hayâ duygusunu, korunma melekesini kullanmaksızın kendisini, tabiatımn akı­
şına bırakıverecek olsa ona hayvanı huylar galebe çalar. Zîrâ insan fikir ve temyiz
vasıflarıyla hayvanlardan ayrılır. Bunları kullanamazsa âdetlerinde onlara işti-
râk eder, kuvve-i şeheviye her çeşidi ile onu istîla eder, hayâ uzaklaşır, yok olur... ”
Aynı görüşü paylaşan Mâverdı, akıl vs.’ye güvenmeyip her daim nefsinte’dibiyle
uğraşmanın gereğine dikkat çektikten sonra şunu söyler:
“ Zira edeb tecrübe ile kazanılır!”
342 K Ü T Ü B .İ s rrrE .M U H T A S A M 6. C İL T

‫ﺗﺎ‬ I ‫ ررى اﻟﺘﻪ‬.‫ ]ﻗﺎل‬:‫ﻣﻌﺎذ ﺑﻦ ﺟﺒﻞ رﺻﻰ اﻟﺘﻪ'ﺀﻏﻪ' ﻗﺎل‬. ‫ وض‬- ١ I


,.‫ﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚ‬-‫يﺀا أﺧﺮ‬٠‫ أﺧﺴﻦ ﺧﺘﺜﻚ ﻹﺛﺎ‬،‫ﺋﺘﺎة‬

1.,(1673)- Hz. Mü’âz ibnu Ce&e^'(radyaJlahu anh) anlatıyor: '*R eâûH (â y-


hissâtu vesselam) bana: “ Ey M u’âz insanlara karşı iyi ahlâklı .1‫ ”؟‬dedi”.
.fMu٧atta, Hösnû’l-Hulk !.]

^ -1-,'HadîSdasl^flZ. ‫ظ‬ ‫ﻻ‬ ’ , b u n a stajR e^


‫ه‬

kendisini Yejnejl’e gönderirken son sOylçdigi söz olarak tanıtır. Hadisin Tmai-
z٣ de gelenveçhim eâlen‫؛‬öyledir: ”EyAIlah)nResûIü, banafaydâolacakşe-
yi öğret!” dedim de nasibatta bulundu: '“Nerede olurean .1, Allah’tan sakin.
‫ﻻ ﺀ‬

Kötülüğe karşı iyilik yap. ki, kökUnü kesesin., insanlara karşı da iyi ahlâkla
'mnâmeleet‫؟‬..
2-' Hz. A^uaz’1 ResUlulIah (aleyhissalâtu vesselâm), Yettien.e kadı, tebligci, tah>
sildar,, muallira'gibi birçok .yetki ve vazifelerle me’mur olarak göndermişti. Bu
tavzifsırasjndaRes۵lullah.(aleyhissalâtuvesseli.^
ger 'Sözler ve verdiği başkaca talimatlar da var.. .Çu.hâlde, halka karşı iyi dayran-
'raasj husdsunda, ,yakanda kaydedüen tenbih'en sön söz vetâlimat olmaktadn.
'3- Şârihler, halka karşı iyi ahlâklamuameleetme^
ma arkadaşlarına güler yüz, hihn-, merhamet, ögretim-sırasında'sabır, büyük Wi‫؟‬ük
-layıkolan herkese- sevgi izhâr-etmeyi anlarlar, t^yıkolan diyoraz çünkü, ce-
miyette'.taifr ehli, kebâir İşlemeğe ısrarlı.başkalannazulnıetmetoe devamlı ,olan
kimseler vardıç. Onlar iyi davranıştan anlayarak ıslah-ı hai'etmeyebilirler ve hat-
'tâ iyi davranma onlann daha da azmasına'sebep olabilir'. Böylelerine karşı da٦
adaletli Ye otoOter olmak gerekir.'
Hadiste kOtUIfigü
,Ilügü yoky o k etme
e tm e çâresi
ç â re s i olarak
o la ra k ““ iyilikle
iy ilik le mukabele.’nin
m u k a b e le .’n in gösterilmesi,
g ö ste rilm e si
İslâm 'ahlâk anlayışuun.
ılay ı ‫ ؛‬ınm^ hhatırdan Çikanimaması
a tırd a n Ç ik a n im a m a sı gereken
g e re k e n bir
b ir prensibidir.
p re n sib id ir ..'

^ ‫'اﻛﺘﻞ‬:' ‫ﻟﺘﻪ‬١‫ال رﺳﻮد‬٠] ‫ﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ''ةال'ذ‬١‫ وﺿﻰ‬٠‫ل‬،‫“ وﻋﻦ أى ﺀر‬٢ ip


.‫ﺋﻲ ﻷﻧﺪﺀ‬٠‫ وﻣﺠﺎﻟﻜﻢ؛ﻳﺬ‬،‫ أﻟﺤﻜﻬﻢ ﻏﺲ‬tu ،‫اﻻؤ؛ﻫﻦ ؛‬
6. c il t ,HULK (HUY) BOLÜMÜ 343

2٠ (1674).-‫ ئﺀ‬. - :Ebu Hiireyre (radıy^lahu anh) anlatıyor


-hissâtuyesseîâm ) b u y u r d u la r k i:* lii* â k r arasında imanca cn kâm« ©la
/m, aWâkça en giizeJ olanıdır, en-hacrimiz da aiJesUîe'hayjrk olandır” . [Tirmizî
R a d â .'ll , ( 1162) ‫ ؛‬-Ebu Dâvud, Sünnet 16,.,(46'82).]

‫ ت ئ‬I ‫ ]ق\ل ر ; ل ع‬:‫ئ ﻗﺎ'ل‬.‫ وﺀﻧﺄق ﺳﺮﻋﺎﺀ ذﺧﻰ اﻟﺘﺬ‬- ٣ |


‫ ﻗﺈذ'اﻟﺘﺔ'ﺋﺬاذى ﻗﺒﻔ ﻦ‬،‫ ش ﺧﺘﻰ‬.‫زﻟﻢ ا يﺀ' س‬:.‫ﻓﻰ ﻳﺬاف'ا'ﺗﺬس‬,‫ﺛﺬ؛ةﻗﻖ‬
.‫ ا أﻳﻮ داود واﻛﺮﻣﺬى‬٠‫ىﺀ[ ا ا ﺟ ﻪ‬٠‫اﻗﺎﺣﺲ اذد‬

‫ اﻟﻈ ﻖ ﺋ ﻊ اه دزﺣﻖ ﺻﺎﺣﺐ‬.‫ ]ﻗﺈة ﺻﺎﺣﺐ ﻟﺤﻤﺶ‬:.‫ﺀوف رواﻳﺔ اﻟﺰﻣﻨﻰ‬


t
. ‫ اﻟﻌﺘﺰو زاﻟﻌﺘﻸؤ‬-

' ‫ﻓﻰ ص‬-‫اﻟﺒﻨﺎة؛« ا ص‬.'.


3.'(1675)- Hz. Ebü’d-Derdâ (radıyallahu anh) anlatıyor: uResuluIM (aley-
h i s s i m vesselâm) buyurduiarki: '“ Kıyâmet gönü,, mö.mînin mîzâmnda.'gü-
zel ahlâktan.daha-ağır basan bîrçey, yoktur. Allah'Teâia hazretleri, ‫ ؟‬irkin,
’düşük . ' ( v e davranış) sahiplerine buğzed٠r ٠” [Tirmizî/ Birr 62, (2 1 , 2 1 ) ;
Ebu Dâvud» Edeb 8, (4799)‫ ؛‬Tîrmîzî’nin-bir rivayetinde'şöyle denmiştir: “ Gii-
zel ahlâk sâhibi, ahlâkı' sâyesinde, 'namaz .ve ora‫ ؟‬.sahibinin, derecesine
ulaşır.” .!
AÇIKLAMA:
1- Bu iki hadîs de güze) ahlâkin, dindeki ehemnUyeti^ Mü’mi-
nin en kıymetli varlığı olan İrnaiı, kemâlini ancak güzel' ahlâkla bulabilmektedir.
Oyle ise ebedi kurtuluşun yegâne-vesilesi olan İmânda daha yüksek bir' mertebe
elde.etmCk, mükemmele yaklaşmak isteyen, ahlâkını güzelleştirmek İçin gayret
gösterecektir.
2- Bu. ikihadîs gösteriyor ki,.din insanlarla olin münâsebetlerimize ehemmi-
yet Yermektedir, iman esaslannı düimizle'ikrar etmemiz, gerçek bir mü.’min ol-
mak İçin yeterli olmuyor, imamn,. insanlara karşı iyi olmak şeklinde tezâhür eden
güzel ahlâklılıkla takviyesi şarttır.'
3- iyi davranma husUsunda en çok en yakımmıza karşı hassas.'olacagız:. Aile- .
mize. Çünkü hem onların hukûku Üzerimizde fazladır,'hem de de'vamlı onlarla
344 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI .6. CJLT

karşılaşmaktayız. Her an ^rşılaşüğımız insanlara g l e r yüz, sabır, mûsâmaha,


tatil söz gibi iyi davranışlarda bulunmaya dikkat 'eder, kendimizi irâdî olarak bu-
‫ ؛‬na .zorlarsak,, bu bir alışkanlık ve meleke hâline gelir.' Böylece diğer insanlara
da aym davranışı devam'.ettirebiliriz. Her-an karşılaştığı ailesine karşı kötü dav-,
ranmayı alışkanlık hâline getiren, kimsenin davramşlan kötülük üzerine otomat-
'laşmış.demektir. Böyle birinin çeşidi durumlarda'başkalanna karşı, kendiliğinden
.hâsıl olacak tabiî Ve otomat .reaksiyonu kötülüktür, .irâdî olarak iyi davransa büe
bu-spıTiimi ve tabii olmaz ve her Zaman olamaz. Ailenin bir terbiye yuvası oldu-
ğu, en iyi terbiyenin huzurlu, karşılıklı sevgi ve saygımn hakim olduğu bir or-
tamda verildiği, iyi muamele gören kimselerin hayâtta başkal'arma iyi davranacağı
gibi hususlar gözönüne alındıkça, 'aileye karşı iyi olmanııi'ehemmiyeti daha çok
anlaşılır. Şu halde, Resûlullah (aleyhissalâtu v e s s e D ’m: “ EnhayıriuJizâae-
sine hayırlı. oJandır»» sözü,.‫؛‬ıtrî bir hakikati dile getirmiş olmaktadır.
4 - Kezâ ki5,âmetgünU, mizanda güzel ahlâkin “ en ağır amel” i teşkîl etmesi
de tebii bir durumu, ,mühim bir hakikati İfâde etmededir. Çünkü''güzel âhiak mü’-
'minin imânını tamamlar', mükemmelleştirir. Keinâl mertebesindeki iman,-ki.şi-
'nin'.her ameline müessir olur ve yönlendirir. Böyle birkimse, her İşini Allah nzası
'İçin, ve sünnete uygun olarak yapmaya gayret eder. Ameller, niyetlere .göre değer
'kaZanacagına göre hayırlıbir İşin “ insaniyet adına,” veya “ vicdanin emri" ola-
.rak yapılması ile‫'“ '؛‬Allah’ın nzası’’'için yapilmasi arasmda Mîzân’dabüyük fark
edecekt'ir. Bu üç'muha^.ikle.'hareket 'eden kim.selerin^mü’min.. olmal'an hâlinde
üçünün ameli' de şüphesiz 'mîzan-1 haşr’e girecektir, .ama ‘Allah nzası’’ İçin ya-
pılanın'.ağırlığı çokca'fark edecektir'.. Amellerimizin değerlendirilmesinde mUte-
ber olaca.k İlâhî ölçüj^üşu...âj۶et belirtmededir: .
‫ ﻟ ﺊ ؛ ﻷ ﻟ ﺌ ﻐ ﻬ ﺆ ﻓ ﺎ ﻗ ﺪ ى ﺗ ﻲ‬. ‫ ﺋ ﺄ ﺧ ﻴ ﻌ ﻠ ﻢ‬، ‫ وا و ﺻﺎ'ة ﻏﺎذ؛ﻟﺬ ’ ﻏ ﻞ‬5‫اةاا ي!ذ'ﻓﻔﻠ ﻼ و ى‬
'‫‘؛‬-Doğrusu İnkâr'edip,,İnkâra olarak ölenlerin hiçbirinden, yerjdiziinii dol
duracak.kadar.altın fidye.vernUş-olsa.bde, bu.kabdl edilmeyMektir” (Âl-i
im rân ' .'91').. '

١ ‫ ﻣ ﺬ‬,‫ !)؛‬: ‫ا‬ ‫ع‬ ‫وﺳﻮو‬ ‫ ]ق\ل‬:‫ة\ل‬ ‫ﻋﺘﻪ‬ ‫ش‬ ‫رﻧﺤﻰ‬. ‫ ; و ﺀ ن ﺟﺎﻳﺮ‬٤ ‫ج‬
‫ﺑﺔﻋﺔﱂ ﺩ ﻭ‬٩ ‫ ﻻ ﺓﺍﺋﺈ ﺓ‬5‫ﻡ ﺃﺉ‬4 ‫ﺣﺎﻡ‬٠ ‫ﲣﺒﺴﺄ ﻳﻮﻡ ﺍﻟﺆ;ﺍﻣﺆ‬ '^ ‫ﺍ ﻭ ﺯﺃ ﺯ‬

:1‫ﺋ ﻠ ﻮ‬ .‫ ﺫ‬٨ ‫ ﺍﻕ;ﺛﺎﺗﻮﻥ ﺅﺍﻻﻋﺜﺪﺓﻭﻥ ﺅﺍﻻﺓﺛﺒﺬ‬y \ ^ ١ ‫ﻳﻮﻡ‬ ‫ﻧ ﺎ ﺩ‬


.‫ د ﺷﻤﺬ ى‬1 ‫ ﺟ ﻪ‬/ ‫ ﴽ‬:[‫ ﻷ ﺓ ﺀ ﻭ ﺓ‬1 :‫ ا ل‬٠ ‫؟‬۵ ‫ ﺍ ^ ﺓ ﻭ‬٠‫ﻯ‬٠ ،‫ﺳﻮﻝ ﺍﻟﻠﻪ‬٠‫ﺍﺭ‬،
6. C İL T HULK (HUY) ^ L Ü M Ü 345

. ‫ض ﺣ ﺬ اﻟ ﻮا ﺟ ﺐ‬ ‫ﺗﻜﻠﻐﺎ وﺧﺮوﺟﺂ‬ ‫ ا ﻟ ﻜ ﻼ م‬.‫ﻣﻦ‬ ‫ﻫﻼون‬ ‫ ر و ﻧ ﺎ اﻟ ﻨ ﻴ ﻦ‬١‫ااﻟ ﺮ د‬

' ‫'ﺑﻤﻞﺀ أﻓﻮاﻫﻬﻢ''ﺗﻐﺎﺻﺤﺄ وﺗ ﻌ ﻔ ﻴﺄ ﻟﺘﻌﻠﻘﻬﻢ‬ ‫ اﻟ ﻨ ﻴ ﻦ ﺷ ﻜﻠ ﻤ ﻮ ن‬: . ‫* و ا ﻟ ﺴ ﺪ ﻗ ﻮ ن‬

‫ﻣﺎﺧﻮن‬ ، ‫أ ﻓ ﻮا ص‬ ‫ﺑﻪ‬ ‫ وﻳ ﻔﺘ ﺤ ﻮ ن‬، ‫ اﻟﺬ'ﻳﻦ ﺳ ﻮ ﺷ ﻮ ن ﻓﻰ ا ﻟ ﻜ ﻼ م‬,:« ‫ﺀ زاﻟﺌﻘ ﻬ ﻬﺜ ﻮ ن‬

.‫ﺛﻼﺀ‬٠‫ا و ﻫ ﻮا ﻻ‬،‫ ﺳﺎﻟ ﻐ ﻬ ﻖ‬.


4. (1676)" Hz. Çâbir (radıy^lahu anh) anlatly.r: ‘*ResûlMâ (aleyhissitu
vesselâm) buyurdâki: “Bana ep scvgJMolanunz, kıyamet günil, de bana, mev-
kice 'en yakın bulunacak olanınK,' aWâk‫؟‬a en gUze‫' ؛‬.Janlarınızdır. Bana en
menfUr oianınız. kıyamet günü de mevkice benden en uzak buJunacak .JaUı-
mz, gevezeler., boşboğazlar ve yüksekten atanlardır,»»'(Cemaatte ıdunan.ba- ٥

Zilanj: *‘EyAIlah’m R ğ û !y le te n a ta n la r k M e â ? f’diyesorduh “Onlar


,mütekebbir ^büyüklüktaslayan) klmselerdlrî»»cevabini v e i ” ^ ‫ ؛‬mı 2 î, Birr ٢ ٠

77, (2019).]
. ٨ Ç٠K1٨ MA:. .
Resülullah (aleyhiSsalâtu vesselâm), pekçokİrşadımda mû’minleri diline
sâhib olmaya ‫؟‬aginr: -“Dudaklan.Me'bacaklan'arasıUdakl hususunda garanti
vereneceıeti garanti ederim»»‫؛‬.“ Allah»a ve âhlreteinananyahayır.konuş-
sun ya.sükutetsin»» gibi..
ResdluUah (aleyhissalâtu vesselâm)' bu ısrarlı uyanlarda hiçbir mübâlagaya yer
vermemiştir. Zira.'Kur’ân’m mükerrer âyetleriyle sâbittir ki, ,âhirette kisi her'ânm-
.dan, her fiilinden ve dolayısıyla'her bir kelâmından hesaba ‫؟‬ekilecektir. 0 gün,
kişinin dünyada iken ağzmdan ‫؟‬ıkmıs olan her'SÖZ, lehine değilse, aleyhine.ola-'
Caktır.
Sadedinde olduğumuz hadis.de ‫ ؟‬ok,konuşanlara uyanda,bulunmaktadır. Ser-
Sârûn, müteseddikUn ve mUtefeyhikûn, hep ihtiyatsızca», gelisi-güzel ‫ ؟‬ok .konu-
sanları'İfâde eden tâbirlerdir.' Dilimizde de geveze,' bosbogaz,' laf ebesi,
.d^ik«lucu,,.düllû düdük, pasaf, 'atıp-Uitan, yüksekten .atan'gibi, bir.kısmı edebi,
bir-kısmı mahalli'pekçok tabir'vardr,, hepsi de ‫؟‬ok'konuşanları İfâde eder-. Çok
konuşan,, ‫؟‬ok .konuşmaj,!. .alışkanlık hâline 'getiren- kimse, her Seferinde haylr ko-,
nusamıyacagına.göre boş söz, .gıybet, 'dedi-kalu, yalan, kaba ve müstehcen söz-'
ler, pespaye fıkralar'Vs..araya girecektir. ,Bunların hepsi de kıyamet günü gUnah'
kefesinde yer alacaktır. Çok.konusmaktan lUen hususunda hadisin' mutlak gel-,
mesi. de mânidardır'.
.Kısacası bu hadisler, güzel ahlâk deyince öncelikle dile hâkife olmak mesele-
sinin anlaşılması gerektiğini ders vermektedir.
346 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI '6. c il t

2- Bazı âlimler, mezkur kelimeler arasındaki nüansı, yâni küçük de olsa taşı-
dıkları mâna farklılıklarım nazar-ı dikkate al'arak, konuşma tarzlarından yasak-
lanmış olanlara dikkat ‫؟‬ekmişlerdir. Bu cümleden'olarak'SersârUn’Ia lüzumundan
fazla konuşan gevezelerin kastedildiği,"inüteşeddikûn ile zorakî'bir fesahat İzhâ-
rı ile kendini satmaya, lügat parçalamaya, konuşma tarzı ile başkalarından ayrıl-
maya çalışanl.ar ve ,hatta.başkalarıyla istihzâ 'edenler kastedildiğini belirtirler.
Nitekim şıdk., avurt olduğuna göre mUteşeddik, avurdunu doldurarak tekellüflü
.konuşan demektir.
^MütefeyhikUn da ağızlarını genişlCterek, normaldçn fazla açarak, agzı.nı dol"'
durarak.konuşân demektir, mUteşeddik’a yakın bir mânâ'taşır. Bu davranışın da.
kibirden, başkasın^ı küçük. gOrmeken ileri geldiği-belirtilmiştir. ..
‫ اأ§ا‬halde ister umûmiyetle dikkat Çekilen ‫ ؟‬ok konuşmaya ve isterse, ekseriyet-'
ten, ayrılmaya yönelik tarzlara.ham ledilsin'hadis,konuşm am a
m ekte, m ü.minin.birinci derecede ehemmiyet verrnesi gereken bir problem inin
bu 0'lduğunu söylem ektedir.. '‫ﺀ‬

‫ ] بﺀ ﻷ رﺳﻮق ا ﻟ ﻲ' ﺀ ز‬:‫أال‬.‫ﺿﺎس ف ﺳﻤﻐﺎق ر ض اﻟﻠﻪ ﺀذه‬١‫ وض‬- ٠ .. I


‫ﻓﻰ‬,,‫ﺧﺎﻟﺔ‬ u
:‫ زاﻻﺋﺐ‬،‫ﺧﺘ ﻦ اﻟﻐﻨﻲ‬ ‫اﻟﻦ‬ :‫ى'ل‬، ‫م ض اﻟﻲ واﻻﻟﻢ‬1 ‫ ض و‬. ۵ ‫ا‬
‫واﻟ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬ ‫ ﺃﺧﺮﺟﻪ' ﺳﲅ‬.‫ﻳﻌﻴﻎﳸ ا ﻟ ﯫ ن‬ ‫و ﻛ ﺪ ﻫ ﺶ أذ‬ ‫ ﺻﻨﻮﻟﺚ‬.

.‫ اﻟﺼﺪر‬.‫ف‬.‫ ردد‬.‫ أى‬:،‫اﺧﺎﻟﺔ‬


5. (1677)-jV e v v ^ ib i5 e /n ’an(radiyallahuanh) anlatıyor: “Resûlullab (aley-
h i s â t u vessdtkya iyilik (binr) vegünah hakkında sordum. Bana.‫ ﻻﺀ‬cevabi verdi:
“ iyilik (birr), giizel ahlâktjr. Giinah da İçini rahatsız eden ve baçkasımn m ut-
tali'Oİmasindan korktuğun şeydir.»» [Müslim, Birr. 15, (2553)‫ ؛‬Tlrmizî, ZUhd'
52, (2390).‫ل‬

A‫! ؟‬KL٨ MA:


1- 'iyilik diye tercüme ettiğimiz birr, Kur’.ân-i Kerîm’inbirçokayetlerinde.yef
verilen, dikkat çekilen, târifi yapıian bir. mefturadur: ‘.‘B irr, yüzlerinizi doğu-
ya, batjya ‫ ؟‬evirmeniz değildir. F akat b irr, A llah’a, . ‫؛‬ret'gününe,' melekle-
re, kitaplara, p e y g ıb e r le r e inanm ak, 0 ’nun„ sevgisiyle, yakm larm a,
yetimlere, düşkünlere, yolçulara, yoksullara ve k01eler..ugrunda mal vermek.
6. CİLT HULK (HUY) BÖLÜMÜ 347

namaz kılmak, zekât vermek ve ahidleştikleıinde vefa göstermek; zorda, darda


ve savaş alam nda sab retm ek tir...” (Bakara 177).
،.Sevdiğiniz şeylerden sarfetm edikçe, b irr’e (iyiliğe) erişemezsiniz.”

“ ...B irr.de (iyilikte) ve fenâlıktan sakınmakta yardımlaşın, günah işlemekte


ve aşırı gitm ekte yardım laşm ayın” (Mâide 2).
2- Nevevî, Müslim Şerhi’nde, ulemânın b iır’den şunları anladıklannı kayde­
der: Sılatu’r-rahm, lûtf. hoş sohbet, iyi geçim, tâat. Bunların hepsi güzel ahlâka
girer.
Tîbî, birr’in hadîste çeşitli mânâlarda tefsir edildiğini söyler: Bir yerde nefsin
itminân bulduğu, kalbin tatmin olduğu şey, bir yerde iman, bir yerde kişiyi Al­
lah’a yaklaştıran şey, burada ise güzel ahlâk olarak tefsir edilmiştir. Güzel ahlâk
da ezâya katlanmak, öfkelenmemek, güler yüz, tatlı söz gibi hep birbirine yakın
olan tâbirlerle açıklanmıştır.
3- Günah, “ içi rahatsız eden şey” olarak târif edilmiştir. Ulemâ, bu rahatsız­
lığı, içteki istikrarsızlık, tereddüd ve göğsün inşirah bulamayışı, serinleyemeyi-
şi, kalbte bir şekk hâlinin ortaya çıkması, bu iş günah mı? korkusunun hâsıl olması
diye târif etmişlerdir.
Şöyle açıklayan da olmuştur: Günah, çirkinliği kalbinde tesir eden veya tered­
düd hâsıl eden, çirkin olması sebebiyle izhâr etmeyi istemediğin şeydir. Nite­
kim, hadîste gelen son cümle bu mânâyı te’yîd etmektedir: “ ...başkasının muttali
olm asm dan korktuğun şeydir” .
İnsan nefsi, tabiatı icâbı, hayırlı birşey yapınca başkasımh onu görmesinden
hoşlanır. Öyle ise, eğer nefis, yaptıklarından bazısına başkasının ıttıla peydâ et­
mesini istemiyorsa, bu Allah’a yaklaştıran hayırlı bir iş değildir veya şeriatın izin
yermediği bir iş demektir. Bir başka ifade ile, bu işte hayır yok, bu birr değil
demektir, bu günah ve şer demektir.
KORKU BÖLÜMÜ

Umûmî Açıklama:
Havf da denen korku, insanda mevcut mühim hislerden bindir. Hayatm mu­
hafazası için insan fıtratına Yaratıcı tarafından konmuştur. İnsan ve hayvanlarda
müştereken bulunur. Korku hissi olmayan insan yoktur, denebilir. Bu hissin in­
san üzerinde büyük etkisi vardır. Birçok yönlenmeler bu his vâsıtasıyla gerçek­
leşir. Bu husûsu sathî olarak değerlendiren bir kısım pozitivist ve tekâmülcü
espriler, insanlardaki din duygusunun temelinde korkunun olduğunu söyleyecek
kadar ifrata kaçmışlardır. Onlara göre insan korktuğu şeylere, onlanri zararın­
dan kurtulmak için tapınmaya başlamıştır. Gerçekten insan dünyevî ve fani şey­
lerden korkmayı ifrat dereceye götürecek olursa ortaya çıkan durum bir şirk-r
hafî olur ve bir taabbüd, bir nevî din mahiyetini kazanabilir. Zâlimler, diktatör­
ler, tarih boyunca tedhîş, terör gibi şiddetli korkutma vasıtalarını müessir bir si­
lah olarak kullanarak insanlan istedikleri gibi yönlendirmeyi başarabilmişlerdir.
İslâm, insanı korku vasıtasıyla zâlimlere esir olmaktan kurtarabilmek için Al­
lah .tan korkmayı esas almış, ruhlarda onu tesbit etmeye çalışmıştır. Bü korku­
nun gerçek mânada girdiği kalplerde insanlardan korkma olmaz. Böy!elerinde
dünyevî korkular, hakikî değil, mecâzidir, bir nevi tedbirdir, daha öteye geçmez.
İnsanların korkuşu ile inancından, dinî hayatından taviz vermemek bunun mîyâ-
ndır. İnsanların vicdan ve inanç dünyalarında istibdâd kurmak isteyen ideolojik
rejimlerin bütün güçleriyle İslâm’a ve İslâm dkıinin Allah korkusu prensibine sal­
dırmaları bundandır. Kendileri, çeşitli vasıtalarla korkuyu hâkim kılmayı esas
alıp bu maksadla putlarının en korkunç büst ye resimlerini yaygmlaştırırken “ Al­
lah’tan korkulmaz, Allah sevilir’’, “ Allah öcü değildir’’ gibi, mugâlata ve de­
magojilerle Allah inancına saldırmayı, “ Allah’tan korkma prensibi’’ni. istihza
konusu yapmayı sistemle, ısrarla yürütürler. İslâm dininde Allah’ı hem sevmek
ve hem de Ö ’ndan korkfnak esastır. Cenab-ı Hakk, cemâlî sıfatlarıyla sevilir,
celâlî sıfatlarıyla korkulur. Hayatı ve hayatın levâzımmı vermekle bizde>tezâhür
eden rahmetleri, lütuflan sebebiyle Allah’ı sever, kulluk vazifemizdeki eksiklik­
6. c il t KORKU BÖLÜMÜ 349

lerimiz, isyanlarımız sebebiyle de O ’ndan korkanz. Allah’dan korkmamız Kur’-


ân’ın emrine uymak içindir. Zirâ Kur’ân Allah’tan korkmayı emretmektej zâlimler,
âsiler için Allah’ın azâbmı, cehennemi haber vermektedir.
Âyetlerde sevgiyi tahrik eden “ cennet” kelimesi ile, korkuyu tahrik eden ce­
hennem kelimesi çoğu kere yan yanadır. Keza, rahmet ve cennetiyle müjdeleyen
âyetlerle, azab ve cehennemiyle korkutan ayetler de Kur’ân’da yan yanadır. Kı­
sacası Allah korkusundan tecrîd edilniiş bir İslâm düşünülemez. Halk korkusu­
nun getireceği esaret ve istibdat zehirinin panzehiri olarak İslâm, Allah korkusunu
teşri etmiş, bunda ısrar etmiştir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) mükerrer
hadislerinde “ halk korkusu” ile hakkı söylemekten kaçanları kınar, tehdid eder.
M ü’min halktan değil Hakk’tan korkmalıdır.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), zâlimleri frenleyip endişeli ve hatta ölçü­
lü, istikametli olmaya sevkedecek en müessir vasıtalardan biri olarak insanlarda­
ki Hakk korkusunu gördüğü için gerçekleri dile getirmede halktan korkmayı, başka '
korkuları Hakk korkusunun üzerine çıkarmamayı ısrarla, tekrarla tavsiye etmiş­
tir. İşte birkaç irşâd:
‫؛؛‬Cihadlann en efdali, değerce en kıymetlisi zâlim sultana karşı hakkı söy­
lemektir.”
،،Aman dikkat edin HALK KORKUSU, kişiyi hakkı söylemekten alıkoy­
masın” .
،،Sizden kimse nefsini hakir görmesin.^’
■‘B y Allah'ın Resulü, kişi nefsini nasıl hakîr görür?”
،،Allah için üzerine Söz terettüp eden fena bir durum görür, fakat hiç ağ­
zını açmaz. Cenab-1 Hakk kıyamet günü kendisine sorar. ،،Şu falanca şey
hakkında gerçeği söylemekten seni ne alıkoydu? O kul cevap verir: ،،HALK
KORKUSU! ’’ Allah o zaman şöyle der: ،،Asıl benden korkman gerekirdi. ’ ٠

،،Eğer ümmetimin,zâlime: ،،Sen zâlimsin!” demekten korktuğunu görür­


sen, bil ki onun varlığı ile yokluğu birdir” .
Şu halde, korku hissi, şuurla, irâde ile kontrol edilmesi, imandan gelen bâzı
düsturlar çerçevesinde murâkabe altına alınması gereken bir damardır. Eğer akılla,
iman ve irâde ile bu damar üzerinde hakimiyet ve kontrol kuramazsak, hayatın
muhafazasında gerekli bir kalkan ve tedbir iken, hayatımızı tahrib edip, saadeti­
mizi zehirleyen, ağzımızın tadmı mütemadiyen acılaştıran bir musibete dönüşe-
350 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. CİLT

bilir. Vehme müptela bir kısım insanların hastalığı, büyük ihtimalle, kaynağını
korku damarından almakta, bu da söylediğimiz gibi, bu fıtrî duygu üzerinde aklî
.ve irâdî bir kontrol kuramamaktan ileri gelmektedir
Korku üzerine, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’tan vârid olan hadisler, bu
.meselede orta yolu bulmamızda yardımcı olacaktır

o ‫■ ؛؛‬٠^ ‫؛؛‬٠' ٠J V ٠j ،‫؟‬٠‫]؛‬ ٠‫؛‬٠' ٠‫؛‬٠٠ ، ۶ ‫؛‬٠j ‫ ؛‬j ، j ٠ . ،1 ‫؟‬ ;f ■! “ ١


٠îıı '■iiL 01 <Sı vî ، b١ î ، jjiyı .‫ ؛‬,‫ ؛‬j ، (١)^l. J ١٠٤
٠£ lu٠‫؛‬J t

­Hz. Eba Hûreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: *‘Resûlullah (aley “(1678) .1


.hissalâtu vesselâm) buyurdular ki: ،.Kim korkarsa akşam karanhğm da yol alır
Kim akşam karanhğm da yol alırsa hedefine v a rır. H aberiniz olsun A llah’m
m ah pahalıdır, haberiniz olsun A llah.m m ah cennettir.” [Tirmizî, Kıyâmet
19, (2452).]
٠ :AÇIKLAMA
٠ın burada mevzubahs ettiği korku» se.(1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm
her vaktinde düşmanın baskın korkusudur. Çünkü, umûmiyeüe baskınlar sabah
vakti olmakta idi. ı
Tîbî, bu hadîste Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın ahiret yolcusu için -2
bir temsil getirdiğini belirterek der ki: ،،Z ira şeytan yolunu kesmiş, nefsi ve
-boş hayalleri de şeytam n yardım cısı durum undadır. Bu yolcu sefer esnâsın
­da uyam k davram r ve işlerinde hâlis niyetten aynlm âzsa şeytan ve hilesin
den emin oluıv Kimin de yolunu, şeytan avaneleriyle keserek, âhiret yolundan
yürüm enin zor, âhireti elde etm enin çetin b ir iş olduğunu telkin ederse, o
” . kimse azıcık b ir gayret bile gösteremez
­’Allah.m malı diye tercüme ettiğimiz tâbirin asli siratullah.tır, yani Allah -3
ın ticârete arzettiği metaı demektir. Bununla cennet kastedildiği de Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm) tarafından açıklanmıştır. Cennetin ticaret malı (siTa) olarak)
tavsîfi, âyet-i kerîmeye uygundur. Zirââyet-i kerîmede: ■ ^ ^ ١ ^ . ‫؛‬٥١ ‫>؛‬١
^ öb ٢٠4 ‫؛‬..A llah m ü’m inlerden nefislerini ve m allarım
cennet m ukabili satın alm aktadır” (Tevbe 111) buyrulmuştur .

٠J ٥Ü١ jL . tsî :^. ٥٢ ( ١>


6. c il t KORKU BOLÜMÜ 351

-Cennetinpahalı ohnası”, kıymetinin yiice olması demektir. Bu .nündün ‘) -4


-yevî kazançla,'kolay kolay elde edilemeyeceğini de İfâde eder. ResUlullah (aley
hissalâtu vesselâm), kendisi dahil hi‫ ؟‬,kimsenin ameliyle cemiete gidemiyeceğini
ancak' İlâhî rahmetin İmdâd edeceğini belirtir. Gerçek o'.ki, Allah, cenneti, râzı
-oldııgu toıllanna lütuf olarak, ihsan, edecelrtir. Onun fiyatml bir âyet-i kerîme, efee
diyete bakan sâlih ,ameller olarak tavsif' eder : ‫ رﺑﻚ‬,‫ ﺀﻳﺪ‬.‫واﻟﺒﺎ'ﻗﺎﻳﻒ اﻟﺼﺎﻟﺤﺎت' ﺧﻬﺮ‬
‫ﻸ‬ ‫ا ﻣ‬ ‫؛‬،Baki kalacak sâlih ameller, sevab olarak da, amel olarak da
‫وﻟ ﺠ ﻶ‬ ‫ﻗ ﻮا ي‬

Rabblriin katmda daha hayırhdır’» (Kehf 4Ö).

‫وﻫﺆ‬ ‫ﻇﻰ‬I ‫ﻟﺘﻪ‬١ ‫ ز ﻧﺤﻮل‬٤‫ ] د‬- J١٠ ‫ﻟﻠﻪ‬ {?‫ ﺑﻮ ﺀ ن ﻭ ﻭ‬٢ I


'‫ اﻟﻲ ﻧﺄﺗﺤﺎﻟﻰ‬.‫ﺗﺎزذول‬.‫ﺛﺘﺎأى‬.‫ ﻟﻠﻪ‬.‫'أزﻳﻮ‬:‫ ﻛ ﻖ ﺋﺠﻨﻠﺔ؟ 'ةال‬:‫ ﻗﺎو‬،‫اﻟﺘﺆت‬, ‫ق‬
‫راﻧﻦ‬,‫ﺛﻠﻲ ﺋﺬا اﻟﺘﺆض إﻻأ أﻏﻬﻼ'؛‬٠‫ ﺗﺎ اﻳﺌﺘﺎ ﺑﻰ ﺋﺘﺐ ﺻﻲ ف‬: ‫اﻗﺎق ا‬.‫ةﻗﻮاى‬
.‫ أﺧﺮﺟﻪ اﺑﺮﻣﺬى‬.[‫ 'زآﺗﺌﺔ ﻳﯫ ﻳﺤﺎل‬، ; ; ‫ﺗﺎ‬.

2. (1679)-Hz. Enes (radıyallahu anh) 'anlatıyor: **Resulullâ ( â y h î s â t a ves-


selim) ölmek iizere olan bir gencin yanma girmişti. Hemen sordu:
‘‫؛‬Kendini nasjl hnlnyorsun?»’
“EyAllah)nResûlû, A n â 't a n u n û â var, ancâgûnahlarmıclankörkuyon”
diyecevapverdLResûIuUâ(aleyhisâtuvesselâm)daşuaçıklamayıyapîı:4iBu
durumda .lan. bir kulun kalbinde (ömb've korku) birikti mi. Allah 'Okulun
ümîd ettiği §eyi mutlaka verir ve korktuğu şeyden ,de onu emin lalar.’.»[Tir-
mizî, Cenâiz'11,-(983 Ibnu'Mâce,'ZUhd 31,.(4261
) ‫ذ‬ ) . ‫ل‬

'-AÇIKLAM A:',
1- Res٥lullah^(aleyhissalâtu vesselâm)‫؟‬. “Kendini nasjl buluyorsun?” -sözü
ile, '“ dünyadan âhirete intikâl ederken kalbinde ne.hissediyOrsun, Allah’ın rah-
metinde.n ümit mi, yoksa Allah’ın gadabından.korku mu?’’ demek istemiş, genç
de hOyle anlamıştır.
2 - ‘,‘Bu durumda'٩lan” ’demek, “ ölüm .halinde sekerât hâlinde” demektir. Alim-
ler, düşm.anla mûbâre،e,-kısas, idam anlan-gibi, 'ölümle bunın burana olunan
bütün .halleri bu hükme dâhil ederler. Kişi 0 duramlarda Allah’ın rahmet'inden
ümîd.ettiği ve'günahları sebebiyle de 'gadabından korktugu'takdirde, h'adisteki
nllgdeye mazhar olacaktır.'
K Ü T Ü B -İŞ İT T E M İT A S A R I 6■ CİLT 352

.K o rk tu ğ ıd an emîn kılması, kulun günâhlarını affetmesi deriıektir- 3


٠lduğu hal- 'Resölullah (aleyhissalâtu vesselâın) bu hadîsleriyie,,oiumün,yakın
lerde rnü’minin .takınması gerCken ruhi ve fikri'âdâbı tâlim buyurmıdctadır

....‫س‬ j;j ‫ ت‬5‫ ]ى ز‬:‫اﻟﺖ‬٠> i . ‫ﺳ ﺔ رض‬ ‫و ض‬- ٣ I


‫ أ > ﺟﻪ‬.[‫ إ ى ﻛﺎن ﺳﺜﻠﻢ‬،(٢‫ﻟﻔﺆاﺑﻴﺮ‬.‫ ﺀض'ارى ﻳﺌﺔ‬.‫ ﺛ ﺘ ﻴ ﻴ ﻌ ﺄ' ﻗﻤﻞ ﺀذﺗﺎ'ﺟﻜﴼ‬. .
. ‫ ش‬, ‫اﻟ ﺨ ﺔا ﻻ'ا ب‬

‫ ا ﺀرف'ﻓﻰ وﺑﻬﻲ ﺛﻠ ﺖ‬٠‫ ]وﻛﺎت إذا رﺀى ﺀئ‬:‫ اﺑﺨﺎرى ﻓﻰ رواﻳﺔ‬.‫وزاد‬


'‫ﻷﻵ‬.‫زأزا‬.-،‫ﻳﻨﻦ اﻟﻌﻮ‬.‫ وذ‬٤ ‫ اﻗﺎس إذا ﻵؤ ا'ﻟﻮﻟﻢ'دﻏﻮا زﺑﺎ؛ أذ ق‬،‫اﻟﻦ‬.‫ﺗﺎزﻧﻮق‬
İı
‫ ى ﻳﺆﻳﺶ أذ‬، ^ ^ ، :‫ﻟﺔذائ؟ ﻗﺎ'ل‬١ ‫رﻧﻰ ف زﺑ ﻬﺒ ﺪ‬٤ ‫ﺗﺄﺋ ﺚ ﻫ ﻴ ﺄ‬
‫ﺛﺎﻟﻮا؛‬٤ ‫ اﻟﺘﺬاب'ﺀ‬۶‫ؤةذ زأى ﻗﺰ‬.،,‫ ذ ﻏﻨ ﺐ ﻗﺆم 'ﺀاﻟﺰﺀح‬٤ ،‫ ذاث‬٠‫ﺗﺔو>ة ذي غ‬
..(٣)‫ﺛﺌﺈزﯪﺀ‬. ‫ﻏﺎرص‬.١‫ﻟﻤﺬ‬
3. (1680)- Hz. Aîşe (radıyallahu a i ) diyor ki: -
lâtu vesselâm).! ciddi bir şekilde, kûçûk'dili gOrUnecek derecede gUldüğünû gör-
medim■ O, sa d ^ e tebessüm ederdi”. [Buhârî, Tefsir., Ahkâf 2, Edeb 6 8 ‫ ؛‬Müs!!m,
Istiska 16, (899)‫ ؛‬Ebû Dâvud, Edeb '113, '(5098, 5099)‫ ؛‬Tirmlzl, Tefsir, Ahkâf,
.( 3 2 5 4 ) .] .'.
Buhârrnin bir rivayetinde §u ziyâde mevcuttur‫“ ؛‬ReşûluîM (aleyhissalâtu yes-
selâm) bir bulut görecek olsa bu y û â d e n bilinirdi. Ben (bir seferinde):
‘: E yA lla^im R esû lih ib irb u lu tg ö recekolsa ja ğm urg etirebilirû m ıdiyle
sevinir^ halbuki sen bir bulut gördüğünde üzüldüğünü yüzünden okuyorum, se-
bebi nedir?’? diye sordum. Bana şu cevabi verdi:
...Ey AigeJ'Bunda bir azab bulunmadiğı'husûsunda.bana kim te.minât V€^
rebilir? Nitekim geçmişte bir kavm rüzgarla azâba uğratılmıştır, o kavim
azabı gördükleri vakit‫ ؛‬,“ Bu gördüğümüz,'bize yağmur getirecek bir buluttur’»
. demişlerdi.’? '
‫اﻟ ﺐم‬. ‫ﻣﻐ ﻒ أﻟ ﻤ ﻰ‬ ‫تق‬ ‫ ا ﺳ ﺎ‬:.‫ وﻫﻰ‬-‫ﻏﺘﺢ اﻟ ﻼم‬٠ ‫ ( اﻟﻠﻬﻮات' ~ﺑﻤﻊ ﻟﻬﺎة‬٢)
. . .‫اﻟﺴﻤﺎﺀ‬ ‫ل ﴽﺀق‬ ‫ﻋﺮض‬٩‫ اﻟ ﺴ ﺨﺎ ب اﻟﺪ ى ﺀ‬,:‫اﻟﻌﺎرﺣﻰ‬ (٣)
6. c il t KORKU BÖLÜMÜ 353

AÇIKLAMA:
1- Hz. Peygamber (aJeyhissaJâtu vesselâm)’in, bir riizgar esmes'i veya bir bu-
'lut zuhûr etmesi halinde bir korku ve endîşe İzhâr ettiği, duâda bulunduğu hUsu-
sunda muhtelif rivâyetler mevcuttur. Yukarıda kaydedilen rivâyetin'M sfım ’de
gelen bir vechidaha.teferruatlıdır: Yine Aişe anlatıyor:‘‘Şiddetli bir â g t
estiği zaman ResûlulM ( â y h is s â tü vesselam):
‫ﻟﻠﺔ و ﻫ ﺎ و و ﺛ ﺎ ﻓﻴﻔﺎ ؤﺣﻘﺰﻳﺎ ا و ﺳﻠ ﺪﺑ ﻪ وأﻋﻮد ﺑﻠﻒ ﻣﻦ ) ئ و > ﻣﺎ ﻳ ﻬﺎ‬٦‫آ ي إ ر آش‬
‫ؤﺛﺰ'ﻧﺎ ازﺳﻠﺚ ﻳﺆ‬
‘-‘AHahım senden bunun hayrınj e bunda bulunan hayrt ve bununla gön-
derilen geyin'haynnı dlliyorura. Bunun .şerrinden, bunda- bulunanın şerrin-,
den bununla gönderilen şeyin şerrinden, sana sığınıyorum», derdi. Hava
bulutlandığı vakit rengi değişir, (duyduğu huzursuzluk sebebiyle yerinde dura:
maz) girer-çıkar,gider-gelirdi. Yağmuryağınca da râ tla rd ı. Ben bunu onunyıi-
ziinden anlardım...’'
2- Yağmurla helâk edildiği belirtilen kavim Ad ^ v m f ’dir. Bu, hadisin başka
vecihlerinde tasrih edilmiştir Ayrıca, 0 kavmin yağmuru^göriince sarfettikleri
“ Bu 'gördüğümüz, bize, yağmur getirecek bir-buluttur’’ cümlesi, Kur’ân-J Ke-
rîm ’in Ad K a v m i ile ilgili' hikâyesinde aynen geçer (Ahkaf. 24).
3- §ârih!.erin dikkat ‫ ؟‬ektiği bir inceliği belirtmekte fayda-var: Hadisin ^Ufta-
rf’den kaydedilen ziyade kısmında.: . ‫اﻳﺬاب‬
‫ﻣﺤﻮم‬ ‫وﻣﻞ زأئ‬
‫ﺑﺎ وﻳ ﺢ‬ ‫ﻗﺪ ﻏﻨﺖ ﻫﺆﻟﻢ‬
ibares'inde kavm kabi-lesi iki sefer geçmektedir. Arapça.kâideye göre-birinci'se-
fer nekre ,olan isim, ikinci, sefer geçince ma’rife kılınır, yani- İkincide: ‫ اﻟﻘﻮم‬ol-
ması gerekir. Halbuki ibarede her ikisi de ‫ 'ﻫﻮم‬şeklindedir, yani ne.kredir. öyle
ise burada iki ayrı kavm söz konusu olmalıdır. Diger taraftan, meseleye temâ's
eden âyetlerde 'rüzgârla azâba uğratılanlann 0 sözü söyleyenler olduğu İfâde ‫ ﻻ ك‬-
mektedir.
O rtadaki işkâle^dikkat ‫ ؟‬eken ‫ ﻻ ط‬Hacer, Kirmânrnin yaptıgı b ir açıklam ayı
p ek tatm inkâr bulm ayarak kendisi şunu söyler: “Necm 5 ٥resı٠٠nde- R abb T eâ-
‫ ﺟﺎ‬:‫‘‘ ز ة ' أ ﺧﻠ ﻜ ﻌﺎ ؤأ ﻷ وﻟ ﻰ‬٥ k dm aietînlhelâkedcnO »dur»» (Necm 50).' Bu âyet-
te, bir başka Ad Kavmi. daha Olduğu ihsas edilmektedir, ikinci Âd Kavmi'Uzerine
bir k ıss a y ıA k te d ib iiu lb e 7 ,h a s e n bir i s n a d l a e i - l s ‫ ﻻ ط‬Hassânei-Bekrf’den
tahrîc etmektedir... Timüzî, Nesâî, ve.‫ ﻻ ط‬Mâce bu kıssanın bâzı kısımlarını
tahriC etmişlerdir... A M afSuresi’nde zikri ge‫؟‬en Ad Kavmi, so.nraki Âd’dır. Bu'
dummda,.âyet-_i ker-imedC zikri geçen , ‫ ض‬١٠٤‫ “' ؛‬Âd’ın kardeşi” (Ahkaf 21), Hud
(aleyhis'selam) değil, bir başka peygamberdir” .
K Ü T Ü B -İS İn E M IT A S İ 6. CİLT 354

‫ إ ر أذى‬I ‫ ل ر ﺳ ﻮ ل اﻟﺘﻪ‬١‫ه‬3 : ‫ ئ ﻟ ﻠ ﻪ ﻋﺘﻪ ﻗﺎ ل‬, ‫ و ﻋ ﻦ أى ﻧ ﺮ‬- ٤ İ


‫ ﺗﺎ ﻓﻴﻘﺎ‬،‫ أن ئ‬.‫ﻳﻰ ﻟﻘﺎ‬٠‫ ؤ‬٠،(١)‫ أﻃﺖ اﻟﺌﺘﺎة‬،‫ زأﻧﺘﻎ ﺗﺎﻷ ﺷﺘﺘﯯة‬،‫^ﻵ رؤن‬
‫ﻧﺎﻟﺘﻪ ﺑﺬ ﺀﺗﻨﺘﻮن‬. ،‫ةﺣﺔﺋﺬ ﻟﻠﻪ ﺛﺘﺎر ﺗﺎﺟﺪأ‬.‫ﺗﻨﻐﺊ أﻧﺒﻌﻢ أﻣﺘﺎخ إﻷ زﻓﻴﺆ ﺗﻠﻠﺊ زاﻓﺦ‬
.‫ ذﻟﺤﺬ"ﻳﺜﻠﻢ‬،‫رش‬٠‫ال‬.‫ ﻫﺪدم اأ ﻻﺀ ﻋﺮ‬.‫ زك‬.،‫ و ت|ا رأ‬،‫ﺗﺠﻶ‬- ‫ م‬٤‫ظ أﻏﻞﺀ ﻛ ﺢ‬
‫ذىﺀ‬٠٠‫ أﺧﺮﺣﻪ اﻛﺮ‬.[‫ ﺳﺼﻖ‬.‫'ﻟﺰؤذث اﻧﻰ ﺳﺠﻮ‬،‫اﻟﺌﻪ ﺋﺘﺎز‬.‫ﺍﻝ اﻟﻬﺜﺜﺪات ﺛﻤﺨﺄرون إر‬

‫اﻟﻤﻼﺋﻜﺔ'ﻫﺪ أﺛﻘﻠﻬﺎ ﺣﺶ‬.‫ﻣﻦ‬.'-‫ أى ﻛﺮة ﻣﺎ ﻓﻬﺎ‬،«‫وﻣﻌﻨﻲ ﺀأﻃﺖ اﺛﺎئ‬


.‫أ ﺧ ﻂ‬ ? ‫'ﻳﻜﻦ‬ ‫ﻟ ﻢ‬- ‫ ﻷف‬.،‫ أى ﺻﻮﺗﺖ وﻫﺬا ﺷﻞﺀ وإﻳﺬان ﻳﻜﺮة اﻟﻤﻼﺋﻜﺔ‬:‫ﻟﺖ‬٠‫أ‬.
.‫« ﻣﺬرج‬.‫ و ﺛﻺة^ﺋﺬﻓﺘﺬا‬.‫ ﻟ ﺰ ؤ ذ ث‬٠ ‫ وﯮﻟﻪ‬،‫ﻗ ﺸﻔ ﺴﻮ ف‬ ‫ أى‬:‫ﻣﺢ‬٠‫ اك‬:.(‫^)واﻟﻐﺆاذ‬
.‫ﻧﺮ‬ '‫اﻟﺠﺪث ﻣﻦ ﻗﻮل أى‬.‫ﻓﻰ‬
4. ( 1 1 ) " Ebû Zerr (r a d ıy U u â ) â ü y o r : , ^
seiâm) buyurdularkı: “ Ben s i g o ıe d iğ in iz i gö rö r, işitmediğinizi işitirim .
Nitekim sema ugnidadjj-nguldam ak.da ona hak oldu. Sejnada d ö rt p arm ak
sağacak kadar- boş bir. yer yoktur, her-tarafta A llah’a secde'için alnana koy-
.muş feir melek ,vardar. Allah’a, yemin olsun,' benim bildiğimi, siz bMse idiniz
I gUS®r?.çok ağSardamz, yataklarda kadınlarla telezziiz etmezdiniz, yollara,
çöîlere dOkiilUr, ^elanaza d e fe tm ^ i İçin) Allah’a yalvar yakar-.olurdunuz‫’؛‬
[Ebıs Z e r T ( m d iy ğ â â ) İlâve ‫'اﺀﺀح‬.‫“ ﻻ‬Keşke sökülen bîrağaç olsaydım“. ٢٢‫؛‬r-
m 2 ‫؛‬İ-Zühd 9٠ (2313); ‫؛‬bnu'M âce, ZUhd 19, (4190).‫إ‬
AÇ!KLAMA;\
1~ Semâvâ،an uğuldayarak-ses çıkarmasMU,' şârîh Db/meleklerin sikleti ile açık"
.lar^Hadlste belirtildiği özere, m'elekler miktarca çoktur, bu çokluğun hâsıl ettigi
ağırlık ve Siklet altırida semâvat çatırdayıp uguldamaktadır. Bu İfâde, meleklerin
çokluğunu bildirmek.özere getirilmiş bir temsildir.Burada gerçek bir ugultu. ol-
masa b ile ,.., Allah’ın böyö-klögânö takrir İçin sOylenen mecâzî bir kelâmdır.-” '
Bu yonıma A /iy y îî7 " in ٠katılmak istemez. Der ki: ‘‘Resûlullah (aleyhissalâtu
v.esselâm)’m OzUnUn hakikati varken hangi mUcib sebeple ınecâza kaçıyoruz?
B a l b i i , aklen ve naklen hadîsin hakikati m ö m ^ i n d ö r ^ -

•,‫ ﺀﺀدﻳﺪا‬٠. - ‫ﻛ ﺎ ن‬ ‫اﻟﺠﻤﻞ إذا‬ . ‫ب‬ ‫ﺻﻮت‬ .‫ا ﻷ ﻃ ﻬ ﻂ‬ < ١> ٠


6. c il t KORKU BOLÜMÜ 355

rek yoktur. Zira ResûIuMah (aJeyhissalâtu vesseJâm): “ SÎZİM i§ît«HedigİMÎzî


igitiyoram” diyerek (insanlarca ‫؛‬-gitilmese bile semanın uğultusu olduğunu)'tas
-rîh etmiştir, üstelik, semânın uğultusu pekâlâ onun tesbîh, tahmîd- ve takdis Sira
sındaki sesi olabilir, zira âyet-i kerîme: “ Mevcut olan herşey '0»nu j b i d d e r e k '.
tesbîh etm ektedir.’ (isra 44) buyurmakla s^
' 2 ‫ ع‬Hadîsin sonunda yer alan..‘‘aga‫ ؟‬olma” temennisinin', hadîsin ravisi Ebu
Zerr (radıyallahu anh)’e'aît oid'ugunu şârîhler'belirtir..Had ‫؟‬-s, insana uhrevî he
sabin ciddiyet ve'zorluğunu anlatı‫ ؟‬ca, Ebu Zerr (radıyallahu anh) hazretleri,-bu
-ihbarın ciddiyetini anlamıç olduğunu ia d e sadedinde, kazanılması zor, Imybedil
meşi dehşetli bir sonuca atacak Oyle bir..imtihanla mânız kalmaktansa bir ağaç
olmayı temenni'etmiştir. Hadîslere, .râvder 'taraftndan yapılan bu çe ‫ ؛‬it ilâvelere
idrac denir ,

‫ق ا ذ ﺋﺆ ﺗﻈﻠﻢ‬.‫ ]ةال رﺳﻮل ا‬: ‫ ل‬١‫ ﻋﺌﻪ ق‬J j ١ ‫ ى‬٠‫ا ا ه ~ وﻋﻦ ى ﻫﺮﻳﺮة رﻷ‬
‫''اق ﻳ ﺬ‬.‫ ا ؤ ى ﺑﺌﺪ‬٤ ‫ ؤﺋﺬ ﻳﻐﻢ ائ‬،‫ غ ﻳﺠﻲ‬٠‫ﻟﻢ‬ U ‫ﻟﺜﻮﻣﺔ‬1 ‫ﻋﺌﺪ اﻟﻠﻪ ﻣﻦ‬ U ‫|ﻛﺆﻣﺚ‬
.‫رزئ‬.٠‫أ ر ج‬- [ ‫ ش‬,‫ادﺧﺘﺆ'ﻟﺘﺎ ئ' س‬
'§Hz. Ebu HUreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: iCResûlüüâ ( â y - ( 1682 )'. 5
h issalâîü v e s s e lk ) b u yu rd u k k i: ‘*Mü’m în, 'Allah indindeki ukhbet ‫ ؛‬-bilsey
di, ceraetten ümidini k^erdi. Eğ ‫ ؟‬r kâfir Allah’ı rahmetini bilse idi, cennWen
ümidini kesm ezdi” . [Rezın ilâves'idir Hadîs’1 Müs !‫؛‬m. tahric etmiştir:' Tevbe
2 3 , (2755 )‫ ؛‬Keza, .T!rm!zî de tahric etmiştir: öa'avât 108 ,"(3536 ).)
:AÇIKLAMA
'Allah karşısında, mU’minin konırnası gereken edebi veciz şekilde.İfâde eden
-hadîslerden biridir: Ne tam Umid ne de mutlak yeis, fakat eşit derecede hem kor
ku hem Umid. Ulemâ mutlak ün»id‫ ؛‬de mutlak ye.si de büyük günahlar arasında
addetmiştir.,Ne kadar' ‫ ؟‬if amel İşlese de mü’min, Allah’ın azâbıhdan kor- ok ha١
ku İçinde olacaktır,kezâ ne nadir ‫ ؟‬.ok, ne kadar büyük günah İşlese de Allah’ın
rahmetinden ümidini kesnıey ‫'؛‬..aektir

JU] :‫ئ ﻫﺎل‬ ‫ ر ض ا ق‬.‫ﻣﻮﻣﺒﻰ‬.‫أى ﻳﺮدة ﻋﺎﻣﺮ ﺑﻦ أى‬.‫ﺀن‬,‫ ~ و‬٦ ‫ع‬


‫أ ى ﻵ د ؟‬.‫رى 'ﺗﺎ ﻗﻞ‬.‫ ﻫﻞ ﻗﺬ‬: ‫اةه ﺑ ﺎ‬.‫ ﺀذ'ﻏﺘﺰ'رض‬٦ ‫ ﻣﺨﺬ اش‬,‫ل‬
‫ﺗﻼاﻣﻐﺎ‬1 ‫ ز د ر ﻷ أ ن‬: ‫ ى أﺑﺎ ; س‬٠‫ة أﻳﻰ ص ﻷﻳ ﻸ‬. :‫ ل‬١‫' ة‬.‫ذ ﻷ‬٠‫ةذث‬
356 KÜTÜB.Î SİTTE M U H T A S i 6. CİLT

‫ؤأة ر ﻏﺘﻞ ﺗﺠﻰ؛‬ ،‫و ﻋ ﻆ ﻛﻠﻪ ﻣﺊ ﺋﺰد ﻗﺎ‬ ،‫ ﻧﺒﻴ ﺬ ﻗﺎ ﻣﺊ‬. , ‫ﺗﺦ رﻣﻮﻟﻲ ا ﻟ ﻲ‬
:‫ز‬ ،‫ ﻵ ؤق‬:‫ أاذأ س؟ ةا'ل د ﻷ ﻷف‬٠‫ﺗﺪن ﻷﻳﻨﯫ ﻳﺌﻦ ﺣﻨﺎئ' ذأ‬ ^
‫ﻧﻠﻠﺊ‬ ‫ ﻗﺰﻳﻮ أﺑﺰ‬١‫ ذإئ‬، ‫ﻗﺎ' ﺑﺜﻦ ا ﻹ‬٠‫ أةب‬-‫ﻇﻠﻢ ﻏﻨﻰ‬٠‫ ذأ‬،‫ ذﻏﺠﻔﺎ ﺧﻨﺮأ ﺟﻤﺒﺮأ‬،‫ زﺗﺘﺎ‬.
‫ ذ!ذ و د ؛ ﻳ ﻖ ؛‬،‫ ذ إ ئ ﺋﺬذ ى‬٠‫ ﻟﺬﻟﺬت‬. ‫ ﻣﺤﺶ أى ؤا'ﻟﺬى ﻗ ﺬ ; ﻧ ﻲ‬:‫ال أى‬٤
‫ى‬,‫ﻟﺒﺨﺎر‬,‫أﺧﺮﺟﻪ ا‬. .[d*‫ ذ ﻣﻦ‬٠٤‫ إن ﺀﺑﺎﻟﺚ زاﻟﻲ‬:٠‫ ﺛﻠﺊ‬،‫ا ﻧﺄﻣﺄ ذ ش‬٠‫ﻳﻐﺪ؛ ﺋﺠﺬى ﻳﺌﻦ ﻛﻤﺎ‬

.6 . (1683)- EM Biirde Âm iribnu EMMûsa (radıyallahu anh) 'anlatıyor: i‘Ba-


na, Abdullah ibnu Ömer (radıyalMu anh):
“Biliyor musun babam babana ne demiş?” diye sordu. Ben: “Bilmiyorum”
dedim. Bunun üzerine:
: ‘B a b l ,s e â b a b a n a : “EyEbüM usâ!ResûIullâ(âyhissalâtuvesselâmria
olanislâımmız, o n u â olanhicrehiz, o n u â olan bütün amellerhniz bizim İçin
sabit Ve devamlı . ‫ ﺀقﺀر‬ondan sonra iş le d iğ iâ amellerin deherbirinden başa baş
kurtulsâ bu seni m e â u n eder mi?” dedi. Baban, babama şu cevabi verdi:
“V â â ih a y ır ! Biz ondan sonra cihadyapâ, namaz bidık, oruç tuttuk, çok
hayırlar işledik. Bizim e l i â d e çok insan mûsîüman oldu. Biz bütün budarın
ecrini ümîd ediyoruz. ” Babam tekrar dedi ki:
“F â a t ben, Ömer’in ruhu yed-i kudretinde olan Zat-ı Zulcelal’e kasem ol-
sun, b iıâ rın bize sabit kalmasını, O ’ndan sonra yaptıklarımızdan da başa baş
kurtulmayı isterim.”
Ben atılıp: “Spnin baban, valM i benim babamdan d â a hayırlıymış” dedim?
[Buhârî, Menâkıbu'l".Ensa'r.،5.]

AÇIKLAMA:
1- Bu rivâyet, ashab arasında korku ve ûraîd meselesinin nasıl yer ettiğini gOs-
termektedir. Hadiste, ifz . Ömer (radıyallahu anh)’in, Hz. Peygamber (aleyhis-
salâttı vesselâm)’den sonraki hayır amelleri ile birlitoe §er ameller İşlemiş olm aton
da' korktuğunu, .hayırları, şerleri karşılayacak hıiktarda olsa sevineceginl-ifâde.
buyurduğunu gOrmekteyiz.
Ebu Burde, böyle düşünen H z.‫ ا‬Ömer’i takdirle yâd ederek, babası Ebu Mu-
sa’dan efdal oldugunu ik r a eder. Aslında mutlak' mânada Hz. ö m e r’in efdaliye-
6. CİLT KORKU BOLUMU 357

ti ulemâca kabûl edilmiş ise de, Ebu Bûrde, burada mevzubahis edilen amellere
güvenmeme meselesinde Hz. Ömer’in üstünlüğünü dile getirmektedir. Gerçi, mut­
lak efdaliyete sâhip bir kimseye, bir başkasının husûsî bir meselede üstün olması
mümkün ise de Hz. Ömer (radıyallahu anh) burada, makam-ı h av f ta bulunmak­
la, makam-ı recâda yer alan Ebû M usa’ya tefevvuk etmiştir. Zîrâ ulemâ havf ma-
kammın recâ (ümîd) makamından üstün olduğunu kabûl etmiştir. Çünkü, insanoğlu
hayır niyetiyle yaptığı herşeyde kusur işlemekten uzak olamaz. Ayrıca ümidin
ucba ve atâlete götürme ihtimaline karşı havfın teybe ve istiğfara sevketme ga­
rantisi vardır.
Umumî Açıklama:
Yaratılış, yani varlığın başlangıcı meselesi düşünen insanlığın en eski mesele­
lerinden biri, belki de birincisidir. Kendini tabiattan ayrı ve müstakil bir varlık
olarak hisseden her insan, ilk iş olarak kendi aslım, insanlığm aslım düşünecek
ve soracaktır. Bu mevzûda elde edeceği bilgi, kişiyi ister istemez, etrafını saran
fizik çevrenin, yani dünyanın, semâvatın, ay, güneş ve yıldızlann da aslını sorT
maya sevkedecektir.
İlk başlangıcı, menşei araştıran insan zihni orada kalmayıp, bunun tabiî sonu­
cu olan bir başka soruya geçerek, sonumuz ne olacak, nereye gidiyoruz? diye­
cektir. Hülâsa doğumla başlayıp, ölümle noktalanan bir hayat kaderine tâbi
insanoğlu mebde ve meâdım hep soragelmiştir.
Nerden geldik, nereye gidiyoruz, bu dünyadaki işimiz nedir?
Buna cevap sadedinde felsefeler, nazariyeler ortaya atılmıştır. Tesadüfle baş­
latıp mutlak bir sonla tamamlayan, insanlığın encâmım ademe atan maddeci fel­
sefî görüşler olduğu gibi, ruhun ezeîiyetini kabul eden mhçu, rnâneviyatçı görüşler
de olmuştur.
Aslında dinler de bu suallere cevap vermek için vardır. Din tesâdûfî başlangı­
cı reddeder. .‘Bir saat intizamıyla belki daha dakik ve hassas çalışan güneş siste­
mimiz ve kâinat çok usta bir yaratıcmın elinden çıkmıştır” der. sağduyu sahipleri.
Mevcûdat arasındaki itme ve çekme kuvvetleri şeklinde tezahür eden irtibâtı, bir­
birine zıt ve şuursuz unsurların hayâtın devâmmda ortaya koydukları işbirliği ve
tamamlayıcılığı kâinâtın parçalan ve cüzleri arasındaki dakik ve hassas intizamı,
bunların bir elden çıktığına, ustalarmm çok mâhir ve kâdir olduğuna, yaratma
işini irâde ve şuurla yaptığına delil kabûl eder.
Varlık âlemi, İslâm dininde Nur-u Muhammedî tabir edilen bir ilk maddeden
yaratılmıştır, Kâdir olan Yaratıcı "*OH” emri ile an-ı vakitte, yaratılış ağacımn
çekirdeği durumundaki Nu^-u Muhammedrden ilk varlık fîlizini ortaya çıkar­
6. CİLT, ÂLEMİN YARATILIŞI BÖLÜMÜ 359

mış٠bu filiz tıpkı bir ağaç gibi inkişaf edip serpilerek, senunda insan' meyvesini
.verece'k kemâle ermiştir. Peygamberimiz, yaratılışın.bu tekâmül seyri içerisinde
meyvelerin meyvesidir. En s٠n olan en mükemmeldir, F â r-i Kâinattır.
٠î§te dinimiz, yaratılışla ilgili, bahisleri ‫ئ ﻻوﻷﻟﻤﻴﺮ‬
haımedîmiintehası arasındaki saflıaları ve halkaları ana batlarıyla aydınlatacak
şekilde.yapar» bâzı ip uçları verir, fezlekeler sunar, tâlî teferruata.girmez. Vaz’-
edilen hülâsa ve fezlekeler, dünün müneccimleriyle bugünün'astrolog've ferazi-
yecilerinin safsata ve fantezilerine kapılmayı önleyecek»'bugdayla samam ayırmaya
yetecek açıklık ve zenginliktedir.-.
§u-ha!de aşagıda-insanın yaratılışından, cin ve' şeytânın, dünyânın yaratılışın
dan,, sema ve arşın yaratılışına kadar birçOk meselede vârid olan hadislerden^ba-
zılarını göreceğiz.

^‫ ]دﻛﻔﻠﺖ ﻏﺰ رم‬:‫ﺍﻟﺘﻪ ﻋﻤﻤﺎ ﻗﺎل‬- ‫ﻋﻤﺮان ﺑﻦ ﺣﺼﻴﻦ رﺿﻰ‬,‫ ” ﻋﺒﻦ‬١ ‫اا‬


،٠ ‫ةﺗﻮا اق>ى ؛‬٤‫ ة أ ﻟ ﺬ ا‬،‫أش ﯪس ﻧﻰ ص‬٤ ‫ ا ﺷ ﺠ ﺪ‬.
‫ ﻳﻨﻰ ﺛﻢﺀم‬١ ..‫ﻟﻲ‬١
.

،‫ﺃﺓﻝ ﺃﺑﱵ‬-‫ ﺫ ﺱ‬٠‫ﰶ ﺉ‬ ‫ﻕ‬٠‫ ﺋﲅ'ﺓﺉ‬،‫ﲏ ﻫﺺ ﳔﻴﺬ‬ ‫ﺍ ﺗ‬%‫ﺃﺀ‬٠ ‫ﺳﺴﻬﺘﺎ‬: :‫ةا'ﻟﻮا‬


‫ﺭ'ﻕ‬٠‫ﺭ‬.‫ ﻟﻤﻚ ﺫﺍ‬:‫'اﻗﺎ'ﻟﻮا‬،٠‫ذو ﺗﻤﺄم‬:.‫ﺍﺅﺋﻴﺈﺫ ﻹ ةذﻏﺎ‬.‫ﺃﺫﻕ‬,‫ ^ ﺫﺍ‬١‫ ا?ﺗﻮا‬:‫ةا'ل‬٤
;jû ‫ت‬ ‫ ز ﻗ ﻌ ﻚ ص ﺃﰄ'ﺋﺬﺍ‬،‫ ﻋﻲ‬1‫ ق‬.‫إةﺋﺔ‬,.‫ ﺟ ﻰ‬:‫ﺍﺃﻭﺍ‬٤-‫ ﻹ‬، ‫ه‬
‫ ﺗ ﺰ ا ث‬1‫ ﻹ ﻃﻖ‬،‫اﻛﺎ؛‬.‫ ؤﻛﺎذ > ﺛ ﺬ ض‬، ‫ﻳ ﺬ‬ 1} ‫ ذ'ﻟﻠﻢ ﻳﻔ ﻦ‬،‫ﻛﺎن ﺍﻧﺔ ﺀﺗﺎﻟﻰ‬
.‫ أ ر ﺟ ﻪ اﺑﺨﺎرى ﻭﺍﺑﺮﻣﺪﻑ‬.[‫ ؤ ي ﺃﻯ ﺍﻟﺬﺭ ﻛ ﻮ سﺀ‬،‫زاﻷزﻓﻦ‬
- - .

( 1 1 ) - jmıan ‫ ﻻ ط‬Husayn (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Mescidde, Re-


sûîüllâ (aleyhissitu v e s s e k y ı n huzuruna girmiştim. (O Sirada) B enîîem îm
kabilesinden bir grup insan geldi. Onlara:
‘‘Ey Beni Temim, size m üjde olsun!” diyerek söze başlamıştı. O ârhem en:
‘rBize müjde verdin, öyîe ise (beytul-mâlden) iki kere bağış yap!” diye ta-
‫ ﺀضﺀر‬bulundular, o â n n ‫ ﻻ ه‬cevabi karşısında Resûluîlâ (aleyhissalatu vesse-
lâmyın yüzünün rengi attı. Hz. Peygamber (aleyhissâtu vesselkyinhuzuruna
(Haybefin fethi Sirasmda) Yemen h itn d a n bir grup (Eş^âri) girmişti. Onlara:
360 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

“ Ey Y em eier! Beni Temîm’în kabûl e t m e , müjdeyi ,siz bâri kabul


:edin!” dedi, ö â r
:Kabul e i ey Allah ın Resûlü!” dediler ve arkadan İlâve ettiler“
-Biz dinimizi öğrenmeye ve bu (yaratılış) i ş i â başı ne idi) onu senden Sor“
mayageldik!” dediler. Bunun iizeıineResûlullah (aleybissitu vesse^ân^, ma٥-
:Mkatın ve A rş’ın başlangıcım â t m â y a başladı
^BidâyetteAUahvardıJO’ndan önce başka birşe...^
yun üzerinde bulunuyordu. Sonra gökleri ve yeri yarattı. Sonra zikr (denen
-kader defterinde ebede kadar cereyan, edecek) her eyi yazdı.” [Buhârî, Me
gâzî, 67, 74,'Bed’u l-Halk TevMd 22‫ ؛‬Tirmizî, .Menâkıb, 3946.1
١

'‫ل‬ :‫رر ف ص‬، eJs] ‫ ﻧ ﻰ 'اﻟﻠﻬﻀﻪ'ﻻل؛‬٠‫رزى اﻟﺢﺀﻟﻰ'ر‬ ‫ وض اد‬- ٢ I


‫ ؤئ ﻧﻨﻘﺬ‬،‫ئ‬1‫ز‬٠ ‫زذا ﺋﻐﻘﺬ‬.‫ ﺣﻤﺎن ئ ﻗﺘﺎ؛أ‬:‫ةﺧﻜﻞ ﺷﻤﻘﺔ؟ ﻗﺎد‬.‫ﺣﻤﺎن ذي ؤق أذ‬
'..[‫ ؤﻏﺬق >ﺛﺚ >ﺛﻪ ﻋﺰ اﻟﻤﺘﺎ؛‬،‫ﻫﻮاﺀ‬

.‫ﻣﺤﺎ‬.‫ أرﺟﻪ ا'ﻟﺰﻣﺬ‬.‫ أى ﻟﻬﺲ ﻣﻌﻪ شﺀ‬:‫اﻟﺘﺘﺎةا‬٠ :‫ﻻل وﻳﺪ‬. ،‫ أﺣﻤﺪ‬،)١٠

2. (16‫ ؟‬-Ebu Rezin el-Ukeylî (radıyallahu anh) anlatıyor: “E y A lM ) n R e -(5


.sûlü 'dedeni, mâlûkâtmı yaratmazdan Once Rabbimiz nerede idi?” Bana şu ce
:vabı verdi
^ el-Amâ»da idi. Ne altmda hava, ne de Ustiinde.hava'vardı. Arşım su iiz“
” .rinde yarattı
Ahmed ibnu Hanbel dedi ki: “Yezid şunu söyledi: el-Amâ) yani “Allahla
birlikte başka birşey yoktu” demektir,” [Urmizi) Tefsir, Hûd (3108).!'

‫ ب‬١‫ال ﻋﺺ ﻳﻦ أﻓ ﺊ‬٠] :‫ﻧﻰ اﻟﺘﻪ'ﺀﺗﻪ ﻗﺎل‬٠‫ﺑﻬﺎب ر‬ ‫ﺑﻦ‬- ‫وﺀن ﻃﺎرق‬--٣ I


‫ ﻟﺌﻖ ض دﺧﻮ‬٠‫ذ؛ أ‬:‫ﺛﯫﻣﺎ ةأر;ﯪ ﺀذ‬I ‫رض اﻟﺘﻪ ﻋﺘﻪ؛ ةاﻟﻢ'ﻳﯫ رﺳﻮو أش‬
.'[‫ﺷ ﺜ ﺬ‬ ‫ﻣﺬ‬ ‫ ؤ ﺋ ﺴ ﺬ‬، ‫ﺗ ﺬ ' ﺣﻴ ﻔ ﻨ ﻦ‬ ‫دﻟﻠﻒ‬ ‫ﺟﻔ ﻞ‬ .‫ﻟﯫو اﻟﯫذ‬١‫ 'ؤأﺋﻼ‬،‫أﻧﺰ 'ان^ اﻟﻴﺌﺔ‬
.‫ اﺑﺨﺎرى‬.‫ﴽرﺣﻪ‬
6. c il t ÂLEMİN YARATILIŞI BÖLÜMÜ 361

3. (1686)- Târikİbnu Şihâb (radıyallahu anh) anlatıyor: *‘Ö m erİbm ’î-Hâttâb


dedi ki: ‘"(Birgün) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) aramızdan doğrularak mah-
îûkatın ilk yaratılışından başlayarak (geçmiş olan ve gelecek olan bütün safhala­
rı) cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin cehenneme girmesine kadar anlattı.
Bunu bir kısmı öğrendi, bir kısmı unuttu.” [Buhârî, Bed’ü’l-Halk 1.]
AÇIKLAMA:
1- Bu üç rivâyet, yaratılışın başlangıcı ile alâkalı açıklamalar ihtivâ etmek­
tedir. Bunlarda âlemin yaratılışın başlangıcı hakkında bazı özet bilgiler mevcut
olmakla berâber, idrak ve anlayışımızın ihâta edemediği bâzı ifâdeler de mev­
cuttur. Anlaşılan temel fikirler şunl‫؛‬ırdır:
Hiçbir mahlûk yok iken Allah mevcut idi.
★ Önce suyu ve su üzerinde arşı yarattı.^^'
★ Sonra gökleri ve arzı yarattı.
★ Cereyan edecek yaratılış fiillerini Kader kitabında önceden yazdı. Vukûat
bu yazıya göre cereyan etmektedir, hâdiselerin hiçbirinde tesadüf yoktur.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), insanların merâkı ve sorması üzerine
mebde ve meâdla ilgili açıklamalar yapmıştır.
Şu hâlde hadîslerden elde edilen bu özet bilgiler, mü’mini, eşyanın ve âlemin
ve hattâ beşeriyetin başlangıcı husûsunda insanlığın merâkını bir kısım boş tah­
minlerle tatmine çalışan nazariye mâceracılannm kapanına düşmekten kurtarmaya
yeterlidir.
2- Hadîslerde muğlak bırakılan husûslara gelince:
★ el-Amâ ٥ ١U ١(٠ lügat olarak ince bulut mânâsına gelir ise de, Cenâb-ı
Hakk’a nisbet edilince insan idrakinde tecelli etmesi gereken mâna meçhul kal­
maktadır. Selef, Cenâb-ı Hakk’ın zâtı ile ilgilijtavsifatın'mâhiyeti hususunda fikir
beyanından kaçımp, “ inanırız; mâhiyetini, ondan gerçek maksadı bilemeyiz” de­
miştir. Bu kelime bir rivâyette UiÜ١ şeklinde gelmiştir. Bu imlâ ile olunca: ”Be­
raberinde hiçbir şey y o k ” demek olur. el-Amâ' için: “ Bu, insan aklının idrak
edemeyeceği, künhüne, vasıf ve kavramanın ulaşamayacağı şeydir” dahi den­
miştir. Ezherî: “ Biz buna inanınz ancak nasıl olduğuna dâir fikir beyan etmeyiz”

22) Bu rivâyette geçmese de başkaca açıklamalara dayanan âlimler, Arş’dan sonra KUrsî'nin yaratıldığım be­
lirtirler. Şunu da belirtelim; Bir kısım hadislere dayanan ulemâ, semâvat ve arzdan önce kalemin yaratıldığını
belirtir. Öyle ise yaratılış sırayla şöyle olmuştur: Su, Arş, kalem, Kürsî, semavât ve arz. (Allahu alem bi's-sevab).
362 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

demiştir. “ Rabbimiz nerede idi?” sorusunda hazfedilmiş bir kelimenin bulundu-


ğu٠bu cümlenin: ‘‘Rabbimizin Arşı nerede idi?” şeklinde olması gerektiği belir­
tilmiştir. Bu durumda ‘*Amâ’da olan şey”, Arş-ı İlâhî'dir. Yani amâ \ makam-i
İlâhi’nin değil, makam-ı Arş’ın unvanı olmalıdır.
•A" Arş: Resıüullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın bize mübhem ve muğlak kalan
bir diğer tâbiri A rş’tır. Bunun da mâhiyeti bize meçhûl kalmaktadır. Lügat ola­
rak, yücelik ifâde eden birçok şeye ıtlak olunmuştur. Padişahların oturduğu tah­
ta arş denir ve öncelikle yücelik, y i^e k iik kastedilir. Cenab-ı Hakk’m ilk yarattığı,
yücelik ve yükseklik i ^ e eden mevcudâta arş denmiştir. Arşu/lah şeklinde Cenâb-ı
Hakk’a nisbet edilerek söylenir. Şu halde ArşuUah, Cenâb-ı Hakk.m kudret ve
halk (yaratma) isimlerinin tecellî ettiği ilk mahlûk demektir'
Kelâm âlimleri ile eski hükemâ, a rş’ı ..kâniatı her cihetten kuşatan kürevî bir
felek” diye tarif etmişlerdir. Bâzı rivâyet âlimleri, bu tahta, ayak bile izâfe et­
miştir. Ancak muhakkik ulemâya göre, şeriat örfünde gelen arş’m hakikatim tahdîd
ve takdir, beşer aklının, inşânı idrâkin işi değildir. Arşla ilgili bir kısım nebevi
açıklamalar, onun mâhiyetini tanıtmayı değil, mahlûk âleme nisbetle büyüklüğü­
nü belirtmeyi gaye edinir.
3" Bu bâbın birinci hadîsi yaratılışla ilgili soru sormanın câiz olduğunu, her
üç rivâyet, bu konuda -soru beklemeden- mü’minlere bilgi vermek gerektiğini
göstermektedir.
4- Yine birinci hadîs Yemenlilerin dinî ve mânevî yönlerinin daha güçlü ol­
duğunu, Temîmlilere ise maddî endişenin galebe çaldığım ifâde etmektedir.

KÜRSÜ, ARŞ VE GÖK KÜRESİ

Kûrsû 1‫ ﺓ؛ﺍﺃﺁﺀﺓﺁ‬Kur.ân.âa 2 yerd eg e ^r, b ir iih ik u r s u y u I v z u i s eder.


A rşiseçokdâfazIageçer.SırfiIğarşfiD zikri22yerdegeçer.E sasitibanyIe
maddî, dünyevî eşyalar! İfâde eden bu kelimelerin Cenâb-ı H akk’a nisbeti du-
şündüâüdür. B u n la â n kasd-ı B â h î n â ? Eskiden b eri islam â l i â r i çok uğ-
taşmışlar, çok münâkaşalar'etmişler, farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Şüphesiz,
burada ‫ ﻻ ه‬tarihî münakaşaya girecek değiliz. G â y e â , gerekhadîsten vegerek
âyetten birkaç pasaj naklederek,-meseleye dikkat çekmek, feza üzerine ihtisas
yapanların ittılâına arzetmektir.
Öncelikleşunubelirtmekisteriz:Kur’ân-ıKerîmkozmoğrafyakitabıdeğildir.
iikgâyesi, bütün âyetlerinde, Rabbü’l-âiemîn oian Cenâb-ı Hakk’ı tanıtmak, bi­
6. c il t ÂLEMİN YARATILIŞI BOLÜMÜ 363

ze kulluk vazifelerimizi öğretmektir. Eşya niçin yaratılmıştır, nerden gelmekte-


dir, nereye gidecektir, İn s a â r başı boş değildir, hayatin her anından hesap
verecektir vs. b u â r ı öğretmektir. ‫ ﻻ ﺀ‬aslım âsadlan işlerken, tâli olarakilmin,
t e r â â , tekniğin bâzı ipuglarmı da vermekte, işârederde bulunm âdır. Boylece
her devirde insanlar Kur'ân-1 Kerım'i her husüsta rehber yapabilmekte, mucize
bir kitap olduğunu teyid edebilmektedir.
Kürsü ve Arş ’ia ilgili âyetleri de ‫ ﻻه‬çerçevede â m â gerek. Kur’ân-1 Ke-
rîm, Cenâb-1 H i ’m kâinat üzerindeki İlâ h îh lm ıyetin i hu tâbirlerle İfâde et-
mektedir. ‫ ﻻ ﺀ‬sebeple kürsü ve arş tabirlerinin zihne verdikleri ‫ ﻻه‬mânânın esas
alınması gerekir. Şimdi kelimeleri d â yakından inceleyelim:
Kürsü, lügatte, üzerinde dayanılan, oturulan şey demektir, d i l i â d e sandalye
kelimesi ile karşılarız. Tefsirlerde gelen bâzı açıklamalara göre, ğ s ö , sandal-
yeye oturan kimsenin ayağını hafifçe yükseltmek maksadıyla, a y â â n a konan
tâ ta parçasıdır. Şimdilerde bu şey plastik, keçe, bitki lifi, tâ ta veya tel kafes
gibi değişik maddelerden olabilmektedir, n â h lsâ n a tın vüs’atimkavramadakm-
sûnün taşıdığı ‫ ﻻه‬mânayı da zihinden u â tutmamalıdır. Zira âyet-i kerimede,
C enâb-ıH akkyıngücünüifâdezım m ndaziiA lD nkm sûsiîgbklenveyeriiçı-
ne alacak' şekilde geniştir, onların korunup gözetilmesi 0 »na a g r geln١ez».
buyrulur (Bakara 255).
Evet İlâhi saltanat, öylesine geniş bir mûlkte hûküm sürmektedir ki, semâvât
ve arzı içine alan kürsü, ‫ ﻻه‬mülkün tamamına kıyasla, dünya saltanatına nm har
bir sultanin sandalyeye oturduğu zaman ayağım koyduğu altlık hükmünde kal-
maktadır. Aşağıda kaydedeceğimiz hadisler bu mânâyı te yid edecektir.
Müfessirler kürsi kelimesini, ilim ve kudret olarak teWil ederek, *‘Allah)n
kürsüsü, o'n u n ilmi ve kudretidir’' diye açıklayarâ, lügavimânanın zihinde hâsıl
edebileceği A l l â ’a madde, mekân ve şekil izâfesi gibi menfi mânaları bertaraf
etmişlerdir.
Arş, lügatte, krâarın saltanat â l demektir. ‫ ﻻ ﺀ‬da, kürsügibi, İlâhi saltanatı
İfâde eden bir tabirdir. Birâyette: ‘*Allah’m hiiküm ranltgnm Arş.ı kuşattığı”
(Yûnus 3), bir başka ayette d e A l M ’ın, '“ Büyük A rş’ın sâhibi oldugu” (M ü’-
minun 36) ifade edilir. Su iki mâna birçok seferler Kur’ân’da tekrar edilir.
Kürsi ve A rş’ın, ilahi kudretin büyüklüğünü ve dolayısıyla bütün mevcudatın
İ H murakabe ve kontrolün İçinde kaldığını anlatmak mâsadını t a m a â m â
üzere başka açıklamalara da yer verilmiştir:
364 KÜTÜB.İ SİTTE MUHTASARI 6 ., c il t

Kürsü, İç içe olan yedi seminin dışındadır, yin i yedinci semâdan sonra gel-
mektedir. F â a t son hudud değildir. Onu da arş kuşatmıştır. Bu konuda gelen
nassları, birmufessirimiz şu şekilde değerlendirir: u sem ivit ve arz Kürsü’nün
İç boşluğunda yer alır. Kürsü de arşın önündedir. ”
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) Kürsü’nün, yedi semâya nazaran bu-
yüklüğünü tasavvur edebilmemiz İçin şu teşbihte bulunur: “YedJ.'Sema, Kürsü
î‫؟‬er‫؛‬s‫؟‬nde, bir kalkan. İçine atılmj? yedi'adet dirhem (kuruşluk) gibidir.’»
Ayni maksadla, ‫ ﻻ ط‬Abbas ‫ ﻻﺀ‬teşbihte bulunur: “Egeryedi sema veyedi arz
genişleyerek birbirlerine degecekhsiegelseler, Kürsü7nûn genişliği yanında, bun-
lar, çöle atılmış bir h i a gibi kalır.”
Kürsü'nün genişliği bu olursa, Kûrsü’yû kuşatan A rş’ın genişliği nasıl olur?
Bu soru, Resûlullah (aleyhissalitu v e s s e lk y a aynen sorulmuştur, öyle ise
cevabim O ’ndan dinleyelim: .‘Nefsimi kudret elinde.tutan Z a t’a kasem ede.-'
rim , yedi sema ve yedi arz,' K ürsü’nün yanm da, 01‫ ؟‬b ir araziye at،lm،§ bir.
'.(demir) halkadan bagka birşey değildir-. A rç’m K iirsü’ye.olan üstünlüğü de,
tjpkj bu ‫ ؟‬ölün .'h a lk a y a üstünlüğü gibidir” -[‫؛‬bnu Kesir,-Tefsir 1, 550).‫ًا‬
KÂİNAT KÜREVÎMİ7 Yukarıdaki açıklamalardan, top şeklinde bir k k a t tas- .
viri çıkmaktadır. Bu mânayı teyid eden başka rivâyetler de var.Eskimüfessir-
lerimiz, daha ziyâde kubbe kelimesini kullanarak ‫ ﻻه‬mânaya işâret ederler:
Merkezde arz ve sâbît yıldızların mahalli olan birinci sema, ‫ ﻻﻻﻻه‬tâkiben sırayla
diğer altı sema, sonra Kürsü, en dışta da BÜYÜK AR Ş gelmektedir ve Büyük
Arş, Kürsü’yü kuşatmaktadır. Bunlar ‫ ﺀﺀة‬üste değil, İç içe ve kürevidir.
Cenâb-î Hakk’ın Arş’ı İstivâsı, O ’nun bu hadsiz geniçlige hâkimiyetini, İfâde
eder', insan aklı.nın alamayac.agı-, hayali'nin tasavvur bile edemeyeceği sonsuzluk,-
Allah’m büyüklüğü yanmda, dünya sultanlarının, ayak koydukları tahta parçası
kalmakta, hiçliğe-müncer olmaktadır. O'yüce zât, Kur’ân -1 Kerîm’in. ifâdesiyle,
“ Düşen bir yap rak tan bile haber'dar olacak k a d a r” (En’âm SÇ) kâinatın her
noktasına ilmiyle, kudretiyle, tasarrufuyla hâkimdir, çünkü Büyük A rş’ı istiva
etmiştir.
A L L A H ’A M EKAN İZAFESİ MI? Başta arşa istiva âyeti olmak üzere, ister
Kur’ân'da ve isterse hadîslerde, Cenâb-1 Hakk’ın hâkimiyetini İfâde İçin gelen
.,‫؛‬â٥irâf‫؛‬an -bunları lügat ve örfî kullanışlarıyla anlayınca- Cenab-ı Hakk’a me-
kân İzâfe etmek, Zât-1 Akdeslerini-insana benzetmek gibi, İslâm inancına uyma-
yan mânâlarortaya çıkarmaktadır. Kur’ân ayetleriyle de tesbit edildiği üzene Zât-1
6. c il t ÂLEMİN YARATILIŞI BÖLÜMÜ 365

ilâ h rn in e şi b en zeri y o k tu r, z i h i â r O ’nu tasavvurdan â cizd ir. O ’nu za m a n , m e-


k an , ş e k ilg ib i k a yıd a rın h iç b irin e ta b ik ıla m a y ız . G ö z l e ğ ö ğ m e y e n , h a ya lle ta-
s a v v u r e d ile m e y e n , g a y b i, İlâhî va rlığ ı k a v ra y a b ilm e m iz İçin K u r ’ân -1 K e rim ve
h a d îsler, b t te ş b îh le r e y e r ve rm iştir. İşte K ü r s î ve A r ş teşb ih leri b u â r d a n d ır .
B iz bu te şb ih le r sâ y e sin d e b ir k ıs ım İlâhî h akikatları k a v ra y a b ilm e k te y iz. Y an lış
â ş ı l m a olm asın d iy e b u â r a y e r v e r il m e s e y d i A l l â tam am en m e ç h û lü m ü zk a -
lacaktı. ö y l e ise , bu ç e ş it ifâ d e le ri t e ’v îl ed erek , k a ste d ild ik le ri m ânada anla-
m â g e re k ir. N ite k im s e le f â lim le ri d e ö y le y a p m ışla rd ır.

K u r ’ân-ı K e rim , C en âb -1 H a k k ’î tanıtırken, 0 'n u n b iz e , “ şah d a m a rım ızd a n


d â a y a k ın ” olduğunu b elirtir. B ir başka â ye tte : “Secde et, O’na yaklaş” em -
r iy le b izim O ’ndan u za k lığ ım ız İfâde edilir.

Y akınlık İçinde uzaklık ! ‫ ﻻﺀ‬ezd â d im an m antığıyla tevh id İçinde kavranır, A risto


m an tığıyla d eğ il.

Sun u v e y a ra tışın ı kavram aktan â ı l la r ı n â c iz k a ld ığ ı Z â t n e y iic e , n e m u k a d -


d e stirl K âinatın ze rrâ ti adedin ce, O ’nu n ekâisten ten zih eder, tesb ih ederiz, tak-
sirâ tım ızın affın ı d ile riz.

‫ﻟﯫ ﻛﻜﻞ‬ I ‫ وﺳﻮد ش‬JU] :J١٠ ‫ﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ‬١‫ وﺿﻰ‬.‫ﺑﻦ ﺳ ﻮ د‬١.‫ وﻋﻦ‬- ٤ I
‫ﻛﺸﻖ ﻃﻘﺄ‬ U:۵ ‫ذاق‬٤ ،‫ﺋﺄذر‬- ‫ أذﺑﺰ‬:.‫ ى‬٠‫ ﻹ ﻗﺎل‬،‫ أﻟﻤﺰ ﺛﺄﻧﻮ‬:‫ ﻗﺄل ﻟﺬ‬.‫ ل;أق ا!ﺗﺔق‬١
‫ ﺟ ﻪ رزﻳﻦ‬/‫ﻟﻄﻖ أو[ا أ‬٠‫ وﻷ أرﻛﻴﻎ أﻷ ﻓﻰ أﺣﺐ ا‬،٠‫أﺧﻰ اﻟﺊ ﻳﺌﻠﺊ‬.-
4. (1687)- ibnu M es’ûd (radıyallahu anh) anlatıyor: ‘iResûluüâ (âyhissalâ-
tu vesselam) buyurdularki: “AMahTeaa hazretleri akh yarattığı zaman ona‫؛‬
Gelî” dedi,0 da geldi. Sonra “ Geri dönî.” diye emretti, da geri döndü.'
٠٤

Bunun üzerine akla .şunu söyledi‫“^؛‬Ben, kendime senden daha sevgili olan
o
başka birşey yaratmadım. Seni, nezdimde.mahlûkâtın en sevgilisi olana bin-
direcegim.” ‫؛‬Rezî.n ilavesi.].
AÇIKLAMA:
Rezin’in ilâvesi olan bu hadisin kaynagı gösterilmemiştir. Ancak, ‫ ﻻ ط‬Hacer,
Fethu 7-Bari'de 1684 numarada kaydedilen imran ‫ ﻻ ط‬Husayn hadisini §erh sa-.
'dedinde, i'lk defa yaratılanla ondan sonra-yaratılanların sırasını göstermeye ‫ ؟‬ali-
gırken ilk yaratılan şey.in akil olduğunu beyan eden ‫ آ ﺋ ﺰ‬۵ ‫ ا ؤ ﻟ ﻘ ﺎ ﺿ ﺎ‬rivâyetini
kaydettikten sonra bunun, sâbit, sâhih bir senedi olmadı.ğını belirtir. Keza el-
366 KÜTÖB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

٠Â!lye’de Hâris ibttu Ebî üsâme>nm MUsned’inden naklen akil üzeri-!'Metâ!lbu


ne. kaydettiği 30 kadar hadîsin başında:' “ hepsi de.mevzu’dur” yan ‫ ؛‬uydurmadır
- .diyerek bilgi, verir
-Şu halde aklin faziletiyle' ilgili hadislerin sıhhatini ihtiyatla karşılamak gerek
m ektedir . '

‫ﺍﻝ‬‫ أؤذ‬:‫ﻟﻠﻪ ا‬١ ‫ 'ﻟﻰ ر ﺳ ﻮ د‬.‫ اﻗﺎل‬: JU ‫ض ر ﺿ ﻰ ﻟﻠﻪ ﻋﻔﻪ‬W■ ‫ “ و ﻋ ﻦ‬٥ Ü


‫ 'إة ﻣﺎ ص ﺛﺨﺘﺆ‬: ‫ ر‬٠‫اأﺗﺰ‬ ‫ ﻣﻦ ﺗﻼﻳﻜﺆ اﻟﺘﻪ ﻗﺘﺎﺋﻰ ﻣﻦ‬٠‫ ﻋﻦ ﺗﺘﺘﻠﺆ‬.‫أن اﺣﺪﺑﻖ‬
.‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود‬.[ ‫ادﻧﻪ ا ز ﻋﺎﺗﻘﻪ ﻧﺴﺰه ﺳﻤﻤﺎﻹ ﻏﺎم‬

5. (1688)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: ‘*Resûlullah (aleyhissâtu


vesselam) bana: “ A îa h .m m eleklerinden'olan arşın taşıyıcılarından b ir m e.
lek lıakkında rlvâyette bulunm am ‫؛؟؛‬n bana, izin verildi” dedi ve İlâve etti:
'.‫؛‬.n u n '.k u la k yumuşağı ile ensesi arasındaki uzaklık yediyUz seneli'k
m esâfedir” fEbuD âvud,'Sünnet 19, (4727).] '
AÇIKLAMA: ^ ,
'Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın bu açıklamasında birka‫ ؟‬nokta gözük-
^mektedir: '
i Arş-ı Azam, melekler, tarafından taşınmakladır. Bunlara hamele (taşıyıcı-
lar) denm ekt^ir.
★ .A rşı Azam, insanin akil ve hayali almayapak bir azametv sahiptir. 'Zîrâ,
'onu taşıyan meleklerden birinin sadece-.kulağı.ile Omuzu arasındaki mesafe, (at)
yürüyüşü.ile yediyûz yıl tutmaktadır... vs.-İslâm ulemâsı, buradaki rakamın, ‫ ؟‬ok-
.lugu -İfâde (kesretten kinaye) İçin kullanıldığını, mesafey: tahdîd^için. taillanıl-
madıgını- belirtmiştir.
ibnu Abbas (radıyallahu anhûmâ)’tan Deylemî’nin kaydettiği bir rivayette arşı
'taşıyan meleklerin boyu' hakkında daha'tamamlayî:' bazı bilgiler yer al.ır:

c i j . ‫ﻗﺪ‬,‫ﺟﺎﺅ‬١‫ ﺍﻟ ﺔ ﺯ ﺷ ﻐ ﻘ ﺢ‬١‫ ﺽ ﺅﺫﺍﻕ‬.‫ﻝ ﻟﻪ ﺇ ﺷﻨﺎﻳ ﺪ ﻭﺍﻭﻱ‬٠‫ﺓ ﺃﻓﺬﺵ ﻱ‬٤‫ﺉ ﺑ ﺬ ﺧﻒ‬ ‫ﺯﺍﺓ‬


‫ ﺳﻠﻼ ﺍ ﺋ ﺰ ﺱ؛ﺍﻟﺬﺧﻠﻮﻕ‬٠‫ﻥ ﺍ ﺋ ﻨ ﺎ ؛ ﺍ ﻷ ﻳ ﻨ ﺆ ﻻ‬٠ ‫ﺫ ﺁﻷﻧ ﺾ ﺍ ﺩ ﺵ' ﺫ ﺫ ﻟ ﺊ ﻷﻣﺬ‬ ، ٠İJ ٤
“ Arşı^t٥şıyan meleklerden.isrâfii' adında biri v a rd ır٠٠A ^ ın köşelerinden,
biri onun om ura üzerindedir.' Ayaklan, aşağı arzı, başı da yedinci semâyı
delip g٩ mişt‫؛‬r. H âbk mahlûktan-biiyâktUr»’.
‫‪6.‬‬ ‫‪c il t‬‬ ‫‪-ÂLEMİN YARATILIŞI BÖLÜMÜ‬‬ ‫‪367‬‬

‫‪-‬‬ ‫‪HanberinAbduIlah ibnu Seîâm'dan bu ayni mevzû özerine kay-‬‬


‫'‪dettiği bir .hadis, meiegin -böyökiügü hakkı.nda bazı ziyade bilgiler ihîivâ.'eder:‬‬

‫ص ة ﺳ ﺰ‪ ٠‬ﺳ ﺶ‪٠‬اﺀﺗﺔﺀا ‪ /‬وﻣﺎ ﻗﻦ ؤﻣﻲ‪،‬ﺍﺵ ا ﺧ ﺾ ﻗﻞ‪ ٠‬ي ﺳﻴ ﺮ ه‬ ‫‪ ٠ ...‬ن ي ﻗ ﻠ ﻲ إ ر‬

‫‪٠‬‬ ‫‪:‬‬ ‫ﺳ ﺸﺎﺋﻐﺎم‪ ٠‬واأﺧﺎ؛ﻷﻏﻆﺀ‬


‫‪“ ...(Meleğin) ay ak lan ile to p u k lan arassnda' alttyüz ysllık yürüyüş), me-‬‬
‫‪u k u rla n ,arasında da alttiyiiz yıllık (at yii-‬؟‪,‬؛‪sâfesi vardfir. T opuklan ile ayak‬‬
‫^‪rUyii§â)m٠ f ^ v a r d ır » ٠. ’Âliınler,buhad‬‬
‫‪takviye ettiğini belirtirler. Bunlardan hareketle gay'b âlemi 'üzerine kesin bir hök.‬‬
‫‪me ulaşılamaz ise de bir fikir elde edilebilir.‬‬

‫ﺟﺎ ﻳﺎ ﻓﻰ‬ ‫ﻗﺎ ل‪ ] ':‬ﻛ ﻨ ﻎ‬ ‫ﻋﻴﻪ‬ ‫اﻟﻤ ﻄﻠ ﺐ ر ﺿﻰ اﻟﻨﻪ‬ ‫ﺑ ﻦ ﻋﻤﺐ‬ ‫‪ — ٦ ' . , . -‬وﻋﻦ ‪ ١‬ﻟ ﻌﺒﺎ س‬

‫‪ ٤. 4‬ةاد‬ ‫‪ .‬إذ ﺗﺰث ﺗﻴﺎ‪:‬ت ﻗ ﻮ‬ ‫‪٠‬أﺑﺬﺧﺎع ﻓﻰ ﺀﯪ؛ة)‪ ( ١‬ا ﻫ ﺎ رﻣﺮل اﻟﺘﻪ‬


‫ﺋ ﻨ ﻪ ؟ '‪ ٤‬ا را‪ ':‬ﺋ ﺜﻠ ﻢ‪ .،‬ﺋ ﺬ ا ا ﻟ ﺘ ﺤ ﺎ ت‪ ...‬ﻗﺎ ل ‪ ,:‬ؤ ا ﻧ ﺘ ﺆ ن ‪ ،‬ﻗ ﺎ را‪:‬‬ ‫ﺋ ﻖ ﻗ ﺬ ذ و ذ ن‪١‬‬

‫| ﻗ ﺰ ﺛ ﺬ ذ و ذ ﺣﻤﻠﻢ ‪ :‬ﻏﺪ‬ ‫ؤا‪ ٠‬ﻟ ﺘ ﺎ ذ ‪ ٤ ,،‬اﻟ ﻮا‪ :‬ذ ا أ ﺛ ﯫ ذ‪ ،,‬ﻧﻠﻢ ةا ل‬ ‫ز اﻟ ﺘ ﺆ ذ ‪ ٤ ،‬ى‪ ٠‬ل‬

‫ث ﺀ ز‪ ١‬رةز ض ؟ ﻗ ﺎ ر‪ :١‬ﻵ زاﻓ ﻲ‪ ٠‬ﻗ ﺎ و‪ ٤ :‬إ ن ﺗ ﺌ ﻦ ﺗ ﺎ'‪ ٠‬ة ة ﺛ ﺘ ﺎ ‪ ،‬إ ى ﻗﺎ ل وا ﺟ ﺪ ه ‪،‬‬ ‫ﻣﺔ ﺳ ﻦ‬

‫‪ ٠‬ﺣﻢ‬ ‫ﺀﻟ ﻪ ؛ا ﻛ ﺬ ﻻ ث‪، ٠‬‬ ‫ا د‪ .‬ﺛ ﺘ ﺎ ؛ \ﻝ‬ ‫أ و ا ة ﺛ ﺎ‪.‬ي‪ ، ٠‬أ ؤﻗ ﻼ ت‪ .‬ز ﺳﺌﺜ ﻮ ن ﺳ ﺔ ‪ ،‬ز ﺗ ﺌ ﺪ‬

‫‪ :‬د ؤ ﺑﺠﻦ أ ﻏ ﻸ ه و ﺀ ﺷﻘ ﻲ ‪ ٠‬ﺧ ﺎ‬ ‫ق ‪ .‬ا ﻟ ﺜ ﺎ ﺀ‪ ١‬ﻟ ﯫ‪٠‬ﻓﺔ‬ ‫‪ ۶ ١ ۶‬ﺣﻤﻞ‪ .‬إ ك ‪ ،‬نﺀ ؤ‬ ‫ﻋﺊ ﺗ ﻎ‬

‫ﻀ ﺬﺗ ﻜ ﺬ ﻫﻨ ﻰ‬ ‫ﻛﻠ ﺪﻟﻠ ﻐﺌ ﻂ ؛ ذ ﻏﺎﻟ ﺔﺋ ﺴ‬ ‫‪ ، ۶‬زﻗ ﺰ ق‬ ‫‪ -‬ﺳ ﺬ '‪ ٠‬ﺗ ﺘ ﺎ ؛ إ ر‬

‫‪ U‬ص‬ ‫ض > ‪ ; ،‬ا ﻫ ﻨ ﺄ ﺛ ﻠ ﻤ ﻪ ﻗ ﺺ ؛؛‬ ‫ﻓﺰق ﻇ ﯯرﻫ ﺖ‬ ‫ﺳ ﺬ‪ .‬ﺳ ﺘ ﺎ ؛ ‪.‬إﻟ ﻰ‬

‫ؤ ؤ ﺟ ﻮ ‪ ٤‬ز ق‪ ,٠‬ذ إ ﻟ ﺊ‪٠‬ع‪ , .‬أ ر ﺟ ﻪ أﺑ ﻮ دا و د و ا ﻟ ﺮ ﺛ ﻰ‪٠‬‬ ‫‪۶‬اع ‪ ،‬ؤاﻟﺘﺬ‬ ‫ت؛‪ ١ ,‬ر ‪ .‬ا‬ ‫ا‬

‫ش ا ن ﺀ‪٠‬‬ ‫إل‪.‬ا أ ﺣ ﺪ ﻣ ﺬ ا‪٠‬‬ ‫أ ﻷ; ل‬ ‫‪#‬‬ ‫وف و و وة‪ (Ü ] :‬ﻳ ﻮ ئ ﺻﺎ ﺣ ﺖ‬

‫‪ ٠‬ﻳﻺس ﻗﻎ أ ى‪ ٠‬؟ ﻫﺪ ﻧﺮ ث‬ ‫ص ﻗﺎدة‪ ،‬وﻋﻌﺪ ‪١‬ﻟﻠﻪ ةاﻻ^ ‪3‬ﻳﺔا رﻣﺮل ا‪.‬ﻟﺘﻪ‬

‫)‪ ( ١‬ﺃﻯ ﲨﺎﻋﺔ‪.‬‬


368
KÜTÜB'İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

‫ اق‬١‫ﺳﻮي‬: ‫( اﻷﻧﺾ‬٢)‫ﻧﻨﺞ ززاﺗﺎ‬.،‫ ﻟﻤﻨﺎ أﻟﺘﺘﺎذ‬.‫؟‬.‫ ﺀﺀﻧﻮون ﺗﺎ ﻧﺬ‬:‫ ﻧﻤﺎل‬،‫ت‬:‫ﺗﺤﺎ‬


‫(ﺀ‬٩ ‫ ا ﻟ ﺜ ﺎ ة ؟ ﺀ غ ﻗ ﻮ ﻟ ﻰ‬.‫ ذ ﻫ ﺆ‬U ‫ < ق\ﻟﺖ أ ﻳ ﺬ ذ و ن‬، ‫ﻗ ﻨ ﺒ ﻨ ﻮ ﺋ ﺬ‬ ‫ﻵ‬ , .‫ ﻗ ﺰم‬,‫ص إﻟﻰ‬

:‫ و ﻫ ﻮ ﻓ ﻮ ل‬، ‫ زا ت‬٠‫ﺳ ﺘ ﺎ ة أ ﻏ ﺰ ى ﻋ ﺶ ﻏ ﺬ ﺳ ﻊ س‬ ‫ زﻧ ﺰ ق‬،‫ؤ ﺷ ﺔ ﺗ ﻔ ﻘ ﻮ ئ‬

‫ﺗ ﺎ ﻫﺬ ى ذ ﻻ د ؟‬ ‫أﺛﺪزون‬ :‫ ا ل‬٠ ‫ ﻗﻠ ﻢ‬٠،٠‫ م‬١‫ غ‬، ٠‫ ﻳ ﺎ‬٠‫ﺧﺊ‬ :‫ﺗﺜﻮو‬ ‫ﻹ‬ ، ‫ ﺗ ﺎ‬4 ‫ا ﺳﻎ‬,‫ت‬. ‫*ﺛﻨﺰون‬

‫سﺀ‬ ‫ ض ﻏ ﻲ‬٠‫ﻷ ي‬ ،‫ﻧﻨﻖ اﻧﺜﺰش‬- ‫ ذ اﻟ ﺘ ﻦ‬. ، ‫أ ﻟ ﺘ ﺰ ز‬ ‫ ز ر ق ا ﻟ ﺘ ﺎ ؛‬. ‫ ﻟﺘﺎ ؛‬٠‫ ا‬٠‫ﺋ ﺰ ق زﻟﻠﺊ‬

‫ﺛﻐﺌﻴﺎ أﺣﺮى ﺑﺠﻔﺌﺘﺎ‬ :‫ذا ق‬ ‫ﻷذص؟‬١‫ أﺛﻨﺰون ذا' ﻧ ﻨ ﺞ‬:<‫ ﺛﻢ ﻗﺎز‬،‫ﻓﻲ آذﻟﻢ‬ ‫ﻟﻲ‬,‫ﺀﻏﺘﺎ‬ ‫ﻣﺖ‬
.‫ و ﻧ ﻜ ﺮ ا ﻋ ﺪ ﻳ ﺚ‬.‫ﺳ ﻊ أ ر ﺿﻴ ﺬ ؛‬ ‫ﻏ ﺮ ﻋﺊ‬ ، ٠‫ﻛ ﺴ ﻤ ﺎ ة ﻏﺎم‬

6 . (1689)- Hz. Abbas ibnu Abdilmuttalib (radıyallahu anh) anlatıyor: i'Batha


nâm mevkide, aralarında Resûlullah ( â y h is s â tü v e s s e k y ın da bulunduğu bir
grupinsanlaotumyordum.Derkenbirbulutgeçti.HerkesonabâtL ResululIah
(aleyhissalâtu vesselim):

‘*Bunun ismi nedir blJenlniz. var m ı?۶’.dl^e ‫ ﻻ ﻛ ﻪ ﺀ‬.


i‘Evet bu buluttur! ’' dediler. Resûlullah (a leyh issitu vesselam):
“ Buna miizn de denir»» dedi. Oradakiler:
“Evet mOzn de denir” dediler. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm):
“ Anân da denir»» buyurdu. Ashab da:
“Evet anin da denir” dediler. Sonra Hz. Peygamber (âyhissalâtu vesselam)..
“ Biliyoı m u k ı u z , s e i ile arz a r a s m i u i ı k ne kadardır?»» diye sordu.
“Hayır, vallahi bilmiyoruz!” diye cevapladılar.
“ ‫ ة‬y‫ا‬eyse bilin, ikisi arasındaki uzaklık ya yetmigbir, ya yetmiçiki veya yet-
mi§ü‫ ؟‬senedir. '.Onun üstündeki sem ainin uzaklığı da) böyledir.»»
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yedi semayı sayarâ her biri arasında bu
şekilde uzaklık bulunduğunu söyledi. Sonra İlâve etti:

‫ ى‬٠‫ ﻋﻴﻪ‘ رﻗﺪ ق‬- ‫ﻣ ﻦ اﻟ ﺪ وا ب‬ ٠‫ ﴽو ﻏﻘﺮ‬،‫ اﺑ ﻌﻴ ﺮ‬:‫ ( ﺣﺠﻊ راوﻫﺔ؛ و ﻋ ﻰ‬٢)


.١‫ ﺀىز‬3٠‫ازادﺀ راو‬

.٠‫ اﺑ ﻤ ﻮ ع‬:‫ واﻟﻤﻜﻔﻮف‬،‫ اﻣﻨﻄﺮاب ﻣﺎﺀ اﺑﺤﺮ‬:‫('اﻟﻤﻮج‬٣)


6. c il t ÂLEMİN YARATILIŞI BÖLÜMÜ 369

‫؛‬،Yedinci semânın ötesinde b ir deniz var. Bumm üst sathı ile dibi arasın­
da iki sema arasındaki mesafe k ad ar mesafe var. Bunun da gerisinde sekiz
adet yabân‫ ؟‬keçi (suretinde melek) var. Bunların sm nakîan‫^^^؛‬ile dizleri a ra ­
sında iki semâ arasındaki mesafe gibi uzaklık var, sonra bunların sırtlarının
gerisinde Arş v ar, A rşm da ait kısmı ile üst kısmı arasında iki sema arasın­
daki uzaklık k ad ar mesafe var. Allah, bütün bunların fevkindedîr.’’ [Tirmi-
zî, Tefsir, HaâkkaT (3317); Ebû Dâvud, Sünnet 1 9 4 7 2 3 ) ‫! ;)؛‬bnu Mâce^
Mukaddime 13, (193).]
Bir rivâyette şu açıklama yer alır: “Bu hadîsi C âm i'ul-U sûi sahibi, Kütüb-i
S itte y e dâhil kitaplardan hiçbirine nisbet etm em iştir[.
Kaîâde ve Abdullah'dan yapılan bir rivâyet şöyle: “ Resûlullah (aleyhissâlâtu
vesselâm) ashabıyla birlikte otururken bir kısım bulutlar geçmişti:
،‫؛‬Bunun ne olduğunu biliyor m usunuz? Bu, el-anân (denen buluttur), bu
arzımızın sakasıdır^^'^^، Allah Teâla bunu kendisine hiç ibâdet etmeyen b îr
kavme de göndererek (su ihtiyaçlarını görür).’ dedi. Bir müddet sonra devamla:
،،Bu sema nedir biliyor m usunuz? D ürülm üş b ir dalga, korunm uş b ir ta ­
vandır. Bunun üstünde diğer b ir sema vardır” dedi ve böylece üst üste yedi
semanın olduğunu söyledi. Sonra konuşmasına devamla:
،،İkisi arasında ne (kadar uzaklık) var biliyor m usunuz?” diye sorduktan
sonra yûV^ dedi. Sonra tekrar:
،،Bunun gerisinde ne olduğunu biliyor m usunuz? Bunun gerisinde su var.
Suyun gerisinde Arş v ar. Allah, Arşın fevkindedir. Ademoğlunun e râ lln -
den hiçbiri O ’na gizli kalm az” buyurdu. Sonra tekrar:
،،Bu arz nedir, biliyor m usunuz? Bunun altm da b ir diğer arz var, ikisi
arasında beşyüz yıl var. Böylece yedi arzın varhğm ı b ire r b irer saydı” ha­
disi zik retti.”
AÇIKLAMA:
1- Burada, hadîs özetlenmektedir. B iz Hz. Ebu Hûreyre (radıyaliahu anh)١nin
rivâyet ettiği Tirm izî hadîsini aynen kaydetmeyi gerekli buluyoruz: ‘B iz, ashab-
tan bir grup, H z. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ■le birlikte otururken bir
bulut geldi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): ،‘Bu nedir, bilir misiniz?” de­
di. “Allah ve Resûlü daha iyi bilir” dediler. Buyurdu ki: ،،Bunlar, bulut.yer-

23) S ım a k : Hayvan Urnağı demektir.


24) !Kel‫؛‬menin aslı olan revâya, ” su taşımada kullanılan develer” demektir.
370 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

yüzünün sakaJarıdjr. Allah, hunlarj kendisine şü k ü r'v e ibadet yapm ayan


bîr kavme (bile) sevkeder” .
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) sonra tekrar sordu: “ Pekiyi, sizin şu iis-
tünüzd'ek‫ ؛‬şey nedir, bilir.misiniz?” i'Aüah veResûlu d â a iyi bilir?” dediler.
“ Dn, dedi, .diinyamjzjn semasjdjr (raki’) korunm uş b ir tavandır, kat k a t dii-
..rülmüş b ir dalgadır” .
Sonra tekrar sordu: “ Sirinle onun arasında ne kadar mesâfe var biliyor mu-
s m ı z ? ” “Allah ve Resûlû daha iyi bilir! ” dediler. Bunun üzerine şu açıklama-
yı yap‫]؛‬.. “ Sizinle onun arüsında beşyüz yıllık' mesafe v a rd ır.’.
Sonra tekrarsordu: ‘--٠l٠el٤ala, bunun iistUndıs ne var bdiyor «,usunuz?»’ “Al-
lah ve Resûlü daha iyi bilir!” dediler. Buyurdu ki: “ » u n u n Ustunde iki sema
m evcut, ikisin'in arasında', da beşyüz yıllık mesafe v a r.”
Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam) tekrar ayni şekilde açıklama-
laryaparakyedisemayısaydıveherikisemaarasında,âûnyaiiesemaarasmda-
ki kadar mesafe olduğunu belirtti.
Sonra tekrarsordu: .،Pekala b ı ı n u n i n d e ne var biliyor m u s ı u z ? ” “Allah.
ve Resûîü daha iyi bilir!” dediler. Buyurdu ki: “ Bunun, üstünde Arş vardır.
Bsmunta sema arasında da iki sema a rısın d a k i mesafe k a d a r 'uzaklık v a r-
d ır.”
Sonra tekrar sordu,:.. ‘Altınızda ne v ar ,biliyor m usunuz?” “A l M ve Resûlü
daha iyi bilir!” dediler. “ Bu, .arzdıt” dedi ve sordu: ‘.‘Pekâlâ bunun altında
ne olduğunu biyor. m usunuz?” “Allah ve Resulü daha ivi bilir!” dediler “ Bu-
iiun altında, buyurdu, başka b ir arz daha v a r. Bu ikisi arasında beşyüz yıllık
mesafe'mevcut.’,‫؛‬,S o n r a .. Peygamber (aleyhissâtu vesselam), bu şekilde yedi
arzi saydı ve sonuqda şu açıklamayı yaptı: ,‘.‘M uham m ed’in nefsini elinde tu-
tan Zât"، Zülcelal’e yemin ederim, şâyet siz., en aşağıdaki arza b ir ip'sarkıta.
cak olsanız, bu ip ASİah’ın (ilmi) üzerine inecektir” . Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselam) sözünü taımmlaymca:, “ O, herşeyden'öncedir,,kendisinden sonra,
hiçbir Ş'eyin kalmayacağı sondur, varlığı âşîkardır, gerçek, mahiyeti, insan
İçin gizHdir. 0 , herzeyi bilir” (Hadîd'3) âyetini kıraiat buyurdu. ”, î i r â î d e r
kk^Resûluliah (aleyhissalâtu vesse!âm))n, bu âyeti okuması da gösterir ki, sar-
kıtılan ip, Allah’ın ilmineve kudretine ulaşacaktır”. Ifjirm izl, Tefsir, Sûretıı’l-
Hadîd,(3294)f]
2- Hadîs nakdinde îeşeddüdüyle meşhurdan İbnu’l-Cevzî, iki s e b e p l e '. 4 ‫؛‬b-
bas (radjya-lJa.hu anJıJ’ın.rivâyetine mevzU'demiştir:
6. c il t ÂLEMİN YARATILIŞI BÖLÜMÜ 371

1- Senedde yer alan VelM Ibiıu Ebî Sevr,


2- Allah’a mekân izâfesi ve diğerhadîslerdegelen rakamlara uymayan rakam-
ların verilmesi.
Ancak bu itirazlara cevaplar verilmiştir:
1- Bu hadîs, şiddetli zayıfolan Velîd dışında, mevsuk kimseler tarafından da
rivâyet edilmiştir.
2- AynıiW ,şeyarasmdakisâbitbirmesafeyifarkliraka^
maldir. Çünkü rakamlar yürüme cinsinden yıl olarak verilmektedir. Halbuki ay-
nı raesâfe ağır yürüyüşle daha uzun zamanda katedilirken, hızlı yürüyüşle daha
az zamanda kaiedilir.” '
Nitekim uzaklıklar umumiyetle, ‫‘ﺀ‬. .':kadar yıllık yûröme mesafesi.-’ şeklinde
ifade edilmiştir. Hadislerde geçen , ‫( ﻧﺴﻮق‬mesire), kelimesi seyir, yani yürümek-
ten masdardır.'
§ü halde, s.adedinde olduğumuz hadiste geçen “ (Semâ fle arz arasmdakl uzak-
lık) ya yetmişhir. ya^yetmîşlkî, veya yetıhişüç senedir ” ve .hatta “ beşyüz
senedir” şeklindeki farkl.ı rakamlar, meleğin .hızlı veya ağır yol alışına'tâbi-.
.dir(2^^,-Hizlı seyreden daha az zamanda, (yetmişbir senede), ağır seyreden'daha
çok zankanda, (yetmişüç sen^e) katediyor demektir. Ayra-mesafe,'görüldüğö.üzere,
beşyüz yıllık yürüme mesafesi olarak da'ifede edilmiştir. Bu tevile göre son ra-
kam, çok.daha ağır hareket eden melegin'hızı esas .alınarak tesbit edilmiş olmalıdır.
Bu'te’vüe hak' verdiren Kur’ânî.bir karine, meleklerin C-İns cins ve farkl.ı say.1-
da akişer, üçer, dörder) kanatlan olduğunu belirten' âyettir (Fatır 1). Kanat sayı-,
smdaki fark, sürat farklılıgma bir işâret olabilir.-
3- Bir kere daha tekrâr edelim: Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın bu açık-
lamaları, kâinatın büyüklüğü ve dolayısıyla bu, uçsuz bucaksız mekân üzerinde
tam bir hükümranlığa sahip olan Allah’ın büyüklüğü hakkında bir fikir vermeye,
kâinatı değerlen'dirmede bazı prensip ve İpuçları vermeye yOneliktir. Kozmozun).
yapısı, mahiyeti, 'kâinatın buutlan hUsUsunda kesin bilgiler, rakamlar, aranması'
hatâ olur, yanlışlık olur, -lüzumsuz ve gereks.iz münakaşalara' da yol açabilir. An-
cak şu -da bir gerçek: Ayet ve 'hadîslerde bu meselelere yer verilmiş olması, bazı
.rakamların.zikredilmesi, meseleye nazar etmemizi gerekli kıl'ar. Oyle İse.bu mev-

25) Hangi vâsıtaiım hızı esas alınacağı nassiarda sarih değildir, şârihleı meleği esas almıştır. Meleğin hızı ne­
dir? O da sarih değil. Şu halde nasslar uzaklık husûsunda bir fikir vermek istiyor, kesin bilgi değil.
372 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

zulara, ilmin ışığında,'kesin hükümlerden uzak daha mülâyim yaklaşımlarla na-


zar etmek faydalıdır ve lüzumludur.‘,

‫ ﻳﺌﺰغ ﺳ ﺰا ت ﻏﻠﻔﻞ‬.‫اﻟﺘﺔ‬ ‫ ]ﺣﻠﻰ‬:‫'ﻋﻔﻪ ﻗﺎل‬ ‫اﻟﺘﻪ‬ ‫ر ﺿﻰ‬ ' ‫اﻟﺘﻪ‬ ‫و ﻋ ﻦ ﻋﺒ ﺪ‬ “*"V


.[ ‫ﻏﺎم‬. ‫ﻛ ﻞ زاﺟﺬؤ ﻧ ﺴﻮة ﺧﻤﺴﺠﺎؤة‬

‫ﻫﺮﻳﺮة‬ ‫ف‬ ‫أ‬ ‫ﻋﻦ اﻟﺤﺴﻦ ﻋﻦ‬.‫ ع اﻟﺘﺮﻣﺬى ﻣﺮﻓﻮﻋﺔ‬٠‫ ورواﻳﺔ ﻗﺎدة ق ﺟﺎ‬:‫ ﻇﺖ‬.
‫ﻋ ﻠ ﻢ‬ ‫أ‬ ‫ واﻟﺘﻪ‬،‫وﺗﺎﺧﻨﺮ وزﻳﺎدة وﻧﻘﺺ‬ ‫ ﻳ ﻈ ﺪﻳﻢ‬.

١)‫ذﺀرط‬.‫ واﺣﺪﻫﺎ‬،'‫ ﺗﻴﻮس اﻟﺠﺒﻤﺎل‬:«‫ﻻذ‬٤‫)اﻷؤ‬.-.» ..


7. (169.)- Abdullah ‫ ﻻ ط‬M es’ud (radıyallahu anh)’dan yapılan rivâyette, /Re-
sulullah (aleyhissitu vesselam)] şöyle buyurmuştur: “AMah yedi semayı ya-
rattı. Her birinin kalınlığı beşyöz 'yıl yürüme mesafesidir.”
Derim ki: Tirmizrnin CâmVinde yer â Kaâde hadîsi, bazı takdim ve ، 6‫ﺀ‬-
hirler, ziyâde .ve noksanlarla Hasan Basri anEbîHureyre tarîkinden m e â ola-
rak gelmiştir. Allahu alem.
A Ç IK L A M A :

1- Bu hadis aslında mevkuf, yüni Abdullah ibnu M es’ud'un kendi 'sözü gibi
görünmektedir. Ancak gaybi .lan ve içtihad da yürütUlemeyecek olan mevzUlar-
daki ashab sözünün merAı yani Hz. Peygamber (aleyhissaiatu vesse!âm)'in sözü
olacagı kabUl edildiği İçin, parantez'içerisine İlâve etmek sUretiyle hadisi merfii
İmiş' gibi şevkettik.
'-'2- Hadisin k، ynağı ile ilgili kayıt yok. Rezîn ilâvesioldugu anlaşılıyor. Ancak'
Osman .‫ ﻻ ط‬Salded-Darimi bunu er-Reddu a!e'l-Cehmlyye’de (s 26,27)kay-
delmiştir. İ b ş Çenret-TaberîdeKatâde"den mürsel olarak kaydetmiştir. Bu hadis,
mânâ itibariyle önceki'rivâyete benZCr.
3- Hadisin sonunda kaydedilen.٠ erim ki... açıklaması TeysîrU'i-Vüsû! miiel-
lifi ibnu Deybe’ye aittir.

،1 ‫ش اﻗﻒ‬,‫ ﺋﻌﻢ رض اﻷه ئ ﺋﺄﻟﺖ وأﻓﻰ هﺀرا‬٠‫ وﻋﻦ ﺟﺤﺮ ﺑﻦ‬--٨ .


٠ ‫ﺀﻟﻢ‬١‫ واب‬، \ ‫ﺳﺔي ﻋ ﺬ ﻣ ﻮ ر م‬٠‫ ( وا را د ﻣ ﻼ‬١)
6. c il t
alemin yaratilist bölümü 373

‫و ق!ﻛ ﺖ‬ ، fUlSfl ‫ ﻋ ﺘ ﻘ ﺖ‬١‫ ا ﺑ ﻞ^ و‬.‫ ؤ ة غ‬٤‫ (ﺍ ﻷ ﺱ‬١)‫ ﳞ ﺬ ﺕ‬.:^ ١ ‫ﺭﺳﻮﻕ‬، ٠‫ﺓﯪﻝﺀ‬

Î ‫ز ﺷ ﺸ ﺜ ﻲ ﻳﺎ ؛‬ ‫خ‬ ‫ﻶ د‬ ‫ﺳ ﺘ‬ ‫ ؛ ا ا‬٠، ‫_ ة ا‬
‫ح‬ . ‫لﺀ ؛‬١‫ا ﻷ ﺑ ﺆ‬

.‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻬ ﻤﺎ' أ ﺑ ﻮ ' دا و د‬.[‫ﻳ ﺎ و ا ى‬

8. (‫ ا‬6‫ و‬1)‫ ا‬CiibeyribnuMut’îm (radıyallahuanh) ariatıyor: *‘Resulullah ( â y -


hissalâtu vesselâm)’a bir bedevi gelerek:
i‘Ey A U â ’ın Resûlü, (kuraklıktan) în s a â r meşakkate düştüler. Aile efradı
zayiata uğradı. H a yva irım ız da h e i oldular. Bizim İçin Allâ*a dua et su gön-
dersin. Zira biz Allah’a karşı senin şefaatini, sana karşı da A l l â ’m şefaatini ta-
leb ediyoruz! ” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) adama şu mukabelede
bulundu:
^Y azık sa n a, söyîedîğjn geyin id rak in d e m isin‫ ؛‬S iib h ân allah î”
Resûlullah (aleyhissalâtu'vesselâm) sübhanallahkn o kadar tekrar etti ki bu-
nun tesiri ashabın, yüzünden okunmaya baçlad'1,. Sonra Resûlullah (aleyhissalâtu
.yesselâm) sözüne,şöyle devam etti:.
“ Y azık san a, m ah lu k â tm d a n hi‫ ؟‬kim seye kargı A llah §efaa،‫ ؛ ؟‬,,Iulmmaz.
A llah’m §âm böyle birgey .yapm aktan ‫ ؟‬ok y ü ced ir. B ak heleJ Sen A llah’ın '
(azam etinin) ne',olduğunu biliyor m u su n ‫' ؟‬O ’n u n Argj, sem âvatm m şöyle üze-
rindedir.. -P arm ak larıy la İşaret ederek - tıp k ı ü zerin d e b ir .kubbe g ib î. ٠A rş
Zat-1 Ziilcelâl sebebiyle inleyip ses ‫ ؟‬ık a rır, tıp k ı süvarisi seb'ebiyle a tin ses
çıkarm ası g ib i.” [Ebu D âvud, Sünnet 19, (4726).]

',AÇIKLAMA:-
1- Hadîste, bir bedevinin, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu -vesse!âm)’e gelerek

,.‫ اﻟ ﻤﻌﻘ ﺔ‬j ‫ أى أوﻫﻤﺖ‬.‫ﻏﺔ اﺑﻬﻮل‬٠‫ م‬٠ ( ١)


-374. KUTUB-I SITTE MUHTASARI , 6. c il t

kuraklığa maruz kaldıklarım,-bu yüzden ‫ ؟‬ok sıkıntıya düşüp telefâta uğradıkları-


nı 'belirterek kendileri i‫؛؟‬n Allah’a.yagmUr duasında'bulunmasını taleb'eder,
2-.'Onun bu s.ırada sarfettiği bir söze Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) karşı'
koyar, yanlışlığını belirtir. Bu söz “ ...5a٠a karşı da A l lâ ) n şefaatini t â b
edl^ortiz’.:, cümlesidir. '
Bu'İfâde hatâlıdır.,'ÇünWi, şefaat bir'büyüğe ulaşmak İçin araya vasita koy-
maktır. Allah’a ulaşmak İçin Resûlü’nün araj^a ko'nması mümWi.n ama, ‘-‘HZi Pey-,
gam ^r, (aleyhissalâtu vesse!âm)’e ulaşmak için'araya Allah’ın konması,’-’ bu tevhîd
,akidesine ters düşen bir durtimdur. Burada Allah-kul aras.ındaki"hiyerarşinin ka-
nş'tırılmaşı mevzubahistir. Hiçbir mahlûk AHah’tan'b.üyük olamayacağına göre,
Ç ’na ulaşmada Allah’m şefaatçi kılınması olamaz:
3" Hayret,' öfke, reddetme'gibi durumlarda Sübhânallah, Lâilaheillallah gibi
tâbirlerin,laıllanılmasuiın.müstehab olacağı hadîsten anlaşılmıştır.
4- Ashabıh yüZünde beliren şey endişedir. ÇünWi Hz. Peygamber (aleyhissa-
'lâtu vessekyinSiibbânalIah) ço.kca tekrarı'0‫؛‬nun o je sin in şiddetini İfâde edi-
yordu. Ashab' ise, -Resûlullah (aleyhissalâtu 'vess.elâm)’m ötelenm esi karşısında
Allah’tan gelebilecek-bir. musibetin endiş‫ ؟‬ve korlaısuna düşerlerdi.
5- 'Arşın inlemesi, Cenâb-ıHakk’ın .azameti karşısında Arş’ın acze düşüp, ta-
-hammül edememesinden ileri gelir.. Ancak.âl‫إﻟ ﺊ‬er hadisi bu-zâlıirî mânâ'ile an-
lamanın Cenab-I. Hakk’a keyfiyyet üâfesi olacağına, .aynca tenzih ^ve tevhid
açısından bunun yanlışlığına, imkânsızlığına diMcat ‫ ؟‬ekerler. Çünkü ‫ﺳﻤﺠﻲ‬. .‫أ ﻳ ﻦ‬
‫ ش ﺀ‬.،AUah.m hiçbir benzeri yoktur” (Şûra 11).
H a â î der ki: “ ...Bundan'murad Allah’ın bu Sifatlannı tahkik yeya O ’nu bu
'hey’eî-üzere tahdıd değildir. Bu hadis, Cenâb-1 Hakk’ın,azametini aniamaya-yak-
laştıncı bir kelalndır. Onunla, -soru sahibine anlama kapasitesinin anlayacağı bir
üslubla.meselenin tey â n ı,k ast^ m i۶tir. Hele muhatap kelamm İfâde'^ecegi mânâ
inceliklerini-bilmeyen, ilimden mahrtira kaba bir b ^ v i ise böyle açık bir İfâde-
ye gerek vardır. .(Ancak bu ifedenin Zâhin, ilim ehli esas alınarak bir kısım
itikâdi,prensipler çıkarılamaz, bilakis te’vili gerekir)’'’.
BAŞKA DÜNYALAR i ?
1- B a ş t D û n yâ r? Küremiz dışındaki gök cisimleri arasmda, dünya şartlan-
'm taşıyah ve hatta biz'im gibi.hayat sahiplerini barındıranlar'var mı? sorusuna,
dini kaynaklarmuzdan oldukça dikkat çekici bir-cevap alabiliyortiz. Talak sûre-
sinde geçen:, “ O Allah ki. yedi s e ı y ı , arzdan da.onnn ndshnl yarat،،.» (Ta­
6. c il t ÂLEMİN YARATILIŞI BÖLÜMÜ 375

lak 12) âyetinden Islâm âlimleri, -başka mânalar yâmnda- tıpkı 7 sema gibi, 7
ayrı arzııi da var olduğu mânâsım çıkarmışlardır. İslâm dini açısından 7 ayrı ar­
zın varlığına hükmetmek için, yegâne delil, bu âyetten çıkarılan mezkûr işârî mâna
değildir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’den rivâyet edilen birçok ha­
dîsler “ arzlar” ve “ yedi arz” tabirlerine yer vererek buna sarâhaten parmak ba­
sarlar. Meselâ,|Sahîh hadîs kaynaklarımızdan Tirmizf nin uzunca bir rivâyetinde.
dünya semasından sonra gelen yedi kat sema ve bunlann her biri arasında bulu­
nan 500 yıllık mesâfe belirtildikten sonra, her semâda bir arz olmak üzere, top­
lam 7 arzm yer aldığı açıklanır. '

2- Arz Dışmda Hayat? Arzın misli söz konusu olunca, arzdaki şartlar yönüyle
de misli olan -sözgelimi hayat şartlarım ve canlılan da ihtiva eden- dünyalar, yu­
karıda kaydettiğimiz âyetin işârî mânasında mustatir ve mevcut ise de, hayat me­
selesini açıkça ele alan hadîs de vardır. İbnu Abbas (radıyallahu ânh)’a nisbetinin
sahîh olduğu, bilhassa tasrîh edilen bir rivâyette şöyle denir: “ Yedi arz v ardır.
H er arzda sizin peygamberiniz ^ b i b ir peygamber, Âdem’iniz gibi b ir Âdem,
Nuh’unuz gibi bir Nûh, İbrahim ’iniz gibi bir îb ra M n , tsâ gibi bir İsa vardır.”
, 3- Diğer Arzlann Uzaklığı? Çıplak gözle görülen sâbit yıldızlar sisteminin teşkü
ettiği dünya semâsı ile, ondan sonra gelen müteâkip 2 . sema arasında, az önce
temas ettiğimiz Tirmizî hadîsinde belirtildiği üzere, 500 yıllık mesâfe mevcut^
tur. Keza 2. sema ile 3. sema arasında da aym mesâfe vardır. Bu durum, 7. se­
mâya kadar bu şekilde devam etmektedir.
Hadîste 500 yıl olarak ifâde edilen zamam nasıl hesaplamalıyız? Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) devrinin şartlannda câri olan bir günlük vasati yürüyüş
mesâfesi mi esas alınmalıdır? Bu takdirde şer.î örfte bir günlük mesâfe 90 km.
dir. Yoksa, günümüz vasıtalânm mı esas alacağız? Zira Kur’ân ve hadîs her asra
hitabeder. Günümüzü esas alacak isek hangi vâsıtayı? Otomobili mi, uçağı mı,
yoksa sun’î peykleri mi?
Görüldüğü gibi. bu. meselede sorulan çoğaltabilecek ve fakat sarahati kesin
cevap elde edemeyeceğiz.
Hemeıi belirtelim ki, Kur’ân-ı Kerîm, semâvî kelâmda gelen “ gün’.lerin 24
saatlik arzî günler gibi anlaşılmaması gereğine dikkat çeker: “ Rabbinin katm .
d a b ir gün, saydıkiannızdan bin yıl gibidir” (Hacc 47).
Kur’ân-ı Kerîm’de geçen zaman ve mesâfe mefhumlannda belli bir müphem-
liğin her vakit devam edeceğini anlamak için bir başka âyet-i kerîmeyi kaydede­
376 KUTUB.I SITTE MUHTASARI 6. c il t

ceğiz: “ M elekler ve Cebrâiî, m iktarı ellibin yıl olan o derecelere bir günde
yükselir” (Meâric, 4).
Ellibin yıh, dünya yılına göre mi anlayacağız, yoksa bir ilâhı günü, önceki
âyette geçen bin yıl olarak anlayıp ona göre mi hesaplayacağız? Bu mesele, âyet­
te müphemdir. İkinci duruma göre, ellibin yıllık mesâfe, -kamerî takvimde bir
yıl 355 günjhesabıyla-. 1.000 x 355 = 355.000 X 50.000 = 17.750.000.000
yıl tutar. Bazı meleklerin bir günde alacağı mesâfe yıl cinsinden bu kadar olu­
yor. Tabiî bu, zâhire dayalı bir faraziye.
4- Işık Yılı. Yukanda yaptığmuz hesaplamayı “ faraziye” sözüyle kapadık. Zira,
hesaplamayı bir başka birimle veya birimlerle yapmak da mümkün ve bunun se­
bebi de var. Şöyle ki: Kur’ân-ı Kerîm’in müphem âyetlerini izahta başvurulan
metod şudur: Âyet, ilk önce bir başka âyetle açıklanır, açıklayıcı âyet yoksa,
ikinci olarak hadîse başvurulur, hadîs de yoksa karineye... vs.’ye başvurulur.
İmdi, seıhâvî mesâfelerin hesaplanmasında, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
bize bir başka ipucu vermektedir: “ Senetu n û r” yani ışık yılı. Evet, hadîsi ilk
defa işitenler garipseyecekler, bu tâbirin ilim âlemine yakın zamanlarda girdiği­
ni söyleyecekler.
Doğrudur, bu tâbir ilim âlemine yakm zamanlarda girmiştir. Ancak, ne var
ki ışık yılı tâbiri hadîste geçmektedir. Şu hadîsi dikkatle okuyalım: “ H er şeyin
m ahiyetini anlam ak için tefekkürde bulunun, düşünün. Fakat Aİlah’m zâtı
hususunda düşünmeyin. Z ira yedinci sema ile Aliah’m kürsüsü arasm da ye.
dibin IŞIK YILI mesafesi vardnr. Zât-ı Züicelal hazretleri(nin ilmi) bunun
ötesini de kuşatmıştır^. ،^٠٠
Acaba semâvî mesâfeleri belirtme zımnında -kısmen yukanda işaret ve temas
ettiğimiz- âyet v١e hadîslerde geçen rakamların reel değerlerini hesaplamada bi­
rim olarak “ ışık yılı” m mı esas almalıyız? Bu da çözüm isteyen bir sorudur. Şim­
dilik kesin biçşey söylemenin zorluğunu belirtmek için, bir başka hadîs-i şerife
dikkat çekeceğiz: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m ruhu ve cesediyle, se-
mâvâta gidip gelişi olan Mîrac mûçizesinin tasvirinde, bindiği vâsıtalardan biri
olan Burak’ın hızını belirtmek için: “ Adnnm ı, gözünün görebUdiği en son nok­
taya ko y ard ı...” buyurmaktadır.
Yedinci semâmn ötelerine ulaşan Mîrac hâdisesi, dünyevî zmnaıda kısa bir müd­
dette cereyan etmiştir. Gidiş-dönüş ve bu esnadâ çeşitli sohbet, ziyâret ve müşâ-

26) İAclûnî١Keşful.Hafâ (1, 311).


27) Mü‫؛؛‬rifn. İman 259.
.6. c il t ÂLEMİN YARATILIŞI BÖLÜMÜ' 377

. hedeler,. Resûlullah (aleyhissaiâtu ٧esselâm)١ın yatağının soguma müddetinden


daha az bir zamana,sığınıştır. Zira', M îrac’tan.döndüğü zaman, yatağının henüz
,soğumamış olduğunu tesbit etmiştir. Işık hızını ‫ ؟‬ok ‫ ؟‬ok aşan semâvî sUr’atJer,
.İnsanlığın tahayyül ve tezekkür gündemine bile ,son zamanlarda girmeye'başla-
mıştır.
Niçin Müphem? Yukarıda kaydettiğimiz açıklamalan otaiyanlar, muhakkak ki,
birçok soralar meyanında' ittifakla: “Dinimiz ‫ ﻻه‬meselelerde niye açık Ve kesin
l‫ ؟‬de‫ﺗﻤﺪ‬e.‫ﺗﻤﻮ‬er veranemfştfr? sonısunu da .soracaklardır.
Zafet.dergisinin Ağustos 1986 sayısında bu mevzuyu genişce işIedik.'Tekrar
özetleyelim:. Dinin asil gâyesi kevnî bilgi vermek değildir. Yaratıcımızı'tamtmak,
kulluğumuzu öğretmek, .İnsanın'.aslı nedir, sonu ne olacaktır, dünyaya niçin gel-^
mistir, nasıl bir hayat yaSamahdır, yaratılış gayeslne.uygun'hayat sürmenin yol-
lan ve şarfl'an nelerdir? bunlan bildirmek, öğretmek...-işte dinin asil gâyesi budur.^
Hem dinimiz her asra,- her asrin insanına, her. seviyedeki anlayışa hitabeder. 20.
asır insanıriın. anlayabileceği tefemiatı, yedinci asır insanı-hazmedebilir miydi?
H.azmetsebile ne fayda sağlayacaktı? ^Kur’ân.ve hadis günüriıüz insamnın ancak"
anlayabileceği bir kısım fenni "meselelerde ısrar etseydi, aklin, almadığı, müşâhe-
de'nin ve zamanın ilmi a n la y ış lı te’yîd. etmediği ,meselelerden bahsetmiş olmakla.
,İslâm dininin, asırlar boyu -he'rkesce toptan reddedilmesine mâtaıl bir gerekçeyi
kendisi'haz.ırlamış olmaz mıydı? Buna.kimse “ hayır!’’ diyemez. Bil sebeple, za-'
manla-'anlaşılacak bâzı İpuçları vererek meseleleri müphem bırakmak en'geçerli
yoldur.'.Dinimiz„onu yapmıştır. Ama kulluk, .ibâdât,'muâmelât hus'uslarında çok
agır, kesin ve net hükümler koymuştur. Öyleleri var ki, yoruma bile'tahammülü.
yoktur.
YEDİ ARZ iS E L E S İ
'Zafer Dergişi’nin Nisan 1.987'sayısında Sonsuzluk Habercisl^^'başhgıyla neş-
redilen yazı, ofaıyucularımızın, fazlacadikkatini.çekti. 'Mevzu hakkında yakınla-
rımız şifahen ziyâde bilgi isterken, uzak otaıyucularımızdan mektupla soranlar,
“ İhtiyat’-’larını beyân edenler oldu. Başka^küreler ve bu-.kürelerde hayatin varil-
'ğı ve bilhassa'oralara.'da-peygamberlerin gelmiş olniası gibi hususların simdiye
kadar işitilmediği, bunl'ardan b^ıseden rivayetlerin mevz٥ (uydurma) veya çok
zayıf o lıh a k ı gerektiği gibi endişeler ifade edildi.
Dindeki hassasiyetin.tezâhUrü olan bu mülâhazaları İfâde eden okuyucularımı-
za hak .vermemek,, hassasiyetlerini takdir'etmemek mümkün değil Zafer’de ‫! ؟‬,-,
28),Burada “ Başka Dönya!ar mi?” adıy!a sunduğumuz makaJenJn adi.
376 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. c il t

ceğiz; “ M elekler ve Cebrâiî, m iktar، ellibin yıl olan o derecelere bir günde
yükselir” (Meâric, 4).
Ellibin yılı, dünya yılma göre mi anlayacağız, yoksa bir İlâhî günü, önceki
âyette geçen bin yıl olarak anlayıp ona göre mi hesaplayacağız? Bu mesele, âyet­
te müphemdir. İkinci duruma göre, ellibin yıllık mesâfe, -kamerî takvimde bir
yıl 355 gün|hesabıyla- 1.000 X 355 = 355.000 x 50.000 = 17.750.000.000
yıl tutar. Bazı meleklerin bir günde alacağı mesâfe yıl emsinden bu kadar olu­
yor. Tabiî bu, zâhire dayalı bir faraziye.
4- Işık Ydı. Yukanda yaptığımız hesaplamayı “ f a r e y e ” sözüyle kapadık. Zira,
hesaplamayı bir başka birimle veya birimlerle yapmak da mümkün ve bunun se­
bebi de var. Şöyle ki: Kur’ân٠ı Kerîm’in müphem âyetlerim izahta başvurulan
metod şudur: Âyet, ilk önce, bir başka âyetle açıklanır, açıklayıcı âyet yoksa,
ikinci olarak hadîse başvurulur, hadîs de yoksa karineye... v s.’ye başvurulur.
İmdi, semâvî meşâfelerin hesaplanmasında, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
bize bir başka ipucu vermektedir: “ Senetu n û r” yani ışık ydı. Evet, hadîsi ilk
defa işitenler garipseyecekler, bu tâbirin ilim âlemine yakın zamanlarda girdiği­
ni söyleyecekler.
Doğrudur, bu tâbir ilim âlemine yakm zamanlarda girmiştir. Ancak, ne var
ki ışık yılı tâbiri hadîste geçmektedir. Şu hadîsi dikkatle okuyalım: “ H er şeyin
mahiyetini anlam ak için tefekkürde bulunun, düşünün. Fakat Allah.m zâtı
hususunda düşünmeyin. Z ira yedinci sema ile A llah’m kürsüsü arasında ye-
dibin IŞIK YILI mesafesi vardır. Zât-ı Zülcelal hazretleri(nin ilmi) bunun
ötesini de kuşatm ıştır^
Acaba semâvî mesâfeleri belirtme zımnında -kısmen yukarıda işaret ve temas
ettiğimiz- âyet ve hadîslerde geçen rakamların reel değerlerini hesaplamada bi­
rim olarak “ ışık ydı” m mı esas almalıyız? Bu da çözüm isteyen bir sorudur. Şim­
dilik kesin birşey söylemenin zorluğunu belirtmek için, bir başka hadîs-i şerîfe
dikkat çekeceğiz: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m ruhu ve cesediyle, se-
mâvâta gidip gelişi olan Mîrac mûçizesinin tasvirinde, bindiği vâsıtalardan biri
olan Burak’ın hızını belirtmek için: “ Adm um , gözünün görebildiği en son nok­
taya ko y ard ı...” . ‫^^؛‬buyurmaktadır.
Yedinci semâmn ötelerine ulaşan Mîrac hâdisesi, dünyevî zamanla kısa bir müd­
dette cereyan etmiştir. Gidiş-dönüş ve bu esnada çeşitli sohbet, ziyâret ve müşâ-

26)İAclûnî, K eşfu ٠-Hafâ (1, 311).


27) Müslim, îman 259.
6. c il t ÂLEMİN YARATILIŞI BÖLÜMÜ 377

hedeler, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m yatağının soğuma müddetinden


daha az bir zamana sığmıştır. Zira, M îrac’tan döndüğü zaman, yatağının henüz
soğumamış olduğunu tesbît etmiştir. Işık hızmı çok çok aşan semâvî sür’atler,
insanlığın tahayyül ve tezekkür gündemine bile son zamanlarda girmeye başla­
mıştır.
Niçin Müphem? Yukanda kaydettiğimiz açıklamalan okuyanlar, muhakkak ki,
birçok sorular meyanmda ittifakla: “.in im iz bu meselelerde niye açık ve kesin
ifâdeye yer vermemiştir? sorusunu da soracaklardır.
Zafer dergisinin Ağustos 1986 sayısında bu mevzuyu genişçe işledik. Tekrar
özetleyelim: Dinin asıl gâyesi kevnî bilgi vermek değildir. Yaratıcımızı tamtmak,
kulluğumuzu öğretmek, insanın aslı nedir, sonu ne olacaktır, dünyaya niçin gel­
miştir, nasıl bir hayat yaşamalıdır, yaratılış gayesine uygun hayat sürmenin yol­
lan ve şartlan nelerdir? bunlan bildirmek, öğretmek... İşte dinin asıl gâyesi budur.
Hem dinimiz her asra, her asrın insanına, her seviyedeki anlayışa hitabeder. 20.
asır insanının anlayabileceği teferruatı, yedinci asır inşam hazmedebilir miydi?
Hazmetse bile ne fayda sağlayacaktı? Kur’ân ve hadîs günümüz insanının ancak
anlayabileceği bir kısım fennî meselelerde ısrar etseydi, aklın almadığı, müşâhe-
denin ve zamamn İlmî anlayışınm te’yîd etmediği meselelerden bahsetmiş olmakla,
Islâm dininin, asırlar boyu herkesçe toptan reddedilmesine mâkul bir gerekçeyi
kendisi hazırlamış olmaz mıydı? Buna kimse “ hayır!” diyemez. Bü sebeple, za­
manla anlaşılacak bâzı ipuçları vererek rheseleleri müphem bırakmak en geçerli
yoldur. Dinimiz onu yapmıştır. Ama kulluk, ibâdât, muâmelât hususlarında çok
ağır, kesin ve net hükümler koymuştur. Öyleleri var ki, yoruma bile tahammülü
yoktur.
YEDİ ARZ M ESELESİ
Zafer Dergişi’nin Nisan 1987 sayısında Sonsuzluk Habercisi'^'başlığıyla neş­
redilen yazı, okuyucularımızın fazlaca dikkatini çekti. Mevzu hakkında yakınla­
rımız şifâhen ziyâde bilgi isterken, uzak okuyucularımızdan mektupla soranlar,
“ ihtiyaf ’larmı beyân edenler oldu. Başka küreler ve bu kürelerde hayatın varlı­
ğı ve bilhassa oralara da peygamberlerin gelmiş olması gibi hususların şimdiye
kadar işitilmediği, bunlardan bahseden rivâyetlerin mevzû (uydurma) veya çok
zayıf olmalan gerektiği gibi endişeler ifâde edildi.
Dindeki hassasiyetin tezâhürü olan bu mülâhazaları ifâde eden okuyucularımı­
za hak vermemek, hassasiyetlerini takdîr etmemek mümkün değil Zafer’de çı-
28)Burada “ Başka Dünyalar m ı?" adıyla sunduğumuz makalenin adı.
378 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

kan yazıların uzun teknik tahlillere tnüsâit olmaması hasebiyle, ancak ihtisas ehlinin
anlıyacağı bâzı işâretler dışında tdılîle, açıklamaya yer vermemiştik. Bu yazı­
mızda o eksikliği telâfi etmeye çalışacağız. Meselenin mâhiyeti, hadîsin zanne­
dildiği kadar zayıf, âlimlerimizin nazar-ı tedkîlderinin dışmda kalmış bir rivâyet
olmadığı anlaşılınca, okuyucularımızın da bize hak vereceklerini ümîd ederiz.
1. Yedi arzın varlığı, önce, Kur’ân’daki bir işârete dayanmaktadır: Talâk sû­
resinin 12. âyeti şöyle: ..O Allah ki yedi semayı, arzdan da onun mislini ya­
ra ttı” .
Semâvâtın yedi olduğuna dâir âyet Kur’ân’da çoktur. Arzla ilgili olarak sâde­
ce yakandaki âyette bir “ işâret.’te bulunulmaktadır. Bu Kur’ânî “ işâ re f’e İs-
1 ^ âlimleri farklı yorumlar getirmişlerdir. Birine göre: “Nasıl ki, sema yedi
kattır, arz da yedi tabakadır”. Diğerine göre, “Her sema katında ayn bir arz
v a ^ ır ”. “Arzın y&ii tabaka olması, yedi ayrı arzın varlığınamâni değildir” di­
yen âlimlerimiz de var.
Biz, sözkonusu yazımızda, sâdece ikinci mâna üzerinde durduk. ‘*Arzlar’.dan
bahseden hadîslerin sayıca çoiduğunu belirttikten sonra mûteber kitaplarımızdan
olan TirmizVmn bir rivâyetini özetle kaydettik, Tirmizî, bu hadîsin sıhhatini ze­
deleyici bir tabir kullanmaz, sâdece: ..Bu tarîkten garîbtir” der. Gadb, ıstılahta
.‘z a y ıf’ demek değildir, ferd demektir. Yukanda kaydedilen âyet (Talak 12) için
İbnu Kesir, Suyûd (ed-Dürrü’l٠Mansûr), Fahreddin Râzi gibi mevsûk ve mûte­
ber müfessirlerimizin tefsirlerine bakacak olsak, konu üzerine pekçok rivâyetin
kaydedildiğini, rivâyeüer hakkmda âlimlerin farklı yorumlar yaptığım görürüz.
Bu hadîsler sıhhatçe nasıldır? diye vârid olacak bir soruya cevabımız şöyiedir:
Her mevzu kendi ölçü ve tâbi olduğu kaideler çerçevesinde incelenmelidir. Bu
mevzuda îslâııi âlimlerinin -muhaddis, fakîh, müfessir - ittifak ettikleri temel bir
kaideyi belirtmede fayda var. İttifakla şunu söylerler: Bir konuda, birden fazla
z‫؛‬ayıf hadîs gelnüş ise bunlar, birbirlermi kuvvetlendirirler. Zira, -bize kadar
ulaşamayan- sahih bir “ asT’a dayânmış olduğuna delil olur, bu ihtimâl loıvvet
kazamr.
Ben teferruâta inmeden, sâdece bir hadîs üzerinde duracağım:. Mevzumuzun
bel kemiğini teşkil eden ve ٠‘hayata beşiklik yapan yedi adet başka arzm varlığı­
nı te'yîd eden, onlardan her birine bizim Âdemimiz gibi bir Âdem, Nûhumuz
gibi birNûh... bizim peygamberimiz gibi b t Mtıhammedğeldiğini” beyan eden
İbnu Abbâs rivâyeti.
6 ٠ CİLT ÂLEMİN YARATLIŞl BÖLÜMÜ 379

٥٤، rivâyetpek çok t â î l e ve m ünâtşayü yol a ç ıştır , M û iş ve


tahlilleri
yapanlarda Siradm kimseler değil, hadis, tefsir ve kelim â a la rm d a isim yap-
mış oiontelerdir.
Hadis Üzerine 7 ‫ ا ﻣﻢ‬/‫ﻣﻢﺀﻣﻤﻖ‬£ ‫ت‬٤‫ ﻣﻮ‬: Hindistan’ın y e t i ş i ğ i t i l l i ş m ı ı h a d d i s .
Jetinden Muhammed Abdulhayy. eJ"l^kne٧î (vefatı 1886) :hadîs özerine müstakil
bir risâle te’lîf etmiştir. Z ecrö’n-Nâs Alâ lnkâr .1 E s r - ‫ ؛‬Jbn‫ ؛‬A bbâs admı taşı-
y a n te ’lîf, Once-.hadîsin çeşidi tarîklerini verir, sonra, üzerinde yapılan ferklıyo^
ramlan kayd^er, lıatıra gele^k mühim sorulan vaz’٠ r ve'oniara cevaplar'verir.
Eser, her seferinde kaynak verir,, görüş sahiplerini.ismen zikreder. Tahlillerden
'sonra kitapta vanlan-birka‫ ؟‬. sonucu şöyle özetleyebiliriz.;

1- Bu rlvâyetfcnu Abbâs (radıyallahu anh)’ın b ir “ eser” idir, yâni-şahsîsözü.--


Ancak, ibnu Abb^s (radıyallahu anh) israiliyyâttan rivâyette bulunmaya prensip
olarak karşı.oldugu İçin,.bu rivâyeti isrâiliyattan yapması .sözkonusu o‫؛‬araaz.,Ri٠
Yâyet m ite v a itibariyle, içtihada, şahsî yorama giren bir meseleye temas etme-
mesi haysiyetiyle şahsî sözü de olamaz. Oyle iSe bu hadis-hükmen merfii’dur,
yani Hz .Peygamber-(aleyhissalâtu vesselâm)’in sözüdür.. Hatırlatalım'ki,.İslâm
.alimleri, içtihada girmeyen, gaybiduramlardan haber veren rivâyederi'-göriinûŞ'
itibariyle sahabe s'özü .olsa'bile, ki sahâbe^'sözüne de mevtaıf hadis denir-hükmen
merfii, Hz. Peygamber (aleyhissalâdı vesse!âm)’in sözü kabul ederler. Ahmler,
bu'rivâyetin merfiı 0 'iduğunu söylemişlerdir. -
-2- Leknevi, hadisin sened. yönüyle sağlamlığını belirtir. Yani ibnu'Abbâs (ra-
dıyallahu anh)’a.nisbeti,sahihtir, veya en azından basendir. Bâzı.âümler, hadisin
İfâde ettiği mânaya 'itirazda bulunsa da  nu Abbas (radıyallahu anh)’a olan nis-
betindeki Sihhata itirazda bulunmamıştır. Kitap şu.cümle ile sona erer: . ‘BOylece
zâhir 0 !du ki, ibnu Abbâs’ın eseri gerek sened, gerek metin, gere‫ ؛‬isnad ve ge-
rekse mâna yönleriyle özerine .gölge' dUşmeyecek rivayetlerden biridir.” .
Hadisin muhtevasım beyan sadedinde kaydedilen açıklamalardan birkaç 'nok-
tayı da şöyle kaydedebiliriz:
1- A lillerden bir ‫ ؛ ؟‬mi, hadisi ‫ ﻟﺔإﻣﺔ‬٠
‫ ^ ا ^ ﺣ ﺤﺈ‬٠‫ ؛ ا‬yedi ta‫ ؛‬aka olduğu, her taba-

yorumu olduğu gibi kabul etmek bugünkü cograiya bilgimize ters düşer, mutla-
ka-yeni yorumlar yapmak gerekir. MeselaAıapçada böylesirakamlarçökJukimde
eder, reel değeri değil, hadisten de bunu anlamak gerekir ,gibi.).
2- Muhakkik âlimlerden bir kısmı, *‘Yedi arz vardır ve herbirinde canlı mah-
380 KUl'UB-1 SITTE M İ T A S İ ,6. c il t

I t vardıf* demiştir. ‫ ﻻ ﺀ‬görüşte olanların çoğu, bu canlıların m âiyeti, şekli,


sureti hususunda â â yürütmekten kaçmış, ‘*Tafsilâtı Allah bilir” demiştir.
3- Diğer arzlarda (veya arzın tabakalarujda) yaşayan Obiir mahİûkâtın cin SI-
,nıfin^ ait olduğunu sOyleyen aiUnler de olmustur.
4- Diğer .arZ tabakalarına (veya arzlara) gelen peyga^^
iki gOrö§ zikre sâyandır:
l)O nlarınherbirindebizim ya§adğunıztaba^
Siyan bir hadi .(hidâyet-edici)'roevcuttur, .ancak onlar gerçek mânada peygamber
değüdir. Bizim tabakamızdaki peygamberlere tâbidir, buradakilerin irşadını alıp
teblig ederler, feu sebeple aym-ismi .taşırlar.
.2) Onlar, H i tarafından gönderilen m i i s i p e y g ıb e rle rd ir, bizdekilere
tâlîi değddirler.^Ancak onlardan biri ‫ائﺀ‬.,Âdem ’e,'b irife-. N uh’a.:, biri d e « z.
A^nlıammeti- (alej^hissalâttı vesselâm)’e- benzer.
B A Z I SO R U L A R V E C E V A P L A R
L e te v i, mevzuun açıklık kazanması İçin hatıra gelebilecek .bâzı sorulan ce-
vaplamaya da ehemmiyet yermiştir. Bazılannı özetleyerek kaydetmede tâyda
umanz:
SORU: Diğer ta b a k a lâ (veya arzlarda) var olduğu kabul edilen peygam-
berler hangi yonden bizdeki peygamberlere benzerler?
CEVAP: ilk'peygamber öncelik ve iik’lik yönüyle ife. A dem ’e, sonuncusu
da sonuncu olmak yönüyle'ffe. M ia m m e d (aleyhissalâtu vesse!âm)’e benzetil-
mistir,
SORU: Hadis‫ ؟‬göre. Peygamberimiz Hz. Muhamroed (aleyhissalâtu'vesse-
lâm)’in emsali-0 ‫ ط‬başka peygam berleâ varlığım da kabul etmek gerekmekte-
â M b u k i, Ehl-İ Sünnetinancinagöre, R esû lia h (aleyhissalâtu vess61âm))n
zatim has sıfatlarla bir başbsımn tavsifi kesinlikle mümkün değildir.
CEVAP:'Hayır, hadis, Hz. Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselâml’ın tam'em.
sali olan başka ^ g a m b erlerin v arlığ m ı kabul etmeyi geretoirmez Zira, benzet-
I , öbür pey g ib erlerin b ü l s i a ı d a peygamberimize benzediğini söylemiyor.
Benzetoe sâdece “ sonluk... Sifatmda yapılmıştı‫ ؛‬, bütün kemal srfatlanndadegil.
Nitekim, tesbih .(benzetme) kaidesine göre,'iki sey birbirine tesbih.eddinçe, 'bu
iki sey her huSusta birbirine benzer mânasına gelmez..'. Sifatladan bir-iki tane-
sinde benzerlik, olsa teşbih tahakkuk eder.
6. c il t ÂLEMİN YARATILiş I bö lü m ü 381

SORU: ‫ ﻻ ﺀ‬hadîs, P eyg a m b eriâ Hz. Muhammed ( â y h îs s â tu v e sse lk y in


m u û â m â n â son peygamber olmamasını gerektiriyor. H H i , K ufân-ıK e-
nm , 0*m hatemuJn-nebiyyln (peygamberleâmührü, sonuncusu) ilan ediyor,
yani !50 :]‫ ! ! ! ﻟ ﻲ‬: ı n h a n : ü !

HZf Peygamber (âeyhîssâtü vesselk yin benzeri olan diğer i‘sön”larîa sonuncu
olaâçoğaJm ış olinuyormu, ResûluIM (aleyhissalitti v e sse lk y ın 50‫ ﺋ ﻼ ﻟ ﻼ‬٠-
lu ğ u h â ld a r olmuyor mu?
CEVAP: ibnu Abbâshn rivâyetinin zâhiri şunu ifâde eder: “ Allah her tabaka-
nm sakinlerine peygamberler gOndermiştir ve. bunlar, bizim tabakamızdaki gibi,
belli bir silsileyi takip'etmiştir. Malum hersilsilenin.bir başı bir'de sonu vardır.
Öyle ise her-tabakada bir ilk peygamber vardır ve o, bu tabakanın peygamberle-
rinin ilkidir.'Bir de sonuncu peygamber olacak. Diğerleri de bu ikisi arasında
'yer alacak.' Nitekim,'-üst tabakadaki' bu silsilenin.dki Hz. Adem,.'sonuncusu da
Hz.-Muhammed(ale 5^hissaiamvesse٠ iam)’dir..Gerikalanl'ar da-bu ikisi'arasında
yer alırlar. Hadiste .her tabakanın ilki, bizim bulunduğumuz tabakamn ilkine,, so-
nuncusu' da bizim sonuncu-muza benzetilmiştir. Aradaki benzerlik-de sâdece ilk-
lik, sonluk Sifatjarındadır, diğer sıfatlarda degil. Bu açıdan sonuncular, mUteaddid..
olabilir. Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesse!âm)’.in sonluğu diğerlerine nisbetle
hak.iki'sonlukmr.,§u mânada-ki٠.Resul-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm)’den sonra,
hiçbir'tabakaya peygamberiik verilmemiştir. Her tabakanın sonuncusımun son-
lugu.da kendi tabakasına nisbededir. BOylece “ son” larln çoğalması,.Hz.'Pey-
gambeı. (aleyhissalâtu vesselâm)’in mutlak sortluguna .zarar veım ez...’’

MU h I ^ n o t : Zamanımızda hadisl.eri değerlendirirken bir İslâmî âdâbm bi-


linmesi' gerekir: 'Yukarıdaki örnekten de anlaşıldığı üzere, İslâmî an’aneye göre
h'adîslerin On'celikle sened dunımuna, y.ani Hz. Peygamber (aleyhissalâtu.vesse-
lâm)’e -veya sahâbeye- olan nisbetinin doğruluğuna bakılır.,Hadîs 'sağlam'bir se-
nedle Hz,. Peygamber (aleyhissalâtu vesse!âm)’e ulaşıyorsa, onun metni ve İfâde
ettiği hûkûm gOzOnUne alınır. Metinde, dînin umömi.prensiplerine, Kur’ân’a, diğer
mevsök hadîslere, akil ve tecrübeye aç.ıkca muhalefet eden bir durum.varsa te’-
vîl edilir‫ ؛‬te’v'îl de edilemezse, en-sonunda “ şazz” olduğu kabul edilerek itibar-
dan düşürülür. Zamânımızda, hadîsleri öncelikle şahsî anlayışı, vicdânî kanaati',
hıevcut bilgisi gibi hep ferdî ve sübjektif kalan ölçülerle değerlendirip red veya
kabulde- acele -etme,, eski prensipten aynima temây٠.Ulâ hâkimdir, incelememize,
-konu olan hadîs-dCi muhteYa olarak acele, bir hUkUmle reddedilmeye maruz kala-
cak mahiyettedir. Hoşumuza'gitmedi .diye b.unu reddedecek olursak, ayni kay­
6. CİLT’
382 KÜTİ.JB-İ SiTTE MUHTASARI

naktan, ayni Sihhat ,şartlarjyla geJmiş've'fıkha, a h i a menşe.olmuş hadîsleri


de bir^başkası reddeder.'.. Bu,'dinde müthiş bir anarşi demek^r. Nitekim ٦ıüs-
teşrikler ve.içimizdeki sinsiler “ Buhârî’de bâzı mevzu hadîsler var” diyer. On-
lann kriterleri esas'alınarak'” bâzı hadîslere’.nıevzu demek topısı açıldı mı, biitan
hadîslerin mevzu olması derhal 'gündeme gelecektir.' Böyle bir davranışın so n u
nu herkes tahmin eder.
Bizce'en selahıetli yol .ve tavır, âlimlerimizin yaptığı gibi davranmaktır. Mâ-
.dem ki,' hadîsin ‫ ^ ﻻ ط‬٥٥âs’a'nisbeti salıihtir.ve hükmen'de-merfudur, 'Resâlul-
lah''(aleyhissalâtu vesselâm)’m sözüdür ve mâdem.-yukanda yapılan açıklama ile-
'umûmî prensiplere muhalefet de etmemektedir, öyle ise,, hadîsi reddetmede ace-
'le etmeyip.-hakikatının anlaşılmasını zaraana bırakmalıyız. Pekçok'-âyet ve ha-
dîs, kâinâtla, kâinatın buudan, mesafeleri, oralarda câri sür’atlerle ilgili beyanlara
yer verm ekt^ir. Yabancı menşeh'hayal-ilim ram adan ve filimleri.üzerinde mesâi
harcarken, kendi kaynaklarımızda gelen me'selelere niye eğilmiyelim, dağmık'şe-
kilde âyet^ve hadîslerde'yer alan kayıtlan, işâretleri.bir bütün halinde birleştirip
Şâriî'Mübîh’in ihbar etmek istediği bir gerçek''mi var? diye niye sora sormayıp
araştırmayalım? Unutmayalım ki, isl'âm dini âyet ve hadîsleriyle her asra hito-
betmektedir. Biz kendi imkânlarımızla-bize husûsî bir hitap var mı araştıralım,
anlıyamadıgımız işâretleri, bitaplan da -reddetmekten ziyâde- belki gejecege âit-
tir diye'saygıyla karşılayahm.
Ya ” .ışık yılı’', tabirine yer veren hadîs? Bu'nlann mâhiyetini'şimdilerde anla-'-
mıyoraz'diye alelacele'İnkâra tevessül bize ne kazandırır?'Bir-mül^ıaza hânesi
açarsak ne kaybeder,, dinin hangi esasına ters'düşeriz? Unutmayalım ki, din ilim-
leri usülü açısından,feu hadîsler.kabulü yacib bir hüküm getirmiyor; sâdece reddi
gerekmeyen bir ٣ Ulâhaza hânesi.açıyor.,
6. c il t ÂLEMÎN Y A R A U ŞI BÖLÜMÜ 383

'9. (I69ı2)-ife. Ebu Hureyre '(radıyaJlahu anh) anlatıyor: ~


h is s itu vesselam) birgiin elimden ‫ﺀﻻﺀ‬٤‫ ﻷ‬ve Şİİ açıklamayıyaptı: -“ AMah toprağı
cumartes‫ ؛‬günü yarattı. Ondaki.daglan î»azar günü yarattıj agaçJan pazar-
tesi günü yarattı. Mekruhlan salı günü yarattı* Nûr.u çarçamba-günü ya-
rattı.ve onda hayvanlan perşembe günü'yayüı. Hz. . . ,
cuma günü ikindi vaktindeu'Sonra, ikindl'ile gw e araSındaki gündüz vakti-
nin en son saatinde en ٠.'on mahlûk olarak yarattı’». [Müslim, ,
27, (2789) ٠‫ل‬
٨ ‫ ؟‬IK1٨ M ٨ :
1" Münâvî, hadîste geçen ve toprak diye -tercüme, ettiğimiz torbe kelimesi-ile
arz’ın kastedildiğini söyler.'
,2- Bu hadis, âlemin yaratılması İşinin cumartesi günü haşladığını belirtmekte-
dir. 'BOylece-yahudilerin “pazar-günü başladı” iddiası reddedümiş olmaktadır.
Onlara göre, pazar günü başlayan-yaratma İŞİ cuma'-gûnü sona ermiştir. Allah
yedinci gün olan cumartesi günü istirahat etmiştir. Bu telâkkiye uygun' olarak:
“Biz cumartesi günü istirahat ederiz, 'tıpkı Rabbülâlemin’in istirahat etmesi gibi’-’
.derler. İslâm ulemâsı, Allah insanlara benzetilıpiş-olduğu İçin, bu sözü reddeder
ve kâilini garâbet ve cehaletle ittihâm eder, “Yortilmak yaratanın degil,' yaratı-
gın şe’nidir” der. Âyet-i kerimede‫ “ ؛‬Sir şeyin ohnasun istediğimiz zaman SÖ-
z'ümüz sadece ona: “Ol!” dememizdir, 0 . hemen olur” . (Nahl'40)'buyurur.
3- Dikkat edersek, eşyanın yaratılışında raantıki bir tedric var. Sırayla toprak,
dağlar, bitkiler, hayvanlar ve^en.sonda insan yaratılmıştır.,Burada -asıl.hedefin,
yani ,kâinât! yaratmaktan maksadın insan'olduğu görülmektedir. Zirâ, bir meyve
agac: meyvesi İçin dikilir,. Meyve ise,, ağacın en'son mahsulüdür., ‫ ؟‬ekiidek, fi-,
-liz,-fidan, ağaç, yaprak,'çiçek saftalanrtdan geçtikten sonra meyveye ulaşılır.
Âyet-i kerimedeki arzın insanlar İçin-bir'beşik'kıhnması (Tâ-hâ 53) teşbihi-
ni bu hadisin, açıkladığını söyleyebiliriz-. Zîrâ, beşik önceden bebek İçin-, onun
büyümesine uygun şekilde .hazırlamr.
B.uradaki tedricin'fıtriliğini belirtmek İçin şu da söylenebilir: Dağların yaratıl-
ması ağaç ve bitkilere zemin hazırlamıştır.. Bitkiler hayvanların yaratılmasına,
'bitki ve hayvanlar، « V'.arl.ığı insanların gelmesine zeminimizi hazırlamıştır, insan
hayati bunların vari:.' ma vabestedir. 'B,az'ı.âlimler, Allah’ın herşeyi bir anda,,ya-.
.ratabilecek güçte olm،''::ma rağmen tedrici şekilde yaratmış olmasını, mahlUkatı-,
na rıfk ve tesebbiit y ı eennili ve saglam adim atma, dersin'i vermek içindir”
diye-yorumlamışlardır.
384 KÜTÜB.Î SİHE MUHTASARI 6. CİLT

4- Salı günü yaratıldığı söylenen mekrûh’tan maksad, zâhire göre şerrdir, bir
kısım âlimler ise buna madenler demiştir. Bazı rivâyetlerin “ salı günü geçim
vesileleri yaratıldı” demesi tearuz sayılmaz, ikisi de aym günde yaratılmış olabilir.
5- Bazı rivâyetlerde ٠‘çarşamba günü nun -veya hûd- yaratıldı ’’ denmiştir. Bu­
rada da bir zıtlıktan bahsedilemez, aym günde ikisi de yaratılmış olabilir.
6- Münâvî şöyle bir paragraf sunar:

“ TENBÎH: Şeyhülislam Zekeriya^a: “ Allah semâvat ve arzı, Hz. Âdem*‘t


yarattığı aym hafta içerisinde mi yarattı, yoksa daha önce mi yarattı?’’ Keza, ‘‘Ar­
zın ömrü yaratılışından önce mi, değil mi?” diye soruldu. O, hadîsin zâhirine
uygun şekilde cevap verdi: “ Allah arzı ve semayı, Âdem’i yarattığı hafta içeri­
sinde yarattı. Nitekim rivâyet edilmiştir ki, Allah arzı cumartesi, dağlan pazar,
ağaçlan pazartesi, karanlığı salı, nûru çarşamba, hayvanları perşembe günü ya- ٠
rattı, o gün, cumadan kalan üç saate kadar semâvatı yarattı. İlk saatte âfâtları,
ecelleri, ikinci saatte nzıklan, üçüncü saatte Âdem’i yarattı. Arzmömrü, Âdem’den
öncedir.”

7- Bir kısım âlimler, bu rivâyetin Ka’bu’I-Ahbâr’dan alınma isrâilî bir haber


olabileceğini söylemışlerdif. Aynca metinde şiddetli garabet olduğu, zîra, ha­
dîste semâvâtm yaratılışının mevzubahis edilmediği, arz ve içindekilerin yedi günde
yaratıldığının belirtildiği, bunun da dört şeyin dört günde, sonra da semavatm
iki gönde yaratıldığını belirten Kur’an^ı Kerîm’e muhalefet ettiğini belirtmişler­
dir. Mevzubahis âyet şudur:
“ De kî: “ Gerçek sîz mi o arzı iki günde^- yaratana küfrediyor, O .na o r­
tak lar katıydrsunuz? O, âlem lerin R abbi’d ir. (Allah) dörd(üncü) gün(ün hi­
tâm ında) orada üstünden baskılar yaptı. O rad a bereketler yarattı. O nda,
arayanlar^içîn dört günde müsâvî gıdalar tak d ir etti. Sonra (iradesi göğe)
-ki o, b ir buhar hâlinde idi- doğruldu da ona ve arza, . ‫؛‬ikiniz de ister iste­
mez gelin” buyurdu, onlar da “ isteye isteye geldik” dediler. Bu suretle on­
ları yedi gök olmak üzere iki günde vücûda getirdi. H er gökte ona âîd emri
vahyetti. Dünya göğünü de kandillerle d o n a ttı...” (Fussilet 9-12).
İlmî keşiflerin bu mevzulan açıklayacağı günleri bekleyeceğiz.

‫او‬ ١١
2 ) Buradaki gön.'bir ba‫ ؟‬ka âye‫؛‬،bin yılımıza denk .Idugu belirtilen ...‘ilahi gün e (Hacc.47) bizin ' olmalıdır
Allahu aiem)).
CİLT ÂLEMİN YARITILIŞI BÖLÜCÜ 6 ' 385

‫ﻓﻰ‬ I ‫ ؛اﺑ ﻚ ﻣﻎ زرﻟﻲ اق‬: ‫ و ﻋ ﻦ ش" ﻧﺮ رض'ﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ ﻗﺎ ل‬- ١ ٠ İ

‫در؛ أﺀذرى اﺀدث ﻷ ب ﻫﺬه ادد س؟‬ ‫ﻗﺎل ب أﺑﺎ‬٠،‫ا ﻛ ﺠ ﺪ ﻋﺪ 'ﺋﺰوب ا ﺣ ﻤ ﺦ‬


‫ ئ ؛ ؛ ﻟ ﺬ ن‬،‫ﻹﻣﺸﻞ‬٠‫ى ا‬ ٩ ‫ ﻫﺘﻘﺐ‬:‫ ؤزﺗﻮﻟﻦ أﻏﻲﺀز ﻗﺎو‬۵١' :‫ﻗﻤﻨﻎ‬
:‫ا‬٠‫ل‬ ‫ ﻻ دودن‬٠ ‫ ؤﺳﺔأاذن‬،‫ذﻫﺎ‬٠ ،)‫ ﺋﻼا م‬،‫' زﻳ ﻮﺑ ﺔ أ؛ ﺳﻨﻴﻦ‬،‫ي‬
‫ ﺣ ﺬ‬١‫ ذ‬:‫اﻟﻠﻎ ﻗﻠﻠﻸ ﺀﺗﺎاز‬:٠‫ ذذ‬،‫ ن ﺗﺮاﻫﺎ‬٠‫ ﻗﻄﺦ‬،‫ﺣﺺ ﻣﺬ ﺑ ﺚ ﺟﻔﺖ‬٠
‫از‬
٠‫ﺧﺎن واﻛﺮﻣﺬى‬٠‫ ﺟ ﻪ اك‬/ ‫ أ‬٠‫;'اﻳﺰﻳﺰ ا ﺳ ﻤ ﺎ‬.‫ ذاﻟﻠﻎ ش‬1‫ﺷ ﺘ ﻘ ﺬ ذ؛‬

10. (16‫ و‬Hz. EM Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor -(3 ١‫ﺀ‬0 ‫ﻟﻠﻶ‬٠‫ ﺀ‬-batarken Re
:s û l i â ( â y h i s s â t u vesselam) ile birlikte mescidde idim. Bana
٥ e... .* ly E b û Z e r r , biliyor musun bu güneş nereye gidiyor?*^ diye sofdu
.Allah ve Resûlü d â iyi bilirler!” dedim “
Arç’ın altsnda .secde yapmaya gide “ ‫؟‬, 'bu maksadJa feîn.'îster, kendistae .
‫ئ‬‫ اا؛‬veriljr. Secde edip kabûl edllmeyecegj îzîn isteyip , ‫؛‬zin verilmeyeceg
zamamn (kıyametin) g€Îmesi yakmdır. o vakit kendisine:'،،Geldiğin yere -
dönî” denir. Böylece ,battığı, yerden doğar. Bil dorumu Cenâb-1 Hakk»ın '§11
.-sözü, haber vermektedir. (Mealen): «Güneş, duracağı zamana d oğra'^ rü
” y iip .g itm e k te d ir. B u 'aziz ve a lim o la n A lla h ’ın ta k d ir id ir
hârî. Tefsir. Yâ-sîn 1, Bed’u ’l-H alk4, Tevhid 22 , 23 ‫؛‬ - 250 , ( 159)‫؛‬
T ‫؛‬rm ١z î, TCfsir, Y â-sîn , (4225 ).)

:AÇIKLAMA
.B.u.hadîs, ta hidâyetlerden beri, insanları-meşgUl etmiş bulunan bir 'hususta -1
.” ,?açıklama yapmatoad,ır: “ Güne§ akşamlan'nereye gitmededir '
Günümüzün insani İçin bu soru ilgi çekici olm adan çıkmıştır. Burada' sorayu '
Ebu Zerr'(radıyallahu anh)’e Hz.,Peygamber (aleyhissalâm vesselâm) sormakta
-ve cevap vermededir.' Bazı rivayetlerde ise Ebu Zerr sorm ada, cevabi ,Resûlul
'.lah,(aleyhissalâtu'vesselâm) verm ededir
ResUlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın cevabi ile'alâkalj ,ulemâmn muhtelif 2 ٠
-yonımları var. Hadîsi'Şöyle anlamamız mümkün: Kur'ân -1 Kerim, bütün mevcU
dâtın İbâdet yaptığım belirtirken (İsrâ 44), güneşi sec.de edenler arasında be-tahsis
zikreder.(Hac,c. 18). Bazı âlimler mahlûkatınibadeti.nasıldır? sorusuna: ‘‘F.ıtrî
384 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

4- Salı günü yaratıldığı söylenen mekrûh’tan maksad, zâhire göre şerrdir, bir
kısım âlimler ise buna madenler demiştir. Bazı rivâyetlerin “ salı günü geçim
vesileleri yaratıldı” demesi tearuz sayılmaz, ikisi de aynı günde yaratılmış olabilii".
5- Bazı rivâyetlerde ٠'çarşamba günü nun -veya hûd- yaratıldı ’’ denmiştir. Bu­
rada da bir zıtlıktan bahsedilemez, aynı günde ikisi de yaratılnuş olabilir.
6 - Münâvî şöyle bir paragraf sunar;

“ TENBİH: Şeyhülislam Zekeriya'ya: “ Allah semâvat ye arzı, Hz. Âdem ’i


yarattığı aym hafta içerisinde mi yarattı, yoksa daha önce mi yarattı?” Keza, “ Ar­
zın ömrü yaratılışından önce mi, değil mi?” diye soruldu. O, hadîsin zâhirine
uygun şekilde cevap verdi: “ Allah arzı ve semayı, Âdem’i yarattığı hafta içeri­
sinde yarattı. Nitekim rivâyet edilmiştir ki, Allah arzı cumartesi, dağlan pazar,
ağaçları pazartesi, karanlığı salı, nûru çarşamba, hayvanlan perşembe günü ya-,
rattı, o gün, cumadan kalan üç saate kadar semâvatı yarattı. İlk saatte âfâtlan,
ecelleri, ikinci saatte nzıklan, üçüncü saatte Âdem’i yarattı. Aızm ömrü, Âdem’den
öncedir.”

7- Bir kısım âlimler, bu rivâyetin Ka’bu’l-Ahbâr’dan alınma isrâilî bir haber


olabileceğini söylemişlerdir. Aynca metinde şiddetli garabet olduğu, zira, ha­
dîste semâvâtm yaratılışının mevzubahis edilmediği, arz ve içindekilerin yedi günde
yaratıldığının belirtildiği, bunun da dört şeyin dört günde, sonra da semavatm
iki günde yaratıldığını belirten Kur’an-ı Kerîm’e muhalefet ettiğini belirtmişler­
dir. Mevzubahis âyet şudur:
“ D e k i: “ G e rç e k siz m i o a r z ı ik i g ü n d e ‫^؟‬- y a r a ta n a k ü fre d iy o r, O ’n a o r-
ta k l a r k a tıy ö rs u n u z ? O , â le m le rin R a b b i’d i r . (A llah) d ö rd (ü n c ü ) g ü n (ü n h i­
tâ m ın d a ) o r a d a ü s tü n d e n b a s k d a r yaptı،. O r a d a b e re k e tle r y a r a ttı. O n d a ,
a ra y a n la r^ iç in d ö r t g ü n d e m ü sâ v i g ıd a la r ta k d ir e tti. S o n ra (ira d e si göğe)
-k i o , b i r b u h a r h â lin d e id i- d o ğ ru ld u d a o n a v e a r z a , ..ik in iz d e is te r iste­
m e z g e lin .’ b u y u r d u , o n la r d a ..is te y e istey e g e ld ik ’’ d e d ile r. B u su re tle o n ­
la r ı y e d i g ö k o lm a k ü z e re ik i g ü n d e v ü c û d a g e tird i. H e r g ö k te o n a â id e m ri
v a h y e tti. D ü n y a g ö ğ ü n ü d e k a n d ille rle d o n a ttı...” (F ussilet 9-12).

İlmî keşiflerin bu mevzulun açıldayacağı günleri bekleyeceğiz.

29)|Buradaki gün, bir başka âyette (Hacc 47) bizim bin yıh m tu denk olduğu belirtilen ..İlâhi gün” olmalıdır
(Allahu âlem).
6. CİLT ÂLEMİN YARITIUSI BÖLtîAiü
385

‫ا؛‬٠‫ﻗﺎل ق‬،‫ ا‘ ذ‬٠‫ودن ل‬، ‫ﻗﻼ‬ ‫ ؤﺳﺘﺄﻧﺬ‬،‫ا‬٠‫ ﻗﻼ ﻣ ﻮ ؛ئ‬،‫ ﻳﺬ‬٠‫ت‬٠‫ ز ﯮﺑ ﻚ أخئ‬،‫ي‬


‫ ذاﻷﻧ ﺲ ﻫﺨﻴﻰ‬:‫ﺀت'ز‬.‫رﻷ‬ ‫ﻻﺉ‬:‫ ﻍ‬،‫ا‬4‫ئ ﺗﻴﺐ‬ ‫ ﺋ ﺆ‬،‫ﺟﻨﺖ‬ ‫ﱙ ﻣﺬ ﺧﺚ‬
‫ﺝﺀ‬-‫ﺍﺯ‬
‫ ^ ^ و ا د د ى‬١‫ب‬ ‫ أ‬. ‫ ﻣ ﺎ‬٠‫ ﻳ ﺘ ﺘ ﻘ ﺰ ي ذﻻغ ش؛ئ 'اﻟﺮز ا ق‬.

10. (1<»3)- tfz. g&a Z erf (radıya^lahu anh) anâtıvof. p٨


■sûIuUâ ( â y h is s â tü vesselâm) ile birlikte mescidde idim. Bana:
**EyEbûZerr, bmyorm usmbugÜBeşnereyegidiyor?vdiyesQrdu. Ben:
*‘Allah ve Resûlü d â a iyi bilirler!*" dedim.
“ A rş’m a i t i d a seçde y a p m a a gider, bu m ak sa d a I Jster, kendisine
izin verilir. Secde edip kabûl edilmeyeceği, izin isteyip,.izin verilmeyeceği
zam am n (kıyametin) gelmesi yakm dır. o ,v a k it k e n d isin e ‫ “' ؛‬Geldiğin yere
d ö n î" denir. Böylece battığı, yerden dogar. Bu dorum u Cenâb -1 H akk’ıb §u
sözü habei. verm ektedir. (Mealen): “ G iin ^ , duracağı zam ana dogru'j^irii-
yiip.gitm ektedir. Bu'aziz ve alim olan Allah’ın tak d irid ir” (Yâ-sin 3«). [Bu-
hârî. Tefsir Yâ-S.în 1, Bed’u ’l-H alk4, Tevhîd22, 23‫؛‬ İmân 250, (159)‫؛‬.
Tlrmlzi, TCfsir, Yâ-sîn, (4225).]
.A‫! ؟‬K[AMA: .
,1- Bu.hadis, ta hidâyetlerden beri, insanları-meşgUl etmi§ bulunan bir hususta-,
'açıklama yapmaktadır: “ Gûne§ akşamlan nereye gitmektedir?” ,
'Günümüzün .insani İçin bu som ilgi çekici olmaktan çıkmıştır. Burada, soruyu
Ebu Zenr (radıyallahu anh)’e Hz.-Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) soraıakta
ve cevap vermededir.- Bazı rivâyederde ise Ebu Zerr sormakto, cevabi ,ResUlul-
lah,(aleyhissalâtu vesselâm) vermektedir.' -
vesselâm)’ın cevabi i-le'alâkalî ,ulemâmn muhtelif
yoramları var. Hadîsi'ŞÖyle anlamamız mUmdin: Kur’ân'-ı Kerim, bütün mevcâ-
dâtın İbâdet yaptığını belirtirken (İsrâ 44),güneşi secde edenler arasında be-tehsis
zikreder (Hacc 18). Bazı âl'imler mahlökatın ibadeti.nasıldır? somsuna:, ‘‘Fıtri
386 K U T ire i SITTE MUHTASARI 6. c il t

ameHeridir, yani hangi İş ve .vazife İçin.yaratılmışsa o şeyi yaptı nu İbâdet etmiş


olur” ,demişlerdir. Şu halde,' göneş her an ,ışık neşrehne vazifesini .yerine getir-'
mekle ibâdetini yapmakta, secdede bulunmaktadır. Bize nisbede batması, ışık neşri
vazifesini bizden kesmesi dem edir. Ama dünyânın başka kıtalarında ayni 'vazi-
feyi'yapmaya (secde etmeye)’’gidiyor demektir.'
Arşın.altına g.itmesi de şöyle.,anlaşılabilir: Arş büdin.semâvatı kuşattığına gö-
re,, zaten,onun altından çıkması diye birşey söz konusu olamaz. GUndUzleyin,
kendimiz’e nisbetl'e tepemizde, uftıkta gördüğümüz güneş, gece gOriinmez 'olun-
ca, bizden nisbi bir uzakhgı ve gaybubeti mevzubahistir. Bu halde kozm ogra^a
bilgisi olmayan insanlara, onlan tatmin edebilecek, en'dogru.cevap bu olsa ge-'
’rektir(A Ilahuâiem ). .

: ‫ا‬ ‫ش‬ ‫وﺳﻮد‬ .‫اﻟﺖ ]ﻗﺎﻟﻰ‬٠ ‫ط‬ ‫'وﻋﻦ أى ﻫﺮﻳﺮة رﺿﺘﻰ‬.- ١١ ®


.‫ان ﻳﻮم اﺋﻤﺎﻣﺔ[ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﻴﺨﺎرى‬٠‫ﻟﻘﺬز ﻻﻗﻮر‬٠‫ا ﻟ ﺌ ﻨ ﺊ زا‬

'‫أن ا ﻓ ﺎ ﺀ واﻷرض ﺗﺠﻤﻌﺎن وﺋﻔﺎن‬,.‫ واراد‬،‫ ﻟﻒ اﻟﻐﻤﺎﻣﺔ‬:«‫ﺀاﻗﻜﻮز‬


.‫اﻟﺴﺎﻣﺔ‬.‫ﺗﻒ‬,.'‫ﻛﺎ‬
11 (1‫ و ه‬Hz. EM i r e y r e (radıyallahu anh) anlatıyor: “ResûlulM (âym .( 4
hissâm vesseJâniyhuyuğarM : “ G üneşvC 'aykıyanletgünüsanhrlar.»’ IBu-,
hârî,. l’.ül-Halk.
:AÇIKLAMA
-Sarılma olarak tercüme ettiğimiz tekvîr, sarık katlannın üst üste dolanmasijSa
'rılması demektir.’Ay ve gUneşin sarılmasını’bazı âlimler, kıyamet, günü, ay ve
g۶ne ‫ ؟‬٤ u r’ân-ı.Kerîm,’d e : ' ^ ^ l !in birleştirilmesi plarak anlarlar.Nitekim ^ ^
‫ واﻟ ﺴ ﺮ‬.“ Ay V‫ ؟‬güneş'bîrieştîrülr.». (Kıyâmet .9) denmektedir. Riv^yetle^ ,bu
birleşmeden Sonra' o.nlann cehenneme, atılacağını haber verir, sarihler ‘‘Ay ve
,-günçşin cehenneme atılması,.,0 nlara az'ab .etmek İçin değü, onlara tapmış olanla
,'-n n azablandıniması ve dünyada iken.onlara yaptıklan ibadetlerinin bâtıl olduğu
nu görmeleri içindir” derler ,.. ''

‫اب‬١‫رﺳﻮل‬ ‫ ] ﻫ ﺐ ﻳﻨﻮت‬:_‫'ةال‬,‫ﺀﺑﻂ‬٠‫اﻟﺘﻪ‬ ‫ﺑﻦ ﺀﺑﺎس’ رﺿﻰ‬١.‫ وﻋﻦ‬- ١٢' İ


/ ‫ ﺋﺮ ش'ﻣﻦ‬٠‫ زﺗﺘﺔ م‬،‫ ااﻻﺣﺎ ب‬۶ ‫ﺛﺆ‬,.‫' ذﺗﻠﻚ‬:‫ﻏﺪ ﺗﺎ ﺛﺆ؟ ﻗﺎل‬٠‫ ا ض اﻟﺆ‬:
.‫ ﺻﺪﺋﻎ[ أﺧﺮﺟﻪ 'اﻟﺔر'ﻣﺬى‬:‫ﻗﺎﺗﻮا‬ ،‫ا‬٤‫ﺧﺰق‬١‫ ﻳﺬإ ﻻ‬٤ ،‫ؤاﺗﺄﺋﻬﺄ‬ ‫ ﻹاﻟﻲ‬١

‫ 'ﻣﻐﺪﻳﻞ ﻳﻔﺘ ﻞ وﻳﻠﻮ ى وﻳﺤﻌﻞ' ﻛﺎﻟﺤﺒﻞ‬:‫اﻷﺻﻞ‬.‫ وﻫﻮ ﻓﻰ‬،'‫ﻣﺨﺮاق‬.‫ح‬, ‫ﻫﺎﻓﺮ س«ذ‬


. ‫ﺗﺘﻀﺎرب ﺑﻪ ا ﺳ ﺎ ن‬
12.. (1695)- ibnu Abbâs (radıyalJahu anhümâ). anlatıy.r: “YahudUer, gökgü-
rültüsünün ne o ld u ğ ıu Hz. Peygamber (aleyhissâtu vessek)* d en sordular:

،،B itia ra m ü v e k k e l olan m elektir. Berâberinde ateşten k i ç ı i a r var. B u.


'n u n la b u lu tlan Allah’m dîledîğî.yere sevkeder” diye cevap verdi. Onlar tek-
rar sordular:
“ Ya şu işitilen ses, Ğ nedir?”
“ Bu, bulutlarm istenen yere gitmeleri i‫؛؟‬n onlara'yapdan'bir sevkdir». de-
di. Y â d ile r :
*‘Doğru söyledin. Şimdi de İsraiFin [Yakub (âyhisselam)] kendisine haram
tlö ığ ı şey nedir onu söyle?” dediler. Resûlullah ( â y h i s s i t u vesselam):
“ Hz. Y akub (jrku»n-nesâ denen) ٠ başlayıp dize, topuğa
k ad ar'inen b ir a ğ n d a n ıpuzdarib idi. Deve eti, ve sUtii dışm da kendine uy.
-gun gelen (ne yîy«:ek, ne iç^ e k ) m ünâsip.bir §ey yoktu.'Bu sebeple 0 da b un.
la n haram e t t i . » Y â d ile r : “Doğru söyledin” dediler”. ^ ‫؛‬rmJzÎ, Tefsir
'R a ’d,'(3116).]
AÇIKLAMA:
, 1 - Hadisin T i r ^ ’deldveçIU,bira^
indeki veçhi ihtiva ettiği ziyâdeler-sebebiyle daha. açık. Orada geçen bazı ziyâde-
-lerçOyle:
“Y â d ile rd e n bir grup Resûlullah (aleyhissitu v e s s e lk y m yanma geldi-
ler. Dediler ki:
“Biz sana bizi şeyler soracağıZj bunu sadece peygamber olan bilir. (Gerçek
p e y g a m b e F ) doğru cevap vereceksiniz
388 ^ÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

da şunu söyledi:
“ T evrat’ı M usa’ya indirenin adına yemin veriyorum : Biliyor m usunuz,
Isrâii (Hz. Yakub) şiddetli bir hastalığa yakalam nıştı. Hastalığı uzun sürdü.
B unun üzerine: “ Allah bana şifa verirse, en sevdiğim yiyecek ve içeceği nef­
sime haram edeceğim’’ diye nezretti. O nun en sevdiği yiyecek deve eti, en
se v d ^ i içecek de deve sütü idi.”
Yâudiler: ^Vallahi doğru söyledin!’' dediler.”
,2- Kamçı diye,tercüme.ettiğimiz kelimenin asli mihrâk’tır (cem’i mehârik).
Mihrâk, ^Ocuklara vurmak-üzere, boyunca dürülmüş, büldilmüş mendil demektir

i l
‫ه‬ ‫ و ل اﻟﻠﻪ‬- ‫م ظ ' ﻗﺎ ل ؛ ] ﻻ ﻻ ل‬ ‫رة ذ ﻟ ﻲ‬،‫ل‬٠ ‫ وص ﻟﻒ‬: ١٣

13. (1Ö96)- Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: ‘^*Resûlullah (aley^
hissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “ Cehennem. R abbine şikâyet ederek dedi
ki: ..Ey .Rabbim bir kısmım diğer kısmımı yiyor.” Bunun üzerine ona iki
nefese izin verdi: Bir nefes, kışta, b ir nefes de yazda. İşte bu (yaz nefesi),
en şiddetli şekilde hissettiğiniz h a ra re ttir. Ö bürü de (kışta) en şiddetli bul­
duğunuz soğuktur.” [Buhârî, Bed’ül-Halk 10; Müslim, Mesâcid 185., (617);
Tirmizî, Sıfatu Cehennem 9, (2595); îbnu Mâce, Zühd 38, ١(4319); Muvatta,
Vükûtu’s-Salât 27,، (1, 15).]
AÇIKLAMA;
1- Hadîste, cehennemin Rabbine şikayette bulunması mevzubahistir. Ulemâ
bu şikâyeti Lîsan-ı kâal (söz) ile mi yaptı, yoksa lisân-ı hâl ile mi yaptı ihtilâf
etmiştir. Bir kısmı kâal (söz) ile, bir kısmı da hâl ile yaptığım ileri sürmüştür.
îbnu Abdilberr: “ Her iki görüşün de bir haklılık yönü ve benzer durumları
var, ancak “ söz dili” ile yaptı diyen görüş ercah’tır, yani üstündür” der.
Kadı îyaz: “ Bu daha açık, daha doğru görüştür” der.
Kurtubî: “ Lâfzı hakikatine hamletmek gerekir” der ve ilâve eder; “ Sözünde
6. cilt a lem in YARATILIŞI 'B.LUMU 389

..sâdık olan Resul-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm) C‫ ؛‬İZ olan birgeyl haber verdi
mi onu te’vile lıâcet kamaz.. (Lâfzın İfâde ettigi mânâya) hamletmek'en uygun
yoldur.١' Ayni beyanda bulanan-٨^evevf §unu İlâve etmiştir:' “ Doğru olanı haki-
katina h am letm ek . .(Yani “ cehennem, şikâyetini “ söz dili” üe Rabbine götördü”
demektir).
٥ e^zâvf .mecaza hamletmeyi tercih ederek der'ki: “ Cehennemin şikâyeti onun
coşup galeyâna gelmesinden mecâZdır, 'bir kısmı' diğer, bir kısmını yemesi,' ecza-
Sinin izdihammdan (parçalarının', kısımlarınm sıkışmasından)'mecâzdır, nefes al-
ması, ond'an yükselen kısımları.n .(alevlerin) dışarı çıkmasından mecâzdır” .
Zeyn îbnu’l-M û â : “ Muhtar (makbUl)'görUş,.onu,hakikatına hamletmektir,
zira'taidret-i üâhiy.e, cehennemi, lisan-ı kâal ile konuşturmaya sâlihtir. .Keza, “ ko-
''nuşma’.’nın hâl diliyle olduğu bize makul gelse bile şikâyet, bunuıi açıklanması,
sebebinin beyanı,. izin, kabUl, nefes alıp verme, buhUn sadece ikide sınırlandırıl-
ması gibi durumlar mecâzdan 'uzaktır, mecaz.ın alışılmış Olan tolllanılma dumrn-
’' ların'ın dışında kalır” der. , - .
GörUldüğü' üzere cehennemin lisan-ı hâl veya kâal ile konuşması meselesinde
ibnu Hacer, farkl'ı'görüşlerden daha, çok" lisan-ı kâal ile konuştu diyenlerin gö-
rüşlerini serdetme'kle kendisi de bunu kabûl.etmiş'gözUkmektedir. Gerçek olan,
şu ki, ulemaya göre cehennem'hal-i hâzırda mevcuttur,. dUnyamızın slddetli ha-
raret ve şiddetli, soğuklan İ'İÇ irtibat hâlindedir.' Hatta Ehl-İ Sünnet ulemâsı., M û’
'tezile’nin: “ Cehennem-henUz yaratılmarmştır” .iddialarının fâsidliginC bu hadîsi
delil .kılmışlardır.
2- Yazdakişiddetlihararetgibikıştakizem her‫؛‬rdenen.ş‫؛‬d^
hennemden gelmesini, bâzı âlimler “ möş'kil” .ve anlaşılması zor t i r durum ola-
rak. değerlendirmiş ise de,٠ekseriyet: “ Ateşten maksad onun yeridir‫ ؟‬cehennemde
zemherîr denen çok soğuk bir tabakaUm olmasi normaldir” diye değerlendirmiştir.
BediU'zzaman .raerhum, atıldığı ateşten .'Hz. Rîrahim’in yanmadan çıktığını .ha-
ber veren:

‫ﺑﺮاوﻳﻢ‬1 ‫ ى‬٤‫ﺀ‬ ‫ “ ﻗ ﻚ ﻳﺎ ﯪو ﻛ ﻮﻧ ﻰ ززﻧﺎ‬D e i ; “ Ey ateş İbrahim ’e S(^uk ve


selâmeti ‫ ؛‬0 ‫( ا’ ا‬Enbiyâ .69) âyetiyle ilgili izahâtında, cehennemin zemherin taba-
kasıyla'ilgili olarak şu açıklamayı .yapar:
“ ..,.Ateşin bir derecesi var ki, bürUdetiyle ihrak eder (soğukluğuyla' yakar).
Yani ihrak (yakma) gibi bir te’sir yapar..'Cenâb'-ı Hakk, ‫وﻟﻢ ﺳﻼى‬٠‫ د‬lâfzıyla bürü-.

30) Bir ،efsir diyor: ‫ﺳﻼى‬ ٥ ٠


demesi'‫؛‬d‫؛‬. b riide،‫؛‬y ،e ‫؛‬h
^ÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI ‫؛‬. c il t

-dete (soğukluğa) diyor ki: “ Sen de ,harâret gibi bUrûdetinle ihrak etme” . De
,mek. 0 m erteM eki ateş, soğukluğuyla yandınr gibi te’sîr gOsteriyor. Hem ateştir
-hem berd’dir.Evet,feikmet-i tabiyyede nâr-ı beyza (ak' kor) hâlinde ateşin bir .de
recesi var ki ‫ ؛‬-harareti^ etraftnda neşretnUyor. ve etrafındaki harareti kendine cel
bCttigi i‫ ؟‬şu tarz biirûdede, etrafındaki su gibi mâyi şeyleri incimâd ettirip in١
dondurUp), mânenburadetiyle ihrak eder, işte.zemherîr, bUrûdetiyle.ihrâkeden)
bir sınıf ateştir, öyle ise, ateşin bütön derecâtına ve'umâm envama câmi.olan
cehennem İçinde, elbette- “ zemherîr” in bulunması zarârîdir . ۶’

:‫ ﻓﻐﻮﻟﻢ ﻣ ﻼ ث‬١ ‫ﻟﺤﻴﻘﺬ ﻫﺬه‬.‫ ز‬:-,‫ﻟﺘﺔ ﻏﺌﺔ ﻗﺎﻟﺪ‬١ ‫ ج وﻋﻦ ﻗﺎده رﺻﻒ‬١ ٤٠l ü
‫ ﻗﺘ ﺊ ﺛﺄؤﻟﺪ‬، ‫ وﻋﻼﻣﺎﻣﺐ ﻳﻬﺘﺪى ه‬،‫ ورﺟﻮا ﻟﻠﺤﺎﻃﻔﻲ‬، ‫ﺑﺘﻠﻨﺎ اﻟﺌﻪ ﻧﺘ ﻪ ﻟ ﺘ ﺎ ﺀ‬
‫'ؤﺗﺎﻷ‬،‫ ؤ ﺋ ﺌ ﺬ ﻣﺎﻷ ﺋ ﺸﻪ‬،‫ ؤأﻧﺘﺎ غ ﺋﻊﺀﻫﺆة‬،‫ ﻗﻤﻦ أ ﺣ ﻄﺄ ﺣﻄﻦ‬،٠‫ذإﻟﺊ‬-‫ﻟﺮ‬٤ ‫ﺑﻴﻨﺎ‬
‫ ﺣﻨﺎة‬٠‫ﻟﺘﻲ ﺗﺎ ﺑ ﺘ ﻞ اﻧﻦ ل ﺋ ﻴ ﻢ‬١‫ ؤ‬،‫ ؤﺗﺎ ﻋﺒﻦ > ف اﻵﺑﻘﺎة ﻧﺎﻧﺘ ﻸﻳﻜﺔ‬،‫ﻟﺬ ﻳﻪ‬
.[‫ زﻗﻘﺘﻠﻮن ﺑﺎ ﺷﻴﻮم‬،‫ ﻟﺔذ ب‬٠‫ا‬ ‫ إﺋﺘﺎ ﻳﻨﻮون ﻏ ﺰ‬.،‫ ؤ ﻷ ﺗﺬﻗﺬ‬،‫ﻷ رذﻗﻦ‬.‫ذ‬.، ٠‫أ ﺣﺪ‬
'.‫ وأﺧﺮج ﺑﺎةﻫﻪ رزﻳﻦ‬،‫ ﻋﻠﻢ ﻟﻪ ﻳﻪ‬.' ‫أﺧﺮﺟﻪ اﺑ ﺨﺎر ى اﻣﻌﺸﻬﺎدا إﻟﻰ ﻗﻮﻟﻪ ﻣﺎﻻ‬

14. ( 1‫ ﻵ و ه‬- ‫ ﻫ ﺔ‬٠ ‫( ﺀ‬rahimehumuUah) anlatıy


:ratıldı
,.Allah onları semâya'zîuet (ve. sUs) kıldı- 1
Şeytanlara atılacak taş b id ı -2 .
‫ دو‬-Gecelen istikâmet tâyin etmede işâretlerkıldi I y ü d iz la r h â n d a bun
-latdışındabir teiyililen sürerse (kendiilâve ettiği) hissesinde hataya düşer, na
,sibini kaybeder, mânâsız bir yükün altına girer ve h â n d a bilgisi olmayan
-peygamberler ve meleklerin bile b â e k te âciz kaldıkları bir şeye burnunu sok
-m uşölur.Allah’ayem iâsöyİüyorum zA llâhiçkim seninnehayatm i, ne rızkı
^ nı, ne-de ölümünü herhangi' b i r y ı l d â i â a t l ı kılmamıştır. (Aksl^.lddia-.edenle
-Allah h â n d a y â n söyleyerek iftira ediyorlar...** (Rezln ilâvesidir. An
cak , ‫ﻟﻠﺢ‬.‫ ^ ﻟﻬﺎ‬% ( ,h â n d a bilgisi olmayan) ibâresine kadai" olan-kısmı., Buhârî
[.Bed’ö ’l-Halk’da-(3.'bab) senetsiz olarak kaydetmiştir
:AÇIKLAMA
l-,Ka٤âde' merhum yıldızlarla ilgili bâtıl İnançları reddetme sadedinde. Kur ’-
ÂLEMiN YARATLIÇI BÖLÜMÜ 391
6. c ilt

âh âyetlerinde yıldızların yaratdış maksadlarından zikri geçen üç tanesine temas


eder^
1- Semânın zîneti (Saffât 6 ).

' 2 - Şeytana atılan ta§ (Mülk 5).


3". Geceleri istikamet tayini (En’âm 97).
Şüphesiz, yıldızlann yaratılış maksadı bu üç şeyle sınırlandırılamaz. Ancak
bunlar K u ra n d a zikri geçen, herkesin, k.iayca anlayıp kabUl edeceği, münhası-
ran insana bakan maslahatlardır.
.2 ". BurivâyetteKatâde merhumun-dile getirdiği' asil meselCi'yıldızlarla ilgili
bâ.tıl inançlan reddetmedir. Günümüzde, olduğu gibi, câhiliye d'evrinde de yıl-
dızlarla ilgili hurâfalara İnanılırdı. Bunlardan bir kısmı-fedi küfre atacak çeşittendi.
'‫ ﻻ ط‬. c e r ’in.kaydettiği bilgilerden.'bâzı 'özetlemeler sunuyoruz: . ‫ ﻻ ط ﺀ‬Ku-
teybe Kltâbu‫!؛‬-En٧a ’da (Yıldızlar Kitabi) y-azdıgına gOre... Araplar,.cahiliyye
.devrinde.',, yağmurun inmesinin yıldız vâsıtasıyla olduğuna İnanırdı.' Bunu hazı-
lan yıldızın yaratmasına bağlar, bâzıları da yıldızı yağmura.alâmet kılard. Şeri-
atımız onlann-bu sözlerini 'iptal etti ve bunu kûför İlân etti.'Bunu söyleyen kimse*
yagıhurun yağmasında 'yıldızın .bir sun’u (yar'atması)' olduğuna itikad etse bu d i-
fiir, Allah’a eş koşma küfrüdür. Ancak hunu bir tecrübe kabilinden (yani falanca
yıldızın görülmesiyle yağmurun da .yağdığı devamlıgörölmüştür, öyleyse yağ-
? r ‫؛‬ gelmektedir şeklinde) söylerse bu şirk olmaz. Ancak bu

-mistir..BOyleCe, hadiste gel'en “i r ” kelimesi-soyleneh her iki dunımu da İÇİ


'’’. ne'alması İçin-iki'm ânâya hamledilir
Hadisln.geri'kalan kısmı açıktır . ٠ ’

‫ اس‬.‫ ذة‬:‫ ﺀﻓﺪل‬. ‫ ] ﺗ ﻄ ﻎ ' ﻗ ﺬ‬: ‫ وص' ش ﻣﻮس رﺿﻰ اﻟﻪ ئ‬- ١ ‫ ة‬I
‫ ^م‬1‫ئ'ةو‬1‫ﺳﻲ‬،‫اﻻذض‬٠‫غ‬٠٠‫ ﺋ ﻲ‬٠ ‫ ﺋ ﺆ ﻗ ﺌ ﻨ ﻴ ﺜ ﻴ ﺎ‬٠‫ﺋﻠ ﻰﺗ ﻄ ﻮﻟ ﻖ ﺀ ﺷﺎﻟﺜ ﻼ ك‬

‫ ذ ا س‬.'‫' ذاﻷﺀذﺀ ذ د ذ إ ﻻ د‬،'‫ ﻧﺄﻷﺧﺘﺰ‬،‫ ﻷ ﻳ ﺰ‬1 :‫ﺻﺒﻠﻢ‬.'.،‫ﺋ ﻰ ﻗﺬر اﻷزص‬


-‫ أ ر داود واﻟﺪ ي‬.‫ أﺧﺮج‬.[ ‫ ؤاﻟ ﺸﺄ‬،‫ ؤا ذﺑﻴ ﺬ‬،‫ؤاﻟﻴﺆذ‬
392' KÜTÜB-İ StTTE MUHTASARI 6. c il t

-15. (1698)- Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: **ResûîuUâ ( â y h is s â tü


vesselim)) dinledim, şunu söyledi: “ Allah Teâla hazretleri., .Adem’i, y e ^ i ٠.
zünün bütün (cüzler)indenalnu§ ٠lduğn b ir avnç.toprafetan y aratt.. Adem ’-
in .ğ u lla ri da a ra n , fasnnlarm a göre vücûda geldi. B ir kısms beyazdır, bir.
kjsm، fazddjr, b ir kısmı siyahdır. B unlar a ra sm d a'o rta (renkliler), de var.
.Ayrıca b ir kısmı-uysaldır, b ir kismı haşindir,, b ir'kısm ı habis (kötü kalbli),
bir kısmı iyi.kalbhdir.” [Ebu Dâ۶ud^ Sünnet 17, TImıJzî, Tefsir, Bakara,. (2948).]
AÇIKLAMA:
!-.Burada, insan, ile., onun yaTatıldıgı aslî kaynak olan yeryüzü arasında bir
.'irtibat, bir.kader birliğitoırulmatoadır: Beyaz,'siyah, fezıl vs. şekilde farkh renkteki
^ırklar, rengini topraktan aldığı.gibi, uysal.-hâçin, iyi-kötü şeMindeki mâneyî ka-
'rakterler de vasıflaruu topratoan almatoadlrlar. Çünfâ toprakta bu çeşîüerin.hepsi
mevcuttur. Bazı âlimler, Hz. Adem’in, altmış' farklı çeşitten ve tabiattan yaratıl-,
dıgını, evladlarının da, .bu sebeple, -farklı.şekillerde geldiğini, bu altmış rakam -
na uygun olması .İçin kefarette altmış fak^

-2- Bazı şârihler (Mûnâvî, Tîbî vs.) buradaki kabza (avuç) ile'maddl, fiilî bir
avuçlan^a ,kasdedilmedigini, bilâkis, Allah’m şâr.'jnın jdieeligini tahayyül esirmek,
yaratıhşhakkm dahissîbirtem silverm ekkastidiğinisöylerler. Ancak, bununla
' 'hakîkî avuçlama-kastedilmiş olabileceğini söyleyen de'olmuştur. Bunlar, “ An-
Cak' demişlerdir, topragı avuçlayan ölüm meleği Azrail’dir.'Avuçlama İşini, Al-
lah’memriyle yaptığı İçin, fiil A la h ’a nisbet edilmiştir.’’ Bunlardelîl olarakSafd
‫ ﻻ ط‬Mansur ve Ebu m tiiD ’iaEbu Hiireyre (radıyaUahu anh)’den kaydettikleri
bir.rivâyeti.delil gösterirler: “ Allah Teâla H azretleri, Adem (aleyhisselâm).‫؛‬
yaratm ak istediği zam an, Arşm hamelesinden b ir meleği, 'arzdan top rak ge-
tirm ek 'üzere.ypliadı.' O ndan toprak, alm ak ü z e re ..Id ig i.v a k it, a rz ‫ “ ؛‬Seni
gOnderenin-.adma senden, bugün .benden- cehenneme b ir pay aynlacak her-
hangi birşey alm am am taleb ediyorum ” dedi.-Azrail aldıgm ı bırakta. Rab-
bine döndüğü zam an durum u haber verdi. R abbi onu te k ra r ,gönderdi. Arz'
yine aym.şeyi'söyl«h ise de Azrâilî '“ Beni gönderen, 'itaate daha lâyıktır, (senin
talebinedeğfl, 0 ’nun emrin‫ ؟‬u.yaca^ra).deyip y e ^ ^ n û n ijd.kısnundm , kötü
kısm ından....avuçladı...”
3- Ulemâ, arzın habîsi deyince, çorak .ve tuzlu araziyi, iyisi deyince münbit
araziyi anlamıştır..Gerek arzla ve gerek insanla İlgüi olan umûr-u zahiriye mUte-
allik -renkleri medar-ı bahs eden- ilk'dört .yasfi. zâhiri üzere bırakıp -hakikatına
‫‪6.‬‬ ‫‪cilt‬‬ ‫‪ÂLEMİN Y A R A lS l BOl ÜMÜ‬‬
‫‪S s L‬‬ ‫‪393‬‬

‫غ ؤ‪٠‬ىذآذﻟﻢ‪.‬ﻏﻲ ﻷﺗ ﻢ ﺗﺌﻦ ﺑ ﻰ ‪ ،‬ةﯪ؛ ذذﺑﺎﺻﺖ‪٠،‬ﻻل ﻻ؛ ﻻ ‪cf¥‬‬


‫ﺗ ﺊ‘‬ ‫ﻟ ﺠﺈ‬ ‫‪ :r f‬شﺀ ؤﻳﺠﻠﺚ ﺑﺂ ك‪ .‬ﻻ ﺀ ذ ف ﻧﺎدن‬ ‫‪j٥‬‬ ‫ﻭﻭ‬ ‫ق ذ‪-‬ﺑ ﻰ‬

‫ﺷﻴ ﺊ‪ .‬ﻧﻮﻗﺬ‪ .‬ﻗﺎد‪ ,:‬ﻗﺲ ;ﺗ ﻒ أﻳﻦ‬ ‫د ﻧﺮﻗﻦﺀ ‪ .‬ذ س‬


‫‪ .‬زاﺑ ﻰ ؤ ﺀ‪..‬ﴽآ ر‪ . ٠‬ا!ردﺀ‪ ،،‬وﻫﺪم ق ‪ :‬ﺑ ﻢ ﺳﻮرل اﻻﺻﺎ‪ ٠‬ﻓ ﺊ ؛دﻳﺘﻲ ﺳﺎ■‬

‫‪ d iy e re k . :‬ا‪ 1‬ا ا ﻻ ﺳ ﺎ ﻻ غ ؟ ‪ ; ¥‬ه ﺀا§ اا ﻫﺎا “ ا ﺀ ﻫ ﻢ ‪:‬ﺀا؟ ﻫﻶ ؛ !ع ‪^ .‬ﻟﺐﺀ ‪ ٠‬ه‪٠‬ﻷ ‪.‬ﺀ ‪ :‬ا ق‪٤:‬ﺀﻋﺊ‬
‫؛ ‪ . . R a h b J .d e o n a‬؛ ‪ ,T c â îa ’y îî'h a m d e tt‬ةا'اة‪.‬‬ ‫‪-‬‬ ‫'‬ ‫‪y‬‬ ‫د‬
394 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

..E y Adem , yeriıam ukallah (Allah sana rahm et etsin), (m ukarreb) melek­
lerden şu o tu ran gruba git ve ..Esselâm u aleyküm ” de!., dedi. (Hz. Adem
öyle yaptı. H itabettiği melekler:)
..y e 9 İeyke.s-selamu ve rahm etullahi ve berekâtuhu!.. diye karşılık ver­
diler. Sonra Adem (aleyhisselam) R abbine döndü. R abbi ona:
. ‫؛‬Bu cümle senin ve evlâdlanm n aralarm daki selâm laşm adır.. dedi. Allah
Teâla hazretleri, elleri kapah olduğu halde Adem.e:
*.Dilediğini seç!.’ dedi. Hz. Adem;
..R abbim in s ı^ elini seçtim! R abbim in iki eli de sağdır, m ü b arek tir” de­
di. Sonra Allahu Teâlâ hazretleri sağ elini açtı. İçinde Hz. Adem ve onun
zürriyeti(ııln emsâlleri) vardı. Hz. Adem (aleyhisselam):
..£ y R abbim , bun lar nedir?” dedi.R abb Telâla: ‫؛‬
..Bunimr senin züıriyyetindir’’ dedi. H er Ihsanm iki gözünün arasm da öm rü
yazıhydı. A ralannda b iri hepsinden daha parlak, daha nurlu idi. Hz. Adem:
*٠£ y Rabbim! Bu kim dir?” dedi. R abb Telâla hazretleri:
٠.Bu senin oğlun D âvud’d u r. Ben ona k ırk yılhk öm ür tak d ir ettim ’’ dedi.
Adem Aleyhisselam:
..E y Rabbim onun öm rünü uzat!” talebinde bulundu. R abb Teâlâ:
.*Bu ona tak d ir edilmiş olandır!” deyince, Adem:
..E y Rabbim . ben ona kendi öm rüm den altm ış senesini verdm ı” diye ıs­
r a r etti. B unun üzerine R abb Teâla:
..Sen ve bu (talebin berabersiniz)،”
Sonra Adem Cennete yerleştirildi. Allah.m dilediği k ad ar orada kaldı. Sonra
cennetten (arza) indirildi. Adem b u rad a kendi g e lin i yıl be-yıl sayıp hesap­
lıyordu. Derken ölüm meleği geldi. Hz. Adem (aleyhisselam) ona:
.*Acele ettin, erken geldin. Bana bin yıl öm ür takdir edilmişti!” dedi. Melek‫؛‬
. *İyi am a sen oğlun D avud’a altm ış senesini verdin” dedi. Ne v ar ki O bu•،
nu inkâr etti, zürriyyeti de inkâr etti; o un u ttu , zürriyyeti de u n u ttu .”
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ilâve etti: .*O günden itibaren yazma ve
şahidlik em redildi.” [Tirmizî, Tefsir, Muavvizateyn (3365), Bu hadîs A’raf sû­
resinin tefsirinde (612 numarada) geçti. Orada son cümle yoktur.]
6. cilt ÂLEMİN YARATILIŞI BÖLÜMÜ 395

AÇIKLAMA:
1- Şarihler. Hz. Adem ’in, ruh üflendiği zaman hapşırmasının sıhhatine alâ­
met kılmdığım, onun hamdetmesini de sıhhatli, eksiksiz, kâmil bir yaratılışa sa­
hip olma nimetinin gereği olduğunu, bu nimete ancak Allah’m lütfü ve tevfîki
ile mazhâr olunduğunu ifâde ettiğini belirtir.
2- Hbî, Hz. Adem ’e Cenâb-ı Hakk’ın selamlaşmayı öğretmesiyle ilgili ola­
rak: “ Allah, geçmiş nimetlere şükrü öğrettikten, onu kâmil kudretine vâkıf kıl­
dıktan sonra mahlukât ile muâşeret âdabım öğretti, böylece Hakk’ı tâzimden sonra
mahlûka karşı hüsn-i ahlâkda muvaffak oldu” der.
Mahlûkla muâşereye selamla başlanması, selamm, karşılıklı sevgi kapisim açan
bir anahtar, kardeşlerin kalplerini te’lif eden bir sır, imâna götüren bir nûr olma­
sındandır.
Buradan aynça öğreniyoruz ki, selamlaşma en eski sünnetlerden biri, insanlı­
ğa Cenab-ı Hakk’m niıhetlerinden ilkidir.
3- Cenab-ı Hakk.a “el” izâfesi müteşâbihattandır. Selef bu husRsta yorum yap­
mamayı tercih etmiş ise de muteahhir ulemâ, Allah.m zâtıyla ilgili bâzı ifratkâr
ve tefritkâr iddiaları bertaraf etmek için bazı te’villeri uygun görmüştür. Buna
göre, bu makamda Zât-ı İlâhiye’ye yedeyn’in (üd el) izafesinden maksad cemâl
ve celâl sıfatlandır. Ceınâl, mutlak sağ.dır, her ne kadar sağ, celâlde dahi varsa
da. Bir diğer te’vile göre iki el ile “ kudret ve mülk” , “ nimet ve:güzel eser”
kastedilmiştir. Bir başka açıklamaya göre bu çeşit teşbihlerde “ el” den maksad
uzuv olan el değil, sıfat olan erd ir. İki elin de sağ olması cûd ve keremin bollu­
ğu, sınırsız oluşudur vs.

4- Tîbî, Allah’ın sağ elinin açılması ve içerisinden Hz. Âdem ve evlatlanmn


timsallerinin çıkmasını, “Hz. Adem, âlemi gaybtaki kendi ve evlatlmrımn timsa­
lini gördü” diye açıklar. Yine onun açıklamasına göre, bu vak’a Misak’tan ev­
vel cereyan etmiştir ve Hz. Adem ’in sağ elde görmüş olduİdan sâlihlerdir, hepsi
îmanları nisbetinde farklı nurlara sahiptir.
5- Hz. Dâvud’nn daha parlak bir nura sahip olması, onun en çok ağlayan pey­
gamberlerden olmasıyla izah edilmiştir. Tîbî, peygamberlik, saltanat ve adaleti
nefsinde birleştirmesinden bir imtiyaz elde etmiş olabileceğini söylerse de Aliyyûl-
J١CM bunu mâkul bulmaz. “Hz. Süleyman da. saltanat sahibi idi. Saltanat tek ba-

31)|Aliyya’l-Kari. Mirkât.da yedeyn’le ilgili geniş açıklama sunar.


396 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

şina bir nur değil, bilâkis zulmânî bir hicabtır” dedikten sonra; “ Bu sebeple Hz.
Süleyman, cennete peygamberlerden beşyüz yıl sonra girecek. Keza Abdurrah-
man İbnu A vf (radıyallahu anh) da -saltanata benzeyen- çok mala sahip olduğu
için fakir muhacirlerden beşyüz yıl sonra cennete girecektir” def.
6 - Hz. Dâvud (aleyhisselam)’un kırk yıllık ömrünü, Hz. Adem’in' az bularak
uzatılmasım taleb etmesi meselesine gelince: Aliyyû’l-Kân, rivayetlerin Hz. Dâ­
vud'a hidayetten kırk yıl ömür takdir edilmiş olmasına rağmen Hz. Adem (aley-
hisselam)’in duası üzerine ömrünün artırıldığım, rivâyetin Hz. Âdem’in duâsınm
kabul gördüğüne de bir delil olduğunu belirtir.
Buradan hareketle, ömrün, bâzan muallak olduğunu, bu ömr-ü muallak’in ar­
tabileceğini söyleyen Aİ٧ ‫؟‬kö ’1-Kâıî bu meseleye âyetten ve hadîsten delil kayde­
der: “ ...Ö m rü uzatılana çok öm ür verilmesi, (kısaltılamn) öm ründen
eksUtilmesi de hâriç olm am ak üzere (hep،si) b ir kitapta yazıhdır. Bu U la h ’a >
kolaydır” (Fâtır 11). Hadîsten de “sadakanm, ömrü uzatacağına" dair rivayeti
hatırlatır.
7- Hz. Adem’in, "Ömrümden altmış yıl verdim” demesi, Allah nezdinde bir
duadır. Yani Hz. Dâvud'un ömrünün artırllmasım talebtir. Zîra, insanlarm öm­
rünü artırma güç ve yetkisi kimseye verilmemiştir, bu Allah’a ınahsus bir keyfi­
yettir. Öyle ise Hz. Adem’in “ altmış yıl kendi öınıümiden verdim” demesi, onun
ömrünün altmış yıl uzatılması için Cenab-ı Hakk’a yaptığı duâyı ifade eder.
8 - Hz. Adem’e ölüm meleğinin gelişini, şârihler: “ Dokuzyüzkırk yaşınday­
ken, imtihan için” diye tasrîh .ederler. Rivâyet, Hz. Adem ’in, ömrünü bin yıl
bilerek, yıl be-yıl sayıp hesapladığım açık olarak belirtir. Daha altımş yıl ömrü
olduğunu hesaplarken ölüm meleğinin ziyâret etmesi Hz. Adem (aleyhisselam)’i
biraz şaşırtmış şimali ki: “ Vaktinden önce geldin!” demiştir.
Rivâyet Hz; Adem’in, ömründen altmış yıh Hz. Dâvud’a vermiş olduğunu unut­
tuğunu, evlâd babanın tinetinden olduğu için, zürriyyctinin de önceden verdiği
sözü unuttuğunu belirtiyor. Hz. Adem’in bu meseledeki inkârı, kasdî bir inkâr
değildir. Unutması, ona meşru bir özür olmaktadır. Hz. Adem (aleyhisselam)’in
unutkanlığmı tescil eden şu âyet de var: “ Andolsun biz bundan evvel Adem’e
de vahy (ve emretm işiz)dir. F akat unuttu o. Biz onda b ir azim bulm adık”
(Tâ-Hâ 115). Ancak, bu âyette, Hz. Adem’in yasak ağaçtan yememe enirini unut­
tuğu kastedilmiştir.
9- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın son cümlesi, hukukun tesbîtinde dâ-
6. c ilt .ÂLEMİN YARATILIŞI BÖLÜMÜ -397

-valann"yazjlması,, gâhidlerin dinlenmesi meselesinin ehemmiyetine, eskiliğine par


mak basmaktadır,

: ‫ﺍ‬ ‫ اﻟﺘﻪ‬:‫رﻣﺮو‬ J ١i] :‫ﻟﺖ‬1‫ ة‬V ‫و ﺀ ن'ﺋﺌ ﺸ ﺔ رﺿﻲ ﻟﻠﻪ‬ - ١٧, "

‫ وﻏﻠﻰ آدم ت‬،<١‫ ﻧﺎ ر خ ﻣﻦ ﯪﻟﺰ‬.‫ ﻧﻐﺘﻠﻖ أﻟﺠﺎف ﻳ ﺬ‬، ‫ﻗﻮر‬ ٧j ‫ ﻷ ؤ إ‬٠‫ ﻏﻠﻘ ﺖ اﻟﺖ‬.
.‫ﺋﺒﻠﻢ‬٠‫ أﺧﺮﺟﻪ م‬٠٤‫ ﻟﻐﻠﻢ‬S f j
f e - ( 1700) .17' .' ٨ ‫؛‬şe(radıyallahuanhâ) anlatıyor: “Resûlullâ (âyhissâlâtü
vesselâm) buyurdular ki: -“ Melekler' nurdan^ yaratıldılar, cinler duınanlı bîr
alevden yaratıldılar.. Adem 'de size vasfı yapılandan yaratıldı.»» [Müslim, Ziihd
-6 0 ,'(2996 ).‫ذ‬

'AÇIKLAMA: . . ‫ﺀ‬,
Hadîs-'i şerif, yaratılışla ilgili, farklı âyetlerde gelen bazı.açıklamaları topluca
İfâde etmektedir.
.Dikkatimizi çeken' husus, ruhânî-varlık olarak bildiğimiz cin ve-melegin daha
yaratihşta farklı asıllara dayanmasıdır. Melek nurdandır, cinler dumanlı alevdendir.
'Bugün, ilim ,hâlâ nunın mâM^^etini keshı bir-dille ^zememiştir. Birzamarilar.zann-I
gâlibleİfâde edildiği.gibi fizi,ki bir dalga mıdır, yoksa şimdilerde zannedildiği
üzere foton denen .parçacıklar'mıdır?
Keza dumanlı alevle, nur arasında birleşme ve aynima noldalan nelerdir? Bunlar,
h'enüz ilmen kesinlik, kazanmamış hususlardır. Daha mükemmel bilgi sahibi ol-
dugumuz husös, insanin ,fizikî asil olan topraktır.-
Diger taraftan melekler, şuur sahibi fakat nefsi olmayan varlıklardır. Hangi
vazife, üzerine ,yaratılmışlarsa onu eda ederler, itaatsizlikleri mevzubahisolamaz.
.Eylenmeleri,. çoğalmaları yoktur. Cinl'erde nefis vardır, dolayısıyla itaat ve is-'
.y.anları mevzUfeahistir. Evlenirler, çoğalırlar,, onlar da insanlar gibi ölürler. Me-
lek d'e,.cin de insanlara'g‫ ة‬zükmezle^,‫ا‬lati‫ ؛‬, nıhanî varlıklardır. Cinlerle gOriişme,
'onlardan..haber alma gibi meselelere daha önce temas ettiğimiz' İçin burada tek".'
rar etmeyecegiz.844. hadise bakin).

. ^ ١‫ ال‬٠ u ‫ ]ﻷ زاﻷه‬:‫ب ﻧﺄل‬ .‫ﻟﻠﻪ‬,‫ ر ر ض ا‬٠‫س ﺀ‬1‫ وض‬- ١٨ .

.‫ﺍﻫﻌﻠﺪ ﻳ ﺴ ﻮاد ﻋﺎ‬ ‫ ا‬٠‫ ب‬-‫اﻷرذ‬.‫ارج‬٠ ( ١)


‫ق‬98 KÜTÜB-İ SITTE M İ T asapt
İC İL T

‫ ؛ ا ذ ا ر ﻏ ﻼً ذ ﺀ‬، ‫ > ﺑ ﺎ ا ﻗ ﻲ‬٠ ‫ ؛ أ ﯪ ل ? ذ أ ﺷ ﻰ‬، \ ‫ ﻫ ﺎ‬: ‫ ؤ ﻟ ﻜ ﺬ ﻗ ﻞ‬، ‫ ى ا ﺗ ﺦ‬: ‫ه‬


‫ﻣﺬ‬.:‫ ﺀﻋﺘﻖ‬٠‫ أذ ^ا ق ﺑ ﺔ‬،‫ (را ت ;اﺀ‬٢)‫ص وﺟﺶ ة ش‬.‫ ﺗﺒﺎ ذ ى‬٠‫< ا ﻟ ﺌ ﺰ‬١) ‫;ا ل‬
(٣>‫ ﺑ ﻞ أ ص ب*وأم ج;ق اﻟﺘﺰ‬٠‫إدا ر‬٠ ،‫ ﻗﺪﻫﻴﻖ أﻓﻐ ﺚ‬،P ‫ﺑﻦ‬٠‫ ا‬:‫ا‬٠‫ا؟ ىﻟﻮ‬-'‫ﺛﺬ‬,,
‫رؤ‬٠۵‫ا‬ ‫ ؤأو ب‬، ‫ ﺟﺎ ل‬٠‫ ﻷ‬1 :‫ ؟ ىوا‬١‫ ذ ذ‬. ‫ ﺗ ﺬ‬:‫ﺋﻨﺜﻪ‬ ‫ﻋﺔ‬ ‫ذى ﻛﺄ ن‬٠‫أﻏﺰن ض اي‬

.[‫ﻋﻔﻲ‬٠‫اﺀﺑﺬ‬ ‫ﺛﺜ ﻬﺄ‬ ‫ﺀﺑﺆ‬


‫ر ج‬
،‫اﻟﺜﻼﺛﺔ‬,‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.^ ^ ^ ١‫ﰱ‬‫ﻃﻠﻖ‬-‫ ﺯﻳﻞﰱﻏﺆﺍﻏﺔ‬.:‫ﺍﻭﺭﻯ‬ ‫ ﻗﺎﻝ‬,
. ‫ ﺍﻟﺰﺭﻯ‬.‫ﻝ‬
‫ﻫﻮ‬,,‫ﲅ‬
‫ﻣﺴ‬

18. (17٠1)- ‫ ﻻ ا ا ه‬ö ı r (radıyallahu anhümâ) İ ü y o r : (*Hayır, A l U a ka-


sem oIsunResûIuUab (aleyhissalâtu v e s s e k ) , " ‫ د‬- - -‫ز‬ olduğu-
nu s ö y h m â . A n â şuttü s o y U ..B e n b i r k e re sin d e u y u m ı ı ş t ş . R U yam da
B,eytuU ٥h,»ı ta v a f e d iy o rd u m , o a r a d a d liz sa ç lı, k u m r a l b e n îd î, b a ş m d a n
s u a k a r v a riy ette iki k ^ iy e d a y a n ıp o r ta la rm d a g itm ek te o la n b irisin i g ö rd ü m .
' ..B u k im ? '.» d e d im .

..M e ry e m ’in ogluî». d e d ile r.

B u n u n ö z e rin e d a h a y a la n d a n g ö rm e k ,İçin ile rle d im . K u a l, ir i, la v ırc ık


s a ç h ٠, sa g g ö zü k ö r , g ö rii ttriim g ib i p e r tle k b i r a d a m d a h a v a rd ı.

..B u k im ? ” d e d im .

..B u , ٠ ecc ٥l î ” d e d ile r.

A san lard an en ‫ﺀ‬0‫ا‬٤ona benzısyeni fo n u ^ ta ,n٠.d ı..?


Z ühıîd etki: %*ibm Katan, l i y e devtinde vefat â n Hüzâ’alı birkünseym
‫ ك‬. ‫ ( ’ﺀ‬e u h â r î,T a ’b ir 3 3 , 1 1 , E n b i y a , . » L ib fe 6 8 , F ite n 2 6 ‫|؛‬M ü^
(169)., M u v a tta ,'S ıfa ta ’n -N e b i ٠2 , (2 , 9 2 0 ). ‫ًا‬

. ‫ اﻟﻤ ﺴﻤﻞ ا ﺑ ﺮ ﻣ ﻞ‬. ‫ ( ا ﻟ ﺴ ﺪ ﻣ ﻦ ا ﺳ ﺮ‬١)


.‫ أ ى ﻣﺎو‬: ‫ ( ﺋﻤﻠ ﻖ ر و‬٢)
. ‫ ﻗﺪ ﻏﻴﺮ اﻟ ﺸ ﺮ ﻣ ﻞ‬٠
‫ ( اﻟﺠﻤﺪ ﻣﻦ اﻟ ﻌ ﻌ ﺮ اي‬٣ )'
6 CİLT ÂLEMİN YARATELIŞI BÖLÜMÜ 399

،٠^ A٧١ J j ٠٠٠j j i î ] : J u Aifi■ 4Ü١ —١ ٩ İ I ^ S

4jl^ (١)،jW٠^ ١ I٠ ٠j ^!‫؛‬٠۶٠٠j ^ 4JU LJ ١^ ١3U c^٠^١İJ ١ I» g f r ١٠j٠٠^١

5i ١‫ ؛‬4١j ،>٠ v ٠y ١ ١^٤‫ ؛‬،٢!‫؛‬،‫؛‬٠J١ 5٥‫؛‬٠iJ ) ۶‫ ؛‬o i ١ ،.?٠٠٠‫ ؟؛‬،^ . j İ ،.‫ ؛‬j ‫؛‬-‫؛‬. ،j ^ İ ١

5i ... i ١J ،>٠ v ٠j ٠١ ١^‫؛‬. ،f ^١—٠١١5s‫؛‬۶ (٠٩v ١-‫؛‬o..... i١ ٥İ i.jJ .^


'*

^ ٠t ‫؛‬V
‫ ؛‬i ‫ ؛‬.^>١١‫؛‬.‫ ؛؛‬،fS١İJ١ 5‫؛؛‬،^ ji> cA ١i ^ Ji ، ( ^ ١^
.(jj٠x ٠j ،‫؛‬Jl.^ ^^.^٠٤٠١ . j‫^؛‬d٠JL.^ ١ij٠‫؛‬.‫؛‬.

19. (1702). Jfe . Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: '^Resûlullah (aleyhissalâta


vesselâm) buyurdular ki: ،.B a n a geçm iş p e y g a m b e rle r (aley h im u sselam ) a r .

g ö rd ü m , g ö rd ü k le rim a ra s ın d a o n a e n ço k b en zeyen, a rkadagşyıı^^ı -ya n i k en ­


d isin i k a s te d iy o r- H z . C e b ra il (a le y h isse la m )’i d e g ö rd ü m . G ö rd ü k le rim d e n
o n a e n z iy â d e b e n z ey e n D ıh y e İ b n u H a lîfe i d i.” [Müslim, îm an 271, (167);
Menâkıb 27, (3651).]
AÇIKLAMA:
1- Peygamberlerin, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e arzı, iki yerde
vâki olmuş olabilir:
a. İsra (Mîrac) gecesi Mescid-i Aksa ’da,
b. Yine Mîrac sırasında semâvatta.
Her iki ihtimâli te’yîd eden rivâyetler mevcuttur. Ulemâ umûmiyeûe bunun
Mîrac gecesinde cereyan ettiğini benimser. Kadı İyaz “ Peygamberleri vasfeden
rivâyetlerin çoğu, peygamberleri Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m Miraç
gecesinde gördüğüne delâlet eder” der.
3- Şenûe, Yemen taraflarında bîr kabiledir, insanlannm uzun boylu olduğu be■^
lirtilmektödir. Hz. Musa onlardan bir adama benzediğine göre, öncelikle uzun
boylu olmalıdır.

. ٠J ٠٠i‫؛‬٠i ١ ı‫؛‬A>3 ‫—؛؛‬3>١ ٣9٠1١١ b_ju«١^ ١ .^١ ،.»j ٠٠J١ ( ١)


I KUTUB I SITTE MUHTASARI 6. C İ L t

4- Cebrail’in benzetildigi Dibye ibnu Halîfe, ashabtan yakıçjkldıgı ile meşhur


olan bir zattır. Cebrail birkaç kere^onun sUretinde gOrünmûştör.
5- Resdlullalı (alej^hisalâto veselânr), f e ., (aleyhisselam)’id e e n z i-
yade kendisine benzetmiştir.'

‫ال رﺳﻮد‬٠] :Jl. ‫ ق ﻋﻔﻪ‬١.‫ وﻋﻦ ﺳﻤﺮة ﺑﻦ'ﺟﻔﺪب رﺿﻰ‬- ٢ ٠ Ü


.‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺰﻣﻨ ﻰ‬.[‫ اﻧﺠﺒﺶ‬.‫م 'اﺑﻮ‬٠‫ وﺣﺎ‬،‫' ازومﺀ‬-‫ا ؤﺗﺎﻳﺬ اﺑﻮ‬.-،‫اﺑﻮ 'اﺗﺰب‬. ‫ﺗﺎﻟﻢ‬.

20. (17٠3)_ 5emı٤re٠Â ,n u ..^ ^ ö b (radıj^allalıu anh.) anlaUyor: iiResûIiah faley-


h i s s i m v e sse lk ) buyurdu ki: .٠Sâm ,٠A rap‫؛‬a n n babaadu*. Yâfes, R um ların
babasıdır. H âm HabeşMerin b abasıdır.” ^T‫؛‬rm‫؛‬zî,-Tefsîr, Sâffât,. (3229), Me-
nâkıb, (3927).]
AÇIKLAMA: :
l-Sâm , Yafes ve Hâm, Hz. Nuh (a le y h is s e li)’un üç oğlunun adıdır, ib m
A i Y i n bir .rivayetinde 5âm ’m Arap, 'Fars, Rum', Mısır ve §âm elılinin babası‫؛‬
Ya۴es’in Hazreç, ile Ye’cüc ve M e’cüc’ün babası', j l ’ın -da siyahilerin babası
oldugu İfâde 'edilmiştir.
‫' ﻻ ط‬Cerir’in söylediğine göre, rivâyet edilmiştir ki: “l ( a l e y h i s s e l i ) , 5 â m
içiiî'dua ederek peygamberlerin onun soyundan gelmesini, Yafes İçin'dua ederek.-
kralların onu'n soyundan gelmesini, Hâm'a da beddua'ederek renginin degisme-'
sini.', evlâdlarının köle olmasını düemiş, ancak sonradan H k a acıyarak diger.
iki kardeşinden merhamet-görmesi iç.in dua etmiştir.
Saıd Îbm'î-Miîseyyeb de şunu söylemiştir: ”Hz. N â : ٠ .* ' ٠ : .
cuklan üçtûr:'-5am, Yâfes, ve .„ .-'B u n la r d a n her birinin- çocuklan da üçUir:
Sâm’ın'çwukl,an: Arap, Fars ve Rûm’dur. Yafes'’in çocukları TUk, Sakâllbe (Slav)
ve Ye’cûc, M e’.cüc’dUr. Ş a m ’ın çocukları Kıbtîler.(Mısınn yerli.halkı), Sudan-
'Iılar ve'BerbCîl'er.” Vehb ib m Munebbift’ten de ,benzer bir rivayet yapılmıştır..

‫إة‬ : |k ‫ال رﻣﺮد ا'ﻟﺘﻪ‬٠] :٠‫ﻟﻠﻪ ﻋﻔﻪ ﻻل‬١‫رة رﺿﻰ‬،‫ وﻋﻦ أف ر‬- ٢١
‫ا‬.‫ا‬.-‫أﺧﺮﺟﻬﺼﺴﻠﻢ‬,,.‫ﺋﻴﺎاع‬,‫أا'ﺣﺎﻟﺔ‬ .^ '
21. (17.4)-. ^ z . Ebu HUreyre (radıy-allahu anh) anlatıyor: ‘iResûlulIah (aley-
hissalam v e sse lk ) buyurdularki: .“ Zekeriyya (aleyhjsşeiam)-marang٠zidi.**
Fedâil 169., (2379).‫ ا‬,
6. cilt ÂLEMİN YARATILIŞI BOLÜMÜ 4.1

:AÇIKLAMA
Resûlullah (aieyhissalâtu vesseiâm),blr hadîslerinde: .“ En.temiz kazan ‫ ؛‬ki §‫؛‬,-
-njn eJiyle k a zan d .d jr» » buyurmuştur. Bir diğer hadîs aym.mânâyı daha da vur
.gulaT: “ Hiç kimse, eliyie kazandığından dah a hayırlı bir t a i yem em iştir '
AMah’ın nebisi Dâvud (aieyhisseiam), ehni ‫’« ؟‬. emeğini yerdi
١nın elinin kazancım( Sadedinde .Idugumuz hadîs.'HZ., Zekeriyya (alCyhisselam
yediğini'‫' ؛‬-mesleğinin'doğramacılık^da denen marangozluk'olduğunu belirtmekte
dir. Şu ,halde. ‫ ؟‬alıgarak kazan ‫ ؛‬...temini, 'peygamberlerin .sünnetidir
Bu durumda dinimiz, kazan ',‫ ؛‬İçin bedenen ‫ ؟‬-,al.i٩mayı tecviz etmekle kalmıyor
-ona teşvik de ediyOr. Bu maksadla büyük.peygamberlerin fiilen çalışmak'sûre
^tiyle kazanç temin'ettiklerini Oraek olarak.gOsteriyo
١m bir hadîsini d'aha h atırlatniakta tayda var'(.vesselâm ‫'؛‬

‫! ﺑﻤﻦ ﻏﯫؤ إا ث ' م ؛ا ؛‬ ‫ﻣﺬ ﺑﺎث‬


“ Kim günlük çahşm a sebebiyle geceyi yör٠gun geçirmişse, Allah’ın m ağflre.'
tine erm iş olarak sab ah lar.” :

Şünuda kaydedelim: Temel kazanç yolu üç kabûl edilmiştir: Ziraat, zanaat, ti­
câret. Ebu Hanife ticâretin efdal olduğunu söylemiştir. Mâverdî ziraatin efdal
olduğuna hükmetmiştir. Nevevî, elle yapılan ziraatin iki fazileti (ziraat ve elle
çalışma faziletleri) de birleştireceğini söyler.
Daha fazla açıklama Kesb’le ilgili bölümde (5162-5202. hadisler) gelecek.
HİLÂFET VE İMAMETLE İLGİLİ BÖLÜM
Bu bölümde iki bab ‫؛‬vardır

HİLÂFET VE İMAMETİN A H k ^
(Bu bab 6 fasıldır)

İMAMLIĞI, EMİRLİĞİ SAHİH OLANLAR

D Ö R D . N C Ü FASIL
EMİR OLMANIN KÖTÜLÜĞÜ

İMAMA VE EMİRE İTAATİN GEREĞİ

İMAMLARIN VE EMİRLERİN YARDIMCILARI

HULEFÂU’R-RÂŞİDİN VE ONLARA BİAT ŞEKİLLERİ


Islâm dîni devlet dînidir. Bu sebeple devlet hayatını ilgilendiren bütün mües-
seseleriri İslâm’da yeri vardır.Onlardan her birine, devlet hayatındaki ehemmi­
yeti nisbetinde yer vermiştir. Hayatî önem taşıyanlara ağırlık olarak yer verir.
İmâmet, yâni devlet reisliği meselesi bir milletin siyâsî hayatının merkezinde
yer alır. Bu sebeple İslâm dini, konuya fazlaca yer vermiş. İmamda aranacak
vasıflardan, seçimine, azline, itaat, isyan bahislerine kadar hatıra gelebilecek her
husûsta esaslar, prensipler, hükümler koymuştur. Bunlar nazarî olarak işlenmekten
başka çeşitli şekilleriyle tarih boyunca tatbîk de edilmiş, ayrıca hukukşinaslar ta­
rafından teşrîata, kodifikasyona da tabi tutulmuşlar ve madde madde.kodifiye edil­
mişlerdir.
İmâmet konusuna giren mühim meselelere daha önce (2. cilt s. 271-302) te­
mas ettik, burada tekrar etmeksizin mevzu üzerine kitabın yer verdiği hadîslere
geçiyoruz.
B İR İN C İ BAB
H İLA FET V E EM İRLİĞ İN AHKÂM I

‫ رﻷأس ﺋ ﻊ‬: ‫ ]ﻗﺎق رﺳﻞ'ل'اﻟﺔ ا‬:‫ ض ﺟﺎد رﺿﻰ اﻟﺘﻪ ى ﻧﺎل‬- ١ . '
۶‫ أﺧﺮﺟﻪ ﻣ ﻠ ﻢ‬.[ ‫^ ؤاﻟ ﻮ‬ ‫ﺗ ﺰ ض ﻓﻰ‬

İ. (1705)-İ ‫؛‬Tz . Câbir (radıyaliahu a٠ anlatıy٠r: “ResuluIM (âyhissalâtu


v esselk ) buyurdu ‫'ئ‬.., .. '-insanlar haj^rOa da gerde de Kureyş’e tâbidir” . .[Müs
Iîm, im â ret3 , ( 1819).)

‫ا ة س‬,..'‫ ]ﻗﺎ'ل ز ; ل ا ف‬:JU‫رض ش ى‬ ‫ﻫﺮﻳﺮة‬ ‫ وض أف‬- ٢' I

.‫اﺑﺮدﻟﻢ‬٤٤ ‫ﻹ‬.‫ ذﺣﻤﺎذﺋﻠﻢ‬، ‫ﺛﻴﺌﻴﻠﻢ ﻗﺦ ﺑ ﺒ ﺒ ﺎ‬٠‫ ث‬،٠‫ا اﻟﺌﺄؤ‬,‫رﻳﺶ ﻓﻰ ’ﺋﺬ‬٠‫ﺑﻊ ل‬


‫ وﺟﺪون‬،‫رﺋﻠﻢ ﻓﻰ'اﻻﺗﻶمﺀ إذا 'ﻧﻔﺜﻮا‬١‫اﻟﺠﺎﻫﻠﻲ ح‬ ‫ﺍﻝ‬ ‫ دارﺗﻠﻢ‬،‫اﻟﯫس ﻧﺘﺎؤن‬
.‫أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺸﻴﺨﺎن‬. . [‫ع ﻣﻪ‬٠‫ اﻟﺘﺄف ﺣ ﺮي‬١‫ ه ﺀ ;ا ئ إ ﻏ ﺬ‬٠‫اﻟﯫﻣﺮز أﺳﺊ اﻟﺔا‬ ‫ﻳﻰ'ﺣﺎر‬
2. (1706)- Hz. Ebu Hiireyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “R e s û lâ â (aley
b issâ tu vesselam) buyurdular ki: ‘.insanlar bu İşte Kureyg’e tabidirler. Miis-
lüm anlan miisliıman olanlarına, İ r l e ı i kâfir olanlanna tabidirler, insanlar
m âdenler gibidir. Cahiliyede hayjrh ©'lanlar fikh،.öğrenirlerse İslâm ’da da
hayırlıdırlar. Bu.işe, en ‫ ؟‬ok nefret edenleri insanların en hayırlısı bulacak-
sin. O nlar (rızalan^,hilâfına) İçine.dU§medik‫ ؟‬e buna tâlib olm azlar.” . fBuhâ-
. rî,.Menâkıb Îm âret2 , (1818).)
AÇIKLAMA:
Bu hadîslerde geçenTş (şe’n)’denm urad emirlik ve hilâfettir. Emirlik ida-
recilik, 'valilik,.devlet reisligi'gibi mânâlara'gelir. Hilâfet daha ziyâde Hz. Pfey-'
gamber (aleyhissalâtu vesse!âm)’in. mânevî .şahsının .temsilciliğidir.
2- Kureyş, Mekke’de yaşayan .Araplardır. Dunlar İslâm’dan önceki donemden
beri diger.Araplara nazaran itibarlı Ye.nUfiızlu idiler. Birçok yOnden UsdinlUkleri
I K U T U B I SITTE M lT A S A I U CİLT

kabûl'edilmişti. Mekke’de ikamet edip, ataları Hz. ibrâim 'den kalma mukad-'
des bina Kabe’yi,himâye etmeleri, hacca bağlı .larak Kabe ile ilgili birçok .hiz-
metleri îa etmeleri, diğer Arapl'ar arasında sağladıklan üstünlüğe yeterli bir sebep
idi. Kaldı .ki, bunların, bizzat Kur’ân -1 Kerim’de yer verilen' (Kureys sûresi) ti-
.'cârî hay'atları, komşu ü'lkelerle s'ıkı bağlar kurmalarına, bu sâyede.sâdece.maddî
yOnden'degil,-kültü‫؟‬, görgü, tecrübe-ve bilgi gibi mânevî yönden de zenginleş-,
.melerine yol .açmıştı. Onların câhiliye devrindeki'üstünlük!erine.bütün bu dunım-.'
lanmn müessir'Olduğu söylenebilir. Hadîste geçen “ insanlann k i l e r i Kurey§»în
',,'kâfirleri'ne tâbidir»’ .'ifâdesi, cahiliye'dev.rindeki durumlarım tesbit eder, h^üs-
lü'man olduktan s'onra da durumda bir değişiklik olmamıştır. Daha dikkat çeken
husUS.,' Mekke’ni'n fethine kadar bekleyip İçinde'kalan taşra Araplarının, Mekke
müslüman.olunca kideler hâlinde islâm’a.girip Hz. Peygamber (aleyhissalâtu ves-
selâm)’e tâbi'olmalandır.١Kureyşli olan .Resûlullah (aleyhissalâm vesse!âm)’a tâbi
olan müslümanlar, Resûlullah (aleyhissalâtu ve-ss'elâm),’tan sonra da yineKureyşIi
olan Hz. Ebû Bekir, Hz: Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Muaviye v s.’ye tâbi
.olmaya uzun müddet devam etmişlerdir. ٠.
3- Hayırlı kimselerin.emirlik ve hilûfet gibi iCârî sorupıluluklardan nefretleri,
.'vazifelerin geretoirdiği sorumluluklan yerinegetirememe endişesinden ileri gelir.
Onu kabûl etmek, meşakkatin altına girmektir. .Adaletle icraatte bulunup, insan^
İarın zulmüne mâni olmak Zor.işJerde‫ ؟‬dir. Akil tam,-diyâneten hassas kimsenin
bu muhataralı (riskli) işe talib'olmayacağı açıktır. “ Onlar nzası hilâfına İçine
düşm ^ik^e buna tâlib olmazlar’’ şeklinde tercüme ettiğimiz ibârenin " *
-âlimler ihtilâf etmiştir. Bâzıları şöyle 'anlâ٠
m ışlard'ır:''“ Kim emir olmak-İçin hırs
gOsterm^en', 'tâlibi olmadan, bu vazife uhdesine düşere, enUrlikteki kerâhet ondan
.kalkar.. Çünkü Onceki İbâre, emirlik tafebini mutlak olarak meknih İlân, etmiştir.
O ibareyi şöyle aplayan-’da olmuştur: “ Adet şOyie cereyan etmektedir:.' Kim bir-
şeyi elde .etmek İçin hırs gösterir,, fazla peşine'düşerSe nâdiren ona kavuşabilir.
Kim-de birşeyden yüzçevirir, ele geçirmek hususunda hırs göstermezse, umumi-
yetle o'^şeye daha rahat kavuşur.’’

‫ ﻷ‬:‫ا‬ ‫_ ] ﻗﺎ و ر ﻣ ﺮ ل اﻟﻠﻪ‬:‫ ل‬.‫ب ةا‬ ‫ش ' ﻋ ﻤ ﺮ' ر ﺿﻰ اﻟﻠﻪ‬ ‫وﻋﻦ‬-- ٣. İ

.‫أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ ا ﻟ ﺜ ﻴ ﺨ ﺎ ن‬- ٠‫ ﺀ‬٠‫ﻏﺔب ا' ﻗﺎ ي‬٠ ‫ ﺋ ﺶ ﻣﺎ ﻳﻬ ﻰ‬٠ ‫ق‬ ; ‫ ا ل ﻧ ﺬ ا ا ﻷ‬٠‫ج‬

3. (1707)- Â nu-öiner (radıyallahu 'anh) anlatıyor: iiResûlulM (aleyhissalâtu


vesselâm) buyurdularki: "B u ‫( §؛‬eniîrMk), ‫؛‬nsanJardan iki kişi bâkî kaldıkça
‫؛‬. C ^T im a m l a r KI٠ Ş*TEN٠ İR 407

Kurey§»،e.٠‫؛‬m aya devam edecektir.” [Buhârî, Wenâkıb 2, Ahkâm 2 ,.Enbiya


1 ‫ ؛‬Müs!lm, İmâret 4 ,.(182٠) ٠‫ ًا‬.

. 'A H K A M A :
Bu hadîsteki ‘^^” tendem uradem t٠rhkve i/a۴eftir. Kıyamete kadarbunaK u-
rey§ sâhip olacak .demektir. Hadis ıtlakı üzere'alındığı takdirde, üstünlükte tak-
vayı esas alan (Hucurât l'3),.islâm’da Kureyçe mutiak bir imtiyaz tamnması gibi
bir dunım ortaya çıkar. Aslında,'bu içkâli bertaraf eden kayıtlar-başka rivayet-
lerde gelm iştir:..

‫اﺷﺜﺰﺟﯯازؤﺷﯯا ؤﻏﺪﻟﻮااذا ﺧﻜﯯا‬١‫ ئ زﺟﯯاﺀا'ةا‬:‫ذوا ﻗﻼة‬.‫ ﻣﻦ ﻗﺰةﺷﺘﺎاةا‬٤‫آﻷ إة؛ﻷةزا‬.


‘. Bilesiniz ٥‫ ؟‬şey ‫ ؛‬-yerine getirdikçe üm erâ Kurey$»tendirî M erham etli ol
m alan istendiği zaman merhametli oldukça, hülOn٠ ikeri zaman âdil ve hakka
riayetkâr oldukça .»»- ' ‫' ا‬
‫ ﻫﻐﺪﻟﻮا‬1‫ ادا ﺣﺔﯮ‬u ‫أ ﻷﺋ ﻲ ﻣﻦ وﻳ ﺶ‬
‘” .H ü k m ed in ce adaletten ayrılm adıkça im am lar K ureyş’ten olacaktır
H z.EbulBekir (radıyallahu,anh).’in,de
۴allahu.anh). in.de 'şu'sOzürivâyet
şu'sOzürivâyet edilm iştir:
iştir :
.‫ وا ﻫ ﺮا ض آر؛‬۵ ‫ أ ﺑ ﻮا ا‬U‫أ ﻵ ر ﻝ و ش‬, ‫إن د‬:
uKureyş A llah’a itaat edip, emri iizere doğru yolda oldukça, bu İş onlar
üzerindedir.”

Bu.-hüsûsu tahlil'eden ibnu Hacer der ki':-“ işâret ettigim hususta vârid'olan
hadisler ü‫ ؟‬kısımdır:
1-, Bir kıSım hadisler',- Kureyşlilerin,-gösterilen vasıflan muhâfaza etmedikleri
takdirde, 'Allah’ın lanetine ugrayacaklannı haber verir.,Meselâ, “ Bilesiniz üç
şeyi yerine getirdikçe .Ümerâ. Kure37§»tendir...” 'hadisi-bunlardandır.. Bu rivâ-
yette şu cümle de.yer
alır': ‫ي( ﻫﻌﻲ ئ اش‬٠ ‫ر ﺛﻌﻞ دﺑﻤﻒ‬ ‫ﻗﺘﻦ‬ “ Kim bu'söy-
lenenleri yapmazsa' Allah’ın l a n ^ üzerine olsun'‫ ’؛‬Bu hâdiste-, -.'.‘ݧ’ ’in (enıirlik)
onlardan çıkmasını gerektiren bir şey yok.
.2 - .n la fa , aşın şekilde eziyet edeceklerin musallat edilmekle tehdid edilmeler
rl h m et ibnu Hanbel v e Ebu y a l a ’da gelen, şu hadiste oldugu .gibi:-

‫أ‬4 '‫ ا'ﻷذ ﻏﺒﯫ؛ن‬٠‫أإةا وﻗﻠﻢ'ﻳﺬئ‬,‫ت ﻹ ةﺧﺪﯮا‬-‫؛ ﻳﺌﻘﺰ أﻧﺌﺶ اﻫﻠﻢ أةق'ﺀذا أﻵر‬
~ - ‫ﺑﻨﺎ ﺧﺾ اﻋﻔﻔﻬﺐ‬
-Ey KureyşIilerî Sizler-bir'kısım bid’atlere düşmedikçe bu “ i§” in s i p “
r
erisiniz. Şâyet bid’atlere düşerek '(dinin getirdiklerini) değiştirecek'olursa !-'
KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6 ٠c il t

mz. Allah size Öylelerini m usallat eder ki, onlar-agacm-daimı soyduklar، gibi
-sizleri soyarlar-(derilerinizi yüzerler)....” Kezâ bu rivayetlerde de .-her ne ka
-dar bir'iş'ar (bir ihsas, bir îmâ) varsa da- . ‘iş’.'in Kureyşlilerin elinden çıkacağı
.na sarih bir İfâde yokuır
-Aleyhlerine, kıyâma, onlarla savaşmaya izin veren, v e “ i§’-’in onların elin -3
den ‫ ؟‬-ıkacagını İhbâr eden rivayetler..., Tayâlisi ve Taberânî’de gelen.Seybân'ha
disi gibi:
‫ﻯﻏﺰﺍﺑﺆﳇﻤﻔﳭﻴﺬﻭﺍ‬٤‫ﻍ‬.‫ﺗﺜﻮﻗﻐﲅ‬٠ ‫ ﺍﺳﻘﻘﺎﯮﺍ ﻟﺔﱂ ﻋﺈﺫ ]ﻡ ﻳﳧﯯﺍ ﻣﻨﯯﺍ‬U ‫ ﯮﺍ ﻟﻌﻮﻳﺸﻮ‬٠‫ﺍﺷﺔﺅ‬
١ ‫ﺀ‬١‫ﴌ‬
‫ﯮﺍ ﻗﻜﻮﻗﻮﺍ ﺭﺭﺍﻋﻦ ﺃ‬.‫ﻟﲅ‬,‫ﺻﺰ'ﺍﺓﺧﲅ ﻗﺎﺫ‬
'“ Kureyg-sizin ‫ ؟؛‬.in istbtametli oldukça siz de o n lar'için ١istikam etli,olun
O nlar istikâm ette olmazlarsa kdınçlarm ız، om uzlarınıza koyup ‫ ؟‬ogunu he --.
٠lâk.,edin. B.unu yapmazsanız (‫ ؟‬o k ' ‫ ؟‬ah§ıp az kazanan) hedhaht.çiftçiler
o l u n . H â c e r ' b u n u takviye-'sadedinde §u rivâyeti de kaydeder ;

‫ أﻳﻬﻢ‬,‫ﺗﺘﺘﻮذ‬.‫ > ﻗﺒﺮﻋﺔ اﻟﺌﺔ ﻣﻔﻬﻢ وﻣﺒﺮة ﻓﻰ ﻫﺮش ز‬/ ‫ﻛﺎن ﻓﺌﺈ أﻷﺋﺰ ﺑﻰ‬
٥،Bıı “ . ” .Himyerilerin elinde idi. Allah onlardan alıp Kureyg’e verdi. Tek-
,ra r onlara dönecektir.” 'Bu hadisler İfâde eder ki Kureygliler dini İkâme etmez-
lerse “ İş” onlardan çıkacaktır.‫دا‬
‫ ﻻ ط‬, Wacer .şöyle devam eder;
“ Geri kalan hadîslerden çıkarılan netice şudur: “ İş” i n o n la r d ı çıkması, ön-
ce, .onların lânetle tehdid edildikleri 'menfâr hallere düşmeleriyle vâki o‫؛‬ur. Bu
zâten riisvayliga ve'tedbirlerinin bozulmasına sebeptir. Bu dürum A bbâs/٠ evie-
ri’nin baglannda^vâki olmuştur. '
.Arkadan, KureyşIilere eziyet verecek kimselerin musallat edilme tehdidi'var.
Bu duram da AbbaŞilerde göriilmüştür. Mevâliler .onlara ga'lebe çalınca,-'ellerin-
de., üzerlerine, hacrkonmug çocuklara döndüler, ‫ ؟‬ocuk.gibi bazı basit şeylerle
oyalandılar, işle‫ ؛‬i. başkaları yürüttü.,.
'Sonra durum daha da kötUleştî. Deylemliler galebe,çaldı'. Her hususta 'onları
sıkıştırdılar, .öyle ki,-Aaif^eninyetkisinde'sadece hutbe, o^ım ak kaldı. Mütegal-
libe' (zorbalar) her. beldede memleketi aralarında paylattılar. Böylece ard arda,
degişik taifeler-،unlara musallat oldu,. Sonunda her yerde “ İş” ellerinden’çıktı,.
'Bazı yerlerde halifenin kuru.bir adi kaldı-.١'’

I 32).İbnu Hacer her üç şıktaki hadîslerin tek başına alındıkta “zayıf’ sayılacaklarını belirtir, ancak şâhidlerini
zikrederek takviyeden sonra hükme girer.
6. cn-T İMAMLAR KUREY.Ş.TEİİR 409

Hiiâfet’in,Kureyşle .la n ilgisini tesbit eden hadîsleri.böylesi bi٣'îzâha kavu§_


tUTanİbnuHacer, d â a sonra, İslâmî grupların bu husustaki görüşlerine yer verir:
“ ...Cu/nAör-u ulemâ bu hususta sahâbeden vârid olan ittifak t e r e - İmâm İçin
Kureyşli olmanın şart olduğuna hükmetmiştir.
Bazı tâifeler bunu Kureyş’ten belli btgrupla kayiâdılar. Bir ğ e : “Hz. Ali,
evlâdları dışında kaladardan imam câiz değildir” dedi. Şia bu görüştedir.
Sonra, Hz. Airnin ziirriyetinden kimlere câiz oldugu husûsunda ‫ ؟‬. k şiddetli
,'ihtilâflar meydana geldi. B ir.tâife:“ Ahbâs’'ın ‫ ؟‬ocııkların'ahas” ,'ded,i^.٠Ef,uA^Ö5-
i Hörasânî ve etbâl- bu görüşteydi.
İbnuHazmim nakline görebir'taife: ‘'‘Cafer ‫ ﻻ ط‬Ebl Tâlib’in ogulları .dışın-
,dakilere c.âiz olm az''dem iştir،
Diger-bir tâife.: “ Abdulmuttalib’'in evladlarmdan olmalıdır'” .demiştir..
Bâzılarının: ‘‘Benî Umeyyedışındakilerden câiz değildir” dediği,-'diger bazı-
İarının: “Hz. Ömer Cradıyallahu aph)’in e١^latlan dışındakilerden câiz degfldir”
dedigi rivâyet edilmiştir. ,
‫ ﻻ ط‬Hazm bu nakilleri, yaptıktan.sonra: ‘‘Bu gruplardan'hiçbirinin.lehine bir.
delil mevcut değildir” der'.
Hâriciler ve. MUtezile’den bir tâife: “ İmamın Kureyş dışından olması câizdir.
.imâmete. Kitap ve SUnnet’i İkâme eden'herkes lâyıktır,. Arap olmuş,. Acem ol-
'mıış.farketmez’’ dem iştir.,H attâ.ırârİlınuA m rm übâlagaj^a kaçarak: “ Kureyş
dışından birinin başa geçirilmesi evlâdır,.zira, öyle birisi, aşîret'(ve taraftarları)
cihetinden az (ve dolayısıyla z a y i, olur,' haddi aşıp azdığı takdirde azli kolay olur”
der.
Ebu B e t Îbnu’t-Tîb: “imamlar Kureyş’tendir” hadisinin 'sübût bulmasın-
dan ( s i olmasından) sonra mîislümanlar bu söze itibar e l z l e r . N i t e i m û s -
lUmanlar asırlardır bununla amel.etmiştir.'Oyle ki, ihtilâf'çıkmazdan önce, bu
hadîs'e.'itibar edilmesi husûsunda icma vâki olmuştur”, deı.'.” " '
...Kadı ^ y a Z 'd e rk i: “ îmâm’ın.Kureyş’ten olmasını şart koşmak, bütün âlimle-,
rin mezhebidir. Hatta bunUj'icma edflen meselelerden addettnişlerdir. Selefe men-'
s'ûb hiç kimseden bunun hilâfına.görüşnakledilmemiştir. Seleften sonra gelenler
de her taraAa'bu’hUsUsta'ittifak etmiş, muhâlif görtiş beyan eden olmamıştır. Oy-.'
le ise,.Haricilerin ve MUtezile'den onlara uyanlann görüşlerine müslUmanlara
'muhâlefetl'eri 'sebebiyle İtibâ‫ ؟‬.edilmez.”
410 KÛTÜB-Î SİTTE MUHTASARI 6. c il t

İbnu Hacer, burada ihtirâzî bir kayıd koyar: “ Bu hususta icma olduğunu söy­
leyen kimse, Hz. Ömer’den rivâyet edilen şu görüşü te’vil etmek zorundadır.
Ahmed İbnu Hanbel sahih bir senedle şunu kaydeder: *‘Eğer ecelim geldiği za­
man Ebu Ubeydehayatta olsa onu halife seçerdim... Ebu Ubeyde’nin vefatından
sonra ecelim gelecek olsa Mu"âz İbnu C eben halife seçerdim. ” Burada adı ge­
çen M u ’âz İbnu Cebe/, Ensârî’dir. Kureyşle hiçbir neseb bağı yok. İmamın Ku-
reyş’ten olma şartı husûsundaki icmâ muhtemelen,Hz. Ömer'in vefatından sonra
tahakkuk etmiştir. Ya da Hz. Ömer (radıyallsüıu anh)’in bu husustaki ictihâdı de­
ğişmiştir.
Hilâfeti Kureyş’e mahsûs görmeyip, kendisine delil olarak Abdullah İbnu Ra-
vâha ve Zeyd İbnu Hârise ve Ûsâme İbnu Zeyd vs. ’nin harplerde askerî birlikle­
re komutan tâyin edilmelerini gösterenlere şu söylenebilir: “ Bu tâyin,
el-İmâmetu'l-Uzma (= e n büyük imamlık, yani Devlet reisliği) tâyini değildir.
Bu örneklerden şu hüküm çıkarılır: “ Halife hayatında KureyşIi olmayanları ken­
disine nâib seçme yetkisine sahiptir.”

NETİCE: îraamlann Kureyş’ten olması meselesi Ehl-î Sünnet ulemâsı arasın­


da bâzı kayıtlarla kabûl edilen, icmaya yakın bir ekseriyetle mütekaddim ve mü-
teahhir herkesçe benimsenen bir husûstur. Bu mevzuda hadîs kitaplarmda pek
çok riyâyet yer almış olmaktan başka fakîhler, şârihler, târihçiler.. . de meseleye
eğilip kitaplannda yer vermişlerdir. Hadîsin, sâdece mutlak vechini sathî bir na­
zarla değerlendirerek keşfettiğini zannettiği teâruzun giderilmesini hadîsi reddet­
mede arayan kimse ciddî bir hataya düşer. Böyle bir davramş, ulûm-i İslâmiye’nin
en ziyâde işlenmiş ve geliştirilmişi olan ve bir rivâyeti kabûl veya redde tamâ-
men objektif mi’yarlara dayanan binlerle hadîs ulemasının metoduna ters düşr
inekten başka, ashabtan günümüze, meseleye eğilmiş ve icmaya yakm bir ittifakla
sıhhatini ve Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a nisbetini benimsemiş bütün eslaf-ı
izâım tekzîb, onlann techilini, tadlîlini tazammun eden bir bilgiçlik iddiası olur,
el-iyâzu billah.

İslâm ulemâsımn tamamen objektif metodlarla değerlendirip sıhhatine hükmettiği


bir rivâyet, ilim semasında parlayan bir yıldız gibidir. Hiç kimse, onu dar aklına
sığmadığı veya sübjektif ölçülerine uymadığı için yerinden söküp atamaz, çünkü
eli yetişmez. Onun bütün mülâhaza ve gayretleri, elindeki sapanmdan attığı taş­
larla gökteki yıldızları düşürmeye kalkan çocuğun mantığından dışarı çıkmaya­
cağı gibi, başarısı da onunkinden öteye geçemez.
.6. c il t im a m l a r K İİY Ş 'T E N D İR 411

‫ ﻵ؛‬٤‫ ﺑ ﺎ ﺷ ﻢ ! اﺑﺄ‬: ‫ ر‬٠


‫ﻟﺖ ﺗﻰل‬:‫ﺋﺖ‬ f f : ‫ت‬:‫ةد‬٠
::

‫ل; ﻛﺬﺗﻮ‬1‫ ةق‬،{‫ ون ان اﻟﺒﻼﻓﺔ ﺑﻬﺬ‬٠‫ ةﻟ ﺮ ﺀ‬٠‫ م‬١‫ إن ﻳ ﻰ‬:‫ ﻓﻤﻞ‬.‫ ﺋ ﺔ‬٠‫ » ﺳ ﻦ‬٧‫ وﺟﺬ‬٠

‫'و'اراا‬,،‫اﻟﺮﻣﺬى‬-‫ و‬،,‫أ ر داود‬ ‫ﻫﻮ او'ذﻓﺎ'؛ ﺋﻖ ﺗﻠﻢ ﻣﻠﻮﻷ ﻣﺬ■ ) اﻛﻠﻮك[ أﺣﺮﺟﻪ‬
.‫اﻟ ﺰ رةا ﺀﺑ ﻐ ﻮ' ﻣ ﺮ وا ف‬,.‫ﻳ ﺠﺬ ى‬

4. (1708)- Sefine (radıyallahu anh) anlatıyor: uResûlulIâ (âyhissalâtu ves-


s e k ) b u y u â ki: ‘‫؛‬Hilâfet, ümmetim araşmda otuz yıl sürecektir. .Bundan
'‫؛‬sOnra.saltanat gelecektir.’’5a'fd ‫ط‬ ‫ﻻ‬

Ebu Bekr (radıyalIahu anh)’,in hilâftaıe Hz. ^ n e r’in hilafrtini, Hz. ‫ ل » د‬٠
hilâfetinc-Hz. 'Ali’nin miâfetini (radıyallahu anhüm ecmahı) (parmaklarmla
say) bakî” dedi. Banlan (sayınca h â a t e n ) otuz yıl büldâ. ”

AÇIKLAMA:.
1- 5 ‫ ﺀ ه ﺀ‬, asimda bir lâ ^ p ü r, genU 'dem eto
Resülullah (aleyhissalâm.vesselâm .) ٠m b irâ z a d ısıd ır.E u A ٥^
yesivardır. isminin Tie olduğu kesinlikle bilmmiyor A i r â n vs. diyen olmuştur
-Lakabı kendisine Res٥lullah.(aleyhissalâtuYesselâ^^ bir yol
culuk ‫؟‬,-masında çok eşya !aşımıç olmasıdır. §0 yle anlatır: ‘,.Resülullah (aleyhis
.salâtu'vesselâm )^üe,birli^yolculuk.yapi 5^ o rd ..' Yolculardan yorulanlar oldu ^-
^ Bunlar.kıbçlarm, kalkanlarını ü
-teşıdım. (Bunu gOren) R e s û lia h (aleyhissalâtu vesSelâm): “ Sen sefinesin” di
.” ye iltifatta bulundular '

٥u ٠ dvud;dagelenbirvechinde : t ٠ ۵ / ^ Ş5£2;R ivâyetin ^ ١4٥‫ ؛‬b r ‘‘N ü ٠


'dennU§t bUvvet 'hilâfeti otuz ylldır١٠^ ۵ ٤' ‫ هئ‬٠ ‫ﻷ‬ ٥٠

‫ وﺿﻞ؛‬،‫ﻛﺎن' ﻣﻮﻟﻰ ام ' ﻣ ﻨ ﺔ ؛'واﺳﻤﻪ ﻣﻬﺮاد‬.‫ وﻣﺤﻞ؛‬، ‫ا‬ ‫ ﻣ ﻮﻟ ﻰ' ر ﺳ ﻮ ل اﻟﺘﻪ‬. ‫ و‬٠ ( ١)
.‫ ﻏﻴﺮ ﺫﻟﻚ‬,:‫' وﻣﺤﻞ؛ ﻧﺠﺮاتﺀ وﻣﺤﻞ‬،‫روﻣﺎه‬
412 KÜTÜB-I s i MUHTASARI 6.CİLT

3- Alkaım der ki:. “ Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’tan- s٠nra gelen .tu z


'yıl İçinde DOrt Halife ile Hz. Hasan',(radıyallahu anh)’m'halifelikleri vardır. Şöyle
ki:
Hz. Ebu Bekr’in hilâfeti 2 y ıl 3 ay 10 gündür.'
Hz. Ömer’in. hilâfeti 10 yıl 6 .a y ' 8 gündür,
Hz. Osman’ın hilâfeti 11 yıl 11 iy . 9 -gündür,
Hz. Ali’nin hilâfeti 4 yıl 9 ’ay ''7 gündür.
Hz. Hasan’ın hilâfeti 7 - a y .d ır ..
Neyevı’nin veıdigi rakamlarda ufak tefek -fark nıevcuttur. 'B‫؛‬zce 'mühim değil.
4- Hadiste geçen: “ Bundan sonra saltanat (toaM yet=n٠ülk) gelecektir’’ de-
mek, *‘Nûbûvvethilâfetinden sonra... ” demektir. Alimler, bu hadîse dayanarak-
Emevî ve daha sonraki devirierde devlet başkanları “ halife” İinvanını' almış ol-
sal'ar da, bu halifeliğin. Dört'Halife döneminde olduğu gib'i nübüvvet hdâfeti 0 ‫دا‬
madiğini, sâdece bir isimden İbâret olduğunu soylçmişlerdir. Nübüvvet hüâfetine
bi-hakkın lâyık olabdmek İçin amel yönüyle .sünnete uymak ,gerekir. Seffne :(ra-
dıyallahu anh)’nin,'Hz. için:,‘‘Meliklerfe
,,ml-ştir. Öyle ise, nübüvvet-hilâfetinden, maksad kâmil mânâda Resûlullah,
(aleyhissalâtu vesselâm').’a halef olmaktır ki,' âliraler bunu beş halife ile sınırlaTlar.
5- Beni’z-Zerkâ, BenlMervân demektir). 'Zerkâ, Emevîlerin geçmişteki anne-
lerinden^biridir.

,‫اﻟﺘﻪ‬-‫رﺳﻮﻟﻰ‬ jli] :‫ﻗﺎل‬.‫ﺟﺎﺑﺮ ﺑﻦ ﺳﻤﺮة رﺀﻧﻰا''اﻻًه ﺀﺋﻪ‬ ‫وض‬ ٠


‫ﺋ ﻴ ﺔ 'ﻗﻠﻴﻠﻢ' س‬ ^ ‫ا؛ر‬ ‫ﺋﻴ ﻌﴼإ ر‬ ‫ ﺋﺬا'اﻟﺬ ئ' ﺿﻴﺰأ‬.‫ﺗﺰا'ل‬ ‫ﻵ‬ I
-‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺨﻤﺖ‬.‫ ﻳﻢ ﻷﻗﻮث اﻟﻴﺰغ؛‬:‫ وذ ﺗﺎذا؟ ﺗﺎذ‬٤‫ ﺋﻢت‬-:‫ 'ﻳﻞ‬.‫ﻟﻴﺶ‬٠
-١ .‫ﴪ ﺵ‬ ‫ﺍﺑ ﺔ ﻯﺍ ﱃﺑ‬,‫ﺇ ﻻ‬

‫ اﻟﻐﻌﺔ و ا ﻻ ﺧ ﺘ ﻼ ط‬:«‫أﺑﻮ داود ﺀاﻟﺪﻟﺞ‬ ‫وأﺧﺮج ﺑﺎﻳﻪ‬.'


5. (1709)- Hz. Câbir ibnik Semiire (radıyallahu'anh) anlatıyor: “R e s Ü a /1
(aleyhissğtu v e s s e lk ) buyurdular ki:
“ Bu din, hepsi K ureyş’ten gelecek'Olan oniki'haJifeye,kadar'a 2K ve. güçlü
olacaktır.” . '
Resûlullah (âyhissalâîü v e ss e lk y a soruldu:
-6. c il t İMAMLAR K U R EY ŞIN D İR 413

“Sonra ne olacak?^
-“ Sonra here (fitne ve-kargaşa) gelecek!” diye cevap verefi.” [Buhârî, Ah^
kâm 51: Müslim, İm âret5-9 (1821)‫ ؛‬T‫؛‬rm lzî,.Fi،en46, (2224). Bu üç kitap, ha-
dîsin-“ Ku-rey§’ten” kelimesine kadar kısmını‫؛‬. Ebû Dâvud da [Mehdi 1, (4279,
4280)]-tamamını tahric etmişür.J
AÇIKLAMA
-Oniki İmamın' geleceğinden haber'veren bu hadis ferklı vecihlerde rivâyet.edil-
miştir. Herbirl hazı .noksan ve, ziyâdeler ihtiva etmektedir:
“ Bu “  .timmetfan arasında-'onîkl ‫؛‬m am geçmedikçe sona erm ez.” -.,
“ insanların İŞİ, kendilerine oniki ki§‫ ؛‬hilkmettigi m'üddetçe yürüm ekte de-
vam edecektir.”
“ Benden sOnra oniki, emir- gelecek....hepsi de'K ureyş’ten olacak.»’
“ O niki.im am üzerinizde halife oldukça .'din ayakta k alacak tır.” ..,
“ H epsinin'etrafında٢üm m etin toplanacağı oniki .halife üzerinizde olunca--
.ya k adar b u 'd in ayakta kalaca,ktır.” V.S.
Görüldüğü Uzere-hadîsler kendi aralarında -farklıdır ve.yeterli.açıklıkran uzak-
tir. -Bu yüzden §ârihl.er','tatminkâr.ve birbiriyle uyüşan açıklama sunamamıçlardır.
^adı ^ a z .d e r .ki: “ Hadiste gelen. 12'adedi, iki. soru akla getiriyor:''
Birincisi: “ Bu hadisin zâhiri AsfJâb-1 Siinen tarafindan tahrîc edilen -ibnu Hibban
-ve başkalarınca da sıhhatine hükmedilmiş .plan- Hz. Sefine .(radıyallahu anh)١-nin
rivâyetettigi: “Hilâfet‘benden sonra otuz J^ldır‫ و‬Ondan sonra'krallık vardır...”
(1708 numarada geçti) hadisi bunun zâhirine muhalefet .ede'r. Çü'nkü bu otuz yi!
içerisinde s â d e c e 'H a f i f e ile az'bir müddet de Hasarlfenu,Afi (rathyallahu'
anhUnt ectnâin) halife, olmuştur.
İkincisi: Hilâfete geçenler- sayıca bundan fazla.
Birinci sorunun cevabi: Sefine hadisinde ResUlullalı (aleyhissalâtu'vbsselâm)
nübüvvet hilâfetini kastetmiştir, Cibir ibnu Semüre hadisinde-'böyle. hir kayıt.
yoktur.
ikinci sorunun cevabi: ,Bu' hadiste: “Benden sonra sadece oniki halife
'gelecektir” denmiyor, ‘.....oniki„halife olacak..'‫^ ؛‬deniyor. Bu miktarda halife
٩

gelmiştir,'d'sba-.fazîa. halifenin, gelmesine de bir rifeni yoktum.”


Kadı iyaz devamla der ki: “ Mamafih bu -söz, hilâfete h'er geçen.in!kastedilme-
si hâline uygundur.- Ancak busözde, Resûlullah (aleyhissalâtu veselâm)’,ın.âdâletle
414 KÜTÜB-İ SÎTTE MUHTASARI 6. CÎLT

hükmeden ve hilâfete gerçek mânâda liyakat kazanan kimseleri kastetmiş olması


da mümkündür. Bu şartlara uygun olarak Dört Halife geçmiştir. Kıyamet kop­
mazdan önce bu miktar 12 ’ye tamamlanacaktır.
Âlimlerden bâzılah: “ Bu oniki imam aynı zamanda zuhûr edecek ve halk kı­
sım kısım bunlara tâbi olacak” demiştir. Nitekim beşinci hicri asırda sadece En­
dülüs’te altı adet sultan ortaya çıktı, hepsi de kendisini halife ilan etti. Bunlann
aynı asrında Mısır sultanı, Bağdâd’da Abbâsı Halîfesi ve başka yerlerde alevîler
ve Hâricîler adına hilâfet iddia eden kimseler vardı. Bü te’vîli te ’yîd eden bir
rivâyet Müslim’de geim iştir:dj^ ‫ ^ ؛‬٤UUc)j٤^ * ....H a life le r çıkacak ve sayı­
la n da çok olacak.،...

Bazı alimler: “ Bundan murad, hilâfetin izzet, İslâm’ın kuvvet ve işlerin isti-

‫؛‬...hepsinin etrafında üm m et to p la n ır..... denilmiştir. Bu durum. Velîd îbnu


Yezîd zamanında Emevıiere kargaşa girip aralannda fitne çıkıncaya kadar gelen
ve halkın etrafında birlik olduğu halîfeler de görülmüştür. Kargaşa hâli. Abhâs‫؛‬
Devletline kadar devam etmi^Abbâsîler onlan bertaraf etmiştir. Bu şekilde ge­
len halifeler nazar-ı dikkate alınırsa, hadîste gelen miktâra ulaşılır ve hadîsin ih-
bârı sıhhat kazanır. Hadîsle ilgili başka ihtimaller de mevzûbahistir. Gerçeği Allah
b ilir...”
Kadı İyaz dışında başka âlimler de meseleye eğilmişler, farklı yorumlar der-
meyân etmişlerdir. Biz hepsini burada kaydetmeyeceğiz. Şu kadarım söyleme­
miz gerekir: Şi| an’anesinde zikredilen 12 imamlarla ilgili isimlerin sünnî ve i t t i l ^
bir değeri yoktur.
İMAMLIĞI VE EMteLİĞİ.SAltfH.OLANLAR.

.‫ ﺗﻮخ‬١‫ﺇﺫ‬ ٠ ‫ال‬٠] :Ju ‫ﻫﻪ‬ ‫ ﻟﻠﻪ‬.‫رﺿﻰ‬ ‫ﻣﻌﻴﺪ‬ ‫ﻋﻦ ﺃﻯ‬ “١ H


.‫ ﻣﺴﲅ‬4‫ ﺃﺧﺮﺝ‬.[‫ ؛> ﻳﻔﻬﲈ‬٠‫ﳚﻠﻘﺴﺐ ﲛﻠ ﻮﺍ ﺍ ﻵ‬
- E b u S a î d (radıyallahu anh) anlatıyor: ^ R e 0 ü ü â ( a l e y h i s â t u ves -(1710) .1

٠ nlardan'ikincisini-s e lim ) b u y u r d u la r k i : “ iki haJifeye birden biat.ediidi mij


öidurüverin.’» [Müslim, İmâret 61 . ( 1852).)

.1 ‫ ﻟﻠﻪ‬r jl[ Jr jJ l
٠.‫ﺑﻦ ﺛﺮع وﺻﻰ ﻟﻠﻪ ﻋﻤﻪ‬ ‫ وﻋﻦ‬.٠٢ I
'‫ أؤ ﻫﺮق‬،‫ ﯮﻳﺬ أذ ﻳﺜﺘ ﺆ ﻋﻐﻤﺂﺑﺮ‬٠‫ﻳﻠﻲ ؤاﺣﻲ‬٠‫ﻳﻊ ﻋﻖ ذ‬٠‫ىﻛﻢ وأ;ﺳﺊ( ﺝ‬٠‫ﻣﻦ‬
.‫' أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺴﻠﻢ‬.[‫ ﯮة‬، ^‫اﺻﻞ‬:‫ج‬

2: (1711)-'Arföce ib n u (radıyallahu .anh) anlatıyor: R e s û lu lla h ( â y -


Ş u re y h

“Siz bir kişinin etrafinda birMk halinde iken,


h is M İ itu v e s s e lim ) b i ı y u r d u k k i :

bir feaşkası gelip, kuvvetinizi k m a k veya cemaatinizi, bölmek.isterse, onu


''.öldöriiverin.’» [h^'üsllm, ^aret 60, 1852‫)؛‬.)

AÇIKLAMA:
1- İslâm, vahdaniyet dînidir. Su, sadece Allah, Peygamber ve şeriatın birligi-
ni İfâde etmez. Devletin ^e .itaat ^ilecek'halifenin'de bir olmasım geretoirir. Is-
١

lâm Ummeti tek bir cemaattir,' devletinin de bir olması gerekir. Bunu te’yîd eden
hadîsler ‫؟‬oktur. Meselâ bir başka hadîsde: “ Kim bfr imama biatederek ant.
laşma musâfahaam yaparea, giicii J^etta^^e ona ^itaat etsin. Bir İkincisi‫؟‬.-
kip da evvelkfei .de'nlzâya kalkışacak otarsa onun boynunu-vurun”
buyurulmuştur. Keza bir başkahadfe: “ Birinci biatınızda sâdık kaim, ge ni ٠

ifa edin...^ Birincilere olan, borcunuzu ödeyin... Kim olursa olsun İkinciyi
' Öldürün” -diye-emreder.
416 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

2 - İslâm âlimleri, bu mevzu üzerinde gelen nassların sarahatini nazar-j dikka-


te al.arak, ayni asırda. İmamın birden fazla .lamayacagı husUsundaıcma d e rle r.
',İslâm beldesinin dar veya genig olması bu hUkme te’sîr etmez. Ciiveynı, el-irşâd
adlj eserinde, İslâm beldeleri bir İmamın hâkimiyet kuramayacağı kadar geniş
olursa, İki'ayrı imarnın.'meşruiyeti husUsunda İçtihâd yapılabileceğini söylenti?,
sonraki âlimler onun bu'görüşünü, ona 'nisbet ederek tekrarlamışlardır.
3- ' Şayet, ayni asırda, iki ayrı imama biat edilecek, olsa, bunların hangisi efdal.
olduğunabakıhnaksızın'birincisi meşrû addedilecek, 'İkincisi âsî'vebâği'îlân 'edilip,
iddiasından vazge.çincej,e kadar'kendisij^le harb,edilec.eldir.
Alimler: “ Böyle bir durUmda, savaşı kazandığı takdirde İkinciye.biat etmek
gerekir” 'demişlerdir.
','4-.Ehl-i kıble addedilen sapık fırkalardan sadece K e n k iy y e , sahabenin ve
ümmetin icmâlarına.muhalif olarak iki've daha- fazla kimsenin imametinin caiz
olabileceğini söylemiştir.
İmamın bir olmasındaki bu Israr “ l e y e düşüp, nizamin bozulması” korku'-
sundan ileri gelme'ktedi-r,.

‫ﺗﻮ‬: ‫' ﻛﺎﺋﺊ‬:‫ ]ﻗﺎ'ل رﺳﺮو اش‬: ‫رﺀز؛ رﺿﻰ اﻟﻠﻪ > ﻗ ﻞ‬٠'‫ وض أى‬- ۴ .
‫ ﻵ د ﻷ ﺋ ﺬ‬، ‫ ئ ﺋ ﺬ‬٠‫'ئ‬.‫' ﻗﻰ‬.‫ م ﻷ ﻟ ﻢ ﻛ ﺖ ﻧﻨﺊ‬٠‫ أﻷﺋﺪ ئ ﺀت‬-‫ﺗﻴﻠﻢ‬٠‫إ ; ا ﻳ ﻞ ﺷﺘﻮ‬
‫اﻟﺊ أؤ;ا ا ﻣ ﻢ‬٠ ‫ى;ئ\؟‬ ui :‫ ﻗﺎﻟﻮا‬.‫ﻟﻦ‬٠‫ﻗ ﻜ ﻢ‬ ‫ وﻣﺪﻛﻮن ﺑﻤﺪى ﺋﻄﻢ\ﺀ‬،‫ى‬٠‫ﺑﻤﻲ‬
, ‫ﺗﻴﻠﻢ‬:‫ﻗﺎﻟﻰ' ت‬,'‫إة ا'ﻟﺘﺔ‬٤،‫ﻟﻔﻠﻢ‬.‫اأذ ى‬.‫ ﺀﺗﺮ‬۵ ‫ﻟﻮا ا‬٦‫زاس‬ ‫ ﺛﻠﻢ'أﻃﻮﺋﻠﻢ‬،‫أﻷوو‬
،■ .ou١٠‫؛‬j١‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.[‫ﺀاﻏﺐ‬٠‫م‬:‫ئ ا‬
-Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor; “^ e s ü l a h (aleyhı'ssa -(1712) .3
(lâtü vesselitn) buyurdular ki: “ Benî isrâ îl’i peygam berler (aleyhîmusselâm
îdâre ediyorlardı..B ir peygam ber'ölünce onun yerine ikinci bir.'peygamber ''
geçiyordu. Ancak, benden sonra peygam ber yok. Am a a rd a n d a n halîfeler .
gelecek ve ‫ ” ؟‬. ok olacaklar
:Orada bulunanlar
.Onlar hakkında) bize ne em râ rsin iz? ” diye sordular):*
-O c e k i biatım za-sadâkat gösterin. O nlara haklarım verin.' O nlar fize“ .
rindeki baklarm ızı (eda etm edikleıi^takdirde, 'kendilerinden değil)'A llah ’-
6. c il t İMAMUÖI VE EMİRLİĞİ SAHİH OLANLAR 417

tan ٠ Teâiâ, ,îdâreJerî aJtındakilerin hukukunu oniardan


soracaktır” buyurdu.” [Buhârî, Enbiyâ 50‫ ؛‬Müslim, imâret'44, (1842).‫ذ‬
AÇIKAM A^
Bu hadîste, mevzumuza gireri,bir noktayı tasrîh,etmek gerekiyor^ResûlulJah'
(aleyhissaiâtu vesselâm), Once kime biat.eddmişse, 0 vazife başında oldukça başka
bir kimseye, biat edilmeyeceğini, bunun haram 0'lduğunu belirtiyor. Ayrıca, biri"
tin getirdiği vazifelerin yerine getirilmesini emrediyor.
'si'a‫؛‬.bir itaat akd'idir: Oyle ise, imama biat-eden kimse'ona meşrû olan emir-
lerde itaat etmekle mükelleftir, öyle'ki, im'âm kendisine düşen vazifeleri yapma-
'yarak zulme düşse bile,,raiyyet, itaatle milkelleftir. imâmın'zulmü, raiyyete, i'şyan
veya imama, karşı ,kendisine' düşen vazifeleri ihmal' etme, ,hakki kazandırmıyor.
Âlimler, “.onlar üzerindeki hakkınızı Allah’tan isteyinî” .cümlesinden “isyan
etmeyin!” hükmünü ‫ ؟‬ıkarırlar. ,z'ira raiyyetin imamdan hak. is'temeyekalkması
bir nevi isyandır -veya en azından imamca Oyle .telâkki edil,erek fitneye sebep
olabilir. Bir başka hadîs^bu.husüsta daha açıktır:
‫روﻫﺎن ﺿﺮب ﻇﻬﺮﻟﻖ واﺧﺪ ﺑﺎﻟﻠﺪ 'ﻫﺎﺋﺌﻎ وأﻃﻎ‬٠‫'ﺷﺌﺘﻊ وﻣﻤﻎ ﻟﻸم‬-
**...Emire kulak verip itaatedeceksin. Sırtına vurulsa, malin (zorla) alin-
sa bile kulak ver, itaat et!”

i.‫اﻳﻦ ؟‬ İ
g; ‫ وﻣﻮل‬٠‫ ﺣﻠﻢ‬٠‫ اس‬:‫ل‬١‫اق ﻋﻔﻪ ق‬٠'‫ و ﻋ ﻦ أﻧﺲ رﺻﻰ‬- ، 0‫ا و‬
‫ أ ا ﺟ ﻪ أﻳﻮ داود‬.[‫ ي‬٠‫( ﻋﻖ اﻟﺘﺪﻳﻨﺔ ﻹ‬١) ‫ ﻫ ﻮ ر‬.
4 . ( 3 ‫ ا‬7‫) ا‬- Hz. Enes (radıy.allahu anh).anlatıyor: “R e s l I M (aleyhissalâtu ves-
selâm)>!bnu UmmiM ektum’u, iki defa kendi yerine Medîne de halef bıraktı. ’٠
[Ebu Dâvud, Haric 3, (2931).]
AÇIKLAMA:

jbnu, ^mmi Mektum (radıyallahu anh) hakkınfla AhftSfi ‫؛‬٣‫ ﺣ ﻮ‬âmâ bir-
zât idi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselânı) diyanet v'e dirayeti kavî olari bu zata,

¥ ‫ ﻻ ل اس‬.‫اس ﻣ ﺲ‬. ‫ و‬٠‫ا‘ و‬٠‫ ا ى ر ه‬:‫ و ﺻﺮو‬،‫ وﻳﻘﺎ ل ﻋ ﺪ اﻟﻠﻪ‬٩‫ رو‬٠‫ص ﺀ‬. ( ١)
, ' ‫ ا ورادن وض ا ب‬٠‫ اﺿﺎ‬.‫؛؛ ل‬/ ‫ع ﻓ ﺮ ا‬،‫دلﺀﻻ‬٠‫ و ﺑ ﻢ > س‬١‫ را ش ﺀا‬٠‫ﺗﻰف اض‬.‫ا‬
‫ ا ﻓ ﺎ ل ؛ ﻣ ﺎ ع‬. ‫ و ﺿ ﺎ‬، . ‫ ﻟ ﻘ ﻀ ﻮ > ﻟ ﺪ‬، ‫ ﻟ ﻼ د‬٠‫ و غ‬، ‫ و د و ﻫ ﺎ ﻟ ﻮ ع‬، > ‫ ر ﻟ ﻦ‬٠‫ ﻟ ﺘ ﺄ‬، ‫و > و‬

‫ب‬ .‫وﻓﻪ إل‬,/ ‫ ول‬:‫'اﻟﻮداع‬.‫ﺣﺠﺔ‬-‫ ول ﺧﺮوﺟﻪ ل‬٠


‫ت ارىع‬١
‫وذ‬
418 K Ü Ü SİTTE MUHTASAKI' 6. CİLT

kar§ıla§tık‫ ؟‬a.iltifat .ederdi. Rivâyet, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’,ın Me-


dîne.’den ayrildıgı iki ayrj zamanda, bu Z'âtı âmâ٠٠٥lmasına rağmen, yerine vekfl
bıraktığını ifede.ediyor. A n cak .^ u .^ W tf٥e٢r t ^ ^
hişs'alâm vesse'iâm)’m bU'Zatı, gazvelere -çıktığı s.ıralarda 13 kere yerine vekil bı-'
raktığını belirtir.'^bva, Buvat, Z û ’l- A s k , Sevîk, G a t â , l d , Hamrâu’I-Esed,
'Mecran‫'؛‬ B٤î£İr gazveleri, 'Cu^!٠ ne's.eferi gibi.
Hz. Enes’in “ iki kere.” -demesini, -şârihler “'Diğerlerini duymamıg olabilir”
diye te’vîl ederl'er. Bazı aim ler: i‘İbnuÛittmiMektum'\x Resûlullah'(aleyhissa.
lâtu vesselâm), Medine’ye kazâ içlerini 'de görmek üzere değil, sâdece namazian
.kıl'dırmak üzere, vekil.bırakmıştır, zira âmâ.kimsenin kazâ. içlerine tâyini.uygun.
.değildir, ‫ ؟‬linkli çahıslan.tanıyamaz, (davaya konu Olan) mallan tesbit edemez,
kimin lehine hükmedeceğini bilemez. Bu söylenen mes.elelerin hepsinde mukal-
lid..kalır, ,taWîtl.ehü,kiim-isecâizdegildiı٠’’ '..deıniçtir. - - '
Bâzı âlimler,,‫ﻻ ط‬ A^e^^f٥m ’un..'yelcîl'taj''in.edilmi'ç olmasında, Abese
sûresinde İlâhî İtâba vesile olan davranıçi'sebebiyle Resûlullah (aleyhissalâtu ves-
selâm)’,m onun gönlünü almak İçin bir ikrain, bir. iltifetta bulunma arzusunu gör-
mek.istemiçlerdir.
Ancak'çunu da belirtelim ki, bazı âlimler de bu rivâyetten-hareketle âmâllğı'n.'
İmamlığa mâni bi'r özür, olmayacağı kanaatini İzhâr etmişlerdir.^

‫اﻟﺘﻦ ﺛﺜﺎﻟ ﻰ‬ ٠
‫ﻷﻏﻰ‬ ‫ ]ﻟ ﻘ ﻦ‬. . : ‫ﺑﺎ ل‬ ‫ﻋﻔﻪ أﻧﻪ‬ ‫اﻟﺘ ﻪ‬.‫ر ﺿ ﻰ‬ ,‫أى ﺑﻜﺮة‬ ‫وض‬ ‫ب‬

‫ا‬ .‫ ذ ى واﻟﺸﺴﺎى‬٠‫واﻟﺰ‬..-''‫كﺀ‬.‫اﺑﺮ‬.^

‫اﻟﺌ ﺬ‬ ‫ ﺳﺸﺾ‬٠‫ذإﻟﺊ‬ ‫دﺟﻮ ث‬ ‫ اﺋﺘﻌﺘﻨﺔ‬..‫ ﻏﺎﻳﺜﺈ‬.‫ ]ﺋﺘﺘﺎ ﻧﺪﻗﺚ‬:‫اﻛﺮﻃﺈى‬ ‫وزاد‬-

^ [ 4، ‫ﺳ ﺎ د‬

5,. (17.14)- E k Bekre (radıyallahu anh) anlatıyor: “k s û l ü ü â (aleyhissalâtu


v e s n e iy ta n İşitmiş olduğum bir k e lin ie â Ceme! Vakıası sırasında AIM*ın
izni ile faydasını gördüm. Şöyle ki bir ara, neredeyse Ashâb -1 CemeVe katılarak
6 . ١CILT İMAMUÖI VE EMİRLİĞİ SAHİH .LANLAR 419

o â r ın yamnda yer alıp savaşmaya karar vermiştim. Hemen, Resûlülîâh ( â y -


h issâ tu vesselamy^m, .،İranlıların başına Kîsra»n‫؛‬n feızı.kraMçe.oIdn»» diye
habergeidiği zaman (söylemiş olduğu sozUhatırladmı ve o â a katılmaktan vaz-
geçtim. O zaman e fe n d iâ : ) “ işlerini,kadına,'tevdi eden b ir kavm .felâk
bubnayacaktır” demiş idi”. [Buhâ٢îj Fiten 17,-'Megâzî 82'‫ أ اً ؛‬٢^ ! ‫ا‬2 ‫ أ‬,' Fiten 75,
(2263)‫ ؛‬Nesâî, Ku'dât 8 (8,227). TirmizVde su ?iyade gelmiştir: “Hz. M şe Bas-
ra'ya geldiği zaman bunu hatırladı. Bu söz sayesinde Allah,beni,muhâfaza etti” .١
AÇIKLAMA:
1. Riyâyetten de anlaşılacağı ûzereEbuBekre, H z . ‫ ﺀ ﺀذد‬ile.ayni kanaatte idi.
Yani ...O s m a n , (radıyallahu' anh)’ı sehîd edenlerin cezalandırılmasının gereği-
ne inanıyordu.^Ahcak, bu mesele 'üzerine ‫'؟‬ikan Cemel V â ’asım katılmadı'. As-
lında s â r i h . n . c e r ’'in de ^lirKiği ü z e re .'n e ..'A h ', ne de. . ' ‫د‬ (radıyallahu
anhümâ) müslUmanlar arasında savas çıkmasını istiy.r değillerdi. Ancak Tabe-
r?’,de^a‫؟‬ıklandığı üzere', araya giren suiniyet sahipleri iki-orduyu, bir kisım des‫؛‬-.
selerle tuhışturduktan sonra, herkes kendini'savasm .İçinde buldu ve ne.çıkabildi
ne'de' savası durdurabildi. İste Ebu jSekre, bu meselede, Sa'd ibnu Ebî V M a s,
Muhammed ‫ ﻻ ط‬Mesleme, Abdullah ‫ ﻻ ط‬Ömer (radıyallahu anhümâ).gibi :bir.
kısım sahabelerle b irlic e 'savasta bitaraf, kaldılar. ' ^
2-' Ebu 'Bekre'^nin bu hadisiyle (*Kadmın kaza işlerine tâyitti caiz değildir)’ di-
‫ ا‬yenler .ilıticac etmiştir. .Cumhûr.bu göriistedir^ Ancak, ‫ ﻷ ط‬Ceıfret-Taberi buna
muhalefet ederek, k a d ı n şehâdetinin.caiz'Oİduğu kimseler hakkında-hükUm de
verebileceğini söylemiştir. Bâzı Mâliküer, herhangi bir. kayda yer vermeksizin
“ Kadın kâdı olabilir’'.'demiştir.
İMAMVE eS n V^IFELERİ

: # '‫اف‬ ‫ﺭﺳﻮﻑ‬- ‫]ﻗﺎق‬: :‫ﻳﺎل‬ ‫ب‬ ‫رض' 'اﻟﻠﻪ‬. ‫ض اﺑﻦ ﺻﺮ‬. ٣١ I


،‫ﻧﻌﻴﻪ‬. ‫ وﻣﺴﻘﻮو ﻋﺬ‬.٠‫ﻹﺛﺎ'ﻟﻢ ﻻع‬٠‫ ﯪ‬،‫ ﻋﺬ ﻧﻌﻴﻪ‬.‫ ﻧ ﻜﻠ ﺦ ( 'ﺳﻔﻮل‬..‫ﻛﻠ ﺨﺎ واع‬
،‫ﳎﻪ‬‫ﻧﺖ ﺭﺅﺟﻴﺎﻭﺍ‬:‫ ذاﻟﺌﺰأة ﺑﻰ‬، ‫أﺋﺈه ﺫﺛﺆﲯﻮﻭ ﻋﻦ ﻭﺙ‬.‫ؤاﻟﺰﻏﺰ ذا ع ﻓﻰ‬
‫ ﺅﻧﺆ ﺷﺌﯯﻭ'ﻏﺬ‬، ۶‫ﱄ ﺷﻪ ﺗﺎ‬ ‫ﺑﻰ ﻣﺄ‬,‫ زاذﺧﺎؤﻟﻢ‬، ‫ﺅﻫﻮﲯﻮﻧﻪ ﻏﻦ ﺯﺟﻴﻴﺎ‬
‫ و و ﺟ ﻞ ﺑﻰ ﻣﺎق‬:‫ وأﺣﺴﺒﻪ ذ\ل‬I ‫ ; ﻷ ﺀ ﻣﻦ‬. ‫ﺳ ﻢ‬ .‫ﻧﻌﻴﻪ‬
.‫اﻻ اﻟﺌﺴﺎﻳﻰ‬ ‫اﻟﺨﻤ ﺴﺔ‬ ‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.‫ ذ ; ﺷﺸﻮل ﻏﺬ زﻋﻴﻪﺀ‬،‫أ ﻵ ﻧﺎغﺀ‬
Zb/iü Ömer (radıyallahu auhUmâ- ( 1715) .1‫ ؛‬-anlatıyor: *‘ResûlulM (aleyhis
salâtu vesselâm) buyurdular k i : ‘‫؛‬Hepiniz, ‫ ؟‬. .bansınız 've hepiniz sürünüzden
mes’ûlşünüz. imam ‫ ؟‬obandır 've siirüsiindeb mes’ûJdür. -Erkek aMesinin ‫؟‬0-
banidir ve sürüsün'den .mes’üldür.' Kadın.'kocasının evinde ‫ ؟‬obandır, .da ٠ .

-Sürüşünden mes’ûldür. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve.sü


rüsUnden mes’ûldür. ” ٦ ,''' '
;ibnu Ömer der'ki:. “B u â r ı Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’tan İşitmiş
tim. Zannediyorum ki şöyle de demişti: “ Kigi babasıbın m alında ‫ ؟‬obandırj 0
da'.sürüs,ünden mCs’û ld ü r.” [Buhârî. Ahkâm 1, Cu'm’a 11, isdkrâz 20, Itk 17,
Vesâya'9, Nikâh S i ,'19, .'90 ‫ ؛‬Müs!!-m., İmâret-2 0 , ( 1829)‫ ؛‬T'‫؛‬rmlZî,'Cihâd 27 , 1705‫؛‬
Ebu'Da'vtıd, im a r e ti , (2928).)
' AÇ1.KLAMA: ‫ 'ا‬٠ ‫ ' ا‬,
.-Hadîs, herkesin bir sOnımluluk.ve sel'âhiyet dairesinin olduğunu gOstermek -1
-tedir. :‘^Ç0 ban’'d iy e tercüme ettigimiz-kelime rai’dir, lügat açısından gödende
’’mek ise de, hadîste “ muhafazası İçin birşeyler tevdi edilmiş güvenilir muhâfız
. ,mânâsına, kullanılrriıştır
mam’dan maksaddevietreisidir. Bazı riv'âyederde .“ emî/ -2‫ ” ؟‬d e n iş tir. Esasen
bu bahiste em ir ve .imam kelimelCri müteradif, (eş' mânâlı) olarak-taıllanılmıştir'
6. c il t ^ A M VE E . İ N VAZİFELERİ 421

3- Dikkat'Cdilirse i m i , erkek, kadın, hizmetçi, evlât .gibi.fonksiy.nlan farklt


şahıslar, “ foban’^vasfıyla tavsîfte'birleşmetoedirler.- Şüphesiz bunların herbiri-.
nin serum u olduğu, husûslar farklıdır. ,
Hattâbî: “ İmam’ın-‫ ؟‬obartlığı,,hudûdu tatbik ye hükümde adâlete riâyetkâr.0 !-.
mak.sûretiyle şeriati'.koru'maktır‫؛‬-erkeğin,' ailesine çobanlığı, 'içlerini İdâre, hak-
İannı yerine getirmek‫؛‬,kadının çobanlığı evin, .çocuklarm, hizmetçilerin işlerini
'tanzim etmek, her'husUsto. kocasına hayırhah olmaktır‫ ؛‬hizmetçinin'çobanlığı, eli.
altınd'a bıilunan şeyleri konıması, kendisine teretoip'.eden hizmetleri yapmasıdır”
der.'.
,4-.. Tîbî demiştir ki: “ Bu hadîsten.anlıyoruz ki, çoban zâtı İçin tutıılmaz, .maii-,
kin.'gUdülmesini istediği çeylerin'.muhâfazası İçin tutUlur.- öyle ise,٠şâri’inm ü-
sâade. ettiği'şeyler dışında tasarru'fta bulunulıhamalıdır.' Hadîs, babında bOylesine
.tatil, bOylesine câmi, bOylesine.belîğ'bir başka.'örneği .olmayacak mükemmellik-
te ,bir temsildir, z îrâ önce mü.cme! ve özlü^sekilde.beyandabulunup aricadan taf-
sil etti. M ükerrer'kerçler.harf-i'tenbîhe,(uyarıcı unsura) yer vermektedir.....” '
' Bazı âlimler hadisi'n, 'baştaki: ‘.‘Hepiniz çobansımzj .hepiniz.sürünüzden.
m es’ulsünüz١»,'şeklindeki..nıutlak ifadesiyle hiç kimsesi olmayan bekâ,n da. ço-
'banlar arasına dahil-ettiğine ,dikkat,çekmiştir. '“ Zira' 'derler, böyle birisi organ-
lan üzerine 'çobandır.^fîü, sOz 've itikadnevi'nden. 'her'ne emredil.rnişse yapmaian
.her ne yasakl^anmışsa terketmeleri meselesinde,'insanın organlarij kuvveleri, hisleri.,
kişinin' sürüsü.hükmündedir, ö y le ise^insanin bir.nokta-i nazardan,' 'güdülen ol-
'ma,şı, bir 'başka nokta-i nazardan güden .olma'sına mâriî değildir.”
5- Bu' hadisi tamamlayan'bir başka rivâyet Ebu H ureyre)e aittir:
)، ٥١ ‫ ؤ‬. ‫زج اي؛ل؛ا\ﻣﺎذل ه‬:‫اﻷس\ق‬٠‫ن ذاك‬٠ ‫ى‬
‘.‘Her çoban kıyamet günü hesâba çekilecektir: '“ SUriisUne Allah’ın^emrini tat",
bik etti-mi-etmedi mi?” .
Bu babta gelen başka hadîsleri de nazar-ı dikkatealan u.lemâ'şu kes'in-'h.ükme
.ulaşmıştır:'.“ Mü'kellef kimse, hükmü'altındakilere karşı vazifelerinde kusur İşle-
' m iş'ise.kiyaset günü muâheze edilecektir.’.’.
Burada .‫' ا ﻻ ط‬Hacer’in hadisle ilgili olarak kaydettiği bir nottı iktibas' etmek mü-'
nâsip düştü:
“ Bu 'hadiste, bâzı ,taassup 'sahiplCrinin Emevîler lehine, uydurdukları, yalan^ da
reddedilmektedir.. Şöyle ki: Ebû A li e!-Kerâbîsrnin .(‘K,Itabu.'!-Kazâ.” sında şunu.
. okumuştum,‫‘؛‬Bize Şâ'fii’nin,^ amcası Muhanuned'fcnu Ali’den.bildirdiğine g.öre
,422 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

.demiştir kî: uibnu Şihâb, halîfe Velîdibnu A bdi’l-Melik’m yanana girmişti. Ve-
Jid ona, Şü hadîsten sordu: “Allah bir kulunu hilâfet çobanlığına getirirse, onun
basenâtını yazar, fakat seyyiâtını yazmaz. ” ‫ ﻻ ط‬Şihâbi'z-Zührî: ‘'‘Bu dUpedUz
yalandır” ' dedi ve§u mealdeki âyeti'okudu,: “ Ey Dâ.vud, biz seni yeryüzünde
b ir halife yaptık. ö 'halde insanlar arasında hak ve ,adaletle hükmet.. Hük-
mün.de hCvâ ,ve, hevese, (hissiyata) tâbî oinıa ki,bu, seni Allah yolundan saptı-
'rır. Çünkü.A llah yolundan-sapanlar,' hesap'gününü unuttukları İçin onlara
J^ k çetin,bir a z â b v a rd ır” (Sâd 26).- bu cevab üzerine: ‘‘insanlar bizi
dinimizden ayartıyorlar” dedi.

‫ﺗﺘﺎ'ؤﻗﺔ‬ jp| | ‫ ]دﺣﺌﻎ‬:‫^ل‬ ‫اﻧﻪ ﻋﻔﻪ‬ ‫ﻳﻢ اﻷزدى رﺻﻰ‬/ ‫ل~~ وﻋﻦ اﺑﻦ‬٢ ‫ل‬
‫ﺗ ﺎ ﻳﺊ رﺗﻮي‬ ‫ ;دﻳﻖ‬:‫ﻻن؟ ﻗﻖ‬٠‫ﺑﺎ‬١‫ ى أ ﻋﺜﺎ ا ه‬:‫رﺿﻰ اﻟﻪ ئ ةق‬.
‫ ﻗ ﺄ ﺿ ﺬ و ف‬، ‫ ﺿ ﺎ ص‬٠‫ ذ‬٠' ‫ ﺳ ﺬ ﻻ ' ذ ﻫ ﺜ ﺔ أ‬: ‫ ﺗ ﻮ ل‬: ‫ا ﻟ ﻠ ﻪ | ﺗ ﻊ‬
‫ش و ي ﻳﻮم اﻟﻤﺎﻣﺔ‬٤‫ذ‬1 ‫ﺣﺎﺟﻴﻬﻢ و ﺧﻴﻢ وﺛﺮﻫﻢ اﺧﺌﺒﺐ'اﻷذ ﺳﺎﻟﻰ دوذ ﺣﺎج‬.
‫أﺑﻮ داود واﻟﺘﺮﻣﺬى‬,'‫أﺧﺮﺟﻪ‬. .[‫ﺣﺬ'ﺷﺺ اص‬٠'‫ﻏﻌﻞ ﺷﺎوﻳﻪ رﺟﻼ ﺋﻰ‬٠ :‫ﻗﺎل‬. '
«‫ وإﻧﻤﺎ ﻳﻐﺎل‬:‫ﻗﺎل اﻟﺨﻄﺎﺑﻰ‬-,..‫ ﺟﺎﺀ'ﺑﻚ‬-‫ وﻣﺎ‬،‫ ﻳ ﺮﻳﺪ ﺗﺎ' أﻏﺘﺪك إﺑﻨﺎ‬:«٠‫ﺗﺎ أﻟﺘﺘﺜﺎ اﻳﻠﺊ‬:'
٠‫اﻟﯫﺋﻪ‬ *JjKiji ‫ذﻟﻚ ﻳﻤﻦ ﻳﺤﺪ‬
2,.. (1716)“ ibnu Meryem el Ezdi (radıyallahu anh) anlatıyor:- “Hz. M ü ’âviye
^^adl5‫ﺛﻢ‬allahu anh)’nin, yaıuna-gimiştim., B'ana:'
-‘‘Ey Ebu Fülân.seni hangi rözgâ'r attı?” diyerek (ziyaretimden memnuniyeti,
ni İzhâr etti). Ben de: “ Resûlullah,(aleyhissalâm vesselâm)’tan İçitmiş.-olduğum
§u hadîs, (sizehatırlatmayı,dü§ûndüm٣dedim: “ A llahkim em üslU m anların 1§‫ا‬
terinden.birşeyier'tevdi eder, o da onların.'ihtiyaçlarına, isteklerine,' darlık-
larına perde olur (giderirse), kıyâm et'gününde Allah,da OnUn ihtiyaç, istek,
ve darhklarm a perde'O lur'(giderir).” -
Râvî der ki: “Bunun özerine Hz. M uiviye (radıyallâu â ) İ n s a â ın M -
yaçlanylailgilenmeküzere biradam tâyin etti. ” tT‫'؛‬rm!zî» Ahkâm 6,.(.1332, '1333);
Ebu Dâvud.,,Harâc 13„ (2‫ ) س‬. ‫ا‬ :
AÇIKLAMA:
Bu hadis, hangi mertebede olursa olsun me muriyetle, halkm id e s in d e bulu-
han kimseleriOrpsanlara .yakınlik gOşterinesi,, işlerini ,kolaylaştırıp, meşru hu-
6. CİLT ? M i VE E M İ VAZteELERİ 423

dud içerisinde yardımcı olması'gereğine.dikkat'çekmektedir. Hadisin T i i / z / ’de


^geJen vechi .daha sarih:
“Am ribnu Miirre, Hz. Muâviye (radıyallahu anhiimâ)’ye: ”Beıiy ResûIulM
(âyhissaîâtü vesselâm)’ın: “ H erhangi b ir İmâm kaprsrnı' b ir A tiya? ve istek,
'sâhibine, b ir d ard a kaimjga örterse,' kjyâm et giinii Allah da sema kapdarım
onnn'lbtiya‫ ؟‬, istek ve darhğî kargjsmda kapatjr». buFÖuğünu işittim” dedi.
Bunun
unun üzerine Hz. Muâviye, İnsaârın
insanların ihtiyaçlarıyla ilgilenmek
ilgilenttiek özere biradam
y in e tti.”

:J
‫ أن‬: ‫ا ي‬.‫ال اﻗﺒﻰ‬٠] ١٠‫ﻣﺎ‬٠‫ ةذ‬۵١ ‫رﺿﺘﻰ‬,‫اص‬٠‫ ال‬.‫رو ﺑﻦ‬٠‫ﺑﻦ ﺀ‬.‫ ا ' وﻋﺖ ا‬٣ H
٤‫ ؤﻛﻘﺎ ﻳﺪي يﺀة‬،‫ﺀي )ﺧﻨﻲ‬٠‫ﺋﺮ ﻣﺐ ;ي ﺀذي‬١‫ﺗﺔ'ﻏﺰ ت‬١‫( ﺧﻔﻞ اﻟﺘﻪﻫﺬﻟﻢ اﻟﻘﺚ‬١)‫اﻟﺜﺴﻬﻠﺔث‬
‫ ﺑ ﻴ ﺎ‬1‫ ا ﺧ ﺮ ﺟﻪ ﻣﺴﻠﻢ و‬.[‫ ا‬٠‫ﻓﻲ ﺧ ﻴ ﻢ وا ﻫﻠ ﻬﻢ وﻣﻞ وب‬ ‫اﻟﺪﻳﻦ‬.
3 ‫ ا( غ‬7 ‫ ا‬7)‫ غ‬A٥du77a/ıI‫)؛‬٠u A i İ b m ٠7-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Hz.
Peygamber (âyhissalâtu vesselâm) b u F d u la r ki: “ Adil olanlar,-kjyam et gii-
nii, Allah’m yanm da, nurdan.m inherler ürerine R ahm ân.m sağ-'c‫؛‬het‫؛‬nde:-
olmak üzere yerlerini aiırlar. -Allah’m her iki eli de sağdır .-,O nlar hüküm-.'
.'!erinde, aileleri ilevelâyeti altm da'bulunanlar hakkm da hep adaleti:göze-'
te n le rd ir." fMüs!Im,,:İrnâret 18, (1827)‫ ؛‬Nesai, Adâb 1 , (8 , 221 ')‫ذا‬

1- İslâm dini adâlete ‫؟‬ok önem verir Mü’nıine kendi aleyhinde bile olsa, anne-
baba gifei.en yakmlanmn aleyhinde bile olsa doğruluktan, adaletten ayrılmamayı
emreder (Nisa 135). Çûnfai İçtimâi hayatin kıvamı, httzUrUj'terakkisihep-adâlete
bağlıdır. 'Hatta er-Râmân söresinde seraâvatın'bile âd'aleüe i‫؛‬âde'edi!en hassas
ölçü'lerl'e kı^^amda ve nizamda', olduğu-'belirtilmiştir.
2- Bu hadiste 'ResUlullah (aleyhissalâtu'yesselâm), dinin son' derece'ehelnmi-
yet verdiği 'adâleti uygulayanların mükâfatını liaber vermektedir:' Allah’ın yanın-
da-nurdan, 'yüksek minberler... Ve bu,-Râhmân’ın sağında, olacak...' -,Cenâb-1
Hakk’a oian-yakınlığın ikinCi sefer te’Md edilmesi' ve'Aİlah-’ın Rahman sıfatıyla
İfâde edillmesi ayri'bir incelik .ifade eder.-^öyle ki: .Rahmân, Cenâb-.ı 'Hakk’ı rı-
Zik' veren, ihtiyaçları gideren yöHUyle bize.tanıttığına'göre, Rahmân’a yakınlık,
adil .olanların,Allah.’tan daha çok' ititfa, ikrama mazhar.olacaklarım' İfâde eder.-,.

‫ اﻟﺠﺎﺗﺪ‬:‫ واﻟﻌﺎ ﺳ ﻦ‬.‫ اﻫﻮ اﻟﻌﺎدل‬: ‫(' ا ﻛ ﺪ‬١)


424 .K ^ - İ ' S İ T T E MUHTASARI 6. c il t

3- Adâlete riayet edenlere vâadedilen bu yüce makam bazı âlimlere ye mesela


Kadı İyâz'a göre hakikat de olabilir, mecaz dâ. Mecaz olma hâlinde cennetteki
mertebelerinin yüceliğinden kinâyedir. Fakat diğer bâzılanna ve mesela şârih Ne-
vevı’ye göre burada hakikat Vardır, mecaz değil; “ Onlar der, gerçekten nurdan
minberler üzerinde olacaklardır, onlann menzilleri de yüksektir.”
4- Allah’ın sağı, tâbiri Cenab-ı Hakk’a keyfiyet, şekil izâfe etmeye sebep ol­
mamalıdır. Allah hakkmda “benzeti prensibi esastır Kur’-
ân ve hadîste zaman zaman bu müteşâbih tâbirlere yer verilmiş olması, Allah’a
keyfiyet izâfesi için değil, bazı gaybî ve yüce hakikatleri anlamamızda kolaylık
içindir. Mamafih selef bu çeşit müteşâbih ifadelerle karşılaştıkça hiçbir te’vü yap­
madan “ mâhiyeti hakkında birşey söylemeksizin inamrız, ondan gerçek muradı
Allah bilir’’ demişlerdir. Esâsen hadîste Allah’a yemîn, yani sağ el izâfe edildik­
ten sonra “ Onun her iki eli de sağdır” denmiş olması, bu tâbirlerin beşerî örfde,
ifâde ettiği uzuv mânâsında kullanılmadığına bir tenbihtir.
Şunu da belirtelim ki, müteahhîr ulemâ, bu müteşâbih ifâdeleri, duyulan ihti­
yaç üzerine te’vile ve bâzı açıklamalara kavuşturmuşlardır. Bilhassa kelâmcılar
bu husûsta daha muknî, daha cesurdurlar. Arapçadayemin kelimesi, uğur, bere­
ket mânâlarına gelen yümn kelimesinden alınmadır ve örfen, makbul olan hayır­
lı ye iyi işler hep sağa nisbet edilmiştir. Bu durumdan hareket eden Kadı îyaz
yeminden iyi hal ve ypkSek mertebe kastedilmiş olabileceğini söylemiştir. (Alla-
hu a’lem bi’s-sevâb.)

‫ و ى‬.‫ واﻹدار‬،‫ ل اﻟﻮ ق واﻹﺀرا‬.‫ ا ﻻل‬١‫صﺀا‬, ‫ﻟﺠﻒ‬. ‫ ص‬: ‫ ا ﺑ ﻪ‬J ( ١)

٠‫ ا > رﺑ ﻪ‬٠‫ ﺳ ﺪ‬٠،‫ و‬,‫ ﻳﻤﺾ‬، > ‫ﻳﻤﻀﻬﺎ‬


6. CİLT ^ A M VE 425

Jl
:‫ |أ ■ ﻗﺎو‬٠ ‫ ب زﻣﺜﻮﻟﻲ‬1‫ﺧﺈس اﺳﺎ أﻟﺚ ﻣﻦ ﻓﺨﺎﻟﺆ ;ﺻﺢ‬٠‫ا‬ dp
•[‫ﻳﺴﻲ ﻗﻒ ﻳ ﺐ‬ k‫؛‬
ı
٠‫^ ىىة؟ إﻳﺎ‬
J^
..r
‫ل‬٠‫ز‬ ١

'4. (1719)-Hasan el-Basn, M a l i b m ye5âr(radıyallahu anh) dan na dedi-


٠ ‫ل‬

yor: .-Resûlullah (aleyhissaiatu vessel'âm)’ı içittim, deml§،‫'؛‬ki: “Allah bir kiıtif


seyi ha§kator،'ü2erîne ‫؟‬oban.yapnHg,-. 'da idaresi altmdakilere hile yap«n. § ٠

olarak ölraö§ ise, Allah, ona' cennetini kesinlikle har m eder’»-. [Buhârî', Ah-
٥

kâm 8, Müslim, İmân 227, (-142)‫ ؛‬-İmâret 21, (I42).j-..


Mûslim*m Hasan asr?’den kaydettiği diğer bir.riyâyet çöyledir:.
٥

“Aiz ibnu A l (radıyalMuanh), Resûlullah (aleyhissalâtuvesselâm))n as-


hibı gûzîmnâen biri idi. Ubeydillâ ‫ ﻻ ط‬Ziyâden yaıuna girdi ve hemen ona:
“ E y o ğ u lcu ğ ü m fb en R esû H â C a leyh issâ tu vesselâ m yın ziiÇ o kıA m n en
kötüsü hutaniedenen merhametsiz deve sürücüsüdür,.salun onlardan 0İn a'.» ٠

d&iiğini işittim’} dedi. U b e y d u lli ‘*Otur, sen muhakkak ki Resûlullah ( â y -


hissalâtu vesselâm)’ın ashabının kepeğindensin” deyince: “Onlarin kepeği var
mıydı? Kepek o â rd a n sonra ve o â n n dışındakiler arasında zuhur etti” diye
cevapverdi.”

1- Ubeydullah ibnu Ziyâd, Hz. M oâviye’in hilâfeti Sirasındalasra Emîrî idi.


2'- Birinci rivâyette raiyyete hile yapmak, ikinci rivâyette' raiyyete merhamet-
siz davranmak',kOtti'lenmektedir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) âmir du-
ramda.o'l'anları hileden de-'me'rhametsizlikten de'm-enetmeto^ir. ^
Âlimler burada.yasakl^ananhle İçin §öyle'derler: .“ Bu, âmirin, râiyyetinmail-
nı .almak, kanını dOkmek veya ırzını-lekelemek'veya hakiannı engellemek, dini
ve' dünyevi.meselelerden öğretmesi vâcib olan §eylerin_ögretilınesini'terketmek,-
aralanndahudûdun ilesini,m üfsidlerincezalandınlm asını ihmal etmek, halka
göstermesi gerek۴n himâyeyi terkettnek gibi zulum kelimesiyle ifede.,edilebile-
-cek davranışlarıyla hâsıl olur.” ,
3,-' Müslim’de kaydedilen rivâyette.tasrih edildiği üzere Basra Valisi l y d i l -
lah’a, yüce sahâbi Aiz ‫ ﻻ ط‬A jn ır(ra d ıy a liu a n h )’ın nasihati ağır gelmiş, enesi-
ne d o k ü i ü ş olacak ki, hiç de hoş olmayan bir tavırızhâr etmiş, istihfaf etmek:'
istemiştir. Ancak', Aiz (radıyallahu anh) son derece'oigun'bir davranışla Ashab’-
ta kepek olmayıp, hepsinin'seçkin, kimseler .,olduğunu, .hafiflerin ashaptan'-sonra-
ki nesil içerisinden çıktığını İfâde etoiştir. Ehl-i.Şünnet.ve’l-çem'aat ulemâsı, ashab
426 KÜTÖB-İSÎTTE MUHTASARI ٥. CİLT

arasında hiçbir tefrike yer vermeksizin, hepsinin güvenilir, sıdk ve diyânet sâhi-
bi mümtaz kimseler olduğunda ittifak ederler. Hz. A iz de bunu ifâde etmiş ol-
m ^tadır.

5..,‫ ؛‬171 ‫)و‬- A dfyy/bnuAm /ree/-föfld/(radıyallahu aıüı) anlatıyor: “I?e5٥iu/-


lah (aleyhissalâtu v,esse٠l â ^ ' b u ۴ j,rdular ki:.-.

*.Bir işe.m'e’m u r tayin ettiğim iz kim se, bizden b ir igne veya o n d a n d a h a


'k ü ç ü k b lr'g ey i gizlemiş olsa, b u .b ir h ly â n e ttir (gıılûl). k ıyam et g ü n ü Onu
g e tire c e k tir.”
Bunun üzerine) Ensatdan bir zât k â r â :
i‘Ey A ü â ’ın Resûlû! V ğ e y i benden gen ‫ "رك‬dedi. Hz. Peygamber (aley-
h i s s i t u vesselâm):
“ S a n a .n e o ld u ?” diye sordu:
**Semn (az once şunu şunu) söylediğini işittim ya !” deyince Hz. Peygambeı
(âyMsssdâtu vesselâm):
“ B en onu'şU a n d a te k r a r ediyorum ‫‘ ؛‬-*'Kimi m em u r tay in ed ersek az veya
-'‫ ؟‬ok. n e'v arsa bize getirsin.-O ndan kendisine n e v'erilirse a h r , n e yasaklanırea'
on u te rk e d e r.’’ [Müslim, im âret.30, ‫ آ‬1.833) ‫ﻟﺬ‬

1. Hz.. Peygamber'(aieyhissalâtu vesselâm) bu hadfe


layan memUnın takip edeçeği'edebi açıklıyor: Me.٠'m.urluk 'gCregi kendisine her.
'ne verilmişse onıi getirip hazîneye teslim etm elidir. Az veya.çok, hiçbir' seyi şu
veya bu' mülâhaza ile'tem ellük edip, kendine ayırm am alıdır.
‫؛‬. C^T. İMAM VE EMİRİN V A İ İ 427.

2- Hiyânet diye ‫ ؟‬evirdiğimiz kelimenin asil gulurdÜT. Gulul} esas itibariyle,


ganimet malından yapılan çalma.'için laıllanılır. Ancak, 'gerek mâhiyet ve gerek-
.se.uhrevî mes’uliyetleri'yOnüyle benzediği İçin Hz. Peygamber .(aleyhissalâtu yes-
selâm) her.iki davranışı da،uW lle.İfâde etmiştir.
3- Kiyaset.günü, kişinin, ‫ ؟‬aldığı şeyi getirmesi. Onun .mahşer yerinde hesap
vemlek 'üzere toplanan insanların İçinde rezü-rüsvây edilmesi içindir. Bu İfâde
memurlan-.düriistlüğe teşvîk etmeye, hiyânetten Caydırmaya,, ne kadar .'değersiz
..lursa .Isun. devlet malına karşı sjaj^gıj^i'' ikame etme‫زإ‬e-J‫ﻟﻢ‬önel‫ﻻ‬di.r'.
4- Mönâvj, hitâbın müslûminl'ara .Iduğunu,.çünkü beytii’l-mâle ait^elnvâlle
ilgili'bir hizmete kâfirin'memur olarak tayin edilmesinin şer’an yasak olduğunu
belirtir'.. / ٠ ■;
5- ' Adamın-vazifeden istifası, memurluğun hakkını.yerine getiremeyip, vebâle
düşmekten korktuğu'içindir. '

‫ أﺣﺐ‬: ‫ اﺋ ﻞ رﺳﻮو ش ا‬:j \٠ ‫ ه ئ‬٠‫ وﻋﻦ'أى ﺳﻌﺪ ﺋﺺ‬- ٦ I


‫ اﺛﻨﺴﻤﻮ‬.‫ ؤأﺑﺌﻔﺬ‬،‫ﺗﺎﻟﻰ دم ا'ﻟﻴﺬاذأ'ؤأذﯪﺋﻠﻢ' ﻳﺌﻦ ذﻳﻴﺎ'إ'ﺗﺎﻟﻢ ﯪذل‬، ‫ رل ا ل اﻟﻠﻪ‬۵ ‫ا‬
‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى‬.[‫؛ ﺟﺎؤر‬1^‫ ﻳﺌﺔ ﺗﻤﻴﻴﺴﺄ؛‬٢:‫ و{ي;ﻟﻪ‬،‫ة‬٠‫إﻟﻰ^ اﻟﺘﻪ ﻳﻮم اأﻣﺎ‬.'.
6. .(1720) - ‫ ﻻﻫﺔإ‬Sa’îd (radıyallahu anh) anlatıyor: * ( R M ia h (aleyhissalâtu
v^selam) buyurdular ki:
“ K ıyam et,günü, insanların A llah’a en sevgili ve m ekân olarak en. yakm
'olanı, âdü.im âm dır. Kıyamet günü, 'insanların Allah’a en menfUru ve.'O’-
n dan ınekân olarak'.en' u z a k o la n ı da.z^üm sultandir.’ .‫؛‬
‫ ا‬32‫) و‬.ً‫' ) ا‬ '
Umumî Açıklama:
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), insanlar üzerine âmir olmayı, bir başka
ifâde ile me’murluğa tâlib olmayı tavsiye etmez. Şüphesiz bunun çeşitli sebeple­
ri vardır:
★ Her şeyden önce memurluk muhâtaralı bir meslektir, pek çok sorumluluk­
lar araya giriyor, kul hakkı araya giriyor, adaletli olmak gibi, mânen son derece
ciddî ve tehlikeli mesuliyetler araya giriyor. Üstelik, mesleğin tabiatı icabı, bîta­
raflığı, adâletli olmayı önleyen sebepler çok ve gâlip...
★ Me’murun çoğalması devlete İktisâdi bir kısım problemler getirmektedir:
İstihsal azdması devlet imkânlarmın memurlara aynlarak prodüktif ve kalkın­
maya yönelik yatırmüarm ihmâli vs...
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in aslî geçim kaynaklarım ticâret, za­
naat, zirâat diye tesbît ederken m e’murluğu zikretmemiş olması da mânidardır.
Durum böyle iken bugün insanların devlet kapısmda me’mur olmaya koşmaları
İslâmî bir esprinin ifâdesi değildir. Sünnetin rağmına, çeşitli zorlamalarla yapı­
lan tâyinler sebebiyle bir kişinin yapacağı bir işe çok sayıda insan memur olarak
konmakta, bu durum insanlanmızi tembelleştirdiği gibi istihsâl azmini, çalışma
şevkini de kırmakta, tembelliği milletimize ikinci biir tabiat hâline getirmektedir.
Memurluğa tâlib olmak, liyâkatsizlerin iş başma geçmeleri gibi bir başka
mahzur daha getirmektedir.
Müteâkip hadîslerde, bu meseleye Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m na­
sıl eğildiğini, bir kısım tâliblere, açık bir üslûbla: ‘‘Sen memurluğa lâyık değilsin ’’
dediğini göreceğiz.
6.CİLT E M İR O L M A İK Ö İÜ Ö Ü 429

' ‫اﻟﺘﻪ‬ ‫ ] > ب ر ; ل‬:‫ اﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ ﻗﺎل‬.‫ﻳﻜ ﺮ ب رﺻﻰ‬.‫اﻟﺸﺪام ﺑﻦ ﻣﻌﺪ‬-‫ﻋﺊ‬ - ١

‫ ﻧ ﻸ‬،‫ ؤ ﻷ ﺗ ﻤ ﺎ ﻳ ﺄ‬,. ،‫ﻫ ﺬ اﻣﻴﺮأ‬ ‫( إ ذ ﻣ ﺊ ز ﻹ‬١)‫ ا ﻧ ﻨ ﻔ ﺚ ﺗﺎﺋ ﺬﺛﻠ ﻢ‬:‫ ى و ﻗﺎ ل‬٠‫م‬

' ' . ‫ داود‬., ‫أﺑﻮ‬ ‫أﺧﺮﺟﻪ‬ .( ٢')‫اﻏﺄﺀ‬٤‫ﺀر‬

1. (1721)- Mikdâm ibnu M a’d k r b ( r a d ı y a l l i p h ) anlatıyor: **Resûlullah


(âyhişsalâtu vesselâm) omuzuma vurdu ve:
“Ey Kudeym .^kdamcık)î',Emîr,’kâtip, ârif olmadan ölürsen kurtuluşa
erdin, demektir!” dedi. [Ebu D â ٧u d ,'H a râ c 5 , .(2933 ).!,...
AÇIKLAMA:
1- ^Cudeymj M i k d i ’ınism -i tasgîridir. M ik d iç ık d e m e k tir Butasgîr, ter-
hîm.yâni sevgi İfâde eder.
2- Kâtip ve arif, emîrin yardımcısıdır. Arif, halk hakkında, hilgi'edinir, bu bil-
gileri emîre aktarır. Aüyyu'l-Kâri, buradan: “ Halkın .tanıdığı, me§h٥r bir kimse
'.olma” mânâsınıdaanlar. Ve der ki: ‘‘Hadîs, böylecehumâlUnfbilinraemezlik‫؛‬
rahat,'^ sOhretin afet olduğuna İşaret etmi'ş ,olm adadır..’
.'Ancak, asil mânâ'önceki mânâdır,, yâni uzaktan yakmdan memurluğa tâlibol-
mamak'tavsiye edilmektedir.

‫ص‬ . '‫ب‬ ٠ ‫ر‬ .٠ ٢ ‫س‬ ‫ ؟‬٠‫ ر ب ﺀاو‬٠‫ م‬٠


‫ه‬ ‫ واذى اﻟﺬى‬، ‫; م ا ي;ة د ى و ﯮا ئ إ ﻷ س اﺧﺪى ﺑ ﻄﺒﺎ‬

‫ ﺣ ﺚ‬٠ ‫;أ‬ ‫ﺋﺮﺑﻴﺪ‬.‫ىﺀ؛ر!ذذب‬٠:'‫'ص^ذﻟﺬى‬


•[.‫ئىل ﻳﻢ‬
‫وﻷ؛وو‬،‫ﺷﻢ‬
‫بﻻ'ﯮةﺀز ا‬

f<‫؟‬٠‫أ‬j‫ر‬ ‫ﻫوﻮ ﺳ ﻴ ﺮ‬٠‫اﻟﺪوىى ‘‘ وو‬


‫ﺳ ﻴ ﺮ‬ ‫ ﺑﺑ ﺪﺪ ف‬:‫؛‬٢‫م‬٠*..‫ة دد‬
‫اﻟ ﺬ و‬- ‫ف‬ ‫م‬
> : ‫?ا‬ ( ١‫ؤ‬

‫ ر ف‬٠٩،‫ﻫﺎﺳﺒﻢﺀ و‬٠.. ( ‫ﺟ ﺎ‬ ‫ف أزﻫﻢﺀ‬٠ .:‫ ﻣﻦ ازس‬.‫اﺀة‬٠‫ ا ; ر اب‬٠ ٠‫اص‬


(٢)
‫ا‬-‫ادﺀ‬
‫ﺍﺣﻮﺍﳍﻢ‬ ‫ﻋﻪ‬٠ ‫ﺽ‬٠‫ﺍ ﻷ‬
K Ü İ İ S h ٠re'MUHTASARl" Ö.'C٤LT

‫ وﻷ ﺑﺊ ﻻئ\ﻣﺮؤ‬،‫ إن اﺋﺪاﻫﺔ ﺣﻖ‬: ||‫ال وﺳﻮو اش ﺀ‬.] :‫رى ﺟﺎل‬٠‫ئ‬٠‫زﻟﻪ''ﻟﻰ ﴽ‬


:[‫ﻓﻰاﻟﻰر‬:'‫اة‬٤‫ 'ا زﻟ ﻬ ﺔ ؤ د‬، ٤‫ ئ ' ى‬.' .

2 (1722)-Ebu ZeiT(radıyallahuanh) anlatıyor:


“Ey AÛah)n ResûIû!** dedim,i* Beni memur tayin etmez â s in ? ”
Bu sözüm üzerine» elini o ı m ı n ıa vurdu ve S O I da:
“ Ey E bu Z e rr, 's®, zayrfsuj, m em urilik is® b ir em ânettir. (Hakkjm vere,
-medî'ğin 'takdirde),'kjyamet gânü.rösv٥ybk Ye pişm anbktir. Ancak kim onu
'hakederek a b r ve onun'sebebiyle iizerîne.'düçen vazifeleri eksiksiz eda eder-
-Se'ohâri٠'٥۶‫ ؟‬u^ı^U '‫؛‬٠[Mü-s!Jm,'^âret''l7,^'(182e)‫'؛‬,-'’E buD
-Nesâî,. Veşâya^'lO, (6 , 255).]
Ebu Dâvüd' 1 diğer bir rivayetinde §0yle gelmiştir: “ Ey EbU Z e rr, .ben seni
zayrf.göriiyorum.. Ben kendim İçin istediğimi senin. İçin de. isterim . Sakî'n iki
, W§i^ û:Ke,rine âm ir oimsi, 5‫ﻟﻢ‬e t‫ﻷ‬n m a jn a .d a '١^eîîMJ٤ yapnEîa.»*^
Yine Ebö Davud’ı bir diğer rivâyeti (Harâc 5, (2934) şöyle: (‘Resûlüüah ( â y -
h is s â ta vesselâm) buyurdu ‫ ظ‬...'“ Ariflik‫ ؛‬h ak tir, haJka.âriflik gereklidir,,an-,
cak ârifler ateştedir...

AÇIKLAMA:
Bu.'hadş, memurluk meselesinde Resölullah (aleyhissalâto vesselâm)‫؛‬m tav-
rını g ö s te rm e l^ ir. O ’na göre memurluk:
★ SonımlîJİuIdarj'olanbir"vazîfedir, enıanetor... '
★ Herkes onun hajdanı veremez.
.★ 'Hakkini vCremeyenleri ahirette'rUsvaylık.ve.pişmanlık'',beklemektedir.'
★ Z ayıf (liyakatsiz) olanlara raenıuriuk'verilmemelidir.
. ★ 'Memurl’iigUn h a k in i -ödej^en endise'etmemelidir.
★ We’murluk istenmemelidir.
2- .Hadistezayıfljk kelimesiyle ifade edden durum u, yetersizlik', liyakatsizlik
olduğu söylenebilir‫؛‬.. Almacak vazifeye,.tâlib çhınacak'mevkiye göre zayıflığın
muhtevası değişebilir.
3- ResUlullah(aleyhissaiatu vesseiam)’ın Ariflik (ırafe) hakkındaki'beyani'da
dikkat çekicidir: Hem hak oldugu belirtiliyor, hem de^bu isi..yürütenlerin,yâni
6. OLT E İ O L M A İ KÖTÜLÜĞÜ '431

.ârîflerin ateşte oJdugu ‫؛‬fâde^edüiy.r.- Burada bir tenâkuz söz kenusu otmaraaJı-
-dır. Zîrâ,'eraîrJe.haIkarasındaköprö .lacak yâni hatkın meselelerini emire.suna-
cak’.em iradına halk İçin hizmet, verecek, İşleri yürütecek kimselere ihtiyaç var.
Resûlullah'(aleyhissalâtu Yesselâm) bu hizmetin, geteklüigini belikmiş. Ancak bu
İşleri yürütenlerin,' çoğu, durumda adaletle, hakkaniyetle İş yapmadıklarım, bir
kısım suisti'mallere yer-vermek sûretiyle vebal' altina girdiklerini de beyan etmiş-
tir. '*‘A rifler at^tedir»» .cümlesini, Onc'eki hadîste gelen “ ....nun.' '(meHiurlu-'
'giMi) sebebiyletizerine .düşen vazifeleri eksiksiz edâ ederse 0 İ ç ” istisnasıyla
kayıtlamak gerekir, ifadenin' mutlakgelişi, çoğunlugUn suistimale' yer'vermesin-
den oldugu.gibi., terhibde tağlfe maksadmdan'da olabüir. '

4Ü١ ‫ زﺳﺰو‬Jl ‫ ]؛‬:‫ﻟﻠﻪ ﻋﺸﻪ ﻫﺎل‬١ ‫ ﺑﻦ' ﺳﻤﺰة رﺻﻰ‬.‫ار ص‬-'‫ 'وﻋﻦ ﺀذ‬.-,٣ I
،. ‫ إ ﻓ ﺎ‬.‫ﻹ ﻧﻜﻠﺊ‬٩‫ إ ﻟ ﻪ إ ذ أوﺳﺘﻬﺎ ﻋﺬ ﻳﺚ‬٤ ،‫ ﻷ ﺀﺳﺘﺄﻟﻲ آﻹﺗﺎذة‬:‫ﺗﺎ'ﻣﺨﻦ •)ﺧﺶ‬
‫ذزﻗﺎ‬٤ ٠‫ﻵذق‬..‫ﻧﻲ‬٠‫ وإدا ﻇ ﻎ ﻇﻰ ي‬،‫ﻹ أﻋﻔﺖ ﻏﴼﻳﺎ‬1‫ﻟﻘﻬﺎ ﻋﺬ ﺛ ﺮ س‬٠‫أﺀ‬
‫اﻟﺨﺴﺔ‬, ‫وﻛﺺ ص ﻳﻤﺴﻠﻖ[ أﺧﺮﺟﻪ‬.. İ ? ‫اﺋﺬى ﯮ‬.'‫ةأت‬٠‫ ﺋﻬﺎ‬٠ ‫ﻣﺨﺮﴽ‬

'3 . (1723)- Abdunahm anibm S m iire (radıyallahu anh),anlatıyor: “jResö/üi-


lah (âyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
“ Ey 'A ljd ,« ^ in î..'.E m irlik isteme. Eger senin talebin üzerine sana emirlik
veriliree,.'istedigin şeyin som m lulugu:sana yüklCnir. Eger'sen tülîbî olm adan
sa n ae n ٠ lik verilirse, o işte y a rd n n 'g ö rü rsü n . Bir-ÎŞ-İçin yem in-eder.'sonra.
da aksini yapm akta hayjr görürs'en, daha haj^rh gördüğün ne ise.oAu yap,
. i g i n yemin İçin de'-kefârette-bulnn.” [Buhârî, Ahkam 5,-6,.Eyman 1‫ ؛‬Müs-
.!‫؛‬m ,İm âretl9,.(1652);.Ebu D avud,H arâc2,(292?)î T‫؛‬rm‫؛‬zî,.Nüz٥r 5 , (1529):
Nesâî,.Adâbu٠l-K udât5,-(8, 225).‫' ذ‬
'A Ç IK L A M A :.'.'
1- Hz. P e y g i b e r (aleyhissalâtuvesselâm)’in emirlik taleb etmemeyi tavsiye
'Cttigi.hadîslerdenbiri.de.budur. Bu hadîste, talebin'birmahzûratelirtiliyor: “ İşiyle
yalnız bırakılmak, fist.makamlann deStegUıe mazhar olmamak; ‫ ﻻ ط‬Hacer der
ki:' “ Hadisin mânası sudur: “ Kim emirliğe taiib olur yekendisine de verilirse,
hıreısebelj'iy'le,.kendlsineyarflm'^ilmez'. Buhadîsten, “ hûtaimieilgil.ibirvazî-
fe talebetmenin mekruh oldugu” nÇticçsi çıkarılır, emirlige kazâ, kisbe vs. 'me-
muriyeder de girer. Keza k i , t m . r a ^ i - h ı r e g ^ ٠ leı^yanlımdan'mahram
kalacaklarını da İfâde i r . * ’ '
432 KÖTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

٧ar:'Bir İŞİ 2- Hadîste, tamamen'başka bir.konuya gren.-ikincl, bir kısım daha


yapacagım diye yemin ettikten s٠nra bunun mahzurlu olacağını gören kimsenin
durumu. Hz:'Peygamber'(aleyhissalâtu.vesselâm) “ yeminimi yerine getirmem .
lâzım’’ gerekçesiyle mahz'urlu gOrUlen .İŞİ.yapmakta' ısrar. edilmemesini tavsiye,
ediyor. M.üslüman, seı^iatın. ve aWın gö'sterdiği'şer ‫ ذﺛﻤﺪس‬. ^ yapm ada-ıs^ etoemeli
-Yemin bile etmiş ol'sa... Zira, dininUz yeminin ftıtulmaması hâlinde kefâret Ode
,mek.sfiretiyle, onun günahından -kurtulma çaresi getirmiştir. Bu mesele, sâdece
-hadisle değil,'ayeti kerîme ile de takrîr edilmiştir.- “ Allah yeminlerinizin kefa
me.şrn) kıhn)-rette çözülm esini-size-farz٠

‫ ] د ﻇ ﻎ ﻇﻰ اق؛ى | أ ﯪ‬:‫ال‬٠ ‫ﻧﻪ‬. ‫ ج وﻋﻦ ؟ف ر س رض ﻟﻠﻪ‬I 4


U
‫ﺷﻔﻲ وﻷﻟﻖ‬:‫ى‬٤‫أﻣﺮﯪ ﺀ‬.-:‫'ﺗﺎررل اﻟﺘﻪ‬.‫أﺧﺬﺋﺘﺎ‬-‫ﻗﺎل‬٤,،‫ﺑﻸف ﻣﻒ اﺋﻰ ﻋﺌﻰ‬.‫ؤز‬
‫أﺣﺪأ‬,‫ ﻻ 'إؤﻟﻰ 'ﺧﻨﺎ اﻛﻞ‬.‫ ﻧﺎﻟﺘﻪ‬.‫ إﻗﺎ‬:‫ ﻧﻤﺎل‬،‫ ﻣﺶ ﻧﻠﻠﺊ‬:‫ ؤﻗﺎو اﻵض‬،‫اﻟﺌﺬ ﺀﺗﺎﻟﻰ‬,
‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺨﺴﺔ إﻻ‬.[‫ىﺗﻪ‬٠‫ﺳﺄﻟﺔ أؤ أﺣﺪﴽ ; ص‬
4. (1۶24)- (radıj^allahu anlı) 'anlatıj^or: ‘*Yanımda amcamın evlat-
larından iki kişi daha olduğu halde Resûluüâ (aleyhissitu - ‫‘ ب‬
runa girdim: Yanımdakilerden biri:
“Ey Allah ın Resûiü! A l l â ’m sana- tevdi ettiği işlerden bazdan üzerine bizi
emir tâyin e t” dedi. Diğeri de' ayni talerde bulundu. ResûlulM (aleyhissalâta
v e s s e lk y ın odara cevabi şu oldu: ■'i : : . . i ■,
“ Biz, -Allah.a-kaşem .Işun-'.hu işe, onu taleh'eden, yeya ona hırs gösteren
hiç kimseyi tayin etmeyiz!” [Buhârî, Ahkâm 7 ,1 2 , îcâre 8 , istitâbe 2; Müslim,
imâmt-7j (1733)‫ ا‬Ebû Dâv.ud, Harâc'2, (2930)‫ ؛‬Nesâî, Adâbu’l-K udât4,(8,'224) ٩‫ا‬
AÇIKEAMA:
Bâbın.bn son rivâyeti de emirlik- talebini reddeden hadislerden biridir. As-
^lında'hadls -ki.taplarında bunun başka' örnekleri de var., Resâlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)’ın.bu ,talepleri bazan daha değişik daha mü'lâyim bir üslûbla reddettiği
de olmuştur:
Buhan’nin bildirdiğine göre, £nsâr’dan birinin; “Ey A d i m Resûlû, Man-
cayı me mur tâyin ettiğin gibi beni de tâyin etmez misin?“ ş e l d e k i müracaatı-
na şu cevabi vermiştir:
...Denden- sonra (maddi m enfaatlerde kendilerini öne alan Uraeradan vâki)''
c il t EMİR OLMANIN KÖTÜLÜĞÜ 433

bencillikler göreceksiniz. O zam an, âhirette ha٢z-ı kevserin başında bana ka­
vuşuncaya k a d a r sabredin.”
Ebu Davud’un bir rivâyetinde, benzer talepde bulunanlardan bazıları, arka­
dan özür diletecek olan şu sert cevabı alır:
..Benim nazarım da hıyanette en ileri olammz iş taleb edeninizdir...”

2- Memurluk Talebi Ne Zşunan Meşru Olur?


Kaydedilen rivâyetlerin hepsi memurluk talebini reddetmekte ise de, bunun aksini
te’yîd eden nassî örnekler de var. Her şeyden önc^ Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Yu­
su f örneği vaT.Mısır kraliyet sarayında hazîne işlerine talih olm uştur:ji ٠‫ ؟‬٠١J ll
; ‘.Yusuf: ..Beni mem leketin hazînelerine m e­
m u r et. Ç ünkü ben kofum asm ı ve yönetmesini bilirim ” dedi” (Yusuf 55).
Kezâ Ebu Dâvud’da gelen bir hadîs de şöyle: ..K im m üslüm anlarm kazâ (hâ-
kimUk) işlerini taleb eder, ona nâil olur, sonra da verdiği âdilâne hüküm ler,
âdilâne olm ayanlara galebe çalarsa cenneti hak eder, kimin de âdUâne ol­
m ayan hüküm leri galebe çalarsa cehennemi boylar.”
İbnu Hacer, kadılık talebi husûsunda bu rivâyette görülen ruhsatla, önceki ri-
vâyetlerde ifâde edilen memurluk talebi yasağı arasındaki teânızu şöyle te’lif eder:
“ Talebi sebebiyle kendisine yardım edilmeme durumu, kadılığı elde ettiği tak­
dirde adâletle hükmetmesine mânî değildir. Veya birindeki taleb kasda, diğerin­
deki de tâyine hamledilir. Nitekim, Ebû Mûsa hadîsinde: -ki sadedinde olduğumuz
hadîstir- “ Biz hırs gösteren kimseyi tâyin etmeyiz” demiş, bunun mukabilini
de “ yardım” la ifâde etmiştir. Bu durumda, eğer işi husûsunda Allah’tan yardım
olmazsa, bu işe o kimse yeterli değil demektir, talebine müsbet cevap verilme­
mesi gerekir. Şurası açıktır ki, her memuiiyette bir kısım meşakkatler vardır.
Öyle ise kim Allah’tan yardıma mazhar değilse, girdiği işte büyük bir vartaya
(telâfisi olmayan zarara) düşer, dünyası da âhireti de hüsrâna uğrar. Şu hâlde
aklı olan kimSe, asla taleb peşine düşmez. Ancak yeterli ise ve talebi olmadan
kendisine verildi ise bu durumda Sâdıku 1-vâdi’l-emîn plan Resûlullah (aleyhis-
salâtu vesiselâm) yardım vâadetmiştir. Böylesi bir memuriyette fazüet olduğu izâh-
tan vârestedir.”
Şu hâlde yasak liyâkatta düğümlenmektedir. Bir işe lâyık olmadan o iş taleb
edilmemelidir, mü’min, bunun meşûliyetini düşünerek taleb etmemelidir. Tâyi-
. ne yetkili kimseler de lâyık olam aramalıdır.
Bu mesele ile ilgili olarak Inkm Nçvevrmn açıklaması da konuya zenginlik
434 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

getirecek mahiyettedir. Bâzı iktibasları aynen kaydetmeyi -mevzuun ehemmiyeti


sebebiyle- faydalı buluyoruz:
“ Bu hadîs, memuriyetten kaçınmak husûsunda büyük bir delildir. Memuri­
yetten kaçmak, bilhassa onun gerektirdiği vazifeleri yerine getirmekten âciz olan
kimseler için şarttır. Hadîste mevzubahis edilen rüsvaylık ve pişmanlık ise, me­
muriyete ehil ve lâyık olmayan vçya lâyık olsa bile, icraatı sırasında adâlete riâ­
yet etmeyen kimselerle alâkalıdır. Allah onları kıyamet günü rüsyây edecektir.
Fakat me’muriyete ehil ve vazifesinde adaletli olanlar için büyük fazilet var­
dır. Bu husûsta da birçok sahih hadîs gelmiştir... Liyakatli ve âdil memurların
fazileti husûsunda müslümanlar icmâ da etmişlerdir.
Fakat şurası muhakkak ki, memuriyette her şeye rağmen büyük bir tehlike vardır
ve bu sebeple Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ondan sakındırdı, âlimler sa­
kındırdı ye hattâ seleften pekçök kimse, birçok sıkıntıları göze alma pahasına me-'
muriyet almadılar..’
Memuriyet almamak için hapsi, kırbaçlanmayı ve sonunda ölmeyi bile göze
alanların başında İmâm-j Azam Ebu Hanîfe (rahimehumullah)’nin geldiğini yeri
gelmişken kaydediyoruz.
B E Ş İN C İ F A S IL
‫؛‬mam ve EMÎRE İTAATİN VACİB OLUŞU

‫ ا ت;ﻻ‬: ‫ ]ق\ل وﻣﺮد ﻟﻠﻪ ا ت‬:‫ ﻗﺎو‬4‫ ~ ص أض رﺿﻰ ع ﺀذ‬١ n


‫ﻳ ﻬﺎ ى ث‬: ‫ ؛ا م‬.‫ﺑﺬة ذا‬٠‫ ط ذ‬٠‫ر‬ ‫ىة‬٠‫ذذ ﺟﺜﺊ‬٤ ‫ ةﻛﻠﻢ‬٤ ‫ةﺗﺖﺀل‬٠‫ا‬ ،١^
.‫اﺑﺎ ر ى‬. ‫ أﺧﺮﺟﻪ‬٠‫اﻟﺘﻪ ﺛﺘﺎﻟﻰع‬
,‫وﺟﻌﻮدة ﺛﻌﺮه؛‬.'^،‫ﺿﻼ ق ﻣﻮاد رأس اﻵﺳﻮد‬ ٠‫اوﺳﺔ‬٠'‫ﺟﻌﻞ‬
1. (1725)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: ‘*ResûluUâ ( â y h î s â t u ves-
selim) buyurdular ki:
“ Dinleyin ,ve ita a t edinl H attâ, üstünüze, başı k u ru üzüm dânesi gibi si-
yah Habeçli bîr.köle bil'e tayin edilmiş olsa, aram zda KitâJjullah’ı. tatbik et-
'tikçe... (itaatten ayrdm ayın).” [Buhârî, Ahkâm 4, Ezân 54, 56.)
AÇIKLAMA:
Jmâma-itaat etme gereğini ifade eden mühim.hadîslerden biridir. Bu mev-
zuda pekçok hadîs vârid olmuştur. Bir kısmı, müteakiben-bu babta gOrUlecektir.
2- Bazıâlim ler,buradakendisineitaatemredilenk 01eh^
yoksa devlet başkam da olabilir mi? diye incelemişlerdir. Öncelikle, devler baş-
kani tarafından tâyin edilen herhangi birmemurun kastedildiği belirtilir. .Çünkü,
İslâm ulemâsı, kOlenin devlet başkam olamayacağına icma etmiştir. Bununla be-
-râber-yine de demişlerdir.'ki:. ‘*Bu normal şartlann kaidesidir, ihtiyMolduğu tak-
dirde başa köle getirilmez. Fakat, bir köle zorla, kuvvetle başa geçecek olursa,
'‫ ؟‬ıkacak-fitneyiönleraek.i‫ ؟‬in,m âsly^em ^^
Hadisle ilgili olarakHattahl'nin getirdiğl'mUlâhaza biraz daha ferklı: “ Bazan
hiç olmayacak şey, olmuş-gibi mi‫؟‬âl verilebilir. Bu hadîs dahi böyle bir temsilde
'bulunmaktadır. Şer’an kölenin bu işe seçilmesi, câiz olmasa da, 'itaat etme emrin-,
de mübâlağa maksadıyla, Habeşli. köleye, iteat zikredilmiştir.”
436 K Ü İ İ SİTTE MUHTASARI ‫ ؛‬. c il t

Habe§!lnin'.ba§ının.kuraüzömete§bîhi,.ta§ının - 3 ^ ‫ ؟‬ülcIügü
yahhğı 'Sebebiyledir. Bu, hakâret, sUret ‫ ؟‬Irklnllgl ve itlbarsjzljğa bir temsildir.

٠‫ﻣﻦ‬ ‫ﻟﻠﻪ‬١ ‫ﺍﻝ ﻭﺳﻮﻝ‬٠‫ﺫﺍﺩذ ﻝ‬- ۶ ‫ وﻋﻦ ﺃﻯ ﻫﻤﻴﺮه ﺭﺿﻦ ﺍﻟﻠﻪ‬-' ٢ .

‫أﻷخ ﻗﺬ‬ S ‫ ذس‬، ‫ ﺗﺬ'ﻏ ﺼﺎ ف ﻗﻘﺬ ﻏﺼﻰ اﻟﺘﻪ‬-‫ ذ‬، ‫ذاغ اﻟﻠﻪ‬٠‫ﻧﻘﺬ ا‬
‫ أﺧﺮﺟﻪ ا ﻟ ﺜ ﻴ ﺨ ﺎ ن ' وا ﺑ ﻰأ‬. ‫ وﻣﻦ ﻧﺌ ﺾ أﻷﺑﻬﺬ ﺋﻘﺬ ﻏ ﺼﺎ ئ‬، ‫ﺀذى‬٠‫أﻃﺎ‬
'2. (1726)-Hz. Ehu Hİireyre (radıyallahu anh) anlatjy.r^ ,
hissalâtu vesselam) buyurdular ki:
“ Kim bana itaat etmişse mutlaka Allah’a itaat etmiştir. Kim de bkna is-
yan etmiş ise, rautlaka Allah’a .isyan etmiştir. Kim emire itaat ederse mutla-
ka bana itaat etmiş olur. Khn de emire isyan ederee mutlaka bana isyan etmiş
olur.” [Buhârî, Ahkâm 1, ‫ ؟‬İhâd 10.9‫ ؛‬Müslim, İm âret33, (1853)‫ ؛‬Nesâî, Bey’- '
â t2 7 , (7, 154).]
AÇIKLAMA:

Baştaki ilk cümle mâna iti'bâriyle Kur'ân'dan muktebe’s gibidir. Zîrâ âyet-i
kerimede: ‘Kim ResUl’e itaat ,ederse mutlaka Allah’a itaat etmiştir” .(Nisa
٤

80) buyurulmaktadır. Bu ük.cümle şöyle de te’vil edilebilir: “i bana itaatederse


mutlaka Allah’a itaat etmiş olur. Çünkü ben, A l l â ’m emrettiğinden başka bir
emirde bulunmam, öyle ise, kim kendisine emrettiğim şeyi yaparsa, onu emret-
memi bana emreden Zât-ı Zükelâl’e itaat etmiş olur.
'Mânânın'ŞÖyle olması' da mümkündür: 'Madem ki Allah bana itaat etmeyi em-
retti, öyle ise'ki‫ ؟‬bana itaat ederse, Allah’ın,, bana itaat etmesi İçin kendine yap-
tığı emre itaat etmiş'olur.
.Mâ١'siyetle ilgili yasak'emrine uyma hususunda da ayni şeyler söylenebilir.
١‫ﻷ‬ '،
2- itaate gelince,'., ‘-‘Emredilen şeyi yapmak, yasaklanan şeyi de terketmek-
tir -‫ ﺀ‬isyan da bunun hilâfıdır.,

‫ ﻋ ﺰ‬. . . ‫اﻟﻲ‬.' ‫]ﻫﺎل رﻣﻌﻮق‬ :‫ر'رﺿﻰ اﻟﺘﻪ ﻋﺒﻤﺎ ﻗﺎل‬٠‫ﺀ‬, ‫ وﻋﻦ اﺑﻦ‬- ٣ ‫اا‬،‫اا‬
‫ن \ﻻ‬1٠'‫ة‬١‫ﺑﺘﺌﻀﻖ‬٠ ‫ ﺋﺌ ﻎ زال*ﯪﻏﺔ ^ أﺣﺚ وﻛﻮه اﻷ أة ﯮﺋﺰ‬٠‫ﺀﻣﺪ ال‬٠‫ﻟﺘﺰ؛ اﻟﺊ‬١
.‫ ﺟ ﻪ اﻟﺨﺴﺔ‬/ 1 .[‫ﯪﺀه‬٠ ‫ﺳﺌﻎ زﻷ‬- ‫ﻳﺘﺌﻤﻮؤؤ ﻗ ﻼ‬
6. d L T İMAM VE EMİRE İ T A A İ VACİB OLUŞU 437

3٠ (1727)-H z. ‫ ﻻ ط‬Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “ResululM (aky-


hissalatu vesselâm) buyurdular ki:
“ M üslüman-kişiye, hoşuna giden veya gitmeyen her hususta itaat etmesi
gerekir,. Ancak, mâsiyet (Allah’a isyan) emredilmişse 0 hâriç, eger mâsiyet
emredilmişse, dinlemek de yok, itaat de yok.'” [Buhârî, Ahkâm 4, Cihâd -108‫؛‬
Müs!lm, îmâret.38, (1839)‫ ؛‬TIrmIzî, Cihâd 29‫( ؛‬İ708)‫ ؛‬Ebû Dâvud, Cihâd86,
(2626)‫؛‬.'Nesâî, Bey’ât.34, (7,.160).1
.'AÇİKLAMA:.,
1- Emîre itaat sâdece hoşa giden şeylerde değildir. Hz..Peygamber (aleyhis-
salâtu vesselâm), yeni miislüman ol-anlarla biat akdi yaparken çoğunlukla şu şartı
koşmuştur: “ Güçlülük halinde'de zayıfljk'halinde de, zorluk halinde de٠ko_
layhk hâlinde de,'^haksMİ‫؛‬ğa ugram a halinde de... dinleyip itaat'etm ek..
Emirde .gOriilen hoşlanılmayan,şeyler, oridan mârtiz kalman haksizlik Ve zu-'
lUmler, ona olan itaat vazifesini kaldırmıyor,-isyan hakki getirmiyor. ResUlullah
(aleyhissalâtu vesse'lâm) böyle nâhoş'durumlarda da sabır emrediyor:

‫ ئ ﺟ ﺎ ة‬،^ ‫ ز ج ﻣﻦ ا ﻋ ﺎ ن ﺷﺒﺮا' ى‬٤ ‫ظ ﻗﻨ ﺺ ئﺀﺋﺔ ﻧﻦ‬ ‫ ﻣﺬ ﺿ ﻪ‬٥; ‫ﻧﻦ‬


“ Kim 'emirinden hoşlanmadığı b ir şeyle karşılaşırsa sabretsin,, zira .kim
sultandan bir, karış uzaklaşır veölürsC câhiliye ölümü ile ölmüş .olur.”
2- îmâm-mâsiyet emredecek' olur'sa itaat'hakkını kaybeder.. Demek ki zulme
mânız kalmakla, n»âsiyet emri'ne manız kalmak farkli şeyler. Mâsiyet dînen, ğü-'
nah .olan, Al'lah’a İsyân mânâsı taşıyan fiildi'r‫ ؛‬namazı terketmek, İçki İçmek,.ku-
mar. oynamak b'irer mâsiyettir. Şu halde imam, bu nevi emirlerde, bulu.nursa bu
emirlere itaat edilmez. '
ResUlullah (.alei,hissalâtU vesselâm)’ın koydı^ıgu kaide şudur: '
‫ “ ﻷ ﻃﺎﻋﺪ ﺑ ﻰ ﺋ ﻤ ﻤ ﻪ اش‬Allah’a isyanda kula itaat yok.” .
Bu man'a, hadîslerde ferklı'-ifadelerlete’kid edilmiştir.
‫ “ ﻷ ﻃﺎﻋﻪ ﻟﺜ ﺊ ﻹ ﻳﻄﻊ 'ﺍﻟﻠﺔ‬Allah’a itaat etmeyene itaat y oktur.’,’
‫ص‬ ‫ ﺍﺵ‬.‫ ﻻ ﻃﺎﻋﺔ ﻟﺜ ﺊ ﻋﺼﻰ‬-^“ Allah’a'isyan ed«îne itaat yoktur..”

Ulemâ, 'küfre düşen İmamın mün‫؛‬azil oldugunda,'bu,durumda.bütün müslü-'


manlara, isyan etmenin vâcib olduğunda icma. etmiştir, ibnu Hacer, hükmü şöy-
le baglar: “ isyana gücü yetene sevap vardır. MUdâhene eden ğönahkâr olur. Aciz
kalana da oradan hicret'gerekir.’,’
438 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASARI erciL T

‫أﻷ‬ I ٠‫ زﻗﺂد رﻣﺰود اﻟﻠﻪ‬:J


U‫ش ﻋﻨﻪ ؛‬١‫ وﻋﻦ ﺻﺮ ر ض‬- ٤ I
‫ ﺀ و ن ﻟﺌ ﺐ‬٠‫ وﻫﺊ‬،(‫و ﯮ ﺋ ﺦ‬ ‫ﻓﻴﻴ ﺬ ﺛ ﺠ ﻮﻧﻴ ﻢ‬١ ‫ ﻛﻠ ﻢ زا? را ر' ﺋ ﻠ ﻢ ؟‬: ‫ا ﻫ ﺎ ر اﺗ ﺰا‬

‫و ﺷﺘ ﻮﺋﻴ ﻢ‬ ،(‫و ﻳ ﺼ ﺮ خ‬ ‫ ﺋ ﻨ ﻴ ﺬ ﻳ ﺼ ﺮ ئ؛ ب‬. ‫ ز ﺑ ﺬ ؤ أ د ا ? ﻓ ﻠ ﻢ‬, ،(‫خ‬ ‫ذﻳ ﺬ ﻋ ﻮ ن‬

.‫ا ﻛ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬ ‫ ﺟ ﻪ‬/ ‫ أ‬.[(‫وﻳﻠﺘ ﻮ خ‬

4 . ( 1728) - ^ ‫ةذ‬٠. Ömer (radıyallahu anh) anlatıy.r: iiResûlullah (aleyhissitu


:vesselam) buyurdular ki
Size em irlerinizin en' hayırhları kim lerdir, en.şeririeri'kim lerdir haber “
vereyijn mi? O niarm .en haymldar» sizlerin sevgisine m azhar olanlar, sizlCri
.seyenlerj lehlerinde hayjrla dua edersiniz.,.onlar da size hayır dua ederler '
,Üm erânızın şerirleri de sizin bugzettiklerinizdir, onlar da size bugzederler
siz .onlara lânet edersiniz, onlar da size lânet ederle.r.” [Tirmizî/ Fiten 77 ,
( 2265 ). ‫ ذ‬.,
AÇIKLAMA:
Bu hadis,'-idarecilerle halk arasındaki münâstbetleri tanzime yöneliktir. K a r
gJİıklı sevgi ve güvenin esas olması tavsiye 'edilmektedir. Bu hadisi bilen -âmir‫؟‬-
halk tarafından sevilmiyorsa veya halkını sevmiyorsa, birbirlerine lânet okuyor-
larsa, arada bir kopukluk var-demektir.
ResUlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu noktada su‫؟‬u idareciye yüklüyor: “ E n
şerli, en kötü âm iriniz.tarafınızdan sevilmeyen, sizi sevm eyendir...” öyle
ise hayırlı bir âmir olmak istiyorsa -ki mü’min, hayırlı olmayı- aramak zorundadır-
kendini sevdirmenin, halkını sevmenin ^^ollannı.aı^aj^acatoır..
§u halde hadi،, âmirlere, idârecilere halkın gönlünü, duâsını almak süreriyle
'‘‘üa^/ırlı olmak,^ İçin çalı'şmak zonında oldugıı^nıı gOsterij^or.

‫دزج‬ ‫ ﺗﺬ‬4 ‫ﻏﻮ'ذ ش‬٠‫']ةا'ل ر‬:‫ ﻻل‬٠‫ﺀذ‬,‫رﻳﺮأ رﺿﻰ ف‬٠' ‫ وص ﴽى‬- ٠ ٠


.‫ أ ر ﺟ ﻪ اﻟﺜﻴﺨﺎف‬.[‫ﻩ ﺟﺎﻣﻨﺊ‬٠‫ا ؤﻧﺎزق اﻟﻴﺘﺎﻏﻦ'ﻧﺘﺎب ﻣﺎت ﻡ‬،‫اﻟﺔﻏﺆ‬.‫ص‬

‫ﺩﻥ‬ ‫اﻟﺘﻪ‬ ‫رﺳﻮلﺀ‬ ‫]ﻗﺎﺩ‬ :‫ﻗﺎل‬ ‫ﻋﺌﻪ‬ ‫اﻟﺘﻦ‬ ‫ﻟﺮﺓ ﺭﻓﺲ‬٤‫ﻫﺮ‬.'‫ﺓ ﺹ ﺁﻑ‬٠‫ﻭﻑ ﺭﻭﺍ‬
‫ ﺅﻣﻦ ﻗﺎﺀ ل ﺀ ﺷ ﻎ ﺭﺍﻳﺔ‬، ‫ ﻣﺘﺊ ﺟ ﺎ ﻷ‬.‫ﻧﺘﺎ ﺙ‬.‫ﺯﻕ ﺍﻟﻴﺘﺎ ﻋ ﺔ‬،‫ ﺅ‬،‫ ﺍﻟﺘﺎ ﻱ‬.‫ﺭ ﻍ ﺽ‬
6. c il t İMAM v e EMmEİTAATİNVACİB o lu su 439

^ ‫و‬ ،‫ﻏ ﻬ ﺢ‬ ‫ﻫ ﺰ‬ .‫ أ ؤ‬، ‫ب‬ ' ‫ أ ؤ ﺗﺬ ﯮ إ ر‬، (٢)‫ﺳ ﺔ‬ ‫ ا ﺷ ﺜ ﺖ‬0 )‫ﺀ ﺗ ﻲ‬

‫ ز ﻷ‬141‫ ا ﺧ ﻰ ' ﻷ ﻗ ﺤ ﺎ ش' ﻳ ﺬ ; ؛‬٠‫و‬ ‫ادﻫﺎ‬ ‫ ﻳ ﺮ ت‬. ‫ ؤ ﺗ ﻦ ﻛ ﺰ ﺟ ﻌ ﺰ أ ش‬، ‫ﺟﺎ ﻫﺜ ﺊ‬

‫ﻳ ﻰ‬:‫ﻣ ﻠ ﻢ واﻟﺬﺳﺎ‬ ‫أﺧﺮﺟﻪ‬ .[‫ ؤ ﻟ ﻨ ﺬ ﻣﺌﻪ‬,‫ ﺑ ﺲ ﻣ ﻰ‬٠ ،‫ﻏﻴﺪﻗﺎ‬ ‫ذى‬ ‫ ﺛﺬد‬٤ ‫ص‬

5. (1729)- Ebu Hıireyre (radıyallahu anh) anlatıyor: ‘ iResûluüâ (aleyhissa-


mtu vesselam) buyurdular ki:
“ Kim itaatten dışarı ‫ ؟‬ıkar ve. cem aatten ayrdıT ve bn halde ötörse, câMK٥
ye ölümü ile ölür.»» [Buhârî, A h k âm ،‫ ؛‬Müslim, İm âret53,.(lW 8)‫ ؛‬Nesâî,-Tah-
.rîm 28, (7 ‫ ﺀ‬123)‫ ؛‬jbn٧ 'M âce,,Fiten 7, (394,8).]

Ebu HUreyre nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: *iResûlullâ (âyhissalâtu


vesselâm) buyurdular ki:
“ Kim itaatten çıkar,' cenaaatten ayrılır (ve bu halde ölürse) cahMiye ölü",
m ü ile ö'lmüg olur. Kim de körükörüne çekilmiş (ummiyye) b ir b ayrak altm-
-da savagır, asabiyet (ırkçılık) İçin gadablanır-veya asabiyete çağırır veya
asabiyete yardim, eder, bu esnada )'da öldürülürse bu ölüm.de-câhihye ölü-
m üdür. Kim ümmetimin üzerine gelip iyi' olana da, kötü olana da ayınm .yap.
m adan vurur, mU.min olanlarına hurm et .tanımaz, ahid sahibine verdlgl sözü
de -yerine getirmezse.© benden değildir, -ben de ondan değilim .” [Müslim,
İmâret 53, (1848)‫ ؛‬Nesâî, Tahrîm.28, (7, 123)‫ ؛‬ibnu Mâce, Fiten 7 ٠ (3948).]'
AÇIKLAMA:
Son iki.hadîste, cemaat, asabiyyet, mnmiyye b a y i gibi, -bilhassa zamanımızda
mfislümanların iyice bilmeleri zarUret hâlini almış baZi tâbirler var:

!-CEMAAT m eselesi

“ ...Aslında cemaate uyulması ile alâkalı nebevi emir-bundan İbâret değildir.


Bu mevzuda g'elert birçok rivâyet, Hz. Feygamber (aleyhissalâbı vesse!âm)’in IS-
rarla cemaate uymayı, cemaatten ayrılmamayı emrettiğini gösterir. Bir İki.tâne-
sini kaydedelim:

.‫ أى راﻳﺔ ﻓﺘ ﺔ و ﺟﻬﻠﺔ‬.‫اﻟﺨﻴﻦ وﺿﻤﻬﺎ ا ﺧﺎ ن‬ ‫ﺑﻤﺮ‬ ‫ب؛‬ ( ١)

‫ل ﺧﺾ‬ ‫ﻏﺎﺗﻞﺀ وﻳﺪ ﻋﻮ و ﻳ ﺒ ﻤ ﺮ ﻻ ﻟ ﻌ ﻤ ﺮ ة اﻟﺪﻳ ﻦ واﻟﺤﻖﺀ‬٠ ‫و ص‬ ،‫ﺀاراه‬1 ‫ا ر ﺟ ﻞ‬ i j d ( ٢.)


. ‫ ي‬٠‫اﻟﺠﺎ‬ > ‫«!ل ا‬، ‫ ﻣﺎه‬TT ٠‫ ﻭ>ﺍ‬،..‫ﻫﻮ‬ i r J
440 KÜTÛB.İ SİTTE MÜHTASASI 6. CİLT

..Size eemaati tavsiye ederim , ayrılıktan da sakının, zira şeytan iki kişi­
den uzak d u ru r. Cennetin ortasım isteyen, cem aatten ayrılm asın.”
..Allah ümmetimi dalâlet üzere toplamaz. A llah’ın eli cem âatledir. Cemâ­
atten ayrılan ateşe gider.”
**Cemaat rahm et, ayrılık a zab tır,”
..K im cem âatten b ir karış ayrılır, sonra da ölürse câhiliye ölümü ile öl­
m üş o lur... boynundaki İslâm bağım çıkarıp atm ış o lu r.”

CEMÂATTEN MAKSAD NEDİR?


Yukarıda kaydettiklerimizle cemâatin ehemmiyeti anlaşılmış olmakla beraber,
bizim için henüz müphem olan nokta, “ cemâat” ten kastedilen şeyin ne olduğu­
dur. Acaba uymakla mükellef olduğumuz şey nedir? Bu husus zikredilen hadîs­
lerde açıkça gözükmüyor.
Nitekim âlimler de ‘‘cemâat’’ tâbiri ile kastedilen şey hususunda ihtilâf etmiş,
bundan “ ashâb” , “ ehl-iilm ” ; “ ümmetin ekseriyeti” , “ diğer dinlerin mensûp-
larma karşı da -vâcib meselelerde ihtilâfa düşmedikçe- müslümanlarm cemâati”
vs... kastedilebiîeceğini ileri sürmüşlerdir.
tbnu.l-Mübârek, din büyüklerinin, etrafında toplanmış bulundukları şeylerin
“ cemâat” olduğu görüşünü benimsediği için, kendisine buradaki “ cem âaf’ten
sorulunca: “ Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer’dir” cevâbım verir. Onların ölmüş bu­
lundukları hatırlatılınca da başka isimler... ve en sonunda da devrindeki sâlih ve
muttaki bir kimsenin ismini vererek, tek kişiyi “ cemâat” olarak vasıflândınr.
Âdil imamı ve âlim kişiyi “ cemâat” olarak kabûl eden, bu görüşü benimse­
yen İbnu’l-Arabî daha vâzıh bir ifâde ile: “ İslâm’ın cemaati “ adâlet” ve “ ilim’-
’dir yorumuna ulaşır.
Kanaatimizce, hadîste “ uyulması vâcib oldüğu”belirtilen cemaat hakkmda âlim­
lerin yaptığı bu yorumların hepsinin bir doğruluk, haklılık yönü vardır. Ancak
herbirinin haklılığı mutlak olmayıp husûsî şartlar, değişik zâviye ve nokta-i na­
zarlarla kayıtlıdır.
Bütün hadîsler gözönüne alındıkta ve daha umûmî şartlar muvâcehesinde bu
görüşlerden biri üzerinde sabit kalmak oldukça zor ve tekellüflü olacaktır. Bu
sebeple burada mevzubahs olan cemaatten “ sevâdu’l-a’zam .’ı, yânî büyük ekse­
riyeti anlamamız daha uygun olacaktır: İlmî meselelerde âlimlerin ekseriyetini,
herkesi ilgilendiren içtimâî ıheselelerde efrâd-ı milletin ekseriyetini vs...
6. c il t İMAM VE EMİRE İTAATİN VACİB OLUSU 441

Nitekim, umûmiyetle, ilim adamları, bu tâbir ile “ sevâdul-âzam” yâni, ihti­


lâf durumunda “ ekseriyetin bulunduğu ta r a f ’ kastedildiğini kabul etmiştir. De­
lil olarak şu hadîsi gösterirler: “ Benî İsrâil yetmişbir ftrkaya ayrılmıştır, benim
üm metim ise yetmişiki fırkaya ayrılacaktır. Bu fırkalardan biri hâriç, hepsi
ateştedir. Ateşe gitmeyecek olan fırka, cem âattir.”
Cemâatten, ekseriyetin kastedildiğini ifâde eden başka rivâyetler de gelmiştir.
Bunlardan birinde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): “ Ümmetim dalâlet
üzerine toplanm az, öyle ise araların d a ihtilâf görürseniz, size sevâd-i âzami
iltizam etmeyi tavsiye ederim (aleyküm bi-sevâdi’!-a’zam )” buyurmaktadır.
Hadîste gelen “ sevâd-ı a’zam’’ tâbiri ile ekseriyetin kastedildiği âlimlerce be­
lirtilmiştir.
Suyûtî, sevâdu’l-â’zamı “ doğru yolda gitmek üzere birleşenlerin ekseriyeti”
diye izâh eder.
İhtilâf ve fitne zamanlarında ekseriyet tarafın iltizam edilmesi gereğini ifâde
eden daha vâzıh bir rivâyet Ebû Mes’ûdi’l-Ensârî’den gelmektedir, Mezbûr (ra-
dıyallahu anh)’dan, Hz. Osman fitnesi sırasında bu durumla alâkalı olarak Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’den bir işittiği varsa onu, yoksa şahsî kana­
atini söylemesi istendiği vakit şu tavsiyede bulunur: “ Size ümmet-i Muhammed’in
ekseriyetine uymayı tavsiye ederim (aleyküm bi-uzmi ümmet-i Muhammed). Zi­
ra Allah, ümmet-i Muhammed’i dalâlet üzerine toplamaz.”
İbnu Kaadı Siıhâvî’nin Fetâva’s-Sağîr’den naklen Câmi’u ’l-Fusûleyn’de kay­
dettiği bir görüş de bizim için aydınlatıcı mâhiyettedir: “ Eğer Hz. Ali olmasay­
dı, ehl-i kıble ile savaşı aklımız almazdı! Hz. Ali ve O ’na tâbi olanlar ehl-i adl’dir,
hasmı ve ona tâbi olanlar da buğât’dır (âsilerdir). Zamanımızda kimin ehl-i adi,
kimin bâği olduğu husûsundaki hüküm, galebe çalana (ekseriyete) göredir. ÂdU
veya âsi olanı bilemeyiz, zira hepsi de dünyâyı taleb ediyorlar.”

Bu meselede son olarak İbnu’l-Arabi’nin ‘‘Cemaate uyup, ondan ayrılmama’’


emrini muhtevi hadîsten çıkardığı hüküm de burada kayda değer. O, mevzuunu
ettiğimiz hadîsten iki hüküm çıkarır:
1- Ümmet bir meselede icma edip anlaştıktan sonra arkadan gelenlerin aynı
meselede yeni bir görüş ortaya atmaları câiz değildir.
2- Müslümanlar bir imâm (lider) üzerine birleştikten sonra onun üzerine arka­
dan nizâ ve ihtilâf çıkânnak helâl değildir.
442 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

CEMAATTEN A YRILAN LARI TELİN :


Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) müslümanlan bir taraftan birliğe ça­
ğırırken, diğer taraftan da ayrılanları, nifak ve ihtilâf çıkaranları lânetlemekte-
dir. Bu mevzüda da pek çok rivâyet gelmiştir. Birkaç tânesini daha kaydedeceğiz:
. ‫؛‬Benden sonra birtakım şerler, fesadlar ortaya çıkacak. Bu zam anda, her
kimin cemaatten ayrıldığım veya -birlik hâlinde olan- ümmet-i M uhammed.in
birliğini bozmayı arzu ettiğini görecek olursanız,kim olursa olsun onu öldü­
rü n . Z ira Allah’ın eli (hıfzı, yardım ı) (birlik içinde olan) cemâatle berâber-
d ir, zira şeytan, cem âatten ayrıİanla b e râ b e rd ir.”
Müslim’in bir rivâyetinde aynı mâna şu şekilde tekrâr edilir: “ Siz b ir lider
etrafında birlik hâlinde iken, kim size gelerek birliğinizi bozm ak, cem âati­
nizi dağıtm ak isterse, onu m utlaka öldü rü n .”
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şu hadîste cemaatte ısrar edişinin, müs-
lümanlar için cemâatin lüzûmunun iki mühim sebebini de açıklar: “ Allah üm ­
metimi -veya M uham m ed ümmetini- dalâlet üzere birleştirm eyecektir ve
A llah’ın eli (himâyesi, yardım ı, zaferi vs.) cem âat üzerindedir. Kim a y n h r-
sa, gideceği yer ateştir.”
TEFRİKA ÇIKARACAK ŞEYLERDEN KAÇINMAK:
Şurası muhakkak ki, içtimâi heyette vukûa gelecek bir çatlama, bir kopukluk
bilâhere kapanması mümkün olmayacak kadar zor bir yaradır. Öyle ise bütün
imkânları seferber edip, böyle bir çatlamaya önceden mâni olmalı, herhangi bir
kopukluğa müncer olacak her çeşit sebepleri önceden bertaraf etmelidir. İslâm’­
ın fitne, fesad, nifak, tefrika gibi çeşitli tâbirlerle ifâde edip şiddetle yasakladığı
şey işte budur. “ Hepiniz toptan Allah’ın ipine san lın , parçalanıp ayrılm a­
y ın ...” âyetinde.geçen, parçalanıp ayrılmayın tâbirine bir kısım âlimler, “ ken­
disinden ayrılık, tefrika çıkacak olan şeyi, mevcut kaynaşma ve berâberliği izâle
edecek şeyi, ihdâs etmeyin’’ şeklinde anlamıştır.
CEMAAT YOKSA:
Yukarıda kaydedilen hadîslere dikkat edilecek olursa, onlarda beyân edilen ir-
şadlar “ bir şahsın etrafında’’ birliğin bulunduğu veya ekseriyetin teveccüh etmiş
bulunduğu belli bir istikamet, veya muayyen bir şahsın bulunma durumlarıyla
alâkalıdır. Halbuki, insan cemiyetinde daha farklı ahvâllerin zuhûru da mümkün­
dür. Bu mevzular mevzubahs edilince hemen akla gelecek başka durumlar da var­
dır. Nitekim, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in muhatapları cemâatin.
6. c il t İMAM VE EMÎRE İTAATİN VACİB OLUŞU 443

yani ekseriyetin bulunmama ihtimâlini de gözönüne alarak, o durumlarda nasıl


hareket edilmesi gerektiğini sormuşlardır. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesse.
lâm)’in Buhârî’de gelen cevâbı “ inzivaya çekilmek” şeklindedir:
“ . ..Ey Allah ’m Resulü, bahsettiğiniz fitne devrine ulaşırsak ne tavsiye edersi­
niz?”
..M üslüm anların cemâatine ve im âm m a u y .’.
“Ya onların cemâatleri ve imâmlan yoksa?”
..(O takdirde) mevcut fırkaların hepsini terket:. H attâ b ir ağacın köküne
dişlerinle tutunm uş vaziyette olsan bile, ölüm sana gelinceye k a d a r öyle kal
(ve fakat fitneye karışm a).”
Hadîste geçen ‘‘bir ağacın köküne dişlerinle tutunmuş vaziyette olsan bile... ”
tâbirinden; karışmamak sebebiyle mâruz kalınacak sıkıntı her ne olursa olsun,
insanların kınaması, ayıplaması nevinden manevî; açlık, susuzluk vs. nevinden
maddî olan tahammülü zor her çeşit zorluklara, darlıklara, meşakkatlere taham­
mülün kinâye edildiği şârihîerce belirtilmiştir.
2- UMMÎYE BAYRAK
Âlimlerin bir kısmı, bununla, gâyesi, hedefi belli olmayan mübhem bir umû-
m n kastedildiğini söylemiş, misal olarak bir kavmin asâbiyet için yaptığı savaşı
göstermiştir. Şahsî ihtiras ve gadab yolunda yapılan mukâtelenin de buraya gir­
diğini ayrıca belirtmişlerdir. Bayrak tâbirine yer verilmesini nazar-ı dikkate alan
bâzdan, bu tâbirle hak mı bâtıl mı olduğu meçhûl olan bir iş üzerine toplanmış
kimselerin kinâye edildiğini söylemişlerdir. Şu halde, hadîs, bu çeşit savaşlara
katılmayı yasaklamaktadır.
3 - ASABİYET
Sıkça geçen ve kavmiyetçilik, ırkçılık gibi tâbirlerle tercüme ettiğimiz bu keli­
me, -İbnuT-Esîr’in açıklamasına göre- “ kavmine zulümde yardım eden kimse”
mânâsına gelen asabî’den gelir. Lügat yönünden asabî, asabesi için öfkelenen ve
onları himâye eden kimse demektir. Asabe ise, baba cihetinden gelen akrabalara
denir.
Asabiyet, Tarafgirlik Demektir:
HzV Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in yasakladığı asabiyetin “ zulümde
kavmine yardım etmek” olduğu anlaşıldıktan sonra şunu söyleyebiliriz: Hz. Pey­
gamber (aleyhissalâtu vesselâm) zamanmda insanları, zulümde başkasına yardım
etmeye sevkeden en mühim âmil kavmî beraberlik, kan bağı idi. Zamanımızda
444 KÜTÖB-İ srrrE MUHTASARI 6. CİLT

bunun yerini'başka şeyler de almıştır. Bu yeni şey, bâzan ideolojidir, bâzan siyâ-
settir, bâzan bölgeciliktir, bâzan şu veya bu maksadla teşkîl edilen grubculukbır,
bâzan grubculuklara karşi'olmak düşüncesiyle teşkîl edilen grubCuluktur, bâzan,
da eskiden olduğu gibi kabîlevi, ırkî birliktir. Sebep ne olursa olsun, ileri sürü-
len ’bahâne ne gösterilirse gösterilsin, adâletin tatbikine, liyâkatliların haklarım
almasına mâni olan, lâyıkı varken liyakatsizi İş başına getiren, mazlûma karşı
zâlimi koruyan her çeşit tarafgirlikler Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in
diliyle lânetlenen, yasaklanmış olan asabiyettir. Bu'nokla-Î nazardan asabiyet tâ-
birinin zamanımızdaki en uygun karşılığı tarafgirliktir. Zira tarafgirlik uğruna,
değil ayni kabileden olanlar, ayni aileden olanlar'bile birbirlerine düşman vazî-
yeti almakta,.haksızlıklar'işlemektedir.

‫ ﻣﻦ ﺀﻫﺄن‬: | ‫ ]ﻫﺄل ﻧﻤ ﻮل ا)ﻟﻪ ﺀ‬:Jü | | ‫ﻋﻔﻪ‬ ‫ وﻋﻦ ﴽف ﻛ ﺮ ه رﺻﻰ‬- ٦


‫ا ﻛ ﺮ ﻫﻨ ﻰ‬ ‫ ﺟ ﻪ‬/ ‫ أ‬.[‫اﻟﻠ ﺬ ﻫﺜﺄﻟﻰ‬ ‫ا ﻻﻧ ﻀ ﻮ‬ ‫ ا ش اﻓﻰ‬. ö ü .

6. (1730)- Ebu B i r e (radıyallahu anh) anlatıyor: uResûluIlâ (aleyhissita


vesselâHiy b u y u r d â k i: “ I AMah’ı ııy e r y in d e M sultaıum alçaltılma, A l i
da 'onu alçaltır,.‫»؟‬, p ir s iz i,' Fiten 47, (2225).j
AÇIKLAMA:
Sultani a î ç a l tm â n muradın ne olduğu .müphem kalmaktadır. Ancak rivâye-
tin deki, asli meseleyi aydınlatmaktadır:
“Ziyâd ibnu Kiiseby eî-Adevî a â tıyo r: “Ben Ebu B e t e ile İbnu  m ifin
m in b e riâ dibinde oturuyordum. Ebu Amir, ûzerine ince bir elbise giymiş ola-
r â h u tb e veriyordu. Ebu Bilil: i'Heleşu e m ir iâ e balan, fisıta rm elbisesini
giyiyor. '٩dedi. E b u B e te (radıyalMu a â ) atılari: “Sus, böyle konuşma, ben
Hz. Peygamber (ile y h issitu v e s s e k y i n şöyle söylediğini işittim:
“ YeryUzünde.Allah’ın sultanini alçaltanı, kıyam et günü Allah alçaltır.‫؟‬.’
AhmedİbnuHanberin MUsned inde gelen şu hadîste'İs'e, sadece hUrmetsiz-
likten nehiy değil, hürmet etmeye teşvîk -ve hatta emir görülmektedir;
“ Kim dünyada Atlah’ın (Hiakam.. verm ek sUretlyle aziz kıldığı) sultanına
-ikramda bulunursa, kıyamet gününde de'Allah ona^îkrâm eder. Kim de Al-
lah ’ın. sultanini^dünyada alçaltırsa Allah da onu k ıy am et günü alçaltır.”
Ancak hemen şunu da kaydedelim-, bu ,hadîs'lçr âmirlerin yaptığ.1 kötü'davra_
Bilakis, mân-'
6. c il t İMAM VE EMİRE.İTAATİN VACİB ٠ LU§U 445

ker kimde görülürse, münker bilinip takbih edilecektir. Ancak ,müpkeri ve fıskı
sebebiyle alçaltılıp, .otoritesi kırılmayacaktır. İşte bir Miislim hadis-i daha:

‫ﺛ ﻘﺎ ﻧﻘﻮﻫﻮﻧﻎ ﻓﺂﻛﺆﻫﻮا ﺋ ﻠ ﺔ زﻻ ﺋﺌﺰﻏﻮا'ﻗﺪا ﻣﻦ ﻃﺎﻏﺔ‬ ‫وﻵ?ﺋﻘﻠﻢ‬ ‫ةا زاﻗﻠﻢ ﻣﻦ‬١‫ز‬


“ ...V a lile rin iz d e h o şla n m a d ığ ın ız birgey g ö re c e k o lu rsa n ız , o n u n y a p ıln la-
Sini k e r ih g ö rü n ,.'(k ö tü a d d e tm e y e d e v a m e d in , vâlim iz y a p m ış tır diye hoş
k a rş ıla m a y a k a lk m a y ın ),^ fa k a t ita a tte n elinizi' ‫ ؟‬e k m e y in ” .

M ü’min ne-rede, ne zaman, kimden bir kabih görürse onu takbih ettnekle mü-
kelleftir.
٨ l t in c if a s il

I M A I A İ VE EM İEERİN YARDMCILARI

‫إذا أزان‬ I ‫ ]ﻗﺄل رﺳﻮو ا ق‬:‫اﻟﺖ‬٠ ‫ر ض ا ﻟ ﻠ ﻪ ' ﺀ ﺑ ﺎ‬ ‫ ﺀ ﯮ ﺛ ﺔ‬,'‫ _ ﺀ ن‬١ I


‫ ﻗﺈذا‬،‫ ذ ﻧﺮ!ﺀأﻗﺬ‬٤‫ ئ ﻧ ﻲ ﺀ ذ‬٠‫ ﺑ ﺶ ﻧﺬ ؤ ز; ﺻﻨﻒ إذ ئ‬،‫ زأ‬٤ ‫ ﺑﺎ ﻻ'ﻳ ﺰ‬٠ ۵ ‫ا‬
‫ ﻗﺈذ ﻧ ﺮ دﻟﻢ ﻳﺌﻦ‬، ‫ﺀف وﻟﻢ ﻳ ﺪ ا ه‬٠‫ﻻئ ﺑ ﺘ ﻞ ﻟﺬ ذ ؤ ذ ﺗ ﻮ ؛ ذ ةئ‬,‫ذذ ذ‬٤ ٠‫•]أزاذ هي‬
٠‫ﻴ ﺎ‬ ‫و ا ﺑ‬ ‫دا و د‬ ‫أﺑ ﻮ‬٠‫أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬

1. (‫) ا ﻗ ﺢ' ا‬. Hz. Aîşe (radlyallahu a i ) an^atıyor^ “Hz. Peygamber (aleyhis-
salâtu v e s s e l ) buyurdular ki:
“ Allah b ir em ir i‫؛؟‬n hayır diledi m i ona. doğru sözlö 'bir vezir nasib eder.
B u, ona unutunca h atjrlatjr, h a tjrla d g j zam an da yardim eder-. Allah'emi-
re hayır .dilemezse, kötü b ir vezir m usallat eder. B u'vezir, ona unuttuğunu
.hatm tetm az,.hatırlaym cadayardım cıolnıaz.’’ tE buD â^
. Nesâî, Bey’at 33, (7, 159).‫ذ‬
AÇIKLAMA:
1- V ezt, sultanin (emir, İmâm) yardımcısı, müşâviri mânâsına gelir. Yük, ağır-
ilk mânâsına gelen vizr’den alınmış olabilir''Çüntai'melikin yükünü ‫ ؛‬ekmekte-
dir. Melce ve sığınak.mânâsına vezir’den alınması da mümkündür, ‫؟‬ûnkü melik
onun fikrine, rC’yine mUracaat eder.. Yardim, ve.muâvenet mânâsına gelen mu ‫ ﻻ‬-
zere'den gelebileceği de sOylenmiştir.
,2- Sadedinde olduğumuz rivâyet iyi vezirin doğru sözlü olması gerektiğini İfâde
ederken, hadisinNesâî’deki v e c h in d e s a i vasfm ayer verilmiştir. Esâsensâlih-
lik, doğru sOzlülüğü şart kılan bir hâldir. Âlimler, iyi vezirin öncelikle doğru
sözlü olHıası, her husâsta emire doğru bilgi vermesi, gerçek fikirlerini beyan et-
mesi gerektiğini belirtirler.' safihlik husUsunda da hem dünya işlerinde hem de
âhiret işlerinde sâlih olması gerektiğini, sâdece dünya islerindeki sâühliğin ye­
6..CILT İMAMLARIN VE EMİRLERİN YARDIMCILARI 447

ter!‫ ؛‬olmayacagtnı, 'hem fiilen, hem kavlen doğruluk ve sâlihligin gereğini vur-
gularlar.
3- Unuttuğu ,'takdirde 'hatırlatılması ge'reken §ey, ahkâmdı ger’iyye ve. 'dinî
âdâb olabileceği gibi, halkın maslahatım, adâleti ilgilendiren husUslar.da olabilir.
A hnef deMşÜT ki: “ Sultan, yardımcılar ve vezirler'olmadan salt'anatını de-
vam ettiremez. Vezir, ve, yardımcılar sevgi ve hayırhahlık olmadan faydalı'ola-
mazlar.. Sevgi ve hayırhahlık (nas‫؟‬hat) da dirayetli, rey' ve dürüstlükle faydalı
olabilir. Meliklere hassaten -bütün insanlara âmmeten- en ziyâde zarar getiren
§ey sâlih vezir ve yardımcılardan mahrûmiyetleridir, vezir ve yardımcılaTının mü-
riivvet ve hayaca'fiıkara oluşlarıdır.”
Yine A/uıef demiştir ki: “ Bir vâli İçin en büyük felâket, sOzü güzel, amel fe-
na vezir veya arkadaşa sâhip'olmaktır”
Yine demiştir ki: ‘^Valilerin süs ve zineti, ,onların vezirleridir. Kimin yakınla-
ri''bozulursa, 0 ' kimse‫ ؛‬içtiği su bogazına takılan ve buna çare bulamayan kimse-
gibidir.”
Beyhakî, Ali e7-Cerrâ/î’dan şunu nakleder:
“ Emevilerin çocuklarından: “ Devletinizin yıkılış sebebi nedir?” diye sordum.
Bana: “ Dört sebeple!” dediler ve .açıkladılar:
“ 1- Vezirlerimiz İzhâr etmemiz gereken şeyleri bize söylemediler.
'2- Vergi memurlarımız halka zulm.etti, halk vatan!anndan göç ettiler‫ ؛‬böylece
hazînelerimiz, boşaldı.
3- Askerlerin maişetleri kesildi, böylece bize itaati terkettiler.
4- A.daletimizden Umidlerini kestiler ve başkalarında emniyet ve huzUr aradılar.”

‫ وﺳﻮو‬Jl. ٠] .٠‫ب ﻗﺎل‬ ‫ة رﺿﻰ‬٠'‫'' وأف ﻫﺮﻳﺎ‬،‫ ا' و ﻋ ﻦ ﴽف ﺳﻌﻴﺪ‬٢


‫ﻻةاف‬٠‫ةاﺋﺚ ﻟﺬ ا‬٠‫ إﻻ‬،‫ ﻣﻦ ﺧ ﺲ‬M x ‫ زﻵ‬،‫ ةﺗﺎ'ﻟﻰ ﻣﺬ ﺋ ﻰ‬۵ ‫ ﺗﺌ ﻦ ا‬U .
،‫ ؤﻗﺜﻀﺔ ﻏﻲ‬،‫ﺋﺄﺋﺮة ﻳﺎﻟﺸﺌﺰ‬-‫ ؤاﻏﯫﺋﺔ‬،‫ ؤﻗﺨﻐﺔ ﻏﻲ‬،‫ ﺛﺎ ; ه ؟ﻧﺘﺌﺰوﺑﻪ‬hii

.‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺒﺨﺎرى واﻟﻔﺴﺎﺋﻰ‬.[‫ﺳﺎﻟﻰ‬ ‫ﻋﺴﻮ اﻟﺘﻦ‬ ‫زاﻟﺘﺌﻌﺘﻮﻟﻢ ﺗﺒﻦ‬

2.. (1732)- Ebu Sa ’îd ve Ebu Hiireyre (radıya'llahu anhlimâ) anlatıyor: *‘Resû-
lullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki:
448 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. CELT

.،Allah bir peygamber gönderdiği veya onun yerine b ir halife getirdiği za­
m an m utlaka onun iki tâne de yakını olm uştur: Biri m a ’ru fu em retm iş ve
ona teşvik etmiş, diğeri de şerri em retm iş ve şerre teşvik etm iştir. M a.sûm
(yani kötülükten korunmuş) olan, Allah’ın koruduğu kim sedir.” [Buhârî, Ah­
kâm 42; Nesâî, Bey’at 32, (7, 158).]

AÇIKLAMA:
1- Hadîste “ yakın” diye tercüme ettiğimiz kelimenin aslı bitâne’dir. Peygam­
ber veya halîfenin (melîk, emîr, sultan, vâli) yalnız kaldığı hususî anlarında bile
yanma girebilen kimse demektir. Bitâne, “ vezîr’.den daha umumî bir tabirdir.
2- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hakkında “ kötü telkinde buluna­
cak yakm” bâzılannca işkâl vesilesi olmuştur. Bu aklen mümkündür. Ancak Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in onu dinlemesi mevzubahis değildir. Ni­
tekim hadîsin sonunda ،،m a’sum ^i^lah’m koruduğu kim sedir” cümlesine yer
verilmiştir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın insanlara karşı korunduğu­
nu :y ٠llI١^ i X ٠5٥ ٩ ۵ l j ‘‘Alla^ seni insanlardan k o ru r” (Mâide 67) âyeti ifâde
etmektedir. Âyet mutlak olduğu için sâdece hayatî korunmayı değil, şer telkinle­
re karşı korunmayı da içine alır.
Öyle ise Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in “ yakınları” (bitâne) me­
lek ve şeytandır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir hadîslerinde buna temas
eder ve şeytanının müslüman olduğunu belirtir: ١;İl٠l٥ ۵١ “ Allah
ban a şeytanıma karşı yardım etti ve şeytanım m üslüm an oldu.”
3- Âlimler, halktan gizli istihbarat toplayacak kimseleri, hâkimin güvenilir,
emîn, anlayış ve fetânet sâhibi akıllı kimselerden seçmesini şart görürler. “ Çün­
kü derler, md’mûn hâkim’in musibeti, güvene layık olmayan kimseye güvene­
rek sözünü kabûl etmesiyle başlar. Öyle ise bu çeşit durumlarda titizlik
göstermelidir.”
4- Âlimler: “ Hadîste, hüküm mevkiindeki kimselerin şerr telkinlere iltifat et­
memesi, o hûsûsta titizliği artırması gerektiği ifâde edilmektedir” demişlerdir. Zira,
bu telkinlerden sadece “ Allah’ın korudukları” korunabilmektedir.
5- Âlimler, hadîste geçen iki yakından maksadın iki vezîr, şeytan ve melek,
nefs-i emmâre ve nefs-i levvâme olabileceğini söylemişlerdir. Hepsine hamlet­
meyi çâiz gören de olmuştur. Muhibbu't-Taberî: **Bitâne, evliya ve asfiyâ’dır”
demiştir. ١
İM I İ V E B |i Y A « n i M 0 iı | 449

‫ل اﻷو‬٠‫ ]ﯪل ﻟﻰ رﺳﺮ‬:‫ﻝ‬١‫ وﻋﻦ ﻛ ﺐ ﺑﻦ ﻋﺠﻮة ر ض اﻟﻠﻪ' ذ هﻕ‬._٣ I


‫ب‬ ‫ﺗﻲ'ى س‬: ‫ ؛ د ر ن‬٠‫ ﻧ ﻦ أﻟﻰ‬٤‫ص‬٠‫ئ ﺀ‬: ‫ ﺣﻤﺌﺖ‬١‫ئ‬ ‫ ذ ﻵ‬٠‫ أﺀ‬: ‫ا‬
‫ج‬ ‫ب ﺋ ﺲ ض ذ ن‬٠‫'ؤأﻏﺎ^ ﺀﻟ ﻰﻇﻠ ﻰ‬،‫ ﺗﺬﻗﻴﻠﻢ ﻓﻲ'ﺣﻤﺬﻳﻠﻢ‬٠‫ﺗﻠﻢ ز‬:‫ﺑﺰا‬٩'
‘‫؛‬11 ‫;^؛‬
‫ﻳﻢ ﻓﻰ ; ^ ؛‬
‫ﻳ ﻢ‬٠
٠‫ذﻹ ﻳﻤﺚ‬
‫ﺀذآ^‘ ذ ﻹ‬٩ ‫ زﻧﻦ ﻧﻠﻢ ﻳﺌﺲ‬،‫ﻏﻮ ا'ﻟﻐﺰﻓﺬ‬
‫زذ ﻏ ﻮ‬
‫زﻵ ز ذ‬
‫ ﻏ ﻲ‬٠ ‫ ﻳﺎ‬. ; ٠٠‫ى‬٠‫ ال‬. ‫ د ﻏﺚ‬: . ، ‫ ﻧ ﻪ‬٠ ‫اﺛﺎ‬: ‫؛؛‬٠ '‫؛‬.‫؛‬- ٠ ‫؛؟‬. - ‫د ا ؛ ﴽ‬
‫ﻏﺐ‬٠٠‫ا‬، .‫ﻗﻮ اﻧﺘﻨﺺ‬.'‫ذﺳﻮذ‬ ‫ و ئ‬۶'‫ؤ‬
:* • ‫<\ﺍ‬

٠١‫زاﻟﺸﺪﻗﺔ ﻗﻤ ﺶﺀ اﻟﻐﻲ‬. ،‫ﻟﻢ ﻳ ﺔ ﻏﻬﻸة‬.‫ زاﻟﺌﺬ‬،‫اة‬,‫ دذ‬5‫| ﻛ ﺘ ﻼ‬ ■^p . ‫ﺑﻖ‬٠


‫ذذ ت‬ ٠‫ﺀ ئ ﻳﺬ‬ ‫ ﺗﻸ; ﯮ ' ﻧ ﻠ ﻢ‬٠‫ إ‬:‫ط ﺣﻤﻨﺖ اﺑﺬ'ﺋﺠﺬة‬:‫ز‬۵ ‫ ؛ ا‬UJI ‫ﻟﻴﻰ؛‬٠‫ات‬٠‫ﺣﻢ‬
‫ ر‬٠‫ أ‬٦ ‫ و ﻫ ﺬا ﺳﻠ ﻪ ; وأ ﺳ ﻰ‬.، ‫اﺑ ﺮ ﻣ ﺬ ي‬,‫ أ ب‬.‫هﺀ‬٠ ‫ز أؤر‬۵ ‫ ج ﺀ ا‬. ‫إ ﻷ‬

.‫ واﻟﺸﺮب‬،‫ واﻟﻄﻌﻢ‬،‫ اﻟﺤﺮام ض اﻟﻤﻜﻤﺐ‬:.‫ﺀاﻟﻤﺜﻤﺨﺖ‬

3. (1733)- Ka'b ibnu Vere (radıyallahu anh) anlatıyor^ “Resûkilah (aleyhis-


salâtu vesselâm) bana şunu söyledi:
“ Ey ٠Ka»b-İbn١j Ucre» seni, ])enden sonra geiecek iim eraya k a r§٠ AHah’a
sj٠ n ^ n n m ٠.,'Kim onlaruı k ap dannagider ve onJan, yaJaniannda-tasdikeder,
zulümlerinde, onlara yardjm cj olursa, 0 benden değildir, ben.de ondan de-
gilim; âhirette havz-j kevserin başm da yamm a da gelemez. Kîm'onlarîn'.ka-'
,pısm a'.gitm ez, yalanlarm da onlar، tasdik etmez, zulüm lerinde -'yardjmcj
'Olmazsa .0 bendendir, b'en de ondamm^ 0 kimsCj'Havz’jn başm da'yam m a ge-,
lecektir. Ey K a’b İb'nu..Ucreî Namaz biirhandîr.. O ru‫ ؟‬sağlam .bir kalkan-
'djr. Sadaka hatalar، sö'ndürür, tjpk، suyun ategi söndürdüğü gibi. Ey K a’b
İbnu'U crel H aram la biten'bir ete m utlaka ateg gerekir.’» [Tirmizî, Salât433,
(614).: Nesâî, Bey’â،.35, 36,..(7, 160).]
AÇIKLAMA:
Resûlullah(aleyhissalâtu v e s s e D ^ a .b ib n u tlcre’yimuhatap'ederekümmet-i'
merhUmeye yalanc،, zalim ve sefih' ümerâya .karşı nas،! .davramlacagim ders ver-
mektedir: 'Onlara .uğramamak., yalanlarına kapılmamak, zulümlerine iştirak et-
memek. .Na^’az,.'oru‫ ؟‬, zekat gib.i farzlar، edâ etmek, bunların uhrevl mUkâfaatını
düşünerek 'sefih -umeramn. dünyevi me'nfaatlarına iltifet etmemek, istikametten ay-
rılmamak.
45. K.TÖB-I SlTTE MUHTASARI '6. cilt

Sûfyan-1 Sevrî (rahimehumullâh), ... ٥ benden değildir, ben'de ondandeğilim”


ibaresinin îe.'vil edilmesini istemez. “ Zâhiri es.as alınmalıdır, zecr hususunda bu
daha.belîğ” dermiş..

‫ ذ ﻏ ﻨ ﻨ ﻮ‬، ٠; Z; * â ‫ ] ﯪ ل‬:‫ ا ق‬٠ ‫ئ‬ ۵ ١ . ‫ﻧﻔﻴ ﺮ ذ س‬ ‫جﺀﻳﺮ ﺑ ﻦ‬.-‫وﺀن‬ - ٤ I I

‫ أﻓﺶ أ ﻷ ط ) ﻳ ﻪ‬١‫إد‬ ‫ وﺳﻮو اﻟﺘﻪ‬:‫ ﻋﻔﻪ ﻗﺎو‬۵١ ‫زﺿﻰ‬.‫ﺋﺆؤ زاﻟﺘﺌﺬاﻟﻢ‬٠٠‫ ﺑﺬ اﻷ‬١


/{] ‫ ﺟ ﻪ أﺑﻮ داود‬/ ‫ أ‬.[.‫ ا ة ا ؤ ا ود ئ‬.

‫ ﻧ ﻮ ﺟﺎ ﻫ ﺮ ﻫ ﻢ ﺑﺴﺮﺀ اﻟﻈﻦ‬.،‫اﻹﻣﺎم إذا اﺑ ﻢ رﻳﻨﻪ‬- ‫ اﻟﺬﺑﻤﺔ؛ واﻟﻤﺮاد' أف‬:‫ ؤ)ذهﺀ‬٠


‫إﻟﻰ ارﺗﻜﺎب ﻣﺎ ﻇﻦ ﺿﻢ ﻓﻐﺴﺪوا‬.‫أذاﻫﻢ ذﻟﻚ‬.
4. (1734) - ‫ ^ ﻻ ط ﻹ ﺀ ؤ ه ﺀ‬Â ۶ (radıyaU٤^ u a ıA )a ^ ^
Am ribnul-Esved ve el-Mikdâm (ra d ıya llâ anh) dedilerki: ü R e s û l i â (sdey-
/ » s s a Ü v e ‫؟‬se/âm) buyur،/ular ü ; “ E m îr, halka karşı suizanna düşerse h i ı
ifsad e d e r.” [Ebu Dâvud, Edeb 44, (4989).]
AÇIKLAMA:
Resdlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu hadîslerinde Umera’nm (idarecilerin)
halka karşı siyasetlerinde.uymaları,gereken mühim bir prensip''vaz’ediyor: Sui-
zanla hareket etmeinek, onlan mtittehem, kuşkulu kimseler yerine hıtmamak, hak--
İarı'nda hüsh-i. zannı, güveni esas almak. Aksi.takdirde halk,, ahlüken.'bozulacaktır.
En-N‫؛‬hay©’d'e, ''Y ani emil, insanları feazı şeylerle itham ederek, alenen suizanda
bulunursa bu hâl onları haklarında ittiham o.lunan fenal'ıkları işlemeye sevkeder”
der.
Bu meseleyi ,tasrih eden başka.'hadîs!er de mevcuttur: Yine BblJ Davud’da ay-
nı yerde, Resûlüllâ (aleyhissalâtu vesselâm)’ın ‫ ﻻﺀ‬tavsiyeleri' yer â r :
“ (Ey Muaviyp!) Eğer insanların kusurlarını araştırırsan onlan tfsâd edersin
veya îfsâd olma nokta٠ş ına getirirsin.'»’ “.Kim b ir ,kusur görür ve onu.örterse,
d iri gömülmüş birisine hayat vermiş gibi.olur.” Yani onu.kabirden ‫ ؟‬ıkararak
ölümden'kurtarmı'ş gibi sevab alır.
Zeyd ‫ ﻻ ط‬vehb'anlatıyor: ‫ ﺀ‬.'‫ ﻻ ط‬M es’ûd'a birisi gelerek: §u falanca vaıya,'
sakalından.şarap d i l i y o r ” diye ,şikayette h u lu lu şta , A bdulM ‫ ﻻ ط‬M es’ud:
.*Biz tecessüs etmekten yasaklandık. 'Ancak bizebirşey zâhir'olursa, ona gereği“
ni yapanz” dedi. ;
6. c il t İMAMLARIN VE EMİRLERİN YARDIMCILARI 451

İslâm’ın tecessüsü yasaklama esprisini anlamada bize yardımcı olacak bir ri-
vâyeti yine Ebû .â v u d ’dan kaydediyoruz:
"‘Ukbe İbnu Âm ir (radıyallahu anh)’in kâtibi Duhayn anlatıyor: “ Bizim şarap
içen komşularımız vardı. (İçmeyin diye) yasaklamada bulundum, dinlemediler.
Durumu Ukbe İbnu Âmir'e: “ Şu komşularımız şarap içiyorlar, ben içmeyin de­
di isem de vazgeçmediler. (Müsâade ederseniz) onlar için polis çağıracağım”
dedim. Bana: “ Bırak onları!” dedi (ve üzerlerine gitmedi). Bir müddet sonra
tekrar Ukbe (radıyallahu anh)’ye: “ Komşulanmız inadlaştılar, içkiden vazgeç­
miyorlar, ben onlar için polis çağıracağım” diye müracaatta bulundum. Bana bu
sefer: “ Ne münâsebet, bırak onlan. Zîrâ ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı
işittim şöyle diyordu: “ Kim b ir kusur görür ve onu örterse diri gömülmüş
birisine hayat vermiş ‫ ؟‬bi o lu r.”
HULEFA-İ RÂŞtDİN VE ONLARIN SEÇİMLERİ

Her devirde, her yerde, bir büyük zat incelenirken, şahsın anlaşılması için ço­
ğu kere onun yetiştirdiklerinede nazar edilir. Eserleri arasmda zikredilebilecek ha­
lefleri, bir bakıma o kimsenin âyinesidir.
Bu beşerî kâideyi, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) için de mûteber
addedebiliriz. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m getirdiği mesajın ve siste­
min anlaşılmasında, hakkıyla takdirinde, ashabın bütün yönleriyle bilinmesi bü­
yük ehemmiyet taşır. Bunu anlayan selef ulemâsı, sâdece Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm)’le ilgili sünneti değil Ashâb ve hattâ Tâbiîn ve Etbauttâ-
biîn ile ilgili ‘‘sünnef’i de yazmış, hayaüarım, sözlerini, fetvâlarmı, birçok fiil­
lerini bize kadar intikal ettirmiştir.
Mevzumuz olan imâmet, yâni İslâm’ın siyasî ve İdarî sistemi açısından
Râşidîn mühim bir yer tutar. İnsanlığın kapitalizm, komünizm gibi İktisadî; mo­
narşi, demokrasi, diktatörlük gibi siyâsî sistemleri arasmda İslâmî sistemi, bütün
buutlarıyla ve gerçek (otantik) veçhesiyle anlamak için Hulefâ-i Râşidîn dönemi­
ni ve onların tatbîkâtım anlamak, bilmek vazgeçilmez bir zarûrettir. Gerçek İs­
lâm’ın, onlann şahsında temsîl edildiği, hakîkî İslâmî örneklerin kâmil mânâda onlann !
elleriyle tatbik edildiği kanaatindeyiz; Sonraki nesillerde her halükârda gayr-ı İslâmî
unsurlarla sistemin müşevveşleşeceğine telmîhan Resûlullah (aleyhissalâ.tu ves­
selâm); ..Benden sonra nübüvvet hilâfeti otuz yıldır” buyurmuştur.
Şu halde bu kısımda Hulefâ~i Rişidîn^lt ilgili bâzı rivâyetlcri, onların başta
seçimleri olmak"üzere siyasî yönlerini tanıtıcı birkısım açıklamaları sunacağız.

Bu vesîle ile bir noktaya parmak basmak istiyoruz. Dört Halife Devri denince
zihinler “ İslâm demokrasisi’’ tâbiriyle şartlandırılmış durumdadır. Biz bu tabi­
rin yanlışlığına inanıyoruz. Zîrâ demokrasi Batı’ya ait bir sistemdir. îslâm ’m si­
yâsî sistemini -bazı noktalardaki'hârici benzerlikler sebebiyle- demokrasi ile Utibas
etmemek gerekir. Üstelik, her ne hikmetse, bugünün dünyasında birbirine taban
tabana zıt Doğu ve Batı blok devletlerince birbirleriyle yanşırcasma sahiplenil­
miş olan demokrasiyi bir ideal sistem olarak telâkkî edip, mezkûr maratona ka­
6. c il t HULEFA-İ R Â Ş İ VE O I A İ ,SEÇİMLERİ 453

tılma esprisiyle “ demekrasi İslâm’da da var,.d٠layısıyla Islâm’ın bir eksiği yok,”


mânâsında' iddialar mahzurludur, isl'âmî nizamin anlaşılmasına'mânidir. Böyle,
'bir davranışın psik.iojik plânında demokrasiyi esas alma, ideal ka.bûl etme.zih-
niyeti yatmaktadır. Halbuki'İslâm vahye dayanır, semâdan-inen bir amud-u 'nu-
‫؟‬ânîdir. Onda beşerî katkı. yoktur. Bununla o, hlçbir-sfiretle mukayese İmkânına'
,sahip deği‫؛‬d-ir. Biz İslâm’ı, h içtir beşeri katkı ile'teşviş etmeden, kendi orij-inal
cüzlerinden mürekkep-müstakil bir bütiin olarak anlamaya ‫ ؟‬alışmalıyız. Aksi ,tak-
dirde gereksiz il'tibaslar onu.kavramamıza mâni olacaktır. Şunu.âçıklıkla.'söyle-
yebiliriz: İslâmî nizâm, asla demokrasi değildir,.diktatörlük hi‫ ؟‬değildir, kesinl.ikle
monarşi olamaz, o h'âlde nedir? denirse, '“ Once, Batıl'i ve beşerî sistemleri.ifade
eden tabirlerin dışına Çıkmak gerek’'’ deriz. Bu noktada mutabı'k kalındıktan son-
ra sistemin mahiyetini anlamaya geçilebilir-. Buna Osmanl-ıların yaptığı gibi meş-
ratiyet denmiş, doğradan nizam-ı İslâm denmiş, nizam-ı İlâhî denmiş, meşnıtiyet-i
meşrûa denmiş veya bir başka isim takılmış bizce mühim değil.. Yeter ki Bati
menşe’ü, mevc'ut beşerî sistemlerden,bi'rinin ismiyle peşin bir Sibgaya tâbî tu-
tulm asın..

‫ غ‬۶ ‫ ئ‬۵ '‫ ﻏﺘﺄ ذ ﻓ ﻰ ا‬۵٠] : ‫ب‬ ‫ ر ض‬.‫ى‬٠‫ ض اﻳﻦ ب‬- ١ .


:‫ﻻ اﻟﻐﺒ ﺐ‬:‫اﻟﯫش ﺗﺎ أ‬.‫ﻗﺎق‬٤ ،‫ﻳﻲ‬ ‫اﻟﺬى ﺋ ﺆ ى‬..‫ ﻓﻰ زﻟﺠﺆ‬٠ ‫ﻳﻦ ش ااﻟﺊ‬
‫ ذأ ط ذب؛‬،‫ﺑﻨﺘﺪ اﻟﻲ ﺗﺎوﻵ‬. ‫أﺀﺗﻴﺦ‬.:‫؟ 'ةاق‬1 ‫ﺣﻤﺌﻒ أﺋﻴ ﻎ رﻣﻮف اﻟﻠﻪ ؛‬
‫ أﻟﺚ زاف ﺗﻨﻦ ﻗﻶمﺀ ﻣﺨﻦ آ ضﺀ ﻗﺈ ر ذاق‬:‫ةا'ل‬٤‫ﻟﻠﻪ ﻣﺨﻦ‬.‫زض ا‬.'‫ﻟﺌﺘﺎس‬٠‫ا‬
‫ إ ر ﻷ ر و وض؛'ض ﺀ‬.‫ﺳﺬز س'ؤﺑﺒﻮ ذذا‬..-‫ر'ل'اﻟﻠﻪ‬-‫ﻷزى'ر‬..
٩ ۵‫اذ ﻛﺎ‬٠‫ أﻷر؟‬1^ . ‫ﺷﺔذ ﻳﺘ ﻦ‬-.‫'ةاةﺋﻠﺚ ﺳﺄ إي‬،‫اذث»ﺋﻴﺐ ﻣﺨﺪ اذﺗﺆت‬
‫ﻗﺎل ﻏﺪ د س ا و ئ‬٤ ،١٩ '‫ذﺻﻰ‬٠‫ا‬٤ ‫ذذﯪ‬٤ ‫ ﻓﻰ‬h \t ‫'^ذ‬,،‫ﻳﺘﺘﺎذ‬٤'.
•‫ذاﻟﻠﻪ ﻷ ز ي ﺀ‬..‫ا‬٠‫ زإي‬،,‫ا ﻻ'ﺋﺬﻳﺔاذا اذا'ﺷﻤﺨﺪ؛‬٤‫ا ﺋ ﺘ ﺘ ﺎ‬٤‫ﻟﺘﺎ‬٦‫ زاﻟﻲ ﻗﺬﺀت‬.‫أت‬
. ٠ '.‫أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺒﺨﺎرى‬
.‫ ﻗﻬﻮر ﻣﺤﻜﻮم ﺀاﻏﻠﻎ ﻣﻤﻦ ﻳﺘﻮﻟﻰ اﻟﺨﻼﻓﺔ‬٠ ‫ ﴽ ى‬. ٠‫ | ﺀ د اﻟﺘﺼﻰ‬:‫ﻓﻮك‬

ibnu Aftb^cradıyallahu anhümâ) anlatıyor:‘■Hz- ( 1735) .1. ‫ ﻛﺎ ﻋ ﻢ‬4 ‫ﻻﺳ ﺲ‬


454 K U İ İ SİTTE MUHTASARI 6. d L T

anh), Resûluüâ (aleybissalâtu vesselâm)) â m e t~ i R â m â n ’a kavuşturan has-


tahgı Sirasmda yanından dışarı çıktı. (Dışarıda bekleyen) halk:
Ebu’I-Hasan, Resûlullah (âyhissalâtu vesselâm) ne d u n d a ? ” diye
sordular.
**Allahra hamdolsun îyileştiî” dedi. Hz. AJbbas (radıyailahu anh) elinden tut-
tu. Ve:
‘ üçgûn sonra [Resûlullah (aleyhissalitu vesselâm) ölecek, sen bir başkasına]
m e’murolacaksın. Ben, vallahi Resûlullah (aleyhissalâtuvesselâmyyın bu hasta-
lığından (kurtulamayıp) vefat edeceğini görüyorum. Zira ben, A b d u l
Muttaliboğullarının ölüm sirasmda aldığı şekli biliyorum. Gel R esûluüâ ( â y -
hissalâtu vesselamya gidip bu ' İ ş ” (hilafet) kimde k â c â onu so râm . Bizde
kalacaksa (şimdiden) bilmiş oluruz. Bizden başkasına kalacâsa kendisiyle ko-
nuşuruz, bizi (ona) tavsiye â r - f dedi. A li (radıyalMu â ) :
”Eğer, biz onu sorsak bunun üzerine (hilafeti) bizeyasaklasa, b â ondan sonra
onu asla bize vermez. Vallahi ben böyle birşey soramam!” dedi. [Buhârî, ist٤٦
zân 29, Meğâzî 83.]
AÇIKLAMA:
Hadis, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ölüm döşeğinde yatarken Hzr. Ali
ile Hz. Abbâs (radjyallahu anhümâ) arasında,'Resûlullah (aleyhissalâtu vesse-
lâm) öldüğü takdirde', hilâfetin'geleceği hususunda-geçe.n bir muhâvereyi .akset-
tiiTOektedir.
â ..A ir n in ifadesinden de .anlaşıldığı üzere, Resûlullah (aleyhissalâtu.vesse-
lâm), bu son hastalığında, zaman zama'n hafifliyor ve konuşabiliyordu. Hz. Ab-
bâs böyle bir h a |e m e ânında'kendinden sonra halîte olacak kimse'hakkında,
konuşma teklif ede'rse de Hz. Ali buna yanaşmaZ. Bir başka rivayette, Hz. Ali:
”Bu (hilafet) işine bizden başka isteklı de var mı?” diye sorar. Hz. Abbâs: ”T â -
mın ederim, AUahia yemin olsun olacak da!” cevabim verir. Hz. Ali, bu mese-
leyi Hz. ۶e^^amber (aleyhissalâtu vesselâm)’e açtıkları, Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm)1n de müsbet ceva^ vermemesi hâlinde,halkın b u n u â
aleyhlerinde ihticâc edip, ebediyyen hilafete lâyık bulunmayacâlanm söyler. Jbnu
Sa ’d^dan gelen rivâyete göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vefat edince,
Hz. Abbas, Hz. Ali (radıyallahu â ü m â y y e : ”Uzat elini sana biat edeyim,
halk sana biat etsin” def. Hz. AlikabûTetmez. ibnu H acefin kaydına göre, bazı
rivâyetlerde Hz. A li’nin ”Keşke Abbâs’a itaat etseydim” diye pişmanlık İzhâr
ettiği belirtilmiştir.
6. OLT HULEFA-İ R Â ŞİD ÎN VE .NLAÂINŞEÇ^LERİ. 455

2.' (1736)- Ciibeyribnu MuViuı (radıyallahu anh) adatıyor: “Birkadın, Re-


sûîulîah (â yhîssââtu vesselam) ’a gelerek birhusûsta kendisiyle konuştu. Resû-
M î â (a ley ^ssitu vesselam), (kendisine) tekrar gelmesini emretti. Bunun üzerine
kadın:
"‘Ya seni bulm azsam !” dedi. Kadın (bu sözüyle) sanki ölümü kastetmişti,
Resûlullah (aleyhissğtu vesselam):
“ Eğer beni bulam azsan, E bu B ekir’e.u ğ raî” diye cevap verdi. ” [Buhârî,
Ahkâm 57, Fedailu Ashab،٠’n-N ebî5, ٤’ti‫؟‬âm 2 4 ‫ ؛‬Müslim, F d a ilu ’s-Sahâbe 10,
(23S6)‫؛‬T irm ‫؛‬zî, Menâkjb, (3677) ‫ل‬
AÇIKLAMA:
1- Su hadîs, vefatından sonra hilâfete geçecek kimse husûsunda Hz.' Peygam-
ber (aleyhissalâtn vesselâm)’in bazı igâretlerde bulunduğunu gösteren rivayetler-
,den'biridir, ibnu Hacer’in kaydettiğine göre, bazı rivâyetlerde-kadın:
“Ben geldiğimde size ölüm gelmiş olsa ve sizi bulamazsam?” demiştir.
‫ ؛‬-‫„ ط‬.'Hacer’in, zayıflığına dikkat çekerek kaydettiği bir diğer rivâyete gOre,
Resûlullah '(aleyhissalâtu ves'selâm)’a: ”Ey Aüah)n Resûlü, senden sonra mal-
larımızın zekâtını kime vereceğiz?” diye soranlar olmuştur. Onlara:
. . “ E bu Bekrî’s-Sıddîk’a î’’ demişö٠r.'
Keza biat yapan -bir bedevi de,_eceli.geldiği takdirde kimin hUkUm vereceğ'ini
sormuş. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):' .
“ Ebu B çklrî” diye cevap vermiştir. Bedevi tekrar: “ Ondan'sonra kim huk-,
medecek?” .diye sorunca:
‘O m e rî'“ diyecevap.verm iştir. -

Şu halde bu' rivâyetler, vefetından sonra Ffe. A /ı’nin veA ٥٥âs (radıya'llahu an-
| m â ) ’ınhilâfeteieçmesiiçinkesinhükmettiğinedairŞiiiddiasınıreddetmektedir.

‫ ر‬٠: ‫ ؤةو‬I ‫رﺳﻮل اﻟﺘﻪ‬.‫ ]ﺋﺬ ش‬: ‫ﻋﻴﻬﺎ ﻗﺎ ك‬. ,A ‫ و ﺀ ن' ﺀاﺋﺜﺔ ر ﺟ ﻰ‬.- ٣ I
‫ ﺗﺎ ث رﻣﻮل‬U ‫ ﻧﺎﻟﺘﻪ‬:‫ ﺋﻘﺎﻟﻢ ص رﺿﻰ اش ئ ﻳﻘﻮل‬،‫ ﺋﻐ ﻰ ﺑﺄت!؛ة‬،‫ﺑﺎﻟﺔﺣﺺ‬
‫‪: \ s‬‬ ‫‪\ s‬‬ ‫‪v‬‬ ‫‪:‬‬ ‫‪KÜTÜB-İSİTTEMUHTASAJRr‬‬

‫‪;>،-‬‬ ‫ﺳ ﻜ ﺎ ‪١ ١ ۵‬ل‬ ‫ﺳ ﺪ‪ ١‬ف ش 'ﻳﻜﻲ‪ ،‬وأش ‪ 4‬م ذاد‪ :‬أﻷ‬ ‫ةﺋﻲ‪٠‬ا‪،‬‬

‫ذ ﺳ ﻚ'ﺋﺒﺎ ﺷﻠﺌﺒﺎ ﺳ ﻐﺌ ﻸ ؛ ب‪ ; 4‬زﺗ ﻞ‬ ‫ف‬


‫‪٤‬‬
‫;ﺟﻮن‪) .‬ذت ﺳ ﺪ إ ﻷ ﻧﻤﺘﻮذ ﻗﻦ ﻣﺨﺌﺚ ﻳ ﻰ ‪ ۶‬؛‪ .‬ب ‪٠٠‬‬ ‫ى‬ ‫)أ ؛ ذ‬
‫اآ ! ﻣﱪ‬ ‫‪/‬‬ ‫ي و‪ ٠‬ﺗﻴ ﻢ ‪ ٠‬ن ‪ ٠ ٠‬ع ‪٠‬‬ ‫‪٠‬‬

‫ى‬ ‫‪-İ‬‬ ‫ت‬ ‫ا ر د‬ ‫ل‪ .:‬واﻟﻠ ﻪ ‪U‬‬ ‫ﻳ ﻮ‬ ‫ﺰ‪.‬‬ ‫ﻏ ﺘ‬ ‫ﻓ ﻚ\ ن‬ ‫‪،‬‬ ‫ة‬ ‫; ‪:‬‬ ‫‪١‬‬ ‫ﺊ‪-‬‬ ‫ﺳ‬ ‫ﻓﺎ‬

‫‪١‬ﻗﻲﺀ‬ ‫ﻼ ا‪١‬ﻓﺎش أر‬ ‫ﻵ ﻫ ﻚ ا ر ‪ ‘٨‬ﺋ‬ ‫ﺖ أذ‬ ‫ﻗﺒ‬ ‫ﻗﺬ ﻧﺜﺄ ت ﻛﻼ'ت أﻏﻴﻨﻰ‬
‫ﺋ ﻲ وأ ي >وﻓﺎذ ض ﻛﻼي؛ت‬‫ر اف'ذا' ذؤذث)‪ <١‬ف ﻓ ﻰ ﻧﻤﻼ'ﻣﺄإﻻﺀ ذ ش‬
‫ﺳ ﴼ ﻷ ; ا ﺋ ﻐ ﺎ ذ ﻟ ﯫ ز ا ئ ‪ ،‬ﺋ ﻤﺌ ﺖ ;ﺛﺎ ﻋﻠ ﺮ ﻋ ﻸ ﻷ وا ﺷ ﻸﻓ ﻞ‘ دى‬
‫أ > ؤﻳﺎﻓﺎ ي؟ﻗﻠﺪﺛﺔﻳﺘ ﻸ‪ ،‬ؤﻳ ﻸد ﺷ ﺆأﻗﻤﺎ و زﻗﺎ ئ[•‬

‫ج‪ ٠‬ذ ؛‬ ‫اﻷﺋﺮ‪٤‬ﻷ'ل‪ ٠‬ق‪ ٠.‬ب؛ي'‪:‬ﺀغ‪:‬ﺣﺌﻲ‪:‬‬ ‫ﻧﺎﺀ‪.‬رزي‪] :‬ﻟﻘﺼﻔﻲ‪:‬ﻏﺪا‬

‫ص‪-‬‬ ‫ت‪ ،‬و'ﺑﺮدﻟﺮ‪ ١٠1 :‬اﻵح ' ص “ د ﻛ ﻼا زﻟ ﻞ؛‬ ‫ر ‪ ١٠٠‬توا‬


‫‪٠‬ا‬ ‫)'‪،.‬‬
6. CİIT HUIEFA-İ RÂŞİDIN VE ONLARIN SEÇİMİ-PRİ 457

، ‫م ﺗﺘ ﺐ' ئ ﺋﺂ ذ ة‬ ‫ﻻ‬:‫ ﻗ ﺎ د ئ‬،‫ف‬.‫ر ض اﻟﻠﻪ ئ ﻫ ﻪ ي'ﻳﺘﺬ ز'ﺑﺎﺋﺬذ ات‬

‫ﻏ ﻌ ﻴ ﺎ ﻣﻰ ﺧﻬﻲ إ ﻷ‬ ‫ ﺋﺘﺎ ﻛﺎ ن ﻣﻦ‬:‫ ﻗﺎﻟﺚ‬،'‫ﻟﺘﺬ ﺛﺘﺎر‬١ ‫ئ‬ ‫ذى'ل ﺋ ﺰ ؛‬


،‫اﻟﺘﻦ ﻗﺘﺎذى ﻳﺬﺑﻠﻦ‬ ‫ ﻧﺈن ﻧﻬﺐ 'ﺀؤﻗﺎةﴽ‬،'‫ ﻏ ﺆ ق ﻏﺘﺰ اﻟﯫس‬.‫ئ‬ ،‫ا ﻫﺎ‬ ۵ ‫ ي ا‬.-

‫ ﺛﻠﻢ‬،‫ ﻫﺘﺎﺀى ﻳﺬﺑﺒﻖ‬٤‫ ذ؛ﺛﻠﻢ إﻟﺖ‬٤ ‫ا‬٠‫ﻷ ﻣﻬﺐ ﻟﺌﻌﺎ‬ ، ‫ ذ‬٠٠‫ا ة‬ p . ‫ أﻳﻮ‬U ‫^ ﻧﻤﻦ‬
- ‫ ﺋ ﻨ ﻲ ﻋﻴ ﺐ ﻧ ﺤﻨﺒ ﻮا‬.‫أﻟ ﻔ ﻖ‬ ‫ﻟﻢ‬4‫ﻟﻠﻲ ص و>ئ‬١ ‫ س ﻓﻰ‬۵ ‫ ا‬iy ‫ﻣﺼﻮ ﴽﻳﻮ‬: .‫ئ‬
‫ أﺧﺮاﺟﻪ‬. [ ‫ ﻳ ﻪ او ﺳ ﻞ ا ﻻ‬.‫ ؤى ﺳ ﺖ أ ﻻ زﺗ ﻮ ل ﻧﺬ ﻃ ﺚ ئ‬: ‫ه ﻳ ﻮ ن‬
' .‫ ﺧﺎر ى'واﻟﺴﺎﻓﻰ‬٠‫اﻟﺐ‬-
‫اﻟ ﺰﻳﺎدة ﺑﻌﻴﻨﻬﺎ‬ ‫ وﻫﺬه‬،‫وأﺻﻠﻪ‬ ‫اﻟ ﻰ ﺟ ﺮﻳ ﺪ‬,‫ف‬ ‫ﻛﺬا‬. :‫ ر زﻳ ﻦ‬.‫وﻫﻮﻟﻪ زاد‬ ıcJi
‫ اﻟﻤﻬﻤﻠﺔ واﻟ ﯯ ن ﺀ و ﻣﻴ ﻞ‬. ‫ ﺑ ﻀ ﻢ ا ﻟ ﺒ ﻦ‬: « ‫ ﻟ ﻜ ﺦ‬١» ‫أ ﻋﻠ ﻢ‬.‫ واﻟ ﺘ ﻪ‬.‫اﻟﻴ ﺨﺎ ر ى‬ ‫ﺻﺤﻴﺢ‬ ‫ﻓﻰ‬

:‫ وﻟﻪ‬٠‫ ﻛ ﻠ ﺮ ج ﺀ و‬١ ‫ ﻟ ﺤﺎ ر ث س‬٠‫ا‬- ‫ ﺗ ﺰ ل ﺑﻨ ﻰ‬٠‫ﺑﻌﻮاﻟ ﻰ اﻟﻤﺪﻳﻨﺔ ﺑﻬﻪ‬ ‫ﻣﻮﺿﻊ‬ :‫ﺑ ﻜ ﻮ ن اﻟﯯ ف‬-

: ‫ ر‬٠‫ﺀ‬ ‫ ﻗ ﺎ ل ذ ﻟ ﻚ أ ر ﺑ ﻤ ﺮ ر دا‬، ‫و ﻷ ﺛ ﺬ ﺛ ﻚ اﻟﺘﻦ ا ﻟ ﺘ ﺆ ﺳ ﻦ « 'أ ى ﻓﻰ اﻟ ﺪﻧﻴﺎ‬

‫ﻓ ﻰ‬, ‫' ﺀواﻟ ﺴﻘﻬﻌﻪﺀ اﻟ ﺼ ﻔ ﺔ‬.‫'أﻳ ﺪ ى ر ﺟ ﺎ ل وأ'ر'ﺟﻠﻬﻢ‬ ‫ةﻫﻘ ﻄﻊ‬ ‫إ ن اﻟﺘﻪ ﺳ ﻴ ﺒ ﻌ ﺚ ﻧﺴﻪ‬

. ‫ ا ﻧ ﺘ ﺤ ﺎ ب‬. ‫ ض‬. ‫ ن‬٠ ‫ د ر ه‬, ‫ ﻻ ﻛ ﻞ ﻓﻰ‬١ ‫ﺻ ﻮ ت‬ ‫ "ردد‬:،‫ » واﻟﺌ ﺸ ﻬ ﻎ‬، ‫ ا ﻟ ﻴ ﺖ‬:

'3. (1737)- Hz. ^Jşe(radıyalJahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalitu


vesselam) vefat ettiği zaman, babam Ebû Bekir (radıyalMu a â ), (Mescid-iNe-
bVden birmil kadar uzaklıkta olan) S u â nâm mevkide idi -ki Aliye (denen ٠ -
dîne'ninyüksekbsnmmkiburasjHazrec’emensûpBeni’l-Hârise*ninmenzilleriâ
bulunduğu mevki)yi kasdetmektedir- 'Ömer (radıyallabu anh) kalkıp:
iiV allâiR esûlullâ(âyhissalâtu vesselâm) vefat etmedi. Allah mutlaka onu
geri gönderecektir, o da (mûnafık) kimselerin ellerini ve ayaklarım kesecek... ” ,
diyordu. DerkenHz. EpuBekir(radıyalMuanh)geldi. Resûlullah (aleyhissali-
tu vesselâm)’ın yüzünü açtı ve öptü.
i*Armembahamsanafâölsun.Sağhğmdahoştan,ölümûndedehoşsunlNef-
simi kudret elinde tutan Zat-ı Zulcelâl’e y e â olsun, Allah sana ebediyyen iki
ölüm tattirmayacak!” dedi. Sonra dışarı çıbp:
“(Hz. Ö m erl ^asdefere^^.. Ey (Peygamber olniedi diye) yemin eden kişi, ağır
ol!“ dedi. Hz. Ebu Bekir konuşmaya başlayınca Hz. Ömer (radıyallahu anhu-
458 KÜTÖH.İ SİTTE MUHTASARI 6. d L T

mâ) oturdu. Hz. Ebu Bekir Allahla hamd ö sena ettikten sonra:
^Haberiniz olsun! Kim Muhammed’e tapıyor idiyse bilsin ki a â Muham-
medölmüştür. Kim de Allahya tapıyoridiyse o da bilsin kiAİlah hayydır, ölüm-
süzdürl'f dedi ve şu âyeü 0 ‫ س‬٧: ‫ ﻣ ﺘ ﻮا د ﻫ ﻢ ؛ ﻗ ﺮ ن‬.‫ اﺋﻠﺊ‬٤‘Ey M uham m ed şüphesiz
sen de OJeceksin, oniar 'da öiecekJer’.’ (Zümer 30). Şu ayeti de okudu:
‫ﺧﻠﻢ‬۶ ‫ ﺑ ﺬ اأﻓﺆﺋﻠﻤﺮآ‬.‫آؤ‬,‫ذات‬, I ‫ و ﺗ ﻞ‬I ‫ﻧﺘﻮق 'ﻗﺪ ﻣﺤﻚ ﻳﺊ‬ ‫اﻷ‬,‫ ﺋﺨﺘﺪ‬Uj
‫ ^ ﻟ ﻞ اس ا ز ا ﻳ ﺬ‬3 ‫ ةة‬٠‫>اش‬ ‫ي ﻗﻠﻦ‬ ‫وس ﺗ ﻔ ﻚ ض‬
“ M uhamm ed.ancak bîr peygaHıberdir.' O ndan öpce de peygamberJer geç-
miştî. Ö lür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? Geriye donen, Allah’a
hiçbir z arar vermez. Allah, şükredenlerin m ükâfaa،‫؛‬n‫ ؛‬verecektir” (ÂJ"i im.
râ n l4 4 ).
Bu açıklama üzerine halk boğuk boğuk ağlamaya başladı. Ensar (radıyallahu
anhUm) , BeniSaîdeyurdunda, Sâdibnu Ubâde’nin etrafında toplandii (Muhâ-
cir de oraya geldi. Ensarıler):
(*Bizden bir emir, sizden de bir e m t! ” dediler. Hz.Ebu Bekir, Hz. Ömer,
Hz. Ebu Ubeyde (radıyallahu aâüm â) de oraya geldiler. Hz. ömetkonuşmaya
başladı ise de Hz. Ebu Bekir onu susturdu. H z.öm er (bilahare) şöyle diyordu:
(*Vallâi, ben konuşmayı şu sebeple arzu etmiştim: (Zihnimde) hoşumagiden
sözler hazırlamış, Ebu Bekir b u â r a ulaşamaz (onun hatırından b u â r geçme-
yebilir) diye endişe etmiştim. Ama, yemin olsun, Ebu Bekiroyle birkonuştu ki,
v a l lâ İçimde hazırlamış olduğum güzel sözlenn hepsine isabet em., (benim ak-
lıma ^e^me^en daha da güzelini) beliğ şekilde ifade etti. Onun sözleri arasında
şu da vardı:
“(Ey Ensir) biz (Kureyşli)ler emirleriz, sizter de vezirlersiâ !”
Bu söz özerine Hubâb ibnu’l-Münzir ayağa k i t ı ve:
*Hayır vallahi bunu yapmayız. Bizden bir emir, sizden de bir emir olacâ!*\
dedi. Hz. Ebu Bekir (radıyalMu anh):
(*Hayırl Olmaz bu. Bizler emirleriz, sizler de vezirlersiniz” dedi.
Rezin şum İlâve etti: ‘*Hz. Ebu Bekir devamla şünu söyledi: “Bu (‘İş” (Hila-
fet), şu Kureyş cemaati İçin meşrû tanınacaktır. Onlar, yer itibâriyla Arapların
ortasındadiT, şerefçe de (eskiden beri) en gözdeleridir, öyleyse, Ömer*e veya
Ebu Ubeydeye biat edin!”
Hz. Ömer atılari:
6■ CİLT H IE F A -İR Â Ş İV E O N L A İ 459

‘*Bilakis, biz sana biat ediyoruz. Se^ı bizim efendimizsin, en hayırhmızsın, üs­
telik Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam)’a da en sevgili olanımızsm!” dedi ve
Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)’in elinden tutup ona biat etti. Hz. Ömer.(radı-
yallahu anh) ’i müteakip, halk da ona biat etti.
Bunun üzerine biri:
“Sa’d ibnu Ubide’y i katlettiniz!” diye bağmdı. Hz. Ömer (radıyallahu a â )
öfkeyle:
‘‘A lM onu katletsin!” dedi. Hz. Aişe (radıyalMu aâ â ) devamla derki: “Bu
her iki konuşmada geçen sözleri de Allah fâideli kıldı. Nitekim Hz. Ömer’in ko-
n u ş ş s ı halkı korkuttu. A r â m d a i a k vardı, onun konuşmasıyla Cenab-I H i
nifakı bertaraf etti. Hz. Ebu Bekir (ra d ıya llâ anh) de halkın nazarini A l l â ’a
çevirip, üzerinde oldukları hakki (İslâm’ı) öğretti. Oradan şu âyeti okuyarak ay-
rıldılar. (Meâlen): “ »^uhammed ancak ^J^gam berdir. O n d n önce de pey-
gam berier ,ge‫ ؟‬mî§ti.- ö l ü r veya öJdörüJürse.gerîye m ‫ ؛‬döneceksinJz?-Geriye
dönen,, Allah’a ,hiçbir z a ra r verm ez. Allah şUkredenlerin mükâfeatgm
'verecek،îr” '‫؛‬Âİ-i İmrân 1 ^ ‫'؛‬. [Buhârî,'Fedâilu٠l-Ashâb5, Cenâiz3,.M egâzi83‫؛‬
Nesâl, Cenâiz 11, (4,-11).].
(ibnu Deybe diyor ki:) “Derim ki: “Rezin şunu İlâve etti” sözü, e t-T e c ٢Id’d 6
ve T .ecrîd^n aslında mdvcuttur. Bu ziyâde aymsıyla Sahihi .Buhârî.de mevcut-
tur. Allahu âlem.”
Es Sünuh (veya esSünh). Avâü’l-Medme’debiryeradıdır, O â B e ı û ’l-Hâris
İbnu’l-Hazrec’in evleri vardır.
“Allah sana iki ölümü tattırmasın” sözü, yâni dünyada... tattırmasın demek-
tir. Hz. Ebu Bekir, bu sözü Hz. Ömer (radıyaH u anhûmâ)*in ‫ ﻻﺀ‬sözünü red
maksadıyla söylemiştir: “Allah, peygamberini geri gönderecek, o da (münafık)
kimselerin ellerira ve ayaldanmkesw‫؛‬e k .’١S i e ٠Evm
. sofa (üstü kaî»lı onu açık),
kısmı. Toroslarda evin bu kısmına yazlık tabir edilir.
Nesic: Ağlayan kişinin hıçkırığını İçine tıkarak sessiz ağlaması.
AÇIKLAMA:
Reşûlullah'(aleyhissalâtu vesselâm)٠ın ö ld ü g gün, haberin meydana getirdiği
şaşkınlığı ve buna ragmen Hz. Ebu Bekir’in halife-seçilmesini, bu rivâyet açık
bir şekilde anlatm azdır. Hadisle'ilgili bazı miiphem kelimelerin açıklanması met-
nin sonunda 'yapıldığı İçin aynen' onlan da tercüme ederek 'kaydettik.
Buna'.rağmen bir-iki n o Z y a daha.parmak b a s m a Z fayda var:
460 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

1- Resûlullah (aleyhissalâtu ٧esselâm)’ın vefat haberi duyUlunca ashâb önce-


Jikle, hilâfet meselesinin halli üzerinde durmuş, ilk'i§ .!arak onu halletmişlerdir.
2- Rivâyetler, ,bu İŞİ ö n c e Ş îsa r’ın, yâni Medinelilerin ele aldığım İfâde.,edi-
yor. Ke'ndi aralarında husû.sî şekilde toplanıyorlar. Hatta, BuhârVmn bir rivâye-
tinde,' hali'fe meselesini halletmek üzere Ensar’ın toplandıgi'haberi üzerine, oraya
koşan başta Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer bir kısım muhâcirUnu (radıyallahu anhü;
.mâ)' iki. ensârî karşılayarak toplantıya' ,katılmalarına mânî' olmak ister ve:
‫ﺛﻮﻫﺐ ا ﻗ ﻨ ﻮ ا أﻧﺰرﻟﻢ‬j i . ‫ “ ﻷ ﺀ ﺋ ﺬ ا ﻧ ﻸ‬...‫ ﺀﺀ‬37‫ ى‬, ojıZara yaklaşmayın, kendi işinizi hal-
ledin (aranızdan muhacirlere mahsus bithalife seçin)” def. Hattâ İbnu İshak'ın
rivayetinde. Bedir Ashabrndm olan bu iki.sâüh kişinin ismi de verilir‫ ؛‬.t^ve^m
ibnu Sâide ve M a’n ibnu Adiyy. Ancak bunları'dinlemeyip'yüriirler.'
3- BenıSİide sakîfesinde toplanan Ensâr, Sa’dibnu Mu'âz (radıyallahu anh)١ı
.halife'Seçmek istemektedir. 'Toplantıyı aÇan hatipleri, Ensar’ın .faziletlerini be-
yandan sonra, hilâfetin kendilerinde olması gereğini İfâde e'der,.
SOzü'bitince-rivâyetten de anlaşıldığı üzere- Hz. Ömer söz olmak isterse de
Hz. Ebu Bekir sustumr v'e 'kendisi 'söz alır. Hz. Ebu Bekir, Ensâr'.ın faziletlerini
ayneh te’yidle sözlerine başlar. Ancak hilafet İşine ^ureyş’in layık olduğunu, on-
larm mekan itibarıyla merkezde olmaktan-başka, Arabın en asili, en itibarlı kabi-
.lesi olduğunu vs.'belirtiyor. Bir, rivâyette: ”Araplar bu İşte, sâdece Küreyş'i
tanıyacaktır}*, birbaşka.rivâyette:- *‘Biliyorsunuz, şu Kureyş*in Araplar nezdin-
deoyle birmakaıpı varki, başkası ona sahip değil, Araplarancak onlardanbiri-
ninetrafında toplanır. Allah’tan korkun. İslâm’ı parçalamayın, İslâm’da ilk bid’at
çıkaran siz olmayın” der.
Ensarı en ziyade ikna'etme husûsunda, Hz. Ebu Bekir’in Resûlullah (aleyhis-
salâtu vesselâm)’tan rivâyet ettiği ‫ “ ا ﻻ ئ ﻣﻦ ود ش‬im am lar K ureyş.tendir” .
hadisi olmuştur. Bu konuşmalardan sonra Hz. Ömer veya Ebu Ubeyde’den bİTİ-
ne biat etmele‫؛‬ini teklif eder.
4- Bu noktada sOz alan.Hz,. :Ömer, hilafete Hz. Ebu B eklrln lâyık olduğunu
söyl-üyor'. Bazı rivâyetler, Hz. ö m e r’.in' bu^kanaatini te’yiden ve muhataplarım
ikna maksadıyla Hz.,Ebu Bekır.in bazı faziletler'ini sayar:'
'6. CÎLT HULEFA-l RÂŞİDÎN VE O N L A Jİ SEÇİMLERİ 461

“Ey Ensar cemaati, Allah ’m nebisine en lâyık olanı, (Kür’ân-ıKerîm’de), “ ma-


(Tevbe40) olduğu belirtilen kimse değil midir? “Ey
Ehsar cemaati, bilmiyor musunuz, Resulullah (aleyhissalatu vesselam), halka
irnamlık yapması İçin Hz. EbuBekirfe emretmedi mi? Hanginizin ruhu Hz. Ebu
Bekir’in Önüne geçmeyi hazmedecek? . . ”
TirmîzVdegelen bir rivâyette ^ 2 . Ebu Bekir (radıyallahu a â ) ’in de şöyle de-
diği belirtilir: “‫ ﻻى‬işe insanların ‫ ﻻج‬lâyıkı ben değil miyim? ilk miislıiman ben
değil miyim? ‫ ى‬٠‫ ﻻﺀ ﻻﺀ ﻻ‬efdaliyetlere s â ip değil miyim?”
5- ibnu îsiıâk’m siret’de kaydettiği bir rivâyet de burada kayda^değer. Buna'
göre, Sa’dibnu M u’âz’m halife'olması meselesinde bütün Ensarıler müttefik-de-
gildir. Onu, sadece Ensâr’ınHazrec grubu istemektedir, Evslilerdegil. Hatta^Evs-
liler, .nların hilafetinden rahatsızlık duyabilecekler ve islâm ’la.ortadan .kalkmı?
.la n Evs-Hazrec-husûrneti tekrar canlanabilecektir. Ensar’ın B eniSa ‫ﻻ‬،/‫ ﺀ‬sakife-
s'indeki toplantısına Ebu Bekir ve berâbe'rindeki muhâcir grubu .uğradığı za-.
man, Ensâr’ın Evs,grubundan o lan ' ‫رﻟﺢ‬5‫ىﺟﺘﻤﻮ‬.‫ ظ‬٠‫ ﻻ‬Hudayr we beraberindekiler,.'
muhacirlerd‫ ؟‬n birini'n.halife olmasını tercih maksadıyla, onlara dehâlet'ederler.
6- Biri Muhacirden, diğeri Ensârdan iki halife olmasını teklif eden 7 ‫ ﻻﻻ> ﻏ ﺴ ﺞ‬-
Miinzir’in -bi'r rivâyebç'kaydedilen- ve Hz. Ömer-tarafından ciddiye-alınmayan
gerekçesini de kaydediyoruz: ‘"Bir emir sizden, bir emir bizden olsun. Bizler,
v a i n sizlere karşı ‫ ﻻه‬meselede rekabet düşünmüyoruz. Ancak, kardeşlerini
ve babalarım öldürdüğümüz kimselerin başa geçmesinden korkuyoruz.”
Hz. Ömer: “Sebep ‫ ﻻه‬ise, elindeyse hemen öl!” der..-
,7- Bu meyânda, hilâfetin Mfıhâcirle EnSar arasında münâvebe ile devam et-
mesi:' “Önce birMuhacirseçilip, ölünceEnsârdan biri, o ölünce tekrarMuhâcir-
lerdenbirinin seçilmesi şeklindebir sistem d â a te k lîf edilir. Hz. ÖmerbU)jteklifı
daha sert bir uslubla karşılar: “Hayır, vallahi kim bize muhalefet ederse onu
öldürürüz.”
'8- Hz. Ebû Bekir’e bey’attan sonra söylenen “Sa’dibnu übâde’yi öldürdünüz”
cümlesinin, “ onun'itibarını rencide ettiniz, ondan yüz ‫ ؟‬evirdiniz...” mânâsında
kullanıldığını çârihler belirtir. Bu söze Hz. Ömer ziyadesiylekızmış olacak ki
' “ Allah canını .alsın” demiştir.
imam Mâlik’în bir rivayetinde şöyle-anlatır: “öfkeliydim, “A îlâ Sa’d ’m ca-
nını alsın, zira ٠,' şer ve fitne kaynağıdır” dedim. ”
‫ذ‪ ١‬ر‬ ‫‪ ١ -‬ﺿﺠﻪ‬
‫ؤ‪ ( ١‬ﴽى ﺑﻘ ﺮ ب ﻣﻮ ق'‬
‫‪464‬‬ ‫‪K‬‬ ‫‪- İ‬‬ ‫‪SITTE M IT A S A R I‬‬ ‫‪6. CİLT‬‬

‫‪.‬ص ﻳﺬى رﺑﻰ ﺑﺮ‪ ،.‬و ﺷﺖ ادارى ﻳﻔﻪ ﻳﻌﻔﻦ' اﻟﺤﺪ)‪ ،(١‬ﻓﻠ ﻤﺎ اردت‪ .-‬ات‬
‫أةﻗﻸاا ذ د أﺑﻮ ﻛﺪ ت ﻋﻨﻰ ر ﻋ ﻚ ‪ ٤ ،‬ة ر ﺋ ﺬ أن أﻋﻀﺘﻪ‪ .‬ﻗ ﻬ ﺌ ﻢ وﻛﺎن‬
‫أ ؤ ﺑﺶ زأؤﻓﻲ ؤا‪.‬ق ذا وﻟ ﺔ س ‪۶‬ﻳﺘﺔ أ ﺻ ﺰ ﻓ ﻰ ﺀزورى ‪1‬ﻷ‪'.‬ﻻ'ل‬
‫ﺗﺎ> ‪p r‬ي‪١‬ﻗﻢ‬ ‫ؤ ﻗ ﺎ ل‪:‬‬‫ئ ﺑﻴﻲ‪٠‬ﺗﻲ ﻳﻐﻠﺒﺎ‪ ،‬أؤ ﺷﺘﻞ ﻳﺌﺒﺎ ﻏﺶ دﻗ ﺖ‪،‬‬
‫ا ﻷ ﻓ ﺊ‪ .‬اﻟﺨﺊ< ﻳ ﺊ‬ ‫'س ﻏﺊ ةﴽﻗﻠﻢ ﺋﺬ أﻧﻞ‪ ،‬ؤﻧ ﺬ ﺋ ﺮ ﻧ ﻰ ' ﻧ ﺪ ت ذق' أﻷﺗﻦ‬
‫و ض‪ ،‬ﺛ ﺰ أ ز ط' اﻧﺘﺮى ﺋ ﺨ ﴼ ذ ﯪ أ ‪ ،‬ﻧﻘﻒ زﻓﻞ‪ ١‬ى ﻷﻟﻢ اﻋﺊ ﻓﺌﺲ‪،‬‬
‫غ ق|ﻳﺘﻮا ﺋ ﻴ ﺘ ﺎ ﺳﻠ ﻢ ‪ ،‬ﻗﺄﻏﺬ ﻟﺠﺪى ز ي أﻳﻰ ﻹ د ة ﺗ ﻢ ا ^ ا ح ﺀ‬ ‫اإ‪٠‬‬

‫م ق>ب‬ ‫ي ﺀ ﻛﺎت واﻟﺘﻲ أن‬ ‫^ أﻛﻮن ﻳ ﯫ ذا'ل‬ ‫ؤﺛ ﺆ ﺟ ﺎ ﻓ ﺊ ‪ .‬ةآ ‪،‬‬

‫ب‬ ‫ﻻ ﻧﻞ ئ آذ‬ ‫ﺳﺪ ﻳﻒ ؛‪jJ‬‬ ‫‪J X‬‬ ‫؛؛؛‪V ،،‬‬


‫اك‪ ٠‬ت ث‪٠‬ئ ﻻ أﺟﺪئ اﻵن‪،‬‬ ‫‪È‬‬ ‫‪%‬‬ ‫ى‪٠‬‬
‫ﺖ‪ ٠‬؛‪ - ٠٠‬ﻳ ﻠ ﻴ ﺒ ﻴ ﻶ ﻋ ﻰ ‪ -‬ﻵ ه ؛ ﺳ ﺔ ﻻ [ ‪.‬‬ ‫‪,‬ﺋ ﻲ‪,‬؛ ‪ ٠‬ﯪ ﺗ‬

‫^ ﺣﺪﻫﺚ‬ ‫د ﺳﺘ ﻢ‬ ‫‪.‬أﺿﺞ‪ ٠‬ا ﺑ ﻦ‪ ٤‬ؤﺋﺬا ل‪ ٠‬ظ ‪ ، ^ ^ ٠‬وص‬

‫‪ ٠‬ﺀ أ ﯪ ; ‪ ,‬ا ﻟ ﺒ ﺔ ‪٠‬ؤ‪ ٤‬ذ‪٤‬اذ اى‪ ٠‬ر«'اﻟﺬﻳﻦ ﻳﻤﺮو ن ا ﻟ ﻔ ﺠ ﺔ ‪ .‬و ب س ض‪:‬‬


‫س ‪ :،‬ى م ‪ .‬ص‬ ‫ه‬ ‫‪٧‬ﺀ‪ ٠ ،‬ؤ‪٠‬‬ ‫ب ه ؛ زا ف ‪ J U ، ^ J l‬ض ﻛ ﺪ ا‬

‫ح‬ ‫ﻫﺪ‬ ‫؛ ‪1‬؛ ا ‪ 1‬و‪ ٠‬ت ا ﻻا ﻣ ﺔ ﻏﺎﻳﺔ اﻟﺔﺀظ‪ ،‬وز ك‪٤» :‬ﺗﻠﻢ أﺋﺸﺐ« أ ى ﻓﻠﻢ أﻟ ﺲ‬
‫ا'ي ﴽ ﻻ' ىﻗﺎ س‪3‬ا ا‪,‬ل‪ ٠‬و ﺀزأذؤ ش‪ :‬ا س‘ * ذ ﻇﻴ ﺮا د'ا ﺷ ﻢ ‪-‬ا‪ :‬أ‪١١‬مﺀ‬

‫ا ب‬ ‫اﻟ ﺠﺎﻣﺔ ‪ .‬ن اﻟﻴﺎس ﻫﻔﻌﺪد ف‬ ‫ﺀذا'ﻟﺬاةا‬ ‫ا ض‪٠‬‬ ‫‪:‬زاﻟﻮﺀﻷ‪;*٠‬‬


‫ﺳ ﺔ ‪ :‬ﻟ ﺤ ﻮ ﻻ ف‘‬ ‫أﻳﺎةﻳﻠ ﻮ ﯪا‪ :‬ﺑﻤﻄﻤﻮﻧﺎ ض رادﻧﺎ‪. .‬آﻳﺌﻔﺘﻮى«‪ :‬ﺑ ﻔ ﺎ د‬

‫وﻳﺪرﺑﻮنب‪ ،٠‬و‪٠‬ﻋﺬى ﺀذذذ ث؛‪ :‬ز‪ .‬ت و‪ ٠‬ﻃ ﺖ‘ و*ﻫﺴﺬل إى ﺀ س *؛ ب‪ ٠‬ن‬


‫و‪-‬رﺀن‪,.‬ا|اﻟﺌﺊ‪ ٠‬ذا‪ :‬ﻛ ﺮ ت‪ ,‬اﻷﺀوات‪.،‬واخﺀﻻﻳﻬﺎﺀ و س أ ﻳ ﺬ ﺀ ‪ .‬ا د ﺀ ‪. .‬‬

‫ي ﻓﻰ‬ ‫‪ -‬ب‪ ٠‬ﻓﻰ اض‪ ١‬د ث‬ ‫ؤﻏﻠﺬﻗﻴﺄ ا'ﻟﺘ ﺰﻳ ﺐ‪ :٠‬ﴽ ى أ ق ذو رأى‬


‫ى‬ ‫‪ ٠‬د‪. ٠‬ا‪.‬ﻻد«‪ .،‬ﻷﻓﻰ ﻓﻰ ذ ف ﻛﺎﻟﻌﻮد ا ﻟ ﺬ ى ‪ ,‬ﺳ ﻰ 'ا را ﺀ و ‪ r‬ﻛ ﻐ ﻸ ا‬
‫ب ﺗ ﻒ‪ ..‬ﯮ ف ‘‬ ‫و س »ﺋﺆؤى‪ ،‬وﺷﺘﺎ‪'،‬وﻫﻮﻟﻪ‪ :‬اﺋﺪة أة ﺛﻨﺌﻶ«‬ ‫اﻟﺢ‪٠‬لﺀ‬

‫؛ ﺗﺘﺪﻳﺮ‪ .‬ﺧ ﻮﻧ ﻰ‪ .‬وﻓﺮو أن ﺻﻼ‪ .‬اى ﺧ ﻮ ق ا؛ﺗﺎص‪ ٠‬ا ﻓﻰ ا س وا د زأ ‪ ٠‬ﻣ ﺪ ر‬

‫اأﻏﺮرت‪ ' ٠‬إ ذ ا أ ﻟ ﻲ‪ ٠‬ﻓ ﻰ ا ذ ر ر ‪ ،‬و ﺳ ﺴ ﺎ ش ‪-‬‬


‫‪4. (1738)- İbm A‬‬ ‫‪l (tadıyallahu anhümâ) anlaüyor: “k . M â i r l â a‬‬
‫‪b irçoğ u n d a n K u rl^ ren iyo rclm .A b (lvrra J ıİb ım A vf,o n la ık b m id ı.‬‬
‫‪(h M im 'd a o m n m W n < ie ik e a .o d a ,H z. Ömer’in son defyyapmaoldağa‬‬
‫)‪haccda onun yamnda idi. Âbdumıhmn yanıtm dönüşte:‬‬
466 K Ü İ İ SÎTTİE İ H T A S İ 6. CJLT

*‘Bugün Hz. Ömer’in yanma geien biradamı keşke sen degorseydın. ” Dedi
ki: “Ey rnu’minlerin emîrî, bir adam görsen ki sana: “Keşke Ömer ölmüş olsa
da falancaya(Bezzar’ınrivâ yetindeT âaİbnuU beydillâ’a) biat etsem. Vallahi
Hz. Ebu Bekir (radıyalMu knh)’in biati çabucak oldu bitti” dese ne dersin?*’
dedi. H z.öm er bu söze ( d â once hiç görmediğim kadar) öfkelendi ve:
“inşaallah ‫ ﻻه‬â şa m h â a hitab edip, (ahd ve müşavere olmaksızın) idâreyi
gasbetmek isteyen bu heriflere karşı o â n uyaracağım” dedi.
Abdurrahman ilâveten dedi ki: “(Bunun üzerine) Hz. Ömer’e:
“Ey m ü ’minlerin emiri, dedim, böyle birşey yapma. Zira hacc mevsiminde
İnsaârıncühelâ ve serseri takımı bir araya gelir. K onuşm â üzere halkm İçinde
doğrulduğun zaman b u â ola ki, etrafında ekseriyeti teşkil ederler. Korkum ‫ﻻﺀ‬
ki, siz k i a r birşeyler söylersiniz, o d ille r in her biri bir başka şey â r , esas
İfâde etmek istediğiniz m âsad tamâmen kaybolur. ‫ ﻻو‬halde acele etmeyin. Mel
dine’ye varın. Orası Dâru’l-Hicret ve sU ıettir (Hicretin yapıldığı, sünnetin ya-
şanâığı mahaldir). Orada fıkıh ulemâsı ve insanların eşrafıyla haşhaşa kalır,
d ile d iğ in rahatça söylersiniz. Âlimler sözlerinizi eksiksiz öğ reâ ler ve mak-
şadınız ne ise onu aniarlar. h
(Bu sözüm üzerinej Hz. Ömer (radıyailâu a â ):
“Pekâla, vallâi inşaallah Medine’ye vardığımda ilk fırsatta bu toplantıyı ak-;
tedecegim!” dedi. Ibnu Abbas (radıyalMu â ü r n â ) devamla dedi ki:
“Zilhicce’nin sonlâfinda Medine’ye geldik. Cuma günü öğle olur olmaz ca-
miye g i t m â acele ettim.
Rezin §u ilâvede-bulundu:' “öğle sicağınâal(33)içıhım.” Sonra önceki hadîsi
- anlatmaya .(Ibnu‫ ؛‬٨ ‫ ؟‬bas)‫'؛‬devam etti ve dedi k i : .
“ (Camiye gelince) Saîd ibnu Zeyd ibni Amr Ibnu .Nöfeyl'(radıyallahu anh)’i
minberin kOşesinde oturmuş buldum. Dizim-dizine değecek şekilde yanma ottjr-
dum. (Sağıma solttma bakmaya) başlamadan ‫ ة‬mer İbnu’l-Hattâb (yerinden min-
-bere doğru) ‫ ؟‬ıktı: Onun gelmekte dlduğunu:gOrUnce yanımdaki Sa’îd ibnu Zeyd
ibni Amr ibnu.Nufeyl’e : ’
“ 'Bu öğle, Ömer, halife olduğu gUnden beri hi‫ ؟‬yapmadığı bir konuşma yapacak” ,
dedim.'Zeyd, sOylediginıi hoş karşılamadı ve:

١ 33 ) ‫ﻏ ﻘ ﺊ ؛‬ ‫ ﺋ ﻘ ﻪ‬en-Nihâye’nin açjkiamasjna göre, öğle sıcağı mânasına gelen bir deyimdir. Rezîn'în iia-
vesi, Malik'ın rivâyelinden ahnmadır.
6. CİLT HULEPA-İ R Â Ş İ VE O I A İ SEÇİMLERİ ‫ ﺀﻩ‬7

“ Daha önce konuşmadığı şeyi konuşması ne mümkün!” deyip beni reddetti..


Hz. Ömer (radıyaUahu anh) minbere oturdu.' Müezzin.ezanini tamamiayınca,-
doğruldu. Ce.nab-1 Hakk’.a lâyık olduğu hamd-ve senâda.bulundU. Sonra sunları
söyledi:

“j E j i d ba’d. Ben şimdi sizlerC) Cenab-I H i ı n söylememi takdirbuyuracağı


birkonuşmayapacağım. Bilemiyorum, b eikid ee celim yin d ır, (bu son hutbem
olur). Kim ‫ ﻻه‬sözlerimi a â r ve hafızasına â b ilirse bineğinin götürdüğü her
yerde nakletsin.' I de a â m ış olmaktan korkarsa, hiç kimseye h â in ıd a y a -
lan söylemesini helâl etmiyorum. Allah celle şânuhü, Muhammed (aieyhissalâtu
vesselâm )ih H agö n d erd i,ken d isin ekita p in â d i.A lîa h ’ınindirdiklenmeya-
m n â recm âyeti de vardı. Biz onn okuduk, anladık ve ezberledik. Resûluüâ
(aleyhissâtu vesselam) recm eezası verdi, ö'ndan sonra da bizler verdik. Şah-
sen aradan fazla zaman geçince, bâzılannın çıbp: *‘Allah’ın kitabında biz recm
âyeti bulamıyoruz” diyerek Allah’ın indirmiş olduğu birfarzı ferkedı^ s a p ıtı -
larından korkuyorum, recm, Allah’ın kitabında muhsan, yani bâliğ, âkil, s i
bir evlilikle evlenmiş ve gerdek yapmış olduğu ba^^
re -isbatlayıcı beyyine veya hâmilelik, veya itiraf olduğu takdirde- uygulanması
gereken bir h â ’tır. ’:
Zina haddiyle ilgili babta zikri'geçmis olan ibnu Abbâs hadîsi' (1589 nuıdaralı
hadis), gibi zikrettiren sonra ded.i ki:
“ ... Ve dahi bana ulaştı ki, birileri şöyle demiş: ‘*Ömer ölünce, (herkesle isti-
şâre, biat aramaksızın) falancaya biat edeceğim. ” Sabn ha! Hiç kimseyi, **Hz.
Ebu Bekir’in seçimi de oldu bittiye geldi. (Biz de onun seçilme tarzına uygun
olğbiriniseçebüiriz)”g ib is ö â r â tm a s m . Haberiâolsun, -evefonuns^lm i
çabuk olmuştur bu doğru- ancak, Allah (umumiyetle ç a b â yapılan işlerde bilâ-
'hare karşılaşılan) şerkrden (bu ümmeti) korumuştur. Sizden hiç kimseye, Hz.
Ebu Bekir (radıyalMu anh)’eyapıldığı şekilde (alakagösterilerek) b o y u ir k o -
pamasma nazarlarçevrilip baş uzatılmaz, öyle ise, m üsH anlann isüşâre ve te’y idi
tahakkuk etmeksizin.kim bir başkasına biat ederse bilsin ki'١. ne biat ^ e n e , ne"
de edilene itibar edilmeyecektir. Böyle b irb ia tâ d i, edeni de edileni de ölüme
mâruz bırakacaktır. (Hz. Ebu S ekr’e yapılan biat böyle, kıt dUşüncelilerin zan-
nettiği gibi değildir. İç yüzünü anlatayım:)
Resûlullâ fa le y h issitu vesselâm)’ın ruhunu Cenab-I m k a b z e t t i ğ i vakit,
.haberimiz oldu ki, Ensâr büyük bir grup hâlinde bizden ayrı o la r i BenıSalde
s a k î f î â toplanmışlar. Ali, Zübeyr ve bunlarla birlikte (Abbâsgibi diğer) 'bazı-
468 K٧ TÖ»-İ S i l MUHTASARI .6. c il t

lan bizden aynJarâ ( e d e y l e meşgül o U iizere) geride kaldilar. Muhâcir-


ler de Hz. Ebû Bekir (radıyailâu a â ) ’e:
**Ey Ebu Bekir, haydi ‫ ﻻﺀ‬Ensaıi kardeşlerimizin yanlarına gidelimfff dedim.
Onlara (biran önce yetişmek iizere) yürüdük. Yâıniarma varınca, o n iâ a ii iki
saiih zâtla karşılaştık. Kavmin (Sa 'd ibnu Ubâdeyi halife seçme hususundaki)
kararlarım zikrettiler sonra da:
**Ey muhacirler cemaati nereye gidiyorsunuz?** diye sordular. Biz:
‘*Şu Ensârî kardeşlerimize gidiyoruz!** dedik.
“Hayır, onlara yaklaşmayın, h ü H e r i n i versinler** dediler. Be...
“Vallahi onlara gideceğiz** dedim ve yürüdük. Onları Beni S ä e sakifinde
bulduk. Ortalarında üzeri ö ğ ü birisi vardı.**
‘*Bu da kim?** dedim.
**Bu Sa*d ibnu ٧ bâde*dir!** dediler. Ben:
“Nesi var?** diye sordum.
“Titriyor!**dediler.Birazoturmuştukki,hatipierişehâdetgetirereksözebaş~
İadı, Cenâb-1 Hakk*a layık oldugu hamd ve semyı ifade ettikten sonra ‫ ﻻﺀ‬konuş-
mayi yaptı:
**Emmi ba*d! Biz Allah*ın Ensan ve îslâm*ın ordusuyuz. Siz ey Muhâcirler
asil kavminden kopup gelmiş (içimizde) az bir g şsunuzl**
(Anladık ki) bunlar, aslen m ûstehâ olduğumuz foU yonum uzdan bizi ko-
parmak, emirlikten ä tutmak istiyorlardı.
Hatip sözlerini ta m â a ym ca konüşm â arzu ettim Bu esnâda, içimden soy-
leyecek güzel sözler hazırlamıştım, b u â hoşuma da gitmişti. Bunları Ebu Be-
k i r f â y a l l â u â ) * in h u z u r u â söylemek istiyordum, ^ e . bâzan onun â d e tin i
yatıştırıyordum Konuşmak istediğim Sirada, Ebu Bekir:
“Acele etme!** dedi. . ‫ ﻻﻻ‬ofekelendirmek istemedim (ve konuşmâtan vaz-
geçtim). Ebu Bekir (radıyaliâu â ) konuştu. ٥ aslında benden d â çok hilme
sahip, d â a vâ u rid i. A llâ 'a yem nie söylüyorum, İçimde hazırladığım bütün
güzel â l e r i eksiksiz ayni güzellikte ve hattâ d â a da güzel bir biçimde ‫ ﻻه‬ko-
nuşması esnasında söyledi. Demişti ki:
“Haäinizda söylediğiniz hayır (ve fazilet . e varsa) hepsine lâyıksınız. An-
c â bu (emirlik) “ İŞİ**, Kureyş kabîîesinefmeşrul tanınır. Onlar, «ese٥ ^ ö .ö ^ e
6. CİLT HULEFA-İ R§İD٤N VE ONLARIN SEÇİMLERİ 469

de, yurtyöniiyh de Arabin ortasında yeralır. Ben sizin İçin ‫ ﻻﺀ‬İk iş â s ta n birini
uygun buldum, b u n la â n hangisini isterseniz ona biat edin/”
Boyle deyipibenim vİE b u Ubeyde İ b n u l- C e i ) n - e ll e r iâ d e n ‫ﺀ‬٠‫ﻻﺀ؛‬,. Ebu
Bekir, ikimizin arasında o tu ru y o â . O n u n ( ik iâ i im a â ğ a teklifeden ciimle-
sinden başka) bütün söyledikleri hoşuma gitti. Vallahi, Ebu Bekirin bulunduğu
bir kavmin başına emir seçilmektense, ortaya gikanlıp boynuniun vurulmasını
gerektirecek b irğ û n â işlemek bana daha sevgili gelirdi. A n c â , nefsimin bana
ölüm ânında hoş gösterdiği şeyi şimdi bulamıyorum. Derken Ensarın (Hübâb
İbnul-Münzir adındaki) bir sözcüsü:
‘..e n i (basta h a v y â r ın kaşınarak âatiadıM an) kaşınma çubukcağızı, yas-
landığı dikme iie ayakta duran hurma Fıdancığı kabul edin (ve i r i m i d iâ y in .
Diyorum ki:)
'*Sizden b i r e â , bizden de biremlr olsun, eyKureyş cemaatit.f* dedi. Bunun
üzerine herkafadan bir sozgıkmaya başladı, gürültü çoğaldı, öyle ki üıtilâfçı-
k a c â diye korktum, Hz. Ebu Bekbrie:
“ Ey Ebu B e t , uzat elini! f’ dedim. Elini uzam, ben ona biat ettim. Muhacir-
lerdebiatettiler. SonradaE nsârbiateİ Sadibnu U b â d e(ra d ıya lla h u â )\â
üzerine âtıldık. Derken o â rd a n biri:
‘٠Sa ١d Ibım İ d e ’y i ö ld û in ü z!” demez mi? Ben de.. \
**Sadibnu I d e ’yi A l lâ öldÜTSünHedim.
Hz. Ömer (radıyalMu â ) derki: '*ValM ibiz, Hz. Peygamber (aieyhissa-
lâtuvesselâm)’in d e fn isıra sıâ , Hz. EbuBekir’in se ç M n d e n d â a ehemmiyet-
li bir şey d ü ş ü n e m i . B ia ig e r ç e k le ş m â n h iı terketmemiz hâlinde, oradan
ayniınca, arkamızdan kendilerinden biriniHeseçiverecelderdiyekoıiktuk. Boyle
bir durumda ya bize de râzı olmaya olmaya biat edecek veya muhâlefet edece،-
ikisi de fesad olacâtı.
Bilesiniz, müslumadarla isüşâre etmeden t m bir başkasma biatederse, ne
biat edene, ne de kendisine biâtedilene itibar edilm ez,ücisiâ de öldürülmesin-
denkorkulur. *' [Buhârî, M i r i b i n 30,31, î ’tisâm .16, Mezâlim 19, MenSkıbu’l-
Ensâr46, Megâzî l l j /Viüsilm, Huddd 15, (1691>Mös/inı’dehadîsmuhtasar0İarak
kaydedilmiştir,]
AÇIKLAMA:
1- Bu uzun rivâyetHz. Ebu B e t r (radıyallahu anh)٠٤n-seçimini ve^fe. Ömer
zamanında ‫ ؟‬ıkarılmak istenen'bir fitneye karşı Hz. Ömer’in tedbirini açıklamak"
470. K Ü I İ SİTTE M U H T A S İ 6. CİLT

tadır. Hadîs yer yer ‫ ؟‬ok veciz ve ayrıca miiphem ifadeler ihtiva etmektedirjiyice
anlaşılır hâle getirmek İçin, üslûbun elverdiği nisbette parantez içerisine açıkla-
yıcı notlar İlâve, ettik.. ‫ ا أ ة‬notlar esas itibariyle şerhlerden ve٠hadîsin başka vecih-
'lerinde yer alan ziyâdelerden muktebestir. ,

2-' Burada bir husUsun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir: ٠ daJHz. Ömer


(radıyallahuanh).in ilk halifeHz.£bujBeki'r(radıyallahuaııh)’in seçilişini anlat-
masına vesile olan dunım ... Birilerinin taılagına gelen sözü: *‘Keşke Ömer ol‘
müşolsa da Talhaibnu ly d ü la h 'a b ia tetsem . VallahiHz E b u B e k İ T İ ç a b â
oldu b i t t i .B u söz‫؛‬Hz. Ömer’i çok ö^elendiriyor.'Ç ün^i, denmek istenen şu-
dur:. Hz. Ebu Bekir’in seçimi aceleye-getirilmiştir,.herkesin fikri ve nzası alin-
‫؛‬.madan cüzî bir grup tarafından.çarçabuk.halîfe seçilmiş, diğerleri de bunu ister
istertez kabûl etmek zorunda kalmışlardır. Hz. Ömer vefet edince, aym- tarzda
Talha ‫ ﻻ ط‬Ubeydillah'a da böyle alelacele biat edilse... sonra herkes bu biati
.kabûl eder... kabûl etmek zorunda-kalır... vs...
Hz. Ömer bunu duyunca fena halde Ofkefenir ve bunu, riyasetin g d ı olarak
değerlendirir. Hz. Ebu Bekir'in halife olması husûsunda o günün şartlan gereği
acele edilmiştir, bu doğru. Ancak, büyüklüğü ^lerkesce müsellem ve üstelik ilk
müslUman olmak, Hz. .Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) tarafından imam se-
,çilmiş olmak, liicreti Sirasında'magarada Hz. Peygamber (aleyhissalâuı'vesse-,^
lâm).’e can yoldaşlığı yapmış olması, Kur’ân’da‫؛‬zikredilmiş olm'ak gibi, pek ‫ ؟‬ok
imtiyazı olan ve fazüetce-üstünlüğü, itibarinin yüceliği herkesçe bilinen Hz. Ebû
Bekir gibi birinin,.seçilmis olması, meseleye gölge düşürmeye İmkân bırakmıyoıdu.-
Hz. Ömer’in vefatı hâlinde, ayni tarzda seçim meşrû'. addedilse, ortaya birçok
imam ,çıkabilir ve fitne kopabilirdi'. Bu'.sebeple Hz. Ömer, kul.ağına gelen bu sö-
zü ciddiye alır ve anında üzerine gitmek, ister.
'Ancak, yapılan p^k yerinde bi'r tevsiye üzerine, mesele husûsunda e ^ â r -1 umü-
miyenin aydınlatılmasını Medine’y e dönme zamanına bırakır..
ibnu ishak'm .‫؟‬ivâyetinde, Hz. Ömer’in ölümüyle birlikte.‫ ؛‬Hz. Ebu Bekir’in
seçimi tarzında yenilerini'Seçmek isteyenler birdeğil, birçok kişidir. Yânî, Hafi-
fe Hz.,,Ömer’in, ,meseleyi ciddiye almasında hakli bir durum''var. Kulağına g.elen
rastgele bir 'söz değil, siyâsî,komplo hazırlıklarının ,istihbarıdır.
Hz. Ömer ümmetin ileri gelenleriyle istişare yapıp'ahd almadan kimsenin.kim-
seye biat edemeyeceğini,'aksi halde, devlete savaş açmış kabûl edileceğini ^ lir -
tir. Nitekim-Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) de^mevuf'bir imam varken'
6. cilt HULEFA-I RAŞIPm VE ONLARIN SEÇİMLERİ 47!

İkinci bir kimsenin çıkıp biat almasını haram ilân ediyor ve öldürülmesini em­
rediyor. " '
3" Hz. Ebû Bekir, Hz. Aii (radıyallahu anhümâ) gibi büyüklerin hilafet işinin
hallini öncelikle ele almaları, meselenin nezâketindendir. JBnsar’dan birinin hali­
fe olması, îslâm birliğini bozabilir, çeşitli gruplar arasında münâfese ve siyasi
rekâbet kavgalarım getirebilirdi. Zira her taraftaki müslümanlar bu çeşit işlerde
Kureyş’i elyak biliyordu, onu önde görmeye alışmıştı. Muhacirler, meselenin hal­
linde bu noktada ısrar ettiler. Üstelik Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in:
..‫؛‬İm am lar K ureyş’ten olacaktır” dediği de hatırlatılmış idi.
4- Hz. Ömer (radıyallahu anh)’in, hilafetin seçimi meselesini ele almazdan önce
recrn âyetiyle ilgili açıklama yapması şöyle bir yoruma tabi tutulmuştur: “Hz.
Ömer: “ Kur’ân’da yazılı olmamakla beraber, nasıl ki tatbikatta recm cezası mev­
cuttur. Kimse: “ Kur’an’da recm âyeti yok, ben recmi kabûi etmiyorum” diye­
mez ise, aynı şekilde, “ Kur’ân’da halîfeyi şöyle şöyle seçin diye bir emir• yoktur,
biz istediğimiz gibi halife seçeceğiz diyemez” demek istemiştir.
5 - BA ZI HÜKÜMLER:
Bu hadîsten çıkartılan bazı hükümler şunlardır:
ir ÎİMİ ehlinden almak. İlim alman, alandan yaşça küçük de olsa, kadr u kıy­
metçe düşük de olsa...
ir îlim^ ehil olmayana öğretilmemeli, anlamıyacak olana anlatılmamalı. An­
layışı kıt İdmselere, anlamayacağı şey anlatılmamalı...
ir Bâzı künselerin cemâate zarar getirebilecek sözlerini Sultan’a ihbar etmek
câizdir. Bu, mezmun olan nemîme (koğuculuk) sayılmamıştır. Ancak bunu, müb-
hem olarak yapıp isim vermemek gerekir, böylece hem tedbir alımr, hem de onu
söyleyen kimse gizlenmiş olur. Nitekim Hz. Ömer (radıyallahu anhümâ), halkı
uyarmak, korkutmak süreriyle meselenin üzerine gittiği hâlde, o sözü kim söyle­
di diye araştırmamış, sormamış, tecziye cihetine gitmemiştir.
ir İmam seçiminde, imâmm Kureyş’ten olması esastır, çünkü Arapİar bu işi
sâdece Kureyş’e lâyık görürler. M a’ruf, hilâfı câiz olmayan şeydir. Ancak, Hz.
Ömer bu hadîste esas îtibâriyle müslümanlarla isrişâre etmeden imam seçimine
karşı çıkmakta, imamın Kureyş’ten olmasım birinci mesele olarak zikretme-
mektedir.
★ Birçok delil, imamın Kureyş’ten olmasını gerektirmektedir. Bunlardan bi­
KÜTÜB-t StTTE M U H T A S i 6.CİLT
472

ri, mösJümanların velâyetini ele alanlara ‘.Ensâra iyi muâmele” tavsiye etmiş
olmasıdır.
★ Bu hadîsten, kocası ve efendisi olmayan bir kadın hâmile. ‫ ؟‬ıkarsa onun rec-
medilecegi de anla§ılmaktadır,^5^eter ki zorlandığına dair delil 0 İma,sın..'.-
★ Bir'meseleye muttali, olan, bunu imama açıklamak istese, daha Once.birbaş-
kasma mUcmel olarak anlatma yetkisine sâhiptir, tâ ki' duydugu 'zaman, mesele
hakkında fikir sahibi bulunsun.Nitekim.Âmu Aböâs’k S â id İb n ü Z ey d arasında
bu durum cereyan etmiştir. Saîd, ‫ ﻻ ط‬Abbâs'iîi haberini reddetmiştir, zîrâ onun
,nazarında,esâs olan şudur. §er’۴meseleler istikrannı bulmuşttır artik... Eundan
böyle her ne vukûa gelse öze müteallik olmaz, -tefemıatta kalır.
★ Re ye giren meselelerde im,âma itiraz câizdir.
★ ilmi e k s i ezberleyen ve anlayanlar, onu tebliğ etmelidirler. A n la ıy a n la r
da,,teblig etmemeye teşvik'edilmektedir.

‫ ك‬- ‫ ﻫ ﻌ ﻠ ﻸ ; ﺟ ﺄ ﻷ ﺳ ﺔ‬٠ ‫ و ذﺀذ‬: ‫؛ ﻋ ﺜ ﺼ ﻌ ﻪ‬


‫ق‬ ‫ا‬ ‫ﺎ‬ ‫ﺠ‬ ‫ﺨ‬ ‫ﻘ‬ ‫ﺧ‬

.‫ ﻓ ﻘ ﺪ ﻫﻤﺎ ﺑﻤﻮﺗﻬﺎ‬.‫„وﻋﻦ‬.‫ ( أ ى ﺟﺎ ﺀ‬١)


‫‪dLT‬‬ ‫‪H U L E F A -Î R Â Ş İ VE O N L A i SEÇİMLERİ ■6‬‬ ‫‪473‬‬

‫> رﺿﺊ‬ ‫^ ﻣﺬ ﻳﺪﻳﻲ‪ ،‬ﺳﺎل‬ ‫ت‬ ‫ؤﻵ ﺗﺄﻳﻘﺎ ﻧﺸﻊ أﺣﺬ‪ .،‬ؤ ي أة ﻳﺄﺳﻪ ‪jji‬‬
‫ا ‪ ۵‬ف‪ .٠‬ﻵ ﺛ ﻲ( ؤﺑﻨﻠﻦ‪ ،‬ﻗﻘﺎل در اﺧﻪ رض ‪.‬ﻟﺘﻪ ئ‪ :‬ﻧﺎﻟﺘﻪ ﻵﻫﺌﻴﺊ{ زﺑﺪى‪,‬‬
‫ئ; ﺻﺘﺜ ﻮا ؛ ؛‪ ٠٠‬؟ ‪ ٠‬ا ئ؛ل ﺑ ﻮ ' ﺑ ﺮ رﺿﻰ اﻟﻠﻪ ئ‪.‬ﺀ *دﺧﻞ ض > ‪،‬‬ ‫ﻏﺜﻰ‬ ‫‪U‬‬

‫رﺿﻰ |ش ئ‪ ،‬ؤﻗﺬ ﻳ ﻨ ﻊ ش ﻏﺎﻳﻢ‪' .‬ﻋﺘﺪ؛‪, ،‬ﻓﺎﻟﻢ ﻧ ﻔ ﻴ ﺪ ‪.‬اﻟﻠﻪ ذ‪٩‬ش ﺀت‪،٠‬‬


‫أذ ي‪١‬ﻟﻎ ﻧﺎأ'ﺑﺎ ﺑﻬﻲ إةاذ إﻗﻐﻠﻬﻴﺚ‪ '،‬ذﻷ‪.‬ﻗﻘﺎﺗﺔ‬ ‫أث'ﺑﺘﻦ^ ﺋﻺ‬
‫ﺋﻴﻒ‪ ،‬ؤﻳﺊ ﻛﺊ‪ ; ١‬ى‪ ٠‬ذ ق ﻳﻰ‪,‬ﺛﺬا‪ 1‬ﻷ ر ﻏﺔﴽ'ﻗﺎ'ﺗﻴﺪذﻗﻠﻢ ﻏﻠﺌﺬ‪ ،1‬ﻹ ﻧ ﺮ‬
‫ض‬ ‫د و‬ ‫ئ‬ ‫ﯪ و‪٠‬ل ﻋ ﻖ ر ض اﻟﻠﻪ‬ ‫‪ .‬ز ﺣ ﻲ‬ ‫ل‪ ١‬ق‬ ‫ؤا ‪ :‬ذ ذ ﻳ ﺬ ر‪ ٠‬ر‬

‫ئ > ‪ ،‬رﺿﻰ ‪.‬اﻟﻠ ﻪ‪ -‬ئ‘ ﻗ ﺚ‪ ٠‬د ا ر ‪١۶:‬‬ ‫د ‪ 5‬ر غ رﺿﻰ‪١‬ﻟﻠﻪ ئ ‪،‬‬


‫رض اﻟﻠﻪ ﺀذ‪ ٠‬ﻧﺤﺒﺬ ا‪ ٧‬ة ﺋﺘﺎﻟﻰ ؤ؟ش ش‪ ،‬ﻹ ‪٤‬إق‪'.:‬أﯪ‪ ‘^'.‬ؤاق ﻟﻘﺎ‪:‬ت‬
‫ﻳﻰ‬ ‫‪٩ U‬ﻟﺬﺙ‬ ‫|‪ ٠‬خ ‪ 4‬ﻳ ﺮ‪ ٠‬ذ ﻟ ﻞ ض>اﻳﻰ‪ ،‬ﻗﻴﺮ زاف‬ ‫رﺳﻮو اﻟﻠﻪ‬
‫رﺳﻮل‪.‬اﻟﻠﻪ‬ ‫ﻏﺊ‪ ٠‬أﻷﻧﺆرد أش ﻛﺄﺋ ﺚ‪:‬ﻳﻰ ز ﻷ ﯪ ﻏﺐ اﻟﻴ ﻲ‪ ،‬وﻟﻜﺶ ﺧ ﻨ ﻦ‬
‫‪ .‬د'ل‪ . :‬ﻷ ‪,‬رز ث‪.‬ﻵزﻳﺔ ﺀ ة ة ‪. ،‬إ ﺋ ﯫ ﻳﺄﻛﻞ الت‪ ٠‬ت ﺑﻰ ﺋﺬا اﻟﺘﺎل‪،‬‬
‫‪....‬‬ ‫‪-_.‬د‬ ‫‪-‬‬ ‫‪.‬ا‬ ‫‪.‬ئ‪.‬‬ ‫‪....‬‬ ‫؛‬ ‫‪-.-‬و‬ ‫‪* .% ! % /‬‬ ‫‪-‬‬

‫‪.-٧ w wr -W. i j f j ( j r‬‬

‫ض اﻟﻠﻪ ﻯ ﺫ ﺱ ﻯ‪ ٠‬ﺋ ﺬ‬ ‫ا'ﻟﺘﺬ ﻏﺌﺬ اا ‪ ٤‬ﻟﺮ ﺃﺫﻳﻞ ﻏﻖ |ﻟﯫس ذ د ر ر‬


‫‪ ٨‬رض ﺍ ﻭ ﺉ؛ ﺅ ﺫ ﺭ‬ ‫ﺑﻮ‪ ،‬ﻓﲅ'ﻗﺎﱂ ﺓ ﻕ‪.‬ﺭ ﺽ'ﺍﻟﻠ ﻪ‪ '-‬ﺉ ﺳ ﯫ ﺹ ﺃ ﻯ‬

‫ة د‪..,‬ا ‪۵‬ش' ﺀ‪٤‬ﺀا ‪ .‬ﺫ ﺭ ﺱ‬ ‫‪.‬إﻟ ﻰ رﻳﻰ■‪P‬‬ ‫ﻗﻎ‪ ٠‬ﻗﺬ‪.‬ؤﺗ ﺼﺔ‪ ,،‬ﺋﲅ‪..‬ﻗﺎﱂ‬

‫ﺅ ﺃ ﻧ ﺘ ﺚ ‪ ،‬ﻗﻖ‪،‬ذ ا ‪۵‬س إﻟﻰ ﻋﻖ ر ض‪١‬ﻟﻠﻪ ئ ‪ ٠‬ﻳﻴﺄأ‬ ‫ئ ‪٤ ،‬ﻗﺎ'ﻟﻮا‪ :‬أ‪٠‬ﻳﺚ‬ ‫|ﻟﻠﻲ‬

‫ﺟﺊ زاﻳﻊ اﻻ'ﺗﺰ اﻟﺘﺌﻨﻮفﺀ‪ -‬أ ب ﺑ ﻒ « ' و د س‪٠‬‬

‫د س اى اﻟﻮت*‬ ‫ا ﺿ ﻎ‪ :٠‬أى ﺧ ﻔ ﻊ‪ ..،‬واﺋ ﺪ '»ذاى ‪ :*٤‬ا ف‘‬


‫; ﻗ ﺼﺮ ت‬ ‫ﻣ ﺎ‬ ‫ى‬ ‫أ‬ ‫ﺑﺎﻟﻘ ﺼﺮ‪:‬‬
474 K ü ü SİTTE MUHTASAlU 6. CİLT

5. (1739)- Hz. Ai$e (radıyallahu anhâ) anlatıyor:


“Hz. Fatıma ve Hz. Abbâs (radıyaJlahu a n h ö m â ) ^ . Ebu Bekir (radıyallahu
anh)’e ugrayıp, Resûlullah (aleyhissalâtu vçsselâ^)’ten kendilerine kalan mirası
sordular.. Hz.' Ebu Bekir (radıyallahu anh) o'nlara:
“ Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâmyın:،‫؛‬Bize kimse vâris olam az, bıraklık.
larım ız hep sadakadır. Ancak Al-‫ ؛‬M ııham m ed bil m aldan (İhtiyâcı k a d an -
^nı) yer.’5 dediğini işittim. Allah’a y e â olsun ResûlulM ( d e y h is â ta
vesselâmi’ınyaptığınıgördüğUm birşeyi terketmem, m u ü â a onuyapanm. Ben
O ’nun emrinden birşey terkedecek olsam s a p ıtıâ a n korkartml” d â
Bunun üzerine Hz. F a l a , Hz. Ebu Bekir (radıyalMu anhûmâ)’e küstü ve
altı ay sonra ölünceye kadar o n u â konuşmadı. Hz. Ali, onu geceleyin defnetti,
ö l û m i Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)١e-haber vermedi.
Hz. Ali, Fatıma (radıyallahu a â â ) sağken h i nazarında ayn bir makama,
izzete sâhipti. Hz. Fatıma ve(atedince,halkın.alâkası ondan kesildi.
Bir adam Zöhrî (rahimehumulM)’ye: “Ali, (Hz. Ebu Bekir’e) â ay biat et-
medi mi?” diye sordu.
i‘Hayır, vallâihayır, BeniHaşim’d en h iç k im se g e rik â a d ı. Ali ( r a d ıy â ı
bu anh), İ n s a â ın nazarlarım kendinden çevrildiğini görünce Hz. Ebu Bekir
(radıyallâu a â ) ’lemusâlâaya mecbur kaldı.pna h a b e rsa H .i* Y a m d a kimse
olmadan, yalnız olarak bize gel!” dedi. Kendisine Hz. Ömer’in gelmesini Isfe-
miyordu, ‫ ؟‬UnkU ondaki şiddet ve hiddet hâlini biliyordu:. Hz. Ö'mer(radıyallahu,'
anh):
* V â r a tek başına gitme!” dedi. Hz. Ebu Bekir (radıyalMu anh):
“ Vailahi tek başıma gideceğim. Bana ne yapabilirler ki?” dedi ve Ebu Bekir
(radıyallâu anh) onlara gitti. Hz. A li (r a d ıy â â u anh)’nin yamna girdi. Beni
Hâşim, yanındatoplanmışlaridi. (Hz. EbuBekir’igörûnce) k i . A l l â ’ahamd
ü senada bulundu. Sonra şunu söyledi:
\*Emmâ ba’d! Ey Ebu Bekir, bizim sana biat e t m e â e mani olan şey s e m
fâziletini inkârımız değildir, sana karşı bir rekabet d ü ş ü n c e â de yok. A n d ,
biz, bu “iş ”tebizimdebirhakkımızolduğunainamyorduk. Bizekarşımüstebit
davrandınız!”
Sonra ResûlulM (aleyhissâtu vesselâm)’a oianyakudı^ını.zlkrettı’. A li bun-
lan zikrettikçe Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anhümâ) a ğ lm â ta n kendini alamirn
6. CİLT HULEFA-İ RÂŞİDİN VE ONLARIN SEÇİMLERİ 475

yoMu. Hz. Ali (radıyailahu anh) şehâdetgetirdi, Aîlahu Teâla’ya hamdetd, senada
bulundu. Sonra şunları söyledi:
“Emmâ hadi Allah’a kasem olsun, şurası muhakkak ki, Resûlullah (aleyhis-
salâtu vesselam)’m akrabaları bana, kendi akrabalarımdan daha yakın, daha sev­
gili. Ve lien, yeminle söylüyorum, benimle sizin araıuzda olan hu mal meselesinde
haktan ve hayırdan hiç ayrılmış .değilim. Zira, ben Resûlullah (aleyhisşalâtu ves-
selâm)’tan şunu işittim:.
“ Bize kimse vâris olamaz, bıraktığımız ı^dakadır. AI-i M uhamm ed bu mal­
dan yer.*. Vallahi ben, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam)’ın yaptığım gördü­
ğüm bir işi terketmem, Allah’ın izniyle mutlaka yaparım” dedi. Hz. Ali
(radıyailahu anh):
٥‘Biat için öğleden sonra buluşalım ’’ dedi. Ebû Bekir (radıyailahu anh) öğleyi
kılınca, cemâate yönelip Hz. Ali (radıyailahu anh)’nin (biati geciktirmedeki) be­
yan etliği özürleri halka anlattı. Sonra da Hz. Ali (radıyailahu anh) kalkıp, Hz.
Ebu Bekir (radıyailahu anh) ’in hakkını tazim buyurdu, faziletlerini, İslâm’a seb-
kat eden hizmetlerini zikretti. Sonra Ebu Bekir (radıyailahu anh) ’e yaklaşıp biat
etti. Halk, Hz. A li (radıyailahu anh)’nin etrafını sarıp:
“İsabet ettin, çok iyi bir davranışta bulundun” diyerek takdir ettiler. Hz. Ali
(radıyailahu anh) bu m a’ru f işe döndüğü zaman halk (tekrar) kendisine yakmhk
(ve alâka) gösterdi. ” [Buhârî, Fedailu’l-Ashâb 12; Müslim, Cihâd 53, (1759).
Metin Müslim’dendir. Hadîs Buhârî’de muhtasardır.]
A Ç IK L A M A :

1- Hadîsin, Müslim’de gelen bir diğer vechinin baş ‫؛‬kısmı, meseleyi daha açık
bir ûslubla Vazetmektedir. Buna göre, Hz. Fatma (ve Abbas) Hz. Ebu Bekir (ra-
dıyallahu anh)’e bizzat gelmezler. Birisini göndererek, fey malmdan, Medine,
Fedek ve Hayber’de Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın hissesine düşen pa­
yın kendilerine miras olarak verilmesini isterler. Ancak Hz. Ebu Bekir onlara
şu cevabı verir:
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sağken: “Bize kimse varis olamaz, her
ne bırakmışsak sadakadır, bu maldan Âl-i Muhammed yer*, buyurdu. Ben
de, vallahi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ’ın sadakasının sağlığındaki du­
rumu ne idiyse, onu kesinlikle değiştiremem. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
onlarda nasıl tasarruf etti ise ben de öyle tasarrufta bulunacağım ’’ der ve o arazi­
lerin kendi taraflarına bırakılma teldifini, talebini reddeder.
476 KÎnÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6.CİLT

'İşte bu hâdise özerine, Hz. Fatjraa, Hz. Ebu Bekir (radıyaJJahu anhümâ)’e gû-
cenir ve kUser, ölünceye kadar, da k.nuşmaz. -Zaten Fâtıma validemizin vefetı
ResûJuHah (aleyhissalâtu vesselâm)٠tan altJ ay scnradır.
Rivayetin geri kalan kısmı açıktır: Hz. Fatma ,(radıyallahu anhâ)’mn vefatın--
dan s o n r a . . A li (radıyallahu anh), biraz da eftâr -1 umumiyenin baskısı, ile ,. .
Ebu BekiFe biat eder. Biat, sırasında her iki taraf da birbirlerinin faziletini beyân
ederler, birbirlerini ittiham etmezler.
'Onların aradaki, kırgınlığı kaldırıp' kaynaçm'aları müslUmanhalkı d'a ‫ ؟‬ok mem-
nun kılaT. Hz. A iî’ye biraz soğuklaşmış olan eftar-ı umûmiye tekrar y a k ı i gos-
terir, saygı ve sevgisini ziyadeleştirir.
2- Acaba ffe. Fatım ave hatta . . 'A h . ve Hz. Abbâs (radıyallahu anhümâ) ni-
‫ ؟‬in miras 'istediler? -
Bu lıususta birka‫ ؟‬tahmin ileri Sürülmüş İse'dc'cn mâtaıiu,- en doğrusu sudur:
. . Ebu Bekir’in rivâyetettigi: ‫؛‬.Bize m i n i olunm az, bıraktıklanm ız sada.
k a d ir...” hadisini duymamıs olm alandir.. . Ömer, . . Bb٥ Bekir gibi en eski
ve 'Resûlullah' (aleyhissalâtu vesselâm)’a en yakm olan mtislûmanlann pek mü-
him mese'lelerde bile Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in hadîslerini. O ’-
nun sağlığında,degil, ölümünden sonra işitmelerinin:birçok örneği var.. Bu da
^orilardan biri olm'alıdır. Hadisi i s itm is o la n .. Ebu Bekir (radıyallahu anh), me-
'suliyet makamında, isin soramlusu olarak, Hz. Peygamber (aleyhissalâttı vesse-
lâm)’in tatbikatından ayrılmamayı esas alıh, Hz. Fatıma v e . . Ah.(radıyallahu
anhümâ) gibi., ‫ ؟‬ok sevdiği ve hâtırasına sonderece'saygı duyup bağlılığını-herse-
yin üstünde totolgu Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın iki cige^âresini gû-
cendirmeyi sineye ‫ ؟‬ekiyor, . . AJi, Resûlullah (aleyhissalâtu.ve8selâm)’a
yakınlığım anlatırken hep ağlayarak .d in le y e n .. Ebu ٠ k îr’e,-onlan gücendir-
- mek ,muhakkak kf١‫ ؟‬ok agır gelmis idi. Ama ne yapsın? Resûlullah.(aleyhissalâtu
V'esselâm)’,tan o meYzuda kesin bir bilgiye sahip, onunla amel etmesi'Iâzım: .*Bize
kim se varis ٠ m az٠ bıraktıklanm ız sa d a k a d ır...”
3- DinimizUigUndenfazlakUsmeyiyasakladigihrn^
ye.kadar (altı a y ) . . Bbu Bekir’e, küsto.durm ası bir tezad.degil mi? diye hatıra
geliyor.
Alimlerimiz, ''bunun selâmı ,kesmek mânasında bir küsme olmadığını belirtir-
ler. Haram olan küsme, karşılaşınca'selâm vermeyip yüz .‫؟‬evirmektir. Hz. Fatı-
m â’nın, bu hâdiseden s o n a . . Bbu Bekir’le karşılaşıp, selamlasmadıklannadair
6. CİLT HULEFA-İ R Â Ş İ VE O I A İ SEÇİMLERİ 477

'rivâyet mevcut degildir. üstelik, ‫’ ﺋ ﺘ ﻤ ﺪ ه ﺀ‬de ,gelen bir rivâyet .nların barıştıkla-
rını göstermektedir:
“Şafbî’â rivâyetinegöre, Hz. Fâtımhastalanuıca, Ebu Bekirhazretleri “geç-
miş olsun” ziyaretine gider, izin ister. Hz. Ali, durumu F a l â ’y a b i l i i r . Hz.
Fatıma, kocası Hz. Ali'ye, izin vermesini isteyip ıstemediphi sorar. **Evet" ce-
vabını alınca Hz. Ebu Bekir’e izin verir. Halife; huzurlarına girer ve gönüllerini
â c ı hitaplarda bulunur. Mekke'deki malim m l n i i , kavim vekabilesiniAlM
ve Resûlünûn rızası İçin, k e n â e r i â nzası İçin b ı r â ğ m imde eder ve aradaki
s o ğ u k lia r kalkar.
,^^evevJ.. “Hz. Fatıma, Ebu Bekir'le konuşmadı''cümlesini, “Bu mesele iize-
rinebirdahaiddiadabulunmadı, gündeme getirmedi" m k s m d a d a â ı v e d e -
vamla sunu söyler: “Veya köşesine çekildiği İçin ondan bir ihtiyaç talebinde
b in m a d ı; o n u â karşdaşmaya mecbur kalmadı ki, o n â konuşsun. Onlarm
karşılaştıklarına ve Hz. Fatıma'nm ona se^am vermediğine, konuşmadığına d i
hiçbir rivâyet y o k .”
4 - Hz. £&u£eicir (radıyallahu anh)’m bu meseledeki h i ı ğ ı i 7 z ü ve Hz.
Abbas (radıyallahu anhümâ) kabul etmislerdiı.. Ç Ü İ , bilahare Hz. A li, halîfe
oldugu zaman, mezkur arâzilerin, Hz. Ebu Bekir tarafindan tesbit edilen ve Hz.
Ömer ve.Hz. Osman tarafından da devam ettirilmiş bulunan statüsünde değişik-
lik yapmamıştır.
Bu'husösu açıklayan bir riyâyeti Nevevt, Ebu Dâvud'dan kaydeder:
“(Abbasüer'in I halifesi) S e l , ü k hutbesini okuduğu zaman, boynunda
Kur’ân asılı olan bir adam yanma gelerek:
“Allah aşbtta benimle hashum atasında şu Mushafla hükmet'* der. S e l :
“Hasımn kim?** diye sorunca:
“Ebu Bekir'dir, Fedek arazisini bize menetmiştir’’ der. Halife:
“O sana L lü m mu yaptı?'' diye sorar, öbürü:
*‘Evet!'' der. S e l :
. ..Ondan sonra kimdi?“ diye sorar. Adam..
“ ö m er.d î.'.d er.'5 e ٠ ı..
“Ömer de zulmetti mi?■ * der. Adam:
“Evet" der, Hz. Osman İçin de aym şeyi söyleyince:
478 KÖTÖB İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

“AH de sana zulmetti mi?” der. Adam ‫ ﻻه‬sefer susar. S e l ‫ ﻻﻻﻻﻻه‬üzerine


adama sert bir şekilde çıkışır. ‫ﺀﺀ‬
Kadı iyaz bu meselede §unu sOyler: “Hz. Ebu Bekir (radıyallâu a â y in ha-
dîsten delil getirmesi üzerine, HZk Fatıma (ra d ıya llu â â y m n ona karşı â â '
etmekten vazgeçmiş olması, mesele üzerine vâki olan İm âya teslim olduğunu
gösterir. Bu durum Hz. Fatma (radıyalMu â â y m n kendisine hadis vdşıp ،٠٠-
VÎU de açıklıkkazamnca,omeseledeki şahsî görüşünü terketmiş olduğunu d a i d e
eder. Nitekim bir daha ne kendisinden, ne de zürriyetinden, m ras talebi vâki
olmamıştır. Bilahare Hz. Ali halife olduğu zaman, o m e s e l â Hz. Ebu Bekir
y e Hz. Ömer'in amelinden ayrılmadı, öyle ise ‫ ﻻه‬da gosterirki, Hz. A li ve Hz.
Abbas (radıyallahu aâüm âyın tâ b leri, o arazilerin işletilmesiyle ilgili işlerin
kendilerine verilmesini... talebetmektir.”
5 Hz. Ali'nin biatmın 'gecikmesi, Hz. Ebu Bekir'in halifeliğinin mesr٥yieti٢
ne halel getirmez. Zira, şer'an, halifenin, meşruiyeti İçin herkesin hiatr şart de-
gildir. Eklü'1-hal ve’l- â d denen, ,ileri gelenlerden bir kısrm şahsiyetin biat,
yetertidir. ü s t e l i k . . Ali biat etmediği zaman e s n a s ın d a .. Ebû Bekir'e, onuir
hilâfetinin meşruiyetine karşı birşey.söylemiş, .bir eylemde bulunmuş değildir,
itaatsizliği mevzubahis.'değildir'. Hz. Ebu Bekir'in, halife seçilirken onunla'isti
şâre etmemiş olması, daha-önÇe de gördüğümüz gibi şartlar sebebiyledir, o İş
bir an.öiîCe bitirilmeli 'idi, İhmâle‫؛‬,gecikmeye tahammülü olmayan bir duriim vanlı.
Kendisi fevkalâde m eşguldü,. . A li de ResUlullah (aleyhissalâtu vessölâm)’ın
.cenâzesi ile'meşguldü. .
6 - . . Ali, . . Ebu Bekir (radıyallahu anhümâ)’i evine' çağırırken yalnız.gel-
. m esinitenbihedip, . ٠Ömer’le gelmesini.'istememesi,. . Ömer’in çabuk par-
layan sert mîzâcı ٩ebebiyl‫ ؟‬dir. Hz. A li nizâ,edilen meseleler.üzerine .mîzâcı
mUlazim olan . . ‫ ﻻه'ك‬Bekir’le daha rahat ,konuşabilecegine’kânidir. . . Ömer
(radıyallahu anh)’in yalnız gitmemesini tavsiye e tm e si,-..,B ٥u Bekîr۶e.ağır sOzler
sarfedebilirler, röncide edip, kalbini kırabilirler endişesindendir. Kendisi de be-
raber olduğu takdirde onu yapariıayacaklan kanaatindedir.

، ‫ؤا زأ ﻣ ﯫة‬ :‫رﺿﻰ اﻟﺘﺔ ﻋﻨﻬﺎ‬ ‫ ] ﻗ ﺎﻟ ﺚ ﻋ ﺎ ﺑ ﺜ ﺔ‬:‫ﻣ ﺤﻤﺪ ﻗﺎ ل‬ ‫ﺑﻦ‬ ‫اﻟﻬﺔ ﺳ ﻢ‬ ‫وﻋﻦ‬ - ٦ 1 1 '

٠‫ ةاذئ‬،٠‫و ﺋﻠﺆ‬٤'‫'ؤأذ‬،‫ ﺋﺄﺳﻔﻴﻦ ﻟﻠﺚ‬،‫ زأى ﺣﻰ‬٤


‫د'ﺋﺆ ﻛﺎة‬١‫ ذ‬: ‫ﻟﺘﻪ ا‬١‫ل رﺳﻮﻟﺔ‬١‫ق‬
‫ ﻟﻬﻨﻌﺜﺆآﺧﺰﻳﻞﻣﻠﻎ ﺗ ﺮ ا‬٠‫ وﻟﺰﺣﻤﺎن إإﻟﺊ‬،‫ﺛﺆش‬.‫از'اﻟﺘﻪ'إر ﻷﺷﻚ ﺋﺠﺐ‬،.‫ؤاﺋﺔﻵ؛‬
6.CİLT HULEFA-İ R Â Ş İ VE O N U i S B d i P m
479

. ‫'واﻻﻏﻆ ﻟ ﻠ ﺒ ﺨ ﺎ ر ى‬،‫ اﻟﺜﻴﺨﺎن‬.‫أﺧﺮﺟﻪ‬

.‫ﺑﺒﻞ‬ ‫ اذ\ دﺧﻮ‬:«‫صﺀﺗﻪ‬‫»ﺀ>ز ادﺗﻴﻞ ﺑﺎ‬


6. {I74m-Kâsım ibttu Muhanımed anlatıyor: i*Hz. Aişe (radıyaUâu â â )
(bir gün hasîâım ış):
**Vay başım, (ölüyorum)!’’ demişti. Hz. Peygamber (âyhissalatu vesselâm)
(şâ a olsun diye):
“ Keşke bu ben. sağken olsa, sana istiğfar eder, dua ediverirUnî.» dedi. Bunun
üzerine Hz. Aişe (radıyallâu anba) birden parladı:
(‘Vay başıma gelen. V a llâ görüyorum ki ölmemi istiyorsun. Sen öleceğim,
sen de akşama zevcelerinden biriyle başbâşa kalacabın ha!” dedi. Resölullah
(a le y h isâ tu v e s s e lk ) (sözü değiştirerek):
‫‘؛‬Bilâkis benOlUyorum, vay başunî Ebu Beklr’e-ve oğluna birini gönde-
.rip .enden sonra'büâfet hususunda “ben-daha lâyığım” iddia veya temen-
i n d e b u lu n a c a la karşı) yerime geçeceği tesbit etmek istemiştim.
Âmradan (kendi kendime‫ “ ؛‬Böyle bir iddiayı Ebu Bekir. dışUıda kim-yapar»
sa)-Al!ah kabUl.etmez, mfi’minler de reddederler.‫ *؟‬dedim (ve vasiyet yap-,
maktan'vazg^im)**. fB.uhârî, Ahkâm 5.1, Merdâ 16‫ ؛‬Müslim, Fedâüu’s-Sahâbe
11,(2387 ) . ‫ذ‬

AÇIKI-AMA:
1- Bu hadîs, farklı vecihlerden gelmiştir. Mânânm bUdinlük arzetmesi İçin, di-
ger vecihlerde gelen bazı ziyadeleri, burada parantez içerisinde kaydettik.
..2- Hadîste geçen'‫( آﻏﻬﺪا‬ahdetmek), âmm-bîr mânâ taşır ise de, başta Bubârî
olmak Uzere âlimler ekseriyetle bunu, bu hadîste “yerine veliâ d tayin etmek”
mânâsında anlamışlardır..
Böyle olunca, Resftlullah (aleyhissalâttı vesselâm), kendisinden sonTa, Hz. Ebu
Bekir (radıyallahu anh) dışında kimsenin hilâfete tâlib-olmaması gerektiğini, ol-
dugu'takdirde mü’minlerin reddetmekte hakli olacaklarım önceden bildirmiş 0 .1-
KÖTÖB-İ SİTTE MUHTASARI 6. d L T

' m k tad ır. Bu ihbar, sonraki vukûata aynen uyduğu İçin gârihler bunda bir nevî
,mUcize görmüşlerdir
Hemen belirtelim ki, ResUlullah (aleyhissalâtu vesselâm), vasiyette bulunma,
-düşüncesine, kendisinden sonra, hilâfet hususunda bir İhtilâfın çıkabileceği endi
sesinden varmıştır. Ancak'.ümme'tinin 'sağ duyusuna güvenerek ye'rine geçecek
şahıs husUsunda çok sarih, yazılı bir vesîka bırakmaktan İmtibâ etmiştir ,

‫اﻟﺘﻦ‬ ‫ا ﺧﺌ ﻀ ﺰ'اﺑﻮ ﺗ ﺮ رﺿﻰ‬ ‫]ﺗﺘﺎ‬ :‫ﻋﻨﻬﺎ ﻗﺎﻟﺖ‬ ‫اﻟﺘﻪ‬ ‫ وﺀن'ﺀاﺋﺸﺔ' رﺿﻰ‬.~٧ n


،‫ﻳﺎ ﺛﺘ ﺰ‬ . ‫اﻟﺘﺆ‬ ‫ رﺳﻮو‬١‫ﺋ ﻰ أﺿﺤﺎﺑﺊ‬ ‫ﻗ ﺸ ﺨﻴﺜﻠ ﺪ‬ ‫ إ ر‬:‫ﻧﻤﺎل‬ '‫ﻏﺘ ﺰ‬ ‫ﻋﻨﻦ دﻋﺎ‬

،‫ﻋ ﻴ ﻮ‬ ‫ ؟ ﻗ ﻴﺎ ﺀ ﺑﻠ ﻢ ا ﻟ ﺦ زﺑﻘﺘ ﻦ‬. '‫ ا ذ ﻗﺜﺎ ﺛ ﺔ‬- ‫ةؤﻟﻢ‬ ‫ﻗﻤﻠﺊ ﻧﺰازﺛﺬ‬ ‫ﻣﺬ‬ ‫ﻗ ﻠ ﻎ ﺛﺆازﻳﻦ‬ ‫إﺋﺘﺎ‬

‫ﺛﺆازﻳﻦ‬ ‫ف‬ . ‫^ إ ﺋ ﺘ ﺎ‬:‫ ﺗﺎ ﻏﺌ ﺰ‬.‫ﺑ ﻴ ﺔ‬ ‫ا زﺗ ﻜ ﻮ ن‬ ‫ ﻟ ﺦ‬٠‫ا‬ ‫ز ﺧﻠ ﻬ ﺰاﻧ ﻸﻳ ﻮ ﺿ ﻌ ﺴﺈ ﻷ‬

'٠‫يﺀذاق‬. ‫ؤﺣﻰ‬ ،‫ﻏ ﻴ ﺰ‬ ‫ﺑﺎﺑﺎﻋﻬﺐ ا ﻗ ﺎ ه‬ ‫ﻗﺬﻟﻢ ا ﺋﺒ ﻨﺎ ﺑ ﺔ‬ ‫ﺧ ﺊ ﻣﻮازﻳﻲ‬ ‫ﻣﺬ‬

‫ وﻳ ﺖ ﻋ ﺘ ﺮ‬:‫ﴽ ﻷ ﺧﯫ ؤ‬..‫ ^أدا؛‬.‫ زﻓﺒﺈ ر‬،‫ﻳﻬﻮن ﺧﻤﻐﴼ‬ ‫اﻟﺒﺎ ﻓ ﻞ'أ ذ‬ ‫ ﻻﻳﻮ ﺻﻎ'ﻗﻬﺈﻷ‬٠

‫ق ا ﺑ ﺎ ؛ ا ﻷﻳﺎﻳ ﺖ ذ ﻗ ﻖ‬ ‫ي‬ ‫ذ‬ ،‫ﺋ ﻰ‬ ‫ذﻵ‬ ■ ،‫ا ل'ﻓ ﻰ‬ ‫ه؛‬ ‫خ‬ ‫ا‬

‫ ' ﻹ‬، ‫ ا' ؤ ذ س أ ذ ﻷ‬..‫ ﺗ ﺎ ث‬P ، ‫ﻷ ﺧﻨ ﺮأ‬ ‫ﺿ ﺪ‬ ١ ‫ ذ ﻵ‬،‫ﻫ ﺎ ا ل ﺷ ﻴ ﻰ‬ ; ‫ﻫ ﯫ‬

:‫اﻟ ﯫ س‬ ‫اﻳﻘﺎ‬ :,‫ ث اﻟﺘﺔ زأﺛﻨ ﻰ ﻋ ﺜ ﻪ‬٠‫ح‬ ‫ﺗ ﺌ ﻦ أذ‬ ‫ ﻣﻢ ﻗ ﺎ ذ‬،‫ ' ﻏ ﻌﻠ ﻴ ﺒ ﺄ‬,‫ﻗﺎﻟﻢ ﻏﺘ ﻦ ﻓ ﻰ اﻗﺎس‬

‫أﻟ ﺤ ﻮﻓ ﺬ ﻏ ﻖ أ ﻧ ﻮ ص‬.,‫ ؤﺗﻠ ﻢ‬، ‫ أﯪ ' ﻳ ﺌ ﻦ‬، ‫ﺷ ﻰ ﺳ ﺊ ﺋ ﺨ ﻴ ﺘ ﻮ ﺋ ﺬ‬ ‫ﻳﺬ‬.‫ﻷ أﺀدﺗﻐﻠﻢ‬ ‫ ر‬٤

‫ﺾ‬ ‫ﺿﻘ‬ ‫ ا‬٩ . ‫ ذ د ذ أ ﺑ ﺰ‬، ‫ أ ﺷ ﺘ ﺪ إ ﻟ ﻎ‬۵ ‫ ذا‬، ‫ ا ﻛ ﻮ ى ﺀ و ﺿ ﺈ ﻟ ﺌ ﺒ ﺌ ﻠ ﻠ ﻠ ﻪ‬،‫وﻟ ﻜ ﻲ‬

‫ أ و أ ﺑ ﻚ‬، ‫ ﻗ ﺰ ﻳ ﺮ ﻟ ﻨ ﺴ ﻠ ﻤ ﻴ ﺬ‬١ ‫ ﺋﺜﺬ ى‬٤ ‫ ز‬d j k j ‫ ؤ ﻣ ﺤ ﻦ أ ﺧ ﺌ ﺘ ﻴ ﺎ إ ق ﺗ ﺬ‬، ‫' ا ﺋ ﻠ ﻲ‬.‫ﺗ ﺒ ﺎ‬ ‫ ذ‬٠‫أئ‬


.‫ﻣﺎﻟﻠ ﺶ‬ ‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.[ ‫ﺐ‬ ‫ﺳ ﻮ ا ﻫ‬ ‫ا ^ا ﻣ ﻤﺬ‬ ‫أﺣﻖ‬ ‫ﺐ‬ ‫ﻫ‬

7 (1741)-Hz. Aişe'(radıyallahu anhâ) anlatıyor:


“Hz. Bbu Bekir (radıyallahu i ) , ölüm ânı yaklaşıiıca (muhtazar olunca), Hz.
Ömer’i çağırttı ve:‘

“ Ey Omer ben ResUlullah (aleyhissalâtu vesselâm)٠ın ashabı üzerine seni ha-


lîfe seçiyonım. Mîzânı ağır olan, hakka uyrnası sebebiyle kıyâmet günü mizânı
ağır basacak v.e.-ağırlık ,kendine olacak kimsedir. Sâdece hakkin girdiği mizanın
ağır olması da hakk olmuştur..' ,
HULEFA-İ RÂŞİDÎN VE ONLARIN SEÇİMLERİ 481
6. cilt

Ey Ömer! Mİzâıiı hafif olan da, bâtıla uyması sebebiyle, kıyamet günü sevabı
az ve hafif olan ve bu hafiflikle teraziye girecek olandır. İçerisine sâdece bâtıl
giren mizâriın hafif olması da hakktır.”
Aynça, askerlerin komutaıüarma da şunu yazdı; “ Başınıza Ömer’i seçtim. Ken­
dim için de, müslümanlar için de hayrı seçtim.”
Sonra Ebû Bekir (radıyallahu anh) vefat etti ve geceleyin defnedildi. Bilâhare
Hz. Ömer (radıyallahu anh), ayağa kalkıp hamd ü sena ettikten sonra şunları
söyledi:
“ Ey insanlar, ben size, hiç bilmediğiniz bir şeyi kendimden uydurup öğrete­
cek değilim. Ben Ömer’im. Size emîr olma hususunda hırsım yok. Ancak vefat
eden Ebu Bekir (radıyallahu anh) bunu bana vasiyet etti. Bu işi ona Allah’ın il­
ham ettiğine inanıyorum. İmamlığımı, ona ehil olmayan kimseye bırakmam. Fa­
kat onu, muslümanlara saygı göstermeye gayret edenlere bırakınm. İşte böyleleri,
müslumanlara emîr olmaya başkalarından daha çok lâyıktır.. ’’ [Muvatta’da bulu­
namamıştır.]

f J <٠٠ ‫ ؛‬i l )١ -A D IS

û i r . d J Î j J ı :J،‫؛‬ J j.

۵' ، o ٠; ‫ ؛‬j

msm
482

٠ ،٤‫ اﻳﻘﺘ ﻮ‬.‫ﺀﺿﺘﻮا ن‬.‫ﺋﺌﻠﻰﺀ'ﻟﻤﺔﻟﻢ 'ﻟﺬ‬,‫ ؛ ﻏﺄ ج اق‬٢ ‫ر‬


‫ ﻷﺀﻣﺎي ﺋﺈش ﻳﻌﺐ‬٠،‫ ذأﻧﻬﻤﺶ ا‬،‫ ﻟﺬ ذﻫﺬوذ ﻧﻬﯯذ‬۵‫ا‬ L ;‫ﻵ؛‬
. ‫ ة ﻛﻠ ﻤ ﺬ ﺋ ﺌ ﻐﻠ ﻢ‬٠‫ ﻗ ﺈ ﺀ ﺋ ﺐ‬، ‫ ﻓ ﻜ ﻢ ^ ا ب‬، ‫ى إ ي‬
٠ .‫ﻢ‬ ‫ﻟ‬ ‫ا ﻛ ﻰ ﻷا ر‬.‫ا ﻹﻳﺘﺎ ؛‬-
‫ ذ أ ؤ ^ ا ي ا ﻻ ي‬، ^ ‫إ ئ >اذ ﯪ ذ ﻏﺬ ؤ ﻏ ﺬ ذ‬ ‫ﻟﻴﻠﻢ‬٠
‫ ]ذا‬:‫ت‬.
‘‫اﻟﻤﺨﺎرى ﻫﻤﺮأ‬ ٠‫ ج‬/‫ل‬ .‫ 'ﻗﻮﺛﻮا شﺀ‬، ‫دﻓﻠﺖ ﺀ ف ﻧﺮوى ﺋ ﺸﺎ‬٠‫ل‬
' ‫ إﺋ ﺜ ﺐ ذ ﺋ ﻪ‬٠

،‫اﻟﺘﻦ ﺣﺌﺮأ ﺳﺘﺖ ذﺋﺘﻚ‬.‫إذ ﺋ ﺸﻴ ﻒ ﺋﻘﺎﯮا ﺟﺰاﻟﺔ‬٤ ‫ ^ ة أﺋﺬ‬،‫ﻫﺆئ‬


‫اوأر داود‬. ،‫ وﻫﺬا ﻟﻐﻐﻠﻬﻤﺎ‬،‫ ﺟ ﻪ اﻟﺸﻴﺨﺎن‬/ ‫ أ‬. . [ ‫ ى ز ز ا ت‬١‫ﻗ ﺄ ل ز‬

' ‫ا‬. ' ' . . ‫ ﻣ ﺨ ﺴ ﺄ‬..'‫وا ﻟ ﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬

8. (1742)- M (dân ibnu Ebi Talha anlatıyor:


‘٥Hz. Ömer(radjyalJâ â ) , Cum’agûnûhutbe v e r i ÖnceResûlullah ( â y -
h is s im vesselkyıhatıdattı, sonrallz. E b u B e k i r ( r a d ı y a l l â â y i â . S o m
da şunîan söyledi:
“Ben rüyamda bir horoz gördüm, bana üç gaga vurdu. Bunu, ecelim yaMaşü
diye yordum. Bazı kimseler, yerime birini seçmemi söylüyorlar. Allah ne dinil
ni, ne hilâfetini, ne de ResuIu (aleyhissalâtu v e s s e lk ) ile gönderdiği şeyi ziyi
edecek değildir. Eğer ecelim çabucak gelirse hilâfet, Resûlullah (aleyhissitu
6. c il t HULEFA-İ R Â Ş İ VE .NLARIN SEÇİMLERİ 483

vesselam) ölürken kendilerinden r t bulundüğü şu altı k i ş i â müşaveresi ile be-


lirlenecektir. Ben biliyorum ki, bazıIarı bu seçime dil uzatacaklardır. B u â b e -
â şu elimleislam'a kattığım kimselerdir. Eğer bunu yaparlarsa bilin k i , o â r
ancak A l j â ’m düşmanlarıdır, kâfirlerdir, sapıklardır.
Sonra sözüne şöyle devam etti:
‫*ﺀ‬Ey Rabbim, seni, E n sâ f ın ümerâsına ş U d kılıyorum. (Bilin ki) ben o â n ,
adaletli olsunlar ve halka dinlerini, Peygamberlerinin (aleyhissaiâtu vesselâm)
sünnetini öğretsinler, (zekâtı) aralannda â s î m e ts iâ r , dînî meselelerde müş-
kîlatla karşılaşınca bana bild irsiâ r diye başlama tayin ettim. .
Hz. önier (radıyalMu anh)'in ‫ ﻻي‬hutbesinden bir cuma geçmişti ki hançer-
lendi. Yanma girmek İçin önce Muhâcirlere, sonra E n â a , sonra Medinelilere,
sonra Şamlılara, sonra IraklIlara sırayla m n verdi. Biz, huzuragitenlerin sonun-
cusu idik. Siyah bir bürde ileyarası sarılmış, üzerinden kanlar â ıy o r vaziyette
gördük.
(‘Bize vasiyette bulun!” dedik. Ona bizden başka vasiyet talebinde bulunan
olmadı.
“Size dedi, Allah’ın kimbfnı vasiyet ediyomm. Zira ona uyduğunuz müd-
detce asla sapıtmazsınız. SizeM ââcirleride vasiyetediyorum. Zira İ n s â r ç o -
ğalırken onlar azalıyor. Size Ensâr’1 da vasiyet ediyorum. Zira onlar, İmanın
sığındığı melcedir. Size Bedevîleri de vasiyet ediyorum. Zira onlar asliniz, da-
yanağımzdtr.”
Bir düşmanmızındüş-
mamdır. Size zınunîleri de vasiyet ediyomm, zira o â r Peygamberimz (aley-
hissalâtuvesselâm)’m z im m e tiv e a il^ zin n zk ıd ır .B e n ite r k â a ıtık .” [Buhan,
-Ahkâm 51, Muslim,imâret 12, (1823)-‫ ؛‬Tirmizî, Fiten48, (2226)‫ ؛‬Ebu Dâvud,
Harâc 8, (2939).).
Bir rivây‫ ؟‬tte şOyle gelmiştir: “Hz. Ömer (radıyalMu anh) hançerlendigi za-
man, kendisine: (*Bilini yerinize seçsenizl” denilmişti. §u-cevabi verdi:
“Yani i ş i â i sağken de, ölmüşken de ben mi Sirtımda taşıyayım? Mamafih,
٠birisini seçecek o ls m (bu câizdir, zira) benden daha hayırlı olan £ ‫ ﻻي‬Bekir .seç-
iniştir. Seçim t e r k i e k o ls m fbu da câizdirzira) benden daha hayırlı olan Re-
sûluHâ (aleyhis^âtu vesselâm) da seçimi t e r k â Ben istedim ki, bundaki nasibim
başa baş olsun, ne ieAinle.ne^de Şeyhime... ”
Abdullahibnu Ömer (radıyalMu aâüm â) dedi ki: (‘(Ömer’in bu sözü üzeri-
.nc‫ و‬anladım ki, yenne kimseyi tâyin etmeyecektirr Oradakiler:
484' KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

uAllah hayırlı miMfaatlar versin. Sen şu Şü hizmetleriyaptın** d ğ e r .


“Uman ve korkan” diye cevap verdi.”
٠ da;

AÇIKLAMA:
1- Su, rlvâyet, Hz. Ömer (radıyallahu anh)’(n yerine geçecek halifenin seçil-
me meselesiyle ilgilidir. Kendisi'ne birçoklan, Hz. Ebu Bekir'in yaptığı gibi, ken-
dinden sonra halife olacak kimseyi seçmesini telkin ederler. Hz. Ömer seçmenin
'de, seçmemenin de câiz ve' meşru bir ,davranış'olduğunu tebâriiz ettirir:
iiSegersem bu meşrûdur, çünkü Hz. Ebu Bekir seçmiştir“ der. Zirâ kendisi-,
-ni,.Hz. Ebu Bekir, yerine halife bırakmıştır.
“Seçmezsem ‫ ﻻه‬da meşrudur, ç ü â ü ResûluUah (âyhissaîâtu vesselam) seç-
memiş, ümmete bırakmıştır, ümmet de Ebu Bekir (radıyalMu anh) ’/٠seçmiştir“
der. ٠
Hz. Ömer (radıyallahu anh), bunlann ne 1'çinde ne dışında olan üçüncü ve yeni
'bir usûl vazeder. 'Bu orta yola göre, tâyini büsbütün terk yok, ancak belli bir şah-
SI ismen belirleme de yok. o, seçim'İşini, faziletleri husUsunda hiç kimsenin şüphe
etmediği, cennetle müjdelenmiş'olanlardan alti kişilik'bir şûra'heyetine.havâle,
,ediyor. Bunlar kendi aralarından, halkın en cok arzu',‫ ؟‬ttiği ,kimseyi halife'olarak
seçeceklerdir.
Nevevi bu ilk. halifelerin seçimiyle ilgili usUllerde.n hareketle, İslâm’da meşrû
olan imâın seçme usûlleri hakkındagu açıklamayı yapar:
“ Müslümanlar şu hususta icma etmişlerdir: Haüfe.ölüme yaklaşır, ecelinin yet-
,tigine dair alâmetler belirmeye başlarsa, yerine, birini halife tâyin etm'esi câizdir.
Tâyin etmemesi'de câizdir. Tayin İşini te'rketmekle Hz. '‫ ؟‬eygamber (aleyhissalâ-
tu vesselâmj’C uymus olur. Birisi’ni tayin edbrse bunda da Hz. Ebû Bekir (radı-
yallahu anh)’e u'ymUş olur. '
Ulemâ, İş başın.daki İmamın tâj'ini^^le hilâfet.'akdinin gerçekleşeceğinde icma
e١tiği gibi, halifen'in'tâyin etmemesi halinde ehl-i hâl ve.akd’in bi٢ şahıs hakkinda
akidde bulunmalarıyla' da. gerçekleşeceğinde icma etmişlerdir.
Keza, 'Hz. 'Ömer’in yaptığı gibi, halifeyi bir cemaat arasında şûra yoluyla seç-
menin câiz olacağında da,icma etmişlerdir. Ayrıcaj bir halife,sekmenin müslö-
manlar'a.terettüp eden',bir.,vecibe olduğu,, bu vecibenin.,' aklî, olmayıp,' şer’î ,bir
vecibe o!.duğu husûsunda da icma'etmişlerdir. ' /
2- Hz. Ömer’in sonda yer alan “Uman ve korkanJ) sözü, müphemdir ve farklı
yorumlara sebep olmuştur. Şöyle ki:
6. CİLT HULEFA İ RÂÇtoÎN VE ONLARIN SEÇİMLERİ 485

★ Bazıları, insanlar iki sınıftır: Bir kısmı umar bir kısmı korkar. O ifade ile
bu kastedilmiştir. Yani “ Bir kısmı benden birşeyler koparmayı umar, bir kısmı
da korkar” demektir.

Diğer bir yoruma göre, “ Ben Allah’m rahmetini umuyor, azabından


korkuyorum” demektir.
Diğer bir yoruma göre, bundan maksad hilâfettir, yâni insanlann bir kısmı ona
rağbet gösterir, bir kısmı da ondan hoşlanmaz. Ben hoşlananları sevmem, hoş-
lanmayanların da aczinden korkarım” demektir. ،

Kadı İyâz a göre, Hz. Ömer (radıyallahu anh)’in bu sözleri onun iki vasfını
ifâde etmektedir. Yani, o, Allah’ın rahmetini ummakta, azabından korkmaktadır.

V/ - - . ٠‫ص‬
٠‫د‬ ٠ .‫« ﺳ ﻰ ى‬
،‫ﻗﺪﺗﺬغ ﺀﻳ ﻬ ﻰ ﺀذ ﺧﻴﺎ!ﻳ ﺲ‬،‫ ﺗﺸﻠﺐ;غ‬٠
‫دﻻ‬ - p dr
٩ ‫ى ﻻاأ ة ؛‬ ‫ ي‬٤‫ﻟ ﻴ ﺄ ة ﻣ ﻘ ﻠ ﺬ ت‬

' . ٠. : ٠ '‫ ذﻳ ﻰ " ﻻ‬١ ‫ﺛﻠﻢ‬ ‫ﻧﻨﻔ ﺦ‬


‫ ؤ إ ﻧ ﻜ ﺶ ذإ ة ﻳ ﺐ‬، ‫اﻟﺘﻪ | ﻟ ﺒ ﻴ ﺸ ﺶ‬,‫ ةاذ رال‬،‫أﺛﺘ ﻰ‬.‫ﻻ‬
‫ اﻟﻠﻪ ئ ﻏﺬ إﻻ ا س;ﻋﻔﺘﺒﻞ ﻟﺢ‬.‫ ف‬:‫ل‬1‫ أ‬. ‫ض‬ .‫ﻗﺪ‬٠‫ ئ‬۵ ‫زﻓﺺ ا‬

‫ ابﺀ ذ ﻹ ج‬.,'‫رﺳﻮﻟﻲ ا ف‬: ‫ﻳﻞ‬١ ‫ﻵ‬ ‫ﻷؤ ي‬


٠‫ ة ا ﻻ ا ﻛﺎ ص‬4 ‫ ا‬٠‫ أ ا ج‬.[،_ ‫ﺛ ﺸﻴ ﻎ‬

.‫ﺍﺀ‬٠ > - :‫ﻉ‬،‫ ﻭ ﺹ ﺍ‬،‫ﺏ ﺍﻻﺹ‬.‫ ﺫﻭﺍ‬:،‫ﻫﺎﻗﺆﰍ‬


486 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASAKI 6. CİLT

9. (1743)-ibiiu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:

**Hz. Hafsa (radıyallabu anby’mn yanma girdim, saçlarından ‫ﻻﺀ‬,damlıyordu.


Bana:
*‘Babam, yerine halife tâyen etmiyormuş biliyor musun?’* d i Ben:
**Tayin etmesi gerekir”, dedim.
**Etmiyor!” dedi.
Abdullah.der ki: *‘Bu hususta babamla könuşm â t r e yemin ettim, sustum
ve sabMeyin evegittim. Ama babamla konuşmadım. Sanki elimde bir dağ taşı-
yor gibi sıkıntılı idim. Nihayet dönüp babamm huzuruna girdim. Banahalkmdu-
rumundan sordu. Haber verdim. Sonra kendisine:
“Halkm birşeyler söylediğini işittim. Onu size söylemeye a z m e l . Sizin, ye-
rinize halife tâyin etraeyeceginizi'zannediyorlar, i b i sizin bir deve ‫ ؟‬obam-
I veya koyun çobanınız olsa, sonra sûrûyû b ır â a r â size gelse, 'siz m utlah
sürüttün zâyi olacağım bilirsiniz, insanlara nezâretin daha (ehemmiyetli ve) çe-
tin olduğu da maiUmunu^ur” d ^ im . . ‫ ﻻ‬sözlerim ona m u v a i g k ve birmuddet
başım (yastığa) koydu. Sonra tekrar bana doğru kğırarak:
**Allah dinini, m â fa z a e d e c e l Ben yerime halife bırakmamış olsam meş-
Jdur,çünkûR esûliah(aleyhissâm vesselâm )dayerinekim seyibırakm am ış-
tr . Ş â y e tb tlfe b ırâ k a â o lsa m o d a m e şrû d u r, ç u H B e ld r b ııa k r m ş tiT ”
M ı ‫ل‬ ırakmıştır

m ajacak ٠’ [A i m Buhârl١51 ‫ ؛‬Muslim^ İmâret 12, ( 1823)‫؛‬ „ ‫ز‬


(2226 )‫ ؛‬Ebû Dâ٧ud'; Harac 8 , (2939) ٠‫ذ‬
‫‪l Ê‬‬ ‫—‬ ‫‪U‬‬ ‫‪I M‬‬ ‫‪R‬‬ ‫|‬ ‫|‪v eo nl‬‬ ‫|‬ ‫‪m‬‬

‫ﺐ | ؛‬ ‫ﺣ‬ ‫ئ ؛‬ ‫ﺋ ﺔ‪٠٠‬‬
‫‪:‬ﺗﺎﻷ؛ﻷﻃﺊ ﺋﺶ ةن‪,‬ﺛﻶق؛ﻏﺐ ذاﻳ ﻼ‪،‬ﺗﺜﻴ ﺖ‪ 4‬ﻣﺎ ﻷ‪ ٠:‬دىﻫﺞ‪:‬‬
‫ﻓﺘ ﯫ ﺳ ﺎ ﱕ‬ ‫رخ ﻇ ﻲ; ئ‘‬ ‫ﺳﺘﺔ‪ ۵ ٥ ،‬ﺯﺃﻯ >ﻻﺉ ﺯﻵﺀ>‪ (٢‬ﻳ ﻨ ﺎ‪٠‬ﺷﺐﺀﺕ‬
‫ﺑﻰ ف ; س ‪,‬‬ ‫‪.‬‬ ‫[\\ ‪;. t‬؛ ‪ 1‬ئ‪ ٠‬آ ااﺀ‪٠ ١:‬‬
‫‪.‬‬ ‫ﻋﻮﻋﺎ‬ ‫‪'٠‬‬
‫ا‪,.‬م‬ ‫ﺀ‬ ‫ﺀ‬

‫‪,‬؛‪.‬‬ ‫ازت ‪ ٠ H‬ر ‪ 7‬م ﻫﻠﺖ '‬ ‫ه ‪ ،‬ﻧﻘﺬ ئ ‪.‬‬ ‫^ ﻫﻞ‪:‬ق‪١‬ئ‬ ‫ﻳﻰ‬

‫ﻖ‬ ‫ﻗ‬ ‫|‬ ‫ى‬ ‫ا‬ ‫ة‬

‫زﺋﻒ اق ئ أذ ﺗ ﺚ ﺋﺘﻨﻦ‪ .‬أئ ‪ ۶ ١‬ﻗﻬﻐﻢ ﻹل= ﻵ —‪U‬‬


‫‪۶‬‬ ‫ﺛ ﻮ ا ل‪: ٠‬ا ق‪ ،‬ذ‪ ٠‬ﺛ ﺆاا ﻗﻠ ﺊ; ز ﺷﺎ ﺣ ﻴ ﻘ ﺐ‪،‬ﺋ ﺸ ﻞ إﻟﻰ ‪^ :‬‬

‫ا ة ﺛﺬ'ذاﺋﺬةﺗﺎ ﺗﺘﺔ'‪..‬ﻗﺎ'ل‪-':‬ذىذ'اﻟﻰس ﻟﻤﻘﻪﺀ;ﻏﻤﺌﻪ‪ ٠‬ة ﺑﻞ‪:‬زﺷﺬ‪،‬ق'ﺋﻞ‬


‫‪ ¥‬ﻓﺮ جي‪٧‬‬ ‫‪ :j ;-‬ﺻ ﻞ ش‪ ،‬ﻟﻰﻏﺔوﻟﺖ ﻵ‪.‬ﻟﻤﺄس‪.‬ﻳﺄ‪ ،‬ج ﻓ ﻲ‬
‫ﺗ ﺬ ; ﻛ ﺌ ﺶ‪ .‬ﺋ ﺌ ﻪ ‪ :‬ﺀ ; ﺧ ﻀ ﺐ ; ﻻ ‪ ،‬؛ ﺿﴼ ة ﺛ ﻖ ‪ ،‬ذ ﺟﺎ ذا‪ ۵‬ز ﻗ ﺪ‪۵‬‬

‫ب‪ -‬ض‬ ‫د‬ ‫د‬ ‫ذ‪ .‬و^ن‬ ‫ﺬ‬ ‫ﺳ‬

‫>‬ ‫ﻼ‪٠‬ل‪ ٠‬م ﺀ ا ﻻ ﺳ ﺐ‪ ٠‬د ﻟ ﺐ‬ ‫ﻏ ﻠ ﺘ ﻌ ﺪ د ا أ ﻫ‬ ‫‪:‬‬ ‫‪:‬‬ ‫‪:‬‬ ‫‪:‬‬ ‫‪:‬‬ ‫;‬ ‫'‬
il
i
‫‪489‬‬

‫ص'أ ﺗﻠ ﻐ ﺬا ﺗ ﺬ ي‬ ‫ش‪ ٠‬ﻟ ﻞ ‪ ،‬ﻗ ﺎ ﻟ ﺘ ﯫ ؤ ى‬ ‫ﺻ ﺎ‬ ‫ﻳﺎ ‪ .‬؛ ﻫﯫ‪٠‬‬ ‫ى ؤ ا ﺗ ﺄ‪.‬‬

‫‪f‬‬ ‫ﺎ ذ ﻏ ﻮ ﺗ ﺒ ﻤ ﺬ! ض ‘‬ ‫ﺳ‬ ‫ﻳ ﺬ ﻏ ﺆ ﻷ ﺀأ ) ة راﻟ ﺠﺎﻟ ﺬﺋ ﺮﻳ ﻰ ‪S r j‬‬


‫ز د إ ‪٠‬ر ض‬ ‫> ف‬ ‫)ئ ‪1‬ﻧﻲ د ن‬ ‫ؤ ﺑ ﺪ‪.‬‬ ‫ئ‬ ‫ؤ ﺋ ﺔ‪ ,‬؛ ا ؤ ﺀ ‪ .‬ذ‬ ‫ﺧﺈﻳﺄ‪..‬‬
‫‪ l U‬أ ﻻ م• شﺀ ‪ ,‬ﺀ ‪،‬‬ ‫ا‪$ _ } .{ / ٠7‬‬ ‫ﻣ ﺎ‪/‬‬ ‫‪.. !...‬ب ﺀ و‬ ‫ع‬ ‫‪٠‬‬

‫ةﺋ ﺸﺎﺋﺒﻴﺘ ﻰ ﻫ ﺶ' غ ‪¥‬ﺑﺈ زﺋ ﻼﺗ ﺨ ﺨ ﻲ ‪ ،‬ذ ى ل‬


‫ع ﺑ ﻰ }ﻝ‬
‫ﺷ ﺎ‪‘۵‬‬ ‫اؤ‪:‬و‪ :‬ﻗ ﺬ ' ﺑ ﺊ ' أ ر ى إ ر ﻏﺶ‪ ،‬وﻗﺄﻻ ‪4‬ذ‬
‫ؤ ؛ ﻷ ﻟ ﻪ ‪ :‬ﻏ ﺒ ﺘ ﻎ‪ ٠‬ذ ﻳ ﻰا ر ﺀ ئ ‪ ،‬ذ ؛اﻟ ﻄ ﻠ ﺊ ‪ .‬ﺋ ﻐ ﻴ ﻰإ ر ى ن ‪،‬‬

‫ج‬ ‫ﻶ ة ا إ‬ ‫ﺟ ﺸ ﺊ ي ‪ .‬ي ﻹ ذ ‪ :‬ا ﻟ ﺬ ﻳ ﺈ ي‪ ' ٠‬ﺛ‬ ‫ج ‪٤‬ل‬ ‫ﻳﻬﻞ‬

‫ﻞ‪ :‬ﻻ ﺷ ﺮ ا ; ة د ﺻ ﻞ‬ ‫ﺸ‬ ‫ﺳ‬ ‫ﺶ ؟ ﻻ ﻷ‪ :‬ﺗ ﺎ ‪ ،‬ذ أ ﺗ ﻐ ﻬ ﻴ ﺎ‬ ‫ﻶآ ﻗ ﻐ ﻘ ﺄ ﺋ‬ ‫أ ﺗ‬

‫ا;ﻗﻠ ﻖ‬ ‫ئ‬ ‫‪٠‬‬ ‫ﻏ ﺒ ﺚ‘‪.‬‬ ‫ةا‪ .‬ﻗ ﺬ‬ ‫ﺍﻻﺗﻼﻡﺀ‬ ‫ى‬ ‫ؤ ا ﺋ ﻢ‪٠‬‬ ‫غ‬ ‫ض‬

‫ى' ل‪ :‬ﻷ‬ ‫‪‘/‬‬ ‫ﻹ ﺧ ﻼ; أأ ﻻ‬ ‫ﺳ ﺔ‘‬ ‫ذ‬ ‫ىﺗ ﻦ‬ ‫ى ذ‪،‬‬ ‫زﻓ ﻦ ﴽ ; ش‬ ‫س‬

‫ﻏﺪ‬ ‫'ﻷ‬ ‫ز ة د ف' ي ‪ ' .‬ى ذ ي'ﻳﺬ ذ ﻵ خ‬ ‫ة ‪ ۵‬أ ﻏ ﺬ‪ .‬ا ي ﺀﻗﺎ ق ' ذا 'ل‪:‬‬ ‫]‪ jj‬؛‪:.‬‬ ‫ﻳﺶ‬
‫ى‪.‬‬ ‫ب‪ .‬ﺑ ﺮ‬ ‫ﺿ ﺎ ﻟ ﻠ ﻬ ﺌ ﺆ ؤ ' ﻵ أ ش‪ .‬ا ﻟ ﺬ ا ر ﻳ ﺔ ﺛ ﻮ ؛ ﺀ أ‬ ‫ر‬

‫)‪ ( ١‬ﺑﻴ ﺖ ﺻ ﺮ‪.‬‬


490 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

10. (1744)- Am r İbnu Meymûn el-Evdî anlaiıyot: ‘‘Hz . Ömer hançerlendiği


sabah ben ayaktaydım. O'nunla -yani Hz. Ömer’le- benim aramda sadece A b­
dullah İbnu Abbas (radıyaîlahu anhûmâ) vardı. İki saf arasından geçince, arada
durup bakmıştı. Bir boşluk gördü ve “Saflan düz tutun” dedi. Saflarda herhangi
bir boşluk kalmayınca öne geçip tekbîr getirerek namaza başladı. İlk rek ’atte ce­
maat toplamncaya kadar, muhtemelen Yusuf veya Nahi sûresini veya bunlara mü-
mâsil bir sûre okudu. (Rükûya gitmek üzere) tekbir getirmişti ki, hançerlendiği
sırada “Köpek beni öldürdü” veya “...yedi” diye bir ses işittim. el-Ilc (meVu-
nu), iki ağızlı bir bıçak elinde olduğu halde (kapıya doğru) fırladı, sağında so­
lunda kime rastladı ise hançer sapladı. O gûn cemaatten tam onûç kişi yaralamıştı.
Bunlardan dokuzu derhal öldü. Bir rivayete göre yedi kişi ölmüştür. Bu durumu
gören müslümanlardan biri, herifin üzerine bir bürnus attı. el-Ilc yakalandığını
zannederek bıçağı kendisine saplayıp intihar etti.
Hz. Ömer (radıyaîlahu anh), Abdurrahmân İbnu A v f (radıyaîlahu anh)’ı tutup
öne geçirdi. Ömer’in arkasındakiler de benîm gördüklerimi gördüler. Mescidin
yan tarafmdakiler, olup biten ne idi anlayamamışlardı. Ancak onlar, “Sübhanal-
lah, sübhanallah ’’ diyen Hz. Ömer’in sesini duyuyorlardı. Abdurrahman cemaa­
te namazı kısa bir şekilde kıldırıp tamamlattı. Cemaat namazdan çıkınca Hz. Ömer
(radıyaîlahu anh):
٠‘Ey İbnu Abbâs, bak beni kim öldürdü! ’’ dedi. (İbnu Abbas) bir müddet do­
laşıp döndü ve:
“Muğîre İbnu Ş u’be’nin kölesi” dedi. Hz. Ömer (radıyaîlahu anh):
“Allah canım âlsın. Ben ona iyilik emretmiştim’’ dedi ve ilâve etti:
“Ölümümü müslümanlardan birinin eliyle yapmayan Allah ’a hamdolşun. Sen
ve baban, Medine’db el-Ilc’lann (İranlı kölelerin) çoğalmasını severdiniz.”
(Bü söz İbnu Abbâs (radıyaîlahu anh) ’a idi) çünkü ençok köle Abbâs (radıyal-
lahu anh)’dia vardı. İbnu Abbas (radıyaîlahu anhümâ):
“Dilerseniz yapayım -yani isterseniz onların hepsini öldürelim-” dedi. Hz.
Ömer (radıyaîlahu anh):
“Hayır, sizin dilinizle konüşmalarmdan, kıblenize müteveccih namaz kılma­
larından, bacanızla haccetmelerinden sonra hayır!” dedi. Sonra evine taşındı.
Onunla biz de gittik. •
Sanki insanlara o güne kadar hiç musibet gelmemişti. Birisi: ‘‘Korkarım öle­
cek!”, bir diğeri: “Bir şeyi y o k ” diyordu. Nebîz (hurma şırası) getirildi, ondan
6. CİLT HULEFA-İ RÂŞİDÎN VE ONLARIN SEÇİMLERİ 491

biraz içti. Bu, kamındaki yaradan geri çıktı. Sonra sût getirildi, ondan da içti.
O da yarasından geri çıktı. İyice anlaşılmıştı, Ömer (radıyallahu anh) ölecekti.
Halk gelip kendisine senâda bulunuyordu. Bir genç geldi:
*‘Ey müzminlerin emiri, Allah’ın müjdesiyle sizi müjdeliyorum. Resûlullah
(aleybissalâtu yesselâm)’la sohbetiniz var, bildiğiniz gibi İslâm’a geçmiş hizmet­
leriniz var. Sonra başa geçtiniz ve adaletli oldunuz ve en sonunda şehâdet!” de­
di. Hz. Ömer (büyük bir tevâzu ile):
**Bütün bunlarm (günahlamm İmrşılayabilmesini, Allah ’m huzurunda) başa baş
yeterli olmasım ne kadar isterim” diye cevapladı. Genç geri dönünce, izarının
yere değmekte olduğunu gördü.
**Onu bana çağırın dedi (ve gelmce):
**Ey kardeşimin oğlu, giysini kaldır, öyle yapman giysini daha temiz kılaüt,
Rabbine karşı muttaki ol!” dedi. Sonra bana yönelerek:

*‘Ey Abdullah, araştır bakalım üzerimde ne kadar borç var!” dedi. Hesapla­
dılar, seksenaltıbin dirhem kadar borcu olduğu anlaşıldı.
**Ömer Ailesi’ninmalı yeterse, bunu onlarm malından ödeyin. Yetmezse Be­
nî Adiyy İbnu Ka ’b ’ın malından iste, Onların malı da yetmezse Kureyş ’in malm-
dan iste. Kureyş’ten başkasına gitme. Bana bedel bu malı öde. M ü’minlerin annesi
Aişe (radıyallahu anhâ)’ye git ve:
**Ömer sana selam ediyor”, de. Sakın m ü’minlerin emîri deme, bugün artık
ben m ü ’minlerin emîri değilim. ” De ki: **Ömer İbnu’l-Hattab iki arkadaşıyla
birlikte gömülmek için senden izin istiyor. ”
Abdullah der ki:
**İzin istedim, selam verip girdim. Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) ağlıyordu.
**Ömer sana selam ecEyor. İki arkadışımn yamnda gömülmek için izin istiyor”
dedim. Hz. Aişe: ' ‫؛‬
**Onu ben kendim için düşünüyordum. Fakat Ömer’i bugün kendime tercih
ediyorum” cevabım verdi. Geri dönünce ÖmeFe:
**İşte Abdullah İbnu Ömer geldi!” denildi. Hz. Ömer (radıyallahu anh):
**Ne haber getirdin?” dedi.
**İstediğiniz oldu, Hz. Aişe izin verdi” denilince:
492 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

*‘ElhamdülilM” dedi, nazarımda bundan daha muhim birşey yoktu. Ruhum


kabzedilince beni oraya götürün. (Oraya varınca, M şe’ye tekrar) selam ver ve:'
“Ömer izin istiyor!” de. Egerizin verirse beni İçeri â n , eğer beni re d d â rse ,
beni m üslüm aârın mezarlığına götümn. ’٠
O sırada müzminlerin annesiHafsa (radıyalİBhu a â â ) geldi. K a d ıâ r onu ör-
tüyorlardı. Onu gomnce kalktâ. Ömer’in y â n a girdi. Yamnda bir müddet ağ-
İadı. Erkekler de izin istediler. Odarigin, i ç e â biryeregirdi. içeriden ağlamasm
işitiyorduk.
“By m ü’m iâ r in emiri, dediler, vasiyet ef, yerine birini tâyin et!”
“Ben, dedi bu işeResûluIlah (aleyhissdâtu v e s s e D ’ın kendilerinden razı ola-
r â öldüğü şu altı kişiden d â lâyık birini bilmiyorum, -ve is iâ r in i saydı:-Aü,
Osman, Zübeyr, T i a , Abdurrâmanibnu A v fv e Sa’d (radıyalMu anhümâ). ”
Devamla dedi ki:
“SizeAMullahİbnu Ömerşehâdetediyor. Onun hiMetişiylehiçbirilgisiyok,
tıpkı kendisine gelen tâziye heyeti gibi. Emirlik, şâyet Sa’d ’a İsâbet ederse, me-
sele yok. Aksi halde, kim emir olursa ondan istifade etsin. B i le s ii , ben onu
aczi veya hıyâneti sebebiyle a z le le d im .”
Ömer şunu da söyledi:
4lndensonragelecekhalifeyeE nst,M uhâcirîni, bedevileri ve ta ş r a h â -
m vadyet ediyorum.”
R â u tbzedifinee, onu çıkardık. Yayan (Hz. A îşe’ye kadar) g e l i . Abdul-
lah selam verip:
“Ömer izin istiyor!” dedi.
“Alm İçeri!” kedi ve derhal İçeri â n d ı, iki ia d a ş ıy la birlikte oraya kondu.
Defin işinden boşânca, hilâfet hey’eti toplandı. Abdurrâman İbnuA vf(ra-
d ıy â â u aây% “(Segimn asgari ihtilâfla yürümesi İçin) aranızdan üç kişi se-
çin!” dedi: Zübeyr (ra d ıyâ â ü a â ):
“Ben reyimi Ali (ra d ıyâ â ü a â ) ’ye verdim” d e d i.T ia (ra d ıyâ â ü a â ) da:
’■Ben reyimi Osman’a verdim” dedi. Sa’d (ra d ıy â â ü a â ):
“Reyimi ben deAbdurrahmanİbnuAvra verdim” dedi. AM urrâm an (radı-
ya llâ u anh) (Hz. Ali ve Hz. Osman’a yönelerek): “H a n g iâ bu İşten (h â fe
adaylığından) çekilir, böylece, h a lifeâ ib elirlem e İşini ona bırabrız. A l lâ ve
müslümanlar o n ı üzerinde muratbtır. o â k a n a a tk e . iyi o k a r a ş tir a d r ”
، 6. CİLT HULEFA-İ RÂŞİDÎN VE O N L A i SEÇİMLERİ 493

dedi. A n c â hu iki şeyh (Hz. Ali ve Hz. Osman (TadıyaUâu anhümâ) sükût etti-
ler. Bunun üzerine A h d u â m a n onlara:
' ‘Seçme İşini bana b ır â r mısınız? Allah en e fd a liâ i seçmem hususunda be-
nim üzerimde m u r M d ır l” dedi, o ikisi de: ''^ v e ‫؛‬.'” dediler, ikisinden birimn
(Hz. Ali (radıyalMu anh)’nin elinden tuttu ve..
“S e i R e s lU a h ( a le y h is itu vesse!âm)١ayakııüıgın, İslâm’da da kıdemin,
(Önceliğin) var, bunu biliyorsun. Allah da û z e â d e m m iib tır. Kasem ediyo-
ş,seDiseçecekolsammutlâadaletliolürsun,Osman’ıseç& xkolsamkeshğeonu
diâyipitaatedersin.” d â Sonra digenneyönelerek, ona dabunabenzer söz-
lersöyledi. Her ikisinden d e m i d (yani kesin söz)ğı]ctan sonra: “Ey Osman
kaldır elinir* dedi ve ona biat etû. A li (ra d ıy â â u anft‫ و‬de biat etti.
Sonra (kapılar açûdi) Medine h a lt da gelip Hz. Osman ’a biat etti. ” [Buhârı,
Fedâüu’l-Ashâb 8,.c.enâiz,96, Cihâd 174, Tefsir, Ha§r 5. Ahkâm 43.].
AÇIKLAMA:
1~ Bu vak’a kaynaklarda'farklı şekillerde rivâyet edilmiştir. Buhârrde de bir-
çok babtageçer.fötebu'l-Ahkam’d a b a z ı n o M ^ tamamla^
cuttur.
2- Hz. Ömer’i şehîd eden e\-l\c, Mugire ibnu ^ u ’b)e’nin fainyesi Ebu L ü ’lû ’
olan Firuz ibnu S a d adındaki- Iran asıllı kölesinin lakabıdır.
hmu S a d 'm birrivâyetine.göre: “Hz. Ömer (radıyallahuanh),Medine’yebü-
luga ermiş kölelerin girmesini yasaklamıştı, Kûfe’.de vali.olanMü^fre ‫’ ﻻ و ﻻ ط‬-'
he (radıyallahu anh) yazdığı mektupta'Tfe. Omer (radıyallahu anh)’e, yanında
bulunan san’atkâr bir.koieden bahsetmiş, onun.Medine’ye girmesi İçin izin tale-
betmişti" Tavsiye mektubunda kölenin, halkın.istifade edeceği demircilik,, nak-
'kaşlık, .ıharangozluk gibi’mahâretleri olduğunu belirtmi'şti. Bu mekuıp üzerine
Hz. Omer (radıyallahu anh) I z ’a izin vererek Medine'ye girmesine müsaade
^etmişti. Mugjre de, kOlesinej ayda.yUzdirhem ödeme yapmasım söylemişti. Fi-
ruz bu paranın ağır geldiğini Hz. Ömer’e şik٩yeten'söylemiş ise Ğe.Hz. Ömer:
“Semn yaptığın İşin yanında bu ödediğin çok' o i m ı a i ı ” demişti.

Firuz cevaptan memnun kalmanUş.ve öfkeli şekilde aynlını‫؛‬tı. Birkaç gün sonra
Halîfe kendisine uğrayan Firuz’a:
“Bana söylendiğine gore, “Dilediğim takdirde rüzgarla çalışan bir ‫ ﻻﻻ‬değir-
meni yaparım” demişsin!” der. Köle asık çehre de ona bir nazar atıp:
494 K Ü T ^ -‫ ؛‬s i ™ M U H TA Sİ 6. CJLT

"‘Sana öyle bir değirmen yapacağım ki, herkes ondan bahsedecek” cevabım
verir.
Birkaçgiin sonra iki başlı birh a n g erh a zırla yâ , mescidin birkoşesine sak-
la r...”
H â d ise â cereyan tarzı riviyederde f a r â şekillerde aiflatılmıştır. S a d â d ç
o ld u ğ ıu z Buhâıî rivâyetinde'. anlatılan sekliyle iktifa ederek, diğerlerini anlat-
maya gerek gOrmüyeruz.
3" Burada dikkat çekilmesi gereke'n bir husds, altılı sdra lıeyetinde halife ada-
yı.ikiye düstakten senra, bunlardan birini'(yani Hz. Ali ile Hz.. Osman’dan biri-,
ni) seçme isinde, hakemlik rolünü üzerine alm Abdurrahm anİbnuAvfİTâyaM n
anh).’ın tâkip ettigi çalışma, vetiresidir. Sadediide oldugumuz-rivâyet o nelrtayı
٠ kadar kısa geçmiş ki, S'anki bunlardan birini tercih isi.bir oturumda٠hallediI٦
mis gibi bir'.mânâ çıkmaktadır. Halbuki bu is, 'hiç ara vermeden geceli gündüzlü'
üç ^İnlük bir çalışma ile halleddmistir.'Bir rivâ^^eüeHz. Abdurrahman'muç gün
hiç uyumadığı İfâde edilm iştir.'
٠ safha, yine JBuhaıf’nin Kltâbu'!-Ahkâm’da, Misveribnu M ârem e tarafin^-
dan anlatılmaktadır. Buna, göre, Abdurrahman Ibnu Avf, Misver (radıyallahu an-
hümâ)’i,'SÛra, üyeleriyle teker teker, kenusroada, çağırmak İçin elçi .larak
.kullanmıştır.

Bir'seferinde.5a’d ’ı ve^öhe^fr.’i çağırmış. 'Bir seferinde Hz. A lî’yi'çağırtmış,'


husûsî sekilde konusmus, “Hz. Ah. ümîtvâr bir hava de aynlmıs, Abdurrahman,
A h ’den bir endise.hissetmiştir.
Hz. 'Osman’ı çağırtmış, onunla uzun uzun konusmus,' sabah ezani ayrılmaları-
na sebep olmuştur vs.
Bir baSka rivayetin ziyâdesine gOre: ‘‘Bu konuşmalar sırasında zaman zaman,
hususi konusmaların-ev sâhibine gizli'bir tarafı kalmayacak kadar sesleri yüksel-
.m istir.’’
ibnu Hacer, AbdurrahmanİbnuAvfmHz. Ali (radıyallahu anhümâ)’denduy-
dugu kortaı ve endişenin Hz. 'Ah’den'baskasınıseçtigi takdirde,.Ah’nin-buna mu-
''vafakat gös١ermeyebilecegi 'korkusu olduğunu açıklar, bazı karineler zikreder.,
Abdurrahman ibnu A vf, bu Uç gün içerisinde kadınlara, varıncaya kadar bütün
Medine halkıyla görüşmüş ve anlamıstır ki büyük ekseriyet.H . Osman.ı’tercih',
etmektedir. ،
c il t HULEFA-İ R Â Ş İ VE O I A İ SEÇİMLERİ 495

Hz. Osman) seçmesi halinde Hz. A irnin mutabakat etmeme ihtimâlini berta-'
'raf edebilmek İçin Hz. Yusuf (aleyhisselam)’un ölçek arama kıssasında yaptığı-
üzere önce Hz. A li'den başl'amak üzere, vereceği hükme uyacakları hususunda
kesin garanti (mevsık) alır. Mihver (radıyallahu anh)’in anlattığına göre:
“(istişareleri, görüşmeleri tş a m la y a n Abdurra/zman ‫ ﻻ ط‬A vf, üçüncü günün'
sabâhı) namazdan s.n ra şûra heyetini minberin yanında toplar. .Medine’de bulu-
nan Muhâcir ve 'Ensâr’1 çağırtır..Hz. Ö m er’le hac'c yapmış olan askerî komutan-
'la n çağırtır...”
Bu cemaat toplandıktan sonra sadedinde.olduğumuz A m r ‫ ﻻ ط‬,Me^mun’un ri-
vâyetinde geçtiği üzere, Abdurrahman ibnu Avf, Hz. A irnin gönlünü alıcı.ve
hatta ümît verici bir Uslubla, ilk defa ondan başlayarak şöyle der:
‘*EyAlij senin Resfilullah (aleyhissalâttı vesse!âm)’a yakınlığın, İslâm’da kı-,
demin var, bunu biliyorsun. Allah da üzerinde murakıptır. Eğer seni seçersem,
halka adaletli davranacaksın. Yok Osman’ı seçersem dinleyip itaat edeceksin!”
ikinci ol'arak ayni sözlerle HZ. Osman’a hitabeder.
Her ,ikisinden de ,ceıUaatin huzürunda kesin söz a l d t o n sonra Hz. Osman’ı
halife ilan eder ve herkes ona biat eder.
,4- Rivâyetler, HZ. A b d u r r a h â (radıyalIahu anh)’m, Osman’ı seçmesinde mü-
essir olan bir anlaşmazlığı belirtirler. Yani bir hususta Hz. A li ile anlaşamazlar.
O d a şu: AbduTiahmanİbDuAvf, ön görüşmeler sırasında Hz. A li'ye sorar: ‘*Ey
A li, bu işe seni' seçtiğim tekdirde Allah’ın sünneti^ Peygamberinin sünneti ve ve
önceki iki^halîfenin sünneti üzere, icraatta bulunmak şartı ile bana 'söz verir misin?”
Hz. Ali (radıyallahu anh): “Hayır, l i n l t u n üzere” diye cevap verir.
Hz. Abdurrahman sorüsunu-üç kere tekrar eder. Hz. A li de her seferinde ayni-
cevabi verir.. '
Ay'.nı sonıjm Osmân’a tevcih eden ^AMlw:٢aftmaıı ^bnu Av۴, on.dan: ‘‘Ey
I M u h a m m e d ,> n ‫ ﻻﺀ‬şart u z e r e ı a biat e،ûy0 rtim/” der ve üç kere tekrar eder.
'Bunun üzerine Hz. Abdurrahman kalltarsarığını sarar, kılıncın,! taişan'rt, mes-
cide girip minbere çıkar-,. Hamd u sena’dan sonra Hz. Osırm'ı çağırıp biat eder....”
5--§unu da kaydedelim ki, ‫ ﻻ ط‬-H acer’in muhtelif kaynaklardan naklen .kay-
dettiği rivâyetlere.göre, Hz. Ömer’den sonra hilâfete Hz. Osman (radıyallahu
' anhümâ)’ın geçecegi, Hz. .Ömer’in hilafeti'yılianndan.beri. İslâm âleminin her
terafmda beklenen bir husUStur. Bir rivâyet-şöyle:
4% KÜTÜB.İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

‘'Harise Jbnu Mudrib demiştir ki: ‘‘Hz. Ömer (radıyallahu anh) ’in hilâfeti sı­
rasında hacc yaptım. Karşılaştığım kimseler arasında Hz. Ömer’den sonra, Os­
m an’ın halife olacağından şekke düşen hiç kimseyi görmedim. ”
6- Hadîs metninde geçen bir meselenin açıklanmasında fayda var: Hz. Ömer,
şura üyelerini saydıktan sonra: “...Emirlik şayet Sa’d ’a isabet ederse, mesele
yok. Aksi halde, kim emir olursa ondan istifade etsin. Bilesiniz, ben onu aczi
veya hıyâneti sebebiyle azletmedim ’’ demiştir. Burada şu hadiseye işaret etmek­
tedir: 5 a ’d ibnu Ebî Vakkâs (radıyallahu anh), Irak fatihidir. Oraları İslâm’a ka­
zandıran orduların başkomutanıdır. Kisra’nın Medâin şehrini fethetmiştir. Küfe
Şehri’nin bânisidir. Ayrıca Hz. Ömer (radıyallahu anh), onu hicrî 21 yılında Kü­
fe ’ye vali tayin etmiştir. Bilâhare, bu vesileden azletrniştir.
İşte rivâyette temas edilen azl vak’ası budur. Hz. Ömer (radıyallahu anh), Sa’d’m
aleyhinde azli bahâne ederek, dedikodu yapılabileceğini düşünerek iade-i itibar
nevinden bir açıklama ile, ortada bir ihânet veya beceriksizlik olmadığını, kim
halife olursa, kendisinden istifade edilmesi gereken ihlâslı, dirayetli bir zât oldu­
ğunu belirtmiştir.
Nitekim, Sa’d (radıyallahu anh), Hz. Ömer’den sonraki dönemlerde patlak veren
fitne hareketlerine katılmamak ve hattâ, bir ara hilâfet teklif edilmiş olmasına
rağmen bu netâmeli işi kabul etmemekle dirayet ve ihlâsını göstermiştir.
Hz. Ömer (radıyallahu anh) onun azil sebebini beyan etmez ise de, bu yüce
halifenin, Halidİbnu Velid’i ordu komutanlığından azlediş sebebi ile alakalı ola­
rak Taberj’de gelen beyanatı bu hususu da aydınlatabilir:■ “Ben Hâİid’i ona karşı
olan kinimden veya onun herhangi bir ihânetinden dolayı azletmedim. Azledişi-
min sebebi başkadır. Kazandığı her zafer onun şahsî faziletlerinden bilinmeye
Başlandı. O, bu başarıların gerçek faili görülüyor, Allah unutuluyordu. Halbuki
Allah, möslümanlara bir zafer müyesser kıldığı zaman ona şükretmek gerekir,
nankörlük değil. Tâ ki yenilerini versin... Her zaferi ondan bilmek zorundayız,
ne Hâlid’den, ne de bir başkasından. İşte halk arasında çıkacak fitneyi önlemek
için Hâlid’i azlettim.”
,Bu rivâyetin ışığıyla bakınca, Hz. Ömer’in, İslâm ordusunun kazandığı zafer­
leri, komutanlardan bilerek, onları aşırı şekilde tebcile ve putlaştırmaya götüre­
cek bir ruh hâlinin halk arasmda hâkim olmasım istemediği ve bu maksadla tedbirler
sâdığı anlaşılmaktadır. Öyle ise 5 a ’d ١ın azli de benzer bir maksadla yapılmış
olabilir.
. 6. c il t HULEFA İ - ^ E - O N L A R I N SEÇİMLERİ 497

:HADÎSTEN ÇIKARILAN B A ZI HÜKÜMLER -7


Bu uzun hadîs,' dikkat.ettikçe 'çıkarılabilecek pek çok hü'küm^ve fayda İhtivâ
:etmekte ise de, ib/îu Jfacer’in kaydettiği belli başlılarını şöyle sıralayabiliriz
,Hz. Ömer’in riıûslümanların-hepsine,karşı dUydugu şe^at ve hayırhahlık- 1
.onlar araSında sünnetin tatbikini istemesi
-Hz. Omer’in Rabbinden şiddetli, korlojsu, dinin tatbiki İçin .gösterdiği titiz -2
.lilc,. 'k.en,di .nefsine ^olan titidiginden 'fazl'a.'oldu^ı
'Yüze karsı medih yasagı, ifrat ve mfibalagalj'hallerle, yalana kaçan, hallere -3
mahsustur. 'Bu sete^ten, Hz. Ömer, kendini.öven genci, uzun elbise giymekten
.^ menettiği hâlde, şahsına J^aptjgj öv^ddn'' tneı^ıetoemiçt-'
.Borcun ödenmesi İçin vasiytte bulunmak- 4 .
.Hayırlı kimselerin yanma gömülmek İçin itina göstermek -5
,.imam seç.iminde İstişâre ve efdalin tercihi,- 6
.İmâmet, biat akdi-ile kesinleşir- 7 .
uBattâlder'ki:‘‘Mefdûl.’ün, kendindenefdalvarkçn^ - 8
cevâzına delil'var. Böyle .olmasaydı, hilâfet İŞİ altı kişiden',b'irinin seçilmesine
-bırakılmazdı. ZîrâHz. Ömer biliyordu ki, bunlar' faziletçe mudak-bir' eşidige sâ
.” .hip değildir, biri diğerinden efdâldir

Uip(،. ‫]ﻟﯫ ﺣﻮﺻﺰ‬ :‫ﻗﺎﻝ‬ ‫ﺑﻦ ﺳﻼم رﺿﻰ اﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ‬ ‫ﺍﻟﺘﻪ‬ ‫ ﻋﺒﺪ‬.‫ وﻋﻦ‬- ١١ . jü
P ،‫ﺧﺔاﯪ‬٠‫ﺗ ﻌ ﺘ ﺮ أ‬ ‫ ﺭ ﺯ‬٠٠‫ﻏﺜﺎ‬ ‫ﺑﺬ‬٠‫ اذ ا‬٠‫زم‬ ،‫ ﺅ‬٠‫ﺍ ﳌﺌ ﻼ‬ ‫أآا ﺑ ﻴ ﺬ ه ﻋﺶ‬,‫ؤر‬..‫ﻟﻠﻪ ﺀذه‬١ ‫رﺿﻰ‬
،‫أ; ﯪ‬ ‫ﺛ ﺨﺰ ﻉ ﺍﻗﻬ ﺐ‬ ‫أذ‬ ‫ ﺭﻳ ﻦ‬:‫ ﻗﺎﺗﻮﺍ‬٠ ‫ﺍ ﺭ ﻳ ﺬ ﻭ ﺫ ﻳ ﺮ ؟‬٠‫ﻋﺎﻝ ﺕ‬٠ '، '‫ﺇ ﻳ ﲅ‬. ‫ ﺷ ﻎ ; ﻯ ﻥ‬:

‫ ﻗ ﺬ‬:‫ﰻ‬ .‫ﻕ‬3‫ﱂ ﺓ ﻡ‬٤٤ :‫ ﻗﺎﻟﻮﺍ‬٤ ،‫ﻳﻞ‬٠‫ذ‬ ‫ ﺅ‬. ‫ ﻩ‬٠‫; ﺍ ﺑ ﺎ ﻷ ﺑ ﻎ‬ ‫! ﻇ ﺦ‬.‫ ﻷ‬: ‫ﺓ ; ﺋ ﻞ‬

‫ ﺛ ﺔ’ ﻋ ﺮ‬٠ ‫ؤﺗﺞ‬,،.‫ ﺣﺒﻬﻌﴼ‬.‫ ؤﻷ ﻗﺎﺗﻠﻮن ﻣﺪ ى ﻋﺬؤأ‬.،‫أﻳﺪأ‬..‫ى‬٠‫ﻣﻤﺎﺑﻮن ﺑﺌﻲ‬ ‫ﻵ‬

‫ﻱ‬ ‫ﺑﻦ ﻣﻠ ﯫ‬ ‫ ﺗﺎ ت‬٠‫أ‬ ‫ﻳ ﻮ ﻣﺄ‬ ‫ل ﺀن ﺛﻬﺤﺬةﻟﻢ‬ ‫ﺅ ﺭ ﻷ ﳚ ﺪﺛ ﺦ( ^ ا‬ ‫ ﻱ؛‬،‫ﻳ ﴬ ﻩ‬

,: ٠‫ﺓﺍ ﻝ‬ ,‫ﺇﺍﺯ ﺑﺎﻟﻢ‬٤‫ﻕ‬ ‫ﺻﺎﺍ‬ ‫ﻓﻰ‬,‫ﺳﻘﺎذ‬ ‫ﴽﺛﺎ‬٤ ، ‫ أ ; ﻣ ﺎ ﺻ ﺔ‬٠‫ﯪ ئ‬ ‫ ﺀ ﻗ ﻪ' ﴽ ﻷ ﺩ ﺍ ﺃ ﻫ ﺔ ﺥ‬. ‫ ﺫ‬۵ ‫ﺍ‬

، ٠٠; : ‫ﻦ‬ ‫ﺍ ﻣ‬ ٠ ١ ١‫ﺀذﺋﺊ‬ ‫ ﻓ ﻌ ﻮ‬. ٠‫ﺇﺋ ﺊ‬:'‫| ﺓﺍ ﻝ ﱃ‬ ‫ﻑ‬١ ‫ﺭ ; ﻝ‬ ۵‫ﻫ ﻎ ﺍ ﻵ‬


498' KÜTÜB'İ SİTTE MUHTASARI 6 ٠ CİLT

:‫ش‬:‫ئ‬1‫ ؤإن اﻟﺘﺔ ﺛﺜﺎﻟﻰ أذب ﻏﺬاه اﻷﺗﻦ ا‬،‫ﻇﺔا' ﻳﻴﺎ إﻷ'اﻻﺑﻘﺎذ‬.‫ﻓﻰ ئ زﺛﺎ‬
‫ﻫﺎﻣﻮا 'اﻟﺘﻪ وأﺻﻠﺠﻮا ﻧﺎث‬ ، ‫ﻧ ﻬﺎ‬ ‫ ﺛﺆادة ﻋﺌﺖ اﻟﺜﺌﻌﺘﺎف‬.‫ ﻻ‬،‫ زاﻟﺜﻘﺔ‬٠‫اؤﻳﺎﺑﺊ‬
‫ س ﺀ‬. ‫ ا ﺗ ﻠ ﻴ ﻘ ﺜ ﺊ ﺀ ﻓ ﻰ‬، ‫ ﺗ ﻖ‬٠. j u j i ^ ^ ‫ زﻏﺘﻦ‬٠‫ ﻹ ول‬.،١
‫أﺧﺮﺟﻪ' ر ﻧ ﻴ ﻦ‬.

(‫ )ؤاﻳﺆاذة‬.‫ اﻟﻮاغ واﻟﺠﻼف‬:‫ زاﻟﺜﻨﺎق‬:‫) ﻻ ﻗ ﺨ ﻮﺋﻠﻢ(ذ أى ﻻ ﳛﻤﻠﻨﲂ‬


‫ ﺗﺮﺟﻰ ﻣﻌﻬﺎ ﺳﻼﻣﺔ‬-‫ واﻟﺮﺿﺎ' ﺑﺎﻟﺤﺎﻟﺔ اﻟﺘﻰ‬،‫ اﻟ ﻜ ﻮ ف واﻟﻤﻮادﻋﺔ‬..'

11. (1745)- Abdullah ‫ ﻻ ط‬Selam (radıyallahu anh) anlatıyor:


“Hz. Osman (radıyalIahu a â ) muhâsara edildiği zaman, namaz kıldırma İŞİ-
ne Hz. Ebu Hiireyre (radıyallâu a â y y i tayin etti'. Bazan Hz. İbnu Abbas kildi
nyordu. Sonra, Hz. Osman (isyancılara) elçi yollayıp, bentten'ne Istt^orsunUz?:
diye sordu. Onlar: “Hilâfetten ayrılmam istiyoTUz“ dediler. Oda: “Allah’ın bana
giydirdiği bir kaftanı çıkarmam” diyerek reddetti.
“Onlar seni öldürecekler!” ddiler. O:
“Beni öldürdüğünüz tâ d td e , ebediyyen birbirinizi sevemeyecek, d ü ş m â
elbirliksavaşamayacaksınız. GöregöreihtUâ düşeceksiniz. Eykavm, banakarşı
çıkardığınız şu ihtilafsatn ola başınıza, sizden öncekilerin maruzktddığı belâyı
dolamasın!” dedi, ihtilalcilerin tazyikleri a l c a , cuma gününe oruçlu o l â g ğ
Gün biraz ilerlenince uyudu. Uyanınca:
“ŞuandarüyamdaResûlüllah(aleyhissalâtuvesselâm)’ıgördüm .Bana:‘*Ak-
şam yanımızda İftarını yapacaksın” buyurduVdedi.
Ogünöldürüldü SonraHz. Ali (radıyalMu anh) hutbe okumak üzere kajktı.
Hamd ü senâdan sonra:
“ Ey insanlar, dedi, bana yaklaşın, gözlerinizi, kulaklarınızı dört açın. Şah-
sen, ben ve sizlerhepimizin fıtnenin İçine düşmemizden korkuyorum. Fitne Sira-
<;wda: hepimize gayret gerekecek. ” Devamla dedi ki:
‫‪6■ CİLT‬‬ ‫‪HULEFA İ RÂŞİPÎN VE ONLARIN SEÇİMT FRT‬‬ ‫‪499‬‬

‫‪‘iAIlah bu iimmeti iki edebie terbiye etti: Kitap ve Sünnet. Bunların (tatbiki‬‬
‫‪-husûsunda), sultan nezdinde gevşeklik olamaz, öyle ise Allah'tan korkun, ara‬‬
‫‪” .nızdaki meseleleri halledin‬‬
‫‪Hz .AIİ (r a d ıy a llâ a â ) buniarı söyleyip minberden indi ve beytu’l maldan‬‬
‫؛‪arta k â servete yönelerek m û slü m aâr arasında İâsim e tti" fRezîn i^âves‬‬
‫]‪٢١ kaynagı-bu!unamamı§tjr.‬؛لﺀ‬

‫‪ ٠٠‬ﻫ ﺲ‬
‫] ا ﺛ ﺒ ﻞ واﻟﺘﻲ ال‬ ‫ئ ﻻ ل‪:‬‬ ‫اﻟ ﻖ‬ ‫رﺿﻰ‬ ‫اﺑ ﻌ ﺮ ى‬ ‫وﻋﻦ ا ﻓ ﻦ‬ ‫‪ ١٢' I‬ا‬

‫ا د‬ ‫ﻫ ﻞ ﻏﺌ ﺰ و ‪٠‬ئ آﻵ ص‬ ‫أﻧ ﯫﻟ ﻲ ا ﺑ ﺎ ﻟ ﻲ ‪،‬‬ ‫‪çşji/ii f‬‬ ‫ﻏﻖ‬ ‫‪٠‬ﺑﻖ‬

‫د‬ ‫ﻷ ز ى ' ة ا ‪ :‬ت ﻷ ‪ J ' ß‬ﺣ ﺶ ﺀ ذ ﺀ أ ‪ /‬اﺋ ﻬﺎ ‪ ٠ ،‬ﻗ ﺎ ل ذذ ﺳ ﺎ و‪٠‬ت‪ .‬و ﻛ ﺎ ‪ ۵‬واﻻ ؛‬

‫اوﺑﺶ‪:‬أ‪-٠٠‬وادﴽذغ!ذﺻﻐﺆﻷﺀةؤﻷﺀ‪،‬ؤ>ﻷﺀﺧﻸﺀ‪ ،‬ﺗﻨﺰا ش؛‬


‫ئ ر ش‬ ‫ش‬ ‫ئ إي ذ‬ ‫ج ^ا‘‬ ‫ة‬ ‫ذن ف‬ ‫ئ ‪ ،‬ﻳ ﺬ ﻳﻒ‬ ‫آ‬

‫!‬ ‫إﻟﻰ‬ ‫اد‬ ‫) ﺋ ﺐ ‪ ;،‬ن ‪ -‬ﺧ ﺔ ‪ ،‬ذ ﻣ ﺨ ﻼ ﻟ ﻞ ؛‬ ‫ﻊ‬ ‫ﺼ‬ ‫ﺷ‬ ‫ى‬ ‫‪;.‬‬

‫‪ â‬ذة ﻷ‬ ‫‪i‬‬ ‫إ ي‪ ،‬ﻗﺄ ﺗﺎ ذ ﻟ ﺪ ﺧ ﻼ ; ﺀ ي‬ ‫ؤ ﯮ ﻷ‪ ,‬ذ ذ‪ .‬ؤاﻟﺘﺬا‬ ‫ﻏ ﺶ‪،‬‬ ‫> ﺟ ﻞ ؤاض‪ ٠‬ﻳﺎ‬

‫ح‬ ‫ش ؛ ط'أ دا‬ ‫اﻵ‪ '٠‬ئ ‪ .‬إ ى ض ﻹ د ' ا’‬ ‫رص‬ ‫إ ي ﻗ ﻖ " ذﻳﻠ ﻢ اﻧ ﺨ ﺲ‬ ‫'ؤ‪ ٠‬ﻵإ‬
‫ﺀ ﻳ ﺌ ﻪ‪:‬‬ ‫ﺦ\‬ ‫ﺊ‪ 4‬ا‪ .‬ذ ا ﻷ ﺗ ﺬ إ ئ ؛ ﻣ‬ ‫ﻛ ﻔ ﺘ‬ ‫ئ ‪ ،‬ا ﺋ ﺌ ﻐ ﺊ‪ ; ٠‬ﻷ ﺋ ﺔ ﻗ ﺬ ‪،٤‬‬ ‫غ '‪١‬‬

‫ت أ ل‪ ١٠‬ا‬ ‫ﺲ ج‘‬ ‫ﺳ‬ ‫س ; ﻟ ﻴ ﺘ ﺨ ﯫ‪ : ٠‬ﻻ ﻷ‬ ‫؛ ﻛ ﺬ ا ‪ ،‬ؤ ذ ﻃ ﻠ ﺬ إ ' ﻳ ﻎ ذ ﻳ ﺘ ﻼ غ‪ -‬ﻻ ل‬


‫ﻻ ﻛ ﺴﺎﺗﺒ ﻞ ‪ ; :‬ﯪ ;ا ﻏ ﺔ ر خ‬ ‫ﯪ ﻟ ﺊ‪ ٠‬ﻻ‬ ‫‪,‬ﺛ ﯫ ﻷ ﻗﺎ ﻵ ىﺋﻠﻠ ﻎ‬

‫‪f‬‬ ‫| ص اﻛ ﻲ ذأﻟﻐﺲ‪.‬آﺑﺬ > \ ‪j‬‬ ‫‪ ٥٠.‬ﺀت ﻷل‪. :‬وأﺋﻎ رﺳﻮ'ل اس‬


‫‪ t‬ذ س‪.‬اﻷ‬ ‫ؤ ي ‪ :‬ئ‪ ٠‬ض ا‪۵‬س زة‪ ،‬وش إﺋﺰى‪'.‬ذ'ﺑﻮل‪':٠‬إة ﻝ ﻧﺪا‬
‫ص‪ -‬أ ‪ /‬ﺟ ﻪ ‪. , . ^ ^ ٠‬‬ ‫ئ‪ .,‬ا‬ ‫س ﻗ ﺶ ﻏﻈﺨﻦ‬ ‫ه‬ ‫غ ‪ ٠‬ذ ث‪ ٠‬ﺀ غ‬

‫ﺑ ﺎ ى ﻟ ﻲ ( ‪ :‬ﺟ ﻌ ﻜ ﺒ ﺔ ‪ ،‬و ﺳ ﺌ ﻊ ؛ ﺷ ﺎ ب‪ ٠‬ﺷﺒ ﺲ ‪ ،‬وﻟ ﻮ ل‪):٠‬ىئ‪:(،1‬ص‬

‫ﺖ‪ ) ٤‬و ا ﺗ ﻨ ﺚ (‪ :‬ا ﻟ ﻔ ﺎ د‪.‬‬ ‫ﻛ‬


I KÖTÜB-İ.ShTE M U H T A S İ ‫ ؟‬. c il t

12. (1746)- H a siB a s rî (rahimehullah) hazretleri anlatıyor:


“ Hasan ibnu Ali, vallahi, Hz. M u’âviye (radıyallahu anhüm)’yi dağlar.gibi
.büyük askerî birliklerle karşıladı. Bunun üzerine'Amr'Ibnu’l-As, Hz. Muâviye'ye:
“ Ben vallahi, öyle askeri birlikler'görüyorum ki bunlar, 'kendileri gibi (sayıca
ve keyfiyetçe).akrân olan birlikleri öldürmedikçe geri dönmezler” dedi..M u’â-
viye de Amr (radıyallahu ,anhümâ)’a -ki val'lahi Hz. 'Muâviye bu iki adamın
hayırlısıdır-,gu cevabi verdi:
.“ Ey Amr, söyle bakalım! Şunlar (bizimkiler), öbürlerini, öbürleri de' gunları
öldürseler .mUslümanların içlerini kim benim adıma yürütecek, kim'kadınlarının,
yet'imlerinin bakımını benim adıma-üzerine alacak‫ ”' ؛‬.
Sulh.yapnjak İçin, Kureyg'in Beni Abdigşemsboyundan.iki kigiyi.yâni Abdur-
rahman.İbnu'Semüre ,ve Abdullah İbnu-Âmir’i, Hz'.'.Hasan (radıyallahu anh)’a
gönderdi. Bunlara:
“ Haydi',, şu zât3.'gidin, ona'(su!h yapmak istedigiinizi) söyleyin. (Hilâfet arzu-
,sundan vazgeçmesini) ta'lebedin, 0)unamukabil ne isteflerse) verin!” dedi... Bun--
la r.H z . Hasan (radıyallahu anh)’m٠ yanma .gidi^*. huzUruna çıktılar. (Hz.
Muâviye’nin' tenbîhine uygun olarak)'konuşmlar, ,(Hltoeti Hz. Muâviye’ye bı-
rakması halinde.ne isterse vereceğini) söylediler; I Hasan (radıyallahu anh)'
,onlara:
“ Bizİer^Abdulmuttalib’in oğullarıyız. Beytul’l-M^^'dan'birhissemiz 'var.'Bu,
,.ümmet, (ihtiyaç kargısında .mal İçin) kanını İsrâf etmeye başladı. (Beytu’l-Mal’dan
bize ayrılacak hisse nedir?)’’.dedi. Onlar:
“ Hz., Muâviye size'şunları.gunlan -teklif ediyor', hilâfetten vazgeçmenizi tale-
i l i y o r , m ukabilde ne isteğinizi soruyor” dediler. Hz. Hasan (radıyallahu-anh):.
.‘‘Sizin buYaadlerinizibize kim te k e M edecek?
.' “ Sana^biztekeOT.ediyor, garanti veriyoruz!’-’ dedi'lei.. Hz. 'Hasan her- ne ta-
..lebte'bulundu'ise hepsine:' ... ‫د‬
... .'“ Biz t e k e . , ediyoraz!‫؟‬,’ | e r e k temi.nat verdder. Böyiece Hz. HaSan,'Hz.
' M'daYiye (radıyal-'lahu anhümâ‫ا'ز‬i
'.H a ۴ 'S a srid ٠ iştir'.ki:'. '
“ Ben Ebû Bekir (radıyallahu anh)’i igittiin'Şöyie.demiçti:' “ Resûlull'ah (aley-
hissafâtu vesselâm)'! .minberde gördüm, yantnda Hz. Hasan,ibnu Ali vardı.. Bâ-
'Zan halka' 0 n ei 3^^,"teaZan‫؛‬Hasan’a yö'nehyör ve: ‫ ﻻﻵﺀا‬. u m , seyyiddir.,'Urmdur
6. c il t H İ F A - Î R Â Ş İ VE O N L A i SEÇİMLERİ 501

ki', Allah bununla iki m uazzam müslUman orduyu sulha kavuşturacak‫ ’؟‬di-
yordu.’[ [Buhârî, -Sulh 9, Menâkıb 2-5, Fedâüu’l-Ashâh 22, Fiten, 20.1',
AÇIKLAMA:
\â Hz. Hasan (radıyallahu anh), ResOlullah. (aleyhissalâto vesselâm)’ı٠ toru-
nudur. B a b a s ı A h ', a n n e s i . . Fatma (radıyallahu anhümâ)’dır. Resfilullah
(al٠yhissalâtu vess‫؟‬lâm)’în müşfik terbiyelerinde yetişmiş bahtiyarlardandır,, ibadet,
takvâ, Ummet-i Muhammed'e karşı sevgi gibi evsafta, emsalinden üstündü.
B a b a s L . Ali (radıyallahu anh‫'ر‬şehîd e'dildigi zaman (hicretin'40. yılı rama-'
zanı) kendisine biat edilmişti. 'Biat akdi, babasının öl'üm anlarında tamamlanmış-”,
tir'. Biat edenlerin, ,sayıca'40 binden fazla oldugu belirtilir. I r â , Horasan, H icâ,
Yemen gibi beldeler hilâfetini tanımıştı. Bu minvâl üzere 7 ay kadar hilafette kaldı
Şam’da bulunan . . Muâviye onun.hilâfetini tanunadı, ordusunun başına geçe-
rek üzerine .yürüdü', o da^^fuâvi^e’yi karşılamak-üzere ordu.suyla hareket etti..
'Sadedinde.olduğumuz rivâyetten de anlaşılacağı üzere, Hz. Muâviye, Hz. Ha-
san.’m ordusunu altedemeyecegini anladıgı'için, hilâfeti bazı tâvizler mukabilin-
de ,sulh J'oluyla-ke'nd'is'ine bırakmasını teklif etti,.^ .
üsdin-öâbe’nin bir rivâyetine göre, sul'h teklifi Hz. Hasan tarafından yapılır.
Hülâsa Hz. Hasan, askerleriyle meseleyi müşâYere eder,, müslfimanlar ara-
Sinda cere'yan eden S ı f l ve Nehrevân savaşlarım, bunlann aCı neticelerini 'ha-
tırlatır, sulha' taraftar olmalannı.telkin eden bir konuşma yaparak', karân 'askerlere
birakır. Askerler sulha, talih olurlar ve İslâm târihinde Â/-İ Beyf’in şerefini 'artı-
ran, ümmetin onlara olan sevgisinin ziyadeleşmesine vesile olan'sulh yapllır ve
Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın İhbar-ı gayb nevine giren birmUcizesi da-
.ha.z'âhir olur. Zirâ sağlığında, Hz. Hasan (radıyallahu anh)’m iki büyük.müslü-
man grup aras.ında sulha've'sile' olabileceğini tebşir,-etmiş i.di٠ Bazı-rivayetlerde
,ürnît'ifade e'den ‫ ﻟ ﺰ‬kelimesi kullanılmış ise.de b'azı rivayetlerde cezm İfâde eden
, siga taiİl'anılmıştır.
2- Hz. Hasan’ın Hz. .(radıyallahu anhümâ)’ye,biat 'tarih'i ihtilaflıdır.
Hicretin 41 .'yılında Rebi^yülçvveide mi, Rebiyyulâhirde.mi ve hangi günlerin-
de? -kesinlik bilinmediği.İçin h'üâfet müddeti 6 aydan biraz fazla,,.veya 8 aya ya-
'kin denmiştir.
3- HADÎSİN İFÂDE ETTİĞİ FAYDALAR:
★ Hz. Peygamber'(aleyhissalâtu -,vesselâm)’in mUc'izesi gözükmektedir.
502 KÖTlte-î SİTTE MUHTASARI .‫ﺓ‬.. c il t

★ Hz. HasaiJ, Ümmetin menfaati İçin saltanatı terkederek büyük bir fazilet Ör-
negi olmuştur. Sayı azlığı, zillet, dünyevî bir menfaat İçin değil, sırf nzâ-yı Bârî
.için.böj'le ٠
5^apmı§tır, rivâj^eder bu husUsu toSrîlı.eder.

★ Hadîs, Hz. Muâviye ve Hz.. Hasan, her.iki tarafın٠müslüman olduğunu te’-^


yid.etmekte, bOylece Haricilerin her iki.tarafı da tekfir-iddiaları ResUlullah (aley-
hissalâtu vesselam) ,tarafından tekzib edilmiş olmaktadır. Siifyan ibnu Uyeyne
'her iki turafın mUslUman olduğunu teyîd eden ‫ ﺟﺊ ا ﻟ ﻨ ﻬ ﻴ ﺊ‬tâbiri karşısında'hay-
ret etnüş: c‘Bu bizi cidden memnun etti... ” demiştir.
★ insanlar arasını 'bulmanın, feilhassa kana manî olacak, sulhün fazîl.eti görül-
.mektedir.
★ . Hz. Müâyiye’â ümmet karşısındaki re’.feti görülmekte, siyasi,dehâsı, tedbiri,
anlaşılmaktadır.
★ Efdal varken mefdülUn'(faziletçe az olamn) halifeliğinin cai^ olduguna.de-
,lil ١٠ar.. Ç ü | 5 a ’d ibiiu Ebi V i a s , Sa’dibttu Zeyd gibi Aşere-Î Mûbeşşefe’-
den ve Bedir Ashâbı’ndan iki-kişi henüz hayatta ,iken, faziletçe dün Olan Hz.
A^uUvıye ve Hz.. Hasan halife olmuşlardır. '
★ Müslümanların 'maslahatı İçin kişinin hilâf،..‫؛‬tten istifa etmesi, buna muka-
bil mal kabUl etmesi .câizdir. .
★ Toru.na.oğul 'denilebilir..' Ulemâi' dedenin hanımının,.-lazmın.ogluna
olduğunda ittifak eder, keza.kızın oğlunun hannnı da dedesine haramdır, miras
meselesinde ihtilâf olsa d'a haramlık husUSunda icma vardm.
★ 5 l i 5avaş!’ndaH z. Afi-daha .hakli, hakka.'daha yakın olsa da, Hz. Ali
veyaHz. M itâyiye^â yamnda yer almatoan kaçanlarm' re’ylerinindogralugu 'da
anlaşılmıştır. .Daha önce de .zikrettiğimiz gibi5a "dibnu Ebi VakkâSy ibnu Ömer,
Muhammed ibnu Mesleme, Ebu BetCy ûsâme ,(radıyallahu anhUm ecmain). vs.
'b u görüşte idiler. ı
★ Cumhur,..^fe. Afi’nin yanında yer alarak savaşanl٠ n dogra hareket ettigi-^
.ne hükmetmiştir. Bunda şu âyete dayanırlar‫ ؛‬،.M ü’m inlerden iki i kendi a ra .
larında sav aşırlah a aralaruM.barışfarMi. Eger onlardan.biri,digeri.® karşı
hâlâ tecâviiZ-,ederse, 0 tecâvüz edenle Allah’ın 'em rin e dOntinceye kadar-
'sava§ın” (H ucurât9). ' ...
Ayette, mütecâviz, âsi tâife ile savâş emredilmektedir. Hz. Afi ile-savaşanlar
âsi (bugit) 'kabUl edilmiştir. Bununla beraber, cumhür,' bu iM taifeden herban-
g ib iıiâ zem m ed ib m m e fetvâ vermeıniŞy ‘iç tib a d e ie r. ig la d d a bİTtaıafha-
ta'.etti, bir taraf isabet. Miictehid hatasından dolayı muaheze edilmez*} demiştir.
Umumi Açıklama:
HuV ve har giyilmiş bir elbiseyi çıkarmak mânâsınadır. Ancak hul’, bir nevi
boşanmayı ifâdede ıstılah olmuştur. Muhâlaa kelimesi de aynı mânâda kullanı­
lır. Kan ile koca, aralanndaki ilginin fazlalığı sebebiyle, bizzat âyet-i kerimenin
nâssıyla (Bakara 187) birbirlerine libâs (giysi) olarak tavsîf ve telâkki edilmişler­
dir. Şü hâlde boşanma, bu elbisenin çıkanimasma teşbih edilerek h u /’ denmiştir.
H ur boşanmanın bir nev’idir. Daha ziyâde kadımn boşanma talebinin erkek
tarafından kabûi edilmesiyle vukua gelen boşamayı ifâde eder. Boşama yetkisi
normalde erkeğin elinde bulunması sebebiyle, kadın, bir ivâz (karşılık) mukabi­
linde kocasını boşanmaya ikna etmiştir, Mesela mehrri ınuacceli iade eder, mehr-i
müeccelinden vazgeçer veya belli bir meblağda anlaşır, Şu halde kocanın, zev­
cesine: “ Şu kadar meblağ mukabilinde seni hul’ ettim’’ demesi durumunda zev­
cenin “ kabul eyledim” demesi ile boşanma tahakkuk eder.
H u/’ muamelesi emir sigasıyla da olabilir. Şöyle ki koca, hanımına: “ Nefsini
şu kadar meblağ mukabilinde hul’ et” der, zevce de ‘Thi/ ’ ettim” derse, boşan­
ma tamam olur.
Boşanma bu muhtevâda (yani kadımn, kocayı bir ivaz mukâbüi boşammıya razı
etmesi sûfetinde) olmak şartıyla, başka kelimeler de kullanılabilir. Mesela koca
zevcesine: “ Nefsini mehrin mukabilinde sana bey’ ettim (sattım)” dese, öbürü
de, “ iştira ettim (satınaldım)” dese boşanma gerçekleşir.
Mevzû ile alâkalı teferruat, fıkıh kitaplannm talâkla ilgili bölümlerinde yer alır.
Burada şunu belirtmek isteriz: Hul’ sûretiyle boşanmanın meşruiyeti hususunda
ulemânın icmai mevcuttur. Zira Kur’ân-ı Kerîm’de bunun cevazmı ifade eden
âyet١mevcuttur:
“Boşama iki defadır. Ondan sonrası ya iyilikle ،utmak, ya güzellikle sal­
maktır. Ey zevçler, onlara (kadınlara) yerdiğiniz birşeyi (mehri) geri alma­
nız size helâl olmaz. Meğer ki erkekle kadın Allah’ld sımrlanm (evlilik
504 K Ü T Ü S İT T E MUHTASARI 6. c il t

haklarım) ayakta tutaınayaiarm daııkorkınuş,(üıııilrini kesmiş) o l s ı


lar. Eğer bu sUretle siz de ©nların (zevc ve zevcenin) Allah’ın sınırlarını hak-
kıyla muhafaza Ve ifâ edemeyMeklerinden korkareanız 0 halde (kadın s e r ^ '
boşanması İçin) fidye vermesinde ikisi .üzerinde de vebal yoktur. . ’ (Bakara ٠ ٩

229).
Âyet, önce normal boşamalarda kadına verileni, geri almayı yasaklar. Ancak
kadm-ve kocanın .birbirlerine karşı evliliğin getirdiği vazifeleri yerine getireme-
yeceKİerinden korkulması 'hâlinde, kadının fidye diye ifede edilen bir nevî bo-
şa'nma-fâzminât! ödeyerek boşanmasını tecviz etmekle, hul’ sUretiyle boşanmaya
yer verir've başlıca şartını belirtir.
Âlimler, bu korku halinin,kadının, erkekten gerek hulken 'vegerekse halken,,
yâni ahlâk yönü'yle veya yaratılış yö’nüyle nefret duym'asıyla tahakkuk, edeceğini
belirtirler: 'Misal o.larak kadının: .‘.‘Senin İçin ctinüblUkten yıkanmayacağım” sö."
zunii kaydederler. Böyle bir sözün'boşanınayı tecviz eden bir nefreti 'İfâde ett'iği-
ni söyler'ler. §u h'âlde dinimiz, kadın böyl'e bir gerekçeyle boşanma huSösunda
ısrar ettiği takdirde, erkek-kadından memnun da olsa.'.'ivaz ödemek ^ y d ıy la bo-
-şanmasını tecviz etmektedir.' Bazı âlimler “ gereklidi-r” demiştir. İvazın miktan
tesbit' edilmemiştir٢'Meh'irden vazgeçmek sUretiyle olabileceği gibi.,' erkek, ver-
diğinden fazlasını da isteyebilir.
Buhârf’nin kaydettiği bir rivâyete göre, H z. Osman: i fSaç tokasma varıncaya
k a d a rh erşeyig e rrâ b ilir'’ ĞemşÛT,UlemSi: ‘‘Verilen'herşeyialmak dinencâ-
iz ise de, mUrUvv'ete yakışmaz’’ diye hUkmetmS
nu Şîrîn gibi.bâzıları da: ‘‘Kadınla bir yabancı ٠ ٠ ‫"ب‬ kocanın'ivaz
almasi câi? değildir” görüşündedir. Ancak cumh٥r âyeti ve sünnetteki tatbikatı
esas almıştır. '
' , i l . ; ■

‫ ا ;ﴽةل‬u 5 . . . ‫ ﺻ ﻞ \ش‬٠‫ر‬ ‫ق\ﻟﺖ‬ ‫ﻋﻨ ﻪ‬ -‫ ﻷ ه‬١ ' ‫ر ض‬ ‫ ا ﻋﻦ‬١ H

.‫ آﺧﺮﺟﻪ ا'ﻟﺘﺮ'ﻣﺬى‬.[‫ﻟﺠﺘﺦ‬٠‫رل'ذﻟﻢ ﻗﻨﺦ راﺟﻪ ا‬٠‫ؤ ﻣﺎ ﺑﺎ‬ ‫اﺋﺜ ﺸ ﻎ ﻣﺬ رذﺟﻴﺎ ﻣﺬ‬

‫ ز ذ ر ﺋﻐﺆى‬،‫ذذﺟﻴﺎ''ﻃﻸﻓﻴﺎ‬,‫ ﺳﴼﻟﺬ'ﻳﺬ‬,‫ ^؛‬١' 4 ] :‫ود‬١‫ د‬٠‫وﻓﻰ أﺧﺮى ا ب‬.

‫اﻟﺜﺨﺜﺒﯫت ﻫﻦ اﻟﺌﺘﺎﺑﻘﺎﻳﺜﺆ؛‬ ‫ﺋ ﻦ‬.:‫ﺀذه‬ ‫ﻷه‬١‫ ذ ى‬٠‫أﻟﻰ ﻫﺮﻳﺮة"ر‬.‫ﺀن‬. ‫'أﺧﺮى ﻟﻠﺸﺴﺎئ‬-‫وﻓﻰ‬.


6. c il t HUL. BÖLÜMÜ 505,.

1. (1747). Sevbân (radıyallahu anh) anlatıyor: ‘"Resûlullah (aleyhissalâtu ves~


selâm) buyurdular ki:
“ Ciddî b ir sebep ohnadan, kocasından bul’ yoluyla boşanan kadın, cen-
n ^ in kokusunu alam az..’ [Timnizî, Talâk U , (1186,1187); Ebû Dâvud, Talâk
18, (2226); Nesâî, Talâk 34, (6,168). Ebu Davud'un bir rivâyetinde şöyle den­
miştir. “ Hangi kadın zevcem den boşanm a talebederse..... Ebu Hureyre’nin
Nesâi'de gelen bir rivâyetinde: “ K ocasından bul’ suretiyle boşanan kadınlar
(günahça) m ünâfıklar gibidir” buyuralmuştur.]
AÇIKLAMA:
1- Hz. Peygamber (aleyWssalâtuyesselâm):;J>٨i٥J ١٠^ ١'٠y i l j ١، ^ ١ ،‫؛‬٥ w1 “ AUah’m
en çok nefret ettiği helâl, boşanm adır” buyurmuştur.
Evet dinimiz, Kristiyanlığm aksine, boşanmayı helâl ye meşrÛ kılmıştır. Ama
tecviz etmemiştir. K an ve koca her İki taraf birbirlerinde gördükleri hoşlarına
gitmeyen husûslara sabrederek basit şeylerden boşanmaya tevessül etmemeleri
gerekir. Bu meselede kadınlar daha hissi, daha aceleci‫ ؛‬daha çabuk boşanma yol­
ları arayabilecekleri için, Resûlullah (aleyhissalâtu vesseîâm) onları zikrederek
meselenin kerâhetine parmak basmaktadır. Hul', kadının tekliB üzerine yukûa
gelen boşanma olduğu için, Resûlullah (aleyhissalâtu vesseîâm) burada kadım mev­
zubahis etmiştir. Sebepsiz kadın boşayan erkeklerin durumu farklı olmamalıdır.
2- Hadîs muhâla’a sûretiyle boşanan kadınlan bu işten zecretmekmaksadıyla
mübâlağalı bir üslubla gelmiştir. Bu durumdaki kadınlann cennete girmeyeceği
hükmü çıkanlamaz. Mamafih “ girse bile kokusunu alamaz” te’vüi de yapılmışbr.

‫ أﺧﺮﺟﻪ اﺑﺨﺎوى واﻓﺎ ة‬.[‫اﻟﺨﺪﻳﻨﺔ وﻃﻠﻌﻬﺎ ﺋﻠﻌﻪ‬ ٠‫ ذ ي‬1 : ‫ﻗﺎق ا‬- ، ‫ﻗﺎﻟﺚ م‬

.‫ ﺋﻂ‬1> , ‫ ﻛﺎن ﻋ ﻠ ﻴ ﻪ‬1‫اذ‬ ‫ﻟ ﺨ ﻞ‬1 ‫ﻣﻦ‬ ‫ | ﺑ ﻦ‬:'((‫))اﻟﺤﺪﻫﺔ‬

‫ﻻ‬٠‫اﻟﺤﺞ‬ ‫ ف‬١‫ ك‬٩‫ ﺳ ﻬ ﻞ'ا ﻵ ذ ﻣﺎ ر ي‬,'‫ ة ﻓ ﺖ‬٠٠‫ ( اﺳﻤﻬﺎ ﺣﺐ‬١)


506 KÜTÜB-Î SfrTE MUHTASARI^ 6. GILT

2. (1748)- ibnu Abbâs (radıyall.ahu anh) anlatjy.r: **Sabitİbnu Kays ibni Şem-
mas (ra d ıy â â ü â ü m â y ın hanimi Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselâm)'e
gelerek:
**Ben Sâbit’î ğ a k ve diyânetinden dolayı M b etmiyorum. Ancak İslâm’da
kiifre düşmekten korkuyorum -bu sözüyle nefret ettiğini söylemek istedi-” de-
di. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam):
“ (M ehir olarak aldığın‫ ؛‬bahçesini .iade eder jnisin?” diye sordu. Kadın:
**Evet!” deyince, Sâbk’e:
“ Bahçeyi al ve onu bo§aî” dedi. [Buhârî, Talak 12‫ ؛‬Nesâî, Talâk 34, (6,169)‫؛‬
İbnu Mâce, Talak ‫ د‬2 ,-( 2056). ‫ل‬
AÇIKI-AMA..
Bu'rivâyet, hul’.un'raeşrûiyyetine sünnetten bir Örnektir. Kadtn, müslüm'an ol.
dukt.an sonra kü.fre düşmekten korktuğunu.İfâde'etmiştir. Ulemâya.gOre, bu söz
٠‘Kadını imana girdikten ,sonra, tekrar küfre dUşmesine sebep olabilecek ciddi bir
nefret hâlinin ifadesidir ve bu,'fiilen de mümkündür.” .‘‘Müslüman olduktan sonra'
küfre yak'ışan 'bir ahlâka düşme korkusu.'da olabilir” diye de yorumlanmıştır. Her
iki durumda da.boşanmaları gerekmektedir. Bu' sebeple Hz. Peygamber (aley-
hissalâtu veşselâm) tnehir olarak'kadına verilenleri, erkege İâde ettirdikten.sonra
boşamasını em retm iştir.''

‫ ]أي اﺋﺜﺬﻗﺚ 'س‬:‫( رﺿﻰ اﻟﺘﻪ ﻋﻨﻬﺎ‬١)‫ﻧﺎﺑﻊ ﻋﻦ ﻣﻮﻻة'ﻟﺼﺘﻴﺔ‬.'‫ ﺀ وﻋﻦ‬٣ .


٠‫'أﺧﺮﺟﻪ ﺋﻠﻠ ﺚ‬. .[‫ﻟﺘﻪ ﻋﻨﻬﻤﺎ‬. ‫ﺗﻠﻢ ﻗ ﺞ إ ﻳ ﺔ اﺑﺚ ﺻ ﺮ رﺿﻰ‬٤ ‫ ل سﺀ ﺗﺒﺎ‬٤ ‫ي‬.‫ﻧﻮﺟﺒﺎ‬

3. (1749)- Nâü, Safiyye (radıyallahu'anhâ)’nin'bir'azadlısından rivâyetetmigti'r:..


“Safiyye,kendine‫ا‬ait ne varsa hepsini vermek,karşılığında kocasından ayrılmıştır
da.h 5nu.Omer,(radıyallahu anhüınâ) bunu yadırgamamıştir.” [M٧vatta,.Talak 32,
(2 ,. 565 ). ‫ ر ذ‬.

.‫ى ﻳ ﺖ أف ﺻﺪ‬٠ ( ١)
DUA BOLUMU
(B u b ö lü m d e ü ç b a b v a rd ır)

IRI NC AB
DUANIN ADABI
( D ö rt fasıld ır)

B İR İN C İ FA SIL
D U Â N IN FA Z İL ET İ V E VAKTİ

İK İN C İ F A S IL
D U Â ED EN İN H E Y ’ETİ

Ü Ç Ü N C Ü F A S IL
D U Â N IN K EY FİY ETİ

DÖRDÜNCÜ F A S IL
M Ü TEFERR İK H A DİSLER

DUÂNIN KISIMLARI
(İk i k ısım d ır)

B İR İN C İ K IS IM
SEBEBE VE VAKTE BAĞLI DUAlAR
(Y irm i fasıld ır)

B İR İN C İ F A S IL
İSM -İ A ZA M V E ESM A-İ HÜSNA D U ÂLA RI

İK İN C İ F A S IL
. NAM AZDUÂLARI

Ü Ç Ü N C Ü F A S IL
TEH E C C Ü D D U ÂLA RI

DÖRDÜNCÜ F A S IL
AKŞAM V E SABAH Y APILACAK D U ÂLA B
Ü Y U M r ^ .u v lN M A DUALARI

EV D EN ÇIKIŞ V E EV E GELİŞ DU ÂLA RI

Y E D İN C İ F A S IL
OTURM A -K A LKM A D U ÂLA RI

S E F E ^ Ü I^ C rD U ^ R

DOKUZUNCU F A S IL
ÜZfÜNTÜ V E TASA H A LİN D E OKUN A CA K D U Â LA R

ONUNCU F A S IL
H A FIZAY I G Ü Ç LEN D İR M E D U Â LA RI

O N B İR İN C İ F A S IL
G İY İN M E V E Y EM EK D U Â LA RI

ON i K İN C İ F A S IL
K A ZA -İ H A CET DUÂSÎ
★ '
ONÜÇÜNCÜ F A S IL
M ESCİDE GİRİŞ-ÇIKIŞ D U Â LA RI
ir
ONDÖRDÜNCÜ F A S IL
H İLA Lİ G Ö RÜ NCE O KUNACAK D UÂ

٠(

GOK G Ü RLEYİN CE, RÜ ZG A R ESİN CE, BU LU T ÇIKINCA


OKUNACAK D U Â LA R

ARAPE‘< ^ N ü 'K lâ R ٠^ ٥sl

ON Y E D İ N C İ F A S IL
H A PŞIRIN CA Y A PILACAK DUÂ
H Z.V ٠ ‫ ؛ ؛‬s * : i w « ‫ ؛‬S , ، « S ٠

Y İR M İN C İ F A S IL
BELAYA UĞRAYANI GÖRÜNCE OKUNACAK DUÂ

İK İN C İ K IS IM
SEBEBE VE VAKTE BAĞU OLMAYAN DUÂLAR

DUÂ Y ER İ?® G ^E N .Z İK İR L E R
Üç fasıldır) )

B İR İN C İ F A S IL
İSTİAZE

İSTİĞFAR, TESBİİH, TEHLİL TEKBİR, TAHMÎD, HAVKALE

HZ. PEYGAMBER (aleyhissalâtu vesselâm)’E SALAVAT


Dûa Arapça’da, çağırmak, dâvet etmek rağbet gOstermek, ,yardim talebetmek,
ismen ..çağırmak (tesmiye) mânâlarına gelir, foadete de duâ-denmi§tir.
Ebul-Kasım eî-Kuşeyrî şu açıklamayı yapar: “ Duâ Kur’ân’da muhtelif mâ-
nalarda gelmiştir.,
1- İbâdet:. ‫ﻋﺜﺆﻟﺔ‬- ‫ ﻗ ﺎ ﻷ ﻗ ﻌ ﻔ ﻚ ز ﻻ‬. ‫ ن ﻧﻮف اﻟﺌﻪ‬٠ .‫ز ﻻ ﺋ ﺪ غ‬ “ Sana fayda da z a ra r
da vermeyecek A llah’tan başkasına-dua (ibadet) etm e” (Yûnus 106).
2- istîğâse (yardim talebi):‫ رﻟﻢ‬٤‫ ﺀزاذ ﻏ ﻮاﺛﻔﺪا‬٠A‫ل‬lah ’tan başka güvendiklerinizi
de yardım a çağırm ” '(Bakara 23).
3- ^ f d a : ‫ﻗﺆﻟﻢ ' ﻗﻨﻌﻮﺟﻤﺰ ﺻ ﻜ ﺠﺜ ﻮ ن ﻳ ﺤ ﺌ ﺪ ؟‬,‫ “ا‬8 ‫ ؟ ئ‬a ٠ r d ٠٠ 'g ü n ,-.0 ’n a h a m d e d e re k
d â v e t‫؛‬n e u y a rs ım z ” (isra 52)..

4 - Sena:.,.' ۵ ‫ آوذﻏﻮا ا و ص‬١ “ Deki: “ G erek Allah deyin, gerek


Rahm ân-deyin, hangisini derseniz deyin, en giizel isim ler O ’n u n d u r” (isra
110). ‫ا‬

,,K eza : ‫ ز ﻳ ﻰا ا ﻧ ﻐ ﻮ ق اﻣﺘﺠﻤ ﺖ ﻫ ﺐ‬.‫ ل‬,‫‘ ’' زئ‬.‘R a b b in iz j.“ B ana, d u a e d ‫ ؛‬n k i size
içâbet edeyim ” dedi” (Gâfır 60).

C um hur, duâyı ibadetin birişfibesi .la r a k görmö'ş v e , ‫ا ة ا ﻧ ﻌ ﺎ ة ﻣﻦ‬


‫_ اﻳﻴﺎذ ؤ‬.'‫ ﺀﺀاآﻏﻈﻢ‬Dua i,ljâdetin en b.iij^ügüdür” demiştir. Nitekim hadiste de :
‫ ﻗ ﺬ ة‬٠‫م ا‬ ‫‘‘ ' ^ ^ ؛‬D a ib â d e tin 'tâ k e n d is i’’ veya - ‫ا ﺑ ﺂ ذ ؤ‬ ‫ﺋﻎ‬.'‫ “ آ ﻷ ﻋ ﺎ ة‬-D u a ib a d e
.tin. özü'(İliği)’’ .larak tavsif edilmiştir
--ResUlullah (aleyhissalâtu yesselâm) pek ço'k hadîslerinde mU’minleri duâ et
meye teşvik eder ; ‫ ؛‬١‫اﻟﺬغ‬..‫ةﺗﻰة أ ﻛ ﺰم ﻋﺶ اﻟﺌﻪ س‬٠ ^ ' . . A lla h in d in d e d u â d a n d a ‫؛‬
.ha.kıyroetlibirşey y o k tu r . ” ‫' ﻗ ﻦ ﻟﺰ ﻳﺘﺎﺀل اﻟﻨﺔ ﻳﻔﻴﻌ ﺐ ﻋ ﻲ‬..'Allah', kendinden
istemeyene gadab eder . ’’ ^ ^ . .‫ ﻳ ﺠ ﺐ أذ‬۵ ‫ “ ﻃ ﻮا اﻟﺌﺔ ﻣﻦ ﻛ ﻠ ﻪ ﻓﺈن ا‬Allah’ın
fazhndan isteydn, zira .Allah is ‫؛‬enm esini'"sever . ” ‫ﺷ ﺎ ح ا و ئ‬ “ Dua
R ah m etin .an ah ta'rıd ır '.. ” ٠‫'ا'ﻟﺜﺬؤابﺀ’زأﻷزﺿﻰ‬,‫اﻟﺪس زرذ‬ ‫ز ﺟﻘﺎذ‬ ‫ﻟﺬؤس‬٠‫افﺀ\ث ﺳ ﻼ ح ا‬
6. CİLT DUÂ İLE İLGİLİ UMUMİ AÇIKLAMA 511

“ Dûa mâ’nrinin sMaJu, dinin d i r . , semâvat ve arzjn nûrudur.” ‫أﻟﺬﻏﺎ؛‬ ‫ؤ د‬

‫ “ اﻣﻀﺎﺀ‬Duâ, kazayj defeder.” '‫ ﺑﻤﻎ ث ﺗﺰل'ؤﺑﯫ ﻹ اﻧﺰو ﺻﻴﺌﻠﻢ ﺻﺎﻧﺎﻟﺜﻪ‬٤‫آﻟﻘﻐﺎ‬


‫“ ﻵﻟﺬئﺀ‬Dua, gehniş .lan.musibet, için-deheniiz. gelmemiş olan musibet
‫؟؛‬in de faydabdjr.” ٤‫ اإﺑ ﻼ‬i } ‫“ اﻟ ﻨ ﻌ ﺎ ة‬D a .belâyı defeder.”
D U A F‫؛؛‬L‫؛‬N P R O G R A M ١D ١R: D u â d e y in c e , sa d e c e d ille y a p ıla n d u â an laşıl-
m a m a lıd ır. Bir. d e fiilî d u â v a rd ır. M ü ’m in k iş i a rz u la rım R a b b in d e n d iliy le ta le b
e ttiğ i g ib i fiile n d e .te ş e b b ü s e d e c e to ir. D ili'ile ta le b e ttiğ i şe y in g e rç e k le şm e si
için .ak lın .g O sterd iğ i se b e p le re b a ş v u ra c a k tır. N ite k im , h a s ta lık la rd a n k u rtu lm a k
İçin A llah'.a d u â e tm e m iz .m e ş ru o lm a k la b irlik te , İlaç alm am iZ , .m addi o la ra k te -
d â v î y o lla rın a b aşv u rm am ız-R esU lu llah (a le y h issa lâ tu v.esselâm ) ta ra fın d a n .irş â d
buyurUlmUştur. 'K ezâ h elâl rız ık .ta le h e d ilm e sin i, n z k ın b o l o lm a sı İç in A lla h ’a
du'â ed ilm esin i ta v siy e ed e n , d u â ja n n d a .b u n la ra y e r v e re re k fiilen O m ek olan. H z .
P e y g a m b e r'(a le y h is sa lâ tu v e sse lâ m ) rız k ın m e şrö y.ollarını d a gO sterm işj. ziraat',
tic â re t v e s a n ’a tla m e şg u l.o lm a y ı, b u n la rın h e lâ l.n z k ın k a p ıla n o ld u ğ u n u sö y le-
m iştir.

Öyle ise duânın. İb âd e t y ö n ü n d e n ba'şka, d ü n y e v i v e şa h si h a y a t i z ı ilg ilen d i-


.,ren ,ayrı b ir yönü ,daha v a rd ır: D u â e tm e k su re tiy le .a rz u la n m ız ı, İh tiy a ç la rım ız ı,
b ir b a ş k a .İfâ d e ile g e rç e k le ştirilm e si g e re k e n hedefleri'„, ifâ d e y e d ö k ü y o r, ş u u r
h â lin e g etiriy o ru z .. Y a p ıla c a k İşleri b ir b a k ım a g ü n d e m e g e tiriy o r, p la n a 'p ro g ra -
n^a alıy o ru z . R abbim iZ den-dilim izle,' sö z lü o la ra k iste d iğ im iz şe y le rin 'g e rç e k le ş -
m e si İ ç in 'g e r e k li s e b e p le re b a ş v u rm a y a g e ç iy o r, im k â n la n m ız ij k a p a site m iz i
k u v v e d e n fiile g e ç iriy o ru z . SOzgel.imi, A lla h ‫؟‬ta n b u ğ d a y istey e n ç iftç i, sa b an la
ra h m e t k a p ısın ı ç a lm a lı, d iğ e r,g e r e k le r i o la n g ü b r e le m e ,s u la m a , k o r u m a g ib i
se b e p le re d e b a ş v u rm a lıd ır

.'Fiilen çalı'şm a ile g e rç e k le şe c e k İşler İçin , “ R a v Jı dui yeterlidir’[ d iy e n b ir


.hadis m e v c u t d eğ ild ir.. B ilâk is K u r ’â n -1 K e r im :6‫ﻰ‬ ‫ﻟﻞ§ﻵل “ ﻟ ﻴ ﻦ ﻟﻺﺋﺘﺎق اﻷ ذا ﺗ‬
. s a d e c e ‫ ؟‬a lış tığ ı v a r d r ’ * b u y u rm u ş tu r.
b ir in c i bab

DUAn IN ADABI
(D ö rt fa sıld ır)

D U ÂN IN FA Z İL ET İ V E VAKTİ

D U Â E .E N İ N H E Y .E T İ

ÜÇÜNCÜ F A S IL
DU AN IN K EYFİYETİ

DÖRDÜNCÜ F A S IL
M Ü TEFERR İK H A D İSLER
b ir in c i .F A S I L

DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ

‫ﻟﻠﻪ‬١‫ال وﺳﻮد‬٠] :
Ju| | 0| ‫ ا‬٠‫ه‬٦‫ان ﺑﻦ ﺳﺨﺮ رﺿﻰ'اﻟﺘﻪ ﺀ‬٠‫ ﻋﻦ اﻟﺌﻢ‬- ١٠
‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.‫اﻵﻳﺔ‬ (‫ص‬ ‫ )وﻫﺎل رب^( اﻧﻐﻮﻳﻰ اﺷﺘﺠﻤﺐ‬:‫را‬٠ ‫ ﺋ ﻢ‬- ، ‫ﺋ ﺆ ا ﺋ ﻌ ﺂ ذ ة‬ ‫ ﻟ ﺔ ﻏ ﺎإ‬١.

‫ وﻫﺬا ﻟﻐﻐﻠﻪ وﺻﺤﺤﻪ‬،‫أﺑﻮ داود واﻟﺘﺮﻣﺬى‬...

1. (175.)- Nu ’i f l ‫ ﻻ ط‬Beşîr (radıyâUâü â ) a â tıyo r: üResûluUâ (aley-


hissalâtu vesselam): “ Duâ ‫؛‬badetin kendisidir»» buyurdular ve sonia ‫ ﻻﺀ‬âyeti
okudular ( M â n ) : “ R b b in iz î “ Bana duâ edin ki size icâbet.edeyim. Bana
İbâdet, etmeyi kibirlerine yediremeyenler alçalmış olarak, cehennejne
gireceklerdir»» ‫ﻻﺛﻤﻮﻻةا‬٣‫( ’» ﻻى‬Gâfir ^ ) . fT‫؛‬rm‫؛‬zî, Tefsir, Gâfîr, (2973)‫ ؛‬Ebu Dâ-
vud,'Salât 358, (1479).,Metin T ‫؛‬٢m ‫؛‬z î’ye aittir.)
a ç . k i Am a :'

Ciinıle normalde,‫ ؛‬i ^ ç ، ^ ^ y a n i “ Duâ ibâdettir»» seklinde olması gerekirAn-


'cak araya hem zamir girmesi ve hem de İbâdet kelimesinin ba§ma elîf-lâm kona-
rak kelimenin ma’rife. kılınması, Arapça’da mânâya kuyvet kazandırmaktadır.
BOylece hadîs, “ibâdetmUâasıran d â i r , “duâdan başka birşey değildir” gibi
hasr İfâde eden bit mânâya 'gelir.' Bunun ömegi'haçc.bahsinde' geçmiştir. ResU-
luil'ah (aleyhissalâtu vesselâm) haccın-esâSım Arafat v â s i teşkil ettigi.
.İçin,3 ‫ “ اآﻟ ﺨ ﺨﻐﺰﻗﺔ‬1‫ل‬€€A rafat’tır ” buyurmuştur Bımunmânâsı, *hacclailgilirii-
kiinlerin en bûyûğû A r a f a t I vakfedir” demektir.
Öyle, ise, duâ da kabUl edilsin edilmesin bir.ibadet olmaktadır. Çünkü duâ iie
kişi, İhtiyâcını..teminde aczi'ni idrak etmiş, bunu ancak herşeye kadir o l . Rabbi-
'nin, te’min edeceğinin şuûmna.ermiş ve bu sebeple 0 ’na iltica etıhis 'olmaktadır.
Esâsen İbâdet de bundan başka birşey değildir.'Nitekim, ResUlullah .(al.çyhissalâ-
tu .vesselâm)’ın del'îl olarak okudugu âyet, önce duâ etmeyi emrediyor, sonra ,da
kibir ye büyüklük havasıyla “ dua ettnemek” i, “İbâdet etmemek” olarak İfâde
’Zimnında duâ etme dâvetine İcâbet etmeyenlerin.cehenneme hakir ve' zelil olarak
-gireceklerini beyan'ediyor.
514 KÜTÜB-t SİTTE » .!T A S A R I 6. c il t

2. (1751)- ‫ ﻻ ط‬Ömer (radıyaJlahu anhüma) anlatıyor: icResĞIulIah (aleyhis-


salâtu vesselam) buyurdularki: ‫؛؛‬Kime duâ kapısı a‫ ؟‬ı‫؛‬mı§ ise ona rahm et ita-
pıJarı a‫ ؟‬ıhm§- dem ektir. Allah’a, taleb edilen (diinyevi şeylerden) Allah’ın en
‫ ؟‬ok sevdigi afiyettir. Dnâ, inen ve heniiz inmeyen her‫ ؟‬e§ît (musibet) î‫ ؟‬in fay-
dalıdır. ,Kazayı Sadece duâ geri ‫ ؟‬evirir, ö y le ise sizlere duâ etm ek gerekir.”
[Tirmizî, ö a ’avât 112, (3542) ٠‫ذ‬
AÇ!KLAMA:
1- Kişiye duâ kapısiJun açılması, çokça dua'etmeye muvaffak kılınmasıdır. Duâ
,edebilmek, kigi İçin, büyük bir hayırdır.' M ü’min, âyet-i kerîmenin mantıkınca,
.kendisine İsâbet eden her hayrı Allah’tan b'ilmekle mükelleftir:-‫؛؛‬Sana ne iyilik
'gelirse Allah’tan d ır, sana ne kötülük gelirse nefsindendir” ,(Nisa 79). ResU-
lullah (aleyhissalâttı vesselâm) duâ etme hayrmı ‫؛؛‬duâ kapılanm n açılması” olarak
İfâde buyurmuştur.
2- Rahmet kapısının açılması,'-duası sebebiyle- bazan'dileğinin aynen veril-
mesi, bazan da ona.denk şekilde günahının a'ffını İfâde eder. .,Her'ikisi.de rahmet-,
tir.- Hadisin başka vec'ihleri, şârihlerin bu -yonımunu te’yîd eder, zîrâ bir vechinde:
‫ﻟﺔ‬:‫أﻻﺟﺎ‬ ‫ب‬ ‫ ز ا‬: ‫ﻟ ﻬ ﺎ‬ ‫ﺶ‬ ‫ﺳ‬ 19
‫ﺀﺀ‬ ‫ع‬‫؛ ؛؟؛‬câbet kaRıları açılır” denilirken, bir başka vec-'
‫ﻻ‬ ‫ا ا‬ ٠

hinde: ‫ﻟﺔ أﺗﺆا ب اﻧﺒﻤﺔ‬ cjıJU‘Önun İçin cenpet 'kapılan açılır” , denmiştir.
3- Allah'tan istCnenle'r arasında Aliah’ın en. ziyade s.ihhati sevmesi, insan İçin
-'sıhhatin önemini te’yîd eder. Ancak', Sihhat ve âfîyet âbid.mU’minde kıymet ve
'degef-kazanır. ‫؛‬Ç ünkü.mü’min, sıhhatli geçen ömrünü faydalı ve hayırlı faaliyet-
lerle, ibâdetlerle meyvedâr kılar'.' Sıhhat kâfirin küfrünü, fâs'ığın fışkını artırabi-
lir. Su ise kişi İçin hayır degil, 'serdir, öyle, ise mü’min, Sihhat isteyecek fakat',
bu ömrü hayırlı İ.şlerde geçirme gayretini, eksik etmeyecektir, zîrâ âhirette öm-
. rün h‫ ؟‬r. ânından hesap var ve .sağlıklı' ömrün hesabini ve,rmek. daha zordur.
4 - Duâ’nm, ihen^müsibet İçin .faydası, onun' ortadan kalkması, hafif atlatılma-
SI şeklinde olabilir'. Yahut,da Cenâb^ı Hakk.ın Yereceği sabır ve mukâvemet yo-
luyla, da olabilir. BOylece musibete tahammül edilir've zararı hafif atlatılır. Zaten
6. c il t DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ 515

gelmiş olan musibet karşısındaki sabırsızlık ve panik musibeti katmerler. Allah’­


tan geldiğinin şuuru içinde “ her duâya cevap var” inancıyla Rabb-i Rahimine
iltica edenin kazanacağı rûhî emniyet ve sekînet kişiyi panikten ve dolayısıyla
paniğin getireceği müteakip musibetlerden korur. Binaenaleyh, musibet anında
yapılacak duânm tesiri kesindir.
inmeyen musibete duânm faydası daha zâhirdir. Henüz inmemiş olan belâ,
duânm bereketiyle defedilip, kaldırılabilir. Yahut, musibete mâruz kalacak kişi­
yi, duânm önceden te’yid ve takviyesi de âlimlerce bir fayda olarak değerlendi­
rilmiştir. Duânm kaza ve belayı defedeceğine dâir Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)’m beyanlannı en başta kaydetmiştik.
Hadîs, son olarak, belirtildiği gibi mutlak hayır ve fayda olan duâya mü’min-
leri teşvik etmekte, “ öyle ise sizlere duâ etm ek gerekir” buyurmaktadır.
Her duânm icâbet göreceği, mutlaka duâya devam etmek gerektiği husûsunu
mâkul bir açıklamaya kavuşturan Bediüzzaman.dan bir pasajı aynen sunuyoruz;
'T îem eyyöhel-Azîz: Bazı dualar icâbete iktiran etmez (kabul görmez) diye
iddiada bulunma! Çunki, duâ bir ibâdettir. İbâdetin semeresi âhirette görülür.
Dünyevî maksadlar ise, namaz vakitleri gibi, dualar için birer vakittirler. Duâla-
rm semeresi değillerdir. Meselâ: Şemsin (güneşin) tutulması küsuf namazına, yağ-
mursuzluk, yağmur namazına birer vakittir.
Ve keza zâlimlerin tasallutu ve belMann nüzûîü, bâzı husûsî duâlara vakittir.
Bu vakitler bâkî kaldıkça o namazlar, o dualar yapılır. Eğer bu vakitlerde dünye­
vî maksadlar hâsıl olursa, zâten nurun alâ nur. Ve illâ ‘‘icâbet duâya iktiran et­
medi (duâ kabul görmedi)” diyemezsin. Ancak “henüz vakit inkizâ etmemiş
(çıkımmış), duâya devam lazımdır” diyebilirsin. Çünkü o maksadlar, duaların
mukaddimesidir, neticesi değillerdir.
Cenâb-ı Hakk'm duâlann icâbedne vaadetmesi ise, icâbet, ayn-ı kabûl değil­
dir (yani icâbet etmek istenen şeyi aynen kabûl etmek demek değildir). Yani icâ­
bet kabulü istilzam etmez (gerektirmez). Duâya her halde cevap verilir, cevapsız
bırakılmaz. Matlûba olan is*af (verme) ise. M ucibin hikmetine tâbidir. Meselâ,
doktonı çağırdığın zaman, her halde: “Ne istersin?” diye cevap verir. Fakat,
bu yemeği veya bu ilacı bana ver dediğin vakit, bazan verir, bazan hastalığına,
mîzâcına mülayim olmadığından vermez.
Adem-i kabûl esbabmdan (kabul edilmeyiş sebeplerinden) biri de, duâyı ibâ­
det kasdıyla yapmayıp, matlubun tahsiline tahsis ettiğinden aksülamel olur. O
dua ibâdttinde ihlâs kmlır, makbûl olmaz. ”
K Ü r Ü B -İ S n iE M ir A S İ 6. CİLT 516

‫رﺳﻮو ا ﻻًإ‬ J ü ] :J u ‫ﻋﺘ ﻪ‬ ‫ﻟﻠﻪ‬١ ‫ ﻟ ﺼﺎ ت وﺿﻰ‬١ ‫ ﺑ ﻦ‬٠


‫ وﻋﻦ ﻏﺒﺎدة‬- ٣ ffil

‫ﺗ ﺰ ف‬٠ ‫أؤ‬ ،‫ةا‬،‫إ‬ ۵ ‫ ا‬. ‫د ﻏ ﺰ ؤ إ ﻻ' آ ﻗ ﺎ ؛‬ ‫ ﻗﺬا'ﻟﻰ‬۵ ‫ 'ﻳﺬﻏﻮ ا‬۴ ‫ﺋ ﺶ; ﻻﻧ ﺾ‬ ‫ذا‬ :‫ا‬

.‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى‬. [ ‫ﻗﻄﻴﻨﺔ رﺟﻢ‬ ‫أؤ‬ ، ‫غ ﻳ ﺈ ﺋ ﻢ‬٠‫ﻟﻢ ﻳﺊ‬ ‫ﻣﺜﻠﻬﺎ ﻧﺎ‬ ‫ةﺋﺔ ﻣﻦ اﻟﺜ ﻮ؛‬٠

3. (1752)- Ubâdeibnu's-Sâ 2}it (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullâ ( â y -


M s â t u v e s s d k ) b u y u r d â k i: ‘* Y eryM nde, mâsiyet veya sda-J'rafem‫ ؛‬ko-'
p a n a olm am ak kaydıyla Allah’tan b îr talepte'bnlnnan b ir mtislUman yoktur
ki Allah ona dilediğini verm ek veya ondan onun m islince.bir gönâhj -affet-
m ek shretiyle içâbet etm esin” . fTIrmIzî, ö a ’avât 126, (3568).]
AÇIKLAMA:
Yukanda kaydedilen “ D uâ edin îcâbet edeyhn” mealindeki âyeti açıklayan
bu hadis-i'şerif,' duâlann ya aynen kabûlö yani ne istenmişse 0 şeyin Gerilmesi,
ya da bir günâhın affi şeklind‫ ؟‬mutlaka karşılık göreceğini te’yîd eder.
BediUzzanıan ,merhumdan ,sunduğumuz açıklamaya dayanarak şunu diyebiliriz:
Cenâb-1 Hak, tnûsîümmn her talebine mudaka cevap vermetoedir. Ancak, her
'dua eden, dua ettigi.şeyin gerçekleşmesini aynen görmeyebilecektir.. Çünkü Al-
lah,' 'hikmetle İş yapmaktadır. O ’nun hikmeti,'isteneni oldugu gibi 'vermeyi ge-
rektirmeyebilir. o takdirde günâhııun-affı veya -duâ İbâdet olması sel»biyle- İpâdet
sevabı kazanmak şeklinde' cevap alm acadır.
Bu hadis duâya içâbet' iç.in gerekli olan iki-şartâ dikkat çekiyor:
h D m ile â b â e n ş e y ım â s iy e to lm a m a lı, y M g , ü â o k n , A ] l â ’âisyam
gOtü'recek olan bir şey olmamalıdır. Çünkü, insan dar.’göriişlü've hissi, olduğu
İçin, aleyhine olan^eya uzun.vâdede aleyhine tecelli edecek olan bazı şeyleri
isteyebilir: “ insan lyih'gin gebnesine duâ ettigi gihi, kötiaugiin gelmesine de
duâ ,eder. Esase‫ ؟‬insanoğlu acelecidir” ٥ srâ, 1 !) ‫ ؛‬,.‘...ih tim a l ki ht^lanm ath-
ğııuz şey, sizin iyihginizedir ve, ihtim al ki' sevdiğiniz 'b ir şey sizin
kötülügünûzedir’’ (Bakara 216).
5 -‫ ة‬ıla-ı٠rahme a y t n olmamalı.. ',Yani insanlar arasındaki akrabalık, arkadaş-
ilk,.komşuluk, 'din kardeşliği gibi bil. kısım yakınlıklann te’sîs ettiği beşerî bag-
ları koparıcı bir gaye gütmüş olmamalı.
Şimdi âyet ve hadîslerdeduâlanmıza'Cenab-ı Hakk.m içâbet edeceği hus٥٠
sunda ,verilen kesin te’minat ve 'garantiye, nefisleri iyice .ikna İçin şöyle bir som
soralım:
6. c il t DUÂNIN FAz ILETI ve VAKTI 517

‘)‘Madem Allah sOz vermiş, Resûlü kesin bir İfâde ile, mükerrer hadîslerinde
te'yîd eüni§, öyle ise buna in a ıa m a n ın veya tereddüt etmenin sebebi ne?'١
“ Allah, hâşa va’adinde sözünde yalancı mı, bizi- aldatmak mı istiy٠r?'١
“ Y .ksa Allah,- va’dini yapmaktan aciz mi?’’
,O celle şânuhu, her kusurdan mUberra, her şeye kâdir .Iduguna göre, va’adi
haktir. Resûlü (aleyhissalâtu vesselâm)’nü'n garantisi'ayn-ı hakikattir.
Her duâmıza ya aynen cevap verilmek, yahut da günâhlarımızın affı veya se-
vaplarımızın artması sUretiyle icâbet.edilmektedir: Yeter ki hak şey talehedilsin,
ihlâsla istenilsin.
Ya Rabb va’adine istinaden ResUl-i'Ekrem (aleyhissalâttı vesselâm)'’i'ni, İsm-i"
Azam’ını, Kitab-I Mübîn’ini ve sana duâ eden melâike-î İzâm ve Enbiya-I kirâmı
şefaatçi yaparak duâ ediy.ruz:

‫ﻣﻦ‬1 .‫ر‬1‫؟‬1‫ﻏﻲ ﺧﺘﺔ وﻓﻰ ﻟﻸﺧﻠﻪ ﺧﺘﺊ وﻗﺎ ﻋﺪاب ا‬١‫وي!ى ﻓﻰ‬
‫أﻻ‬ I ‫ ] ﻗﺎ'ل ر ﺳ ﻮ و‬:‫ئ ﻗﺎ 'ل‬ ‫ذذ‬.‫ا‬ ‫ ى‬٠‫ وص أ ف اﻛﺮدا^ﺀ' ز‬- t
> ‫ و‬،!‫رﻛﺎئ ﻋﺌﺬ ﺗﺪﻛ ﺦ‬٠‫ذ‬ ، ‫ ذ ذ' ﺟ ﺎ ﻳ ﺔﻟ ﻢ‬.‫ ؤ أ ذ ﻗ ﺒ ﻴ ﺎ' ﻓ ﻰ‬- ‫ ﻗﺮ‬١‫ ﺋ ﺬ ﺑ ﻠ ﻢي‬٠‫أئ‬
‫;ا‬4 ‫ ﺛ ﻴ ﯯ ا أ ى ذ‬٠‫ ﺋ ﺬ ذ ذ ا ﻏ ﺬ ذ' ﺋﻠ ﻢ ق‬. ‫ ؤ ﺗ ﺨ ﺪ' ﻟ ﺔ ﻟ ﻢ ﺳ ﺄ ذ‬،.‫ ز ا ذ ذ ى‬.‫إﻏﻌﻼ ؛ ا 'ﻟﺆوف‬.‫ﻟﻢ س‬٤ ‫'ل‬

,.[ ‫ ﻧﻜﺰ ق‬:‫ ﯪ'ل‬.-:^١ '‫ذا'رذو'ل‬- ‫ﺑﺶ‬ :‫ﻗﺎ 'ﻟﻮا‬ ‫ا ﻋﺎ ﻗ ﯫأ‬ ‫ﻷذي;ا‬:‫ز‬
.‫ واﻟﺘﺮﻣﺬى ﻣﺮﻓﻮﻋﴼ‬،‫أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚ ﻣﻮﻗﻮﻓﴼ‬

4. (1753)- E bu’d-Derdâ (radıyallahu aıih) anlatıyor: “Resûl-i Ekrem (aleyhis-


sâlâtu vesselâm), (bir gün) sordu:
“ En hayırlı olan ve derecenizi en ziyade a rtıra n , melikinizin yanında en
temiz, sizin için gümüş ve altm paralar bağışlamaktan daha sevaph. düşmanla
karşılaşıp boyunlarım vurm anız veya boyunlarımzı vurm alarm dan sizin için
daha hayırlı olan amelinizin hangisi olduğunu haber Vereyim m i?.’
**Evet! Ey Allah’ın Resûlûr* dediler.
“ Allah’ın zikridir!” buyurdu.” [Tirmizî, D a’avât 6 , (3314); Muvatta, Kur’-
ân 24.]
518 KÜTÜB-İSFlTE M U H T A S I 6. CİLT

‫ه‬ ‫| ﻓﻮ ف‬ ‫] ذا ' ل ' ذ ﺷ ﻞ اﻟﻠﻪ‬ :‫ئ ﻗﺎ'ل‬ ‫ه‬ ‫ و ض أ ض ذ ﺻﺬ‬- ٠ I

[. < ‫ﺗﻘﺎ م‬ ‫ى‬ ‫ﻏﺎ ش‬ ‫ ا' أ ؤ‬٠‫ة ذ‬ ‫دﻛﻮ ى‬ ‫ﺗﻦ‬ ‫ﻭ‬۵ ‫ﺍ‬.‫ﺱ‬ ‫ﺧﻴﻀﺎ‬٠ :‫ﳒﻞ‬
‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ اﻟﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬.'

5'. (1754)-‫ ئﺀ‬. Enes (radıya)lahu anh) anlatıyor: *‘Resûlullah (aleyhissalâtu ves-
selâm) buyurdular ki:
“AHahu Teâla hazretleri,gö.yJe sesleniri “Seni bir gün zikreden,veya bir
makamda benden korkan kimseyi ateşten ‫ ؟‬ıkarm!” [Tirmizî, Cehennem 9,
(2 5 9 7 ).]

AÇIKLAMA;
‫ أ‬-. ,.Hadîste geçen bir gün tâbiri zamanlardan, bir zaman, vakitlerden bir vakit
demektir. Yani bir kimse mü’min olarak, Allah’ı herhangi bir an İçin bile zikret^
mi§ olsa bunun boşa gitmeyeceğini, başkaca günahlar İçin cehenneme girmi‫ ؛‬bi-
le.olsa.dünyadaki 0 birmiiddetcik zikri seciyle ateşten çıkarılacağım ifade'ediyor.
Tîbî, hadiste ,kastedilen zikrin “kalbi ihlâsla.ve dogru.niyetle yapılan zikir’,’
olduğunu söyler. “Aksi takdirde kâfirler, kalbi olmaksızın, dilleriyle zikri Onlar
,da yapıyorlar’’ der. BU'inanâda olmak üzere Hz. Peygamber (aleyhissalâtu ves-'
selâm ); ‫ ﻷ ا ة ة ﻣ ﺤ ﺎ ^ ﺟ ﺬ ﻳ ﺬ ﺿ ﺎ ﻳ ﺌ ﺔ‬.‫ “ ^ ﻫﺎل ﻷ إﺗﺔ ؛ا‬K h n k a lb in d e n g e le re k ih lâ sla
L a ila h e illa S a h d e rs e c e n n e te 'g i r i r ’» buyurmuştur.

2- M â a m da, zaman gibi mutlak. .İfâde edilmiştir. Günah İşleme makamında


veya dunımunda Allah’tan korkup vazgeçen demektir. Nitekim âyet-i kerimede;
“Ama kim Rabbinin makânundan korkup'da kendini kötülükten ahkoymuşsa
varacagı yer §üph«iz cenHettir” (Nâzi’at40^1) buyurulmuştur. Kortaidari mak-
sad, .âzâlarm mâsiylen uzak tutulması, tâatle kayıtlanmasıdır. Bu'olmadıgı tak-
dird.e korku lâftan İbâret.kalır. Korku demeye liyakat kazanmaz. Bâzı büyükler
fiile intikal-etmedikçe, kendimizi “Allah’tan korkuyorum’’ diyerek aldatmama-
mı'za dikkat çeketler ve; ‘٥Eğer derler, birisi size Allah’tan korkmuyomusun?.
diye sOrarsd sü^t et. Zirâ hâyır desen küfiirdür, .evef desen yalandır.’’

‫ﻣﻦ‬ u..I'‫ﻟﺘﻪ‬١٠‫ ]ﻫﺎل رﻣﺮل‬ıju. ' , ' ‫ ئ‬٠‫ﻋﺎﺫ' ﺭﻫﱮ اﻟﺘﺔ‬٠ ‫ وﻋﻦ‬- ٦
..
‫;أ‬ ۵ ‫ ﺳﺎال ا‬٠ ‫ ﺳﺌﺮ ﻣﻦ شﺀ‬٤ ، ‫ ^ اش ض‬١‫ ﺑ ﺮ ش ﺛ ﻴ ﺮ ؛‬٠‫ذ ه ﺀ‬
‫ﻳﺴﻪ‬ ‫أى‬ .«‫ﺩﻳﺘﺎﺭ‬ :‫ﻗﻮﻟﻪ‬ . ‫أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ أﺑ ﻮ دا و د‬. '.‫ ا ﻟ ﻨ ﻲ'ؤاﻵﺧﺮؤ'إﻷ أﻏﻄﺎة إﯪهﺀ‬. ‫ﻣﻦ‬..
٥. c Il t DUÂNIN FAZİLETİ VE V g T İ 519

ife. Muaz (radıyallahu anh) anlatıyor: ‘*Resûlullah (âyhissaîâtü ) 6 ٠-(1755


vesseîâm) b u y u r d ir ki :
‫^؛؛‬Akşamılan (abdestSi olarak) ،emizllk özere zikrederek uyuyan ve gecele
yln de uyanjp Allah’tan dUnya^ve âhîret i‫ ؟‬în hayjr.talebeden hl ‫ ؟‬kimse yok -
٤u r ki Allah dilediğini verm esin.” [Ebu Dâvud, Edeb . 105, (5042) ‫د‬

‫إ ؛ا دﻛ ﺰ‬, ‫؛‬ . ‫ا'ﻟﺘﻪ‬ ‫ال وﺳﻮو‬٠] :Jl. ‫ ﻋﻨﻪ‬۵١ '‫ﻰ‬ ‫ﺟ ﺎ ﺑ ﺮ' ر ﺿ‬ ‫ وﻋﻦ‬- ٧ .
‫ ر‬٠‫ﻳ ﺢ‬ ‫ اﻗﻘﺦ‬: ‫ﻳﻘﻮل ا ﻟ ﺘﻠ ﻚ‬ ،‫ؤﺛﺌ ﻬ ﻼ ن‬ ‫ﻚ‬ ‫ﺗ ﻠ‬ ‫ﻧﺮاﺷﻪ اﺳﻨﺰه‬ ‫أؤ آ ز ى ﺍﻝ‬ ،‫ﺗ ﻘ ﺔ‬ ^ ^ ^ ١,

‫ زش‬،‫ ﻗﻰ)ى ﻟﻤﺰن أﺗﻠ ﺊ ال؛ﺑﺬان‬۵ ‫دﻛﺰ ا‬ Ö


Û،‫ﻗﺦ ﺑﺆ‬1 ‫وﺛﻮق‬
‫ﺋﻰ‬..‫ اﻟﺨﺌﺬ ق اﻟﺬى'زة‬:‫ ﻧﺈق ﺋﺰ ﻗﺎق‬،‫ﻻد‬,‫ ﻗﺎﻵ إ‬٠‫ اﻗﻴﻦ ﻣﺬ ﺗﺎي‬.‫ ذإذا‬،‫ﻗﻬﺆة‬
‫ ﻟ ﺆ ع‬1 ‫ ﺀ‬٠‫ ﻳﻠﺜﺎ اﻟ ﺸ ﺰا‬٠‫ﺋﺊ‬ ‫ اﺋ ﺨﺌﺬ ﻟﻨﻲ‬،^‫ ^ﻳﻲ‬.‫أ و ' ﺗ ﺜ ﺪ ﺗﺆﻳﻘﺎ ؤﻟﻠﻢ ﻗﻴﺌﺐ ﺑﻲ‬
‫ﻗﺎ؛‬. ‫ ﻻذ‬،‫ﺷﺆ ﻧﺘﺎ ث ^ان ﺳﻬﻴﺪأ‬١‫ز‬١ ‫ص‬‫م‬. ‫ﺣﺮ‬
‫ﻧﺈف ﺧﺮ‬ ‫ا‬،‫إﻷ ﻳﺈةﻳﻪ‬
‫ى‬۶ ‫ل‬،‫ىدده‬ ‫اﻷزﻓﺮز‬
‫رز إه‬ ‫ي ﻋﺰ‬
٠‫اﻫﺮ‬. ‫ﻋﻨﻰ‬,,‫أن ﺗ ﻊ‬
‫ان‬
.-‫رزﻳﻦ‬ ‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.[‫'ﻓﻰ ﺋﺼﺎﺋﻖ‬.‫ ش ﻫﺶ‬٠‫ذ‬
7 ٠ (1756)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissitu
vesselâm) buyurdular ki:
“ Bir kimse evtae veya yatagm a girince hemen b ir melek ve-bir.geytan ale-
lacele gelirler. M elek‫؛‬
“ H ayırla a‫ ؟‬î” der٠.'§eytan d a ‫؛ر‬
“ Şerle a‫ ؟‬J” der.

Adam , şâyet (o Sirada) .Allah’ı' zikrederse 'melek geytam kovar ve onu ko-
rum aya başlar. Adam uykusundan uyanınca, melekye-geytan aym.şeyi yine'
'Söylerler. Adara, şayetî ...Nefsimi,, ölümden sonra b a n a ’geri iade'eden ve uy-
kusunda öldürm eyen Allah’a ham dolsun. izniyle yedi'semâyı arzın üzerine
düşm ekten ahkoyan Allah’a ham dolsun” dese bu kimse yatağından düşüp
ölse şelîid olur, kalkıp nam az kılsa faziletler İçinde nam az kılmış o lu r.” [Re-
'z‫؛‬n ilâvesidir.!

‫اﺳﻦ‬-‫ﻷف‬ I '‫ وﻧﺎل رﺳﻮﻟﺔ 'اﻗﻪ‬:‫ ﻏﺌﺬ ﻗﺂل‬۵ ‫ وﻋﻦ أض رﺿﻰ ا‬- ٨ I
‫ﺍﺅ ص ش اﻟ ﺪ ن أ ى إو ئ‬.‫ﺍﻟﺌﺬ‬- ‫ ^ ﻣﻦﺻﻸﺅ‬۵‫ﺋﻊ ﻫﺆ; ﺛﻨﻮوذ ا‬
520 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASAM 6. CİLT

‫ﻣﻊ ﻗﺰم ﻳﺪﻛﺮون اﻟﺘﺔ ﺛﺘﺎﺋﻰ ﻣﻦ‬ ‫زﻷن أﺋﺜﺬ‬ ، ‫ إﺳﺌﺘﺎﻋﻴﻞ‬.‫زﺗﺐ‬ ‫أن أﻏﺒﻖ اوﺳﻪ ﻣﻦ‬
[ ‫أرﺳﺔ‬ ‫أﻋﺘﻰ‬ ‫أذ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫د‬ ‫ ﺋ ﺬ س ﺀﺣﺐ‬٠‫ﺛﺌ ﺬ ب ال‬ ‫ﺣﻰ‬ ‫اﻟﺘﻬﺘﻮ‬ ‫ﺻﻼه‬

' . ‫داود‬ ‫أ ر ﺟ ﻪ ' أﺑ ﻮ‬


8 . (1757)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor; “Resûlullah (a leyh isâ tu ves-
selim) buyurdular ki:
“ AUah’ı zikreden b ir cemâatle sabah nam azj vaktinden gUne§ d o ^ n c a y a
k a d a r birlikte oturm am , bana İsm â‫؛‬I»in oğullanndan d ört tanesini azad et-
.memden daha sevgii gelir. Allah’، zikreden b ir cem aatle ikindi namaz،-vak.
tinden güneş batjm m a k ad ar oturm am dört-kişi âzâd etm em den daha sevgili
gelir.” [Ebu Dâvud, ilm 13, (3667).]
A Ç .K IA M A :
1- Burada Allah) zikrden maksad her‫؟‬e§٤t zikir-olabilir: Kur’ân-ı'Kerîm’i ti-
lâvet- etmek, tesbih (subhânallah), tehlJl (Lailâhe illallah)', tahraîd (elhamdûlil-
lah), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a salavât. Âlimler zikir .ve İbâdet mânâsına
dâhil..,edilen İlmî meşguliyet, .tefsir ve,,hadîs gibi §er٠î iliml.erin Öğrenilmesini, de
burada mütâlâa, ederler.
2- BOylebir cemaatte, fiilen zikretmeyin dinleyi'ci olarak--bulunmanın da ayni
fazileti vereceği belirtilmiştir. “ .Böy.le hayırla meşgul olanlara arkadaşlıktan za-
rar gelmez” -denmiştir.
3- Bu hadis, zikrin, kole âzâdı ve.sadakadan efdâl olduğunu beyan etmektedir.
4_-Hadis günlük zamam tanzim yönüyle de yol' gOstericidir: M ö’min İmkân
.nisbetinde sabah ve.ikindi vakitlerini faydalı sohbetlere tahsis etmelidir.'.

.‫آﺧﺮﺟﻪ اﻟﺴﺘﺔ'إﻻ اﻟ ﻐﺎﻳ ﻰ‬

‫اﻷؤف ﺀؤ'ل‬- ‫ا ش‬ İİ ‫ف‬ ‫ ﻫﺘﺶ ﺋﺘﺒﻞ ﺗﺶ إذا‬۵٠ ‫ائ‬٠‫ ل‬:‫وﻓﻰ أﺧﺮى ص‬.

.‫ئ‬ ‫ ذت ذا اﻟﺪى‬،٠‫ ف اﻟﺘﺈﻷ‬.،٠‫ ة ا ﺗ ﻸ‬.- : ‫ ﯮ ف‬. ٠ ‫إﻟﻰ ﺳﺖ ؛ ش‬


6. c il t DUÂNIN FAZİLETİ VE y g i t 521

.‫اﻹﻧﺔ‬.‫ﻭﺍﻷﻟﻄﺎ ﻑ‬ ‫ﺯﻭﻝ ﺭ ﲪﺔ‬.! :‫ﻭﺍ ﺭﺍ ﺩ‬

9. (1758)".‫ ﺀ‬. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûîüîlah (aley-


hissalâtu vesselam) buyurdular ki:
“Her gece, R a b b i .gecenin son'üçte biri girince, dünya semasma iner ve:
“Kim:bana dua ediyorsa ona İcâbet edeyim. benden bir §ey istemişse
onu verqim, kim bana is ti^ d a bulm،ursa ona m abette bulunayım” der.»’
Rivâyetin Müslim'deki bir vechi şOyle: “ Allahu'l٩eâla gecenin'ilk üçte biri
,geçinceye kadar mühlet verir. Ondan sonra yakın‫؛‬semâya inerek şöyle der:
“ Melik benUn, Melik benim. Kim bana duâ edecek?” [Buhârİ, Tevhid 35,
Tehecc'ud 14, Da’avât 13, Müs!‫؛‬m, Salâül’l-Müsâfirîn 166, (758)‫'؛‬Muvatta, Kur’ân
.30, (1,'2!4)'Î TJrmlzl, D a’av.ât 80, (3493)‫ ؛‬Ebu. Dâvud, Salât 311', (1315).)
.AÇ!,KLAM٨ :
1" Allah’ındünya semasına inmesini İfâde eden rivâyetler çoktur,.tevâ'tür de-
,recesine ulaşmıştır.
2 - inme, vaktiyle ilgili olarak had'islerde farklı zaman dilimleri zikred'ilmiştir:
‘.‘Curaa gecesi’-١, “ her gece” , gecenin son üçte biri” , ‫‘؛‬gecenin-j^arısı, yahut üç-
te ,ikisi gitti mi” , ‘‘gecenin üçte biri' geçtiği vakit.” , ‫ ' ؛‬, ..
3- , Allah’ın yeryüzüne inm.esi müteşabih bir ifâdedir, 'ifâdeyi, lügavî hak'ika-'
tiyleanlamak mümkün değildir. Zira Allah’a mekân izâ.fe etmek olur. "Halbuki
Cenâb-1 Hakk,' mahlUkata ait bir vasıf.olan tehayüz’den (yani mekan'la kay'ıtlan-
mak, bir yerde olup başka yerde.'Oİmamakla, geltoek, gitmek gibi .vasıflardan)
münezzehtir uzaktır, bunlar mahlfikatla ilgili nâkıslık İfâde eden sıfatlardır. Oyle
^ise bunlar'ın Genâb-1 Hakk‫؟‬a izâfesi, bir'kısım gaybî hakikati ve İlâhî şuûnâtı bize
anlatmak,, onların, tar'afttnızdan kavranmasını sağlamaktır.
Allah.’ın tolllarma yakınlaşması, O ’nun rahmetini' İfâde eder. Oyle ise gecele-
yin'belirtilen-saatlerde,. Allah’ın, yapılan duaları-kabUl etmek sUretiyle lütuf ve
rahmetini bol .kılacağı, lisan-ı nübüvvette .0 sUrefle İfâde edilmiştir. Hammâd ib-
nıj Zeyd, ‘'AIlah)nİDnwsiy ikbal ve teveccühüdür^ demiştir. ‘iAlIah'm e i ve
melekleri iner” Şeklinde de'te'vîl edilmiştir. Hattâbî, bu ve benzer hadîslerin S I-
fat hadîsi olduğunu, selef ulemâsının bu Si-fatlara İnanıp hadîsleri zâhirî mânâ üze-
rine bıraktığını, tevilden .kaçındığı‫ ! ؟‬belirtir.
.Esâsen, hadîste temaS .edilen mânâya şu âyette destek bulunmuştur:
‫ﺟ ﺎ‬ ٠ ‫ ﯪ‬٠ ‫ﻖ‬ ‫ﺳ‬ ‫و ا‬ ‫ﺦ‬ ‫و ﻳ‬ ‫و ﺟﺎ ﺀ‬ ^“Rbîîîn (in'emri geJdJ.) meleMer saf saf olarak
gel iklerivakl،” |(Fecr.23).
٠
522 KÜTÜB-I SİTTE M İ T A S İ ٥. c il t

‫ أﻟﻰ‬:‫]ﻳﻞ ي\ﻟﺴﻮل ا)اه‬ ۵١ ‫ وﻋﻦ أف ﴽﺋ ﻤ ﺔ و ص‬- ١٠


‫ﻋﻨﻪ‬ H
.[‫اﻟﺘﻜﻮات‬.‫ز اﻟﻌﺘﻨﺆات‬:‫ ذذ‬،‫ ﺑﺰﱏ ' اﻟﺘﻞ اﻵﺋﺰ‬:‫اﻟﺬﻏﺎ؛'أﺗﺘﻎ؟ ﻗﺎل‬
.‫أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى‬

،‫ اﻟﻤﺮاد ﺑﻪ اﻷوﻗﺎت اﻟﺘﻰ ﻳﺨﻠﻮ اﻻﺳﻴﺎن ﻓﻬﺎ ﺑﺮﺑﻪ ﻓﻰ أﺛﻨﺎﺀ اﻟﻠﻴﻞ‬:((‫))ﺟﺆﻟﻰ اﻟﺜﻠﻲ‬
.‫ واﻟﻤﺮاد ﺟﺪ اﻟﻐﺮاغ ﻣﻦ اﻟﺼﻠﻮات‬،‫ وزاوه وﻋﻤﺔ‬.،((‫ ﻛﻞ ﺛﻠﻰ؛‬٠‫))زذﺑﺮ‬

1 0 . (1759)- ‫ ﻻ ه ﺀ‬- î/jnâme (radıyallahu anh) anlatıyor: “ Derdi kl: “EyAIIah


{^?ın Resûlü! En ziyade dinlenmeye (ve kabûle) m â a r olan dua hangisidir
-Gecenin sonunda yapdan^dua iie farz, nam aziann ardından yapılan dua “
la rd ır!” diye cevap verdi.” fflrmjzi, Da’avât 80 .) '

‫ﻳﺮد‬ ‫ﻻ‬ . : ‫ﻟﺘﻪ | ؤ‬١ ‫ال رﺳﻮد‬٠] :‫ل‬١‫ﻟﺘﺬ ﻏﺌﺔ إ‬١ ‫ ' وﻋﻦ' أﻧﺲ زﺿﺘﻰ‬- ١١ Ü
‫ﺛﺘﻮا اﻟﺘﺔ اﺋﺜﺎﻗﺔ‬- :‫ ;إذا ﺛ ﻮ و ﯪرﺳﻮل اﻟﺘﻪ؟اﻗﺎ'ل‬:‫ 'ﻳﻞ‬.‫ؤاﻹﻗﺎﺑﺔ‬.٠‫اﻟﺬﻏﺎ؛ ص اﻷذاي‬
.‫ وﻫﺬا ﻟﻘﻔﻠﻪ‬،‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ أﺑﻮ' داود واﻟﺘﺮﻣﺬى‬.[‫ﻏﻰ اﻟﺬي ؤاﻵﻓﻮة‬

Hz. £nes (radıyallahu anh) anlatıyor:' “ Resûlullah (aleyhissalâtu - ( . 176)' .1'1


' :vesselâm) buyurdular ki
-Ezanla kaam et arasında yaddan dua reddedilm ez (m utlaka kabûle m az “
. ” .( b a r Olur
{{?Öyleyse dendi: “Ey Allah’ın Resûlü, nasıl duâ edelim *}
Allah’tan, ded “ ‫؛‬, diinya ve âhiret İçin.afiyet isteyin..” .[Ebu Dâvüd,'Salât
35 , (521)‫ ؛‬Tirm ‫؛‬zî, Salât 46, (216), Da'avât 138, (3588 , 3589 ).)

‫ﻟﺘﻪ‬١ ‫وﺳﻮو‬ ‫ ا ل‬٠] ‫ ذاﻟ ﺖ‬٠ ‫ﻟﻠﻪ ﻋﻨﻪ‬١ ‫ص‬ ‫ر‬ ‫ﺳﻌﺪ‬ ‫ﺳﻬﻞ ﺑﻦ‬٠‫ وﻋﻦ‬-. ١٢ Ü
.٤‫ 'ﺗﺌﻀﴼ‬١^^^: ‫ ؤأس ﺣ ﻰ ﻳﻠﺠﻢ‬١ ‫ﻟﺬﺀا؛ ﻋﺌﺬ اﻟﺌﺬا؛ﺀ ؤﻋﺌﺬ‬١ :'٠‫ ﻵ' وةاي‬.‫ﺑﺌﺜﺎف‬
. .‫ وأﺑﻮ داود‬.‫أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟ ﻚ‬

.((‫ ))وﻣﺶ اﺋﺘﻌﺰ‬.:‫وزاد ﻓﻰ رواﻳﺔ‬


6. c il t . DUÂNIN FAZİLETİ VE VAKTİ 523

،,‫ وش ذا ع ﺋﺰد ﻏﻴﻮ ذﻏﺆﺋﺬ‬،‫ ]ﺳﺎﻋﺘﺎن ﺛﻬﺘﺢ ﺑﻴﻬﻨﺎ اﺑﺆات اﻟﻐﻨﺎ؛‬:‫ذإ‬٠'‫وﻓﻰ اﻟﺌﺆ‬
‫ذان‬١‫ اإ‬:((‫ ))اﻟﺌﻨﺎﺀ‬.‫ زاﻟ ﻌﺌ ﺬ ﻓﻰ ﺳﺒﻴﻖ اﻟﺘﻪ‬،‫ ﺣﺼﻮة اﻟﻐﻨﺎ؛ ﻳﻠﻌﺜﻼؤ‬.

12. (1761)- Sehlibnu Sa*d (radıyallahu anh).anlatıy٠r: ‘*ResûluUah (aleyhis-


salâtu vesselâm) buyurdular ki:
“ iki şe y v a r d ı r , asJa reddedilm ezler‫ ؛‬Ezan'esnasm da yapdan duâ î،e,'in-
s a n l a r birbirine g ir d ik le r i savaş S ir a s m d a 'yapılan d u â .” [Muvatta^ Nidâ 7,.
(1, 70); Ebu Dâvud, Cihâd 41, (2540).]
٨ Ç!KLAMA: ,
1- Rivayetin Muvatta’da gelen vechi bazı nüshalarda mevkuftur. Ancak, icti-
hadla söylenemeyecek bu çeşit ahbarm Tefine hükmedilmiştir. Yani'Hz. Pey-
gajnber (aleyhissalâtu vesse!âm)’in sözü olmalıdır. Mamafih, ayni rivâyetfoıam'.
M â/ik’ten merfiı .olarak da rivâyet edilmiştir. Muvatta’nın'rivâyeti metin itiba-
riyle de-farklıdır:

.‫ زاﻟ ﻬﺌ ﺊ‬.'‫ ا ﺑ ﺪ ا ؛ ﻟﻠ ﺼ ﻼ‬٠‫ ﺿﺰ‬٢ . ‫ ذ ﻏﺰﺋﺔ‬٠‫ ﻏ ﻲ‬. ‫ ﻓﺮة‬.‫ ة' ا ع‬, ‫ اﻟﻤﺌﻘﺎ ؛ ؤﻫﻞ‬.‫ ﺑﻤﺜﺢ ﻟ ﻘ ﻨ ﺎ أﺋ ﺰا ب‬,‫ﺗﺎﻏﺔاف‬٠'

‫ اﻟﻠﻪ‬٠‫ﻓﻴﻢ?؛؛ل‬
vardır,0â r d a semâ kapılan açılır, dua edeârdenpekazım nduâ-
“ iki: vakit
SI kabul edilmeyip geri çevrilir: Namaz İçin ezan okunma vakti', A lM yolunda
(cihad İçin) saf tutma ânı.”
2- .Sema kapılarının söylenen'iki,vakitte açılması, O'vakitlerin faziletini İfâde
eder.. Yani 0 iki vaktin. Allah -indindeki kıymet ve faziletleri sebehiyie 0 zaman-
larda sema kapıları açılır‘ve yapılan'dualir kabUl-i İlâhi’ye mazhar olurlar.
Hadis .nâdir hallerde, 0 miibârek vakitlerde yapılarak'.duâmn geri Çevrileceği-
ni itade ediyor.-Zürkânî, duânın kabul edilrne şartlarından veya rükünlerinden
birinin eksikligi'gibi bir sebeple reddedilmesinin söz konusu olacağını belirtir.'
3- Duâyı makbUl kılan savaş, ila-yı kelimetullah İçin yapılan savaştır. Su da
küffâra karşı bu niyetle yapılan savaştır. Ganimet, şeref, tegallUb gibi Allah’ın
rızasını kazan,maya 5^önelikotoa 5^anm^sadlarlay--apılansav'aşlarbıraj^agimez.
'4- Şunu da belirtelim ki', .bu anlarda yapılan duâda.istenen şey!er'-de mühim-
dir. Allah’ın rızasına uymayacak şeyler taleb.edilmemeiidir. Taberâni, MUsted-
' rek,. ve'Deylemi’de gelen bir rivâyet şöyle:

:‫ ةأﻓﻲ‬. ‫أؤ‬ ‫'ﻟﻠﻢ ﻳﻨﺎﺀق ﻗﻴﻔ ﺔ زﺧﻢ‬-‫ ﻷﺛ ﺰ ؛ ا ﺷﺌﻴﻢ ' ﻓﺎ'ةﻏﺎ ﻳ ﻬ ﺪ ﺀاﻷ اﻣﺜﺠﺖ ﻟﺔ ةا‬.‫ ﺳﺎ ص‬.٠‫ئ‬,‫ﻗﻼ‬
524 KÜTÜB-İ SİTTF. MUHTASARJ
٥. CİLT

‫ ىوﺟ ﺖ‬4‫ة‬ ‫ﺗﻰاااﻟﻠﻞ‬،‫ﻳﻠﺬﻗﻰ اﻟﺴﺎن ﺧﺶ‬ ‫ص‬ ‫ﺟﺊ د ذ ذ ا'ﻷآةذ إﺑﺌ ﻼ'أ ﺧﺶ ﻗ ﺚ ز‬

M ^ J ü m a n . ‫ ا§ ﻳ ﺎ‬İçin ü ç v a k it v a r d jr , o n la r d a d u â edersC ‫ ل‬8‫ال‬3 ‫ 'ﺑﻰ‬Tahm i ، ‫؛‬


r a n ve g ü n a h o la n b i r ş e y ta le b e tm e d ik ç e , k e n d is in e m u tla 'k a İcâb'et e d ilir ‫؛‬
N a m a z ‫؛‬: ; ۶in m ü e z z in e z a n o k u r k e n su s u n c a y a k a d a r ,. sava§ta_iki s a f k a r ş ı i
c a A ila h a r a la r m d a h iik m e d in c e y e k a d a r , y a ğ m u r y a ğ a rk e n k esilinceye ” !!
k a d a r.” . ‫غ‬ y
‫أز ت‬ ‫ ] ﻫﺎ ل ر ﺳ ﻮﻟ ﺔ ا ﻟ ﺰ‬: ‫ ﻟﺘﻪ ﻋﺘﻪ ﯪ ل‬١ ‫— وﻋﻦ أ ى ﻫﺮﻳﺮة ر ض‬,١ ٣ H


‫—اة‬‫وا اذع‬٠
‫ ﻫﺄﻛﺜﻢ‬،1 ‫زﺛﺰ ﺳﺎﺑﺪ‬ ‫ﺳﺊ ﻣﻦ زﺋﻪ‬٠
‫ل‬1 ‫ ﻳﺨﻮن‬1‫م‬
.‫واﻟ ﺴﺎ ق‬ ‫أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ ﻣ ﺴ ﻠ ﻢ وأﺑ ﻮ دا و د‬

13. (1762)- EbuHmeyre (radıyallahu anh) anlatıyor: uResûlııUah (aleyhis-


salâtu vesselam) buyurdular ki:
“ K u l R abbine- en z iy â d e se c d e d e ikeri y a k jn o lu r, Oyle -ise (secdede) d u â y j
ç o k y a p ın .” Salât 215 ‫( ؛‬482 )‫ ؛‬Ebu Dâvud, Salât 152, (875).)

AÇIKLAMA:

١Bu hadîste İfâde edilen yakınlık,^ maddi bir yakmiık, yâni mekân yakınlığı ol-
mamalıdır.,“ Z irâ A llah j ilm iy le kişiy i b ilm e , k a lb in in 'h a tır a tm d a n b ile h a -
b e r d a r olm a,' k işi ü z e rin d e istediği şek ild e ta s a r r u f e d e re k o n a k ıy a m , sag lık ,
h a s ta lık , ö lü m v e rm e g ib i h u s u s la rla ş a h d a m a r ın d a n d a h a y a k ın d ır ” (Kâf
16). Tıpkı güneşin', ışıklarıyla yeryüzündeki'herbir mahlûkun yanında hâzır bu-
lunması gibi..'- ('
Ama kul,, maddî olarak Rabb'inden uzadır. Secde hâlinde.kulluk, en geniş, en
kâmil hâliyle tezâhUr ettiği İçin, bu.kula mânevî.bi.r yakınlık, Rabbinin rızasına
uygun bir hal kazandırmaktadır.' Nitekim âyet-i kerîmede *‘S ecde et ve y a k ın lık
k a z a n ’.. (Alâk 19) emredilmektedir.

ResUlullah (aleyhissalâtu vesselâm), sadedinde olduğumuz rivâyette, İlâhi ya-


kınlıga ermede zirye oldugu bizzat Allahu ZUlcelâl hazretleri tarafından belirt'il-
miş olan secde 'hâlinde çok dua etmeye teşvîk etmektedir.

‫ﻫﻸغ د ﻋﻨ ﻚ‬ :‫ﺀه‬ ‫ر ا ل اش‬ ‫]ذاق‬ : ‫ ' اا ل‬٠‫ﺀت‬ ‫اﻟﻠﻪ‬ ‫ ر س‬.‫دى‬ - ١٤ ‫ﺀ‬


6. c il t DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ 525

‫ ﻳﺊﺀوه‬،‫ ودﻋﻮه اﻟﺘﺘﺎﻳﺮ‬، ‫ة اﻟﺘ ﺔ وم‬.‫ ذﻏﺰ‬:‫ؤﻫﻦ‬1‫ ﺳﻠﻎ ﻓﻰ إج‬.‫ ق ﻷ‬1‫اب‬1‫ ﺗ ﻲ‬٠‫ت‬
.[‫اﻟﺰاﻳﺪ ﺋ ﻰ ﻧﻠﺪ؛‬

٠jRe5Ö/uiia/ı (afey-■‘ :14. (1763)- YineEbuHiireyre (radıyallahuanh) anlatıyor


:h is s itu vesselâm) anlatıyor
Allah’ın kabûl ettlg ).، ‫ )؛‬ü ‫ ؟‬-mtistecab duâ'vardır, buriların Jcâbete.mazha
rlyetlerl hususunda hi ‫ ؟‬b ‫'؛‬,r §ekk yoktur. MazlUlnun duâsj, m üsâfîrin duâsı
babanın evladına duâsı.” [Tirmizî, Birr 7 ‫ ( ا‬1906)‫ ؛‬Cennet.2, (2528), Da’avât
13.9, (3592)‫ ؛‬Ebu D âvud,'salât 364 , ( 1536)‫؛ ؛‬bnu M âce, D u â '.ll , (3862).].
AÇ!KL٨ M٨ : ' ' '
Resûlullah'(aleyhissalâtu vesselânt), burada duâsı makbul olan ü ‫ ؟‬-kişiyi'ha
ber vermektedir: .Mazlum, misâfir ve baba. Aslında hadîslerde duâsı-makbdl olan
başka kimseler de mevzubahis edilmiştir. Oru? açtığı Sir'ada oru.‫؟‬lunun'duâsı,..âdil
-iniamın duâsı, gâibin gâibe duâsı (kişinin arkasından yakılan duâ). Şu halde, ha
dişlerde geçen rak:amlar kesin'sa 5 '‫'ﻟﻢ‬-.ı bildimej^e mâtuf de.gildir
-’Mazlumun yâni zulme uğrayanların duâlarının makbuliyeti, onların mü -2
-min ve mûslUman olmaları şartına bağlı değildir.'Bâşka rivayetlerde zulme uğra
yan kimsenin fecir (büyük gUnah'ı'alenen işleyen) veya kâfir olmaları hâlinde de
duâlarının makbul olduğu tasrih edilmiştir ,

‫ ﺣﺠﺎب‬-‫اذ ﻛﺎن ﺣﻤﺎﺑﺰا ﻫﺎدة ﻳﺲ ﻧﻮﻧﻬﺎ‬.‫اﻓﻮا ﻧﻐﺰة ا'ﻟﻘﻄﯯم ز‬


‘‘W azlfununduâsm danka ‫^^ ؟‬mın, kâfir bllcols
p e rd e y o k tu r . ” '

‫ف‬ ‫ى‬٤‫ نﺀان ﻛﺎن ﻓﺎ ^ا ^ ذ ة ﺀ‬٤:‫م ﺛﺘ ﺠﺎ‬,‫ةﻏﺰة'اﻟﺬﻫﻮ‬


,‘-MazJûmun duâsı makbUldUr, fâci-r bde olsaj zira onun fücûru kendi aley
” . hinedir

_Hemen kaydedelim ki, hadiste yasaklanan zulüm, mutlaktır. Âlimler, bu١du


rtimdan hareketle mal, can, ırz vs.' her neye yOnelik -olursa olsun, bütün ‫ ؟‬-eşitle
riyle zulmün yasaklandığım belittirler ,

-‫اق‬ ‫ﺳ ﻮ و‬ ‫ر‬ ‫]ﻗﺎق‬ :‫ ﻗﺎ ل‬- ‫ب‬ .‫اﻟﺖ‬ ‫ض‬ ‫ر‬ ‫ن اﻟﻌﺎص‬ ‫ ر و‬٠‫ﺀ‬ ‫اﻳﻦ‬ ‫وﻋﻦ‬ _١ ٠H
..[ ‫ﻏﺎ ب ﻳﺒﺎ ب‬ ‫ﺑ ﺔ‬.‫ن ذ‬٠ ‫ ى‬:-I
‫ ﻳﻦ■ ذﻏﺬﺀ‬.'‫ أ ; غ إﻳﺎي‬٠
.‫واﻟﺘﺮﻣﺬى‬- ‫أﺧﺮﺟﻬﻤﺎ أﺑﻮ داود‬
.520 KUTLB-I SITTE MUHTASARI ‫؛‬. c il t

15. (1764)- Abdullah ‫ ﻻ ط‬A m rİhni’l-Âs (radıyallahu anh) anlatıy.r: “Resû-


lullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki:
“ ic â b e te m a z h a r o lm a d a g â ‫؛‬b k im se n in g â lb k im se h a k k jn d a y a p tjg . d u â -
d a n d a h a s ü r ’a t llo la m y o k tu r .” [Tirmizî, B irrS O ,( 1 8 1 ‫)و‬, Ebu Dâvud, Salât
364, (1535); Müs!‫؛‬m, Zikr 8 8 , (2733)‫ ؛‬Buhârî, Mezâlim 9.)
AÇIKLAMA:

1" Bu hadîse göre, Allah’m derhal'kabUl buyuracağı duâlardan-biri de, mü’-


min kimsenin mü’min kardeşi İçin gıyâbında yapacagı duâdır. Bu husUsta M Ü S -
,lim’in bir'rivâyeti daha açıktır:

‫ﻷ ﺧ ﻪ‬ ‫ذ ﻏﺎ‬ ‫ﻚ‬ ‫ﻛ‬ ‫ﯮ ا‬ ‫ﻧ ﻠ ﺪ‬ ‫ل‬ ‫ا ز‬ ‫ﻋﺜﺪ‬ .‫ﻧﺌﺜ ﺠﺎ ﻵ‬ ‫اﻟ ﻤ ﺐ‬ ‫ه‬ ‫ﻷ ﺿ ﻪ‬ ‫ ﻫ ﺎ‬٠‫اﻟﺌ ﺰ؛ اﻟﺚ‬ ‫ﻧ ﻐ ﺰ ة‬

‫ﺑﻤﺾ ﻗﺎو ا ﺳ ﻎ ا ﻛ ﻮ ا ﺑﻪ آص وﻗﻠﻖ ﺑﻤﺘﻴﺐ‬


“ M iisllim an .kim sen in, k a rd e ş i İçin g ıy â b ın d a y a p tığ ı d u â 'm iis te c â b ’d ır .
D u â e d e n in b a g u c u n d a o n a m U vekkel ,bir m e le k v a r d ır . K ard eg i İçin h a y ır.
d u â y a p tık ç a b u m elek: “ A m in j'isted ig in geyin b ir m isli d e s a n a o lsu n ” d e r .”
DUA E ö ENİN-HEY’ETİ m ş G Ö R İ Ş Ü )

UMUMÎ AÇIKLAMA

H ev’erdilimizde bir kaç mânâda knUandır. Şekil, sûret, görünüş, kılık-kıyafet‫؛‬


hâl, dum m ‫؛‬-birbürtinü teşkil eden cüzlerin hepsi, kurul,, jüri vs. Sadedinde .Idu-
gumuz hadiste hey’et kelimesi daha ziyâde üa/ık-kı/afe‫؛‬, durum manalarında kul-
lanjlmıştır.
Duâ eden kimsenin,- kdık.kıyâfet ve dış görünüş itibariyle takınması gereken-,
bâzı tavırlar, dikkat etmesi.gereken bazı hususlar mevcuttur. Burada ResUlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)’ın bu çeşit İrşadlarını göreceğiz.

‫ﻷ‬ I ۵ ١' ‫]ﻗﺄل وﺳﻮو‬ :‫ل‬٧‫بﺀ‬ ۵١ ‫رﺿﻰ‬ ‫ﺀﺑﺎس‬.‫ﺀن'اﺑﻦ‬. - ١ İ


‫ ﺳﺘﻮا‬،‫اﺋﻤﺎ ﻳﺌﻨﻮ ﻓﻰ آﻟﯫﻓﻲ‬. ،‫> ﻓﻰ ﻛﺘﺎ ب اﺧﻪ ﻳﺼﺮ إدﻳﻪ‬ ‫ وﻣﻦ‬.،‫ﺛﺴﺘﺮوا اﺋﺠﻨﺰ‬
۵ ‫ ﯪ ﯪﻣﺘ ﺠ ﻮا'ﻳ ﺆا‬٠‫ر‬٠ ‫ ﻗﺈذا‬،‫ زﻻ ﺛﻌﺌﯯة ﻳﺜﺌﻬﻮرﺛﺎ‬،‫ ﺣﺌﻐﻠﻢ‬١. ‫'اﻫﯯف‬.‫ ﺛﺘﺎﺋﻰ‬١

‫أﺑﻮ دود‬ ‫ و ﺿ ﺸ ﺎ [ ل أ>ﺟﻪ‬.


. 1. (7 6 5 ‫) ة‬- ibnu Abbas (radıyallahu anhümâ) hazretleri anlatıyor: ‘*Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
‘‘Duvarları örtemeyin. ,Kim kardeşinin mektubuna,- onup izni, olmadan ba-
karsa, tıpkı ateşe bakmış gibi. olur. Allah’tan avuçlarınızın İçiyle isteyin, Sirt-
larıylalstem eyinî duâyı tam am layınca avucunuzu yüzlerinize s ü rü n .” (Ebu
Dâvud, Salât 358, (1489,. 1490, 1491).,],,,
'AÇIKLAMA:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ,kaç meseleye birl'ikte temas etmiştir:
1- Duvarlar hail, kilim vs. 'ile örtülmemelidir. Çünkü bu İş, .hem mUtekebbir-
lerin amelidir, hem de-malin ziyan edil.mesi, İsrâf edilmesidir. Zîrâ duvarların
örtülmesini gerektiren hiçbir Z i r i durum mevcut değildir. Müslim’de gelen bir
rivâyeUeResûlullah'.(aleyhissalâm-vesselâm), kapının üzerine lıalj asmış olan Hz.
528 KUTUB I SITTE MUHTASARI 6. c il t

Aişe (radıyallahu anhâ)’ye: “ AHah, bize taş ve toprağa elbise giydirmemizi


em retm em iştir” diyerek -indirtir.
2- Hadiste Ukardeşinin kitabı’^m bakmak da yasaklanmaktadır. Şârihler, bu-
radaki. kitaptan, toaksadm, içerisinde, öğrenün'iesi herkese vâcib .Jan ilmin bu-,
'lundugu kitap olmayıp», sâhibi tarafından başkasının bakması arzu edilmeyen
mektup olduğu belirtilir. Belki bu mektupta,' sır olan, başkasının muttali olması
istenmeyen bazı bilgiler vardır. Oyle ise böyle .bir mektuba bakmak ateşe bak-
'm ak gibidir.
Ateşe bakmak İçin, bazı âlimler٠‘hadîsin siyakından anlaşılacagıUzere insan
İçin zararlı birşey olmalıdır” -demişlerdir. Mamafih, bundan maksadın ‘‘ateşe yak-
laçmak ve yaslanmak” olabileceği, ihtimal olarak belirtilmiştir, üçüncü bir. ihti-
mâle göre mânâsı‫ ؛‬kişi,, kardeşinin bakılmasını istemediği bir m e^ıbuna bakmakla
ateşi gerektiren bir şeye bakmış olmaktadır.
3- Hadisin, sadedinde olduğumuz mevzuya, yani duâ edeni'n hey’eti meselesi-
ne' temas eden kısmı, son- kısmıdır: Duâ ederken avucun açılıp avuç İÇİ yukarı
gelecek şekilde- ka.ldirilm.asi,, elin sırt kısmı yukan gelecek şekilde tumlarak dua
'-edilmemesi, duâ bitince de ellerin yUze^ sürülmesi istenmektedir.
Azîmâbâdî, bu hususta şu açıklamayı yapar: ‘.‘B.ir şey t'aleb edene uygun düşe-.,
ni-, elini, taleb ettiği şeye.dogru uzatm-ası, 'tazarru ile açıp bol,'ihsanla dolmasını
'istemesi, her, iki elini birden, ihsan saliibine doğru kaldırmasıdır. Ancak, k'im
de başına gelen bir belânın kalkmasını.isterse, sünnet, ResUluIlah (aleyhissalâtu
',’vesselâm)٠a ittibaen, ellerin, sırtını semaya kaldırmaktır. Bunun hikmeti, birinci-
de, arzu edilen şeyin husUlUyle tefâül etmek, yâni hayra ermek ümidinde bulun-
'mak, İkincide, ise, -zararlının defiyle hayra erme-ümidinde bulunmaktır.
4- Duânın sOnunda elin yüze çalınması teberriik içindir. Yâni, duâ ile ellere
.İnmiş olan ‫؛‬ahmet eserleri,, sürmek suretiyle yüze ulaştırılmış olur.

‫ﻳﺪﻳﻪ 'ﻓﻰ‬ I ,^ ١ ‫ ]زﺋﻎ وﺳﻮو‬:‫ﻟﺘﻪ ﻏﺘﻪ ق\ل‬١,‫ أض رﺿﻰ‬.‫وﻋﻦ‬.-‫؟‬ İ


' 1 ‫ﺍﻟﺒﺨﺎﺭﻯ‬ '‫أﺧﺮﺟﻪ‬ . ‫ﺹﺇﺀﺑﻌﻠﺌﻪﺀ‬
‫ﻟﺆﺀﺍ ﺣﺮ ﺳﺎ‬
‫وﺀﻳﻖ‬ ،‫؛‬

2 ٠ (1766)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: *iResûluIIâ (âyhissaJâtu ves-


s e l k ) duâ ederken ellerini öyle kaldırdı ki, koM altlannın beyazlığını gördüm. v
'[Buhârî, İstiska 2 1 .)
6. c il t DUÂ EDENİN HEY’ETİ 529

‫ﻳﺪ ي‬ ‫ ' إ ذ ا وﻗﻎ‬. ‫ ]ﻛﺎ ن وﺳﻮل ا ﻟ ﻲ‬٠٠‫ﻗﺎو‬ ‫ﻋﻔ ﻪ‬ ‫ وﻋﻦ ﻋﻤﺮ زﺿﻰ اﻟﺘﻦ‬- ٣ I
. ‫ أ ﺧﺮ ﺟﻪ اﻟﺜﺮﻣﺬ ى‬.[ ‫ا وﺟﻬﺔ‬:‫ا ﺣ ﻰ ﻳ ﺴ ﺦ ﺑ ﻪ‬٠‫ ذ ﺀ ا ؛ ﻟﻢ ﻗﺮ'ةﺛﺖ‬١ ‫ﻣﺤﻰ‬

3٠ (1767)- Hz. Ömer (radıvaltahu anh) anlatıyor: “Resûlullâ ( â y h is s â tü


vesselam) ellerini dua ederken kaldırmca, o â r ı yüzlerine sürmedikçe geri ‫وه‬-
r ä a z l a r d i ” [Tirmizl Da'avât ri> (3383).]
AÇIKLAMA:

Bu- rivâyet dahi duâdan sOnra ellerin yüze- sürülınesinin meşruiyetini gösterir.
Bazı âlimler şöyle bir mütâlâada bulunmuştur: “ Allahu Teâlâ. duâ'edeni hiçbir
zaman boş çevirmeyip, kendisi İçin kalkan.ele bir rahmet ulaştırdıgina-göre, on.",
daki rahmetin en şerefli ve tekrime en elyak'organ olan, yüze sirâyetettirilmesi
münâsiptir.”

،‫ﺻﺔاة ﻳﺬﻏﻮ ااﺻﺶ‬ ,‫اﻟﺔ‬.:‫ﻗﺎل‬-‫ ﺀﺋﻪ‬-‫'!ﻟﻠﻪ‬,‫رﺿﻰ‬.‫ وﻋﻦ أف ﻫﺮﻳﺮة‬- ٤ | |


:‫ ؤﻗﺎل اﻟﺘﺮﻣﺬى‬،‫أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى واﻟﻨﺴﺎى‬.. .,[‫أﺋﻦ‬- ‫أ'ﺋﺬ‬. : ‫ﻗﻤﺎل ﻟﻪ رﺳﻮو اش ا‬

،‫ة‬..‫اﻟﺮﺟﻞ آا'ﺻﺒﻌﻪ ﻓﻲ اﻟﺪﻋﺎﺀ ﻋﺘﺪ 'اﻟﺸﻬﺎد‬-‫'أﻓﻴﺎر‬.‫ا‬.‫ إة‬:‫وﻣﻌﺘﻰ ﻫﺬا اﻟﺤﺪﻳﺚ‬.


٠ .‫ة‬,۶ ‫ ﺻ ﺢ وا‬.‫ﺑﺎ‬- ‫ﻓ ﻼ ﻳ ﺸﻴ ﺮ إ ﻻ‬

4.. (1768)- Ebu Hureyre -(radiyallahu ,anh) anlatıyor: uAdamin biri ikiparma-
ğı ile dua ediyordu. Resûlullah (aleyhissâm vesselârn):
**Birle! Birle!** diye m ü d â h â etti.’} ٢٢‫؛‬rm‫؛‬zî,'D a١'avât 1'1.7, (3552); Nesâî,
Sehv 3 7 ,(3 ,3 8 ).]
AÇIKLAMA:
iki' parmağıyla.duâdan m'aksad, dua ederken iki parmağıyla işâret etmesidir.
Hz.-PeygaTnber'(aleyhissalâtü vesselâm),-'te’kid maksadıyla iki kere: “ birîeî”
..buyurmuştur. Birlemesini'söylemesinin sebebi, RabbUlâlemin’in tek olması se-
bebiyledir.
İbtıu ٠ ey٥e ’nin, hadîsin sonunda kaydettiği şöyle bir açıklama var: “ Bu hadi-
sin mânâsı:“ Kîşij duâ d e r k e n şehâde، getirince parraagını kaldıracaksa sa-
dece tek b ir partnağını kaldırsın!” demektir.”

‫ اﻟﻲ‬,‫ ؤذا' زأﺋ ﺚ رﺳﻮلﺀ‬:‫'ﺀﻏﻪ'ﺑﺎل‬.‫ﻻه‬. ‫ص‬ 1 1


528 KUTUfi l SITTEMWITASARl ‫؟‬٠ c i l t .

Aişe. (radıyallahu anhâ)’ye: “ Allah, bize taç ve toprağa elbise giydirmemizi'


em retm em iştir” diyerek indirtir.
2- Hadîste Ukardeşinin k i t a b i l i bakmak da y a sak la ıa k tad ır. Şârihler, bu-'
radaki kitaptan.raaksadın, içerisinde,-Öğrenilmesi herkese vâcib olan ilmin bu-,
'lundugu kitap olmayıp», sâhibi tarafından başkasının bakması arzu edilmeyen
mektup olduğu belirtilir. Belki bu mekuıpta, Sir olan, başkasının nuıttali olması
istenmeyen bazı bilgiler vardır. öyle ise bOyle 'bir mektuba bakmak ateşe bak-
mak gibidir. '
Ateşe bakmak İçin, bazı âlimler“ hadısin siyakından anlaşılacağıiizere insan
.İçin zararlı birşeyolmalıdır١’-demişlerdir. Mamafih, bundan maksadın “ ateşe yak-'
laçmakve yaslanmak” olabileceği, ihtimal olarak belirtilmiştir, üçüncü bir ihti-
mâle gOre mânâsı‫ ؛‬kişi,, kardeşinin 'bakılmasını istemediği bir m e^ıbuna bakmakla
ateşi, gerektiren bir çeye bakmış olmaktadır.
3- Hadisin, sadedinde olduğumuz mevzuya, yani duâ edeni'n hey’et'i meselesi-
ne temas eden kısmı, son- kısmıdır: Duâ ederken avucun açılıp avuç İÇİ yukarı.
gelecek şeki.lde kaldırılması, elin.'sırt kısmı yukarı gelecek şekilde tutularak dua
''edilmemesi, duâ bitince de ellerin yiize^ sürülmesi istenmektedir.
Azîmâbâdî, bu hususta şu açıklamayı yapar: “ Bir şey taleb edene uygun düşe٩
ni-,. elini, taleb ettiği şeye, doğru uzatm-ası, tazarru ile açıp bol ihsanla dolmasını
'istemesi, her iki elini birden, ihsan salıibine doğru kaldırmasıdır. Ancak, k'im
de başına gelen bir belânın kalkmasını-isterse.'sünnetj.'Resûlullah (aleyhissalâtu
'vesselâm)١'a ittibden, ellerin, sırtını semaya kaldırmaktır. Bunun hikmeti, birinci-
de, arzu edden şeyin husUlUyle tefaui etıpek, yâni hayra ermek ümidinde bulun-
mak, ikincide'ise, ^zararlın'in defij^le haj^ra erme ümidinde bulunmaktır.
4- Duânın sOhunda elin yüze çalınması teberriik içindir. Yâni, düâ'ile ellere'
İniniç olan rahmet eserleri,' siirmek suretiyle yüze ulaştırılmış olur.

‫ﻳﺪﻳﻪ'ﻓﻰ‬ ',‫ﻟﺘﻪ‬١ ‫ر ﺳﺮل‬,‫ﺿﻪ ق\ﻟﺖ ]ذﺋﻎ‬ ‫و رﺿﻰ‬ ‫ ج وﻋﻦ‬٢ I


.'‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺒﺨﺎرى‬.[‫ ﺣ ﻰ وﺀﻳﻎ ﺳﺎص إﻻﻫﻮه‬،‫ ﻟﺬﺀا؛‬١

2. (1766)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: ‘'ResûluUâ (âyhissaJâtu veS'


seIâm )düâederkenellerinîöyIekaIdırdıki,koItâğanıbeyâğınıgördûm .'*
[Buhârî, İstiska21.]
6. CİLT DUÂEDENİN HEY’ETİ 529

‫| إ د ا ز؛غ اﻳﺌﻲ‬ ‫ زﺣﻤﺎن رﺳﻮول‬:‫ وص ﻋﻤﺮ ز س اﻗ ﻦ ﻋﻔﻪ ﻵل‬- ٣ İ


.‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ اﻟ ﻀ ﻤﺬ ى‬.[ ‫ ا خ ذ ﺑ ﺎ وﺟﻬ ﺚ‬٠٠٠٠‫ي‬ ‫ﺣﻰ‬ ‫ د د ﺳ ﺎ‬- ‫ﺑ ﻰ اﻟ ﺬ ﻏﺎ ؛ ﻹ‬

3 (176‫) ؟‬- Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: ‘iRemiuilah ( â y h î s â t u


yessek) ellenni dua ederken kaldırınca, o â n yüzlerine sürmedikçe geri bı-
râmazlardı.” [Tirmizl Da'avât 11> (3383).]
AÇIKLAMA:
Bu rivâyet dahi duâdan sonra ellerin yüze-sürülmesinin meşrUiyetini gOsterir.
Bazı ,âlimler şöyle bir mütalaada bulunmuştur: “ Allahu'Teâlâ, duâ edeni hiçbir
zaman bo§ çevirmeyip, kendisi İçin kalkan.ele bir rahmet ulaştırdıgina göre, on-
daki ralımetin en şerefli ve tekrîme en elyak'organ olan-yUze sirâyet ettirilmesi
münâsiptir.”

، ‫ﻳﺄﻫﺘﺌﺘﺌﻪ‬-‫ زﻟﺠ ﻼ ﻛﺄ ن ﺛﺬﻏﻮ‬.‫ ﺋ ﺔ‬--:‫ ﺀﺗﻪ ' ﻗ ﺎ ذ‬-‫ ﻗ ﻪ‬. ‫ﻫﺮﻳﺮة ر ﺿﻰ‬- ‫ وﻋﻦ أف‬- ٤ İ E |

,-:‫ ؤﻗﺎ ل اﻟﺘ ﺮﻣﺬ ى‬، ‫ ا إ ى‬٠‫واﻟﺶ‬ ‫اﻟﺘﺮﻣﺬى‬ ‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬٠‫ أ ﺋ ﺬ ا‬- ‫ أ ﺋ ﻦ‬- ٩‫اﻷ‬ ‫ رﺑﻐﻮ'ﻟﻂ‬٠‫' ﻟ ﺬ‬-.‫زﻗﺎﻻ‬

‫اﻟ ﺸ ﻬﺎ د ة‬ ‫ﻋﻨﺪ‬ ‫اﻟ ﺪ ﻋﺎ ﺀ‬ ‫ ادا 'أ ﻏﺎ ر اﻟﺮﺟﻞ ﺑﺎ'ﺻﺒﻌﻪ ﻓﻰ‬:‫ﻫﺬا اﻟﺤﺪﻳﺚ‬-‫وﻣﻌﻨﻰ‬. ٠


،

‫إﻻ ﺑﺎ ﺻ ﻊ وا ﺣﺪة‬..‫ ﻓ ﻼ ﻳﺸﻨﺮ‬.-


4,. (1768)- ‫ ﻻﻫﺔل‬Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: ‘iAdamın biri iki parma-
ğı ile duâ ediyordu. Resûlu21ah (aleyhissalâtu vesselâıtı):
uBirle! Birle!** diye müdâhale etti. ” fTirmlzî, Da’avât 117, (3552)‫ ؛‬Nesâî,
) S e h 37, (3,.38).‫ ا‬. '
AÇIKLAMA:
iki parmagıyla'duâdan m'aksad, dua'ederken iki parmagıyl'a işâret etmesidir.
Hz.-PeygaTnber (aleyhissalâtu vesselâm),- te’kid maksadıyla- iki kere:, “ birle!”
'buyurmuştur. Birlemesini'söylemesinin sebebij'Rabbülâlemin’in.tek olmasi.se-,
bebiyledir. '
ibnu De^he'nin, hadîsin sonunda kaydettiği- şöyle bir açıklama Yar: “ B'u hadi-,
sin'mânâs!:“ Kİşİj. duâ ederken ‫؟‬ehâdet getirince-parıhağım kaldtracaksa sa-
dece .tek b ir parm ağını kajdjrsınî’» demektir.’’ .

J
j
1 ١ ‫رﺳﻮو‬ '‫ا"'زﺗﺎ‬:‫ﻻ‬.‫ ﻗﺎ‬-''‫ذه‬,‫''ﺀ‬.-٠‫اﻟﻠﻪ‬.‫رﺿﻰ ا‬...‫ﺳﻬﻞ ﺑﻦ ﺳﻌﺪ‬.'‫'و ض‬-‫ا ﺀ‬
530 K Ü T İİS İT T E M U H T A S İ 6. CİLT

: ‫ ﺷ ﻠ ﺜ ﻜ ﺬ ﺍ‬: ‫ ﺯ ﻟ ﻜ ﺬ ﻷ ﺓ ﺫ‬، ‫ ﺫ ﻷ ﻏ ﻔ ﻴ ﺶ‬، ٠‫ ؛ ﺫ ﻁ' ﻳﻠ ﯯ ﺷ ﱵ‬، ٠‫ﻝ'ﻳﺪ‬٠,٠‫ﻉ‬ |

.‫ﺩﺍﻭﺩ‬.‫ ﻭﻋﻘﺪ ﻳﺎﻻﺑﻘﺎﻡ ﺯﺍﻟﺰﺳﺌﻌﲎ[ ﺃﺧﺮﺟﻪ'ﺃﺑﻮ‬،‫'ﻳﺎﻟﺌﯫﻳﻪ‬-‫ﺍﺫﴽﺳﺎﺯ‬

5. (1769)-Sehlibnu Şa^d (radıyallahu anh) aıdatıy.r: “BenResûlulM (aley-


h i s s â t u v e s s e k y ’ın e minberde ne de bir başka şey üzerinde duâ yaparken el-
leriniuzamğımgörmedim. Bilâkis şöyle gördüm” dedi vebaş ve ortapanklarm ı
kapayıp şehâdet parmağını açmış vaziyette İşaret etti. ” [Ebu Dâ٧ud, Salât230,

AÇIKLAMA:
1-^-Burada Resûlullah (aleyhissalâtu,vesselâm)’ın k.ltuk'aJtı’göriinecek §ekü-
.de mübalağalı şekilde kollannı uzatıp kaldırmadığı,belirtiliyor./^^ba/a^aiı'diye
kayıtlamak şarttır. Zira-Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesse!âm‫’ ؛‬in mutad ٠la^
rak dUâ sırasında ellerini kaldırdığı sâbit ve müsellem bir husöstur.' 176,6 numa-
rada geçtiği-'üzere.istisnâî durumlarda da koltuk.altı görülecek şekilde kollarım
kaldırdığı rivayetlerde gelmiştir. .
'2- Şârih'Azîm'âbâdî, bu hadisin, sehl
ftjnu.Sa’d’a sOrulan-bir'sorUya cevap ol-
ma ihtimâlinden bahseder. Bu takdirî soru'şudur: ‘*Resûlullah (aleyhissalâtu ves-
şelâm) m inberdeikenhiçellerinikaldırâduâettim i?” Sehl bu soruya:‘‘Ben
bunu, söylenen şekilde yaptığını görmedim. Ancak, onu vaaz strasmda orta .ve,
başparmaklarınıkapatıpşehâbetpapnrıağıylaiştet&iervaziyettegördüm.Sânki
O, buparmağını teşehhüdsırasınâkaldınyordu” şeklindeçevap vermiştir. Al-
lahu alem. ”
' Hadîsteki.ihhâm bOyle^hir açıklamayı'gerekli

.‫رﺑ ﺨ ﻢ‬ ‫ﺇ ﺫ‬.,:.‫ ر ﺳ ﻮ ل ﺍﻟﺘ ﻪ ﺀ‬J١٠] :Ju. ‫ ن ر ﺿ ﻰ ! ﻧ ﻪ ﻋﻔﻪ‬1 1 ، .‫ وﻋﻰ‬- ٦ Ü


‫ﺻﻐ ﻒ‬ ‫ﻳ ﺮ د ﻫﺘﺎ‬ ‫أن‬ 4\ ‫ﻳﺪ ي‬ ‫ر؛غ‬ ١‫ﺷ ﻪ 'أد‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﻳ ﺸ ﻰ‬ <‫ﺣ ﺚ‬

,.‫واﻟﺘﺮﻣﺬى‬. .‫داود‬.‫أ ﺧﺮ ﺟﻪ أﺑﻮ‬

17/0) (‫ )؛‬Hz. Selmân (radıyallahu anh) anlatıyor:‘‘Resûlullah ( à y h îs s à tu


vesselâm) buyurdular ki:
URabbinizhayiydir.kermıdir.Kıılu duâ É r e k kendisine elini kaldırdığı
zaman, 0 , ederini l^ ç e v im e k te n is tA y a «1er.»» ٢٢irm‫؛‬zî, . a ’avât 118, (355 !)î
E bu 'D âv u d ,S alât3 5 8 , (148S).1, .
‫ﻱ‬. c il t DUÂ EDEn In I ^ Y ٠ETİ 531

AÇIKLAMA:
1" Hayîy, çok haya eden, fazlaca utanan demektir، flaya vâsfını Allah hakkin-
da lügat mânasında.kuilanmak Uygun değildir. Çünkü, lüg.5t olarak,Âaya,^ kişide,
ayıplanma ,ve kınanma-korfeısugibi bir şey sebebiyle hâsıl.'olan değişme ve inki-
sar mânâsına'gelir. BOyle bir hâl Zât-1 Zülcelâl hakkında muhaldir, öyle ise, İÜ-
' gât yOnUyle.‘'‘çok-utanan” mânasına g‫ ؟‬len hayly keliraesi Allah'hakkında
.taillanılınca, bundaki gâye maksüddur. ffeyâdan'maksad-.ve gaye ayıplanacak c y in
yâni hoş.olmayan'-şeyin terki olduğuna gOre, .ulema, Allah h a t o d a Şu mânada
anlamıştır: Allah’ın “ hayiy٠’' 0 İması, kulu memnun edecek şeyi'.yapması,, ona
zarar verecek şeyi terketmesi d'emektir. öyle ise sadedinde olduğumuz hadîsi,
-,‘,‘Cenab-ıHakk,.duâedentaıluna,kulun'hayrmaolan'şeyi mutlaka'
se ap sız , boş bırakm'az” diye anlayacağız. Bu' “ v e ı e ” İşinin ,Cenah-I Hakk’ın
hikmeti muktezâsınca, ya “istediğine aynen kavuşması’[, yahut “ daha'iyisinin
verilmesi” , yalıut da ‘‘sevap verilmesi, gûnahlanmn azaltılması” şeklinde, te-.
, '.cel.li edeceği daha Once belirtilmişti (bak. 1751. hadîs).'
'2- ^erim , istemeden Veren, bol veren mânâsına gelir. Cenâh-1'Hakk’ın vasıf-
lanndan biri ‘.‘istemeden vermek” .'ise,, isteyince.daha çok verir demektir..
.-.BOj^lee laı^l٠, dua, etmeye teşvîk Çilmiş' o lm a m d ır., '
^3--Hadîste kul,'mutlak gelmiştir. Yâni, mU’min,. fâsık, kâSr ayınmı mevcut
değildir. Bâzışârihler ‘‘mû’min’. diye kayıtlamışlardır. Esâsen, kav//duâ’yı ya-
ni dil ile,, sözle olan talebi'sâdece mü’minler yapar, öyle ise,. mU’minin inanarak
. yaptığı.hiçbir duâ boşa gitmeyecektir.'

‫ وا‬٤‫ ش ا ت اذ‬١ ‫ \ ل ر ﺳﻮو‬٠] :‫ﻟﺘﻪ ﻋﺌﻪ ﻷ ل‬١ ‫ وﻋﻦ أف ﻫﺮﻳﺮة ر ض‬- ٧ Ü

‫ ذ ب‬٠ ٠‫ دﻋﺎﺀ ﻣﺮ‬.‫ ر ﻗ ﺎ ر ﻷ ﺛ ﺘ ﺌ ﺠ ﻲ‬, ‫ ا ﻷ ه‬,‫ أ ن‬.‫ زا ﻏﺌ ﯯا‬،‫ ﯪ ﻣ ﻮﻓﻮ ن !اﻻﺟﺎﺑﺔ‬٠‫ و‬، ‫اﻟﺘﺔ‬

‫ أ ﺧ ﺮ ﺟﻪ اﻛ ﺮ ﻣﺬ ى‬.[‫ﻋﺎﻓﻠﻲ ﻻه‬.

7. (1771)-Hz. Ebu Hûreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlüllşâ (aley-


h i s â t u vesselâm) buyurdular ki:
“ AUah.a duâyij Sİze icabet edeceğinden emin olarak yapın. Şunu bilin ki
.Allah.CelleŞdnulıu (bu ٠nan‫؟‬
‫؟‬ l٥ olmayan ve)'gafletle,(başltam ^guliyetlerle)
oyalanan kalbin'duâsıni'kabU l.etm ez.». ,٢٢‫؛‬rm‫؛‬zî, Da.avât 6 6 . (3474)'٠‫إ‬
' A Ç IK L A M A :''
1- Bu hadîs, duânın makbül olmasında gerekli'Olan-nı'Uhim âdablarından bif-
.'kaç'tanesini belirtm ektedir:' ■/. ٠' .:
532 KÜT٧٥ -‫ ؛‬SİTTE MUHTASARI . ٥. c il t

★ Duânın .mutlaka İcâbet gOrecegine, yâni kargılıksjz kalmayacağına kesin-


ilkle inanmaktır.'Tercümede “emin olmak” tabirini'kullandık, halbuki aslında'
mukin kelimesi kullanılmıştır. Bu, yakîn elde etmiş, kesin inanca ulaşmış, hiçbir
tereddüdü kalnıamış gibi'mânalara gelir, emin olmaktan ‫ ؟‬ok-daha kuvvetli.bir.
mânâ İfâde ,eder. -
★ 'Duâ.-ederken kalbin gâfıl olması, Allah’ı veya istediği şeyi düşünn١emesi,
'yaptığı duâ. fiilinin tam', şuurunda olmaması 'demektir..
i Oyalanma olarak tercüme ettiğimiz kelimenin, asil Lâ/ü'n’dir, dili'mizdeki
lehviyat kelimesi ayni'kökten gelir, elenen'dem ektir. Bu-'da, tıpkı ،afief. gibi,
kalbin Allah’tan başka bir şeyle meşguliyetini. İfâde eder.
Yani,.duâ eden kimseni'n'kalbi, .zihni, akil, hayali, kısa.cası letâifdenen bütün'
mânevi'duygu ve cihazları Allah’tan istediğinde‫ ؟‬başka' bir şeyle meşgul olma-
malidir. Aks.i halde, sâdece dille,, gâfilâne yapılacak bi'r.kısım taleplerin makbUl'
olmayacağım Resülullah’(aleyhissalâhı'vesselâm) açık ,bir üslUbla beyan'etmededir.
2- Bu.'hadisin mânâsını te’yîd eden başka rivâyetler de mevcuttur.. Ahme'd ib-
n'u Hantıel (rahimehumullah)’in A'bdullah ibnu A'mr (radıyallahu ,anhümâ)’,dan'
kaydettiği bir rivâyet'şoyie:

‫ اش > زﺟﻖ ي اﻗﻬﺎ اﻟﯫس ﻗﺎﺣﺄﻟﻮة‬.‫ ﺳﺄﻗﻠﻢ‬٠. ‫ ن م ' ﻗ ﺈ ذ ا‬٠٠‫آذ ئ وإﻏﺬﻫﺄ أ ذ ز‬-‫آﺋﺬ ت‬
‫ 'ﻏﺎﺑﻠﻲ‬،‫؟‬İ ‫ دﻋﺎه ص ﻇﻬﻲ‬٠‫ﻳ ﺘ ﺠ ﺐ ﻟﻐﺄب‬ ‫ﻓﺈ ة اﻟﻐﺔ ﻻ‬ ‫ﺑﺎﻻﺟﺎﺑﺔ‬ ‫زآﻟﻘﻠﻢ'ﯮؤﯮذ‬
“ K a lp le r .b ir k a p tır . Bazısı, b a z ış ın d a n « â b a iyi t u t a r (a n la y ışlıd ır), ö y ”
leyse, ey in sa n la r, A llah ’ta n b irşey isteyince, A lla h ’ın i c a b e t e d « i . d e n 'e m i n
o larak , istey in . ‫'؛‬Z ira A lla h , kCndisin'e g âfil b ir.k a lb le fa r k ın d a 'o ln la d a n d u â
e d e n b i r k u la .İcâbet .'etm ez.” -
ÜÇÜNCÜ F A S IL

DUANIN KEYFİYETİ

UMUMİ AÇIKLAMA
Duânm makbûl olması için, duâ edenin hey’eti, taVn yeterli değildir. Duânın
mahiyeti de ehemmiyetlidir. Bir başka ifade ile neler istenmeli, taleb edilmeli­
dir? İşte, bu fasılda duanın keyfiyetini ve mahiyetini açıklayan rivâyetler görüle­
cektir.

1. (1772)- J^udâle İbıiu Ubeyd (radıyallahu anh) anlatıyor: ‘*ResûluIIab (aley-


hissalâtu vesselam) duâ eden bir adamın, duâ sırasında Hz. Peygamber (aleyhis-
salâtu vesselâm)’e salat ve selam okumadığını görmüştü. Hemen:
“ Bu kimse acele etti!” buyurdu. .Semra adamı çağırıp;
‘،Biriniz duâ ederken, Allahu Teâla’ya hamd u senâ ederek başlasın, son­
ra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e salât okusun, sonra da diledi­
ğini istesin” buyurdu.” [Tirmizî/Da’avat 66, (3473, 3475); Ebu Dâvud, Salât
358, (1481); Nesâî, Sehv 48, (3, 44).]
AÇIKLAMA:
1- Bu rivâyet, duânın makbûl olması için mâhiyetçe nasıl olması gerektiği hu-
sûsunda bilgi vermektedir: Allah’a hamd ve sena ile başlanmalı ve mutlaka Re-
sûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a salat u selam okunmalıdır. Böylece Hamdele
ve Salvele okunduktan sonra duâya geçilmelidir. ١
2- HadîsinTirmizı’de gelen bir vechine göre, “ Resûlullah (aleyhissalâtu ves­
selâm) (Ashâbıyla Mescid’de) otururken biri gelerek namaz kılar ve sonra: “ Rab-
534 KLTUB I SITTE MUHTASARI ٥ . c il t

bim bana mağfiret et, bana rahmet et” diye dua eder. ResUlullah (aleyhissalâtu'
vesselâm):
“ Ey namaz kdan k‫§؛‬i, acele ettin. Namazi ktlıp. oturdun,mu, Allah’a lâyık
oldugu şekilde hamdet, bana.salât oku. Sonra Allah’a duâ et” dedi. .Râvi der
ki: “ Bundan, sonra bir başkası daha namaz kıldı, önce Allah’a hamdetti, sonra
Hz. Peyganıber(aleyhlssalâtu.veşselâm).’e salât okudu. ResUlullah (aleyhissalâtu
-vesselâm), buna da.şunu^sOyledi-:- ٠
“ Ey n٠
ainaz.-k٠lan.l٤,i§i'٠d٠ıâ et,' ‫؛‬câbet-gOreceksinî’^’

3- Salât, dua demektir. Hz. Peygamber (aleyhissaiatu. vesse'lâm)’e salât oku-


mak,' O’na'duâ etmektir. 'UmUmiyetle: “ Allahilmme salli ' '
.“ Ey Allah’ım ^uhammed’e.Salât (Mağfiret, rahmet, bereket) et.'...!” diye başla-
yan mesndn, sâbit formülleri vardır.
S^ât keliraesi'dilimizde h e m n ıa z , hem de-duâ kelimeleriyle'karşılanır. Ya-,
ni' Arapça olan s i t sâdece duâ demek değildir, islâm.’ın resmî ibâdeti olan na-
/naz mânasına da kullanılmaktadır.
4- ;D’uâ’nın makbUl olma, âdabından biri de, müîeâkip. hadiste belirtileceği üzere,
.yaptığımız ,duanın Hz.'Peygamber (aleyhişsalâtu'yesselâm)’e salât ile’.söna er-
mesidir.

, ‫ش‬١ ‫ ]ﻫﺎل رﺳﻮل‬.٠‫ رﺻﻰ^ا'ﻟﺘﻪ' ﻋﺸﻪ ىل‬-‫ 'وﻋﻦ ﻋﻤﺰ‬- ٢ jOEl


. ‫ ﻗ ﻼ‬، ‫ ؤا ﻷ ; ض ﻷ ﺋ ﺌ ﺘ ﺬ ﻏﺶ ﻳﻬﻈﻰ ﻏ ﻮ‬. ‫اﻟﻠﻎ\ئ ﺛ ﺬ ذ و ذ ة ذ ا ت ﺀ‬
‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.[‫ ﻋ ﻖ أؤ'ل'اﻟﻘﺔا؛ زأؤﺛﻌﻨﻦ ؤل؛>ث‬,‫ذﯮا‬٠' ‫ وا ﻛ ﺐ‬١‫ﺣ ﻤﻨ ﺮ‬ ‫ﺋﺨﻨﺘﻮﻳﻰ‬
‫'رزس‬,‫ ورﺷﻪ‬،‫ى رﻗﻮﻷ' ﻋﻞ' ﺻﺮ‬.‫اﻟﺘﺮط‬.
‫رﺣﻨﻪ‬ ‫ ل‬٠‫ﻳﺢ‬ ‫ و ا ﺑ ﻌ ﻨ ﻰ ' أ ن اﻟ ﺮاﻛ ﺐ‬.‫"ﻛﺎﻟﻘﺼﺐ‬-‫ﻏﻴﺮ‬٩‫ا'ﻟﻊ‬. ' ‫غ‬ ‫ ا ﻟ ﻘ ﺬ‬- ,:«.‫ﻫ ﺎ ذ ﻗ ﺌ ﺰ‬

‫ﻳﻌﻠﻘﻪ ﻋﻞ آ ﺧﺮة اﻟﺮﺣﻞ أو ﻧﺤﻮﻫﺎ‬-‫ ﺛﻢ‬,.،‫ وﺳﺮك د ﺑ ﻪ إﻟﻰ ا ﺧﺮ ﺗﺮﺣﺎﻟﻪ‬،‫وأزوادد‬,


‫ﻳ ﺠ ﻌﻠ ﻮا‬ ‫ أ ن‬. . . , ‫ﻫ ﻢ‬ ‫ ﺑﺘ ﻬﺎ‬.،,‫ﺑﻤﻬﺘﺰ‬., ‫ﻋ ﻔ ﺪ ه‬ ‫ﻓﻠ ﺴ ﺲ‬ ‫ﻛﺎﻟ ﻌ ﻼ و ة‬

‫ﻏﻴ ﺮ \ ﻣ ﻬ ﻤ ﺔ‬ ‫ﻋﻠﻴ ﻪ ﺗ ﺒ ﻌ ﴼ‬ ‫اﻟ ﺼ ﻼ ة‬.


2,.- (1773)- Hz. Ömer (radıyallahu anh)' anlatıyor: iiR esûlullâialeyhisâtu
vesselâm) buyurdularki: “ Duâ sema fle arz arasmda durur. Bana salât okun-
madıkça, Allah’a-yâksehnez-. ^ n î ,h a ٣ amna.bhıen„y0İc,mun raaşraljası ye-
nnetutmaym. Bana,, duânKon^basmda, ortasmda-ve sonunda'salât okuyun.!”
‫؛‬. c il t DUÂNIN KEYFİYET،' 535

[Tirmizî, Salâ،352, (486). Tirmiz!, bunu H.Z.. Ömer (radıyallahu.anh)’©mevkuf


..o!arak rivâyet'etmiştir. Rez‫ أ‬n '-ise, ,merili oiarak rivâ^^et etmiç'tir.'l
AÇIKLAMA:
. l- Bu rivâyetin, kö§eli paranteze ([. ٠".]) kadar olan kısmı,'Titmizî’de mevcut-
tur've mevkUftUr, yâni'Hz. Ömer’in sözü olarak «kaydedilmiştir. Rezin,' metinde
,görüldüğü üzere, 'tam, olarak, kaydetmiştir ve 'Hz. Peygamber (aleyhissalâtu'ves-
selâm)’e nisbet etmektedir. Merftı -rivâyeti de, varsa, da' sahih olanı mevkUf olma,"
sidir. Ancak.muhakkik ol.an.muhaddisler, bu.çeşit hükmün reyl'e verilemiyecegi
prensibinden hareketle, hadisin hükm.en merfij olduğuna hükmederler.
2- Dua’nın Allah’a yUkselmes'i,. A.llalı’a.mekân izâfesi değildir. Allah’a yiîk~
selme, Kur-’âni bir, tâbirdir ve kabule mazhar olma niânasına gelir: ‫ ﺑ ﻤ ﻤﺪ‬.‫إ ي‬
‫ؤا ﻛ ﻞ'ا ا ﻛ ﺄ ﻟ ﺦ ﻗﺰﻫﻔﺔ‬ ‫ “\ةةاب‬0 ‫ ﻻ‬26‫ ا‬sözler 0?na yükselir. 0 sözleri de sâlih
' :an١el,yükseltir’١.(Fâtır,10).
3- Maşraba teşbihine gelince: 'Yolcu', bineğine yol.eşyalarını.'azığını yükle-
dikten sonra, s.on-olarak, h in i hâcette .kullanmak Uzere maşrabasını. semerin ar-
kası'na takar. Maşraba, yolcu nazarında pek ehemmiyet taŞımaZ. İşte Resûlullah.
(aleyhissalâtu vesseiara), kendisine-yapılaca,kduâyı'(salât), b'u yolcu-Inaşrabasi'
gibi ehemmiyeti olmayan, tâli bir şey kılmamalarını, O’na kıymet verip, duânın,
başında-ve sonunda salav^ta yer vermeleriHi.tenbih ediyor.
. Ebu Süleyman ed-Dâranî 'duânın. âdabını şOyle tesbit et-
miştir:
^-‘‘Allah’tan birtalebin olduğu Zaman: .
Once Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’'a. s ä t okuyarak başla.,
i Sonra, dilediğin talepde bulun,
'A. Sonra, duânı Resûlullah (aleyhissalâtu vesSelâm,)’a sa‫؛‬ât ile sona erdir.
.(Duânı iki .salât arasında yapmalısın), zirâ Cenab-I Hakk, keremiyle, bu iki sa-
lâtı'kabul eder. İki.makbûl.duâ olan'iki.salât ,arasında yer ala'n talebini reddetıpek
.O’nun keremine-muvafık.düşmez.”
Dua’nın kabul şartfan üzerine buna.be.nzer -bir açıklamayı,. Bediüzzaman’dan
kaydetmeyi fay'dalı buluyoruz.- M.erhum, ‘‘M ü ’minin mii’mine en iyiduası nasıl
olmalıdır?” sualine cevap sadedinde,-şu açıklamayı yapar:,
“Elcevap: Esbâb- 1 kabul dairesinde olmalı. Çünkü bâzı şerâit dâhilinde duâ
m âbûl olur. Ş e â - i kabûîün İçtimâi nisbetinde makbûliyeti ziyadeleşir. Ezcümle:
536 KÜTÜB-I S riT E MUHTASARI 6. c il t

Dua edileceği vakit, istiğfar ile mânevi temizlenmeli, sonra makbûl bir dua olan
salavat-ı şerifeyi şefaatçi gibi zikretmeli ve âhirde yine salavât getirmeli. Çünkü
iki makbûl duâmn ortasında bir duâ makbûl olur. Hem, j ^ . /û n i “gıyaben
٠٠/٠ ^^٠1 ^^٠ 1. A ..... 1. A ٠A . ٠
ona duaA etmek“; hem hadîste ٠ve rA ٠٠٠٠^A ... ٠^ A yv A f A ٠٠ ٠>
Kur"ân’da gelen m٠>٠Ae’suı^^^^MuâAarla
٠J /٩^١i ٠i 1‫ ؛‬A ..1 A 1٠
duâ etmek.
a

Meselâ:

١^ ٠^ ١ (j ٥ ٥J۶ ^ ١j ١j ٠İJ١j JJ.Aİ1 Jı ،üj ‫؛‬٠^ j i ^ ١ ،UÜU٠٠١ ..^1‫؛| ؛‬4İîİ


o lİA USj jüJ١ ٥j ۶١‫؛‬. ،.‫؛؛‬i 3i -٠۶
gibi câmî duâlarla duâ etmek; hem hulûs ve huşû ve huzur-u kalb ile duâ etmek;
} ‫؛‬m namazın sonunda, bilhassa sabah namazından sonra; hem mevâki-i mübâre-
kede (mübârek yerlerde), hususen mescidlerde; hem cumada, hususen saat-ı icâ-
bede; hem Şuhum Selâsede (Üç Aylarda), hususen leyâli-i meşhûrede (meşhur
gecelerde); hem Ramazan’da, husûsen Leyle-i Kadir’de dua etmek kabule karîn
olması Rahmet-i ilahiyeden kaviyyen me’muldür. O makbûl duanın ya aynen dün­
yada eseri görünür; veyahut dua olunamn ahiretine ve hayât-ı ebediyesi cihetin­
de makbûl olur. Demek aym maksad yerine gelmezse, duâkabûl olmadı denilmez,
-belki, daha iyi bir sûrette kabûl edilmiş denilir.”

3. (J774)-ffe. İbnu Mes.ucf (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aley-


hissalâtü vesselâm), Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer (radıyallahu anhümâ) beraber otu­
rurlarken ben namaz kılıyordum. (Namazı bitirip) oturunca, Allah'a sena ile
zikretmeye başladım ve arkasından Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a salât
okuyarak devam ettim. Sonra kendim için duada bulundum. (Bu tarzımı beğen­
miş olacak ki) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâni):
“ İste! İstediğin veriliyor. İste! İstediğin veriliyor” dedi” . [Tirmizî, Cum’a
64, (593).]
٠ A Ç IK L A M A :

1- Burada İbnu Mes’ud (radıyallahu anh) salât kelimesi ile kıyamı, rükû ve
34) M e’.sûr, e.serde (hadîste, rivâyette) gelmiş olan demektir.
6. CİLT DÜÂNIN EYFİYETİ 537

.,secdesi olan salâtı yâni namazı.kastetmiştir. Zirâ, sonunda oturduğunu belirt",


mektedir.
2" Resâlullah (aleyhissalâtu. vesselâm)’ın' istediğin veriliyor” buyur-
masıvebunu.tekrarlate’kîdetm esi,ibnuM es’ud(radıyallahu *: ٠ ٠ ,
yurduğu' tarzm, duânın makbdl olma çartlanna uygunlugunu gösterir. Oyle
olmasa^^dı, mUd'âhalesi taslıîhe''müt.e^ldc',0lac.akidi. .

-‫إ ذ \ ذ ئ‬ I ‫ ؤ ﻧ ﻤﺎ ذ 'ا ﻷ ؤ‬.' : ‫ﻗﺎ ل‬ ‫ﻋﻔﻪ‬ ‫ﻛﻌ ﺐ‬ ‫ﺑﻦ‬ ‫أﺑ ﻲ‬ ‫وﻋﻦ‬ ٠٤ İ


‫ا'ا‬٠ ‫ ﺣ ﺤﻪ‬١‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻬ ﻤﺎ اﻟﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى و ص‬.[ ‫ﻷ ﺣ ﺪ ﺑ ﺪ أ ا ﻏ ﺴ ﻪ‬

4. (1775)-Hz. l y y İ b n u K a ’b (radıyalMu a n h )â tıyo r: *'ResûluUah (aley-


bissalâtu vesselâm) birisine duâ edeceği vakitOncekendisine-dtıâ’ederekbaşlar-
d i.’.'pjrm lzb.D a’avât.10, (338,2).1. ' . '
AÇIKLAMA;
1- Bu rivâyet, Müslim’de Hz.'Musa ile Hz. Hızır 'kıssasının hidâyetinde bir
kısım ziyâde i'le.'yer almıştır: *ResûlulH (aleyhissitu vesselâm), herhangi bir
Peygamber’e duâ etmek isteyince kendinden başlardı’[
2- 'Ancak hemen.'ifâde'edelim ki.,'bu hadîste belirtilen husUs Resûlullah (aley-
hissalâtu.vesselâm)’ın.,mûstemir ve muttarid bir âdetini, prensibini İfâde etme-
-mektedir.,'Çûnkû, ,kendisine hiç .yer Yermeden yaptığı duâ örnekleri vardır.
Hz. Hâcer kıssasında; ‫ؤةزﻟﻢ ﻟ ﻜ ﺎ ئ ' ى ا ﺋﻴ ﯫ‬-'‫ذﻗﺎﺟﻠﻖ ﻟﺰ ﺛﺰﻛﺚ‬٠‫'ﻗﺰﺣﺰ اﻟﺌﺔ أﻟﻢ ا‬
“ AMahİşn٠âtt»în. annesine rahmet.buyursun, zemzem,»‫ ؛‬akmaya bıraksay-
dj'tatil bir'pm ar-olacaktı” der.
Hassân-ibnu SâbR (radıyallahu anh)' içi^yaptıgı duâda da şöyle demiştir;
‫ اﻗﺪس‬,‫ ﺀدة " ر و ح‬..,‫ “ آﻟﺌﺒﻠﻢ‬R ab b ra onu'-Rûhu’I-Kudüs’le (Cebrail) takyiye et,
güçlendir.”
'Ibnu Abbâs'(radıyallahu anhüm â)’‫ ؛‬da, .şöyle d u â etmiştir:-

,:‫ ﻋﺘﻪ ﻗﺎو‬.‫اﻟﺘﻪ‬..‫وﻋﻦ أف ﻣﺼﺢ اﻟﻤﻘﺮاﻧﻰ 'ﻋﻦ أﻟﻰ' زﻫﻴﺮ اﺷﺮى رﺿﻰ‬
‫ ذ ز ق‬،‫ ق ﺷﺢ ؤ( 'اﺷﺴﴼﻟﺔ‬٠‫ا ةا ث ﻫﺔ ذأﻳﺊ\ ﻏ ﺰ رﺟﻞ‬ ‫ﺑﻰ‬.' ‫]اﺣﺰﺟﺬا ﻣﻊ‬
538 KÜTÜB.İ S İH E MUHTASAM- 6.CİLT

‫ﻳﻠﻢ‬٠‫ﺛﻰ؛ت‬.-‫اﻟﻰ‬: :‫ ﻣﻞ‬٠ ،‫إذ' ﺋﺌﻠﻢ‬-‫ أؤﺟ ﺐ‬:‫ﻫﺎل‬٤ ،‫ ﻳ ﺴ ﺦ ﻳﺌﻦ‬. ‫رﺳﻮل ^اﻟﺘﻪ‬,


-.[‫ ﻧﺄﻟﺒﻦ‬،‫'ﺛﺎ ﺛﻼ'ن اﻧﺠﺦ ﻳﺂﻳﻴﻦ‬:'‫ ﻗ ﻞ ﻟﻤﺈذﻳﻠﻲ‬،‫ ﻧﺎﺋ ﺼﻨﻠﻰ‬،‫اآﻳﻬﺬ‬, :‫ اﻟﺘﻪ؟ ﻗﺎق‬,‫ﺗﺎرﺳﻮق‬
. . , , . .‫د‬
. ‫اﺑ ﻮز دا و د‬
‫ ا‬- -.'‫أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬

'. ‫أ و ا ﺑ ﺎ ر‬-‫ﻧﻪ اﻟ ﺠﺜ ﺔ‬ ‫ﺛﺴﴼ ﻳﻮﺟﺐ‬ ‫ا ذا ﻓ ﻌ ﻞ‬ :‫أؤﺟﻤﻦﺀ‬:


5. (1776) - £ ٥٥ Musabbih d-Makra’î, Ebu Z l e y r e n -lm e y n (radıyallahu
anh)’den naklen anlatıyor: “BirgeceResûlullah (aleyhissalâtu vesselam) ilebe-
raber çıktık. Derken biradmna rastladık. Sual (ve A lla h * ! talep) hususunda çok
ısrarlıidi. R e sû M â (â y h is sâ tü vesselam) onu dinlemeközeredurakladı. Ve:
‘*Eğer (duâyı) sonlandırırsa vâcîb ٠ld«î” buyurdu. Kendisine:
“Ne ile soândmrsa ey Allah’ın Resûlü!**deıüldi.
. “ Âmîn.de,'»'’ ded.i,٠uza!^la§tı. Adama,:
“ Ey fidanl duÖM âmînle 'tamamla ve.de gözün aydm.olsun‫؟‬-” dedi. ” [Ebu
D âvud,.Salâtl72,'(938)J^ : ■ : / .''■ . '- '- • . 'i .
AÇIKLAMA:
,1'- 'Tîbî hadîsten şu neticeyi, çıkarır: “ Bu hadîsjdua eden kimseye,-duânın So-
nunda amîn demesinin mUstehab olduğuna delildir. Ancak imâ,m, duâ' ediyor ve
cemaat amîn diyorsa, imâmın aynca.âmin'demesine hâcet yoktur, cemâatin âmi--
n i ile ,iktifa eder,.” -Aliyyu’l-Kâri, bu görü.şe katılmaz: “ Namazda, kıyasa gOre
imam' da âmin demelidir, 'pamaz-dışındada. uygun olanı hem iraam, hem cemaat,
her'ikisinin, de ^ n .‫؟‬ekmesidir” der.
‫ ة‬- Hadîste geçen.“ vaçîb.oîdu,’..'tâbiri “ cennet.'vâci.b oldu-” demektir.
BOylece. ResUlullah (aleyhiŞsalâtU'vesselâm) duâda ısrar etmeyi, 'mUbâlagaya
yer vermeyi.teşvik eöniş olmalıdır.. Az.ve ısfarsız duâ bir nevî'istigna,alâmeti-
-dir, 'kulluk edebine yakışmaz. 'Duâda iSrar,.pekçok -hadîste övülmüştür.^

,‫ ذ ﻏﺎ‬.‫ ذا‬.‫ إ‬I ‫رﺳﻮن ﻟﻠﻪ‬ ‫ذﻻد‬ :J ü ‫س رض ﻟﻠﻪ ئ‬ ‫وﻋﻦ أ‬ ‫ا‬٦


‫ﻫﻌﻲ‬ ‫ وﻟﻜﻦ‬، ‫ﺚ‬ ‫ ا ذ ﺣ ﺶ أ ن ﺑ‬. ‫ ﻟ ﺜ ﻴ ﺈ‬١ '.‫إ ن ﻳﻨﺚ‬ (‫اﺀﻫﺬغ‬ :‫ ﻻ ﺗﻘﻒ‬٠ ‫; أ ﺣ ﻨ ﺮ ﻟ ﻢ‬
‫ﻟﻢ‬٠‫اﻟﺌﺬ‬

‫ ﺧﺎن‬٠‫'اﻟﺸﻲ‬ ‫إ أﺧﺮﺟﻪ‬٠[‫ﻷ ﺳﺘﻜﺮه ﻟﺬ‬ ‫ ﺛﺘﺎذى‬۵ ‫ ﺋﺈن' ا‬،‫اﺷﯫﻛﺬ‬.

‫ وﻧ ﻔ ﻰ راﻟﺘﺮذد‬،‫اﻟﺠﺪ‬. ,:((‫ﻫﺮﻣﺠﺰة ﺑﺜ ﺠ ﻮه واﻟﻐﺰﻟﻢ‬.‫ أ ﻻ اﻟﻔ ﺴﺎﻧ ﻰ ﻏ ﻦ أف‬: ‫ و ﻟ ﻼ‬.


6. c il t DUANIN KEYFİVETİ 539

6. (1777)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: *‘Resûlullah (aleyhişsalâtu ves­


selam) buyurdular ki:
..Sizden biri duâ edince ..Ya Rabb dilersen ben! affet! Ya Rabb dilersen
bana rahmet et!” demesin. Bilâkis, azimle (kesin bir üslûbla) istesin, zira
Allah Teâla Hâzretlerî.ni kimse icbar edemez.” [Bu hârî; Da’ayât 21, Tevhîd
31; Müslim, Zikr 7, (2678-79); Muvatta, Kur’ân 28 (1, 213); Tirmizî, Da’avât
79 (3492); Ebu Dâvud, Salât 358, (1483); İbnu Mâce, Duâ 8, (3854).]
AÇIKLAMA:
1. Bu rivâyet, yapmak istediği herşeyi Allah’ın meşietine bırakmakla emre­
dilmiş olan mü’minin (Kehf 24) Allah’tan talebettiği şeyde azimli davranmasını,
Allah’ın meşîetine (yani dilemesine) bırakmadan, kesin bir üslûbla istemesini em­
retmektedir.
Bâzı âlimler, buradaki azmin mânâsım “*icabet hususunda Allah hakkında hüsn-i
zan etmeM r” diye te’vîl etmişlerdir.
2- Hadîsin Müslim’de gelen bir vechindei۶‫؛‬j)l ‫؛‬٠٤٠‫!؛‬j . . Rağbeti büyültsün”
emreder. Bu ifâde şârihlerce: “Duayı tekrar etmek, ısrarla üzerinde durmak sû-
retiyle duâda mübâlağa etsin” diye anlaşılmıştır. Mamafih, bununla * büyük ve
çok şeylerin istenmesi emredildiği” de anlaşılmıştır. Bu son mânâyı te’yîd eden
bir karîne aynı hadîsin sonunda yer alanij; ‫؛‬٠i i t l ٠a ‫ ؛‬Ü٤.Zîrâ Allah’a hiç­
bir şey büyük gelmez” ifâdesidir.
3- Hadîs, ‫؛‬Cenâb-ı Hakk’tan azimle, ısrarla istemek gerektiğini, **dilersen af­
fet, dilersen rızık ver...” gibi Allah’ın dilemesine (meşietine) bırakmamak ge­
rektiğini ifâde ettikten sonra bunun sebebini son cümlede belirtmektedir: “ Allah
Teâla HaZretleri’ni kimse icbâr edemez.” Zîrâ “ dilersen” tabiri, mecbur edil­
mesi mümkün olan kimseler hakkında kullanılması münâsiptir ve nezâket ifâde
eder. Cenâb-ı Hakk ise bundan münezzehtir, öyle ise meşîete tâlik etmenin bir
ifâdesi yoktur.
Hadîsteki yasağı izah sadedinde, ‘*Dilersen affet... ” gibi meşîete tâlik edilen
ifadelerde talebedilen şey ve talepde bulunulan Zât hakkında bir nevi istiğna mâ­
nâsı mevcuttur” dahi denmiştir. İki mânâ da sahîh ise de, önceki evlâdır.
İbnu Battâl der ki: “ Bu hadîsten, kişinin duâ ederken, matlûbunu, elinden ge­
len bütün gayreti sarfederek talebetmesi, isteğine icâbet edileceği husûsuhda ümid
içinde bülunması, fakat -Kerîm olan bir Zât’tan talepde bulunması haysiyyetiyle-
asla ümîtsizliğe düşmemesi gerektiği anlaşılmaktadır.”
54. KÜTÜB.İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

-Ibnu Uyeyne de §öyle٠demiştir:. “-Kiçiyi,. kusurunun büyüklüğü, (ümitsizliğe


.sevkederek) duâ etmesine-mâni. olraamaldır٠.Zira, .Cenâb-1 Hakk, mahlûkatının
en- kötüsü olan iblisin bile duâsma İcâbet etmiştir. Zira iblis: *İDsanların tekrar
M eceklerigm eka darbm m m etver!” 6.âd& M M \ “ Sen, kendisine mühlet
verilenlerdensin” (A’râf ,14-15) diyerek duâsmı.kabul etti” .

.‫اﻟ ﯫ س‬ ‫ﻧﺠﺶ‬ ‫ﻏﻊ‬ ,‫ﺑ ﻰ‬ û ] :‫ﯪ و‬ ‫ﻋﻨﻪ‬

.‫ﺗﻤﻠﻢ‬٧ ‫اﻻ ا‬. ٧ \ ‫ ﺟ ﻪ‬/‫أ‬ . [ ‫ﻣ ﻦ ﻋﻨ ﻖ ز ا ش‬ ( ‫ ى‬٠‫أ ﺣ ﻲ‬ ‫ار‬

‫أ ى' أ ر ﻓ ﻘ ﻮ ا‬ ((١. - .' '^ ^ ) )

7. (1778) - ‫ ﻻه ﺀ‬Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: i^Bir sefere (Hayber seferi)


ç â ım ş ti H â(yolda, birara)yiseksesietekbîrgetirmeyeha§ladi. Bunmiize-
nne H z: Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) (m ûdâhâ ederek):
’..'“ Nefislerinize -karşı merhametli olun. Zira 'sizler, sağır birisine hitabet-
miyorsunuz, muhâtabımz g3ib de, değil. Sizler gören, İşiten, (nerede olsanız)
sizinle olan bir Z ât’a, A llh ’a hitabediyorsunuz.- Dua ettiğiniz z a t,h e r biri-,
nize,'' .bineğinin Ijoynundan daha yakındır” dedi.” ‫؛‬Buhârî, Da’avât 50, 67,'
Gihâd 131, Meğâzî 38, Kader 7, Tevhid 9; Müslim, Zikr 44, (2-704)‫ ؛‬Tirmizl,
'ö a ’avât 3-, 59, ‫ ا‬3371, .3457)'‫ ؛‬Ebû ,D'âvud-, Salât 361, (1526, 1527, 1528).!
.'AÇIKLAMA:.'- t. '
1 Bu hadiste, tekbîr “ duâ” olarak tavsi‫ ؟‬edilmektedir.- Tekhir, bir talep İçin
degil, zikrullah.i^in söylenmiş olrnaSına ragmen duâ olarak tavsifi, asimda dua-
’‫ ؟‬m'da zikrin de-bir ibadet, yani'kulluk tezâhûrü olmasından ileri gelir.
2- Yüksek sesle tekbir getirenlere ResUlullah (aleyhissalâtu vesşelâm)’m, “ Ne-'
fişlerinize karşı merhametli olun” buyurmasl,.gereksiz yere kendinizi yorma-
yın demektir. Z ira tekbir, alçak sesle' de olsa, Çenâb-1 HaW٤ işitecektir.

: ‫ ةﻟ ﻮأا‬. ‫ ة ^ ^' ز ز ﻷ‬. ‫اﻟ ﺘ ﻪ‬ ‫و ﺳﻮد‬ ‫ ع‬٠ ‫]س‬ ' : ‫ ل‬١‫ق‬ ‫ﻋﺌﻪ‬ ‫اﻟﻠ ﻪ‬ ‫ر ﺿﻰ‬ ‫^ ذ‬ ‫وﻋﻦ‬ - ٨

.‫ اﻟﻰ آﺧﺮ اﻟﺤﺪﻳﺚ‬.‫ﻋﻞ أ ﻧ ﻐ ﺒ ﻜ ﻢ إ ﻧ ﻜ ﻢ ﻻ ﺗﺪﻋﻮن؛‬- ‫ ارﺑﻌﻮا‬-‫ا اﻓﻨﺎس‬٠


‫ )أل‬: ‫ ف ﺑﻌﺾ ا ﺑ ﺦ‬.( ١)
6. c il t DUÂNIN KEYFİYETİ 541

‫'ﻧﻐﺰة ﻧﻬﺆش‬:‫ﻓﺎ'ل‬٤‫ﺋﺘﺎﻟﻢ'اﻗﺌﺘﺆ؟‬..‫ أق س؛‬:‫ ﻧﻘﺎو‬،‫ﺗﻢ اﻟﺴﺔ‬، ‫'اﻟﻠﻴﺰ إ ر أﺗﻼئ‬


‫ﻟﺘﻮغ‬٠‫ؤ‬ ،‫ﻳﺊ اﻟﯫو‬.‫ ؤاأﻗﺰز‬،‫ ﻫﺈة ﻗﺘﺎﻟﻢ اﻟﺌﺌﺘﺆ دﺣﻮل اﻟﺠﺌﺆ‬:‫'ﻗﺎل‬,.‫ﺑﻬﺎ أﻧﺠﻮﻳﻘﺎ اﻧﻐﺮ‬
۶ ‫تﺀﺧﺂ‬.‫ ز‬، ‫ ﻗ ﺪ ا ﻟ ﺠ ﺒ ﻨ ﻠ ﺪ ﻗ ﺰ‬:‫ﻗﺎل‬.،,‫ؤاﺟﺰام‬.‫ ﻗﺎةا اﺻﻸل‬:‫زﻏﻼ''ﻵل‬
'‫ا‬,[‫ اﻳﻼ'ة ﻗﺘﻠﺬ اذﺗﺎةة‬:،İ١İ٥۵ ‫ ة ث'ا‬٠',.'‫ﻗﺎل‬٤.,',،.‫إر أﺗﴼ ث اﻟﻬﺔذ‬..‫ ااﺗﻴﻠﻢ‬:‫;ﻵد‬
:‫أا ﺟ ﻪ اﻟﺮﻣﺪى‬
'8 . .(177‫)و‬- Hz. h ’âz (radıyaJlhu anh) anlatıy.r: iiResûIuIIâh (aleyhissaMtu
vesselam), bir kimsenin: “ ‫” ﻷر‬Rabhi senden nimetin kemâlini talebediyorum
:dediğini işitmişü. Sordu
N،‘‫؛‬m e ‫ ?’«؛‬n kemâli nedir
.Bu bir duidır, onunla dua edip, onunla hayır (çok mal) ûmîd ettinri“ dedi“
:(Resûlullah (aleyhissalâtu yesselâm
” Sordum, zira, nim,etin kemâli cennete girmektir, ateşten kurtulm aktır “
.: dedi. Bir feaşkasının da şOyİe sOyled'igini İşitti
:Ey celâl ve İkrâm sâhibi Rabbim!” Hemen şunu söyledi“
Duânaicâbet.edilmiştir,'(ne arzu ediyorsam.‘ ' '
:kaşının
:Ya Rabbi senden sabır istiyorum!” dediğini İçilmişti, ona da ‘
Allah’tan bela istedin, afiyet de iste!” dedi. [Tirmizî, Da’av.ât“ 99 , (3524) ٠١
. , ' - : AÇIKLAMA
-Eu hadîste, duâ.ederken talep edilfen temâmu’n-nimetin ne Olduğu hususun -1
-da talep eden kimseyi,.işitince,'bununla-neyi talebetmekte olduğunu sormuş
tur.Adam ‘-‘MUstecab bir duâ' o'larak. o'nunla' duâ ediyorum, 0 sayede arzum yerine
,-geliyor” demek istemiş, hayır kelimesiyle de matlûbunu belirtmiştir.- BOylece an
aşılmıştır k i,“ pokm a/’ istemektedir.-Nitekim!‫ ؛‬١ ۶ ^ ^ i l ‘-٤Birinize ölüm, gel
diği-zaman eğer mal ,bırakıyorsa...” (Bakara 180) .mealindeki ayette haYjr
-kelimesi “ma/”"mânâsında kullanılmıştır. Resûlullah (aleyhissalâm vesselâm) ada
-mın'davranışım.red ve-tashih maksadıyla: “ Temâmu’n-nimet (yani nimetin ke
malitamamlariması) cennettir,'ateşten kurtulm aktır’.’ açıklamasını yapar. 'Bu
-sözleriyle şu âyeti hatırlatmış olmaktadır: “ ...Ateşten uzaklaştırılıp cennete so
kulan,-kimseartık kurtulm uştur...” (Âl-i İmrân 185). ١
542' KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT

2" Hadîste geçen ceia/ve i j t n s a / i i ٥i İ i r i y l e , “B ö y ü ve azame‫ ؛‬s l 6 i ,


dostlarına yâni ven kullanna İkramı bol olan A llâ ” '
'(aleyhissalâtu vessekyıU ı “Ya Zel celâl Ve'l-İkrâm” diyerek duâya başlayan
kimseye: “ Duâna îcâbet edMm‫§؛‬t‫؛‬r, ne arzu edJyorsan .durma îsteî” demesini
değerlendiren âlimler, bu sOzle başlanan duânın mUstecab .laeağı hükmünü Ç1-
karmışlardır.

‫ﻳﺸﺞ^ب‬ . ‫ش‬١‫ذ'رﺳﻮو‬,‫ ]ﺣﻤﺎ‬:‫ا ﯪ'ﻟﺖ‬٠‫ ﺀ‬٠‫ د ة رﻏﻰ اﻟﺬ‬٠‫ وﺀن'ﺀا‬- ٩


.[‫ئ‬٧‫ غ ﻟﻤﺎ ﺳﻮى ب‬٠‫ وﻳﺬ‬،‫ﺀاﺀ‬٠‫اﻟﺠﻮاﻣﻊ ﻳﻦ اﻷ‬
٠
9. (178.)- . . . Âişe (radıyallahu anhâ) anlatjy.r: “Resûlullah (aleyhissalatu
vesseMm) özlü düâlan tercih eder, diğerlerinibırârdı.” [Ebu Dâ٧ud, Salât 358,
(1482).) . . '
A Ç IK L A M A :
1- Özlü diye tercüme ettiğimiz kelimenin asil kelimesinin cem’i (çoğulu)
olan-cevârnl’dir. Az kelime' .ile'çok'mânâ ihtiva eden demektir Çok mânadan-
mak'sad, hem dtinyaya.hem'de âhirete ait hayjrlardtr. §ü âyet-i kerîme özlü duâ-
ya en güzel örnektir:
.‫ا ﻵ ﺧﺮة ﺧ ﻆ زﺑﻘﺎ ﻋ ﺪا ب اﻟﯫو‬ ‫زق‬ ‫ ﻏ ﺘ ﺎ ﺧ ﺘ ﺔ‬١ ‫ ا ﻗﺎ ﻓﻰ‬١‫ﺋﻲ‬
‘.‘Rabbimiz,.bize.dünyada da âhirette de.'‫؛‬y‫؛‬lik ver ve bîzî.ateşten koru”
(.Bakara, 201).' Dünya ve âhi'ret İçin' afiyet talebeden düâlar da bOyledir.
Aliyyü'’l-Kâri.der ki;. “ Câmi’ '(özlü) duâlardan'maksad, her çeşit sâlih gayele-
ri. cemeden‘, A»ahu .Teâla hazretlerine.övgüyü,.senâyı .ve' isteme âdabını ceme-
den.duâlardır” .
ımasl şöyle;
el-Muzhiîr'in açıklamasi şöyle: *'*Bunlar
‘'*Bunlar ke.limeleri az, mânâları çok ofen
az_,'mânâları olaj dün-
ya ve âhi'ret meselçlerine.
?rine- şâmil
şâmil'duâlardır..
'duâlardır.. §u
§ü du'âda olduğu'gibi:
olduğu gibi:
‫ ي اﻟﺪ ي ؤاﻟﺬي ؤأ ﻵﺑ ﺰآ‬.'‫ ا ' ﺋ ﺰ ذا ﻷاﻗﺔ‬. ‫آ| ﻳ ﺆ "إ ر آت|“ ﻟ ﺬ‬
“A llâ m , senden af,
at, âI ,, dünya
I n y a veâhire
ve âhiredm
٠ im -için
‫ ؛؟؛‬n â/îyet,
. | e t , diliyorum.”
iiy o r a m . ” ‫؛‬,§ü duâ
da bir başka 'örnektir: '
‫م‬٠ ' - ٠

‫اﻧﻔﺪ ئ ؤاﻓﻘ ﻰ ؤاﻟﺬﻓﺎ ف ؤاﻟﻴﺶ‬


”Allâtmsendenhidâyet, takva (Allah korkusu), iffet(dünyevîarzfilârdanko-
runma), ve (gönül) zenginliği istiyorum.)*
6. c il t DUANIN KEYFİYET‫' ؛‬ 543

Ru'Orn.ekler hep,ResûJu!Jah (a‫؛‬eyh‫؛‬ssaiâtu YesseJ,âm)’,tan mervî me'sûr duâlar-


dır.. Dikkat edilirse taleb edilen ?eyler hep mutlaktır: Hidâyet, takva,jffeti zen-
ginlik. Böylece dünyevi,,, uhrevi,' maddi ve mânevî her .çeşidi kastedilmiş'
',.imaktadır. Câ'mi (Özlü) kelâm deyince bu. kastedilmektedir.
ResUlullah (aleyhissalâtu vesse'lâm) bir hadîslerinde, .'‘BanaCevârnlu’l-keMm
(özlü .sözler) .verildi”'-buyurur.

. ‫]ﻛﺄث وﺳﻮو ﻟﻠﻪ‬ rju ‫ﻋﻪ‬ ‫ و ﻋ ﻦ ;ﻳﻦ ﻣ ﺴ ﻮد رﺿﻰ ﻟﻠﻪ‬- ١ ٠ I


.'‫أﺑﻮ داود‬.'‫ أﺧﺮﺟﻬﻤﺎ‬.[‫ زﻟﻴﺴﺌﻴﺮ ﻣﻼﺛﴼ‬،‫ﺋﺜﺠﺌﺔ أن ﺛﺬﻏﻮ ﺋﻼﺛﺂ‬
10. (1781)-Wz.'.Ânu,A^es’ud (radıyallahu.anh) anlatıyor:
hissalâtu vesselâtn) duâyrüç kere yapmaktan, İstiğfarı üç kere yapmaktan hoş-
^amrd.''.tEbu'Davûd, Salât 361, (1524)..].'
. A Ç IK L A M A
Daha ö.nce'de geçtiği' üzere., Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ısrar ve
''.tekrar tavsiye"etmektedir. Bu.rivâyet, ResUlulIah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın, duâ
veya.istiğfer ettigi zaman'٠.ü،er sefe‫ ؟‬tekrarladığım.göstermektedir.
İJ
j
٠٠٠j
4 ‫؟‬١ <J
١İ
] i
juA
A
P4l
j
١ ^ fjfi• —^ f
SS ،J
l
١ J İJ ^

5İ ، ] . ، ٣٠‫ ؟‬٠‫ ؛‬٠٠٠i (‫^؛‬ L5‫ ؛‬J ٠J ٠۶‫؛‬ ،J ‫؛‬٥٠١ ١٠^^ ( .^ * ^ ١‫؛‬ 4 ٠١٠‫ ؛‬. ‫^ ؛‬
١fl i u J ١ A٥- > ١

-‫؛‬١٤٠(٠٠^،1٤!.^ (.^١^ ١٠I ٠٠I ' ، ^ y L Sf ] :J ü ^ J ١‫ ؟‬J j


r ^ j 5..J.]• ?‫؛‬

1. {l7S2)r Hz. Ebü Hûreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "‘ResûMlah (aley-


hissalâtu vesselam) buyurdular ki: “ Acele etmediği müddetçe her birinizin du-
âsma icâbet o lunur^ncak şöyle diyerek acele eden var: ،.Ben Rabbime duâ
ettim duâmı kabul etmedi.” [Buhârî, Da’avât 22; Müslim, Zikr 92, (2735);
Muvatta. Kur’ân 29 (I, 213); Tirmizî, Da’avât 145, (3602,3603); Ebu Dâvud,
Salât 358, (1484).^
Müslim ’itt diğer bir rivayeti şöyledir: “ Kul, günah talebetmedikçe veya sıla-ı
rahm’ın kopmasını istemedikçe duâsı icâbet görmeye (kabul edilmeye) deva,m
eder.”
Tirmizrnin bir diğer rivâyetinde şöyledir: “ Allah’a duâ eden herkese Allah
icâbet eder. Bu icâbet, ya dünyada peşin olur, ya da âhirete saklanır, yahut da
duâ ettiği miktarca günahından affedilmek sûretiyle olur, yeter ki günah talebet-
menüş veya sıla-ı rahmin kopmasmı istememiş olsun, ya da acele etmemiş olsun.’’
٥. CJLT MÜTEFF.RRİK. HADİSLER 545

A Ç IK LA M A :
ResûluWah-(aleyhissalâtu vesselâm). bu hadîslerinde'duâ eden insanların.bir
zaafına dikkat ‫ ؟‬ekmektedir: isti’cal, yani acelecilik. Bir başka. İfâde.ile duânın
'hemen karşılığını görme arzusu. Müsüm’in.bir rivayetinde ,“ Ya Rasulallah ‫' ﻷ ط‬-
nedir‫ ’’ ؟‬diye sorulunca şu.açıklamayı y a p a r : '
٠٤Duâ ettim, ettim de hiçbir neticesini görmedim” ,der ve o anda.dnâyı ter-
keder.” §u halde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), duânın terkine sev-
kedecek bir'aceleciliği.hoş görmüyçr. Bu.sebeple, her.hâl-u kârda duâ etmeye
deva'm edilmesi i‫ ؟‬in٠,duânın mutlaka netice vereceğini kesin bir dille İfâde ettik-
ten sonra' bu kabUlUn şu suretlerden biriyle olacağını belirtir:
Ya ,istege uygun olarak, dünyada.göriilecek b'ir şekilde, makbUl olur.
, 2-.,Ya âhirette veril'mek üze.re sevap ta.kdir edilir.
3- Yahut gUnahları- affedilir.’’
§u halde, bu hadis, neticeye hi‫ ؟‬aldırmadan duâ etmeye, Allah’tan'hayırlı şey-
le'r istemeye devam, etmeye teşvik etmektedir. Duâyı ibâdetin, kulluğun bir gere-
gibilip, ara'vermedendevam'etmelidir. Mü’min٠ibâdettenusanmaz,..zatenhayatinin
gayesi ibadet ve kulluktur zira^Allah.insanları sadece’ve sadece İbâdet İçin yarat-',
mış bulunmaktadır (Zâriyat 56). Icâbetin gecikmesi, henUz vakti gelmediğinden,
yahut daha ‫؟‬ok ibadet edi۶,mübâlağa göstermesi geregindendir. Zira,'önce de
belirtildiği'gibi, Cenâb-1 Hakkduâda möbâlağa.ve .ısrarı sevmekte, çok duâ eden-,
-lerin duâsımkabul b u y u r m a k t a d ı r . '

‫ﻷ ﺛﺬش؛‬ I ‫ال وﻣﺮو اﻟﻠﻪ‬٠] ’S i . ‫ ظ‬۵١ ‫وﺿﻰ‬ ‫ ل وﻋﻦ‬٢


‫ا‬.‫ ﻧ ﻸ ﺛﺬﯮ‬،‫''اؤﻷ ﺋﺬﻏﻮا ﻋ ﺰ ﺟﺪﻣﻜﻢ‬،‫أؤﻷؤرﻟﻢ‬ ) .‫ؤﻷ ﺛﺬﻫﻮ‬ ،١‫ﻏﺰ أ ذ ﺳ ﺊ‬
.[(^1 ‫ ﻳ ﺴ ﺠﻴ ﺐ‬،‫ ﺳﺎﻏﻪ ﺗ ﻖ ﻧﻬﺎ ﻏﻄﺎة‬.‫؛ ﻣﻦ اﻟﺜﻪ‬١‫ﻏ ﺰ ا ;اﻟ ﺊ( ﻷ دؤاﻓﻘﻮ‬
.‫ أ ﺧﺮ ﺟﻪ أﺑﻮ دا و د‬.

‫ ' واﻟ ﻌ ﻄﺎ ﺀ‬، ‫ 'اﻟ ﻐ ﻮا ل‬: « ‫ واﻟﺌ ﺰ‬.


2. (1783)- Hz. Câbîr (radıyallahu .anh).anlatıyor:, üRpsûluHâ (âyhissitu
vesselâm) buFdular ki: ‘.NefisJeriniZin ,aleyhine duâ. etmeyin,' ‫؟‬ocuklarım-

.‫أى ﺛ ﻼ ﺗﻮاﻓﻖ‬. ( ١.)


546 KUTUB-l SITTE MUHTASARI ٥ .'CILT

Z inaleyhine de duâ etmeyin, hizmetçderînizin aieyhijie de dua etmeyin. Ma‫؛‬-


‫؛‬armjzm aîeyhine'.'de duâ etmeyin. 0 ‫؛‬a ki, A‫؛؛‬١n duâiarj kabu’ah ‫ ؛‬ettiği saate
rastgeJir de, istediğiniz kabu‫ ؛‬ediiiverir.».’ [Ebu D'âvud, Salât 362, ( 1532).]
:A Ç !K 1A M A
l- Burada yasaklanan “aleyhe duâ” dan maksad dilimizde beddua \ey&ilenç
dediğim‫؛‬z.,‫؛‬yâni kOtti temennilerde bulunmaktır. Kiginin kendisi İçin, “ Göz-'eydir١
ler‫؛‬m'.körolsun١’'‫؛‬.§evladı İçin, “Allah canını alsın”; ma'lı 'İçin, “ y.'k olsun, ate
-o lsu n ..'.g ib i sözler sa'rfetmesidir. ,İnsaHlar çoğu kere bu çeşit sözleri çok sami
-mi .olmaksızın, bi'r dil alışkanlığı, şeklinde sıkça ku'llanırlar. i'ş.te bu hadiste,. Re'
'.,sUlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bu hareketin m.ü’minl'ik edebine uymadığını-
dilimizi, zihni'mizi böylesi'sözlere.alıştırmamamız gerektiğini ders veriyor. Bu
-sözlerin, Cenâb-1 Hakk’ın, duâları kabûl ettiği bir'âna rastlayacak olursa, pek sa
-mimi olmadan yapılan bu bedduaların bed âkibeti .ile karşılaşılabileceğini feelirti
yor. Bir .başka hadiste duâlara mel'eklerin “âmîn!“ demeleri sebebiyle kişinin'
kendisi 'İçin hayırdan başka, bi'r t'emennide 'bulunmaması tavsiye ediliyor:
‫ﺋﻔﻮﯮذ‬ u ‫ﻏﻠﻰ‬ ‫ﻋﻠﻢ ﺀاﻷ ﻳﺨﺾ ﻓﺄن ا ﺳ ﻜ ﺔ ﻳﺆﺗﻮن‬٣‫ ﻏﻠﻰ اش‬.‫ﻵ 'ﺋﺪﻏﻮا‬
“ ” K e n d in iz İçin sâ d e c e .h a y ır d iie y in . Z ir'â m e ie k le r, d u â ia rm ız a .'.'âm inî
d e rle r.”

‫ ﻟ ﺴﺄو‬..• | k ‫ﻟﻠﻪ‬١ ‫وﻣﻤﻮل‬ ‫ا ل‬. ] .:‫ةا'ل‬ ' ‫ﻟﺘﻪ ﻋﺘﻪ‬١'‫أض ر ض‬ ‫ﺀن‬.‫ ج و‬٣ 0 ‫ﺟﺞ‬3‫ا‬
.‫ ذ ى‬٠‫ﺟﻪ |ﻛﺮ‬.‫اأﺧﺮ‬.‫ إذا اﺷﻬﻊ‬.‫ ﺋﻊ ﺋﺌﺒﻪ‬٠‫ﺑﺌﻔﺎ ﺣ ﻰ ﺳ ﻮ ش‬. :‫زﺋﺔ'ﺣﺎﺟﺌﺔ‬

‫ و ﺣ ﻰ‬، ‫ت ا ﻟ ﺘ ﺢ‬3‫ ] ﺣ ﻰ ﻳ ﺴﺄ‬: ‫ اﻟﺘﻪ ر ﺳ ﻼ‬.‫ ئ ر واﻳﺬ ﻏ ﻦ ﺛ ﺎ ﺑ ﺖ اﻟﺒﺘﺎﻟﻰ رﺣﻤﻪ‬.‫وزاد‬..

' { ' .[‫ ﺋﺘﺔ'إذا اﻣﻤﺜﻊ‬٠‫ﻳﻨﺌﺌﺔ' ب‬

.‫ﻳﺪﺧﻞ 'ﺑﻴﻦ اﻷﺻﺎﺑﻊ‬ ‫ﺀاﻟﺌﺒﻊ«' ﺳﺮ اﻟﻨﻌﻞ 'اﻟﺬى‬


3. (1784)- Hz. Enes (radıyallahu. anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu ves-
5'e/am) buhurdular ki... “ Sizden, herkes, ihtiya‫؛؟‬anmntamamm ٠Rabbindenis-
tesin, hatta kopart ayakkabj bağina vanneayakadar-istesin.” ^i'rmizi, Da.avât'
149„ (3607, 3608).]".
AÇlKkA^AA:
Münavî şu açıklamayı sunar: “ Cenâb-1 'Hakk, 'kendisine tevekitiil. eden herke-
6. CJLT m ü t e f e r r ik h a d îs l e r 5^7

sin ihtiya‫ ؟‬duyup arzu ettiği şeyleri, az olsun-‫ ؟‬٠k olsun, büyök ٥lsun-kü‫ ؟‬ük ol-
sun, te’min.etmeyi^tekçffiil etmiştir.”'
'Ayakkabı bağının bile Allah’tan istenmesiyle ilgili olarak da §unu söyler:. “ En
.değersiz.bir şeyin bile, büyük!erin'büyügünden (Allah’tan) istenmesi, 0 ’ndan büyük
bir şeyin istenmesinden daha çok mâ'nâ taşir. (Bu seheple hadîs, ,istesin kelimesi-
nl kullandı ve buna bir mâni olmadiğ'ını, isteyeni reddedecek bir aracı da olmadı-
ğını göstermek İçin “istesin” kelimesini 'ikinci sefer tekrar etti. Ayrıca “istemek
vak’âS/”yla Cenâb-1 Hakk’ın kâinattaki eksiksiz'hakimiyeti İdrâk edilir,, rahme-
-tinin, İhsanının, cömertliğinin ve keremi-nin şuaları müşâhede edilir, isteneni cenab-
1 Hakk’in vermesi, isimlerinin ve sıfatlarının bir gereğidir de. Bu isim ve sıfatla-'
rmı,.^onların muktezâ ve mUteallikâtından, âsârından ve ahkâmmdanayrı düşün-
mek câiz d'eğüdir. Oyle ise' Hak Teâlâ Hazretleri cömerttir ve 'kemâl mertebesinde
cömertlik'(cûd) onun vâsfıdır'. B.U sebepledir-ki, kendisinden istenmeyi.sevmi?
ve insanların kendisinden istemesini talebetmiş, isteyecek kilnseleri yaratıp, on-,
lara is'temek ilhâm-'etmiş ve de,'kendisinden' istenenleri yaratmıştır. 0 , isteyeni'
de, istemelerini de, istediklerini de yaratandır.”
§unu da' kaydetmek, isteriz: ..‫؛‬htiyaçlanmız'ın tahakkukunda, duâ,. sâdece
lisânî' talepdert ibaret '..değildir. Lisânen ifâdeye döktüğümüz, belirgin 'hâle,
getirdiğiıpiz» ihtiyacımızı'fiili taleple de i'stememiz gerekir. Zîrâ,âyet-i' keriıhe-
de ‫ ^؛‬٠u ٠U١/l،Oüb٧J r ^ ‫؛‬J١j^\İnsan ‫«؛؟؟‬, kendi çalıştığından baçkası.yoktur”
(Necm 39) buyurulmuştur. '
,Oyle ise kişihin'ie’min etmek istediği her'İhtiyâcı önce lisânen Allah tan iste-
yip, sonra da çalışarak elde etmesi‫ ؛‬neticede “ kendine ulaşan'-maddi ve. manevî-
her çeşit hayrı, bir ayakkabı bağı bile 0'lsa,' Allah’dan bir lUnıf, bir'ikram bilmesi”
(Nisa 79), mü’minlik edebidir.,

.‫ 'ﺗﺬ'ﻗﻠﻢ‬: ‫ ﻗﺎ ﻷ‬,.,, ‫اﻟﺔ‬.‫ﺗﻮ'ل‬٠‫ ]أذ ز‬:‫ ﻟﺬ ﺿﻪ‬١' ‫ض‬ ‫ر‬ ‫وة‬،‫~ وص أف ر‬İ I
.[‫ت ﻏﺶ‬٠‫ اﻟﺘﺆ ﺗﺌﺦﺀ‬4‫ﺳﺎ‬
4. (1785)- Ebu Hureyre Hazretleri (rad.ıyallahu a'nh) anlatıyor: ‘ı ResûiulJah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “ Allah Teâlâ Hazretleri kendisinden
istemeyene gadab eder.” rrirnrvizî, Da’avât 3 ,(33۶0)‫ ؛‬Ibnu Mâce, Duâ'13827) .,‫)ا‬.î
,''AÇIKLAMA:'
Alimlerimiz.^hadisi şOyle'.âçıklar: “ Duâ etmeyene Allah'.ın g^dab etmesi yani'
,kızması.bu hareketin'tekçbbür ve istiğnadan İler'i gelmesi sebebiyledir.. Allah’a
karşı tekebbür ve istiğna i'Se kulluk edebine yakışmayan, câiz olmayan bir'hal-'
548 KÜTÜB-İ SİTIE MUHTASARI ،.C İL T

dir."Tîbî şöyle demiştir: “ Allah, fazlından istenmesini sever. Bu sebeple, kim


Allah’tan talepte bulunmaz'sa ٠na-buğz eder, buğzedilenin [Kur’ân-1 Kerîm’de
zikri geç&unağdûbâyh (Fatiha 7)‫ ذ‬zümresinden oldukla,rında şüphe'yoktur.”

. ١‫ﻃ ﻮ‬ ‫ﻧﺘﻪ‬. ‫ و ل‬٠‫'رم‬-‫ذﻗﺎﻟﺔ‬. : ‫ ﻟﺘﺔ ﺀﺋ ﺔ' ﻗﺎ ل‬١‫ ﻳ ﻦ ﻣ ﺴ ﻮ د ر ﺿ ﻰ‬١ ‫ و ﻋ ﻦ‬- ‫ا ه‬


‫ ﺳﻐ ﻼر اﻟ ﺼ ﺠﺎ[ ت‬١ '‫ واﺋ ﺼ ﻞ اﻟﻌﺜﺎﻧﺆ‬4‫ ﺑ ﺠ ﺐ 'ا ف ﺳ ﴼ ل‬۵ ١ ‫ ﻟﻤﺈن‬،‫ ﺻﻠ ﻪ‬. ‫ ﻳ ﻦ‬. ‫اﻟﺘﺔ ﺋﺘﺎذ ى‬
‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻬ ﻤﺎ اﻟﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬.
'5. (178‫ ) ه‬- ‫( ىﻻ’ ﺀ ﺀ ظ ﻻ د‬radıyallahu anh) Hazretleri anlatıyor: “j ? e s ü
(aleyhissalâtu vesseJâm) b u p r d â l d : ..Allah» Teâla Hazretleri’nl®- fazhn-
dan isteyin.- z ira Allah, kendisinden istenmesini sever, ibâdetin en efdali de
(dud edip) kurtuluşu beklemektir.” [Tirmizî, ö a ’avât 126 (3566).]
AÇIKLAMA:
'Kurhıluş diye tercüme .ettiğimiz kelimenin a-slı /erectir, darlıktan, Sikıntıdan
kurtulmak manasına gelir. Kurtuluş beklemek, A l M h başkasına şikâyeti ter-
kederek bela ve hüznün gitmesini sabır içerisinde gözetmek Inanasına gelir. Bu
.en efdal ibâdettir. Çünkü .belâya^ sabırla mukabele Allah’ın kazaşına İnkıyâd ve
rızâdır-Esâsen, herçeşit tedbire .rağmen gelen musih^
netten başka yapacak birşey .yoktur. Sabırsızlık, telâş, başkalarına dert yanmak,
bagırı.p çağıı-iîiak'hiçbir derde.de١^a' getirınez, iiîJteiat artınr. -٠
Burada sabrın tavsiyesi, 'tedbirin terkedümesi mânasını -taşuUaz. Bilâkis, el-
den gelen tedbir.ve. çâreye başvurduktan sonra-ferec ve kurtuluşu sabir İçinde
Allah’tan beklemek tavsiye edilmededir.. Şifayı. Verenin Allah olduğunu büdiren,
ResUlullah (aleyhissalâtu vesselâm), tdâvî aramaya devam etmeyi emretmiştir:
... ‫ 'اﻗﺬاؤؤا‬٤‫ا؛ ةزا‬.‫زاﻟﻨﺰاة وﺟﻌﻞ ﻷﻛﻞ ذ‬- ‫اﻟﺬاة‬ j j î ١ ‫ﻗﻌﺎﻟﻰ‬ ‫إ ة اﻟﻠﺔ‬

‫ ﻏ ﻮ‬. ‫ ز‬٠'^،‫ ﻵ ﺑ ﻞ اﻟﺘﻪ‬:5‫ﻟﺖ ا ;أ‬-‫ ﻟﻘﺎ‬:JU‫ ﻋﺘﻪ‬۵ ‫ا‬:.‫ ﺟﺎ ﺑ ﺮ ر ﺿ ﻰ‬.‫ و ﺀ ن‬- ٦ I


. ‫دا و د‬ .‫أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ‬ .[ ‫و و ﺟ ﻚ‬ ‫ و ش‬4 ‫ ﺻﺮ^اﻟﺘﺬ ﺀ ه‬: ‫ ﺋﻤﺎو ا‬،‫و ش ذؤﺟﻰ‬
6. (1787)- Hz. Câbfr (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir kadın: “Ey A U â ’ın
Resûlü, bana ve kocama duâ ediver!“ diye ricada bulunmuştu. Resûluüâ (aley-
hissalâtu vesselâm) efendimiz:
...Allah sana da, kocana da rahmet etsin!” diye duâ buprdu. ” [Ebu Dâ-
vud, S a lâ t3 6 3 ,(l5 3 3 ).]''.
6. c il t MÜTEFERRİK HADİSLER 549

A Ç IK LA M A :

'1- Ebu Dâ ٧ud bu hadîsi: ‫ ﻣﺨﺮ اﻟ ﺌ ﺪ ﺻﺶ اﻟﻐﺔ ﻏ ﻲ زﻣﺘﺌﻠﻢ‬.'‫ﻏﺈى‬٠‫ آﻟﻬﺌﻼة‬icResûluUâ


(â y h issâ tü v e s s e l k y i başkasına salafadını taşıyan bir babta kaydeder.
Dua ve t e b e r i mânasına sâ tm ^ baz'1 âIimIer-^eW2 ۶ eygamber,(aIeyhissaiâtu
vesselâm ) .dışındaki insanlar İçin de taillanılması câiz görülmüştür. Nitekim, âyeti
kerîmede, zekâtını verenler İçin: ‫وﺻﻮ ﻏ ﺺ‬ . “ O nlara duâ'et»» den-
mektedir.'Âyet meâlen şöyle: “ OEy M ufeanuned), m allarının bir kısm ını, ken-
dilerini' tem izleyip a n ta ca k sadaka olarak al. O nlara dnâ et'. Senin dpân' onlar
-‫؟ ؛‬in b ir huzurdur».»' (Tevbe 103).. Rivâyete göre, Resûlullalı-(aleyhissalâtu ves-.
selâm) Ebu Evfâ ailesi, zekâtlarmı getirdikleri zaman'onlara şöy-le'duâ'etmiştir.
‫اﻷﻳﺆ ﺻﻖ ﻏﺶ آﻟﻲ أال آؤﻓﻰ‬ “ A llahım E bu E vfa ailesine rahmet' e t ,”

2- H z. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm )’'e Uinmetinden olan-' salât, taZîm


ve takrîm (saygı ve-hü.rmet) İfâde eder. .Bü١mânâdaki salât ona hastır. Hatta Ibnu
Abbâs (radıyallahu anh): “Saiât) hiç kimse ResUlullah (aleyhissalâtu ,
başka birisi hakkında .kullanamaz, -câiz değildir.” demiştir:

‫ﻵ ﺀﺗﻐﻰ اﻟﻬﺌﻼة ئ اﺧﺪ ﻏﺶ"اﺧﺪ إ ﻷ ﺑﻰ ﺧﻖ ا ﺑ ﺬ ﻏ ﻪ اﻟﻌﺌﻼة زاﻟﺌﻸﻟﻢ‬


Ancak. §iâ, bu mânada s â t \ H z. A li ve onun evladları İçin kullanırlar. Onlar
yukarıda ''kaydettiğimiz ayeti delil'gOstererek, “ zetâtını verenler hakkında” kul-
lanılabileceğini.şöyerlerve-ilâve ederler: ‘‘ö y le ise, Hz. A li, H'Z. Hasan ve.H z.
Hüseyin (radıyallahu anhtim) hakkında ,niye câiz olmasın'?” 'Keza derler ki: ‘‘Se-
lamlaşmadabir kimse es-selamu aleykiim dese, diğeri ona i‘ve â y m ’s-selâm"
'diye mukabele eder. Bu da gösterir ki., bu lâfzı mUslümanların büyük çoğunluğu
hakkında kullanmak câizdir.' öyl'e ise, Â l-i B eyt hakkında.kullanılması niye câiz
Olmasın?” .

Kadı.îyâ? der ki: *'Bu tabirResûluIM (aleyhissalâtu vesselâm) hakkında câiz-


dir. Bunun delili ‫ ﻻﺀ‬rivâyettir: ‘iResûlullah (aleyhissalâtu ^vesseiâm) .a (Ashab-
tan) bazıları sordu: “E y A lM ’ın Resûîü! Sana Selam ın nasıl olacağını biliyoruz,
ama salât nasıl olmâdır?)*
‫ﻻو‬. cevabi verdi:
‘*Size Öğretildiği şekilde söyleyin. D eyin ki: “ AllahUmme salli alâ Muham--
.medin ve. alâ âli M uham m ed keıttâ salleyta alâ ferah im e ve ,alâ, Âli Sbrahim.»»
M a lû m d u r.k i,.M u h a m m ed âilesind e p eygam ber yoktur. O yle ise  li ib ra -
him hakkm da .câiz olduğu iizere ayni-şekilde H z. A'Iİ. hakkında da'câîz.olur.”
55»' KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t

‫ﻣﻦ‬ u. . . ‫ ا ل ز ﺗ ﻮ ل‬٠] : JV. ‫ ﻟ ﺪ ر دا ﺀ رﺿﻰ ا'ﻟﺘﻪ ﻋﻨﻪ‬١ ‫و ض أى‬ - ٧ ٥

‫أﺧﺮﺟﻪ‬- . [ ‫ ﺋ ﺈ ا‬٠‫ غ ب‬٧‫ر‬ : ‫اﻟﺌﺌﻠ ﻖ‬ Jlij ‫ ( إ ﻷ‬١) ‫ا ﻟ ﻤ ﺐ‬ .‫ﺛﺬﻏﻮ ﻷ ﺧﻴ ﻪ‬ ‫أ‬٠‫ﺳﻞ‬ ‫ﻏﺜﺪ‬

٠‫اود‬.‫د‬ ‫ﻣ ﺴﻠ ﻢ 'وأﺑﻮ‬

‫(ع‬٣)‫'ﺳﺌﻠﻲ‬٠‫ زذﻻ‬،(٢)‫ آيﺀذ‬:-‫ﻟﺘﻸﻳﺔة‬٠‫ا‬. c iu ‫ ﻫﻸ‬:‫وزك‬


7. (1788)- ‫’ ا أ ه ﺀ‬d-öerdâ (radıyallahu anh) anlatıyor: iiResûlullâ (aleyhissa-
/^tuve55٠l>& uyui^u/ar ü ; ..Kardeşinin gıyabında duâ eden bîçbirm ü’ımn
yoktur ki melek dej “ Bir.ntisli.de sana olsun-” demesin.”'.JMüsJIm, Zikr 86,
88, (2732, 2733)‫ ؛‬Ebu_Dâ٧udS alât 364, (1534).)' -
.EbuDâvud’un rivayetinde şu ziyâde vardır: .‘Melekler: **ÂiDÎD, birâ l i de
sana olsun!** d&Tkr.'r
‫ ﻣ ﻰ ذ ﻏﺎ‬: ‫اﻟﻠﻪ | ل‬ ‫رﺳﻮل‬ ‫ )ﻗﺎ ل‬: ‫ﻗﺎﻟ ﺖ‬ ‫ﻏﺜﻬﺎ‬ ‫ ﻟﻠﻪ‬١ ‫ ﺀاﺋ ﺸﺔ ر ﺿ ﻰ‬.‫ وﻋﻦ‬- ٨ [OH
. ‫ ([ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ اﻟﺘ ﺮ ﻣﺬ ى‬٤)‫ﻗ ﺪ ' اﺋﺔﺻﺰ‬ '‫ﻧﻠﻠﺘﺔ‬ ‫ﺀذى ﻣ ﻦ‬٠

‫ ا‬8٠.(178‫) و‬- Wz. Aişe (radıy.allahu anhâ),anlatıyor: ‘*ResûluJlah (â y h is s â tü


vesselk) buyurdular ki: '“ Her kim, keııdine.zulmedene beddua ederse,'on-
dan intikamım (dünyada) almış olur.” fT‫؛‬rmJ-zî Da’avat 115. (3547).]
AÇIKLAMA:
1- M ünâvîder ki: “ Mazlum, beddua,etmek sûretiyle zâlimin ırzından alıp,
onun günahını' azaltır. BOylece -mazlumun sevabı da, bedduası nisbetiıide azal-
mış olur. Bu hadîs sunu h٩ber veriyor: Zuime mâruz kalan kisi,'diliyle bile olsu'n
intikam al.sa, zâlimdeki hâkkını dünyada aJmıs 'olur ve zâlimin günahı kalmaz,
mazlumun da ahirette alacağı bir ecri kalmaz.'Oyle ise hadis, mazlUma, dünyada
intikam .almamayı, .ecrini Allah’a bı'rakarak zâlimi affetmeyi tavsiye etmis olmak-
tedır. Nitekim-âyet-ikerimede: '‫ أ ﻷﺛ ﻮ و‬.‫و ﻟ ﻦ ? وﻋﻘﺮ ا ة زﻟﻚ ﻟﻤ ﻦ >م‬

.‫ ﻟﻪ‬,.‫ب اﻟﻤﺪﻋﻮ‬ ‫ﻟ ﻰ‬, ‫ ( ﴽى‬١ )

.‫ ( ﴽى أﺳﺘﺠﺐ‬٢.)
.‫ا ﻟ ﺖ ﻷﺣﻤﻠﺶ‬ ‫ا‬٠ ‫ﺑﻤﺜﻞ‬. ‫ل‬ (٣)

. ‫ اﻟﺘﻌﻢ ﻳ ﻔ ﻪ‬.‫ ( أى‬٤)


6. c il t m ü t e f e r r ik h a d isl e r 551

‫؛؛‬Ama sabredip bağışlayanın işi, işte bu, azmedilmeye değer işlerdendir..


(Şurâ 43) buyurulmaktadır.
2- Hadîs, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in zâlim veya mazlûm bü­
tün ümmetine karşı şefkat duyduğunu göstermektedir. Mazlûmlara şefkat duy­
makta, zîra ecirden mahrûm kalmaması için affetmesini istemektedir. Zalimlere
karşı da şefkat duymaktadır zira, mazlûm beddua ettiği takdirde, duâsının kabul
edilerek aleyhinde tecelli etmesi mevzubahistir. Cenâb-ı Hakk zalimi affedeni öv­
düğü gibi intikam alanı da övmüştür...” '
DUÂNIN KISIM LARI
(İki kısım dır)

b ir in c i K IS IM
SEBEBE VE VAKTE BAĞLI DUALAR
(Y irm i fasıldır)

İSM-İ AZAM VE ESMA-İ HÜSNA DUÂLARI

İK İN C İ FASIL
NAMAZ DUÂLARI

ÜÇÜNCÜ F A S IL
TEHECCÜD DUÂLARI

DÖRDÜNCÜ FASIL
AKŞAM VE SABAH YAPILACAK DUÂLAR

UYUMrVEUYİNMİD^ALARI

EVDEN ÇIKIŞ VE EVE GELİŞ DUÂLARI

s e f e ،‫؛‬ eo k u n a c m ٥٧L ar

ÜZÜNTÜ VE TASA HALİNDE OKUNACAK DUÂLAR

HAFIZAYI GÜÇLENDİRME DUÂLARI


ON İK İN C İ F A S IL
KAZA-Î HACET DUÂSI

ON ÜÇC NCÜ F A S IL
MESCİDE GİRİŞ-ÇIKIŞ DUÂLARI

O N D Ö R .Ü N C Ü F A S IL
HİLALİ GÖRÜNCE OKUNACAK DUÂ

GÖK GÜRLEYİNCE, RÜZGAR ESİNCE, BULUT ÇIKINCA


OKUNACAK DUÂLAR

a r a f e g UNU, KADiRGEESîouÂsı.
'O N Y E D İ N C İ F A S IL ,
HAPŞIRIN.CA Y‫ ؛‬PI'LACAK'DUÂ,

‫ ئ ﺀ‬, ٠٠; ٧‫ غﺀهﺀ‬: ‫ﻟ ﻘ ﺴ ﺎ ه ﺀ ﺋ ﻶ ع ﺀ أ ﺋ ﺖ‬

‫ ا‬. ; ‫ت‬ ‫ﻼ‬ ‫ﺗ‬ : ‫ت‬ DUÂSI

Y i R M 'Î N C İ 'F A S I L .
,BELAYA UĞRAYANI GÖRÜNCE OKUNACAK' DUÂ

İK İN C İ K IS IM
SEBEBE VE YAKTE BAÖU O H Y A N DUAe AR
B İR İN C ‫ ؛‬FASI.L '
İSM-‫ ؛‬ÂZAM VE ESMA İ HÜSNA DUÂLARI

. ‫ دا و د ' وا ﻟ ﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬. ‫أﺑﻮ‬ ‫أﺧﺮﺟﻪ‬


..' ‫' ا‬ ‫ا‬ ١ . ٠
1 . (1790)٠‫ ا‬Hz. Biireyde (radıyaJlahu'anh) anlatıyor: “Resûluliah (aleyhissa-
litu vesselam), bir adamın şöyle söylediğini İşitti: ‘"Allahım, şehadet ettiğim Şü
hususlar sebebiyle senden talep ediyorum: Sen, kendisinden başka ilah olmayan
Allah'sın, birsin, samedsin (hiçbir şeye ihtiyacın yok, herşey sana muhtaç), do-
ğ u râ dm , doğmadın, bir eşin, bir benzerin yoktur. ’٠
BunUn üzerine ',Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular:
“ NefisJIn‫ ؛‬kudret .elinde tutan Zât’a yemin olsun, bu'kimse, Allah’tan,
ismi Âzam‫ ؛‬ad‫؛‬na talepte 'bulundu.'Çunu İJİlin ki, kim ismi Âzamla duâ ederse-
.Allah ona İcâbet eder, kim onunla'talepde bulunursa'(Allah o.na dilediğini
'm utlaka) verir.” [Tirmizı, Da١avât65., (3471)‫ ؛‬Ebu Dâvud. Salât'358,(1493).‫إ‬
' 'A Ç IK L A M A : , ٩
I. Resûluliah (aleyh‫؛‬ssalâtu vesselâm), burada, duâ ederken İsm-i Âzam şe-
faatçi yapılarak istendiği takdirde Cenâb-ı Hakk’ıri isteneni vereceğini İfâde bu-
yuruyor. Müteakiben göreceğimiz üzere' (1974 -numaralı.'hadîs) Allah’ın
doksandokuz ismi.vardır.,Bunlardan biri'., Iş'm-i Azâm’dır'.-ism^i' Azâm’ın'hangi-
'si oldugu kesin şekilde belirtilmemiştir.
'2- Tîbî demiştir ki: “ Bu hadîs'delâlet eder ki:. “ Allah’ın 'bir İsm-i Azam'\
',var, 0 şefaat‫' ! ؟‬yapılarak duâ eders'e. icâbet'eder ve 0,-isim. burada.mezkûrdur.
'Keza hadiste: ‘-‘Allah’tan, başka şeylerden yüz ‫ ؟‬evirerek, tam bir ihlâsla zik-
٥. CJLT İSM-İ.ÂZAM VE ESMA-İ HUSNA'DUALARI 555

redaert her ‫؛‬sim, -ism-î Âzam.dır, zira harflerin hirbirine' kar§j farklı bir şe>
refi yoktur‫ ’؛‬diyenlere de hüccet vardır. Başka hadîslerde .de benzer şeyler
zikredilmiştir, .nlarda» bu hadîste bulunmayan isimler de mevcuttur Ancak, hep-
sinde “ al'lah” keliraesimevcutmr. Bu durumdan hareketle 0‫ﻟﻼﺀر‬-‫إ‬٠‫ “ ا’ ﻟ ﻬ ﺪ د‬Allah”
.lâfzı olduğuna hUkmedilmiştir.’‫' ؟‬
3- Hadîste du، .etmekle, .istemek (talepte b u lu m â ) arasında bir tefrik yapıl-
mamaktadır.. Buna göre,'kulun:' İ f â c a şeyi bana ver” sOzU, onun istemesi,
talebetmesidir.,٥ uâ ise, kulun .nida ederek:. ”Ey Rabbim! diye seslenmesidir.
RabbTeâla bu seslenmeye: ”Lebbeykey kulum (eykulumsöyleneistiyoTsun?)”
.diye.cevap verir.
Bu durumda kuiun istemesine mukabil !‫؟‬abb’in vermesi .(îta etmesi).'vardır. Şu
halde, ,duâ ve isteme arasında'belirtilen bu'fark mevcuttur. .Bu ince' farkın her
zaman.gözetilmeyip, birinin.digeri yerine kullanılması da caizdir, yâkidir. NitC-
.kijn,.TîM der ki: “ Duâya icabet,duâ edenin, duâyı kabul edenin yamnda bulun-
duguna delâlet eder, bu da, itenin (vermenin) hildfina ihtiyacm yerine getirilmesini.
.,tazaıumun.eder. Şu ha,de,.İkincisi.daha ûsüindûr.”

‫ ﻳ ﻸ‬٠‫ ل‬. ‫ ﻗ ﺪ‬. ‫ﺗﺎوت ]ﺳﻤﻎ‬.‫ﻟﺘﺬ_ﺀﻏﻪ‬١'.‫ ﻷدرع وﺿﻰ‬١‫— وﻋﻦ ﻣﺤﺠﻦ ﺑﻦ‬٢'
‫ ﻵ ﻟ ﻢ ﺗﻬﺰ‬. ' . ‫ﻷ د‬ ‫ﻹ ﺗﻴﻦ' ؤذﻟﻢ‬ 4 \'‫اﻟ ﺸﺪ‬.' ٠‫اﻷﻏﺐ‬ ‫اأش‬ ‫أ ﻫ ﺬ‬. ‫إ ر‬ ;‫!ﺛﻲ‬ :‫ﺗﺜﻮل‬
،‫ﻗﺬ ﺋﺒ ﺰ ﻟﺬ‬ ،‫اﻟﺰ'ﺣﻴﻠﻢ‬.‫ أ ة ﻗﺌﺒﺰ د ذﻗﻮاى''إﺋﻠﯫ أﺋ ﺚ اﻟﺜﺜﻮذ‬،‫ﻛﻌﻮا أﺣﺬ‬٠‫ﺋﺬ‬

.٠‫ ﺟ ﻪ أﺑﻮ داود وا ﻛﺄﺛ ﻢ‬/ ‫ ﺋﺬ[ ا‬İ ‫ﻗﺊ‬


~Icen ib n u 'l-E d ra (radıyallahu anh) anlatıyor: i‘R e sû lu llâ (â y -(1791) .2
hissalâtuvesselâm)biradamm:*fyAUahm, birvesamedolan, doğurmayan
-vedoğunıImayM,eşivebenzerideolâyanAllahadıylasendenistiyoTum.Gû
n a b Ia n m ım a ğ rııetet,sen G â ı:R â b im sin !” dediğiniişitmişti,hemenşunu
:söyledi
I ğ f t r e t l d i . O mağfiret edildi, o magBret edildi!” ‫؛‬Ebu DSvud
Saât'.184.(985);NesŞÎ, .Sehv'57 ,. (3 .5 2 ). ١ .' ' ,

‫ أﻻئ‬٠ ‫اﻟﺌﺒﻠﻢ‬,'':‫'ةا'ل‬.‫ ]ذع؛ زﺟﻮ‬:ju ‫ وﺀن''أض زس ه ئ‬: ٣ I


‫؛ وأ ﻷﻧ ﻤ ﺾ د و ا ﻟ ﺨ ﻸ ل‬p ı p ı ‫ د خ‬: ، ‫ا ﺋ ﺚ ااﺋ ﯫ ن‬. ‫ ا ﻷ إ ﻷ‬V ،‫ ذ ﻻ ئ ا ﻟ ﺨ ﻠ ﻢ‬.‫؟‬
556 K Ü T Ü SİTTE MUHTASARI ٥. CİLT

3. (1 7 2 ‫)و‬- Hz. Enes (radıyaUahu anh) .anlatıyor: .“ Bir adam şöyleduâ ennişti:
“ Ey Allahım, hamdlerim sanadır, nlmederi veren sensin, senden başka ilah yoktur.
Sen semâvat ve arzın,celâl ve.İkrâm .sahibi yaratıcısısın..,Hayy ve-Kayyârasun
(kâinât! ayakta hitan hayat sahibisin.) bu isimlerini, şefaatçi yaparak seHden isti-
yorum!’’.
.(BU duâyı İşiten). Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) .sordu:
‫ﺀ‬1 ‫ ﻻ‬adam, neyi vesile 'kdarak duâ ediyor, biliyor musunuz?”
“A iM ve Resûlû d â iyibilir?”
'“ Nefsimi-lnıdret elinde tutan Zât’a yemin ederim ki, o Allah’a, ism i Azam’î,
'ile duâ e t t i . .. İsm-i Azam ki, onunla duâ edilirse Allah icabet eder.-onunla
'istenirse verir.” ^irm izl, Da’avât 109 (3538); Ebu Dâvud; Salât358, (1495)‫' ؛‬
Nesâî,SehV-57, (3, 52)٠‫ﴽ‬

I ‫ ]'ﻻ'ل ﻧﻤﺘﻮف اﻟﻲ‬:‫ ﺗﻴﺎ ﻫﻠ ﺖ‬٤ ‫ ه‬.‫ئﺀ ﺑ ﺖ ﻳﺰﻳﺪ ﻧﻔﻒ‬٠‫ وص ﴽ‬- ، İ


٠‫ذاﺟﺬ ﻵ اﻷ إﻷ ﻧﺆ اوﺧﻒ‬..‫ ﻵ ي ﻗ ﺈ ^ إ’ﻷ‬1 ، ‫ ﻧ ﻢ‬.‫ى‬.: (‫ت ﻟﻠﻪ |ﻷﻏﺊ‬
‫ﺗﻢ'اﻟﺘﺬ'ﻻ إﻻ إ ﻷ ا ﻟ ﻰ اﻟﻪﺀدم‬. :‫آﻟﻲ'ﺑﺌﺬﻵ‬.‫ﺧﺆ ﺛﻮزؤ‬:‫'زةا‬.‫■]ادﺻﻠﻢ‬
‫ا‬ ' .- ‫ و‬- .‫ود واﻟﺘ ﺮ ﻣﻨ ﻜ ﺔ‬,‫دا‬- ‫أﺑﻮ‬ ‫أ ر' ﺟ ﻪ‬

.4. (1793)- Esmâ BİDta Yezîâ (radıyallahu anhâ) i t i y o r : “Resûlullah (aley-


U t a vesselk) bululdular ki: “ AUah’m-İşm-i Azam’ı §u iki dyettedirî.
1- .‫؛‬İlahMuz, tek olan ilahdır, .ondan.başka ilah-yoktur, o Rahmân ve
' Rahîm’d ir” '(Bakara.l63).
2٦ Âl-i hnrfin s â ^ n î n baş kısmıj Elif»lâm-Mhn. o Allah ki, .»n dan ,başka
ilah yoktur, 0 hayy.ve kayy٥m dur’’'^(Âl-i.٤mrân 1-3). [Ebu.Dâvud, Salât 358,
(1496); T‫؛‬rm‫؛‬z‫؟‬.Da’avât.65, (3 7 2 ‫) ة‬..].,
ÜÇÜNCÜ FASIL
ARAFAT VE MÜZDELİFE’DE TELBÎYE ........ ............................... .......................... ................. . «
YEDİNCİ ٦AB
REMY (ŞEYTAN TAŞLAMA) .................. ...... ........................... ..................................... ; ......... . ٠
BİRİNCİ FASIL
REMY’İN KEYFİYETİ (NASIL YAPILDIĞI) ...... ............................ ............................ ....... . 9
İKİNCİ FASIL
٠
REMY’ÎN (TAŞLAMANIN) VAKTİ .............. ■...............'......................................... 14
ÜÇÜNCÜ FASIL
١
BİNEREK VE İJRÜYEREK TAŞLAMA .......'.......................................... 19
DÖRDÜNCÜ FASIL
MÜTEFERRİK HADÎSLER ............................ .................. .............. .. .
23
SEKİZİNCİ BAB
HALK VE TAKSİR HAKKINDA ............................... .................................................
25
DOKUZUNCU BAB
BİRİNCİ FASIL
İHRAM’DAN ÇIKMA (TAHALLÜL) ..
31
İKİNCİ FASIL
İHRAMDAN ÇIKMA VAKTİ .................
35
ONUNCU BAB
KURBANLAR ........................................... .............
BİRİNCİ FASIL
.. 42
KURBANIN VACİP OLUŞU VE SEBEPLERİ
İKİNCİ FASIL
.. 43
KURBANIN KEMİYETİ VE MİKTARI ..........
ÜÇÜNCÜ FASIL
.. 54
KURBAN OLABİLECEK HAYVANLAR .......
DÖRDÜNCÜ FASIL
... 63
KURBAN o l a m a y a c a k HAYVANLAR ....
BEŞİNCİ FASIL
... 67
KURBANLIĞIN İŞARETLENMESİ .................
ALTINCI FASIL ... 70
KURBAN KESMENİN YERİ VE ZAMANI ..
YEDİNCİ FASIL ... 74
KURBAN KESMENİN ADABI ..........................
SEKİZİNCİ FASIL ... 78
KURBANDAN YEMEYE DAİR .........................
DOKUZUNCU FASIL
HELÂK OLAN KURBANLIK HAKKINDA ...
ONUNCU FASIL ... 85
KURBANLIK DEVEYE BİNMEK ...............
ONBÎRİNCİ FASIL
K ^ E ’YE KURBAN HEDİYE EDEN MUKİM İHRAM GİYER M İ?
ONIKINCI. FASIL 91
M ÜTEFERRİK HADİSLER
94
558 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CÎLT
ONBIRINCI BAB
FEVAT. İHSAR v e FİDYE 101
Umumi Açıklamalar ...... ....... 102
Ihsar ......................................... 102
Fevat .................... ..................... 102
Fidye ...................... .................. 102
b ir in c i FASIL
HASTALIK VE EZA SEBEBİYLE MAHSUR KALANLAR ... 103
Fidyede Muhayyerlik ........................................................ ................... 105
Fidyenin Yeri ................................................................................... . 105
İKİNCİ FASIL
DÜŞMAN TARAFINDAN MANİ OLUNAN KİMSE .......... 110
ÜÇÜNCÜ FASIL
MÜDDETTE YANILANLAR VEYA YOLU KAYBEDENLER 114
DÖRDÜNCÜ FASIL
MÜTEFERRİK HADİSLER . . . . . . ............................. 117
ONIKINCI BAB
M EKKE’YE GİRİŞ. KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ÂDABI 120
ONÜÇÜNCÜ BAB
HACCDA NİYABET ................... ...... ........... ......... .............. 133
Niyabet ....................................... ..................... .............................................. 133
ONDÖRDÜNCÜ BAB
HACCLA İLG İLİ MÜTEFERRİK HÜKÜMLER ........... .................. 140
BİRİNCİ FASIL
TEŞRİK GÜNLERİNDE TEKBİR ......................................................... 141
ik in c i FASIL
MİNA’DA HUTBE ... ....... ......................... 145
ÜÇÜNCÜ FASIL
ÇOCUĞUN HACCI .................. ................................................................. 149
DÖRDÜNCÜ FASIL
ŞA R T U HACC ....... ................. .......... ......... ....... ........... ...... 152
BEŞİNCİ FASIL
HAREM. d e SİLÂH TAŞIMA HAKKINDA .................. ............... 154
ALTINCI FASIL '
ZEMZEM SUYU HAKKINDA ......... .................... ......... 157
YEDİNCİ FASIL
MÜTEFERRİK HADİSLER ................. .......... ......................... 159
ONBEŞİNCİ BAB
H .Z . PEYGAMBER’İN HACC VE UMRESİ ...... 168
HUDUDbÖLÜM Ü
Umumi Açıklama ........ .................................................................. . 181
Ta.zîr .............................................................................. ................... 183
١
Ta’zîrih Mahiyyeti v ç Meşrûiyyeti ..................................... .................... 183
Ta’zîrin Ehemmiyeti ve Nevileri .............................................. ............... 183
Mürted, Yol Kesen ve Bâgî (İsyana) Hakkında Tahlil .......... ....... 1%
Mürtedler ............ .......................................... ............. ...... ............. 196
١
Bâgîİer (Siyasi Sv elu)ar) ............... ................................ .................... 197
Filne-Isyan ......‫؛‬. i. .1.... ........... .................................. ........ .................. 198
Bağilere Karşı Takip Edilecek Siyaset ....................... ........ ...........:.T7 198
Yol Kesenler (Kuttau’t-Tarîk) ........................ ............................. ...... 200
Yol Emniyeti ve Medeniyet .........;............. ................ ........ ............. 204
Ceza ve Af ..................... .......... .............. .....;...... ..................................... 206
İKİNCİ BAB
ZİNA HADDİ :........... ........ ....... ............ ...............................
BİRİNCİ FASIL
، ZİNA HADDİYLE İLG İLİ HÜKÜMLER . . . . .......... .............. 209
Cezayı, Devlet Verir .............. ....... . ........i..................... .... 230
İKİNCİ FASIL
RESÛLULLAH’FN HADD TATBİK ETTİKLERİ KİMSELER 235
Hadisten Çıkarılan Bazı‫ ؛‬Hükümler .......... ......................... 237
I ٠ . ■. ,
5. c il t iç in d e k il e r 559
Hadisten Çıkarılan Bazı Hükümler .................. ....... ......... ................... ......... 243
ÜÇÜNCÜ BAB
LUTILIK (Homoseksualite) ve HAYVANA TEMASIN HADDİ .............. 252
DÖRDÜNCÜ BAB
KAZF (İFTİRA) HADDİ ...................... .............................. .......................... 256
BEŞİNCİ BAB
HADD-I SİRKAT (HIRSIZLIK HADDİ) ....... ......... ................... 259
ALTINCI BAB
HADDÜ’L .H A M R i.............. ........... .............................................. 279
İÇKİ VE İDEOLOJİ VEYA SİNEĞİ KARTALA HÂKİM KILAN SİLAH 29i
YEDİNCİ BAB
HADDLERDE ŞEFAAT VE MÜSAMAHA HAKKINDA ...................... 295
Çocuğun Cezaî Ehliyeti .................... ................. .......... ...... ............................ 308
Çocuk Mahkemesi ....................... : 310
HİDANE BÖLÜMÜ
Umûmi Açıklama ...................................................................... ........................ 312
HASEDLE İLGİLİ BÖLÜM
Umûmû Açıklama ....................................................... ............. -........................ 321
Tarifi ................................................................................................................. . 321
Mahiyeti .................. : 321
Hasedin Zararları ........................................................................ ........................ 322
Hasedin Çaresi ...................... — 322
٠
Meşru Hased ........................ . ......................................................... ..................... 323
HIRS BÖLÜMÜ ... ................. .................. .............. ........................... 328
HAYA BÖLÜMÜ
Umûmî Açıklama ............... i ................................................................ .......... . 333
HULK (HUY) BÖLÜMÜ
Umûmî Açıklama .............. ................. .............. ............ .................................. 340
KORKU BÖLÜMÜ
Umûmî Açıklama .......، ................................................... ................................. 348
ÂLEMİN YARATILIŞI BÖLÜMÜ
Umûmî Açıklama ............................................................. ................................. 358
Kürsü, Arş ve Gök Küresi ............................... ..........................i..................... 362
Allah'a Mekan Izâfesimi? .............. .......................................... ......................... 364
Başka Dünyalar mı ...................................................................................... ....... 374
Yedi Arz Meselesi ............................................. .................................................. 377
Bazı Sorular ve Cevaplar .............،....................................................................... 380
Tembih .................................................................................. ................ .............. 384
HİLAFET VE İMAMETLE İLGİLİ BÖLÜM
Umûmî Açıklama ........... ....; ............................................................................. 404
BİRİNCİ BAB
HİLAFET VE EMİRLİĞİN AHKÂMI ....................... ................................ 405
BİRİNCİ FASIL
İMAMLAR KUREYŞTENDİR ........ .......... .......... .................................... 405
ik in c i FASIL
İMAMLIĞI VE EM İRLİĞİ SAHİH OLANLAR ................................ ..... 415
ÜÇÜNCÜ FASIL
İMAM VE EMİRİN VAZİFELERİ .................... .................................. 420
DÖRDÜNCÜ FASIL
EMİR OLMANIN KÖTÜLÜĞÜ .................................. ....... ................ ....... 428
BEŞİNCİ FASIL
İMAM VE EMİRE İTAATİN VACİP OLUŞU .......... ........ ............. 435
Cemaat Meselesi ............................... ....................................................... ......... 439
Cemaatten Maksat Nedir? ....... .................................................... ........... .......... m
Cemaattan Aynianları T efin ................. .............................................................
Tefrika Çıkaracak Şeylerden Kaçınmak ...................... . ...................
Cemaat Yoksa? ...............i ............................. . ............................................. .
Ummiyye Bayrak ............................................ .......... ............. ........... ............... m
Asabiyet .................... ............................................. .............................................
56. KÜTÜB-İ SİTTE MUHTA Ş I 6٠ CİLT
ALTINCI FASIL ‫ا‬

İMAMLARIN VE EMİRLERİN YARDIMCILARI' 446


İKİNCİ BAS
HÜLÂ f A-İ RAŞİDİN VE ONLARIN SEÇİM LERİ^................................................................. 452
.BAZI HU k U m LER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 47‫؛‬
DUA BÖLÜMÜ .....507. . . . . . . ‫ا‬

Umum‫؛‬- A‫! ؟‬Wan١a 509 .............................................‫و‬

Dua Fiilin Prdgramıdır 510.


BİRİNCİ BAB
DUANIN ADABI .................................................................................................................................................511
BİR'İNCİ FASIL.
DUANIN EAZİLETİ VE VAKTİ .................................................................................................................. '512
İKİNCİ FASIL
DUA EDENİN HEY’ETİ (DI§ GÖRÜNÜŞÜ) 526.
ÜÇÜNCU-FASIL
MÜTEFERRİK HADİSLER .............................. 544
İKİNCİ BAB
DUANIN -KISIMLARI 552
BİRİNCİ KISIM
SEBEBE VE VAKTE BAĞLI DUALAR ........................................................................ 5 ^
B İ R İ N C İ F A S I L '- '
İSM-İ Az a m v e ESMA-İ h ü s n a DUALARI 554

You might also like