Professional Documents
Culture Documents
Kütüb-I Sitte 6
Kütüb-I Sitte 6
İBRAHİM CANAN
M U H TA SA RI
TERCÜME VE ŞERHİ
6 . CİLT
. ه J
v
ل٠ ] ﻛ ﺌ ﻎ رذﻧﻰ رﻣﻮ: . ذه٠ ة رﺿﻰ س٠ أ٠ وض ا- ٠ I
ى:ﻵﻟﻢ ﻇﺨﺪ٠ ﺧ ﻄﺎﺋﻴﺎ ﻓﺎول اي,' ﯪﻗﻦ ﻧﻐﺪ٠و ذا ﻟ ﻎ ا٤ﻟﻲ ةذ، ﺀ٠ق ر٠أص
س ١ . أ ﻏ ﺮ ج.[ ﺀ ﺋ ﺘ ﺬ ا ﻷ ي٠ و زا٠ ذ، ﺗﻖ.
5. (l.l)-H Z . HÂâme(radıyallahuanh)anlatoy٠r: ü A â V d a b e n R e sû M M
(aleyhissalâtuvesselâm ym devesiâteıidsindeidinı.BiraraduaiçinelleTİnikal-
d u m ış tı.( O e s â ) d e v e ,R e s û lu llâ ( a İ € y b is s ğ v e s s e lk r ıç ğ iD e ık e n y u la n
döjtö. Hz. Peygamber (aleyhissâtu v e s s e lâ m )y â n elinin biriyle tutup, diğer
e^'m.'ka/dımrak duasma devam e٤٥‘[ "'؛Nesâî, Hacc 202,' (5, 25)ب.)
AÇIKLAMA:
İmâm Nesdi bu hadîsi, ‘.Ara/â’؛،a dua ederken elleri k a ld ırm â ” başlığı al-
dnda, kaydetmek sûretiyle dua ederken Arafat’ta da ellerin kaldınlacağı Aöfcmö-
nüçıkanr.
Aynca, hayvanin Usdinde giderken de dua edilebilecgi, bir elle hayvanin yu-
lanni' tatarken veya bir. el meşgulken, diger tek elin dua İçin kaldırılabileceğini'
d e hadîsten a n la m a^ y ız .
Y E D İ N C İ B A B
(ŞEYTAN TAŞLAMA)
Bu bab’ta dört fasıl vardır
BİRİNCİ FASIL
REMYİN JCEYFİYETÎ
İKİNCİ FASIL
REMYİN VAKTİ
DÖRDÜNCÜ FASIL
MÜTEFERRİK HADÎSLER
Remy, lügat olarak atmak demektir. Hacc ıstılahı olarakresnıy, ‘.şeytan taşlamak., ma
nasına gelen bir hacc menasikini i£lde eder. Remyii’l-Cûnâr tabiri daha tamdır, taşların
ati/masj demektir. Cimâr \eya cemerât, “ cemre..nin çem.idir. Cemre: Nohut büyüklü
ğünde ufacık taş, bu taşlardan müteşekkil yığın, ateş gibi daha başka mânalara da gelir.
Dilimizde çakıl kelimesi tam olmasa da en yakın karşılık olabilir. Çünkü Türkçe.de kum
kelimesi daha ufak taşlara ıtlak olunur. Taş ise büyük küçük her çeşidi için kullanılır.
Şunu da kaydedelim c.m.r. maddesi Arapça.da içtima etmek, toplanmak mânasına da
gelir. 3 u sebeple, “ insanlar yaıdannda toplandığı için onlara cemre denmiştir., diye tah
min yürüten, ٠.Hz. Adem.e rveya İbrahim.e- şeytan ânz olunca ona burada taş attığı için
bu ismi almıştır’, da denmiştir.
Acele etmek isteyen üçüncü günü, güneş batmadan önce Mina’yı terkeder ve dördün
cü günü kalmaz.
. وﻫﺬا ﻟﻐ ﻆ اﻟﺸﻴﺨﻴﻦ،اﺧﺮﺟﻪ اﻟﺨﻤﺴﺔ
AÇIKLAMA:
1- Şerh kitaplan, üç cemrenin yani taşlama yerlerinin coğrafi vaziyetleri iti
bariyle azçok farklı olduğunu belirtir: Büyük şeytan denen Cemretu’l-Akabe vâ-
dinin dibinde, düzlüktedir, diğer ikisi meyilli inen bir mevzidedir. Şimdilerde
inşaat ve tesviyeler sebebiyle üçü de aym pozisyonu taşırlar. Hadîslerde gelen
bâzı iadeleri anlamak için aradaki bu farkm zaman zaman hatırlanması gereke
cektir. Nitekim burada Büyük Şeytan’m taşlanması söz konusudur. Bu sebeple
vadinin dibinden olduğu tasrîh edilmektedir. Kacfim dönemde öbürlerine taşlan
üstten, (herhalde yan yamaçlardan) atmak mümkünmüş.
10 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT
2. Hemen belirtelim ki, Cemretû *1-Akabe ile diğer iki cemre arasında şu fark
lara da dikkat çekilir;
a) Bayramm birinci günü sadece Büyük Cemre’ye taş atdır, diğerlerine atılmaz.
b) Büyük Cemre’nin yatımda durulmaz, hemen terkedilir. Öbürlerinin yarım
da durulup dua edilir.
c) Kuşluk vaktinde taşlar atılır.,
d) Aşağısından atılması müstehabdır.
Cemre sağma gelecek şekilde kıbleye yönelerek taş atılmalı diyen de olmuştur.
Ancak, ulemâ şu hususta icma etmiştir: ‘*Esas olan taşın atılmasıdır, hangi isti
kametten kolayına gelirse oradan atar, dizdir. ” İhtilaf efdaliyettedir.
6- “ B urası, B akara Sûresi’nin üzerine indiği m akam dır” ifadesine gelin
ce, İbnu Hacet şu açıklamayı yapar: “Hacda ilgili Gillerden çoğu Bakara sûre
sinde mezkûrdur. Sanki şöyle demek istemiştir: “Burası öyle bir makamdır ki,
ahkâmu*l-menâsikbunun üzerine indirilmiştir. ” İbnu Mesud, bu ifâdesiyle, hacc
ahkâmmm tevkîiî olduğuna, yâni vahiyle tesbit edildiğine, Hz. Peygamber (aley-
hissalâtu vesselâm)’in içtihadına dayanmadığına dikkat çekmek istemiştir” . Başka
yorumlar da var.
6. c il t REMYİN KEYFİYET؛ 11
3. (1444)-Hz. sSâ’d
^,3. (radıyallalıu anh) anlatıyor: “*‘Veda
٥'٥ (rad،yallahu Veda Haccı’ndan Resûlul-
lah (aleyhissalâtu vesselâm)’!a beraber d o n d l (Yolda konuşurken) bazdarmuz:
*Yedi taş attım’ bazdarmuz da.. ٠ ﻫ ﺰ د٤aş attım ’ diyordu, kimse kimseyi ﻻ هse-
^ le.fan am iY o rö u ” . fN esâî,-H acc227,,(5, 275).ل
NOT: A tıla c k taşların .miktarım, eksik olmas'ı halinde terettüp edecek mUey-
.yideyi 1442 numaralı hadiste açıkladık.
ﻟﻠﻒ٠ إﺋﺘﺎ٤ ،ﻟﺪي1 ﯮ ﻓﻰ3رﻟﻢ وا١ إئ. ﻳﺎﻣﺜﺎﻟﻲ ﻟﻤﻮﻷﺀ:ال٠ ﻛﯫ زﺻﺌﻘﺜﺔ ﺧﻰ ﻳﺪه
ل\ ل أﺧﺮﺟﻬﻤﺎ.[ ي٠ﺗﺬ ق اﻷ٤ةﻋﻠﻢ''؟ل-ذ١ ﺑ ﺬ ك.
ﻳﺎﻧﻐﺎﺀ اﻟﻤﻤﺠﻤﺔ.اوﺟﺼﻰ اﻟﺨﻨ ﻒ.
4. *iResûlulIab (aleyhis-
|(1445)-؛ib٠u A & İ (radjyaJiahu. anhömâ) an!aöy٠r:
salâtü vesselk), Akabe (taşlaması) sabâ, b im ğ iâ kriadeyken:
..B ana (taş) toplayıver!’’ dedi. Ben de (şehadet ve başparmaklarla atılabi:
Jecek b ö y U k li.) ufak taşJanJan onun İçin topladun. Avucuna.koydugum sjrada:
“ Işte b u n la rg ib ؛. i d e a ş ı i t a n s a k m m . Sizden öncekflefi. d i n d e k i . -
n b k la n heldk t o î ç t o î ” dedfM. [Nesâî, Hacc 217, (5, 268).إ
AÇIKLAMA: ٠
Burada, öncelikle'atılacak ta§lann böyöklögû teljârtz ettirilmek istenmi؟..
tir. ٠?^ ﺧ ﻬ ﺸﺎﻟ ﺨﺬ بannakla veya . a n l a atma tagı” demetoir. şehfidet'.parma ؟،-
miza k o y u p 'b a şp a ^ g u ^ la fıria tm a y a elverişli b ö y ^
but-'büyüklüğünde diye târif edilir.
Resûlullah' (aleyhissalâto vesselâm)’m ..İşte b u n lar gibil” demesi, kendisi
İçin ibnu Abbâs*m toplamış oldugu belirtilen büyüklûtoeki taşlan normal buldu-
gunu telirtm ek içindir. ...i n d e aşırdıktan k a ç ın ....’ nasihati umumî mânada
anl,aşılatjilecegi gibi,'teşlama de ilgili daha hususi mânada da .anlaşılabilir.-Taş-
'lama ile ilgili olan mânâsı., sudur: “ Burada' daha büyük taş atmaya,, taşdan başka,
'birşej^ atma5^a<(kalkma3^ın,, belirtilen, saj^ıdan fazla da atmaj'in.-..’. -
Hacc yapanlar,. Resülullah. (aleyhissalâtil vesseifim)’ın bu tavsiyesine ragraen,
.'taşlama Sirasmda müslümanlartn ne denli cahilliklerine' rastlamaz ki! iri taş aten-
lar, şemşiyC, sopa, ayakkabı atanlar, taşlama mahalline firlayıp ayaki'anyla ez-
meye çalışanlar vs. Halbuki bütün menfisik, 'kulun imtihanına yönelik bir lasım
semtollerden .ibarettir. Onun sim , mânası,, degeri, 0 menfisiki'dinin koydugu çer-
çeve içerisinde “ Allah’ın nzasını tahsil” niyetiyle.yapmatoadır. 'Bir fasım'akll
'izahlar getirmek, icra ^ ile n fiillerfen müşahhas, maddî netJc١e lerbeWemek hacc
‘farizasının mânâsım, anlamamak olur. İşte bu menâsikin, akil i hiç olmayan
saftası şeytan teşlama saftasıdır.' Attığımız cisimlerin “ emri yerine getirerek Al-
.lah’ın rizasını kazanmak’.tan başka hiçbirgfiyesi y o ^ . Şeytan, öncelikle her-
kesin-kendi.'içindedir, öyle ise mü’m ine'düsen, .Resülullah'(aleyhissalâtil
vesselâm)٠ın vaz.ettigi. edeb ^rçevesinde bu menâsikin yerine getirilmesidir.
6. GILT REMYİN KEYFİYETİ 13
AÇIKLAMA:
Rivâyet, Resûlullah (aleyhiss^âtu vesselâm)’m Cemretu.!-Akabe’ye bayramm
birinci g n ü kuşluk vakti taş attığmı, diğer iki cemreye öğleden sonraları, g n e ş
tepeden ikindi tarafma kaymasından itibâren taş attığını gösteriyor.
. Bu meselede bâzı ihtilâflar olmuştur:
it Cumhur, bu hadîsi esas alarak, bayramın Uk g n ü dışındaki taşlamalann
öğleden sonra y؟q>ılmasınm sünnete uygun olduğunu söylemiştir.
★ ve, Tâvüs: “ Öğleden evvel de câizdir” demiştir.
6. c il t T A S L A M iN vakti 15
★ Hanefüer) yevm - ؛n efr d enilen bayram ın ik in c i'g n U n d e zevalden önce taş
atm a y a 'ru h sat v erm iştir.
İmam -1 M â îik ’in , 'taslam a g n l e r i içerisinde tas atmayı. akşam a k adar unutan
'bir.kim senin.'akşam dan son ra hatırlam ası h alin d e ؛gece veya giindUz, n e zaman,
h atttlay acak olu rsa hem en a tm a s ıg e re to ig in e h ü k m « le r. A ncak, “ M in a .d a n a y -
n İ ! p M e ^ e ٠y'e.ge ١d i ^ n sonra lıa tı r l a y ^ a k - o lu r e a '.l,ir ta ı^ te s ٠ siv a c ib o lu r.’
'der.
AÇIKLAMA:
Bu rivâyeti .şeytan taşlama p ro g ra m d a hacc yapan çobanlara mahsus olmak
Uzere, Hz. Pej^gamter, (aleyhissalâttı.vesselâm)’'intentdıgi'bir'njhsatım evz١jba-
his etmefaedir. Ancak hemen beliıtelim ki, hadîsi âlimler biAirinden farklı de-'
gerlendirmelere tâbi hıtmuçlardır...Mevzubahis olan'-forfajlık, rivayetlerdeki
ihtilâflar'kadar, hadئinifiصesئ
.1) ,Bazı yorumculara.göre, hadîste ؟obanlann çOyle 'taslamasına'cevaz, veril-
mi'stir: Zilhicce’nin l,0’١mda Cemre-i A ka^'taslam ası yapacak,.e٠ si ^ n û ', ya-
ni'11 Zilhicce.gûnû, hem 0 günün t a ş l a ii im , hem de bir gün sonrasının, yani'
12 Zilhicce’nin'taslamasını beraberce yapacafaır.. Boylece bir sonrasi günün tas-
lamalarım One airaıs olacafaır. Hadîsin, T irâ î) Nesâî ve diger bazı kitaplarda-
,ki v f e Wyle hir'yoruma daha uygun.
yenler İçin nefr-i evvel pirinci hareket) gönüdür. Bu günde, hem taşlan atdraayan
bir önceki günün, yani bayramm ikinci gününün taşlannı atar,.'hem de ,İçinde bu-
lundugu günün yahi bayramın üçüncü gününün taşlarını atar, imam Mâlük'i hu
'yoruma sevkeden rivâyet 5 0 . 1 - 1 5evr٤tarafindan yapıl'mıştır:'Res٥lullah (aley-
.hissalâhı vesselâm), çobanlara, bir gün atıp bir 'gün.bırakma nıhsatı tamdı؛
\؛j ، ١> J ^ J ١İ ؛١j ٠j ؛،; ١٥\٥) j ٥^ J ؛؛n â n ı M i d e r k i : “ Hareketetmek(nefT)dilerler٠
se artık iki günde aCele etmişler gnıbunda'olarak taşlama İşini bitirmişler demek-
'tir: Acele etmeyip de M'ina’da ertesi güne kalmak dilerlerse.kalıp, diğer kalanlarla
birlikte, 'sonuncu hareket (nefr-i âhir) günü taşlamalarını lamamlarlar ve hareket
ederler” .
3) Hadîsle ilgili olarakHattâbf de şu açıklamayı yapar.: . ‘Resdlullah (aleyhis-
'salâhı vesselâm), (hadisin S0nunda,geçen)'.yevm-İ nefr ile, büyük'nefri (yani bay-
.'ramin dördüncü 'gününü) kasteder. ,Bu.Resölullah (aleyhissalâtu vesselâm)'*m
çobanlara tanıdığı bir nıhsattır. Onlara.bunu tamdı,.çünkü çobanl.armallann hıf-
zina mecburfurlar. Onlar da Mina’da.yer ^ in ip gwelemeye m«îbur olsalar, halfan
,mallan zâyi ؟lur. Çobanlardan başkasının''hükmü, onlarm'hükmünden ayndır.
Âlinder,^jbanlannte§atacakian
böyle söyledifaen sonra imam Mâlik.in-yukanda kaydettiğimiz göröşünü aynen
naklettikten sonra şunu söyler: **imam M i böyle hükmetmiştir, Ç Ü İ ona .göre,;
hiç .kimse, .birşey üzerine vâcib olmadan, 'önceden onu .ödeyemez...
., -sözünedevamla' ®قﺀhazretlerini
bazı â lim le ri de toşlanıayı tekdim veya te.hir'etme İşinde çobanm muhayyer ol-'
duguna hükmettigini b e l i r t i r . '
1427 numaralı hadiste-genişçe ayıklandığı üzere, ayet-i kerim eni, teşri ettigi.
şekilde b a y - ik ic i günü ta ş iş a la n n ı ögleden sonra yapıp bitiren bir.kimse
18 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. c il t
ﺗﺎذ٠'ذﻧﻰ ا'ب. إذاI ذ 'ااﺑﺊ٠ﻟﺤﻢ :ل١ ا ذ١ﺀذ ٠رض اﻷ ﺑﻦ..' ص- ١ I
. أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود واﻟﺘﺮﻣﺬى. دأﻫﺄ ززاﺣﻌﴼع-ﻧﺜ ﻰ إﻳﻔﺎ
داﻫﺒﺬن٠ذاذ ذﺛ ﺆ٩ ال١س ادا زذو١ أق3vsT] ﺑﻦ ﻣﺤﻤﺪ ﻗﺎل؛ وﻋﻦ- ٢ B
,. أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚ.[ﻳﻪ٠ب ﺗﺎؤ٠ ؤأؤق ﺋ ﺬ ﻟ ﻚ،ﺳﻦ٠وﻻج
AÇIKLAMA:
1- Haccla ilgili her çeşit âdabın Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)٠den
alınmış öldüğünü ifâde ediyor. Hacc bahsiyle ilgili pekçok rivayette tekrarla geçtiği
üzere, Resûlullah (aleyhissalâtu yesselâm) hacc menasikinin müslümanlar tara
fından, kendisinden görülerek alınması, sorularak öğrenilmesi için hususî bir alâka
ve gayret göstermiştir. Tavaf ve sa’yleri de deve üzerinde yapmıştır ve âlimler,
açıklamada “ Halkın menâsiki kendisinden görerek öğrenmesi için, sorularioı ra
hatça sorabilmesi için deveyi tercih etmiştir” diye açıklama getirmişlerdik.
Diğer ibadetler öyle değil mi? diye bir sual hatıra gelebilir. Elbette ki diğerleri
ve bilhassa namaz için de öyle; “Beni -nasıl namaz kılıyörUm. gö
rüyorsanız siz de öyle kılm ” buyurmuştur. Ancak, namazı uzun yıllar günde
beş kere etrafındakilere gösterebilmiş ve öğretebilmiştir, hatalan görüp müdâha
le ve tashih etme imkam bulabilmiştir. Halbuki hacc öyle değildir. Ömründe bir
kere yapabilmiş ve sadedinde olduğumuz hadiste de belirttiği, bir başka sefer hacc
yapmaya imkân bulamayacağı endişesindedir ve nitekim öyle olmuş, ResMullah
(aleyhissalâtu vesselâm), ikinci bir hacc mevsimine yetişmeden öbür dünyaya ir-
tihal etmiştir. Demek ki, Rabbinin vahyi ile, ilk olan bu haccımn aym zamanda
son haccı olduğunu da biliyordu. Bu sebeple, her âdabı, en küçük teferruatına
kadar bizzat göstermek, eksiksiz öğretmek için hususî bir gayret ve tedbîr içeri
sinde idi. Ashabm da müstesna bir öğrenme çabasma girmesini istiyordu. ..M e•
nâsikinizi benden ah n ” diye sıkça hatırlatması bunu ifâde eder.
Hacc menâsikinin, câhiliyye devrinde de Araplar arasmda mevcut ve büyük
çoğunluk tarafından icrâ edilen bir ibâdet olduğu düşünülecek.olursa bu “ öğretme”
ve ‘‘öğrenme' 'nin büyük bir dikkat içerisinde cereyan etmesinin ehemmiyeti da
ha iyi anlaşılır;
2- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), bu fasılda kaydedilen üç hadîsten
ilk ikisine göre taşlan yaya olarak atnuştır, ûçüncüsüne göre de bineğinin üze
rinde atmıştır. Âlimler arada bir teâruz görmeizler. Üçüncü rivâyet, Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)’ın yevm-i nahrde yâni taşlamanm ilk gününde deve üze
rinde yaptığım ifâde etmektedir. Demek ki, o gün taşm atıhş şeklini herkesin gör
mesi için Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) deve üzerinde taşlama yapımştır,
diğer günlerde yaya gelmiştir. Şu halde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) taş-
lamalan bâzan binekli, bâzan bineksiz ve yaya olarak yapmış, Ashâb-ı Kiram
da onu ne halde gördü ise öyle rivâyet etmiştir.
6. c il t BİNEREK VE YÜRÜYEREK TAŞLAMA 21
ve gönül huzuru içinde yapabilmeleri için hususî tedbirler almış, istisnâî ruhsat
lar va’zetmiştir. Her yıl birçok kazaların vuku bulduğu, ölümlerin hasıl olduğu
bu izdihamlı noktalarda günümüzün şartlarına Uygun yeni tedbîrlere ihtiyaç var
dır. Söz gelimi, taşlama mahallerine gidiş, hacc teşkilatlarına tamnacak belli bir
programa göre yapılarak disiplin altına alınabilir, bu mevzilere giriş ve çıkış isti
kâmetleri tesbit edilip buna riâyetin tahakkuku için tedbirler alınabilir vs.
D, 0' RDÜ, NC' Ü F A S I L
Mü t e f e r r ik h a d îs l e r .
AÇIKLAMA:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselSm), ^belkl de yapacagımız işlerde her an dik-
katli olmak', rastgelelitoen.kaçınmak, saymak,'hesaplamak'alışkanlığım kazan-.
٠dırmak İçin olacak, sayıya ve hilhassa saymm ‘*!ek’٠letemamlanmasınaehemmiyet
vermiştir: ﻟﻮو٠ ﻫﺬ ؤو ﻳﺠﺐ ا1 ﺀاة.؛ABah.tektir, teki sever.» urnumî.prenSiptir.
Öyleyle', yine Resdlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m ifâdesiyle; ﻗﺄﻻزوا
اﻟﺮآ ف اﺧﻖ اي...” “ Ey K u r’ân dostlan herşeyde t ؟ke rlfiyet edin'î.»
1" Kırda, dağda, müsait yerlerde büyük abdest bozduktan sonra taşla istinca
yapmca taillanacagımız taşlann sayısını tek mtmak. Bu mevzuya 3574-3576 nu-
maralı hadislerdegenişce temas'edecegiz. Ancak şimdiden ŞU' kadannı söyleye-
Ihn ki, bugünün hayat şarfiannda .kanalizasyon sistemine bağlanmış m «lem
meskenlerde taş taillanmamn mahsUrlan var. Bunun yerini hıfeissıhha kağıtları
al'mış durumda. Taşla ilgili prensiplerin kağıt şartlarına adaptesi' uygundur..
24 KÜTÜÖ. ؛SİTTE MUHTASARI 6. CİLT
.ﻳ ﺬ وﻟﺆﻷ ى ﻧﻠﻤﻊ ا'ﻟﺬى ﻳﻬﺶ : ' ﺑﺎ ﻷل. اﺑ ﻦ'ﺑ ﺲ ر ض اﻟﻠ ﻪ ؤص.- ٢ H
•ﺀغ( ﻳ ﺬ ﻳﻲ[• أاا ؛ ﻷ وزى٠ ا ﺑ ﺎ ي ﻛﺎ ذ
2..(1454)- ﻻ طAbbis (radıyallahu anhümâ)١ın (anlaOığına gOTeiJesûlulIâh
(aleyhissâtu vesselâm) şöyle demiştir: . . A t i l i taslardan kabul edilenler kal-
اﻳﺜﺈد ئ ﺀه ﺀ ح٥٠٥٠r r bir'yıg^ortaya ۴ ۴ ؟٠.»İRczîn.؛ '
.AÇIK LAM A :
Bu 'hadis, £ ﻻةS ğ * î-H ü d â taraftndan' rivâyet edilmiştir.' Asil şöyle:' “ (Bir
gün): “ Ey Allah’ın Res٠lû, her yil a t i l i bu taşlar(a nC oluyor?) bize eksiliyor
gibi'geliyor!” dedik. Reshullah (aleyhissalâtU'vesselâm)’ın cevabi, şu oldu:
“Onlardan kabili edilenler (Allah taraftndil'kaldınlır. Eger öyle ٠lma۶
'saydı, .bunları daglar gibi yığılmış görûrdönüz.»’.
M u n z i n l yenliği bilgiye göre, h ü T â rânîyeH âkim de tohric etmişlenlir.
SEKİZİNCİ BA.»'-..
V E T A K S İR H A K K IN D A
H i (traş)ı umre veya hacc İçin ihrama girenleri, ihramdan ؟jkarken saçlan-
m dipten kestirmelerine denir. Takşîr de, -makas veya ^n zeri-b ir âletle saçlarm
uçtan kesüerek kısaltılmasıdır.
."^alk've taksir, Hanemere göre vacib, ^afîöçre göre rükândör. 'ihramlılarm'
Harem,bölgesi.dahilinde-tra§ .İm ası gerekir. Aksi ,takdirde'dem (kurban) cezası
gerekir.
dram dan çıkarak» .ilıram'yasakiarmdan kurhılmanm sardarmdan biri tra§ ol-
maktır. Tra§-olmadıkça ihramdan.çıkılmış sayılmaZ. .Kadınlar saçlannmuçlarm-
'dan bir m i ^ r keserek fa-Saltjrter, t l i ^ n - e l e r i metolhtar. Erkekierin-saçlannın
uç kısmından parmak ucu kadar u z u n lu k , aM est İçin meshi farz olan miktarca
kesmeleri yeterlidir. Dipten keserek tra§ olmalan ise cidaldir'.' Tra§ veya taksir
hacc da C m â ' \ - A k s k ) t taş atmak Ve (temetei.ve'kiran haccı, yapanlar İçin)
kurban kesttoen sonra yapılır, daha önce olursa dem gerekir. Umrc’de sa’y biter
bitmez tra§ olunur.
ﻧﺔ.: ٤اذﺑﺊ :'ؤﻗﺎ'ل ﻟﺬ،إﻟ ﻰ ﻳﻰ ﻗ ﺊ.؛ ﻧﺒﻎ ﻷﻳﺘ ﺬSÎ] : وﻓﻰ روي- ٢ I
: رؤ[ ا ا ﺟ ﻪ اﻟﺨﻤﺴﺔ اﻻ \ ﻟ ﻞ٠اﻗﺎ
AÇIKLAMA:
1- Bu'hadîs rauhtelif vecihlerle rivâyet edilm işt,. H a l i n M u s i . d e de. kay-
ded-ilen bir vechine göre, sag ve sulunu tras ettiren Resdlullah (aleyhissal^to ves-
.selâm)£bu ٣alha’5^ı ؟agm^.,'kesüenleri.onavejerek,haltodagıtoasm jem reder.
2- Ulemânın h a l t e n , ؟ıkadıgı.hükümlerden bazdan sunlardır:-
1) Hadîs traşa sag. taraftan başlamanın sünnet olduğunu göstermelrtedir. Ebu
Hanîfe berberin-Sagı esas alınmalı» başm solundan başlanmalı demiştir.
2) Büyüklerin saçıyla t e b e r i , edilebilir.
3) Saç temizdir. ''
, .4) Başkasının saçını^alıp taşımak câizdir.-
ﻟﻠ ﻤﻴ ﯯا, ﻣﺒﻠﻢJll اذﺑﻠﻢ'ﻗﺎ'اوا; ﻵ ﻧﺘﻮل اف ﻧﺎﻳﺎق اﻧﻔﺨﻔﻦ ه > ت ﻫﺐ > ى ؟٠
6. c il t HALK VE t a k s ir HAKKINDA 29
Hâdisenin Veda Haccı’nda cereyan etme ihtimalini gözönüne alan Hattâbî, Me’-
âlim’de Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m traş olanlara üç sefer rahmet dua-
smdan soıira/.Kısaİtanlara” dördüncü seferde yer vermesinin sebebini şöyle îzâh
eder: “ Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’la hacc yapanlann büyük çoğunluğu,
beraberlerinde kurbanlık getirmemişlerdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bun
lara hacca olan niyetlerini umreye çevirmelerini ve ihraıhd؛m çıkmalanm ve traş
oİmalanm emrfettiği zaman, bu onlara ağır ve zor geldi. Resûlullah (aleyhissalâ
tu vesselâm)’m ısran üzerine, itaatten başka çıkar yol olmadığım anladılar, an
cak kendilerine böyle bir emri taksirle (kısaltma) yerine getirmek daha hafif olduğu
için, çoğunluk kısalttı, az bir miktar traş oldu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesse-
îâm) da, emre uymayı daha güzel ifade eden “ traş” ı öbürüne üstün tutarak, on
lara rahmet duasında bulundu.’.
Ancak, umre ile hacc birbirine yakın olma dururnunda, umrenin ihraınmdan
çıkarken taksir, haccın ihramından çıkarken de traş olmamn daha muvahk olaca
ğı hususunda cumhurun ittifakına dayanılarak bu izaha itiraz edilmiştir. Zirâ mezkûr
durum böyle idi: Umre ile haccm arasında dört günlük birtahallül zamam vardı.
Âlimlerden bazısımn -daha mâkul bulunan- bir izahına göre, “ Arablarm o za
man âdeti, saçı fazlaca uzatmaktı ve onlar uzun saçla süslenmeyi seviyorlardı.
Bu sebeple nâdir kimseler saçlarım dipten kestirirdi. Çoğu kere saçı şöhret ve
zihet vesilesi telâkki ederlerdi. Buna binaen traş olmayıp, kısaltmakla yetindüer’’.
Hadîste bulunan bazı fevaid ve ahkâm:
1- Taksir, traşm yerini tutar. Bu hususta ulemâ icma etmiştir. Mâliki ve Han-
belilere göre, traşla taksir tercih işi olmakla birlikte bir yerde ayırdedilir. O da,
ihramlınm saçınm çok kısa ohna durumuna bağlıdır. Elbette bu durumda taksir
değil, traş mevzubahis olur. Şâfü ve Ebu Hânîfe.ye göre ihramlı nezretmişse ve
ya taksiri mümkün olmayacak derecede saçı hafifse “ taksir” veya “ traş” ayın
ım yapılır. Hiç saçı yoksa ustura veya traş makinasmm başm üstünden geçirilmesi
- kifayet eder.
2) Bu hadis traşm taksirden efdal olduğuna delildir. Çünkü traşta daha üstün
bir ibâdet, daha kavi bir itaat, niyetteki doğruluğa diaha ziyâde bir delâlet vardır.
30 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT
Zîrâ, taksîr yapamn nefsinde saçla süslenmeye karşı bir ilgi devam ediyor de
mektir, traş olan bu duyguyu Allah rızası için terketmiş demektir. Bundan hare
ket eden sülehâ, tevbe sırasında saçlarım traş ettirmişlerdir.
3) Hadîste geçen muhallikîn tabirinden başın tamamımn traş edilmesinin meş
ruiyeti anlaşılmıştır. Çünkü Arapça yönüyle kelimenin sigası bu mânâyı işâret
eder. Hatta, bundan hareketle î/nam A/ımed ve Malik, başm tamamının traş edil
mesinin vâcib olacağına hükmetmiştir. KûfHer ve ŞâM er tamamım traşm müs-
tehab olduğunu söylemekle birlikte bir kısmımn traş edilmesinin yeterli olacağına
hükmederler. Hanefîîere göre dörtte birin traşı yeterlidir, sadece Ebû Yusuf
“ yarısı, *demiştir. îmâm Şafiî merhum ise “ ؛En az üç saç telinin kesilmesi
yeterlidir” demiştir. Bazı ŞâfıBeriıij “ Tek bir kılın kesilmesi de yeterlidir” de
diği de rivâyet edilmiştir.
Taksir de halk gibidir, baştaki saçın tamamımn kısaltılması efdaldir. Kesilen
miktarın parmak ucu boyundan aşağı düşmemesi müstehabtır, daha kısa ile yi-
tinse de. taksîr yerine gelmiş olur.
4) Hadîs, şerîatın bir emrini yerine getiren kimseye dua etmenin meşruiyetine
de delildir.
5) İki işten râcih olam yapan kimseye duamn tekrarla yapılması müstehabtır.
6) İki tarzda da yapılması câiz olan bir işin râcihi varken mercûhunu yapan
için de dua talebinin ve dua etmenin cevâzı.
D O K U Z U N C U BAB
İHRAMDAN ÇIKMA (TAHALLÜL)
Abdullah İbnu A m r İbni *l~Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor -( 1461) .1: *‘] ؛-e
sûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Veda Haccı’nda Mina’da, halkm meselelerini
32 KUTUB I SITTE MUHTASARI 6. c il t
٠ ﻟﺰا ﺿﻮ٠1ا ﺳ ﻊ ا
ya bıraktım veya vaktinden öne aldım (ne buyurursunuz, hükmü nedir?)** şek
linde soruyordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) da:
‘،Bunda b ir günah yok. Ancak b ir kimse b ir m üslüm am n ırzım m akaslar,
sa (gıybetini ederse) o zâlim dir. İşte günah işleyen ve kendini helâke atan
o d u r” . [Ebu Dâvud, Menâsik 88, (2015).]
AÇIKLAMA;
1- Hadîste geçen harec’den maksat günah denmiştir. Makaslama diye tercü
me ettiğimiz tabirden maksad da gıybetti. “ Hacc menâsikinde takdim-te’hir ya
pan günahkâr olmaz, ama gıybet eden günahkâr olur” denmek istenmiştir.
2- Mina’da kahhdıği müddetçe yapılacak dört vazifenin icrasında tertibe riâ
yet edilmesi esas olmakla birlikte takdim-te’hir gibi durumlarla tertibin bozulma
hallerinde terettüp edecek hükümle ilgili olarak önceki hadîste açıklama yaptık,
burada bir kere daha şöyle özetlemek mümkün:
★ Şafiî ve muhaddisler grubu hadisin zâhirini esas alarak takdim-te’hirde bir-
şey gerekmez der.
’A’ Ebu Han/fe ve bazıları:٠‘Takdim-te’hir dem gerektirir” der. -
■k Bazılan٠Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)٠“ harec yok” demekle, “ takdim-
te’hirde günah” yok demek istemiştir, bu fidye ödenmesinin gereğini kaldırmaz”
demiştir.
★ Bazılan:٠٠Takdim-te’hiri sehven yapana birşey gerekmez” demiştir.
ﻹ اﺗﺠﺘﺰة ﻣﻦ زﺛﻰ: ]أن ص ﻗﺎﻭ: ا٠ﺀب, 'ﻋﻦ ﺍﺑﻦ ﻋﻤﺮ رﺿﻰ ﺍﻟﺘﻪ -
ﺣﻮﻡ ﻋﺶ ﺍ ﻷ ﺍﺷﺘﺎﺓ ﺅﺍﻟﻌﺌﺐ. ﺣﻞ ﻟﺔ^ ﻧﺎ٠ ﺃ٠. 'ﰷﻥ ﺗﺘﺔ إذ. ﻧ ﻨ ﻴ ﺄ ﺯﺋﻐﺰ ﻫﺜﺰ٤ ﻳﻠﻖ أؤ٠
ﺍ، ﺟ ﻪ ﻣﺎﻟﻠﺚ/ ﺃ.[ﺑﺎﻛ ﺖ ﻳﻄﻮف ﺋﺶ
(im~İbDU Ömer (radıyallahu anhûmâ) i t i y o r : *‘(Babam) Hz. Önier
(radıyalMu â ) buyurdu ki:
“Kim Cemretal-Akabeye ta ş ı atar, sonıa traş olur veya hsaltır ve de lyaıuiida
olduğu takdirde- kurbamnı keserse, kendisine ihrarnlı iken h â n o lâ r d a n
-kadma temas vekoku hâriç?■hepsihelal olur.BunlmnharambğıBeymllah*aya~
pacağıifazatavinakadardevâmeder.îfâzayapmcaonlardahelalolur.j’VAuı
vatta, Hacc 221, ( l ٠4 1 0 ).ls
AÇIKLAMA:
1" H z . (radıyallahu anh), Hz. Peygamber (aleyhissalâttı vesselâm)’i٥ sön-.'
netine uyarak, hu konuşmayı Arafat’ta yapar. Hz. Ömer, Mina’da ta§lama,-'kur-
ban ve tragtan sonra ,ihram yasaklarından ikisi hari ؟, diğerlerinin, kalkacağım
hatırlatır. Traşla hâsıl olan bu duruma ilk t e h i denir. İfâza tavafından sonra
kadma temas ve kotal sUriinme yasağının da kalkmasına'ifancl t e h ğ denir.. BOy-
'leCe ihramdan tamamen çıkılmış'olur.
2- b k tehâûlden îtibâren-helâl, olan-veya haramlıgı devam eden şeyler hus٥-
sunda selef ihtilaf etmiştir: '
★ h u ö m e f e gOre^ yukarda belirtildiği Uzere-ilk'tehallUl^den sonra koku
ve cimâmn haramlığı d e v i eder.
★ '^ a ı n ئ . : ‘‘Sayd (av) yasak’’ der.
j ibnu Abdilberr ﯮ ا اﻟ ﺼ ﺪ واﻧﺘﻢ ﺣ ﺮم ﻻ، ، İ S t n d a ik e n a v h a y v i ö l d ü r .
m eyin” âyetine-dayanarak: -‘ ؛Kendisine todın'.haram olan kimsenin İhramı deva؟
eder.’der.
36 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT
"★ .Atâ ve bir grup 3ااﺋ ﻞ:. ‘I k t a h ğ ile kadm ve av dışındaki'haramlar ;jlk a r”
demiştir.
i Şâfîî, Hanefî ve bir grup âlim: “I te h â ü l ile ,sadece kadına temas hâriç
gerisi helâl Olur” dem iştir.'
ﺟﻤﺮه. ﻷﻧﺎ زﻧﻰ ا ﻛ ﺰ ذ ﻳﻌﻨﻰ: أﻧﻪ ﻫﺎل-...ا٠ﺀب, ﻋﻦ اﺑﻦ ﻋﺒﺎس رﺿﻰ اف- ٢ İ
,. أة ى ﻗﺬ:ةل,اﻟﻌﺌﺖ؟٤ : ^ ةذ;ﻟﻴ ﻜﻠ ﺲ ﺀا > م ﺀه إﻷ'اﺛﺴﺎ؛اﻳﻖ١
ﻻﲢﺎ1 ﴽﺗﺎ ﺟ ﻪ. [ ﴽﺅﻃﻌﺐﻫﺆ. ﻗﻀﺌﺦ ﻳﺎﻟﻴﺘﻠﻪ. 'ﺭﺳﻮﻕ ﺍﻟﺘﻪ.ﺯﺃﺋﺚ.
2 . '(1 4 5 )ي- Âr,y'Ahl,aş (radıj'^lahuanhiiraâ) demiştir ki: .“Bir-kimse Cemretû.1-'
A kabeye taşını attı mı kendisine-kadın dışında- haram olan hejrşey helal olur. ’٠
Onuıi bu sözü üzerine:
“ Ya koku? (o da .mt helal olur?)” diye s o ğ u . Dedi ki:
“Gerçekten hea.Besdlullah.^alehissaldm v e s s e lâ m ) 'ıâ k sürünürken gör-
düm. Yoksa o koku değil miydi?” [Nesâî, Hacc, 2 3 ı ,'(5,277).,-!bnu Mâce, Me-
nâsik.۶0, (3M l).i
AÇIKLAMA: ﺑﻢ
GOrüldügü iizereibnu A b b â s ir a d ıy U u a n h ü m â ) l t e h a l l i e n s٠nra sâde-
ce kadına temasm haramlığım l٠ a tavafına kadar- devam ettirip geri^kalanlarm
helâl olduğunu belirtmektedir;
Koku ile'aiakah. soru üzerine M isk koku değil mi?” demesi İ s l a m - ı in-
kdri’dir. O hususta hi ؟,şüphe oiraadıgmı -sOylemek İçin böyle bir üslûba yer' ver-
miştir.
mesi. ؛le o n a ermektedir. Bu durumda, dikişli, elbise giyme yasağı dâhil bütan,
!.aramla, geri.gelm ece ve İfâza tavafina- ^ d a r devâm. etmededir.'. .'
Ancak, bu-hadisle fokaha amel- etmemiş, buradaki- emri, tavafin, yevm-i na-
hirdenbaşka.gUnete’hir . m e m e s i i ؟in'ﺀa ا ئ ﺀv'’ ﻗ ﻰ ﺀe.hamletoişti^^ Ulemâ-
nın hUkmUne göre, -İfâza tevafi (ziyaret-tavafi'da denir) bayram günlerinden birinde
(10, 1-1, .12 Zilhicce) yapılabilir. 'Ancak efdal ve sünnete uygun olam bayramm
.birinci gününde (Yevm-i -Nahr: -lO'Zahicce) yapılmasıdır-. Bayram günlerinin dı-
' ﻷ.ﺣﺎج ﺅ٠' ﺗﺜﻮﱃ ؟ﱄﺀ١/] :ال٠ ا٠ ﺀه۵١ اس رﺿﻰ٠ رﺀﻧﺎ^اﺑﻦ' ﺀﺀ- ٤ ﺍ ﺍ
P: ﻳ ﻞ ﺳﺎﺀ ﻣﺬ أﻧﺬ ﻓ ﻮ و ﻧﻠﻠﻎ؟ ﻗﺎذ ﻣﺬ و و اﻟﻲ ﻗﺜﺎﻟﻰ،-ﻳﻖ٠ﻵ.ص ﺣﺎج إ
ﻛﺎ ذ ا;ﺛﻈﺼﻒ:ىل,.ﻳ ﺬ ﻗﻖ اﻟﺌﻐﺰف 4 ﻓﺈن: ; ﺟﻴﺄﻟ ﻰ ة ﺗ ﺎ ذ ﻣ ﻘ ﻴ ﻞ
; م أذ. ﺣ ﻬ ﺬ. ٠ ن اذ٠ ﻓﺎذ ةا'ﻏﺬ دﻻع٠ ؤ..ا'ﻟﺘﺌﺰﻳﺎ ؤؤﻟﺬ ﻧﺖ:ؤ٠ ةﻗﻮ'ل
:ﻟﻠﻐﻮاﻗﻨﺖ. اﺳﻢ٠ ااﻟﺜﺘﺰﻟﻰ- . اﻟﺜﻴ ﺨﺎ ن-أ ﺧﺮ ﺟﻪ .اآؤذاى-ﺟﺔؤ- ﻳﺠﺜﻮا ف
.أى ﺑﻌﺪ اﻟﻮﻗﻮف ﺑﺎﻟﻤﻌﺮف
AÇIKLAMA:
Bu rivâyet, bir ayetten ve Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın bir sünnetin
den, İbnu Abbâs (radıyallahu anhûmâ)’tan fukahâya muhâlif bir istinbatmı tev
sik etmektedir. Hattâ rivâyetin Müslim’de gelen bir vechinde şu açıklayıcı ziyâde
var;
“ Benî Hüceym kabilesinden bir adam İbnu Abbâs’a;
“ Halkın kalbin© işleyen veya halkı fırkalara bölen şu fetva nedir? Beytullah’ı
tavaf eden ihram yasaklarından çıkarmış?” diye sordu...”
Bu ziyâde ibârenin de gösterdiği üzere, İbnu Abbâs (radıyallahu anh) ümme
tin tatbikatma muhalif bir istinbat, bir fetvada bulunmuş, bu da halk arasmda bir
kısım münâkaşalara sebep olmuştur. Meselenin tavzihi kendisinden sorulduğu gibi
onun yakınlarından da sorulmuştur. Sadedinde olduğumuz rivâyette, açıklamayı
Atâ yapmaktadır.
Meseleyi şöyle özetleyebiliriz: Şârihlerin açıkladığı üzere, İbnu Abbâs (radı-
yallâhu anhümâ), Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in Veda Haçcı sıra-
smda -daha önce açıklandığı üzere- beraberinde kurbanlığı olmayanlara, umreden
sonra ihramdan çıkmalarını emretmiş olma örneğinden hareketle, **Kabeyi ta
vaftan sonra ihramdan çıkmak gereğine*yhukmctnuştir. Halbuki ulemâ büyük
çoğunluğu Ue -yine rivâyetlere müsteniden- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın
o davramşınm sonradan neshedildiğini kabul eder ve ihramdan ancak Arafat vak
fesinden sonra Mina, taşlama, kurban ve traş menâsüdnin ifâsmdan sonra çıka
bileceğine hükmeder. İbnu Abbâs.m görüşüne az sayıda selef iştirak etmiştir. İshâk
İbnu Râhuye bu azlardan biridir. Üstelik bütün ulemâ, hacc-ı ifrâda niyet eden
kimsenin Beytullah’ı tavaf etınekle ihramdan çıkması gerekmeyeceği husûsunda
hiçbir ihtilâfa düşmez.
Nevevî, kaydettiğimiz mâhiyette ulemânm ittifak ettiği durumu belirttikten sonra
der ki:
“İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)’m âyetle ihticâcma gelince, âyette onun
çıkardığı hükme hiçbir delil yok. Zirâ “ Sonra varacaklan yer B eytü.l.A tîk’e
müntehidir” mealindeki âyetin mânâsı, “Kurban ancak Harem-i Şerif de kesilir”
demektir. Kesinlikle âyette, ihramdan çıkma emri diye birşey yoktur. Âyetin mu
radı ihramdan çıkma olsaydı Harem-i Ş erife, kurbanlığın sadece gelişiyle, daha
tavaf da yapmadan ihramdan çıkmak gerekirdi. Hz. Peygamber (aleyhiss^âtu
vesselâm)’in. Veda Haccı’nda ashaba ihramdan çıkmalarım emretmiş olmasın-
40 KÜTUB-1 SIH E MUHTASARI 6. c il t
:Kadı İyaz'm kaydma göre bâzı âlimler A nu'^bbâs’ın bu'Sözünü te’vîl ederek
-Bu söz,-haccın (rüldinlerinden.biHni.kaçırarak 0 yıl haccı'nı) yerine getireme ‘‘
-yenlerle ilgilidir. Böyleleri tavaf ve'sa’y’i yerine getirince ihralndan çıkar” de ,
.mişlerdiı.. Ancak'bu te’vil ihtimalden uzak bir yonımdur, çüntoi ibnu Abbâs -bu
meseleyle .ilgili rivâyetl'erln- sadedinde olduğumuz vechind'e ‘‘Beytullah” ı'hacc
” maksadıyla.olsun, başka mgksadla olsun, her. kim tavaf ederse ihramdan çıkar
demelrtedir. '
ﻰ ﺳ ز أ ' ذ ﺬ أ ﺋ ' إر: ق ﻗ ﺎ ﺳﻮأ.ﻵﺋﻚ'أذ ﻗ ﺘ ﺎ :ﺋﻚ . د ذ ا ﺰ ﻟ ' ا ة ؛ خ م،ﺀ:ﻳﻐﻸن
.إﻻ اﻟﺘﺮﻣﺬى., أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺸﺔ.[ﻫﻨﺶ ﺰ ﺛ٠أ ئ '
ﺶ ﺧ ﻞ ﺟ أ ﻻ ٤ ﻫﻨﺶ ث ﺬ ز ﻗ
''.AÇIKLAM A:
1.-,. TeJbfd burada .saçlann dağılmasını önlemek İçirt husüsl 'maddelerle yapış-
tırm,aktır. Hacc sırasında uzun'müddet ihramda'kalacaklann saçlarım birşeylerle
yapıştırarak telbîd y a p m a lı âdet idi.
ciLT İh r a m d a n çiKMAVAKTi .6 41
B İR İN C tF A S IL
'K٣ A ^ A W N V A C te O L ٧ ? U V E S E B E P l£ R l
: «ﺀ : س
ش٠
ﺖﺳ٠
؛ا
:ث»ا
... .KESMENİN ÂDABI'. ..
- .S E K İ Z İ N C İ F A S I L " .
KURBANLARDAN Y E^E-B A H Sİ .
-.O N U N C U F A S I L ' . ,
KURBANLIĞA-BİNMEK' .
؛prensipten harekette, daha Once m eşruolan bir prensibin Hz. ibrahiın.den s٠nra
neshed'ildigi'sOylenebilir.
Arapça’da ,kurban kelUnesinden ziyâde i y e kelimesi taıUanılır.cem’i edâ-
Afdir. Kurban kesilen^ güneyevm ö’J-edba denir.
Kurbahm dindeki hükmü husdsunda'.âlimler ihtilâf eder.. Bir kısmı vâcib de-
mig'ise de diğer bir kısmı buna karşı çıkm ıştır.ibnu ^ azm “ Sahâbeden hiçbirisi
..buna vâcib demeıniştir” der. .Cumhurda “ Kurban vâcib değildir’’ demiştir.. An-'
cak dinin teşriatından oldugu da kesindir. Cumhur, ‘.‘Kifaye bir SUnnet-i
masın.”
Bu hadîsteki .va’îd’in üslûbundaki şiddet, Hanefileri, .laırbanın vacib oldugu
.'hükmüne sevketmiştir., Hatta-Ebu H i e (rahimehumullah)’nin “ farz’’ dediği
de' rivây^ler arasındadır.. Vacib diyenlerin 'dayandığı başka hadisler de 'var.
e!-Hidâye’de Hanefi göriiş şOyie'.özetlenmiştir:'Kurban hür, mukim, zengin,
her mUslümana kurban ^inlinde kendi nâmma'-ve küçük çocuğu namına vâCibtir.'
Vâcib,'hükmü,' ﻻ ه ﺀHanî .de ashabından iraam Ziifer, Hasan, ve
bir'rivâyete göre Bbu, Y u s u f ı içtihadlanyla .süböt bulmuşttır Ebu Y u s u fm
“'sünnet’’ deteiş o ld u ğ ^u da belirttik.' '
,Son olarak şunu da belirtelim.: Araplarda kurbanm birçok çeşitleri'var ve her
biri bir başka kelime .i le i.d e 'edilmededir. Mesela ؛-bir ,kısraı'önümüzdeki ha-
dişlerde 'geleceği .üzere- fara.’, attre ؛akîka, udhiye, hedy hep ayn ayn kurban
'çeşitleridir.. İslâm,dini bir,kısmını yasaklamış,. birkısmmı.bazı:kayıtlarla.serbest
bırakmış vehattâ vâcib kılmıştır. Bazıları.h٠ ndakihüküın٠ihtilâflıdır. Dilinıiz^
,6 c il t . K U R B A İ VACİB OLUŞU VE SEBEPLERİ 45
UDHJYE ve HEDY: İslâm devrine intikâl eden laırban çeşitlerinden iki tane-
sini biraz açıklamafaa gerek var. Zirâ, dnümüzdeki bahislerde gelecek hadisler
.,bunlarla ilgili've dclayısıylabu tabirler'sıkca geçecek, iyice bilinmediği takdirde'
,iltibaslar .labdir. ,
Ebu Dâvud, Dahâya 1, (2788); Nesâî, Akîka 6, (7, 167 - 168 ); Ibnu Mâce, Me-
n â sik 2 , (3125).]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadîs, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m Aralât vakfesi sırasında yap
tığı konuşmalardan biridir. Mina’da kurban kesmesi gereken hacılara, bu mev
zuda bilgi vermiş olmaktadır,
2 - Atîre, Receb ayında kesilen kurbanm adıdır.
3- Kurban kesmenin vâcib olduğuna hükmeden ulemâ bu hadîsle istidlâl et
miştir. Ancak kurbamn vâcib olmadığına hükmedenler “ sigamn vücûb ifâde et
mede sarîh olmadığım” ileri sürerek bu istidlâli reddederler.
4- Bu hadîste atîre denen Receb ayında kesilen kurbamn da gerekli olduğu ifa
de edilmektedir. Ancak kurbamn vâcib olduğuna hükmeden âlimler atîrenin va-
cib olmadığım söylerler.
Hatta: Sf “İlk doğan yavruyu kurban etmek, aürekurbam
kesmek İslâm’da yoktur” gibi câhiİiye devri kurban çeşitlerini yasaklayan rivâ-
İmam ŞâSî, Allah adma olduğu takdirde cahüiye devrindeki isimler altmda kur
ban kesilebileceğine,٠çâiz olduğuna hükmederek, sadedinde olduğumuz hadîs gibi
cevaz ifâde edenlerle, yukanda kaydettiğimiz rivayette olduğu gibi yasaklayan-
lan te’lîf eder. ^ y y
AÇIKLAMA:
!-.Resûlullah(aleyhissalâtuvesselâm)
Hakk tarafından bayram-kılmdıgını haber v e r m e d i r . Her mUslüman bu hayra-,
ma-imkânı nisbetinde katılacatol'r. İmkâm .la n .taırban kesecedir.
Resûlullah (aleyhissalâtu.vesselâm)’ın, imkânı ohnayan, ,elinde sUtUnden ve.
yününden istifâde etmek Uzere iâreteh verilmiş bir.dişi hayvandan başka birşeyi'
bulunmayan kimsenin sorusu üzerine, verdiği cevaptan anlıyonız ki, bayrama ka-
tılmak İçin ,İmkânları zorlamaya gerek yoktur. Bayram gönü sa ؟traşı olmak, uzamış
olan bıyıkları, t i m i n kesmek, gerekiyorsa etek traşı.da olup.b^enen temiz-
lenmek, yeni, temiz elbiseler giyinmek gibi, bayram-gününün hürmetine uygun,
bir-ahvâle büriinmek de,''mânevî kazanç ,yönünden taırban kesmiş kadar Allah,
nazarında makbUl olacağını belirtiyor.
2." Hadiste geçen menîha, bir kimsenin .bir başkasma,' sütünden've yününden
istifede etmesi İçin belli bir süre. ile. ariyet olarak bıraktığı' bir hayvandır' ؛deve,
keçi, koyun olabilir.,Bu temlik değildİTj.-âriyettir, bir,müddet sonra eski .sahibine
48 KUTUB-I S r n ٠E MUHTASARI 6. c il t
Bayramda Zikr: Helâl kılınan eğlence ve izhâr~ı sürür havasımn, meşru hudu
du taşmıyacak şekilde ileri götürülmesini önlemek maksadıyla bayramm dinî yö
nünü belirtmeye Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) husûsî bir ehemmiyet
atfetmiştir. Buhârî’nin bir rivâyetinde belirtildiği üzere, Resûlullah (aleyhissalâ
tu vesselâm) Kurban bayraım hutbesinde şunlan söylemiştir: “ Bugün bayram
d ır. Bayram ım ıza önce nam az kılarak başlıyoruz. Sonra evlerimize dönüp
kurbanlarım ızı keseceğiz. Kim bu şekilde hareket .ederse bayram ı sünneti
mize uygun olarak kutlam ış o lu r٠^
Haftalık bayram olan cuma için de aym esas câridir. Çünkü, cumamn da ken
dine has namazı ve dinî telkinâtın yapıldığı hutbesi mevcuttur. Ayrıca hadisler,
cuma namazına mümkün mertebe erken gelmeyi emreder. Şu halde bayrama has
serbesti faaliyetlerin, namaz ve hutbe vâsıtasıyla mânevî bir hava ile dolduktan
sonra başlatılıp, devam ettirilmesi esastır. Bu durum, bir kısım aşırılıkları fren
leme âmili olacaktır.
Başka bir vak’aya ait olması kuvvetle muhtemel bulunan bir diğer rivâyette
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) oynayan Hâbeşliler’e rastladığı zaman onla
ra takdirlerini ifâde ettikten sonra şunu da ilâve eder: ..Y ahudiler ve hıistiyan-
1) C ariye kelimesiyle, biiluga ermeyen kız çocuklan veya köle kadınlar kastedilir.
2) Fethu’i-Bâri; 3/97. Bu son cümleden, İbnu Hacer, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m şunu demek iste
diğini anlar: “ Bu onların işidir, âdetleridir ve mübahdur da” . Bu yüzden Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
boş karşıladı.
6. c il t KURBANIN VACIB OLUŞU VE SEBEPLERİ 51
Sar bilsinler ki, bizim dinimizde genişlik v a rd ır” . Rivâyet, bu minval üzere
devam eden oyuncuların, Hz. Ömer’in çıkagelmesiyle dağıldığını belirtir.
Bir kısım âlimler, yukandaki hadîsten kadınların, yabancı erkeklerin fiilleri
ni seyretmesinin câiz olacağı hülunünü çıkarmış, bazıları da bu cevâzı “Şehvet
nazanyla bakmamak” veya “Fitne korkusu olmamak” şartlarıyla kayıtlam ışıdır.
Şehvet duyma ve fitne çıkma ihtimali hâlinde, nazarın haram olduğunda itti
fak vardır.’Keza kadınların yabancı erkeklere karşı örtünmesi gereği de hadîsten
çıkarılan bir diğer hüküm olmuştur.
Bayram günü musiki dinlenmesini tecvîz eden rivâyet de mevcuttur. Buhârî
ve diğer kaynaklarda gelen bir rivâyet şöyle: Yine Hz. Aişe anlatıyor: “Yanım
da iki câriye d ef çalıp Buas harbi üzerine (düzülmüş hamâsî) türküler söylerken
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) içeri girdi. Yatağın üzerine sırtüstü uzana
rak yüzünü örttü. A z sonra (babam) Ebû Bekr girdi. Türkü okuyan câriyeleri
görünce: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m huzurunda şeytan sazı ha!” di
ye bana kızdı ve câriyeleri azarladı. Ancak, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
karşı koyarak: ،.Ey E bû B ekr, bırak onları söylesinler, her milletin b ir bay
ram ı v ardır, bu da bizim bayram ım ızdır” dedi. Onlar sohbete dalıp, ilgileri
kesilince câriyelere göz ettim, hemen sıvışıp çıktılar.”
Ahmed İbnu Hanbel: “ Gücü olanın terketmesi mekruhdur’’ der ve vöcûbuna
hükmeder.
Bir kısım âlimler, bu rivâyete dayanarak, köle olmasa bile câriyenin. ^؟sesin
den şarkı dinlemenin câiz olduğu hükmünü çıkarmışlardır: “ Zira derler, Resû
lullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)’in câriyeleri
dinlemesini takbih etmedi, aksine, onun takbihini takbih etti ve çâriyeler de Hz.
Aişe’nin kendilerine işâret etmesine kadar şarkı söylemeye devam ettiler.’’
Mescidde Eğlence mi?: Yukandaki hadîs karşımıza şöyle bir soru çıkarmak
tadır: “Mesc/dde ça/gı/ı, iörkö/ö e^ience câiz oiur m u?..
Bu meselenin münâkaşasım âlimler yapımş, leh ve aleyhte görüşler beyân et
miştir. Esas olan, bazı şartlar ve kayıtlar altında cevazıdır.
İslâm’ın, eğlencede bile faydalılık -ve düşmana karşı kuvvet kazanma- imkân
larını arama espirisini göstermek maksadıyla, bu mevzuda Buhârî şerhinde Ay-
nî’nin yer verdiği bir pasajı özetleyeceğiz:
3) Tekrar hatırlatalım: C âriye kız çocuğu ve ktile kadın mânâlarına gelir. Ayrıca bu câriyelerin isimleri ve
kimlerin kızları olduklan belirtilir.
52 KÜTÜB-İ SÎTTE MUHTASARI 6. c il t
“EI-Mûhelleb der ki: “Mescid, Müslüman cemaatin emrine konulan bir mü
essesedir. Hangi amelde dinin ve din mensublarmın menfaati bir araya gelirse,
mescidde o amelin icrası câizdir. Harbe oyununa gelince, bu insan uzuvlanmn,
savaşa karşı maharet kazanması için yapılan bir idmandır. Bu idman (işi, düşma
na karşı harp hazırlığı olduğu için, din ve ümmetin menfaatine olması hasebiyle)
rnescidde Veya başka bir yerde yapılması câizdir”.
Şârih, zikredilen bu şartlar tahtında mescidde bu ve benzeri oyunların câiz ol
ması gerektiğine dâir şahsî kanaatini belirttikten sonra aleyhteki görüşü de kay
deder. Buna göre, Ebû’l-Hasen el-Lahmî şunları söylemiştir: “ Mescidde harbe
ile oynamanın cevâzı, hem âyet ve hem de hadîslerle neshedilmiştir. Kur’ân’da:
..A llah’ın, yüce tutulm aian ve içlerinde adının anılm asına izin verdiği ey
lerde, insanlar sabah akşam O ’nu teşbih ederler” (Nur 36) âyeti. Sünnette
de Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)٠m: ..Mescidlerinizi çocııklanm za ve de-
!üerinize karşı koruyun” hadîsi bu cevazı nesh etmiştir. Ancak el-Lahmî’ye karşı
çıkanlar:
.^l-Hadîs zayıftır.
2- Ne hadîste, ne de mezkûr âyette iddia edilen neshe delâlet eden bir s^ahat
yoktur.
3- Ne de, cevaz ifâde eden hadîsle, bunu neshettiği ileri sürülen âyet ve hadî
sin vürûd yönüyle öncelik-sonralığa sahip olduklarma dâir tarihî bir ipucu vardır”
demişlerdir. Şâfıî şârihlerinden İbnu Hacer de meseleyi aym şekilde nakleder ve
cevazın esas olduğunu belirtir. Mezkûr hadîsi açıklarken, Babanzâde Ahmed Naim
de şunları ilâve der: ”Harbeler yani kısa mızraklarla oynanan oyun, âdi oyun
değildir. Yakın vakitlere kadar seyrettiğimiz kılıç-kalkan oyunu, cirit oyunu gibi,
düşmana karşı silâh istîmâlinde idman peyda etmek için oynamr. Düşmana karşı
hazırlık sayıldığı için mübah olmuş, hattâ mescidde bile oynanması tecviz buyu-
rulmuştur.” ١
ﻓﻰ. ﻵه١ ﺗﺦ رﺳﻮق. ]ﻛﻎ:J ١٠ ا٠٣ﻧﻪ ﺀ. ﺀﻳﺎس رﺿﻰ٠ وﻋﻦ ا'ﺑﻦ- ٢ Ü
ذﺑﻰ اﻟﻴﻬﻮ ﺀﺑ ﻪ [ا، ل اﻟﻔﺰؤ ﺳﻴﺊ. ﻟ ﻢ ﻗﺤﺬﺛﺰ 'ا ﻷﺋﻨ ﻰ ةا'ﺋﺔزي
أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى واﻓﺎ ش.
' اﻟﺘﻘﺬ؛ ص-: رﺿﻰ اﻟﻠﻪ ف.]'ذال ﻋﺪ.:ﻗﺎل.ﺑ ﻦ ﺀدى. وﻋﻦ ﻏﺠﺜﺔ- ٣ ٠
ﻟﻰ:'''إذا:ﺑﺎة؟ ذال.اﻟﺮ٤ : ﻳﻖ.ا ﺋﺘﻴﺎ٤ ادخ ز'ﻟﺬ:إذ ذ'ﻟﺪﺛﺄ ﻗﺎ'ل٤ ﻳﻖ. ﺗ ﺔ
''أﺑﺰﯪ أذ ﻧ ﺸﻨﺪ و اﴽﺗﺬﺗﺬﻧﻲ.'.از:ﻵ.:ﻗﺎل.-ا'ﻟﺔزﻗﺎ؟ ﺋﺸﻮزأ : ﻳﻞ. ^ ١
•ى- اﻛﺮﻣﺬ٠[• أ ا ج،ذ؛ﻷذ?ي
AÇIKLAMA;
1- ' Bu rlvâyet, kurban edJJmek üzere satjn alman hayvan doğurduğu takdirde
onunda hemen kesilmesi gerektiğini ifâdC'Cder. Alimler “ Satmıgsa bedelini ta-
'sadduk.eder” demiştir.
2- Ayrıca, 'kurbanlık.hayvanin göz ve laılaklarmm sağlam Olması.gerektiğini
beli'rtir. Kör hayvan'veya kulağı dipten kesilmiş hayvan kurban olarak kesilemez.'
Bu badis, kesim^yerine yürüyerek gidebdecek. kadar topal hayvanm,' boynu-',
zunda kınklık o l ı n taırban edilebileceğini İfâde etmektedir. Burivâyet kırıklı-
ğa bir'-.had tayin etıniyor. Hadîs' bu mutlak ifâdesiyle Hz. Ali’nin,.boynuzu dipten
kopmuş.olan bir.hayvaiiin bile kurban edilebileceği kanaatinde oldugunu-gOster-
mektedir.. Anc'ak, yine.Tirmizî’nin Hz. Ali (radıyallahu. anh)’den yaptığı bir d l
ğer' rivâyet boynuzu veya toılaği' yanya kadar kopmuş olan hayvanin .taırban
' olmayacağım, İfâde eder؟
'★ Kurban kes'ilecek .hayvanin şaşı.,' topal, uyuzlu ve deli olmasında, .boynuzlu
veya boynuzsuz veya boynuzunun bir'miktan kırık- bulunmasında, tollaklannın
delinmiş veya eni yarılmış olmasında, .kulaklarının uçlarından kesilip sarkık bir
halde bulunmasında, dişlerinin azı düşmüş olmasında,, tenasül uzvu bulunmayıp
mecbüb', buralmUş b.ir halde' J^asaması.nd^a b.ir beis'yolcttır.
.اﻻع٠ . . / î .[اﻋﻰ ﺳﺎ ؤ ة
6. CİLT' -KURBANIN KEMİYETİ VE MKTARI 57
ﻧﻮﺍ ﺕ. ﻭﺵ،اﻟﺴﺔ اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ ﻓ ﻰ, ﺩﺧﻞ.ﻣﺎ- : اﻗﻨ ﻰا ض ﺫﺅﺍﺕ اﻟﻈﻠﻒ واﻟﺤﺎﻓﺮ٠
ﻧﺎ ذﺧﻞ ﻓﻰ اﻟﻤﺸﺔ اﻟﻤﺎدﻣﺔ،.اﻟﺤﺊ.
4. {%47) ﺍ- Nâû (rahimehumullah) anlatıyor: “jfb.u Ömer (ra d ıya llâ a â ü -
m ) kurbanlıkların: '*Tırnaklılar (yani sığırlar) hakkında üçüncü senesine girmiş,
veya geçmiş, edi ayaklılar (develer) h â â da â n a yaşına girmiş veya geç-
miş olmasınT’ şart koşardı.” [Muvatta, Hacc 147, (1, 380).]
AÇIKLAMA:
1" Alimler: “ Boynuzlu koçun diğerlerine üstün tutulması, cüsse yönüyle irili
ği ve umumiyetle fiyatça da yüksekliği sebebiyledir” demişlerdir.
2" Kefenin hayırlısı hülledir deniyor. Hülle Arapça’da biri alt, diğeri üst ol
mak üzere iki parçalı giysiye denir. Ancak, hülle denebilmesi için her iki parça
nın da aynı cinsten olması gerekir. Bunu dilimizdeki takım (elbise) tabiri ile
karşılayabiliriz.
60 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t
Kefen husûsunda cumhûmn ittifak ettiği üzere erkekler için efdal olanı üç par
çadır. Bu sebeple bazı şârihler: ‘*Bu hadîsten maksadı “ İki parçalı kefenin tek
parçalıdan efdal” olduğunu belirtmektir” demişlerdir.
Hülle kelimesinin Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) zamamnda -bâzılanna
öre- pamuktan mâmul çizgili bir kumaştır, Yemen’de îmâl edilmektedir. Bu se
beple kefenlerin bundan yapılmasına hükmeden olmuşsa da Resûlullah (aleyhis-
salâtu, ves'selâm)’m:
anlatıvor:'(radıyallahu
HZuAişe “Re 11'. (1484)-' Aise (radıvallahu
datıyoT:
anhâ)HZü {*Resûliahanhâ١
( â y.؟bâ/ıı7/a/ıVaf#،١1484) .'11
is s â tü '-(
v e s s e lk ) VedaHaccı’nda, M uhaım ed âiJesi İçin tek bir sığır kesti?’ (Ebu Dâ"
٧u d ١ Menâsik 14, ( 1750).)
AÇIKLAMA:
Hz. Ali (radıyallahu 'anh)١nin kestiği'bu kurban Resölullah (aleyhissalâtu ves-
seîâm)’ın vefatuıdan sonrası İçin mevzubahistir. Ebu Davud, hadisi “ölü Adına
Kurban’f adını taşıyan bir babta kaydeder. Onun kaydettiği hadis, kesilen iki ko-
؟un da Hz. Pey'gamber (aleyhissalâttı vesselâm) adına olmaya da yorumlanabile-
cek bir üslöb taşımaktadır.-Ancak Hâkim’in bir rivâyeti, Hz. A ii’nin, iki kendi
adına, iki de ResUlullah (aleyhissalâtu. vesseiam)'adına olmak Uzere dOrt k ^ kes-
tiğini sarih olarak ifâd e^ ^er:’
. ••■ ﺻﻮ اﻟﺌﻒ ﻋﻲ وﻇﺎ وﻳﻴ ﻒ ﻏﺬ ف٠ ض اﻟﺌﻎ،أﺋﺔ ﻳﻐ ﺶ ﻧﻜﺜﺺ
Tirmizj, ölü adına kurban kesmeye.,' bir kısım âlimlerin cevaz verirken bir kı-
sim alimlerin câiz bulmadığını kaydeder. Jbnu’l-Mübareir: “ Ölü adınatasadduk-
ta bulunmak, kurban kesmetoendaha iyidir ؛şâyet kesecek olursa, kesen hiçbirşey
ye١nemeli, ölü adına.tamamıyla tasadduk'etmelidir” der. ^
“ Ölü adına kurban kesilebilir diyen âlimlerin sözü delillere uygundur. Bunu ca-
,iz görmeyenlerin.iddialarınıte’yid edecek herhangi bir deW
lerinkinden daha kani delil getim edikçe onlann sözü makbûl değildir’’ denir.
Hz.' Peygamb'er (aleyhissalâtu vesselâm)’in ümmetinden Allah’ın birliğine ve
kendisinin peygamberliğine şehadet edenler adına da toırban 'kestiği muhtelif ri-
.vâyetlerde'gelmiştir.
. ^ u - ^ â c e ’nin bir rivâyeti şöyle:
ﻳﺤﻲ. د ﻳ ﻰ1 آذ ﻳﻔﻴﺤﻰ.-ﺗﺌﻠﻢ ﻛﺎن إذا ازان٠ﺻﺮ اﻟﻐﺔ ﻋﻴﻪ ز-آة زﺗﻮل اﻟﺌﻪ
اﻟﻲ ﻳﺎ ﻟﺘﻨﺠﺐ ص » ﺀد ن ﻓﺬ'ﺀخ آﺧﺪﻟﻬﺘﺎ ص٠ﻋﺸﺶ ﺳ ﻊ اﻫﺰﺗﻦ أﻣﻞ
( خ اﻵﺧﺬ ﻏﺬ ﻣ ﺖ وﻏﻦ آق ﺛﺨﺌﺪ ﺻﺮ اﻟﻖ ﻏﻲ وﻣﻎ:ود ٠ ااﻗﻼغ4 ل¥ و
“R e s i l a h ( i y M s s i t u vesselk), kurban kesmek istediği vakit iri? şişman,
boynuzlu, alaca, husyeleri burulmuş iki koç satın â r d ı. Birini ümmetinden A h
iûh’ınbirliğivekendipeygamberliğiiçinşehâdetedeâradmakeserdi.Diğerini
de Muhammed ve^ulıam m ed (âyhissalâtu vesselâm)*în ailesi adına keserdi*’.
ResUlullah (uleyhissalâtu vesselâm)- devrinde hayatta olan ashab olduğu gibi,
çok say ıd aö lm . olanlar da vardı.övlevsesag ve ölü ifti
.tJayacak derecede böyûmöç olan keçi yavrusuna denir. Bir'yıllık yavrtıya den-
.digini sOyleyen olmuşsa da, ﻻ طBatta/ beş.aybğa.da atdd dendiğini belirtir.٠Re-',
sUlullah (aleyhissaiatu vesselâm) kaydlj.olarak'mhSat.veıdiğine-gOre, yaşına
ulaşmamış oldugu açıktır, 'önceki.hadîste de 'l,el.iÂiğimiz..â^re,'oglatoan ,faır-' ^
ban birkaç sahâbeye tanınan husdsi bir cevaz'olarak değerlendirilmiş,, fimmete
tecviz edilmemiştir.' ZirâBUftâri’de, laırbanım namaz.^ınmazdan'Once kesmiş
olan'Bbu Börde.’ye tekrar kesebilecek .bir keçi yavrasuna sâhib olduğunu^sOyle-
.yince, şöyle diyerek.ruhsat verir:..ﺀآ0 ﻻااkes. ancak bundan ^le'senden baş-
'kasına.bu câiz değildiı;.. Keza, sadedinde oldugumuZ h a d îs iih B e y i’de gelen
'Vechinde: وﺧﺼﻪ ﻓﻬﺎ ﻷﺣﻲ ﻳﻤﺪﻟﻖ.اﺀزﻷ٠٠اm uyapاn ad a ﻵn d en ىn ﻷ اkةmseye.cﺀ
vâZ'yok” denmiştir.
2 - .R؛vâyçt HZ. Peygamber (ıdeyhissaiatuvess^
mek üzere.kendi mUltainden yeya.ganimetten faırbanlık d-avar dağıttığını ifade
etmektedir, .avar.diyetercüme.ettiğimiz'ğanem, koyun',-k^, oglak, kuzu, hep-
sini ihtiva edebilir. Burada en azından keçi ve oğlaklann.bulunduğu anlaşıl-
maktadır.
Ulemâ bu hadîse dayanarak, 'İmamın muhtaç halka beyttılmal (hazîne)den yar-,
.dım edebileceği hükmüne varmıştır
3- Ceze’ seklindeki.'ziyadeye.gelince: Ceze*, bir bakıma ehli hayvanlarm.yav-.
-rusuna denir, h^nu Hacer’in açıkla-masına'göre, .bir..J^aşım'dolduran ١^ej,adoldur-
mayan yavruya denmekted'ir. Bazılan 6 aylık, 8 aylık, 10 aylık'gibi farklı rakamlar
ileri sürmüştür. İbnu '1-Arabî bu rakamları.' hayvanların cinsine.' göre takdir ede-
rek: “ Koyun-yavrusu 6 aylıkken, keçi yavrusu yılını doldurarak,, sıgır üçüncü
yılını, deve beşinci yılını doldurarak' kendi cinslerinde ceze’ seviyesine ulaşırlar’'
der. '
AÇIKLAMA:
1- Hadîste geçen sejıiyy, yaşını doldurmuş keçi yavrusuna denir. Bâzı yerler
de şişek tâbir edilir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), koyun yavrusunün 6
ayım tecâvüz edenleıinin keçi yavrusundan bir yıllık olanına bedel olabileceğini
belirtir. Önceki hadîste ceze’ neye dendiğini belirtmiştik. İbnu’I-Arabî, besi hay.
vanlannın en hızlı gelişeninin koyun olduğunu söyler. Bu sebeple kojmnun altı
aylığma ceze’ denebileceği halde, keçinin bir yaşım dolduramna ceze’ denebile
ceğine dikkat çeker. Mamafih sadedinde olduğumuz hadîsin mefhumu bu açılda-
maya muvafık gelmektedir.
Hadîsin Ebü Dâvud’daki aslı, bu bahsin daha açık anlaşılmasına yardım eder:
Kûleyb (rahimehumullah) der ki: “Biz Ashab-ı Resûlullah (aleyhissalâtu vesse
lâm) 'tan Benî Söleymli Mücâşi ’ admda biriyle beraberdik, koyun.azalmış, kıy
met kazanmıştı. Hemen bir mûnâdiye emrederek şöyle ilân ettirdi: “Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselam): “ Ceze’ (denecek seviyeye gelmiş kuzu), yaşım d®l-
durmuş keçinin ifâ edeceği borcu ifâ eder” .
DÖRDÜNCÜ FASIL
KURBAN O LA İY A C A K HAYVANLAR
A ؟، KLAM٨ ^
:Bu hadîs^Iojrban kesmeye mâni, hayvandaki bâzı yasıflan 'belirtmektedir -1
.-Mukabele: Kulağının önünden bir parçası kesilip,, kesilen parça' Sallanır vazi
.yette bırakılmış olan hayvana'denmektedir
Mûââbere: Belirtilen şekilde taılagın arka kısmından bir mitoan kesip, kesilen
k ı s ı s a lla ıa y a terkedilen hayvan,
68 KÜTÜB-İ ^İTTE MUHTASARI 6. CİLT
'ﷶ ﺍﻟﺘﻪ
]ﻗﺎﻝ: ﺍﻟﺘﻪ ﻋﻨﻪ'ﻫﺎﻝ- ﺩ ﺑﺰﺍﻓﻬﺮﻭﺯ ﻋﻦ ﺍﻟﱪﺍﺀ ﺭﺽ٠ﻭﺀﻥ'ﺀﺀ٠- ٢ | ﺍ
؛ﺍ ﺉ.; ﻻ ﻱ، ﺫ ﺕ; ﺫﺑﺄ: ﺷ ﺔ ﺫ٠ﺯﺍ،ﺫﻧ ﺼﺬ ﻯ: ﻯﺍ ﻷﺫﺍ ﴁﺍ ﻝ >;ﺯﺍ ﺉ3| ﻷ ﻳ ﻴ ﻮ
ا:أ
٠ ﺗﺮ: ﻫﺘﻰ ﺳ ﻎ٠ﺳﻎ ﻋﺊ ﺑ ﺬ ﻣﺨﺪ ال.] : وﻋﻦ ﻳﺰﻳﺪ ذى ﻣﺼﺮ ﻫﻞ- ٣ H
و ﺋ ﻲ٤ذﻟﻢ أﺟﺬ ﺛ ﻴﴼ ﻳﺠﻨﻰ خ وﻧﺎة٤١ اﻟﻔﺘﺤﺎت-\ﻝ ﺣﺰﺟﻎ أﻓﺴﻦ$ ﻟﺰﻳﺪ؟٠'’ا.
ﻣﺨﻔﺎن' اﺷﻞ ﺛﻴﻮذ ﻋﻔﻠﺶ ؤﻷﺋﻤﻴﻮر ش؟:٠ ﻫﻼﺟﺬش ﻳﻴﺎ؟ ةذث:ﻗﺘﺎﺛﻮن؟ ﻗﺎد
رؤ٠ﻋﻲ اﻛﺾ . ﺋﻬﻰ رﺳﻮد اﻟﺌﻪ,إﺋﺘﺎ.ؤأﯪ’ أﺛﻠ ﺔ-ﻗﺎدن ﻣﻤﻢ أﻟﺚ ﻗﺜﻠﻠﺞ
. .[ﺀ1٠ﺀ زاﻟﺘﺆﺋﺜﺆ واﻳﻜﻤﺦ1 ﻏﺔأﺀ واﺗﺤﻖ٠ زاﻟﺚ-
.ذل أﻧﺌﻴﺎ ﺣﺶ ﻳﺒﻦ ؤﺿﻤﺎﻳﻴﺎ٠ ة ا-اﻟﺜﻤﺘﻘﺰ؛ا اﻟﺶ٤ا
. اﻟﺶ ﺋ ﻐ ﻞ ؤ^ا ﺳ ﺲ٠ا و ا ﺋ ﻬ ﺔ ب
دى. ص؛ى وﺳﻮو ﻟﻠﻪ3 :ال٠ ٠ﻵه ىﺑﻤﺎ١س رﺿﻰ,ااﺑﻦ ب, ﺀن,” ,١ ع
اﻟﺪم ﺋ ﻴ ﺎ. اﻓﻪ ﺋﺄﺳﺘﺰﻟﺨﺎ ﺑﻰ ﺻﺬﺟﺔ ﺳﺎﻳﺒﺎ اﻷﻳﺘﻲ ؤﺳﻠﺚ٩ ﻗﻠﻢ ذﻏﺎ.ا ﻟ ﺜ ﻚ اﻟﺔﻟﺰ
أﺗﺮﺟﻪ.[ﻟﺤﺞ1؛ أﺛﻮ ا١
^١ى٤ﺛﺰث ﻳﻪ ث.ا. ﻟﯫ٤ ز ي زاﺟﻘﺬ.زﻗﺘﻨﻘﺎ ﺋﺌﺄش ﻹ
. واﻟﻠﻔﻆ ﻟﻤﺴﻠﻢ وأﺑﻮ داود،اﻟﺨﺴﺔ إﻻ اﺑﺨﺎرى
iz olduğunu belirtirler. Nalın iki' degil'bir de, olabilir.. “ Nalın takmanın hikmeti',
onda yolculuk'işâreti bulunmasıdır” 'denmiş,-ba§ka:teviller de yapılmıştır'. ٠.
2- 'Nişanlamak, .havyanın taırbanlık olduğunu .'belirtmek,. diger'hayvaniaTdan
kolayca tefrik etmek içindir. Ayrıca dinî bir.şeâirin îlânıdı؟..Bu bakımdan, cUm-'
hûr tara.fından mUstehab addedilmiştir.,. Ancak EbU'Hanîfe hazretleri hayvamn
sırtını kanatmaya bid’at der.
imam, Malik’e'gOre devenin hörgücünü sol tarafından'çizmelidir.
3- ,Kurban koyun .ise, boynuna bit'niş.an takmak İJÜdinul'emâca.mûstehafedır.
SadeceÂnam Mâlik, muhalefet ederek'١‘koyuna hiçbir.şey takılmaz” ,de.^işt'lr.
Bazı âlimler: ‘*imam M i bu hadîsi görmemiş olabilir” diye 'yorumlamıştır.
Koyunun sırtı çizilmez, ulenia bunda da ittifak'eder. Ge^
-yaraya.tah-ammül edemeyCegi ve sırtı.tüylü olması sebebiyle'kamn görülmeye^
cegi söylenir.,
4- Nişanlamameselesinde.umunUyetle sığırladeve ay
Sırtı.çizilebilir, boynuna birşey takılabilir.
]اﻫﺖ ى رﺳﻮﻟﻪ:ﺀاﺛﺸﺔ رﺿﻰ اﻟﺘﻪ ﻋﺌﻬﺎﻗﺎﻟﺖ٠ﺳﺔ ﻋﻦ٠اﻳﺔ ﻟﻠﺦ. وﻓﻲ رو- ٢ 1^1
.[UaU ﺷ ﺄ ؛I 4 ال
ﺑ ﻪ٠ وا ﻳﺴﻤﻮن٠\رك ،ﻫ ﺪ ى ﻟ ﻰ ﻳﻪ^ أﻧﻪ.ﻳﺜ ﺬ ﺛﻠﻰة٠ذي آ-ﻟﻢ اﻟﺔ٠٠أااﻹﺳﻌﺎﻻ ﺋﺌﺈ
واﻗﻮﻟﻪ ٠ ﻟﻪ، > ص ' ﻓ ﻼ. ى.' ﻫ ﺪ.ﻓ ﻨ ﺮ ف أذه واﻟﺪﻟﻢ ﻳ ﺴ ﻴ ﺰ ﺳﻪ ،ؤ;ﺳﻠﻮئ اﻟ ﻬ ﺪ ى
AÇlKt٨ M A ٠
.
İşâret vurmak diye tercüme ettiğimiz, tâbirin asli iş.ar.dır. ‘
gımıZ,Uzere 'bu٠devenin hörgücünü,hıçaWa١izip''kanatmato.
؟ Mûsle ise.' .canlı
i ç k işkenceyapâf eziyet etmek m a ıin d a İ a n ı l ı r . Asimda.tailak kesmek,
burun.k۶parmak gibi yaratılışı ؟irkinleştirici kötü'.muâmelelerdir, .hakaret olsun,
diye düşman ölülerine bu çeşit t^v O zler, câhiliye devrinde .yapılırdı.
İbrahim Nehâî*â ve -Tirmizî*deki metinde kaydedildiği k r e - Ebu Hanîfe
..(rahimehumullah)’nin, iş ’âr’a mUsle'demesi,,hâriz.bir ş e i e s a d i d e o l d u : ^
gumuz.'hadîse Muhaliftir.. 'Resûlullah (aleyhissalâtu vesselfim)’ın istihsan ettigi,..
biz٠ ticraettigi'bir.ameli, bur٠ .göriild^
6. CİLT KURBANLIĞIN İŞARETLENMESİ 73
1 ﺗﺪﻟﺚ: ﺗﲀﺋﻴﺎ ﻭﺋﻦ ﳉﺰﻯ ﺹ أﺣﻲ. ﺍ ﻳ ﳤ ﺎ:Jli .> ﻣﻦ ﻣﺴﺌﺔ ٠ﻳﺪﻋﻪ ﻫﻖ
أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺨﺴﺔ..
ﻟﺜﺜﺤﺰ١' ١ﺧﺬ ﻫﺄل ﻳﻌﺶ؛. Jji دأﺋﺔ ﺛﻠﺌﺔ أة وﺳﻮو.ﻟﻚ- وﻋﻦ ﻣﺈ- ٣ m
/ وﻛﻞ ﻓﻤﻴﺎج،وه،; ﻧﺬا' ا ﻳ ﻘ ﺐ ﻳ ﺶ ال.: وﻗﺎل ض أﻟﺘﺌﺰؤ..ﻳﺰ٠ؤﻛﻞﱉ ﺗﺚ
) [ ا٠غ٠ ﻣﻬﻪ وﻃﻨﺒﻴﺎ
mdur. Günümüzde, kesim yerleri bu hudud dâhilinde belli bir nizama bağlan
mıştır, buna uymak gerekir.
2- ResMullah (aleyhissalâtu vesselâm) Kâbe’ye sunulacak kurbanların (hedy)
Merve’de, Mekke’mn her tarafında kesilebileceğini söylemiştir. Geçit diye ter-
ر دﺛﺔ4 ]ﻣﻦ ئ:ال. ١ ^ ﺀذﻫﻢ١ ﻳﻦ ﻋﻤﺮ رﺿﻰ١ أن, وﻋﻦ ص٠٤ |H
أذ ﺑ ﻤ ﻰ ﻳﻮم اﻗﻬﺮ ﻹ ﻫﺤﺮﻫﺎ ﻋﻨﺪ١ ﺋﻔﻲ زﻳﺜﻄﺜ ﺖ٩ إ ة ﺋﻘﺘﻞ*ةا٤
ا٠ ﻳ ﺮ٠ ذاﻳﻘﻲ -س''أﻹﻳﻠﻠﻲ ﺛ ﻨ ﻮ رأ, ذ ﺗ ﺬ ﺋﺌﺖ،ﺑ ﺲ ي ﺗﻒ] ﻧ ﻮة ﻧﻠﻠﻖ
ا.[ ذا ﺀ.اﻳ ﺬ ث
. AÇİK1.AMA:
Kâl^’ye İhdâen nez^ilen devalen k u ı b ı hedy veya bedene dendiği için onun.
Harem bölgesi dâhilinde kesilmesi gerekme٠ ^ :.M e k k e ٠nin'i ؟i,(Kâbe٠'nin-ya-
m) veya Mina... Mina da H ı m ’den sayılır.
Kâbe’ye olmaksızın yapılan, adak toırbanlan da' dinimizde 'Caizdir. .Kişi bunu
nerede adamış ise adadığı.yerde kesebilir. .BuldanHarem .dahdinde kesme şartı
yotour. Tabii.ki Harem’de.kesme yasagı.da.yok. Kısacası bunlan.kolayınagelen
yerde keser'. 'Hadiste g ^ en ce’zûr, 'aslında ,deve.demektir, cem’i cözör.dür. Bu
rivayette cezâr, Kâbe'’,de kesmeye niyet'Cdilmemiş ٠ - . . . ٠ 'mâ-
nâsında kullanılmıştır. -Her seferinde kelimenin bu mânada laıllanıiraayacağı ta-
biidir.. ..
.6. c il t KURSAN k e s m e n in .YERİ VE'ZAMANI 77
اﻟﺌﻔﻮ ﻗﺎﻟﻪ rJl ﺑﺪو٠ ]اﻷﺻﺤﻰ ﻳﺆﻣﺎؤ٠> ةل س٠ ا.أذ,وﻋﺘﻪ آﻳﻀﺄ |و
أﺧﺮج اﻟﺜﻼﺛﺔ ﻣﺎﻟﻚ. [ اﻟﻠﺬ ئ ه. غ٠ ﻃﺎف ر.ﻟﻤﻌﺘﻰ ﻋﺬ ﻋﻮﻳﺐ ﻟﻤﻰ:ﻣﺎ'ﻟﻚ؛ ؤ.
,5.(lS<W)-.Yine ٨۶afi١ninanlatogjna.gOre ﻻ ط
lam ayj yapmjşbr: **Kurban günleri, yevm-î â * d e n sonra iki gündür^.
İmâm Malik der 'ki** ؛Bana, bunun aynisi Ali ibnu Ebî Tâlib (iadıyalMu
atıh)’d6n de اﻻ3 ”نﺀ. [Muvattâ, Dahâyâ 12, (2, 487).]
A^IKIAMA.
غ رﺳﻮو¥ ] :ﻗﺎ ل اﻟﺘﻪ ﻋﺬه.'ر ﺿ ﻰ اﻟﻴﺪ ى .اﻟﺤﺎرﻣﺚ ﺑﻦ ﺀزﻓﺔ. وﺀن- ٣ ^ ' ' .
ﻗ ﺦ ي٠ .اﻧﻬﻮا إى ي اﻟﺤﺴﻨﻲ :ﻗ ﺎ و ؟ﺋﺬ ن ؤأ ق /اﻟﻮداع ﻳﺔ،ش ﺡ اﻟﻲ ا
ن٠اي ١ﻃ ﺘ ﺎ ﺑﻲ ^ ﻳﺄ ﻏ ﻼ ى. - ؤ أ ﺣ ﺬ.،ﻗ ﺘ ﻖ ا ز ؤ. ﻏ ﺬ ا' ﺷﻠ ﻲ:' ﺀ و ' ﻗ ﻘ ﺎ ق
ﻭﺫﺫ ﺅﺅﺿﻖ٠ ﺋﱱ ﺍ.ﻗ ﺘ ﺜ ﺎ ﻗ ﺰاﻳﻴﺎ ﻣﺬ ص. ﺗ ﺎ.ﻇ ﻰ ﺅﻫﱴ ﺛﺜ ﯯ ة اﻓﺪ ا'وﺋﺰى ﻗ ﺎ ﺑ ﺘ ﺄ
. , .ﻰ
ﻔ ﻋ ﺎ٠ةﻗ٠ﺛﺎﺀ اا
بﺀ ﻣﻦ
رزﻳﻦ ﺟ ﻪ ﺮ ﺧ أ .[/ ؤا ﻓﻴ ﻮ ذاﺷﺘﺠﺜﺔ ﺧﻨﺐ اﻟﺪﺑﺦ.اﻟﺒ ﺆ ﺻﻨﺠﺔ اةذﻟﻤﺾ.ذﯮﺧﺢ.
ص,ؤﻟﻠﻪ،اﺳﺎري.^زﻟﻠﻪ-:ةﻟﺖ. ...
6. (1506)-Hz. EbuMusa (radıyallahuanh)’dan liyâyetedildiğine %ört:**Krz-
lanna, kûıbsaılaımı kendi elleriyle kesmelerini, ayağmı laırbamn boynuna bas-
mayi, keserken tekbir getirip besmele çekmeyi tenbih ettnl^٤٤r : ٠'-'tRezln,.
ا-ilâvesidir.. Bubarî, senetsiz, olarak bab başlığında kaydetmiştir (EdâJıî'.10).ذ
٨ '.Ç!KLAMA:.''. ' '
ﻗﺆق1ﺋﺬئ: .ﻷ'ﺋﺄ ر ﻣﻦ ﻟﺜﻮم ﰽ] ﻩ: JI. ﻟﻠﻪ ﻋﻔﻪ رض.ر١ ﻋﻦ ج٠١ Ü
١ﺖ ﻛ ﻠ ﻮ ص ق | ذ ﻗ ﺎ ﻟ٤ﺛ ﻼ ﺑ ﺌ ﺬ
d en üç g a n d e n fa z la y e m e z d ik . R e s û lu lla h (d e y h is s a lâ tu v e s s e lk ) b iz e â a t
ta n ıd ı ve:
AÇIKLAM A: .
Bu hadîs, kurban etlerinin yenilmesi ile ilgili, hidâyetlerde konan bir tahdidin
bilâhare neshedildigini göstermektedir.
Müteakiben kaydedilecek iki rivâyet .bu' bahse,açıklık getirecektir.
٠ر ﻟ ﻢ ة ا ٤ ئ . ئ ه إ I ﻟﻘﺎ ق'اﻟﺒﺬ: ؛ال٠ئ ه رﺻﻦ ئ وﻋﻦ ا : ئ .
, ﺋﺘﺆ٠ ﺑﺎلjUu ﺀ ا!اة.1 ﻗﺬ ج٤.ﺋﺘﺘ ﻐﻠ ﻢ ل5ﻷ ث٠وق ﻟﻼ٠ أذ' ﺛﺄﺑ ﯯ ئ1ﻋﻦ ﻟﺤﻮﻣﻪ
'ﻧﻪ.( ﴽﻛﻠﻲ و > ب وذﻛﻲ٠١ﻫﺬه ﴽﻻﻳﺎم ؛ ؛ ﺋ ﺬ.أ ﻷ .١^ ^ ^ ا ا٠
. . .أ ر ﺟ ﻪ أﺑﻮ داود: ﺋ ﺮﻟ ﻢ ؛
اﻃﺒﻮا ا ش٠ا |
3. (1509). Nubey^e (radıyallahu anh) anlatıyor: **ResûluBah(aleyMsaIâttiyes-
selâm) buyurdular ki: ..Biz sîzleri, kurbanlann etinden üç günden fâzla ye
menizi, birçoğunuza kurban eti nlâşsm diye yasaklamıştık. Şimdi, ^ a h u
Teâİa bolluk yerdi. Artık yiyin, biriktirin ve ücret isteyin. Haberiniz olsun,
bu bayram günleri yemek, içmek ve zikir günleridir... [Ebu Dâvud, Edâhî
10, (2813) ؛Ibnu Mâce, Edâhi 16 (3160).]
AÇIKLAMA:
1- Kaydedüen hadîslerden anlaşılacağı üzere Hz. Peygamber (aleyhissalâtu ves
selâm), îslâm’m bidayetinde çekilen umumî maddî sıkmtı sebebiyle bâzı tedbir
ler alma ihtiyacı duymuştur. Bunlardan biri, kuıban etlerini üç günden fazla evlerde
saklamamaktı. Darlık geçtikten sonra bu yasak kaldırılmış, kurban etinden ye
mek, yol azığı yapmak, biriktirip uzun müddet beklemek serbest bırakılmıştır.
Bu mevzû üzerine Müslim'm bir rivâyeti daha açık bilgi sunmaktadır:
KUTUB-I SOTE M U H T A S İ 6.CİLT
anla§ılması iç'in Qnuncu Bab’ın Birinci Faslı’nda açıklanan hedy ve udhiye ara-
sindaki farkın bilinmesi gerekir..
\ K â İyâz der ki: “ Nafileolan hedy kurbanı.helâk olursa onun etinden'ne sâ"
hibi, ne âevkedeni, nesevkedenin arkadaşları yiyemez, çünkü hadisin hükmü'bu-
dUr” . m îm erhunı,arbdaşlarkelim esininm utlâoluşuttabâarâ *‘zenginde
jŞyemez, fakir de” der. Bu meselede c u â u ru n hükmü de boyledir. Â n c â vâ-
â b olan “hedy’*y â b ğ â a , kesildiği i d i r d e sâhibi yiyebilir,zengin de
yiyebilir. Ç u i sâhibi onu, zimmetinde olduğu İçin t a z â e d e c e tt.
“Nâûle hedy”den murad nezr kurbamdır. Bilindiği özere nezr kurbamndan
nezrodenyiyemez. Vâcibolan, Hacc-1 Kiran veHacc-r T em eid ekesilm esig e-
rekenkurbandır. Hanefîmezhebinegöre bu, şükürkurbamdır, kesen etindenyer.
Bu kurban önceden zayi de olsa, gerine bir yenisi almıp k e s ilm e ia .
Ijjaj . ﺑﺪﺛﻪ ﺳﺄ ى ]ﻣﻦ : ﻗﺄ ل أﻧﻪ ﺑﺴﺐ١ وﻋﻦ اﻳﻦ- ؟
ﴽؤ أﻫﺰ أﻛ ﻲ ذ٤ ذ.. ذى؛٠ ﺑ ﺰ ﺀب٤ ﺳ ﺎ س۵ ﻗﺘﻖ ا، ﺧﺶ ﺗﻘﻲ.ئ
ﺮ ﻣ ﻬ ﺎ ﻋ ﻏ ﻬﺄ٠ ﻳﺄﻛﻞ ﺬ ﺛ ]•
'kündür. Bu ؛،؛raza cevabınuz şudur: “ Burada اﻻ3 ﻻالzâyi o^raası diye birşey yok-
tur. Zira», gâlib âdet şudur: ÇöîJerde yaşayanlar hacdann konaklama yerlerini tâkip
ederler, onların bıraktıklarım, terkedi-p attıklarım toplarlar. Ayrıca, hacc mevsi-
minde.hacı kafilesi birbirlerini takip ederler, birinin peşinden bir başkası orada,
konaklar....’’
Nevevî: “ Arkadan gelen kafilenin, zenginlerinin de bundan yememesi gere-
kir. Çünkü, hedy kurbam mutlak olarak fakirlere hastır, fakir dışındakilerin on-
dan yemeleri kesinlikle câiz değildir” der.
AUyyu1-Kâri, .nafile^hedy. mahalline varınca yani Harem dahdinde- kesilince
.hem sâhibine hem de zengine helâl olur” der ve onun mahalline varmazdan Once
(yolda) .kesilmesi halinde'.haram olacağını tasrih 'eder
ﻳﻸ ﺋﺘﻮ ئ- ذأئ ذ. , ﻧﺄت ااﯪ. ﻝﺀﻗﺎ اﻫﺖ ئ٠رﻳﺮأ ﺯ٠ ض'أى ١ H
ا٤۶ةﻗﺎل اذ-. ﻗﺎ ق إ ي ﺗﺬﻗﺔ. ﻫﻴﺎ٠ از: ﻗﺎ ل.دﺀث: إي: ﻳﺎ ﻗﺎ ق۶ از.':'ﺑﺪﯪً ﻗﺎل
.4 | و ا ﻋ ﻠ ﻰ ﺀ غ
AÇIKLAM A :
' إ- Biidn (büdün de obnmuştur) lügat o l a ı i deve demek işe de şer’îıstü â ta
Siğurda ayni hiikme tâbi olduğu İçin deve ve sığır her ikisine de biidn denmiştir.
2- K u r b â k develerle ilgili âyette:
/ ا٠اه ﺀي واﺑﺪن ﺟﻌﺒﺎﻫﺎ ﻟﻜﻢ ﻣﻦ ﻓﻌﺎﺑﺮ اف ﻟﻜﻢ ﻣﺢﺀ\ ﺧﺜﺮ ﻓﺎﻧﻜﺮوا اﻣﻢ
“ Biz kurbanlık develeri de sizin İçin Allah’ın geâirinden kıldık, onlarda
. sizin İçin'hayır v a rA r...” (Hacc 36) âyetinde geçen ا ﺧﻴﺮ٠ ﻋ ﻢ' ﻓﻞ.“ Onlarda si-
.zin İçin hayır vardır” ibaresindeki *‘hayır” mutlak Olduğu İçin 'bir kısun âlim-
ler, faırbanlık deveden binmek, 'sütünü sağmak gibi yollarla da^ istifade'etmenin
câiz olduğu hükmünü çıkarmışlardır: Yukanda kaydedilen rivâyette de Resâlul-
'lah (aleyhissalâtu vesselâm), faırbanlık deveye binmesi İçin deve sâhibini ikaz
etmekte, ısrar etmektedir..Resülullah.(aleyhissalâtu vesselâm)’ın devenin ne çe-
§؛t bir'kurbanlık olduğunu sormadan “ Bin'onal.. diye ısrar etmesinden herçeşit
taırbanlıga, yani'vâcib nevine de girse tetavvu nevine de girse,'binilefeil^ği hükmü
çıkarılmıştır. ... -
Ahmed ibhu HanbeVin MCisned’İJide gelen bir rivâyette de R e s û H â (aley-
hissâtuyesselâm )’a: *‘Hedy'e (hacc trbamna)binilebilir mi?}’ diye sondun-
ca: ﺑﺎس ﺑﻪ١f \٠Beis yok, binilebilir” diye cevap vermiştir.
Netice, olarak:' “ Bir kısım âlimler (Urve, Abmed, ishaky Ehl-İ zâhir) mutlak
olarak toırbanlıga binmenin cevazına hükmeder. Ancak c m n h û r ( £ b u ü /e . Ma-
lik, Şâfıî ve ekseri filkahâ)' ihtiyaçla kayıtlarlar. .Bunlara, göre, ihtiyaç olmadan,
binmek nassa muhaliftir, mekruhtur. H a n e lr d e n Hidâyesâhibi, cevazı“ ızdı-
râr١١la kayıtlamıstır. Bunların hücceti .Rınu ^ أ ه ﺀe^be’.de.kaydedüen'şu hadis-,
tir.٠li;4İ٠jhj/١f j i ١Il4İji;j١4 İ r j ١f“ H edye(kurbanhğa),başka çare bulamayıp
mecbur kalandan, başkası binm^hı...” Burada zanırete binâen câiz olunca, za-
nıretin kalkmasıyla binmenin-, de cevazı kalkacak'demektir. .Meselâ yorgunluk-
tan binen, dinlenir dinlenmez iner. Müslim'de de gelen v'e müteakiben
kaydedeceğimiz (1-514) şu meâldeki hadis de bunu te’yîd eder: “ Kurbanlığa,
mecbur kaldıysan m a’ruffizere-bln. Bîr başka Sirt bulunca da in” . Şu halde
huhadis de.bir b a .-im k a n bulunca kurbanlığı terketmeyi âmirdir.
٨ÇIKL ٨M ٨^
1- Bu rivâyet, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’i٥, kendisi Medine’de
olduğu halde ؛Beytullah’a kurban (hedy).ettiğini g O s te r ir .B u n u ,H a c c ı’n-
dan önce, 9. hicrî yılda Hz. Eba Bekir (radıyallahu anh)’!e gönderdiği kabul alilir.
2- Hz. Aişe, Mekke’ye^hedy'göndermiş olan ResUlullah (aleyhissalâtu vesse-
iâm)١m ihrâjna girmediğini, belirbnek istiyor.
3- Nevevî; “ Bu hadis, hacca gitmese büe, kiçipin Mekke’de kesdmek özere
kurbanlık göndermesinin mUstehab olduğunu, hedy gönderene ihrama girmek ge-
rekmeyeceğini göstermektedir” der ve .bunda ulemânın kâhir ekseriyetinin itti-
fak ettiğini''belirtir.. ^Sadece Jbnu Abbâs, ﻻ طÖmer (radıyallahu anhUmâ) ile
ve S i ﻻ طCiibeyr (rahimehumullah)’in böyle bir.davramşta.bulunan kimse-,
nin, ihram' giymeksizin ihram yasaklarından kaçınması gerektiğini söyledikleri,
rivâyet edilmiştir.
.Bu mevzuda asil ol'an, Hz. A işe’nin hadîsini..esas alan cumhdrun görüşüdür.
Esâsen, başka rivayetlerde teferrtiatlı olarak.belirtildigi üzere Hz. Aişe (radıyal-
M u an’وﻗﺔyi'bu açıklamayı yapmaya zorlayan'şey, ,'kendisine birkısım'sa-
habelerin Mekke’ye hedy gönderenlerin, gönderdiği taırban kesilinceye katlar
92 KÜTÖB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT
hacıya haram oJan dikişli elbise giymek,..tra§ .im ak gibi foütiin. yasaklara riâyet
„etmesi gerektiğine dâir verdigi fetvaların intikal etmiş olmasıdır. ٠ bu fetval'an
duyunca,.yukarıda kaydettiğimiz açıklamayı yapar,
meselede Hz. Aişe’yi konuşmaya sevketlen fetvanın ibnu Abbâs’a.ait olduğunu
telirtir.
3. İ15r7)-Rebî*aibnuAbdi]Jahİbni1-Hûdeyr*kâamimSigöTe: i$Itak*tael-
biseden soyunmuş bir adam g ö ğ v e sebebini sorar. K enâine, bu adamm Ka-
be*ye kurbanlık gönderâği, bu sebeple elbiseleri attığı belirtilir.
Rebi’â derki: (*Sonra ben A b d â â ibnu Zubeyrlekarşdaştım ve bu durumu
ona ?. Bana :
**Kabe’nin Rabbine kasem olsun bu bid’attır** dedi...[Muvatta, Hacc 53, (1,
341).]
AÇIKLAMA:
Zûrkârû, Rebî*a*nm gördüğü ihranüı şahsm İbnu Abbâs (radıyallahu anhûmâ)
olduğunu belirtir. Çünkü İbnu Ebî Şeybe’nin bir rivâyetine göre, İbnu Abbâs.ı,
Hz. Alt zamamnda, Basra vâlisi iken elbisesiz olarak Basrâ.da görenler olmuştur.
Abdullah İbnu Zûbeyr (radıyallahu anhûmâ) b mevzuyu teyzesi olan Hz. Aişe*■'
6. CİLT KÂBE’YE KURBAN HEDİYE EDEN MUKÎM İHRAM GİYER Mİ 93
nin sözüne dayanarak kesin bir dille, yeminle ifadeye dökmekte ve kurbanlık gön
deren kimsenin kendine ihram yasaklan tatbik etmesine bid’at demektedir.
Zürkani’ye göre: ‘%nü*z-ZûbeyT (radıyallahu anh)’in bu hususu kesin bir şekil
de bilmeden yemin etmesi câiz olmadığına göre, bu davramşm sünnete muhalif
olduğunu Hz. Aişe'Ğsa öğrenmiştir. İbnu Abbâs da kıyasa dayanmış olmah, ancak
sünnet varken kıyas yapılmaz” .
Bid’atın, sünnete muhalif olan amel ve düşünceler olduğunu daha önce açıkla
mıştık.
M Ü T E F E ^ K H A D îk E R
Sedefle, aslında deve demek ise de §er’î-ıstılahta kurban .larak ayrılan bUytik
-ba§ hayvan demektir: Deve ve sığır'gibi. Şu h'alde Kabe’ye sevkedilirken y.lda'
doğuracak olsa, yavrusunun, kesim mahalline kadar nakledilerek, annesiyle bir-
likte kesilmesi gerekir. Hadîs, yavruya öncelikle bir başka taşıyıcı aramak ge-
rektigini ihtar e t m e k t i . Çûnkö **eğer o n u n y ü k le n e c e ğ i, u y g u n b ir m à é l
(ta ş ıy ıc ı) b u la m a z sa n ız, a n n e sin e y i y i n ” buyuruyor. Daha önce belirtildiği
üzere (1.513., 514) ا, kurbanlıgm, şerefi ve.hürmeti sebebiyle İmkân nisbetinde
onun binme, yükleme gibi işlerde taıllanılmaması gerekir.-
Böyle yavrusu olan bir kjırbanlıgın sütünden,, mecbur, kalınırsa, yavrusundan
artan kısnuHdan istifâde edilebilir.' Normal şartlarda o sütten- de istifade'etme-
'mek.evlâdır.
اﻳﺎ اﺋﺪى ﺋﺠﻴﺒﺄ هﺀض ﻋﻨﻪ !ق ﺻﺮ رﺿﻰ- ]أئ٠أﺛﻤﻀﺄ وﻋﺘﻪ _٢ .
ا٠ أ ﺋﻎ?ﻟﻠﻎب٠ إ ر أﻓﻨﻴ ﻎ ﺋﺞ1 . رﺳﻮ'ل شS i î A i ﻗﻼ'ﺳﺎﻗﺆ
■[ا٠ا إﻳﺎ٠ ﻷ اﺳﺺ:ﻗﺎق٤ ه ﺑﺬﻧﺄ؟ أﺳﻤﺎ ﺅﺃﺛﻘﺮﻯ٠ دض أ، ٠ﺋﻼي
2 ٠ ا أ5 ) وا- ا ﻻ06 ﻻ طÖmer(radiyallahuanhUmâ)’inan^ “Babasi
Hz. Orner, neclb (denen çok muteber cinsten birdeveyi) Kabe'ye kurban olarak
6. CJLT MÜTEFERRİK HADÎSLER 95
AÇIKLAMA:
1- Hudeybiye’ye umre maksadıyla gelen müslümanlar kurbanlık develeri de
beraber getirmişlerdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın birçok kurbanlığı
vardı. Bunlardan biri, Bedir Savaşı’nda ganimet olarak ele geçirdiği Ebu Ce|d’e
ait bir deve de bulunuyordu.
96 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6٠ c il t
٠ذ٠ؤاﻷﻟﺘﺎ٠ .ش' ﻛﻘﺎن ﻣﺤﺤﻦ ﺑﻤﻤﺮ. ﻳﺺ رﻗﺎؤ ات٠ 'ر، ؤ۶ااأةةا
وﻻ ﺗﻜﻮن اﻻ''ﺛﻮﺑﻴﻦ، اواﻟﻄﻼ ﺟﻊ ﺣﻖ. ؤاﺣﺪﻫﺎ ﺗﻤﻂ،> ب ﻣﻦ اﺑﻤﺜﻂ
..ﻣﻦ ﺟ ﺲ واﺣﻲ
b) Enmât, nemat’ın cem^'ldlr. Renkli yünden mâmul bir nevî yaygıdır. Kilim
kelimesi ile-karşılayabiliriz.' '
c) H U , Aîd^.’nin.cem.idir. HulIe iki parçalı ayni .cinsten giysidir, tekim de.-
fiğimiz §ey. Parçalar, ayrı cinslerden' .lu rsa hulIe denmez.
liib n u Ömer bu sayılan çeşitlere giren kıymedi faimaşlarla taırbanlık devesi-
ni sanp çulladıton sonra Mekke’ye, sevkediyor. Maksadı, deve kesildikten son-
..ra, bu taımaşların- Kabe örtüsünün imalinde kullanılmasıdır.
Ebu Ömer İbnu Abdilberr der ki: ‘.‘... ؟ü n ^ Kabe’nin örtüsü, Allah’ın rıza-
sını kazanmak-İçin yapılan bağış.ve ,sadakaların kıymetlilerinden yapılırdı. Ka-
be’ye Himyer Meliklerinden Tıibba zamanından beri örtü çekilirdi. Örtüyü ilk
çekenin 0 olduğu söylenir, ibnu Ömer 0 zikredilen kumaşlarla taırbanlığını tez-
yîn ediyordu. Zira Allah’a^ait olan bağışa gösterilen ta’zîm ve'onu tezyin etmek,
Allah’ın şeâîrini ta’zîm ve tecmîl cümlesindendi, ayrıca kurban'kesildikten son-
ra da'bu tezyinatla Kabe örtüsü yapılıyordu. Böylece 0 iki^ faziletli amel birden
İşlemiş oluyordu” .
3- MUhe-lleb der ki: “ Aslında kurbanlık deve’ye giydirilen tezyinatın tasadduk
edilmesi bir vecibe değildir. ﻻ طÖmer (radıyallahu anhümâ) bunları Allah İçin
bağışladığı, 0 ’na izafe.ettiği taırbanlıkten geri birşey dönmemesi.İçin tasadduk-
-etmiştir’’.
Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm.) da, 5 i e y ٠ ’de m e z ^ r Olan bir rivâyet-
te, Hz. A liy e : “K u r b ın çul ve derilerini tasadduk etmesini” .emretmiştir:
ﺟﻠﻮدﻓﺎ١ؤ ل ﻧﺤﺮث \ -اﻟﺜﺪف .ﺑﻬﻼل ﺗﻠﻠﻢ آ ذ آﺋﻌﺘﻨﻖ٠اﻟﻐﺔ ﻏﻲ ز- اﻟﺜﻪ ﻋﺶ. ﺗﻮل٠اﻣﺮﻧﻰ ز
. vesselâm), bana kestiğim develerin çullarını ve de-
rilerini tasudduk etmemi em retti.” Bu rivâyet daha geniş veçhiyle müteakiben:
kaydedilecek. ١
4٠ Bu' rivâyet laırbanlıkların çullanmasının ve bu çulların 'tasadduk edilmesi.-
.nin mUstehab olduğunu İfâde eder. MUstehab denmiştir, çünkü buradaki emrin
vUcub İfâde etmediğini ulemâ belirtmiştir.
'Mühim Not: Kurban’, bir ibâdettir. Onunla'ilgili her çeşit bağışlar bir İbâdet-
tir. Kurbanın deri ve çulunun, da İbâdet mânâsını taşıyacak yerlere, bağışlanması
gerekir. 'Günümüzde kurban d'erilerinin, bu mânâyı taşıdığı son derece kuşkulu.
Allah rtzasından çok, beşerî gösterişleri hedefleyen ve aslında Allah rızasına, di-
nin, sünnetin İhyâsına yönelik faaliyetleri baltalamak'gayesiyle tesis 'edilmiş va-
١kıflar', kuruntulara çeşit.li baskılarla, kanalize edilmeyC 'çaba م
MUslümanlar bu meselede de' imtihandadır’. Uyanık olmaları gerekir.
98 KUTUBrI SITTE MUHTASAR] 6. CIlt
A ncû Evzâî, Ahmed, Ishak, Ebu Sevr’e gOre “ K urbandan herhangi birşey
satiJabiiiı, ancak aiınan p ara, kurban etinin veriim esi caiz olan y erlere v e rilir.”
Söz gelijni kurban d erisi satılacak olsa parasının tasadduk edilm esi gerekir.
ibnu Hacer kurbandan hiçbir, kısm ın satılam ayacağı husUsunda, kıyâsa, fer-
d in , fakihin m ülâhazasına ihtiya ؟bırakm ayan Ahmed ibnu Hanbel deKatâde
ﻻ طNu’man -.tarafından rivâyet edilen, şu nassı gösterir:
5- Kadı iyaz kurbanlığı,..bilhassa .büyük baş'O lanları çullam anın sünnet oldu-
ğ u n u ١'örtülecek çulun nefâset ve .değerinin, ku.rbanı kesen' kim senin m addî hâli-
'ne göre değişebileceğini söyler.
ı٥r Şafiîlere göre tem ettü v e kıran haccm da kesilen kurban etini sahibi yiye
m ez, çünkü ona göre bu kurban b ir nevi ceza kurbam dır.
jA ، ^ ١ 0 ] .U ;p Aİİ.^
١ ٠ ١ — ٦ ١ liE^
FEV A T , İH S A R V E F İD Y E
Bu babta dört fasıl vardır
S t, . . ، ، " . . “ ™ ؛، .،
DÖRDÜNCÜ FASIL
MÜTEFERRİK HADÎSLER
Bu babta, hacc menâsikinde hus^e gelen aksamalar üzerinde durulacatoır. Bir
başka İfâde ile', aksama Reşitleri, bUnlara terettüp eden hükümler, aksamaların,
telâfi yollan var'inidir? Varsa nelerdir?., vs. Bu konularla ilgili hadîsler görüle-
cektir. Başlıkta geçen ıstılahlar:
İHSAR: ister umre ve isterse hacc İçin ihraıpa giren bir kimsenin, herhangi
bir ,sebeple tavaf ve vakfe yapmaktan alıkonması demektir. Bu mâni, düşmandır,
hastalıktır, yılanveya'akrep zehirlemesidir... vs. K öfilerbu seb.epleri “ ؛Kırık,
hastalık, korku” 'diye özetlemişlerdir. Aynî, Ebu Hanîfe ve ashabının: “ îhsâr,
haccinın eeytullah’a ulaşmasına mani olan hastalık,düşm an, kınk, nafakanın
kaybı gibi şeylerin .hepsidir” dediğini kaydeder. Leys ibnu Sa.}(!, Mâlik, ŞâSî,
Ahmed ve İ s i ’a göreihsâr sâdece düşmanla olur, hastalıMa olmaz. İhsâra ug-
rayan (muhsır), Mekke’ye hayvan-veya bedelini gOnderir. T
çinceye kadar ihramda kalır. H ^ y kesilince (Hanefilerce) ihramdan çıkar. Ş i e r
traş da olarak ihramdan çıkar, imam Mâlik: “ ihsar'haccı İçin vardır, umre İçin
yoktur, mu’temir, 'Be5ﻟﻢhلll'ah’a varmcaj'a kadar ihramdan çıkmaz. Zira onun İçin,
lıaccda olduğu gibi zamanla kayıtlanmak yoktur, umreyi kaçırma gibi bir duriim
yoktur. Seneni'n her gUnUnde umre yapabilir, öyle ise, engel kalkıncaya kadar,
beWer” demiştir.
FEVAT: Hacc yapmak maksadıyla ihrama giren kimsenin Arafet vakfesine valdi
içerisinde yetişemeyip kaçırmasıdır. Onun vakti, Arefe günü öğleden'sonrası ile,
-bayram sabahı (lO.'.ZühicGe) sabah vakti (fecr-i -sâdık) girmezden öncesine ka-'
darki-zamandır. Bu' zaman İçinde-Arafot’ta bulunamayan vakfeyi kaçırmış olur.
٠ﺗﻠﺆ٠أؤﺻﺪؤؤ أؤ ذ, ن ﺻﻘﺎم٠ ﺋﻜﻢ رﻳﻬﻨﺎ أؤ ﺑﻪ أدى ﻣﻦ واﺳﻪ ﺻﻨﻶ٠ ﻗﻐﺬ ﻛﺎن
“ Artık'içinizden kim hasta oJur, yah'ud batindan b ir eziyeti bulunursa ona
oruçtan, ya sadakadan, yahud da kurbandan biriyle.'fidye v٥cib o lu r...” ^Ba
104 KÜTÜB-İ S İH E MUHTASARI 6. c il t
11) Yanlış anlaşılmasın: Dinimiz biti öldürmeyin diye bir yasak koymamışur. Buradaki yasak “ ihram” gere
ğidir. Ihramlı kimse, ihram müddetince bundan yasaklanmıştır.
6. c il t HASTALIK, VE EZA SEBEEIYLE m ah sur kalm a 105
★ Sadaka: Altj fakirin doyurulması. Burada bir .fakire takdir edilecek miktar
yarim sa’dır.
★ Kurban: Bir koyun veyakeçidir. Dileyen sıgır veya'deve kesebi'lir, koyun-
dan-faz؛ası teberrudur.
4- 'FİDYEDE M٠٧H٨ YYERLİK: Âyet ve hadîs, ihramlı iken traş olan kimsenin
oru^, 'sadaka ve .kurban nev’inden bir Fidyede bulanmasını emretmektedir. .An-
oak, hatıra §u soru gelmektedir: Kişi bunlard،n birini .seçmekte-serbest mi yoksa
âyette gelen sırayla, gücü yeteni mi yapacaktır?
Âlimler bu meseleye ferklı cevap vermiştir. Öncelikle şunu belirtelim: Bu, me-
seleye-temâs.eden rivâyet ؟ok farklı vecihlerde.n gelmiştir ye hadîslerde her.sefe-
,rinde oru ؟, sadaka, kurban sırası' görülmez, bazıları önce kurbanı Z'ikreder.
Hatta .bir. rivâyette ResUlullah (aleyhissalâtu vesselâm) K a’b ’a:
.،Bir koyun b«.labîl؛r m ؛s٤n ? ” diye sorar. Ka'b bulamayacağım söyleyince:
“ Oyle ise ya oru ؟tu t ya fak ir d o p r l” demiştir.
.Ayrıca, hadîsin bazı vechinde, ‘؛B unlardan hangisini yaparsan o lur’..'ziya-
'desi de''mevcuttur.'
Hülâsa bir.'kısım' âlimler, bunlardan birini yapmakta ferdin riıuhayyer olduğu-
nu-söylerniştir. ﻻ طAbdilberr bUtün'beldelerdeki âlimlerin bu kanaatte olduğu-
, nu belirtir..
Ancak Ebu Hanıfe, imam Şafiî ve EbuSevr muhayyerliğin zarUret zamanına
ait oldugunu'Söylemişlerdir. Yani traş olmaya mecbUr olan kimse muhayyerdir.
Fidyesini dilediği şekilde yerine getirir. Fakat keyfî.olarak traş olup, ihram yasa-
gi işleyen günahkâr olur ve buna.ihtiyar tanınmaz. En ağırı olan faırban kesmeye
m.ecburdur. Nitekim ResUlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ĞaKa’b'a önce kurban
kesip kesemeyeceğini sormuştu.
Ebu Avene bu hadîsi es'as' alarak: (*Hayvan kesmeye muktedir olanlar oruç
tutmaz, fakirdedoyuramaz'' hükmüne ulaşır. Ancak bu göriiş fazla taraftar bul-.
. mamıştır.
5'-. -FİOYENİN YER-1: Saded'inde-oldugumuz hadis, ihramcinâyeti setebiyle öden-
-mçsi.vâc.ib olan fidyen'in ödeneceği yer'hususunda b ir ؛tasrîhde bulunmamıştır.
Bu-sebeple. Fidyenin .edâ edüe'ceği 'yer husUsunda 'ule^â ihtilâf etmiştir:
i Ebu Hânife'den birkaç forklı fetva rivayet edilmiştir. Bir rivâyete-göre, hay-
yan kesme işf de, fakir doyurma İŞİ de Mekke’de o'imalıdır, başka yerde câiz de-
106 KÜTÜB.İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t
■
"
jﺋﻠﻤﺈذ ﻏﺘﻴﺄر ض اﻟﻠﻪ ئ أﺛﺎﻧﺈﻟﻰ. ي٤ ﻳﺄ ﻫﺪﺗﺎ4 ٠ \ ز ت$ ۵ ا
J08 KÜTÜB.İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t
. ث١ﻳ ﻊ ذ: ﴽﺗﺎ٤ '. أﻫﻮ ﺑﻨﺮ؛. ذأﻧﻪ: ^ ^ ١'ﺳﻴﺪ, وﻋﻦ ص ﺑﻦ- ٤
اداﻫﻢ. .ﺋﺌﻬﺆا ﺗﺮذ ﻳﺸﺄﻟﻮﺋﻪ. أﻣﺤﺘﺨﺎﺑﺔ إﻟﻰ اﻟﻌﻠﺮﻳﻖ ﺳ ﻰ أن.اﻷﻗﻮق ﻟﺬغ' ﻧﻬﺰغ
ﻷ ئ١^ ^ ﺿ ﻴ ﻴ ﺒ ﻰ أ و أ ص. ه ئ' ﻗ ﺎ ﻟ ﻰ ا ) ﻧﺌ ﯯؤ زض
ر زﻳ ﻦ أﺑﺮﺟﻪ.ﻏﺌﺰﻳﻪﺀ.ﻣﺎﺀ٠ و ﻋ ﻲ اذﻳﺬى ﺋﻴﺠﻮ,.إذا ذﺧﺎ٤ .1 ; ﻳﺔ أﻣﺎزه:ز.- -
AÇIKLAMA:
îbnu M es’ud (radıyallahu anh)’un tavsiye ettiği bir günlük;alâmetten maksad,
kurbanın Harem bölgesine ulaşacağı tahmin edilen müddet olsa gerektir. Hedy’-
in mahalline varmadan ihramdan çlkılımş olmaması için, bunun önceden tahmin
edilmesi, vazifelendirilen şahsın bu takvime göre vazifeyi tamamlaması gerekir.
Rivâyette, İbnu Mes’ud (radıyallahu anh) Zâtu’ş-Şikâk’la Harem arasım bir günlük
mesâfe olarak takdir etmiş olmahdır.
Hanelilere göre muhsar. Harem bölgesinde ise, bulunduğu yerde kurban ke
sip ihramdan çıkabilir. Harem bölgesinin dışında ise, belirtilen vakitte kesilmek
üzere kurban veya bedelini Harem bölgesine gönderir. Sadedinde olduğumuz ha
dîsteki vak’anm. Harem bölgesi dışında cereyan ettiği anlaşılmaktadır. Kurban
kesilmeden ihramdan çıkmamalıdır. Kesilmiştir zanniyle önceden çıkıldığı tebeyyün
ederse veya bu müddet içerisinde ihram yasakları işlenecek olursa ihram cinaye
ti işlemiş sayılır, fidyeye hükmedilir.
Şâfİîlere göre, bu durumda, ihsar kurbanını bulunduğu yerde keser، Harem’e
göndermesi şart değildir.
DÜŞMAN TARAFINDAN MANİ O L U N . K İ İ E
٠ أﺧﺮﺟﻪ ارزف.ةﻋﻄﻮ؛ﺀ
2 . ( ﺟﺎ2) و- (N â c iy e îb ş Cûndüb (radiyallahu anh) anlatıyor: “ (Hudeybiye’de
kurbanlıkların-Onû kesildiği zaman Hz. Peygamber (aleyhissalâtu,vesselâm)’e
-:.gelerek
2- 'Bu rivâyet, İmâm Mâîik'e nisbe't edilen İhsâr ahkâmı hacca mahsusttır, um-,
rede yoktur; umrede engelle karşılaşan'kimse, Kabe’ye ulaşmadan ihramdan çı-
kamaz, zîrâ, haccda olduğu gibi', upıre zamanla kayıdı değildir, umrenin fevt^olması
diye birşey mevzubahis değildir, senenin her günûn^e umre yapabilir göriişünû'
de reddeder.
ﻧﻸ ىن. ﺋﻨﻀﻊﺀ ﺑﻌﺪو ﻳ ﺤﻮ ف أﻟﻰ.إﺑﻤﺎ أﺣﻤﺊ٠: زا١ وﻋﻦ ﻣﺎ]ك ق- ٣ | ' ا ؛
ﻏﺌﺜﻤﻠﻢ' 'ﺋﺪﻧﻮا اﻟﻨﺬ ئ۵ ﰱ ا
'أ ﺿﻔ ﻲ ﺯ. ﺗﻪ ﺀإ'ي1ﺭﻣﻮﻕ ا ﻵة،ﻋﺜﻪ ئﺀ
Şâfiî hazretleri .bir başka yerde §0 yle dei": ‘.‘Su .umrenin Umretul-Kaza diye
isimlenmesi ResUlullah (aleyhissalâtu- vesselâm) ile Kurey? arasmda cereyân eden
,mukâzât ( ؛karşılıklı hüfoimleşme) den ( h im le ş m e , muâhede) ileri gelir, bu
umrenin “ kaza edilmesi” nin vâcib olmasından değil.”
ibnu Hacer der ki: “Vâhidî, -Megazi’de, Zuhıi ve Ebu M a’şer tarikinden ri-
vâyet eder ki: uDedikr: uResûIuIM ( â y h i s s i t u vesselâm) ashabına umreye
katılm ârını emretti. H a yb er'd eşeh îd d û şeâ rîeö leâ r dışında biç kimse geri
kalmadı, hepsikatıldı. Katılanlıurm sayısı ikibinkişiidi. ” §âyet sah.îhse٠bu rivâ-
yCtle, bundan önceki rivayetin arasını te’lîf etmek m ün^indör, şöyle ki: “ Bura-
daki. “ em ir" '.vUcub ,emri- değil, 'istihbâb emridir. Zira. ŞâGî hazretleri
t^mrerö’^-^aza’ya özürsüz olarak^bir grup ashabın katılmadığım cezmederek (kesin
,bir Uslubla) İfâde ediyor.. Keza, yine Vâkidî, ibnu Ömer hadîsi olarak, rivâyetا
eder ki, ibnu Ömer: “Bu umre, kaza umresi değildir, b iH K u r e y ş ile y a p U a n g -
lamada: “Mûsliimaniargelecekseneengellendikleriayda umreyapacaklar’*diye
bir şârt vardı, bu madde gereği Kureyşliler, mûslümanlara müsaade ettiler.')
,M Ö ..ETTE Y IL A N L A R 'VEYA YOLU KAYKKOENLER
.ﻟﻚ, أﺧﺮﺟﻪ'ﻣﺎ.(اﻟﻴﺬى
١ﻗﻈﺐ٠ ; ﺑ ﻦ ال٠ﺋﺰؤ ﺟﺄﺀ ﻳﺆم ﻷﻓ ﺮ ؤ- د وﻋﻨﻪ أﻳﻀﺄ ]ان ﻗﺜﺎز ﺑﺬ اﻷ٢ ü
'و ى. ى،ﺣﻌﻘﻰ اﻋﻖ٠ﻟﺘﻮﻣﻴﺤﻖ ﺀ٠ 'ﺗﺄ اﻳﻦ ا:ﻗﺎ'ل٤ ئ ةﻫﺠﺬ ﻫﺬﻳﺬ٤دﺿﻒ!ﻷ
6• CİLT MÜDDETTE YANILANLAR VEYA YOLU KAYBOLANLAR 115
2. (1532). Yine Süleyman İbnu Yiesar’ dan rivâyet edildiğine göre: “Hebbâr
Îbnu ’l-Esved, yevm-i nahr^de kurban kesmekte olan Hz. Ömer (radıyallahu ahh)*e
gelerek: “Ey müzminlerin emîri,. hesapta yanıldık. Biz bugünü arefegünü diye
hesaplıyorduk'z dedi. Hz. Ömer:
“Öyleyse Mekke’y e git, sen veberaberindeküer tavaf edin; beraberinizde kurbân
gedrdiyseniz bir kurban kesin. Sonra traş olun veya saçınızı kısa kesin ve (artık
memleketinize) dönün. Gelecek yıl yeniden hacc yapın, kurban kesin. Kurbanlık
bulamayan, üç gün hacc sırasında, yedi gön de dönüşte olmak özere (on gön) -
oruç tutsun”. [Muvatta, Hacc İ54, (1, 383).]
A Ç IK LA M A :
..أؤ ﺛﻮ ؛٠ﻣﻦ أ ة أ ﻟﻰ1 أ ﺣ ﺖ٠أﺋﺪ ى ﺳﺎ زأذ ،٠ﺳﻊ ﺳﺎ٠ﺑﻤﺰه أؤ أؤ ﺑﺪﺛﻪ:ةاﻟﺦ٤
رزﻳﻦ- 'وأﺧﺮج ﺑﺎﻳﻪ.ﺑﻘﺮة :أﺛﻮﻟﺔ ﻓﻰ ﺟﻠﻮي[ﺀ أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚ إﻧﻰ ﻗﻮﻟﻪ.
2. ( 5 3 4 _) اibnu Ömer (radıy'allahu anhûmâ)’den. rivâyet edilm iştir
ki: ى٠
( “ ﺳﺎا ﺻ ﺰ ﻣﻨﺎ يHısariı’ya kolayma gelen bir hedy terettüp eder) âyetin■
den sorulmuş,oda şu cevabi venniştir:*‘BündaBmaksadya birdeve veya bir si-
ğırveyayedikoyundur.Birkoyun kesmem,bana oruç tutmamdan veya birdeve-
y e o â olmamdan daha hoş ^ehr.''IMuvatta,Hacc 160.(Muva«a’da hadisin,
“ sığır” kelimesine kadar olan kısmı m ez^rdur. Geri kalan kısmını Rezin zik-
re٤miştir).l
118 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT
;AÇIKLAMA
Zûrkânî, ﻻ طÖmer (radıyallahu anh)’in âyette --: „ ذ, kurbaaı
,deve veya sığır aidamış olmasını' “ istihbâb” a hantteder v e der ki: * I n u Ömer
şöyîedeınekistemlçtir: “ ihsarlı, §âj^etbir sığır veya deve keserse 1 'ﻻو,.daha iyidir
"bunu yapmak mösîehabdır.” Binaenaleyh, Hz. Ali ve Hz. ibnu Abbas’ın.âyette
'-kasteden kurbanın “bir koyun” olacağı hususundaki tefsirlerine aykın degil
dir, aralarında ,ihtilâf yoktur. 'Bu söylediğimize bizzat ﻻ طöm جr ﺀin (müteakip
rivâyette gelecek olan) sözü ,delâlet eder:,-“ Sadece bir koyun bulabilsem, bunu
kurban etmem,, bana oru. ؟-tutmamdan daha ho§ gelir’’ buyurmuştur. Mâlum ol
duğu üzere hedyin en UsttinU devedir, öyle ise deve kesmek nasıl âyette beyan
edilen “ kolayınıza gelen,” olur’’. ■
-1. (1536)■ İbiıu Ömer (radıyallahu anhömâ) anlatıyor: i* R esû Iiâ (aleyhis-
ةرجﺀ٤ ﻻv e s s e l) , Mekke'ye K i d a n Bathâ*mn ym ndaki yukarı yoldan girdi
ve aşağı y o îö id a ç ğ ” [Buhârî, Hacc 41, 15- . 223 , ( 1257)؛ ؛
EbiJ Dâvud, M enâsik45٠(1866, ,, (5, 200) ؛ ؛bnu M âce, Me-
,nâsik26, (2940).)..
A Ç IK LA M A ;
'2- ibnu Wacer,.hadiste zikri geçen *iistyoV'un, Mekke ââlisînin el-M u'ââ
adındaki kabristanına indiğini,bu yolun sarp, yodış ve bozuk bulunduğunu, ilk
defa Hz. Muâviye (radıyallahu anh)’nin, sonTaAbdiiImelikMehdi vs. taraftndan
Onarılıp dözlendiğin.i-,'hicrî 811’de tekrar tarair .edildiğini, daha sonra' Mısır Sul-
tanı el-A4ehku7-^öeyyed.taraftndan 820 yıllan civarında tamamen tamir edilip
düzenlendiğini belirtir.
6. c il t MEKKE'YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ,ORADAN ÇIKI§ ADABI 121
yolundan şehre girerdi. Hacc veya umre yapmak niyetiyle Mekke *ye geldiği va
kit, devesini doğruca Beytullah’ın kapısının yanında ıhdınrdı. Sonra (hayvandan
iner) Mescid-i Haramca girer, Haceıv’l-Esved Rüknü’ne gelir, oradan başlaya
rak yedi kere Beyt’i tavaf eder, ilk üçünde koşar dördünde de yürürdü. Sonra
tavaftan çıkar, evine dönmezden önce iki rek’at namaz kılar. Safa ile Merve ara
sında da tavafta (sa’y) bulunurdu.
Hacc ve umreden çıktığı zaman, Zülhuleyfe’deki Bathâ’da devesini ıhtırırdı.
Orada ResûluUah (aîeyhissalâtu vesselam) da devesini ıhtırırdı” [Buhârî, Hacc
38, 29, 148, 149; Müslim, Hacc 226(1259); Muvatta, Hacc 6 , (İ, 324); Ebu
Dâvud, Menâsik 45, (1865); Nesâî, Hacc 103, (5, 199).]
AÇIKLAMA:
1- Bu rivayet İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’in Mekke’yi ve Kabe’yi ziyâ-
ret âdâbını tanıtrnaktadir. İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ), ResûluUah (aleyhis-
salâtu vesselâm)’ın sünnetine kılı kılina riâyet ettiği ve hiçbir şahsî katkı ve
değiştirmede bulunmadığı için, muhaddisler onun tarzım Hz. Peygamber (aley-
hissaîâtu vesselâm)’in tarzı olarak değerlendirirler.
Jl
] ﻟ ﺲ ا ﻗ ﻤ ﻴ ﺖﺻ: ٥ ا أﺋﻦ٠ش ﺀه1 — وﻋﻦ ا'ﺑﻦ ﺀ؛اس رﺻﻰ٠ ,
س؛٠ﺐ tp
.ﻃﺴﺨﺎن' واﻛﺮﻣﺬىî أ ا ﺟ ﻪ ا. [ اﺳﺎ ﻫﻮ ﻣﻐﺰو وﻧﺬ رﺳﻮﺀل اﻟﺘﻪ | ي
1540) و٠)- ibnu Abbâs (radıyallahu anhümâ):. “ Tahsît (menâsike dâhil olan)
bir §ey değildir, o, Resûlullah (aleyhiSsalâttJ vesselâm)'’în konakladığı bir konak-
lama yeridir'' derdi.” [Buhârî/ Hacc 147; Müslim, Hacc34!, (1312); Tirmizh
H a c c 8 1 ,(9 2 1 ).l ؛
ﻋﻦ ﻋﺎﻗﺸﺔ رﺿﻰ اﻟﻠﻪ.اﻟﻠﻪ ﺗﻌﺎﻟﻰ. وﻓﻰ أﺧﺮى ﻟﻬﻢ وﻵف داود رﺣﻤﻪ- ٩. Ü
.(ﻷﺋﺬ ك؛ن أ ﺳﺘ ﺢ ﻟﺨﺮوﺟﻪ ﻟﺘﻪ. ا-رﺳﻮل دﺋﺘﺎ رﺑﺚ ':.٠ﻗﺎاﻣﺖ
diye kesin ifâdede bulunur. (1313 numaralı hâdise bak.) k i İ b i M u Ömer (radı-
yallahu anh) gibi.sUnnete son derece'bağlı kimseler için.şönnet olarak benimsen-
mesi İçin fiilin ResUlullah (aleyhissalâtu.vesselâ^^
[ﺣﻮﻟﻲ ﻣﻜﻖ٠ﻷ Sa ﻛﺎن0 ﺀﻏﻪ۵١ ر س.ﺑﺬ ﻏﻨﺮ٠ ]ﺀن ا٠— وﻋﻦ ذاﺑﻊ٨ I I
9. (1544)-Bir rivâyette:‘٠R٠٥۵/tt^aft^٤? .^ ^
mek İçin guslettiiy denmiştir**. [Tirmizî, Hacc 29 (852).]
13. (1548)- Alâ İbım ’ 1-Hadramî (radıyallahu anh) anlatıyor: *‘ResûH ah (aleyı
hissalâtu v e sse lh ) buyurdul^ki: “Muhacir olanlar, m e n â s i r i n i tamamla-
'djktan sonra Meitke.de üç gün kalırlar... [Buhârî, Menâkıbu,’l-Ensâr٠47 ؛Müs!؛m۶
Hacc 441, (1352) ؛Tj'rm؛zî, Hacc 103, (949); Ebu Dâvudj Menâsik 96, (2022);
Nesâî, Taksînı’s-Sa!ât 4 , ( 3 , 1 2 2 ).ذ
AÇIKLAMA:
1- ,Mekke fethinden önce, Mekke’den Medine’ye hicret eden muhâcirlerin, tek-
rar Mekke’ye dönüp yerleşmeleri haram kılınmıştı. Sonralan, 'blırfardan Mek-
ke’ye hacc ve. umre niyetiyle, gelenlere bu vazifeleri ,ifadan sonra M ekke’de üç
güne kadar oturmaları mUbah kıhndı. Ulemânın'cumh
cirlerin Mekke’ye 'gelip yerleşmelerinin haram kılındığı hükmünü çıkarmıştır.
Bazı âlimler ise bu yaşağın,- hicretin her.mü’-mine vâcib kılmdıgı ilk devrelere
ait olduğunu söylemiş, muhacirlerin de Mekke’de veya bir başka yerde İkâmet,
edebileceklerini, yerleşebileceklerini söylemiştir.
Bu yasak, hükmü., Mekke’ye hacc İçin gelen herkese ait bir yasak değildir. Re-
sUlullah.(aleyhissalâtu-.vesselâm) zamanında Medine’ye hicret etmiş olan “mu-
hâcir!er’’e aittir.
,Üç gün kalma izni, onlan “ müsafir’’ vasfindan .çıkarıp “ mukim’’ vasfina sok-
mayacagı içintlir. ResUlullah (aleyhissalâttı vesselâm) bu husustaki kararlılığım
1-28 KUt Ub I SİTTE MUHTASARI 6. CİLT,
14. ( ذ54) و- f f i . ' ة ﺀ٤,( ئradıyallahu anh)’den anlatildı^na gOrc, Jmndisine: *İKİŞİ
B ey tijllâ ) g ö â c e eUerini kaldınr fiu ?” ٠ ٠ sorulunca ﻻﺀcevabi vermiştir:
‘*Resûlullah ( â y h i s s i t u vesselâmyia b a c c e i o zaman biz bunu yajm -
dik.'” ٢٢،rm؛zî, -Hacc 32,. (955). Bu metin T iım izrye aittir.' Mevzu üzerine, Ebu
Dâvud ve Nesâî’den gel.en metin- müteakip n ١^â5۶ettedir.l٠
.,'Yan ؛rivâyetin birisi, Beytuilah 1 .gOriince dua İçin elleri' kaldırmanın miigte-
bab .Idugunu İfâde'ederken, d i ğ e r i m e ^ oldugu^
M â d i s i [ ) gOrdUkleri^zaman dua İçin ellerini'kaldırdıklarını^ ifade etmektedir.
ﻟﺔواﻓﺆﺷﺪ. ^؛ وش ن واﻟﻢr
4 '^ ٠٠j^ ؛ ١ا ي ﻟﻠﻒﺀ اا؛ﻳ ﻰ ؛ىس؛ﻏﻲ ؛زاﻻ
واﻧ ﺼ ﻲ
‘.‘Yedi yerde el k a l d i p (dua edair) '؛Namaza ballarken, Beytullah.la'kaT-
şılaşınca. ‘Safa. ve Merve’de, .Arafat 've Â^özdeKfe yakfelerinde, orta ve kü-
çûk'şeytan taşlamrken” , '
KeZa-Ân'u Ömer,:den'de ‘"Beytuilah) gömace elleTİm kaidmp dua ettiği^ ri-
vâyet edilmiştir.
Keza fl)nuAbbas (r a d ıy iu a n h ü ın â )’tan da aym davranış rivâyet edilmiştir.
Îbnu’l-H kâ m , sen â o ]iS a !d İb n u 1 -rM ü seyyeb 'in ‘şusöâûkayd0tım ştt:
f ‘Ben Hz. Ömer (radıyalMuanh) fden bir soz işitmiştim, insanlar arasında ben-
dtn başka bunu İşiten kimse kalmadı. Ben BeytulM ) goriince . ﻻﺀ ﻻﻻﻻduayı
yaptiğınıişitmiştim: “' آﻫﺒﻠﻢ آ ﻛ ﺎ ﻟ ﺌ ﻼ' ﺀ ' ز د اﻟﺌﻼﻟﻢ ﻗﺨﻴﺎ ﻳﺎﻟﺌﻼمEyRabbim îSen
.'.'s e le s in , selâmet, şendendir. ,Bizi 8 6 1 ﯪ üzere .yaşat.”
îmam hazretleri Hz. Peygamber'(aleyhissalâtu vesselâm)’den Kabe’yi gö-
; riince ellerini kaldırarak şu duayı ,okuduğunu ,kaydetmiştir:,.
130 KÜTÜB-I SİTTE MUHT ASAM 6. CİLT
ş،)/îrnin rivayet<12 ؛köşeU par»؛؛t z ؟؛indek ؛n »kıs.mdsr. ,öevamı. feir başka duaj٠^؛؛âves؛d؛r ٠ '
6■ CİLT MEKKE’YE GİRİŞ KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ADABI İ31
2- Bu rivâyetle ihticâc eden İbjıu Şihâb, Haşan Basıi, Dâvud-u ZâhM ve etbaı
Mekke’ye ihramsız girmenin câiz olduğuna hükmederler. Onlara göre, ..ihramı
gerektiren husûs hacc veya umredir. Ne Allah, ne de Resûlü bunlarm dışmda
ihraıhı şart kılmamıştır...’’
Ancak cumhûr bu görüşte değildir. İmam M â/ik ..J a if gibi yakm yerlerden
mey ve veya odun satmak üzere Mekke’ye gelenler ihramsız girebilir” demiştir.
Cumhûr da böyle hükmeder. Mekke’den memleketine müteveccihen yola çıkıp,
yan yoldan dönenlerin de Jbnu Ömer örneğinde olduğu gibi, Mekke’ye ihramsız
girebileceğini söylemişlerdir. Ancak hâriçten Mekke’ye ticaret, ziyaret her ne
maksadla olursa olsun gelmek isteyen kimse şehre ihramlı olarak girmelidir, zi
ra Harem bölgesine girmektedir. Bu husûsu teyîd eden bir hükünı de şudur: ‘‘Kişi
Mekke'ye yürümeye nezretmiş olsa, kendisine hacc veya umre niyetiyle ihram
giymek vâcib olur."
Resûluîlah (aîeyhissalâtu vesselam) Fetih günü hâriç, her seferinde M ekke’ye
ihramlı olarak ginniştir,
3- Kudeyd: Mekke yakmlannda bir yer ismidir. Medine yolu üzermdedir.
mizde namaz, oruç, îtikaf gibi münhasıran bedenî olan ibadetlerde niyabet câiz
değildir. Bu ibadetleri ferdler bizzat yapmalıdır. Zekât, kurban, sadaka-ı fıtır gi
bi sırf malî olan ibâdetlerde niyabet c â î^ ir.
Hacc ise hem mâlî hem bedenî bir ibâdettir. Bu sebeple mutlak olarak “ câiz’.
veya “ değil” denmeıriiş, bazı şartlarla câiz olduğu kabûl edilmiştir. Bizzat ya
pabileceklerin kendileri yapması gerekir. Amma acz ve zarûret gibi şartlar bu
lunduğu takdirde, vekil, niyâbeten bir başkasmm haccmı yapabilir; bu câizdir.
Zenginlik sebebiyle hacc farz olduğu halde yaşlılık, hastalık gibi sebeplerle
haccedemiyen kimsenin yerine bedel göndermesi gerekir. Veya hacc farz olduğu
halde bu borcu edâ etmemiş olamn, yerine bedel gönderilmesini vasiyet ederek
para ayırması geıekir. Ölen zengin vasîyet etmemişse, vârisler birini göndermdde
.mükellef tutulmaz. Aynca vasiyet etse bÜe, parasmın üçte biri, bedel olarak gi
decek kimsenin hacc masraflanm karşılayamayacak miktarda ise, vârisler yine
de bedel göndermekle sorumlu tutulmazlar.
134 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6 ٠ C ILT'
l .( İ 5 S 3 ) - ; / b i A ٥٥âş(radıyallahuanhüm â)anlatıyor:‘‘jFad!/jR)ii4i!)٥as(jra■.
dıyallâu anhümâ), ResûluU â (âyhîssaîâm vesseiâmym te r lin d e idi. Hasâ~
hıa’dan bir kadın hÎTşeyîer so rm â istiyordu. Fadi, kadına, kadin da Fâd/’a
bakmaya başladı. R esûluliâ ( a l e y l s â t u vesselam) eliyle Fadl ’in başım öbür
istikâmete çevirdi. Kadın:
“ Ey Allah ın Resûrü,Al]ah'in kullarına yazdığı hacc f â a s ı yaşlı ve ihtiyar
babama ulaştı. A n d 0, bineğin üzerinde durabilecek halde bile değil. Ben,ona
bedel hacc yapabilir m iyim ?” dedi R esûluüâ ( â y h is s â tü vesselam):
**Evetr* dedi. Bu hâdise, Veda Haccı nda cereyan etti. [Buhârî/ Hacc
Cezâu’s-Sayd 23, 24,'is،i’z'ân 2 ؛Müslirri/ Hac'c, 407,.408,, (1.334, ؛1335)' ؛.M٧-
'Vatta, Hacc',97', (1 ,359)؛.Tlrmı'zî, Hacc 85, (928) ؛Ebû Dâv.ud, Menâsik26, (1809);
'N e S â î ,H a c c 9 ,.l l ,'İ 2 ,,'( 1 1 7 , ؛,.Î1 8 )1 ,
' AÇ!KE٨ MA: ر ;^ ٠.
1- Hadîs, birçok'farklı'tarîklerden.farklı ziyâdelerle rivâyet. edilmiştir, -öyle
ki», soru Soranlar, bazen.erkek, .bazan kadındır, bazan annCşi.'bazan babası, ba-
zan'dakardeşi'nanunahaCc yapmanmcâiz.oiupolmayacağı sorulmuçttır. Rufark-,
Mıklan değerleHdiren aiiml.er, bu nıesele ile ilgili olarak Res٥lullah٠(aleybissalânı-
٧esselâm)’a değişik 'kimselerin soru sormuş olabileceğine hükmetmiştir. Erkek-
lerden soru sahiplerinin ismi'belli’.ise de kadınlardan kimin sorduğu belirsizdir.
2- ' Hadis,'bir^kimsenin kadın bile'olsa, hacc yapmaktan âciz’olan'bir başkası-
.na bedel hacc yipmasının caiz olduğunu ^İfâde eder. HaneSler, Şâfîîler, Ahmed
k u Hanbel, Sevn ve is h â ﻻ طRâhuye bOyle-hûkıneder.
jfİm am M âiik, L e ysveH a sa n ku S â lih fe göre hayatta olan bİT kimseye be-
del. hacc yapılamaz, sadece haccetmeden Olen kimsenin adına haccetmek câiz olur.'
Ancak imam M â/ık’ten, bu mevzuda farklı üç kavil daha rivayet edilmiştir:
Birine. gOre: Öien nâmın'a dahi'bir başkası haccedemez. Diğerine göre, Olenin’
çocukları’ohup adına haccedebilir, üçûncûye göre. Olenin YaSiyeti. varsa onun
.adına.b’aşkası haccedebilir -
CumhUr-u ulemâya göre, vasiyet.olsunolTOasın, ölenbiTkimseadına'onunfarz
veya vâcife. (nezir) haccı varsa.başkası tarahndan edâ edilebilir. Şafiflere gOre nâfi!e٩
hacCa^dahi'bedel gönderilebilir:
-'Niyabeten yapılanhaçc, kimin adına yapılmışsa onu borçtaıi laırtanr. imam
M âam m ed: “ Redel olan hacc.yapan kendisi'hacı olur, gönderen de .masrafım.
.çeld؛ği İçin sevabkazam r” 'dem iştir.
6. GILT HACCDA n iy a b e t 135
ﺓ ﺕ٦ دﻳﻦ1ﻯﺗﻪ- ﻥ1 ﻙJJ : | b J li. ﺛﺎﻟ ﺚ؟, ﺍ٤ ﻗﺈﺉ،ﺃﻥ ﺃﲛﻰ ﺋ ﺪ ر ت ﺃﻥ ﻣﻐﺞ
' ﻧﺌ ﺆ أﺣﻲ ﻳﺎ ﺷﺘﺎ؛ﺀ، ﲡﺎﱃ. ﻓﺎﻟﻀﺆ ﺍﻟﱳ: ﻗﺎﺩ...ﻇﻴﺎ؟' ﻗﺎﻕ 'ﻧﻤﻢ., ﻏﺬ٠ﺓﺍﺉ.
ؤاﺑﺴﺎش.ن,أﺧﺮﺟﻪ اﺳﻴﺨﺎ. .
**Evet!** deyince:
..Q yte;seA ll٠h ٠a i b 0i ı r a â a o d e y i ٢ci’. O , ( i ş â D ١d ıû ) liç d d e ıı-
ınQ٢e f iılâ :M ، ، ı٢٠f i ٠[B٧h â ı î , E y i 3 0 ٠Gezâa's-Sayd22٠î i m l2 ; N e s â î,
Haoc 7, 8٠ (5٠ 116); Müslim, Nezr 1, (1638).]
AÇ!KL٨M٠٠ ٨ :.-.
] ; Buhadîs, nezir borcu olduğa h i edâ etmeden ölen kimseiım neznııi. vâ-
risJerinin yerİTO g e tû e b ile ( |ıi i i e «ter. Bu meselede سﺀل
٠ AMüâs’tan fti &rklı
rivfiyet gelmiştir. Birinde: ...Kisi, özerinde Hezr borcu oldugu halde OlUrse velisi
bunu kaza eder” demiştir. -
ibnu Hacet, ibnu Abbls’m bu zıt görüşlerini te.vil ederek Ş İ soyler: “ Te.-
yid,«İen riyâyet ölöler.battmdadJT, yfini ölenin nezri yerine getirilir Reddeden
riv&yçt٠ saglar hakkmdadlr», yâni hayatta'Oİanm yerine oraç totulamaz. namaz.
'kjlmamaz.NiteWm b u te۶yili te.yid eden bir livâyet ibnu M Şeybe’den gelmiş-
tir: .,'“ ٥ lmös٠bir kimsenin-özerinde nezir '^rcu' olursa, ne yapmalı?٠’..diye fonu
. A ^ ( ı ٠ yallahuanhömâ)٠a so n d rau ^
verdi..’
' ٠ ﺃﺓﻟﺊ: راﺟﻼ ﻳﻤﻮل |ة I .] ﺑ ﻊ :; ﻗﺄل ﻟﻠﻪ١ﴽﻳﻀﺎ وﺿﻰ و ﺀ ؛ ه ل٢ﺀ SjB
اﺣﻤﺠﻌﺒﺶ ﻋﻦ:ﻗﻮﻳﺐ إي ﳕﺎﻝ ﺃﻍ ﻟﻰ ﺀذ : وﺗﻦ ﺳﻮﻣﻪ؟ ق\ل٠
. ﻧﺎو.ﻋﺬ ﺷﻮﻣﻪ
[ﺗﺜ ﺞ ﻋﺚ ﺳﻠﺶ ^ ﺣﺞ ﻋﺬ ﺣﺮﻣﻪ : ﻓﺎل.ﻻ :ال٤ ﺳﻠ ﻚ ؟
. ﺟ ﺐ ﺍﻳﻮ ﺩﺍﻭﺩ/ﺃ
AÇIKLAMA:
Bu livâyet, kendi adına hacc yapmamış olan kimsenin, muktedir olsun olma
sın bir başkası adına hacc yapamayacağım iföde etmektedir. Çünkü Hz. Peygamber
(aleyhissaiâtu vesselâm). Şübrüme adına telbiye getiren kimse hakkmda tafsüât
aramadı, boylece o, umum yerini tutmuş olur.
1551 numarah hadîsi açıklarken ünaıh nin buna hükmettiğini belirtmiştik.
5evif: ٠.Kendi adına haccetmeyenin yaptığı hacc, başkası adına mûtebeıdir.’
der. (Mütemmim bilgi için önceki iki hadîse de bakın).
o N D Ö R D Ü N C Ü B AB
HACCLA İLGİLİ
MÜTEFERRİK HÜKÜMLER
Bu bahta yedi fasıl vardır
tK İ N C t F A S IL
MİNA’DA HUTBE
Ü Ç Ü N C Ü F A S IL
ÇOCUĞUN HACCETMESİ
D Ö R D Ü N C Ü F A S IL
ŞARTUHACC
B E Ş İN C İ F A S IL
HAREM’DE SİLAH TAŞIMAK
A L T IN C I F A S IL
ZEMZEM SUYU
T ^ rifc G M | | - ı T e ş r î k ) : 2Ühicce٠ıûıı 11,12 ve 13. günlerine teşrîk gün-
leri.denir..Bu, bayramın 2., 3. v e 4 ..,günlerine tekâbül eder.'Beş'vakit farz na-
m a z l a ı 'arkasından te§r&. tekbirlerinin 'getirildiği Arafe- sabahından - b a y r -
dördüncü günü akşamına k a l olan 5 güne de٢teş!İk g i r i denir.
' ﻳ ﻠ ﺬ٠ ﺍﻏﺰﺍﱈ٠ ا ﻛ ﺠ ﻲ.' ﻗ ﻴ ﺮ إﻟﻰ١ص' ةهﺀق. ٠ﺉ ئ ﺧ ﻬ ﺮ٠ﻳﺰ ﺍﻟﺔ٤ﺣﺌﺰ ة٤
ه ئ ﻳﻮون ] ص ر ص,
ﲜﻪ/ ﺃ.[ﻃﻪ١ ﺗ ﺬ٠ ى٤ jS ]ﴽﺓ ؟. ﺏ ﴏ ر ص ﺍﻟﻠﻪ.,— و ﻋ ﻦ ﺍﺱ٢ H
. ةﺑﺮون٤ : ﻗﻮﻧﻪ.. إﻟﻰ. ﻭﺃﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚ. ل رﺟﻤﺔ ﺑﺎب. ﺍﺏ'ﺭﻯ.
MİNA’DA HUTBE
fede durup, eksiltip arturmadan halka tekrar ediyordu. Halkın kimisi ayakta idi,
kimisi de oftınıyondu” . [Ebu Dâvud, Menâsik 73, (1956).]
AÇIKLAMA:
1- İki rivâyet, Mina.da Resûlııllah (aleyhissalâtu vesselâm)’m verdiği hutbe
hakkmda bilgi vermektedir:
1) Resûlııllah (aleyhissalâtu vesselâm) kuşluk vlakti hitabctmiştir.
2) Taşlama mahallinde hîtabetmiştir.
3) Hitabetini bir binek üzerinde yapmıştır. ^
4) Mina.da beUi b^؛lı grupların yerlerini ayn ayn ta’yin etmiş, Resûlullah (aley
hissalâtu vesSelâm)’m bu ta’yininden sonra hacılar yerleşımşlerdir. ,
5) Hacı kâfilesi, kendi şeşini işiten^yecek kadar kalal^üiık olduğu için -Mirkat’ta
kaydedilen rakama göre 130 bin kadar- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) söz
lerini tekrar ederek uzaktakilere ulaştıracak araçüar kullanmıştır: Hz. Aii bun
lardan biridir.
6) Hutbe dinlerken halk serbesttir; İsteyen oturarak, isteyen ayakta diinle-
m ektedir..,,
7) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) atılacak taşlann büyüklüğüne va-
nncaya kadar hacda ilgili teferruat üzerinde durmuş, halka ta’lim etrniştif.
2- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sesinin daha kuvvetli çıkması, herkes
tarafmdan daha iyi işitilmesi için ellerini k u l d a n hizaisma kaldinp ikişer par
mağını kulaklarmm üzerine koyduğu belirtiliyor. Mamafih rivâyet metninde
“ kulak” kelimesi geçmez ise de hoiA Ebû Dâvud nüshalannda mevcuttur.
Habeşrmn de öyle yaptığı rivâyetîerde mevcuttur. Nitekim zamanımızda da mü
ezzinler ezan okurken bu sünnete uymaktadırlar.
3- Birinci rivâyette, hâdisenin cereyan sırasıyla tasvir edilmeyip, takdim ve
te.hirlerle, Hatıra gelen husûslann kesintiler halinde zikredildiği şârihlerce belir
tilmiştir. Meselâ elini kulaklarma koyma meselesi daha önce ifade edilebilirdi.
Azimâbadf bazı farklı yorumlara dikkat çeker. Mesela “ (Atılacak taşlann nohut
büyüklüğündeki) fulatma taşı olduğunu söyledi” şeklinde yaptığımız tercüme
nin aslında geçen (sonra söyledi) ibaresindeki söyledi.Jlinin atmaktan istia
re olduğunu, .. ^؛j(a îtı) şeklinde anlamak gerektiğini kaydeder. Yani teklif edilen
mâüa şudur: “ Sonra ٠fir؟atmâ taşım atü ’.Halbuki J ö yi ile te’vil tekellüflü
dür. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ٠m buhaccda menâsiki îaTim bu3nııduğu
6. CİLT MİNÂ.DA HUTBE 147'
bizzat hadîste iad e edilmektedir. Oyle ise, ﻵل ﻳﺤﺾ اﻟﻐﺬﺑﻰibâesini “ firlatrna
ta§ı (yani ^artaak uçlarıyla,firlatılan bakla.yeyâ'nohut büyüklüğünde ؟akil) ata-
caksınız dedi'” şeklinde ta’lUüî bir mânada anlamak daha m u v i düşmekt^ir.
Maînafîh'öbür anlama da vak’ayaterSgehnez, ibareye uzak düğer
-ya haml'te؛ke,lüffiir,-tabiî, değildir.
4-..'S٠
o n olarak bir noktayı daha-belirtelim: Alimler, hacc Sirasında hutbe veril-.’
nıesi-gereken yerler. ı^e-.v-akideri-^hıis٥.sımda' ihtilaf'^erler:
i e ^ v e A i ı u l e i ı , y e y m - i n a l ı r ٠dehu1beolıyacağıkanaatindedir. Bu
kaydaiilen rivayetlerde haber verilen konuSmalar.'.râvîler tarafindan-hutbe keli-
mesiyle İfâde edilmiş .olsa da aslında bunlar hud^ değil, umumî tavsiyeler Inâhi-
.yetinde konuşmalardır, haccm şian" mânâsını'taşıyan hutbe değildir. Hattâ bunlar,
yevm-i nahr’de huttenin meşrû olmayacağım bile.söylemişlerdir..Bunlara-göre,
haccda: a) Z i lh i^ ’nin.7’s ^ , b).ArefegânU(Zilhi«»؛nin9’u), c) Yevm-i'nahr’-
in ikinci günü (Zilhicce.nin l l . günü) hutbeler mevcuttar.
Bua ؛ıklamayarnuvâfakateden^â٠ hazre
inârrin ikin cig û n û yen n e‘*ûçûncügûnûj*dervedQrdûııcübthutbemveeder:
iiYe!yın-İBahr*dekihutbe...**Derki:iHalkmogÛD,yapacağımeâikibilınesi
İçinbu hutbeye ihtiyacı ,va^iT'.'.çûntai'o gün taşlama, kürban,-'traş, tavafgibi me-'
nâsikm evcut.ffB ufH egiderkensadedİD deolduğum uzbaâIerIeisti0eder.
Y ia rd a temas ekiildiği itere, M â v îy l i ı e i hutbenin hacda doğrudan ilgi-
si olmayan, l u ı h î tavsiyeler olduğunu sOyleyerek.buna hutbe denemeyeceğini'
belirtmiş ,ve Hz. Peygamber, (aleyhissalâtu yesselâm)’in bunlan.haccı aydınlat-
-mak kasdıyla SOyle^emis olduğu-hükmünü çıkarmıştır. İ2mu’i-£assâr: .“ Resö-
. IuUah.(aIeyhissalâtuvesselâm), s ö y le m iş -b .
.kimselere-.teblîg' etmek için^o davramşa-yer.-vermistir. Bunu ,görenler de, . . ’nun..
,-,'hutbe.verdiğini'zannetmişlerdir ş 'a f i î ’ n i n , ihramdan.çıkmayı sağlayacak ameüe-
rin öğretilmesine insanlarm. ihtiyaç duyduğuna -.dair sözü kesin bir'.gerçeğe ,'par-
'nıak basmaz, zira, 0 , hUsuslan imamm Mekke’de veya. Arafat’ta-öğretmesi, de
.ıpUtukUndür’’. demiştir.
Bu mütalaalara şöyle cevap verilmiştir: “ Yevm-i nahr’de verildiği belirtilen
huM erle ilgili rivâyetler.-.o.hutMe Resölullah (aleyhissalâttı vesselâm’؛ın'yevpı-i
.nahr’in tâziraine, Zilhicce’nin onunun tâzimine, haram telde.’nin tazimine ten-,
bihte- bulunduğu, sahâbenin-de bu konuşmaya hutbe demelde tereddüt göster-.
med؛ği ortada 'iken,-başkasınm'te’yîline.îtibâr bilm ez. .Bir kiSim'gereMi bilgilerin ا
148 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. CİLT
AÇIKLAMA:
Ra١^h , «ﺀ,’© ﺋﺔ5م٠ l^ırk mi الkadar.,JzaJdj^a b i r a d ı d ı r . .ا
. 2 - b u .b a d fe e d a y a n a ra k U g u n to y
İe ım ş tk .^ iv M lA İlm e d İb n u İfa n b e lC ra h ıın e h iiılla h ) v.'başka pekçok
.âlim,:“ Çoîugun hacci'm dte^dir, onunla çocuk^sevaba 'mazhar olur, ancak bU-
yûyüncç.farz olacak baççın'yerine geçmez, nâfîle bir hacc olarak' sahihtir”, de-
mislerdir.'. .١ .,
3-.E٥u ﻻوﺀ# ..çocuğunhaccı sahdıolmaz” demiştir Ebu'HanîÂ.'nin ashabı..
da::.‘Çocuğa temrin o ls u , hacca-alışsın diye hacca gOtUnnûslerdir” . demiştir.'
Kadi'.^az der'ki:' ..Çocuğun.hacc yapmasının câiz olduğu husdsunda'.ulemâ
' ﺑ ﺂ0 ﻣ ﺈetmez.'Rçs٣ ah'ا ؟ ؛۴ , ^ ^ m fiili ve Umlne^
;.tin İcmâj h n u te.yîd.eder.-'Ebû’Hanife niri 0 ااا1 ا3 ا6& ةd e ^ v â z a taalluk etmez.,
,.nun itiTazıbu haccm mUn.'akid-olup, buna-hacc' ahkâmının Uygulamp uygulan-
'raayacagı hususundadır” . Çûnldi, -haccmön.akid oldu nlu, -ihram.yasaldanm İş-
150 K Ü T Ü B -İ SİTTE M U H TA S A R I 6. C İL T
lediği takdirde fidye gerekir, dem gerekir vs. üplb büyüklere gerekeceği gibi.
(Halbuki, uıiıumî hukuk prensibine göre çocuktan haram kaldınlımştır, cezâya
ehil değildir ve velîsi, çocuğun malım korumakla sorumludur, çocuğun malini
eksilten akid ve tasarruflara hukûken yetkili değildir. Sözgelimi çocuğa yapılan
bağışı kabul eder ama, çocuğun ıhalıiıdan çocuk adına sadaka veremez. Şü halde
haccm ahkâmım çocuğa uygulamak, bu prensipler açısmdan muvafık değildir.
Böyle düşünen Ebû Hanife hazretleri) Hacc, çocuğa temrîn olarak, onun öğre
tilmesi için gerekir, normal bir hacc olarak mün’akid olmaz, öyle ise ihram ya-
saldannı işlerse fidye, kurban gerekmez demek istemiştir. ' .
4- Afevevl, çocuğun haccımn, çocuktan, büyüyünce hacc borcunu düşürmeye
ceğinde ulemâmn icma ettiğini belirtir.
5- Çocuğa hacc yaptırana sevab, onu taşımak, ihram yasaklanndan korunma
sını sağlamak, ihramlımhyaptddanm ona yaptırmak gibi sebeplerden ileri gelir.
6- Çocuk adına ihrama giren velîye gelince her velî buna yetkili değildir. Ne-
vevî der ki: ‘.Ashabımız (Şafuler) nezdinde sah3ı olan şudur: “ Çocuğun malma
veli olma yetkisi bulunan baba veya dede veya kâdı tarafından tâyin edilen kay-
yim veya vasî veya kâdı veya imâm çocuk adma ihram giymeye yetkilidir. An
nenin çocuk adına ihrama girmesi câiz değildir. Şayet anne vasiyyet yoluyla veya
kadı’mn kararıyla çocuğa velî olmuşsa o zaman bu yetldye sahiptir” . Ancak, an
nenin veya veiayetö 7 nıâf yetkisi olmasa bile asabeden birinin çocuk adma ihrâ-
ma girebileceğini söyleyen âlim de olmuştur. Bütün bu ahkâm, çocuğun temyiz
hâline ulaşmamış yaşta olmasıyla ilgilidir/^^^ Eğer temyiz yaşma basmışsa velir
si, çocuğun bizzat ihrama girmesine izin verebilir. Eğer mümeyyiz çocuk, veli
sinin izni oînmdaıî ihram giyse veya velîsi onun adına ihram giyse, esah olan kavle
göre, bü hacc ıhön ’akid olmaz. Velinin, mümeyyiz olmayan çocuk adma ihrama
girmesinin vasû, kalbinden çocuğu ihraınlı kıldım diye geçirmesinden ibarettir. ” -
Dinimizim çocuk adma ihrama girme husûsunda velisine getirdiği simrlama-
larin, kayıûann sebebi, hacda ilgili bütün masraflarm çocuğun malmdan çıkaca
ğı içindir. Böylece çocuğun mâlımn israû önlenmiş olmaktadır.
۵ ١ i ^ J U١ .4 ؛ .، ١١ ^ ^ J • k ji j î ،؟JLJİ —٢ 0 ^
13) Temyiz, çpcugun söylenenleri tam olarak anlayıp, doğru olarak cevap verebilecek halde olmasıdır. Yı^la
. kayıtlı değilse de umûmiyeüe çocukİarin 6-7 .yaşlarında rndmeyyız sayılacağı kabul edilmiştir.
Ö .'C ÎLT ؟O C U G U N 'H A C C I 151
3
ض ا ب ﺀ ﻻﻟﺺﺀﻳﺎن[اﺟﺔأ ي:JU 'اﻵهﺧﻪ,ش وﻋﻦ ﺑﺒﺎ و-٣m
٠ ﺣﺪﻳ ﺚ ﺿﻴﺐ: ﺟﻪ اﻟﺮﻣﺬى وﻣﺎل/ل
[ﺺ ا ﻫﻴﻠ ﻢ' ﺛ ﺠ ﺮ ; ﻫ ﺚ ﺑ: ذ ﯮ ذ، ﻗﺎ و ت ﻏ ﺶ ﻻ ﺛ ﺮ? ﻟ ﻰ. ز ﺟﺜ ﺊ,ﻳ ﻰ إ ﻷ:' أ ﺟ ﺬ.
. ا ﺟ ﻪ {ﻟﺴﻴﺨﺎن وا ﻷ ﻳ ﻰ1
AÇIKLAMA:
'1- Burada adi .geçen Subâ'a, Hz. -Peygamber (aleyhissaiatu vesselâm)’in'.am--
c a s i i kızıdır.
, --Anlaşıldıgı'Uzere, hacc yapmak.arzusundadır ve.fakat kendisini hasta hisset-
m e ^ i r . Dunımu Hz... P e y g ib e r (aleyhissalâftı vesse!âm)’e arzedip fetva iste-
yince,,Resdlullah(aleyhlssalâtu vesselâm): “ feâdet'5^a^ma 5^acak'yerde"٠ihramdan'.
^çıkma niyetiyle hacca karar'vermesini'tavsiye.etmiştir.”
Mâs/in]’inbâzııivâyetinde5u،d’a(radıyallahuanhâ)٠n m h a c c a k ip , t a m ı -
ladıgı .tasrîh edilir. . ٠
2- W٠mâ,'böyle.birsartıncâiz٠lup؛olmayacagıhus^
Ömer, Hz, Osman, Hz. Alij Hz. İbnu Mes’udf Anımâr veibnu Abbas (radıyal-
lahu-anhUm ecmfiin) ile TSbVîndenSaîd İbBu’l-Mûseyyebf Urye İbDU Ziibıbyr,
6. c il t ? A R T L I'H A C C 153
AÇIKLAMA:
î- BuradaJ?7flu Ömer,(raciıyaIlahu anh) Haccac-iZâlim'i suçlayıp: *‘Bana bu-
nu saplamalarını sen e ! e ttin ” demek İçin d٠grudan.. "sen isabet ettirdin” de-
mektedlr.Zîrâi/a///e A i / r n e l , A b d i I&i7ü’z-Zö٥eyr’l n ş e l edilmesinden
s٠nra١ Hlcâz valisi oian Haccâc'a mektup yazarak., Abdullah ibnu Ömer (radı-
yallahu anhümâ)’e hiçbir hususta mub'a/e^e ؛etmemestm'^ y,azar. Bu eınir Hac-
câc'a ağır gel'lr veibnu ömer (radıyallahu' anhümâ)’in'hayatına son vermeye
-azmeder. Bir'adamına'tali٠ t vererek, zehirli harbe saplayarak'öldürmesini .ten-
biher. Kalabalık bir anda, memur Hz. ibnu .Ömer, (devede iken) ayagından yara
6 ., c il t . H A R E M ’DE S İLA H T A Ş IM A K H A K K IN D A 155
lar، Zehirin tesiriyle ibnu öm er derhal hasta dö.şer, bir müddet sema da.'Hâkk’m'
. r ^ e t i n e kavügUr (radjyallahu..aidi). Sene: 74.
2٠. ,Şu' halde hadîste geçen, ',‘sen silah teşıdm” ifedesi “ silahın taşınmasını sen
enlettin ’ demetoir.
3" .Ashab’ın “ Silah taşınması yasak .lan bir gUnde^’ şeklinde failini zikretrae-
dçn .yaptığı 'beyanlar re fe yani'hadîsin.merfa ,(Hz. 'Peygamter (aleyhissalâtu ,ves-
'selâm)’ln sümeti). ,oldlı^ı'na'.'hamledilmiştir. Binaenaleyh bayram günü silah.tasıma
y a s a ğ ı . Hz. peygamber (aleyhi'ssalâtu vesselam) tarafindan konduğu kabûl edil-
nıiştir..^^amafîh 'Abdurrezzak’ta mürşel olarak'gelen bir rivayette:' “ Bayram'gü-
nü silahla çıkmayı Resülullah (aleyhissalâtu.vesseiara) yasakladı” 'denmektedir.,
îbnu Mace'den gekn bir başka rivâyette: “jRes٤î/uX/a/ı (a/ey/u.ssa/1 vesselâ ),
iki bayramda da islâm m e â e k e lâ n d e ) düşmanla karşı karşıya o l m â ç a silah
taşımayı yasakladı ” d e n m e k ti. M ü l . i n bir rivayetinde ise: i l â l i a h (aZey-
hissalâtu vesselam) Mekke'de silah taşımayı y a s i a d i ” denmektedir.'
ﺩﺍﻭﺩ,ﺃﺧﺮﺟﻪ ﺍﻟﻐﻴﺨﺎﺗﲑﻭﺃﺑﻮ.
2..(1567)~'.Be٣â''^ü.Azfb'(radıyallahuanhüro^
h i ş â t u vesselâm) Hudeybiye'de Mekkelilerle, **Şehre, silâ m sâdece cûlûb;
banından, yani ig iâ k ile riy le (iağarcıktan başka bir , * ş â y la
anlaştılar.” [B uhârî,S ulh6٠ U m re3, Gezau's-Sayd 17, C izye'19, Megâzî’43؛
,,Müslim, Cihâd 90, (1783)^ ؛Ebu,Dâvud.,, Menâsik 33, (1832).]
.AÇIKtAMA؛.' .
.1- Bu rivâyet Hudeybiye antlaşmasının bir maddesine temas eden bir Ozetle-
medir. '^ak’a degişik riYâyetlerde.az çok ferkh-şekillerde gelmiştir. Ebu Dâvud.un
'.rivâyeti daha.vâzih' olarak sOyle: “ Resüluliah (aleyhissalâttı vesselâm),'Hudeybi-
ye’de sulh yaptığı'zaman müşriklerle şu esasta؛anl'aştılar: “ (O yıl'umre yapılma-'
yacak,.'gelecek"yıl yapılacak. Umre sırasında şehirde ÜÇ' günden'fazla
kalmayacaklar Aynca, Uipre sırasında) mUslümanlar şehre sade,ce ,silah''CÜlüb-
bâm de gireceklerdi. Ben silah cülübbâm nedir? 'diye, sordum. Dedi'ki: “ İçinde-
i r i y l e birlikte dağarcık” .
156 K Ü T Ü B -İ SİTTE M U H TA S A R I 6. C İL T
Aynî cülübbânın deriden mamul bir kılıf olduğunu, içerisine kımyla birlikte
kılmç, ok, yay gibi silalıların ve hatta azık gibi yolcunun teme؛l ihtiyaç maddele
rinin konduğunu, daha ziyâde hayvamn sırtmda taşındığını, içerisine kamçı da
konduğunu belirtir. Bu açıklamaya göre cölübbân bizde kullamlan heybenin bir
nev’i olmaktadır. Çünkü yolcu, sayılan eşyaları heybeye koyar. Tek gözlü oldu
ğu takdirde, deriden mâmul ise dağarcık denir.
2- Aslında umre sırasında silaha gerek yoktur. Ancak Resûlullah (aleyhissalâ-
tu vesselâm) müşriklerin antlaşmaya tamamıyla sadâkat göstererek sulh içinde
lunrelerini yapacaklanndan emin olmadığı için bu şarb antlaşmaya koydurmuş
tur. Mekkeliler de, herhangi bir fitne ve çatışma hâlinde silahlar çekilecek olursa
müslümanlar geciksinler diye silahları kınlan içerisinde dağarcıkta taşıma şar-
tmda ısrar etmiş olmalıdırlar.
'b-İbm Battâî der ki: *İmam Mâlik ve Şâüî (rahimehumullah) hacc ve umre
sırasında ihramimm sUah taşımasma cevaz tamrlar. Haşan Basrî İsq bunu mek
ruh addeder.
ﺀ ﺀ ﺲ ﺗ ﺬ ﺗ ، ا ،
ﻣﺎﺀ ﻣﺊ اﻟﻴﻲ ] ﺳﻤ ﺐ ':ﻗﺎل ! ﻣﺎ: اﻟﻠ ﻪ رﺿﻰ ﺑ ﺎ ﺳ ﺐ٠ ﻋ ﻦ اﺑ ﻦ: >
; ﻧﺒ ﻼ٤ I ﻟﻠﻪ١ ]ﺀن ر ﺳ ﻮ ن . ا٠٠' ﺀﺗﻪ ﻟﻠﻪ١ رﺿﻰ.ﻋﻤﺮ ' ﺑ ﻦ. ' 'وﻋﻦ. -٢ I
. ﻗﺪﻫ ﺐ اه إ_ﻟﻰ أﻟﺜﺪﻧﻪﺀ. ا]ﺛﺪﻳ ﻲ.ا ي ﺑﺘﺎﺀ زذؤﻟﻢ إﻟﻰ ^ أة ١ ﻣﺊ ﻫﺰش ف
ﻣﺬة ا ﺗ ﻬ ﺎ د ة، :b ((أ ا ﺟ ﻪ رزﻳﻦ وا;اد أااﻟﺘﺌ ﺔ
ا2 . .(1569)-' ﻻ ط. Omer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
“ Resûlullah (â y h is sâ tü vesselam) (Hudeybiye antlaşması) sırasında birKu-
reyşliye, Hudeybiye'ye zemzem ﻻﺗﻤﻮﻻﺀgetirmesini söyledi. Adara getirdi. ﻵﺀﺀﺀ-
Iullah (âyhissalâtu vesselam) onu Medineye götürdü. ’:’''[Rçzîn’in ilâvesidir.)
. 'A Ç IK L A M A :. ' ^ا
veya umre dOnû^û», i t e r l e r i n d e zemzem sujm getirme âdetinin netevî bir sünnet
olduğunu da g o s te lk te d ir .
Muhlbbu*t-Tâberî*nm e!-Kırâ Ü-Kâsıd ؛Ümrrii'1-Kurâ adil kitebmda ۵ ﻻﻹEbî
Köseﺛﻤﻮn ’den kaj^dettiği' §u ı٠ivâ5ﻟﻢe t de bu 'hadîsi te’yîd 'eder: ‘*ResûluJlah (aleyhism
s â t ü yesselim), S l e y l İbBu A ı ’a şunu yazdı: ‘.*Su mektubum sana gw:ele-
y،n .gelirse'sabaJu Ijekleıne, .^intlUz',gebree.akşam ı.,lwkleme,. ,bana dCrhal
z e ı e m suyu gönderH..؟
y e d in c i F A S IL
ÎİF ^ K H A m S L E R
ifz. A ije (fadıyalls^ıu anha) anlatıyor -(1570) .1*‘ ؛-Ey Allah’m Resûlû, M i
:na}da,senigûneşekarşıgölgeleyecekbirbinayâpınâyalmını?” denûştiın,batta
Hay*rî “ ’؟,O r٥sı oraya gelenlere develerini rfıd m n a y e rld lrî’».[Ebu-“ .'.de٥ı٠
Dâyud, M.enâsik 90 ,'' (2019) ؛Tirmizî, Hacc Sl,, (8Ş1): ؛bnu Mâce, Menâsik -52 ,
(3 1 , 3 0 0 7 ).] ' .ز
,'. ﻫﺬه ﺍﳊﺠﺔ. ن ﺑﻴﻮﺗﻜﻦ ﺑﻌﺪ٠ ﻭﺍﳌﺮﺍﺩ ﻻ ﺗﺨﺰﺟﻦ،^ ﺀﺍﳋﻌﱤ« ﺟﻤﻊ ﺣﺼﻨﺮ
2. (1571)- Ebu Yâkidel-LeysîİTadıyaiHuây â t ı y o r . uResûluüâ (aley-
h is s itu vesselâm)) dinledim. Veda Haccı’nda zevcelerine şöyle demişti:
“ Size bu (farzjjuzî), bundan sonra hasırların arkalarıî’ ٠,[Eb'u -Dâvud, Me
n â s ik l,(1 7 2 2 )d
AÇIKLAMA: \
1- ResûluJlah (aJeyhissalâtu vesselâm)’m١bU hadîsle Veda Haccı-Sirasmda, zev-
اçelerine: “ Bu' baççınızla- farz olan-borcunuzu Ödemiş oldunuz. -Kundan son-
,ra artık ikinci sefer hacca gelmeniz yâcib d .d i r ,'s i z lç r e evlerinizde oturmak
gereklidir»’ demek istediği belirtilmiştif.
2- ^Bu'hadîsten, haccın bir kere farz olduğu hükmü de ؟ıkarılmıştır. Nitekim
Ebu ٠ ﺋ ﻼ زة, -hadîsi, bu yönü, sebebiyle hacc bahsinin, Haccın Farziyeti admı taşı-
yan ilk babında kaydetmiştir
3 اHadis, Resûlullah-(aleyhissalâtU'vesselâm)’m -zevcee
sonra hacc .yapmalarının câiz .olmadığına da -delil added.-ilmi§tir.. Nitekim bir ba§-
kahadîste:^ ' ﺀ و ذ ﻹ و و ﻟ ﻤ ﺄ ﺳ ﺰ i ؟in),cihâdm en-fa-
ziletli ve Cn -giizeli' h'ac'c-ı raebrUr', sonra da: hasırlardan aynlmaıhakfar”
buyurulmuçtur. Bu da, kadınların -evlerinden ayrılıhamalarını te§rî -^er'.
Hemen, belirtelim 'ki, bu-h'-ükme"iki, nokta-i nazardan îtiraz'ediimiştir..
a)-Herşeyden-önce,, hadîsin .bu -mânada sarihi ve yasak koymada. vâzı,h olmadı-.-
ğı söylenmiş, ayrıca.Bü/îârj ’nin Hz A işe’den kaydettiği bir başka hadîs 'gösteri.1-
miştir.,- Hadîste Hz. Aişe, Res'Ulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ١a:' “JBy Allah ın
Resûlü, sizlerle biz de gazveye çıkıp cihad etmeyelim rni?” diye sorar. Resölul-'.
lah (aleyhissaiânı,vesselâm)'ın cevabi, şudur: -'-
Iâm)’jn hacc İçin yaptığı bıı-tergîb ye teşviklerden tekrar tekrar hacca gitmenin.,
kendileri hakkında da raubâh olduğu hükmünü çıkarmış olmalıdır. Tıpkı erkek-
lere tekrar tekrar cihâda gitmek mubah olduğu gibi....
Hz. ÖmeT'(radıyallahu anh),'bu meselede tçvaktaıf ederek, Resülullah (aley-
^hissalâtu'vesselâm)’ın zevcelerine hacc izni vermemiş, ise de, Hz. A i ş e 'â deli-
'lindeki tolvveti sonradan gürmüş olmalı ki, i f e t i m n sonunda hacc izni vermiştir.-
Hz. ÖmerMen sonra Â?. Osman (radıyallahu'anhümâ), ResUlullah (aleyhissaiâ^
tu vesselâm)’ın zevcelerini hacca gOüirmüşüir.
Beyhakî der.ki: “Hz. Aişe'nîn bu hadisinde, Ebû Vakıd’in hadîsinde kastedi-
len murad .haccın bir kereye mahsus vacib olduğunu-beyandır, erkekler gibi on--
İarın da fazla yaprtıasında bir vebal yokftır. Keza bu hadîste, evde kalmaları İçin
gelen emrin vücûb İfâde eden bir emir olmadığına da delil vardır” .
3- Ebu vafcid’in.hadîsindeki asil gâye Hz.. Reygamt^r (aleyhissalâta vesselâml’in
zevcele.rini Veda Haccı’dan sonra hacCdan menetmek değil, haccı terketmeleri-
ne cevazdır.,Zira, ReşUlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’-tan sonra haccetmeleri-fi-
.ilen sâbittir. Buhârî.’den gelen bir rivâyet, Hz. Omez’in-yaptığı son hacc sırasında
.onlara da izin veldigi, beraberlerinde Hz. Osman ve Hz. Abdurrahmân (radıyal-
, lahu anhümâ)’ı-'göndei'diğini b e l i r t i r . 5 ﻻ طa ’d'dan gelen bir .rivâyette ümmü
Ma ’bed, bu hacc heyetine Kadıd'de konaklama anında rastladığını, .yanlanna git-
liginde onları sekiz kadın olarak gördüğünü belirtir. Keza 5 ﻻ طa ٠d'ın kaydetti-,
ği bir rivâyette Ebu ishak esSebVî, Muğîre ibnu Şu'be'mn (Kufe Valiliği)
-zamanında Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in,zevcelerini ‘,'üzerinde'tay-
la'san örtülü/^evdecذerr ل4 دiçerisinde hacc yaparken gördüğünü'” beyan eder ki bu
hicri 50. yıllara rastlar.
5 ﻻ طa ’d ’ın, Hz. Aj.şe’den kaydettiği bir başka rivâyetine gOre, ümmühâtu’i:
M ü ’â î n , Hz. .s m a n ’a hacc İçin müracaat ederler, o: ‘‘Ben de hacca gidece-
ğim, sizin haccınızı ben yaptırayım^ der. Vefat etmiş bulunan Zeyneh (radıyal-,
-lahu anhâ) ile Sevde (radıyallahu anhâ) hâriç, hep beraber hacca giderler-. Sevde
vâlidemiz, Resûlullah,(aleyhissalânı'vesselâm)’tan sonra ve^
'den ayrılmamayı tercih etmiştir.
Ebu HöTe۶ e ’nin _ ﻻ ط،Sa’d ’daki- bir' rivâyeti de Hz. Zeyneb ve Hz. Sevde
dışında 'diğer Zevcâ 1- ؛l ı r â t (radıyallahu anhünne)^ın hacc yaptıklarım ؛o iki-
Öyleyse Hz. Peygamber (aleyhissalâtu'vesselâm) haccı farz kılan imkân '1 iki
'?eyle izah'etmiştir.
1- Zâd, yani nafaka. Bu ,sadece hacmin gidi? dönüş yol sırasındaki maddi'ihti-
yaçlarını İhlivâ etmez. Bakmakla y ü ^ m lü olduğu kimselerin de, kendi yolculu,
ğu sırasındaki her çeşit'maddi İmkânlarını da İhtivâ eder. .Ancak bunun miktarı,
haçının hayat seviyesine göre hesaplanırşa da vasat duruma göre hes'aplanması
uygun, göriilmüştür.
2- Râhile, binek demek işe, de ؛yol arkadaşı yol emniyeti gibi hususlar'bu niad-
deye dolaylı olarak da olsa dâhil' ؟dilehilir. ٠
Ji
ﻋﻮ:ﻟﻠﻪ. ي\ل;ل- ١ ]أة زﻟﺠﻼ.ﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ١ وﻋﻦ ﴽف ﻫﺮﻳﺮة رﺻﻰ- ٥ m
. ﺃﺧﺮﺟﻪ رزﻳﻦ.[ ﻗﺎوت اﻟ ﺺ د ﻳ ﻨ ﻚ. ؤ ﻇ ﻰ ﻧﻴﺖ، ;/ﺧ ﺠ ﻪ أ ﻻ ﺳ ﻼ
Hz. Ehu Hıireyre (radıyallahu anh) anlatıyor:'“Bfr adam - ( 1574) .5 :
‘ﺀ-Ey A l l é )n Resûlü! Bana hacc farz oldu. Borcum da var (önce hangisini öde
.yeyim?)” diye sordu
:(ResûJullah (aleyhissalatu vesselam
Önce .borcunu ödeî” dedi. “ [Rezin ilâvesidir “ .1
devesi üzerinde hacc yaptığıdır. Rahi, devenin üzerine vurulan semerdir. Daha
husûsî tâbiriyle havıd.
Hz. Enes (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ’m mai ve ev-
lâd bolluğuna kavuşması için husûsî duâsma mazhar olmuş, bu sebeple zenginler
arasında yer almıştı. Ancak Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)١ın sünnetine itti-
baen hiçbir konforu haiz olmayan havıdlı deveye binmiştir. Resûlullah (aleyhis
salâtu vesselâm)’in da aynı şekilde havıdlı deveye bindiğini belirten Enes
(radıyallahu anh), ilâve eder: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın bineği, eş
yalarını da taşıyordu”. Araplar yük taşıyan deveyezâmi/e derler. Resûlullah (aley
hissalâtu vesselâm)’m bindiği deve hem râhile (binek), hem de zâmile imiş.
Şurası açıkça anlaşılıyor ki, imkân sâhipleri yüklerini zâmi/eye yükletirler, ken
dileri râhileye binerlerdi. Bu bir konfor ve rahatlıktır. Konforun daha ilerisi râ-
hilenin üstünde gölge için, rahatsız edici dış şartlardan korunmak için mahmîl
denen husûsî hücreler mevcuttur. İmkân sahipleri onlar içerisinde seyahatini, hac-
cmi sürdürür.
Şu halde sadedinde olduğumuz rivâyet Hz. Enes-in ve Hz. Peygamber (aley
hissalâtu vesselâm)’in hacç sırasında bu çeşit konfora yer vermediğini belirt
mektedir.
İbnu Hacer, hadîsi açıklarken şu bilgiyi dermeyân eder: “Halk, haccını ya
parken, azıklarını yükledikleri develere binerdi. A zık vs. yüklenmemiş bir binek
üzerinde ilk hacc yapan Osman İbnu Affân (radıyallahu anh) *dır”.
'. أى ﺣﻠﻰ ﻋﺒﺎ:ﻋﻠﻬﺎ ﻛﺎف ﺷﻌﺮﻫﺎ ﻗﺪ 'ﺳﺌﺖ- ﻣﻠﺘﻴﺔ اﻟﺘﻰ ﻻ ﺷﻌﺮ٠)واﻟﺌﻔﺎل«' ال
7. (1576)- Ubeydibnu Ciirecy anlatıyor: “ibnu Ömer imdıyaUâu â û m y e :
A Ç IK L A M A :
AÇIKLAMA:
1- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesse!âm)’in kaç-defa umre yaptığı hUsösun-
da ashab (radıyallahu anbiim) arasında bazı ihtilâflar olmuştnr.'Müteakiben.kay-
dedilecek hadîslerde görüleceği üzere, ﻻ طAbbas ve ' ﻻ طÖmer, (radıyallahu
ahhümâ) başta, bazı sahâbiler, dört 'umreden' bahsederken ؟.gunluk Resûlullah
(aleyhissalâtu yesselâm)’ın üç umresinden söz eder, iki umreden bahseden de .1-
muştur. Bu meseleye, 1581 numaralı hadiste tekrar döneceğiz.
2- Ebû Abdirrahman, Abdullah ﻻ طÖmer (radıyallahu anhümâ)’in kSinyesi-
dir. Arap, örfiinde kişiye künyesi, ile hitap ta'zîm ve tekrim İfâde eder.
3- Hz. Aişe’nin, ﻟ ﻐ ﻨ ﻰ,‘‘ö m r^ m h ^ r.ç r.n .'’'diye yemin etmesi, bu çeşit ye-
min edilebileceğinin câi-z olduğunu .gösterir. Ulemâ, “ ,٣ emr'n,. şe’ninde kıymet
ve'hürmet ola'n şeye yapılır, onun dışındakilere yapılmaz” mânasındaki prensibi
esas alarak umumiyetle., ‘dînen mukaddes olmayan şeylereyehıin edilmez*’ de-
miş ve mekruh addetmiştir.
4- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu ۶esselâm)’in Receb ayında umre yapıp'yap-,
madiği da'bir baş'ka ihtilaf mevzuudur. Burada'-görüldüğü üzere Resûlullah (aley-
hissalâtu vesselâm)’ın dört.umre yaptıgıni söyleyen ﻻ طÖmer, Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu' 'vesselâm)’in Receb ayında da umre yaptığını 'Söylemiştir. Ancak
Hz. Ar'şe'nin îürazı karşısında susmuştur’. Onun susmasını ulemâ.,bu mesClede
ﻻ طOmer in karıştırmış, veya unutmuş v'eya şekke düşmüş olabileceğine ham-
!etmiştir. Aksi takdirde Hz. A/’şe’ye itiraz etmesi gerekirdi. Kurtubı: ‘‘Ru onun
vehme.düştüğüne, Hz. Aişe-nîn açıklaması .ile riicu ettiğine-delildir” der. ﻻ ط
Ömer’in “ Receb .ayında umreyaptı” sözUyle-Resûlullah (aleyhissalâtu'vesselâın)٠ın
؛hicretten önceki bir umresini kastedmiş olabileceğini söyleyen ölmuşs'a da, ta-
. raflar'.bulamariiıştı.r, çünldi rivâj^ete’dayanmıyor.
s ı r a s â ) hacc ederken yaptığı ırnıre. ’٠[Tirmizl H acc7, (816); Ebu Davud, Me-
nâsik 8Q. (9 9 3 ﺇ١^ Ihn., MftnâsIL ٩ » j
، ﺛﺬﺑﺌ ﺔ٠ الfU ،ﻏﻘﺘﻠﻲ ﻗﻼ'ﺛﺄ١ : اﻟﺒ ﻰ ا,ذ أة٤ ]أﻟﺬ'آذ-٠ وﻋﻦ ﺋﻠﻠ ﺚ- ٥
püdıktan sonra, tavaf ve sa ’y yapılmamış olsa bile, kurbanlar kesilmiş, traş olunmuş
ve ihramdan çıkılnuştır. Yani bu, tam bir umre addedilmiş, Resûîullah (aleyhis-
salâtu vesselâm)’ın umreleri mevzubahis olunca hep sayıya girmiştir.
Bu husûsta tereddüd edenler, rhüteâkip sene yapılan umreye Umretul-Kaza
denmesini göstermişlerdir. Yani, “ Hudeybiye senesi yapılmayan umre müteâ-
kip sene kaza edilmiştir, onun için de Umretu’l-Kaza denmiştir” derler. Daha
önce de geçtiği üzere burada kazâ, “ mukâza” yâni antlaşma, karşılıklı hüküm
koyma mânâsına gelir. Çünkü ‘‘O yıl Mekke’ye girilmeyecek, müteâkip yıl um
re için gelinip öç gün Mekke’de kalınacak” diye antlaşmaya madde konmuştu.
Şu halde Umretü'l-Kaza, **antlaşma um resi’ ؟demektir. Bu, öncekinin kazası ol
saydı, ikisi bir sayılırdı ve sahâbeler bunlan ayn ayrı umre olarak ifâde etmezdi.
2- Rivâyetler, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in hacda birlikte olan
hâriç, diğer umrelerini Zilkade ayında yapmıştır. Bu o ay m faziletinden olduğu
gibi, bir başka sebebe daha dayanır: Cahiliye Arapları o ayda umreyi hoş karşı
lamazlar, çirkin addederlerdi. Gumhûr senenin her ayında ve hatta her gününde
umreyi câiz addeder.
3- BAZI H Ü KÜ M LER
1- Hacc aylarında umre yapmak -câhüiye Araplannm inançlanmn aksine olarak-
câizdir.
2- Hz. İbnu Ömer gibi çok hadîs rivâyet eden, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselam)’den ayrılmamayı kendine şiâr edinen kadri yüce bir sahâbîye bile, Re-
sûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)١ın bir kısım ahvâli gizli kalabilmekte, bildikle
rine vehim, nisyân (unutma), şekk kanşabilmektedir, zîrâ onlar gayr-ı
mâsumdurlar.
3- Ulemâ birbirlerini bâzı meselelerde reddedebilmektedir.
4- Ulemâ reddederken edebe, iyi davranmaya riâyet etmektedir.
5- Hakkın ortaya çıkması için suâl sorarken, mültefıt ve nezâketi! olmak ge
reklidir.
6- Hakkı görünce en azından sükûtla kabûl etmek gerekir. İbnu Ömer sükût
etmekle hatâsını itiraf etnüş oldu.
^ ؛5٠٠٥j ^. JU U ٣ p. .،JÜ ١
AÇIKLAMA:
1- Bu rivayet, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m, Veda Haccı sırasında yap
tığı konuşmalardan birini aksettirmektedir. Âhir zamanda çıkıp dini tahrîb ede
cek ve insanlığa büyük zarar verecek olan şahıslardan biri hakkında Resûlüllah
(aleyhissalâtu vesselâm), Veda Haccı gibi büyük bir kalabalığın bir araya geldiği
fırsatta bilgi vermektedir.
2- D eccâl yalancı demektir; Şu hâlde en büyük vasfı, icraatım yalana ve aldat
macaya dayandırmasıdır. Uzun olan insanlık târihi içinde en büyük tahribatı o
yapacağı için H z. Nuh (aleyhisselâm)’tan itibâren her peygamber, ümmetini onun
hakkında uyarmış, onun dehşetli içraatiyle korkutmuştur. Belki de bu sebepten
dir, hemen hemen bütün dinlerde buna müşâbih inançlara rastlanmıştır. Bilhassa
kitabî dinlerde bu, pek bârizdir. Yahudilik ve hristiyanlıkta Antéchrist diye isim
lendirilir.
3- Geniş açıklamayı Kıyametle ilgili bölümün D eccaV la ilgili kısmında yapa
cağımız D eccâl, bir bakıma her devirde, her bölgede çıkacak kötü şahısların müş
terek ismi ve hem de vasfıdır. Rivâyetler, Deccâl bilgisinin, sahâbe devrinden
beri mahalle mekteplerindeki çocuklara bile öğretildiğini göstermektedir. Bu sanki
her müslümanın bilmesi gereken temel İslâmî kültürün bir parçası kılınmıştır.
4- D eccaV la ilgili bir kısım tasvirleri, yoruma muhtaç müteşâbihât kabûl et
mek gerekir. Sözgelimi sağ gözünün kör olması, onun mâneviyatı kör, âhireti
göremez, sâdece dünyaya, maddeye kıymet verir olmasıdır. Aksi takdirde bir
kısım tasvirleri aynen fiilî şekilde aramak hem safdillik olur, hem de hurâfeye
inanmak nev’inden saçmalıklara düşülebilir.
5- Hadîsin sonunda ifâde edilen, .؛Benden sonra dönüp birbîrlerinizin bo
yunlarını vuran kâfirler olmayın!.’ cümlesinden, İVevevf’nin kaydına göre, yedi
farklı hüküm çıkarılmıştır:
1- Müslümanın kanını haksız yere helâl addeden müslüman, kâfir olur.
2- Bundan maksad nimet ve İslâm’ın hakkına karşı nankörlüktür, kadr u kıy
metini tanımamaktır.
3- Bu hal (mü’minin, mü’mini öldürmesi) küfre yakın bir ameldir ve küfre
götürür.
4- Bu, kâfirlerinkine benzer bir fiildir. Çünkü normaldè mü’mini kâfirden baş
kası öldüremez.
6٠ c il t H Z . P E Y G A M B E R 'IN HAC C .VE umresi 175
‘^Resûiullah(âylüsâtuvesseîâın),şaçlannıâayıpyağladıktan,ndaveizâ-
nnı giydikten konra Medine’den ashabıyla b i r l e ayrıîdı. Rida ve İzâr çeşitle-
rinden, vücudun cildine boyası geçen za i e r a i boyanmış o l a i r dışında hiçbir
şeyiyasaklâadı. BöyleceZülhuleyfe’ye geldi. Orada devesine bindi. Devesi onu
Beydi Sirtına çıkarınca , vesselam) da, ashibı (ra d ıya llh a â û -
m i) da telbiye getirdiler. Resûluüâ (aleyhissâtu vesselam) kurbanlığına takı-
sim takip nişğadı. ﻻ ﺀİş, Zükade ayınm sondan beşinci gününde cereyan etmişti.
M ekke’yeZilhicce’nindördündemdi. (ilkiş)B eytullâ ١ı tavafetti. Safa veMerve
arasında sa’ydebulundu. K a r b ig ı sebebiyleihrıdan çıkmadı. Çüİ O l (kur-
banlık alameti olan takıyı) takmıştı. Sonra M ekke’â Hacûn yanındaki en yük-
sek yerine indi. Artıkhacciçin telbiye getiriyordu. Kabe’y e, onu tavafettikten
sonra, Arafat’tan donünceye kadar hiç y ia şm a d ı. Ashibına ise, Kabe’yi tavaf
elelerin i, Safa ile Merve arasında sa’y etmelerini emretti, sonra saçlarını ki-
s â r i t a m d a n çıkmalarını emretti. Butunbu emirler, beriberinde kurbanlık
o larâ takılanmış devesi olmayanlar İçindi. Beriberinde hanımı bulunaâra, ha-
n ıâ r ıd a h e ld d i. Keza koku ve elbise dehelildi. ” [Buhârî, Hacc 21,70, 128.ذ
AÇIKLAMA:
j
ﻹ٠ر;اﻫﺎ٠ ٤ ﻷ ز٠ ( أرى ا.ﻓﻮﻗﻒ ؤأودف اﻧﻤﺼﻞ '] اﻟﺰاؤىf ﻧﺜ ﻎ ض
ﺛﺎﺑﻪ دذ ﺟﺎرﻳﻪ ﺗﺬﺋﺔة- ى ﻛ ﻲ ﺗﺺ ؤا٠'ذذا أ ﺳ ﺰ ؤ..:اﻟﺘﺌﺤﺮ ﻗﺪ.\ﻝ إاﻟﻰ
ﻓﻰ' ا ﻟ ﺤ ﺦ- ط اﻟﺘﻪ ﺗﺠﺎﻟﻰ. ة < * ؛؟1 ٠ص
،. .ﻫﻞ أ٠آ ااأع ا.' :، / اا ة: ؛ﺀ
Sonra Cem’e ^AfUzdell^e’ye) ğeldi. Orada iki namazı da (âşam ve yats^ be-
.râfeerce kıldırdı. Sabah olunca Kuzah tepesine'gelip üzerinde vakfeyaptı.
“ Burası Kuzeh’dir,'V akfe yeridir. C em ’in tam anu vakfe-yeridir ”؟dedi.
Sonra oradan aynidı, Muhassır vadisine geldi. Devesine vurdu. Oeve dOrt nala
koşarâ vâdiyigeçti. Orada d u ş , amcası Abbâs (radiyalMu â ) ) n oğlu Fazi)
devesinin terkisine aldı.
Oradan Cemretu'l Akabe'ye geldi ve taşlama yaptı. Sonra M eââr'a (kesim
yerine) geldi:
178 K U T U B -I SITTE M U H T A S A R I 6. c il t
AÇIKLAMA:
1 - Bu hadîste geçen:
★ Arâfat vakfesi,
★ Oradan ifâza,
★ Cem (Müzdelife) vakfesi, müddeti vs.
★ Müzdelife ile ilgili açıklamalar: (Cem., Kuzeh, Mubassır v.s.)
★ Mina’ya geliş, Mina.da taşlamalar,
★ Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a orada soru soranlar, aldıkları cevaplar,
★ îfâza ziy âreti, gibi bir çok hususlar daha önce açıklandı (şu hadîslere bakıl
sın: 1422, 1428, 1431, 1461, 1553.
6. c il t HZ. PEYGAMBERİN HACC VE UMRESİ 179
B İR İN C İ BAB
İRTİDAD V E Y O L K ESM E H A DD İ
İK İN C İ BAB
ZÎN Â H A D D İ
B IR IN C İF A S IL
İRT İD A D ’LA İLG İLİ H Ü K Ü M LER
Ü Ç Ü N C Ü BAB
LÛTÎLİK V E HAYVANA TEM A S HA DD İ
D Ö R D Ü N C Ü BAB
K A ZF (İFTİRA) H A D D İ
B E Ş İN C İ BAB
H IRSIZLIK HADDİ
A L T IN C IB A B
HAM R (İÇKİ) HA DD İ
Y E D İN C İ BAB
4U D U D ’A GİREN SUÇLARDA ŞEFA A T V E M Ü SAM AHA
Hüdûd kelimesi'hadd’ın^ceiTj’idir. H add, lügat olarak.'sınır, iki geyibirbirin-
den ayıran perde, bir şeyin s٠n ucu gibi mânâlara 'gelir. Dînî ıstjlah .olarak,, dinin
.belirlediği bazı a^ıT cürümlere tekdir ^ ü e n cezalara hadd denmiştir. Râğıb, Müf-
^ â tı n d a : “ Hudud’la, cümiün kendisi de kastedilir” der ve şu âyetj misal gösterir:
ﻭﺫ ﺍﻫﻪ ﺯ ﻻ ﻓﺰﺑﻮﺧﺎ٠ﺑﻠﻠﺊ ﺧﺚ
bırakılmamıştır, tbıifi Âbîdin' gibi bazı hukuk^ula^, “ Allah'ın hakki olarak ko-
,nulup takdir edildiğini’’ belirtirler. Bunlar,' insanlar tarafından.artırılıp eksiltile-,
m'ezler,.affedilemezler, bir'başka cezaya tebdil edilemezler.
Hadd ve Kjsas cezalan, dinin gerçekleştirmeye, korumaya ؟alıştığı temel he-
'deflere taarrtiz mahiyetindeki suçların cezasıdır.
Bilindiği üzere dinin'gayesi beştir:
1- Dini muhafaza,..
2 - .Nefsi muhafaza,
3- Akli muhafaza,,
4- Nesli muhafaza,
5 - h4alı muhafazadır.
Oyleyse hadd ve kısas-diyet .cezalarım bu açıdan değerlendirecek olursak, her-
birinin,'dinin bu ana gayelerinden bir v'eya ikisini'korumaya yönelik olduğu gOriilUr.
Hemen İfâde etmek i.steriz., kısas ve diyet cezalan'da Kur’ân-1 Kerim tarafın-
dan tesbit edilmiş olmaları sebebiyle bi.rço.k vasıflarıyla .hadd cezalanna benzer-
lik arzederler.
İslâm ulemâsı hudud’a. irtidâd, zinâ, kazf (iftira), şürbu’l-ha'mr (İçki İçmek,
-sarhoş etmese bile)' ve hırsızlığı dah'il etmede müttefiktir. Ancak, âriyet, malin
inkâr.1, hamr dışındaki içkilerden çoğu sarhoş eden ,şeylerden içmenin, zina .dı-
Şindaki bir suçla kazf (iftira) etmenin, kazf ve livâta İthamını -ki'kendisiyle nika-
',hı caiz olan b'iriyle bile olSa- ta’rîz (kinâye) yoluyla yapmak, hayvana temâs, .kadının
insanla temas kuran maymun .gibi hayvanla c.imas.1, sihir yapmak, tenbe.llikle na-
^mazın terki, ramazanda meşru bi.r Ozör olmadan Ortiç yemek gibi'fiillerin hudud
sayılması ihtilaflıdır.' Bunlar, uğrunda mükâtelç edilmesi caiz, olan suçların dı-
şında kalır. Söz gelimi bir kavm.zekât borcunu ödemediği takdirde, onlara karşı
harp ilan.'edilir. .
'Hadid yân١ dehıir kelimesinin de hudUd kelimesiyle ayni kOkten geldiğine 'dik-
kat çeken  nu.H âcer inerinim,
geldiğine, burada mukatele'yc (savaşa) işaret etmek için hadîd kelimesinin kul
lanılmış olma ihtimaline parmak basar.
Şu halde hudud’a giren fiili işlemede Allah ve Resûlü’ne karşı bir savaş, bir
engelleme olduğu gibi, bu fiillere, Kur’ân-ı Kerim’in takdir ettiği cezalar، ver
mek de onlara karşı bir savaş, onların cemiyete sirâyetini önlemek, engellemek
mânâsında bir، tedbir olmaktadır.
TA ’ZÎR : Hudud bahsinde ve daha başka bahislerde sıkça kullanılacak olan
ta ’zır cezasının mahiyetini yeterince kavrayabilmemiz için, ÖmerNasuhi Bilmen
.merhûmun, Istılahât-ı Fikhiyye Kam usu’ndaki ilgili bahisten bir parçayı, -parantez
içerisine almak süreliyle belirttiğimiz- bit kaç açıklayıcı kelime ilâvesiyle aynen
iktibas etmeyi uygun bulduk.
tinde tecellî eder. Ta’zîrin dairesi pek geniş, ehemmiyeti pek büyük, lüzumu pek
âşikârdır.
Cemiyet hayatında bî-nihayecürümler=günahlar, ma’siyyetler, memnû hare
ketler ve kusurlar vücuda gelebilir. Bunlann birkısnu hakkında muayyen, mah-
dud bir cezaî şer’î yoktur, bir kısmı hakkmdaki şer’î, muayyen cezalar da bazı
şerâitin bulunmamasma mebni sükut edebilir. Halbuki herhangi bir cürmün, muzır
bir hareketin mukabilinde bir ceza, bir mania bulunmaması içtimai hikmete mü-
nafidir.
Binaenaleyh İslâm hukuku, bu husustaki pek geniş ceza ahkâımnı ta’zîr namı
altında muhtevi bulunmuş, bunun takdirini ve tatbikini âmme riyasetini haiz olan
ulüFemrin ve onların naibleri olan hakimler ile sair bir kısım devlet liıemurlan-
nm rey ve içtihatlarına tevdi ve tefviz (emanet) eylemiştir.
Ta’zîr ünvanı altındaki cezaların nevilerine gelince bunlar d؟t başlıca şu onye-
di kısma ayrılır:
Habs suretiyle ta’zîr cezası, mücrimi resmi hapishanelerden birine koymak su-
re.tiyle olabileceği gibi kendi han.esinde tevkif ve ikamete memur etmek suretiyle
de olabilir. "
. Habs'mUddetini takdir ve tayin ise hakimin,reyine muvaffezdir. Cinayetler ve
hacr'mebhaslerine'de müracaat!'..
9- Nefy ve tağrib'(sürgün etmek).؛.Bu, müc.rimin bir müddet bulunduğu.bel-
deden başka,bir beldeye uzaklaştırılmasından.ibarettir. Bu müddeti tayin, hâki-
me aittir.,
Ömer İbnU’l-Hattab hazretleri, bazı kadınları'fitneye düşürmesi melhuz bulu-
nan. “ Nasr ^n.i HaCcac’,' adındaki hUsn ve cemale mâlik bir gehci Medine-i Mü-
nevvere’den nefy etmiş, bu' mübarek beldeyi-ondan tathife (temizlemeye) lüzum
'gördüğünü, söylemişti.
Maamafih Hazreti ,Ömer, başka bir şahsı da nefy etmişti, b'u şahıs Rum diyarı-
na iltiha'k ederek irtidad etm iştir. Bundan, haberdar ..olan ,Hazreti
Ömer: “ ﻷ اﺋﻔﻰ ﺑﻤﺎل ﻣﺎ آﺑﺪاBundan sonra kimseyi nefy etmem” demiştir, imam
Ali Hazretleri de.: “ ﺳﻤﻘﻰ ا؛ﻟﺌﻐﻰ ﻏﺌﻘﺔFitne İçin tagrib kafidir” demiştir, Bedaj^i.
Binaenaleyh nefy. ve tagrib hususunda ihtiyatla hareket edilmesi lazımdır. Bir
müslümanı bir İslâm' beldesine nefy etmek mahzurlu görüldüğünden.onu ecnebi
bir memlekete nefy etmek ise asla caiz göriilemez.
(İma٠m Çafiî’^'e göre ta’zîr tarikiyle olan ne^, müddefi -hür hakkında bir sene-
den, rakik (köle) hakkında da altı aydan noksan o lm k lâzımdır).
10- T eşhir ؛Bu,-mücrimin yüzünü karaltarak veya kendisini bir merkebe tersi-
ne bindirerek şehir İçinde dolaştırmak suretiyle olur. Yapılan cürmün bir müna-
dî .tarafından halka İlân edilmesi de bu kabildendir. Sirkat gibi, yalan yereşehadet
gibi fazihaları (rezâletleri) irtikâb eden şahısları halka İlân etmeğe “ tecris” 'adı
da verilmiştir.
Tecris.’bir nevi teşhir ve tefzih (rezil et'me) demektir. Maamafih hadiselerin
-bir,adamı-tecribedide.(tecrübeli)-kaviyyürrey bir hâle getirmesine d e.“ tecris”
denilir.
11- U kubetler ,ile tehdid ؛BUj mücrime ıslâh-1 hal 'etmediği, takdirde' muh-
telif ukubetlere maruz bırakılacagmı ihtar etmektir,
12- Velâyetten-me’m uriyetten-azl ؛Bu', resm ؟veya gayri -resmi vazifesini su-
istimal eden bir memurun, b'ir' hâkimin', bir valinin memuriyetten azl ve men edil",
mesi demektir.
186 KÜTÜe ٤ -Sr٢ rE MUHTASARI 6٠ c il t
13> K ulak bükm ek: Bu, mücrimin te’dib ve intihabı İçin kulağını ؟ekip bük-
mekten ibarettir. '
14- D arb= dayak: Bu, mücrimin el ile veya bir degnek ile doguimesinden iba-
rettir.' Değnekle dogmenin'miktarı, İmam -1 Âzam’a göre'üçden nihayet otuzdo-
k'üZ darbeye kadardır, imam Ebu YusuEa gOre.hUr hakkında ü۶den.döksanbe§
,veya doksandokuz, .raki-k hakkında da ü؟den٠otüzd٠kuz darbeye kadardır.
imam .1Âz'am Hazretleri,, 'rakikler hakkındaki-haddi, imam Ebu Yu-suf Hazret-
leri de hUrl'er hakkındaki haddi., mi^^as .tu'touçUır.
Fukaha-i Kiram, bir hadisi c rife mebni ta؛zir darbelerini had darbelerinden bi-
raz. n.ksan olarak kabul etmiş bulunuyorlar.-
Fukahadan bazıları, imam Ebu. Yusuf Hazretleri’nin reyini tercih etmiştir. Fa-
kat ceza'hususunda mücrimin lehine hareket edilmesi, ihtiyata daha muvafık ol'-
d'ugundan .imam-1 Âzam’ın.re.’yi mütünî fıkhiyyeye (fl'khî metinlere) dahil dalıa
müreccah ^bulunmaktadır,Bedayi. ,
'‘.'‘(İmam-1 M âük’e göre bu ta’zir darbelerinin .miktarı, imamü’1 Müsümîn’in
ve onun naibi olan hakimlerin reylerine muhavveldir, bir maslahat görülürse h.ad
miktarmdan=yüz değnekten fazlada olabilir. Düsukî. '
'(ibni Ebi.Leylâ’ya göre ta’zirin en ؟ogu yetmişbeş değnektir. El-Muhallâ:)
(imam Şafiî’ye göre bunlar, hür hakk'ında' kırkdan, rakik' hakkında da yirriıi-
den nokSan olmalıdı'r. Bir kavle.göre de yirmi darbeden noksan olmalıdır. Tuh--
fetül’Muhtac.)
'-.(imam Ahmed’e göre de bu darbelerin miktarı, ondan ziyade olamaz. N.itekim
bir .hadisi şerifte:' ' ' ' ' '
ﺣﺪ ض _ﺣﺪود'اﻟﻠﻪ ﺗﻌﺎﻟﻰ.اﻻ ﻓﻰ.ﻋﺜﺮ ﺟﻠﺪا ت ﻓﻮق ﺣﺪ٠ﻳﺠﻠﺪ ا ﻻ
“ Bir kimseye -hudu'd-1 üâhiyyeden.olan had müstesna olmak -üzere- on
değnekten ؛azla, vurulamaz)” büyurulpıuştur.
Ancak, bu hususta bazı müstesnalar vadır'. Şöyle ki':' Müşterek veya başkasıyla
evli olan cariyesine veya evlâdının cariyesine veya bir meyteye 'tekarriib eden
şahsa doksandokuz değnek vurulur. Ramazanı şerifde gündüzün İçki laıllanan şahıs
hakkında da had ile.beraber-ta’zîr olarak yirmi degnek vunılur. Keşşafiilkına.-
(Zahirilere've Leys ibni Sa’d’e göre de ta’-zir suretiyle darbın en çoğu on değ-'
-.nektir, bu'ndan ziyade olamaz. el-Muhalla.)
6. c il t İR T İD A D VE Y O L İ^ESM E H A D D İ 187
Hanefılerin eazimine (büyüklerine) göre darb ile olan ta’zîrin haddi asgarîsi,
hakimin reyine muvaffezdir. Bu, iki veya bir darbeden ibaret de olabilir.
Dayak cezası, insanların haysiyetine, izzeti nefsine münafî görülebilir. Fakat
cezaların hepsinde de bu hal mevcuddur. Filhakika insanların izzeti nefsini fen
cide etmemek, müslümanlıkta bir esastır. Fakat cemiyet arasında birtakım fena
şeyleri irtikâb ederek halka kötü bir nümune olan, bu suretle izzeti nefsini kendi
eliyle imhaya çalışmış bulunan mütecaviz bir şahsı dayak ile ıslalıa çalışmak, âm
menin selâmeti için kabulüne ihtiyaç görülen bir çaredir. Kaabiliyetler, ma’siy-
yetler, mütefavit olduğundan hakim, hikmet ve maslahata göre hareket eder, kanaat
getirdiği bir ihtiyaca mebni dayak suretiyle ta’zir cihetine gider, buna bazan pek
ziyade lüzum görülebilir.
Maamafih îmam Sjcrahsî’ye göre safı’= sille vurmak suretiyle ta’zîr, caiz de
ğildir. Bir şahsın kafasına veya boynuna açık el ile vurmak, istihfafın en son de
recesidir, bundan ehl-i kıble siyanet olunur. Zeyleî, Reddül’Muhtar: Hudud
mebhasine de müracaat!. .
15- Katı ؛Bu da fesadı itiyad edip, başka suretle münzecir (caydırılmış) olma
yan herhangi bir şeririn öldürülmesinden ibarettir. Buna “ hadden kati” de denir
ki, memlekette fesada sa’y eden herhangi bir şahsın, emr-i veliyyilemr ile siya-
seden kati edilmesi demektir.
16- Hedmi beyt: Bu, her türlü fesadı itiyat eden şerir bir şahıs üzerine, bu
lunduğu odayı yıkmaktan ibarettir.
İçerisinde memnuattan biri irtikâb edilen bir hanenin hakkı hürmet ve masuni
yeti sâkıt olacağından ledel’maşlaha (maslahat olunca) Veliyyüremrin emriyle içine
girilmesi ve zaruret ânında hedm edilmesi caizdir. Nitekim birtakım şakilerin ta٦
hassun ettikleri (sığındıkları) yerler, ledel’icab (gerekince) top ile veya saire ile
yıktırılmıştır.
17r Nakdî ceza: Bu, mücrimden bir miktar para almaktan ibarettir. Bu para
muhafaza edilir, halini ıslah ederse mücrime iade edilir, etmezse âmme masali-
hine sarf olunur.
Para almak suretiyle ta’zîrin cevazına yalnız îmam Ebu Yûsuf kail olmuştur.
Sair müctehidler buna kail değildirler. Kat’ı uzuv (uzvu kesmek) suretiyle ta’zîr
caiz olmadığı gibi mücrimin emvalini elinden almak, itlâf etmek suretiyle de ta’
zîr caiz görülmemektedir. Bu zevat, böyle bir ta’zîr usuliyle halkın emvaline bir
takım kimselerin musallat olmalarına yol açılmış olabileceğini dermeyan ediyorlar.
Mebsut, Fethül’Kadir, Dürri Muhtar, Reddi Muhtar.
188 K i i l i SİTTE MUHTASARI, 6. c il t
(Hanbelî ftıkahası âa diyorlar ki, ta’zîr, mal ahziyle, bir mali itlâfile olamaz.
Bu hUsusta istinad edilecek bir emri şer’î yoktur. Maamafih ta’zîr, te’dib içindir.
Te’dib ise İtlâf suretiyle olamaz.
Hanbelîlere göre bir ta’zîr usulü daha vardır ki, o. da mUteezzî olacagı' (huzur-
suz olacagı) anlaşılan bir-mUcrimin, başındaki saçları tras ettirmekten ibarettir.
Mücrimin bundan mûteezzî (huzursuz) olması,, hakkmda intibahı 'mucib bir ceza
mahiyetinde bulunur. Keşşaföl’kma.) -
(Şafîî'lerce mücrimin sakalını ٠traş etmek'suretiyle ta’zîr caiz gOrfilmUyor.- Şa-
fiî ve Hanbelî'fiıkahasınca'kabul edilnliş olan ta’zîr nevilerinden biri de mücrimi
diri .olarak salb etmektir'. Bunun müddeti üç günden ziyade olamaz. Mücrim bu
müddet İçinde yemeden, içmeden ve ima ile .namaz klimadan men edilemez.
Şafiîlerden diğer bir kavle gOre bu mücrim, 'namazlarını ima ile değil, biia ima
kılab.ilir, buna muhalefet olunamaz. TuhfetUl’muhtac.)
d a v ı ı ş l a i , k ü ffâra k arşı şiddetli .Im a k , gözlerini y ıldırm ada m übâlâğaya ka ؟-
'm a k g â y e s in ig ü d iiy .rla r d ı. , -
'F a k a t'Â .u Abdilberr d e r ki: “ H adis b ir ؟ok vecihte, H z .^ h .’nin o n ları öldürt-
tUkten sonra yaktırdıgm ı b elirtm ek ted ir” .
,Ey K an b er ؛Bapa o dun yıg ın ı'h azırlaî” diye em retti. Y erde onlar İçin hen-
d ekler kazdırdı ve cesetlerin i o ralard a y a k tırd ı” .
H adiste ism i gecen Abdullah ibnu Ebi’s - S â 'ın hikâyesi 674 num aralı hadis-
te y eterince açıklanm ıştır.
٠ ا ئ. ' أ ر ﺟ ﻪ
ر دأ ' ﺀوﻟﻢ ﻧ ﻜ ﻦ'أ ش، ا ي٠أى’ ﺑﺎدﻳﺔ و ل٠> ع ﻳﻮﻧﻪ؛ دأﺛﻖ
١ ٠ ب٠ ﻷ ر ﺿ ﺬ ا ﺗ ﺎ ﻟ ﺰ ر ﻋ ﻮ ا ﻟ ﺨ ﻪ1
ت اﻻﺑﺖ١ذو
٠
AÇIKLAMA:
Bu hadis, kaynaklarının ؟.k lu g u n d a n d a anlaşılacağı üzere, b ir، ٠k-farklı-
lıklaria ؟eşitli vecihlerden rivâyet edilm iştir. Y ukarıdaki hadîste zikri geçmeyen^
'bazı teferruatı g özönüne a larak hâdiseyi şöyle özetleyebiliriz:. Ureyne ve Ukl ka-
hilelerinden, bazı riv ayetlerde sekiz kişi .Id u k la rı belirtilen b ir-gnıp R esûlullah
(alcyhissalâtu vesselânO ’a g elirler. A n cak'M edin e’nin rutûbetli havası onlara iyi
gelm ez ve hastalanırlar.- B unu, M ed in e’nin -kendilerine ugur' getirm ediğine -yo-
rarlar ve hatta^Hz. P ey g am ter (aleyhissalâta vesselâm )’in huzunına ؟ıkarak yapmış,
oldukları b iat ak d in i b ozm ak , İslâ m ’dan rticu etm ek talebinde bile bulunurlar.
'Hz. P e y g a m te r o n lara h av a degişikligi tavsiye ederek hazine develerinin'otlatıl-
dıgı K uba-civarındaki Z ö ’-İ-Hader denilen yerd ek i otlaga.gönderir. O radaki'de-
v elerin sûtîînden v e bevlinden içm elerini tenbihler. Bu tavsiyelere uyuj, iyileşen
bedeviler, -irtidad e d erler. B ununla d a kalm ayıp İŞİ ihanete dökerek çobanlardan
birinin g özlerini o yup el ve ayaklarım kesip sonra ö ld ü rü rler, hazine develerini
de kaçırm aya-kalkarlar. A ncak k açıp .taırtulabilen b ir ؟obanın ihbariyle d u ram a
m uttali olan H z. P e y g a m te r (aleyhissalâtu vesselâm ), e ş le rin d e n « ه ﺀ-ﻻ ط O bir
el-öihrî kom utası'nda y irm i k ad ar E n sârî gCnci, b ir de iz t a k ie is i (kâif) ile b ir-
likte e s te rin d e n 'g ö n d e rir. Bunlar,, hainleri kıskıvrak^ yakalayıp M edine’ye geti-
194 K U T U B -I SITTE M U H TA S A R I 6. cilt
Tirler. Hz. Peygam ber kısâseiı gözlerinin oyulm asm ı, ellerinin ve ayalâaıınm kesilip
b u h a ld e Harra'mn b ir kenarına atılm alarını, kızgın g üneşin altm da ölüm e terke-
dilm elerini em red er ve öyle yapılır. Hz. Enes (radıyallahu anh) onlardan birini
gördüğünü, susuzluktan ölene kad ar toprağı yaladığım belirtir.
2- M üteakip (1588 num aralı) rivayette görüleceği üzere hadîsin bazı vecihle-
rin de, bu hadise üzerine şu m ealdeki ayetin indiği belirtilir: “ A lla h ’a ve R e su
lü n e (m ü ’m in le re ) h a r p a ç a n la n n y e r y ü z ü n d e (yol k e sm e k su retiy le)
fe sad c d ığ a k o ş a n la rm cezası, a n c a k ö ld ü rü lm e le ri, y a a s ılm a la rı, y a h u t (sağ)
elleriyle (sol) a y a k la n n m ç a p ra z y a ri kesilm esi, y a h u d d a (b u lu n d u k ları) y erd en
sü rü lm e le rid ir . B u , o n la rm d ü n y a d a k i rü sv a y h ğ ıd ır. A h ire tte ise o n la ra (b aş
k a c a ) p e k b ü y ü k b i r a z a b d a v a r d ı r . . . ” (M aide 33).
3- Kadı İyâz'm açıklam asına g ö re, hadîsi anlam ada ulem â ih tilâf etm iştir. Se
leften b irkısım , bu cezam n hudûd ve m uharib lerle ilgili (M aide 33) âyetler in
m ezden önce verildiğini, m ezkûr ayetler inince hadisin hükm ünün neshedildiğini
söylem iştir. B azılan ise hadisin neshedilm ediğini söylem iştir. Bu sonunculara göre
muhariblerle ilgili ay etler bu v a k ’a ile ilgili o larak inm iştir. R esûlullah (aleyhis-
salâtu vesselâm ) da b u cezayı kısas o larak tatbik etm iştir. Ç ünkü m ü rted ler m üş-
. lüm an çobana aym şeyleri yapm ışlardır.
Kadı /y az; “ Ö ldürülm esi farz olan b ir kim se su istese, kasden m âni o lup d a
kendisine su veriney erek iki azabın b irlik te tatb ik edilm esinin m eşrû olm ayaca-
ğm da ulem âm n ittifak ettiğini b elirtir. Nevevî hn görüşe itiraz ederek: “ B u sa
hih hadiste beyan olunm uştur k i, m ü rted ler çobam ö ld ü rm ü ş, İslâm ’dan
d önm üşlerdir. Şu halele ne su istem ede n e d e b aşka husösta kendilerine hürm et
!:alm az’ , d er.
Y ine İVİevevj’nin kayd ın a g ö re, Şafiî ulemâsı şöyle dem iştir: “ Y anm da tahâ-
reti için gerekli olan suyu b ulunduran bir ş؟h ı$ , o suyu, ölüm den veya şiddetli
6. c il t 'İR T İD A D VE Y . L KESME H A D D İ 195
susuzluktan korkan b irm u rte d e verip de kendisinin'teyem m üm etm esi câiz de-'
gildir. A ncak suyu isteyen kim se b ir'z ım m î veya b ir ,hayvan olsa verm ek lâzım
g elir, bu dUnımda suyu v ertn ey ip 'ab d est albıası caiz' o lm az” ..'
EbuHanife, Ebu Yusuf, Şâfıî, Ebu Sevr ve d iger b ir çok ulem âya g ö re .bütün
beviller.pistir. A ncak-affedilen az m iktar bu hükm e dahil değildir., Bunl'ara göre,.
U rey n elilere z aru rete'bih aen ruhsat verilm iştir. Z aruret olmadan, deye İdrarının,
tem iz olduğuna d a ir hadiste h ir h üküm m evcut değildir. B irçok haram lar'zaru ret
sebebiyle m übah k ılınm ıştır, ancak b u n lar.zan ıret olm adıği takdirde yiHe haram -
d ır. Sözgelim i h arp'halind e veya şiddetli kaşınm a gibi durum larda ortaya çıkan
^zarurete binaen ipekli elbise helâl olur.' Bu gibi.m azeretleri olm ayana ipekli elbi-
se haram dır. -
★ H aram la tedavi alelıtlak caiz değilse' d e haram da yüzde y ü z şifa olduğu bi-
linlrse caiz olur.
★ İlaç kullanm ak, .vücuda faydası olan m ütad ilaCı alm ak m eşrudur.
★ .M urted.'tevbe etm eye çağınim adan derhal ö.ldüriilüf. Bunun vacib m i, m üs-
teh a b m ı'o ld u ğ u h u su sla rm d a ih tilâ f edilm iştir. Bazı âlim ler: ‘‘M tirted m uharebe
ederse,..katli vacib o lur, tevbe etmes'ini. beklem ekte b ir m ânâ kalm az” dem iş ve
sadedinde olduğum uz'hadis'i. bu id d iay a.d elil'g ö sterm iştir.
ğu zaman, AUahu zülcelaî hazretleri, tiz. Peygam beri îtab etti ve m eselç üzerine
şu âyeti inzal buyurdu: “ A llah ve R esulüne h a rp a ç an la rın c e z a s ı...’. (Mâide
33). [Ebû Dâvud, Hudûd 3, (4370); Nesâî, Tahrîm u ١d-Dem 7, (7, 100).]
M ÜRTED, YOL KESEN VE BÂĞİ (İSYANCI) HAKKINDA TA HLİL
Birbirine yakın benzerliği olan üç farklı fitne hareketini daha yakından tahlil
etmeyi faydalı ye gerekli buluyoruz. İçinde yaşadığımız dahilî fitne şartları, bu
hususlarda daha sistemli bilgi sahibi olmamızı gerekli kılmaktadır. Böylece, kar
şılaştığımız hâdiseler karşısında almamız gereken daha sağlıklı, daha meşru tav
rı tesbitte fazla zorluk çekmeyiz. Üstejlik, İslâm’m bu mevzulardaki nokta-i nazarım
bilm ek, dini kültürümüzün bütünlüğü için de gereklidir.
FİTN E -ÎSY A N : Yeri gelmişken hemen belirtelim ki, bâzı âlim ler, “ bağile^
rin isyân hareketi’١ile ‘‘fitne’ ’yi tefrik ederek, fitne ismini sadece dünya saltanatı
elde etmek için yapılan kıtâle ıtlak etm işlerdir. Onlara göre, isyan belli ise, buna
fitne denmez, âsiye karşı mukatele yapılır ve o, itaate rüeû edinceye kadar peşi
bırakılmaz. Bu söylenen, cumhûrun görüşüdür” . îbnu H acer, b ir başka vesile
ile fitnenin tarifini müstakillen ele alarak, fıkhı diyebileceğimiz, daha husûsî bir
tarif sunar: “ Fitneden murâd, dünyevî iktidar (mülk) talebindeki ihtilâftan do
ğan şeydir, öyle ki, bu ihtilâfda kim haklı kim haksız bilinm ez” .
B A Ğ İtE R E K A R ŞI T A K İP E D İL E C E K SİY Â SET: Bâğiler isyân hazır-
lıklan içerisinde iken, fitnelerin önlenıhesi gayesiyle hapsedilebilirlerse de fiilen
kati ve kıtâle tevessül etmedikleri müddetçe kendilerine taarruz edilmez . Bunla
rın fiil (eylem) hazırlığı yapmaları veya fiile geçmiş bulunm alan karşısında mu
kabil harekete geçmeden önce, veliyyülemr evvelâ adalet ve itaat dairesine, İslam
cemiyetinin re’yine dönmelerini, isyandan vazgeçmelerini söyler. Kabul eder
lerse, zaten fesad önlenmiş olur; etm ezlerse fesadlarım önlem ek veya ortadan
kaldırmak için mücadeleye girişilir.
Bâğilerle yapılan mücâdele ve mukatele b ir cihaddır. Bazı meselelerde cihad
ahkâmı uygulanır. Mesela b â p e r tarafindan öldürülenlere şehid muâmelesi yapılır.
Ancak bu cihad, müşriklerle yapılan cihaddan bazı noktalarda ayrılır; Kaçıp
sığınacak bir dayanaktan (menea) mahrum olan esirler öldürülmez. Keza sığınıp
6. c il t İRTİDAD VE YOL KESME HADDİ 199
kjuvvet vereceği veya kuvvet alacağı bir destekçisi (menea) olmayan firariler ta
kip edilmez. Kaçmalarıyla fitneleri bitmiş demektir. Esâsen, -bunlar müslüman
olmaları sebebiyle- onlarla savaştan asıl maksad da zâten budur: Fitnelerini orta
dan kaldırmak.
!inceye kadar neşir serbestisine güzel bir misâl olarak burada kaydı gereken bir
vak’a kendi tarihimizle. OsmanlIlarla alâkalıdır:
Kanûnî devrinde, 1527 yılında, İstanbul’da Molla Kaabız Efendi adında bir
âlim, alenî olarak H z.İsâ’nın Hz.M uhamm ed (aleyhissalâtu vesselam)’den üstün
olduğunu, İn cirin de K ur’ân’ın fevkinde bulunduğunu iddia eder. Payitahtta bü
yük bir gürültü vesilesi olan iddiaya bizzat pâdişâh alâka gösterir. Kaabız Efen
di, Divân’da (perde gerisinde Pâdişâh olduğu halde) muhâkeme edilir. İlk celsede,
görüşlerini âyet ve hadîslerle vazeden Kaabız Efendi’yi, orada bulunan kazas
kerler ilmen ilzam edemeyince “ tehevvüre kapılarak’’ öldürülmesini em reder
ler. Fakat, Vezir-i Azam İbrahim Paşa, kazaskerlerin ilmi yetersizliğini anlayarak
meclisi tatil eder ve Kaabız Efendi’yi de serbest bırakır. (Kendi ifâdesiyle: “ Ka
zaskerlerim izin şer’ ile d e f e kudretleri olmayıp hışm u gazab ile cevap verirler,
nice idelum, def-i meclis itdük...).
Müteakip bir celseye İstanbul Müftüsü Kemalpaşazâde çağırılır. Müftünün açık
lamaları karşısında ilzam edilen Kaabız Efendi’ye fikirlerinden rücu etmesi iste
nir. Israr edince idam edilir.
Alimler tarafından geniş yorum lar yapılmış olan, esas itibâriyle yol kesenlerin
kastedildiği kabul edilmekle beraber küfre düşen ve tedhiş yapanların da mevzû-
bahs, edildiği âyet-i kerîm eden um ûmiyetle çıkanlan hükümleri burada kayde
deceğiz. ١
M u h â rib (eşkiya): Evvelem irde, dilimize eşkiya olarak çevirdiğimiz, ayette
geçen “ harp açan” tâbiri üzerinde durulmuş ve bundan m aksadın, müslümanla-
n n malına, canına kasteden eşkiyalar yâni yol kesiciler olduğu belirtilmiştir. Ebû
Bekr İbnu’l-Arabî, muharebeyi şöyle tarif eder; “ M uharebe, selb (soyma) kas-
dıyla silah çekm edir, harp kökünden gelir, bu da . .silah çekerek müslüman üze
rinde bulunan şeyi soymak istemektir. “
Bedâyi’de silâh yerine sopa, taş, odun gibi şeyler kullanılmış olsa da fiilin eş-
kiyâlık sayılacağı belirtilir. Başta İmâm Şâfii olmak üzere birçok âlim ler, öldür
me olmasa bile, silah çekerek mala kasteden kimseler, bu şen’î fiillerini dağda
veya şehirde işleseler bile âyette zikredilen “ muhârib (eşkiya)” sayılacağını ka
bul etm iştir. Ancak İmam Âzam ve İmam M uhammed, şehir dahilindeki vak’a-
larda imdat isteme imkânı olduğu için, bunlann ..eşkiyalık” değil, hırsızlık sımfına
dahil edilmesi gerektiğini söylemişlerdir.
İmam M âlik, ayette kasdedilen m uharib’i (eşkiyayı) şöyle tarif eder; “ Muha-
rib, yol kesen, nerede olursa olsun insanları korkutup tedhişte bulunan ve yeryü
zünde fesad çıkaran kimsedir, Bu fiillerde bulunan birisi, kimseyi öldürmemiş
olsa bile muhâribtir, yakalandığı takdirde öldürülür, öldürülmemiş ise imam (devlet
reisi), öldürmek, asmak, çaprazlama el ve ayak kesmek, nefyetmek (sürmek) ce
zalarından birini vermekte serbesttir” . Yine İmam M âlik’e göre, tedhiş işini ale
ni veya gizli yapması arasında fark yoktur. Mal talebiyle korkutmada bulunur,
yol keser veya öldürürse, bu, insanlarca duyuldu mu âyette zikredilen muharebe
vaki olmuştur.
İbnu’l-Arabi٠nin beyânına göre, muharibin tecziyesi için illa da müslüman malma
göz dikmesi aranmaz. (Vatandaş durum unda zımmî) kâfirin malına vâki sataşma
d a aynı şekilde cezâlandırılır.
Muhârib (eşkiya) Hırsızdan Farklıdır: Y ukanda belirtilen fiil, şehir dışında
vaki oldu ise, bunun hırsızlık sayılmayacağı hususunda ittifak vardır. Şehir dahi
linde olduğu takdirde İmam Âzam ve M uhamm ed’e göre, -imdat talebedileceği
için- hırsızlık addedilmesi gerektiği söylenmiştir. Eşkiyamn hırsız sayılıp sayıl
maması meselesi tecziye açısından m ühimdir. Zira hırsızın cezâsı, eşkiyâmn ce-
zâsm a nazaran hafiftir; Nisâb miktarı (bir dinarın dörtte biri) mal çalan kimsenin
202 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. cilt
eezâsı, elinin kesilmesinden ibaret olduğu halde, eşkiyanın cezâsı, âyette açık
landığı üzere farklıdır ve çok daha ağırdır.
î m ^ Şâfiî ve Ebu Y u su f a göre, böyle bir eşkiyanın (yani hem çalan hem
öldüren) mutlaka asılması gerekir. Eşkiyanın asılı olarak herkesin göreceği şe
kilde teşhir edilmesi, bu ceranm verildiğinin herkesçe bilinmesi içindir. Böyle-
ce, insanlar bçnzeri suçu işlemekten zecredilmiş olurlar. Bu cezanın hadd kabul
edilerek, maktûlün velisi tarafından affedilebilme ihtimali olan kısas cezasının
dışında bırakılması da eezamn, halka m âtuf zecr yönünün ehemmiyetini ifade eder.
Yol kesen eşkiyaya verilen ölüm cezası hakkında A bdülkadir Avde şu açıkla
mayı yapar: ٠‘Bu ceza, insan tabiatıyla alakalı bir bilgi üzerine mebnîdir. Zira,
katili öldürmeye sevkeden şey, başkasını öldürm ek, kendisi hayatta kalmayı ter
cih ettiren bir duygudur. Öyle ise, eğer, başkasını öldürecği sırada, kendisinin
de aynı şekilde öldürüleceğini bilirse ekseriyetle öldürm e işinden vazgeçer. İşte
6. c il t İRTİDAD VE YOL KESME HADDİ 203
şeriat öldürmeye karşı ceza olarak, öldürülmeyi takdir etmekle, öldürm eye sev-
keden sübjektif amilleri, yine sübjektif (ruhî) olan âmillerle bertâraf etmiş oluyor.
Nefiyden M ak sad : Dilimizde sürm ek, sürgüne gönderm ek olarak ifade edi
len nefyetmekten K ur ١ân-ı K erim ’in muradı hususunda da değişik yorum lar ol
muştur. İmâm Şâfiî’ye göre, yakalanamayan eşkiyanın ebediyen takibâta
tutulmasıdır. Kanun kaçağı olarak, yakalanma korkusu ile diyâr diyâr dolaşmak
durumunda olan eşkiya sürgün demektir. Yakalanınca âyette zikredilen cezâlar-
dan uygun olanı uygulanır.
Ebû Hanife’ye göre, bundan maksad hapsetmektir. Bir mekâna tıkılan kimse,
her çeşit dünyevi lezâizden mahrum kalacağından bir nevi “ arzdan sürülm üş’’
durumundadır.
İbnu’l^Arabî de nefiyden hapsetmeyi anlar ve bir yerden bir başka yere sür
menin ceza sayılmaması gerektiğini iddia eder.
Bâzı âlim ler, mal ve cana kasdetmeyen tedhiş hareketlerinin şöhret için yapıl
mış olabileceğini belirterek, sürgün edilmek suretiyle tedhişçinin humûle yani
adı ve sanının bilinmezliğe mahkum edilmiş olacağım, kimsenin kendisinden bah-
setmemeisine vesile olacağını, böylece arzusunun zıddıyla cezalandırılmış olaca
ğını söylerler.
M ağlubiyetten Ö nce Tevbe: K ur’ân-ı Kerim ’de yol kesen eşkiyalara (muha-
riblere) verilecek cezâlarla alakalı pasajın sonunda yapılan istisna, yani “ ...S iz
kendilerine k â d ir olm azdan (kendilerini ele geçirm ezden) evvel tevbe eden
(m uh arib lerle yol kesen)ler m ü ste sn ad ırla r, bilin k i, A llah çok affedici ve
çok meriıamet sahihidir” (Maide 34) ayeti, tevbekâr olan ve mukavemeti terk ederek tes
lim olan âsilerin ceza dışı tutulmalarını gerektirmiştir. Hattâ, “ evvelce yapmış
oldukları cerhden, katilden, ahz-ı maldan dolayı hukûk-î umûmiye nâmına m es’-
ûl olmazlar. Bâzı fakihler, tevbelerin şâyan görülebilmesi için yolculardan almış
oldukları m allan da -mevcut ise aynen, değilse bedelen- sahiplerine iade etmele
ri gerektiğini, aksi takdirde haklarındaki hadd cezasının sâkıt olmayacağını ileri
sürm üşlerse de, râcih görüş sakıt olacağına kaail olan görüştür.
ve raiyyetine sağlayacağı maddî ve mânevi refâhı ifadede bir gösterge, bir mi
henk yaptığı sonucunu çıkarabiliriz.
Sehâvetiyle m eşhur olan Hatim -i T âî’nin oğlu Adiyy, Hz. Peygam ber (aley-
hissalâtu vesselâm) ve müslüm anlık hakkında birkısım tereddütleri olan biri idi.
Kızkardeşinin teşvikleriyle Resûlullah (aleyhissaİâtu vesselâm )’! görm ek üzere
M edine’ye gelir. Hz. Peygamber (aleyhissaİâtu vesselâm) evindeki tek minderi
ni A diyy’in altına serecek kadar -Tayy kabilesinin ona gösterdiği hürm ete muva
fık şekilde- alâka göstererek davranışlarıyla gönlünü bir hayli fethettikten sonra,
şu hitâbede bulunur:
..E y A diyy! S e n in b u d in e g irm e n e m â n i o la n şey, o n la r d a g ö rd ü ğ ü n fa
k ir lik ise A lla h ’a y e m in e d e rim k i, k ıs a z a m a n s o n ra m a l (ve d ü n y a lık ) a r a
la r ın d a öyle a r ta c a k k i, o n d a n a la c a k k im se b u lu n m a y a c a k . İ s lâ m ’a
g irm e n d e k i te re d d ü d ü n m ü s lü m a n la n n say ıca a z, d ü ş m a n la n n m a d e tç e çok
lu ğ u ise, A lla h ’a k a s e m e d e rim k i, p e k y a k ın d a E jU )İS İY E Ş E H R İN D E N
D E V E S İY L E K A L K A N B İR K A D IN , T E K B A Ş IN A H İÇ B İR K O R K U
D U Y M A D A N M E K K E ’Y E G E L İP şu B ey t’i z iy a re t ettiğ in i işitecek sin . Y ok
e ğ e r, te r e d d ü d ü n m ü lk v e s a lta n a tı b a ş k a la r ım a e lin d e g ö rm e n d e n Ueri geli
y o rs a A lla h ’a y em in e d iy o ru m , p e k y a k ın d a B a b il d iy a rın ın b ey az s a ra y la
r ın ın m ü s lü m a n la rc a fe th e d ild iğ in i d u y a c a k s ın ” .
Değil yol kesenleri, herhangi bir sebeple “ m üslüm anlan, yollarında rahatsız
edenleri” lânetleyecek, yoldan gelip geçenleri rahatsız eden bir ağaç dalını atan
adamın cennetlik olduğunu müjdeleyecek kadar yola ehemmiyet veren Hz. Pey
gamber (aleyhissaİâtu vesselâm)’in ümmeti, müteakip devirlerde yol işlerine ay
rı bir ehemmiyet verirler.
Bu cümleden olarak daha ikinci halife H z.Ö m er tarafından Mekke-Medine yo
lunun ele alımp b^lli mesafelerde kuyular kazdırılarak konak ve dinlenme yerle
rinin yaptırıldığı, Emeviler devrinde yollara, yürünen mesafeleri tesbit maksadıyla
bugünki kilometre levhaları gibi, her üç bin zirâ mesafeye ..m il” depen bir me-
sâfe ..b in a” sınm yapılarak üzerine uzaklığı yazmaya varacak derecede ypl işle
rine gittikçe artan bir ihtimâm ve alâkanm verildiği görülmektedir. Yol emniyetinin
devletin kudret ve milletin huzurunun bir m iyarı olduğuna dair görüşümüzü te ’-
yîd eden M akrîzi’nin bir açıklamasına göre, ..166 yılında Halife M ehdi tarafın
dan M ekke, M edine, Yemen arasına deve ve katırların kullam idığrposta teşkilatı
kurduğunu... Şam yollannın çok bakımlı olup, konak yerlerinde yiyecek, içe
cek, yem nevinden yolcunun muhtaç olacağı her çeşit ihtiyacın karşılandığım.
206 K Ü T Ü B -İ SITTE M U H TA S A R I 6. cilt
Kahire.den kalkan bir kadının yanma azık vs. almaksızın Şam ’a yaya veya atlı
gidebilecek kadar emniyet hâkim olduğunu, bu durumun 803 yılında Tim ur işga
li vaki oluncaya kadar devam ettiğini” öğrenmekteyiz.
Devrimiz Türkiyesinde yol emniyetini bozan vak’alarm kesafeti devlet otori
tesinin ağırlığıyla ters orantılı olarak artan bir seyir tâkip etmesi de medenî du
rumla yol emniyetinin sıkı İrtibâtmı te’yîd eden bir delil olarak hatırlatmaya değer.
C E Z A V E AF
Tevbekâr yol kesenler (muharib) .hakkında İslâm ’ın getirdiği a f müessesesine
temas ettikten sonra, yanlış anlamaya meydan verm em ek için kısa bir açıklama
da bulunmak faydalı olacaktır. Zira, İslâmiyet yukarıda belirtildiği üzere, bir ta
raftan muhâriblere âit suçlara nazaran daha ağır cezalar takdir ederken diğer taraftan
âdi suçlara af bile tanımazken, tevbekâr olan muharibe a f imkânı getirmesi teczi
ye mevzuundaki ana prensibe ve hâkim espiriye ters düştüğü neticesi çıkarılabi
lir. Ancak meselenin üzerinde biraz durunca bunun böyle olmadığı, ortada
tenâkuzun mevzubahis olamayacağı anlaşılır. Bu husûsu Abdulkadir Avde’nin
tahlillerinden telhîsen sunacağımız bâzı iktibaslarla göstermeye çalışacağız.
a. C ezâdan M aksad: Her şeyden önce, fukâhaya göre, ceza vermekten mak-
sad “ beşerin hâlini ıslâh ve insanları fenalıklara karşı korum aktır” . Hadd cezala
rı için de bunlara yakın üç gâye zikredilmiştir: “ Emniyetin muhafazası, nizamın
tesbiti, ahlâkın korunması” .
Bu sebeple her bir cezâdan başlıca iki gâye güdülür:
1 - M ücrimin te ’dîbi,
2- Diğer insanların zecri (yâni aynı cürmü işlemekten caydırılması, ürkütül-
mesi ve korkutulması).
Bu gâye ile, insanların hakkına temâs eden cürüm lerin caydıncılık (zecr) yö
nüne billrassâ eheıhmiyet verilmiştir. “ İslâm dini hadd ile alâkalı cürüm lerde,
cemiyeti cürümden korumaya yönelmiş, mücrimin durumunu tamâmen ihmâl et
miştir. Bundandır ki, cezâda şiddetli davranır ve cezalan sım rlayarak, ne kadı
ya, ne de veliyyüleıtıre ceza üzerinde (azaltma, çoğaltma, değiştirme gibi) hiçbir
selâhiyet tanımaz.
■ ‘ ■ ' ' '
Hadd cezalarınçla şiddetli davranmasının sebebine gelince bu cürüm ler ağır sı
nıfa girmeleri Sebebiyle bunlarda gevşeklik, kesinlikle ahlâkın bozulmasına, ce
miyetin fesâda, nizâmın kargaşaya düşmesine ve cürümlerin artmasına sebep olur.
6. C İL T İR T İD A D VE Y O L KESME H A D D İ 207
z in a m a d d iy l e il g il i h ü k ü m l e r
ZİNA NEDİR?
Dinin meşrû kabul ettiği bir akde dayanmaksızın irâde ve ihtiyar ile yapılan
haram bir mücâmaattır, yani çiftleşme. Bu cürm ü işleyen erkeğe zâni, kadına
da zâniye denir. Zinâ cürm ûnû kendi ihtiyar ve irâdesiyle yapmayan erkeğe fa-
kihler. mezniyyün bîh, kadına da m ezniyye veya mezniyyûn bihâ demişlerdir.
B ir zina cürm ünün haddi gerektirm esi için, bazı şartlar aranır. Buna göre fiil:
★ Dar-ı İslâm ’da cereyan etm elidir. ^
★ Fâil, m ükellef (yani hukukî ehliyete sahip) olmalıdır,
★ M e f ûl, hal-i hazırda veya daha önce müştehat9^^ bulunan berhayat bir ka
dın olmalıdır.
if Bu kadın erkeğin cariyesi veya nikahlısı olmadığı gibi, ârada kölelik ve ni
kahlılık ihtimâli de bulunmamalıdır.
if Zina fiili şeriatın şart kıldığı bürhanlarla sübût bulmalı, kesinlik kazanmalıdır .
Bu sayılan şartlardan biri eksik olursa zina cürmü kesinlik kazanmaz, dolayı
sıyla hadd-ı zina tatbik edilmez.
Bu şardann İçtimaî sebebiyle erkek hakkında kesinlik kazanan haâd-ı zina, nef
sini n z a ile teslim eden kadına da tatbik edilir.
١
M ükellef olmayan bir kimse, bir kadınla ğayr-ı meşrû surette mukârenette bu
lunacak olsa, ona hadd-i zina tatbik edilmez. Keza erkek ve kadın mükreh olarak
yani zor altında mücâmaat edecek olsa onlara da hadd tatbik edilmez. Her ikisi
de m ükellef olduğu halde, biri mükreh diğeri m uhtar olarak mücâmaatta bulun
salar mükreh olana hadd tatbik edilmez.
t5)Mâ؟tebat: Kendisine şehvet duyulan demektir. Yani erk klerde cinsî, şehvanî duygulan tahrik edecek hal
de olan kız ve kadıiTdemektir.
210 K Ü T Ü B -İ SİTTE M U H T A S A R I 6. C İL T
Öyle ise mesela' evlilik muamelelerini eksiksiz tamamlayan bir kimse henüz
.gerdek yapmamışsa muhsan değildir. Sözgelimi.'.böyle'birisi zevcesi ile gerdek-
ten .'önce, zina cürmünü İşlese' kendisine recm tatbik edil'mez. Diğer şartlar da.
böyle. Bir tanesinin.eksik olmaşı, kiş.iden m uhsan vâsfını kaldırır, recm tatbikini
düşürür. G erdeğe'girer, fakat sonra “ temas olm adı” diye iddia ederse, ,hüküm-
de ihtilaf eddmiştir. İb ıl-M iin zir, fâsid nikâh ve şüphe duHımunda kişinin.muhsan
sayılmayacağında ülem,âmn icma ettiğini'.söyler.
M ücâm 'aat (birleşm e): Fakihler, cinsi mukârenete “ zina” diyebilmek İçin er-
kekl,e kadın arasındaki'birleşmede b'azı vasıflar aram ışlardır..B u noktayı'da göz-
önüne alınca, zina şöyletavs'if edilmiştir:, M ükellef've.m üslüm an bir kimsenin,
nikâh veya.kölelik sebeplerinden biriyle mukârenete şer’an, m ezun'olm ayan.bir
insan'a ön veya arka cihetinden biia .şüphe taammüden vatiyde bulunmasıdır. İşte
bu'fiil haddi gerekli kılar.
Vatiy, haşefenin -haşefe mevcut değilse o m iktarın, ön veya arka'uzuvdan bi--
rinde. tegayyUb etlnesidiı^'' ؟Vatiy, bazan,, haşefenin,'haşefeye duhûlü (girmesi)
şeklinde de tarif edilmiştir. Fakihler, duhûl' Şırasında, lezzete mâni olmayacak
h a fifb ir hâil (perde).bulunsa da buna vatiy dem işlerdir. Keza,'.bu duhûlün zinâyı
mUstelzim vajiy ؛sayılması İçin, inzal ımkûunu, meni gelmesini şart konmamışlardır.
.Bu tarife göre, haşefenin duhûlü Yuloıa gelmeyen m ukârenetler vatiy sayılmaz.
Istılahât-ı ,Fîkhiyye K am usu’nda'şu açıklama Simulur: ، .M îia k a r T e jıâ s ü / uzuv-
larının biribirine temas ettirilmesi) a r â n n d a nikah veya Ihulk-i â a b e ile câri-
yelik bulunmayan k h n s e l e r h â â haramdır. M a â â zâ bu, zina değildir. Çünkü
bunda îlâc (İdhâj) yoktur. Bunu irtikab eden k a d ı â r veya erkekler hâkimin İçti-
hâdma göre te'dîb edilirler. Nefsini sabiye veya behımeye feslim eden birkadm
16)H«'Şefe : Erkeklerde cinsi organın baş kısnnıdır. Sünnet olmazdan önce, kabukla örtülüdür. Bu sebeple sün
net ırah-illinden önceki uç kısım olarak ifâde edilir. Keza kadın uzvunun uç kısmına da haşefe denmiştir.
6 C İL T z in a H A D D İY L E İL G İL İ H İ M L E R 211
A Ç IK L A M A :
1- Bu hadîs, hadîs kaynaklarında farklı vecihlerle rivayet edilmiştir. Muvat.
t a ’nın bir rivayeti daha açıktır:
‘'Hz. Ömer (radıyalîahü anh) haccdan çıkınca M e d in e y e geldi. Orada halka
hitaben şunları söyledi: “E y insanlar! Sizlere birkısım sünnetler ve farzlar teşri
edildi. Size çok açık bir din bırakıldı. Recm âyeti hususunda kendinizi sakın teh
likeye atmayın. İçiıûzden biri: “B iz Allahhn kitabında i/dhaddıV^^bulamıyoruz”
diyebilir. Şurası muhakkak ki Resûlullah da, biz de (zina edenlere) recm uygula
dık. Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl’e yemin ederim insanlar “ Ömer
Kitabullah’a (onda olmayan şeyi) ilavede bulundu” demiyecek, olsalar, (Kur’-
â n ١ın so n u na) şu â y e ti e lim le yazardım : üj ^ ؛ ١
“ Yaşlı bir erkek ve yaşlı bir kadm zina edecek olurlarsa onları mutlaka rec-
m edin.”
İmam M âlik, burada geçen yaşlı erkek ve yaşlı kadın tabirlerini “dul erkek” ,
‘ ‘dul kadın ’’ diye açıklar. Parantez içindeki ziyadeler, başka rivayetlerden alına
rak dercedilmiştir. ,
N esâî’de Ubey İbnu Ka ’b ’dan kaydedilen rivayette recm ayetinin Ahzâb Sû
resi ١nde gelmiş olduğu belirtilir. t
2- Neshle ilgili bahislerde geçtiği üzere, recm ayeti tilâveti mensuh, hükmü
hâki âyetlerdendir. 947 numaralı hadîste de geçti.
3r İbnu Hacer: “ H z.Ö m er (radıyallahu anh)’in korktuğu husus vukûa gelmiş
tir. Zira Haricilerin büyük çoğunluğu ile birkısım M u’tezile, recmi inkâr ettiler”
der.
4- Recm cezası Hz. Peygamber tarafından erkek olarak M â ’iz İbnu M âlik el-
Eklemî (radıyallahu anh)’ye tatbik edilmiştir. M â ’iz, bizzat gelerek, Hz. Peygamber
(aleyhissalâru vesselam) ١e zina yaptığını itiraf etm iştir. Resûlullah, onu üç sefer
reddeder. Mâ ’iz dördüncü sefer m üracaat ederek zina yaptığını beyan edince,
yakınlarına: “ B unun aklında b ir eksiklik v a r m ıy d ı?” diye sorar. “ Yoktu!”
cevabını alınca recmedilmesini em reder ve recm edilir.
؛7 ) ؛ki haddden maksad ceİde ve reemdir. Kur'ân'da celde zikredilir, rectıi zikredilmez. Celde evlenmemiş
/.؛؛jHİcrc ،j،،h؛k edilen dayak cezasıdır.
6. cilt ZİNA MADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER 213
Gâm idiyye ile ilgili rivayette Hâlit İbnu Ve/jcTin attığı taşın kadında açtığı ya
radan yüzüne kan sıçrayınca, Halid (radıyallahu anh) kadına küfireder. Ancak Hz.
Peygam ber müdahale ederek:
Y apm a! R u h u m u k u d re t elinde tu ta n Z ât-ı Z ülcelâFe yem in olsun, o
öyle b ir tevbede b u lu n d u ki, öylesini ahş-veriş sa h te k â rla rı yapsaydı affa
u ğ ra rla rd ı” buyurur. Kadının cenaze namazını kıldırır ve defnedilir.
Kezaj yahudilerin mürâcaatı üzerine, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam)
zina yapan bir yahudi çiftine de recm tatbik eder. Bunun tafsilatı 947. hadiste geçti.
5- Şarihîer, “ H z.Ö m er (radıyallahu anh)’in: ‘İnsanlar: “ Ömer Allah'ın K i
tabına ilavede bulundu” dem eyecek olsalar^ recm âyetini Kur'ân'ın sonuna
yazardım ” demesini, mübalağaya ve recmi tatbik etmeye teşvike hamlederler.
“ Zira, derler, ayetin lâfzı neşhedilse, dem ânâsı hâkidir. Hz. Öm er gibi, fıkhı,
ilmi yüce b ir şahsiyetin lâfzı neshedilen bir âyeti, Kur.ân-ı Kerim ’e yazmaya kalk
ması düşünülem ez.” ^
K ur’ân-ı Kerîm , Ashabın huzurunda, bugünkü haliyle ihtilâfsız olarak cem ’e-
dilm iştir. Recm âyetinin K ur’ân-ı Kerim ’e lâfzen girmeyeceği hususunda icma
vardır. Reşûlullah’a gelen vahiylerden birkısmının lâfzen, birkısmının hükmen,
birkısmm ın hem lâfzen ve hem de hükmen neshedildiği ashabca bilinen bir hu
sustur. Bu durum u açıklayan rivayetler gelmiş, ulema bunların değerlendirmesi
ni yapmıştır. Daha önceki bahislerde, Resûlullah’m her ramazan ayında, o zamana
kadar inmiş olan âyetleri önce Cebrâil (aîeyhisselam)’e, sonra da haİke okuya
rak “ a rz a ” yaptığını, Cebrâile okuyarak hatası, yanlışı varsa tashih ettirdiğini,
halka okumakla da onların hatalarını düzelttiğini, işte bu arzalarda, lâfzı neshe
dilen vahiylerin de Kur’ân-ı Kerim’den çıkarıldığını belirtmiştik. Resûlullah (aİey-
hissalâtu yesselâm) öm m nün son ramazanında arzayı iki sefer yapmıştır. Buna
arza-i âhire denir.
6 - Zina eden kadın ve erkek m uhsan olduğu takdirde recm edilirler Zina, itiraf
veya beyyine ile sâbit olur.
214 K Ü T Ü B -İ SİTTE M U H T A S A R I 6. c il t
Beyyine, şehâdeti, makbul dOrt erkeğin veya sekiz kadının zinaya şahidlik yap-
maşıdır, '?ahidierin.sayısı bu rakamddh aşağı düşerse zina suçu sübût. bulmaz.
'Âlimler bu hususlarda ittifak ederler.' Ancak' itirafın sayısı ve şahidlerin 'sıfatlan
gibi bazı teferruatta ihtilâf vaki olmuştur. Sözgelimi I e i r / e l b e 7 i / e r itira-
fin dört ayrı mecliste vaki olm’a'sını şart koşarlar, im am M i ve Ş â ü T y e göre,
kişinin 'Zİna yaptığını bir kere ikrar etmesi kâfîd-ir, su ' ؟sübû't' bulur.
7- Gebe'lik zinaya, delil olur mu? Bu husus ihtilaflıdır. H z.O m er (radıyallahu'
anh')’e göre, gebelik zinaya delildir, recme sebep olur, im am M âlik ye ashâbı
da ayni kanaattedirler: “ Kocası,veya'efendisi bilinm eyen'bir kadın gebe olur've
zinaya.icbar edildiği de bilinmezse, recmi' gerekir. Ancak, yabancı ise ve ؟ocu-,
ğun kocasından veya efendisinden Olduğunu söylerse beyanına itibar edilir” de-'
m iş,erdir.
imam Azam, Şâfı’î v c ulemânın cum hunına göre, gebelik mutlak surette.zina-
ya delil' olmaz. Bu hususta.'kadının kocası veya.efendisi olmuş olmamış, kadın'
yerli- veya yabancı .olmuş, zinaya 'mecbur edildiğini söylemiş, söylememiş hü-
'küm aynidir. ''Beyyine olmadıkça veya itirafta bulunmadıkça recmedilemez. Zira
şer’î hadler şüphe ile ortadan kalkar ve sâkıt o ١٠u r . ' .
Haddle il.gili te.ferniat 'müteakip hadislerde gelecek.
.٠ ﻗﺘﺎﻟﻰ۵١ ل١ ] ذ:J ü ا٠٠ ﺀذه۵١ 'ﺀﺑﺎس رﺿﻰ٠ ﺑﻦ١ . — وﻋﻦ٢' ü
ﻣﺎﺛﺔ, : أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ ذاود إﻟﻰ ﻗﻮﻟﻪ.[ وﺑﻌﻦ اﺗﻔ ﺨ ﻲ ﺑﻨﺎ4 ﻗ ﻼ ؤ ة١ ﻣ ﻦ: ) ﺟ ﻢ
AÇIKLAMA:
Sahabe ve müctehid im am lar, muhsan olan kimsenin dileyerek, hür iradesiyle
zina yapması halinde recmedileceği hususunda icma ederler. Haricilerle birkı-
sım M ûtezile -K ur’ân-ı Kerim ’de zikri yoktur gerekçesiyle- recmi reddederler.
Recme hükmeden Ehl-i Sünnet ve’l-Cem â’at ulemâsı, bunu Hz. Peygamber (aley-
hissalâtu vesselâm )’in ve Ashab-ı K irâm ’m tatbikatına dayandırırlar. Çünkü ön
ceki hadiste belirtildiği gibi onlar zamanmda zanilere recm cezası tatbik edilmiştir.
Âyet-i kerim ede zina eden kadınların evde alıkonmasınm emredilmiş olmasını
âlimler dikkate alarak: “ Çünkü kadınların zinaya düşmelerinin sebebi, dışarı çık-
m alan ve erkeklere kanşm alandır, evlerde alıkonulduklan takdirde zina yapma
ya muktedir olam azlar” dem işlerdir.
Ibnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) der ki: “ Bu âyet üzerine, kadın üıhuş irti-
kâb edecek olsa hapsedilirdi. Bu esnada ölen ölür, yaşayan evde kalm aya devam
ederdi. Bu hal N ûr Sûresindeki “ Z in a eden k ad m la zin a ed en e rk ek ten h e r
b irin e y ü zer d eynek v u r u n ...” meâlindeki ayet (N ur 2) nazil oluncaya kadar
devam etti. Böylece Cenâb-ı Hakk onlara, öncekj ayette temaz ettiği “ yol” u (ça
reyi) göstermiş oldu. Bundan sonra, fuhuş irtikab edene celde (dayak) tatbik edi
lip serbest bırakılıyordu” .
216 KÖ TÜB" ؛S İ ^ E M U H T A S A R I 6. C lL T
٠ Suyûtî k r ki: “ Islâm 'ın ilk yıJlannda, zina işleyenlerin hapsedilmeleri emre-,
dildi. Sonra onlara, bekâr iseler'yUz deyneklik.dayak ve bir yıllık sörgönle.ve
şayet muhsan iseler recnj cezasıyla yol,açılm ış o ld u .’’
ئ۵١ زﺿﻰ٠ﻳﺬ ﺛﺎئ٠ ع ﻋﻨﻪ ]ﺀئ.۵١ ﻫﺮﻳﺮة رﺿﻰ ﻝ وص- ٣ ؟1
آ ق ﻳﺄﻟﻌﺆ, ; ﻟ ﺬ ا ﻳ ﻼا ذ ﻫ ﻠ ﺚ ش١ ﻳ ﺬ ق ﻣﻎ٠ ﻟ ﻠ ﻬ ﺬ أ ﻫ ﻐ ﻠ ﻠ ﺬ١ ؛ا ذ ; ل: ﺋ ﻞ
. وأﺑﻮ ﺩﺍﻭﺩ، ﻭﻣﺎﻟﻚ، ﻡ [ ﺍ أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺴﻠﻢ. ﻣﺎﻝ٠ ﻗﻬﺪﺍﺀ؟
.-^Bu hadiseyle ilgili teferruatı 1664 num aralı hadisten sonra yer Yereceğimiz
٧e rir” adli tahlilde sunacağız. “ C ezalı .e v f e t
Ancak şunu hemen belirtelim ki, İslâm dininin, zina .gibi insanların şeref ve
hayatım 'ilgilendiren m eselelerde İŞİ ciddi tutm ası, cUrmUn sUbUtunu dört erkek
-şâhîdgeûrm ek gibi'pek ağ'ır şartlarabaglam asi, hele kocaya, kansıyla zina ha
-linde.yakaladıgı erkegi öldürm e hakki tanımayışı dinim izin'yüce yOnlerinden bi
ridir-.' Bu hususlardaki nıhsat, pek ؟ok istism arlara, tecavüz hahanesine .bağlanan
.haksiz cinayetlere kapı açardı
]ﺳﺠﻮ وﺳﻮو: وزﻳﻦ ﺑﻦ ﻣﺤﺎﻟﺪ رﺿﻰ اﻟﺘﻪ ﺻﻤﺎ ﻗﺎﻻ، وﻋﺰأف ﻫﺮﻳﺮة- ٤ I
ﻗﻠﻢ إ ذ زﺋﺖ.،ﯪﺑﺒﺬوةا. ذﺋﺬ.; إذ JÛ ﺗ ﺬ ؟٠ ص اﻷذؤ'إذا ذﺋﺚ ذ'ﻟﻠﻢ ةغ. اﻟﻠﻪ
أﺧﺮﺟﻪ اﻟ ﺸ ﺔ ا ﻻ.[ ﺋﻢ ﺑﻴﺜﻮﻫﺎ زﻟﺰ ﺑ ﻤﺘ ﻤﻢ،ﻳﻴﺬوﻗﺎ٠زﺋ ﺚ ةا ن إ اﺋﻢ، ﺧﻴﺪوﯪ،
. س٠ ا ﺋ ﻲ٠ : وواو ﻣﺎﻟﻚ، ى٧ ا
' اﻟﻤﺮاﺀ:ﻝ٠' ﻭﺀ،اﻟﺠﻠﺪ ﻭﻳﺎﺑﺴﲑ. ;.ﺻ ﺎ ا ﺳ ﺮ ﻳﺠﻤﻊ٠ أى ﻻ .٠ ﺍﻟﺺﺀﺭ:ب ( ا ﻛ ﺮ١)
.ﻻ'ﻳﺪ ع <اﻛﻮاﻟﺦ ﺩﻭﻥ اﻟﺠﻠﺪ
2IŞ . K Ü T Ü B -İ SİTTE M U H T A S A R I 6. c il t
A Ç IK L A M A :
1- .Bu hadis, zina yapan kölenin,.ayıbını beyan etm ek şartıyla satmanın caiz,
olduğunu b e l i r t m e d i r , ibttu B a g a göre,, zina yapan cariyertin satılmasını em-
retmekten.ResUlullah (aleyhissalâtu vess'elâm)’m m aksadı,.cariyenin yaptığı İŞİ.
kötülemekte mübâl’a ğadır. Keza,.hadîste zina, işleyen câriyeye ve'rilmesi gereken
en uygun cezanın.devamlı satılması olduğu'bildirilm iş olmaktedır. Artık 0 ,'kötii
alışkanlığı sebebiyle, halini düzeltinceye kadar hiçbir efendinin yanında sabit tu-
tulmamalıdır. Böylece,. satışlar, onu bundan vazgeçirm eyi gaye edinen, bir uyah'
da olmaktadır. Ayrıca yeni efendinin yanında iffet kazanacağı da umulabilir: ^ la
ki m üşterilerden biri, onu evlendirir veya evlenir, keza m üessir bir irşadla^ veya
korkutarak da iffetinikorum asını sağlayabilir. He'r hâl u kârda.efendi değiştir-
mesinin müsbet, terbiyevî bir yönü olduğu kabUl edilmiştir.
2- Burada câriyenin muhsane olmas.ından. maksad' evli.olm ası değildir, iffet
y ؟. hürriyet (yani efendisi tarafından zinaya zorlanmamış) olm asıdır. Z ira köle-,
nin zinaya mukabil cezası, evli de'olsa bekâr .da' olsa ceidedir. Ancak ce'Ide de-
yince, âyet-i kerimede köleler İçin takdir Şile'n celde anlaşılmalıdır. Zinâ. setebiyle
köleye tatfeik edilecek ceza, hür kimseye tatbik, edilecek cezanın yansıd-ır (Nisa
25), elli sopa vuTu\m..Ebü Hanife, İm am M âlikfŞ âfîîveA h ın edİbn u H aııberitt
görüşleri bOyledir. Köleler, hakkında m uhsan'olıhayı KUfe ulem âsı ileÂnam Mâ~
lik “ M üslüman olm ak”, 'diye anlamışlardır.
3- .Köle zinayı tekrarladıkça ,her seferi'nde hadd' tatbik edilir. Am a, birkaç kere
zina, yaptığı ؟rtaya 'çıksa hep,si İçin.bir hadd tatbik edilir.
4- imâm-ı. AZam ve -birkısım filkahâ, köle ve. câriyenin cezasını hakim in ver-
mesi gereğine.hükm ederken diğer üç mezh.ep im am lan {Ahmed, m i M âlik)
sahiplerince verilmesine, hükm ederler. ' '
5- Zina köle ve câriye İçin 'değerini 'düşüren, bir taisurdur. Ancak Haneffler,
adet haline getirmemiş olm ak.kaydıyla köle hakkında kusur, saymazlar.
.6- Seleften'bâzıları, “ Köle ve cariye evli degil iseler, zinalan sebebiyle bun-
lara'hadd tatbik edilemez” dem işlerdir . 'ط ﻻ Abbâs (radlyallahuanhUm â), Tâ-
vus, Atâ, ﻻط Ciireyc ve Ebû Ubeydi'm bu. görüşte oldugu telirtilm iştir. Onlara
göre, verilecek ceza',‘‘te ’d fb .’ hududunda-kalmalıdır.
6. C İL T Z İN A H A D D İY IE İL G İL İ H Ü K Ü M t FR 219
اﯮا٠ ‘ ذا. ذ٠ :‘ ى'ﻓﺚ٩ . ا ﻵوت٠اأذ ى ﺷ ﻲ أﺋﻦ ؤﺑﻎ ئﺀ,' ﯮا'اد ﻏﺰ٤'ا٤
ﺀ r
6. CİLT ZİNA HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER 221
3- Hadisin sonunda Tirm izî’nin kaydettiği bir ziyâde var. Orada Tirmizî, râ-
vinin -ki büyük ihtimalle Vâil kastedilmiş olabilir- kadına Resûlullah’ın m ehir
takdir edip etpediğine dair bir zikirde bulunmadığına dikkat çekiyor. Sebebi, Re
sûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kadının bu gibi durum larda m ânız kaldığı te
câvüzü maddi olarak telâfi eden bir meblağ takdir ederdi, başka hadislerde bu
husus gelmiştir. Buna binâen Tirm izî eksikliğe dikkat çekmiştir.
İslâm aleminde ؟ocuklar mahkemeye bile nadir hallerde ve belli yaşlardan sonra
celbedilirken, Batı’da,',iş!enen suç sebebiyle büyüklerle ayni cezaya ؟a k tırılara k
..gerekiyorsa idam bile edilmiş, büyüklerle birlikte ayni hapishanelere atılmıştır.
Bu^durUmun ؟ocuk fıtratına uygun gelmediğini Bati, ilk.defa 19. asn n sonlar'ında
anlar:, ya başlamış, ؟ocukların h-ukuki ehliyetsizliği, ayrı mahkemelerde muha
224 KÜTÜB-İ SlTTE MUHTASARI 6. c il t
kem esi, hapisten jjiyade ıslah evlerine, koruyucu ailelerin yanına verilmesi gibi
fikir ve müesseseleri geliştirmiş ve bu paralelde bir hayli yol almıştır. Oradan
bize de “ çocuk mahkemeleri” fikri gecikerek geçmiştir. (1661. hadiste geniş bilgi
vereceğiz.)
.أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ أﻣ ﺼ ﺤ ﺰ ب اﻟﻤﺴﻔﻦ
'*— Ben, dedi, hakhm zda, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm )’m hükmüyle
hükmedeceğim: “Eğer zevcen, câriyeyi sana helâl ederse, y ü z deynek yiyecek
sin, helâl etm ezse recm edîleceksin...“
Sonra (tahkik etti) karısımn câriyeyi adama helâl ettiğini görünce, em îr yü z
de>7iek vurdu” . Uirmizî, H udûd21, (1451); Ebu Dâvud, H udûd28, (4458,4459);
Nesâî, Nikâh 70, (6, 124); İbnu Mâce, Hudûd 8, (2551).]
AÇIKLAMA:
İbnul-A m bî, bu hadiste geçen hükümle ilgili olarak şu açıklamayı yapar: “ Bu
6. CİLT ZİNA HADDİYLE İLGİİİ HÜKÖMLER .225
c e a hudûd’a girm ez ؛ta’zîr ve' te.dîbe girer. Ç Ü İ ona tatbik edilmesi gereken
hadd. celde değildir” .
İb ım l-A ıa b n hükmünü şöyle açjklayabiliriz: 'Muhsan olan famsenin “ üadd.’i
celde degil recm ’d ؛r. A dam 'evli olduğuna göre-m uhsaadır.'R ecra’e hükmedil-
raeyişin sebebine'gelince, muhtemelen, kadının? eâriyesini kocasına helâl kılmış
olmasıdır. Aslında ferclerin ariyeti caiz-degilse de, bu ariyet, zayıf da'olsa bir
.şüpheye sebep olmakta,, adama caiz olabileceği' kanaatini, verm ededir. Fakihler
böyle bi'r dunım un, adam hakkında ha^fletici'bir özür sayılabilecegine'hükme-
derler.' Hafifl,eti۶i'b ir sebep, haddlerin düsmesine sebeptir. Dolayısıyla, adam-
'dan recm .cezası 'dUçmüs, N u’m an, te ’dîbî mahiyette olm ak.üzere yüz sopaya
hükmetmiştir.
Ancalt şunu'da belirtelim-'ki, zevcesinin câriyesine temasta bulunan erkeğe ve-
r il e e k hüküm' filkaha aras'ında ihtilaflıdır, A li ve ﻻط Öm er (radıyallahu
anhümâ) başta birkısnn sahabe, recm ^ilm esi geregine hükmetmiştir.ط ﻻ Mes*ud
(radıyalIahu anh) ise hadd olmayacagı, ta ’zîr edileceğine hükmetmiştir. Ahm ed
\eİsh âk da yukarıda'kaydettiğimiz N u * â ﻻ ط٥eş/r hadisiyle amel etmişlerdir.
AÇIKLAMA:
Bu hükmün, önceki hadîste ortaya çıkan hükme hiç uymadığı açıktır. Orada
“Aadd” e hükmedilirken, burada maddi ödemelerle mesele halledilmektedir. Hat-
226 KUTUB-I SITTE MUHTASARI .6. c il t
tabîder kl: ‘ ‘Ben bu hadisle amel-edl^,,,bu şekilde fetva veren, tek bir fakîh bilmi-
,yurum. Oyle ise, bu rivâyetinraensUh olması gerekir” '. B e y h â îû e SUnen’inde
benzer bir ifade'ile: ‘‘Her tarafdaki. fakihlerin kendilerinden önceki Tâbiîn gibi.'
'bu hadisle amel etmemekte, icma etmi? 'olmaları, -?ayet sabitse- bu hadîsin, h«..
dûd üzerine vârid ,olan ahbarla neshedildigine delil teçkil'eder” der. Arkadan,
'£ ş ’as ١ın§u sözünü kaydeder:' اﻟﻐﺪ و ؤj j ‘‘ ﺗﻔ ﺶ آ ة ﻓ ﻨ ﺎ' ﻛﺎ نBana ulaştı ki, ,'bu
hadisin hUkmU, hudud’la.ilgili ahkâmın vahyinden önce muteber idi.” '
AÇIKLAMA:
2- Olen babalarından dul kalan veya babalan tarafindan boşanmış olan hanim-,
larla' ev'lenmek cahiliye 'adeti 'idi. Onlar bu İŞİ helâl ,addediyorlardı. Kur.ân-1 Ke-
rîm bunu kesinlikle haram, kılmıştır.' Bunu bile bile, bir'.kimsenin babasının
hanımıyla evlenmesi, harami heiâl„addetmesi irtidad. sayılmış, bu seljeple'.de öl-
düriilmöştür.
6. c il t ZIn A HADDİYLEİLGİLİ HÜKÜMLER 227
Kezâ, bir günahı helâl' addederek işleyen kimsenin kani döküldükten, sonra
malinin müşâdere edilmesinin câiz olduğu hükmü de bu rivâyetten ؟ıkardmıştır.
. ﻣﻦ ﻟﻠﻪ1 ﻟﻪ رﺳﻮل،] :ال٠ ﻣﺎ٠ﻟﺘﻪ ﺀئ١رﺿﻰ وﻋﻦ ادن- ١'٣
,.,AÇ!KLAMA:.
اةرﴽ وﻛﺄ ن | İ ت'ﻗ ﺤﻠﻨ ﺔ ﻣﺄة٠زرى ﺑﺄ ;ا ة ازﺑﻎ ﻣﻼ İ ٥٠% ٠ﺋ ﺮ اﻟ ﻰ
'1 6 .'(16 ٠4)_ ط ﻻ A b b is hazretleri (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “ B ekr. -
nu L eys kabilesinden bir adsan, R e sû lu ü â (â yh issa lâ tu v e s s e i y a gelerek,
b i r k a d ı â d ortkere (itirafederek) zinayaptığını söyledi. R e s û H â (aleyhissa:
lâta v e s s e k ) ona y iiz sopa vurulmasına hükmetti. Zira adam bekârdı. Sonra,
kadın aleyhine beyyine sordu. Kadın:
E yA H ah'm R esûlul V a llâ y a la n soylûyorf*dedi. Bunun ûzerine, Resû-
lullah, ad am iftira (kazf) haddine, Yani, seksen sopaya m â k â m e tti” . [Ebu Da-
vud, Hudûd 31, (4467).]
AÇIKLAMA..
1- Hu hadisle Onceki'hadis .arasında.farklılık'mevcuttur. Zira önceki hadiste,
zina yaptığını itiraf eden’kimseye ResUlullah zinah'addi tatbik ederken, bu ikinci
rivayette.hem zina ve hem...de-kazf haddi' tatbik etmiş' olmaktadır.
2- Alim ler bu-meselede ihtilaflı hükm e giderler, imam M âlik v e Şâfiî hazret-
le r iSehlibnu S a’d (radıyailahu.anh)’ın rivayetinies'as alarak: ‘ ؛uay yenh lr ka-
dınla zina itirafinda bulunan kim se, kazf değil z in a 'h a d d lile cezalandırıhr”
dem işlerdir.
Ebû Hanife ve E vzâ ’î ise ؛-‘^‘Sadece kazf haddine m a h ^ m 'e d ilir, zira kadının
inkârı .(zina haddini kaldıran) bir şüphedir” demişlerdir. Bu göröşe: “ iyi ama,',
.,kadmın İnkân, erkeğin itiraflnı iptal etm ez’-’ diye cevap verm işlerdir.
230 KUTUB-I S I ^ E MUHTASARI 6. c il t
nasslarla belirlenm iştir ki onlara hudûd denir. Devlet reisi veya hâkim bu ceza
ları azaltıp çoğaltamaz, birbirleriyle tebdil edemez. Sadece jbsas ve diyet cezala
rında mağdurun veya velisinin a f hakkı vardır.
Hadd cezasına giren fiillerin tecziyesini mağdur talep etse de etmese de fark
etm ez, devletçe te’dîbi şarttır.
Cezanın devlet reisi veya nâibi tarafından icra edilmesi gereğinde bütün fakih-
1er müttefiktirler. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâın) ve Hulefâ-i Râşidîö dev
rinde onların izni olmadan hadd tatbik edilmemiştir.
Şöyle bir,sual akla gelebilir: Kısas ve diyet icrasını m ağdur veya mağdurun
velisi de icra edebilir. Şâyet bu hıhsata dayanarak m ağdur, câniye kısas yapsa,
meselâ A şahsı, B şahsının kolunu kopardı ise, B şahsı, kadmın hükmünden önce
davranarak kısas olarak A şahsmm kolunu kesse durum ne olur?
Bu durumda B şahsı, kendisine karşı işlenen suçun sübûtu halinde, “ kol kes-
nie suçunu” işlemekle suçlanamaz ise de -zira hakkı olan bir şeyi yapmış oluyor-
‘ ‘aceleciliği ve hakkını münâsib olan vakit girm eden önce aldığı ve kısasla ؛dâ-
kalı icraatı yapmakla vazifeli olan devlet makamlarmı dinlememiş olduğu için
t a ’z îr cezası ile cezalandırılır” ،
Eğer, hâkim in, suçlu hakkında “ kısas edilm elidir” diye hükmü vaki olmaz
dan önce, kısasa tevessül eden kimse suçu isbat edemezse, yâni iddia edilen suç
sübût bulmazsa kısas yapan kimse o fiilinden dolayı mücrim olarak muhakeme
edilir. Meselal.A şahsı, “ oğlumu öldürdü” iddiasıyla B şahsını öldürse, bilahare
yapılan tahkikte, B şahsının bu cinayeti işlediği objektif deliller muvacehesinde
tam bir kesinlik kazanmasa, A şahsı “aminden kad” suçuyla cezalandırılır” . Gerek
birinci misalde ve gerekse ikinci misalde zikredilen kol koparm a ve oğlunu öl
dürme iddiaları, aslında pekala iftira olabilir. Kol kazaen kopm uştur veya oğlu
kazaen ölmüştür de, bu fırsatı değerlendirmek isteyen kazazede ortadaki kazaya
cürüm rengi vererek, düşmanından intikam alma peşindedir. İşte bu çeşit durum
ların ortaya çıkmaması için, İslâm dini, suçun tesbitinde hüküm verm e işini ka
dıya bırakmıştır.
Aynı kaide m ürted hakkında da câridir. “ V eliyyü’l-em rin müsaadesi olmaksı
zın, böyle bir harekette bulunmuş olan şahsa (yani mürtedi öldüren kimseye)
te ’dîb-i şer’î lâzım gelir” .
Keza yol kesenler hakkında da durum aymdır. O nlan cezalandırma işi veliyyü’l-
em r veya naibine aittir. Ne yolu kesilmiş olan ne de maktullerin velileri, suçlula
,232 KÜTÜB-Î 'MUHTASARI. 6. c il t
tan sonra muâheze ediyor, o halde sana ne oluyor da bu halde öldürm eye teves
sül ediyorsun!” .
İmam Şafiî, bu rivayete dayanarak, karısıyla zina ederken yakaladığı kimseyi
öldüren kocayı, deUlle ispatlayamadığı takdirde ölüme mahkûm eder.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm )’in suç, objektif delillerle sübût bul
madıkça, vicdânî kanaatiyle ceza vermediğini şu rivayetten daha vâzıh olarak an-
lanz: Ibnu M âce’de kaydedilen -ki kısmen Buhârî de almıştır- bir rivâyette Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu Vesselâm) şöyle der: ..E ğ e r b en b ir kim seyi delilsiz
o lara k recm etseydim falan ca k adını recm ed erd im . Z ira h ak k m d a k i şüphe
yi, sözleri, dış g ö rü n ü şü ve y an ın a g iren kim seG er) te ’yid e tm ek ted ir’’.
N eveyfye göre “ burada, üzerine delil gösterilemeyen, kadm taralından da itiraf
edilmeyen, buna rağmen pek çok kimsenin işitmiş bulunduğu bir kötülük, kadın
dan zuhûr ettiği şuyû bulan bir kötülük kastedilmektedir. Bu rivayet de ifade edi
yor ki, bir fenalık haberinin yaygınlaşmasına dayanarak hadd tatbik edilmez,
mutlaka delil aranır” .
H z .Ö m e r’d en B ir M isal: İbnu Abbâs'tan gelen bir rivâyete göre, adamm bi
ri. fiıhuş ithamında bulunduğu câriyesini ateşin üzerine oturtarak fercini yakar.
Hadiseyi duyan H z. Öm er (radıyallahu anh) adamı çağırtarak sigaya çeker:
‘*Fuhuş yaptığım bizzat gördütt m û?”
“H a y ır r
“Pekâla, kendisi itiraf etti m i?”
“H ayır!”
H z. Ö m er adamı döver ve şunu söyler: “Eğer Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'in: ..E fendiye kölesi sebebiyle kısas y apılm az” dediğini işitm esey-
dim şana kısas uygular (seni aynı şekilde yakar)dım ” der.
٠ İK İN C İ F A S IL . ٠ ٠ ٠
‘‘Onun aklinda tiir noksanlık biliyor musunuz, normal bulmadığınız bir وق٧-
ranıçına.rastladınız.m ı?” diye tahkik ettirdi. A n c â hep beraber:
‘‘R iz onu ,gördüğümüz kadarıyla, aramızdaki sâlib kişilere denk akil (ve fera-
set) sahibi biliyoruz” dediler. M âiz üçüncü sefer müracaatta bulundu. H z. Pey-
gam ber (a le y h is s itu vesselim ) o â r a yine birini göndererek adam h â n d a
sordurdu. Yine ne kendinde, ne aklinda bir kusur olmadığını söylediler.
Adam dördüncü sefer müracaat edince, ,ona bir çukur kazdırdı. Taşlanmasını
emretti ve taşlandı.
R avi der ki: Gamidiye -adında bir kadın da gelerek:
”E y A l l â ’m Resûlü, ben zina fazihasmı işledim. Beni t e â l e l ” dedi. Resû-
lullah (âyh issalâtu vesselim ), onu d a g e r iç e v td i. Ertesi gun tekrar gelen kadın:
“E y A l M ’ın Resûlû, beni niye reddediyorsun. Görüyorum ki, beni d e M i ’iz
gibi geri çevirmek istiyorsun. A llah’akasem olsu n ben h am ileyim del” dedi.H z.
Peygamber (a le y h is s itu vesselim ):
“ Oyle ise h a y ır. Sen git ve çocuğu doğurunca gel” dedi. Kadın g it ti , ÇOCU-
ğu doğurunca, bir beze sarılmış 'olarak çoculda geldi.
”İşte çocuk, doğurdum!” dedi.' Resûlullah ( â y h i s s i t u vesselim ):
“ G it, sütten 'kesinceye k a d a r em d ir, so n ra ,gelJ” buyurdu. Kadın gitti, ÇO-
cuğusütten kesince çocukla birlikte geldi. Çocuğun elinde birekmekparçası vardı.
”E y A llah’ın Resûlû, İşte çocuk, sütten kestim, yem ek d e y e d i” dedi. Resû-
236 K U T U B I SITTE M U H T A S A R I 6. c il t
1- 'İslâm dîni, 'insanlar arasında işlenen cürümler içerisinde .en' ihretâmiz ceza-
yı zina fazihasına tekdir etmiştir: Recm,'yani.taşlayarak Oldürme.. ٠ Ceianın ağır-
lığı, işlerien bu .fiilin çirkinliğinden ve Allah indinde kötülüğünün'büyükl-üğünden
ileri gelir.' Bir insanın,'ceza olarak.taşlana'rak’.öldürülmesi, işl'ediği cürmün bü-
yüklüğünü idrakte, hissi bir 'şok 'Sâğlar. Cezanın ağırlığı nisbetinde, tatbikini im-
'kânsiz kılacak'Şartlar koşulmuştur: itiraf veya dörtten aşağı düşmeyecek sayıda,
fiil halinde görgü şahidi. Bu durum, recm vak’asım 'İslâm cemiyetlerinde par-,
'makla sayılacak'kadar azaltmıştır ؟An۶ak, zinâ hâdiselerinin İslâm cemiyetlerin-
'.de asgari seviyede Simrlandirılmasında,' mü’minlerin 'bunun cezâsının recm'
olduğunu bilmeleri yetmiştir. '
2- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm).zamanında, recm tatbikatının, birkaç ör-,
neği var.'Hereen hepsi de itirafedayanır. Hz. PeygaıUber'(aleyhissalâttı vesse-
lâm), 'Allah’ın gizlemiŞ'Oİdugu.günahı insanlara açmamayı, bir başka ifade ile
kişinin hâfamin Online giderek yaptıği'Suçlan beyan^etmemesini tavsiye ettiği'halde,
-bazı zanilCrin taşlanarak Öldürüleceklerini bile bile “zina yaptım beni t e â l e î ’*
diye Hz.,.Peygamber’e müracaat etmiş olmalan onların' İmânlarının derecesini
ifade eder.
3- Hadiste dikkatimizi çeken mühim bir. husus,zina yaptığını itiraf eden kim-'
,s؟ye Hz. Peygamber’in yüz çevirmesi.veya adamı geri göndermesidir. Yani, tavn
ile, zinayı itiraf etriıesini'hoş karşılannyor. Adamı. ve kadını geri çevirmek, -başka
rivayetlenleitirafta bul'unan adama- Sirt çeyirmek gibi davranışlara, bir dC'adam-
hakkında tahkikat devreye giriyor-:. Adamın akli' muvazenesi.-yerinde mi, arada.
6. c il t R E S U LU L LA H ’IN H A D D T A T B İK E T T İK LE R İ K İM SELER 237
sırada da olsa aklından şüphe ettirecek davranışları olmuş mudur? somşturm uş-
tur. M üslim ’in bir rivayetinde Resûlullah, M â ’iz ’in sarhoş olup olmadığmm tedkîk
edilmesini işaret buyurur, cemaatte bulunaıi bir adam kalkıp ağzını koklar ve şa
rap kokusu bulamaz.
Resûlullah’ın bu tavrı sadece M â ’iz ’e karşı değil, B zd Kabilesinin Gamid ko
lundan olan ve rivayetlerde Gamidiye ni'sbetiyle zikri geçen kadına da öyle dav
ranır, geri çevirir. Hattâ kadın: “ Görüyorum ki, beni de M â ’iz gibi geri çevirmek
istiyorsun” der.
4- Yine dikkat çeken bir husus, zina itirafinda bulunanlara: “ Kiminle zina yap
tın? diye sorulmuyor. İtirafı yapan erkekse, hangi kadınla? veya kadınsa “ hangi
erkekle?” diye öbür suçluyu aram a cihetine gidilmemiştir.
5- H A D ÎST E N Ç IK A R H .A N B Â Z I H Ü K Ü M L E R :
sırada da olsa aklından şüphe ettirecek davranışları olmuş mudur? somşturm uş-
tıır. M üslim ’in bir rivayetinde Resûlullah, M â ’iz ’in sarhoş olup olmadığımn tedkîk
edilmesini işaret buyurur, cemaatte bulunan bir adam kalkıp ağzım koklar ve şa
rap kokusu bulamaz.
Resûlullah’ın bu tavrı sadece M a 7z ■e karşı değil, B zd Kabilesinin Gamid ko
lundan olan ve rivayetlerde Gamidiye ni'sbetiyle zikri geçen kadına da öyle dav
ranır, geri çevirir. Hattâ kadın: “ Görüyorum ki, beni de M a ’iz gibi geri çevirmek
istiyorsun’’ der.
4- Yine dikkat çeken bir husus, zina itirafinda bulunanlara: “ Kiminle zina yap
tın? diye sorulmuyor. İtirafı yapan erkekse, hangi kadınla? veya kadınsa “ hangi
erkeklp?’’ diye öbür suçluyu aram a cihetine gidilmemiştir.
s- H A D ÎST E N Ç K A R D L A N B A Z I H Ü K Ü M LER ;
6) Kişiye hadd olarak recm kâfidir. Recm ve hadd her ikisi de tatbik edilemez.
7) Recm edilerek öldürülen erkek ve kadınlar için m ezar kazılıp kazılmayaca-
ğı hususunda ihtilâf edilmiştir. Ebu Hanife, M alik ve Ahm ed İbnu HanbeV in meş
hur kavline göre kazılmaz. Katâde, Bbu Yusuf, Ebu Sevr ve bir rivayette Ebu
238 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. CİLT
H a n ifeye göre kazılır. Malikîlerin bir kısmı: “ Beyyine ile recm edilenler için
kazılır, ikrarla recmedilenler için kazılm az” demiştir.
Şafiîîer hu hususta üç farklı görüş ileri sürmüşlerdir:
a) Kadın için m ezar kazmak mûstehabtır, zira tesettürüne yartlım eder.
b) Bu iş sultama emriyle olur, dilerse kazdırır, dilerse kazdırmaz.
c) Kadmm zinası beyyine ile sabit olmuşsa m ezar mûstehabtır, ikrar ile sûbut
bulmuşsa müstehab değildir. Esahh olan kavil de budur،
8) Recm taş, tuğla parçası, kemik, sopa gibi şeylerle yapılm alıdır. Bu hususta
ittifak vardır.
٠ 9) Hadd-i Şer’î günahın kefaretidir.
10) Tevbe ile büyük günahlar da affedilir. Bu hususta icma m evcuttur. Sadece
katilin affı hususundaİbm / Abbas (radıyallahu anhümâ) cumhura muhalefet ede
rek, affedilmeyeceğini söylemiştir.
Şârihler: M â'iz ve Gamidıye'mn niçin tevbe ile yetinmeyip, hadd-i şer’î ’nin
tatbik edilmesinde ısrar ettikleri sorusunu şu şekilde cevaplandırırlar: “ Haddin
tatbiki günahlara kesinlikle kefarettir. Ancak tevbenin makbuliyetinde yakîn el
de edilemez, kabul edilebileceği um ulur, o kadar. Kesinlikle: “ Tevbe kabul
edilm iştir” denemez. Bu sebeple günahtan temizlendikleri hususunda emin ol
m ak isteyen M â'iz ve Gamidiyye, hadd-i ş e rü ’nin tatbik edilmesini ısrarla iste
m işlerdir.
11) Gebe kadın, çocuğunu doğurmadıkça recmedilemez. Bu meselede çocu
ğun zinadan olmasıyla kocadan olması arasında fark yoktur. Kısas m eselesi de
böyledir. ،
12) Kadın muhsane olduğu takdirde o da recmedilir.
13) İmam-ı Âzam 'la b ir rivayette İm am M alik' q göre, kadın doğurunca bek
letilmeden recm edilir, çocuğuna süt verm esi veya süt anne bulması beklenmez.
İmam Şafiî, Ahmed, İshâk ve Malikîlerin m eşhur kavline göre, kadın, çocuğuna
süt anne buluncaya kadar recmedilmez.-^Süt anne bulam azsa sütten kesinceye ka
dar anne recmedilmez.
14) Zâninin tevbesi, hadd-i şer’î ’yi ondan kaldırmaz.
15) Recmedilen kimseye cenâze namazı kılınıp kılıhmayacağı ihtilâflıdır. A h
m ed İbnu Hanbel \e im a m M alik'e göre, müslûm anlarm reisine ve fazilet sahibi
6. c il t RESÛLULLAH'IN HADD T A T İK ETTİKLERİ KİMSELER 239
رأ؛ ﻣ ﺬ. ]اﺋﺖ:J u ا ؛٠٠ ^ ^ ر ض ' اﻟﺘﻪ ﺀئ٠١ ' 'ﺑﻦ٠ “ وﻋﻦ ﺀﺑﺮاذ٣ | sl
ﺫ ﺧﺬﺃ٠ ﺃﺻﺈ:ﺗﺎﺭﺳﻮﻕ ﺍﻟﺘﻪ, ﺓﺍﻟﺜﺎ،ﻟﺆﯪ١ ﻳ ﺶ ﻣﺊ. ﻑ٠ ﺅ. ﻟﺘﻪ. ﻳﻴﺴﻦ ﻧﺴﻮق
،ش ﻳﻴﺎ:أ٤إدا وﺻﺖ٤، أﺧﺴﻨﺈﻗﻔﺎ.':ذال٤ود؛ا ۵١ ﺋﻒ١دﺀ٠ ﻏﻮ٤ةﺑﺊ
ﻗﺎق، ثﺀ ﺻ ﻮ' ﻫﺎ، رﺟﺘﻖ.'ئﺀ أر' ﻳﺨﺎ، أ ر ﻳﻴﺎ ﻗﺘﺪ ت ﻫ ﺎ ﻫﺎﺛﻘﺎ٤ﻗﺘﻖ
ﺋﺌﺘﺬذ٠ت رﺑﻪ ﻟ ﺆ ﺋ ﺌ ﺘ ﺚ ﻳ ﺬ٠ ﺋﻤﺬﻗﺎب٠: . ؟ ة ﻧ ﺎ ل٠زﺋﺚ.. زأذ1ه jj ﻏﺰ؛,'
> ﺳﻴﺎ إﻟﻲ٠ق ؤﻳﻨ ﺚ أﻧﻐﺰ ﻣﺬ 'أذ ﻟﺠﺎﻧﺚ ﺋﻎ٤' ؤ،ﺑﻜﺜﻠﻢ٠ةة ذز٤ﻣﺬ أﺋﻖ اذﺗﺪ
.أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺨﺴﺊ إ ﻻ اﺑﺨﺎرى. . ز ﻳ ﻞ
' . 3. (16.7)- îmrân ط ﻻ I Husayn (radıyallahu anh) anlatıyor: iiR esû M îâ (aley-
hissalâtu vesse!âm)’a Cuheyneli, zinadan hamile kalmış bir kadın geldi ve..
E yA llah'ın Resûlü! ben birhaddcurm ii işledim, cezasını bana tatb ik e ؛.'
dedi. Resûluliab (aleyhissalâtu ,'vesselam) da kadının velisini çağırıp:
240 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI ٥٠ CİLT
AÇIKLAMA:
1- H adiste'geçen birkısım hususlar daha önceki hadislerde açıklandı. Burada
dikkatimizi ؟eken'husus, ResUlullah (aleyhissalâtu ves.selâm)’m , kadının velisi-
n'e yaptığı tenbihtir:.“ B u n a iyi m uam elede b u lu n u n ’.’ . M uhtem elen, velisi ka-
dına “ Ailemize ar getirdin, yüz karası, 0İ d u n ’,vs. şeklindeki sözleri ve başkaca
davranışlarıyla eziyet vermekte idi. Durumu anlayan ResUIullah bundan vazgeç-
- m elerini'em retm iştir. '
2- Elbisenin baglanması.'taşlama sırasında vücudum Çün-
'kü, ölüm anında, kişi m aruz kalacağı ızdırabın şevkiyle, üstünü başını yolabilir,
'açılan kısımları'na ilgisiz kalabilir. Bu sebeple, cum hur, kadının oturrhuş halde
taşlaninası, erkeğin de,ayakta taşlanması gereğine hükmetmiştir. İslâmî espiri,
hiçbir surette kadının av.ret yerlerinin açılma şçnâetini hoş karşılam az,'bu m e se -,
lede kayidsız kalamaz. Hülasa ulem â oturarak taşlanmasını tesettürün muhafaza-
SI İçin en uygun tarz kabul etmiştir.
8, (1433) ؛Ebu Dâvud, H u d u d 2 5 ١(445) ؛Nesâî, K udâ،21,' (8, 240, 241) ؛ibnu
M â c e H u d ٥d 7, (2 5 4 9 ).]'
AÇIKLAMA:
1" Burada, bedevinin Hz. Peygamber (aleyhissalâiu vesse!âm)’e yemin vere-
rek söze başlaması, Resûlullah’a'olan itimadsızlıgından değildir. Arap örfiinde
yemin vererek söz etm ek, talebde bulunmak cari bir adettir. Zam an zaınan ha-
dişlerde rastlanır. Açıklamalar buna daha ziyade bedevilerin, henüz fazla incel-
memiş kimselerin.başvurduğunu ifade ,etmektedir. Nitekim'dalla fakih yani ilim
ve anlayışça daha ileri olduğu belirtilen ikinci, şahıs Resûlullah’a yemin verme-
miştir. Rivayette geçen اﻗﺔ ﺑﺌﺔ (ondan daha anlayışlı,'bilgill) tabiriyle belki de,
bügünün 'tabiriyle,' “ daha kültürlü” “ daha nazik” .denm ek iste'nmiştir.
2- Rivayetten anlaşıldığı üzere' İşçinin- baibası, oğlunu zinânın cezasından fid-
ye ödeyerek kurtaracağını, 'zina ile ortaya çıka ٠
n hukuki durtimun, mağdur' koca
ile oğlan tarafı. ilgilendiren bir husus ol'düğunu zannetmiş, ve derhal kocanın mem-
nun, kaldığı maddi bir- meblağ ödeyerek sulh..olmuştur.
Ancak, Resfılullah (aleyhisSalâtu vesselâm )’ın da İrşad buyurduğu üzere, zina
vak’asının değerlendirilmesi bu .çerçevede kalmamaktadır. Bir yönü ile beşeri hu-
kuku ilgilendirse -bile bir yönü ile de Hutaitaıllah’a girmektedir. Meselenin, mücrim
tarafla mağdur tarafın -mutabık kalacaklan bir foraiilde çözüme bağlanması.murn-
kün değildir. Bu davanın, .konuyu ilgilendiren nasslarla âyet ve hadislerle hükme
bağlanması gerekmektedir. ResUlullah, babanın, kocaya fidye olarak verdiği ko-
yun ve develeri iade etmiş, z'inaya adi karışan kadının -itiraf etmesi halinde- rec-
medilmesini söylemiştir, oglahın celdeye mahkum edilmesi bekârlığı sebebiyledir.
3- Re.cm ile ilgili ayet Ku'r’-ân-ı Kerim ’de yer almadıgına göre,-rivayette ge-
.çen K i؛a5u//a/ı،tabirinden maksad K ur’ân ٣ı Kerim degil, “A //ah ’ın Aökraö” dür,
- .bir bakıma A llah'm yazısı demektir.
4- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesse!âm)’in burada: “ E y U neys, b u zatin
h am m ın a g؛t, eğer-zinayj itira f ederse 'recm et, gel!” demesi ve ikrart dört ke-
re tekrar ettirmeyi tenbih etmemesi, bazı alimlerin dikkatini çekm iştir. Onlar bu
rivayete dayanarak: “ Zinanın', itiraf yolu ﺛﻤﺪla sUbUtunda iti-rafm dörta-yrı meclis'te
'dört ke.re tekrarı gerekm ez, bi.r kerecik itira-f da'.yeterlidir” demişlerdir, im am
Mâlik ve Şafiî bu görüştedir. HanefîIerle Hanbelilerin bir başka hadisi esas ala-
rak dört ayrı ikrarla- zinanın sübût bulacağına- hükm ettiklerini daha önce belirt-
miştik (1605. -hadis).-
6. c ilt RESÛLULLAHIN HADD TATBİK EŞTİKLERİ KASELER 243
5- Alimler bir başka noktaya da dikkat ؟ekmişlerdir: Zina haddi, iddia ve it-
hamla degil, bilakis itiraf.ve beyyine ile sûb ٥t bulur, kesinlik kazanır, öyleyse
ResUlullah niçin ü n eys'i hemen recm vazifesiyle göndermiştir?
Bunun cevabmi şöyle verirler: üneys, kadına, hakkındaki İthamı haber vere-
cektir.-Kadın bunu ya ,reddedip hadd-i kazf talebinde bulunacak yahut'da kabul
'edip', suçunu itiraf edecektir. Nitekim'iddiayı kabul ederek recm'Cezasını çekmiştir.
6٠h a d ist e n Ç I K İ L A N BAZI H Ü K İL E R
1) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam) zam inında başkalarından'da'fetvâ
sorulm uştur.'Öyle ise,'b ir âlim, kendinden daha'bUyük bir kimsenin, bulunduğu
yerde fetva verebilir'.
2) Fâsid antlaşma rnerdUddur. Böyle bir andaşm a ile mala temellük edilemez,
iadesi gerekir.
3) § er’î haddler fidye -ile değiştirilemez.
4) Muhsan (evli) kimseye ٣ecm-veceWe.cezası beraberce uygulanmaz, sadece
recm uygulanır. ,
5) Şafiî mezhebine göre., bekâr zaniye celde cezası-ile birlikte sürgün' cezası
da verilir. İmam -1 Â ’zam'a göre sürgün cezası verilmez. '
H er hal' u kârdâ ١
^,hu ,hadiseler, H z.A li (radıyallahu-anh)’nin K ur’ân-'ı Kerim ’in
inceliklerini kavramada H z.O m er ve Hz.Osman gibi Ashab-I -Güzin'in diğer bü-
yükleri arasınd ؛nasıl imtiyazlı ve üstün bir yer tuttuğunu göstermesi bakimin-
d an da ayrı bir ehemmiyet taşır.
AÇIKLAMA:
1 - Burada zikri geçen k a d m ^ ü i e ٤ü 7 -H e ]iıd ı> y e ’dir. Zina suçuylaHz.Aİ/’ye
getirilmiştir. H z. AH (radıyallahu.anh) çoçuğunu doğurması İçin geri çevirmiş,
so'nra ona kadın akrabalarından en yakın olanını getirtip çocuğu teslim etmiş ve
kadını recmetmiştir.
2.- Bazı rivayetlerde H z.A irn in , durumu tavzih İçin birkısım sualler sorduğu,
nu görmekteyiz: -
Belki de erkek seni zinaya zorlam ıştır?”
“-H a y ır ! ”
Sen uyurken, (rızan olmadan) sana gelm iştir?”
: ‘- H a y ı r ! ”
Kocan düşmanlarımızdan biridir?”
“-H a y ır ! ”
Bu cevaplardan sonra H z.A li (radıyallâu â ) kadının hapsedilmesini emret-
ti. Doğum yapınca bir perşem be günü çıkarttı, yu zd e yn ek vurdurdu. Sonra ؛ek-
rar hapse gönderdi. Cuma günü bir çukur kazdınp taşlattı” .
3- Burada H z.A li (radıyallahu anh)’nin kadına önce celde, sonra recm tatbik
ettigi görülmektedir. (Jbeyibnu K a ’b (radıyallahu anh)’m da bu görüşte olduğu
rivayet' edilmiştir. H azim rnin kaydına göre ١Ahmed, îshâk, Dâvud -1 Zahiri ve
İbn u l-M ü n zit’in muhsan. olan Zaniye,, önce celde sonra recm tatbik edileceğine
hükmetmişlerdir. Cum hur ise iki hadd'in birleştirilemeyeseğine hükmetmiştir.
Bu gom şA hm edİbnu HanbeVden de rivayet edilmiştir. Cum hur bu görüşe M a'-
ız ’le ilgili.hadisi delil yapar ve bunun, hem celde hem de recm ifode eden Ubâde
hadisini neshettigini söyl ؟r.'1^5âde hadisi' şöyl.edir;.اﻗﺴﺢ' ﳉﻠﺪ'^ﻗﺆﺅﺍﻟﺬﳉﱂ٩أﻟﺠﺐ
“ ﺅﺍﻻًﺓﺯ ﺑﺎﺋﻴﺮ ﳉﻠﺪ ﺟﺎﻧﺄ زاﻗﺶD ul dulla zina y a p a rsa yüz sopa ve recm , b e.
k ^ r b e k â rla zina y a k a rsa yüz sopa ve sü rg ü n cezası uygulanır»’. (Bu hadis
M üslim ’de gelm iştir.)
S i Ş B S Û lU L L A H lN H A D D T A İF T TiK LERİK İM SEİ 247
م م‘ ) ئ ﻇﻮى ﻓﺎ'ﺧﺬ ئ اذو ﻗ ﺬ ١ﻵ ﻳ ﺬ ﻋ ﻒ ذش أر ا .۵ﻗﯫذى؟ ﻗﺎﺗﻮا:
ﻧﻴ ﺊ ﻗﻔﺎق ٤ذﺗﺬ ﯮﺋﺬ ذ٠ا;ا؛ ﻵ اق١س ٤ ،أذاذ ﻧ ﻴ ﻦ آ ﻏﺬ ﻓﻰ ; ٠؛ ﻳﻦ ذش
ﻧ ﺎ ﺋ ﻨ ﺜ ﻮ ا ﺗ ﻨ ﺆ ا ٠ﺷ ﻠ ﺬ ةئ 4م ،ﺳﺎ ن ؤ .ﺧﻠﻢ ﺻ ﺎ ت ﺣ ﺮ ﺋ ﺠ ﻰ ; اص\ ﺣﺒﻠ ﺊ ٤ ،د ﻏﺘ ﺔ ،
AÇIKLAMA: ١
Su hadis, yahudilerin kitaplarındaki,zina ile ilgili recm hUkmUnden kaçmak
maksadıyla Resûlullah'(aleyhissalâtu v esselâ^)’a müracaat ediçlerini'göstermek.
tedir. Ancak, Resûlullah (aleyhissalâtu. vesselâm) niyetlerini az-çok sezmiş ola-
cak ki. .sorularına cevap vermede istical, gosternıem iştir. Hattâ rivayetten, zina
ile ilgil'i İslâmî hükmün henüz vahyedilmedigi de. anlaşılm adadır. Nitekim bâzı
şarihler, Hz. Peygamber (aleyhissalâtuvesselâm )’in, re c m iilk d e fa b u h ad isd e^
gOrüldügû iizere, yahudilere tatbik, ettiğini, müslümanlara tatbik edilen recm vak’-
alarının bundan sonra cereyan ettiğini söylemişlerdir.
2- Hadiste geçen Beyt-İ yahudilerin 0 tedrisatta bulundukları.binadır.
Bir nevi' kültür merkezi ve dılUp. dunı'munda .bir toplanma yeri olduğu anlaşıl-
m aktadır."Niha^e’de.midras İçin: “ (Yahudilerin), kitaplarım (halka), ders verip
öğreten kim se” açıklaması kaydedilir.. A yrıca,,bu'kelim enin “ fedrisa ؛yapuk-
/a r ] y e r ’ , “ ؛e،/risa ؛ina/ 2a i/i” , “ m edrese” mânâsına da kullamidığına dikkatçe-
ker ve m i^âl bâbının mekân İçin kullanılmasının garib oldu'gunu belirtir.
3- ,Hadis metninde, tecbiye üzerine yapılan açıklam a , ط ﻻ H a c e fe göre Z l -
r i ’ye ait bir derctir. N i b â y d sunduğu açıklamaya göre tecbiye, bir. merkebin
üzerine, birinin sırtı diğerinin Sirtına bakacak şeki!de..iki kişinin binmesidir. Tec-
biye’nin, cebhe (=yûz). kelimesinden' alındığı tahm in edilmiştir.
4- Rivayette geçen genç, başka rivayetlerde gelen sarahate göre A b d u lM ibâ
BU Selâm'ĞiT. Yani, Hz. Peygam ber (aleyhissalâtu vesselâm )’ ؛gördüğü, zaman:
“ Bu simada yalan yoktur” diyerek mfislüman.olan gen خbir yahudi 'âli.mi.
5- §u halde A b d u lM İbttu Selâmdın açıklamasma gGre, recm hükm ünün ya-
hudiler arasında tatbikattan kaldırılışı, ٠adaletin, mevki, ve itibar sahiplerine "tat-
.bik edilmek istenmeyişinden kaynaklanm adadır. 'Resûlullah (aleyhissalâttı
vesselâm), 'muhtelif hadislerinde İçtimâi felâketlerin, medeni yıkunlarm hep bu-
radan kaynaklandığım, yani kanunların gözde ve güçlü insanlara tatbik eddme-
yip avaından plan zayıflara tatbik edilmesinden,ileri geldiğini söyler ve adaletin
tatbikinde hiç bir kayırm aya yer verilmemesinde ısrar eder. B ir seferinde çok
itibarlı bir kadının, hırsızlık sebebiyle kolunun kesflmesine hükmedilince, kadını,
kurtarm ak.için şefaatte bulunanları şiddetle tevbih ve reddetmiş: “ ABah’ın hu-,
d u d u n d a m ı şefaa، ؟î oluyorsunuz ؟A llah’a kasem 0İsun.,'-M uhanuned’h ı kızı
F a tu n a h ırsızlık yapsaydı m utlaka, elini k eserd h n ” demiştir.
'6- Âyet-i kerim e, ,revra،’؛n H z . M u s a l sonra gelmiş bulunan peygamber^'
İCT İçin de ahkâmı tatbik a lile n şeriat kitabi olduğunu belirtmektedir.
250 K U T U B -I SITTE M U H TA S A R I . ٥ ٠ C İL T .
.Âyet-i kerimede, T evrat) tatbik eden İsrail peygam berlerinin “ Kendisini (Al-
,lah'a) teslim etmiş olanlar“ 'yani miislıimanlar olarak tavsif e d iI ^ ş olm alan, müs-
!Umanlara teşrif ve yahudilere ta’rizdir. Çünkü onların peygam berleri de,' Allah
indinde'makbul, yegane din olan İslâm dinini uygulam ışlardır. Kendileri ise sahsi
değişiklikler yaparak, tahriflerde bulunarak bu asıldan yani İslâm ’dan uzaklaş-
m ışlardır, recm meselesindeki tahrifatlarında oldugu gib'i...
ResUlullah, tıp'kı önceki İsrail peygamberleri .gibi recmi-aynen tatbik ederek,
onlardan biri olmaktadır. Şu hald'e, yahudilikle mUslümanlık arasında hal-i ha-
Zirda bir'fark var ise de bu fark, yahudilerin tahrifatından„ileri gelmekte, oniarın
-A llah'ın em irlerine uymuş bulunan peygamberlerin- seviyesinde fork bulunma-'
maktadır.
]أن اﺗﻴﺮة ﺟﺎﺀوا إر رﺳﻮﻟﻲ: ﻋﻤﺮ رﺿﻰ اﻟﺘﻪ اﻋﺒﻤﺎ. وﻋﻦ اﺑ ﻦ- ٩ İ|
ؤوا ﻟﺔ ﴽ ئ ا;*ه ﻳﺊ٠د٠İ| ^ ١
و ن٠ ﻗﻘﺎﻟﻲ ﺗ ﻬ ﻢ ﺀ خ| ت ﻣﺎ ﺛ ﺠ ﺪ،ةﻟﻢ وزﺟﻼ زﺋﻘﺎ٠
Kaldır elini!'’ dedi. A d m elini çekti, orada recm ayeti mevcut idi.
Bunun üzerine:
ﺗﻤﻮجMukammed, Abdullâ doğru söyledi, Tevrat’ta recm ayeti mevcut-
turl” .dediler. ResUlullab (aleyhissalâto-'vesselâm) derhal o iki zaninin recmedil-
mesihi emretti ve recmedildiler.
ibnu ömer (radıyalMu anh) der ki: ”Erkeğin, ardan taşlara karşı korum â
İçin, kadının özerine eğildiğini gördüm”. [S u h arî, H udud 37, .24, C enâiz 61,.
M enâkıb 26, T efsir, Â l-i im ra n 6 , i ’tisâ n i'1 6 , T evhid 5 1 ؛M ü slim , H udud 26,
(1699) ؛M u v atta, H'udud 1 ,'(2 ,8 1 9 ) ؛T irm izl, 'Hudud 10 ؛Ebu D â y u d , H udud 26,
'(444'6, 4 4 ب9 ). ذ
٨ ؟.IKL٨ M ٨ :
.1- H adiste geçen rezil etm ekten m aksad, önceki”hadiste zikredildigi üzere, za-
nilerin'yüzünü köm ürle kararttıktan so n ra b ir m erkebe Sirt Sirta g elecek şekilde
bindirip so k ak lard a'd o laştırıp te şh ir'e tm e k tir.
2- H adis, yahudilerin T e v ra t’ta olm ayan şeyi ona nisbet ettik lerin i, T ev ra t’a'
''dJiyanarak î^ala'n söj^lemekten’'.çe.kinmediklerini g ö s t e r e n e d i r .
3- E u rivayet, kişinin m uhsan .sayılm ası İçin mUslüman olması'nın şart olm adı-
'gını ifede eder. N itekim Şafî’î v e Abdullah ibnu Hanbel bu gö rü şted irler.
^ ^ ^ r 'v e . H a n e d l e z i n . b üyük çoğunluğu kişiyi m uhsan addetm ek İçin m üslû-
m an olm ayı şart k o şarlar v e.d erler ki: -Bu hadiste ResUlullah İslâm ’a g ö re değil,.
T ev rat’a göre hükm etm iştir. A ncak, ‘.‘T e v ra t’ta m uhsan olm ayana recm v a rd ır”
diyenler isabet eh n ezler, zira, Taberânî’âe Hz.Bbu Hûreyreiden g elen b ir riva-
yet. T e v r a t’ta k i r e c m a y e tin d e n b a h -se d e rk e n ş ö y le d em 'ek ted ir: آﻟﺌ ﺨ ﺼ ﻦ
...U ؟j ﻋ ﻴ ﺘ ﺎ ﺍ'ﻫﺔ **Muhsan vemuhsane olan erkek
ي ﻫﻘﺎﻧ ﺚ3 ؤ ا ﻟ ﺌ ﺨ ﻌ ﻜ ﺈ ادا,
vekadmzina edecek olurlar, buda beyyine d e ispatlamrsa herikiside recmedi-
'lirler..Kadın hamile ise.'çocUğu doguruncaya kadar mühlet tanınır”.
4" Rivayet-, ehl-i .zim m etin b irb irin e şahidliginin kabul edileceğine 'd e lild ir.,
5-' H âkim , güv en ilir duramdaki" -tek bir-tercU m anla iktifa edebilir.'
,
Ü Ç 'Ü N C Ü B A B
A Ç IK L A M A :
Livâta yapanlara .tatbik edilecek hadd 'hususunda âlimler farklı görüşler ileri
sürmüştür: .
^a^î'T'nin (ki görüşünden daha zâhir.olanına göre "ki Ebu ^usu^yeTmam Mu-
hammed de bu gö'rüştedir-,failin haddi, zina haddidir. Yani muhsan ise recmed'i-
lir, muhsan değilse yüz'sopa vurulur. Mef’ûle ise'^aÂ’f ’ye göre, Ruhsan da ois'a
gayr-1 muhsan da.'ölsa, kadın da olsa, erkek de. olsa yüz sopa ve b'i.r yıl sürgün
cezası verilir.
İmam Mâlik ve Ahmed ibnu Hanbel başta., diger bir kısım۴âlimlere göre, lûtî-
nin cezası recmed'ilmektir, muhsan da olsa gayr-1 muhsan,. da fa'rketmez.
imam Şâfi’rnin ikinci bir göriişü, sadedinde olduğumuz .hadisin zâhirine.uy-
gun'olarak fâilin de mef’ûlütt-de^öldürülrnesidir.
Ö ldürülüş.tarzı hususunda: “ . pis.İŞİ yaptıkları e.v tepelerine y ık ılır” diyen-
ler olm uştur, “ Uçurum dan, atılarak öldürU lür” diyenler de olmuştUr.
ؤأة ي ﺑ ﺮ،ﻗﺔﺗﺎ. ﻏﺌﺔ أﻟﺨﺰ۵ ﻟﻠﻪ ﻋﻨﻪ زأف ﺀاﻗﴼ رﺿﻰ ا1 وﻋﻔﻪ رﺿﻰ- ٢ .
A ÇIKLA M A :
Bu hadis, kadınlara arka uzvundan temas etmenin haram olduğuna delâlet eder'.
Esâsen Kur’ân-1 Kerim, (،Kadınlarm ız tarlalarm ızdjr,.tarlalarınıza (ön tara-
.'fa) nasıl ,isterseniz öyle varın( ”؛Bakara.223) mealindeki âyeti ile ekime.elve-
r§؛li cinsi uzva teması İrşad'etmiştir. Birçok ,hadiste Resûluliah sarih bir ifade
ile arka uzuvdan teması. şiddetle yasaklamıştır. Müteakip had'is bu .rivayetlerden
ﺯ. cilt LÛTİLİK.VE HAYVANA TEMASIN HADDİ 255
ﺪ ﺣ ﺔ ﺠ ﻴ ﺘ ا ﺗ. ﺗﺄﻳﻰ ى أﺋﻦ ﺶ ﻋ ﺲ ﺷ ] ﻗﺎوت،أﻳ ﻀﴼ ﻋﻔﻪ. ا٠ و ﻟ ﻪ ].
7. (1620)- yine ط ﻻ
Abbas(radıyallahuanhümâ) anlatıyor: iiR esûluH (aley-
hissalatu vesselâm): “ Kim bir hayvana temas ederse onu öldürün, hayvani-
. da beraber öldürün” buhurdu.” . ط ﻻ “Hayvanin günahı ne, (o niçin
öldürülsün?) diye sorulmuştur, şü cevabi verdi: “(Bu hususta Resûlullah*tan bir
şey işitmedim). Tahminimce eti yenmesin veya ondan istifade edilmesin diyedir.
Zira ona, bu muamele yapılmıştır’}. [Ebu Dâvud, Hud.ud 3.0, (4464) ؛Tirmizî,
Hudud23 ٠ (1454).إ
Ebu Dâvud ve Tirmizî’de §u rivayet de gelmiştir: ‘*Hayvana temas edene bir
hadd takdir edilmemiştir”.
AÇIKLAM A :
AÇIKLAMA:
1- H z .A îş e (radıyallahu anhâ) kendisine y apılan iftiradan beraetini ifade eden
vahyi Özür kelim esiyle, ifade ediyor: “ iftirad an b e r i o ldu ğu m u ifa d e eden a y e t,
v a h iy g e ld iğ i za m a n ” d e m e y ip , “ ö zrü m İn diği z a m a n ” d iy o r . T e r c iim e y ik a s te -
dilen m anâya g ö ^ yaptık.
2- H z. işe)e iftira (ifk) hadisesini 715 num aralı hadiste bütün teferruatıyla ,
.anlattığım ız İçin oraya m üracaatı tavşiye ed iyor, burada .tekrar anlatm ıyoruz.
ﺗﺰر١.ﻳﻖ ﻣﺨﻲ٠ ]ﺟﺘﻞ ﻏﺘﻦ: ﻷه ﻋﻨﻪ ﻗﺎو١رض, ادى. أف اﻟﺰذ. “ وﻏﻦ٢ .
.ى ﺧﺎر: ﻧﻬﺚ' ﻣﺨﺪ ﻟﻠﻪ:د١ ﻗﺎو و اؤئ. أ ﻧ ﻴ ﻦ٤ر ﺿ ﻬ ﺊ ﻣﺨﺪاىؤ
، زاﻟﻬﻘﺎة، ؤ ﯪ ذ ﺑﻦ ﻏﯫذ،ﺑﺊ اﻧﺤﺘﺎب٠أةزرث ﻏﺘﺰ,:ةﻗﺎق,ﺑﻦ ﻧﻴﻬﺘﻦ ﻏﺬإإﻟﯫ٠
... أرﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚ.ﺑﺒﻬﻆ٠وﺗﻠﻢ ﺟﺰأ ﻧﺘﺎ زأﻧﺚ أﺧﺪأ ﺟﻠﺪ ﻣﺨﺪا ف ؤ ؛ أﻏﺰ ﻣﺬ أذ
6. cilt KAZF (İFTİRA) HADDİ 257
A Ç IK L A M A :
Zürkânîder kî: “ Bu rivayet, selefin iftira İçin seksen sopa hükm ünü h ü r kim -
seiere tatbik ettiklerine delildir. S e le fi' buna, sevkeden şu âyet-i kerim edir:
ﻳ ﺬ ا ﺳ ﺎ ب, ؛; ﺋ ﻬ ﻦ ﺑ ﻬﺌ ﻒ ﻗﺎ ﻋ ﺮ أ ﺷ ﺌ ﺖ.C a riy e le re , m u h s a n o la n k a d ın la ra
te r e ttü p e d e n a z a b m y a rıs ı v a r d ı r ” buyurm aktadır.
AÇIKLAMA:
'ﺣﺪ٠ر ؤا ﻛﺎق٠ و، (')آذ ﺟﻤﺪه وس أذش ﻣﺬ ﺳﻲ.ﻓﻰ وﺳﻮو
]ﻣﻐﻴﻒ دا ص
6. c il t HADD-1 sirkat 261
و ا ﻻ ﻣ ﺤ ﺎ ز ﻣﻤﺎ ﻳﺤﺎذر اﻹﻓﺎف٠ و، ﻓ ﻌ ﻞ ﻣﻦ ا ﻻ ﺟﺘﻴﺎ ن. , و٠ و. وﻓ ﺢ ا ض،.٠ ﺑ ﻤ ﺮ ا د. ( اض١)
٤ ﴽ و ﺀ د م- ض. ﺗﻜ ﻮ ت٠ ص ا ﻛ ﺮ » ا وةغ-:ﺛﻢ ﻓﺎﺀ. ،( واﻟﺤﺎﺀ،.ﺀﻏﻊ اﻟﺞ, واﻟﺠﺤﻌﺔذ، ل ا > ب
.س ﻣﻄﺪس ﻻ<ق٠وﻟ ﻜ ﻦ ﺀ ، د- ' واﻟﺮ س،٠أو ﺿﺮ اﻟﺠﻠﺪ. وﺗﻐﻠﻖ
262 KÖTÜB-İ SİTTE m Uh TASARI Ö.'CİLT
ﻧﻖ ﺍﺫﺫ: ﺅﻗﺎﻕ رﺳﻮﻟﺔ' ﺍﻟﺘﻪ ﺍ:ﻋﻴﻪ ﻗﺎل, ﻭﻋﻦ ﺍﻑ رﻳﺮة رﺿﻰ ﺍﻻًﻩ٠٣ I
:أﻷﻏﺘﻬﻦ, ﻗﺎﺫ. ﻗﻤﻌﺘﻊ ﻳﺪه٠ وﻳﺘ ﺮ ؤ ا ض، ﻗ ﻤ ﻪ ﻳﻖ؛, ذ ه۵ ا ﻳﺘﻮق دﺗﺎوق١
6٠ c il t HADD-1 sirkat 263
AÇIKLAMA:
'!-'Rivayette, hırsız yakalanmış ve suçunu'itiraf da etmiş olmasına ragmen, ؟al-
dıgı eşya fiilen gOriilmediği i؟in,'ResölUUah (aleyhissalâtu vesselâm)١a “ ^almadım"
dese hadden kurtulma şansı mevcuttur.' Bu sebeple’, Hz., Peygamber, adam'ı had-
'de maruz kalmaktan kurtarmak maksadıyla,'“ Se٠١in,çaldığını zannetmiyorum.»
diyerek telki'Ude bulunur. Ancak.adam, telki.de dinin bu meseledeki'espirisini
bilmediği İçin ger؟egi itiraftan ayrılmıyor.
2" Alimler,' bu'hadisten hareketle, mücrime onu hadden kurtaracak telkinin
caiz olduğu hükmünü çıkarmışlardır.
3- Hadisten, anlasılan diğer bir,.husuS','!iîücriıne, tevbe 'etmesini söJﻟﻢIenıe gere^
ği. O, bu sOzti dinleyerek istiğfarda 'bulunacak olurSa, Allah'tan mağfireti İçin
dua edilecektir.
ئ٠ﺳ ﻲ ص ﺑ ﻖ ﻧﺎ ﺩ ﺃﺫ اﻟﺘﻪ ﻧﺆ ﺋﻠﻢ١ ؤ، اﻧ ﺨ ﻦ-ﻏﻲ. ﻫﻠﻢ ا ﻟ ﻐ ﺘ ﻌ ﻦ أﻗﺎ ﯮا٠ب
.[ا٠٠ﻳﻲ ]ﻋﺮ ﺃﻧﺴﻖ ﺟﺎﺯﺍﻗﻴﺎ'ﺅﺛﻴﺨﺬ؛ ﺋﺄﺗﻦ اﻟﺒ ﺪ: زاد ا ﺑﺎﺋ ﻰ.ا
yarak iâreten aîmıç, sonra satıp parasınj temellük etmek istemiş. Ancakj.'bu İha-
neti açığa ؟ıkartılarak Resülullah (aieyhissalâtu vesseJâm),١a götürülmüştür ,
Resüluhah hadde hükmedince kadını kurtarmak isteyenier, 'ResûİulJah.nezdinde
şefaati m pteter birisini aramışlar, Resûlullah’ın ؟okca sevgi ve takdirlerine, mazhar
Üsâme (radıyallahu'anh)’yi'uygun,bulup göndermişlerdir.
üsâme maksadım ifode edince, Hz. Peygamber,öylesine'öfltelenir ki, vech-i
mübarekleri renklenir.
2- Rivayetler, sonradan kadının samimiyetle tevbe edip, İslâm’ı tam yaşadığı-'
nı, ,evlenip aile-kurduğunu belirtir.'Hz.Aı^e: “Bu İşten sonra bana gelir, ben de
onun hacetini R e s û k lM ’a intikal ettirmede aracı olurdum’.’ der.
'3- Bazı ,rivayetler, kadının âriyet olarak aldığı zinetleri sattığı, bu yüzden eli-
nin kesildiği ifade, edilir. Bir kısım âlimler,, bundan hareketle, emaneten alman
'eşya,, değerce nisap mikterında İs'e, 'inkârı halinde elinin kesileCegini söylemiş-
tir. Ahmed ibnu Hanbel ve isbak ibnu Râhuye bu. görüştedir. Fakat Medine ve
Küfe ulemâsı' ile cumhur' ve Şâfiîler: “ Emaneten alman malin İnkân ile el kesilmez”
'derler. Nevevj bu görüşü te’yiden. şu açıklamayı yapar': -“ Hadi's kadının' elinin,
hırsızlığı sebebiyle, kesildiğini ifade eder.'Em âneten'alıplnkar, bu.ayn bir du-
.rumdur. Rivayette bunun da zikri, kadını tavsif .ve tarif etmek içindir, elinin o
yüzden kesildigirii belirtmek İçin'değildir. Nitekim rivâyetin bazı vecihlerinde:
“Kadın hırsulık etti ve elibırsızlıksebebiylekesildi“ diye sarih olarak ifede edilir.
Binaenaleyh rivayetleri te’lif etmek İçin bu rivayeti de-nazar-ı dikkate almak ge-
rekir, çünkü anlatılan hâdise,.ayni.hadisedir.”
Bu rivayetten'alimler şu hükmü çıkarmışlardır: Hududa' giren bi'r suç işlenir,'
bu da imama (veya naibi, kadı gibi resmi makamlara), ulaşırsa'bunu örtbas ettir-,
mek, ,affettirmek İçin yapılacak herçeşit.teşebbüs haramdır. Ama resmiyete inti-
kai etmeden yapılırsa caizdir.
Hadd dışında kal'an-suçlar İçin şefaat her zaman ve şartlarda Caizdir.
ihtiyaç sahib ؛. oJjnak kaydıyJa, eteğine alm aksjan,- sadece yiyene b ir
şey gerekraez". [Tirmizî, Büyü 54 ,,( 1289) ؛,Ebû Dâvud, Hudûd 12, (4390); Nesâî
Sâ٢؛k 11-12 , (8,84-86 ).)
Ebu ,Dâ^ud ve 'Nesâî’de §u ziyâde .mevcuttur: “ Kim ağaçtan beraberinde
meyve götürürse, aldjğmm bedelini'iki katjyia borçlanır ve ayrıca ceza da
çeker. Kim de k urutm a yerine^ getirilmiş olan meyveden, bir geyler çalar ve
.bunun m iktarı'da. b ir kalkanın değerine ulaşırsa kolunun kesilmesi gereki'r
.Kim de bu m iktardan az çalarsa, aldı'gı m iktarın .iki^ misli bOrç öder, ve a y n c a
..’«ceza çeker
Nesâî’de §u ziyade vardır: '“ M eradan ،alm an koyun İçin el' kesilmez. Eğer
bu hayvan- ağılda idiyse kalkan değerinde olanı İçin el kesilir ,
.'A iıj ب _ر١ ن ك٠ ﻛﺠﻊ3 ا?ر٠٥٠ ﻉ٠ ﺫﺏe > ٠ ( ا>ﺳﺖ.٢>
أو دﻳﻌﺎر ، درا٠> أو، رواﻳﺔ ﺳ ﺮ ﻣﺪ ى- أو ' ر ه دﻳﻌﺎر ﻛ ﺎ ورذ ل4 ( ﺛ ﻊ ^ د را ﻫﻢ٣ )
. ل رواﻳﺔ ﻷ د دا ود٠ﻛ ﺎ ﺟﺎ
268 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. cilt
٨ Ç!KL٨ MA:
l'- M uhtaç kişinin, a ç lığ ın ıg id e m ıe k içi'n yiyecek m iktarda m eyve'alm ası mü-.'
bahtır.
a) M eyve toplanıp işlenm e m ahalline konm adan önce alınm ıştır, bu' durum da
' b orçlanm a ve ceza v ardır.
18) K e se r , burma ağacının ortasından çıkan y e n ileb ilir b ir y a ğ m addesi, b ir burm a ifrazatı, ki burma özü diye
tercümeyi uygun bulduk.
6. c il t HADD-İSİRKAT 269
ﻵ ﻗﺰع ﻓﻰ: | j ﺳﻮل اﻟﻠﻪ٠ل ال٠] :ةأل ف اﻟﻠﻪ رﺿﻰ و ص ﺟﺄﻳ ﺮ ٧ .
. د ا و ب اﻟﻤﺒﻮب١ ا ش ﺀ اﻣﺨﺘﻠﺲ.٠ﺋﺔ٠»ؤاﻟﻔﺈﻻ
7 (1630)-jHz.Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: “JResuJuiİah ( â y h is s it u ves-
selaıh) buyurdular ki: “ H urm a özü İçin, ağacın başındaki meyve ؟؛in, dağda
otlayan (ağıla girmemiş) koyun i ؟in ,'ih ân et edilen em ânet İçin, yağm alan؛-
lan ,؟ ؛in, kapıp kaçırılan İçin'el, kesilmez” . (Rezîn ilavesidir.]
A Ç IK L A M A :
.Rezîn’den'kaydedilen bu rivayet lâfzan olmasa da mânen Kütüb-i Sitte’de yer
'alil.. 'Nitekim ilk kısmında' tçmas edilen hurma özö, ağacın başındaki meyve, dağda
otlayan koyunla ilgili'hUkUm Onceki'hadiste geçti.- Geri kalan kışımla ilgili'ola-:
TâkHz.Câbîr (radıyallahu anh)١de_n Tlrmizl ve Nesâî’de gelen.bir rivayet şöyle:
ى ﺣﺎﺋﺰ وﻷ ﺛ ﺺ زﻻ' ﺛﺨﻬﺐ ﺋ ﻊ٤“ ﺑ ﻰ ﺀH âine , yağmacıya , kaçırana el
kesme 'y oktur ”.
i n i , Îb m l-H û m a m ş ö y le iâ eder: ‘‘Kendisine İtimâd edilerek ariyet ve-
ya, emanet yoluyla verilen bir mala el koyarak zayi 0 İduğuıi.u iddia eden veya
bu malin 'kendisine âriyet veya emânet ol’arak. intikal etmiş olduğunu İnkâr eden
.kimsedir. Haini;“ -Mal sahibine hayırhah gOriinerek malm.1 gizlice alan kimse’'
diye de tarif etmişlerdir.
Miintehib : Göz göre göre alan, yağmalayan kidıseye denir.
Muhtelis ... Bu da, bir mali el çabukluğu ile,.evden veya' sahibinin elinden ka-
fip a»an demektir. '
Mutarnzı, el-^^ug٢ib٠d e lh ؛ı7ası.٠“ Bir şeyi âşikâre yani açı-kt'an açığa sUr'atle
almak” diye, tarif eder, kapmak kelimesiyle ifade edilir. Dolayısıyla mubtelis'e',,
de.kapkın diyebiliriz,.ancak kapkm tabirimiz, bu mânâda dilimize ıstılahlaşmış
değildir.
NevevîfMüslimŞerhrnde-bahsinbidayetiâdebelirttiğhmzûzere-Kadıİyâz[
dan şu açıklamayı'iktibas eder:-Allahu ZUlcelal hazretleri el-kesme cezasını sa
270 KÜTÜB-İ SlTTE MUHTASARI 6. c il t
dece hırsjz İçin vaCib blm ıştır. Kapma, ydğma, gasb gibi diğer merdud amellere,
el kesme hükmii.koymamıçtır.. Çünkü bunlar,'hırsızlığa nisbetle nadirattandır..
Ayrıca, devlet makamlarm'a müracaatla bunların geri alınması'nı tal'eb etme im-
kânı da vardır,'hırsızlığın aksine bunlar İçin beyyine (ispatlayıcı delil) İkâme et-
mek de kolaydır. Bu sebeplerle .hırsızlığı daha büyük'bil. suç kıldı, çok ağı'r bir,
ceza takdir etti, tâ ki onu men ettnede, ona tevessülden caydıımada daha-Oıüessir
olunsun” .
AÇIKLAMA:
Muhaddisler, bu hadisin, senette yer alan M us’ab İbnu Sâhit sebebiyle zayıf
olduğunu belirtirler. Esaseh şeriatte hırsızlık sebebiyle ölüm cezası yoktur. Tîbî
merhum hadisin zayıflığı meselesine girmeden, mâkul bir açıklamasını yapar.
Kütüb-i Sitte hadislerini zaa’fı sebebiyle reddetmektense, makul açıklamasını yap
manın daha faydalı olacağı inancındayız. Bu sebeple, Tîbî’nm yorumunu kayde
diyoruz: “ Herifin kuyuya atılması, hakaret ve alçaklığı sebebiyle öldünilmüş
olduğuna delil olur. Çünkü, davranışı hiçbir surette müslümana yakışmaz. Bü
yük günah iî tikab etse bile mücrimin hürmeti korunur ve namazı kılınır, hususen
hadd tatbik edilip günahından temizlenmesinden sonra. Mamafih bu adamın ir-
tidâd etmiş olması, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m, buna vakıf olmuş bu
lunması da muhtemeldir. Nitekim irtidâd etmiş olan Ureynelilere de böyle şiddetli
davranmış ve hatta müsleye yer vermişti. Herifin, kesimden sonra öldürülmeyi
gerektiren (küfür ve isyan dolu) sözler sarfetmiş olması da muhtemeldir” .
Hattâbî der ki: ‘‘Ben,kişinin ne kadar tekrar etse bile hırsızlığı sebebiyle kanı
nı mübah addeden tek bir fakih görmedim. Ancak/mâm M â/ik.in mezhebinde
denir ki, yeryüzünde fesad çıkaranların teczi yerinde imâmın içtihad yetkisi var
dır, dilerse hadd’de ziyadede bulunabilir, öldürülmesini uygun gördüğü takdirde
öldürtebilir. Bu nokta-i nazardan, hadiste durumu beyan edilen ve ölümüne hük
medilen hırsız, yeryüzünde fesad çıkaranlardan biri telâkki edilmiş olabilir. Bu
hususu te’yid eden karine, Resûlullaiı (aleyhissalâtu vesseiâm)’m hırsız için, bi
rinci gelişinde: ‘؛Ö îd ü rü iîr. demiş olmasıdır. Demek ki, adam fesadıyla meş
hur birisi idi. Değilse ilk gelişinde “ öldürünr^ diye emir verm ezdi...”
272 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI. 6 cilt
imam Şâü’î: ‘.‘Bu ve başka hadiste geçen, (dördüncü seferde) öMünne hükmö
mensûhtur. Bu hususta ulemâ arasında bildiğim kadarıyla ihtilâf mevcut .değildir’؛
der.
Bazı çârihler: “ §ayet hadis sahihse,'bu tatbikat, Allah’ın vahyi ile. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesse!âm)’a has .bir.fiil kab.ul edilmelidir” demiştir.
Hülâsa hadisle ilgili bu ve. başka bir.kısım y.rum lar, hadisin ulemânın ittifakla
benimsediği hükmeuymayan.bir muhtevâ taşıması ,sebebiyle yapılmıştır: Hiçbir
alim, hırsızlık sebebiyle ölüme hükmetmemiştir.
إذا اﻟﺘﻪ.رﺳﻮل :ﻗﻪ ﻋﻔﻪ ﻗﺎل. ﻫﺮﻳﺮة رﺿﻰa وﻋﻦ ؟- ٩ | و
٠([; أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود واﺑﻠ ﻰ١)ﺳﺰق اﻛﻨﻦ ﻳ ﺘ ﻮ ؛ ؤﻧﺰ ﺑﺲ
ﺀاﻟﺌﺲ« اﻟﻐﺼﻒ 'ﻣﻦ ﻛﻞ ﺛﻲﺀ..
.ص وﻟﻮ ﺻ ﻦ
.6. cilt HA.D-I sirkat 273
-yapmıştı. Bunu Sa ’îd ibnu 7 - i s ’a gOndererek elini kesmesini istedi.'5a id: i ‘Ka
çak kölenin hırsızlığı sebebiyle, eli kesilmez”,,diye bu İşten imtina etti. Abdullah
ﻻ طÖmer (radıyallahu anhümâ): ‘‘Bu.hükmü hangi kitapta bulmuşsun?١'١-diye
٧e e li kesildi” . rek kesilmesini emretti
-öm eribnu Abdilazizln de hırsızlık yapan kölCnin elini kestirdiği ,rivayet edil
miştir. i m Malik, İmam ŞâG lve fiıkahanın.kâhir ekseriyeti böyle hükmetmiştir,
A Ç IK LA M A :
Töhmetdunjmundahapsetraekdinimizdecaizdir.Şâıihlertöhmet üzerine,Hz.
Peygamber .(aieyhissalâtu ٧esseiâm)’in bazılarjm hapsettiğini kaydederJer.'
Ebu Davud, ri٧avetin sonuna açıklayıcı mahiyette şu notu ekler: “N u ’n i n (ra-
dıyallahu anh), onları bu söziiyle korbtnıuştur. (Hadis, ithama mâruz k â n kim-
'senin) su ؟u itiraf etmedikçe dovülemeyeceğini ifade eder”.
Sindî)Q göre, Ebû Dâvud hazretleri, bu açıklayıcı notla, hırsızlık suçuyla itti-,
ham edilenleri dövmenin helâl olmayacağına‘isaret etmiş olmaktadır.Çün^, Nu*-
mân ibnu Beşîr: “ Onlar,! dövmek caiz olsaydı, İ t h ı edilen suçun ispatlanmaması
halinde, kısas-olarak sizin de dövülmeniz gerekirdi'' mânâsında ifadede bulun-
muştur.'
Hülâsa, fiıkaha bu hadisten, hırsızın konuşturulması İçin döV-Ulemiyeceği, an-
cak hapsedilebilecegi hükmünü çıkarmıştır.
:ﻫﻤﺎل I ﻟﻠﻪ١ ذ ﻏﺎﻳ ﻰ ر ﺳﻮﻟﻪ3 :ال٤ 'ﺀﺗﻪ.'ذ ذ ر ض اﻟﻠﻪ ل ~ وﻋﻦ١ ١' pEİ
أؤ' ﻗﺎل< ﺋﻬﺒﺰ، ﻳﺎﻟﻬﺔو١ ﻏﻐﺌﻠﺚ:ل1٠ﻟﻼ ورﺳﻮﻻ؟١ازاى٠٤ ١؛ أؤ ذ۶ ﻟﺌﻖ وزﺳﻮﻟﻦ ؟١.
ﺛﻘﺬ: ﻹﺋﺬ دﺗ ﺰ ﻏﺰ,.,ﻏﻌﺎ اﺗﺶ٤ ﻟﻤﻐﺬا أ ﺧﺬ ﻣﻦ ﻧﺜ ﺐ إ'ﻟﻰ ٠]ﻗﻞ.
أﺧﺮﺟﻪ اﺑﻮ'داود.'
٠ د. . وﺻﻊ'ةﺑﺮ٠:أاع٤ ر ﺣﺶ٤أن اﻟﻤﻮت ةك, اﻟﻘﺒﺮ؛ واﻟﻤﺮاد٠ا ا ﻛ ﺊ
11. (1634)- Hz.Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor; ‘4(Bir gün) Resûlüllâ
(aleyhissalâln vesseiâm) beni çağırarak:
insanlara (kitleler halinde) ölüm gelip, ev, yani kabir köle mukabi-
linde temin, edilince ha.lin ne olacak?” buyurdu ...en'..
“ ذAllah ve Resulü bilir -veya A lM ve Resulü benim İçin neyi (uygun bu-
lup)seçerlerseoolur-” diyecevapverdim. Resûlullah (âyhissalâtu vesseiâm):
Sana sabır tavsiye ederim -veya sabret-’» buyurdu. ”
Hammâd der ki: i'Nebbâş'ın (yani mezarları açarak kefenleri çalanlann) eli
6. cilt h a dd i SIR^^T 275
ض ﺑﻦ ﻋﻮف رﺿﻰ اﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ ﻗﺎوت ]ﻫﺎل رﺳﻮل اﻟﺔ٠ اﻟﺮ. وض ﻳ ﺪ- ١٢ .
.[اﻻف ي ﺀﴽي ﺻﺎﺣﺐ ﺗﺮغ ادا ﻷI
A Ç IK L A M A ;
Hırsıza hadd tatbik edilince çalmış olduğu mal aynıyla bulunmuş ise alınır.
Bulunamadı ise, hadd icrasından sonra terkedilir. Artık tazmin de ettirilmez. İmam-ı
Âzam bu hadisle amel etmiştir.
Cumhur, hadisin mürsel oluşundan hareketle amele elverişli bulmaz. Nitekim
mürsd hadis bazı fakihler nazarında hüccettir, bazıları nazarında değildir. İmam
Âzam nazarında mürsel hadis hüccettir. İmam Âzam'ın görüşüne katılmayanlar
“ müslümanın malı ismete sahiptir ve bu sabittir” derler.
.أﺧﺮﺟﻬﻤﺎ اﻟﺸﺎش
ﻣﻦ
ﻷ ﻋ ﺔ: غ: يﻳ ﺘ ﻦ ﻣﺎﻟﻪ إ دا و ﺟﺪه
ه ا و ا وﺑ ﻞﺣ ﻮ أ
“ Kişi ( ؟alman) m almı aymyla bulursa onu alm a hakkm a.sahiptir. Müşte-
ri, ,ödediği -parayı satandan (hırsızdan) .geri a lır” .
Hattâbı gasbedilen, ؟alman, kapıp kaçırılan vs. malların hep'bu hükme tabi
0 İ,duğunu belirtir.
6. c ilt HADD-1 sirkat m
٨Ç !KL٨٨^-٨:
'1- Ebu Dâvud’daki rivayet, hadisin vürûd sebebini de göstermektedir: ‘‘Biz,
denizde BUsr ﻻ طErtât İ_le-beraberdik. Misdar adında bir hırsız getirildi, bir de-
.ve ؟almıştı. Busr: “Ben Resûlullah (aleyhissalatu v esselk yın : “ Gazve 'sıra-
Sinda eller kesilmez” dediğini işittim ’ﺀdedi. Eğer bu rivayet olmasaydı hırsızın
elini kesecektik ’[
.2-. cGrüldüğü gibi, bazı riyayetlerde “ gazvede” , bazı rivayetlerde “ seferde”
denmektedir. §ârih!er seferden de maksad gazve seferi, yani askerî seZer kaste-
-'dilmiştir-derler.
3- Gazve sırasında el kes'menin yasaklanması, Mücrimin düşman-tarafına'ka ؟-
ma korkusuna dayanmaktadır.- Bu sebeple sefer dönüşü kesilmesi uygun göröl-
müştür.
Evzâ’î, 'bu hükmün sâdece hır’sızlık haddine has olmayıp, ayni mânayı taşıyan'
zina haddi, kazf haddi vş.,’ye de şamil olduğunu, söylemiştir. Ancak cumhUrun-
göriişü bunun hilâfınadır: Haddler 'hazerde 'de seferde ,de uygulanmalıdır.
A Iiyyu l Karî, Türbûştrnin: '^‘Belki de Bvzaı, kolu kesilenin fitneye düşerek
dar-1 harbe ge۶ecegi ihtiıTıalini düşündü veya, emir gazveye giderken hırsızın elinin
kesilmesi. dUşmanakargıgücü zay'ıflatır ve bir fayda da sağlamaz diye değerlen-
direrek, o^unun'dönme.zamanına'kadar tehirini'U.j'.ın g'ördü” dediğini kaydCder.
Kadı fyaz.٠“ ResûlUllah (aleyhissalâtu vesselâm) bu yasakla, ganimetten' ؟ala-,
nın elinin kesilmesini, yasaklamayı'arzu etmiş olabilir” diyere.k meseleye bir başka
buud getirmiştir..
Cumhurun göriişü Ubâde (radıyallahu anh).١nin şu rivayetine dayanır:
.
ﻳﲇ أﺋﻪ٠ ﺗﺎ ﺋ ﻰ ﻭ٠ س:ﻧﻲ٤ي٠ ]أن ذ:ﺀﺗﻪ- وﺿﻰ ﺍﻟﺘﻪ. / JÜİ ~ ﻭﺹ١٠ İ
H Â İN E D İR ?
Kuı-’ân-ı Kerim’de İçki ve.uyuçtu'rucularla ilgili yasak dile getirilirken, mün-
hasıran, belli bir maddeye has. olan bir kelime değil, daha ziyade,'insanda belli
bir '^hal.'e sebebiyet veren bir maddenin ismi kullanılmıçtır. BOylece yasak, mün-
hasıran muayyen bir madde İçin degil, söylediğimiz “hâl”i hâsıl eden bütün mad-
deler İçin gelmiş olmaktadır.
SOzkonusU “ /ıâ7” aklin Örtö7mes7’dir. Oyle İsç'yasak aklin örtülmesine sebep
olan bütün maddeler' içindir. Kur.’ân-ı Kerim’in bu maksadla Yıllandığı kelime
hamr’dır. Hamr, lü'gat .olarak, bir çeyi örtmek manasına gelen .bir kökten .türe-'
miştir. Arapçada şahitlikten kaçarak gördüğünü gizlemek, utanmak, örtmek, ör-
tü,, kapak gibi pekçok kelime ayni kökten gelir. Kelime ayette şöyle ge^er:'
“ Ey îm ân edenler, HA M R (î ؟kl), k u m ar, (tapm m aya mahsus) dklM taş;
la r, ,fal okları ancak şeytânın amelinden h ire r m u rd a rd ır, . n u n i ؟în bunlar-
dan kaçınınız ki m uradınıza eresiniz. Şeytan, h am rd a ve kum arda ancak
aranıza düşmanlık ve kin düşürm ek, sizi Allah’ı anmaktan-ve nam azdan ali-
koym ak.'ister. A rtık siz (hepiniz) vazgeçtiniz değil.m i?” (Maide 90-93).
Hz.. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Kur’ân’da geçen hamr kelimesinin
belirttiğimiz şekilde anlaşılması, eksi ؛veya yanlış te’vil ve yorumlarla gayesin-
den s'aptırılmaması İçin, ﺣﺌ ﺰf j t J t '“ Akh örtüp sarhoşluk veren herşey,
K u r’ân-ı K erim ’de'yasaklanm ış,olan'ham r’d ır” buyurmuştur.
Bu nebevi İrşad gözönü'ne alınınca- şeytanların ortaya atıp' câhillerin aldandık-
-İarı: “ Kur’ân şarabı haram etraiştir, rakıyı, birayı haram etmemiştir” ve'ya ‘‘şa-
rap iç'mek rakı içmekten daha büyük 'günâhtır, çünkü Kur’ân’da'şarap İ'smen
zikredilmiş, rakı zikredilmemlştir” gibi sözlerin ne'kadar yanlış ve hakikatten
uzak oldukları anlaşılır.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), hamr konusunda ileri' sUriilecek baş-
kaca nıugalataları önlemek İçin çeşitli uyarmalarda da bulunmuşttjr:'
280 KUTUB I SITTE MUHTASARI 6. cilt
AÇIKLAMA:
Hamr içenlere verilecek ceza hususu biraz münakaşalıdır. Resûlullah (aley-
hissâlâtu vesselâm) ve Hz.Ebû Bekr (radıyallahu anh) zamanlarmda kırk kadar
darbe imiş, Hz. Ömer zamamnda bu hal bir müddet devam etmiş ise de bilahare
tedricen artırılarak 80 darbeye kadar çıkarılmıştır, Hz.Ö m er’in artırmasının se
bebi, gittikçe artan refah sebebiyle içki istihlâkinin fazlalaşması, Hz. Peygamber
zamanmdaki haddin küçük görülerek kaale alınmamasıdır. Halkın verimli arazi
lere gidip, bağ bahçe işlerini geliştirdiği, bu sebeple içenlerin çoğaldığı ve hattâ
Halid İbnu Ve/id’in bu mevzuda mektup yazdığı belirtilir. Hz.Ömer, bunun üze
rine yasağın daha müessir olabilmesi için, müeyyidenin ağırlaştırılmasını uygun
görür. Hatta -müteakip rivayetlerde görüleceği üzerem yüce Halife (radıyallahu
anh) meseleyi istişare konusu yapar. Muhacir„ Ensar ve Ashabm fikirlerini alır.
. Aburrahman İbnu Avf: Kur.ân’da zikri geçen hadd’lerin en hafifi olan 80 darbe-
. yi tavsiye eder. H z.Ali (radıyallahu anh) de bu neticeye ulaşan bir görüş ortaya
koyar: ..Bir kimse şarap içerse sarhoş olur, sarhoş olan hezeyanda (saçmalama)
bulunur. Hezeyan yapan iftira da atar, iftiramn cezası Kur’ân’da 80 sopadır” der.
Hz. Ömer içki için 80 sopada karar kılar. Ashap bunu bilicma benimser. Resû-
lullalr (aleyhissalâtu vesselâm)’ın:
..Benim sünnetime ve bendra w n ra da Hulefâ-i Râşidin’in sünnetine sanlm ”
hadisini esas alan İslâm ulemâsı, bu meselede Hz. Ömer zamanındaki icmayı esas
almıştır.
Aynî, değişen şartlara göre Hz. Ömer'in hadd-i hamn artırdığını belirttikten
sonra: . 'Eğer Ömer bu zamana yetişseydi, muasırlarımız için onun iki misline
hükmederdi” der.
Kamçı !؛e vurmayı caiz gOrenler, kam çım , sopa ile kamış arası kalınlıkta ol-
masını şart koşarlar.. Hurma dalı ve benzeri şeyleri tecviz edenler, bunlann yaş.
kuru'arası ve mUtedil olmasını şart koşarlar.
Vururken de'ne çok'şiddetli, ne de çok hafif'Olmayıp vasat olması., vuran kim-
senin-elini-başıpdan daha yukarı kaldırmaması şart koşulmuştur. Kamçıya karşı'
.ola.nlar, “ kamçı ile vurulurken ölüm olursa vurana diyet gerekir” demişlerdir.
ﻻ طHacer vurtilacak cisimle ilgili'ihtilâf hakkında şu açıklamayı yapar: “ Mü-
tçahhirundan bazıları orta-bir yol tutarak: “ Mûtemerrid yani İçkide ısrarlı olan-
larakamçı,٠za5^ıflaravem.iitemerridotaaj۶^ a r a d u ^ ^ n a g ö r e e l b i s e ٠ k ^ e ^ ,.
,veya ayakkabılar kullanılır” demiştir. Uygunu da budur...
ﺑﻰ ﺣﺊ ﻟﺘﺬ ئ 'اﺷﯫز١ل( ]أئ ﻏﺘﻦ وس،— وﻋﻦ ﺛﻮر ﻳﻦ زﻳﺪ اﻟﺪ ٢-
وأدا، ﺛﺘﺎﻳﻬﻦ ﺟﺌﺪة ةإﺋﺬ'إذا ﺛﺮب ﺳﻜﻦ. أزى أذ ﺋﺠﻠﻤﺊ:ةاق ﻟﺬ ﻋﻖ٤ ، ﻛ ﺮ1
رﺿﻰ اﻟﺘﻦ ﻋﺌﻪ ﻗﺘﺎﻧﺠﻦ ﺧﺌﺪة ﻓﻰ ﺣﺪ.ﺅﻯ ﻗﻴﺘﻦ ﻏﺘﺰ١ وادا ﺧﺬﻯ،.ﺳﻜﻦ ﺋﺬﻯ
.ﻣﺎﻟﻚ- أﺧﺮﺟﻪ.اﻟﺨﯯﺀ
-2 .
ilD -S ev rİb m Z ey d e d -D n îâ tıyo r: "
İçin uygulanması gereken haddin miktan hususunda (ashabla) istişarede bulun-
d u . H ı A I i ( r a d ı y a l I â â ) r ‘SeksensQpavurulmasııuüygungöıüyonım*fdedL
ÇünkükişiJçincesâoşolur,iSarhoşoluncahezeyanaduşer(saçm aIarlheze-
yanadûştumûiûiraatar - -
t a k . etti” . [Muvatta Eşribe 2
آ2 ﺗﺔ2 ذa f ) İçki î ç e â r İçin haddi 80 sopa
, ) ( ' 5 ’
Kamçı ile vurmayı caiz gOrenler, kamçının supa ile kamış arası kalınlıkta .1-
masını §art k.şarlar.. Hurma dalı ve benzeri şeyleri tecviz edenler, bunlar'ın yaş:
kuru'arası ve mUtedil .İmasını şart kcşariar.
Vururken de'ne çok şiddetli, ne de çok hafif olmayıp vasat olması., vuran kim-
senin'elini'başıpdan daha yukarı kaldırmaması şart koşulmuştur. Kamçıya karşı
olaplar, “ kamçı ile vurulurken OlUm olursa vurana diyet gerekir” demişlerdir.
ÂnuHaceı-vurulacak cisimle ilgili^ihtilâf hakkında şu açıklamayı yapar: “ Mü-^
teahhirundanbazılarıortabir,yol'tutarak:‘‘Mütem^
larakamçi’.zayıflara ve mUteraerrid Olmayanlara d u m ^
,veya ayakkabılar kullanılır” demiştir. Uygunu da budur” .'
» ر5 و، ﺃﺯﺧﻦ. ﻟﱵ١' ]ﺟﻠﻦ ﻝ; ﻝ:ﻗﺎﻝ ﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ١ ﺭ ﺽ ﻭ وﻋﻦ
داود ا وأر٠ﺀ[• أﺧﻬﺮﺟﻪ ط٠ و ﻛ ﻞ، ؤﻏﺘﻦ ﻣﺘﺎﻓﻦ،ﺟﺬذ:أذ. p .
4. ( 1 6 4 2 ) - .(radıyallahu anh) ,anlatıyor: *4 İçki haddi İçin, Resûlüllâ
(âybissdlâtu vesselam) brk, Hz.Ebu Bekr brk, Hz. Ömer (radıyalMu aâ û -
mâ) seksen sopa v u â k . Hepsi de sünneâ. (Bu bana daha hoş geliyor)”. [Miis-
lim, Hudud 38, (1702); Ebu Davudf Hudud 36, (4480, 4481).]
1643) .) و- ibnu Ömer (radjyallahu anhömâ) anJatjyor:' ‘*Resûluüâ (âyhis~
salatu vesselâm) buyurdularki: “Kim (jsraria) İçki İçerse dördüncü sefere ka-
dar kamçdaym? sonra (devam ederee) öldürün” . [Ebu Dâvud, Hudud 37,
(4482); TIrmIzî, Hudud 15, (1444).]
Ebu Dâvud’un, Kabîsa ﻻ طZiieyb (radıyallahu anh)’den yaptığı bir rivayette
şöyle denmiştir:-“ÂesâluWaft (aleyhissâlâtu vesselâm)*a, şarap içmiş bir adam
getirildi. Hemen celdeyapıldı, sonra te ta r getirildi, yine celde yapıldi, sonra
tekrar getirildi, yineceldeyapıldı, sonra tekrar getirildiyine celdeyapıldı ve ol-
durme kaldınldı. Artık, ölüm eezası bir ruhsat o k â kaldırılmıştı, r
AÇIKLAMA : '
Bu rivayet farklı şekillerde gelmiştir Hepsi de ilk uçte ceza olarâ d a yâ at-
mayi, dördüncü seferde öldürmeyi emreder. Tirmizl’nin Bubarl’deu'kaydettigi
bir açıklamaya gore, bu emir, iç k iy â ğ m m konduğu bidayete aittir.' Sonradan,
neshedilmiştir. C u â u r bu görüştedir. Birkimse, iç k iy u â d e n öldürülmez, dör-
düncû değil onuncu kere içmiş olsa bile.
Yine Tirm izVâ, jbel kışımnda açâdığm a göre, bu hadisle amel eden tek
f â çıkmamıştır. Dolayısiyle, bu hadisle amel etmeme hususunda icmi hasıl
olmuştur. Bazı alimler: “Hadis, hükmüyle amel edilmemesiyle hasıl olan icma
ile mensuhtur ” demiştir.
Yîneîîrmîzt, İçkisebebiyle'-kimseninöldürülmeyeceğini te’yid'edenrivayet-
le٠ n'şunukaydeder.. .‘AMaü٠toüa§ka«ah olmadjğ^^
man kişimn kanışü i i ç â p dışında helâl obnaz: Cana can kısas, dulzâni,
d iâ d en donen”.
Bazıâlimler:tUBuhadis,gerçeköldürmeyideğilşiddâdövmeyikastediyor’*
demiştir.
ﻻﻻﻻﺀ da belirtelim ki, mûteahhirinden bazılan, ﻻهh a i l e amei edilmesi ge-
rektiğini söylemiştir. Suyûtî ve Sindi bunlardandır. Suyûtî, Tlrmlzl’ye yaptığı
H âşiye’de,.dördüncüde .öldürmeyi ifade eden ondan fazla s i ve sarih rivayet
kaydeder., Mçnsuh 'oldugunu 'söyleyenler.müteber bir delil' gösterememişlerdir.
ﻟﻢ'ةﻗﺈر'وﻟﻢ ﻳﺤﺪه ﺑﻌﺪد ﻣﺨﺼﻮص.ﻳﻪ وﻛﺴﺮ ﺛﺎﻧﻴﻪ, ﺑﻀﻢ أو،ﻟﻢ ﻳﻤﻎ٠ وﻣﻌﻨﻰ.'
6. (1644)- ﻻ « ظ (radıyallahu'anhümâ) anlatıyor: uResuIuIM (aleyhis-
salâtu vesselâm) hamr hususunda kesin bir hadd takdir etmedi. Bir adam içmiş,
sarhoş olmuşrn. Caddede yalpa yaparken kendisine rastlandı. Adaım hemen tu-
m pResûlulM (aleyhissalitu vesselkyagetirmekiçinhareketegeçtiler. Adam,
Abbâs(radıyallâuâ)*mevwinhizasınagelinceboşampkaçtı veAbbas'ın evine
girerek ona iltica etti. Durum ResûlulM (aleyhissâtu v e s s e k y a â t û m ı ş t ı ,
göldü ve. “ Yan ؛٠ , bunJarj (kaçma, girme ve. atica) yaptj nu?” dedi. Hakkm-
da herhangi bir emir vermedi”. [Ebu Dâvud. Hudud 36, (447۶).]
AÇIKLAMA:
Hattabi, ResUlullah .(aleyhissaJâttı vesselâm)’ın bu sarhoş karşısındaki tavnn-
dan, haddu’l-hamr’ın haddler içerisinde en hafifi olduğuna deia bulur. Ancak Har-
tabi şu ihtimal üzerinde de durur: o zâtın Hz.Abbas (radıyallahu anh)’m evine
girmesiyle ona dokunulmamış olmas'ı, bu zâtın İkrân 'veyaâdil kimselerin şeha-
detiyle suçunun sUbut bulmaması sebebiyledir. Mümkündür.ki, sokakta h'erhan-
gi-bir sebeple yalpa yaptığını gOrenler bunu sarhoşluktan yaptı zannettüer.
ResUlullah (aleyhissalâuı vesselâm)', sarhoşluk gOrmedi ve bu yüzden onu terket".
ti, hadd vurmadı-’-’.
٠
ﻫﺔ،ﴽﺣﺪ >ق س
٠ﻏتﺎ أ٠ ﺀاداد'د
ﺀ وا را د ﺑﻪ..ادد .... اﻟﻮ!ﺳﻊ
ﺀ٠ﻣﴼت اﻟﺠﺪت - ٠٠٠،' ئ
...ﻧ ﺞ؛ ’ اﻟ ﻤ ﺮ..ا.. (-١)
ﻏﺌﺬ زﺑﻬﺘﺔ'ئ أﺳﺔ ﻳﻰ۵٠ ]>ب ﻏﺘﺰ رض: Juﻳﺐ٠ وض'ﺑﻦ ال- ٩, I
. [ ذب'ﺑﻨﺪ؛ ﻧ ﺒ ﺄ٤ ﻷ أ:ﻗﺎ'ل'ﻏﺘﺰ٤ ،ةﺗﻬﺬ ﻓ ﻨ ﺢ،ا'ﻟﻐﺮ إ ز ﻏﻬﺬ
. ..أرﺟﻪ اﺑﺎﻟﻰ
9. (1647)- S a ld ib n u ’l-Müseyyeb (rahimehumullah) anlatıyor: “Hz.Ömer(m~
dıyalM u a ıi), İçki sebebiyle RebVa ibnu ü m eyyeyi Hayber*e sürdü. Oradan
kaçıp E e r i y u s ’a giderek hıristiyanlığa geçti. H z.öm er ( r a d ı y â â anh) bu
hâdise üzerine: ‘'Bundan böyle hiçbir mûslümanı sürmeyeceğim” dedi. fNesâî,
E şribe47, (8, 319).1
AÇIKLAMA:
Aslında hududa giren sûrgön cezası sâdece zinada vardır, İçki hatidinde sür-
gün cezası yoktur, imam, ta’zîr selâhiyetine dayanarak,.hu çeşit cezalar verebi-
lir. §u halde Hz. Ömer, sürgün cezasr vermeyeceğim demekle haddin-miktarmda
kısitttı.yaplmş 0 İmuy0 r , ‘‘ilave olarak verdiğim sürgüm
demiş oluyor.
٠ ٠ .
وك\ب،!’ ك\ن ﺋﻠﺌﺖ ﺋﺄرأi j ﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ ]أذ١ وﻣﻦ ﻋﻤﺮ رﺿﻰ- ١٠ BI
و،ﺑﺈ1 اﻟﻴﺮ٠ ةو.ﻗﺬ ﺟﻨﺪ ن رﺳﻮو !ﻟﺘﻪ1 وك، أﻣﺨﺎذﴽ. . رﺳﺮو اﻟﻨﻪ.ﻳﺼﺠﻠﺊ
ﻗﺎو.،^ ' ﯪ أﻏﺬ ﻣﺎ ﻳﻮش،ﻳﻖ ﻣﻦ اﻟﺬزر^اﻟﺘﺜﻠﻢ اﻟﻨﻪ٠
'ﻗﺎد'ز،أﺋﺬ ﺑﻪ ﻗﻴﻴﻦ٤ذﻣﺄ٤5ا
288 KUTUD-I SITTE M lT A S A R I ,6. c il t
AÇIKLAM A :
Yeri gelmişken, Bu/kM ’nin bir açıklamasını kaydedelim: Ona göre, yatağa
davet ettiği karısı imtina edecek olursa, koca, şahsen beddua edebilir. Çünkü ha
diste, böylesi kadınlara, sabah oluncaya kadar nieleklerin lanet ettiği belirtilmiş
tir. Bazıları: “ Burda lanet okuyan melektir, insanlar melekleri kendine örnek
yapamaz..” gibi mülahazalarla bu meselede tevakkufu ihtiyar edenlere: “ Me
lekler ma’sumdur, masumlar örnek alınabilir” diye cevap vererek, BulkM'yi te’yid
edenler olmuştur.
iç k i v e id e o l o j i
VEYA
SİNEĞİ KARTALA HÂKİM KILAN SİLAH
B ir sin ek b ir kartsh salladı vurdu y e r e
Yalan d eğ il g erçek tir ben d e gördüm tozunu.
Yunus Emre
Batı, alkolün ne derece güçlü bir silah olduğunu geçmiş asırlarda keşfetmiştir.
Öylesine güçlü ki, en ileri ateşli silahlar bile ona yetişememektedir.
Fethedilen Amerika kıtasmda Kızılderililerin mukavemeti içki ile kınimış, Afrika
ve Okyanus adalarında birçok yerli kavimlerin nesilleri ve isimleri yeryüzün
den içki ile silinmiştir. Kendi kitaplarmdan okuduğumuza göre, Batılı sömürge
ciler, fethettikleri topraklardaki yerli ahaliye, bedava denecek derecede ucuz ve
bol miktarda içki vererek, onlan önce sarhoş, sonra da alkolik etmişlerdir. Bun
dan sonraki vetireyi anlamak zor değil:
Herkesi saran alkol iptilâsı... Ve **zevkinden başka birşey düşünmeyen” in
sanlar yığını veya sürüsü...
Bu hâle gelmiş bir halka artık cemaat veya cemiyet denemez. Zira insaolan
birbirine bağlayarak onlardan bir cemiyet meydana getiren şey, aralarında yaşa
yan mânevi bağlar, içtimâi değerlerdir: Din ve insanlık duygusu, âile ve akraba
lık endişesi, şeref, haysiyet ve vatan hissi gibi. Bunları kaybeden insanlar artık
yığındır, sürüdür, cemiyet değil.
AvrupalI fiilen keşfetmiştir ki zevkinden başka düşüncesi kalmayan alkolik
lerde bu hisler küİliyen kaybolmakta... neticede âileler çözülmekte ve dağılmak
ta, doğum korkunç şekilde düşmekte... mevçut nüfus da çeşitli hastalıklann da
araya girmesiyle hızla eriyip, gitmekte.
Ve batı istilâsına mukavemet, sıfrra inüncer olmakta...
Bundan kolay, bundan kârlı istilâ yolu olur mu?
Bu, silahsız, kansız, kavgasız istilâ metodunun keşfi, atomun keşfinden daha
ehemmiyetli olmaz ım?
Nitekim İngiltere, 19. asırda bu yolla koca Ç i. kıtasını istilâya kalkmış, daha
da müessir olabilmek için alkollü içkileri de yeterli bulmayarak, afyon başta ol
mak üzere uyuşturuculara başvurmuş. Hindistan’dan istihsal ettiği afyonu zorla
Çin’e satmaya kalkmış... Çin buna niukavemet edince de, satışı zorla gerçekleş
292 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. c il t
19) Aslında içki ve uyuşturucuların fitneciler tarafından kullanılışı tarih boyunca görülmüştür. Meşhur Alamut
kalesini, fethedilmez şekilde tahkim ederek, orada yetiştirdiği fedaileriyle, Selçuklular döneminde ortalığı dehşete
sokan Haşan Sabbâh’ın ،silahı da içki ve.uyuşturucular olmuştur. Fedailerinin, uyuştuiiucularla nasıl hazırlandı
ğı kitaplarda teferruatlı olarak açıklanır.
i 980 öncesi anarşi hâdiselerinde cesaret şurubu, cesaret hapı gibi adlar altında bu maddelerin ne kadar yay
gın şekilde kullanıldığını gazetelerden, resmî beyanatlardan ibretle tâkip etmiştik.
6. c il t HADD’UL-HAMR 293
Üçüncü dünya ülkelerinde, Batı istilâ siyâsetinin nüfûzu ve kontrolü altına dü
şen bir çok çevrelerde bugün hâlâ, terfî ve terakkinin, yeni ünvanlar iktisâbmm
tavizsiz şartlarından biri içki içmektir. İçki içmeyenler o muhitlere alınmazlar.
Ferdler, çeşitli vesilelerle yapılan içkili merasimlerde sıkça imtihandan geçirilir
ler. Bunlar, zâhirde mâsum bir anma, bir karşılama veya uğurlama merasimidir,
bir yıldönümüdür, normal bir toplantıdır. Gerçekte ise, içkiye alıştırma ve içme
yenleri tesbit ameliyesidir. içmeyenlerin belli safhalardan sonra yeni terfiler al-
mâlan hiç mümkün değildir. Çünkü kilit noktalarına yerleştirilmiş, memleketin
âli menfaatlerine hükmeden satılmış-aldatılmışlar içkiye zebun olmayanları iste
dikleri gibi kullanamazlar. Çünkü içki içmeyenler, “ irtica” , “ çağdışı” ve ben
zeri kelimelerle ifâde edilen Avrupa menfaatlerine zıt değerler taşıyor demektir,
yerli değerlere bağlı, millî menfaatleri ön plana alabilecek demektir. Bu ise Av
rupa menfaatlerinin hükümranlığım haleldar eden bir durumdur. Buna göz yu-
mulamaz, müsâmaha edilemez. Öyle ise yükselmek isteyen, üst makamlara
liyakatini (!) yâni millî ve mahallî menfaat ve değerleri, -gösterilen basit bir menfaat
karşılığında- bir çırpıda tekmelemeye müheyyal olduğunu isbatlamalıdır. Öyle
ise yükselmek isteyenler bu isbatm en müessir, en mukni ve mücerreb delili olan
içkiperestlik dinine intisab etmelidir; çünkü içkiye alışanlar potansiyel olarak;
mübtelâ olanlar da fiilî olarak zevklerinden başka bir şey düşünmeyen robot-
insanlardır.
Rus halkı, Sovyet İçtimaî hayatına intibak edebilmek için alkol almanın zaru
retine öylesine inandırılmıştır ki, âileler çocuklarını, daha ilkokul çağında iken
alkole alıştırmaktadırlar. Bunun niçinini anlamakta bir sağlık bakanının 1980’de
sarfettiği şu söz bize yardımcı olur: *‘Alkoliklerin sayısında artma olduğunu is-
tatistikerin göstermesi bizi sevindirir. ”
٠ و ﻣ ﺶ أل، ﻓ ﺪ١ ﻷﺻﻠﺬ, اj اﺑﻰ١واﻟﺦ. ﻋﺼﺎرﺀ أﻫﻞ اﻟﻐﺎرمJML. ان X*I* ( ؛ ق١ ( ج١
س ا ﻧ ﻠ ﻢ اﻟﺪ ى ﻫ ﻞ ﺑ ﻪ اﻟﻐﻮل ن٠ ن ﺳ ﺲ١ ﻳﺨﺮاج ﻳﺘﺎ ﻫﺎل.,
296 KUTUB-I SrrTE-M UHTASARI 6. c il t
susta hattâ ta’zîre giren suçlarda bile ,şefaatte bulunmayı hoş karşılamış, fakat
hudud’a giren cUriimlerde bunu haram-addetmiştir ( 1628 ذ-hadise ve açıklaması
.(nabakılsın '
Kişinin bâtıl dâvayı'bilmesi,'kendisinin haksiz olduğunu veya karşı,terafin -.2
hakli oldugunu-bilmesidir. §u halde, açılan bir dâvada haksiz olduğu halde, hakli
mi haksiz mı durumunu bilmeyen veya'.şüphe üzerinde olan .kimse bu tehdidin
-altına girmez. Oyle duydugunu.anladıgı veya karşı tarafın haki'ılığını büdiği da
vâları,- mü’.min kişi,_ kazanma derdine düşmemelidir, tâkip etmCmelidir '.
Ibnu Abdilbeır der ki: “ Ben bunun aksini bilmiyorum. Günahkârlar lehinde
şefaat, dâvâ^ sultana ulaşmazdan Once güzeldir, hoştur, ama ona ulaştı m cezayı
vermesi üzerine borçtur . ” ﺀ
،ﺧﻰ 'ﺍﻟﺘﴴﺪ٠ ﻟﯫﺀL y ﻋﻨﻪ ]ﻛﺬ, ﻟﺘﻪ. وﻋﻦ ﺻﻐﻮﺍﺩ ﺑﻦ أﺑﻴﺔ رﺿﻰ ا- ٣ | | ﺇ
ﺍﻟﺘﻪ, ﰱ ﺭﺳﻮﻭﲗﺎﺓ'ﳌﻪ ﺇ،,ﺩﺉ ﺻﺜﺆﺍﺓ 'ﺍﻟﯫﺭﻕ٤ﺉ،ﻗﺄﲢﻦ ﺭﻧﺎﺀﺓ.ﺯﯪﱂﲾﺎﺀﺓ ﺳﺎﻭﻕ
',.،ﱄ١ ﯪﺭﻣﻮﺫ1 \ﻝ ﻹ 'ﺃﺭﻥ ﻏﺪ:ﻧﻴﺎﺙ٠ ٠ ﺓﺍﻝ، ﺉ; 'ﺑﺆ'ﺃﺫ ﺀﻇﻎ ﻳﺬﺫ.
.[ﺑﻪ ﻗﻞ 'ﺃﺫ ﺑﺄﻳﻰ ... ﻗﺎﺫ رﻣﻮل٤ ،ﻋﺜﻪ ﺻﺪﺓ ﺛﺆ.
.إﻻ ﺍﻟﱰﻣﺬﻯ-أﺧﺮﺟﻪ اﻷزﺑﻌﺔ
3 . (1651) غSaffan ﻻ طûmeyye (radıyallahu-anh) anlatıyor: “Mescidde وﻻ٨ﻻ-
٧ F k e n Wr-hırsız gelip ridasmı .m â üzere ridasmı yastıkyaparâ uzanmıştı
-aidi. Ama Saffân (uyanarak) hırsızı yakaladı, doğra'Hz. Peygamber (aleyhissa
-Iâtu vesselâm)*egötördu. R e s û H â (a leyhissita vesselâm) d e r h a le H k e s il
■
mesini emretti. S a fin
Ey A l î â ’ın Resûlü, ben‘' ﻻﻻﻻه-istememiştim, ridam ona sadaka olsun!*’ de
:(di. Resûlüllâ (aleyhissalâtu vesselâm
.” -O nu bana getirmezden önce niye yapm adın diyerek, teklifi reddetti “
Ebu Dâvud,'HudUd ] 14, (4394 ) ؛N esâî,'S ârik4 , (8 , 68) ؛Muvatta, HUdud 28 ,
(2 , 834). ذ
وذ٠ اذﻏﺚ١ اذزﯮ:^٠ ﻵه١ ^ زﻣﺜﻮف١^] :ﻣﺎ٢ ﺀذ۵١ وﻋﻦ ﺀاﺋﺸﺔ رﺿﻰ- ٤ ا ا ا
ائ أﻹﻧﺎﻟﻢ أ ذ ﻳ ﺨ ﺮ٤ ، ﺑ ﺘ ﺬ٠ إ ة ﻛﺎ ن ﺋﺬ ﻗﺨﺰ غ ﺋﺨﯯا٤ ،ذﺋﺌﻠﻢ٠ث-ص اﻟ ﻦ ﺀ ﺀ ن ﻣﺄ ا
[ﺋ ﺮ ﻳ ﻢ إ ﻷ اﺋﻔﺪود
.ف ﻻا'ﺀﺑﺮﺀون ^\^> ةﻫﻠﻞ أ ﺣ ﺪ م ازﻻ٠ د؟ اك٠ وا ﺳﺎ ل اﻟﺤﻢ. . ت١ ﺋ ﺐ اﻟﻤﺮوﺀ٠ م اص٠ ())
298 KÖTÜB.İ S É MUHTASARI. 6. c il t
ﺱ!ﻳ ﻞ 'ﺏ:^ﺍ؛ﺫﺀ٠ﻏﺌﻘﻐﻐﻴﺒﺎﺓﺍﻻﻑﺀ؛ﻣﻔﻴﺶ>'ﺀﻝ،(ﻏﺶ,
10. (1658)- Yine ffz. A/i (radıyallahu anh) BiûatıyoT: **Resûlullah (âleyhissa-
lâtu vesselâm) buyurdular ki: ..K alem üç kişiden kaldırılmıştır: ..Uyamncaya
kadar uyuyandan, ihtUâm oluncaya kadar çocuktan, aklı erinceye kadar mec
nûndan.” [Ebu Dâvud, Hudûd 16, (4398, 4403); Tirmizî, Hudûd 7, (1423);
Nesâî, Talâk 21, (6, 156); Ebu Dâvud diğer bir rivâyette şu ziyadeyi kaydetmiş
tir: .....y a ş sebebiyle aklı fesâda uğrayandan..” ]
AÇIKLAMA:
Bu rivâyet, kişiye hukukî ehliyetin tamnması ve bir kısım mükellefiyetlerin
yüklenmesi gibi pek ciddî meselelerde aüfda bulunulan mühim bir hadîstir. Âlimler,
bu hadîste zikredilen “ kalem” ve “ kalemin kaldırılması” gibi îbârelerin hem
mecaz ve hem de hakikat olabileceğini belirtmişlerdir. Mecaz olması durumun
da bunlarla adem-i teklifin kinâye edildiğini belirtirler. Çünkü teklif, yazmayı
gerektirir. Nitekim âyet-i kerimede müslümanlann oruç mükellefiye
ti: ۶l ؛a)؛ ١.Size oruç yazıldı” (Bakara 183) diye ifâde edilmiştir. Yazı
için, yazma âleti olan kalem gerekli olduğuna göre, teklif için kalem lâzımdır.
Öyle ise kalemin kaldırılması, teklifin kaldırılmasını ifâde eder. Sonuç olarak bu
üç grup insandan teklifin yani sorumluluğun kaldırılmış olduğu kalemin kaldınl-
bit eylemiş olduğu bazı suçlardan dolayı takip ve muhakeme olunduğu, bu yaş
tan sonra âa çezâî ehliyet bakımından yaşlı bir insan gibi telâkki edilerek, kendisi
için hiçbir hafifletici sebep kabul olunmadığı ve büyük suçluların tâbi bulunduğu
takip ve muhakeme usullerine tâbi bulunduğu” belirtilir.
Çocuk Mahkemesi
Çocuğu himâye meselesinde. Batı Medeniyeti’nin, son asırda tesis ettiği tak
dire şayan müesseselerden biridir. Islâm tarihinde böyle bir müesseseye rastlan
maması tabiîdir. Zira cezâî ehliyet meselesinde, İslâm’ın çocuğa bakış zâviyesi
farklıdır. Nitekim, batılı insana bu mahkemelerin lüzumunu duyuran başlıca âmil,
çocuğun büyükten farklı olduğunun kabul edilmesi, onların da büyükler gibi ay
nı hapishanelere konmalarındaki mahzurların, birkısım araştırma ve müşahade-
1er sonunda, zamanımızda idrak edilmesi olmuştur. Bu hususu bir müellifimiz
aynen şöyle dile getirir:
19. asrın başında, küçüklerin işledikleri suçların çoğalması, Amerika’da fikir
leri işgal eylemeye başladı. Yapılan tetkikler küçüklerin fena muhitlerde yetiş
meleri ve âilelerinin fakir olması ve işlenen suçlara ait neşriyat ve çocuklarda
taklit ve kendinden bahsettirmek zaafımn fazla olması huşuslan ve caniler gibi
muhakeme olarak bütün gazetelerin kendilerinden bahseylemesini meziyet olarak
saymak temayülleri ve bunlara benzer bir çok içtimâi, ruhî âmiller, oıılan yalnız
başına ve hatta çeteler kurarak suç işlemeye zorladığı sonucunu vermiştir. Bu
İncelemeler umumî efkâra ve kanun vazı’larma “ küçükler için ayn kanunlar vaz’ı
ve adliyeden ayn yerlerde, basit döşenmiş mahkemeler kurulması ve mahkeme
lerin gizli cereyan etmesi ve adliyedeki hâkim lerin başka vasıflan bulunan hâ
kimler tâyin edilmesi” düşüncelerini ilham eylemiştir.
ÇOcuklann, yargı işlerinde büyüklerle bir tutulmasuım mahzurlannı. Prof. Dr.
Râsim Adasal da şöyle dile getirir: “ Klasik adalet mekanizmasına göre, suçlu
çocuğu da yargılamak ve ondan sonra da diğer vatandaşlar gibi genel ceza evle
rine göndermek icab eder. Fakat bu safhalara kadar çocuk, jandarmaların elinde
ve karakollarda bir müddet sürünür. Cezaevlerinde cinayetler işlemiş, büyük do-
landıncıhklarda bulunmuş bir sürü profesyrnıel ve tehlikeli suç hareketleri ile kar
şılaşır. Ve bunlann menfi telkinleri altmda, bunlann ruhlarım benimser ve birçok
ahlâksızlıklara tüışır. Mahkemenin azametli kuruluşu ve ciddiyeti, hâkimlerin gi
yinme tarzları, avukadann münakaşalan ve çök defa dinleyen halk kalabalığı da
çocuk ruhuna derece derece tesirler yapar.”
Artık iyice anlaşılmıştır ki, cemiyetin vazifesi, muayyen bir devre içinde bu
6. c il t HADDLERDE ŞEFAAT VE MÜSAMAHA HAKKINDA 311
lunan çocuklan cezalandırmak değil, ıslah etmektir. Islah için de meselenin “ hu
kukun sahası dışına çıkaniması, ceza telâkkisinden uzak bulundurulması iktiza
etmektedir.”
Gürüm yapımş çocuğun bir büyük gibi suçlu sayılmaması istikametinde geli
şen bu fikir, birçok münakaşalardan sonra, ilk defa Amerika’da, Massachussets,
İllinois ve Chicago’da 1899 yılmda çocuk mahkemelerinin kurulmasmı netice verdi.
Bundan sonra, 1908’de İngiltere ve Almanya’da, 1912’de Fransa ve Belçika’
da, 19l4’de İtalya’da bu mahkemeler kurulmaya başladı.
Bu mahkemelerle birlikte cezâî ehliyet yaşı da söz konusu olmaya başlamış,
çocukların hangi yaşa kadar ceza konusu olmayacağı, hangi yaşa kadar hafif ce
za verileceği, hangi yaştan sonra da tam cezaya ehil olacağı tesbîti işi ele alın
mıştır. Bu duruma göre, muhtelif memleketlerde ceza dışı bırakılan yaş hudutları
şöyledir.
Belçika: 16 ؛Almanya, Danimarka. İtalya, Rusya: 14; Fransa: 13 ؛Macaris
tan, Norveç: 12 ؛Türkiye: 11 ؛Yunanistan, Bulgaristan: 10 ؛İspanya: 9 ؛İngilte
re: 8.
Bu yaşlara kadar olan çoculdar suçsuz sayılmış, daha ileri yaşlarda da nâkıs mesuliyet
esası kabul edilmiştir. Meselâ Fransa’da nâkıs mesuliyet yaşları 13-16, .16-18 yaşları arası
dır. İngiltere’de 8-14,14-17 yaşlandır. Almanya’da da 1923,1933, 1935 ve 1939
ydlarmda yapılan muhtelif tâdillerle çocuklarla alâkalı hükümler ıslâh edilmiş
tir. Meselâ 18 yaşına kadar işlenen suçlann cezâsı hafiftir.
Naci Şensoy, İslâm’da cezâî ehliyet hududu olarak tesbit edilen bülûğ için şu
değerlendirmede bulunur: “ Cezâî mesuliyete esas alman bülûğ, kadîm garb mem-
lekeÜeFİne nisbede, bir taraftan, bu mesuliyete sebep gösterilmek bakımmdan çok
daha muknî, diğer taraftan, tesbit edilmiş yaş hadleri itibariyle çok daha üıâtalı
ve dakik tetkiklere tâbi tutulmuş bulunmaktadır.”
Son olarak şunu belirtmek isteriz ki, çocuk, cürmünden dolayı cezaya ehliyet
meselesinde büyükle bir tutulmamakla beraber, kendisine karşı işlenen cürüm
lerde büyükle bir telâkki edilmiştir ve mücrim, o cürmü aynen bir büyüğe karşı
işlemiş gibi ceza görmektedir. Bu hususu, İmâm-ı Muhammed (rahimehullah) ١
şöyle hülâsa eder: “ Kişinin nefsine ve uzuvlanna terettüp eden diyet meselesin
de çocuk, bâliğ gibidir. Dil, el, ayak ve benzeri bir uzvun kesilmesi ile ondan
hâsıl olan menfaat ortadan kalkıyorsa, mücrim bunun diyetini tam olarak öde
mek zorundadır.”
Umûmî açıklama:
Hidâne, çocuk terbiyesini ilgilendiren mühim bir bahistir. Bununla ilgili ola
rak bilinmesi gereken ve fakat hkıh Idt^lannm arasmda kalmış pekçok mesele var.
Hidâne, fükahânm târifine göre, “ Kız veya erkek çocuklarm veyâ kendi işle
rinde müstakil olmayan gayr-i mümeyyiz mâtuhlarm muhafazasına bakmak, on
ların menfaatlanm mucip husûsları deruhte etmek, ezâ ve zarar verecek şeylerden
korumak, hayâtın icâbâtmı hakkı ile göğüsleyebümeleri için bedenî, rûhî ve aklî
terbiyeleri ile meşgûl olmak ve mesûliyetlerinı duyurmaktır” . Bu devre normal
olarak, erkeklerde 7-9; kızlarda 9-11 yaşlan arasıdır. Çocuk yemede, içmede,
giyinmede, tahâret ve yıkanmada kadına müstağni duruma gelince bu devre sona
erer. Kız çocuğu için, hayız yaşına gelince sona erer.
Çocuğun yetişmesinde birinci derecede muhtâç olduğu şey şefkat olması hase
biyle anne ve babamn boşanmalan veyâ bunlardan birinin veyâ her ikisinin de
ölümleri hâlinde çocuğa bakmaya kimin daha çok lâyık ve hak sâhibi olduğu me
selesi mühim bir husûstur. Normal olarak annenin bu işe daha lâyık olduğu ka-
bûl edilegelmiştir. Çocuk haklan beyannâmesinin 6. maddesinde de: “ Küçük çocuk
istisnâî durumlar dışında, anasından aynlnuunalıdır” denmektedir.
Sünnet de annenin babaya nazaran daha şefkatli olduğunu ifâde eder. Bu se
beple henüz bülûğ çağına ermeyen bir çocuğun annesindenayrılmaması bir esâs
olarak vaz edilmiştir: “ Allah anne ile çocuğunun arasını açam kıyâmet günü sev
diklerinden ayrı tutar.” Hattâ anne köle bile olsa satış sonucu ikisinin ayrılması
yasaklanmıştır. Câfer îbnu Muhammed babasından şunu nakleder: “ Hz. Pey
gamber (aleyhissıdâtu vesselâm)٠e esirler getirildiği zaman onlan saf hâline ko
yar, sonra karşılanna geçip bakardı. Eğer ağlayan bir kadın görürse niye ağladığım
sorardı. Kadın çocuğunun satıldığım söyleyecek olursa (akit bozulur) çocuğu ken
disine iâde edilirdi.” Râvi buna bir de Ebû Esîd es-Sa’idî ile ilgili bir misâl verir.
6. c il t fflDANE BOLUMU 313
Ebû Dâvud’un bir tahrîcinde, Hz. Ali’nin satış sonucu köle anne ile çocuğunu
ayırdığım, fakat durumdan haberdâr olan Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın
bunu yasaklayarak satış akdini iptâl ettiğini öğreniyoruz. Bu husûsa gereken ti
tizliği Hz. Ömer de göstermiş, çivârdaki sorumlulma mektuplar yazarak uyar
malarda bulunmuştur. Abdullâh İbnu Ferrûh babasından şunu nakleder: “ Ömer
İbnu’l-Hattâb bize: “ Ne kardeşlerin, ne de anne ve evlâdlanmn arasını satışla
açmayın” diye yazdı.” Kaynağımız, Hz, Ömer’in aynı muhtevâda Nâfı’ îbnu
Abdi’l-Hâris’e de yazdığını kaydeder.
Münâvî, “ Satış, hibe, vs. yollarla anne ile evlâdın arasım açmanın; Şafiî, Ebu
Hanîfe ve Mâlik nezdinde şiddetli haram olduğunu, ancak Şâfiî’nin “ temyiz ya
şından önce” , Ebû Hanîfe’nin de “ Bulûğ yaşından önce” şartını koştuklarını
kaydeder.
Bu husustaki yasak sâdece anne ile evlâdın değil, baba ile evlâdın ve kardeşle
rin arasının açılmasına da şâmildir. Ancak anne husûsu, te’kîdle ifâde edilmiştir.
Nitekim Sa’îd İbnu Marisûr’un bir tahrîcinde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu ves-
selâm) ayrı ayrı satılan iki kızkardeşin satış akdini iptâl etmiştir.
Çocuğu annenin terbiyesi bir esâs olmakla berâber, boşanma hâlinde çocuğa
sâhip olma husûsunda anne ile baba arasmdaki ihtilâf, kezâ çeşitli durumlarda
anne ile amca, baba ile anneannesi vs. arasmda çıkacak ihtilâflar karşımıza farklı
meseleler ve çözüm yolları çıkarmaktadır. Bü husûsta sünnette çeşitli misâllere
rastlamaktayız.
2- Çocuk temyiz yaşından küçükse, tekrir evlenmedikçe anne ehaktır:
Abdullâh İbnu Amr’m rivâyetinde; bir kadm gelerek: “ Yâ Resûlullah (aley
hissalâtu vesselâm), ben şu oğlumu kamımda taşıdım, göğsümden emdirdim, ku
cağımda komdum. Şimdi babası beni boşadı ve bunu elimden almak istiyor” der.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): ..Evlenmediğin müddetçe çocuk se
nin hakkm” cjevabım verir. Kezâ Hz. Ebû Bekir de, Hz. Ömer’in boşamış ol
duğu kansından doğan oğlu Âsim için: “ Annesi evlenmediği müddetçe, oğluna
daha lâyıktır. Zira o (anne), daha şefkatli, daha lütûfkâr, daha merhametli, çocu
ğa daha düşkün, daha re’fet sâhibidir” demiştir.
Annenin şefkatine muhtâç olduğu devrede, hidâne işinin anneye terettüp ede
ceği husûsunda âlimler ittifâk etmiş duramdadır. Fakihler hidâne meselesinde ço
cuğun anneye âit olduğu devreyi: “ Çocuk yeme, içme, giyme ve istincâ işlerinde
annesine muhtâç olmaktan çıkttğı, bu işleri kendi kendine yapmaya haşladığı
314 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. c il t
zaman” oiarak taysîf ve tahdîd ederler ve bunun 7-8 yaşlanna tekâbûl ettiğini
söylerler. Ayrıca, kız çocuklannııi hayız oluncaya kadar anneye muhtâç oldukla
rını belirtirler.
2- Çocuk temyiz yaşında ise: Muhayyerlik.
Boşanma durumunda çocuk husûsunda ihtilâfa düşen bir anne ile baba Hz. Pey
gamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e mürâcaat ederler. Hz. Peygamber (deyhissa-
lâtu vesselâm) ikisini yan yana oturtup, ،،Ey çocuk işte baban, işte annen
hangisini istersen ona git” der, ikisinden birini seçmeyi çocuğa bırakır.
İbnu Abbâs’ın rivâyetinde Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer’in oğlu Âsım’ı annesine
hükmederken; “ O, büyüyüp kendisi için seçinceye kadar annesinin kokusu, ha-
râreti ve yatağı, ona senden daha hayırlıdır” dediğini ve Hz. Ömer’in hiçbir
îtirâzî kelâmda bulunmadığını, Ammâretu’bnu Rebî’a’mn rivâyetinde ise yine amca
ile anne arasında çocuğun (ki 7 veyâ 8 yaşındadır) Hz. Ali tarafından muhayyer
bırakıldığını, küçük kardeşi için de Hz. Ali’nin: “ Bu da aym yaşa gelseydi onu
da muhayyer bırakırdım” dediğini, Abdurrahmân İbnu Ganem’in rivâyetinde ise
henüz konuşma safhasında olmayan bir çocuk için Hz. Ömer’in: “ Lisânı açılıp
kendisi seçecek yaşa gelinceye kadar annesi ile berâberdir” hükmünü verdiğini
görmekteyiz. Bütün bu misaller küçük çocuğun behemahal annesinin emanetin
de olacağı, temyiz ve konuşma hâlinde tahyîr (yânî muhayyer bırakılma) mese
lesinin araya gireceği hükmünü ifâde ederler.
Ancak şunu belirtmek gerekiyor: Temyîz yaşına ulaşan bir çocuğun tahyîri (an
ne, baba, asabe veyâ zeyi’l-erhâm’den birini seçmede serbest bırakılması) birkı-
sım fukahâ nazarmda ihtilâf konusu ölıhuştur. Ahmed ve İshâk: “ Anne ve baba
arasında ihtilâf vâki olunca, yedi yaşmdaki çocuk muhayyer bırakılır, daha da
küçükse anne ehaktır” demiştir. Tahyîre taraftar olanlarla karşı olanlar arasmda
mutavassıt Ve her iki tarafa da hak verir bir görüşe sâhip olan Şureyh: “ Baba
ehak, anne erfak (daha şefkatli)” der ve kendisine babaları ölmüş bir grup siyah
çocuk getirilince: “ Muhayyer bırakın, istedikleriyle berâber olsunlar” hükmü
nü verir. İmam Şafiî de tahyîri iltizam eder.
3- Tahyîri kabûl etmeyen Hanefi görüşü müdafaa eden Tahâvî, Ebû Hürey-
re’deh gelen ve böyle bir ihtilâfı Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in “ ara١-
nızda kur’a çekin” teklifine babanın itirâz etmesi üzerine çocuğun ihtîyânna,
mürâcaat ettiğine dâir olan rivâyete dayanarak çocuğun muhayyer bırakılması
nın “ Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m bir kazası olmadığı” hükmünü çıka
rır ve Kûfelilerin ekserisinin de buna kâil olduğunu belirtir. Hükmüne sünnetten
6. c il t H ÎD A N E B Ö LÜ M Ü 315
Çocuğun tahyîrine karşı çıkan Hanefî, görüş bir de şu mülâhazayı ileri sürer:
Çocuğun seçmeye bırakılmasında hikmet yoktur. Çünkü ona hevâsı galebe çal
dığı için hazır lezzet nerede varsa oraya meyleder. Bu ise tembellik, hevâilik,
mektep ve terbiye-i nefisten kaçmakta, dînî bilgileri alma zahmetine girmemek
tedir. Binnetîce ebeveynden en kötüsünü seçer. O da kendisini ihmâl eden, terbi
yesi için titiz davranmayandır.” Aynca talıyîre kâil olanların dayandıkları hadîste
mevzûbahs olan çocuğun bulûğ yaşına ulaştığını dagöstererek tahyirin ancak bu
lûğdan sonra câiz olduğunu söylerler.
Esâsen temyiz yaşma basmış çocuğun terbiyesinde babanın ehemmiyetini de
gözden uzak tutmak istemeyen tahyîr taraftarlan: “ Eğer çocuk anneyi seçmişse,
sırf buna dayanarak onu ihmâli gerekmez, te’dib ve tâlimiyle ister bizzât, ister
bilvâsıta ilgilenir, ihtiyâçlanm te’mîn eder” demektedirler.
Son olarak şunu da belirtelim ki tahyîre kâil olanlar, bunu tarafeynin hidâne
şartlarını (İslâm, hürriyet, akl, adâlet, aynı yerde ikâmet gibi) eşit olarak ihrâz
etmeleri hâlinde câiz görürler. Bir taraf bu vasıflardan birini kaybederse hidâne
hakkım da kaybeder. Çocuğun hangi husûslarda ebeveynden birine tâbi .placağı
meselesinde umûmî kaide şudur: “ Hürlük veya kölelikte anneye, nese’o ve tes
miyede babaya, dinde ise, en hayırlı olana tâbi olur” .
. 4- Anne tarafının baba tarafına takdimi: Hz. Ali (radıyallahu anh)’nin rivâye-
tine göre umre yapıldıktan sonra Mekke’den aynlırken Hz. Hamza’mn kızı, “ am
ca, amca!” diyerek peşlerine düşer. îbriu Abbâs’ın rivâyetinde, kendisini
götürmeleri için ayrı ayrı görmüş olduğu Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesse-
lâm), Zeyd İbnu Hârise ve Ca’fer, Kureyş ile yapılan anlaşmaya uyarak talebe
316 K U T U B -I SITTE M U H TA S A R I 6. C İL T
müsbet cevap vermezler. Hz. Ali elinden tutar ve yeğenine sâhip çıkar. Ancak
Hz. Cafer: “ Onu ben alacağım, amcamın kızıdır, üstelik teyzesi de nikâhım al
tındadır, teyze anne gibidir, onu almakta ben daha çok hak sâhibiyim” der. Ali
de: “ Hayır ben daha çok hak sâhibiyim, zirâ amcamın kızıdır ve yanımda da
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâra)’ın kızı vardır, o bana ehaktır” der. Hz. Zeyd
de: “ Ben daha ziyade hak sahibiyim, kardeşimin kızıdır...” der. Aralarında ni-
zâ ederler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) çıkar ve Ca
fer lehine hükmederek: ،،Böylece teyzesinin yanmda olur, teyze anne demektir”
der.
Çeşitli vecihleri muvâcehesinde farklı mülâhazalara, yorumlara sebep olan bu
hâdiseden, “ Hidâne meselesinde teyzenin halâya mukaddem olduğu (...), anne
cihetinden gelen akrabaların, baba cihetinden gelen akrabalara takdim edileceği”
hükmü çıkarılmıştır.
Hidâne husûsunda teyzenin takdim edileceğini te’yid eden başka rivâyetlere
de rastlanır. Kezâ Ebû’l-Velîd’den gelen rivâyette, annie ile amca arasında çıkan
bir ihtilâfta Hz. Ömer’in çocuğa: “ Annenin darlığı amcanm bolluğundan senin
için daha hayırlıdır” demiştir.
Hidâne için İslâm, akl, bülûğ, (terbiyeye) kudret, emânet (fâsık olmamak),
hürriyet, evlenmemiş olmak gibi şartlar koşan fukahâ bu hususta sünnette vâki
olan -ki kısmen yukarıda zikrettik- ahbârı nazar-ı itibâra alarak, hidâneye ehak
olanları sırayla şöyle tesbît etmiştir:
Her duramda'anne baba bir olani'ar takdim edi|iir. Bu mehârim arasında ؟0 "
-cuk İçin kadın.akraba yoksa veya olmakla berâber hidâne İçin ehil degilse, hidâ
..ne irsteki tertibe göre erkek tarafi .h â rim i,n d e n olan esbâta intikâl eder
-Eğer ricâl’i mehârimînden gelen.asabe arasında kimse bulunmaz veyâ bulun
masına rağmen hidâne İçin ehil-'Olmazsa, hidâne hakki asabeden-olmayan erkek
mehârime intikâl, eder. Hidâne husUsunda .böyle bir tertib ortaya konmuştur. Zirâ ،ocuğun
.hidânesi,. İhmâli İmkânsız bir keyfiyettir. Bu'işe en elyakolanı da akrabasıdır '
Akrabanın da biri diğerinden evlâdır. Çocuğa bakacak hiçbir, akraba bulunmazsa
.çocuğun hidânesi İçin uygun olanı tâyin etme vazifesi hâkime terettüp eder .
أئﺀ ﻫﻤﺰﻋﺔ ﻳﺮى ؟ ﻗﺎﻟﺔ ' وإن اﺑﺎه ﺀةﻫﻐﻰ واراد أذ،(١)زﺟﺨﺮى ﻟﺔ ﺣﺆاة
. 'أإو داود٠ أ ر ج.[؛ ﻧﺎ ﺗﻢ ﺀﻋﺠﻰ أﻏﻠﻲ
1. (1659)- A m ribnu Şuayb babası vasıtasıyla dedesinden (radıyallâu â ) an-
,latıyor: üResûluU â (a ie y h is s itu vesselam ya bir kadın gelerek:
ﻻو'ﺀçocuğa kam ım yu va, göğsüm İçecek,kucağım da k u n d â olmuş iken, ha-
bası beni boşadı ve onu da benden koparıp alm ak istiyor! ” diye ^ikâ^ef etti. Hz.
Peygamber (a ie y h is s itu vesselam):
AÇIKLAMA:
1- Kadın Hz. Peygamber (aîeyhissalâtu vesselâm) ’e meselesini teşbihli bir üs-
lûbla anlatmıştır. Tercümede asla uymaya çalıştık. Ancak şöyle de tercüme edi
lebilirdi: ”Bu çocuğu kamımda taşıdım, göğsümden emdirdim, kucağımda himaye
edip büyütmekte (zahmetlerini çekmeye devam etmekte)yim... ”
2" Bu hadîs, nikâh gibi'bir engel olmadığı müddetçe küçük çocUğa.'sâhip olma
husWs١ında annenin, babadan-daha çok hak sahibi oldugunU belirlemektedir. Ebû
Hanîfe, imam M âlik ve Şâfiî (rahimehumullah).böyle hükmetmişlerdir. İbım ’I-
M iinzit bu hususta icma'oldugunu söyler. Ebu merhum:.^‘(Bosanan veya
dul kal'an) anne,' çocuğa zî-rahm -1 muharrem olan birisi ile evlenecek olsa çocuk
üzerindeki hidâne hakkini kaybetmez” derken Şâfiî hazretleri,: “ Mutlak olarak'
^kaj,'İ5eder, zîı٠â delil bö'yle b.ir mfs.ilde bulunmaz” ^dem'işti٠
r.
٠ﺛﻖ٠ > غ رﺋﺪ ﻳﻦ ﺣﺎوه • ز3 :'ﻋﺪ ر س اﻫﻪ ﻋﺘﻪ ﻫﺎل, " وﻋﻦ٣ I
وف،ى أح اﻳﺎ
أ،ى ﴽﺧﺪﻫﺎ
ﺀ: ةا ق ﺟﺜﺮوﻣﻨﻰ ه ئ،٤ﺀﻟﺔ ﺧﺘﺆ
٦ﻗﺪﻟﻢي
6. c il t H İD A N E 'B Ö L Ü M Ü
319
۵ ﻗﻘ ﺼ ﻰ، ٤^- ؤ ﻗ ﺪ ﻧ ﻦ، ^ ﺋ ﺘ ﺎ ﺣﻨﺠﻎ إ ﻳ ﺎ، إﺋﺔ أ ﺧ ﻰ٠ ذ ا٠ أى أﻋﺆ ﺑﻴﺎ: ئ١
sında bulunmasını mutlaka çekememektir. Öyle ki, “ onunki onda dursun da sa
na da verelim” deseler memnun olmaz, keşke onunki mutlaka gitse de kendisine
hiçbirşey verilmese bile hoşlamr. Bâhusus hased olunan nimet, hâsid tarafından
gasbolunmak kabil olmayan fezâil-i zâtiyye ve kemâlât-ı nefsiyye kabilinden olursa
hâsid o zaman bütün bütün fazilet düşmanı kesilir ve onu kendine tahvil edeme
diğinden dolayı mahsudunu (çekemediği kimseyi) bi-gayr-ı hakkın (haksız ola
rak) mutlaka imha etmekle müteselli olmak ister el-iyâzu billâh.
Hülâsa, hâsid, kendinin onmasını değil, diğerinin onmamasını ister... Şer olan
hasedin asıl mânâsı, başkasında bir nimet görmekten müteezzi (rahatsız) olup onun
zevâlini istemektir ki bizim çekememezlik^tâbir-ettiğimizdir, birtakımlanhın zan
nettiği ve hayli şâyi olduğu Veçhile kıskançlık demek değildir. Kıskançlık bazan
hased demek dahi olursa da daha ziyâde Arapça’da gayret tâbir olunandır... Me
sela erkeğin karısını başkasından kıskanması, kezâlik karının kocasını başkasın^
dan kıskanması hased değil, “ gayret” ve “ hamiyet” tir, bu memduhtur.”
HASEDİN ZARARLARI:
Bu mezmûm ahlâk önce hâside zarar verir. Başkasında gördüğü her nimet onu
rahatsız eder. Ancak asıl büyük zarar, hasedcinin böyle bir hissi içinde taşımakla
yetinmeyip, arzusunu gerçekleştirmek üzere, onun gereği olan hîle, söz ve fiille
re yer vererek faaliyete geçmesiyle hâsıl olur. Bilindiği gibi Felâk sûresinde,
“ hasedci’nin hased ettiği zamanki şerrinden Allah’a sığınmak” emredilmiştir.
Yâni hasedci kimse, içinde geçen hased ve çekememezlik duygularının mukteza-
sım gerçekleştirmek için harekete geçtiği takdirde son derece zararlı olabilmek
tedir. Zirâ böyle habîs nefislerin göze almayacağı kötülük,'başvuralmayacağı hile
ve habâset yoktur. Mezkûr sûre, hased duygusunun, kişinin içinde kaldıkça sâhi-
binden başka kimseye zarar vermeyeceğini de dolaylı olarak ifâde etmektedir.
HASEDİN Ç A ^ S İ :
Bir mü’mine yakışan, hased hissi içinde doğduğu zaman, bundan nefret edip
defetmeye çalışmaktır, tıpkı haram şeyleri yapmak hissi içinden geçince yaptığı
gibi. Bu duyguyu tedavi husûsunda Bediüzzariıan merhum şu tavsiyede bulunur:
“ Hâsid adam hased ettiği şeylerin âkibetini düşünsün. Tâ anlasın ki, rakibinde
olan dünyevî hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet, fânidir, muvakkattir. Faide-
si az, zahmeti çoktur. Eğer, uhrevî meziyetler ise. zâten onlarda hased.olmaz.
Eğer onlarda dahi hased yapsa, ya kendisi riyâkardır; ahiret malım dünyada mah
vetmek ister. Veyâhud mahsûdu (hased ettiği kimseyi) riyakâr zanneder, haksız
lık eder, zulmeder.
6. c il t HASEDLE İLGİLİ BÖLÜM 323
-ﻻ اﻟﻠﻪ ; 1 ^1 ال و.] :ﻋﻦ اﺑﻦ ﻣﺴﻌﻮد رﺿﻰ اﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ ﻫﺎل, ١
ﻳﻞ'آﯪة٠'ؤز،ﺗﺬﺻﻰ ﻳﺒﺎ وﻳﺸﻬﺎ. ﺧﺘﻦ إﻷ ﻓﻰ اةﺛﻦ رﺟﻠﻠﯫئ اﻟﺘﻦ ا ﻟ ﺠ ﺊ ﺋﻴﺰ.
أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺜﻴﺨﺎن.ﺗﻌﺆه ﺧﻰ اﻓﺘﺆﺀ٤ ى٤ غ- اﻟﺌﺬ'ﯪ ﻷ ﺋﺘﺘﻌﻨﻦ٠.
1. (1662)- ﻻ طM es’ûd (radıyallahu.anh) anlatıyOr: “Resûlullah (aleyhissalâ-
tu vesselâm) buyurdularki: “ Şu iki kişi dışında hi ؟kimseye gıbta etmek câîz
degildirî “ Biri, AMah’ın kendisine verdiği hikmetle hUkmeden ve bunu baş-
kasma da ögreten.hikract sâhibi kimse. Dîğeri.de AMah’ın kendisiile verdigi
malı.Hakk yolda sarfeden zengin kimse.” fBuhârî, ilm 15, Zekât 5, Ahkâm
3, 1’tisâm 13., Müslim, Saiâtu’l-Müsâfirîn 268, (816).J
1- Hadiste diye tercüme ettiğimiz kelimenin aslıhaseddir. Ancak, Umu-
mî Açıklama'kısmında belirttiğimiz üzere, hased kelimesi zihniraizde öncelikle
mçzmûm olan mânâları uyandırdığı İçin, tercümede o kelimeyi taillanmamayı uy-
gun bulduk. Zaten hased, Arapça’da mecâzî١0İarak' gıbta mânasında da kullanıl-
maktadır. öyle ise, sadedinde olduğumuz hâdiste, hased, “ gıbta” mânâsını
taşımatoa ve: ‘iki kişiye'Allah’ın verdiği nimetin kendinize de verilmesini'temennî^
etmeniz câizdir...” diye anlaşılması gerekmektedir. Mamafih müteakip hadîste,
hased kelimesinin kullanılmasıyla ilgili bir başka te’vîl١kaydedeceğiz.
Meşru kliman bu’temennî,.başkasındaki nimetin zevalini temenni etmemek.şar-,
.tıyla kayıtlıdır. Bu hususta gösterilecek.'hırsa, Arapça’da münâfese denir, dili-
mizde yarışmak diyebiliriz. Münâfçse, İbâdet IlusuSunda memduhtur,,, zira
âyette: ذ ا زﻟ ﻚ ﻣﺜﻘﺎ ﻫﺴﻲ ا ﻟ ﻘ ﺎ ﻳ ﺜ ﻮ ن١ل,“ iyi şeyler İçin yartşanlar, ^bunun İçin
-yanşsmlar” (Mutaffifin 26) buyralmuşpır.. Ma’siyette.yarış mezmumdur. Câiz
olan amelle'rde yarış mübahtır. Bu noktadan hadisi' şöyle kayıtlamak uygun gö
324 KUTUB-I. SITTE M U H TA S A R I 6. c il t
rü!mü§tür: “ Bu iki hususta yapılacak gıbtadan daha .efdal, daha büyük gıbta
yoktur” .
2- Mezkûr 'iki nimetten biri hikm'et, digeri maldır. Ancak her ikisi de Allah
yolunda sarfediliyorsa memduhdur, gıbtaya değmektedir. Nefis ve. §er_ hesabına
kullanılacak malin da, İlmi.n d e kişiye getireceği ziyade bir soru.mluluk olduğu
؟؛in Hz..Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bunun temennisini tavsiye etmiyor..
3- Hz. Peygamber, (aleyhissalâtu vesselâm)١in, ۶evâzı sâdece iki nimetle SI-
nırlaıpasına gel.ince: Allah için.îfâ edilen taatler, ya bedenidir, ya mâlîdir, yahut
bunlardan birinin yeri-ne geçecek bir şeydir. Had.îste, bedenî olana hikmet, hik-
metle hüküm v'e hikmetin.öğretilmesi ile işâret edilmiştir, ibnu Ömer’den kayde-
d'ecegimiz müteakip, hadîste, .bu husus biraz farklı kelimelerle İfâde, edilmiştir:
“ ....AMah.bir kimseye Kur.ân vermiştir» 0 da onu g ^ e ve gündüz İkâme eder»^.
Ulemâ “ İkâme” yi “ namazın İ ؟inde ve dışında okumak, onunla'amel etmek, onu
öğretmek, muktezasıyla.hükü.m ve fetv.â vermek...” şeklinde 'anlar vesadedinde
olduğumuz, vechi. ile bu veclıi arasında fark 'görmez.
Hadisin başka vecihleri de var. ٠ .
4- Hadîsin başka sahabeler, tarafından rivâyet edilen vecihlerinde farklı ziyâ-
deler var. Bunlara göre ResUlullah (aleyhissalâtu vesselâm)١ın bu sözünü İşiten
bir adam: "‘Keşke bana da falancaya verilen kadar mal verilmiş olsaydı da ben
de onun gibi hayır ameller işleseydim ’’ temennisinde bulunur. ResUlullah (aley-
hissalâtu vesselâm) bu temenniye: “ Hakk yolda amel edenlerle, hakk yolda amel
etmeyi temenni edenlerin sevapta eşit olacaklarım belirterek cevap verir:
'[ ﺗ ﺮ ﺛﺎﻷ ﻗﻴﺆ ﺑﺒﺘﺔ آى؛ 'اﻟﺶ ذآﯪة اﻟﺌﻴﺎر٤ ززﻣﻴﻞ أﻏﻄﺎة اﻧﻦ ،ذآﯪة اﻟﺜﺎو
.ﻣﺬى.أﺧﺮﺟﻪ اﻓﻴ ﺨﺎ ن واﻛﺮ
2. (1663); ibnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “iki kişiye karşı hased
dizdir: Birincisio kimsedir ki, Allah kendisine Kur'ân- 1 K erim i nasib etmiştir,
o da onu, gece ve gündüz boyu İkâme eder. İkincisi de 0 kimsedir ki, AUahu
Teala ona mal vermiştirde o da ^eee vegündüz (hakyolda) İıifak eder. ” [Buhâ-
rî, Fedâüu’l-Kur’ân 20, Tevhîd 45 ؛Müslim, Müsâfirîn 266 (815)' ؛T؛rm؛zî,.Birr
24 ( ا1937).ل
AÇIKLAMA:
1- Hased ve g١bta kelimelerinin kullanılışları ve. aralarındaki farkla ilgili açık-
lama daha Once geçtiği İçin burada o' husUslara temas etmeyeceğiz. Ancak, bura-
da hased kelimesinin kullanılmış olmasıyla ilgili ظ0 ﻻHacer'in serdettigi bir te’vili
kaydetmek isteriz. .Der ki: “ ...Yahud da hased kelimesi, iki hasletin tahsiline
teşvîk husUsunda mübâlağa İçin kullanılmıştır. Sanki şöyle denmektedir: Bu iki
haslet, sâdece mezmûm^bir yolla tahsîl edilebilecek olsa.bile, onlardaki fazilet
seciyle, onların .bu mezmum yoldan tahsili sevablı ise bunların meşrû' ve memdUh
,yoldan tah'silleri ne kadar sevablı olur ؛Bu teşvik $u âyetin üslûbuna uygunluk
'arzetmektedir: ﺷﺔﻳﯯا أﻟﺨﻘﺰاة1ف... “Haytrlj işlerde birbirinizle yartştn...,” (Baka-
ra 148). Zira, “yarış”ın 'hakikati, arzu edilen şeyde başkasının önüne geçmek-
tir.”
-.2- Kur'ân’ın ikâmesi, önceki hadisin açıklanmasında geçtiği üzere, Kur’ân'la
-hem okuyarak, hem de. onun emirlerini yerine getirerek-,ameldir.
AÇIKLAMA:
1- ibnu Mace’de Enes (radıyallahu anh)’،en rivâyet edilen bir hadîs şOyledir:
“ Hased hasenatı yer tüke،îr, tıpkı ate§؛n odunu yiyip tükettiği gibi. Sadaka
da hataiarı söndürör, tıpkı suyun ateşi söndürmesi gibi” .
2" Hasedden kaçınmak, başkasının mail mevkii vs. dünyevi bir şeyinde ؟eke-
memezlige düşmemek denmektir. Uhrevi umUrda gıbta câiz ise de dünyevi umûr-
da hased câiz değildir. Çünkü, hased, hâsldi mahsûd hakkında gıybete ve yıkıcı'
gayretlere sevkederek zulme, ve haksızliga atar. Gıybet, zulüm ve haksizlik ise
bunları yapanın hasenâtının,y0k olmasına mûncer'Oİur. Bütün bu durumlar mah-
sUdun nimetce. sevahça artmasına,hâsidin de hüsran ve zararlarda batmasına se-.
bepolur. BOylelerinin durumu âyet-i kerimede: “ ﺿﻴﺰ اﻟﺬﺋﺂ زا ﻵﺑ ﺰةDünyâyı da
âhireti .de kaybeder»» (Hacc 11) diye İfâde edilmiştir.
olan İçtimaî bir marazı dâu’l-ümem diye isimlendiriyor. Bu hastalık hased ve buğz-
dur. Bâzı şârihler bunu, eski milletlerin âdeti diye anlarlar.
2- İmandan murad hem Allah’a inanmak, hem de peygamberlerin getirdikle
rine inanmaktır. Cennete götürecek hakiki iman budur. Değilse sırf Allah inancı
veya Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in getirdiğinin bazısına inanıp ba
zısını reddetmek veya şüpheyle karşılamak, kişiyi kurtuluşa götürmez.
3- Selâm, karşılıklı muhabbetin mühim âmillerinden biridir. Zira selâmlaşmalar
kalplerdeki kırgınlıkları bertaraf ettiği gibi muhabbeti de uyandırmaktadır.
Selâmla ilgili geniş açıklama 3376-3390 numaralı hadîslerde gelecek.
ﺑﻖ آدم٠ ﺗﻨﺬﻟﻢ ا:٠ ﻟﻠﻪ ل رﺳﻮد١ ]ق:ل١ق.ﻟﻠﻪ ﻋﻨﻪ١ ﻋﻦ أﻧﺲ رﺿﻰ- ١ 1 1
.[ 'ذاﺗﺤﺰص ﻋﺘﻰ اﻛﻨﺮ، اﻧﺠﺬص ﻏﺰ اﺗﺘﺎذ:٠وﻳﺒﺐ ﻳﻪ اﺳﺎي
.أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ ا ﻟ ﺜ ﻴ ﺨ ﺎ ن واﻟﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى
٠ AÇIKLAMA:
1- Bu hadîs muhtelif vecihlerde gelmiştir. Buhân’deki bir vechi: .،Ademoğlu
büyür, onunla birlikte iki şey daha büyür: Mal sevgisi, uzun Ömür sevgisi”
şeklindedir. Bir başka vechi ise: ،،Yaşünın kalbi iki şeyde genç kalır: Dünya
sevgisi ve tûl4 emel (uzun yaşama sevgisi)” şeklindedir. BeyhakVma kaydetti
ği bir vechi: ،،Ademoğlunun yaşlandıkça cismi zayıflayıp eti incelse de kalbi
genç kalır” şeklindedir.
2- Burada, ifâde edilen ihtiyarm kalbinin gençliği, bir mecaz ve istiâredir. İh
tiyar. hayatı ve malı gençler kadar, hatta daha fazla sever demektir. İnsan, eceli
nin yaklaştığını hissedince mal ve hayata karşı olan sevgisini artırır. Uyku bile,
sabaha karşı yani gecenin sonlannda daha tatlı olur. Demek ki herşeyin sonu yak
laştıkça kıymet ve lezzeti arttığı gibi, insanın eceli yaklaştıkça hayat ve malın
kıymeti de artmaktadır.
Hadîste genç kelimesi, hırsın kemâli mânâsında istiâre edilmiştir. Çünkü gen
cin kuvveti yerindedir ve eceli uzakta görmektedir, bu sebeple hayata sevgi ile
bağlıdır.Eceli yaklaşan ihtiyarın, daha fazlasıyla dünyayı sevdiği bu istiare ile
anlatılmıştır.
6. c il t HIRS BÖLÜMÜ 329
2. (1667)-Xa’bibi7uüiA:(radıyallahuaııh)aıılaüyor: “Resûlullah(âyhis-
salâtu vesselim) bu yurdukki: “ B ir sürâye salm an iki aç kurd u n sürüye ver-
digi z arar, kişinin m al vc'şeref hırSjyla dine verdigi za ra rd an daha fazla
değildir.” [Tirmizî, Zühd 43, (2377).ذ
Mânâsı sudur:.Kişinin mal ve seref İçin'gösterdiği hırs ve bu iki seye .lan sev-
'gisi dine fesad ve zarar getirir, tıpkı a ؟iki kurdun hiçbir engelleme olmadan SÜ-
rUye^salındıgı zaman hâsıl edecekleri zarar gibi.,..
, AÇ!KL٨ M٨ :
1- Hadiste geçen'şereften murad mevki ve makam'gibi insana seref getiren ve-
silelerd'ir. Hadis, mevki ve mala karsı gösterilen hırs sebebiyle kisinin dihe karsı
pek büyük zarar getirebileceğini ifede etmekte ve bunu hiçbir koruyucu techîzâtâ
sahip olmayan, müdafaasız koyun sürüsüne salman .bir çift aç taırdun sürüye ve-
receği zararla kıyaslamaktadır. Teşbihteki inceliği anlamak İçin faırtlann su ta-
biatini bilmek gerek: Müdâfaasız bir sürüye musallat olan taırt, karnını'doyurmak
üzere bir koyunu kapıp kaçırmaz ؛Sfiriideki bütün hayvanlan kınmdan geçirir.
Bediüzzaman, bilhassa günümüzde, insanlarfafa İ5Umal'hıreını laıllanarak ehl-i
dünyânın mü’minleri ciddi tehlikelere attıklarım belirterek der ki: “Madem ri-
Zik mukadderdir ve ihsan ediliyor ve veren de Cenâh-1 H i ’tır. o , hem R a i ,
hem Kerim’dir. O ’nun rahmetini ittiham etmek derecesinde ve.keremini istihiSf
eder bir sûrette gayr-i meşru bir tarzda yüz suyu dökmekle; vicdam, belki hazı
mukaddesatım rüşvet verip, menhûs, bereketsiz bir mal-1 harami kabûl eden du-
şünsün ki, ne kadar mnzaa۴ hir'dfvânehkdr.
Evet ehl-i dünya, hususan ehi-i'dalâlet, parasım ucuz vermez,, pekpahalı sa-
tar.B irsenelikhayat-ıdünyeviyeyebtdereceyardım âekbirm alam ukabil,
330 KÖTÜB-İ S™؛ :MUHTASARI 6. c il t -
hadsiz birhayat-ı ebediyeyi â r î b etmeye bâzan vesile olur. Opis hırs ilegazab-
1İlâhiyi kendine celbeder ve ehl-i dalâletin rızasını celbe çalışır...'}
Şârihler. malin hâsıl edecegizarar ve fesadı açıklama sadedinde,' malin şehevî'
arzulan tahrik eden bir gUç'.Iduğunu,- Once -mUbah .la n lezzetlere alışarak daha
؟ok lezzet peşine düşebileceğini, zamanla ihtiyacı'karşılayacak helâl kazançtan
âciz kalabileceğini, derken şüpheü^ kazançlara tevessül edeCegini, bunun'da'onu
zikrullahtan alıkoyacagını, mal meselesinin -insanları hep bu saflıaya getirdiğini
beliıtirler.
Kezâ, mevki mesel'esi de bOyle bir ifsad sebebi olmaktadır: üstelik mevki İçin
mal da harcanabilmekte ve mal .İçin makam harcanmamaktadır. Bu sebepl'e mev-
ki, maldan daha çok ifsad vesilesi olabilmekte,' onun uğruna birkısım mürailikle-
re, müdâhenelere, nifaklara,. yalan, rüşvet ve şâir kötü ahlâksızlıklara
düşülebilmektedir. El-İyâzu billah.
ResUlullah (aleyhissalâtu ve'sselâm) insandaki mal.ve makara hırsının dine.ve-
receği zararın, iki aç kurdun koyun sürüsüne vereceği zarardan büyük olacağına
dikkat çekmekle bütün bu söylenenleri İfâde' etmiş olmalrtadır.
B u m â n â d a b a ş k a riv â y e tle r d e v a r.
'Â lim ler, b u riv â y e tle re d ay a n a ra k , sadedind e .Id u g u m u z riv â y e ti, tilâv e ti m en-
٥
.s h , h ü k m ö 'b â k i â y e tle rd e n k ab d l etm iştir. B u ç e şit n e sh te y a n i h ü k m ü b â k i o lu p ,
sâ d e c e tilâ v e ti n e sh e d d m e d u n ım la n n d a n â s ih .ü e m e n sd h a ra sın d a te â ru z SÖZ ko-
n u su o lm a z . B in ae n ale y h um U m iyetle m ensU h b ir v a h y kabUl e d ile n sa d e d in d e
o ld u ğ u m u z h a d îsle , b u n u n .tilâvetini' n esh eh n iş o la n E lh a ^ m U tte k â sU r sû re si ara -
Sinda m â n â v e h ü k ü m yOnUyle b ir z ıd ık .b ir. te â ru z m e v c u t d e ğ ild ir.
ile kazanılır. Ancak şerîatın isteğine uygun olarak kullanılması iktisâba, bilgiye
ve niyete muhtaçtır. Böylece hayânm niyet ve gayretle kullanılması, taate sevke-
dici, mâsiyet işlemekten menedici olması, onu îmandan bir parça kılar. Hiçbir
zaman: “ Hayâ vardır, hak söylemekten veya hayır işlemekten mâni olur” dene
mez. Zira böylesi bir hayâ anlayışı şer’i değildir” .
Ebu 1-Abbâs Kurtubî Ğc şöyle der: “ Mükteseb (yani irâde ile kazanılan) hayâ,
şârîin imandan bir şube kıldığı hayâdır. İşte kişinin mükellef olduğu hayâ da bu
hayâdır, garîzî olanı değil. Ancak kimde garîzî hayâ mevcut ise bu, mükteseb
olan hayâya yardmicı olur. Şu da var ki, mükteseb olan da insan tabiatına işleye
rek garîzî hayâ hükmüne de geçebilir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) her
iki çeşidi de nefsinde cemetmişti: Garîzî hayâda bâkire kızdan daha ziyade iler
de، mükteseb hayâda da zirvede idi” .
Örfen hayâ edip utanılacak bir kısım meselelenn sorulması veya açıklanması
hususunda dînimiz hayâ aramaz. Bir başka ifâdeyle hayâ gerekçesiyle o çeşit me
selelere temas edilmemesini, ihmâl edilmesini hoş karşılamaz ve buna hayâ de
mez. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), yeri geldiği zaman, o çeşit
mevzulara şu âyeti okuyarak çekinmeden gimüştir: J ^ ١ *İ Û \j ..Allah
gerçeği söylemekten çekinmez” (Ahzâb 53).
Ashâb da, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'tan öğrendikleri bu metoda uya
rak, gerek Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e ve gerekse birbirlerine, ha-
câletâver meseleleri sormaktan çekinmemişler, aynı âyeti okuyarak söze başlayıp
meselelerini sormuşlardır. Bu davranış dolayısıyla kimse kimseyi ayıplamarnış,
o çeşit meseleler, tedkîk, tahlil, ta.lîm ve taallüm dışı bırakılmamıştır.
Nevevî der ki: “ (Hakkı öğrenme meselesinde hayâ etmek, dinin taleb ettiği)
hakîki hayâ değildir. Zira hayâmn tamâmı hayırdır, hayâ hayırdan başka birşey
getirmez. Dini ilgilendiren ve fakat utandırıcı meselelerde suâlden vazgeçmek
hayır değil, şerdir. Öyle ise şer getiren şey nasıl hayâ olur?”
Bediüzzaman, hatırımıza gelebilecek bir soruyu cevaplar: Allah'a karşı nasıl
edeb olabilir?
6. c il t H A Y A B O LU M U 335
ﻗﻐﺜﻮا ﺑﻦ٠ ا: ﻧﻪ ا. ىل^ ]ﻫﺎل وﺳﻮد- ئ۵١ ﺑﻦ ﺳ ﻮ د رﺿﻰ١ ~ ﻋﻦ١ BI
٠ ﻗﺲ دﻻئ: ﻗﺎل٠۵ واﻟﺤﻤﺪ۵١ ﻳ ﺮ ; ل۵١ ﺋﺸﺶ ﻣﻰ ١ إة١ ﺋﺚ. ﻋﻖ اﻟﻔﻘﺎ؛۵ ا
ز ﺋ ﺬ ؤﺗﺎ ﻋﺰﻯ-،ذﺗﺎ'ذر.ﻟﺬ٠ﻗﺨﺘﻄﺎﻵ. ﻋﺆ ذﺣﺎ؛أذ۵١ ةﻣﻦ١ز ! ﻛ ﺬا س
وآر اﻵﺑﻬﺬ؛ ﻏﻠﻰ،اﻇﺔا.أذاذ اﻵ>؛ ود زﻗﺬ اذﻳﺔا؛,ؤذذ.،' ذﺋﺬواذﺗﺰث ذاﻻى,
ﺑﺬىﺀ٠ اﻗﺮ٠. أﺧﺮﺟﻪ.[ﻖ اﻟﻔﻘﺎﺀ ﻋ۵١ ن٠ ﺳﻲ اﺳﺌﻘﺎ٠ ﻗﺘﻬﻦ ﺳﻞ ﺋﻠﻠﺚ٤اﻷوﻟﻰ
336 K U T U B -I S I ^ E M U H T A S A R I 6٠ c il t
ﻟﺬﻃﺬا 'اﻟﻤﺄﻛﻮل٠ ورت ﺣﻮى ا. ا ﻓ ﻊ واﺑﺼﺮ واﻟﻠﺴﺎن. ﻳﺘﺎ ؤﻏﻰ اﻟﺰأس٠ ؤأﻟﺌﺰاد
واﺋﻌﺎل ﻫﺬه اﻟﺠﻮارح ﻓﻰ،ﻟﻠﺐ اﻟﺤﻼل ض اﻟﺮزق٠' اﻟﺤﺚ'ﺀﻟﻰ:واﻟﻤﺮاد.'.واﻟﻤﺸﺮوب
ﻣﺮﺻﺎة اﻟﻨﻪ ﺗﻌﺎﻟﻰ.
L (1669)- İ7؛fluM es’wd(radıyallahuanh)aıılatıyor: “Resûlullah(âyhissalâ:
tu yesselâm): “ A U h ’tan hakkıyJa hayâ edînî” buyurdular: Biz: ص
Resûlû elhamdülillah, biz Allah’tan haya ediyoruz” dedik. Ancak o, şu açıkla-
mayıyaptı: “ Söylemek Istedlglm bu (SîZîn anladığınız hayâ) degil. A llah’tan
hakkıyla hayâ etmek., başı ve onun taşıdıklarını, batnı ve onun ihtîvâ ettikle-
rini m uhafaza etmen, ölUmü ve to p rak ta ؟ürüm eyî * * Kim âhi-
reti, d i l ^ e diinya hayâtının zinetini te'rketmeli, âhireti bu .hayata tercih
etm elidir. Kim bu söylenenleri y'erine getirirse, .Allah’tan hakkıyla hayâ'et-
'miş o lu r.” tT؛rm؛zî,..-&yâmet 25, (2460).] ^ ^
AÇIKLAMA:.
Bu hadîste, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): i‘A U â ’tan hakkıyla hayâ
etmek” diye farklı bir meftumdan söz etmektedir. Farklı diyoruz. Çünkü, hal-
kin mUtad hayâ anlayışını kabûl etmeyerek, h i y l a hayayı yeni baştan'târif .ediyor.
Buna göre, kişi dinleyip, görilp öğrendiğinden, yiyip İçtiğine .kadar herşeyin Al
lah'.m rızasına uygun olmasına, dikkat etmelidir,' gerçek hayâ bııdur. Zira başın
taşıdıklarından maksad göz,' kulak, lisan gibi maddi ve zâhirî ؟hâfıza, hayâl, te-
fekkür g..ibi ruhi ve'görünmez,duygu ve hasseler kastedilmektedir. Keza batnın
ihtiva ettiklerinden ’murad da mide, fere, ka!b,'el ve ayaklar gibi batin ve batna
bağlı herşeydir.,,Bu uzuvların'ilgili 0'lduğu bütün fiiller'buraya dahildir. §11 halde,
insan bütün organlarını.heiaide kullanmadıkça hakiki hayâya eremez.
Beyzâvi der'ki: “ Allah’tan hakkıyla hayâ, sizin zannettiğiniz şey değildir.'.Bi-
lakis 0, kişinin nefsini bütün organlarıyla Allah'ın raz.1 olmayacağı fiil ve SÖZ-.
, lerden. korumasıdır.’’.
, Süfyân ibnu Uyeyiıe de şöyle demiştir: “ Hayâ, takvanın en hafif mertebesidir,.
Kul hayâ etmedikçe Allah’tan korkma'z. Ehl-İ takvâ'nın t'akvâya, hayâdan başka
girdiği bir.kapı var mıdır?’’
Hadîsle ilgili olarak Tîbî de şunu söylemiştir“ ؛B'urada baş, herçeşit kötü ah-
lâkın kab ve zarfı kılınmış '؛ağız, göz, kulak ve bunlara bağlı''Olan diğer ,manevî
duyguların hepsi kastedilmiş ve bupları. kötülüklerden korunması emredilmiştir.
6. c il t HAYÂ BÖLÜMÜ. 337
اش Srj ال.] :ﻃﻠﺤﺔ ﺑﻦ رﻛﺎذة رﺿﻰ اﻟﻠﻪ ﻋﺔ ﻗﺎل. ﺑﻦ. وﻋﻦ زﻳﺪ- ٣ H
. اﻹﻣﺜﻼم اﻟﻲﺀ[ أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚjU j ،ﻛﻞ دي ﺋ ﻘ ﴼ0 إن .
3. (1671)- 2 ى'اأﺀىibnu Talha ibnu Rükâne (radıyallahu' anh) anlatıyor: “jResu-
lullah (aîeyhîsx.(}mtu vesselim) buyurdularki: “ H er b ir dinin kendine has .bir'
ahlâkı vardır. İslam ’ın ahlâkı hayâdır” . [Muvatta, Hüsnü’l-Hulk 9,.(2, 905)'؛.'
!bnu Mâce, ZUhd 17, (4181, 4182).3
AÇIKLAMA:
ReSUlullah (aieyhissalâtu vesselâm) burada her dinin ehemmiyetle üzerinde'durup
rnensuplarında öncelikle aradığı bir seciyye olduğunu belirtmekte, İslâm'ın IS-
rarla üzerinde durduğu seciyyenin.hayâ olduğunu haber vermektedir. .Yâni is-
'lâm’a kıvam''veren seciyyesi, güzellik katan mürüvveti hayâ olmaktadır..
HayUnın lügat'olarak hayat kelimesinden geldiğini beürten^Zürkânî: .“ Kalb,
Allah’a imauia hayat ^bulup canlanırsa. Onda hayâ da artar” der ve .İlâve' eder:
“ Görmez misin, utanga' ؟kimse, üta'ndığ'ı vakit.terler. Onun, teri,' ruhta coşan ha-
yânın.hararetindCn ileri gelir. Hayânın coşmasından ruh feveran ederek cesedin'
vebilhassa al.nın terlemesine sebep olur. Zîrâ hayânınhâkimiyeti, yüz ve göğüs-
te tezâhür eder. Bu da kişideki islâ'm’ın kuvvetli'Oİmasından ileri, gelir. 'Zira is-
'lâm nefsin teslimiyetidir. Din zaten nefsin boyun egmesi ve. İnkiyâdıdır. İşte bu
sebeple haya Islâm’ın ah'lâkı olmuştur, haüslümân âdeta, fıtrî bir şekilde mütevâ-.
6. c il t HAYÂ BÖLÜMÜ 339
Tibi, hadisteki... “ Haj^â ..,ir §eye ^ rerec onu ^iKM٠ rir” ifâdesindeki “ şey’e”
kelimesinde mübâlağa kasti olduğunu söyler .ve der ki: “ Hayâ-veya, filhş cansızı
güzelleştirir veya çirkinleştirebilirse, insani nasıl güzelleştirip veya çirkinleştir-'
diği anlaşılmalıdır!” denmek istenmiştir” .
Umumi Açıklama:
Hulk (veya huluk), Nlhâye’de din, a b ’ ve seciyye-olajfak açıklanır. Dilimiz-
deki ,'huy’un karşılığıdır.. Bazen tabiat kelimesini de bu mânâda kullanırız.
Hulk ile', bir baklma insanın'nefsi olan' bâtınî sûreti ve evsâfı İfâde edilir..' Tip-'
kl.-zâhirî.sûret ve evsâfına d'a halk dendiği gibi.' Nefsin iyi Ve kOtU, vasıflan var-
dır. Sev'ab ve'ikab, zâhirî sûretin'evşafından çok, batini sUretin evsafına ta'alluk
etmektedir.
Hulk §U"hadîse göre fıtridir v.e yaratılıştan gelen 'bir 'vâsıftır:
ﻗﻔﺐ1؛اةةﻓﻠﻤﺎﻣﺤﻼةﻟﻢ'ﺳﻠﺌﺒﺘﻬﺎ؛ﻟﺬ1ﺳﻖ1اة
‘؛Allah aranızda.nzkınızı taksim ettlgi gibi ahlâkımzı da taksim etmiştir” .
Huyun yaratılıştan geldiğini İfâde eden bir d'iğer hadis, Resûlpllah (aleyhissa-
lâtu vesSelâm)١ın (radıyallahu'anh)’e sOyledigi şu sözdür:
“ Sende iki haslet var ki Allah onları sever: Hilm. ve hayâ.'” EşeCc sormuştur:
“Ey Allah ’m Resûlü bunlar bende eskiden beri mi var, (yoksa miislüman 61-
duktan sonra)yenilerde mihâsıloldu?ResûlulM(aleyhissaJâtu vesselâm)’ınmev-
zumuz açısından ayrı bir ehemmiyet taşıyan cevâbı ﻻﺀ:''
uEskidenkrİvarViBununüzerineAbdin-KayskabilesindenplanEşecc’in
Allah'a İfâde ettiği fk r a n cümlesi de mevzumuzu aydınlatır:
*:Beni, sevdiği iki hasletle mecbûl kılan Allah ’a hamd olsun:
ﻷث١ ﻣﺤﻴﻦ ﻫﺚ ﻳ ﺠﺜﻬﺜﺄJ â ى 'ﺟﺜﻴﻲ٠ ﻟﻠﻪ اﻟﻲJiu iv
Hadiste Eşecc'in, O' iki hasletin'.eski mi, yeni ,mi? diye sorması ve ResUlull'ah
(aleyhissalâtu vesselâm)٠’m es.kiden beri mevcudiyetini beyan etmesi, huyu .mey-
dana getiren .birkısım hasletlerin yaratılıştan mevcut olduğunu iîâde eder.,
Ancak'bâri'hasletlerin sonradan k^azanıldıgı,.
6. C İLT H U L K (H U Y) B Ö LÜ M Ü 341
.،Ey iman edenler, kendinizi ve âile halkınızı yakıtı taş ye insanlar olan
ateşten koruyun” (Tahrîm 6).
،،Nefsini temizleyen kurtuluşa ermiş, ihmal edip örten de ziyana uğramıştır”
(Şems 9-10) gibi âyetlerden, ،،Ben bir muallim olarak gönderildim” , ‘،Hayır,
bir alışkanlıktır” , ،،Çocuklarınıza ikrâm edin, terbiyelerini güzel yapın” gibi
terbiyevî faaliyete dikkat çeken, teşvîk eden pekçok nass, insanı kurtuluşa٥erdi-
recek güzel hasletlerin terbiye yoluyla kazanılacağını beyan ederler. Bu inanç esas
olmasaydı, peygamberlik müessesesinin, kitaplann, dâvetin, irşadın ne mânâsı
olurdu?
Ibnu'l-Arabîde şunu söyler: “ ...Güzel ahlâk ile mecbûl olanlar cidden azdır.
Kötü ahlâk üzere mecbûl olanlar ise, insanların,çoğunluğunu teşkîl eder. Zira
insan tabiatına galebe çalan, şerdir. Bu sebeple eğer insan, fikirini, temyiz gücü
nü, hayâ duygusunu, korunma melekesini kullanmaksızın kendisini, tabiatımn akı
şına bırakıverecek olsa ona hayvanı huylar galebe çalar. Zîrâ insan fikir ve temyiz
vasıflarıyla hayvanlardan ayrılır. Bunları kullanamazsa âdetlerinde onlara işti-
râk eder, kuvve-i şeheviye her çeşidi ile onu istîla eder, hayâ uzaklaşır, yok olur... ”
Aynı görüşü paylaşan Mâverdı, akıl vs.’ye güvenmeyip her daim nefsinte’dibiyle
uğraşmanın gereğine dikkat çektikten sonra şunu söyler:
“ Zira edeb tecrübe ile kazanılır!”
342 K Ü T Ü B .İ s rrrE .M U H T A S A M 6. C İL T
kendisini Yejnejl’e gönderirken son sOylçdigi söz olarak tanıtır. Hadisin Tmai-
z٣ de gelenveçhim eâlen؛öyledir: ”EyAIlah)nResûIü, banafaydâolacakşe-
yi öğret!” dedim de nasibatta bulundu: '“Nerede olurean .1, Allah’tan sakin.
ﻻ ﺀ
Kötülüğe karşı iyilik yap. ki, kökUnü kesesin., insanlara karşı da iyi ahlâkla
'mnâmeleet؟..
2-' Hz. A^uaz’1 ResUlulIah (aleyhissalâtu vesselâm), Yettien.e kadı, tebligci, tah>
sildar,, muallira'gibi birçok .yetki ve vazifelerle me’mur olarak göndermişti. Bu
tavzifsırasjndaRes۵lullah.(aleyhissalâtuvesseli.^
ger 'Sözler ve verdiği başkaca talimatlar da var.. .Çu.hâlde, halka karşı iyi dayran-
'raasj husdsunda, ,yakanda kaydedüen tenbih'en sön söz vetâlimat olmaktadn.
'3- Şârihler, halka karşı iyi ahlâklamuameleetme^
ma arkadaşlarına güler yüz, hihn-, merhamet, ögretim-sırasında'sabır, büyük Wi؟ük
-layıkolan herkese- sevgi izhâr-etmeyi anlarlar, t^yıkolan diyoraz çünkü, ce-
miyette'.taifr ehli, kebâir İşlemeğe ısrarlı.başkalannazulnıetmetoe devamlı ,olan
kimseler vardıç. Onlar iyi davranıştan anlayarak ıslah-ı hai'etmeyebilirler ve hat-
'tâ iyi davranma onlann daha da azmasına'sebep olabilir'. Böylelerine karşı da٦
adaletli Ye otoOter olmak gerekir.'
Hadiste kOtUIfigü
,Ilügü yoky o k etme
e tm e çâresi
ç â re s i olarak
o la ra k ““ iyilikle
iy ilik le mukabele.’nin
m u k a b e le .’n in gösterilmesi,
g ö ste rilm e si
İslâm 'ahlâk anlayışuun.
ılay ı ؛ınm^ hhatırdan Çikanimaması
a tırd a n Ç ik a n im a m a sı gereken
g e re k e n bir
b ir prensibidir.
p re n sib id ir ..'
١ ﻣ ﺬ, !)؛: ا ع وﺳﻮو ]ق\ل:ة\ل ﻋﺘﻪ ش رﻧﺤﻰ. ; و ﺀ ن ﺟﺎﻳﺮ٤ ج
ﺑﺔﻋﺔﱂ ﺩ ﻭ٩ ﻻ ﺓﺍﺋﺈ ﺓ5ﻡ ﺃﺉ4 ﺣﺎﻡ٠ ﲣﺒﺴﺄ ﻳﻮﻡ ﺍﻟﺆ;ﺍﻣﺆ '^ ﺍ ﻭ ﺯﺃ ﺯ
77, (2019).]
. ٨ Ç٠K1٨ MA:. .
Resülullah (aleyhiSsalâtu vesselâm), pekçokİrşadımda mû’minleri diline
sâhib olmaya ؟aginr: -“Dudaklan.Me'bacaklan'arasıUdakl hususunda garanti
vereneceıeti garanti ederim»»؛.“ Allah»a ve âhlreteinananyahayır.konuş-
sun ya.sükutetsin»» gibi..
ResdluUah (aleyhissalâtu vesselâm)' bu ısrarlı uyanlarda hiçbir mübâlagaya yer
vermemiştir. Zira.'Kur’ân’m mükerrer âyetleriyle sâbittir ki, ,âhirette kisi her'ânm-
.dan, her fiilinden ve dolayısıyla'her bir kelâmından hesaba ؟ekilecektir. 0 gün,
kişinin dünyada iken ağzmdan ؟ıkmıs olan her'SÖZ, lehine değilse, aleyhine.ola-'
Caktır.
Sadedinde olduğumuz hadis.de ؟ok,konuşanlara uyanda,bulunmaktadır. Ser-
Sârûn, müteseddikUn ve mUtefeyhikûn, hep ihtiyatsızca», gelisi-güzel ؟ok .konu-
sanları'İfâde eden tâbirlerdir.' Dilimizde de geveze,' bosbogaz,' laf ebesi,
.d^ik«lucu,,.düllû düdük, pasaf, 'atıp-Uitan, yüksekten .atan'gibi, bir.kısmı edebi,
bir-kısmı mahalli'pekçok tabir'vardr,, hepsi de ؟ok'konuşanları İfâde eder-. Çok
konuşan,, ؟ok .konuşmaj,!. .alışkanlık hâline 'getiren- kimse, her Seferinde haylr ko-,
nusamıyacagına.göre boş söz, .gıybet, 'dedi-kalu, yalan, kaba ve müstehcen söz-'
ler, pespaye fıkralar'Vs..araya girecektir. ,Bunların hepsi de kıyamet günü gUnah'
kefesinde yer alacaktır. Çok.konusmaktan lUen hususunda hadisin' mutlak gel-,
mesi. de mânidardır'.
.Kısacası bu hadisler, güzel ahlâk deyince öncelikle dile hâkife olmak mesele-
sinin anlaşılması gerektiğini ders vermektedir.
346 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI '6. c il t
2- Bazı âlimler, mezkur kelimeler arasındaki nüansı, yâni küçük de olsa taşı-
dıkları mâna farklılıklarım nazar-ı dikkate al'arak, konuşma tarzlarından yasak-
lanmış olanlara dikkat ؟ekmişlerdir. Bu cümleden'olarak'SersârUn’Ia lüzumundan
fazla konuşan gevezelerin kastedildiği,"inüteşeddikûn ile zorakî'bir fesahat İzhâ-
rı ile kendini satmaya, lügat parçalamaya, konuşma tarzı ile başkalarından ayrıl-
maya çalışanl.ar ve ,hatta.başkalarıyla istihzâ 'edenler kastedildiğini belirtirler.
Nitekim şıdk., avurt olduğuna göre mUteşeddik, avurdunu doldurarak tekellüflü
.konuşan demektir.
^MütefeyhikUn da ağızlarını genişlCterek, normaldçn fazla açarak, agzı.nı dol"'
durarak.konuşân demektir, mUteşeddik’a yakın bir mânâ'taşır. Bu davranışın da.
kibirden, başkasın^ı küçük. gOrmeken ileri geldiği-belirtilmiştir. ..
اأ§اhalde ister umûmiyetle dikkat Çekilen ؟ok konuşmaya ve isterse, ekseriyet-'
ten, ayrılmaya yönelik tarzlara.ham ledilsin'hadis,konuşm am a
m ekte, m ü.minin.birinci derecede ehemmiyet verrnesi gereken bir problem inin
bu 0'lduğunu söylem ektedir.. 'ﺀ
Umûmî Açıklama:
Havf da denen korku, insanda mevcut mühim hislerden bindir. Hayatm mu
hafazası için insan fıtratına Yaratıcı tarafından konmuştur. İnsan ve hayvanlarda
müştereken bulunur. Korku hissi olmayan insan yoktur, denebilir. Bu hissin in
san üzerinde büyük etkisi vardır. Birçok yönlenmeler bu his vâsıtasıyla gerçek
leşir. Bu husûsu sathî olarak değerlendiren bir kısım pozitivist ve tekâmülcü
espriler, insanlardaki din duygusunun temelinde korkunun olduğunu söyleyecek
kadar ifrata kaçmışlardır. Onlara göre insan korktuğu şeylere, onlanri zararın
dan kurtulmak için tapınmaya başlamıştır. Gerçekten insan dünyevî ve fani şey
lerden korkmayı ifrat dereceye götürecek olursa ortaya çıkan durum bir şirk-r
hafî olur ve bir taabbüd, bir nevî din mahiyetini kazanabilir. Zâlimler, diktatör
ler, tarih boyunca tedhîş, terör gibi şiddetli korkutma vasıtalarını müessir bir si
lah olarak kullanarak insanlan istedikleri gibi yönlendirmeyi başarabilmişlerdir.
İslâm, insanı korku vasıtasıyla zâlimlere esir olmaktan kurtarabilmek için Al
lah .tan korkmayı esas almış, ruhlarda onu tesbit etmeye çalışmıştır. Bü korku
nun gerçek mânada girdiği kalplerde insanlardan korkma olmaz. Böy!elerinde
dünyevî korkular, hakikî değil, mecâzidir, bir nevi tedbirdir, daha öteye geçmez.
İnsanların korkuşu ile inancından, dinî hayatından taviz vermemek bunun mîyâ-
ndır. İnsanların vicdan ve inanç dünyalarında istibdâd kurmak isteyen ideolojik
rejimlerin bütün güçleriyle İslâm’a ve İslâm dkıinin Allah korkusu prensibine sal
dırmaları bundandır. Kendileri, çeşitli vasıtalarla korkuyu hâkim kılmayı esas
alıp bu maksadla putlarının en korkunç büst ye resimlerini yaygmlaştırırken “ Al
lah’tan korkulmaz, Allah sevilir’’, “ Allah öcü değildir’’ gibi, mugâlata ve de
magojilerle Allah inancına saldırmayı, “ Allah’tan korkma prensibi’’ni. istihza
konusu yapmayı sistemle, ısrarla yürütürler. İslâm dininde Allah’ı hem sevmek
ve hem de Ö ’ndan korkfnak esastır. Cenab-ı Hakk, cemâlî sıfatlarıyla sevilir,
celâlî sıfatlarıyla korkulur. Hayatı ve hayatın levâzımmı vermekle bizde>tezâhür
eden rahmetleri, lütuflan sebebiyle Allah’ı sever, kulluk vazifemizdeki eksiklik
6. c il t KORKU BÖLÜMÜ 349
bilir. Vehme müptela bir kısım insanların hastalığı, büyük ihtimalle, kaynağını
korku damarından almakta, bu da söylediğimiz gibi, bu fıtrî duygu üzerinde aklî
.ve irâdî bir kontrol kuramamaktan ileri gelmektedir
Korku üzerine, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’tan vârid olan hadisler, bu
.meselede orta yolu bulmamızda yardımcı olacaktır
'-AÇIKLAM A:',
1- Res٥lullah^(aleyhissalâtu vesselâm)؟. “Kendini nasjl buluyorsun?” -sözü
ile, '“ dünyadan âhirete intikâl ederken kalbinde ne.hissediyOrsun, Allah’ın rah-
metinde.n ümit mi, yoksa Allah’ın gadabından.korku mu?’’ demek istemiş, genç
de hOyle anlamıştır.
2 - ‘,‘Bu durumda'٩lan” ’demek, “ ölüm .halinde sekerât hâlinde” demektir. Alim-
ler, düşm.anla mûbâre،e,-kısas, idam anlan-gibi, 'ölümle bunın burana olunan
bütün .halleri bu hükme dâhil ederler. Kişi 0 duramlarda Allah’ın rahmet'inden
ümîd.ettiği ve'günahları sebebiyle de 'gadabından korktugu'takdirde, h'adisteki
nllgdeye mazhar olacaktır.'
K Ü T Ü B -İŞ İT T E M İT A S A R I 6■ CİLT 352
AÇIKLAMA:
1- Hz. Peygamber (aJeyhissaJâtu vesselâm)’in, bir riizgar esmes'i veya bir bu-
'lut zuhûr etmesi halinde bir korku ve endîşe İzhâr ettiği, duâda bulunduğu hUsu-
sunda muhtelif rivâyetler mevcuttur. Yukarıda kaydedilen rivâyetin'M sfım ’de
gelen bir vechidaha.teferruatlıdır: Yine Aişe anlatıyor:‘‘Şiddetli bir â g t
estiği zaman ResûlulM ( â y h is s â tü vesselam):
ﻟﻠﺔ و ﻫ ﺎ و و ﺛ ﺎ ﻓﻴﻔﺎ ؤﺣﻘﺰﻳﺎ ا و ﺳﻠ ﺪﺑ ﻪ وأﻋﻮد ﺑﻠﻒ ﻣﻦ ) ئ و > ﻣﺎ ﻳ ﻬﺎ٦آ ي إ ر آش
ؤﺛﺰ'ﻧﺎ ازﺳﻠﺚ ﻳﺆ
‘-‘AHahım senden bunun hayrınj e bunda bulunan hayrt ve bununla gön-
derilen geyin'haynnı dlliyorura. Bunun .şerrinden, bunda- bulunanın şerrin-,
den bununla gönderilen şeyin şerrinden, sana sığınıyorum», derdi. Hava
bulutlandığı vakit rengi değişir, (duyduğu huzursuzluk sebebiyle yerinde dura:
maz) girer-çıkar,gider-gelirdi. Yağmuryağınca da râ tla rd ı. Ben bunu onunyıi-
ziinden anlardım...’'
2- Yağmurla helâk edildiği belirtilen kavim Ad ^ v m f ’dir. Bu, hadisin başka
vecihlerinde tasrih edilmiştir Ayrıca, 0 kavmin yağmuru^göriince sarfettikleri
“ Bu 'gördüğümüz, bize, yağmur getirecek bir-buluttur’’ cümlesi, Kur’ân-J Ke-
rîm ’in Ad K a v m i ile ilgili' hikâyesinde aynen geçer (Ahkaf. 24).
3- §ârih!.erin dikkat ؟ektiği bir inceliği belirtmekte fayda-var: Hadisin ^Ufta-
rf’den kaydedilen ziyade kısmında.: . اﻳﺬاب
ﻣﺤﻮم وﻣﻞ زأئ
ﺑﺎ وﻳ ﺢ ﻗﺪ ﻏﻨﺖ ﻫﺆﻟﻢ
ibares'inde kavm kabi-lesi iki sefer geçmektedir. Arapça.kâideye göre-birinci'se-
fer nekre ,olan isim, ikinci, sefer geçince ma’rife kılınır, yani- İkincide: اﻟﻘﻮمol-
ması gerekir. Halbuki ibarede her ikisi de 'ﻫﻮمşeklindedir, yani ne.kredir. öyle
ise burada iki ayrı kavm söz konusu olmalıdır. Diger taraftan, meseleye temâ's
eden âyetlerde 'rüzgârla azâba uğratılanlann 0 sözü söyleyenler olduğu İfâde ﻻ ك-
mektedir.
O rtadaki işkâle^dikkat ؟eken ﻻ طHacer, Kirmânrnin yaptıgı b ir açıklam ayı
p ek tatm inkâr bulm ayarak kendisi şunu söyler: “Necm 5 ٥resı٠٠nde- R abb T eâ-
ﺟﺎ:‘‘ ز ة ' أ ﺧﻠ ﻜ ﻌﺎ ؤأ ﻷ وﻟ ﻰ٥ k dm aietînlhelâkedcnO »dur»» (Necm 50).' Bu âyet-
te, bir başka Ad Kavmi. daha Olduğu ihsas edilmektedir, ikinci Âd Kavmi'Uzerine
bir k ıss a y ıA k te d ib iiu lb e 7 ,h a s e n bir i s n a d l a e i - l s ﻻ طHassânei-Bekrf’den
tahrîc etmektedir... Timüzî, Nesâî, ve. ﻻ طMâce bu kıssanın bâzı kısımlarını
tahriC etmişlerdir... A M afSuresi’nde zikri ge؟en Ad Kavmi, so.nraki Âd’dır. Bu'
dummda,.âyet-_i ker-imedC zikri geçen , ض١٠٤ “' ؛Âd’ın kardeşi” (Ahkaf 21), Hud
(aleyhis'selam) değil, bir başka peygamberdir” .
K Ü T Ü B -İS İn E M IT A S İ 6. CİLT 354
ق ا ذ ﺋﺆ ﺗﻈﻠﻢ. ]ةال رﺳﻮل ا: ل١ ﻋﺌﻪ قJ j ١ ى٠ا ا ه ~ وﻋﻦ ى ﻫﺮﻳﺮة رﻷ
''اق ﻳ ﺬ. ا ؤ ى ﺑﺌﺪ٤ ؤﺋﺬ ﻳﻐﻢ ائ، غ ﻳﺠﻲ٠ﻟﻢ U ﻟﺜﻮﻣﺔ1 ﻋﺌﺪ اﻟﻠﻪ ﻣﻦ U |ﻛﺆﻣﺚ
.رزئ.٠أ ر ج- [ ش,ادﺧﺘﺆ'ﻟﺘﺎ ئ' س
'§Hz. Ebu HUreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: iCResûlüüâ ( â y - ( 1682 )'. 5
h issalâîü v e s s e lk ) b u yu rd u k k i: ‘*Mü’m în, 'Allah indindeki ukhbet ؛-bilsey
di, ceraetten ümidini k^erdi. Eğ ؟r kâfir Allah’ı rahmetini bilse idi, cennWen
ümidini kesm ezdi” . [Rezın ilâves'idir Hadîs’1 Müs !؛m. tahric etmiştir:' Tevbe
2 3 , (2755 ) ؛Keza, .T!rm!zî de tahric etmiştir: öa'avât 108 ,"(3536 ).)
:AÇIKLAMA
'Allah karşısında, mU’minin konırnası gereken edebi veciz şekilde.İfâde eden
-hadîslerden biridir: Ne tam Umid ne de mutlak yeis, fakat eşit derecede hem kor
ku hem Umid. Ulemâ mutlak ün»id ؛de mutlak ye.si de büyük günahlar arasında
addetmiştir.,Ne kadar' ؟if amel İşlese de mü’min, Allah’ın azâbıhdan kor- ok ha١
ku İçinde olacaktır,kezâ ne nadir ؟.ok, ne kadar büyük günah İşlese de Allah’ın
rahmetinden ümidini kesnıey '؛..aektir
ؤأة ر ﻏﺘﻞ ﺗﺠﻰ؛ ،و ﻋ ﻆ ﻛﻠﻪ ﻣﺊ ﺋﺰد ﻗﺎ ، ﻧﺒﻴ ﺬ ﻗﺎ ﻣﺊ. , ﺗﺦ رﻣﻮﻟﻲ ا ﻟ ﻲ
:ز ، ﻵ ؤق: أاذأ س؟ ةا'ل د ﻷ ﻷف٠ﺗﺪن ﻷﻳﻨﯫ ﻳﺌﻦ ﺣﻨﺎئ' ذأ ^
ﻧﻠﻠﺊ ﻗﺰﻳﻮ أﺑﺰ١ ذإئ، ﻗﺎ' ﺑﺜﻦ ا ﻹ٠ أةب-ﻇﻠﻢ ﻏﻨﻰ٠ ذأ، ذﻏﺠﻔﺎ ﺧﻨﺮأ ﺟﻤﺒﺮأ، زﺗﺘﺎ.
ذ!ذ و د ؛ ﻳ ﻖ ؛، ذ إ ئ ﺋﺬذ ى٠ ﻟﺬﻟﺬت. ﻣﺤﺶ أى ؤا'ﻟﺬى ﻗ ﺬ ; ﻧ ﻲ:ال أى٤
ى,ﻟﺒﺨﺎر,أﺧﺮﺟﻪ ا. .[d* ذ ﻣﻦ٠٤ إن ﺀﺑﺎﻟﺚ زاﻟﻲ:٠ ﺛﻠﺊ،ا ﻧﺄﻣﺄ ذ ش٠ﻳﻐﺪ؛ ﺋﺠﺬى ﻳﺌﻦ ﻛﻤﺎ
AÇIKLAMA:
1- Bu rivâyet, ashab arasında korku ve ûraîd meselesinin nasıl yer ettiğini gOs-
termektedir. Hadiste, ifz . Ömer (radıyallahu anh)’in, Hz. Peygamber (aleyhis-
salâttı vesselâm)’den sonraki hayır amelleri ile birlitoe §er ameller İşlemiş olm aton
da' korktuğunu, .hayırları, şerleri karşılayacak hıiktarda olsa sevineceginl-ifâde.
buyurduğunu gOrmekteyiz.
Ebu Burde, böyle düşünen H z. اÖmer’i takdirle yâd ederek, babası Ebu Mu-
sa’dan efdal oldugunu ik r a eder. Aslında mutlak' mânada Hz. ö m e r’in efdaliye-
6. CİLT KORKU BOLUMU 357
ti ulemâca kabûl edilmiş ise de, Ebu Bûrde, burada mevzubahis edilen amellere
güvenmeme meselesinde Hz. Ömer’in üstünlüğünü dile getirmektedir. Gerçi, mut
lak efdaliyete sâhip bir kimseye, bir başkasının husûsî bir meselede üstün olması
mümkün ise de Hz. Ömer (radıyallahu anh) burada, makam-ı h av f ta bulunmak
la, makam-ı recâda yer alan Ebû M usa’ya tefevvuk etmiştir. Zîrâ ulemâ havf ma-
kammın recâ (ümîd) makamından üstün olduğunu kabûl etmiştir. Çünkü, insanoğlu
hayır niyetiyle yaptığı herşeyde kusur işlemekten uzak olamaz. Ayrıca ümidin
ucba ve atâlete götürme ihtimaline karşı havfın teybe ve istiğfara sevketme ga
rantisi vardır.
Umumî Açıklama:
Yaratılış, yani varlığın başlangıcı meselesi düşünen insanlığın en eski mesele
lerinden biri, belki de birincisidir. Kendini tabiattan ayrı ve müstakil bir varlık
olarak hisseden her insan, ilk iş olarak kendi aslım, insanlığm aslım düşünecek
ve soracaktır. Bu mevzûda elde edeceği bilgi, kişiyi ister istemez, etrafını saran
fizik çevrenin, yani dünyanın, semâvatın, ay, güneş ve yıldızlann da aslını sorT
maya sevkedecektir.
İlk başlangıcı, menşei araştıran insan zihni orada kalmayıp, bunun tabiî sonu
cu olan bir başka soruya geçerek, sonumuz ne olacak, nereye gidiyoruz? diye
cektir. Hülâsa doğumla başlayıp, ölümle noktalanan bir hayat kaderine tâbi
insanoğlu mebde ve meâdım hep soragelmiştir.
Nerden geldik, nereye gidiyoruz, bu dünyadaki işimiz nedir?
Buna cevap sadedinde felsefeler, nazariyeler ortaya atılmıştır. Tesadüfle baş
latıp mutlak bir sonla tamamlayan, insanlığın encâmım ademe atan maddeci fel
sefî görüşler olduğu gibi, ruhun ezeîiyetini kabul eden mhçu, rnâneviyatçı görüşler
de olmuştur.
Aslında dinler de bu suallere cevap vermek için vardır. Din tesâdûfî başlangı
cı reddeder. .‘Bir saat intizamıyla belki daha dakik ve hassas çalışan güneş siste
mimiz ve kâinat çok usta bir yaratıcmın elinden çıkmıştır” der. sağduyu sahipleri.
Mevcûdat arasındaki itme ve çekme kuvvetleri şeklinde tezahür eden irtibâtı, bir
birine zıt ve şuursuz unsurların hayâtın devâmmda ortaya koydukları işbirliği ve
tamamlayıcılığı kâinâtın parçalan ve cüzleri arasındaki dakik ve hassas intizamı,
bunların bir elden çıktığına, ustalarmm çok mâhir ve kâdir olduğuna, yaratma
işini irâde ve şuurla yaptığına delil kabûl eder.
Varlık âlemi, İslâm dininde Nur-u Muhammedî tabir edilen bir ilk maddeden
yaratılmıştır, Kâdir olan Yaratıcı "*OH” emri ile an-ı vakitte, yaratılış ağacımn
çekirdeği durumundaki Nu^-u Muhammedrden ilk varlık fîlizini ortaya çıkar
6. CİLT, ÂLEMİN YARATILIŞI BÖLÜMÜ 359
mış٠bu filiz tıpkı bir ağaç gibi inkişaf edip serpilerek, senunda insan' meyvesini
.verece'k kemâle ermiştir. Peygamberimiz, yaratılışın.bu tekâmül seyri içerisinde
meyvelerin meyvesidir. En s٠n olan en mükemmeldir, F â r-i Kâinattır.
٠î§te dinimiz, yaratılışla ilgili, bahisleri ئ ﻻوﻷﻟﻤﻴﺮ
haımedîmiintehası arasındaki saflıaları ve halkaları ana batlarıyla aydınlatacak
şekilde.yapar» bâzı ip uçları verir, fezlekeler sunar, tâlî teferruata.girmez. Vaz’-
edilen hülâsa ve fezlekeler, dünün müneccimleriyle bugünün'astrolog've ferazi-
yecilerinin safsata ve fantezilerine kapılmayı önleyecek»'bugdayla samam ayırmaya
yetecek açıklık ve zenginliktedir.-.
§u-ha!de aşagıda-insanın yaratılışından, cin ve' şeytânın, dünyânın yaratılışın
dan,, sema ve arşın yaratılışına kadar birçOk meselede vârid olan hadislerden^ba-
zılarını göreceğiz.
22) Bu rivâyette geçmese de başkaca açıklamalara dayanan âlimler, Arş’dan sonra KUrsî'nin yaratıldığım be
lirtirler. Şunu da belirtelim; Bir kısım hadislere dayanan ulemâ, semâvat ve arzdan önce kalemin yaratıldığını
belirtir. Öyle ise yaratılış sırayla şöyle olmuştur: Su, Arş, kalem, Kürsî, semavât ve arz. (Allahu alem bi's-sevab).
362 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT
Kürsü, İç içe olan yedi seminin dışındadır, yin i yedinci semâdan sonra gel-
mektedir. F â a t son hudud değildir. Onu da arş kuşatmıştır. Bu konuda gelen
nassları, birmufessirimiz şu şekilde değerlendirir: u sem ivit ve arz Kürsü’nün
İç boşluğunda yer alır. Kürsü de arşın önündedir. ”
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) Kürsü’nün, yedi semâya nazaran bu-
yüklüğünü tasavvur edebilmemiz İçin şu teşbihte bulunur: “YedJ.'Sema, Kürsü
î؟er؛s؟nde, bir kalkan. İçine atılmj? yedi'adet dirhem (kuruşluk) gibidir.’»
Ayni maksadla, ﻻ طAbbas ﻻﺀteşbihte bulunur: “Egeryedi sema veyedi arz
genişleyerek birbirlerine degecekhsiegelseler, Kürsü7nûn genişliği yanında, bun-
lar, çöle atılmış bir h i a gibi kalır.”
Kürsü'nün genişliği bu olursa, Kûrsü’yû kuşatan A rş’ın genişliği nasıl olur?
Bu soru, Resûlullah (aleyhissalitu v e s s e lk y a aynen sorulmuştur, öyle ise
cevabim O ’ndan dinleyelim: .‘Nefsimi kudret elinde.tutan Z a t’a kasem ede.-'
rim , yedi sema ve yedi arz,' K ürsü’nün yanm da, 01 ؟b ir araziye at،lm،§ bir.
'.(demir) halkadan bagka birşey değildir-. A rç’m K iirsü’ye.olan üstünlüğü de,
tjpkj bu ؟ölün .'h a lk a y a üstünlüğü gibidir” -[؛bnu Kesir,-Tefsir 1, 550).ًا
KÂİNAT KÜREVÎMİ7 Yukarıdaki açıklamalardan, top şeklinde bir k k a t tas- .
viri çıkmaktadır. Bu mânayı teyid eden başka rivâyetler de var.Eskimüfessir-
lerimiz, daha ziyâde kubbe kelimesini kullanarak ﻻهmânaya işâret ederler:
Merkezde arz ve sâbît yıldızların mahalli olan birinci sema, ﻻﻻﻻهtâkiben sırayla
diğer altı sema, sonra Kürsü, en dışta da BÜYÜK AR Ş gelmektedir ve Büyük
Arş, Kürsü’yü kuşatmaktadır. Bunlar ﺀﺀةüste değil, İç içe ve kürevidir.
Cenâb-î Hakk’ın Arş’ı İstivâsı, O ’nun bu hadsiz geniçlige hâkimiyetini, İfâde
eder', insan aklı.nın alamayac.agı-, hayali'nin tasavvur bile edemeyeceği sonsuzluk,-
Allah’m büyüklüğü yanmda, dünya sultanlarının, ayak koydukları tahta parçası
kalmakta, hiçliğe-müncer olmaktadır. O'yüce zât, Kur’ân -1 Kerîm’in. ifâdesiyle,
“ Düşen bir yap rak tan bile haber'dar olacak k a d a r” (En’âm SÇ) kâinatın her
noktasına ilmiyle, kudretiyle, tasarrufuyla hâkimdir, çünkü Büyük A rş’ı istiva
etmiştir.
A L L A H ’A M EKAN İZAFESİ MI? Başta arşa istiva âyeti olmak üzere, ister
Kur’ân'da ve isterse hadîslerde, Cenâb-1 Hakk’ın hâkimiyetini İfâde İçin gelen
.,؛â٥irâf؛an -bunları lügat ve örfî kullanışlarıyla anlayınca- Cenab-ı Hakk’a me-
kân İzâfe etmek, Zât-1 Akdeslerini-insana benzetmek gibi, İslâm inancına uyma-
yan mânâlarortaya çıkarmaktadır. Kur’ân ayetleriyle de tesbit edildiği üzene Zât-1
6. c il t ÂLEMİN YARATILIŞI BÖLÜMÜ 365
ﻟﯫ ﻛﻜﻞ I وﺳﻮد شJU] :J١٠ ﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ١ وﺿﻰ.ﺑﻦ ﺳ ﻮ د١. وﻋﻦ- ٤ I
ﻛﺸﻖ ﻃﻘﺄ U:۵ ذاق٤ ،ﺋﺄذر- أذﺑﺰ:. ى٠ ﻹ ﻗﺎل، أﻟﻤﺰ ﺛﺄﻧﻮ: ﻗﺄل ﻟﺬ. ل;أق ا!ﺗﺔق١
ﺟ ﻪ رزﻳﻦ/ﻟﻄﻖ أو[ا أ٠ وﻷ أرﻛﻴﻎ أﻷ ﻓﻰ أﺣﺐ ا،٠أﺧﻰ اﻟﺊ ﻳﺌﻠﺊ.-
4. (1687)- ibnu M es’ûd (radıyallahu anh) anlatıyor: ‘iResûluüâ (âyhissalâ-
tu vesselam) buyurdularki: “AMahTeaa hazretleri akh yarattığı zaman ona؛
Gelî” dedi,0 da geldi. Sonra “ Geri dönî.” diye emretti, da geri döndü.'
٠٤
Bunun üzerine akla .şunu söyledi“^؛Ben, kendime senden daha sevgili olan
o
başka birşey yaratmadım. Seni, nezdimde.mahlûkâtın en sevgilisi olana bin-
direcegim.” ؛Rezî.n ilavesi.].
AÇIKLAMA:
Rezin’in ilâvesi olan bu hadisin kaynagı gösterilmemiştir. Ancak, ﻻ طHacer,
Fethu 7-Bari'de 1684 numarada kaydedilen imran ﻻ طHusayn hadisini §erh sa-.
'dedinde, i'lk defa yaratılanla ondan sonra-yaratılanların sırasını göstermeye ؟ali-
gırken ilk yaratılan şey.in akil olduğunu beyan eden آ ﺋ ﺰ۵ ا ؤ ﻟ ﻘ ﺎ ﺿ ﺎrivâyetini
kaydettikten sonra bunun, sâbit, sâhih bir senedi olmadı.ğını belirtir. Keza el-
366 KÜTÖB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT
ﺟﺎ ﻳﺎ ﻓﻰ ﻗﺎ ل ] ':ﻛ ﻨ ﻎ ﻋﻴﻪ اﻟﻤ ﻄﻠ ﺐ ر ﺿﻰ اﻟﻨﻪ ﺑ ﻦ ﻋﻤﺐ — ٦ ' . , . -وﻋﻦ ١ﻟ ﻌﺒﺎ س
| ﻗ ﺰ ﺛ ﺬ ذ و ذ ﺣﻤﻠﻢ :ﻏﺪ ؤا ٠ﻟ ﺘ ﺎ ذ ٤ ,،اﻟ ﻮا :ذ ا أ ﺛ ﯫ ذ ،,ﻧﻠﻢ ةا ل ز اﻟ ﺘ ﺆ ذ ٤ ،ى ٠ل
ث ﺀ ز ١رةز ض ؟ ﻗ ﺎ ر :١ﻵ زاﻓ ﻲ ٠ﻗ ﺎ و ٤ :إ ن ﺗ ﺌ ﻦ ﺗ ﺎ' ٠ة ة ﺛ ﺘ ﺎ ،إ ى ﻗﺎ ل وا ﺟ ﺪ ه ، ﻣﺔ ﺳ ﻦ
٠ﺣﻢ ﺀﻟ ﻪ ؛ا ﻛ ﺬ ﻻ ث، ٠ ا د .ﺛ ﺘ ﺎ ؛ \ﻝ أ و ا ة ﺛ ﺎ.ي ، ٠أ ؤﻗ ﻼ ت .ز ﺳﺌﺜ ﻮ ن ﺳ ﺔ ،ز ﺗ ﺌ ﺪ
:د ؤ ﺑﺠﻦ أ ﻏ ﻸ ه و ﺀ ﺷﻘ ﻲ ٠ﺧ ﺎ ق .ا ﻟ ﺜ ﺎ ﺀ ١ﻟ ﯫ٠ﻓﺔ ۶ ١ ۶ﺣﻤﻞ .إ ك ،نﺀ ؤ ﻋﺊ ﺗ ﻎ
ؤ ؤ ﺟ ﻮ ٤ز ق ,٠ذ إ ﻟ ﺊ٠ع , .أ ر ﺟ ﻪ أﺑ ﻮ دا و د و ا ﻟ ﺮ ﺛ ﻰ٠ ۶اع ،ؤاﻟﺘﺬ ت؛ ١ ,ر .ا ا
ﺗ ﺎ ﻫﺬ ى ذ ﻻ د ؟ أﺛﺪزون : ا ل٠ ﻗﻠ ﻢ٠،٠ م١ غ، ٠ ﻳ ﺎ٠ﺧﺊ :ﺗﺜﻮو ﻹ ، ﺗ ﺎ4 ا ﺳﻎ,ت. *ﺛﻨﺰون
سﺀ ض ﻏ ﻲ٠ﻷ ي ،ﻧﻨﻖ اﻧﺜﺰش- ذ اﻟ ﺘ ﻦ. ، أ ﻟ ﺘ ﺰ ز ز ر ق ا ﻟ ﺘ ﺎ ؛. ﻟﺘﺎ ؛٠ ا٠ﺋ ﺰ ق زﻟﻠﺊ
ﺛﻐﺌﻴﺎ أﺣﺮى ﺑﺠﻔﺌﺘﺎ :ذا ق ﻷذص؟١ أﺛﻨﺰون ذا' ﻧ ﻨ ﺞ:< ﺛﻢ ﻗﺎز،ﻓﻲ آذﻟﻢ ﻟﻲ,ﺀﻏﺘﺎ ﻣﺖ
. و ﻧ ﻜ ﺮ ا ﻋ ﺪ ﻳ ﺚ.ﺳ ﻊ أ ر ﺿﻴ ﺬ ؛ ﻏ ﺮ ﻋﺊ ، ٠ﻛ ﺴ ﻤ ﺎ ة ﻏﺎم
؛،Yedinci semânın ötesinde b ir deniz var. Bumm üst sathı ile dibi arasın
da iki sema arasındaki mesafe k ad ar mesafe var. Bunun da gerisinde sekiz
adet yabân ؟keçi (suretinde melek) var. Bunların sm nakîan^^^؛ile dizleri a ra
sında iki semâ arasındaki mesafe gibi uzaklık var, sonra bunların sırtlarının
gerisinde Arş v ar, A rşm da ait kısmı ile üst kısmı arasında iki sema arasın
daki uzaklık k ad ar mesafe var. Allah, bütün bunların fevkindedîr.’’ [Tirmi-
zî, Tefsir, HaâkkaT (3317); Ebû Dâvud, Sünnet 1 9 4 7 2 3 ) ! ;)؛bnu Mâce^
Mukaddime 13, (193).]
Bir rivâyette şu açıklama yer alır: “Bu hadîsi C âm i'ul-U sûi sahibi, Kütüb-i
S itte y e dâhil kitaplardan hiçbirine nisbet etm em iştir[.
Kaîâde ve Abdullah'dan yapılan bir rivâyet şöyle: “ Resûlullah (aleyhissâlâtu
vesselâm) ashabıyla birlikte otururken bir kısım bulutlar geçmişti:
،؛Bunun ne olduğunu biliyor m usunuz? Bu, el-anân (denen buluttur), bu
arzımızın sakasıdır^^'^^، Allah Teâla bunu kendisine hiç ibâdet etmeyen b îr
kavme de göndererek (su ihtiyaçlarını görür).’ dedi. Bir müddet sonra devamla:
،،Bu sema nedir biliyor m usunuz? D ürülm üş b ir dalga, korunm uş b ir ta
vandır. Bunun üstünde diğer b ir sema vardır” dedi ve böylece üst üste yedi
semanın olduğunu söyledi. Sonra konuşmasına devamla:
،،İkisi arasında ne (kadar uzaklık) var biliyor m usunuz?” diye sorduktan
sonra yûV^ dedi. Sonra tekrar:
،،Bunun gerisinde ne olduğunu biliyor m usunuz? Bunun gerisinde su var.
Suyun gerisinde Arş v ar. Allah, Arşın fevkindedir. Ademoğlunun e râ lln -
den hiçbiri O ’na gizli kalm az” buyurdu. Sonra tekrar:
،،Bu arz nedir, biliyor m usunuz? Bunun altm da b ir diğer arz var, ikisi
arasında beşyüz yıl var. Böylece yedi arzın varhğm ı b ire r b irer saydı” ha
disi zik retti.”
AÇIKLAMA:
1- Burada, hadîs özetlenmektedir. B iz Hz. Ebu Hûreyre (radıyaliahu anh)١nin
rivâyet ettiği Tirm izî hadîsini aynen kaydetmeyi gerekli buluyoruz: ‘B iz, ashab-
tan bir grup, H z. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ■le birlikte otururken bir
bulut geldi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): ،‘Bu nedir, bilir misiniz?” de
di. “Allah ve Resûlü daha iyi bilir” dediler. Buyurdu ki: ،،Bunlar, bulut.yer-
25) Hangi vâsıtaiım hızı esas alınacağı nassiarda sarih değildir, şârihleı meleği esas almıştır. Meleğin hızı ne
dir? O da sarih değil. Şu halde nasslar uzaklık husûsunda bir fikir vermek istiyor, kesin bilgi değil.
372 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t
ﻫﺮﻳﺮة ف أ ﻋﻦ اﻟﺤﺴﻦ ﻋﻦ. ع اﻟﺘﺮﻣﺬى ﻣﺮﻓﻮﻋﺔ٠ ورواﻳﺔ ﻗﺎدة ق ﺟﺎ: ﻇﺖ.
ﻋ ﻠ ﻢ أ واﻟﺘﻪ،وﺗﺎﺧﻨﺮ وزﻳﺎدة وﻧﻘﺺ ﻳ ﻈ ﺪﻳﻢ.
1- Bu hadis aslında mevkuf, yüni Abdullah ibnu M es’ud'un kendi 'sözü gibi
görünmektedir. Ancak gaybi .lan ve içtihad da yürütUlemeyecek olan mevzUlar-
daki ashab sözünün merAı yani Hz. Peygamber (aleyhissaiatu vesse!âm)'in sözü
olacagı kabUl edildiği İçin, parantez'içerisine İlâve etmek sUretiyle hadisi merfii
İmiş' gibi şevkettik.
'-'2- Hadisin k، ynağı ile ilgili kayıt yok. Rezîn ilâvesioldugu anlaşılıyor. Ancak'
Osman . ﻻ طSalded-Darimi bunu er-Reddu a!e'l-Cehmlyye’de (s 26,27)kay-
delmiştir. İ b ş Çenret-TaberîdeKatâde"den mürsel olarak kaydetmiştir. Bu hadis,
mânâ itibariyle önceki'rivâyete benZCr.
3- Hadisin sonunda kaydedilen.٠ erim ki... açıklaması TeysîrU'i-Vüsû! miiel-
lifi ibnu Deybe’ye aittir.
Î ز ﺷ ﺸ ﺜ ﻲ ﻳﺎ ؛ خ ﻶ د ﺳ ﺘ ؛ ا ا٠، _ ة ا
ح . لﺀ ؛١ا ﻷ ﺑ ﺆ
',AÇIKLAMA:-
1- Hadîste, bir bedevinin, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu -vesse!âm)’e gelerek
lak 12) âyetinden Islâm âlimleri, -başka mânalar yâmnda- tıpkı 7 sema gibi, 7
ayrı arzııi da var olduğu mânâsım çıkarmışlardır. İslâm dini açısından 7 ayrı ar
zın varlığına hükmetmek için, yegâne delil, bu âyetten çıkarılan mezkûr işârî mâna
değildir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’den rivâyet edilen birçok ha
dîsler “ arzlar” ve “ yedi arz” tabirlerine yer vererek buna sarâhaten parmak ba
sarlar. Meselâ,|Sahîh hadîs kaynaklarımızdan Tirmizf nin uzunca bir rivâyetinde.
dünya semasından sonra gelen yedi kat sema ve bunlann her biri arasında bulu
nan 500 yıllık mesâfe belirtildikten sonra, her semâda bir arz olmak üzere, top
lam 7 arzm yer aldığı açıklanır. '
2- Arz Dışmda Hayat? Arzın misli söz konusu olunca, arzdaki şartlar yönüyle
de misli olan -sözgelimi hayat şartlarım ve canlılan da ihtiva eden- dünyalar, yu
karıda kaydettiğimiz âyetin işârî mânasında mustatir ve mevcut ise de, hayat me
selesini açıkça ele alan hadîs de vardır. İbnu Abbas (radıyallahu ânh)’a nisbetinin
sahîh olduğu, bilhassa tasrîh edilen bir rivâyette şöyle denir: “ Yedi arz v ardır.
H er arzda sizin peygamberiniz ^ b i b ir peygamber, Âdem’iniz gibi b ir Âdem,
Nuh’unuz gibi bir Nûh, İbrahim ’iniz gibi bir îb ra M n , tsâ gibi bir İsa vardır.”
, 3- Diğer Arzlann Uzaklığı? Çıplak gözle görülen sâbit yıldızlar sisteminin teşkü
ettiği dünya semâsı ile, ondan sonra gelen müteâkip 2 . sema arasında, az önce
temas ettiğimiz Tirmizî hadîsinde belirtildiği üzere, 500 yıllık mesâfe mevcut^
tur. Keza 2. sema ile 3. sema arasında da aym mesâfe vardır. Bu durum, 7. se
mâya kadar bu şekilde devam etmektedir.
Hadîste 500 yıl olarak ifâde edilen zamam nasıl hesaplamalıyız? Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) devrinin şartlannda câri olan bir günlük vasati yürüyüş
mesâfesi mi esas alınmalıdır? Bu takdirde şer.î örfte bir günlük mesâfe 90 km.
dir. Yoksa, günümüz vasıtalânm mı esas alacağız? Zira Kur’ân ve hadîs her asra
hitabeder. Günümüzü esas alacak isek hangi vâsıtayı? Otomobili mi, uçağı mı,
yoksa sun’î peykleri mi?
Görüldüğü gibi. bu. meselede sorulan çoğaltabilecek ve fakat sarahati kesin
cevap elde edemeyeceğiz.
Hemeıi belirtelim ki, Kur’ân-ı Kerîm, semâvî kelâmda gelen “ gün’.lerin 24
saatlik arzî günler gibi anlaşılmaması gereğine dikkat çeker: “ Rabbinin katm .
d a b ir gün, saydıkiannızdan bin yıl gibidir” (Hacc 47).
Kur’ân-ı Kerîm’de geçen zaman ve mesâfe mefhumlannda belli bir müphem-
liğin her vakit devam edeceğini anlamak için bir başka âyet-i kerîmeyi kaydede
376 KUTUB.I SITTE MUHTASARI 6. c il t
ceğiz: “ M elekler ve Cebrâiî, m iktarı ellibin yıl olan o derecelere bir günde
yükselir” (Meâric, 4).
Ellibin yıh, dünya yılına göre mi anlayacağız, yoksa bir ilâhı günü, önceki
âyette geçen bin yıl olarak anlayıp ona göre mi hesaplayacağız? Bu mesele, âyet
te müphemdir. İkinci duruma göre, ellibin yıllık mesâfe, -kamerî takvimde bir
yıl 355 günjhesabıyla-. 1.000 x 355 = 355.000 X 50.000 = 17.750.000.000
yıl tutar. Bazı meleklerin bir günde alacağı mesâfe yıl cinsinden bu kadar olu
yor. Tabiî bu, zâhire dayalı bir faraziye.
4- Işık Yılı. Yukanda yaptığmuz hesaplamayı “ faraziye” sözüyle kapadık. Zira,
hesaplamayı bir başka birimle veya birimlerle yapmak da mümkün ve bunun se
bebi de var. Şöyle ki: Kur’ân-ı Kerîm’in müphem âyetlerini izahta başvurulan
metod şudur: Âyet, ilk önce bir başka âyetle açıklanır, açıklayıcı âyet yoksa,
ikinci olarak hadîse başvurulur, hadîs de yoksa karineye... vs.’ye başvurulur.
İmdi, seıhâvî mesâfelerin hesaplanmasında, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
bize bir başka ipucu vermektedir: “ Senetu n û r” yani ışık yılı. Evet, hadîsi ilk
defa işitenler garipseyecekler, bu tâbirin ilim âlemine yakın zamanlarda girdiği
ni söyleyecekler.
Doğrudur, bu tâbir ilim âlemine yakm zamanlarda girmiştir. Ancak, ne var
ki ışık yılı tâbiri hadîste geçmektedir. Şu hadîsi dikkatle okuyalım: “ H er şeyin
m ahiyetini anlam ak için tefekkürde bulunun, düşünün. Fakat Aİlah’m zâtı
hususunda düşünmeyin. Z ira yedinci sema ile Aliah’m kürsüsü arasm da ye.
dibin IŞIK YILI mesafesi vardnr. Zât-ı Züicelal hazretleri(nin ilmi) bunun
ötesini de kuşatmıştır^. ،^٠٠
Acaba semâvî mesâfeleri belirtme zımnında -kısmen yukanda işaret ve temas
ettiğimiz- âyet v١e hadîslerde geçen rakamların reel değerlerini hesaplamada bi
rim olarak “ ışık yılı” m mı esas almalıyız? Bu da çözüm isteyen bir sorudur. Şim
dilik kesin biçşey söylemenin zorluğunu belirtmek için, bir başka hadîs-i şerife
dikkat çekeceğiz: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m ruhu ve cesediyle, se-
mâvâta gidip gelişi olan Mîrac mûçizesinin tasvirinde, bindiği vâsıtalardan biri
olan Burak’ın hızını belirtmek için: “ Adnnm ı, gözünün görebUdiği en son nok
taya ko y ard ı...” buyurmaktadır.
Yedinci semâmn ötelerine ulaşan Mîrac hâdisesi, dünyevî zmnaıda kısa bir müd
dette cereyan etmiştir. Gidiş-dönüş ve bu esnadâ çeşitli sohbet, ziyâret ve müşâ-
ceğiz; “ M elekler ve Cebrâiî, m iktar، ellibin yıl olan o derecelere bir günde
yükselir” (Meâric, 4).
Ellibin yılı, dünya yılma göre mi anlayacağız, yoksa bir İlâhî günü, önceki
âyette geçen bin yıl olarak anlayıp ona göre mi hesaplayacağız? Bu mesele, âyet
te müphemdir. İkinci duruma göre, ellibin yıllık mesâfe, -kamerî takvimde bir
yıl 355 gün|hesabıyla- 1.000 X 355 = 355.000 x 50.000 = 17.750.000.000
yıl tutar. Bazı meleklerin bir günde alacağı mesâfe yıl emsinden bu kadar olu
yor. Tabiî bu, zâhire dayalı bir faraziye.
4- Işık Ydı. Yukanda yaptığımız hesaplamayı “ f a r e y e ” sözüyle kapadık. Zira,
hesaplamayı bir başka birimle veya birimlerle yapmak da mümkün ve bunun se
bebi de var. Şöyle ki: Kur’ân٠ı Kerîm’in müphem âyetlerim izahta başvurulan
metod şudur: Âyet, ilk önce, bir başka âyetle açıklanır, açıklayıcı âyet yoksa,
ikinci olarak hadîse başvurulur, hadîs de yoksa karineye... v s.’ye başvurulur.
İmdi, semâvî meşâfelerin hesaplanmasında, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
bize bir başka ipucu vermektedir: “ Senetu n û r” yani ışık ydı. Evet, hadîsi ilk
defa işitenler garipseyecekler, bu tâbirin ilim âlemine yakın zamanlarda girdiği
ni söyleyecekler.
Doğrudur, bu tâbir ilim âlemine yakm zamanlarda girmiştir. Ancak, ne var
ki ışık yılı tâbiri hadîste geçmektedir. Şu hadîsi dikkatle okuyalım: “ H er şeyin
mahiyetini anlam ak için tefekkürde bulunun, düşünün. Fakat Allah.m zâtı
hususunda düşünmeyin. Z ira yedinci sema ile A llah’m kürsüsü arasında ye-
dibin IŞIK YILI mesafesi vardır. Zât-ı Zülcelal hazretleri(nin ilmi) bunun
ötesini de kuşatm ıştır^
Acaba semâvî mesâfeleri belirtme zımnında -kısmen yukarıda işaret ve temas
ettiğimiz- âyet ve hadîslerde geçen rakamların reel değerlerini hesaplamada bi
rim olarak “ ışık ydı” m mı esas almalıyız? Bu da çözüm isteyen bir sorudur. Şim
dilik kesin birşey söylemenin zorluğunu belirtmek için, bir başka hadîs-i şerîfe
dikkat çekeceğiz: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m ruhu ve cesediyle, se-
mâvâta gidip gelişi olan Mîrac mûçizesinin tasvirinde, bindiği vâsıtalardan biri
olan Burak’ın hızını belirtmek için: “ Adm um , gözünün görebildiği en son nok
taya ko y ard ı...” . ^^؛buyurmaktadır.
Yedinci semâmn ötelerine ulaşan Mîrac hâdisesi, dünyevî zamanla kısa bir müd
dette cereyan etmiştir. Gidiş-dönüş ve bu esnada çeşitli sohbet, ziyâret ve müşâ-
kan yazıların uzun teknik tahlillere tnüsâit olmaması hasebiyle, ancak ihtisas ehlinin
anlıyacağı bâzı işâretler dışında tdılîle, açıklamaya yer vermemiştik. Bu yazı
mızda o eksikliği telâfi etmeye çalışacağız. Meselenin mâhiyeti, hadîsin zanne
dildiği kadar zayıf, âlimlerimizin nazar-ı tedkîlderinin dışmda kalmış bir rivâyet
olmadığı anlaşılınca, okuyucularımızın da bize hak vereceklerini ümîd ederiz.
1. Yedi arzın varlığı, önce, Kur’ân’daki bir işârete dayanmaktadır: Talâk sû
resinin 12. âyeti şöyle: ..O Allah ki yedi semayı, arzdan da onun mislini ya
ra ttı” .
Semâvâtın yedi olduğuna dâir âyet Kur’ân’da çoktur. Arzla ilgili olarak sâde
ce yakandaki âyette bir “ işâret.’te bulunulmaktadır. Bu Kur’ânî “ işâ re f’e İs-
1 ^ âlimleri farklı yorumlar getirmişlerdir. Birine göre: “Nasıl ki, sema yedi
kattır, arz da yedi tabakadır”. Diğerine göre, “Her sema katında ayn bir arz
v a ^ ır ”. “Arzın y&ii tabaka olması, yedi ayrı arzın varlığınamâni değildir” di
yen âlimlerimiz de var.
Biz, sözkonusu yazımızda, sâdece ikinci mâna üzerinde durduk. ‘*Arzlar’.dan
bahseden hadîslerin sayıca çoiduğunu belirttikten sonra mûteber kitaplarımızdan
olan TirmizVmn bir rivâyetini özetle kaydettik, Tirmizî, bu hadîsin sıhhatini ze
deleyici bir tabir kullanmaz, sâdece: ..Bu tarîkten garîbtir” der. Gadb, ıstılahta
.‘z a y ıf’ demek değildir, ferd demektir. Yukanda kaydedilen âyet (Talak 12) için
İbnu Kesir, Suyûd (ed-Dürrü’l٠Mansûr), Fahreddin Râzi gibi mevsûk ve mûte
ber müfessirlerimizin tefsirlerine bakacak olsak, konu üzerine pekçok rivâyetin
kaydedildiğini, rivâyeüer hakkmda âlimlerin farklı yorumlar yaptığım görürüz.
Bu hadîsler sıhhatçe nasıldır? diye vârid olacak bir soruya cevabımız şöyiedir:
Her mevzu kendi ölçü ve tâbi olduğu kaideler çerçevesinde incelenmelidir. Bu
mevzuda îslâııi âlimlerinin -muhaddis, fakîh, müfessir - ittifak ettikleri temel bir
kaideyi belirtmede fayda var. İttifakla şunu söylerler: Bir konuda, birden fazla
z؛ayıf hadîs gelnüş ise bunlar, birbirlermi kuvvetlendirirler. Zira, -bize kadar
ulaşamayan- sahih bir “ asT’a dayânmış olduğuna delil olur, bu ihtimâl loıvvet
kazamr.
Ben teferruâta inmeden, sâdece bir hadîs üzerinde duracağım:. Mevzumuzun
bel kemiğini teşkil eden ve ٠‘hayata beşiklik yapan yedi adet başka arzm varlığı
nı te'yîd eden, onlardan her birine bizim Âdemimiz gibi bir Âdem, Nûhumuz
gibi birNûh... bizim peygamberimiz gibi b t Mtıhammedğeldiğini” beyan eden
İbnu Abbâs rivâyeti.
6 ٠ CİLT ÂLEMİN YARATLIŞl BÖLÜMÜ 379
yorumu olduğu gibi kabul etmek bugünkü cograiya bilgimize ters düşer, mutla-
ka-yeni yorumlar yapmak gerekir. MeselaAıapçada böylesirakamlarçökJukimde
eder, reel değeri değil, hadisten de bunu anlamak gerekir ,gibi.).
2- Muhakkik âlimlerden bir kısmı, *‘Yedi arz vardır ve herbirinde canlı mah-
380 KUl'UB-1 SITTE M İ T A S İ ,6. c il t
HZf Peygamber (âeyhîssâtü vesselk yin benzeri olan diğer i‘sön”larîa sonuncu
olaâçoğaJm ış olinuyormu, ResûluIM (aleyhissalitti v e sse lk y ın 50 ﺋ ﻼ ﻟ ﻼ٠-
lu ğ u h â ld a r olmuyor mu?
CEVAP: ibnu Abbâshn rivâyetinin zâhiri şunu ifâde eder: “ Allah her tabaka-
nm sakinlerine peygamberler gOndermiştir ve. bunlar, bizim tabakamızdaki gibi,
belli bir silsileyi takip'etmiştir. Malum hersilsilenin.bir başı bir'de sonu vardır.
Öyle ise her-tabakada bir ilk peygamber vardır ve o, bu tabakanın peygamberle-
rinin ilkidir.'Bir de sonuncu peygamber olacak. Diğerleri de bu ikisi arasında
'yer alacak.' Nitekim,'-üst tabakadaki' bu silsilenin.dki Hz. Adem,.'sonuncusu da
Hz.-Muhammed(ale 5^hissaiamvesse٠ iam)’dir..Gerikalanl'ar da-bu ikisi'arasında
yer alırlar. Hadiste .her tabakanın ilki, bizim bulunduğumuz tabakamn ilkine,, so-
nuncusu' da bizim sonuncu-muza benzetilmiştir. Aradaki benzerlik-de sâdece ilk-
lik, sonluk Sifatjarındadır, diğer sıfatlarda degil. Bu açıdan sonuncular, mUteaddid..
olabilir. Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesse!âm)’.in sonluğu diğerlerine nisbetle
hak.iki'sonlukmr.,§u mânada-ki٠.Resul-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm)’den sonra,
hiçbir'tabakaya peygamberiik verilmemiştir. Her tabakanın sonuncusımun son-
lugu.da kendi tabakasına nisbededir. BOylece “ son” larln çoğalması,.Hz.'Pey-
gambeı. (aleyhissalâtu vesselâm)’in mutlak sortluguna .zarar veım ez...’’
4- Salı günü yaratıldığı söylenen mekrûh’tan maksad, zâhire göre şerrdir, bir
kısım âlimler ise buna madenler demiştir. Bazı rivâyetlerin “ salı günü geçim
vesileleri yaratıldı” demesi tearuz sayılmaz, ikisi de aym günde yaratılmış olabilir.
5- Bazı rivâyetlerde ٠‘çarşamba günü nun -veya hûd- yaratıldı ’’ denmiştir. Bu
rada da bir zıtlıktan bahsedilemez, aym günde ikisi de yaratılmış olabilir.
6- Münâvî şöyle bir paragraf sunar:
او ١١
2 ) Buradaki gön.'bir ba ؟ka âye؛،bin yılımıza denk .Idugu belirtilen ...‘ilahi gün e (Hacc.47) bizin ' olmalıdır
Allahu aiem)).
CİLT ÂLEMİN YARITILIŞI BÖLÜCÜ 6 ' 385
10. (16 وHz. EM Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor -(3 ١ﺀ0 ﻟﻠﻶ٠ ﺀ-batarken Re
:s û l i â ( â y h i s s â t u vesselam) ile birlikte mescidde idim. Bana
٥ e... .* ly E b û Z e r r , biliyor musun bu güneş nereye gidiyor?*^ diye sofdu
.Allah ve Resûlü d â iyi bilirler!” dedim “
Arç’ın altsnda .secde yapmaya gide “ ؟, 'bu maksadJa feîn.'îster, kendistae .
ئ اا؛veriljr. Secde edip kabûl edllmeyecegj îzîn isteyip , ؛zin verilmeyeceg
zamamn (kıyametin) g€Îmesi yakmdır. o vakit kendisine:'،،Geldiğin yere -
dönî” denir. Böylece ,battığı, yerden doğar. Bil dorumu Cenâb-1 Hakk»ın '§11
.-sözü, haber vermektedir. (Mealen): «Güneş, duracağı zamana d oğra'^ rü
” y iip .g itm e k te d ir. B u 'aziz ve a lim o la n A lla h ’ın ta k d ir id ir
hârî. Tefsir. Yâ-sîn 1, Bed’u ’l-H alk4, Tevhid 22 , 23 ؛ - 250 , ( 159)؛
T ؛rm ١z î, TCfsir, Y â-sîn , (4225 ).)
:AÇIKLAMA
.B.u.hadîs, ta hidâyetlerden beri, insanları-meşgUl etmiş bulunan bir 'hususta -1
.” ,?açıklama yapmatoad,ır: “ Güne§ akşamlan'nereye gitmededir '
Günümüzün insani İçin bu soru ilgi çekici olm adan çıkmıştır. Burada' sorayu '
Ebu Zerr'(radıyallahu anh)’e Hz.,Peygamber (aleyhissalâm vesselâm) sormakta
-ve cevap vermededir.' Bazı rivayetlerde ise Ebu Zerr sorm ada, cevabi ,Resûlul
'.lah,(aleyhissalâtu'vesselâm) verm ededir
ResUlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın cevabi ile'alâkalj ,ulemâmn muhtelif 2 ٠
-yonımları var. Hadîsi'Şöyle anlamamız mümkün: Kur'ân -1 Kerim, bütün mevcU
dâtın İbâdet yaptığım belirtirken (İsrâ 44), güneşi sec.de edenler arasında be-tahsis
zikreder.(Hac,c. 18). Bazı âlimler mahlûkatınibadeti.nasıldır? sorusuna: ‘‘F.ıtrî
384 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT
4- Salı günü yaratıldığı söylenen mekrûh’tan maksad, zâhire göre şerrdir, bir
kısım âlimler ise buna madenler demiştir. Bazı rivâyetlerin “ salı günü geçim
vesileleri yaratıldı” demesi tearuz sayılmaz, ikisi de aynı günde yaratılmış olabilii".
5- Bazı rivâyetlerde ٠'çarşamba günü nun -veya hûd- yaratıldı ’’ denmiştir. Bu
rada da bir zıtlıktan bahsedilemez, aynı günde ikisi de yaratılnuş olabilir.
6 - Münâvî şöyle bir paragraf sunar;
29)|Buradaki gün, bir başka âyette (Hacc 47) bizim bin yıh m tu denk olduğu belirtilen ..İlâhi gün” olmalıdır
(Allahu âlem).
6. CİLT ÂLEMİN YARITIUSI BÖLtîAiü
385
da şunu söyledi:
“ T evrat’ı M usa’ya indirenin adına yemin veriyorum : Biliyor m usunuz,
Isrâii (Hz. Yakub) şiddetli bir hastalığa yakalam nıştı. Hastalığı uzun sürdü.
B unun üzerine: “ Allah bana şifa verirse, en sevdiğim yiyecek ve içeceği nef
sime haram edeceğim’’ diye nezretti. O nun en sevdiği yiyecek deve eti, en
se v d ^ i içecek de deve sütü idi.”
Yâudiler: ^Vallahi doğru söyledin!’' dediler.”
,2- Kamçı diye,tercüme.ettiğimiz kelimenin asli mihrâk’tır (cem’i mehârik).
Mihrâk, ^Ocuklara vurmak-üzere, boyunca dürülmüş, büldilmüş mendil demektir
i l
ه و ل اﻟﻠﻪ- م ظ ' ﻗﺎ ل ؛ ] ﻻ ﻻ ل رة ذ ﻟ ﻲ،ل٠ وص ﻟﻒ: ١٣
13. (1Ö96)- Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: ‘^*Resûlullah (aley^
hissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “ Cehennem. R abbine şikâyet ederek dedi
ki: ..Ey .Rabbim bir kısmım diğer kısmımı yiyor.” Bunun üzerine ona iki
nefese izin verdi: Bir nefes, kışta, b ir nefes de yazda. İşte bu (yaz nefesi),
en şiddetli şekilde hissettiğiniz h a ra re ttir. Ö bürü de (kışta) en şiddetli bul
duğunuz soğuktur.” [Buhârî, Bed’ül-Halk 10; Müslim, Mesâcid 185., (617);
Tirmizî, Sıfatu Cehennem 9, (2595); îbnu Mâce, Zühd 38, ١(4319); Muvatta,
Vükûtu’s-Salât 27,، (1, 15).]
AÇIKLAMA;
1- Hadîste, cehennemin Rabbine şikayette bulunması mevzubahistir. Ulemâ
bu şikâyeti Lîsan-ı kâal (söz) ile mi yaptı, yoksa lisân-ı hâl ile mi yaptı ihtilâf
etmiştir. Bir kısmı kâal (söz) ile, bir kısmı da hâl ile yaptığım ileri sürmüştür.
îbnu Abdilberr: “ Her iki görüşün de bir haklılık yönü ve benzer durumları
var, ancak “ söz dili” ile yaptı diyen görüş ercah’tır, yani üstündür” der.
Kadı îyaz: “ Bu daha açık, daha doğru görüştür” der.
Kurtubî: “ Lâfzı hakikatine hamletmek gerekir” der ve ilâve eder; “ Sözünde
6. cilt a lem in YARATILIŞI 'B.LUMU 389
..sâdık olan Resul-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm) C ؛İZ olan birgeyl haber verdi
mi onu te’vile lıâcet kamaz.. (Lâfzın İfâde ettigi mânâya) hamletmek'en uygun
yoldur.١' Ayni beyanda bulanan-٨^evevf §unu İlâve etmiştir:' “ Doğru olanı haki-
katina h am letm ek . .(Yani “ cehennem, şikâyetini “ söz dili” üe Rabbine götördü”
demektir).
٥ e^zâvf .mecaza hamletmeyi tercih ederek der'ki: “ Cehennemin şikâyeti onun
coşup galeyâna gelmesinden mecâZdır, 'bir kısmı' diğer, bir kısmını yemesi,' ecza-
Sinin izdihammdan (parçalarının', kısımlarınm sıkışmasından)'mecâzdır, nefes al-
ması, ond'an yükselen kısımları.n .(alevlerin) dışarı çıkmasından mecâzdır” .
Zeyn îbnu’l-M û â : “ Muhtar (makbUl)'görUş,.onu,hakikatına hamletmektir,
zira'taidret-i üâhiy.e, cehennemi, lisan-ı kâal ile konuşturmaya sâlihtir. .Keza, “ ko-
''nuşma’.’nın hâl diliyle olduğu bize makul gelse bile şikâyet, bunuıi açıklanması,
sebebinin beyanı,. izin, kabUl, nefes alıp verme, buhUn sadece ikide sınırlandırıl-
ması gibi durumlar mecâzdan 'uzaktır, mecaz.ın alışılmış Olan tolllanılma dumrn-
’' ların'ın dışında kalır” der. , - .
GörUldüğü' üzere cehennemin lisan-ı hâl veya kâal ile konuşması meselesinde
ibnu Hacer, farkl'ı'görüşlerden daha, çok" lisan-ı kâal ile konuştu diyenlerin gö-
rüşlerini serdetme'kle kendisi de bunu kabûl.etmiş'gözUkmektedir. Gerçek olan,
şu ki, ulemaya göre cehennem'hal-i hâzırda mevcuttur,. dUnyamızın slddetli ha-
raret ve şiddetli, soğuklan İ'İÇ irtibat hâlindedir.' Hatta Ehl-İ Sünnet ulemâsı., M û’
'tezile’nin: “ Cehennem-henUz yaratılmarmştır” .iddialarının fâsidliginC bu hadîsi
delil .kılmışlardır.
2- Yazdakişiddetlihararetgibikıştakizem her؛rdenen.ş؛d^
hennemden gelmesini, bâzı âlimler “ möş'kil” .ve anlaşılması zor t i r durum ola-
rak. değerlendirmiş ise de,٠ekseriyet: “ Ateşten maksad onun yeridir ؟cehennemde
zemherîr denen çok soğuk bir tabakaUm olmasi normaldir” diye değerlendirmiştir.
BediU'zzaman .raerhum, atıldığı ateşten .'Hz. Rîrahim’in yanmadan çıktığını .ha-
ber veren:
-dete (soğukluğa) diyor ki: “ Sen de ,harâret gibi bUrûdetinle ihrak etme” . De
,mek. 0 m erteM eki ateş, soğukluğuyla yandınr gibi te’sîr gOsteriyor. Hem ateştir
-hem berd’dir.Evet,feikmet-i tabiyyede nâr-ı beyza (ak' kor) hâlinde ateşin bir .de
recesi var ki ؛-harareti^ etraftnda neşretnUyor. ve etrafındaki harareti kendine cel
bCttigi i ؟şu tarz biirûdede, etrafındaki su gibi mâyi şeyleri incimâd ettirip in١
dondurUp), mânenburadetiyle ihrak eder, işte.zemherîr, bUrûdetiyle.ihrâkeden)
bir sınıf ateştir, öyle ise, ateşin bütön derecâtına ve'umâm envama câmi.olan
cehennem İçinde, elbette- “ zemherîr” in bulunması zarârîdir . ۶’
: ﻓﻐﻮﻟﻢ ﻣ ﻼ ث١ ﻟﺤﻴﻘﺬ ﻫﺬه. ز:-,ﻟﺘﺔ ﻏﺌﺔ ﻗﺎﻟﺪ١ ج وﻋﻦ ﻗﺎده رﺻﻒ١ ٤٠l ü
ﻗﺘ ﺊ ﺛﺄؤﻟﺪ، وﻋﻼﻣﺎﻣﺐ ﻳﻬﺘﺪى ه، ورﺟﻮا ﻟﻠﺤﺎﻃﻔﻲ، ﺑﺘﻠﻨﺎ اﻟﺌﻪ ﻧﺘ ﻪ ﻟ ﺘ ﺎ ﺀ
'ؤﺗﺎﻷ، ؤ ﺋ ﺌ ﺬ ﻣﺎﻷ ﺋ ﺸﻪ، ؤأﻧﺘﺎ غ ﺋﻊﺀﻫﺆة، ﻗﻤﻦ أ ﺣ ﻄﺄ ﺣﻄﻦ،٠ذإﻟﺊ-ﻟﺮ٤ ﺑﻴﻨﺎ
ﺣﻨﺎة٠ﻟﺘﻲ ﺗﺎ ﺑ ﺘ ﻞ اﻧﻦ ل ﺋ ﻴ ﻢ١ ؤ، ؤﺗﺎ ﻋﺒﻦ > ف اﻵﺑﻘﺎة ﻧﺎﻧﺘ ﻸﻳﻜﺔ،ﻟﺬ ﻳﻪ
.[ زﻗﻘﺘﻠﻮن ﺑﺎ ﺷﻴﻮم، ﻟﺔذ ب٠ا إﺋﺘﺎ ﻳﻨﻮون ﻏ ﺰ.، ؤ ﻷ ﺗﺬﻗﺬ،ﻷ رذﻗﻦ.ذ.، ٠أ ﺣﺪ
'. وأﺧﺮج ﺑﺎةﻫﻪ رزﻳﻦ، ﻋﻠﻢ ﻟﻪ ﻳﻪ.' أﺧﺮﺟﻪ اﺑ ﺨﺎر ى اﻣﻌﺸﻬﺎدا إﻟﻰ ﻗﻮﻟﻪ ﻣﺎﻻ
اس. ذة: ﺀﻓﺪل. ] ﺗ ﻄ ﻎ ' ﻗ ﺬ: وص' ش ﻣﻮس رﺿﻰ اﻟﻪ ئ- ١ ةI
^م1ئ'ةو1ﺳﻲ،اﻻذض٠غ٠٠ ﺋ ﻲ٠ ﺋ ﺆ ﻗ ﺌ ﻨ ﻴ ﺜ ﻴ ﺎ٠ﺋﻠ ﻰﺗ ﻄ ﻮﻟ ﻖ ﺀ ﺷﺎﻟﺜ ﻼ ك
-2- Bazı şârihler (Mûnâvî, Tîbî vs.) buradaki kabza (avuç) ile'maddl, fiilî bir
avuçlan^a ,kasdedilmedigini, bilâkis, Allah’m şâr.'jnın jdieeligini tahayyül esirmek,
yaratıhşhakkm dahissîbirtem silverm ekkastidiğinisöylerler. Ancak, bununla
' 'hakîkî avuçlama-kastedilmiş olabileceğini söyleyen de'olmuştur. Bunlar, “ An-
Cak' demişlerdir, topragı avuçlayan ölüm meleği Azrail’dir.'Avuçlama İşini, Al-
lah’memriyle yaptığı İçin, fiil A la h ’a nisbet edilmiştir.’’ Bunlardelîl olarakSafd
ﻻ طMansur ve Ebu m tiiD ’iaEbu Hiireyre (radıyaUahu anh)’den kaydettikleri
bir.rivâyeti.delil gösterirler: “ Allah Teâla H azretleri, Adem (aleyhisselâm).؛
yaratm ak istediği zam an, Arşm hamelesinden b ir meleği, 'arzdan top rak ge-
tirm ek 'üzere.ypliadı.' O ndan toprak, alm ak ü z e re ..Id ig i.v a k it, a rz “ ؛Seni
gOnderenin-.adma senden, bugün .benden- cehenneme b ir pay aynlacak her-
hangi birşey alm am am taleb ediyorum ” dedi.-Azrail aldıgm ı bırakta. Rab-
bine döndüğü zam an durum u haber verdi. R abbi onu te k ra r ,gönderdi. Arz'
yine aym.şeyi'söyl«h ise de Azrâilî '“ Beni gönderen, 'itaate daha lâyıktır, (senin
talebinedeğfl, 0 ’nun emrin ؟u.yaca^ra).deyip y e ^ ^ n û n ijd.kısnundm , kötü
kısm ından....avuçladı...”
3- Ulemâ, arzın habîsi deyince, çorak .ve tuzlu araziyi, iyisi deyince münbit
araziyi anlamıştır..Gerek arzla ve gerek insanla İlgüi olan umûr-u zahiriye mUte-
allik -renkleri medar-ı bahs eden- ilk'dört .yasfi. zâhiri üzere bırakıp -hakikatına
6. cilt ÂLEMİN Y A R A lS l BOl ÜMÜ
S s L 393
d iy e re k . :ا 1ا ا ﻻ ﺳ ﺎ ﻻ غ ؟ ; ¥ه ﺀا§ اا ﻫﺎا “ ا ﺀ ﻫ ﻢ :ﺀا؟ ﻫﻶ ؛ !ع ^ .ﻟﺐﺀ ٠ه٠ﻷ .ﺀ :ا ق٤:ﺀﻋﺊ
؛ . . R a h b J .d e o n a؛ ,T c â îa ’y îî'h a m d e ttةا'اة. - ' y د
394 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT
..E y Adem , yeriıam ukallah (Allah sana rahm et etsin), (m ukarreb) melek
lerden şu o tu ran gruba git ve ..Esselâm u aleyküm ” de!., dedi. (Hz. Adem
öyle yaptı. H itabettiği melekler:)
..y e 9 İeyke.s-selamu ve rahm etullahi ve berekâtuhu!.. diye karşılık ver
diler. Sonra Adem (aleyhisselam) R abbine döndü. R abbi ona:
. ؛Bu cümle senin ve evlâdlanm n aralarm daki selâm laşm adır.. dedi. Allah
Teâla hazretleri, elleri kapah olduğu halde Adem.e:
*.Dilediğini seç!.’ dedi. Hz. Adem;
..R abbim in s ı^ elini seçtim! R abbim in iki eli de sağdır, m ü b arek tir” de
di. Sonra Allahu Teâlâ hazretleri sağ elini açtı. İçinde Hz. Adem ve onun
zürriyeti(ııln emsâlleri) vardı. Hz. Adem (aleyhisselam):
..£ y R abbim , bun lar nedir?” dedi.R abb Telâla: ؛
..Bunimr senin züıriyyetindir’’ dedi. H er Ihsanm iki gözünün arasm da öm rü
yazıhydı. A ralannda b iri hepsinden daha parlak, daha nurlu idi. Hz. Adem:
*٠£ y Rabbim! Bu kim dir?” dedi. R abb Telâla hazretleri:
٠.Bu senin oğlun D âvud’d u r. Ben ona k ırk yılhk öm ür tak d ir ettim ’’ dedi.
Adem Aleyhisselam:
..E y Rabbim onun öm rünü uzat!” talebinde bulundu. R abb Teâlâ:
.*Bu ona tak d ir edilmiş olandır!” deyince, Adem:
..E y Rabbim . ben ona kendi öm rüm den altm ış senesini verdm ı” diye ıs
r a r etti. B unun üzerine R abb Teâla:
..Sen ve bu (talebin berabersiniz)،”
Sonra Adem Cennete yerleştirildi. Allah.m dilediği k ad ar orada kaldı. Sonra
cennetten (arza) indirildi. Adem b u rad a kendi g e lin i yıl be-yıl sayıp hesap
lıyordu. Derken ölüm meleği geldi. Hz. Adem (aleyhisselam) ona:
.*Acele ettin, erken geldin. Bana bin yıl öm ür takdir edilmişti!” dedi. Melek؛
. *İyi am a sen oğlun D avud’a altm ış senesini verdin” dedi. Ne v ar ki O bu•،
nu inkâr etti, zürriyyeti de inkâr etti; o un u ttu , zürriyyeti de u n u ttu .”
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ilâve etti: .*O günden itibaren yazma ve
şahidlik em redildi.” [Tirmizî, Tefsir, Muavvizateyn (3365), Bu hadîs A’raf sû
resinin tefsirinde (612 numarada) geçti. Orada son cümle yoktur.]
6. cilt ÂLEMİN YARATILIŞI BÖLÜMÜ 395
AÇIKLAMA:
1- Şarihler. Hz. Adem ’in, ruh üflendiği zaman hapşırmasının sıhhatine alâ
met kılmdığım, onun hamdetmesini de sıhhatli, eksiksiz, kâmil bir yaratılışa sa
hip olma nimetinin gereği olduğunu, bu nimete ancak Allah’m lütfü ve tevfîki
ile mazhâr olunduğunu ifâde ettiğini belirtir.
2- Hbî, Hz. Adem ’e Cenâb-ı Hakk’ın selamlaşmayı öğretmesiyle ilgili ola
rak: “ Allah, geçmiş nimetlere şükrü öğrettikten, onu kâmil kudretine vâkıf kıl
dıktan sonra mahlukât ile muâşeret âdabım öğretti, böylece Hakk’ı tâzimden sonra
mahlûka karşı hüsn-i ahlâkda muvaffak oldu” der.
Mahlûkla muâşereye selamla başlanması, selamm, karşılıklı sevgi kapisim açan
bir anahtar, kardeşlerin kalplerini te’lif eden bir sır, imâna götüren bir nûr olma
sındandır.
Buradan aynça öğreniyoruz ki, selamlaşma en eski sünnetlerden biri, insanlı
ğa Cenab-ı Hakk’m niıhetlerinden ilkidir.
3- Cenab-ı Hakk.a “el” izâfesi müteşâbihattandır. Selef bu husRsta yorum yap
mamayı tercih etmiş ise de muteahhir ulemâ, Allah.m zâtıyla ilgili bâzı ifratkâr
ve tefritkâr iddiaları bertaraf etmek için bazı te’villeri uygun görmüştür. Buna
göre, bu makamda Zât-ı İlâhiye’ye yedeyn’in (üd el) izafesinden maksad cemâl
ve celâl sıfatlandır. Ceınâl, mutlak sağ.dır, her ne kadar sağ, celâlde dahi varsa
da. Bir diğer te’vile göre iki el ile “ kudret ve mülk” , “ nimet ve:güzel eser”
kastedilmiştir. Bir başka açıklamaya göre bu çeşit teşbihlerde “ el” den maksad
uzuv olan el değil, sıfat olan erd ir. İki elin de sağ olması cûd ve keremin bollu
ğu, sınırsız oluşudur vs.
şina bir nur değil, bilâkis zulmânî bir hicabtır” dedikten sonra; “ Bu sebeple Hz.
Süleyman, cennete peygamberlerden beşyüz yıl sonra girecek. Keza Abdurrah-
man İbnu A vf (radıyallahu anh) da -saltanata benzeyen- çok mala sahip olduğu
için fakir muhacirlerden beşyüz yıl sonra cennete girecektir” def.
6 - Hz. Dâvud (aleyhisselam)’un kırk yıllık ömrünü, Hz. Adem’in' az bularak
uzatılmasım taleb etmesi meselesine gelince: Aliyyû’l-Kân, rivayetlerin Hz. Dâ
vud'a hidayetten kırk yıl ömür takdir edilmiş olmasına rağmen Hz. Adem (aley-
hisselam)’in duası üzerine ömrünün artırıldığım, rivâyetin Hz. Âdem’in duâsınm
kabul gördüğüne de bir delil olduğunu belirtir.
Buradan hareketle, ömrün, bâzan muallak olduğunu, bu ömr-ü muallak’in ar
tabileceğini söyleyen Aİ٧ ؟kö ’1-Kâıî bu meseleye âyetten ve hadîsten delil kayde
der: “ ...Ö m rü uzatılana çok öm ür verilmesi, (kısaltılamn) öm ründen
eksUtilmesi de hâriç olm am ak üzere (hep،si) b ir kitapta yazıhdır. Bu U la h ’a >
kolaydır” (Fâtır 11). Hadîsten de “sadakanm, ömrü uzatacağına" dair rivayeti
hatırlatır.
7- Hz. Adem’in, "Ömrümden altmış yıl verdim” demesi, Allah nezdinde bir
duadır. Yani Hz. Dâvud'un ömrünün artırllmasım talebtir. Zîra, insanlarm öm
rünü artırma güç ve yetkisi kimseye verilmemiştir, bu Allah’a ınahsus bir keyfi
yettir. Öyle ise Hz. Adem’in “ altmış yıl kendi öınıümiden verdim” demesi, onun
ömrünün altmış yıl uzatılması için Cenab-ı Hakk’a yaptığı duâyı ifade eder.
8 - Hz. Adem’e ölüm meleğinin gelişini, şârihler: “ Dokuzyüzkırk yaşınday
ken, imtihan için” diye tasrîh .ederler. Rivâyet, Hz. Adem ’in, ömrünü bin yıl
bilerek, yıl be-yıl sayıp hesapladığım açık olarak belirtir. Daha altımş yıl ömrü
olduğunu hesaplarken ölüm meleğinin ziyâret etmesi Hz. Adem (aleyhisselam)’i
biraz şaşırtmış şimali ki: “ Vaktinden önce geldin!” demiştir.
Rivâyet Hz; Adem’in, ömründen altmış yıh Hz. Dâvud’a vermiş olduğunu unut
tuğunu, evlâd babanın tinetinden olduğu için, zürriyyctinin de önceden verdiği
sözü unuttuğunu belirtiyor. Hz. Adem’in bu meseledeki inkârı, kasdî bir inkâr
değildir. Unutması, ona meşru bir özür olmaktadır. Hz. Adem (aleyhisselam)’in
unutkanlığmı tescil eden şu âyet de var: “ Andolsun biz bundan evvel Adem’e
de vahy (ve emretm işiz)dir. F akat unuttu o. Biz onda b ir azim bulm adık”
(Tâ-Hâ 115). Ancak, bu âyette, Hz. Adem’in yasak ağaçtan yememe enirini unut
tuğu kastedilmiştir.
9- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın son cümlesi, hukukun tesbîtinde dâ-
6. c ilt .ÂLEMİN YARATILIŞI BÖLÜMÜ -397
: ﺍ اﻟﺘﻪ:رﻣﺮو J ١i] :ﻟﺖ1 ةV و ﺀ ن'ﺋﺌ ﺸ ﺔ رﺿﻲ ﻟﻠﻪ - ١٧, "
وﻏﻠﻰ آدم ت،<١ ﻧﺎ ر خ ﻣﻦ ﯪﻟﺰ. ﻧﻐﺘﻠﻖ أﻟﺠﺎف ﻳ ﺬ، ﻗﻮر ٧j ﻷ ؤ إ٠ ﻏﻠﻘ ﺖ اﻟﺖ.
.ﺋﺒﻠﻢ٠ أﺧﺮﺟﻪ م٠٤ ﻟﻐﻠﻢS f j
f e - ( 1700) .17' .' ٨ ؛şe(radıyallahuanhâ) anlatıyor: “Resûlullâ (âyhissâlâtü
vesselâm) buyurdular ki: -“ Melekler' nurdan^ yaratıldılar, cinler duınanlı bîr
alevden yaratıldılar.. Adem 'de size vasfı yapılandan yaratıldı.»» [Müslim, Ziihd
-6 0 ,'(2996 ).ذ
'AÇIKLAMA: . . ﺀ,
Hadîs-'i şerif, yaratılışla ilgili, farklı âyetlerde gelen bazı.açıklamaları topluca
İfâde etmektedir.
.Dikkatimizi çeken' husus, ruhânî-varlık olarak bildiğimiz cin ve-melegin daha
yaratihşta farklı asıllara dayanmasıdır. Melek nurdandır, cinler dumanlı alevdendir.
'Bugün, ilim ,hâlâ nunın mâM^^etini keshı bir-dille ^zememiştir. Birzamarilar.zann-I
gâlibleİfâde edildiği.gibi fizi,ki bir dalga mıdır, yoksa şimdilerde zannedildiği
üzere foton denen .parçacıklar'mıdır?
Keza dumanlı alevle, nur arasında birleşme ve aynima noldalan nelerdir? Bunlar,
h'enüz ilmen kesinlik, kazanmamış hususlardır. Daha mükemmel bilgi sahibi ol-
dugumuz husös, insanin ,fizikî asil olan topraktır.-
Diger taraftan melekler, şuur sahibi fakat nefsi olmayan varlıklardır. Hangi
vazife, üzerine ,yaratılmışlarsa onu eda ederler, itaatsizlikleri mevzubahisolamaz.
.Eylenmeleri,. çoğalmaları yoktur. Cinl'erde nefis vardır, dolayısıyla itaat ve is-'
.y.anları mevzUfeahistir. Evlenirler, çoğalırlar,, onlar da insanlar gibi ölürler. Me-
lek d'e,.cin de insanlara'g ةzükmezle^,اlati ؛, nıhanî varlıklardır. Cinlerle gOriişme,
'onlardan..haber alma gibi meselelere daha önce temas ettiğimiz' İçin burada tek".'
rar etmeyecegiz.844. hadise bakin).
..B u k im ? ” d e d im .
5i ١ ؛4١j ،>٠ v ٠y ١ ١^٤ ؛،٢!؛،؛٠J١ 5٥؛٠iJ ) ۶ ؛o i ١ ،.?٠٠٠ ؟؛،^ . j İ ،. ؛j ؛-؛. ،j ^ İ ١
^ ٠t ؛V
؛i ؛.^>١١؛. ؛؛،fS١İJ١ 5؛؛،^ ji> cA ١i ^ Ji ، ( ^ ١^
.(jj٠x ٠j ،؛Jl.^ ^^.^٠٤٠١ . j^؛d٠JL.^ ١ij٠؛.؛.
إة : |k ال رﻣﺮد ا'ﻟﺘﻪ٠] :٠ﻟﻠﻪ ﻋﻔﻪ ﻻل١رة رﺿﻰ، وﻋﻦ أف ر- ٢١
ا.ا.-أﺧﺮﺟﻬﺼﺴﻠﻢ,,.ﺋﻴﺎاع,أا'ﺣﺎﻟﺔ .^ '
21. (17.4)-. ^ z . Ebu HUreyre (radıy-allahu anh) anlatıyor: ‘iResûlulIah (aley-
hissalam v e sse lk ) buyurdularki: .“ Zekeriyya (aleyhjsşeiam)-marang٠zidi.**
Fedâil 169., (2379). ا,
6. cilt ÂLEMİN YARATILIŞI BOLÜMÜ 4.1
:AÇIKLAMA
Resûlullah (aieyhissalâtu vesseiâm),blr hadîslerinde: .“ En.temiz kazan ؛ki §؛,-
-njn eJiyle k a zan d .d jr» » buyurmuştur. Bir diğer hadîs aym.mânâyı daha da vur
.gulaT: “ Hiç kimse, eliyie kazandığından dah a hayırlı bir t a i yem em iştir '
AMah’ın nebisi Dâvud (aieyhisseiam), ehni ’« ؟. emeğini yerdi
١nın elinin kazancım( Sadedinde .Idugumuz hadîs.'HZ., Zekeriyya (alCyhisselam
yediğini'' ؛-mesleğinin'doğramacılık^da denen marangozluk'olduğunu belirtmekte
dir. Şu ,halde. ؟alıgarak kazan ؛...temini, 'peygamberlerin .sünnetidir
Bu durumda dinimiz, kazan ', ؛İçin bedenen ؟-,al.i٩mayı tecviz etmekle kalmıyor
-ona teşvik de ediyOr. Bu maksadla büyük.peygamberlerin fiilen çalışmak'sûre
^tiyle kazanç temin'ettiklerini Oraek olarak.gOsteriyo
١m bir hadîsini d'aha h atırlatniakta tayda var'(.vesselâm '؛
Şünuda kaydedelim: Temel kazanç yolu üç kabûl edilmiştir: Ziraat, zanaat, ti
câret. Ebu Hanife ticâretin efdal olduğunu söylemiştir. Mâverdî ziraatin efdal
olduğuna hükmetmiştir. Nevevî, elle yapılan ziraatin iki fazileti (ziraat ve elle
çalışma faziletleri) de birleştireceğini söyler.
Daha fazla açıklama Kesb’le ilgili bölümde (5162-5202. hadisler) gelecek.
HİLÂFET VE İMAMETLE İLGİLİ BÖLÜM
Bu bölümde iki bab ؛vardır
HİLÂFET VE İMAMETİN A H k ^
(Bu bab 6 fasıldır)
D Ö R D . N C Ü FASIL
EMİR OLMANIN KÖTÜLÜĞÜ
رﻷأس ﺋ ﻊ: ]ﻗﺎق رﺳﻞ'ل'اﻟﺔ ا: ض ﺟﺎد رﺿﻰ اﻟﺘﻪ ى ﻧﺎل- ١ . '
۶ أﺧﺮﺟﻪ ﻣ ﻠ ﻢ.[ ^ ؤاﻟ ﻮ ﺗ ﺰ ض ﻓﻰ
kabûl'edilmişti. Mekke’de ikamet edip, ataları Hz. ibrâim 'den kalma mukad-'
des bina Kabe’yi,himâye etmeleri, hacca bağlı .larak Kabe ile ilgili birçok .hiz-
metleri îa etmeleri, diğer Arapl'ar arasında sağladıklan üstünlüğe yeterli bir sebep
idi. Kaldı .ki, bunların, bizzat Kur’ân -1 Kerim’de yer verilen' (Kureys sûresi) ti-
.'cârî hay'atları, komşu ü'lkelerle s'ıkı bağlar kurmalarına, bu sâyede.sâdece.maddî
yOnden'degil,-kültü؟, görgü, tecrübe-ve bilgi gibi mânevî yönden de zenginleş-,
.melerine yol .açmıştı. Onların câhiliye devrindeki'üstünlük!erine.bütün bu dunım-.'
lanmn müessir'Olduğu söylenebilir. Hadîste geçen “ insanlann k i l e r i Kurey§»în
',,'kâfirleri'ne tâbidir»’ .'ifâdesi, cahiliye'dev.rindeki durumlarım tesbit eder, h^üs-
lü'man olduktan s'onra da durumda bir değişiklik olmamıştır. Daha dikkat çeken
husUS.,' Mekke’ni'n fethine kadar bekleyip İçinde'kalan taşra Araplarının, Mekke
müslüman.olunca kideler hâlinde islâm’a.girip Hz. Peygamber (aleyhissalâtu ves-
selâm)’e tâbi'olmalandır.١Kureyşli olan .Resûlullah (aleyhissalâm vesse!âm)’a tâbi
olan müslümanlar, Resûlullah (aleyhissalâtu ve-ss'elâm),’tan sonra da yineKureyşIi
olan Hz. Ebû Bekir, Hz: Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Muaviye v s.’ye tâbi
.olmaya uzun müddet devam etmişlerdir. ٠.
3- Hayırlı kimselerin.emirlik ve hilûfet gibi iCârî sorupıluluklardan nefretleri,
.'vazifelerin geretoirdiği sorumluluklan yerinegetirememe endişesinden ileri gelir.
Onu kabûl etmek, meşakkatin altına girmektir. .Adaletle icraatte bulunup, insan^
İarın zulmüne mâni olmak Zor.işJerde ؟dir. Akil tam,-diyâneten hassas kimsenin
bu muhataralı (riskli) işe talib'olmayacağı açıktır. “ Onlar nzası hilâfına İçine
düşm ^ik^e buna tâlib olmazlar’’ şeklinde tercüme ettiğimiz ibârenin " *
-âlimler ihtilâf etmiştir. Bâzıları şöyle 'anlâ٠
m ışlard'ır:''“ Kim emir olmak-İçin hırs
gOsterm^en', 'tâlibi olmadan, bu vazife uhdesine düşere, enUrlikteki kerâhet ondan
.kalkar.. Çünkü Onceki İbâre, emirlik tafebini mutlak olarak meknih İlân, etmiştir.
O ibareyi şöyle aplayan-’da olmuştur: “ Adet şOyie cereyan etmektedir:.' Kim bir-
şeyi elde .etmek İçin hırs gösterir,, fazla peşine'düşerSe nâdiren ona kavuşabilir.
Kim-de birşeyden yüzçevirir, ele geçirmek hususunda hırs göstermezse, umumi-
yetle o'^şeye daha rahat kavuşur.’’
. 'A H K A M A :
Bu hadîsteki ‘^^” tendem uradem t٠rhkve i/a۴eftir. Kıyamete kadarbunaK u-
rey§ sâhip olacak .demektir. Hadis ıtlakı üzere'alındığı takdirde, üstünlükte tak-
vayı esas alan (Hucurât l'3),.islâm’da Kureyçe mutiak bir imtiyaz tamnması gibi
bir dunım ortaya çıkar. Aslında,'bu içkâli bertaraf eden kayıtlar-başka rivayet-
lerde gelm iştir:..
Bu.-hüsûsu tahlil'eden ibnu Hacer der ki':-“ işâret ettigim hususta vârid'olan
hadisler ü ؟kısımdır:
1-, Bir kıSım hadisler',- Kureyşlilerin,-gösterilen vasıflan muhâfaza etmedikleri
takdirde, 'Allah’ın lanetine ugrayacaklannı haber verir.,Meselâ, “ Bilesiniz üç
şeyi yerine getirdikçe .Ümerâ. Kure37§»tendir...” 'hadisi-bunlardandır.. Bu rivâ-
yette şu cümle de.yer
alır': ي( ﻫﻌﻲ ئ اش٠ ر ﺛﻌﻞ دﺑﻤﻒ ﻗﺘﻦ “ Kim bu'söy-
lenenleri yapmazsa' Allah’ın l a n ^ üzerine olsun' ’؛Bu hâdiste-, -.'.‘ݧ’ ’in (enıirlik)
onlardan çıkmasını gerektiren bir şey yok.
.2 - .n la fa , aşın şekilde eziyet edeceklerin musallat edilmekle tehdid edilmeler
rl h m et ibnu Hanbel v e Ebu y a l a ’da gelen, şu hadiste oldugu .gibi:-
أ4 ' ا'ﻷذ ﻏﺒﯫ؛ن٠أإةا وﻗﻠﻢ'ﻳﺬئ,ت ﻹ ةﺧﺪﯮا-؛ ﻳﺌﻘﺰ أﻧﺌﺶ اﻫﻠﻢ أةق'ﺀذا أﻵر
~ - ﺑﻨﺎ ﺧﺾ اﻋﻔﻔﻬﺐ
-Ey KureyşIilerî Sizler-bir'kısım bid’atlere düşmedikçe bu “ i§” in s i p “
r
erisiniz. Şâyet bid’atlere düşerek '(dinin getirdiklerini) değiştirecek'olursa !-'
KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6 ٠c il t
mz. Allah size Öylelerini m usallat eder ki, onlar-agacm-daimı soyduklar، gibi
-sizleri soyarlar-(derilerinizi yüzerler)....” Kezâ bu rivayetlerde de .-her ne ka
-dar bir'iş'ar (bir ihsas, bir îmâ) varsa da- . ‘iş’.'in Kureyşlilerin elinden çıkacağı
.na sarih bir İfâde yokuır
-Aleyhlerine, kıyâma, onlarla savaşmaya izin veren, v e “ i§’-’in onların elin -3
den ؟-ıkacagını İhbâr eden rivayetler..., Tayâlisi ve Taberânî’de gelen.Seybân'ha
disi gibi:
ﻯﻏﺰﺍﺑﺆﳇﻤﻔﳭﻴﺬﻭﺍ٤ﻍ.ﺗﺜﻮﻗﻐﲅ٠ ﺍﺳﻘﻘﺎﯮﺍ ﻟﺔﱂ ﻋﺈﺫ ]ﻡ ﻳﳧﯯﺍ ﻣﻨﯯﺍU ﯮﺍ ﻟﻌﻮﻳﺸﻮ٠ﺍﺷﺔﺅ
١ ﺀ١ﴌ
ﯮﺍ ﻗﻜﻮﻗﻮﺍ ﺭﺭﺍﻋﻦ ﺃ.ﻟﲅ,ﺻﺰ'ﺍﺓﺧﲅ ﻗﺎﺫ
'“ Kureyg-sizin ؟؛.in istbtametli oldukça siz de o n lar'için ١istikam etli,olun
O nlar istikâm ette olmazlarsa kdınçlarm ız، om uzlarınıza koyup ؟ogunu he --.
٠lâk.,edin. B.unu yapmazsanız ( ؟o k ' ؟ah§ıp az kazanan) hedhaht.çiftçiler
o l u n . H â c e r ' b u n u takviye-'sadedinde §u rivâyeti de kaydeder ;
أﻳﻬﻢ,ﺗﺘﺘﻮذ. > ﻗﺒﺮﻋﺔ اﻟﺌﺔ ﻣﻔﻬﻢ وﻣﺒﺮة ﻓﻰ ﻫﺮش ز/ ﻛﺎن ﻓﺌﺈ أﻷﺋﺰ ﺑﻰ
٥،Bıı “ . ” .Himyerilerin elinde idi. Allah onlardan alıp Kureyg’e verdi. Tek-
,ra r onlara dönecektir.” 'Bu hadisler İfâde eder ki Kureygliler dini İkâme etmez-
lerse “ İş” onlardan çıkacaktır.دا
ﻻ ط, Wacer .şöyle devam eder;
“ Geri kalan hadîslerden çıkarılan netice şudur: “ İş” i n o n la r d ı çıkması, ön-
ce, .onların lânetle tehdid edildikleri 'menfâr hallere düşmeleriyle vâki o؛ur. Bu
zâten riisvayliga ve'tedbirlerinin bozulmasına sebeptir. Bu dürum A bbâs/٠ evie-
ri’nin baglannda^vâki olmuştur. '
.Arkadan, KureyşIilere eziyet verecek kimselerin musallat edilme tehdidi'var.
Bu duram da AbbaŞilerde göriilmüştür. Mevâliler .onlara ga'lebe çalınca,-'ellerin-
de., üzerlerine, hacrkonmug çocuklara döndüler, ؟ocuk.gibi bazı basit şeylerle
oyalandılar, işle ؛i. başkaları yürüttü.,.
'Sonra durum daha da kötUleştî. Deylemliler galebe,çaldı'. Her hususta 'onları
sıkıştırdılar, .öyle ki,-Aaif^eninyetkisinde'sadece hutbe, o^ım ak kaldı. Mütegal-
libe' (zorbalar) her. beldede memleketi aralarında paylattılar. Böylece ard arda,
degişik taifeler-،unlara musallat oldu,. Sonunda her yerde “ İş” ellerinden’çıktı,.
'Bazı yerlerde halifenin kuru.bir adi kaldı-.١'’
I 32).İbnu Hacer her üç şıktaki hadîslerin tek başına alındıkta “zayıf’ sayılacaklarını belirtir, ancak şâhidlerini
zikrederek takviyeden sonra hükme girer.
6. cn-T İMAMLAR KUREY.Ş.TEİİR 409
İbnu Hacer, burada ihtirâzî bir kayıd koyar: “ Bu hususta icma olduğunu söy
leyen kimse, Hz. Ömer’den rivâyet edilen şu görüşü te’vil etmek zorundadır.
Ahmed İbnu Hanbel sahih bir senedle şunu kaydeder: *‘Eğer ecelim geldiği za
man Ebu Ubeydehayatta olsa onu halife seçerdim... Ebu Ubeyde’nin vefatından
sonra ecelim gelecek olsa Mu"âz İbnu C eben halife seçerdim. ” Burada adı ge
çen M u ’âz İbnu Cebe/, Ensârî’dir. Kureyşle hiçbir neseb bağı yok. İmamın Ku-
reyş’ten olma şartı husûsundaki icmâ muhtemelen,Hz. Ömer'in vefatından sonra
tahakkuk etmiştir. Ya da Hz. Ömer (radıyallsüıu anh)’in bu husustaki ictihâdı de
ğişmiştir.
Hilâfeti Kureyş’e mahsûs görmeyip, kendisine delil olarak Abdullah İbnu Ra-
vâha ve Zeyd İbnu Hârise ve Ûsâme İbnu Zeyd vs. ’nin harplerde askerî birlikle
re komutan tâyin edilmelerini gösterenlere şu söylenebilir: “ Bu tâyin,
el-İmâmetu'l-Uzma (= e n büyük imamlık, yani Devlet reisliği) tâyini değildir.
Bu örneklerden şu hüküm çıkarılır: “ Halife hayatında KureyşIi olmayanları ken
disine nâib seçme yetkisine sahiptir.”
ل; ﻛﺬﺗﻮ1 ةق،{ ون ان اﻟﺒﻼﻓﺔ ﺑﻬﺬ٠ ةﻟ ﺮ ﺀ٠ م١ إن ﻳ ﻰ: ﻓﻤﻞ. ﺋ ﺔ٠ » ﺳ ﻦ٧ وﺟﺬ٠
'و'اراا,،اﻟﺮﻣﺬى- و،,أ ر داود ﻫﻮ او'ذﻓﺎ'؛ ﺋﻖ ﺗﻠﻢ ﻣﻠﻮﻷ ﻣﺬ■ ) اﻛﻠﻮك[ أﺣﺮﺟﻪ
.اﻟ ﺰ رةا ﺀﺑ ﻐ ﻮ' ﻣ ﺮ وا ف,.ﻳ ﺠﺬ ى
Ebu Bekr (radıyalIahu anh)’,in hilâftaıe Hz. ^ n e r’in hilafrtini, Hz. ل » د٠
hilâfetinc-Hz. 'Ali’nin miâfetini (radıyallahu anhüm ecmahı) (parmaklarmla
say) bakî” dedi. Banlan (sayınca h â a t e n ) otuz yıl büldâ. ”
AÇIKLAMA:.
1- 5 ﺀ ه ﺀ, asimda bir lâ ^ p ü r, genU 'dem eto
Resülullah (aleyhissalâm.vesselâm .) ٠m b irâ z a d ısıd ır.E u A ٥^
yesivardır. isminin Tie olduğu kesinlikle bilmmiyor A i r â n vs. diyen olmuştur
-Lakabı kendisine Res٥lullah.(aleyhissalâtuYesselâ^^ bir yol
culuk ؟,-masında çok eşya !aşımıç olmasıdır. §0 yle anlatır: ‘,.Resülullah (aleyhis
.salâtu'vesselâm )^üe,birli^yolculuk.yapi 5^ o rd ..' Yolculardan yorulanlar oldu ^-
^ Bunlar.kıbçlarm, kalkanlarını ü
-teşıdım. (Bunu gOren) R e s û lia h (aleyhissalâtu vesSelâm): “ Sen sefinesin” di
.” ye iltifatta bulundular '
وﺿﻞ؛،ﻛﺎن' ﻣﻮﻟﻰ ام ' ﻣ ﻨ ﺔ ؛'واﺳﻤﻪ ﻣﻬﺮاد. وﻣﺤﻞ؛، ا ﻣ ﻮﻟ ﻰ' ر ﺳ ﻮ ل اﻟﺘﻪ. و٠ ( ١)
. ﻏﻴﺮ ﺫﻟﻚ,:' وﻣﺤﻞ؛ ﻧﺠﺮاتﺀ وﻣﺤﻞ،روﻣﺎه
412 KÜTÜB-I s i MUHTASARI 6.CİLT
“Sonra ne olacak?^
-“ Sonra here (fitne ve-kargaşa) gelecek!” diye cevap verefi.” [Buhârî, Ah^
kâm 51: Müslim, İm âret5-9 (1821) ؛T؛rm lzî,.Fi،en46, (2224). Bu üç kitap, ha-
dîsin-“ Ku-rey§’ten” kelimesine kadar kısmını؛. Ebû Dâvud da [Mehdi 1, (4279,
4280)]-tamamını tahric etmişür.J
AÇIKLAMA
-Oniki İmamın' geleceğinden haber'veren bu hadis ferklı vecihlerde rivâyet.edil-
miştir. Herbirl hazı .noksan ve, ziyâdeler ihtiva etmektedir:
“ Bu “  .timmetfan arasında-'onîkl ؛m am geçmedikçe sona erm ez.” -.,
“ insanların İŞİ, kendilerine oniki ki§ ؛hilkmettigi m'üddetçe yürüm ekte de-
vam edecektir.”
“ Benden sOnra oniki, emir- gelecek....hepsi de'K ureyş’ten olacak.»’
“ O niki.im am üzerinizde halife oldukça .'din ayakta k alacak tır.” ..,
“ H epsinin'etrafında٢üm m etin toplanacağı oniki .halife üzerinizde olunca--
.ya k adar b u 'd in ayakta kalaca,ktır.” V.S.
Görüldüğü Uzere-hadîsler kendi aralarında -farklıdır ve.yeterli.açıklıkran uzak-
tir. -Bu yüzden §ârihl.er','tatminkâr.ve birbiriyle uyüşan açıklama sunamamıçlardır.
^adı ^ a z .d e r .ki: “ Hadiste gelen. 12'adedi, iki. soru akla getiriyor:''
Birincisi: “ Bu hadisin zâhiri AsfJâb-1 Siinen tarafindan tahrîc edilen -ibnu Hibban
-ve başkalarınca da sıhhatine hükmedilmiş .plan- Hz. Sefine .(radıyallahu anh)١-nin
rivâyetettigi: “Hilâfet‘benden sonra otuz J^ldır وOndan sonra'krallık vardır...”
(1708 numarada geçti) hadisi bunun zâhirine muhalefet .ede'r. Çü'nkü bu otuz yi!
içerisinde s â d e c e 'H a f i f e ile az'bir müddet de Hasarlfenu,Afi (rathyallahu'
anhUnt ectnâin) halife, olmuştur.
İkincisi: Hilâfete geçenler- sayıca bundan fazla.
Birinci sorunun cevabi: Sefine hadisinde ResUlullalı (aleyhissalâtu'vbsselâm)
nübüvvet hilâfetini kastetmiştir, Cibir ibnu Semüre hadisinde-'böyle. hir kayıt.
yoktur.
ikinci sorunun cevabi: ,Bu' hadiste: “Benden sonra sadece oniki halife
'gelecektir” denmiyor, ‘.....oniki„halife olacak..'^ ؛deniyor. Bu miktarda halife
٩
Bazı alimler: “ Bundan murad, hilâfetin izzet, İslâm’ın kuvvet ve işlerin isti-
.1 ﻟﻠﻪr jl[ Jr jJ l
٠.ﺑﻦ ﺛﺮع وﺻﻰ ﻟﻠﻪ ﻋﻤﻪ وﻋﻦ.٠٢ I
' أؤ ﻫﺮق، ﯮﻳﺬ أذ ﻳﺜﺘ ﺆ ﻋﻐﻤﺂﺑﺮ٠ﻳﻠﻲ ؤاﺣﻲ٠ﻳﻊ ﻋﻖ ذ٠ىﻛﻢ وأ;ﺳﺊ( ﺝ٠ﻣﻦ
.' أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺴﻠﻢ.[ ﯮة، ^اﺻﻞ:ج
AÇIKLAMA:
1- İslâm, vahdaniyet dînidir. Su, sadece Allah, Peygamber ve şeriatın birligi-
ni İfâde etmez. Devletin ^e .itaat ^ilecek'halifenin'de bir olmasım geretoirir. Is-
١
lâm Ummeti tek bir cemaattir,' devletinin de bir olması gerekir. Bunu te’yîd eden
hadîsler ؟oktur. Meselâ bir başka hadîsde: “ Kim bfr imama biatederek ant.
laşma musâfahaam yaparea, giicii J^etta^^e ona ^itaat etsin. Bir İkincisi؟.-
kip da evvelkfei .de'nlzâya kalkışacak otarsa onun boynunu-vurun”
buyurulmuştur. Keza bir başkahadfe: “ Birinci biatınızda sâdık kaim, ge ni ٠
ifa edin...^ Birincilere olan, borcunuzu ödeyin... Kim olursa olsun İkinciyi
' Öldürün” -diye-emreder.
416 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASARI 6. CİLT
ﺗﻮ: ' ﻛﺎﺋﺊ: ]ﻗﺎ'ل رﺳﺮو اش: رﺀز؛ رﺿﻰ اﻟﻠﻪ > ﻗ ﻞ٠' وض أى- ۴ .
ﻵ د ﻷ ﺋ ﺬ، ئ ﺋ ﺬ٠'ئ.' ﻗﻰ. م ﻷ ﻟ ﻢ ﻛ ﺖ ﻧﻨﺊ٠ أﻷﺋﺪ ئ ﺀت-ﺗﻴﻠﻢ٠إ ; ا ﻳ ﻞ ﺷﺘﻮ
اﻟﺊ أؤ;ا ا ﻣ ﻢ٠ ى;ئ\؟ ui : ﻗﺎﻟﻮا.ﻟﻦ٠ﻗ ﻜ ﻢ وﻣﺪﻛﻮن ﺑﻤﺪى ﺋﻄﻢ\ﺀ،ى٠ﺑﻤﻲ
, ﺗﻴﻠﻢ:ﻗﺎﻟﻰ' ت,'إة ا'ﻟﺘﺔ٤،ﻟﻔﻠﻢ.اأذ ى. ﺀﺗﺮ۵ ﻟﻮا ا٦زاس ﺛﻠﻢ'أﻃﻮﺋﻠﻢ،أﻷوو
،■ .ou١٠؛j١ أﺧﺮﺟﻪ.[ﺀاﻏﺐ٠م:ئ ا
-Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor; “^ e s ü l a h (aleyhı'ssa -(1712) .3
(lâtü vesselitn) buyurdular ki: “ Benî isrâ îl’i peygam berler (aleyhîmusselâm
îdâre ediyorlardı..B ir peygam ber'ölünce onun yerine ikinci bir.'peygamber ''
geçiyordu. Ancak, benden sonra peygam ber yok. Am a a rd a n d a n halîfeler .
gelecek ve ” ؟. ok olacaklar
:Orada bulunanlar
.Onlar hakkında) bize ne em râ rsin iz? ” diye sordular):*
-O c e k i biatım za-sadâkat gösterin. O nlara haklarım verin.' O nlar fize“ .
rindeki baklarm ızı (eda etm edikleıi^takdirde, 'kendilerinden değil)'A llah ’-
6. c il t İMAMUÖI VE EMİRLİĞİ SAHİH OLANLAR 417
i.اﻳﻦ ؟ İ
g; وﻣﻮل٠ ﺣﻠﻢ٠ اس:ل١اق ﻋﻔﻪ ق٠' و ﻋ ﻦ أﻧﺲ رﺻﻰ- ، 0ا و
أ ا ﺟ ﻪ أﻳﻮ داود.[ ي٠( ﻋﻖ اﻟﺘﺪﻳﻨﺔ ﻹ١) ﻫ ﻮ ر.
4 . ( 3 ا7) ا- Hz. Enes (radıy.allahu anh).anlatıyor: “R e s l I M (aleyhissalâtu ves-
selâm)>!bnu UmmiM ektum’u, iki defa kendi yerine Medîne de halef bıraktı. ’٠
[Ebu Dâvud, Haric 3, (2931).]
AÇIKLAMA:
jbnu, ^mmi Mektum (radıyallahu anh) hakkınfla AhftSfi ؛٣ ﺣ ﻮâmâ bir-
zât idi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselânı) diyanet v'e dirayeti kavî olari bu zata,
¥ ﻻ ل اس.اس ﻣ ﺲ. و٠ا‘ و٠ ا ى ر ه: و ﺻﺮو، وﻳﻘﺎ ل ﻋ ﺪ اﻟﻠﻪ٩ رو٠ص ﺀ. ( ١)
, ' ا ورادن وض ا ب٠ اﺿﺎ.؛؛ ل/ ع ﻓ ﺮ ا،دلﺀﻻ٠ و ﺑ ﻢ > س١ را ش ﺀا٠ﺗﻰف اض.ا
ا ﻓ ﺎ ل ؛ ﻣ ﺎ ع. و ﺿ ﺎ، . ﻟ ﻘ ﻀ ﻮ > ﻟ ﺪ، ﻟ ﻼ د٠ و غ، و د و ﻫ ﺎ ﻟ ﻮ ع، > ر ﻟ ﻦ٠ ﻟ ﺘ ﺄ، و > و
اﻟﺘﻦ ﺛﺜﺎﻟ ﻰ ٠
ﻷﻏﻰ ]ﻟ ﻘ ﻦ. . : ﺑﺎ ل ﻋﻔﻪ أﻧﻪ اﻟﺘ ﻪ.ر ﺿ ﻰ ,أى ﺑﻜﺮة وض ب
ا . ذ ى واﻟﺸﺴﺎى٠واﻟﺰ..-''كﺀ.اﺑﺮ.^
^ [ 4، ﺳ ﺎ د
.demiştir kî: uibnu Şihâb, halîfe Velîdibnu A bdi’l-Melik’m yanana girmişti. Ve-
Jid ona, Şü hadîsten sordu: “Allah bir kulunu hilâfet çobanlığına getirirse, onun
basenâtını yazar, fakat seyyiâtını yazmaz. ” ﻻ طŞihâbi'z-Zührî: ‘'‘Bu dUpedUz
yalandır” ' dedi ve§u mealdeki âyeti'okudu,: “ Ey Dâ.vud, biz seni yeryüzünde
b ir halife yaptık. ö 'halde insanlar arasında hak ve ,adaletle hükmet.. Hük-
mün.de hCvâ ,ve, hevese, (hissiyata) tâbî oinıa ki,bu, seni Allah yolundan saptı-
'rır. Çünkü.A llah yolundan-sapanlar,' hesap'gününü unuttukları İçin onlara
J^ k çetin,bir a z â b v a rd ır” (Sâd 26).- bu cevab üzerine: ‘‘insanlar bizi
dinimizden ayartıyorlar” dedi.
ﺗﺘﺎ'ؤﻗﺔ jp| | ]دﺣﺌﻎ:^ل اﻧﻪ ﻋﻔﻪ ﻳﻢ اﻷزدى رﺻﻰ/ ل~~ وﻋﻦ اﺑﻦ٢ ل
ﺗ ﺎ ﻳﺊ رﺗﻮي ;دﻳﻖ:ﻻن؟ ﻗﻖ٠ﺑﺎ١ ى أ ﻋﺜﺎ ا ه:رﺿﻰ اﻟﻪ ئ ةق.
ﻗ ﺄ ﺿ ﺬ و ف، ﺿ ﺎ ص٠ ذ٠' ﺳ ﺬ ﻻ ' ذ ﻫ ﺜ ﺔ أ: ﺗ ﻮ ل: ا ﻟ ﻠ ﻪ | ﺗ ﻊ
ش و ي ﻳﻮم اﻟﻤﺎﻣﺔ٤ذ1 ﺣﺎﺟﻴﻬﻢ و ﺧﻴﻢ وﺛﺮﻫﻢ اﺧﺌﺒﺐ'اﻷذ ﺳﺎﻟﻰ دوذ ﺣﺎج.
أﺑﻮ داود واﻟﺘﺮﻣﺬى,'أﺧﺮﺟﻪ. .[ﺣﺬ'ﺷﺺ اص٠'ﻏﻌﻞ ﺷﺎوﻳﻪ رﺟﻼ ﺋﻰ٠ :ﻗﺎل. '
« وإﻧﻤﺎ ﻳﻐﺎل:ﻗﺎل اﻟﺨﻄﺎﺑﻰ-,.. ﺟﺎﺀ'ﺑﻚ- وﻣﺎ، ﻳ ﺮﻳﺪ ﺗﺎ' أﻏﺘﺪك إﺑﻨﺎ:«٠ﺗﺎ أﻟﺘﺘﺜﺎ اﻳﻠﺊ:'
٠اﻟﯫﺋﻪ *JjKiji ذﻟﻚ ﻳﻤﻦ ﻳﺤﺪ
2,.. (1716)“ ibnu Meryem el Ezdi (radıyallahu anh) anlatıyor:- “Hz. M ü ’âviye
^^adl5ﺛﻢallahu anh)’nin, yaıuna-gimiştim., B'ana:'
-‘‘Ey Ebu Fülân.seni hangi rözgâ'r attı?” diyerek (ziyaretimden memnuniyeti,
ni İzhâr etti). Ben de: “ Resûlullah,(aleyhissalâm vesselâm)’tan İçitmiş.-olduğum
§u hadîs, (sizehatırlatmayı,dü§ûndüm٣dedim: “ A llahkim em üslU m anların 1§ا
terinden.birşeyier'tevdi eder, o da onların.'ihtiyaçlarına, isteklerine,' darlık-
larına perde olur (giderirse), kıyâm et'gününde Allah,da OnUn ihtiyaç, istek,
ve darhklarm a perde'O lur'(giderir).” -
Râvî der ki: “Bunun özerine Hz. M uiviye (radıyallâu â ) İ n s a â ın M -
yaçlanylailgilenmeküzere biradam tâyin etti. ” tT'؛rm!zî» Ahkâm 6,.(.1332, '1333);
Ebu Dâvud.,,Harâc 13„ (2 ) س. ا :
AÇIKLAMA:
Bu hadis, hangi mertebede olursa olsun me muriyetle, halkm id e s in d e bulu-
han kimseleriOrpsanlara .yakınlik gOşterinesi,, işlerini ,kolaylaştırıp, meşru hu-
6. CİLT ? M i VE E M İ VAZteELERİ 423
:J
أن: ا ي.ال اﻗﺒﻰ٠] ١٠ﻣﺎ٠ ةذ۵١ رﺿﺘﻰ,اص٠ ال.رو ﺑﻦ٠ﺑﻦ ﺀ. ا ' وﻋﺖ ا٣ H
٤ ؤﻛﻘﺎ ﻳﺪي يﺀة،ﺀي )ﺧﻨﻲ٠ﺋﺮ ﻣﺐ ;ي ﺀذي١ﺗﺔ'ﻏﺰ ت١( ﺧﻔﻞ اﻟﺘﻪﻫﺬﻟﻢ اﻟﻘﺚ١)اﻟﺜﺴﻬﻠﺔث
ﺑ ﻴ ﺎ1 ا ﺧ ﺮ ﺟﻪ ﻣﺴﻠﻢ و.[ ا٠ﻓﻲ ﺧ ﻴ ﻢ وا ﻫﻠ ﻬﻢ وﻣﻞ وب اﻟﺪﻳﻦ.
3 ا( غ7 ا7) غA٥du77a/ıI)؛٠u A i İ b m ٠7-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Hz.
Peygamber (âyhissalâtu vesselâm) b u F d u la r ki: “ Adil olanlar,-kjyam et gii-
nii, Allah’m yanm da, nurdan.m inherler ürerine R ahm ân.m sağ-'c؛het؛nde:-
olmak üzere yerlerini aiırlar. -Allah’m her iki eli de sağdır .-,O nlar hüküm-.'
.'!erinde, aileleri ilevelâyeti altm da'bulunanlar hakkm da hep adaleti:göze-'
te n le rd ir." fMüs!Im,,:İrnâret 18, (1827) ؛Nesai, Adâb 1 , (8 , 221 ')ذا
1- İslâm dini adâlete ؟ok önem verir Mü’nıine kendi aleyhinde bile olsa, anne-
baba gifei.en yakmlanmn aleyhinde bile olsa doğruluktan, adaletten ayrılmamayı
emreder (Nisa 135). Çûnfai İçtimâi hayatin kıvamı, httzUrUj'terakkisihep-adâlete
bağlıdır. 'Hatta er-Râmân söresinde seraâvatın'bile âd'aleüe i؛âde'edi!en hassas
ölçü'lerl'e kı^^amda ve nizamda', olduğu-'belirtilmiştir.
2- Bu hadiste 'ResUlullah (aleyhissalâtu'yesselâm), dinin son' derece'ehelnmi-
yet verdiği 'adâleti uygulayanların mükâfatını liaber vermektedir:' Allah’ın yanın-
da-nurdan, 'yüksek minberler... Ve bu,-Râhmân’ın sağında, olacak...' -,Cenâb-1
Hakk’a oian-yakınlığın ikinCi sefer te’Md edilmesi' ve'Aİlah-’ın Rahman sıfatıyla
İfâde edillmesi ayri'bir incelik .ifade eder.-^öyle ki: .Rahmân, Cenâb-.ı 'Hakk’ı rı-
Zik' veren, ihtiyaçları gideren yöHUyle bize.tanıttığına'göre, Rahmân’a yakınlık,
adil .olanların,Allah.’tan daha çok' ititfa, ikrama mazhar.olacaklarım' İfâde eder.-,.
Jl
: |أ ■ ﻗﺎو٠ ب زﻣﺜﻮﻟﻲ1ﺧﺈس اﺳﺎ أﻟﺚ ﻣﻦ ﻓﺨﺎﻟﺆ ;ﺻﺢ٠ا dp
•[ﻳﺴﻲ ﻗﻒ ﻳ ﺐ k؛
ı
٠^ ىىة؟ إﻳﺎ
J^
..r
ل٠ز ١
olarak ölraö§ ise, Allah, ona' cennetini kesinlikle har m eder’»-. [Buhârî', Ah-
٥
arasında hiçbir tefrike yer vermeksizin, hepsinin güvenilir, sıdk ve diyânet sâhi-
bi mümtaz kimseler olduğunda ittifak ederler. Hz. A iz de bunu ifâde etmiş ol-
m ^tadır.
AÇIKLAMA:
Bu.'hadş, memurluk meselesinde Resölullah (aleyhissalâto vesselâm)؛m tav-
rını g ö s te rm e l^ ir. O ’na göre memurluk:
★ SonımlîJİuIdarj'olanbir"vazîfedir, enıanetor... '
★ Herkes onun hajdanı veremez.
.★ 'Hakkini vCremeyenleri ahirette'rUsvaylık.ve.pişmanlık'',beklemektedir.'
★ Z ayıf (liyakatsiz) olanlara raenıuriuk'verilmemelidir.
. ★ 'Memurl’iigUn h a k in i -ödej^en endise'etmemelidir.
★ We’murluk istenmemelidir.
2- .Hadistezayıfljk kelimesiyle ifade edden durum u, yetersizlik', liyakatsizlik
olduğu söylenebilir؛.. Almacak vazifeye,.tâlib çhınacak'mevkiye göre zayıflığın
muhtevası değişebilir.
3- ResUlullah(aleyhissaiatu vesseiam)’ın Ariflik (ırafe) hakkındaki'beyani'da
dikkat çekicidir: Hem hak oldugu belirtiliyor, hem de^bu isi..yürütenlerin,yâni
6. OLT E İ O L M A İ KÖTÜLÜĞÜ '431
.ârîflerin ateşte oJdugu ؛fâde^edüiy.r.- Burada bir tenâkuz söz kenusu otmaraaJı-
-dır. Zîrâ,'eraîrJe.haIkarasındaköprö .lacak yâni hatkın meselelerini emire.suna-
cak’.em iradına halk İçin hizmet, verecek, İşleri yürütecek kimselere ihtiyaç var.
Resûlullah'(aleyhissalâtu Yesselâm) bu hizmetin, geteklüigini belikmiş. Ancak bu
İşleri yürütenlerin,' çoğu, durumda adaletle, hakkaniyetle İş yapmadıklarım, bir
kısım suisti'mallere yer-vermek sûretiyle vebal' altina girdiklerini de beyan etmiş-
tir. '*‘A rifler at^tedir»» .cümlesini, Onc'eki hadîste gelen “ ....nun.' '(meHiurlu-'
'giMi) sebebiyletizerine .düşen vazifeleri eksiksiz edâ ederse 0 İ ç ” istisnasıyla
kayıtlamak gerekir, ifadenin' mutlakgelişi, çoğunlugUn suistimale' yer'vermesin-
den oldugu.gibi., terhibde tağlfe maksadmdan'da olabüir. '
4Ü١ زﺳﺰوJl ]؛:ﻟﻠﻪ ﻋﺸﻪ ﻫﺎل١ ﺑﻦ' ﺳﻤﺰة رﺻﻰ.ار ص-' 'وﻋﻦ ﺀذ.-,٣ I
،. إ ﻓ ﺎ.ﻹ ﻧﻜﻠﺊ٩ إ ﻟ ﻪ إ ذ أوﺳﺘﻬﺎ ﻋﺬ ﻳﺚ٤ ، ﻷ ﺀﺳﺘﺄﻟﻲ آﻹﺗﺎذة:ﺗﺎ'ﻣﺨﻦ •)ﺧﺶ
ذزﻗﺎ٤ ٠ﻵذق..ﻧﻲ٠ وإدا ﻇ ﻎ ﻇﻰ ي،ﻹ أﻋﻔﺖ ﻏﴼﻳﺎ1ﻟﻘﻬﺎ ﻋﺬ ﺛ ﺮ س٠أﺀ
اﻟﺨﺴﺔ, وﻛﺺ ص ﻳﻤﺴﻠﻖ[ أﺧﺮﺟﻪ.. İ ? اﺋﺬى ﯮ.'ةأت٠ ﺋﻬﺎ٠ ﻣﺨﺮﴽ
bencillikler göreceksiniz. O zam an, âhirette ha٢z-ı kevserin başında bana ka
vuşuncaya k a d a r sabredin.”
Ebu Davud’un bir rivâyetinde, benzer talepde bulunanlardan bazıları, arka
dan özür diletecek olan şu sert cevabı alır:
..Benim nazarım da hıyanette en ileri olammz iş taleb edeninizdir...”
Habe§!lnin'.ba§ının.kuraüzömete§bîhi,.ta§ının - 3 ^ ؟ülcIügü
yahhğı 'Sebebiyledir. Bu, hakâret, sUret ؟Irklnllgl ve itlbarsjzljğa bir temsildir.
أﻷخ ﻗﺬ S ذس، ﺗﺬ'ﻏ ﺼﺎ ف ﻗﻘﺬ ﻏﺼﻰ اﻟﺘﻪ- ذ، ذاغ اﻟﻠﻪ٠ﻧﻘﺬ ا
أﺧﺮﺟﻪ ا ﻟ ﺜ ﻴ ﺨ ﺎ ن ' وا ﺑ ﻰأ. وﻣﻦ ﻧﺌ ﺾ أﻷﺑﻬﺬ ﺋﻘﺬ ﻏ ﺼﺎ ئ، ﺀذى٠أﻃﺎ
'2. (1726)-Hz. Ehu Hİireyre (radıyallahu anh) anlatjy.r^ ,
hissalâtu vesselam) buyurdular ki:
“ Kim bana itaat etmişse mutlaka Allah’a itaat etmiştir. Kim de bkna is-
yan etmiş ise, rautlaka Allah’a .isyan etmiştir. Kim emire itaat ederse mutla-
ka bana itaat etmiş olur. Khn de emire isyan ederee mutlaka bana isyan etmiş
olur.” [Buhârî, Ahkâm 1, ؟İhâd 10.9 ؛Müslim, İm âret33, (1853) ؛Nesâî, Bey’- '
â t2 7 , (7, 154).]
AÇIKLAMA:
Baştaki ilk cümle mâna iti'bâriyle Kur'ân'dan muktebe’s gibidir. Zîrâ âyet-i
kerimede: ‘Kim ResUl’e itaat ,ederse mutlaka Allah’a itaat etmiştir” .(Nisa
٤
ﻋ ﺰ. . . اﻟﻲ.' ]ﻫﺎل رﻣﻌﻮق :ر'رﺿﻰ اﻟﺘﻪ ﻋﺒﻤﺎ ﻗﺎل٠ﺀ, وﻋﻦ اﺑﻦ- ٣ اا،اا
ن \ﻻ1٠'ة١ﺑﺘﺌﻀﻖ٠ ﺋﺌ ﻎ زال*ﯪﻏﺔ ^ أﺣﺚ وﻛﻮه اﻷ أة ﯮﺋﺰ٠ﺀﻣﺪ ال٠ﻟﺘﺰ؛ اﻟﺊ١
. ﺟ ﻪ اﻟﺨﺴﺔ/ 1 .[ﯪﺀه٠ ﺳﺌﻎ زﻷ- ﻳﺘﺌﻤﻮؤؤ ﻗ ﻼ
6. d L T İMAM VE EMİRE İ T A A İ VACİB OLUŞU 437
ﺩﻥ اﻟﺘﻪ رﺳﻮلﺀ ]ﻗﺎﺩ :ﻗﺎل ﻋﺌﻪ اﻟﺘﻦ ﻟﺮﺓ ﺭﻓﺲ٤ﻫﺮ.'ﺓ ﺹ ﺁﻑ٠ﻭﻑ ﺭﻭﺍ
ﺅﻣﻦ ﻗﺎﺀ ل ﺀ ﺷ ﻎ ﺭﺍﻳﺔ، ﻣﺘﺊ ﺟ ﺎ ﻷ.ﻧﺘﺎ ﺙ.ﺯﻕ ﺍﻟﻴﺘﺎ ﻋ ﺔ، ﺅ، ﺍﻟﺘﺎ ﻱ.ﺭ ﻍ ﺽ
6. c il t İMAM v e EMmEİTAATİNVACİB o lu su 439
ﻳ ﻰ:ﻣ ﻠ ﻢ واﻟﺬﺳﺎ أﺧﺮﺟﻪ .[ ؤ ﻟ ﻨ ﺬ ﻣﺌﻪ, ﺑ ﺲ ﻣ ﻰ٠ ،ﻏﻴﺪﻗﺎ ذى ﺛﺬد٤ ص
!-CEMAAT m eselesi
..Size eemaati tavsiye ederim , ayrılıktan da sakının, zira şeytan iki kişi
den uzak d u ru r. Cennetin ortasım isteyen, cem aatten ayrılm asın.”
..Allah ümmetimi dalâlet üzere toplamaz. A llah’ın eli cem âatledir. Cemâ
atten ayrılan ateşe gider.”
**Cemaat rahm et, ayrılık a zab tır,”
..K im cem âatten b ir karış ayrılır, sonra da ölürse câhiliye ölümü ile öl
m üş o lur... boynundaki İslâm bağım çıkarıp atm ış o lu r.”
bunun yerini'başka şeyler de almıştır. Bu yeni şey, bâzan ideolojidir, bâzan siyâ-
settir, bâzan bölgeciliktir, bâzan şu veya bu maksadla teşkîl edilen grubculukbır,
bâzan grubculuklara karşi'olmak düşüncesiyle teşkîl edilen grubCuluktur, bâzan,
da eskiden olduğu gibi kabîlevi, ırkî birliktir. Sebep ne olursa olsun, ileri sürü-
len ’bahâne ne gösterilirse gösterilsin, adâletin tatbikine, liyâkatliların haklarım
almasına mâni olan, lâyıkı varken liyakatsizi İş başına getiren, mazlûma karşı
zâlimi koruyan her çeşit tarafgirlikler Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in
diliyle lânetlenen, yasaklanmış olan asabiyettir. Bu'nokla-Î nazardan asabiyet tâ-
birinin zamanımızdaki en uygun karşılığı tarafgirliktir. Zira tarafgirlik uğruna,
değil ayni kabileden olanlar, ayni aileden olanlar'bile birbirlerine düşman vazî-
yeti almakta,.haksızlıklar'işlemektedir.
ker kimde görülürse, münker bilinip takbih edilecektir. Ancak ,müpkeri ve fıskı
sebebiyle alçaltılıp, .otoritesi kırılmayacaktır. İşte bir Miislim hadis-i daha:
M ü’min ne-rede, ne zaman, kimden bir kabih görürse onu takbih ettnekle mü-
kelleftir.
٨ l t in c if a s il
I M A I A İ VE EM İEERİN YARDMCILARI
1. () ا ﻗ ﺢ' ا. Hz. Aîşe (radlyallahu a i ) an^atıyor^ “Hz. Peygamber (aleyhis-
salâtu v e s s e l ) buyurdular ki:
“ Allah b ir em ir i؛؟n hayır diledi m i ona. doğru sözlö 'bir vezir nasib eder.
B u, ona unutunca h atjrlatjr, h a tjrla d g j zam an da yardim eder-. Allah'emi-
re hayır .dilemezse, kötü b ir vezir m usallat eder. B u'vezir, ona unuttuğunu
.hatm tetm az,.hatırlaym cadayardım cıolnıaz.’’ tE buD â^
. Nesâî, Bey’at 33, (7, 159).ذ
AÇIKLAMA:
1- V ezt, sultanin (emir, İmâm) yardımcısı, müşâviri mânâsına gelir. Yük, ağır-
ilk mânâsına gelen vizr’den alınmış olabilir''Çüntai'melikin yükünü ؛ekmekte-
dir. Melce ve sığınak.mânâsına vezir’den alınması da mümkündür, ؟ûnkü melik
onun fikrine, rC’yine mUracaat eder.. Yardim, ve.muâvenet mânâsına gelen mu ﻻ-
zere'den gelebileceği de sOylenmiştir.
,2- Sadedinde olduğumuz rivâyet iyi vezirin doğru sözlü olması gerektiğini İfâde
ederken, hadisinNesâî’deki v e c h in d e s a i vasfm ayer verilmiştir. Esâsensâlih-
lik, doğru sOzlülüğü şart kılan bir hâldir. Âlimler, iyi vezirin öncelikle doğru
sözlü olHıası, her husâsta emire doğru bilgi vermesi, gerçek fikirlerini beyan et-
mesi gerektiğini belirtirler.' safihlik husUsunda da hem dünya işlerinde hem de
âhiret işlerinde sâlih olması gerektiğini, sâdece dünya islerindeki sâühliğin ye
6..CILT İMAMLARIN VE EMİRLERİN YARDIMCILARI 447
ter! ؛olmayacagtnı, 'hem fiilen, hem kavlen doğruluk ve sâlihligin gereğini vur-
gularlar.
3- Unuttuğu ,'takdirde 'hatırlatılması ge'reken §ey, ahkâmdı ger’iyye ve. 'dinî
âdâb olabileceği gibi, halkın maslahatım, adâleti ilgilendiren husUslar.da olabilir.
A hnef deMşÜT ki: “ Sultan, yardımcılar ve vezirler'olmadan salt'anatını de-
vam ettiremez. Vezir, ve, yardımcılar sevgi ve hayırhahlık olmadan faydalı'ola-
mazlar.. Sevgi ve hayırhahlık (nas؟hat) da dirayetli, rey' ve dürüstlükle faydalı
olabilir. Meliklere hassaten -bütün insanlara âmmeten- en ziyâde zarar getiren
§ey sâlih vezir ve yardımcılardan mahrûmiyetleridir, vezir ve yardımcılaTının mü-
riivvet ve hayaca'fiıkara oluşlarıdır.”
Yine A/uıef demiştir ki: “ Bir vâli İçin en büyük felâket, sOzü güzel, amel fe-
na vezir veya arkadaşa sâhip'olmaktır”
Yine demiştir ki: ‘^Valilerin süs ve zineti, ,onların vezirleridir. Kimin yakınla-
ri''bozulursa, 0 ' kimse ؛içtiği su bogazına takılan ve buna çare bulamayan kimse-
gibidir.”
Beyhakî, Ali e7-Cerrâ/î’dan şunu nakleder:
“ Emevilerin çocuklarından: “ Devletinizin yıkılış sebebi nedir?” diye sordum.
Bana: “ Dört sebeple!” dediler ve .açıkladılar:
“ 1- Vezirlerimiz İzhâr etmemiz gereken şeyleri bize söylemediler.
'2- Vergi memurlarımız halka zulm.etti, halk vatan!anndan göç ettiler ؛böylece
hazînelerimiz, boşaldı.
3- Askerlerin maişetleri kesildi, böylece bize itaati terkettiler.
4- A.daletimizden Umidlerini kestiler ve başkalarında emniyet ve huzUr aradılar.”
2.. (1732)- Ebu Sa ’îd ve Ebu Hiireyre (radıya'llahu anhlimâ) anlatıyor: *‘Resû-
lullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki:
448 KUTUB-I SITTE MUHTASARI 6. CELT
.،Allah bir peygamber gönderdiği veya onun yerine b ir halife getirdiği za
m an m utlaka onun iki tâne de yakını olm uştur: Biri m a ’ru fu em retm iş ve
ona teşvik etmiş, diğeri de şerri em retm iş ve şerre teşvik etm iştir. M a.sûm
(yani kötülükten korunmuş) olan, Allah’ın koruduğu kim sedir.” [Buhârî, Ah
kâm 42; Nesâî, Bey’at 32, (7, 158).]
AÇIKLAMA:
1- Hadîste “ yakın” diye tercüme ettiğimiz kelimenin aslı bitâne’dir. Peygam
ber veya halîfenin (melîk, emîr, sultan, vâli) yalnız kaldığı hususî anlarında bile
yanma girebilen kimse demektir. Bitâne, “ vezîr’.den daha umumî bir tabirdir.
2- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hakkında “ kötü telkinde buluna
cak yakm” bâzılannca işkâl vesilesi olmuştur. Bu aklen mümkündür. Ancak Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in onu dinlemesi mevzubahis değildir. Ni
tekim hadîsin sonunda ،،m a’sum ^i^lah’m koruduğu kim sedir” cümlesine yer
verilmiştir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın insanlara karşı korunduğu
nu :y ٠llI١^ i X ٠5٥ ٩ ۵ l j ‘‘Alla^ seni insanlardan k o ru r” (Mâide 67) âyeti ifâde
etmektedir. Âyet mutlak olduğu için sâdece hayatî korunmayı değil, şer telkinle
re karşı korunmayı da içine alır.
Öyle ise Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in “ yakınları” (bitâne) me
lek ve şeytandır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir hadîslerinde buna temas
eder ve şeytanının müslüman olduğunu belirtir: ١;İl٠l٥ ۵١ “ Allah
ban a şeytanıma karşı yardım etti ve şeytanım m üslüm an oldu.”
3- Âlimler, halktan gizli istihbarat toplayacak kimseleri, hâkimin güvenilir,
emîn, anlayış ve fetânet sâhibi akıllı kimselerden seçmesini şart görürler. “ Çün
kü derler, md’mûn hâkim’in musibeti, güvene layık olmayan kimseye güvene
rek sözünü kabûl etmesiyle başlar. Öyle ise bu çeşit durumlarda titizlik
göstermelidir.”
4- Âlimler: “ Hadîste, hüküm mevkiindeki kimselerin şerr telkinlere iltifat et
memesi, o hûsûsta titizliği artırması gerektiği ifâde edilmektedir” demişlerdir. Zira,
bu telkinlerden sadece “ Allah’ın korudukları” korunabilmektedir.
5- Âlimler, hadîste geçen iki yakından maksadın iki vezîr, şeytan ve melek,
nefs-i emmâre ve nefs-i levvâme olabileceğini söylemişlerdir. Hepsine hamlet
meyi çâiz gören de olmuştur. Muhibbu't-Taberî: **Bitâne, evliya ve asfiyâ’dır”
demiştir. ١
İM I İ V E B |i Y A « n i M 0 iı | 449
İslâm’ın tecessüsü yasaklama esprisini anlamada bize yardımcı olacak bir ri-
vâyeti yine Ebû .â v u d ’dan kaydediyoruz:
"‘Ukbe İbnu Âm ir (radıyallahu anh)’in kâtibi Duhayn anlatıyor: “ Bizim şarap
içen komşularımız vardı. (İçmeyin diye) yasaklamada bulundum, dinlemediler.
Durumu Ukbe İbnu Âmir'e: “ Şu komşularımız şarap içiyorlar, ben içmeyin de
di isem de vazgeçmediler. (Müsâade ederseniz) onlar için polis çağıracağım”
dedim. Bana: “ Bırak onları!” dedi (ve üzerlerine gitmedi). Bir müddet sonra
tekrar Ukbe (radıyallahu anh)’ye: “ Komşulanmız inadlaştılar, içkiden vazgeç
miyorlar, ben onlar için polis çağıracağım” diye müracaatta bulundum. Bana bu
sefer: “ Ne münâsebet, bırak onlan. Zîrâ ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı
işittim şöyle diyordu: “ Kim b ir kusur görür ve onu örterse diri gömülmüş
birisine hayat vermiş ؟bi o lu r.”
HULEFA-İ RÂŞtDİN VE ONLARIN SEÇİMLERİ
Her devirde, her yerde, bir büyük zat incelenirken, şahsın anlaşılması için ço
ğu kere onun yetiştirdiklerinede nazar edilir. Eserleri arasmda zikredilebilecek ha
lefleri, bir bakıma o kimsenin âyinesidir.
Bu beşerî kâideyi, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) için de mûteber
addedebiliriz. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’m getirdiği mesajın ve siste
min anlaşılmasında, hakkıyla takdirinde, ashabın bütün yönleriyle bilinmesi bü
yük ehemmiyet taşır. Bunu anlayan selef ulemâsı, sâdece Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm)’le ilgili sünneti değil Ashâb ve hattâ Tâbiîn ve Etbauttâ-
biîn ile ilgili ‘‘sünnef’i de yazmış, hayaüarım, sözlerini, fetvâlarmı, birçok fiil
lerini bize kadar intikal ettirmiştir.
Mevzumuz olan imâmet, yâni İslâm’ın siyasî ve İdarî sistemi açısından
Râşidîn mühim bir yer tutar. İnsanlığın kapitalizm, komünizm gibi İktisadî; mo
narşi, demokrasi, diktatörlük gibi siyâsî sistemleri arasmda İslâmî sistemi, bütün
buutlarıyla ve gerçek (otantik) veçhesiyle anlamak için Hulefâ-i Râşidîn dönemi
ni ve onların tatbîkâtım anlamak, bilmek vazgeçilmez bir zarûrettir. Gerçek İs
lâm’ın, onlann şahsında temsîl edildiği, hakîkî İslâmî örneklerin kâmil mânâda onlann !
elleriyle tatbik edildiği kanaatindeyiz; Sonraki nesillerde her halükârda gayr-ı İslâmî
unsurlarla sistemin müşevveşleşeceğine telmîhan Resûlullah (aleyhissalâ.tu ves
selâm); ..Benden sonra nübüvvet hilâfeti otuz yıldır” buyurmuştur.
Şu halde bu kısımda Hulefâ~i Rişidîn^lt ilgili bâzı rivâyetlcri, onların başta
seçimleri olmak"üzere siyasî yönlerini tanıtıcı birkısım açıklamaları sunacağız.
Bu vesîle ile bir noktaya parmak basmak istiyoruz. Dört Halife Devri denince
zihinler “ İslâm demokrasisi’’ tâbiriyle şartlandırılmış durumdadır. Biz bu tabi
rin yanlışlığına inanıyoruz. Zîrâ demokrasi Batı’ya ait bir sistemdir. îslâm ’m si
yâsî sistemini -bazı noktalardaki'hârici benzerlikler sebebiyle- demokrasi ile Utibas
etmemek gerekir. Üstelik, her ne hikmetse, bugünün dünyasında birbirine taban
tabana zıt Doğu ve Batı blok devletlerince birbirleriyle yanşırcasma sahiplenil
miş olan demokrasiyi bir ideal sistem olarak telâkkî edip, mezkûr maratona ka
6. c il t HULEFA-İ R Â Ş İ VE O I A İ ,SEÇİMLERİ 453
Şu halde bu' rivâyetler, vefetından sonra Ffe. A /ı’nin veA ٥٥âs (radıya'llahu an-
| m â ) ’ınhilâfeteieçmesiiçinkesinhükmettiğinedairŞiiiddiasınıreddetmektedir.
ر٠: ؤةوI رﺳﻮل اﻟﺘﻪ. ]ﺋﺬ ش: ﻋﻴﻬﺎ ﻗﺎ ك. ,A و ﺀ ن' ﺀاﺋﺜﺔ ر ﺟ ﻰ.- ٣ I
ﺗﺎ ث رﻣﻮلU ﻧﺎﻟﺘﻪ: ﺋﻘﺎﻟﻢ ص رﺿﻰ اش ئ ﻳﻘﻮل، ﺋﻐ ﻰ ﺑﺄت!؛ة،ﺑﺎﻟﺔﺣﺺ
: \ s \ s v : KÜTÜB-İSİTTEMUHTASAJRr
ى -İ ت ا ر د ل .:واﻟﻠ ﻪ U ﻳ ﻮ ﺰ. ﻏ ﺘ ﻓ ﻚ\ ن ، ة ; : ١ ﺊ- ﺳ ﻓﺎ
١ﻗﻲﺀ ﻼ ا١ﻓﺎش أر ﻵ ﻫ ﻚ ا ر ‘٨ﺋ ﺖ أذ ﻗﺒ ﻗﺬ ﻧﺜﺄ ت ﻛﻼ'ت أﻏﻴﻨﻰ
ﺋ ﻲ وأ ي >وﻓﺎذ ض ﻛﻼي؛تر اف'ذا' ذؤذث) <١ف ﻓ ﻰ ﻧﻤﻼ'ﻣﺄإﻻﺀ ذ ش
ﺳ ﴼ ﻷ ; ا ﺋ ﻐ ﺎ ذ ﻟ ﯫ ز ا ئ ،ﺋ ﻤﺌ ﺖ ;ﺛﺎ ﻋﻠ ﺮ ﻋ ﻸ ﻷ وا ﺷ ﻸﻓ ﻞ‘ دى
أ > ؤﻳﺎﻓﺎ ي؟ﻗﻠﺪﺛﺔﻳﺘ ﻸ ،ؤﻳ ﻸد ﺷ ﺆأﻗﻤﺎ و زﻗﺎ ئ[•
ﺛﻠﻢ، ﻫﺘﺎﺀى ﻳﺬﺑﺒﻖ٤ ذ؛ﺛﻠﻢ إﻟﺖ٤ ا٠ﻷ ﻣﻬﺐ ﻟﺌﻌﺎ ، ذ٠٠ا ة p . أﻳﻮU ^ ﻧﻤﻦ
- ﺋ ﻨ ﻲ ﻋﻴ ﺐ ﻧ ﺤﻨﺒ ﻮا.أﻟ ﻔ ﻖ ﻟﻢ4ﻟﻠﻲ ص و>ئ١ س ﻓﻰ۵ اiy ﻣﺼﻮ ﴽﻳﻮ: .ئ
أﺧﺮاﺟﻪ. [ ﻳ ﻪ او ﺳ ﻞ ا ﻻ. ؤى ﺳ ﺖ أ ﻻ زﺗ ﻮ ل ﻧﺬ ﻃ ﺚ ئ: ه ﻳ ﻮ ن
' . ﺧﺎر ى'واﻟﺴﺎﻓﻰ٠اﻟﺐ-
اﻟ ﺰﻳﺎدة ﺑﻌﻴﻨﻬﺎ وﻫﺬه،وأﺻﻠﻪ اﻟ ﻰ ﺟ ﺮﻳ ﺪ,ف ﻛﺬا. : ر زﻳ ﻦ.وﻫﻮﻟﻪ زاد ıcJi
اﻟﻤﻬﻤﻠﺔ واﻟ ﯯ ن ﺀ و ﻣﻴ ﻞ. ﺑ ﻀ ﻢ ا ﻟ ﺒ ﻦ: « ﻟ ﻜ ﺦ١» أ ﻋﻠ ﻢ. واﻟ ﺘ ﻪ.اﻟﻴ ﺨﺎ ر ى ﺻﺤﻴﺢ ﻓﻰ
: وﻟﻪ٠ ﻛ ﻠ ﺮ ج ﺀ و١ ﻟ ﺤﺎ ر ث س٠ا- ﺗ ﺰ ل ﺑﻨ ﻰ٠ﺑﻌﻮاﻟ ﻰ اﻟﻤﺪﻳﻨﺔ ﺑﻬﻪ ﻣﻮﺿﻊ :ﺑ ﻜ ﻮ ن اﻟﯯ ف-
ﻓ ﻰ, ' ﺀواﻟ ﺴﻘﻬﻌﻪﺀ اﻟ ﺼ ﻔ ﺔ.'أﻳ ﺪ ى ر ﺟ ﺎ ل وأ'ر'ﺟﻠﻬﻢ ةﻫﻘ ﻄﻊ إ ن اﻟﺘﻪ ﺳ ﻴ ﺒ ﻌ ﺚ ﻧﺴﻪ
mâ) oturdu. Hz. Ebu Bekir Allahla hamd ö sena ettikten sonra:
^Haberiniz olsun! Kim Muhammed’e tapıyor idiyse bilsin ki a â Muham-
medölmüştür. Kim de Allahya tapıyoridiyse o da bilsin kiAİlah hayydır, ölüm-
süzdürl'f dedi ve şu âyeü 0 س٧: ﻣ ﺘ ﻮا د ﻫ ﻢ ؛ ﻗ ﺮ ن. اﺋﻠﺊ٤‘Ey M uham m ed şüphesiz
sen de OJeceksin, oniar 'da öiecekJer’.’ (Zümer 30). Şu ayeti de okudu:
ﺧﻠﻢ۶ ﺑ ﺬ اأﻓﺆﺋﻠﻤﺮآ.آؤ,ذات, I و ﺗ ﻞI ﻧﺘﻮق 'ﻗﺪ ﻣﺤﻚ ﻳﺊ اﻷ, ﺋﺨﺘﺪUj
^ ﻟ ﻞ اس ا ز ا ﻳ ﺬ3 ةة٠>اش ي ﻗﻠﻦ وس ﺗ ﻔ ﻚ ض
“ M uhamm ed.ancak bîr peygaHıberdir.' O ndan öpce de peygamberJer geç-
miştî. Ö lür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? Geriye donen, Allah’a
hiçbir z arar vermez. Allah, şükredenlerin m ükâfaa،؛n ؛verecektir” (ÂJ"i im.
râ n l4 4 ).
Bu açıklama üzerine halk boğuk boğuk ağlamaya başladı. Ensar (radıyallahu
anhUm) , BeniSaîdeyurdunda, Sâdibnu Ubâde’nin etrafında toplandii (Muhâ-
cir de oraya geldi. Ensarıler):
(*Bizden bir emir, sizden de bir e m t! ” dediler. Hz.Ebu Bekir, Hz. Ömer,
Hz. Ebu Ubeyde (radıyallahu aâüm â) de oraya geldiler. Hz. ömetkonuşmaya
başladı ise de Hz. Ebu Bekir onu susturdu. H z.öm er (bilahare) şöyle diyordu:
(*Vallâi, ben konuşmayı şu sebeple arzu etmiştim: (Zihnimde) hoşumagiden
sözler hazırlamış, Ebu Bekir b u â r a ulaşamaz (onun hatırından b u â r geçme-
yebilir) diye endişe etmiştim. Ama, yemin olsun, Ebu Bekiroyle birkonuştu ki,
v a l lâ İçimde hazırlamış olduğum güzel sözlenn hepsine isabet em., (benim ak-
lıma ^e^me^en daha da güzelini) beliğ şekilde ifade etti. Onun sözleri arasında
şu da vardı:
“(Ey Ensir) biz (Kureyşli)ler emirleriz, sizter de vezirlersiâ !”
Bu söz özerine Hubâb ibnu’l-Münzir ayağa k i t ı ve:
*Hayır vallahi bunu yapmayız. Bizden bir emir, sizden de bir emir olacâ!*\
dedi. Hz. Ebu Bekir (radıyalMu anh):
(*Hayırl Olmaz bu. Bizler emirleriz, sizler de vezirlersiniz” dedi.
Rezin şum İlâve etti: ‘*Hz. Ebu Bekir devamla şünu söyledi: “Bu (‘İş” (Hila-
fet), şu Kureyş cemaati İçin meşrû tanınacaktır. Onlar, yer itibâriyla Arapların
ortasındadiT, şerefçe de (eskiden beri) en gözdeleridir, öyleyse, Ömer*e veya
Ebu Ubeydeye biat edin!”
Hz. Ömer atılari:
6■ CİLT H IE F A -İR Â Ş İV E O N L A İ 459
‘*Bilakis, biz sana biat ediyoruz. Se^ı bizim efendimizsin, en hayırhmızsın, üs
telik Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam)’a da en sevgili olanımızsm!” dedi ve
Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)’in elinden tutup ona biat etti. Hz. Ömer.(radı-
yallahu anh) ’i müteakip, halk da ona biat etti.
Bunun üzerine biri:
“Sa’d ibnu Ubide’y i katlettiniz!” diye bağmdı. Hz. Ömer (radıyallahu a â )
öfkeyle:
‘‘A lM onu katletsin!” dedi. Hz. Aişe (radıyalMu aâ â ) devamla derki: “Bu
her iki konuşmada geçen sözleri de Allah fâideli kıldı. Nitekim Hz. Ömer’in ko-
n u ş ş s ı halkı korkuttu. A r â m d a i a k vardı, onun konuşmasıyla Cenab-I H i
nifakı bertaraf etti. Hz. Ebu Bekir (ra d ıya llâ anh) de halkın nazarini A l l â ’a
çevirip, üzerinde oldukları hakki (İslâm’ı) öğretti. Oradan şu âyeti okuyarak ay-
rıldılar. (Meâlen): “ »^uhammed ancak ^J^gam berdir. O n d n önce de pey-
gam berier ,ge ؟mî§ti.- ö l ü r veya öJdörüJürse.gerîye m ؛döneceksinJz?-Geriye
dönen,, Allah’a ,hiçbir z a ra r verm ez. Allah şUkredenlerin mükâfeatgm
'verecek،îr” '؛Âİ-i İmrân 1 ^ '؛. [Buhârî,'Fedâilu٠l-Ashâb5, Cenâiz3,.M egâzi83؛
Nesâl, Cenâiz 11, (4,-11).].
(ibnu Deybe diyor ki:) “Derim ki: “Rezin şunu İlâve etti” sözü, e t-T e c ٢Id’d 6
ve T .ecrîd^n aslında mdvcuttur. Bu ziyâde aymsıyla Sahihi .Buhârî.de mevcut-
tur. Allahu âlem.”
Es Sünuh (veya esSünh). Avâü’l-Medme’debiryeradıdır, O â B e ı û ’l-Hâris
İbnu’l-Hazrec’in evleri vardır.
“Allah sana iki ölümü tattırmasın” sözü, yâni dünyada... tattırmasın demek-
tir. Hz. Ebu Bekir, bu sözü Hz. Ömer (radıyaH u anhûmâ)*in ﻻﺀsözünü red
maksadıyla söylemiştir: “Allah, peygamberini geri gönderecek, o da (münafık)
kimselerin ellerira ve ayaldanmkesw؛e k .’١S i e ٠Evm
. sofa (üstü kaî»lı onu açık),
kısmı. Toroslarda evin bu kısmına yazlık tabir edilir.
Nesic: Ağlayan kişinin hıçkırığını İçine tıkarak sessiz ağlaması.
AÇIKLAMA:
Reşûlullah'(aleyhissalâtu vesselâm)٠ın ö ld ü g gün, haberin meydana getirdiği
şaşkınlığı ve buna ragmen Hz. Ebu Bekir’in halife-seçilmesini, bu rivâyet açık
bir şekilde anlatm azdır. Hadisle'ilgili bazı miiphem kelimelerin açıklanması met-
nin sonunda 'yapıldığı İçin aynen' onlan da tercüme ederek 'kaydettik.
Buna'.rağmen bir-iki n o Z y a daha.parmak b a s m a Z fayda var:
460 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT
.ص ﻳﺬى رﺑﻰ ﺑﺮ ،.و ﺷﺖ ادارى ﻳﻔﻪ ﻳﻌﻔﻦ' اﻟﺤﺪ) ،(١ﻓﻠ ﻤﺎ اردت .-ات
أةﻗﻸاا ذ د أﺑﻮ ﻛﺪ ت ﻋﻨﻰ ر ﻋ ﻚ ٤ ،ة ر ﺋ ﺬ أن أﻋﻀﺘﻪ .ﻗ ﻬ ﺌ ﻢ وﻛﺎن
أ ؤ ﺑﺶ زأؤﻓﻲ ؤا.ق ذا وﻟ ﺔ س ۶ﻳﺘﺔ أ ﺻ ﺰ ﻓ ﻰ ﺀزورى 1ﻷ'.ﻻ'ل
ﺗﺎ> p rي١ﻗﻢ ؤ ﻗ ﺎ ل:ئ ﺑﻴﻲ٠ﺗﻲ ﻳﻐﻠﺒﺎ ،أؤ ﺷﺘﻞ ﻳﺌﺒﺎ ﻏﺶ دﻗ ﺖ،
ا ﻷ ﻓ ﺊ .اﻟﺨﺊ< ﻳ ﺊ 'س ﻏﺊ ةﴽﻗﻠﻢ ﺋﺬ أﻧﻞ ،ؤﻧ ﺬ ﺋ ﺮ ﻧ ﻰ ' ﻧ ﺪ ت ذق' أﻷﺗﻦ
و ض ،ﺛ ﺰ أ ز ط' اﻧﺘﺮى ﺋ ﺨ ﴼ ذ ﯪ أ ،ﻧﻘﻒ زﻓﻞ ١ى ﻷﻟﻢ اﻋﺊ ﻓﺌﺲ،
غ ق|ﻳﺘﻮا ﺋ ﻴ ﺘ ﺎ ﺳﻠ ﻢ ،ﻗﺄﻏﺬ ﻟﺠﺪى ز ي أﻳﻰ ﻹ د ة ﺗ ﻢ ا ^ ا ح ﺀ اإ٠
ح ﻫﺪ ؛ 1؛ ا 1و ٠ت ا ﻻا ﻣ ﺔ ﻏﺎﻳﺔ اﻟﺔﺀظ ،وز ك٤» :ﺗﻠﻢ أﺋﺸﺐ« أ ى ﻓﻠﻢ أﻟ ﺲ
ا'ي ﴽ ﻻ' ىﻗﺎ س3ا ا,ل ٠و ﺀزأذؤ ش :ا س‘ * ذ ﻇﻴ ﺮا د'ا ﺷ ﻢ -ا :أ١١مﺀ
*‘Bugün Hz. Ömer’in yanma geien biradamı keşke sen degorseydın. ” Dedi
ki: “Ey rnu’minlerin emîrî, bir adam görsen ki sana: “Keşke Ömer ölmüş olsa
da falancaya(Bezzar’ınrivâ yetindeT âaİbnuU beydillâ’a) biat etsem. Vallahi
Hz. Ebu Bekir (radıyalMu knh)’in biati çabucak oldu bitti” dese ne dersin?*’
dedi. H z.öm er bu söze ( d â once hiç görmediğim kadar) öfkelendi ve:
“inşaallah ﻻهâ şa m h â a hitab edip, (ahd ve müşavere olmaksızın) idâreyi
gasbetmek isteyen bu heriflere karşı o â n uyaracağım” dedi.
Abdurrahman ilâveten dedi ki: “(Bunun üzerine) Hz. Ömer’e:
“Ey m ü ’minlerin emiri, dedim, böyle birşey yapma. Zira hacc mevsiminde
İnsaârıncühelâ ve serseri takımı bir araya gelir. K onuşm â üzere halkm İçinde
doğrulduğun zaman b u â ola ki, etrafında ekseriyeti teşkil ederler. Korkum ﻻﺀ
ki, siz k i a r birşeyler söylersiniz, o d ille r in her biri bir başka şey â r , esas
İfâde etmek istediğiniz m âsad tamâmen kaybolur. ﻻوhalde acele etmeyin. Mel
dine’ye varın. Orası Dâru’l-Hicret ve sU ıettir (Hicretin yapıldığı, sünnetin ya-
şanâığı mahaldir). Orada fıkıh ulemâsı ve insanların eşrafıyla haşhaşa kalır,
d ile d iğ in rahatça söylersiniz. Âlimler sözlerinizi eksiksiz öğ reâ ler ve mak-
şadınız ne ise onu aniarlar. h
(Bu sözüm üzerinej Hz. Ömer (radıyailâu a â ):
“Pekâla, vallâi inşaallah Medine’ye vardığımda ilk fırsatta bu toplantıyı ak-;
tedecegim!” dedi. Ibnu Abbas (radıyalMu â ü r n â ) devamla dedi ki:
“Zilhicce’nin sonlâfinda Medine’ye geldik. Cuma günü öğle olur olmaz ca-
miye g i t m â acele ettim.
Rezin §u ilâvede-bulundu:' “öğle sicağınâal(33)içıhım.” Sonra önceki hadîsi
- anlatmaya .(Ibnu ؛٨ ؟bas)'؛devam etti ve dedi k i : .
“ (Camiye gelince) Saîd ibnu Zeyd ibni Amr Ibnu .Nöfeyl'(radıyallahu anh)’i
minberin kOşesinde oturmuş buldum. Dizim-dizine değecek şekilde yanma ottjr-
dum. (Sağıma solttma bakmaya) başlamadan ةmer İbnu’l-Hattâb (yerinden min-
-bere doğru) ؟ıktı: Onun gelmekte dlduğunu:gOrUnce yanımdaki Sa’îd ibnu Zeyd
ibni Amr ibnu.Nufeyl’e : ’
“ 'Bu öğle, Ömer, halife olduğu gUnden beri hi ؟yapmadığı bir konuşma yapacak” ,
dedim.'Zeyd, sOylediginıi hoş karşılamadı ve:
١ 33 ) ﻏ ﻘ ﺊ ؛ ﺋ ﻘ ﻪen-Nihâye’nin açjkiamasjna göre, öğle sıcağı mânasına gelen bir deyimdir. Rezîn'în iia-
vesi, Malik'ın rivâyelinden ahnmadır.
6. CİLT HULEPA-İ R Â Ş İ VE O I A İ SEÇİMLERİ ﺀﻩ7
de, yurtyöniiyh de Arabin ortasında yeralır. Ben sizin İçin ﻻﺀİk iş â s ta n birini
uygun buldum, b u n la â n hangisini isterseniz ona biat edin/”
Boyle deyipibenim vİE b u Ubeyde İ b n u l- C e i ) n - e ll e r iâ d e n ﺀ٠ﻻﺀ؛,. Ebu
Bekir, ikimizin arasında o tu ru y o â . O n u n ( ik iâ i im a â ğ a teklifeden ciimle-
sinden başka) bütün söyledikleri hoşuma gitti. Vallahi, Ebu Bekirin bulunduğu
bir kavmin başına emir seçilmektense, ortaya gikanlıp boynuniun vurulmasını
gerektirecek b irğ û n â işlemek bana daha sevgili gelirdi. A n c â , nefsimin bana
ölüm ânında hoş gösterdiği şeyi şimdi bulamıyorum. Derken Ensarın (Hübâb
İbnul-Münzir adındaki) bir sözcüsü:
‘..e n i (basta h a v y â r ın kaşınarak âatiadıM an) kaşınma çubukcağızı, yas-
landığı dikme iie ayakta duran hurma Fıdancığı kabul edin (ve i r i m i d iâ y in .
Diyorum ki:)
'*Sizden b i r e â , bizden de biremlr olsun, eyKureyş cemaatit.f* dedi. Bunun
üzerine herkafadan bir sozgıkmaya başladı, gürültü çoğaldı, öyle ki üıtilâfçı-
k a c â diye korktum, Hz. Ebu Bekbrie:
“ Ey Ebu B e t , uzat elini! f’ dedim. Elini uzam, ben ona biat ettim. Muhacir-
lerdebiatettiler. SonradaE nsârbiateİ Sadibnu U b â d e(ra d ıya lla h u â )\â
üzerine âtıldık. Derken o â rd a n biri:
‘٠Sa ١d Ibım İ d e ’y i ö ld û in ü z!” demez mi? Ben de.. \
**Sadibnu I d e ’yi A l lâ öldÜTSünHedim.
Hz. Ömer (radıyalMu â ) derki: '*ValM ibiz, Hz. Peygamber (aieyhissa-
lâtuvesselâm)’in d e fn isıra sıâ , Hz. EbuBekir’in se ç M n d e n d â a ehemmiyet-
li bir şey d ü ş ü n e m i . B ia ig e r ç e k le ş m â n h iı terketmemiz hâlinde, oradan
ayniınca, arkamızdan kendilerinden biriniHeseçiverecelderdiyekoıiktuk. Boyle
bir durumda ya bize de râzı olmaya olmaya biat edecek veya muhâlefet edece،-
ikisi de fesad olacâtı.
Bilesiniz, müslumadarla isüşâre etmeden t m bir başkasma biatederse, ne
biat edene, ne de kendisine biâtedilene itibar edilm ez,ücisiâ de öldürülmesin-
denkorkulur. *' [Buhârî, M i r i b i n 30,31, î ’tisâm .16, Mezâlim 19, MenSkıbu’l-
Ensâr46, Megâzî l l j /Viüsilm, Huddd 15, (1691>Mös/inı’dehadîsmuhtasar0İarak
kaydedilmiştir,]
AÇIKLAMA:
1- Bu uzun rivâyetHz. Ebu B e t r (radıyallahu anh)٠٤n-seçimini ve^fe. Ömer
zamanında ؟ıkarılmak istenen'bir fitneye karşı Hz. Ömer’in tedbirini açıklamak"
470. K Ü I İ SİTTE M U H T A S İ 6. CİLT
tadır. Hadîs yer yer ؟ok veciz ve ayrıca miiphem ifadeler ihtiva etmektedirjiyice
anlaşılır hâle getirmek İçin, üslûbun elverdiği nisbette parantez içerisine açıkla-
yıcı notlar İlâve, ettik.. ا أ ةnotlar esas itibariyle şerhlerden ve٠hadîsin başka vecih-
'lerinde yer alan ziyâdelerden muktebestir. ,
İkinci bir kimsenin çıkıp biat almasını haram ilân ediyor ve öldürülmesini em
rediyor. " '
3" Hz. Ebû Bekir, Hz. Aii (radıyallahu anhümâ) gibi büyüklerin hilafet işinin
hallini öncelikle ele almaları, meselenin nezâketindendir. JBnsar’dan birinin hali
fe olması, îslâm birliğini bozabilir, çeşitli gruplar arasında münâfese ve siyasi
rekâbet kavgalarım getirebilirdi. Zira her taraftaki müslümanlar bu çeşit işlerde
Kureyş’i elyak biliyordu, onu önde görmeye alışmıştı. Muhacirler, meselenin hal
linde bu noktada ısrar ettiler. Üstelik Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in:
..؛İm am lar K ureyş’ten olacaktır” dediği de hatırlatılmış idi.
4- Hz. Ömer (radıyallahu anh)’in, hilafetin seçimi meselesini ele almazdan önce
recrn âyetiyle ilgili açıklama yapması şöyle bir yoruma tabi tutulmuştur: “Hz.
Ömer: “ Kur’ân’da yazılı olmamakla beraber, nasıl ki tatbikatta recm cezası mev
cuttur. Kimse: “ Kur’an’da recm âyeti yok, ben recmi kabûi etmiyorum” diye
mez ise, aynı şekilde, “ Kur’ân’da halîfeyi şöyle şöyle seçin diye bir emir• yoktur,
biz istediğimiz gibi halife seçeceğiz diyemez” demek istemiştir.
5 - BA ZI HÜKÜMLER:
Bu hadîsten çıkartılan bazı hükümler şunlardır:
ir ÎİMİ ehlinden almak. İlim alman, alandan yaşça küçük de olsa, kadr u kıy
metçe düşük de olsa...
ir îlim^ ehil olmayana öğretilmemeli, anlamıyacak olana anlatılmamalı. An
layışı kıt İdmselere, anlamayacağı şey anlatılmamalı...
ir Bâzı künselerin cemâate zarar getirebilecek sözlerini Sultan’a ihbar etmek
câizdir. Bu, mezmun olan nemîme (koğuculuk) sayılmamıştır. Ancak bunu, müb-
hem olarak yapıp isim vermemek gerekir, böylece hem tedbir alımr, hem de onu
söyleyen kimse gizlenmiş olur. Nitekim Hz. Ömer (radıyallahu anhümâ), halkı
uyarmak, korkutmak süreriyle meselenin üzerine gittiği hâlde, o sözü kim söyle
di diye araştırmamış, sormamış, tecziye cihetine gitmemiştir.
ir İmam seçiminde, imâmm Kureyş’ten olması esastır, çünkü Arapİar bu işi
sâdece Kureyş’e lâyık görürler. M a’ruf, hilâfı câiz olmayan şeydir. Ancak, Hz.
Ömer bu hadîste esas îtibâriyle müslümanlarla isrişâre etmeden imam seçimine
karşı çıkmakta, imamın Kureyş’ten olmasım birinci mesele olarak zikretme-
mektedir.
★ Birçok delil, imamın Kureyş’ten olmasını gerektirmektedir. Bunlardan bi
KÜTÜB-t StTTE M U H T A S i 6.CİLT
472
ri, mösJümanların velâyetini ele alanlara ‘.Ensâra iyi muâmele” tavsiye etmiş
olmasıdır.
★ Bu hadîsten, kocası ve efendisi olmayan bir kadın hâmile. ؟ıkarsa onun rec-
medilecegi de anla§ılmaktadır,^5^eter ki zorlandığına dair delil 0 İma,sın..'.-
★ Bir'meseleye muttali, olan, bunu imama açıklamak istese, daha Once.birbaş-
kasma mUcmel olarak anlatma yetkisine sâhiptir, tâ ki' duydugu 'zaman, mesele
hakkında fikir sahibi bulunsun.Nitekim.Âmu Aböâs’k S â id İb n ü Z ey d arasında
bu durum cereyan etmiştir. Saîd, ﻻ طAbbâs'iîi haberini reddetmiştir, zîrâ onun
,nazarında,esâs olan şudur. §er’۴meseleler istikrannı bulmuşttır artik... Eundan
böyle her ne vukûa gelse öze müteallik olmaz, -tefemıatta kalır.
★ Re ye giren meselelerde im,âma itiraz câizdir.
★ ilmi e k s i ezberleyen ve anlayanlar, onu tebliğ etmelidirler. A n la ıy a n la r
da,,teblig etmemeye teşvik'edilmektedir.
> رﺿﺊ ^ ﻣﺬ ﻳﺪﻳﻲ ،ﺳﺎل ت ؤﻵ ﺗﺄﻳﻘﺎ ﻧﺸﻊ أﺣﺬ .،ؤ ي أة ﻳﺄﺳﻪ jji
ا ۵ف .٠ﻵ ﺛ ﻲ( ؤﺑﻨﻠﻦ ،ﻗﻘﺎل در اﺧﻪ رض .ﻟﺘﻪ ئ :ﻧﺎﻟﺘﻪ ﻵﻫﺌﻴﺊ{ زﺑﺪى,
ئ; ﺻﺘﺜ ﻮا ؛ ؛ ٠٠؟ ٠ا ئ؛ل ﺑ ﻮ ' ﺑ ﺮ رﺿﻰ اﻟﻠﻪ ئ.ﺀ *دﺧﻞ ض > ، ﻏﺜﻰ U
ة د..,ا ۵ش' ﺀ٤ﺀا .ﺫ ﺭ ﺱ .إﻟ ﻰ رﻳﻰ■P ﻗﻎ ٠ﻗﺬ.ؤﺗ ﺼﺔ ,،ﺋﲅ..ﻗﺎﱂ
yoMu. Hz. Ali (radıyailahu anh) şehâdetgetirdi, Aîlahu Teâla’ya hamdetd, senada
bulundu. Sonra şunları söyledi:
“Emmâ hadi Allah’a kasem olsun, şurası muhakkak ki, Resûlullah (aleyhis-
salâtu vesselam)’m akrabaları bana, kendi akrabalarımdan daha yakın, daha sev
gili. Ve lien, yeminle söylüyorum, benimle sizin araıuzda olan hu mal meselesinde
haktan ve hayırdan hiç ayrılmış .değilim. Zira, ben Resûlullah (aleyhisşalâtu ves-
selâm)’tan şunu işittim:.
“ Bize kimse vâris olamaz, bıraktığımız ı^dakadır. AI-i M uhamm ed bu mal
dan yer.*. Vallahi ben, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam)’ın yaptığım gördü
ğüm bir işi terketmem, Allah’ın izniyle mutlaka yaparım” dedi. Hz. Ali
(radıyailahu anh):
٥‘Biat için öğleden sonra buluşalım ’’ dedi. Ebû Bekir (radıyailahu anh) öğleyi
kılınca, cemâate yönelip Hz. Ali (radıyailahu anh)’nin (biati geciktirmedeki) be
yan etliği özürleri halka anlattı. Sonra da Hz. Ali (radıyailahu anh) kalkıp, Hz.
Ebu Bekir (radıyailahu anh) ’in hakkını tazim buyurdu, faziletlerini, İslâm’a seb-
kat eden hizmetlerini zikretti. Sonra Ebu Bekir (radıyailahu anh) ’e yaklaşıp biat
etti. Halk, Hz. A li (radıyailahu anh)’nin etrafını sarıp:
“İsabet ettin, çok iyi bir davranışta bulundun” diyerek takdir ettiler. Hz. Ali
(radıyailahu anh) bu m a’ru f işe döndüğü zaman halk (tekrar) kendisine yakmhk
(ve alâka) gösterdi. ” [Buhârî, Fedailu’l-Ashâb 12; Müslim, Cihâd 53, (1759).
Metin Müslim’dendir. Hadîs Buhârî’de muhtasardır.]
A Ç IK L A M A :
1- Hadîsin, Müslim’de gelen bir diğer vechinin baş ؛kısmı, meseleyi daha açık
bir ûslubla Vazetmektedir. Buna göre, Hz. Fatma (ve Abbas) Hz. Ebu Bekir (ra-
dıyallahu anh)’e bizzat gelmezler. Birisini göndererek, fey malmdan, Medine,
Fedek ve Hayber’de Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın hissesine düşen pa
yın kendilerine miras olarak verilmesini isterler. Ancak Hz. Ebu Bekir onlara
şu cevabı verir:
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sağken: “Bize kimse varis olamaz, her
ne bırakmışsak sadakadır, bu maldan Âl-i Muhammed yer*, buyurdu. Ben
de, vallahi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ’ın sadakasının sağlığındaki du
rumu ne idiyse, onu kesinlikle değiştiremem. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
onlarda nasıl tasarruf etti ise ben de öyle tasarrufta bulunacağım ’’ der ve o arazi
lerin kendi taraflarına bırakılma teldifini, talebini reddeder.
476 KÎnÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6.CİLT
'İşte bu hâdise özerine, Hz. Fatjraa, Hz. Ebu Bekir (radıyaJJahu anhümâ)’e gû-
cenir ve kUser, ölünceye kadar, da k.nuşmaz. -Zaten Fâtıma validemizin vefetı
ResûJuHah (aleyhissalâtu vesselâm)٠tan altJ ay scnradır.
Rivayetin geri kalan kısmı açıktır: Hz. Fatma ,(radıyallahu anhâ)’mn vefatın--
dan s o n r a . . A li (radıyallahu anh), biraz da eftâr -1 umumiyenin baskısı, ile ,. .
Ebu BekiFe biat eder. Biat, sırasında her iki taraf da birbirlerinin faziletini beyân
ederler, birbirlerini ittiham etmezler.
'Onların aradaki, kırgınlığı kaldırıp' kaynaçm'aları müslUmanhalkı d'a ؟ok mem-
nun kılaT. Hz. A iî’ye biraz soğuklaşmış olan eftar-ı umûmiye tekrar y a k ı i gos-
terir, saygı ve sevgisini ziyadeleştirir.
2- Acaba ffe. Fatım ave hatta . . 'A h . ve Hz. Abbâs (radıyallahu anhümâ) ni-
؟in miras 'istediler? -
Bu lıususta birka ؟tahmin ileri Sürülmüş İse'dc'cn mâtaıiu,- en doğrusu sudur:
. . Ebu Bekir’in rivâyetettigi: ؛.Bize m i n i olunm az, bıraktıklanm ız sada.
k a d ir...” hadisini duymamıs olm alandir.. . Ömer, . . Bb٥ Bekir gibi en eski
ve 'Resûlullah' (aleyhissalâtu vesselâm)’a en yakm olan mtislûmanlann pek mü-
him mese'lelerde bile Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in hadîslerini. O ’-
nun sağlığında,degil, ölümünden sonra işitmelerinin:birçok örneği var.. Bu da
^orilardan biri olm'alıdır. Hadisi i s itm is o la n .. Ebu Bekir (radıyallahu anh), me-
'suliyet makamında, isin soramlusu olarak, Hz. Peygamber (aleyhissalâttı vesse-
lâm)’in tatbikatından ayrılmamayı esas alıh, Hz. Fatıma v e . . Ah.(radıyallahu
anhümâ) gibi., ؟ok sevdiği ve hâtırasına sonderece'saygı duyup bağlılığını-herse-
yin üstünde totolgu Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın iki cige^âresini gû-
cendirmeyi sineye ؟ekiyor, . . AJi, Resûlullah (aleyhissalâtu.ve8selâm)’a
yakınlığım anlatırken hep ağlayarak .d in le y e n .. Ebu ٠ k îr’e,-onlan gücendir-
- mek ,muhakkak kf١ ؟ok agır gelmis idi. Ama ne yapsın? Resûlullah.(aleyhissalâtu
V'esselâm)’,tan o meYzuda kesin bir bilgiye sahip, onunla amel etmesi'Iâzım: .*Bize
kim se varis ٠ m az٠ bıraktıklanm ız sa d a k a d ır...”
3- DinimizUigUndenfazlakUsmeyiyasakladigihrn^
ye.kadar (altı a y ) . . Bbu Bekir’e, küsto.durm ası bir tezad.degil mi? diye hatıra
geliyor.
Alimlerimiz, ''bunun selâmı ,kesmek mânasında bir küsme olmadığını belirtir-
ler. Haram olan küsme, karşılaşınca'selâm vermeyip yüz .؟evirmektir. Hz. Fatı-
m â’nın, bu hâdiseden s o n a . . Bbu Bekir’le karşılaşıp, selamlasmadıklannadair
6. CİLT HULEFA-İ R Â Ş İ VE O I A İ SEÇİMLERİ 477
'rivâyet mevcut degildir. üstelik, ’ ﺋ ﺘ ﻤ ﺪ ه ﺀde ,gelen bir rivâyet .nların barıştıkla-
rını göstermektedir:
“Şafbî’â rivâyetinegöre, Hz. Fâtımhastalanuıca, Ebu Bekirhazretleri “geç-
miş olsun” ziyaretine gider, izin ister. Hz. Ali, durumu F a l â ’y a b i l i i r . Hz.
Fatıma, kocası Hz. Ali'ye, izin vermesini isteyip ıstemediphi sorar. **Evet" ce-
vabını alınca Hz. Ebu Bekir’e izin verir. Halife; huzurlarına girer ve gönüllerini
â c ı hitaplarda bulunur. Mekke'deki malim m l n i i , kavim vekabilesiniAlM
ve Resûlünûn rızası İçin, k e n â e r i â nzası İçin b ı r â ğ m imde eder ve aradaki
s o ğ u k lia r kalkar.
,^^evevJ.. “Hz. Fatıma, Ebu Bekir'le konuşmadı''cümlesini, “Bu mesele iize-
rinebirdahaiddiadabulunmadı, gündeme getirmedi" m k s m d a d a â ı v e d e -
vamla sunu söyler: “Veya köşesine çekildiği İçin ondan bir ihtiyaç talebinde
b in m a d ı; o n u â karşdaşmaya mecbur kalmadı ki, o n â konuşsun. Onlarm
karşılaştıklarına ve Hz. Fatıma'nm ona se^am vermediğine, konuşmadığına d i
hiçbir rivâyet y o k .”
4 - Hz. £&u£eicir (radıyallahu anh)’m bu meseledeki h i ı ğ ı i 7 z ü ve Hz.
Abbas (radıyallahu anhümâ) kabul etmislerdiı.. Ç Ü İ , bilahare Hz. A li, halîfe
oldugu zaman, mezkur arâzilerin, Hz. Ebu Bekir tarafindan tesbit edilen ve Hz.
Ömer ve.Hz. Osman tarafından da devam ettirilmiş bulunan statüsünde değişik-
lik yapmamıştır.
Bu'husösu açıklayan bir riyâyeti Nevevt, Ebu Dâvud'dan kaydeder:
“(Abbasüer'in I halifesi) S e l , ü k hutbesini okuduğu zaman, boynunda
Kur’ân asılı olan bir adam yanma gelerek:
“Allah aşbtta benimle hashum atasında şu Mushafla hükmet'* der. S e l :
“Hasımn kim?** diye sorunca:
“Ebu Bekir'dir, Fedek arazisini bize menetmiştir’’ der. Halife:
“O sana L lü m mu yaptı?'' diye sorar, öbürü:
*‘Evet!'' der. S e l :
. ..Ondan sonra kimdi?“ diye sorar. Adam..
“ ö m er.d î.'.d er.'5 e ٠ ı..
“Ömer de zulmetti mi?■ * der. Adam:
“Evet" der, Hz. Osman İçin de aym şeyi söyleyince:
478 KÖTÖB İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT
، ؤا زأ ﻣ ﯫة :رﺿﻰ اﻟﺘﺔ ﻋﻨﻬﺎ ] ﻗ ﺎﻟ ﺚ ﻋ ﺎ ﺑ ﺜ ﺔ:ﻣ ﺤﻤﺪ ﻗﺎ ل ﺑﻦ اﻟﻬﺔ ﺳ ﻢ وﻋﻦ - ٦ 1 1 '
AÇIKI-AMA:
1- Bu hadîs, farklı vecihlerden gelmiştir. Mânânm bUdinlük arzetmesi İçin, di-
ger vecihlerde gelen bazı ziyadeleri, burada parantez içerisinde kaydettik.
..2- Hadîste geçen'( آﻏﻬﺪاahdetmek), âmm-bîr mânâ taşır ise de, başta Bubârî
olmak Uzere âlimler ekseriyetle bunu, bu hadîste “yerine veliâ d tayin etmek”
mânâsında anlamışlardır..
Böyle olunca, Resftlullah (aleyhissalâttı vesselâm), kendisinden sonTa, Hz. Ebu
Bekir (radıyallahu anh) dışında kimsenin hilâfete tâlib-olmaması gerektiğini, ol-
dugu'takdirde mü’minlerin reddetmekte hakli olacaklarım önceden bildirmiş 0 .1-
KÖTÖB-İ SİTTE MUHTASARI 6. d L T
' m k tad ır. Bu ihbar, sonraki vukûata aynen uyduğu İçin gârihler bunda bir nevî
,mUcize görmüşlerdir
Hemen belirtelim ki, ResUlullah (aleyhissalâtu vesselâm), vasiyette bulunma,
-düşüncesine, kendisinden sonra, hilâfet hususunda bir İhtilâfın çıkabileceği endi
sesinden varmıştır. Ancak'.ümme'tinin 'sağ duyusuna güvenerek ye'rine geçecek
şahıs husUsunda çok sarih, yazılı bir vesîka bırakmaktan İmtibâ etmiştir ,
،ﻋ ﻴ ﻮ ؟ ﻗ ﻴﺎ ﺀ ﺑﻠ ﻢ ا ﻟ ﺦ زﺑﻘﺘ ﻦ. ' ا ذ ﻗﺜﺎ ﺛ ﺔ- ةؤﻟﻢ ﻗﻤﻠﺊ ﻧﺰازﺛﺬ ﻣﺬ ﻗ ﻠ ﻎ ﺛﺆازﻳﻦ إﺋﺘﺎ
وﻳ ﺖ ﻋ ﺘ ﺮ:ﴽ ﻷ ﺧﯫ ؤ.. ^أدا؛. زﻓﺒﺈ ر،ﻳﻬﻮن ﺧﻤﻐﴼ اﻟﺒﺎ ﻓ ﻞ'أ ذ ﻻﻳﻮ ﺻﻎ'ﻗﻬﺈﻷ٠
ق ا ﺑ ﺎ ؛ ا ﻷﻳﺎﻳ ﺖ ذ ﻗ ﻖ ي ذ ،ﺋ ﻰ ذﻵ ■ ،ا ل'ﻓ ﻰ ه؛ خ ا
:اﻟ ﯫ س اﻳﻘﺎ :, ث اﻟﺘﺔ زأﺛﻨ ﻰ ﻋ ﺜ ﻪ٠ح ﺗ ﺌ ﻦ أذ ﻣﻢ ﻗ ﺎ ذ، ' ﻏ ﻌﻠ ﻴ ﺒ ﺄ,ﻗﺎﻟﻢ ﻏﺘ ﻦ ﻓ ﻰ اﻗﺎس
Ey Ömer! Mİzâıiı hafif olan da, bâtıla uyması sebebiyle, kıyamet günü sevabı
az ve hafif olan ve bu hafiflikle teraziye girecek olandır. İçerisine sâdece bâtıl
giren mizâriın hafif olması da hakktır.”
Aynça, askerlerin komutaıüarma da şunu yazdı; “ Başınıza Ömer’i seçtim. Ken
dim için de, müslümanlar için de hayrı seçtim.”
Sonra Ebû Bekir (radıyallahu anh) vefat etti ve geceleyin defnedildi. Bilâhare
Hz. Ömer (radıyallahu anh), ayağa kalkıp hamd ü sena ettikten sonra şunları
söyledi:
“ Ey insanlar, ben size, hiç bilmediğiniz bir şeyi kendimden uydurup öğrete
cek değilim. Ben Ömer’im. Size emîr olma hususunda hırsım yok. Ancak vefat
eden Ebu Bekir (radıyallahu anh) bunu bana vasiyet etti. Bu işi ona Allah’ın il
ham ettiğine inanıyorum. İmamlığımı, ona ehil olmayan kimseye bırakmam. Fa
kat onu, muslümanlara saygı göstermeye gayret edenlere bırakınm. İşte böyleleri,
müslumanlara emîr olmaya başkalarından daha çok lâyıktır.. ’’ [Muvatta’da bulu
namamıştır.]
f J <٠٠ ؛i l )١ -A D IS
û i r . d J Î j J ı :J،؛ J j.
۵' ، o ٠; ؛j
msm
482
AÇIKLAMA:
1- Su, rlvâyet, Hz. Ömer (radıyallahu anh)’(n yerine geçecek halifenin seçil-
me meselesiyle ilgilidir. Kendisi'ne birçoklan, Hz. Ebu Bekir'in yaptığı gibi, ken-
dinden sonra halife olacak kimseyi seçmesini telkin ederler. Hz. Ömer seçmenin
'de, seçmemenin de câiz ve' meşru bir ,davranış'olduğunu tebâriiz ettirir:
iiSegersem bu meşrûdur, çünkü Hz. Ebu Bekir seçmiştir“ der. Zirâ kendisi-,
-ni,.Hz. Ebu Bekir, yerine halife bırakmıştır.
“Seçmezsem ﻻهda meşrudur, ç ü â ü ResûluUah (âyhissaîâtu vesselam) seç-
memiş, ümmete bırakmıştır, ümmet de Ebu Bekir (radıyalMu anh) ’/٠seçmiştir“
der. ٠
Hz. Ömer (radıyallahu anh), bunlann ne 1'çinde ne dışında olan üçüncü ve yeni
'bir usûl vazeder. 'Bu orta yola göre, tâyini büsbütün terk yok, ancak belli bir şah-
SI ismen belirleme de yok. o, seçim'İşini, faziletleri husUsunda hiç kimsenin şüphe
etmediği, cennetle müjdelenmiş'olanlardan alti kişilik'bir şûra'heyetine.havâle,
,ediyor. Bunlar kendi aralarından, halkın en cok arzu', ؟ttiği ,kimseyi halife'olarak
seçeceklerdir.
Nevevi bu ilk. halifelerin seçimiyle ilgili usUllerde.n hareketle, İslâm’da meşrû
olan imâın seçme usûlleri hakkındagu açıklamayı yapar:
“ Müslümanlar şu hususta icma etmişlerdir: Haüfe.ölüme yaklaşır, ecelinin yet-
,tigine dair alâmetler belirmeye başlarsa, yerine, birini halife tâyin etm'esi câizdir.
Tâyin etmemesi'de câizdir. Tayin İşini te'rketmekle Hz. ' ؟eygamber (aleyhissalâ-
tu vesselâmj’C uymus olur. Birisi’ni tayin edbrse bunda da Hz. Ebû Bekir (radı-
yallahu anh)’e u'ymUş olur. '
Ulemâ, İş başın.daki İmamın tâj'ini^^le hilâfet.'akdinin gerçekleşeceğinde icma
e١tiği gibi, halifen'in'tâyin etmemesi halinde ehl-i hâl ve.akd’in bi٢ şahıs hakkinda
akidde bulunmalarıyla' da. gerçekleşeceğinde icma etmişlerdir.
Keza, 'Hz. 'Ömer’in yaptığı gibi, halifeyi bir cemaat arasında şûra yoluyla seç-
menin câiz olacağında da,icma etmişlerdir. Ayrıcaj bir halife,sekmenin müslö-
manlar'a.terettüp eden',bir.,vecibe olduğu,, bu vecibenin.,' aklî, olmayıp,' şer’î ,bir
vecibe o!.duğu husûsunda da icma'etmişlerdir. ' /
2- Hz. Ömer’in sonda yer alan “Uman ve korkanJ) sözü, müphemdir ve farklı
yorumlara sebep olmuştur. Şöyle ki:
6. CİLT HULEFA İ RÂÇtoÎN VE ONLARIN SEÇİMLERİ 485
★ Bazıları, insanlar iki sınıftır: Bir kısmı umar bir kısmı korkar. O ifade ile
bu kastedilmiştir. Yani “ Bir kısmı benden birşeyler koparmayı umar, bir kısmı
da korkar” demektir.
Kadı İyâz a göre, Hz. Ömer (radıyallahu anh)’in bu sözleri onun iki vasfını
ifâde etmektedir. Yani, o, Allah’ın rahmetini ummakta, azabından korkmaktadır.
V/ - - . ٠ص
٠د ٠ .« ﺳ ﻰ ى
،ﻗﺪﺗﺬغ ﺀﻳ ﻬ ﻰ ﺀذ ﺧﻴﺎ!ﻳ ﺲ، ﺗﺸﻠﺐ;غ٠
دﻻ - p dr
٩ ى ﻻاأ ة ؛ ي٤ﻟ ﻴ ﺄ ة ﻣ ﻘ ﻠ ﺬ ت
ﺐ | ؛ ﺣ ئ ؛ ﺋ ﺔ٠٠
:ﺗﺎﻷ؛ﻷﻃﺊ ﺋﺶ ةن,ﺛﻶق؛ﻏﺐ ذاﻳ ﻼ،ﺗﺜﻴ ﺖ 4ﻣﺎ ﻷ ٠:دىﻫﺞ:
ﻓﺘ ﯫ ﺳ ﺎ ﱕ رخ ﻇ ﻲ; ئ‘ ﺳﺘﺔ ۵ ٥ ،ﺯﺃﻯ >ﻻﺉ ﺯﻵﺀ> (٢ﻳ ﻨ ﺎ٠ﺷﺐﺀﺕ
ﺑﻰ ف ; س , . [\\ ;. t؛ 1ئ ٠آ ااﺀ٠ ١:
. ﻋﻮﻋﺎ '٠
ا,.م ﺀ ﺀ
,؛. ازت ٠ Hر 7م ﻫﻠﺖ ' ه ،ﻧﻘﺬ ئ . ^ ﻫﻞ:ق١ئ ﻳﻰ
> ﻼ٠ل ٠م ﺀ ا ﻻ ﺳ ﺐ ٠د ﻟ ﺐ ﻏ ﻠ ﺘ ﻌ ﺪ د ا أ ﻫ : : : : : ; '
il
i
489
ا;ﻗﻠ ﻖ ئ ٠ ﻏ ﺒ ﺚ‘. ةا .ﻗ ﺬ ﺍﻻﺗﻼﻡﺀ ى ؤ ا ﺋ ﻢ٠ غ ض
ﻏﺪ 'ﻷ ز ة د ف' ي ' .ى ذ ي'ﻳﺬ ذ ﻵ خ ة ۵أ ﻏ ﺬ .ا ي ﺀﻗﺎ ق ' ذا 'ل: ] jj؛:. ﻳﺶ
ى. ب .ﺑ ﺮ ﺿ ﺎ ﻟ ﻠ ﻬ ﺌ ﺆ ؤ ' ﻵ أ ش .ا ﻟ ﺬ ا ر ﻳ ﺔ ﺛ ﻮ ؛ ﺀ أ ر
biraz içti. Bu, kamındaki yaradan geri çıktı. Sonra sût getirildi, ondan da içti.
O da yarasından geri çıktı. İyice anlaşılmıştı, Ömer (radıyallahu anh) ölecekti.
Halk gelip kendisine senâda bulunuyordu. Bir genç geldi:
*‘Ey müzminlerin emiri, Allah’ın müjdesiyle sizi müjdeliyorum. Resûlullah
(aleybissalâtu yesselâm)’la sohbetiniz var, bildiğiniz gibi İslâm’a geçmiş hizmet
leriniz var. Sonra başa geçtiniz ve adaletli oldunuz ve en sonunda şehâdet!” de
di. Hz. Ömer (büyük bir tevâzu ile):
**Bütün bunlarm (günahlamm İmrşılayabilmesini, Allah ’m huzurunda) başa baş
yeterli olmasım ne kadar isterim” diye cevapladı. Genç geri dönünce, izarının
yere değmekte olduğunu gördü.
**Onu bana çağırın dedi (ve gelmce):
**Ey kardeşimin oğlu, giysini kaldır, öyle yapman giysini daha temiz kılaüt,
Rabbine karşı muttaki ol!” dedi. Sonra bana yönelerek:
*‘Ey Abdullah, araştır bakalım üzerimde ne kadar borç var!” dedi. Hesapla
dılar, seksenaltıbin dirhem kadar borcu olduğu anlaşıldı.
**Ömer Ailesi’ninmalı yeterse, bunu onlarm malından ödeyin. Yetmezse Be
nî Adiyy İbnu Ka ’b ’ın malından iste, Onların malı da yetmezse Kureyş ’in malm-
dan iste. Kureyş’ten başkasına gitme. Bana bedel bu malı öde. M ü’minlerin annesi
Aişe (radıyallahu anhâ)’ye git ve:
**Ömer sana selam ediyor”, de. Sakın m ü’minlerin emîri deme, bugün artık
ben m ü ’minlerin emîri değilim. ” De ki: **Ömer İbnu’l-Hattab iki arkadaşıyla
birlikte gömülmek için senden izin istiyor. ”
Abdullah der ki:
**İzin istedim, selam verip girdim. Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) ağlıyordu.
**Ömer sana selam ecEyor. İki arkadışımn yamnda gömülmek için izin istiyor”
dedim. Hz. Aişe: ' ؛
**Onu ben kendim için düşünüyordum. Fakat Ömer’i bugün kendime tercih
ediyorum” cevabım verdi. Geri dönünce ÖmeFe:
**İşte Abdullah İbnu Ömer geldi!” denildi. Hz. Ömer (radıyallahu anh):
**Ne haber getirdin?” dedi.
**İstediğiniz oldu, Hz. Aişe izin verdi” denilince:
492 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 6. c il t
dedi. A n c â hu iki şeyh (Hz. Ali ve Hz. Osman (TadıyaUâu anhümâ) sükût etti-
ler. Bunun üzerine A h d u â m a n onlara:
' ‘Seçme İşini bana b ır â r mısınız? Allah en e fd a liâ i seçmem hususunda be-
nim üzerimde m u r M d ır l” dedi, o ikisi de: ''^ v e ؛.'” dediler, ikisinden birimn
(Hz. Ali (radıyalMu anh)’nin elinden tuttu ve..
“S e i R e s lU a h ( a le y h is itu vesse!âm)١ayakııüıgın, İslâm’da da kıdemin,
(Önceliğin) var, bunu biliyorsun. Allah da û z e â d e m m iib tır. Kasem ediyo-
ş,seDiseçecekolsammutlâadaletliolürsun,Osman’ıseç& xkolsamkeshğeonu
diâyipitaatedersin.” d â Sonra digenneyönelerek, ona dabunabenzer söz-
lersöyledi. Her ikisinden d e m i d (yani kesin söz)ğı]ctan sonra: “Ey Osman
kaldır elinir* dedi ve ona biat etû. A li (ra d ıy â â u anft وde biat etti.
Sonra (kapılar açûdi) Medine h a lt da gelip Hz. Osman ’a biat etti. ” [Buhârı,
Fedâüu’l-Ashâb 8,.c.enâiz,96, Cihâd 174, Tefsir, Ha§r 5. Ahkâm 43.].
AÇIKLAMA:
1~ Bu vak’a kaynaklarda'farklı şekillerde rivâyet edilmiştir. Buhârrde de bir-
çok babtageçer.fötebu'l-Ahkam’d a b a z ı n o M ^ tamamla^
cuttur.
2- Hz. Ömer’i şehîd eden e\-l\c, Mugire ibnu ^ u ’b)e’nin fainyesi Ebu L ü ’lû ’
olan Firuz ibnu S a d adındaki- Iran asıllı kölesinin lakabıdır.
hmu S a d 'm birrivâyetine.göre: “Hz. Ömer (radıyallahuanh),Medine’yebü-
luga ermiş kölelerin girmesini yasaklamıştı, Kûfe’.de vali.olanMü^fre ’ ﻻ و ﻻ ط-'
he (radıyallahu anh) yazdığı mektupta'Tfe. Omer (radıyallahu anh)’e, yanında
bulunan san’atkâr bir.koieden bahsetmiş, onun.Medine’ye girmesi İçin izin tale-
betmişti" Tavsiye mektubunda kölenin, halkın.istifade edeceği demircilik,, nak-
'kaşlık, .ıharangozluk gibi’mahâretleri olduğunu belirtmi'şti. Bu mekuıp üzerine
Hz. Omer (radıyallahu anh) I z ’a izin vererek Medine'ye girmesine müsaade
^etmişti. Mugjre de, kOlesinej ayda.yUzdirhem ödeme yapmasım söylemişti. Fi-
ruz bu paranın ağır geldiğini Hz. Ömer’e şik٩yeten'söylemiş ise Ğe.Hz. Ömer:
“Semn yaptığın İşin yanında bu ödediğin çok' o i m ı a i ı ” demişti.
Firuz cevaptan memnun kalmanUş.ve öfkeli şekilde aynlını؛tı. Birkaç gün sonra
Halîfe kendisine uğrayan Firuz’a:
“Bana söylendiğine gore, “Dilediğim takdirde rüzgarla çalışan bir ﻻﻻdeğir-
meni yaparım” demişsin!” der. Köle asık çehre de ona bir nazar atıp:
494 K Ü T ^ - ؛s i ™ M U H TA Sİ 6. CJLT
"‘Sana öyle bir değirmen yapacağım ki, herkes ondan bahsedecek” cevabım
verir.
Birkaçgiin sonra iki başlı birh a n g erh a zırla yâ , mescidin birkoşesine sak-
la r...”
H â d ise â cereyan tarzı riviyederde f a r â şekillerde aiflatılmıştır. S a d â d ç
o ld u ğ ıu z Buhâıî rivâyetinde'. anlatılan sekliyle iktifa ederek, diğerlerini anlat-
maya gerek gOrmüyeruz.
3" Burada dikkat çekilmesi gereke'n bir husds, altılı sdra lıeyetinde halife ada-
yı.ikiye düstakten senra, bunlardan birini'(yani Hz. Ali ile Hz.. Osman’dan biri-,
ni) seçme isinde, hakemlik rolünü üzerine alm Abdurrahm anİbnuAvfİTâyaM n
anh).’ın tâkip ettigi çalışma, vetiresidir. Sadediide oldugumuz-rivâyet o nelrtayı
٠ kadar kısa geçmiş ki, S'anki bunlardan birini tercih isi.bir oturumda٠hallediI٦
mis gibi bir'.mânâ çıkmaktadır. Halbuki bu is, 'hiç ara vermeden geceli gündüzlü'
üç ^İnlük bir çalışma ile halleddmistir.'Bir rivâ^^eüeHz. Abdurrahman'muç gün
hiç uyumadığı İfâde edilm iştir.'
٠ safha, yine JBuhaıf’nin Kltâbu'!-Ahkâm’da, Misveribnu M ârem e tarafin^-
dan anlatılmaktadır. Buna, göre, Abdurrahman Ibnu Avf, Misver (radıyallahu an-
hümâ)’i,'SÛra, üyeleriyle teker teker, kenusroada, çağırmak İçin elçi .larak
.kullanmıştır.
Hz. Osman) seçmesi halinde Hz. A irnin mutabakat etmeme ihtimâlini berta-'
'raf edebilmek İçin Hz. Yusuf (aleyhisselam)’un ölçek arama kıssasında yaptığı-
üzere önce Hz. A li'den başl'amak üzere, vereceği hükme uyacakları hususunda
kesin garanti (mevsık) alır. Mihver (radıyallahu anh)’in anlattığına göre:
“(istişareleri, görüşmeleri tş a m la y a n Abdurra/zman ﻻ طA vf, üçüncü günün'
sabâhı) namazdan s.n ra şûra heyetini minberin yanında toplar. .Medine’de bulu-
nan Muhâcir ve 'Ensâr’1 çağırtır..Hz. Ö m er’le hac'c yapmış olan askerî komutan-
'la n çağırtır...”
Bu cemaat toplandıktan sonra sadedinde.olduğumuz A m r ﻻ ط,Me^mun’un ri-
vâyetinde geçtiği üzere, Abdurrahman ibnu Avf, Hz. A irnin gönlünü alıcı.ve
hatta ümît verici bir Uslubla, ilk defa ondan başlayarak şöyle der:
‘*EyAlij senin Resfilullah (aleyhissalâttı vesse!âm)’a yakınlığın, İslâm’da kı-,
demin var, bunu biliyorsun. Allah da üzerinde murakıptır. Eğer seni seçersem,
halka adaletli davranacaksın. Yok Osman’ı seçersem dinleyip itaat edeceksin!”
ikinci ol'arak ayni sözlerle HZ. Osman’a hitabeder.
Her ,ikisinden de ,ceıUaatin huzürunda kesin söz a l d t o n sonra Hz. Osman’ı
halife ilan eder ve herkes ona biat eder.
,4- Rivâyetler, HZ. A b d u r r a h â (radıyalIahu anh)’m, Osman’ı seçmesinde mü-
essir olan bir anlaşmazlığı belirtirler. Yani bir hususta Hz. A li ile anlaşamazlar.
O d a şu: AbduTiahmanİbDuAvf, ön görüşmeler sırasında Hz. A li'ye sorar: ‘*Ey
A li, bu işe seni' seçtiğim tekdirde Allah’ın sünneti^ Peygamberinin sünneti ve ve
önceki iki^halîfenin sünneti üzere, icraatta bulunmak şartı ile bana 'söz verir misin?”
Hz. Ali (radıyallahu anh): “Hayır, l i n l t u n üzere” diye cevap verir.
Hz. Abdurrahman sorüsunu-üç kere tekrar eder. Hz. A li de her seferinde ayni-
cevabi verir.. '
Ay'.nı sonıjm Osmân’a tevcih eden ^AMlw:٢aftmaıı ^bnu Av۴, on.dan: ‘‘Ey
I M u h a m m e d ,> n ﻻﺀşart u z e r e ı a biat e،ûy0 rtim/” der ve üç kere tekrar eder.
'Bunun üzerine Hz. Abdurrahman kalltarsarığını sarar, kılıncın,! taişan'rt, mes-
cide girip minbere çıkar-,. Hamd u sena’dan sonra Hz. Osırm'ı çağırıp biat eder....”
5--§unu da kaydedelim ki, ﻻ ط-H acer’in muhtelif kaynaklardan naklen .kay-
dettiği rivâyetlere.göre, Hz. Ömer’den sonra hilâfete Hz. Osman (radıyallahu
' anhümâ)’ın geçecegi, Hz. .Ömer’in hilafeti'yılianndan.beri. İslâm âleminin her
terafmda beklenen bir husUStur. Bir rivâyet-şöyle:
4% KÜTÜB.İ SİTTE MUHTASARI 6. CİLT
‘'Harise Jbnu Mudrib demiştir ki: ‘‘Hz. Ömer (radıyallahu anh) ’in hilâfeti sı
rasında hacc yaptım. Karşılaştığım kimseler arasında Hz. Ömer’den sonra, Os
m an’ın halife olacağından şekke düşen hiç kimseyi görmedim. ”
6- Hadîs metninde geçen bir meselenin açıklanmasında fayda var: Hz. Ömer,
şura üyelerini saydıktan sonra: “...Emirlik şayet Sa’d ’a isabet ederse, mesele
yok. Aksi halde, kim emir olursa ondan istifade etsin. Bilesiniz, ben onu aczi
veya hıyâneti sebebiyle azletmedim ’’ demiştir. Burada şu hadiseye işaret etmek
tedir: 5 a ’d ibnu Ebî Vakkâs (radıyallahu anh), Irak fatihidir. Oraları İslâm’a ka
zandıran orduların başkomutanıdır. Kisra’nın Medâin şehrini fethetmiştir. Küfe
Şehri’nin bânisidir. Ayrıca Hz. Ömer (radıyallahu anh), onu hicrî 21 yılında Kü
fe ’ye vali tayin etmiştir. Bilâhare, bu vesileden azletrniştir.
İşte rivâyette temas edilen azl vak’ası budur. Hz. Ömer (radıyallahu anh), Sa’d’m
aleyhinde azli bahâne ederek, dedikodu yapılabileceğini düşünerek iade-i itibar
nevinden bir açıklama ile, ortada bir ihânet veya beceriksizlik olmadığını, kim
halife olursa, kendisinden istifade edilmesi gereken ihlâslı, dirayetli bir zât oldu
ğunu belirtmiştir.
Nitekim, Sa’d (radıyallahu anh), Hz. Ömer’den sonraki dönemlerde patlak veren
fitne hareketlerine katılmamak ve hattâ, bir ara hilâfet teklif edilmiş olmasına
rağmen bu netâmeli işi kabul etmemekle dirayet ve ihlâsını göstermiştir.
Hz. Ömer (radıyallahu anh) onun azil sebebini beyan etmez ise de, bu yüce
halifenin, Halidİbnu Velid’i ordu komutanlığından azlediş sebebi ile alakalı ola
rak Taberj’de gelen beyanatı bu hususu da aydınlatabilir:■ “Ben Hâİid’i ona karşı
olan kinimden veya onun herhangi bir ihânetinden dolayı azletmedim. Azledişi-
min sebebi başkadır. Kazandığı her zafer onun şahsî faziletlerinden bilinmeye
Başlandı. O, bu başarıların gerçek faili görülüyor, Allah unutuluyordu. Halbuki
Allah, möslümanlara bir zafer müyesser kıldığı zaman ona şükretmek gerekir,
nankörlük değil. Tâ ki yenilerini versin... Her zaferi ondan bilmek zorundayız,
ne Hâlid’den, ne de bir başkasından. İşte halk arasında çıkacak fitneyi önlemek
için Hâlid’i azlettim.”
,Bu rivâyetin ışığıyla bakınca, Hz. Ömer’in, İslâm ordusunun kazandığı zafer
leri, komutanlardan bilerek, onları aşırı şekilde tebcile ve putlaştırmaya götüre
cek bir ruh hâlinin halk arasmda hâkim olmasım istemediği ve bu maksadla tedbirler
sâdığı anlaşılmaktadır. Öyle ise 5 a ’d ١ın azli de benzer bir maksadla yapılmış
olabilir.
. 6. c il t HULEFA İ - ^ E - O N L A R I N SEÇİMLERİ 497
Uip(،. ]ﻟﯫ ﺣﻮﺻﺰ :ﻗﺎﻝ ﺑﻦ ﺳﻼم رﺿﻰ اﻟﺘﻪ ﻋﻔﻪ ﺍﻟﺘﻪ ﻋﺒﺪ. وﻋﻦ- ١١ . jü
P ،ﺧﺔاﯪ٠ﺗ ﻌ ﺘ ﺮ أ ﺭ ﺯ٠٠ﻏﺜﺎ ﺑﺬ٠ اذ ا٠زم ، ﺅ٠ﺍ ﳌﺌ ﻼ أآا ﺑ ﻴ ﺬ ه ﻋﺶ,ؤر..ﻟﻠﻪ ﺀذه١ رﺿﻰ
،أ; ﯪ ﺛ ﺨﺰ ﻉ ﺍﻗﻬ ﺐ أذ ﺭﻳ ﻦ: ﻗﺎﺗﻮﺍ٠ ﺍ ﺭ ﻳ ﺬ ﻭ ﺫ ﻳ ﺮ ؟٠ﻋﺎﻝ ﺕ٠ '، 'ﺇ ﻳ ﲅ. ﺷ ﻎ ; ﻯ ﻥ:
,: ٠ﺓﺍ ﻝ ,ﺇﺍﺯ ﺑﺎﻟﻢ٤ﻕ ﺻﺎﺍ ﻓﻰ,ﺳﻘﺎذ ﴽﺛﺎ٤ ، أ ; ﻣ ﺎ ﺻ ﺔ٠ﯪ ئ ﺀ ﻗ ﻪ' ﴽ ﻷ ﺩ ﺍ ﺃ ﻫ ﺔ ﺥ. ﺫ۵ ﺍ
:ش:ئ1 ؤإن اﻟﺘﺔ ﺛﺜﺎﻟﻰ أذب ﻏﺬاه اﻷﺗﻦ ا،ﻇﺔا' ﻳﻴﺎ إﻷ'اﻻﺑﻘﺎذ.ﻓﻰ ئ زﺛﺎ
ﻫﺎﻣﻮا 'اﻟﺘﻪ وأﺻﻠﺠﻮا ﻧﺎث ، ﻧ ﻬﺎ ﺛﺆادة ﻋﺌﺖ اﻟﺜﺌﻌﺘﺎف. ﻻ، زاﻟﺜﻘﺔ٠اؤﻳﺎﺑﺊ
س ﺀ. ا ﺗ ﻠ ﻴ ﻘ ﺜ ﺊ ﺀ ﻓ ﻰ، ﺗ ﻖ٠. j u j i ^ ^ زﻏﺘﻦ٠ ﻹ ول.،١
أﺧﺮﺟﻪ' ر ﻧ ﻴ ﻦ.
‘iAIlah bu iimmeti iki edebie terbiye etti: Kitap ve Sünnet. Bunların (tatbiki
-husûsunda), sultan nezdinde gevşeklik olamaz, öyle ise Allah'tan korkun, ara
” .nızdaki meseleleri halledin
Hz .AIİ (r a d ıy a llâ a â ) buniarı söyleyip minberden indi ve beytu’l maldan
؛arta k â servete yönelerek m û slü m aâr arasında İâsim e tti" fRezîn i^âves
]٢١ kaynagı-bu!unamamı§tjr.؛لﺀ
٠٠ﻫ ﺲ
] ا ﺛ ﺒ ﻞ واﻟﺘﻲ ال ئ ﻻ ل: اﻟ ﻖ رﺿﻰ اﺑ ﻌ ﺮ ى وﻋﻦ ا ﻓ ﻦ ١٢' Iا
د ﻷ ز ى ' ة ا :ت ﻷ J ' ßﺣ ﺶ ﺀ ذ ﺀ أ /اﺋ ﻬﺎ ٠ ،ﻗ ﺎ ل ذذ ﺳ ﺎ و٠ت .و ﻛ ﺎ ۵واﻻ ؛
! إﻟﻰ اد ) ﺋ ﺐ ;،ن -ﺧ ﺔ ،ذ ﻣ ﺨ ﻼ ﻟ ﻞ ؛ ﻊ ﺼ ﺷ ى ;.
ح ش ؛ ط'أ دا اﻵ '٠ئ .إ ى ض ﻹ د ' ا’ رص إ ي ﻗ ﻖ " ذﻳﻠ ﻢ اﻧ ﺨ ﺲ 'ؤ ٠ﻵإ
ﺀ ﻳ ﺌ ﻪ: ﺦ\ ﺊ 4ا .ذ ا ﻷ ﺗ ﺬ إ ئ ؛ ﻣ ﻛ ﻔ ﺘ ئ ،ا ﺋ ﺌ ﻐ ﺊ ; ٠ﻷ ﺋ ﺔ ﻗ ﺬ ،٤ غ '١
ki', Allah bununla iki m uazzam müslUman orduyu sulha kavuşturacak ’؟di-
yordu.’[ [Buhârî, -Sulh 9, Menâkıb 2-5, Fedâüu’l-Ashâh 22, Fiten, 20.1',
AÇIKLAMA:
\â Hz. Hasan (radıyallahu anh), ResOlullah. (aleyhissalâto vesselâm)’ı٠ toru-
nudur. B a b a s ı A h ', a n n e s i . . Fatma (radıyallahu anhümâ)’dır. Resfilullah
(al٠yhissalâtu vess؟lâm)’în müşfik terbiyelerinde yetişmiş bahtiyarlardandır,, ibadet,
takvâ, Ummet-i Muhammed'e karşı sevgi gibi evsafta, emsalinden üstündü.
B a b a s L . Ali (radıyallahu anh'رşehîd e'dildigi zaman (hicretin'40. yılı rama-'
zanı) kendisine biat edilmişti. 'Biat akdi, babasının öl'üm anlarında tamamlanmış-”,
tir'. Biat edenlerin, ,sayıca'40 binden fazla oldugu belirtilir. I r â , Horasan, H icâ,
Yemen gibi beldeler hilâfetini tanımıştı. Bu minvâl üzere 7 ay kadar hilafette kaldı
Şam’da bulunan . . Muâviye onun.hilâfetini tanunadı, ordusunun başına geçe-
rek üzerine .yürüdü', o da^^fuâvi^e’yi karşılamak-üzere ordu.suyla hareket etti..
'Sadedinde.olduğumuz rivâyetten de anlaşılacağı üzere, Hz. Muâviye, Hz. Ha-
san.’m ordusunu altedemeyecegini anladıgı'için, hilâfeti bazı tâvizler mukabilin-
de ,sulh J'oluyla-ke'nd'is'ine bırakmasını teklif etti,.^ .
üsdin-öâbe’nin bir rivâyetine göre, sul'h teklifi Hz. Hasan tarafından yapılır.
Hülâsa Hz. Hasan, askerleriyle meseleyi müşâYere eder,, müslfimanlar ara-
Sinda cere'yan eden S ı f l ve Nehrevân savaşlarım, bunlann aCı neticelerini 'ha-
tırlatır, sulha' taraftar olmalannı.telkin eden bir konuşma yaparak', karân 'askerlere
birakır. Askerler sulha, talih olurlar ve İslâm târihinde Â/-İ Beyf’in şerefini 'artı-
ran, ümmetin onlara olan sevgisinin ziyadeleşmesine vesile olan'sulh yapllır ve
Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın İhbar-ı gayb nevine giren birmUcizesi da-
.ha.z'âhir olur. Zirâ sağlığında, Hz. Hasan (radıyallahu anh)’m iki büyük.müslü-
man grup aras.ında sulha've'sile' olabileceğini tebşir,-etmiş i.di٠ Bazı-rivayetlerde
,ürnît'ifade e'den ﻟ ﺰkelimesi kullanılmış ise.de b'azı rivayetlerde cezm İfâde eden
, siga taiİl'anılmıştır.
2- Hz. Hasan’ın Hz. .(radıyallahu anhümâ)’ye,biat 'tarih'i ihtilaflıdır.
Hicretin 41 .'yılında Rebi^yülçvveide mi, Rebiyyulâhirde.mi ve hangi günlerin-
de? -kesinlik bilinmediği.İçin h'üâfet müddeti 6 aydan biraz fazla,,.veya 8 aya ya-
'kin denmiştir.
3- HADÎSİN İFÂDE ETTİĞİ FAYDALAR:
★ Hz. Peygamber'(aleyhissalâtu -,vesselâm)’in mUc'izesi gözükmektedir.
502 KÖTlte-î SİTTE MUHTASARI .ﺓ.. c il t
★ Hz. HasaiJ, Ümmetin menfaati İçin saltanatı terkederek büyük bir fazilet Ör-
negi olmuştur. Sayı azlığı, zillet, dünyevî bir menfaat İçin değil, sırf nzâ-yı Bârî
.için.böj'le ٠
5^apmı§tır, rivâj^eder bu husUsu toSrîlı.eder.
229).
Âyet, önce normal boşamalarda kadına verileni, geri almayı yasaklar. Ancak
kadm-ve kocanın .birbirlerine karşı evliliğin getirdiği vazifeleri yerine getireme-
yeceKİerinden korkulması 'hâlinde, kadının fidye diye ifede edilen bir nevî bo-
şa'nma-fâzminât! ödeyerek boşanmasını tecviz etmekle, hul’ sUretiyle boşanmaya
yer verir've başlıca şartını belirtir.
Âlimler, bu korku halinin,kadının, erkekten gerek hulken 'vegerekse halken,,
yâni ahlâk yönü'yle veya yaratılış yö’nüyle nefret duym'asıyla tahakkuk, edeceğini
belirtirler: 'Misal o.larak kadının: .‘.‘Senin İçin ctinüblUkten yıkanmayacağım” sö."
zunii kaydederler. Böyle bir sözün'boşanınayı tecviz eden bir nefreti 'İfâde ett'iği-
ni söyler'ler. §u h'âlde dinimiz, kadın böyl'e bir gerekçeyle boşanma huSösunda
ısrar ettiği takdirde, erkek-kadından memnun da olsa.'.'ivaz ödemek ^ y d ıy la bo-
-şanmasını tecviz etmektedir.' Bazı âlimler “ gereklidi-r” demiştir. İvazın miktan
tesbit' edilmemiştir٢'Meh'irden vazgeçmek sUretiyle olabileceği gibi.,' erkek, ver-
diğinden fazlasını da isteyebilir.
Buhârf’nin kaydettiği bir rivâyete göre, H z. Osman: i fSaç tokasma varıncaya
k a d a rh erşeyig e rrâ b ilir'’ ĞemşÛT,UlemSi: ‘‘Verilen'herşeyialmak dinencâ-
iz ise de, mUrUvv'ete yakışmaz’’ diye hUkmetmS
nu Şîrîn gibi.bâzıları da: ‘‘Kadınla bir yabancı ٠ ٠ "ب kocanın'ivaz
almasi câi? değildir” görüşündedir. Ancak cumh٥r âyeti ve sünnetteki tatbikatı
esas almıştır. '
' , i l . ; ■
أﺧﺮﺟﻪ اﺑﺨﺎوى واﻓﺎ ة.[اﻟﺨﺪﻳﻨﺔ وﻃﻠﻌﻬﺎ ﺋﻠﻌﻪ ٠ ذ ي1 : ﻗﺎق ا- ، ﻗﺎﻟﺚ م
2. (1748)- ibnu Abbâs (radıyall.ahu anh) anlatjy.r: **Sabitİbnu Kays ibni Şem-
mas (ra d ıy â â ü â ü m â y ın hanimi Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselâm)'e
gelerek:
**Ben Sâbit’î ğ a k ve diyânetinden dolayı M b etmiyorum. Ancak İslâm’da
kiifre düşmekten korkuyorum -bu sözüyle nefret ettiğini söylemek istedi-” de-
di. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam):
“ (M ehir olarak aldığın ؛bahçesini .iade eder jnisin?” diye sordu. Kadın:
**Evet!” deyince, Sâbk’e:
“ Bahçeyi al ve onu bo§aî” dedi. [Buhârî, Talak 12 ؛Nesâî, Talâk 34, (6,169)؛
İbnu Mâce, Talak د2 ,-( 2056). ل
AÇIKI-AMA..
Bu'rivâyet, hul’.un'raeşrûiyyetine sünnetten bir Örnektir. Kadtn, müslüm'an ol.
dukt.an sonra kü.fre düşmekten korktuğunu.İfâde'etmiştir. Ulemâya.gOre, bu söz
٠‘Kadını imana girdikten ,sonra, tekrar küfre dUşmesine sebep olabilecek ciddi bir
nefret hâlinin ifadesidir ve bu,'fiilen de mümkündür.” .‘‘Müslüman olduktan sonra'
küfre yak'ışan 'bir ahlâka düşme korkusu.'da olabilir” diye de yorumlanmıştır. Her
iki durumda da.boşanmaları gerekmektedir. Bu' sebeple Hz. Peygamber (aley-
hissalâtu veşselâm) tnehir olarak'kadına verilenleri, erkege İâde ettirdikten.sonra
boşamasını em retm iştir.''
.ى ﻳ ﺖ أف ﺻﺪ٠ ( ١)
DUA BOLUMU
(B u b ö lü m d e ü ç b a b v a rd ır)
IRI NC AB
DUANIN ADABI
( D ö rt fasıld ır)
B İR İN C İ FA SIL
D U Â N IN FA Z İL ET İ V E VAKTİ
İK İN C İ F A S IL
D U Â ED EN İN H E Y ’ETİ
Ü Ç Ü N C Ü F A S IL
D U Â N IN K EY FİY ETİ
DÖRDÜNCÜ F A S IL
M Ü TEFERR İK H A DİSLER
DUÂNIN KISIMLARI
(İk i k ısım d ır)
B İR İN C İ K IS IM
SEBEBE VE VAKTE BAĞLI DUAlAR
(Y irm i fasıld ır)
B İR İN C İ F A S IL
İSM -İ A ZA M V E ESM A-İ HÜSNA D U ÂLA RI
İK İN C İ F A S IL
. NAM AZDUÂLARI
Ü Ç Ü N C Ü F A S IL
TEH E C C Ü D D U ÂLA RI
DÖRDÜNCÜ F A S IL
AKŞAM V E SABAH Y APILACAK D U ÂLA B
Ü Y U M r ^ .u v lN M A DUALARI
Y E D İN C İ F A S IL
OTURM A -K A LKM A D U ÂLA RI
S E F E ^ Ü I^ C rD U ^ R
DOKUZUNCU F A S IL
ÜZfÜNTÜ V E TASA H A LİN D E OKUN A CA K D U Â LA R
ONUNCU F A S IL
H A FIZAY I G Ü Ç LEN D İR M E D U Â LA RI
O N B İR İN C İ F A S IL
G İY İN M E V E Y EM EK D U Â LA RI
ON i K İN C İ F A S IL
K A ZA -İ H A CET DUÂSÎ
★ '
ONÜÇÜNCÜ F A S IL
M ESCİDE GİRİŞ-ÇIKIŞ D U Â LA RI
ir
ONDÖRDÜNCÜ F A S IL
H İLA Lİ G Ö RÜ NCE O KUNACAK D UÂ
٠(
ON Y E D İ N C İ F A S IL
H A PŞIRIN CA Y A PILACAK DUÂ
H Z.V ٠ ؛ ؛s * : i w « ؛S , ، « S ٠
Y İR M İN C İ F A S IL
BELAYA UĞRAYANI GÖRÜNCE OKUNACAK DUÂ
İK İN C İ K IS IM
SEBEBE VE VAKTE BAĞU OLMAYAN DUÂLAR
DUÂ Y ER İ?® G ^E N .Z İK İR L E R
Üç fasıldır) )
B İR İN C İ F A S IL
İSTİAZE
,,K eza : ز ﻳ ﻰا ا ﻧ ﻐ ﻮ ق اﻣﺘﺠﻤ ﺖ ﻫ ﺐ. ل,‘ ’' زئ.‘R a b b in iz j.“ B ana, d u a e d ؛n k i size
içâbet edeyim ” dedi” (Gâfır 60).
DUAn IN ADABI
(D ö rt fa sıld ır)
D U ÂN IN FA Z İL ET İ V E VAKTİ
D U Â E .E N İ N H E Y .E T İ
ÜÇÜNCÜ F A S IL
DU AN IN K EYFİYETİ
DÖRDÜNCÜ F A S IL
M Ü TEFERR İK H A D İSLER
b ir in c i .F A S I L
ﻟﻠﻪ١ال وﺳﻮد٠] :
Ju| | 0| ا٠ه٦ان ﺑﻦ ﺳﺨﺮ رﺿﻰ'اﻟﺘﻪ ﺀ٠ ﻋﻦ اﻟﺌﻢ- ١٠
أﺧﺮﺟﻪ.اﻵﻳﺔ (ص )وﻫﺎل رب^( اﻧﻐﻮﻳﻰ اﺷﺘﺠﻤﺐ:را٠ ﺋ ﻢ- ، ﺋ ﺆ ا ﺋ ﻌ ﺂ ذ ة ﻟ ﺔ ﻏ ﺎإ١.
hinde: ﻟﺔ أﺗﺆا ب اﻧﺒﻤﺔ cjıJU‘Önun İçin cenpet 'kapılan açılır” , denmiştir.
3- Allah'tan istCnenle'r arasında Aliah’ın en. ziyade s.ihhati sevmesi, insan İçin
-'sıhhatin önemini te’yîd eder. Ancak', Sihhat ve âfîyet âbid.mU’minde kıymet ve
'degef-kazanır. ؛Ç ünkü.mü’min, sıhhatli geçen ömrünü faydalı ve hayırlı faaliyet-
lerle, ibâdetlerle meyvedâr kılar'.' Sıhhat kâfirin küfrünü, fâs'ığın fışkını artırabi-
lir. Su ise kişi İçin hayır degil, 'serdir, öyle, ise mü’min, Sihhat isteyecek fakat',
bu ömrü hayırlı İ.şlerde geçirme gayretini, eksik etmeyecektir, zîrâ âhirette öm-
. rün h ؟r. ânından hesap var ve .sağlıklı' ömrün hesabini ve,rmek. daha zordur.
4 - Duâ’nm, ihen^müsibet İçin .faydası, onun' ortadan kalkması, hafif atlatılma-
SI şeklinde olabilir'. Yahut,da Cenâb^ı Hakk.ın Yereceği sabır ve mukâvemet yo-
luyla, da olabilir. BOylece musibete tahammül edilir've zararı hafif atlatılır. Zaten
6. c il t DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ 515
ﺗ ﺰ ف٠ أؤ ،ةا،إ ۵ ا. د ﻏ ﺰ ؤ إ ﻻ' آ ﻗ ﺎ ؛ ﻗﺬا'ﻟﻰ۵ 'ﻳﺬﻏﻮ ا۴ ﺋ ﺶ; ﻻﻧ ﺾ ذا :ا
. أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى. [ ﻗﻄﻴﻨﺔ رﺟﻢ أؤ ، غ ﻳ ﺈ ﺋ ﻢ٠ﻟﻢ ﻳﺊ ﻣﺜﻠﻬﺎ ﻧﺎ ةﺋﺔ ﻣﻦ اﻟﺜ ﻮ؛٠
‘)‘Madem Allah sOz vermiş, Resûlü kesin bir İfâde ile, mükerrer hadîslerinde
te'yîd eüni§, öyle ise buna in a ıa m a n ın veya tereddüt etmenin sebebi ne?'١
“ Allah, hâşa va’adinde sözünde yalancı mı, bizi- aldatmak mı istiy٠r?'١
“ Y .ksa Allah,- va’dini yapmaktan aciz mi?’’
,O celle şânuhu, her kusurdan mUberra, her şeye kâdir .Iduguna göre, va’adi
haktir. Resûlü (aleyhissalâtu vesselâm)’nü'n garantisi'ayn-ı hakikattir.
Her duâmıza ya aynen cevap verilmek, yahut da günâhlarımızın affı veya se-
vaplarımızın artması sUretiyle icâbet.edilmektedir: Yeter ki hak şey talehedilsin,
ihlâsla istenilsin.
Ya Rabb va’adine istinaden ResUl-i'Ekrem (aleyhissalâttı vesselâm)'’i'ni, İsm-i"
Azam’ını, Kitab-I Mübîn’ini ve sana duâ eden melâike-î İzâm ve Enbiya-I kirâmı
şefaatçi yaparak duâ ediy.ruz:
ﻣﻦ1 .ر1؟1ﻏﻲ ﺧﺘﺔ وﻓﻰ ﻟﻸﺧﻠﻪ ﺧﺘﺊ وﻗﺎ ﻋﺪاب ا١وي!ى ﻓﻰ
أﻻ I ] ﻗﺎ'ل ر ﺳ ﻮ و:ئ ﻗﺎ 'ل ذذ.ا ى٠ وص أ ف اﻛﺮدا^ﺀ' ز- t
> و،!رﻛﺎئ ﻋﺌﺬ ﺗﺪﻛ ﺦ٠ذ ، ذ ذ' ﺟ ﺎ ﻳ ﺔﻟ ﻢ. ؤ أ ذ ﻗ ﺒ ﻴ ﺎ' ﻓ ﻰ- ﻗﺮ١ ﺋ ﺬ ﺑ ﻠ ﻢي٠أئ
;ا4 ﺛ ﻴ ﯯ ا أ ى ذ٠ ﺋ ﺬ ذ ذ ا ﻏ ﺬ ذ' ﺋﻠ ﻢ ق. ؤ ﺗ ﺨ ﺪ' ﻟ ﺔ ﻟ ﻢ ﺳ ﺄ ذ،. ز ا ذ ذ ى.إﻏﻌﻼ ؛ ا 'ﻟﺆوف.ﻟﻢ س٤ 'ل
,.[ ﻧﻜﺰ ق: ﯪ'ل.-:^١ 'ذا'رذو'ل- ﺑﺶ :ﻗﺎ 'ﻟﻮا ا ﻋﺎ ﻗ ﯫأ ﻷذي;ا:ز
. واﻟﺘﺮﻣﺬى ﻣﺮﻓﻮﻋﴼ،أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚ ﻣﻮﻗﻮﻓﴼ
[. < ﺗﻘﺎ م ى ﻏﺎ ش ا' أ ؤ٠ة ذ دﻛﻮ ى ﺗﻦ ﻭ۵ ﺍ.ﺱ ﺧﻴﻀﺎ٠ :ﳒﻞ
أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ اﻟﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى.'
5'. (1754)- ئﺀ. Enes (radıya)lahu anh) anlatıyor: *‘Resûlullah (aleyhissalâtu ves-
selâm) buyurdular ki:
“AHahu Teâla hazretleri,gö.yJe sesleniri “Seni bir gün zikreden,veya bir
makamda benden korkan kimseyi ateşten ؟ıkarm!” [Tirmizî, Cehennem 9,
(2 5 9 7 ).]
AÇIKLAMA;
أ-. ,.Hadîste geçen bir gün tâbiri zamanlardan, bir zaman, vakitlerden bir vakit
demektir. Yani bir kimse mü’min olarak, Allah’ı herhangi bir an İçin bile zikret^
mi§ olsa bunun boşa gitmeyeceğini, başkaca günahlar İçin cehenneme girmi ؛bi-
le.olsa.dünyadaki 0 birmiiddetcik zikri seciyle ateşten çıkarılacağım ifade'ediyor.
Tîbî, hadiste ,kastedilen zikrin “kalbi ihlâsla.ve dogru.niyetle yapılan zikir’,’
olduğunu söyler. “Aksi takdirde kâfirler, kalbi olmaksızın, dilleriyle zikri Onlar
,da yapıyorlar’’ der. BU'inanâda olmak üzere Hz. Peygamber (aleyhissalâtu ves-'
selâm ); ﻷ ا ة ة ﻣ ﺤ ﺎ ^ ﺟ ﺬ ﻳ ﺬ ﺿ ﺎ ﻳ ﺌ ﺔ. “ ^ ﻫﺎل ﻷ إﺗﺔ ؛اK h n k a lb in d e n g e le re k ih lâ sla
L a ila h e illa S a h d e rs e c e n n e te 'g i r i r ’» buyurmuştur.
ﻣﻦ u..I'ﻟﺘﻪ١٠ ]ﻫﺎل رﻣﺮلıju. ' , ' ئ٠ﻋﺎﺫ' ﺭﻫﱮ اﻟﺘﺔ٠ وﻋﻦ- ٦
..
;أ ۵ ﺳﺎال ا٠ ﺳﺌﺮ ﻣﻦ شﺀ٤ ، ^ اش ض١ ﺑ ﺮ ش ﺛ ﻴ ﺮ ؛٠ذ ه ﺀ
ﻳﺴﻪ أى .«ﺩﻳﺘﺎﺭ :ﻗﻮﻟﻪ . أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ أﺑ ﻮ دا و د. '. ا ﻟ ﻨ ﻲ'ؤاﻵﺧﺮؤ'إﻷ أﻏﻄﺎة إﯪهﺀ. ﻣﻦ..
٥. c Il t DUÂNIN FAZİLETİ VE V g T İ 519
إ ؛ا دﻛ ﺰ, ؛ . ا'ﻟﺘﻪ ال وﺳﻮو٠] :Jl. ﻋﻨﻪ۵١ 'ﻰ ﺟ ﺎ ﺑ ﺮ' ر ﺿ وﻋﻦ- ٧ .
ر٠ﻳ ﺢ اﻗﻘﺦ: ﻳﻘﻮل ا ﻟ ﺘﻠ ﻚ ،ؤﺛﺌ ﻬ ﻼ ن ﻚ ﺗ ﻠ ﻧﺮاﺷﻪ اﺳﻨﺰه أؤ آ ز ى ﺍﻝ ،ﺗ ﻘ ﺔ ^ ^ ^ ١,
Adam , şâyet (o Sirada) .Allah’ı' zikrederse 'melek geytam kovar ve onu ko-
rum aya başlar. Adam uykusundan uyanınca, melekye-geytan aym.şeyi yine'
'Söylerler. Adara, şayetî ...Nefsimi,, ölümden sonra b a n a ’geri iade'eden ve uy-
kusunda öldürm eyen Allah’a ham dolsun. izniyle yedi'semâyı arzın üzerine
düşm ekten ahkoyan Allah’a ham dolsun” dese bu kimse yatağından düşüp
ölse şelîid olur, kalkıp nam az kılsa faziletler İçinde nam az kılmış o lu r.” [Re-
'z؛n ilâvesidir.!
اﺳﻦ-ﻷف I ' وﻧﺎل رﺳﻮﻟﺔ 'اﻗﻪ: ﻏﺌﺬ ﻗﺂل۵ وﻋﻦ أض رﺿﻰ ا- ٨ I
ﺍﺅ ص ش اﻟ ﺪ ن أ ى إو ئ.ﺍﻟﺌﺬ- ^ ﻣﻦﺻﻸﺅ۵ﺋﻊ ﻫﺆ; ﺛﻨﻮوذ ا
520 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASAM 6. CİLT
ﻣﻊ ﻗﺰم ﻳﺪﻛﺮون اﻟﺘﺔ ﺛﺘﺎﺋﻰ ﻣﻦ زﻷن أﺋﺜﺬ ، إﺳﺌﺘﺎﻋﻴﻞ.زﺗﺐ أن أﻏﺒﻖ اوﺳﻪ ﻣﻦ
[ أرﺳﺔ أﻋﺘﻰ أذ ﻣﻦ د ﺋ ﺬ س ﺀﺣﺐ٠ﺛﺌ ﺬ ب ال ﺣﻰ اﻟﺘﻬﺘﻮ ﺻﻼه
اﻷؤف ﺀؤ'ل- ا ش İİ ف ﻫﺘﺶ ﺋﺘﺒﻞ ﺗﺶ إذا۵٠ ائ٠ ل:وﻓﻰ أﺧﺮى ص.
، اﻟﻤﺮاد ﺑﻪ اﻷوﻗﺎت اﻟﺘﻰ ﻳﺨﻠﻮ اﻻﺳﻴﺎن ﻓﻬﺎ ﺑﺮﺑﻪ ﻓﻰ أﺛﻨﺎﺀ اﻟﻠﻴﻞ:(())ﺟﺆﻟﻰ اﻟﺜﻠﻲ
. واﻟﻤﺮاد ﺟﺪ اﻟﻐﺮاغ ﻣﻦ اﻟﺼﻠﻮات، وزاوه وﻋﻤﺔ.،(( ﻛﻞ ﺛﻠﻰ؛٠))زذﺑﺮ
ﻳﺮد ﻻ . : ﻟﺘﻪ | ؤ١ ال رﺳﻮد٠] :ل١ﻟﺘﺬ ﻏﺌﺔ إ١ ' وﻋﻦ' أﻧﺲ زﺿﺘﻰ- ١١ Ü
ﺛﺘﻮا اﻟﺘﺔ اﺋﺜﺎﻗﺔ- : ;إذا ﺛ ﻮ و ﯪرﺳﻮل اﻟﺘﻪ؟اﻗﺎ'ل: 'ﻳﻞ.ؤاﻹﻗﺎﺑﺔ.٠اﻟﺬﻏﺎ؛ ص اﻷذاي
. وﻫﺬا ﻟﻘﻔﻠﻪ، أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ أﺑﻮ' داود واﻟﺘﺮﻣﺬى.[ﻏﻰ اﻟﺬي ؤاﻵﻓﻮة
ﻟﺘﻪ١ وﺳﻮو ا ل٠] ذاﻟ ﺖ٠ ﻟﻠﻪ ﻋﻨﻪ١ ص ر ﺳﻌﺪ ﺳﻬﻞ ﺑﻦ٠ وﻋﻦ-. ١٢ Ü
.٤ 'ﺗﺌﻀﴼ١^^^: ؤأس ﺣ ﻰ ﻳﻠﺠﻢ١ ﻟﺬﺀا؛ ﻋﺌﺬ اﻟﺌﺬا؛ﺀ ؤﻋﺌﺬ١ :'٠ ﻵ' وةاي.ﺑﺌﺜﺎف
. . وأﺑﻮ داود.أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟ ﻚ
،, وش ذا ع ﺋﺰد ﻏﻴﻮ ذﻏﺆﺋﺬ، ]ﺳﺎﻋﺘﺎن ﺛﻬﺘﺢ ﺑﻴﻬﻨﺎ اﺑﺆات اﻟﻐﻨﺎ؛:ذإ٠'وﻓﻰ اﻟﺌﺆ
ذان١ اإ:(( ))اﻟﺌﻨﺎﺀ. زاﻟ ﻌﺌ ﺬ ﻓﻰ ﺳﺒﻴﻖ اﻟﺘﻪ، ﺣﺼﻮة اﻟﻐﻨﺎ؛ ﻳﻠﻌﺜﻼؤ.
. زاﻟ ﻬﺌ ﺊ.' ا ﺑ ﺪ ا ؛ ﻟﻠ ﺼ ﻼ٠ ﺿﺰ٢ . ذ ﻏﺰﺋﺔ٠ ﻏ ﻲ. ﻓﺮة. ة' ا ع, اﻟﻤﺌﻘﺎ ؛ ؤﻫﻞ. ﺑﻤﺜﺢ ﻟ ﻘ ﻨ ﺎ أﺋ ﺰا ب,ﺗﺎﻏﺔاف٠'
اﻟﻠﻪ٠ﻓﻴﻢ?؛؛ل
vardır,0â r d a semâ kapılan açılır, dua edeârdenpekazım nduâ-
“ iki: vakit
SI kabul edilmeyip geri çevrilir: Namaz İçin ezan okunma vakti', A lM yolunda
(cihad İçin) saf tutma ânı.”
2- .Sema kapılarının söylenen'iki,vakitte açılması, O'vakitlerin faziletini İfâde
eder.. Yani 0 iki vaktin. Allah -indindeki kıymet ve faziletleri sebehiyie 0 zaman-
larda sema kapıları açılır‘ve yapılan'dualir kabUl-i İlâhi’ye mazhar olurlar.
Hadis .nâdir hallerde, 0 miibârek vakitlerde yapılarak'.duâmn geri Çevrileceği-
ni itade ediyor.-Zürkânî, duânın kabul edilrne şartlarından veya rükünlerinden
birinin eksikligi'gibi bir sebeple reddedilmesinin söz konusu olacağını belirtir.'
3- Duâyı makbUl kılan savaş, ila-yı kelimetullah İçin yapılan savaştır. Su da
küffâra karşı bu niyetle yapılan savaştır. Ganimet, şeref, tegallUb gibi Allah’ın
rızasını kazan,maya 5^önelikotoa 5^anm^sadlarlay--apılansav'aşlarbıraj^agimez.
'4- Şunu da belirtelim ki', .bu anlarda yapılan duâda.istenen şey!er'-de mühim-
dir. Allah’ın rızasına uymayacak şeyler taleb.edilmemeiidir. Taberâni, MUsted-
' rek,. ve'Deylemi’de gelen bir rivâyet şöyle:
: ةأﻓﻲ. أؤ 'ﻟﻠﻢ ﻳﻨﺎﺀق ﻗﻴﻔ ﺔ زﺧﻢ- ﻷﺛ ﺰ ؛ ا ﺷﺌﻴﻢ ' ﻓﺎ'ةﻏﺎ ﻳ ﻬ ﺪ ﺀاﻷ اﻣﺜﺠﺖ ﻟﺔ ةا. ﺳﺎ ص.٠ئ,ﻗﻼ
524 KÜTÜB-İ SİTTF. MUHTASARJ
٥. CİLT
ىوﺟ ﺖ4ة ﺗﻰاااﻟﻠﻞ،ﻳﻠﺬﻗﻰ اﻟﺴﺎن ﺧﺶ ص ﺟﺊ د ذ ذ ا'ﻷآةذ إﺑﺌ ﻼ'أ ﺧﺶ ﻗ ﺚ ز
.٤
—اةوا اذع٠
ﻫﺄﻛﺜﻢ،1 زﺛﺰ ﺳﺎﺑﺪ ﺳﺊ ﻣﻦ زﺋﻪ٠
ل1 ﻳﺨﻮن1م
.واﻟ ﺴﺎ ق أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ ﻣ ﺴ ﻠ ﻢ وأﺑ ﻮ دا و د
AÇIKLAMA:
١Bu hadîste İfâde edilen yakınlık,^ maddi bir yakmiık, yâni mekân yakınlığı ol-
mamalıdır.,“ Z irâ A llah j ilm iy le kişiy i b ilm e , k a lb in in 'h a tır a tm d a n b ile h a -
b e r d a r olm a,' k işi ü z e rin d e istediği şek ild e ta s a r r u f e d e re k o n a k ıy a m , sag lık ,
h a s ta lık , ö lü m v e rm e g ib i h u s u s la rla ş a h d a m a r ın d a n d a h a y a k ın d ır ” (Kâf
16). Tıpkı güneşin', ışıklarıyla yeryüzündeki'herbir mahlûkun yanında hâzır bu-
lunması gibi..'- ('
Ama kul,, maddî olarak Rabb'inden uzadır. Secde hâlinde.kulluk, en geniş, en
kâmil hâliyle tezâhUr ettiği İçin, bu.kula mânevî.bi.r yakınlık, Rabbinin rızasına
uygun bir hal kazandırmaktadır.' Nitekim âyet-i kerîmede *‘S ecde et ve y a k ın lık
k a z a n ’.. (Alâk 19) emredilmektedir.
ﻳﺊﺀوه، ودﻋﻮه اﻟﺘﺘﺎﻳﺮ، ة اﻟﺘ ﺔ وم. ذﻏﺰ:ؤﻫﻦ1 ﺳﻠﻎ ﻓﻰ إج. ق ﻷ1اب1 ﺗ ﻲ٠ت
.[اﻟﺰاﻳﺪ ﺋ ﻰ ﻧﻠﺪ؛
-اق ﺳ ﻮ و ر ]ﻗﺎق : ﻗﺎ ل- ب .اﻟﺖ ض ر ن اﻟﻌﺎص ر و٠ﺀ اﻳﻦ وﻋﻦ _١ ٠H
..[ ﻏﺎ ب ﻳﺒﺎ ب ﺑ ﺔ.ن ذ٠ ى:-I
ﻳﻦ■ ذﻏﺬﺀ.' أ ; غ إﻳﺎي٠
.واﻟﺘﺮﻣﺬى- أﺧﺮﺟﻬﻤﺎ أﺑﻮ داود
.520 KUTLB-I SITTE MUHTASARI ؛. c il t
ﻷ ﺧ ﻪ ذ ﻏﺎ ﻚ ﻛ ﯮ ا ﻧ ﻠ ﺪ ل ا ز ﻋﺜﺪ .ﻧﺌﺜ ﺠﺎ ﻵ اﻟ ﻤ ﺐ ه ﻷ ﺿ ﻪ ﻫ ﺎ٠اﻟﺌ ﺰ؛ اﻟﺚ ﻧ ﻐ ﺰ ة
UMUMÎ AÇIKLAMA
ﻳﺪ ي ' إ ذ ا وﻗﻎ. ]ﻛﺎ ن وﺳﻮل ا ﻟ ﻲ٠٠ﻗﺎو ﻋﻔ ﻪ وﻋﻦ ﻋﻤﺮ زﺿﻰ اﻟﺘﻦ- ٣ I
. أ ﺧﺮ ﺟﻪ اﻟﺜﺮﻣﺬ ى.[ ا وﺟﻬﺔ:ا ﺣ ﻰ ﻳ ﺴ ﺦ ﺑ ﻪ٠ ذ ﺀ ا ؛ ﻟﻢ ﻗﺮ'ةﺛﺖ١ ﻣﺤﻰ
Bu- rivâyet dahi duâdan sOnra ellerin yüze- sürülınesinin meşruiyetini gösterir.
Bazı âlimler şöyle bir mütâlâada bulunmuştur: “ Allahu Teâlâ. duâ'edeni hiçbir
zaman boş çevirmeyip, kendisi İçin kalkan.ele bir rahmet ulaştırdıgina-göre, on.",
daki rahmetin en şerefli ve tekrime en elyak'organ olan, yüze sirâyetettirilmesi
münâsiptir.”
4.. (1768)- Ebu Hureyre -(radiyallahu ,anh) anlatıyor: uAdamin biri ikiparma-
ğı ile dua ediyordu. Resûlullah (aleyhissâm vesselârn):
**Birle! Birle!** diye m ü d â h â etti.’} ٢٢؛rm؛zî,'D a١'avât 1'1.7, (3552); Nesâî,
Sehv 3 7 ,(3 ,3 8 ).]
AÇIKLAMA:
iki' parmağıyla.duâdan m'aksad, dua ederken iki parmağıyla işâret etmesidir.
Hz.-PeygaTnber'(aleyhissalâtü vesselâm),-'te’kid maksadıyla iki kere: “ birîeî”
..buyurmuştur. Birlemesini'söylemesinin sebebi, RabbUlâlemin’in tek olması se-
bebiyledir.
İbtıu ٠ ey٥e ’nin, hadîsin sonunda kaydettiği şöyle bir açıklama var: “ Bu hadi-
sin mânâsı:“ Kîşij duâ d e r k e n şehâde، getirince parraagını kaldıracaksa sa-
dece tek b ir partnağını kaldırsın!” demektir.”
، ﻳﺄﻫﺘﺌﺘﺌﻪ- زﻟﺠ ﻼ ﻛﺄ ن ﺛﺬﻏﻮ. ﺋ ﺔ--: ﺀﺗﻪ ' ﻗ ﺎ ذ- ﻗ ﻪ. ﻫﺮﻳﺮة ر ﺿﻰ- وﻋﻦ أف- ٤ İ E |
,-: ؤﻗﺎ ل اﻟﺘ ﺮﻣﺬ ى، ا إ ى٠واﻟﺶ اﻟﺘﺮﻣﺬى أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ٠ أ ﺋ ﺬ ا- أ ﺋ ﻦ- ٩اﻷ رﺑﻐﻮ'ﻟﻂ٠' ﻟ ﺬ-.زﻗﺎﻻ
J
j
1 ١ رﺳﻮو 'ا"'زﺗﺎ:ﻻ. ﻗﺎ-''ذه,''ﺀ.-٠اﻟﻠﻪ.رﺿﻰ ا...ﺳﻬﻞ ﺑﻦ ﺳﻌﺪ.''و ض-ا ﺀ
530 K Ü T İİS İT T E M U H T A S İ 6. CİLT
AÇIKLAMA:
1-^-Burada Resûlullah (aleyhissalâtu,vesselâm)’ın k.ltuk'aJtı’göriinecek §ekü-
.de mübalağalı şekilde kollannı uzatıp kaldırmadığı,belirtiliyor./^^ba/a^aiı'diye
kayıtlamak şarttır. Zira-Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesse!âm’ ؛in mutad ٠la^
rak dUâ sırasında ellerini kaldırdığı sâbit ve müsellem bir husöstur.' 176,6 numa-
rada geçtiği-'üzere.istisnâî durumlarda da koltuk.altı görülecek şekilde kollarım
kaldırdığı rivayetlerde gelmiştir. .
'2- Şârih'Azîm'âbâdî, bu hadisin, sehl
ftjnu.Sa’d’a sOrulan-bir'sorUya cevap ol-
ma ihtimâlinden bahseder. Bu takdirî soru'şudur: ‘*Resûlullah (aleyhissalâtu ves-
şelâm) m inberdeikenhiçellerinikaldırâduâettim i?” Sehl bu soruya:‘‘Ben
bunu, söylenen şekilde yaptığını görmedim. Ancak, onu vaaz strasmda orta .ve,
başparmaklarınıkapatıpşehâbetpapnrıağıylaiştet&iervaziyettegördüm.Sânki
O, buparmağını teşehhüdsırasınâkaldınyordu” şeklindeçevap vermiştir. Al-
lahu alem. ”
' Hadîsteki.ihhâm bOyle^hir açıklamayı'gerekli
AÇIKLAMA:
1" Hayîy, çok haya eden, fazlaca utanan demektir، flaya vâsfını Allah hakkin-
da lügat mânasında.kuilanmak Uygun değildir. Çünkü, lüg.5t olarak,Âaya,^ kişide,
ayıplanma ,ve kınanma-korfeısugibi bir şey sebebiyle hâsıl.'olan değişme ve inki-
sar mânâsına'gelir. BOyle bir hâl Zât-1 Zülcelâl hakkında muhaldir, öyle ise, İÜ-
' gât yOnUyle.‘'‘çok-utanan” mânasına g ؟len hayly keliraesi Allah'hakkında
.taillanılınca, bundaki gâye maksüddur. ffeyâdan'maksad-.ve gaye ayıplanacak c y in
yâni hoş.olmayan'-şeyin terki olduğuna gOre, .ulema, Allah h a t o d a Şu mânada
anlamıştır: Allah’ın “ hayiy٠’' 0 İması, kulu memnun edecek şeyi'.yapması,, ona
zarar verecek şeyi terketmesi d'emektir. öyle ise sadedinde olduğumuz hadîsi,
-,‘,‘Cenab-ıHakk,.duâedentaıluna,kulun'hayrmaolan'şeyi mutlaka'
se ap sız , boş bırakm'az” diye anlayacağız. Bu' “ v e ı e ” İşinin ,Cenah-I Hakk’ın
hikmeti muktezâsınca, ya “istediğine aynen kavuşması’[, yahut “ daha'iyisinin
verilmesi” , yalıut da ‘‘sevap verilmesi, gûnahlanmn azaltılması” şeklinde, te-.
, '.cel.li edeceği daha Once belirtilmişti (bak. 1751. hadîs).'
'2- ^erim , istemeden Veren, bol veren mânâsına gelir. Cenâh-1'Hakk’ın vasıf-
lanndan biri ‘.‘istemeden vermek” .'ise,, isteyince.daha çok verir demektir..
.-.BOj^lee laı^l٠, dua, etmeye teşvîk Çilmiş' o lm a m d ır., '
^3--Hadîste kul,'mutlak gelmiştir. Yâni, mU’min,. fâsık, kâSr ayınmı mevcut
değildir. Bâzışârihler ‘‘mû’min’. diye kayıtlamışlardır. Esâsen, kav//duâ’yı ya-
ni dil ile,, sözle olan talebi'sâdece mü’minler yapar, öyle ise,. mU’minin inanarak
. yaptığı.hiçbir duâ boşa gitmeyecektir.'
ذ ب٠ ٠ دﻋﺎﺀ ﻣﺮ. ر ﻗ ﺎ ر ﻷ ﺛ ﺘ ﺌ ﺠ ﻲ, ا ﻷ ه, أ ن. زا ﻏﺌ ﯯا، ﯪ ﻣ ﻮﻓﻮ ن !اﻻﺟﺎﺑﺔ٠ و، اﻟﺘﺔ
أ ﺧ ﺮ ﺟﻪ اﻛ ﺮ ﻣﺬ ى.[ﻋﺎﻓﻠﻲ ﻻه.
اش > زﺟﻖ ي اﻗﻬﺎ اﻟﯫس ﻗﺎﺣﺄﻟﻮة. ﺳﺄﻗﻠﻢ٠. ن م ' ﻗ ﺈ ذ ا٠٠آذ ئ وإﻏﺬﻫﺄ أ ذ ز-آﺋﺬ ت
'ﻏﺎﺑﻠﻲ،؟İ دﻋﺎه ص ﻇﻬﻲ٠ﻳ ﺘ ﺠ ﺐ ﻟﻐﺄب ﻓﺈ ة اﻟﻐﺔ ﻻ ﺑﺎﻻﺟﺎﺑﺔ زآﻟﻘﻠﻢ'ﯮؤﯮذ
“ K a lp le r .b ir k a p tır . Bazısı, b a z ış ın d a n « â b a iyi t u t a r (a n la y ışlıd ır), ö y ”
leyse, ey in sa n la r, A llah ’ta n b irşey isteyince, A lla h ’ın i c a b e t e d « i . d e n 'e m i n
o larak , istey in . '؛Z ira A lla h , kCndisin'e g âfil b ir.k a lb le fa r k ın d a 'o ln la d a n d u â
e d e n b i r k u la .İcâbet .'etm ez.” -
ÜÇÜNCÜ F A S IL
DUANIN KEYFİYETİ
UMUMİ AÇIKLAMA
Duânm makbûl olması için, duâ edenin hey’eti, taVn yeterli değildir. Duânın
mahiyeti de ehemmiyetlidir. Bir başka ifade ile neler istenmeli, taleb edilmeli
dir? İşte, bu fasılda duanın keyfiyetini ve mahiyetini açıklayan rivâyetler görüle
cektir.
bim bana mağfiret et, bana rahmet et” diye dua eder. ResUlullah (aleyhissalâtu'
vesselâm):
“ Ey namaz kdan k§؛i, acele ettin. Namazi ktlıp. oturdun,mu, Allah’a lâyık
oldugu şekilde hamdet, bana.salât oku. Sonra Allah’a duâ et” dedi. .Râvi der
ki: “ Bundan, sonra bir başkası daha namaz kıldı, önce Allah’a hamdetti, sonra
Hz. Peyganıber(aleyhlssalâtu.veşselâm).’e salât okudu. ResUlullah (aleyhissalâtu
-vesselâm), buna da.şunu^sOyledi-:- ٠
“ Ey n٠
ainaz.-k٠lan.l٤,i§i'٠d٠ıâ et,' ؛câbet-gOreceksinî’^’
Dua edileceği vakit, istiğfar ile mânevi temizlenmeli, sonra makbûl bir dua olan
salavat-ı şerifeyi şefaatçi gibi zikretmeli ve âhirde yine salavât getirmeli. Çünkü
iki makbûl duâmn ortasında bir duâ makbûl olur. Hem, j ^ . /û n i “gıyaben
٠٠/٠ ^^٠1 ^^٠ 1. A ..... 1. A ٠A . ٠
ona duaA etmek“; hem hadîste ٠ve rA ٠٠٠٠^A ... ٠^ A yv A f A ٠٠ ٠>
Kur"ân’da gelen m٠>٠Ae’suı^^^^MuâAarla
٠J /٩^١i ٠i 1 ؛A ..1 A 1٠
duâ etmek.
a
Meselâ:
1- Burada İbnu Mes’ud (radıyallahu anh) salât kelimesi ile kıyamı, rükû ve
34) M e’.sûr, e.serde (hadîste, rivâyette) gelmiş olan demektir.
6. CİLT DÜÂNIN EYFİYETİ 537
,: ﻋﺘﻪ ﻗﺎو.اﻟﺘﻪ..وﻋﻦ أف ﻣﺼﺢ اﻟﻤﻘﺮاﻧﻰ 'ﻋﻦ أﻟﻰ' زﻫﻴﺮ اﺷﺮى رﺿﻰ
ذ ز ق، ق ﺷﺢ ؤ( 'اﺷﺴﴼﻟﺔ٠ا ةا ث ﻫﺔ ذأﻳﺊ\ ﻏ ﺰ رﺟﻞ ﺑﻰ.' ]اﺣﺰﺟﺬا ﻣﻊ
538 KÜTÜB.İ S İH E MUHTASAM- 6.CİLT
: ةﻟ ﻮأا. ة ^ ^' ز ز ﻷ. اﻟ ﺘ ﻪ و ﺳﻮد ع٠ ]س ' : ل١ق ﻋﺌﻪ اﻟﻠ ﻪ ر ﺿﻰ ^ ذ وﻋﻦ - ٨
5İ ، ] . ، ٣٠ ؟٠ ؛٠٠٠i (^؛ L5 ؛J ٠J ٠۶؛ ،J ؛٥٠١ ١٠^^ ( .^ * ^ ١؛ 4 ٠١٠ ؛. ^ ؛
١fl i u J ١ A٥- > ١
A Ç IK LA M A :
ResûluWah-(aleyhissalâtu vesselâm). bu hadîslerinde'duâ eden insanların.bir
zaafına dikkat ؟ekmektedir: isti’cal, yani acelecilik. Bir başka. İfâde.ile duânın
'hemen karşılığını görme arzusu. Müsüm’in.bir rivayetinde ,“ Ya Rasulallah ' ﻷ ط-
nedir ’’ ؟diye sorulunca şu.açıklamayı y a p a r : '
٠٤Duâ ettim, ettim de hiçbir neticesini görmedim” ,der ve o anda.dnâyı ter-
keder.” §u halde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), duânın terkine sev-
kedecek bir'aceleciliği.hoş görmüyçr. Bu.sebeple, her.hâl-u kârda duâ etmeye
deva'm edilmesi i ؟in٠,duânın mutlaka netice vereceğini kesin bir dille İfâde ettik-
ten sonra' bu kabUlUn şu suretlerden biriyle olacağını belirtir:
Ya ,istege uygun olarak, dünyada.göriilecek b'ir şekilde, makbUl olur.
, 2-.,Ya âhirette veril'mek üze.re sevap ta.kdir edilir.
3- Yahut gUnahları- affedilir.’’
§u halde, bu hadis, neticeye hi ؟aldırmadan duâ etmeye, Allah’tan'hayırlı şey-
le'r istemeye devam, etmeye teşvik etmektedir. Duâyı ibâdetin, kulluğun bir gere-
gibilip, ara'vermedendevam'etmelidir. Mü’min٠ibâdettenusanmaz,..zatenhayatinin
gayesi ibadet ve kulluktur zira^Allah.insanları sadece’ve sadece İbâdet İçin yarat-',
mış bulunmaktadır (Zâriyat 56). Icâbetin gecikmesi, henUz vakti gelmediğinden,
yahut daha ؟ok ibadet edi۶,mübâlağa göstermesi geregindendir. Zira,'önce de
belirtildiği'gibi, Cenâb-1 Hakkduâda möbâlağa.ve .ısrarı sevmekte, çok duâ eden-,
-lerin duâsımkabul b u y u r m a k t a d ı r . '
ﻟ ﺴﺄو..• | k ﻟﻠﻪ١ وﻣﻤﻮل ا ل. ] .:ةا'ل ' ﻟﺘﻪ ﻋﺘﻪ١'أض ر ض ﺀن. ج و٣ 0 ﺟﺞ3ا
. ذ ى٠ﺟﻪ |ﻛﺮ.اأﺧﺮ. إذا اﺷﻬﻊ. ﺋﻊ ﺋﺌﺒﻪ٠ﺑﺌﻔﺎ ﺣ ﻰ ﺳ ﻮ ش. :زﺋﺔ'ﺣﺎﺟﺌﺔ
sin ihtiya ؟duyup arzu ettiği şeyleri, az olsun- ؟٠k olsun, büyök ٥lsun-kü ؟ük ol-
sun, te’min.etmeyi^tekçffiil etmiştir.”'
'Ayakkabı bağının bile Allah’tan istenmesiyle ilgili olarak da §unu söyler:. “ En
.değersiz.bir şeyin bile, büyük!erin'büyügünden (Allah’tan) istenmesi, 0 ’ndan büyük
bir şeyin istenmesinden daha çok mâ'nâ taşir. (Bu seheple hadîs, ,istesin kelimesi-
nl kullandı ve buna bir mâni olmadiğ'ını, isteyeni reddedecek bir aracı da olmadı-
ğını göstermek İçin “istesin” kelimesini 'ikinci sefer tekrar etti. Ayrıca “istemek
vak’âS/”yla Cenâb-1 Hakk’ın kâinattaki eksiksiz'hakimiyeti İdrâk edilir,, rahme-
-tinin, İhsanının, cömertliğinin ve keremi-nin şuaları müşâhede edilir, isteneni cenab-
1 Hakk’in vermesi, isimlerinin ve sıfatlarının bir gereğidir de. Bu isim ve sıfatla-'
rmı,.^onların muktezâ ve mUteallikâtından, âsârından ve ahkâmmdanayrı düşün-
mek câiz d'eğüdir. Oyle ise' Hak Teâlâ Hazretleri cömerttir ve 'kemâl mertebesinde
cömertlik'(cûd) onun vâsfıdır'. B.U sebepledir-ki, kendisinden istenmeyi.sevmi?
ve insanların kendisinden istemesini talebetmiş, isteyecek kilnseleri yaratıp, on-,
lara is'temek ilhâm-'etmiş ve de,'kendisinden' istenenleri yaratmıştır. 0 , isteyeni'
de, istemelerini de, istediklerini de yaratandır.”
§unu da' kaydetmek, isteriz: ..؛htiyaçlanmız'ın tahakkukunda, duâ,. sâdece
lisânî' talepdert ibaret '..değildir. Lisânen ifâdeye döktüğümüz, belirgin 'hâle,
getirdiğiıpiz» ihtiyacımızı'fiili taleple de i'stememiz gerekir. Zîrâ,âyet-i' keriıhe-
de ^؛٠u ٠U١/l،Oüb٧J r ^ ؛J١j^\İnsan «؛؟؟, kendi çalıştığından baçkası.yoktur”
(Necm 39) buyurulmuştur. '
,Oyle ise kişihin'ie’min etmek istediği her'İhtiyâcı önce lisânen Allah tan iste-
yip, sonra da çalışarak elde etmesi ؛neticede “ kendine ulaşan'-maddi ve. manevî-
her çeşit hayrı, bir ayakkabı bağı bile 0'lsa,' Allah’dan bir lUnıf, bir'ikram bilmesi”
(Nisa 79), mü’minlik edebidir.,
. 'ﺗﺬ'ﻗﻠﻢ: ﻗﺎ ﻷ,.,, اﻟﺔ.ﺗﻮ'ل٠ ]أذ ز: ﻟﺬ ﺿﻪ١' ض ر وة،~ وص أف رİ I
.[ت ﻏﺶ٠ اﻟﺘﺆ ﺗﺌﺦﺀ4ﺳﺎ
4. (1785)- Ebu Hureyre Hazretleri (rad.ıyallahu a'nh) anlatıyor: ‘ı ResûiulJah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “ Allah Teâlâ Hazretleri kendisinden
istemeyene gadab eder.” rrirnrvizî, Da’avât 3 ,(33۶0) ؛Ibnu Mâce, Duâ'13827) .,)ا.î
,''AÇIKLAMA:'
Alimlerimiz.^hadisi şOyle'.âçıklar: “ Duâ etmeyene Allah'.ın g^dab etmesi yani'
,kızması.bu hareketin'tekçbbür ve istiğnadan İler'i gelmesi sebebiyledir.. Allah’a
karşı tekebbür ve istiğna i'Se kulluk edebine yakışmayan, câiz olmayan bir'hal-'
548 KÜTÜB-İ SİTIE MUHTASARI ،.C İL T
A Ç IK LA M A :
٠اود.د ﻣ ﺴﻠ ﻢ 'وأﺑﻮ
. ( ﴽى أﺳﺘﺠﺐ٢.)
.ا ﻟ ﺖ ﻷﺣﻤﻠﺶ ا٠ ﺑﻤﺜﻞ. ل (٣)
b ir in c i K IS IM
SEBEBE VE VAKTE BAĞLI DUALAR
(Y irm i fasıldır)
İK İN C İ FASIL
NAMAZ DUÂLARI
ÜÇÜNCÜ F A S IL
TEHECCÜD DUÂLARI
DÖRDÜNCÜ FASIL
AKŞAM VE SABAH YAPILACAK DUÂLAR
UYUMrVEUYİNMİD^ALARI
s e f e ،؛ eo k u n a c m ٥٧L ar
ON ÜÇC NCÜ F A S IL
MESCİDE GİRİŞ-ÇIKIŞ DUÂLARI
O N D Ö R .Ü N C Ü F A S IL
HİLALİ GÖRÜNCE OKUNACAK DUÂ
a r a f e g UNU, KADiRGEESîouÂsı.
'O N Y E D İ N C İ F A S IL ,
HAPŞIRIN.CA Y ؛PI'LACAK'DUÂ,
Y i R M 'Î N C İ 'F A S I L .
,BELAYA UĞRAYANI GÖRÜNCE OKUNACAK' DUÂ
İK İN C İ K IS IM
SEBEBE VE YAKTE BAÖU O H Y A N DUAe AR
B İR İN C ؛FASI.L '
İSM- ؛ÂZAM VE ESMA İ HÜSNA DUÂLARI
redaert her ؛sim, -ism-î Âzam.dır, zira harflerin hirbirine' kar§j farklı bir şe>
refi yoktur ’؛diyenlere de hüccet vardır. Başka hadîslerde .de benzer şeyler
zikredilmiştir, .nlarda» bu hadîste bulunmayan isimler de mevcuttur Ancak, hep-
sinde “ al'lah” keliraesimevcutmr. Bu durumdan hareketle 0ﻟﻼﺀر-إ٠ “ ا’ ﻟ ﻬ ﺪ دAllah”
.lâfzı olduğuna hUkmedilmiştir.’' ؟
3- Hadîste du، .etmekle, .istemek (talepte b u lu m â ) arasında bir tefrik yapıl-
mamaktadır.. Buna göre,'kulun:' İ f â c a şeyi bana ver” sOzU, onun istemesi,
talebetmesidir.,٥ uâ ise, kulun .nida ederek:. ”Ey Rabbim! diye seslenmesidir.
RabbTeâla bu seslenmeye: ”Lebbeykey kulum (eykulumsöyleneistiyoTsun?)”
.diye.cevap verir.
Bu durumda kuiun istemesine mukabil !؟abb’in vermesi .(îta etmesi).'vardır. Şu
halde, ,duâ ve isteme arasında'belirtilen bu'fark mevcuttur. .Bu ince' farkın her
zaman.gözetilmeyip, birinin.digeri yerine kullanılması da caizdir, yâkidir. NitC-
.kijn,.TîM der ki: “ Duâya icabet,duâ edenin, duâyı kabul edenin yamnda bulun-
duguna delâlet eder, bu da, itenin (vermenin) hildfina ihtiyacm yerine getirilmesini.
.,tazaıumun.eder. Şu ha,de,.İkincisi.daha ûsüindûr.”
ﻳ ﻸ٠ ل. ﻗ ﺪ. ﺗﺎوت ]ﺳﻤﻎ.ﻟﺘﺬ_ﺀﻏﻪ١'. ﻷدرع وﺿﻰ١— وﻋﻦ ﻣﺤﺠﻦ ﺑﻦ٢'
ﻵ ﻟ ﻢ ﺗﻬﺰ. ' . ﻷ د ﻹ ﺗﻴﻦ' ؤذﻟﻢ 4 \'اﻟ ﺸﺪ.' ٠اﻷﻏﺐ اأش أ ﻫ ﺬ. إ ر ;!ﺛﻲ :ﺗﺜﻮل
،ﻗﺬ ﺋﺒ ﺰ ﻟﺬ ،اﻟﺰ'ﺣﻴﻠﻢ. أ ة ﻗﺌﺒﺰ د ذﻗﻮاى''إﺋﻠﯫ أﺋ ﺚ اﻟﺜﺜﻮذ،ﻛﻌﻮا أﺣﺬ٠ﺋﺬ
3. (1 7 2 )و- Hz. Enes (radıyaUahu anh) .anlatıyor: .“ Bir adam şöyleduâ ennişti:
“ Ey Allahım, hamdlerim sanadır, nlmederi veren sensin, senden başka ilah yoktur.
Sen semâvat ve arzın,celâl ve.İkrâm .sahibi yaratıcısısın..,Hayy ve-Kayyârasun
(kâinât! ayakta hitan hayat sahibisin.) bu isimlerini, şefaatçi yaparak seHden isti-
yorum!’’.
.(BU duâyı İşiten). Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) .sordu:
ﺀ1 ﻻadam, neyi vesile 'kdarak duâ ediyor, biliyor musunuz?”
“A iM ve Resûlû d â iyibilir?”
'“ Nefsimi-lnıdret elinde tutan Zât’a yemin ederim ki, o Allah’a, ism i Azam’î,
'ile duâ e t t i . .. İsm-i Azam ki, onunla duâ edilirse Allah icabet eder.-onunla
'istenirse verir.” ^irm izl, Da’avât 109 (3538); Ebu Dâvud; Salât358, (1495)' ؛
Nesâî,SehV-57, (3, 52)٠ﴽ