Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 560

AMÇAĞYAYINLARI: 116

Badis: 3/11

ISBN 975-338^054-2 (Takım)


ISBN 975-338-065-8 (11. CİLT)

Editör Ahmet Hikmet Ûnalmı§


Tashih îstm il Karakûya, Ömer Parlak
Ahmet Tülek

(ğ) Bu eserin bütün yaym hakkı Akçağ A.Ş'ne aittir.

Baskı Feryal Matbaası 223 3 6 9 6


BaskıYeri Ankara 1995
Cilt Balkan Cilt Sanayii
Film Montaj Ekspress Basım Hizmetleri
Prof. Dr.
İBRAHİM CANAN

MUHTASARI
TERCÜME VE ŞERHİ

11. c i l t

Basım Yayım Pazarlama A .Ş.


Tuna Cad. No. 8/1 08420 Kızılay-Ankara
Tel: 0. (312) 432 17 98-433 86 51 Fax : 432 28 52
BİRİNCt "FASIL
C E N A B E T T E N G U SÜL
(Devamı)

‫ اس‬i ? p .‫ زﺟﻎ ﻗﺄﻓ ﻼ‬.‫ح‬. .‫ﺋﺔﻟﻢ‬.‫ ذﻛﺎ‬:‫ ق‬Ju٥ .‫دﻛﻮﻷ ﺑ ﺐ‬


،‫ﻟﺠﺮﻃﻰ‬١.‫ ﺟ ﻪ ا ﻟ ﻂ إﻻ‬/ ‫ ﻧ ﻬ ﺮ ؤ ﺻﻮ ﺋﺼﺜﯫ ﺋﺘﺬﺀ أ‬. ‫ ﺛﺬ ﺑ ﻮ‬٠‫ززا‬
.‫ﻟﻐﻆ اﻟﺒﺨﺎري‬. ‫وﻫﺬا‬
53. (3785)- Hz. Ebu Hiireyre radıyallahu anh anlatiy.r: “Namaza kalkılıp
saflar diizlenmişti ki Resûlullah aleyhissalâtu vesseldm geldi, namazgâhına
geçti. ٠ anda ciiniib olduğunu hatırladı. Bize: “Yerinizde durun!” deyip,
hemen derilip yıkanmaya gitti. Gusledip dönünce başından henüz su damlıyor-
du. Tekbir getirdi, namaza durdu, beraber namaz kıldık .”

I | | ‫إﻟﻪ‬١ ‫ ]أن وﺳﻮل‬. ‫ ﺋ ﻪ‬٠ ‫ا ل وص أف ﻛ ﺮة رﺿﻰ اش‬


‫و وا ﺳﺔ ﻳ ﻌ ﻌ ﻮ‬ ‫ﺟﺎﺀ‬ ‫ﺋﻠﻢ‬. ,،‫ان ﻫ ﺎ ﺋ ﻌ ﻠ ﻢ‬ ‫ ًﻗ ﺄ و ﺛ ﺎ ﻳ ﺪ ه‬- ‫ﻟ ﺤ ﻞ ﺑ ﻰ ﻋﺌ ﻼ ؤ ' ا'ﻟﻘﺠﺮ‬

54. (3786)- Ebu Bekre radıyalluha anh anlatıyor.. “Resûlullah aleyhissafâ-


tu vesselam, sabah namazım kıldırmak üzere (mescide) girmişti Eliyle u \tr \-
nizde durun!” diye İşaret buyurdu (ve çıktı). Sonra başından su damladığı
halde geri geldi ve cemaate namazlarım kıldırdı."

‫ ﻧﺈ و‬،> ' ‫;أﻗﺒﺎ'اى‬:‫ ﻻل‬٠‫ا ﺋ ﻸ‬. ' ‫ﻟﯫ ﺋ ﻰ‬٠] ‫'وﻓﻰ رواة‬ 3787
KÜTÜB-İ SITTE MUHTASARI 1İ..CÎLT

-55. (3787)- Bir rivayette:. “...Namazı tamamlayınca: “Ben de^hir însamm،


(ilk geldiğimde) cUnüb،nm” ftwyw,-rfw''.'denmiştir. (B٧harî,'Gusl. 17, Ezân 24...
'-25‫ ؛‬,^^üslim, Mesâcid.157, ( 0 5 ‫) ة‬.; Muvatla, Tahâret 79, (1,.48)‫ ؛‬Ebü Da٧ud,
Tahârçt.94٠(234,235)‫ ؛‬.Nesai, imamet. 14, (2, 81,82).‫ل‬-
,A Ç IK LA M A :.'-
1- Yukardaki' rivayetlerde, ResûluUah aleyhissalâtıı vesselâm)n ‫؟‬abah
vaktinde cünüb'Olduğunu .unutarak, 'cemaate namaz kıldırmak .üzere'Camiye-
.gelip namazgâhına'kadar geçtiğini'görmekteyiz. Namâza'duracağı Sirada'duru-
..ıpunu-Latırlıyor’, cemaate beklemelerini' İşaret buyurarak, hemen .gidip yıkanıp
dönüyor ve' namazı kıldırıyçr. Namazdan sonra,, özrünü belirterek duruniu t'av^;'
.zih ediyor ülemâ, .bu .hadîsten peygamberlerin ibade.t hususunda unutmaimnm
câiz olduğu hUkmUhu çıkarmıştır.
2 - HADÎSTEN‫ ؟‬IKARILANBAZl FAYDALAR: .
H.a'dîs, .zaruret' Iıalinde, ikamet okunduktan sonra bile mescidden''‫؟‬ıkılabile-
c'eği'ne delildir. Çünkü bir 'hadiste ResCılullah aleyhissalâtu vesselâm, ezandan
,,sonra meScidden çıkmış olan.bir kimse İçin: ‫آﯪ ﻓ ﻨ ﺎ ﺷ ﻖ ﻋﺼﻰ ي ' ا' أ ﻓ ﺎ ﺳ ﻢ‬.
“Şu v'ar ya Ebu'’l-Kasjm'’a âsi oldu’١ buyurarak, :namaz Sirası-nda
camiden çıkmayı ,yasaklamıştı. Şu halde 'b'u yasak zaruret dışı.çıkmalarla ilgili-'
d ir .',,',,.,',. '''‫غ‬
Mâ-i müşta’mel (abdestve gusülde kullanılmış su) temizdir.
',★ îkametle namazın arasını ayırmak câizdir.'Çünkü rivâyet,^'ikâmetin١ye-
nilenmedigini göstermektedir. Bazı âlimler bunu “zaruretnk kayıtlamışlardır.
imam MâUkv“îkamettensonratahrim tekbiri getirilecek olursa, .İkâmet yenilen-
melidir” diye hükmetmiştir, yeter-ki ç.ıkma bir özre mebni ,olmasın.
Dini^ meselelerde haya'olamaz 'Ancak abdestsizlik gibi bir dunımun far-
kitVi varsn kimsenin ,mevhum bir'-özür i'zhâr etmesi muvafık.oluT: Meselâ burnu
kânunt^ intbbâını vermek üzere eliyle veya mendille burnunu tutarak namazdan
ayrılması gjb،...
★ Cemaat, gerektiği durumda,.'imamı ayakta bekleyebilir.'bu c.âiz'dir. Bu,
bazihadîslerdeki yasaklanmış olan kıyam değildir.
★ ^Mescidde uyurken ihtilâm olan kimsenin mçscidden çıkınazdan'.'önc'e te-.'
'yemmüm etmesi gerekmez. Bu^hususU şârihler bilhassa belirtirler, .zira Süfyân-ı
Sevrt ve ishak ibnu Râhûye ve bazı. Mâlikilerden rivayet edildiğine .göre onlar
ll.C iL T GENABELTEN G٧ S ٧ L

böyle bir hükümde bulunmuşlardır. Ancak hadîs,-' bu- hükmün merdUd olduğu
hususunda sarihtir.,
‫ب‬٢ ikametle namaz arasında ,konuşmak câizdir.
★ Cünüb, yıkanmay-ı hadesin vak‫ ؛‬olduğu andan tehir edebilir, câizdir.

| | ‫ ﺻ ﺮ‬:‫ ]أن ﻋﻤﺮ ر ﺻﻰ اﻫﻪ ئ‬.‫اس وﻋﻦ ﻃ ﻤﺎ ن ﺑﻦ ﻳﺎﻣ ﺮ‬٠٦


٠‫ﻣﺎ‬/‫ه اﺣﺘﻼ‬/‫ﺛﻮ‬ ‫ﻓﻰ‬ ‫ﺟﺚ‬٠‫ذ'ا إﻟﻰ أزﺻﻪ ﻳﺎﻟﻐﺮف ةؤ‬٤ '‫ﻳﺎﻟﺌﺂس اﻟﻌﺘﺢ ﺛﻠﻢ‬
‫ك‬٠‫ﻻ ت'اﻟﺜﺰوق ﻫ ﺎ ﻛ ﻞ ﻧﻌ ﺴﻮ إ ﻻﺋ ﻂ‬.‫'أﻳﺘﺌﺘﺎ اأزذﻷ‬.٠‫ إﯪ'اﻟﺜﺎ‬:‫ﻓﻘﺎل‬
.[‫ وﻋﺎق ﻟﺼﻼي‬j y ‫ﺑ ﺬ‬
56. (3788)- Süleyman îb m Yesâr rahimehullah anlatıyor: ‘Hz. Ömer radı-
yallahu anh halka sabah..namazmı',kıldırdı've'arkadan Curuf nâm mevkideki
arazisine gitti. Orada, elbisesinde meni bulaşığı gördü.
“Biz dedi, yağlı yeyince, damarlarımız gevşedi (bil yüzden ihtildm
olduk)." -
Derhal yıkandı ve, elbisesinde 'gördüğü meni bulaşığını da yıkadı, honra,
namazını iade etti.”

٠‫ ث‬٠| ‫ا‬ .‫ ] ﻗ ﺪ‬, - : ‫ ﻓ ﻘ ﺎ ل‬- ً‫ ﻣﺎ‬,‫ا ﺣ ﺘ ﻼ‬ .‫ﻗ ﻮﻟ ﻪ‬ ‫زواﻳﺔ ﺑﻌﺪ‬ ‫وﻓﻰ‬ 3789

‫ دواه ﻣﻦ‬I‫ ﻧﺎزاى ﻓﻰ‬J j j j i i l i ،‫ﺛﺎس‬.‫ﺑﺎﻻﺣﻬﻼم ﻣﻨﺪوﻳﻎ ا> ا‬


٠‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ ﻣﺎاﻟﻠﺜﺄ‬. ٤‫ًﺛ ﻘ ﺘ ﺌ ﺬ ا‬ ‫ ا ﻟ ﻌ ﻔ ﺶ‬/‫ا رﺗ ﻌﺎ ع‬. S ki ‫ﺻ ﺮ‬ P ، ‫أ ﻻﻟ ﺤﻴ ﻼ م‬

57.^(3789)-. Bir ,başka rivayette “meni” kelimesinden sonra şu ibare .yer.


‫ أ\\ ة‬.٠ “'Halkın İşini üzerime alalıdan beri ihtilâmolmaya başladım’ dedi.. Derhal
y.ıkanıp elbisesinde gördüğü'.bulaşığı yıkadı.-.Sonra kuşlukta güneş tam olarak
yükselince namazım küdı.” [Muvatta, Tahâret 80, 81, 82, (1,49).]
1 - Medine’ye §âm istikametinde üç'mil'.mesafed^
- 2- Meni diye ‫؟‬evirdiğimiz kelime ihti'lam şeklinde gelmiş, ihtilam eseri
demektir, maksuddUr.
3- Meninin Hz. Ömer nazarında necis olduğıı-anlaşılmaktadır. Bazi âlimle­
KÜTÜB-1 StlTE MUHTASARI 11. CİLT

re göre, aslı itibariyle teiniz sayılsa da bevl, mezi ve vedî yolundan çıktığı için
necis addedilmesine kâfidir.
4- Hz. Ömer'‘in’. ‘‘Halkın işini üzerime aldığım günden beri ihtilam olmaya
başladım” sözünün Zürkânî’ de şöyle açıklandığmı gömmz: ‘‘Doğruyu Allah
bilir ya, bu hal, onun devlet işleriyle gece gündüz meşgul olup kadınlarını
ihmâl etmesinden ileri gelmiştir. Bu sebeple ihtilam olma hadisesi artmıştır.”
5- Bazı âlimler, imam ve diğer memurlann kendi dünyevi işlerine de
zaman ayırması câizdir hükmünü çıkarmıştır.
6- Z«rÂ:٥h/, hadîsi şerhederken ^z. Ömer’le ilgili olarak şunlan kaydeder:
“Dendi ki, Hz. Ömer Medine’ye gelen heyetlere yemek yeriyor ve gönüllerini
hoş etmek için oturup onlarla kendisi de yiyordu. Ancak, ondan gelen meşhur
habere göre, halife olunca önceki yaşayış tarzım değiştirmernişti, o da herkes
gibi yiyor, husûsî yemek yaptırmıyordu. Böyle davranışı onlara örnek olup,
israf yapmamayı öğretmek içindi. Muhtemelen, halk bundan önce, darlık içiît^
deydi, bu sebeple yağ ve tereyağı gibi şeyleri yemiyordu. Bu davranışıyiayaz is­
tihlâkte diğer müslümanlar gibi olmayı hedefliyordu.” Bu maksadla,; tereyağı
pahalı kaldığı müddetçe zeytinyağı yemeye azmedip, halk tereyağı yiyinceye
kadar tereyağı yemekten imtina ettiğini belirten Zürkâni, //z. Ömer’in halk zen­
ginleşip tereyağı, ve benzeri kıymetli yağlar yemeye başladıktan sonra Onlardan
yemeye başladığını kaydeder.
7- Zürkânî, hadîsten şu hükmü de çıkarır.• “Hz. Ömer’in namazı tek başına
iade etmesi gösterir ki, imam unutarak yanlışlıkla cünüb veya abdestsiz olarak
namaz kıldırır, cemaat de onun bu hâlini bilmeyerek namaz kılarsa, hatırlayın­
ca imam iade etse de cemaate iade gerekmez, onların namazları sahihtir. .Tabii
ki, durumu bilirlerse onların namazı da bâtıl olur.”
İmam Şâfı’î ve îbnu Nâfı der ki: “İmama uyanlar bilmedikleri takdirde iki
cihetinki de sahihtir. Zira cemaat, imamın halini bilmekle mükellef değildir.
Sehv’de değil, taammüdde imam günahkâr olur.”
Ebu Hanîfe: “Her iki tarafın (yani hern imamın kem de cemaatin) namazı
da bâtıldır. Çünkü cemaatin namazı imamın namazına bağlıdır” demiştir.
tKİNCt FASIL
. H a y i z l i v e . n Jf a s l i
K A D IN L A R IN Y IK A N M A SI

..‫ﻷذ‬,‫ ذاﺑﺌﺬإﺋﻰ‬. ‫ ا ى ﻗﺎق ﺗ ﻈ ﻦ ش! ﻃ ﺌ ﻰ‬: ٠‫ ﻗﺎ'ﻟﺚ‬.‫ﺋﻴ ﺮ ى ﺑﻔﺎ‬


‫اﻟﺠﻤﺴﺔ إﻻ اﻟﺘﺮﻣﺬى‬- ‫ أﺧﺮﺣﻪ‬.[ ‫او اﻟﺬم‬. ‫ ةﻟ ﺊ ﺗﺜﻌﻰ اﻫﺎ‬٠.
.'1. (3‫ و ؛‬٠)- Hz. Ai§e râ ya lla h u anhâ anlatıyor: “Ensârdan bir k â n .
Resûlullah aleyhissalâtu vesselârn’a hayızdan nasıl yıkanacağını sordu. Bunun
üzerine, Aleyhissalâtu vesselâm da nasıl yıkanacaksa öyle emretti ve dedi ki:
.'.“Miske bu،anm.ı§ bir (bez, pamuk, vs.) Jjarçası al. Onunla temizlen‫”؟‬
“Onunla nasıl temizleneceğim?” diye kadın tekrar sordu. Resûlullah:
“Onunla teroizlen‫ ”؟‬buyurdu. Kadın tekrar etti: “Nasıl?r
Resûlullah:
.',",“Sübbânallah‫ ؟‬temizlen‫ ”؟‬dedi. (Baktım ki anlamıyor;) kadını kendime
çektim ve: “O parçayı, kan bulaşığına tatbik et” dedim..” (Buharî, Hayz 13,.:
14 -.î’tis'am 24; Hayz 60, 6'1, (332); Ebu Dâvud, Tah'âret 122,.'(314,
315, 316); Nösâî. T i e t 159, (1,135- 137).]

. ‫'ﺋﻠﻢ إة‬.‫ ﻗﻼﺛﴼ‬.‫ﺷ ﻚ 'ﻗﺰﺧﺶ‬ ‫ى‬٠‫ ]ﺣﻲ‬:‫ ' وﻓﻰ أ>ى‬- ٢


‫ﻦ‬ ‫ﺳ‬ ١ ‫ و ﻫ ﺬا ﻟ ﻐ ﻆ‬..‫ زأ ﺋ ﺰ ص ﺑ ﻮ ض‬.1‫ي ا ﺷ ﻴ ﻲ‬ ,‫اﻟﺒﻦ‬.
2. ( 3 7 1 ‫ ) و‬- 'Diger bir rivayette:, ‘(m isk len m iş bir parça al, ٥ç kere
yıksıl” buyurdu. Sonra Aleyhissalâtu vesselâm utanarak yüzünü çevirdi” den-
miçtb.. [Bu Sahiheyri'in'raetnidir.].,
l — -i— — s s s , ■ KÜTÜB-İ SİTTE M U H T A S ! Il.'CÎLT

‫رﻧ ﻢ‬ ‫ح‬ ‫زﻫ ﻰ ﺑﻔ ﺖ‬ ،‫]أذ أﺷﺎئ‬ .:‫ أ ﺧ ﺮ ى‬.‫و ﺑ ﻨ ﻢ ﻓﻰ‬ _ ٣ ‫ه‬

‫؛‬- ‫ﻟﺖ‬ ; ‫ا ﻛ ﺠ ﺾ‬, ‫س ﻏ ﻨ ﻢ‬ , ‫اﻛﻖ ا‬ ‫ش‬


‫ر (آ ح‬ ‫ ﻫﺌ ﺐ‬: ‫ ؤﺳﻠﺰﻋﺎ ﻗ ﺠ ﺮ د ئ ؛ اﻟﻄﺜﻮئ‬.‫ ﻛ ﺊ ﺗﺎ؛ﻗﺎ‬1‫خ؛ل‬.1

■[‫ﻗ ﻌ ﻌ ﻬ ﻦ ﻓ ﻰ ا ﻟ ﺪ ي‬

.‫أ و ﻗﻄﻦ أ و ﻏﺔذه‬ ‫ﻣﺮف‬ ‫ اﻟﻔ ﻄﻌﺔ ﻣﻦ‬:‫واﻟﺒ ﺮ ﺻﺄ و ﺑ ﻜ ﺮ افﺀ‬


‫ا'ﻟﻤﺎﺀ‬ ‫ واﻟﻤﺮاد إ ﺿ ﺎ ل‬، ‫ﻓﺘﺎﺋ ﻞ اﻟﻐﺮو ن و ﻣﻠﺘﻘﺎ ﻫﺎ‬ ‫ اﻟ ﺮأ س(( ﻣﻮاﺻﻞ‬.‫ه'ﺛﺒﺮذ‬,‫و‬

.‫اﻟﻔﺴﻞ‬ ‫ﻓﻰ‬ ‫ﻣﺒﺎ'ﻟﻐﺔ‬ ‫ ا'ﻟﺜ ﻌ ﺮ‬, ‫ﻣﻨﺎﺑ ﺖ‬ ‫إﻟﻰ‬


3 . (37‫ و‬Müslim’in diger bir .rivayetinde metin §öy!edir.- “Esma -ki -(2
-Bintu ŞekeVdih radıyallahu anhâ, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm’a, hayız
:â n nasıl yıkanacağını sormuştu. Şöyle cevap verdi
Sîzden biri, suyunu .ve. .sidresini abr, son'ra temizlenir, ve temizliğin» .‫؛‬
-de' güzel yapar. Sonra başîna suyu dOker, başmı şiddetli şekilde eliyle ova
lafj tâ k i’su sa‫ ؟‬jn.diplerine kadar ulaşsm. Sonra'üzerine Sü'döker. Sonra
njfeltlenmiş''b‫؛‬r'(bez) parçasî'alî'r, onunla temizlenir‫' '»»؟‬
:Esmâ: “Onunla nasıl temizlenir?” diye sordu Aleyhissalâtu vesselâm
SUbbânallahî Onunla temizlen »‫ »»؟‬dedi. Hz. Aişe radıyallahu anha :sanki SÖ -
ll.C lLT HAYIZLI VE NİFASLI KADINLARIN YIKANMASI 11

lünû gıılemek ‫ﻟﺔا‬£‫ﺟﻼ‬٣‫( ^ج‬fısıldanarak)- kadına: "Oaıı kaa bulaşığına tatbik et'١
dedi. Esmd de٣ 'ki:“Cenâbetten nıkanma hususunda da sordum. Bana: ، ، Şu ‫\ة‬١
temizlen' ve temizliği giizel kıl'veya temizliği mübalağalı yapj'sonra bagtna
su.dök.ve onu٠ovala,ta su.saç diplerine-varıncaya kada.r.'Sonra üz'e'rine su
dökî” dedi. Ai§e radıyallahu anhâ devamla der ki: “Ensar kadınlan ne iyi ka-
dınlardı, haya onların dinlerini öğrenmelerine mânî olmadı.” (Müslim, Hayiz
61,٠(332).‫' ذ‬

.‫ﺑﺬىﺳﻐﻐﺎر'''ﻗﺪ‬.'‫اﻣﺮأة'ﻣﻦ‬.‫ وﻋﻦ أﺑ ﺔ ن أف اﻟﺼﻠﺖ ﺀن‬٠٤


‫ ﺋﺆ‬:‫ﻏﺶ ﺣﻴﻴﻴﺆ وﺣﻞ ﻗﺎﻟﺌﺆ‬ ‫ ﻗﺎﻟﺖ؛ ]أودﻓﻲ ل ; ل آﻟﻨﻪ‬,.‫ﺳﻤﺎﻫﺎ‬
‫;ةﻟﻘﺎ‬،‫ ا ش ﻫﺄذاخ‬. 111 ‫ اش‬، ‫ ا‬: ; , ‫ ﻷ آ‬٠
‫د‬1‫اا‬

‫أﺑﻮ داو‬

‫ وﺑﻔﺘﺢ‬.،'‫ إذ'ا وﻟﺪت‬:‫ ع ﻛ ﺴ ﺮ^ اﻟﻐﺎ؛‬٠ ‫))ﻧﻌﺴﺖ اﻟﻤﺮأة(( ﺑﻀﻢ اﻟﺘﻮن وﻓﺘﺤﻬﺎ‬


:‫ﺣﺎﺻﺖ‬ ‫اذا‬ :‫اﺿﻦ' ﻓﻘ ﻂ‬
.‫ ﺀاﻟ ﺔﻟ ﻞ‬٧ ‫)ازو ﺿ ﺨﺎ‬
.‫ ودﻳﺎرﻫﻢ ﺑﻐﻨﺮ ﻗﺎ ل‬-‫'))ؤاشﺀ(('ﻣﺎ ﻳﺤﺼﻞ ﻟﻠﻤﺴﻠﻤﻴﻦ ﻣﻦ أﻣﺠﻮال اﻟﻜﻔﺎر‬
12 KÜTÜB-Î SÎTTE MUHTASARI ll.C ÎLT

4. (3793)- Ümeyye îbnu Ebi’s-Salt, Benî Gıfârlı -isminde zikrettiği- bir ka-
dmdan nakleder ki, kadın şöyle demiştir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm,
beni devesinin döşüne serilen örtünün üzerine bindirdi ” Kadın devamla der
ki: ‘‘Allah’a yemin olsun, sabahleyin indi ve deveyi ıhtırdı. Ben de terkiden
İndim.. Örtüde benden bulaşan kan vardı. Bu benim ilk hayız kanım idi. Görün­
ce deveye doğru sıçradım ve utandım.. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ten ­
deki bu hâlifarkedip, kanı da görünce:
“Neyin var? Belki de hayız oldun?” buyurdular. Ben “Evet! ” dedim.
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Öyleyse (hayız görenlerin ,tedbirlerine
başvurarak) kendine çekidüzen ver. Sonra da bir su kabı al, içerisine tuz
at. Sonra örtüye değen kanı yıka, sonra bineğine dön! ” ferman buyurdular.
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hayber’i fethettiği zaman ganimetten
bize de bağışta bulundu.
(Ümeyye Bintu Ebi’s-Salt) dQT ki: “(Gıfarlı Sahabiyye), suyuna tuz katma­
dan hayız kanını yıkamazdı. Öldüğü zaman cenazesinin yıkanacağı suya da tuz
atılmasını vasiyet etmiştir.” [Ebu Dâvud, Taharet 122, (313).]
AÇIKLAMA:
1- Son hadîsle ilgili olarak Hattâbî der ki: -‘Hadîste, elbisenin yıkanma­
sında ve kan bulaşığının temizlenmesinde suya tuz atıldığı görülmektedir. Hal­
buki tUz, bir gıda maddesidir. Öyleyse, bir çamaşıra sabun iyi gelmezse onun
bal ile yıkanması câiz olur. Keza mürekkep değen bir şey de sirke ile yıkanabi­
lir.” Hattabî bu misâlleri zikrettikten sonra temizlik maddesi olarakj gerekiyor­
sa her çeşit gıda maddesinin kullanılabileceğine dair bir netice çıkarır.
2- Hadîste ğeçen hakîbe, devenin semerden sonra gelen arka kısmma seri­
len bir nevî çuldur. Resûlullah, kızı bunun üzerine oturtmuştur. Bunun üzerine
oturanın noma^al havıd (semer) üzerinde oturanla teması mümkün değildir.
.; ÜÇÜNCÜ F A S IL : ٠ : ; : ٠٠
‫ذ‬ G U M A tv E B A ^ A M G U SLÜ

‫ ]ﻗﺎل رﺳﻮل اﻟﻠﻪ ا ت‬:‫ب رﺻﻰ اﺋﻠﻪ ﻋﻨﻪ 'ﻗﺎل‬ ‫ ص أف‬٠١ .


‫ وان د س ﻃﻲ؛ا‬،‫ ؤأز ﻳﺴﺘﺚ‬،‫ﺟﺖ ﻋﺶ ﻛ ﻮ ﺛﻐﺜﻴﻢﺀ‬.1‫ ا ﺻ ﺔ و‬j L p
. ‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ ا ﻟ ﺸ ﺔ إ ﻻ اﻟﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬٤‫ ﺟ ﺬ‬٠‫و‬ ‫إن‬
Ebu Sa’îd radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu -(3794) .1
"vesselâm buyurdular ki: “Cuma guslti her muhtelime (biiluga erene) vâcîb
t ‫؟‬,r. MisvakJanmas،, huldugu taktirde koku sürünmesi.de öyle.” [Buharî
Cuma2 ,3‫؛‬.‫' ا‬Ezan 2١161‫ § ؛‬ehâdâtl8 ‫ ؛‬MöSIm,Cuma5٠.(846).‫ ؛‬Muvatta, Cuma
4 , ( 1.. 102) ‫ ؛‬Ebu'Dâvud,.Tahâret 129, ( 341)‫؛‬. N esâî.C u ^

‫] ﻓ ﻞ‬ : ‫ ﻛﺎ ن ﻳ ﻘ ﻮ ل‬. .‫ر ض اﺗﻠﻪ ﻋﻨﻪ أﺑﻪ‬ ‫و ﻋ ﻦ أ ف ﻫﺮﻳﺮة‬ ٠٢ H

.‫ أ ا ﺟ ﻪ ﻣﺎﻟﻠ ﻎ‬.[‫ اﻟ ﺠ ﻤﺎﺑ ﺔ‬if S s " ‫اﻟ ﺠﺌ ﻘ ﺔ' وا ﺟ ﻤ ﺐ ﻏﺌﻰ ﻏ ﻞ ﻣ ﺤ ﻠ ﻢ ﺀ‬

2 . (37‫ و‬Ebu Hiireyre radıyallahu 5)- ٥„-Â.derdi ki: “Cuma günü guslet
”.mck, her muhtelim’e (bulûğa ermiş kimseye).tıpki'cenabet gusitt 'gibi ^dcibtir
Muvatta,Cuma ].2, ( 1٠‫ ا‬101).‫ل‬

.‫رﺳﻮل‬ ‫ وﻗﺎ ل‬: ‫ ﻗ ﺎ ل‬- ‫اﺗﻠﻪ'' ﻋﻨ ﻪ‬ ‫رﺻﻰ‬,-‫ﻋﺎ ز ب‬ ‫ﺑﻦ‬ ‫اﻟﺒﺮاﺀ‬ ‫ و ﺀ ن‬,.- ‫ا‬٣ "

‫ ﻟ ﺤﻴ ﺔ ؤ ﺷ ﻦ ﺀ ﺣﺪﯪ‬٠‫ ﺋﺆم ا‬.‫ﻳﺘﻮا‬٠٠‫ﻟﺘﺴﺌﻴﻴﻴﺬ 'أة ﺗﺌﺚ‬.‫ا‬ jp ‫ ﺣﻘﺄ‬. -‫ا’ﻹؤ‬..


'-..‫ﻟﺘﺮ'ﻣﺬف‬.‫ب[• أﺧﺮﺟﻪ ا‬٠‫أذاﺀ ﺋﻪ ﺀﻟﻲ‬-‫ إ' اﺛﻴﻪ ﻛﺈن ﻟﻢ ﻳﺠﺊ ﻻ‬٣‫ﺑﻴ ﻦ ﺣﺈﻟﺲ‬
3. (3796)- Bera İbnuAzib radıyallahu anlatıyor: “Resûlullah aleyhis
salâtu vesselâm buyurdular ki: “MüslUmanlarm cum a'günü yıkanmalar»,
üzerlerine hak olmuştur. Her biri 'âües’inin kokusundan-sUrünsün.. (Koku)
bu.la»nazsa, su onun sürünme.mad'desi Olsun. Yahi hem yıkansjn hem.koku
sür.ünsün, koku yoksa, 'artık, su (y»l٤anm'a) ile yetinsin.” [TlrmJzl, Salât 381,
'(525)1 . . .
14 KÜTÜB-I S i MUHTASARI ll.C İL T

f J r ‫؟'د ش‬
' I ‫اﻟﺬي‬ J
rj‫]أن‬ ^ ‫ _ وﻋﺖ ا ى اﻟ ﻤﺎ ق‬٠٤ I
‫ ﻳ ﻊ اس ض ﺑﻤﺒﺄ‬٠‫ ; أ ذ > ﻗ ﻠ ﻲ ﺀ ذ ؟ إن ﻏﯫ ; م‬: ‫س ك‬.
‫ ﺷﺐ ﻏﻼا ﻳﺼﺌﻠﻪ أن ﺷ ﺊ ﺀ ر‬0‫ن ﺀﺋﺪ‬،‫ ﻗﻤﻦ ك‬-٠|‫ىﺷﻠﻮ‬
.‫ أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟ ﻚ‬.[ ‫ب ^ا ل‬
4., (3797)- Ubeydullâh Îb m ’s-Sebbâk rahimehullah’im gelen bir rivayette,
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm cumalardan'birinde §öyle:buyUrmu§tur٠٠١ ،،Ey
-raüsJUmanJarl Bu öyle bir gündür ki, Allâh Teâla'Hazretleri onu (sizlere)
.bayram kılmıştır, öyleyse, yıkanın. Kimin yanında' bir 'tiyb (sUrUnme mad-
desi)- varsa ondan sUrUnmesinde bir zarar yoktur. Size mîsvâkı'.da tavsiye
ediyorum." (Muvatta, Tah.âret 113,'(1, 05-66)‫؛' ؛‬bnu''Mâce, Ikâmetu١s-Salât
83, ('109Ş). (!bnu.Mace’de.rivayetraevsuldUr).) .

‫ ] ﻗﺎ‬:‫ وص اﺑﻦ ﻋﻤﺮ وأف ﻫﺮﻳﺮة رﺿﻰ اﺗﻨﻪ ﻋﻨﻬﻤﺎ ﻗﺎﻻ‬٠ ٥ ^ ®


‫ﺑﺚ‬٠ ‫ﻗﺎس ; م ا ﺋ ﺠ ﺠ ﺄ د د ﺣ ﻞ ﻇﺘﺎ ن‬.‫ ﺣﻄ ﺐ ا‬٠‫ ي‬،U P ‫ىه‬١ ‫ ر رﺿﻰ‬٠‫ى‬

. ‫ ا ﻓ ﻨ ﻰ‬. ‫ إ ﻻ‬, ‫ ﻻ‬- , ‫'ا أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬٤‫ﺋﻠﻲ‬٠‫<\ ﻳﺎﻟﻖ‬k


5. (3798). İbnu Ömer Ebu Hüreyre radiyallahu anhüm anlatıyorlar;
‘"Cuma günü, Ömer Ibnu’I-Hattâb hutbe verirken, Osman İbnu Ajfân mescide
girdi. Ömer radiyallahu anh minberden ona seslendi: '‘Vaktin farkında mısın,
(niye cumaya geçiktin!)”
Hz. Osman:
“Bugün meşguliyetim vardı. Eve gelir gelmez ezam işittim. Abdest alma­
nın dışında bir oyalanmam da olmadı!” açıklamasında bulundu.
Hz. Ömer radiyallahu anh:
“Keza abdesî{le yetinmen de bir eksiklik). Biliyorsun, Resûlullah aleyhis-
n.C ÎLT CUMA VEBAYRAM GUSLİj 15

salatu vesselâm bize yıkanmayı da emretmişti:

<‫ ]أﻟ ﻢ ﻟﻤﺌﺘﻎ رﺳﻮل‬:‫ ﺋﺈه ﻋﻨﻪ‬١ ‫وﻓﻰ ﺣﺪﻓﺚ أ ف ﻫﺮﻳﺮة رﺿﻰ‬- - ٦
‫ ﺛﻘﺔ ﻫﺘﺸﻤﻮ‬٠‫ﺧﻤﻠﻢ^ اﺋﻎ‬.‫ﺀ أﺣﺬ‬1‫إذا ج‬. ‫ح | ﻳﻘﻮل‬ ‫ﻟﺬه‬١].
6., (37‫) وو‬- Ebu HiirVyre'nm bif. hadîsinde: “(Hz. Ömer, Hz. Osman'a:)
“Resûlullah aleyhissalatu vesselam’ın; “Biriniz cumaya giderken'yıkans.n”
dediğini duymadın mı?” demiştir. (Buharî,'Cuma 'Cuma 3, (845)‫؛‬
M'u٧atta,-٠Cuma 3١ (1,101. 102); Ebu^ Dâ ٧ud, Tahâret'129, '(340)‫؛‬. Tltmlzî,
Salât^ 255, (493)-.J,
AÇIKLAMA‫؛‬
1- Cuma gün'ü mUslUnlamn haftalık bayram ve tâtil günüdür, o günün
daha,önce açıkladığımız(.) pekçok faziletleri.vardır Bunlardan b'iri.cemaatle kı-,
lınan c m a namazı'diT. Bu, namaz hutbeye .bağlıdır. MUnferid kılınamadıgı i'çin
mUslümaıılar o.'vesile-ile'höyük cemâat.ler. hâlinde bir araya gelir'ler. Bu.toplan-
mad.a.birbirlerini,hiç.bir sûrette:‫؛‬ahatsız etrnemelidirler. Resûlullah bu maksad-
la, -eh yeni, en tCmiz elbiselerin giyilmesl.ni İr§ad buyurmuş, güzel k.kü sürül-,
mesini tavsiye etmiş ve. cuma gMslü’nü emretmiştir. Bu irşacllara riaye.t edildig'i
'takdirde,- n-ezafet yOnUyle cemaatten hâsıl olabilecek -rahatsızlıklar, asgariye dü-
şecektir. îbnu Hacer der ki: “Cuma günü gusül ve nezafetin emredilişindeki hik-
metin' cemaati kötü kokularla rahatsu etmemek olduğu ahlaşılınca,'namaza'
kadar gün boyu kirlenmekten korkan kimselerin, guslii., namaza gitme ٠anına .
kadai. te ١bir.etmeleri uygun olur. Nitekim, imam 'Malik gusülle camiye gitme'
arasına fasıla girmemesi şartını bu mülahaza ile koymuş olmalı. Böyle yapılın-
ca gusül' ile'hâsıl .olan temizlik bozulmadan camiye gitme garantilenmiş olur. ١١'
tbnu Abdilberr g'uslü namazdan .sonra yapan' k.imsenin cuma -guslU yapmış .sayıl-'
mayacagı, bu gu.sül'l'e hadisteki'emrinyerine gelmiş olmayacağı hususunda üle-
mânı'n '..İc'ma-,ettiğini sOy.ler.'Kaydedilen 'hadîslerde g'örüldüğü ve müteakip bir
kısı.m hadislerde d‫ ؟‬g'ö'r'üleceği üzere Aleyhissalâtu vesselâm efendimiz ,cuma
günü yıkanma İşine ayrı bir ehemmiyet atfetmiştir. 13una göre, her' İns'an-haftada
en ,az. bir sefer 'yıkanmalıdır, bunu da cuma -gününe rastlatmalıdır (3806). Bazı'.
-hadîslerde bu' gUsliin, cenabetten temizlenme guslii giblolması şeklinde İfâde
edünt'iş, bâzı ;âlimler,.buna dayanarak, 0 gün temasta bulunmanın müstehab ola-

1) .‫ أ‬numara.-042 ٩052 !‫ ؛‬hadislere bakıısı“„.


16 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASARI 11. c ilt

cağını belirtmiştir. Bu irşâd-ı nebevi, bir bakıma, cuma günü yıkanmayı garanti,
lemeye yönelik bir tedbir olarak değierlendirilebilir.
2- Cuma guslünün, ehemmiyetini duyurma, fiiliyatını garantileme
husûşunda Resûlullah'm yer verdiği bir başka tedbir, guslün hükmüyle ilgilidir.
Yukanda kaydedilen ilk iki hadîste görüldüğü üzere, birçok hadîslerde v٠n7>
kelimesiyle ifâde edilmiştir. dini bakından, yapılmadığı takdirde günahı
gerektiren kesin bir emri ifâde eder, tıpkı farz gibi ... Nitekim 3798 numaralı
hadîste, //z. Ömer'm Hz. Osman gibi Ashab’ın Önde gelen bir büyüğüne bu se­
beple nasıl çıkıştığını gördük. Keza 3800 numaralı hadîste, Sahâbe’nin cuma
guslü farz mı değil mi münakaşasını yaptığım göreceğiz. Birkısım fakihlerin
farz mânasında vâcib olduğuna hükmetmiş olması da cmw٥ guslü'nün ehemmi­
yetini göstermeye yeteriidir, Ancak şunu belirtelim ki, eksen ülemâ
guslü’ne “müstahab” demiştir. Bunlar hadîslerde gelen emir sîgasmı
vücûb sigasını ‫؛‬e ' e hamlederek tevilde bulunurlar. Resûlullah'm bu husus­
taki beyanları ve ısrarları çok da olsa, sâdece nassların zahirini esas alan Zâhirî-
\qt İ\q Ahrned îbnu Hanbel gibi bazıları İ3u gusle farz derken, diğer imamlar
sünnetd müekkede ĞtmişÛT.
3- Ülemâ cuma guslünün cuma namazına katılanlar hakkında teşrT edildi­
ğini belirttikten sonra kadın ve çocuğa da gerekip gerekmediğini münakaşa et­
miştir. îbnu Hacer, kadın ve çocuğa cuma farz değil ise de, cumanın faziletin­
den istifâde maksadıyla cuma namazına katılacak olanların kim olursa olsun,
cumanın ^iğer âdabları mey anında ck/m٥ eH5/M١ne de riayet etmeleri gereğini
kaydeder. Namaza tesadüfen katılmış bulunanlardan bu gereğin düşece­
ğini belirtir. Ancak -/٥«M / / ٥c6’>٠'e göre zayıf addedilse de- bir kısım ülemâ
curna gn^/ö’nün namaza değil, güne tâbi olduğu kanaatindedir. Bunlara göre, o
güne eren herkes gusletmelidir, namaza gitse de gitmese de, cuma namazı ken­
dine ferz olsa da olmasa da.
4- Yukarıda 3798 numarada kaydedilen rivayette, cuma hutbesi okuduğu
sırada mescide giren Hz. Osman’a, Hz. Ömer'in “Niçin geciktin?” manasındaki
hitabı basit bir sual olmayıp, bu davranışı reddetme, bu davranıştan dolayı Hz.
Osman'ı tevbîh etme, sigâya çekme manasında ciddi bir tavır almadır. Halife sı­
fatıyla Hz. Ömer'in izhar ettiği bu hal, cuma meselesinin şeriatteki ehemmiye­
tini anlama noktasında üzerinde durulması gereken bir husustur. Unutmayalım
ki //‫ ؟‬. Osman, âşhab arasında sıradan biri değil, ileri gelenlerden, itibarlı biridir.
Farklı rivayetlerde gelen ziyadeler meseleyi daha vâzıh hale getirmektedir. Bir
rivayette Halife-i zi-şân: “Namaza niye vaktinde gelmiyorsunuz?" diye sormuş-
‫ ا ا‬. ٧ ‫ًا ا ا‬ CUMA VE BAYRAM GUSLU 17

tur. Bir.diger rivayette: ‫ «ﺀ'ﺀ ﻧﺎﺑﺎو وﺟﺎل بﺀﻟﺤﺮون 'ﺑﻐﺪ اﻟﺌﺪا ؛‬erkeklere ne oluyor ki
namaza ezandan sonra geliyorlar?” demiştir.
Muhtemelen ^ 2. â ıe r , .bunların, hepsini söylemiştir, 'ancak râviler, hatır-
-'layabildiklerini rivayet etmişlerdir. Bir.rivayette Hz. Osman'ın cevabi şOyledir:
^.‫ اﻟﺌﺪاة‬٠‫ ﻓ ﻤ ﻐ ﺚ‬،İjİJ. ‫ ن‬٠ i^\U Ç ar§ıdan dönmüştüm ki ezani işittim..” Sadedinde
olduğumuz rivayetteki “Abdest alma dışında bir oyalanmam o h d ı ” j i ç û r
'ması Hz. . 5 ٥w٥«’ın,eyde0yalanmayıp,'abdesti alıp mesc-ide hemen geldiğini
'--v e .hutbenin bidayetlerinde İçeri girdiğini gösterir. Ancak Hz. Ömer bunarag.
, men sigaya ‫؟‬ekmiştir. -
§unudabelirtelim^ki:^ 2 ‫ ﺀ‬. ٠ w ٥«,’ın cevabmda ikinci bh. h'atî
,'daha tesbit etmiştir: Cumaya gelirken abdestle. yetinmesi. .Yani gerekli, olaı
cu'ma gusllinii terketmiş olması.'^^z. Ömer, keza “abdest!” sözüyle: “Gecik
mekte mazursun ama ya guslU terketmen? Sen sadece erken gelme faziletin
kavbctmekle k a ild in , guslii de terkedip abdestle yetindin, burada da.'kay^
uğradın” .demek.istemiştir.(2) R iv a y e tle ri. Osman’ın ne cevap'verdiğini'^
'lirtmez. Belki'de .sUkUt.ederek yakit hususundaki gafletini beyan 'etmekle.-^
ikinci suale de ayrii şekilde özür beyan, etmiş olduğuna hu^ıetmiştir. z a gUs.
:1ün terki.de vakt'i bilememe husUsundaki gafletin bir neticCsi olmuştur, ö n ^ k
cevabmda ezani işitince gusü'l yaparak-hutbeye yetişme şıkkından İkincisini tef'
dh'.etmiş olduğunun'beyanı d'a mevcuttur. Esasen hadîslerde hem, hutbeye yetiş
me ve hCm de' gusletme her-ikisine de teşvik edil'miştir. Hz. Osman bunlarda,
hutbeye yetişmeyi tercih etmiş olmaktadn. '
5- îbnu Ömer hadîsinûtn .(3798) ‫؟‬ıkanlan FAYDALAR’dan bazılan:
' ‫ ★'' 'ا‬H utbe okurken minberde ayakta durulur. ٠

★ , tmam, raiyyetinin durumuyla .ilgilenir., onlara faydalı olan şekli hatırla


tir, emreder. Faziletli hususu ihlal edenlere Inüdâhale .eder.
★ Hutbe esnasında erer-i bi’l-mâ’ruf ve nehy-i ani’l-münkerde bulunma
... hutbe^edeb^e aj^kın değü.dir., hutbeyi ifsad etmez...
★ Hutbe sırasında hatibin müdâhalesine muhatap olan kişi, hatibe ceva

Cuma guslü vacib'degil diyenler bu hadisi delil gösterir. Ancak vâcib diyenler Hz. Osman’ın s ( 2
bahleyin gusletmiş .labilecegini .söylerler ve delil ,olarak “Hz. Osman râ y a lla h u anh’ın her gün guslettiği
ifade eden rivayetleri gösterirler. Zira bazı rivayetler onun her gün mutlaka guslettiğini beyan etm e k ti ”

‫ﻟﻰﺀ‬٠‫؛ب ا‬٤‫ﻟﻢ ﺧﻰ ﻫﺺ ﺀ‬، ‫ ﻧﺐ ﻳﺘﻘﻦ ﻳﻐﺾ ﺀي‬a ' ،>١٠


18 'KÜTÜB-٤- SiTTE MUHASARI İl.C iLT

verebilir.
★ Yetkiliye, özür beyan edilir.
★ Cuma günü, ezandan önce meşguliyet mubahtır, hatta “namaza erken
gelme", “cuma guslü yapma” gibi faziletleri terke müncer olsa bile. Çünkü Hz.
Ömer radıyallahu anh bu vak’adan sonra cuma günleri çarşının kapanmasını
emretmemiştir. Hatta İmam Mâlik bu rivâyete dayanar^ cuma günü, ezandan
önce çarşının kapatılamayacağı hükmünü vermiştir. Çünkü demiştir, “Hz. Ömer
zamanında açıktı, ve Hz. Osman gibi birisi çarşıya gitmiştir."
★ Faziletli insanlar da çarşıya gidebilir, ticâret yapabilir.
★ Cumaya erken gitme fazileti ezandan önceki gelmede hasıl olur.

١; V
. ‫ى’ ه‬ Jm ٠‫ىى‬٠.‫اﻣﺮةح‬ y j ' ‫وﺟﻪ رﺳﻮى‬
‫اﺑﻦ‬- ‫ ﻗﺎل‬٠‫ ﺣﺜﻤﺊ( اﻫﺼﻞ ﻣﺎ ﺟ ﻖ ﻳﻦ' دﺋﺒﺆ و?لﺀﺑﺆ‬1 ،‫ وﻳ ﺺ‬،‫ﻫﺎﻣﺤﺴﻠﻮا‬
‫ ﻟﺒﺜﺮ زﺑﺴﯯا ص اﻟﻤﺘﻮف ؤﻛﻤﻮا اﻟ ﺴﻞ‬٠‫ 'ﺛﺰ ﺑ ﺎ ؛ 'اﺋﻠﺔ ﺛ ﺘ ﺎ ز إا‬:‫ﻋﺒﺎس‬
‫ ﻣ ﻦ‬٠‫ وﻧ ﺸ ﺐ ﺳﺾ اﻟﺬ ى ﻛﺎ ن ﻳﻮذى ﺳﻤﻤﻬﻢ ب;ﺿﺎ‬،.;Uifj. ‫ؤوﻣﻊ‬
٠‫ﻏﻔﻠﻪ‬5 ١‫ و ط‬،‫'ا ﻣ ﺨﺎ ن' وأﺑ ﻮ داود‬.‫'أ ر ﺟ ﻪ‬.‫اﻟﺜ ﺰ ي ﺀ‬
‫'ﺀ‬ 7; ‫؛‬3‫ و‬٠.)- tkrime rahimehullah H ı y o t : “!raklılardan bir grup kimse

dersin'' diye sordu. Ibnu Abbds şu açıklamayı yapti: “[Farz değil), ancak te-
11:CILT CUMA VE BAYRAM' GUSLÜ .19

mizlige çok uygundur ve gusleden İçin pek hayırlıdır. Yıkanmayan üzerine de


-vaclb değildir. Ben she guslun nasıl başladığını anlatalım; “insanlar meşak
katli İşler ‫ﻻ‬apı‫ﻻ‬orl‫ غ‬r ve ‫ ؟‬ünlü elbiseler gi‫ ؟‬i‫ ؟‬0rlardı. Çalışmaları çoğunlukla
sırtlarında ‫ ؟‬ük taşımak şeklinde olu‫ ؟‬ordn. Mescidleri dardi've .tavan .alçaktı,'
‫ ؟‬ani ar'îş (denen ü‫ ؛‬eri bnrma dalları‫ ؟‬şeklinde la örtülmüş çardak١‫ ؟‬di. Sıcakbir
-günde Resûlullah aleyhissalatu vesselam (minbere) çıktı. Cemaat yün elbisele
rin İçinde terlemişti. (Terleri'sebebi^le) onl'ardan çıkan kokalar ortalığı,sardı
ve be١٠kc'si rabatsiî etti. Koku Rcsûlullab ale‫; ؟‬Hissalatu vcsseldm'a da uzanınca
Ey insanlar, bu gün-.gelince yjkanjn. .Ayrıca herkes, bulabildiği en gUzel“
”.kokuyu sürünsün!” buyurdular
-ibnu Abbâs açıklamasına devarii etti; ‘'Bilahare Cenab ı Hakk’ın lütfü ye
-tişti (bolluk arttı), herkes yünlüden başka elbiseler giydiler, çalışmaları hafifle
di, mescidleıi,genişletildi. Birbirlerini rahatsız eden terlerin'bir kısmı ortadan,
kalktı."

:‫ﻋﺒﺎس‬ ‫ ﻷﺑن‬, ‫ زﻗﻠﺖ‬:‫ وﻟﻌﻆ اﻟ ﺜ ﻴ ﺨ ﻦ ﻋﻦ ﻃﺎوس ﻗﺎل‬-■■Ail


f S \ j \ ‫اﻏﺌﺴﻠﻮا ﻳﺆﻟﻢ' أﻟﻐﺌﻨﺔ‬ :‫ي ﻗﺎل‬ ‫اﻟﺬى‬.‫داؤوا أة‬
‫ اﻟ ﺴ ﻞ‬١‫ أئ‬:‫ﺀﺑﺎس‬.‫ ﻗﺎل اﺑﻦ‬,‫اﻛﻨ ﺐ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ وﺀﺻﺴﻮا‬، ‫وإن ﻟﺮ ﺛﻜﻮﯮا ﻳ ﺜﺎ‬
.[‫ ؤاق اﻟﺔزب ﻓﻼ ادوى‬. ‫ﻗ ﻢ‬
8. (3801)- Şahlheyn'in îâvus’tan kaydettikleri rivayette, Tâvus der ki:,
ibnu Abbâs radıyaUahu anhümâ’ya sordum: “Halk, Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm’ın: “Cuma gUnU'yıkanın, başlarjnızı'da yıkaymj.cUnUb olmasam?'
, dahi.f. A yrica'koku,'da sürünün...” buyurduğunu söylüyorlar, (ne dersiniz,
doğru mudur?)”
ibnu Abbâs şu cevabi verdi: “Guslu emretmesi doğrudur. Kokuya gelince,
,٠ hususta bir şey bilmiyorum!” [Eb.u' Dâvud, Tahâfet 130,'(3'53)‫ ؛‬Buharî,
Cuma 6‫ ؛‬Müs!lm, Cuma.8 ,(848).‫إ‬ ' ' ,
AÇIKLAMA:'
1- Hadîsin' Sahîheyn'den kaydedilen vechinde yer alan “cünüb' olmasa-
mz dahi'Cuma günü yıkanml” emri şöyle açıklanmıştır: günü, cünüb-
seniz yıkanin, cünüb değilseniz cuma İçin yıkanın."
.2- Bu. hadîsten 'bazı âlimler'ŞU hükmü çıkarmıştır: “Cuma günü cena-
2() KÜTÜB-Î S i n e MUHTASAR! ll.CİLT

het'teıı yıkanmak, cuma guslü’nün de yerine geçer, cuma guslU'ne niyet etmiş
olsa da olmasa da.” Bunu şu sebeple kaydediyoruz: Bazj âlimler, başka.riva-
,yellerden,hareketle, ,cenabet'ten'temizlenmek İçin yapıl.an gusliin cuma guslii
sayılamıyacagı, cuma İşin müstakil bir- gusUl ge'rektigi hükmünü ,çıkarmıştır.
Ru mesele münakaşalı' ise de, ülemâ umumiyetle şu hususta müttefiktir:
"Fecir doğmazdan önce yapılan gusül cuma guslii sayılmaz.”
3- “Cuına günü yıkanın” emrini,'“başlarınızı da yıkayın” erririnin takip
,etmesinin müb.alağa 've te’kid' i'çin olacagı ifade edilmiştir. Yani "Vücudunuzu
tam olarak yıkayın, haşa su döküp geçmek kâfi değil, şayet örgülü ise saçlarını-
;ı da açarak yıkamayı tam yapm, cuma guslu İşin ,de bOylesi.bir guşül
mııteherdir” denmek istenmiştir.
4- Cuma guslü’nün emredilişi'ile alakalı'olarak İhniA Abbâs radıyallahu
anh’m yaptığı'açıklama cuma, guslü.’nün mâhiyet ve gâyesini anlamada .mâni-
'dardır. '.Birkısım âlimler, 'buna dayanarak cuma guslü’nün, vacib olmamaktan'
öte, koku sürünerek,,'ter vs: kokusunu bast-irmanın da bu guslün yerine geçebile-
cegini,söylemiştir. Ancak bu-,çeşit aşırı ^iddialar'reddedilmiştir.„ ١
Bir kı's'ı'm hadisler, 'yıkanmayı emretmekle kalmamış, koku 'sürUnmCyi de
emretmiştir, öyleyse birinin, .diğerinin de. yerini tutması^mâkul olamaz.٠Dinde
esas olan, maslahatı sebebin yerine İkâme etmek değil, o- İşin -asil sebehi olan
emr'\ yerine get‫؛‬rmektir.-'Öyleyse Resûlullah)m l d ola'n emir.'Cuma günü‫؛‬
gusletmektir, bunu bu niyetle yapan, sünnete' uyarak^ ibadet yapmış-olma ecrini
alacaktır.‫ض‬ zaten nazıfim” .düşüncesiyle-koku sürünmekle 'iktifa eden
kimse,, bu' 'ibade'ti terketmiş ve', faziletinden mahrum kalmış olur. Sırat-ı' nlüsta-
ki'in miinferi'd'fetvalarda değil,-cumhUmn fet١^alarındadır.,. .
5- ibnu Abbâs radıyallahu anh'm cuma günü koku.da .sürünme hususuyla,
ilgili soruya "Bilmiyorum!” 'diye cevap.vermesi, ne kadar büyük'de. olsa: Ashab-
tan bazılannın sünnette gelen her meseleyi bilmediğini, bilmeyince de hiç çe-
kinmeden. "Bilmiyorum!” dGdigim, böyle bilmem'elerin onların yüceliğine nâki-'
sa olmadıgin'ı gösterir.

‫ﻹه‬١: ‫ ] ﺀى وﺳﻮل‬..‫ﻹه''ﺀذه‬٠‫ رﺿﻰ ا‬.‫ وﻋن ﺳﻤﺮة ﺑن ﺟﻨﺪ ب‬-- ٩. .


.‫ وﻣﻦ أ ﺷ ﺰ 'ﺗﺆم‬،.‫ﺑﻔﺎ' وﺳﺊ‬..‫ﺗﺘﻪ‬٠ ‫ﺗﺆﻟﻢ اﺋﻎ‬.‫ﺛﺆﯪ‬-‫'ش‬:‫ﻗﺎق‬
.‫ﺣﺎرب ا ﻓ ﻦ‬٠‫أه‬, ‫أﺧﺮﺟﻪ‬. ,'^[‫اﻟﻐﺘﺘﺔ 'ﻗﺎﻟﺜﻌﻤﺘﺰ اأﺋﺬﺗﻖ‬. '
ll.CİLT CUMA VE BAYRAM GUSLU 21

.‫ ﻳﻌﻨﻰ اﻟﻮﺻﻮﺀ ﻳﻨﺎل اﻟﻐﻀﻞ‬،‫ﻓﻬﺬه اﻟﺨﺼﻠﺔ‬. ‫ﻗﻮﻟﻪ ))ﻓﺒﻬﻤﺎ وﻳﻤﺖ(( أى‬


.‫ﻫﺬه‬ ‫وﻧﻌﻤ ﺖ اﻟﺴﻨﺔ‬ ‫أ ﺧﺬ‬ .‫وﻗﻴﻞ' ﻏﺑﺎﻟﺳﻧﺔ‬
9.' (3802)- Semiire ibnu Ciindeh radıyallahu anh anJatıyor: uResûlullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Cumagünü'kîm ahdest a!٠rsa bunun-
،a (0, sünnet‫ ؛‬yerine getirmiş, fazilete ermiş) olur ve (sünneti'yapm.ş. olma)
nimetine erer. Ama ‫ ؟‬uma günü kim de guslederse, (bilsin ki) gusUl daha fa-,
ziletlidir.” ‫؛‬Ebu Dâvud, Tahâret ‫ ا‬30‫( ا‬354)‫ ؛‬Tırmizi, .SaJât 357,-(497)‫ ؛‬Nesâî,
Cum a9,(3٠9 4 ) .J , -
AÇIKLAMA;

Bu badis, cuma guslü’nün vâc.ib olmadığını, abdest almanın da ,onun yeri-


ne geçebileceğini ifade eden hadislerden biridir. Bazı â.li'm ler'^. deki.,zamiri'.'
olarak te’vil edip ‫ ﺑﻬﺎ‬ifadesini “Sünneti İşlemiş olur” diye açıklığa
'kavuşturmuştur. İhnu’l-Esir, ayni ifadeyi "Ahdestle fazilete erer” diye yo'rum-
lamıştır. Zamirin mUennes.olması 'göz önüne.alı'narak sünnet, haslet, f i i l i m d )
'gibi mânâlara da te’vil edilmiştir.
Hadîsin son cümlesi olan “Cuma, gü'nü k ‫ ا‬m d e gus'lederse (bilsin .ki)
gusUl'daha faz.iletlidir.” ifadesini değerlendiren Hattâbi: ”Burada çok açık
olarak abdestin cuma İçin kifayet edeceği beyan edilmiştir" der' ve devamla;
“Yine açıktır ki cuma guslU bir fazilettir, fariza değil” diye 'hükmeder., Tirmizî
de, ayni görüştedi.r.

‘Bu hadis, cuma guslU nün, kişiye vacih olmaksızın fazilet taşıdığına delâ-
let eder”k y u m r .
Bu rivâyet birçok tarîkten gelmiştir.

:‫ ل‬1‫ |ق‬, ‫ ]أذي ﺑﺲ وﺳﻮو اش‬.‫ﺑﻦ ﻣ ﻌ ﻴ ﺪ‬ ‫ وﻋﻦ' ﻳﺤﻰ‬- , ١ ٠| ‫ج‬


٠‫ أ ﺧ ﺮ ج‬, [ ‫ﻣ ﺔ ي‬ ‫ﺳ ﻮ ى ﻗ ﺆﺑ ﻰ‬ ‫ﺶ‬ ‫ﻟﻴ‬ ‫ﺋ ﻦ‬:‫و‬ ‫ ﻗ ﻮ‬. ‫ ﺀ د ﺑ ﻠ ﻢ‬- ‫ > ا أ‬.U

I« » .

‫■ا ل‬ ‫ى‘ وروي‬-‫ ا ﻓ ﻞ واف‬,:-‫و'ﺳﻜﻮن اﻟﻬﺎ؛‬.‫ﺑﻐﺢ اﻟﻤﻴﻢ‬- «‫'*اﻟﺘﻬﺌﺔ‬-'


.‫ااﻳﻢ‬
22 KÜTÜB-î-StTTE M٧ H'،٢ASARI ! ! . c Jlt

Ibnu Saıd raKimcHullah ‫ا ﴽة‬١\‫ ة‬1\‫ﻻ‬0‫ال‬٠ “Bana 'W‫ ا‬a§t‫ﺟﺎ‬ına


‫ﻻ‬٠ ‫ىﻻاز‬
göre, Resulullah aleyhissalâtıı vesselârn şöyle buyurmuştur: “Sizier, günlük î§
takimînızdan hârl? bir de cuma takîmjujz olsa ne kaybedersiniz?” [Muvat.
ta , Cuma 17110 1‫(' ا‬١); Ebu Dâvud, Salât 219, (1078); Ibnu Mâce, Ikametu’s-
Salât 8,3, (1095).)
AÇIKLAMA:
1- Hadîste iki.parçalı elbise mânâsına sevbeyn tabiri geçmektedir. .Günü-
miizde altlı Ustlü-takım-dedigimiz elbiseyi ifade eder. Bu kamis ve rida' veya
ve rida’dan ibarettir.
2- Görüldüğü üzere, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, müslümanın 'hafta-
ilk bayramı olan cuma günlerinde, giymek'üzere 'husûsî bir'elbise tavsiye etmek-
te'dir. Cuma ile ilgili olaraksâdece yıkanmak, koku sürünmek, dişleri misvakla-
mak gibi bazı İşler üzerinde durulmamış, 'bir de-hususi takım tavsiye edilmiştir.
Ulemânın d^ belirttiği gibi, bu tavsiy'e bir' vecibe degil, 'İmkanı olanlara bir îr-
'şaddır, istihbab've tahsîsdir. Bu .tavsiye sadeCc cumalara degil, bayraftılara da
,şâmildir. Rivayetler, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm’m cuma ve bayramlarda
en .güzel elbisel'erini giydiğini, SaTık sarıp' koku süründüğünü belirtir.

‫ن ﻷدروح‬١‫ ]ك‬:‫رض اش ىاﻣﺎ‬ ‫ا‬ ‫ وض ﻧﺎخ أن اس‬٠١ ١ "


. [ ‫ و ن ﺣ ﺮا ﻣﺎ‬٤ ‫إﻟ ﻰ اا'ﻟ ﺠﺜ ﻌ ﺔ ا ﻷ ا د ﻫ ﻦ و ﺛ ﻌ ﻘ ﺐ إ' ﻷ ا ن' ت‬

11. (3804)"' Nâfi' rahimehullah der ki: 'ilbnu Ömer radıyallahu anhiima
ihramlı olmadıkça yağlanıp kokulanmadan cumaya gitmezdi ” !Muvatta, Cuma
17,(1,I10).J / , . ٠
‫؛‬ A Ç IA M A : ٠
Önceki hadîste,. R esıllla h 'm 'tavsiye,buyurduğu husfisun Ashab tarafın-
dan tatbik edildiğine ibnu Ömer’den bir'.ömek görmekteyiz. YağlanıUa ve koku-,
lanmayı beraberce yapması,'bu.davranışının cuma günü tezeyyUn gayesini güt-
tüğünü İfâde eder. Selman-I Farisi radıyallahu anh de'r .ki: "Kişi, cuma günü
yıkanır ve elinden geldiğince paklanır, yağından yağ, evindeki kokudan koku
sürünür çıkıp gider, iki kişinin arasını açmaksızih farz olan namazım kılar,
imam könuşunca sessizce dinle'rse bu 'cuma ile .diğer cuma arasındaki (ku‫ ؟‬uk١
günahları mutlaka affedilir.”
ll.C tL T CUMA VE BAYRAM G ٧SL٧ ‫ة‬3

‫ﻳﺌﺶ؛و 'ﻳﺬﻟﻢ‬ ‫ﻛﺎذ‬ ‫ ]أﺋﻦ‬. ‫أد ب‬ ‫رﺑ ﻰ‬ ‫ﺑﻦ ﻋﻤﺮ‬1 ‫ _ وﺀن‬١٢ |


.[‫ﺶ‬ ‫ | ﺷ‬.‫< أ ن ﺗ ﺌ ﺪ ؤ إﻟ ﻰ‬
p ‫'اﻟﺒ ﻄ ﺮ‬

-ibnu Ömer radıyallahu anhUma'nın, Fıtır bayramında, musal -(3805) .12


laya gitmezden önce yıkandığı rivdyet edilmiştir. ‫؛‬Muvatta, lydeyn 3 . ( 1, ‫اا‬77).‫ل‬

: ‫ ﻟﺬه | ع‬١ ‫ ﻗﺎ وذ ]ﻗﺎﻟﺮ و ﺳ ﻮ ل‬,‫ﺟﺎﺑﺮ رﺿﻰ ا'ﺋﺬه ﻋﻨﻪ‬٠, ‫ وﻋﻦ‬- ١ ٣ ^ ^ .


‫؛ وص ؤم‬٠‫ء ﻏﺋﻞ ؤم‬.‫ﻳم‬ ‫ﻓﻰ‬ ٠‫ﺑﺰ زﻳﺰ ﺳﻠم‬.‫ءﻟﻰ‬
..‫ﻣﺎﻟ ﻚ‬ ‫ أﺧﺮج اﻟﺜﻼﺋﺔ‬. ٤‫اﻟﺨﺜﺘﻪ‬
13. (3806). Hz. Cabir radıyallahu ،z/z/i anlatıyor: “Resûlullah aleyhisşalâ-
tu vesselam buyurdular ki: “Her müslümaıi yedi günde bir kere yıkanmalı­
dır, bu gün de cuma günü olmalıdır.” fNesâî, Cuma 8, (3,93).]
OLUNUN YIKANMASI VE OLIT YIKAYANIN
',.'. YIKANMASI'

‫ ﻋﻦ 'أم ﻋﻄﻴﺔ اﻷﻧﺼﺎرﻳﺔ رﺻﻰ اﻫﻪ' ﻏﺒﺎ ﻗﺎﻟﺖ ا ]ﻟﺤﻞ ﻋﺎﻳﺎ‬٠ ١ | ‫ج‬
،‫ اؤ ﺧﻨﺴﺄ‬،‫ ﺛﻼﻋﺄ‬İ 1 \ :‫ال‬٠‫ ي ﺣﻴﻦ ﻳ ﺆ ت أﺑﺜﻪ ﻫﻪ‬- ‫رﺳﻮل ا ﺗﺈ ه‬
]‫ وااﺟﻄﺚ ى أﻷﻣﻢ‬٠‫ﻣﻴﺜﻞ‬٠‫ ﻫﺎ؛ و‬،‫ص ذ>ﻻغ‬٠‫ ان را‬،‫آؤ أ ﺑ ﻮ ﻣﻦ ذإك‬
,:'‫ﻗﺎل‬..‫ ﺧﺌﺰ؛‬.‫اةﺋﺔاى‬,.‫ة‬.‫اوﺋﯫآذﯪ‬.‫ ذﺗﯫ‬.‫ ﻓﺎذا وﻏﺜﻦ ذآﻧ ﺶ‬:‫ﻛﺄﻓﻮارأ‬

. ‫ر‬ .[‫ ﻳﻌﻨﻰ إراره‬:‫إﯪذ‬.‫اﺛﻌﺰﺋﻔﺎا‬

‫ و ﻛ ﻨ ﻚ‬.‫ ' ﻓﻴﻪ‬- - ‫ أ‬٤‫' أن اﻷﺷﻄﺮ‬.‫ أن اﻷﺳﺮى‬.‫ﺳﺬرن‬--‫وزﻋﻢ اأن‬-


.‫ ر اﻟﻤﺮأة أن ﻟﺜ ﻌ ﺰ ؤﻵ ﺋﺆذز‬٠‫ﺳﺮى ﻳﺎﺀ‬٠^ ١ ۵‫'ﻛﺎ‬
1. (38 ‫ف‬Ömmü Atiyye el-Ensâriye radıyallahu anhâ ,anlatıyor -(7 ‫'؛‬
“Resûlullah aleyhissalâtu vesseldm, kızı (Zeyneb radıyallahu anhâ) vefat ettiği
zaman yammıza girdi ٧‫ﺀ‬.. “ Onu ,sidrel‫ ؛‬-su ile üç veya beş veya "gerek görürse
niz- daha fazla yıkayju. So'nuncu yjkamaya'kafUr'koyun Yjkama îşîni h‫؛‬-
-tirdiniz mi .bana bkınrm l^ybuyurdu.lşim izbitinceResûlullahaleyhissalâ
”tu vesselam'ı çağırdık. Bize kendi izârını verdi ve.- ,“ Ona, Once bunu sarmi
dedi.’>

‫ أو‬،‫ اوﺳﻠﻌﴼ‬١،‫'او ﻟﺤﺌﺴﺄ‬-‫ﺋﺮأ ﺋﻼﺛﺄﺀ‬.‫ وﻓﻰ' أﺣﺮى؛ ]اﻏﻤﻘﻬﺎ و‬٠٢ -


٠‫ ؤﺑﻴﻔﺎ ﻗﺎﻟﺚ‬.‫ﺑﺬاذ ﺟﺎﻣﻨﻬﺄ و;واﺿﻌﺪ أﻟﺆ ﯮ؛ ﺑﺌﻔﺎ‬٠‫أ ص ^ ﻧﺒ ﻚ ذ‬
‫ ﺳﻤﺘﻪ م‬،‫ )ون‬.‫ ﺋﻼﻗﻦ‬. -‫ﻟﺬﺑﻰ‬.‫ا‬..‫ت‬١ ‫ ذاس‬.‫ اذﻫﻦ ﺟﻌﻠﻦ‬:‫م ﻋﻌﺌﻪ‬١
.[‫ا‬4 ‫ داﻫﺔﻫﺎﺗﻮ)ﺀ‬:‫ل ﺗﺌﻨﺎف‬.‫ 'ﻻ‬.‫ﻏ ﺶ م ﺟ ﺶ ﻵﻧﺔ ﻗﺰوف‬
ILClLT ÖLÜNÜN YIKANMASI, VE ÖLÜ YIKAYANIN YIKANMASI 2.5

2. (3808)" Bir dlger riyâyette: “Onu ü‫ ؟‬, beş, yed‫ ؛‬ve daha fazJa 'olmak
üzere tek Olarak yıkayın. Sagtaraftndan ve abdest uzuvlarından yıkamaya
başlaysn” buyurdu?’ denmiştir. Ayni riyayette ümmü Atiyye radıyallahu anhâ:
“Yıkayan kadınlar. Resûlullah alcyHissalatu vesselam’ın kilinin başına üç örgü
yaptılar. (Şöyle ki): önce saçının Örgülerini bozdular sonra yıkadılar, en sonda
tekrar üç örgü yaptılar."
SüyfanĞeT\â: “Örgünün ikisi yanda biri alnında idi.”

‫ ﻧﻔﻌﻔﺌﺜﺰﯪ ﺛﺌ ﺰ ﻗﺎ ﺋﻼﺋﺔ ﻫﻮون زأﻟﻘﺌﻘﺎﻗﺎ‬:‫ وﻓﻰ' أﺧﺮى‬- ٣


‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺴﺘﺔ وﻫﺬا ﻟﻐ ﻆ اﻟﺸﻴﺨﻴﻦ‬.[‫ ﺣﻠﻤﻬﺎ‬.
. 3 .(380‫)و‬-.Bir diger rivayette: “Biz saçına üç örgü yaptık ve örgüleri arka-
Sina koyduk" denmiştir. [Buhar^.Cenâiz 12,'8, 9, 10,11, 13, 14,'1‫ و‬, 1 6 , 1.7‫؛‬
Müslîm, Cenâiz 36,(939): Muvatta, Cenaiz 2, (1,-222)‫ ؛‬Ebu Dâvud, -Cenâiz
'33, (3142, 3143, 31.44, 31,45, 3146)‫ ؛‬TJrmIzî,.Cenâiz 15,(990)‫ ؛‬Nesâî, Cengiz
'2 8 ,3 0 ,31,32 ,3 3,3 4,3 5 ,3 6 ,(4 ,2 8 -32).‫ ل‬: ,
AÇIKLAMA:
1- .Bu rivayetlerde zikri'geçen kimsen'in ismi, müphem olarak gelmişti,
“Resûlullah’ın bir kızı” şeklinde. 'Ancak 'bazı rivayetlerde,-£٤,M'LA5 Ibnu’rr■
RebV radıyallahu anh’ın hanı'mı, olan Zeyneb radıyallahu anhâ olarak tasrîh
edilmiş, ise de ,bazı rivayetlerde Hz. Osman radıyallahu anh'm zevcesi, olan
Ümmü Külsüm radıyallahu anhâ oldug'U belirt.ilmiştir. Ancak'Müslim’in r'iva-
yetinde Zeyneb’in ' u ı geçer, bunun Zeyneb olması daha çok kabul görmüştür.
ibnu Hacer: ümmü Atiyye radıyallahu anhâ her ikisinin cenazesinde hazır
bulunmuş olabilir" diyerek rivayetleri cem etme'nin mümkün oldugunu'sOyler.
Bu te'lifi makul'kılan bi'r husus şudur: ibnu Ahdılherr, bu .hadîslerin yegâne râ".
,visi dummundaki ümmü Atiyye'mn cenâzeleri yjkamayı meslek edinmiş'birisi
olduğunda-cezmeder. öyleyse'her ikisinin de cenazesinde meslek İcabı.bulun-'
muş olmaktadır. .
2- Cenazenin en a'z üç kere yıkandcagı, .tek kılmak şartıyla beş, yedi-şek-
linde -duyulan ihtiyaca göre- daha fazla'.sayıda da. yıkanabileceği belirtilmiştir.
3'- Cenazeyi yıkamada su. tek başın.a.k^fi geldiği'halde, Resulullah aleyhis-
salâtu vesselâm sidre ik yıkanmasını, sonuncu, defa-da sliya ,kâfur .konmasım
emretmiştir.
26 KÜTÜB-I StTTE MUHTASARI 11. CİLT

Sidre (cem’î sîdr gelir), bir ağaç olup, kurutulup dövülen yapraklan yı­
kanmalarda sabun gibi temizlik maddesi olarak kullanılır.
Kâfür: Hindistan’da yetişen bir ağacın zamkından yapılan beyaz renkli,
kokulu bir maddedir. Cenazenin sonuncu defa bununla yıkanması, kokusu sebe­
biyledir.
Kadı İyaz, sidrenin kullanılmasının, cenazedeki bazı pisliklerin giderilmesi
için birinci yıkamada kifayet edeceğini, müteakip yıkamalarda sidre kulanılma-
sma gerek olmadığmı kaydeder. Sidrenin aynca, cenazenin bozulmasını gecik­
tirme, şayet varsa bazı haşereleri izâle etme gibi başka faydalarma da dikkat
çeker. İbnu'l-Hûmâm der ki: “Hadîs cenazeyi yıkarken temizlikte değil nezafet­
te mübalağa etmenin matlûb olduğunu ifade eder” Ona göre sadece su, tek ba-
şma temizlik için yeterlidir. Suyun ısıtılması, sidre ve kâfûr’un kullanılması
gibi hususlar daha ziyade şer’an matlub olan nezâfet ve nezâketin artınlmasma
yöneliktir.
Bazı âlimler, cesedin önce saf su ile yıkanıp kaba pisliklerinin giderilme­
sinin, sonra sidreli su ile yıkanıp temizliğin tamamlanmasının, en sonunda da
kafûrlu su ile yıkayıp kokulanmasının uygun olacağım söylemiştir. El-
Hidâye'ye göre evla olanı ilk iki yıkamayı su ve sidre ile yapmaktır.
_Şunu da belirtelim ki, bazı âlimler, hadîsten her yıkamada sîdreli su kul­
lanma gereğini anlamıştır.
4- Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm kendi izânnı teberrüken veriyor ve
bunun Hz. Zeyneb’ia cesedine ilk sanlan şey olmasını söylüyor. Gerçi hadîste
،.bunu ona şiâr yapın” denmektedir. Şi’ar, Arapçada bedene ilk giyilen şey
mânâsına gelir. Dilimizde “iç gömlek" tabiriyle karşılayabiliriz. Hadîsteki:
‘،Ona şiar yapın” ifadesini, “Oha önce bunu sarın” diye çevirdik. Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm’ m kendi izannı kefenin altına şiar kılınmak üzere ver­
mesi, kızı Zeyneb’e bereket ulaşması gayesine mâtuf olmalıdır.
5- Hadîste Hz. Zeyneb radıyallahu anha'nm saçının üç örgü halinde tan­
zim edilip arka tarafına salındığı belirtilmektedir. Kurtubî, bu ameliyenin
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’m emriyle mi, yoksa Ûmmü Ariyye’nin şah­
sen istihsan ederek mi yaptığmın rivayetlerde tasrîh edilmediğini, ild halin de
muhtemel olduğunu söyler. Netice olarak ülemâ, bu hususta ihtilâf etmiştir. Ba-
zılan kadınm saçlarmm örülmesine karşı çıkmış, diğer bazılan da sadedinde ol­
duğumuz hadîsi esas alarak örülmesi gereğine hükmetmiştir. Evzâ’i ve
Hanefîİere göre kadının saçınm bir miktan yüzüne, bir miktan da arkaya salınır.
İL !T ÖLÜNON YIKANMASI ve ÖLO y IKAYANIN YIKANMASI 27

-Nevevt,ÜmmüMiyye’n in m a m k s k R e s û lu lla h - m m l\ik k m \x ş v e ti


٥n /. rifetalşolm asısereğine hükmeder«« ٥c،r ise ‫ ﻫ ﺼ ﺔ‬/ ‫ل„ ا ﺳ ﻪ‬، ، ; ; bir ri-
١aye‫;؛‬ni kaydederek, m edenin «dte"<jA'ınemrine dayandıgmı. belirtir.

٠‫ ﺛ ﺔ ة ل ؛ ج‬: ‫ ﺀ ﻳ ﺜ ﻐ ﺪ ﺛ ﺜ ﺜ ﺔ ة ﺑ ﺌ ﻼ ؛ ' ة‬٠‫؛ﺀ س‬،‫ ذ؛؛‬٠

‫ﻏﺪ ت‬ ‫ﻻ'ﺋﺬذﻟﻢ ارأ؛‬٤‫؟‬ ‫ب‬ ‫ ﻻل‬٠،‫ ى ﻗﺎ'ﻟﺚ‬:‫ﻗﺎ'ل‬,'‫ ﻟﻠﻢ‬٠‫ ﻳ ﺚ‬.‫ﻟﻔﺎ‬,‫ﻳﺔؤ‬


‫ أﺧﺮ ﺟﻪ اﻟﻨﺎﺑﻰ‬.[‫ ت‬٠‫ﺗﺎ ﺀر‬.
4:'(‫ و‬81٠)‫ ا‬ümmü Kays Bintu - anhâ anlatıyor: “O g / i
ölmüştü. Bu sebeple çok üzüidüm. Onu yıkayan kimseye: “Oglumu soguk su ile
yıkama, oğlumu öldüreceksin!”dedim. Bunun üzerine Ukkâşe tbnu Mihsan ra-
dıyallaku ank. kemen ResûlullaH aleyhlssalâtu vesseldm’a gidip benim söyledik-
lerirrii haber verdi. Resûlullah tebessüm buyurûp: “Köyle mi söylüyor‫ ؛‬Onun
,ömrü 'uzadı.” Biz, onun gibi uzun yaşayan bir başka kadın bilmiyoruz” dedi.”
(Nesâ‫؟‬,Cenâiz29,(4,29)J
.A Ç IK L A M A :'.

1- Bil rivâyetin son kısmını,’ ‫ ﺀﺀه ^ ««ﺀر‬,٠‫ا‬, e!-!sabe’de'b'iraz farkla kayde-


der. Buna göre'‫ﺀﺀ‬Biz, onun gibi uzun yaşayan bir başka kadın bilmiyoruz” cüm-
lesi Hz. Peygamber'in sözü değildir, râvinin sözüdür. Halbuki y.ukarıdaki riva-
yette bu cümle,, sanki Hz. Peygamher'ın “Böyle 'mi söylüyor, onun ömrü
uzadı’‫ ؟‬ifadesinin, 'devamıdır ve hepsi'Hz. Peygamberdin sözüdür., Ama,
!sâbö’de araya konan.. ‫( ﻗﺎل‬dedi ki) kelimesi ile, sözün- devamı râviye.ait ol-
makta,'böylece hadis'hem daha net bir mâna kazanmakta, hem'de Sindrnin de-
digi gibi. Ä۵‫ﺀﺀ‬lw‫اﺀﻟﻤﻬﻠﻤﺮ‬ın .bir'mucizesi ortaya ‫ ؟‬ıkm.aktadır.'
. ,2- Resûlullah aleyhissaldtu vesseiâm'm Ukkâşe'yt dediği “Böyle mi söy-
lüyor...?” ifadesi taaccüp ifade eden bir istiftamdır. Dolayısiyle soğuk .su ile
'cenaze yıkanmasını yadırgamamış, normal karşılamış olmaktadır. Ulemâ bunu
cevâza hamletmiştir.
28 KÜTÜB-Î StTTE MUHTASARI H.CÎLT

‫ ]أن رﺳﻮو اﻟﻨﻪ‬:.‫ و وﻋﻦ ل ب;ه رﺿﻰ اﺗﻨﻪ ﻋﻨﻪ‬i D


. ‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود واﻟﺘﺮﻣﺬى‬.[ ‫ ' ﻣ ﻦ ﻏﺌ ﻞ اﻟﺘﺌ ﺚ ﻋﺘﻌﺘﺴﻖ‬:'‫'ﻗﺎل‬

[ ‫ ﻫﻘﺘﻮﺻﺎ‬.‫ًﺣﺘﺎ ة‬ ‫ ]وﻣﻦ‬:'‫'وزاد‬
5. (3811)-7/2. Ebu HUreyre radıyallahu anh anJatjyor: iiResûlullah aley-
hissalatu vesselâm: “Kim ÖİÜ yjkarsa, y'ıkansjn’’ buyurdular:’ Ebu Dâvud'un
rivayetinde: “Kim, ,de cenaze, taçtrsa abdestiensîn’? ziyadesi mevcuttur. (Ebu
Dâvud, Cenâiz 39, (3161); ‫ ًا ا‬٢0‫ أا‬2‫ اأ‬Cenâiz 17,(993).‫ل‬
AÇIKLAMA:
Bu,'hadis, cenaze yıkayan kimseye gusletmeyi, taşıyana da abdeşt. airaayı
emretmektedir. Hadis.-muhtelif tariklerden de gelmiştir. 'Alinller‫ ؛‬hadîsin Sihha-
tini mazbut'bulmadıkları' İçin hükm-öyle amel husUsunda ihtilâf etmişlerdir.
Hadisle ilgili olarak' Tirmizi şu açıklamayı yapar: “ Hadis h a s e ir . Ebu
Hiireyre radıyallahu anh’tan mevkuf (kendi sözü) olarak da rivdyet edilmiştir.
Ölüyü yıkayan kimse hakkında ülemd ihtilâf etmiştir. Ashab -ve daha sonra gc-
lenlerden bir kısım ilim ehil': “ölü yıkayana gusletmesi'gerekir" demistir.bazı-
lan da, “Abdest gerekir” demiştir, imam Mâlik: “ölü yıkayanın gusletmesini
müstehab addederim, bunu vâcib görmüyorum” demiştir. Şâfı’î’nin hükmü de
boyledir. fiihmed İbnu Hanbel: “Kim ölü yıkarsa ona gusletmesinin vâcib olma:
yacagını ümid ediyorum. Abdeste gelince, hakkında söylenebilecek şeyin en azı-
'dır.١١ fshak ٤bnuRdhüye: "Abdestgereklidir” derken, Abdullah-İbnu.Mübârck
de: “Ölüyıkamaktan dolayı ne gusül, nC de abdest vardır"'.demiştir.’.’
Bu görüşte olanlar, Beyhaki’nin ibnu Abbas t i n d e n kaydettiği bir rivâ-
yete-d3ha dayanırlar.. Orada Resulullah: «ÖIâJer‫؛‬n‫؛‬zî.y،kama sebebiyle size
gusletmek'gerekmez. Öl٥ler‫؛‬n‫؛‬Zj''tâh‫؛‬r. olarak ölür, nccis değillerdir. Elleri-
'.nizi yıkamak size kâfidir” buyurmaktadır. İbnu Hacer, bu riv a y e tle '.« HU-
reyre rivâyetinin .arasını şöyle te’lif eder: “Ebu Hureyre hadîsindeki emir vucub
değil, nedb İfâde eder, veya gusül ile, ibni Abbas hadîsinde tasrih edildiği üzere
ellerinyıkanması kastedilmiştir.”
3815' numarada kay'dedil'ecek bir Muvatta rivayetine göre, Hz. Ebu Bekr
radıyallahu anh v'efat edince, hanımı Esmâ Bintu Umeys 'onu yıkar ve İŞİ bitin­
ll.CJLT ÖLÜNÜN YIKANMASI VE ÖLÜ YIKAYANIN YIKANMASI 29

ce etrafındaki muhâcirlere sorar: "Bugün çok soğuk bir gün, ben orugluyum da.
Bana gusletmem gerekir mi?" Orada'bulunaniar:'“^ ٥^7٤'r.'" derler.
Şu halde, bu şekilde, cen-aze yıkayan kimseye gusiil emrinin vUcub degil,
istihbab .İfâde ettiğine del'alet eden rivayetler mevcuttur, öte'yandan Abdullah
ibnu Mübarek gibi, bazı büyükler de bunun' miistehab bile olmayacağına kâil.
olmuşlardır.
Sadedinde olduğumuz hadisin mensuh-Oİdugunu' söyleyenler de çıkmıştır.
Razı .âlimler-nesh.İddiasını reddederler. “Zanla nesh sübut bulmaz" derler -ve
hadisin ihticaca elverişli sıhhatte olmadığnı söylerler. ' ,
Bu Inevzuyu Ömer’den kaydedilen bir rivayet de .aydınlatır: "Biz
ölüyüyıkardık. (işi bitince١ bazılarımızyıkanırdı. bazılarımızyıkanmazdı.”
Hattabi 'der ki: "ölü yıkamaktan güsül yapmanın veya taşımaktan dolayı
da abdest almanın vacib olduğuna hükmeden tek fakih bilmiyorum. Bu mesele-
deki emir,'istihbab İçin beyan edilmişe, benziyor. Şu da. mümkündür: Yıkayor
kimseye yıkantı suyundan sıçramalar olmuştur, ölünün bedeninde yeri bilinme-
yen bazı necaset bulaşığı vardır, böylece yıkayan kimseye pis su isabet eder, ٥٤
sebeple tam olarak arınmak İçin tepeden tırnağa bir gusülde bulunmak muvafii
olur.” .
// ٥‫؛‬rd٥f٠ taşıyanın abdest almasıyla ilgili emrin 'de şöyle 'bir açıklamayj
dahi-tâbi tutulduğunu kaydeder... ' ٠٣٠^٤yöw abdestli olmalıdır, ta ki cenaze nama
Zinakatılabilsin.”

‫ا ﻟﯫ‬:‫ل‬.‫]أة ﻋﻠﻨﺎ وﺿﻰ اﻟﻠﻪ ﻏﺌﺬ ةا‬ ٦


.‫ب‬٠‫ﻛ ﻢ‬ ‫وﻋﻦ ﻧﺎﺟﻴﺔ ﺑﻦ‬ ü İ E

‫ ﺷﺦ اﻟﺾ\ل‬1‫ إن ﺗ ﺸ ﺎ‬: ‫ﺗ ﺎ ﺷ ﺪ ﻇ ﻒ أ ﺗ ﻎ ; ه ش ا ﺻ ﺖ‬
‫اةةﺑﻰ‬٠‫ ﺗﻢ ﻷ ﺣﺪﻗ ﻦ ﺗ ﴼ ﻋﺶ ث‬،‫ﺑﺎﻷ‬٩ -‫ر‬١‫إﻓﻠﻲ ذؤ‬١ :‫'اﺗﺎث ﺋﻘﺎ'ق‬.‫ك‬
‫' ﻃ ﻐﺎ ق[ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود واﺳﺎى‬.,‫ ذاﻓ ﻚ‬-‫ؤازﻗﺬ ﻗﺘﺎﺛﺌﺜﺬ ﯪﺗﺰﻳﻰ‬.

.‫اﻟﺪﻓﻰ‬ ‫ﺑﻪ‬ ‫وأراد‬ ،‫اﻟ ﺴﺘ ﺮ‬ ((‫)اﻟﺜﻤﻮاراة‬.


-.. 6.. (3812).. Naciye ibnu ^ ‫ﻫﺎ‬.'‫ ' ه‬anlatıyor:-.“‫ذدر‬. Ali radıyallahu anh det
ki:"Ebu Tâlib ölünce Resulullah aleyhissalâ%vesselâm’a gelip:“ Dalâleu
olan ihtiyar amcan öldü" dedim. Bana: "Git babam, gömî Sonra, bana 8‫ﺀ‬،‫ا؛‬
30 ٠ ٣
KÜTÜB I S l rE MUHTASARI H.CÎLT

ceye kadar h‫؟؛‬bîr §ey'yapm a‫ ”؟‬buyurdular. Ben de gidip gömdüm ve


Resûlullah aleyhissalatu vesselâm’a gelip haber verdim. ٥ «««« üzerine bana
yıkanmamj emir buyurdular ve yıkandım.. Sonra bana dua ediverdi [ancak
duayi ezberleyemedim ]٠” [Ebu Dâvud," Cenâiz 70,.(‫ ة‬214)‫ ذ‬Nesâî, Tahâret
128,(1,110),Cenâiz84,(4,79).) . '
- ‫ ؛‬AÇIKLAMA:
1- .öu rivayet,/fz. Ali radıyallahu anh'm babası ve Resûlullah aleyhissalâ-
tu vesselâm*m da amcası.'Olan Ebu Tâlib'in defniyle ilg'ilidir. Rivayet .müşrik
'olarak öldüğünü tasrih .eder've yıkanmaksızın v.e üzerine, namaz, kılmmaksızın
defnedildiğini belirth..
2- Rivâyet, Resûlullah'! Hz. Alî'ye, definden sonra yıkanmayı emrettiğini
ifade etmektedir. “Yıkanma İşinin kâfir cenazesinin defniyle alakalı bir emir
olabileceği ihtimaline temas edilmiştir.” Değilse, önceki hadîste -belirttiğimiz
'üzere müslümah cenazeye.yapılan muamelelerden herhangi birisi' sebebiyle-'
',kesin bir yıkanıpa emri vârid olmamıştır.
'.'3 - Hadisin 'sonunda ''köşeli parantez içerisinde'kaydettiğimiz ziyade
Ae.y٥’l’nin rivayetinde mevcuttur.

‫ﻹؤ‬١ ‫زﻛﺎف وﺳﻮل‬ :‫ ﻋﻨﻬﺎ ﻗﺎﻟﺖ‬.‫ وﻋﻦ ﻋﺎﺋﺸﺔ رﺿﻰ اﻟﻠﻪ‬٠١


‫ﻓ ﻞ‬ ‫ ' ذ س‬، ‫ و ﻣ ﻦ ا ذ ﺟ ﺠ ﺎ' ﺗ ﺆ‬، ‫ؤ ﺷ ﻴ ﺜ ﺘ ﺔ‬ ، ‫ﻣ ﺬ أ ﻟ ﺠ ﺘ ﺎ 'ﺑﺆ‬ : ١‫ ا ذ 'ﺑﺖ‬.‫ ﺷ ﻞ ﻳ ﺬ‬:

..‫اﻟﻴ ﺊ [ • أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود‬


.7. (3813)-7/z. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah, dört şeyden
dolayı guslederlerdi: Cenabet, cuma, hacâmat, ölü yıkamak.” '‫؛‬Ebu Dâvud,
Cenâiz39,.(3160).J '
ANIKLAMA:
Bu'hadis, hükümleri .farklı olan' dört ayrı yıkanmayı, ayni .hükmü, ayni
vasfı taşıyor İntibaını verecek şekilde beraber zikretmiş durilmdadır:
★ Cenabetten yıkanmak farzdır. '
'★ Cuma.- guslü’nü Resûlullah'm yaptığını, istihbab olarak emir buyurdu-
gunu.daha önce b'elirttik.
★ Hacamat(kan aldırma)tan.'sonraki'gusül temizlik içindir.' Hacamat olan
kimsenin .üzerine kan sıçramaları olabilir, bundan, emin olunamaz. Bu sebeple.
11‫ ؛‬CİLT ÖLÜNÜN YIKANMASI VE ÖLÜ YIKAYANIN YIKANMASI 31

■ ■ ' '■
vâcib olmaksızın nezâfet maksadıyla istihbab olarak yıkanmak söylenmiş olabi­
lir.
★ Ölü yıkama sebebiyle de yıkanmanın vâcib olmayacağı hususunda üle.
mânın ittifakını yukanda kaydettik.

.‫ و ﻣﺎﻟ ﻚ‬. ‫ﺟﻤﺔ‬.‫ ﻓﻰ' ﺗﺮ‬.‫اﻟﺒﺨﺎرى‬ ‫اﺧﺮﺟﻪ‬ . [‫ﺗﻮ ﺻﺎ‬


8. (3814)- anlatıyor: “ibnıı Ömer radıyalllahu anhümâ, Saıd ibnu
Zeyd’in bir oğlunu mUbuşeretcn tahnit yaptı ve (kabre) taşıdı. Sonra mescide
girip, abdest almaksızm namaz kıldıj’ [Buharî, Cenâiz 8. Bab başlığında senet-
siz olarak rivâyet etmiştir. Muvatta.Tahâret 18, (1,25).‫ل‬
A Ç IA M A :

1- Ölüyü tahnit.etmek.’ ölüyü^ kokulamak maksadıyla hanût,(veya hınat)


tatbik etmek. Hanut: .ö.lünün kefen ve bedenine -konulan.- kokulu maddedir.
Resûlullah’a hangi hanfitu daha, ‫؟‬ok seversiniz? -diye sormuşlar da, “Kâfûrl”
diye cevap vermiş. Bir başka rivâyette .Semud kavminin, haklarında azabın ge-
leceğine kanaatleri lıâsıl'olunca, hemen Cife’ye 'dönüp pis. kokmamak i‫؟‬.in. ke-
' fenlenip.5٥٥ır,٠‫؛‬Mylatahnitlendikleri belirtilir.-
Şu halde, hanut, ölüyü 'kokulacak v.e hatta' cesedin bozulmasını.geciktir-
mek İ‫؟‬in ölüye tatbik edilen her çeşit koku'ıpaddesine denmiştir.
. . . . 2- Mübâşereîen demek.’^'h. ölünün cesedine demektir ibnu Ömer
.tahnit İşini, koku maddesini eliyle cesede sürerek yapmış olmalı. Alimler, müs-
lümanın ölümle necis olmayıp bilakis cesedinin temiz kaldığı husU'sundaki ka-
bullerine.'bu hadisi' de delil kılarlar. “Şayet ceset temiz olmasaydı, ibnu Omer
elini değmekten sakınırdı veya değdikten sonra yıkardı” demişlerdir. Bu. kana-
atte'olan âlimlere göre, “ölüyü yıkamaktan maksad temizlik değil, teabbüddur,
yani yıkama emrini yerine getir'mek sUretiyle kıdluk yapmak, ibadet, ifâ etmektiı*.
Eğer ölünün cesedi necis olsaydı ne su, ne sidre ile ne de tek basma su ile yıka-
makla temizlenmiş olmazdır
’Şu halde bu- rivâyet:3811' numarada geçen hadisin, zayıf oldugunU, hük-
32 KÜTÜB-J SİTTE MUHTASARI

müyle amel edilemiyeceğini ifâde eder. Zira Buharî ve Muvatta’da y٠١.


la senet yönünden üstünlüğü açıktır. almak-

‫س‬.‫ ﻋﻤﺮو ﺑﻦ' ﺣﺰم‬.‫ﺑﻦ ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ‬.‫ﻟﻰ اﺑﻜﺰ‬.‫ ن ﻋﺒﺪ اﺗﻨﻪ ﺑﻨﺄ‬۶‫ \ و‬٩ I
‫ ﻋﻐ ﺊ ي‬٠
‫ﺀﺑﻤﺎا‬..‫اﺗﺬة‬.‫'رﺿﺘﻰ‬.‫ﻣﺮأة إﻳﻰ ﺑﺔو‬١‫ ﺟ ﺴ ﻦ‬- ٩ ‫ ﻳﺊ‬k : \ ‫]ﺀن‬
،‫ﺣﻔﺘﺬﻗﺎ ﻣﺊ اﻫﻠﺜﺔاﺣﻮئ‬- ‫ ﻣﺬ‬. ‫ح ﺟﺰﻳﺚ ﻗ ﺌ ﻎ‬. .‫غ ﺟﺊ ﻗﺬﻓﻖ‬/
‫ﻏﻮ؟‬ ‫ﻣﺬ‬ ‫ اﻫﻠﺜﺮد ﺋﻬﺪ ﻋﻠﻰ‬٠‫ﺛﺪﻳﻞ‬.?‫ﺋﺆ‬,‫ ؤإذ ذذا‬،‫ ا ر ﺻﺎﺑﺘﺄ‬:.،İJ U İ
.‫ ك‬51‫ ﺟ ﻪ م‬/ ‫ ﻵ[ب أ‬:‫ﺋﻘﺄ;ا‬
9. (3815). Abdullah ibnu Ebt Bekr ibni Muhammed ibni Amr ibni Hazm
anlatıy.r: “Hz. Ebu Bekr’in hanımı Esmâ Bintu Umeys radıyallahli anhümâ
vefat ettiği zaman Hz. Ebu Bekr’i yıkadı. Sonra (dışarı) çıkıp, cenazenin yanın-
da hazır bulunan muhacirlere: “Ben oruçluyum. Şu gün de, çok soğuk bir gün.
Bana gusul gerekir mi?” diye sordu. Hepsi birden, “Hayır!” dediler.” fMuvat-
t a ٠C enâiz3,(l١223).J .‫ا‬
AÇIKLAMA İçin 3811 numaralıhadîsebakılsın..
BEŞINCJ FASIL
MÜSLÜMAN OLUNCA GUŞÜL

‫ ] ا ﻳ ﻎ ﻧﺴﻮق‬:‫'ﻗﺎو‬.‫'ةس ﺑﻦ ﻋﺎﺻﻢ ر ﺿﻰ اﻫﻪ ﻋﻔﻪ‬.‫ س ﻏﻦ‬١| |


‫أﺧﺮﺟﻪ‬ . ٤‫ ر‬٠‫( أن أﻏﺌﺴﻞ ﺑﻨﺎﺀ ؤﺳﺊ‬ji; ı٥ .‫ اوﻧﺐ اﻻﺳﻼام‬I ‫اﺗﻠﺆ‬
.'...‫أﺻﺤﺎب' اﻓﻤﺘﻦ‬

.[‫ه‬/‫ﺋﻪ ا ﺳﯫ ﻫﺎ‬.] :‫ئ‬٧ ‫وا‬ ‫ﻳﺔ‬١‫وﻓﻰ رو‬


\:{ lU 6)m Kayşîbnu Asim radıyallahu anh anlatıyor: “Müslüman olmak
anusuyla Resûlullah aleyhissalâtu vesselam’a gelmiştim. Bana su ve sidre ile
yıkanmamı emir buyurdu.” [Ebu Davudi Tahâret 131, (355); Tirmizî, Salât
٠J(l,.-'109).,^^429,,-(605);,N٠
e s'âî,'Tahâretl27٠' ... .
‫ ا ًا‬٢‫ أااا‬2‫ آ‬,ve. N es^î’nin bir .rivayetinde: ‘(Kays) müsluman oldu
Resûlullah) ona yıkdnmayı emretti” denmiştir).

‫ اأﺋﺬ‬.‫ﻛﻠﻴﺐ• ﻋﻦ أﻳﻪ ﻋﻦ ﺟﺪه‬: ‫ﺑﻦ‬:‫ﻛﻴﺮ‬.‫ﺑﻦ‬.‫ وﻋﻦ ﻏ ﺺ‬# | ٢ EI


: ‫ا‬ ‫ ﻧ ﺜ ﻮ ل ا'ش‬.‫ ﻗ ﺬ أ ئ ' ى ق ﻟﺬ‬. : ‫ ' ﻓ ﺎ ق‬. . ‫ س‬1 ‫ﺟ ﺎ ؛ ر ﺳ ﻞ‬

. ‫ و‬. ‫ أ ذ‬. ‫ا ;ا ق " ﻗﺄ ﻻ ﻗ ﺄ ى آ ﻏ ﺬ‬: ‫ ;ﻗ ﻮ ل‬.‫ة ق ' ﻇ ﻠ ﺬ ' ﺛ ﺬ ز اﻳﺌ ﺮ‬


.:‫ ﺛ ﺘ ﺰ ادﻛﻌﺮ وائ؛ﺷﺊ[• أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داو‬. ‫اﻓﻲ ﻋﻨﻠ ﻖ‬. :‫ ﺗﺘﻪ‬.‫■ ﺀﻷﻗﺦ‬

2 .(3817)'٩ Useym ibnu Kesır ihni Küleyb an ebîhi .an ‫ذ‬-
na.göre (ceddi Kü\eyb))Resûlullahaleyhİssalâtu yesselâm’a ‫ب‬
٥/٠we£’oldum!” der. Resûlullah aleyhissalâtu v/77.٠.“ «.Üstündeıı küfür saçını atî
-der ve trdş olmasını söyler. Useym'in babası dedi ki: “Bana bir başka (saha
bî)nin bildirdiğine göre Aleyhissalâtu vesselam, beraberinde olan bir diğerine
de: “üzerindek ‫ ؛‬k'ü'für- tüyünü at ve sünnet 0‫ أااا‬buyurmuştu." [Ebu
Dâvud,Tahâretl3L(356).J
34 KÜTÜB.I SÎTTE MUHTASARI II. CİLT

AÇIKLAMA:
Bazı âlimler bu hadîslerden hareketle yeni müslüman olan bir kimseye yı­
kanmayı emretmek gerektiğini, bu nebevi emrin vücub ifâde ettiğini söylemiş­
tir. Ancak, Hattabî: *‘Ülemanın çoğuna göre, bu yıkanmanın vâcib olmayıp
müstehab” olduğunu belirtil. İmam merhum: “Kâfir müslüman olunca,
bir de yıkanması hoşuma gider, şayet yıkanmasa cünüb sayılmaz, abdest alıp
namaz kılması ona kâfidir’’ dtrciıştiî.
Ahmed İbnu Hanbel ve Ebû Sevr, hadîsin zâhirinden hareketle bir kâfir
müslüman olduğu vakit öncelikle yıkanmasının vâcib olduğunu belirtirler.
“Çünkü derler, kâfirlik günlerinde, cima, ihtilam gibi yıkanmayı gerektiren hal­
lerden uzak değildir. Ancak yıkanmaz, yıkansa bile ondan (bu yıkanma) sahih
ve muteber olamaz. Zira cenabetten yıkanmak, dinin farzlarından bir farzdır.
Bu da, namaz ve zekat gibi, ancak imandan sonra makbuldür. O ise bu guslü,
henüz İmana girmezden önce yapmıştır.”
İmam Mâlik de müslüman olunca kâfirin yıkanması gerektiği görüşünde
idi. ■V
Şirkten henüz çıkmamış iken abdest alip sonra müslüman olan müşrikin
durumunda ihtilâf edümiştir. A^/ıah-ı Reı’y ’den bazılan: “Müşrikken aldığı ab-
destle namaz kılabilir, âricak müşrikken teyemmüm etmiş idiyse, müslüman
olunca bu teyemmümle namaz kılması câiz olmaz, su bulamazsa müslüman
olunca yeniden teyemmüm yapar. Bunlara göre, aradaki fark şundan ileri gelir:
Teyemmümde niyet esastır. Müşrik’in ibadet niyeti ise sahih olmaz. Halbuki su
ile temizlik niyete mütevakkıf değildir. Öyle ise, müşrikken temizlik yapmış ise,
bu tıpkı müslüman kimsenin temizliği gibi sahihtir.”
İmam §âfi^ ı: “Bir kimse müşrikken abdest alsa veya teyemmüm yapsa
sonra müslüman olsa, namaz için dbdesti yenilemesi gerekir, teyemmüm de
böyledir, aralarında fark y.Aımr.” Ancak, müşrik cünüblükten yıkanıp müslü­
man olsa, bunun durumu hakkında ^djfî’r’nin ashâbı ihtilâf etmiştir. Bazılan,
“yeniden gusül yapması vacibtir, tıpkı abdestte olduğu gibi” demiştir. Bu daha
muvafık, daha doğru gözükmektedir . Bir kısmı da “İkisi arasında fark görüp
he.r halükârda abdesti tazelemesi gerekir, ancak guslü yenilemesi gerekmez”
demiştir. Hepsi şunu demekte ittifak eder: “Müslüman olur ve kendisine kâfir­
ken cünüblük isabet etmediğini yakînen bilirse, ona gusül gerekmez.”
“Müslüman olunca, kâfire yıkanması vad ٥‫؛‬/r” diyenlerin kavli, hadîsin
:p irin e uygundur. Çünkü emrin hakikati, aksine bir hüküm ifâde ettiğini göste­
11. c ilt MÜSLÜMAN OLUNCA GUSÜL 35

ren kaıîne olmadığı müddetçe, vücûb ifade eder.


2- İkinci hadîste saç kesilmesi mevzubahistir. Alimler, her müslüman olan
kimseye yıkanma gereği gibi bir de saçını traş etme diye bir vecîbe yüklenme­
diğini, sadedinde olduğumuz hadîste geçen "küfür ^açı.’ndan muradın, küffâra
alâmet olan bir saç olacağını belirtmişlerdir. Nitekim hadîste "saçını da kes”
denmemiş, "küfür saçını denmiştir. Saçın küfre nisbet edilmiş olması
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ’m muhatabında küfre alamet olan hususî bir
saçm varlığını ifâde eder. Nitekim kâfirler, her beldede kendilerine has saç
şekli tesbit etmişler, moda ortaya koymuşlardır. Mısır’da, Hindistan’da, saçın
hiç kesilmeyen kısımlan vardır. Zaman zaman traş olsalar bile, o hususî kısma
dokunmazlar. Bu bir nevî onlann dinlerinin, inançlaıımn bir gereğidir, milliyet
sembolüdür. Şu halde böylesi bir kısım saç İslam’la küfür arasında bir alâmet-i
fârika olmaktadır. Şu halde, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Ûseym'in ceddi­
ne ve yanındakilere, böylesi bir alâmet 5٥ç’m kesilmesini emretmiş olmalıdır.
3- Hadîsin son kısmında “sünnet ol!” emri de yer almaktadır. Bazı âlimler
buna dayanarak, müslüman olan kâfirlerin bir de sünnet olmalarının vâcib oldu­
ğa hükmünü çıkarmışlardır. Aricak.hadîsin, zaaf sebebiyle, vücub tesbit edecek
güçte c'madığı belirtilmiştir.
ALTINCI FASIL
HAMMAM HAKKINDA

.‫ﻟﻬﻰ‬ ‫ زأة رﺳﻮل‬.‫اﺋﻠﻪ ﻋﻨﻬﺎ‬ ‫ر ﺿﻰ‬ ‫ ﻋﻦ ﻋﺎﺑﺸﺔ‬- ١ H


‫ اذ‬.‫؛ ص ﺑﺤﻮﻟﻲ اا'ﻛﺜﺎم ﻫﺎﺋﺚ ث; رﺗ ﺺ إوﺑﺎل‬d i ) ‫ﯪ‬,‫اﻟﻠﻴﺎ‬
.‫ررل‬1‫اﻟﻢ‬ ‫ﻓﻰ‬ ‫ﻳﻨﺤﻠﻮه‬
1. (3818)" / / : Ai§e radıyâllahu anhâ tâ tıy o r . uResûlullahaleyhissalâtu
vesselam kadmlan da erkekleri de hamama girmekten neh^etmişti. Sonradan,
izarlanna sarınmış olarak erkeklerin girmesine izin verdi:

.‫داود واﻟﺘﺰﻣﻨﻰ‬-.‫ا ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ^ أﺑ ﻮ‬

‫ ﺟﻬﺆ ﻣﺊ اﻷزض ﻣ ﺤ ﻌﺜ ﺮ ئ ﻛ ﺄ ﻟ ﯫ م‬. ‫ﻳﻘﻊ ﻃ ﻰ‬ r ‫ره(( أ‬-^‫ﻻأ‬


- .‫زاﺑﺎﻳ ﺰ| ؤ ة ؤ ذ ﻻ ق‬
? ٠,(38,1‫")و‬. Bir başka rivayette.'Şöyle, denmiştir: “Hz Aî§e radıyallahu
-anhâ’nitt yânına, Şamlı kadınlardan bir grup girmişti. Hz. Aîşe: “Sizler herhal
de. Kammları h a ım la r a giren bölgedensiniz!” dedi. Kadınlar; "Evet‫ '" ؟‬diye
’\cevap verdiler. HziAişe: “Ama ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ın :\(î
bî'sesîn‫ ؛‬€v ٤nden'hâr‫ ؟؛‬bîr yerde ‫؟‬، karan.her kadtn, mutlaka.. Allah’la kendi
,aras،ndak.i perdeyi y،r،m،§ olur” dediğini işittim’’ buyurdu. JEbu Dâvud
Hammâm''l ١(4()()9‫ا‬.40 ‫ ا‬0)‫ أ ﴽ ؛‬٢‫أس‬.2‫^ ﺳ ﺂ‬
U.CÎLT HAMMAM HAKKINDA 37

‫ د ا‬. ‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ أﺑﻮ‬.[ i c ] ‫او‬ ‫ا ﻷ ﻣﺮﻳﺼﻪ‬


3. (382Ö)- .Abdullah ibnu Amr îbnVl-Âs radıyallahu anhümâ anlatıyor:
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “ Sîze ACe.m diyarıiıın fethi
.inUyesser, olacak. O ralarda hammâm denen evlere'rastlıyacaks.nız. Sakin
...la erkekler onlara izarsiz-girmesinler. N٤fâs ,veya',h,astal»k hâli dışında ka.
dmlarm oralara .girmesine .izin Yermeyin.»’ [Ebu Dâvud, Hammâm 1,

‫ ن‬٠ :‫ ﻗﺎ ل‬. ‫ ]ﺀن ر ﺳ ﻮ ن )ﺗﻨﻪ‬.‫ ^ ﻋﻔﻪ‬١ ‫ وﻋﻦ ﺣ ﺎ ر ر ض‬٠ ٤ Ü


‫'ﻓﺎ ن‬.‫ذ س‬,.،,‫ ﻟ ﺌ ﺄ م ﺑﻌﻲ إذار‬٠‫ا‬.‫أﻷﺧﻮ دﻻ;ﻳﺌﺤﻖ‬.‫ﻟﻴﺬﻣﺺ‬٠‫ﻳﻮﺑﺊ ؟ﺋﻨﻪ ذ'ا‬.‫ﺣﻤﺎن‬
‫ وﻣ ﺊ‬، ‫ ﻳ ﺘ ﻢ أ ﻵ ﺧ ﺮ ﻫ ﻼ;ﻳﺌ ﺨﻠﻠﻴﻠ ﺶ اﻟ ﺤ ﯫﻟ ﻢ ﻣ ﻨ ﻌ ﺪ ﻏ ﺪ ر‬٠‫ﻳ ﺎ ﺳ ﻸ ﻳ ﻮ ا‬
‫ر ﺀ؛ﻳﻬﺎ‬١‫ﺋ ﻼا ﻳﺠﻴﻤﺊ ﻋﺌ ﻰ ﻣﺎﺋﺪه ﻳﺊ‬.‫ ﻻ ﺣ ﻮ‬. ; ‫ﺣﻤﺎن ﻳﻮﺑﻦ اا ش وأ ﻗ ﺆ‬
‫واﻟﻨ ﺴﺎﻟ ﻲ‬ ‫ا ﻟ ﺮ ﻣﺬى‬ ‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬.[ .‫ اﻟ ﺤ ﻲ‬.
4 . (382‫) ا‬- Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm buyurdular ki: “Allah-ve.ahiret gününe, inanan'kimse izarsıZ ham-
m.âma gir'mesin. Kim' 'Allah’a.ve' ahirete.'inanıyorsa, bir Özrü.olmadan^han..-
mim hammâma 'sokmasın.'Kim Allah’a ,.âhiretCj inanıyorsa üzerinde İçki
bulunan sofraya oturmasın.” 'tTı٠rmjz'îjEdeb.43,.(2802)‫ ؛‬Nesâî, Gusl.2,
I98).j' . '.
A ÇIKLAM A:','
1-. .Bu 'dört rivayet' “hammâm” üzerine. .Bu rivayetlerde 'hamamlann
Resûlullah aleyhissalâtu yesselâm devrinde A'raplarca.'. pek bi'linmedigini,.
Acemler (gayr-1 Araplar) tarafından bilindigini^görmekteyiz. Buralara gitmek,
önceleri' erkek 've.kadın bütün müslümolara yasaklanmış oldugu halde, sOnra-
dan bazı kayıtlarla erkeklere serbest kılınmıştır:/z٥r/٥nn٥ sarınmış olârûk gir-
38 'KÜTÜB-t. SİTTE MUHTASARI' IICILT

meko izar, belden aşağıyı örten giyecek .Iduguna göre, avret yerlerini açarak
hamamlara gitmek-yasaklanmış olmaktadır.: Allah.’a ve .ir e t e inanan 'her müs-
'himan-avret yerlerini hamamlarda hile açmamalıdır. Şu'halde,.hadîsler,..avret
yeriçrini açarak-hamama gitmeyi kesin bh dd
',,2- 'Kadınlann'-.hamama ’gi'tmesi meselesine ^gelince, bazı hadîsler mutlak
olarak.tahrim 'ederken (1,-2 ve 4٠hadîsler),'bir hadîste de.(3. hadîs) tedâyiye yö-
nelik- bir özre, binâen kadınlarin'da hamama '.gitmesine- nıhsat tanıyor. Ş'u'halde'
.İzarlı' Ve tesettürlii de olsa, kadınlann :hamama, -gitmeleri^ Zaruret olmadıkça
.haram'edilmiş olmaktadır., '
Ğazâlî nîn kaydına göre, 'Ashab, ş ٥w’da 'haraamlara gidince, bir kısmı:.-'
“Şu hammam deneri evler ne iyi yerdir, orada bedeni kirden temizliyöruz” de-
'mişlerdir. Bir kısmı da: uşu hammâm denen evler ne kötü yerdir, avretler açül-
yor, haya gidiyor” demiştir. Gazali: “Afetinden kaçmüdıği: takdirde, (temizlik,
tedavi gibi bir) faide düşünerek gitmede bir beis yoktur” dss.
Razı şârihler'-kadınlar hakk,ında yasaklanmasını şöyle izah etmiştir:
“Çünkü onla٣tn bedçnierinin.ber tarafı avrettir, örtülmesi farzdır, hiç.'bir,yerle-
rinin zaruret olmadıkça açılması caiz değildir. Hastadır, tedavi İçin girer veya
nifâstan çıkmıştır: temizlenmek İçin girer. Veya cünübtür, hava soğuktur, ,su
'ısıtma-imkdnt. yoktur ve soguk'su kullanması halinde ,zarar göreceğinden 'kor-
kulmaktadır. Bu gibi zaruretler karşısında kadınların avretlerini örtmeleri kay-
dıyla girmelerine izin verilmiştir.”
Görüldüğü'üzere hamamlar, kadmlar h a k ^
lınraamıştır. ■
DOKUZUNCUBÂB
H A Y IZ H A K K IN D A D IR
(B u bab ta iki fasıl var )

B İR İN C İ F A S IL
H A Y IZ L I V E H A Y IZ L IY L A ÎLG ÎLÎ H Ü K Ü M L E R

İK İN C İ F A S IL
M Ü S T E H Â Z E V E N ÎFA S H A L LER İ
Hayz, kelime olarak akmak demektir, örfte kadınların'belli yerlerinden,
muayyen vakitlerde kanlan'ntn .akmasıdır. Dilimizde ay hâli veya aybaşı ٨٥*'-
.veya adet hali de ,denir. Hayız'gören kadına Arap'‫ ؟‬a olarak'٨‫ ةﻟﻤﺔ‬denilir.'Aslında
haiz, ism-i'-fâil vemUzekkerdir. Ancak feU'hal.kadınlara'mahsus oldugıı ‫؟؛‬in
hâize denmeksizin, hâiz'k kadın .kastedilir.'Kur’an’da mahız ,kelimesi ^٥yz.mâ٥
nasında.kullanılmıştır. ,Eu.-halle- ilgili'Olarak'âyette §0yle bJyrulur: -“ (Ey Mu-,
'.ha'mmedî) Sana kadınlarm aybaşı'hail-(mahiz)'hakkında da sorarlar. De
k i:“ 0 ',bir ezâdır. Aybaşı halinde.'iken kadınlardan uzak.ka'1'ın, temizlenme-
lerine kadar ortlara'.yaklaşmayın. Temizlendikleri .zaman Allah’ın size bu-
'yurdugu yoldan, yaklaşın.” . Allah' şüphesiz dâima tevbe edenleri.sever, te-
,inizlenenleri.de sever’’'(Eakara^222.). : ‫ا‬
,Hayız h'âli, ,kadınlarda' biilug yaşı ile. başlar' ve ,yei.s hâli, denen hamilelikten
Umid kesiinıe devresine kadar devam eder.
Hayız'(veya âdet).hali,' kadınl'arda, en ,az 'dokuz yaşında gOrUlmeye başlar.'
iştisn'âî durumlarda'da olsa'altı.'yaşında da âdet hâlinin olabileceği,'kabul' ed'il-
miştir. Bu hal' normal olarak elli'.-veya elliheş yaşına 'kadar .devam eder. Daha'
'evvel^âdet'hâlinin kesildiği de.olur. Adethâl-inin.'kesilmesine'' İyâs denir. Bu
maksadla'iyas yaşı veya sirın i iyaş tâbirleri' kullanılır.^Bu yaşa ulaşan kadına d'a
‫دق‬,‫ ﺀﺀ'ا‬denir.
Adet müddeti, 'mezheplere' göre farkll olabilir. 'Şâfi’dere göre bu müddetin
en'-az sın'ırı bir gün'-bir gece, en -‫ ؟‬oğü.on. beş .gündür. 'Mâükîlere göre' ise‫ ؛‬.en .azı,.'
'kani. gOrecek'kadaT :Zamandır. Bir saat, b ile olabilir. .Adet^ müddeti Hanefilere'
göre'.en'az üç gün. ü‫ ' ؟‬gece yani yetmişiki.saat, en faz'la on g'ün on gecedir, yani
ikiyUzkırk.-saattir. Ru iki nlUddet arasında görülecek', kanlar âdet kani sayilır. .Bu
m.üddet eshasında kanin, devamı^şart değildir,' zaman Z i a n kesilebilir., S'özgeü-
mi bir kaduı ü‫ ؟‬gün,kan görüp, sonra ,.iki -g'ün kesilse, sonra tekrar^ ü‫ ؟‬gün görse.,
bu S'ekiz günlük müddet onun, âdet süresini ^teşkil eder. Kadının tekarrur eden
.müddetinden 'fazla kan.gelecek olursa o .kan. âdet kani'sayılmaz. Mesela bir ka-
11. CİLT um umi AÇIKLAMA 41

dmm mutad kan görme müddeti yedi olarak takarrür çtti ise, sekizinci ve doku­
zuncu... günlerde göreceği kan istihâze kanıdır, bir özre bağlı olarak geİmekte-
■dir.
Bazı kadınlarda âdet günleri sâbit değildir, devamlı değişir. Bunlar bir ay
beş, bir başka ay altı veya daha fazla günlerde kanama görebilirler. Bu durum­
larda ihtiyatla hareket edip, böyle bir kadın altıncı gün yıkanır, namazını kılar,
çünkü bunun istihâze kanı olma ihtimali var. Müddet uzaması -veya kısalması-
üst üste iki ay devam edince müddetin değiştiğine hükmedilir. Mutaddan fazla
olan kanama on güne çıksa bunun âdet olması melhuzdur, on günü taşarsa âdet
sayılmaZ.Meselâ mutadı yedi gün olan bir kadının kanaması on gün devam etse
bu hayz sayılır, onbir gün devam etse, yediden fazlası istihâze kanı sayılır.
Böyle değerlendirmenin sebebi, hayz hâlinin on günden fazla olmayacağının
kabul edilmesinden ileri gelir.
Hayız halinde nanıaz, oruç gibi ibadetler terkedilir, zevciyat muamelesi
yapılamaz. Kur’an okunamaz, Mushaf’a el sürülemez, câmiye girilemez, Kâbe
tavaf edilemez.
Görüldüğü üzere, hayz hâli ile iigili, bilinmesi gereken bir kısım ahkam
vardır. Her müslüman erkek ve kadının bunları bilmesi gerekir. Teferruat için
mutlaka ilmihal kitaplanna müracaat edilmelidir.
۶ ‫أ‬ ‫ﻗﺠﺎﺀ‬ ‫ﺧﺄ ﻗﺄ ي؛‬ ‫أذ ر ﯪ ﺛ ﻲ إ ﻻ‬ ‫اﻟﺰﻳﻖ ﺀن 'ﻳ ﺪ غ ﻣﻦ‬,‫' ذ ا ' ز ﻳ ﺬ ذذا‬

‫ ﻷ‬. ٠‫ا'؛‬:‫ ﻏﺄ ﻷ ﻳﺎﻟ ﺴ ﻮ ل‬٠‫ص ذ ﻇ ﺚ ﺑﻦ اﺛ ﻲ ر س اش ﺀﻣﻤﺎ‬ ‫ئ‬


.‫اﺟﺎ‬ 1, ‫ م‬٠ .. „٥ ‫ رو‬. ‫ ا ﻻ‬.:‫ ﺀ‬. ‫اب‬: ‫دا‬ ‫وأم‬ ،٠

‫'ﺟﺬ‬.‫أﺋﺬ 'ﻟﻠﻢ‬.‫ ا‬٤‫ﻓﺄ وﺗ ﻞ ذى ا ﺀار ﺳﺎ ذ ﻏ ﺴ ﺎ ذ د‬ I ‫ر ﺳ ﻮد اش‬

٠‫ م‬٠‫ و ﻫ ﺬا ﻟﻌﻔ ﻞ ﻣ ﺒ ﺎ‬،‫اﻟﺒ ﺨﺎر ى‬, ‫اﻟﺨﻤﺴﺔ إ ﻻ‬ >‫اﺧﺮ‬

. ‫ف(( ﻳﺠﺪ ﻣ ﻮ ﺟﺪة اذا ﻏ ﻀ ﺐ‬. ‫)) و ﻳ ﺪ‬


1 .(3822)‫ ارج‬2٠‫ ئﺀ«ﺀ‬radıyalllhu anh .anlatıyor: uYahudilerin şöyle bir â t i
vardı: içlerinde bir kadın âdet görmeye başlayınca, onunla beraber yiyip İç-
mezler, evlerde berâber oturup kalkmazlardı. Bu durumu Ashab radıyallahu
an^iiw ,Resûlnllnh ٠ ‫ ا‬6‫ﻻ‬1‫ﻫﺔةاأ‬1‫ دااج‬vesselam... sordular. Bunun üzerine Cen.İJ-1
Hakşu âyeti inzal buyurdu. (Meâlen): «Ey-'Â^uham^cdî) Sana kadınJann ay-
başı halinden sorarlar. De ki: ٠‘0 b‫؛‬r ezâdtr. Aybaşı hâlinde iken kadmlar-.
ll.C tL T HAYIZLI VE HAYIZLIYLA ILGÎLÎ HÜKÜMLERİ 43

dan uzak kakn. Temizlenmelerine kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendik-


İçr‫ ؛‬zaman'Allah’ın size buyurduğu yoldan yaklaşın. .” (Bakara 222) âyeti
üzerine Resûlulidh aleyhissalatu vesselâm: '“Kadınlarınızla nikah (zevciyat
muâmelesi) dışında her .şeyi yapınî” buyurdu: Bu ruhsat yahudilere ulaşınca:
“Bu adam ne yapmak istiyor? Bize muhalefet etmediği bir şey bırakmadı!” de-
diler. (Bu sozu ݧit6u١ üseyd ibnu Hudu^r ve Abbdd İbnu Bişr radıvallahu an-
hümâ gelerek: ."‫ ﻟﻤﻞﺀ‬Allahın Resulü! yahudiler şöyle şöyle söylüyorlar” diye
haber verdiler. “Biz kadınlarla beraber oturup kalkmiyacak mıyız?” dediler.
Resulullah aleyhissalâtu vesselâm’ın rengi öylesine değişti ki, biz onlara kızdı-
gını zannettik. Onlar 'da hemen çıkıp gittiler.' Derken onlar yolda'ResUlUllah' a
gönderilen hediye 'sfttie karşılaştılar. 'ResUlullah 0.sutu hemen'bunlarınpcşisıra
içmeleri İçin gönderdi. Böylece anladılar ki, Âleyhissalâtu vesselâm kendilerine
gücenmemiştir.” [Müslim, Hayız,'16٠ (302); Ebu D âvud, N'ikah.'47١ (2165-);
' Tirmizl, Tefsir, .Bakara, (2981); .N esâl, Tahâret.,^181, (1 ,152).‫ًا‬
‫' ا‬. AÇIKLAMA:-' '
‫ ؟‬ârihler. Ashab’ın .sualinin âyetin ,nüzulünden.' önceye ait .olduğunu,
.bunU' “pnceki şeriatler bizim de şeriatimizdir” inancına binaen ,sormuş olabile-
çeklerini-belirtir.
Nevevı, âyette, geçen'birinci mahîz'den muradın' kan oldUğunu belirtir.,
tkinci'si İhtilâfl'ıdır. Umuniiyetle hayız olduğu kabul'edilmiştir.'.^erC olduğunu,
‫ﻫﺎر‬3‫ﺀأﻟﻢ‬.'‫" أ« ﺳﺮﻫﺔ‬olduğunu 8 0 0 0 ‫ﻟﻤﻞ‬1'65‫ ﻟﻢ‬alim de. v a rd ir.^
Useyd ile Abbâd radıyallahu anhümâ'mn, “Hayızlı kadınlarla beraber
oturup kalkmıyalım sözüyle neyi kas'tettiklerinde âlimler 'ihtilâf^etmiştir.
Bazılan, “maksad, kadınlarla bir aradayaşamak, beraberyiyip İçmek” derken,
'bazılan da “münasebet-i cinsiyedir” demiştir. Muhtemelen bunlar, .yahudilere
.mhalefeti'bu.meselede de-sürdürüp kadınlarla'cinsî.mUnâsebeti devam.'ettirme.
ruhsatı almak istemişler, ancak bu arzulan seriat-ı îsîâmiye’ye muhalif olduğu
ıçkResûlullah aleyhissalâtu veMeWw١m 'canı.sıkılm ış.veresinden rengi de-'
'ğişmiştir.
Yine Ğe Aleyhissalâtu ve،s٠se/٥m, Ensar’ın iki yüce şahsiyetinin gönüllerini'
hoş etmeyi İhmâl etmemiş, peşlerine gönüerd'iği sütle, haklarındaki.iltifat-ı ne-
beviyenin''de١^am',etmekte olduğunu ihsas bu5‫ﻟﻢ‬u^nıuştur.

‫ﺀاه‬٠ ‫ ]ائ ر ; ل أس‬-‫ر ض اﻟﻨﻲ ى‬ ‫ﻫﺮﻳﺮة‬ .‫أف‬.‫'— و'ﺀذ‬


‫ ؟ آ‬٠٠ * «
44 KÜTÜB-İ SÎTTE MUHTASARI ll.C tL T

.‫اﻛﻮﻣﺬى‬ ‫أ ﺧﺮ ﺟﻪ‬ •[•^1 ‫ب‬:^‫ﻋﻠﻰ م‬ ‫ا ق‬ ‫اىﺀ ﻳﻤﺎ‬/


-ifz. Ğbu Hiireyre radıyallahu anh anlatıyor: iiResûlullah aley -(3823) .2
hissalâtu vessetâm buyurdular ki: ،،Kim hayızlının -fercine veya bir'kadmm
dübürüne (arka Uzvuna) tertas ederse yeya kâhine ugrarsa'Muhammed’e
indirilenden teberri etmiş (yüz çevirmiş ) olur.” [T‫؛‬Taharet' rmizî٠. 102 ,
( Ibnu M âce, Tahâret ;(135 122 ‫ي‬ (639 ).]

:AÇIKLAMA
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm -efendimiz, bu hadîslerinde, dîn-i -1
müMn-i İslam’ın yasakladığı'üç ameli şiddeth.
.Hayızlıkadınlamünasebet-iCinsiyye.★ - ' '
'.Kadmlara'arkauzuvdan.temas ★ '
G'aybî. um٥ru öğrenmek ,veya hir'' işe karar ve'rmede yardımını te’mîn ★ , <
.gibi bir'maksadla kâhine mtiraacat etmek
BUameller,hadîste,.tslam , ,' '' ‫؛‬dan.yüz ‫^ ؟‬evirmeko
Tirmizl.: “Bu hadîsin â â s ı tagliz (yani yasakta şiddetli bir üslûba yer
-vermekytir" dedikten s٠nra:' *‘Nitekini Resûlullah’tan şu hadîş rivayet edilmiş
'”. tir: “Kim hayızlı.kadma temas ederse bir di'nar tasadduk etsin” -der
,-Sadedinde olduğumuz hadisten maksadın'r^.-değil,' tdğlîz olduğunu be
limne sadedinde,Tirmlrl''der ki: “Hayızlı k â n a temas küfrü gerektiren bir.
-amelolsaydı, Resûlullah aleyhissalatu veşselâm, bu günah İçin kefarette bulun
، ”.mayi emretmezdi
-Kadınlara.'arka-uzvUndan temas,.bir nevî'lUtiliktir. Dinimiz bUnu şiddet -2
..-le yasaklar. BU daYranış, mUnâsebet-i cinsiye-âdabını'tesfeit eden'âyete de-aykı
ndur: ^ ٤٥ ‫' > ت ' ق؛ ﯪﻗﻮا > ﻗ ﯫ اش‬-Kadmları’m z.şizin ter،an ٠z٠l٠r, tarl-a،،.-'^،۶
mza',i.stediğiniz.'g-îbi .gelin-j .(‫؟‬,ocuk yaparak)-,istikbal- İçin hazırhkb'olun
-Allah’tan şakının (kadına hu âdaba .uymayan teıUasta bulunmayın,)” (Ba
kara. 223).
.Resûlullah bir hadîslerinde: ،،Hanımina arka',., uzvundan teıUas 'edenin
yüzüne Allah bakmaz’» der. Böyleleri bazı hadîslerde ■'...mel’un” olarak tavsif
edilirken.bazılarmda.da.
‫ ا‬Kâhin -3 ‫ ؟‬eSelesi -daha önce ,‫ ؛‬١de geçmiş, olmakla .bİTlikte,ok- geniş, e k i ,
JLCİLT 'HAYIZLI VEHAYIZLÎYLA ÎLGÎLİ HÜKÜMLER 45

burada kısaca şu açıklamayı CezerVd^n kaydedty.rUz:^ “Kâhin, gelecek zaman-


d . .lacak hâdiselerden haber ١?eren,'gizil seylcri Icsrarı) bilme iddiasında bulu-
.nan kimsedir.'Araplarda bu evsafta meşhur .kâhinler vardı. §ıkh ve Satth'vs.
‫ﻫﻠﻤﺔ‬،.... Bunlardan bazıları emirleri altında cinntve düddâm bulunduğunu, kendi-
lerine gaybtan haber getirdiğim iddia eder. Bir kısmı bazı ön işaretlerden hare-
.ketle, olacagı bildiklerini.', s‫ ﻻة‬lerler‫ذ‬. Mesela sor'u. sahibinin sözUnden, davranı-
şından. hâlinden-, hareketle sorulan şeyin yerini bildiklerini 'iddia '..ederler.
Bunlara daha ziyade arrâf denir: Çalman veya kaybedilen bir-eşyanın yerini
bildikleri hususundaki iddia sahipleri gibi.” o\eLu|\iE\vaâ\s “kâhi-
ne gelen” demekle' kâhin, .arrâf,-rauneccim, falcı vs.-.gibi'-degişik 'adlar-'altmda
gaybi bilme iddiasında bulunan b i ü msanlari kasdeder.
4- TirrnizVnm dedigi.gibi hadîste, esas, olan tağlîz've'teşdîd olmakla birlik-
te'b'âzı şârihler şöyle demiştir: “Helal addederek arka uzuvdan temas veya kâhi-
.nin -sO^ıledigini' tastik maksadıyla'.'ona ge-lrhek bunların har'amiyetini. İnkâr 'et-
mcktir١..bu durumda'kiifUr It'e'.vil edilme‫ ؟‬١١zâhirine. hamledilir. ."Helal addet-
'me" ve “tasdik etmek", o lı d ig ı t a i r d c bu fiillerin huknııl k i|a n -ı nimet ola-
rak tevil edilir.”

‫ اﺣﺎواى إ ذا‬، ‫ ] ﻛ ﺎ ﺋ ﺊ‬: ‫ ا ﻗ ﺎ ﻟ ﺖ‬٠‫ ﺀ ذ‬. ‫آ ف‬. ‫ ﻋﺎﺀﺳﺸﺔ و ﺿ ﻰ‬.‫ و ﻋ ﻦ‬j B I

k ‫ﻗﺰر‬ ‫أدﻫﺎ أن‬ ‫اأ ن‬ ‫رﺛﻮل اس‬ ‫ﻛﺎﺳﻨﺘﺎﺋﻔﺄ وأزان‬


.‫اﻟﻠﻪ‬ ‫زﻫﻔﺊ( ﺑﻤﻠﻠﺊ إوﺑﺚ ﻛ ﺜ ﺎ ﻛﺎن ﻧﻤﻮل‬ ‫ﻳﺎ ﺷ ﺮ ﻫﺄ‬ ‫ﻹ‬ ' ‫ﺗ ﻬﺎ‬، ‫ح‬ ‫ﻧﺆد‬ ‫ﺑﻰ‬

‫ﺀﻳﻰ‬.‫اﻟﺚ‬.‫ ﻟ ﻐ ﻆ‬. ‫و ﻫ ﺬ ا‬ ،.‫ اﻟ ﺴﺘﺔ‬.. ‫أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬ .[‫ث‬:‫'إز‬. jjLi: I

•[...^.-‫ى ﺋ ﺬ ح ﻣ ﻤ ﻴ ﻬ ﺎ‬٠
:].-.‫أف دواد‬-‫وف^ رواﻳﺔ‬
3824) 3‫' ا‬. ٠)- Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: ‘‘Bizden biri hayızlı olur,
Resûluliah aleyhissalâtu ve vesselam da onunla mübâşeret etmek dilerse, ona,
hayız olur olmaz İzarını bağlamasını emreder, sonra mübâşeret ederdi. Sizden
hanginiz, nefsine, Resûluliah aleyhissalâtu vesselâm.ın nefsine i i m oldugu
kadar hâkim olur?”
Ebu Dâvud’ım bir rivâyetinde۶. “fçvr” (evvelinde -ki “hayz olur olmaz”
diyekarsıladık-) yerine “fevk” denilmiştir (ki buda “çoğunda” ve “evvelinde”
manasına gelir).
46 KÜTÜB-1 SİTTE MUHTASARI ll.C tL T

‫ ﻟ ﺪ ﺧ ﻠ ﺖ ﻋﻠ ﻰ‬:‫ﻗﺎل‬ ‫ﺑﻦ ﺻﺒﺮ‬ ‫ ﻋﻦ ﺟﻤﺠﻊ‬٤‫اﻟﻨﺴﺎة‬ ‫رواﻳﺔ‬ ,‫س وﻓﻰ‬٠٤ ‫ا ا ا‬

‫ذ اﻟﺘ ﺰ‬.‫ ﻛ ﺶ ﻧﻤﺎ‬Lftlii '‫ ز'ﺣﺎش‬.‫اﺋﻰ‬..'‫ﺑﺎ خ‬.‫ ى ﺀ‬١‫رﺿﻰ‬ ‫ ﺛ ﺔ‬٠‫ﺀاب‬


‫ ﻛﺎ ذ ﺗﺄﺗﻨﯫ إةا ;ا ﺿ ﺪ اﺧﺪاﻧﺎ‬,‫ا‬:‫ﻷ ق إذا ﺣﺎﻏﺘﺚ ا ﺣﺪاﻛ ﻦ؟ ﻗﺎك‬
‫]ان ﺛﺎور اإرال وا ﺳﻪ ﺛﻢ ﻳﻘﺰم ﺻﺪرﻫﺎ ؤﻗﺪﻳﻬﺎ‬.
4. (3825)-..^ ‫ﻣﻰﺀﺀ‬0‫ اﻻ‬Cümay’ îbnü Ûmayr’âa.Ti kaydettiği bir rivâyette-
şöyle denmiştir: “Ben, annem y e teyzemle birlikte Hz. Âişe radıyallahu
anhâ nın yanma girdim. Onlar Hz. Âişe'ye: “Hayızlı iken, sîzlerle Aleyhissalâ-
tuveselâm ne şekilde'wWbaşerette 'bwlımwrdw?" diye sGrdnlar. Aişe'١,tılide٠ iî:-.
‘ Hayız olduğumuz zaman bize, geniş bir İzâr giymemizi emreder, sonra
sine ve göğsümüze iltizâmda (temasta) bulunurdu.”

‫ أ]ﺳﻖ ]ﻟﻰ‬،‫ ﻋﺐ اﺗﻨﻪ ي ص‬.‫ﺑﻦ‬.‫وﺀذد ﻣﺎﻟﻠﻎ ']أة ﻋﺘﺪ اﺗﺬؤ‬-‫ ج‬Ü


‫اﻟﺘﺘﺊ‬ ‫ﻫﻞ ةا'وز ) ﺟ ﻞ ا;ﻓ ﻪ ؤﺟﺬ ﺣﺎص؟‬: :‫ﻏﺎﺋﺸﻪ ﻳﺎﻟ ﻬﺎ‬
‫إن ﺳﺎئ‬,''‫ ﺋ ﺜ ﻴ ﺔا ' ) ﻗﻼﺷﺬﯪ‬٠‫ﻏﻠﻰ'أ‬,‫إؤازﻗﺎ‬.
(Muvslt^mn rivayetinde şöyledir: “Ubeydullah ibnu Abdtilah- ( 3826
Ibni Ömer radıyallahu anhümâ, Hz. Aişe'ye göndererek •kişi, k y ız lı olari Â٥-
nımıyla mübaşerette bulunabilir mi?- diye sordurdu. Hz. Âişe radıyallahu
anhâ: ‘Kadının alt kısmına İzarını bağlatsın ‫ﺀ‬٠„‫ر‬٠‫ ه‬-onunla mubâşerettlbulun
”.sun" cevabini verdi

m ‫ق اﻟﻨﻪ‬۶ ‫ ر‬٠‫ اأة‬:‫ ﻷف داود واﻟﺸﺴﺎى‬-‫رواﻳﺔ‬.‫وﻓﻰ‬.٠٦٠


.‫إﻟﻰ‬.‫ﻛﺎن ﻳﺎ ﻓ ﺮ اﺻﺎه ﻣﻰ ﻧﺴﺎﺋﻪ زﺣﺘﻰ ﺧﺎﺑﺾ' إ ذا ﻛﺎ ن ﻋ ﻴ ﺎ إذار‬
. ‫أﺋ ﯫ ف اﻗﺠﻨ ﺶ ؤ ا ل | ﻋ ﺠ ﺰ ة ل‬
‫ أى أوﻟﻪ‬.‫ ذ‬- ‫ ا‬. ‫ﺀ‬.-‫ واﻵ‬.‫ؤﻳﺎ«'ا ﺑﺎﻟﺮاﺀ‬٠‫ وﻓﻮﻟﺦ ﺣﻴﺦ‬.،‫))ﻓﻮر ﺣﻴﺼﺘﻴﺎ‬
.‫وﻣﻌﻈﻤﻪ‬
ıı.e tL T HAYELI' VEHAYELIYLA ÎLGÎLÎ HÜKÜMLER 47

،‫ ﺣ ﺠ ﺰة اﻟ ﺴ ﺮا و ز‬.‫'وﻣﻨﻪ‬, ،‫اﻟﻌﻮرة‬, j p .‫ ﺧ ﺪ اﻹزار‬.((‫و))إﻻﺟﺘﺠﺎز‬

.‫واﻟﺤﺎﺟﺰ اﻟﺤﺎﺋﻞ ﺑ ﺊ اﻟﺸﻔﻬﻴﻦ‬


6. (3827)- Ebu Dâvud ve Nesâi nin bir rivayetinde şöyle'denmektedir:.
“Resûlullah alcyhissalatu vessclâm zevcelerinden bir kadınla, hayızlı olduğu
halde mübaşeret ederdi. Yeter ki, uyluklarının ortasına kadar izan uzanmış
olsun veya dizleri örtülü bulunsun.” '(Buhar‫؟‬, Hayz 5‫ ؛‬Müs!im١Hayz 1, 4, (293,
'295)‫؛‬.Mu٧atta, Tahâret95١(1,58) ‫’؛‬Ebu Dâvud.Tahâret 107, (267,268,.273)‫؛‬
. Tahâret 99, (132); Nes^âî, ,H'ayz '1) ‫ ا‬2,1.3‫ا‬,'İ89).J
AÇIKLAMA:
1‫ ج‬Hemen belirtelim ki, bu hadîslerde.geçen mubâşereften maksat derile-
rin biribirine âğmesiAv[. Beşere, deri deme.ktir. Bâşere ise, karşılıklı .larak de-
rileri'değdirmek.'Öyleyse sadedinde olduğumuz hadîslerde, mübaşeretle cinsi
münâsebet ^0İmaksı.zın ellenmek, öpmek, gibi herhangi bir şekilde' kan-kocanm.'
birbirlerine bedenen'değmeleri kastedilmektedir.
Sadedinde, olduğumuz ^rivayetler, hayızlı kadınla'göbeWe 'diz 'arası hâriç
başka j^erlerij'le mıibâşeretin caiz^oldugunu İfâde etmektedir.
'2-Hayız!ı kadınla..mubaşeret meselesi muhtelif riv'ayetlerdefarklı tefemi-
-atlarla el۶ alınmıştır.'Bu teicrruattan bir. kısmını'gördük, .bir kısmi müteakip ha-'
,'dslerde 'gelecek. B'u.meselej^i Avnu٠!-’M ab٠Jti''şöyle ^J.zetler‫؛‬
“Hayızlıkadmlamubaşeretmuhtelifkısmlaraayrılır:
. . . ★ Onlara ferclerinden cima suretiyle mübaşeret: Bu bi’l-icma h a r a â r .
Bunun haram û l ş Kur’an ve sünnettin nasslarıyla sabittir.
■ i Göbekten yukarı ve dizlerden' aşağıda kalan kısımlarla mübaşeret: Bu
'.zekerle, 'elle, öpmekle vs..şekillerin hepsiyle, olabilir,'helaldir...ülemd bunun
helal olduğunda ittifak etmiştir.
ir On ve arka uzva olmamak kaydı ile göbekten aşağısı ile de mübaşeret.
Bu meselede Şc^r ier üç görüş ileri sürmüşlerdir:
"En meşhuruna göre'haramdır. imam Mâlik ve Ebu Hanîfc .de bu .gö-
rüştedir, û l e â ı n ekseriyetinin görüşü budun
★ ★ Mekruh olmakla beraber haram değildir. Nevevrder ki: ”BUjdelil açı-
s ı â n en kavtolan görüştür, muhtar olan da budur.”
48 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASARI IJ.CİLT

Üçüncü görüşe göre, mübaşeret eden kimse, ferce temas etmekten


nefsim tutabilecek güçte ise.'١?e .ister §ehvet ‫ﻻ‬önü‫ﻻ‬lc 2a‫ﻻ‬ıflığı sebebimle, isterse
verâsınm (dindarUgmın) kuvveti sebebiyle- kendisine güveniyorsa caizdir; de-
gilse CÛİ1 değildir. Bu cevâza kâil planlar arasında ikrime, MücâMd, Hasan
Basrt, Şa^bî, İbrahim Neha1, Süyfan-1 Sevriy Evza't, Ahmed ibnu Hanbel, !mam
Muhammed, Tahâvî; Mâlikılerden Esbag vs. var. ” Mubarekfurî der ki■ “Bu, ce-
'.maatin kOil odugu "Cima hâriç, hacizli kadımn bütün UzuvlarT^la mubâşerct
etme cevap” sahih delillere muvafıktır." ]
Ancak, ihtiyata muvafık olanı göbek, diz ,kapagı arasına mübaşeretten'ka-
ç ı n m a k t ı r . ' ' Aişe 'Vâlidemiz, hi‫ ؟‬,kimsenin .nefsine hâkim: .olmada.'
Resûlullah a yetişemiyecegini 'noktaladıktan sonra j‫؟‬es٥/M//٥/ı١ın hayızlı han-ım-
lanna izarlannı bağlatarak diz .kapağı ile 'göbek arasını kapattırdığını bilhassa
t^Iirtir.'..

‫ ]أ ة ز ﺑ ﻼ ا ل ا ﻟ ﺜ ﻰ‬. . ‫' ﻋﻨﻪ‬,.‫ر ﺿ ﻰ اﻟﻠﻪ‬ ‫أ ﻇﻢ‬ ‫ن‬ ‫ — و ﻋ ﻦ زﻳﺪ‬٧ ‫ئ‬

‫ ﻧ ﺴﺘ ﻮ ل‬.‫اق‬٠‫ س؟ ﻓﺊ‬4‫ذ'ؤ ق ﺣﺎ‬. ٠‫ ﻳ ﺤ ﻮ ق ئ اﺗﺬأﻓ ﻲ‬. . . . U :Jli


j u : ‫أﺧﺮﺟﻪ‬ . [ ‫ﺀﻷئ‬ % : â .. ‫ ﺀ ﻗ ﻴﺎ إ ة ز ﯪ ﺋﺈﻟﻢ‬٠‫ﺛﺊ‬٠‫ﻵ‬
." . '' . ' . : $
..'Zeyd ibnu Eşlem radıyallahu anh) 7٠ -(3828 ٠ -‫ ز‬- ‫ ز‬-
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a sordu: “(Ey Allah'ın Resulü!) Hadimim
hayızlı iken bana helal olan.'nedir‫ ؟‬.’ Resûlullah aleyhissalâtu vessclâm.. “i d i
rinc. ‫؛‬٤s،ed'zarını hagJaSın,.yukarısına ‫؛‬g‫«؛‬de Serbestsin.” [Muvatta, Tahâret
..93‫ ( ا‬1‫ا‬,5‫ل ) و‬ '

I ‫ ﺑ ﺴ ﻮ ل ا س‬١‫ ] ﻗ ﻨ ﻦ ي‬: ‫ ﻋﺬه ﻗﺎ ل‬.‫ و ﺀ ن ﻣ ﻌﺎ ذ ر ﺻ ﻰ اﺗﻠﻪ‬. , ‫ ا‬٨ . .

U ‘٠ ‫ ص ؟ ﺋ ﺖ ﺗﺎ ر ﺳ ﻮ د ا'ف‬: ‫ ز ﺑ ﻰ ﻏﺄ‬، ‫ ب ؛ ﻟ ﻠ ﻰ ﻳ ﻨ ﺎ ذ غ‬U


‫ ﻏ ﻔ ﺲ‬٠‫ ز ا ق‬، ‫ ﺗ ﺎ ذ ؤ ﻗ ﺎ ﻻ ز ا ي‬٠‫ض ؟ ﻻ ل‬ ‫ ى‬٠‫ ذ ا ; أ ى ؤ‬٠ .‫ ﺋ ﺠ ﻠ ﺖ‬:

- ‫ر وﻳ ﻦ‬ ‫أرﺟﻪ‬ . [ ‫ﺑﻠﻠ ﻖ ; ﺀ ﻗ ﺼ ﻞ‬
.,8..-(382‫)و‬- !Hz. Mu’âz radıyallahu dnh m ktiyot: “Ey Allah'ın Resûlü
dedim, hanmım h ş z l ı iken bana helal olan nedir?" .‫؛‬îzâr’ın
٥٠٠dan da s a k in in daha Ş İ olur !” ٥«٠r /’ [Rezin/y«rrfM ‫ج‬ etti (Ebu
0‫ ﺷ ﺆ ; ة آ ة ﺗ ﺔ‬83‫ ة ة ا‬2‫ ا‬3)‫ذ‬ ... ,٤
ll.C lLT HAYIZLI' VEHAYIZLIYLA ÎLGİU HÜKÜMLER 49

‫ ﻷ ة اﻟﺌ ﺬ‬, . . . ' . ‫ ﺑ ﺺ ازواج ا ﻟ ﺘ ﻰ‬: ‫ ﺀ ن‬# : ‫ و ﺀ ن‬: ‫ز‬


.‫ ﺟ ﻪ‬/ ‫ﻗﺎن إدا اواق ﻣﺬ اﺋﺜﺎﻳ ﺾ ﺳﻌﺄ اﻟﻌﻲ ﻇ ﻰ وﺟﻬﺎ ﺋﺆﺑﴼ[ أ‬
'‫' ا‬-..:.'-:. ‫ ' ر‬. .. ' ‫اا‬., ' . . . ‫ر' دا و د‬ ‫أ‬.
383) ‫او‬.)- îkrime. Resûİullah aleyhissalâtii vesselam’m zevcelerinden ‫ذ؛ة‬
rinden naklen anlatıyor: "Resûliillah aleyHissaİâtu vesselâm, hayızlı hanımla-
rıyla bir mübaşerette bulunmak dileyince hammıhınfercı üzerine bir şey örter-
.rf‫؛‬-.."'lEbuD âvud'Tah^etlO '7,(272)'.J' ^
A٠ KLAM A:-.^
Bu hadîslerle ilgili açıklaına, 3827' numarada geçti. ^^.v^١,?’nin-..orada^'٠'kaj^-.
dettigiraiz görü§u,.bilahasâa sOnUncu

I ‫ ]ﺀئ ر ﺻﻞ اﻟﻠﻪ‬:.‫ا‬-‫ﺀ;ا‬:‫ﺷﻪ‬:‫ى‬٠‫ و ﻋ ﻦ اس ﺀااس رئ‬٠١


‫ أ ﺧ ﺰ ج‬.‫ﺑﴼ ﻋ ﻪ ؤ ﻫ ﻰ ﺣ ﺄ ﺑ ﺼ ﻬ ﺼ ﺌ ﻰ ﻳ ﻤ ﺄ ي[ ذ\ ر ل‬ ‫ ا م ;إ دا و ﻗ ﻌﻠ ﺠ ﻞ‬٠
‫ز‬ ‫ﺗﻢ‬ ■ .‫ا ﻛ ﻦ‬ ‫أ ﺻ ﺤﺎ ب‬
10. (3831)- tbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor:' uResûlullah aley-
hissalâtu vesselâm buyurdular ٤،... “KİŞİ, hayıZli ^karısıyia cinsi münasebette
bulunursa (hatasına kefâret olarak) yarim dinar tasaddıik etsin..-

‫ أ ﺗ ﻲ‬: ‫ ' ؤ ا ﻓ ﻢ‬، , ‫ ا ﻟ ﺬ م‬. | ‫ ;]إذا أ ﺻ ﺎ‬:‫ض‬:‫— وﻓﻰ رواﻳﺔ‬١ ١ ٠


.[‫ دذﺻﺪاا |ﻳﺎ ل‬،‫ ^ اﺻﻘﺮ‬١^^،,.‫ ع اﻟﺬم‬١‫ ﻓﻲ ا ﻳ ﻞ‬.‫اﺻﺎدﻓﺎ‬-‫ن‬

.‫ﻣﻮﯮﻓﺎ‬, ‫ﺻﺎس‬ ‫ﻋن اﺑن‬ ‫اﻟ ﺤﺪﻳ ﺚ‬ ‫ﻫﺪا‬ ‫ﻗ ﺪ رو ى‬ :‫اﻛﺮﻣﺬى‬ ‫ﻗﺎل‬


'1,1.'.'(3832)- 'Bir rivayette' ,ise 'Şöyle denıniştir: “Kişi ^hayızlı. hanımma,.
hayız hainin başlangıcında, kan^.'kırmızı r'enkte iken'temas ederse bir dinar
tasadduk etsin. Kanin kesilmeye yüz tu tu p .ak'ıntının sarardığı'Zam'an
temas eden,yarim dinar.tasadduk etsin.”,
Tirmizt der ki: “Bu hadîs ibnu Abbas radıyallahu anhiimâ’dan mevkuf
(kendi sözü) olarak da rivayet edilmiştir.”
Kİ'JTÜB-İ S i m MUHTASARI > lliCİLT . 50

M‫ا ق‬ ‫ ﻓﻰ أﻟﺬى‬. . . ‫ 'وﻓﻰ رواﻳﺔ أف داود ]ﻋﻦ ا ﺑ ﺒ ﻰ‬٠١ .٢ ٠


':‫أر'داود‬ J
l
i.[‫ﻳ ﻄﺮ‬.‫ن ادﺗﺄي ﺀ ؤذ ش‬ ‫ﻷ‬ :‫ﻗﺎ''ل‬ ‫ؤس‬
..‫ارواﻳﺔ إﻟﺼﺤﻴﺨﺔ‬.‫^ﻫﻜﻔﺎ‬,
,'12. (3833)- Ebu Dâvu(T\xx[ bir riv.âyetindc' hayızlı kansına'temas eden
kinise hakkında Resûlullah aleyhissalatu vesselâni’m: ‘K ‫؛‬r veya yarim dinar
,tasadduk etsin" dedigi kaydedilmiştir. ٠
, Ebu Dâvud der ki.: “Bu rivayet (yani ibnu Abbâs’ın “bir veya yarim..:’ di-
yerek yaptığı rivayet) sahihtir, (diğer “...yarim dinar...” diyen rivayetbu kadar
kavi değildir.)”

‫ؤإةا‬١ ،‫أﻟﺌﻤﺎ ﻫﻴﻴﯫل‬٦‫' وذا اﺻﺎﺑﻬﺎ ﺑﻰ‬.:‫ﻗﺎل‬.‫— وى رواﻳﺔ‬١ 3834

١ 13. (3834). Bir rivâyette şöyle denmiştir:


“Kişi hanımına kanama hâlinde
temasta bulunmuşsa bir dinar, kanın kesilme hâlinde temas etmişse yarım dinar
tasadduk eder.” [Tirmizî, Tahâret 103, (136, 137); Ebu D âvud. Taharet 106,
(264,265,266); N esâî, Tahâret 182, (1,153); Ibhu M âce, Tahâret 123, (640).]

AÇIKLAMA:
1- Kaydettiğimiz son dört rivayet, hayızlı hanımına hatâen temasta bulun­
manın hükmü ve müeyyidesi üzerinedir. Hadîslerin hepsi aslında birdir ve mah­
reci İbnu Abbas’tn, ancak metinde ve İsnadmda ızdırab vaki olmuştur. Hadîs
hazan merfu bazanm‫؛‬evkuf olarak rivâyet edilmiştir.
2- Hanımına hayızlı iken temas eden kimse hakkında ülemânın hükmü de
farklı olmuştur. Hattabî der ki: “Ülemânın ekserisi “bu kimseye bir şey gerek­
mez, Allah'a istiğfar eder” diye hükmetmiştir.”
Bunlar “Bir şey derken metindeki ızdırabı gösterirler, çünkü
hadîsin muhtelif vecihlerinde farklı müeyyideler gelmiştir. Şöyle ki:
★ Bir rivayette: “Bû. d/«٥r, diye tereddütlü gelmiştir.
★ Bir rivayette: “Bir dinar tasadduk eder, bülama’zsa yarım dinar” denir.
★ Bir rivayette: “Kanama hâli ile kanın kesilme haline göre bir veya
y٥n w tefriki yapılır.
İLClLT -HAYIZLI VE HAYIZLIYLA İLGİLİ HÜKÜMLER 5‫ا‬-

★ Bir-riYayette: “Kan kırmızı ise birdinar, sari ise yarim dinar” denir.
Bir rivayette: “Kan yeni ise birdinar tasadduk eder, sari ise yarim
dinar..:’ (kmr.
'.Ancak bazı âlimler, ızdırabaragmen hadîsin bütün ve^
yidenin zikredilmiş-٠lmasını,^gözönüne alarak: “Bu hadisler, hayızlı kadınate-
masta bulunan erkeğe kefaretin vacib olduğuna delildir’’ demirli‫ ؟‬. H'attabî,^ ١i
.hükme ,varanlar^ meyanmda' Katdde, Ahmed ibnu Hanbel, ve îshâk ibnu
Râhûye’yi 'kaydeder, imam Şâfı’î merhUm da kavl-i kadîminde bu. görüşü ileri"
-s.iirtnüş', sonra k:a١^l-îcedîdin'de demiştir. '
Bir şey .gerekmez .diyenlerin İle.ri .sürdükleri'.,bir 'fikirlerine -göre.١ hadîs
,,s'ahîh bi'r senetle^.merfu olarak rivayet edilmemiştir, mürsel veya ibnu Abbas’di
.,göre' mevkuftur,- “Kesin bir hüccet olmadıkça insanlar müeyyideden beridir”
. 'demişlerdir.
ibnu Abbas .ise şöyle hükmediyordu: “Kanamanın başında hanımına
temds"eden kimse bir dinar, tasadduk ede'r, kanamanın.sonlarında.tentas etmiş
ise yarim dinar.” Katdde: “Hayız -halinde, temas, eden bir'dinar,'kadın yıkan-
mazdan önce temas eden yarim dinar tasadduk eder” derdi. Ahmed ibnu Han-:
beVm de:' k‘O kimSe bir dinarla yarim dinar arasında muhayyerdir” dedigi .riva-
yet "edilmiştir.. Basri hazretleri ise:, “Bu kimseye, hanımına ramazan
ayında temas eden kimseye tereddiip eden ceza terettüp eder” demiştir.

‫واس‬ Jril ‫]ﻛﺴﻎ‬ :‫ﻗﺎﻟﺖ‬ ‫اﻟﻠﻪ ﻋﻨﻬﺎ‬ ‫رﺿﻰ‬ ‫ وﻋﻦ ﻋﺎﺋﺸﺔ‬٠١ ٤


‫اﻟﺴﺘﺔ‬ ‫أﺧﺮﺟﻪ‬ .[‫ ز ا ﯪ ' ﺣﺎﺑﺾ‬, . ‫اﻟﺌﻴﻰ‬.‫ا‬.
-.,14. (3835). Nz. Aişe radıyallahu anha “Ben hayızlı iken Resulullah aley-
hissaiâtu vesselâm ın başını yıkardım” demiştir. (e٧harî, Hayz 2,,.I’tikâf 2, 3,
4, .,19, Li'bâs' 76; Müslim, 'Hayz 10,'(297)‫ ؛‬Muvatta,' Tahâret 102, (1, 60)‫؛‬. Ebu
'.Dâvu'd, -Savm'79, (2467, 2468,. 2469)‫؛‬. ٢ İrmizî, Savm 80, (804):-Nesâî, -Hayz
20,(1,193).J

‫ (؛‬i ‫ ؛‬I I ‫ان‬٠‫]ك‬ ‫وﺀذﻫﺎ رﺿﻰ 'ﻟﻠﻪ‬. — ١٥ i

,. ‫اﻟﺘﺮ'ﻣﺬى‬ ‫ﺑﻰ ﺣﺠﺮى ؤاﯪ ﺣﺎﺋﺾ ﻗﻤﺮا اﻟﻌﺮآذ[ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺨﻤﺴﺔ إﻻ‬
, ' ' 15.(383‫)ي‬- Yine Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resulullah aleyhis-
52 KÜTÜB-J S‫؛‬TTE MUHTASARI n .c lL T

-salâtu veselam, ben hayızh iken kucagırriayaslartır ve K u fa n okurdu." [Buha


rî, Hayz l3١Tevhîd 52‫؛‬.Ebu Dâvud^Tahâret'l03,.(260)î Nesai, Hayz 16, ( 1,
I91).j

I ‫ش‬1 ‫ رﺗﻮو‬.‫ﻟﻰ‬- ‫ ]ذ\ل‬:d ü ‫ رﺿﻰ آﻟﻠﻪ ﻋﻔﻬﺎ‬1‫ ج وىأ‬١٦ | :


,.‫ ان ﺣﺜﻐﺌﺌﻠﺚ‬:‫' ﻫﻘﺎل‬.‫ﺟﺎﺑﺾ‬ ‫إﻟ ﻰ‬, •s i .‫اﻟﺘﺴﺌﺠﺐ‬ ‫ﻣﻦ‬ I p j v ‫وﻟﺘﺠﺎ‬1‫ئ‬
.‫ إﻻ اﻟﺨﺎوى‬,‫ أﺧﺮﺧﻪ اﻟﺨﺴﺔ‬.‫ﻛﻊ‬،‫و ﻧ ﺚ ﻓﻰ ﻳﻲ‬

‫وﻫﻮ اﻟ ﺬ ى‬ ،‫اﻟﻜﻒ‬ ‫أ و ﻏﻴﺮه ﺑ ﻘ ﺪ ر‬ ‫^ﻟﻰ‬.‫ ن‬٠‫ﺻﻌﺜﻞ‬ ‫)) اﻟ ﺤ ﻤ ﺮ ة(( ﺣ ﺼﺒ ﺮ‬

. ‫ ﺑ ﻤ ﺠ ﻮد‬٠٠‫ ﻟﻞ‬- ‫ اﻟﻐﺸﻴﻌﺔ‬-٠‫ ﻵ ن‬٠


‫ا‬. . ‫ ﻵ ﺧ ﺬ ه‬.

‫ وﺑ ﻔﺘ ﺤ ﻬﺎ‬، ‫ﺗﻠ ﺰ ﻣ ﻬﺎ اﻟ ﺤﺎﺋ ﺾ‬.‫ اﻟﺘ ﻰ‬, ‫ اﻟﺤﺎﻟﺔ‬:‫و و ا ﻟ ﺤ ﻤ ﻪ(( ﺑ ﻜ ﺴ ﺮ اﻟﺤﺎﺀ‬

. ‫ ﻣ ﻦ د ﻓ ﻌﺎ ف اﻟ ﺤﻴ ﻔ ﻰ‬.,‫ ﺣ ﺬ ة‬٠'‫ﻟﻮا‬٠
‫ ا‬-‫' اﻟ ﺪ ﻓ ﻌ ﺔ‬
Yine Hz Aişe radıyallahu anhâ anlatıy.r “ResûluUah aley- ( 3837 ) .16
(hissalatu vesseldm, (bir gun) bana (kendisi vnescidde iken
.getiriyer!” buyurdular
.Hayızlıyım’f diye cevap verdim“
Seniırhayızın elinde değil ki!” J d i/e r ،،." ‫زم‬
Dâ٧٧d,iahâret 104, (261)‫ أ‬T‫؛‬rm٤ZÎ,.Tahâret l0İ,^(134)î N ^ â î, H ayz '‫ ا‬8, ^ 1‫ ا‬-
‫ا' ﺀ‬- ٠ ‫'ز‬

‫ ا ﻛ ﺎ ذ ز ﺳ ﻮ ل اﺗﻠﻪ‬: ‫ و ﻋ ﻦ ﺳ ﻮ ﻧ ﺔ ر ص اﺋﻠﻪ ﻋﻨﻬﻨﺎ ﻗﺎﻟ ﺖ‬- ١ ٧ ^ a


‫ و ﺋ ﻘ ﻮ م‬، ‫ﻟ ﺤﺎﺑ ﺾ‬ ‫ ﯪ'ﻗﺌﯯا اﻟﺌﺰآؤ ؤ ق‬١‫ﺛﺔ وى ﺟ ﻴ ﺮ إ ط‬٠‫ذا‬ ‫ﻳﻔﺘ ﻊ‬ .
٠‫ اﺧﺮﺟﻪ اﻛﺴﺎﻳﺎ‬.[‫ ﺟﺪ ﻫﺜﺜﻌﻠﻬﺎ ؤﻫﻲ ﺧﺎﺋﺺ‬1‫ص;ه اﻟﻰ اﻟﺊ‬٠‫إﺑﺪاى ا‬
17. (3838)-.//z. Meymune radıyallahu anha arilatıyor:, “ResûluUah alehis-
selâtu vesselam bizden biri hayızlı olduğu halde onun kucağına başını koyar,
Kur’an oklirdu. Bizden birimiz hayizlı iken ResûluUah’m humrasını mescide
taşır ve yayardı.)) fNesa!,. Hayz-19,.(l,192).‫إ‬:‫ا‬
ll.CİLT HAYlZLl VEHAYfZUYLA İLGtLl HÜKÜMLER 53

‫• ] ا ة ﺟﻮاوﻳﻪ ﻛ ﻦ‬If . ^ ^ ‫وﺣﺲ اﻟﻨﻪ‬ / ‫ وﻋﻦ اﺑﻦ ع‬- ١٨


‫اﻟﺨﺘﺰة و س ﺧ ﺾ[ أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟﻠﺚ‬, ‫ﻟﻤﺚ رﺟﺘﻪ وﻳﻌﻄﻆ‬٠‫ﻳﺊ‬.
18.(3‫و‬3‫) و‬- ibnu Ömer radıyallahu <ı/2/2Mm٠’dan rivayete göre, “câriyeleri
hayızlı oldukları halde ayaklarım yıkarlar, humrasını kendisine verirlerdi:
‫ا‬
iMuvatta. Tahâret 8 8 .(1 52)٠‫ل‬ .
AÇIKAMA:. .
1- Kaydettiğimiz son beş rivayette hayızlı iken kadinların yapabileceği
baZı işlerle, hayızlının yanında yapı.lafeilecek baZ'i' İşlere örnek verilmektedir
★ ilk rivâyette. Aişe, Resûlullah)n başmı.yıkamıştır. .Dçmek 'ki hayız-
lı,bir-kad'ın., başkas'ının.başını yıkayabiiraekte, bu çeşit temizlikler yapıriasına
bayız hali bir mânî-teşkil etmemektedir.
★ Müteakip rivayette, hayızlı o.lan^ Ai^e’n.in kucağırta başın» koyan.'
Resûlullah Kur’an ok‫ﻻ‬maktadır.‫ا‬Hatta'’^ ‫ ؟‬v‫ﺀ‬vr٠'bu rivayete
Kerim’i, yatarak, hayızlı kadına yaslanarak, necasete yakın bir yerde buluna-
rak okumaya cevazyardir” demiştir.
-★ 38'37 numaralı hadîste, hayizlı k.adının mescidin' hâricinde ,'Olduğu 'halde,
mescidden bir şey 'alıp, bir başkaslna'.verebileceğini 'göstermektedir. ',Bu başkası
'mescidin'İşinde veya dışında olması farkethıez, her ikisi decaizdir.
2- ' H'adî.ste geçen humra, UZerine ',secde etmeye 'mahsus .küçük: ,bir seccâde-
dir.Onun.hunıra.diye tesmiyesi, naıhaz kılan^'kimsenin yüzünü yere karşı ört-
mesldir., Bazıları bunu'n,yüZü, İsti’ab'edec'ek''büyüklükte, secde etnıeye mahsus.,
küçük'.bir'örtü olduğunu.'söylemiş.isC'de üzerine 'o'turUlabileCek kadar büyük,
ol.ana.da humra dendiğini te'١'yîd eden rivayetler vard'ır. Humra hasır'da ol.abilir,
kumaş, da.. Günümüzde, şiîler., Kerbeia toprağından yapılm'ış âvuÇ' İÇİ. büyü.klü-'.
ğünde bir.'parçayı.beraberlerinde taşıyarak .namazda secdelerini onun..üzerine
yaparlar. Bu tatbikat ÂMW٢٥'yıandırinaktadır.
§unu da belirtelim'ki, 3837 n-um'aralı hadîs’te Hz. Aişe hunıra'yı Wescid-
deri'mi. getirecek‫ ؛‬yoks.a, mescidde olan Resûlullah) .dışarıdan .mi 'Uzatacaktı,
ihtilâf edilmiştir. H'adîs, iki' şekilde anlaşılmaya'müşaittir.-K٥٤fı iyaz, Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm’ın mescidde,'itikafta.olduğunu?.'hücresinde olan-. Hz.
Aişe.'yt oradan', ses.lenerek humra'yı verraesini'ta-leb'ettiğini, .^z. Aişe hayızh
olnı'ası sebebiyle el'ini'mescide uzatmaktan korktuğunu, söyler. Resûlullah onun
54 KÜTÜB-I SiTTE MUHTASARI ‫ل‬I. c ilt

endîşesinin yersiz olduğunu belirtisek İçin: “Haytz elinde değildir” buyurur.'


Ayni'görüşte ol.an Nevevt der .ki: “HZı Aişe’ye mescide girip humrayı oradan
-.getirmesini emretmiş ol.saydı-'be-taksis elini zikretmesinin bir ‫ب‬

'Ancak., Ebu Dâvud, Nesâî, Tirmizi, ibnu Mâce, Hattâbî ve imaraiann


.çogu٠,.aksi kanaattedir. Yani,' humra.nın mescidden getirilmesi, istenmektedir.
Hayızlı kadiri bu duramda mescide' girecek, değildir. Humra’yı .bir başkasi' mes-
'cidden ona' uzatacak, 0 da mescidden eve getirecektir. Veya elini mescide uzata-
rak humra’yı (seccadeyi.) alıp getirecektir. Hatta âlimler bir hadîse d'ayanarak
demiştir ki:"fiı٠r kimse falan eve girmeyeceğim, falan mescide girmeyeceğim
diye yemin etse, ٥' eve ve 0 mescide gidip eliyle içeriden bir §ey alsa hânis
olmaz, çünkü, birparçasının girmesi, kendisinin g

‫أﯪ ﺛﻔﺌ ﻄﺠﺜﺄ‬.‫]ةﻗﺎ‬,:‫ﻗﺎك‬.'‫ رﺿﻰ اﺗﻠﻪ'ﺀذﻫﺎ‬,'.‫ ﺳﻐﻤﺔ‬,‫وﻋﻦ' أم‬ ١'٩- .

'.‫ﺑﻰ‬,‫وا‬.‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟ ﺸﻴﺨﺎن‬.[‫ ظ ﻓﻰ اﻟﺤﻤﻴﻠﺔ‬. ‫ذﺟﺈ ﯪ'ﺿﺌﻌﻠﺤﻌﻤﺜﺎ‬٠


‫ﺀدﺀا‬
‫او ارار‬. P ‫ ﻓ ﺎ ﺀ ﺗﻪ‬٠ «‫ﻓﺎ]ﺣﻤﻴﻠﻪ‬
19. (3 4 0 ‫) ة‬- ümmîi Selerne radıyallahu arıhâ anlatıyor: Resûlullah
aleyhıssalatu vesselam ile birlikte kadife bir örtünün altında yatıyordum. Ay hâl
iimin basladığıni farkettim. Hemen örtünün altından kayıp hayız elbisemi bulup
giyindim. Resûlullah aleyhissalâtu vesselam: ‘،Hayız mi oldun‫ ” ؛‬buyurdular.
“Evet!” d ed ik Beni yanma çağırdı, örtünün altında beraber yattık.” [Buharî,
Hayz 4, 21, 22,.Savın 24‫ ؛‬Müslim, .Hayz 5, (296)‫ ؛‬Nesâî, Tahâret 179, (!,. 149,
'‫ ا‬5(‫ ) ا‬. ‫ ' ًا‬. , ١ ٠ "‫آ‬, ‫ ؛‬, ' ' ‫ ا‬,' ‫ا‬ ‫ ا‬.',
, A Ç IK L A R :.'
1 Bu rivayet, .sarîh bir şekilde, ümmühâtu’l-mü’m in l’den her birinin bir.
' hayız elbisesi.,,olduğunu göstermektedir.: Bunun,.diğ'er. elbiselere nazaran daha,
geniş olduğıi OTceki bir rivâyette (3825) geçmiş idi.
'2- Bu rivayet,.'hayızlı kadınlann kocalarıyla beraber-ayni örtünün 'altında
kalacakl'arına bir başka delil .olmaktadır.' Ebu DâvudZm bir rivayetinde Aişe
radıyallahu anhâ buna ters düşen -bir beyanda bulunur: “Ben ay hali olduğum
H.CÎLT HAYIZLI VEHAYIZLIYLA tLGÎLÎ HÜKÜMLER 55

l a ı n ‫ﻻ‬٠ ‫ ^ﻫﺄﻵﻫﺎ‬٥ ie^^iss٠ lütıi vesselam da Hasırın üzerine inerdik. RcsulullaH


bana saklanmazdı. Ben de temizleninceye kadar ona ^ a k l a ş ı z d i .” 1 \ 1 ‫ ا‬-
ler bunun mensUh olduğunu kabul ederler, ‫ ؟‬iinkii.aksini İfâde ede'n rivayeder
faZ'ladır. Bazı 'âlimler de bunu tenezziih ve ihtiyata hamletmigtir. Ibnu Abbas
radıyallahu anhümâ, .a y h a li başlayınca hanımindan ayn yatarmış
'-Resûlullahhn zevcelerinden Meymune radıyallahu anhd -ki ibnu Abbas'ın .ha
lasıdır-.bunu işitince, haber göndererek:"5e« Resûlullah'ın sünnetinden yüz mü',
çeviriyorsun? Allah’a kasem olsun, ٠ :•aleyhissalâtu vesselâm, hayızlı kadınla
rından biri ile yatar-, aralarında..dizleri''geçecek kadar bir örtüden başka bir
-.şey bulunmazdı” deniiştir.. Miiteakib hadîs' -de .bu ^hususta..muknî bir örnek ola
caktır. Ayet-İ, kerimede,gelen ‘H ayız halindek ‫ ؛‬. ”kadınlardan uzak kahnî
.Bakara 222) emri, cimâ yapmayın mânasında anlaşılmıştır)

i S i ‫'أي‬.‫ﻧﺔ ﺣ ﺪ ئ‬ ‫ﻋﺌ ﺔ‬ ‫]أة‬ ‫ و ﻏ ﻦ ﻋ ﻤﺎ رة ■ﺑﻦ > ا ب‬٠ ٢ '٠ | Q

‫ إ ﻷ‬. ‫ ا‬٠‫ ا ﺣ ﺪ ا ﯪ ﺛ ﺨﻴﻌ ﺲ و ﻗ ﺲ ﻟ ﻬﺎ ذ و و' ﺟ ﻒ‬:،£ j ١i ٠ ‫ﺀ أ ﺑ ﺜ ﻪ ز ﺿ ﻰ ا ى ﻋ ﺐ‬


‫ﻧﺤﻞ‬ ‫ ا ﺣ ﺜ ﻚ ﺗ ﺎ ﺻﺬ غ ر ﺳ ﻮ و اﺋﻠﻪ‬: ‫ ﺋ ﺜ ﺔ‬1‫ﻓ ﻘﺎ'ﻟ ﺚ ﺀ‬..'‫ ؤا ﺣ ﺬ ؟‬. ‫} أ‬ \ ) /

‫ﻟ ﺒ ﺪ ﺟﻪ‬ ‫ ﺛ ﻰ‬٩ ':‫ ﯪ ل أﺑ ﻮ دا ود‬, ‫ﻗ ﻼ وأﯪ ﺣﺎ ﺋ ﺺ ﺳ ﻐ ﺶ إﻟ ﻰ ﻓ ﺘ ﺠ ﺪ ه‬

٠‫ أ ش ﺑ ﺎ‬:‫ﻓﻘﺎل‬ :‫اذزد‬ ‫ﺛ ﺄ ى زأؤﻳﺊ‬ â ) ‫ﻧﻒ ﻳﺘ ﻮ ف‬


‫دﻛﺪﻣ ﻎ‬ .‫ ' ﻏ ﺬ ﺛ ﺤ ﺬ'ﻳﻠ ﻬﺎ‬. ‫ ا ﺑ ﺒ ﺒ ﻰ‬،.‫'ذإ ذ‬:‫' ل‬.‫ﻓﻘﺎ‬: ،‫ إ ر ﺣﺎ ! ص‬:،‫ ؛‬1

‫ﺣ ﺘ ﻰ >ﻷ‬ ‫و ﺣ ﻴ ﻎ ﻋﻠﻲ‬ ،'‫ﻏ ﺶ ﺗ ﺠ ﻨ ﻰ‬ ‫ ﺗﺆ ﺻ ﻊ ﺣ ﺪ ه و ﺻﻠ ﺮ ه‬.‫^ ى‬


. ‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ أﺑ ﻮ دا و د‬. [ ‫ﻗ ﺎ م‬

‫ﻳﺎﺣ ﯯ إ ذ ا ﻋﻄﻒ‬.‫ ﻋﻠﻴﻪ‬.‫و ﺣﻨﺎ‬ '، ‫ ﻣﺎﺋ ﻼ‬.‫أﻧﺜﻨ ﻰ ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫إذا‬.‫ ﻳ ﺤﺬ ى‬٠«‫)) ﺧ ﻰ ﻋﻠﻴﻪ‬

. ‫ﻋﺐ وأﺷﻔﻖ‬ '

‫ع‬U â e ibnu Gurâb’ın anlattıgına g.öre, bir- ha'l.as'ı kendi'sine) 20٠ -,(384.1
radıyallahu ٥«; Âd١dan. şöyle sorduğunu anlatmıştur: "Biriniiz hayız ö
duğumuzzâmanbcamızlaayrıyatmamızmümkün değil, tekyatagımızvarr
.56 K٧ TÜ٠ -Î SlTTE 'MUHTASARI 11. c ilt

hıdır.- iPrada namaz kıldı), fakat bir türlü ayrılmadı. Derken benim gözlerim
kûpânmıŞı soğuk da onuüğütmüs. Gelip “Bana yaklaş!" ‫كﺀى‬،'. Ben ‫ﺀك‬.". “Hayızlı-
yıml" (dedim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: “öyle de ölsaî Uyluklarım
aç!” dedi. Uyluklarımı açtım. Göğüs' ve yanağını uyiuklarımm üzerine koydu.
Ben de üzerine eğildim. Isınıp uyuyuncaya kadar böyle durduk.” '[Ebu Dâvud,
Tahâret)[07,( 270);]

‫ ] ﻛ ﻤ ﻎ اﺷﺮش ﺑ ﻦ‬:‫ﻋﻨﻬﺎ ﻗﺎﻟ ﺖ‬. ‫ا ﻻ ه‬ ‫ وﻋﻦ ﻋﺎﺀﺷﺔ رض‬٠ ٢ ١ ٠


.[‫ﻳ ﺼﻌ ﻬﺎ ﻫﺌ ﻰ ﺻﺆ ص| ش‬ ‫ ى‬3 ‫أ ﻻﺗﺎ ﺀ ؤاذأ;أﺋ ﻀ ﺚ;اﺋﺄ وﻟﺘﺎ‬
‫اﻟﻠﻐ ﻆ‬..‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ ﻣﺴﻨﻢ ﺑﻬﺬا‬.
21. (3842)./ 2‫ ا‬. Âişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ben hayızlı iken su İçer,
sonra kabı Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a verirdim, 0 da ağzını, ağzımın
değdiği yere koyardı.”

mm ‫]ﻛﺌﺚ‬ :‫ وﻟﻔﻬﻠﻬﺊ‬.،‫ﺋﻞ‬٧ ‫'اداود وا‬..-'‫— 'ةﺑﻮ‬٢ ٢ ٠


‫ ﻳ ﻌ ﺒ ﺎ ﺋ ﻴ ﻲ‬٠‫ئ ى ا ﻛ ﻮ‬ ‫ﺑ ﺼﻊ‬ . .‫اﺋﻼ‬.‫ﺗﻮﻻ‬,‫ز‬-‫ؤأﯪ ﺣﺎﺋﺤﺬ'ﻗﺄﻏﻴﻬﻪ‬
‫] ؤ ﻧ ﺘ ﺖ ﻧﺘ ﻰ ﻧﻲ‬.'
22.3843) ‫)إ‬- Ebu DâV'Ud ve, Nesâtde de §‫‘ ﻻ‬ ha-
Urtdc iken etli kemigı di§leyerek yer, sonra da Resûlullah aleyhissaldtu.vesse-
lâm’a uzatırdım. O da ağzını, tam ağzımı koymuş bulunduğum yere koyariak
yer)diA

٠
‫; ق‬:‫ﻗﻴﻔﺘﺎ‬ f '] ‫ و ىأ ﺧ ﺮﻳ ﻜﺎ ذ ت‬- ‫ا‬٢ T

zm m ‫ ىﻗ ﺸﺜ ﻤﺎ ﺿﺘ ﺖ‬:‫ﺗﺌﺲ؛اﺀ)ب ﻏ ﺬ‬
• [ ( ‫ ي ﺑﺊ اﻟ ﻘ ﺪ‬٠‫ع‬, ‫ﺑ ﺼﻊ ئ ﺣ ﺚ و ﺻ ﺖ‬
IICİLT HAYiZLI VEHAYIZLIYLA İLGİLİ HÜKÜMLER 57

.‫ﻟﻌﺎرك‬,‫ ا‬.'','‫ و ﻫ ﻰ‬- .،'‫ﻟﺤﺎﺋﺨﻦ‬.‫ا‬-'‫ﻟﻤﺎة‬-‫واذﻋﻼﺑﺚ« ا‬


. ‫و))اﻟﺬةزق(( اﻟ ﻌ ﻔﻠ ﻢ ﻋﻠﻴﻪ ﺑﻘﻴﺔ ا ﻟ ﻠ ﺤ ﻢ‬

. ‫ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫اﻟﺒﺎﻓﻰ‬ ‫ ﻛ ﻞ ا ﻟ ﻠ ﺤ ﻢ‬٩ ((‫ووﺗﻌﺰﻗﻪ‬


23. (3844)- Nesârnm bir diğer rivayeti şöyle: uŞureyh ibnu Hâni, Hz Ai§e
radıyallahu anhâ’yü: “Bir kadın hayızlı iken kocasıile birlikte yemek yer mi?"
diye sordu. Hz. Aişe “Evet dedi, benim kanamam varken Resûlullah aleyhissa-
lâtu vesselâm beni çağırırdı, ben de onunla birlikte yerdim. (Bu Sirada) etli ke-
migıalır, (bana uzatır, önce benim başlamam İçin) bana yerriin verirdi. Ben de
onu altr ve bir miktar dişler (sonra Resûlullah’a uzatırdım). O da agzıni, kemik-
te tam benim ağzımı koyduğum yere koyar(ak yemeye başlar)dı. içecek bir şey
istediği olur, getirince ondan önce benim İçmem İçin bana-‫ﻻ‬em in ١‫ح‬erirdi‫ﻵ‬١:bunan
üzerine ben de kabı alır bir miktar İçer, ‫ﺀ‬,٠„;:‫ ه‬bırakırdım. Bu sefer onu Aleyhis-
saldtu vesselâm aiır, kabin tam benim ağzımı koyduğum yerine ağzını koyarak
İçerdi." [Müslim, Hayz 14, (300); Ebu Dâvud, Tahâret 1.03,(259); Nesâî, Ta-
hâret 177,(1,148).‫ا‬

١ ‫ ﻋﺒ ﺐ ا ش ﺑﻦ ﺳ ﻌ ﺪ اﻷﻧﺼﺎوى رﺻﻰ اﺗﻨﻪ ﻋﺬه ﺋ ﻞ‬. ‫ ا و ص‬٢ İ | ‫و‬

[‫آﺋﺼﺠﻪ‬.,[‫أ‬4‫ ؤا ﻛ ﻞ‬: ‫ ﺋ ﺼ ﺸ ﻞ‬1‫ د ئ | ﺀ ذ م ] ا ' | ا ﻟ ﺞ‬1 ‫ﻟﺖ‬٠‫ ﻷ‬.


‫ اﻟﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬.

24. ( m S ) - Abdullah ibnu,Şa’d elEnsârı radıyallahu anh anlatıyor:.


“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm^a hayızlı kadınlarla beraber yemek huSu-
sunda sordum. ^‘Onunla beraber yiyin!” ٥«yMr٥fM/٥r .”١fTirmizî, Taharet 100,'
(133).]
AÇIKLAMA:
Bu rivayetler,'Ashab arasında, hacizli iken kadınlarla beraberlikler-husu-
..su'nda bazı tereddütlerin yaygın.olduğunu ve hatta-bunun sonradan devam bile
ettiğini .göstermektedir.' Belki de yahudilerdeki tatbikat buna sebep olmuştur.
Bahsin başında da-٠ge‫ ؟‬tigi Uzere yahudiler, hayız gören kadınları, tam bir .tecHde
tâbi tutuyor imişler. Ancak Islam^hayızlı kadını, onlarla cinsî..münâsebette, bu-
lunma yasağı koyma dışında feeşeri münâsebetlerden uzaklaŞtırmamıştır... Yeme,
İçme ye -yatmada-beraberligi esas aldıği'gibi.mUhaşerette,bulunmaya bile'ruhsat
58 KÜTÜB-J- Sll^E, MUHTASARI- IIC İLT

tanımıştır. İbâdet hususunda sınırlamaya sebep, olan, hades hâlinin, maddi degil, ‫د‬
hükmî, bir pislik, olduğunu, kadınin eli. veya.dudağıyla dokunması sebebiyle do-,
kunduğu geylere-bu pisliğin geçmiyeceğini kabuleder.'B u. sebepledir ki,
Resûlulidh Hz. A i§ e )t hayızh halinde ba§ını٠yıkatmı§,-.su içtiği kaptan.ağzını
ağzının değdiği yere koyarak su içmiş, kemik üzerindeki etten ısırdığı yerden
isırarak.yemiştir.
Bütün bunlar., hayızlı kadınla münasebetlerin‫؛‬nerelere kadar .,caiz olduğuhu.
-gOsterU...,.- . -

:‫ي‬ 4‫ا ; ا ه ل] ﻻ‬ ‫ﻏ ﻪ ]ﺀن‬ ‫ةذ‬١ ‫ رﺿﻰ‬.‫ﺷﺔ‬٠‫ﺀائ‬.‫ و ﻋ ﻦ‬٠ ٢ ٠ -

‫ ت؟ ﻛ ﴼ‬1 ‫ ﺀح;ﻟﻮرة‬:‫ﻋﺎﻟﻎ‬٠ ‫ ﻟﻤﺌﺰث؟‬1‫ذ‬1| ‫ﺧﺬاﯪ ﺋ ﻼ‬.‫ﺧﺆىاإ‬٩


. [‫ اﻟﻤﺌﻼة‬.‫ﻳﻘﻌﺂ؛ ا'ﻟﻌﺌﺆم ؤﻵ رﻧ ﺮ ﻳﻘﻔﺂ؛‬.'.‫ﻗﻮﺛﺰ‬ ‫ غ اﻷﺗﻰ‬٠‫ﺟ ﺺ‬
.‫أ ﺧ ﺮ ﺟﻪ ا ﻟ ﺨ ﻌ ﺔ‬

.‫ ﺣ ﺮ و و'اﺀ ؛ وﻗﻮﻟﻬﺎ‬. ‫ ﺷ ﻤ ﻰ‬.‫ﻟﺨﻮارج ﻧﺰﻟﻮا ﻗﺮﻳﺔ‬,‫)) اﻟ ﺤ ﺰ و رﻳﺔ(( ﺟﻤﺎﻋﺔ ض ا‬

‫اﻟﺠﻤﺎﻋﺔ ﻛ ﺨ ﺮ و غ‬ ‫ ﺗ ﺮ ﻳ ﺪ أﻧﻬﺎ ﺧ ﺎ ﻟ ﻐ ﺖ اﻟ ﺴﻨﺔ و ﺧ ﺮ ﺟ ﺖ ﻋﻦ‬. ‫ أ ﻓ ﺖ ؟‬.‫أ ﺣ ﺮ و رﻳ ﺔ‬


.,‫ﻟﻤﺴﻠﻤﻴﻦ‬,‫أ و ﻟ ﺌ ﻚ ﻋﻦ ﺟﻤﺎﻋﺔ ا‬
25. (3846)- Hz. Âişe radıyallahu anhâ'nın anlattığına gOre, bİT'kadın ken-
'disine.: “Temizlendiğimiz zaman kıldığımız mutad namaz bize yeter mi (hayızlı
iken kılaşdıklarımızın kazasi gerekir mi?)”diye sormuş, ٠ da §11 cevabi vermiş:
tir:
“Sen Harûrîyye (Hâriçî) misin? Biz Resulullah aleyhissaldtu vesselam’la
beraberken ay hali gördüğümüzde, tutamadığımız oruçları kaza etmemizi söy-
lerdi, fakat namazların kazasım söylemezdi.” [Buharî Hayız, 20; Müslim,
Hayız.67, (335);. Ebu Dâvud, Tahâret 105,'(262, 263); îirmizî,'Tahâret 97,
(130); Savm 68, (787); Nesâî, Hayz 17, (1,191,192), Savm 64, (4, 191).]
AÇIKLAMA;
Harun (mUennesi; Haruriyye) Kufe’ye iki mi-l mesafedeki H aruralo-
yüne- mensup demektir. Burası, 'Haricîlerden bir fıTkamn''7^z. Alî’ye karşı.ilk
defa'bir araya.gelip: teşkilatlandıkları yer'0İduğU_.için, Hâricî mânasında Harurt
denmiştir.
l.CÎLT HAYIZLI VE HAYIZLIYLA tLGtLİ HÜKÜMLER 59

Hz. Aişe'nîn, kendisine soru soran kadına: “Sen Hururîye misin?” demekle,
"sen sünneti terk mi edi‫ﻻ‬ors١‫د‬n, kerkesin. müşterek tatbifaıtınd٠n ٥۴ ı mi kalmak
istiyorsun? Sünnete göre, hayız hâlinde kılınmayan namazların kazası yoktur!”
demek'istemiştir.'Haricî^fırkalann hepsinde-müşterek'Olan bir umde.(prensip).’
-Kur’an'da geleni.esas alıp,.sünnetin İlâve ettiklerini reddetmektir.-
Hz. Aişe radıyallahu anhâ, kendisinesorU tevcih eden kadına -ki, bazı riva-
yetler.^^M'.dze diye tesmiyi eder- istifham-ı ink^rî.tevcih, etmiş, sorusunun yersiz.,
oldugunu^belirtmiştir.
2- 'Yeri .gelmişken ,şunu belirtelim ki, hayızh kadmın orucu.kaza-etmekle
.birlikte namazı kaza etmeyişini- ülemâ 'Şöyle izah 'Cder: “Namaz her gün teker-
rür etmektedir, zorluk sebebiyle kazasına gerek yoktur. Halbuki oruç öyle değil,
0 hergiin tekerrür'etmez,'senede bir aydır., .öyleyse onunkazası gerekir.''..

Ancak Hz. Aişe, meseleyi: “Resûlullah, ay hâlinde kılmadığımız namazla-

.‫داود‬ ‫اﺑﻮ‬
26. (3847)- ismi Miissetü l-Ezdiyye ölan ümmü Süsse anlatıyor:, “Hacc
yapmıştım. Hacc sırasında ûmmü Seleme radıyallahu anha’ya uğradım. Kendi-
sine, “Ey müzminlerin annesi, Semüre îbnu Ciindub radıyallahu anh, kadınlara,
hayız sırasında kılınmayan namaziların kazasını emrediyor (ne dersiniz)?}' diye
sordum, şu cevabi verdi: “Hayır, kaza etmezler. Resûlullah aleyhissalâtu vesse-
lâm’ın kadınlarından biri, nifas sebebiyle kırk gece (namaz klimadan) dururdu
da.-Resûlullah aleyhlssaldtu.'vesseldm nifas-namazını kaza etmesini emretmez-
dî.''tEbuDâvudTahâret-121,(312).J-. .
61), KÜTÜB-I SlTO'MUHTASARI ll.CİLT

,,.A Ç IK L A M A .:'..
1- Hadîste geçen “Resûlullah’m kadınlan” tabİTİyk zevcelerinin Lastedil-
'.medJgi belirti!ir. Kadtniarı diye çevirdiğimiz nisâ kelimesi, zevce -dışındaki kız-
iar.-câriyeler ve'yakın akrabalan da İçine aliT.,
2" T im izi der ki: 4‘Sahâbe, Tabiin ve daha sonrakilerden ehl-i ilim, nifas
gören (doğumyapan)kadınların kırk gün namazı terkedeceklerinâe icma etmi§-
.ie١
٠di١',.,Yete٣ki,, i a ,önce, temizlik, basil 0lmasın..Bw taktirde dekadın temizlendi-
gini.Jarkedince yıkanır ve namazına başlar: Kırk genden''Sonra-kan görmeye
'devam ederse, dlimler. ‫ ؟‬O'gnnink itibariyle: '"Kırktan sonra görûl'en kan'sebe-
biyle namüzı terketmez" demiştir. SUfyan Sevri, İbnu’l Mubârek, Şâfl’i, Ahmed
ibnu Hanbel, ishak İbnu Râhûye hep böyle hükmetmiştir."
Hasan 5 ٥5r٤’:n'in:''^.« devam ederse elli gün namazı bırakır” dedigi, Afd .
-ve ^ ٥'.٥?١nin biradır'' dedigi.rivaj^etedilmi-ştir.' -
,Bu gOriişlerin' en .doğrusu ve.delili en kuvvetli, olan'1 ktrk gün diyendir.,
-'Ekalli (asgarî müddeti)'İçin kesin-rakam yoktur‫ ؛‬-temizlenir temizlenmez yıka-.-
-.nıp namaza başlar..,

'‫ 'اﻟﺘﺮأؤ‬-‫ﺑﻰ‬- ':.‫ ﻗﺎﻧﺊ‬, ‫' ]أﺋﻴﺎ‬,'‫اﻟﻨﻪ' ﻋﺒﺎ‬, '‫ ﺿ ﻲ‬.‫ ر‬- ‫ وﻋﻦ ﻋﺎﺋﺸﺔ‬. Y V H
..‫ﺑﻼﻏﺎ‬ ‫ﻣﺎ و‬ ‫ ا ﺗ ﺮ ﺟ ﻪ‬. [ ‫ﺛ ﺪ غ اﻟ ﺼ ﻼ ة‬ ‫اﻗﻬﺎ‬ : ‫ م‬1 ‫اا‬ ‫رى‬ ‫ا‬٠٠‫اﻟ ﺤﺎﻣ ﺆ‬

2 7 .3 8 4 8 )‫>ي‬-//z. Aişe radıyallahu anhâf kanam,a.gören,hâ^üe-kadın hak-


kında şunu söylemiştir: “Böyle bir kadın namazı bırakır.’’ .{^uvatta,.Taharet
. .( 1 ,0 ) ./marn bu rivayeti belâğ(sen^
,.AÇIKLAM A: -"
,Hamile .kadının.kan görmesini,'Hz. Aişe radıyallahu anhâ, ,oriun hayız.ol-
n١ası ile yOru'mladıgı i‫'؟‬in namazı terkedecegine, hükmetmiştir. İbnu’l-Müseyyeb,
ibnu Şihâb, meşhUr görüşünde. Mâlik, kavl-i cedidinde Şâfifi ve başkaları, ,hâmi-
le kadmın hayız.görecegi görüşündedirler. Hepsi bu -görüşte, Hz. Ai'^e’den yapi'-
lan Sadedindeoldugumuz rivayete dayanır.
Ancak, Ebu Hanife .ve Ashaijı, Ahmed ibnu Hanbel, Süfyan Sevri hâm'ile
'kadının.hayız olmayaCagı, görüşündedirler, ^unlan-n- en' ,kuvvetli.''delilleri, ,ç.âri-
yenin, hayızla. hamile olmadığının kabûledilmesi.. “Eğer derler, hâmile kadtn
hayız görse idi, hayız haliyle onun hamile olmadığına (istibrastna) hükmedil-
mezdi.”
U.CÎLT İSTİHAZE VE NJFAS ,HAKKINDA 61

Aksi görüşte olanlar şu cevabı v e r i r l e r : hâlinin, rahmin hâmilelik-


ten berî oluşuna delaleti, gâlib duruma göredir. Hâmile kadının hayız görme
hâli pek nâdir görülen bir vak’adır. Bu meselede nâdirin varlığı gâlihle nakze-
dilemez.”

‫] ﻷ م ;أ‬ rj ü ‫ اﻧﻪ‬¥ ‫> و ض اﻟﻠﻪ‬ ‫ وﻋﻦ ادن‬٠ ٢ ٨ ٥

.‫ا ﻛ ﺮ ﻣﻨ ﻲ‬ > ‫ ج‬/ 1 .[ ‫اﺋﺺ وﻷ اﺋﺠﻘﺐ ﺳﻴﺄ ﻳ ﺬ ا ؤآ ن‬:‫ال؛‬


'-28: İ3S49)-İbnu Omer radıyallahu anhUma: “Ne hayızlı kadın ne de
cünüp kimse Kur’an’dan hiçbir şey okuyamaz" buyurdu. [Tirmizî, Tahâret 8‫ و‬١

AÇIKLAMA:
1- Bu rivayet Cünüb ve hayızlının Kur’an’dan az veya, çok bir parça 'oku-
yanııyacagını.. İfâde etmektedir. Bu babta hepsi de zayıf olan bir kısım rivayetler
gelmiştir: 'ü.lemâ'bun.lan.n .birbirlerini desteklediğini ve Ortaya- çıkan hükümle
'amel etmek gerektiğini söylemiştir. ٠ .
Tirmizi der ki: “Sahâbe, Tâbiîn ve daha sonra gelen ehl-i ilmin çoğu bu
görmedir. SüfyanSevri, İbnu’l-Mubârek, Şâfı’î, Ahmed ve îshâk: “Ne hayızit,
ne cüniib Kur’an’dan hiç Mr şey okuyamazlar, sadece bir âyetin bir İarafını,
bir harfi ve benzer bir şeyi okuyabilirler. Cünüb ve hayizlının tesbıh ve tehlil
getirmesine ruhsat tanınmıştır” demişlerdir.
2- 'C٥nüb ve hayızlının Kur’ah okumasına çoğunluğun haram-dediği 'belir-
tildiğine gOre,'aZınlık tarafından, İleri.sürülen-bazı ‫؛‬ştisnâî görüşler olmalıdır..
'Onların.da'bilinmesifaydahdır: ;-
.★ İbrahim NehaU cünüb kimsenin bir âyet okumasında bir. beis görmez-.
Itıiş. : .
i i h n u Ahhas m da cünübü'n.Kur’.an okumasında bir beis görmediği'rivayet
edilmiştir. ^Bunlar bütün, hallerinde Allah’ı zikre'ttiğine dair-riva-
yeti e s a s . alırlar. ,AyriGa,.hacc sırasında hayız.olan Hz. A iş e )t, “tavaf dışında
hacıldrın bütün yaptıklarım yapmasım’’ emr€l\%[\r. HaCı.ların yaptıkları'.ara-
'Sinda zikir^.. ,.telb‫'؛‬i^e,- du.a, 'kıi’aat hep.si olduğuna .'göre, bu'nlar caiz, olmalıdır de-
millerdir..'Tavafın yasaklanışı onun husuSi bir-namaz-olmaSı.sebebiyledir.
62 KÜTÜB-Î SÎTTE MUHTASARI ll.C tL T

٥ M/،arr de bu görüşü İltizam ettiğine İmada bulunmuştur.


3 -Mezhebimizde (Hanefî) esas olan şudur:
★ Cüîîüb ve hayızlı kimseler, gusletmedikçe namaz kılamaz, Kur’an kas-
dıyla bir âyet bile okuyamaz. Ancak dua ve senaya dair âyetleri, Kur’an niyetiy­
le değil, dua ve sena niyetiyle okuyabilir, caizdir. Söz gelimi cünüb olan veya
âdet gören bir kadın, dua niyetiyle Fatiha’yı okuyabilir.
Bu durumda çocuklara, kelime kelime Kur’an öğretmenin câiz olduğu da
söylenmiştir.
★ Kur’an-ı Kerim’e bir, hatta yanm ayet olsun el sürülemez, Mushaf elle
tutulamaz. Mushaf’a bağlı olmayan bir kılıf, bir havlu ile tutulabilir. Çanta veya
sandıkta ise bu kaldırılabilir. Bunda beis yoktur.
★ Ka’be tayaf edilemez, zaruret olmadan mescide girilemez.
★ Ayet yazılı levha ve parayı da elle tutamaz.

4- Cünüb veya hayızlıya yıkanmadan önce mekruh olan işler:


★ Dinî kitaplan elle tutup okumak.
★ Elini, ağzını yıkamadan yiyip içmek.
★ Elde tutülmayıp, yerde duran bir kağıda Kur’an yazmak.
Cünüb ve hayızlı kimse Kur’an’a bakabilir, bu mekruh değildir.
NOT: Bahsin sonuna yani. 3865. hadîsten sonra hayız halinde temizlik
üzerine bir açıklapâ koyacağız.
ÎKİNCİ FASIL
IS T İH Â Z E 'VE N lFA S H A K K IN D A

UMUMÎAÇIKLAMA:
/57،‫؛‬î۵ze, hayız kanı olmayan, bir özre binâen kadından gelen kana denir,
îstihaze kanaması olan kadına müstehâze denir, bir bakıma özürlü demektir.
Hay izli ile müstehâze'nin dini bakımdan tâbi oldukları hükümler farklıdır. Ön­
ceki fasılda hayızlınm ahkâmını gördük. Bu fasılda müstehâze ile ilgili bazı hu­
susî durumlan mevzubahis^eden hadîsleri göreceğiz.

.‫ اﻟﻴﺨﺎزى‬.‫ وﻫﺬا ﻟﻐﻆ‬،‫أ ﺧﺮ ﺟﻪ اﻟﺨﻤﺴﺔ‬


1..(385٠)-..^2. Aişe radıyallahu ‫ه‬/‫ ا‬/‫ ﻫﺎ‬anlatıyor: “ümmü Habibe bintli
Cahş radıyallahu anha tam yedi ytl boyu istihâze kani gördü. Ne yapacağı hu-
susunda Resûlullah'a sordu. Aleyhissalâtu vesselâm yıkanmasını emretti ve
.‫؛‬Bujdamar (kantdır)” dedi, ümmü Habibe hernamazda yıkanırdı.”

‫ ]ﺀن أﻟﻢ ﺣﻴﺪﻳﻪ رﺻﻰ اﻟﻠﻪ'ﻋﻬﺎ' اﺑ ﻰ ﻛ ﺎ ن ﺑ ﺤ ﺚ‬:-‫ و ص‬..' ٢' .


-j| ^ ١ ‫ ه ﺛ ﻜ ﺚ إﻟﻰ ﻧﺴﻮن‬٠‫ﺑﻲ ﻋﺆف رﺻﻰ ا ئ ﺀ‬١‫ﻋﻪ ) ﺣ ﻤ ﻲ‬
1 ، ‫ﺗﻢ‬ U ‫ﻧﻰ ﻗﻨﻦ‬٤ ‫ 'اذ‬-:‫ ﻗﺎ ق' ي‬٠.‫اﻟﺬﻟﻢ‬
‫ﻛ ﻞ ﺻﻸه‬ ‫] ﻧﺪﻛﺎﺋ ﻎ ﺑﺌﺘ ﺴﻮ‬.
. 2. (3851)- Müslim'Î![ bir rivayeti-§öy!edir: ^ ‫اﻫﻪ‬٠‫ﺀه‬
anM -ki Abdurrahman İbnu A v f ın nikahı altında idi- Resûluliah aleyhissalâtu
vesselâm a kanamasından şikâyet etti. Ona şu ' * ' “Haytz
64 KÜTÜB-1 SİTTE MUHTASARI n.CÎLT

(müddet‫ „؛‬normaîde ne.kadar.devam ed ‫؛‬yor ve)'sen ‫ ؛‬beWet‫؛‬yor ‫؛‬d‫؛‬yse 0


müddete« bekle, sonra yıkan!” l / ı ü Habthe her namazda yıkanırdı.”

‫ ]ﻛﺎﻛﺚ‬:‫ا‬١‫ز‬ ‫اﺛﻠﺔ‬ ‫ ﻗﺎﻟﻦ ﻋﺎﺋﻤﺴﻪ رﺿﻰ‬.‫وﻟﻪ ى أﺧﺮى‬


‫ﻋﺐ‬ ‫ﺟﺜ ﺶ وﻣﻰ اش‬ ‫ﺑﺌ ﺖ‬ ‫ﺀﺣﺘﻬﺎ زﺗ ﺖ‬ ‫ﻏﻴﺮة‬
‫ﺺ? اح؛‬ ‫ﻳﺮﻛﻲ ﻓﻓﻰ‬
‫ﻰ' ﺣﻤ‬ ‫ف ﻳﺰر‬‫اى‬.‫ﻳﻞ‬ ٠‫ﺋﺔق‬,
،]‫ﻗﺠﻘﺞ‬,
.‫اﻟﺘﺎى‬ ‫)ﺋ ﻢ‬1 ‫ص؛‬ ‫ﺋ ﺆ‬ ‫ﺣﺘ ﻰ‬

3. (3852)- MüsUm'm bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: “Hz. Aise dedi
ki. Ünvfiü Hahthe, kız kardeşi Zeyneb Bintu Cahş' ın hücresinde bir leğenin
içinde yıkanırdı. Kanın kızıllığı (bazan) suya galebe çalardı.”

‫ ﺀدم‬٠‫ﺗﺘﺮﻟﺚ ا ﺳ ﻼ‬٠ ‫ا‬،‫ا‬ I> ‫ ؟ ؛‬v ‫ اش ك'ﺋﺊ‬:‫ ' إ ﺋ ﺰ ﺋﺬر أ و ﺑ ﺔ‬، ‫; و ﺣ ﻢ‬


. [ ‫ ﻧﻠﻠ ﻎ ﺛ ﺸ ﻒ ﻋ ﺪ ﻛ ﻮ ﺋ ﻼ ة‬١٧;; ‫ﻗ ﻮ‬
-3Ş53)- NesâVnin rivâyeti şoyledir; “ÜmmU Habıbe müstehaze idi (de) '.4
vamli kanaması olurdu), hiç teiniz olmazdı. Durumu Resulullah aleyhissalâtu
vesselâm’a söylenmişti. Şöyle buyurdular: “ Bu, h'ay،Z: değildir, rah ‫؛‬n ١‫؛‬n . ‫أﻻ‬٢'‫ا‬
rahatş ٠z ‫؛‬،.g،dîr.''N ٠rm al'zam anda hay*z kantnm ge'ldiğ'i^ klrjilik mUddetine
baksîn '. ‫؛‬Her ay)-0 'müddet boyunca namaz،nı terketsin..:Sonra bu rauddet
‫ ؟‬tkincaher namaz vaktinde yîkansm .”

‫ ﻓﺬز أواﻳﻬﺎ‬٠‫اﻟﺼﻶ‬:‫ ]أرﯪ أذ ﻫﻤﻠﺚ‬:‫'أﺧﺮى‬ ‫ﻓﻰ‬,,..‫وﻟﻪ‬ - ٠٥


I ‫ ﺋ ﻎ ﻗﺤﺴﻞ اﺀﺋﺪ‬1‫ﻗﻖ‬ ■J j j ‫ وﺋﺌﻘﺶ‬. ‫وﺟﻴﺸﻪ‬
Nesârnm bir ,d.iğer' rivayeti şöyle: “ümmü Habibe radıyallahu .-(3.854) .5
anhâ’ya Resulullah aleyhissalâtu vesselâm) (Herayda)hayız olup kirli bulun
dugu kadar narnazı terketmesini, sonra yıkanıp n a ı y n ı kılmasını emretti. 0 .
her namaz vaktinde yıkanırdı.” IBuha.rî,,Hayz 26 ‫ ر‬MUsÜ^J'-Hayz 64, .66, (33.4)‫؛‬.
Ebu Dâvud, Tahâret 111,.( 288, 289, 290, 291)‫ ؛‬Tirmizî‫ ؛‬Tahâret 96 , ( 129)‫؛‬
N esâî,H a y z2 ,3 ,4 ,'(l,.'l8 l,l8 2 ).3 .
11. CİLT İSTÎHAZE VE NİFAS HAKKINDA 65

AÇIKLAMA;
1- Bu rivâyetlerde adı geçen istihâzeli kadın Ümmü Hahîhe ResûluÜah
aleyhisselâtu vesselâm'm baldızıdır. Yani, ümmühâtu’l- mü’minîn olma şerefi­
ne eren yüce validemiz Zeyneh Bintu Cahş radıyallahu anhâ'mn kız kardeşidir.
Rivayetten de sarîh olarak anlaşıldığı üzere müzmin bir kanama hâline
dûçardır. Öyle ki yıkandığı zaman kanın rengi suyun rengini kızıla boyamakta­
dır.
2- Hadîslerde ResûluÜah'm tavsiyesi bazan “her vakit için abdest al ve
namaz kıl” şeklindedir, baizı rivayetlerde ise her vakit için yıkan ve na­
mazı kıl” şeklindedir.
Ayrıca Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'm Ümmü Hahîhe'ye verdiği yı­
kanma emri bazı rivayetlerde mutlaktır. Bu çeşit emirden her namaz için yıkan­
ma gereği anlaşılabildiği gibi, bazan yıkanmanın yeteceği de anlaşılabilir. Ebu
Dâvud’da gelen bir rivayette yıkanma emri her namaz için olmaktadır.
Rivayetlerdeki bu farklılıklara tâbi olarak, fukaha da meseleyi farklı şekil­
lerde hükme bağlamıştır;
★ Cumhûr, her namaz için yeni bir abdest almasına hükmetmiş, bu abdest-
le, eda veya kaza sadece bir namaz kılabileceğini söylemiştir. Aynı vakitte ikin­
ci bir namaz için yeni bir abdest almalıdır.
★ Hanefılere göre, abdest, namaz vaktiyle ilgilidir. Öyleyse, vakit girince
aldığı abdestle, hem o vaktin farzını hem de o vakit içinde dilediği kadar başka
kaza namazları kılabilir.
★ Malikîlere göre, kadının her bir namaz için abdest alması müstehabtır,
vacib değildir. Yeter ki kanama dışında bir başka hades vukûa gelmesin.
ir Ahmed îbnu Hanhel ve İshak İhnu Râhuye ise; "Kadının, her namaz
vaktinde gusletmesi ihtiyata uygundur” â&mişlerĞİT.
3- Hadîs, bir kadının, kadınlıkla ilgili meselelerini bir erkekten bizzat sor­
masının câiz olduğunu göstermektedir.
4- Hadîste, kadının, hayız kanını istihâze kanından tefrik edebildiği takdir­
de, bunu hayız itibar edeceğine, böylece hayız zanıanının başlangıç ve bitme
vaktine kendisinin karar verebileceğine delîl vardır. Böylece hayız müddeti bit­
tikten sonraki kanamaları istihâze kanı sayılır ve mezhebine göre, yukarda açık­
66 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASARI

lanan şekilde amel eder. Sözgelimi Hanefi.ise, vakit girince abdestini tâzeJer, 0
ab'destle ikinci birnam ^ vakti girinceyekadar özür kanaması se^biyle abdesti
bczulmamış sayılır ye dilediği kadar 'namaz kılabilir. Kur’an’.a el sürebilir,- câ-
miye girebilir vs. Yani abdestliye câiz .lan amellerin.hepsini yapabilir.

‫ ] ﻛﻨ ﺊ‬:.‫ﺟﺤ ﺶ رﺿﻰ ا ع ﻋﺌﻬﺎ' ﻗﺄك‬

‫اﻏﻴﺐ‬
ll.C iL T JSTtHAZE VE'NÎ'FAS HAKKINDA 67

.‫ اﻟﺘﺮﻣﺬى ^ﺑﺜﺤﻮه‬،‫دا ود واﻟﻠﻤﻔﻆ ﻟﻪ‬

. ( ( ‫ؤ ا ﻗﻠ ﺨ ﻴ ﻰ‬ ‫ ))'ﻧﺎﺋﺠﺬى‬: ‫ ﻗ ﻮﻟ ﻪ‬,‫ﺑ ﺪ ل‬: ‫و ﻋﻨ ﺪ ه‬

..‫ ر ى ﻛﺜﻨﺮأ‬.‫'وأرادت' أﻧﻪ‬،‫ ﺀاﻟﺢ« 'اﻟﺒﻴﻞ‬.


. ‫ وا ﻟ ﺪ ﻓ ﻌ ﺔ‬. ‫و)) اﻟ ﺰ ﻛ ﻀ ﺔ(( اﻟ ﻀﺮﺑﺔ‬

'‫ةة رﻳﻀﺔ‬.‫ اﻟﻤﺮأة' ﻓﺮﺟﻬﺎ أز‬.‫أن ﺗﺴﺊ‬ ‫ﻛﺎﻻﺳﺘﺜﻔﺎر و ﻫ ﻮ‬ «‫اﻟﺘﻠﺠﻢ‬.‫و‬.‫و‬


٠‫رش اﻛﻢ‬
'6. (3 s ss y Hamne Bintu C â ş radıyallahu anhâ anlatıyor: “Ben, kızkarde-
şim Zeyneb Bintu Cah§ radıyallahu anhâ’nın yanındaydım, istM ze kanamam
vûrdı.ResûluUahaleyhissaiatuvesselâm.a:
“Ey Allah’ın Resulü! Ben çok şiddetli şekilde istiMze kanamasına mâru-
zum, bu hususta ne tavsiye edersiniz? Bu hal benim namaz ve orucuma â i
oluyor” dedim. Bana:
«Sana pamuğu vasfeyllyeylm: o, kam gidericidir (fercine 'pamuk
koyY* buyurdular. Ben:
“A l akıntı p a ı ^ u n i n i oincagı'miktardan çok fazla!" ,dedim.
Resûlullah aleyhissalâtu vesselam:
«Öyleyse bez kullan‫ ' ”؛‬buyurdular.‫« ﺀ ه‬..
“Akıntı bezin durduracağı miktardan da fazla! Şarıl şarıl akıyor” dedim.
Bununiizerine Aleyhissalâtu vesseldm dedi ki:
..‘Sana, iki' şey söyleyeceğim,, hangisini yaparsan, diğerinin de yerine
geçer, ikisini de yapabilecek durumdaysan b.irini seçmek s'ana ait, dilediği-,
ni seçî Bu kanama, şeytânın tekmelerinden'bir tekme(si 'yani zarar v.erme-
si)dir.-Sen kendini Allah.ın ilminde .,altı yedi gUn hayızlı bil (orucu ve na-
-mazi terket). Sonra yıkan ye kendini hayızdan temizlenmiş bil ve yirmiu‫؟‬
veya'yirmidOrt gece ve gündüz.namaz kil, (bu esnada farz veyanafile) oru‫؟‬
tu t Bu, sana yeterlidir..Kadınların her' ay ,hayız görmeleri, hayızlı ve .te-,
m'izlik günlerinin olması.gibi, bu şekilde senin de hayız ve temizlik gü'nlerîn
olacak. (Bu, sana'sbyleyeceğim iki şeyden ,birincisidir'. lk ‫؛‬٠١^‫^ ؛‬.."٠—
ce..o.'d٠ ‫ داا ﺀ‬- ١٠‫ﺀ‬١‫'ع‬
68 KÜTÜB-İ S l^ E MUHTASARI îl.C ÎL T
‫ر‬

meye gücün yeterse öğle ile ikindiyi birJeştir. Keza akşamı geciktirip .yats،-
yi tâcü etmek, sonra, 'da gusJetmek, suretiyle de 'bu iki namaz* birleştir..
Sabah İçin de ayrjca guslet. Bu şekle gücün' yeterse orucunu da bOylece tu-
tarsm.”
. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, (birini seçmede beni muhayyer bıraktı-
ğı bu iki tarzı zikrettikten sonra ilaveten dedi ki: “Bu, (ikiricisi, zikrettigijn)
. tarz*n, benin ١'daha ‫؟‬ok hoşuma gidenidir.”
Kavilerden biri dedi ki: “tJamne radıyallahu anhâ dedi ki: "Bw. iki tarz-
dan benim daba ‫ ؟‬ok boşuma gidenidir. Kavi böylece, bu. sözün Resûlullab’a ait
olmayıp H am ne'ye ait olduğunu İfâde etmiş oldu." JEbu’Dâvud, Taharet 1100,
(287)‫ ؛‬Tirmizl, Tâharet 95١(I25).j
AÇIKLAMA:
Bu ,hâdis, önceki hadîste israi.' geçen üm m ü H abıbe'm n kardeşi.
Hamne'nıvL de istihâzeli tir kadın olduğunu'göstermektedir. Bâzı şârîhler riv'â-
yellerde geien bilgilere dayanarak aleyhissalâtu vesselâm zamanında
mUstehâze olan kadınlann-isimlerini tadâd eder: ü m m ü Habıbe B intuC ahş 've
.bunun iki kız kardeşi: Zeyneb K Hamne; R esûlullah'ın zevcelerinden-
. ne’nin anne bir kızıkadeşi.^md, F a tm a Bintu E M H ubeyş, Sehie Bintu Süheyl,
Seyde Bintü Zem a’a (Resûlullah'ın zevcesi), Zeynep Bintu üm m ü Seleme, Esmâ
el-Hârisiyye ve Bâdiye Bintu Gaylân. B'unlardan bazılarıyla'ilgili.rivayet gele-
cek.
2- $ârih HattaM, hadîste geçen “altı-yedi gün" tabirini Resûlullah)nSdh-
. dîd maksadıyla zikretmeyip, emsalinin durumuna göre itibar etmesine bir İşaret
olarak. zik٢ettigini belirtir. Bu sebeple altı veya şeklinde olması ge-
reken tercümeyi altı-yedi şeklinde yapmayı uygun bulduk. Yani kadın, normal
hayız müddetini hatırlıyabilirSe onu 'esaS alacaktır. Bu müddetin, Hanefîlere
göre 3 ile 10 gün arasında değiştiğini.belirtmiş idik.' Hatırlıyamazsa -ki böylele-
rine .fıkhen mutehayyire denir- .ailesindeki, kendi yaşındaki emsallerine göre
.'takdiredecektir. Resulullah bu-'takdire- telmihan 6-7' demiş olmalıdır. Hanefiler
mütehayyire’nin zann-1' gâiible hareket .edeceğini, -daha da olmazsa ihtiyaten-
azami müddet olan 10 günü esas alıp‫ ؛‬ke.ndini her ay on gün'- hayızlı addedece-
gini söyler. ..
3- iiAllah’ın ilminde ifâdesi ile "senin altı gün m ü yedi gün m uhayızlı
olduğunu Allah bilir. Bıi müddet seninle Allah arasındadır, 0 senin ne miktar
tayin edeceğini bilir" veya "Allah’ın hükmünde yani sana emrettiğim Allah’ın
U.CÎLT JSTİHAZE VE NtFAS HAKKINDA 6‫؟‬

H lm ü ^ ie d ir , “Allah saaa kadınlarının adetini bildirmektedir:'Altı ,e‫ ؟‬a ^edl-


١١ ١

dir” şeklinde farklı manaların kasdedi'lmig ol.duguna §ârlh!er dikkat' ‫ ؟‬ekmiştir.

4- Hi‫ ؟‬kesilmeyen kanamaya (istihâzeye) mâı٠uz kalan' kadına Resûlullah


iki ‫ﺛﻤﺬ‬٠‫ 'ا‬tavsiye etmektedi'r ki, kadın bunl.ardan birini tercih'te muhaj'j'erdir:
1) Her-ayda muayyen günlerde kendini hayızlı add'edip diger günlerde
temiz,bilmek've temizlik ''günlerinde önceki hadîste açıklandığı şekilde, kendini
özürlü addederek özürlülerin tâbi olacagı şartlara göre-namazını kılıp, orucunu
tutmaktır. - ‫ا‬

2) ,Kendini h‫ ؟‬r gün,ba?ı kayıtlarla, İbâdet yapacak şekilde temiz addetmek-


tir:' Yani öğle ile ikindiyi; ikindinin ilk- vakti girerken,* akşamla yatısıyı da.yatsı-.
n'ın ilk vakti- girerken birleştirerek 'gusül.üzerine kılmaktır. Bu şıkta meşakkat
fazladır.. Çün'kü günde ü‫ ؟‬kere yıkanma .mevzu bahistir:
!)'Sabah namazı İçin yıkanmak,
2) öğle-.ikindi namazları İçin yıkanmak,
'3) Akşam-yatsı namazları İçin yıkanmak.
Bu 'tarzda ayrıca. ayin'her gününde'namaz klima dunımu da mevcuttur.
Meşakkati fa'zla olduğu İçin Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm -veya Hamne ra-
dıyallahu anhâ- bu tarzın “daha hoş” olduğunu söylemiştir. Çünkü ücreti fazla۴
dır.'Ücret nıeşakkat nisbeti'nde artar.
Hadîs'in mânası yukarıda açıkladığımız şekilde olmakla-b'irlikte,'bu mânâ
.üzere amel'de bazı.tereddütler hasıl olmuştur. Haneriler âdet görmeye başlayan
miistehâze İçin, Hz. A işe'âcn Müslim’de gelen ١٠ 3851 ,numarada -fcaydedil.en'
hadîste göçen ‫ د ﺋ ﻚ ﺗﻢ ا ﻏ ﻄ ﻰ‬٢ ٠‫ﺳﻤﺎذث ﺋ ﺒ ﻠ ﺆ‬.‫ آﻧﺒﻔﻲ ﻗﺬزت‬emr-i nebe.visi esas kil-,
mıştır. Yani önceki âdet' müddetini esas alıp,ona göre amel edecektir.,Mü.teha‫ﻟﻤﺪ‬-
yire ise zann-1 gâlible hayız müddetini tesbit edecektir, zann-ı.gâlibte buluna-
'mazsa ihtiyati' esas alır. ve azami hayız -miid'deti olan 10 güne göre kendin'i
hayızlı- bilir. Yeni .hayız görmeye başlayan bir kız ayni zamanda'' istihâzeye de
mâruz 'olursa, hayızla istihâze kanıpı ayırdedeb.iliyorşa, kendi, hayız müddetini
bu yolla, tesbit.eder. Zira hadîste: ‫“ اذا ﻛﺎ ن 'ﻧﻠﻢ أ ﺳ ﺔ ﻓﺎ؛ﺋﻪ اﻣﻮن ' زﻟ ﻰ‬Kan, hayız
kani-ise bu siyahtır, renginden bilinir” buyrulmUştur. Âdetini tefrik -edemiye-
cek durumda olan İçin sadedinde .olduğumuz Hamne hadîsmĞ& belirtilen 6-7 ile
amel eder, -zira'bu'kadınlar'ın-,çoğunluğunun durumunu dile getirmektedir d'iyen
de olmuştur. Ş a fı'î hazretleri) böyl.e durtimdaki. kızın -şek ile' namazın terki câiz
Olmaz kaziyesinden hareketle hayız müddetinin en-azı olan bir'gece ve, gündü-'
70 KÜTÜB-1 S t n E MUHTASARI IJ.CİLT

zü esas alıp, .n d an s ٠nrasjnı temiz addetmesi, yıkanıp namazlarım kılması ge-


reglnC hükmetmiştir.

.‫أﺑﻮ ذا ود‬.‫أﺧﺮﺟﻪ‬
.7.. (3‫ ﺀ‬5‫) ه‬- Esma Bintu Umeys radtyallahu anhd anlatıyor: “Ey Allah’ın re-
sulu! dedim. Fâtıma Bintu Ebî Hubeyş, şu şu ,kadar z a şn d a n beri bnam d ge-
giriyor) namazı bırâ tıl " (Bu sözün üzerine Aleyliissalâtu vesselâm):
‘‫؛‬SUbhanaHahî (hiç riainaz bır.akılır mı?) . « ’şeytandan (bir oyun. Ka-
primamalıydı. Söyleyin 0 . ) , hir legene (su k ٠yu‫ ؟‬-i‫؟‬îne) ٠otUrsun. Eger
-suyun UstUnde (kanamadan hâsıl olan) bir ;Sarilik görürse. . . e ve ٠îk‫؛‬ndi
İçin tek'bir-gusUl yapsınj 'akş٠
a m.ve yatsı.îçîn de. tek .bir .gusUl yajisın.'sibah-
İçin dé ayrı.bir gışUl yapsın.- Bu .arada-(kılacağı namazlar,İçin) abdest.
alsın». buyurdular." İbnu Abbas radıyallahu ankümâ ddîlâL: ".(Her namaz İçin)
gusletmek, kâ n cü ğ ıza zor gelmeye başlayınca iki namazın arasını birleştirme-
yi emretmistL"[Ebu Dâvud, Tahâret 116,(296).]
AÇIKLAMA:
. 1- Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, kanaması olan Fâtıma Bintu Ebî
Hubeyş*în, içerisinde su bulunan bir .legene. Oturmasım sOyleınCsinin sebebi,
kanamanın hayız kanaması mı, istihâze kanaması. ٠mı Olduğunu t e f i , etmesi
içindir. Çünkü, kan suyUn Üzerinde.san r e ^ ’hSsıI ederse bu ınustahâze kanidir.
Başkaca bir renk ise bu da hayızdır.
H.CÎLT tSTÎHAZE VE NİFAS HAKKINDA 71

Bu muamele, kanamanm mâhiyetini tesbit içindir. Yıkanma İÇİ bu suyun


İçinde ..imaz. Zira'su artık neeis olmuştur, leğenin dışında yıkanmalı .veya o
suyu döktükten sonra leğeni temizlik âdabına uygun 'olarak bu maksadla kullan-
malidir.,
2- .‘Bu arada abd«st a lsn ”dan ıdaksad, .mesela öğle ile ikindi İçin yıkan-
roı§.sa, “i k a namazım klimaya ayrıca abdest alsın" .demektir. Akşamla yatsı
‫ا‬٠ ٣ ‫ﻷ‬ ‫ﻵ د‬ ‫ﻵ ة‬ ١ “yatsı n a ı z ı n ı kılmazdan oncc abdestalsın” d e n i r .
'-BU mCseledeki^ mezheplerin' görüş farklılıklannı ,daha önce belirtıniştik
(3854. hadis).

‫ذث‬١‫ ك‬٥î; \ . ' ‫ﺋ ﺔ‬,: ‫ ك‬.‫ﺀﺑﺎ’ 'ﻗﺎ‬.‫اﻟﺬذ‬: ‫أم' ﺳﻠﻤﺔ ؤﺿﻰ‬ ‫ وﻋﻦ‬- ٨

4 ‫رض‬ ‫ﺳﺊ‬.‫أ؛‬İ Â I ‫اﻟﺬﺗﺎة ﻏﺶ ﻏﻴﺪ زﺛﻮﻟﻲ آف‬.‫ﻗﻴﺮاق‬


'‫ ﻛ ﺎ ذ ظ‬. ‫ز آ | ا ق‬ ‫م‬1‫ ﻧ ﻜ ﻞ ﻏﺪة اﻻك‬:‫ﻓﻘﺎ'ل‬ ‫'ﺀتﺀا‬,‫د‬١
٢‫ﺊ اﺻﺎﺑﻬﺎ ﻧﻘ ﻮ ك اﻟﻌﺌﻼ‬ ‫ ﺋ ﻔ ﺮ ﻗ ﻞ ا ذ ا ﺋ ﻨ‬٠‫ال‬.‫ﻛﺤﻴﺺ ﻳ ﻬﺎ س‬
‫ؤب‬% ‫ ﻹ ﻗ ﺸﺒ ﺰ‬. ‫ ﻗﺄةا ﺷ ﻎ دىغ ﻋ ﻞ‬.‫ذإﻟﻰس اﻟﺌﻴ ﺮ‬٠‫ﺋ ﺰ‬
‫اﻟ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬ ‫إﻻ‬ ‫أﺧﺮﺟﻪ اﻷر'ﺑﻌﺔ‬. .[‫إﺛﻬﺘﻞ‬,‫ﺋﺈ‬.
8. (3857)- ûm m îi Seleme radıyallahu anhd anlatıyor: “Resulullah aleyhis-
salâtu vesselâm zamanında bir kadının b n a m a sı yardi. V m m ii Seleme radıyal-
lahu anhâ, onun ddına, hükmü, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’dan soruver-
di.Resûlullah:

“tstihâZe kani' başlam azdan önce, bir' ay içerisinde, ka‫ ؟‬gün., ve 'gece
hayız kani gelmekte olduğuna baksın, her ay 0 k ad ar m üddette namazı ter-
ketsin.-٠ u zam an çıkınca hem en.yıkansm ve (fercine pam uk koyup) bir
bezle sargı y a p a ra k .namazi.ni kılsın.».. (Muvattâ) Tahâret '105, (1, 62)٠, .E bu
'..Dâvud,Tahâretl08,.(274,'275,276,,277',2.78,)îN.esâi٠Hayz(l,.182).J..

AÇIKLAMA:
1- en-N‫؛‬hâye’de i s t i s . (‫و‬- ‫)ا‬ İçin şu açıklama yapılır: “Kadının,
-pamuk tıkadıktan sonra,fercini genişCe bir'bezle sarıp bezin iki ucu üst üste ka-.
v ş n c a o r t a s ı â n bir şeyle bağlamasıdır. Boylece kdriın akmasına mâni
olur.f’
.72 'KÜTÜB-Î S i n e MUHTASARI ll.C iLT

Bu hüküm, özür -2 (‫؛‬s‫؛‬،-ihâze).kam ba§iama,zdan önce ayin hangi günlerin


"de hayız gördüğünü bilen kadının hükmüdür. 0 müddet boyunca kendini hayıZ
lı. bilir, .müddet d.olunca yıkanır ve artık kanamaya rağmen temizsayılır. Şu.
^farkla ki her vakit'için abdest tazeliyecektir, tıpkı diğer.özü
-Bu' hadîsi esas 'alan bazı aiiml.er: “Adet görmekte olan bir kadın, İstihâ -3
kanamasına dû ‫ ؟‬ar olunca,, bu kanama sırasında, adet kanamasını temyiz
-edebilse de edemese de, temyizi âdetine tevafuk etse de etmece de, eski âdet du
rumuna göre hareket eder” diye hüküm vermiştir,

‫ل وﻏﻦ ﺳ ﺲ ﺑﺮﻟﻰ ﺑﻦ أف ﺑﻜﺮ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ ارﺣﻤﻦ^ اإ ة‬ E I

- ‫ ﺋﺌ ﻢ 'ارﺳﻼه 'إﻟﻰ ﺳ ﻌﻴ ﺪ ي ا ﻟ ﻨ ﺴ ﺐ رﺟﻨﻪ اﻟﻠﻪ‬٠‫اغ ورﻳﺪ ﺑﻦ ا‬.‫اأﻗﺌﺔ‬


‫ﺧﺌﻔﺮ‬, ‫ﺛﺌﻘﺒﺒﻞ ﻣﺬ >ل إﻟﻰ‬ ‫ﻟﺬﺋﻘﺤﺎﻏﺘﺔ؟‬.‫ ﺛﺌﺘﺴﻞ ا‬٠‫ ﻛ ﺚ‬: ij
‫ زﺑﺪ[ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ‬١ ‫ ذإ ن'ةﻳﻘﺎ اﻟﺬﻟﻢ ا ﺳﺌ ﺰ ث‬:‫وﻗﺆﻧﻲ ﻷﻗﻞ ﺻﻼ؛‬
.‫اود‬.‫د‬

‫ 'وﻫﻮ‬،‫' روى ﻋﻦ اﺑﻦ ﻋﻤﻤﺮ وأض رﺿﻰ 'آﻟﻠﻪ ﻋﻨﻬﻢ‬.:‫ وﻛﺬﻟﻚ‬:‫ﻗﺎل‬


,.‫اﻟﻠﻪ واﻟﺤ ﺴ ﻦ و ﻋﺎ ﻃﺎﺀ رﺣﻤﻬﻢ اﻟﻠﻪ‬-‫ﻟﻢ ﺑﻦ 'ﻋﺒﺪ‬١‫س‬- ‫ﻗﺎل‬.

‫ إﻧﻤﺎ ﻫﻮ‬، > ‫ ن ﻃﻬﺮ إﻟﻰ‬٠ ‫ف‬ ‫ أض ﺣ ﺪﻳ ﺚ 'اﺑﻦ ا‬:‫ث‬٧‫ ى‬,‫ وى' ل‬-
.‫ ﻟﻮﻋﻢ داﺣﻞ ب‬1 ‫ ن ﻇﻬﺮ إ و ﻇﻬﺮ و ﻷ ش‬٠

‫أ‬٠‫ﻗﻠﺐ‬٠ -‫ ﻣﻦ ض إﻟﻰ ض‬:‫ ا ﻟ ﻮ ر ﺑﻦ ﻣ ﺪ اﻟﻤﻠﻚ ﻓﻘﺎ'ل ﻓﻴﻪ‬٠‫وروا‬


‫ب‬ ‫د ا‬-‫ ﻧ ﻜ ﺮ اﻟﻘﺎ ض ﺀﻫﺎﺿﺄت روا‬:‫ ﻧﻠﺖ‬.‫ا ﻻ ﺳ ﺴ ﻔ ﻠ ﻬ ﺮأ ل ﻇﻬﺮ‬
•(‫ ةةأﺀﻻ‬1‫ ا‬. ‫ ة‬١ ‫ﺳﺢ‬
.9. (3858)- Siimeyy M evla ibnu E bi Bekr tbni Abdirrahman 'anlatıyor:
K a l ve Z eyd lb n u Eslem, beni, Sa’id lb n u M useyyeb rahimehullah a gönde-
rip mUstehâzeninnasıl yıkanacağını sordular. Said şöyle açıkladı: “Mustehâze,
öğleden öğleye yıka n ırve her namaz İçin abdest alır. Şayet kan galebe çalacak
İLCİLT tSTtHAZE ٧ E NtFAS HAKKINDA 73

olursa bir bezle sargı yapar.” (Ebu Dâvud, Tahâret 114, (301).)

(Ebu Dâvud) der.'ki: “îbnu Ömer ve Enes radıyallahu anhiim’den de hu §e-


kilde ( yani “öğleden öğleye yıkanır” diye ) rivâyet edildi. Bu, ayni zamanda
Sâlim Îbnu Abdillah, Hasan Basrt ve Ata rahimehumullah’ın görüşüdür."

im am M âlik dedi ki: “Zannım ٠ ki, ibnu M üseyyeh’in hadîsi ‫ ذ > إ ر‬٠
> *temizlik vaktinden temizlik'vaktine” olacaktı; > ‫ ذ > ا ر‬٠ “öğle
vaktinden .Ogle vaktine” şeklinde gelhliştir. Herhalde buna ٥,',.. vehim karışmış."
Bu hadisi e/.M/'Sver ibnu Abdilmelik de' rivayet etmiştir. Onuh.rivâyetinde
de > ‫“ ' ^ > ا ر‬temizlik vaktinden temizlik vaktine” 'eklinde'gelmiştir.
'§u halde raviler bunu > ‫** ض > ا ر‬öğleden'ög!eye” :diye ‫؟‬evirmiş .imali.
Derim ki:0)“f^âd îîyaz'ın zikrine göre, ^ ‫ ن > اﻟﻰ‬٠ şeklinde noktalı rivayet
sahihtir. Doğruyu Allah bilir."

'.AÇIKLAM A:
B'urivayete göre, ibnu Mûseyyeb, mUstahâze’nin öğleden öğleye yıkanaca-
.gına fetva vermiştir. Hatta, Ebu Dâvud, Abdullah ibnu Ömer ve Enes Hazretle-
I٠،'nden de bu şekilde rivayet .olduğunu, Hasan Basri, Sâlim, Atâ gibi tâbiîn bü-
yüklerinin de bu görüşte olduklarım kaydeder.
Ancak ne var ki, imam M âlik bu rivayette bir tashif olacağı kanaatindedir,
imla noktasız olarak ‫ ص ﻃﻴﺮ ا ر ﻟﻤﻴﺮ‬şeklinde olmalıdır. Bu durumda mânâ, ,müs-
tehâze’nin temizl'ik vaktinden temizlik vaktine yıkanacağını İfâde eder. .Bu ise.
hayzın ‫؛‬nkıta'vakti demektir. Yani yıkanma öğleden öğleye değil, hayız kana-
maşının kesilme,'anında yapılıp müteakip kesilme ânına kadar yapılmayacaktır,,
tıpkı, müstahaze olmayan no.rmal k'adındaki gibi. Hattahi de im am MalikTm gö-
rüşüne katılır ve: “Çünkü, mustehâzenin öğleden öğleye yıkanmasının bir mâ-
nası yoktur” der. ilaveten hiçbir fakihin böyle bir kavline 'rastlamadığım belirtir
ve doğrusunun ‫^ ﻃﻴ ﺮ ا ر ﻃﻴ ﺮ‬olm ası gerektiğini te’yid eder.
Münâkaşaya dâhil olan Ebu Bekr İh n u lA ra b î, H attabV yt katılmaz ve der
Yv. . Onun İstib’adı doğru değildir.. Çünkü, müstehdze.olan kudınd.n,. sebep, ol-
duğu meşakket sebebiyle "her namazda yıkanm ak düşecek olursa, hiç. olsun
günde bir sefer, öğlenin Sicak'Vaktinde yıkanu., bu da temri

3> S u s ö z ü n s a h i b i Feysir m ü e lli f i Ihnu Deyhe'dir.


?4 KÜTÜB-Î SlTTE M U H T A S İ ll.C tL T

‫ ]اﺷﻜﺤﺎﺻﻪ إذا'ا ﺷ ﺶ‬:‫ﻹة ﻋﻔﻪ ﻗﺎك‬١‫ رﺻﻰ‬،> ‫ وﻋﻦ‬- ١ ٠‫| و‬


.[‫ ﺳﺲ أؤردق‬IU ‫) ﻳﻞ; واﺛﺎﺣﺪث ﺻﻮﻧﻪ‬ '‫ﺧﻴﺜ ﻘﺎ ا ﻗﺘﻠ ﺚ‬
. ‫دا و د‬ ‫'أﺑﻮ‬. ‫أﺧﺮﺟﻪ‬
10. (3859)-//z. Ali radıyallahu anh anJatjyor: “MUstehâze, hayız m ü â t i
sona erince her gun yıkanır. üzerine tereyağı ١?eya zeytinyağı siirÂlmft§.hir yiin.
kullanır:’ [Ebu Dâvud, T a h k t 115, (302).]
AÇIKLAMA:

.,''B u rivayet, bir. önceki, ,rivayette gelen “öğle” kaydtnı kaldırmaktadır.


Yâni, istihâzesi .lan kadın her gün yıkanmalı, ancak'hangi saatte yıkanacagıhu-
susunda bağlayıcı bir kayıt mevcut değildir. Hz. Ali radıyallahu anh’m şahsî
fetvası olduğu anlaşılan bu rivayette, mUstahâze olan kadınlara bir başka tavsi-
ye daha ,yapılmaktadır: Ferclerinin üzerine tereyağı veya .zeytinyağı sürülmüş
bir yün p^çasi' bağlamak . §ârihler٠ yağın,' kanamaya sebep olan daman yumu-
satarak k a n ıa y ı durduracağım belirtirler.

‫ﻏﺘ ﻦ‬ ‫ا;ﺀه'اﺑﺬ‬ ‫] ﺳﺎﻟ ﺐ‬ -‫ﺑ ﻦ ﺳﻐﻴﺎن ' ﻗ ﺎ ل‬ ‫اﻟﻠﻪ‬, ju p ‫ — وﻋﻦ‬١ ١

‫ ﺣﺶ‬،‫ب‬٠‫ ﻛ ﺎ ق ﺀﻗﻨﻎ أرﻳﺪ أن أﺛﻮ ق ﺑﺎﻟﻲ‬١‫ ق‬-‫ا‬٠‫رﺿﺘﻰ' |ئ ﺀه‬


‫ ز ﻏ ﺖ ﻏﺶ ذﻣﺐ دﻟﻠﻎ‬٠'‫دأ ب ا ﻛ ﻲ دذت"اﻟﺬﺗﺎ؛‬:‫ئ‬ d ‫ادا‬
‫اا ؟ د ا ؛‬ - ‫ﺊ‬ ‫ﻳ‬ ‫ م‬.‫ر‬ ‫ ﺗ ﺎ‬٠ ١‫ا م‬ ‫ ﻫ ﺎ م ? م‬. ‫ﺟﻪ‬ ‫ا‬،‫'م‬

٠‫ﻣﺎﻟﻠﻒ‬ ‫ أﺧﺮﺟﻪ‬. [ ‫ﻃ ﻮ ﻓ ﻰ‬ P ، ‫ا ﻣ ﻬﺜﻔ ﺮ ى ﻳﺜ ﻮ ب‬

,11. O860)-'Al?dulla/ı ibnu S i^ â n rahimehullah Milatıyor: “Bir kadın, ibnu


Omer râya lla hu anhümâ’ya şöyle sordu: :*Kabe’yi ziyaret-maksadıyla, gel-
mîştim. Tam Mescid-i Haram’ın kapışına geldiğim Sirada kanamam basladı ve
.derhalgeridönüpikanamaduruncayakadarbekledim Sonrayikandım Tekrar
tavafiçin geldiğimde, kapının yanmda yine kan geldi Ay«، şekilde geri dön-
düm>sizegeldim” Abdullah§ucevabıverdı:“Buşeytandangelenbirzarardır.
f" / ; . t f a k b i r bezbağla, sonra da tavafım yapi:’
' ' ‫؛‬Muvatta,..Haccl.24,'(J,_371’). " '
٠ ۶ l yp
IJ.ÇÎLT ISTJHAZE ve NtFAS'HAKKINDA 75

AÇIKLAMA:
Rurada.kadının sual sonnaşına sebep .lan kanama hâdisesi, ay hali kana-
ması değildir.' Şarihler, kanamanın, geri dönüp bekl.eme, yıkanıp ikinci-sefer zi-
yarete gelme hâdiselerinin ayni gün içerisinde cereyan etmiş olacagmı'l^lirtir-
ler. Nitekim bu çeşit âdet-dışı kanamalar, hadislerde hep ‫ ز ئ ﺟﺬ اﻟﺤﻄﺎي‬diye
şeytandan gelen bir zarar olarak İfâde .e d ilm iş le r d i r ...k e l im e olarak
d a r b e , gibi mânalara gelir. Kanamanın şeytan darbesi olarak' tav.sifi, iba-
dete' mâni olması ,seciyledir. Aynca, bunun 'ibâdeti İbtâl edeceğine dâir v.erdi-
gi vesvese sebebiyle de şeytana nisbet edildiği söylenmiştir.
ibnu Abdilberr, Abdullah ibnu Ömer*m “yıkan” fetvasını, kanamanın ne
hayız kani oldugu ne de .mUstehâze’nin Ka’be’yi ziyareti 'İçin yıkanmaşınm-
vacib oldugu kanaatine binaen vermediğini, bilakis onun “Ka’bç'yi ziyaretten
önce yıkanmak mendubtur" kanaatini taşıdıguu, kadu‫؛‬a olan “yıkan, sonra da
tavafını yap!” ‫ ؟‬mrini buna binaen verdigini bClirtir:

. ^ ‫ أﻟﻢ ﺣﻴﻴﻴﻦ رﺿﻰ ائ ﻏﻨﻬﺎ‬.‫ﻗﺎل؟ ]ﻛﺎﺑﺖ‬٠‫ ﻋﻜﺮﻣﺔ‬. ‫ وﻋﻦ‬٠ ١ ٢


‫ﺣﺌﺜﺬ ﺑ ﺖ ﺟﺤﺶ زﺿﻰ‬.‫ وﻣﻤﻠﻪ ﻋﻦ‬.‫ا ﻳﻤﺴﺎﻫﺎ‬٠‫ ﻳ ﺂ‬٠‫ﺛﻤﺌﻘﺤﺎﻏﺊﺀ وﻛﺎن زو‬
‫ ﴽﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ 'داود‬٠٤‫اﺗﻠﻪ 'ﺀذﻫﺎ‬.
12. '(3861)- Ikrun: iUınnıciıuilah anlatıyor:. - Habtbe radıyallahu
anhd mustehâze idi. Kocası ona temasta b u h u rd u . Ayni hal Hamne Bintu
Cahş radıyallahu anhd İçin de mevzubahis idi." [Ebu Dâvud, Taharet 1.20,
(309).)

dolup) temizlik dönemç bûşladıjctan sopm görülen Bulanık ve sarı akıntıyı cid­
diye almazdık ." [Ebu Dâvud, Tahâret 119, (307, 308); Nesâî, Hayz, 7, (1,
186,187).]
AÇIKLAMA:
1- .drİOTi’nin rivayetinde “...yıkût/jdikto/ij./ı/..” denmiştir.
2- Hattabî der ki: *‘Ûlema, temizlikten sonra gelen akıntı hususunda ihtilaf
76 KÜTÜB-1 SİTTE .MUHTASARI M.CİLT

etmiştir:'
★ Hz. Airden rivayete göre: "Bu, hayız değildir, onun İçin namaz terke-
dilmez, abdestini alır, namazını kılar" demiştir. Süfyan S evriK EvzâVmn görü-
şüdebüdur.
'★ Sa’îd Îbnu'1-Müseyyeh: "Kadın böyle bir şey gördü mü, yıkanır sonra
namaz kılar" demiştir. Ahmed tbnu Hanbel de bü kanaattedir.
★ Ebu Hanîfe'nin "Hayızdan ve kanin kesilmesinden sonra, kadın bir
veya iki gün sari ve bulanık akıntı görürse ve bu on günü aşmazsa, bu hayızdan
kaynaklanır, saf beyaz akıntıyı görünceye kadar yıkanmaz" dedlgl nakledilnriş-.
tir.
.★ Bu mevzuda' Çafi’î’ler farklı görüşler.ileri, sürmüştür. Mezhebin
Ashab’ından meşhur olan görüş,şöyledir: "Kadın, eğer adet kaninin kesilmesini
müteakip onbeş gün geçmeden sarilik veya bulanıklık görürse ‫ « ة‬hayız kani-
dır." Bazdan: "Adet günlerinde bunu gördü ise hayızdır, âdet günlerinin dışın-
da gördü ise, itibar etmemelidir." Ancak, bu hal^ yeni, hayız görmeye başlayan
.kızın başına gelmiş've,i‫؛‬k defa kan, göriirken sarilik'.veya bulanıklık' görmüş ise,
bu halde -fakihlerin ‫؟‬oguna göre- kız henüz adet görmeye 'başlamış s-ayılmaz.
Bu görüş Hz. Aişe ve A‫؛‬٥ ’dan da rivayet edilmiştir. J ٥/x'f’nin Ashabından'bazısı
‫ﻣﺔ‬.. “Hayza yeni basl٥ ‫ ؛‬٠ c٥ k olan kızın gördüğü bulanıklık, ve sarılığın hükmü

‫ ﺗﺨﺘﺜﻤﻰ ب ارأة‬.‫اﻟﺨﺮﻗﺔ اﻟﺜﻰ‬ ‫ﺗﺨﺮع‬ ‫ و ا ﺑ ﻰ أف‬،‫اﻟﻐﺼﺔ'(( اﻟﺠ ﺺ‬.))


‫اﻧﻘﻄﺎع اﻟﺪم‬. ‫'وﻗﻴﻞ'إن ا'ﻟﻘﺼﺔ ﻛﺎﻟﺨﻴﻂ'اﻷﺑﻴ ﺾ ﺗﺨﺮج ﺑﻌﺪ‬،‫ﺑﻴﻀﺎﺀ ﻧﻘﻴﺔ‬
. ٠ .‫ﻛﻠﻪ‬,
14. (3863). Mercane Mevla Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Kadınlar
Hz- Aişe radıyallahu anhâ’ya içerisinde pamuk bulunan bez (veya kap) gönde-
ll.C IL T ISTJHAZE ve N ٤FAS HAKKINDA

rirlerdi. Bu pamuklar ka‫ﻻ‬ı‫ ة‬,ka»u‫ ﻻ‬la sari lekeler taşırdı. ( Bu safhada) nama:
kılınıp kılınmayacağım sorarlardı.
Hz. Âi§e radı^allahu anhâ,: “Be‫ﻻ‬az akınt^ı.görttnee‫ ؟‬e kadar aeele'etme-
yin!” diye cevap verirdi. Beyaz akıntıdan temizliği kastederdi." (M uvatta, Ta-
hâret 97, (1, 59).. Buharî, bunu bab başlığında senetsiz alarak kaydetmiştir.
(Hayzl9).J ١ ‫ب‬
AÇIKLAMA: ' '
1- Burada, hayız hallerinin sona.erip ermediğinde tereddüde düşen hanim--
İarın başvurdukları değişik bir yol görmekteyiz: Akıntı.larını tutmak üzere bağ-
ladıklaıı pamuğu 7/z. Aişe radıyallahu a n h â ) 2i g'Ondererek, akıntının, pamuk
üzerindeki renginden, bunun hayız akmtısı olup olnladg
Hz. Aişe, akıntı le.keli ve renkli-oldugu mUddetce nanlaza başlanılmasında,
acele etmemelerini söylüyor.,
2- Rivayetten, 'müs'lüman kadınların hayız hallerini,takipte eskiden 'beri
.pamuk kullandıkları 'görülmektedir. Beyazlığı ve rut'ubeti emici vasfı sebebiyle
pamuk pratik olmalıdır. -Ufak bir' leke pamuk beyazlığında ken'dini hemen gös-
tereceginden'hayız akıntılarının teşhis ve tahli.linde eskiden beri birinci derece-',
de raUracaatvasıtası yapılmıştır.. .
imam Mâlik: "Beyaz akıntı hususunda kadınlara .mordum. Gördüm ki, hu
onlar nezdinde malum bir şeydir, o akıntıyı temizliğe erince görmektedirler ''
der.

‫ ت ﺀﻛ ﻦ ﻳﺪﻋﻴﻦ‬:‫ اة‬.:‫ ﺛﺄﺑﺖ ]أﺋﺔ''آﺗﻐﺔا‬,‫'زﻳﺪ ﺑﻦ‬,‫— وﻋﻦ اﺑﺬة‬١٥


‫'ذا ﻛﺎن اﻟﺌﺴﻨﺎ؛‬,:‫ ﻓﻘﺎﻟﺬ‬.‫اأﻟ ﺼﺄاﻳﺤﺎ ﻣﺊ ﺟﺰف •اﻟ ﻘﻠ ﺌ ﺰ ﻧﺈﻟ ﻰ اﻟﺜﻴﺮ‬
‫وﻣﺎﻟﻠﻰ‬.،‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺒﺨﺎرى ﻓﻰ^ ﺗﺮﺟﻤﺔ‬.[‫ وﻋﺎﺑﺚ ﻋﻴ ﻦ‬،‫ﻳﺼﻨﺲ ﺧﻨﺎ‬.
15.- (3864)- Zeyd ihnu 5d٥ıTin,kıZından nakledildiğine göre'١kulağına, bir
'kısım kad-ınların gece .yarısı, temizlikler'i'ni kontrol'i‫ ؟‬in١lamba getirtil, oldukları
haberi ulaşır. 0 , bu davranıştan dolayı kadınlan ayıplar ve: "(Sahabe) kadınlan
böyle yapmazlardı! "der. [M uvatta, Tahâret 98, (1, 59)‫؛‬. Bunu B uharî- bab baş-
lığı olarak (senetsiz.) kaydetmiştir. (Hayz I9).l
AÇIKLAMA:
1-Rivayet Sah'ibi Zeyd ihnu 5٠٥/7’in kızının, ismi, belli değildir. Radıyalla-
78 KÜTÜB-I.sn^E MUHTASARI IJ.CJLT

hu arth'm Hasene, Amra, Ummii Külsûm birçok kızı mevcuttur. Ancak ٥«


rivayetin hangisine ait olduğu kesin olarak bilinememektedir, tbnu Hacer, Ab-
dullah ibnu Ömer radıyallahu anhüma>nm oğlu Sâlim*in zevcesi olssı Vmmü
Külsûm’e ait olabileceğini imâ eder, “O â n başkasının rivayetine hiç rastla-
madım” 6 Q î . k â S u y û t î , Û m m ü olduğunucezmen söyler.'
2" Zeydibnu Sâbifin kızının, temizliklerini kontrol İçin gece yansı lamba
getirten kadınlan ayıplayişının sebebi - .ih le r e gOre- gereksiz.bir külfete'gir-
.meleridir, imam Mâlikle göre, “Kadınlara düşen, temizliklerine, uyuyacakları
z a ı n veya sabah I m a z i i kalktıkları z a ı n b a k ik tır , gecenin yarışında
değil.” ibnu Battal ve bir kısım Ulemâya göre gece, yansı kontrol,etme İŞİ,
dinde zo'rluk ye usanma getirir,, bu ise mezmumdur. tbnu Abdilberr gece yansı-
nın namaz vakti olmadığına da dikkat ‫؟‬eker. ,.
Ancak ibnu Hacer, gece yanşulin yatsı namazının' vakti olduğunu 'belirt-
,tikten sonra, bu ayıplamada bir başka sebep arar: “Muhtemelen, kontrolün gece
yapılması sebebiyledir.. Çünkü .gecede hdlis beyazlık, diger renklerden tam ,ayır-
dedilemez. Dolayısıyle, gece kontrolde] bulunan kadınlar, temizlenmedikleri
halde, kendilerini temizlenmiş sayabilirler ve temizlikten once namaz kılarlar.”

- ‫ ا ﺑ ﻘ ﻨ ﺎ ة‬. ‫ ]ﻛﺎﻧﺖ‬.:‫ﻗﺎﻟﺖ‬, ‫أم ﺻﻠﻤﺔ'' رﺿﻰ اﺗﻨﻪ 'ﻋﺘﻬﺎ‬.‫ وﻋﻦ‬- ١٦


‫ﺟﻬﺬ‬:‫ﻗﺎﺳﻤﻔﺎ أذ'ﺑﺞﺀذ' ﻳﺆل ذأذ‬:‫ ﺋﻌﺜﺪ 'ﺑﺌﺬ‬. ‫ ﻏﻴﺪ ر ; ل ش‬.‫ى‬٤‫غ‬
‫'ﺋﺒﻰ ﺑ ﺬ ادﻗﺶ[ أﺧﺮﺟﻪ أ ر‬.‫اوﻧ ﺲ‬ ‫ﻧﺒﻮﻳﺘﺎ‬ ‫ وﻛﯫ ﺋ ﺸﻰ ﻏﺌﻰ‬،‫ﻳﻨﺊ‬
‫ دا و د واﻟﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬.
1 6 .'(3 8 5 ‫) ﺀ‬- ûmmü Seleme radıyallahu anhd anlatıyor: “Resûlullah aley-
hissaiatu٣٠vesselânı devrinde, nifas ol.au kadınlar nifaslarındon sonra kırk. gün
kırk gece otururlardı. Biz yüzlerimize vers -yani kelef- olarak- sürerdik..” [Ebu.'
Dâvud. Tahâret 121,.(311)‫ ؛‬Tirmizi, Tahâret 105, (139).]
. AÇIKLAMA:
Hadiste, 'ttifasla doğum- kastedilmektedir. Nifastan sonra kırk gün otur-
m a k i maksad, 0 esnada temiz sayılmamaları, temizken yapılması helal.olan
şeylerden uzak kalmalaridır: Oru‫ ؟‬tutmamak, namaz kılmamak-, gibi. Tirmizi,
Sahabe, Tâbiîn ve daha .sonra gelen selef .Ulemâsının, doğumdan sonra kadının.
tam kırk gün oru‫ ؟‬ttıtmayıp, .nartıaz'kılmayacağında icma ettiklerini belirtir.
1.1. CİLT. AYBAŞI 79

Nifas, doğumdan sonra gelen k ^d ır. Bu kan kırk gün devam eder. Daha önce­
den kesilmesi hâlinde yıkamp namaz Ve oruca başlayabilir. Kırk günden sonra
gelecek kam. âlimlerin çoğu istihâze kam addeder. Mezhebimizce de esas olan
bu görüştür.
2- Hadîsin üdnci kısmmda, Resûlullah aleyhiissalâtu vesselâm devrinde
kadınlann kendi aralarmda veya evlerkıde kocalarma karşı bazı güzellik madde­
leri süründükleri görülmektedir.
★ Vers, boyamada kullanılan san bir bitki. Kadmlar yüzlerine kırmızılık
kazandırarak güzelleşmek için kullanırlanmş. Bitki Yemen’de yetişir.
★ Kelef, kızılla siyah arası bir renktir. Bu renk yüze sürülür. Yüzün rengi­
ne siyah ve kızıla çalan (esmerimsi) bir renk kazandırmaktadır. Rivayet, kadm-
larm bu rengi elde etmede vers’i kullandıklarım ifâde etmektedir.

HAYIZ HALİNDE TEMİZLİK


Hayız hâli, kadınlann temizliğe son derece titiz olmalan gereken bir dev­
redir. Dinimiz bu sebeple mesele üzerinde ısrarla durmuş, pek çok teferruata
yer vermiştir. Biz, kitabımızın yer verdiği hadisler ve onlann gerektirdiği açıkla­
malar çerçevesinde meselenin tebellür etmesine çalıştık. Ancak açıklaıhalan,
geçmiş asırlarda yazılımş kitbaplardan aktardık. Ehemmiyetine binaen, günü­
müz şartlarmda hayız dönemi temizliğinin nasıl yapılması, hayız devresine
giren kadınlanmızın nelere dikkat etmesi gerektiğiyle ilgili hususlan, bu saha­
nın mütehassısı bir müslüman hekimden aynen aktarmayı uygun görüyoruz.
Alacağımız pasaj, ta’lîmî (didaktik) bir maksadla hazırlandığı için okuyan٠ko-
layca anlayabilecektir.
(CEMİYET VE TEMİZLİK YÖNÜNDEN)
AYBAŞI
Soru: "Memleketimizde genç kızlar, umûmiyetle hangi yaşta aybaşı gör­
meğe başlarlar?**

Cevap: “12-13 yaşları arasında/'


Soru: “Genç bir kızın aybaşı görmeye başlayacağı, dış görünüşünden
anlaşılabilir mi?**

Cevap: “Dikkatli ve anlayışlı bir anne, kızının vücûdundaki belli yerlerin


c*i ٠٠٠r ٠ >/٠٠ ı y f ^١^ ٠٠ y . ٠٠f . . . . L. — J ٠
8(‫إ‬ KÜTÜB-J SlTTE MUHTASARI Il.CiLT

12“ \‫ة‬ 0 ٢١‫ع‬ yaşına ıık ta ş a n bir kıza sâbip o k n bilgili ve anlayışlı bir.tttt-.
neye, bu devrede düşen en m ühim vazife nedir?”

Cevap: “Böyle bir devrede, bilgili ve anlayışlı biranneye düşen en mühim


vazife, kızını aybaşı mevzuunda aydınlatmakur. Bunun İçin de, kızıyla bir arka-
da§ gibi konuşup, ona günün birinde idrar yolundan bira^ kan geldigini görece-
gini., bunun gâ^et normal bir bddise'olduğunu, bundan k o rk ım a sı gerektiğini;
çünki anne olacak her gen‫ ؟‬k ıd a belli bir ‫ﻻ‬aşdan itibdren bunun görüldüğünü
ve görüleceğini; bunun adına ren kli ‫ ؟‬âni akbaşı dendiğini; bunun,-gebe^k've
lobusalık durUrnlart hâriç, 45-50 yaşına kadar muntazanuın ve her a‫ ﻻ‬.gOrüle‫ا‬
cegini;. ‫ ؟‬Unki Allah, i t i m kadvnlçırt bu. hilkatte ve bu-fıtratta ‫ﻻ‬a٣attıgını; bunda,
nic'e İlâhi gözeler bulunduğunu ve a^başüı devrede temiılige bilhassa dikkat
edilmesi gerektiğini söylemesi lâzımdır."
Soru: “A n n e bu vazifesini yapm azsa ne olur.?**
Cevap: “Câhilligini, veya kızına karşı olan şefkatsizliğini İsbât etmiş ‫«ﻟﻤﻪ‬,..
Ayni zamanda kızının, h a yğ a çekingen, İçli, kızgın, hiddetli ve soluk benizli
olmasına sebep olmuş olurr
a n n e jk ıa n a ögüt verecek derecede'bilgili degilse'neçapsın?”

Cevap: “Yüce Peygamberimiz bir hadıs-i şerifindei U İ m istemek -‫اا؛ ﺟﺎ؛ﻷ‬٤


oimak. müs.üman ,oJan her erkek ve kadm ‫ ال' أ؟أ‬farzdır” buyurdular. Bu
hadts-i şerife göre, müsluman her anne İçin, bu bilgileri öğrenmek mecbûrîdir.
Fakat hurada.belirtmek gerinde olur ki,'bu hususta kabahatin ‫ ؟‬ogu, annelere,
kız çocuklarına faydalı bilgileri oğretmeyenjOnlara bu imkanları vermeyen ve
hattd onları okut, ^aıar bile'ede٠m'e‫ﻻ‬en; -üstelik onların g^imlerine, i^etlerine,
ibâdetlerine sataşan, vatan ve millet sevgisinden mahrum okul kaçkırtlarının;
ve^^ gönlü ve midesi komünizme, kapitalizme, fâizcî putperest izmlere bağlı
diplomalı hâinlerin ve ahbesciler grubunundur."
Soru: “Aybaşı denince akla ilk gelecek nedir?”
Cevap:''rem،'zâ'٤. ' ' '
Soru: ‘*Neden tem izlik?”
.Cevap: “Çûnki bir kadının sıhhatli, huzurlu ve neş'eU olması, maddi ba-
kundan, a)başı güderinde riâ et 'edecegi temizlik derecesine ve
‫ﻻ‬ 00 ‫ أ‬0‫ أ ﻻ‬8‫ أ ﻻ أ‬6 0‫ ﻻ‬-

başısınıri her ayin belli günlerinde başlayıp bitmesine, aybaşı kanım n normal
m ikddrdave ağrısız olarak gelmesine. ^ani n o r ı l bir aybaşı görmesine boglı-
dır.ff
11. CİLT AYBAŞI 8i

Soru: “Yâni kadınlar için temizlik mevzûu, erkeklerinkinden daha tm


mühimdir? ”

. Cevap: “Çok daha mühimdir.”


Soru: “Kadınlar için temizlik mevzuû neden çok daha mühimdir?”

Cevap: “Çünki aybaşı, gebelik, doğum ve lohusalık gibifizyolojik olaylar,


hormonal faaliyetler, kadınların, temizlik konusunda çok daha dikkatli ve titiz
olmalarını gerektirir.
- Ayrıca, Kadınlarda cinsi organların bulunduğu yerin husûsiyeti, yâni iki
abdest yolu arasında bulunması,
- Buradaki akıntılar ve döküntüler ile.
- Bu bölgede bol miktarda bulunan yağ bezlerinin meydana getirdiği ifraz-
lar,
- Bu bölgeye mahsus tüyler,
- Aybaşı hâlinde ve bundan sonraki günlerde sızıntı ve akıntıların çoğal­
ması,
- Aybaşı kanının kendisine mahsus ağır kokusu,
- Gene aybaşı günlerinde kadınların vücutlarından, ter ve nefeslerinden,
kasık aralarından, göğüs altlarından (Menotoksin) adı verilen zehirli bir koku­
nun etrafa yayılması... gibi sebepler; kadınların temizliğe ne derece ehemmiyet,
vermeleri gerektiğini anlatır sanırım.”
Soru: “Aybaşı günlerinde kadınların ter ve nefeslerinden etrafa zehirli
bir koku mu yayılır?”

Cevap: “Evet; o günlerde her kadının ter ve nefesinden, etrâfa -az veyâ
çok- böyle zehirli bir koku yayılır. Hattâ bu, bâzan o derece şiddetli olabilir ki,
mayaların üremesini durdurabilir, çiçekleri soldurabilir, sirke ve konserveleri
bozabilir. Nitekim bâzı uyanık kadınlar, bunun farkına vardıkları için, aybaşı
günlerinde çiçek bakımı ile; maya, sirke ve konserve gibi işlerle yakından
meşgul olmazlar.”
Soru: “Temizliğin kadın için fevkalâde olan önemini anlamış olduk•
Peki kadın, bu temizliği nasıl yapmalıdır?”

Ceyop: “Her kadın ve genç kız, bu temizlik için:


- Tüjbendden kesilip dikilmiş yumuşak bir bezi, veyâ bir deniz süngerini,
82 KÜTÜB-t SITTE MUHTASARI H.CÎLT

bir de iyi kaliteli bir sabunu, el altında bulundurmalıdır.


- Gerek normal ve gerekse aybaşılı günlerinde günde en az bir defâ ilik sa­
bunlu su ile tülbendi veya deniz süngerini ıslatarak kasık aralarını yıkayıp ku-
rulamalıdır.
- Ayrıca geceleri yatarken dişlerini temizlemeli, ve ayaklarını ^bilhassa
ayak parmaklarının arasını-sabunla yıkamalıdır.
- Her kadın ve her genç kız, normal günlerinde -hiç olmazsa- gün aşırı,
aybaşılı günlerinde ise hergün, mutlaka ılık su ile yıkamalıdır. Ve bu yıkanma
esnâsında, kasık aralarını, göğüs ve koltuk altlarını, parmak aralarım, gene sa­
bunlu bezle yıkamalıdır.
Temizliği böylesine yapmayan bir kadın, sosyetenin hangi koluna mensup
olursa olsun, mesleği ne olursa olsun, isterse milyoner olsun, istediği kadar
güzel ve giyimli bulunsun, isterse dudakları rujlu, tırnakları ojeli, gözleri rimel­
li olsun; piyasanın bütün parfüm ve deodorantlarını kullansın, ve istediği kadar
naylonlar giysin, sırtında vizon kürk taşısın; kolunda, boğazında isterse piyasa­
nın bütün altın ve pırlantalarını göstersin; değil mi ki gereken temizliği yapma­
mıştır, kim olursa olsun, böyle bir kadın mutlaka kirli ve mutlaka pistir.
Saçını berbere şu kadar liraya yapdırdığını iftiharla anlatan ve bunun bo­
zulmaması için aybaşı günlerinde yıkanmaktan ve temizlenmekten kaçınan, ge­
rektiği anda boy abdesti almaya yanaşmayan nice kadınlar vardır ki; onulmaz
dertlerle hastahâne köşelerinde inim inim inlemişler, rahim veyâ meme kanseri­
ne tutularak hayattan göçüp gitmişlerdir.
Kadın ve erkek bütün insanlar, bekledikleri ve özledikleri huzur ve sıhhate,
ancak îmânla, ibâdetle ve temizlikle kavuşabilirler.”
Soru: “jBir kadın, aybaşı günlerinde yıkanıp temizlenirken, neden sıcak
ve soğuk su debide, üık su kullanmalıdır?”
Cevap: “Çünkü soğuk su ile yıkanırsa, aybaşı sebebiyle vücûdunun ne de
olsa yorgun ve halsiz olduğu bir devrede kendisini üşütmüş olur ki, bu hâl, bir
çok tehlikeli hastalıklara yol açar.
Kasık arası temizliğini soğuk su ile yaparsa, hem bu bölgeyi üşüterek mik­
ropların faâliyetini artırmış olur; hem de soğuk su bâzı hassas kadın ve kızlar­
da aybaşının vaktinden önce ve âni kesilmesine sebep olur.”
Sorvu **Sıcak suyun mahzuru nedir?”
ll.C tL T AYBAŞI 83

Cevap: “Aybaşı kaninin artm sına sebeb oluşudur.”


S n . . <‘A‫ ؟‬b ş l ı bir ‫س‬ ‫)أا‬ b ٥١ıgi cins be٤leri.٠wtttnnMil١dw‫” ؟‬
Cevap: uAybaşılı bir kadirim tutunacağı bezler:
-Gâyet yumuşak; meselâ tiilbendden kesilip dikilmiş,
-Mutlaka ütülenmiş,
-Kolaylıkla değiştirilebilen bezler olmalıdır:
Soru: “Bu İş İçin pamuk kullanmayi tavsiye eder misiniz.?**
Cevap*. “Dü§iîk kaliteli ve kaba cl^aflı pamukların ku lla n ıl|sım tavsi^c
etmem; çünki bu nevtpamuklar kanamayı artırırlar.
Fakat; eczahânelerde satılan rule hâlinde veyd dışı steril yâni mikropsuz
gazlı bezle sarılı hususî pamuklar var ki, bunların kullanılmasını her bakımdan
tavsife ederim. Çünki bu sâdede bem ütü, bem de yikama külfetinden kurtulun-
mu§ olur. Ge‫ ؟‬ektigi îaman bu pamuktan bir'be^ bü‫ ﻻ‬üklü‫ غ‬ünde kesilerek kilotun
İçine yerleştirilir. Kirlenince de çekip atılır:
S ٠ ٢ u ٠. “Parasından, çekinmeyenler İçin aybaşı.'günlerinde kullanılmak
ttıcrc.kilot ve bei'olarakbilbassa nelert tavsiye edersinin?”
Cevap: *‘Bunlar İçin kilot olarak tuhâfiye mağazalarında satılan ve husûsî
surette aybaşı günleri ‫ „'وﻣﻊ؛‬yapılmış olan özel kilotu; bez olarakda eczâhâneier-
de bulunan ve gene bu iş ‫؛‬٤٠‫ „؛‬yapılmış olan (Pak Bandjı tavsiye ederim.
Bir defa alman kilot', seneler senesi kullanılacak sağlamlıktadır. Fakat'pak
.band,büîi fileler içinfiatlı gelebilir.Çünkiberbez.bir defa kullanılacaktır.
Bunun için en^iyisi, manifaturacılardapek ucuza satılan tUlbentden birka‫؟‬
metre alıp ütüleyerek el altında hazır bulundurmalıdır:
Gerekince, rule pamuktan bir bez büyüklüğünde, ydni 5.-6 cm. 'kadar bir
i k a s l a kesip, üzerine ütülenmiş tülbentden bir parça keserek kılıf şeklinde sa-
-rdmalı ve'normal İç donunun İçine veyd busUsiyerineyerieştirmelidir..
Kirlenenkılıarınyıkanıp ütülenerek, tekrar kullanılması da mümkündür.
Bu sdyede masraf'yalntz-pamuk masrafından ibdret kalır.”
Soru: **Ne de olsa bu bir masraf değil midir?)*
Cevap*. “'Sıbbat ve .temizlik yönünden, sayılamıyacak kadar faydalaı* sag-
layan şu tavsiyemiz, berbalde büyük bir masraf s a y ılız .
84 KÜTÜB-1 SİTTE MUHTASARI li.CÎLT

Hem, kızlarına binlerce liralık çeyiz hazırlamadan çekinmeyen, ve bâzı


Anadolu vilâyetlerinde olduğu gibi dünürlük işlerinde hayvan satarcasına pa­
zarlığa girişen ve bu hareketleriyle, nice gençlerin kötü yollara gitmelerine se­
bebiyet veren anne ve babalar;
Nişan ve düğün merâsimlerini; lüks gazinolarda, meşhur otellerde bir ge­
cede binlerce lira saıfiyle alkol buharları arasında yapanlar veyâ buna özenen­
ler ve böylece İlâhi bir gâye ve mânâ taşıyan evlilik hayâtını ve bunun saâdeti-
ni, sarhoş çığlıkları arasında hemen ilk gününden lekeleyip kirletenler;
Kızlarının ve âilelerinin sıhhatleriyle ilgili şu tavsiyeler için, nasıl olur da
israftır diyebilirler?”
Soru: “Aybaşılt bir kadın için başka tavsiyeleriniz var mıdır?”
Cevap: “İlık su ile her gün bir defâ yıkanan, ılık sabunlu ;tülbent veya
süngerle günde en az bir defâ kasık arasını temizleyip kurulayan bir kadın, ay­
rıca ev içinde güzel kokular da sürünmelidirf
Soru: **Bunun için bir esans söyleyebilir misiniz?”

Cevap: “Bu bir Zevk mes’elesidir; hattâ bu esansı çamaşırların arasında


da bulundurmalıdır.”
Soru: **Yukarıda bahsettiğiniz temizMk, yalnız evli kadınlar için midir?
Yoksa evli olmayan genç kızlar da bü temizliği aynı şekilde yapmaya mecbur
mudurlar?”

Cevap: “Elbetde mecburdurlar. Bilhassa genç kızların bu temizliğe küçük


yaştan alışmıŞiOlmaları, onların hayatları boyunca sıhhatli olmalarını sağlar.
Bâzı kızlar, annelerinin de yanlış öğütlerine uyarak, kızlık zarının zedele­
neceği düşüncesiyle kasık aralarını temizlemekten korkarlar; ve hattâ kızlık za­
rının eriyeceğini sanarak limon ve sirke gibi şeyleri yemekten çekinirler. Bütün
bunlaf, boş ve yanlış düşüncelerdir. Cinsel organların yapısını bilmemenin ne­
ticesidir. ‘,
Bahsedildiği şekilde ılık sabunlu tülbent veyâ süngerle kasık arasını temiz­
lemekte genç kızlar için hiçbir tehlike yoktur.”
Soru: **Aybaşı günlerinde kadınlar ve genç kızlar, başka nelere dikkat
etmelidirler?”

Cevap: “//،’/٠ türlü.yorgunluktan sakınmalıdırlar. En güzel elbiselerini


pivİD. bilhassa tuvâletlerine emek çekmelidirler. Günlerini dâimâ dualı ve
\ 1. CİLT AYBAŞI 85

neş’eli geçirmelidirler. Annelerinden ve akrahâlarından aybaşı günlerini, sıkın­


tılı ve sinirlilikle geçirenleri örnek almamalıdırlar.
Sancılan varsa, kanamaları normalden çok veya az ise, hülâsa şikâyetleri
mevcût ise, hiç vakit geçirmeden bir doktora mürâcaât etmelidirler.
Soğuk duşlardan, kendilerini ve bilhassa ayaklarını üşütmekten, uzun yol
yürümekten, ata ve bisiklete binmekten, ayaklı dikiş makinesi kullanmaktan,
ağır yük kaldırmaktan, uykusuzluktan sakınmalıdırlar.
Fenâ koku neşreden yiyeceklerden çekinmelidirler.
Genç kızlar bilhassa bu günlerinde; annelerine, babalarına ve kardeşleri­
ne hürmet ve sevgide kusur etmemelidirler.
Evli kadınlar da kocalarına ve dolayısiyle erkekler de eşlerine, böyle gün­
lerde daha fazla bir sevgi ve anlayış göstermelidirler. Çünki bir çok âile buh­
ranları, kadınların aybaşılı günlerinde, eşlerin karşılıklı anlayışsızlıkları ve
yersiz davranışları yüzünden olmaktadır.”
Soru: *^Vücûdun belli yerlerindeki tüylerin giderilmesi nasıl olur?*
Cevap; “Bunun için, ya tıraş bıçağı, ya mikropsuz özel -yapışkan- sökücü
maddeler, yâhut da tahâret pudrası kullanılır. Tıraş, bıçağı kullanılacaksa,
bunun için iyi markalı bir tıraş bıçağı, tıraş makinesine yerleştirildikten sonra 3
dakika kadar çok sıcak bir su içinde tutulup mikropları kırılır. Soğuyunca kulla-
nılır.
Diğerleri için de, kutularındaki târifeye uymak doğru olur”}^^

4 ) B u p arça . K o n y a m ız ın m u h te r e m d o k to r la r ın d a n , D a h iliy e M ü te h a s s ıs ı Dr. Ali Kemal Belviran-


lı'mn İs la m P r e n s ip le r i k i t a b ı n d a n a l ı n m ı ş t ı r . Y a z ı a y n ı t a ’lî m î ü s l û b l a , s o r u - c e v a p ş e k l i n d e a y b a ş ı h a l i n i n

d în i y ö n l e r i n i a ç ı k l a y a r a k d e v a m e d e r .
YİYECEKLER BÖLÜMÜ
(Bu bölümde beş bab var)

B tR tN C t B Â B
YEME ADABI
★ YİYECEK ALETLERİ
★ BESMELE
★ YEMEK NE SURETLE YENMELİDİR?
★ EL VE AĞZIN YIKANMASI
★ ÇOK YEMENİN ZEMMİ
★ MÜTEFERRİK ÂDABLAR

tK İN C t B Â B
MUBAH VE MEKRUH YİYECEKLER
(Bu babta iki fasıl var)

B tR tN C t F A S IL
HAYVANLARDAN MUBAH VE MEKRUH OLANLAR
Keler Tavşan★ Sırtlan ★ Kirpi ★ Toy ★ Çekirge ★ At
Pislik Yiyenler (Sadır Hayvanı)
★ Haşereler ★ Muzdar
★ C i^ e ve Sadaka Devesi ★ E t
ÎKİNCt FASIL
HAYVANÎ OLMAYAN MEKRUH YİYECEKLER
YABANCILARIN YEMEĞİ

ÜÇÜNCÜ BÂB
HARAM YİYECEKLER

DÖRDÛNCÜBÂB
HZ. PEYGAMBER VE ASHABININ YEDİKLERİ VE
BUNLARIN MEDHİ

BEŞİN Cİ BÂB
BAZI VESİLELERLE YENEN YEMEKLER
★ DÜĞÜN ZİYAFETİ
★ AKİKA
★ FERE’ VE ATîRE KURBANLARI

um um i A Ç IK LA M A

İnsanların millî ye dinî şahsiyetlerinin tekevvününde temel teşkîl eden


türel unsurlan bazı ana esaslara irca etmek gerekirse bunlardan birini mu
teşkil eder/^١ Mutfak deyince sadece yeme-içme maddelerini anlamıyoruz,
nilmesi ve içilmesi helal olanlar, mübah ve mekruh olanlar, haram olanlar, ı
kaddes olanlar, bunlarla ilgili âdablar, inançlar, tarzlar vs. hepsi mutfak'di dâl
dir.
Evet her kültürün, her medeniyetin kendine has bir kıyafeti olduğu gibi 1
de mutfağı vardır. Dolayısiyle İslam’ın da husûsi bir mutfağı vardır. Müslüm.
kalmanın şartlan arasında. İslam kıyafetinin muhafazası gibi mutfağının da k
runması icâbeder. Kâmil mânâda müslüman olmak için İslam mutfağmd‫؟‬
yemek şarttır. Başka bir ifâde ile gayr-ı müslim mutfaktan beslenerek müsli
man kalmak zordur. Veya kendi kendimizi aldatmadır.
Sözgelimi İslam mutfağında şarap, domuz, leş. yutıcı hayvan eti, besmele­
siz kesilmiş hayvan eti, böcek, haşerat yoktur.
Kur’an ve hadîs, bu kültürel müesseseye geniş yer verir. Sâdece temel me­
selelerini değil en tabiî meselelerine, en küçük âdabına vanncaya kadar her şeyi­
ni ele alır, kendi hükmünün şeklini eksiksiz verif, bir başka kültürden taklid ve
iktisaba gerek bırakmaz. İslam’m mensüblanna, aynen ibadet gibi, inanç mese­
leleri, kıyafet ölçüleri gibi, bunları da öğrenip tatbik etmek, muhafaza etmek
düşer.
Tekrar ediyoruz: İslam medeniyet dînidir. Bütün medenî mûesseselere
kenıdi ölçü ve şablonlarmı vaz eder, mensubunu hiç bir hususta yabana muhtaç
etmez.
İşte bu bahiste, İslam mutfağım ana ve ta’li meseleleriyle tanıtan hadisleri
göreceğiz.

S) Diğer unsuriann başlıcalan: İnanç, kıyafet, nikah, mesken, dil, eğlence...vs’dir.


II. CİLT um um i AÇIKLAMA

Hadîslere geçmezden Önce la ilgili bazı âyetleri kaydedt


Şimdiden şunu bilmemizde fayda var: Kur’an-ı Kerim’in en uzun sûreİt
birinin adı Mâide yani sofra’dır, ve baş tarafı yiyecekle ilgili temel me٤
vaz eder. Mâide sûresinin. Kur’an-ı Kerim’in ilk sûrelerinden biri olû
sure) da mevzumuz açısından ehemmiyet taşır.
o peygamber onlara ma’rufu emreder, münkerden nehy
temiz şeyleri helal ٠murdar şeyleri haram kılar...” (A’raf 157).
“Ey insanlar! Yeryüzündeki temiz ve helal şeylerden yiyin!...” (B
ra 168).
“Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilenler, -canları ١
madan önce kesmemişseniz. boğulmuş, bir yerine vurularak öldürülm
düşüp yuvarlanmış, başka bir hayvan tarafından süsülmüş, yırtıcı hay\
tarafından yenmiş olanları- dikili taşlar üzerine boğazlananlar... sİ
haram kılındı... Açlıktan darda kalan günaha kaymaksızın yiyebilir... (١
Muhammed!) sana, kendilerine neyin helâl kılındığını soruyorlar, de k
“Size temiz olanlar helal kılındı, Allah’ın size öğrettiği üzere alıştırıp yeti‫؛‬
tirerek öğrettiğiniz avcı hayvanların sizin için tuttuklarını yiyin ve üzerin
Allah’ın adını anın.,. Bugün, size temiz olanlar helal kılındı. Kitap verilen
lerin yemeği size helal, sizin yemeğiniz de onlara helaldir” (Mâide 3-5).
“Deniz avı ve onu yemek size de, yolculara da geçimlik olarak helal kı­
lınmıştır. İhramlı bulunduğunuz sürece kara avı size haram kılınmıştır...”
(Mâide 96).
“Aranızda mallarınızı haksızlıkla yemeyin; bildiğiniz halde günaha gi­
rerek insanların mallarından bir kısmını yemek için onu hâkimlere aktar-
m‘ayın” (Bakara 188).
“Ey iman edenler! Faizi kat kat alarak yemeyin. Aiiah’taıi sakının ki,
başarıya eresiniz” (Ali îmrân 130).
“Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla değil, karşılıklı
rıza ile yapılan ticâretle yeyin, haram ile nefsinizi mahvetmeyin” (Nisa 29).
“Elde ettiğiniz ganimetleri temiz ve helal olarak yeyin...” (Enfal 69).
“Allah’ın âyetlerine inanıyorsanız, üzerine Allah’ın adı anılmış nl٠*.
şeyden yeyin” (En. arh 118).
،،İ T.....٠٠
‫؛‬-
90 KÜTÜB-Î SÜTE MUHTASARI 11. CİLT

bunu yapmak Allah’ın yolundan çıkmaktır” (En'am 121).


..Taze et yemeniz... için denizi size musahhar kılan O’dur” (Nahi 14).
..Ehlî hayvanlarda size deı^ vardır; onlardan çıkan sütten size içiri­
riz... Onlardan yersiniz” (Mü.mihun 21).
..£y âdemoğulları!... Yeyin için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah müs­
rifleri sevmez” (A’raf 31).
Mevzumuzu ilgilendiren başka âyetler de Var. Bu kadar nümûne sunmakla
yetiniyoruz.
,

b ir jn c jb â b ''
Y E M E Â D Â .I
, ■: ■٠

, * YtYECEKAtETLERt

‫ أﻛﻞ‬. ‫ئ اﻟﺌﻖ‬ ‫']ﺗﺎ‬.:‫ ﻋ ﻦ أﻧﺲ رﺿﻰ اى''ﻋﻨﻪ ﺋﻞ‬- ١ ٠


'،‫ﺋﻂ‬,‫ ' ز ﻷ 'أ ﻛ ﻞ ﻛ ﻞ ﺣﺆ ي‬، ‫ ط‬.- ‫ ﻛﻠ ﺆ‬. ‫ وﻵ ﺣﺰ'ﻷ‬،‫ذط‬ }
‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺒﺨﺎرى‬.[‫ ل ﻋﻨﻰ اﻟﺌﻘ ﺮ‬٠ ‫ ﺳ ﻼم ﻛﺎﺑﻮا ﺗﺄﺑﺘ ﻮ ن؟‬:‫ﻳ ﻞ ﻟﻴﺘﺎدة‬
. ‫ ذ ىا‬٠‫والﺀر‬

‫ إﻧﺎﺀ ﺀﻏﻬﺮ ﻳﺠﻌﻞ ﺑ ﻪ‬:‫وﺗﺜﺪﻳﺪه‬.‫وﺛﺎﻧﻴﻪ وﺛﺎﻟﺜﻪ‬.‫ ﺑﻀﻢ أوﻟﻪ‬،‫اﻟﺪﻫﺮ ﺟﻪ‬،

.‫ى ﻓﺎرﺳﺔ‬٠‫و‬..‫ﻟﻜﻮا*ﺀخ‬.‫اﻟﻴﺒﻞ ض اﻷدم' وا‬


1. (3 ‫ >) س‬-Hz. Eries radıyallahu anh anlatıyor: “Beh Resûlullahaleyhissa
latu vesselamrın nesûkürrüce (denilen tahta sofra) üzerinde yemekyediğini,ne
-ona inceltilmiş (yufka) ekmekie) yapıldığını ve ne de yemek masası (hıvân) üze
': rindeyemekyediğinihatırlamıyorıun

Enes'in bu sözünü rivayet eden Katâde ye “Pekiyi neyin üzerinde yemek


,yiyorlardı?” diye sorulmuştu, “Sofralar üzerinde" diye cevap verdi." {Buhari
Et ٠im e 8 ,2 6 ٠ Rikak 17îTİrmjzî٠ Et ٠in ١e 1, ( 1789).]
:AÇIKLAMA

-Bu hadîs. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın yemek yediği sofra hakkin


-da'bllgi vermektedir. B u na %öKi) Sükkürce ve hıvân denen.sofraları kullanma
-- .mıştır'

Hıvân .(huvân da denmektedir).' A rabaya başka -dilden girmiş (muarreb)

٥)Inceailmi‫( ؟‬tn u ia h y e k m e l، deyince dilimizdeki yufka veya^ebit de denen ev ‫ ؟‬km'eği hat،ra'gelir


ise de.ı٠ amsı ekmekler de kaslediJmi‫ '؛‬olabilir.
92 K.ÜTÜB-! Sim -M UH TASARI n.CÎLT

bir kelimedir. Aynrnin açıklamasına göre‫“ ؛‬Altinda bitişik vaziyette bakırdan


١-sehpası bulunan boyu bir zirâ uzunluğunda bakırdan büyük bir tepsidir, üzeri-
ne tereph nıaddeleri konmw§ olarak eW-l'ke^Jrenginin onune cn aı iki 9e daba
fazla kimse tarafından taşınarak konur.'* Bunun kullanımının ayni-zamanda ih-
tiçam, itibar: zenginlik' ifâdesi oldugu 'anlaşılmaktadır.^ N e ^ v i ahlakin .esasi
',olan tevazu ve abdi'yete aykın oldugu izah gerektirmeyecek kadar açıktır.
Sükürrüce: en -N ih ay e bunu, "üzerinde az bir katık yenen küçük bir kab-
tir. İçeıisine çoğunlukla İştah açıcı çerezler konur. Farsça bir kelimedir” diye
açıklar. Iraki, Şe.rhut-Tirmizi.’de: “Resıılullah bunda yemek yemeyi iki sebeple
terketmiş olabilir: Ya 0 zaman bu Arabistan’da imal edilmiyordu, ya da bunu
küçük bulmuştur. Çünkü Muhammcd ailesinin adeti, sofrada blr ara‫ ؟‬a gelip ka-
labalık halinde yemek yemekti. Yahut da bu, üzerine hazmettirici şeyler koyma-
,'ya mahsus bir kap olarak biliniyordu.. Halbuki' Al-İ Muhammed doyuncaya
kadaryiyemiyorlardı ve hazmettiriciyeme ihtiyacı duymuyorlardı.” Dolayısıyla
Resulullah aleyhissalâtu vesseldm’ın asla-bu şekilde yemek yemediği İfâde.
' -edilmiştir.
Sofralar demektir, mUfredi w۶ e.١dh.
Culuk) .kelimesinden gelir ve yolcunun beraberinde taşıdığı .yiyecek yâni azık,'
demektir. Ancak, Araplar zamanla bu isimle, azığın içerisinde taşındığı bohçayı
tes'miye etmişler ve azıkbohçasma sufre demişlerdir. Adetlerine göre, bu bohça
yuvarlak ve deriden.mâmul idi. .Ne var ki'.zamanla yemek konan her şeye deri،
den'Veya'hir başka şeyden mâmul olup olmadıgına bakılmaksızın-sofra demek-
âdet olmuştur.
§11 halde Resûlullah aleyhissalâtu vesselam h'erkes. tarafından teşkil edilen
,sofra tarzı çerçevesinde yemek, yer, zengin ve tereffuh ehline'malisus sofra tar-
zina yer vermezmiş. Ru-sebeple, rivâyette Aleyhissalâtu vesselâm'ın nid hivâni
ne de 5ökWrr٥ce’de 5^'emek 'J^emeyip sofrada.-^^edigi ^İfâde-edilmiştir.'
Şu. halde, .bu rivâyet, sadece, yiyip 'içitigimiz .gıda maddelerinin, İslam’ın
.de^'iş ettigi helal ve temiz şeylerden olmasına dikkat, etmemizin kâfi olmadığı,
'yiyeCek rnaddelerimizin kondugu sofra malzemesine de dikkat etmemiz.gerek.fi-..
'gini ifade etmektedir. Bu gereklilik, ntuhakkak ki .bir.vecî^'değil, ama ideal
budur.. İslâm’da kemâli, arayacak mU’minlerin'dikkat..edecekleri hususlardan.-
biri olmalıdır.

‫ ه‬٠‫اأذ‬- ‫وﺿﻰ‬ ‫]ﺗﺄﻧﻎ 'ﺗﻴﻞ ﺑ ﺬ ﺳﺐ‬ : ‫ ﺣ ﺎ ز م ﻗﺎ ل‬٠,‫أف‬ ‫وﻋﻦ‬ n Y B I


11. CİLT

2. {2>Uiy Ehu Hâzım rahimehullah anlatıyor; Jhnu Sa'd radıyalla-


hu anh’a sordum: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hiç (kepeksiz has undan
yapılmış) beyaz ekmek yedi mi?" Bana şu cevabı yerdi: ''Hayır! Resûlullah
aleyhissalatu vesselam Allah ın 0 na peygamber olarak gönderdiği }günden
ölünceye kadar hiç beyaz ekmek görmedi: Ben tekrar sordum: ‘‘Elekleriniz
var mıydı?"

"Hayır!, dedi, Aleyhissalâtu vesselam Allah’ın kendisini peygamber ola­


rak gönderdiği günden ölünceye kadar hiç elek görmemiştir"
"Öyleyse, dedim, siz arpa ununu elemeden nasıl yiyehiliyordunuz?"
"Arpayı öğütüyorduk, sonra üflüyorduk, üfrüğümüzün tesiriyle uçabilen
(kepek) uçuyor geri kalan kısmına su katıp [hamur yapıyor] ve yiyorduk" diye
٠
v£/ ûf/..” [B uharî, E t’ime 22, 10; Tirniizî, Zühd 38, (2365).]
AÇIKLAMA:
1- "Nakiy", huvvârâ da denen, birkaç kere elekten geçerek kepeği alınmış,
beyaz hale gelmiş un demektir. Dilimizde has un diye ifâde ederiz.
2- Sadedinde olduğumuz hadîs‫ ؛‬Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm devrin­
de Araplar tarafından eleğin fazla bilinmediğini ve kullanılmadığını ifâde et­
mektedir. Bu sebeple, elenmeden yenmesi zor olan arpa ununun bile üfrükle
uçurulabilen kaba kepeklerinin alınmasından sönra yemek yapıldığı belirtilmek,
tedir. ; i
Bu rivâyet, Resûlullah'ın şahsî sünnetinde unun kepekli olarak kullanılma­
sının esas olduğunu göstermekle beraber, elemenin mekruh olınadığını da ifâde
94 KÜTÜB-1 StTTE MUHTASARI 11. CİLT

etmektedir. Zira SehVt sorulan sorudan, Ashab tarafından eleğin kullamimaya


başlandığı, önceden üfiemekle yapılan kepek alma aıii^liyesinin artık elekle ya­
pılmaya başlandığı anlaşılm^adır.
Bilhassa arpa ununun üflemek gibi çok basit bir metodla kepeğinin alm-
ması, arpanın temel beslenme vâsıtası olması. Resûlullah ve Ashab’ı zamamnda
beslenmenin gerçek mânada bir yaşama vasıtası olduğunu ifâde eder. Zira kepe­
ği yeterince ayıklanmaımş unun besleyici yönü fazla olduğu gibi, çok kepeğin,
hele arpa ununun kepeklisinden yapılan ekmeğin sertliği ve damak tadı yönün­
den noksanlığı, 6nun zevk için, tereffüh için değil, hayatımızm devamı için ge­
rekli o\m beslenmek maksadıyla yendiğinin delili olmaktadır. Buradan çıkan
netice şudur: Resûlullah ve Ashabı, yemeği, pek çok maddî ve mânevî hastalık-
lann, içtimâi marazlann kaynağı olan “zevk için değir , yaşamak için yemişler,
hayatlannda “iyi yemek”, “yiyerek tereffühte bulunmak” sakîl bir gayeye
yer vermemişlerdir. Beslenme, beUd de tarihte ilk defa geniş şekilde onlarm ha­
yatında fıtrî, ve yaratılış gayesine uygun kullanılma ortam ve imkâmna kavuş­
muştur.
3- İbnu Hacer, Şehrin açıklamasmda, bi’setten önceyi ifadesinin dışmda
tutmaya çalıştığına dikkat çeker. “Çünkü der, o dönemde Aleyhissalâtu vesse-
lâm Suriye’ye gitmiştir, dolayısiyle orada beyaz ekmeği ve eleği görmüş olabi­
lir. Ama bi’set’ten sonra Mekke, Medine ve Tâif ten dışarı çıkmamıştır. Buralar
hep Arap memleketleridir, elek yok, beyaz un yoktur. Gerçi, Şam civarından'sa­
yılan Tebük’e kadar gitmiştir, ancak oraları fethetmemiş v4^azla kalmamıştır,
dolayısiyle beyaz un ve eleği bu kısa ikameti sırasında görmemiştir.”
4 - BÎR SORU VE CEVABI;
Burada hatua gelecek bir soru var; Bazı rivayetler Resûlullah ve Ashâbı-
nm günlerce aç kaldığını, açlıktan kannianna taş bile bağladıklanm ifâde eder­
ken, diğer bazı rivâyetler, bunlann tam aksine Resûlullah'm, ailesinin bir yıllık
ihtiyacım ayırdığını, ganimetten gelen bir deveyi dört kişi arasmda pay ettiğini,
umresi sırasında yüz deveyi kurban edip fakirlere yedirdiğini, bir bedeviye bir
koyun sürüsünün veriİmesini emrettiğini vs, ifâde eder. Aynca bir kışım riva­
yetler de zengin, mal mülk sahibi ashabtan, bunlann nefisleriyle birlikte malla-
nnı da Allah yolunda harcadıklanndan bahseder: Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer, Hz.
Osman, Hz. Talha {radiyallahü anhüm ecmaîn) vs. gibi.. Sözgelimi Resûlullah,
Ashabını Allah yolunda bağışta bulunmaya davet edince Hz. Ebu Bekr gelmiş,
bütün malını; Hz. Ömer gelmiş malının yarısını bağışlamıştır. Yine O, askerle­
ll.C tL T YEME ÂDABI 95

rin teçhizini emretmiş, Hz. Osman bu.maksadla bin deve'vermiştir vs. Yani As-
habın, zenginliğini İfâde eden ömek.hadîşjer_ var.
‫ ﻻ ؟‬iia zıt durumna۶ıl izah eddebilir?
Şârihler bu meseleyi tahlil edip .şöyle'açıklığa kavuşturmuşlardır: “Bu soy-
Venenlcr. onların yaşadığı farklı devreleri İfâde eder’. Maldan kaçınıp, darlığı
tercih etme diye bir gâye yoktur. Bilakis bu rivayetler hazan ikram İfâde eder,
baîan da--‫ ؟‬ok yemenin, doyuncaya kadar yemenin mekruh olduğunu ifade
eder."
tbhu ^ .e e r bu'hususa dikkat' ‫ ؟‬ektikten, sonra’der ki: “Zenginliği mutlak
olarak ne^etme-mânasında .‫ ؟‬ıkarılacak bir hUkiim, kaydettiğimin hadisler mu-
vacehesinde, çok su götürür. Jbnu Hibbân Sahîh'ı'«de, Hz. Aişe'den şunu kay-
deder: ‫ ن اﺛﺌﺮ‬٠ ‫ﻓﻴﺨﺚ ﻫﻮﻳﻈﺔ ا ﻣﺒﺎ ﻋ ﺄ‬.‫ ا‬Û ‫ ﺛﺌﺮ ﻗﻔﻦ ﻛﺌﺒﻤﻒ;ا‬١‫ﻧ ﻦ ﺣﻔﺜﻚ;أ اى ي ﻧ ﺜ ﻊ ﻣﻦ‬
‫زاﺋﺆذذ‬

“Kim, size bizim hurmaya doyduğumuzu söylerse size yalan' söylemiş


olur. Kureyza fethedildiği n a m bir miktar .hurma ve i‫ ؟‬yağı ele٠ge‫ ؟‬ir'dik.'١
Keza Hayî^r’in fethiyle ilgili bahiste .geçtiği üzere Hz. Aişe der'ki: “Hayber
fethedilince, artık “Hurmaya doyacağın” dedi.١’ Yıtve .Hn:Alşe١ ٠ ٠Kitâbu’l-.
^‫'؛‬İme'de geçen- bir .rivayeti.. şOyledir;.. “Resûlullah aleyhussalâtu vesselam,
hurmaya doyduğumuz Sirada vefat e‫؛؛‬i." tbnu Ömer radıyallahu anhümâ'nm
bir sözü şoyledir: “Hayberfethedilince hurmaya doyduk."
.B u rivayetleri kaydeden ibnu Hacer sözlerine şöyle devartı eder: “Gerçek
şu ki, ashaptan pek ‫ ؟‬oğu Hicrettten önce Mekke' de, iken bUyUk bir darlık,İçeri--
sinde idi. Medine’ye göçünce çoğunun durumu böyle idi. Ensâr, onlara ev ve
emlak bağışladılar. Beni Nadir’in fethi ve bunu takip eden fetihlerden sonra,
maddi durumu düzelen muhacirler, bağışladıkları mal ve mülklerini Ensâr’ü
iade emler. Resûlullah aleyihssalâtu vesselam’ın şu sözü de ٥«' hususu açıklar:
“Allah yolunda benim ‫؟‬ektiğim, korkuyu kimse çekmemiştir,’Allah yolunda-
maruz kaldığını eziyete kimse mâruz kalmamıştır.. Benim Uzeriınden.-Oyle
otuz .gün .ve gecenin geçtiği olmuştur ki, Biiai’le ikimizin ’yiyeceği, Bîlâl’in
'bir.koltuğunun altında .gizleyebileceği’.kadardan.fazla değil'dî.” Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm bu dummu, dünyada-bolluk, ve genişlik hâsıl etme.'imka-
nına sahip olduğu.halde, kendisi İçin iradi olarak seçmekte, idi.' Ni'tekim Tirmizi,
Ebu ü m â i'd e n naklen kaydeder ki: < ‫ﻃﺨﺎة ﻇﺔ ذ ﺑ ﺄ ﻗ ﻚ‬: ‫ زﺗﻰ ﻳﻐﻔﻞ ال‬-‫ض ' ﻏ ﻮ‬
‫ﻗﻜﺰث ﻟﻒ‬ ‫ﻓﺈذا ﻳﻐ ﺚ ﺋﻐﺘﺰﻏﺚ ااﻳﻒ وادا ذﺑﻤﻒ‬- ‫أﺛﺒﻎ ﻗﺆﻣﺎ زاﻟﺠﻮغ ﻓﻮﻣﺄ‬ ‫وﻟﻜﻦ‬ ‫ﻷ ﻳﺎرب‬.
96 KÜTÜB-İ SITTE ,MUHTASARI ll.d L T

“Rabbim, bana. Mekke kumlarını altına çevirmeyi teklif etti, ben:


“Hayır! ey Rabbim. Ben bir gün tok, birgün aç olmayı diliyorum. Acıktım
mı sana tazarruda bulunurum, doydum mu sana şükrederim” dedim.”

★ ,BESMELE ‫ ؟‬EKMEK

‫ ﻋﻨﻰ‬. ‫ﺀﺋﺬ'اﻟﻐﺒﻰ‬ ‫\ أ\ ﺣ ﺼ ﺮﯪ‬ ‫ ]ﻛﻨﺎ‬:‫ﻗﺎل‬ ‫ ﻋﻦ ﺣﺬﻳﻔ ﺔ‬٠ ١


‫"ا?؛ا‬ ‫آي‬: :‫م‬٠
‫ﺗﺎع‬ § ‫أاال‬ ‫م؛‬ / 1 ‫ {ا‬0 ‫ا‬ ‫ را‬٠
٠‫ ؛‬٠<.< ‫آه‬

.‫ اﺧﺮﺟﻪ ﺳ ﻠ ﻢ واﺑﻮ داود‬.[‫ﻟﻰ وا ﻗﻞ‬

.‫ﻳﺪ'ﻓﻌﻬﺎ؛إﻟﻰ ﻗﺪاﻣﻬﺎ‬.‫ﻗﻮﻟﻪ ))ﻛﺄﺋﻘﺎ ﺛﺪح((' أى ﻛﺄ ن وراﺀﻫﺎ^ ض‬


1 .( 3 8 ‫) ﻳ ﺔ‬- Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: “BizResûlullah aleyhissalâ-
tu vesselam’ın yanında yemeğe oturunca, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ye-
meye başlamadıkça, kesinlikle- elimimi yemege 'vurmadık. Bir seferinde..yine
O’n u â yemeğe oturmuştuk. Derken bir câriye (küçük kız çocuğu) geldi, sanki
arkasından bir iteni var gibi hemen elini yemeğe soktu. Resûlullah aleyhissalâ-
tuvesseldm elinden i t u . Arkadan bir bedevi geldi, sanki onunda arkasından
.iten biri, vardı, alelacele 0,da'elini yemege soktu. Alcybissaldtu vcsseldm onun
da elinden tuttu. Ve şunu söyledi:
“§eytan',.üzeri.ne Allah’ın ismi zikredilmeyen yemeği kendine helâl
addede'r. Nitekim,.sâyesinde yemeğimizi kendine.helal kılmak İçin bu câri-'
yeyi getirdi. 'Ben de elinden tuttum..Bunun üzerine şu bedeviyi 'getirip,
onunla yemeği kendine helal kılmak istedi, ben' onıln da elinden tuttum...
‫ ا‬. c ilt YEME-ÂDABI 97

Nefsim eJinde oJan Zâ،-J ZüîcelâJ’e yemin oJsun şeytânın-eli .'ikisinin eliy.le
-birlikte avucumdadır.” “Resûlullah aleyhissalâtu vesselam, hunlan söyledik
ten sonra besmele çekip yemeye haşladı.” tMÜS!‫ ؛‬m, .Eşribe 102, (2017)‫ ؛‬Ebu
Dâvud, Et'ime- 16, (3766).‫ل‬,-

I ‫ زﻣﺜﻮل اﻻه‬:‫رﺿﻰ ش ﻋﻪ ﻗﺄﻟﺖ‬.‫ﺀاﺋﺜﺔ‬.'‫وض‬..~٢. -


‫ رذ ﺳﺬ ﻓﻰ أﻷؤف'ﺛﻌﺪ‬.‫ ا'ل‬,‫ ﻟ ﻔﴼ ﻫﺒﻞ ﻳﻨﻢ‬٠ ‫ﺧﺬرﻟﻢ‬.‫ أ‬J r ı ‫ادا‬
'.‫ ؤإه وآﺧﺮ؟['أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود واﻟﺘﺮﻣﺬى‬١ ‫ىه ﻟﻰ‬١ ‫ ﺗ ﻢ‬٩ .‫ﺑﻰ' أﻷﺧﺮ‬
Hz Aişe radıyallahu anha anlatıyor: 'iResCdiillah aleyhissalâtu -(3869) ,.2
.vesselâm buyurdular ki: “Sizden kim bir şey yerse “ Bismillah (Allab’m adjy
la)»» desin. Bidayette söylemeyi unutmuşsa, ,sonunda şöyle söylesin‫ “ ؛‬-Bis
millahi fi evvelihi ve âhirihi (başm da.da sonunda
Dâ٧ud٠Et’ime 16,( 3767)‫ ؛‬TjrmIzi.Et’ime 47, (1859). î

:٠ ‫ ﻧﻜﺎن زﺛﻮل اأﻟﻪ‬:‫ل و ب رﺿﻰ' اﺗﻨﻪ ﻋﺐ ﻓﺎﻟﺖ‬ ‫ا‬


‫ ﻓﻌﺄل‬، ‫ﻫﺄﺀئ ا ﻋ ﺜ ﻦ‬ ‫ ﻗﺠﺎ_ة أ>ائ‬،‫ﺳﺘﺔ ﻣﻒ ﺀص;أﺑﻪ‬ ‫ﺑﻰ‬ u u i? ‫ﺛﺄﺑ ﻖ‬
٠‫ أﺧﺮﺟﻤﻪ اﻛﺮﻣﺬى‬.[‫إﺋﺬ'ذؤ'ﺳﺌﻰ'ﻟﺔﻗﺎزﻟﻢ‬-‫ اﯪ‬: ‫ا‬
3. .(3870)- Yine Hz. Aişe demiştir kv,"Resûlullah aleyhis.salâtu vesselam,
ashabından altı kişi içerisinde yemek yiyordu. Derken bir bedevi fieldi. (Besme-
- le ‫ ؟‬ekmeksizin) iki lokmada yutuverdi. 'ResWlwllab-aleybissttiatu, vesselam‫؛‬
“Eger bu adatn besmele ‫ ؟‬ekseydi. yemek hepinize yeterdi‫؛‬ ‫ز‬
m‫؟‬z‫؛‬,E t'im e 4 7 ,(18‫ و‬9 ) ‫ل‬

.‫داود‬
98 K ü i - Î SİTTE MUHTASARI IIC İL T

4. Vahşî ibnu Ha ٣b. an «bîh‫' ؛‬an Ccddihi Vahşî ، bn١٠'« a ٣b el.


/‫ﺀ‬٠‫ﺀﺀﺀﺀ‬a n l a t ı y o r : “Resûlullah a le y h is s d l v e s s e l ’ın Ashabı dediler ki: **Ey
AllahTın Resûlü! bizyiyoruZfancak bir türlü doymuyoruz (neyapalım)?}* Bunun
üzerine, Resûlutldk: “ A y r ı a y r ı y c m c k t . o l m a y i n ı z ? ” diye so râ . “Evet’*
dediler. Resûlullah ٥. .. « ö y l e y s e y e m e ğ i n i z d e t o p l a n ı n ( b i r s o f r a k u r a r a k , -
h e p ^ lw ra b e r-y iy ln ), y e m e ğ e A lla h .m is m in i z ik r e d e r e k ' ( B is m illa h ir r a h m â -

. n l r r a h i m d i y e r e k ) b a s a y ı n . B O y le y a p a r s a
r e k .k d m ır .” IE b u ٧
D â ud, Eflmie 15, (37‫ ل)ﻣﺞ‬ibnu Mâce, Etime 17,
(32‫)ﺟﻮ‬.‫ل‬

‫اث‬ .‫ ﻧﻔﺘﺠﻠﺚ‬..‫زاﺧﺬة‬-‫ ض ص اؤﻟﺬ‬: .‫ﻧﻠﺘﺎ ﻧﻌ ﻬﺎ إﻟﻰ ﻧﻲ‬ Jü


‫ﺗﺄ ؤ‬,‫ﺗﻘﺎة‬,‫ا'ﻟﺬؤا‬.‫ذﯪ ﻧ ﺮ ' اﺗﻢ‬٤ ‫ ة ;أﻛﻞ ض‬٠ ‫ >اﻟﻰ ا‬:‫ا'ل‬٤
.‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود‬.‫ﻟﺤﻮﺀ‬:
Ommeyye tbnu Mahşiyy radıyallaku anh i t i y o r : “Resûlullah ~(3972 }.,5
.aleyhissalâtu vesselâm o tu ru rk n bir adam besmele çekmeden yem ek yiyordu
Y erneğiniyem ihgeriyeteklokm asıkalm ıştı. Onu ağzına kaldırırken: “Bismillâı
hi evvclehtt ve aHirehu” dedi. Bunun Uierine Resûlullah a lc y h lsso ia tttv e sse lk
:güldü ve

y t a n , 'o n u n l a b i r l i k t e y e m e y e d e v a m 'e t t i . N e z a m a n k i A B a h ’ı n . ‫ﻓﺂ‬٠


‫ ﺀ ا ﺋ ﻼ ا ﻻ ﻫ ﺸ ﺴ ﺎ أ ة ؛ ؛ ة‬٣‫ اااﺀﻷا‬٤‫اه ’ ’ﻻﻻﺀاا‬،)'‫ﺀ‬،‫م‬ .٠
‫[ﺀ‬Etime E b u D âvud ٩16.

I ‫ﺋﺬه‬١ ‫ رﺳﻮل‬.‫ ]ﻗﺎل‬٠‫ﻗﺎ'ﻟﺬ‬ ‫ﻏﺌﻪ‬ ‫ وﻋﻦ ﺟﺎﺑﺮ رﺿﻰ اﻟﻨﻪ‬- ٠٦ p


SB
‫ل‬١‫ ذ‬٠‫ ذد)اﻟﺬه ﺋ ﺪ دﻏﻮﻟﻪ و ش ﻏﺎﻣﻪ‬¥ ‫ ﻳ ﻞ ) ئ‬٠‫ ة‬١
‫إد‬
.‫ ﻻ ش دﻏﻮه ؤﺗﻢ‬١‫ ﺋ ﺬ ذﻛﺮ‬،‫ ﻷ ئ ق ؤﻷ ىئ‬:İ ١
'‫ ﻧﺈن ﺗﻢ‬،‫ ﻳ ﻎ ﻟﻨﺘﻢ‬٠ ‫ئ وﻻ‬١‫ل;ث‬١ ٣ ‫؛‬:;‫ ؟‬:‫ ﯮ ﻏﺚ\ه ﻳﻌﻮل‬٠‫ﻳﺊﺀو‬
‫ﻟﺘﺒﻴﺚ‬١ ‫ اﻧﺮ ح‬:‫ ﺑﺈل‬.‫ ه ﻋﺘﺪ ذﻏﻮإه زﻻ ﻋﻐﺊ ﻋﺘﺎه‬١ ‫ﻳﺬﻛﺮ‬
4I.CİLT YEME ADABI 99

.‫دا و د‬ ‫ وأر‬.‫أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺴﻠﻢ‬ ‫ ا‬٤‫ ﻟﺜ ﺸﯫة‬١‫ا ز‬

... _____ A!_ ٠


‫ﻟ ﻞ‬٠ | _ ‫ع‬ ٠ ٠' ٠ ٠٠ |
‫ﺀ‬ ٠ ‫ م‬٠‫ل‬
6. {3S73)-Hz. Câbir radıyallahu anh mlatıyor. “Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm buyurdular ki: ‘.Kişi evine döndüğü zaman içeri girerken ve
yemek yerken Allah’ın adını zikrederse, şeytan (avanelerine): “Size burada
gecelemek de yok akşam yemeği de yok!” der. Ama kişi, eve girerken
Allah’ı zikreder fakat akşam yemeğini yerken zikretmezse, şeytan (avene­
lerine): “Akşam yemeğine kavuştunuz ama burada gecelemeniz mümkün
değil!” der. Adam eve girerken ve yemeğe başlarken “Bismillah!” diyerek
Allah’ı zikretmezse, şeytan (avanelerine): “Yemeğe de yetiştiniz, yatmaya
da!” der.” [Müslim. Eşribe 103, (2018); Ebu Dâvud, Et’ime 16, (3765).]
AÇIKLAMA:
1- Yukanda kaydedilen altı rivayetin hepsi de yemek sırasında Tesmi­
ye'nm gereğini belirtmektedir. Tesmiye, 3869، hadîste tarif edildiği üzere, bis­
millah demektir. NevevVye. göre efdal olanı bismillahirrahmanirrahim demek­
tir. Ancak zikri geçen hadîs hismillah demenin kifayet edeceğini, bu kadarının
da sünnete uygun olduğunu ifade eder. Dilimizde zâten tesmiye kelimesinden
ziyade besmele'yi kullamnz ve bunünla bismillahirrahmanirrahim demeyi
kastederiz. Rivayetlerden Besmele ile ilgili olarak şu âdablan tesbit edebiliriz:
★ Besmele, yemeğe başlarken çekilmelidir.
^ Unutulduğu zaman, hatırlanılan yerde besmeleye yer verilmelidir. Son­
radan çekilen besmelenin bismillahi evvelehu ve âhirehu şeklinde olması müste-
habtır. Evveli ile ilk yarısı, âhiri ile ikinci yarısının kastedilmiş olduğu söylen­
miştir.
★ Besmele yemeğe bereket katmakta, yiyenlerin doymalarına katkıda bu­
lunmaktadır.
★ Besmele çekilmeyince yemeğe şeytan da ortak olmakta, yemeğin bere­
keti kaçmaktadır.
★ Yemek imkan nisbetinde cemaat halinde yenmelidir. Aile ferdleri ye­
mekte bir araya gelmeli, ayrı ayrı yememelidirler. Ayet-i kerimede gelen
l٠l۵ ١jî Ijirb J ١ “Beraber veya ayrı ayrı yemenizde bir
beis yoktur’’ (Nur 61) denmiş olması, ruhsata, kolaylığa hamledilmiştir:
evde yalnızsa tek başına da yiyebilir..." mânasında. İnsanların dünya telaşı, te­
levizyon gibi sebeplerle, birbirlerine yabancılaştıkları günümüz şartlarında: sofra.
l(K) KÜTÜB.1 SITTE MUHTASARI Il.CÎLT

da bari bir araya gelmek daha da ehemmiyet kazanmıştır. Bu sünnet, şuurla ih­
ya edümelidir.
★ Eve girerken ve yemeğe b‫؛‬aşlarken çekilen besmele şeytanın evdeki na­
sibini kesmekte, gecelemesini önlemektedir.
★ Cemâat halinde yemek yerken, en azından ilk başlayanın besmele çek­
mesi gerekir. Aksi takdirde ilk başlayan besmeleyi terketse, şeytan o yemekten
yeme imkanına kavuşmaktadır. Onun yemeği istihlal etmesi (kendine helal ad­
detmesi), yeme imkanına kavuşması demektir. /Vevevf cemaatten ilk başlayanlar
besmele çektiği takdirde, terkedenler de olsa şeytanın o yemekten yemeye muk­
tedir olamıyacağını söyler. Nitekim 3868 numaralı hadîsin sonundan,
Resâlullûh'ın henüz yemeye başlamadan kız çocuğunu ve bedevinin besmelesiz
girişîverdikleri anlaşılmaktadır.

2. ŞEYTAN.IN YEYİP İÇMESİ


Hadîste geçen, şeytanın yiyip içme meselesi hususunda âlimler bazı farklı
yorumlara yer vermişlerdir. Konunun açıklığa kavuşması için kaydetmemizde
fayda var: TM/٠٥Mj/f١sonradan çekilen besmele sebebiyle şeytanın yediğini kus­
ması (3872.hadis) ile ilgili olarak der ki: ‘*Yani, şeytanın lehine olan hissesi
besmele ile elinden alınarak aleyhine bir vebâle dönüşmüş oldu/' Tîbî der ki:
‘*Bu te’vîl, şeytanın yemekteki bereketi götürme hususunda bir nasibi olduğuna
hamledilir. Bu bahta gelen hadîsler, yemek için besmele çekmenin meşruiyyeti-
ne ve unıitan kimsenin yemek esnasında bismillahi evvelehu ve âhirehu demesi­
nin gereğine delalet eder.*' el-H edy’de der ki: “Sahih olan, yeme sırasında bes­
mele çekmenin vücûbudür. Bu hüküm, Ahmed tbhu HanbeVin Ashabı nezdinde
mevcut olan iki görüşten biridir. Besmeleyi emreden hadisler sahihtir ve sarih­
tir, muârız bir rivayet olmadığı gibi, muhalefeti câiz kılan ve zâhirinden çıkma­
yı gerektiren bir icmâ da mevcut değildir. Besmeleyi içme ve yemede terkedene
şeytan ortak olmaktadır.”
Neylö’l-Evtar'da denir ki: *‘Selef ve halefin rmhaddis ve diğer ulemâsının
cumhuru şu görüştedir: ‘*Şeytanın yemekten yemesi zâhire hamledilir, (rivayet­
lerde geldiğine göre) şeytanın iki eli ve iki ayağı vardır, onların erkeği, dişisi
vardır; (besmele çekerek) defedümediği takdirde, gerçekten elleriyle yer. Ancak
şu da söylenmiştir: **Onun yemesi mecaz ve istiâredir.” Keza şu dd söylenmiş­
tir: **Onların yemesi koklama ve koku almadan ibarettir, yeme, içme diye bir
ll.CİLT YEME ADABI [Ol

§ey olmamalıdır:■ es-S ahîh'desab ‫؛‬،٤‫؛‬r ki: "Şeytan soluyla yer, soluyla
Vehh ibnu Miinehhih demiştir ki: "Şeytânın çeşitlî cinsleri V.,.. Halis cinler
yeyip içmezler, nikahlaşmazlar, onlar hir nevi rth’tır (rüzgârdır). Bir cinsi de
١١٥١٠ ki bütün bu savılaniarı ١١apa١'lar١ \١€'doğumla dün‫ﻹ‬a‫ ﻹ‬a ‫ ﻵ‬€ ‫ا أ‬٠١٠1‫ اة‬٠‫ ا‬bunla‫؛‬.'es-,
Se'âlâ ve el-Gaylân ve benzeri cinsleridir." .
Şeytanla ilgiji münakaşada Kelâhâzî de şöyle der; "Şeytan hir cisimdir.
Onun sağ eli olabilir. Fakat sağ eliyle yemek yemez. Çünkü onun yaratılışı aksi-
ne çevrilmiştir, Resulullah aleyhissalatu vesselam da onun yaptığı gibi yapmak-
tan men etmiştir. (Bunun mânası) insanin ,solu uğursuzdur denebilir. Buna delil,
Resûlullah'ın, sol eli taharetlenmeye ayırması ve Kıyamet gününde kafire kita-
hinin solundan verilmesidir. Binaenaleyh şeytânın da her iki eli ,sol olabilir.
Zira kendisi uğursuzdur. Resulullah aleyhis,salâtu vesselam yemeğin bereketi
gitmesin diye mü’mine sol eliyle yemesini yasak etmiştir."
Ayni, şeytanlar hakkında'âlimlerin üç ayrı görüş ileri'sürdüklerini kayde-.
der:
★ Şeytanların bir kısmı yer içer.
★ Bir kısım şeytanlar yiyip içmezler.
★ Bütün şeytanlar yiyip içerler.
Aynî, üçünücü görüşün sâkıt olduğunu söyler.
102 KÜTOB-İ StTTE MUHTASARI JJ.CİLT

Y E M E K N E S Û R E T L E Y E N M E ltD İR ?

salâtu vesselam buyurdular ٤‫؛‬..“ S î z d e n k i m s e s a k j n - s o i e M y ie y i y i p ،‫ ؟‬m e s i n .


Ç u n k ü ş e y t a ı î s o l u y l a y e r . î ç e r . ’. [ M ü s l i m . E ç rife e 1 0 6 , ( 2 0 2 0 )‫ أ‬M u v a t t a , S ıfa -
١ ٠ ٠ ٠
، u n - N e b î 5 .(2 9 2 2 . 9 2 3 ) ; E b u D â v u d . E t i m e 2 0 . ( 3 7 7 6 ) ; T i r m i z î , . E t i m e 9 ٠
(1 8 0 1 )1

‫ ا ذ ش‬۶ ‫ ﻷ‬:‫ ئ ﻻل‬.‫ وﺀن ﻧ ﺔ ﺑﻦ ا ص ر ﺿ ﻰ'ا'د‬- ٢ ٠


،‫ﺗﺌﻴﺦ‬-‫ﻷ'أ‬. :‫ﻧﻘﺎو‬ .‫ ﻃ ﻎ‬٠‫' " ﻛ ﻞ ذ‬ ‫ذ‬ ‫ي‬.
‫ﺗﺬ‬:‫ﺑﻮ‬:‫ ن زﺳﺎإﻟﻰ‬.‫ﻷ ا ﻇﻔ ﺚ‬ I ‫ﻓﺎ'ل‬,‫ا'ﻟﻬﺰ‬ ‫ﺋﺘﺘﺬإ ﻸ‬,‫ﺗﺎ‬
‫ ﺣﺎ ل‬,‫ ز‬۶‫ﻻا ل‬ ‫ذا ﺗ ﺌ ﻨ‬
.‫ه ﻣ ﺴﻠﻢ‬٠‫ج‬,‫ أﺧﺮ‬..٤‫ذإﻟﺚ‬
‫ث‬ Seleme tbnu’l.Ekva’ ٣٠dıy٥ ll٥ bw anh ‫ﻫﺄ\س‬.\‫* ﻟ ﻬ ﻶ‬. *“ResûluUah
٠ ٠ ‫ ة ﻵا‬٦ ‫ ة‬١٠ * D d ie ıA liM İİ A h mil anlûhıZAi.. .

aleyhissalâtu vesselâm ın yanında bir â n p ) sol eliyle y e ik y e m işti.


..S a ٠n l a ٠
y e î’ ^ew » « ٥ buyurdu.. Adam: uYiyemiyorum!*’ dedi Bunun ûze-
rine Aleyhissalâtu veselam:
« Y i y e m e z o l î . O n u ' b ö y le - d e m e y e k i b r i ş e v k e t t i ‫’؟‬, buyurdular. Bundan
٠ ٥e /ı ٠/ıı٠٠| z i r t ٥> W ı r ٥m ٥d ı . ”
5 «r [ M Ü S İ İ m ,E ş r ib e l0 7 ,( 2 0 2 1 ) .l

‫ ] ﻛﺌ ﻎ ﺋ ﻼ ﻣﺎ ق ﺟ ﺒ ﺮ‬:‫ﻧﺎل‬ ‫ ة‬٠‫ ال‬.‫ ر ﺑﻦ أى‬٠‫ 'وﻋﻦ ﺀ‬- ٣ ٥


‫ﻗﺎل ﻟﻰ ر ; ل اﻟﺬي‬٠ .‫ ؤﻛﺎﺋﺚ ﻳﺪى ﺗﻤﻴﺶ ﺑﻰ اﻟﻬﺜﻔﻘﺔ‬، ‫ا‬
‫ س‬:‫ﻏﺎزاﻛﻎ‬.‫و^ﻟﻤﺜﺄ'ﻫﻚ‬،،‫ ط‬٠‫زﻛﻠ ﻲ‬،‫ﯪاﻻ‬:.‫ﯪﺀﻷم‬:‫ﺀ ق‬
-..‫'اﻟﺨﺴﺎ إﻻ اﻟﺜﺴﺎى‬-‫ أﺧﺮﺟﻪ‬٠‫ﺑﺌﺬﺀ‬.'‫ﺋﺜﺔؤى‬٠
٠Wu7)Bir rivayette bu SahaM’ni» B B s r lb n u R â ’î e l ı l r r a d ı p l l a h u a n h ‫؛‬ubeJirtilir.
H.CtLT YEME ÂDABI J03

3. (3876)- Ömer tbnu Ebı Seleme radıyallahu anh anlatıyor: ‘*Resûlullah


aleyhissalâtu vesselâm’m terbiyesinde bir çocuktum. Yemekte elim, tabağın her
tarafında dolaşıyordu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselam bana ikazda bulundu:

..Evlat! Allah’ın ismini an, sağınla ye, önünden ye! ” Bundan sonra hep
böyle yedim.'' [B uharî, Et.ime 2 3 ‫ ؛‬٠Müslim, Eşrîbe 108. (2022); M uvatta, Sı-
fatu’h-Nebiyy 32, (2, 934); Ebu D âvud, Et’ime 20, (3771); TirmIzî, Et.ime
47,(1858).J
AÇIKLAMA;

İr Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bu üç hadîslerinde yemek âdabından


bilhassai "sağ elle yeme" üzerinde durmaktadır. İslâmî âdabta Sağ elle yemek,
solla yemek yememek mühim bir esastır. Bu hususun ehemmiyeti hadîslerin
muhtevasından, emrin te’kidli bir Uslûbla ifâde edilmesinden anlaşılmaktadır.
Şöyle ki:
★ Birinci rivâyette, ..sakın!” kelimesiyle ifâde edebildiğimiz tekidlerle
solla yemek yasaklanmaktadır.
★ İkinci rivâyette ‘.sağınla ye!” emrine kibir göstererek yiyemiyorum!
diyen kimse gadab-ı nebevi’ye sebep olarak “Yiyemez ol!” bedduasına mâruz
kalmıştır. Solla yemek Resûlullah'm nazarında basit bir mesele olsa, her halde
böylesi bir bedduada bulunmazdı.
ir Üçüncü rivayette, çocuğun ikaz edildiği davranışlardan birinin, sağ eiiy^
le yeme olduğunu görmekteyiz.
2- Ömer tbnu Ebî Seleme, Resûlullah aleyhissalâtu vesselam'm zevce-i
pakleri Ummü Seleme'nm önceki koçasr£’/ı« 5 c/m c’den-ki adı Ahdul!ah'X\r-
oğludur. Yani Resûlullah'm üvey oğludur, tbnu Hacer'^ göre Hicretten iki yıl
önce (Habeşistan’da) doğmuş olmalıdır. Resûlullah aleyhissalâtu vesselam'm
nezâreti ve terbiyesi altında büyümüştür.
3- Hadîsler, yemeği sağ elle yemenin gerektiğini ifade ederler. Bunun
hükmü ihtilaflıdır. Şafı’îlerden çoğu mendub demiştir. G،/r،î// ve Nevevî de
böyle hükmetmiştir. Ancak imam Ş â fı't er-H\sd\e ve el-Ümm’de vâcib olduğu­
na hükmetmiştir, tbnu Hacer 3875 numarada Seleme tbnu fAm'dan kaydedilen
Müslim rivayetinde solla yeme hususunda gelen vaîd’i göstererek sağla yeme­
nin vâcib olduğu görüşünü iltizam eder ve bunu te’yîd eden başka rivayetler
kaydeder.
104 KÜTÜB-I SiTTE MUHTAS.ARi' ll.CİLT

İhnul-Arahî de: “Şeytana nishet edilen hiitünfiiller haramdtr.f} Kaidesin-


den hare١tetJe-s٠١ e١١e J,eme.nin ..haram .0‫ ﻻة ﻻ؟أ‬٠‫ ة‬hUkmeder.^

Kurtuhı.c sağla yemenin mendub ٠١duğuna. hükmeder. Hadisteki emri


“sağı, sola teşrif etme" kabilinden' görür. “Çünkü der, sağ el umumiyetle soldan
'daha .ku١'١١etü ١ i'§e'daha Natkın, her çeşit İŞİ yapmada daha erken davranandır.
Sak l\ ١emîn١,vünınVden (wkwr١ mftştaktir٠Cenab-l H akddehl-i cennetisakanis-
het edip ashahu'l yemin (defteri sağından verilenlersağcilar) diyereksağ’ışe-
refli kılmıştır.,:
'★ Şeytan ve kâfirlerin amellerine benzetilen, amelleri, yapmaktan'kaçırt-
mak gerek.
★ Şer’î hükme muhalefet edene beddua caizdir.
Yene halinde bile e ^ - i bi-١l-maraf nehy-i ani’l-münker yapılmalıdn.
★ ,Yertıe-içmeâdabmıögretn^ekmüstehabtır.
★ Ömer ibnu
Ibnu EbiSeleme radıyallahu anh, emre -imtisal ve-gereğiyle amel-
de'örnektir.,
de örnektir..

‫;]ﺑﺠﻰ‬٠‫'ﻳﻴﻪ ق!ل‬.‫ﺀﺑﺪ ش 'ﺑﻦ 'ﻋﻜﻮاش ﺑﻦ ذؤﻳﺐ ﺀن‬٠-‫وﺋﺈن‬.‫د‬.٤

‫ غ‬٠‫ ي‬¥ ٧/ ‫ ﻛ ﻞ‬٠‫ؤاس‬:‫ﻣﺎﻟﺖ ﻳﺎﺀ‬٠ ٠‫ﻓﻰ اﻟﺔق‬


A ‫ ل ; ل ش‬,‫ﺗ ﻖ‬
‫؛ ﺳ ﻞ ﻳﺪه و ﺳ ﺢ ا;ﻟﻠﻲ ﻛﻌﺆ وﺟﻬﺖ‬٩ ‫أﻳﺎ‬-‫ ﻹ‬.٠‫ ﻋﻴﺮ ﻟﻮن زاﺟﻲ‬4‫ﺋﻢ‬
.[‫اﻫﺮ‬,‫ ﺛﺬ ت‬٤ ‫ ﻫﺒﺎ اﻟﻮﺻﻮﺀ ت‬:‫’ةاﺀؤاش‬.‫ﻟﺬزاﻣﺨﻪ ووأﺗﻖ ؤﺛﺈق‬
.‫ ﺟﻪ اﻛﺮﻣﺬى‬/|
11.c ilt YEME ÂDABJ

٠‫اﺣﻢ‬٧‫اﺳﺊ ﻣﻦ ا‬ ‫وس‬ :‫اﻟﺬال‬ ‫ﺟﻤﻊ وذرة ﺑﺴﻜﻮن‬ (‫وأﻟﻮذﻟﻲ‬


4. (3877)- Abdullah ihnu îkrâş Ihnu Ziieyh ;babasından nak!ed‫؛‬y٠٢: "^ ٥١’-
mim Beni Miirre İbnu Abıd, benimle mallarının sadakasını Resulullah ale‫ﻻ‬biS"
salatıı vesselamla gönderdi. MediAe'ye gelince Ofnu aleyhissalâtu vesselam
Muhâcir ve Ensafın arasında oturmuş buldum. Elimden tutup ^e,„: ûmmîi 5e-
/ewe radıyallahu anhâ’nın evine götürdü. Varınca: “YJyecck bir şey var m.?”
diye sordu.'Bİ2e ١_içerisinde bolca serid ve (kw§ba5i ١ et parçalan olan bir teps'i
getirildi. Ondan yemek İçin yanaştık. Ben elimle kabin her tarafım yokladım.
Resulullah aleyhissalâtu vesselam önünden yedi. (Bir ara) sol eliyle sağ elim-
den tuttu l e.- .“Ey ikrâş! bir yerden ye..ç٥nkö (kab٠n içindeki yemek ) tek
bir yemekt‫ا‬r^ (Her taraf birdir)” buyurdu. Sonra bize, içerisinde taze ve kuru
çeşidi hurmalar bulunan bir tabak getirildi. Bu sefer önümden yemeye başla
dım. Resulullah aleyhissalâtu vesselam'ın eli ise, tabağın her tarafında dolaşı-
yordu. Bana da: “Ey Jkrâş! Dilediğin yerinden (altp) ye. ÇünkU (tabağın
içindekilerin hepsi) ayni çeşit değil” buyurdu. Sonra bize iSU getirildi.
Resiiiullah aleyhissalâtu vesselâm elini yıkadı elinin ıslaklığı ile yüzünü kollan-
nı I’e başını meshetti I’e.. “Ey tkrâşî B'U, ateşte pişenden (yenince alınması ge-
reken) abdesttir” ky«/•،/«.” (T!rm‫؛‬zî) Et١m ‫ ؛‬e.4l١(1849);,-‫؛‬bnu Mace, Etime
.-‫' أ‬1, ‫ أ‬3274).‫ ل‬.'
AÇIKLAMA:
' 1- Bu rivayete'gOre, normalde çorba,'p‫؛‬Iav, fasulye vs. gibi her tarafı ayni
olan yemeklerde kendi, önünden yemek'edeb iken, meyve gibi farklı kalite -ve
evsafta yiyecek maddesi'' ihtiva 'ede'n,.tabaklarda önden değil,-seçerek yemek
edeb olmaktadır.' Bazı âlimler, bu hadîsten hareketle, tabak içerisindeki.meyve-'
nin ayni çeşit olması hâlinde, tıpkı yemektek.i gibi, önden .yenmesi, tabagın sa-
gının solunun'karıştırılmaması gerektiğini söylemiştir.'Yine bu hadîsten hare-
ketle-, tabak içerisindeki yiyecek, maddesi, her ne'cinsten olursa olsun, çeşitlilik
arzederse onda da el'i dolaştırıp seçme yapmanın câiz OldugUna-hUkmedilmiştir.
Ancak şun'u da kaydedelim 'ki, müteakip hadîste yer alan “kenarla.rdan
,yemek” emri göz önüne alınınca, bu, hadîste'yer'alan “dilediği yerinden
yemek” ruhsatına, ortayı istisna k.aydı konması gerekir., ‫ ؟‬ü'nkü orta k'isım ^ re -
ketin İndiği yerdir. .'
2- Yemekten sonra el yıkama İŞİ, abdest'k İfâde edilmiştir. Ap'cak bu. ıstı-
.lahî, dinî abdest degil, örfî.'abdestîir, yemekten sonra icra edilen el yıkama hâ­
106 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASARI l l.d L T

disesidir. Hadîs, bu yıkamanın 'ateşte pişen yemek sebebiyie . ‫؛‬dugunu beJirtir.


§öphes‫؛‬z -ateşte pişen yemekler, meyve gibi, ‫؟‬ig. yenenlere benzemez, .n ia n n
buJaşıgı, koku vs. rahatsızJık yapabiliryemekten sonraelJerin yıkanması meşru-
dur, mesnundur.

‫ ]ﻗﺎف ل ; ل اي‬:‫ﻫﺎ— وﻋﻦ اﺑﻦ ﻋﺒﺎس' رﺻﻰ اﺋﻨﺔ ﻋ ﺴﺎ ﻗﺎل‬


‫ س‬, ‫ ﺑ ﺘ ﻮ ا‬٠‫ ن ﺧﺎﺋﻲ زﻻ' ﺋ ﺄ‬٠ 1‫ ﻗ ﻰ و‬٠‫ ﺷ ﻢ‬1 ‫ﺀﻧﺪو اوﻛﺬ زﺗﻦ‬ I
.‫ أﺑﻮ داود واﻛﺮﻣﺬى‬4‫ ا ﺿ ﺞ‬.[‫وﺛﻠ ﻲ‬
5 .3878‫ _)ا‬tbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhis-
saîâtu vesselâm buyurdular ki: -“ Dereket yemeğin ortasına iner, öyleyse ke-
narlardan'yiyin, ortadan yemeyin.” [Tirmlzi, Et’ime 12. (1806); Ebu Dâvud,
Etim e 18‫(ا‬3772).‫ ل‬,

yince yemek kabının üstünden yemesin, aşağısından yesin. Zira, bereket


üstünden iner.”
AÇIKLAMA:
Bu hadîs, yemeğin ortasında değil, kenarlarından yenmesini emretmekte­
dir. Bu mânâyı te’yid eden başka rivayetler de mevcuttur. Hepsi, yemeğin önce
kenarlanndan yenilip orta kısmm en sona bırakılmasını emretmekte ittifak eder­
ler. Şâfi'î, fâlcihlerden Râfi'î ve başka bazdan: ‘*Serîd'in en üstünden ve tepsi­
nin ortasından ve sofra arkadaşının önünden yemek mekruhtur. Ancak hu, mey­
vede olursg onda bir beis yoktur” demiştir. Fakat, buradıdd “mekruh” hükmü
tenkid edilerek Şâfi^Vmn el-Ümm’de bu davranışa haram hükmünü verdiği
gösterilmiştir. Şâfi’î hazretleri haram derken, sadedinde olduğumuz hadîste
gelen nebevî nebiyle istidlâl etmiştir. Gözd/i. de şöyle söyler: “Keza
kişi, çöreğin ortasından yemez, etrafından yer. Ancak ekmek az olursa ekmeği
parçalar. Kenardan yeme eıprinin sebebi, hadîste, bereketin yemeğin ortasına
indiğinin bildirilmiş olmasıdır.”
II CİLT YEME ÂDABI 107

‫اﺗﻠﻲ‬ ‫]ﺋﻐﻰ وﺳﻮل‬ .:‫ﻗﺎل‬ ‫اﺗﻨﺔ‬


‫— وص اﺑﻦ ﻋﺺ زﺿﻰ‬٧ ٥
\ $

‫أﺧﺮﺟﻪ‬,'.[‫إ ﻷ أ ذ ﺳﯫؤ ن ﻟﺜﺤﺔة‬.‫اﻗﺘ ﺰ ي‬,‫ ذ ذ‬: ‫أ ذ ز ذ ) غ‬


‫ اﻟ ﺨ ﺴﺔ إ ﻻ اﻟﻔﺴﺎئ‬.
,7. (388.)- !bnu dmer radıyallahu anümâ an١aîjy٠r: ,
lâîu vesseldm kişinin arkadaşlarından izin almadan iki hurmayı birlikte yemesi-
ni yasaklamıştır.}' (Buhari, ,Et’îme '44, Mezâîiml4١ ç ‫؛‬rket 4; Müslim, Eçribe
151 , (2045).‫ ؛‬E b u '.âv u d , Et’im e ^ '(3 8 3 4 )‫؛‬Tirmizî, Etim e 16, (1815).)
..' AÇIKLAMA:

1“ Kırân: iki. şeyin arasını birleştirmek, mânâsında mastardır. Resulullah


aleyhissalâtu vesseldm bu hadîslerinde, cemaat İçinde olunduğu zaman, iki hur-
mayi bir defada yemeyi yasaklıyor. Miiteakib açıklamalarda görüleceği üzere,
hurmanın zikriyle ortaya konan yasak her çeşit yiyeceğe şâmildir. Y'ani başkala-
rıyla beraber İ'ken, me٧cut bir yiyeceğin mUtesâniyen yenmesi prensibi vaz edil-
mektedir..Hangi şartlarda bir kimse kendisini-tercih ederek'fazla yiyebiliri Vaz
edile'n prens.ibe göre, kimsenin fazla yememesi -gerekir. Ancak arkadaşlarından
izin alırsa yiyebilir. Arkadaşlarından maksadın 0 hurmaya (veya yiyeceğe) İşti.
, rak edenler olduğunu bir Müslim rivayeti tasrih etmiştir. Onlar izin verirlerse.
kırdn yapmasl yani iki hurmayı birlikte yemesi câiz olur. Bu mesel'e', ilk nazar-
da basit gibi görülürse.de ülem.ânıh ciddiyetle durmasından, da,anlaşılacağı
üzere, cemaat' halinde yendiği takdirde uyulması gereken son.derece mühim bir
yemek edebini tesbit etmektedir. B.U durumlarda A cillik , ve .oburluğun din açı-
Sindan nasıl.çirkin addedildiğini göstermek gayesiyle mesele üzerine tslam üle-
mâsının nasıl hassasiyet gösterdiklerini görmede fayda mülahaza ediyor ye ibnu
^ ٥ce/٠١den baz.1 özetlemeler yapıyoruz: Nevevi der'ki: “Bir kimsenin arkadaş-
larına sormadan yemesinin yasaklığı hususunda iilemd ittifak etmiş, “izin veril•;
lerse kiran yapmasındahiç bir be/5 y٥A:r«r’٠demîşlerdir;fakat bu nehiy tahrime. mi
delâlet eder, ker.âhet ve'edebe mi delalet eder, ihtilâf etmişlerdir. Kadıiyaz, i‘Zd-
hirilere göre tahrim ifdde ettiğini" nakleder.,ZdÂ,٠,٠i7erin dışındakiler “Kerahet
ve edeb İfâde ‫ﺀىﺀ‬/.” demişlerdir.
Bazı âlimler: “Doğru olanı, tafsildir” dedikten soma açıklar:
★ Eğer yiyecek maddesi aralarında ortak ise, bu durumda arkadaşlarının
.iznini, rızasını almadıkçai/rd /2 (İkişer yemek) .haramdır. Rızaları, on'lann bunu
108 'KÜTÜB-، SiTTE MUHTASARI U.CÎLT

tasrih etmeleri veya tasrîh İfâde eden bir davram‫؟‬, bir karine ve bir delil izhar
etmeleri ile gerçekleşir, yeter ,ki bu karineler zannjn ötesinde kesi-n bir şekilde
nzalarma kanaat versin. Ne .zaman'Ortaklarm rızasından, şüphe hâ.sıl olursa,
haram olur.
Yiyecek başkasının ise, -veya sadece biri.nin ise ve bir tane yemeye rıza-
Si vasa, bu dummda rızası olmadan iki tane almak, haramdır ve kendisiyle l^ra-
ber yiyenlerden izin'istemesi mUstehabtır, vâcib'değildir.
★ Yemek'kendisinin ise, ona öbürlerini davet etmiş ise, ( bu m'al sahibinin
Onl.arla yerken) fazla alması 'haram olmaz. Ancak yiyecek.'az ise,eşitliğin ger-
çekleşmesi ‫؟؛‬in fazla almaması' mUstehabtır-, yiyecek, hepsine yetip artacak şe-
kilde.‫ ؟‬ok'sa, fazla almasında, bir beis yoktur. Lâkin edeb odur ki,'yemekte de te-
eddubte bulunsun, ‫ ؟‬ok yeme hususunda hırsa, oburluğa yer vermesin. Şu kadar
var ki, acelesi var ve bir işe yetişme durumunda ise, dilediği şekilde davranabi-
lir. kınanmaz.
Hattâbi der :.ki: "'‘Hadîsteki hüküm, Ashâb devriyle, yiyeceğin dar olduğu
zumunla ilgilidir. Günümüzde, mal bolluğu sebebiye bu durumlarda izin isteme-
ye gerek yoktur:’
Nevevi hazretleri, bütün bu tahlilleri kaydettikten' sonTa HattâbVmn değer-
''.lendirmesine) katılmaz. .'Der ki,:' “Mesele onun söylediği gibi değildir. Gerçek,
yukarıda belirttiğimiz gibidir, şartlara göre, ayrı ayrı hükme gitmek en uygun
yoldur, ^ira, ‫ ا‬had‫أ‬stc gelen meseleleri değerlendirmede şâyet sebep sabitse se.
bebin hususiliğine.değil, lafzın umumiliğine .itibar, edilir, ya bir de sebep sdbit'
olmazsa, bu durumda, (Reşûlullah aleyhissalâtu vesselâm, bir prensip vaz edi-
yor demektir) mutlaka lafzın İfâde ettiği hükmün umûmî mânasının esas alin-
ması gerekir.”
J^evzu ile alakalı .olarak ibhu Hacer in dermeyan ettiği açıklamalar şöyie
devam eder: ibnu Şâhin, en.'N âs‫؛‬h ٧ e '‫؛‬-M.ensuh'd ٥ şu hadîsi --Müsned-‫؛‬
.gezzâr’dan naklen-kaydeder; ‫ﻟﻢ ﻓ ﺎ ﺑ ﺮ ا‬٤ ‫ ﺗ ﻎ ﻏﻖ‬٠‫زان ا ئ و‬
“ Sizi 'hurmada k'ırân'(birleştirme) yapmaktan, men etmiştim. ,Allah.
siz'e şimdi bolluk verdi.,Artık k،rân yapabilirsiniz.” .‫ «„ ﺀ ر‬Hacer, hadisin.se-.
nedçe zayıflığına.dikkat-‫؟‬ektikten,sonra ^.z?w.۶.nin şu mütalaasın.! kaydeder;^,
"Nehiy hadısi i a sahih ve daha meşhurdur. fakat bumeşele, ibâdetlerle ilgili
olmayıp, dünyevî maslahatlarla alakalı oldüğu iginfazla ehemmiyet taşıyan bir
mevzu değildir. Dolayısiyle. boylesi hususlarda (cevaz İçin) kaydettiğimiz ka­
l.CİLT YEME ADAS ‫؛‬. 109

darı ile iktifa edilebilir. Bunun cevazı hususunda vâki olan icma-ı ümmet de
söyleneni destekler." İbnu Hacer der ki: "HâzimVnin cevaz'dan muradı, kişinin
mevzubahis olan yiyeceğe sâhip olma hâlinde olmalıdır, hattâ Nevevî’nin takrir
ettiği gibi, bu sahiplik, kendisine verilen izin yoluyla da tahakkuk etmiş olsa
bile. Aksi takdirde, Ulemâdan hiçbiri, başkasının malında onun izni olmadan,
kırân yapmasını (kendini tercih edip öne almasını) tecviz etmemiştir. Öyle ki,
iki kişinin önüne ikram olarak yemek koyan kimsenin, bunlardan birinin diğeri­
ne kendisini tercih etmesine râıı olmayacağına delalet eden bir karine bulunsa,
birinin bilerek kendini tercih etmesi haramdır. Rızasına bir karine ortaya çıksa,
bu, meselede birbirlerine karşı keremde övünme araya girer, (hu hoş olmayan
bir şeydir)." Ebu Mûsâ el-Medînî, ZeylÜ’l- Garîbîn’de Hz. Aişe ve Câhir radı-
yallahu anhümâ'’dan, oburluk ve arkadaşına karşı âdice bir tamahkarlık bulun­
ması sebebiyle kırân'ın kötülüğünü zikretmiştir. İmam Mâlik dsT ki: "Kişinin,
beraber olduğu arkadaşından daha fazla yemesi (mürüvvet açısından da) hiç

. - 8.- (3881)- Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu


vesselâm buyurdular ki: “Et‫ ؛‬bıçakla kesmeyin. Çünkü bu, yabancıların ‫؛§؛‬-
dir. S‫؛‬z.^d‫§؛‬ler‫؛‬n‫؛‬zle kemirerek yiyin. ^Çünkü bu, Sihhat ve afiyet İçin daha
-iyidir.” (Ebu Dâvud١Etim e 2 1 ,(3778)‫ﻻ‬
AÇIKLAMA:
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bu hadîslerinde pişmiş,eti bıçakla kesme
yi yasaklarriakfâ ve ön dişlerle kemirerek yemeyi tavsiye etmektedir. Sebep ola-
rak yabancıların böyle yaptığı, gösterilmiştir. Yani et yeme tarzında bilegayr-ı
mUslimlere benzememek istenmektedir.
§ârihler,-.etin bıçakla kesilmesini mUtekebbir ve .miitereffih olan Iranlıların
yaptığını, dolayı'siyle bıçakla kesmede kibirlenme bulunduğunu telirtirler.'Şa-
,^rihler ayrıca pişmemiş eti bıçakla,'parçalamanın'mekruh olmadığını' da belirtit-
.'ler. 'Nitekim'Sahiheyn’de Resulullah'm bıçakla'et.kestiği rivayet edilmiştir.
Bu, sadedinde o'l.duğum-uz hadîse -muarız değildir, çünkü, Resûlullah aleyhissa-
lio KÜTÜB-، StTTE MUHTASARI II.CILT

latu vesselâm çiğ eli kesmiş ve ihtiyaç hâlinde etin bıçakla^ kesilebileceğini,,
bunun câiz .Iduğunu toylece göstermiştir. Nitekim BeyhakıĞN ki: “Etin bıçak-
la kesilmesi ile aldkalı yasak, pişmesi mükemmel olan et hakkındadır.’.

‫ال‬٠] :‫ﺗﺬة'ﻋﻨﺔ' ﻗﺎل‬١ '‫وﻋﻦ أف ﺟﺤﻴﻔﺔ رﺿﻰ‬ ٩


.'‫اوﺳﻐﻦ‬,‫' أ ر ﺟ ﻪ أﺻﺤﺎب‬.‫ﺛﺌﻴﺄﺀ‬ ‫ﻷ اًﺑﻞ‬
.‫ اﻟﻤﻌﺘﻤﺪ ﻋﻠﻰ' اﻟﻮﻃﺎﺀ اﻟﺬ ى 'ﺗﺤﺘﻪ‬:‫ﻫﺎﻟﺘﺘﻜﻰﺀه اﻟﻤﺮاد^ ﻳﻪ ﻫﺎﻫﻨﺎ‬
9. (3882)- Ebu Cuhayfe radıyallahu anh anlatıyor:. “Resûlullah aleyhissa-
lâtu vesselâm buyurdular ki: “Ben dayanarak yemem.” (Buhâri, Et’ime!3‫؛‬.
-Tirmlzi^Et’ime 28, (1831)‫ ؛‬.Ebu Dâvud, Et’ime 17, (3769)‫ ؛‬ibnu Mâce, Efime
'6,(3262).‫ ل‬. ' .
.AÇIKLAMA:
1- Burada R esûlullah,âdyanâ y'emek yemediğini İfâde buyurmaktadır.
,Hadisin vUrud .'sebebiyle ilgili bir' açıklama, !bnu M âce’nin, Abdullah thnu
Büsr'Ğ.tn kaydettiği bir kıssada geçer. "Buna göre, Abdullah şöyle anlatır:
“Resûlullah aleyhissaiâtu vesselâm’a koyun (eti) hediye etmiştim. Resûlullah
yemek ttzcrc hemen diîlerinin.üîerine.çöktü. Bir bedevi:' “Bu oturuş da ne?”
diye sordu. Aleyhissaiâtu vesselâm:
«AJlah ben‫ ؛‬kerim bir. ku‫ ؛‬kddt, anid (İn'adcı) ..‫؛‬an cebbâr bir ku‫ ؛‬kil-
madı!” cevabında b u l u â . ”
ibnu Battal, Resûlullah aleyhissaiâtu vesselâm'm yemek yerken diz çök-
'mesini “Allah’a karşı tevazu” olarak' yorumlar. Sonra Zu^/ ı’den §u miirsel riva.
yeti kaydeder: “D./za ./îce hiç gelmemiş bulunan bir melek Resûlullah’a gele-
r e t “AMah 'Teâla Hazretler‫؛‬, sen‫ ؛‬kul b‫؛‬r .peygamber olmakla .'melek b‫؛‬r
peygamber'olmak.arasmda muhayyer bıraktıJ” dedi. Resûlullah, müsteşarı
durumundaki Cebrail aleyhissalam’a baktı. Cebrail, mtttevaîi olmasını imâ etti.'
Bunun üzerine Aleyhissaiâtu vesselâm: “Ben kul peygamber olmayı tercih
ediyorum!” buyurdular!”
Râvî der ki:. “(Resûlullah) dayanarak hiç yemek yemedi.” N esâî’de ibnu
Abbâs’tm mevsul olarak geldiği belirtilen bu rivayetin son cUmle'si Ebu
Dâvud’da ufak bir farkla'aynen gelmiştir: ‫ ﻧﺘﻜﯫ‬j r ١ ‫“ ﻵ‬Ben dayanarak'
y'emem.” Yine Ebu ü âv u d ’da' Amr İbnu’l-As’ttaı g'elen bir rivayette şöyle
Jl.C ÎL Î YEME ÂDABI .‫ا وا‬

denir: *'Resûlullah'm dayanarâ yemek yediği hiç görülmemiştir:’ ibnu Şâhîn,


en-Nâsİh adJj eserinde ٨/a ’nın jniirseli olarak şöyle 'bir rivayet kaydeder,‫“ ؛‬Cib-
rıl aleyhisselam Resaiullah.ı dayanarak yewek yerken görmüştü. Onu bundan
yasakladı." Enes radıyallahu anh .’tan gelen b‫؛‬r rivayet de buna teyîd eder: N
Resulullah aleyhissalâtu vesseiârn’ı Cebrâil dayanarak yemekten ntenetmişti,
b u â n sonra dayanarak hiç yemedi." §u. halde bu. rivâyet, dayanarak yemek-
'.ten Resulullah'ı Cebrail aleyhisselam men etmiştir, bu edeb, İlahî bir me.nşe’ye.
dayanmaktadır.
2- Dayanma (ittika) nedir? ÂlimlCr bunu' tavsif ve ta’rifte ihtilâf ederler:
★ Bazılan: Yemek .'İçin'oturunca, herhangi bir-surette bir yerlere tutun-
maktır demiştir.--
★ -Bazılan: Bir tarafına meyletmesi (kaykılması) demiştir.,
^★ ,Bazılan da so.1 eli üzerine ,yere dayanmaktır demiştir.
★ Hattabi der'ki: uHalk, dayanan deyince bir tarafına yaslanarak yemek
'yiyeni anlar. Oma aslında böyle değil, bilakis-, ondan murad altındaki mindere
iyice oturmak, mıhlanıp kalmakiır; öyleyse hadisin mânâsı şöyle olmalıdır:
“Ben yemek yerken mindere mıhlanırcasına oturup k a l ı m . Bu, ‫ ؟‬ok .yiyenlerin
İşidir. Ben, gıdama yetecek kadar yerim, bu sebeple (hemen kalkmaya hazır va•
ziyette) İğreti olarak Otururum."
★ ,-Ancak şunu da beliıitelim ki, zayıf bir se'nedle gelen, bir rivayette:
‫ ﻟ ﻪ ( آذﻫﻘﺠﺬ ا و ﺟ ﻞض ﻳ ﺪ ه 'ا ﻳ ﻨ ﺰ ى ﻋﻨﺪأﻻﺳﻤﻖ‬٠٠‫ زﺟﺰ ا ﻗ ﺪ ﻣ ﺶ ا ع ﻏ ﻲ و‬, :,
mek sırasında sat elinin üzerine âyanarakyiyen bir kimseyi bundanzecretti"
d e n ir.',-
Şu halde bu rivayete göre dayanmaktan maksad, sol el üzerine dayanmak
olmaktadır, imam Mâlik: “Bu tarz, dayanma çeşitlerinden biridir” der.
İbnu Hacer, imam Malik ’in bu -Sözünü şöyle yorumlar: “Bu sözde, yemek
yiyen hakkında- “dayanmakta” oldiigu hükmünü verdirebilecek her oturuş tar^ı-
nın imam Mâlik’ce mekruh addedıidigine bir İşaret vardır.”
★ Îbnu’l-Cevzî, dayanmaktan (İttik'â) 'mur'adın hir tarafa yaslanmak oldu-
gunda kesin fikir^ beyan eder've ^ a ‫؛‬rd٥(’nin inkârını kaale alm,az.
★ 'en-Nîhâye’de Îbnu’l-Esîr der ki: “Kim dayanmayı; bir tarafa yaslan^
mak olarak tefsir ederse, bunu tıb mesleğine uygun olarak te’vil etmiş olur.
Zira tıbbın iddiasına gore, yenen şey, bu durumda, sindirim yolunda kolayca
\\2 KÜTÜB-I S itte NIUHTASARI IJ.CtLT

hareket edemez ve kişiye afiyet sağlayamaz, bilakis ezâya sebep olur.”


3- Selef, yerken dayanma fı\lıM)mn hükmü hususımda da ihtilâf etmiştir:
★ Îbnu’l-Kâss, dayanmadan yemenin Resûlullah'm hasâisinden olduğunu
zannetmiştir. Beyhakî buna katılmaz ve: “Bu, başkası için de mekruh olabilir,
zira bu hüyüklenenlerin işidir ve asıl itibariyle Acem krallarından alınmadır”
der. Beyhaki devamla: “Kişide dayanmadan yemesine mâni olan bir hal var ise,
bu durumda onun dayanması mekruh değildir” der ve bu suretle yiyen selef bü­
yüklerinden örnekler verir. Böylece Beyhakî dayanarak yeme cevazını, onların
zarurete hamlettiklerini söylemek ister. Ancek İbnu Hacer, bu te’vîle katılmaz
ve îbnu Abbâs, Hâlid tbnu’l-Velîd, Ubeyde es-Selmtmî, Muhammed İbnu Şîrîn,
Atâ, İbnu Yesâr ve Zührî gibi büyüklerin, yerken dayanmayı mutlak olarak câiz
gördüklerine dair İbnu Ebî Şeybe'mn rivayetinden örnek kaydeder ve d .r ki:
“İttika’mn mekruh olması veya önceki ihtilaf sâbit-olunca, yemek yiyene müste-
hab olan oturuş tarzı şudur: Dizlerinin üzeriyle ayaklarının sırtı üzerine otur­
malı veya sağ ayağını dikip sol ayağını yatırıp üzerine oturmalıdır.”
Şu halde, dayanarak oturmak mekruh değil diyenler, “hemen kalkacakmış
gibi iğreti olan dışındaki oturmalara mekruh diyen görüşe katılmıyorlar demek­
tir.
imam Gazalî, yatarak yemedeki kerahetten sebze yemeyi hâriç tutmuş-
tur.
4- ‫ ؟‬erâhetin sebebi hususunda da ihtilâf edilmiştir. Bu hususta gelen en
kuvvetli görüş ibnu EbiŞeybe'nin, İbrahim Neha'î t i m d e n kaydettiği görüş-
tür: “Selef, kârınlarının büyüyeceği endişesiyle dayanarak yemeyi mekruh ad-
demiştir.” İbnül-Esir’ın tıb nokta-i' nazarından kaydettiği de buna yakın 'bir
mülahazadır.

. ‫]زأﺛﺚ رﻣﻤﻮو اﺋﻨﻪ‬.:‫اﺗﻨﻪ ئ ﻗﺎل‬.‫'أﻧﺲ رﺿﻰ‬.‫ وﻋﻦ‬- ١'


..‫ داود‬,‫ وأﺑﻮ‬.‫ أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺴﻠﻢ‬. [‫ﺟﺎﻟﺴﺄ ﻣﻌﻤﺎ ﻳﺎﻛﻞ ﻟﻤﺮأ‬
10. (3883)- Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “fResulullah aleyhissalâtu
vesselâm ı çömeUr vaziyette durup hurma yerken gördüm.” [MüSl‫؛‬m, Eşribe
14‫و‬,.(20^ ) ‫ ؛‬Ebu Dâvud, Etime,. 17,,(3771).‫ذ‬, .
AÇIKLAMA:
1- Önceki rivayet gibi, bu da Resulullah aleyhissalâtu vesselâm)n yemek
113 KÜTÜB-t SİTTE MUHTASARI ll.CİLT

yerken yere.bağdaş'kurarak veya diz ‫؟‬ökerek iyice yerleşip oturraadjgmı, dizle,


rini dikmek'. Suretiyle,'birka‫ ؟‬lekma alıp kalk'acak-kimsenin oturuşUyla igreti.
.turdugUnu göstermektedir.'
. ‫" ؟‬Hadîste-٠turuştarzı٠larak zikredilen , ٣
d
e
ninkollarmı yere degecek şekilde oturup bacaklarım dikmesi, elini yere koy-
maşıdır. ٥« tarz oturuş namazda yasaklanmıştır. Namazda iki secde arasında
ayaklar Üzerine yapılan oturma ise sabit bir sünnettir.'!

n ‫ﻏﺠﺶ‬ ،‫ ﻋﺸﻖ‬Aâ ‫ و ش داود ﻓﻰ أﺧﺮى؛‬٠١ ١‫ﺀ‬


-٦ ‫ا‬٤‫ﻳﻐﻮغ'ﻳﺘﻪ اﻟﻴﻮز‬
.-'‫ﺳﺘﻮﻓﺰأ ﻏﻴﺮ‬ ‫ورﻛﻴﻪ‬ ‫ﻋﻞ‬.‫أف'ﻳﺠﻠﺲ اﻵﻛﻞ‬.‫ﻓﻰ اﻷﻛﻞ‬٠:'((‫وأﻻﻧﺜﺎ؛‬
‫ﻣﻘﻤﻜﻦ‬.-
11: (3‫ و‬84)'‫ ا‬Ebu Dâ٧ud١da gelen, diger bir rivayette: *iResûlullah'a hayat
.bir burma getirilmişti. Kurtlan..çıkarmak İçin .kontrol .etmeye başladı.” P u
.Ddvud, Etim e 43. (3832,383-3).)" '
AÇIKLAMA:
Burada'^,‫ﻫﺮﻟﻢ«ﻟﻤﺔﺀﺀ‬٨ aleyhissaldtu yesselam'm bayat'hurma getirilince kurt-
lu hurmalan tetkik edip, kurtlarını çıkartmaya çalıştığım gWmekteyiz.
Alimler, hadisten kurtlanmış olma ihtimali *ulunan' hurmaları kpntrol et",
meden yemeıiin mekrah oldugu hükmünü çıkarmışladır'. Hadisten ‫ ؟‬ıkanlan
diger .bir hukme göre, kurtlanan meyve necis sayılmaz, onu yemek hıekruh-de-
gildir, yeter ki kurdundan ayıklansin.
Aliyyu’l-Kâri .der ki:- “ibnu Ömer’den Taberântnin hasea bir senetle kay•
dettiği bir rivayette Resûlullah’ın, hurmanın içindeki (kurdu)araştırmayıyasak-
ladığı belirtilmektedir.” Kâri, bunu kaydettikten sonra:1‫؛‬٠‫ ﺀﻫﻰﻫﺢ« ه‬yaşaklama,
vesveseyi defetmek İçin yeni hurmaya hamledilir veya, Resulullah’ın tedkik
etme fiili, cevazı beyan etmeye hamledilir. Bu durumda yasaklama kerâhet-î
tenzihiye İfâde eder” der.

‫ذ ﺀ ل اﻻب‬ ‫ ا ﻻل؛‬¥ ‫ش‬٠‫زض ا‬.'‫ﺑﺲ‬-'‫ ب وص اﺑﻦ‬١٢ ‫ه‬


٠‫ ج‬/ ‫ ا‬. [ ‫ذة ) ﺷ ﻘ ﻬ ﺄ‬: ‫ ﺷﺎﻣﺎ'اةﻻ' 'ﻳﻨﺘ ﺦ‬. ‫ ص أ ﺛ ﻨ ﺦ‬.‫ا ذا‬
114 KÜTÜB.I StTTE MUHTASARI
ıı.dL T

.‫داود‬.‫ وأ ر‬,‫'اﻟﺸﻴﺨﺎن‬

٠‫ س‬٠‫ اﻟﻠﺢ‬:‫))اﺷﻮه‬
12. (‫ ة‬tbnuAbbâs radıyallahu anhûma anlatıyor -(885‫ ؛‬٠٠-Resulullah aley
hissalâtu vesselâm bmyurdular ki.’ i î i n m z yemek yeyince, yalamadık ‫ ؟‬, veya
yalatmadıkça «lînî m٠٠.٩‫ب‬n‫ ؟‬ê^'si‫ ؛‬n‫ ا‬e‫ ا؛‬n^’^.‫ ا‬eu.har‫ آ‬,'Et‫ﺀ‬ime 52 ‫ ؛‬Mösi‫؛‬m, Eşribe

13. ( 1 6 ) - Hz. Cdbir radıyallahu anh anlatıyor: -


tu vesselâm. parmakların ve kaplann yalanmasırtı emretti ve dedi ki:
reketin, yemeginjzin hangi (par‫ ؟‬a)smda olduğunu bilemezsiniz, öyleyse,
birinizin lokması düşecek olursa, onu alıp, bulaşan ezây ٠ temizlesin, sakm
şeytana terketm٠،sin. Parmaklarım yalamadıkça elini mendille deşilm esin.
Zira ٠, taâmmızın hangisinde bereket bulundugunu'bilemez.” [Mûsi‫؛‬m,.Es-
. r i^ '13'6٠(2034).; Tj٢m‫؛‬zî ١Et’ime.1.1. (1803).J

‫س‬.‫اث آ ؤ 'اﻟﻘﺎم‬٠] :‫ روادة ص أض‬.‫وزاد رزﻳﻦ ﻓﻰ‬- - ١ ٤ H


u r ‫ أ ﻏﺜﻘﻠﺪ اﺋﻨﺬ ﻣ ﺬ اﻗﺎر‬:‫ﺷ ﻜﺌﺒ ﺰ ﻟﻠﺬ ى ﻳﺴﻬﻞ وﻳﻐﺴﻠﻬﺎ وﺛﻤﻮو‬

‫ﺋﺘﻤﺶ ﻣﻦ اﻟ ﺸﯫ ن‬-‫]أ‬.
14. (38875. Rezln, Hz. Enes radıyailahu ٥«Â’tan,yaptığı bir rivayette şu
ziyâdeyi kaydetmiştir: “Zira yemek kabı, kendisini yalayıp yıkayana istiğfarda
bulunur ve.. "Beni şeytandan kurtardığın gibi, Allah da seni ateşten kurtarsın”
d er:
ll.C tL T 'YEME ÂDABI' 115

AÇIKLMMA:
Resû!%ilah bu rivayetlerde, israf olmaması için yemekten sonra parmak
ve kaplarda bulaşık burakılmamasmı emretmektedir. Gıda olabilecek her parça
insan vücudunda hayatî hizmete katkıda bulunabileceğine göre, onun israf edil­
mesi şeytana ınisbet edilmeye layık bir zarardır.
2- Bazı âlimler, burada mevzubahis edilen mendilin, abdest aldıktan sonra
elleri ve yüzü kurulamada kullanılan mendil olmayıp, bir kısım bulaşıklan sil­
mek üzere knıLlanılan mendil olduğunu belirtirler. Biz zamanımızda bunlara
mendil değil, ıl bezi diyoruz. Rivâyet, el bezi mahiyetindeki temizlik vasıtalan-
nm Resûlullû.i aleyhissaîâtu vesselâm devrinde de kullanıldığını ifâde etmesi
yönüyle de dillkat çekicidir.
3-
‫د‬- Hadîslerdeua£،au bazanc elin,
ıııı, V bazan
U M I Fparmaklann yalanmasının
U I O M U I >،u١ zikri‫دﺀﻷﺀح‬.
um ı،i9u uıı ‫دﻟﻌﺎﺀ‬ geçer.‫ل‬١
Ni-
.
tekim, Müşlim’de Kafb Ibnii Mâlik'ten gelen ,bir rivayette: ^ . ‫ن زﺳﻮل اﻟﻲ‬
‫ ﻻ'ﺋﺈ ا ﻣﺎ خ ز؛ةا ﻗ ﺰ ؛' ﺑ ﻬ ﺎ‬٤‫ ﻳﺎدﻗﻮع‬.‫اﻟﻠﺬ ﻋﻲ و غ‬٠“Resûlullah aleyhissaîâtu vesselâm
vesselâı
yemeği üç parmağıyla yer, yemekten kalkınca onları yalardı** bujrurularak,
Resûlullak'm parmağıyla yediği mevzubahis edilir. ŞMhlen parmaklarla elin
veya el ile pmrmaklann kastedilmiş olabileceğine, bunun Arap üslûbunda câri
olduğuna dikİK^t çekerler. Bekr îbnu’l-Arabi, bazı yemeklerin elin tamamı-
nm iştirakiyle yenebileceğine, bir kısım parmaklarla yenmesinin mümkün olma­
yacağına dikkıat çeker ve buna örnek olarak Resûlullah*in etli kemiği kemirip, ٠
eti dişlediğine‫ ؛‬dair rivayeti hatırlatarak: "Bu, elin tamamını kullanmadan yapı­
lamaz*’ der. Aacak, bazı âlimler "Elin tamamını, yemek yerken kullanmak caiz
ise de, sünnet ı>lanı üç parmağı kullanmaktır” diye Ibnu'l-ArâbVye cevap ver­
miştir. Kadı Îy)<i2 “üçten fazla parmakla yemek oburluktan, sû-i edebten, lok­
mayı büyük tutmaktan ileri gelir...” der.
4- Hadîsim sonunda “veya yalatmadıkça” tâbiri de yer almaktadır. Neve-
vf, bundan müradm başkasına yalatmak olduğunu belirtir ve: “Bundan iğrenmer
yen baykalarıneû yalatmalıdır: 7£vce, câriye, hizmetçi, evlad ve bunlar mânasın­
da herhangi bıJ yakın olabilir: Talebe gibi,• yalamada bereket olduğuna îtikad
eden biri” ğ c t . 3u yalatma işini koyun gibi bir hayvana da yaptumasınm müm­
kün olduğunu belirtir.
Şurası mulıakkak ki bu âdab, o devrin şartlanna muvafıktır. Günümüzde
kaşık ve çatal gibi yemek vâsıtalarının yaygınlaşması, yalama veya yalatma ih­
tiyacım asgariyle düşürmüş, bazı çevrelerde tamamen kaldırmıştır bile. Her hal
116 KÜTÜB-İ StTTE MUHTASARI IIC İL T

u kârda hadîsin h'ümki israftan kaçınmada titizh،in azamisini gösterme mâna-


Sinda, geçerJiJigini herdevirde^aym şekilde muhafaza etmektedir.
Şunu da belirtelim ki, bazj âlimler “parrmklarım kendi ağzına yalatma-
dıkga” diye de anlayarak yi “yalama” nıanasındate’kid olarak tek-
rara hamletmişle^ir.
5- Yalamaya farkir hadîslerde degişik illetler (sebepler) gösterilmiş
★ Bereketin ^zayi .Imasmı önlemek ٠٤z ‫؛‬ra, bereketin taamın hangisinde
oldugunu .bilemezsiniz” buyrulmuştur. Y.ani yediginiz^kısırdami,'parmakta,
kalan kısrmdamı?
★ . Bazı' rivayetlerde parinagın iyice yalanmadan silinmesi halinde '.silme
İçinde kullanılacak-mendilin.fazla kirleneceği husUsu zikredilmiştir.
★ Bazı- âlimler, bu emirden başka illet'ler de çıkarmışlardır: Mesela. Kadı
tyûı.ı “A l bile olsa taamın küçük görülmemesi, httrmet edilmesi gayesini de
güder” ĞsT.
...B.İT rivâyette, dökülen, israf,edilen artıkların şeytana Basîb'.lacagı belir-
tilmiçtir. -
Alimler, bir .hadîste, sadece bir. sebebin zikri, baçka.'sebep ve maslahatların-
varlığını nefyetmez derler. Sadedinde olduğumuz meselenin şeytana nisbeti,
'bunun pekçok maslahatlara şâmil olduğunun .delilidir.'
6- Sadedinde olduğumuz hadîslerde geçen Bereket'k n٥ kastedilmiş ol.abi-
leceği hususunda Nevevi der k i : Bereket'ten murad, ondan hâsıl olan beslen-
medir, sonun ezâdan selâmette kalmasıdır, kişinin yapacağı ibâdete güç verme-
sidir.” ‫؛‬
7- Parmak yalamak mes'elesine gelince:.Bu husus' insan tabiatında İğren..'
'me ha^ıl edebileceği' İçin eskiden beri'âlimler.bu mese.le üzerinde bazı açıklama
yapma ihtiyacı duymuşlardır, ibnu Hacer dfer ki: “Hadiste, parmak yalamayı
iğrenç bulanlara red vardır. Evet, bunu yeme sırasında yaparsa iğrenme hâsıl
olur.. Zira, parmagıb^nüıeribde tükrük bulaşığı olduğu kaide, parmağını tekrar,
yemeğe sokmaktadır."' -Hattdbi ‫ ًا ة ة‬١‫ ة‬٠. ''TereffUkün .aklilarını bozmuş bulundu-
'ğu banlan bunu ayıpladılar ve parmaklan yalamanın ‫ ؟‬irkin b"ir İş olduğunu
zannettiler.'Bu Herifler sanki, parniak veya tabaktan yaladıkları, taamın, yedik-
lerinin bir parçası olduğunu bilmiyorlar, öyleyse diğer parçalan iğrenç olma-
yan'bir şeyin.'küçUk'blrparçası da iğrenç olamaz. Buradayaptıgı İş, dudağının
Il.CİLT YEME ADABI !7

İçimle parmağını emmekten öte btr §6‫ ﻻ‬değttdir. Hiç bir akil bûşındö-olan kimse,
b u â bir beis olmadığı hususunda şüpheye düşmez. Kişi hazan mazmaza ^٥^ r -
ve bit esnada parmağını ağzına sokarak dişlerini ve ağzının İçini o v a la rim a
kimse buna iğrenç veya SU-İ edeh demez.”
8- Hadîs, yemekten' sonra eli' meshetmenin miistehab olduğunu da ifade
edet. Kadı lyaz: ."'Eli silmenin munâsib olduğu yer. yıkamaksa 'gerek olmay'an
durumlardır. Yıkamakla çıkabilecek bulaşıkların olmadığı durumlar gibi,
‫ ؟‬.iinku. başka hadislerde yemekten sonra .elin 'yıkanması teşrik.edilmiş, terke-'
dilmemesi İçin uyarılmıştır.’}
Sadedinde olduğumuz 3885 numaralı hadîs, yalanmada,
masını da, .silinmesini- de men etmeyi' iktiza etmektedir. Zira bereketi .elde
etmek maksadıyla yıkama ve silmeden önc.e yalama hus٥su«da ,emir sarihtir.
Sonra da, kokuyu gidermek.İçin yıkamanın mendub'olacağı anlaşılır. Yıkamaya
'.işaTette bulunan h'adîsler de buna lıamledilir. Nitekim'.bir Ebu Dâvud hadîsin-
,de: .Kin»,elinde yemek kokusu'oldugu .halde yıkamadan geceler ve kendi-
sine. bir. (fenalık) isabet ederse'kendinden başka kimseyi suçlamasın” buy-
nılmuştur.
9 Hadîs,. Allah’ın fazlından hiç 'bir şeyi ihmal etmemek 'gerektiğini de
ifade etmektedir': Bu, örfçe hiç tir -ehemmiyet taşımayan ,yi.y^cek ve İçecek
.nev’indenazıcık.bir şey bile olsa. . ..
'.10- Ka’b îbnu’l-ücre, yalamanın nasjl olacağını açıklamaktadır:
“ResıVulİah aleyhissalatu vesselâm) üç parmağıyla yemek yerken gör-^
düm. Bunlar baş parmak, şehadet parmağı ve orta parmak /،fi. Sonra, silmez-
den önce bu üç parmağını yalarken gördüm. Şu sırayla yalamışıtı: Orta parmak,
sonra onu tâkib eden,sonra da baş parmak." Baz، âlimler, bu s.ralamayı şöyle
a‫\ ؟‬V\ar. "Bundaki Sir şudur: "Sanki orta parmak öbür ikisin‫؛‬: nazaran daha
'uzun oduğu İçin daha fazla bulaşığa maruzdur. Böylece onda daha çok taam'
kalmıştır. Ayrıca o uzun olduğu İçin, diğerlerinden önce yemeja banmaktadır.
Yalayan kimsenin avucunun içi muhtemelen yüzüne doğru olıı. 'Bu durUmda,
,'orta parmaktan başladı mı sağ cihetinde olan baş parmağa geçer. bOylece
ondan da sağda olan baş parmağa geçer.’*

★ elvea .Gz i n y i k a n m a s i

‫ى اﻟﺘﺆوا? إن‬٠ ‫ ] ﻗﺎ ت‬:‫س ﻧﺎو‬ ‫آد‬ ‫ ﻋﺖ ﺳﻠﻤﺎن ر ض‬- ١ ٠


118 KÜTÜB-İSÎTTE MUHTASARI İ iıC tlT

:; ‫'ﺋﻨﻪ‬ ‫دﺳﻮﻟﻲ‬٠‫ذﻳﻠﺪ‬ ‫ و غ‬٠٠‫ ﻟﻮ ﺻﻮﺀ ﻣﺪ ث ﺋﻖ‬١ '‫ ﻟ ﻐﺎ م‬١


٠‫ﻛ ﻪ‬ ٠‫ﻓﻘﺎ ق‬
; ‫ أﺧﺮاﺟﻪ أﺑﻮ داود‬.[‫ واﯮﺻﻮه ﻳﺪه‬.‫ﻛﻪ اﻟ ﻐﺎم اﻟﺆﻧﻮﺀ' ﻗﻨﻦ‬
‫واﻟﺘﺮﻣﺬى‬.
3888) .‫) ا م‬- Hz. Selmân radtpIlahu anh anlatıyor: “Tevrafta okudum:
“Yemeğin bereketi, yemekten mnra (el ve.ağzı) yıkamadadır” diyordu.
BunuResiHullah aleyhissalatu vesselâm*a söyledim:
“Yemeğin bereketi yemekten dnee ve sonraki yıkamalardadırî». bu
yurdular;’ {Ebû Dâ٧ud, Et’îme, 12, (3761)‫ ؛‬T‫؛‬٢mlzî, Et.ime 39 [.(1847) ‫ا‬

‫ش‬١ ‫ ]^د ل ; ل‬:‫ﻗﺎل‬. . ‫ أ ﻷ ط‬١ ‫ ا و ﻋ ﻦ أف ﻫﺮﻳﺮة ر ض‬٢ m


‫''ﺑﺎث‬.‫ﻏﺰ أ ﻓ ﻰ ا ﺗﺬ‬.‫ا ﻟ ﺌ ﻐ ﻦ ﻏﺌﺄ س ذﯪ ش'ﻗﺎﺧﺬذوة‬ ‫ إ'ذ‬I
‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﺮ داود‬.[‫ﻻأ ﻟﺴﻪ‬.‫ﻳﻠﻮﻣﻦ إ‬ sa‫ﺗﺎآه شﺀ‬٠‫ﺋﺘﺰ ذأ‬- ‫وض ﻳﺪه‬
.‫وأﻟﺘﺮﻣﺬ ى‬.'

. .‫ ﺷﺪﻳﺪ اﻟﺤﺲ واﻹدراك‬: ‫ ا ﻫ ﺨ ﯫ ت‬.


.'- ‫ﻳﺼﻞ إﻳﻪ‬-‫ﻧﺜﺎس«؛ ﻛ ﻞ ا ﺳ ﺲ ﻟﻤﺎ‬. .
‫ﺗﻪ‬٠‫ﻫﻮ‬-‫رخ اﻟﻠﺤﻢ وز‬ ‫ ﺑﻔﺘ ﺢ‬-«‫ﻫﺰاأﺋﺘﺰ‬..

'2.(388‫) و‬- Ebâ Hüreyre radijallahu anh anlatıyor: “ Resulullah aleyhissa-


lâtu vesselaM buyurdular ki: “Şeytan,muhakkak, k‫ ؛‬hassastır, cidden pek
hassastır. .Kendinizi ondan saksadırm. Klm^elinde et kokusu oldugu h'alde
geceler, sonra da kendisine bir fenalık ulaşırsa sakin ha nefsinden baskası-
ni-suçlamasm.” (Tlrmizl,.Etkime 4.8? (186'1)‫ ؛‬Ebu Dâvud.'Et.im© 54. (3852).]
AÇIKLAMA:
1- Selman-I Fârisî, İslam’la jeıeflenmezden.önce hristiyan olmuş bir zattı.
Onun Tevrat’tan okuması ,٠ dönende cereyan etmiş olmalıdır. Resûlullah aleym
hissallâtu ves٠se/٥lm’a, Tevrat’tan akudugu mesele hususundaki sonna İşini 44ye-
nteğin bereketi, yemekten sonra *ellerin yıkanması m â r ? ’* diye tahkik raaksa-
dıyla .yapmış,‫ﻫﺪﻟﻢ«؛ ه ﺀ ﺀ و‬٨ ' da buıim yanlış değil, fakat eksik bularak, gerçek
ll.C tL T YEME ÂDABI ‫وا و‬

d ı m u ifade buymuştur: ..Yemeğin bereketi, elierin »emekten hem evvel


ve hem de sonra ytkanmasıdtr” buyurmuştur.
önceki ytkama ‫؛‬efcrfm’dir. yani yemeğe, nimete hürmet etme.» deger verme
.mânasma,gelir, nî.met-i iîâhîye.ye bir nevî^ta.zîm, ifade eder.-Meselenin temiz-
lik ve doîayısiyle h،fzıssıhha yöntt'izaha gerek olmayacak ftadar açıkttr. Sonraki
ytkaroa ise bulaşığın izâlesine, kokulann giderilmesine yöneliktir.
î-AiiyyuU-Kârı, “Resûlullah*ın cevabi, Tevrat’ın miruz kaldığı tahrıfâta
nebevi bir iğâret olabileceği gibi, Muhammedi şerîatın, nimeti, ta’zîm ifade
eden temizinde karşdamak İçin yemekten önce el yıkamayı ziyâde ettiği â a s ı -
rıa da gelebileceğini*’ söyler. Nitekim bu.davranıg ‫ﺧﻼ'ق‬٩ ‫ﻳ ﺸﻎ ﻵﺋ ﺐ ﻫﻜﺎرﻟﻢ أ‬
..Güzel ahlaki tamamlamak İçin gönderildim” -hadîsiae pek .muvâfık düş-
mektedir.
Bu ,hususta şöyle 'bir açıklama .da yapılınıştır: “Yeıriıekten önce ellerin yı-
kanmasındaki hikmet şudur: Elleri yıkadıktan sonra yemek Sihhat ve afiyete
daha uygun olur, çünkü ellen İş sebebiyle kirlenmelerdenhâli kalmaz, öyleyse
onları y ı k a i k temizlik vc paklık hâsıl eder. Çünkü, yemeden maksad ibadet ve
kulluğumuzim t f a s â güç elde etmektir, öyleyse yeme ‫ إﺀﻟﻢ‬de namazda olduğu
. gibi temizlik esasına bina edilmeye, elleri yıkayarak başkmaya ziyadesiyle la-
yıktır.
Ikinciyıkamaktan maksadise, ellerin .ve ağzın bulaşıHardan temizlenmesi-
dir.v
Aliyyu'l-Kâri,^)m e;^n bereketi, yemekten önce C'terin 'yıkanmasıdır”
hadîsiyle ilgili şöyle bir açıklama daha yapıldığını kaydeder:- “Yemeğin bizzat
.kendisinde artma ve ziyadeleşmedir,yemekten sonrakiyılamadaki bereket ise,
nefsin s i n e t e ermesine ve İstikrârını bulmasına sebep olmak, t i l a r a imkan
h a zırişp , ibadetlere kuvvet vermek gibihizmetler sebebiyle yemeğin hasıl ede-
ceği fayda ve eserlerindeki artma ve ziyadeleşmedir. Resiilullah aieyhissalâtu
vesselam Hadislerinde, mûbâlağa kasdıyla y ı k a ı İşini, bereketin kendisi ola-,
rak İfâde etti. A s l ı â ise, esas kastedilen bereket “el yıkamamdan hasd olan
şeylerâ.m
El yıkamaya teşvik edici bir hadîste Efendimiz ş öyle buyunır: “Kim,
..Allah’ın, eviridoki hayn artırmaş٩nı seviyorsa yemek, hazır olunca ve kal.
kmca « i l e r i n i yıkasın.”
120 KÜTÜB-! SITTE MUHTASARI Jl.CtLT

‫ ﻛ ﺰ غ رﺳﻮل اﻟﺒﻪ‬:‫ ﻧ ﻰ اﺗﻨﺔ ﻋﻤﻤﺎ ﻗﺄل‬٠‫ ﻋﻴﺎس ر‬.‫ وض أﺑﻦ‬٠ ٣ | ‫و‬


‫؟‬ ‫ ؤﺻﻮﺀ‬.‫ !ﻷ ﺋﺄﻳﺒﺊ‬: ‫ﺋﻼ‬1‫ ﻓﻊ‬، ‫ذﺛﺎﻟﻢ‬٠ ‫ﻳ ﺆا ﻣﻰ اﻟﺠﻼ ؛ ﻧﻘﺪم إﺗﻪ‬
‫ أ ر ﺟ ﻪ اﻟﺨﻤﺴﺔ إﻻ‬.٤‫ إﺳﺎ ا ا خ ﻳﺎ_ﻟﻮﺿﻮ؛ إذا ﺳ ﻎ إﻟﻰ اﻟﻌﺌﻼؤ‬:‫ﻓﻨﺎل‬
‫'ر‬ - . ‫اﻟﺒﺤﺎرى‬
‫ ؤ‬. (3890) - / ‫ « ا>غ‬Abbas radıyallahu anhümâ .anlatıyor: “Resûlullah aleyhis-
salatii vesselam gün belâdan çıkmıştı. Hemen kendisine bir yemek takdim
edildi. (O da kabul buyurdu. Ashâbtan bazîsızY'Size abdest suyu getirmeyelim
mi?" dediler. Onlara: “Namaza' kalkınca abdest almakla emrolundumî” ce-
vabını verdi..’} [Müslim, Hayz 118, (374)‫ ؛‬Ebu Dâvud, Et’ime 11, (3760)‫ ؛‬Tir-
' mi.zî,Et’ime40,'(^l-,848')‫ ؛‬N esâî,.Thâret'l'01,(1,85)'.].''.
AÇIKLAMA:
Bu rivâyet, yemekten önce, el 'yıkamanın'terkiyle 'ilgilidir. Nitekim hadîs,
Tirmizi’de “Yemekten önce el yıkamayı terketme ‫ ”اﺀقﺀ‬adini taşiyan 'bir babta
.kaydedilmiştir.'
'Görüldüğü üzere., Resûlullah aleyhissalasu vesselâm kaza-yı hâcetten dön-
mü§ti١r', henü'z bir,abdest taze.leme ameliyesi cereyan etmeden .yenilecek bir. §ey
ikram edilmiş, Resûlullah da bu İkramı kabul.buyurmuşlardır. Ancak, yemekten
.önce, hep elini yıkadığını, 'belâdan'.sonra abd’est tazelediğini görerek,'buriu
vâcib addeden Ashâbtan bazı)an, 'atılarak: suyu getirmiyelim mi? Ab;
destinizi almayacak mısınız?”. diye !»tırlatmada bulunmuşlardır. Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm, Çöğunluk'la takip ettiği sünnet hep abdestli olmak, ye-
mekten Once elleri yıkamak .ise de, bunu bir vecibe olarak'yapmadığını,
.idinin, ‫؛‬sâdece namaz İçin kalkınca “vecibe” ö'lduğunu beyan ederek,' ab.
dest almayı (ve ellerini yıkamayı) terkediyor.
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm burada abdestin her zaman, ‫ ؛‬âcib olma-
dığıni belirtmek istemiş, vacib olduğu hallerden en'ziyâde'karşılaşılanı ZikTe،-
.''miştir: Namaz^ Hakikat-I halde namaz',dışında da bazı. haller abdestli olınamızı
vâCib kılar: Tilavet'secdesi, Kur'an'a .el de'gmek, Ka‫؛‬be'yi. tavaf etıpek... gibi.
.Ancak Resûlullah 0 fırsatta ilmihal dersi vermiyordu ki, bütün tefer^îata yer
versin.-Belirtmek'istediği husus,'aMestsiz olunabileceği, el yıkamadan da
yemek yenilebilecegi idi.' Bu' çeşit fırsatlar olmayıp bu cevazlar-beyan edilmese
ve Ashâb'.ın zannı üzere'-meseleler kalsaydı,'arkadan gelen mUslümanlar'bir
ll.CtLT YEME ÂDA BI ،21

kısım zorluklarla karşılaşabilirdi. Hakîm olıun Rabbimiz, Resûlitnü çok farklı


şartlarda, değişik muhataplar içerisinde ınüteaidit ve mükerrer imtihanlara ibtî-
la ederek şeriatının her yönünü açıklığa kav^aşturmuştur. Bu, Rabbimizin bu
mgrA«/7î€١ye büyük lütuf ve rahmetleninden biridir.
Aîiyyu’l-Karî, Resûlullah'm, o sırada aidest almayı nefyetmesinde, ab-
destli de olmayı tecvize münafî bir durumun (xlpnadığını, yemekten önceki veya
başka biri olsun, farketmeksizin örfî yıkamamın istihbabından öte abdestli olma­
nın müstehab olduğunu da ifâde ettiğini belirtil, Ve devamla der ki: "Gerçek şu
ki, Aleyhissalâtu vesselâm, o sırada ellerini, cnvazı beyan için yıkamadı. Ayrı­
ca, Resülullah'm cevabından çıkarılacak vücuh hükmünün nefyi de te'kidli ola­
rak ifâde edilmiştir. Hülasa bu hadîs, yemekten önce ellerin yıkanması mutlak
olarak nefy'edilmiştir şeklinde hüküm çıkarnmya kesinlikle yeterli değildir..
Zaten, Resûlullah’a vaz edilmiş suâlin içerisinde, Resûlullah’m müste”mir âde­
tinin yemekten Önce elini yıkamak olduğu görülmektedir. Hatta hadîsten, §er’î
abdestin yani namaz için alınan abdestin nefyeiilip, örfi abdestin yani sâdece
elleri yıkama*nm bâki kaldığı hümkünü çıkarmai dahi mümkündür. Şu halde bu
ihtimalin varlığı da, önceki istidlali.(yam kadîstm, yemekten önce el yıkamanın
nefyedildiği hükmünü) düşürür.”
Aliyyu’l-Kari burada selef arasında cereyaa eden bazı ihtilâfa imâda bu­
lunmaktadır. Zira onlar arasında, yemekten öne‫؛‬، elleîm-yıkanmasına karşı çı­
kanlar olmuştur. Sözgelimi, îmam Mâlik ve Süfyân-ı 5evrf١den böyle bir kanaat
rivayet edilmiş ve hattâ Sevrf’nin tutumu, "onum, Acem âdeti” olmasıyla izah
edilmiştir.

Ancak cumhur, hem yemekten önce ve hem le yemekten sonra el yıkama­


yı istihbab etmede ittifak eder.
122 KÜTÜB-٤ 'MUHTASARI II.etL T

.‫ب ﺑﻰ ﺀ'أ ذﺗﺎ ؛ ﺀ‬٠‫ 'ﺗﺜﺆس آﻳﺌﻨ ﺖ ئ ﻳﺶ ﻧﺎﺟﺪ' ؤاﺋﻜﺎؤ ﻳ ﺐ‬.‫إة‬


.‫أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺜﻼﺛﺔ واﺑﺮﻣﺬ ى‬

،‫اﻟﻤﺆﻣﻦ' ﺑﺎﻟﻴﺴﻤﻴﺮ ﻣﻦ اﻟﺪﻧﻴﺎ‬ ‫ﻟﺮﺿﺎ‬ ‫ﺗﻤﺜﻬﻞ‬ :«‫ ه'ﻓﻰ ﺳﺘ ﺔ أﺗﺘﺎ؛‬.‫ﻗﻮﻟﻪ‬


.‫وﺣﺮ ص اﻟﻜﺎﻓﺮ ﻋﻞ اﻟﻜﺜﻴﺮ ﻣﺘﻬﺎ‬
1. ( 3 .1 ) - Hz. Ebu HUreyre râ ya lia h u anh anlatıypı: uResûlullah aley-
hissaiatu vcsscieim kâfir bir w i s . ağırlamıştı. Derhal 0 . 1 İçin bir keçinin
sağılmasını emretti. Keçi,ağıldı. K٠ r-.sÂtanft İçti. Sonra diğer bir keçinin
daha s a ğ ılısın ı emretti. ( A d i d o p d ı ) . Bu sâretle t i yedi keçinin s i n u
İÇ İ

Adam yatıp, sabab olunca i l i n oldu. ~


Idm bir keçi sa ğ ılısın ı emretti. SûtUnû adam İçti, sonra ikinci bir başka keçi
daba sağıldı. Fakat b u m sUtûn tamamen içemedi. - “ : Resûlullah
aleyhissalâtu v e 5 s e /d w ; “ M û ’m İ B b i r m W ٠y ٠İ ç e r , k â f i r i s e y e d i m i d e y e İ ç e r ”
buyurdular.*’ 'JBuharî» Efim c 12‫ ؛‬MÖS٠im٠'Eşr٤be 186, (2063); Muvatta. Sıfa-
tu’n-N ebîl0 ٠'(2,92d)‫ ؛‬Tirm‫؛‬ZÎ,E٤٠i ı ' 2 0 ٠-(1820):J
AÇIKLAMA‫؛‬
1- Bu hadîs, muhtelif ta ^ e n le n bazı farklı ziyade ٢e^noksanlarla.gelmiş
bulunmaktadır. tbnu Hacer bu .zâtın Cahcah ‫ﺀ‬1٠٠‫ ﺀﺀ‬٢‫ ؛‬olduğu-kanaatindedir.'٨‫ﺀﻟﻢ‬-
vew. ve Kadı İyâz’utjNadra ibnu l / r ٠ olabileceğini, bazılannın'da Sümâme
ibnu üsâl olabileceğini söylediklerini ,telirtir. Zira bunlarla da.ilgili olarak ben-
zeri kıssalar rivayet edilmiştir. Bu hâdisenin birçoklanma 'basından geçmiş ol.
ması ihtimalden uzak değildir.
2،r thnu Ebî Şeybe, Ebu Ya’la, Bezzâr ,ve taberânV kn naklen Cahedh el-
.d r e n i n hikâyesini tbnuHacer, kendi ağzından naklettiğine göre۴ “٥« zatya-
k m la r ıâ n birgrupla birlikte musiuman olmak niyetiylehuzur-u risdletpeH m
ye gelirler ve Resûlullah. la birlikte akşam n a iîîn d a hazır olurtar. Resûlttilah
aleyhissalâtu vesselâm selam verince: “ H e r k e s . y a n ı n d a o t u r a n ı n e l i n d e n t u t -
s u n ( y e m e ğ e g O tU rs U n ) ”ferman buyurdu. Ben yalnız kalmıştım. Ben ise iri ve
uzun boytu bir kimseydim. Kimse beni gelip almamıştıBeni deResûlullahkendi
evine götürdü. Benim İçin bir keçi sağdı. Hepsini İçtim. Benim İçin bir keçi
daha sağdı, onu da İçtim.'BOylece tam yedi keçi sağdı٠ 'bepSini İçtim (daha da
II.CJLT YEME ÂDABI İ 23

d o p m ıştım ). S o w . b a ı bir tervcerc ^emek geldi, onu da biti^diw.


(Resûlullahfın hizmetçisi) ümmü Eymen (dayanamayıp): “Resûlullah’ı aç bira-
kani Allah aç bıraksın!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: «Sus, ey Umınü
EymenJ o rızkını yed‫؛‬, 'b‫؛‬z‫؛‬m rızkımız Allah’a ,aîtt‫؛‬rî” buyurdular, ikinci
‫ ﺀﺀﺀﺀ‬olup akşamı kılınca Aleyhissalâtu vesselâm önceki akşam yaptığını yaptı:
Benim İçin bir keçi sağdı. Bu sefer İçtim ve doydum. Ümmu Eymen radıyallahu
anM (§a5vrmı§ul: “Bu (dUnkU) miscfırimiz değil mi?” dedi. Aleyhissalâtu ١>eS"
selam: «Bu gUn, ٠ mU*m‫؛‬ndîr, b‫؛‬r.،ek mîdeye yed‫؛‬. Dön îse,yed‫'؛‬m‫؛‬deye ye-
ro٤5،‫؛‬. Kâfir, .yed‫ ؛‬mîdeye yer,' mü ٠m‫؛‬n ise.tek bîr.mîdeye yer” buyurdular.”
tbnu Hacer'in Cahcâh tarîkinden kaydettiği bu rivayetten daha kuvvetli
olduğunu belirttiği Ebu Gazvân rivayeti de.şöyle: “Abdullah tbnu Amr anlatı-
y ٠٣. '“Resâlullah aleyhissalâtu vcsselâm’.a yedi kişi gelmişti. Ashdbtan her,biri
bir'adamgOtUrdU. Resâlullah da bir adam gÖtUrdâ.'Ona iswini sordu. Adam:
“Ebu Gazvân‫ ” ؛‬dedi. ResUlulloh onun İçin tam yedi keçi^sağdt. G hepsini İçti.
Resâlullah aleyhissalâtu vesselam: «MUslüman olmaz'mısın ey.Ebu'Gaz-,
vmT^buyurdular. Adam:
“Evet‫ '” ؛‬d‫ ؟‬di ve mUslUman oldu. Resâlullah aleyhissalâtu vesselâm ada-
mtn göğsUnUmeshetti. Sabah olunca ona tek bir koyun sağıldı. SUtUnUbitircmc-
di bile. Resâlullah sordu:
, «Ey Ebu Gazvân neyin var?'N‫؛‬ye te a in la m a d m ? ”
‘ Seni peygamber olarak gönderen Zât'a yemin olsun doydum!” dedi.
Aleyhissalâtu vesselâm da:
«Senin dûn yed‫ ؛‬miden vardı. Bu gön ise tek raiden vsecV*) buyurdular.”
3- Hadisin manâsı husâsun'da'-ülemâ. ihtilaf etmiş, 'farklı mütalaalarda bu-
lunmuşlardır. Hem'hadisin,anlaşılması .hem de Ulemânın bu ‫ ؟‬eşit hadisleri izah
etmede,ne gibi ince tahlillere ,girdiğini göstermek. İçin, bahsi tbnu H acer'kn
takip edeceğiz:.
.★ Bazıları: “Hadîsten murad, zâhiri değildir: ٥«, mUslüman ve omin dün-
yadaki zühduile kâfir ve onun dünyaya ٠/٠« hırsını göstermek İçin verilmiş bir
temsildir”demiştir. Böyle düşünenlere göre: “Mü’min dünyevî şeylere kıymet
vermemesi sebebiyle tek bir mideye yer.kâ^r ise dünyevi şeylere .rağbetinin şid-
deti ve dünyalığı çök yığması sebebiyle yedi mideye yer.Burada ne gerçek mi-
deler$nedeyemehususumradedilmektedir.Asılkastedilenşey,dûnyalığınik-
tisıraında.azlık.ve ‫ ؟‬okluktur...Hadiste, sanki, .dünyalığı tamah- ''yeme 'ile.
124 KÜTÜB-Î SITTE MUHTASARI II. CİLT

dünyalığa götüren yollar da midelerle ifade edilmiş olunmaktadır. Kastedilen


mâna ile zikredilen teşbih arasındaki alâka, izah gerektirmeyecek kadar açıktır.
Hadîsi, dünyaya gösterilen rağbete hamledenler, "*nasıl ki derler, falan
kimse dünyayı hopur hopur yiyor denince onun dünyaya fazlaca rağbet ve hırs
gösterdiği ifâde edilirse, mü*min tek bir mideye yer denmekle de dünyaya karşı
hırsı yok. onulan yetecek kadar, az bir şeyin peşindedir denmek istenmiştir."
Keza, "Kafir yedi mideye yer" sözüyle de dünyaya rağbet ediyor, çok şeylerin
peşine hırsla düşüyor denmek istenmiştir."
★ Bazıları da şöyle derniştir: “Bunun mânası şudur: “Mü'min helal yer,
kâfir haram yer. Helalin varlığı vücudca daha azdır, haram ise çoktur. "
★ Bazıları da demiştir ki: “Hadîsten murad mü*mini az yemeye teşviktir.
Çünkü bilirse ki, çok yemek kâfire has bir sıfattır, mü’min az yemeyi esas alır.
Zîrâ, mü’minin nefsi, kâfire mahsus sıfatla muttasıf olmaktan nefret eder. Çok
yemenin kâfire has bir sıfat olduğu hususuna Cenâbri Hakk’ın şu sözü delalet
eder: “Durakları ateş olduğu halde, kâfirler zevklenirler ve hayvanlar gibi
yerler” (Muhamm.ed 12).
★ Bazı âlimler ise: “Hadîsin mânası zahiri üzeredir, te’vile hacet yoktur"
demiştir. Ancak zâhirini esas alanlar da farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
★ ★ Birinci görüş: Bazdan; “Bu bir şahıs hakkında vârid olmuştur. El-
Mü’min kelimesinin başındaki Lâm, ahdiyedir (yani kastedilen birini ifade
eder), cinsiyye değildir (yani bütün mü’minleri ifâde etmek için kullanılmamış­
tır). İbnu bu hususta cezıneder (kesin kanaat beyan eder) ve şöyle der:
“Bunu umuma (bütün mü’minlere} hamletmeye imkân yoktur, zîrâ böyle bir id­
diayı, müşâhede reddeder, kabul etmez. Nice kâfirler var ki mü’minlerden az
yer ve nice Mü’minler var ki kâfirden çok yer ve nice kâfir var ki müslüman
olmuş da yeme miktarını değiştirmemiştir." İbnu Abdilberr sözü sadedinde olu­
nan hadîse^ getirerek: “Ebu Hüreyre hadîsi, bunun muayyen bir zat hakkında
vürûd ettiğine delalet eder." Bu sebeple olacak ki İmam Mâlik bu hadîsi, mut­
lak bir hadîsin peşine getirmiştir.‫ ’^؛‬Buhar i de aynı şeyi yapar. Sanki Buhari, bu

(8 ) B u ra d a Ihnu Ahdilheır ş u n u d e m e k is te r : “İmam Mâlik hu hadîslerek‘ muayyen hir yahnin kastedil­


diği kanaatinde oduğu için “ M ü ’ m i n , b i r m i،ie y e ,. k â f i r i s e y e d i m i d e y e y e r " peklinde mutlak ftelen hadisi
kaydettikten sonra, hadîsin belli bir şahısla ilgili olarak rivayet edilen vedtini peşine kaydetmiştir. Kaideten,
mutlak mukayyede hamledilir.0yley.se hu hadîsler muayyen şahıslarla ilgilidir, her mu minle. her kâfirle
değil.“'
.,!!.CiLT YEME ÂDABJ ‫ ا‬25

‫ﻵ ة \ ﻻ ﻹ ا ل \ ة ه‬0‫ أ ا ﻫ ﺤ ﻶ ﺀ ﺋ ﻪ ة\ ﻻ‬٠
.
“Bu .daw kafirken ‫ﻻ‬ed‫ ا‬wîde^€ ‫ﻻ‬ewekte^ idi.
miislüman ٠‫ ه ﺀ„«ﻟﻢ‬, yedikleri ozleğtirilip hakkında miibârek kılındı. Boylece
kâfir iken kendisine yeterli olan yedi kışımdan ٥‫؛‬/. kısmı kifâyet eder hale
] g e ld r
Bu görüşü, ibnu Abdilherr'den önce Tahâvî, Mü§k‫!؛‬ü٠j-Âsâr’da bey’an
etmiş ve:,".‫ "ى‬kadis, hususi bir kâfir hakkındadır yâni yedi koyunun sütünü İçen
kâfir hakkmdadir” dmiştiY. îahâvî, ilaveten: “Hadisin, indimizde, söylediğim
miz dışındabir başka veche hamli mevzubahis değildir'! ,açıklamasını yapar.'Bü
gÖrüşeT٥/2٥v f den önce £:٥Mİ7٥ey،/e١nin yer verdiğini görmekteyiz.
§unu 'kaydetmemiz de faydalıdır: gu te’vilin “Hadisin râvisi olan Ibnu
Ömer, bundan husUs değil, umûm anlamıştır, bundan dolayı, çok yiyen kimseyi
görünce, onu yanma girmekten men etti 've bu hadisle ihticâc etti” diye tenkid^
etmişlerdir. B.u kanaatte .lan ibnu Hacer de şöyle der: “Şu da var ki, daha
önce kaydedildiği Were hâdisenin mükerrer şahıslarla alakalı olarak bir çok
vak' alarda ‫؛‬cereyan ettiği kabftl edilince ve mczkilr .badis, onlardan ber'bir. va-
kanin arkasından, benzer hâdiseye mazhdr olan kişi hakkında kaydedildikten
sonra bunu tek bir şahsa hamletmek nasıl mümkün olur?”
٠★ ★ tkinci görü§' şöyledîr: “Hadis ekseriyeti İfâde Zimnında beyan olun-
muştur, gerçek aded kastedilmemiştir.”J â m \m 2i yedi denmiş .olması ‫؟‬oklukta
mübâlağa içirıdir . Nitekim ayeti kerime’de ‫ﻻﺋﺺ‬:‫ ﺳ ﻸ آ‬. ‫“ زأﻟﺒﺨﺰ 'ﻳﺌﻨﺔ ﻣﻦ ﺑﻤﺐ‬Eger
yeryiiziindeld ağaçlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa ve -yedi misli
de'niz de yedekte'.bulunup' yazılsd" yine.de'A llah’ın ,sözleri bitmezdi” (Lok.
man 27). Yani hadisin mânası şudur: “Mü’mineyakışanhususlardgn (şe’n) bil
ri de yeme Uini az y a p ısıd ır , çünkü o, ibddete müteallik amellerle meşguldür
ve' çünkü o, bilmektedir ki tabi olduğu şeriat-1 garrdsı kendisine yemekten mak-
sadın “açlığı Örtmek”, “hayatin devamın، sağlamak” ve “ibadete yardim etmek"'
olduğunu öğretmektedir, ve çünkü 0,'yemede üç noktada özetlenen, bu'maksa-
din dısına çıktığı takdirde vereceği hesaptan korkmaktadır. Kafir ise, bu söyle,
.nenlerin hiia^ınadır. ‫ ا ﻵ‬٠0 0‫ ا‬şeriatın tayin ettiğ i'lksa d ı tdkip edip o hududda dur-
maz, bilakis nefsin şehvetine tdbi olur ,'her hangi' bil. haram korkusu olmaksızın
kendini arzularının peşine salıverir. Boylece m.W'mi'm'w yiyeceği-:ikrettiğinıizse-
bebe binaen- kâfirin yiyeceğine nisbet edilince ,-yedide biri kadai. oluı*. Ancak bu
söylenenden, her kâfir ve her mumin hakkında ayni nishetin câri olduğu hükmü
çıkmaz. Bazen müminlerden çok yiyenler çıkar: Bu, hazan âdetten, hazan hasta-
ilk gibi herhangi bir başka sebeplen ileri gelir. Kafirler arasında da az yiyen•
\u KÜTÜB.I S lH E MUHTASARI ll.CİLT

k r olur, bu da onlavm. tabiblerin be^au ettiği sıHhatk ilgili tavsiyelerine uyma


lanndan veya ruhbanların tavsiye eitîği riyâzete yer vermelerinden veya mi'm
de zaafı gibi bir başka sebepten ilerigelebilir:’
Tîbî der ki: “Bu hususta söylenenin hıilasasi şudur: Mü*minin şe*ni ziihd
hususunda hırs göstermesi, kâfirin hilafına, yaşamasına yetecek kadar yemekle
iktifa etmesidir, öyleyse hu vasfa uymayan bir mü'min veya kâfirin varlığı, ha-
dfsi yaralamaz." Cenâb٠t Hakk’ın, şu sözü.de bu .hususu te’yid eder:‫ﺛﻜ ﺢ‬:‫آ ؤاﺑ ﻮ ﻻ‬
‫ زري أؤ ﻧ ﺜ ﺮ ﻛ ﺔ‬-‫“ ﺀاﻷ‬Zina ed.en-erkek.ancak ‫ ﻫﺎا؛ﺀ‬eden ٢‫ ﻫﺘﻤﺪﺀ‬putperest b‫؛‬r kadtn-
la' evlenebilir٠‫(؟‬Nur 3). Nitekim,' hür fcir kadınla evlenen zâni ve hür bir erkekle
evlenen zâniye mevcuttur..
★ ★ Üçüncü görüş: Bu hadîsteki “mü’min" den murad kâmil seviyedeki
tam bir İmâna sâhip olan mü’minĞıT. Zîrâ, kimin müslUmanlıgı güzel .lur,
imânı kçmâle,ererse ohun fikri, ölüm ve ölüm sanrası ile ilgili şeylerle meşgul
٠ lur١^böy!ece k.rkunun şiddeti ve düşüncenin kesâfeti ve kendi nefsine olan acı-
ması, onu nefsânî. arzuların. peşine ,düşmekten alıkoyar. - Nitekim Ebu
ümâme'nin yaptığı bir nvzyetle Resgullah aleyhissalâtu vesselam şöyle buyur-
muştur: ‫“ ^ ﻛﻘﺰ ﺑ ﻮ ة ) ئ ز س ) 'ﺋﺰة ﻣﻬﺰ ﻃﻌﺌﺔ و ﻛ ﺈ ﻓ ﻲ‬Kinlin fikri fazlay-
,sa yemeği azdır, kimin ,tefekkürü azsa, ycütegi ‫؟‬ok.'kalbi de katidir.” Ebu
S a id tarafından rivayet edilen bir başka hadîs, de ay'nı şeye dikkat.çeker: ‫ائ ﺧﻨﺎ‬
‫ ى ﻳﺄ ﻛ ﻞ ذ ﻻ ﻳﻊ؛غ‬# ‫اﺛﺰاﻓ ﻰ ﻧ ﺾ ﻛﺎ ن‬.‫اﻣ ﺤﺬذ‬.‫ ﺧﻐﺰة ﺋ ﺰ ة ﻓﺬ ئ‬.‫" ا ' ﻟﻐﺎز‬Bu mal tatil v e 0‫§ اا‬
tur. Ama bilesiniz!' kim'onu nefsani hırsla alırsa, yediği, halde doymayan
-kimse gibi 'olur.”-
..Öyleyse bu hadîsler, “mû’min" den. kastedilenin yeyip.İçmede orta^'yolu'
, tutan'.kimse oldugıina delil’olur. ”^ 6 ‫ م‬,‫ر‬٠‫' ا‬kastedilen de şe’ni oburluk ve hırs
olan ve hayvanlar gibi ‫؟‬ok yiyen yeme İşini bünyesinin sıhhati gibi makul bir-
maslahata binaen.yapmayan kimsedir. Bu 'görüşü kaydeden Hattabi der .ki:
“Selef, büyüklerinin nicelerinden çok yedikleri rivayet edilmiştir, ancak bu hal,,
onlann imaMarmda bir noksanlık sebebi değildir.”
Dördüncü görüş‫ ؟‬Hadîsten'murad “miVmin,yemesi-içmesi sırasmda
'besmele ‫ ؟‬eker, şeytan ona ycme-içOTede ortak olmaî.'b'öylece a‫ ؛‬bir yiyecek.de
٠«٠ kafi gelir; kâfir ise, besmele çekmez, şeytân bu sebeple ona ortak olur"
denmiştir. Bu hüsûs.dha önce geçti .(3868-3873. had.îs!er)'.
Beşine‫؛‬-görüşî “MiVmm yiyeceğe karşı az hırs gösterir, bu sebeple
yiyeceği, hakkında mübarek klınır. -yiyecek'de bereket kananır bOylece az bir
yemekle doyar. Kâfir ise, yiyeceğe hayvan gibi tamahkar )bir gözle bakar, az
‫اا‬.‫ﴽاا ﺀ‬ YEME ÂDABI ‫ ا‬27

onu doyurmaz:’ Bu göfiîlş öncekine dâhil edilebihr, ikisi tek bir cevap saytiabi-
lir.
★ ★ Altıncı görüş:: N evevfyc aittir, der ki: “Muhtar olan şu ki, bundan
murad hazı miVminler fefc bir mideye yerler, kâfirlerin çoğu yedi mideye yerler.
'Bundan,, her yedi mided٠iin birinin mu.»ninin midesi gibi.olmast gerekmez.”
Midelerin farkh٠٥lu‫؛‬Jaı٠ına, Kadı îyaz’m .ehî"‫'؛‬te§rih’den (ameiiyat doktor-
l'anndan) kaydettiği husas delildir. Onlar demiştir ki: “insan mideleri yedidir (9)
!)M ide,
2, 4 ,‫ } و‬Buna bûğlı âç mide daha: Bevvâb, saim, rakik. Bunlar incedirler.
5 ) A'ver (Korbarsd).
6) Kolon,
7) Müstakim. Bunlamkalındırlar.’’
Böy'leçe hadîsin m^ttası-şöyle olur: Kâfir, hırsla yedigi İçin, bu midelerin
hepsi'dolu olmayınca doymaz. Mii’mini ise bunlardan biri'nin dolması doyurur.
Kirmani, tabibJerden, bu,'yedi midenin tesmiyesini nakleder. Buria göre: ll-
kine mide, .sonra birbirin« bitişik olan üçüne rîkâk (inceler) ki bunlar onikiler
(oniki parmak barsagı), sSim (ince barsak), kolon, sonra, üç kalı,n:.۴ânifi, müs-
takim,'a’ver(kör).(١٥) .
★ ★ Yedinci görüş‫} ؛‬JevevVyt aittir. Der.ki: “Kâfirdeki yedi ile, şü sıfatla-
rın kasdedilmiş olması d a muhtemeldir: Hırs, oburluk, tûl-u emel, tamah, S U -İ
'tab١ (kötü huy), haset, ya^sevgisi. Mü ١mindeki tek 'şeyle de .ihtiyoctnın'örtUlme-
si kastedilmiştir:’
★ ★ '^Sekizinc‫ ؛‬görüg: KurtubVyt aittir. Der ki: “Yemek şehveti yedidir:
Tahlat şehveti, nefis şeh١١^ ١i, göz şehveti, agız şehveti, kulak şehveti ,burun şeh-
veti ve açlık şehveti. MUs^manı yemeye sevkeden zaruri şehvet bu sonuncusu-
dur. Kâfir ise sayılanların hepsiyle yer.” ibnu Hacer der.ki: KurtuhVnm bu mü-
tâlaaSının aslını özet olarak Kâdı Ehu Bekr ihnu’1-Arahî’nin sözleri arasında

9 ) B u ra d a , mide k e l i m e s i y k ‫؛؛‬in d iriiT i b o r u s u n u a n l a m a m ı z g e r e k e c e k . S i n d i r i m N m ı m u z u n . ‫ ؟‬e r h t e

m î d e d e n i t i b a r e n d e ğ i l e n k K im l a r in ın. s a y ı l d ı ğ ı n ı g ö r m e k t e y i z : M i d c , o n i k i p a r m a k b a r s u ğ ı. k ö r b a r s a k , k a l ın

b a rs a k , k a lın b a rs a ğ ın so n k ıs ım .

( I ، » B u ik i n c i s a y ı m d a k o i o ı u . i n c c l c r s ı r a s ı n d a / . i k r c d i l m c k l c d i r . Ö n c e k i s a y ı m d a is e k a l ı n l a r s ı r a s ı n d a

١
z i k r e d i l m i ‫؛‬ti . K e z a b u İ k in c id e a V e r ( k ö r b a r s a k k l c s ı r a i ı i b â r i y l e f a r k l ı y e r d e g ö z ü k m e k t e d i r .
128 KÜTÜB-l S itte MUHTASARI- ll.C tL T

٠١f
%‫؛‬ flv ١ ٠d ٠. “Hadîste geçen ‫ﻻ‬6‫ اق‬mide, beş du^u de şehvet ve ihtiyâçtan hi-
nâyedir."
ülemâder.ki: '‘Hadîsten alınacak esas, dünyalık hususunda allığa teşvik,
-bunda ziihd, ve ha٣ama gitmeden eide edilene kanaat etmeye terğibtir. Gerek
cahiliye devrinde ve gerekse Islam döneminde akıllı kimseler, hep açlığı övmüş-
ler, çok yemeyi zemmetmişler...” İbnu*î-Tîn der,ki: "Yeme hususunda insanlar
üç kısımdır: Bir grup var, her yiyeceği, ihtiyaç olsa da olmasa dayer.Bu, câhil
takımının amelidir. Bir grup var, acıktığı zaman, açlığı örtecel^ k â yer. Bir
gru^ var ki, bunlar ne^slerini açlığa mahkûm ederler, bu davranışlarıyla nefsin
şehvetini kırıp, dizginlemek murad ederler. Bunlar yedikleri vakit İhtiyâçlarını
örtecek kadar yerler.”

‫ زﻗﺎف ل ; ل اﺗﻨﺆ‬: ‫ ع وص أف رﻳﺮة رﺿﻰ اﺋﻠﻪ ﻋﻨﻪ ﻗﺎل‬٢‫ه‬ ‫ا‬


.[‫دﺗﺆ‬:‫ﻛﺎﻓﻰ اﻟﻼﺀز‬.‫ ؤﻃﺘﺎﻟﻢ اﻟﺌﻼ'ةؤ‬،‫ذى اﻟﺌﻼ'ذؤ‬۶ ‫ ﺷﺎم اﻻﻫﺶ‬I
.‫أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺜﻼﺛﺔ واﺑﺮﻣﺬى‬
2 . '(3‫ و ة‬-Ebıı Hüreyre râ yd ila h u anh anlatıyor: “R e s û lu H aleyhissa _(2
-lâtu vesselâm buyurdular ki: “iki kişinin yiyeceği üç kişiye de'yeter, ü ç kişi
nin yiyeceği d'e dört kişiye yeter.” 'JBuharî, Et’ime '11‫ ؛‬is lirriv E şrib e 178,-.
(2058)‫ ؛‬Muvatta.Srfanı’n-Nebiyy20 ,.52,928 ) ‫ ؛‬٠Hrm‫؛‬z ‫؛‬, E tim e 21 . ( 1821).),'

‫أﻷﺋ ﺶ‬ ‫ﻟﻢ‬١‫ زﻗﺬ‬:‫ﻋﻦ ج\ﺑﺮ‬ ‫ت‬f U ‫وﻓﻰ أﺧﺮى‬ ٣ ISS


. ,[‫ﺳﺔ‬1‫ ﺳﻢ أﻷرﺑﺊ دﻗﻔﻰ ا ق‬٠‫ و‬،‫ص أ ﻷ ر ﻷ‬٤ ‫ي‬
3. (3893)-Müslim ve Tirmizi’de gelen', bir ,diğer rivayet Cdbifd&n olup,
şOyledir: “iki .kişilik ytyCcek dOrt kişiye de yeter, dOrt-kişilik .yemek -sekiz-ki-
siye de yeter.” ‫؛‬Müslim, Esribe..l79, (2059)‫ ؛‬Tirm^
AÇIKLAMA:
1- Bu rivayetlerde mıitlak olarak az-yiyeceğin ‫؟‬ok kimseye' yeteceği belir-
tilmektedir. Bazı âlimler bu hadîslere şöyle bir ınaııa vermişler: “Bir kişiyi do-
yuracak miktardaki yiyecek, iki kişinin “kût”ıına (muhtaç olduğu gıdasına) ye-
terlidir; iki kişide, dört kişinin "küf’u ile doyuma erer” (‫ ﻻا‬. Muhelleb de 'şunu
söylemiştir:. "Bu hadîslerden murad mekârim-î ahlâka ve “kifayet”le yetinme-

(11) K ılı H a y a lin d e v a n lım s a ğ la y a c a k m ik ta rd a k i g ıd a d .r ( N ih a y e )


II.CİLT YEME -ÂDABI 129

‫ ﻻ‬€ ‫ا‬ \’ te§\îktir.Y ani murad,


‫ت‬١ ١ ^ ‫ ﺀ أ ا‬٤‫ ا أ ﺟ ﻼ‬۶‫ا‬ miktarım belirlemek değildir, marad ^ar-
dımseverlik <muvâsât)dır, iki kişinin yiyeceğine bir üçüncüyü, duruma göre bir
'dördüncülü de ddbil 'etmenin ‫^اﺟﻼدأ‬ olacağını takrirdir.'' ¥ \ ١. i v \١‫ث‬٢\\‫ل‬
M a c e ’de gelen'bir.rivayet §öyle: ‫ﻃﻐﺎﻟﻢ اﻟﻮاﺟﺐ دﺋ ﻰ أﻻش وان ﻃﻐﺎم ;ﻹش ﺷ ﻰ اﻟﻘﻼﻗﺔ‬
‫رﻏﺬ ﻓ ﻰ اﻟﺨﺌﻨﺔ زاﻟﻜﺔ‬:‫ ﻃﻐﺎﻟﻢ أﻵز‬.‫وأﻷوﻣﻪ واذ‬ “ B ir kiginîn .yem eği ik i k ‫§؛‬i-
y e k â fid ir , ik i k işin in y e m e ğ i ü ‫ ؟‬-d ö r t k işiy e k â fid ir . D ö r t k işin in y e m e ğ i,
b e ş-a ltî kişîj^e k â fid ir .” ‫ﺀﺀح‬۵‫رر «ر‬٠٨١.‫ „ا‬.daha ön ce .de geçen ‫ﺣﻤﻠﻮا ﺟﻤﻌﺄ ؤﻵ ﺛﻐﺆﻓﻮا ﻓﺈذ‬
٠‫ ﻻﻛﻐﻰاأﻻﺋﺖ‬۶ ‫“ ;ﻃﺌﻠﻢ اﻟﺰا‬B ir ‫ا‬ik te y iy in ,'a y r t ayrt y e m e y in , zira b e r a b e r ..u n c a
b ir k işilik y e m e k 'iki' kişiye' d e yeter.” m ahiyetindeki “be, ٠
ö ٥e,. y e m e y e ” teşvîk
ed ici hadîsleri, buradaki hadîsleri tamamlar'. Bir başka.İfâde ile bu hadîsler, be-,
.raber yem enin hikm etlerinden birini açıklam ış olmaktadır: Y em ek bere.ket. ka-,
zanmaktadır. H ayatin devam ı İçin gerekli olan za ru rî.b eslen m ey i R esulullah
a leyh issa lâ iu v e sse lâ m 'm m üteakiben göreceğim iz, üzere “ b e li d o ğ r u lta c a k '
k a d a r U'‫ ؟‬b e ş lo k m a y e m e k ” ' şeklinde tarif ettiğini, kendisinin'Sofraya “b ir
kaç lokm a a lıp kalkacak v a ziy e tte İğreti otu rdu ğu n u ” (3 8 8 2 . hadîs) hatırlayacak
olursak,.'sadedinde olduğum uz hadîslerd'e ortaya konan hakikati' anlayabiliriz:
ö r fe n b ir kişilik olarak tekerrür eden miktarın'.ortalama yarısı ihtiyaç dışıdır,
y en m ese de beS'lenme açısından' bir ek sik lik hâsıl olm ayacaktır. N e Yar .ki,.ilm e,
akla, sağ'.duyuya dayanm ayan, tem elin i'görgü ve an ’aneden alan 'bir alışkanlık-
la ihtiyaçtan fazla.'yenm ektedir. N itek im bazı m üşahedelerim iz de R esu lu llah
a leyh issa lâ tu v e sse lâ m ’m İrşadlarını t e ’yîd eder: A y n i sofradan y iyen insanlar'ın
bir k'ismı şişm an bir'kısm ı zayıftır.'B azı kere, fakir, muhitlerin .'çocukları daha'.
.canlı, daha kanlı, daha dolgun oldukları 'halde, zen gin muhitler.in çocuklarının
nisbî bir zayıflık v e hatta solukluk İçinde olduklarına dikkat'çeker.

2 -H A D ÎS T E N Ç IK A R IL A N B A Z IH Ü K Ü M L E R ;

★ A lim lerim iz, E bu H U reyre h a d ı s H ı , yem ek te beraber olm anın mUste-


hab olduğu, kişinin yalnız yem em esi gerektiği hükmünü' çıkarmışlardır.

★ H adîs, k eza başkasına yardım cı olm ünın, başkasını sofraya alm anın b e-
. reketi .artıracağını've bu bereketin o sofraya iştirak edenlerin .hepsine, .sirayet
^edeCegini ,İfâde etm ektedir.

.12) Kifâyet: Surada belli miktar demek değildir. Yeterliliğine hukmedilmesi gerek.^„ mevcuttur. Ihtu(
Hacer: “Birlikte yeyin, ayrt yemeyin. Zira beraber olunca, bir kişilik yemek iki kişiye deyeter” hacitsi-
ni yonınılarke»: "Bu hcıcITsten atıltın: ki. “kifâye” hirlikre nUnamn bereketinden neşet eder ١۴
cemaat «<?
130 KÜTÜB-Î S İH E MUHTASARI ILCİLT

★ Ki§ ‫ ؛‬١yanında m evcu t .la n ı eh em m iy etsiz görerek başkasına ikramdan


çekinm em elidir. Zira, bazan a z bir § ey le ٠tam olarak doyu lm az am a açlık gideri-
lir. Zarûrî ihtiyaç karşılanarak b ed en î aktivite sağlanabilir. Sünnetin ta v siy e etti-
ği b eslen m e d e esasen budur.

‫اﻟ ﺖ‬ ‫ﻋﻨﺪ‬ ‫ﻗﺎ ﻻ‬- ‫ب‬ ‫اﻻه‬ -‫ﺀ ا ر ض‬ _‫ و ص ﺑ ﻦ‬- ٤

‫ﻃﺆﻟﺌﺐ‬10 \‫ ﺛ ﺘ ﺎ ﻓ ﻰ‬y /û | . ‫ ﺋﺈة أ ﻛ ﻮ‬،‫ ﯪ ﺑﺜﺎةﻟﺬ‬٠‫ ؤئ‬:‫ﺳﺈل‬


‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى‬.[‫اﻟﻤﺎﻣﺔ‬ ‫ ًﺟ ﻮ ﻋﺎ ﻳ ﻮم‬.
4 ( 3 8 4 ‫)و‬- ib n u Ö m e r ra d ıya lla h u anhüm â anlatıyor: “(B ir zâ t) R esu lu llah
a leyh issa lâ tu v e s s d â m ’ın y a n ın d a ö ğü rm ü ştü fO n a:

“ Ö ğ ü r tü n ü b ‫؛‬zden-uzak'.tut.^Z ‫؛‬r a , d ü n y a d a in sa n la r ın en Ç o k d o y m u ş
'olan ları. K ıy a m e t g ü n ü en. ‫ ؟‬o k a ‫' ؟‬k alacak .o la n la rd ır” b u y u rd u la r:’ [Tirmi-
z î, K ıyârnet.38, (2480.)‫ ؛‬ib n u 'M â c e , E t’im e 5 0 . ٢33'50 ).‫ل‬

AÇIKLAMA:
Ö ğü rtü d iye.tercü m e ettiğim iz c ü ş â ’y i) M ü n âvî: “D o ym a sıra sın d a m ide
den çıkan y e l ” d iy e tarif eder. R esû lu lla h a le y h issa lâ tu vesselâ m burada öğür
m eyi takbih'etm ekle on u n .sebebi o lan ‫ ؟‬o k y em ey i takbih etm iş olm aktadır. N i
tekim hadîsin 'devam ında, dünyada ‫ ؟‬ok yiyenlerin â h irette-a‫ ؟‬kalacaklarır
haber veriyor. Şu halde hadîs, ‫ ؟‬ok yem en in ö lçü sü hususunda bir ip ucu veı
mektedir: Y a n i'ö ğ ü ım e .hâsıl ed ecek kadar y em em ek lâzımdır,^ zira öğürm e 0‫؟‬
yelnekten. h.âsıl olan bir hâdisedir. Aksi-.takdirde R esû lu llah gayr -1 irâdî. olara
hasıl o'lan bir hâdiseden dolayı k im sey i takbîh etm ezd i, ö ğ ü r m e İradî degild
a ı , ona sebep olan ço k yem e iradîdir.

M ünâvî, hadîsi, şu m ânada açıklar; “E sa sen hu d e re c e fa z la yem ek tıbbi


‫؛‬i e yasak lan m ıştır. Bu m e se le d e tıb la ş e r ia t b irle şir. M esele d in î tâhi'١٠a tla ; To
luk k işiyi şeyta n a y a k la ştırır, n ejsi te b y îc e d e r \١€ tu g y a n a .a ta r‫ ؛‬a ç lık ise, şeyi
mn yo lla rım d a ra ltır, nefsin h a k im iyetin i kırar. Böylece. on ların şe rie rin i beri
r a f eder. Tokluktan in san da m e n k û h û fa (k a d ın la ra ) karşı ş id d e tli arzu neş
e d e r , bunu m evk i, m akam b ir s i, le zze tli m all.ar e ld e .e tm e birsi, takip edei". Bu,
şe y m a t’um at ve menkCıhat İm kânlarını a rtırır, Bunu, m a l m akam ve ç e ş i d i ,
h atlıkları a rtırm a g a y re ti, b ir çok h a sis re k a b e tle r, h a sed leşm eler ta k ip ea
B unlardan riyâ , tefahur, çoklu kla övünm ek, ululanm ak g ib i b e la la r, a fe tle r
velliid eder. B u n lar h asede, kine, a d â v e t ve b u g za d â v e tiy e çık a rır. A rtık bu l
ll.C iL T YEME ADABI !3!

sa h ib in i h e r ç e ş it azgın lık, s ٠ p ıW ık . ١١c fu h şu İşlem eğe iter, sın ır, h u d u d ta n ım a i


kılar. İşte bu onu K ıy a m e t günü a ç lığ a götü rü r. O nun kurtuluşu a rtık A liah fın
m erh am etin e ka lm ıştır, (im d a d verecek h a yır a m eli hiç m i h iç y o k tu r).’}

0 1 ‫ ]ﻗﺎل‬:‫'ﻗﺎل‬- ‫اﻟﻤﻘﺪام ﺑﻦ ﻣﻌﺪى ﻛﺮ ب رﺣﻨﻰ اﻟﻨﻪ ﻋﻨﻪ‬ ‫وﻋﻦ‬ ‫و‬


‫ ﻳ ﺤ ﺐ اﺑﻴﺎذم‬،‫ﻃﻨﻲ‬:.‫س‬.‫ﺛﺮأ‬٠.‫ ﺗﻸ آﻗﻠﻪ وﻏﺎة‬1‫ ئ‬: ‫ا‬ .‫ر ﺳﻮو آف‬
1‫ؤ ﺋﻠ ﺬ‬ ،‫إﻃﺒﻤﺄﻣﻪ‬ M ،‫ه ﻗﺎﺀﻷ‬1‫ ﻫﺄن ﻛﺄث ﻷﻣﺤﺎ‬،‫ ﻳﻘﻤﻦ ﺻﺌﻪ‬.٠‫ﻟﻤﻘﺎدت‬
‫أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى‬. . ‫إ ﺷﻴﻪ‬ f ‫وﻟﻠﺬ‬ ،‫ﺛﺮاﺑﻪ‬٠‫إ‬
5. (3895)“ M ikdam ih n u M a ’â îkerh ra d ıya lla h u anh anlatıyor: “R esûlullah
a le y h issa la tu vesselâ m b u yu rd u la r ki: “AdemogJu, mideden daha şerli h‫؛‬r
kap doldurmaz. Ademogluna. belini doğrultacak birka‫' ؟‬lokmacık yeterli-
dir. Ancak [neftinin-galebesiyle) illa da (mideyi doldurma-İşini) yapacaksa
bari onu ü‫ ؟‬e ayırsmî ü ‫ ؟‬te birini yemeğe, üçte birini S'uya, üçte birini de ne-
fesine (t'ahsis etsin, üçte birden fazlasma yemek koymasın),.” [Tirmizî, Ziihd
'.4 7 ,( 2 3 8 1 ) ‫ ؛‬îb n ٧ M â ٠e , E t ’i m e 5 0 , ( 3 3 4 9 ) J -
A Ç IK L A M A ‫ذ‬ . . '

Burada-m ide, Öncelikle bir kaba ve içerisine bir. şey ler konan zarfa be.nze-
tilm ekte, bOylece deger itibâriyle düşünülm ektedir. Zira kab v e zarf, g a y e degil
vasıtadırlar. K endi za-tları seb eb iyle degil,. içerlerine konan şey ler seb eb iy le kıy-
.met taşırlar, ö y l e ise onlar d eg il: içlerine konan şeyler asild ir..H ad îs, m îd e’yi
a y n ca “ş e r li” 'Sifatıyla ta v sif ederek ikinci bir tevhfn*e (değerden' düşürm eye)
tâbi tutmaktadır. Yani' sıradan bir kap degil,-zarar veren, şer getiren bir kap. M î-
d eyi ço k doldurm anın dînî, tıbbî zararları var, zam ansız doldurm anın zararlan.
var, haram doldurm anın zararlan var,, m u v azen esiz, k a litesiz... doldurm anın za-
rarlan var. M ü n avi der ki: “M iden in d o lm a sı din v e dü n yân ın fe sa d ın a s e b e p
olu r... Çünkü kapların, dolması, dünyaya gösterilen, tamah \١ e hırstan' hâlî
olma‫ ؛‬. Her iklsi'defdili İçin zararlıdır. Ayrıca tokluk, insani kötü'yerlere düşü-
٠rü r ve sdhibini haktan uzaklaştırır..Tenbellik galebe çalar١-ibâdettcn alıkoyar.
içerisinde fuzulî maddeleı. artar, gadabi'.şehveti artav, hırsı çoğalır, ihtiyatin-
dan fa zla sın ı ta le b etm eye se v k e d e r. ” B azı büyükler şö y le demiştir: "Tokluk n e -
fıste şeytânı celbeden bir nehirdir, açlık ise ruhta, melekleri celbeden bil. nellir-
d ir .” M U n a v îjG a za ird c n naklen hadîste g eçen ve "birkaç lokm acık" d'iye
tercüm e ettiğim iz L u keym at ifadesinin " .w ''dan azi ifade eden, b irsîg a o ld u g u n u
b'elirtir.
132 KÜTÜB.Î SlTTE MUHTASARI ıı.ciL T

Şu halde bu hadîs, m îd eyi doldurm a m eselesin in eh em m iy etin e dikkat çe -


kiyor, rastgele,' ilim siz, şuursuz, dikkatsiz, ö l‫ ؟‬ü s ۶z doldurm alara karşı uyanyor.
En başta uyarışı da ‫ ؟‬ok y em eye karşı.. A y n i hadîste, a zlığ ı ta y siy e etm ek le bir-
'likte,',‫ ؟‬ok yem e durumunda kalanlara en az zararla k urtulabileceğim iz en fazla
y e m e hududunu gösteriyor:

M îd e ’y i ü‫ ؟‬e bö'lüp, bunun ü‫ ؟‬te birini “y e m e k ”k doldurup geri kalan, ikisi-


ni “su ” v e “te n e ffiik (h a v a y a )” ayırmak.

Y in e M ü n a vî der ki: “B u ^ölçüye ,uyulunca m h î berraklık v e kalbî incelik


h â sıl olur. B u, yem ed e tercîh ed ilecek ölçüdür. B ed en v e kalb İçin en faydalı
olan' da budur. Zira karin yem ek le dolarsa, su'İçm ede sık ışık lığ a uğrar,.'Su İçilin-
.ce teneffüs yapm ada Sikışlkhga uğrar, sıkıntı v e ağırlık basar, insanda, “a r z ı” ,
“m âyt" v e ü ç.k ısım bulunm ası h aseb iy le( ١.3)١R esû lu llah a leyh issa lâ tu
v esselâ m , y iy ecek , İçecek v e n efes İçin de üçlü^'taksime yer verm iştir. Bu tak-
,si'mde nârî (ateşe ait) unsura yer, verilm em iştir. Çünkü, İb n u ’l-K ayyim ''in sö y le-
d igin e göre tabiblerden bir gru'bun kavlin ce, bedende « ٥rf k ısım yoktur. K u rtu M
d erk i: “E ğ e r B o k r a t {H ipokrat {H) R esû lu lla h ’m b eslen m e ile ilg ili bu taksim a-
tını d u ysa yd ı bundaki hikm et karşısın d a h ayran k a lır d ı.” G a za li d t ı k'i: i‘Bu
h a d is fe lse fe c ile rd e n b irin e tik re d ilm işti. "Ben, a z y e m e hususu nda bundan
d a h a hikmetli, bil. s ö z ' işitm edim " d ed i. R esû lu llah 0 ü ç ş e y i bilhassa^ zik retti,
çünkü h a y v a n i h ayatin tem eli o n la rd ır.”

bu açıklam alardan sönra'TE'NB'ÎH b aşlığ ı altında şunu il'â've eder:


“ib n u A r a b t der ki: “A çlık iki k ısım d ır: B iri ih û y â rî olan a ç lık tır, bu sâlik lerin
(ta sa v v u f yo lu n a g iren lerin ) a ç lığ ıd ır. D iğ e r i ise ız d ır a r t a ç lık tır. Bu m uhakkik
Ulemdnın a ç lığ ıd ır. Z ira , m uhakkik kişi, nefsini açl'ığa m ahkum etm ez, b ila k is
y iy e c eğ in i, ü h siyet m akam ın da ise a za ltır, h e y b e t m a k a m ın d a ise a rtırır. M u-
hakkiklei" için yem en in 'çok o lm a sı. azamet, h alin d e m eşh u d la rın d a n k a lb lerin e
te c e lli eden‫ ؛‬hakikat nurların ın sa tvetlerin in sih h a tin e d e lild ir. A z y e m e le ri de
g ö rd ü k leriyle ü n siyet h alin de konuştukların ın sıh h a tin e delildii.. Ç o k y e m e , so -
lik ler İçin, A lla h ’tan u zaklıkların a ve A lla h ’ın ka p ısın d a n u za klıkların a, b e h îm î

13) A rz î ile b e d e n i n e t - k e m i k g i b i k a t ı k ı s ı m l a r ı n ı : m â y î il e b e d e n d e k i s u y u : h a v a ile d e o k s i j e n v s .

g i b i h a v a d a n g e l e n k ı s ı m l a n k a s t e t m i ş o lm a l ı . B u r a d a e s k i h i k m e t i n a n l a y ı ş ı n ı g ö r m e k l e y i z ; H a y a t d ö r t a s l î .

u n s u r d a n m e y d a n a g e l i r ; T o p r a k , s u , h a v a , a t e ş ...

14 ) İ s l a m ü l e m â s ı n ı n Bokrut d e d ik le ri Hipokrat, e .sk i y u n a n t a b i p l e r i n d e n m e ş h u r b i r z a t t ı r . T a b i b -

le r , t ı b m e s l e ğ i n i n p îr i b i l i r l e r v e t a b i b o l u n c a Hipokrat yemini diye b i r y e m i n d e b u l u n u r l a r . Y u n a n lı d a o l m a ­

n ın t e s i r i y l e / / ، p o A r ، ، / ş ö h re tin i h â la k o ru m a k ta d ır.
!ICILT YEME ADABI 133

o lan § eh vâ n î nefsin biitiin 6‫أةةع‬٤‫ أﻻ‬ü zerlerin e o lan ^aki^İY etine ,d elild ir. A l
^ ew e ise on lar'için , c û d -i İla h î d en k a lp lerin e o la n nefehdtin (ü .^ cw elerin ١١
?ar-
lığın a d e lîld ir. B U lO n ları c isim le riy le m eşg u liyetten a lık o ya r. A çlık , h er kalu -
k â rd a sâ lik ١? e '^ h a k k ik i‫ ؟‬in ١ sâ lik in e m ah sn s b ^ ü k h a llere ve w n h akkikin e'
h a s e sra ra n a il o lm a d a d â h ilî b ir s e b e p tir ,^ e te r ki, a çlık ta ifra d a g itm esin , ^ ira
onun İfratı, h e v e se k a ça r, aklin g itm e sin e ve m iza cın b o zu lm a sın a s e b e p olu r.
0 ١€8‫ أﻻ‬6‫ ﻻ‬s â lik ’in, is te d iğ i a h v â le ulaşn tast'İçin m a tin b o lan a ç lığ a , şerh in d e n
-bir em ir a lm a d ık ca g irm e m e si g e re k ir. H'ele tek b a şın a ise a s l a b ı t işe g irişm e-
m elid ir. ٠ na düşen, ‫ ﻻ‬em eğ i a za ltm a k , o ra c a 'd e v a m etm ek, g ece-g ü n â ü z d a h il,
gü n de bir',kere 1‫ ﻻ‬60 ‫ ا‬6‫ ﻻ‬p r ç n s ip edin m ektir. K en d isin e, h a lin i te d b ir e d e c e k b ir
şeyh bu lu n caya k a d a r katık o la ra k p e ş p e ş e y a ğ yem em eli, h a fta d a d a iki kere-
den fa z la k atık a lm a m a lıd ır.”

★ Mü t e f e r r ik â d a b l a r

‫ ا‬. ‫اﺗﻠﻪ‬ .‫ ]ﻫﺎل رﺳﻮل‬:‫ﻋﻨﻪ ﻗﺎل‬ ‫اﺗﻠﻪ‬ ‫ ﻋﻦ أﻧﺲ رﺿﻰ‬- ١ "


‫أﺧﺮﺟﻪ‬ ‫ ﺛﺎ ؛‬٠‫ا'ﻟﺚ‬ ‫ﺛ ﺮﻟﺬ‬ ' ‫ ﻓﺈن‬،‫ﺣﺸﻒ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﺋﺜﺜﺜﻮا وؤ ﻳﻜﺌ ﻂ‬
. ‫اﻟﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬

1. (3896).- Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: uResulullah aleyhissaldtu


vesselâm buyurdular ki: .“Bir a.vuç çürük hurm a ‫ ﺀا؛‬de olsa akşam yemegi
yeyin. Zira akşam yemeğinin terki ihtiyarlık, sebebidir.” fTirmizî, 'Et’ime 46‫؛‬
' ( 1 8 5 7 ) . ) ''
A Ç IK LA M A :'

B u hadiste, R esu lu llah a le y h issa lâ tu akşam y em eğ in i terketm e-


m ey i, n e olursa ,olsun bir şeyler ‫ ا‬y em ey i ta v siy e etm ektedir. H a d iste 'g e ç e n
hoşef, kalitesi olnt.ayan âdi hurm a dem ektir. Bunun'la her n e olursa O'lsun bir yi"
y ecek kastedilm iş olm aktadır. A kşam , yem eğinin' terkedi.lmesi insanin e.rken
'yaşlanm asına sebep- olacağı.belirtilm ektedir. M îin âvî, -bunu tıbbî bir açıklam aya
kavuşturur: "Akşam y e m e ğ in i te rk za yıflık ve ih tiya rlığ a se b e p o lu r, çünkü hoş
m id e ile uyku, h a zm etm ed e işe y a ra y a n a s li ru tu betin (m ide' a sitle rin in ) çö zü l-
rnesine se b e p o lu r.” Z eyn ü ddin e l-I r a k td e r ki: "H adis, ş â y e t h ü ccet o lm a y a el-
verişil ise, akşam yem eğ in in m en d u b oldu ğu n a d e lâ le t e d e r, çünkü terk in d e ihti-
y a r lik vardır. H adis, a y rıc a , ih tiy a rlığ a g ö tü re c e k İşlere g irm em ek g ere k tiğ in i
ifa d e etm ek ted ir. Çünkü ih tiya rlık in san i ib a d etten a lık o ya ı..”
134 KÜTÜB-1 S‫؛‬٣ rE.MUHTASARI ll.CİLT

A sk e rî der ki':. “Sakin bu h adîsten R esû lu lla h ’ın ço k yem eye teşvik ettiğ i
m â n â sı çıkarılm asın! Bil b % ü k b ir b a ta o lu r. Z ira kişinin, dogmanın Je^kinde
y e m e si, h aram dır. R esûlullah haram y e m e y i n a sıl em red er? Hadisin m ânası
şu d u r: Q zam an h azıları a z y iy o r la r ve n o rm a l g ıd a la rın ı da alm ıyorlar ve
bunu d a birbirlerin e ta vsiye e d iy o rla rd ı, (bunun ü zerin e Jğ^esuluHah akşam y e -
m eklerin i ihm al etm em elerin i h a tır la ttı):’

I f ‫ﻋﺎب اﻟﻨﺒﺰ‬ ‫]ﻣﺎ‬ :‫ﻋﻨﻪ ﻫﺎل‬ ‫ وﻋﻦ أﺑﻰ ﻫﺮﻳﺮة رﺿﻰ اﺋﻪ‬. . ٢ | ‫و‬
'‫ أﺧﺮﺟﻪ ا ئ‬.[‫'زإن ا ﻫ ﻪ دﻛﻪ‬،‫ةق‬٠.! ‫ اﺛﻜﻔﺎ؛‬.‫ ﻛﺎن إذا‬،‫ﻫﺌﺘﺎﻣﺄ ﻗﻌﻦ‬
٠‫ إ ﻻاﻟ ﺬ ﺳﺎ ذ‬.
1 . ^‫ و ة ﻵ‬٦>‫ل‬- E ba Hür€‫ ؟‬re radı^ allabıt an b 0‫ ة\ﻫﻸ‬1\ ‫! ﻻ‬.. “Residullab 0 5 5 0 ^ ‫ﻻﻋﺎ‬-
latu vesselâm h iç b ir v a k it herh an gi b ir y e m e ğ e la fe tm e d i, İştah duyduğu b ir y e -
m ekse yerd i, hoşuna gitm eyen b ir y em ek se terk ed erd i, (yem ezdi).’} [B u h arî,
E t’im e 21; M enâkıb 23;, MüSİ‫؛‬m,.'E§ribe 1 8 7 , (2 0 6 4 )‫ذ‬ Ebu ,
(3763); Tjrm izI.Birr 8 4 , (2 0 3 2 )٠
‫ا‬
A Ç IK LA M A :

R esûlullah aleyh issalatu v e sse lâ m ’ın herhangi, bir yiyeCegi ayıplam am ası
helal ^olan yiyeceklerle ilgilidir. H aram -olanlan zem m eder, ayıplar, on lan n y e n .
m esini yasaklardı. B azı âlim ler “A yıp la m a , h ilk a ti seb eb iyle olursa m ekruhtur,
y a p ılış se b e b iy le o lu rsa m ekruh d e ğ ild ir, zira A lla h ’ın san’atı ayıplanm az, in-
san ların sa n ’atı a y ıp la n a b ilir” demiştir..

'^Bazıları, yem egi yapanın kalbini kırm am ak İçin yapılış cihetinden d e .I s a


y em eg e la f etpıem ek gerektiğini, hadisin zâhirinde bu âmm hükmün esa s old u -
gunu söylem iştir. N e v e v ı der ki: “T aa m la ilg ili mühim âdabtan b iri yem eğ in
“tu zlu du r” , “ek şid ir” , “tuzu a z o lm u ş” , “s e r t o lm u ş” , "ince o lm u ş” , “çiğ
o lm u ş” g ib i sö zle rle ten kid e d ilm e m e sid ir.”

ib n u B a ttâ l der ki: “R esû lu lla h ’ın h o şla n m a d ığ ı yem ek olunca se s etm eksi-
2İn yem em esi, g u zel ab la k ta n d ır. Z il ٠a,_ yem ek ç a rd ır biri hoşlanmaz am a b ir
b a şk a sı hoşlanır. Ş eriatım ızın , ye n m e si İçin izin v e rd iğ i yiyeceklerin hiç b irin d e
(h erkesçe k abu l ed ilecek ) b ir kusur y o k tu r.”

‫ةا‬٠,‫إ‬ ‫اﺗﻨﻪ‬ ‫]ﻗﺎو رﻣﻮ ل‬ ‫]^ ﻋﻨﻪ‬١. ‫ ر ﺿ ﻰ‬٠ ‫و ﻋﻧﻪ‬ m m T H


*LCİLT yem e ADABI ‫ ا‬3٠٩

‫ و ى‬،‫ﺀ داﺀ‬
‫ ﻗﺈذ ى أﺧﺪ ب‬،‫دات ﺑﻰ إﯪ؛ أﺧﺪرﻟﻢ ﯪﻧﺜﻠﻮة‬:‫ﺳﺔﻋﺬ'اﻟﺬ‬
‫ أ ب ' ﻟ ﻰ‬.[‫ﻳﺠﺘﺎﺟﺆ اﺋﻨﻰ ﻧﻪ اﻟﯫت‬ ،‫أﻵﻳﻮ ﺷﻐﺎئ‬
',...‫وأﺑﻮ دا ود‬
.‫))أﺋﺜﺄوه(( أى اﻏ ﺴﻮه‬
3. (3898). .Yine. E b u H iir e y r e r a d ıy a lla h u a n h anJatjyor: '*R esû lu liah a le y -
h is s a lâ tu v e s s e lâ m b u yu rd u la r, k i: “ S îz d e n b îr în iz în (y e m e k ) k a b jn a sin ek ,d U -
§ecek oJursa, o n u iy ic e b a tjr ٠n . Z ir a 'o n u n b ir k a n a d jn d a h a ste iîk , d iğ e r in d e
gifa vard m . .0 , ‫ ؟؛‬e r işin d e h a sta iîk oJan k a n a d jy ia k o r u n u r .” (E b u D â ٧u d ٠
E tiıU e 4 9 , (3 8 4 4 )‫ ؛‬B u h arî, T ıbb 5 8 , B e d ’ü ’J-Halk ‫ا‬4‫؛‬ ‫؛‬b n u M â c e , T .b 3 İ ,
( 3 5 0 4 ,3 5 0 5 ) ‫ ؛‬N e s â ^ F e r a ’ ll( 7 ,1 7 8 ) .,J

',A Ç IK L A M A :

B u .rivâyet, R e s u lu lla h 'ın , vahye.dayanarak, konuştuğu hususunda,'m üsiü-


m an 'olmayan b iyoloji alim lerini dahi ikna ed ecek m ahiyette m u cizev i hadisler-
den biridir. Zira, Fahr-'İ K ainat E fen d im iz,-m ik ro-b iyoloji ilm inin hi‫ ؟‬o lm ad ığı,
bir devirde, Arabistan gib i hiçfeir tabiat ilm inin m evzubahis olm ad ığı bir diyar-
da,'bugünkü ilm in sad ece .bir term inoloji .farkıyla ifade ettiği m ühim bir v a k ’ayı
ek sik siz ifade buyurmuştur: S in ek te, ,insan sağlığı İçin zararlı v e faydalı m ad-
deler var, bu m addeler d en g eli bi.r şek ild e yer almaktadır: B ir k.anadında zararlı-
SI, bir kanadında fa y d a lısı.,
2- Hadîs, m u h telif tarîklerden gelm iştir, .ibnu M â c ö 'd e , E b u S a î d r i-H u d r î
r a d ıy a lla h u a n h ' t m yapılan rivayette “S in e g in ik i k a n a d ın ın birinde, zeh ir,
'diğerinde şifa v a r d ır . E g e r bir',J^ em ege,'düşerse, o n u İçine, iy ic e b a h r in '
'[so n ra ‫ ؟‬ık a rıp a tın j. Ç ü n k ü 0,'ö n c e z e h ir li (k a n a d ın ı b a n a r ), şifa (!ı k a n a d ı)
g eri b lr a k ır ” buyrulm uştur:
Bu rivayetten, anlaşılacağı üzere., tam am ını batırma em ri,.-sineğin dışta
kalan kanadındaki şifânın y e m e ğ e g e ç m e si !'‫ ؟‬indir. Çünkü hadîs, zehirli kanadı.
.üzerine düşerek ön celik le'o n u ,yem eğ e, batırdığını, diğer kanadı dışarıda kaldığı
İçin 0 -kanattan g eçen zehiri zararsız kılacak şifânın-(panzehirin) gerideki kanat-
ta kaldığını .belirtm ektedir.'Tam am ı batırılınca dışarıda kalan'.kanattaki panzehir
'de yem eğ e geç'eceği İçin .öbüriinün v ereceğ i zarar bertaraf ed ilm iş olm aktadır.

B e z z a r 'm bir rivayetine g ö T & ,E n es r a d ıy a lla h u a n h 'm kabına sin ek düşer.


136 KÜTÜB-J SllTE MUHTASARI j i . c Jlt

E nes sinegl parmağıyla üç kere .batınr., v e ." ٥ ‫؛‬jw ‫;؛‬/٠ A" der, sonra da:
“R e s u lu lla h b iz e b ö y le y a p m a m ız ı e m re ttir? açıklamasında bulunur.'

3- Sinegin zehrii.kanadı hangisi? ib n u l i a c e r , bunu tasrîh eden rivayete


-rastlamadığım, ancak bazı âlimlerin teemmül ederek: “S in e ğ in , s o l k a n a d ıy la
k o ru n d u ğ u n u , d o la y ıs ıy la b u n u n te h i r l i k a n a t o ld u ğ u n u , § lfâ m n d a sa ğ .jk ü n a -
d ın d a b u lu n m a sı g e r e k tiğ in i sö y le d iğ in i" ü ٠ E b u S a îd h o d îsiu A e d a ıa\v\sV\
kanadın (korunma .vs. işlerde) tekaddtim edip, şifalı kanadın teahhur ettigi bel'ir-
tilmiştir.
4- Bu hadisten hareketle sinek ve benzeri.akan, kani olmay'an küçük hay-
vanların az suyu klrletmiyecekleri (tencis etmeyecekleri) hükmüne vanimıştır.
“Ç ü n k ü d e n m iş tir , R c sU lu lla h , İç in d e ö ld ü ğ ü z a m a n su y u k ir le te c e k o la n b ir
ş e y in s u y a b a tır ılm a s ın ı e m r e tm e z d i.” Bu görüşe muhalefet edip: “S in e ğ in s u y a
b a tır ılm a s ı o.nun ö lm e s in i g e r e k tir m e z . N ite k im ha^^ce b a tır ılın c a ö lm e z , d ir is i
d e İçin e d u ştü ğ ü su y u k ir le tm e z ” diyen olmuştur. dehadîsten-bOyle bir
hüküm çıkarmıştır. E b u ’ t- T a y y ib e t- T a b e r î Ğ& şöyle .söyler: “R e s û lu lla h a le y h is -
sa ld tu . v e s s e la m b u h a d is le .n e c a se t v e .ta h a r e ti b ^ â n e tm e y i k a s d e t m m i ş a k si-
n e sin e ğ in h â s ıl e d e c e ğ i z a r a r ın n a s ıl b e r ta r a f e d ile c e ğ in i b e y a n e tm e y i m u r a d
e tm iştir." İb n u H a c e r : “B u d o ğ r u b i r ٠söz. u m a , b u , h a d is te n b ir b a şk a , h ü km ü n
d a h a is tin b a t e d ilm e s in e m â n i d e ğ i l d i r ” der ve sinegUl batınlma İşinin farklı şe-
killerde yapılabileceğini belirtir:
Sineği, öldürmeyecek şekilde, dikkatle bat™ ak'. -
★ Ölüp ölmeyeceğine aldırmadan batırmak. Ancak bu durumda yemek SI-
caksa -sineğin'Olecegi,'soğuksa.ölmeyeceği söylenebilir. Hadiste kayıd olduğu
İçin, hükmün 'âmm olm'asına hükmedilir. Ancak bu hüküm su gOtüriir, çünkü'
mutlak.bir‫؛‬hadÎ8 'bu. suretle tasdik edilir, şayet, bilâhare muayyen bir sUrete bir
delil İkâme edilirse buna hamledilir. ''
5 - H a t t a b î d ^ î ki: “B a z ı n a s ip s iz le r , h a d is in a le y h in d e k o n u ş a r a k : “B ir si-
n e ğ in ik i k a n a d ın d a z e h ir v e p a n z e h ir n a s ıl b ir a r a y a c e m o la b ilir le r ? B u n u d a
s in e k n a s ıl b ile b iliy o r k i, ş if a lı k a n a d ın ı ö n c e k u lla n ıy o r ? (1 5 ) S in e ğ i b u iş e ite n
n e d ir ? ” g ib i ş e y l e r s o r d u la r . F a k a t b u n la r c a h il v e y a m U te c a h il (c a h il g ö r ü n e n )
k im s e le r in so r u s u d u r . Z ir a p e k ç o k h a y v a n , z ı d s ı f a tla n n e fis le r in d e c e m e d e r -
le r . A lla h a r a la r ın ı te ' l i f e tm iş v.e o n la r ın bil* ar'uda b u lu n m a la r ım ta k d îr buyul*-
m u ş, o n la r d a n h a y v a n i k u v v e tle r i o r ta y a ç ık a r m ış tır . N ite k im A lla h a r iy a , a c ib

J 5 ) Ö n c e d e n g e ç e n a ç ı k l i a y a g o r e , ş ifa lı k a n a t, te a h h u r e d e n (g e r id e k a la n ) k a n a ttır.
ll.C tLT -YEME ÂDABI 137

b ir sa n ’a t olan p e te k le rin i ‫ﻻ‬a p w a ‫ اﻻ‬ve içerisin d e b a l ^apm a^ı ilb a w etw i§ tir.
Karıncaca, d a ik tif a ‫ ؟‬îa tn a n ı İçin g ıd a sın ı b iriktirm edi, çim len m em esi İçin d e
bn gdadi o rta d a n ikide b ö lm ed i ilbam etm iştir. O n la ra bn ilb a m la rı d .p a ^ ^ d t',
sip e g e d e kanadının b irin i ö n ce k a lla n ıp d iğ e rin i d e g e rid e taim adi ilb a m etm e-
y e k â d ir d ir "

İb n n 'l-C evzi d e t \‫ﺧﺎ‬٠. “Bil kim senin so d led ig in d e b ir g a rip lik d .k . ^ ira , a rı,
ba§ hışm ıyla b a l to p la r, a şa ğ ı hışm ıyla d a zeh ir a lır. Z eh iri ö ldü ren y ıla n ın eti,
zeb rin te d a visin d e kullanılan ila ca katılm a k ta dır. Sinek d e gözün p a rla tılm a sı
İçin ism id (den en sü rm e ç e şid iy le ) birih te e z ilir : ’ Bâzı hâzık tabibler: Sinekte
bir zehirleme kuvveti buluhdugunu, buna da sokması durumunda hâsıl olan ka-
§ıntı ve şişliğin delâlet ettiğini, bu kuvvenin onun silahı mesabesinde olduğunu,
sinek kendisine eza' vere'n bir şeye tesâduf edince onu silahi' ile karşıladığını,'
şâri Aleyhissalâtu vesselâm’ın da,, bu zehir'kuvvesine,'Allah Teâla hazretleri-
n'in, onun diğer kanadına koyduğu panzehirle karşı koymay.ı emrettiğini, böyle-
ce iki maddenin birbirine mukabele edip Allah’ın izniyle zaran ortadan kaldır-
,dığını söylerler.
6- Hadisin, bir vechinde',geçen «... sonra çıkarıp atin” ibaresinden, bazı
fakihler “sineh suyun İçinde ölm ü şse o suyu k irle tir” hükmünü çıkarmışladır.,
Ş â fiî ’nin iki ,kavlinden 'esahh olanı bOyledir., Ancak, E bû H an ıfe ve diğer bazı
fakihler, sinek öis'e de suyu kirletmez diye ,hükmetmişlerdir.

‫ه‬ ■^1 ‫ ]أ ﺣ ﺬ'اﻟﺴﻰ‬:‫ﻋﻨﻪ ﻗﺎل‬-‫اﺗﻨﻪ‬. ‫ﺟﺎﺑﺮ رﺿﻰ‬ ‫ وش‬٠٤

.[‫ ﻛ ﻞ ﺛﻌﻪ ﺑﺎﺗﻨﻪ و رﻛ ﻼ ﻋﺶ‬:‫ وﻫﺎل‬،‫وﺻﻌﻬﺎ ش ﻓﻰ اﻟﻌﻌﺘﺔ‬3 ‫ﻧﺠﻨﻮم‬,


‫دا ود واﻟﺘ ﺰ ﻣﻨ ﻰ‬ ‫أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ‬
،‫ ﻋﻨﻬﺘﺎ‬,‫ﻛ ﻲ ؤ'ﺀﺗﺮ رﺿﻰ اﺗﻠﺬ‬: ‫ ذزﺋﻘﻞ ﻧﻠﻠﺚ اﺑﻮ‬:‫ﻓﻘﺎل‬.‫رزﻳﻦ‬ ‫وزاد‬
.[ ‫ﻧﻨﺎ ﻷ ﻳ ﻮ زﻟ ﻚ‬
,4. (38.‫ _) و و‬H z. C d b ir ra d ıya lla h u .^'anlatıyor: uR esulullah a leyh issa lâ tu
vessela m cü zzam lı bil‘- kim senin elinden^tuttu.ve k en d isiyle birlik te elin i ta b a g a
:koydu, so n ra d a
Allah’a güvenerek' ve O’na tevekkül -ederek .yeJ” b u y u r d u :’ [Ebu“
Dâvud. Tıbb 24, (3925); TirmizT, Et’ime 19, (1818); ،bnu Mâce, Tıbb 44 ,
(3542).],
1٠٩8 KÜTÜB-J SlTTE MUHTASARI ll.CİLT

R e zın şunu 'ilave etti: “Bunu E bu B e t v e O m e r ra d ıya lla h u anhüm â da


y a p tıla r ve ayn i ş e y le ri s ö y le d ile r.”

‫ ]ﻛﺎن ﻓﻰ ﻧﻠﺪ‬:‫ رﺿﻰ اﺋﻠﻪ ﻋﻨﻪ ﻗﺎل‬.‫ 'وﻋﻦ اﻟﺸﺮﻳﺪ ﺑﻦ 'ﻣﺰﻳﺪ‬- ٥ Ü


.[‫ذاذﺟﻎ‬,‫ﻗﺬ آاﺋﺘﺎﻟﺬ‬- ‫ إﯪ‬. ‫ د‬٠‫إي اﻟﺖ‬ ‫ ﺗﺄرﻣﺰ‬،‫ﻧ ﻐ ﺰ ﻣﻌﻴﺪوم‬ ‫ﺋﻘﻴﺒﻂ‬
‫أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺴﻠﻢ‬.
Ş e rîd Ibnu Sü ve^ d ra d ıya lla h u anh ‫ ة \ﻫﻶ‬١.\‫ﻻ‬٠ ً‫ ا‬٠
. “Sak‫ ؟‬h e y .e ti a ra -
Sinda b ir d e cü zzam lı v a r d i R esu lu llah a le y h issa lâ tu v e sşe îâ m on a b ir h a b e r
g ö n d ererek :

'“ Biz seninle, bey’atımızı yaptok, sen hemen ger‫ ؛‬dönî” b u yu rd u la r.”
[Muslİm, Selâm 126, (2231); ibnu Mace, Tıbb 4 4 .(3544).‫ا‬
'AÇIKLAMA:
1- Bu'iki .rivâyet R esu lu llah a le y h issa lâ tu v e sse lâ m 'm cUzzamlılarla .lan
münâsebetini göstermektedir. Birinci rivayette cUzzamlıya karşı tevekkül edip
kaçmadığını, ikincide'bilakis kaçtığını, cüzzamlıyı kendisine yaklaştırmadığını
germekteyiz.
R esû lu llah a leyh issa lâ tu v e ssa lâ m 'm 'cüzzamlı'larla olan .münasebetini tes'-
bit eden başka rivayetler de var. D.aima bu iki rivayette göriilen farkli' dunımla-
nn 'varlığı söylenebilir.
'2- B'urada zikri geçen cüzzamlının'^^M٠ay^٤٥ Ibn u E b î F a tm a ed -D e v sı ol-
duğu bilinmektedir.
3- Bu rivayette R e s û lu lla h 'm M ayn cihetten tevekkül ettiği belirtim:
'★ Cü'zzamlının elinden tutması,
★ .nUnla bihrikte aynıkaptan yemek yemesi.
T ah avt, hastalarla birlikte yeme hususunda E bu ^^rr’den şu rivâyeti nakle-
.der: ‫“ ﻛ ﺬ ﺑﻎ ﻣﺎ ﺟ ﺐ أﺗﻼﺀ ﯮاﻓﻨﻌﺎ وﺋﻠ ﺬ زاﻳﻐﺎﻵ‬Rabbine.karşı tevazu ve iman
İcabı her bir bela sahibiyle birlikte yemek yeî”
Sadedinde olduğumuz rivâyette, R esû lu lla h (H z. C â b ir ’e) ŞU'manada hi-.
tapta bulunmuştur: ,
“Ye beninileJ Ben Ailah’a olan itimadım ve İşimi ona tefviz etmem ha-
sebiy'le hastalık geçirmeyeceği hususunda 'gUven'sahibiyim.”
II.CiLT YEME ÂDABI 139

B eyh aki demiştir ki: uR esulullah aleyhisalâru vesselâ m iın ciizzamiının


elinden tutup .tabaga.koyması, ^onunla'birlikte'J,emek yemesi,'hoş oJmayan
'(mekruh) şeye sabretme halinde olanlaj(kader ve) kaza'nın hükmettiği şeylerde
ihtiyan terkedenle.r hakklnda örnektir. Diger taraftan A leyh issa la tu vessela m :
‫ ر ﺻﺄﻷ ﺳ ﺐ‬4‫ ﯪ ئ‬٠‫ ﻧﺎﻟ ﻤ ﺠ ﺮﻟ ﻢ‬٠‫؛‘ ﻓﺮ‬CUzzamlıdan asJandan.kaçar gibi ka‫ »’ ؟‬buyurmuş-
tur ve aynca-yukanda kaydettiğimiz hadîste (3900) gördüğümüz' UzCre Sakîfhe-
,'yetinde bulunan cUzzamlıya.. yaklaşmamış ve geri dönmesini emretmiştir.
R esûlullah a leyh isa lâ tu vesselâ m bu- sünnetiyle 'de fcastadan kötülük,.,gelme en--
dîşesi karşısında sabir ve tevekkü.1 göstermede, acze düşmekten korkan kimsele-
re, mu.htelif sakınma tarzlan arasında şeriatce câiz olan, sakınma tarZinın örneği-
ni ,göstermiş . ‫؛‬maktadır.' Â?e'vevl’nin kaydına göre, e l-K â d î, “C iizzam lı ile ilg ili
k ıssa d a R esû lu llah 'tan ya p ıla n riv a y e tle rin , a ra la rın d a ih tila f ettik lerim sö yle-
m iş ve yukarıda kaydettiğimiz iki hadisin yani cu zzam lıdan kaçmayı emreden
h a d isle S a k if h eyetin deki ciizzam lıdan bah seden h adîsin s â b it olduğunu b e lirt-
m iştir."

bir. rivayetine göre de bir. cUzzamlı .ile birlikte yemek yiyen


H z. C a b i f in
R esû lu llah , kendisine de: “A lla h ’a: g ü ven ip tevekkiiT e d e re k y e m e sin i e m retm işj
tir .” 'Keza H z. ^ı'^e’den gelen'bir rivayette demiştir ki: “B izim ciizzaıhlı b ir
a za d lım ız va rd ı. B en im ta b a k la rım d a n y e r , benim kadehlerim den İçer, benim
y a ta ğ ım d a u yu rdu .”

e l-K â d î bu örnekleri kaydettikten sonra der ki: "Hz. Ö m e r b a şta , seleften


b ir çoğ u ciizzam lı ile y e m e k y e m iştir. O n la r, ciizza m iıd a n k a çm a em rinin neshe-
d ild iğ in e in a n ıyo rla rd ı. A n ca k çoğunluğun s ö y le d iğ i g e rç e k şu du r: “O rta d a
nesh m evcu t d e ğ ild ir, h adîslerin a ra sın ı cem etm ek g erek m ek ted ir: C iizza m lı-
dan .sakınmayı, kaçmayı emreden hadisler istihbaba ve 'ihtiyata hamledilir,
vücûba değil. Onunla beraber yem eyi haber, veren hadisler de cevdza hamledi-
lir .”

ülemâ bOyle bir neticeye bağlamamış olSa idi, bulaşıcı hastalıklara yakala-
nanlan hasta sahiplerinin de'terketmesi veya'bu hastalıklara karşı hiçbir koruyu-,
cu tedbire yer vermemek, gerekecekti., ikisi de yanlış olu'rdu.' Biri İnsanlığın,
mürüvvetin-sUkütuna, diğeri d,e salgın hasta'lıkların daha da.,yaygınlaşmasına
müncer olurdu., Rehher-i Ekmelimiz olan A llah R esu lü , ihtilaflı gibi görünen
sünneti ile İnsanî o!an-,.'takip'edilmesi gereken, sjlhat şartlarına da uyan en
doğru yolu göstermiştir: Hastalarla belli bir ö!‫؟‬ü, beJIi. bir-dikkat, ve ihtiyat ted-,
birleri çerçevesinde belki sınırlandırılmış bl.arak beceri münâsebetler devam et­
140 KÜTÜB-t S tn E MUHTASARI. H.CÎLT

tirilecek, onlara gerekli hizmetler, en azından yakınları tarafından verilecek,


fakat onlar asla terkedilmeyecek, İnsanî alâkalardan tecrîd edilmeyecek, kade­
riyle baş başa bırakılmayacak.
R e sÛ lu lla h \n M ü slim ’de g e l e n ، ^ “ S ir a y e t ( b u l a ş m a ) y o k t u r ..” hadîsi
de söylediğimiz mânâda anlaşılmıştır. Çünkü bulaşıcı hastalıklara karşı tarihte

‫ﻣﻦ ﻳ ﺺ ؛ ﻣﻰ‬ p '‫ ﻧﻠﺞ ز ﺣ ﺆ ﻹ ﺛﺌﻌﻠﻴﻪ‬، ‫ ؤﻓﻰ ﺻﺎ ﻋﻨﺎ; ﻛ ﻪ‬، ‫ﺑ ﺬ ا‬


‫ أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺴﻠﻢ‬٤‫اأوﻟﺬاف‬.
6. (3٠1‫) و‬- H z. E bu H iireyre ra d ıya lla h u an h anlatıyor: “R esû llilla h a le y -
h issalâtu v essela m kendisine, ilk '‫ ؟‬ikan tu rfan da m e y v e g e tir ilir d i d e, o zam an
“Allah’ım Medine’mizi bizim İçin-mübarek ktl, meyveleri,
Soyle d u a e d erd i:
.mizij-müdd’ümüzü, sâ’mızt mübârek kil, bereketlerini k a t kat a rtır .’۶
B u d u adan so n ra , g e tirile n m e y v e y i o ra d a h a zır bu lunan gocu kların en kil-
çiiğü n e verird i." [Müslim, Hacc 474, (1373).]
AÇIKLAMA:
Bu rivayet, Ashâb’ın yılın ilk meyvesi çıktığı zaman R esu lu lla h a le y h issa -
lâtu vesselâm^Zi getirerek dua. ettirdiklerini göstermektedir. BOylec'e, Allah.'ın
bir nimetine ilk mazhar olunca, 'bunu bir şükür ve dua 'ile karşılamanın, birime-,
rasimle istikbal etmenin cevazı anlaşılmaktadır.
B' u fırsatlard'a R esû lu llah a le y h issa la tu v e sse lâ m h n , ‫ ؟‬ocukları ihmal 'etme-

'yip onlara ikramda bulunması., mânidar b ‫؛‬r ' husustur.'Bu A leyh issa la tu vesse-
a m ’٠ln,'çocuklaraolan şefkatinin derecesini' gösterdiği gibi, bu ‫؟‬eşit merasimle-,
r e onlann katılmalannı teşvîk mânâsı 'da taşır. Çocuğun girdiği yer .neşe ve
hayattır, öyleyse, turfanda meyvenin R e s û lu lla h ) takdimi, hoş bir'merasim fır-
satıdır. Bu'meseleye.temas eden rivayetler birden.fazladır. Bazılarında “yılın ilk
t ^ i a â s ı ’f , bazdannda “H e r şe y in t u r f a â s ı ” geldiği zaman'. Efendimizin
dua edip, üç'defa sağ, ü‫ ؟‬defa sol gözüne sürerek öptüğünü, sonra cemaatteki,
. en küçüğe verdiğini'belirtir.
nciL T YEME ÂDABI 141

:d ili - ‫ □أﺑﻬﻢ دﺑ ﺤ ﻮا ًﺳﺎﻧﺎ‬: ‫ﻋﻨﻬﺎ‬ ‫رﺻﻰ اﺋﻠﻪ‬ ‫ ﻋﺎﺋ ﺸ ﺔ‬.‫و ﻋ ﻦ‬ -٧


‫ ﻓﺠﺎة آﻏﺮ ﻇﻌﻌﻠﻮه ﻗ ﻖ‬،‫ﻏﯯه‬.‫ ﻓﺠﺎة آﺧﺮ ﻗﺎ‬،‫ﻓﺨﺎة ﺳﺎد ﻗﺄﻏﻌﻠﻮه‬
^‫ى ' ل' ز ق‬ ‫إ ﻷ ﺟﻤﻘﻬﺎ‬ ‫ﺗﺎ ﺋ ﻖ ﻳ ﻨ ﻔﺎ‬ ‫ﻗﺎرا‬ ‫ﻳ ﺌ ﻔﺎ ؟‬ ‫ ﺗ ﻰ‬: ‫ ' ﻧ ﺎ‬. : . ‫ ذةا'ل‬، ‫ﻳ ﺌ ﻔ ﺎ‬
‫ ﻟﺘﺮﻣﺬى‬١' ‫ أﺧﺮﺟﻪ‬..٤‫ ﺣﺌﻰ إ ﻷ ﺟﻤﻘﻔﺎ‬.
٠.' 7 (3 9 0 2 )- H z. A işe ra d ıya lla h u anha .anJatıyor*. “A sh âh b ir koyun kesm işti.
B u Sirada bir dilenci geldi. Etten bir mibtar verdiler. Derken b ٥§k ٠ gelenler
oldu , o n la ra da v e rd ile r. G e riy e y in e de e t kaldı. R esu lu llah a leyh issa lâ tu ves-
selâm so rd u : ‫‘؛‬K o y u n d a n g erJ n e k a J d ı? ” “S a d ece om uzu k a ld ı!” d ed iler.
A leyh issa sa ltu vesselâ m ‫ ﺀ ﺀ'ﺀ‬.- “ O m u z u h â r ‫ ؟؛‬g e r i 't a r a f , k a td .! ” b u yu rd u la r.’’
ÎT lr m !z î,K ıy a m e t3 4 ١(2472).î.

AÇIKLAMA..
Burada koyunu kesen H z. A işe 'n \n ailesi mi, Ashâb mı? Rivayet bU..husus-
ta biraz mUbhem. Rivayetten, omuz hâriç hçr tarafımn isteyenlere dagjtjldjgı
anlaşılmaktadır.
Resulullah aleyhissalâtu vesselâm: “ O m u zu .h â r iç .geri, ta r a fı (b ize)
k a ld ı”buyurmakla Allah yolunda verilen, kısmın uhrevi hayat İçin tam bir yat‫؛‬-
rım olduğunu İfâde buyurmuştur. Böylece bağışlanan kısım ebediyete mazhar
0İmu§.', ebedî sâhipligine erişilmiş olmaktadır.. Zira âyet^i.ke^imede‫ ﻣﺤﻨﻜﻲ ﺳﻘﺪ‬u
v|U ‫ اس‬. ' ^ ^ ‘S iz in y a n m ız d a o la n la r tU k en ir a m a Allah^ k a tin d a o la n la r
(Nahi 96). Allah yolunda bağışlananlar bu âyete binâen ebediyete
e b e d îd ir ”
mazhar olmuştur. Hadîs de', Allah yolunda harcayınca, harCadığı şe y e 'hakîkî ve
ebedî sahiplik kazandığını beyan ediyor. Bu Rabbimizin biiyUk bir fâzlıdır.
İK JN C IB Â B

' B jR ÎN C l FASIL , '


HAYVANLARDAN MÜBAH VE MEKRUH OLANLAR

KELER

‫ أﻟﺤﻌﺮن وﺳﻮل‬،'‫ اﺋﻔﻐﺘﻮر‬.‫ﻋﺎﺋﺘﺖ أ;اه ﻣﻦ ا'ﺷﺌﺆؤ‬٠ ،‫ذأﻫﻮى ﺛﺪه اي‬


‫ ﻓﻘﺎل ﺣﺎع‬،‫ وﻧ ﻊ ﻳﺪه‬,^ -^ ١ ‫ ﺋﺆ‬:‫ ﻗﺜﺌﺬ‬،‫ ﻛ ﺜ ﺬ ﻟﺬ‬١‫ ﻳﺬ‬: ‫ا‬ ‫ش‬
‫ﻟﻜﺌﺬ ﺋﻠﻢ د ي‬١‫' و‬،‫ ﻗﺎدت ﻷ‬¥ ١ ‫ اﺣﺰ'ﻟﻢ ﺛﺆ'ﯪرﺳﻮق‬:‫رﺿﺘﻰ'اﺗﻠﺔ ﻋﺜﺔ‬
‫ ؤزﺗﻮول‬،‫ ﻫﺎﺟﻮﻟﻘﻪ 'ﺋﺄﺣﺜﺌﺔ‬:٠‫اﺋﻔﺬ'ﻗﺎل اﺣﺄاﻷ‬,‫ 'ذاﺣﺬق‬،‫ﻧﻰ ﻧﺆﻣﻲ‬٠‫ﺀر‬1‫ا‬
.‫ أﺧﺮﺟﻪ ا ﻟ ﺔ اﻻ اﻟﺮﻣﺬى‬.[‫ا ﻫﻔﻮ ئ( ﻳﻨﻬﺌﻰ‬ ‫ﻟﻪ‬٧1
ib 3903‫)؛‬-
1. m Abbdsibnu
radıvallahu anhun^A -(3903
Abbâs radıyallahu „ ‫ ا‬3،‫ ا‬٧0 ٣: “
) .1 3anlatıy.r:
anhümâ Hdlid
“H âlid lhnu'^-Vfili/i
lb n u ’l-Velid
radıyallahu anh’ın bana bildirdiğine gore, Hâlid, Resûlullah aleyhikfalâtu ves-
selâm ‫ ﺀﻟﻢ ؛‬birlikte, R esûlullahın zevceleri M eymûne radıyallahu a n l ’nın ya-:
nına girerler.*-Meymune hem onun ve hem de fbnu Âbbâs’ın teyzeleri ‫؛ﻟﻢﺀ؛‬._
M eym ûne’nin yanında kızartilmış bir keler görürler. Bunu, N ecid'den kız kar-
deyi Hufeyde Bintu'l-Hâris getirmişti. M eymûne radıyallahu. anhâ keleri
Resûlullah aleyhisalâtu vesselam’ın önüne sürdü, ö n ü n e bir yem ek çıkarılıp da
ondan ‫ﻷ‬ a sedilnıe p ' ve
‫ﻵ‬ ‫ا ﻻ‬ ‫ا‬ sn n n
‫اا‬ ‫ا‬ de likredilm edigi durum nâdirdi. ٠
:\ ‫‘؛‬١

6 ‫ ) ؛‬B u ‫؛‬b a r e B u h a r î ’d e k ‫ ؛‬v e c h l n d e d a h a a ç ık : “Resulullah aleyihssalatu ‫ﺀر ا‬١۴‫ ا ه‬hakkında


"، . / „ ,

lup.ismisöylenmeyeHbiryemeğepeknâdireliniuzattrdı:'
!İ.CÎLT HAYVANLARDAN, MÜBAH- VE MEKRUH OLANLAR !43

[R esûlulah ‫أ ة‬ 6
‫أأا ﻻ‬ 5 -vesselam kelere cim i uzatmıştı ki,l orada'kazır bulu ^ . 0
‫س‬

wan ‫ا ﺀ ﻫ ﻶ‬١
‫ا ىأ'أ‬ ^ ‫أأ ه‬ ..: biri

,Rdsulullah aleyhissalatu vesselâm’a takdim ettiğiniz şeyden haber verin “


.ne olduğunu söyleyin!” dedi. Bunun üzerine: j
kelerdir!” dediler. Bunun üzerine Resulullah (u za m ış olduğu) elini 0 “
:derhal g tr i çekti. H dlid radıyallahu anh

:B bi haram mıdır, ey A llah’m Resulu?”dedi: Resulullah “

Hayır, ancak. 0 benim kavmimin diyarında bulunmuyor. Bu sebeple‘‘


onu yemeye alışkın degilim )), ‫؟؛‬.imde tiksinme hissediyorum!” buyurdular
-Halid ra iıyallahu anh der ki: ”Ben keleri (önüme) çekip yedim. Resulullah ba
,k ıy o r fa b t beni yasaklamıyordu.” (Buharî,,Et’ime 10, 14, Zebâih 33; MUs!Jm
Sayd 43,)'44.45 , ( 1945, , . 1‫ ؟‬Muvatta, İsti'zân .10, (2, 968); Ebu ;(1948 ,'4 6
Etime 28, (3793 , 3.794), Eşribe Dâv٧d ١'21, ' (37)‫ اأﺟﺠﺠﺎ^' ذ‬Sayd 26, (7 , 198)
1‫و‬9).‫ا‬
‫ب‬:‫ إ ى ل ﺀا‬:‫ ﻓﻘﺎل‬:‫ا ج ل وﻋﻦ أف ﺳﻌﻴﺪ رﺿﻰ اﺗﻠﺔ ﻋﻨﻪ‬
fli ‫ﺑﻘﺎﻣﻮﻧﻪ‬, ‫ ﻋﺎوﻧﻪ‬:‫ ^ﻓﺜﺌﺘﺎ‬،‫ ﺋ ﺠﺒ ﺔ‬،‫ وأﻟﻪ ﻏﺎﺋﺔ ﻃﻌﺎم ﺀﻫﻠﻰ‬،‫ﻣ ﻀ ﻲ‬
‫ إة‬.'‫ ل ﺗﺎ أزان‬١‫ ﺑﻖ‬، # 1‫ ﻓﻰ‬. ‫ ة رﺳﻮﻻ'اﺗﻠﻪ‬١‫ةذ‬.‫ﺋﻠﻢ‬.،‫ﺛ ﺠﺘﺔ'ﺋ ﻸﺛﺄ‬
‫ ﺳ ﺴ ﺤﻬﻢ دواب‬،‫ﺳ ﻂ ﻧﻰ ﻧ ﻰ إ;ا ﺳ ﻞ‬ '‫اؤﻗﻬﺒ ﺐ ﻋﺮ‬ ،‫ﻟ ﻌ ﻦ‬ ^١
‫ ذ ذ آ ﺑ ﺘ ﻘﺎ ؤﻻ أ ش‬٠‫ئ‬٤ ،‫ذا ﻣﺬﻫﺄ‬٠‫ ص ذ‬، ^ ‫ ؛‬١‫ﻳﺪﺑﻮن ﻓﻰ أﻷزص دﻻا‬
.‫أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺴﻤﻠﻢ‬ , [‫ﻋﺌﻬﺎ‬
.‫))اﺋﻌﺎ'ﺑﻂ(( اﻟﻤﻜﺎن اﻟﻤﻄﻤﺌﻦ ﻣﻦ اﻷرض‬
: ‫اﻟﻤ ﻮ ﺣﺪة‬ ‫وﺗ ﺸﺪﻳﺪ‬ ‫ و ﻛ ﺴ ﺮ اﻟ ﻀﺎد اﻟﻤﻌ ﺠﻤﺔ‬، ‫ا'ﻟﻤﻴﻢ‬ ‫ﺑﻀﻢ‬ ((‫و' ))اﻟﺌﺼﺌﺈ‬
. . ‫اﻟ ﻜﺜﻴ ﺮة اﻟ ﻀﺒﺎ ب‬

,2 . (3‫ ﻵ‬Ebu S a ’îd radıyallahu anh anlatıyor; “Bir bedevi Resûliillah -(04
:aleyhissalâlu vesselâm’a gelerek

Ben keleri hol olan bir bölgede yaşıyorum, keler ailemin yiyeceğinin *‘
144 KÜTÜB-I SlHE MUHTASARI II.C İL T

eksriyetini teşkil ediyor (bunun bir mahzuru V .,- nu; ne buyurursunuz?” diye
sordu. A m a Resulullah cevap vermedi. Biz: “Tekrar sor‫ " ؛‬dedik. 0 tekrar
sordu. RcsulullaVı cevap vermedi. M am üçüncü sefer sordu, üçüncüde
ksû lu lla h adama seslenip yanm a çağırdı ve:
“Ey bedevi! dedi, Allah, Benî îsrâil’.den bir boya lâ’net etti veya gadab'
etti. (C eza olarak) onlar» yeryüzünde yürüyen hayvanlar haline ‫؟‬evirdi. Bi-
lemem, ola ki bu, 0 lânete.ugraj^an meshe ug»*ayan, kimselerdendir. Bu se.
heple ondan ne' yerim 'ne .de yiyenleri' men. ederim!” [Müsilm,'Sayd 51,
( ‫ ا‬95 ‫) ا‬.‫ ذ‬.
AÇIKLAMA'':
!-'pirinci hadîste geşe'n Hâlid Îbnu’l-Velid''m annesinin ad. Luhâbetu’s-
Suğra'dıt- tbnu A٥٥d5’ın,annesinin adi Lükâbeti’l-Kübrâ'diT Ancak üm m ü'l-
Fadi diye, oglu Fadi Ibnu Abbâs'm adıyla .künyeleniyordu. Her ikisi de
mü’minlerin anası Meymune radıyallahu anhâ'mn kız kardeşi idiier'.
2- Önceki hadîs, Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'm kendisine bir yemek
ikram edildiği zaman,.bunun mahiyetini ve ismini sorduğunu belirtmek-tedir.
Hatta Buhart, bu hadîse şöyle bir'bab başlığı k o y m u ş t u r : aleyhissa-
lâtu vesselâm, (bir şeyi) ismi söylenip ne olduğunu öğrenm edikte yemezdi." Şâ-
rih'ler bunu: “Araplar, yiyecek maddelerinin azlığı sebebiyle, ne bulurlarsa yer-
ler, hiç bir şeyden tiksinmeklerdi. Halbuki Alcyhissaldtu vesselam bazı
yiyeceklerden tiksinirdi” diyerek açıklamışlardır. İbnu Hacer, bu hususta daha,
tatminkar' bir açıklama, sunar: “Resulullah aleyhissalatu vesselâm'ın bunu
sorma sebebi, muhtemelen, 0 ’nun (şehirden) hâdiyeyeiii) çok az çıkması sehe-
biyle, bir çok hayvani tanımakta olması veya, şeriat’ın bazı hayvanlan helal k h
larken digerbazılarını haram kılmasıydı. Halbuki câhiliye Arapları, harani kılı-
nan şeyleri haram addetmeyip yiyorlardı. Bazan da onlar etleri, pişm iş veya
kızartılmış olarak getiriyorlardı, bu. sebeple, birbirinden tefriki ancak sormak
suretiyle yapılabiliyordu."

Bu hususu daha' da. aydınlatacak bir rivayet BuharVm u el-EdebÜ'1 'Mül-


red ’inde zikredilmiştir: "Bedevi’nin biri, Resulullah aleyhissalatu vesselam’a
bir tavşan getirip hediye etmişti. Resulullah aleyhissalatu vesselâm, getirilen
hediyeden, hediye sahibine ondan yemesini emretmedikçe yemezdi. Bunu, Hay-

17) Bü^rıyi‘. ç ö l , k j r . k ö y .,, g i b i k e l i m e l e r i n .sudccc b ir i y le k a r ş ı l a n m a s ı , d i l i m i z a ç ı s ı n d a n m a h z u r l u

o l s a " e r e k . Y e r in e g ö r e h e p s i b u k e l i m e il e if â d e e d ile b ilm e k le d ir .


H.CtLT HAYVANLARDAN MÜBAH VE MEKRUH OLANLAR , 145

ber’de kendisine hediye edilen zehirli koyun sebebiyle yapıyordu...*’

3- Hadîste, sofradaki etin mahiyetini açıklayan kadının kim olduğu müb-


hemdir. Ancak rivayetin başka vecihlerinde M eymûne radıyalllahu anhâ olduğu
belirtilmiştir. Keza, başka rivayetlerde gelen tasrîhte, Resûlullah’m, sofrada bu­
lunan diğer hediye yiyeceklerden-keş‫ ؛‬süt gibi-yediği belirtilmiştir.
4- Bazı şârihler, Resûlullah’m “Keler benim kavmimin diyârında bu­
lunmuyor” sözüne takılarak: “Burada vak’a ile bir tezad var, çünkü H icaz’da
keler çokça bulunur” demiş ise de, Resûlullah’ın H icaz’ı değil, sadece Mekke
ve yakın çevresini kastetmiş olacağı belirtilerek cevaplandınimıştır.

5- îbnu Hacer, hadîsin farklı vecihlerini tahlil ederek ResûluUah’ın\iç\e.n


yememesine iki sebep gösterilebileceğini söyler: 1- Tiksinme,• 2- Keler etinde
bulunan pis koku.

6- h a d is t e n ÇIKARILAN FAYDALAR:
★ Keler eti, kaydedilen hadîslerde câiz görünüyor ise de ülemâ arasında
bazı ihtilaflara da sebep olmuştur. Tahâvî, Şerhu Mâ’ani’l- Asâr'da Ebu Hanî-
fe , Ebu Yûsuf îmamı M uhammed rahimehümuUah her üçünün de mekruh ad­
dettiğini belirtir. Bu hususta İmam M uhammed’in delili bir başka rivayettir:
Hz. Aişe anlatıyor: “ResûluUah aleyhissalâtü vesselam’a bir keler hediye edil­
mişti. Yemedi. Derken bir dilenci geldi. Aişe, dilenciye bu keleri vermek istedi.
ResûluUah kendisine: “Sen yemediğin şeyi mi vermek istiyorsun?” diye mü­
dahale etti." K tza Ebu Dâvud’da kayda yer verilmeden “ResûluUah'ın keler
yem eyi nehyettiği” rivayet edilmiştir. Hülasa, İmam Muhammed gibi bâzı Ha-
nefıler, kerahetin tahrimî olduğuna hükmetmiş jse de çoğunluk tenzihî olduğu­
na meyleder ve şöyle derler: “ResûluUah’ın sofrasında, huzurunda yenmiş ol­
duğu halde müdâhele etmemesi, bunun mühah olduğuna delildir. Kerâhet ise,
kerahet-i tenzihiyedir.” '

Görüldüğü üzere keler eti meselesi oldukça münâkaşa edilmiş bir husus­
tur. Daha ziyâde Hanefıler, kesin bir üslubla “helal'’ demekten kaçınmışlardır.
★ Hadîste şu husus da görülmektedir:
Bir meselenin hükmüne açıklık kazandırmak için, şüphe edilen cihetin
açıklanması gerekir. ResûluUah öyle yapmıştır: Keler etinden yememiş, yeme-
yiş sebebini açıklamıştır.
146 KÜTÜB-İ SÎTTE MUHTASARI II. CİLT

★ Yemekten nefret ve onu hoş bulmamak, o yemeğin tahrîmini gerektir­


mez. .
★ Yemeklerden tiksinme hususunda herkes bir değildir. Bazılarının sevdi­
ğinden diğerleri nefret duyabilir.
★ Bir et kokmuş ise, bunun yenmesi haram olmaz. Bu halde yiyebilecek
kimse çıkabilir, yenmesi haram değildir.
★ Kadının akrabaları eve girebilir, yeter ki koca rıza göstersin, izin versin.
★ Akrabanın, hısımın, dostun evinden yemek yenir, bu caizdir.
★ Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Ashâbıyla birlikte yemek yer, fırsat
düştükçe et de yerdi.
★ Resûlullah-, gaybı Allah bildirmedikçe bilmezdi. Sorarak öğrenmeyi ter­
cih ederdi.
★ Hz. Meymûne akıllı ve tedbirli bir kadındı ve Resûlullah hakkında fev­
kalâde hayırhâhtı. Zira o, zekası ile, kelerden Resûlullah'm hoşlanmıyacağını
derhal kavramış, bilmeden yiyip sonradan rahatsızlık izhar etmesine gönlü razı
olmamış, haberdar etmiştir. Gerçekten de feraseti onu yanıltmamıştır.
★ Birinin bir şeyden tiksineceği melhuz ise, bu saklanmamalı, kendisine
haber verilmelidir, ta ki ondan bir zarara mâruz kalmasın. Bu hal bazılarında
görülür, muziplik olsun diye çevresi gizleyebi١|î;. Sünnet bunu tasvîb etmiyor.
7- îkinci hadîsle, temas edilmesi gerekdn husus!?c/zf deffbîr kavmiıı١١١
mesh-^dilmt.si meselesi. ■"
Mesh: B ir canlının fıtratının değiştirilmesi, bir başka canlıya döndürülme-
sidir. Bunu'nla daha ziyade, canlının daha aşağı, daha çirkin bir hâle çevrilmesi
ifâde edilir. Nesh İlahî bir ceza çeşididir. Kur’an-ı Kerîm, yabıdilerden bir ce­
maatin qıesh cezasına çarptırılarak maymunlara dönderildiklerini belirtir: “İçi­
nizden cumartesi günü azgınlık, edenleri elbette biliyorsunuz. Onlara “aşa­
ğılık birer maymun olunuz” dedik. Bunu, muasırlarına ve sonradan
geleceklere bir ceza örneği ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara öğüt
olsun diye yaptık” (Bakara 65-66). Keza Maide sûresinde de bir kısım insanla­
rın Allah’ın gadabına uğrayarak “M aymunlar ve domuzlara çevrileceklerine
temas edilmiştir” (60. âyet).
Şu halde Cenab-ı Hakk, bir ceza çeşidi olarak târihen bazı insanlara neshi
uygulamış, insanken maymun ve domuz hâline çevirmiştir.
ll.C iLT HAYVANLARDAN MUBAH VE MEKRUH .LANLAR 147

Sadedinde olduğumuz rivayette, ResûîuUah aleyhissalâtu vesselâm 'm ke-


leri yemeyi‫؛؟‬, IsrailoğuJlar‫؛‬ndan bir neslin keler ‫؟‬eklinde meshediinıi‫ ؛‬olmast.
sebebiyle, -sofradaki kelerin' onlarm dev.amı olma endişesinden ileri geldiği
İfâde, edilmektedir. Ancak bu husus-Ulemânın büyük çoğunluğuyla vârid görül-
memiştir.-.Çünkü meshe uğrayan kimselerin neslinin devam etmeyeceği, yine
hadîslerde açıklanmıştır. Taherî d tr iv . “Esasen hadîste, 0 kelerin meshedilen-
lerdeh olduğu hususunda ResUlullah'ın C€im l kcsin'iddiası mevcut, değildir:
١ ‫ا‬ ١

Aleyhissaldtu vesseldm‫ ؛‬bunun onlardan olmasından, korktuğunu 'beyan etmiş


ve yemekten geri durmuştur. Resulullah, bunu da C en a b -ıH a kk’ın, Resulüne,
meshe uğrayanların neslinin devam etmiyeceğini bildirmesinden önce söylemi‫؟‬
olmalı.” Tahavı At, meseleye böyle bir yaklaşımla cevap ve.rmi‫ ؟‬ve, arkadan,
ibnu M es’ud^Adn yapılan §u. rivayeti kaydetmiştir: ‫ﺷﺒﺰ ﻧﺸﻮق اﻟﻠﻪ ﻣﻠ ﻰ اﻟﻠﺔ ﻏ ﻲ وﻣﻐﻠﻢ‬
‫ﻗﺰﻣﺄ اؤﻳﻨﺘﺦ ﻗﺆﻣﺄ ﻳﺠﻌﻞ ﻟﻬﻢ ﺳﻼ‬-٠‫ اذ اﻟﻠﺔ ي ﻗﺨﺒﻠﺊ‬:‫ص اﺑ ﻲ ؛ وا^زض ا د ث ذ خ ﻗﺎل‬
‫“ زﻵ ﻏﺎﺑﺔ‬Resûlullah aleyhisselam'a: “Şu maymun ve hınzırlar meshedilen ya m
hudilerden kalma mıdır?" diye soruldu. Aleyhissalâtu vesselam: “Allah bir
kavmi helak veya meshetti mi artık onlara bir nesil, ve devam kılmaz‫ ” ؟‬diye
cevap verdi.”
îslam.’da âyet ve hadîslerle, sâb'it olan insanin..maymun, domuz,' keler gibi--
hayvan olması İnancı İ.le İnsanlığın maymundan ge!d‫؛‬ğini söyleyen evrimci id-
dialar aracında''hiçbir irtibatınolmadığınıbelirtelim, öiri,'İnsanlığın asl.ını, tesa-
düflerle tekamül denen maymuna 'bağlarken,, öbürü, ‫؟‬ımaran ve azan insanin
İlahî irade ve İlahî 'kudretle, bir ceza olarak tenzilen maymuna, domuza,kelere
çevrildiğini belirtir. Birinde tesadüfi tekâmül', öbüründe irâdî tenzil vardır, bu
bircezadn.
' Keza .^ ‫ﺀرﺀﺀ‬,’‫ اا‬tenasuhcuların iddiası, iie de karıştınnamak 'gerekir. -O'nlar
hiç bir ciddî delile dayanmadan, İ'nsan' ruhunun-hayvan cesetle'rinde yeniden'
.diinyaya-geleceğini iddia ederler. İslamiyet,'ölen kimsenin bir daha dUnya hay'a-
,tma dönmeyeceğini kesin bir Uslubla söyler
148 KÜTDB-İ SİTTE MUHTASARI
J!.C،LT

★ TAVŞAN .

‫وﺟﻞ أزﺋﺒﺄ ﺛﺠﺎﺀ ﺑﻬﺎ‬ ‫]ﺻﺎن‬ :‫ﺑﻦ اﻟﺤﻮﻳﺮث ﻗﺎل‬ ‫ﺧﺎﻟﺪ‬ ‫ ص‬٠ ١ ^٠
‫ذا'ﺀﺛﺮل؟ ﻧﻔﺎل ﻗﺊ ﺟﻰ؛‬. :‫اﻟﻰ ﻳ ﺪ \'ش اﺑﻦ ﻏﺘﺰ رﺻﻰ ا ع ﻇﻴﺘﺎ ﻓﻘﺎل‬
،‫اﺑﻠﺔا ذ'ﻟﻠﻢ ﻗﺔ ﻋﻦ ﺀ'ةﻫﺎ‬:'‫ﻗﺬﻟﻢ‬,‫ﺗﺘﺔ‬ ‫ه اﻟﻰ ر ﺳ ﻮ ؤ س ا ز أ ى‬
-‫ أﺑﻮ داود‬.‫ أﺧﺮج‬.[‫) ? ا ي ﺋ ﺠﻐﺬ‬/}
‫ ا‬. ( 3 ‫ و‬٠5)- m i i d tbnu’l-Huveyris radıyallahu anh anlatıyor: “٥ /r adam bir
-tavşan avladı ve Abdullah ibnu Ömer radıyallahu anhUma’ya gelip: “Ne dersi
-niz (bunun eti yenir m i ? r diye sordu. Abdullah: “Tavşan Resulullah aleyhissa
Idtu vesselâm’a da (böyle avlanıp) getirilmişti. Ben de o Sirada yanında -oturu4 ■
yordum. Ondan ne yedi ne de onun yenmesini yasakladı, tavşanın hayız
gördüğüne inanıyordu” dedi.” (Ebu^ Dâvud, Et’ime 27١(3792).]

‫ ]درى ﻋﺎﺷﻴﺘﺄ أري ص‬:‫ل‬,‫ د وﻋﻦ أﻧﺲ رﺿﻰ اﻻه ئ ﻗﺎ‬٢ mm


-‫ زاﻳﺚ‬،1‫ا ﻫﺎﺧﺌﺌﻪ‬4‫ ﻧ ﺜ ﻎ ﺣﺘﻰ أﺋﺰﻛﺊ‬:‫ل‬1‫ﺗﺴﺜﺆا ﻫﻠﺜﻮا ق‬-,‫'اﻟﺌﺔزاف‬
‫ ﺳ ﺚ ﻣﻌﻰ ﺑ ﻌ ﺨ ﻨ ﻬﺎ إﺋ ﻰ‬،‫ﻟﺤﻬﺎ ; ﺻ ﻮ ه‬:‫ ﺀئ‬، ‫ ا ﺷ ﺊ رﺿﻰ اﻟﻠﻪ ئ‬: ‫ﺑﺔأ ا‬
.‫ أﺧﺮ ^ اﻟﺨﻤﺴﺔ‬.[‫ ﺑﻠﻪ‬:‫ﻗﺎق‬٠‫ أﺣﻠﻦ؟‬:‫ 'ﺋﺄﺣﺘﺔ ﻳ ﻖ ﺗﺬ‬. . ‫ﻟﻠﻪ‬١‫; ل‬,‫ز‬

.‫ أﺛﺮﻧﺎ‬:((‫))اﻓﻴﺜﺎ‬
2 . (3‫ و‬Hz, Enes radıyallahu anh _(٠6 ‫ا‬-anlatıyor: “Yürüdük ve M errVz
Zahran.dan bîr ta \ §an Çaldırdık. Arkadaşlarımız peşinden koştiAİar ve (sonunda
١

yakalamaktan) âciz kaldılar. Bu sefer ben koştum, yetiştim ve yakaladım. Onu


babalığın!) Ebu Talha radıyallahu anb'a getirdim. 0 ,.tavşanı keskin bil. taşla )
”. kesti. Budunu benimle Resulullah’a gönderdi. Resulullah onu yedi

EneS'e: “Yedi mi, (gördün mil yediğini ‫' '') ؟‬diye sorwlmwştw. Yani'kabul
etti” dedi.” IBuharî, Sayd 32, 10, Hibe 5 ‫ ؛‬Müs!!m, Sayd 53, ( 1953)‫ ؛‬-Ebu Dâ
vud, Et’ime 27,.(3791)‫ ؛‬٢ ‫؛‬rm ‫؛‬z ‫؛‬, Et’ime2,'(1790 ),٠Nesâî,'Sayd25 ١(7 , 196).].
;AÇIKLAMA
Câhız, tavşan hakkında, devrinin bilgilerini bize şöyle aktarır: “Tavşan -1
!I.CÎLT HAYVANLARDAN MÜBAH VE MEKRUH OLANLAR 149

p ek ko k k b i r k v v a n olarak bilidir. Şehvetine çok dii§kttndwr. Bir 1 erkek, bir


١٠ ٠ ‫ا ﻻ‬

yıl di§î olur. Ayrıca hayız görür. Gözleri açık uyur.”

^dekke'’den bir,merJıaJe uzak bir ye.rin.adjdır..


2- Tavşan etinin yenip yenmiyecegi hususunda bazt ihtilan.! rivayetler gel--
miçtir. Sadedinde olduğumuz iki rivayette de bu ihtilaflı durum gözükmektedir.
Mesela .‫ « ه ﺀ‬Hiireyre radıyallahu önÂ’tan gelen bir rivayet: "Bir hedevT, kızar-
tılmış vaziyette bil* tavşanı Resulullah’a getilm işti. Kendisi yemedi, Ashabına
der. ,Alimler'‫ ؟‬ogunluk itibariyle: tavşan etinin miifeah ol-
,dugunu söylemiş, ,kaydedilen hadîslerden yenmesinin câiz oldugu hükmüne
ulaşmıştır.' Ancak şunu da belirtelim ki'Ashâbtan Abdullah Ihnu Ömer radıyal-
lahu anhiimâ, Tabiînden ikrim e, fukahadan M uhammed tbnu Ebi Leyla tavşan
etinin mekruh'olduğuna kanidirler. Bunlar Huzeyme ibnu CezVın rivayetine
dayanırlar. Bu rivayette derki‫“ ؛‬Ey A llah’ın Resûlüdedim , tavşan hakkında ne
dersiniz?"

“Onu ne yerim ne de haram kılarım” buyurdular. Ben: “öyleyse., de-


dim, siz haram kılıncaya kadar ben onu yiyeceğim. Siz niye (yemiyorsunuz)?"
Bana şu cevabi verdi:

“Onun hayjz gördüğü bana bildirildi.”


tbnu Hacer bu hadîsin senedce zayıf olduğunu belirttikten sonra: “Şâyet
senedce sahih olsa.yine 'de burada kerahete delil mevcut değildir, det.

Bu manayı sadedinde olduğumuz bâbın birinci hadîsi (3905) de, tey'-îd eder.
Hülasa. Nevevi: “ta vşa n eti, im am Mâlîk, Ebu Hanife, Şâfı’î, Ahm ed ibnu
Hanbel ve digerpekgok ulemâ nezdinde helaldir" der.

3- ', Hadis av hayvaninin kaldırılıp, UrkütUlmesinin câiz olduğunu gösterir.'


Keza avı. kovalamanın, câiz ,oldugu da anlaşılmaktadır.,"Avm peşine düşen gaf.
lete düşer" mealindeki' hadîs, bu söylenene muhalif sayılmamıştır, çünkü bu
iki'nci hadîs, fuzulî yefe' avcılıkla fazla uğraşan,.av takibederken, bir^kısım'mas-,
lahat ve vecibelerini ihmal.eden kimselere mahsustur.
4- ,Hadîs, avı yakalayanın,.bir'başkasının ort'ak olmas'ına imkan olmayacak
şekilde ona ,sahip ol.dugunu gösterir. Oyle ki, 0 avı onunla.kov.alayanlar dahi'-
hak iddia-edemezler, yakalayan ona sâhip olur. ٠

5- ' Hadîs, avla elde edileri'in hediye'edilebileceğine,'bu hediyenin'kabul


edilmesi gerek'tigine, mevkii ve makam'ı yüce bile olsa, onun razı 0'lacağı bilin-
‫ا‬50 KÜTÜB-Î SİTTE. MUHTASARI !!.CfLT

,diğî takdirde basit bir şeyin bile hediy.e edilebileceğine delil kılınmıştır
Hadiste -6, ‫ ؟‬. cugun velisinin, ‫ ؟‬-ocuğun mâlik olduğu ,şeylerde çocuğun le
.hine tasarrufta bulunabileceği gözükmektedir

SIRTLAN ★

‫ر ﺿﻦ‬ ‫] ﻫﻠ ﻎ ﺑ ﺠﺎﻳ ﺮ‬ :.‫ﻋ ﻤ ﺂ ز ﻗﺎ ف‬ ‫أ ف‬.‫ﺑ ﻦ‬ ‫ﻟ ﺮ ﺣ ﻤ ﻦ‬١ ‫ﻋ ﺒ ﺪ‬ ‫ﻋﻦ‬ ü ١i s

:٠‫ﻗﺌ ﺚ‬ ‫ ﺋ ﻤ ﻢ‬: ‫ آ ﺑ ﻰ ؟ ﻗﺎ ق‬:‫ﻗ ﻚ‬ . ‫ ﺛ ﺘ ﻢ‬: ‫ ل‬1‫ا ﻫ ﺘ ﺌ ﺬ ﻫ ﺰ ؟ ق‬ :‫ش‬ ‫ ه‬٧1

‫و ﺻﺤﺤﻪ‬ ، ‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ أ ﺻ ﺤ ﺎ ب ا ﻟ ﺴ ﻨ ﻦ‬. ‫ ﺋ ﺌ ﻤ ﻊ‬. : ‫ ل‬١‫اﻟﻠ ﻪ | ^ل ؟ ق‬ ‫ر ﺳﻮ ن‬ ‫ﻋﻦ‬

.‫اﻟﺘﺮﻣﺬى‬
1. (3907)- Ahdurrahman İhım EM Ammâr rahimehıdlah 'anlatıyor: “Hz,
Câhir radıyallahu anh’a: “Sırtlan av mıdır?” diye sordum.. “Evet!” dedi. Ben
tekrar: “Etini yiyeyim m i?” dedim. “Evet!” dedi.
“Bu c\evap Resulullah aleyhissalâtu vesselam’dan m ıdır?” de_dim.“Evet!”
dedi..”

. ‫ و ﺳ ﻮ ق‬, ‫ د ك‬,:‫ ﻋﻨﺔ‬.‫اﻟﻠﻪ‬ ‫ﺟﺎﻧ ﺰ ز ﺻ ﻰ‬ ‫] ﻗﺎ ل‬ :‫وﻋﻨﺪ أﻟﻰ'داود‬ .Y

‫س ادا ﺻﺎذه‬4‫ وﻳﺠﺶ ﻓﻴﻪ ك‬،‫ﺛ ﺰ'ﺋﺌﺬ‬,:‫ ﻓﻘﺎ ل‬،^^^ ١‫اﻟﻠﻪ | ل ض‬


٤‫ ا ﻟ ﺘ ﻐ ﺮ ﻟ ﻢ‬.

2 ٠(3908)- Ebu D a v u d 'm rivayetinde şöyle gelm iştir:.'''^. Câbir radıyal-


lahu anh del ، ki'. Resusullah aleyhissalâtu vesselam'a- sırtlandan sordum
Bana:

“O, ay (hayvanı)dır, ihramlı avlayacak olursa koç dâaynıhükm edâ"


.'hil edilir.” pirimizi. Etim e 4, (1792); E b u - - - ‫ز‬
.Sayd.27,(7,200).J

‫ﻵﻵك رزل‬ :‫ﻗ ﺎ ل‬ ‫ﻋﺬه‬.‫ر ض 'اﺗﻨﻪ‬ ‫ﺟﺰﺀ‬ '‫ وﻋﻦ ﺧﺰﻳﻤﺔ ﺑﻦ‬- ٣ ٠
‫ﻛﻠﻲ‬٤‫ﺑﻼ اﻟ ﺔ غﺀﺣﺖ؟ وا ى ﺀت‬.‫أز؛‬ .،‫ ﻟﻐﻴﺮ‬١‫ﻋﻦ‬ I‫ش‬
-‫ﺛﻢ‬،‫أ د ﺣ ﻪ اﻛﻂ‬ ‫أ ز ا ﻛ ﻞ اﻟ ﺪ ك أ ظ‬ :‫ ل‬1‫ﻫﻖ‬ ، ‫ ك‬1‫ال‬
ll.CİLT HAYVANLARDAN MÜBA'H VE'MEKRUH OLANLAR 151

-3. (3909)- Huzeyme tbn C ezlra d ıya lla h u anh anlatıyor:. uResulullah aley-
hissalâtu vesselâm’a sırtlan hakkında (eti helal mi?)” diye sordum.

“Sırtlanı yiyen'bîrî de var m»?” dedi. Bunun üzerine kurdun etinin yen-
mesini sordum.

“Kendisinde hayır olup da kurdu' yiyen biri ^var nu?” diye cevap ver-
.^L'''ITlrm!zl,Et١ime,4٠(1739).J
AÇIKLAMA:
'Yukarıda-kaydedilen.rivâyetler sırtlan -etinin yenip,yenmiyecegi ile ilgili-
dir. 'Önceki iki rivayette yenebileceği, helal odugu^ söylenmiş ise de sonuncu ri-
vayete göre helal değildir, yenmemesi gerekir.,
Rivâyetlerden'de anlaşılacağı üzere sırtlan eti hususunda ülemâ ihtilaf et-
'miştir. H attâbrtıin açıklamasına göre, S a 'd Ibnu Ebi Vakkâs, ibnu Abbâs,'Atâ,
îshâk, Ebu Sevr, İmâm Sâfî’î ve Ahm ed Ibnu Hanbel sırtlanın etinin câiz ol-
duguna hükmetmiştir.
Ancak ülem'ânın çoğunluğu da haram.odugunu s ö y l e m i ş t i r : , Sevrı,
Ashâb -1 R e’y ve imam M âlik, S a 'îd ibnu Müseyyeb, bunlar arasındadır. Bunlar
haram, derken, sırtlanın vahşî, bir hayvan olduğunu, Resulullah aleyhissalâtu
vesselâm .)! vahşilerden, köpek (parçalayıcı) dişi olanların'etini yemeyi nehyet-
tiğini belirtmişlerdir..Helal olduğunu 'Söyleyenler,' yukardaki .ilk iki rivayeti
gösterirler ve' üçüncü rivâyetin amel edilemiyecek kadar'zayıf olduğuna dikkat
.çekerler.
Sırtlanın helal olduğunu' söyleyen-Ulemaya hak vermeye'-çalışan ib n u ’1-
^ ٥yy٤ffi'’in-açıklamalan meyanında. şu sözleri dikkate değer: “Resûlullah’ın
haram kıldığı hayvanlarda iki vasıf beraber var;

1- Hayvanin kopek (pargalıyıcı) dişinin bulunması,


2- Tab’ı itibâriyle normal vahşilerden olması: Aslan, kurt, kaplan, gelincik
gibi. Sırtlanda ise, bu iki vasıftan sadece biri var: Kopek dişi var, am a normal
vahşilerden değil. Şurası muhakkak ki, v a a tle r parçalayıcı diş sâhibi olan
hayvanlardan dahafarklıdır. Vahşi hayvan, kendisinde bulunan vahşilik kuvve-
si sebebiyle haram kılınmıştır. Zira, vahşi hayvani yiyen bu kuvvenin bir benze-
rini tevarüs ederek ruhen vahşileşir. Çünkü bir şeyi yiyen, yediği şeye benzer.
Şu husus da herkesçe bilinmektedir: Kurtta, aslanda, kaplanda've gelincikte bu-'
lunan vahşilik kuvvesi sırtlanda mevcut değildir, öyleyse haramhkta bu, öbür-
__ ____ _ KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI __ H.CtLT

!erine eşit olmamalı, ne lügat ne de ö ı f yönüyle sırtlanla öbürleri arasında bir


eşitlik olm am alıdır^ ^

KİRPİ

. ‫ ] ﺛ ﻮ اس' ﻏﺘﺰ ذﺿﺬ ا ع ﻋ ﺐ‬,:‫ﻗﺎل‬ ‫ ﻋ ﻦ ﻧﻤﻠﺔ‬- ١ -


‫ا ﻷﻧ ﺼﺎ ر ى‬

‫ 'ﻳﻔﺎ أوﺣﻦ إ و ﺛ ﺤ ﻨ ﺎ ض ﻃﺎص‬٠ ‫ ر ﻻاﺣﺖ‬,:‫ﻗﻼ‬. ،‫ﻋﺊ أ ش اﻟﺜﺌﺜﺬ‬


‫ رﺿﻦ ا ع ئ‬,‫ ﺳﻤﻤﻎ اﺑﺎ;ي;ﻣﻪ‬:٠‫ ﻓﻤﺎل ﺷﺢ ﺀﺗﺚ‬،‫ ا'ﻵﻳﺔ‬:‫ﻳﻄﺴﻪ‬
، ‫ 'ﻓﻘﻤﺎق ﻟﺤﻴﺴﺔ ﺑ ﻦ اﻟﻴﺎﺋ ﺚ‬. .‫ ﻧﻜﺰ ا]ﻋﺘﻐﺊ ﻋﻨﺖ زﺳﻮﻟﻲ ا'ﺗﺬه‬:‫ﻳ ﻮ ل‬
‫ ع‬١‫ رﺳﻮو‬İ.İ; ‫ال‬٠‫ﺳﺈذ ﻛﺄن ق‬:‫زﺿﺬ'اىة ﺀذﺛﺘﺎ‬.‫س ﻏﺘﺰ‬١‫ق‬-‫ﻓﻘﺎ‬
.‫ داود‬-‫أﺑﻮ‬ ‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.‫ﺋﺬرﺀ‬.‫ﺋﻬﺰ ﺣﻤﻨﺎ ﻗﺎق ﻧﺎ ﻹ‬
1. (3910)- Nem letü’l-Ensârı anlatıyor: “Ibnu Ömer radıyallahu anhU-
m â’ya kirpiden sorulmuştu. (Cevâben) şu âyeti okudu. (Meâlen):

“(Ey Muhammed) de 'k‫؛‬.î-“Bana vahyolunanda leş, ak،tjlm*ş kan, do-


muz eti "ki pistir- v'e günah'işlenerek Allah’tan başkas» adjna kesilen hay-
vandan başkasm» yemenin haram oldtiguna dair bir em ir bulamjyorum.
Fa.kat .darda, kalan, başkasmm payjna el uzatmam ak .ve zaruret miktarm.
aşmamak üzere bunlardan da yiyebilir-. Doğrusu. Rabbim bağ،ş!ar.velne'r-
ham eteder” (En’am 146).

Ancak, yanında bu lm a n bir yaşlı dedi ٤‫؛‬.. "Ben Ebu Hüreyre radıyallahu
anh’ı dinled\m demişti ki': “Resûlwllab. leybissaldtM vesseldm’ın yanında kirpi"
١ ٠

nin zikri geçmişti: I

.“ 0 ha ٥ s* ٠rd«n bir-habistir'(eti) yenm ez”


Bunun Üzerine tbnu Öm er radıyallahu anhümâ: "Eğer bunu Reşulullah
,aleybissaldtn vesselam söyledi ise, bu (kirpinin bUkmU). biz bilnıesek de Ö nun ١

dediği gibidir” dedi.” [Ebu D âvud,Et’ime 30,(3799).]

AÇIKLAMA:
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ’m bu٠beyanlarında, kirpi habîs ,olarak
tavsif buyrulmuştur. Habls şeyler, Kur’ân.-ı K eîîm ’in nassı ile haramdır. 'Anc^k
kirpinin d۴ mu ihtilaflıdır. Es-Süfaü.‫؛‬ü.٠s - S e ‫؛‬a m ’da §u.açıklama yapılmıştır:
.İ.CİLT HAYVANLARDAN MÜRAH VE MEKRUH OLANLAR ‫ ا‬53

“R âfi î.dei. ki; “Kirpi hususunda iki göru§ var: Birine gOrc harawdır. Ebu
١

Hanife ve A hw ed Ihnu Hanhel bu görüştedir. Bunlar hadiste kirpinin “habis"


olarak tavsif edilmesini esas almışlardır. Diğer görüşe göre helaldir, im am Mâ-
lik ve ibnu Ehi Leyla hu görüştedirler.”

★ TOY

‫ ع وﺳﻮﻟﻲ اش‬٠ .‫ ]اﻛﻠ ﺚ‬:‫ﻏﻴﺘﺔ رﺳﻤﻤﺔ اﻫﺔ ى ﻫﺎل‬٠‫ ﻋﻦ س‬- ١‫ ا‬. .


.‫ ش( ﺋﻴﺎزى[ أﺧﺮﺟﻪ 'أﺑﻮ دواد‬.
.‫ 'ﻫﻮ اﻟﺤﺒﺮ ج‬:«‫»اﻟﺤﻴﺎرﺗﻦ‬
I. (3911)- Sefine radıyallahu anh anlatıyor: i‘Ben, Resûlullah aleyhissalâ-
tu vesselâm ile birlikte toy (denen kuş)un etini yedim ." [Ebu Dâvu.d, Et’.ime.
29, (3797)‫ ؛‬Tirmiz!, Etim e 2 6 ,(1829)'.‫ل‬
AÇIKLAMA:(
"Toy” uzun boyunlu, iri'bir-av kuşudur, göçmen kuşlardandır, ‫؟‬ok.hızlı.
u‫؟‬ar٠ boz renklidir. Eti' tavuk ve kaz eti aras'indadır. Hadis toy e.tinin helal ol-
dugunu 'beyan buyurmuştur, bu hususta Ulemanın ihtilafı yoktur.

★ ç e k ir g e l e r

‫ ع‬٠ ‫ ]ﻋﺮؤى‬:‫ا ﻗﺎل‬٠‫أذه ﺀب‬١ ‫ﺀن^اﺑﻦ أف أوﻓﻰ رﺿﻰ‬..-١‫ف‬


.‫أ ا ﺟ ﻪ اﻟ ﺨ ﺴ ﺔ‬ . [ ‫ئ اﻧﺠﺰاق‬ ‫ و ﻛ ﻰ ﺀا ﻛ ﻞ‬I .‫ز ; ل اش‬

-İbnu EM Evfa radıyallahu anhümâ anlatıyor,: ‘(Resûlullah aley -(3912) .1


hissaldtu vesselâm 'İ'leberaber(altı veya yedi sefer) gazveye'çıkmıştık. Gazve
esnasında Aleyhissalâtu vesselâm’la birlikte çekirge yedik." [Buhari, Sayd .13,*
Müslim, Sayd 52, ( 1952)‫ ؛‬Tirmizi Etim e 22, ( 1822,1823)‫ ؛‬Ebu Dâvud, Etim e
Nesâ'i, Sayd^ 12^.38) ,5 -3 ' 37,. (7 , 210).‫' إ‬

‫ ]ﺳﻘﻞ زﺳﻮﻟﺔ؛اﺋﺬه‬:‫— وض ﺳﻠﻤﺎن رﺿﻰ اﺗﻠﻪ' ﻋﻨﻪ ﻗﺎل‬٢ -


‫ أ ﺧﺮ ﺟﻪ أ ر‬٠٠‫أﺀزذذﺀ‬ ‫آﺑﻠﺬ ؤﻷ‬-'‫' ﻷ‬،^١‫ ﺀﻛﺮ ﻳﺘﻮب‬:j l i ٥ ‫اد‬.‫ اﻟﺠﺰ‬.‫ﻋﻲ‬
154 KÜTÜB-I SÎ^E.MUHTASARI Î.C lL T

2 . (3‫ ا و‬Selman radıyallahu 'anlatıyor:' uResûlullah aleyhissalâtu -(3


:vesselâm’a çekirgeden sorulmuştu

Onlar, Allah’ın en kalabalık'ordularıdır.-Onu ne-yerlm ned e haram “-


kılarım” buyurdular.)’ JEbu Dâvud, E tim e '35 . (3813 )‫ '؛‬Ibnu Mace.'Sayd 9 ,'
(3219)٠‫ل‬

.1 ‫ ]دﻋﺎ اﻟﺌﻒ‬:‫وﻓﻰ رواﻳﺔ رزﻳﻦ رﺣﻤﻪ اﺗﻠﻪ ﻋﻦ ﺟﺎﺑﺮ‬


،‫ اﻓﺈط ﻛﺂ'ر؛‘ وأﺛﻠﻠﺶ ﻫﺒﯫزة‬،‫ اﺋﻴﻠﻢ'أﺋﺈﻟﺚ اﻟﺠﻨﺎة‬:‫ ﻓﻘﺎ'ل‬.‫ﻏﻠﻰ ا'ﻟﺔاد‬
'،‫ اﺋﻠﻖ ﺳ ﺠﻊ اﻟﺆﻏﺎ؛‬-‫ وﺣﻦ!اﺧﻮاﻫﻬﺎ ﻏﺬ ﺳﺎﻳﺸﺘﺎ وأرزاﺧﺘﺎ‬،‫ﺋﻬﻠﺢ ﺑﺎﺑﻨﻪ‬١‫ و‬.
‫ و > ﺟﻨﺪ ﺗﻦ‬،‫ﺀو ﻏﻨﻰ'اﻟﻔﺰاؤ‬٠
‫ ﻛﻴ ﺐ ﺋﺊ‬:‫ﻗﻘﺎق رﺟﻮ ﻳ ﺄ ذ ; ل اﺗﻠﻮ‬
. ‫ا ى ا ص‬. ‫ إﺋﺬ ﻫﺰة ﻏﻮت‬:‫اﺗﺬو؟ ﻓﻘﺎ'ل‬.‫ﻳﯯد‬
Rezîn rahimehullah Hz. Câbir radıyallahu -(3914) .3 ‫ب‬
“etti ve dedi ki Resûlullahale^kissalûtu vesselam çekirgelere b e ,d u ‫؛‬ ٥

“'Allah’ımi Çekirgeleri helak e،', büyüklerini öldör, kUçUklerini-helâk


-et, nesillerini kes, ağızlarını geçimliğimiz ve rızkımızdan (uzak) tut. Sen'du
”.alan işitensin
:Orada bulunan) bir adam )

Ey Allah’ın Resulü! Çekirgelere nasıl böyle beddua ediyorsunuz, onlar ki “


:A llah’ın ordularından bir ordudur” dedi. Aleyhissalâtu vessetâm da cevaben

Çek “- ‫؛‬,rgej denizdeki bir balığın hapşırığıdır” buyurdular.” F \rm \zî


Et ١ime23 '-,‫(؛‬1824)‫ ؛؛‬٠J(bnuM âce ١Sayd9,(322î . -‫!؛‬
:ANIKLAMA
Bu rivayetler, çekirgeler hakkındadır, ilk ikisi-sarîh'Olarak çekirgelerin
yenmesinin helal olduğunu İfâde etmektedir، Nitekim Nevevi: “Müslurnanlar ,
‫ ؟‬ekirge 1 miibah olduğu hususunda icma etm iştir ”
‫أ ا اا ع ^أ ﺟ ﻼ‬ ‫ﴽ ة ة‬ . ‫ ة ة \أ ﻻا ذإ‬١ -Ebu H d
nife, Şâfı’î, Ahmed ibnu Hanbel ve bi'r çok Cem âhîr’în “Çekirge tezkiye
suretiyle (başı kesilerek) veya müslUman yahut m ecûsî herhangi bir kimsenin
-avlaması sûretiyle veya kendiliğinden veya bir kısmı koparılarak yahut bir baş
ka sebeple de ölse helaldir” dediklerini'belirtir.' im am ‫ﻗﺒ ﺔ‬/‫ ر‬٤‫' ا‬-kendisinden meş
kavle-''göre: “Bir kısmı koparılmak ','hur olan kavle, •A hm edibnu Hanbel de biı٠
l!.C ÎL ٣ HAYVANLARDAN MÜBAH VE MEKRUH OLANLAR 155

veya dini olarak (sıcak suya) atılıp haşlanmak veya ateşte kızartılmak gibi bir
sebeple öldürülürse helaldir, kendiliğinden veya bir kap içerisinde ölmüş kal­
mışsa ym m esi helal olmaz” demişlerdir.

2- Çekirgenin Allah’ın en kalabalık askeri olarak ifade edilmesi, kuş taife­


si içerisinde sayıca en çok olması sebebiyledir. Hadîslerde geldiği üzere, Al­
lah’ın em kalabalık mahluku meleklerdir. Melekler hakkında ayette de:
“RabbİDiîn ordularını kendisinden başka kimse bilmez” (Müddessir 31) buy-
rulnıuştuır. Çekirgeye Allah’ın ordusu denmesi hikmetli bir ifadedir. Onlann
başı bog olmadığını, Cenab-ı Hakk’ın, onları, gadab ettiği yerlere musibet ola­
rak gönıderip cezalandırdığını ifâde eder. Kur’an bu hususu. Firavunca karşı
diğer âf٠etler zımnında çekirgenin de gönderildiğini belirterek haber verir (A’raf
133). Çoekirgeler girdikleri yerlerin otlannı, ekinlerini, ağaçlannı yerler ve kıt­
lığa seb٠ep olurlar. Öyle ki zaman olur, insanlar yiyecek bir şey bulamayarak
birbirlerrini yiyip toptan helak olurlar (Kâri).
3- Üçüncü hadîste (3914) çekirgenin balık hapşınğına benzetilmesiyle ilgi­
li yeterhi açıklama daha önce geçtiği için burada tekrar etmiyeceğiz. (Kitabımı-
izın 5. dit, 365-368. sayfaları arasında yer alan 1249, 1250, ve 1251 numaralı
idMi w.٠ii i . jyjjijyu» oujrıuiiili u it t o ı ı ı u t t ;v ı a ıu ii ‫ ﺀ ﺀ د‬٠‫ ر‬١ ‫ ر‬٠ TV ‫ ﺀ ﻣ ﻊ‬٠ ‫ا ر‬ IIIIIIIİU u u

hadîslere ve bunlann şerhlerine bakılrnahdu).


bakılmalıdır).

tbtAT

, ‫ ﺋﺪزﯪ‬٦‫ا‬.:‫ﻧﻰ ﺑﻜﺮ رﺿﻰ اﺗﻠﻪ ﻋﻨﻬﻤﺎ ﻗﺎﻟ ﺖ‬.‫أﺳﻤﺎﺀ ﺑﻨ ﺖ أ‬,‫ ﺳﺎ ﻋﻦ‬١ 1 0 1


.‫ة؛‬۶‫ﺗﺔ ﺋﺄح‬٠‫ ؤﺀﺧﺖ اأص‬، ‫و ا‬ I ‫ز ; ل آف‬ ‫ﺋ ﻰ ﻋﻴﺪ‬
.‫اﻟﺸﻴﺨﺎن واﻟﻨﺴﺎئ‬
r ٠4Esmâ
__٨ n . Bintii
:٨ r r E^bîn ٠Bekr
!__٠_٠_‫ﻞ‬radıyallahu
‫_ﻟ‬٠_‫ﻋﺎا‬٠7‫ ل_ل‬٠٠__;anhümâ
،٠•٠__٠‫ ج‬٠‫_اﻟﻊ‬anlatıyor:
‫لﺀ__ﻟﻊ‬٠. ‫ﺀ‬،‫ل‬٦_٠_
I. ( 1 5‫) و \دﺀﺀ‬-
İ flğ \ i
‘‘Biz,
Resûluhkh aleyhissalâtu vesselâm zamanında bir at kestik. 0 zaman M e-
dîhe’âe idik. Hepimiz onu yedik.’■’ fBuharî, Sayd 24, 27; Müslim, Sayd 36,
(1942); Wesâİ,Dahâyâ33,(7 ٠231).J . .

،‫ ذؤث‬١‫ ]أﻛﺘﺎ وس ﺧﺔذ‬:‫ر ض اش ﺀﻟﻪ ﻗﺎل‬. ‫ ا ا و ﺀ ن ﺟﺎ'ر‬٢ ٠


‫ ى‬٠ ‫ أذ ن‬1‫ ق‬، ‫ﻋﻦ ا ﻟ ﺜ ﺌ ﺮ أ ﻷ ﻫﺜ ﺔ‬ I ‫وﻗﻬﺎ ز ﺳ ﻮ و ش‬ >‫وح‬
-‫' وﺻﺤﺤﻪ‬،‫ ﻟﻐﺘﺮ اﻟﺘﺮﻣﺬى‬-‫ واﻟﻔﻆ‬، ‫'أ ﺧﺮ ^ أ ﺻﺨﺎب ا ﻓﻨ ﻦ‬ '[ p
٠■ ' ' - ‫ آ‬- - ‫اا‬.
156 KÜTÜB-t SÎTTE MUHTASARI H .d L T

1. H ı. ‫اﻷﺟﺢ‬٢''‫ آ‬٠ ‫ﺀ‬٤‫ﻻا‬٠ ‫ﻵﻫﺎا‬١‫ د‬anh ‫ ة \ ا‬1\ ‫ﻻ‬0 ‫ل‬.٠ u H a y b e r lin fe tb l) za m a -


ntmıcia a t ve va h şi e şe k (e ti) y e d ik . R esulullah a leyh issa la tu vesselâ m e h li eşek
(esln)i ya sa k la d ı ve a ta m ü sa a d e e ‫؛(؛‬."' JEbU' Dâvud, E t ’im e 2 6 , (3 7 8 8 ); Nesâî.
Sa>rd32, ( 7 ,2 0 5 ) ; T i r m i z î ,E t ’im e 5 ,( 1 7 9 4 ) .l

A Ç IK L A M A :

1- B u ,'iki riv a y e tin h e r 'ikisi d e at e tin in -y e n m e sin i m iib a h îiâ n 'e tm e k te d ir.,
A.flcak b a ‫؛‬k a riv a y e tle r m u v a c e h e sin d e te z e k k ü r e d in c e ü le m â ih tila f etm iştir.
B ahsi, N e v e v t rahim ehullafı şö y le özetler: (‘A lim ler, a t etin in m ü bah olm a sı hu-
sm u n d a ih tilâ f etm iştir :

★ Ş â fı’î 've C um hurun m ezh ebin e g ö re bu m u ü b a h tır ve h iç b ir k era h et


> â t u ı ٠. A h m ed ib n u H a n b el, îsh âk, Ebu Yusuf, l ı m M u h a m m ed . m u h addis-
Isrden ba zı cu m h u rlar d a bu g örü ştedir.
i ib n u A b b d s, im a m M dlik, Ebu H an ıfe g ib i'b a z ı â lim le r i s e , ‫ ؛‬٠| S \ ı \ i ı \ ‫\ ؟‬ıı
aiları, katırları. ve merkebleri binek ve süs. hayvanlar، olarak yarathk....”
(^ahl',8) m eâlin deki â y e t-i k e rım e ’y i esas a la ra k a tin y e n m e sin i m ekruh a d d e t-
m e le r d ir . O n la ra g o rc bu â y e tte yem ekten b a h se d ilm iy o r, halbuki'daha, ö n cek i
S şe tte h ayvan ların yen ilm esin d en b a h sed ilm ek ted ir. A ti m ek ru h a d d ed en ü lem â,
a fe tte n b aşka, H â lid İb n u ’l-V e lid tarafın dan r iv â y e t ed ilen ' şu h a d îsi d e e sa s
a lırla r: '‫ﻏﻲ و ﻇﺮ ﻧﻔﻰ ﻏﻦ اﻟﺨﻮﻟﻢ أﻟﺨﻜﻞ‬.‫ﺗﻠﻰ اةذ‬٠ ‫“ آ ذ اﻟﺌﻖ‬R esû lu lla h a le y h issa lâ tu
}Jesselâm a t etin i yasakladı.'}

A t .etini m e.kruh a d d e d e n le rin b ir d ig e r d e lille ri, atin c ih a d v a sjta sı o lm ası^


diT. A n c ak -ö n ce k i' h a d iste g e ç e n “O za m a n M e d in e ’d e id ik ” .'ibaresi, a t e tin in '
k s û lu lla h 'm h u z u ru n d a v e cilıad, e m rin in g e lm e sin d e n ‫ ؟‬o n ra k i d e v re y e a it o l-
oluğuna d e li, k ılın m ıştır.- B ilin d iğ i iizere, M e k k e d ö n e m in d e c ih a d a m ü sa a d e
.o k tu , ve 0 ، ır a d a .a tın -c ih a d v âsıta sı o lm a sı m e v z u b a h is d e ğ ild i. Y in e -ö n c e k i
ft'adiste,. e tin R esu lu lla h -'devrinde -kesil'ip y e n m e sin in 'İfâde .e d ilm e si,
iResûlullahZın b u n d a n h a b e rd â r o ld u ğ u n a -d ik k a t ‫ ؟‬e k m e g a y e s in i güder.' U sulcU -
:ler bu. ç e ş it ifa d e le ri h e p r e f ’e n isb e t e tm iştir, 'yani b u n la rd a n R esû lu llah a le y -
hissalâtu v e sse lâ m ’m h a b e ri v a rd ır v e sü k u tu y la te .y id 'e tm iş v e ta k rir'b u y u r-
..n u ş tu r, ö y le y se h a d is m e rfu d u r.
٧ h OLANLAR! H .C İ İ T HAYVANLARDAN MÜBAH VE ME 157

‫ ب‬PtSLlK YİYENLER (CELLÂLE)^

‫ ]ﺋﻬﻰ ل ; ل اﻟﻠﻪ‬:‫ب ﺗﺎو‬ ‫ ﻋﻤﺮ رﺿﻰ اﺋﻨﺔ‬-‫أﺑﻦ‬.‫ ض‬. , ١ E


I
.‫أﺧﺮﺟﻪ‬.[‫ اؤ ﻳﺜ ﻮ ب ﻣﺬأﺑﺎﺑﻔﺎ‬،‫ ز ﺣ ﻤﺒ ﻌﺘﺒﺎ‬: ‫ ^ أ ذ‬۶ ‫ وذ‬.
.‫داود واﻟﺘﺮﻣﺬى‬. ‫أﺑﻮ‬
‫{ إ‬-l) - İhnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhis ] 9 <3
saldtu vesselam pislikyiyen (cellâle) deveye binmekten ve sütünü içmekten men
Dâ٧ud,,Etime 25, (3785, 3787): Tlrmizî, Etim e,,ettir CEb٧ 24, ( 1825).‫ل‬

‫'ذﺳﻮل آﻟﻠﻪ‬,‫ ']ﺋﺔى‬:‫ ﻗﺎل‬I f ‫س رﺿﻰ اﺗﻠﻪ‬.‫ ﺀﺑﺎ‬-‫ وﻋﻦ اس‬٠١


،‫اﻟﻐﻼﻛﺔ‬ ‫أﺑﻠﻲ‬.‫ ؤﻏﺬ‬،‫ ؤﺑﻰ اﻻﺻﻮﻟﻪ ﺳﺶ‬:‫ ﺷﻴﻘﺔ‬1‫ص أ ر ا‬٠
، ‫ أﺧﺮﺟﻪ أ ﻣ ﺤﺎ ب ا د ن‬.[‫ ﺑﻰ اﻟﺌﻘﺎ؛‬.‫اﻟﺜ ﻮ ى ص‬ ‫وﻏ ﻲ‬ ،‫زﻧ ﻮ ب ﺗﻨﻬﻞ‬
..‫ واﻟﻠ ﻔ ﻆ ﻟﻠﺘﺮﻣﺬ ى وﺻﺤﺤﻪ‬-
2. ( 3918) - / ‫ ا ه‬-Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resulullah aleyhis »7
(salâîu vesselâm öldürülmek .،'fi« hedef ittihaz edilmiş (ve mücesseme denilen
hayvanin yenilmesini, pislik yiyen ( ve celiaie denen) hayvanin yenilm esini ,
‫ﻏﺪ‬7«٠« ‫ ا» اة‬içilmesini ve su tuluğunun ağzından su içilmesini ya sa kla d ır [Ebu
Dâvud. Eti'me 25, (3786): Tirimizi, Etim e 24, (1826);Nesâî, Dahâya 44 , (7٠.
240).], ' -

[..‫'زأوذ أذ ﺗ ﻬ ﺰ ﺻﻴ ﺴ ﺐ‬،‫ارﺗﺬ‬: . ‫ت زﯮ'ل ا'ش‬:‫ إ ى زأ‬٠ ،‫قﺀ‬


‫'اﻟﺸﺠﺨﺎن واﻟﻔﺴﺎﺑﻰ‬,‫أﺧﺮﺟﻪ‬.
3 9 1 9 ٠ (‫) د‬- Zehdem jhnu M udrib anlatıyor:. “Ehu Mûsâ radıyallahu anh'a
bir tavı-k getirilmişti. Cemaatten birisi ayrıldı. (Ebu Musa): "Neyin var?" diye
sordu. Adam: -
158 KÜTÜB-Î SÎTTE MUHTASARI ll.CÎLT

“Ben onu (pis bir şeyler yerken gördüm ve tiksindim ve yememeye yemin
ettim ” cevabım v e rd i . Bunun üzerine Ebu M usa:

“Yanaş ve ye! Zira ben, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm’ı (cellâle’yi)


yerken gördüm” dedi ve adama, yemini için kefarette bulunmasını emretti.”
[Buhâri, Zebâih 26, Humus 15, Megâzî 74, 78, Eymân 1, 4, 18, Kefâret 9, 10,
Tevhid 56; Müslim, Eymân 9, (1649); Nesâî, Sayd 33, (7,206).]
AÇIKLAMA:
Bu üç hadîste aslen eti helal olan hayvanlardan besleniş ve öldürülüş tarz­
ları sebebiyle yenmesi yasaklanan hayvanlar mevzu bahis edilmektedir.
1- Cellâle: Pislik yiyen hayvanlann müşterek adıdır. Sığır, davar, deve
veya kümes hayvanı olmuş farketmez. Hepsine şer’î ıstılahta cellâle denmiştir.
Ülemâ bunlar hakkında farklı görüşler ileri sürmüştür. Bazı âlimler yiyeceğinin
çoğu temiz olan hayvanı cellâle addetmemiştir. bmumîyetle az miktarda pislik
yemiş olanlar cellâle kabul edilmez. Nevevi, “Azlığa çokluğa bakılmaz, kokusu
esas alınır, yediği pisliğin rengi, kokusu eti veya suyunda galebe çalma halinde
cellâle sayılacağını" söyler.

2- HattabVnin açıklamasına göre ce//٥/e ١nin sütünden ve etinden istifade


için başlıca görüşler şöyledir:
★ “Ashâb-ı Re’y (Hanefiler), S٥/î’f ve Ahfned İbnu HanbeVe. göre mek­
ruhtur, kesilmezden önce bunlar bir müddet hapsedilmeli, temiz yemle beslenip
ondan sonra kesilmelidir. Hapis müddeti de ihtilaflıdır:
★ ★ Bazı rivâyetlerde sığınn kırk gün. Tavuğun üç gün hapsedildikten
sonra yenilmesi tavsiye edilmiştir.
★ ★ Fakihler umumiyetle tavuklar için üç, koyunlar için dört, sığır ve de­
veler için on gün hapsedilmelerini fetvaya bağlamışlardır.
★ Haşan Basri, İmam M âlik gibi bazı âlimler de cellâlenin etini yemekte
bir beis görmemişlerdir.
★ İshâk îbnu R âhûye'm n de: “Cellâlenin etini iyice yıkadıktan sonra ye­
mede bir beis yoktur" dediği rivayet edilmiştir.

★ Domuz sütü ile beslenen bir kuzunun eti yenilebilir, bir mahzur yoktur,
çünkü süt istihlak edilmiştir.
3- Mücesseme: Ok ys. atışlarında hedef yapılan hayvandır. Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm hayvanların tâlim vs. maksadlarla yapılacak atışlarda he­
!.CiLT 'HAY٧ ANLARDAN.. MUBAH VE^MEKRUH OLANLAR 159

def ,yapılarak öldürülmesini şiddetle yasaklamış, bunu yapanlara, lânet etmiştir.


Bu tarzda öldüriüen hayvanin yenmesini Resulullah nehyetmiştir.' Bu suretle av-
İanıp, ölmeden kesilecek .lursa helaldir.' Ancak,'atış yapılır, fakat kesilmeden
kendiliğinden ö'lürs.e, yenmesi câiz olmaz. Zira, bu durumda mevkUze (vurula-
rak öldürülmüş) olmuş olur.

★ H A Ş E R E L E R .-

I ، ‫] ﺋ ﺠ ﻴ ﺖ اﻷغ‬ : ‫ض أ ﻳ ﻪ ﻗﺎ ل‬ ‫ ص ا ﺳ ﺎ م ﺑﻦ ﺗ ﻒ‬- ١ ٠

‫ ود‬1‫أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ أﺑﻮ د‬ -‫ ﻟ ﺤ ﺜ ﺮ ؤ ص أﻷزص ﺋﺒﺮﻳﻤﺎﺛﻢ‬/ ‫ئ( أﺳﻤﻎ‬.


'1. (3920)- Hilkâm Ihnu Telih rahimehullah babasından naklediyor:
“Resulullah aleyhissaiatu vesseldm'la arkadaşlık yaptitti, yeryuıündeki haşere-
lerden herhangi birini haram ettiğini hiç işitmedim.” [Ebu Dâvud, Et’ime 30,
(3798).‫ز‬
AÇIKLAMA:
1- Burada haşerâtla küçük hayvanlar kastedilmektedir. Şârihler bunu a‫ ؟‬jk-
larken kertenkele, kirpi, araptavşanı(٠.8) ile örneklendirirler. Şu hal.de dilimizde
kullarıdıgırnız. haşere mânasında değildir.
2- Hattahı, hadîsi, açıklarken der ki: i‘Bu hadîste, haşerâtın miihah olduk-
larına d'elil de. yoktur. Çünkü, ravinin “.... işitmedim'' sö^ii, ondan başkasının tla
işitmediğine delil olma‫ ؟‬, bir ba'şkasının 'İşitmiş olması caizdir. Hadis bize bil.
baska mâna, daha ilham'etmektedir, o da şu:. Bu sözle, Resû.lutlah aleyhissaldtu
vesseldm zamanında, Araplaı.111. haşeıatı miibah addetme adetleri Yardi,
ResUlullah da onların bu- adetlei'ini b'ilmekte idi. Onları haşere yemekten men
etmedi.”

Hattabi açıklamasına devam ediyor; "Abmler, eşyada a sil olan ihahe mi,
mahzur mu olduğu hususunda ihtilaf etmiştir. Bu, usul -1 fıkhın büyük problem-
lerinden biridir. Bazı âlimler: 'Ih n h e ’jye hükmederken, hazılan da i'm ah:ûr”a
hükmetmiştir. Bu meyanda bil. kısmı da "mutlak'Olardk “İbâhe'' veya,"mah-
zw ’”a hükmetmek yanlıştır, bazıları İçin ‘‘m ubah”ın, bazıları İçin “m ahzur”un
esas olduğunu söylemek daha uygundur” demiştir...”

18) Yerhfı' o l a r a k g e ç e 'n b u k e l i n ı c y e l ü g a t l e r d e Afrika tarla faresi d e d e n m e k le d ir.


160 kuTÜB-1 StTTE MUHTASAR!' II.CtLT

Nitekim.â!lmler'.araptav§anı ve vebr (‫ )وا‬.gibi h.aşerât hakkmda 'ihtilaf eder


-Urve, AtâyŞâfî'î, Ebu Sevr araptavçanmm yenebileceğini söylemiş, imam Mâ
,lik “Vebr'in yenmesinde bir beis yok" demiştir. Şafı’îd e ayni kanaattedir. Ata
Mucâhid ve T â v u s 'ü b'u .görüş rivayet edilmiştir, ihnu Sirin, Hammad, Ebu
.Hanife ve Ashâbı da vebr i mekruh addetmiştir
-Ebu Hanife ve, Ashâbı 'kirpiyi mekruh addeder. Kirpi hakkında imam m â
lik'e sorulunca uBiImiyorum" der. Ebu Sevr 'ise bir mahzur görmezdi. Ayni
-görüş Şafi’Vd^n de hikaye edilmiştir.: Buna Ibnu Ömer'in de ruhsat verdiği ri
vayet edilmiştir. Ebu Dâvud haram olduğuna dair bir rivayet kaydetmiş ise de
.senedi zayıftır. §âyet hadîs sâbitse, kirpi haramdır

MUZ٠ A R ★ ^ '^ .

‫اﻟﺤﻨﺔ‬ j j j ‫ ]أن زﺟﻼ‬:‫اﻟﻠﻪ ﻋﻨﻪ‬.‫ﺑﻦ ﺳﻤﺮة رﺿﻰ‬- ‫ﺀف 'ﺟﺎﺑﺮ‬,.٠١ -


‫ا‬4‫ﻓﺈن وﺟﺌﻞ‬. ،‫ إ ة ﯪﻳﻪ ﻟﻰ ﺻ ﻚ‬:‫' ﻓﻘﺎل رﺟﻮ‬،٥‫زؤﻟﺬ‬.‫زﻧﺘﺔ اﺋﺌﺔ‬
,:‫أﻣﺰاﺗﺔ‬.‫ ﻗ ﻘﺎ ك‬،‫ ﺑﺠﻦ ' ﻫﯫ ﺣﺂةا ﺻﺮﺻﺦ‬١
‫ ﻓﻮﺟﺪﻫﺎ وص‬،‫ﻓﺎﻣﺴﻜﻬﺎ‬
‫ اﻣﺌﻘﺨﻬﺎ ﺧﺶ ﻣﺊئ ﻟ ﻔ ﻨ ﻔﺎ زﺷﺨﺘﻬﺎ‬:‫ ﻓﻘﺎﻟﺚ‬،‫ ﻓﺜﻘﻘﺬ‬،‫اﺋﺤﺮﯪ ﻓﺄش‬
:‫ ث'ل‬،‫ ﻗﴼﯪ؛ ئ'ﻷ‬. ‫;أتﺀو رﺳﻮو ا'ش‬ :j l i ».،‫اﻛﻠﺔ‬1‫زئ‬
‫ ﻗﺠﺎ؛'ﺻﺎﺟﺒﻔﺎ ﻓﺄﺋﺼﺪه‬:‫ ﻓﺠﻮﺛﺎ ﻗﺎل‬:‫ ﻵ'ﻗﺎل‬:‫ﻋﻐﺬﻟﺚ ﻏ ﻰ ﻳﺸﻠﺶ؟ ﻗﺎل‬
‫ 'أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ‬.[‫ ﺗﺎ ﻣﻔﻠﻎ‬٠‫ اﺷﻤﻲ‬:‫ﻛﺌ ﺚ ﺑﺤﺮﺑﻬﺎ؟ ﻗﺎل‬ :‫ ﻧﺎ ل‬،.‫اﻟﺨﺰ‬
: ' ' ..' - .' ' ‫دا و د‬
\ ٠ ‫ ﻵووا‬١١- Cabir Ibnu SemUre radıyallahu anh ‫ة\ﻣﻖ‬١\‫ﻻ‬0‫ ﴽ‬.٠ “ -Bir adara be
'-raberinde ailesi ve'çocukları olduğu halde Haıra.ya indi'. .Bir adam:. “Bir de
vem kayboldu, onu bulacak olursan yakalayıver" dedi. Adam onu buldu ama
-sahibini bulamadı. Deve hastalandı. Adanıın karısı: ".«M kes (de mundar öl
mesini" dedi.-Art١a,erkek-kabül'etmedi.,Deve'öldü., Kadın bu sefer; “Derisini
.soy da etini, yağını kadidyapalım {giiiıeşte kurutalım) ve yiyelim"dedi
Adam: "Hele, Resıılullah aleyhissaiâtu vesselam'a bir soralım (da söyle-

19) Dön ayaklı, kısa kuyruk!u.,0‫؟‬kta tüyü olan bir'hayvan olarak tarif edilir.
II.CILT HAYVANLARDAN MÜBAH VE MEKRUH OLANLAR 161

diklerini sonra yapalım!)" dedi. Ona gelip sordu. Aleyhissalâtu vessselam:


“Seni ondan miistagni kdacak bir zenginliğin var mı?” diye sordu.
Adam: “Hayır! yok" dedi. ResMullah da:
'‫؛‬,‘Öyleyse onu yiyin”' buyurdu. Ravi der ki: i'Sonra devenin sâhîbi geldi.
Durum kendisine anlatıldı.
“Deveyi kesmedin mi?” dedi. Âdâm:'“Senden mandım!" cevabında١١bu-
lundu." [Ebu Dâvud, Et’ime 37, (3816).]
AÇIKLAMA;
1- Harra: .Medine’nin ‫ ؟‬evresinde siyah taşlarla kaplı olan kısım.
2- Har١٠a'ya inen dilenin muzd^ olduğu , b e l i r t i l m i ş t i r . b u , mad-
di sıkmtı İçinde olan aileye kendiliğinden (tezkiyesiz=kesilmemi§) ölen hayvani,
yemelerine izin,vermiştir. Bazı'âlimler: “Muzdar kalan kimsenin meyteyiyiye-
bileceğine bu hadîste delil var" demiştir

.‫زﻗﻚ' ارﻣﺜﻮل‬, :‫ﻗﺎف‬ ‫اﺋﻠﻪ ﻋﻨﻪ‬ ‫ر ﺿﻰ‬ ‫اﻟﻔﺠﻴﻊ اﻟﻌﺎر ى‬ ‫ ﺀ ن‬٠‫و‬ > ‫ا‬٢ 1
‫ﻧﻜﺘﺒﻖ‬ :\‫ﺋﻖ‬ ‫ﺷﺎ ش ؟‬ ‫ ﺗﺎ‬:‫'ﻗﺎذ‬ ‫ﻣﻦ اﻟﺘﺌﺌﺔ؟‬ ‫ق‬ ‫ﻳﺠﻞ‬ ‫ ﺗﺎ‬٠
| ‫اﻟﻨﻪ‬
‫ ﻧﺬ ع ﺋﺬؤ؛ع‬:‫‘ ﻗﺜﺰة إى ﻏﺒﺔ‬٠‫ زان اﺑﻮ ص ر و ﺀﺑ ﻪ‬.‫وﺑﺼﻄﺒﺢ‬
.‫ ﺋ ﻰ ﻫﺬه‬٠٠‫ا ﯪ ﺣ ﺆ ى( اﻟﺒﺘﻪ‬،‫'اﻟﻐﻮغ‬,‫ذاﻷ؛'ؤاﻧﻰ‬ :‫ ﻏ ﺜ ﺔ ﻗﺎ ذ‬٠‫ﺦ‬ ‫ ﺋ‬٠‫و‬
,.‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود‬..[‫اﻟﺤﺎﻟﻲ‬
2. (3922)- el- Fucey’ el-Âmirî radıyallahu anh anlatıyor:
"Ey Allak’ın.Resûlii. dedim, meyteden bize belal olan (miktar) nedir?.'
“Yiyeceğiniz ne (m iktarda)dır” diye sordu. Bîz: “Ak§am ١‫ ﺀر‬sabah yiyo-
ruz" diye cevap verdik."
Ebıt Nuaym Mevlâ ٧ kbc d ^ r ^ ٠.-"Ukbe bana bu ifâdeyi açıkladı; ''Bir bar-
‫؛‬lak sabableyin٠١bir bardak da akşam vakti demektir.” Dedi ki'; “Durum-bu.,
babamın hayatınayemin olsun bu yetmez!" Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesse- /'
lâm mezkur durumda meyteyi yemelerine ruhsat tanıdı.” (Ebu Dâvud,' Et’ime
37,(3817).)
, A Ç IK L A M A ;'
1- Bu hadîs de, meyte’nin yenmesine ruhsat ,tanıyacak fakirlik ,derecesini
162 KÜTÜB-I SiTTE MUHTASAR! ll.CILT

\‫ ا ً\\ةﻵ‬١‫ﻻخ‬0‫ أ‬.٠ Hattabi ‫ ﴽ ة ه‬١in bb. kadeh, akşamleyin bir kadeh (sutb<Sabahle“ .VÂ٠
bedeni, ‫ﻻ‬6‫ أ‬6٣1‫ اا‬beslemese, taw bir do^ıtm sağlamasa da açlığı brter ve kişinin 06
-belini doğrultur. Resûlullah hu miktar İmkâna rağmen meyteden alıp yemele
rine ruhsat tanıdı. Bb^lece hadîs, nefsin'^ıda İhti^aeını meyteden almaşını
milbah kılmaktadır, imam Malik ve iki görüşünden birinde §âfi'i bınııı İ'lti^am
-etmiştir.'' ŞevkamdetVÂ.. “§afi١îindinde râcih görüş, açlığı örtecek kadarla ve
".tinmektir.Ebır Hanîfe ١١e iki kavlindenbirinde Mâlik tie bil görüştedir
Ayet-İ 'kerime de meyteyi^haram kılmış fakat muzdar kalma hâlini istisna
etmiştir: “AçJjktan darda kalan, gUriaha kaymaksızın yiyebilir” (Maide ‫)ؤ‬.
',Ancak-zaruret' hâli kalkınca meytenin yenmesi helal olmaz. Açlığın örtülmesi
:zarureti ortadan kaldırır (daha fazla yemeyi helal kılmaz'). Ancak bazı âlimler
Mıızdar kim.se ızdırar halinde, ızdırarın olmadığı zamandaki mııtadı ne ise“ ()
/77‫ﺀا‬/٠/٠،/٠ ‫;ز‬/);‫ةﺀ‬/.demişlerdir "././7
Ibnu Hacer ‫ ﴽ ة ه‬-Asi". “Ayetin Itlakına göre, bu rdcih görüştür. Ulemâ, izdi
': râr deyip, meytenin yenmesini he.lal kı.lacak hali.n tavsifinde ihtilâf etmiştir
Cumhur’a göre, bu açlığın h'elak etme noktasına veya hela'ka götürecek ★ -
, .hastalığa'ulaşma notasına gelmeşitlir
Bazı Mâlikilere göre, “Açlığın üç giiri devam etmesidir ★ .”

٠ CİZYE VE SADAKA d e v e s i '

> ‫ إ ن ف‬: ‫; ﻟ ﺺ و ﺻ ﻰ اﻟﻨ ﻪ ئ‬ ‫]ﻗﻠﻦ‬


:‫ — ض أ ﺳ ﻠ ﻢ ﻗﺎل‬V H
‫ وض دا ﺀ ؟‬:‫ﻋﺌﻎ‬.‫ اﻫﺎ‬0‫ذﺋﺌﺆا إﻟﻰ أﺋ ﻞ ﺳﺖ ﻳﺘﺬﻏﻌﻮ‬١.:‫ ﻧﻘﺎل‬،‫ﻧﺎئ ﺳﺎﺀ‬
‫ أص‬:‫ ز ﺑ ﺌ ﺬ ﻷﻛﻞ ﻳ ﻦ اﻷرض؟ ﻓﻘﺎل‬: ‫ ﻗﺜ ﻚ‬.‫ ﻳﺌﻄﺪوﺋﺔ ﺑﺎﻹﺑﻞ‬:‫ل‬1‫ق‬
:‫ ا ب ^‘ ﻓﻘﺎل‬,‫اﻟﻌﺌﺪﻗﺆ؟ ﻓ ﻚ 'ﺑﻞ ﻳﻦ ﺗﺘﻢ‬ ‫ﺋﻐﻢ‬ ‫ اﻟﺠﺰﺗﺔ أﻟﻢ ض‬-‫ﺋﻘﻢ‬
‫ ئ ; ﻫ ﺞ‬، ‫ ا ل > ' ة‬٠‫ ﺗ ﻘ ﻢ‬: ‫ إ ﻟ ﻬ ﺎ ز ﺿ ﺎ‬: ‫ ﺛ ﻠ ﻎ‬، ‫ ا‬4‫و ﺋ ﻼ زا ﺷﺄ ﻛ ﻞ‬
‘‫ن ﻓﺎﻛﻬﻊ‬١ ‫ك ﺀ‬ f : ‫؛‬ ‫ زﺣﺎن ض‬،‫زﺿﻰ اى ﻋﻨﺔ ﻧﺜﺠﺰث‬
‫ﺷ ﺚ ﺑﻬﺎ إﻟﻰ أ ذ ذ ا ح ' ا ص‬ ‫ ﺀا ف‬٠‫ ﻳ ﺘ ﻞ ﻳﺌ ﻬﺎ ﻓﻰ اﻟﺺ‬. ‫' ز ﻻ' ز ﻳ ﻘ ﺔ إ ﻷ‬

‫ آ ﺧ ﺮ ﻧ ﺒﻠ ﻎ ‘ ﺋ ﺈ ذ‬. ‫ ر‬. ‫ ﺿ ﺔ اﺀﺑﻲ‬, ‫ ; ذ ﺛ ﺒ ﺐ' إ ﻟ ﻰ‬: ‫ ز ﻛ ﺰ ن اﻫﻠﺬئ‬، 1


H .C ١LT HAYVANLARDAN MÜBAH VE'MEKRUH OLANLAR. 163

.‫ﻣﺎﻟﻚ‬
13923) ‫)ت‬- Eslem Mevlâ Ömer Îbnu’î-Hattâh radıyallahu anh anlatıyor^
“Hz. Ömer’e: “Binekler arasında kor bir deve var!': dedim. Bana: “Onu bir
aileye.١٠e١٠١ ondan istifade etsinler”dedi. Ben-‘‘0 kov oldn^n lıalde (ondan isti-
fade w,' olur)?” dedim. “Onu deve sürüsüne katsınlar (otlanıaya sürsünler)"
dedi. Ben: “iyi ٥^ ٥ arazide nasıl yayılacak?” dedim. “Bu hayvan cizye devesi
wi-sadaka dedesi mi?” diye sovdn. Ben, “cizye devesi!" deyince: “Vallahi S.İZ
bunu yemek istiyorsunuz " dedi. Ben de: “üzerinde cizye devesi mührü var?”
dedim. Bunun iizerine Ömer radıyallahu anh devenin kesilmesini emvettti ve
kesildi. Hz. Ömer'in y a n ı â dokuz adet tabak vardı. Meyve, çerez her ne olsa
ondan bu tabaklara• koyup ResUlullah aleyhissaldtu vesseldm’ın zevcelerine
gönderirdi. Bu gönderdiklerinin en sonuncusu, kızı Hafsa’ya gönderdiği ٠/«,٠-
du. E‫ ؛‬ev'bunda eksiklik oluı.sa, kendi hissesinden tamamlardı
î§te bu devenin etinden d.e-0 tabaklara koydu ve Reshlullah aleyhissaldtu
vesselâmiın zevcelerine gönderdi. Bu devenin etinden artd kalanın yemek yapıl-
masını emretti. Sonra Muhacir ve Ensar'ı ondan yemeye davet et‫؛‬/'." [Muvatta,
.Zekât44١(l,-279).J'.
.AÇIKLAMA:
1 -Rivayet, sadaka devesi ile'cizye devesi arasında tefrikte.buluna
Çünkü sadaka devesinden sadece fakirler istifade edebilir, cizye devesi olunca,
ondan zengin-fakir herkes istifâde edebilir. Eslem, bu hususu belirt'mek İçin ciz-
ye 'devesi olduğunu, üzerinde cizye'mühürü bulunduğunu belirt.ir.
‫ﻵ‬- Hz. Ömer radıyallahu anh, Reshlullah aleyhissaldtu vesseldm’ın vda-
tından sonra, kendi hilafeti sırasında, Eıvâc -1 Muttahharât'4İ ilgi ve saygısını
hi‫ ؟‬kesmemi‫؛‬, onları memnun kılmayı hep birinci plana'almıştır. Onlar arasın-
'da, ken.di kızı olan Hafsa Yâlidemizi en son düşünmüştür. Z'ira vukdu m'uhtemel
ba'zı aksamalar', sebebiyle ,kızının kendisine darılmayacağım, öbürlerini., babası-
nın kendisine,takdim et'mesine gönül koymayıprdzı 'olacağını bildiği İçin böyle
davranmıştır. Bu hal, Hz. ömer'm, diğer ümmühâtiVl-mü'münîırt: “önıpr i r•
164 KÜTÜB-J SİTTE MUHTASARI n.C ÎLT

kayırıyor” diye bir hissin gelmesinden bilhassa kaçındığın» da gösterir. Yeri


gelmişken şu hususu'belirtelim: Hz. Ömer, hilâfeti sırasında, ikramlarda sâdece
Ezvâc-1 mUtahharata imtiyazlı.davranmamış,'Ashâb’ın.diger ferdlerine de
Resûlullah'aL .lan yakınlıkları,'Âe5W/M;/٠٨’ın sevgisine mazhariyetleri ölçüsünde
farklı davranmıştır. Resûluilah'm sevgi ve-takdirlerine mazhar. olanlara fey’den
daha çok pay ayırmıştır.. Hz. Osman da böyle yapmıştır. Hz. Ehli Bekr \& Hz.
Ali radıyallahu anhUma ise, herkese eşit, davranmıştır. Hz. Ehil Bekr:
"Üstünlükleri sebebiyle sevabları. dbircttedir, dünyada maişete olan ihliyaçta'
. demiştir. Allah hepsinden razı olsun.
3- Bu rivayetten, Hz. Ömer'in Muhâcir v'e.Ensar.1 zaman zaman, ziyafet-,
lerde bir araya.getirdigini,'böylece onların gönüllerini hoş edip rızalarını 'kazan-
dıgını gOmekteyiz. Alimler, .buna dayanarak: "İmam’ın çevresindeki ileri .‫ ؟‬e-
lenleri yemekte hir araya getirmesi sünnettir” dmişÛT. Bu degerlendirme de
gösterir ki, “beraber yeme”nin karin doyurmadan öte pek çok fonksiyonları,
İçtimâi ve siyâsî yönleri, mânâları vardır.
4 - Hz. Ömer radıyallahu anh\n yanında cizye ve harâc malından meyve-
.ler.çerezler, turfanda değişik yiyecekler mevcuttur,'., bunlardan ileri gelenlere,
ikram etmektedir, bu mallardan ikram, zenginlere bile mUbahtır.

‫ ﯪﺀذ'ذذ‬،‫ واﻟﺌﻔﻠﻢ‬۶ ‫ 'واﻧﺎه‬: ‫اةه ﻧ ﻪ ﻗﺎ ل‬. ‫ غ ﻋﻦ ﻋﻤﺮ رﺣﻲ‬١ I


-< 1‫ﻳ ﻐ ﻔ ﻞ اﺋﻞ أﻟﻴ ﺖ ا ﺑ ﺨ ﺠ ﻰ‬ .‫اﺗﻠﺔ‬ ‫ ﻷ‬. . ، ‫ ﻟ ﺨ ﺮ‬٠‫ؤه ك >اؤة ا‬
‫أﺧﺮﺟﻪ 'ﻣﺎﻟﻚ‬.
‫ اﻟﻌﺎدق‬:((‫واﻟﻐﺪازة‬.
1. (3924)‫ ا‬//:. Ömer radıyallahu anh anlatıyor:. “Etten sakinin çünkü
hamrdçki) gibi tiryakiliği var. Ayrıca Allah, eti çok yiyen aile haikına
hıtğzeder.” [Muvatta. Sıfatu’n- Nebi 36, (2,935.).]

‫ اش‬. ‫ﺋﺺ رﺑ ﻲ‬ ‫' ]أﻧﺮﻛﺒﻰ‬:‫'ﻗﺎل‬. ‫آد ﺀذه‬ ‫وﺀن ﺟﺎﺑﺮ رﺿﻰ‬ _ ٢‫ا‬
: ■‫ا ﺗﺎ ﻫﺪا؟‬:‫ ﻓﻐﺎل‬،٠‫ ﻫﺠﻰث ﻣ ﻦ اﻟﯯق زﺑ ﻰ ﺣﯫف ﻟﺨﻢ‬١‫ زأئ‬،‫ئ‬
ILC lL T HAY٧ ANLARDAN MÜBAH VE MEKRUH OLANLAR 165

‫ ﺛﻜﻬﺌﻎ ﺛ ﺊ‬1‫; أزﻛ ﺖ‬J U .‫ أ‬٠‫ 'ﻟﻎ‬٠‫ﺛﺔزى د ذ ذ م‬,‫ز ى إﻟﻰ ا'ﻟﺌﺨﻢ' ذا‬
..'[‫ا'ﺛﺌﺔى‬. ‫ ﯪ ﺑﺊ ا ﻟ ﺪ ب ان ﻧﺄﺑﻞ ر ' ﺗ ﺎ‬٠‫ﺛﺌﻠﻴﺔت؟ ﺧﻨ ﺖ اﺣﻲ‬,|
. ‫أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚ‬
‫ إﻟﻴﻪ‬.'‫ 'وﻣﺎﻟﺖ ﻧﻔﺴﻪ‬٥-‫أﺷﺘﻬﺎ‬. :((‫))*ﻫﺮم إﺋﻰ اﻟﻤﺜﺮ؛‬
2. (3 2 5 ‫) و‬- Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyOT: “Ben, çarşıdan et almış
hamala vermiş eve dönüyordum. Hz. Ömer radıyallahu anh yolda bana yetişip:
“Bu da ne?” diye sordu.
“Canimiz et çekmişti, gidip bil. diıbemlik et satın aidim", dedim. Bunun
üzerine: “Canin bir şey çektikçe gidip ondan alıyor musun? Herkese, israfola-
rak, caninin her istediğini yemesi yeter!” diye çıkıştı." [M uvatta, Sıfatu’n-Nebi
36,( 936).].. ٠ •
AÇIKLAMA:
Bu iki hadîs, ‫ ؟‬ok et'yememeyi tavsiye .etmektedir.- Bu-rivâyetlerden hare-
ketle, “et yemek mekruhtur" diye bir hükme gidilmemiştir. Resûlullah ve
Ashâb’ın e،‫ ؛‬.yedikleri b'ilinmektedir. Ancak her şeyin ,‫ ؟‬ogu gibi etin de çoğu,
mahzurludur.
Hadîsin Muvatta’daki aslında bazı ziyâdeler, var. .Hadîsin, sonunda
Omer: “Şu ayet sizlere hitabetmiyor mu?" der ve hatırlatır: “inkar edenler,,
ateşe sunuldukları giin, onlara.: “Dünyadaki hayatınızda sizin İçin güzel
olan her şeyi harcadınız, onları.n zevkini sür'dünüz, ama bugün, yeryUzün-
-.de haksiz y'ere büyüklük,' ,taslamanızı.n ve yoldan çıkmanızın'karşılığında,
alçaltıcı bir azab göreceksiniz” denir” .(Ahkâf 20).
ÎKÎNCÎ FASIL
H A Y V A N IO L M A Y A N M EKRUH YİYECEKLER

‫ ﻣﻦ‬،1 ‫ ]ﻗﺎذ ر ; ل اﻟﻠﻪ‬:‫ س ﻋﻦ ﺟﺎﺑﺮ رﺿﻰ آﻟﻠﺔ ﻋﻨﻪ ﻗﺎل‬١ 1 3


،‫ و ﺗ ﻌ ﻌ ﺊ ﻓﻰ ﺑ ﺴﻪ‬،‫ﺗﺴﺌﺠﺬﯪ‬ ‫'أو‬،‫ أ و ﺗﺠﺌﻼ ﻗﺌﺌﺌﺆﻗﺎ‬،‫اﻛﻞ ﺛﻮﻣﴼ‬
‫ ﺑﻮﺟﺪ ﻟﻬﺎ رﻳﺤﴼ ذ ﯪً ﻗ ﻐ ﯫﻟ ﺤﺘ ﺰ‬،4 ‫ ق ﻣﻦ ﺑﻌﻮ‬١> ‫ر ﻓﺔه' خ‬,‫^ﺋﺬ اق اﻋﺊ‬
‫ ﻗﺌﯫ‬-،‫ ﺋ ﺤﺎاه ﺣﻤﺎن ﺗﺜﻪ‬٠‫ ﻗﺰﺑﻮﻗﺎ إﻟﻰ ﺑﻌﻔﻦ' أ‬:‫ﻓﻘﺎل‬,،‫ﻓﻴﻬﺎ ﻣﻦ اﻟﺌﻘﻮﻟﻲ‬ ‫ﻳﺘﺎ‬

.l i l ‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬. [ ‫ ﺣ ﻰ‬٠‫ ' ا ﯪ ﺣ ﻰ ﻣ ﻰ ﻷ ة ا‬. ‫ ﻛ ﻮ ﻗ ﺈ ر‬: ‫ ﻫﺎل‬٠‫زآه ﺣﻤﺮة أ ﺑ ﺘ ﻘ ﺎ‬

! ٠.(Câbir radıyallahu anh anlatıyor: uResCtlullah aleyhissalatu


-vesselâm buyurdular ki: “Kim sarımsak veya sogan yerse bizden uzak 'dur
”.sun -veya mescidimizden uzak dursun-,'evinde otursun
-Bazan ResûluUah aleyhissalâtıı vesselam’a içerisinde yeşil sebzeler bulu
nan. tencere getirilirdi de onda koku bulur ve (Ue olduğunu) sorardı. Kendisine
,-Seb^e nev'inden ne olduğu baber verilince, tencereyi, beraberindeki arkadaşla'
rından birini göstererek ona vermelerini söylerdi. Aleyhissalâtu vesselâm, onun
yemekten çekindiğini görünce:
‘‫؛‬Sen bana bakma, ye ‫ ؛‬-Zira ben senin gibi değilim,' senin konuşma
digm (meleklerle) konuşuyorum” 'rfer^l.'',tBuharî, Et’ime 49, Salât' 160.
.i'tis'âm 24: Müslim, Mesâcid 73, (564)‫ ؛‬Ebu Dâvud, Et’ime 41 , (3822)‫ ؛‬,-Tirmi
blpgâî t t ٩^ ‫ك ﻳﻢ‬٩١ ‫إ‬

‫ ﻟ ﺘ ﺆ م إ ﻷ‬1' ‫ ﺗ ﺎ ﻏ ﻦ ﺀ ﻛ ﺮ‬٠‫ ] ذ ه‬: ‫ ش ﻋﺬه ﻗ ﺎ ل‬١ ‫> ا ر ض‬ ‫ و ﺀ ن‬٠ — ٢‫ع‬


. ‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ أﺑﻮ دا و د واﻟﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬.[ ‫ن‬ ‫ﺀ‬
2.. (3927)- Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Biz, çiğ olarak sarımsak ye-
mekten yasaklandık.” (Ebu Dâvud, Et’im e‘41, (38.28)‫ ؛‬Tirmizi, Et’ime 14,'
(1809).)'
Iİ-CİLT hay vani o lm ay an m ekruh YİYECEKLER 167

. ‫ زﺋﻴ ﻰ‬,‫ ] ﺳ ﺄ ك ﺀاﺑﺜ ﺔ‬:‫ ﺧﻴﺎر ﺑﻦ ﻣ ﺪ ة ﻗﺄل‬.‫اد‬-‫ز'ي‬,‫ وﻋﻦ أف‬- ٣


‫ ﻛﺄن‬. ‫ ﺳ ﻢ أﻛﻨﻦ و ﺳ ﻮ و‬٠ > ‫ إ ﻧ ﺂ‬:‫؛ ﻏﻲ ا ﺑ ﺌ ﻞ ؟ ﻧﻘﺂﻟﺚ‬4 ‫ا ع ئ‬
‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داو'د‬.[‫ﻧﺠﻪ ﺳﺘﻞ‬.
.'3. (3928)‫ د‬Ehu Ziyâcl Hıycır tbnu Seleme an!atıyor:
“Hz. Aîşe racUyaUahu
anha'ya soğan hususunda sordum. Şu cevabi verdi: “’ResıVuIlah aleyhissalatu
vesselâm’ın en son yediği yemekte soğan vardı.” [Ebu Dâvud, Et١‫؛‬me 4.1,
(3829).)
'AÇIKLAMA:
1- Sarımsak veya sogan ,yeme meselesine hadîslerde birçok kereler temas
edilir. Bıınların Sikca ,ele alınmış'olması onların yenilmesinin mCkruh ollnasın-
dan ileri gelmez.
2- Bu iki s'ebze insanları rahatsız edecek P'İS bir koku neşrettikleri İçin çig,
halde ,.yenilmesi ,Iloş.' karşılanmamıştır. B'unlardan biri yenildiği takdirde., mes^
cide gidilmeyip evde kalınması tav'siye edilmektedir (3926. hadis). Zira mes-
.,cidler' mUslümanların toplandığı, rahmet., meleklerinin İndiği yerdir. Pis kok-u
meselesinde melekler de nazar.-! 'dikkate.alınmalıdır, 'çünkü -yi.ne Resûlullah'm
açıkladığı üzere- onlar insanların rahatsız olduğu her şeyde.n rahatsız olmakta-
dırlar-.
3- §u hususu da belirtelim: Bazı âlimler,, bu yasağın Mescid-i Nevevi ile
ilgili olduğunu, diğer.‫؛‬mescidlerin.bu yasağın dışında kaldığını söylemiştir. An-
cak Çumhur, ittifakla, bu yasağın bütün mescidl.ere şâmil olduğunu söyler ve
delil olarak bazı.hadîslerde gel-en: ‫ا‬٠‫ ﻗﻼ ﻏﻞ;ئ ذﺗﺠﺐ‬... “Sogan ".veya sarımsak-
yiyen mescidlerimize yaklaşmasın’^'ibaresini gösterirler. Burada İbâre herhan-
gi bir 'mescidi kastetmiyor,' bütün mescidlere âmm bir hüküm veriyor.
4- ilk hadiste, kokulu sebze bulu'nan tencerenin kime 'gönderildiği'belli d'e-
gildir. Bazı riyâyetlerde- bu 'sahabi’nin Ebu Eyyub el-Ensârî olduğu tasrih edi'1-
- miştir.
5". Yine birinci hadiste “senin konuşmadığınla konuşurum” derken kas.-
tettiği kimse meleklerdir.. ibare: “Senin gizlice konuşmadı'gınla ben gizlice
konuşurum” demektir, zira necve,gizli konuşmak, fısıldaşmak, hususi-konu‫؛‬-
mak gi‘bi mânalara gelir.' .
i KÜTÜB-I 5.İTTE MUHTASARI I1.CİLT

6- İkinci rivayet, Aliyyu’l-Kârfmn btlÎTtûği üzere, sarımsak ve soğan ye­


lmekle ilgili olarak başka rivâyellerde mutlak gelen nehyi kayıtlamaktadır. Yani,
yvısak sanmsak ve soğanın çiğ olarak yenmesine râcidir, pişince yasak kalkmak­
ladır.
7- Üçüncü rivayetimiz (3928) Resûlullah'm da (pişmiş halde) soğan ye­
diğini ifâde etmektedir, !bm'l-Melek, bâzı âlimlerin bu hadîsten hareketle:
“'Resûlullah aleyhissalâtu vesseİânt ömrünün sonunda soğanı, mezkûr nehiyin
ilahrimî değil, tenzihi olduğunu göstermek için yemiştir” demiştir.
8- Âlimler, bu konuda şöyle bir neticeye varırlar: ”Sarımsak ve soğanla il­
gili hadîslerin tamamından çıkan hükme göre, ”Bunların çiğ olarak yenmesi,
mescide gelecek veya herhangi bir cemaate katılacaklar için tenzihen mekruh­
tur. Evinde kalacaklara çiğ de olsa yemesi mekruh değildir.”
9- Fukaha, hadîste zikri geçen sanmsak ve soğana, aynı şekilde fena koku
neşreden turp gibi diğer sebzeleri de dâhil etmiştir.

YABANCILARIN YEMEGI

. ‫دا و د‬ ‫ وأﺑﻮ‬,،‫ أﺧﺮﺟﻪ' ا ﻟ ﺜ ﻼ ﺛ ﺔ‬. ٤‫ ﻳ ﻴ ﻬ ﻠ ﻢ أ ﺑ ﺘ ﻘ ﻴ ﻠ ﻢ‬١‫ﺗ ﺰ‬.

{ : , ‫ اﻟﻔﺮﺧﺔ‬: ‫و ﻓﺘ ﺤ ﻬﺎ‬ ‫ﺑ ﻀﻢ اﻟﺰاﺀ‬ ((‫ﻟﺬﺛﺌﺬآة‬١)) ٠


1. (3929) - / ‫ ا ه‬-Ömer radıyallahu anhumâ anlatıyor: ”Resûlullah aleyhis
-salatu )esselam buyurdular ki: '“Kim se k a d e şin in hayvanini, iznini alm a
-dan sagm asın.,Sizden kim ,-odasına başkalarının girip hazînelerini kırm a
,Sindan, yiyeceklerini saçıp dagıtraasından h ٠ şlanır7 Tıpkı bunun gibi ,
hayvanlarının memeleri de onlar i‫' ؛؟‬- n yiyeceklerinin hazîneleri durum un
-dadır.. ö yley se kimse izin'almadan başkasının hayvanını sagm asın.” (Buha
rî, Lukata 8; Müslim, Lukata' 1.3, .(1.726)‫ ؛‬Muvatta, Isü’zân 17‫( ؛‬2., 971)‫ ؛‬Ebu
Dâvud,Cihâd9.5 ,( 2623).) ,
- ' ÂÇIKLA.MA:
ll.C İL T HAYVANÎ OLMAYAN MEKRUH YİYECEKLER ]69

1- Hadîste geçen mâğiye^yi burâla ssigmal hayvan olarak anlamak daha


muvafık Bu kelime ile çoğunlukla davau’ksKtedilir ise de deve ve sığır da kaste­
dilmiştir. Bu hadîste ise, bütün sağmadhayv١anlann kastedildiği açıktır.
2- Meşrube: îçme yeri mânasını taşa,*daha ziyade tenezzüh odasıdır. Her
zaman uğranılmadığı için, orada, yiyecek nıaddeleri ve diğer maddeler bir nevi
kiler gibi muhafaza altına alınmış olur.
3- tbnu Âbdilber der ki: ‘*Bu hadis mmJümamn, bir diğer müslümanın izni
olmadan herhangi bir şeyini almayı yaşalĞamaktadır. Burada be-tahsis süfün
zikredilmesi, süt hususunda insaniarm g e ^ k davranmaları sebebiyledir. Boy-
lece sütten daha evlâ olan mala karşı onıMa uyarıda bulunmuştur. Cumhur bu
hükmü esas almıştır. Ancak bu meselede kw ûsî izinle umumî izin arasında fark
görmemişlerdir. Seleften birçoğu hayvan Ekibinin gönül rızasıyla vereceğinin
bilinmesi durumunu istisna kılmış, buıdummda hususi veya umumî bir izninin
olması şart koşulmazdemiştir.
Seleften bir çoğu da: “Gönül nzesınu varlığının bilnmesi ile bilinmemesi
arasında fark görmeden yeyip içmenin mtâiak olarak cevâzına hükmetmiştir”
Bunlar, mezkur görüşlerine Tirmizi ve Etlliü Dâvud’da gelen bir rivayeti delil
kılarlar. Bu rivayet müteakiben 3930 mmarada kaydedilecektir. Görüleceği
üzere, o esnâda açlığını giderecek miktardaBsağmaya izin vermekte, beraberinde
götürmeyi tecvîz etmemektedir. Ancak şiıindiden belirtelim ki, bu muhtevaya
katılmayan alimler şöyle itiraz ederler: “Bmwneseîede nehiy hadîsi daha sahihtir
ve kendisiyle amel hususunda evladır. Ayrma, mukabil görüş, müslümanın malı­
nı, izni olmadan tasarruf etmeyi ■haram kılan temel kaideye de muarız
düşmektedir, öyleyse buna iltifat edilemezi
Fakat, bu iki hadîsi te’lif edip aralanıiiİ.aki zıtlığı çeşitli şekillerde kaldıran­
lar da var. Şöyle ki:
★ Bazıları: “İzin, mal sâhihinin gönMrızasımn bilinmesine, nehiy iseyıza-
nm bilinmemesine hamledilir” demiştir.
★ Bazıları: “İzin yolculara hastır, yd<cu olmayanlara değil, veya muzdar
olana veya çaresiz şekilde aç kalmışolanamahsustur" demiştir. ,
★ Bazıları, iznin Resûlullah cAcyhissalâtu vesselâm'm devriyle ilgili ol­
duğunu, nehiy hadîsinin de, AleyhissalâB vesselâm’dan sonra çıkacak olan
cimriliğe ve yardımlaşmanın terki gibi duınmlara işaret ettiğini söylemiştir.
★ Bazıları: “Nehiy hadîsi, rruil sahibimin, yolcudan daha muhtaç olma du­
170 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI 11.c il t

rumuyla ilgilidir'' demiştir. Bunu te’yid eden bir rivayet Ebu Hûreyre'den gel­
mektedir: “Biz bir seferde Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraberdik.
Sağmal bir deve gördük. (Sütünden istifâde etmek üzere) ona doğru atüdık.
Aleyhissalâtu vesselâm bize mâni oldu ve: “Bu deve müslüman bir âileye ait­
tir ve bu onların yegane geçimlikleridir. Siz azık bohçalarınıza gidib onu
boş bulmaktan memnun olur musunuzV^ dedi. Biz. “H ayırr deyince: “Sizin
bu yapacağınız iş de öbüründen farksızdır”
★ Bazdan: “İzin, mal sahibinin muhtaç olmadığı duruma; nehiy hadîsi de
mal sâhibinin zenginlik aradığı duruma hamledilir” demiştir.
★ Bazdan izni, devenin, musarrât (yani memesi yavruya karşı bağlanmış)
olmasına; nehyi de, memesi bağl،ınmamış deveye hamletmiştir. Ancak, Ah-
med İbnu Hanbel'm Müsned’inde gelen bir hadîste şu ibareye de yer verilmiş­
tir “... M utlaka yapmak zorunda iseniz, için, fakat berâber götürmeyin.”
Bu rivayet iznin sadece memesi bağlı olmayan develere ait olmayıp, âmm ol­
duğun u٠ ‫؛‬sütü bekletilen ve bekletilmeyen hepsine şâmil bulunduğunu gösterir.
İbnu’l-Arabı, âdete hamledilmesini tercih eder ve der ki: “Hicaz, Şam vs.
beldelerde halkın âdeti, bu meselede, bizim beldenin hilafına, müsâmaha idi.”
İbun'l-Arahî devamla der ki: “Bazıları, bir daha dönmeyeceği, hiç uğramıya-
cağı bir yolda bile olsa, yolcuya ondan almak câiz olur.” Bu hadîste, ruhsatın
sadece muhtaçlara hasredilmesine bir işaret vardır. Ebu Dâvud, Sünen’de, bu­
nun gazvede olan yoculara rhahsus bir ruhsat olduğuna işâret eder. Diğer üle-
mâ, izinin sâdece ehl-i zimmenin malına; nehyin de müslümanların malına
mahsus olduğunu söylemiştir. Bu husus, Sahâbe’nin sulh akdi sırasında ehl-i
zimme’ye miislümanları ağırlama şartını koymuş olması durumuyla delillendi-
rilmiştir. Bu, Hz. Ömer'in bir tatbikatıdır. İbnu Vehb, İmam Mâlik'in “Yolcu ,
zımmîye misafir olur. Ancak, izni olmadan hiçbir şey almaz” dediğini kayde­
der.
İmam Mâlik'q: “Peki onlara vazife kılınan ağırlama ne oldu?” denilmiş, o
da; “O zaman, bu ağırlama vazifesi sebebiyle (devlete karşı vergi borçları) ha­
fifletiliyordu, ama şimdi böyle bir şey yok” cevabını verdi.
Bazı âlimler izn’in neshedildiği görüşüne meyletmiştir. Bu husustaki ri­
vayetleri, bu âlimler, zekâtın vâcib. olmazdan önceki zamana hamlederler. Der-

20) Mıtsaırâf: Sağmal hayvanların, yavnilarıyla beraber otlamaları halinde, yavrunun anneyi emmesi
i.stenmezse. memeye bir kılıf geçirilir, buna w///X/#T،î/ denmektedir.
ll.CİLT HAYVANI OLMAYAN MEKRUH YİYECEKLER ‫ ا‬7‫ا‬

ler k'ı:“Ağır{ama İŞİ, 0 zaman (ehl-i zimme’ye) vâcib idi, sonra hu, zekat farıe-
ftiiince neshedildi.t’BuraĞa zekâtı “vergi” -mânasında anlamamız gerekir.
Nevevi dtv ki: “ülema, bir bahçeye veya ekine veya dağda otlayan sürüye
uğrayan şahıs hakkında ihtilaf eder.”
★ Cumhur'der ki: “Böyle bir şahsa ondan bir şey alması caiz olmaz. Za-
ruret varsa alır, fakat Şâfif ve cumhura göre mal sahihine borçlanır. Seleften
ba:\sı ise: “Bu alma mukabili, mal sâbibine herhangi bir ödeme^apma ٤ "' de- ,
nıişriı:" '
Ahmed ibnu Hanherdtn gelen iki rivayetten esahına göre: “Bahçenin et-
rafında duvar yoksa, buraya uğrayana ta^e meyvelei'den yemesi'cdiz'-olur, hatta
buna muhtaç obnasa bile.” Digei' rivayette: “Adam muhtaçsa her iki halde de
adama zemân (tazminat) gerekmez” denmiştir.
4- .Hadisten, bir kısım meselelerin anlaşılmasını kolaylaştırmak İçin darb-1
nıesel yapmanın, hafi (kapalı) ol'anı açıkla temsil etmenin câiz oldugu anlaşıl-
maktadır.
5- Hadiste, hükmü illetiyle zikretmek, illeti de zikrettikten sonra, te’kiden
ve takriren lıükmü tekra.r etmek örneği vardır.
Hadisten, kıyâsın-sıhhati İçin fer'in asl’a her hususta müsavân-şart olma-
dıgı hükmü de çıkar. Bilakis, hazan asılda bir meziyet buluuurki, düşmesi -her
ikisi.nin,' Sifatın aslında müşterek olmaları'halinde- fer’e zarar vennez. Zîrâ.hay^
vanın memesi, korumada'hazine ile ayni ayarda değildir, tıpkj 'memenin yavru-
sundan'korunması İçin baglanmasijkilitlemeye müsâvi,olmadığı'gibi. Buna-rağ-
men, Şâri Aleyhissalâtu vesselâm -bağlanmış hayvan memesini, h'ükümde,
kilitlenmiş hâzineye dâhil etti 've.her 'ikisinden de sahibinin.izni olmadan bir şey
-almayı haramîlân'etti. -
6- Hadîste, yiyeceği, ona ihtiyaç duyulma anma kadar depolamanın mübah
olduğu ,görülmektedir. 'Halbuki ,aşırılığa kaçan zühd ehli (kendi he.vâlarından
- hareketle) ,5^İ5^٩cek depolanmasını jzasak addetmişlerdir.
7'- Hadîste süte “yiyecek” tesmiye edilmiştir.' BOylece, bir' kimse, süt sağ-
mayi niyet e'derek “yiyecek almayacağım” diye,yemin etse.'hânis (yeminine uy-,
mamış) olur.

‫زﺗﻮال‬ '‫ وﻗﺎل‬:‫ﻗﺎل‬ ،


U
P ‫ﺟﻨﺪب رﺿﻰ اﺗﻨﻪ‬., ‫وﻋﻦ ﺳﻤﺮة ﺑﻦ‬
KÜTÜB-1 SİTTE MUHTASARI ll.CtLT 172
i .

‫ﻣﺌﺘﺎﺋﺜﺒﺎ‬-'٩ ‫ ؛ ي‬٤ ٠ ‫ه ؛ ؛‬ ‫ ؛‬٠‫ ؛ ﺀ ز‬/ ! ‫ؤ ! إدا أش‬


f f

. ‫واﻟﺘﺮﻣﺬى و ﺻﺤﺤﻪ‬
2. ( 3 3 ‫و‬٠)- Semiire Ihnu Cûndüh radıyalllahu anh anJat.yor: “ResûluHah
aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Biriniz bir. sürüye ugradjgjnîzda., sa-
„bibi başında'.îse izin ,aisjn, izin.verirse.süt sagjp İçsin, sâhibi orada yoksa,'
ii‫ ؟‬,sefer sesiensin, cevap verîrse izin istesin, cevap ,vermezse sağsîn ve İç-
s‫؛‬n.” [Ebu.Dâvud٠Cihâd93١,(2619)îTlrmlzî٠Büyû60,..(l^
AÇIKLAMA..
1- Bu. rivayet,' ihtiyaç içerisinde olarak sağmal hayvana uğrayan kimseye
oldukça gerçekçi bir yol tavsiye etmektedir: Hayvanin sâhihi orada ise. onun rı-
zasım alarak istifâde etmek, görünmüyorsa seslenip çağırmak. Ola ki, bir kuytu-
.da istir'ahat .etmektedir, sesi'ni duyunca ‫ ؛‬ıkıp gelecektir. Hayvan sâhibi ortalıkta
yoksa, yine de İhtiyâcını, g id erm ek ..
Hadis.tek başına alındığında.'Ondan ç'ıkan mâna bu. Ancak, .önceki hadiste
de görüldüğü üze.re, ayni meseleye temas eden başka rivayetler de n ı Hattahî,
bu ruhsatın.mUzdar' kalıp, İhtiyac.ını giderecek bir ş'ey bulamayan ve. h.elak ol-
,maktan-korkan kişi hakkında olduğunu ^lirtir. Mala tecav.üzü .en 'bUyUk
' cürümlerden (hudfid) ilan edip, el kesmek gibi çok ağır bir mUeyyi'de. koyan 'is-
'lâm’ı. böyle bir ruhsat vermey.e sevkeden ikinci bir perensip daha var: 'Hayatin
korUnmasi.,. 'Hayatin konuması prensibi'^uzdar, kalanlara pek çok harami
mUbah kılar. Zaruretlerin haramlan h.elal kılması.dinitnizinküllî'kaidelerinden
biri olarak MeCe!ie.'de'yer-almıştır.
2- §Unu da. belirtelim: Bâzı muhaddisler, bu hadi.se dayanarak., muzdar
kişrnin, hayvandan sağdığı .bu süt için:'.''٥w Resulullah aleyhissalâtu vesse-
lam’w o.nabir temlikidir i‫ ؟‬ti.ği. sütün kıymetini mal'sdhibine vetmesi gerekmez"
demiştir Ancak fakihler ekseriyetle: “Onun kıymetini vermesi gerekir, ödemeye
muktedir olunca ödemesi gerekir, zira Resulullah aleyhissalâtu vesselâm:
‫ ا ﻻ ﺑﻌ ﻲ ﻗ ﺮ ﺀ ﺟﻐﻒ‬.‫ اﻧﺮى؛ ﻧ ﺐ‬j u jwu'٠^“Müslüman kimsenin m alı.onun rızası ol-
madan kimseye helal olmaz.» buyurmuştur” demişlerdir.
Jİ.CİLT HAYVANÎ olm ayan m ekruh YİYECEKLER 173

‫ﻟﺬه‬١ ‫]ﻗﺎق زﺳﻮﻟﻪ‬.. ‫رﺿﻰ اﺗﻠﻪ ﻋﺒﻤﺎ ﻗﺎوت‬..‫ﺑﻦ ﻋﻤﺮ‬١ ‫ وص‬٠ ٣ .


‫ ذ ي‬٠‫ أﺧﺮﺟﻬﺎاﻟﺘﺮ‬.[ ‫ وﻷ ﺷﺨﺊ ﺛ ﻆ‬، ‫ ﺗ ﻦ ﻧ ﻜ ﺰ ﻏﺎﺑﻄﴼ ﻧﺘﺄ ﻛ ﺪ‬: | b
.‫ﻃﺮ ف ﺛﻮﺑﻪ وأﺳﻔﻞ 'إزإره‬.‫ ﻳﺎ ﺧﺬه اﻹﻧﺴﺎن ﻓﻰ‬:‫ 'ﻣﺎ‬:‫'))اﻟﺘﻴﺔ(أ‬
3. (3 ‫و‬-ibnu Ömer radıyaUahu anhuma anJatıyor.. “Resûliillah aleyhis -(31
-salâtu vesselâm buyurdular ki: “Kim bir bahçeye girerse'(meyvesinden) ye
Sİn. Ancak beraberinde götürmesin.” [Tirmizî', ' ,
‫ص‬

:AÇIKLAMA
Bu hadîs .de,muhteva itibâriyle önceki hadîse benzemektedir..Dolayisiyle'
bunun' hakkın'da,da önCeki. söylenenler aynen muteberdir: Razı ihtilaflı görüşler
mevcut ise de Cumhur, sadece muzdar olanın borçlanmak kaydıyla s'âhibinin
'.gıyabında malından alabileceğini söylemiştir
'Bu mal, sadedinde olduğumuz h'adîste .olduğu üzere meyve olabilir, veya
ekin olabilir, 'ihtiya‫' ؟‬-hâline göre bir başka şey de olabilir. Belirtilen hüküm hep
.si İçin câridir
-Osmanlı. ask'crlerinin fetihler sırasında gayr-1 mUslimlerin bağlarından top
-İadıkl'arı meyvelere mukabil, ağaçlara .para-bağlamaları, bu kaide gereğince'ol
malidir.

‫ أزى‬،‫؛‬i] ,:‫ﻗﺎل‬ ‫ﻋﻨﻪ‬ ‫رﺧﻰ اش‬ ‫ ر و‬٠‫ﺀ‬ ‫ ﺑﻦ‬,‫راﻓﻊ‬ ‫— وض‬ ٤‫ا‬


‫ ﻓﻘﺎل ﻳﺎرائ؛‬. ‫ﺋ ﺤﻞ أﻷﺋﺼﺎر ﯪﺧﺬوﻳﻰ ودﺑ ﻮا ﺑﺊ إﻟﻰ زﺛﻮﻟﻲ‬
‫اش‬
‫'ذر ﻧﺎ‬,‫ﻷوم‬.'::‫ ﻓﻘﺎ'ل‬،‫ اﻓﻴﻮ غ ﻗﺎرﻣﻮ'ل آف‬:‫ب ﺋﺰ ى ص ؟ ﻧﻠ ﻎ‬
' . ‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ أﺑ ﻮ دا و د واﻟﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى و ﺻ ﺤ ﺤ ﻪ‬,. ٤‫ أ ﺗ ﻨ ﺜ ﻠ ﺪ اﺗﻠﺔ ' زا ر زاﻟ ﺬ‬، ‫وﻧ ﻊ‬

' 4 . (3‫ و‬-Râfı ibnu Amr radtyallahu anh anlatıyor: “Ben [küçükken] En "(32
-sâr'ın hurmalarım taşlıyordum. Beni yakalayıp Resulullah aleyhisssalatu vesse
.lâm'a götürdüler
./^/، ” ? Ey Rafi’ niye başkastnm hurm alartnj taşiıyorsun “
' .Açlık sebebiyle ey Allahf iri Resûlü!” dedim“
Taşiama, kendiliğinden [dibine] düşeni ycî” [deyip] başımı okşadı ve“ :
!.74 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASARI ll.C iLT

“Allah seni (hurinaya) doyursun .ve suya kandjrsînl” buyurdu.” [Tirmizî,


Büy.û 54, (1288)‫ ؛‬Ebu D âvu d , Cihâd .94, (2622)‫ ز‬ibnu M â c e , T ic a a t 67,
(2299)1.,
(2299)1
‫ﻗﻰ ﺳﻨﺔ ﻫ ﺪﺋﺘ ﺖ‬:‫ ]أﺻﺄ‬:J U ‫اد ﺑﺰب ﺷﺮﺣﺴﻞ‬:‫وﻣﻦ ﺀ‬

.‫'ﻓﺎرة د ذ ﺋ ﻰ ﺛﺆﻳﻰ زاﻏﻄﺎش ؤ ﺷﺎ‬.،‫ ﻟﺘﺬ ث إذ ﻛﺎن ﺟﺎﺑﻌﺎ‬٠‫ؤ ﻻا‬


.‫ﻟﺬﺳﺎف‬١‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود و‬. ٤٠‫أؤ ﻧﺼﻒ وﺳﻖ ﻣﻦ ﺷﺎم‬

.،.‫’ واﻟﻤﺪرﻃﻞ وﺛﻠﺚ‬،‫ أﻣﺪاد‬,‫ واﻟﺼﺎع أرﺑﻌﺔ‬،‫ ﺳﺘﻮن ﺻﺎﻋﺄ‬:((‫))اﻟﻮﺳﻖ‬


.‫ اﻟﻤﻨ ﺲ‬.‫ اﺧﺘﻼ ف‬:‫ﻋﻞ‬, ‫ رﺣﻠﻼن‬.‫أو‬
5. (3933)- Ahbâd İbnıı Şurahbîl anlatıyor: “Kıtlığa uğradım. Bunun iize-
rine Medine bahçelerinden birine girdim. Başak ovup hem yedim hem de torba-
ma aidim. Derken sahibi gelip beni yakaladı, dövdü, torbami-'elimden aldı ve
beni Resûlullah a getirdi. Durumu ona anlattı. Resûlullah aleyhissalâtu vesse-
lâm mal sâhibine: “Câhilken' öğretmedin, açken .de doyurmadml” dedi. Son-
ra emri üzerine, torbamı saldı. (Sonra Resûlullah) bana bir veya yarim sa’ mik-
tarında yiyecek ye,-٥،٠.''.[Eb٧ Dâvud, Cihâd 93, (2620, 2621)‫ ؛‬Nesâî, Kudât
20,(8,240)i‫؛‬bnuM âce,T icaât67,(2298)l
AÇIk La MA:
Hattabı der ki: “Bu hadîs, Resûlullah aleyhissalâtu vesselânıın meyveyi
taşıma hUsasıında, ‫ ؟‬ocııgıı'cehaleti sebebiyle mâ^ar addettiğini, bahçe sahibini
de acıktığı zaman doyurmadığı İçin levmettiğini gösterir."
Hadisin N esâi’deki. vechinde, ifâdeler bir.az daha farklı. Mesela sadedin'de
'.olduğumuz vechinde elbise (sevb)' kelimesine mukabil-, N esei’de kisâ kelime-
si geçer, tercümede bu vechi korumayı tercilı ettik, daha.v.âzıh olduğu İçin. Ay,-
rica oradaki vechin'de Abbâd, Resûlullah"‘d, muamelesi sebebiyle sahibinden. §İ-
kâyetcidir, yardımını 'talçbetmektedir. Resûlullah bu şikâyet üzerine' mal
sahibini .huzuruna celbetmiştir.
٧ VVi١٠l ٧ DAİj I
H A R A M D İY E C E K L E R ‫؛‬

‫ؤ‬

‫ر ﺳ ﻮ ل اﻟﻠﻪ‬ ‫' ]ان‬:‫اﺗﻨﻪ ﻋﻨﻪ‬ ‫ﺛﻌﻠﻴﺔ اﻟ ﺨ ﺸﻨ ﻰ ر ﺿ ﻰ‬ ‫ ﻋﻦ أف‬- ١ .


.‫ أﺧﺮﺟﻪ'ادﺣﺔ‬. [ ‫ر ذي ﺀاب' س ا ﻟ ﺌ ﺂ ع‬ ‫ﺋﻬﻰ ص ا ﻛ ﻞ‬ I
‫))زﺑﻞﻞ‬
‫)اﻧ ﺒ‬ . :‫ ﻋﻦ اﺑﻦ ﻋﺒﺎس‬.‫رواﻳﺔ‬
‫ واﻛﺎﻧ ﻰ ﻓﻰ ' رواﻳﺔ‬.‫ود‬ ‫وأﺑﻮى دا‬
‫داود‬ .‫زاد ﻣﺴﻠﻢ وأﺑﻮ‬
.((‫ﻋﻮ‬3‫ذى ﻣﺤ ﻒ ﻣﻦ ا‬
1. (3934)- Ehu Sa’lebe el-Hu§enî radıyallafm anh anJatjy.r:^ “Resiilullâh
aleyhissalatu vesselâm vahşî hayvanlardan kesici diş (kopek dişi) taşıyanların
hepsini yasakladı.''
Müs!lm, Ebu Dâvud ve Nesâî, ihnu Abhâs\ 2in gelen bir rivayette şu zi-
yadeyi kaydederler‫"؛‬Her bir pençe .sahibi 'ku§u da...” (Buharî, Zebâih, 29:
Müslim, Sayd 12-16 ('1932,1933); Tirmizi, Et'ime 1, (1477, 1478, 1479); Ebu
Dâvud, Etim e 33,'(3802, 3803,' 3805); lb'nu..Mâce, Sayd''.13, (3232,3234‫;)ا‬
Nesâî, Sayd'30, 31, (7, 202, 204)]
..'A Ç IK L A M A :
1" Bu .hadîste, Aleyhissalatu vesselam vahşi hayvanlar ve vahşî kuşlardan
eti yenmeyecekler hakkında bir ö!‫؟‬ü vermektedir.
Hayvanlarda, ins'anlardaki köpek dişi dediğimiz, parçalamaya mahsus k.e-
sici dişi olanlar, ki.bu dişe denir. Aslan, kurt, kaplan, fil, maymun, gi.bi hay-
Vanlar bu gruba girer. ‫ ﻷج‬dişle kuv.vet kazanır.lar ve avlanırlar.
Kuşlarda pençeli olanlar.. Mihleh, diger hayvanlardaki tımaga tekabül
eder, dilimizde pençe deriz. Bu .'tırnaga'nazaran, çok daha'güçlü, çok daha sert
v e .k e s k in d ir .( p e n ç e ) ,,v a h ş i hayvanlard.aki nâb derien.köpek dişine te-'
kahui eder. Kartal, akbaba, şâhin.doğan gibi kuşlar bu gruba girerler. Tirmizi’de
kaybedilen bir' Câbîr radıyallahu ahh hadisi şöyk dtr. “Resıdullah aleyhissalâ-
176 KÜTÜß-t SITTE MUHTASARI n.CİLT

tu vesselâm ehli eşeklerin, katırların, vahşi hayvanlardan parçalayıcı dişi olan­


ların, kuşlardan da pençesi olanların etlerini haram kıldı.’'
Fukaha, hadîsle amel hususunda ihtilaf etmiştir. Yenmesi haram olan.par-
çalayıcı dişi olan vahşiler hangileridir?
Ebu Hanife'yt göre, etle beslenen bütün hayvanlar vahşidir, fil, keler,
araptavşanı (tarla fâresi), kedi... de buna dahildir.
Şâfı’î Hazretlerine göre, insana saldıran hayvan vahşidir: Aslan, kaplan,
kurt gibi... Sırtlan ve tilki ise insana saldırmadıkları için etleri helâldir.

‫ ؤﻣﺄ‬4‫أ ﻏ ﻮ ﻗﺜﺆ'ﺣﻼﺻﻞ‬ u
i، ‫ ؤﻟﻢ > ا ﺗ ﺔ‬٠‫ وأ ﺣ ﻞ ﺣﻼاﺷﺰ‬،‫ت‬:‫ذاوق'؟ا‬.
‫ىذ‬٢‫ ﻫﻞ ﻻآ‬٠Ju٧ ‫ ؤﺛﻼ ﻗﺆﺋﺬ‬،‫ ﻏﻐﺬ‬.‫ؤذا ﺳﻜ ﺚ ﻋﺜﻪص‬-،‫ؤﻟ ﻢ ﻗﺜﺰ' ﺣﺬام‬
.[‫ ﻳ ﻐ ﻤ ﻪ إ ﻷ أن ﻳﻔﻮ ن ﻣﻜﻪ اﻵﻳﺔ‬٢‫ إ ز ﺛ ﺤ ﺰا ﻋﻖ ط\ﺀ‬٠‫ﻓ ﺎ ا و ج‬
' .‫أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود‬
2. (3935)- Ihnu Abhas radıyallahu anhümâ anlatıyor: (‘Cahiliye halkı,hir-
çok şeyi (hela! addedip) yiyor, birçoğunu da pis addederek yemiyordu. Allah
Tcâla hazretleri Resûlünü sönderdi.kitabıhı indirdi, helalini helal, haramini da
haram kılaı. 'Helal kıldığı helaldir, haram kıldığı da haramdır, sükut buyurduğu
da.aff(edilmiş)dir.f’
ibnu Abhas, sonra şu ayet-i kerîmeyi okudu: “(Ey Muhammedi) De kîî
“Bana vahyolunanda, leş, akıtılmış^kan, domuz, eti, -ki pistir- ve günah ݧ-
lenerek Allah’tan başkası adına kesilen 'hayvandan başkasını yemenin ha-
ram olduğuna dair bir emir bulamıyorum. Fakat darda kalan,.-başkasının
payına el uzatmamak ve zaruret miktarım aşmamak üzere- bunlardan da
yiyebilir. Doğrusu Rabbin- bağışlar ve merhamet eder” (En’'ân 145).'[Ebu
,Dâ٧u d ,E t ١ime31,(3800).J
AÇIKLAMA:
,Bu,rivayet, câhiliye 'Araplarının herhangi ilâh'i bir temele dayanmaksızın
,heva ve şehvetlerine tâbi olarak, baz.1 şeyleri lezîz'addedip yediklerini, bazı şey­
Î.C İL T HARAM YİYECEKLER ‫ ا‬77

leri de pis addedip yemediklerini İfâde eder.. İslâmiyet ise, 'tamamen ilâh.î İrç'adla.
bir k'isım yiyecekleri helâl, bir kısmını da haram ilan etmi§١bazıları hakkında da
' hükUm'beyanetmemiçtir. Bunl'ar'müeyyide dışıdır.,-
İbnu Abbâs radıyallahu anhıima, bu hus'usu belirttikten s٠nra٠ Kur’an-1 ,
Kerim’de haram'yiyecekleri beyan eden bir .âyeti'okuyOr. §ârihler٠,bu okuyuşta'
câhiliye davranışını redd.yattığını belirtirler.. Yâni .nların yedikleri şeylerde de.,
yemedikleri şeylerde'de hevayı esâs al'dikları İçin yanıldıklannı ,göstermek, 'Is-
lam’ın getirdiği helal-haram ölçülerinin esas alınması gerektiğini.belirtmek
maksadıyla'ayet-i'kerimeyi-okumuş olmaktadır'. Nitekim Araplar bahire, sâite.
vasile, hâm^ vs. adi altın'da degişlk'vasıftaki develeri haram.addedip.yemezlerdi.
Resûlullah aleyhissalatu vessa la m k inançların'Kur’an'da olmadığını insanlara
duyurmakla emrolundu. Âyet ise h.aram olanlan birer.birer saymıştır. Ayet٠''bu'
sayılanlar dışında, kalanlann. haram olmadığını^.ifâde'etmekte ve “Siz. Allah’،"',
haram etmediği şeyi neye' dayanarak haram .k،l،y٠rsunnz?” manasında mU".
i z e yoluyla onlan reddetmektedir.
Ancak âyet hususunda ülemU üç ayn görüş^ileri sürerek ihtilaf etmiştiri
1) Ayet s.ünneüe mensuhtur.' Z in , Resûlullah aleyhissalâtu vesseldm ehli
eşek etini, pençeli vahşi,kuşların etini.,'kesici dişi olan vahşilerin eti.ni haram,
kılmıştır.
'2) Bu âyet muhkemdir, âyette zikredil.enler dışında haram,yoktur.' Hz. Ai§e
bOylesöylemiştir.
]) Ziihri ve iki' kavlinin'biri.nde Mâlik: “Âyet muhkemdir ancak buna
sünnette gelen haramlar da İlâve edilmelidir" demiştir. Bazı teferruat'.daha
önce geçti.'

? Si] : J U '| ‫أﺑﻴﻪ‬.‫ ﻫﻠﺐ اﻟ ﻄﺎذ' ﺀ ن‬.‫— و س ﻗﻴ ﺼﺔ ﺑﻦ‬٣


. ‫ ﻷ ﻳﺘ ﺤﻠ ﺠ ﻦ‬: ‫ ل‬١‫ ف‬، ‫ ﺑ ﺌ ﺬ‬. ‫ ﺗ ﺤ ﺆ غ‬١ ‫ﻃﺘﺎﻣﴼ‬. ‫ إ ة ﻣﻦ اﻟ ﻐﺎم‬.:‫ ﻓﻘﺎ'ل‬٤
‫ا‬.‫واﻟﺘﺮ'ﻣﺬى‬.‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮداود‬-.٤‫زﻟﺚ شﺀ ﺻ ﺎ و ﻋ ﺚ ﻓﻴﻪ اﻟﺌﺼﺰااﺋﺔ‬٠‫'ﻓﻰ ﺻﺊ‬.

((‫اﻟﺌﺤﻮغ(( اﻟﻨﺎﺛﻢ‬.

‫ وﻣﻌﻨﺎﻫﻤﺎ‬..،‫'وﻟﻮﻟﻪ ل)ﻷﻳﺌﺤﻠﺠﯫ(ت ﻳﺮوى ﺑﺎﻟﻤﻌﺠﻤﺔ وﻏﻴﺮ اﻟﻤﻌﺠﻤﺔ‬.


!78 KÜTÜB-Î SİTTE MUH'I'ASAR!' l l.d L T

‫ أو ﻻ ﺳ ﺤ ﺮ ك ﻓﻴﻪ ش ﺀ‬،‫دﻧﻪ' رﻳﺒﺔ‬ ‫ﻗﻠﺒ ﻚ‬ ‫ﻻ ﻳ ﺪ ﺧ ﻞ ﻓﻰ‬ :.‫ ''وﻣﻌﻨﺎه‬،‫ﻣﺘﻘﺎزب‬


. ‫ وا ﻻ ﺗ ﻼ ح ا ب‬. ،,‫ اﻟﺸﻚ‬.‫ﻣﻦ‬,

.‫ﺀ‬٠‫و«اﺛﻠﺖ‬- ‫ أى ﺷﺎﺑﻬﺖ‬:((‫))ﺻﺎرﻋﺜﺔ‬ .‫وﻗﻮﻟﻪ‬


3. (3936)- Kabısa ihnu Hiilh babası radıyallahu .«/?’tan anlatjyor:
uResûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a bir adamın şöyle sorduğunu ‫?'ﺀﻹ؛‬.'«?..
“Bazı yiyecekler V.?'., onları yemekte zorluk çekiyor, (günah mıdır diye korku-
yorum)?"
Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, da cevaben: “İçinde biç bir şey Sikmts
oinıasın, aksi haide. brisiiyaniara benzersin.” '[Ebu Dâvud, Et’ime 24,..
(3784);T!rm!?!,Siye.rl6,'(i565).J'
AÇIKLAMA:
Hadîs, Ashâb’îan birinin,,dînen.helal olan baz.1 yemekler husûsunda i'Aca-:
ha yersem günaha rnı girerim?" diye- 'tereddiid İçinde kaldığını, .durum.u
Resûlullah'a atzettigmi, Aleyhissalâtu .vesselâmm da, bu,-tereddüdün yersizliğini
belirttiğini g ö s t e r m e k t e d i r . 'h a d î s i : "Sakin İçine şüphe düşmesin" .§ek-
linde -anlar. Hadîsin devamı: "(Şayet şekke düşecek olursan) bu halinle ruhban-
lara benzersin. Senin şekke düşmen İçin bir sebep yok. Zira sen kolaylık, geniş-
lik üzerine müesses Hamflik üzeresin. Boylesi sebepsiz şüphelere yer vererek
kendini zorluğa, sıkıntıya attın mı hristiyanların ruhbanlarına benzersin" de-
mek olmaktadır.

‫اﻟﻠﻪ‬ ‫]ﻫﺎل رﺳﻮو‬, :‫'اﺋﻠﻪ ﻋﻨﻪ ﻗﺎل‬.‫وﻋﻦ أف ﻫﺮﻳﺮة رﺿﻰ‬ ٠‫س‬٤ Ü


‫ ﺳ ﻠ ﻢ و ﻫ ﻚ‬. ‫ ة ﺑ ﺔ ﺣﺬاﻟﻢ [ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬,,‫ ﻟ ﺊ ا ﻟ ﻴ ﺎ ع‬. ‫ ﻛ ﻞ ذ ى ﯪ ب‬I

.‫وأﻳﻮداود واﻟﻨﺴﺎﻧﻰ‬
,4.- (3937)- Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh an'latıyor: "Resulullah aley-
hissalâtu vesselâm buyurdular ki: .٠Vah§‫؟‬îerden ٠kesici dişi oîan.b'er bir, hay-'
vanın yenmesi haram dır.”
vanm (^1933')‫؛‬..Muvatta, ‫؛‬Sayd 2١) 14‫ا‬١
dır." .(Müslim, Sayd 15, (^1933');..Muvatta,
496)‫ ؛‬Tirmizî,.,
4.96); TirmizkSayd
.Sayd 3٠ (1479);
, (1.4'/9 hJesâî.-.Sayd
‫ 'ة‬N '200).‫ ًا‬-‫إ‬
esâî١-.S-ayd 2 8 ,(7٠'200)..

‫ﻳﺬ‬ yxs ‫ ﻳ ﻰ‬٠‫ﻛ ﻞ‬ ‫]ﺋ ﻬ ﻰ ﻋ ﻦ أ ﻛ ﻞ‬ :‫ود ف أﺧﺮى‬.‫وﻷف دا‬ . ‫ ج‬3933


II.C İL T HARAM Y‫؛‬YECEKLER 179

.[‫ذ ى ﻣﺤ ﻒ ﺛﺊ اﻟﻌﻮ‬,‫ وﻛﻮ‬،‫اﻟﺘﺎ ﻋﺎ‬


Ebu Dâvud’un bir diğer rlvayetîndeşOye gelmiştir -(3938) .5 ‫؛‬ -vahsi
-lerden kesici dişi olan her hir hayvanin, ve pençesi olan her bir kuşun yenmesi
ni yasakladı,” [Ebu'.Dâvud, Etim e 33 , (3802)‫ ؛‬euhâr ‫ أ‬,- Sayd 29, Tıbb ' 57‫؛‬
Müslim, Sayd 12, ( 1932)‫^ ؛‬Muvatta, Sayd '13, (2 ,' 496)‫ ؛‬Nesâl'- Sayd 28 '(7'

,. :AÇIKLAMA
numarab hadîste geçti 3934.

‫ ]ﺋﻬﻰ ﻧ ﺴ ﻮد‬:‫ى ﻗﺎل‬ ‫وﻋﻦ ﺧﺎﻟﺪ ﺑﻦ اﻟ ﻮﻟﻴﻨ ﺮ ﺻ ﻰ اﺗﻨﺔ‬


‫ أ ر ﺟ ﻪ ' أ ﺑ ﻮ داود‬,,.[‫ ص أ ﺑ ﻞ 'ﻟﻐﻮﻣﺎ'ص اﻟ ﺤ ﻞ ؤاﺑﻐﺎرل ؤاﺣﺒﻴﻮ‬. .‫اﻟﻠﻪ‬
..‫اﻧﻰ‬٠‫'وا'ﻟﺬ‬
-Halid İhnul Velîdradıyallahu anh anlatıyor: uResûlullah aley -(3939) .6
hissalatu yesselâm, at, katır ve eşek etini yemeyi yasakladı.”

‫ دؤم‬I ‫ ]ﻋﺰؤغ ﺗﻎ ز;ل س‬:.‫ _ وﻷى داود ﻓﻰ أﺧﺮى‬٧


] J - İ j l A İ ' ‫ ؟ال‬1‫ ا أ ا ؟ ا‬. ‫ ؛ ﺀ ' خ‬. , ‫ا ' ا آ! د‬ ‫ ل‬:‫ا‬ - ،‫ ؛‬r

١ ; ‫ر‬ V ; ‫ ا ﺀ‬٠٢“7 ‫ص‬ w ; ، / /.

، ‫ وﻛﻞ ذى ﻧﺎى ﻳﺊ ا ﻟ ﺘ ﺎ ع‬،‫ ؤﺑﻐﺎه‬.‫زﺣﺘﻘﺎ‬, ‫ﻏﺌﺰ أﻻﻏﺒﻲ‬...'‫ﻧﻤﻘﻐﺘﺎ‬


•‫ت‬٠‫أﻫﻞ اﻟﻎ‬. :‫ اﻟﻤﺮاد ﺑﺎﻟﻤﻌﺎﻫﺪﻳﻦ ﻫﻨﺎ‬..[.‫ اﻟﻌﺮ‬.‫وﻛﻮ ذ ى ﻣ ﺤ ﻚ 'ﺑﺊ‬
7. (3940)- Ebu. DâvUd’un bir diğer rivayetinde^şöyle denir: “Hayberfethi
Sirasınd. gazvede, Resûlallah aleyhissaldtn vesseldm ile birlikte ben. de vardım.
Bir grup yahudi, Aleyhissalâtu vesselâm’a gelerek, askerlerin ahırlarına hiicum
ederek (mallarım yağmalamalarından) şikâyet ettiler. Resulullah aleyhissalâtu
vesseldm, bunun üzerine (müslümanlara yönelerek): İi{0 \2m 2ki\) .anlaşma ya-
ptlan kimselerin mail onlarm ‫؛‬zn‫ ؛‬olmadan heiai değildir.,Ayrıca size ehli
egekler, onların atlan, .katırları, yahşi hayvanlardan herb'ir kesici digi olan,
kuşlardan da herbir pençeleri olan haramdırJ” buyurdular.” [Ebu Dâvud,
E ، ’îrne26١(3790)٠'3'3,(3806)‫ ؛‬Nesâî,'Sayd.30,(7,202).î
180 KÜTÜB-I SÎTTE MUHTASARI 11.CİLT

AÇIKLAMA:
Bu hadîs, ât etini de haramlar arasında zikretmekle, daha önce geçen sahih
hadîslere muhalefet eder. At etinin durumu hakkmda yeterli bilgi daha önce
geçti (3915,3916. hadîsler).
'W r d ü n c 0 .. b â b
R E S .L U L L A H VE A SH ABININ YEDİĞ İ YEM EK LER
VE O NLARIN M E D H l.

‫ﺳﴼل أﺋﺘﺬ‬ ‫وﺳﻮو اﻻه‬ ‫' ]أة‬: ‫— ص ﺟﺎﺑﺮ رﺻﻰ اش ﻋﻨﺔ‬١.


‫ ﺛﺚ‬:‫ وﺗﻘﻮل‬. ‫ ﻗﻴ ﺶ ﻵ ﺀ‬،‫ﻗﻨﻌﺎ ﺑﻪ‬, ‫ﻷ اﻟﺨﻞ‬,‫ ﺟﺌ ﺬ ﯪ إ‬U.:‫ ﻗﻘﺎﻟﻮا‬،‫آﻷذﻟﻢ‬
'‫ أ ر ﺟ ﻪ اﻟﺨﻤﺴﺔ إﻻ‬.[‫أﻟﺨﺪ‬,‫ رﺗﻠﻢ'أﻹذا؛‬.‫'ﺳﻠﻢ'أﻻذا؛'اﻟﺤﻞ‬..‫أﻹذاﻟﻢ ا'ﻟﺤﻞ‬
.‫اﻟﺒﺨﺎرى‬
1. (394İ)-7/z. Câbir radıyallahu anh âdXxyof. ‘iResûlullah aleyhissalâtu
vesselâm ailesine katık sormuştu. “Yanımızda sirkeden başka bir şey yok!*’ de-
diler. Aleyhissalâtu vesselâm onu istedi ve gelince yemeye başladı. Hem yiyor,
hem de: ,“ Sirke ne iyi katık! Sirke ne iyi kat،k'î SirkC'ne iyi kat*k^٩»diyordu.”
[Müslim, Eşribe 166., (2052)‫ ؛‬Ebu Dâv'ud, Etim e 40, (3820, 3821)‫ ؛‬Tlrmlzl,
Et'ime35,'(1843)‫ ؛‬Nesâî, Eym3n 2 1 ,(7 ,14).j ١
AÇIKLAMA:,
Hadîste Resulullah aleyhissalâtu vesselâm katık olarak sirkeye kana،t
etme 'örneği, vermektedir. Hattâ Hattâbi, burada’sirke İçin İfâde edilen -övgünün
iktisadlı davranışa, övgü .olduğunu, hadiste, ^nefsi '.lezzetli yemekten men etme
,mânası bulunduğunu ,ve hadîsin sanlti.. “Sirkeyi ve onun gibi te’mini kolay ve
külfetsiz olan diğer şeyleri katık yapın, şehevâta tâbi olmayın, çünkü bu, dini if-
sad eder, sıhhati de bozar” dediğini belirtir. Ancak, Nevevi, HattâbVyt katil-
maz ye burada Resûlullah’m bizzat ..sirkeyi övdüğünü söyler, i'laveten der ki:
“Yiyecekte iktisad ve şehevâtın terki meselesi zaten başka kaidelerden
ma’lumdur.”

‫و ﺳﻮل‬ Jıi] ‫ ة ﻋﻨﻤﻤﺎ ﻗﺎﻻذ‬٤‫وﺻﻰ ال‬ ‫ غ ﺀ د‬٠٠‫ ﴽ‬. ‫ووق‬ ‫ﻋﻤﻮ‬ ‫وﻋﺊ‬ ٠‫س‬٢ OH
‫أﺧﺮﺟﻪ‬ ! ‫ ﻗﺈﺋﺖ ﻳ ﺬ ﺷ ﻢ‬، ‫وﺑ ﺚ وائ؛ﺗﻮا ! ؛‬.'‫ﻛﻠﻮا‬ ‫اش‬
‫اﻟﺮﻣﺬى‬.
182 KÜTÜB.t SİTTE MUHTASARI ll.CtLT

2. (3942)- Hz. Ömer ve Ebu Estd radıyallahu anhümâ mlzAıyor.


“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Zeytinyağını yeyin ve
onunJa yağlanın. Zira 0, mübarek bir ağaçtandır..’ [Tirmizî, Et’ime 43,
( 1 8 5 2 , 1 8 5 3 ) . ) . '''
AÇIKLAMA:
{- Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hu hadîslerinde, katık olarak, ekmek-,
le birlikte, zeytinyağının yenmesini 'tavsiye buyurmaktadır.. Ayrıca zeytinyağı-
-nın 'ba§a.sürülmesini de tavsiye buyurmaktadır. Hadis„ emir-sigasıyla.gelmiş ol-
'makla birlikte, tavsiye olarak ifade ediyoruz. Zira Ulemâ bunu, gücü yetenlere
ve mizacına uyanlara Ujbâhe’’ ve ''«e،b"'olar.ak tevil eder,'aksi-takdirde vecîbe
-olması gerekirdi. Zeym ’l-Irakî â&t ki: "Yağlanmaktan murad, onunla saçı yağ-
lamaktır.", .Bir rivayettte "s٠‫ ؟‬ı yağlamak" 'diye kayıtlanmi§tır. Arapların adeti,
saçlarını yağlamakti. Bunu, saçlar dağılmasın diye yaparlardı. Bunun emredil-
mesini, saçın çoğalması veya azalmasına hamletmemen, sadece dağılmaması
ile yorumlamalıdır.n
İbnu’l-Kayyim, yağın Sicak memleketlerde ."bedene faydalı olduğu halde,
soğuk, memleketlerde zararlı olduğunu, huralarda başa fazla, yag sürmenin göz
, İçin muhâtarah (riskli) olduğunu'sOyler.
2- Zeytinyağının'mübarek'olmas.ı, fai'delerinin ‫؟‬okluğundandır. Fevkalâde
bir beslenme kaynağı olmaktan‘öte, insanlığı aydınlatma İşinde tarihin en.eski
devirlerinden beri hi'zmet etmiş, kandillerin yakıtı olmuş, Allah’ın müstesna bir
،،imctidir. El'de edilmesindeki kolaylık ve ucuzluk onu geçmiş devirlerde.bu sâ-
halarda rakipsiz kılmıştır. Ancak., yetiştiği .beldenin mübarek kılınmış mu-
kaddes bir yer.olması sebebiyle de “mübarek" diye tavsîf edildiği söylenmiş-
tir. Ağac.m ۶ıübarek olması, ondan .elde edilen yağın da mübarek, olmasını'-.
.gerektirir

Zeytinyağı üzerine el:C âm i’u'S "S ağir’de iki hadîs daha kaydedilir: \‫ﯮ‬٠

r ^ ‫ب ئ؛ و ي‬: ١‫“ ا ؤ ب ﻻﺋﺠﻴﻞ‬Zeytinyagmı yiyin, ve Onunla yağlanm, çünkü
۶ ‫ه اﻟﻎ؛ام‬.‫ ذا؛‬.‫ ﻳﺊﺀ ئ ﺗﻒ‬، ‫ ﻻة ؛‬٠ ‫ق؛ذوا‬٧ ‫ﺋ ﺚ‬,‫ﺀا‬ ٠- .
‫ ﺀ‬Zeytinyağını yîyîn ve onunla yaglanln, zira onda y e tm iş derde şifa var.
. B unlardanbiri.de.cüzzâmdır.”

‫]أة ﺋ ﯫ ﻃﺄ دﻋﺎ ل ; ل اش‬. :‫ﻋﻨﺔ‬.‫رﺿﻰ ائ‬,‫ وﻋﻦ أﻧﺲ‬- ٣. -


‫ﻓﺆ‬ ‫و;ﻗﺄ‬ ‫ﺗ ﺰأ ﺛﻦ ض‬ ‫ةزب‬٤. ،‫ ﺗﺘ ﺬ ﻟﺬ ﻗﻮﻫﻴﻎ ﻣﻌﻪ‬٠ ‫ام‬٠‫ إ غ‬.
I ‫ا‬.- CÎLT RESÛLULLAH VE ASHABININ YEDİĞİ YEMEKLER VE ONLARIN.METHi 183

‫ازل‬ ، ^ ^ ١ ‫ ﻟ ﺬ ﺑ ﺎ ؛ ﻣ ﻦ ﺣﺰزﻟ ﺊ‬١ ‫ ﻳ ﺴ ﻊ‬. ‫وأﻳﻦ‬ ، ‫أﺀ وﻫﺪﻳﺖ‬:‫ث‬

‫ن إ ﻻ اﻟ ﺸﺎ ئ‬ ‫أﺧﺮﺟﻪ‬ . ‫ ا‬-‫ﻣ ﺬ ' ﻳ ﺆﺋﺒﺬ‬ ‫ ﻓ ﻴ ﺔ‬1 ‫أ ﺟ ﺐ‬.

‫اﻟﻤﻄﻤﻮع اﻟﺠﺲ‬ ‫ ﺣ ﻢ‬٠‫ د‬1‫ ا‬:((‫ ا ﻟ ﻤ ﺪ ﻳ ﺪ‬.))


3 .(3‫و‬43)‫ ا‬Hz. Enes radıyallahu anh anlatıy.r: “Bir terzi, Resûlullah aley;
hissalatu vesselam’ı onun adına hazırladığı bir yemeğe'davet etti'. Beraberinde
ben de gittim. (Ev sâhîbi sofraya) arpa ekmeği, içerisinde kabak bulunan bir
‫ ؟‬orba vc.,kadld (kurutulmuş., et) .'getirdi. Ben, 'ResUlullah aleyhlssalâttA vcsSe-
lâm’ın tabağın etrafından kabağı araştırdığını gördüm. 0 günden beri kabağı
sevmeye devam ediyorum." Et’ime 33,4, 25, 35, 36,.3738'‫^؛‬Büyû 3.0‫؛‬
Müslim, Egribe 144, (2041); M uvate, Nikâh 51.-, (2, .546, 547)‫ ؛‬Ebu Dâvud,
Et’im e23782) ,‫ ;)' ذ‬T irm izl, Et'im e'42, (1850,1'851)'.J
...A Ç IK L A M A :
1- B.u .hadîs, ResCılullah'm yemek içerisindeki kabağı' seçerek yediğini
İfâde'etmek'tedir. Ancak bu.hadîs,, daha^önce.geçen ve herkesin 'kendi önünden
yemesini teşri eden hadîslere (3876, 3877) mıi.halefetetmektedir. Çârihler, ara-,
(daki muhalefeti bertaraf etmek İçin çeşitli yorumlar yapmışlardır:.
i‫ ؟‬sUharî’. “Beraberinde yiyenler razı olursa tabağın her .tarafından, d.lle-
diğini alabilir”
★ Kirmant: “Yemek sırf Resûlullah İçin hazırlanmıştı” der.. Ancak Hz.
..‫’ ﺀﺀ«ﺀ‬in-varlı.ğ,ı düşUniilün.ce', bu iddianın'isabetsizliği ^،laşılır. ١
i k â m Mâlik derki: “Aile ve hizmetçisine müvekkil olan kimseye, onla-
rın tlkslnmlyeceklerlnl. bildiği' takdirde, dilediği,'yerden seçerek 'alabilir.'Onla-.
rın iğreneceklerini bilirse önünden yer. Resûlullah’ın elini tabağın her tarafın-
da dolaştırması, beraberindekilerin, bu davranışından asla rahatsız
olmayacaklarım bildiği içindir. Zira, Ashâbı, Resûlullah’ın elinin ve
tütüğünüri değmesi ite teberrük ediyorlar, bunu bilhassa istiyorlardı. Dahası,
yere balgam atacak olsa onu toplayıp, bedenlerine sürüyorlardı. Aynen bunun
ğibi, y e m t e elini dolaştırmasından tiksinme duyulmayan kimsenin, elini ye-
m ekcsisın da kbın içerisin d ed o la ştırısıccllzd lr.”
j
!bnurt-tîn de şunlan söyler:. “KİŞİ hizmetçisi ile beraber yiyorsa ve sof-
r â da tek çeşit yiyecek varsa, onu yalnız yemesi câizdir. ” Resulullah'k ilgili
184 KÜTÜB-I SlTTE MUHTASARI ll.CtLT

.ü â s ، : . “Resûlullahp^lc hareket etmiştir. Çünkü ^alnıı ha§ına idi ”.‫ﴽةة‬1 ‫ا!ﻷ‬


٠٧ sahibi, bir rivayetti, gelen-sarahate göre, yemegi.k.yup,,İşine-devam etmiş-
tir, kendisi-yememiştir..
2-HADÎS-TEN‫ ؟‬lKAR٤ ANBAZIFAÎDELER:-
★ Hadis, şerefli kimsenin,^ dûnundaki kimsenin daYetine icabet edi'p ye-
meğinden yemesine örnek sunmaktadır. Ayrıca, hizmetçinin efendisiyle-beraber
yenıesine de örnektir. -
'★ Rivayet Resûlullah aleyhissalatu vesselâm'm mUtevazi olup, Ashâbınm
davetine icabet, onlan .ziyaret, onlarla ,beraber, yemek gibi niürüvvete müteallik.'
vas.ıflannı göstermektedir‫' ؟‬
★ Yemek az da olsa davete icabet edilir. -
★ Ey. sahibi, misafirle birlikte yemeğe iştirak etmeyebilir. Zira',-terzi İşine-
devam etmiştir. Resûlullahhn takriri.nden bunun çevâzı anlaşılır. ,Bunuyemeğin
âzlığı'na hamletmek, ,m'Usâfirini kendine, tercih ettiğini söylemek mümkündür.
'Yahut tek olduğu veya onıçlu bulunduğ'u veya'işinin acele bitmesi gerektiği v's.
de'söylenebilir.
,★ Hadis, hayır ehline ‫ ؛‬enzeme .hususunda hırs ve onlan yedirme vs. h u
suslarındada.taklid etmeye örnektir..
★ 7/2. Enes’in ,sünnete uymadaki‫؛‬gayretine güzel bir'öm .k .görmekteyiz.
Öyle -ki zevkini, h'issini bile, siinne-te göre .yönlendirmektedir.. Bir rivayette
.'E«^5’in bu hâdîse'sebe!5İj^le kabağı'sevdi'ği tasrih-edi-lir.
.' , ★ Hadisin bazı ,vecihlerinde,. Hz Enes'm 'yemekteki kabak parçalannı
Resûlullah aleyhissalâtu ve55'e/٥m’ın önüne koyduğuna dair gelen açıklamayı
gözönüne -ilan, mikTUyernekte beraber olan kimselerin, ayni yemekten de olsa
birbirlerine ikram etmelerinin matlûb olacdğı”r\\ belirtirler.

‫اش‬ ‫]ا غ‬ ‫ﺀ ﻣ ﻢ \ ق\ﻟﺖ‬ ‫اى‬ ‫ ر ﺿ ﻰ‬7 ٠‫ﺀ‬ ‫وض أس‬ ٠٤ H

‫ؤﺋ ﻎ‬ ‫ ﻫﺚﺀأ اﺳﺘﻔﻲ‬.‫ اﻟﻨﺼﺎوى‬، P ‫ ﺧﻨ ﺔ ﻓﻰ ﺳﻮﻷ ﻣﺬ‬I


... .‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮداود‬.‫ؤاﺣﻞﺀ‬
4. (3944)-/‫ ا ة‬ömerradıyallahuanhüma anlatıyor uTebiik’teResûlullah
aleyhissalâtu vesselâm’a hrıstiyanların yaptığı peynir (kalıbı) getirilmişti. Bir
bıgakistedi. Besmele çekip kestiveyedir (Ebu..D.â٧٧d ٠Et’ime 39;(38'1‫) و‬.‫ل‬-
ll. CİLT REStjLULLAH VE ASHABININ YEDÎĞl YEMEKLER. V E .N LA R IN METHJ 85‫ا‬

:AÇIKLAMA

-Alimler,.peynirin kuzu yavrusunun midesinden alman bir madde ile yapıl


.mış .İması se'bebiyle bu maddenin temiz olduğuna' hükmedildiğini belirtirler
-Eger o pis olsaydı, peynir de pis olurdu, zira peynir onsuz elde edilmez” 'der“
le r .

:‫;اﻟﺬه' ﺑﻦ ﺳﻼم رﺿﻰ اش ﻋﻨﻬﻤﺎ ^ﻗﺎل‬.‫؛ﺀﺑﺪ‬-'‫وﻋﻦ ﻳﻮﺳﻒ ﺑﻦ‬ Ü.

' ، ‫ ﻧﻮﺻﻊ ﻋﻴﻬﺎ ﺛ ﺌ ﺰ ة‬،‫ﺳﻌﻴﻲ‬ ‫ﺧﺒ ﺮ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ ﻛ ﺴ ﻨ ﺔ‬-^1 ‫'اﻟﻠﻪ‬._ ‫]اﻧﺤﻦ'رﺳﻮل‬


.-‫أﺑﻮداود‬ ‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬. [ ‫ﻫﺒﻰه‬ :‫ؤﻗﺎلﺀ‬
5. (3945)- Yusuf ihnu Ahdillah ibni Selâm radıyallahu anhiima 'anlatıyor:
“Resulullah aleyhissalatu vesselâm, bir miktar arpa [ekmeği] aldı üzerine bir
hurma koydu ve: “Bu §una - fEbu Dâvud, E tim e '42,
(3830).),'
AÇIKLAMA:

Rurada hurma, ekmeğe katık olarak takdim edilmektedir. 7‫ [ةاا‬der ki:


Hurma, Arap Oifiinde katık değil, müstakil bir yemek hilinegelmiş olması
sebebiyle, Aleyhissalâtu yesselâm, bu hadîsleriyle, onun iyi bir katık da olabile-
ceğini haber vermiş olmaktadır:’

‫ ]ﻛﺎن زﺳﻮل 'اﻟﻨﻪ‬:‫ وﻋﻦ ﻋﺎﺋﺸﺔ رﺿﻰ اﻟﻠﻪ ﻋﺴﺎ ﻗﺎﻟﺖ‬H ٦ E S I


١‫و ; د ذ ذ‬ ، ‫ ذ ذ ا‬. ‫ ﻳ ﺮ ﺣ ﺰ ذ ذ ا '' اإ ز ؤ‬٠‫ ﺛ ﺊ‬: ‫ ؤ ى ز ﺗ ﻘ ﻮ ل‬. ‫ ﻳ ﺎ‬٠‫ا ﺑ ﻌ ﺌ ﺦ‬ ‫ﻳﺄﻛﻞ‬
‫ﻟ ﻐ ﻐﻠ ﻪ واﻟﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬. ‫ و ﻫ ﺬا‬. ، ‫ دا و د‬. ‫ 'أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ أﺑ ﻮ‬. [ ‫ ا ﺣ ﺮ ﻫ ﻨ ﺄ‬.
6. (3946)-//z. Aişe radıyallahu arihâ anlatıyor; “Resulullah aleyhissalatu
vesselâm kavunu taze hurma ile yer ye: “Bunun hararetini ^unun serinliğiyle,
sunun- Serinliğini .de ,h'unun 'hararetiyle kırıyorıız!” buyurdu.” [Tjrmizî,
.Et.’ime'36, (.1844)‫ ؛‬Ebu Dâ.vud, E tim e.45, (3836).)-
AÇIKLAMA:
Bu hadîs, yiyeceklerin dengelenmesine bir örnektir^. Müteakip bazi ri,"
'vayetlerde 'de görüleceği üzere, Aleyhissalâtu vesselâm, yiyecekler arasında
,dengeleme İşine ehemmiyet vermiştir.' Hurma tatildir,.hararet verici'dir, onu. ,ha-
'raret.i kırıcı' mahi‫ﺛﻤﺪ‬ette,ka١un
‫( ﺛﻢ‬veya'karpuzla)'.dengelemektedi.r. '
„186 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASARI.. Jl.CtLT

2- Bittıh, kavun ve .karpuz İçin'kullanîır.'Umumiyetle kavun kastedilir.


K a^uz kastedilince.yeşil-kajpuz mânasında bıttîhandar denmektedir. Keza ka-
vun i‫؟‬.in de (san karpuz) denmelttedir.
Burada-mevzubahi.s .lan karpuz mu', kayun mu ihtilaf edilmiştir. Bazı
âlimler Uyeşil olan (yani karpuz)’’ dçrken, .bazıları “san olan (yani kavun)”
kastedilmektedir., “Karpuı” ‫“ ًاةا\ ه ؟ﻻ\ه‬Kavunda da hurmada-oldugu'
gibi hararet var’■derler, ibnu Hacer, N esâl’de'gelen' bir hadîse dayanarak bu-
nun “‫ﺀ‬٠‫ﻟﺮ‬، karpuz” olduğunu, ileri siirer,'zira mevzubahis rivayette ‫(' ﺧﺰﺑﺰ‬kar-
pıiz) tabiri geçmektedir, -üstelik- bu, yeşil olanın hilafına Hicaz.arazisinde.bol
bulunur' der, öbür görüş- sahiplerine şöyle cevap'verir: “Sari olanda taze hur-
ma ١ya nisbcten serinlik vardır., her ne kadar tadı. sebebi^
Hattabı d&r ki: “Hadiste tıb ve İlac’ın meşruiyyeti, zararlı bir şeye tabiat
İcabı onun zıddı ile mukabele etme prensibi mevcuttur. Nitekim tıb ve tedavide
esasdaboyledir.’*
HattaM, hadîsten, “yiyecekler hususunda geniş davranmanın ve mubah lez-
zetlere yer vermenin meşru olduğu” hükmünü dc'çıkanr. Nevevi, “hu hususta
ülemâ ihtilaf etmemiştir” der.'Ve ilave eder: “Seleften bunun hilafına yapılan
rivayet dini bir maslahat olmadan bol yemeye ve terejfühe alışmaktan men et-
mek düşüncesine dayanan kerâhete hamledilir.”

‫ اﻟﻠﻪ‬.‫ ﺟﻌﻔﺮ رﺿﻰ‬.‫ اﻟﻠﻪ' ﺑﻦ‬.‫ وﻟﻠ ﺸﻴ ﺨ ﻦ وأف 'د'اود ﻋﻦ ﻋﺒﺪ‬٥١


. [y J g jjlj ‫ ﻳﺎ ﻛ ﻞ‬. ' ‫ زراﻳﺖ زﺳﻮل اﻟﻠﻪ‬.:‫ ﻣﺎ ﻗﺎل‬٤‫ﺀث‬.
' 7٠(3947)" Sahlheyn ve Ebu D âvudda, Abdullah ibnu Ca’fer radıyalla-
hu ahümâ’mn şby[e dedigi gelmiştir: “Resûlullah, aleyhissalatu yesselâm’ı sa-
latalıkla birlikte taze hurma yerken gördüm.” (Buharî, Etim e 39, 45, 47‫؛‬
.'Mü'sIîm.Eşribe 147, (2043); Ebu Dâvud,.Et.’ime 45, (3835.).; Tjrmizî, Etim e
.37,(1845).)
AÇIKLAMA:
,Burada da iki ayrı şeyin birlikte yenmesine örnek -var. Bunun keyfiyetini.'
-'.açıklayan bir rivayet Taherânî'nm Mu'cemÜ'|--E٧S'at١ında gelmiştir: Yine Ab-
dullah ihun C afer anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselam’ın sağ elinde
salatalık, sol elinde de taze hurma gördüm. Aleyhissalâtu vesselâm bir kere-
sinde birinden, bir keresinde öbüründen yiyordu.”
‫ ا ا‬. CİLT RESÛLULLAH ٧ ‫ غ‬ASHABININ YEDİĞİ- YEMEKLER ٧ E ONLARIN METHi 187

Ebu Nu’aym*ın et-Tlbb’ında Hz. Enes radıyallahu anh da. Resûlullah'mi


sağ eline taze hurma, sol eline kavun alıp hurmayı kavunla, birlikte yediğini be-
lirtir ve “RemlullaKın en çok sevdiği meyve taze hurmaydı’} der. N esal’de de
Aleyhissalâtu vesselârn'ınhırbız (kavun-) ile taze hurmayı birlikte: yediği-rivayet
edilmiştir. Müteakiben', birini kaydedeceğimiz'Uzere ib m Mâce, Nesâî've Ebu
Nuaym'ın EtTıbb'ında '-gelen bazı rivayetler, Hz. Aı^^’nin Resûlullah'k evlen-
'.-mezden önce biraz şişmanlaması İçin -ResUlullah^m tavsiyesi'ile- hus'usi birbçs-
--lenmerejirniuyguladığmi-göstermektedir: . ‫ﻓﺎﻃﻐ ﯯﺑﻰ اﻟﻐﺄة ﺑﺎﻟﺌﺘﺮ ﻓ ﺒ ﺚ ﻏﻲ ﺳﻤﺎص‬
‫" \دثﺀج‬Bana salatalık ve hurnıa.-yedirdile٣. Bunun üzerine ben .en. iyi şekilde
şişmanladım.”
Kurtubî, bu rivayetlere dayanarak der ki: “Hadîste, yiyeceklerin sıfatlarım
-ve tabiatlarım gözönüne alarak hareket etmek, tıbbı kâideye uygun olarak orila-
rı tabiatlarına uygun şekilde kullanmanın cevazı vardır. Zira, taze hurmada ha-'
, raret,-salatalıkta ise serinlik-var. ikisi birlikte yenilirse her ikisi de mUtedil olur..
Bu ،'se mürekkep ilaçlarda mühim bir esastır.”

'.- ‫ ذ ث‬١‫ زأز‬:‫ اﻟﻠﻪ ﻋﻨﻬﺎ ﻗﺎﻟﺖ‬-‫ﺋﺸﺔ رﺿﻰ‬-‫ﺀا‬- ‫ ﻋﻤﻦ‬.‫ د وﻷف داود‬٨
‫ﺀﻟﺌﺔا ﺑﺸﺊ؛‬٠‫ﺗﺐ | ئ ( اﻫﺒﻞ‬.‫ن ﺋ ﺘ ﺶ اﻟﺜﺤﻮإى ﻋﻨﻰ رﺳﻮﺑﻰ‬١‫ا'ﻣﻰ‬
‫ ﺋ ﺘ ﺒ ﺌ ﺬ ﺀﺋﻬﺪ'ﻓﴼ ﺣ ﺴ ﺊ‬،‫ﻟﻤﺒﻶ‬٠‫ﻟﺆﯪة' ﻳﺎ ؤ‬١ ‫ ﻛ ﺌ ﺌ ﻰ‬٠‫ ﻣﺎ رﻳﻦ ﺣﺶ ا‬٠.
‫س‬ . - .

8. (3 4 8 ‫ )و‬- ' Dâvud, Hz. Aişe radıyallahu anhâ'Ğm şunu kaydeder:


Annem, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm.la evleneceğim zamdnbeni şişman-
latmakistedi.Ancak bana hurma ile birlikte salatalıkyedirinceye kadar arzu et-
.tigi'diğerşeylerden (ilaçlardan) hiçbirine İcâbet edemedim. 0 ikisinden (mun-
tazamanyemeye devam edince) güzel bir şişmanlık kazandım.” [Ebu Dâvud,'
Tıbb20, (3903); !bnu M âce,Et ١im e ٠3 7 ,(3324).‫ل‬ '
' Açıklama İçin önceki hadîse bakılsın.

‫' ]ﺑ ﺤ ﻞ‬:‫ﺷ ﺌ ﺬ رﺿﻰ اﻟﻠﻪ ﻋﺨﻤﺎ ﻗﺎﻻ‬ \ ‫اﺑﺘﻰ ﺳﺮ‬ ‫وﻣﻦ‬


‫ اؤد ق‬U ‫ ز ؤ ﻛﺄ ن‬- ‫اﻟ ﻲ رﺑﺪا ذ م‬ . ‫ﻏﻘ ﻰ زﻣﻤﺜﻮل ا؛ﻟﻪ‬
. .‫أﺑﻮداود‬. ‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.[‫ؤاﻟﺌﺘﺰ‬
188 KÜTUB-1 SİTTE MUHTASARI lI.ClLT

9. (3‫ و‬4‫) و‬- Biisr es-Siilemrnm iki oğlu radıyallahu anhümâ anlatıyor:
“ Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm yanımıza girdi. Biz kendilerine tereyagı ve
hurma İkrâm ettik. Aleyhissalâtu vesselâm yagla hurmayı [Ebu Dâ-
٧ud٠Et’im e45٠,(3837)î‫؛‬b n u M ace,E t’ime43,(3334).J.-'.'
AÇIKLAMA:
1- ٥ M.5r’ün iki oğlu ye A٥،/M///٠/j٠dır.
2- Bu hadis, Resûlullah aleyhissalâtu yesselâm)n hum a ile tereyağını be-
raber yediğini ifade etmektedir.

‫أﻟﻠﻤﻪ‬ ‫وﺳﺒﻮو‬ ‫ ] ﺣﺎ ن‬: ‫ﻗ ﺎ ﻟ ﺖ‬ ‫ أإ ه ﻋﻨﻬﺎ‬١ ‫و ﻋ ﻦ ﺀاﺋ ﺸﺔ رﺿﻰ‬ . ٠١ .H


.‫ أ ا ﺟ ﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى‬.[ ‫ج | ﻳ ﺠ ﺐ اﻟﺤﻠﻮى ؤا ﺷ ﺰ‬
. 1 0 5 (3‫ و‬٠)- Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu
‫ا‬

vesselâm helva ve balı 5^v^٠^ı'.٠'^.[T‫؛‬٢m‫؛‬zi, Et’ime 29‫( ا‬.1832١‫ل‬


At LAMA:
I d h i t Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm\ın tatlıları ve'balı sevdiği ,İfâde
''edilmektedir.'Hadiste'geçen helvâyı ',“r.r/ı" 'diye çevirmemiz daha uygundur.
Çünkü dilimizde helva dedik mi muayyen hammaddelerden yapılmış bçl'li b'ir.
tatlıyı anlarız. Arapçada İ'se, 'insan emeğinin,.s'an’atın girdiği her çeşit ,tatlıya'de-
nir. TV^v^vfder ki: “Helva’dan burada murad tatil olan her şeydir." Ne\>evî de-
vamla- der ki: “Arkadan balın zikri, onun şeref ve meziyyetine dikkat çekmek
içindir, âmmdan sonra hass’ın zikri bâbındandır." ibnu Battal der, ki: “Helva
ve bal, şu âyette mezkur olan tayyibâta dahildir! ٤ ‫‘ﺣﻤﻠﻮا ص ا'ﻟﺪات‬Size''ver-
d٤ğ‫؛‬miz'rızkjntemîz٠er‫؛‬ndeny:‫؛‬yîn.:.” (Tâ-^
Alimler, h e | ve bala, benzeyen bütün leziz.yiyeceklerin,,hadîsin mânâsı-
na dâh'ÎI oldugunU .belirtirler. Hattabi der ,ki: “Resûlullah aleyhissalâtu vesse-
lâm}ın tatlılara olan sevgisi onlara fazla iştîha göstermesi, nefsinin bnları şid-
detle. ‫ ؟‬ekmesi mânâsında değildir. Soji٠asmda bulunduğu 'takdirde tatlıdan,
normal şekilde alırdı. Boylece onun bunu sevdiği anlaşılırdı."

‫ أ ﺣ ﺐ‬٠‫'زﺣﻤﺎذ‬:‫ﻗﺎل‬.-‫ة ﺀذﻫﻤﺎ‬1‫'ﺀﺑﺎس رﺿﻰ ال‬,'‫'اﺑﺰن‬.‫وﻋﻦ‬. - ١ ١. .

.[‫اﻟﺨﺜﺲ‬ ‫واﻗﺮﻳﺪ ' ﺑ ﻦ‬ ، ‫اﻟﺜ ﺮ‬ lip ‫اﻟﻐﺎ'م أ ل وﺳﻮو!ﻟﻠﻪ‬


H.ÇİLT RESÛLULLAH VE ASHABJNIN YEDtöî. YEMEKLER VEONLAR.N METH‫ ؛‬IK9

.‫ داود‬,‫أﺣﺮﺟﻪ أﺑﻮ‬
11. (3 5 1 ‫ ")و‬tb m Ahhas radıyallahu anhümâ anlatjyor: "Resiilullah aley-
hissalatm yesselam’m en çok sevdiği yiyecek ekmekten yapılan tirid ve hays'dan
yapılan tirididi." [Ebu Dâvud ١'Et’‫؛‬me 2 3 ,(3?83).‫ل‬
AÇIKLAMA‫؛‬
1- Tirid, ekmeğin elle ufalanmasından senra- üzerine et -suyu dökülerek
elde edilen yemeğe Arapiar tirîd der. Ayni kelime dilimize tirid olarak girmiş
durumda . Biz de biraz bayatlayan ekmek parçalarım biriktiiip-küçük küçük par٣
ça!adıktan sonra u.zerine et suyu'veya yağ, salça, haharat vs., ,katkı maddeleri ile
terbiyelenen suyu dökmek suretiyle eld.e ettiğimiz yedeğe tirid deriz. Belki de
sünnetten geldiği ve Resulullah aleyhissalâtu vesselâm severek yediği İçin hal-
kımıZ. tarafından zev.kle yenen, yapılıbası kolay bir-yeraek çeşididir. Bayatlayan
ekmek parçalarım değerlendirerek-İsrafı önlemesi, bakımından ayrı, bir ,ehem-,
miyeti .olan bu yemeğin Resûlullah'm takdirine mazhar olması .ona ayrı bir lez-
'zet katmaktad'ir.. Tiridin sünnet olduğunu, Aleyhissalâtu veSıielam'm -övgüsüne,
sevgisine, mazhar olduğunu bilen aileler, onu bir sünnetin İhya.sı ola.rak, bir- baş-
ka niyetle, bir başka hazla yerler. Afiyet ye nör olsUn, Kıyamete ka'dar'mutfak-
. larımızdaneksik'olmâsın.
E.fendimiz, tiridi 0 kadar severmiş ki, bazan.bir başka şeye' ol۶n sevgisinin
büyüklüğünü ,İfâde İçin tiride atıf yaptığı olmuştur.-Meseia Hz. Ai§e radıyallahu
anhâ validemizin üstünlüğünü, şöyle İfâde buyurmuşlardır: ‫ئ ﻏﺎﺑﺜﻨﺔ ﻏﻠﻰ ا ب ؛‬
‫ص اﻟﺸﺎم‬:‫ اﻟﻬﺮﻳﺪ'ﻏﻠﻰﺳﺎ‬..‫ ■ ئ‬٤‫؛‬.,,Ai§e١n!n başka kadınlara ü.‫؟‬،ünlüğü tiridin diger
'yemçklere üstünlüğü gibidir.”, Aleyhissalâtu vesselam bur'ada, her' ikisini, ,tle
yüceltmiş, her ikisine de ayrı bir muhabbeti olduğunu belirtmiş olmaktadır.
2- Hays‘. Îhnu'l-Esîr, Hays'1: i'/iurmâ, ke§ ve yaji veya keşe bedel un veya
ekmek ufağı katılarak yapılan yemek'’ diye tarif eder.
‫زر‬7‫ ﻫﻔﻰ»ر‬.‫؟‬/‫ ة‬,‫' ا‬da .şöyle tarif eder: “Hays'm sıfatı, hurma alımr, içerisinden
çekirdeği dyıklamr, yağ veya benzeri bir şeyle birlikte yoğrulur. Sonra serid
gibi oluncaya kadar eldç'.(A'ulur١ ba^an da içerisine kavud katılır."
Şu h.alde, ekmek.tiridi' ',deyince. et.,.suy'una ekmek parçalan',katarak elde
edilen tiridi‫ ؛‬hays tiri'di deyince.de hurma, bal, keş-ve benzer'i şeylere ekmek
parçalarım, katmakla elde ,edilen yemeği anlayacağız. Bu katkılı yemeklerin ke-'
''Sİn değişmez belli'bir, terkibi olmas.a gerek.'Mutfağın imkanla'rına göre'et.suyu,
' , ٠١'‫؛‬١ğ. b al. ‫ا'ل'!ااا‬,‫ا؛ اا‬. peynir 'jibi farklı kalıklar, un. ekmek.'k:ı‫'؛‬ıı(l eibi ‘١na.madde
‫ا(راا‬ KÜTÜB-1 SJTTE m uhta sar! ll.CİLT

‫؛‬efe katılarak bunlar, daha lezzeti‫؛‬,, daha-yenilir hâle getirmektedir. î§te bu


sûretle elde edilen yemeklere serîd (tirid) denmektedir. 'Serîd, asil itibariyle ba-
tırmak.ıylamak mânasından gelir. - ٠

‫' ] ﻓ ﺂ ل ز ; ل‬:‫ وﻋﻦ ﺑ ﺪ اش اﻟﺰف رﺻﻰ اﺛﻨﻪ'ﻋﻨﻪ ﻗﺎل‬- ١٢ I

1‫ ﻓﺈن ل;ا ﺟﺊ ش‬،‫ﻳﺬﺑﻠﻢ ص ﻓﻴﺔ غ ;ﻗﺊ‬.‫ ذا اﺛ ﻮ ى أ‬.‫إ‬.: .‫آ ﻓ ﻲ‬


‫اﻟﺘﺮﻣﺬى‬.‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.٤‫اﻟﻠﻐﺌﺬﻧﻲ‬.‫اﻣﺤﺘﺎب ; ﻗ ﺄ ؤﻫﺆ اﺣﻞ‬..
12. ( 2 '5‫) وة‬- Abdullah el-Müzenî radıyallahii anh anlatıyOr: “Resulullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Biriniz et sattn'almca suyunu biraz
-.fazla ks!stn.''(Yemek Sirasında) yiyenlerin çokluğu -sebebiyle ete rastlamayıp'
suya rastlasa (bu ona yeterlidir), zira su da,-iki etten biri.olmuştur.” ‫؛‬Tirmi-
٠zİ,E t١i-me30,(1833,'l834).î
AÇIKLAMA:
Resûliillah burada, et .suyunun 'da etin kendisi kadar besleyici, ve yemege
tad. verici olduğuna .dikkat .‫ ؟‬ekiyor. B'u sebeple et pişerken suyunun fazla.kon-
masını tavsiye ediyor. Bilhassa kalabalık- ailelerde, pişen etten herkesin.kaşığına
rastlamayabilir. Şu-.halde suyun fazl.a, kılınması herkese.oldukça eşit bir nasib
.sağlayabilCçektir. Çünkü etteki bir kı-sım faydalı, ve besleyici has'seler suyuna
,geçecektir...
H adîsin .M üsll'^’de Ebu Zerr radıycıllahu anh tara.fından rivayet ed ilen bir
benzeri şO yledir: ‫ﻳﺌﺔ‬ ‫ﻧﺎر ف‬ ‫ ﻣﻮﻗﻪ‬.‫ﺧﺨﺚ ﻗﻨﻮأ ﻓﺎﻛﻒ‬ ‫ﺛﺤﻤﺄ اؤ‬ ‫ ^ اﺛﺌﺰﻳﻖ‬١“ B î r e ،
satın aÎd.m'(Veya pişirdin mi, suyunu'artır ve ondan komşuna da bir miktar
ver.”
2- Resûlullah bu'hadîsle etin suda pişirilerek yenmesini,.bu tarçın ,kızartı-
larak yenmesinden daha iyi olduğunu İrşad'etmiş olmaktadır. Hem herkese İsa-
bet edecek bir bereket.kazanmakta ve.hem de.-bazı şârihlerin.dikkat çektiği
'tjzere.^ kızartmâdan.hâsıl olacak bir .kısım tıbbî'zararlar.bertaraf edilmiş-olmak-
,tadır..
3- Hadîsin,.kaydettiğimiz Ebu Zerr vechi de nazar-ı'dikkate alınınca,'
hıssalatu vesselâm'm ayni sofraya-oturanlar olsun, diğer komşular olsun, kar-'
deşler arasında bir dayanışma, bir yardımlaşma, bir diğergamlık.hislerinin te.şki-
.lini, te’sisini de gaye edindiği anlaşılmaktadır. Komşuların'birbirlerine bu çeşit.
I.CİLT RESUl ULLAH ve ASHABININ YEDiĞJ YEMEKLER VE ONLARIN MEYHl 191

ikramları,, aralarındaki .muhabbeti artırır, dargınlıkları, İzâle eder, dargınlıga


' götürecek zemin bertaraf edilmiş olur. '
.4- Bu hadisin bir diğer yönü, insandaki cimrilik damarının kırılmasına,
'bencilliğin izalesine, fakirlik- korkusunun dağıtılmasına bakar, şeytânın bu 'para-
leldeki İğvalarını bertaraf eder.,
,Rehber-i ekmel olan Efendimizin'her tavsiyesi, anlamak ve keşfetmekten
aciz ,kaldığımız nice maslahatlar, menfaatler ve,dünyevi faideler taşır.-

. ‫ش‬1 ‫ﻻ ق وﺳﻮو‬ -‫ﺗﻠﻪ 'ﻋﻨﻪ‬١ ‫أف ﻫﺮﻳﺮة ر ﺿ ﻰ‬.-‫ وﻋﻦ‬-., ١ ٣


. ‫أ ﺧﺮ ﺟﻪ‬ .[‫ وﻛﺎﺋ ﺊ ﺷ ﺜ ﻪ ﻗﻴ ﺲ ﺗﻘﻞ‬،'‫اﻟﻨﺰاغ‬ ‫ﻫﺮع إي‬ ‫ﻳﺘﺌ ﻢ‬
‫اﻟﺘﺮﻣﺬى‬. .
((‫ ﻛ ﺠ ﻤ ﺔ‬1‫ وﺑ ﻞ إﻧﻪب‬،‫' ا ﻷ ﻛ ﻞ ﺑﻤﻘﺪم اﻷ ﺳﺎن‬:.‫اﻗﻴﻦ(( ﺑﻤﻬﻤﻠﺔ وﻣﻌﺠﻤﺔ‬:
‫ا‬ . , .' ..‫ ﻷ ﻛ ﻞ ا ﻷ ﺿ ﺮا س‬١' . , ' - - ,
‫ﻵا‬٠ Hz. 'Ebû Hitreyre radılallahu anh i f a y o r . "Resûlullah aley-'
hissalâtu vesselanı’a bir et parçası getirilmişti. Kendisine bunun bud kısmı ‫«ﺀ‬-
nuldıı. Aleyhissalatıı vesselâm budu severdi. Bu bud gelince hemen ondan ısıra-
rak yedi.” [Tirmizi, Et’ime 34,. (18-38); !bnu Mace, Et’ime 2 8 ,(330‫ ;)ﻹ‬Buhar‫؛‬,
E.nbiya 3‫ ا‬Tefsir, tsra 5; Müsl‫؛‬m., -îm'an 327.J
AÇIKLAMA;
Zira' koyunun kol kısmıdır, ön bud.da denir. Kâmus’da; “Dirsekten orta
parmağa kadar olan kısım” diye tarif edilir. Hadis, Resûlullah'm koyun budu-
nu -sevdiğini, göstermektedir.
imam Nevevı, Resûlullah'm kolu, sevmesini, ‫ ؟‬abuk pişmesi,.‫ ؟‬abUk hazme-
dilmesi ile izah eder. -Isırarak yemesi,-tevazuya. yorulmuştur. Ge.rçi ısırarak ye-
menin s.ıhhat ,ye afiyete daha uygun olduğu da'söylenmiştir.,

‫آي‬ ‫ ]ﻛﺎذ ﻧ ﺘ ﻮ ل‬:‫ ﻋﻨﻪ ﻗﺎل‬.‫ آد‬.‫ ﺳﻌﻮد ر ﺿ ﻰ‬٠ ‫وص ا ن‬, - ١. .٤. , .
.[‫ ﻛﺎق ﺗﺰى أذ اﻳﻴﺰذ ﺳﯯة‬3 ،‫ﻓ ﻰ'اﻟﺬزا ع‬-‫ و ﺀ‬.,،'‫ ﻗﺌﺠﺘﺔ اﻇﺰ'اغ‬.
-.‫ﺟﻪ أﺑﻮ داود‬.‫أﺧﺮ‬.
192 KÜTÜB-1 SİTTE MUHTASARI !I.CİLT

14..(3 5 4 ‫)و‬- ibnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: "Koyunun ön budu


Resûlullah aleyhissalâtu vesselâmUn hoşuna giderdi. (Bir defasında) ön buda
zehir konuldu. Bu zehiri yahudilerin koyduğu görüşündeydi.*’ [Ebu DŞvud.
Et’ime 21,_-(3781)‫ ؛‬Buharî, Megâzi 41, Hibe 28; Müslim, Selam 45, (2190);
ibnu M âce.'Tıb45,(3546)1.'.
AÇIKLAMA:
'Bu hâdise,'Hayber’in fethi.sırasında cereyan eden hâdiseye.ima etmiş'.0‫ا‬-
malidir. Zira tbnu ishaic'ın daha tafsilatlı'ol,arak kaydettiğine,göre, fetih tamam-,
,lamnca Zeyneb Bintu’l-Hâris adında.bir yahudi kadı'nı Resulullah'm koyunun
neresini sevdiğini-sorar ve bud' kısmı olduğunu 'öğrenince oraya çokça ,zehir
koyarak,' kızartılmış halde ,.ikram eder. ReMlulIah bir mucize, olarak suikastın-
farkına vanp lokmasını yutmadan tükürür. Ashâbtan Bişr İbnu’l-Bera yutar've
zehirin tesiriyle'Şehid olur. Resûlullah ‘.‘niye.-yaptın?” diye kadına sorunca:
"Peygambersen sana bildirilir, değilsen halk senden kurtulur diye yaptım*’ der,
müslüman o l u r . . c e z a l a n d ı r r n a z .

‫ زﺣﻰ ﻓ ﺮ ح‬:‫ﻋﻨﻪ ^ل‬ ‫ وﻋﻦ ﺳﻬﻮ ﺑﻦ ﺳﻌﺪ؛ رﺿﻰ‬- ١


‫ﺋﺌﻲ ﺋﺮﺣﻪ ﻓﻰ‬٠‫ﺛﻮق ال‬٠‫ ا‬.‫ ﻛﺎﺛﺚ ق ﻋﻴﻮر ﺛﺎ'ﻏﺬ‬.،,‫اﺋﻴﺌﻔﺆ‬
،‫ ﻣﻲ ﺛ ﻐ ﺈ زﻻ زﻧﻸ‬U ‫س‬1‫ و‬،‫س''ﺛﺠﻴﺮ‬.‫ﺧﯫت‬,‫'ؤﻗﺔزﻛﺰ ﻏﻲ‬،.‫اذﻳﺬر‬
I
‫ زي ﺋﻴﺦ'ﻳﺔؤم‬، ‫^ ' ق‬ ،‫اﻟﺠﺌﺌﺬ أﺑﺼﺰﻧﺎ‬.‫'ذإذا'ﺋﻴﺎ‬
.‫ ﺟ ﻪ اﻟﺸﻴﺨﺎن‬/ ‫ أ‬.[‫اﻟﺠﺴﺔ ﻣﻦ اﺟﻠﻪ‬

‫ا‬ .‫ل‬
'15.‫( ل‬39S.S)- Sehl ibhu Sa’d radıyallahu dnh anlatıyor: "Biz cuma günü
-olunca sevinirdik. Çünkü bizim yaşlı bir kadın akrabamız vardı. Pazı kökü bu
lur, tencereye koyar, üzerine de arpa öğütüp ilavede bulunurdu. Vallahi, bunun
İçinde ne kuyrukyağı ne de'iç yağı olurdu. Cuma namazını kıldık mı, mescidden
ayrılır, ٠ ihtiyar k â n a selam verip hdnesine girerdik. 0 dia mezkur yemeği
önümüze koyardı, !şte bu sebeple biz cuma olunca sevinirdik.}’ (Buharî, Et’ime
Cuma 40,41,' Hars 21, Isti’zân 16,39; Müslim, Cuma ',1.7-30,32 , (859,.‫ ؟‬60)'.)
AÇIKLAMA: , -

1 n ١ı ٣ivayetin Buharî’deki Yechinde bazı ziyadeler hadîsi daha vâzıh kıl"


11. CİLT RESÛLULLAH VE ASHABININ YEDİĞİ YEMEKLER VE ONLARIN METHİ 193

“Bizden bi٣ İcadın, tai'lasındalci dOıt .evleklilc. Icışnıa pazı ekerdi, Cwma
günü olunca, pa 2i köklerinden söker, bir tencereye koyar, üzerine bir avuç çe-
kiimi§ a٣pa-ilâ١١e eder pişirirdi. Pazı k‫ ة‬k‫ ا‬eri,'‫ ﻻ‬ewc‫ غ‬in adeta, etli kemimi ‫ﻻ‬erine
geçerdi. Biz Ciana namazından 'çıkar, kadına-selam ‫ﻻ‬e,ı٠ir‫ ﻻا‬a.nın'a ^^irerdik. 0 da
önümüze bu yemekten getirirdi, biz de yerdik. Biz cuma günlerini bu yemek
sebebiyle iple çekerdik.}’
Hadîsin bir vechinde,٠cuma günleri.(namaza erken-'gidebilmek İçin) sabah
.ye^^egi'-ve' kaylû!eyi namazdan s,o٠nra‫ﺛﻤﺪ‬a‫ ا‬bıraktıkları da bel'irtilir.
2-HADÎSTENÇIKARILANBAZIFAYDALAR: .
. ★ Kadına selam-vermek câizdir
★ Ne kadar değersiz bile olsa bi'r şeyler ikram etmek müstehabtı‫؟‬.
,★ .Sahabelerin'kanaatkârlıkları, -geçimdeki darlıkları, n'amaza olan heyC-
'Canlı koğuşları gözükmektedir.
★ Ahrtıed İbnUiHanbel bu.hadîse dayanarak Cuma’nın .zevalden önce kj-
.lınabileçegini,.bunun câiz olduğunu söylemiştir. A.ncak Zeyri îbnu’l Münîr, ak-
'S.ine, hadîsten' cumanın zevalden-sonra kılındığı'- h'ükm.ünün çıkarılması gerek-
tigini söyler.. “Çünkü der, kayluleden (gündüz uykusu) âdetleri zeyâlden önce
yapmak idi. Sabâbî, cuma günleri, cuma, İçin hususi hazırlıkla 'meşgul olmaları,
sebebiyle kaylUleyi cuma namazından sonrayd'te’hir'ettiklerini haber vermekte-
dir.”

‫زﺷﻞ‬.‫ذذذ زأﺋﻘﺎ'ﺗﻠﺢ‬-:‫ﻗﺎل‬.‫' ر ض اى ئ‬٨ . ‫ وص‬- ١٦‫ﻵ‬


‫ ؤ ﺻ ﻞ ؛‬- : ‫ واﻟ ﻖ‬، ‫ و ص ' ص 'أ‬- : ‫ ﻳﺘ ﻦ اﻟ ﻬ ﻮا ن ﺗ ﺨ ﻰ اﻟ ﻴ ﻎ‬. ‫ا'ﻻي‬
:j v i i ‫ ؟‬P ‫ ﻛ ﺖ و ﻏ ﻰ‬٦ : .‫ ﻧﺌ ﻚ‬، ‫ ﻟﻤﺪ أ ﻓ ﻲ‬،٩ ‫ﻇ ﻐ ﺬ ا ﻻ ﺀ د‬
.. .‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺜﻴ ﺨﺎ ف‬.‫زﻏﺎﯪﺀ‬ ‫إﻻ‬ ‫ؤﺛ ﺰ ﻳ ﺬ ﺀئ‬
16. (3956)- Hz. Cdbir radılallahu anh anlatıyor: “Resıdullah aleyhissalâtu
vesselâm’la birlikte Merri’z-Zahrân’da erâk ağacının kebâs denilen meyvesin-
den topladığımızı hatırlıyorum. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ٠ zaman
bize: “Siyahlarım toplayjn, onlar daha iyidir..” tavsiyesinde bulunmuştu. Ben
kendilerinden “Siz koyun da güttünüz mü? ” diye sordum. ،،Hi‫ ؟‬koy.un
gütmeyen peygam ber var' m ı?” cevabında bulundu.” {Buharî, Etim e 50, En-
biya-29‫ ؛‬Müslim, Eşribe 163, (2050).J'
194 KÜTÜB-I SlTTE MUHTASARI ll.C ÎL T

AÇIKLAMA:
\- MerriCz-Zahrân, Mekke’ye bir merhale mesafede bir yer adıdır.
2- Şârihler, “Koyun güttün mü?" sorusunun “Koyun güttün tnü ki kebas
denen meyvenin siyahının daha iyi olduğunu biliyorsun?" takdirinde olduğunu
belirtirler. Bu ifMtden kebâsın ziraatının yapılmayıp, pazarlarda satılmadığı,
dağlarda hüda-yı nâbit olarak bittiği ve çobanlar tarafından bilinip istifade edil­
diği anlaşılmaktadır. Mâmafıh, lügatçiler ^e٥٠j ’ı insan, deve ve hatta koyunla-
nn da yediğini belirtirler.
3- Alimler, bu hadîsten, dağlarda sahipsiz olarak yetişen ağaçların meyve­
lerinden yemenin mübah olduğu hükmünü çıkarmışlardır.
4- Alimler, peygamberlerin, nübüvvetten önce çobanlıktan geçmelerindeki
hikmetler sadedinde şu açıklamayı yaparlar: “Koyun gütmek, ümmetlerinin işle­
rini yürütme hususunda temrin yapmak, tecrübe kazanmak içindir. Çünkü ko-
yanlarla haşir neşir olmakla hilm, şefkat gibi duygular gelişir. Zira, koyanları
güdüp, onları kırda dağılmalarından sonra toplamaya,,b ir otlaktan diğerine
sevketmeye, canavar, hırsız gibi koyun düşmanlarından onları korumaya sab­
rettiler, onların tabiatlarındaki farklılıkları, zayıflıklarına ve beraberliğe olan
ihtiyaçlarına rağmen şiddetli tefrikalara düştüklerini öğrendiler mi, bu suretle,
ümmete karşı sabırlı olmaya alışırlar ,ve onların akılcd aralarındaki seviye
farklarını, tabiatlarındaki çeşitlilikleri anlarlar. Böylece kırgınları barıştırırlar,
zayıflara merhametli olurlar, onlarla muamelelerinde iyi davranırlar. Neticede
bu işlerin meşakkatlerine tahammülleri, aynı işlere çobanlık yapmaksızın birden
bire verilme durumuna kıyasla çok daha kolay olur. Halbuki bu erdem, koyun
çobanlığıyla tedricen kazanılmıştır. Bu işte, bilhassa koyun zikredilmiştir. Zira
o diğerlerine nazaran daha zayıf, dağılmaları da deve veya sığırın dağılmasın­
dan daha fazladır. Büyüklerin bağlanması, alışılan âdet üzere, daha çok imkan
dahilindedir. Ne var ki koyunlar, onlara nazaran daha çok dağılsa da, toplayıp
zabt u rabt altına alınmaları öbürlerinden daha sür’adidir."
BEŞİNCİ BÂB
BAZI v e s il e l e r d e y en en Ye m e k l e r -

^ d Av e t y e ^ e ğ I

‫وﺳﻮل اﺗﻠﻪ‬ ‫ ]ةأل‬..:‫ ﻋﻦ أﺑﻦ ﻋﻤﺮ رﺿﻰ اﻟﻠﻪ ﻋﻨﻬﻤﺎ ﻗﺎل‬٠ ١ |‫ا| ج‬
‫ ﺛ ﺬ ة‬٠‫ وﻛﺄن اﺑﻦ ﻏﺘﺮ ^ اﻟﺊ‬،‫ ﺧﻴﺒﻮا ﻫﺬه اﻟﺊﺀوه إذا دﻋﻴﻘﻢ‬١
.‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺨﻤﺴﺔ إﻻ اﻟ ﺴﺎ د‬.[‫ﺑ ﻰ'اﻟﺜﺬ س زﻫﯯ؛ ؤﺛﺆ ﺻﺎﺋﻢ‬

„/٠lâtü
‫!\ ه‬:‫؛‬ ‫ ئ‬M l)"ebuyurdular
vesselâm ،!^ ‫ ! ئ‬: : ^ : ki:
‫ب‬r n : ! r : ‫ﺋﺜﻞ‬
“Davet : : l ! ı ‫ا‬:^‫ ﻷع‬yz٠٢
ediidiginiz ‫ت‬7n‫ﺀج‬.‫س‬
am h /“ ‫؛‬/‫ﺀﻣﻤﻪﺀره‬٠'‫؛ ه‬f ‫“ هﺀ‬
edin. [Naß der ki:] îbnu Ömer, oruçlu bile olsa, düğün ve diğer davetlere
mutlaka İcâbet ederdi.’’

‫ ﻗﻌﻦ ﻋ ﺺ‬،‫ﺟﻤﻞ‬:‫]ﻣﻦ ﻧﻮﻋﻰ ؤ^ا‬ :‫دا ود‬ ‫أﺧﺮى ﻷف‬ ‫وﻓﻰ‬ —٢ ٠


‫رةأ زﺣﺰغ ﻣﻐﻴﺮا‬,‫ﺳﺎ‬.‫ص ذﻏﺆؤ ﻧ ﺠ ﻞ‬ ‫ﻋﻠ ﻰ‬ ‫ ؤس' د ﺧ ﻞ‬،‫]اﺗﻨﺔ ووﺳﻮﻟﻪ‬.
‫ اﻟﻧﺎﻫب‬:‫ اﺷﺮء‬..))
2 . (3 5 8 ‫) و‬- Ebu Davud’m diger bir r‫؛‬vayetinde: "Kim davet edildiği halde
İcâbet etmezse, Allah ve ResCdiine isyan etmiş olur- Kiril de, davetsiz olarak bir
sofiraya oturursa, hırsız olarak girer. Yağmacı olarak çıkar” .denilmiştir. [Bu-
harî, Nikâh. 71, '74‫؛‬. Nikâh 103, (1429)‫؛‬. T‫؛‬rm!.zî, Nikâh 11,. (1 0 8 )‫؛‬
Ebu D âv u d E t’ime 1,(3736,3737,3738,3739).] ,
AÇIKLAMA:
1- Bu hadîste Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, yapılan dâvetlere İcâbet
edip-kâtılmayı emretmektedir.. 'Hadîs bu haliyle mut'laktır. .Hangi çeşit dâvet.
Olursa olsun-',davete icabet''etmek gerekmektedir. 3977 numaralı hadîsten sonra,
y.er yereceğimiz DAVETLERİN ÇEŞİTLERİ 'VE HAYATIMI'ZDAKİ YERİ
başlığıyla sunacağımız tahlilde görUleceği. üzere-, dâvetin birçok ‫؟‬eşitleri vardır.
196 KÜTÜB.-Î SİTTE MUHTASARI ll.CJLT

Ülemâ, bu davetlerin hepsini bir tutmamıştır. Daha çok düğün için yapılan dâ-
vete icabet etmenin vâcib olduğunda ittifak etmiştir. İbnu Hazm bu hükmün Sa-
hâbe ve Tâbiîn’in cumhurunun görüşü olduğunu söylemiştir. Bazı Şâfı’îlerin
hükmü de böyledir. Ancak Mâlikiler^ Hanefîler, Hanbeliler ve Şâfi’îlerin cum­
huru, düğün dışındaki davetlere icâbetin vâcib olmadığına hükmetmişlerdir.
Başta İbnu Hacer, bir kısım ülemâ, düğün dâvetine icebeti de mutlak bir
vecîbe kabûl etmezler, bâzı şartlar tahtında vâcib olacağını söylerler. O şartlan
şöyle özetliyebiliriz:
★ Dâveti yapan mükellef, hür, reşîd olmalıdır.
★ Dâvet sâdece zenginlere yapılmış olmamalı, fakirlere de şâmil olmalı-
dır.
★ ' Sevgi-veya korkunun ^.şevkiyle muayyen' bir şahsa sevgi izhar ebnek
maksadıyla o lm ialıd ır.
★ Esahh görüşe göre davetçi, mUslüman olmalıdlr. '
★ 'MeşhUr.görüşe göre ilk güne has olmalıdır.

★ Bir başka dâvet öne. geçmemeli. Hang'i davet' önce yapılmışsa ona icabet'
.edilmelidir.
'★ tki ayn''dâvet ayni anda gelirse, esahh. görüşe göre, kan yönünden daha,
.yakın olan’.kom şuluk yönünden yakın olana tercih edilir, elitseler kur’a ‫ ؟‬ekilir.

i Münker vs. sebebiyle ٠huzuruyla rahatsız olacaklar bulunmamalıdır.

★ (Mâkul) bir mâzereti olmamalıdır.


★ ★ Oruçlu olmak mâzeret değildir. Bazı fiyayetlerde.oruçlu.olanın da.ol-
may'anın da katılması‫؛‬. oruçlu işe -bir rivayette- açması, bir.başka rivayette öbür-
'leri yerken.onun n'amaz kılması', ama.mutlaka katılması emredilir.
2^E azıkaynaklarda:, ‫ذ ' ﺀ‬ ‫وﻗﺎ ك رداﺀ‬ ‫ﻓﺰوﻟﻰ‬ ‫ﻳﻰ‬:‫ﺧﻞ زاق‬ ٠
‫ﻳﻠﻢ‬ ‫اؤل‬ ‫أذؤﻟﻐﺊ‬
“B irin ci'g ü n d â v st h aktir, ikin ci gUndeki m âruftur. Üçüncü gündeki riya
ve d esinler d iyed ir’» şeklinde' bir rivâyet gelm iş ise de muhaddi.sler bunun zhyıf
olduğunu belirtirler, ve Resulullah'tan 'ziyafet, günlerini tahdid eden bir beyan
intikal etm ediğini, aksine s.ahâbe ve Tabiinden bunun, aksini ifade eden,bir kı-
sim rivayetlerin ve 'tatbikatın geldiğini'Om eklerie belirtirler. Yani İmkân nisbe-
tinde, ziyafeti birkaç.gUn boyunca devam,.ettirmenin bir günahı yoktur.

Ancak'bazı âlimler:.' “Eğer ziyafet üç gün sürmüşse, üçüncügünküziyafeîe


l.C lL T BAZI VESİLELERDE YENEN YEMEKLER 197

icabet mekruhtur; ikinci günkü icabet ise birinci gündeki gibi asla müstehab de­
ğ ild ir’ demiştir.

Bunun mekruh oduğunu söyleyenler, daha ziyâde aynı şahısların her üç


günde de çağrılmasını esas almışlardır. Ama davet edilenlerin çokluğu sebe­
biyle, her gün bir başka grubun çağrılması hâlinde, dâvetin birkaç gün devamın­
da bir kerâhet olmaması gerektiğini söylerler, lyâz Mâlikilerin: “Hali vak­
ti yerinde planların bir hafta boyu ziyafet vermesinin müstehab olduğunu’
söylediklerini kaydeder.
Her hâl u kârda, bazı âlimler ihtiyatı elden bırakmayarak: “Şartlar bu­
günden fa zla sürecek ziyafette riya olmayacağı hususunda kesin kanaat veriyor­
sa câizdir, değilse caiz değildir’’ demişlerdir. .
3- Ziyafet bahsinde bilinmesi gereken bir husus, ziyafet mahallinde haram
veya mekruh bir şeyin bulunması; içki, kadın, gayr-ı meşru eğlenceler gibi.
Bilhassa zamanımızda, Îslâmî âdat :.. uygun nezih ziyâfetlerin azaldığı söylene-
bilir.Bu çeşit ziyafetlere katılmalı mı katılmamalı mı, hükmü nedir?
Alimler bu meseleyi, Ebu Dâvud ve başka hadîs kitaplarında gelen, Hz.
A li’nin Resûlullah'ı yemeğe davet e٠ttiği zaman yemek için şeref buyurdukların­
da kapının üzerinde nakışlı bir örtünün gerili olduğunu görünce içeri girmeden
geri dönmesiyle ilgili rivayetin izahı sırasında ele alırlar. Bazıları örtüdeki nakış
sebebiyle geri döndüğünü söylerken; bazıları da: “Duvara perde örtmek, hah
germek cebâhire'nin israf nev’inden bir işidir, bu sebeple geri dönmüştür” der.
Alimler her ne kadar perdedeki işlemeler sebebiyle geri dönmüş olmasını esas
almışlarsa da, bunu, kerâhet bulunan eve girilmeyeceği hususuna delil kılmış­
lardır.
Mirkat’da: “Hadîste, içerisinde münker bulunan davete icâbet edilmeye­
ceği hususunda del îl vardır' denir. İbnu Hac er de: “Bir evde münkerin varlığı,
o eve girmeye mânidir” der. , .
İbnu Battâl da şöyle'cezmeder: “Hadîste, içerisinde Allah ve Resulünün
yasakladığı haramlar bulunan ziyafete katılmak câiz değildir, çünkü burda
münkere rıza mânası vardır, ancak, böyle bir durumda haram olan şey var, f a ­
kat izâle edecek durumda ise, izale eder ve katıl ir. Bu takdirde gelmesinde bir
beis yok. İzâle edemezse oradan ayrılır gider."

HaneffIerden Hidâye sâhibi der kı: “Kendisi örnek alınan biri değilse,
böyle bir sofraya oturup yemesinde bir beis yok. Münker varsa değiştirecek
güçte değilse çıksın gitsin, çünkü o sofrada dine hakâret var, günah kapısını
198 KÜTÜB-J S tlT E MUHTASARI ll.CJLT

-açma var. Bu mutâlaalar, sofrada hazır bulunduktan sonraya ait. önceden bi


liyor ise, İcâbet etmesi gerekmez.’[

‫وض ﺣﻤﻴﺪ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﺮﺣﻤﻦ اﻟﺤﻤﻴﺮى ﻋﻦ رﺟﻞ ﻣﻦ‬ ‫ل‬ I


:‫ ]ﻧﺎل وﺳﻮل اﻟﻠﻪ ﺻﻞ اﻟﻠﺔ ﻋﻠﻴﻪ وﺳﻠﻢ‬:‫ﻗﺎل‬ ‫;أﺻﺤﺎب رﺳﻮل اش‬
،‫ﺑﺄﺟﺆارا‬:‫ ﺀ و;ة ﻷ;اﺑﺄ; ﻓﺎثﺀو;؛ذاب;اﺑﺎ^ز‬4 ‫ ; ﺳﻌﺪاﺀ;ان ﻫﺄج‬٠‫'إذا ا‬
,.‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ' دا و د‬. [‫ ى ﺳﺒﻖ‬٠
‫ﺛﻤﺎ ﻧﺎ ﺟ ﺐ اأؤ‬,‫ ﺣﺬ‬٠‫ا‬,.'‫وإن ﺳﺆﺗﻰ‬.
3. (3959)-Humeyd ibnu Ahdirrahmân el-Hımyerfin ashâbından bil kim--
seden 'naklettiğine göre, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurmuşlar-
dır: “iki kişi birden dâvet ederse kap» itibariyie hangisi yakjnsa ona İcâbet
et. 'Çünkü'kapıs» daha. yak»n oJan .komşııJukta daha yak،nd»r. DunJardan'
hiri önce davet etm.iş ise, önce davranana İcâbet etî’٠-[Ebu Dâvud, Et’ime 9)
. ‫ﻧﻢ‬3756).‫ ل‬. . . . ' - . ‫ر‬
AÇIKLAMA:
Burada ayni günde, cereyan edece'k birden fazla ziyafet -veya merasim İçin
.davetli'Olan kimsenin hangisine Jcabet etmesi'-gerekeceği, hususunda şer’î ölçü'
verilmektedir.,^Bu ölçüyü Alkame şöyle izah'eder: “Hadiste, birinin önceliği
'mevzubahis olmadan iki kişi tarafından ayni -anda dâvet'editen kimsenin, kapı
itibariyle kendisine en yakın olanın.davetine uyacağına delil vardır. Eğer kapı-
lan eşit Uzaklıkta ise, ilim, diyanet ve salâhat yönüyle üstün olana İcâbet eder.
Bu hususlarda da eşit olurlarsa kur’a çeker."
Belki 'd‫ ؟‬böyle 'bir durum hiç vâki olmamıştır, olmayabilir de. Ama buna
'ragmen böyle b.ir-ölçünün ko'nması, herhalde, boşa değildir. .Bununla, ‫ ا‬beşerî,
münâsebet‫ا‬e^de insanları..kırmamak, belli objektif ve dinî ölçülerle aralarında
silsile-i.m^râtip-(hiyerarşi),.kurmak im'kân nisbetinde şahsi ve rencide edici 0,1-
-çüler koymaktan kaçınmak,' komşuluk, 'akrabalık haklarını.ihmal-etmemek gibi
dersl'er, umumî'prensipler verilmektedir Içtimâî hayatta hepsinin yeri var

‫ ذ‬١‫]ﺟﻢ‬ ‫ز‬.‫اﻟﻨﻪ^ ﻋﺘﻨﻪ ذال‬. ‫ﺑ ﻮ د اﻷﻧﺼﺎر رﺿﻰ‬ ‫ وﻋﻦ أ ى‬- ٤ K İ

‫ وأ ى‬،.‫ؤﻧﻤﺎل'ة ﺋ ﻶم'ﻟﺜﺎﻟﻢ‬..،‫اﺑﻮ'ﺷﺘﻴﺬﺟﺎ‬ ‫ﺋ ﻘﺎ ل ﻟﺬ‬ ,‫ﻣ ﻦ أﻷﺋﻬﺘﺎر‬ ‫ﻧ ﺨﺰ‬

‫ ه‬٠‫ﻟﺌﻼم‬ ‫ ﻗﺎ ل‬- ‫اﻟﻴ ﻮ غ‬ ‫ﻳﻬﻪ‬٠‫ز‬ ‫ﻓﻰ‬ ‫ﻗﺮ ف‬ ‫'ﻋﻠﻴﻪ و ﺳﻠ ﻢ‬ ‫اﺋﻨﺔ‬. '‫ ﺻﻞ‬.‫اﻟﺒﻰ‬:
‫ ﺋ ﻞ ; تل اﴽأذ‬١ ‫ن‬-‫رﻳﺬ ا‬,‫'ا‬ ‫ﻫﺈر‬ ،‫ ﻟ ﺼ ﺴ ﻞ ﺋﻤﻲ‬1 ‫ ﻗ ﺎ‬٠ ‫ﺳﻊ ]ﻧﺎ‬٠٠‫وﺋﺤﻠﺪ' ا‬
!LC İLT BAZI v e s il e l e r d e YENEN YEMEKLER 199

‫اﻟﻠﺔ ﻋﻠﻴﻪ‬. ‫ﺻﻞ‬, ‫ ﻗﻨﻌﺎ رﺳﻮل اﻟﻠﻪ‬،‫ﺻﻞ اﺗﻠﺔ ﻋﻠﻴﻪ وﻳﻤﻠﻢ ﺣﺎﺑﺲ ﺣﻨﺘ ﺆ‬

‫ﺗﻠﺔ‬١ ‫ ﻗﺎﻳﻬﺒﻢ رﻟﺠﺰ ﻗﻠﺒﺎ ﺑ ﻎ اﺑﺎ ب ﻗﺎل ﺻﻞ‬،‫وﺳﻠﻢ ﺧﺎﻣﺲ ﺣﻤﺬه‬


:‫ ﻗﺎل‬.‫ ﺑ ﺚ رﺟﻊ‬٠‫ ؤأن‬،‫ ث ﺛﺎدن ﻟﺔ‬٤‫ ﻗﺈن ش‬،‫ إ ة ﺛ ﻨﺎ اﺋﺒﻌﺜﺎ‬,:‫'ﻋﻠﻴﻪ وﺳﻠم‬
‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺸﻴﺨﺎن 'واﻟﺘﺮ ﻓﺬ ى‬٤،‫ل آ؛ن ﻟﺔ ﺑﺎزﺳﻮل اﺗﻠﺆ‬
4. (3960)- Ebu Mes’ud El-Ensârî radıyallahu anh anlatıyor: "‘Ensar dan
Ebu Şu’ayb adında bir zât vardı. Bunun et satışı yapan bir kölesi vardı. (Bir
gün) Resûlullah aleyhissalâtu yesseiâm’ı gördü ve yüzünden acıkmış olduğunu
anladı. Kölesine: “Bize beş kişilik yemek hazırla! Ben Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm’ı da beşin beşincisi olarak dâvet etmek istiyorum!” dedi. Gerçekten
de Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı beşin beşincisi olarak davat etti. Onları
bir kişi daha tâkib etti. Kapıya geldiklerinde Resûlullah aleyhissalâttü vesselâm
(ev sâhibine): “Bize bu da uydu, istersen ona da izin ver, istersen dönsün!”
buyurdular. Adam: “Ey Allah'ın Resûlü, ona da izin veriyorum!” dedi." [Bu-
harî. Et’ime 57, 34, Büyü’ 21, Mezâlim 14; Müslim, Eşribe 138, (2036); Tirmi-
zî. Nikah 12, (1099).]
AÇIKLAMA:
1-Burada, öncelikle dâvetsiz olarak ziyafete katılmama gereği ifâde edil­
mektedir. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm peşine takılan kimsenin girmesi
hususunda ev sâhibine hatırlatmada bulunarak kabûl edip etmeyeceğini sormuş­
tur. Keza dâvetli de, ev sahibinin sarîh bir emri veya âmm bir izni veya razı ola­
cağına dair bir bilgisi olmadan bir başkasını beraberinde getirmeye yetkisi yok­
tur. Resûlullah bile, kendisinde öyle bir yetki görmemiş, durumu ev sahibine
arz etmiştir.
2- Birisine yemek hazırlayan, evine onu çağırabilir. Yemeği de gönderebi­
lir. Ülema çağırmâlı mı, yemeği mi göndermeli? ihtilaf etmiştir. İmam Mâlik’q
göre göndermelidir, zira ev halkı da istifade eder.
3- Davetlinin peşine takılanları davetliler geri çevirmemelidir, ev sâhibi
onları da kabul edebilir. Ancak, izinsiz girmemelidirler.
4- İbnu Hacer der ki: “Bu hadîsten şu da anlaşılmaktadır: “Ev sahibi ٠
davetlinin beraberinde getirdiği kimseyi kabûl etmemesi halinde, davet edilmiş
olan,içâbetten vazgeçemez.”
,'5- Kasaplık, Resûlullah devrinde mevcut, meşru bir 'lueSlektir:
.20() KÜTÜB-I SİTTE MUHTASARI ll.CiLT

6- B‫؛‬r kîmsey‫ ؛‬yemege çağıranın, onun -yakınlarım da çağırması müstehab-


'tir.
,7- Kaç k‫§؛‬i çağıracaksa ona göre yemek' -hazırlamalıdır. “Bir kişilik -ye-
mek iki kişiye de yeter” hadîsiyle istidlal etınemeli, davetsizlerin de katılabi-
Jeceğini düşünerek misafirine karşı geniş davranmalıdır, haznlıklı olmalıdır.
,Nitekim kasab müteakip hadîste gOriilecek İran'ımın hilafına bu şekilde davran-
mış, fazla tereddüde düşmeden davetsiz misafiri hemen kabul etmiştir.

‫اﻟﻠﺔ‬.‫اﻟﻠﻪ 'ﺻﻠﻰ‬‫ ]ان ﺟﺎرأ إزﺳﻮﻟﻲ‬:‫وﻋﻦ أﻧﺲ ر ﺿ ﻰ اﻟﻠﺬ ﻋﻨﻪ‬


‫ﻟﻠﻪ ﺿﻞ ' اﺗﻠﺔ‬١ ‫ﺳﻮﻟﻲ‬-‫ آﺋ ﺐ اﻟﺘﺰق 'ﻗﺤﺌﻊ اإر‬٠ ‫ﻋﻠﻴﻪ' وﺳﻠﻢ ﻗﺎرﺳﴼ وﻛﺎن‬
‫ﺳﻮأاا اﻟﻠﻪ ’ ﺻ ﻞ اﻟﻠﻪ ﻋﻠﻴﻪ‬.‫ ر‬..‫ﻓﻘﺎل‬.' ،‫ﺟﺎﺀ ﺛﻖﻋﻮه‬. ;‫ ث‬،‫ﻋﻠﻴﻪ وﺳﻠﻢ ﻫﺘﺜﺎﻣﴼ‬

‫'ﺻﻞ اﺗﺈة''ﺀﻟﻴﻪ‬-'‫ رﺳﻮل'اﺗﻠﻪ‬-‫ ﺋﻘﺎو‬،‫_ ' ﻻ‬:‫ال‬.‫ﻓﻖ‬.‫ ؤﻫﺬه إﻋﺎﻳﺜﺔ؟‬-:‫وﺳﻠﻢ‬


،‫ﺋﺘﻠﻢ‬-:‫زذز؛'؟'ﻗﺎ'ل‬ I ‫اﻫﻪ‬ ‫ ةﻗﺎ'ل رﺳﻮو‬،‫ ﻧﺘﺎذ ﺋﺬﻟﻤﻮة‬،‫ ﻷ‬:‫و ﻃﻢ‬
.‫واﻟﺴﺎﻧﻰ‬ ‫ﺳﻠ ﻢ‬ ‫ أﺧﺮﺟﻪ‬. [،‫ذزﻻ‬٠ ‫ف ﺣ ﻰ اﺋﻴﺂ‬.‫ﺗﺎ ؤذاﻗﻌﺎ‬.‫ةﻗﺎ‬
5. (3961)- Hz. Enes Kadıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu
vesselarrCın Iranlı bir komşusu vardı, güzel et yemeği yapardı. (Bir gün)
Resûlullah aleyhissalâtu vesselam İçin yemek hazuiadı. Sonra davet etmeye
geldi. Resûlullah aleyhissalâtu vesseldm Âişe'yi göstererek: “Şunun İçin de
.dâvet' var mı?’.’ diye sordu. Adam: “Hayır!” deyince, Aleyhissalâtu vesseldm
da: “H aytr,. (davetinizi kabul- etmiyorum)!” cevabini verdi. Adam dönüp,
dâvetini tekrarladı. Resûlullah da: “Ya şu?” diye Hz. Aişe İçin de izin istedi.
Adam:“Hayır!*} dedi. Resûlullah da: “Hayır!” cevabini verdi. Sonra adam tek-
rar davet etmeye geldi. Resûlullah da: **Ya şu!” diye ısrar etti. Adam bu sefer:
"Evet (o da dâvetli)’‫ ؟‬١' dedi: (Resûlullah ve Hz. Aişe) ikisi,birlikte kalkip.bii.bir-
leriyle şakalaşarak davet sâhibinin evine geldiler.” [Müslim, Eşribe.’139٠
(2037)٠ , N esâî,Talâk23,(6,158).J
AÇIKLAMA:
Burada, Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm'ın dâvete icabet et-
mede kendisini-mecbur hissetmediğini göstermektedir'.'.Halbuki az yukarıda
geçen ibnu ömer hadîsindt (3957, 3958)' dâvete icâbetin vecîbe olduğu İfâde
201 'BAZI.٧ ESJLELERDE. yenen yem ekler ll.C İL T

edilmişti. Aradaki-teâruzu âlimler bazı 'ihtimaller üzerinde durarak gidermi§!er-


dir:
★ Bu dâvet, düğün ziyafeti İçin yapılmış bir' dâvet olmayıp, husuSl bir da-
vet, olması muhtemeldir. Bu -sebeple tek kişilik’yemek hazırlamış, Hz. Aişe Ğt
geldigi takdirde İşemeğin j^etmej^ecegi endişesine düşmüş olabilir.
★ Nevevî) vücubu.ortadan' k'aldıracak bir mazeretin' oiabiiecegine dikkat
çeker ve: MBuozûr sebebiyle Resûlullah gidip gitmemekte muhayyerdi.o da iki
câizden birini seçti, Hz. Aişe'ye de izin verilmeseydi gitmeyecekti" der.
★ B'azı ,âlimler, Hz. Aişe'nm bizzat 0 yemege olan İhtiyâcının Resûlullah
tarafından bilinmiş olabileceğini, Hz. Aişe’niü kendisiyle ondan yemesini arzu
ettiği,'z
ir
a.J^e^eğin taze o.ldugu... ihtimalini belirtir.
★ Bir başka 'hadîste, yani Ebu T’۵//ı٥’nın bir dâvetinde, Resûlullah'ın, Şhü
T d i h a 'k izin almadan yanındaki Ashâb’a “Kalkın!” diyerek hepsini yemeğe
götürür. Bu meselenin ^ortaya'koyduğu'teâruza Mâzirî şöyle, âçıklı'k getirir:''
“Resûlulidh aleyhissalâtu vesselâm, Ebu Talhajnın müsaade edeceğini bilmiş
olabilir. Ania Ebu Şuayb'ın rızasını bilmediği İçin, izin istemiştir. Ayrıca, Ebu
Talha’nin ziyafetinde mucizeye mazhar olunmuş, Resûlullah’in olması üzerine
az yemek çok kimseye yetmiştir. Orada yenilenin nerdeyse tamamı, Ehu ٢٠!-
ka ١mn hazırladığının dışında,.bereketin îk.amı idi, öyle ise o'ndan izin isteme'.
ihtiyacı duymadı.”

★ 'DÜGUNYEMEGI (VELÎME)..,',

‫ﻳﻲ‬ ‫ﻋق‬ _‫ ]وأى اﻟﺌﺄ‬: ‫رض اى ﻋﻧﻪ‬-‫ ﻋﻦ أﻧﺲ‬٠٠ ١ n


,.'‫ و ؤ ز ذ اﺗﺮا؛‬:‫'ﺗﺎ ﻫﺬا؟' ﻗﺎو‬:‫ 'ﺋﻘﺎل‬,،‫ﺻﻐﺰ؛‬, ‫ادﺟﻤﻲ اﺑﻲ > ف اﺋﺰ‬

. [ f H ‫''أذﺑﻠﻢ ؤﻟﺆ‬.،‫'آاز ﻵاا ى ﺗ ﻚ‬: ٠‫ ﺋﻘﺎل‬، ‫ف‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﺋﻰ ززن ﺛﺰاؤ‬
‫ب اﻟﺼﺪاق ﻣﻌﻠ ﺆ ﻻ‬.‫ وﺗﻘﺪم"ﻓﻰ ﻛﺘﺎ‬،'‫ اﻟﺴﺘﺔ‬.‫أﺧﺮﺟﻪ‬.
1. (3962)- Hz. Enes radıyaliahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm Abdıırrahmân ibnu Avf radıyallahu ânh'ın elbisesinde bir sarilik
görmüş idi. “Hayrola, bu da ne?” ‫ﺀي‬٠‫ ﺟﺮد‬sordu. Abdurrahman: “Bir kadınla, bir
-nevat ağırlığında mehil.'ödeyerek, evlendim‫' ؟‬, açıklamasını yaptı. Aleyhişsaiatu,
vesselâm: “Allah (evliliği) sana mübarek'etsin, anc'ak bir .koyunla da olsa
202 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASAR,. IIC İL T

bîr'ziyafet varî” ' ٥My«r^M^٠۶٠.” ,(Buharî,. N ikâh'68, 69; MUsiim,. Nikah 87,
(1428); Ebu Dâvud, Et'ime. 2, (3743);,T‫؛‬٢rnlzî, Nikah 10, (1094); Nösâî.Nikah
67; Muvatta, Nikah'47).‫ل‬
Hadîs,-.Mehir bölümünde 3460 nuınarada geniş .laralt ge‫؟‬ti٠,
, AÇIKLAMA:- ^
- 1- Hadîs Mehir bahsinde daha önce ge‫؟‬mi§ ve mehri'alakadar eden yönü
a‫ ؟‬,klanmı§tır. Burada hadîsin düğün yemegi.ile ilgili kısmına temasedecegiz.
2- Velîme (2‫ ) ا‬kelimesi ile, Şâfı'î ve Ashâbı;' ‘‘Nikah, sünnet vesaire gibi
hâdiselerin sürürünü yaşamak maksadıyla tertiplenen davet yemekleri anlaşı-
lir” deniiş'ise de, ‫؟‬ogunlukbununla'sadece.düğün ziyafe'tlerinin kastedildiğini
,kabUl etmişti‫؟‬. .Herhangi bir kayjt olmadan velîme diye m'utlak kullanddjmı
düğün yemegi. anlaşılır. Maverdî ve Kurtuhı b u . hususta cezmederler.
Resûlullah)n İcâbet.etmeyi vâcib kıldığı davet de'bu dâvetti'r. Nitekim bu.hu-
,susları 3958 numarah.hadîste.aşıkladık.
3- Reâlullah ,bu hadîsin T a b e râ n r’de ge.len yah§i ibnu Harb rivayetinde:
‫'آﻟﺰﻳﻔﺔ ﺧﻮ‬. “DUgUn ziyafeti (fakir-zengin -herkese şâmil) bir haktir’‫ ؟‬buyur-
muştur. M üsil^’in bir rivayetinde.‫ؤ اﻟﻄﻔﺎم ﻃﻐﺎﻟﻢ اﻟﻮﻟﻐﺔ ﻳﻨﻌﻰ اﻟ ﻌ ﺪ زإﺑﺰﻟﺔ ا ﻟ ﺒ ﻌ ﻦ‬
“En kötü yemek,'Sâdece, zenginlerin .'‫ ؟‬agrılarak'fakirlerin-terkediidigi
düğün y'emeğidir’’.buj'nılmuştur. Bir ‫« ه ﺀ‬ rivaj^ednde: t j ‫اﻟﺰﻳﻨﺔ ﺧﻮ‬
‫ ﻧ ﺮ ﺻﺎ ﺗ ﺠ ﺐ ﻗﻔﻦ ﻋﻤﻰ‬- ‫^ ﻓ ﻨ ﻦ‬Düğün yemeği haktir, sünnettir. Kim ‫ ؟‬ağrılır da
icabet etmezse âsî'olmuştur’’ buyrulmuştur.
ibnu Hacer burada “hak” tan muradın vâcib olmadığını, burada, ziyafetin
batıl olmadığının, mendub olduğunun-takrîr edildiğini, faziletli bir sünnet ol-,
d'uğunuü ifade edildiğini belirtir, tbnu ٥٥‫؛؛‬٥/’m “Hiç kimse, ziyafet (vermeyi)
vâcib aâ tm em iştir” dediğini kaydeder.Sonra da-^ıTw٥î’nin vâcib olduğuna
dâir ,naklettiği rivayeti ,görmemiş' olduğunu.' belirterek hükmünün yanlışlığına
dikkat ‫؟‬eker. Ziyafet .Verildiği takdirde ona.icâbet y^cib. ise. de, düğün vesîle-
siyle ziyafet vermek bir vecibe değildir. Ancak §afi''îİ6rden bazı'sı Resülullah)n
Abdurrahmah ibnu Avfa. “ziyafet ver" diye emretmiş, olması ile, ziyafet dave-
ti'ne icabetin 'vâcib olmasını ğözOnüne alarak- ziyafet vermenin de vâcib' olduğu-
nu söylemiştir. '

2 \) Veltme k e l i m e s i , k ö k o la ra k c e m e tm e k m a n a s ın a g e le n v e le m . d e n g e lir. Ihnu'l-ArahK bunun as­

l ı n ı n b i r ş e y i t a m a m e t m e , to p l a m a m â n a s ı n a g e l d i ğ i n i s ö y l e r .
IJ.C iL T BAZI ٧ESlLELERDE YENEN YEM'EKLER 203

Çarihler, ziyafete oruçluJann da katjimasını gerekli görürler. Bazı .rivayet-'


lerde .ruçlunun.katılıp “orucunu açması”; h m rivayetlerde, katılıp “namaz
kılması” tav.siye edilir. Ashâbtan gelen örneklerde,-oruçluların kat'ilıp “namaz
kıldığı”} ev sU bıtıc “bereket d u a s ı â (tebrik) bulunduğu” gözükmektedir.
ibnu Hacer, ziyafete'-katılmada'şu maslahatların1‫ ؤاا‬8‫ ا‬olacağını da hatırla-
tir:
'★ Davetli ile teberriik-etmek'(berekete'ermek).,
★ ‫ ؟‬agıranlar,. gelenlerle §ere?l'enirler, itibar'kazan'ırlar.
★ Bazı irşadlarından istifade ederler.
★ Gelmedig'i takdirde siyâneti .(koruması), olmayan dâvet sâhibi onun hu-
zuruyla -siyanete erer. .Davete icabet edilmese bu.nlar sâkıt olur. Ayrıca davet
eden, kimse, gelmeyen hakkında' “niye gelmedi?” diye bir. kısım kuruntulara
düşer.
Dâyetli, yemekten ye.mek zomnda .değildir. Yani dâvete İcâbet, yemekten
yemek İçin değildir.. Bereketduası, tebrik, de yeterl'idir. Hattâ Müslim’in Ehu
Hürpreradıyallahuanh'idnhydciûgı bir rivayette ‫ ذ ﻛﺎن‬۶' ‫ ﻓﻴ ﺠ ﺐ‬1‫اذا ﻧﻌ ﻰ ا ﺧﺌ ﻚ‬
‫ﻫﻔ ﻤ ﻞ‬ “Biriniz dayet edilince.icabet' etsin. Oruçlu-isC naıHaz kilsin” buy-
rulmuştur. Buna göre, oruçlu davetli., de icabet edip, namaz kılıp dua ederek
berekete .vesile ol.acak. Ancak oruçlu-'kimse, .nâfile tutuyorsa açması bazı-hal-
lerde .miistehab ise'.-de veçîbe değildir. Ev sahibi gUc'enmeyecek i'se, orılcu ta-'
marnlaması efdaldir. Bazı âlimler, oruçlu durması ev 'sâhibini üzecekse açması
. efdaldir demiştir.. Ancak Müslim’de gelen birrivayette; ‫آ ﺧ ﺪ ﺛ ﻢ إﻧﻰ ﻃﻐﺎم‬ ‫ﺗﻰ‬۶‫إذا ذ‬
‫ ﻓﻴ ﺠ ﺐ ئﺀذ ﺛﺎﺀ ﻃﻤﺐ وإﺋﺜﺎﺀ ﺋﺰك‬.' “Sizden biri davet edilince icabet etsin. Yemek-
ten dilerse yer,' dilerse yenlez” buyrulmuştur. Bunu esas alan bazı-âlimler,
oruçsuz 'olsa bile yemekten yem'cnin b.ir' vecibe olmadığını,' dileyenin yemeye
bileceğini söylemiştir. ,Hanbelilere göre yemek vâcib deği'ldir. zahirilere göre
vâcibtir. Nevevî de vâcib olacağı kanaatindedir. ,Ancak farz bir oruç tutuyor ise,
bunu bozması caiz değildir denmiştir.

‫ﻋ ﺮ أﺣﺐ‬ ş ‫ﻟﺒﻠﻰ‬١..‫أؤﻹ‬ U ] :‫ ل‬1‫'ﻋﻔﻪ ق‬ ‫ﻧﻠﻠﺬ‬ ‫وﻋﻨﻪ رﺿﻰ‬ ٠٢

‫ أ ؤﻧ ﻢ‬،‫' و ش ﻏ ﺶ رﻳ ﺐ ﺑ ﻤ ﺖ ' ﺣ ﻐ ﺶ رﺿﻰ ا ئ ﺀﻟﻬﺄ‬ U


f / ‫ن‬٠
‫]ﺑﺸﺎة‬.
204 KÜTÜB-1 S Î ^ E MUHTASARI' M .dL T
.

‫اﻟﺜﻴﺨﺎن‬ ‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬.« ‫و ر ؛‬ ‫ﺣﺶ‬ ‫ﻫ ﺄ ﻃ ﺘ ﺘ ﺆ ﻟ ﻢ ﻏ ﺌ ﺰأ ؤ ﻟ ﻐ ﻤ ﺄ‬ :‫وﻓﻰ'رو'ﻳﺔ‬

. -‫وأﺑﻮ' داود‬
-2. (3963)-Yine H Z ; Enes radıyallahu anh anlatıyor^ “Resûlullah aleyhis-
saldtu vesselam Zeytıeb Bintu’l-Cah§ ın düğününde verdiği ziyafeti, diğer zev--
١

çelerinin ٨٤٠٤٠birinin düğününde vermemiştir. Bu düğünde ‫ ة‬٤٠,. koyun kesd? [Bu-


harî. Nikah 68,69‫ ؛‬,Müs!‫؛‬m١Nikâh 8 7 .( ‫ ا‬428)‫ ا‬Ebu Dâvud, Et’ime 2٠(374‫)ذ‬.‫إ‬
Bir,rivayette şöyle der: “(Zeyneh’in düğününe gelenlere doyarak sofrayı)
terketmelerine kadar, ektnekve.etyedirdi.”

‫ﻗ ﻖ ﺻﺼﺔ‬ ‫ اأ؛ﻟﻠ ﻢ ا ﻟ ﺘ ﺪ‬:‫ وﻋﻨﻪ ر ﺿ ﻰ اﺗﻨﻦ ﻋﻨﻪ ﻗﺎ ل‬٠ ٣


'‫ واﻟﺘﺮﻣﺬى‬-‫داود‬.‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ‬..[.‫ ز ه وﺛﻤﺮ‬٠‫أ‬.‫ذﻗ ﺖ' ﺣﻨ ﻰ‬
3. (3964). Yine Hz. Ea^^'demi.ştir'ki:. “Safiyye Bintu Huyeyyin nikahında
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm sevık ve hurma ile ziyafet ١.٠‫ﺀ‬,'‫ى‬٤'.'' [Ebu Dâ-
vud',,Et’im,e2,'(37'44)‫ ؛‬Ti'rmizî٠.'Nikah'l0٠١(1095).J.

‫ ] ص ﺻ ﻐ ﺔ ﺑ ﺖ ﺛ ﻴ ﻪ ر ﺿ ﻰ اﺗﺪﻷ‬:‫اﺗﻨﺔ‬. ‫ وﻟﻠﺒ ﺨﺎ ر ى رﺧﻤﻪ‬٠ ٤


‫ص‬ ‫ﻣﺬ‬ ‫ ' ﻟ ﻨ ﻰ‬, ‫ أ ؤ ﻹ‬: ‫ ﻗ ﺎ ك‬١‫ﻏﺶ‬.
4. ' (396‫ _) ة‬Biihart merhumun.kaydettiğine göre: "Safiyye Bintu Şeyhe ra-
dıyaliahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, hanımlarından
birinin düğününde iki miidd miktarında arpaidan yapılan yemek) ile ziyâfet ver-
.٥٤٠"[Buhar^Nikah 70.1 ١
'AÇIKLAMA;^'. - '. ‫ذ‬.,
!-'Onceki.hadîste Hz. Zeyneh radıyallahu ٥«٨d١nın''farklı bir muâmeleye^
mazhar olduğu, onun düğün ,ziyafetinde koyun kesildiği bellrt.ilntiştir. tbnu Bat-
tâi, bunun.bir mak'sada makrUn '.olmadığım,...^ 0‫ﺀج‬،‫«'رأ‬/‫ﻟﻢ‬٠٨’‫ ا‬hanımlar arasında.bu'
mesel'ede bir fark düşünmeyeceğini, şartlar' ic.âbı o .düğün esnasında koyun bul-,
duğ'u İçin koyun kestiğini, diğer düğünlerde koyun bulamadığını, insanların en
cömerdi olması sebebiyle,. bUlmuş o.lsa her''bir 'hanımı İçin koyun keseceğini.,
.aslınd'a Aleyhissalâtu vesselâm'm 'dünya işlerinde mübalağaya kaçmayıp, 'her.
şeyi normal ve 'tabiî seyrine bıraktığinı söyler. Ancak Kirmâni dcT ki: 'Ziyafet'
İşinde^eyneb'.i'diğerlerinden tafdiletmeSindeşöyle bil" sebep olabilir; Zeyneh'i
ll.C İL T BAZI v e s il e l e r d e YENEN 'YEMEKLER 205

Cenab-ı Hakk١ın vaKvyle nikahlamış 0lması‫ ﻻ‬la mazha٣ olduğu nimetin §Uk٣Unü
eda etmektir:’ (22)
Ancak, ‫ «„ﺀر‬Hacer, £٠ne٠s’in b e y i n i, "Bildiğine göre.n” 'diyerek ka-,
y ıtlıa n ın . daha uygun olacağını veya-bir tek koyun ve ekmekle, ‫؟‬ok sayıda
müslUmanın doymasıyla hâsıl ,olan, bereketi kastetmiş olacagına hamletmenin
. gerekeceğini söyler ve, ilave eder:' “Zira görünen o ki, Umretu’l-Kazd emasın-
da Mekke’de Meymûne Bintu’l-Hâris’le evlendiği zaman verdiği ziyafet bir ko-
yundan fazla,olmalıdır. ^İra.'bu yemeğe Mekkelilerden de ‫ ؟‬ok kimSenin katil-
masını istemişti, ,üstelik 0 gUnki şartlan fazlaca 'kesmeye.-imkan tanıyacak
d u r u ia idi, bolluğa kavuşmuştu. Zira bu hâdise Hayber'in fethinden sonra
-vukUa'gelmiştir. Nitekim o.r'anı-n'fethinden itibaren .Al‫؛‬ahmU ١minlerc bolluk na-
sîb etmişti.”
2- ikinci hadîs, Resulullah’ın Hz. Safiyye radıyallahu anhâ'mn düğün ye-'
meğinin mütev-.âzi olduğunu, üçüncü ri.vayet bu tevazu ve sâdeliğin iki müdd ar-
pada'n yapılan yemeğe kadar'dayandığını'ifade eder. Hangi hanımının'ziyafe-
tinde iki müdd arpanın kullanıldığını rivayetler .tasrîh etmez./٥/2MHacer bunu
teyid eden-en'-yakin rivayetin ünımü Seleme ık ilgili oldug'unu-belirtir, ibnu
s'ad, ’da' yer alan bir rivayet, ümmü Seleme radıyallahu anhâ)[[[ evleniş-hi-
kâyeSirti anlatır. ,Burada.. ،‫؟‬e/eme, düğün yemeğini kendi- eliyle Oğüttüğü'
bir miktar arpadan 'hazırladığını belirtmektedir,..
- 3 -Hz. Safiyye radıyallahu anhâ'nîn düğününde ve'rilen ziyafetle ilgili Sa-
hlheyn''rivayetinde hurma, ke§ v.e tereyağından mâmul ha^s ikram edildiği'be-
lirtilmiştir.
Aliyyu l-Kâri, .Mlrkâfda bu 'iki farklı' rivayeti şöyle te’lıf eder: ‘‘Safiy-
ye'nin-ziyafetinde her iki yemek de mevcuttur, rüvilcrden her, biri kendi gördü-
ğü yemeği anlatmıştır."

‫ ]ﻫﺎل و ﺳﻮل اﻟﻨﻪ‬:‫ﻋﻨﻪ ﻗﺎل‬,:‫ اﺑ ﻦ ﻣﺴﻌﻮد رﺿﻰ اﺗﻠﺔ‬-.‫— وﻋﻦ‬٥


‫وﻣﻦ‬ ، ‫ﻟ ﺔاﺑ ﺚ ﺳ ﺌ ﺘ ﺔ‬,‫ ' زا‬، ‫ ﺷ ﺜ ﺔ‬.-‫ زا ﻟ ﯫ ﻳ ﻰ‬، ‫ﯮم ﺀ ﺣ ﻰ‬ ‫اول‬ ‫اﻟ ﺆﻳﺘ ﺆ‬ ‫ﻃﻌﺎم‬
..‫ا ﻟ ﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬ ‫أﺧﺮﺟﻪ‬ . [ ‫' ﺳ ﺌ ﻎ ' ا ﺗ ﻠ ﺔ ﺑﻪ‬

Kim ânî, ,bU ( 2 2 ‫ ؛‬f â d e s i y l e . Resulullah'm Zeyneh’k ‫ ؛‬z i d i v a c ı n j ‫ !؛‬-a n e d e n A 'h z â b s .u r e s in ln 3 7 . â y e t i n

dek‫؛‬ ‫'ؤؤﺟﺎﻛﻔﺎ‬ “ O n u s e n i n l e b i z e v l e n d i r d i k ” ‫'؛‬h a r e s i n ‫ ؛‬k a s t e d e r . B u v a i liy ü z e r i n ‫؟‬ Zeyııeh'k e v le n e n

:R e s u l u l l a h . n ik a h k ıy d ır m a ih tiy a c t d u y m a m ış tır. H a ttâ H:. Zeyneh. Resulullah'm d iğ e r z e y c e le rin e karşı


Sizin nikâhınızı insanlar, benim nikâhımı Allah ktydı’: d i y e r e k t e f a h u r d a b u l u n u r d u ".
206 K Ü TÜ B -l'Sİ'^E M U IA S A R I, !!.CtLT

5> (3966)- ibnıı Mes’ud radıyallaku ،‫زه‬٤‫ ذﻟﻢ‬smlatjyor: “Resulullah aleyhıssa-


lâm vesselam buyurdular ki: “Düğün ye‫؛‬ıeği),i|(düğünün birinci günü hakt.r,.
ikinci günü sünnettir,.üçüncü günü desİRÎerlte'indir.'Kim desinler İçin î§ ya-
parsa 'AWah da ona güre muamele y a p a r.’ [Tllrmizî, Nikâh 10, (1097).J,
AÇIKLAMA:
Bui hadîs, düğün ziyafetinin iki. güfli d.evaı etmesini tecviz etmekte-, daha
fazIas»n٥n.5Ww'٥ ‫ ا‬desinïer‫ د‬İçin olduğunu ‫ﺀﻷ‬l'i^t^:‫ا‬ı‫'؛إ‬ektedi^^
,Birinci günkü yemeğe' hak '.denmesi »namsabit meşru olduğunu, h.em ya-
pılmasımn hem de icâbeticı-gerekli oLdugiu ‫ ﺟ ﻔﴼ ة‬eder. Yukanda da kaydettiği-
miz üzere Ulemâdan' bir kısmı bunun vâcâb. .«ı|j!uğuna bile hükmetmiştir. Hele.-
dâvete icabet, buna vâcib de'meyen yok gibidir. Vâcib demeyenlere.sünneti
'müekkede-demiştir. Bu hadîs.vâcib diyer.Ierin ö‫ا‬slilleri
ikinci gün sünnet oiraası? umumiyeta‫ ﺀ‬t i p edilen bir örf, normal sayılan
bir davranış olmasıdır. BirTivâyette sünnetyerU٠e!١‫ﻫﺺ ؛‬٠‫ر‬٠«‫ ر‬٠denmiştir.ki.
‫ؤﺀﻧﻢ‬,'‫ذبﺀر‬۶٠‫'ﺀ‬, yadırganmaz-demektir..
Üçüncü günün ^W'/۶î'tfolması başkasıanaı du:٩w'rmak١riya İçin mânasına gelir'
ki, desinler İçin diye tercümeyi uygun bu.ldu.k...EblJ Dâv'ud’un bir rivayetinde
iiçüncü günün zij^afctine.süm’a v.erİJ‫ﺗﻢ‬a -demLlnıi‫؛؛‬t.ir..
Desinler İçin İş yapana Allah’'in uyguın miMamele yapmasj. Kıyamet günU
riyasının mahşer ahalisine teşhir edilmesidir. Y5٠«٦i.övünmek İçin kendisinin ke-
rem sâhibi olduğunu göstermeye çalışan i s a a n yalancı ve riyâkâr olduğunu
Genab-I Hak Kıyamet günü, Arasat halkı arasımfla teşhir edecektir. TTbf der ki: -
“Allak bir kuluna nimet Merince, onu ş i r l e f âd etmesi Üzerine vâcib olur.
Ayni şey‫ ؟‬, birinci gündeki eksiklikleri taımamîıiûk üzere,.ikinci gün devam et-
mekde mustehab olur,zirasünnet, vâcibia {(ammlayıcısıdır. Ancak üçüncü gün
hu artık riya ve gösterişten başka bir şey değââir. Dâvetlinin de birinci gün
icabeti vacib, ikinci gün-mÂ'stehüb, üçüncü ?ümvıekruh hatta haram bile olur.’١
Alîyyül- fÇâri, “Bu hadıstCı ziyafetin yedi g !>٠،ı? dh^iPamı mustehabtır" diyen imam
Mâlik'in ashâhına sahih bir red var" k v :
..' ‫ ا‬Şafi’iIer.ve'Hanbeliler bu. hadisle amsDieti(^l٠l۶lerdi.r.

‫ ]أئ اودى‬:‫ى‬- ‫ﻟﻠﻪ‬١ ‫ﻳﺮه وض‬/ ‫ﻣﻦ أى‬.‫— وص اﻷرج‬٦ Ü


' ‫ ز ﺀﺗ ﺰ ﻷ‬، ‫أ ﻷ ئ ﺀ‬ ‫ﻳﻨﻌﻰ ي‬ ،‫ ﻟ ﺆ ﻳ ﺘ ﺔ‬١ ‫> ﻗ ﻢ‬ ,‫' ﻧ ﺆ اﻟﻬﺌﺘﺎ؛‬ : ‫ ن ' ﻳ ﻘ ﻮ ل‬1‫ك‬
IL C lL T BAZI VEStLELERDE YENEN YEMEKLE!« 207

.[ ‫و ر ﺳ ﻮ ﻷ‬ ‫اس‬ ‫ﻏ ﺼﻰ‬. ‫اذ ي' ﻗ ﺊ‬ ‫ ت‬١‫ﻹ ي‬ ‫ زﺗﺰ ئ‬.‫ا‬، ‫ا ﻟ ﺘ ﺴ ﯫ ﻛ ﻴ ﺬ‬

‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.((‫آاﺧﺎ‬١‫ﻣ ﻦ ي‬ ‫ ﻏ ﻰ اا ﻳ ﺔا‬٠‫ؤ ﺛ ﺬ‬ ،‫ﺗﺎﻳﻘﺎ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ا‬4 ‫وﻓﻰ أﺧﺮى اﻟﺪﻣﺚ‬


‫ ا‬٩ ‫دا‬ ‫وأﺑﻮ‬, ‫اﻟﺜ ﻼﺛ ﺔ‬.
6 . (3967)- ‫ ر'د‬٠‫^ ﺀﺀه‬Ebu Hiireyre radıyallahu anhlan *aklen anlâtıyor
-Rûsûlullah aleyhissalâtu vesselâm diyordu ki: “En şerli yemek, sâdece zen"
ginlerJn. ‫ ؟‬agrdıp fakirlerin'çağr.Imadîğ. yemektir . ٠- ' ‫ ذ ذ‬. , „ icahet
et.mez, yemege gtîl^ezşe, Allah've''Resûl٥ne âs'i .Im ugtyr ,.' ’

'' ,.,..: AÇIKLAMA


-Bu. hadîs, davet edildiği zaman' mutlaka gelecek olan ve essasen dâvet edil
meleri de lazjm. ve gerekli olan fakirlerin dâvet edilmeyerek. ssjSece zenginlerin
‫ ؟‬agınldıgı yemekleri'',ew olarak tav
Hadîs, bir bakjma gelecekle ilgili bir ihbardır. a l e y h i s s a l â t u .
vesselâm k‫ ؟‬ndisinden sonra, davet yemeklerine zenginlerin' ‫ ؟‬. -ılacağını, zen
-ginlere itibar'edileceğini,, fakirlere ise itibar edilmeyip ikmal «!ileceğini, Onla
.rın'davetedilmeyeceklerini haber vermiş olmaktadır
-Birkısım izahlar İçin 3962 numaralı ,hadisin açıklama kjssnına bakılmalı
- .dır

A K İK A ★ . - . . '

‫ز ; ل اﻟﻠﻪ‬ J u ] :‫ ﺟ ﺌ ﺪ ب ر ﺿ ﻰ اﻟﻠ ﺬ ﻋ ﺬ ﻫﺎل‬-‫ — ﻋ ﻦ ﺳﻤﺮة ﺑ ﻦ‬١ ‫ا ﺟ ﺞ‬

‫زﺑﺌﺪﻟﻠﻰ زا'ﺛﺔ‬٠،‫ﺑﻮﻟﻢ'ﺳﺎاﺟﻪ‬.-‫ﻟﺢ ﻏﺌﺔ‬:‫ﻗﻴﻌﺔ ﺋﺪ‬١ ‫ رﻫﻴﻤﻪ‬.‫ﺑ ﻞ'' ﻏ ﻸم‬


‫ا‬.‫ أ ر ﺟ ﻪ ا ﺻ ﺤ ﺎ ب اﻟ ﺴ ﻐ ﻦ‬٠٤‫و ﻳ ﺴ ﻤ ﻰ‬

1. (3968) - ' . ibnu Ciindeb radayıllahu anh aıtla1ıx)or;“Resulullah


aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Her çocuks. akika kurtaianı ile rehine-
lenmtştir. Bu kurban, (doğumunun) yedinci günü, onun adftna-kesilir. (O
208 KÜtÜB-İ SITTE MUHTASARI 11 CİLT

gün) saçı da traş edilir ve çocuğa isim de verilir.” [Ebu Dâvud, Edâhî 21,
(2837,2838); Tirmizî, Edâhi 23, (1572); Nesâî, Akîka 5, (7,166).]
AÇIKLAMA; •
1- Akika kelimesinin aslı, ^/-f'^m.’f’nin açıkladığı üzere, doğduğu sırada
çocuğun başındaki saç mânasına gelir. Çocuk için kesilen koyun da akîka diye
isimlendirilmiştir. Zira, kurbanın kesilmesi sırasında bu saç traş edilir. Ebu
Ubeyd der ki: "Bu bir şeyin, beraber olduğu veya sebebiyle olduğu bir başka
şeyle isimlendirilmesi nev’inden bir isimlendirmediı\" Bazı alimler de: "Akika,
kesilen kurbandır, kurban bu ismi almıştır. Zira, koyun vs.’nin kesimi bir
bölme, parçalama işidir. ;٠^ lügatte saklama, bölme, kesme manasına gelir"
demiştir. Ahmed îbnu Hanbel,el-Esma’ı ve diğerlerinin "akîka çocuğun saçı­
dır” gibi açıklamalarını reddeder ve bunun kesilen kurbanın kendisi olduğunu
s ö y l e r . b u açıklamayı daha muvafık bulur.
2- Bu hadîs, çocuğun doğumunun yedinci gününde çocuk adma akîka kur­
banı adıyla bir kurban kesilmesini irşad buyurinaktadır. Bunun gereği, ço­
cuğun rehineye benzetilmesi suretiyle ifade edilmek istenıniştir. Çocuğun rehi-
nelenmesi ne demekl Hattâbi, bu hususta farklı yorumlar ileri sürüldüğünü
söyledikten sonra, en güzel açıklamayı Ahmed İbnu Hanbel merhumun yaptığı­
nı belirterek kaydeder: "Bu şefâattedir. Demek ister ki: Çocuk için akîka kurba­
nı kesilmez, çocuk da çocuk iken ölürse, ebeveynine şefaatçi olmaz." en-
Nihaye’de /ib««'/ el-Cezerî der ]d:“Akîka çocuk için mutlaka gereklidir.
Bu sebeple, akîkanın çocuğa olan gereği ve çocuğun ondan kurtarılmayışını
. mürtehinin (rehin malı yanında tutan kimsenin) elinde olan bir rehineye benzet­
miştir." Yani borç ödenmezse, rehin olarak bırakılan şey kurtanlamaz. Öyle
ise, çocuk da buna benzer, kurban mukabilinde kurtarılabilecektir.
Türbüştî der ki; "Yani çocuk, sank\ rehin bırakılmış bir şey gibidir. Çocuk
bu rehinelik halinden kurtarılmadıkça çocuktan istifade etmemiz mümkün de­
ğildir. Nitekim bir nimete mazhar olan kimse, vazifesini ve o nimetin şükrünü
eda etmedikçe, bu nimet tamamlanıp kemâlini bulmaz. Bu nimetin gerektirdiği
şükr ise Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'm sünnet kıldığı şeydir.” Yani Al­
lah’a şükür ve çocuğun selametini taleb maksadıyla onun adma kurban kesmek­
tir. Muhtemelen, aleyhissalâtu vesselâm, bu hadîsleriyle çocuğun
selametinin ve güzel bir hal üzere büyümesinin akîka kurbanı ile rehinelenmiş
olduğunu söylemek istemiştir.
!l c Jl t . BAZJ VES.LELERDE'YENEN .YEMEKLER. 209

‫— وﻋﻦ زﻳﺪ ﺑﻦ أ ﻃ ﻢ ص رﺟﻞ ض ﺑﻨﻰ ﺻﻤﺰة ﻋﻦ أﻳﻪ‬٢ ٠


‫ ] ﺗ ﻞ ;ﺳﻮل اﻟﻠﻪ ﺻﻞ اﻟﻨﻪ ﻋﻴﻪ وﺳﻠﻢ ض‬:‫ ﺗﺎل‬,:‫رﺿﻰ' اﺗﻠﺔ ﻧﻪ‬..
‫ ؤس ؤﻳﺬذ‬:‫' ﻗﺎ'ل‬.‫'أﻹﺀ‬.‫ سﺀﺋﺬ'رة‬،‫أﺷﻮق‬.٠‫ط‬.‫ 'ﻻ‬:‫ىل‬..،‫ﻟﺒﻔﺆ‬٠‫ا‬
.‫أل]ث‬٠ ‫ ا ﺟ ﻪ‬١ ‫وﻟﺪ ﺑﴼﺣ ﺐ ان ﻳﺌﺴﻠﻚ ﻋﻐﺚ‬
2 (3969)- le y d ibnu Eslem, Bent Eslemeden bir adamdan, o dâ sababî olan
babası radıyallahu ٥w/7١tan naklediyor: uResûlullah aleykissalâtu vesselâm'a
akıkadan sorulmuştu. Şu cevabi verdiler: ‘‘Ben ukûku (isyan،)-sevmem!” .
Böyle demekleI sanki aktka ismini kullanmaktan hoşlanmadığını ifade etmişti.
Şunu ilave ‫ا؛؛ ﺀ‬7‫ ﺀ‬/.; “Kimin bir evladı olur.da, ona''bedel'kurban'kesraak is-
terse, bUhu yaps،n.” '^‫ﻣﻠﻢ‬uvatta‫ ا‬Akîka 1,'(2500 ‫)ا‬.J '
' . .'AÇIKLA^^A:,
1- '.UkUk,' kelime.olarak kesmek, 'bölmek, koparmak gibi'mânalara gelir.-
.Evlâdm anne-ye babas'ma karçî itaatsizlikleri, kafa tutmalan ukûk olarak ifade
edilmiştir. Zira anneye, babaya' karşj'. gösterilmesi'gereken..itâat, saygt.'kopanl--
mış,.hürmet kj.r،lmjş olmaktadır.. Şu'.haide ukuk Allah hakkında k u llild ığ ı tak-
d.irde İsyân mânasında yan'.i Allah,’ın emirlerine, isyan'etmek olarak anlam^kge-..
rekir. E.urada Resıılullah aieyhissalâtu vesselâm: “Den ‫؛‬hsam terkedip iSyan.
etmek -tnanasına- gelen “ukuk”u sevmem” demek is te m iş ti r .A | k uranım
sevmehıesi ,mevzubahis olamaz Zira'birçök hadîslerinde buna teşvîkbpyurrauş-^
{nr. Zürkânî der ki:. “Fesâhet ilminin kesinleşen bir prensibi ş â r : “tia mâna-
ya gelip hımlardan biri kötü olan kelimelerin mutlak olarak kullanılm aslân:
kaçınılmalıdır."
Resulullah'ın bu hadiste İsyân' .mânasına,da gelen akîka ismini sevme-'
.digini' izhar 'et'tikten Sonra nüsük kelimesini kullanarak, dogan çocuk İçin kur-
ban kesmeye teşvîk buyurması, çocuk .İçinkesilen kurbanı ,sevdiğini ve bun'u
,‫ ا‬yapmanın mUstehab olacagınl''ifade eder.^ Zira' nüsük) farz' olan hacc adâhıyla
ve orada kesilen kurbanla ilgili bir k e lita e d ir.'
İhım Ahdilberr derki:. ‘'٥ Mhadis, mânası çirkin .1 .« İ s i â r i kullanm m n
mekruh oldugunud. İfâde'etmektedir. N itekim ResûliaH aleyhissolâtu vesse-
lâm, güzel isimleri seyerdiŞn) Bu d u r u r â hadîsin zâhirine gore, çocuk igin keı

23) Resûlutlah’ın giizel isim koymaya teşvikleri, kötö isimtenlen zecT etme ve. hatta isimleri değiftir-
melerivlC iİBİİiharfistftr. ‫ ا‬1٩
٠'‫ وﻛﺎ‬nıımaral■ ‫ا‬١
٠^‫ﺀ؛‬1٠‫ﺀ‬٠
‫ﺀ‬٠٠
٠‫ "ب‬- „ ٠
‫؛‬
'210 KÜtÜB.I S İH E MUHTASARI ll.ÇÎLT

sUen kurbana nestke denmesi ve akıka denmemesi gerekir. Ancak hu Sfiylenene


meyleden ye böyle bir hüküm beyan eden tek âlim bilmiyorum. Bana (iylc geli-
‫ﻻ‬ 0 kîülemâ bu hadîsle amel eîme>n terketti. Bunun da sebebu aktka Ivclimesinin
‫ا‬٠

geçtiği ve Resuhdlah'ın mezkur kurbana aktka dediğini gösteren hadîslerin ‫ردﺗﻢ‬,-


lar nezdinde daha sahih bulunmuş olmasıdır." Ziirkanı, İhını Ahdilherr'u) bu
açıklamasına:§unu.İlâve eder: “ihni{ Ahdilherr, burada nniçtehidleri ka.^tetnüş
olmalı, aksi takdirde, !hnu Ehifd-Dem, hazı Şâfi’îalimlerinin: "Çocuk İçin kesi-
len kurbana zehtha veya nesıke demenin müstehah, aktka demenin, -yafsı nama-
zina atame demenin mekruh olmasi gibi-mekruh olduğunu" sOyledik'lerini kay-'
deder.
Zürkanî açıklamasina de.vamla şuniarı söyler: "Bazılan M uvatta hadîsine
bağlanarak, hadîste, aktka kurbanının meşruiyyetine hüccet yoktur,
meşruiyyetini nefyettirecek bir şey de yoktur, kurban bayramı sırasında kesilen
kurbanın vâcib kılınmasıyla aktka kurbanı neshedilmiştir" demiştir., Mu-
hammed bu iddiadadır.. 'Ancak, bu hüküm' isabetli .değil. N'itekim hadîsin 'sonu,
akîka kurbânını sabit kılmaktadır. Hadîsin gay'esi, bU kurbanın akîka diye .değil
' neslke dii^e.'isimle'ndiriJınes.inin e^v'lâ olac.agını b‫؛‬ld.İ!٠mekti_r. '

‫'ا‬,‫اﺋﻠﻪ‬ ، ‫ﯪ رﺳﻮل‬٠‫ ﺳ ﻤﻢ‬:‫ﻗﺎ ك‬.‫ﺀﺗﻬﺎ‬


. ] ^ ^ ١ ‫ﺑﺘﻜﺮز رﺿﻰ‬. ‫وﻋﻦ' ﴽ م‬
'

‫ وﻻ‬،'‫ وﻋﻦ اﻟﺠﺎرﻳﺔ ﺛﺎة‬،'‫ﻵ‬.‫ ﺣﺎﻟﺠﺜﺎ‬. ‫ى‬.‫'ﺳﺎﺛﺎ‬ ‫م‬ ‫ا]ﻋﻼ‬ ‫ ﻋن‬٠٠‫ت ﻳﻘﻮل‬
‫اﻟ ﺴﻨ ﻦ‬ .‫أ'ﺣﺮﺟﻪ أ ﺻﺤﺎب‬.,,٤‫ﯪﺛﴼ‬,‫إ‬. ‫ذﻧﻤﺮاﻧﴼ' ﻛ ﻦ أم‬.

'‫' ﻳﺮﻳﺪ ﺷﺎﺗﻴﻦ ﻣﻤﺴﺘﺜﻦ' ﺗﺠﻮزان ﻓﻰ‬:'‫ اﻟﻐﺎﺀ‬.‫ ﺑﻜﺴﺮ‬:((.‫وﻗﻮﻟﻪ ))ﺛﻜﺎﺑﺌﺜﺎب‬


‫ﻣﺴﺘﺔ‬.‫ﻣﺴﻨﺔ واﻷﺧﺮ ى ﻏﻴﺮ‬,‫اﻟﻀﺤﺎﻳﺎ ﻻﺗﻜﻮن إﺣﺪاﻫﻤﺎ‬.
‫و‬, (397.) - ‫"رﻟﺢ‬,„,,،٠
‫ ز‬Kür: radıyallahu anha anlatıyor: "Resıilullalı aleyhiSkSa-
. lâtu vesselâm’ın şöyle söylediğini işittim: “Oğlan ‫؟‬ocuğu İçin'birbirine denk
-iki kurban, kız ‫ ؟‬o.‫' ؛‬fğu İçin'bir kurban kesmek gerekir. .(Kurbanlığın) er-
k.ek veya,dl.§i olması 'farke،m,ez.” ' (Eb,u.DSvu^d, Edâhî 21, (2834 28'35, 2836':
Tir٠ izî,Edahî,,'17,'(l,516);'Nesâî,Akîka3,(7,l'65).)

, 'AÇIKLAMA: ' ‫'ا‬


1 -Bu hadîs', ,‫؟‬ocuk i‫ ؟‬.in kesilecek akîk'a kurbanının erkek ve kız' ‫؟؛‬ocuklar
İçin farklı olmasını., âmirdir: Erkek ç'ocuğa'iki .kurban,,kız ‫ ؟‬ocuğa b'‫؛‬r kurban.
Ayrıca, oğ'lan iç.in, kesilecek kurbanlardan, her ikisin'in de kurbanda aranan şartla-
11. CİLT BAZI VESİLELERDE YENEN YEMEKLER 211

n hâiz olması, birinin tam kurbanlık, diğerinin gerekli şartlardan nâkıs olmama­
sı istenmektedir. Her ikisi de normal kurbanlık hay vandan olmalıdır.
2- Bu hadîsle amel ederek, oğlan için iki koç kesilmesine hükmeden ule­
mâ, rivayetlerin de dışına çıkarak bazı delillerle kendi görüşlerini takviye eder­
ler. Ezcümle derler yî\: “Şeriatımız, mirasta, şehâdette, diyânette, ıtk bahsinde
kadınlara yarım hükmeder. Ehu Ûmâme ve başka bir kısım sahabelerden yapı­
lan bir rivayette Aleyhissalâtu vesselâm der ki: ،،Müslüman bir kimse,
müslüman bir erkek köleyi azad ederse, ateşten çıkmasına vesile olur :Köle­
den her bir uzuv onun bir uzvunu ateşten kurtarır. Müslüman bir kimse,
iki müslüman kadın köleyi azad ederse, bu dâ ateşten kurtulmasına vesile
olur. Kadınlardan ikisinin iki uzvu onun bir uzvunu ateşten k u rtarır.” Bu
durumda, akîkamn hükmü de bu kaideye muvafık düşmektedir.”
3. Hadîsin zâhiri akîka kurbanı kesmeyi vâcib ifade ediyorsa da, İslam
ülemâsı, mevzu üzerine gelen başka rivayetleri de esas alarak “Vâcib” deme­
miştir. Sâdece Zâhiriye mesleğinde gidenler akîka’ya vâcib diye hükmetrniştir.
Şâfîî, HanbeU ve Mâliki mezhepleri bunun sünnet olduğuna, Hanefîler ise
mübah ve nihâyet mendub olduğuna hükmetmişlerdir. Terkine hiç bir şey te­
rettüp etmez: Ülemâmn çoğunlukla benimsediği hükme göre, kız ve erkek için
birer kurban yeterlidir. Nitekim müteakip iki rivayet, başta sünnete harfi harfine
uymakla thnman Abdullah İbnu Ömer olmak üzere pekçok büyükler erkek ve
kız için birer koyun kestiklerini göstermektedir. Bazıları, sadedinde olduğumuz
rivayeti esas alarak erkekler için iki kurbanın kesilmesine kâil olmuştur. Akîka
için kesilecek hayvanda, kurbanlığın bütün şartları eksiksiz bulunmalıdır: Has­
ta, topal, kör, kulaksız, körpe vs. olmamalıdır. Akîkaya temas eden hadîslerde
hep koyunun mevzubahis edilnrıesi sebebiyle bazı âlimler, akîka kurbanının
koyun olması gereğinden bahsetmiştir. Ancak cumhur, deve ve sığırın da bu
inaksadla kesilebileceğini söylemiştir. Mâmafih Taberâni ’nin bir rivayetinde
deve, sığır ve davarla ak ^ a kesilebileceği belirtilmiştir.
Irşâdu’S-Şârî.de der \â: “Akîkd kurbanı da diğer ziyâfetlerde
olduğu gibi pişirilir. Sadece ayağı pişirilmez. Ayak, Hâkimd in bir rivayeti muci­
bince, çiğ olarak, çocuğun ebesine verilir.” Akîka kurbanının kemikleri kırıl­
maz. mafsallardan ayrılır ve öylece pişirilir. Böyle yapmakla çocuğun sıhhat ve
selametinetefe.üledilir. Mâmafih çocuğun tevazuuna, ihtiraslardan, beşerî kaba-
hlrlandap nezâhete ermesine tefe.ülen kemiklerin kınİması müstehab diyen de

lınu^tur. Al^ta.nm etinden kurban sahipleri de yiyebilir.
KÜTÜB-I SİTTE MUHTASAR‫؛‬ U .C İL T

‫ ؤﻛﺪﻻق'ﻛﺎأث 'ﻳﻔﻌﻞ روة ﺑﻦ 'ﻟﺰﺳﺮزﺋﺖ‬،‫ ص'اﻟﺬﻛﻮو ؤا ﻹﯪ ث‬.،.‫ﺛﺎة‬


. ‫ ذ إ ﻟ ﺜ ﺄ‬, ' ‫ ذ ﻵ ﺗ ﻞ‬١‫ ك‬، 4 ‫ر‬:‫ﻏ ﻖ ﺑ ﻦ‬ ‫أ ن‬.‫ؤﺗﻠ ﺶ‬ .:٠‫ﺗﺎإﻟﺚ‬. JU .‫ا'ش‬

.‫ﻚ‬ ‫آﺧﺮﺟﻪﻬ ﻤﺎﻟ‬


.‫ﻟﻚ‬-‫ﻣﺎ‬ ‫ ﺟ‬٠‫أخ‬
,'4..-(3971)- Nâfı rahimehuUah anlatıyor: Omer radıyallahu anhumct
ya ehlinden herkim hiraktka istemiş ise. ona mutlaka hir aktka yermiştir. Kız
ve erkek, her çocuğu İçin birer koyun kurban ederdi. Urve ibnu’z-Zübeyrmer-
hum da böyle yapardı.”
imam Mâlik derki: ”Bana ulaştığına ğ e , Ali ibnu Ebî Tâlib radıyailahu
anh da böyle yaparmış.” IMuvatta, Akîka 4, (2١501).1 :
AÇIKLAMA:
Bu rivayet, akîka kurbanırtın kjz v'e erkek ‫ ؟‬ocuklar İçin birer koyun ola-
,:cağına 'delil olmaktadır. Çünkü ibnu Ömer. Urve, Hz. Ali ,gibi büyüklerin böyle
yaptıklarım haber vermektedir،.
Bu husustaki nihâî hükmü önceki hadîsin açıklama kısmında kaydettik.

‫ش‬. J p I 1 1 ‫ ]أئ ا ﻗ ﻲ‬:‫ﺀا‬٠‫و ض ا ى ائ‬ ‫ ﺑﻦ‬١ ‫ﺀن‬٠‫ و‬٠ ‫ﻫﺎ‬


‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود واﻟﻔﺴﺎﻧﻰ‬.[‫ﻛ ﺸﺄ‬. ‫ا ﺋ ﺴ ﻦ و ا ﻟ ﺴ ﺐ ﻛﺘ ﺸﺄ‬

‫ن((غ‬١‫ش‬٠‫ »ﺑﻜﺒﺸﺘﻦ ك‬:‫و ﻛ ﻆ اﻟﺴﺎف‬


٠5 .,(3 7 2 ‫)ؤ‬- ibnu Abbas radıyllahıı anhiimd anlatıyor.: i'Resıtİullah aleyhis•
salâtii vesselam, torunları Hz. Hasah ve Hz. Hiiseyin İçin, aklka olarak birer
koyun kurban etti.”
Hadîsin, .Ne,sâ‫^ أ‬deki v e c h i n d e ': .‫اﺀﺀزار‬- koyun kurban etti” denmiştir.
'lEbu „D.â١/ud,, Ed'âhî21١(.28İ'l.)î'.Nesâî, Akîka4, ( 7 ,.16'6).‫ ' ًا‬,,,
, A Ç I K L A M A ; . ‫ا‬. ^
.Kız.ve.erkekç٠cUklar içi.n.birerkurbankesileCeği
: vayeti'.esas almışlardır. Ancak,'.hadîsin Nesâî'deki.vechinden^başka Eb٧ Dâ"
II.C JL T BAZI VES.LELERDE YENEN-. YEMEKLER,

vud’da Amr îb m Şu’ayb an ebıhi an ceddihı tar‫؛‬k ‫؛‬.-nden benzer bir rivayet de er
kek çncyklar İçin iki k.yunun kesilmesini ifade .'etmek.tedir. ibnii Hacer: "Ebu
-Dâyud’un bu rivayetinin sâhit olduğunu farzetsek bile, hadis, erkek İçin iki ke
,sileceğini bey.n'.edeî. ve hadîsleri hükümden azletmemizi ^rektirm ez, bilakis
٨ dcd §art.degil, ,.bir kurbanın da kesilebileceğinin caiz olduguha delâlet eder
mustehabtır” der. ■ ;/

‫ﻋﻞ ض‬ I ‫ﻟﻠﻪ‬:‫ ﻵن وﺳﻮد ا‬:‫ﺀﻟﻖ ر ض ا ع س‬٠‫ ﺀن‬٠‫ و‬-Ü٦ ü


‫ زاﻣﻪ و ﻣ ﺪ ق‬.‫اﻟﻤﺒﺆى‬..:‫ال 'ﯪذاﺣﻠﺘﺎ‬3‫ ؤ‬٠1‫اﻟ ﺨ ﺶ ز ص اع ئ ﺑﺶ‬
‫ أ ر ﺣﻪ‬٠[ ‫ ﺑ ﺺ درﻫﻢ‬٠‫ 'ا ؤ‬،‫ أ ذ ززﻗﺬ دزﺷﺄ‬٤ ‫ ﺋﺆذﯪة ذ‬،‫زﺋﺔ ﺛﺌﺮ؟ ﺑﺼﺔ‬
.‫اﻟﺘﺮﻣﺬى‬,
'6 . (3973)- Hz. Ali radıydilahu anlatıyor:- uResûlullah aleyhissalatıı
Yesse(ant, Hz. Hasan radıvallahu anh'için akîka-blarak bit. koynn'knrban etti
re.'
“ ^Ey Fâtıma!” dedi, “Çocuğun başını tıraş ettir ve saç.njn.agtrljgmca
gümü§ tasadduk eti
Bu emir üzerine, saçı tarttık, agirlığı bir dirhem ١۴٠١١٠ buna yakın ٥/',.
^ ٠٤^ . ٠'.[TIrm‫؛‬zî,'Edahî,20,(15I9).j ''^

'-:‫ﻋﺘﻬﺎ‬- ‫ ر ض اﻟﻨﺬ‬.‫ وﻋﻦ ﺟﺺ ﺑﻦ ﻣﺤﻤﺪ ﻋﻦ أﻳﻪ ﻋﻦ ﻓﺎﻃﻤﺔ‬٠ v‫؛‬i


‫ م ﻛﻠﺜﻮم رﺑﻤﻰ أ ئ‬١‫و‬ ،‫ ﻧﻨﺴﺐ‬،‫ ﺳ ﻲ ذاﻟ ﻐﺘ ﺶ‬١‫ ال‬P ‫اي ؤ ز ﺋ ﺬ‬,]
'.['‫ و ﺛ ﻌ ﺘ ﻨ ﻚ ' ر ﺛ ﺆ إﺑﻠ ﻦ ﺑﻔﺌﺔ‬، ‫ﺋ ﺶ‬
-7..(3974)-'Ç٠-'۶ ,: İbnii Muhanıined babastndan, o da Hz. Fâtıma rculıyal-
lahu anhâ'ûan rivayet ettiğine g ö r e , FâtınuifHz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in)
Zeyneh'in,Ümmü KülsUm radıyallahıı anhiim'ıuı saçlarını tarttı. Buiıların ağır-
Ilgınca gümüş tasaddiik etti.” [Muvatta, Akîka 2501 ,2) ).] ‫ا‬

AÇIKLAMA:
-Bu iki rivâyet-.'^fz., Fâtıma radıyallahıı anlıâ'nm, .dört çocuğu 0‫ ا ؟ا‬,'
Resûlullah'm emriyle tatbik. ettigi-,ba§ların'،' traş ettirme hâdisesini-nakletmekte-.
dir.' OnCeki. rivayette Hz. Haşan v t Hz. Hüseyin radıyallahıı anhiımcı İçin'
214 KÜTÜB-t Stt^E'M UHTASARJ İLCİLT

Resûlullah'm emir buyurduğu İfâde edilmiş'.ise de ümmü Külsûm v t Zeyneb


-.İçin eniir verdiği''sarîh değil. Ş m & î} Resûlullah aleyhissalâtu vesseldm'm bu,
torunlannın da vefatından önce doğmuş olmalan haysiyetiyle, onlann başlan-
.nın naş edilmesini'de Aleyhissalâtu vesselâm'm emretmiş olabileceğini söyler-'
ler. 'Ancak', böyle bir emir olmasa bile.-^fz. Fâtıma râ ya lla h u ö/zA٥*nın kıyas
'yoluyla da yapmış olmasimuhtetneldir.^
2- Görüldüğü üzere, yeni doğan çocuğa' Isl'am -âdabına -göre, . t a . edil-
mesi mUstehab olan muamelelerden biri de başındaki ana.tüyü denen'doğuştan
getirdiği saçlan traş'edip'ağırlığınca gümUş^tasadduk-etmektir.. i m k i olaıim
günıüş.yerine'altın' tasadduk etmesi'efdaldir.'İbnu Abdilberr: ii'Ûlemâ,Hz. Fatı-
ma radıyallahu anhâ’nın aktka ve diğer yaptıkları şeyleri yapmayı miistehab
a i t m i ş t i r ” Aet. Ebu’1-Velîd e!-Bacî I * . ‘Tra's edilen'sa‫ ؟‬ağırlığınca tasad-
d u ta bulunmak hoştur ve iyi a m e lle rd e ğ f' der. Buhari’de. % ،‫ﻧﻎ اﻣﻼم‬
0 ‘‫ ئ أﻷﻧﻰ‬١‫ أ زأﻳﻠﺬو‬٠‫ ﻋﺌﺔ ة‬.‫ ئﺀﺧﻮﻓﻮا‬٤. 'g، an ‫؟‬0‫ااﺀ‬٠ ‫'ا‬i‫؛؟‬n''altîka vardı^
r . 0 'na 'b de'l
kan-akrtın fkurban kesin). Ez'â’yı da temizleyin” buyrulmuştur. .“Ezâ’yı tem-
izleme’fyi birkîsım âlimler baştaki' an'a tüylerinin traş edilmesi olarak anlamışı
tir. Ancak, ٣٥^،rdn^de gelen'birrivâyette:' '‫زأ ت‬
"‘Ondan eza temizlenirve başı da tra§ edilir" diyerek “eza’nın temizlen-
mesi” ik , “saçın tıraş edilmesini” iki'ayn,'fiil olarak ifâde^eder 'su'durumda
‘‘ezd’nın temizlenmesi "-ni'daha umumîbir mânada.anlamak.gerekir.

'', ★ E R E ^VE .A T fe E '.


ILC İLT BAZI v e s il e l e r l e y e n e n y e m e k l e r 215

I . ( 3 7 5 ‫)و‬- Niibeyse ehHüzeltradıyallahu anh anlatıyor: "Bir â m sordu:

“Ey Allah’ın Resulü! Biz, câhiliye devrinde, Receb aymda atıre kurbcmı
kesiyorduk. Şimdi ne yapmamızı emir buyurursunuz?”
Resûlullah §u cevak verdi:
''“Hangi ayda olursa olsun, Allah i‫؟‬în kesin ve Allah'îçîn hayır hase-
natta bulunun,'Allah İçin yedirip İçirin.” Yine sordular: *‘Cahiliye d e v r i â
Fere’ kurbanı kesiyorduk, §imdi ne yapmamızı emredersiniz?”
ResûluUaVı aleyhlssalatu vesselam dedi ki:
“Kırda otlayan h er'b ir .sürü' İçin bir fere'١ kurhanı 'Vardjr. Bu '0 yıl-
dogah ve hacılara yük-taşıyacak güce gelinceye kadar . r t e r i y l c birlikte
beslediğin.bir hayvand'ır-.^.o saflıaya gelince kesip etini .yolculara taSadduk
edersin.”
Ebu Kılâbe’ye dendi ki:
“Birfere’ kurbani gerektiren sürü ne miktar olmalıdır?” “Yüz (baş hay-
Van)” diye cevap verdi.” [Ebii Dâ٧ud٠Edâhî 20, (2830)‫ ؛‬Nesâî, Fere. 7 - 8 7 ‫ا‬.(٠
‫ ا‬6 9 ‫ ا ا‬71 ‫ز‬.‫ إ‬., ' .‫'' ا‬

AÇIKLAM A:. , -. ١' . .


Fere’ .ve atıre, Gâhiliye- Araplannın outları adına kestikleri.iki.kurban’
.çeşididir. Bunlardan‫ ر و‬٠‫’ ﺀ‬.bir ,sürü içerisinde ilk doğan yavnıdur. Bunu, mallan-' ‫اا‬
na'-^rekd kazandırmak maksadıyla-putlanna kurban ederlerdi. 'Bundan kendile-
ri-ve'aile efradı yemezdi. 'Fere. İçin bazılan §'u'açıklamayı yapmıştır: .٠C٥Ai7/ye
devrinde hir adamm develerinin sayısı yüze ulaştı mı, henüz doğum yapmamış
birisini putu İçin keserdi ve buna fere’ denirdi.” Atî: e ise.^Receb aymın ilk o'n
gününde put-adına,kesilen bir nevi nezir kurbani idi.,K-işi: “Malim şu miktara
‫؛; ا‬
ulaştı mı her onbeşten birini Receb’te keseceğitn” dıyt nezrederdi. Runa.rece- : ;‫؛‬I
biyye 'de denirdi. İslam'ın başında .bu iki kurbana mUslümanlann .da yer verdi-
gi٠.ancak-sonradan neshedildigi söylenmiştir. Bazı âlimler fere, ve a t ^ kuAan-
‫ إ‬.:‫؛‬
'larınıkesmede'birmahzur olmadığını söylemiş ‫ زﻷ ﻏﻴﺰة‬t ) ٦T“Fere ٠d eatîrc
d.c yoktur” hadisin'i de “vacıb değildir” v&y2L “Vaclb olan kurban gibi bu kur- -‫إ‬
.‫ ؛‬i;‫؛‬
banlarla Allah’m yakınlığını (takarrub) kazanmak yoktur” diye tıs’â etmişler,'
“Etle.ve 'onufakirlere da|ıtarak yapılan tekarrub sadakadır, hayırU a ı l d i r ”
demişlerdir.
2 -Resûlullah aleyhissalâtu vessellâm Allah'adma kesip. Allah nzası İçin
216. K İ B - 1 StTTE MUHTASARI' n.CİLT

hayır- y٠lunda ba^ıçlanmak'kaydıyla, yılın herhangi .bir ayında ’ ٠ ...


.lecegini tecviz etmektedir

Gere‫؟‬. ‫ ر‬٢‫ﺀ‬,’ ve '‫د ة‬ atîre hakkında başka izahlar da gelmiştir, teferruat


' ^ . '.mUhimdegiI

j L ‫ ]أﻻ‬: ‫وﻓﻰ أﺧﺮﻧﻰ ﻛ ﺎ ﻧ ﻰ ﻋﻦ اﻟﺤﺎوث ﺑﻦ ﻋﻤﺮو‬ ‫ل‬ ‫| ج‬


‫ وﺗﻰ ه ﺀ‬،‫ ﺗﻦ ﺳﺎﺀ ص‬: ‫ ﻓ ﺎ د‬، ‫ﻋﻨﻲ اﻧﺘﻘﺎﺑﺰ ﻧﺄﻟﺘﻨﺎيﺀ‬ I ‫ﻧ ﺬ و د اﻟﻠﻲ‬
, '، ‫ اأﺛﻢﺀ" أ ة ذ ﺳ ﻘﺎ‬. ‫ ' ذﻓﻰ‬، ‫' ﺗﺌﺰ غ‬.‫ وﺗﻦ ﺛﺎﺀ 'ﻟﻠﻢ‬، ‫ و غ‬٤‫''ذﺗﺬ ﺛ ﺎ‬،‫ﺗﺌﺔز‬
.[ ‫وا ﺣ ﺪ ه‬ ‫إﻷ‬ ‫و ﻗ ﺺ أ ص\ا ئ‬

2 : (3 ‫ و‬7 ‫ _)ﺀ‬N esâî ٠nin^^^dr?5ibnu ‫ ب‬- digerrivâyetinde


geldiğine.göre». “Haris îb m Amr, Resûlullah aleyhissalâtii vesselam a atîre ve'
:fere’ kurbanları hakkinda sormuş, Resûlullah da kendisine
Dileyen atîre kurbanı kessin, dileyen 'de kesmesinî dileyen fere “ ,’ ١
^” kurbanı kessin.dileyen de kesmesin. Davann birkurban hakki vardırî
diye cevap vermiş, parmaklarının hepsini kapayıp sadece birini yummayarak
w. , .«.‫ﺀرﺀةؤ‬٢‫ رل؛وك‬. '' .'[N esa ‫ ؛‬Fere.' 1, (7 .1 6 8 , ‫ ا‬69 ).‫ا‬

^ ‫ﻧﺘ ﻮ ق‬ ‫]أن‬ :a ‫ ﻫ ﺮ ﻳ ﺮ ة ' ' ر ﺿ ﻲ اﻻث‬. ‫ب ﺀ ن أ ى‬ ‫ و‬. . - ٣, .

....[ ‫ﻏ ﻴ ﺬ ة‬ ‫وﻵ‬ ‘‫ﻻ ر غ‬ :I J ١٠

٠‫ﻟ ﻌﻠ ﻮا ﻏ ﻸا م‬ ‫ﻳﺬﺑﺤﻮﺛﻪ‬ ‫ا‬.‫ ا ﻟ ﺌ ﺘ ﺎ ج' ﺻﻰذو‬.^‫ أ و ل‬. :((‫و))اأذزغ‬

.' .‫ﺟﺐ‬.‫ ر‬.‫ ﻓ ﻰ‬.٠‫ﺤ ﺔ‬ ‫ ا ﻛ ﻴ‬, ':‫ﻣﺤﺔرةف‬.‫)) و ا‬ . -


3 ..(3 ‫ ؛ ؤ‬EbuHüreyre radıyallahu anh anlatıy.r -(7 : . ‫«رهﺀﺀﻵ‬/‫ اﻟﻤﻬﻠﻢ‬-aleyhissd
.latu vesselam buyurdular ki: “[Islanı’daJ'.fere’ .kurbanı da-yokj atîre kurbanı
da yok .” ‫؛‬Buharî. Akîka'4 ‫؛‬-Müs‫؛؛‬m, Edâhî 32 , .(1976)'‫ ؛‬Ebu.Oâvud, 'Edâhî 20 ,
.( 2831,2S32 ) ‫ ؛‬T‫؛‬rmlzî,Edâhî-1 5 ( 1512)‫'؛‬N es,âl ‫'ا‬
AÇIKLAMA‫؛‬ ١
En s٠n kaydettiğimiz',، ‫ ا ة^« ة‬-‫رﻟﻤﺪﺀ‬٠‫ ﺀ‬-rivayeti attre yefere’ kurbani'kesme
yi sarihbir.iislubla yasaklamaktadır.'.Ancak-.Ebu Dâyu,d١un'.bir rivayetinde. ‫اﻗﺰغ‬
ll.GtLT BAZI v e s il e l e r l e YENEN YEMEKLER 217

.‘Fere’ haktır” buyıiılmuştur. Hazretleri: “Kesim Allah için olmuşsa


/ ٥re’ cd/zrfır” diyerek hadîsleri te’lîf eder.
Şu ha}de, bir câhiliye adeti olarak‫ ؛‬reddedilmiş olan bu-kurbanlar, Allah
rızası için, tamamen Îslamî bir muhtevada icra edilecek olursa buna ruhsat ta-
numuş olmaktadır. Nitekim, N esâl’nin bir rivayetinde Hz. Muâz, İbnu Avn'ı
Receb ayında atîre kurbanı keserken gözleriyle gördüğünü ifâde eder. Bu kur­
banlar hakkmdâ yeterli açıklama yukarıda geçti,

DAVET ÇEŞİTLERİ, EĞLENCE, EĞLENCENİN


HAYATIMIZDAKİ YERLERİ

★ ZİYAFETLER
İslam’da davetlerin ayn bir yeri ve ehemmiyeti vardır. Dâvetler bir bakı­
ma, meşru eğlence fırsatlarıdır. B uiûsû: dışında Resûİullah ayrı bir eğlence prog­
ramı tavsiye etmemiş, hatta: “Eğlenmek için yaratılmadık” demiştir. İşte,
“meşru eğlence fııraîları" olarak değerlendirdiğimiz doğum,, sünnet düğünü,
karşılama, hatim, temel atma, meslekte hazakat, turfanda meyve merasimleri
umumiyetle bir kısım ziyâfetle noktalanmaktadır. Bundan başka merasimi öl-
mayah ziyâfetler de mevcuttur. Bu sebeble, ziyâfetlere ayrıca diİckat çekmemiz­
de fayda var. Mevz u üzerinde duran âlimlerimiz, hadîslere dayanarak, ziyâfetle
ilgili pek çok âdât ı belirtmişlerdir. Bazı lüzumlu teferruâtı “dwğw/î”Ie ilgili
açıklamalara bırak‫؛‬ırak, âlimlerimizin sünnete uygun gördükleri ve müstakil
isim taşıdıklarını belirttikleri sekiz çeşit ziyâfeti kaydedeceğiz:
1 - Sünnet (hitan) ziyâfeti. ٠
2 - Doğum ziyâfçti.
3 - Akîka ziyâfeti.
4 - Kadının boşanmadan kurtulma ziyâfeti.
5 - Yolcunun keferden dönüş ziyâfeti.
6 - Yeni meskjene girme ziyâfeti.
7 - Musibetteri kurtuluş ziyâfeti.
i 8 - Herhangi llir sebeb Olmaksızın verileli ziyâfet.
Düğün vesilesiyle verilen ziyâfet üzerinde ayrıca duracağız.
2IK KÜTÜB-1 SITTE MUHTASARI I.CİLT

★ DUGUN
Tıpkı bayramlar gibi, düğünler de muayyen şartlar ve belli ölçüler çerçe­
vesinde eğlenmenin caiz olduğu fırsatlardır. Hattâ cevazın ötesinde /?،..‫؟‬///»//./ı
aleyhissalâtu vesselam'm teşvikleri vardır. Bir hadîste “Helâl ile haramın
arasım ayıran, evlenme sırasında çalınan defle söylenen türküdür“ buyura­
rak, evlenmelerin gizlilikten çıkarılıp alenî yapılmasını emreder. Bu hadîs, ev­
lenmelere alenilik kazandırılmasında en muteber yolun “davul ve şarkının” da
yer alacağı eğlence olduğunu tebâruz ettirmektedir. Hz. Resûlullah aleyliissaleh
tu vesselâm'm bu mevzudaki kararlılığını İhım Ahhâs'taiı gelen bir başka riva­
yet de te.yîd eder : Rivayete göre, Hz. Âişe radıyallahu anhâ Medîneli bir yakı­
nını evlendirir. Düğün yerine gelen Hz. Peygamber aleyhissalûtu vesselam.■
“Kızı zevcinin evine gönderdiniz mi?” diye sorar. . çevabını alınca
“Kızla birlikte türkü söyleyecek birini de gönderdiniz mi?” der. //-.
Âişe'nin “//،/.v// ” diye cevap vermesi üzerine de; “Ensâf (Medineliler) arasın­
da (bu çeşit fırsatlarda) eğlence geleneği vardır. Keşke kızla birlikte şarkı
söyleyecek birisini gönderseydiniz de onlara şöyle söyleyiverseydi:
“Size geldik, size geldik.
Bize şenlik, size şenlik.”
Keza, Ehû L eheb'm kızının evlenmesi sırasında hazır bulunan /?،’.‫?;؟‬/m//،//;
aleyhissalâtu vesselam yine “Eğlence yok mu?” diye sormuştur. /?«/>،'v\7٠
Bintu Muavviz de, /?،’،‫؟‬ı//w//d/7١ın kendi düğününde hazır bulunduğunu, def çala­
rak Bedir savaşıyla ilgili (hamasî) şarkılar söyleyen iki câriyeyi dinlediğini, câ-
riyelerden birinin: “Aramızda, yarın ne olacağını hilen hir de peygamber var"
demesi üzerine nağmelerini keserejk : “Bırak o sözü, önceki söylediklerine
devam et, gaybı ancak Allah bilir” diye müdâhale ettiğini anlatır. :j
Bir evden kulağına gelen def ve başkaca çalgı sesleri, üzerine 7/r. Pey­
gamber aleyhissalâtu vesselâm eyde ne olduğunu ^orar. “Düğün" cevâbını alın­
ca: “Bu nikâhtır, sifâh (zinâ) değildir” diyerek takdir ifâde eder.
Düğün vesilesiyle başkaca eğlenceli sahnelerin de cevâzını ifâde eden bir
rivâyeti daha kaydediyoruz: A^//r/r İbiıu Cehel'in anlattığına göre, kendisi Hz.
Peygamber aleyhissalâtu ve.s.selâm ile birlikte Ensâr.dan birinin düğününde bu­
lunur. Hz. Peygamber kızı isleyip nikâhı kıydıktan sonra; “Allah iyi geçim,
hayırlar ve uğurlar nasîb etsin, rızkınıza bolluk bereket versin, sizi mübâ-
rek kılsın” diye dua eder. Âdet veçhile damadın başı üzerinde def çalınmasını
ILC lLT BAZI-VESİLELERLE YENEN YEMEKLER 219

söyler, çalarlar. s ٠'nra içerisinde meyve şekerlemeler bulunan.çerez sepetleri'


getirilir. Resûlullah aleyh issa lâ tu yesselâ m ln n t serper. Fakat, halk bunlardan-
kapışmak, üzere, harekete geçmez», .Idugu yerde, durur. Resûlullah hayretle:
'“Ni‫؛؟‬n yagmaiamtyorsunuz?”der. Cevâben: “Ey Allah’ın Resulü, siz falanca
günler tekrarla bizi yağmacılıktan men ettiniz” derler. Bunun üzerine: “Ben
’s‫؛‬z٤ .ganimet mallartn. yağmalamaktan men ettim, düğün yağmasından
nten etmedim, haydi'yağtnaiaym”der. Muâz der ki: “Resûlullah aleyhissalatu
vesselâm’ın onu da, bizi de bu yagmaya teşvik ettiğini gördüm."
Evlenmeler vesilesiyle ‘-‘bir tek. koyun, kesere^, d'e 0İsa” -ziyâfet veri'lme-
sini.tavsiye eden, Peygamber aleyhissalâtu vesselâm .--“DUgUn-.ziyafetine
çağrıldığınız zapian mutlaka ,İcâbet edin. .'Kim dâvete icâbeti. terkederse'
Allah .ve Resûlüne..isyan etmiştir.’.'gibi mükerrer beyanlarıyla.düğün, ziyâfet
ve bu vesile'ile-eglenme müessesesini yerleştirmearzusunu'.ifâde.etmiStir.
§11 rivâyet Ashâb. arasında bunun-yeterince' benimsendiğini- gösterir:' Amir
ibnu Sa’d anlatıyor: “Bir düğün sırasında Ashâh’tan Karazaİhnu Ka’h ile Ehû
Mes’ûd el-Ensârî’ye uğramıştım. Yanlarında şarkı söyleyen câriyeler (ve çalgı
âletleri) vardı. Kendimi tutamayarak ٠٠ “Siz Hz. Peygamber’in sahâbesinden ve
üstelik Bedir ashâbından olun da yanınızda böyle şeyler yapılsın (ve siz de din-
leyin)’’ dedim. Bana: “Istersen otur ve bizimle dinle, istemezsen çek git. Düğün-
lerde eğlenmeye (ve cenâze şırasında ağlamaya) bize ruhsat verildi” dediler. ”
Âlimler'def çalmanın, evl'enme ile' al'âkalı merasimlerin.her saflıasında:.
'Nikâh akdi esnasında,'gerdek gecesin'de, düğün' ziyâf^î vaktinde vs.'meşru ola-
.cagıni'belirtm'iştir.
-Görüldüğü'üzere,yıllık vehaftalıl?bayramlara İlâv^
len'me'rasim,'.ziyâfetve.düğün fırsatları ha.kk.ıyla değerlendirildiği- takdirde,, bu
ççşit meşru eğlence im k ia rr, insanin keyifli hevesâta-olan -İhtiyâcını karşılaya-
cak. kadar çoktur, içtimâî kaynaşmayı .beraberinde getirip beşerî, râbıtaları da
kuv'vetlendirecek olan' b'u eğlenceler,dışında ferdî'veya gayr-i meşrû hududuna
gire'neğlen'celer.arama'j'a.ciddî-.bir'hâcetkalmayacaktı'r.-

★ MÛSİKÎ

Eğlenme ve boş vakti işgal etme vâsıtalarından belki de en mühimmi, en


önce geleni mûsikidir. Önceki bahislerde dinin mûsiki karşısındaki tutumu kıs­
men geçmiş de olsa, ehemmiyetine binâen, müstakillen ele alınmasında fayda
var. - ■،
220 KÜTÜB-Î SÎTTE MUHTASARI 1.CÎLT

Yukanda kaydedildiği üzere, Resûlullah aleyhişsalâtu vesselâm'dm y?i-


pılan bir kısım rivâyetler, mûsikinin bazı kayıt ve şartlarla cevâzını ifâde eder­
ken, diğer bir kısım rivâyetler de tahrirnini ifâde etmektedir.
1- Ebu Dâvud’da gelen bir rivâyet aynen şöyle: “Nâfi anlatıyor : “Ab­
dullah îbnu Ömer, bir çalgı sesi işitmişti ki, derhal kulaklarını parmaklarıyla tı­
kayarak yoldan uzaklaştı.” Bana:“Ey Nâfi, kulağına hâlâ ses geliyor mu?”
diye sordu. “Hayır” dedim. Bunun üzerine parmaklarını kulaklarından kaldır­
dı ve İlâve etti: “Bîr defasında Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm’la bera­
berdim. Böyle bir ses işitti ve aynen benim davrandığım şekilde davrandı.”
Ebu Dâvud’un müteâkip rivâyetinde, bu çalgıyı çalanın bir çoban oldu­
ğu, A^4/‫؟‬١nin de (bu yolculuk esnâsmda)7٥/im Ömer radıyallahu anh'm terkisin­
de bulunduğu açıklanır.
2- Keza İbnu Ömer, bir başka sefer çarşıda dolaşırken rastladığı şarkı
söyleyen bir kız çocuğu için: “Şâyet şeytan, yerine birisini bıraksaydı bunu bı­
rakırdı” dtmiştİT.
Bir diğer hadîste de: “Gınâ (şarkı-türkü) kalpte nifakı yeşertir” denmek­
tedir. îb m Abbâs hu hadîsi ,şöyle açmıştır: “Şarkı kalpte nifakı yeşertir, suyun
ekini yeşerttiği gibi. Zikir dahi kalpte imanı yeşertir, tıpkı suyun da ekini yeşert­
tiği gibi.”
3- Bir başka hadîs de şöyle: “Dünyâda da, âhirette de mel’ûn (ahmak
ve fâ٠cir) iki ses vardır: Ni’mete mazhar bluncâ çalgı, mûsibete mâruz ka­
lınca inleme.”
4- Mûsikinin tahrirnini ifâde eden bir rivâyet, Resûlullah devrinde çalıp-
söylemeyi kendine meslek edinmiş câriyelerle ilgili olarak konan yasaktır:
“Allah, şarkıbı câriyelerîn (kaynat’ın) alım-satımlannı, bedellerini ve onla­
rın dinlenmelerini haram kıldı.”
5- Mûsikinin, en azından kısmî ve kayıtlı olarak tahrirnini ifâde eden bir
rivâyet de şöyle: Hz. Enes anlatıyor: “ “el-Berâ îbn-i Mâlik güzel sesli bir kimse
idi. Bir sefer sırasında Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselam kendisine; “Cam
şişeler (gibi hassas yapılı olan kadınlar )dan sakvi” buyurdu. Berâ da oku­
maktan vazgeçti.”
Hadîsi kaydeden el-Hâkim, hocası Muhammed İbnu îsâ el-Attâti m ş\x
açıklamasını da ekler: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Berâ’ntn seslnika-
dınlarıh işitmesini istememiştir.” Ayrıca, çalgıcı çâriyelere mân;i olmama hâdi-
JI.C iL T RAZI ٧ ES‫؛‬LELERLE YENEN'YEMEKLER 22!

stsuvv ‫ ة ه‬٠. “Çünkü onlar kadın degil, 'bülüga^.e,١٠wem.l§-k١î ‫ ؟‬ocukları idi"- ‫ ه‬١‫ه ل ا‬
açıklamışlardır.
6‫ د‬Bu çeşit rivayetlere dayanarak: mUsikinin ,haram olduğuna hükmeden
bir.kısım âlimler, hUkUmlerine Kur’ân’'danda Şii ayeti dçl'il jlarak'göstermişler-
dir: “ insanlar İçinde, bilgisizce, Allah- yolundan'saptırmak, onu' bir eğlence
edinmek içînbo§ lâfa,,mü§teri Çıkan nice .adam vardır.»'’
Âyette. geçen'^'“bo§ lâ^’tan-n^uradm mûsiki ve benzeri'şeyler oldugu'na
dâir// ‫ ﺋ ﻪ‬٠« / Basri ve tbnu Abbâs'tan rivâyetler gelmiştir.
Yukarıda kaydedilen delillerden"hareket .eden âlimler‫ '؟‬mûsiki'hakkında
verilecek hüküm mevzUunda ihtilâf ederler: ' .
!-:pakîhlerden'hir kısmı Umutlak haram" olduğuna,'-dinlemenin de bir
maSİyet (Allah’'a isyan ve g'ünah)''-bul.unduğuna',hükmetmiştir..'Bunlara'gö're, ani
işitmenin bir günahı yoktur.
2- ,Bazı,ları kafiye ve.fesâhat mizânını kavramada'mûsikiden faydalanma^
nın gUnah olmayacağını söylemiştir.
3- Bir kısmı tek' başına olan'kimsenin, yaln'ızlığı defettnek gâyesiyle-şarkı
sOylemesini câiz addetmiştir, .ancak "eğlenmek gayesiyle olmamasını" şart
koşmuştur.
4" okunan şiir (gUfte). hikme'tier, ibretler, -fıkıh (gibi faydalı, bilgiler)' ihti-
va ediyOrsa bunda da beis görmezler.
' '. ' 5- Bâzı âlimler, bayramlarda (ve düğünlerde) def çalmada da'bir mahzur
görmezler.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: -Mûsikiye, nıutlak. olarak ‘{haram" veya
"helâl" dem'ek rnümkUndeğildir. 'Cevaz.İfâde eden sahih rivâyetleri,.hadîs, ilmi-
nin objekti'f ve rasyonel prensiblerine'mutabık d:üşmeyen-tekellüflû-(zorlamah)
-te’vîl'yollarına başvurarak,-mensUh addedip mûsikinin mutlak şekilde haram ol-
.'dugunu sOyleinek câiz değildir, 'öte taraftan., bir kısım zaaftan hâlî olamasa bile.,
musiki1‫ رل‬yasaklayan' rivâyetleri de görmemezlikten .gelmek mümkün- değildir.'-
Hadîs ilminin umûmî'kaidelerinden-birine göre, bir babta. birden-fazla.'zayıf
hadîs .gelmiş-ise, bunlar birbirl.erini kuvvetlendirerek, sahih bir asl'a dayandıkla-
rını İfâde ederler. Kaldıki.,.yukarıda^paragrafta. el-Müstedrek١ten rlaklettlgimiz
hadîsin kesinlikle sıhhatine hükmedilmiştir.
Lehte ye^aleyhte'-gelen riyâyetler arasında’ci.ddi bir ihtüâ.f.görerek'
222 KÜTÜB-J SiTTE. MUHTASARI I.G tL T

tercih imkânları araştîmıak da gereksizdir. Her iki gruba giren rivâyetler


de tahsis yoluyla cem edilebilecek ve herbiriyle amel edilebilecek durumdadır.
İslâm âlimieri, çoğunluk itibariyle, bu yolu tercih ederek lehte ve aleyhte mut­
lak, hükümden kaçınmışlar, helâl veya haram olmasının şartlarını belirtmişler­
dir.
Mûsiki mevzuunda burada kayda değer, tamamen orijinal bir değerlen­
dirme Bediüzzaman Said Nurst merhuma, âittir. O, mes’eleyi Eslâf âlimlerinin
yaptığı gibi nasslar açısından ele almaksızın, nasslann ifâde ettiği nihâî hük­
mün, insan fıtratına ve hârici vâkıaya mutabakat hikmeti açısından ele alarak
son derece cesur ve orijinal bir yorum getirir. Ona göre mûsikiye insan ruhunun
belli bir ölçüde ihtiyacı vardır. Şöyle der: “Evet, beşer hakikata muhtaç olduğu
gibi, bazı keyifli hevesâta da ihtiyâcı var. Fakat bu keyifli hevesât, beşte birisi
olmalı."
Ashâb’tan Ebu’d-Derdâ'nm “Hak şeylerin talebinde daha şevkli, daha
gayretli olabilmek için kalbimi hak olmayan şeyle dinlendiriyorum" sözü böyle-
ce daha iyi anlaşılmaktadır.
Şu halde her şeyinde, her şe’ninde zikir ve huzur arayarak, hangi
nev’inden olursa olsun -buna münâfi bulduğu için- mûsikiye mutlak olarak
“hayır" diyecek bir mânevi mertebe ve doygunluğa ulaşan kimselerin bir bakı­
ma saygıdeğer olan şahsi meşreblerini umûmi bir hüküm şeklinde değerlendire­
rek mdsikiye karşı çıkmalan, büyük çoğunluğun fıtratına uygun şekilde hüküm
koyan Şâri’e ve şer’in temel espiıisine aykmdır.

EĞLENCE WEV_ZUUNDA_RES٥ LULLAH’IN ŞAHSÎ S'ÜNNETÎ

Eğlence ile alâkalı açıklamaları bitirirken, şu hususu da kaydedelim:


Resûlullah aleyhissalâtu vme/dm’ın belirtilen ıneşrû fırsatlar dışında, eğlence
için husûsi vakit ayırdığına dâir ne siyer kitaplannda bir bahse, ne de herhangi
bir rivâyete rastlamadık. Aksine Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâmhn ço­
cukken bile, hıfz-ı İlâhî ile, câhiliye eğlence ve lehviyâtmdan korunduğunu
ifâde eden rivâyetler vardır. Bunlardan birini Hz. Ali radıyallahu ٥n/ı nakleder:
“Resûlullah şöyle buyuruyor:
2 4 ) N û r A l e m i n i n B i r A n a h t a r ı , s.- 'l 8 . 'M ü e l l ‫؛‬f Işâratu'l-icâz'da da ‫؛؛‬u a ç ık la m d y a y e r v e rir: "Evet ٠
« / -'"

hUzunleri, Rabbani ‫ﻻ‬5‫ آاﻻﻻ‬iras eden sesler helaldir. Yeti.Hânc hiiıunleri. ıu.Jsûni şehevfin tahrik eden'se.sler.
haramdır. Şeriatın tayin etmediği kısım /.ve. senin rııliıınn. vicdahma yaptığı tesire ٠٠
/,//،//» » « / « ' <s. 7«).
11. CİLT BAZI VESİLELERLE YENEN YEMEKLER 223

..Câhîliye devri insanlarının arzu ettikleri eğlenceleri hayatımda iki


sefer arzu ettim. Her ikisinde de Allah beni onlara bulaşmaktan korudu.
Bir gece, benimle. Mekke’nin yukarı sırtlarında koyun güden KureyşIi a r­
kadaşıma: .،Benim koyunlarıma da nezâret ediyer de bu gece, gençlerle
birlikte Mekke’de şenlik seyredeyim” diye teklifte bulundum, o da kabûl
etti. O radan ayrılarak şehre indim. Mekke’nin en yakın evlerinden birine
yaklaşmıştım ki, davul zurna ve türkü sesleri kulağıma geldi. ،،Bu eğlence
neyin nesi?” diye sordum. ،،Falan, Kureyş’ten falanm kızıyla evleniyor” de­
diler. Bu eğlenceyi seyretmek, mûsikiyi dinlemek istedim. Ancak uyku bas­
tırdı. Ertesi sabah, tepemi pişiren güneşin hararetiyle uyandım. Hemen a r­
kadaşımın yanına döndüm. Bana, ،،ne yaptın?” diye sordu. Olup biteni
anlattım.
Bir başka gece, aynı teklifte bulundum, yine kabûl etti. Şehre indim.
Yine bir eğlence işittim. Sebebini sorunca, yine öncekine benzer bir cevap
aldım. 3ü d e fa da eğlenceyi dinlemek arzu ettim. Yine uyku bastırdı. Tek­
ra r ertesi gönü güneşin hararetiyle uyandım. Arkadaşımın yanına dön­
düm. ،،Ne yaptın?” diye sordum ،،Hiçbir şey yapmadım” diye cevap ver-
'dim.” ,
Hz. Ali, Resûlullah aleyihsşalâtu vesselâm'm sözlerini şöyle tamamladı­
ğını belirtir: ،،Allah’a kasem olsun, bundan sonra, Allah bana peygamberlik
verinceye kadar câhiliye devri insanlarının işledikleri kötülüklerden hiç bi-.
rine arzu duymadım.”
TIB VE RUKYE BOLUMU
(Bu bölümde iki bâb var.)

B İR ÎN C t BÂB
TIB HAKKINDA
TEDAVİNİN CEVAZI

TEDAVİNİN MEKRUHLUĞU

RESÛLULLAHTN VASFETTÎĞİ İLAÇLAR

İK İN C İ BÂB
RUKYE VE TEMAİM

BİR İN C İ FASIL
RUKYENİN CEVAZI

İK İN C İ FASIL
RUKYENİN NEHYİ

ÜÇÜNCÜ FASIL
TAUN VE VEBA

DÖRDÜNCÜ FASIL
GÖZ DEĞMESİ
11. CİLT V TIB VERUKYE 225

PTİZÂR
Okuyucularımız, TIB BÖLÜMÜ’nün tanzimini, diğer bölümlere nazaran
biraz farklı ve mevzuun dışına taşmış bulacaklar. Zira normal olarak bölümler,
-ihtiyaca göre uzun veya kısa olan- bir UMUMÎ AÇIKLAMA kısmından sonra
hadîsler ve hadîslerle ilgili açıklamalardan meydana gelir.
Burada ise, iki ilâvede bulunduk: Birinci ilavemiz UMUMÎ AÇIKLAMA-
I ’dir. İkinci ilâvemiz en sona koyduğumuz TIBB-INEBEVÎ ١dir.
Niye böyle yaptık? Özrümüzü beyan edelim:
1- Bu bölümü de mütad şekilde hazırladıktan sonra, günümüzde Batı tipi
-mikrop, irsiyet, bulaşma, münhasıran maddî müdahale ile, tedavi gibi belli başlı
esaslara dayanan- tababete karşı alternatif tıb adı altmda gelişen ve halk tababe­
ti, akapunktur, telkinle, oruçla tedavi gibi insanlığın binlerce yıllık tedavi me-
todlanna da yer veren yeni tıb anlayışlannm rağbet görmeye başlaması, münâ­
kaşa ve tatbik safhasına konması karşısında, TIBB-I NEBEVÎ’yi derli toplu
olarak sistematik şekilde vermeyi uygun gördük. Bu sebeple, bölümde mevcut
hadîsler ve onlarla ilgili açıklamalardan sonra, buralarda oldukça dağmık ve in­
sicamsız olarak gççen meseleleri özetleyerek ve' bazı yeni ilavelerde buluna­
rak sistematize etmeyi faydalı ve gerekli bulduk. Böylece görülecek ki, Tıbb-ı
Nebevi, Batı tıbbına reaksiyon olarak günümüzde ortaya çıkan alternatif tıp te­
lakkisine çok yakın bir mâhiyet arzetmektedir. Çünkü nebevî tıp sirayete inana­
rak karantina ve ilaca yer verdiği gibi, dua, telkîn, ibâdet ve kıraat-^ı Kur’an ve
hatta sabır ve tevekküle varıncaya kadar çok değişik metodlarla tedaviye yer
vermektedir. İlâveten İslam dışında kalan insanlığın tecrübesine kapıyı açık bı­
rakarak zamanla ortaya çıkabilecek her çeşit tıbbî metodu sinesinde banndıra-
cak bir mahiyette olduğu görülecektir. Şu halde bu durumları belli bir sistemle
topluca gösterme gereği, bizi, TIBB-I NEBEVÎ başlığı altmda bir özet-sonuç
kısnaı ilavesine şevketti.
2- Hadîslerin açıklanmasında eski ülemânın.bir tavrı dikkatimizi çekti:
Hemen hemen .bütün şârihler, müellifler hadisleri açıklarken, Tıbb-ı nebevî adlı
kitaplarım tanzim ederken, devirlerinde tıp âlemine hâkim olan görüşleri, bazı
zaruri ihtiyatlar dışında aynen benimsemişler, had‫؛‬îs-i şerifleri, doktorlar arasın­
da, câri ve müsellem mefhumlara göre açıklamışlar ve bu işi yaparken tıbbî ta­
birleri kUllammşlafdır. Sözgelimi hılt, ahlat, sevda, s a f r a . tabirlere yer
vermişlerdir. Üadislerin hep bu tabirlerle açıklandığı görülecek. Bu tabirler ise
226 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASARI 11.CİLT

hemen hemen müslümah müelliflerce Bokrat diye anılan Hipocrafm tıbbına ait
tercüme kelimelerden ibaret.
Kısacası, hadîsle ilgili bir kısım açıklamaları anlayabilmek içen eski tıp di­
yeceğimiz, geçmiş devirlere hakim olmuş tıp anlayışının temel mefhumlannı
anlamamız gerekmektedir، Okuyuculanmıza da bu hususta yardımcı olmak, ha­
dîslerin geçmiş asırlarda anlaşılmasında şârihlere müessir olmuş, onları yön­
lendirmiş belli başlı mefhum (kavram) ve telakkileri müstakillen kaydetme ge­
reğini duyduk. Eski tıb hakkıhdaki açıklamalarımızdan sonra günümüz tıbbı
hakkında da kısaca bir bilgi sunduk. Böylece, kitabımızın tıb bölümüne girer­
ken, karşılaşacağımız UMUMÎ AÇIKLAMA-I ortaya çıktı. Bu kısmı yaptık
diye önceden hazırlamış olduğumuz ve esasını İbnu Hacer'in Buhari
Şerhi’nden aldığımız UMUMÎ AÇIKLAMA’ya hiç dokunmadık, sa٠dece II
diye numaraladık.
★ Yeri gelmişken şunu belirtmek isteriz‫ ؛‬Bilhassa bu ilk kısmın hazırlan­
ması eski tıbbı tanıtıcı kaynaklara müracaat gerektirdi. Esefle belirtelim ki, yeni
tıp tedrisatımız eski tıp anlayışını tanıtıcı mevzulara müfredat ve programında
hiç yer vermemektedir. Halbuki insanlığa en az ikibin yıl boyu hâkim olmuş bir
tıp anlayışının tamamen terki büyük bir eksiklik. Bugün bir doktorumuz merak
sâikasıyla bunu anlamak istese pek çok müşküle karşılaşacak demektir: Herşey-
den önce eskiyi anlatan kitaplar eski yazı ile yazılmış, okuyamaz. Yazı işini hal-
letse dil değişmiş‫؛‬anlayamaz. Hipokrafdm da evvele dayanıp asırlann tecrübe­
leriyle zenginleşen bu tıbbın özetle tanıtılması, en azından insanlığa ve insanlık
tarihine saygının bir gereği idi. Kaldı ki, bizzat ٥ r. Süheyl Unver gibi bir kısım
mütehassıslarm ifade ettiği üzere, bu tıbbın pek çok telakkileri hâla muteberliği­
ni muhafaz٩ etmektedir. Alterm tif tıbcûaı ise son zamanlarda bunu bir doktrin
haline getirmiş, iddia eder olmuşlardır. Meseleye hangi açıdan bakılırsa bakıl­
sın > jit/rt ٥٥’ın günümüz tabiblerinin anlayacağı üslûbta açıklanması gereğine
inanıyoruz. Îslamî çevreler için bu, iki kere ehemmiyetlidir. Zira, eski tıpla tıbb-
ı nebevCnin pek çok meselede -tâbir caizse- izdivacı mevzubahis. Bu yoldan,
hadîs şerhlerine Îslamî olmayan bazı unsurlann girmiş olma riski var. Nitekim
herhangi tıbbî bir hadîsi anlamak için şerhlere müracaat etmek zorundayız.
Şerhlerde yer eden ve belli dönemin tıb anlayışını aksettiren bu unsurlar, bizim,
hadîsteki gerçek mesajı yakalayıp kavramamızı zorlaştıran ve hatta engelleyen
bir kısım sisler, puslar, perdeler teşkil edebilir. Nazarlarımızın bu sislerden ko­
runması şerhlerdeki tıbbî unsurların temyizine bu da -söylediğimiz gibi- eski
tıbbın bilinmesine bağlıdır. , .
l ٤.CtLT TIB VE-RUKYE 227

Bunu söylemekle ülemâmıza olan güveni terkedelim demiyoruz. İslam


ülemâsı belki de oiniasi gerekeni yapmıştır. Elbette hadisleri, devirlerinin
umumî telakkileri, anlayışlan çerçevesinde açıklayacak idiler, bu onlarm vazi­
fesidir. Her devrin farklı bir anlayışı, hadîsten kendine has bir hissesi vardır.
Halbuki hadîsler, bütün insanlığa, bütün asırlara ve çağlara yönelik bir hitaptır,
onda herkesin hissesi vardır. Önceki açıklamalara giren belli devir ve mekanla-
nn anlayış unsurlan bilinmelidir, onlar hadîsin kendisine mal edilmemelidir.
Bu söylediğimiz hususlara dikkat edilmediği takdirde, hadîslere dil uzat­
ma vak’alanna da rastlanabilir. Halbuki hadîslerin vahye dayandığı ülemâca
kabul edilen temel prensiplerden biridir. Ona dil uzatmak hem cehalet olur, hem
de dil uzatanın mânevî kaybına sebep olur.
Öyleyse efrâd-ı ümmetin bu vartalardan korunması için yeni çalışmalara
ihtiyaç var. Bunlardan biri de eski tıbbın eşaslannın, günümüz insanınııi anla­
yacağı ölçüde açıklanmasıdır.
Şu halde bizim yer verdiğimiz UMUMÎ AÇIKLAMA.^1 kısmında kaydede­
ceğimiz bazı açıklamalar bu çerçevede kabul edilmelidir.

TEŞEKKÜR

Kitabimizin Tıb ٥٠ /w/wM’nü okuyarak,bazı husus'larda lütfettiği kıymetli


açıklamalarıyla elimizdeki son şeklin daha mükemmel ,olarak' ortaya çıkmasın-
da katkıda bulunmuş olan Erzurum Tip. Fakültesi Araştırma Hastanesi Göz Has-
talıkları Bölüm Başkam ve ayni zamanda .17 .yıllık kapı komşum olan Prof. Dr.
Zeki Çıkmanda teşekkürü'.bir b'orç biliyor, Allah râz'ı .olSun diyorum (Ekim
1990).
(BÎRÎNCÎ i l a v e ) - , , .
U M U ^ ^ ,AÇIKLAM A "I.

A- ESKİ TIP
Bu tıp milattan dört-beş asır öncelere dayanır. Batı’da tıp sahasında ger­
çekleştirilen yeni keşiflere yani 19. asrın başlarına kadar hakimiyetini devam et­
tirmiştir.
İnsanlığa ikibin yıldan fazla bir müddet boyunca hizmet eden bu tıb, aynı
zamanda cihanşümul olmuş, dünyanın her tarafında itibarını korumuştur. İslam
dünyasının da resmî tıbbı olmuştur. Bu tıbbı eski Yunan tabiblerinden Hipokrat
ve Galinos temsil eder. Esas dayanağını da ،//?/٠‫؛‬-/ erha’a nazariyesi teşkil eder.
Bu nazariye feylesofların anâsır-ı erha’a (su, hava, ateş, toprak); keyfıyyât-ı
erba’a (hararet, bürûdet, yubûset ve rutûbet) gibi başkaca felsefi akidelerinden
de istifâde etmesini bilmiştir.
Şimdi kurucularından başlayarak belli başirmeselelerini kısaca tanıyalım:
1- HİPOKRAT: Müslüman tabiblerce diya anılan bu zat, bütün ta­
babetin en büyük maruf üstadı bilinir. Böyle bir insanın yaşamadığı bile ileri.sü-
rülecek derecede hayâtı efsaneleşmiş ise de, İstanköy'A^ doğduğu, M.Ö. 460-
377 yılları arasında yaşadığı umumiyetle kabul edilmiştir. Eski Tıbbın babası
kabul edilir. Bu ilmi hiç yoktan ortaya koymuş değildir. Kendinden önceki da­
ğınık bilgileri felsefî bir usûl çerçevesinde terkib etmiş olması kesindir, dolayı-
siyle bu ilmin kurucusu vasfına layık görülmüştür. Ellibeş parçadan müteşekkil
Bugiin Batı'Ai hâk (25 ‫؛‬m olan yeni lıbbın ،ckevvüniintlc rol oynayan'belli ba‫ ؛‬lı keşilleri ‫؛(؟‬yle halırla-
labiliriz:.
te W7//«'/wi"1895‫ ؛‬o/» ٥ ،//?ri«r.!'،'/(. röntgen ı‫؛‬ . jinını buldu
.I895 ٠te //،w/fi،'،■،//.،’/•،’/radyoaktiviteyi buldu
te Paşrör mikrobu buldu ve mikrob tâbiri ilim diline girdi. Bilha.s.sa bu, tıpta bir inlcılab yapmı’1878‫ ؟‬r

Vel'atı,.179‫ د‬olun HollandalI A. Lei’\venhoık. 300 ke.rc.bUyUten mikroskop yapmayı başardı. I934.'te
Mcırtoıı .300.(W)0-.50().000 kere büyüten elektron' mikroskobunu'yaptı.

I894'lc b'ııgünkü anlayışa uygun Sezaryan ameliyatı yapılır.


11. CİLT UMUMÎ AÇIKLAMA 229

bir inecmua ona isnad edilir. Bunlar arasındaki farklılıklar bidayetten beri, hep­
sinin ona nisbetinde şüphe uyandıracak kadar büyük ise de, arkadan gelen Gali-
«٠5١un bunlan terkib ederek bir sistem ortaya koymasına mâni olmamıştır.
Onun eserlerinde yer alan ahlât-ı erba’a nazariyesi bu tıbbın temel daya­
nağını teşkil eder.
Ahlât-ı E rba’a 'm n ne olduğunu açıklamaya geçmeden önce şunu belirtme­
de fayda var: Araştırıcılar ahlat -ı erba’a nazariyesini HipocraVm keşfetmedi­
ğini, kendisinden önce yaşamış olan Anaksagor’nn hastalıklan ahlat-ı
erba’a ’mn biri olan safra’y i hamlettiğini belirtirler. Dr. Galip Tıp Tarihi
adlı kitabında, bizzat H ipokrat’m, Tıbb-ı Atik adlı kitabının baş kısmında, ken­
dinden evvelki tabiMerin keyfiyyât-ı er٥،7’،z (harâret, bürûdet, yübûset ve
rutûbet) nazariyesinde ifrat ettiklerini gösteren deliller serdederek okuyucusunu
ahlât-ı erba’a nazariyesine çekmeye çalıştığını belirtir, Demek oluyor ki, Hipok-
rat daha önce feylesoflar arasında mevcut olan fikirleri belli bir terkibe kavuş­
turmuş olmaktadır.
Hipokrat, tedavide, tabiatın serbest hareket etmeye bırakılmasına dayanan
basit bir ml^amele taraftarıydı,
SIHHAT, ona göre, ahlât-ı erba’a-i asliyenin yani kan ile balganijsafra ile
sevda’mn gerek keyfiyet, gerek nisbet itibariyle tam bir tevâzün (uygunluk) ha­
linde bulunmalarıyla ortaya çıkıyordu. Buna tevâzün-i ahlat (hıltlann uygunlu­
ğu) deniyordu. Bu tevâzün bozulunca hastalık zuhur ediyordu.
Tevazünün bozulması ise, ahlat’tan birinin, kemiyet (miktar) itibariyle di­
ğerlerine tekaddüin etmesinden, yahut evsafının (yani tatlılık, ekşilik, acılık gibi
vasıflarının) tegayyüründen, vücud içerisinde bâzı noktalarda birikmesinden,
mevkiini tebdil etmesinden ileri gelebilirdi.
TEDAVİ de, Hipokrat’a göre bozulmuş olan bu muvazenenin iadesi ile
sağlanırdı.
2- GALİNOS: Eski tıp deyince, Galinos’un da ağırlıklı bir yeri olduğunu
belirtmek gerek. Galinos da eski Yunan tabiblerindendir, M.Ö. 201-210 yılla­
rında vefat etmiştir. Galinos, hastalıkların tekevvünü (oluşması) hususundaki
H îkpokrat’m ahlat nazariyesini, felsefede âlemin tekevvünü (oluşması) husu­
sundaki nazariyelere istinad ettirerek bu nazariyeyi daha genişletmiş ve sistem­
leştirmiş idi. O Yunan tababetinin en yüksek noktası kabul edilmiş, sonradan
yapılan tenkidlerin ortaya koyacağı üzere bazı müellifler ölçüsüz bir mübâlağa
230 KÜTÜB-t SÜTE MUHTASARI 11. CİLT

İle Hâtemu'l-Etibba-Vî-Kibâr (büyük tabiblerin sonuncusu) diye tavsif etmiş­


tir. Dr. Galip Ata ouun eski tıptaki yerini ve anlayışını şöyle özetler:‫؛؛‬٥^ “Gali-
nos, llel-i Gâiye (Causes Finale) mezhebinin kât*î taraftan idi. Ve kendisinin
söylediği üzere, tabiatın gayesiz hiç bir iş görmeyeceğine kanaat getirmiş oldu­
ğundan insandaki uzuylar ile onların vazifeleri arasında da mutabakat bulun­
duğunu ve azayı anlamakla vazifelerini de bilmenin kabil olacağını isbat için
çok vakit kaybetmiş ve çok zahmet saıfetmişti.
Teşrih eylediği hayvanâtta tesadüf eylediği uzuvları insana da teşmil etti­
ğinden, o mezhep ve kanaatin tatbikatında müteaddid vahim hatalara düşmüş-
tür.
Halefleri, Galinos’un sözlerine gözleri kapalı inanmışlardı. Üstadın fikir­
leri de yanlış olduğu için Galinos'tan sonra fizyoloji pek uzun asırlarda yerinde
saymıştır. Bundaki mesuliyetin kısm-ı azami Galinos’d aittir. Hayvanlar zinci­
rinde farklı tipler olduğunu anlayamamıştı."
3- AHLAT-I ERBA’A: Eski tıbbın esasını ahlâit-ı erba’a nazariye.
si٠nin teşkil ettiğini söylemiştik. Öyleyse nedir bu ahlat-ı erba’a? Hemen belir­
telim ki, eski tıp nazariyesi, o devrin düşüncesine, kainatın mâhiyeti hakkında
hâkim olan temel görüşlerden ayn ve müstakil değildir. Tıbba göre sağlık, has­
talık, tedavi, ilaçların tesiri gibi ana meseleler, o devrin feylesoflarınca benim­
senmiş umumî felsefi telakkilerle imtizaç ve izdivaç halindedir. Sözgelimi fey­
lesoflar âlemin varlığını dört ana unsurla izah etmektedirler: Su. ateş, toprak ve
hava. Şu halde ahlat-ı erba.a, bu temel telakkiler çerçevesinde anlaşılmalıdır.
Ahlat, Arapçada /iıh kelimesinin cem.idir (çoğulu). Hılt, bir terkîbe giren
unsurlardan birine denir. Erba’a da "dört” olduğuna göre ahlât-ı erba’a kısaca
insan mizacmı‫ ؛‬teşkil eden dört temel unsur demektir. Bunlar kan, safra, bal­
gam, sevda* da.
Şimdi bunlar hakkmda özet bir açıklamayı Dr. Osman Şevki*den takip
edelim:
1) Kan: Et, yumurta gibi iyi gıdalardan hâsıl olup tabiatı hâr (sıcak) ve

2 6 ) B a z ı k e lim e le r i s a d e le ş tird ik .

2 7 ) K u r ’a n v e h a d î s l e r d e k i t ı b b î { » s a j l a n n , b i r k ı s ı m a ş ı n l ı k v e h a t t a y a n l ı ş l a r a o t u r a n b u t ı b b a s ı k ı .

b a ğ l ı o l a n b i r e s p i r i i l e iz a h e d i l m e s i n i n m e l h u z o l d u ğ u m u h â t a r a l a r ( r i s k l e r ) g ö z ü k m e k t e d i r .

2 8 ) G ü n ü m ü z ü n tıp a n la y ış ı ile b u a n la y ış ın h iç b ir ilg is i y o k tu r . B u a n la y ış a d a y a n a n b a z ı tâ b ir le r d in î

k ita b iy a ta d a g ird iğ i iç in , b ilin m e s i g e r e k lid ir. B u s e b e p le b u b a h s e y e r v e r d ik .


II. CİLT um um i AÇIKLAMA-I 231

râbıt (yaş)dır. İyisinin rengi kızıl ve kokusu iyi, lezzeti tatlı olmalıdır.
2) Safra; Tatlı yemeklerden hasıl olur. Tabiatı hâr, yâbis (kuru)dur.
3) Balgam: Tabiatı soğuk ve yâbistir. Balık, yoğurt ve soğuk yemişler gibi
maddelerin yenmesinden hâsıl olur.
4) Sevda; Bârid (soğuk) ve yâbis (kuru)dur. Sarımsak gibi kuru gıdalardan
hâsıl olur.
Ahlât-ı erba’a’nın sükûnet hâli ve muvâzeneti (dengeli hâli) sıhhati teşkîl
eder. Bunlardan biri gâlip olursa hastalığa sebep olur.
Kan gâlib gelirse: Çok uyku, gerinmek, esnemek gelir, kan alınması ieabe-
den mahaller kaşınır, vücud ağırlaşır, ağızda acılık peydah olur. Vücudda sivil­
celerin ve çıbanların çıkması, burun kanaması, çehre ve lisanın kızarması, rüya­
da kırmızı şeyler görülmesi, kan galebesi demektir.
Safra gâlib gelirse: Ağızda'acı bir lezzet peydah olur, susama hissi artar,
uyku gelmez, iştihk zaafıyet kesbeder. Çehre sararır. Rüyada sarı renkler görü­
lür.
Balgamın galebesi hazmın zâfiyetine, vücudun ağırlaşmasına, çok uykuya,
rüyada su, yağmıir ve soğuk görmeye sebep olur. Vücud ısınmaz ve soğuk bulu­
nur. ،
Sevdâ gâlib geldiği takdirde, şahıs zayıf olup, iştahı kavi olur, uyku gel­
mez, şahsı fena fikirler istîla eder. Kan siyahlaşır ve koyu olur: Vücudda çok
kıllar zuhur eder. Uykuda ölü ye korkulu şeyler, karanlıklar ve uçurumlar görü-
lür. Mecnunlarda, sevda gâlib addolunurdu. Kara sevda isminin çıkmasına
sebep, bu nazariye olduğu zannolunur. Çünkü sevda’nm miktarı aklın muvaze-
netini (dengesini) gösterirdi.
4 - ASIRLARCA HER YERDE AYNI İNANÇLAR:
îşte tabâbette asırlarca hüküm süren ahlât-ı erba’a’nm hakîki mâhiyeti
bunlardan ibâretti. Bu eski kanaatin sarsılmaz nazariyeleri her memleketin taba­
betinde esas idi. Bütün cihân tıbbı bunlara istinad ediyordu.‫؟^؛‬١ Kitaplar bu na­
zariyeleri uzun uzadıya tafsîl edi>jrlar, tabibler de muâ'yene ettikleri hastalar
üzerinde evvela ahlât-ı erba.a’dan hangisinin müessir ve gâlib olduğunu kestih-

29) Dr. Gâlib Ata, b u hu su su , “Zaten bunlar biraz ihtilaf ile Şark akvamı tababetinde dahi görülür''
d iy e if a d e e tm iş tir.
232 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASARI II. CİLT

yor. tedavisine ona göre başlıyordu. Mâristanlarda (hastahanelerde) dahi şâkird.


lere bu esaslar vâdisinde ders veriliyordu.
Tababette esas bunlar olunca, kitaplarda da aynı meselelerin aynı lisan ile
tafsîl ve münâkaşa oiynacağı tabiîdir. AnSsu: ve ahlât-ı erba’a hakkındaki satır­
lar, bir klişe hâlinde eski bir Idtaptan yenisine aynen naklolunuyordu. O derece­
de ki, bu noktalar hakkmdaki meşrûhâtın, hattâ ibâre ve cümleleri bile tebdil
olunmuyordu.
5- TASHÎH DEĞİL TEVSİ (GENİŞLETME):
Malum olan hastalıklar hakkında yeni kanaatlerle tebdil olunanlara nâdir
olarak tesadüf olunuyordu. Yapılan tedkikler eski malumatın tashihinden ziyade
tevsiine aitti.
Tıp kitaplanna her gün yeni hastalıklar ilave ediliyordu. Fakat mâlum olan
hastdıklar hakkındaki kanaatler, eskisi gibi devam ediyordu. Yeni keşifler
hemen hemen yoktu. Bundan dolayı tababet de terakki etmiyor, fakat eskiden
kurulmuş esaslar dâhilinde ufak tefek tebeddüllere mâruz kalıyordu.
6-TEŞH tSV ETED A V İ:
Hastalıklara hangi "hılf’m galebesi sebep olmuş ise onunla mücadele
etmek icab ederdi. i/ı/‫؛‬lardan birisi tabiî haddini tecâvüz etti mi FASİD addolu­
nurdu ve fasid /îi/‫؛‬lardan husule gelen hastalıklann tedâvisi için marazm tahvili
lâzımdı. Marazı birden kökünden kesmek muvafık değildi. Çünkü maraz, kök­
leşmiş, pekişmiş olshilGC&gi için muzır addolunurdu. Bütün bu sebeplerden do­
layı evvelâ fâsid olan hılt’ıp/^irme^ icabederdi.
Tahvil edilecek fâsid hılt (cıvımış) ise galiz etmeli (koyulaştırmalı
ki, kusturmak veya ishâf ile hıltın çıkması kolaylaşsın Fakat maraz kökleşmi
ve pekişmiş değilse tahviline lüzum olmayıp tedavi için yalnız istifrâğ veya ten
kıye kâfi idi (istifrağ= kusturma, ishal gibi yolla dışarı çıkarmak, tenkiye= ame
lij۶at yoluyla temizlemek).
Şu halde istifrâğ ve tenkiye, fâsid hıltın tardı ve bununla berâber hastalı‫؟‬
tedâvi etmek itibariyle en mühim bir tedavi düsturu idi.
Bozulmuş olan ahlatın tabii halete dönmesi inhilâl (coction) suretiyle olu:
Bozulmuş olan ahlât mâyi ve müteharrik halden yavaş yavaş kurtularak tekâsi
ederler ve nihayet muhtelif ifrağ tarikleriyle hârice çıkarılırlar. Bu inkılabı
husûle geldiği zaman buhrân (erişe) zamanıdır. Buhran, bozulmuş fakat inhil
(çözülme) hâline gelmiş olan ahlât’ı boşaltmak için sarfedüen cehd (effort) d
II. CİLT UMUMÎ AÇIKLAMA-I 233

mektir. Buhran iyi veya tam olmaz ise, bundan bir kısım marazi haller husule
gelir. Buhranı önceden hesaplamak mümkündür, buhranın her hâsta,
lıkta muayyen günlerde zuhur edeceğine kanaat getirmişti. Hastalığın tedavisin­
de gaye, fâsid ahlâtm inhUâlini (çözülmesini) teshil etmektir. Ahlatm inhilâli ol­
mayan hastalıklar, tedây isi kabul olmayan hastalıklar demektir.
7 - NABIZ VE MUAYENE:
Muayene basit idi. Hastanın çehresine bir nazar, birkaç sualden sonra nab­
zın teftişi muayenenin esasını teşkil ediyordu. Nabız bilnıek tabibler için büyük
bir şart idi. Cihan tababeti de bu devirlerde nabız devri yaşıyordu.
Nabzın hali dört unsura göre mütehavvildi. Birçok hastalıkların teşhisinde
yalnız nabza bakmak ile kâB istihraçlarda bulunuluyordu: Nabzın sür’ati harare­
te; betâeti (yavaşlığı) bürûdete (soğukluğa),* vüs’ati rutûbete ve madde çokluğu­
na; rakîk (ince) oluşu yübûsete (kuruluğa) ve madde azlığına; kuvveti, yani par­
maklara katı katı dokunması mizacın kuvvetine delalet ederdi.
Nabz muayene olunmazdan evvel hasta heyecanlanmış, korkmuş, kötü se­
vinmiş, açlıktan hafiflemiş, tokluktan ağırlaşmış, sür’atle hareket etmiş olma­
malı îdi.
8 - ESKİ TIB SAFSATA MI?
En büyük küsuru, müşâhede ve araştırmaya yer vermeyip ilk üstadların
görüşlerini kesin bir nass gibi benimseyerek aynen tekrar etmeye dayanan bu
eski tıp artık bir safsatalar manzumesi mi kabul edilmiştir?
Hayır. Bilhassa bugün tıb, geçmişe daha mülayim bir gözle bakmaktadır.
Laboratuvar çalışmalannın başlayıp ard arda yeni keşiflerin elde edilmeye baş­
landığı heyecanlı devrelerde “sadece gördüğü ve teshit ettiği bulgulara inanma­
yı" prensip edinen C/a«٥f^ Bernai'd gibi düşünenler eski tıbba merhametsiz ha­
zarlarla bakmış, safsataya bile nisbet etmiş olabilir. Ancak şimdilerde birçok
tıbbî telakki ve tatbikatta yer yer yobazlığa varan bu katılığın terkedilip rukye,
telkin ve ilaca varıncaya kadar sinesinde insanlık tecrübesinin faydalılığını orta­
ya çıkardığı her çeşit tedavi metoduna yer veren tıhh-ı espirisine dönül-٢
düğü görülmektedir. Dr. Süheyl Ünver, Tıb Târihi’nin başlangıç kısmında bun-
ların çeşitli örneklerini kaydeder. Hele 5000 yıl eskilere dayandığı kabul edilen
Akapunktur’la tedavi metodunun 1970Mİ yıllarda Batı'da dahi müessir bir teda­
vi metodu olarak kabul edilmiş olması, şifalı otlarla tedavinin dünyanın her ta­
rafında yeniden rağbete mazhar olması, eski tıbbı da bir kalemde atmamak ge­
234 KÜTÜB-I SİTTE MUHTASARI ll.C tLT

rektiğini ifade eder. Daha enterasan olanı, U ttre'n m yaptığı bir araştırmadır.
Dr. S. Ünver'in kaydettiği üzere LUtre, bu son asırlar tabiblerinin buluşlanyla,
mühim bir kısmi Hipokrafdi ait külliyâttaki tarifleri karşılaştırdı. Orada bu has­
talıkların tam ve hakiki tariflerini buldu. Yeni buluşlar, H ipokrat z 2iV[m\v külli­
yatındaki tariflerin ve müşâhedelerin doğru plduğunu gösterdi. Bugün bu havâ-
lide (Akdeniz havzasında) mevcut hastalıkların eşkâli ta2,5 asır evvel H^ipokrat
ve haleflerinin yazdıklarının aynıdır. Ve bu külliyat bu noktadan pek ehemmi­
yetlidir. Bu mahaller ve kitaplar hâla ehemmiyetini kaybetmemiştir.

B. GÜNÜMÜZÜN TIP ANLAYIŞI


Dünya Sağlık Teşkilatı, sağlık durumunu daha önce kaydettiğimiz eski an­
layıştan farklı anlar ve Sağlığı “yalnız hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, be­
dence, ruhça ve İçtimaî yönden tam bir iyilik halidir" diye tarif eder.

Bu tarif, ferdi ruh ve bedeniyle bir bütün kabul, edip içinde bulunduğu
çevre şartlarını da değerlendirmektedir. Hipokrat telakkisinde ,sağlık, “insanı
teşkil eden ahlatın muvazenesi” olarak anlaşılmıştı. Bunun eksikliği açıktır.

Bugünkü tıpta sağlık hizmetleri şöyle şematize edilmektedir:


★ Rehabilitasyon.
★ Koruyucu hekimlik.
★ Tedavi edici hekimlik.

REHABİLİTASYON
BUjSakat ve iş gücünü kaybedenlere, iş gücü ve çalışma imkanı sağlama, iş
bulma, işe uyum sağlama gibi hizmetleri içine alır.

KORÜYÜGÜ HEKİMLİK
Ferdlerin maddî ve mânevî her çeşit hastalıktan korunmasıdır. Bu, tedavi­
den çok daha ucuzdur. Koruyucu tedbirler iki kısımdır:
1- Çevreye yönelik tedbirler.
2 - Ferde yönelik tedbirler.
Ferde yönelik tedbirleri şöyle sayabiliriz:
★ Yeterli beslenme.
II. CİLT UMUMÎ AÇIKLAMA-I 235

"k Bağışıklık kazandırma (aşı vs. yoluyla).


ic Ferdî hijyen (temizlik, bulaşmalardan sakınma).
★ Sağlık eğitimi.
★ Erken teşhis. ’ '
★ Kemoproflaksi: Salgın hallerinde veya ameliyat öncesi koruyucu olarak
hastalığa uygun ilacın alınmasıdır.

HASTALIĞIN SEBEPLERİ
Bugün hastalıkların şu sebeplerden biri ile ileri geldiği kabul edilir:
★ Bünyevi sebepler: Gen, hormon ve metabolizma bozukluklan.
★ Çevreyle ilgili sebepler:
★ ★ Fizikî sebepler: Hararet, soğuk, ışınlar ve travmalar.
★ ★ Kimyevi sebepler: Zehirler, kanserojenler.
★ ★ Esası madde eksikliği: Vitamin, esas! amino asitler, yağ asitleri, mina-
reller.
★ ★ Biyolojik etkenler: Mikroorganizmalar, parazitler, mantarlar.
★ ★ Psikolojik sebepler: Stres.
★ ★ İçtimaî sebepler: Kültür ve ekonomik sebepler.

BUGÜNKÜ TIBTA TEDAVİ YOLLARI


★ İlaçlar.
★ Ameliyatlar.
★ Radyoterapi.
★ Fizyoterapi.
★ Akapuhktür.
★ Perhiz.
★ Karantina.
★ Telkhı (ruhi hastalıklar için).
Günümüzde tıbba aynca şifalı otlarla tedavi gibi değişik metodlar da gir-
236' ,KÜTÜB-1 StTTE .MUHTASARi !I.CILT

miş durumda.

c - ISLAM TIBBI ( 3 0 )

'l-ESK iTIB B IN D EV A M ID IR
' Jslam tıbbi-.'(tıbb-ı nebevi'demlyoruz) esas ,itibariyle eski Yunan tıbbidir.'.
îbn-i Sma, Hâkim Râzi gibi bir kısım mUslUman âlimler'tıb sâhasında isim yap-
mı§ is'eler.de Tip'tarihi' araştıncılan'bunlann e'ski''Yunan' tıbbından temelden
ayri .rijinal. bir. sistemlerinden bahsedilemiyecegini' söylerier.(3)) Zehebrnin
Tıbb ı Nebevî'sinin ba§ kısmından kaydedeceğimiz nazariyat kıs.mında gOriile^
ceği iizere, erbaa telakkisi ve diger bir'kısım temel meflıumlar, müslü-
Jrian tabiblerce aynen benimsenmiştir.Dahası^ ^ ! ‫ ﻃﻔﻘﺎ أ ﻻ ﻧ ﺘﺎ ذ ئ ﻃﻤﺔ‬dl،“Biz insa.
nı.'karışık,'bir sudan yarattık” (insan'2) .ayetinde ,geçen' .‫ا ﻣﺜﺎ ج‬ (karışık).
.kelimesini 'eski.tıbbın kilit kelimesi ahlâtk te’vil ederek' bu tıbbı âdeta,kudsî'v'e
Kur'anl .bir cilaya kavuşturmuşlardu". Bil durum, sadece tıb. ve felsefe yönü agjr
basan tab'iblere degil mUfessir, muhaddis ve fakih .imak ü'zere diger branşlarda-
ki' âlimlere' de tesir.etmesine sebep olmuş, o'nlar da kendileriyle ilgili.âyet ve ha-
dîsleri'o'tıbbın e.saslarına Uygun olarak açıklamaktan, ıstılahlannı aynen' kullan-
maktan ‫؟‬ekinmemişlerdir. ?ârihlerin amellerine 'birçok Omegi. az ileride
hadîsleriıi anıklama kı.smında 'göreceğiz. Burada vermek.istediğimiz' enterasan'
bir'ömekeskitıbta geçen. (‫ ﺋ ﻠ ﺶ‬٠) kelimesiyle ilgili. Kelimenin asil La-
tincedir:. ٠ ‫ ﺀ«ررد‬.'Bu tabir ..midede .vukubulan bir'kısım hazım'hâdisesini İfâde
eder., Ş'öyle'ki: Muhtelif gıdaların,' hazmoImak'UZere midede kalma müddetleri
farklı ise de ortalama iki,'saatte keylos'm tamaralandıgı kabul .edilir. Ebced he-
sabıyla, ktelimenin Arapça' imlasında.mevcut'heş harfin sayı değeri 126,’dır.
Yani iki.,saat altı dakika. Tam tamına eski tıpta midedeki hazım'müddeti kabul
edilen'lki saatlik zam'an dilimine tekabül eden'deger.(32) Sistemin bir parçası

m i s l a m tıbbı d e y in c e , « ٥٥٠ ٥
، « e ‫ ؟‬v،'’.y i k a s t e n n e d i ğ i m i z ‫ ؛‬.p e ş i n e n i j e l i r t m e k i s t e r i z

B ilh a s s a '(31 ‫اﺀﻫﺮ‬s،'„٥*


. „ - n ı p y u n a n m e n ş e l i t j b b ı s i s t e m a t l z e e d e r e k d a h a a n l a ş ı l ı r h a l e .g e l i r m c s i , b u ، ı b

b i n B a t ı ’y a t a n ı t ı l m a s ı y ö n ü y l e h i z m e t i a s l a k ü ç ü m s e n e m e z . B i z ‫ ؛‬o p u n d a ahlat-ı erha’a nazariyesinden d ı'ş a n


- ç ı k a m a m a k l a e s k i a n . a n e y i d e v a m - 'e tti r d ig in i , ş a h s i k a t k ı l a n n ı n b u ç e 'r ç e v e i ç e r i s i n d e c e r e y a n e t t i ğ i n i s Ç y lü

' .'y o n ı z

- G ü n ü m ü z t ı b b ı, s i n d i r i m h a d i s e s i n i n y e n i l e n g ı d a h i n c i n s i n e ta b i . l a r a k d a h a u z u n z a m a n d a t a ( 3 2

m a m l a n d ı g ı n ı o r t a y a ç ı k a r m ı ş t ı r .'
11. CİLT UMUMÎ AÇIKLAMA-I 237

olan keylos kelimesinin izhar ettiği bu tevafuk da, sistemin bütününün nazarlar­
da kudsileşmesinde rol oynamış olmalıdır. Bu tıbbın değerleri, tabirleri, böylece
zaman içinde halkın dili durumunda olan şâir ve san’atkarlara kadar intikal ede­
cektir, İşte vücudda artan sevda maddesini tevzînde yani normal haline getirme­
de kullanılan adlı ilaçla ilgili bir^iir:

“Cünûnumdan sarıldım zülf-i dilâraya


Ben, eftîmûnla buldum ilach def-i sevdâya.”^^^^
Fıkıh kitaplarına tesiriyle ilgili örneği Türkçemizde. hâlen tedavülde olan
ve pek kıymetli bir müracaat kaynağımızı teşkil eden en son Osmanlı yâdigarla-
nndan merhum Ömer'Nasuhi Bilmen'in Istılahât-ı Fıkhiye, K a m u su ’ndan ve­
receğim: “Cüzzâm, bedenin içerisinde sevdâ’nın intişarından mütehaddis bir il­
lettir ki, âzanın mizâc ve heyetini ifsad, mahv ve sükutunu intaç eder, ârız
olduğu uzuv, evvela kızarır, daha sonra koparak dökülür.... Beres: Mizacın fe ­
sadından nâşt bedenin zâhirinde zuhur eden şiddetli bir beyazlıktır ki, âzanın.
demeviyetini izâle eder, kendisiyle, teşâüm olunur bir illettir..." (2.cilt s.347).'
Bu iktibas edilen pasajda geçen sevda, mizâc, hey’et, ifsad, demeviyet tâ­
birleri tamamen eski tıbba ait ıstılahlardır.
Bu kaydettiklerimiz, eski tıbba ait değer ve tâbirlerin tabîb, edîb, müfessir,
şâir, fakih her sınıf müslümahlarca ne derecede benimsendiğini göstermekle
kalmaz, kültürümüzün her sahasına giren bu metinleri hakkıyla anlayabilmek
için, bu tıb telakkisini tabirleriyle birlikte Öğrenme ve öğretme gereğini, ilgili
kelimeleri lügatlarda açıklama gereğini de ifade eder.
Tekrar edelim, bu tedrisatın tabiblerimizin tedrisatından bile çıkarılmış ol­
ması gerçekten büyük bir kayıptır.
2. ZEHEBÎ’NİN TIBB-INEBEVÎSİNİN BAŞ KISMI
Yukarda, mühim esaslarını ve belli başlı tâbirlerini kısaca belirttiğimiz
Eski Yunan Tıbbı’mn Tıbb-ı Nebevi yazarlarınca da aynen benimsendiğini gös­
termek maksadıyla, ZehebVnin yazdığı et-T .b b u ’n- N ebî adlı kitabının baş kıs­
mında yer verdiği umumi şemayı aynen kaydetmeyi uygun buld|uk.

3 3 ) M a n a ş u d u r: “Deliliğim sebebiyle, gönül alan sevgilinin zülfüne sarıldım. Ben, vücudumda artarak
sıhhatimi bozan sevda maddesinin fazla kısmını bertaraf etme çâresini, eftimunla sağladım." S e v d a n ın tıb b î

m a n a s ın ı b ilm e y e n , b u ifa d e d e n y in e d e f a z la b ir ş e y a n la y a m a z .
238 KÜTÜB-1 StTTE MUHTASARI 11. CİLT

Müellif, tıbbı, İlmî ve amelî diye ikiye ayırdıktan sonra şöyle devam eder:
A )A M E L ÎT IB

Bu dört kısma aynlır:


1- Tabiî umurun ilmi.
2- însan bedeninin ahvalinin ilmi.
3- Sebebler ilmi.
4 - Alametler ilmi.

T A B İÎ U M U R N E D İR ?

Zehebî bunlann yedi olduğunu belirtir:


BÎRÎNCÎSÎ ERKAN’chr (rükünler). Bunlar da dörttür:
1) Nâr (ateş): Vasfı, harr ve yâbis (sıcak ve kuru) olmaktır.
2) Hava: Vasfı, ratb ve han. (yaş ve sıcak) olmaktır.
3) Su: Vasfı, bârid ve ratb (soğuk ve yaş) olmaktu*.
4) Toprak: Vasfı, yâbis ve bârid (kuru ve soğuk) olmaktır.

İKİNCİSİ: MÎZÂC’dır. Mutedil mizaç sekiz kısımdır, önce müfred ve


mürekkep olmak üzere ikiye aynlır:
A) Müfred olanlar,, bu da dört kısımdır:
1) Harr (sıcak)
2) Bârid (soğuk).
3) Ratb (yaş). ١
4) Yâbis (kuru).
B) Mürekkeb olanlar. Bunlar da dörttür:
1) Harr-yâbis (sıcak-kuru).
2) Harr-ratb (sıcak-yaş).
3) Bârid-yâbis (soğuk-kuru).
4) Bârid-ratb (soğuk-yaş).
١I.C ‫؛‬LT UMUM‫ ؛‬AÇIKLAMA ! 239

.E N M Ü K E M M E L U [Z \C : Zehebî, Iriizacın s e k iz '‫ ؟‬e ş id in i k a y d e ttik te n


so n ra , b ir p a r a g ra f a ç a ra k , .e n .m ü k e m m e l m izac- k im in -m iz a c ıd tr.v .e n iç in e n
m ü k em m eld ir^ b u n u b e J irtir:

“Cnnlıla‫ ؟‬içerisinde en mutedil mızac insan mizacıdtr. insan mizaclartnm


en mUtedili mUminlcrin mizacıdır', mizacca mUminlcrin en mfttedili nebilerin
mizacıdır. Mizacca en mutedil nebiler. Resullerin mizaçlarıdır; mizacca en mu-
dedil Resuller ulû’l-azm olanların mizaçlarıdır. Mizacca en mutedil ulü’l-azm
Hz.Muhammedaleyhissalâtuvesselâm’ınmizacıdır.m)
Derim ki: Resûlullah’t mizacca, mahlukatın en mutedili yapan sebebe ge-
.linc'e.^u şundandır: Tabiblcrin kaidelerine göre, nefsin.abiakı bedenin mizacı-
na tabidir, nefsin'ablakı ne kadar kâmilse bedenin.mizacı da o dereci mutedil
ve nefsin ahlâkı da o derece mükemmel olur.”
B u b ilin in c e , şu h u s u s a n la şıla c a k tır:

H a k T e â la H a z r e t l e r i f e ü y ü k b ir a h la k '( h u lu k - u azîm)^ ü z e rin e


oldug'una ş e h a d e t etm ektedU ..' N itek im .-H z.' ‫ﺀﺀاد‬ radıyallahu anhâ‘*Resûlullah)n
ahlaki Kur’an’dır" b u y u rm u ştu r. B u 'd u n ım , E fe n d im iz in m izacının., ,m iZ açlarin
en m u te d ü i ve a h la k ım n da, en m ü k em m el a h la k .o lduğuna d elalet ed er.
N ite k im ٥«/ı ٥n S a h i h 'i n d e ; ' ٠
l^ i ‫ﻛﺎذ وﻧﻮل اش ﻣ ﺪ ا ع ﻋﻲ وﺳﻞ( ا ص اﻟﻘﺎس‬
‫ﺧﺎﺗﻬﻠﻢ ﻣﺤﻨﻔﺎ‬٠‫“ 'زا‬Resutullah aleyhissalâtu vesseldm yiizce ve ahlakca insanların
en güzeli idi*’ d iy e riv a y e t 'etm iştir. T irm iz i' n in b ir riv a y e tin d e Hz. Enes dsf ki:
“Ben Resûluilah’a on yıl boyunca hizmet ettim. Bana bir kere bile “ ö f b e !” de-
٠' medi, yaptığım bir şey İçin: “ B u n u n iy e y a p t ı n .’î ne de yapmadığım bir şey
/‫؛‬٠/«.٠“ B u n u n iy e y a p m a d ı n ? ” demedi."
tbnu Ömer d e r ki: “Resûlullah ne kaba konuşur, ne de çirkin spze yer ve-
rirdi. Der di ki: “ S iz in e n - h a y ır lıla r ın ız , a h l a k c a e n gU zel o l a n l a r ın ı z d t r .” '
Zehebi, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm’m a h la k î k e m a lin i a k se ttire n b ir
, k ıs ım h a d îs le r d a h a zi ٣ e ttik te n s o n ra d e v a m ed e r:

“Gençler en mutedil (mizaca sahiptirlery.Çocuklar en rutubetli (mizaca


sahiptirler). Olgunlar veyaşlılar en bârid (mizaca sc^ıptirler). Mizacca en mu-
iedil aza, şehâdet parmağının liç derisidir. Sonra diğer parmak uçlarının derisi
şelir. Azaların en hararetlisi kalbtir, bunu karaciğer, bunu da et takib eder. En
bârid (so ğ â ‫ و‬olanı kemiktir, sonra sinir, sonra omurilik, sonra dimağ gelir. En

34) ،fadeyl aynen k٠ raduk. CUmlelerdek‫؛ ؛‬kinci “m izac" kelimelerinin fazlalığı dikkullcn, kakmıyor.
240 KÜTÜB-Î SlTTE MUHTASARI 11. CİLT

yabis (kuru) olanı kemik, en rutubetli olanı da yağdır "


TABİÎ UMURUN ÜÇÜNCÜSÜ: AHLAT-I ERBA’A
Tabiî umurun üçüncüsü ahlat-ı erba١a’dır. Bunlar:
1) Kan: En pfdalidir, ratb-hâr (ya§“Sicâk)dır, faydası b e d ^ i beslemektir.
Tabiî olanı tatlıdır, kokusuzdur.

!) Balgam: Bu ratb-barid (yaş٠soğuk)dur. Faydası, beden gıda kaybedince ka­


na dönüşmek hareketin kurutmaması için azalan rutubenlendirmektir. Bunun tabii
olanı kana dönüşmeye yakın olanıdır, gayr-ı tabiîsi de tuzlu olup harârete mey­
ledeni, ekşi olup berde (soğuğa) meyledenidir. îlik ise hâlis berd’dir.
3) Safra: Bu har-yâbistir (sıcak-kunı). Yukansı öd’dür, kam yumuşatır ve
dar mecralara nüfûz etmesini sağlar. Ondan bir cüz barsaklara gider, ağız koku­
sunun çıkışını uyarır. Onun tabiî olanı hafifdir, kırmızıdır. Gayr-ı tabiî olanı,
ilik renginde, al renkte, pas renginde ve yanık rengindedir. Pas renginde olan al
renkte olandan daha kavidir. Bu sebeple o ölümü haber verir ve mürretü’s Safrâ
diye isimlendirilir. Ondan bir cüz de midenin ağzında yer alır.
4) Sevda: Bü kuru-soğuktur, kanı katılaştınr. Dalak ve kemiği besler.
Ondan bir cüz midenin ağzmda yer ahp ekşiliği sebebiyle açlığı tenbih eder.
Onun tabiî olanı kötü kankdır, gayr-ı tabiî olanı mürretü’s sevda denen herhan­
gi bir hıit’ın yanmasıyla hâsıl olur.
DÖRDÜNCÜSÜ: ASLÎ A’ZALAR’dır. Bunlar meniden tevellüd eder.
BEŞİNCİSİ: RÜHLAR’dır.
ALTEVCISI: KUVVELER’dir. Bunlar üçtür:
!)Tabiî kuvvet.
2) Hayvanî kuvvet.
3) Nefsânî kuvvet.
YEDÎNCÎ^Î: FÜLLER’dir: Bunlar cezb (çekme) ve def (itme)dir.
B )tL M ÎT IB
Zehebt yvkm da gösterildiği şekilde amelî tıbbın şemasını sunduktan soma
İlmî tıbba geçer ve insan bedenînin ahvaliyle ilgili bilgileri sunmakla işe başlar.
Arkadan Îlmî Tıbbın şubeleri olarak nazarî tıb başlığı altında mevzuyu tamam­
layan sebepler ve alâmetler adıyla iki ayn meseleye daha yer verir.
İLCİLT UMUM‫ ؟‬AÇIKLAMA-. 241

BEDENtNİN AHVALİYLE İLGİLİ İLİM: Bu üçtür. Sıhhat,


in s a n
hastalık, -ihtiyarlık ve nekâhet’de olduğu Uzere- Sıhhat ve hastalık Uzere-.olma-
yanhal.
1) SIHHAT‫ ؛‬Fiillerin selamette olduğu beden' halidir.' A‫؛‬iyet. .Allah’ın, in-
.sana îslajn^dan sonra verdiği en efdal nimetidir. Çünkü insan,' on'suz ne iyi bir.
tasarrufta bulunabilir ne de Rabbine' ibadet edebil.ir. Sıhhat kadar ehemmiyet ta-
§ıyan .başka birçey yoktur. Kigi .bunun, kıymetini bilip şükrünü eda etrtıeli. 'han-
'kör olmamalıdır.
m tthA leyhissalâtuvesselâm Efendim iz: ‫اﻟﯫس‬ ‫ﺳﺘﺎن ﻓﺜﻮئ ﻳﻬﻔﺎ‬
‫ ﻻ ه ﺀ ﺀاﺗ ﺔ زاﻟﻘﺰاغ‬nimet^vardırki insanların çoğu onlarda aldanma içindedir:
Sıhhat ve bo§ .vakit” buyurmuştur'(Buhar‫)؛‬.
Resûlulidh b ir b a ş k a h a d îsle rin d e : ٤٤A lla h ’»n b a z ، k u lla r ، ١'a rd ،r ,-.A lla b
o n la r ، k a t l ^ e h a s t a l ı k t a n k o r u r , a f iy e t iç e r is in d e .y a § a t، r ٠ a f iy e t.iç e r iS in d e
r u h l a r tn ، k a b z e d e r , o n l a r a s e h id le r e h a s m e r t e b e l e r v e r i r ” b u y u rm u ştu r.
Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh:
“Ey Allah’ın Resulü! dedim, afiyette olup 'Allaha şükretmemi, hasta'olup
sabretmeme tercih ederim.” Aleyhissalâtu vesseldm: “Allah.da, senin'gibi âfi-
yeti sever’’ buyurdular.”
TirmizVnm rivayetine,göre,.^ / ‫ﺀر'ردﺀ‬،'‫ «؛ةإئﺀﺀ‬vesseldm şöyle buyurmuştur:.
“Kim bedenen afiyet iç.ind.e. sabaha .ç،kar,.nefsini'emniyette bulur ve gün-'
,lük'g،da's،na da sahip olursa',' dü'nj^a 'Ona'. verilmiş' gibi'dir.'”.
"„Yine Tirmizinm bir TİvsLyetınd& Aleyhissalâtu vesseldm şöyle buyurur:
“Kişinin, Kıyamet günü'hesaba çekileceği ilk şey nimettendir.veşOyle.deni-
lecektir: “Senin, .cismine 'Sihhat vermedim mi, sana soğ'uk' su .içirriıedim
mi?”
Resdlullah bir başka riyayette şöyle,'buyurur: “ Ey Abbâsî' Allah’tan dün-
y ad a .da âhirette de Sihhat vermesini.istei”

Resdlullah der' k i:,“Allah’tan af ve'â-fiy'et isteyiniz.'Zira'hiç kimseye


, imânî 'yakinden sonr.a âfiyet'kadar büyük nimet .verilmemiştir” (Nesâl).
Ebu HUreyre di'yor ki,:, “Resdlullah aleyhissdlatu vesseldm, kendisine dfi-
yetten daha sevgiU olan bir başka şey taleh etmedi” (Tirmizî). ^
Resdlullah aleyhissdlcıtu vesseldm'^ so rd u : .“£ y Allah’ın
B ir b e d e v i
Resdlii! Namazdan sonra Allah'tan ne istiyeyim?" “ A lla h ’t a n .afiy et is.teî” b u -
y urdu.
242 KÜTÜB-İ SITTE MUHTASARI 11. CİLT

Hz. ٥٥vM،^'dan bir hikm et: “ A fiy e t g iz li b ir sa lta n a ttır , b ir a n lık g a m ve


ih tiy a r lık b ir se n e d ir .”

''Afiyet, sıhhatli kimselerin başında bir taçtır, ancak bunu sade­


D en d i ki:
ce hastalar görebilir.”
"Afiyet, kıymeti bilinmeyen fiir nimettir.” S eleften bin: "Her
D endi ki:
sâhih damarın altında Allah'ın ne nimetleri var! Allahım! bize dinde, dünyada,
âf^'ette âfiyet ver! Hastalık, sağlığa zıt olan bir halettir. Her hastalığın bir baş­
langıcı vardır, artar, sonra geriler ye sona erer."
H astalık sağlığa zıt olan bir halettir. H er bir hastalığın gittitkçe g elişen bir
b aşlan gıcı, bir gerilem esi v e bir de sonu vardır.

C ) N A Z A R Î T IB ;

S E B E B L E R : Bunlar altıdır:

1) H A V A : Ruhun itidali için ona ihtiyaç vardır. H ava, pis kokulardan kötü
gazlardan uzak v e sa f olduğu m üddetçe sıhhati korur. B u hal d eğişirse hükmü
de değişir. Her m evsirn, kendine has bir hastalık getirir v e aksi olanı izale eder.
Ş ö y le ki: Y az safrayı kabartır v e onun hastalıklannı gerekli kılar; (zıddı olan
soğu k ) bârid hastalıkları tedavi eder. D iğ er m evsim lerin durumunu buna kıyas
e t ’■ ^ '

Soğuk hava bedeni güçlendirir v e takviye eder, hazm ı iyileştirir. Sıcak


hava zıddını yapar. H avanın d eğişm esin d e veb a olur. Bunu ilerde açıklayaca­
ğ ız.

2) y e n il e n v e İÇ İL E N Ş E Y L E R ; E ğer sıcak iseler bedende sıcaklık


tesiri yaparlar. A ksi ise aksi.

3) B E D E N İN S Ü K Û N V E H A R E K E T İ; H areket bedende ısınm a tesiri


yapar, sükun da zıddı.

4) N E F S İN S Ü K Û N V E H A R E K E T İ; Ferahlık ve darlanma, keder,


gam , utanma hallerinde olduğu gibi.' Bu haller ruhun ister bedenin dahilinde ve
isterse haricine olan hareketiyle hâsıl olur. B u hususta da inşaallah açıklam a g e ­
lecek.

5) lİY K Ü V E U Y A N IK L IK : U yku ruhu bedenin içerisin e gönderir, dışı


soğutur, bu seb ep le uyuyan örtüye m uhtaçtır.U yanıklık bunun zıddıdır.

6 ) B O Ş A L T M A V E T U T M A : Bunlardaki itidal faydalıdır, sıhhati koru­


yucudur.
II. c ilt UMUMÎ-AÇIKLAMA-J 243

D) N A Z A R Î T IB :

A L A M E T L E R İ: S aç v e bedenin siyah lığ ı hararete d elalet eder. Bunun


zıddı soğukluğa (bürûdete) d elalet eder. B ed en in şişm an lık v e za y ıflığ ı da b ö y -
Jedir,.

★ Fazla et hararete v e .rutubete d elalet eder.

★ Fazla yağ da rutubet v e bürûdete d elalet eder.


★ Fazla uyku rutubete d ela let eder.

★ A z uyku yübûsete (kuruluğa) d elalet eder.

Bunların m utedil olm ası da (sa ğ lığ ın ) m utedil olm asın a delalet eder.

U zuvların görünüşü d e b ö y le... Azaların genişliği hararete delildir, aksi de


,aksine.

R üyalar da. böyle: San, kırmızı renkler ve ateş görmek hararete delalet
'eder. A k si,a k sin e .

N abzın durumu da'böyle: Nabzın büyüklüğü, sür’ati h a r ı t e d elalet eder.


A k ‫ ؛‬i,^aksine’... ;

K üçük v e büyük abdestler de böyle: K esk in liği, k ızıllığ ı, ateşli oluşu hara-
rete delalet eder. Zıddı, zıddına.

Kokusu.'da hararete delalet eder. K ok u su z oluşu bürûdete dela,let eder.

★ A H L A T N A Z A R I Y E S Î N Î N K U R ’A N ’A T A T .B ÎK Î

Islam âlim lerinin ,tıb v e tedavi ile' ilg ili görüşleri, insanin m âhiyeti hakkin-
daki telakkileri ile ya ١
k ınen 'ilgilidir. Onlar Hipokrat tıbbının tem el m eselelerin -
-'den biri 'olan ahlât telak k isin i'ayn en insana 'tatbik ederler...'Söz g'elimi Zehe-
٥?١nin et-T lbbu'n-N e'bevî'sindel:.i şu pasaja.diltkat'edel'im:,

"Kişi nefsinin siyânet ve korunması esasi üzerine yaratılmıştır


(mecbuldur).Beden ,ise muhtelif' cmşac١tan yaratılmıştır. Nitekim ayet-i kert-
‫ ﺀى‬.‫ ن ﺋﺸﺦ اﻧﺜﺎج‬٠ ‫ﺧﻠﻔﺎ أﻻﺳﺎن‬ ',“ B iz insartı k a r ışık b ir d a m la su d a n ya-
r a ttik ” (in san 2) buyurulmuştur. Buradaki emşâc “ahlât” demektir. Onun kı-
vamı ve muhafazası mizacının itidal üzere tutulmasıyla gerçekleşir. Bu da
faydalı olam. kullanmak, zararlıyı da'defetmekle saglamr. İşte bu .tıbbın gayesi-
dir. ' ١
Hastalık, insanin yaratıldığı asli rutubetleri çozer ve onları kokuşturur.
Tıh san atı ise kokuşmayı önler ve rutubeti çabuk çözülmekten korur.”
244. KÜTÜB-J StTTE MUHTASARI !I.C ٤I٢T

Taraam en esk i Y unan^tıbbını aksettiren .bu .mülahazaları Zehebî, T\xrr\\■-


zi'nin bir rivayetiyle ş | d l e r ‫ ؟‬#j ‫ﻟﺬﺗﺎي‬٢‫ﺋﺶ اﺑﻦ آذﻟﻢ زا ر ﺟﺒﺆ ﺗﺌﻔﺔ زﺑﺌﻔ ﻮذ ؤإذآﻣﺤﻄﺄةف‬
‫ ا'ﻟﻘﺰم ﺧﺶ ﺑﻤﻮث‬٠‫“ ﻓﻰ‬AdemoglunUn benzeri, etrafıni dobandokuzfeiâketin çevirdiği
birisi gibidir. Bunların getireceği âcil bir ölümden kurtulsa bile ihtiyarlığa ya-
kalanır ve artık ölüme kadar ondan k a ç a ı z .”
Ibnu Mesud’un, yin e m erfu bir' r iv a y e tin d e şö y le denir: Belanın birin-
den kurtulsa diğeri yakalar, berikinden kurtulsa öbürü parçalar.'*
Şü halde ölUm ’kesindir. A ncak.tıb, hayatta oldukça^ hastalıklara karşı teda-
, v ie d e r .

ki: “ölüm cesetlerde bizzat âvcuttur. Tıbbın İŞİ,


B'îr hakini k işi dem iştir
mühlet günlerinigüzeUeştirmegayretidir.Tıb.sıhhatlinınsaglığınıkorür.has-
taya da imkan nisbetinde sıhhati iadeye çalışır..."
TABIB: M Uslüm anlarda.ahlat nazariyesine dayanan tıb anlayişına u.ygun
bir tabîb tarifi vardır. O nu da Îbnu’l-Cevzrdctı k a y d ed iy .ru z: “Tabib o kişidir
ki, bedende toplanması zararlı olan maddeyi dağıtır veya dağılması zararlı
olan maddeleri insanda toplar veya fazlasi ona zarar veren şeyi eksiltir veya
eksikliği zarar veren şeyi/artırır, böylece kaybolan sıhhati celbeder veya asli
hali üzere muhafaza eder, mevcut illeti (hastalığı) zıddıyla ve karşıtıyla defeder,
onu bedenden ya çıkarır-, ya da koruyucu tedbirlere b a ş v u r ş k suretiyle daha
çıkmadan önler."

★ E B T E R (G Ü D Ü K ) K A L A N İS L Â M Î k e ş if l e r

Bu, a ç ı k l a r l a r m U slüm anlann tip' sahasında yaptıklarım işittiğim iz, hazı.'


k eşifleri'in k ar şeklinde i ş ı l a b i l i r . B u yanlıştır, i s l i âlim leri, gerçekten
diger. sahalârda oldugu. g ib i tıbda d a m ühim k eşiflerd e öncülük yapm ışlardır . ‫ا‬
H atta'kaydedecegim iz birkaç iktibastan.anla‫ ؛‬ılacagı-üzere, bugünkü B ati tıb'bını
ortaya çıkaran bir kısım tCmel -keşifleri'.önce mUSlümanlann gerçekleştirdiğini
söyleyen ler olm uştur. A ncak bu k eşifler, m .akul'bir'izahı h.enüz yapılm ayan se-
heplerle in k işaf .k ayd ed em em iş,'gittik çe g elişen 'b ir sistem m eydana getirenle-
.m iştir. Herbirinin hayatiyet v e öm rü, ya sâhip'.ve kâşiA'nin hayatına b ağil'kal-.
m ış,.'o n u n .'.ö lU m ü y le so n a ' erm iş, y a h u d . d a -k ita p la rın 'sayfalan araSında.-
- ' unutulm aya m ahkum olhıuştur.'

Ortaya 'konan keşifleri tâdad burada, 'uzun' kaçar. A ncak, yin e d e 'ö z e t bir
b ilg i verm ek Uzere, Müslüman ilim öncüleri Ansiklopedisi'nm, G m ş kjsm ın-
II.CILT UMUMÎ AÇIKLAMA-I 245

da yer verilen tıbla ilg ili ^bir paragrafı k ayd ed eceğiz, sonra da m ikroptan ilk bah-
sed en T iirk âlim ini,tanıtacagız.

“Meselâ tıbbı ele alalım. Doktorların sultani olarak tanınan ibni Sînâ
{980-1037yn}n tıbba bir \:çok yenilikler getiren .Kanun akil tip kitabi, Islam
dünyasında olduğu .kadar, Avrupa'da, da., tıbbın ^temel kitabi olmuştur. “Tıbbm
Incil’i” İinyanını kazanması, 600 sene Avrupa üniversitelerinde ders kitabi ola-
rak okutulması bunun en büyük delilidir, ibhi Sînâ tip dahil, 29 ayrı .konudaki
keşi^eriyle Âvrupalı ilim adamlarına OncUlukyap^
Bazı bilginlerce ibni Sînâ ayarında bir doktor olarak kabul edilen Râzi
‫ ا‬864‫غ‬925) ‫ ا‬çiçek ve kızamık bastalıklarını kenetmiş, bu.'konuda Hk'-eşeri veren
ilim adamı olmuştur.
Fatih Sultan Mehmed’in hocası Akşeınseddin (1389-1459) mikrobu (bdr
ularına göre ibni Sînâ) keşfetmiş, ibni Cessâs (?-1009) günümüzden 1000 sene
önce, cüzzamın sebep ve tedâvllermi göstermiş, İlmî yollarla vebammbulaşıcı
bir hastalık olduğunu ibni Hatip (1313-1374) ortaya kdymuştur. Bazı kaynakla-
ra göre verem mikrobunu da Kambur V e s k (?-1761) bulmuştur.
Gözle ilgili çalışmalarıyla da müslümân doktorlar ilim dünyasına asırlar-
ca önderlik vapmislardır. Gözdeki retina tabakasının fonksiyonundan ilk bahse-
den îbni Rüşd (1126-1198)’dür. 11. yüzyılda yaşayan ünlü göz doktoru Ali Bin
îsâ’nın gözle ilgili yazdığı Tezk‫؛‬re adil eser, sahasında yüzyıllarca tek kitap
olarak kalmıştır (İ9.y y. ortalarına kadar).
Huneyn Bin ishak (80Çi873)’ın bu sahada yaptığı çalışmalar da 18. yüzyıl
ortalarına kadar kaynak olma hususiyetini korumuştur.
Ammar ise günümüzden 9 asır önçe kendine has bir metodla göz ameliya-
tınıyaptnayı gerçekleştirmiştir. Ali Bin Abbas da (7-994) ayni şekilde çağımızın
modern ameliyatlarına uygun bir ta r z â kanser ameliyatı yapmayı başarmıştır.
Kaleme aldığı KrtâbÜ'!.M.e!Ikî adındaki tip ansiklopedisi günümüzde hile hay-
ranlıkla İncelenmektedir.
Ebû’l^Kasım ez-Zehravî (963-1013), cerrahlığı bağımsız bir ilim hâline
getirmiş, 200 kadar ameliyat âletinin resimlerini çizmiş, neye yaradıklarım,
kullamhekilleriniid.sx\\ adındaki eseriyle ilim dünyasına armağan etmiştir.
ibni Sînâ başta olmak üzere Râzî, Zehravî, ibni Zuhr V.S. müslümân âlim-
lerin eserleri devamlı kaynak olagelmiş, Avrupa üniversitelerinde ders kitabi
olarak okutulmuş, kitaplarına m.üracaat edilmede'n tedav’iye cesaı:ct ‫ ؟‬dilmemiş
246 KÜTÜB.l SİTTE MÜHTASARI !!.CiLT

ve ‫ىاااﻻةﻷﻻ‬٣‫ ﻫﻊ‬onlavdan da^ıa de‫ج‬e‫ ا ا آ‬.ese١٠‫ ا‬e٣ vücûda getirilememiştir.


Küçük kan dolaşımını AvrupalIlardan 300 sene kadar önce İhnü Nefs
(1210-1288) isimli bir müslüman keşfetmiş, ibni Sînâ’nın Kanun’M/î. yazdığı
şerh (yorum)da bunu detaylarıyla anlatmıştır,
Muslümanlar bütün bunları Avrupa’da doktorun büyücü, hastanın ise şey-
tana tutulmuş, gunahkûr ve- su‫ ا ؟‬u'' ‫ﺀ‬sa‫ﻻ‬dd ‫ اةا‬, bir devirde gerçekleştiriyorlardı.
Daha 706’da Şam’da bir bkâristan (hastahane) yapmışlardır. 978’de bu has-
tahanede 24 doktordan meydana, gelen bir u^man ekip vazife görüyordu. 1.1..,
yüzyılda Kahire’de "Tabibler Odası” başkanlığını yapan Ali Bin Rıdvdn (?-
1067Vın uy.guladıgı. tedavi Wetodlaı٠t tamamen modern usullere uyuyordu.”

'★ ^ M tK R O B U H A B E R V E R E N İL K Â L lM

AKŞEMSEDDİN: 'Modem' tıbbın en ,m ühim tremplenlerind^n' biri 'olan


m ikrobun'keşfi n ıeselesin d e’müslüm.anların öncülüğü, kend'i tarihim izi de ilgi-
lendiren bir'bahistir. .Zira hu şeref, Fatih Sultan Mehmed^in hocası. ve'Istan--
bul'un'm âne.vî fâtih'i Akşemseddin’e aittir. B u s'ebeple, burada h u su si bir. parag-
raf,açm ayı faydah görüyoruz. B e ş B üçuk A sırlık Türk T a b â b e t TârJhl’nde,
.,müell.if Dr. Osm an Şevki.,‫ ؛‬u b ilgiyi, derm eyan eder':-.

“Akşemseddin.'in tababete' ^ettigi''en birinci, hizmet, şimdiki tababetin isti-


nad ettigi-mikrob, sirayet- Ibulaşmal, veraset Ikalıtımf hakkındaki nazariyeleri,
herkesten evvel çok ndfız bir nazarla görmesi idi. Bundan dolayı mağfûr şeyh
kend.isine atfedilen Lokman-I Sâni .(ikinci lokman ١, lakabına hakkıyla liyûkat'
kesb etmişti.
Sıtmaların-.nöbeti hakkındaki' eski bâtıl, fikir ve'nazariyelere şiddetle
hucum etmişti, şöyle diyordu:
“Malum ola ki, etibba (tabibler), bu nöbetlerde ve, bu devirlerde olan
-bey«'/e,.،. (35)-bi7med،7er de aduvvlere (düşmanlara) .ve bazısı harekât-1 kamh'e
(ayin hareketlerine) ve bazı kuvvet-idafia’ya nisbet etti.”
٥« hücumlar Akşemseddin’k lisanında hakiki ve devr-i tababetiyle nmte-
.ndsib o lly a c a k bir allâmelik idi. Sıtma.bir müessirin (etkenini hâsıl ettigi ale-
idde bir hastalıktı ve nöbetlerin tekessüründe necmiyyun mesleği (müneccimlik)
saliklcrinin-müddeaları.giblşü‫ ؟‬hcsizadüvylerin, kuvvemi dâfia'ların harekât-1

35) Beyti burad. ara demektir, yani Sjtma nöbetlerindeki aralar, fâsılalar.
II. CİLT um um i AÇIKLAMA.I 247

kamerin tesiri olamazdı. Akşemseddin, nazarlarının nüfuzunu bundan başka ta­


babeti en gizli bir köşesine kadar İsal etmişti. Zamân ı Tabâbetine göre bu, Os­
manlI Türkleri için şeref ve iftiharları mûcib bir meziyyet idi. Şeyh diyor:
"Cümle marazların, sûret-i neviyyesi hasebiyle tohumları ve asılları var­
dır. Ot tohumu gibi, ot kökü gibi. Zira babadan, anadan irsle intikal eden ma­
razlardan bâzı kisar’a ve nekrîs ve cüzzâm gibi bunlar, kâhîce (bâzan), delâlet­
ten {göründükten) yedi yıldan sonra yine zuhur eder, me’kul ve meşrûb’dan
(yenilip içilen şeylerden) hâsıl olan marazların tohumu tîz bitip büyür."
Bu sözler, layık olduğu nazarla tedkîk edilmeğe şâyandır. Beş asır evvel,
OsmanlI Türk fabiblerinin fennî kanaatlerinde sirâyet ve verasetin lüzûrnu
kadar yer tutmuş olduğunu görmek, eski tababetimizin tuttuğu yolun selâmetini
göstermeğe pekâla kâfidir. Cümle marazların tohumları olduğunu tababet, asır­
ların mürurundan (geçmesinden) sonra isbat etmiştir. O vaktin yegâne kusuru
henüz bu tohumları keşif ve mütâla’a edebilecek vâsıtalara mâlik olmaması
idi. Ancak akılların hükmettiği bir zamanda ve vâsıtaların da noksanlığı ve
hattâ fıkdanı (yokluğu) içinde bir hastalığın husûlü için tohum aramak ilk defa
bir Türk hekiminin nâfiz gözleri tarafından görülmüş bir nazariye İdi..."
Müellif eski tabiblerimize dil uzatan yeni yetme cahillere şöyle cevap
verir:
"Eski tâbiblerimizin müdâfa’asını deruhde eden zâtların bu satırları gör­
mediklerine hükmetmek zaruridir. Cin ve peri hikayelerinin yeni tabiblerimiz
tarafından seleflerimizin nazarlarına göre, mîkrob şeklinde gösterilmesi pek
mânası- ve e.^assız bir tevcih ve isnâddır. Hiçbir tıb kitabının cin ve periden
bahsetmediğine göre, bunları başka yerlerde ve başka maksadiar dairesinde
aramak ve eski tabiblerimize böyle malumât atfetmemek icâh eder." ■
Müellifin kaydettiği ikinci bir keşif örneği, yine Fatih devrine ait A/t،/«،;.«-
zâde'nin idrar tutukluğuna uyguladığı sonda metodu. Müfredât-ı t|b tetkiklerini
pek ziyâde ileri götüren bu doktorumuzun, hususi şekilde imal ettiği ince kalay
çubuğuyla, idrar tutukluğunu açmak için tarihte ilk defa ihlîlden müdâhalede
bulunarak nasıl tedavide bulunduğunu açıklar ve bununla tabâbetimizin kadrini
fevkalade yücelttiğini belirtir.
Öncü örnekler çok. Fakat sorumuz hep cevapsız kalıyor: "Bunlar niye
münferîd ve güdük kaldı, her biri inkişâf edip gelişen bir silsilenin ilk halkası
veya semeredar bir meyve gibi neşvü nema bulan bir kısım ağaçların tohumları
olamadılar ve İmam Şafii nin, kendinden sonraki asırlar için dahi muteber
248 KÜTÜB-İ SITTE MUHTASARI 11. CİLT

olan: “Müslümanlar, ilmin üçte biri olan tıb ilmini elden kaçırıp onu yahudi ve
hristiyanlara kaptırdılar” diyerek hayıflanmasına sebep oldular.?’’
İslam âlemi, bu sorunun gerçek cevabım verecek hakiki araştırıcı ve âlim­
lerini bekleyedursun, bizi sistemsizliğe atıp tecrübe birikiminin eslaftan ahlâfa
artarak devam ve terakkisini sağlayacak müesseseleşmeye mani olan ve egoizm
denen mühim bir marazın teşhisine nabız olabilecek tıbba müteallik bir serenca-
mı .îbniı //.c c r’in ed-Dürerül-Kamine١sinden veriyoruz. Yorumu okuyucu ya­
pacak.
“İbrahim tbnuAbdillah el-Hılâtî eş-Şerîf ed Düreydi el-Lâzurdî, takriben
720 (miladi 1320) yılında doğdu. Birçok fenlerde mahûret kesbetti. Haleb’e
gelip bir zâviyeye yerleşti. Halk kendisine çoklukla geldiler. Güçlü şahsiyete
sahip birisiydi. İdarebiler nazarında itibarı büyüktü. Tıbta ve başka fenlerde
pek başarılı çalışmaları biliniyordu. Şöhreti Melik Zahir’e kadar ulaştı. Melik
onu Haleb’ten (merkeze) celbetti ve mevkiini yüceltti. Kimya sahasında da söz
sahibi idi. Lâzûrd sanatını?3>^^ icra ederdi. Ondan çok para kazandı. Sultan
zaman zaman yanına gider, önu evinde görür, atının üstünden inmeden onunla
konuşurdu. O da bu esnada, bir kemerden başını uzatırdı. Halk da sıkça ona
uğrardı. O ise evinden pek nâdir çıkardı. 799 Cemâdiyelulâ’da vefat etti. Cena­
zesine büyük kalabalık iştirak etti. Terekesi (bıraktığı'miras, eşyalar) arasında
pek çok kimya âletleri vardı. Lâzûrd hususunda bildiklerini kimsenin öğrenme­
sine müsamaha etmemişti.”

KAYNAKLAR
1) Bu bahsin hazırlanmasında şu kaynaklardan istifade ettik;
Abdulbâki, (Şâir-i M tşhm Abdulbâki): M e’âlim u'l-Y akîn, M evâhibu Le-,
dünniyye Tercemesi, Hanımlara Mahsus Gazete Matbaası, İstanbul
1322/1904. Eser 1008/1599 yılında Türkçeye çevrilmiştir.
A‫؛‬٥, Dr. G٥//٥.. Tıp Târihi, Yeni Matbaa, İstanbul 1341/1925.
Istılâhât-ı Fıkhiyye K arnusu.

îbnu Hacer el-Askalânî, Şihabuddin Ebu’l-Fazi (S52l\44^): ed-D Ü re-


rü 'l-k âm in e fi A’yânil-M ieti’s-S â m in e , Dâru’l-Kütubi’l-Hadisiyye.
Mısır, 1385/1966:

.% ) Lâzûrd. F a n ‫؛‬c u d u n g i m i e b i r k e l i m e d i r . Sü.s e ş y a s ı y a p ı l a n İ a c i v e r d b i r t a ş ı n a d ı d ır .


1.1. CİLT um um i AÇlKLAMA-1 249

İhnu’l-Kayyim, Şemseddin.Muhammed İhnu Ebi Bekr el-Cevziyye (V. 751/


1350): et-T ıbbu.n- N ebevî. Tahkîk: Abdü’l-Ganî Abdü’l- Hâlık, Kâhire,
1377/1958. , '
Nasuhioğlu, İlham: T ıp T arihine K ısa bir B akış, 2. baskı, Diyarbakır Tıp
Fakültesi Yayını, 1975.
en- Nesimi, Mahmûd Nâzım: et-T ıb b u ’n-N eB evî v e ’l-İlmu.l-Hadîs, Di-
meşk 1404/1984.
Şevki, Osman: B e ş B uçuk Asırlık Türk T a b â b e ti Tarihi, Mâtbaa-i
Âmire, İstanbul 1341/1925.
Uzluk;Feridun Nafiz: G e n e l T ıpT ahhi I. Güzel İstanbul Matbaası, Anka- .
ra 1958.
Ûnver, Ahmed Süheyl: T ıp Tarihi I, Matba’a^i Ebuzziya^^/îstanbul 1938.
Ve//٠c٥ «g//, 5/‫؛‬Â:/; Halk S ağlığı Bilimi, İstanbul 1985.

Zehebîi'Şemseddin Ebu Abdillah Muhammed îbnu Ahmed, (v. 748/1347):


et-T ıb b u ’ri-N ebevî.

2) Aşağıda kaydedilen eserler Tıbb-ı Nebevî üzerine tarih boyunca te’lif


edilmiş bulunan eserlerdir.
Bunlardan birkısmı matbudur, birkısmı da gayr-ı matbudur. İsıhen bilindi­
ği halde, kütüphane kayıtlarına giremediği için kayıp olduğu kabul edilenler de
var. Biz burada, Dr. Mahmud Nâzım en-Nesefî"mn et-T ib b u ’n -N eb ev î ve.l
İlm üT H adîS adlı kıymetli çalışmasında kaydettiği kaynakları -açıklayıcı bilgi­
leri at^ak- üç kısım hâlinde ismen sunmayı faydalı mütâlaa ediyoruz.
BİRİNCİ KISIM: MATBU OLANLAR
1- K itâbu’l-E rba’îni.t-Tıbbiyye el-M ü sta h ra c e min S ü n en -i Ibni M âce,
Şerhu’l-Bağdâdî (557-629). F٥j ‫؟‬in Tanca şehrinde basılmıştır.
, 2- el-A hkâm u.n-N ebeviyye fi.s-S m â’ati’t-Tıbbiyye, müellifi e/. Kehhâl
7٥/2M (650-720), Kahire’de basılmıştır.
3- et-T ıbbu ’n-N ebevî, müellifi Şemsüddin Zehebî (673-748), Kahire’de
basılmıştır.
4- et-T ıb b u’n ٠N ebevî, müellifi îbnu l-Kayyim (69l-75l),Hsâeb'de basıl­
mıştır.
-250 KÜTÜB-Î SITTE MUHTASARI.. ‫ وا‬. CiLT

‫ة‬- et-T١bbu.'n-Nebe٧‫؛‬, 'müellifi: Celâleddin Suyûtî(m9-9l 1).


'İKÎNCİK i 's ^ ٠‫ ؛‬HENÜZ'TABED^Â^EY'E'n LE'1٤.,,,'' ,
1 - et۴Tıbbu'n-Nebev‫؟‬, ,müellifi.: Ebu Nu’yam el-îsfehâm{336430).
2- et-T ıb bu ’n-N ebevî, müellifi: Ebu Ca’f er el-Müstağfırî (350-432)
3- .et- T ıbbu'n-N ebevl, müellifi: Ziydeddin el- Makdisî(569-643).
4- e ş - Ş ifâ fi’t-T .bbîl-M üsned Ani s-S eyyidi’.-Mustafa, müellifi: Ahmed
tbnuYûsufet-Tîfâ§f(\5{)%-(>5\). :

fi-Tezki٢e fi't-Tıbbu'n-N ebevi, müellifi^٠'‫رهﺀﺀ‬٠İbmCemâ'aiyddU 733).


T - f t t - T ı h h ı ’n - N f t h f t v l (? )

8- Tıbb-1 N ebevi Fi miipııifi ibnuMııs-


tafa el-Antâkî (?)
Q- Pl- Mpgghîhı|,a-.٩ enlyyft fi Tıhhl’l-Rftrlyyo-

Notî Müelü'f s٠n iki eserin ‫؛‬،٥٥-، Nebevi cümlesinden sayılmaması gerek-
tigini belirtir.
U‫ ؟‬Ün CÜ'KISIM .:.KA^P OLANLAR
1- Rjggi. mı"ı۶t٠mil٠ aaT-Tıhhı’n-Nfthftvî- d -k e ’mun el-îmam Ebu’1
. ‫ ' هﺀ« ﻵ « «ﻫﺮ‬İçin .5 ,§‫ ا ^ﻟﻤﺪ‬1‫^اﻵا‬azan belli degil.
2- et-T٠bb٧n-Nebevî, müellifi: Abu’l-Melik ibnu Habıb el-Endülüsî
. .(174-238). '

^ - . ‫؛‬-Tıhhıın-N.hftvî
5‫ ^ا‬e tT ‫ا‬bbU^n^Nebe‫ص‬,nriiellifi:'A‫ ﻛ ﺔ‬W ^ ' / 5 8 1 ^510)?٦‫) رﻟﻤﺆهﺀﻟﺠﺞ‬. -
fi-.et-)٠٠. b .b u 'n - N e b e v î,m ü e llif i:5902-831)‫ ةه ﺀ‬١’٤).' -
7- e ‫؛‬.-T٠bbu'n Nebevi, müellifi: eî-Habîb enİNeysaburt. 'Müellif bu'isim-
leri başta Ke§fu’z.-Zünun .imak üzere muhtelif kaynaklardan derlemiş
tir.
Tıbb, kelime olarak Arapçada ezdâddandır, hem tedavi ve hem de dâ’
(hastalık) mânasına gelir. Tabîb, hâzık demektir, yani her şeyde hazık, ancak
örfte hastalan tedâvide hâzık olanlar için kullanılmış ve bu mânada hususiyet
kazanmıştır.
İb m Hacer, kendi devrinin tıbb telakkisini şöyle anlatır: “Tıhh iki çeşittir:

1- Bedenle meşgul olan tıhb (Tıbhu cesedh


2- ' Kalble meşgul olan tıhb (Tıhhu kalh). Bilhassa hu ikinci kısım,
Resulullah aleyhissalatu vesselam’ın Rabb'inden getirdikleri yardımıyla kalbin
tedavisi ile meşgul olur. ,
Bedenle meşgul olan tıbb ise, bunun malzemesini hem Resulullah aleyhis-
salatu vesselâm’dan menkul olan şeyler, hem de onun dışından gelen şeyler
teşkil eder. Çoğu da tecrübeye rdcidir.
Beden tıbbı, ayrıca iki nev’e ayrılır: Bir nevi var ki fikre ve muhakemeye
muhtaç değildir. Cenab.ı Hakk, fıtrî olarak canlılarda onun'bilgisini, yaratnıış'-
tir; açlık ve susuzluğun giderilmesi gibi. Bir diğer tıhh çeşidi vardır ki, hu, fikre
ve mubâkemeye m ita ç tır. Sözgelimi bedende hisü olup b e d e â itidalini bozan
durumun g îd d m « â g fb i. itidal de'ya-har'Sret (sıcaWık١ veya bM dete '(soguklu-
ğa) r â d â . Bu iki şeyden her biri de rutubet (yaşhk) veya yObûset (kuruluk) ya-
but da bunlarm bef ikisinden terekküp eden hâle râ ciâ . .unlardan her biri ‫ﺀ‬٠-
gunluk d u n u n d a addıyla birlikte vardır.
Onu defetmek ise bedenin hâricinden veya dâhilinden olur. Dâhilinden
olan daha zordur. Onun çıkarılmasını bilme İŞİ sebeplerini ve alâmetlerini orta-
ya çıkarmaya bağlıdır.
HOzlktablb:'toplanması bedene larar veren şeyleri dağıtmaya‫ ؛‬ayrı olan,
lan, zarar veren şeyleri de cemetmeye çalışan ve de fazlası bedene zarar veren
şeyi azaltmaya veya azı zarar veren şeyi de çoğaltmaya çalışan kimsedir. Bu
İşin temıeli de üç esasa dayanır:
252 KÜTÜB-J Sl'TTE MUHTASARI 11.GILT

★ Hıhhatin
Sıhhatin korunması.
j Eza veren şeylerden sakınma.
j Fasid maddeleri çıkarıp atma.
Kur’an’da da bu esasların herbirine İşaret eden ayetler vardır: Birinciye
temas eden âyetlerden b ir iş u d u r z /l fiS j ^ ‫ آؤ‬٠\ja‫ ^؛‬u r j ٠j«(Raına-
,'.zan ayında).... hasta yeya'yoJcuJukta. oJan, tutamadıgı giinterin 'Saytsınca'
.dîger günlerde.tutsun».-.(Bak'ara 185). Bu sıhhati korumaya rdcidir, zira, sefer
(yolculuk), yorgunluk sebebidir, bu ise sıhhati değiştiren âmillerden biridir.
Yorgunluğa bir de oruç dahil olursa, daha da artar, öyleyse bedenin sıhhatini
korumak İçin orucun yenmesi mubah kılınmıştır. Hastalık İçin de ayni şeyler
söylenebilir.
İkinciye temas eden âyetlerden biri şudur: ‫؛‬ ‫(‘زﻻ ﺋ ﻼ اﻧﻤﺶ‬Eyim an
.edenleri).Nefsiniz‫ ؛‬öld-ürmeyinî” .(Nisa 29). Bu ayetten, soğuk suyu kullan-
maktaiı korkulması h i d e teyemmüm e tm e â cevazı İ â b a t edilmiştir.
üçüncüye temas eden âyetlerden biri şudur: k 4 ‫ ﻧﺄﺑ ﻪ‬j f ‫ ادى‬٩‫آؤ‬ .îç‫؛‬n:lz-
,.de has'ta olan'veya). başmdan'-rahatsıZ bulunan-varsa fidye .olarak, ya oruç
.^-tutmasj,..ya sadaka vermesi ya d a kurbankesm esl ge٢ek‫؛‬r ’۶(Rakara 196).
Burada, ihrama giren kişiye yasaklanmış olan baş traşının, başta tutulan
buhar sebebiyle hâsıl olan ezadan kurtulması İçin, cevazına işâret edilmiştir,
imam Mâlik, M u v atta’،/. Zeyd ibnu Eslemeden şu mUrsel hadîsi kaydetmiştir:
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm iki .‘-‘Hanginiz dahatabibşîniz?” .^
diye sordu. Onlar: *‘Ey Allah'ın Resûlü! Tıbda bir hayır var mi?" diyerek
cevap verdiler. Aleyhissalâtu vesselâm: “Allah, devasını indirdiğ‫ ؛‬hastahgı
’m ditmiştırjy buyurdular.”
tbnu Hacer, bir' yerde ^f٠،d.'٥f٠den'naklen..§u,kıymetli bilgileri, 'de 'derme-^
yan eder‫ '؛‬Onbeşinci 'miladî aSrm telakkisini .ögrenınek maksadıyla ,kaydedi'yo^
ruz: “Tıbb iki çeşittir: Yunan tıbbı, ٥« mukâyeseye dayanır. Arap ve Hind tıbbı■
bu tecrübeyi dayanır (yani ampirik demek istiyor). Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm’ın hastalara tavsiyelerinin çoğu Arap tıbbının metoduna dayanır.
B u â d â b İT k ıs m ın a vahiyle muttali olmuştur... >1Bulmada şunu belirtmek isterizî
Bu '‫ ؟‬e§'it'İfadeler.'ülemânın böylesi-veciz üslubunu anlamayan' gUnümü?ün sığ
kişilerini,' hadisler konusunda, ce'sur ve cüretkâr değerlendirmelere itebilmekte,.
dir..Sözgelimi, “Resûlullah’ın tıbba müteallik beyanları-٠ devir tıb bilgi ve an-
!ayışının ifadesidir. 0 bilgilerde, ö anlayışlarda yanlışlık'olabilir, ‫ ة‬yleyse‫ ا‬.
'maddihayatımızla ilgili.'hadisleri '“hadis’-’ olarak tahdis etmek ğcrekmeı...vs.’’
iddiasında olanlar var. Bu,.ger‫؟‬e'k.ten.'a‫ ؟‬ık bir cehaietin'ifâdesidir. .Jslam Uleması
've hUs'usen muhaddiSler, "hadis” ''''^،î,,«e^''‫؛‬.tarif ederken'kesinlikle böy'c .
11. c ilt um um i AÇIKLAMA.II 253

bir ayırım yapmazlar. Aleyhissalâtu vesselâm, her ne söylemiş ve yapmış ve de


٠ yanında yapıldığı, söylendiği halde sükût buyurmuş, müdâhale etmemişse, bu
bizîmiçin sünnettİT, hadis'ÜT.
Ülemâ tıbb-ı nebevVnm bir kısmı vahye dâyanır “Bunun dışında­
kiler o devrin Arap folklorüdür” demiyor. Üstelik “Şunlar vahiydir, şunlar de­
ğildir” diye bir ayırım da yapmıyor. Ama bir kısmının behemahal vahye dayan­
dığını söylüyor.
Ayrıca, İslam “Her ^eyı yeniden getirdim, benden önce insanlık her şe­
yinde mutlak bir cehâlet ve bâtıl içerisindeydi” diye bir iddiaya da-sahip değil.
Bilakis İslam açısından yaratılışın başından beri insanlık her devirde, her yerde
peygamberlerden feyiz almış, her sahada sağlıklı bilgiler, tecrübeler edinmiştir.
Öyleyse kaİblerin, gönüllerin ve bedenlerin tabîb-i hâzıkı olan Resul-i Ekrem
aleyhissalâtu vesselamım lisanına girme şerefine eren o devir mâlûmatı doğm-
luğu, muteberliği hususunda O’nun onayım, te’yidini ve vizesini almış olmakta-
dır١ Onun reddine uğrayanlar bâtıllığa mahkum edilmiş demektir. Red veya
kabul şeklinde onun lisanına girmeyenler ise zaten mevzumuzun dışmda kalır.
Öyleyse Aleyhissalâtu vesselâm''m \xsxA-i hadîs ülemasının ölçülerine göre
muteber addedilme şerefine eren her rivayet bizim için makbuldür ve tıbba mü­
teallik ise tıbb-ı nebevi eczahâne-i nuranîsinin şifabahş birdlacıdır. Ümmet-i
merhumeyi bu ilaçtan mahrum etmeye hiçbir cüretkâr haddini bilmezin yetki ve
selâhiyeti *yoktur.

TIBBIN EHEMMİYETİ

Resulullah'm \tâ 2cvi olmaya teşvîk edici beyanlan çoktur. Bunlardan bir
kısmı müteakiben gelecek. Şahsî fiilleri meyanında ilaç almak, doktor çağır­
mak, kan aldırmak, rukye yapmak, dua etmek gibi tıbbî aıneliyenin hemen her
çeşidi mevcuttur. Bazı kitaplarda ٠>US١١ OUuVÎ OuLfr <ii‫؟‬İ١“İlim ikidir,
biri beden ilmi diğeri din ilmi” buyurduğu rivayet edilmiştir. Zehebî, bu sözün
İmam Şâfı’î merhuma ait olduğunu belirtir.. Bazı araştırmacılar Kur١an-ı
Kerim’de 40’tan fazla ayetin tıbba müteallik olduğunu tesbit etmiştir. İslam’ın
verdiği dersle Şâfi’î Hazretleri: “tki sınıf vardır ki, insanlar onlardan müstağni
olamazlar: Âlimler ve tabibler. Âlimler dinleri, tabibler bedenleri için lazım-
d ıy der. Yine Şâfı’Vyc göre: “Helal ve haramı bildiren ilim’den sonra tıbdan
daha asaletli bir ilim yoktur.” Alimler Ş i î 'n i n fıkıhta imamlığıyla beraber
tıbbı da iyi bildiğini belirtirler. Şunu da belirtelim ki, tıbba layık olduğu ehem­
miyeti atfeden Şafiî Hazretleri, tıb sahasında müslümanlann, öncülüğü, yahudî
ve hristiyanlara kaptırdığından hayıflanmış ve böylece ilmin üçte birini onlar le-
254 KÜTÜB-I SİTTE MUHTASARI 11. CİLT

hine zayi ettiklerini söylemiştir. İkinci hicri asırda söylenen bu söz, maalesef
günümüzde hâla muteber.
b ir in c i B A B ..
T E D A V İN İN C E V A Z I

' NOT:'M.üteaklben.3990've'3996 numaralı'hadîslerin,açı.w


ve müşahhas örneklerle gösterilip daha aşık olarak' iz.ah'edilecegi 'iizere, tıbbî
-hadîsleri tek .başına aljp amel etmek mahzurludur. ,Alimlerin açıklamasını bil
mek, onlar ışığında hadîslerden istifade etmek esastır.. Esasen söylediğimiz bu
-husus, sâdece tıbbî hadîsler İçin değil,'fıkha, akîdeye, haram ,ve helâl’.e giren ha
dîsler İçin de temel bir-prensi^tir. Resûlullah muhatabın farklı Şartlarına göre
değişi'k 'beyanlarda bulunmuştur. Bu mevzuya girerken ehemmiyetine binaen bu
hususun liatırlatılm.asını gerekli bulduk.'

‫ش‬: ‫ ر ﺳﻮو‬J U ] :J U ‫ش ى‬١ ‫ — ص ى ﺳﺮدا> ر ﺻﻰ‬١ i


1‫ﺗﯫوؤ‬٤،‫اﺀ‬٠‫؛ دو‬i S ‫ وﺟﻨﻮ‬،‫أﺋﺮل اﻟﯫﺀ ؤاﻟﻨﺆاة‬ ‫ إن اش‬..'^1
.‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داو د‬٠[ ‫ام‬٠‫وﻷ ﺛﻔﻨﺎووا ج‬
1. (3978)- Ebu'd Derda radıyallahu anh anlatıyor; ''Resûlullah aleyhissa-
lâtu vesselam buyurdular ki: “Allah Teâla Hazretleri hastalığı da ilacı da in­
dirmiştir. Ve her hastalığa bir ilaç varetmiştir. Öyleyse tedavi olun. Ancak
haram dlan şeyle tedavi olmayın.” [Ebu Dâvud, Tıbb 11, (3874).]
AÇIKLAMA:
U Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, her hastalık için meşru ve helâl olan
bir ilacın da mevcudiyetine parmak basmaktadır. Hiçbir hastalık için "Bunun
dermanı yoktur" deyip kesip almamalıdır. İnsanlığın henüz bazı hastalıklara te­
davi metodu geliştirmemiş, ilaç bulamamış olması mümkündür. Ama, İslâmî
inanca göre, bu değişmez bir kader değildir. Tedavi aramaya devam, etmek esas­
tır, mutlaka her hastalığa bir ilaç bulunabilecektir. Şu halde günümüzde ortaya
çıkan AİDS hastalığı haklcında bazı çevrelerde "İlacı olmayacaktır!" gibi söz­
ler sarfedilmesi cehaletin eseridir. Cenab-ı HakkTn şifa hazînesinde onun da
ilacı olacağını, /?c^M/nnün yukarıda kaydedilen ye benzeri nice beyanatlarına is-
tinâden kesin bir üslubla söyleyebiliriz.
256 KÜTÜB-Î StTTE MUHTASARI İl.C İL T ,

2 - Sadedinde olduğumuz hadîs, .ilacm dinimizin haram',-kılmadığı,' asil it-


bariyle tâhir ve h.elâl maddelerden yapılmasmı âmirdir,.Oyleysehadislşöyle an-,
.!ayabiliriz: ‘*Her hastalığın temiz ve helâl maddelerden elde edilebilecek birde
ilacıvardırr
Yeri gelmişken §u hususu belirtelim: Haram olan şeyden İlaç yapılır mı
yapılmaz mı, miiskir (sarhoşluk veren alkolik maddeler) ledavide kullanılır m
kullanılmaz w‫''?؛‬münâka§a edilen bir. mevzUdu'r. Beyhakı der ki: ‘■Bu ye diğer
pis şeylerden İlaç yapmayı yasaklayan başka hadisler şâyet ,sahih iseler, bun-
lar miiskir ve haramla, zaruret olmadıkca, tedavinin yasaklığına hamledilir.
MeseleyibOyle, değerlendirince bu'hadîsler ile.deve'sidiğinintedavide'kullanı.
mini tecviz eden üreynelilerle ilgili hadîsin arası da cemedilmiş olur’J İbnu
iR٠5/٥/i, Şerhu١s-Sünen’de meseleyi şöyle açar:. “Şâfı’îm e z h e b iâ sahih olan
görüşe göre, Sahtheyn'،/^ yer alan Ureynelilerle ilgili hadîs sebebiyle, mûskir.
hâriç bütün necîs (pis) şeylerle tedâvi câizdir. Ureynelilerle ilgili hadîste,Aley;
hissaldtu vesseldm, onlara.tedavi maksadıyla deve sidiğindcnî‫ ؟‬Welcrini emret-
miştir.” ^٥««'Â٥5/٠w,s 0zlerine devamla der ki:- “Sadedinde olduğumuz hadîs,
necıs şeyden yapılan İlacın yerini tutup ondan müstağni kılacak temiz bir ila‫؟‬
olduğu durumda, ona ihtiyaç kalmama hâline hamledilir:[ Şevkâni bu te'vili
tabiî bulmaz've tekeliuflu, zorlamalı.bulur. Ona gOre, deve .sidiği'.hakkında
Aleyhissalatu vesselam’dan hususi bir: ruhsat geldiği İçin onu " ‫;ﻫﺦ‬٠‫ ا' ا‬ve
“necis" olarak' taysif etmek'çâiz. değildir.. Bize 'düşen,' 'âmm oldxı “haramla te-
dâvi yasagı" hükm.ünü, hass 'olan “deve sidiği ile tedavi ruhsatf ■m cemetmek"
'tir. Şöyle diyerek b'u'cem İŞİ sağlanır: “Deve sidiği hâriç,, butun haramlarla te-
davi haramdır"
Haramla tedavi' meselesini''tavzih eden bir diğer rivayet kurbağalarla, ilgili.,,
Ebu Dâ٧ud.’da^gelen rivayete göre, bir tabib, Aleyhissalâtu ve5٠ye/dm’a gelerek,
-yapüğı İlacın içerisine .kurbaga etinden katma,hususunda so m , Resûlullah, k -
.bağarim öldürülmesine müsâade etmez.'Yani., öldUriilüp'etinin İlaç olarak kulla-
ndmasım yasaklanuş olmaktadır.' Aliml.er bu hadisten: "Kurbağanın İlaçta kul-
lanılması onıin Öldürülmesine bağlıdır, halbuki öldürülmeleri haram
kılınmıştır, öyleyse..öldürülmesi',haram-olan hayvanların tedavide kullanıbnala::
rı .٥٥ haramdır" hükmünü. Çıkarmalarına m'Uncer olmuştur.'.Bu, ohlann “necis”
0İma.smdan5 ahut ^''‫؛‬îfe5(n£?îrîc‫''؛‬,'liu lu n m asın d a n 'd ı.r..
۶ ٠

K urbanın. İlaç.olarak kullanılmasını ,yasaklayat hadîS ile .alakalı olaTak


Hattâbı d&r ki: “Bu hadîste, kurbağayı yemenin haram olduğuna ve onun
m u b â kliman su hayvanlarına dâhil olmadığına delil vardır. Bu, iki sebepten
.. ile'r.1 gelmektedir.; Ya insdn'gibi bizzat, haram..olmasındandır, yahut hüdhüd,
sured (sari ve yeşil renkli ağaç kakan kuşu) ve benzeri eti haram edilenlerden:
II.CİLT TEDAVİNİN CEVAZI 257

olmasındandır. Eger kurbağa, Insangibl zati itibdri‫ ؟‬le haram olanlardan değil-
se, onun hakkındaki yasak bir başka sebebe hamledilebilir: Resûlullah aleyhis-
salâtu vesselâm yemekten başka maksadla hayvanın kesilmesini yasaklamış ol­
maktadır.’’
Pis şeylerle tedavi hususunda H attâbî devamla şunlan söylemiştir: “Kötü
ilacın pisliği bazan iki cihetten ileri gelir:
1- Necâset pisliğinden. ٥ « da ilaca hamr (alkol) eti yenmeyen hayvan-
ların eti gibi haram edilmiş bir şeyin katılmasıyla olur. Tabibler, bazı hayvanla-
rın bevl ve kazuratlarını bazı hastalıklara tavsiye ederleı*. Halbuki., biltUn bun-
lar.pistir, murdardır, a l ı n ı ş ı h a r a i r . Bu umum iyasaktan,-sadece, sUnnetce
belirtilen deve bevli istisna tutulmuştur. Aleyhissalatu vesselâm, bir grup Urey-
.neliye 0 hususta ruhsat vermiştir. SUnnet yolu siinnett'e mevcut her şeye hakkini,
‘y ermek.yerli yerinde 'kullanılmaktıı., birini diğerine k a r ı ş t ı n ı k t ı r . llacın kö-
tîiluğü bazan da tad ve lezzet yOnUndcn ileri ,gelir. Bu keraheti'n, insan tabiatına
verdiği meşakkatten, insan nefsinin ondan tiksinmesinden İle.ri. geldiği açıktır.
.'Ne var ki, İlaçların çoğu, tad-itibariyle, kerihtir, ancak, hepst bil. olmayıp, bazısı
bazısından daha iyi, daha tahammül edilir haldedir.”
Hanefi mezhebine göre de, “H elal ve temiz olmayan şeylerle tedavide bu­
lunmak esas itibariyle caiz değildir.’’ Ancak bazı fakihlere göre başka bir ilaç
bulunmadığı takdirde müslim, âdil bir tabibin göstereceği lüzum üzerine câiz
olabilir. Şöyle ki, bir hastalığın veya bir hastalığa sürükleyecek bir zaafıyetin te­
davisi için mubah bir ilaç bulunmazsa böyle bir tabibin “şifa ümidi vardır’’
diye tavsiyesi üzlerine li-aynihi haram bir şey ile zaruret miktıoı tedavi caiz olur.
Fakat mücerred zâhiri bir menfaat mülahazasıyla, mesela, yalnız temizlemek ar­
zusuyla böyle bir ilacı kullanmak câiz değildir. Zira bunda tedâvi mahiyeti yok­
B f : tur. Bunun haram olduğunda ittifak vardır. Esasen müşlüman ve hâzık bir dok-
tor böyle bir tavsiyede bulunmaz^ bulunacak olsa, ya müslümanlığında veya
hazâkatında lîir eksiklik var demektir. Unutmayalım ki, bir ucu dine dayalı tıbbî
meselelerde dinimiz “tabıb-i müslim -i hâzık”m tavsiyesine uymayı emreder.
Bu çeşit meselelerde doktor tavsiyesine uyarken müslüman kişinin, doktorunda
bu evsafı araması gerekir. Burada müslim vasfı, müslüman olduğunu söylemek­
le birlikte namazını kılmayan, haramlardan kaçınmayan kimsede tahakkuk et-
miyeceği
! ! ! ; ı-v v ^ ı kanaatindeyiz.
«v ^ a u u iA i.u yjiL •

‫رﺳﻮل‬
: j u ] ‫ ﻗﺎل‬،UP . ‫ اﻟﻠﻪ‬.‫ﻧﻰ‬٠‫ أف ﻫﺮﻳﺮة'ر‬.‫وﻟﻠﺒﺒﺎرى ﻋﻦ‬
11• . [ ‫ ل \ ى ة ﻣ ﻨ ﺬ ا ﺀ ا ﻷ أ ذ ز ﻟ ﻸ ﻗ ﺆ ا ئ‬٠‫; ا ا ذ‬ ‫اﻟﻠﻪ‬
258 KÜTÜB.I SİH E MUHTASARI IICILT

‫ﻧﺆ؟‬.‫ زﻧﺎ‬:‫ ﻳﻞ‬.‫زاﺟﻸ‬.‫ إ ﻷ ذاذ‬:‫ وزاد‬،٠‫ﺑﻤﻐﺎ‬٧ ‫ واﻫﺮﻣﺬ‬.‫وﻷف داود‬


‫'اذةزز‬:‫ ]ةﻻ‬..'..
2. ' (3‫ و‬7‫) و‬- £ ٥« H ûreyre'nm Buharî’de gelen bir rivayetinde, Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurmaktadır: “§âfi"î Kerîm A llah.T eâlaH az.
retlerl,'h er ne hastaltk.indirm işse onun devasmr da indirmiştir.” ‫( ا‬Ebu
Dâvud ve T‫؛‬rm‫؛‬z î’de şu ziyade var: .“Tek bir hastahgm İlacj..y0ktur” ^rf^^..
Kendisine: “O hangi hastalıktır?’* diye soruldu ^٥ .٠ -“Ihiyarl،kî” cevdbııiı
ver^،':" fBuharî, Tıbb 1, Ebu Dâvud, Tıbbi. (3855)î TIrmJzî. .Tıbb.'-2, (2039);
Ibnu M âce, Tıbb 1 . (3436 ).‫ل‬

‫ ل ل ; ل اش‬١‫ذ‬. . . ] :ju ‫وﻋﻦ ﺟﺎﺑﺮ' رﺿﻰ اش ى‬


‫أﺧﺮﺟﻪ‬ ‫ اﺗﻠﻪ‬٠‫ ﻳﺈذي‬١‫ا؛ ر‬٠‫ ﻫﺎدا اﺻﻌﺐ ﻧﺰاة اﻟﺊ‬، ‫إ ن| دا ؛ د وا ﺀ‬
‫س‬ ' ...
3. ( 3 8 ‫ و‬٠)- Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm buyurdular ki: “Her hastalıgm bir.devası vardır. Hastalıgın ilacına
' rastlanıı٠sa Allah Teâla’mn izniyle hastalıktan şifa, bulur.’.’.
AÇIKLAMA:
1- Buhari’de.de gelmiş olan önceki' hadîs,her hastalık İçin mutlaka bir te-
davi, bir İlaç olduğu hususunda insanları, .inananları ikna etmeye yönehnigtir?
Hadîsin ^muhtelif. vecihleri .var: ‫اوؤا‬٠‫ﻷ ي اﻟﻴﺎس ةذ‬ “Ey' insanlar tedavi
olunl” ‫ ﻗ ﺬا ﻧ ﺆا‬.‫ﺀ‬.‫ا‬٠‫ اﻟﺬ' ز‬jU ‫ اﻟﻖ ﺣ ﺖ ﺧﺘﻖ اﻟﺪاﺀ‬.‫“ اذ‬,Allah nerde (Veya ne zaman)
hastal.ık yaratmışsa tedâvî.de yaratm ıştır öyleyse tedâvî. ara.Vin.” ١‫ؤؤائ‬١‫ةد‬
‫ ﺛ ﻠ ﻢ‬١ ‫وا'ﻷ اﻻﺀ‬٠‫ ﺟ ﺪأ اﻵﻟﻢ وﻫﻰ و‬١‫ ة ز‬١‫'ذ‬.‫ اﻻﺀ و ئ ﻟﺔ'ﺷﻘﺎة إﻷ‬٤‫ا'ف ﻹ ﺻ ﻎ ﻓﺎ‬.‫ذ‬.‫“ ﻋﺒﺎذ اﺀض'ﻗﺈ‬Ey
'Allah’ın kullan tedavi arayıri. Zira A'llah Teaia hazretleri' birtanesi, hâriç
tedavisi‫ ؟‬hastalık yaratmamıştır: ihtiyarlık -bir rivayette ö \ü m .:\E b u Hüzâ-
,„c’nin babasından 'yaptığı bir rivayette de'nir ki: “Ey A llah’ın Resûlû! dedim,
tedavi İçin rukye yaptırıp İlaç almamıza ne dersiniz, bununla A llah’ın kaderin-
den bir şey geri çevrilir mi?" Bana: “Bunlar da A llahın kaderindendir”‫؛‬٥w-,.
yurdular.”
Hz. c ٥٥/./. hadisi dikkat çekicidir: Ona göle tedav'i sadece ..''İlacın.isabetine''..‫'؛‬,
bağlı değil. Allah’ın'iznine de bağlıdır. Şu halde'mü‫؟‬m‫؛‬n, elinden geldikçe te-١
davi yollarım arayacak, ancak'.bilecek.ki, şifa Allah’ın izn.ine. bağlıdır, öyleyse,,
şifaya kavuşan mü’min, bunu ilaçtan değil, Allah’tan bilip hamdini ziyadeleşti-'
İl. CİLT t e d a v in in CEVAZI 2.٩y

recektir، Bu husus hatıra şunu da getirmektedir; İlacın her ne kadar, şifa verme­
si esas ise de onu kullananın mizacı.ilacın miktarı,kullanılış tarzı, hastadan has­
taya farklı neticeler hâsıl edebilir. Bazan hakiki şifa verirken bazan kısmî şifa
verir, bâzan da hastalığı artırır, hatta yan etkiyle bir başka rahatsızlığı tahrîk
edebilir. Bu durumu bilen mü’min, “A llah’ın şifahahş izni"n'ı istihsal için ilaç
alırken de Rabbine ilticadan geri durmayacaktır. Hadîslerin maksadı arasında
mü’mine bu prensibi de vermek olduğu gözükmektedir. r
2- Bu hadîsler ilaçların tesirine inanmayı takrir etmektedir. Öte yandan,
mü’minin her şeyi Allah’tan bilip tevekkül etmesi de bir başka imânî edebtir ve
bu iki prensip arasında bir tearuz ortaya çıkmaktadır. Bu hususta şârihler şu
. açıklamayı kaydeder: “Bu hadîslerin hepsi, tedavide sebeplerin yerini teshil et­
mektedir, bu doğrudur. Ancak yine hadîs gereği, te ’şirin, ilacın zâtı icabı değil,
Allah'ın onda takdir ettiği hâsiyetler ve Allah’ın izni sebebiyle hasıl olacağı­
na, Allah’ın dilemesi ve takdiriyle ilacın hastalık dahi hâsıl edebileceğine iti-
kad eden kimse için A llah’a tevekküle m âni bir durum ortaya çıkarm az’’ derler.
Ayrıca bunu yemek ve içmek suretiyle açlık ve susuzluğun defedilmesiyle insa­
nı helâke götürecek başka şeylerden kaçınılması durumlarıyla da kıyas edip,
“onlar tevekküle mani olmadığı gibi hu da değildir” derler.
3- Bazı rivâyetler “ihtiyarlık’’ ve “ölüm ” hastalığı dışında her hastalığın
şifası olduğunu ifâde eder. Bu durum her hastalığın mutlaka bir şifası olduğunu
vurgulayıp tabii geleni araştırmaya teşvikkar olmakta, devasız sanılan derde dü­
şenlere de bir ümîd, bir teselli kaynağı sunmaktadır. Hadîste, “İhiyarhk" ve
“ölüm’ün de bir nevi hastalık sonucu hâsıl olduğuna dikkat çekilmektedir. Bu
irşâd.ı nebevî, ihtiyarlığı ortaya çıkaran hâdiseyi daha yakından tahlil edip daha
İlmî izahlar yapmaya imkân olduğu kanaatini vermektedir. Bediüzzam an’\n a%a-
ğıda kaydedeceğimiz bir notu da, mü’min doktorlara, orijinal neticeler vaade-
den ciddi araştırmalara kapı aralamakta, teşvîk unsuru olmaktadır:
“Şu âlemde cism-i zî-hayatm inkıraza ve mevte mahkûmiyeti ise, vâridat
ve masarif in muvâze ne sizli ğindendir. Çocukluktan sinn-i kemâle ka d a r ziyade­
leşir, muvâzene kaybolur, o da ölür. Âlem-i ehediyyette ise, zerrât-ı cisim sâhit
kalıp terkîb ve tahlile mâruz değil veyahucl muvazene sabit kalır, varidat ile ma-
* şarif muvazenettedir. Devr-i daim î gibi cism-i zi-hayat; telazzüzât için, hayat-ı
cismaniyye tezgahının işlettirilmesiyle beraber ebedileşir.”
Merhum', bu bahse, cennetteki ölümsüzlüğü ve gençliğin bekasını açıkla­
s‫’؛‬v■
‘A
ma sadedinde girer.

i:
l ':١
aüi ‫؛‬،)١٠٥ ^.٠^ *١٠٧١ ‫؛‬.٠5٠٠^ ٠٠j ./‫ ؟‬١٠٥^ 4i‫؛‬.٥p .^.ji۶ . ٠١ § 1^^1

J u ‫ ؛‬aİjV o I‫ ؛‬، ، ٢. lj ‫ ^ ؛؛‬. ، ' J l j fl^ J l

5 ٠Â).^ > ٧١^ > ‫ ^ ؛‬١ •[(H-sj ^ j


\. (39S1)-U khe îbnu Âm ir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhis-
salâtu vesselâm buyurdular ki: “Hastalarınızı yeyip içmeye zorlamayın. Zira
Allah Teâla hazretleri onlara yedirir içirir.” [Tirmizî, Tıb 4, (2041); Ibnu
١
M âc e T ıbb4,(3444).]
AÇIKLAMA:
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, burada hastalara, onların iştahları ol­
madıkça bir şey yiyip içme hususunda zorlamamayı tavsiye etmektedir. Bu hu­
susta ikna iç in ‘‘0«/ ٠ra A/Za/z'in /‫؛‬.//.،//g/m.’'beyan buyurur.
Tababete giren bu hadîsi de Aleyhissalâtu vesselâm 'm mucizelerinden biri
sayabiliriz. Zira günümüz tababeti de iştahı kesilen hastaya zorla yedirmenin
ona fayda değil, zarar vereceğini belirtir. Bir Batılı, oruçla tedavi metodu geliş­
tiren Dr. Dewey'‘ın çalışmalannı anlatırken der ki: “O zamandan beri hayatî
kimya (biokimya) ortaya çıkarmıştır ki, vücut harareti 38 dereceyi aşar aşmaz,
sindirim sistemindeki guddeler enzim (sindirim mayası) salgısını durdurmakta
ve taze sıkılmış meyve suyu dışındaki bütün gıdalar, hazmı ■sağlayacak hiçbir
enzim ile karşılaşmamaktadır. Binnetice bu halde alınan gıdalar harsaklarda
çürüdüğü için zehirlenme hasıl etm ekte^^^\ herhangi bir fayda te ’mîn etmemek-^^
tedir. Dewey isbatladı ki, ateşli hastaların kilo kaybı, onları aç bıraktığımız
^zaman, zorla yedirdiğimiz zamana nisbetle daha fa zla değildir. Üstelik hazım

37) 1966١da tâb edilmiş Lejeun adlı kitaptan aldığımız bu ifadeyi doktorlar günümüzde biraz, ihtiyatla
karşılıyorlar: Ateşli hastanın iştahı kesilince aldığı gıdanın fayda değil, zararlı olacağını le'yîd etmekle bera­
ber "B(i^ır\(ikra çiiıiinu■ " diye h ir hadise o lm a:. ate$ halinde m ide kahıd etmez. Etse hile hayırsaklara sa l­
maz. .saldığı takdirde. Inığırsuklardan d ışa rı a tılır" derler.
261 t e d a v in in m e k r u h l u G u I I .C lL J

ameliyesinin gerektirdiği muayyen enerji sarfı, bünyenin, hastalığa karşı m üca­


dele edebilmek için muhtaç olduğu hayatî gücü o nisbette azaltmaktadır."
Yazının devamında, içtiği asit sebebiyle sindirim sisteminde ciddî yaralar
hasıl olan ve bu yüzden hiçbir gıda alamayan bir çocuğun 75, diğerinin de 90
gün yaşadığı zikredilir. Yani, gıda alınmadığı takdirde, vücud, daha önceden
depoladığı ihtiyatları kullanmakta, hayati fonksiyonlarda, gıdasızlık sebebiyle
bir gerileme meydana gelmemektedir. İşte vücuddaki bu ihtiyatların bünye tara­
fından kullanılma hâdisesi, gayb-âşina olan lisan-ı nübüy\QttQ RabTeâlâ’m nye-
dirip içirmesi olarak ifâdeye dökülmüş bulunmaktadır. Hadîsi, İslam âlimleri­
nin izahı da şöyle: “Yani, yem e içme yerine geçecek bir şeyle Allah hastaya
imdâd eder, açlık ve susuzluk elemine karşı sabırla rızıklandırır. Nitekim, ger­
çekte hayat ve kuvvet A llah'tandır, ne yiyecekten, ne içecekten ne de sıhhat­
ten.” el-KâdCnm. izahı da şöyle: “Allah, hastaların kuvvelerini hıfzeder, yem e
ve içmenin ruhun muhâfazası ve bedenin kıvamını bulması için hâsıl ettiği fâi-
deleri sağlayacak şeyle onlara imdâd eder...”

'‫ زأ ﯪاﻧﺬ وإ ﻻ‬،‫ إﻻﺀﻟﺬ‬١‫أﻟﻴﺐ‬- ‫ى‬٠ . ‫' ﻵ ﺋ ﺸﺄ ﺣ ﻖ‬:.‫ ﺋﯫق‬،‫؛‬١^ ,


.,‫ اﻟ ﺒ ﺨﺎ ر ى‬. ‫ أﺧﺮﺟﻪ‬. [ ٢‫ ﻳ ﺸ ﻬ ﺌ ﺘ ﻰ‬٢‫د‬ ‫ ﺋﺈﺋﺬ‬،‫اﺋ ﻌ ﯫ ز‬

‫ وإﻧﻤﺎ أﻣﺮ | ع‬.،‫ ﻓ ﻤ ﻪ‬, ‫ذﺑﻰ‬,‫اﻟﺪواﺀ ﻓﻰ' أ ﺣ ﺪ' ﺟﺎ‬.‫))اﺋﻠﺬوذ(( ﻣﻘ ﻰ اﻟﻤﺮﻳﺾ‬


‫ ﺑﻪ ﺑﻐﻴﺮ إذﻧ ﻪ' ﺑ ﻌ ﺪ‬.‫ ﻣ ﻦ ﻓﻰ اﻟﺒﻴ ﺖ ﻋﻘﻮﺑﺔ ﻟﻬﻢ ﻋ ﻞ ﻓ ﻌ ﻞ ذ ﻟ ﻚ‬. ‫أ ن 'ﻳﻠﺬ ﻛ ﻞ‬

. . . ‫ﻋﻴﻪ‬ ‫ﺑﻴﻪ‬
2 . (3‫ و‬8‫) ة‬- ' Hz. Aişe radıyallaku anhâ anlatıyor: “R e s û lu lla ia le y h îs s a li
vesselâm'a hastalığı sırasında ağzından İlaç içirdik. Bize içirmemem izi İşaret
-etti. Ancak biz (İtirazını) hastalarda ilaca kqrşı görülen nefret (diye) değerlen
dirmiş (ve içirmişük). Kendine gelince: “Bana İlaç vermeyin demedim mi‫’ ؟‬.
diye biri payladı. B h , davranışım ım sebebini; “(Herhalde) hastaların i l d t t
gösterdikleri nefret olarak değerlendirdik” diye açıkladık. (Resûlullah, buna
rağmen öfke İzhâr edip, herkesi cezalandırmak üzere): “ilaçtan İçraedi.k kimse
262 KÜTÜB-l S i n e MUHTASAR‫؛‬ ll.CİLT

ka ‫ ا‬n ‫ ا‬ayacak ‫ ا’ إ‬emretti ve: “Abbâs h ar ‫ ؟؛‬hep ‫؛‬n ‫؛‬gör ٠ceg z٤‫؛‬m, z‫؛‬ra ٠ (bana
z٠r ‫؛‬a .‫؛؛‬a ‫؛؟؛ ؟‬r ‫؛‬rken)'yanjn«zda deg ‫؛؛‬d ‫ ”؛‬buyurdu ." ‫؛‬Buhârî, Tıbb 21, Megâzî
M üslim . Selâm ;83 83, (2213).]
‫ر‬ ;AÇIKLAMA
-.Bu hadîs, Hz. Peygamber aleyhissalâtu v e sse la m ) hasta iken, arzusu hi
laf.na (ragmen) ‫؟؛‬-irilen İlacın hikayesini anlatmaktadır. Ledud “ağzın bir tara
.fm d a n İlaç içirmek" mânasına gelmektedir
-ResıVullah aleyhissalâtu vesselâm kendine-gelince, kendisine, .arzu etme
mesine,. ‫؟؛‬-irmeyin diye içâret buyurmasına ragmen .emrinin hilafına 'şahsi .yo
rum-larıyla zorJa ‫؟؛‬.irenlere cez'a olarak' ayni ilaçtan birer parça içiriyor
٠wı"dır gibi bazı değerlen-^'Resııliillah'm bu davranışı İçin i kısas"tiT, "ı٠nn
.dirmeler yapılmıştır
ibnu Hacer: “Bana öyle geliyor ki Aleyhissalâtu vesselâm bununla
"te'dibde bulunmak istedi, ta ki bil. daha benzer harekette bulunmasınlar
,yorumlar.'ŞOyle yorum yapan da olmuştur; “Resulullah aleyhissalâtu vesselâm
tedaviye başvurduğu halde, bul.ada ila . ‫ ؛‬.alm ak.istem edi, zira bu hastalığında
-vefat edeceğini anladı'. Artık ölecegi kesinleşen kimsenin İlaç alması- mekruh '
-tur." ibnu Hacer, bu yoruma katılmaz veder ki; “Bana görünen şudur: Bu hâ
-dise, tahyir (38) ve tahakkuktan önce idi. Tedaviyi hoş karşılamadı, zira, bu has
talıgına uygun değildi. Zira yanındakiler, Aleyhissalâtu vesselâm'ın zâtulcenb
-olduğunu zannetmiş idiler ve verdikleri İlaç buna uygundu. Halbuki, haberin si
yakından da anlaşılacağı Üzere, onda bu hastalık yoktu . ”

:‫— وﻋﻦ ﻋﺒﺪ اﺗﻠﻪ ﺑﻦ 'ﻋﻤﺮو ﺑﻦ اﻟﻌﺎص ر ﺿ ﻰ اﻟﻠﺬ ﻋﻨ ﺐ ﻗﺎل‬İ


٣Ü
.‫أو‬ ،‫ﺛ ﻴ ﻨ ﻎ ﺋﺄ ى‬ ‫أﯪ‬..‫أ ﺋ ﻎ إذ‬ U .‫ﻟﻰ‬, ‫أآا‬ ‫ذا‬ I ‫'ف‬. ‫]ذا'ل ر ﺳ ﻮ ل‬

.‫داود‬.‘‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ‬.[‫ ن ﻧﻞ( ﺋﻐﺴﻰ‬٠ ‫ اﻟﺜﺜﺌﺮ‬-‫ أ وﻟ ﻚ‬،‫ﺛﺘﺌ ﻚ ﺛﺴﻪ‬

‫'ﻟﻢ' ﻳﻜ ﻦ‬.‫'ﺑﻪ ﻣﺎ‬.‫ ﺳﺮ‬.‫ﻻ ﺑﺎس‬.‫ ﻣﻌﺮوف و‬.‫وﻫﻮ‬ ,'‫اﻟﺪ رﻳﺎ ق‬ ‫ﻫﻮ‬ 9‫)) اﻟ ﻮآا ق‬

. -‫ﻓﻴﻪ ﺣﺮام وﻻﺑﺲ‬

Ta h yir, bazı hadislerde geldiği a z e K . R esûluU ah'ın Rabbine dcintne veya dUnyadu ( 38 ‫ ا' ااﻻﺛﻤﻸ‬١‫ ا‬٤‫ أ‬،‫ ا‬،1‫ ا ا‬..

kalma.huSusunda ınuhayyer bjrak.lması, faka، o.nun dönme^


‫ر‬
ll.CİLT TEPAVİNtN MEKRUHLUĞU 263

‫ﻋﻞ‬ .‫ وﻫﻰ ﺧﺮزات ﻛ ﺎ ﻧ ﺖ ' اﻟﻌﺮ ب “ﻃﻘﻬﺎ‬:‫اﻟﻐﺎﺛﻢ‬ ‫إ ﺣﺪ ى‬ ((‫وزاﻟﺌﺠﻴﻔﺔ‬


‫ ﻓﺎﺀﺑﻄﻠﻬﺎ اﻟﻨﺒﻦ‬،‫ه اﻟﻌﺘﻦ ﻓﻰ زﻋﻤﻬﻢ‬ ‫أوﻻدﻫﻢ ﻳﺘﻘﻮن‬
'3. (39Ş3)- Abdullah ibnu Am r îbnVl~As radıyallahu anlUma anlatıyor:
“Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: «Benim tiryak İçmem, te-'
.mime (muska) takınmam, içimden''gelen şiiri okumam aldırmazlık olur.”
'JEbu Dâ٧ud ٠,Tıbb 10,-(3869).‫ ل‬,,„
AÇIKLAMA:'
1" Hadîsin İfâde ettiği mânayı âlimler biraz farklı anlamışlardır: Dâzılan:
“Tiryak.İçmeme, temime takmama, içimden gelen şiiri okumama aldırmam, bu
üç fiili normal karşılarım’' şeklinde anlarken bazılaı٠ı da: “٠ « üç fiilden biri
benden sudur edecek olsa ben, İyi.^eya kötü meşru ?eya gayr -1 meşru- ne'yaptı-
٦

gına dikkat etm eyenkimselerden biri oburum'.'..şeklinde anlamıştır. Birinci anla-


yışta mezkur üç şeye cevaz m.ânası mevcut iken ikinci anlayışta bu üç şey kötü--
,lenmiş olmaktadır.
2- Tiıyâk: Zehirin zararım g'iderme'k maksadıyla alman İlaçtır, dilim'izde
buna bedel daha z i y a d e k e l i m e s i n i kullanirız.-
'Hadîsi menfi mânada anlayanlardan Îbnu’l-Esîr der ki: “Resûlullah aley-
hissaiatU'vesselâm tiryaki mekruh addetmektedir. Zira içerisine engerek eti ve
hamr katılmaktadır. Bunlar haram ve necistir. A ncak üryâk’ın çeşitleri -V./..
Şayet bu, çeşit maddeler, katılmayan çeşidi ise onu kullanmakta bil. beis yoktul..
Bazı alimler: “Hadis mutlaktır, ama hepsinden ictinab evladır” demiştir."
3- Temime, cahiliye-devri -muska.ve afsunlarının adıdır. Bunlar Allah’ın
isimlerini ve Allah’ın kelimelerini, ihtiva, ederse cevaz verilmiştir, ib n u ’1 Esir
der kil.. "Bu, cahili'ye devri Araplannın inançlarınca, göz değmesinden korumak'
İçin çocuklarına taktıkları boncuklardır, islam bu İnancı kaldırmıştır.” Hadîste
٠٥٠ ٠٠ ٠ ‫ﺀا|ﺛﻤﺖ‬ ٠‫|| ﺀ ا | ﻣ ﺎ‬ / ‫| |م‬ ٠ " . . . ٠ . ‫م‬ '. ٠ ٠٠ ٠ - ٠ ٠٠ ٣١٠

sanki bunun ilaç ve şifa vereceğine inanırlardı. Resûlullah bunları şirk ilan etti,
çünkü onlar kendilerine yazılmış bulunan “takdir”i bunlarla defedeceklerini
zannediyorlar, kendilerine gelecek ezânın defedilmesini, asıl defedecek olan
A llah’tan değil, gayrından talebediyorlardı” diye açıklarlar.
Sindi der ki: “Burada kastedilen muskalar, cahiliye muskalarıdır, bir
kısım boncuklar, vahşi hayvanların tırnak ve kemikleri gibi. Am a K ur’a n ’dan rc
264 KÜTÜB.I SİTTE MUHTASARI II. CİLT

Allah'ın isimlerinden yazılarak tanzim edilen muskalar hu yasağın dışındadır,


hatta bunlar câîzdir."
Sindi, muskanın cevazına kâni ise de meseleye daha farklı yaklaşan âlim­
ler de mevcuttur ve bu mesele ihtilaflıdır. Söz gelimi, Ehu Bekr Ihnu’l-Arahi,
TirmİZÎ Şerhi ’nde der ki: “K ur'an’dan muska yapıp takmak sünnet yolu değil­
dir. Bu hususta sünnet, K ur’a n ’m okunmasıdır, tâlik edilmesi değil.” İhnu
Hacer de şunu söyler. “Hadîsin yasakladığı muska, içerisinde K ur’an ve benze­
ri müsbet bir şey bulunmayan muskalardır. Fakat içerisinde A llah’ın zikredildi-
ğimuskalarda bir beis yoktur. Zira bu A llah’ın isimleri ve zikriyle teherrûkte ve
taavvûzde (kötülüklerden korunma talebi) bulunmak maksadıyla yapılır. Keza
zînet maksadıyla bunları takmak da nehyedilemez, yeter ki gurura ve israfa kaç­
masın.”
Bu meselede H attâbî de benzer şeyler söylemiştir: “Tedavi için tiryak
içmek mekruh değildir. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm tedavi ve ilacı pek
çok hadîste mubah kılmıştır. Ancak içine konan yılan eti sebebiyle tiryak ha­
ramdır. Temime, cahiliye Araplarınm âfati kendilerinden defedeceği düşünce­
siyle taktıkları boncuktur. Buna inanmak cehalettir, dalâlettir, çünkü felaketi
Allah’tan başka defedip mani olacak yoktur. K ur’an’la taayvüz, teherrük ve is-
tişfa (şifa talebi) bu yasağa girmez. Çünkü o kelam ullah’tır, onunla istiane,
Allah’la istiâze demek olur. Zira kelamullah A llah'ın zâtLsıfatıdır... Bazı âlim­
ler mekruh olan muskanın, içerisinde Arapça olmayan, bu sebeple mânası da
anlaşılmayan şeyler yazılmış bulunan, hatta yasaklanmış olan sihir ve benzeri
şeyler bulunan muskalardır” demişlerdir.”
Görüldüğü üzere, âlimler, mutlak olarak “m«5Â:٥ haramdır” demiyorlar,
muhtevasına, malzemesini Kur’ân’î tabiratın teşkil edip etmemesine bakıyorlar.
Müsbet mana taşıyan elfaz, dua, esma yazılmış ise bunun câiz olduğunu söylü­
yorlar. ‫؛‬
İslam âlimlerinin -sünnete dayanan- bu yaklaşımlarını takdir etmemek
mümkün değil. Bazı insanlarda bulunan zayıf bir damar bu çeşit şeylerle meş­
guliyetten kendini alamamaktadır. Hayatlarını ilim ve mâkulâtla tanzîm iddia­
sında bulunan Batı toplumunda ve onları taklidi esas alan memleketimizin sos­
yetik çevrelerinde bile bu çeşit kesin bir yasağa tam uyacak sayı oldukça
‫؟‬،zalacaktı. Mesele tamamen meşruiyyet dışına atılınca, könU daha da istismar
mevzuu yapılabilirdi Öyleyse bunun makul hududunu tayin ederek meşruiyet
tanımak dal;ıatgerçekçi bir tavır olmaktadır.
!l.C!LT 'TEDAVtNtN MEKRUHLUĞU 265

‫ﻧﺴﻮل‬ ‫ ﻗﺎل؛ ]ﺑﺎل‬. ‫ ; وص اﻟﻔﻬﺮة ﺑﻦ ﺛ ﻌ ﺔ ر ض اﻟﻨﺬ ص‬٤


'‫'أﺧﺮﺟﻪ‬ ‫ ﻧﻌﺪ ز ى ؛ ﻳ ﺬ‬، ‫ ص اﺑﺌﺬ ى أو 'اﺳﺌﺬﻗﻰ‬: ‫'اد‬ ‫آد‬
'.‫اﻟﺘﺮﻣﺬى وﺻﺤﺤﻪ‬
4 . (3‫ و‬-M uğîre ibnu Ş u ’be radıyallahu anh anlatıy.r: R e s û lu ü â aley -(84
-hissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kîm vücudunu daglatar veya rukye yapil
rırsa tevekkUJU terketm ‫ ?؛‬oJur.” [T‫؛‬Tıbb 14, (2056)., !bnu Mace. Tjbb rmizî٠
23,( 3489).‫ل‬
AÇIKLAMA^
1- Rukye, dilim izde afsunlama veya okuma dediğimiz usûlle icra edile'n te-
-davidir. Sünnette hümma,.^sara 'hatta' yılan s٠ku'ğu''gibi her .‫؟‬e§it 'âfete karşı
rukye yaparak tedavi çaresine başvurulmuştur. :
Keyy, dağlamadır. Yani, ateşte-kızdınlan demiri bazı ha'stalıklı uzuvlara
'tatbîketmek'suretiylebaşvUrulanbirtedâvimetodu. '
Gerek rukye ve gerekse keyy cahiliye devrinde dahi bilinen, ve başvurulan
tedavi metodlarıdır. Sadedinde ,.Iduğumuz hadis, b'u iki tedavi metodunu yasak-
lamaktadır. Ancak çoğu durumda olduğu üzere burada da tek'bir hadisle mevz'u
',hakkında nihâî hükme gitmek usUl bakımından mahzu'rludur. Zira, bu mevzu
üzerine Resiilullah'tan vârid olan başka rivayetler,, de mevcuttur. Nihai hükü'm.
hepsini görerek' ortaya ‫؟‬ıkanlmalıdır. Söylediğimiz şe'küde hareket eden tslam
iileması 4002,401.9,4023,4031., 4034 vs. ,numarada -gelen ve bunlara ruhsat
.veren hadisleri de gözönüne al.arak rukye'nin cevazına hükmetmiştir. Buradaki
nehyin, rukye ile tedaviye tevessül 'eden, kimsenin neticeyi, .te’siri Allah’tan
beklemeksizin,' sırf bu tedavi tarzına dayananlara baktığı l^lirtilmiştir. Dağlama
'ile.tedavi de son'.derece tehlikeli bir metoddur. Bu metodda yeterince bilgi ve
mahâret kazanmayanların buna tevessülünü önlemek, ,,başka tedavi yollan var-
'ken buna başvurulmasına meydan vermettıek.için bu,yasağın feeyan edildiği ^ ٠
lirtilmiştir. Müteakiben bazı a‫؟‬ıklamal,ar daha kaydedilecekt'ir,.
'

J 4 “j :J li ^ 4İJI ^ — ١

1. (3985). Ebu Sa’îdi'l~Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: “B ir a d a m ,


Resûlullah aleyhissaîâtu vesselâm’a gelerek: “Kardeşim ishal oldu (ne yapa-r,
yun?)" diye sordu. Aleyhissaîâtu vesselâm: “Oha bal (şerbeti) içir!” /e/ ٠/w٥«
buyurdu. Adam içirdi. Bilahare aynı şahıs tekrar gelip: “Ben bal,(şerbeti) içir­
dim. Ancak, bu onun ishalini artırmadan başka bir şeye yaramadı" dedi.
(Adam bu gidip gelmeleri) üç kere tekrar etti. Sönunda Aleyhissâlatu vesselâm:
“Allah doğru söyledi. Kardeşinin karnı yalan söyledi (hata etti)”
Sonra bir kere daha içirdi. Bu sefer kardeşi iyileşti." [Buharî, Tıbb 4,24; Müs­
lim. Selam 91, (2217); Tirmizî.Tıbb 31, (2083).]
AÇIKLAMA:
1- Buradaki hâdisenin kahramanlan rivayetlerde tasrîh edilmemiştir. Hadî­
sin başka vecihlerinde adamın, Resûlullah'3. üç sefer gidip geldiği, her seferin­
de, bal (şerbeti) içirmiş olmasına rağmen ishalin geçmeyip arttığını söylediği,
Resûlullah'm da her Seferinde “Bal şerbeti içir” tavsiyesini tekrar ettiği belirti­
lir. MjjSİîm’îh bir rivayetinde adamın dördüncü gelişinde Resûlullah'm ilâveten
Allah doğru söyledi...” dediği tasrih edilir.
Bu husus başka rivayetlerde de tasrîh edilmiştir. Netice olarak, ishalli kim-.
senin dördüncü seferden sonra ishalden kurtulduğu anlaşılmaktadır.
2- Hadîsi şerh eden âlimler, rivayette geçen: “Kardeşinin karnı yalan
söyledi” ifadesinde geçen “kizh"\, hata ile te’vil ederler. Yani, kelimenin hata
‫!؛‬. CILT RESÛLULLAH.IN VASFE^ÎĞl' lAÇLAR 267

etti mânasında kullanıldığına dikkat ‫؟‬ekerler ve Hicâz.ahâlisinin kizb kelimesini


bu-mânada da kullandıklarını başka m.isallerle gösterirler. Bu durumda ‫ﻛ ﺪ ب‬
‫'ﻃﺌﺔ‬,:. (Karni yalan söyledi)” ibâresi karni şifâyı kabul etmeye sâlih olmadı,
٨‫ﻫﺮدهﺀه‬ mânasmı.İfâde etmiştir.. .
3- Hadîsle ilgili .larak ibnu ^öc^r’in yaptığı bir tahlili faydalı'bulduğu-
muz İçin aynen'kaydediyoruz:
“Bazı i l h i d l e r : B al müshildir, nasıl olur, da ishal olanlara bal tavsiye
٠

edilir?” diyerek hadîse dil uzattılar. Buna cevabimiz şudur: Bu söz, söyleyenin
cehdletini ortaya kor. Onların.bu davranışı, şu'âyetin şUmûlûne girer: 0 \ ‫س‬ ‫ه‬ ‫ ﺀ ﻷ‬١

ilmini kavrayamadıkları -ve henüz yorumu da kendi-lerine bildirilmemiş


olan seyi yalanladılar ..”. (Yunus 39). Şurası malum ki, tabibler, ayni hastalı-
gın İlacının yaşa, âdete, zamana, alışılan gıdaya. tedbîre, kişi tabiatının gUcUne-
göre değişeceğinde ve ishalin birçok çeşidi bulunduğunda ittifak ederler. Mese-
la bu çeşitlerden biri, kusmayı da beraberinde getiren şiddetli bir ishaldir ki ha-
Zimsızlıktan.husule gelir. Doktorlar şu hususta da-m U ttcktir: Bu ‫ ؟‬esit ishalin
tedâvisi kişinin tabiatım ve onun fonksiyonunu terketmesiyle olur, böylece,
insan tabiatı muayyen-bir miishile muhtaçsa,.hastada kuvvet oldukça ona yar-
dım edilir, im di,'m ezkur hasta sanki hazımsızlıktan husule gelen ishale musâbtı.
.-ResUlullah da ona, mide ve barsaklarında toplanm ış olan ^ z u l i maddeleri bo-
ş a l t i s ı İçin bal tavsiye etti. Zira balda mideye ânz.o'lan ve gıdanın.midede.
k a l ı ş ı n ı 'engelleyen yapışkan karaşımlardan 'mUrekkep^ızuliyatı sUrUp. tahliye
edici hassa vardır. Midede, havlularda görülen tiiyler gibi tüyler mevcuttur. ٥«
tUylere'yapis'kan karışım lar takılacak olsa, mideyi fesada verir ve b id eye -ula-
şan gıda maddelerini de fesada uğratır. Şu halde bunun tedavisi, ٥« karışımları
mideden sUrUp çıkaracak bir maddenin kullanılmasıyla gerçekleşir. Bil maksad-
la istimal etmeye, baldan daha müessir bir şey yoktur, hususan Sicak su İçeri-
sinde eritilip şerbet yapılırsa. Resulullah aleyhissalatu vesselâm’ın tatbikinde
.bal,-ilk seferinde mUessir. olmadı, zira tedâvi, hastaliga göre,'belli bir miiddet
ve belli bir miktar ilaca baglı olmaktadır. Bu miiddet.kısa tutulursafuzuliyat ta-
ı m e n siiriiliip .a t ı l ı m ı s olur, n o r ı l zamanı 'tasacak olursa kuvveti zayıBatır
ve.baska bir .zarar hâsıl eder.-Sanki adam, birinci .seferde baldan hastalığın
m u b vem etin i kırmaya yetecek miktarda içmemiştir. Resulullah aleyhissalatu
vesselâm da İçmeye devam etmesini emretmiştir. Adam, hastalık maddesinin ge-
regine uygun olarak içmelerine devam ettikçe Âllah' ın izniyle .iyileşti.'.
R esûlullahın: i%Skrdeşinin karni yalan söyledi” sözünde, “bu ilacınfay
dalı olduğuna, hastalığın devam etmesinin, ilaçtaki kusurdan ileri gelmeyi'p,
fâ sid m a â n i n ç o k l u ğ u â n husül bulduğuna bir işâret vardır. Bundan dolayı
Aleyhissalâtu vesselâm bu maddenin boşaltılması İçin bal içmeye devamı emret-
268. KÜTÜB-J.StTO MUHTASARI .! ! . cjlt

^ - .^
‫آ‬5‫ ا ا‬١ ‫ا ﯪ ﺟﺎا‬ ^ ‫ ا‬0‫ ة ا ﻻ‬0 ‫ ﻗﺎ‬١ ' €
‫ ﺀ‬٠ ١‫ﻟﻢ‬ ٨ ‫اا ﻵ ﻫﺎا‬'^ ‫ةا‬ « ‫ ﻻ ا‬1‫ﺀ‬ ٠ ‫ﻵﻫ ﻖ‬ . ‫اا ﻻا‬ £§ . '
1‫ا‬ ‫ا ا‬

Onfee§‫؛‬nci m‫؛‬ladî'asrin .rtalannda yapdan -bu İlmî' açıklama karçısında


hayran kalmamak mümkün degii. îsaİÂtÜ l^yan vahye' mazhar Resûl-'ı gayh -
٠ ı٠«٥١ya.has degil.ona ihlasla tâbi .lan ümme،“i merhftmesine de imtiyaz, ne
mutlu onlara‫؛‬--Balın iyi bir dezenfektan (mikrop öldürücü) oid'ugu bilinmekte
-dir. içerisinde m'ikrop Ve mant'ar üremez. Sıcak bal şerbetinin'karındaki sancıla
rıkestigi-de bilinir,

‫ اﺗﻨﺆ‬.‫]ﻫﺎل ﻧ ﺴﻮل‬ :‫ﻗﺎ ل‬.‫ﻋﻨ ﻪ‬ ‫ ر ﺿﻰ اﻟﻨﻪ‬.‫ و ﻋ ﻦ أف 'ﻫﺮﺑﺮة‬. - ٢


‫ أ ﺧﺮ ﺟﻪ‬. ٤‫إ ﻷ اﻟﺴﺎﻟﻢ‬ ‫ﺷﻘﺎﺀ‬.‫ ذا "ﺑ ﻦ' ذا ؛ ا ﻷ ﻓﻰ اﻟﻔﺌﺔ اﻟﺒ ﺜﻨﻨﺎ ؛ ﺑﺌﺔ‬:

.‫اﻟﺸﻴﺨﺎن واﻟﺘﺮﻣﺬى‬

.‫ا‬..‫اﻟﺸﻮذﻳﺰ‬...:((‫ﻗﺎل اﺑﻦ ﺷﻬﺎب 'وزاﻟﺦ^إ' اﻟﺌﺆذاﺀ‬


'. ...‫اﻟﻤﻮت‬ :((‫'))ؤاﻟﺴﺘﺎﻟﻢ‬- .

2.. (3986)" Ebu Hiireyre radıyallahu anh âaiıyor.uR esûlullahaleyhissalâ-


tu vesselâm buyurdular ki: “ö lü m dışında hiçbir.hastalık-yoktur ki ‫ ؟‬örek..'
''otunda onun'İçin bir deva bulunmasın.” fBuharî, Tıbb 7; Müslim, Selam-89,.
.(2215)'‫ ؛‬Ti٢mİ2Î١Tıbb5 ١(20،2),22,(2071).J'.
AÇIKLAMA:
Bu' hadîste, dilimizde -٠‫' «؛‬dediğimiz siyah hdhhe'm n ölüm dışında.'-,
bütün hastalıklara şifa'vere‫؟‬egi beyan edilmektedir. Hadîs muhtelif vecihlerde
gelmiştir. îhnu Hacer, hadîsin bir vechinde yer alan.-çok hapşırma, ile gelen
nezleye.'nasıl kullanılacağı hususundaki" bir açıklalnayı merfu rivayetten buld.u-
gunu kaydeder:'.. otu ayıklanır incecik dövülür, zeytin yagıyla karıştırılıp
burna üçer damla dam latılır:’ Bir diğer rivayetin açıklaması hangi hastalık İçin
olduğu. taSrîh edilmeden yapılmaktadır. Şöyle denir: “Dendi ki: “Siyah habbe
'nedir?'' Şu cevabi verdi: "ŞUnîz’d ir” Tekrar sordu: "O n u'naşü kullanaca-
ğım ?’’ Dedi ,٤،... “Yirmibir adet çörek otu tanesi alırsın, bir beze bağlarsın.
Sonra bir suya koyup bir gece bekletirsin. Sabah olunca burnun sağ deliğine
bir damla,.'sol deliğine iki damla'damlatırsın. Ertesi giinii sağ burun deliğine iki
damla, sol deliğe bir'dam la, üçüncü gün'sağ delige bir. sol deliğe iki damla
damlatırsın.” ibnu Hacer açıklamasın‫ ؟‬, devam eder; “Bu beyandan varılan
sonuç şudur: “Çörek otunun her derde deva olmasının mânası, her hastalık igin
tek başına ayni şekilde kullanılması dernek değildir. Aksine, bazan olur tek başı­
ll.CİLT RESULULLAH’IN VASFETTİGİ Jl a ç l a r 269

na kuUanıhr, bazan olur mürekkep olurak kullanılır. bazan dökülüp luceltilmiş.,


bazan da do\ ülmemî§ olarak kullanılır. îa m a n 'o lu r yenilerek, içilerek, ddmlatı--
١

larak vesa n la ra k vs. çeşitli şekillerde kullanılır:'


2- Hadîste geçen-' “her hastalığa” tâbirini bazı âlimler pek ,mutlak bularak
“onunla tedavi kabul eden... diye kayıtlaimak istemişler ve:. “Çünkü o, soğuk
hastalıklara iyi'gelir.,.bararetlihastalıklara değil...” \ \ ً‫ ؛‬.
‫ا ةﻟ ﻖ‬ ‫ﻫ ﺎ ه ﻵ‬

Hadîs şarihleri burada teferruatına’-girmeyeceğimiz bir kısım.açıklamalar


yaparak, hadîsin bütün has'talıklara şâmil olan âmm.hükmünU “bir kısım hasta-
lıklara” diye tahsîs etmeyi uygun görUrler. Hatta.£ ٥MB e k rib n u ’l-A r a b îh ık bu
görüşe, katılır ve der ki: “Tabibler nezdinde bal, bütün hastalıklara şifa olma
yönüyle çörek otundan Çök ileride yer alır.buha rağmen Oyle'hastalıklar var ki,-
onlara yakalananlar bal yiyecek olsalar ondan zarara uğrarlar. Bal hakkındaki
‫س‬١‫ض ﻓ ﺊ ﺀ ﻟﺊ‬-.“.Onda insanlara §ifa.vard ٠٠r ” (Nahi 69) ayetinden murdd, ekse-
rî ve gâlib durum olursa, çörek otu hakkınida gelen mutlak ifadeyi de “ekseri
durum” diye te’vil etmemiz evla olur.”
Hadîsin ,âmm olan hükmübü bu şekilde tahsîs taraftan olmayanlardan Ibnu
EM Cemre de şunu so ykr. “Alim ler bu hadîs hakkında ileri geri konuşup, âmm
hükmünü tahsis ettiler ve hadisi tıb b y e tecrübe ehlinin sözleriyle izaha yelten-
diler. Bunu yapanların hatası açıktır, ^ira biz, tabiblerin sözlerini tasdik edecek-
olursak, ilimlerinin temelini zann ı gâlibe dayanan tecrübe teşkil eden kimseleri
esas almış^ oluruz. Şurası muhakkak ki, hevâdan konuşmayan Resûlullah aley-
hissalâtu vesselâm’ı tasdik etmek, onların kelâmını kabulden evlâdır.”
ibnu Hacer, bu farklı görüşleri kaydettikten son'ra münâkaşayı şöyle bag-
\ . -"Çörek otunu,tek başına, tek tarzda değ il’,farklı terkîbler ve ,çeşitli şekiller-
‫ﺗ ﺔ‬٠

de almanın kastedilmiş olacağını göstererek, mânasının âmm olmasının esas ol-


düğunu belirttik. Hadisin mânasına böyle yaklaşmanın herhangi bir mahzûru
yoktttr, hadîsin zahirinden çıkma da.mevzubahis değildir."
.Esasen Resûlullah, hiçbir İlacın hiçbir hastalığa ke.sin deva verecegini'va-
-adetmiyor, daha Once de geçtiği üzere “A llah’ın iznV’y k kayıtlıyor. Sadedinde
olduğumuz çörek-’otunun dahi, -ibnu H acer’m de telirttigi gibi dozajını, terkibi-'
ni.,'alınış' tarzıpı teshit edebildiğimiz 'takdirde- bu,çeşit ifadelerde.te’kîd'maksadı
.da bulunmakla beraber “Bütün hastalıklar ،'1‫ "«' ؛‬demede bir m-ahzur' olmamalı-
-dır. 'Mâdem. hadîş âm m 'du, öyleyse ulemânın belirttiği kayıtlar çerçevesinde
,-bütün hâstalıklar İçin çörek otunun az veya çok tedavi.edici bir te'sirinin varlığı-
nı kabul etmemi'z, daha uygundur. Zira 0 Aleyhissalâtu vesselâm, her ne söyle-,
-migse haktir, gerçektir, mübalâğa ve mücâzefeden l^ ^ d ir..
270 KÜTÜB-1 SİTTE MUHTASARI 11. CİLT

3. (3987)- Sa'd İbnu Ebi Vakkâs radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah


aleyhissalâtu vesselâm buyurdular “Kim her sabah acve hurmasından
yedi tane yerse o gün geceye kadar ona ne zehir ne de sihir zarar verir.”
[B uharî, Tıbb 52.56, Et’ime 43; M üslim , Eşribe 154, (2(M7); E b u D âvud.
Tıbb 12,(3875,3876).]
AÇIKLAMA:
1- Acve, Medîne’de yetişen en kaliteli en yumşak hurmadır. İbnu'l- Esir
bunu şöyle tarif eder: "Sayhâhî çeşidinden daha büyük, bir hurma çeşididir.
Rengi siyaha çalar. Bu, Aleyhissalâtu vesselâm’ın Medine’ye kendi eliyle dikti­
ği hurma çeşididir."
2- îbnu Hacer, Medine’nin Necid cihetine düşen Medhıe.ye en yakın
kısmı üç, en uzak kısmı sekiz mil plân Âliye nâm mevkiinde yetişen hurmalarm
şifabahş olduğunu te’yîd eden başka rivayetler de kaydeder. Bazı rivayetlerde
"şifa," bazılannda (panzehir) olduğu ifade edilmiştir. Ne^dfııin bir riva­
yetinde: “Acve cennettendir, o zehre karşı şifâdır” denir.
3- Hadîste gelen “geceye kadar” tabiri acve’nin tesirini gündüzle sınırla­
maktadır. Yani şer’an gündüz güneşin doğumundan batmasına kadarki mühlet­
tir. Güneşin‫؛‬batmasıyla gece başlar. Rivâyetlerde gece hakkmda bilgi verilme­
miştir. Yani, gecenin başında hurma yiyen gece boyu zehir ve sihre karşı
emniyette midir? tasrîh gelmemiştir.
Hattâbî, acvedeki şifabahş hâsiyetin. ResûIuUab al^^hissâlatu vesse/âm’m dua­
sıyla hâsıl olduğunu, asimda değişik bir hususiyet olmaması gerektiğini söyler.
İbnü’t-Tîn, bu hâssenin o zaman mevcut olan şimdi ise bilinmeyen hususî bir
ağaca ait olma ihtimalinden bahseder.
Bazı alimler, hurma sayısının yedi kılınması, Medîne hurması ile sınırlan­
dırılmış bulunması gibi tıbta izahı olmayan kayıtlara bakarak bu durumun
Resûlullah devriyle ilgili bir imtiyaz olup daha sonraki devirlerde müessir ol­
mayacağı yommuna gitmiştir. Hatta bu mesele üzerinde âlimler birbirlerinin it­
hamına müncer olan farklı değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Teferruata gir-
RESOLULLAH’IN VAŞFETTİGl il a ç l a r 111:^.11 271

'meden, hadîsin zâhiri varken fazJa.y٠ruma-gitmeye hacet.olmadıgmı söyleyen


görüşlerin esas alınmasının'muvafık olacagı kanaatimizi belirtmek isteriz,

‫ ذ ﻗﺎ ل و ﺳ ﻮ و ا ش‬:‫وﻋﻦ ﻋﺎﺋﺸﺔ رﺿﺘﻰ اﺗﻠﺔ ﻋﻨﻬﺎ ﻗﺎﻟﺖ‬ ü İ ‫|| ج‬

‫' أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬. ٤‫ ﻻ ي ﻳ ﺰ ﯪ ق أ و و اﻫﻠﻴﺔزؤ‬، ‫ إ ن ﻓﻰ ﻏ ﻴ ﻮ ة ا ﻟ ﺘ ﺎ ﻷ ﻳ ﺜ ﺎ ة‬: ‫ا‬

.‫ﻣﺴﻠﻢ‬
Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıy.r: uResûlullah aleyhissalâtu ) 4 ٠"(3988
-vesselâm buyurdular ki: “(Medine’nin Necd cihetinde yer alan) Âliye acve
sinde §îfa.vardı_r. o sabahın ilk vakti-nde (y.enirse) panzehirdir ,.‫؛ ’؛‬Müs ‫؛؛‬,'m
E§ri^ ' 156٠(2048).]
Açıklama, önceki'hadîste ge‫؟‬ti ٠

.‫ ]ﻗﺎو وﺳﻮل اﺗﻨﺆ‬: ‫وﻋﻦ ﻣ ﻌﻴﺪ ﺑﻦ زﻳﺪ' رﺻﻰ اﺋﻠﺔ ﻋﻨﻪ ﻗﺎل‬ - ٠-
,‫ا أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺸﻴﺨﺎن‬.[‫'ؤﺗﺎوﺧﺎ ﺑﻘﺎة إﺗﺘﺌﺚ‬.'،‫ﻟﺘﺬ‬١ ‫اﺋﻜﺌﺄة ﻣﺊ‬.- : ‫ا‬
.. ‫واﻟﺘﺮﻣﺬى‬
5. (39S9)- Saîd ibnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: UResûlullah aleyhis-
salâtu vesselâm buyurdular ki: “.Mantar kudret helvası cinsindendi'r. Suyu
göze-§ifehdır._” JBuharî, Tıbb 20,. Tefsîr, .Bakara 3‫ ؛‬Müslim, E§ribeİ57,
(2049); Tirmizî, Tıbb 22, (2068).],

‫ أ ب‬- ‫ وﻓﻰ أﺧﺮ ى ﻟﻠﺘﺮﻣﺬى ﻋﻦ أف ﻫﺮﻳﺮة رﺿﻦ اﺗﻨﻦ ﻋﻔﻪ‬٠ ٦ .


‫اﻳﻘﻸه وت‬ ‫ ﻓﻘﺄل رﺳﻮو ش‬،‫ ']اﻟﻜ ﯫًة ﻳﻨ ﺮ ق أﻷدﻓﻦ‬.:‫ﻗﺎﻟﻮ'ا‬
.‫ﺑﻘﺎﺀ ﻫﺊ اﻟﺴﻠﻢ‬ ‫زﺑ ﻰ‬ ،‫ ازاﻫﺸﻴﺆة ﻣﻦ اﺋﺠﻲ‬،‫ ؤﺗﺎؤﺧﺎ ﺷﻘﺎة ﺑﻠﺘﻲ‬.،‫اﻟﻨﺬ‬
‫ ﺋﺌﻌﺄ ﻗﺘﻌﺘﻨﻘﻬﻦ‬٠٠‫ او‬.'،‫ﺧﺌﺴﺄ‬.‫ا'و‬, ‫ ﯪ ﺧﺬ ث ﻗ ﻶ ذ أﻛﺘﻮبﺀ‬:.;‫ي‬ ‫ل‬ \ jii
.[‫ و ﻛ ﺤﻠ ﻎ اه ﺟﺄرﻳﻪ إى ﻋﺌﺜﺎﺀ ؤر!ث‬،‫ﻓﻰ ﻗﺎروزؤ‬
6. ( 3 D - Tirmizî’de Ebu HUreyre ra d ıy a llu anh’tan gelen bir rivayete
gOre, Halk: ‘:M antar toprağın çiçek hastalığıdır“ demiştir. Resûlullah aleyhis-
sülâtu vesselâm şöyle söylediler: “Mantar'(Allah’ın Beni îsrâil’e İn’am ettiği
kudret helvası denen) menn’dendir. Suyu göz,'İçin şifâdır. 'Acve (denen
272 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASARI llfC İL T

hurma cinsi) Cennet،end‫؛‬r^e zehire karşı’slfadır.*’ “Ebü Hureyre ilave eder:


“Ben üç veya be§ veya yedi mantar aidim, onları Siksp suyunu bir şişeye koy-
dum. Gözü h ista olan bir cariyeme tatbik ettim, iyileşti." [Tlrmlzî, Tıbb 22١.
(2068.2069.2070)..)'
AÇIKLAMA:
1- -Hadîs üzerine, ibnu H acer'in sunduğu uzun tahlilden genişce kaydede-,
,cegiz. ^Dikkatle okunmalı, ‫؟‬ıkaracagımız^ sonUca kadar hükme gitmede acele
edilmemelidir.
2- K em 'e Arapçada -mantar demektir, ibnu Hacer'ın: “K em 'e yaprak ve
sapı olmayan bir bitki olup, ekim iyapılm aksızın yerde bulunur" diye yaptığı'ta-
rife bakınca her çeşit Ihantar bu. kelime ile İfâde edilmiş O-lmaktadır.' Kâmustaki
açıklama da ٠böyle.,Bu'sebeple.tercümemizi-kcM'c mantarı şeklinde değil, doğ-
nidan mantar şeklinde yapmayı uygun ,gördük.- ikinci hadîsimizi biraz daha
vazıh hale getiren bir.rivayetTaberj’de-gelmiştir. O r a d a Câbirradıyallahu
٥«٨٠ın'anlattığına göre, Resûlullah devrinde Çokca'mantar çıkmış.- halk: “Bu,
"yer"،w çiçek hastalığı" diyerek yemekten.-imtina etmiştir. Bu.hal Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm’a ulaşınca: “M a ı.'? yerin. .‫ ؟‬i‫ ؟‬eği değildir. Bilesiniz,
ınantar kudret helvası cinsinderidir»»'buyurmuştur. 'Mantarın,..gök giirlemesiy-
le çokça ortaya çıkması-sebCbiylcAraplar mantara “benatu’r-ra’d" yani gök
gürültüsünün kızları da demiştir.
Arapl'arın mantar İçin “Arzın çiçek hastalığı" demesinin, onun da insan-
daki çiçek gibi yerin'içinden çıkmasından ileri geldiği belirtilmiştir..^
3- ' Mantarla-kudret helvası (menn) 'arasında kurulan.irtibat've benzerl‫؛‬ğe
gelince, kendiliğinden hâsıl olmasıyla izah .edilmiştir. Nit.ekim bir hadîste
‫ﻳﻞ‬:‫ذىﺀاﺳﺬا‬: ‫“' أ ﻟ ﺌ ﻪ ﻫﻦ اﺋﻨﺊ اﻟﺬى اﺑﺰو ﻋ ﺮ‬M.antar Ben‫؛‬.Isrâîl’e indirilen kud-:
ret h elvasın fn d ır” buyru٠ımuştur.39‫)؛‬
H'adî'ste ,geçen ve kudret helvası manasına' .g'elen menn kelimesi ayni za-
.manda nimet, vergi manalanna da .geldiği. İçin bazj. âlimler:' mantarı
'herhangi beşerî bir'm uam ele olmaksızın lütfedip, kullarına nimet kıldığı İçin-
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm boyle ifâde buyurmuştur" A iyt açıklamıştır.'
Yapılan üçüncü .'bir açıklamaya.göre- C.enab-1 Hakk’ın Israiloğullarına'
'gökten-indirdiği menn (kudret helvası), \ â . çeşit yani sadece,ağaçların üzerine
inen maruf tatl'1 madde değildir, bunan bir .çok çeşidi vardır. Bir çeşidi, ağaca
İnmiş ise, bir başka çeşidi de yerden, çıkmıştır, mantar' ilerden 'çıkandır. Muhte-

39) lsra٠'٤oğu»an'na indirilen kUdreJ helvası ile ilg'ili ayeller: Bakara 57, A ’raf 160..
ll.CİLT RESÛLULLAHI VASFETTlĞl İLAÇLAR 273

m e ld ki, lsrail٠guUanna inen bu “m enn’fm (nimetin, lütfijn) arasmda mantar


da ,vardır. Şu halde Hak Teâla Hazretleri 1 çölünde .nlara ekmeğin 'yerini tut-
mak.iizere-de mantan lütfetmiştir. Bu duru'mda âyette zikri geçen selva (bıldır-
cm ) da katıklannı teşkîl etmiş .İmalıdır. Onlann helvalannı da ağaç üzerine
inen,'ve tali denen çisenti .teşkil etmiş Wylece- v â p k n mantar-bıldırcın-
çisenti üçlüsüyle .temin edilmiştir, ibnu H acer'in kaydına, göre, bu dunıma, bir
ihtimal .l'arak ilk defa H attâbî dikkat çekmiş, ancak sonradan el-M uvaffik
A b d u M la tîf el-Bdğdâdî ve ona uyanlar cezraederek kesin bir ifadeye dokmüş-
lerdir. .n lara göre lügat açısından “nim et”} “lü tu f’ “vergi” gibimânala-
ra gelmeklfe'insanlann emeği, zahmeti'olmaksızın mantann çIkmaSı,. ağaç üzeri-
ne tattı çisentinin düşmesi ve avlamaksızm bıldırcınlann gelmesi-'hâdiselerini
İfâde'eder. Hadiste “m antar’ın “m enn’den olm ası”m n ihban da,bu söyleneni
te’yîd eder. Ayette Israilogullannın “Ey Musa b ٤r'.çe§it yemeğe dayanamıya-
cağız” '(Bakara 61) demelerinin, m enn’in çeşitliliğini cerhetmiyeceği, bmadaki
tek Çeşitlikten (vahdet), muradın zikredilen şeylerin hiçbir değişikliğe, uğrama-
dan-ayni'tarza devamı olduğu telirtilmiştir.Bu te’vilindoğruluğunaâyet şehadet
eder. ÇünkU. “m enn” .ve “selvâ’’ diye iki ayn yiyeceğe rağmen. “tek çe§it”t Ğ&-
dayanamayacaklarını söyler.
4- Mantar' suyunun göze şifa.olmasına gelhıce: H attâbidcr ki.:' “M antar ٥«
faıîletlem um taz kılınm ıştır, ç u n k u o .m u tla k olarak helal olan bir bitkidir.onun
iktisatlına hiçbir çüphe girmemiştir. Buradan şu hüküm çıkarılabilir: M utlak
h e la lo la n sc y ,g ö zü p a rla tır,a k sid e b ila k isd ir.” . .
îbnuPl-Cevzi der ki: Mantann gOze sifa olması meselesinde iki görüş var:
1) Hadiste kastedilen şey hakikaten mantonn suyudur. Ancak bu'görüşte
o'lanlaT, onun.ğöz.içte çık’la (٠sır٠ kullanılmayacağım söylerler. Fak'at nasıl kul-
' !anılacağı hususunda iki görüşte ihtilaf ederler:
a). Göze sürme, çekmede .kullariılan ilaçlara katlim' Bu 'görüşü, Ebu
naklettiği birkiSim tabiblerin “M antar yem ek gözleri parlatır” sözü
taSdikeder.
.b),.Mantar alınır, ortadan ikiye''!^ilünür, ateş konınun üzerine konulup
suyu kaynayıncaya kadar',tutulur. Sonra bİT'inil alınıp, bu kaynayan parça üzeri-
ne bir müdd'et konup soma çekilir», mil soğuyunca mantar suyu.göze çekilir.
(Bu faydalıdır.') ÇünkU ateş onu soymuş, faidesiz ,fazlalıklannı gidermiş,', geriye
işe. yarayan kısım, kalmıştır.'Mil, pişen mantarın suyuna s'oğLmuş ve kurumuş
haldeyken konulmamalıdır, tesiri olmaz. İbrahim el-Harbt, Ahm ed ibnu Han-
h erin oğullan Sdlih ve' ^ ٥rf«^^٠Â’tan'rivayet eder ki: “Bunların gözlerinde ra-
hatsızlık husule gelmişti. M antarı alıp suyunu sıkarak sudan gözlerine çektiler
Ancak rahatsızlıkları daha şiddetlendi:’ İhnu’l-C evzi der ki:' “Şeyhim i: ET:
274 .KÜTÜB-J SlTTE MUHTASARI ll.GİLT

Bekr İbnu A bdi’l- B akî anlattı ki: *‘Bazı kim seler mantarın suyunu sıkıp gözleri­
ne sürdüler ve gözleri kör oldu.”
2) İkinci görüşe göre mantann suyundan murad, mantan bitiren sudur.
Çünkü, (baharda) yere düşen ilk yağmurla (sürme maddeleri= ekhâl) büyürler.
Ancak bu görüşün zayıf olduğu belirtilmiştir.
îbnu Haçer, îbnu’l-CevzVnm mantann göz tedâvisinde çık’la (yani bir
başka madde ile kanştınlmaksızın) kullanılmayacağına dair iddiasını tıbbî uy­
gulamaya muvafık bulmaz ,ve gerekçe olarak Kadı İyaz’m bazı doktorlardan
yaptığı nakli kaydeder; "Gözdeki harareti teskin için tedavi uygulanacaksa
m antar suyu tek başına kullanılır. Başka çeşit bir tedavi güdülüyorsa mürekkeb
(karıştırılmış) şekilde kullanılır." Îbnu’l-Arabî de bu görüşe cezmeder Ve der
ki: "Sahîh olan şu ki, (mantar suyu) bir halde a slî hâliyle fa yd a verir bir başka
halde karışımıyla. Bu tecrübe edildi ve doğru bulundu." îbnu H acer devamla
der ki: "Evet Hattâbî, îb n u ’l-C evzf nin söylediği hususta cezm eder ve der ki:
“Onunla (bahar yağmuruyla) sürme maddelerinden olan tûtiya taşı b ü y ü r ’’ Ve
der ki: "(M antar suyu) çık’la kullanılmaz zira bu, göze zarar v e r ir e l- G â fik î,
el Müfredât’ta der ki: "M antar suyu, ismid’le macun yapılıp göze çekildiği tak­
dirde göz için ilaçların en sâlihi olur. Çünkü, göz kapaklarını takviye eder ve
görme gücünü keskinlik ve kuvvet yönleriyle artırır ve gelecek ârazları bertaraf
eder." N evevî rahimehullah der ki: "Bu meselede doğru olanı şudur: "M anta­
rın suyu, göz için "mutlak" şifadır. M antar sıkılır, suyundan göze tatbik edilir."
Der ki: "Ben ye zamanımda başkaları hep gördük ki gözünü kaybetmiş, görmez
olmuş olan bir zât gözüne s u f m antar suyu çekmiş, şifa bulmuş ve tekrar görür
olmuştur. Bu zât, eş~Şeyhu’l-adi el-Emîn el-Kemâl îbnu A bd i’d-DımeşkVâis:, ha­
dîste rivây et ve salâh sâhibi bir kimsedir. O, m antar suyunu, hadîs-i şerife
inanarak teberrük için kullanmıştı, Allah da onunla kendisini fa idelen drm iş-
tir.” îbnu H'acer, bu naklinde N evevî’yi biraz ihtiyatsız bularak der ki: "Bunu,
sözünün sonunda işâret ettiği üzere, "kendinde hadîsin sıhhati ve onunla amel
hususunda itikad gücünü bulan”Ja kayıtlaması gerekirdi. Bu sözü, daha önce
kullandığı "m utlak” kelimesine aykırıdır. Tirmizi Ckvni'inde, K atâde’ye kadar
sahih bir senetle kaydeder ki Katâde şöyle demiştir: "Bana rivayet edildi ki,
Ebu Hüreyre *radıyallahu anh dedi ki: "Üç veya beş veya yedi m antar aldım.
Onları sıkıp suyunu bir şişeye koydum. (Gözünden hasta olan) câriyemin gözü­
ne ondan çektim, o da iyileşti." îb n u ’l-Kayyim der ki: "Büyük tabibler,m antar

40) Bu zat, //٠c٥r٠ in verâiği bilgiye göre,


İb n u diye bil)nen
Ib n u A h d K e m â l e M i n t h n u A b d V Î - M lü 'm m

Kendisinden birçoklan hadîs dinlcmi‫؛‬،ir, Ş3 yjl yaşıı‫؛‬tır٠672’de7٧f•


l İ m i ’l- H ı d ı r e l- H â r i s î e d - D i m s k V ä x .

vevf’den dört yıl önce vefat etmi$tir.


IIGİLT RESÛLULLAH’IN ٧ ASFE٣ rÎĞ، İLAÇl Ar . 275

sucunun gÖ2İl parlattığı hususunda itirafta bulunmuşlardır. Bunlar arasında el-


M esihi ١‫ﺀ ر‬îbnu Sina ve başkaları da var'. Bu ihtilaftaki mUşkilatı i a i e eden
husus, mantar ve diğer mahlukatın asil itibariyle, zararlı şeylerden selim olarak
yaratılmış iken, sonra onlara, Cenab-I H akk’ın iradesine tabi olarak, mücâve-
ret. imtizâc vs., gibi sebeplerle afetlerin drız olmuş o l i S i d ı r . M antar ,Allah, tan
'olma gibi'bir vasıfla mUmtaz .olması scbebi le 'asil itibarimle faydalıdır. Ona za-
‫ﻻ‬

rarlı maddeler mUcâveret (başka maddelere yakınlık, komşuluk) sebebiyle âi'iz


olmuştur. SUnnette gelen'her şemle 'Sidk ile amel etmek onu kullanana famda
verir ,'A llah ondan, nimeti sebebimle zararı defedei.. Aksi' bilakisti,.. Doğrumu
Allah b ilir :
SONUÇ.Î Bu vesile .ile bir kere daha hatırlatmak faydalıdır:. ,Hadîslerde
.rastladığımız, gerek'ahkam-ı feriyye ve itikadiyye olsun ve gerekse sadedinde
olduğumuz rivayetlerde'olduğu üzere tedaviyle veya z‫؛‬raat, ticaret gibi-başka
şeylerle, ilgili bir meselede 'olsun, hadîsle amelde ferdî hareket etmemek-esastır.
'O hadîs, digerhadîs'ler,.ayetler, selef biiyük'lerimizin anlayış ve am'elleri arasın-
da.nasıl bir yer-tutmaktadır, bunun araştırılması gerekir. Rir başka İfâde ile he'm
ayetler ve hem de hadîsler: muhatapları olan 'insanin gerek miza‫ ؟‬gerekse cogra-'
fi ve teknik şartlarının farklı oiuşlan sebebiyle ‫؟‬oğu kere birbirler'ini tamamlâyı-
CI mahiyette olarak, ayni'konuda birden fazla gelmiştir. Bunların''terkip ve tahlil'
edilmesi'gerekmektedir.. Bir başka'ifade ile önümüze ‫ ؟‬ikan herhangi bi'r hadisi'n
hatta ayetin zahiri ile amel etmek doğru..deği!dir. Ayet.ve hadîslerin ifade edilen
işlemlerden ge‫؟‬mesi gerCkir. Sadedinde' olduğumuz hadîs, mantar suyunun göz
İçin faydalı olduğunu ilan etmektedir. Bu, bir hakikatin il'anı olmaktadır. Ancak
görüldüğü,üzere, onun nasıl- faydalı olacağı, insanların farklı. tabiatları, şartları,
'göze-ârız olan hast.alıklar adedince farklı görüşlerin ileri sürülmesine sebep ol-
nıuştur. Ü!ema-i kiramın hiçbirisini , “hata etm ek”k itham etme-
m'iz m'ümkün değil. Bilakis her biri meselenin bir yönünü, mantar suyunun fark-
lı şartlara göre,, bir kullanılış'tarzını beyan etmiştir. Allah hepsinden razı ois'un. ٠
§u,'halde'.tıb!a ilgili diğer,hadîsleri de ayni ihtiyatla-karşılamamız,.-tabib
veya.en azından ,akl.1 başında tecrübe sahibi, 'kimselerin, tavsiyesinden hâriç,
kendi kendimize onlarla amel etmekten kaçınmamız'gerekmektedir..
Bu'örnek'de gös'teri-J‫ﺛﻢ‬or ki,,tıbb-'i'nebevî١n'in günü'müz İnsa'nının anlay.acağı-''
Şekilde yeniden tedvîn edilmesi şarttır. -

‫اﻋﻠﻴﻪ‬.‫ اﻟﻨﺒﻰ ﺻﻞ آﻟﻠﺔ‬.‫ ﺑ ﻌ ﺾ أزواج‬. ‫و وص اﻣﺮأة ﻛﺎﻧ ﺖ 'ﺗﺨﺪم‬ ‫ا‬

'‫اﺋﻠﻪ‬.‫ ]ﻣﺎ ﻧﻤﺎن ﻳﻨﺎل وﺳﻮل‬:‫اﻗﺎ ك‬. ‫وﺳﻠﻢ واﺻﻬﺎ ﺳﻠﻤﻰ رﺿﻰ اﻟﻠﺖ ﻋﻤﺎ‬
276' KÜTÜB-J StTTE MUHTASARI lI.C tLT

‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.'[‫اذﺟﯫة‬.‫ ؤﻷ ءﻛﺔ إ ﻷ أذزش أة أﺻﻎ ﻏﻘﻘﺎ‬، ‫ و ط‬I


‫اﻟﺘﺮﻣﺬى‬
7 (3 991 ) ‫ ﺀ‬-Resûlullah aleyhissalâtu vesselânthn zevcelerinden birine biz
met eden Selma adında feir kadın anlatıyor: ‘‘Resûlullah aleyhissalâtu ^‫ﺀﺀﺀﺀ‬-
lâm a bir yara
١ ١‫ﻫﻼﺣﺮ‬, bir bere gelecek olsa, .bana emrederdi, onan amerine kına
٤٠y ٥r^،W.''îTI٢m ‫'؛‬2 Î ,T ıb b l3 ,(2 0 5 5 ).J

' : AÇIKLAMA
ü lem â , kınanın hâsıl.edecegi'bürddet (sogaklak) ile, yaranın hâsıl edeceği
harâretinahfif edileceğini söyler,

‫ ]ذا'ل إ ى‬:‫ﻟﺖ‬.‫ﻗﺎ‬ Vp .‫'آﻟﻨﺔ‬.‫ض‬ ‫ر‬ ‫س‬٠٠‫' ﺑﺘﺖ ﺀ‬۶‫أﺳﻤﺎ‬..‫ وﺀن‬- ٨ ٠


٠‫ ﺟﺎي‬ju :Ji . ‫ ﻫ ﺎ‬1‫ ا‬:‫| ص ﻫﺴﻜﺬﺳﺬ؟ ﻧﺌﻦ‬:'‫} ; ل ا س‬
.‫ﺛ ﻬ ﺎً ﻛﺎن ﻏﻪ ﺷﻤﻘﺎة‬ '‫ﻧﺆ أذ‬ : ‫ا‬ ‫ ذﻗﺎ'ل‬1‫ﻟﻚ‬1‫ ا‬: m -\ ‫ء'ﻹ‬:'‫ﻗﺎ'ﻟﺚ‬
.‫ أ ا ﺟ ﻪ اﻛﺮﻣﺬى‬.[ iLii ‫ اﻟﻨ ﺆ ت ﻛﺎ ن ﺑﻰ‬.‫ﻳﺊ‬

،‫ﺑ ﻄ ﻨ ﻚ‬ ‫ﺗﺴﻬﻠﻴﻦ‬ ‫و ﺑ ﺎ ق د وا ﺀ‬ ،‫'ﺗﺴﺘﻄﻠﻘﻴﻦ‬ ‫أ ى ﺑﻢ‬ (‫ ﻳ ﻴ ﺬ ا‬٠‫ وﺛ ﺴﺘﻘ ﺖ‬. ' ‫ ﻗ ﻮ ﻟ ﻪ‬.

‫إﻟﻰ‬ ‫ ﺑﺎﻟ ﻤ ﺸ ﻰ‬.‫ ا ﻟ ﺘ ﺰ د د‬. ‫ إﻟ ﻰ‬٠‫ا ﻻﻧ ﺴﺎ ن ﻓﺔه‬ ‫ ﻻ ﺣ ﺘ ﻴ ﺎ ج‬. . , ‫' و ﻛ ﻨ ﻰ ' ' ﻋ ﻦ ' ' ذ ﻟ ﻚ '' ﺑ ﺎ ﻟ ﻤ ﺸ ﻰ‬

. ■.‫اﻟ ﺨ ﻼ ﺀ‬

.‫ ﺿﻔﺎر' ﻳﺸﺒﻪ اﻟﺤﻤﻌﻰ ﻳﻨﺨﻦ ﻓﻰ اﻷدوﻳﺔ‬. ‫ ﺣ ﺖ‬:((‫))زاﻟﻜﺴﺰم‬


' .‫اﺗﺒﺎع‬.:.«‫وﻗﻮﻟﻪ وﻏﺎؤ ﺑﺎؤ‬. '
‫ 'ﻧﺒﺖ ﻣﻌﺮوف^ ﻳﺘﺪاوى ﺑﻪ‬:((‫ﺳﺎ‬٠‫و))اذ‬.... '
8. (3992)- Es/nâ Birıtu üm'eys radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm ٥a/7٠; “N e ile (barsaklarını) yu m u şatıyorsu n?” diye
sordu. Ben:■ “Şührüm ile!” dedim.
.. . ٠. • ' . ,‫ا‬ '
. “ H arâret de harâret.î” buyurdu. Bunun Üzerine ben, sonra sena oturiu
müshil olarak kullandım. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bunu öğrenince):
'“ E ger .ölüme karşı şîfa taşıyan.^b‫؛‬r şey olsaydı bu, mutlak'a .sena’da
ll.C tL T RESÛLULLAHIN VASFEnİGÎ İLACLAR 277

olurdu., buyurdu’* [Tirmizî, Tıbb 30, (2082).]


AÇIKLAMA:
1- Bu hadîs, Resûlullah aleyhissâlatu vessetâm in Ashab’la sağlık mesele?
lerine .vanncaya kadar- -alakalandığım göstermektedir. Esmâ radıyallahu
٥«A٥ ’ya, barsaklanndaki-:inkıbaz hâlini gidermek üzere yumuşatıcı ye müshil
olarak hangi maddeyi kullandiğını. ,sormaktadır. Ancak bunu sorarken kinayede,
.bulunur: i‘Ne ile gitme İmkanı arıyorsun?)’ d&r. Gitmedenmaksad, helâya git-
mektir: ,ishal halinde helaya-sıkça gidildiği İçin, gitme ,ile kinaye yapnuştır.
Esmâ, şübrüm denen- otu kullandığını söyler. Resûlullah aleyhissalâtu vesseiâm
,bunu,' ishali,çok artırıcı,bulduğunu, söyler. Ancak bunu değişik bir üslûb!a-ifâde
eder: Hârrun cârrun.: Bu ,ifade, iki ayn şekilde mânalandırılmıştn:
1) Şiddetle ishal yapar demektir.
' 2) ikinci kelime birinciyi te’kiden kullanılmış'tır., -,
^Şöyle ki: Dilimizde, sözgelimi odun modun,,sandık roandık-,.kilim milim
de'diğimiz zaman .ikinci kelimeler birincileri te’kiden. kullanılır, tek .başlanna
mâna-ifade etmezler. Arapçada da buna benzer ‫ا‬7‫ ' ﻫ ﺔ‬denen bir kullanış vardır
Mesela kesir besir gibi, habis nebis gibi, hasen besen'gibi. -§u halde burada da
harr (sıcak) kelimesine ، 7 7 ‫ ;ق‬٠k.elimesi ile İtbâ’ yapılmış, mâna ve lafıztekîdedil-
miş oltnaktadır. Hadis, bazı vecihlerinde-Â.,’!. yârr diye de geldiği İçin bU'ikinci
te'vîl daha sahih bulunmuştur. BOylece mâna: “Şübrüm çok harâret yapar, is-
hâli artırır” olur.

,2- Esma, Resûluliah’ın İkazı üzerine sena denen ve daha' ziyade tedâvide
kullanılan bir bitkiyi kullanmaya başlar,. Aleyhissalâtu vesseiâm bunu işitince'
tasvib-eder ve o'tu takdirkar ifâdede bulunur., Şârihl.er, sena denen'otun Hicaz»da
yetiştiğini,tedavidedeğerli bir yeri olduğunu, mUtedil bir'tesir has.ıl .etmesi se-
.bebiyle-emniyetle kullan'ıldığını, Sicak ve ٤m٠«.-,,tabiatlı olduğunu, safrayı'teshîl.
edip kalbi kuvvetlendirdiği.ni.'belirtir. Senâ’nın insana hâsıl ettiği pek çok ‫؛‬ayda-
lar. arasında vesveseyi.önlemesi, adaleleri açması, saçlan büyütmesi,'baş ağrısı,
basur, sara -gibi hastalıklara şifa'vermesi vs. sayılır. Kaynatılıp .suyUnun^içilme-
si, dövülerek' içilmesinden, daha.iyi,olduğu belirtihr. içilecek'miktan yüz dir-
‫ ؛‬emden, beş, dirheme,., üç dirheme kadar olabilir. Onun menekşe çiçeği ve si.yah
kuru'üzüm ile kaynatılması daha faydahdır.

‫' ] د ﻛﻠ ﻎ‬:‫ ا و'ﺀن 'أم ﻗ ﺲ ﺑﻔﺖ ﻣﺤﺼﻦ رﺿﻰ ا د ﻋﻨﻬﺎ ﻗﺎﻟﺖ‬٩ ٥


:‫ﻻ‬١‫ ذق‬،‫زؤ‬٠‫ ﺀﻋﻜﻎ ﻏﺘﻪ ﻣﻦ اﻟﺌﺊ‬.‫ زﻗﺖ‬، ‫ق ﻋﻖ ز ; ل اﺋﻪ ا‬/ ‫ﺑﺄش‬
! — KOTOB-l SlTTE MUHTASARI ll ClLT

‫ ئﺀن‬، ‫ اﻟ ﻬﺘﻴ ﻰ‬٠‫ ﻳﻮي‬1 ، ‫أﻟﺘ ﻼ'ﻓﻲ‬ ‫ﻳﻐﺬا‬.'‫ ﻧ ﺆ ذ أؤﻵذﺟﻤﺊ‬، f %

‫ ؛‬1 ■‫ ودس‬،? ‫ ﺳ ﺮ‬٠‫ ى ا‬٠ ‫ ﻳ ﺸ ﻞ ﺑﻲ‬، ‫ ﻳ ﻪ ذ ئ ا ﻟ ﻴ ﺌ ﺐ‬، ‫ﻧﻲ ﺳﺌﺘﺔ ‘ ئ‬


•[‫ﻳﺊ ﻧﺎت اﻟﺠﻨﺐ‬

•‫وﻟﻤﺎ ﻓﻴﻦ ﻟﯫ ﺧﻤﺎ‬.‫ﺑﻴﻦ ﻟﺘﺎ اﻗﺘﻴﻦ‬:‫ﺟﺘﻪ اﻟﻠﻪ ﺋﺘﺎر‬.‫ذ‬-‫ؤﺋﺰى‬.‫ﻗﺎل ا‬


.‫أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺜﻴﺨﺎف وأﺑﻮا'داود‬
‫اﻟﻘﺴﻂ‬ ‫'ﻫﺮ‬ .(<‫وواﺋﺜﺆذ ا]ﻫﻨﺪى‬
.‫ ' ﻋ ﻼ ج' اﻟﻌﻨﺰة ﺑﺮخ ﻟﻬﺎة اﻟﺼﺒﻲ اﻟﻤﻌﺬور‬:‫ﻟﺪﻏﺮ‬.‫زن(( ا‬٤‫ﻗﻮﻟﻪ ))ﻋﻼﺗﻢ ﺛﺬ‬
‫ا‬

.‫'ﻳﺎﻻﺻﺦ‬
. ‫اﻹﻋﻼق‬ ‫ واﻟﻤﺮوف‬،‫ ﻛ ﺪ ا ض ﺑﻌﺾ اﻟﺮواﻳﺎت‬:((‫و))اﻟﻌﻶق‬٠
.‫ اﻟﺪم‬.‫و))اﻳﺬرة((ذ وﺟﻊ ﻳﻌﺮص ﻓﻰ اﻟﺤﻠﻖ ﻣﻦ‬
9 . (39‫ و‬3)‫ ﺀ‬ûm m ü Kays Bintu M ihsan radıyallahu anhâ anlatıyor: {‘Ben
-küçük bir oğlumla birlikte Resulullah aleyhissalâtu vesselam’ın huzuruna gir
-dim. ( 0 Sirada b û ğ a z ı â k i hastalığı sebebiyle çocuğa (V lâk denen) î e â v i uy
.guUunıştım

Çocuklarınızın boğaz hastalığını niye .. ‫؛‬-la k usulüyle (elle sıkarak) te


davl ed ‫؛‬yorsunuz?-S ‫؛‬٥d-u Hlndî’yî (Kust-u , ze şu
Zira onda yed'.‫'؛‬türlü §‫؛‬۶a.vardır. Zatü’l-cenb ’‫؛‬n ‫؛‬-lacı ondadır. Boğaz hasta
”.lığına karşı burna ,damlatılır. Zatü:’l-cenb’e.'kar§ı ağ'ızdan verüîr
Zührî m erhum der ki: “(Resûlullah) bize (İlacın fa yd a vereceği) iki şeyi
açıkiadı, F beşini açıklamadı . ” ‫؛‬Buharî.'Tıbb ' 10, 21. 26‫ ذ‬Müs ١îm, Selam
l,39,(121İ) ‫ ؛‬J)E buD âvud,:Tıbbl3 ٠.(3877
'- '.: AÇIKLAMA '-.
Hadiste ge،en uzre umumiyetle -1 ‫ ؟‬.ocuklara ânz olan bo.ğaz hastalığıdır
,Y şıian bazı.açıklamalar, şimdilerde anjin dediğimiz bademcik iltihaplanmasını
hatırlatır. Diğer bir açıklamaya' göre boğada kanama yapan bir, ?içmedir. Ibnu
Hacer buna,'küçük dilin' düşmesi dahi dendiğin'i kaydeder.'.Baıları «2/٠‫ ﺀ‬ile
kü‫ ؛‬ük dile .yakın bir yeri' kastettiğini de telirtir.' §u haldC'bunu boğaz hastalığı
ll.CtLT RESÛLULLAHIN VASFE^tCt JLAÇLAR' 279.

(4‫ ) ا‬. .larak mutlak.bırakmakdaha uygun .laCak


-Vlak da Resûlullah aleyhissalâtu v^5٠sdam devrinde, m r e )Q karşı uygula
(nan.bir tedavinin adıd.ır. en-N!hâye’de yapılan 'açıklamaya göre boğazı'(İ^ten
i§en§ ‫ ؟‬ocuklara,' an'neleri, parmaklan ile şişin üzerine bastırarak (dagr), şişliği
.izaleederlerdi, i’l.ak İşte bu ameliye ile.yapılan.tedaviye.denbıiştir'
':Dagr: Bogaza-parmakla bas.tırmak, ,dürtmek demektir. Î b ı ’l-Esîr der ki
-Çocuk uzre’ye yakalanınca, kadın parmağını çocuğıın bogazına sokar, parm a “
gıyla ٠ -hastalıklı mekanı kaldırır ve Sikardı. (İşte bu ameliyeye dagr denmekte
dil‘.}" İbnu’l-Esir, devamla der ki: “Bu ameliyeden sonra, çocuğa (koruyucu
".mâhiyette bir de esma yazılı) muska takarlardı
Su'ût: Burun yoluyla verilen,ila‫ ؟‬. demektir. Hasta Sirt üstü- yatırılıp,-,başı
geriye sarkması İ‫ ؟‬-in omuzlarının .altına bir yastık konur. BOylece damlatılan- ila
cin dimaga ulaşmasından emin, olunur. Tâ ki, talırik edecegi .h'apşırmanın'da
.yardımiyla hastalık veren madde dışarı âtılsın
Bu hadîste. ge -2‫ ؟‬en ud-u' Hindî, başka rivayetlerde Kust,٠(Küst)-u Hindî
diye geçer. K usC A hterrnm açıklamasına göre, topalak denen bir ot.dur. İlaç ve
.buhur olarak kullanılır
. .':Birkaç-çeşidivardır
',,. denen çeşid.i siyahtır,-hafiftir, ho'ş bir tadı-vardır
Kust-Ii şârnî, şimşir ağacı rengindedir. Bunun kokusu güzeldir.
, ٥٥٨ ,.'‫؛‬.- . ..Runun rengi bej^azdır..'Kokusu güzel ise de.tadı acı.dır

-Resûlullah, bu hadîslerinde'.çocuklann boğazlarında, sıkça ,rastlanan ra -3,


'-hatsızlıklara 0 devrin'örfünde 'câri bir nevi cerrâhî've'fîilî müdahaleyi tavsiye et
memekte, burun-v‫ ؟‬.ya ağız yoluyla alman damlalar,'tavsiye etmektedir. Hatta
-Hz. C âbir'âtn Ahmed.!bnu, Hanbel'de ve'Sünen.lerde gelen bir rivayete ba
kılırsa, bu tavsiye.başla ilgili ağrıla^''için,de-Inutebe^di^;‫آ ﻳ ﺎ ر أ ة آﻣﺘﺎ ب ؤﻟﺪﻓﺎ ﻏﺬزة‬
٠ü١ ‫ ﻫﺌﺪﻳﺄ ﻫﺌﺔةة ذﺑﻐﺎ؛ س ﺳ ﺚ‬.‫ “ آؤ زﺟﻊ ﻓﻰ زأﺳﻬﺎ ﺋﻘﺄﻣﺤﻦ ﻛ ﻸ‬Herhangi b ir kadmın
.'çocuğuna boğaz rahatsızlığı, veya .baş ağrısı isabet ederse Kust"U, Hindî '
ais’ın suda ezsin sOnra ‫’ " ؟‬..ocuğun burnuna damlatsın
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm .Buharl.’de-gelen bir başka 'hadîste:
‫ﺮ ى‬ ‫ ا ﻳ‬.‫ ﺋﺸﺎﻟﺒﻢ;إ ﺑﻪ ا ﻟ ﺨ ﺠ ﺎ ظ ز ا ئ‬U ‫ “ ﺀان' ا ﻧ ﻘ ﻞ‬Sizin ,başvurduğunuz tedavilerin en
'".ideali hacamat olmak.'ve K u stu B'ahrî (kullanmak)dır” buyurmuştur'
-Burun veya ağız yoluyla verilen bu İ.laca teşvik sadedinde Resûlullah aleyhissa

Bugıinkii Iib (4,1 ‫ااأ‬,‫'ﻻ؛ا‬1‫ ا‬،،;,-،٠h‫؛‬،،leı١


ı t ‫؛‬k ‫؛ااأ‬1١
‫( اةا؛‬lons,‫؛»؛‬،) olarak da anla‫ ؛‬ılabiliTicklcdir.
2«(‫ا‬ KÜTÜB-J SİTTE MUHTASARI J!.C İLT

lâtu vesselânı'm şu uyarışı da Buharî’de yer alır: .‫ ﻇ ﺰ ؤ‬١'‫ﻟﻮا ﻣ ﻴ ﺎ ﻓ ﻢ ! ا ﻟ ﻔ ﻤ ﻲ ص‬:‫د‬٠‫ة‬ ‫ﻷ‬

0‫ ؟ “ زﻏﻮﻛﻢ ﺑﺎﻟ ﺌ ﻨ ﺪ‬cuk ١arîn ٠za, boğaz raha،s،zJîk،arî ‫؟؛‬în s،،ma tedavi"
. sine başvurarak eziyet etmeyin, kust (damias») uyguiay.n.” ٠
4 ٠ Hadîs üzerinde 'değerlendirmede b u i ı a n ZührîyResulullah aleyhissala-
tu vesselâm’m Kust-u HÎndî’de yedi derde' deva olduğunu., belirttiği halde, bUn-
lardan ikisi'ni zikredip'diğçr beşinin-hangi -hastalıklar olduğunu belirtmediğine,
dikkat ‫ ؟‬eker. Ancak İhım Hacer, tabi.blerden nak'len,'. Kust’un faydalarım sayar:
"idrar.söktürür, kadınlarda adet kanını tahrik-eder. M îde .kurtlarım öldürür,
zehirı ve dört gunde hir gelen harareti (humma’r-rıb) ve diğer harareti defeder
ve mideyi ısıtır', cim'a şehvetini a tır r. merhem gibi) sürm ek suretiyle ‫ ؟‬iller.,gi-
١٠ ١ ‫ا ا‬

derilir.”
Tabiblerin gösterdiği faydalar yediyi -geçer' ise de bazı, şârihler bu duruma:
"Yedi,.vahiyle bilinenlerdir, tabiblerin 'îiyadeleritecrübe ile bilinenlerdir. Aley-
hissaldtu vesselâm, kesinliği sebebiyle yedi ile iktifa etm iştir” diyerek eevap'ge-
,tirmişlerdir.
Bu. duruma ibnu H acer’ın getirdiği yorum da ..burada kayda değer:,
uResûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın hadîslerinde gelen ‘)e d V ’den murad, te-
davide başvurulan belli, başlı tarzlar da olabilir: Çünkü bunlar ya deriye sür-,
m ek itaia jya İçmek,, ya tekm îd.lhasta uzvu, Üzer.ine-Sicak b'ir şey koyarak ısıt-
١

mak ',ya tentîl şifalı otukaynatarakelde edilçn su ile has'talıklı uzvu yıkamak),
١ ‫ا‬

ya buhur yapm ak, ya sii’ut (burna) damlatmak, ya da ledud (ağız yoluyla


almakyian ibarettir. Bunlardan sürmek merhemlerle ilgilidir, zeytinyağında
eritilir've. (dıştan) sürülür. Tekm îd 'de böyle..İçm ede'ila‫ ؟‬inceltilir,-bala veya,
suya veya bir başka.m dyie katilli.. Tentîl.de böyledir. S-u’.ût’da da. İlaç zeytin."
yagında'i'nceltilir ve burna damlatılır. Ledıtd ve buhurlama ise izah gerektirme-
yecek kadai. açıktır. B.ü'yedi tarzdan, her birinin tahtında m uhtelif hastalıklar'.
. içinfaydalcfr var. Kendisine cevâmV ul-kelim {AtDverilen bir Z ât’tan (Aleyhissa-
lâtu vesselâm) bu mucizâne beyanın suduru bizi hayrete düşürmez (ancak hay-
ranlığımızı artırır).”

‫ وﻣ ﻮل اﺗﻨﻪ‬,‫ ]ﻗﺎ ل‬:‫ﺑﻦ ﻋﺒﺎس رﺿﻰ اﺗﻨﻦ ﻋﺘﻔﻤﺎ ﻗﺎل‬.‫ 'وﻋﻦ ا‬- ‫ ا‬١ ٠
‫ و ب‬،‫ا ﺻ ﺰ‬.‫ 'ﻳ ﻈ ﻮا‬:‫ﻻىا‬1‫ذذ ض ﺧ ﻢ ﺀ ﻛ ﻎ‬1‫ ﻻ ﻟ ﻲ ؛‬1‫ﺀ ﻗ ﯫ ب‬
\ ‫ا‬ } ‫ا‬ 0
‫ا‬ ١ ٠ ‫ب‬

42) Cevâm V ul-kelim . az sözle çok geniş mânalar ifade eden özlü, veciz kelamlara denir. Resûlullah bü

hali kendine Allah tarafından lütfedilen hasâisten biri olarak zikreder.


lIC lL T !S O L U L L A H ’IN VASFETTİĞI tLAÇLAR 28‫ا‬

•[‫اﺑﺘﺮ ى اش‬ ‫ ؤض‬، ‫وﺗﻤﻲ( ﺑﻬﺎ‬


10. (3‫ و و‬-Ibun Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyOT: “Resûlullah aley "(4
hissalâtu vesselâm buyurdular ki: ،*Ismid’i kullanmaya devam 'edin, z ira 0»
Görmeyi parlatır, sa,sürmelerinizin en' hay«rlîSîdîr٠‫؟‬، bitirir..” Resûlullah
aleyhıssalâtu vesselâm sürme ‫ ؟‬ekince- önce üç. kere sağ gözüne .‫ ؟‬onunla^ ekcrdi٠
öa§la٠r, .nıtnla bitirirdi. Sol gö .‫ ة‬ü‫ر‬ne de iki kere Ç'ei^erdi: ١

‫ﺣﻞ ﻓﻰ ﻛ ﻮ‬٠‫ذ ﻳﻜﻖ‬,‫ زﺣﻤﺎ‬،‫'']ﻛﺎذ ﻟﺬ ﻣﻜﺠﺔ‬.':‫— وﻓﻰ رواﻳﺔ‬١ ١n


‫ اﺧﺮﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى وأﻟﻔﺴﺎز‬.[ ‫'زةﻵﺛﺔ ﻓﻰ ﻧ ﺬه‬,،‫ى ﺧﺬج‬٠ ‫أﺋﺪؤ ﻗ ﻼ ة‬

.‫ واﻷوﻟﻰ زﻧﻴﻦ‬،‫اﻷﺧﻴﺮة‬
'1,1. (3‫ و و‬Bir başka, rivayette Şöyle gelmiştir:' uResûlullah aleyhissalâtu -(5
v e s s e D n b t süımedam vardj. Her geçe şu g d l e üç, öbür gözüne de ‫ﺀﻻ‬
kere sürme çekerdir [TIrmizî, Libas 23, (1٩57), Tibb 9 , (2049)‫ ذ‬Nesâî.ZJne't
28,'(.8,. 150)‫ !؛‬bnu,M âce,T ıbb25 , ( 3497) ‫ ؛‬Eb ٧ D âv u d ,L ib fel6 ٠d
' . : AÇIKLAMA
-Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm burad'a göz sağljğı'için s.ürme çekme- }
. yi tavsiye etmekte, ve, sürme raaddesi olarak ismid*[ 'emretmektedir.. Ismidi sür
medekullandan bir taştır. Rengi kızıla ‫ ؟‬-alan siyahtır.. Hicaz memleketinde bulu
nur. Daha kalitelisi Isbahân’dan getirilendir,-^^« Side, ismid kelimesi ile süm e
‫ ؟‬-ıkanlan taş mı kastedilir.'yoksa .bizzat s ü ^ e ıhi kastedilir? Bu konuda âlimle
rin ihtilaf ,ettiğini kaydeder. 7 «٢‫ ﻣ ﻚ« ﺀ‬-der ki: “Bu madeni bir taştır. Ancafc Isfe
hânı sürme’ye ismid dendiği olmuştur. Gözdeki yaşı v‫ ﺀ‬cerahatları emer, gözün
sıhhatini korur^', gözün damarlarım bilhassa 'yaslılarda v e -‫ ؟‬.ocuklarda takviye
.-".eder'
Jsmidle sii^elenme'yi .tav'siye'' eden' rivayetler 'Sahlheyn.dışındalti hadîs
mecmualarında'gelmiştir. ‫ئ؛ إﻳﻬﺬر‬ ‫ذﺑﺔة ﻟﻠﻰ؛م ﺋﺪﺑﻤﺊ ﻫﺪ ى‬.‫ﻏﺜﺌ ﻲ ا ص ﻓﺈﺋﺬ‬
n
k
“ Jsm‫؛‬d.kullamn٥ya devam ed'inj ‫؟‬٥ ٥ .Saçı gürleştirir, ça'pağ'ı ,0
giderir, görmeyi, sanaştırır, (netleştirir).” ‫ « ﺀ ﺀ‬-Dâvud*un bir rivayetinde, ya
tarken i,‫ ؟‬erisine-misk 'katılmış^ismid’in-süriilmesi'ni tavsij^eeder:
. ‫ﻻﻳﺐ‬٠
‫اا‬.‫اةﻷ؛ل‬,‫ا ش‬٠‫ ه‬. ‫ﻟ ﺒ ﺬ ج‬
Sadedinde Oldugmuz hadîs Resûlullah'm 'sürme -2 ‫ ؟‬ekme usulünü göster-
mektedir:
★ Ismîdle sürme çekmekte.
282 KUTUB I SITTE MUHTASARI H .C ÎLT

★ Geceleyin yatmazdan Önce ‫ ؟‬ekmekte.


' ' '★ Her gözüne ü‫ ؟‬er sefer sürmektedir. BGylece herbirinde “tek” korunlnuç
olmaktadır. Ancak sola ''l٤/''',Sağa da '.'w‫ '' ؟‬ke.re ‫؟‬ekerek, toplamın'tek'kılınma-'
SI da caizdir. EYla 0İ,a n 'in .k e .re oldugu'belirt.ilmi§tir.'' ' '
Resûlullah aleyhissalatu ve55e/٥w’ın sürdüğü v'e ,'ashabına tavsiye ett.igi'
“siirme çekme” İşinin süslenpıe gayesi'.gütmediği açıktır.'Bu sadece'‘sıhhî endi".
'§e,gütmektedir. Zaten akşam.yatacagı Sirada buna yer vermesi‘.maksadı gOster-
meye kafidir. Göz doktoru m u h t e r e m Ç ıkm an)\\ sürme üzeıine açıklaması,
aynen şöyle:'
“S ü r m e n i n a n a m a d d e s i a n t im o n ’d u r. S a f o la r a k i s f e h a n s ü r -
m e s i (ism id ) iy isid ir. K ir p ik le r e s ü â n s ü r m e , k ir p M e r i s iy a h la tır .
S ü r m e n i n s i y a h o lm a s ı g ü n e ş ı ş u ı l a n n d a n in fra ru j (ısı ışın la n ) tu t-
m a s m a s e b e p olur. B o y le c e g ö z ü n ig in e f a z l a m l a r d a g ir m e s in e
â n i o k i r f a n y ı ş m k m g ö z ü n iç in d e k i u y u m m e r c e ğ i (L en s) v e
g ö r m e n in tik a l a n s in ir t a h o k a s ı n a (retin a ) z a r a r lı e tld
y ş a b i l i r . ö r n e k o la r a k , a y v e y a g ü n e ş t u t â a l a n çıplak g ö z le
t ü p e d ile c e k o lu rs a , r e tin a d e n il e n b u s in ir ، a b a k a s ıa d a y a n m a -
la r m e y d c c n a g e le b tiir . B u n u n s o n u c u n d a ise , g ö r m e n in o n d a d o k u -
z u b o z u lu r v e r e n k g ö r m e v e ş e k i l g ö r m e d e b o z u lm u ş olur. B u y ö n -
leri ile s ü r m e k u ll a n ıl m a s ı t a v s i y e ed ilir. S u r m e ile ilpili o lm a k
Ü ze re g ü n ü m ü z tıb b ın ın ç o k a z ş e y b ild iğ i m a lu m u n u z d u r . ٠٠

- ‫ ﺋ ﻪ ﻗﺎوت ]ﻋﺎو ﻧ ﺒ ﺮ ل‬٠ ‫ه‬1‫ وﺀن وا غ دن ﺧ ﺪ غ و ض ال‬٠ ‫ا‬١٢


‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.[‫ ﺟﻬﺜﻢ ذا;دوﻫﺎ اﺀش( ااتﺀ‬/‫ ن ﻗ ﺢ‬٠ ‫ا ﻟ ﻐ ﺶ‬ ‫اي‬
‫اﻟﺸﻴﺨﺎن واﻛﺮﻣﺪى‬.
12. ( 3 6 ‫ و و‬١- Rdfi ihnu Hadıc radıyallahu 'anlatıyor: “Resûlullah aley-
hişsülâtu vesselâm buyurdular ki: “H araret, cehennemden b ir kabarm adır.
H araretinizi [soguk] su.-'ile-soğutunuz.’.’ [Buhârî, Tıbb 8‫ ؟‬, Bed’ü’l-Halk 10‫؛‬
-Se'lni'83,. (22,12) ‫ ؛‬٢ i,٢mlzî, Tıbb 2 5 ,(2074').‫ل‬
AÇIKLAMA:
1- Kabarma olarak ‫ ؟‬e v ir d iğ im iz lü g a .t açısından hararetin.şiddet ka-
zanması, artması gelir. Feyh yerine m'uhtelif rivayetlerde, bu mânaya
gelen^vÂ.ve^vr gibi başka kel'imeler de g.elmiştir. '
2- İbnu Hacer, hummanın '‫ ؟‬eşitleri olduguna'dikkat ‫؟‬ektikten sonra insan-
11. c ilt RESÛLULLAHMN VASFETTİĞl İLAÇLAR 283

daki hummânın yani yükselen hararetin cehenneme nisbeti hususunda âlimlerin


ihtilaf ettiğini, bazılarının bunu hakikat kabul edip şöyle dediğini kaydeder:
"Ateşlinin vücudundan hâsıl olan alev, cehennemden bir parçadır. Allah Teâla
Hazretleri onun zuhuruna, bazı sebepler takdir etmiştir, tâ ki kullar bunıinta
cehennem ateşini mukayese edip kavrasınlar. Nitekim ferah, neşe ve lezzet gibi
hoş şeyler de cennet nimetlerindendir. Allah fe a la Hazretleri, bunları da ibret
alınsın ve cennet nimetlerine delil ve nümûne olsun diye izhâr etmiştir. Bu
husus, Bezzar tarafından tahrîc edilen bir hadîste belirtilmiştir. Hadîsi Hz. Aişe
rivayet etmiştir. Bu mevzuda, Ebu Ümame tarafından rivayet edilen bir hadîsi
de Ahm ed İbnu Hanbel kaydetmiştir: ٠<٠.;۶?j٠٠İ١^ “Yükselen harâ-
ret, mü’minin cehennemden alacağı nasibidir... İşte bu, soğutmayı emredip
şiddet kazanan hararetin cehennemin bir kabarması olduğunu, A llah’ın cehen­
neme (biri yazda, biri kışta) ik i nefes almasına izin verdiğini belirten hadîste ol­
duğu gibi hakikati ifade eder.” Bazı alimler şöyle der: "Bu, teşbih makamında'
bir haberdir, m ânası ise "hummânın harareti, cehennem hararetinin bir benze­
ridir” demektir. Böylece cehennem hararetinin şiddeti hususunda nefisler uya­
rılmak istenmiştir. Bu şiddetli harâret cehennemin kabarmasına benzemektedir.
(Kabarması diye ifade edilmiş olan) feyh ise, cehenneme yaklaşan kimseye ha­
raretinden değen şeydir, nitekim hararetin su ile soğutulmasını emreden hadîs­
te böyle ifâde edilmektedir.”
/ ٥/îM//.cc/v önceki te’vilîn evlâ olduğunu belirtir.
Ülemanm yorumlannı kaydettikten sonra şunu da biz ilave etmek isteriz:
Resûlullah aleyhissalâtu insanda normalin üstüne çıkan hararetin -ki
hadîste Hummâ kelimesiyle ifade buyurulmuştur- ihsan sağlığma zararlı oldu­
ğunu belirtmek için cehennemle irtibat kurmuştur. Zira cehennemdeki ateş de
insan için hayır değil, şerdir, Öyleyse, zaran olacak vücut hararetine cehenne­
min bir uzantısı denmesi ve böylece onunla cehennem arasında bir irtibat kurul­
ması lisan-ı nübüvvete gayet muvafıktır. Aleyhissalâtu vesselâm, iyi^hayırh şey­
leri imanla, melekle, cennetle irtibatlıyarak beyan buyurduğu gibi, fena, z^arlı
ve çirkin şeyleri de şeytan, küfür, cehennem gibi kötü şeylerle irtibatlıyarak'
beyan buyurmaktadır.

3 - HARARETİN s u İLE SOĞUTULMASI:


Resûlullah, sadedinde olduğumuz rivâyette, hastanın harareti âittığı tak­
dirde, hâdisenin, kendi seyrine bırakılmayıp hâricen müdahale ile söğutulmâ^ı-
m emretmektedir^ Soğutma vasıtası olarak tavsiye edilen şey sadedinde olduğum
muz hadîste “sM”dur. Bazı rivayetlerde "so ğ u k su ,” bazılannda da “zemzem
suyu” zikredilnıiştir. Şu halde Mekke’de olan veya bulabilen için zemzem su­
yunu kullanmak ve hususen onu soğutulmuş olarak kullanmak en idealidir.
284 KÜTÜB-1 SİTTE MUHTASARI ll.C tL T

İbnu Hacer, zemzem, suyunun da zikıediknesini. ResûlullaVm, bunu


te.mih edebilecek durumda olan muhataplarım esas alarak yapmış olma gerçe>
ğini anlayamayanlann bazı yersiz itirazlanna ve onlara verilmesi gereken ceva­
ba dikkat çeker. Bu maksadla Hattâbi'den bir iktibasta bulunur، Ha(hslerde ve
diğer dinî meselelerde meknûz olan bir kısım incelikleri görüp kavramadan, onla-
n kendi kısır anlayışı çerçevesinde kabalaştınp karikatürize ettikten sonra dil
uzatan bâzısı c$hil, bazısı mUtecâhil kimselere her devirde rastlanacağı için bu
hâle ibretâmiz bir örnek olsun diye bazı ufak kısaltmalarla, yapılan açıklamayı
burada aktarmayı faydalı buluyoruz. înşaallah, böylece kendimizin ve yakınla-
nmızın sağlığını ilgUendiren mühim bir tedavi metodunu da öğrenmiş olacağız.
Kullanılan bazı tabirleri müsamaha ile karşılamak için ifadenin an az bin yıl ön­
ceye ait olduğunu göz önüne almak gerekir.
, Hattâbî ve ona tabi olanlar der ki: *'Bazı kıt akilli tabibler, bu hadîse iti­
raz ederek dediler ki: "Hummalı (ateşi yükselen) hastanın su ile yıkanması onu
helak olmaya götürecek bir muhâtara (risk) getirir. Çünkü derideki mesâmdtı
(delikleri) büzerek buharı hapseder. Böylece harâret bedenin dâhiline akseder.
İşte bu hal, (harareti daha da artırarak) ölüme sebep olur." Hattâbî, onlm n \m
itirazına şu cevabı verir: "Kendisini âlim zanneden biri, hummaya yakalanınca
galat ederek bedenini suya bandırdı. Harareti böylece vücudunun dâhilinde
hapsederek, kendini neredeyse helaka atacak olan ağır bir hastalığa yol açtı.
Hastalığını atlatınca, (hadîs hakkında) burada zikri hoş olmayan kötü laflar
etti. Aslında onu bu duruma düşüren, hadîsin mânası hususundaki cehli idi."
CEVABIMIZ ŞUDUR: Esasen bu menfi durum, hadîsin sıdkı hususunda
şüphede olan bir kâlbten sâdır olmuştu. Bu sebeple ona önce şunu sormah:
Sen neye dayanarak hadîsten "yıkanma” emrini anladm? (Evet, hadîs
hummayı su ile soğutun diyor, ama) hiç bir sahih rivayette bunun keyfiyeti yani
nasıl olacağı saıih olarak açıklanmamış. Hele yıkanarak soğutulacağı hiç mi
hiç yok. Hadîste, sadece "hummânın su ile soğutulması"na. irşâd edilmiş o
kadar. Eğer yaşanan vak.alar, yahut tıb mesleği, her humıhalmm suya batınlıha-
smın veya'bütün bedenine su dökülmesinin hastaya zarar vereceğini ortaya koy­
muş ise, (hadîste) kastedilen bu değildir. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm,
suyun faydalı olacak bir şekilde kullanılmasmı murad etmiştir. Öyleyse suyun
soğutmada kullanılması için o şekilde aranması gerekir. "Yıkannuık”a başvur­
mayı emreden hadîste de aynı hal vâki olmuş, emir mutlak gelmiştir. Nitekim
bir başka hadîste Aleyhîssalâtu vesselâm*m "mutlak bir yıkanma" kasdetmedi-
ği, hususi bir tarzda yıkanmayı kastettiği ortaya çıkmaktadır. Bu mutlak emirle­
ri kendisine hamledeceğimiz en uygun hummayı soğutma tarzı, Hz. Ebu
Bekri's-Sıddîk’m kızı Hz. Esmâ'nın (radıyallahu anhümâ) uyguladığı tarzdır.
II. CtLT .RESUl 'ULLAH’IN .V A Sre^ÎĞ İ Jl a ç l a r 285

Zira ٠١hummâlının t e n i n e , önü ile elbises'i arasına bir-miktar su sellerdi. İşte


bu^tarz,٠
.hummânın hafifletilm esinde izin verilmiş '.lan tedâvi -‫؟‬eklini teşkil edi-
yordu. Sahâbî v e bâhusuS Bsmâ radıylallahu aiîhâ gibi R e s û lü llâ aleyhissalâtu
vesselâm'ın evine ‫ ؟‬ok Sik'-ugrayan biri(43)'bu m eseledeki maksadı herkesten 'iyi
bilir.' Buharî'nin t b m ö /n c r’den: “Hummâ c e h e n n e â n bir kabarmadır, onu
su ile söndürün" .‫؟‬eklinde mutlak gelen sogutma hadîsini, kaydettikten hemen
'sonra Hz. Eşm â’m n hadisini^ kaydetmiş 'olmasındaki Sir da bu-olm alıdır. Bu.
'-ayni zaıııanda'B'Uharl''deki tertibi.. hârika.5^,Onlerinden--bi.ridir.

B iz bu‫؟‬ada HattâbVnin açıklamasına ara vererek temas ettigi hadisi'kayde-


‫ﻻ ه‬ “? 0 0 8
٠ ‫ ة ﻷ ل‬.٠ ‫أ‬ ‫ا‬ 1 anlatıyor: “Esma BintuE hî.B ekrradıyallahu
‫ﺸ ﺎ أ ا أ‬
٠ ‫ﺳ‬ ‫ة‬ ‫ا‬٠

anhâ kendisine hummalı (ateşli) bir kadın getirilince, ona dua eder, suyu alıp
yakasının İç kısmına dökerdi ve derdi ki: ‘‘Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm,
hummayı su ile sogutmamızi emrederdi."
Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm, hummalı hastalara suyun nasıl- tat-,
bik edileceğini niçin açıklamadı? Meseleyi, mücmel bırakmış olm asının sebebi'
-nedir? gibi,.akla gelm esi muhtem el bir.soruya cevap Yerme sadçdinde ibnu
Hacer, el-M â zirV kn ‫؟‬u anıklamayı- kaydeder:' "Şurası muhakkak ki, tıb ilmi
ilimler arasında tafsilata en çok muhtaç olanıdır. ö y le ki, bir şey hastaya İlaç
iken ona ârı^'olan .mesela- öfke gibi, mizacını kiîdu 'an bir sebeple, aî-sonra,
٠

zehir olur. Ve böylece İlacı da değişir. Bunun örneği çoktur. (44) öyleyse, bir
halette iken ,bir ‫ ؟‬eyin bil. kimseye ‫ ؟‬ifa vereceği farîedilse, başka hallerde ayni'
şeyin ona veya bir diğerine ayni şekilde şifa vereceği söylenemez. Tabıbler şu
hususta icma ederler: “Ayni bir hastalıgın İlacı, yaş, zaman, âdet, önceki gıda,
alışkanlığın tesiri ve tabiatının kuvvetine göre değişir.” Sonra yukanda kaydet-
tiklerimize benzer ‫؟‬eyler söyler. H epsi derler.'ki:- “(Hadîste) vücudun tamamım
yikama ile İlgil-İ bir. sarahatin vdrid -olduğunu farzedecek olsak, bu 'sefer de.
şöyle cevap verilecekti: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yıkanma İşinin
hummânın atılmasından sonra yapılmasını m urad etmiş olması muhtemeldir:’
Bu ise uzak bil. ihtimal-dir..MuayyCn bir vakitte m uayyen'bir sayıda olması da
muhtemeldir. Bu durumda ٠ , Resûlullah aleyhissalâtu yesselâm ’ın vahiyle mut-
tali olduğu hususiyetlerden olur. Bu durumda da tıb ehlinin bUtUn sözleri, mttz-
, mtıhil.'olu.r. N itekim Tir'm izî 'Sevbdn rivayeti-ola,i"akResUlullo-h’tiın ‫ ؟‬unu tahric
١

etmiştir; “B irinize h u m m a gelCcek olu rsa -ki 0 ateşten bir. parçadır- 'kendi-
sinden 'onu su ile sön.dürsün, akan' b ir .n e h r in -‫؟؛‬ine .girip dursun. Suyun'

Hz. Esmâ radıyallahu anhâ, Resûlullah aleyhissalâtu (3'4‫ﺀﺀﺀﺀ' ا‬/‫ا ' ا» ة‬,‫ﻻ‬baldız, ‫؛‬d‫؛‬. Z ira ";. Af^‫?؛‬nin kiz
.kardeşi bulunuyoıdu
Bugün tabibler şöyie demeyi P.rensip yapmışlardır: “" ‫؛ ﺀه‬٠‫ﻟﻢ‬, ، ‫ﻟﻤﺪ‬٠‫ﺀ‬,. ١,٥,-"
286 K üT üB -t StTTE 'MUHTASARI II.CİLT

akıntısını karşısına alsın sabah namazından'.sOnra güneş .doğmazdan


önceî “ At,ah’ın adı^Sa, AÎ'Jah’ım, kuJuna şîfa ver. Resûîünü tasdik et” diye
.dua etsin, .soylece ü‫ ؟‬günde,, ü‫ ؟‬kere kendini suya teatırsın. iyileşmezse beş
gün devam etsin. Yine de iyileşmezse yedi-gün, yine'de olmazsa dokuz
gün. devam etsin. Humm_â, Allah’ın izniyle dokuzu tecavüz etmeden gider.”
T im iz i der ki: “Bu hadis garibtir.” Ben de derim ki: “Senedinde Said
ibnu Z ür'a var. Bunun giiven durumu ihtilaflıdır."
{M âziri devamla) der ki: “Bu, hummâların hepsine değil bazısına hastır,
her verdcki desil, baıı verdekidir. her şahsa has degil bazı § hs dır. Bütün bw
٠ ٠

ihtimaller mevcuttur, çünkü Resulullah aleyhissalâtu vesseldm'in hitâbı bazan


amm olwr ki b U v çoğunluğu teşkil eder ,.bazan da hususi- olur. Nitekim:
ve. küçük abdest bozarken kıbleye yönelmeyin, ancak şarka veya garba, yO-.
.nelin” buyurmuştur. “Şarka veya -garba, yönelin” sözü, bütün arz ehline mah-
sus.dtnnt bir.hitap değildir. KilakiS- b U ^^ed în e ye-civarında bulunanlara h.as_
tir.” .'Nitekim 'bu husus Kitabu.M aHâre’de - g e ç t i . y u k a r d a k i tavsiyenin'
'Hicâz ahalisi ile'onlan takip edenlere mahsus ,olması da .muhtemeldir. Çünkü
-onlara ânz olan hummâlann çoğu, hararetin' şiddetinden (hava-^sjcaklıgmdan)-
.ileri gelen araz‫ ؛‬hâdiselerdir..İşte hummâmn.bU ‫؟‬eşidine soguk su,.içilse de, yj".'
kanılsa da fayda verir.'Çünkü, humm.â, kalbte yanan, sonra da ruh'Ve damarlarda-
'ki kan-vasıtasıyla bedenin tamamı.na intişar eden garib. bir hararettir. Bu-.iki ‫؟‬e-
şittir:
1- Arazf olan humma: Bu, şişten veya hareketten vey-a güneş ,‫ ؟‬arpmasın-'
dan ve’‫ﻟﻤﺬ‬a şiîldetli.j'a.z sıcagından' ve benzeri birşeyden'hâsıl olur.
2- M arazi olan humma’ydL gelince, bu üç çeşittir:
B'u suretle, kaydedilen açıklamanın devamında hummânın çeşitler‫؛‬, tedavi-"-
l.erinin.'fa^rklılıg-ı sadedinde, eski tıb ilminin malumatı a.ktarilır.
İbnu Hacer, bu açıklamalarla, vücudda hâraretle tezahür- eden çok çeşitli
hastalıkların olduğunu, hep'si İçin tek ,bir tedavi, usulünün gecerl'i olmayacağım,
ResüluUah'ın hadîslerinde, prensip' olarak “su ile tavsiye edilmişse.'-
de, nasıl sogutulacağı hususunda fazla mâlumat gelmeyişinin bu duruma bağlı-
olduğunu-, bazı rivayetlerdeki tasrihi'belli şartlarla kayıtlayıp âmm kabul'etme-
mek 'gerekt'iğini belirtir.
îbnu H acer'm bu hususta'belirtmek iste'digi hususlardan biri, su ile' soğut-'-
ma hususuna Resulullah'm verdig'i .ehemmiyete.dikkat çekmektir.'Bu m.aksadla..
şerhte şu rivayetleri de misal'olarak kaydeder:
‫ > ا ؤﻳﻴ ﺚ‬٠٥‫ر ذ ﺳﻊ ؟ﻟ ﺐ ﻹ‬ K p “Üzerime, bagari-‫ ؟‬üzülmem ٤ş yed‫ ؛‬kırba-
I.CİLT RESÛLULLAH'INVASFETTİĞİ-ıjLAÇLAR 287

'dan su dökün.”
.٠‫رد ﺟﻦ ا ﺗ ﺮ ﻗﻼت ﻟﻴﺎؤ‬١‫اﺣﺬﺑﻠﻢ ﻓ ﻴ ﻦ ﻏﻲ ﻣﻦ اﻟﻐﺎ؛ اي‬.-‫ﺀاذا ﺧﻠﻢ‬.. “Bîrinizina،€§i
artarsa, ü‫ ؟‬gece seher vaktinde üze.r'ine soğuk su bogaltsjn.” '
‫ﻏ ﺘ ﻜ ﻢ ﻏﻴﻨﺎ ص‬‫ ى زا'ﺑﺬ ا ﻟ ﺬ ؤ ت ز ﺟ ﻰ ﺳ ﺨ ﻦ اﻟﻠﻪ ﻏﻰ اﻻز ص ﻗﺒﺮذوا ﻟﻔﺎ اﻟﻐﺎة ﻏﻰ اﻟﻐﻨﺎف ﻧﺼﺒﻮه‬٠‫ا ﻟ ﺦ‬
‫ ش اﻟﺨﻔﺮ ب واﻟ ﻤﺜﺎ؛ ﻗﺎو ﺋ ﺮ ا ﻓﻨﻤ ﺖ ﻏﺌﻬﺐ‬٠‫“ أ ﻷذا‬Humma ölümün öncüsüdür,
o A îa h ’.n yeryUzUndeki' hapishanesidir de. öyleyse, onun İçin suyu tuluk-,
'larda soğutarak (hazjrljklj olun).' Ateş basjnca iki ezan arasjnda yani
akşam^yatsj arasjnda üzerinize dökün..” Ravi der ki: “Böyle yapıldığı oldu
ve yapanların harareti geçti.”
ibnu Hacer, bu hadîsleri kaydettikten sOnra der ki: “Bunların hepsi, “Onu
sogutun" emrini “saduka vererek” diye te'vîl eden kimsenin söriişünû'redde-
der" der. Bu görüş hakkında İhnu'l-Kayyiın şıt açıklamayı yapmıştır: “Zannım
o k i.h n d is te hıunmcımn su ile söndiiriiijne emrini “su ile sadakada bulunarak"
diye te'vîl eden kimseyi hınıa sevkeden husus şudur: “Hıımmcıda suyu kullan-
ma İ§İ ona ka ,ma§ık'bir İş geldi, o da'böyle bir te'vile yÖneldi.‫ ؛ ؟‬Gerçi bu.
١٠ ٩ ١

te’vilin de hoş bir yönü var. Zira, ceza amel cınsindendir. Şöyle ki, ٠ susuzun
aîeşin.i'su ile söndürünce Allah da mükaafat olarak ondan huntma ateşini sön-'
diirecektir. Ancak bu, hadisin İfâde ettigi m d n a ve işaretten çıkarılan bir yorum-
dur. Amma hadîste güdülen esas gaye hu değil, açıklandığı iizere, asil murad
suyun bedende fiTlen kullanılmasıdır....Nitekim ibnu Ömer de: “Humma gel-
digi zamarı ' ‫ ا ﻛ ﺒ ﻒ ﻏﯫ اﻟﺰﻟﺠﺰ‬// diyerek hummanın kaldırılmasını talebetmiştir.
ibnu Ömer ki, hummanın asil itibariyle cehennemden olduğunu, kime İsâbet
ederse, onun bununla azablandınldığım , bu asabin, geldigi şahsa göre'farklı
bit. mahiyet kaıandığını, eıciVmle miVinine gelmişse günahlarına kefaret ve. uh-
revî ücretlerinde artma vesilesi olduğunu, kafire gelmiş ise, yaptıklarından
kam alarak daha dünyada bir, ce‫ ؛‬a'kılındığını bildigi halde, humm.dnın kaldırıl-
masını AllaN tan istemiştir. Evet ibnu ö/ner, hummaya maruz kalmadaki sevabı
bildiği halde bunu talebetmiştir. Çünkü -kendini huzursuz eden bir musibet ol-
madan da A llah'T ed la Hazretlerinin günâhlarını örtüp 'sevabını artırmaya
kâdir olması hasebiyle- hummânın kaldırılmasını Allah Tedla Hazretlerinden
talebetmenin meşruluğunu da biliyordu."

45) Bu zât İb n u 'l-En h â rî'd İT . Bu zâta bummaya karşı su kullanma işinin karmaşık gelmesi, emrin tat­
bikini mutlak anlamış olmasından kaynaklanmış olmalıdır. Alimlerin yaptığı üzere işin' üzerine tahkîk ve
tahlil ile gidilince, hummânın çok çeşitleri görülmekte, herbirine su kullanma zamanı, tarzı değişmektedir. Bu
“tarza" dikkat edilmedi mi su kullanma işi zararlı olabilmektedir. Bunu .su tusadâuku olarak te'vil, işin için­

den kolayca çıkma yoludur.


,288. KÜTÜH-J.SJTO MUHTASARI llC lL T

SUYUN SOĞUTMADA KULLANILM ASI GU n U m CZ.TIBBIN D A


NASILDIR?

Bu hususta D r . Ç ig a n ’ın yaptığı açıklama şöyle:

“S u te d a v is i, b u g ü n b ir y e r d e a te ş l i h a s t U a r d a s e r u m tedd-
v i o la r a k ş e k i l d e ğ iş tir m iş tir .

A t e ş l i k a s t i s e b e p le r i ç o k tu r . B u n l a r d a n b ir t a n e s i d e h u m -
m a d tr . H u m m a n ı n g ü n ü m ü z tib b m d a k i d ig e r a d i S i t m a d ı r . B u n a
r a ğ m e n d iğ e r h a s t i l a r d a g ö â n a t e ş l i d u r u m l a r a h u m m a d e n il-
d iğ i v a k i , d m e k o la ra k , a f t h u m m a s ı, d e â d o i m i e r e sebep
o la n h a s ta lık la r d ır ö a zü , k ız a m ık , k ız a m ık ç ık , ç iç e k ye siu ç iç e ğ i
gibi). E m z ir m e v e d o ğ u m h u m m a s t v e y a b h u s a h u m m a s ı, m a lta
h u m m ası (B ru ce llo sis) ‫ رغ‬h u m m a s ı (k e n e le r le g e ç e r) g i b i I
B û t û n b u n la r d a ö n e â o la n d t e ş i d ü ş û m e i . A t e ş l i k a s t i -
l a r d a te r le m e h ız lı o l d u ğ u n d a n f a r k m d a o l m a d a n v ü c u t s u k a y b ı-
n a u ğ ra r. B u su . k a y b ij b e lli lim itle r in a l t m d a h a y a t i t e h l ik e y e ,
s o k a r . B u n u n i ç i i ki, y a v ü c u d u n a t e ş i n i d ü ş ü r e r e k s u k a y b m a
m a n i o lu n u r, u e y a 'd a r u a r - ^ e s e r u m ueröerefc s u k a y b ı n a m a n i
o lu m

A te ş d ¥ i k e n ik i ş ş d ik k a t e d i l m e l i :

a- A t e ş b ir d e n b ire d ü ş ü r ü l m e m e l i . A n i d e n a t e ş i n d ü ş ü r ü l-
m e s i, a n i ö l ü â r e v a r a c â k a d a r , başkçL 'd a h a $ h â d is e le r in or-
t a y a Ç ik m a s m a s e b e b olur. B u n u n iç in d ir k i, ateşi y a v a ş y a v a ş d u -
ş u r û h lid ir .S u ile y ık a n m d ıv e b u n u a r d tk liy a p m a H .B u n u s u
p a n s u m a n ı ş e k l m d e v e y a s u y a g irip ç k a ş e k l i n d e y a p i T İ
m ü i û n d ü r . D e v a m lı s u İçinde b u L u n m a k te h lik e li o l a b ğ .

K a ld ı kii k u V a n ü a n s u y u n s ı c H ı ğ ı d a d i k k a t e a l m m a s ı g e r e k
il o la n b ir b a ş k a h u s u s tu r . Ş ö y le fci s v c a k h ğ a b a ğ â o la r a k s u
İç tn d e a z v e y a ç o k k a l m O r .

b- A t e ş i n t a m a m e n d ü ş ü r ü l m e s i ise t e d a v i s i a ç ıs ı n d a n z a r a r lı
.aiabiiiı... Çüu^:U, h ٠ ,a،eş v ü c u tt a k i s a v u n m a ,mefcanizmas'ının
d a h a iyi çaiışm d sıaı 50'’”. ‫ ﺀؤ‬0 ‫ أ‬٠

١‫ﺋ ﺔ‬ .:‫ﻋﻔﻪ‬ '‫ر ﺻﻰ اﻟﻨﻪ‬. ‫'ﺛﻮﺑﺎن‬ ‫ﻋﻦ‬ ‫اﻳﺔ' ﻟﻜﺮﻣﺬى‬.‫وﻓﻰ' رو‬


ll.CiLT ReSÛLULLAH’IN VASFETTtĞl ilaçlar 289

٠‫ ﻟﻠﻮ ﻋ ﺺ‬٠ .‫ ﺑﻌﺪ ﺻﺎوه اﻟﺼﺢ^ ﻫﺒﻞ‬-‫ ودﻳﺚ‬،‫ﻋﺒﺪﻻ و ﺻﺪى رﺳﻮﻟﺚ‬


‫ﻓﻰ‬ P ‫ ﯪ م ﻫﺄن‬١ ‫ ت ﺋ ﻼﺋﺈ‬٠‫ﻏﺬﺳﺎ‬ ‫ وﻟﺴﻌﻤﺲ ﺑﻴﺆ‬، ^ ٠‫اﻟﺜﺌﺊ‬
.[ ‫ ﻗﺈ ي ﻷﺛ ﺠﺎ و ز ﻧﻠﻠ ﻖ ﺑﺈدن اﻟﻨﻪ ﺛ ﺜﺎ ر‬،٠‫ ﺳﻊﺀ‬٠ ‫ﻗﻼﺑ ﺚ ﻧ ﺨ ﺌ ﺲ ﻓ ﻌ ﻢ‬
. . ‫ و ب‬:«‫ﻗﺎو‬.‫ ﺋﺦ ا‬٤)) -
13. (3‫ وو‬-TirmizVnır[ Sevbân ra d ıya lla h u a n h 'I yaptığı bir riyayet şöy -(7
ledir: “(Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ٤‫؛‬.. “ Sîze humma isabet
.ederse,- ÎJummâ -ateşten' bir. parça oîduğu İçin, derhal su- «eSöndürsün '
-Şöyle kiî) Akmakta .la n bir nehrin. İçine girsin Akmtıyı karştsma ahp dur )
-sun'ye sabah namazından Sonra ye göneşîn doğuşundan önce şu duayı yap
sm : ‫ﻟﺔ ﻧﺼﺪق ﻧﺘ ﻮ ﺳﺪ‬٠‫ اﺋﻠﺐ أﺋﻠﻪ ; اﺛ ﻒ ئ‬,‫ “ ﻳ ﻨ ﻢ‬,Allah’ın adıylal Ey- Aliah’ım
Itul.una. şifa ver ve'.Resûlün, Hz.,Muhammed’in sözün.ü.dogrulaî‫’؛‬
Nehre üç gün,.,üç kere bansm. üçte' şifa bulamazsa , - ,, , -‫ز‬
,(gün)e. kadar, çıksın. Zira humma Allah’ın izniyle doku'z (‫ه)ﻻﺋﺔ‬ tecavUz
p!rmlzl, Tıbb ( etmez.(şifahasıl,0 İur).’’ (4٥-33, (20‫ ة‬5).‫ ا ل‬. ' '

‫ ر ؛ ا ؛‬٠‫رب‬ :‫ﻗﺎل‬. h‫ج‬ ‫ص رﺿﻰ‬٠‫ و ز اﺑﻦ ﺀ‬٦ ١ ٤

‫ زﻻ ا ﺳ ﺖ‬.‫ ﻻ ﻻ ا ﺳ ﺊ‬.‫ و ﻻا ﻻ أ ﻷ ^ وﺧﺪه ﻻﺛﺮﻳﻠﺐ‬. ‫اﻟﻎ\س ه‬


‫ز ﻷ‬ ‫ئ ذ ب ذش‬
٠٠ i ‫؛‬٠''‫‘ “ "؛‬y‫ '؛‬٥' ” y M ٠٥‫؛؟‬٠،‫؛‬٥٠' ٠٠٥“٤“ g‫؛‬،،٠<*.k
KÜTÜB-t StTTE MUHTASARI

‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬. [ ‫ ﺑ ﻠ ﺪ اﻟ ﻐﺎ ؛‬٠‫ﻳﺊ‬-' ‫ ' ز ﺛ ﺌ ﻔ ﺰ ﻛ ﻞ دوم‬. ‫ ﻣﺘﺌﺘ ﺔ اﺛﺎم‬.‫' ﺛ ﻌﺘ ﻮﻟ ﻢ‬. ‫ ﺋﻠﻢ‬. ‫ﻗﺪض‬

٠‫وزةن‬
14. ( 3 8 ‫ _)وو‬ibnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıy.r: uResûİullah aley-
hissalatu vesklâm buyurdular ki: “Cibrîî ateyhlseîam .bana, bir İlaç öğretti.
Bu bUtUn.hastalîklara devâd،r٠Ayrıca dedi kiî «Ben bu Mac. Levh-İ Mah-
fuz’dan'istinsah edip yazd،m.” (٥ ac. şöyle tarif etti:) «Dam özerinden, ak-
mayan yağmur suyundan temiz bir' kaba.'alırsjn. üzerine Fâtiha suresini
yetmiş kere okursun. Bir 0 kadar-da Ayetü»l-'Körsi'»yi, bir '0 kadar da Jhlas'
sûresini,, bir 0 kadar-Kul.eUzu bi-Rabbi٠l-Felâk'’،,.,b‫؛‬r 0 kadar'Kul eUzu bi,"
İ b i . n - N a ş ’ı, Lâ-îlâhe ٤!lallâhu vahdehu.,!â şerike leh. LehUl mUlkU .ve
1‫ ا ﻫ ﻢ‬hamdu y'uhyî ve yUmit ve hUve hayyun la yemuhj bi-yedikel hayr. ve-
-hUve ala kUlli- §ey»in 'kadir’i ٥kur ٠Sonra yedi gön'oruç tutar ve her'gun hu
suMeorucunu.açar.” ' .
Rezîiî ilâvesidir.- Kaynagı 'bulunamamıştır. ^Câm‫؛‬٠u-’l-٧ sûl -'muhakkiki Ab
dulkâdir el-Arnavud:( “Z a y ıflık v ş mevzttiuk alâmeti gözükmektedir” .!‫ﻫﺔ‬

‫ اﺋﻠﻪ‬---‫ ' ز ﻣ ﻮأ ه‬J i^ ] : . ‫ﺛﻂ‬٠‫ﻗﺎل‬ ‫ﻟﺬه ﺀ^ا‬٠‫ا‬ ‫رﺿﻰ‬ ‫ﺀا ﺛ ﺜ ﺔ‬ ‫وﻏﻦ‬ ٠١٥
'‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬. [ ‫ ﻳ ﺸ ﻔ ﻲ اﻟﺤﺰ ف‬٠4 ‫ وﻗﺌ ﻬ ﻢ‬٠‫إ ة ا ﻟ ﻴ ﺬ ﻗ ﺠ ﺈ ﺛﻮان' اﻟﺘﻴﻴ ﻬ ﺮ ؤ‬
‫اﻟﺸﻴﺨﺎن‬.
1 5 . (3999)‫ج‬Hz. Aişe radıyallahu anhd anlatıyor: “Resûlullah aleyhissaldtu
vesseldm buyurdular ki: «Telbine (denen'sUtlU'çorba)'hastanın kalbini din-,,
lendirir, hüznün., bir kısmını götUrUr.” (Buharî, Tıbb -8, Et’ime '24‫؛‬, Müslîm,
Selam-90,(2^16)'.J .
AÇIKLAMA:
.1"- Tetbme bir ‫؟‬orbadır... Terkibi hakkında'farklı yoruıniar.. yapılmıştır, sut
demek olan. Lehe« kelimesinden siitleme mânasında telbine denmiş'old'ugu-na„
bakarak,, âlimler-‫؟‬ogunlukla süt, un. ve bal karışımı bir çorba diye tarif ederler.'
Hadîsin Bıtharî'de kaydedilen bir vechi, Hz. A ı'e’nin'bunu hem hastalara, hem
,de bir yakını öldüğü.İçin acı çeken ,mahzunlara.yedi.rdigini gösterir. Riv-ayetin'
. s o n u n d a , P eyg a m b erh . şöyle'işittiğini kaydeder: *‘Telbine, hastanın kal-
bi'ni. rahatlatır, (Üzüntü- çekenin) bir kısim üzöntösünü giderir.” -Bir başka'
JLCİLT .RESCLULLAH’IN' VASFE^،6J il a ç l a r 291

vecihte M uham m ed’în nefsi yed-i kudretinde. ٠ian Z a ، - ı . Z i « W ٠e


yemin olsun telbînC, sizd'en birinizin k a rn im yıkar, tıpkı su ile yUzdeki kiri,'
yıkadıgnız gibi” buyurur.
Resulullah aleyhissalâtu vesselâni hasta ‫؟؛‬in telbînç üzerinde ısrar. eder,
hasta bundan.h٠§lanmasa da yemesini, tavsiye eder.'Hatta Buh.arl.de de gelen
bir rivayette telbineyi el-bağîzu’n-nâfî yani ‫ د ى‬,‫رﻫﻚ‬، düşman .larak tavsif buyu-
rur. Şârihler, >e/٥menin bağîz yani düşman olarak İfâde edilmesinijhastalann.-
diğer ,ilaçlar gibi bunu da hasımmış g'ibi sevmeme halleriyle izah ederler.
2- Şârih el-Muvajfak el-Bağdâdî, hadîste, geçen, filâd (kalb)den .muradm
midenin başı olduğunu telidir, ibnu Hacer, yaptığı nakilde,e-٠ v ^ * ^ ’m.kay-
natılan arpa suyunım ve tolihassa ş a kepeğmih mideyi süratle zararh madde--,
lerden.temizlemede pek, müessir olduğuna, sıçak İçildiği takdirde, mideyi .dah.
iyi temizleyeceğine, daha kuvvetle nüfuz edip,, hararet-igarîziyeyidaha fazla-ar-,
',tıracagma dikkat ‫ ؟‬ektiğini ^ lirtir. -
Sâhibii’l-Hedy demiştir ki: “Telbine çorbası, (arpayı kaynatarak) yapılan
‫ ؟‬orb٥ d٠ n,d ٥ ha ndfidır. Çünkil telbtne, arpanın ogutulısinden sonra ltınun-
danVyapıliktadır. Arpanın ö z u .ö ğ ilu n c e ortaya ‫ ؟‬ıkar.BU.ise.dahabesleyi-
ci, tesirde daha kuvvetli, mideyi daha ziyade temizleyicidir. Tabibler, hunm
iyice kayna tılısını tercih etmişlerdir. Zira boylece daha rakik (inceV, daha
latif.bir'hal olarak hastanın tabiatına.agır gelmez..Ancak, telbine’den. i m l e -
ketlerin durumuna gore farklı şekillerde İ s t i f â yollan aranm alâr. Bazan
hastaya sadece güzel kaynatılmış arpa suyu daha iyi olabilir. üzüntülü kimseye
de ö ğ û im iiş arpanın kaynatılmasıyla elde edilen su- 'daha iyi olabilir. ..Nitekim
bunlar arasındakifarklı hususiyetler belirtildi..”-.
*Telbûıefye b e n ze r ş e k ild e y a p ık u ı herle a d ın d a k i çorba, ka v-
n ü m u ş u n d a n y a p û r r U . H a sta la ra içtrüdiğûvde t e r l e m e y i â -
ra id k a te şi d ü ş ü rd ü ğ ü v e terlem e ile vü c u tta k i tok sin v e te h irlerin
a td m a sm ı sağ lad ığ ı b ilin m e k te d ir: (Z. ç .)

: ‫ا'ش ا‬ ‫زﺗ ﻮ و‬ ‫ ]ك\ن‬:‫ﻗﺎﻟ ﺖ‬,.‫ ا رﺿﻰ آﻟﻠﺬ'ﺑﺎ‬٠‫ وﺀذ‬- ١ ٩ ٠


‫ ﻳﻢ‬،‫أﺻﺎب ﺑﺌﺺ أﺋﺒﻪ اﻟﺆﻋﻠﻦ أﺛﺰ ﻳﺎﻟﺨﺘﺎ؛ ﻳﺊ اﻟﺤﻤﻴﺮ ﺛﺼﻘﻊ‬.‫إذا‬
‫ؤاي‬٠‫ )ﻳﺌﺰوص‬.،‫ >ائ 'ﻟﺤﺰي‬.‫وأ ظ‘وﻳﻘﻮدت ﺀﺋﺬ و ﻗ ﻮ‬٠٠‫م ﺋﺞ‬٠‫اﺛﺬ‬
‫'أﺧﺮﺟﻪ‬. .[‫ﻳﺎ'ﻟﺘﺎ؛‬ ‫ﻛﺊ اﻓﺴﺦص‬١ ‫ﺷﺮوا إغ‬.‫' ﺟﻤﻔﺎ‬.,‫'اﻧﺌﻘﻢ‬
.292 KÜTÜB-t StTTE M U H T A S İ 1 1 .1

.'. ‫ﻟﺔزﻣﺬىا 'وﺻﺤﺤﻪ‬.‫ا‬


.‫ورﺑﻤﺎ ﺟﻌﻞ ﺷﻪ ﻋﺴﻞ‬. ،‫أو ﻧﺨﺎﻟﺔ‬. ‫دﻧﻴ ﻖ‬ ‫ ﺗ ﺨﺬ ﻣﻦ‬٠‫اﻗﺒﻴﺘﻪ« ﺣﺴﺎﺀ‬
‫ 'وﻋﻦ اﺧﺮون‬،‫ﻋﻔﻪ 'اﻷﻟﻢ‬. ‫اﻟﺘﺮﻳﺾ(( أى 'ﺗﺮﻳﻞ‬ ‫ ﻓﺆاذ‬٠ ‫وﻣﻌﻨ ﻰ ))ﺑﻢ‬

.‫اﻟﺤﺰن‬
.‫ﻳﺸﺪه وﻳﻐﺬﻳﻪ‬ « ‫ﺛ ﺆاذ اﻟ ﺤ ﺆ ي‬ ‫و س وﻳﯯ‬ :
'.‫ﺀذه > ه وﻳﺰﻳﻠﻪ‬.‫ وﺀﻳﺴﺮو ص ﺋﻨﺎؤ اﻟﺜﻘﻴﻢ « أى ﻳﻜﺸ ﻒ‬،
l 6 ,{ 4 m ) ’ YmeHz.Aişeradıyallahuanhâdii\myoT: “Resûlullah aieyhis-
s a l vesselâm, dile h a lk lâ n birine humma (rahaîsızhğı) gelince hamurcun
çorba y a p ılış ın ı emrcderdi ve ‫ '؟‬orba yaplUrdv. Sonra hastalara 'emrederdi ١‫ر‬.€‫ا‬:',
o n la r d a o â n a g ır ağır içerlerdi. R esûliahaleyhissalâtuvesselâm deriki:
“Çorba hüzânlö ,kimsenin kalbini' takviye eder,, -
eiero‫ ؟ ؛‬ıkarır, tıpkı birinizin, sn ile yiizUnden kir.‫ ؛‬çıkarması gibi/? [Tîrmizî,
Tıbb3,(2M0)..J-

‫ه'ﺗﻮا‬٤ ‫ﻣﻦ ﻋﻨﻘﻪ‬ .‫ ' ﯪ ﺳﺄ‬, ‫] أ ة‬ ‫ا‬:‫ﺀذه‬ ‫ﺋﺬه‬١. ‫رﺻﻰ‬ ‫وﻋﻦ أض‬ ^ ١^٧ '

‫ ﻟ ﻴ ﺎ ﻫ ﺰ ﻻ ق ا رﺑ ﻮا‬، ‫ ا‬. ‫ﻏﻤﻐﻠﻤﻼ ﺟ ﺺ( ا ﻟ ﻀ ﺎ ا ر‬:‫أل ؛ ﻏﻎ‬


. ‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﻨﺮﻣﺬى‬.[‫ ﺛﺮ ﺷﺎ ﻟﻬﺘﺜﻮا‬٠ ‫ا؛ﺟﺎذﻫﺎ واﻳﻮاﻟﻬﺎ‬::‫• ﺀن‬
'. ‫اﺳﺘﻮ ﻟﺠﻮﻫﺎ وﻟﻢ ﺗﻮاﺑﻘﻬﻢ‬.‫ 'أى‬.((‫ 'ﻫﺎ'ﺣﺆوا اﻟﺘﺪإﻗﺔ‬- '

Enes radıyallahu anh anlatıyor, - ( 4٠٠1 )..17‫“ ؟‬Ureyne kabilesinden Inr


Bwrası sıhhatlerine iyi gelmedi, ü a la n d ıla r .grnp insan Medine’ye. gclmİ5ti٠
Resûlullâ a le y h is s a l vesselâm ٤‫ هﺀ‬onları s â k a develerinin bulunduğu yere
:g o â d i v e
Sütlerinden ve' bevillerinden i“‫ ؟‬inî” emir b ş r d u . Onlar da içtiler ve ;
‫أ‬٠1‫ اﺀﺳﻊ‬mrmizî,
iyileştiler:! r r ;rm ■!;! TıV^‫( ﺀ‬2043).)
Tıbbb, /lA ،4V)\ 1 .:.‘.,.::‫آ‬
AÇIKLAMA:.' ‫ا ا‬

l-Bu'hâdise.euharî, Müsl‫؛‬m ٠Ebu Pâvud, -


Imnda da. muhtelif vecihlferiyle rivayet edilmiştir. Hadis, Hudûd B ölûm ijcâ
11. CİLT R E S Û L U L L A H ’IN VA SFETT İĞ I İLAÇLAR 293

geçtiği İçin, burada, tıbb bahsine girmeyen teferruata girmeyeceğiz. Orada kay­
naklan da tam olarak gösterdik (6. cilt 1587-1588. hadîsler).
2- Hadîsin tıbba giren yönünü anlama sadedinde vâkıayı kısaca bir özetli-
yelim: /٥«M //.ce/ ’in açıkladığı üzere, Medine’ye sekiz kişilik bir grup gelir:
Bunlardan dördü Ukl, üçü Ureyne kabilesinden, biri de onlara katılmış bir başka
kabileye mensup biridir. Medîne’ye inince, kendilerini rahatsız hissederek
Resûlullah aleyhissalatü yesselâm'dan barınma ve yemek falebederl٠er.
ResûIuUah onlara imkan tanır ve açlıklarını giderir. Onlar da iyileşip, kendileri­
ne gelirler. Bu birinci rahatsızlıklarının, yorgunluk veya açlık gibi yokluktan
gelen herkeste bulunacak şeyler olduğu belirtilmiştir. Şu halde bir müddet ika­
met ve istirahatle kendilerine gelip yorgunluğu atan bu yabancılar, Medine’den
yakınmaya, buranın hastalıklı (vahime) olduğunu söylemeye başlarlar. Bu duru­
mun, onlar çölde yaşamaları sebebiyle, Medîne’nin havasına alışamayıp rahat­
sızlanmış olabilecekleriyle izah edilmiştir. Zira rutubetli olan Medîne’nih çölün
kurak havasından gelenlere dokunduğu bilinen, müşâhede edilen bir husustur.
Nitekim ilk hicret sırasında, Mekke’den gelen muhâcirler de Medîne’nin hava-
sıha uyum sağlayamamışve hemen hemen hepsi hastalanmıştı.
Ancak bu hey’etin, sırf Medîne’nin havasına uymamaktan değil, orada
umûmiyetle rastlanan “hummâ"ya yakalanmış olmaları sebebiyle de
Resûlullah\a müracaat ederek sızlanıp Medîne’den şikâyet etmiş olmaları üze­
rinde durulmuştur.
Her hâl u k^da Aleyhİssalâtu vesselâm, onları sadaka develerinin yani ha-
zineye.ait onbeş kadar devenin otlatıldığı c/-//٥;r٥’ya gönderir. Burada çöl ha­
vası hâkimdir. Resûlullah onları buraya gönderirken, develerin sütlerinden ve
bevillerinden içmelerini tenbihler. Bedevîler, oraya varır, tenbihlenen hususlara
riayet ederler ve iyileşirler. Ancak iyileşince büyük bir ihârtete düşerek, çoban­
ları öldürüp develeri sürüp kaçırmaya yeltenirler. Resûlullah aleyhissalâtu ves­
selam durumdan heberdar olunca, arkalarına tâkipcj gönderip yakalatır ve ağır
şekilde cezalandırır.
Hadîsenin özöti bu. Tefsilatı Hudud bölümünde geçti. Burada hadîsin bizi
ilgilendiren kısmı, hastalıktan şifa bulmak için deve sidiğinin tavsiye edilmiş ol­
masıdır. Ihnu Ahhâshn rivayet ettiği bir başka hadîste de Resûlullah deve sidi-

47)H ıın u ıu hhararetin artmasıdır. Pek'çok hastalık böyle tezahür eder. Ureynelilerin yüzlerinin .soldu-
ğu. kannlarının. ‫؟‬ittiğine dair de rivayetler gelmiştir.
29. KÜTÜB-J SİTTE MUHTASARI ı ıc lu r .

gini tavsiye büyümüştür: ‫ة ;ﻃﻠﻴﻬﺐ‬:‫غ ﻟﺪو‬٠‫ ز ﺋ ﻪ ى‬٠‫ﺑﺰاﻟﻲ اﻹ‬٠‫ى‬ ‫ ةﻓﻠﻢ‬٤‫غ‬ “Devcierin .


b e l S ı ı i tavsiye ederim. Çûnkû deve bevHeri, .(ilanlardaki) mide bozukluk-
tan n aiy ig elir^ ’

SÜT BAHSJ'‫ ؛‬.


Hadîslerde süt ve beylde şifa .Idugu bazan l^îraber gelir, bazan'ayrl. Nite-
kira, ayrjca sütün.ele. ,alındığı bir. hadîsi söz buraya gelmişken kaydetmek'Jste-
riz: y ‫ ا ه يﺟﻦ ا ﻻﻳ ﺐ ﻛﺐ وﻫﺰ دواﺀ ئ‬٠‫ﻳﻦ اﻻف وا م‬1‫ “ ﺋﺶت‬S iz e [b errî
..lani'devc ve sığır sütlerini tavşiye ederim .Zira.onlar.sütü, bütün bitki
'lerden^ .toplarlar,' s’üt^ her-, hastalıga§i_fâ'dır” büyümüştür. ‫ا‬
Münâvi, "Her bitkiden" tabirini “tabiatı harr (sıcak), bârid(spğuk) ver«
tubetli (ıslak) olan her çeşit bitkiden” diye SLÇiMai K i'iBöylece deve sütü ı ğ
‫ﺀﻟﻢ‬.y٥٤wdır”,.der‫؟‬-Hakîmüt-TIrmîzî.’den şöyle dediğini nakleder: “Deve, bütün
bitkilcrd«« yemesi-.,h٠ sebiyl€٠gıd٥٠yoluyltt bütün nafi şeyleri çemeder. İşte btt
yemCi Allah İçin'-olan yemedir. nCfsi'için değil, şdyet yediklerinde se^im yOpıp
‫ ﺀﺀﺀرﺀهﺀ‬hoşuna gidenleri yiyip Öbürlerini terketse idi, bu yeyişi nefsi h e s a l
-Olacaktı^ve eti -de sıhhate değil-hastalığa sebep olacaktı, zira bu halde şehvetle
(oburlukla) yemiş olmaktadır."
d-BERRlHAYVAN‫؛‬
Burada, bilhassa günümüz i'‫ ؛‬in ehemmiyet arzeden'bir incelige.dikkat ‫؟‬ek-
mek iSteriZ: Hadis’in Câmi.u’s-Sağîr’de yer alan.bir vechinde . ‫ﻷﺀﺋﺰاﻟﻲ أ ﻻ ز‬:‫ﻟﻢ‬٤‫ﺀة‬
‫ ا ى وازه‬-“Size “berrı” olan,devenin hevl ve'.sütünü'tavsiye Cderim’’ buyu-,.
.rulmaktadır. Y m , -sütünden' veya bevlinden şifa umulacak deve''rastgelebir
- deye değil, berrf olan devedir. Yani MunâvVnin açıklaması ile “temiz, tabit kır-
larda otlayan .deve” dir. .Bir başka. İfâde ile,'su n i yemlerle veya' ağılda .tek.
‫ ؟‬eşit yemle' beslenen..deve, değildir. İşte berrî olan deveden devâya sâlih.süt‫؛‬.
,veya bevl hâsıl olacaktır.
KıyaS yoluyla, her ‫؟‬eşit hayvanin ;Sütünün sâlih .ve şifabahş olabümesi
,:.İ‫؟‬in.» onlann.islenm e şartlarına dikkat,etmek gerektiğini'hadtsten ‫ ؛‬ıkarabiliriz.-,',.
Bilhassa ğünümüzde..ağılcılık, l^sicilik gibi yeni teknikler ceb iy le', kınn.tabiî
.otlanndan'mahrura olarak, sun’î yiyeceklerle -islenen havaniam sütünden, ha-
dîslçrdç vaadedilen şifayı.bulamaymca hadise .dil u'zatmak. gerçektencehâlet
'olUr. Hatta hayvanlara et yaptırıcı, sütünü artnıcı bir kısım hormonlann katildi-
gı tamâmen sun’î- gıdalann verildiği göz önüne'alın'u٠sa'onlardan şifa.-değil, has-
talik bile kapılması tabiîdir. Burada kaydetmek isterim, hayvanlam.-^slen'mesi
JLCİLT RESÛLULLAH.IN V A SFE nrO t İLAÇLAR 295

Üzerine ihtisasım yapmış bir. üniversite Ipensubunu dinledim. K.nferahsında,


hayvan dışkısının l^sleyici yönü sebebiyle tekrar h a y v a n lı 'yedirilmesi'gere-,
gini söylüy٠r, 'bu hususta ‫ ؟‬alışmalar yapıldıgmı belirtiy.rdu. Tabiî bun'lar Is-
lam’ın.fetvavermiyecegi Şeyler٠Â٠ ۵W//٥Â,'hayvandan,.elde edi,lecek ürünlerin.
. saghkli ,.İması İçin ,hayvanin “b e rrf olmasıriı tavsiye buyurmaktadır. Yani','
kınn temiz havasını alarak, temiz'otlanndan'yiyerek, güneşi aJtında pişerek ^S"
' lenmelidir.
u A ğ ğ d a b esle n e n v e su n T y e m M la n iL a n h a yva n la rın etle-
Tindeki ta d a z o l d $ gibi, h a r e k e tsiz bir b eslen m e s o n u c u n d a et-
lerinde k a n s e r y ş n (kanserojen) m a d d elerin in çö kh iğ ü d a bili-
nen bir g erçektir” {Z.ç.y

ş s UTVE.BEVLDE'ÇIFAMUTLAKM'I?
Şu hususu .da'belirtelim.ki, Jslam âlhnleri, ,hayvanlar ,belirtilen şartlara
uygun olarak beslense bile.sütünde veya,beklinde mutlak bir şifa'bulundugunu-
..,iddia etmezler..Şahsın hastalığı, niizacı, bes'lenme rejimi, bulunduğu bOlge şart-
lan gihi değişik,dUrumlara٠bağlı,.kayıtlı bir şifa vaadederek ihtiyatlı konuşmayı
,tercih,ederler. GünümUzUn'getirdigi. yen'i ve',sun’î durumlar, hîl.e.er göz ,önüne
.alınınca .ihtiyat ,payı..daha da'artar. ülemâmızın ihtiyatın.a.örnek olarak’Ehw.
Bekr ib m ’l-ArabVnin bir yorumunu kaydediyoruz: “Deve süt ve bevllerinin
bân ahvâlde, bazı hastalıklar İçin, bazı şahı,sla١٠a ١'baîi.beldele٢dedevâ olması
mumteni (akla uıak) değildir. (Alimler) dedileı. ki: “Eri salih süt, kadın sütüdür,
sonra eşek sütü sonra'deve s.ütû, sonra keçi sütü, sonra'sığır "sütü, sonra koyun
sütü gelir ve hu en katisidir.” Îhnül-Arahî sözüne- şöyle devam eder:' “(Sütlerin
eniefdalini' belirtme hususunda) tıbbî tâ'i'üheye dayanan hu tertibi zikretmeye
sadedin.de olduğumu‫ ؛‬hadis mâni değildiı٠i,^i ١٠a hadis, bedevi.muhataba', onla-
rın hastalığına en uygun olan süte İşaret huyurmaktadır. Çünkü onlar hu süt
üzere neş’et ettiler, hu seheplevo sut, (yani deve sütü) onların hedenlerine mu-
vafık düşer (ve şifâhahş olur). Herkesçe bilinip kabul edilen görüşe göl'e, sütle-
'.rin hepsi-bil. değildir', süt aldığımı: hayvanin, sütü İçen bedenlerin ihtilafına,
hava durumuna, zamanlara meralara, bölgelere gore sütler farklılıklar arze-
-der.... Burada sörûldûğü û:ere ١sâdece'deve., koyun, keçi sütlerininfarklı hâsi-
yetler taşıması degil, söz gelimi bir deveden diğerine hayvan değiştikçe veya
ayııı deveiiiii sütü, gıdası, nıcv.sinıi. bulunduğu bölğe değiştikçe ,sUtttndeki hâ-
siyetin değişeceğine dikkat çekilmektedir. Sütü alıcı durumda olan bünyeler de
elbette ayııı siitefarklı aksülameller (reaksiyon) gösterebilecektir.” :
296 KÜTÜB t S i MUHTASARI llC lL T

6- NOTî 'Dinimiz açısından tecviz edilmese de insan'sidigiyle de tedaviye


yer vçren -tılîljî -‫ﻷ?ا‬٠tatbdcatla ilgili §11' bilgij^i' kaj^dedij^onız. (48)
“D eve sid iğ in e b e n ze r ş e k ild e m em lekettm izin h yö re le rim ^
de, e n fe k s iy u z h â p a i l (sardığm bir çeşidi) t e i v i s i n d e h a sta n m
k e i sidiğini d e ğ işik yollarla k e n d in e içirvder. İçirm e İŞİ d trekt ya- ‫؛‬
pUamuyotsa, ku ru tu lm u ş s i İçine konulur, t n â i f sidiği emr
d ik te n so n ra h a s ta y a yedirirler. ٠١.

ara ştırm a y a p a n P ro f Dr- a Abaoğlu, sterir B u k o n u d a b ٤٢


le olarak a lm a n sidiği a d a le y e e n je k te ediyor. B u tip hastaların
.b u n d a n is tğ d d e e l i n t t e s b i t e d i y o r
B u t a t b ı k a t t i tıbbî e tk iy i şö y le İ â ediyor: H a sta , id ra n yla
-b azı io ksin leji {zehirleri) a ty o r. A z d o z d a a tlla n b u toksinler, VÛCU
d a verildiğinde vü cu t b u n a k a r ş ı k u vv etli bir m û d a fa m eka n izrn a sı
ku ru yo r ( p a n z e h t r z a n i r ) boylece h a sta lığ a k a r ş ı k u v v e t ka zd n r
d a fo sa z a m a n d a ٤‫و ﺀة ﻻ‬-‫ ﻵ‬0 ٢." ^ . ٠ -

‫ زﻗﺎق اﻟﺒ ﻰ‬: ‫ﻋﻨﻬﻤﺎ ﺛﺎل‬ ‫ و ﻋ ﻦ ا'ﺑﻦ ﺀﺑﺎ'س زﺿﻰ اﺗﻠﺔ‬٠١٨٠ ‫؛ ﺧ ﻼ‬


‫'ا زاش‬،‫ﻳﺘﺎر‬ ‫ ي‬٠٠‫و‬ .، ' ‫ﺠ ﻢ‬ ‫ﺑﻔ‬ '‫^ زﺛﺰﻃﺔ‬، ‫ ﻏ ﺘ ﻞ‬٠‫ د آ ة‬: ‫ﻓﺸﻤﺎﺀ ﻓﻰ ﺛﻼئ‬

‫ اﻟﺒﺨﺎرق‬.‫ا'أﺧﺮﺟﻪ‬..[‫زش اﺗ ﺴ ﻖ وا دﻳ ﺠ ﻢ اﻟﺌﻘﺎﺀ‬ :‫رواي‬ ‫وﻓﻰ‬-


m Âhhâs radıyalldhu anlatıy٠r: “Resûlullah aley-»18. (4002)-7٥
:hissalâtu vesselam buyurdular ki: uşifa üç şeydedir
.Bal'şerbeti,★
. '-..Kanaldırma ' ★
.A،c§ie dağlama ★
^Ancak ümmetimi dağlamaktan menediyorum

Bir rivayette: .‘٥ -c«wi^n٠r^-.”.alda, hacamat-olmada'çifa vardn٠'..‫ 'و‬،:,.^Buha


rî٠Tıbb3.J ٠,.
insan Sldlgi .48) Daimiz açısından tecviz edilmez diyeruz. Çttnk٥،‫؟‬،r/r:<ı'dır. HalİMİd٠٩٢‫؟‬
n e ı-â s e t-î

sidigi V. d‫؛‬٥er eti yenen dert ayakJı' hayvanlann sidiği necaset'-‫' ؛‬.hafifc.dir. Fıkıh'açısından h٥k٥m,teri bîr de
ğüdir. Harara ve .pis jeyle-tcdavi tecviz edilmez, üstelik insan' İdrarı', ile tedavinin sBnnctte ertçği de yok.
!!.CILT r e s Ol u l u h in V A SFEnlG l il a ç l a r 297

AÇIKLAMA:
B uharî bu hadîsi "Şifa üç şeydedir" başlığı altında verir, böylece bu hu­
sustaki kanaatini cezmen beyan etmiş olur. îbnu Hacer, Resûlullah aleyhissalâ-
tu vesselâm'm bu hadîsteki maksadının şifa veren maddeleri üçe hasretmek ol­
madığını zira başka maddelerde de şifa olduğunu belirtir. Ni١ tekim çörek otu,
süt, hurma gibi pek çok yiyecek maddesinin şifa yönü muhtelif hadîslerde mev،.
zubahis edilmektedir. Öyleyse, burada Efendimiz, Usulü’l-ilâç denen tedavide
başvumlan ana maddelere dikkat çekmektedir, tbnu Hacer, hadîsi devrinin tıp
anlayışına tatbik edip, o anlayışa uygun bir şekilde izah etmek üzere şöyle
devam eder. “Çünkü imtilâî hastalıklar^^^^ya dernevî, ya safravî, ya halgamt, ya
da sevdâvfdir. Dernevî olanların şifası kan çıkarmakla hasıl olur. Hacamat’ ı
zikretmiş olması Arapların buna çok yer vermelerinden, fasd (damar yarma),
[Sülük koyma g i b i k a n almayı ifâde eden diğer metodlardan çok, hacamat
metoduyla kan aldırmaya alışmış olmalarındandır. Zira -fasd dahi her nekadar
hacamat manasında ise de- Araplar çoğunlukla buna alışmamışlardı, hatta
٠٥^
‫؛‬ tabiri, fasd’ı da içine almış olsa bile. Keza, hacâmat usulüyle
kan aldırma sıcak memleketlerde fasd usulüyle aldırmaktan daha pratiktir, fasd
usûlü ise sıcak olmayan yerlerde hacamattan daha pratiktir.’’ .■^١^

Safravî imtila ve benzeri durumların devası müshille olur. Aleyhissalâtu


vesselâm, balı mevzubahis etmekle buna uyarmış oldu. Keyy'e (dağlama) gelin­
ce, hadîste en son bu zikredilmiştir. Çünkü, fuzulî maddelerden çıkarılması en
zor olanlar için buna başvurulur. aleyhissalâtu vesselâm keyy’d^ şifa
olduğunu belirtmekle berâber, onu yasaklamaktadır. Bu hal, ya Arapların, dağ-

A 9 )Im tilâ î hastalık hasla edici, zararlı maddelerin vUcuddaki birikimi ve ‫ ؟‬.ğalm asıyla hasıl olan has.

'talıkl‫ ؟‬rdır. SözgClimi yara imliiat değildir, zira.viicudda zararlı olan bir maddenin birikimi mevzubahis değil-

dir.
.50 ) Bıj misal ^ynf’dendir. ‫?؛‬

5 1 ) ‫ « ة ر‬، ‫ ؛‬/ / ٠ ،-«-. bir başka babta meseleyi Sâh ibü ’l-H٠ d y ’dennaW “H a ca n u lt IV

F a ^ meselelerinin gerçeği $uaur: Bunlar.zaman. mekan ve mizac٠


ına»tliafinag٥re'aıtiIaf"id»ler.,Ş٥j۴
Jeld‫؛‬
, . ; H a c a m a t USIIİİİ. S i c a k : a m a n l a r . s ı c a k m e k a n l a r v e k a m s o n d e re c e , o l g u n o l a n S i c a k b e d e n le r d e d U lt a J a y d a .

ildir, F a sd ise hilakistir. B il sebeple A٠ ،٠٥OT٠ ,. b ilhassa ço cu k la r v e fa sd 'a m u k â v im olniayan kim selere daha

fa yd a lıdır " M uvaffak el-Bağdadt de şöyle der: “H a ca m a t bedenin sathini, fa s d ’d aiı d a h a ’iy i tem izler. F a sd

' i k bedenin d e rin liklerin i temizler. H acam at çiK 'u kla r için d ir. Ş)ca k memleketlerde hacam at, fa sd 'd d n e vladır
v e t e h lik e le r d e n e m in d ir . B u . b i r ç o k i l a ç l a r d a n m i i s t a ğ n i k ı l a r . B u s e b e p le h a c a m a t l e h i n d e p e k ç ٠١k Itttdls

vârid o ld u .fa sd hakkında ilebil." ٠


298 KÜTÜB-I Sİ٣ TE MUHTASARI 11. c il t

lama yoluyla hastaligın tamamen kaldırılacağına inanmaları sebebiyledir. Bu


takdirde böylesi bir kanaati dogru, bulmadığı İ‫ ؟‬in:0nları .te'yid mânâs.ına gelecek
olan keyy"[ serbest foırakmayı doğru bulmamış'olmalıdır. Aleyhissalâtu vesse-
lâm'ı ha'kl.1 ‫؟‬ıkaran şu halleri, vardı: öyle olurdu ki, daha hastalık h.usule gelme-,
den, hastalığı t.emelden.'halleden İnançları sebebiyle,'dağlamaya..başvururlar, ‫ا‬
bOylece muhayyel bir tehlikeyi Onlemek'.için kendilerini ateşle tazîbde acele .
ederl'erdi. Bu davranışlarıyla çoğu kere,'dağlama''ile tedavisi'gereken hastalık,
olmadan kendilerini dağlatmış olurlardi;
Resulullah aleyhissalâtu vesselâm)\\ dağlamayı'hem yasaklayıp ve hem
de b.izzat uygulamış olmasından şu n.eticeyi. çıkarabiliriz: Dağlama ne tamamen
.terkedilmeli ne de yaygın şekilde kullanılmalıdır. Bilakis.'Onunla tedavi oluna-^
cağı kesinlikle.anlaşıldı mi -şifânın Allah’tan geleceğine de itikad ederek- baş-
vuru'lmalıdır. Hz. Muğîre'nm, .Tirmizi’de gelen, şu merfU. rivayeti- bu yoruıpa
.hamledilir: “Kim dağlanır veya rukye yaptırırsa tevekkülü terketmiştir.}} es-
Şeyh Ebu Muhammed ihnu EM Cemre der ki: “Aleyhissalâtu vesselâm)n dağ-
lama hakkında gelen bütün beyanlarının tamamından anlaşılan şudur: “Onda
fayda da var, zarar da. Yasaklandığına göre, zarar yöntt.gâlibtir, Allah Tedla
,Hazretlerinin ham r ١alkollttler١ hakkında fayda olduğunu .belirttikten .sonra onu
haram kılmış olmast, bu yasağı andırır. Zira hamr’ın zararları, faydalarından
gokfazladır.” (52)
ibnu Haceı , bu Uç ineseleden her ,biri' İçin, müstakil 'babl'arda .açıklama ya-
pacağını. söyledikte,!!'sonra kendi devrinin .tıb anlayışını' aksettiren baz.1 açıkla-
.malara.geçer. Derki: “٥azı/örn, bu hadîsteki “şifa”dan muradın iki kısım olan
hastalıktan bir kısmının şifasıdır” demektlr.Zira bütün hastalıklar ya nvaddı.ya
da gayr-1 maddi olmak üzere iki kısma ayrılır:(53) Maddi olanlar,-daha once
ğeçtiğî üzere hârre ve bâride (sıcak olanlar, soğuk olanlar) diye ikiye ayrılır.
٥« iki kışımdan her biri -rutbe (yaş), yâbise (kuru) ve mürekkeb (ikisinin
karışımı) diye kısımlara ayrılsa da asil olan harâret (sıcaklık) ve büi'ûdet (so-
guklukbur. Bu ikisi dışında kalanlar bunlardan birine tabidir." DUrumbu

52) I b m E b i C em re 'nın bu mütalaasına hak vermek mümkün değil. Nitekim müteakip açıklamalardan
îfitıti anlaşılacaktır.
53) I b m H a c e r gayr-t m addi hastalık tabiriyle, az sonra görüleceği üzere bugün ruhî dediğimiz cündn
veya, stres dediğimiz psikolojik hastalıkları kasdetmiyor. Bilakis beden hararetinin artması şeklinde tezâhür
eden ve hepsine hummâ denen ve mahiyeti o devirde açıklanamayan hastalıkları kastetmektedir. Mâmafİh
kendisi de “m â n e v r , “r û h r gibi bir tâbir yerine g a yr-ı m addi tâbirini kullanma zekâvetini gö.stermiştir.
İLCİLT RESÛLULLAH’IN VASFETTÎĞI İLAÇLAR 299

olunca sadedinde olduğumuz ha^rde, bir misal vermek suretiyle tedavinin asit-
na dikkat ‫؟‬ekilmiş olmaktadır: Hârre (sıcak.) olan hastalık, kanin ‫ ؟‬ıkanlması su-
retiyle tedavi'cdilir, zira kanin ‫ ؟‬ıkanlmasında (hastalık'veren) mad'denin atllma--.
SI (isti^âğ). ve mizâcın soğutulması mevzubahistir. -Baide .(soğuk) 'olan
hastalık, bal alınmak-.suretiyle tedavi0‫؛‬İunmaktadır.'Çünkü -balda ısıtma, olgun-
'laçtırma, parçalama, 'inceltme, sürdürme ve yumuşatma hassaları vardır. B.öyle-
..ce, zararlı maddeden kurtuluş n ^ la ve kolaylıkla hâsıl.olur.-
D agliayai gelince, bu, müzmin hastalığın tedavisine mahsustur. Çünkü
müzmini hastalık bârid'(soğuk) 'maddeden hâsıl olur ve ‫؟‬oğu kere uzvun mizacı-
nı bozar. D a ğ lın c a bu h a s i uzuvdan çıkar،
(Dağlama ile ilgili-geniş açıklama 4018 numaralı hadiste gelecek.),
G'aj^r-ı maddî olaıı hastalıltlara gelince bunlann ilacına, hadiste:.‫ص‬
‫ ر ذ و ﺧﺎ ﻷﻧﻨﺎ ؛‬، ‫“ ﻗﺢﺀ ﺟﺔﺗﻠﻢ‬Hummâ.cehennemden h‫؛‬r.kabarm adır, su de
onu sogutun” denilmek suretiyle İşaret edilmiştir.

.★ HACAMATNEDJR, NASIL YAPILIR?

Resûlullah*m tıbbî sünnetinde mühim bir yer tutan hacamat, bu kitabımız­


da birkaç yerde geçti ve müteakip birkaç hadîste yine geçecek. Meselenin
ehemmiyetine binaen burada kısa bir açıklama yapmak istiyoruz:
Hacamat, lügat olarak emmek mânasına gelen hacm kökünden gelir. Tıbbî
tabir olarak kan alma diye tercüme edebiliriz. Bu işi yapana hâcim veya hac-
câm denir. îhticam kan aldırma !‫؟‬debidir. Mâmafıh hacamat veya ihticam pra­
tikte kan aldırma fiilini ifade için kullanılmaktadır. Kan alma işinde kullanılan
âlete mihcem veya midem e denir. Umumiyetle sığır boynuzundan yapılır, içi
boş iki ağızlı bir alettir. Mihcem bazan haccam'ın emdiği kanı toplayan alete ve
hatta kan almada deriyi yarmak üzere kullanılan ucu sivri alete de denir. Aslın­
da bu yarma âletinin ismi mişrat’tır. Afaplar, mihcem denen aletin üzerine tat­
bik edildiği deri kismmst'mahceme demişlerdir.
Bu teknik■ bilgilerden sonra geçmişte Uygulanan kan alma usulünü tarife
geçebiliriz: Kan iki suretle alınmaktadır:
Deriyi yarmadan, deriyi yararak.
★ Deriyi yarmadan yapılan hacamat: Mihcem denen -ki umumiyetle
boynuzdan yapılmıştir- alet alınır, geniş ağzı, kan alınmak üzere belirlenen yere
tatbik edilir, haccâm da öbür ağzından aletin içindeki havayı ağzıyla emer. Alet
300 .'KÜTÜB-٤ SİTTE MUHTASARİ H .C ÎL T

^٠tesiriyle ince damarlardan.içerisinde hava.azaldıkça kanm dahili tazyikinin. de


kan .aletin"-İçine, deri mesâmatından akmaya başlar. .BOylece hacâmat ya‫ ؟‬dan
٠lur,..önceden duyulan ağn, Ş1.Z1 hafifler veya tama- yerdeki kan tıkanıklığı izale
.men.kaybolur
":(Deri yarılarak yapılan hacâmat {lâ Ibnu Hacerfasd olarak ifede etti ★
Ucu sivri'bir al‫ ؟‬-tle -ki 'buna'"„.jrat ve hatta mihcem de dendiğini belirtmiştik
-kan.alraada' kullanılacak mihceme denen âletin tatbik edilCcegi derinin üzeri ya'-
.nlır* Bu duramda, miÂcewe’nin. havası emildikçe kan bu y'anlan'yerden daha
kolay' ve daha çabuk akmaya b a ş l a r . radıyallahu an^’ın T abe ^‫؟‬ân'I’de
!_٠‫ﺀ‬ ‫ا‬١‫ل‬_٠
١‫ااﺀا‬:‫ﻟﻞ‬٠_
‫ﻞ‬‫_اﻋ‬_ ‫_د‬‫ل‬_‫ل‬_ ‫ ا‬٠‫ﻫﺎ‬--‫_ دﺀ‬
‫ل‬
_‫ا‬
_‫ﻷ‬
٤_‫د‬
— -‫ت‬‫ﺀ‬٠‫ل‬٠ ‫ﻋﻠﻊ‬٠
٠‫ع‬‫ﻣﻢ‬:1‫ اا‬1‫ةﺀ‬

‫ ﻣﻢ‬U
٠ ‫ؤﺑﻤﻲ‬١ ? ‫وم‬ ‫ا ﺳﻤﻢ‬ ‫دا‬٠ ‫ﻋﺎ؟‬٠ ‫'ﺳﺪوى ى‬-٠٤‫ﻟﺨﺘﻊ‬ ‫اﺑﻤﻠﻎ‬ ‫ﻻغ ﻓﺪا‬ ‫ ﻏﻼﻟﻢ‬#

..“Resûlullah.aleyhissalâtu vessclclm bir Haccâm çağırdı.'O da 'Efendimizi


bir boynuzla hacamat ctti.'lBu maksadla) genis ağızlı bir bıçak.kullanarak ide.
risini) yarmıştı. Benî Fezârelt bir adam bunu gorUnce: '-'۴٥ Resûlallah niye bu
adamı, etini kesmeye bırakıyorsun?” dedlAleyhissalâtu vesselâm:
“Bu nedir hiliyor 'musun? Bu hacamattır. Bu ,sizin başvurduğunuz te-'
davi yollarının en hayıriısıdır” buyurdular.”
Araplar, zamanımızda'da'hacamata eheıhmiyet'verirler."Ancak bu makşat-''
la ^ n u z değil, cam âletler kullanırlar.

ZAMANIMIZ TIBBINA GÖRE HACAMAT

‘"Hacamatçılar, özel hacamat aletleri kullanırlar: Bunlar bir


hayvan boynuzu olduğu gibi bir bardak veya küçük kâselerdir.
Bunların geniş tarafUm vücudun herhangi bir yerine tatbik edildiği
gibi diğer tarafındaki delikten, içindeki hava emilerek beklenir.
Bunun üzerine vücut içindeki basmç bu boşluğa doğru gâlib gele­
rek deri akma kan toplanmaya başlar. Daha sonra, hacamat cdeti
buradan uzakkıştaibr ve deri yanlarak toplanan kan dfşari dluvr.
Bu metod aynı yere birkaç defa daha tatbik edilerek ahndn kah
miktarı arhrüabûir. ■
Hacamat aletinin içindeki hava emilerek uzaklaştınldtğı gibi,
içindeki hava ateş üzerine tutularak gerdeştirilir ve büyük bir
kısmı uzaklaştırıldıktan sonra tatbik edüerek sahasına konulur.
ll.C iL T RESÖL^LLAH’IN' VASFEnİGİ tLAÇLAR 301

Hacamat aleti soğudukça içindeki ısırtmış hava da y o ğ ıa ila şd ri


em m e ، a ^ ı^ d a ' uafcum 0 ٤‫ﻋﺔوﻋﺄ‬٢0‫ ﺀ‬0 ‫ﻏﺘﻊ‬٢. .
Fasd, damar yarma b e r insanm işi değüdt. Bunu çok e b lî tn
sanlarin yapması g e r e k l i . Çûnkû hayati daman parçaJbayU r
veya çeşiiü yollarla mikrop bulaştırarak mevzi! (hkal) ue bımyevi
(genel) iltihaplara (enfeksiyonlara) yolaçpbüir.
H a c â a t b u g û n k U U deyimi fle kan İ ı r m a k manasına
gelmekle berâber bazı nüanslan vardır.
Hacamat, hastalığm nev'ine gore değişik vücut bölgelerine ، ٠٤-
bik edilmektedir. Bundan maksadm o bölgedeki kan h â r e k e li
a l m a k , kirli kani alıp ،em iz kanm gelmesini sağlamak, ٠ bcAge-
ye ö z e l e yerleşmiş h d s t i y a p ıc ı maddeler varsa burüarin
uzaklaşürdması dûşûnûlebûir. T M bu bölgeye ،aZe k a n çekmekle
kandaki tedavi edici maddelerin yine bölgede ç o ğ a lm a sı sağla-
y ٠c ٠k ٤u٠. '
Fasd bir yefde bugünkü n d e y i â , kan iır m a n m eş an-
-٤٠m ٤ıs ı(müteradif) kabul edilebilir. Bu şeküde kan aldırma olaymm
hacamatm y e l i a iıp ٠٤m ٠y ٠ca ٠m m v m a a s m i k i d e y a p k â
,٠٤٠. tetkiklere b ırakacâ olursak, temelde ٠y m şeyi y a p H a n n ı
söylemek fazla bir cüretkârlık kabul ediim eıU dir. Çimkü, ٤s،er
hacojnat veya fcLsd yoluyla kani alman kişuıin kan ydpıa merkez-
leri uyanlarak, genç ve d in a m ik k a n bücreîertnin- ٠٤u$'m٠s ı s ^ î a - .
nır. Bu hücreler, solunum hücreleri (alyuvarlar kmrazı kan hücre-
leri) veya müdafaa (akyuvarlar-beyaz kan ) böcreîeridir.
Bu yen، o în şa n -ye n ç ve dinamik bûcreler b٠ s، ٠،ık i ٠ra .fc ٠î ٠? ı
dcLha amansız bir m iicadeie vererek, hastaliklam uzâlaşm asına
Sebeb olduğu yib i, çevre şartlam a k a rş ı d a h a mukavim .İm a m ız ı
sağlar ye u ö c ıite ik i işe yaramayan temel ،a şı niteliğindeki ihtiyar
I r e l e r i n .uzU aşm asm a ve bunlam yerine genç hücrelerin yer-
leşmesine yardvmcı .،ııria r . Yapılan g ö z le â r â e , k a n a İd ıra n 'k iş ،-
'de 'i^ s to iıfc îa ra ,k a rş ı ıria v e m e tin geliştiği baş a ğ a s ın ın o rta d a n
.fcaik٠ ı, grip gibi İlacı, bulunamayan hastalıklara ya ka to n m a d ı ٠ı
m ûşâhade edilm ektedir, ^ i a y ı s ı ile kansere k a rş ı mukavemetin
veAİDS’e k a rş ı müdafaanm elde edebileceği de d û şü n û lâ k te ğ .n
(Z.Ç) /
I KÜTÜB-J S İ n E MUHTASARI ll.C lL T

Hacamat hangi giinlerde-.lmalıdjr, a‫' ؟‬.kamma mı tok kamma mj oimaijdır


niçin? gibi a ç ık lia la r az ileride 4014 num ıalı hadîste gelecek,

‫ ﺗﻴ ﺮ‬: ‫ا‬ ‫ ']ﻗﺎل ر ; ل ﺀاﻟﻨﻪ‬:‫ﻗﺎل‬ ‫ وﻏﺌﻪ رﺻﻰ اﻟﻨﺬ‬٠ ١ ٩ Ü


‫ﻋﻔﻪ‬
.‫أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى‬ .‫ ذ واﻟﺤﺠﺎﺗﺔ ؤاﻟﺌﺬون ؤاﻟﺘﺜﺪﺀ‬٠‫ﻳ ﺆ ا ﻟ ﺜ ﺘ ﻮ‬.‫ﺛﻨﺎ ؤ ح‬
١‫ﻳﺴﻬﻌﻂ ﺑﻪ ﻓﻰ اﻷﻧﻒ‬. ‫))اﻟﺜﯯﻫﺬ(( ﻣﺎ‬

.‫))اﻟﺘﺒﻰ(( ﺷﺮب اﻟﺴﻬﻞ‬


19. (4003)- Yine îbnu Abbâs mdıyallahu ahnüma anlatıyor: “Resûlullah
aleyhissalâtu vesselam buyurdu ki: “Kendisiyle tedavi olduğunuz şeylerin en
hayırlısı sa’ut (burun damlası), hacamat (kan aldırma), ledûd (ağızdan
damlatma) ve meşiyy (müshil içmedir.)’’ [Tirmîzî, Tıbb 9, (2048,2049).]
AÇIKLAMA:
1- baha önceki rivayette, “şifa üç şeydedir” diye hasr ifâde eden bir
üslûbla başladıktan sonra bal şerbeti, kan aldırma ve dağlamayı nazar-ı diKkat-
lerİB ârz&den Aleyhissâlatu vesselâm, burada tedavi olunan en hayırlı maddeler
olarak, öncelikle, ağız ve burun yoluyla alman bazı ilaçlarla kan aldırmayı gös­
termektedir. Şu halde belirtildiği üzere, önceki hadîsten maksad değildir.
Keza bu rivayette de hasr maksûd değildir. Hadîsin Tirmizî’deki aslında şu zi­
yâde mevcuttur: "Resûluİlah aleyhissalâtu vesselâm hastalanınca, ashabı ona
ağız damlası verdi. Bu işten fâriğ oldukları zaman Aleyhissâlatu vesselâm:
“Onlara da ilaç içirin!” emir buyurdular. îbnu Abbâs der ki: “Abbâs radıyal-
lahu anhüma hâriç hepsine de içirdiler." Görüldüğü üzerd îbnu Abbas 3982 nu­
marada kaydedilen vak’ayı rivâyetine ilave etmiş bulunmaktadır. T ey sîr müel­
lifi, bu ziyadeyi, önce geçtiği için burada terketmiş ve böylece rivayeti aslına
nazareuı telhîs ederek buraya almıştır.
2- Meşiyy, aslında gitmek demektir. Müshilin yâni barsakları yumuşatarak
ishale sebep olan ilacın meşiyy diye isimlenmesi, kişiyi sıkça helaya gitmeye
mecbur etmesmden ileri geldiği belirtilmiştir, daha önce de belirttik. Müshilin
ehemmiyeti hususunda günümüz tıbbı der ki: “Yenilen gvdanm ince bar-
scüdann 213 üst kısmında sindirilmiş olarak daha aşağılara inme­
si gerekir. Şayet sindirilmemiş bulunan gıda ince barsaklann 1 /3
alt kısmına ve kaim barsaklafa ulaşacak olursa, toksinler (çeşitli
j i . c Jl t r e s Ol u l l a h ’in v a s f e t t Jğ î H açlar 303

zehiıieyici m a â le r h gaz yapıa m a d d e le r ve kanserojen (kanser


yapan) Tnaâdeler dndoL indoksit gibi) meydana gelir. Bu maddeler
ise yûcudım daha çık rahatsız olmasmOı hastabğuı şiddetlenmesi
ne I ^ a - ^ ı s t a t o a m a s m a - s e b e p o l a b l Bunkarm önlenmesinde,
müshil kuUanaarak z a r i m a d d e le l vücuttan uzaklaştiTüması
sağlanmış o k ” (Z.Ç)
3- H aciR tla ilgili geniş a ç ık lıa y ı 4 1 numarada yapacağız.

‫ ]اك\ن اﻟﻐﺰ‬:‫ ﻋﻔﻪ ﻗﺎل‬٠ ‫ﺑﻦ أرﻧﻢ رﺿﻰ‬.,‫وﻋﻦ زﻳﺪ‬ — ٢٠


‫ ع اي ﻣﺬ‬:‫ ﻻو ﻋﺎدة‬.،- U
J
l‫ةا ت‬.‫ﻟﺰﺗﺖ زأﻟﺆزس ﻳﺬ‬1.‫ﺗﺸﻖ‬ I
. [ ‫ا ﻧ ﺒ ﻒ اﻟﺬى ﻳ ﺌ ﻴ ﻲ‬
, ‫اﻧﺠﺌﺐ‬ ‫ﺀذ ﻗﺪاؤى ﻣﺬ دات‬I ‫اش‬ ‫ز; ل‬ ‫*أ د ﺗﺎ‬ :‫ة‬٠‫وﻓﻰ روا‬.
,.‫ أ ﺧﺮ ﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى وﺻﺤﺤﻪ‬.[‫واﻟﺮﻳﻤﺶ‬ ‫اﺑﺘ ﺮ ى‬ ‫ﺑﺎﻟ ﺴ ﻂ‬
20. { ^ m j - ZeydtbnuErkam radıyallahu anh anlatıyor:- “Resûlullah aley-
hissalâtu vesselâm, zâtiilcenb hastalığının tedavisinde zeytinyağı ve vers’i met-
hederdi:
Katâde derdi ki: “Zeytinyağı ağzın, hastalık hissedilen tarafından içirilir-
di* Bir rivayette: uResûluİlah aleyhissalâtu vesselâm bize, zâtiilcenbten
kustu’l-bahrt ve zeytiyağı ile thdavi olmamızı emrederdi" denmiştir. [Tirmlzî,
''Tıbb25,'(2079,,2080)î!bnu٠ M âce,Tıbl?17,(3467).J:
A Ç IK L A M A :... ^
. - ,Bu hadis.'zâtölcenb’e karşı Resûlullah'm vers. ve zeytinyağını tavsiye etti-
gini göstermektedir. Vers: KâmUs», bunun Yemen’de yetişen bir ot., olduğunu,
bir kere etance, aym' kökten .yirmi .yıl çiçek açtığını, Türkç'ede “alagehre" ve
“Yemen z٠'/erdm’' dendiğini, bununla bazı eşyalann sanya. boyandığını, bir
^kısım hastalıklara İlaç olarak kullanıldğını itelirtir. Ahteri, bu otun san renkli
olduğunu», ancak iyisinin “b zıl vey«ww^٠^”olduğunu ilave eder. Ebu Hamfe ‫(ﺀ‬-
Lügavî, bu otun “tıbbî hususiyetinin kuvvetli harâret ve yubûset (kuruluk) oldu-
ğunu, iyi cinsinin kızıl, yıunuşak ve az kepekli olduğunu çil, uyuz, basur gibi vit-
c i n Haricinde b u lıın h a s ta ltk la n n b u in s u r u le r e k tedavi edildiğini, ayrı-
ca kabızlık'verici ve b c i y ı ı gücü 0lduğunw١.'i‫ ؟‬ildiği takdirde alaca Hastalığına
iyi geleceğini.'içilecck miktarınhir dirhem kadar, olacağını, miıac ve faydalan
304 KÜTÜB.I SİTTE .MUHTASARI İLCİLT

,yönüyle kust-î Hindiye yakınlık arzettigini, bunun çiçeğiyle boyanan elbisenin


,insanda cima gücünü artıracağını” belirtir
Tekrar belirtelim: Ledûd, ağzın bir yanından.ila‫ ؟‬.damlatmaktır

I ‫ﺋﻨﻪ‬. ‫']أة ر ; ل‬:‫ ﺀﺑﺎ‬.‫رﺿﻰ اﺗﻠﺬ‬.‫ﺑﻦ'ﺀﺑﺎس‬,‫وص ا‬:٠ ‫ ا‬٢١ ‫ا ا‬


‫ 'أﺧﺮﺟﻪ رزﻳﻦ‬.[‫واﻟﻘﺎ؛‬. .‫ اﻟﻌﺒﺮ‬:‫اﻟﺸﺘﻘﺎ؛‬ ‫أﻷﻣﺰﻳﻦ ﻣﺊ‬ -‫ ﺗﺎذا 'ﺑﻰ‬:‫ﻗﺎد‬
. , ‫ ﻣﻌﺮوف‬:((‫واﻟﺤﺒﺰ‬
‫ اﻟﺤﺮف‬:‫وﻗﻴﻨﻰ‬.,,،‫ﺑﺮدل‬٠‫'و))اﻗﯫة(( ا‬
21. '(4.05 ).-,‫ ««ﺀر‬Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıy٠r: “Resûlullah aleyi
hissalâtu vesselâm buyurdular ki : “ ٥٤‫ ؛‬şeyde ne ‫ ؟‬. k §‫؛‬fa vardır: Sabır've
. [.tahrîc etmiştir
:AÇIKLAMA
Bu rivâyet, Câmj.uTUsÛl’e İ?ezf/ı’in KütÜb٠i Sitte dışından .ilave ettiği -1
^^rivayetlerdenbiridir.,Hadîsemütedavilkaynaklardara
.Burada geçen sabır,' tevekkülün geregi “tahammül” manasını taşıyan -2 '
sabr olmayıp .şifalı bir ottın ismidir. Dilimizde.de denilir. Bu ottın usâresi
suj,.u), son derece acıdn.-.5)',٠٥r'denince٠.bU otun usâresi.kastC-dilir
Süfâ’ ise hardal otunun adıdır.'Ancak -3 ‫''ﻛﺎ«ﻟﻠﻢ‬denen bir başka otada'-süfâ
٨w ^un karşılığı “yWzerh diyen olmuştm. Dilimizde ٠
.'-Şu haide,-hadîs, pek acı olan sabır ile hardal (veya yüzerlik otu tohumun
.da) şifa olduğunu v u rg u liiş olmaktadır

I ‫ ]أة ;ﻗﻒ‬:‫ئ‬٣‫رﺿﻰ ﺳﺬ ﺀ‬- ^ ^ ١.‫ وص‬- ٢٢ I


‫ وأﺑﻮ‬،‫ اﻛﻴ ﺨﺄ ن‬.‫ أﺣﺮﺟﻪ‬.‫ ﻏﺜﻌﺰا‬٠'‫زا‬. ،‫ﺑﺰة‬.‫ وأ ﺧﻠ ﻰ اﻟﺤﺠﺎﻟﻢ أ‬, '،‫ﻟﺤﺔﺣﻠﻢ‬.‫ا‬.,
.‫داود‬
'22. ( İ 6 ) p ihnu Abbâs radılallahu dnküma anlatıyor: “Resûlullah aiey-
hissalâtu vesselâm hacamat oldu ve hacamatı yapan doktora ücretini ödedi ve
ayrıca burun damlası da kullandı.” (Buharî. Tıbb 9‫ ؛‬Müslim, Selam 76.
(1202)‫ ؛‬Ebu Dâvud ٠'Tıbb8, (3867)î'T‫؛‬rm‫؛‬zî ٠'.Tıbb9,١(2٠4S).j'
IIC İL T RESOLULLAH’IN yASFETTtĞI Jl a ç l a r . I

AÇIKLAMA:
-1" Hacamatın kan-aldırmak .Idugu -daha önce.a‫ ؟‬ıklanmı§tır.'5٥'M‫؛‬, burna
‫؛‬la‫ ؟‬akıtmaktır, ?arihler bu ameliyey‫؛‬.: uOmuzların altına bir yastık koyup başı
.§ ٠ ‫ اغ‬sarkıttıktan .sonra burna İlaç damlatıp beyin içlerine^ niifuz etmesinin
sağlanması” diye tarif ederler. Bundan maksad haStalıga sebep'olan zararlı.bi-
rikiriılerin 'akmtı yoluyla dışarı atılmasını sağlamaktır. Damlatılan İlaçla tahrik'
edilen hapşırma, arzu edile'n ,akın'tıya yardımci'Oİacaktı‫؟‬. Bu'ma damlatılan. şi'faİ!
mayi,''sade olacagı gibi birka‫ ؟‬maddeden mürekkep, bir'karışım da olabilir.
M ı s Resûlullah'm bu ‫؟‬eşit tedaviye başvurduğunu İfâde etmektedir.
l-Kıydiy&iResûlullahaleyhissalâtuvesselâm’m k c i d i m i y k k d L [ -
dırdığını İfâde etmekten başka, doktora ücret verdiğini de takrir etmektedir.^BU"
hari'nin diğer bâzı.rivayetlerinde ResûlullaKın k'an aldınrken ihramh'olduğu-'
nu, Mekke yolunda bulunduğunu tasrih eder. Yani.hacc veya 'umre İçin seferde
' olduğu bir sırad'aj^0İesna.sında kan çıldırıştır'. -
3- tbnu Hdcer, .tabiblerin hacamatla ilgili pek'çok^faydalar saydığmı kay-
deder. Hacamat.yapılan uzva göre, .hâsıl ol'acak faydalar farklılıklar arzetmekte-
dir. Hacamat .akciğer,, karaciğer, dalak', baş, boğaz, 'göz, tailak, diş, burun, ba-
caklar, baldırlar, ٩ıide, vs. .pek‫؟‬ok uzuvdaki muhtelif rahatsızlıklara.fayda
‫ ا‬getimıektedir.-
Not: ,.acaraatla ilgili daha geniş açıklam'â 4002 numaralı hadiste 'az önce
geçti.

‫]ﺑ ﻌ ﺰ‬ .:‫ﻗﺎك‬ ‫ س و ﻋ ﻦ أم اﻟﻤﺬذر ﺑﻨ ﺖ ﻧﻴ ﺲ ر ض اﺗﻨﺔ‬٢ ٢ | ‫و‬


‫ﻋﻨﻬﺎ‬.

4 ‫ ؤئ دوا‬،‫اﺑﺔ‬J ‫ﺀﺗﺔ و ﻋ ﻖ‬-‫ﻏﻮ ر ; ل اش ا ؤ ﻣ ﺊ ﻋﻖ رﺿﻰ اﺗﺬذ‬


.‫ﺀذة‬.‫ | ﻳﺄﻛﻞ ﻣﻠﻬﺎ ﻫﻄﻐﺪى ﻏﻖ زض اﻟﺬة‬b ‫س‬٠‫ ﻓﻌﺄم رﺳﻮو ا‬،‫ﺗﺘﺌﻘﺄ‬
.'['‫إﺋﺬ أؤق ﻧﻨﺪ‬٤ ،‫ا‬٠‫أ ﺿ ﺖ ﻣﻦ ذئ‬....‫ ؤ ﺟ ﻜ ﻎ اه ﻓﻌﺄل‬،‫ﻳﺄﻛﻞ ﺑﻲ‬
... ‫ﻣﺬى‬.‫أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود 'واﻟﺘﺮ‬
.‫ﻣﻞ ﺻﺤﺘﻪ‬.‫وﻟﻢ 'ﺗﺘﻜﺎ‬ ‫ﻣﻦ ﻣﺮﺻﻪ‬ ‫اﻟﺬى ﻟ ﺪ ا ز‬ :(( ‫واﻟﻐﺎﺑﺔ‬

5 4 > T i■ eskidir. B e y M n iç le r in e ‫ ا‬1‫ „ لﺀه‬t 4 â z u tabiri günamU_zd. 'hakJı .larak yadırganabilir.


3^ KÜTÜB-t SİTTE MUHTASARI II.C İL T

' ‫ أﺀذا ف ' ﺳ ﺒ ﻤ ﺮا‬:((‫ و ؟اﻟﺬزاإى‬. . .

. ‫ا داﻟﻴﺔ‬٠‫ثﺀاة واﺣﺪت‬٠ ‫ أﻛﻮ‬.‫ﻛﻠﻤﺎ أرﻃﺒﺖ‬ :(( ‫))ﺛﻨﺌﻖ‬


23. - (4007)- Ümmü’l-Münzir Bintu Kays radıyallahu anhâ anlatıyor: 'Be-
raberinde Ali radıyallahu anh olduğu halde ResUlullah aleyhissalatu vesselam
y a n i i girdi. 'Ali bu. sırada (geçirdiği bir hastalıgm) nekahet devresinde idi.
Evimizde busr (hum a çağlası) salkımları asılı idi. Resûlullah aleyhissalatu ves-
selâm ondanyemeyc başladı. Ali de yemek iizere kalktı. ResUlullah aleyVlissalâ-
tu vesselam AIVye yönelerek:
“Ağır ol, ağır ol! Sen daha'nekahet.dönemindesin!” dedi ve Ali bira-
kıncaya kadar tekrarladı."
Ü m m ü^l-M üâ, anlatmaya devam ederek: *‘Ben arpa ve çöğender otun-
dan yemekpişirip getirdim. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
'"Ey Ali, buyurdular, bundan al, bu sana daha faydali!” (Ebu Dâvud,
.Tıbb2,(3856)‫؛‬-T‫؛‬rmizî)Tıbbl,(2038).J
AÇIKLAMA:

Bu hadiste, bazı hastalıklarda tatbik edilmesi 'gereken perhize bir ö'mek gö-
rülıhektedir‫ ؛‬Resûlullah, hastalıktan y-eni çıkmış ve h-enüz sağlığına, t'am olarak
kavuşamamış, o l a n , A / / ’yi ‫؟‬agla hurmayı yemekten men. etmektedir.

‫د رﺿﻰ ائ ئ ﻗﺎوت ] ت اﻳﺮج‬ ‫دن‬ j f . ' ' . ‫وﺀن‬ - ٢٤


‫م‬٠‫ﻟﺘﺔ زﻧﺤﺘﻰ اﺋﻨﺬ ﻋﺌﻬﺎ ﺳ ﻞ اﻷ‬۶‫ذا‬. ‫ ﺟ ﻈ ﺊ‬٠‫وﺟﺖ اﻷق | ل ; م اﺣﺪ‬
‫م‬٠‫ اﻷ‬.‫ اتﺀ ﻵﺗﺆﻳﺖ‬٠‫ﻣﺎ رات‬3‫ ئ‬، ‫ة‬-‫ﻋﺊ وﺟﻬﻪ وﻋﻖ ﻳ ﺴﻜ ﺐ ﺀﺗﻬﺄ اﻟﺘﺎ‬
'‫'ﻗﺄﻟﺼﻘﺌﺔ‬. ‫ر زﻧﺎدأ‬1‫ﺣﺼﻴﻲ ﻟﻤﺄﺧﺰﻗﺔ ﺣ ﻰ ص‬ ٤‫ؤﻋﻠﺖ‬ ٠‫إ ﻷ ﺣﻮ؛ أﻏﺬرث‬
‫ اﻟﺸﻴﺨﺎن واﻟﺘﺮﻣﺬى‬.‫ أﺧﺮﺟﻪ‬. ‫مﺀ‬٠‫ ﯪﺗﺌ ﺴﺘﻠ ﺬ 'اﻟﺚ‬، ‫ ؟ ﻟ ﻴ ﺰ ح‬.
24. (4008)- 5‫ رﻟﺮﺀ‬Ibnu Sa’d radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhis
salotu vesselâm lihud savaşı sırasında yaralanınca, Hz. Fatıma radıyallahu
anhâ, mubat ek yüzlerinden kani yıkamaya başladılar. Ali de Fâîıma radıyalla;
hu anhümâ ya su dökUyordu. Fâtıma »*adıyallahu anhâ suyun kanı gi.ttikce artır­
11. CİLT RESÛLULLAH’IN VASFETTİĞI İLAÇLAR 307

dığını görünce bir parça hasır aldı. Onu yakıp iyice kül hâline gelince yaraya
bastı. Böylece kan da durdu." [B uharî, Cihâd 80, 85, 163, Vudû 72, Megâzî
24. Nikâh 123, Tıbb 27; M üslîm , Cihâd 101, (1790); Tirmizî, Tıbb 34 (2086);
İbnu M âce, Tıbb 15 (3464).]

AÇIKLAMA:
1- Bu rivâyet, câhiiiye devrinde bilinen tabâbete bir örnek olmaktadır:
Külle kanm durdunılması.Rivâyetteher ne kadar hasır külü mevzubahis edilmiş
ise de, şârihler herhangi bir külün aynı fonksiyonu ifa edeceğini belirtirler. Nite­
kim halkımız hâla bu usule başvurur ve âcil durumlarda bir bez parçası yakarak
yaraya basar. Her halde dikkat edilmesi gereken husus külün taze olmasıdu*.
Zira taze elde edilen kül mikroptan âridir. Bayatlamış, steril olmayan yerlere
değerek kirlenmiş külden sakınmak gerek.
İbnu Hacer: "Derin olmayan yaranın su ile yıkanması câizdir, derin olur­
sa suyun zararından emin olunamaz" der. Şüphesiz imkân elverdiği diınımlar-
da yaranm su ile yıkanmasmdan kaçmmalı, yaraya zarar vermeyecek steril mâ-
yilerle, en azından kaynatılmış su ile yıkanmalıdır. Aksi takdirde yaranm sudan
mikrop kapması melhuzdur.
2- Sadedinde olduğumuz hadîs Resûlullah*m Uhud savaşı esnasında yara­
lanma hâdisesini anlatmaktadır. Uhud savaşı müslümanlann maruz kaldığı en
ciddî ibtUalardan biri olmuştur. Bedir yenilgisinin kiniyle dolu olan Mekke
müşriklerini birinci safhadaki mağlubiyetten sonra, müslümanlan arka canibten
gelecek tehdide karşı korumak üzere bırakılan "okçuların düşman mağlub oldu,
savaş artık bitti" diyerek yerlerini terketmeleri üzerine, o âm bekleyen Hâlid
İbnu Velîd komutasmdaki ath birliğin, müslümanlara yaptığı âni baskın ile der­
lenip toparlanmış ve mukabil saldm ile çok sayıda müslümanı şehid etmişti. Bu
meyanda Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da oldukça kritik anlar yaşamıştı:
Yüzünün birçok yerinden yara almıştı. Azı dişi kırılmış, elmacık kemiklerinin
üzerinden, alt dudağmdan. almpdan yaralar almıştı. Abduhezzâk'm bir rivâyeti-
ne göre, o gün Aleyhissalâtu vesselâm'm. vech-i mübareklerine yetmiş kadar
darbe gelmiş, ancak Cenab-ı Hak. onlarm zaranndan korumuştur. Bu saldınlan
yapanlann başmda İbnu KcanVa admda bir müşrik gelmektedir.
3- Hadîsin delalet ettiği bir husıis açıktır: Tedavinin cevazı.. Bu meselenin
teferruatma bu bölümün baş kısımnda temas ettiğimiz için burada tekrar ele al­
mayacağız. Ancak، Resûlullah*m hu tedavi ameliyesine itiraz etmemiş bulun-
masınm saıüı bir şekilde tedavinin cevazmı gösterdiğini vurgulamayı gerektirir.
308 -KÜTÜ٥ -t SÎTTE MUHTASARI l l .d L T

Hadîs, aynca, peygamî^rleriri bir kışım musii^tlere, dünyevî meşakkat,'


bela ve elemlere maruz kalacaklanna da delil olmaktadır. Bu, hem o'nlann ecir-
!.erinin artması ve mertebelerinin-yükse.lmesi hikmetine râcidîr, hem de'din İçin
ümmetlerinin bu çeşit ibtilalara katlanmalan, meşakkat ve musitetler kakışında
sabır göstermeleri' hususunda ömek olma maslahatına ,râcidir. Şer. cephesinin
geçici zaferlerine ragmen, neticede ,hüsran onlara, galebe- hizbullahadır. Zira
ilahi kanun Kur’an’da öyle'tesbit edilmiştir: ‫زا'ﻟﺘﺎوة ﻣ ﺬ‬- “Nihâî 'sonu‫ ؟‬.mut-
..takîler içindir” (A’raf'128)'.'

' ^ ^ ١ ‫ ﺑ ﻦ ; ﻳ ﻲ‬٠ ‫ ]أن ﻃﺎ ر ى‬: ‫ﺑ ﻦ ﺣ ﺠ ﺮ‬ ‫واﺀل‬ ‫ — وﻋﻦ‬٢٥ I

‫'ﻟﻤﺬؤا؛‬,‫ اﯪي ون‬:‫ ؤﻗﺎ'ر‬،.‫ﺗﻘﺎذ‬٤ ‫ ﻳﺎ ﻛ ﺮ ؟‬, ‫ و ى‬١‫ ص'اﻟﺌﺬ‬. ١‫ﺳﺄال ا'ﻗﺌ ﻰ‬


‫واﻟﺘﺮﻣﺬى‬.‫داود‬,‫وأﺑﻮ‬ ‫أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ ﻣ ﺴﻠ ﻢ‬ •[‫ذﻛﺌﺬ داﺀ‬-‫ؤ‬..
25.'(4٠0‫ _)و‬Vail ibnu Hucr radıyallahu anh 'anlatıyor: “Târik tbnu Siiveyd
el-Cu’f î radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a hamr (alkollüler)
ile teddvi hususunda sordu. 'Aleyhissalâtu vesselâm onu bundan men etti've:
.“Hayırl 0 , deva degil, derttirî” buyurdu.". (Müslim, Eşribe 12,.(1 ‫ ؤ‬84)'‫؛‬
EbuD â ٧u d T ıb b 'll,(3 8 7 3 )‫ ؛‬T‫؛‬rm‫؛‬zî,.Tıbb8,(2047).l. '
'AÇIKLAM A:, ' ' . - . '
1" B'U'h'adîs ,tedavide hamr'm kullanılması meselesine aydınlık getirmekte-,
dir. Meselenin açıklanmasma'girmeden hamnn 'ne oldugurtu kısaca.telirtelim:
'Sekizinci ci.lt ,161. sayfada genişce açıkladığımız üz&rc hamr, akil örten İçkile-
rin müşterek -adıdır'. Bunu alkollü içecekler diye ,açıklayabiliriz. Alkolün girdiği
her.içkinin -veya gıda maddesinin- akil örtüc‫ ؟‬yani sarhoşluk verici tesiri oldu-
ğun'a'göre hamn alkollüler olarak anlamamız mümkün, makul ve hatta gerekli­
dir.
Öyleyâe, suali alkolün tedavide kullanımı câiz mi değil mi? diye sormak
mümkündür. Biz, bugünkü farmakolojinin hükmünü nazar-ı dikkate almadan,
İslam ülemâsının nieseleye nasıl baktığını belirtmeye çalışacağız. Çünkü,
zamanımızda tıb ilmi, eskiden olduğu gibi, mutlak, değişmez prensiplere inan-

53) Günümüzde bir kısım ilaçlar ve bilhassa şuruplar alkolün, belli bir nisbette karışımı ile elde edil­
mektedir. Tıbb ilmi en çok gelişme gösteren bir ilimdir. Günün birinde yeni bir terkibin geliştirilmesi ile bu
tatbikattan vazgeçilmesi mümkündür. Biz bugünkü hali değişmez nihâî durum diye kabul edemeyiz. Esas
II.CJLT RESÛLULLAH’IN VASFETTİĞl İLAÇLAR 309

mıyor. Bugünkü doğru ve faydalı bilinen bir kısım tatbikatın zararlı olduğunun
anlaşılabileceğini, ondan vazgeçilebileceğini peşinen kabul ediyor.
Hemen belirtelim ki, sadedinde olduğumuz hadîsin bu meseledeki tavrının
kesin bir üslûbla menfi olmasına rağmen, dinin getirdiği başka nass ve prensip­
leri de değerlendiren İslam ülemâsı bu meselede tam bir görüş birliğine varama­
mıştır. Nevevî hazretleri, Resûlullah’m “O, deva değil, derttir” sözünü şöyle
açıkl^; "Bm ifade, hamrın kullanılmasının veya .sirkeye çevrilmesinin haram ol­
duğuna delildir” diye hükmeder. Devamla der ki: “Hadîste, hamrın devâ olma­
dığı, onunla tedavide bulunmanın haram olduğu hususunda sarâhat var. Çünkü
o derttir. Ashabımız (Şafiîler) nezdinde sahih olan görüş, hamrla tedavinin
haram olduğudur. Keza, susuzluğu gidermek için içilmesi de haramdır. Ancak
boğaza takılan lokmayı geçirmek için hamrdan başka içecek bir şey bulunmar
ma durumunda, hamra başvurmak gerekir. Zira bu halde, onunla şifâ kesinlik
kazanmış olmaktadır. Tedavide ise, durum böyle değildir.”
Ancak bazı âlimler, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'm- 4001 numaralı
hadîste izahı geçen- Ureynelîlere deve sidiğiyle tedavi olmalanna vermiş oldu­
ğu ruhsatla mukayese yaparak zaruret hâlinde tedavide hamnn da kullanılması­
nı mubah addetmiştir. Bunlara göre: “Deve sidiği haramdır, ancak, bazı hasta­
lıklara da şifa olmaktadır, işte bu sebeple o haramın kullamlmasma
Aleyhissalâtu vesselâm ruhsat tanımıştır.”
Ülemanın ekseriyet itibariyle hamnn tedavide kullanılmasına “haram” de­
diğini belirten Hattâbî yukanda kaydettiğimiz kıyasla tedavide kullanılabilece-

olan ve değişmez gerçekleri ifâde eden vahye müstenid nebevî irşadlardır. Gerçek, mahiyetiyle onun anlaşıl­
masına ehemmiyet vermek gerekir. İslam Ulemâsı bu meselede ihtilaflıdır. Görüleceği üzere biz ilaç sanayiin­
de alkole ‘‘h a yır” diyelim veya “evet!” diyelim diye bir teklif getirmiyoruz. Bu meselenin hâzık mUslüman
tabiblerce. her çeşit peşin hükümden âri olarak, ciddî şekilde araştırılması gerekmektedir. Bunu yaparken fiı-

kahânın yaklaşımı da gözden uzak tutulmamalıdır.

56) N evevî, tedavide ilacın tesirinin yüzde yüz olmayıp zanna dayanma durumunu nazara vermektedir.
Şu halde, boğazdaki lokmayı kaydırarak boğulmaktan kurtulma gibi şifa verme durumu kesinlik kazanan hal­

lerde, V evevfye göre hanuın işti’mali caizdir, başka hallerde d٠ğ ‫؛‬١■
310 KÜTÜB-J S.E 'M U H T A SA R I II.CİLT

ğine hükmedenlere şu cevabi verir: “Derim ki: “Bu görüş sâhibinin birleştirdi-
ği iki şeyi Resulullah aleyhissalâtu vesselâm tefrik etmiş (ayrı ayrı
değerlendirmece tdbl kılmışı, birinin “zararlı olduğu" na hükmetmiş, diğerine,
de “mubah” demiştir. Zararlı dediği “hamrPfdır, m â h dediği de “deve sidi-
ği’٠dir: Nass’ın aralarım tefrik ettiği iki şeci birleştirmek' lacnı hukme tdbi kil-
mak)câiz değildir.”
Hattâbi, h am r'm ev zu u n d a ResûlullahTm tavizsiz' ta v n n ı b ir başka nokta-i
nazardan değerlendirir. E hem m iyetine binaen 'Okuyucumuzun nazar-ı ibretle
tedkiklerine arzediyorum : “Keza, halk hamrı haram kılınmazdan önce çokça
içiyordu. Herkes İçki mUbtelası'olmuştu ve 'ondan alacağı kcCn.,pesinde idi'.
Haram edilince 'onun,terki ve ondan uzaklaşılması çok zor geldi.'Şeriat, hamr
alana ceza taMir e l e k suretiyle ٠ hususta sert davrandı, tâ ki bundan vazgeç-
sinler ve İçmeyi, terketsinler.'Bu .sebeple., İçmede, tedavide VS'."her hususta kesin,
yaSak. koydu, td ki kimse temdruz 've tesSkum ederek lyani'kendisinin hasta ol-..,.'
duğunu ileri sürerek) hamrın alınmasını mubah addedip (yasağın ciddiyetini
bozmasın, gevşeklik hasıl etmesin). Halbuki deve sidiği hususunda böyle bir en-
dişe mevcut değildir, çünkü onu İçmeye sevkeden herhangi bir sebep yoktur,
insan tabiatı, deve sidiğini içmekten kendi kendine-sıkıntı duyar've iğrenir. Oy-
leyse (bu yönüyle temeldenfarklı) iki şeyi iltibasla birbirine kıyas etmek sahih
değildir', doğru da olamaz.١١
Ibnu’l-Kcıyyim'm getirdiği bir izah da. burada kayda değer.- Merhum,
haram, edihniş. olan şeylerle, tedavinin .hem şeriat ve hem de,akil nazannda
“kabih (çirkin)” olduğunu ^ irttik ten sonra, öncelikle şer’î-yönünü ele alır ve
haram şeylerle tedaviyi'yasaklayan hadîsleri kaydeder -ki. bunlardan' biri '-sade-'
dinde olduğumuz hadîstir, bir diğeri 3978’de kaydedilmiştir- soma aklî yönünü
ele alarak der‫ﻧﺠﺎ‬
“Allah Teâla Hazretleri hantrı pis olduğu İçin haram kılmıştır. Zira ٠
celle şânuhu bu ümmete, temiz bir şeyi ceza olsun diye haram Mmamıştır. Te-
mizi, ceza o la r i, y a h H e r e haram kıldığını âyet-i kerime beyan eder: ,“Yahu-
. dMerin haksızlıldanndan, çoklannı Allah yolundan -men' etmelerinden,
-yasak, edilmişken faiz, almalar، ve insanların 'mallarmı haksKlıkla yemele.
rinden OtUrU,'kendilerine helal kliman temiz şeyleri onlara haram kıldık...”'
(Nisa 160).
Bu u m ı t e boyle bir ceza verilmediğine. gOre, haram edilenlerin hiç biri
temiz değildir. Bu Ummete her-ne haram edilmişse pis oldukları İçin haram edil­
II. CİLT RESÛLULLAH’IN VASFETTİĞl İLAÇLAR 311

miştir. Bunların ümmete haram edilmesi, ümmeti o şeylerin pisliğinden, zara­


rından korumak içindir. Öyleyse hastalıklara, illetlere karşı hamrdan şifa ara­
mak uygun düşmez. Bunların bertaraf, edilmesinde tesiri olsa hile, hamrdaki
kötülüğün kuvveti sebebiyle peşinden daha beter hastalıklar kalhte zuhur eder.
Böylece, hamrla tedavi olan kimse, bedendeki hastalığın giderilmesine çalışır­
ken, kalbinde hastalık kazanmış olur...”
Kaydedilen bu açıklama, haramlık ve helalliğin, dini bakımdan izafi oldu­
ğunu, yani Allah yasakladı ise pis addetmek, helal kıldı ise temiz addetmek ge­
rektiğini göstermektedir. Dinin koyduğu hükümlerde aklî muhakeme yürütmek
mahzurludur, teslimiyet esastır,
Bu meselede Hanefî âlim v4ywf de Şâfi’iyyü’l-Mezhep olan Nevevî gibi dü­
şünür: "Şifa vereceği hususunda kesin bir kanaat hâsıl olursa haramla tedavi
caizdir, tıpkı muzdar kişinin meyteyi (leşi) yemesi, boğazına lokma takı fanın
kaydırmak için veya susuzluktan ölecek olanın da susuzluk için hamrı içmesi
gibi. Ancak hamr dan şifa hasıl olacağı hususunda kesin kanaat hâsıl olmazsa,
o durumda alınması mubah olmaz.” Keza der ki: “٥//. kimsenin, bir başkasının
hastalığını İlmî gücüyle bildiğini ve bu hastalığın da hamr ile tedavi edilebile­
ceğine hükmettiğini farzedecek olsak, bu durumda o kimsenin hamr içmesi mu­
bahtır, tıpkı şiddetli susuzluk esnasında hamr içmesinin, açlık anında da meyte
yemesinin mubah olması gibi.”
/4>77/٠nin bu mütâlâasına itiraz edilerek hamr ile, takılan lokmanın kaydırıl­
ması, susuzluğun giderilmesi kesin bir durum ama, tedavi ile şifanın husül bul­
ması, helal şeyle dahi olsa kesin değildir; öyleyse, haramla tedaviyi susuzluk sı­
rasında veya lokmasının kaydırılmasında içilen şarapla kıyaslamak fâsid bîr
değerlendirmedir, itibar edilemez denilmiştir.
îbnu Âbidîn, R ed d ü .l-M u h târ’da der ki: "Lokmanın, hamr ile boğazdan
kaydırılması, hamr ile susuzluğun giderilmesi örneklerinde elde edilen fayda
kesindir. Bu sebeple, şarap olduğu halde, bunu kullanmayıp susuzluktan ölen
veya boğazına takılan lokma sebebiyle boğulan kimse günahkar olur. Tedavide
durum böyle değildir. Çünkü, uygulanacak tadaviden fayda sağlamak kesin
değil, zannîdir. Bu sebeple, bir kimse tedaviye başvurmuşa ve ölse günahkar
olmaz.”
/٥WM’M ra ٥f, A rızatu.l-A hvazî’de şöyle der: "Dense ki: “Tedavi zarurî
bir haldir, zaruret ise haramları mubah kılar, öyleyse haramla tedavi mubah
olmalıdıd” Biz de deriz ki: "Tedavi zarurî bir hal değildir. Zaruret, açlıktan
312 KÖTÜB-J SJTTE MUHTASARI. ,ll.C JLT

ölüm korkusu getiren haldir. Tedavi olmak asıl olarak■ vacib değildir, öyleyse
onda harama başvurmak nasıl mubah olur?”
Bütün bu farklı mütâlâalardan sonra Rahmeten lil-âlemitı olan ResûluUah
aleyhissalâtu vesselâm'm “Ümmetimin ihtilafı rahm ettir” hadîsini hatırlat­
mak ve ihtilaflı meselelerde ümmet için kolaylık ve ruhsatm varlığı prensibi se­
bebiyle haram hükmünde cezmedilemiyeceği prensibini kaydetmek isteriz.
Ancak, dinin selameti, şüpheli şeylerden kaçmadadır.

★ HAMR HAKKINDA TIBBIN EN SON SÖYLEDİKLERİ

“Şeriatın “Haramlar niyyetlerle mubah olmaz” hükmünü de


dikkate alarak, HattâbVnin görüşüne aynen katümakta, aşağıdaki
örnekler çerçevesinde gerek vardır kanaatindeyim. Şöyle ki:
a) Son birkaç yıla kajdar dezenfektan (mikrop öldürücü)
madde olarak bilinen alkol lehinde bir çok methû senalar yapümış-
tir. Bunun içindir ki, kolonya, kokusu yanmda dezerfektan bir
madde olarak istVmal edilmektedir.
Son yapılan çalışmalarla, alkolün dezenfektan bir madde ol-
madiği anlaşılmıştir. Alkol bakteriyi protein bir kılıfla sararaki
onun faaliyet ve üremesini kısa bir zaman için durduruyor. Daha
sonra akîif pozisyona geçen mikrop, faaliyetine devam etmektedir.

Bunun içindir ki günümüz cerrahisinde dezenfektan olarak


i o l terkedUmiş ue yerine başka maddeler ikame edilmiştir.
b- Visld gibi â o U û maddelerin k i damarlarım genişleterek,
k â i n beslenmesini saklaya ca ğ ı önceleri ıs-rarla' soylenirkeru ya-
pılan araştirmcüar bunun bir spekülesyon olduğunu, fcalb damar-
larinı ğenişletmekle beraber, kan akış hızmı ve hacmini d û ş û â -
ğûnû ve dolayısıyla k â i n hayatiyetini tehdit ettiğinigöstermiştir.
S o ğ â h a v a k â i o l d a m a rla rı genişleterek ısm m aya
c-
sebep .oId u.li, d o la y ıs ıy la donmaya karşı alkol almanmfaydah d-
du.11 söylenmişse de, b il şekilde ü ö cııt .d a h a ^a zla ISI kaybederek
donmanm daha erken oluştuğu ğ ö r û lm ü ş i
d- Bir kadeh alkolün beyindeki en a z bin nöronu (yani beyin
ll.C İLT RES.LULLAH.IN vASFE٣ rlĞl H a ç l a r 313

.hücresini) yok ettiğl bilinen bir g e r ç e ğ


e- Ağız kûartısmı arturnasma r a ğ i n seksüel yönden libido
kaybım (seks gücünün düşmesine), erken inzal ve üâ taraf İçin
.tatminsizliğe sebep o l d $ yine bilinen b ir g e r ç e ğ
Bütün bu deiiUer,» H.attâbî.nin ve'tbni’l-K a^^m .in görüşlerinin isabetli
olduğunu vurgulamaktadır.” ( Z .ç .)

‫ص ﻧ ﺴ ﻮد‬ :Ju . ‫ئ‬ ‫ س ا'ﻟﺬذ‬٠‫ز‬ ‫ﻟﺔ‬،‫ﻫﺮ‬ ‫ ' ز ض أف‬- ٢ ٦ ٠

‫ ذ ى؛‬٠‫أﺑﻮ'داود واﺑﺮ‬ ‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬.'[‫ذ ﺋ ﺨ ﺆ ؛‬ ‫ا■•' ك ] ا ذ ذ ا ؛ ﺑ ﺜ ﻦ‬


..‫وﺑﻨﺎ ﻟﻐﻐﻠﻪ‬
26. (4.10)- Hz. Ebu Hiireyre radıyallahu anh anlatıyor: iiResûlullah aley
hissalâtu vesseiâm zehir ve benzeri her çeşit habts ilaçtan yasakladı." (Ebu
,Dâ٧ud, Tıbb'11, (3870);'TIrmIzî. Tıbb 7 ,(2046).‫ ل‬. ,
.,'A Ç IK L A M A :
^ ‫؛؛‬٥٥٤’ye'göre١11‫ ﺧﺆ‬ve .diğer yiyecek maddelerindeki habâset yani kötü-
lük iki cihettendir: Ya.dinen pistir, .necistir ki haram-olduğuna,hükroedilmiçtir:
Hamr, haram olan hayvanlarm etleri, pislikleri, bevlleri.gibi. Bunlann hepsi pis
vç.hahîstir, Sünne'ün.istisna kıldığı deve sidiği dışında hepsinin.isti-’mali haram-
dır..Diğer cihet,' koku, tad ve-lezzetleridir. Bazı. maddeler bu yönleriyle insan ta-
biatına' meşakkat verir, tiksinti--hasıl eder. Şu halde nefislerin duyduğu ikrah o
maddelerin, habisliğ'ini teşkil eder.' Hattabî ilaveten: “Çoğunluk itibariyle İlaçla-
rın adlan hoşa gitmeyen (kerih) cinstentir. Ancak bazısı basızına nazaran daha
hafif, tahammül edilmesi daha kolaydır, tibindiriciliği daha azdır" der.

‫ﻷﺑﻰ‬، ‫ ]أة ﻟ ﺠ ﺄﺳﺄل‬:‫ ن اﻟﺘﻴﻤﻰ‬١‫وﻋﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﺮﺟﻤﻦ ﺑﻦ ﺀج‬ ü٢٧ n


‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ‬..[‫ ﻏﺮن' ﻳﻔﺎ‬.‫'ﻗﻔﺎة‬. '،.‫ا ﻏﻨﻲ اﻟ ﻌ ﻬ ﺬ غ ﻳﻴﺘﺘﻔﺎ ﻓﻰ ذؤا؛‬
‫واﻟﻔﺴﺎﺑﻰ‬. ‫ دا ود‬.'
.27. (4011)- Abdurrahman Ibnu Osman et-Teymt radıyallahu anh anlatıyor:
“Bir tabib gelerek Resûlullah aleyhissalâtu veşşelâm’a ila ç yapımında kurba-
ğayı ku lla n ıkta n sordu. 'Resûlullah' ndamı kurbağayı öldürmekten ncHyctti.’.
.tE ^ -D ٥Wtd,'Tıbfell,(3Ş7,l.);Nesâî,Sa5,d36,'(٠ 7 ,2lO).'j.
314 KÜTÜB-I SlTtE MUHTASARI' II.C İL T

AÇIKLAMA:
Rivayette, Resûluİlah'ın sual sahibine, kurbağa etini ilaç olarak kullanma­
yı yasaklamıyor gibidir. Fakat öldürülmeleri yasaklanınca, dolayısiyle etlerinin
ilaç yapımmda kullanılmalan da yasaklanmış olmaktadır. Şârihler. kurbağa
hakkmda gelen yasağm, onun necisliği veya tiksinti verici olmasından ileri gel-
iii& in i illr a ItI a of ٠l،٠n t h lîın jilin Ha rtn ıın h a r a m va Ho I îiv ic îv Ia IfA c ım in în va v ah-

28. (4.12)- Ebu Keşbe e l-E n â rî radıyallahu anh anlatıyor: uResulullah


aleyhissalâtu vesselâm başından ve iki omuzu arasından hacamat olur ve:
“Kim bu kandan akıtırsa, herhangi' bir .hastolık i‫ ؟‬în, bir.başka İlaçla
,tedavi .olmasa da.zarar görmezi” buyururdu ’*'‫؛‬Ebu Dâvud,. Tıbb 4, (3859);
!bnu Mâc‫ ؟‬, Tıbb.21,.(3484).J .

A Ç IK L A M A :.-'
1- Bu rivayet Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’m iki 'ayn. yerden kan al-
dırdığını göstermektedir: Baş ve omuzlan.arası.'Bu ameliyeler ayn ayrı zaman-
-larda da, ayni zanlanda da icra edilmiş olabilir.
2- Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm burada.deri üzerinde'Zuhunı ehli ta-
rafından teşhîs edilen alametlerle'vUcudda.biriktiği anlaşılan zararlı kandan bir.
miktarının akıtılmasını,. Sihhat İçin fevkalâde faydalı mülâhaza etmektedir.
Bunu, hacaınat olmanın bütün hastalıklara karşı herhangi bir İlaç almanın yerini-
tutacağım söyleyerek İfâde buyurur.

. ‫ ]ﻛﺄن ل ; ل اﻻه‬:'.‫ﺗﻠﺔ ﻋﻔﻪ ﻗﺎل‬١ ‫ وﻋﻦ'أﻧﺲ رﺻﻰ‬٠ ٢ ٩ I S


'. ‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺨﺴﺔ إ'ﻻ اﻟﻴﺴﺎز‬,.'[‫ﻵاﺑﻠﻲ‬.‫زا‬,‫ﻳ ﺨ ﺞ ( ﻟﻰ أﻻﺟﺪﻣﺌﺶ‬
29. ,(4.13)- Hz. Enes radıyallahu anh ^anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu
Il.ClLT RESÛLULLAH.IN ٧ ASFE٠ ÖJ il a ç l a r .3،5

vesselâm, ٥٠۶ «««« iki tarafındaki damarlar ‫ ؛^؛ ﺀﻟﻢ؛‬omuzun o r ta s lâ k i damar-


dan hacamat olurdu.” (Ebu Dâvud, Tıbb 4 ,(3860)‫ذ‬TIrmizî, Tıbb 12. (2052)‫؛‬
.!bnuMace,Tıbb2l.(3483).] . .
-AÇIKLAMA: ',
Kan akıtma İçin tatbik edilen l e l i y e . v ü c u d i herhangi bir yerine rastge.
le uygianmaz. Bilakis hastalığa göre^ kan alınacak belli yerler var. I§in ehli, sa-
dece kanin, nasıl -alınacağını değil, teyan edilen '-rahatsızlığa uygun .lan: kan
alma mahallini de bilir. SadCdinde olduğumuz rivâyet /?‫ﻟﻢ^؛لﺀ‬ıı‫ﻟﻤﻠﻢ‬a‫ ه‬aleyhissalâtu
v e s s e l 'm baçmdan've ^jynunun iki tarafmdaki damarlardan kan aldırdığını
telirtir. tbnu'l-Kayyîrh boynun etrafındaki iki ana damardan (el-ahdayn) yapılan
hacamatın baştaki- ve başta bulunan yü'z, digler. kulaklar, .gözler, burun gibi or--
ganlarda hissedilen hastalıklara fayda sağladığını'belirtir. “Yeter ki der, hasta-
ilk,, kan ‫ ؟‬okluğundan veya fesadından veya Her ikisinden meydana gelmis
olsun.”
Kan'alduırken,'hastalığa uygun yerden' aldınlmadıgı takdirde araz meyda-,-
na gelebilir. Bu dununu, Ebu Dâvud*\m bir.rivâyeti örnekler: Ma'mer der.'
ki: “Ben hacamat olmuştum, aklim gitti, öyle ki namazda, bana Fatiha ‫؛ﺀﺀس«ﺀ‬-
nin telkin edildiğini hissediyordum.” -Şârihler bu'hali, onu'n başından hacamat
olmasıyla izah-, ederler. Aliyyu’l-Kari: “Zehre karşı baştan hacamat olunur,
Ma’mer'ise- zehirlenme olmadan boştan olduğu İçin Hata etti ve bundan zarar
gördü” der. Hacamat ameliyesinde, hangi gün hangi saat daha uygun olur? me-
selesine müteakip hadiste temaS'edilecektiT.
“Ahdayn denilen boynun iki tarcifindaki damadardan ve iki
omuz a ra s ın d a n ye. kafa çukurundan hacamat olmayı yasaklayan
b t had is، ş e $ İbnu Mace’de görmekteyiz. Bu husus Cebrail aleyf
I s e k u n tarafindan Peygamberimiz a le y h iss a H v e s s e iM a ba-
dirilmektedtr.
NOT: Bilhassa boynun üd ta r a fm d â d a m a k hayad damar-
la r d ı Bunlann zedelenmesi hayati tehlikeye s o H tir . Nâ ehü b ir
h a c a m a t İçin bili oldukça t e l e i i b i r lu la m a d a r.
Ma*mefin ifadeleri unuM b ir beyan d e ğ i munfisrid btr vak’a
otmabdır. Zaten ٠٠ hangtgûn b a ca n ıa i olduğunUl tok kanna I aç
karina rnı h a ^ ı a ٤'.٠W ı^ u n u , 'ne miktar k a n o M ırd ^ ın ı, hacamat-
c in in ehU ohıp obriadağını, A d i s i n i n kan g ö rd û ğ ü â rahatsız
316 KÜTÜB-I StTTE MUHTASARI n.CÎLT

olup olmadığını., bildirmiyor. Bu sebeplerle Ma$nvefin tecrübesinin


dikkate değer bir yönü obmmaMır. Ferdî bir tecrübeden umumi
hükme giderek pek çok hadîsle sabit olan hacamat amelini reddet-
mek katiyyen m U d e g H ” (Z.Ç).

‫وﺗ ﺴ ﻊ‬ ‫ ] و ﻛﺄ ن ي;ﺷﺊ؛ ] ﺟ ﻊ‬: ‫ إ ر ﻃ ﻰ‬١ ‫ و رد‬٠ ٣ ٠

•[‫ وإﺧﺬى وﺑﺸﺮﻳﺐ‬،‫ ﻏﻘﺰة‬.


30. (4014)- Tirmizı şu-ziyadede bulunur: “(Resûlullah aleyhissalâtu vesse-
lâm) ayin onyedisinde, ondokuzunda ve yirmi birinde hacamat olurdu.” [Tjrmi-
,Z Î,T ıbbl2١,(2052.)J ..
AÇIKLAMA:
Bu rivâyet, -hacamat.,olacak kimsenin rastgele.bir günde -degil, kamerî, aym
belli' 'günlerinde hacamat olmasını taYsiye etmektedir..'Böylece hacamat olma
hâdise,sine bir'başka buud daha kazandınlmı§ oldu‫ ؤ‬unu.görmekte‫ﺑﺪ‬,iz..
ZAM ANSEÇtM t‫' ؛‬
'B u husus'Buharî’de müstakil bİT-babta ele alınmaktadır. Bab'başbgı
şöyle: “Kişi ne zaman hacamat olmalıdır? Ebu Musa geceleyin hacamat oldu.’*
BllharT, bu babta tek hadîs-rivaye.t eder: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
oruçlu iken hacamat oldu ”
Buhart burada- şunu ifade etmek ister: “Hacamat olunacak zamanla ilgili
bir kısım rİYuyetler Yar. Bazılarına gOre, oruçlu iken hacamat olmamak gerekir,
td ki.oruca bir zarur gelmesin. Nitekim Ebu Musa.'bu sebeple .gece hacamat ol--
muştur. Antak Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm oruçlu iken hacamat olmuş-
tur. Öyleyse geceleyin de g ıU z le y in de hacamat olunabilir.” BuharVyt göıt
bu mesele ile alakalı rivayetler, kendi şartına uygun'degildir.,-.bağlayıcı hüküm
İfâde etmezler, öyleyse ihtiya‫' ؟‬duyulunca,.'her zaman hacamat olunab‫؛‬lir.
ibnu Hacer açıklamasını' şöyle devam ettirir: “Tabibler nezdinde, enfay-
dalı hacamat ikinci veya üçüncü saatte icra edilenidir. Cima, hflmam ve benzeri
durumlardan hemen ‫ﺀ‬٠«‫ر‬٠‫ ه‬, tok karina veya aç karina olmamalıdır,” ibnu
M âce’de hacamat olunacak günü tayin eden bİT'rivayet ibnu Ömer radıyaliâu
anhitma’dan kaydedilmiştir. Orada ‫هﺀﺀم‬/{<//‫ أ>ه‬aleyhissalâtuyeşselâm: ‫ ا ﺑ ﺼ ﺎ‬٠
‫ؤا ﺳ ﺊ‬,‫ ﻳﺎ‬١‫ ﻷ ﺀ ﻻ ﺣ ﻮ ^ ^' ﻣ ﻤﻠ ﻸ ذ‬١‫يﺀ;ﻫﺆاش‬١ ‫ ﻓ ﻺﺑ ﻔﻴﺒﺎ ﺿ ﺴ ﻼ ﻣ ﺨ ﯯا ؛ ل ؛‬: ‫ض‬
JJ.ClLT RESÛLULAH.IN VASFETTİGİ İLAÇLAR 317

‫ ب ﺀ ؤأﻷﺧﺪ‬١‫“ز‬٨ ‫ ا’ﻷﻫﺎا‬٠ bereket‫ ؛‬Uzere.perşembe günü hacamat,.‫ ؛‬-un. pazarte


s‫؛‬, sa‫؛‬، gün‫؛‬erî. hacamat olun. Çarşamba, cuma, cumartes‫ ؛‬ve pazar gün‫؛‬erî
hacamat .‫ ؛‬.”.maktan kaçmm
fbnu Hacer, bu rivayetin zayıf olmakla beraber birçok tarikten^geldigini
belirterek.kuvvetiendigini gösterir. Ahmet ibnu Hanbel hadisler sahih olmasa
-da, bu zikredilen günlerde hacamat olmayı. mekruh,addedermiş. Hallâd'm anlat
tıgma.gOre, bir kimse.çarşamba günü hacamat olmuş, ancak bu husustaki hadisi
,kaale- almamanın cezası olarak alaten hastalıgıpa yakalanmışın. Ebu Ddvud
-Ebu Behre râ ya lla h u anh rivayeti olarak,-onun, çaTşamba günü haçânlat olma
(yı meknıh addettiğini v t Resûlullah'm.: “Salı günü' kan(^' bedend'e coşma
günüdu'r. Onda bir' saat var ki,.kan durmaz”(57) buy'urdugunu. söyler. Ayin
günleri hususunda bir kısım hadîsler gelmi'ştir. Bunlardan biri. Ebu Dâvud’daki
EbuHureyre hadîsidiı. OrdidaAleyhissalâtuyesfelâm: ‫ ﻋﺜﺮه ﻧ ﺸ ﻊ‬,‫ص اﺧﻌﺠﻢ 'ﻟﺠﻊ‬
‫ ن ﻛ ﻞ داﺀ‬٠ ‫ﻛﺎن ﺷﻤﺎﺀ‬: ‫ﻏﺜﺰ زاﺧﺪى زﻋﺜﻮﻳﻦ‬, ‘‘K ‫؛‬٠nyed'raaym ‫؛‬sîndC, ondokuzunda
ve y‫؛‬rm‫؛‬b‫؛‬r‫؛‬nde hacamat . ‫ ؛‬ursa her hasta‫؛‬ıga karşı ş‫؛‬fa .‫ ؛‬.ur” buyurmuştur
Bu hadîs de ,muhtelif tariklerden gelmiştir.' Hanbel tbnu tshak der ki:' “Ahmed
-İbnu Hanbel, kan ne zaman heyecana gelirse, §ü veyabu saatte olduğuna bak
-madan hacamat Tabibler şu hususta .ittifak etmişlerdir: ‘*Hacamat(ka
o l u r d u : ’

meri) ayin ikinci yansında, sonra da üçüncü ‫ ؟‬cyreginde yapılırsa, bu birinci ve


Sonuncu ‫ ؟‬eyreklerdc,' yapılandan daha faydalıdır" ei-Muvaffak el-Bagdadi ‫آ ﻫﻪ‬
-ki: “Böyle olması, ahlâfın ayın b a ş ı â heyecanlı, sonunda da sâkin olmasın
”.dandır. öyleyse 'evla ola.ni.ayin ortasında' olandan halas olmaktır'

HACA M ATGU n U ★
Hacamatla-ilgili .hadislerde Prof. Dr. Zeki Çıkman Bey’m tesbit ettigi bir
:in celi, ve bazı yorumlan aynen kaydediyoruz
-A- Hacamat olunacak günlere temas eden hadîsler toptan de
:ğerlendirHecek o lu rsa şu hususlar dikkatimizi çekmektedir
Pazartesi ve s ig ü n le r i her s e j e r i â hcucamat g iM olarak (1
,tavsiye edilmekte
Çarşamba g û n û â hacamat otunmaması israrkL istenmek (2-
'te.
3) Perşembe günü bazı hadîslerde tavsiye edilmekte, bazda-

57) Bu ibarede kastedilen mâna 4 0 7 ‫ ا‬nuniaral، hadîsle.gelecek.


318 KÜTÜB-İ StTTE MUHTASARI ll.CİLT

rmda edilmemekte.
4) Haftanm diğer günlerinde ise ısrarlı olmasa da tavstye edil-
memesi esüsobmktadLr.
B- Diger tarajian karnen takvim esas alınarak aym 17, 19 ve
21. günlerinde hacamat olunması istenmekte, bilhassa J7.Sİ ısrar-
la tavsiye edUmektedir. ibnu Abbas ra d ıy o M u a â m a f d a n
geletı bir rıuayette;‫ن اﻟﺜﻬﺮﻓﻼ ﻳﺠﺎورﻫﺎ‬٠ ‫ﻣﻦ واﻓﻞ ﺣﺠﺎﻧﺘﺔ ﻳﺆم اﻗﻸﻗﺎ ؛ ﻟﺠﻎ ﻏﺜﺰة ﻓﻨ ﺶ‬
۶‫“ ض ﻳﺨﻌﺞ‬Kimin hacamat aym 17 saiısma rastJarsa, sakin hacamat 0İ>٢
mayi ihmal etmesin»’, buyurulmaktadır. H a ayuı IT'sininsabya
rastlaması senede bir veya birkaç kere ya olur ya ٠îm a z .( 5 8 ) Hele
her aym 17’s l salıya rastlaması m û â û n d e g i Hadîslerde ha-
cama، olmak içm gün olarak sdmın, tarih olarak da aym 17*şinin
terin d e, diğer gün ve t a r l r e nazaran ısrar edilmiş olmasmdan
başka, yukanda metniyle birlikte fcaydett^fmiz rivayet dahi aym
17'sine rastlayan sah günü te r m d e aynca dikkaderimizi çekmek-
tedir.
Öyleyse:
a) P r f o â ı olarâ, 'Sihht bir tedbir maksadıyla hacamat ola-
cak kimselerin acele etmeyip kameri i v i m e gore aym 17’stne
rastlayan sah günü kan aİdırması tavsiye-i nebevi olmaktadır.
b) Çarşamba g ü n û â hocama، o l m a n i ısraria tavsiye eda
mediğine gore, aym 17*sine bile rastlasa terki evladır.
c) Eğer hacamat oimamayı gerektiren âcü durunûar varsa çar-
şamba dışında herhangi bir gımde hacamat o lu n a b ls e de ayin
17, 19 ve 21.kgünlerinde olmasievM ır.
d) Bu tarihlerden birine pazartesi veya sakyı rastlatmaya çatı-
şıimaiıdır.
e) AciUyet h a k d e perşembe günüde tercih e d i l e b t
j) Çok daha adi hallerde cuma, cumartesi ^ızar günleri de
başvurâıbüir.
‫ وه‬Böylece aniaşıiır k i normal h d k rd e ayin 19 7‫ و‬٠ve 21. gün-
58) Son i yıldır y^Miğiin tedkiklenle iumiyetle yılda bir kere 17’si salıya rastladı, sadece i yı•
hadaSdefasaUT’yerasdâ
11. CİLT RESÛLULLAH’IN VASFETTİĞI İLAÇLAR 3.9

lerinde her seferinde hacamat olunabût diye bir kaide yoktur. Zira
çarşambaya rastlama halinde o günlerde dahi kaçmmak esastır.
C- Hadîslerde gün ve tarih üzerine gelen ifadelen bize, bir
başka husı^u hatırlatmaktadır. Şöyle k t Zikredüen rakamlarla
(yani öym İ7, 19 ve 2 !.günleriyle)ilgili zamanm dolunaydan sonra
olması ve haftanın belli günlerinin tayin edilmesi şu hikmetlere
mebni olabilir:
1) Bu rakam ve günlerin çakıştığı zamanlarda vücudumuzda
müsbet yönde bazı hâdiselerin geUştîğini;
2) Çarşamba günü o tarihlerle çakışsa bile, bu günde vücudu­
muzu menft (ters) yönde etkileyen bazı hâdiselerin geliştiğini ve
bazı hastahklann inkişâfi için ortamı hazırladığı veya bu günde
vücudun mukavemetinin kınlabileceğine işaret edümiş olabilir.
Hadîs-i şeriflerin metinlerine dikkat edilirse, beklenen hasta­
lıklar (cüzzam ve baras) çarşamba günü hacamat olan herkeste
görüleceği değil, bazdarmda görülebileceğine işaret edilmektedir.
3) Günümüz tıbbı bu gün ve tarihlerin işaret ettiği zamanlarda
ne gibi flzikî ve ftzyolojik hâdiseler zincirinin husule geldiğini
henüz bilmemektedir. Bu bûemeyişimiz, hal-i hazırdaki teknoloji'
mizin yeterli incelik ve hassasiyete ulaşamadığmı ve çok daha ge­
rilerde olduğunu ortaya koyar.
4) Hadîs bize günümüz tibbmm eksikliğini ve birçok hususlar­
da yetersiz olduğunu da ûham etmektedir.
D- HACAMAT HANGİ HALDE OLMALI?
Hacamat aç İken yapılmalıdır. Çünkü bunun deva (şifa ve te­
davi edici) olduğu Râmuzu’l-Ehâdis.te iki ayn hadîste bildirilmekte­
dir.
Kaldı ki, Sahih-i Buharî deki bir hadis-i şerifte Peygamberimizin
oruçluolarak da hacamat olduğu bildirilmiştir.
Yine Römuzda, bir hadts-i ş p r i f t e karnına hacamat olmak
derttir” buyurulmofctadır.
Ibn-i Mâce’de. hacamatın aç kamma yapılması ayrıca tavsiye
edilmektedir.
320' KÜTÜB-t StTTE MUHTASARI I J .^ T

Y ia n d a k i ifâ le r d e n şunlar anlaşüıyor:


a- Hacamat cıç iken y a p tm Im a li. BöylesifaydaUdır.
b. Tok karnma hacamat zarar¥w.
Oruçlu ö la r â hacamat yapümastna cevaz, hem aç h a m a
C"
yapılabtieceğtne, hem de orucun tfozulmayacağvna dem olmakta-
dır.
Hacamatm aç karma yapümasmm tıbben i z â kolaydır: Aç
iken kandaki total yağ ve kolesterol gljkoz (şeker) ve diğer z a r â
bazı majddeler düşük seviyede bulunacaktır. Ayaca böyle bir du-
rumda k i , karaciğer ve I r e k L e r daha rdhat bir çalışma ortam
içindedirler.
Aç iken kan ahhdığında, damar içindeki kanm azalması, han
yapıcı merkezleri d a rahat ve kuvvetliolarak uyaracaktır. Böyle-
ce vücudumuz, genç ve çok kuvvetli kan ve mâdafaa hücrelerine
kavuşacaktır. Bu hücreler sâyesmde, daha rahat nefes ahnacak,
hastdık yapıcı her türlü küçük mikroorganizmalara karşı müdafaa
şağUmacak, ihtiyar ve patojen (kanserojen) madde ve hücrelerin
zararından korunacağız.
Tok karma olunca, kan, hem karm boşluğunda toplanmş ٠٤٠-
çağından, hem de ،ofc halde kandaki z a r â maddelertnjazidbğı
sebebiyle hacamatm fa y d d ı olrnast düşünülemez. K d U boyle
bir durumda hacamat olmak} baygmiığa ve daha başka kötü hadi-
selere de sebep olabair.
Çikkü, tokluk halinde kan, karm boşluğuna gollendiği İçin ha~
yad merkezlerimiz olan beyin ve k â i n beslenmesi zojyıfkafmştar.
Böyle bir durumda hacamat y ş ü m c a beyne, kalbe ve diğer hayan
hormon ye enzim yapan bezlere giden han hacm i iyice düşerek,
felç, enfarktüs ve bazı kdıcı rahatsızlıklarm çıkması b ek len eb l.
Oruçlu ö la r â h a c a â t yşttrm anm , orucu^-bozmaması günü'
muz tıbbına da b ü y â bir k o ¥ ı k sağlamıştır.
Şöyle ki, ^am.zan - 1 Ş e lfte kan o h n a râ y a p ıla c â te tk a d k e
Jirsat vermektedir.n (Z: ç.)
n .C ÎL T RESÛLULLAH’IN .٧ASFE ٣ rtöI'J l A ç LAR. -321

K A N V E R M E K H A C A M A T IN Y E R İN E G K E R M t?.-
Zaman Z ia n şu soruyla karşılaşıyoruz;

,-Bugün, ameliyat olan hastalar İçin, sağlıklı kimseler kan vermekte-


dir. Sağlıklı.kimse-bununla hacamat olmuş'sayılır mı? . -
- Elbette, hacamat olmak, gayesinden, rahatsızhgm cinsine, gdre uygulana“
,cagı yer ve hattâ hacamat.olunacak günün seçimine ve tarzına varmcaya kadar,
k'an vettneden ayn bir hâdisedir.' Ancak, kan vermenin de'^H i bir niSbette Sih"
hate vesile, olacağını, kendi tecrübemle’'söyleyebilirim. 'Sol kolumda, kışlan
daha’çok artan, hususen geceleri açıkta kaldığı takdirde iyice rahatsızlık' veren
bir agnnın, sol kOlunıdan verdiğim kandan sonra tamamen kesildiğini, .aredan
geçen'üç .yıla ragmen henüz bir kere olsun gelmediğini’bizzat müşahede ettira.

‫ؤ'ﻟﻠﻢ اﻻﻗﻦ‬.(‫ﺋﻤﻴﻘﺊ‬ ‫ﺳﻰ‬3‫ ]ﻛﺄن ا‬:‫ﺧﻌﻦ‬٠‫ ﺀ وﻋﺌﺪ اﻟﺜﻲ‬٣ ١


‫ ] ﻓ ﻬ ﺎ أ ﺣ ﺪ أ ﺀﺟﺮه‬.
31. (40'15)-.Sahîheyn’de. gelen bir.٣rivayette şöyle denir: uResûlullah
aleyhissalâtu vesselâm hacamat olur, kimseye ücretinde zulmetmezdi.” JBuha-’
rî,tcârel8;MüS!Jm,Selam-77,(1577).).
' AÇIKLAMA:, ‫ ا‬, ٠ ./
1- Burada ülemâ' arasmda.cerayan eden bir .ihtilafm'delili gözükmektedir:
Hacamat yapan doktora' ücret câiz'mi, değil mi? Bu'husus .münakaşa edilmiştir.
’Çünkü ’bazı rivayetlerde Resûlullah aleyhissalâit vesselâm, hacamat yapmaya
mukabil alman ücretin, pis olduğunu belirtmiş ve hatta buna mukabil .ücret öde-
meyi yasaklamıştır. '
-Bu farkii rivayetler karşısırida'ülemâ ihtilaf etmiş, ancak cumhur, hunun
-helâl olduğuna zâhip olmuştur. “Helâl" diyenler saddinde olduğumuz .fhuM
Abbâs rd ya lla h u dnhümâ hadisiylt ihticâc etmişler V'e,demişlerdir ki: “Evet
٥«, d e â t olan bir kazançtır, ama haram değildir.*’ B'U kanaatte olanlar.' yasak-
layıcırivâyetleri’tenzihe hamlederler.
2- B^azı 'âlimler-neshe -kanidirler: “önce h a r a â , sonradan neshedilerek
mûbah derler.. Tahâvî bu ‫؛‬görüştedir.’Ancak, bazı âlimler: “ihtimalle
nesih sUbttt bulmaz, neshe hükmetmek. İçin kesin bir karine gerek..
görü‫؛‬ü uzak-kabul edCrler:
322 KÜTÜB-Î SITTE MUHTASARI 11. CİLT

3- Ahmed îbnu Hanbel ve bir grup âlim hür ile köle arasında bir tefrik ya­
parak:- “Kölenin bu hizmete mukabil ücret alması mutlak olarak mübahtır,
ancak, hür kimsenin hacamat yapmayı meslek edinmesi mekruhtur, bu işten al­
dığı parayı kendisine harcaması haramdır, köle ve hayvanlara harcaması caiz­
dir” demişlerdir. Bunların delili M uvatta ve diğer S ü n e n le r’de gelen Muhay-
yısa hadîsiöâî. Buna göre, Resûlullah’tan, kölesinin hacamat mukabili kazandığı
parayı kullanma cevazı ister. Resûlullah reddeder, öbürü ihtiyacım var diyerek
ısrar edince: îJ İ ij iîlpi “Öyleyse onu develerine yem, kölele­
rine yiyecek parası yap!” ferman eder.
4- Ülemânm kerahet-i tenzihiye’ye hamlettikleri bu hali, İbnu’l-Cezvî
şöyle açıklamıştır: “//accdm’m ücreti mekruh görülmüştür, çünkü bu ihtiyaç
hâlinde müslümanın müslümana yapması vâcib olan yardımlara dâhildir. Bu
durumda vâcib olan bir vazifesi mukabilinde ücret alması mekruhdur.” îbnu’l^
Arabî, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'm haccâmm ücretini habîs ilan eden
hadîs-i şerifleriyle, haccâma ücret ödediğini beyan eden sadedinde öldüğümüz'
hadîs arasmı şöyle te’lif eder: “Eğer ücret malum belli bir iş mukabili ise bu ca­
izdir, aksine meçhul bir işe mukabil ise caiz değildir, (yasak böyle bir durumla
ilgili olmalıdır).” \
★ Hadîste hacamatın mübah olduğu gözükmektedir, Tedavi gayesiyle kan
alma metodlan ve diğer tıbbî muamelelerin hepsi buna da‫؛‬j,ildir.
★ Tıbbî hizmetlere mukabil ücret caizdir.
5- îbnu Hacer, tahkik ederek, Resûlullah'a. hacamat yapan kölenin Nâfı'
r ٠yy/٥e adında biri olduğunu tesbit eder...
6- HACCAMIN ÜCRETİ NE KADAR? Sadedinde olduğumuz babta, hac­
câma ödenen ücretin miktarıyla ilgili bir rivayet olmamakla birlikte, mevzuun
tavzihi ve ücretin kabarıklığı hususunda bir fikir vermek maksadılya Buharî’de
gelen bir rivayeti kaydetmeyi uygun bulduk.//?. Enes der ki: “Resûlullah aley­
hissalâtu yesselâm^haccâm bir köleyi çağırıp hacamat oldu ve ona bir veya iki
sa* yahut bir veya iki müdd [hurma] verilmesini emretti. Ayrıca ilgililere, bun­
dan alınan verginin azaltılmasını söyledi. Verginin azaltılmasıyla ilgili rivayet­
te Aleyhissalâtu vesselâm ne kadar vergi ödediğini sorar: “İki sa'!” deyince bir
sâ’ının düşülmesini emreder.” îbnu Hacer, ücretin miktarı hakkında yukarıda
kaydettiğimiz “bir veya iki sa’” şeklindeki tereddütteki sebebin bu rivayetle an­
laşıldığını belirtir.
JLCİLT RESÛLULLAH’IN ٧ ASFE ٣٢töl İLAÇLAR 323
. . ‫ﺀ‬

‫ر ﺳ ﻮ و اﻟﻠ ﻪ‬ ‫ا ﻗﺎ ل‬٠
.‫ ل‬.‫ﻋ ﻨ ﺒ ﺈ ﻗﺎ‬ ‫ ^ ' ' ر س ' ا ى‬٢ , ‫ل و ص أﺑ ﺖ‬ ٣٢

32. (4016)- İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah dley-


hissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Haccâm ne iyi kuldur; (fazla) kanı gide­
rir, beli hafifletir, gözü parlatır.”
îbnu Abbas der kı: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Miraç gecesinde,
meleklerden mürekkep bir cemaate her uğrayışında; “Hacamat olmaya devam
et! Ümmetine de hacamat olmalarını emret!” derlerdi." [Tirmizî, Tıbb 12,
(2054).]
AÇIKLAMA:
Şarihler buradaki emrin vücub değil nedb ifâde ettiğini belirtirler. Yani
melekler, kan aldırmanın sıhhat açısından ne kadar faydalı olduğunu vurgula­
mak için bu uyanda bulunmuşlardır, bunu bir vecibe kılması için değil.
Hacamat tavsiyesi ile ilgili hadîslerde muhatabın yaşlılar olmadığı da be­
lirtilmiştir. “Çünkü derler, ihtiyarların bedenlerinde harâret azalmıştır." Ihnu
Sîrin: “Kişi kırk yaşına bastı mı artık Hacamat olmayı .bıraksın" demiştir.
j^ c d k Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'm hacamat olmasıyla ilgili rivayetler
Medine dönemine aittir; yani elli yaşından sonraki devre.
Taberi, yaşlılıkta hacamat olmanın mahzurunu şöyle açıklar: “Bu devrede
artık ömrü azalmaya yüz tutmuş, bedenindeki kuvvet çözülmeye başlamıştır. Bu
durumda, kan . vererek zaafını artırması uygun olmaz," Şârihler bıî ihtiyâtî
kaydı şöyle sınırlarlar: “Bu tavsiye, hacamat olmaya ihtiyacın iyice ortaya çık­
madığı
madiği (ihtiyâtî
(İhtiyâtî bir tedbir olarak kan verme) durumuna hamledilir. Keza ..kan
kan
vermeye alışmamış kimse içinİçin de
dç bu muteberdir. (Ancak
(Ancak'kan
kan vermesi gerektiği
gerektiği
aşikar olursa, yaşa bakılmaz)."
bakılmaz).’

‫ ﻛ ﺎ ن ﺗ ﺶ أ ع ض‬4 ‫ ]أل‬: ‫رﺿﻰ اﺗﺬذ ' ﺀﺗ ﻪ‬ ‫ﺑﻜﺮة‬ ‫ — و ﻋﺰ أف‬٣ ٣ |

‫ ﯪ'ل^ إ ذ ئ اﻟﺌﻼ'ذا؛‬. ‫زﻧﻮق ا'ش‬. ‫ إ ة‬:‫ زﻻل‬،‫اﻗﻶذا'؛‬..‫ﻳﺎﺗﺔ ؤﻟﻢ‬،‫اﻟﺞ‬


J Z .H , :KÜTÜB-1
٧ ‫ ا‬٧٠-‫د ا‬S‫ا ا‬lH
l EE !V
MUHTASARI
i ٧n i / ١٥A K ,1 J l.C iL T .
I I .U L İ

. ‫اود‬٠‫أﺑﻮ د‬ ‫ ا ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬. [ li; ‫ﺳﺄﺀة ﻷ‬ ‫ وﻋﻴﻪ‬، ‫م‬٠‫ﻳﻮم اﻟﺊ‬


' - . ' 3 3 . (4٠17)_ Ebu Bekre radıyallahu ٥«/ı’tan anlatıldığına göre, bu^muhte-
rera sahâbî, .ailesin‫ ؛‬salı. .günü ^hacamat olmaktan, men ederdi. D erdi-ki:.
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Salı günü kan günüdür.
O günde bîr saat vardır, kan durm az.” (Ebu Dâvud, Tıbb 5 , (3862).‫ل‬
AÇIKLAMA:
Daha -önce: kaydedilen .bazı rivayetlerde salı .gü.nü hacamat olunabilecek
-günler meyanında^zikredildiği 'halde, bu rivayet salı gününde de hacamat olm a‘
'mayi tavsiye etmekte, sebep olarak, 0 g'ünün'kan günü, yâni viicudda k'anın he-
yepana ve galeyana geldiği' bir gün olup, o günde-kan almak üzere, açılan 'yara-
dan kanın^ kesilm eyip akmaya deyam -etm esine'sebep 0 'lan bir. an bulunduğu
ini “Hz. Adem’in oğluKabil’in
gOsterilmektedir.'Bazı §arihler.''^٠w'gWnW" tabiı٠
- kardeşi HâbiVi öldürdüğü gün” d iye açıklamışlardır. :

“K a n ın o g û n d e d u r m a m a s ı” ta b ir i b a z ı ş a H e r c e uKiştnin k a n
k a y b m d a n ö lm e ş i d e m e k tir . ‫ ﻻج‬ifa d e: b Ğ zı h a c a m a t d m e liy e le r m in
k a r i l i .d u r m a m a s ı s o n u c u ö lü m le n e tic e le n m e h â d is e le r in e İ ş a r e t
o lm a k t a d ır ” d i y e a ç ık ٤
a,am ış' i s e d e , ş u a ç ık İ a m a b i z e ' d a h a m a k u l
g e lm e k te d ir : '“h a d i s t e k i İfâde, kan ayan kanm d a r m a y a c c ^ ıa ı
d eğ il, v ü c u tta k i k a n y a p m ı n m d u r m a k s m n d e v a m e d e c e ğ in i v e
v ü c u tta k a n m g e r e ğ in d e n f a z l a a r t a c a ğ ım i f â e tm e lid ir. Dolojyı-
s iy l e .h a d is te n s a i l g ü n ü h a c a m a t o lm a m a y a d e ğ il, h a c a m a t o b n d -
y a ' t e ş u i k ' a n t a ş ı t m a i ı d ı r . - ^ e n h a d i la fz ın m z a h ir i d e b ö y le d e
m e k te d ir .'.‫ ﻻف‬a ç ık la m a d a n s a h g ü n ü h a c a m a t o lm o n m s i h k t İçin
e lv e r iş li o l d $ h ü k m ü n e v a n lv r.” (Z.ç.)

İ‫ ]ﻟﻤﺄ رﻳﺘﻰ ﺳﺌﺌﺬ ﺑﻦ‬:‫ ﻋﻔﻪ ةأل‬.‫ﺗﻠﺔ‬١-‫رﺿﻰ‬


İU ‫ وﻋﻦ ﺟﺎب;م‬٠ ٣ ٤ m

ş S jj p ،‫ ﺑﺜﺪه ﺑﺴﻤ ﺺ‬I ‫ﻟﺒﻠﻰ‬١‫دﺿﻰ اﺗﻠﺬﻋﻨﺔ ﻓﻰ أ ﺋ ﻪ ﺣ ﺖ‬


‫داود‬. ' ‫ ا م''وأﺑﻮ‬٨‫ م‬- ‫ 'أﺧﺮﺟﻪ 'أﺧﺮﺟﻪ‬.'٤‫إﺋﺔ‬١‫اﻟﺊ‬..‫ب‬ .

34. (4018)- /iz. Câbı'r radıyallahu anh anlatıyor: “Sa’d İbnıı MU’âz radı
yallahu anh kolundaki (can) damarından isabet aldığı zaman Resûlullah aley-
hissalâtuycsselam onu 'el١ndeki uzunca bir. demir çubukla bizzat dagladt.. Ancak
yarası tekrar şişti. Resûlullah da ikinci sefer dağladı.” [Müslim, Selam 75.
ll.CİLT RESOLULLAH’IN VASFETTİĞI iLAÇLAR 325

( Tıbb 2208); Ebu D â ٧u d ٠7 , ( 3866 ). ‫ل‬

: ‫ ﻗ ﺎ ل‬٠ ‫ ة ة ﻋﻨﻪ‬١ ‫ ص أ ﻧ ﺲ ر ض‬. ‫ ا ﻟ ﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬, ‫رواﻳﺔ‬ ‫ — و ﻓ ﻰ‬٣٥

‫أﺧﺮﺟﻪ‬ . [ ‫ ئ‬٠‫ززازة ﻣ ﻦ اﻟ ﺸ ﺆ‬ ‫ﺳﺌﺌﺪ ﺑﺊ‬ . ‫ﻗﺒ ﺮ‬١ ‫]ﻛﻮى‬

.‫ ﺣﻤﺮة ﺗ ﻄ ﻖ ﺑﺎﺑﻮﺟﻪ وﺑﺎﻟﺠ ﺴﺪ‬:((‫))اﻟﺜﺜﺆ ^إ‬


-r/77w/zrnin Hz. Enes'itn yaptığı bir rivayette, Enes radıyalla -(4019) .35
VÂ.. “Resûlullah aleyhlssalâtiA'Vesselâı^, Sa’d İbnuZürcıre’y i siyilce hu anh de ٢
،‫؟‬،'/?،'/٠
v/7/£’ ٥^٥^/٠،^T irn rıiz î,T ıb b ll ]’ '.7, ( 2051 ).]

‫ا‬٠‫ ]ﺋﺔاب‬: ‫'ﺋﻨﺔ ﻋﺒ ﻂ‬ ‫ر ض‬ ‫ﺧﺼﻨﻦ‬ ‫ رن‬.‫ ان‬, ‫ﺀ ه‬ ‫وﻏﻦ‬ ٠٣٦^®


‫ زﻻ‬،‫ﻳ ﺖ ةﺗﺎ'أﺋﻠﻐﺘﺎ‬٠‫ةؤﻳﺎ‬۶‫ا ﻓﻲ أﺑﻜﻞ ﻫﺄي ة‬,‫ق; ﻻ س‬
.‫ واﻟﺘﺮﻣﺬى‬,‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود‬.[‫اﺋﺠﺨﺎ‬
' 3'ö. (4020)- îmrân ibnu Husayn radıyallahu anhUma anlatıyor:
“Resûlullah aleyhissalatu vesselâuı biri d a g l a ı yapmaktan nehyetti. Ancak
bi‫' ؛‬,(ona
١ ba§vuımaya sollayan) duıumlaria karşılaştık. Birçok defalar daglama
yaptık.. (SUnnete muhalefetimiz sebebiyle) rahatsızlığımızdan kurtuluş bulaıha-
،*it.” r ‫؛‬rm ızî ٠Tıbb 10, (2050); E bu 'D âvud, Tıbb7,.(3865).J'.

'A Ç IK L A M A :. '

Bu hadîsler,daglam a ile 'ilgili 'farklı hükümler beyan etmektedir. Bazılan


.'dağlamayı nehyederken, 4018-numarada Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm^m
bizzat daglama am eliyesinde bulundugunu'görmekteyiz. 1403 numaralı' hadîste,
dağlamayı ümmetine nehyettigini görmüştük. Dağlamadan -nehyi İfâde eden
başka rivayetler de v.ardır. Ancak orada Hz. Peygamber'iii daglamayı tedavi
metodlannın başta gelenlerin'den biri'olarak.' takdîm ettiğini 'de görmüştük. Esa-.'
sen, g'ün'ümüzde bir kısım yaralann ve bazı hastalıklann''tedavisinde uygulama-
ya konmuş olan ışınlama diatermi,'ve,.k0 .terle yakma metodları da dağlamanın,
-günümüzün tekn'ik imkanlarıyla m odem ize edilm iş bir-nev’i-oldüğü düşünüle-
cek olursa, Aleyhissalâtu vesselâm tıbbın esasini'beyanda, İfâde buyurduğu söz-
lerinin-. Kıyam ete kadar muteber kalacağı, söylenebilir. '

2- N ey!ü'!-Evtar, bu m evzuda şu,açıklam ayı, kaydeder; “tbnu Raslan,


326 KUTÜB-İ StlTE MUHTASARI H .G ÎLT

ancak daglaTna ile teda ١;i edilebileceği ve dağlama lekedildiği takdimde beldke
götüreceği tefee^ün eden müzmin hastalıklara karşı dağlamanın gerekli olda-
ğnnıı belirtir.. Bu hükmüne delil olarak sadedinde olduğumuz .hadiste işârct edi-
len hadisemi gösterir: Sa ١d Ibnu Mudz'ın kani durdurulamamıştı. Â lehissalatu
vesselam kan ka^bı sebebimle helak olmasından korkarak onu dağladı, nitekim
. eli ve‫ ﻻ‬a bacağı kesilenler kani durdurmak İçin dağlanırlar.”

ibnuRaslân, daglama yasağını rivâyet edenim rânibnuH usayn radıyalla-


hu ٥n a ٠
.;^.i'lgili'Oİarak §11 açıklamayı kaydeder: "Aleyhissalâtu vesselâm’ın ona
bunu yasaklaması onun'hastalığının tabiatındandır .'Çünkü o, basurdan müşteki
idi ve d a ğ la ıc a k yer tehlikeli idi, bu sebeple ona.dağlam ayı 'yasakladı. Şu
.halde yasaklama,- tehlikeli bir hastalığa müsab olanlarla .ilgilidii",-umumi bir
yasak değildir'. Ayrıca Âraplar, 0 za^ıan İlaçla tedavi edilemiyen hastalıklara
§ifa veren şeyin dağlama oldu'gunu zannediyorlar ve dağlanmaya başvurmaya-
nın helak olacağına inanıyorlardı. I'Şte bu niyetlci'i- sebebiyle onları'bundan ya-
sakladuOysa, şifayı veren Allah Teâla hazretleridir.” .

ibnu Kuteybe der ki: “Dağlama iki çeşittir:


1- Sıhhatli kimseye yapılan d a ğ la ğ . Bu onun hastalığa tutulmaması İçin
(koruyucu bir tedbir olarak) uygulanır. Hadîste gelen ‫اﻛﺘﺆى‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫رق‬٠‫ؤز‬.‫ “ ذﻟﻢ‬d a ğ la -
n a n 'te v e k k ü l ü te r k e ، m i§ tir ” -5Ö'zW boylelerinı kasdeder. Zira bu davranışlarıy-
la.'kaderin hükmünü kçııdinden ‫ ؟‬evirmeye çalışm aktı

2- Uzuv kesilince kani yakma veya bir başka yolla durmayan yaralara^ ka-
nını durdurmak İçin'.yapılan dağlama, bu durumda onun şifası ٨ llah ın takdir'I
ilebu dağlam a ameyilesindedir.

iyileşmeye de iyileşmemeye de ihtimali olan'yaralar i'çin yap'ilacak tedavi


dağlamalarına gelince, bunlar.mekruh olnıaya-daha yakındıı.. Hadislei.de 'dört'
çeşit dağlama mevzubahis olmaktadır."

Burada.Ozet ٥l ٥rak temas edile.n dört çeşit dağlam adm maksad:

!) Caiz olan, Aleyhissalâtu vesselâm’ın ruhsat verdiği dağlama.

2) Belirtilen sebeplerle yasaklanmış olan dağlama.. ' -

3) Terkedenl'ere- takdir ve s'enâ İfâde edi'len dağlama. Bir rivâyette cennete


sualsiz gireceği'belirt'ilen yetmi§bin'ki§inin vasıflanndan biri de.dağlamayı terk-
tir. '

4) ^ ^ W ^ ^ ٥Â’ın'adem-i.muhabbetini beyan ettiği dağlama: Bir Sahlheyn,


CiLT RESÛLULLAH’IN VASFETTIGJ JLAÇLAR 327

hadîsinde: “DagJanmamj sevm iyoru m ” buyurulmuştur.

Şu halde, bu dört ‫ ؟‬eşit'daglama rivayetlerinin farkir durumlarla ilg.ili oldu-


gu göz önüne, alınırsa aralarında gerçek bir ihtilaftan, söz' edilem ez. Her birinin
birvechivardır.

3- Dağlamayı yasaklayan hadîslerle, ruhsat tanıyan, hadîsler arasın'dak'i teâ-


ruzu ,cem etmek gayesiyle yapılan bir başka açıklamayı M irkâtu's-Suud’da
gOrmekteyiz: ‘'Dağlama hazan, bunu gerektiren sebeplerin ortaya çıkmasıyla
yapılır. Bu halde yapılması yapılmamasına üstünlük kazanır, çünkü hu durum-
da dağlama, kişiden lararı defedecektir. Bazan da sebepleri tahakkuk etmeden.,
dağlamaya başvuralpıaktadır. Nitekim, tabiatı. izac 'edeı٠ek hastalığın cesede
gelmesini .-önlemek İçin yapılan dağlama il e ilgili rivayetler gelmiştir. İşte bu
'‫ ؟‬eşit dağlamanın terki, yapılmasına terecciih eder Igalebe çalar). Çünkü burda.
derhal görülecek büyük zarar vardır. Halbuki bil. başka t.edaviye başvurmakla
hastalığı bertaraf etme imkânı mevcuttur'.” . -
4- Hattabî ‫ﴽةه‬ VÂ٠. "Resûlullah aleyhissalütu v'esselâm, Sa'd' ibnu Mu'â:
radıyallahu anh’ın yarasının kanını, kesmek -İçin dtığlamıştır:Çünkü kan kaybı-
'na uğrayarak-'helak olmas.ından korkmuştu..,İşte.dağlama bu. babta kullanılan-
hir metoddu. Bu,'havas, takımı ve halkın da çoğu tarafından bilinen bir ilaçtı.
Araplar, buradaki faydayı bildikleri İçin.çokça' başvuruyorlardı. Onlarda şu
cümle -atasözü hali'ne gelmişti: •.١‫\ ﻟ ﺞ‬ ‫ا‬/ :١ “İlaçların sonuncusu daglanıa-
.dıf:' Dağlama,, şeriatın meşru kıldığı il'aç.- ve tedavilere dâhildir.”

H aîtâbî daglamayı yasaklayan rivayetlerle ilgili yukarıda kaydedilenlere


yakın açıklamalar yapar. -

★ Gü n ü m üz TIB.BINDA D A Ğ L A M A

“Z a r a lı p a to lo jik dokunun u z a k la ş tın im a s ın d a , k a n a m a n ın


d u r d u r u lm a s ın d a v e y a a^ rıu ıu . g id e r ilm e s in d e , d a ğ la m a m u a m e le -
s in in k u lla n ıld ığ ın a ş a h it o lm a k ta y ız .

K o n u y a b u ,a ç ıd a n b a k ı l d $ r i d a , g ü n ü m ü z d e d a ğ la m a n ın m ü -
te m m im le ri d u r u m u n d a b a z ı u y g u la m a la r ın v a r ö l d $ g ö rü lm e k -
led ir . A n c a k b a ş v u r u la n m e to d , v a k ’a y a ııe m a k s a d a u y g u n ola--
r a k f a r k l ı ş e k ille r d e g e liş m iş tir . B u n la n s ı r a s ı y l a s a y a c a k o lu rsa k :
K o te r, d t t e r m i lıs ılıc ı, k e s ic i, k o a g ü la tü r), r a d y o te r a p i (n ü k le e r
ışın la m a ), in fra n g v e u ltr a v io le v e h a tta c r y o (d o n d u rm a ) ile llylll
328 KÜTÜB-I SİTTE MUHTASARI 11. c i l t

uygulâmalan gösterebiliriz. Bunların, az dozda tedavi edici etkileri


yanında, yüksek dozlarda yararlı dokuları uzaklaşıtmcı etkileri de
vardır.
Sadece dağlama (bugün tam karşılığı olan koterizdsyon) do­
kuyu yakarak piş koku çıkardığı gibi sonradan telöfişi güç olan
veya hiç olmayan bazı estetik bozukluklara sebep olabilir. Bunun
içindir ki, hadîslerde, tedavide etkinliği bildirilen dağlamanın yay-
gm olarak uygulanması hoş görülmemiştir. Öyleyse, dağlamanm
mûsbet sonuçlarını verecek, fakat menfi sonuçlarını ortadan kaldı­
racak veya azaltacak tekniklerin ortaya çikmasmm lüzumuna ay­
rıca işaret edilnıiş olacağı kanaatindeyiz.
Bugün mevcut olan teknikler, dağlamanın sağladığı mûsbet
sonuçlan, değişik etkileri üe ortaya koymaktadır. Koterin dışındaki
uygulumalarda ön planda hasta olan hücreler etkilenirken, normal
sağlıklı hücreler ya hiç etkilenmez veya az miktarda etkilenirler.
Bu metodlarla daha büyük yara açmadan ve sağlıklı doku ve hüc­
releri uzaklaştınnadan, patolojik (hastalıklı) doku ortadan kaldırıl­
mış olacaktu].
Cryo’da (-20 derecenin altma aniden inme) neticede diğer uy­
gulamaların sağladığı sonucu vermektedir^ Bu anlatılanlar çerçeve­
sinde anlaşılıyor ki, sevgili Peygamberimiz aleyhissalâtu vesse­
lamım işaret ettiği dağlama, günümüzde temel bir tedavi metodu
olarak değişik tarzlar alpnda tekrar gündeme gelmiş ve dağlama­
nın sağladığı mûsbet sonuçlan toplamaya başlamış bulunmakta­
yız (Z.Ç.)
ÎK ÎN C t BÂB
RUKYE VE M USK ALAR
(Bu babta dört fasıl var)

BİRİNCİ FASIL
RUK YE VE TEMIMELERÎN (M USKALAR IN) CEVAZI

İKİNCİ FASIL
R U K YEDEN NEHÎY

Ü Ç Ü N C Ü F A S IL
T A U N VE VEBA

D Ö R D Ü N C Ü F A S IL
GÖZ DEĞMESİ
BlRİN Cİ F A S IL

.RUKYE VE TEMIMELERIN (MUSKALARIN) CEVAZI

um um i A Ç IK L A M A :

1- Rukye bahsi, kitabımızda çeşidi vesîlelerle geçti ve her seferinde kısaca


açıkladık. Burada.bazı ziyade bilgiye yer vereceğiz. Rukye, bir- İşin husulü İçin
tabiat üstü güce başvurmak mânasına gelir.. Eski Türkçem.îzde kısmen afsun ke-'
ilm esiyle karşılanır.'Kısmen d iyeniz, çünkü afsun kelim esi dilim izde M©vah‫؛‬b_
,.! LedUnnlyye mütercimi merhum Ahdülhakrnin de belirttigi-üzere daha ziyade
büyücü ve cadılarıri' bir kısım nâh.oş amelleri İçin k'ullanılır. ş.ifâyâb .olmak İçin
okunan ayet-i. .kerime ve esmâ-i 'Şerîfelere afsun denmez.- Cahiliye. devrinden bu-
,yana Araplar, ru k ye)[ he'nı mUsb'et ve meşru hem de- menfi ve gayr- 1' meşru
maksadlarla yapılan işlerin hepsi İçin kullanırlar. 'Biz 'müsbet've meşru de'digi-
m iz am eliyeyi “okuma", “dua yoluyla tedavi” ; bazaH d'a ^tabirleriyle
'ifade ederiz.-Öyleyse Arapçadaki rukye'yı hem afsunlama, hem de dua ile teda-
vi diye^ anlamamız daha muvafık olacaktır.

2 ٢. Yine daha OnCe temas edilm iş olan temime (cem ’i: temâim) -de câhiliye
-geleneğinde, mevcut bir ta.tbikattır, ö n -N Ih â y e’de: “Câhiliye Araplarının Ç0 -
cuklara, goz değmesine karşı taktıkları boncuklar” d.iye tarif edilir ve İslam’ın
bunu yasakladığı belirti'lir.. D i l i m i z d e k e l i m e s i y l e karşılanan temimenın
'-müteakipaçıklamalarda görülece.ği üzere-'dinim izce mutlak olarak.yasaklandı-:,
ğını 'söylemek gerçeği aksettirmez.'Alimler,-meselenin bazı kayıtlar çerçevesin-
d e meşrugun^hükmetmiştir.

3- Rukye ile tedavi bahs'i-bir kısım hurâfalara ve.batıl İnanç ve ,davranışla-,


ra.açık birkapıdıf. öyle'-ki, en İlmî, en medenî, geç.inen cem iyet halkları bile,
günümüzde dahi bıl'nun kıskacındadır. Dr. Feridun Nafiz Uzluk Bati cemiyetleri
,'hakkında: şu .b ilgiyi verir:- “Romatizmasını yenmek üzere cebinde bir patates
veya bir tavşanın sağ ayağını taşıyalı bir dost görmeyen var mıdır? ٥« gibi
uğurlara İnanış hemen hemen umûmidir. Bir yılan derisi, bir koyun âşığı, bir
n .C ÎL T RUKYE VE TEMÎMELERiN (MUSKALARIN) CEVAZI 331

tabut ÇİVİSİ, daba bi ٣çok afsunlar adet olmu§١bdla kullanılmaktadır. G‫ة‬rUlU0‫ﻻ‬r


ki, bunlar Garp memleketleri içindir ” Resûlullah'm bu husustaki hassasiyeti,
'rukyeleri kontrolü bu sebeple, ehemmiyet taşır.'
4-' Dua, ile tedaviye giren bazı ,noktalan, açıklamaya geçmezden önce §u
hususU'belirtmek isteriz: Rukyc' bahsi .ile -dua bahsi bazı noktalarda'birbirine te-
dâhü'l eder..'Biz burada duanın-tedâviye müteallik yönünü, tedavi' ile ilgili- duala-
ra temas eden hadîsleri ele alacagız. Dua meselesi, daha umumî bir mânada
müstakil bir bölüm olarak geçti (6. ve 7. ciltler'de. 1750-1899.'.hadîsler).
RUKYEMEÇRUDURî
îsl.am Ulemâsı, Resûlullah aleyhissaiatu vesselâm’m sünnetinde gelen bir-
çok delile dayanarak rukyç’nin meşruluğuna hükmetmiştir. Rukye dua ile tedavi
olarak anlaşılınca, '.bela., musibet, hastalık'-gibi her çeşit kö'tü hallere karşı konin-
mak İçin :٨ Hah’a iltica ve dua etmeye teş'vîksadedinde' vârid olan bütün hadîsle-
ri' nıkyenin meşruiyyetine deliller.olarak göstermek mümkündür,. Bu' .sadedde
gerçekt.en çok delil var:
★ Bizzat Kur’an-1 Kerim’de Cenab-i'Hak; ‫“ اﻧﻌﻮف اﺷﺠﺐ ﻓ ﺐ‬Dua edin,
icabet-edeyira” -(Gâfîr 60) emrederek‫ ﺑﻤﻴﺎ ﺑﻬﺰ زش ﻟﺆﻷﻧﻐﺎوﻛﺐ ؛‬u j i “Duanız
olmazsa AHah nazarında hîçbir kıymetiniz yoktur” (Furkan.77) buyurarak
mutlak şekilde dua etmeye teşvik etmektedir. “٠ «٠٠' nın manası “AllaKtan iste-
mek” olduğuna.göre bu İlahî dâvette,-''fiW7W„ hastalıklardan şifa” dâhil- her-
'şeyin Allah^’tan talebedilmesine bir çağrı vardır.-Kaldı İd Resûlullah hastalıkla-
nmıza' Allah’tan şifa istemeye daha açık -ifadelerle bizleri çağırmış,, kendisi fiilî
örnekler vermiştir.
★ Rukye ve duanın tıbb-1 nebevidCki ehemmiyetli yçrini anlamamız İçin
şunu da bilmemiz gerekmektedir:. Mevâhib-İ l_edünn‫؛‬y e’^e, Hz. Peygamberim
tedavide başvurduğu ilhçlar başhca'üç nev’e aynlır:
1- .İlahî ilaçlar (.edviye-i ilâhiyye).
2- -Tabiî ilaçlar (edviye-itabiiyye)..
'' 3 -Her iki Iievin birleştiği mürekkep ilaçlat.
Birinci nev’i öncelikle Kur’an teşkil eder. Sadedi.nde olduğumuz rukye
ve dua da birinci.nev’e dalıildir. Kur’an-1 Kerîm’in şifa olma durumundan ayrl-
-ca söz edeceğiz.'-.
★ , 'islam âlim'îeri,. hadîslere dayanarak nâfı ,٠/٠‫؛‬٠ ' ' " *‫ س‬-
332 KÜTÜB-t Sl٣ TE'--MUHTASARI H .C ÎL T

kendilerine-prensip yapmışlardır: “Dua, belanın d ü ş in ıd ır , onu sürüp çıkarır,


henüz gelmemişse gelmesini önler, gelmiş ise hafifletir, dua müzminin silahı-
d ır” derler.

Ulemamız,.duanın.kesin bir tedavi vasıtası Oldugunu-kabul ettikten s٠nra٠^


tıpkı..maddî ila‫ ؟‬lari.p.müessir olması,İçin .perhiz, soğuktan ve.sıcaktan koran-
,mak. şeklinde bazı şartlara U'ymak gerektiği, gib'i duanın mUessİT' olması İçin de
riayet edilmesi icab eden bir kısım şartlann varlığını da.kabul ederler ve bunlan
nebe١î irşadlardan hareketle tesbite çalışırlar:
Her -şeyden.önce İtikad’ın diiriist ve pak olması gerekir.
★ ★ Haraın ve zulümden içtinab etmelidir..
Dua ânında kalbi .gaflet İçinde olmamalı, tam bir teveccühle Allah’a
.yönelmeli, tazaiTu've niyaz İçinde.bulunmalı. Yoksa ağzı okumakta, ve duada
.olup kalbi yabanlârda olacak olsa nef’ini .(fayda‫ ؛‬müşâhede etmez., al^s yere ça-
lışır. -'Nitekim Hâkimdin b İ T tahricinde R e s u lia h aleyhissalâtu vesselâm:
. 4 .‫ن ﻗ ﻒ ﺀاﻫﻠﻲ ﻷه‬٠ ٤‫ؤﻏﺎ‬- ‫‘ؤاﻏﻠﯯا آذ آﻟﻨﺔ ﺋﻔﺎﻟﻰ ﻻ ﺗﻔﺒﻞ‬Şunu bilin ki Allah'Tcâla'-
Hazretleri, kalbi 'gâfil' ve. mâlâyâni .ile .meşgul .kimsenin duaSını kabul
etmez” buyurmuştur. -
’★ ★ Duadanönce,l5irmiktarsadakavermelidh... -
★ ★ Dua, hacetlerin makbul olduğu.mübarek vakitlerde yapılmalıdır: Ge-
cenin.son Uçte'birinde».
‫ ★''' ا‬Kıbleye karşı huşu.ile yönelmiş olmah.
★ Maddî ve mânevî peklik İçinde bulunmah.
★ ★ Al'laliTeâla-’j/ahamd ve s e n a , s a l â t ١^e selam ederek başlama-.
lı.
★ ★ Tevbe ye istiğfara devam etmeli.
. ★ ★ Djıada'ısrar ve tekrar etmeli'. .-
★ ★ Dua-eSnasında Hak Teâla’nın.Esma-i şeriflerini.zikretmek, Rahîm.
Kerim, Rahman, §âfi. Kadir gibi isimlerini çokça-'tekrar.ile iltica etmeli,
. Kur’.an’da ve hadîste gelen, me’sur dualarla'dua etmeli.- '
-- ★ E n FAYDALI J ^ î K U R ’AN . '
Tıbb-1 - nebevî’nin" ,en bariz,.hususiyetlerinden biri tedavide' Kur’an-1
Kerim’e miis'tesna bir yer vermiş olmasıdu.'MezkUr Mevahlb"! Ledunniye mü-
terc'imi bu hususu “Hak Tedla Hazretleri izâle -1 emrazda (hastalıkların tedavi-
ll.C İLT RUKYE VETEMÎMELERJN (MUŞKALARIN) CEVAZJ 333

sînde ١ Kur’an -1 A lim den ea m vc cnfa’ (bütün bastalıklarda geçcrtidaba.m ües-


sir) bir deva inzal etmemiştir: Kur’an -1 Azim marazlara şifa ye âyine-i kuluba
.،././٥^ , ٠
'^.d‫؛‬yerek ifâde.eder. Yani hem .maddî ve.hem d e ‫ة‬mârtevî hastalıkların en.
'faydalıbir İlacıdır.

‫زﺋﺌﺈل ﻣﻦ اﻓﺮ؛ف ﻧﺎ‬


..K ur’an.’m b u yönünü tesb ited en âyetler vardır: ‫م ﺑﻘﺎ ة‬
‫“ و و ئ ﻟﻘﺜﺆﻣﻴﻦ‬Biz Kur’an’ dan mii’minier İçin bir §ifa ve'rahmet oJan §eyi-
indiriyoruz” (Isra. 82). Fahreddin-i Razi hazretleri “Kur?an’' kelim esinin ba-
§ında.ge‫ ؟‬en ‫’ ص‬in.teb’îz İçin degil, cins İçin olduğunu belirtir. B öyle olunca
.âyeti şöyle, anlamak muvafıktır: “Kur'an olarak indirdiğimiz âyetlerin hepsi
m üm inlerin maddi ve mânevî her çeşit hastalıkları İçin şifâdır."

Kur’an’ın, m anevî.hastalıklarla ilgili tedavisi-iki-suretle olmaktadır. Zira',


m ânevî hastalıklîir ikidir:

'★ Bir kısm ı, batıl' itikadlardır. Bunlar yaratılış, insanin bidayeti, âkibeti,
kader,, u'luhiyet,.. nübüvvet 'gibi iman esaslarına giren meselelerdir. Bu hususl.ar-
da.Islâm ’ın tebligatına uymayan her inam.ş tarzi' m ânevi.bir hastalıktır. §11 halde
bu ,meselelerde 'Kur’an 'gerçek olanı. deli'lleriyle birlikte zikrederek batıl m ez-
hepleri ibtai etm iş, mU’minlerini sapıklıklardan konımuştur.'

★ ikin ci kısım m anevî marazları kötü ahlaklar'teşkil eder. Kur’an -1 Kerim.'


onları da açıklayarak m ü ’minleri -ahlaksızlıklara düşmemeleri İçin uyarmış,
ahlak-ı hamîde denen faziletlere,, m ânevî kemallere İrşad buyurmuştur.
Resûlullah'ın “ M ekârim -'î a h la k ’ı-ta m a m la m aya geld im ” derken.kasdettigi.
Kur’anî ahlaktır.

Kur’an -1 K erîm ’în'm addî hastalıklara şifa 0 İmasın.a gelince, hu da inkan


mümkün olm ayan hir'durumdur. Müteakiben bir kısım rivayetlerde görüleceği
.üzere, bizzdi Resulullah Kur’an’la rukyede bulunmuş, maddî hastalıklann teda-
visinde' Kur’an ’ 1 K erim ’den istifâde etm eleri .İçin .‫ﻫﻪﺀﻟﻢﺀد‬-‫ ﺀ‬GW'Z?«’İ teşvik etmiş-
tir. .Hatta bâzı hadîslerinde Kur’an’dan ş'ifa aramamayı e'ksiklik ilan etmiştir;
‫ اش‬١‫ ﺑﻬﺎﺀ‬sa ‫ذذ ﻹ ﺳ ﻒ ﻳﺎﺋﻔﻮآن‬ “ K im K u r’a n ’la.§îfa taieb etm ezse, A llah
ona.gifa 'verınez” buyurmUşt'ur., Bu hadîs şu.şekilde -de- ânla'ş'ılmıştır: “K u r’an.
la şîfa taleb etm eyen e A llah şifa verm esin .”

Kur’an’da en az altı.tane şifa ayeti vardır. (‫خ‬ ٠‫( ا'ف' ﺑﻞﺀﻳﺐ‬4 ‫ا‬:‫د‬٠‫ﻓﺎﺗﻠﻮﻫﺐي‬
‫ﻣﺠﻦ‬٠‫ ﯮ‬.‫ ﻋﻴﻬﻢ وﻧﻘ ﻒ ﻣﺪ و ر ﻗﺆم‬.‫ زﺟﻄﺰﻏﻠﻢ‬.‫ﺀﺀ‬On'larla nıuhârebe edin iti». Allah -sizi
ellerinizle ‫ ؟‬nlarj azablandırsjri, onlarıriisvay etsin,size onlara karşı, nusret
'vereto,.m٥٠m talerzâm ^ n tag ٥ ٠ sleriniferahlandıreiB” ('revbel4). '
334 KÜTÜB-İ SÎTTE MUHTASARI !l.C ÎL T

‫ ﯮ ر وﻫﺪي؛ و ر ئ‬. ‫ ﺛ ﺲ ﻗﻖ ج\ ش ﻧﺰﻋﻈﺔ ﻣﺊ زﺋﻜﺰ و ه ت ﻫﻰ ا‬١.‫ ا ﻳ ﺎ‬١‫ي‬


' “Ey
‫؛‬rtsaniar, size Rabbinizden bir öğüt, gönUUerde olan .(derd)lere bir §‫؛‬fa,.
mü.minler-içîn.bir hidâyet.ve rahmet gelmiştir” (Y'unus 57).
‫ ^رأ‬. ‫ اﻷ‬٠‫ ا ﻃ ﺲ‬٠‫ زﻵ ﺷﻲ‬- beA, ‫ ﻫﻮ ﺷﻌﺎﺀ ز ز ئ‬U ‫“ زﺗ ﺆ ل ﻣﻦ’أﻓﺰاف‬Kur.’an’dan
mU’minlere rahmet ve şifa olan sevler indiriyoruz, o , zâlimlerin ise sadece
kaybm j'artîr،r” (tsra 82).

‫ﻏﻮا‬٠‫ﻳﻦ ا‬4‫ئ‬1 ‫ و‬٤ ‫ﻫﻞ‬ De ki: “Bu, mti’minlere doğruluk rehberi ve.
gOnUlle'rine şifâdır” (Fussilet 44).

‫ ]ﻛﻔﺎ ر ى ى‬.‫ب‬.‫ ﻣﺎﻟﻚ رﺿﻰ آﻟﺘﻪ ﻋﻨﻪ ﻗﺎ‬٠ ‫ﻋﻮف 'ﺑﻦ‬.‫ ﻋﻦ‬f ١l
‫ اﺋﺮﺋﺘﻮا‬:‫ و ى ﻓ ﻰ ذإﻟﺬ؟'ﻓﻘﺎق‬.‫ ﻛ ﻢ‬:‫ ﯪزﺛﻮق اﻟﻠﺆ‬:‫ ﻧﻌﺶ‬، ‫ا ﻟ ﺠ ﺎ ﻫ ﺜ ﺔ‬
' ‫ أﺧﺮﺟﻪ ﺳﻔﻢ وأﺑﻮ‬:‫ﺑﺰﻷﺀ‬.‫س ت ﻗﺰ'ﺑﺔه‬٤‫ ﻻﺑﺎ‬: ‫ ﻹ ه \ ل‬، ‫رﻗﺎرﻟﻢ‬- ‫' ﺀ ز‬
. ‫داود‬

1 (4021)- A vf ibnu Mâlik radıyallahu anh anlatıyor: “Biz cahiliye devrin-


de afsunlama yoluyla tedavide bulunurduk Bu sebeple: “Ey Allah'ın Resulü!
Eİu hususta ne dersiniz?’’ diye sorduk. “Okuduğunuz duaları bana a'rze-
din, bakayım !” buyurdular. (Biz de okuyup arzettik. Dinledikten) sonra: “tce-
risinde. şirk olmayan dua- ile .rukye yapmada bir beis yoktur!” bMyM/٠،/M/ar.”.
(Ebu Dâvud, Tıbb 18, (3886)‫ ؛‬M üs!lm, Selam 64, (2200).]

'A Ç IK L A M A :.

Bu rivayet, 'dua yoluyla hasta tedavi etmenin-câiz olduğunu göstermekte-


dir. Ancak' okunan duada ş'irke. müteallik bir ibare, bir kelam bulunmamalıdır.
Al'imler, A llah’ın isimleriyle, Kur’an ay'etleriyle, bu mânada ol'an başka dualar-,
larukye-yapmanın yani tedavi etmek.Umidiyle hastaya okumanın'caiz'olduğunu
söylerler. Küfür ifade eden, veya mânası anlaşılamayan kelimelerle.'rukye caiz
değildir, haramdır denmiştir.

‫ﺗﺈه‬١‫ ]أوﺣﺺ ل ; ل‬:‫ ﻋﻨﻪ ﻗﺎل‬:‫ةة‬١‫ر ﺿ ﻰ‬ ‫ اﺑ ﺮ‬٠‫ج‬ ‫ ﺀ وﻋﻦ‬٢^ ‫ج‬


‫ س‬.‫ﻳﺘﻮ‬.‫ ؤﺋﺨﺬ‬.‫ﺟﻸ'ﺑﺌﻤﺎ‬:‫ؤاﻟﺪﻋﺖ ر‬ ، ; ‫ﻓﻰ ري اﻟﻔﺌﺔ ﻗﻨ ﻰ ﺋ ﺮ و ﺑﻦ ﺣﺮ‬
)

ll.C İL T RUKYE VETEMÎMENİN (MUSKANIN) CEVAZI 333

‫اارؤى ؟‬ ':^ ١' ‫ل‬ ‫ ر‬١٠‫ﻳﺎر‬ ‫وﺟﻞ‬ ‫ﻫﻤﺎل‬ ،‫ﻏﻘﺰب‬. ‫ﺗﻠﻪ‬١‫رﻣﺮﺑﻰ‬ ‫ﻣﻊ‬
.‫ ﻣﺴﻠﻢ‬.‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.‫ﺟﻨﻎ أ ﺧﺎ ه ﻟﺌﻨﻌﻞﺀ‬.. ‫أ ن‬ ,'‫اﺷﻼغ‬ ? C

H ı. Câbir radıyallahu anh anlatıyor; “Resûlullah aleyhissalatu -( 4022 ) .2


vesselâm Benı Amr ibni Hazm’a yılana karşı rukye .yapma luhsatı tanıdı. Biz
Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte otururken bizden bir kimseyi
akrep soktu. Bir adam: “Ey Allah’ın Resûlü, buna rukye yapayım m ı?” diye
-»/،./»sordu. “Sizden kim kardeşine faydaJı olabilecekse hemen olsun” /?My
fM ü sllm )S elarn 60-61 , ( 2 1 98,21.99 ) 3 .

‫ ﻟﻠ ﻪ‬١ ‫ ﺳ ﻮ ل‬.‫ل‬ ‫ ]أو ﺣ ﺺ ة‬:‫ ﻟﻠ ﺬ ﻋﺬه ﻗﺎل‬١ ‫ وﻋﻦ أﻧﺲ ر ﺿ ﻰ‬- ٣ E


BI
' ‫وأﺑﻮ 'داود‬, ، ‫ أﺧﺮﺟﻪ ﺳﺪم‬. [ ‫ واﻟﺌﻤﺘﻪ‬، ‫ زاﻟﻌﺶ‬، ‫ ﻓﻰ > ﻗ ﺎ ﻣﻦ اﻟﻔﺘﺔ‬.
. - '. ‫واﻟﺘﺮﻣﺬى‬
3.. (4023)- Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor; “Resûlullah aleyhissalatu
vesselâm bize, zehire karşı, göz değmesine karşı, nemle kurduna karşı rukye
yapmamıza ruhsat tanıdı.” [M üslim, Seiam 58, (2196)‫ ؛‬Ebu D âvud. Tıbb 18,
(3 8 8 9 )‫ ^؛‬T irm izî,T ıb b l5 ,(2 ö 5 7 ).]

] ١.،‫ ازﻏﺘﺔ‬،‫ﺑ ﺬ ض‬ ‫إﻷ‬ ‫] ﻻرﻳﻪ‬ . ‫ وﻓﻰ أﺧﺮى ﻷف داو‬٠ ٤


‫ا‬. . ‫ ﻷ ز ذا ﺀ‬, ٠‫ م‬. ‫ ذ‬. , .

4. (4 0 2 4 )-£ ٥W٥ dVMrf’un bir diger rivayetinde:


sine veya zehire veya kesilmeyen kana karşı yapılır” denmiştir. [Ebu Dâ^ud
18, ( 3889).‫ ل‬,

‫ ]ﻵ وﺑﻖ إ ﻷ ﻣﻦ‬:‫'ﺿﻒ‬,‫ ﻋﻦ ﺳﻬﻞ ﺑﻦ‬.،‫ ﻟﻪ‬.‫'وف اﺧﺮى‬


•[‫ﺀ؛‬-‫ اؤث>اؤﻟﺊ‬،‫ﻧ ﺲ‬
‫اﻟﺠ ﺐ‬ ‫ ﻏﺬر‬.‫ ﺗ ﺨ ﺮ ج ﻓ ﻰ‬. ‫وﻗﺪ‬ ،‫ﺑﻴﻦ اﻟﺠﻨﺒﻨﻰ‬ ‫ﺗ ﺨﺮ ج‬ ‫)اائ((ذ ر و ح‬
336 'KÜTÜB-I SİTTE MUHTASARI II.C IL T

. ‫ اﻟﻌﻴﻦ 'اﻟﻨﻲ ﺗ ﺼ ﺐ^ ا ﻻذ ﺳﺎ ف‬:« ‫وإ) ا ﻗ ﺌ ﺲ‬

.‫ اﻟﺴﺎﻟﻢ‬:((‫و))اﻟﻐﺌﺔ‬.,'

‫ ﻓﻘﻦ ﺑ ﺖ‬، ‫"واﻟﺤﻤﺔ ﻻ ﻳ ﻊ رﺗﻴﺔ ﻏﺜﺮﻫﻤﺎ ﻣﻦ اﻷﻣﺮاض‬.‫وﺗﺨﺼﻴﻬﻰ اﻟﻌﻴﻦ‬


‫ ﻻرﻗﻴﺔ‬: ‫ وﻣﻌﻨﻰ' اﻟﺤﺪﻳﺚ‬، ‫رق ﺑﻌﺾ اﻟﺼﺨﺎﺑﺔ ﻣﻦ ﻏﻌﺮ'ﻫﻤﺎ‬ ‫اﻟﺒﻰ‬ ‫أن‬

‫ ا‬.... . ٠‫اﻟﻌﻴﻦ ' واﻟﺴﺒﻠﻢ‬. ‫ض 'رﻗﻴﺔ‬ ‫ وأﻧﻔ ﻊ‬-‫أوﻟﻰ‬

5.(4025)" Yine Ebu D â v u â ' ı Sehl ibnu H u n eyftm yaptığı bir diger riva.
^yetinde: “Rukye sadece nefse (insana değen gözden), veya zehire veya sokmaya
karşı vardır." [Ebu D âvud. Tıbb 18, (3888).]

‫اﻟ ﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬ ‫اﺣﺮﺟﻪ‬

, ‫إذا ﻋﻼ وارﺗﻔﻊ‬. : ‫ اﻟﻌﺰق(( ﺑﺎﻟﺪم‬, ‫))ﺋﺜﺰ‬


'-tbnu Abbds radıyallahu anhümâ ,anlatıy.r: “Resûlullah aieyhis -(4026) .6
‘saldtu vesselam, h u m g y a ve bütün ağrılara karşı şu duayı okumamızı öğret
b mişti: “ÖîsmlMahî’J-Kebîri eûz ٥‫؛‬Mâhî»î-Azîm‫ ؛‬m in k iilli ırkın na’arın ve
mîn'§err ‫ ؛‬.-harri’n nâr.” “Ulu Allah’ın’adıyla, kanla'kabaran her bîr dam ar
dan ve'ate§..harâre،‫ ؛‬n ‫؛‬n şerrinden büyük Allah’a.sığınırım .” [TJrm‫؛‬Tıbb z î ٠
26, (2076).]

‫ش|ا دا‬ ' ‫ ] ﻛ ﺄ ذ ز ; ل ا‬.:‫ﻗﺎل‬ ،u p i ‫ ا وﻋﻦ ﻋﻌﻰ رﺻﻰ‬٧‫ه‬


'‫ وا ش‬،‫ ادﻫ ﺐ اﺗﺎس رب اﻟﯫس‬: ‫اه إي' ﻫﺎل‬.‫اق‬.-‫ اؤ‬، ‫اش ﺗﺮﻳﻀﺄ‬
‫أﺧﺮﺟﻪ‬ .‫؛‬ ‫ﻏﺄ‬ ‫ ﻳ ﻘﺎ ة ﻻﻛﯫؤل‬، ‫ﻳ ﻘﺎ ؤﻟ ﺬ‬.‫ﻻ'ﻳﺎ ة'إ ﻷ‬ ، ‫أﻧ ﺚ ز ئ‬

. . I
ll.C tL T RUKYE VETEMÎMENİN (MUSKANIN) CEVAZI 337

.‫اﻟﺘ ﺮ ﻣﺬ ى‬

‫ ا ﺻﺈ اﻷﻟﻢ‬. U(>gis

, . ‫ اﻟﺒﺮ ك‬:« ‫)) ز ا ﺗ ﺎ ﻧ ﺰ ة‬

7. (4 ٠27)_ Hz. Ali radıyallahu ٥„Â ٠anlatıy ٠r: “Resûlullah aleyhissalâtu


vesselam bir hastaya geldiği veya kendisine bir hasta getirildiği zaman şu duayı
okurdu: “E y ‫؛‬nsanlartn ^Rabb‫؛‬, acjyı gider, §ifa ver, sen Çâfisîn. Se'nin .‫ ؛‬ifan-
dan. başka §ifa yoktur. Sen den hiçbir'hastaJjg»:bari‫ ؟‬tutm ayan şifa istiyo-,
ruz.” [Tirmizî, D a ’âv'at 122,'(3560). Rivayet B uharî’d e ^ . 4/^^’den gelmiştir.
. (Marda-20,Tıbb39).J.
AÇIKLAMA
Ir Burada Cenab"! Hakk, Kur’an’da geçmeyen bir isimle tesmiye edilmiş-
tir:' Şâft (şifa veren). Hadis, boylece bunun cevazına delil,olmUştur. 'Ancak
ülemâ buna iki şart koymuştur:
1) Bu isim noksanlık itham etmemelidir.
:'2)' Kur’an’da bir-aslı olmajıdır. Nitekim, Şâfi isminin 'ash vardır..Zirabir
ayette. ‫زاذا ر ﻧ ﺚ ﺳ ﻦ‬ “Hastalandığım zaHıan o.bana'.sîfa verir” buyu-
rulmuştur (Şuara 80).
2- H adis’te g eçen “ Senin şifandan başka şifâ yoktur»‫ ؟‬cUmiesi, bütün Şİ-
'falann'A llah’ın takdirine tevâfilk'etm esiyle hâsıl oldugunu.O ’nun.takdiri, ilmi
olmadan şifa-Oİmadıgmı İfâde eder.^ E vet kavuşulan Sihhat. S e^ b iy le gerçek, te-
şekkür Ralj T eâ,a’ya 0lm,alıdır.

3" Hadiste bütün hastalıklardan şifâ isteıınıektedir. HalİJiıki 'hastalık, keffâ-


'retu’Z"Zünûbtür,.yani hastanın günahlarmın affına en iyi. vâsıta: Bu d i m d a
şifa taleb etmek onun aleyhine bir davrahış değil'm i?'diye' ٠
ölem â m eseleyi te-
zekkUr etmiş ve'ş'u'.hikmeti beyan etnliştir‫" ؛‬Dua bir ibadettir. Ne sevdba ne de
kefdrete. miina^ değildir.Z ira her^ikisi d e hastalığın bidayetinde ve sabretmek
sonucu hâsıl olur. Dua eden ise iki hasenenin a r a s l â d ı r : Ya m a tû d u hasıl
olacak, ya da ٠„٠ bedel, faydalı olanın celbi veya zararının defedilmesi suretiy-
le maslahat verilecektir. Bunların hepsi de Allah’ın fa zlın d a â r.if

Ğ p\ ‫]أذ‬ : ‫ﻋﻔﻪ‬ .‫ﺛ ﯫ’س رﺻﻰ اﺗﻨﻦ‬ ‫ص ﺑﻦ‬ ‫و ﻋ ﻦ ﺛﺎ ﺑ ﺖ ﺑﻦ‬ ‫ ذ‬٨. ‫د‬
338' KÜTÖB-t StTTE MUHTASARI I I . CJl T

‫مء ص‬٠‫ا اﺋﻴﺎ'س وب اﻟﯫ‬٠‫ ذﻫﺎل; 'ارﻳﺐ‬،‫ ﻋ ﻞ وﺛ ﻮ رﻳ ﺺ‬٠۶ ‫ذ‬ I


، ‫راﺑﺎ ﻣﻦ ﻷ ﻛ ﺄ ن ﻗ ﺠ ﺶ ﻓﻲ ﻗ ﺪ ع‬ ‫ ﺛﻠﻢ أﺗﺤﻦ‬، ‫ﺳﻤﺎ س‬ ‫ ت ي ﻗ ﺲ اي‬٩ ‫؛‬
‫دواد‬.‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ‬.[‫ﺗﺌﻪ ﻋﺶ‬٠ ‫ ﺛﺆ‬،‫ا؛‬-‫ي‬,,‫ﺑﺆ ﺋﻐﺚ ﻏﻘﻪ‬.
8.. (4028)- 5‫ةق‬/‫ ؛‬ibnu Kays ibni Şemmâs radıyallahu anh anlatıyor:
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, ben hasta iken yanima gelip §u duayı
okudu: ،.Ey insanların RabbiJ Sâbi.t Ibni Kays İbni Şemmâs»4an acjyj kal-
.١١Sonra (Medine’nin) Buthdn (nam. Yddi)den-'toprak alarak bir kadebe .
koydu, üzerine su döküp nefes etti, sonra (su ile karıyan bu toprağı) üstüme
‫ﺀﻹسﺀ‬٠." [Ebu D âvudTıbb 18,(3885).‫أ‬
.'.A Ç IK L A M A :.
1- Burada,. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın farklı^ bir. rukye tarzına
§âhid olmaktayız, önceki' riyayetler, ziyaretine geldiği hastalara sâdece şifa 'du-
as'ınd'a bulunduğunu' gösterirken, bu,sonuncuda Buthân vâdisrnden toprak getir-'
terek,.'üzerine s'u .döküp ,bunun' üzerine, üfürüp, (nefes edip)^ sonra da, su- ile ka-'
nştınlıp nefeslenmiş olan bu toprağı hastanın' üzerine'serptiğini gör١nekteyiz.,
-Ç'ârihler, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ıni büyük ihtimalle suyu önce ağzı.-.
.na aldığını, tükrüğü ile karıştırdıktan sonra ..toprağa püskürttüğünü belirtirler..
,Mâmafih, suyu ağzına almaksı'zın, toprağa dökmüş, bu su-toprak,karışımını‫؛‬
Sâbit'm " olabileceğine de bir ihtimal o'l.ar'ak yer. verirler.'Her hâl.
ve kârda, en son saftıada SU' ile. karışmış olan, toprağı Sâbit İbnu Kays'ın üzerine
serpmiştir.
'?ârihler,. birinci ihtimâli te’yîd eden bir rivayeti Sahîheyn’den.gOsterirler:
Hz. Aiye radıyallahu anhâ anlatıyor‫" ؛‬Biri Resulullah’a gelip bir rahatsızlığını
arzettigi veya bir çıban veya yaradan muzdarib olduğu zaman, Aleyhissalâtu
vesselâm parmağını şöyle yapar -ravilerden Süjyân şehâdet parmağını yere
koyup sonra kaldırdı- ve derdi kî: ‫ﺷﻨﻴﻘﺎ ﻳﻬ ﺶ ﺑﺆ ﺳ ﺎ‬: ‫ ة ازﺻﻘﺎ ﺑﺮس‬٠ :‫ﻳﺶ اس ﻗﺰ‬
‫ت‬:‫ ﻵ ذ ق ز‬. “Bismillah. Arzımızın.topragı birimizin tükrüg'ü ile Rabbimizin'iz-.
niyle hastamıza şifa olacaktır.»‫ ؛‬Görüldüğü üzere bu rivayette, rukye sırasında,
tükrilğün toprakla berabe'rliği mevzubahistir.
2- Bu hadisler, ü'lemâ 'araSında oldukca farklı-yorumlara'sebep' olmuştur.
Bazılan, toprak ve tükrükle ilgili 0 devrin'.tıbbî .bilgi'lerini .bu hadislere tatbik'
etmek-isterken, baZılan bunlara karşı çıkmıştır. ,Farklı görü'şleri özetlCmeye çalı-
şacagız.
11. CİLT RUKYE VE TEMÎMENÎN (MUSKANIN) CEVAZI 339

a) Îbnu’l-Kayyim, sadedinde olduğumuz jEöm . övmû‫ ؛‬hadîsim şöyle, değer­


lendirir: “Bu kolay, herkesin yapabileceği faydalı mürekkep ilaçlardan biridir.
Bu kolay bir tedavi usulüdür. Bu usulle yaralar ve taze cerahatlar tedavi edilir.
Bilhassa tatbik edilecek başka bir ilaç bulunmadığı hallerde pek pratiktir,
çünkü her yerde uygulanabilir." Ibnu’l-Kayyim kadım tıp anlayışına uygun
şöyle bir açıklama dahi ilave eder: “Bilindiği üzere, hâlis toprağın tabiatı
" “bârid ve yâbis (soğuk ve kurujdur, bilhassa sıcak memleketlerde ye sıcak mi­
zaçlı kimselerde çabucak iyileşip, yaraların kapanmasını önleyen yara ve cerâ-
hatlardaki rutubeti de alıcıdır. Yara ve cerahatleri, çoğu durumda, sıcak olan
kötü bir mizaç tâkib eder. Böylece birkaç menfi durum bir araya gelir: Memle­
ketin harareti, mizaç(tan hâsıl olan hararet) ve yara. -Hâlis toprağın tabiatı ise
soğuktur kurudur. Topraktaki bu tabiat, soğuk ve kurulukta, soğuk ve kuru olan
bütün müfred ilaçlardan^^^^ daha öndedir. Böyle olunca, toprağın soğukluğu,
hastalığın hararetine karşı gelir, bilhassa toprak yıkanmış ve kurutulmuş ise^^
Yarada (söylenen menfi durumların bir araya gelmesini) kötü rutubetin artması
ve akıntı takip eder.
Toprak aşırı kuruluğu sebebiyle bu rutubeti kurutul^ akıntıyı giderir; so­
ğukluğu selfebiyle de hararete mâni olur. Toprakla, bu söylenenlerden ayrı ola­
rak başka faydalar da hasıl olur: Hasta uzvun mizacı itidâle kavuşur. Uzvun
mizacı itidâle erince, onun tedbir edici kuvveleri güçlenir, Allah’ın izni ile uzuv­
dan elemi bertaraf ederler.
S^\\\eyx\'den kaydedilen Hz. Aişe hadîsi’nin, Nevevi’ye göre mânası
şudur: “Aleyhissalâtu vesselâm şehadet parmağına kendi tükrüğünü sürer
sonra onu toprağa basar, böylece parmağına toprak yapıştırır bununla hasta­
lıklı uzuv veya yara üzerine mesheder, bu esnâda da mezkur duayı -içerisinde
Allah’ın isminin zikri ve işin Allah’a tefvîzi ve O’na tevekkül gibi hasletlerin
hâsıl edeceği bereket bulunduğu için-okurdu. Böylece ilacın biri diğerine katıla­
rak tesiri artırırdı."
“Arzımızın toprağı" sözüyle acaba bütün yeryüzü mü maksuçidur, yoksa
Medine toprağı mı?" diye bir soru hatıra gelebilir. Bazı âlimler: “Maksad Me­
dine toprağıdır, “birimiz”le de,-tükrüğünün şerefi sebebiyle- Resûlullah aley­
hissalâtu vesselâm kastedilmiştir” der. Ancak diğerleri, bu durumda hadîsin
hükmü’nün hususileşeceğini belirterek bu görüşe katılmazlar.

5 9 ) M ü fre d , m ü r e k k e p o lm a y a n , te k c in s d e m e k t i r . Y a n i b irk a ç m a d d e n in k a rış tırılm a s ıy la e ld e e d i l­

m e m iş o la n , s â d e ila ç d e m e k tir.
340 KÜTÜB-I SİTTE MÜHTASARI 11. CİLT

İhnu’l-Kayyim devamla der ki: “Şurası muhakkak ki toprakta birçok dert­


lere derman olan pek çok kötü hastalıklara şîfa veren bir hassa vardır." Gali-
nos der ki: “İskenderiye'de nice dalak hastaları ve karnı su toplayan kimseleri
gördüm, bunlar ilaç olarak Mısır toprağını kullanıyorlar. Bacaklarına, uylukla­
rına, kollarına, sırtlarına ve kaburgalarına bundan sürüyorlar ve gözle görülen
neticeler alıyorlardı."
Galinos devamla der ki: “Bu şekilde, (toprağı) sürme yoluyla tedaviye,
sert ve yumuşak şişmelere karşı da zaman zaman yer verilmiştir."
Yine der ki: “Ben bir kavim biliyorum, vücutlarının tamamı, aşağıdan
fazla kan kaybettikleri için şişmişti. Bu toprağı sürmek suretiyle gözle görülür
netice aldılar.. Bir başka kavm biliyorum, bazı uzuvlarına iyice yerleşmiş bulu­
nan müzmin ağrılara karşı bu topraktan kullandılar, .n/jzn da iyileşti ve ağrıla­
rı tamamen kesildi." Kitâbu’l-Mesîhî sâhibi der ki: “I^ebûs denen hurma ağa­
cından sağılan bir toprak özü -ki sakız Unudur- öyle bir öz ki yaraların ederini
' temizler,yıkar ye bitirir ve yaraya son verir."
O topraklarda bu hasseler olursa, yeryüzünün en iyi, en mübarek toprağı,
Resûlullah aleyhissâlatu vesselâm'm tükrüğü ile karışıp. O*nun Rabb
Teâlâ’sının ismini okuyarak, neticeyi yine de Allah’a tefviz ederek yaptığı ruk-
yenin refakatini de kazanınca, ne kadar müessir bir hal alacağı anlaşılır."
İbnu’i-Kayyim bn uzun açıklamasmın sonunu toprağın tedavi edici yönüy­
le ilgili gelen rivayetlerin, bütün topraklara yönelik umumî tıbbî bir irşâd ol­
maktan ziyade Resûlullah'm tükrük duasıyla hususiyet ve müessiriyet kaza­
nan vak’alan aksettirdiği kanaatiyle bağlıyor.
b) Bu hususta fieyzavf de şunlan söyler: “Gördüğüm bazı tıbbî açıklama­
lara göre, tükrüğün, mizaçların olgunlaşması ve itidâle, kavuşmasında rolü var­
dır. Keza vatan toprağının da mizacın muhafaza ve zararların definde rolü var­
dır. Hatta dediler ki: “Yolcunun, beraberinde, yaşadığı yerin suyundan
bulunduramasa da toprağından bulundurması gerekir. Öyle ki farklı sularla
karşılaşınca, bu suların vereceği zararlardan korunmak için o topraktan, su ka­
bına bir miktar atmalıdır. Ayrıca, rukye ve azimet (dua)ların, aklın künhüfie er­
mekte âciz kalacağımız acîb tesirleri vardır."
c) Türbüşti Ğ&ı “Toprak kelimesiyle sanki Hz. Adem aleyhisselûm’m
yaratılışına işaret edilmiştir. Rikâ (tükrük) ile de nutfeye bir işârettir. Sanki
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm lisan-ı hâliyle şöyle tazarru etmiş olmakta-
11. CİLT RUKYE VETEMÎMENİN (MUSKANIN) CEVAZI 341

diri ilk aslı topraktan var ettin. Sonra onu bayağı bir sudan (mâ.i
mşl|iı١٠den) yarattın. Öyleyse başlangıcı bu olan kimseye şifa vermek sana
kolajydır.”
d) Yukanda kaydedilen-toprak hakkmdaki-yunan menşeli telakkileri ha­
dîslere tatbik ederek, toprağm mutlak olarak şifa vereceği görüşüne meyleden
îslam âlimlerini tenkîd eden Kurtubî hazretleri der ki: “Bu tedavi (tükrüğe top­
rak yapıştırarak uygulanan tedavi) tatbikatta uyulması gereken kanunlara ria­
yet edildiği takdirde netice verir. “Uyulması gereken kanun” deyince toprak ve
tükrüğûn (karışımındaki) miktarları ile onu münâsib vakitlerinde kullanmaya
devam etmeyi kastediyoruz. Halbuki, hadîsteki tavsiyede nefes etmek ve şehâdet
parmağını yere koymak vardır. Parmağa ise, ilgisi ve tesiri olmayan şey yapı­
şır. Halbuki bu ameliye, Allah’ın esması .ve Resulü’nün sünnetiyle teberrükten
ibarettir. Parmağın yere konması ise, muhtemelen bunda mevcut olan bir hâsi-
yet için veya mûtad esbaba mubâşerette bulunarak, ilahi kudretin âsarını gizle­
me hikmetine, binaendir,”
Şu halde, rukye bahsi, diğer birçok bahisler gibi, hadîslerden biriyle amel
etmede istical edilmemesi gereken bir mevzudur. Büyük otoriteler bile farklı
görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu görüşlerden birini diğerine tercih gibi bir ölçü­
süzlüğe düşmeyi tavsiye etmeden tekrar ediyoruz: Tıbb-ı nebevî bir ihtisas işi­
dir. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’m sünnetinden, mütehassıslar bir kısım
prensipler yakalayıp, farklı şartlarda, farklı bünyelerde onun tatbikatmı göstere­
bilecekleri gibi bazı ilaç ve terkibler de ortaya çıkarabilirler. Tükrük ve toprakta
tedavi edici bir hassa var mıdır, yok mudur? Günümüzde, buna “var” veya
“yok” diyerek kısadan cevap vermeden önce araştırma yapmak gerekir. Kişi ile
yaşadığı yerin toprağı arasmda sıhhati ilgilendiren maddi bir bağ var mıdır, ya­
bancı yerin suyu kişiye menfî tesirler hasıl eder mi etmez mi? Rukye, Kurtu-
bVnm dediği gibi sadece bir teberrükten ibaret ise, Resûlullah niçin Buthâ vadi­
si’n\n toprağını isti’mal etmiştir? Resûlullah’m bu davranışı gözönüne alınarak
ve Medine’nin, toprağı iyice sterilize eden sıcak ikliminin o bölge toprağma ka­
zandırdığı bir hususiyetten de söz edilerek, hadîsin hükmünü -en azmdan belli
hastalıklar veya şahıslar için- kayıtlamak, kayıtlamış olan âlimlere de bir haklı­
lık tanım ^ gerekmez mi? Bütün bu sorular, meselenin araştırmaya hâlen açık
olduğunu söylemekte bize cesâret vermektedir.
Yâni tıbb-ı nebevîyi inkar mümkün değil, ancak onunla tedaviye yeltenme
işi ihtiyat ve ihtisas gerektirmektedir, bunu da kabul etmehyîz tıpkı ahkâm-ı
3.42 KÜTÜB-I SİTTE MUHTASARI ll.ClLT

'fer’iyyede fukahaya'olan ihtiya‫ ؟‬gibi.

‫اﻟﺌﻲ‬ ‫ ]ﻛﺎن‬:‫ « وﻋﻦ أف ﺳﻌﻴﺪ اﻟﺨﺪرى رﺿﻰ 'اﻟﻨﺬ ﻋﻨﻪ ﻗﺎل‬٩ ٠


‫زدﺗﺎن أﻳﻦ‬،‫ﺋﺘﺎﺋﺰ ك اﻟﺚ‬،‫ ؤس ﻋﻔﻲ أ ﻹ ذﺗ ﻦ‬،‫ﺗﺰد ﺳﺎﻟﺠﺄن‬: .
. ‫ ذ رﻟ ﺚ ﻣﺎ ﺳ ﻮا ﺳﺎ [ • أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ ا ﻛ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬، ‫ﺑ ﻬ ﺘﺎ‬

-Ebıı Sâ’îdi’l-Hudrî radıyallahu anh anlatıy.r^ iiResûlullah aley -(4029) .9


-hissâtu vesselâm cinlerden ve insanin (değmes)inden (çeşitli dualar okuyd
rak) Allah’a sığınırdı. Mııavvizeteyn (Nas ve Felak sureleri) ndzil olunca hu iki
,sureyi esas aldı, diğerlerini terketti.” (TJrmIzi.'Tıbb 16, (.2059); ibnu M âce
'Tıbb33,(3511.)l .
, : AÇIKLAMA
Bu rivayet Muavvizateyn surelerinin her çeşit, çerden A llaha sığınmak
-üzere okunacak dua olarak kâfi geldigini gOsternıektedir.' Resûlullah aleyhissa
Idtu vesseldm bunlar gelmede.n önce .‫ ؟‬eşitli dualar oku'ndugu hal.de, bunların
”nüzûlü ile diger^dualan te'rketmiş olmaktadır. Muayvizateyri'd& ugöz değmesi
mezk.ur olmadığı, halde, bunlann câmî'bir Uslubla gelmiş'olması, cin ve.insten
gelebilecek'her ‫ ؟‬.eşit zararları İçine almaşına yetmiştir
Şunu da ilave edelim: Muavvizateyn denince.'.bazı rivayetlere göre, ihlas
suresi de kastedilmektedir^ (‘ihlas,” Kulhuvallahu suresine denir

I ‫ى ﻫﺎﻟﺖ ]ﺀش ﺧ ﺮﻳ ﻞ اﻟﻨﺒﻰ‬ ‫ رﺿﻰ‬،U


PJ٠ ١ ٠ H

r i ‫ت‬fSvİJ. ‫ ﻫﻌﺎل ﺟﺒﺮﻳﻞ ﻏﻠﻪ‬، ‫ ﻣ ﻢ‬:‫ ﺛﺌﺜ ﺤﺌ ﺚ؟ ﻗﺎل‬٠‫ ﺣ ﻤ ﺪ ا‬٠ ‫ ﻳﺎ‬:-‫ﻓﻘﺎل‬


،‫ﻳﺪ‬٠’‫ ﺛ ﺮ ﻛ ﻮ ﺋ ﺺ اﻧﻌﺶ ﺣﺎ‬.‫ زش‬،‫س ﻛ ﻮ ذا؛ ﻳﻮذﻳﻠﻎ‬..‫اﺋﺬو''اذﻓﻴﻠﯫ‬
‫ﻣ ﺴﻠﻢ واﻟ ﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى؟‬.‫ أ ﺧﺮ ﺟﻪ‬-..٤-‫ ﻳ ﺴﻢ اﺗﻠﺆ' ا ر ﺑ ﻴ ﻠ ﺪ‬، ‫اﺋﻨﺔ ﻳ ﺜ ﺌ ﺒ ﻴ ﻚ‬

10. (4030)-.Yine Ebu Sa’îdi’l-Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: ■‘Cibril


aleyhisselam Resûlullah aleyhissaldtu vesseldm’ın yanma geldi ye: “Ey Mu-
hammed, hasta mısın?” diye sordu. iiEyetIVcevabını alınca, Cibril aleyhisse-
lam şu duayı okudu: “Bismillah! erkike, min kıilli dâîn yü’zîke ve.mîn şerri
kiilli nefsin ev aynin hadisin. AMahu yeşfike,. bismiMahi erh&e٠ (Seni Allah’ın
adıyla, sana eza. veren b ٥،٥n hasfalıklare karşı, ^bttttin kötü nefis ve.hasede! göz­
II.C JL T RUKYE YETEMÎMENiN (MUSKANIN) CEVAZI 343

lere karşı şana okuyorum. Allah sana şifa versin, ben Allah’ın adıyla sana dua
eidiyonım).” [Müslim, Selam 40. (2186); Tirmizî, Cenâiz 4, (972).]

':AÇIKLAMA
Burada geçen “nefs” 'ten maksad insan^ nefsi (=.kötü insanlar) mânaSına -1-
gelebileceği'gibi, Ugoz" mânasına da gelir. Göz mânasına alındığı takdirde göz-
demek olan ikinci kelime ٥۶٠ .te’kiden gelmiş olmaktadır
-GOz-değmesiyle ilgili geniş açıklama az' ilerde 4042-^045 nuınaralı'ha -2
dişlerin sonunda gelecek . ..

‫ ﺛ ﺌ ﻰ أﻗﻪ رﺟﻮ‬٠‫ ]أﺋﻦ'ا‬..‫ﺋﻪ‬. i v ‫ﺣﻨﻰ‬-‫ر‬.‫ﺀ وﻋﻦ أف اﻟﺪرداﺀ‬-\ ١ 0 1


‫ ش اذﻛﻜﻰ‬: ‫ ﺳﻴﻨ ﺚ ز ب'ل ا'ش | ' ﺛ ﻮ ل‬:‫ ^ اذؤاﻻ ﻓﻘﺎ'ل‬٠^
‫ ا;ﻟﻖ‬،‫زي أﻷن أﻟﺬى'ﺧﻰ ا ' ت ؛ ﺋﻘﻨ ﺲ اﺳﻤﻠﺊ‬ :‫ﺛ ﻴ ﺄ ﻧﻴﺌﻞ‬ (‫د ى‬
‫ ﺑ ﻰ ا ت ؛ ﻧﺎﺑ ﻌ ﺰ ز ﺗ ﺘ ﻠ ﻖ ﻓﻰ‬.‫ ﻛﺎ زﻟﺤﺌﺜﻠﺊ‬،‫ﻓﻰ اﻟ ﺸﺎ ؛ وأﻷؤض‬
‫ و ب اﻟﻌﺰﻳﻴﻦ اﺋﺰو و ﺣ ﺊ ﻣﺬ‬٠‫ 'ؤ'ﺣﻌﻼﯪﺛﺎ أﺋﺜﺎ‬I‫ ص ق ; ؟‬١‫ و‬.،‫أﻷزض‬
‫ وا;ه أن ; ئ‬،‫ ﻧﻬﺰا‬/‫ﻫﺪا اؤﺟﻊ‬ ‫ﻋﻨ ﻰ‬ ‫ﻳﻌﺎﺛﻠ ﺊ‬. ‫و ﺋ ﺘ ﻠ ﻎ وﻳﻤﺎﺀ ﻣﻦ‬
.‫ أرﺟﻪ'أﺑﻮ'داود‬.‫ةآزاع‬-٠‫ﻳﻪ ةزذا‬
.‫اﻷﺛﻢ‬ : ‫و ﻓ ﺘ ﺤ ﻬﺎ‬ '‫اﻟﻤﻬﻤﻠﺔ‬ ‫)) ا ﻟ ﺤ ﻮ ب(( ﺑ ﻀ ﻢ اﻟﺤﺎﺀ‬

11. (4.31)- E tu ’d-Derââ radıyallahu anh'm anlattığma .gOre, kendisUıe'


bir adam gelerek idrar tutukluğuna yakalandıgını .söyledi, o da adama: “Ben
Resûluilah aleyhissalâtu vesselâm'dan şöyle söylediğini işittim” dedi: “Sizden
,'kim,.hast'al.anırsa şu.duay.ı- Okusunî “Rabbunâ’liahu’llezî fi'’s'-'Semâî tekad‫؟‬
'dese.ismUke, enirlike fi’s-'semâî ve’l-ardı kcraa rahmetike « ’s-semâî fec’al
rahmeteke Â.l-ardı. Vegfiı^ lenâ hûbenâ -ve^ hatâyânâ. Ente Rabhu’،-
tayyıbin. Enzil rahmeten .min rahmetike ve şifâen min 'Şifâîke ala. hâza’l
vec’i, fe yebreıi. (Ey huzuru semavatı dolduran Rabbimî.' Senin''ismin mu-
kaddestir.. Senin emrin arz ve seıhadadır, tlpkı Rahmetin semâda oldugu
-gibi. Arza da rahmetinden gOnder ve bizim ^ a h la r ıfc ız i' ve-hatalarımızl
344, KÜTÜB-I SlTTE MUHTASARI' ll.C JL T

affet. Sen'(kötü' söz ve tî‫؛‬١îerden ka‫ ؟‬،nan) bütün iyi. kimselerin Râbbîsîn. Bu,
ağrıya. Rahmetinden bir rahmet, şifândan bir §ifa indir, iyileşsin.”
(Ebu١d-Derda r iy a lla h u anh, a d a i ) bu duayı o k u is ın ı emretti. 0 do
okudu ve /‫ي;د‬/‫ﺀئﺀ‬/.". [Ebu D âvud, T ıb b i9 ,3892). ]

‫ ﺋ ﻰ‬٠‫زأﺋﺬ ا‬ : ‫ ﻋﻨﻪ‬. ‫اﺗﺬذ‬..‫ ﻟ ﻌﺈ ص'زﺿﻰ‬١ ‫'ﺑﻦ أ ف‬,‫ن‬١‫ص ﺀ ة‬ ‫ ﺀ' و‬١ ٢ H

‫ ﺻﺦ‬:‫ ﻓﻌﺎل ﻟﺔ‬، ‫أ م‬ ‫ﻣﺌﺪ‬ ‫ وﻳ ﻰ ﺟ ﺴﺒﻪ‬٠‫وﻣﺠﻌﺄ ﺋﺂت‬ f : ‫ اﻟﻨﻪ‬4 ‫ﺀﻟﻰ ﻟﺺ‬

.‫اواﺷﻄﻰ‬.‫وأﺑﻮدا'ود‬-.‫ أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺴﻠﻢ وﻣﺎﻟﻚ‬.[‫ ﺑﺪﻟﻠﻎ‬h


12. (4032)- Osmân îbnu Ebi’l-Âs radıyallahu anh anlatıyor, “Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm’a müslüman olduğum günden beri bedenimde çekmekte
olduğum bir ağrımı söyledim. Bana: ،^Elini, Vücudunda ağrıyan yerin üzerine
köy ve şu duayı oku!” buyurdu. Dua şu idi: Üç kere: ‘.Bismillah”‫؛‬. » sonra
yedi kere/^Eûzu bi-izzetillahi ve kudretihi min şerri mâ ecidu ve uhâzirıı.”
“Bedenimde çekmekte ve çekinmekte olduğum şu hastalığın şerrinden
Allah’ın izzet ve kudretine sığınıyorum” diyecektim.
Bunu birçok kereler yaptım. Allah Teâlâ hazretleri benden hastalığı gider­
di: Bunu ehlime ve başkalarına söylemekten hiç geri kalmadım.” [Müslim,
Selam 67- (2202); M uvatta, Ayn 9, (2,942); E bu D âvud, Tıbb 19, (3891); Tir-
mizî, Tıbb 2 9 2 0 8 1 ) ‫)؛‬.]

AÇIKLAMA;
1- Tirmizî ve Ebu D âvud'm rivayetleri şu farkla başlar: “Beni helak ede-
yazan bir ağrı sebebiyle (yatıyordum), Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm beni
görmeye geldi. Bana, Aleyhissalâtu vesselâm dedi ki: “Sağ elinle yedi kere
(ağrının üzerinden) meshet ve şu duayı oku: “Eûzu bi-izzetillahi ve ve kud-
retihı...”
2- Bazı hastalıklara karşı rukye yapmca bu tarzı takip etmek gerekir: Yani
rukyeyi yapan kimse hastanm ağnyan yerinin üzerini sağ elle ovup mezkur
I I . CIl T RUKYE VETEMÎMENtN (MUSKANIN) CEVAZI 345

duayı yedi kere ..kumalıdır. Allah’ın izniyle, neticesi görülecektir. Sadedinde


oldu^ımuz rivayette Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, hastanın kendi kendine
o‫ﻣﺬئ‬up-n‫ﺀﻟﻞ‬y‫ ة‬.yapmasmı tavsiye hu^uırmaktadır.
'3-٠'r ٥٥^rd«?’deki'.rivayette, -yapılacak yedi mesh’ten'her feirinde mezkın
duanm okunacagı söylenmiştir. HâkirrCm rivayetinde Muhammed ibnu Sâlim
der ki: “Sâbit e l~ B ü â î bana dedi ki: “Ey Muhammed, hastalanınca, elini ağ-
riyan yerin üzerine koy sonra: Bismillahi eûzu‫؟‬b ‫؛‬٠îzzetîMah‫ ؛‬ve kudretihi ra‫؛‬.-
gerri mâ ecidu min vec’î'h âzâ” de! Sonra bunu tek olacak şekilde (3,5,7,9
gibi) tekrarla. Çünkü bana, Enes İbnu Mâlik rivayet etti ki Resûlullah aleyhis-
salâtu vesselâm kendisine böyle öğretmiş."
4- Rukye sırasında duanıh'tekrarınm,gerekli olduğu belirtilmiştir: “Çünkü,
,denir٠ilahi ilahlarda ve tıfeh-t nebevf de dahi tekrar.fuzuli maddeyi' ‫ ؟‬ıkarmad٩
tabii İlaçların tekrarı-'ne İse٠.hastalıgın tedavisinde daha'mUessir ve daha mil-
ke٠ ncl olmak 'için ayni şeydir. Bunlarda da. tekrarı'gereken ^krullah. İşin..
Allah’a tefvizi ve Allah’m izzeti ve kudretinden istiane vardır, yedide ise başka
miktarda olmayan ayrı bir hassa vardır. Öyle ise tekrar gerekir.”

‫ ﻳﻰ‬٠ ‫ ﺳﺴﺎ ﺟﻨ ﻲ‬.‫ ﻹﺋﻔﺪﺛﻮا‬:.‫ ﻗﻠﺜﺎ‬، ‫ ﻛﺎﺑﺎ‬۶ ‫ﻳﺎﻟ ﻢ ال‬. ‫ ﻻ ;ارﺋﺘﺖ إﻻ‬: ‫ﻓﻤﺎل‬
‫ﺛﺬ'رﺑﺪ‬.-‫ذى‬...:‫ ﻓﻘﺎل‬،‫ ﺋ ﻴﺎ ة ﻟﺬ‬. ' ‫ ﻗﺈ ﺗ ﯫ‬- ‫ ذ ﺗ ﯫ‬، ‫ ﺳ ﺎ ﻷ‬- | . ‫ئ ; ل ا س‬
٠‫ﺤ ﺎ إ ﻻ ا ﻛ ﺴﺎ ف‬ ‫ ﻟ‬١ ‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬.[‫ م ﺀ‬٠‫ا ﺳﺌ ﺔ‬.‫' ر‬-'‫ ؤاﺋﺘ ﺮ'ﺑ ﻮا‬. ٠'‫ا‬.‫ ﻳﺜﺰ‬٠٠‫اة‬.''‫رةة؟‬, ‫أ ي‬

٠‫ﻟﺨﻰ‬.‫' وأرادت أﻧﻬﻢ ﻏﺎﺋﺒﻮن^ ﻋﻦ' ا‬.،‫ اﻟﺮﺟﺎل ﺧﺎﺻﺔ‬.:((‫ﺛﺎ‬٤ .‫))اﻟﺌﻘﺰ‬

.‫ أ ى ﻧﺘﻬﻤﻪ‬:((‫وﺟﻌﻨﻰ إ)ﺛﺄاﺗﺔ‬.
346 K T Ü B -J StTTE MUHTASARI ll.C tL T

13. (4.33)- Hz. Ebu Sa’îd radıyallahu anh anlatıyor: “Biz, [Resûlullah
aleynissalâtu vesselâm’ın çıkardığı askerî] bir seferdeydik. Bir yerde konakla
dik. Yanımıza bir câriye gelip: “Obamızın efendisi Selim’{ bir zehirli soktu. '
Onunla meşgul'olacak erkekler de şu anda yoklar. S id e rukye yapan biri var
mı?r dedi. Bunun üzerine bizden rukye hususunda mahâretini bilmediğimiz bir-
adam kalkıp onunla gitti ve â m a okuyuverdi. Adam iyileşti. Kendisine otuz
koyun verdiler. Bize sütünden İçirdi. Ona: “Yahu sen rukye bilir miydin?”
dedik.“Hayır, ben sadece F a l okuyarak r u ^ e yaptım” ^dedi '-Biî kendisine
uResUlullaH aleyhissaldtu vesselam’a sormadan (bu verdiklerine) dokun-. ٠

ma.r’dedik. Medine'ye gelince, durumu ona söyledik. Aleyhissalâtu vesselâm


“Fatiha’nın rukye olduğunu-(tedav‫' ؛‬maksadıyla okunacağım).'sana kim.
-söyledi? (verdikler‫ ؛‬, koyunları. paylaşın, bana da bir hisse ayı-
rınl^rbuyurdular.” [.Buhâri, Tıbb 39, 33, Icâre 16, Fedâilu’l'-Kur’aâ 9‫ ؛‬Müslim,
.Selam.66, (2201)‫؛‬- Ebu. Dâvud, Tıbb '19, '.(39^)‫ ؛‬Tirmlzl,'Tıbb 20,-(2064,.
2065).‫ل‬
.AÇIKLAMA:'
Burada,.bUço.k vecihten farklı.ziyadelerle.rivayet edilen bir.hâdiseanla-
tılmaktadır. 'Hadîsin bütünü nazar-ı dikkate- alınarak ‫؟‬ıkanlmıs olan.hükümler-
den kaydedeceğimiz İçin, sadedinde olduğumuz vechindeki. baZı eksikli'klere dikkat
‫؟‬ekeceğiz:
a) Hâdise Resûlullah aleyhissalâtuvesselam'm Ebu SaîdVl-Hudrı komuta-'
Sinda gOnderdigi-otuz kişilik askerî bir birlikte geçer. Bunun hangi sefer olduğu,'
hangi yılda geçtiği açık değildir., .
b) Birlik, g'eceleyin bir Arap obasına'uğr'ayıp. kendilerini ağırlamalannı
taleb ederler. Ancak onlar bunu kabu.1 etmezler, yiyecek vs,, .vermezler.
c) Ancak'bir müddet sonra,'obanın efendisini akreb sokar. Büt'ün çarelere,
başvurarak tedavi etmeye çalışırlar. Ama nâfile, netice alamazlar.
d) ,Efendil'erini 'kurtaımak İçin,, son ‫ ؟‬are hüsnükabul göstermedikleri, ya-'
k ın im d a konaklamış bulunan, “yabancılara” da başvurmak zorunda kalırlar,''
gelip: “Bize ulaştığına göre, sizin arkadaşınız bir nur ve şifa getirmiş” diyerek
' yardım'taleb ederier.
e) Ashab bu misafirperver 'Olmayan '.yerlilere önce: “Siz bize bakmadınız,
biz de size bakmayacağız” cevabini verir.
ll.C iL T RUKYE VETEMÎMENÎN (MUSKANIN) CEVAZI 347

f) Onlann ısran üzerine ücret taleb ederek pazarlıkla, otuz aded koyun kar­
şılığında rukye yoluyla tedaviyi kabul ederler.
g) Rukye yapmak üzere, bu işin erbabı (profesyoneli) de olmayan biri,
Ebu Sâ’îdi’l-Hudrî gider. Fatiha suresini üç -veya yedi- kere okuyarak, adamın
tedavi olmasmı sağlar. Sadedinde olduğumuz hadîste râvi olan Ebu Said bir
başka şahıstan bahsediyor gibi görünse de, başka rivayetlerin tahlili, burada
kendisini kasdettiğini ortaya çıkarmıştır.
h) Onun başansı o anda arkadaşlannı şaşırttığı gibi, bilahare Resûlullah’ı
da hayrete düşürür ve: “Sen Fatiha’nm rukye olarak okunacağını nereden
biliyordun?” diye sormasına mucib olur.
Ebu Sa’id, Aleyhissalâtu vesselâm’si:. ،^ ١ “İçimden öyle geçti”
cevabım verir.
ı) Bazı rivâyetlerde tedavinin akrep sokmasına karşı değil, tecennüne (deli­
liğe) karşı yapıldığı ifâde edilmiş ise de, meselenin tahkiki, bunun râvilerden
biri tarafından bir başka hâdiseyle iltibas edilmesinden ileri geldiğini, bunun
ayn, öbürünün ayn bir vak’a olduğunu ortaya çıkarmıştır.
i) Ashab, tedavideki başarı üzerine sütlerinden içmiş, koyunlannı almıştır.
Koyunlan aralannda pay edecekleri zaman bizzat tedaviyi gerçekleştirenin tek­
lifi ile bunun helal olup olmâdığmı Resûlullah’a sormayı kararlaştınp, pay et­
mezler.
j) Medine’yc dönüşte vak’a Aleyhissalâtu vesselâm'a hikâye edilir. A/cy-
hissalâtu vesselâm: ^^Sizin üzerine ücret almada en haklı olduğunuz şey Ki-
tabullah’tır” diyerek bunun caiz olduğunu ifâde eder ve -hattâ bu cevaz hük­
münü te’kiden-“Bir hisse de bana ayırın!” ferman buyurur.

2 - HADÎSTEN ÇIKARILAN BAZI HÜKÜM VE FAYDALAR:


★ Kur’an-ı Kerîm’i rukye niyetiyle okumak câizdir. Âlimler, bu cevaza
me’suf dua ve zikirlerle yapılacak rukyelerin de dâhil olduğunu, dahası, me’sûr
dualarda gelenlere muhalif düşmeyen gâyr-ı me’Sûr dua ve zikirlerle de rukye
çevazmm buna dâhil olduğunu söylerler. Bunlar dışındaki şeylerle yapılacak
rukyelerin lehinde ve aleyhinde bu hadîste bir açıklık yoktur.
★ Yolculuk sırasında köylülere misafir olmak, su başlarına inmek, onlar­
dan hasbî olarak veya ücret mukabili ihtiyaç talebetmek caizdir.
★ îkram etmekten imtina edenlere, yardımcı olmayı reddetmek suretiyle
348 KÜTÜB-t SÎTTE MUHTASARI M. CİLT

mukabele-i bilmisilde bulunmak câizdir. Zira Ashab, kendilerini ağırlamayanla-


ra, aynıyla mukabelede bulunarak nıkye yapmayı reddetmiştir. Buna Kur’an’da
Hz. Musa'dan örnek gösterilmiştir: ١Jr'\ û i. ،‫؛‬j Î aJV Hz- Musa 'da Hz:
Hızır arkadaşlıkları sırasında uğradıkları bir köyden misafirlik talebederler, ama
onlar kabul etmezler. Buna rağmen Hızır, o köyün yıkılmakta olan bir duvannı
doğrultu verir. Bunun üzerine Hz. Musa “Dileseydîn biına karşı bir ücret ala­
bilirdin” (Kehf 77) der، ,
★ Kişinin kendine vâcib kıldığı bir işi yerine getirine örneği var: Ebu
Sa'îd radıyallahu anh rukye yapıp mukabilinde kendisi ye arkadaşlan için ücret
almaya azmetti. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hu karanna uymasını emret­
ti, o da aldığı malları arkadaşlanyla paylaştı.
★ Aslı malûm olan hediyeye iştirak câizdıı.
★ Bir şeye rağbeti bilinen kimseden o şeyden hediyede bulunmasını tale-
betmek caizdir.
★ Zâhiri helal olan bir şeyi kabzedip, vâki olan şüphe sebebiyle onda ta­
sarrufta bulunmaktan kaçınmak câizdir.
★ Nass bulunmayan hallerde içtihad câizdir.
★ Âshab’ın gönlünde Kur’an’m, hususen Fâtiha’nın yüce makamı gözük­
mektedir.
★ Bir kirhsenin mukadder rızkına, o rızkı elinde bulunduran mâni olamaz,
nitekim Çenâb-ı Hakk, Ashab’a ö oba halkınm elindeki maldan nzık takdir
etmiş, halbuki oba halkı önce onları ağırlamaya yanaşınamıştır. Ancak Cenab-ı
Hak‫ ؛‬âkreb sokma hâdisesini sebep kılarak Ashab٠ın onlar elindeki nzkını onla­
ra ulaştırmıştır.
★ Hadîsle bir başka yüce hikmet mevcuttur. Şöyle ki; Cenab-ı Hak, önce­
likle, Ashab’ı ağırlamaktan imtina işinde baş çeken reisi cezalandudı. Çünkü
insanlann âdeti, büyüklerin emrine uymaktır. İmtina sebebiyle reisleri hususî
olarak cezalandmlınea, muvafık bir cezanın öbürlerinin tamamma geleceği tabi­
îdir. Reisin hususi cezaya uğramasında bir başka hikmet daha var. O da şudur:
Kendisinden şifa istenen kimsenin dilediği şeyde -ne kadar çok da olsa- onun
talebine uyulma sağlanmıştır. Zira, akrebin soktuğu kimse şuadan biri olsaydı,
kendilerinden taleb edilen miktan ödemeye gücü yetmezdi.
★ Rukye mukabilinde ücret almak caizdir.
n.C ÎL T RUKYE VETEMÎMENİN (MUSKANIN) CEVAZI 349

★ Kur’an öğretmeye mukabil ücret alma hususunda ülemâ ihtilaf etmişse


de umumiyetle cevazma hükıııetmi|&. BuharVnm kaydına göre, Şa’bî: *‘Mual­
lim belli bir §ey verilmesini şart khşmaz, ne verilirse onu alsın” der. el-Hakem:
“MuallimUn ücret almasını mekruh addeden hiç kimse görmedim” demiştir.
Hz. Mu’âviye'ye. bu hususta sorulunca: “Onun ücrete hakkı olduğu
re’yindeyim” dcT. Hasan-ı ٥ a5rf kendisini yetiştiren hocaya on dirhem ödemiş,
tir. Bir başka rivayette Hasan-ı Basrî'nin, önceden ücret şartı koşmayı mekruh
addetmekle birlikte: “Muallimin yazı öğretmesi rhukabilinde^ ücret almasında
bir beis yok” d&diği rivayet edilmiştir. Katâde'nin: “insanlar üç şey ihdas etti­
ler, bunlar üzerine ücret alınmaz: Damızlık aşırtmak, mal taksimi, ta’lîm” dedi-
ği kaydedilir. Hanefiler ise rükye için ücreti caiz görseler de ta’lîm için caiz
görmemişlerdir; “Çünkü demişlerdir. Kur’an’m öğretilmesi ibadettir, onun üc­
reti Allah’a aittir.”
ÎKİNCİ FASIL
RUKYEDEN NEHİ¥

1. (4034)- îmran îbnu Husayn radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resûlullah


aleyhissalâtu vesselâm: .‫؛‬Ümmetimden yetmişbin kişi (MahşerMe) hesaba
çekilmeden cennete girecektirV* buyurdular. Kendisine: “Ey Allah’ın Resulü!
Bunlar kimlerdir?" diye sual edildi.
‫؛‬.Onlar, kendilerini dağlatmayanlar. mkyeye başvurmayanlar, leşâ.nme
(nğnrsuzluga) inanmıyorlar ve Rablerine tevekkül edenlerdir!., buyurdu.

Ukkâşe radıyallahu anh kalkıp: “Ey Allah’ın Resulü! Dua buyur, Allah
beni onlardan kılsın!" dedi. Aleyhissâlatu vesselam: ،‫؛‬Sen onlardansın!” müj­
desini verdi. Bir başkası daha kalkıp: “Ey Allah’ın Resulü! Beni de onlardan
kılması için Allah’a dua ediver!” dedi. Aleyhissâlatu vesselâm: ‫؛؛‬O hususta
Ukkâşe senden önce davrandı!” cevabını v^rd/.” [Müslim, İman, 371, (218).]
AÇIKLAMA:
Nevevî, bu hadîs hakkında şu açıklamayı sunar: Ulemâ bu hadîsin ifâde
ettiği mâna hususunda ihtilaf etmiştir. İmam Mâzirî der ki: “Bazı alimler bu
hadîsten hareketle tedâvinin mekruh olduğu hükmünü çıkardılar. Ama büyük
çoğunluk bunun aksine hükmetmiştir. Bu husus, Resûlulidh aleyhissalâtu vesse­
lâm’dan ilaçlarım ve yiyeceklerin faydası üzerine vârid olan çok sayıda hadîsi
ll.C iL T RUKYEDEN NEHÎY 351

delil olarak göstermişlerdir. Çörek otu, kust, sabır v٠ s. bunlardandır. Keza


Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın tedavi için bizzat ilaç kullanmış olmasını
da delil olarak gösterdiler. Keza Hz. Aişe radıyallahu anhâ’mn Reşûlullahlm
pekçok kereler tedavi olmasıyla ilgili haberleri, şifa için yaptığı dualar,
Ashab'tan bazılarının rukye mukabili ücret almalarıyla ilgili hadîs hepsi tedavi­
nin cevazına hükrnedenlere delil olmuştur. Bu söylenenler sâbit olunca, sade­
dinde olduğumuz hadiste ifâde edilen rukye ile ilgili yasaklama hükmünü, ilaç­
ların tabiatı icabı faydalı olduklarına itikâd edip işi Allah’a tefviz etmeyen
kimselere hamletmek gerekir.” Kadı îyaz der ki; “Bu te’vili, hadîs aleyhinde ko­
nuşan birçokları benimsemiştir. Ancak bu te’vîl doğru değildir. Zira Aleyhissa­
lâtu vesselâm bu kimselerin meziyet ve fazilet sahibi olduklarını, cennete sor­
gusuz sualsiz gireceklerini onların yüzlerinin dolunay gecesindeki ay gibi
parlıyacağını haber vermiştir. Eğer bu te’vilcilerin dediği gibi olsaydı, o kimse­
lerin bu faziletlerle mümtaz kılınmamalan gerekirdi. Zira bu, bütün
mü’minlerin müşterek inancıdır. Kim bunun hilafı bir itikada düşerse k ^ ır
olur.” ١
Ülema ve ilm-i meânî âlimleri bu hususta tahlillerde bulundular. Ebu Sü-
leymân el-Hattâbî ve bazdan, buradan rukyeye başvurmayı, Allah Teâla haz­
retlerine tevekkül edip, kazasına ve belasına nza göstererek terkedenlerin kaste­
dildiğini söylediler, Nitekim Hattâbî: “Bu, imânda tahkike erenlerin ulaşacağı
en yüce mertebedir” der ve bu görüşe zâhip olanları ismen zikreder. el-Kâdı der
ki: “Bu, sadedinde olduğumuz hadisin zâhiridir. Bu itikadın muktezası da
şudur: Hadîste zikri geçen dağlama ve rukye ile (burada zikri geçmeyen) diğer
tıp çeşitleri arasında bir fark yoktur.”
Dâvudî de şunu söyler: “Hadiste kastedilen şey sıhhatli iken (hastalanma­
yayım diye) yapılanlardır. Zira, hastalığı olmayan kimsenin temîmeler (muska­
lar) taşıması, rukyeler isti’mal etmesi mekruhtur. Ama bunu, kendinde hastalık
olan kimselerin kullanması câizdin”
Bazı âlimler, kerahetin bir sebebe binâen, tedavi çeşitleri arasında sâdece
rukyeler ve dağlama ile ilgili olduğunu söylemiştir: “Çünkü derler, tedavi, te­
vekküle aykırı değildir, zira bizzat Aleyhissalâtu vesselâm ve pek çök selef bü­
yükleri tedaviye başvurdular. Yeme, içme gibi her bir vâsıta açlık ve susuzluğun
giderilmesinde kesin gerekli şeylerdir. Bunlara müracaat, mütekellimler naza­
rında tevekküle halel getirmez. Bu sebeple onlarla açlık susuzluk giİi zarurî ih­
tiyacın giderilmesi suretiyle sıhhate kavuşmak yasaklanamaz. İşte bundan dola-
352 KÜTÜB-Î SlTTE MUHTASARI ll.C lL T

'.‫ اأﻻ‬ülemâ, kişinin kendi ve aiiesinin gıdası' İçin'kazançta 0‫ أﻻاا س‬tevekküle


aykırı bulmamıştır, yeter ki, rızkına olan güveni, kesbi sebebiyle olmasın ye
bütün bunlarda İşini Allah’a tefviz etmiş olsun.
Tedavi ve dağlama arasındaki fark hususunda söz uzar. Kısaca söylemek
gerekirse Resulullah aleyhissalâtu vesselam her ikisini de mubah kılmış ve ٠„-
ları^senUbu‫ﻻ‬urnıu§tu٣. Ancak ben, miktarınca kısa bir hatırlatmada bu-
lunacağım. Şöyle ki: Aleyhissâlatu vesseldm, kendisi İçin olsun, başkası İçin
olsun tedavice başvurmuştur. Kendisine'dag vurmamış, fakat başkasını dağla-
mıştır. Sahih rivayette, Ümmetini daglamadan yasaklamş: ‫ أﺣﺐ آذ آﻣﺨﻮق‬u
' “Dağlanmayı sevmiyorum’» demiştir.” Kadı tyaz'ın sözü feurada'sona erdi.
Doğruyu Allah bilir.. Hadisin mânasından. zâhir,'Oİan١//.rr.b fn in tercih ettiği
görüşle ona'bu'huSusta.muvafakat edenlerin'görüşüdür, bunu,az yukarıda'kay-
dettik. .Ond'an çıkan sonu'‫ ؟‬şudur: Hadiste övUienler, Allah'a olan temizleri' mü-
,kemmel ,olup, başlarına.gelen şeyleri bertaraf'etmede sebeplere'başvurmayan
kimselerdir. Bu haletin faziletinde ve bu hali' taşıyanın'üstünlüğünde şüphe yok-
tur. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’m g&îçk kendisi ve gerek başkası İçin te-
daviye başvurmuş olma hadises'ine gelinc'e,. bu'bize cevazı beyan'içindir. öOğ-.
' ruyu Allah bilir..
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'm, hadiste geçen “OnJar... Rablerine-
.tevekkül, edenlerdir ” S'özüne gelince: Halef ve seleften âlimlerin, buradaki te٣
"vekkülün hakikati hususunda' görüşleri ihtilaflıdır, imam Ebu Caferet-Taberi ve
başkasınm, bir kısım selef’ten hikaye ediğine göre' onlar: *‘Tevekkül ismine,
vahşi hayvan olsun veya düşman . ‫ „ «ﺀﻟﻢ‬Allah’tan başka hiçbir şeyin korkusu
kalbine girmemiş٠hatta, Allah’m rtzk hususunda ke.ndine verdiği' garantiye iti-
'mOd ederek rızk.talebctme h u s u s u i k o ş ı y ı terkctmiş olandan başka kimsC
layıkdegitdir” demişlerdir. Bunlar görüşlerine, bu sadedde gelen, bir kısım riva-,
yelleri'delil-olarak göstermişlerdir. Bir grup, âlim de.şöyle-demiştir: “Bunun ^‫ﻟﻢ‬-
çüsü Allah’a güven ve O’nun kazasının nâfîz olduğu hususundaki y a k îğ r ,
yeyip İçecek nev’i â n zaruri olan şeyleri k a z a n m â Allah’ın Resûlünün sün-
netine ıttibâdır, peygamberlerin aleyhimusselam yaptığı gibi d ü şâ n d a n kaçın-
maktır.” el-Kâdı lyâz der'ki:,""B« görüş, TaberVnin ve fukahanın tercih ettiği
.görüştür.'Ohceki -görüş bir kısım tasavvuf ehlinin've kalpler ilmi ve işârûtle
meşgul olanların görüşüdür. Bunlardan muhakkik ٠‫ﻫﻠﻢ „ﻫﻠﻢ‬r cumhurun mezhebine
yakın, bir'.'görüş benimsediler. Lakin onların neıdinde de tevekkül ismi, esbaba
^ ‫ ﻟﻢ'اﺣﺪﺀ‬ve Unsiyeti olanlara ‫ هﺀ‬٨‫ ﺀﻟﻤﻠﻢ‬olmaz. Aksine, sebepleri yapmak, ^ ‫ﻫﻠﻤﻠﻢ‬٨ ' ‫„ا‬,,‫„ ةﺀ‬-...'
.l.C ،L T RUKYEDEN NEHlY 353

netidir, O’nun hikmetidir, kişinin bir menfaati celb, bir mazarratı defedemiye-
ceği hususunda kesin bilgisidir. Her şiey tek olan Allah’tandır.” Kadı lyaz’m
sözü bitti.
el-Imam el-Üstâz Ebu’l-Kasım el-Kuşeyrî merhum der ki: "Bil ki tevekkü­
lün mahalli kalbtir. Zâhire göre hareket etmek kalbteki tevekküle zıt değildir,
yeter ki kul, güvenin Allah’a olacağım bilsin. Bir şey zorlaşırsa bu O’nun takdi-
riyledir, eğer kolaylaşırsa bu da O’nun kolaylaştırmasıyladır.” Sehl îbnu Abdil-
lah et-Tüsterî der ki: "Tevekkül, kişinin kendisini Allah’ın dilediği şekle bırak­
masıdır.” Ebu Osman el- Cebrî der ki: "Tevekkül, Allah’a güvenle birlikte
O’nunla iktifa etmektir.” Şu da söylenmiştir: "Tevekkül azlığın ve çokluğun kişi
nazarında müsâvi olmasıdır.” Doğruyu Allah bilir.

- ‫داب‬ U j ; . v f p ‫ رى ذ ﻟﻰ‬١‫ىد‬،‫ ﻫﻦ ﻳﻨﺨﺴﻬﺎ ﻳﻴﺪ؟‬،‫اﻟﺸﻴﻌﺒﺎق‬


‫س‬۵ ‫ﻵس زث ا‬٠‫ ﺀذ س ا‬: ‫ ﺻ ﻞ‬: | ‫ﺀن ﺋ ﻘ ﺸ ﺌ ﻜ ﺎ ن ' ل ; ﻻ ش‬
'‫'أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ‬. [ ‫ ﻷﻳﻘﺎة'إ ﻷ ﺑﻘﺎوﻟﻦ ﺷﻤﺎﺀ ﻻﯪ وز ﺷ ﴼ‬، ‫اﺋﺖ اﻟﺜﺎﻓ ﻰ‬
'. ' ‫داودم‬
‫ض‬ ‫زو ﺟﻬﺎ‬ ‫؛ أﻟﻰ‬,‫اﻟﻤﺮأ‬.'‫ﻳﺤﺒﺒﻪ‬ ‫ﻣﺎ‬ :‫ﺀ وﻓﺘﺢ اﻟﻮاو‬.‫اﻟﺌﺰﺋﺔ(( ﺑﻜﺴﺮ اﻟﺘﺎ‬8
- , ٠‫أﻧﻮاع اﻟﺴﺤﺮ‬
2. (4.35). İbnu Mes’ud râ y a lla h u anh .anlatıyor: "Resûlullah aleyhissa-
lâtu vesselâm’ı işittim, diyordu ‫ اﺀ‬:“ Rukyelerde, temimelerde (muskalarda),
tlvclelerde (muhabh‫ ؟‬، muskası).bîr nevî şirk vardır. ” Bunu İşiten bir kadın
atılarak, (ibnu Mes’ûd’a): “Böyle söylemeyin, benim gözüm ağrıyordu. Falan
yahudiye gittim geldim .-, ban. rukye yuptı. Ağrım kesildi” dedi. Abdullah ibnu
Mes’ud radıyallahu anh t e r e i t etmeden, “Bu (ağrı) şeytânın İşiydi, ٠ eliyle
354 KÜTÜB-I SİTTE MUHTASARI !l.C İL T

‫ﻵق‬۴‫ﻻﻵل‬0٣‫داج‬٠ sana '^apı^nca vazgeçti. Bu durumda sana ResUluBa^ ale^-,


hissalatu vesselâm gibi, şöyle söylemen kâfidir: “Izhebî-’J.-bâs Rabbe’n-nâs
eşfî ente’§٠§âfi, Lâ §i‫؟‬âe iHâ şifâuke, '§ifâen lâ yugâdiru sakamen. (Ey in-
sanların Rabbi, acıyı gider, §٤fa ver., sen Şâfîsîn. Senin şifandan başka bir
şifa yoktur, hiçbir hastalığı terketıbeyen bir şifa istiyorum.” [Ebu D'âvud.
Tıbbl7,.(3883).]
AÇIKLAMA:
1- Tivele, dilimizde “muhabbet muskası” denen kan ile kocayı birbirine
sevdirme gayesiyle yapılan sihirin adıdır. A//yyM7-/‫؛‬:ar? şöyle tarif eder: “Bu bir
nevi sihirdir. Ya üzerine sihir okunan bir ipliktir, .yahut yine üzerine sihir yazı-
lan bir,kagıttır.mubabbet veya bir başka mtıksadlayapılır."'
2- Rukye ve temîmelerin şirke' nisbetini ,bunların açık veya kapalı şirke
müncer olacak te.lakki ve.inançların kaynagı olmalarıyla .izah ederler. Eî-Kâdi
der ki: “Bunlara şirk Itlak etmiş olması, ya Aleyhissalâtu vesselâm zamanında
herkesçe bilinen ve. cahiliye devrinden beri uyulagelmekte olu'nan şekli sebebiy-
ledir ki bu şekil, şirki tazd٣ mun eden (İçine alan, ihtiva eden) bir mahiyette idi‫؛‬
yahut da bunun kullanılması, onun tesir edeceğine olan itikada delalet etmesi
sebebiyledir,.bu İnanç ise şirke götürür. (‫ ؟‬Unkii hadiseler Allah ın yaratması ve
izni ile husule gelmektedir, onsuz muskanın, rukyenin tesiri olamaz.)” Nitekim
Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'dan mervi olan rukyede, bu çeşit- sakat İnanç-..
lan tashih, ve İz^le. edici İbâre mevcuttur: “٤٤Ey insanların Rabbl, acıyı gider,
şifa ve.r. Sen Şâfi’sin. Senin şifandan başk.,a bir şifa J^oktur...”

. ‫ ] ﺧ ﻮ ﻧ ﺴ ﻮ و اس‬:‫ر ﺧ ﻰ ' ى 'ﻋﻨﻪ ﻗﺄ ل‬ ‫— وﻋﻦ‬٣ 1

. ‫دا و د‬ ‫ ﺟ ﻪ أﺑﻮ‬/ ‫ أ‬.[‫اﻟ ﺸﯫن‬ lF ‫ﻣﻦ‬ ‫ ﺛﺆ‬:<‫ﻋﻲ اﻟﻘﺜﺰؤ ﻓﻘﺎل‬

.١ .‫ﻣﻦ اﻟﺪاﺀ‬ ‫ ا ه‬1‫خ‬ ‫ﻣﺎ‬ ‫اﻟﻤﺮﻳﺾ‬ ‫ﺑﻪ ﻋ ﻦ‬ ‫ﻳﺤﻞ‬ ‫ﻣﺎ‬ :((‫))اﻟﻘﺜﺰة‬


...z. Cdai.r radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalâtu^ .-( 4٠36) .3
vesselâm’dan nüşre hakkında sorulmuştu: “O şeytan İşidir!” buyurdu.” (Ebu
-Dâvud,Tıbb9,(3868).J .
:AÇIKLAMA
Nüşre rukye’nin'.bir çeşididir. İhnu’l Esır, bunu “Cin değmesine mâruz ".1
kaldığı sanılan kimsenin tedavisi İçin başvurulan bir rukye ve İlaç” olarak tarif
! ! . C ‫؛‬LT RUKYEDEN NEHlY, 355

d eder ve bu rukyenin‫؛‬ye٠‫؛‬simJenmeslni, onun!a k ‫؛§؛‬y ‫ ؛‬-kap!ayıp Orten has


talığın ‫ ؟‬özü!üp dağıtıldığına '(neşredildiğine) inanılması ile .‫؛‬zah eder.(^(١) Daha
açık bir-İfâde ile nüşre. Cine tutulduğu zannedilen kimsenin cinlerini dağıtmak
İçin yapılan rukyeye denmekted.ir. Görüldüğü Uzere bir sihir çeşididir. Fethu’l
٧edud'da١ :bunun .sihir addedilmesi hususu.nda bir başka ihtimal ileri sürülür
Belki de, nüşre rukyesi, şeytan isimleri ihtiva ediyofdu veya malum olmayan“
-bir dille yapılmış 'idi, bu sebeple sihre 'nisbet edildi. Nüşre denmesi de ,-hastalı
-gın ommla dağıtılması, belamn onunla,inkişaf, ettirilip açılmasından dolayı
”.dır
l- Nüşre'nin “şeytan İŞİ” olarak tavsifi,, rukye hakkında Onc'eki hadîste
açıklanan ayni gerekçelere dayanır. Bi‫ ؟‬-kere bil da.câhiliye devrinden' beri hili
-nen, uygulanan 'bir metoddur. 0 -devirden intikal eden'şeylerin Îslamî ruha uy
-günlüğü bir tesadüf İşidir. Hele, bOyle.si cin tutması gibi -gaybi, ruhanî meselele
re müteallik- olunca, üstelik bu 'ameliye tedavi edici bir tes'ir. maksadıyla
,yapılmaktadır. 'Hasıl olacak her-çeşit neticenin Allah’tan, bilinmesi gerekirken
-cahiliye geleneği ,icâbı yapılan ameliyeden bilinmes’i şirk olmakta, şeytan İŞİ ol
,maktadır. Alim.lerimiz, başka hadîslerin -ruhsatından hareket.le Kur’an ayetleri'
esmâ-i İlâhîye, Rabbânf sıfatlar, Resûlullah'lm mervî-me’sür dualar ihtiva eden
nıkyelerin, -nUşrelerin bir- mahzuru olmadığını belirtmişlerdir. Şu 'halde
-Resûlullah'm reddi', câhiliye tarzındki rukyelerle,İslâmî muhtevayı taşan nüş
relerle i-lgilidir .

‫ﺑﻦ‬٠ ‫اش‬ ‫ ] ذ د ض ي‬- :‫ و س ﺀ؛ﺳﻰ دن ﺣﻤﺰه ﻗﺎل‬E l ü ٤


-‫ 'ﺋﻌﻮن‬:‫ﻟﻤﻘﺎل‬,‫ﺛﻌﺄﻟﻰ ﺛﻴﻴﻨﺄ؟‬.‫ أﻷ‬:٠
‫ ﻗﺌﺌﺚ‬،‫ ﻋﻨﻪ وﻳﻪ ﺣﻤﺰة‬.‫ﺋﻐﺒﻢﺀ رﺿﻰ اﻟﻠﺔ‬
.[‫ﺛﻴﴼ' ؤ ﻛ ﻖ إي‬- '‫ 'س ﺋ ﺆ‬: ‫ ﻻو ز ﯮو آﻟﺔ ا‬.‫\ش ص ذﻟ ﻚ‬
.‫أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود‬
4. (4037) - ibnu Hamza rahimehullah anlatıyor: “Abdullah ibnu Ukeym
radıyallahu anh'm yamna girdim...Kendisinde kızıllık vardı. “Temime (muska)
takmıyor musun?” diye sordum. Bana şu cevabi verdi:
rım. Zira Resûlullah aleyhissalâtu vesselam şöyle buyurmuştu: ‘،Kim bir §ey

60) Nüşre-. k e lim e o la ra k neşr'den g e l ir . Neşr. d ilim iz e d e g im ıiş b ir k e lim e d ir. A ç m a k , y a y m a k , n e ş ­

r e t m e k , ç ö z m e k g i b i m â n a l a r a g e l ir .
356 KÜTÜB-I S ÎÜ E MUHTASARI ll.C iL T

tak,،nîrsa,'ona havaJe edî!ir.” [Tirmizî, Tıbb 2 4,(2073).‫ل‬


AÇIKLAMA:
1" Bu hadîs, Teysîr.de Etıu' D''âv٧d:a',nisbet edilmekte ise'de gösterdiği-
miz ,üzeîe' TIrmIzî'de' yer almaktadır.-5wyMh’ e!~Câm‫’؛‬u'S٠ Ş agîr ١de hadîsin
Ahmet IbnuHanbel ve Hâkim tarafından da tahrîc edildiğine İşaret eder. Hadî-'
.sin . ile yukarıda.kaydedilen.vechi arasında farklılıklar var..
Orada "Bundan Allah’a sığınırım” yerine "ölüm bundan daha cümlesi
yerahr.
2- Bu babta bir başka'hadîs,' Ukbe ibnu Âmir radıyallahu anh .rarafından
rivayet edilmiştir:‫ﻟﺔ‬,‫زةﻏﺬ اﻟﺬة‬. '‫ ئ ﻓﻼ اوؤ اﻟﻠﺔ ﻟﺔ وﻣﻦ ﺋﻐﺌﺘﻰ زدﻏﻪ ﻗﻼ‬٠٠‫ س ﻃ ﻖ ث‬."K‫؛‬m
bîr. temîme-takarsa' Allah muradına erdirmesin, kim bir nazarlık(.‫ )؛‬takar-
'sa Allah' nazardan saklamasın.”
3- 'Bir kimse'nin taktığı şeye 'havale.edilmesi, şifasının ٠ şeye bırakılması-
'dır. $ifayı veren A'llah .Iduğuna, 0'١nun'dışında hiç.bir şey şifa veremiyeceğihe
göre, kişinin şifasının taktığı şeye bırakılması, şifasız, kalması, umduğuna-erme-
inesi demektir.
MünâvVnin açıklamasıyla bundan murad'şudur: "Kim bir cdhiliye temime
si takar ve bundan fayda umarak musibeti 'defedip bereket ve şifayı celbedecegi-
ne inanırsa, bu davranışı haramdır, haramda ise devâ yoktur.” Münavi hadîsle
ilgili açıklamalarına şöyle., devam eder: "Yahud, mezkur itikadlara düşmese
bile, mânasını bilmediği şeyler ihtiva eden temîme takmasının hukmii de ayni-
dır, zira, kim Allah’ın sarih isimlerini ihtiva eden bir şey takarsa bu câizdir,
.hatta nıatlUb ve mahbubdur.'^ira kim.m.eselesini.Allah'ın esm.asına tevkil eder-
se, Allah onun elinden tutar. İbnu’l-Arabt'nm: "Allah’ın isimleri ve Kur’an
âyetleri hususkdaki sünnet, onların yazılıp takılması değil,-okunmasıdır” sözü
muteber değüd'ir. Yahut mâna,şöyiedi.r: "Kimin nefsi, Allah dışında bir mahlu-
ka takılır kalırsa, Allah o kimseyi ٥« mahluka havale edet, kim de ihtiyaçlarım
Allah’a sunar ye 0 ’na iltica eder ve 'bUtUn işlerini-O’na^te۶ ?îz', ederse, Allah'
onun.bUtUn meselelerine' kifayet eder, bUtUn uzaklan ona yaklaştırır ,'bUtUn zor-
lukları ona kolaylaştırır. Kim de bir başkasına yapışır veya ilmine ve aklina gü-
vmir, kendi ‫ ؛ ؛‬ç ve kudretme i t i m f ederse Âllah : « ٥w:‫ ؛‬ey‫ ؛‬ı٠e h ^ ’dle
‫ﻣﺤﺴﻢ‬/ yardımından onu mahrum ve yoksun bırakır ve ihmal eder. Boylece istek:

‫ا‬ ٠
6 ) N a z a r i k d iy e t e r c ü m e e t t i g i m i z vede'a, d e n i z d e n ‫ ؟‬t k a r ı l t p , n a z a r k o r k u .s u y la ‫ ؟‬. c u k l a r a t a k ıla n

l « y a z İJİr c i s i m ( N i h â y e ) . '
II. CİLT RUKYEDEN NEHİY 357

îeri gerçekleşmez, ümidleri yerine gelmez. Bu söylenenler, pek çok şer’î nasslar
ve fiilî tecrübelerde kesinlik kazanmış bir husustur.”
Hülasa temîme, rukye, muska, nüşre, vede’a gibi nazara, hastalıklara, ke­
derlere vs.’ye karşı başvurulan her çeşit okuma ve takınma ile ilgili olarak gelen
yasakların cahiliye âdabına uygun manasız veya küfür ifade eden bir muhteva­
da olanları ve mededi, te’siri onlardan bekler gibi bir inançla hareket etmeleri
kastedilmektedir. Bu söylenen kirliliklerden pak olan İslâmî muhtevalı, İslâmî
inanca uygun telakkiler içinde yer verilenler yasağın dışında ^çalmaktadır. Bu
hususta ülemâ ittifak etmiştir. Buna d ^ a bazı münferid karşı çıkmalar olmuş
ise de ümmetin yolu ekseriyetin, cumhurun yoludur.
U Ç U N C U F A S IL
'TAUN VE VEBA

‫ﻻﺗﻬﻴﻴﻴﺔ'^إﻷذاﻏ ﺼﻴﺎ‬-‫ ﯪ أﺋﺔ‬٧ ‫ ﻓ ﺘ ﻬ ﻸ ﺗ ﺦ ; ﻟ ﺠ ﺼ ﺮ أ ﺗ ﺊ‬. ‫ﺋ ﺚ‬


‫اﻟﺒﺨﺎرى‬ ‫أﺧﺮﺟﻪ‬ .‫ص‬ ‫أﺑ ﺮ‬ ‫ﻳﺌ ﻞ‬ ‫ﻧﺬ‬ ‫إ ﻷ دﻗﺎذ‬ .‫ اى ﻧﺬ‬.
1. (4038)'- Hz. Ai§e /‫؛ﺳﻞ‬٠)>٠//‫ ا ه‬7‫ ﻻ‬٠/2‫ ا‬2‫ ه‬anlatıyor; ‫س‬
vesselâm’a tamdan sual edilmişti. Şu cevabi verdi: “O. sizden öncekilere
Allah’tn gönderdiği bir azabtı. (Şimdi) Allah onu mU’minJere bir' rahmet
ktldt. Taun ‫» ؟‬kan memlekette bu‫؛‬una»î'bir kul, kendisine A îah ’.n takdir'et-
t‫؛‬.ği şeyin .ula'şacağ.m bilip, sevap umuduyla sabredip orada kal»».,ve d.şar»
‫»؟‬kmazsa, mutlaka ona §ehîd sevab»n»n bir misli verilir.” (Buharî, Tıbb 31,
,.Enbiya.50, Kader 15.1
AÇIKLAMA:
Taun, eski liigatçilere göre, daba ziyade, ölüme 'sebep olan salgın has-'
talik, manasında kullanılmıştır.' Bu açıdan umumî ölümlere sebebiyet veren sal-
gınların hepsine tâun 'denilmiştir.(٥2) Veba bu ,salgınların en yaygını. olması se-

62) Vebii. larih boyunta büyüt: ölümitre sebep olmu‫ ؛‬Jur: 1337-1339 yıllarında Orta Asya-‫ ؛ ؟‬n arasın-

da 13.mily،١.n; ,I.34ş'dc A ٧ rupa'da Ortaya çıkan bir veba, halkın %28'ini: I375’de %13'iinü etkisine almıştır.

Tahminler .Avrupa'da 25 mily.on insanin veba'dan öldüğünü^ Asya’da da' bir'o kadarının ona kurban gittiğini

sOyler. I466‫؛‬da Tesalya. 'Makedonya vç İstanbul'da;' I478'de Venedik'te ,veba salgınlan olmuş, çok sayıda

ölüme sebebiyet venııişlir. 1664-1665'dc Londra'da çık.an bir veba 46() bin kişinin 100 binini alip 'götürmüş-

tUr. 1720-1722 y ıll‫؛‬ırında Ma'rsilya'da'40 bin kişiyi öldürmüştür. 1S7S-1S79 yıllarında Rusya'nın ,Volga hav-

zasıııda: I920;،le Paris'te: I930'da Cezayir'de görüle.n veba salgınlan' tarihin kaydettiği en son ılıUhim salgın-

İardır..
I!.C İL T TAUN ٧ E VEBA 359

bebiyle “tau n ” h " veb a” ayrı manaya gelen iki kelime durumuna ge.lmiştir.'
Öyle ki bazı müellifler, "Tdun v e b a d ır ” demiştir.
en-N‫؛‬hâye'de: " T â m , um um î b ir h a stalıktır, h avayı ifsa d ed er, bu
bozu k h a va yla d a insan ların b ed en ve m iza çla rı b o zu lu r” denmiştir. Eski iile-
mâdan E bu ’l-V elid el-B dcV n in açıklaması da kayda deger: "Tdun, herhangi b ir
y e r d e in san lara gelen m u ta d H astalıkların hilâfına, ‫ ؟‬ok sa y ıd a insana sira y e t
eden bil" Hastalıktır, 0 g elin ce, d ig e r ijakitlerdekinin aksin e. Herkes ay'nı Hastalı-
g a ya ka lan m ış'o ld u gu Halde,, lıa sta lık la r m u h te lif olur." Ibnu Sina da
‫؟‬، I ‫؟‬m$\xî". “Tdun te h ir li .bir maddedii", OldiirUcU ş işle r Hasıl edei". Bu ş i ş l e r '١îU-
cudun yum uşak yerle rin d e ve koltuk altların.da o rta ya ‫ ؟‬ıkar. En .‫ ؟‬ok k oltu k altı
ve kulak arka sın da veya burun yu m u şağın ın ya n ın d a g ö rü lü r...” Ibnu Sina ve-,
banin sebebiyle i'lgili, devri'ndeki telakkiye uygun açıklamalara'geçer ki kayde.t-
meyi'gerekli görmüyoruz. Zira veba, 1894 yılında keşfedilen mikrobuyla mahi-
yeti hakkında.daha sağlıklı bilgiye'kavuşulmuştur.
.2- Bizim İçin burada. Veba mevzuunda R esû lu lla h 'm getirdiği tedbirler,
onun va’zettigi beyanlar mühimdir. 'Sadedinde olduğumuz rivayet bunu, kâfirler
İçin. 'Allah’ın'bir. cezası olduğu halde, sabretmeleri' şartıyla mU’minler içi.n
Allah’ın bir rahmeti olarak .gösterir. Hadis d'ikkatlice incelendiği takdirde, sa-
bırdan maksadın, hastalık bulunduğumuz yerde zuhur etmişse “bör/7٥ d a bulaş-
m a sın ” endişesine kapılarak orayı terketmemek oldu.gu anlaşılır. Yani, bulundu--
ğu beldede veba çıkan mü’min “A lla h ’ın y a zd ığ ı b a n a u la şır” diye düşünüp'
orayı' terketmeyecek, yerinde kalacaktır. İşte bu davranışı izhar- eden kimse
şehîd sevabı.alacatır. Yin'e Buharî’de gelen-bir başka rivayette R esululiah,
"veba çıkan y e r e g itm e m e y i” de emretmiştir, öyle ise s a b ır ’dan hem y'ebalı yer-
den çıkmamayı, hemde vebali yere, gitmemeyi anl'amak gerekecek ki bu, hastalı-
ğın ^7aj7ilmasını Onle'mede en mUhi^ tedbir ol'an ^ö/"٥„tl„a.’.dır.
3-. Hadîste, vebanı'n kafirlere azab, mü’minlere rahmet olduğu belirtil-
mektedir. Bazı âlimler, âsi ve fâsıklar hakkında da rahmet,mi, ۶‫ ؟‬nkü onl.ar da
mü’mindir? diye bir sor'u sorup cevap aramışlard'ır. Asi İçin de rahmet olmadığı
.kanaatinde olan.Islam alimleri der.ler ki: “ Aiî/.'den maksad “büyük günah İşle-
y e n ” dir. Eğer 0, isyanında ısrarlı bir halde iken tauna yakalanırsa, şehid olmaz.
g ı ü ١ \ \ i m d a “işle m e k te o ldu ğu isyan ın uğursuzlu ğu se b e b iy le şeH idlik de-,
h'ükmünü vermemizi gerektiren şu
recesin in ikram ed ilm esin e m ü steh a k o lm a z”
âyet var.-(Meâlen): “Yoksa’kötülük'.٤§»eyen kimseler, ölümlerinde 've hayat-
larjnda, kendilerini, iman edip saliJı ameller.işleyen kimseler ile bir tutaca-
360 KÜTÜB-، StTTE MUHTASARI II.CİLT

‫ اﺀاا„اغ‬mj zannederier? Ne kötü hükmed‫؛‬y ٠rJar” (Câs‫؛‬ye 21).


Ayrıca, ‫؛‬bnu Mâce’de Hz. Ömer'den merfu olarak gelen bir^rivayet, ve-
banin insanların fahiş isyanları sebebiyl.e bir ceza olarak ‫ ؟‬ıktıgını İfâde etmekte-.
.dir: ‫ﻟ ﺰ ﺋ ﻴ ﺮاﻟ ﻔﺎ ﺟ ﺜ ﺔ ﺑﻰ ﻗﺰمﺀ ئ ﺧ ﺰ ﺗﻐﺒﺜﻮا ﻳﻬﺎ اﻷ ﻓﺜﺎﻳﻬﻢﺀ اﻟﻄﺎﻏﻮن ﻷﻻوﺟﺎﻟﺞ ا')ى ﻟﺐ‬
‫اﺷﻼﺑﻬﻠﻢ اﻟﺬﻳﺬ ﻧﻔﺘﺆا‬٠‫ﺀ ذﻓ ﻦ ﺧﻨ ﺚ ﺑﻰ‬.‫؛ﻻﺀ‬٢ kav‫؛‬ı١١de'ftîhşîyat ,(haramlar) zujlur ede.r
ve alenen işlenirse, aralarında veba ve daha ön.ce gelip geçmiş olan ,atala-
-rında' görülmeyen hastalıklar zuhur eder.”(٥3) ibnu Hacer, bu hadîs’in.zayıf
oldugunu-belirtir,'ancak başka benzer rivayetlerle ,kuvvet kazandığını da göster-
meyi ihmal etmez ve vebanın insanların^ isyanına bir ceza oldugu -hususundaki
kanaatini izhar eder. BUtlin bunlara r a ğ ş n // 2. Enes'ien gelen ‫ق‬٤ ‫آﻟﻄﺎﻏﻮن رﻗﻬﺎدهب‬
٠‫ ﺳﻠ ﻢ‬hadî'sindeki ıt'lakı esas alarak, "‘.Asi olan mUslUmanda şehâdet ücreti ٠
alacaktır” diyecekleri kesin bir. dille reddetmez ve bu itiraza şöyle bir. cevap.
veıVr. "Günahlara batan mu’minin de ‫ ؛‬chidlik ücreti alması, kâmil mü ١minin
alacagı şehidlik ücretiyle eşit derecede olmasını'gerektirmez, '^ira şchidligin.
dereceleri ‫ ؟‬oktur. Nitekim âsilerin.derçcesi.de '‫ ؟‬okÇarklıdır. Asi vardır, Allah
yolunda ila-yı kelimetullah içi.n 'cihad sırasında,,kaçarken .degil, ileri atılırken
^ücâhid olarak ölen var., Allah’ın'bu Ümmet-İ Muhammed’e olan rahmetlerin-
.den biri de cezasını ta ١cil ederek dünyada iken vermesidir. Bu durum, tâuna ug-
rayan kimseye şehid ecrinin gelmesine mâni değildir, hele '‫ ؟‬ogu bu günaha bu-
laşmarnış Aken musibet gelmişse., Allah musibeti ayrım yapmadan herkese
,birden gönderir, ‫ ؟‬ünküfuhuş etmeyenleı. de mUnkeri kaldırma hususunda.-ge-
rekli gayreti göstermemişlerdir. Nitekim Ahmed t'bnu Hanbel'in tahric ettigi' :
Utbe hadîsinde Aleyhissalâtu vesselâm der ki: “ü ç çeşit ölüm vardır; 'Kişi
var, malıyla canıyla Allah yolunda-cihad' eder, hatta düşmanla karşılaşır,..'
onunla savaşırken öldürülür. îşte 'bu. Allah’ın Arşı altındaki ,çadırında'
'.mâfteWrdlr١ Ona, sadece' -peygamberler '..peygamberlik’» derecesiyle üstün-
dürler. Kişi var, nefsini b'îr kı'sım hata ve günahlara atmıştır. 0 da nefsiyle,
malıyla Allah yolunda cihâd etmiş, düşmanla karşılaşınca da, öldürülünce-
yc'. kadar, çarpışmıştır. BOylece hataları silinmiştir. Çünkü kılıç'hataları

63) Hadîste geçen ve "fuhşiyat (haramlar)” diye tercüme ettiğimiz fâhişe kelimesi öncelikle zina ma-
nasın'، taşıdığı vehatta .bir'başka hadîste: . ‫ةو س اﻟﺌﺆث‬٠‫ؤﻷ ﻟ ﻪ اﻟﺆﻻ ﻳﻰ اؤم ئ اﻷ‬
kavimde zina a rtarsa ölüm de a rta r” denmiş olduğu i‫؛؟‬n birçoklarım, gUnümUzde zuhur ede'n AİDS,hastalı-
ğı ile 'te’vile sevketmiştir Çünkü .AİDS. esas itibariyle 'zina ve'lutîliğ‫؛‬n meşruiyet kazanacak kadar yaygınlaş-
masından zuhur etmiştir, henüz tedavisi-bulunamamıştır. Ve kitleler halinde ölUmlere-sebep olacagı.l»lirtil-
mektedir. Resdlullah'm gerçekten büyük bir mucizesi ile karşı karşıyayız.
ll.C İL T 'TAUN VE VEBA 361

siler. Ki§i vardır miinâfıktır. Nefsiyle,'maljyla ölünceye.kadar cihad eder,


bu ateştedir. Zira 1٤‫ ا‬1‫ ؟ ا‬miinafıkljgın (gün'ahı'n'ı) silmez.” '
ibnu Hacer, devamla der ki: ‫ ﺀ ا ﻷ اﻟﺬﻗﻦ‬٠‫ ﺛ ﺬ‬Jr ‫“ اان ادﺛﻬﺪ ﻳﻐﺺ ﻟﺔ‬Şehidin
(kula ulan) horcu hariç bütün günahları affedilir” hadîsine gelince, bu ha-
disten şehidligin bazı günahlara kefaret olmadığı hükmünü çıkarırım. .٨ ncak
ba^ı günahların varlığı, şehldlik derecesinin alınmasına mdni değildir. '§ehidli-_
ğin mânası şudur: “Allah Teala hazretleri -bunu kazanana- hususi bir sevab
verir, ziyade bir ikramda bulunur.” öyleyse hadîs şu hususu açıklamış olmakta-
dır:-٠٨llah şehidden, kul haklan dışındaki günâhlarını affeder. Eger, şehidin
sdlih amelleri bıılıındııgiA, şehidliginin de haklaı. dışındaki günahlarına kefaret,
olduğu farzedilse, onun salih amellerinin, kul haklarım ödemede ona yardımcı
olacagı,yine de kendisine "§ehidlik١mertebesinin eksiksiz bdki kalacagı söylene-
bilir..Ancak, sdlih amelleri yoksa,'o takd.irde durumu, Allah’ın meşietine kal-
mıştır. Doğruyu Allah bilir.”'
'4- Hadîste zikredilen “sabret”mQk kaydı, v'eba karşısında alınacak
,mühim tavırlardan biri oiraalıdır. Sabredilmediği takdirde şehidlik sevabırtın
elde edilemeyeceği hükmü ‫ ؟‬ıkarılmıştır. ibnu Hacer der ki:“Sabrederek demek,
kendisine üzüntü'.ve gam vermeyen, 'aksi-ne Allah'ın kazasına'razı olarak emr'ine
teslim olan demektir. Bu hal, vebada Ölene, şehâdet ecrinin husulü İçin şart ki-
lınmıştır. Bu da, vçbanın çıktığı yerde kalıp, oradan kaçrnak gayesiyle bir başka
yere gitmemektir. Nitekim bu, başka.hadîslerde daha sarih bir.üslublayasaklan-
mıştır.” {ibnu Haeer'in kastettiği hadîs.müteakifeen kaydedilecek.)

‫إذا‬ I ‫ز ; ل اﻻه‬ ‫ اىل‬: ‫ر ﺿﻰ ائ ﺀﺋﻪ ' ﻗﺎ ل‬. ‫— ض د ﻣ ﻪ‬٢ ٠


‫ ؤﺀئ؛ ه‬،‫ ﺋ ﺬا ؤﻧﻊ اأزﺧﺮل‬.، ‫ ﻷ ﻗ ﺬ ﻃ ﻮ ﯪ‬٤ ‫او ض‬:‫ﺋﺜﻠﻢ ﺑﺎﺳﺎﻏﻮن‬.‫تﺀ‬٠
‫ زاﻟ ﻮﻳ ﺰ ى‬٤‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺒﺨﺎرىاﻟﻰﻵ؛‬.[‫ ﺋ ﻼ ﻗ ﺤﺰﻳﻮا ﻣﻨﻬﺎ‬.
2. (4039)-//z. üsâme radıyallahu anh anlatıyor: ‫ى‬
tu vesseldm buyurdular ki: “Bir yerde, veha' ‫ ؟‬ıktıgını duyarsanız oraya gir-
meyiniz, bulunduğunuz yerde veba çıkmışsa oradan ayrı'imayınız.” (Buha-
rî,.Tıbb 30, Enbiya 50, Hiy.el .13‫ ؛‬Müs!‫؛‬m, Selâm 92 (2218)‫ ؛‬Muvatta, Câmi 23,
(2,'896)‫ ؛‬Tirmizî,Cenâiz66,(1065).]

‫ﻟﻰ ﻣﺬ ﺳﺒﻎ‬:‫ ]أص‬:‫— وﻋﻦ ﻳﺤﺒﻰ ﺑﻦ ﻋﻴﺪ آﻟﻨﻪ ﺑﻦ ﺑﺤﻴﺮ ﻗﺎل‬٣ ٠


362 KÜTÜB-I S ! ^ E MUHTASa Ri
II.CİLT

‫ ﻗ ﻚ آارﯮ'ل'اىه ■؟ﻧﺪى‬:‫ ا ^اد ئ و ص اﻟﻠﺖ ﻧﻐﻮو‬.4 ‫ا‬::.1 ■} 5 ‫وؤ‬


‫ دﻋﻔﺎ‬:‫ﻗﻌﺎل‬ ‫؟‬ ‫وﺟﻰ و ة‬ ،‫ﺗﺎ‬: ‫أزﻧﻦ رﻳﺒﺘﺎ ؤ ط‬.‫ذت ص‬٠‫ه أ‬ J il' ‫أﻧﺺ‬
. ‫ ﺟ ﻪ أ ر داود‬/ ‫أ‬ .[ ‫ﻻ ة ' ئ ا ﻟ ﺪ ف اﻗ ﺶ‬ ، ‫ﺋ ﺚ‬

. ‫ﻧﺎ ت اﻟﺰرع واﻟﺨﺼﺐ‬.‫ا ﻷر ض‬ :« ‫ ا و ذ‬٠)

.‫اﻟﻄﻌﺎم‬. :‫و))اﻟﻄﺔ(آ‬

: ..‫ وﻛﻞ; شﺀ داﻧﻴﺘﻪ ﻗﺪ ﻗﺎرﻓﺘﻪ‬،‫ﺀ‬٠‫ ﻣﻦ اﻟﺨﺜﻤﻰ‬.‫ اﻟﺪز‬:‫))ؤاﻧﻘﺰل‬..

،‫ ودﻧﺎ'ﻣﻨﻪ ﺗﻠ ﻒ‬،‫اﻟﻬﻼك أراد أن ﻣﻦ ﻗﺮ ب ﻣﻦ اﻟﺮﻳ ﺾ‬ :.(( ‫و)) ا ﻗ ﺬ ذ‬


.‫وﻟﻴﺲ ﻫ ﺬا س ﺑﺎ ب اﻟﻌﺪوى ﺑﻞ ﻣﻦ ﺑﺎ ب اﻟﻄ ﺐ‬
3'. (4040),- Yahya ihnu A h dillah ih n i B a h ir anlatıyor; “B an a, F erve Ihnu
el-M u rû dî radı^^allahu a n h ’ın §u sö ıü n ü din leyen z â t h a b e r verdik “E y
A lla h ’ın Resûlü.f d ed im , ya n ım ızd a E hyen den en b ir y e r var. B u ra sı bizim ekim
y e rim izve g eçim kayn ağım ızdır. A n cak veb a li b ir y e rd ir. (B ize ne ya p m a m ızı
“Orayı tamamen
ta v siy e e d e rsin iz)? ” A leyh issa lâ tu v essela m §u c e v a b i v e rd i:
''bırak. ZJra hastaljga yaklaşmada hejak v ar’.” lEbu Dâvud, Tjbb 24, (3923).)
AÇIKLAMA^
'1- Yuk-arıdaki. iki ^hadîs veba bulunan yere yakınlaşmama hususunda
R esu lu llah a leyh issa lâ tu vesselâ m 'd a n varid olan s.arîh hadîslerdendir. Alimler,
bu davranışın teşâüm İnancı.olmayıp tıb olduğunu bilhassa belirtirler. H a tta b ı,
." Ç ü n k ü d e ٣١ sâlih hava aram ak, b ed en lerin Sihhati.'için y a rd ım c ı va sıta la rd a n
b irid ir.'B o zu k ha ١١a d a ta b ib le re g ö re b ed en lerin h a sta o lm a sı 'içi.n en za ra rlı
un su rlardan b irid ir. H e r şe y e rağm en bütün bunlaı. Al'lah' ın izn i ve d ile m e siy le
cereya n eder."

2- Oncek.i hadîste ifade edilen “vebali yere gitme ve vebali yerden çıkma
yasaği'mn hiikmU aiimlerce münâkaşa edilmiştir: Haram mı..ifade ‫ ؟‬diyor, ten
zihmi?..
Bâzı alimler bunun caiz olduğuna hükmetmiştir.
ll.C iL T TAUN VE VEBA 36٠٩

Bu görüşü iltizam edenler, sahabeden bazıl.arının vebali yerden ‫ ؟‬ıkmalan-


'na örnek verirler: Ebu Musa el-E§arî, Muğû'e ibnu Şu’be gibi.. Keza Tâbiîn’den
el-Esved ibnu Hilâl, Mesruk.. . ’
,Eir alinr vebali yere girmek ١^'e)^a oradan çıkmanın te'nzihen mekruh
..olduğuna,^ dolayısıyla tevekkülü.galebe çalan ki'mselerin girip 'çıkmalarında ,bir
mahsur olmadığına hükmetmişlerdir.
'',Bazı âlimler de', kaydedilen hadîslerin zahi'rlerini esas alarak, “Bunlarda
nehiy sabittir” diyerek ,vebali yere gitmenin veya öyle bir yerden çıkmanın
“haram” olduğuna hükmetmişlerdir. Bu 'gOriişte olan ülemâ, Resûlullah aley-
hissalâtu vesselâm'dm bu mesele üzerine gelmiş.bulunan vaîd’i'(şiddetli tehdî-'
di) de delil olarak göstererek, görüşlerini takviye ederler: Ahmed ibnu Hanbel
ve ibnu Huzeyme'de gelen uzunca bir hadîste şu'İbâre .geçer: ‫اش ب ﺣﻤﺎﻟﺜﺌﻬﻤﺪ‬
‫“ زاﻟﻘﺎؤ ﻣﻨﻬﺎ ﺣﻤﺎﻓﺎز ﻣﻦ اوﺧﻒ‬Vebali y e rd e İk â m e t e d e n .şe ü îd g ib id ir, o ra d a n
k a ç a n da c.epheden k a ç a n 'g itjid ir.” Keza bir başka h a d îs te ju İ ir o /lL jı ‫ا'ﻟﻔﺆ ﻣﻦ‬
‫ أر'ؤ ى ا ﻟ ﺮ ص‬٠‫ “ ﻣﻦ ا ﻟ ﺰ ﺣ ﻒ زاﻟ ﻌﺄ ر ﻳ ﻪ ﻛﺎل‬T â u n d a n kaçan'C ephedC n k a ç ö n g-‫؛‬-

b id ir, tâ u n d a sab re d 'e n c e p h e d e s a b re d e n g ib id ir.” Bilindiği üzere', cepheden


kaçmak büyük'günahlardandır, yani liaramdır. Ayrıca ülemâ, bir-amele, haram
çlduğU' belirtilen amellerinkine tenzer şiddetli ceza takdirini (veya şiddetli-ce'za
'vaîdinin beyânını) o amelin de haram hükmüne girmesin'e delil ^yapmışlar ve
bunu bir kaide olarak'tesbit etmişlerdir:
Veba çıkan .yere' girmeme hususunda meşhur bir tatbikat Hz. Ömer'den
rivayet edilmiştir. Buhari’de de yer almış olmasına rağmen.Teysir müellifinin
buraya almadığı rivayetin tercümesini.kaydediyoruz:
"ibnu Abbas radıyallahu anKuma ‫ ة\ًﺑﺎ ة‬1\‫ﻻ‬0ً‫ ا‬.٠ "Ömer ibnu' 1-Hattâb radı-
yallahu anh Şâm'a (Suriye'ye müteveccihen yolu) ‫ ؟‬ıktı. Sarg deUen yere gelince
EbuUbeyde İbnu'l-Cerrah ve maiyetiyle karşılaştı. Bunlar.bölgedeki.lslam Ol.-
dusunun komutanlarıydı. Hz. Ömer’e Suriye'de veba salgını çıktığını haber ver-
diler. Bunun üzerine Hz. Ömer (durumu ve alınacak karan görüşerek, istişare
'etmeye karar' verdi ve): "Bana ilk muhacirleri-çagırın‫ " ؟‬emretti. Onlar geldi-
ler. Hepsiyle, istişare etti, onlara Suriye'de veba.salgını .çıktığını bildirdi. Nasıl
davranılacagı hususunda görüş birliğine varamadılar. Bazıları,: "Biz bil. mak-
sadla çıktık, buradan geri â ü lm e s in i uygun görmüyoruz ” diyordu. Bazdan
da: “insanların geri, kısmı ve Resûlullah aleyhissaldtu vesseldm' ın Ashab'i se-
ninle beraberdir. Bunları, vebanın üzerine sürmenizi münasip görmüyoruz ''
dediler.'Hz. Ömer radıyallahu'anhotka... “Beni (bir müddet)yalnız-bırakın!"
364 KÜTÜB-t SÎTTE MUHTASARI ll.C ÎL T

dedi. Sonra: "Bana Ensârı çağırın!" emretti. Ben de onları çağırdım. Hz. Ömer
onlarla da istişare etti. Ensar da. Muhâcirler gibi fikir birliğine varamadılar,
öbürleri gibi (bir kısmı gidelim, bir kısmı dönelim diyerek) ihtilaf ettiler. Hz.
Ötner onlara da "beni (bir müddet)yalnız bırakın!" buyurdu. Sonra bana: "Bu­
rada Fetih muhacirlerinden olan KureyşIi yaşlılardan kim varsa bana onları
çağır!” dedi. Onları da çağırdım. Bunlardan iki kişi olsun bir ihtilafa düşen ol­
madı. Hepsi aynı görüşte idi: "Biz, buradan toptan geri dönmeyi, hiç kimseyi
vebanın üzerine göndermemenizi uygun görüyoruz!” dediler. Bunun üzerine Hz.
Ömer, halka ilan etti: "Ben sabahleyin geri dönüyorum, peşimden siz de
g elin r Ebu Ubeyde îbnu’l-Cerrâh bu emri muvafık bulmayarak, "Yani
Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?" (diyerek itiraz etmek estedi). Hz. Ömer ra-
dıyallahu anh: "Ey Ebu Ubeyde! Bu sözü keşke başkası söyleseydi (de senden
işitmeseydim). Evet biz Allah’ın kaderinden kaçıyor, Allah’ın kaderine iltica
ediyoruz! Şimdi sen devenle seyahat ederken iki yakalı bir vadiye uğrasan,
bunun bir yakası münbit ve otlu, ötekisi kıraç ve otsuz; burada deveni münbit
tarafta otlatman Allah’ın kaderinden[ (değil de), kıraç tarafta otlatman mı
Allah’ın kaderinden?” dedi. Bu sırada, bir ihtiyacı sebebiyle orada bulunma­
yan Abdurrahman îbriu Afv radıyallahu anh geldi. (Meseleye muttali olunca):
"Bu hususta ben kesin bir ilim, sahibiyim, zira Resûlullah aleyhissalâtu yesse-
lâm’ın: “Bir yerde veba olduğunu işitince oraya girmeyin, bulunduğunuz
yerde veba çıkacak olursa, ondan kaçmak için orayı terketmeyin!’’ dediğini
işittim!" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer radıyallahu anh (kararlarındaki isabet
sebebiyle) Allah’a hamdetti ve geri döndüler.”
Şunu da kaydedelim ki, îbnu Hacer bu rivayeti açıklarken, Hz. Ömer’in
bilahare bu geri dönme kararma pişman olduğuna dâir bazı rivayetler de kayde­
der.
Teferriıata girmiyoruz. Ancak Dr. Zeki Çıkman’ın bir açıklamasını kayde­
diyoruz:
"Stcayet y o k tu r ” ib a r e s i üe "veba bu lu n a n y e r d e n çıkm ayın ız,
v e b a bu lu n an y e r e g ir m e y in iz ’’ h a d îs-i şerifleri birlikte m ü ta la a e d i­
lecek olursa, iki k e s in ifâ d en in belirginliği o r ta y a çıkm aktadır:
1- A lla h ’u T e â la ta k d ir e tm e d ik ç e h a s ta lık m e y d a n a g e lm e z.
B ıçağm v a z ife s i k e sm e k tir, b u n a ra ğ m en H z. îs m â il a le y h is s e lâ m ’ı
k e s m e s i y a s a k la n d ığ ı için k e sm e z k e n , ta ş ı e m re d ild iğ i için k e s m e ­
s i g ib i.. E m ir v e ta k d ir a ltın d a b ıç a k e ti k e s m e z k e n , ta ş ı k e s m iş ti
١١.C،LT TAUN VE VEBA 365

Günümüz intaniye kliniklerinde yûzbinlerce doktor ve perso-


nel ç a lîşm a k tâ n Bunlar devamlı enfeksiyon viral h a sta lia rla
m u h a tş olmalarına rağmen, diğer klinik personellerine göre ölüm
ve h a s t i oranlan eş değerdedir. Bu tesbit bile sâri hastalık iddia-
smm çümklüğünü anlatmaya yeterlıdir.
Şayet, temizlik ve dezenfeksiyon konulanna dikkat edilmez-
se, her vaziyette ö l ğ u gibi burdarda da hastalık i n s i n s ı (yüz-
desi) artabiiir. Bu da İslam’ın öngördüğü ve emrettiği te m iz i şian
ile i l g i l i .
2- insanlara karantina emredilmektedir. Bunun gerekçeleri
şunlardır:
1) “Veba bulunan yere girmeyiniz”' ibaresi Icendi varlığmızı ve
sıhhatinizi tehlikeye atmayınız” d e m e ğ .
2) “Veba bulunan yerden Çîkmaymîz” ‫رﻫﺔﻟﻢ‬٠‫ﺀﺀ‬٤:
a■ Hastalara yardımcı olmaktan u z â durmayuıız ve kaçma-
yınız;
b- “Bünyenizde sessizce bulunan hastalık etkenini dışanya
taşıyarak, bağışıklığı bulunmayan insanlara bulaştırarak, onlarm
sihhat ve hayatlannı tehlikeye sokmayınız” Sâdelerini taşımakta-
dır. Kaldı ki, hasta yanında bulunan ve sıhhatli otan insanlar bu
h a s t a l l r a karşı mukavemet ve bağışıklık kazanmışlardır.” (Z.
Ç-)
DÖRDÜNCÜ FASIL
GÖZ .E Ğ M E Sİ

1. (4.41)- tbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resûlullah aley-


hissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Göz degnıesi haktir. .Eger kaderi (delip)
geçecek bir §ey olsaydı, bu, göz degmesi olurdu. Yıkanmanız taleb edilirse
yıkanıverin:’ [Müslim, Selam 42, (2188); l i ٢n^zî, Tıbb,19١ (2063). Tirmizl’de
"Göz degmesi haktir” ibaresi yoktur.)
-

0 1 ‫ة‬-‫ زا‬: ‫ ى ئ‬1 ‫ زﺿﻰ‬-‫ود وأف ﻫﺮﻳﺮة‬١‫ﻳﺨﺬن وأف د‬٠‫وﻟﻠﺐ‬ ‫ل‬


‫ ؤﴽ‬, ‫ا ﺗ ﺨ ﺬ‬: ‫ ' ﻗ ﺎ ذ‬. - ‫ا د‬..'

‫ ))وص ﻋﺐ اﻧﺆﺷﻢ‬:‫)) زاد ﻏﺒﺮ اﻟﺨﺎرف‬.


. , - ,2. (4٠42)_ Sahîheyn ve Ebu Dâvud’da Ebu Hiireyre radıyallahu
anh’tan: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın: \iGöz degmesi haktir” dediği',
rivayet edilmiştir.
Buharî dışındaki rivayetlerde: “Dövme yu.mayı da yasakladı” ziyadesi
vardır.(٥4)٩ Buharî, Tıbb 36, Libâs 86; Müs‫؛‬îm, Selam 41, (2187); Ebu Dâvu.d,
Tıbbl5,'(3879).J

‫]'ﺣﻤﺎن'ﺗﻮذر اﺋﺜﺎﺑﺬ أن‬.:‫ﺀذﻫﺎ ﻗﺎك‬.‫ وﻋﻦ ﻋﺎﺋﺸﺔ زﺿﻰ اﻟﻠﺔ‬- ٣ "


64) Bu ifade yanlıştır. Bilakis, “ Dövme yapm ay. yasakladı” ziyadesini Buharî almış, diğerleri alma-

mıştır. Setebi i'leride açıklanacak.


‫‪I.CILT‬‬ ‫‪GÖZ‬‬ ‫‪d eğ m esi‬‬ ‫‪367 ,‬‬
‫'‬ ‫‪.‬‬ ‫‪.‬‬ ‫‪١‬‬

‫ﺟﺆﯪﺀ‪ .،‬ﻹ ' ﺷ ﻞ ﻣﻨﻪ اﺷﻴﻦ[• أ ‪ /‬ﺟ ﻪ أ ر داود‪.‬‬


‫‪3. .(4043)- Hz. Aiş'e radıyallahu anhâ anlatıyor: “Gözü-değene (din) ah-‬‬
‫‪destalması emredilir, onun abdest suyu alınır, bununla göz değmesine uğrayan‬‬
‫‪(main) yıkanırdı.” [Ebu D âvu d, Tıbb^l5,(3880).J‬‬

‫‪ _ ٤ I‬وص ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ أف أﻣﺎﻣﺔ ﺑﻦ' ﻣ ﻬ ﻞ ﺑﻦ ﺣﻨﻴ ﻒ‪ .‬أﻧﻪ ﺳﻤﻊ‪.‬أﺑﺎه‬


‫زﻧﻴﻰ 'س ئ ااﻟ ﺼﺎل ﻗ ﺰ ع ﺟﺌﺔ 'ﻓﺎ‪.‬ﺋﺬ‬ ‫‪ :‬ﺳﻪ‬ ‫أﻳﻰ‬ ‫ﻓ ﻮ و‪j i ١] :‬‬
‫‪:‬ﻳ ﺦ ! خ‬ ‫‪: f‬؛‪if‬‬ ‫‪f‬‬
‫‪/‬‬ ‫ا ي‪3 :‬‬ ‫ه ﻧ ﻴ ﺎ ؛ ‪°‬ﺑﻞ ﻧﻴ ﺨﺔ ﻫ ﺞ‬

‫ز ﻷ ز‪-‬ﺋﺬ ﻳﺪ ا ﻓ ﻲ ئ'‪.‬ﻳﻴﺶ‪ ،‬ﻗﺎ زا ‪ :‬ﻫﻮ ص ذا‪:‬حﺀ‪.‬ﺗﺘﻠﺚ‬


‫'ب‪.‬زش'ل ا'ش‪ ،‬ؤس ى ;‪،‬ئ زأﺳﻦ‪.،‬ﻗﺎ'ﻻ‪.':‬ﺋﺰﺋﺒﺜﻮن ﻳﺆ أﺣﺪأ؟ أﻵ‬
‫ز ئ ؟ ‪ ! . ] 1‬ﻧﺬ‪ ،‬ئ ﺀأي ذﺧﻘﺔ ذ'ﻳﻖ‪ ،‬وﻳﻨ ﻲ وﻧﻴ ﻲ‪،‬‬
‫ﻗﺬحﺀ‪ ،‬ع ﻫ ﺐ زﻟﻠ ﻖ اﺗﺎﺀ ﻋﻲ‬ ‫وذاﺧﻞ ^ ^ ؛‬
‫‪ ٥‬ﺑﻰ‬ ‫زأزا‪',‬ذ رﺑﻲ‪،‬‬
‫ي ﻣ ﺬ ﺗﺎ ﺷ ﻪ[‪ .‬أ ب ‪ . .‬ا ﻻ ‪.‬‬ ‫ذ ﺑ ﺰ ﻳ ﺬ وذ ي‪،‬‬

‫ب' ا ب‪-‬‬ ‫))ا'ﻓﺆازا(‪:‬ﺑﺨﺎﺀ ﻣﻌﺠﻤﺔ وراﺀﻳﻦ ﻣ ﻬﺪ ﻏ ﺖ ‪ ٠‬و ﺳ ﻢ‬

‫و))اﻟﺘﺔﺋﺄة‪ 1-:((-‬ﻏﺘﺮة‪.‬‬

‫و)) ا ﻫﻠﺜﺬ زا؛((‪ ١ :.‬ﻟ ﺒ ﻜ ﺮ ‪.‬‬

‫))وﻧﻮك »أﻵ رﻛﺖ«‪ :‬أ ى'‪ .‬ﻵ د ‪ ۶‬ت ل ا ر ئ '‬


‫^ او‪-‬رر‪..‬‬ ‫ووذاﺧﻒ اﻻزار‪, (٠‬ﻟﻄﺮف' ا ﻻ ى ل‬
368 KÜTÜB-Î SÎTTE MUHTASARI 11. CÎLT

4. (4044). Muhammed thnu EM Ümâme îbni Sehl İbni Hanîf, babasından


şunları işittiğini anlatmıştır: “Babam Sehl radıyallahu anh (Cuhfe yakınlarında­
ki) Harrâr nam mevkide yıkandı. Üzerindeki cübbeyi çıkardı. Bu sırada Âmir
îbnu Rebf a ona bakıyordu. Sehl, bembeyaz bir tene, güzel görünü§lü bir cilde
sâhipti. Amir: “Ne bugünkü bir manzarayı, ne de böyİesine ancak çadıra çekil­
miş bâkirede bulunabilen bir cildi hiç görmedim" dedi. Sehl daha orada iken
hummaya yakalandı ve rahatsızlığı şiddet peyda etti [ve yere yıkıldı]. Durum
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a haber verildi ve: “Başını kaldıramıyor ”
dendi. Halbuki Sehl orduya kaydedilmişti. “Ya Resûlallah o, sizinle gelemez
Vallahi başım bile kaldıramıyor!” dediler. Aleyhissalâtu vesselâm: “Onunla il­
gili olarak herhangi bir kimseyi ittiham ediyor musunuz?’’ diye sordu.
“Âmir îbnu Rebî’a var” dediler. Resûlullah, onu çağırtıp kendisine kızdı ve:
“Sizden biri niye kardeşini öldürüyor? Niye bir “Bârekallah!” demedin?
Onun için abdest al!” buyurdu. Bunun üzerine Âmir yüzünü, Hlerinijkollarını,
dizlerini ve ayaklarının etrafını ve izârının^^^^ içini bir kaba yıkadı. Sonra, bir
adam bu suyu onun (SehV in)üzerine arkasından döktü; derken o ânında iyileş­
ti.” [UuyaUa, Ayn 1, (2, 93S).]
AÇIKLAMA:
1- Yukarıda kaydedilen dört hadîs„ birbirini tamaınlar mahiyettedir ve
aynı hükmü ifâde etmektedirler. Ülemânın açıklamalanna geçmeden mezkur ha­
dîslerde ifâde edilen ana fikirleri şöyle özetliyebiliriz:
1) Göz değmesi haktır, inkar edilemez.
2) Göz değmesine karşı bazı tedbirler alınmalıdır.
3) Göz değmesine meydan vermemek için bîr şey hoşa gidince Barekal-
lah demek gerekir.
4) Göz değmesine uğrayan kimseyi, düştüğü rahatsızlıktan kurtarmak
için gözü değen kimseye abdest aldırtıp, abdest suyunu bir kabta toplayarak
gözzedeye dökmek gerekmektedir. Şu halde babın ilk hadîsinde (4041) geçen
“...Yıkanmanız taleb edilirse yıkanıverin” emrini, “Gözünüz değdi diye
hükme varılarak gözzedenin tedavisi için abdest almanız istenirse, bu hususta
aksilik çıkarmayın, bu maksadla usûlüne uygun tarzda abdest alarak abdest su•

65) “Izarmtn içi" ta b i r i il e n e k a s t e d i l m i ş t i r ? B u m ü n a k a ş a l ı d ı r . B ö ğ ü r , ü z e r i n e i z a r b a ğ l a n a n k ı s ı m ,

iz a rla ö rtü le n ö n , a v r e t m a h a llin d e n k in a y e d ir‫ ؛‬u y lu k k ıs m ı v s.


11. CİLT GÖZ DEĞMESİ 369

yunu verin” demektir.


Şimdi bunian açıklayalım;
1. Göz Değmesi Haktır:
“Göz değmesi haktır” sözünü âlimler, ‘'Bu inkarı mümkün olmayan bir
hâdisedir” diye anlamıştır. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm göz değmesi hâ­
disesinin mevcudiyeti hususunda ikna edebilmek için kader meselesine atıf yap-
mıştu-; “Değiştirilmesi mümkün olmayan kaderi değiştirecek güçte bir şey
olsaydı, bu göz değmesi olabilirdi, yani göz değmesi bu kadar kesin bir h â ­
disedir.”
Hadîsi açıklayan şârihler, meseleyi çeşitli yaklaşımlarla akhn kabul ede­
ceği izaha kavuşturmaya çalışırlar.
İbnu Hacer, bir kısım kimselerin -hususen tabiatçılann- “G.z, uzaktan
nasıl bir faaliyetle, karşısındakine tesir edebilir?” diye meseleyi inkar cihetine
gittiklerini belirttikten sonra der ki: “insanlar bir tabiatta değildir, çok çeşitli
tabiatlara sahiptir. Bu, değici kimsenin gözünden çıkan bir zehir havadan geçe­
rek ğözzedeye ulaşmak suretiyle olabilir. Nitekim, bazı değici göze sahip olan­
ların şöyle söylediği nakledilmiştir: “Hoşuma giden bir şey gördüğüm zaman,
gözümden bir hararetin çıktığını hissederim.” Bu hâdisenin bir benzeri şudur:
(Bazı) haytzlı kadınlar vardır, ellerini süt kabına koydukları zaman süt bozulur,
halbuki temizlik zamanında koysalar hiç bir şey olmaz. Keza böylesi kadınlar,
hayız halinde bir bahçeye girseler, elini değmese bile birçok bitkiye zarar verir­
ler. Bu meseleye başka benzer örnekler de var. Sözgelimi sapasağlam insan,
göz ağrısı olan birine baktığı zaman o da göz ağrısına yakalanır. Keza bir ce­
maatte bir kimse esnemeye başlasa başkaları da esnemeye başlar. Bu hususlara
İbnu Battal işaret etmiştir. Hattabî der ki: “Bu hadîste göz(in nefislere tesir
eden bir güce sahip olduğu belirtilmiştir. Ayrıca hadîs, tabiatçılann “Varlık,
beş duyu ile hissedilen şeylerden ibarettir, onun dışındakilerin, hakikati yoktur”
şeklindeki iddialarını da çürütmektedir.”
Maziri, bunun dahî bir kanunla, cereyan ettiğini belirttikten sonra: “Bura­
da gözden çıkan görülmez gizli bir cevherin varlığından söz edilebilir mi, edile­
mez mi?” diye sorar ve şöyle devâm eder: “Bu muhtemeldir, kesin bir iddia
ileri sürülemez. İslam’a intisab eden tabiatçılardan bazısı kesin olarak: “Baka­
nın gözünden, görülmeyen latif cevherlerin fışkırıp, ğözzedeye ulaşıp derideki
mesâmattan içeriye hulul ettiğini, Hâlık Teâlâ’nın da, zehir içince helaki yarat­
370 KÜTÜB-İ SÎTTE MUHTASARI 11. c il t

tığı gibi, bu hulul ile birlikte helaki yarattığını" iddia eder. Ancak burada kesin
iddiada bulunan hata eder. Bunun kat’î, tabiî bir şey olmaksızın bir adet-i İlâhî
olması caizdir." îbnu Hacer bu açıklamayı takdîr eder.
Mâzirî, bizzat bazı tabiatçıların göz değmesini inkar edemeyip: “Gözü
değen kimsenin gözünden, zehirli bir kuvvenin fışkırıp gözzedeye ulaştığını,
onu helak veya ifsad ettiğini, bunun e fa yılanının nazarının isabeti nev’inden
inkarı mümkün olamayan bir hâdise olduğunu söylediklerini belirtir. ”
el-M evâhİbu’l-LedÜnnİye’de Kastalânî, göz değmesinin inkâr edilmeme­
si gereğine -MâzirVâen naklen- bir başka yaklaşımla temas eder: “Ehl-i
bid’a’dan bazıları mânâsız bir tavırla göz değmesini inkara yeltendiler. Halbu­
ki:
a) Zatında muhal olmayan;
b) Herhangi bir hakikatin ters yüz edilmesini netice vermeyen;
c) Bir delilin ifsadını gerektirmeyen bir şey, aklen câizdir. Öyleyse Şâri’-
i mübîn Resûl-i Ekrem aleyhissalâtu vesselâm, (böyle aklen câiz olan) bir şeyi
haber vermişse onu tasdik etmek gerekir. Bunu inkâr mânâsız olur. Bunun inka­
rı ile âhirete müteallik haberlerini inkar arasında hiç bir fark yoktur." Böylece,
sahih hadîsle sâbit olan bir meseleyi inkar etmenin dinî mahzuruna dikkat çek­
miş olmaktâdu'.
Mevâhib-İ Ledünniye’yi 1008 hicri senesinde (yani dörtyüz yıl önce)
temiz bir Türkçe ile dilimize çeviren Abdülbâki merhumun meseleye kattığı bir
açıklama, göz değmesini kavramada yardımcı olacağı için buraya aynen alıyo­
ruz: “Göz değmek dedikleri havâss-ı eşyâ kâbilindendir, bir eserdir, görünür ve
lâkin sırrı bilinmez ve sebebi ne idiği Hak Sübhânehu ve Te’âla Hazretlerinden
gayra mâlum olMaz. Görmez misin ki, mıknatıs demiri kendine çeker, sebebi ne
idiğin kimse bilmez..."
★ İbnu Hacer’in, “Göz değmesi haktır’, hadisinden çıkardığı hükümler
meyanmda şunu da kaydetmemiz gerekmektedir; “Göz değmesi, herhangi bir
şeyin hoşa gitmesiyle hâsıl olur. Bakan kimse, hased etmiş olmasa da, baktığı
kimseyi seven bir dostu da olsa,sâlih bir kimse de olsa’.’

66) E f â: E n g e r e k y a n i z e h i r l i y ı'.a n d e m e k t i r . B u n u n b i r n e v i n i n b a k ı ş ı n a u z a k t a n h e d e p o la n c a n lın ı n

h e la k o ld u ğ u ş ö h re t b u lm u ş tu r.
ll.C tL T GÖZ d eğ m esi 37‫ا‬

iiNazar hak o lm ila b e r â r nasıl cereyan ettiğini h u g w ä


teknik irrikanlar açiklayarnam âtâır. Nazarm gerçek bir vokıa ٠٤-
duğü örneklerle â i . B m a benzer bir hadise de, telapattdir.Te
lepcutû arada herhangi bir vasıta olmaksızm uzaklarda bulunan iki
kişinin h a b e rle şm e si.
Telepati hadisesi, bugün gerçek bir tesbit olmasına rağmen
nasd cereyan e l bilinememektedir. Bu ve buna benzer hadise-
ler, te k n o lo jim i ^e،e٢٤، h a s s â y e te ulaşmadığını ve Mminkar
bir incelik arzetmediğtni imâ etmektedir.
Nazar değen kişinin abdest suyunda şifa bu lu n d $ n u n
sahUı hadislerle bize â a rû m ış olması, iyi b t labaratuvar De klinik
çâışmasma davet etmektedir.
Derisi He de solunum yapan insan, d e v â i terleme de yap-
m a k t â . Bu ،er iie b i r l e , v u c U bazı zararlı maddeler (toksin
ve antyenler) de atilmaktadır. Abdest suyu He toplanan bu madde-
\ß٣١ tiazar değen kişide aşı e l l u y ı d ı r a r a k tedam edici e t k i s i ı
olabileceği d ¥ n ü le b ü ir.’f (Z.Ç)

, 3. Göz Değmesine Karşı Alınacak Tedbîderj '

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm göz .değmesinin hak olduğunu- beyan


.edince, ondan korunmanın ‫ ؟‬aresini.de beyan etmesi tabiîydi. Nit.ekim hadislerde
bunayerverildigini görürüz:. '
‫ د‬, M uavY İzateyn.okum ak.'
★ , Fatiha sUresi. ve Ayete’l-KUrsi okumak,.
'★ Âe5Wİ.Mİİ٥٨’m öğrettiği bazi.duaları okumaktır.
Hadislerde gelen dualardan-biri ,şudur:
‫ﺑ ﻜﻠ ﻤﺎ ت اس اﻟﺔا'ي ا ﺑ ﻰ‬ ‫ﻣ ﻄﺎ ن وﻫﺎﻣﺔ ز س ﻳ ﺐ ﻵﻣﺔ اﻏﻮن‬ j -‫آﻏﻮن ﻳ ﺨ ﻔ ﺎ ﺑ ﺈ اﻟﻠﻪ اﻟﻘﺎﻧﺔ ﻣﻦ‬

< ‫ص أﻻش وﻣﻦ > ﻃﻮاري اﻟﻴ ﻖ واﻟﻌﻬﺎر ا ﻷ‬ ‫ب‬ ‫اﻵز ض' زﺟﻦ > ظ ﻳ ﺤ ﺮ ج ﻳﺌﻔﺎ و ﻣ ﺬ‬ ‫ د زأ ﻓﻰ‬٠‫ ذا‬-
^‫'ا‬., ‫'ا رﻗﺎﻓ ﻬ ﻮ ﻗﻴ ﺨ ﻘ ﺮﻳﺎ ز ﺧ ﺲ‬

٥‘A‫؛‬Iah’ın tam kelimeleriyle, her bir şeytandan ve öldürücü zehir taşı-


372 KÜTÜB-1 SİTTE MUHTASARI 11. CİLT

yanlardan (Allah’a) sığınırım. Allah’ın tam kelimeleriyle -ki bunları ne iyi


kimseler, ne de fâcir ve kötüler tecâvüz edemezler- Allah’ın yarattığı, va-
rettiği vücud verdiği şeylerin şerrinden, gökten inenlerin ve göğe yükselen­
lerin şerrinden, yerde yarattıklarının ve yerden çıkanların şerrinden, gece
fitnelerinin şerrinden, gece ve gündüz gelenlerin -hayırla gelenler hâriç-
şerrinden Ey Rahman Rabbim sana sığınırım.”
Hz. Cebrail aleyhisselam' m Resûlullah'sl okuduğu göz hıkyesi şudur.

sana eza veren her şeyden, her nefsin ve her hâsid gözün şerrinden sana
rukye yapıyorum. Şifayı Allah verir, ben Allah’ın adıyla rukye yaparım.”
★ FİİLÎ TEDBİR: Göz değmesi, başkasının hoşlanıp gıpta ettiği bir gü­
zellik sebebiyle vukua geldiği için, birçok büyükler, göz değmesine tedbir ola­
rak güzellikleri izhar etmeyip, setretrneyi yani kişinin kendisini olsun evladını
olsun fazla süsleyip dikkat çekmemesini tavsiye etmiştir. İmam BegavVmn nak­
line göre Hz. Osman yakışıklı bir oğlan görünce, sahiplerine çocuğa göz değmer
mesi için yüzünü biraz karartarak çirkinleştirmelerini tavsiye etmiştir.

★ NAZARA KARŞI RESMÎ TEDBİR Mİ?


Nazar bahsinin tslam ülemâsı nezdindeki ciddiyetini gösteren bir husus,
bazı âlimlerin bu meselede vermiş olduğu bir fetvadır. Bu fetvayı kaydetmeden
önce şunu belirtmek isteriz: Nazar değmesi bahsine yer veren şârihlerimiz, bu
fetvaya herhangi bir tenkid getirmek şöyle dursun, onu tasvib ifâde eden sözler­
le aynen tekr‫[؟‬r ederler. Pratikte bunun fiilî bir uygulaması olmuş mudur bilemi­
yoruz. Bu hususta örneğine rastlamadık. Sırf nazariyatta da kalsa fetvayı bilme­
de fayda olduğuna inanıyoruz: ‫؛‬
“Bir bölge yetkilisinin (İmâm), gözü değen kimseyi bilmesi halinde halka
karışmasını önlemesi ve evinde kalmasını sağlaması uygun olur. Şayet fakirse
(ve kazanç için çıkmaya mecbursa) maişetini de sağlar. Zira onun zararı, cüz-
zan^lının zararından daha fazladır. Hz. Ömer bir cüzzamlıyı halka karışmaktan
men etmişti. Keza o, Resûlullah’ın cemaate gelmekten men ettiği sarımsak-
soğan yiyenden daha fazla zararlıdır.”
Neyevî Ğ&v ki: “Bıi söz doğrudur, açıktır, m uhaliftir görüş beyan eden
ll.C İL T GOZ-DEGMESI 373

kimse bilinmemektedir.”
★ T E C Z tY E M ، ? .'..-
Resmî tedbir meyamnda, âlimler, gözü degenin kadı tarafından cezalandı-
nlması'meselesini de.münkaga etmiştir. Kurtubi der ki:“G٠ ‫ ؛‬ZMdeğen kimse bir
zarqra sebep olsa onu tazmin eder, ölüme sebep olursa, üzerine kısas veya diyet
'..gerekir. Şayet bunun vukûu. bir adet halini almış olacak şekilde, ondan tekr'arla
vaki olmuşsa...}’ ibnu Hacer der ki: “Şâfi’îler, bu hususta kısasa hükmetmezler,
'bilakis, kısası yasaklarlar. Derler ki:. “Böyle birisi öldürülme^, mUhlik (zarar
vermiş) de addedilmez.” Hatt'a Nevevi, er-Ravza'،/٥ der ki: “Bu şahsa ne diyet
ne. .de kejdrct gerekir, ‫ ؟‬iinkii hiikiim, istikrar kesbetmiş umumi haRere terettüp
eder, bazı a h a le tâbi olarak bazı .şahıslarda gOriilen istikrar bwlwamı§.hususi
hallere değil. Nitekim, kişiden göz değme hadisesi, hased gayesi veya onun maz-
har oldugu nimetln'ze٦?alini teme'nni etmesi halinde vaki ol'uyor. Keza,-göz deg-'
meşinden neş’et eden şey, bazan o şahsa herhangi bir kötülüğün husûlüdür, bu
kötülük hayatin zevâline has kılınamaz; 0 kimseye, göz değmesinin tesiriyle
başka sufette de bir kötülük g e le b ilirİb n u Hacer ds‫؛‬îV î ٠."Buna ancak, sihir-
bazın öldürülmesiyle Hgili.'hüküm uygun düşer. Çünkü, buhun hali onun haii.ne
uygundur, ikisi arastndafa ٣k bulmak zaten zordur.".
3. Gözü D‫؟‬gen Ne Yapmalı?
Resûlullah aleyhissaidtu vesseldm, kaydettiğimiz üzere göz değme hâdi-
"sesine karşı bir kısım önleyici tedbirler tavsiye eder. B.unların'.'bazısı, gözü
„değen zâtla'ilg'ilidU’.:B'u c ü m l e d e n ' o l a r a k . vesseldm, b.öy!eki٩ se.-.
lere, hoşlanna'giden bir şey 'gördüğü zaman, bdrekallah diye'tebrîkde bulunma-
-İannı tavsiye, etmektedir. 4044 numaralı hadiste bu husus işlenmişti. Nesâî ve
!bnu Mace'de .J^ine ^mdwe١den gelen.bir başka vecihte':' ‫آﺧﺪﺣﻤﻠﻢ‬, ‫ادا زاى‬
‫ﻟﺔزﻛﺔ‬٩ ‫ ﻟﺔ‬.‫‘؛ ' ﻣﺬ اﺧﻪ ئ ﺑﻤﺠﺔ ﻓﻴﺪ غ‬Biriniz kardeşinde hosuna giden
bir-şey'görünce'ona'bereket duası ediversin” buyurulmuştur. “Allah onu
sana mübarek kılsın. H a k k ı â hayırlı kılsın” mânasına gelen bdrekallah duası-
nın gözdeki' değmesinden' korkulan hassayı gidereceği'.beyan edilmiştir.'
Abdilberr der ki-: “Kişi, bu d u r u â "T.b.ârekaHahu'AhSenu’l'hâlikîn’۶; “Al-
' labiimme bârik.fihi” .,demelidir. “Herhangi bir şey, hoşuna giden herkesin
tebrik duası okum sı ona vdcibtir. Bereket duasında bulununca muhakkak su-
rette, mahzur bertaraf olur.” el Mdziri der ki: “Burada hdsıl olan tesir, İzahı ve
anlaSılması-aklen mUmkün olmayan hâdiselerdendir. Her^bllinen şey'in mahiye-
'tinikavramak akl'ın.gücüdışındadır. Oyleyşe'mahiyeti'anlaşılmadı diye bu hâ-".
374 KÜTÜB-I SİTTE MUHTASARI !.CtLT

disenin İnkarı gerekmez. MUteşerrlyani şeriata bağlı, d i â r biri bunu kabulde


zorluk çekerse, kendisine: “Allah ve ResûlU daha iyi bilir” demesini tavsiye
eder, tecrübenin bunu destek‫ ا‬e‫ﻻ‬ip, mU§âbeden‫ ا‬n d e'te’^ d ettiğini söyleriz.
Fakat mutefelsif ‫ﻻ‬0‫ ك‬şahsîkanaati‫ﻻ‬le hareket, edip dinî ka^rıaklara.-itibar e t i "
yen biri, bu tedaviyi anlamakta zorluk çeker, inkara kalkarsa,, onu kısa yoldan
reddetmek,en doğru ‫ﻻ‬0‫س‬¥ ٠ Çünkü, ona .göre-de ilaçlar,'mahi^eti/bilinmc^en''
bir kuvvetle tesir hâsıl eder. Ve durumu bu olan yani nazarlarında mahiyeti
meçhul olan şeye de havas ismini takarlar” îbnu’l Kayyim der ki: “Bu keyfiyeti
inkar eden, alay konusu yapan, şekke düşen, ona inanarak değil de bir tecrübe
olsun di‫ﻻ‬e başvuran ondan istifade edemez. Tuhaf olan şudur: Tabîblcr, eş^a-
nın tabiatında, ha^ds. ded١klcri ve hastalıkların tedavisinde müessiri‫ﻻ‬etinc inan-
dıklar-ı b i l . v a r l ı ğ ı n ı -bu hasiyetin nasıl pıüessir olduğunu izah etmeksiz.in-
akla vur.nıadan'pcşinen kabul ettikleri halde, sıra'şcr’î havass’a ge.lince İş deği-
şiyor, câhil takımları bunu inkara kalkıyorlar, üstelik bunu abdest suyu ile göz-
:edenin tedavisi arasında akİ-1 selim’in reddetmiyeceği kesin bir bağ olmasına
rağmen yapıyorlar. Nitekim yılan zehirine karşı kullanılan panzehir de böyle; ٠
Vilanın etinden ‫ﻻ‬apı‫ ا‬ır. ö ğ le n m iş nefislere tavs^e. edilen'İlaç da bö‫ﻻ‬le: ö ^eli-
nin bedeninee ‫ ا‬i.'ko‫ﻻ‬mak‫ا‬a ö^esi gider. Şu halde, bu göz değmesinin tesiri.de-
beden üzerine düşen bir ateş parçası gibidir, sanki abdestle bu ateş söndürül-
mektedir. 0'٨ ‫ اأآ ﻻ‬şiddetle nüfuz.eden bu.habîs ke‫ﻻ‬fı ‫ ﻻ‬etin esi'١٠i, bedenin ince ‫ ؟‬er-
lerinde zuhur etmesi ve büklümlerin de en. ince ‫ ؟‬erleri teşkîl etmesi sebebimle,
büklümlerin Vikanması‫ ؟‬la o habîS'ke‫؟‬fı‫ ؟‬etin tesiri iptal 'edilmiş olur, hele bura-'
lar, şe‫ ؟‬tânî ruhların hususi mekanlarım teşkil ederse.”
. İbnu’s-Sünnî’nm S d ıd Ihnu Hakim'den rivayetine göre, “Resûlullah
ale‫ ؟‬hissalatu vesseldm, kendi gözünden herhangi bir zarar 'değmesinden korka-'
cak olursa: “A٠îahüm»ne bârik f!hi (Allahım onu mübarek kil)” derdi ve ona
zarar vermezdi.”
Yine îbnu’s-SünnÎK 8ezzâr)n Enes radıyallahu anh'den yaptıkları bir
tahriçte Resûlullah şöyle, buyurmuştur: “Kim bir şey görür, 0 da' hoşuna gi-
dprse ve derhal “Mâşaallah lâ kuvvete İllâ bi.il'ah. (Allah ,istemiş, kuvvet s'a-
, dece Allah’tandtr) derse, (Onun nazar») zarar vermez.”
' - , §u halde bereket duasın'm tek bir formülü'yok,.muhtelif şekill'erde-yapıla-
bilir..'En'müessiri, me’sur olanı yâni hadîslerde gelenidir. Dili٠n.izde mâşaaliah,
bârekallah demek yerleşmiştir.
‫ ا ا‬. c il t GOZ'DEGMES! 373

4. Nazar Degen Kimseye YapJacak Tedav‫؛‬:


1-Kiçinin nazari değmemesi İçin tavsiyede buJunan Resûlullah, ]\& §eye^
rağmen nazar 'değmesine uğrayan gazzedemn tedavisine de reçete,.vermiştir.'
4044 numaralı hadîs me.zkur reçeteyi'beyan- eder. Kısaca' şudur: iiKimin gözü
değmişse ona bir leğenin İçinde 'abdcst aldırıp, leğende toplanan su, gÖ2-
zedenin üzerine dökülecektir.” ■!'
Ancak,' hemen belirtelim ki', burada zi'kred.ilen ahdest, tam bir namaz.ab-
desti değil, 4044 numaralı hadîste görüldüğü-üzere bir neviahdesttir.Bazı hadîs-
-lerde abdest (vudU) kelimesi'kulianılırken, bazılarında gusiil ve, iğîisâl kelimele-
ri'kullanılmıştır.'§u halde bUnu.'namaz 'abd'esti veya 'c'enabet g.Uslü olarak,
anlamayacağız. Rivâyetlere göre bu bir nevi abdest’m tarifleri'farklıdır. Bu't.a-
riflerden biri -zikri geçen rivayette, yapılmışsa da, bazı mUbhem noktalar var.
Sözgelimi, “ayaklarının etrafı” tabiriyle “sağ sol ayaklarının parmak diple-
r‫"؛‬nin kastedildiği, bir başka'rivayette. açıklanmıştır. Ebû ümâme’den Zührî ta-
rıkiyle Ne.s.âî-.ve .diğer bazı kaynaklarda gele.n- bir. rivayette.-şöyle anlatılır:.
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’la bir grup çıkmıştı, yanlarında ben de var-
dm . Bir su kaynağına geldik. Cuhfe’deki Harrar geçidine varınca Sehl ibnu
Huneyf (açıkta) yıkandı. Beyaz tcnl'i, beden ve endamca yakışıklı idi..." \ \ ‫ة\ﺻﺔ‬1‫ة‬
4044 numaradaki, 'gibi anlatılır. Bazı farklılıklar şöyle: “Resûlullah’ın emri iize-
-rİne.Amir yüzünü, elleri-ni, dirseklerini, dizlçrini, ayaklarının yanlarım (par-
makiarla birleşen yerleri), izârının İç kısmını bir kab içerisine yıkadı. Sonra bi-
risi, bu suyu, hastanın arka tarafından başına ve Sirtına döktü. Sonra kahı
bıraktı. Bunu yapar yapmaz Sehl halkla birlikte hiçbir şey yokmuş gibi yürüdü:’

§unu da' belirtelim ki, 'bir kısım alimler gözü .d.eğen kim'senin bu abdesti
alması-İşine vâcib demişlerdir. Yani bu. nlaksadla abdest alm'ası 'taleb'edildiği
takdirde ta'lebi reddeflnez. “Zira derler, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın
.“ kardeşin-.İçin .abdest''al” ''i'eya' “...yı,kamver” şeklindeki buyrukları vüc'ub
İfâde eder.” Zürkâni devamla der'ki: “Kimseye, kardeşine fayda verecek bir
şeye mâni olması veya zarar vermesi uygun olmaz, hele bu zarar kendisi yüzün-
den olmuşsa. Aksi takdirde ona karşı cinayet İşlemiş olur, öyleyse nazari değen
kimseye hu sebeple gusletmesi (abdest alması) vâcibtir.”
2 - g ö z 'd e ö m e s IYl e î l g İl I b a z i m ü t e f e r r î k 'h ü k ü
Şarihlerimizin beyan-ettiği'bazl hükümleri de mevzumuzun tamamlanma-
SI İçin kaydediyoruz:'. '
376 KÜTÜB-I S tlT E MUHTASARI 11. c il t

'A' Gözü değen kimse, bilindiği takdirde yıkanmaya hükmedilir.


★ Yıkanma faydalı rukyelerdendir.
★ Mâ-i müsta’mel (abdest suyu) temizdir.
★ Göz değmesi bazan ölüme sebep olabilir.
★ Kalbe, “hususi guslün" eseri en ince ve en çabuk nüfuz eden yerlerden
ulaşır, bu su ile, gözün tahrîk ettiği ateş söner.
3- 4044 numaralı hadîsten açık yerde, avret yerleri açılmamak kaydıyla
yıkanılabileceği hükmü çıkanlmıştu*.
4- Yıkanan kimseye, avretine olmamak kaydıyla bakılabilir. Çünkü
Resûlullah, Râbi’a'yı^ baktığı için değil, rukye okumadığı için azarlanuştır.
5- Kişi bir şey hoşuna gidince bârekallah demede acele etmelidir. ٠■
6- DÖVME (VEŞM) YASAĞI: 4042 numaralı rivayetin sonunda, Buha-
rî dışmdakilerin “Pövme yapmayı yasakladı^* ibaresine yer verdiği not edilmiş­
tir. Aslında bu ziyadeyi Buharî kaydetmiş, Müsiim ve Ebu Dâvud kaydetme­
miştir, Ortada bir ifade hatası olduğu açık. îbnu Hacer, rivayette, birbiriyle
İrtibatı gözükmeyen iki ayn mesele yer aldığı için, ashnda bunlann üd hadîs
olabileceğini ve muhtemelen bu yüzden, Ebu Dâvud ve M üslim ’in ikinci
kısmı rivayete eklemediğini belirtir. Sonra Buharî’nin bunu niçin beraber zik­
retmiş olabileceğini araştırır. Der ki: “Bu iki cümle arasında, benden önceki §â-
rihlerin farkına varmadığı bir ilgiyi kenettim. Şöyle ki: “(Dövme âdetinin yay­
gın olduğu muhitlerde) kişiyi dövme yaptırmaya sevkeden âmillerden biri de,
sıfatında yapacağı değişiklikle göz değmeşini önlernek gâyesidir
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm göz değmesini te’yid etmekle birlikte
dövmeyi yasaklamaktadır. Öyleyse göz değmesine karşı, dövme yapma vs. gibi
sünnette beyan edilmeyen tedbirlerin hiçbir faydası yoktur. Allah’m takdir ettiği
şey olacaktır. ،
7 - GÖZ d e ğ m e s i VE KADER:
Göz değmesi meselesi mevzubahis olunca, kaderle olan irtibatı gündeme
gelmektedir. Alimler bu hususta da bir kısım açıkl^alarda bulunarak göz değ­
mesine inanmanm kader inancmı haleldâr etmeyeceğini açıklaıiar. îbnu Hacer
der ki: “Bu meselede Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâ’at inancına uyan nokta-i nazar
şöyledir: Göz, bakan kimsenin bakması esnasında öbürüne zarar verir, bu doğ­
rudur, ancak bu hâdise rastgele cereyan etmez; iki şahıs karşılaşınca birinden
11. CİLT GÖZ DEĞMESİ 377

diğerine zarar gelmede cereyan eden İlahî âdetle meydana gelir." Bilhassa Hat-
tâbî açık ifadelerle, felsefecilerin gözde mevcut, mahiyeti bilinmeyen bir
“^ n a ”nm karşı tarafta zarar hâsıl ettiği fikrinin yanlışlığma dikkat çeker. O.
bu hâdisenin, zarar husulünde Allah’ın icra ettiği kanunla vukûa geldiğini belirt­
mede ısrar eder. Der ki: *‘Allah âdetini, cisimlere ve ruhlara dercettiği bir kısım
kuvvetlerin mevcudiyetiyle icra eder. Nitekim kişi, kendisine haya ettiği birisi
baktığı zaman, duyduğu utanma ile yüzünde, daha önce bulunmayan şiddetli bir
kızarma hâsıl olur. Korktuğu birisini görünce de yüzü sararır. Birçok insan
korktuğu şeyi mücerred görmekte rahatsızlaşır ve kuvvetleri zaafa uğrar. Bütün
bu cereyan eden hâdiseler Allah' m ruhlarda yaratmış olduğu “te’sirler”den
hâsıl olur. İşte bu “te’sirler" in, gözle olan irtibatının kuvveti sebebiyle vukûa
gelen fiil göze nisbet edilerek göz denmiştir. Aslında bu fiilin vukuunda asıl mü­
essir (te’sir sâhibi) göz değildir, tesir ruha aittir. Ruhlar tabiatça, kuvvetçe,
keyfiyetçe, havâsca çok farklıdırlar. Bir kısım ruhlar, kötülüğünün şiddeti ve
keyfiyetinin habisliği sebebiyle, bedende sırfrü’yetle tesir hasıl eder, bunun âna
ittisal peyda etmesi gerekmez.
Hülasa te’sir, Allah’ın iradesi ve yaratmasıyladır, cismânî bir ittisâle
münhasır değildir. Gerçi bdzan ittisalle de olur, ancak bdzan karşı karşıya gel­
mekle, bazan sırf bir görme ile, bazan da ruhun teveccühüyle hasıl olur. Bu
cümleden olarak dualarla, rukyelerle, Allah’a iltica ile hasıl olan tesir gösteri­
lebilir. Keza tevehhüm ve tahayyül ile de te’şirin vukûa geldiği bir gerçektir.
Bakan kimsenin gözünden çıkan şey ise mânevî bir oktur, korumasız olan bir
bedene değdi mi onda tesir meydana getirir. Beden korumalı olursa ok ona
nüfuz etmez, belki de sâhibine geri döner. Maddî ok da böyle değil mi?"
(ÎKİNCÎ İLAVE)
TIBB-INEBEVÎ
TIBB-INEBEVÎ, MAHİYETİ VE EHEMMİYETİ
(Tıbb-ı Nebevi’ye Yeniden Eğilmenin Gereği)

Zamanımızda tıp ilmi eski devirlere nazaran çok terakki kaydetmiştir.


Her geçen gün yeni gelişmelere de sahne olmaktadır. Öyle gözüküyor ki, istik­
balde en harika keşiflerin yapılacağı sahalardan biri tabâbet olacaktır.
Tıbbî inkişaflar, sadece daha müessir yeni ilaçlar bulmaya, teşhis ve tedâ-
vide kullanılan yeni cihazlar keşfetmeye münhasır kalmıyor, prensip ve metod-
lara da şâmil oluyor. Nitekim bugün ilaçla tedâvi esasına dayanan atışılmış,
mûtad Batı tipi tedâvî metoduna temelde aykınhk arzeden yeni metodlara
şahid olmaktayız: Telkin, akapünktur gibi ilaçsız tedâvi metpdlarına ilâveten
“bıçaksız ameliyat" metodlan da duyulmaya, katılmaya başladı. En azından
yurdumuzda, bundan birkaç on yıl öncelerine kadar. Batı tipi tabâbetle bağdaş­
mayan her çeşit tedâvi Usûlü kesinlikle reddedilir, safsata, hurâfe, kocakarı işi
olduğu söylenirdi. Halbuki bugün, aynı şeyler karşısında “Aa//: , “şifâ-
îı otlarla tedâvi” gibi daha munis, daha İlmî bir yaklaşım benimsenmiş bulun­
maktadır. Bu gelişmeler karşısında, İslam âleminin geçmişte asırlarca müracaat
kaynağı yaptığı ve milyonlarca insanın prensipleriyle şifâya kaVuşturulduğu
tıbb-ı nebevî’niri derin incelemelere konu edilmesi, diğer tıbbî metodlar seviye­
sinde geliştirilip sistematize edilmesi müslümanlara ciddî bir yalzife olmaktadır.

Biz bu yazımızda, tıbb-ı nebevî hakkında toplu bir bilgi verepilmek için,
onun dayandığı ana prensipleri belirtmeye çalışacağız. Göreceğiz ki, hakîkaten
tıbb-ı nebevî,‫ ؛‬nev-i şahsına münhasır tamâmen orijinal bir tababet çeşididir.
Katı, değişmez esaslara dayanmaz. İnsanlar için faydalı olan bütün metodlara si­
nesinde yer، verir. Zira insan mizacındaki farkılıklan kabul ederek, bu metod Vö
ilaçlardan mizaca uygun gelenin netice vereceğini kabul eder.
Tıbb-ı nebevî sahasında, mütehassislarca sistematik çalışmalar yapıldiğ‫؛‬ı
takdirde, insanlığa orijinal tedâvi ve şifâ yolları sunulabileceğine inancımız tam­
dır.
11. CİLT TIBB-I NEBEVİ, MAHİYETİ VE EHEMMİYETİ 379

1- HZ. PEYGAMBERİN SAĞLIĞA VERDİĞİ EHEMMİYET:


Dinimiz tarafından insanlara yüklenen dünyevî ve uhrevî bütün vazifele­
rin ifası her şeyden önce sağlığa bakar. Bu sebeple İslamiyet, "mücerret hayat”
değil, "sağlıklı hayat” yiztımdc ĞaT\\T.Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a. göre,
sarsılmaz bir iman demek olan “yakın”den soma kişinin en kıymetli serveti
"sıhhat”idir. Bir hadîste şöyle buyurur: “Allah’dan af ve âfîyet dileyin. Zira,
hiçbir kimseye “yakin.Men sonra, afîyetten daha hayırlı birşey verilmendş.
tir.” Bir diğer hâdislerinde de: “Allah’tan istenen şeyler arasında Allah’a en
sevgili olanı afiyettir” buyurur. Bir zat "Hangi dua daha üstündür?” diye^üç
ayn gün sorar. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm her dafasmda: “Rabbinden
dünyada da âhirette de âfiyet vermesini iste” diye cevap verir. Etrafmdakile-
re pek çok kereler “Allah’tan afiyet talebetmelerini” tavsiye eden Resûlullah,
şahsi dualannda, sıkça sıhhat talebetmek suretiyle fiilî örnek vermiştir.
Hemenbelirtelunld, Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm’m tebligatın­
da dua, ulaşılması gereken bir hedefin gerçekleşmesinde birbirini tâkiben yapıl­
ması gereken birçok fiil ve buna bağlı olarak alınması gereken tedbirlerin ilkini
teşkil eder. Yâni dua ile, hedef tayini yapmış, gerçekleşmesi gereken şeyi şuur
hâline getirip programa almış oluruz. Ondan sonra bunun tahakkuku için yapıl­
ması gereken şeyleri icraya sıra gelir. Öyle ise âfiyet talebi demek, sıhhatli
olmak için gerekli olan şartlan yerine getirmek, fiilen tedbirler almak demektir:
Hıfzıssıhha kaidelerine uymak, doklara gitmek, perhiz yapmak, ilaç almak,
ameliyat olmak V . S . .
2 - KORUYUCU HEKİMLİK:
Tıbb-ı nebevî’yi birkaç prensibe irca’ etmek istesek ilk prensip olarak hıf-
zıssıhha karşımıza çıkar.
Yâni, tedâvî olmak değil, sağlığı korumak veya hastalanmamak için ted­
birler almak esasta. Gerçi öncelikle sıhhatin korunmasına bütün tababet sis­
temlerinde yer verilmiştir. Ancak dinimiz kadar bunu şuurla, ısrarla yapan
başka sistem yoktur.
Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm önce sıhhati korumanın ehemmi­
yetini belirten uyanlarda bulunur: “... hasta olmazdan önce sağlığın kıymeti­
ni, ölmezden önce hayatın kıymetini bil! ” gibi. Ayrıca sıhhati koruyucu pek
çok prensipler vaz’eder. Bunlardan bir kısmı doğrudan doğruya, bir kısmı da
dolayh olarak sıhhati gaye edinir. Aşağıda kısa kısa üzerinde durulacağı üzere,
meselâ temizlik, beslenme, spor ve istirahate giren emirler doğrudan hıfzıssıhha
380 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASARI 11. CİLT

İle ilgili olduğu halde namaz, oruç gibi ibâdetlerle, domuz eti başta olmak üizere
bir kısım yiyecekler ve alkollü içki ve uyuşturucularla ilgili haram ve yasaklar
da dolaylı olarak sıhhatin korunmasıyla ilgilidir.
★ TEMİZLİK;
" “Temizlik imanın yarısıdır” hâdisinde ifadesini bulduğu üzere Hz. Pey­
gamber aleyhissalâtu ,vm^/d/n temizliği İslam’ın yansı ilan etmiştir. Öyle bir
yarı ki, ikinci yansının muteberliği buna bağlı. Temizlik olmadıkça, ne namaz,
ne oruç, ne diğer ibâdetler hiçbiri makbul değildir. Nitekim hadîste “Namazın
anahtarı temizliktir” buyrulmuştur.
Temizliğin dindeki ehemmiyetine binâen hâdis kitaplannda olsun, fıkıh
kitaplannda olsun tamamına yakınında ilk bölümü Kltabu’t-tahâre adını taşı­
yan temizlikle ilgili bahisler teşkil eder.
Maddî ve niânevî, rûhî ve bedeni her iki temizliğe berâberce yer veren
İslam, maddî temizliği şu dört seviyede anlar ve emreder:
1- Elbise temizliği,
2 - Beden temizliği,
3- Mekan ve mesken temizliği,
4 - Çevre temizliği.
★ BESLENME;
Dinimiz sağlıklı beslenmeye de geniş yer venniştir. Dinin ana kaynağın­
da “Yeyin, için, israf etmeyin” denmiş olması bu mevzuun dinde kazandığı
ehemmiyeti göstermeye yeterlidir.
Hz. Peyğamber aleyhissalâtu vesselâm, yenecek şeylerin çeşidinden mik-
tanna, hangi şeyleri hangi şeylerle berâber yemek gerektiğinden hangi çeşit ra­
hatsızlıkta hangi çeşit yemeklerin yenmesi gereğine kadar çeşitli tavsiyelerde
bulunur. Teferruata girmeden şu esaslara temas edebiliriz:
Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm yiyeceklerin mütenevvî olmasını
emreder. Yani et, sebze, meyve, tahıl, yağ, tatlı, peynir, çiğ, pişmiş her çeşit
gıda maddelerinden muvazeneli şekilde yenilmelidir. Müslüman her eline geçe­
ni yiyemez, haram olan yiyecekler vardır. Sünnete göre, sabah ve akş٤un olmak
üzere günde biri tercihen meyve olmak üzere iki seferden fazla yenmemelidif:
Biri sabah biri akşam. Aleyhissalâtu vesselâm, “akşam yemeğinin terki, ihti-
11. CİLT TIBB-I NEBEVÎ, MAHtYETÎ VE EHEMMİYETİ 381

yarlâma [ye zayıflık] vesilesidir” diyerek akşamı terketmemeyi tavsiye eder.


Mevzuyu tahlil eden Gazâlî, îhy٩١da: “Evla olanı, kişinin yiyeceğini ikiye tak­
sim etmesidir. Ve bir seherde, bir de iftar vaktinde olmak üzere iki sefer yemeli­
dir" der. Bize öyle geliyor ki Aleyhissalâtu vesselam işçiden zâhide kadar şart­
lan farklı olan ،er sınıf ihsanın tâbi olabileceği beslenme rejimine örnekler
vermiştir. Meseleyi bu genişlik ve ruhsat espirisiyle değerlendirmeden sadece
zâhidâne rejimin esas olduğunda veya aksinde cezmetmek, nasslari şahsî terci­
himiz istikâmetinde yorumlamak olur. Bu hatalıdır. Mevzu üzerine gelen bütün
rivayetlerin sıhhat durumlarını da nazar-ı dikkate alarak hakkını vermek gere­
kir. Bazı kefâretleıin ödenmesinde “bir fakirin iki öyün yemeği”nden hesaplan­
ması yeya iki sefer doyurulması, bir günlük öyün sayısı meselesine fukaha-i ki-
râmın cevabını teşkil eder.^١^٥ Yenince az yemeli, iyice doyuncaya kadar da
yememelidir. Yemekten önce ve sonra el yıkanmalıdır. Sohbet etmenin esas ol­
duğu sofranın uyulması gereken âdâbı vardır. Bu bahisler. Yemek bölümü'nöe
etraflıca açıklandı.
★ SPOR:
Dinimiz bilhassa beden sağlığı için spora yer verir. Ancak İslam’ın spor
anlayışı bugünün anlayışından farkhdır. Zamanımızda, insanların yay m organ-
lan vasıtasıyla veya stadyumun seyirci tribününde oturarak spor oyunlannı
takip etmeleri “sporla meşguliyet” ksAml edilir. İslam, belli ölçülerle “bizzat
yapma” ya spor der. İslam açısmdan ne milyonlan oyalama mesleğini icrâ mak­
sadıyla sahaya çıktuı profesyonellerin yaptığma, ne de bunu gözleriyle takip
edenlerin yaptığma “spor” denemiyeceği kanaatindeyiz.
İslam koşmak, yüzmek, ata binmek, ok talimi yapmak, güreşmek gibi
faydalı meşguliyetleri teşvik eder. Bir hâdisde: ،.tki hedef arasında koşan
kimsenin her adımı içiıi bir sevap vardır” buyurulur. Bir başka hadîste: ،.Ok
yarışı yapın, (vücutça) sertleşin, yalın ayak yürüyün” tavsiye edilir. Atıcılı­
ğa o kadar ehemmiyet venimiştir ki, atıcılığı öğrendikten sonra unutanları Hz.
Peygamber: ،،Bizden değildir, bana isyan etmiştir”; ،،Allah’ın nimetine küf•
randa bulunmuştur” gibi ağır ifadelerle tehdit etmiştir.
Bahis ve kumar karışmamak kaydıyla sportif yanşmalara müsaade eder,
derece alanlarrmükâfaatlandumayı hoş karşılar.

67) Bu mevzudaki müdellel bir tahlili Hz. Peygamber’in Sünnetinde Terbiye kitabımızda yaptık
(S . 2 1 8 -2 2 0 ).
382 KÜTÜB-Î SİTTE 'MUHTASARI ,!!.C ILT

★ ,i s t i r a h a t ‫؛‬

Vücudye sağlığını korumada istirahatin de yeri var. Kurân-1 Kerîm gece-


nin.isl^ahata mahsus olduğunu bildirdiği gibi, giindUzleyin kaylule denen uykU
yu,da istiraha، vakti olarak zikreder.
Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm muhtelif hadîslerinde ayni me§gu-
'lij^etin insana, hıkkınlık v.erecegini.'belirtmiştir,.
An'cak dinlenme konusunda bir hu'sus, İslam'ın orijinalitesini teşkîl 'eder:.
Dinlenmenin' vasıtası ,ne' egl'encedir, ne de, bomboş oturma..,Kur’ân-1 Ke'rîm
‘٥B‫؛‬r igten ‫؟‬jkınca ،ekrar yorul” (inşirah',7) emreder. Yani meşguliyet değiştir-
mek suretiyle dinlenmek. Hadîslerde faydalı meşguliyetler: Geçimi,kazanmak
İçin çalışmak, ,ibadet etmek, ilim öğrenmek, nefis murâkebesi, .tefekkür, ev İşle-
ri, ailevî meşguliyet, eş-dost .ziyareti,' solıbet olarak belirlenmiştir. Şu halde bun-,
laTın birbirlerini tamamlayacak şekilde programl'anması, birinden yoruluhca di"
gerihi ' yaparak, istirahatin temini gerekecektir. Resulullah aleyhissalâtu
vesselâm’ın Kur’ân meclislerinde şiir okutarak ashabı dinlendirdiği rivayetlerde''
gelmiştir.
★ ib a d e t l e r ‫'؛‬, ' ' ‫ ا‬, , '

İslâm’da ibadetl'erin de Tıbb 1 nebevinin bir parçasını teşkil ettiğini sOy-


leyebiliriz. Namaz,^.oruç١ hacc, zekat,^dua, zikir gibi bütün ibadetlerin gerek.,
beden ve .gerek.se ruh sağlığı yönünden hem koruyucu, hem.de tedâvi'edici ,tesir-
'leri vardır,., Bazılan herkesçe görüle'n', teyid edilen .bir husustur.' Sözgelimi nama-
zın jimnastik yönü, .orucun perhiz yönü, dua Ye-zikrin psikolojik telkin yö'nü,.
zekat, sadaka gibi yardımlann.insana psikolojik bakımdan getirdiği rahatlık ve.
huzur hali artık İslam’ın dışında kalan 'm.üşâhîdlerce de te-’yîd ed'i'len bir husus-
tur.
'Ibadetlejin bu yönüne Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm da pekçok
hadîslerinde dikkat çekmiştir. ,Bir iki örnek'verelim:'Oruçla ilgili bahiste geçtiği
üze're Aleyhissalâtu vesselâm: . ‫ﯮ ذ وا ﺋ ﺼﻐﻮا‬ “Oruç tutun, sjhhate erin” î'
‫آﻟﻬﺠﺎﻟﻢ إﻋﺌﻠﻰ اﻟﻬﺘﺮ‬.,.'٤‘Oruçsabr.‫ ا‬n.'J‫ﻟﻢ‬a^‫ ا‬s‫ ا‬d‫ ’’^اا‬buyurmuştu.r.,

'Namaz, maddî ve mânevî' temî'z'liğin, beden', elbise ve -mekân temizliğ'inin


kaynağıdır. .musalli-mUslün^anı evinin önünden, .akan nehirde".günde'
beşkere yıkanıp paklandığı İçin hiç bir'maddî'kiri kalmayan kimseye .benzCtir.
.'Namaz'da insani bu nehir gibi'bütün kirlerden paklar buyurur. Hıfzıssıhhanın'
yani^koruyucu,hekimliğin ilk şartı temizlikten geçtiğine göre,.hakkıyla kılınan.'
l.l.CÎLT TIBB-1 NEBEVÎ,. MAHlYETl 'VE EHEMMİYETl 383

-namaz bu meselede rakipsizdir. ^


Zekat .bahsinde R e s û lu lla h 'm /i)] ‫“ ا ر ة ﻗﻄﺮه‬Zekât îslam'’m köprü.,
,südür.” ٥> ‫ة'ﻳﺚ زﻛﺎه ﺗﺎﻟﻠﺪ ﻗﻘﺪ آد ﻣ ﺚ ﺻﻠﻒ‬.‫“ ادا آ‬Mahnın zekâtını ödedin m‫؛‬,.'
onun şerrini kendinden defettin demektir” buyurarak günümüzü al'lak bullak
eden zengin-fakir kavgası gibi İçtimâi marazlann zekâtla önleneceğini bildir-,
miştir.. §ü hadis de mevzumuz açısından ikna edicidir: ‘‫؛‬Mâllarınızı, zekatla, ko-
ruyun, hastalarınızı'sadaka İ1۶ tedâvi'cdin, bel.âya dua'ile karşı koyun.”
★ DUA‫' ؛‬
Hz. Peygamber aleyhissalâtu v e 5 ٠‫^؟‬/dm ’m sağlık taleb.eden ‫ ؟‬eşitli dualan
m evcuttur. 'B unlar b ir bak ım a hastalanm adan Once .sıhhatin' kıym etini idrake ve
onu k om m ak İçin g erekli.tedbirlere sevkeden âm illerdir. H angi hususta olursa-
olsun, dua etmek,' m eseleyi lisânen zikretm ek onu §uur h'aline getirmek), kendi-
m ize proplem yapm ak .demektir. B inaenaleyh Sihhat-talebiyle ilgili d u alan n hıf-'
Z issıhhaya'giren tedbirlere ilk adim oldugu m uhakkaktır.' H adislere göre “Dua,
ibâdetin özü. ve iliğidir‫“ ;’؟‬Allah dua etmeyen kulunu.sevmez.”; “En ,hayırlı
amel' zikir ve,duadır”';.'“Allalı müslümanın her-duasına cevap, verir. Ya-iste-
'digini aynen'verir, ya'hut- on'un bir misli kötülükten .onu 'korur, yeter ki
gün'ah telebetmesin, sıla -1 rahniin'gereğine aykırı bir istekte bulunmasın.”
Resulullah hastalıklara, bunamaya, cünûna, musibe't'lere, deccahn şerrine
vs. kısacası, hayat..ve ölümün karşılaşacağı bütUn'fimelere karşı Allah’ın yardi-
'nlım, korumasını talebetriıiştir.
-,★ h a r a m l a r '‫ ؛‬.-
-Dinimizin'-koyduğu haramlan da koruyucu hekimhğin'bir parçası sayabi-'
liriz., içkinin,' uyuşturuculan-n, domuz etinin sağlık açısından zararlan,. fazla b-ir
' söze hacet kalınaj^acak kadar .ülûnı-i nıuteârife s.ırasına'gimiştir. '
Frengi', belsogukluğu.'gibi' zührevi:.hastalıklara' ilâveten şimdilerde bütün
Uısanlıgı tehdid eden ,AlDShastalığının.dabaş'hca âmilinin zina ve livâta olması'
Islâm’ın .bu .fii'ller karşısındaki sert-ve ciddi tavrının hikmetini bir kere dah'a' he.r-
kese göstermiş olmaktadn.
Şüphesiz yasakl-anmız İçki, kum ar, uyuşturucu, ve zinada'n İbâret değildir.
Millî'serveti üç beş-zengin kasaya .aktararak, bir.tarafta sefâhat, öbür tarafta 'se-
faleti artırma vasıta'sı olan- “riba” (fâiz) de doğrudan veya .dolaylı, ferdi ve İçti'-
mâî sağh^'^zan en mühim âm illerden biridir. .Bu sebeple riba da İslam ’ın en
şiddetli yasaklanndan biri olm uştur. ,
384 KÜTÜB-t S tîT E MUHTASARI ll.C tL T

3 - HASTALIK VE TEDAVİ YOLLARI


★ HASTALIK;
İslâm’a göre hastalık, ayetinde (Bakara 155) haber ve­
rilen imtihan şartlarmdan biridir.
Yani insan diğer bir çok musibet gibi hastalıkla da imtihan olacaktır,
Aleyhissalâtu vesselâm: V٠. U ..Mû’mine hoşlan­
madığı her ne gelirse ö bir musibettir” diyerek, âyetin devamında geçen mu­
sibeti açıklamıştır. Müslümamn hastalık anlayışmı tamamlamak üzere Cenab -ı
Hak bir âyet-i kerîmede ٢^ ^ ٠١ uJ ^ ١^ 'U ١ U^Kişiye her bela ve
musibet kendi kesbiyle yetişir” (Şura 30) buyurmuştur. Bu beyan, tıbb-ı nebe­
vi açısmdan ehemmiyet taşır. Zira kişi bu inançla, hasta olmamanm ön tedbir­
lerini alacaktır. Bâzı hadislerde bu tedbirlerden biri günah işlemekten, Allah’ın
emirlerine isyandan kaçmmaktu.. Zira bir çok musibetler, kişiye, işlediği gü­
nâhlar sebebiyle gelmektedir. Bu ifade daha açık olarak müslümana şu inancı
vermektedir: Musibete uğramamak -ve bu arada hasta da olmamak- isteyen kişi
günah işlemekten kaçınmalıdır:
،r٠jj4)İ .٠۵ !^ ١l١(٠۵ ١ (٠۵ ١٥ (i^ ٥١ ١l١“Hastalığınızı ve ilacı­
nızı size açıklıyorum‫ ؛‬Haberiniz olsun hastalığınız günahlardır, ilacınız da
istiğfardır.” Böyİece hastalıklann günahla, tedavinin de istiğfar ve dua ile irti­
batına dikkat çeken Resûlullah, maddî ve tıbbî tedaviyi reddetmez. Ona da yer
verip teşvik eder, esaslannı beyan eder.
★ TEDAVİ‫؛‬
Tıbb-ı nebevinin, tedavi konusunda benimsediği birkaç esası şöyle snala-
yabiliriz: ,
1) Hastalığı da şifayı da veren Allah’tn.
2) iMlah her hastalığm şifasmı yaratmıştır.
3) Hastalanınca şifâ aıamalıdır.
4) Şifa için başvurulacak çeşitli tedâvi yollan vardır.
Şimdi bu hususlaıı kısa kısa açıklayalım:

a) HASTALIĞI DA ŞÎFAYI DA VEREN ALLAH’TIR:


İslâm’ın ilk ve ana prensibi olan burada da karşımıza çıkar،
11. CİLT TIBB.I NEBEVİ, MAHİYETİ VE EHEMMİYETİ 385

Yani, ister hastalık olsun„ ister şifa olsun Allah’ın iradesi, bilgisi, meşîeti dışın­
da cereyân eden tesâdüfî birşey değildir. İmtihan, ikaz, ceza, mükâfaat gibi pek-
çok gâye ve hikmetlere binaen hem h a s lığ ı yaratmıştır, hem de şifayı. Ağaçtan
yere düşen bir yaprak bile O’nun bilgisinden hâriç olmazsa, hilkat ağacmm
meyvesi, yeryüzünün halîfesi olarak yaratılan insanlarm sağlığını hem de binler-
cesinin birden hayatını ilgilendiren hastalıkların, salgmlann O’nun bilgisinden
hâriç kalması inanç mantığıyla bağdaşınaz. Kaldı ki, pek çok âyet ve hadîsler
hastalık ve sağlığın Allah’tan olduğunu açık olarak ifâde eder. Bir ayet şöyle
buyurur: ،.Muhakkak ki sizi, biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlar‫•؛‬
dan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenlere müjdele. Onlara
bir musibet geldiğinde; “Biz Allah’ınız ve elbette O ’na döneceğiz” derler.
(Bakara 155-156).
Az ilerde açıklayacağımız üzere karantina usûlünü bir tedâvî metodu ola­
rak tatbik etmek suretiyle hastalıkların sirâyetine inanan Hz. Peygamber aley-
hissalâtu vesselâm, hastalıkların Allah’dan olduğu fikrini zihinlerde tesbît
maksadıyla çok çarpıcı bir üsluba başvurarak sirayeti inkar eder:
،،Ne sirâyet vardır, ne uğursuzluk vardır, ne de (cahiliye devrinde
inandığınız üzere öldürülenlerin başından çıkıp kan> kan, intikam! inti­
kam! diye intikamı alınıncaya kadar bağıran hortlak ruh) hâme vardır. Bu
inançların hepsi batıldır.”
Dinleyenlerden biri: “Nasıl sirâyet olmaz, hastalıklı bir deve sağlamların
arasına girdi mi onlar da hastalanıyor” der. Resûîulîah aleyhissalâtu vesselâm
asıl maksadı tebliğ eder: ،،Pekiyi hastalıklı deve nereden hastalık aldı?”
ResûluUah'ın burada maksadı, ne sirâyeti öğretmek ne de inkâr etmek.
Zîra görüldüğü üzere sirâyet zaten bilinmekte. O halde //z. Peygamber aleyhis­
salâtu vesselâm'm o saatteki dersinin gâyesi, bilinmeyen bir hususu böyle bir
metodla. öğretmektir. Muhakkak ki dinleyenlerin ilk etapta kendisine itiraz ede­
ceklerini de biliyordu. Gâye en güzel şekilde hâsıl olmuştu: Öyle ya, sürüyü
hasta eden hastalıklı deve nereden hastalık almıştı?
b) TEDÂVÎYE İNANÇ:
İslam her hususta ümidsizlik ve ye’si reddeder. Tevbesi kabul edilmeyen
günah olmadığı gibi, tedâvisi olmayan hastalık da yoktur. Bizce Tıbb-ı Nebe-
vî’nin dinamiği denecek derecede ehemmiyetli bir prensibi, tedâvîsiz hastalık
yoktur mmcıdii.
386 KÜTÜB-t SİTTE MUHTASARI 11. CİLT

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bu konuda çok kesin ve net konuşur:


“Allah, devası olmayan dert indirmemiştir, her hastalık için mutlaka şifâ
da indirmiştir.” Resûlullah'a ^öre. tedâvî gayretlerimizin neticesini göreme­
mek, derdimizin devâsızlığındân değil, henüz şifa verici ilacına rastlayamamış
olmamızdandır. Şöyle buyurur: “Her hastalık için bir deva vardır. Eğer (te­
davi sırasında) hastalığa deva olan ilaca tesâdüf edilirse Allah’ın izni ile
şifâ hâsıl olur.”

c) TEDAVİ OLMALI, ŞİFA ARAMAYA DEVAM ETMELİ:


Tedâviye inanmanın tabiî neticesi, hasta olunca şifa aramaktır. Madem ki,
şifa var ye madem ki hastalık değil, "sağlık ve hayatın korunması" esastır, öyle
ise hastalanınca tedâvi olma yollarına başvurmalıyız. İşte birkaç hadîs: “Ey
Allah’ın kulları, tedâviye devam edin, zira Allah her hastalık için şifa da
yaratmıştır, şifâsı olmayan tek hastalık ihtiyarlıktır.”
Her hastalığa şifâ yaratıldığına göre, boşa giden gayretleri "bu hastalık
tedâvisizdir" diyerek yeisle noktalamamak, belki şifayı bilen birine rastlayama-
dık diyerek, hayatın son âmna kadar deva aramaya devam etmek gerekmekte­
dir. Nitekim bu konuda da Resûlullah şöyle buyurur: “Allah her hastalık için
şifa yaratmıştır. (Ancak, herhangi bir hastalığa neyin şifa vereceğini) bâzı-
ları bilir, bazıları bilmez.”
★ TEDAVİ OLMANIN HÜKMÜ:‫>؟^؛‬Bu husus ihtilaflıdır. Hanefîlere,
Mâlikîlere göre mubahtır, terki günah değildir. Şâfiîler tedavi evladır der.
Ahmet İbnu Hanbel "Terki evladır" der. Hanbelî alimler ekseriyetle bu mesele­
de imamlarına muhalefet ederek tedavî evladır demiştir. Nevevî. Selefin cumhu­
ru, halef’in âmmesi (tamama yakını) tedavinin efdâliyetine hükmettiğini belirtir.
Bu ihtilafı, heı٩ hadîslerdeki farklılıklarla izah etmek, hem de o devirlerdeki tıb­
bın teşhîs ve tedavi imkânlanndaki sınırlılıkla izah etmek mümkündür. Nitekim
meseleyi, tedaviden alınacak neticeler açısından ele alan İslam âlimleri, hasta­
lıktan tedâvi'olmanın zamri olup olmaması meselesine farklı cevap getirmişler­
dir. Bunlara göre tedavi üç çeşittir;
!) Neticesi kesin olanlar: Su içmek, gıda almak gibi. Aksi takdirde susuz­
luk ve açlıktan ölüm mukadderdir. Hayatın korunması için buna uymak

68) Bu mevzu için, Hak Dini Kur’an Dili Tefsîrine bakılmâlıdır: (9. cilt. s. 6396-6397).
llC tL T .TIBB-1 NEBEVÎ, ^AHlYETl VE EHEMMlYETl 387

“/ ٥rz” dır. Tedavide hangi teşhislerin buraya sokulacağı doktorlarca değerlendi-


rilecek bir'husustur. Bu gruba giren bir hastalıgın tedavisini terketmeni.n tevek-
kül sayılmayacağı, ölüm korkusu oldugu takdirde haram ol.acagı. belirtilıniştir.
Nitekim Islam İilemâsı ölünle 'götürecek şekilde yeyip İçmeyi terketmenin
haram olduğunu söylemişlerdir. înt‫؛‬har da haram kılınmıştır.
2) Neticesi zann-1 galip verenler: Umumiyetle kan' aldırm.ak, ila‫ ؟‬almak
gibi tıbbî muâmeleler bu'gruba girer. ^Hiçbir ila‫ ؟‬İçin yiizde yüz müessir de.ne-
mez, faydası olacagına zann-1'gâlible hükmedilir. Bu çeşit.teşhislere uymak ef-
daldir.'Bu'tedâviye tevessül, tevekküle mâni değildir. Ancak terki de'-haram de-
' gil'dir. Dururna,^ şaşara göre, bazı şhısl'ar hakkın.d^a terk-i efdal 'olur...
.3) Neticesi şüpheli olanlar: Alimler bu gruba giren tedâviftin neticesi İçin
derler, mUsbet öl'ma.ihtimâli yüzde ellinin altınd'adır. Rukye dua ile
tedâ١iyi
‫' ز‬burada mütâl'aa-’.ederler. Tevekkülün' geregi olarak bU- terkedilebili.r.'
Bazı'âüml.er “Tevekkülün şartı bu tedâvinin terkidir” 'demiştir. Amma., duayı
ibadet telakki edip, hastalığı da, “dua ibadeti”â v v.ak.ti'bilerek.hastanın', hasta-..’
ilk vesilesiyle Cenab-!.Hakk'’.a ilticası efdaldir.' Bu telakki İl'e yapılacak duaya,
ayet-i kerîmenin (Gâfir 50') ve ResûlullahJm teşvikleri pek çoktur. “Tevekkül
İcabı bunun terki evlâdır” denemez.
Şunu da .kaydedelim, tedâvi İçin'muska yaptırmak, taşımak,, kaba ayet^
'yazıp 'suyunu,. İçmek ğib'i ameliyelerin cevâzında. ihtilaf vardır. Büyücülük ise.
haramdır-.
d)KADERİNANCIVETEDAVİ:
Şifa İçin başvurulacak tedavi .yollarına geçmeden,’bir hususa temas' ede-
cegiz: Kader İnancı, ile .tedavi İnancı arasında tç^ad'yok mu‫ ؟‬Bu husus her
zaman hatıra gelebilir. Zi'ra inan‫ ؟‬esaslarımızdan biri' Â:٥dc/٠’dir ve b'un'un .ezelde
,yazıldığına ..ve değişmeyeceğine, inanıyoruz. Tedâvi ...ise, gayretimize .ba^lı ola.-
’rak şifa, elde edeceğimiz inancına da'yanır. '
’Bu 'Soruhun. cevabini bizzat Peygamber aleyhissalâtıı vesselâm ver-
.miştir:'“Tedâvi.de kaderdendir..’.’ Kaderimizde 'he'olduğunu sâdece Yaratan
bilmektedir, biz .ise bilemeyiz. Bizçe nle،hul olan şeyi, di’nimiz, oturarak karşı-
lamayı emretmiyor, arayarak karşıla-mayı emrediyor. Es.as olan dine.uymak ol-
dugu'na göre, kade'rimizin A’-Hah tarafından 'bilindiğine İnan'ırk.en, hastalığımıza-
' karşı şifâyı da arayacağız, zira eıhir böyle.'.
Nitekim bu husu'sta Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm zamanında bir
388 KÜTÜB-Î StlTE MUHTASARI 11. CİLT

problem olarak hissedilmiş ve ortaya çıkan tereddüdü izâle için Resûlullah'a.


kadar gidilmiştir. İşte bir vakıa: Ebu Hüsâme, babasından şunu nakleder: "Hz.
Peygamberce sordum: "Ey Allah’tn Resûlü, tedâvi için başvurduğumuz rukye,
ilaç ve diğer korunma vasıtaları hususunda ne diyorsunuz? Bunlar Allah’ın ke­
derinden bir şey değiştirir mi? Bunların faydası olur mu?” Hz. Peygamber
aleyhissalâtu vesselâm şu cevabı verdi: “O nlar da Allah’ın kaderindendir.
(Hastalığı yarattığı gibi şifâ sebebi olan devayı da O yaratm ıştır.” Hz. Pey­
gamber’e bâzı bedeviler de: "Tedavi olmaya çalışmasak bize günah terettüp
eder rni?” diye sorarlar. Aldıkları cevap şu olur: “Ey Allah’ın kulları, tedavi
olunuz. Zira. Cenab٠ı Hak, yarattığı her hastalık için bir de şifa yarattı...”
Hz. Ömer’le ilgilimisal de burada kayda değer. Şam’a giderken, yol es­
nasında, Suriye’de veba salgını çıktığını duyan Hz. Ömer geri dönme karan ve­
rince, "Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” itirazına şu cevabı verir; "Evet
Allah’ın kaderinderı kaçıyor, Allah’ın kaderine sığmıyoruz. Sen devenle berâber
bir vadiye imen^ vâdinin bir yamacı yeşillik ve otlu, öbürü çorak ve otsuz olsa,
deveni otlu yamaçta gütsen, bu, Allah’ın kaderinden değil de otsuz yamaçta güt-
sen mi Allah’m kaderindendir?”
Netice olarak tekrar edelim: Kul değişmeyeceğine inandığı ve fakat ne ol­
duğunu bilmediği kadere göre hareket etmekle mükellef değil. Dinimizin böyle
bir emirde bulunması saçmalık olurdu. Mü’min Kur’an’da ve hadîste kendisine
emredilen şeylere göre hareketle mükelleftir ve ona göre ecir alacaktu*. Buraya
kadar kaydettiğimiz hadîslerde görüldüğü üzere Resûlullah tedavi aramamızı
emretmektedir. Bununla sorumluyuz. Şifayı Allah’m vereceğine inanarak,
meşru tedavi yollanna başvuracağız.
e) TEDAVİ YOLLARI:
Tıbb-ı nebevî’nin bir diğer husûsiyeti, tedavide değişik metodlara yer ver­
miş olmasıdıri Bugünkü Bati übbı bütün ağırlığmı maddî medodlara verirken
tıbb-ı nebevi maddînin yanı başında manevî metodl^a da yer verir. Tedâvi me-
todlarmdaki zenginlik ve renklilik, büyük ölçüde Islam’m insan tabiatı hakkm•^
daki telakkisinden kaynaklanır. İslam’a göre insan, ruh ve bedenden meydana
gelir. Öyle ise hastalıkların bir kısmı ruhî, bir kısmı bedenîdir. Aynca her insa-
nm maddî ve mânevî terkibi, mizacı, ictimâî ve fizikî şartlan bir değildir. Bütün
bu değişkenler hastalığa ve dolayısiyle tedaviye müessirdirler. Neticede, bir
kimseye uygun gelen bir ilaç, bir metod, aynı hastalığa yakalanan bir başkasına
uygun gelmeyebilir veya tersi.. Bu temel telakkidir ki Hz. Peygamber’e: ..Her
II. CİLT TIBB I NEBEVÎ, MAHİYETİ VE EHEMMİYETİ 389

hastalık için bir deva vardır. Eğer hastalığa deva olan ilaca tesadüf edilirse
Allah’ın izni ile şifâ hâsıl olur” dedirtmiştir.
Başlıca tedavi yollarını şöyle sayabiliriz: Perhiz, kan aldırma, dağlama,
ilaç, hava değişikliği, rukye, dua, sabır. /
Şimdi bunları kısa kısa açıklayalım:
!.PE R H İZ :
Bu, hastalara verilecek gıdalann miktar ve cinsi hususunda konan bâzı
tahdidleri ifâde eder. Rivâyetler, ev halkından biri hastalanınca Hz. Peygamber
aleyhissalâtu vesselâm'm ilk iş olarak gıdasıyla ilgilendiğini, su, un ve yağdan
müteşekkil, hafif bir yiyecek olan çorba hazırlanmasını emrettiğini haber verir.
Çorba için şöyle buyurmuştur; “Çorba, hastanın kalbini kuvvetlendirir, has­
talığını temizleı;, tıpkı sizden birinin su ile yüzündeki kiri temizlediği gibi.”
Bir başka rivayette, “bal, süt ve undan yapılan bir çorbanın karnı yıkayaca­
ğı” yeminle ifade klilmiştir.
Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm hastalara ve hastalıktan yeni çı­
kanlara, gözünde iltihap olanlara hurma (gibi hararet verici gıdalar) yemeyi ya­
sakladığı gibi, hastalık sebebiyle iştahı kesilenlere de gıda alma hususunda zor­
lamamayı emreder. Der ki: “Hastalarınızı yemeye ve içmeye zorlamayın.
Zira Allah onlara yedirip içirmektedir.”
Bu mevzu ile ilgili nebevî bir başka tavsiye, hastaya camnın çektiği yiye­
ceklerden (zararlı olmayanlardan) behemahal vermektir.
. 2. KAN ALDIRMA:
Cahiliye devrinde rastlanan bir tedâvî metodudur, //z. Peygamber aley­
hissalâtu vesselâm bunu te’yid etmekle kalmamış bizzat kan aldırmış ve ashâbı-
na da tavsiye etmiştir.
3. DAĞ VURDURMA:
Bu da Tıbb-ı Nebevice te’yîd edilen İslam öncesi bir tedavi yoludur. Bazı
hadîslerde tavsiye ve hatta tatbikatına rastlandığı halde, bazı hadîslerde de ya­
saklandığı görülür. Bu durumu, alimler, ızdırap veren, tehlikeli ve maharet iste­
yen bir tedâvi metodu olması hasebiyle, mecbur kalmadıkça, ehil kişi bulmadık­
ça başvurulmaması gerekir şeklinde yorumlaflar.
4. AMELİYAT:

Bugün tedâvinin vazgeçilmez ve son derece müessir vaşıtalarından biri


390 KÜTÜB-Î SÎTTE MUHTASARI l.CİLT

ameliyattır. Belki de, o günün Arap cemiyetinde ve hatta komşu milletlerde te-
dâvîde bu metoda başvurulmadığından olacak Hz. Peygamber'in hadîslerinde
bu bahse, ne lehte ne aleyhte yer verilmez. Gerçi, boğaz iltihabına yakalanan
çocukları, tedavi için, bez dolanmış parmakla bademciklerinin alındığı ve Hz.
Peygamber'in hnnn müdâhale ederek, bir nevi damla tatbikatı olan hindiyi
(topalak) tavsiye^ ettiği rivayetlerde vardır. Buna dayanarak ameliyat metodunu
yasaklamak mümkün değildir. İnşirah suresinde göğüs yarılmasından söz edildi­
ği gibi, Hz. Peygamber'in muhtelif seferler, mucizevi tarzda göğsünün yarıldığı,
içerisinin temizlenip, dikildiği ve hatta, dikiş izlerinin sonradan belli olduğu rivâ-
yetlerde mevcuttur.
5.ÎLAÇ:
Bir kısım hastalıkların tedâvisinde ilaç esastır. İlacın o devirde bilinen her
çeşidine hadîste rastlamak mümkündür; Ağızdan alınanlar, kulak, burun, göz ve
boğaza damlatılanlar V.s.
İlaçların ham maddesi esas itibariyle şifâlı otlardır. Bal, çörek otu, ud-i
hindî, zeytinyağı, mantar, hasır külü, kına gibi çeşitli nebâtî maddeler hadîslerde
zikredilmiştir.
★ HÂRAM MADDEDEN ÎLAÇ://z.Peyg(awî٠>٥r ٠/e٠ y/M's5٥/٥m
haram edilen maddelerden ilaç yapılmayacağını beyan eder: “Allah haram kılı­
nan şeyde şifâ yaratmamıştır” ; “Haramla tedâvide bulunmayın.” Şarabi te­
davide kullanmak için müracaat edenlere: “O, şifa değil, hastalıktır” diyerek
reddeder. Keza kurbağadan ilaç yapmak isteyen bir doktoru bundan men eder,
çünkü kurbağa, öldürülmesi haram hayvanlardandır.
6.SUTATBİKİ:
Hz. Peygamber aleyhissâlâtu vesselâm çeşitli hastahklann hararetini dü­
şürmek için vücuda soğuk su tatbikini tavsiye eder. Kendisini ölüme götüren
hastalığı sırasında bile bunu bizzat tatbik etmiştir.
7.TEBDÎL-İMEKAN:
İklim değişmesiyle hastaların bazılarinı tedavi etmek için Hz. Peygamber
tebdîl-i mekana başvurmuştur. Söz gelimi, Medine’nin rutûbetli havasından ra­
hatsızlanan bir grup bedeviyi, hazîne develerinin otlatıldığı yaylaya göndererek
tedâvi olmalarını sağlamıştır. Yeni girdikleri evden hastalık ve uğursuzluk bul­
duklarını söyleyenlere de orayı terketmelerini tavsiye etmiştir.
ll.CİLT TlBB-1 NEBEVÎ, MAHlYETl VE EHEMMIYETÎ 391

, 8.RUKYEÎ,
Cahiliye devrinde mevcut bir 'tedavi usulüdür. Dilimizde buna
veya nefes etmek denir. 'Bir kısım ,hadîsler bunu,.-tevekküle aykırılığı haysiye-
tiyle- yasaklar. Ancak, Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm'ın göz değmesi,
zehirli' hayvan ısırması,', nemle denen yara ,'kurduna kar§i' rukyeye başvurduğu
da bilinmektedir.
Islam âlimleri farklı hadisleri değerlendirerek, yasağın, "rukye İçin oku-
nan dua ’dzi câhiliye küfrünU'devâm.^ettiren elfazın varlığına hıletm işlerdır.
.,Bu yasak biUıassa'hicretten önceki' döneme^,aittir., Hz. Peygamber Medine’de,
hastalara rukye yapmayı meslek edinenleri dinleyerek dualarında elfâz- 1 kUfiir-
.lup olmadığ'ını'k.ntrol eder.ve olraa^^anlara iz ^ veı٠ir.
Al'imler rukyenin cevazında icma olduğunu açıklar. Çer’an yasak olan
‫؟‬
‫ ﻵ ه ﻫ ﺎ \ا‬١ “efsunculann ve emleri teshir iddia eden cincilerin nefesidir
9.DUA..
.Tıbb-1 nebevide dua, daha ö'nce temas ettiğimiz iizere. sadece hastalıktan,
korunma safhasında başvurulan bir metpd değildir. Hastalanan, kimsenin tedâvi-
si Sirasmda 'da başvurulması gereken-bir medoddur, çaredir. 'Az yukanda.kay-
dettiğimiz bir hadisin son kısmı şöyle )idi: ‫ زآﺟﺬوا ﻟ ﺒ ﻼ ؛ اﻟﺪ ﻏﺎة‬. “Belaya dua ٠
We
kar§j, koyun.” Bu dunımda kişi, bizzat kendi'si için'.dua-edip, Allah.'tan şifa ta-
leb edebileceği, gibi, yakınlari' da ona dua edebilirler.„ Her iki çeşit dua'da Hz.
P e y g ıb e r ’in tavsiyleri arasında yer alır."“M ü’m‫؛‬n‫؛‬n m-ü’mine duası mUste^
cabdır” diyen Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın hastalan zi‫ﻟﻤﺬ‬aret .ettiğinde
'şGyle dua e'ttîği belirtilir.: “Ey'inananlartn Rabbi.» Şu hastalığı.gider, §ifâ
ver, §ifâ veren ancak 'sensin. Senin ?ifandan başka şifâ yoktur. ,Hi‫ ؟‬bir has-
talik bırakmayan ?ifa ileşifa ver.”
' lO.TEBDÎL-lM EK AN‫ ؛‬,',
Medine’nin .havası iyi gelmeyen Ureynelileri Aleyhissalâtu vesselâm’m
tedavileri İçin kira gö'nderme. örneğini.değerlendiren- Islara ulemâsı'tebdîl-i
mekan (veya tebdil-i h'avanın' da bir tedavi metçdu olarak sünnette'yet' aldığını,
',,belirtmiştir. Buna,başka örnekler'de var.
ll.K UV VE-İM ANEVİY EYİTAK VtYE:
Alimler, bazı hadisleri, tedavide m o h l takviyesi metodu olarak değerlen-
dirmi,?tir... ‫ ل أﻵﺟﻠﻲ‬.‫ا ﻟ ﻪ ﻋ ﺮ اﻟﻨﻮﺑﻐﺐ ﺷ ﻮ ا ﻟﺔ‬.‫“ ' اذ‬Bir hastanın yanma gi-
rince onu uzun yaşayacağı hususunda ümitlendirin. B.u (Umitlendirıne) ka-.
392 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASARI II-.CÎLT

deri d egiştiıez ama 'hastama 'göa8âaâ'h٠§ eder»’ buyrulmuştur. Îbm*î-Kayyim


der ki: ‘*Bu, t â y î â en şerefli bir çeşididir. Zira hastaıun g ö in U hoş etmek
onun tabiatım güçlendirir, kuvvetini harekete geçirir, gaıM h â e t i n i uyandınr,
hastâğın define yardımcı olur ve hafiflemesini sağlar.**
12.SABIR:
Hastalığı hafifletecek, hattâ tamamen, bertaraf edip y.kedecek vasıtalar-
dan bi'ri de sabıfdır. insanların rnala, cana gelecek çe_§itli musibetlerle imtihan
edileceğini bildiren az yukanda kaydettiğimiz ayet-i kerîme, bu musibetlerin'‫؟‬a-
resini de gösterir: Zira ayetin sonunda ‫؛‬.‘Sabredenler‫ ؛‬müjdele” denilir. Ayetten
ania§ılan 0 ki,-gelen musibeti asgari zararla atlatmanın yolu metaneti kaybetme-
mek, insanlara şikâyet etmemek, bağınp çağumamaktu.. R eâ u lla h da haStalıga
karşı sabretmeye- teşv-ikte bulunmuştur. .Kendisine ,hastalığına-karşı. Allah’tan
şifa taleb edivermesi İçin başvuran bir kadına: “Dilersen dua edeyim, Allah.
§‫؛‬fa versin, dilersen..sabret cennet senin.olsun” demiştir. Tedaviye,.başvurulsa
da hastalığın'.elemlerine karşı .sabır.esastır,- çünkü tedavi hiçbir zaıhan keS'in ne-
ticevaadetmez.
J3.,GAYR-IM٠ SLtM TECRÜBE:
Tıbb٣ı nebevi'nin orijinal yönlerinden biri budur. Tedâvide, İnsanlığın
faydasım ortâya koyduğu.tecrübelerinden istifade edilir. Gayr-1 miislimlerin.me-
todu veya İlacıdır atinmaz diye 'bir prensip mevcut değildir. Bunu, Resûlullah
aleyhissalâtu vesseldm'm henüz, müs'lüman .,olmadığı belirtilen,-meşhur tabîb
Hâris ibnu Ke/rf^’ye gitmeyi tavsiye etmesi. İfâde.ettiği gibi, ‫;دﻫﺔ‬/‫ة(ﺀ‬9‫ل‬hakkmda-
k.i şu, açıklaması daha sarih .olarak ğö'sterir: ‫؛؛‬Gayle’den'nehyetmek istemiştim,
sonra'hatırladım kij'Iranlılarla BizanslIlar,bunu yapm aktalar ve ‫؟‬ocuklar."
na da bir zarar olmam'aktadır.” Islam â'1'imleri bu örneklere dayanarak tıbb’da
ehl-i zimme’ye başvurmanın C^İZ olduğuna hultmetmişlerdir. Biz bunu, îsîgm’in
herhangi bir prensibini rencide etmeyecek her çeşit beşerî tecrübeden istifâdeye
cevaz 'Oİarak 'anlayabiliriz. İslâmî prensibe uygunluk kaydına, yeni ,id'dialann de-
gerlendirilmesinde Islam. ülemasının fetvasına'olan ihtiyacı belirtmek İçin yer'
.yerdik.'Aksi takdirde '''‫ 'ﺀﺀﺀﺀ‬bir l i k a t ı tekrar etmektense yeni bir oyuncağı
a lm â , böylece dini rencide etmek m evzü b ğ ş olur.**

. 69) G a yle (gıyle de dşıuhektedir): Zevcin çocuk emziımekte olan zevcesi ile cima yapmasına denir. ’

Kadın hâmile kaldığı takdirde süt, onu emen bebeğe zararlı bir mahiyet kazandığı için Araplar bu hali hoş
karşılamazlarmış. *
11. CİLT TIBB-I NEBEVİ, MAHtVETİ VE EHEMMİYETİ 393

4 - TEDAVİ EDİCİLER:
Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm, tedavi ediciler üzerinde de dur­
muştur. Bunların liyakatli‫؛‬olması gerekir. Liyakatli olmayan tedavici sebep ola­
cağı kazadan sorumlu tutulacaktır.^^.^ Liyakat olunca, müslim-gayr-i müslim
ayırımı yapılmadığı gibi kadın erkek ayrımı dâ söz konusu değildir. Hadîslerde
gelen örneklerden hareket eden İslam âlimleri, yabancı bile olsa kadının erkeği,
erkeğin de kadını tedavi edebileceğini, muayene için gerekli olan bakmak, elle
dokunhıak gibi ameliyelere yer verebileceğini hükme bağlamışlardır.
5. TIBBÎ TATBİKATI MURAKABE;
Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselam tedaviye giren prensiplerin (liyâ-
katli ellerde yürümesi, yasak tedavi medodlarııia başvurulmaması gibi) tatbikat
tını kontrol etmeyi de ihmal etmemiştir.
Ebu D â v u d ’un bildirdiğine göre, Medine’de hastalara rukye yapmakla
tanınmış kimselerin okuduklan duaları dinleyerek, kullandıklan elfazı kontrol
etmiş, küfür ve şirk ifâde eden sözlerin bulunmadığından emin_olunca onlara
izin vermiştir. Cin dağıtmaya mahsus bir rukye çeşidini de (nüşre) içinde yer a-
lan put, cin, şeytan isimleri sebebiyle yasaklamıştır.
Keza sünnetçi kadınlan çağırtıp, sünnet şuasında dikkat etmeleri gereken
incelikleri kendilerine açıklaımştır.
6 - KAYNAKLAR:
Tıbb-ı nebevi’nin kaynağı bizce, ayet ve hadîslerdir. Gerek Kur’ân’da ve-
gerekse hadîslerde tıbbı ve sağlığı ilgilendiren pasajlar, doğrudan ve dolaylı işâ-
retler, imalar hepsi tıbb-ı nebevî’nin gerçek kaynaklannı teşkil eder.
Belki de burada, bize itirazla, “tıbb-ı nebevi" üzerine yazılan birçok eser­
lerin varlığı hatırlatılacak. Biz gerek klasik devirlerde ve gerekse modem za­
manlarda tıbb-ı nebevî üzerine verilen pek çok eserlerin varlığını bilerek tıbb-ı
nebevinin gerçek kaynağını âyet ve hadîslerin teşkil ettiğini söylüyomz.
Klasik dönemde yazılan eserlerde, hadîse dayanmayan birçok meseleler
var. Bunlar bizi aldatabilir. Bazen es ‫؛‬.rin yazıldığı asrın tabâbet anlayışını,
bazan bir kısım hükemâ sözlerini, halk tabâbetini, sağlıkla ilgili vecize ve ata­
sözlerini hatta kadim yunan feylesoflarının tıbbî nasihatlannı bu kitaplarda, ger-

70) Doktorun sebep olacağı kazalar ve sorumluluklar çeşitli şartlara göre değişir. Burada teferruata gir­

meyeceğiz.
394 KÜTÜB-İ SÎTTE MUHTASARI 11. CİLT

çekten hadîslerden alınmış olan meselelerle iç içe, yan yana buluruz.


Bütün bunlar, tıbb-ı nebevî admı taşıyan bir kitapta rastlamnca hepsini
nebevî tıbtan zannetme gibi vahim sonuçlara götürecek durumlar ortaya çıkabil­
mektedir, Biz müslümanlar olarak Resûlullah'a nisbeti sahih olan rivayetlerin
muhtevasına itimad eder, tıbbî müessiriyetinden, gerçeğin ifâdesi olduğundan
endişeye düşmeyiz. Tıbb-ı nebevî kitaplarında görülmesi sebebiyle, bir atasözü­
ne veya etıbba sözüne veya halk tabâbetine de aynı itimadı, aym kudsiyeti gös­
termek bizi çifte zarara sokar; şöyle ki;
1. Butlanı günümüzde ortaya çıkmış eski bir tıb anlayışında ve onun
gayr-ı müessir tatbikatında ısrar etmek.
2. Bu yanlışlığın mesuliyetini hadîslere yükleyerek gerçek tıbb-ı nebeviyi
kusurlu bulmak ve itimadı sarsmak. Nitekim, zamanımızda ResûMlah aleyhis-
salâtu vesselâm'm dM olmayan bu gibi meselelerde yanılabileceğini ileri sü­
renlere, maalesef rastlanmaktadır.
Resûlullak her meselesinde vahye müsteniddir veya ikâz ve irşad-ı
İlâhi١nin garantisi altındadır. Yanlış ve hatalı karara varma durumunda tâkip
edilecek edeb hususunda âlimden câhile, devlet resinden dağdaki çobana varın­
caya kadar bütün ümmete örnek vermek hikmetine hma&a, Resûlullak’vs\. bazı
‘'yanılma” ve “içtihadından dönme” örnekleri vardır. Bu örnekler tıbb-ı nebe­
viye hariçten giren ve fakat yanlışlıkla tıbb-ı nebeviden bilinen meselelerle istis­
mar konusu yapılarak, bütün hadîsleri gözden düşürme faaliyetlerinde kullamla-
bilecektif. Bu sebeple biz, tıbb-ı nebeviyi sadece ve sadece Kur’an ye hadîse
dayanarak yeniden tedvin etmek, geliştirmek zorundayız.
“B u n u ya p a rken , tıbb-ı n eb ev î ile uğraşanlar, tıb b î kon u la ra
giren a yet, Hddîs ve bunların v a r s a şerhlerini, g ü n ü m ü z tıbbı bulgu
ve çalışm aları ile y a n y a n a getirm elidir. A y e t v e h a d îs-i şerifierin
ifadelerine^ u y g u n olan tıbbî b u lg u v e ça lışm a la r doğru, ters d ü ş ü n ­
celerin y a n lış olabileceği ka b u l edilm elidir.
Tıbbın nevleri k o n u s u n d a ça lışm a y a p a n k işi ya n lışlığ m n e re ­
d e n k a y n a k la n d ığ ın ı a ra ştırm a lı v e ya p a b ileceğ i a ra ştırm a d a
b u n a işa ret etm elidir.
Ş ö yle ki, so n yıllara k a d a r P eyg a m b erim iz R e s û M la h aley-
h is sa lâ tu v e s s e lâ m ’ın iltifat ettiği tereya ğ ı k o n u s u n d a a le y h te ko ­
n u ş a n tıbbim iz b u g ü n lehte k o n u ş m a y a başlam ıştır. G erçek anla-
11. CİLT TIBB-I NEBEVÎ, MAHİYETİ VE EHEMMİYETİ 395

şüm ıştır. Ş e k e r h a sta la rın a b alı y a s a k la y a n tıbbim iz, bugün


norm al m üctarda alınabileceğini vu rg u la m a ya başlam ıştır.
Perhiz h a k k m d a yeterli Jıkre s a h ip o lm a ya n g ü n ü m ü z tıbbı
y e n i y e n i b u k o n u d a ipin u c u n u y a k a la m a y a çalışm aktadır.
“H astalarınızı y em ey e içm ey e zorlam ayınız’, h a d îs-i şeri­
fin d e k i işta h sızlıkla ilgili a r k a d a b u lu n a n fizy o lo jik m antıği a n la ­
m a k ta h a len g ü çlü k ç e k e n g îın ü m ü z tıbbidir” (Z.Ç).

7 -TIBB-I NEBEVÎ NASILİHYA EDİLEBİLİR?


Tıbb-ı nebevînin günümüz şartlanndâ yeniden sistematize edilmesi düşü­
nüldüğü taktirde takibedilmesi gereken metod bizce şudur: Bu çalışmayı önce­
likle Arapçayı çok iyi bilen tabîbler yapmalıdır. Onlar Arapçadan başka hadîs
ve tefsirle ilgili belli başlı ilimlerde yetişmelidirler. Bü meyanda, hadîs nazari-
yatmm ve hadîs kaynaklarının da iyi bilinmesi gerekir. Arapça formasyonu olan
bir hekimin hadîs nazariyatını öğrenmesi, kaynaklan tanıması çok zor bir iş.de-
ğildir. Ama Arapçayı bilen bir ilâhiyatçının tıbbî formasyon edinmesi kıyasla­
namayacak kadar zordur.
Hatta şunu da ilave etmek isteriz: Zamanımızda tıbb-ı nebevî’nin mü­
kemmel bir sisteme kavuşturulması bir ekip çalışmasıyla gerçekleşebilir. Bugün
tıbbın pek çok ihtisas bölümleri var: Göz, kulak, dâhiliye, hâriciye, nisâiyye,
çocuk, psikiyatri, nöroloji„..gibi. Hadîsleri bu ihtisas sahiplerinden her birisi
kendi zâviyesinden değerlendirecektir. Bir hadîsten psikiyatri mütehassısı tara­
fından keşfedilecek bir inceliğin, dâhiliyeci tarafından sezilemiyeceği söylenile­
bilir. Hele tıbbî formasyonu olmayan bir ilâhiyatçının hekimlerce sezilecek
tıbbî incelikleri görmesi hiç beklenemez. Öyle ise, hadîslerdeki tıbbî yönleri
arama ve sistematize etme işini hekimlerin teşkil edeceği bir hey’et ele aldığı
taktirde, yüzbinleri hulan.bütün hadîs rivâyetleri, yapılacak çalışmanın kaynağı­
nı teşkil edecektir. Aksi taktirde, bir ilâhiyatçının yapacağı tıbb-ı nebevî çalış­
ması hadîs kjtaplanmn “kitabu’t-tıb”, “kitâbu l-marda” gibi, tıpla alâkalı bö­
lümlerinde yer alan hadîslerin dışına fazla çıkamaz.
Bu noktanın daha iyi anlaşılması için bir Hâtıramı nakledeceğim: Bu ese­
rimizin tıb bahsinde kıymetli katkılannı gördüğümüz Dı\ Zeki Çıkman arkada­
şım yıllarca önce tıbb-ı nebevî ile alâkalı bazı araştırmalar yapmak üzere bir
vakıf kurma düşüncesinden bahisle, bu vakfm çalışmalanna esas olabilecek bir
396 KÜTÜB-t SÎTTE MUHTASARI 11. CİLT

tıbb-î nebevî kitabının hazırlanması işini, hadîsci olmam haysiyetiyle bana teklif
etmişti. Bir müddet düşündükten sonra, yukarıda belirttiğim gibi, işe yarar bir
çalışmanın ortaya çıkması için tıbbî formasyon gerekeceğini açıklayarak özür
beyan ettim. İlk anda bu işi yapabileceğimde ısrar etti ise de, bir başka karşılaş­
mamızda “namazın göz sağlığına etkisini bildiren hadîs var mı?” diye sordu.
“Göz tedavisiyle ilgili hadîs çok ama, namazın göz sağlığına etkisinden bahse­
den hadîs hatırlamıyorum” dedim. “Var” dedi ve Resûlullah aleyhissalâtu ves­
selamım: “Dünyanızda hana üç şey sevdirilmiştir...” diye başlayan hadîsini
hatırlatarak orada geçen ve gözümün nuru namaz” tabirini gösterdi. Ben:
“Burada “çok sevdiğim” manasında olmak üzere “gözümün nuru” demiştir.
Bu Arapçada söylediğim maksadld kullanılan bir tâbirdir, nitekim biz de, çok
sevdiğimiz bir şeye, “gözümün nuru” deriz. Bunun göz sağlığı ile ilgisini göre-
rniyorum” diye itiraz ettim.
Tabib arkadaşım, öyle açıklamalar yaptı ki bu hadîste yer alan tıbb-ı ne­
bevî hususunda ikna oldum. Ezcümle, “göz nuru” denen gönne gücünün her
yaşta zinde kalabilmesi için gözün, uzak, yakın, çok uzak, çok yakın olmak
üzere farklı mesafelere devamlı uyum temrini yapmak zorunda olduğunu, na­
mazda iken ayakta, rükûda, secdede, oturma ve selam verme hallerinde çok
farklı mesafelere bakarak gözün bu “uyum temrini”m yaptığını, bazı göz bo-
zukluklannı gidermek için tabiblerin kadınlara örgü tavsiye ettiklerini...vs. söy­
ledi ve ilâve etti: “Namazda gözleri kapamak niçin mekruhmuş, şimdi daha iyi
anlaşılmalı.”
Ben bu açıklama ile göz nurumuzun büyük ölçüde namaza, bağh olduğu­
nu anlamış olmaktan başka, müessir bir tıbb-ı nebevî çalışmasını ancak tabible­
rin yapabileceğine dair düşünceme, mukni bir delil bulmuştum. Meseleyi şimdi­
lerde daha da aç‫؟‬m doktorumuzun açıklaması şöyle:
“G özün n a m a zd a k i tâdîl-i erkânı, n a m a zın ka ra n lıkta . kdm~
m a sın ın m ekruhlıığu, gözlerin n a m a z d a ka p a lı o lm a sm m m ekruh-
luğu, g ö zü m ü zü n k a ta ra k t v e g lo k o m ’d a n (yani k a r o s u ha sta lığ ın ­
dan) ko ru n m a sı için h u s u s î işaretler olızp “iki gözümün nuru namaz”
hadîsi, n a m a zın d eğ er verilen, sevilen bir k ıy m e t o ld u ğ u n u a n la ttı­
ğ ı gibi, “iki g ö zü m e n u r veren n a m a z ” ib a resin in d e sa k lı olduğu
k a n a a tin d eyiz. K işi sevd iğ i üe ka rşıla ştığ ı z a m a n “s e n i görünce
g ö zü m gö n lü m a y d m la n d ı” d iy e re k p siko lo jik bir sevin ci ifşa ettiği
gibi: n a m a z d irekt ola ra k m a d d î g ö z ü m ü z ü n sa ğ lığ ın d a etkilidir.
11. CİLT TIBB-I NEBEVÎ, MAHİYETİ VE EHEMMİYETİ 397

G özün İçindeki len s d en ile n u y u m la ilgili m erceğin a n a tom ik, fizy o -


Uyjik v e biyolojik h u su siy e tle rin i bilenler b u ifadelerin gerçekliğini
d a h a iyi a n la ya ca kla rd ır.^ (Z.Ç).
TALAK (BOŞANMA) BOLUMU
(Bu bölümde yedi fasıl var)

B İR İN C İ F A S IL
TALAKTA KULLANILAN ELFAZ

İK İN C İ FASIL
DUHÛLDEN (GERDEKTEN) ÖNCE TALAK

ÜÇÜNCÜ FASIL
HAYIZLI KADININ TALAKI

DÖRDÜNCÜ FASIL
İCBÂR EDÎLENİN (MÜKREH), DELİNİN, SARHOŞUN TALAKI

B EŞİN C İ FASIL
NİKAHDAN ÖNCEKİ TALAK

A LTIN C I FASIL
KÖLE VE CÂRİYENİN TALAKI

Y ED İN Cİ FASIL
MÜTEFERRİK HÜKÜMLER
Tâlak, Arapçada, lUgat olarak bağı çözmek â k a . gdin. Gönderme ve
te r k e le i k s m a L gelen itlâkdan' müştaktır. Çer’î bir ıstılah. olarak, kadmla
erkek' arasında, evlenme akdi ile tesis edilen, nikah bagınm'çöZülme'sidU.. Görül-
dügü üzere talâk, bu manasıyla.lügavî medlulüne muvafık düşmektedir.
islam dini, .hristiyanlıgın aksine .talâkı, meşrû addeder,, ancak hoş karşıla-
maz. Çünkü talak. i‫ ؟‬timaî'bh٠yaradu., ‫ ؟‬ocukların sahipsiz kalmasma, terbiyeleri-
n-in..aksaması'na,. '..'ferdler ve aileler arasına huzursuzluklarm ghrneslne sebep
olur. Bir cemiyette boşanma nisbeti, bir bakıma İçtimaî huzunın g'Ostergesi du-'..
rumundadır. Aileler ne. kadar saglam. ve ferdleri dayanışma İçinde, olursa, cemi-
yet de,o kad'ar 'saglam ve güçlü.demektir. Resûlullah müslüman 'ailelere.boşan-'
raayı tavsiye' etmez ve 0'nu '.‫ > ا]ﺣﻼ;ل اش اﻟﻨﻪ اﻟﻄﻼئ‬: ‫“ أ‬AHah’ın. en zîyâde
nefret .ettigi. mü'bah” ,olarak tari.f eder.. Evet talâk, dinimizde haram değildir,
fakat Çenab-1 Hakk.’ın en çok. nefret ettigi bir cevazdır, İmkân nisbetinde ondan .
kaçınmak gerekir..
§unu da bilelim'ki,Islam١datalâk.bahsi çok teferruat! olan bfr mevzudur.
Gerek kadın. v.e gerekse erkegin hukukunu kOrumayı hedefleyen prensipler. Si-'
.nırlamalaı. vardır.'.Bu cümleden olarak aiim'ler talakı öncelikle, birkaç kategori-
dedealnlar:
1- Haram olan talak: Bu talâkü’l-bid’a'â]!, az ilerde kıs.aca temasedilece-
gi üzere, farklısûretlerde cereyan, eder.
.2-' M e tu h olan talak: Kadın iyi bir hal üzere oldugu hal'de, mâkul, meşru
bir sebep ohnaksızın vukua gelen taaktn.
.3- Bu.da farklı sûı٠etlerde'cere5^an eder, geçimsizlik sebe-
biyle, âyet-i kerimede zikri geçen iki'hakemin: (Nisa 35) boşanmaya hükmetme-
si halindeki boşanma.gibi.
4- M e â b olan talâk: Kadının- iffetini bozması durumundaki boşanradır.
5 - Câiz olan talak: Erkegin kadını is.tememesi, -cinsî yönden tatmin bula-
400 KÜTÜB-Î SJ^E'MUHTASARI' IJ.CtLT

niadjgı 'İçin' 'kadının külfetini ‫؟‬ekmeye nefsinin, .fazı olamaması halindeki boşa-
madır. ibnu Hacer, boşamanın'bu ‫؟‬eşidini. A‫ﺀﻟﻢ‬v‫ﺀ‬v?’nin nefyettiğini kaydeder.
B.fr başka açıdan talak u‫ ؟‬kısma^ayrılır: .
!٠- Sünnî talak (‫ ) ﻃﻼﻟﻰ اﻟ ﻜ ﺔ‬: Bu, .kadını tahâret' '(temizlik) müddeti iç'e-
risinde temasta bulunmadan boşamaktır., ibnu dan. gelen bir'açıklama,
Rabb .Teâlâ’nın: ‫؛؛ ﺋﻘﻮﺧﻦ إ ﺟﻨﺒ ﻸ‬Kadınları iddetleri' ‫؟؛‬erisinde .boşayın...’»
(Talak ,1) emrinden maksat budur:. “Temizlik müddetlerinde, temas etmeksizin"
demektir. BU tefsir, sâdece ibnu Mes’udrzL hBS değildir, Sahâbe ve Tabiînden
birçoklan ayni gOriiştedir..
Sünnî talak,.'sünni-i hasen ve sünnî-i'ahsen kısımlanna ,aynlır..Eğer.boşa-
ma her.- mhur 'müddetinde, temasa yer .vermeden- -üç.kere tekrarlanırsa' buna.
sünnî-i hasen denir.-Eğer, duhûl edilmiş kadın,.tuhur^ müddeti ..içerisinde bir
talak-ı'ric.’î ile boşanır ve.bu şekilde, iddetini tamamlarsa yani ü‫ ؟‬hayız müddeti
tamam olursa'.boşanma tamamlanmış olUr. Buna Sünni-İ ahsen denir.
2- Bid’îtalâk (‫ﻗﺊﺀة‬١‫ )ﻃﻼﻟﻰ‬-‫ ذ‬Bu, kadınıhayız halindeyken veya temiz-
.lik hâlinde temas yapmış-oldugu halde boşamaktır. B'u durunida kadının hamile
kalmış olma ihtimali bulundugu.için.bu boşanma bid’at addedilmiştir.
3- ' Üçüncü, kısımı.sün’î veya bid’î vasıflan ile tavsif edilemeyen bir kısım-,
dır: Hen.üz ‫؟‬ocuk olan zevcenin veya âyise'olan(yani.hayızdan.kesilmiş, hâmile
.k'alma ihtimali kalmayan) zevcenin veya, doğumu yaklaşmış hâmile zevcenin',
yahutda henüz duhûl.edilnıemiş zevcenin boşanması bu kısm'ı teşkîl eder. Hu-''
kukî durumu bilen bir.kadının, 'kendi'talebi üzerine, vâki olan.talakla, kadını‫ ؟‬ta;
lebiyle vâki olan hul. da buray.a girer. Şâfiîler nazannda bu, talâktır.
'Hayızlı kadını boşamak, esas itibariyle) haram.ise de bazı şekilleri 'haram
'değildir. §öyle(ki:
★ Eğer kadın .hâmile ise ve kan görmüşse §afı’î!ere göre, hayız gören' hâ-'
milenin boşanmaşı bid’î değildir,'' hususen, boşama doğuma yak'in' vaki’olmuşsa.-
★ Hâkim efendiden boşarsa 've bu b.şa'ma'haj'iz hâline rast,larsa.' '
★ iki h.akemin boşaması usulünde,‫؛‬hakemler aradaki geçimsizliğin'be'rta-'
raf ‫؟‬dilmesi İçin buna karar vermişlerse.
★ Hul ’ .(yani kad.ının talebi.ile)'.gerçekleşen boşama.^Zikredilen bu dört
çeşit b o ş ı a , hayız sırasında vukua gelse de haram sayılmaz.
11. CİLT um um ! AÇIKLAMA 401

BOŞANMAYA SEBEP OLAN HALLER

bin-i mübîn-i İslam, prensip olarak boşanmayı hoş karşılamaz ise de, ba2i
hallerde kadın ve erkek her iki tarafa da boşanma talebinde bulunma hakkı
tanu.. Buna fıkıhta hıyâr-ı tefrika denir. Hemen belirtelim ki, hıyâr-ı tefrika er-
kekden ziyade kadın için mevzubahistir. Çünkü erkek boşama yetkisine sâhip
olması sebebiyip, İmâm-ı Muhammed gibi bazı fakihler. erkek için bir dc hıyar-
2‫؛‬e^ii١zmın mevzubahis olmasını gereksiz bulmuştur.
Bu husustaki teferruata girmeden, şunu belirtmek istiyoruz: Gerek erkekte
ve gerekse kadmda bulunan bir kısım özürler, hastalıklar, kötü huylar, niukâbil
tarafa boşanmak üzere hâkime müracaat hakkı tanımaktadır. Bu ârazlan şöyle
özetleyebiliriz:
1) Cinsî teması önleyen ârazlar: Kadmlarda karn, retak, fetk denen haller٢
le erkeklerde hadımlık, innet (adem-i iktidar), mecbubiyet (erkeklik uzvu ve
husyelerin kesilme hali)... gibi haller. Evlilikten asıl mâksâd olmamakla birlik­
te, aranan hususlardan birinin cinsî tatmin olması sebebiyle, taraflardan birinde
buna mâni olan bir ârazın varlığı, mukabil tarafa boşanma hakkı doğurmaktadur.
2) Hunûset: Bir şahısta hem erkek ve hem de kadına aît tenâsül uzvıuıun
varlığı.
3 ) Cünûn yani delilik:
4) Bazı irsî bulaşıcı hastalıklar: Bu grupta cüzzam, beres, zührevî hasta­
lıklar zikredilir.
Bu ârazlann evlilikten sonra mâlum olma veya vukûa gelme dürumlan, te­
davi edilebilir veya edilememe durumlan, delilikte olduğu üzere tahammül edi­
lebilecek veya edilemiyecek derecelerde olmalan gibi farklı durumlar vardır.
Fıkıh kitaplan meseleyi yeterli genişlikte tahlil ederler. Biz burada işaret etmek­
le yetineceğiz.
5} Geçimsizlik: Kan veya kocaya boşanma hakkı getiren bir diğer husus
su~i imtizaçtır, yani geçimsizlik diye ifâde ettiğimiz huzursuzluk halidir. Bu.
çoğunlukla taraflardan birinin haddini tecâvüzden, su-i ahlaktan ileri gelir.
Bazan bu haller her iki tarafta da bulunabilir. Her h‫؟‬tl u kârda îs|am dini geçim­
sizlik hâlini de boşanmada meşru bir sebep kabul etmiştir. Bu prensip, bilhassa
boşama yetkisi olmayan kadm için avantajh bir durum teşkîl etmekte ve hâkime
müracaat hakkı tanımaktadır. Hâkim iki hakem tayin ederek ıheşeleyi tahkik
402 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASARI M. CİLT

eder, aralarını düzeltmeye çalışır, hakemlerin vereceği rapora (ve hatta hükme)
göre karara vanr.
Bu gruba geren haller meyânmda erkeğin kadının hukukunu yerine getir­
memesi: Mesela nafakasını te’min etmemesi, haksız yere dövmesi, tahkir etme­
si, sövmesi, kadını terkedip konuşmaması zikredilebilir. Ancak kadın, kocasının
yapacağı yeni evlilik sebebiyle, dinin kocaya tanıdığı tedîb hakkını kullanması
sebebiyle muhayyerlik hakkı kullanamaz, şikâyete gidemez.
Şu hususu da tekrar etmek isteriz: îslam bayılan noktalarda talak mesele­
sinde muhayyerlik hakkı tanımış ise de, bunun istismar edilmemesi gerekir.
Zikri geçen bu ârazlar çoğu kere izafi değerlendirmelerdir. Aslolan evliliğin de­
vamıdır. Evlililde bir araya gelen insanlann birbirlerinin eksikliklerine, nahoş
taraflarına sabır ve tahammülü prensip edinmeleri gerekmektedir. "Din hana
hak tanıyor” diy& boşama veya mahkemeye gitmede isti’cal etmek ne İslâmî ne
de İnsanî bir davramştu.. îslam ülemâsı, yukarıda belirtilen âraZların sübûtunda
dahi sabır ve tahammülü tavsiye eder. Alimlerimize göre, evliliğin asıl gâyesi,
bir aile tesis etmek, karı ile koca arasında bir dayanışma, bir yardımlaşma ve
ünsiyet vücûde getirmek'tir. Cinsî tatmin, çocuk sahibi olmak gibi başka husus­
lar evliliğin semere ve meyveİerindendir. Öyleyse taraflardan birine gelen âraz-
la bu meyvelerden bir veya birkaçının hâsıl olmaması, evliliğin sona erdirilme­
sine sevketmemelidir. Yukanda sayılan. hastalıkların tedavisi, sakatlıkların
giderilmesi, bulaşmalara karşı mukâbil tedbirlerin alınması bilhassa günümüz
şartlarinda imkân dâhiline girmiştir. Fakihlerimiz bu bahisleri günümüziin tıbbî
şartlarında yeniden tedvin edecek olsa, yukarıda sayılan bir kısım ârazları "Bo­
şanmaya sebep olan haller” listesinden çıkarabilirler.

HAKEM‫ ؟‬:YN;
Talak bahsinde bilinmesi gereken bir husus hakem meselesidir. Yani, karı-
koca arasındaki geçimsizlikler, boşanmaya vardırılmadan halledilmesi gerek­
mektedir. Bunun da en iyi yolu biri erkek, diğeri de kadın tarafmdan seçilecek
iki hakemin araya girerek, aradaki imtizaçsızlığın mahiyetini araştınp hal yolu­
na gitmesidir. Bunlar barıştırma yollannı denerler. Her iki tarafa da nasihat
ederler. Hakemler, Hanefî, Şâfîî, Zâhirî imamlara ve Ahmed tbnü HanbeVd&n
bir kavle göre sadece barıştırma selahiyetine sâhiptirler. Boşandırmaya hükme-
demezler. Mâlikilere göre, boşandırma yetkileri de vardır. Onlara göre kendile­
ll.C tL T UMUM‫ ؟‬AÇIKLAMA 403

rine h a k e m denilmesi, de 'bu selahiyetin' b il delilidir-(^!) Ailevî geçimsizlikte'


hakem m eselesinin ehemmiyetli bil yer tutacağım, meseleye Kur'.an-ı K erîm ’de
yer verilmiş .im asından' da anlamaktayız: ‫ةا'ﺑﺔوا'ﺧﻜﻤﺄ ﻣﻦ اﺧﻠﻪ‬ ‫زان ﺧ ﻚ ﺷﻔﺎﻳﻰ ﻳ ﻬ ﺘ ﺎ‬
‫'(“ و ا ﻣ ﺄ ﻣﻦ اﻫﻠﻬﺎ ا ذ ﻳ ﺮﻳﺪا ;اﺿﻼﺣﺎ‬E ger'kari île kocanın‫ ؛‬a ra la rin ın 8 1 ‫ ا ة‬-
m asın d an endişeye düşerseniz, 0 vakit (kendilerine erkeğin) ailesin'den b ir
h a k e m , (kadının) ailesin d en 'b ir.h ak em 'g ö n d erin . B u n lar b a rıştırm a k ister,
lerse A llah a ra la rm d a (k i d arg ın lık yerine,, geçime) o n ları (uyuşm aya) mU"
v a ftk b u y u ru r..” (Nisa 35). '

'Hakem lerin erkek, re§îd, âdil, nüşGz hükümlerine vâkıf, hük.üm verecekle-
-Ti husUs hakkında fakîh olınalan şarttır..' Bineanaleyh kadın, ‫ ؟‬ocuk,'m ecnun,
fâsık veya Sefih-olanlann, nü§۵z hükmüne vâkıf olmayanların .hükme baglaya-
caklan hususun §er١î yönünü bilmeyenlerin boşanmaya veya evliliğin devamına
dair verecekleri hüküm.bâtıldır. Ancak.fakîh olmayanlar ülem â ile istişare yapa-
rak-hareket.etmeleri hâ,!inde Iıilkii'mleri mUteber olur.'

','t a l a k (B O ŞA N M A ) ٠K A H SÎN D E,G E‫ ؟‬EC'e K B 'A ٠


Z IT A B ،R L E R '

Daha önce de belirttiğimiz gibi,- talak bahsi pek ‫ ؟‬ok teferm ata şamildir.
H er bir tâli m esele İçin müstaki.1 ıstılahlar'vardır.. Burada onlann' hepsine yer
v e m e k bizi mevz'umuzun dışına atar., .Ancak, müteakiben, gelecek-hadîslerin''
açıklanması esnasında kullanılacak bazı 'istılah'Ve tabirleri 'burada, açıklamada
gerek var:(72).

TALAKIN'ÇEÇÎTLERİYLElLGtLlTABlRLER
Boşam a bahsinde- en ‫ ؟‬ok geçecek-tabirlerin bir kısm ı'talak ‫ ؟‬eşitleriyle ilgi",
lidir. Öncelikle onlann kısaca açıklanması münasiptir.,'.Bunlardan,her biri yeri
' geldikçe genişçe açıkl'anac'ak. Talakın başlıca şu ‫ ؟‬elitleri var: '

''. l - T a l a k - ı B â i n . '.

2 -T alâk -ıR icT .

71) Ö m e r N a s u h î B ilm e n meriıum, günümüz şartlannda, hakemeyn müessesesinin “e im m e -i M â lik iy e

h a z e r â tm ıH a k v a li v e ç h ile " işletilmesini " a ile h a y a tı görmektedir. (Istilâhât-ı Fikhiye


n a m ın a p e k fa id e li"

Kâmusu 2. cilt, S. 368.)


72) Açıklamalan ve tarifleri, merhumun İStilâhât-ı Fikhiye Kâmusu’ndan aldık,
Ö m e r N a s u h î B ilm e n

Ancak aıılaşüır kılmak için bazı tasarruflarda bulunduk.


404 K İ B - Î SİTTE MUHTASARI H.CÎLT

15-T alâku’l Bette.

4 - Talak-ı Selâse.

a) H ul ١.

b ) Lian.

5 - Zıhâr.

1. TA LA K I BÂİN:
Kesin boşamayı ifâde eden söz veya işâretle yapılan boşamadır. Erkek, bu
suretle boşadığı hanımma tekrar kavuşabilmek için kadınm nzasım almak, yeni­
den nıehir ödemek ve nikah akdi yapm ak zorundadır. Şu dört şekilde cereyan
eden boşamalar M m ’dir:
1) Nikahtan sonra fakat temastan Ve h a lv e t- i şahikam dan önceki boşama.

2).K inâî sözlerle yeya m übâlağa ve-şiddet İfâde eden .sözlerle yapılan bo-
şama..

,3) AfMM/ö’a yoluyla yani kadıHın İsteği ile karşılıklı anlaşarak yapılan'bo-'
'şama’٠ ’

4) Üçüncü' boşania hakkini da-'Itullanaralt 5^apdan'tı٠5şama..

2.TA LÂ K -IR٤C’‫؛‬Î
'Fiilen.evlenipkan-koca olduktan sonra, erkegin'zevcesini sarahaten veya
İşâreten üç adedine de.lâlet etmeyen sarih söz v'e hareketle boşamasıdır. .Bu çeşit
boşamadan sonra, erkek tekrar nikah yapmaya ve, mehir ödemeye'muhtaç Olma^.
dan zevcesiyle normal' âile hayatına dönebilir.. Bu 'söretle kişi, hanımını iki 'kere
boşayabilir, üçüncü kere boşadı 'mı, hanim bir başkasıyla'.evlenip ondan da bo-
şanmış oln?٠a d^ça bh. daha kan-koca olamazlar.

.', .'3.TALÂKU,’L-BETTE:
e l-B e tte , kesinlikle dem ektir.Talâku’l-Bette, e l-B e tte kelimesi, kullanılarak
yapılan bir talaktır:'- ‫آﻳ ﺔ‬ ‫( ﻧ ﺖ ﻃﺎﻟﻖ‬ “S e n k e s in lik le b o şsu n " cümlesinde oldu-.,.'
ğu gibi. Şu 'halde bu ayn bir talak .çeşidi değil.'Içerisinde rakam olmadığı.'onun
yerine k e s in lik le mânâsına gelen e l- B e tte .tâbiri'olduğu İçin .bu tabir b â in mi
İfâde eder-, r i ç ’î tm İfâde eder, ihtilâf konusu olmuştur..MUteâkiben 4049. hadis^''.
te'-tafsilat gelecektir.
II. CİLT UMUMÎ AÇIKLAMA 405

4. T A L A K -IS E L A Ş E ;

Nikah bağı üç talak üzerine müessesdir. Şu halde üç adı^dine mükarin bir


söz veya işaretle yapılan talaktır. Bu talakla kadın-erkek arasında nikah bağı
kalmaz; beynunet-i kübra denen kafî ve kesin aynlık husule gelir.

A) H U L’(H al’ veya muhâla’a dahi denir): Geçimsizlik sebebiyle k an ile


kocanın anlaşarak yaptıklan boşanma. Bu çeşit boşanmada um umiyetle kadm
alacağı mehirden vazgeçmek, aldığı m ehili geri verm ek veya kocasına başkaca
bir ödeme yapmak gibi bir ivazda bulunur.

B) L t’AN (M ulâ.ane de denir): K ansınm zina ettiği iddiasında bulunan


fakat bunu dört şahitle ispat edemeyen koca ile. bunu inkâr eden kadm arasında
cereyan eden boşanma şeklidir. Bunlardan her biri doğru söylediğini ifâde ettik­
ten sonra, yalan söyleyene A llah’ın lânetini dilerler ve bunu tam dörder kere
tekrar ederler. Bu lanetleşmelerden sonra hâkim onlann evliliğine son verir.

C) İLÂ: Lügat açısından yemîn etmek mânâsm a gelir. Istılah olarak zevce­
ye en az dört ay süre ile takarrüb etmemek (temasta bulunmamak) üzere yapılan
yemindir. Bu yemin bâzan belli bir müddet için yapılır, ki en azı dört aydır.
Bazan ebedi olarak tem asta bulunmamak üzere, bazan da vakit belli etm em ek
sûretiyle yapılır. Yeri gelince gerekli açıklam a yapılacaktır.

5- Z IH A R (M üzâhare): Lügatte iki şey arasında bir m utâbakat ve mümâ-


selet Vücuda getirmek mânasmadır. ‘’Arka’’ mânasına olan zahr’dan alınmadır;
İstılah olarak “Kocanın, hanımını neseb, reza (süt emme) veya müsâharet sure­
tiyle mûebbeten mahremi olan bir kadının kendisince bakılması câiz olmayan
arkası, karnı. Uyluğu gibi bir uzvuna zıhar maksadı ile benzetmesidir. Bu bir
nevî boşamadır. Zira böyle bir teşbihte bulunan kimse kefarette bulunmadıkça
hanımına cinsî temasta bulunamaz, şehvetle dokunamaz ve ö p eriz.”
R ÎÇ ’AT (R ec’at da denir): Lügat olarak bir şeyi geri çevirmek, reddetmek
m ^ â s m a gelir. Başanma talebi olarak ric’î talaktan sonra, iddet içinde henüz
baki olan nikahı kavlen veya fîilen devam ettirmektir. Bu sûretle zevciyet bağı
devam ettirilm iş olur. “Sen benim hanımımsın", “sana geri dönüyorum" gibi
bir söz bu ric ’ati sağlar. Hanım a tem as veya şehvetle kucaklamak veya öpmek
de fiilî bir ric ’at sayılır.

T E F V ÎZ -I T A L A K :

Talakda câri olan usullerden biri ‫؛‬e/vfz’dîr. Yani m ükellef kimse, hammını
406 KÜTÜB-t S ^ E . MUHTASARI ll.CİLT

b٠§ama yetkisini bir vekile veya bizzat .zevcesinin velisine tevdi edebilir. İşte
bU' tevdi İşine tefvîz denir. Temizde ü‫ ؟‬tabir kullanıln:
Tahyir,emrbVl-yed,me§iyyet. ‫ي‬

★ TAHYİRî Bu, kocanın, han ım ın a:-‫ ﺳ ﻪ‬. ‫ا ي‬ “nefsini ihtiyar


et” veya ‫ﺋﺨﻮة‬, ‫ اﻟ ﻲ‬,. “Sen muhayyersin” demek suretiyle gerçekleşen tef-,
vizd'ir. Kadın ',bu durumda “ihtiyar ettim” veya “Kendimi ihtiyar ettim” veya
“Talakı ihtiyar gibi'boşanmayı ihtiyar ettiğini ifade eden bir tafeir kul'lan-
sa'boşanma hâsıl olur.
★ ★ 'Tahyirde sayı.^tahyir'suretiy.le hâsıl olan boşama bain.mi, ric’î mi ve'
adedi nedir?. Bu husûs'ihtilaflıdır. '
Hz. Ali: “Kadın nefsini tercih ederse hâindir tekdir, kocasını tercih ederse
rid d ir, tekdir” demiştir.
Zeyd ibnu Sâb'it: “Mefsini tercih ederse üçtür, kocasmı. tercih 'ederse bain
ve tekdir" demiştir, imam Malik bununla amel etmiştir.‫؛‬
Hz. Ömer ve İbnu Mes’ûd: “Nefsini tercih ederse bâin ye tehdir, kocasını
tercih ederse bir şey gerekmez” demişlerdir. ibM //‫«ه‬€‫م‬٠‫ ة‬bunlann fetvasıyla-
amel.etmiştir. '
imam Şâfiî: “Tahyir bir kinâyedir, öyleyse koca karısını muhayyer bira-
kırsa ve bununla hanimin kendisini boşamasını veya beraberliklerinin devamı-
na karar vermesini murad etmişse ve kadın da kendisini ihtiyar ederek ayrılma^
ya karar vermişse, artık boşanırlar. Ancak kadın: “Ben nefsimi ihtiyar etmekle
boşanmayı murad etmedim” derse sözü tasdik edilir” der, bu ifadeden tahyirde
. kelimesini-tasrih etmesi'gerektigi ifade edilmiştir.

★ EMR-I‫؛‬BλL-YEDî Bu,.k0canın, ha'nı'mına.. ‫اﻧ ﺰذ ﻳ ﺪ ن‬ “İşin kendi


elindedir” demesi'söretiyie beyan-ettigi tefvizdir. Bu suretle vâki olan.temize
'mukabil kadlh da. kocasına hitaben: “Kendimi ihtiyar ettim”;“Nefsimi sana
haram kıldım”; “nefsimi sana bâin kıldım”; “Sen bana haramsın”; “Sen ben-
den boşsun?’ gibi'tabirlerden birini, kull.ansa boşanma meydana'gelir.
Tahyir ile emr bi‫!؟‬-yed’e ait sözler, b.irer kinayedir. Doiayısiyle .bunlarla ta-
lâkın te^,iz edilmesi niyyete yeya delâlet-i.'hâle, mütevakkıftır.-Meşiyyete ait
sözler, saOh.oldugundan niyet aranmaz
II. CİLT UMUMÎ AÇIKLAMA 407

★ MEŞİYYET: Erkeğin hanımına: ،>١, Dilersen nefsini


boşa" cümlesiyle yaptığı tefvizdir. Bu iki sûrede yapılır: Ya meşiyyet-i sarî-
ha'da, hemen kaydettiğimiz cümle bunun örneğidir. Ya 6.3i meşiyyet-i zımniy-
ye’dir: “Nefsini tatlik et!" cümlesi ile tefviz edilen talak gibi. Bu cümlede
şiyyet yani dileme keyfiyeti zımnen mevcuttur. Bu çeşit tefvizde kadının boşan­
ma arzusunu ifâde etmesiyle boşanma hasıl olur: “Nefsimi boşadım"; “nefsimi
bâin küdım"; “nefsimi sana haram kıldım" demesi gibi. Meşiyet suretiyle yapı­
lan tefvizde kadının “Ben nefsimi ihtiyar ettim" cümlesinin boşanma ifade eL
meyeceği belirtilmiştir.

★ Tefvizler ya mutlakdır, ya da zamanla mukayyeddir. Zaman da ya mu­


ayyen ya da gayr-ı muayyendir. Mesela: “Nefsini boşa" sözü mutlak bir tefviz­
dir. “Nefsini bugün boşa" sözü muayyen bir zamanla mukayyed bir tefvizdir.
“Nefsini ne vakit istersen boşa" sözü ise, gayr-i mukayyed bulunan bir tefviz-i
âmmdır.
Mutlak tefvizler meclis ile mukayyeddir. Zevce, böyle bir tefvize muttali
olduğu mecliste muhayyerdir. O mecliste kullanmadığı takdirde muhayyerliği
kalmaz.
Mutlak tarzda yapılan tefvizler kocaya nazaran lâzım (bağlayıcı), kadına
nazaran gayr-ı lâzımdır (bağlayıcı değildir). Bu sebeple koca yaptığı tefvizden
rücu edemez, çünkü tefviz, tevkil değil, temliktir. Kadın ise bu tefvizi kabule
mecbur değildir, dilerse reddeder.
Çok teferruatı olan bu mevzu fıkıh kitaplarından görülmelidir.

Lügat olarak tâdad, İhsa (saymak) ve müddet mânasına gelir. Istılah olarak
bir erkek veya kadının boşanmadan sonra yeni bir evlenme yapamayıp bekle­
mesi mânâsına gelir. Aynı zamanda beklemeleri gereken müddete de iddet denir.
Boşanan bir kadın için üç hayız müddeti, kocası ölen kadın için de dört ay on
gündür. ,
İddet erkek için de câri ise de, mutlak kullanılınca kadının iddeti kastedi­
lir. ,■
NOT: Bu umumî açıklama kısmında son olarak şunu belirtmek isteriz:
Boşanma bahsi dinimizin çok ehemmiyet verdiği, hassasiyet gösterdiği bir mev­
408 KÜTÜB-I StTTE MUHTASARI 11. CİLT

zudur. Müzminlerin bu hususta çok dikkatli olmalan gerekir. Resûlullah aley-


hissalâtu vesselam, talakm hiçbir şaka kabul etmediğini belirtmiş, bilhassa Ha­
nefî Ulemâsı yanlışlıkla, gaflbtle bile ağızdan sarih bir ifadeyle bir tabir veya
“boşamaya delalet eden bir tavrın’’ boşamaya sebep olacağına hükmetmiştir.
Şüpheli bir durum vâki olduğu zaman, bu kitapta dermeyan edilen kısa açıkla­
malardan fetva çıkanlmayıp, meseleyi Talâk bahsini iyi bilen, diyâneti güveri
veren kimselere danışmalıdır. Aksi takdirde zina hayatı yaşanmış olma muhâta-
rası mevzubahistir. el-Iyâzu billah.
BJRİNCI FASIL
TALAKTA KULLANILAN-ELFAZ'

‫ ﻃﺎﻟﻮ‬çİ - ‫ ﻫﺪا ئ\ل‬:‫ﺑﻦ ﻋﺒﺎس رﺿﻰ اﺗﺬة'اﻋﻨﻬﻤﺎ ﻗﺎو‬.‫ﻋﻦ ا‬..'٠١


‫ داود‬. . ‫أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ‬ . [ ‫واﺣﺪه‬ ‫ﻰ‬
‫'ﺑﺘ‬ ‫ﻣﻼﺛﺄ اﻋﻢ واﺣﻲ‬.

-1. (4.45)- tbnu Ahbâs radıyallahu anhûmâ demiştir ki: “‫رزه‬. erkek hammı-
na bir defada “Sen üç talaWa b §swn!" dese, bü bir talak saçılır." P u
٠

Dâvud,TalŞk'lO,(219.7)l

‫ ﺀﺋﺖ‬٠‫ أﺋ ﺖ ﻃﺎﻟﻞ‬:j \3‫اإدا‬ :‫ ﻫ ﺎ رزﻳﻦ‬/ ‫ﻳﺔ ذ‬١‫ وﻓﻰ رو‬ü ٢ EEBS


، ‫اﻷوﻟﻰ‬ ‫ ﻗ ﺆ ﻛ ﻴ ﺬ‬١' ‫ إف أزاة‬، ‫وا ﺟﺪة‬ ‫ﻰ‬
‫ﺑﺘ‬ ،‫ذاإؤ ﻧ ﻼ ق زا ت‬٠ y j l .‫ﻟﻤﺎﻟﻖ‬
‫دﺋﺮل اﻫﺎ‬. ‫ ﻛﺎﺋﻎ ؤر‬٠‫]ﺀذ‬.
2. (4٠4‫)ي‬- RezirC'm -zikrettiği bir rivayette' (tbnu ‫ ﺀ ﻗ ﻬ ﻬ ﺪ‬-Oyle^ demiştir):
“Erkek hanımına (ayni a â iistüste): “Sen boşsun, sen boşsun, sen boşsun”
diye üç kere söylerse, bu ‫رزة‬. boşama s ş l ı r , yeter ki bunlarla birinci defaki soy-
ICdigi “Sen boşsun!’. 'söîünü te’kîd cttneyi^'kastctmiş olsun veya. H a n ıy la
henüz gerdekyapmanuş olsun.”
A çt ^ t a m a .

.1- Hadîsin anlaşılması-İçin önce şu Husus 'bilinmelidir: tslam şeriatine


göre.'nîkah akdi.kadınla koca.arasında üç'bağ te’sis eder. Bu. bağlar varlığını
'koruduğu müddetçe evlilik devam eder. Boşama, bu baglann. şer’î ölçüler çer. ‫ا‬
'çeveSinde çözülmesiyle gerçekleşir. BU bağlardan birinin veya, ikisinin, .çözül-'
mesi.evliliğin yenilenerek devamına mâni değildir. Tek bağla da evlilik'-devam-
eder ve ev'liüğin sağladığı hak ve vazifeler varlığını sü^üriir. Hadisten de. anla-
Şilacagi-Uzere. erkeğin hanımma “‫ ه «ﺀﺀ‬٠‫ ”ﺀر«ﺀﺀ‬gibi-boşanmayı İcâb eden bir ta-
..biri sarfetmesi bu nikah baglanndan birini ortadan'kaldınr. Hadîste-mevz'ubahis
edilen .mesele şudur: K‫؛‬şi,-'bu cümleyi. “٥٤٠” rakamıni-ekleyerck “ü ç talakla
410 KÜTÜB-I SÎTTE MUHTASARI ll.CİLT

boşsun^ diyerek.-sarfetse.. ü‫ ؟‬, nikah'bagının üçü'de çözülmüş, 'kadın tamamen


'b٠§anmı§0İurmu?
Bu.,mesele ihtilaflı bir husustur. Çünkü müteakip 'hadîslerde görüleceği
üzere Resulullah aleyhissalâtu ١;‫ﺀﺀئﺀ‬/‫ ا‬devrinde boşama,.‫ ؟‬ogunlukla-.her te-^
mizlik müddeti içerisinde bir kere olmak üzere üç temizlik müddetinde gerçek-
le,şen bir hâdisedir‫ ؛‬ikisinin veya üçünün de' bir .anda İcrası bazı rivayetlere.gOfe,
pek mevzubahis değildir.
.'Sadedinde-oldugumuz birinci.rivayet, İbnu Abbâs'ın herhangi bir kayda
yer vermeksizin, “üç talak boşsun!" şeklinde telaffuz edilen boşayıcı sözlerin
bir boşamayı. saglaya‫ ؟‬agı kanaatinde.oldugunu.aksettiriyor. Ancak Rezîn'm ilâ-
vesi olan ikinci rivayette ise bir..andâ sarfedilen üç ayrı.boşamanın,.“‫ﺀراه‬. sayıl-
ma‫؟‬ı İçin bazı şartlar kaydediyor‫؛‬
★ Eger erkek», üç talak niyeti taşımadan yani ikinci've' 'üçüncü “boşsun!"
lâfzını? 'ilk.defa-söylediği “boşsun ” lâfzını tekid etmek (pekiştirmek)..İçin.söy-.
lediyse üç'boşama bir.sayıhr ve nikah bağlarından ikisi, devam eder.. Aksi halde
. üç'sayılı'r. .
.★ Diger bir şarta gOre, erekek, henüz gerdek yapmadığı hanımını bu suret-
le boşamış ise, niyet aranmaz, bu üç talak, 'bir talak sayılır. Aksi halde gerdek
..yaptığı bir han.ımı,-tam.amen boşamak'niyetiyle-üç kere üst üste “sen hoşsun
dedi'mi,-bu..üç,.a5‫ ^ﻟﻢ‬talal^ saj^ılu'.v'e hanımıyla'boş^m'ış 'olurlar...
2- Kaydedilen rivayetler bu mânâlârt. ifade ederler. Ebu Dâvud bU mese'-
lede ibnu Abbâs'm kanaat değiştirerek,', netic.ede. diger bir kısım' sahâbi gib‫ ؛‬üç
talakla,. kadını.n kocasıyla, gerdeğe, girmiş olsa da olmasa da ..boş sayılacagı ve
bir başkasıyla evlenmed'ikçe eski'kocasına.helal olmayacağı görüşünde, karar
kıldığını belirt'ir، Ebu Dâvu'd’un kaydettiği rivaye.tlerden.birine göre, Muham-
med ibnu îyâs demiştir.ki:, “ibnu Abbâs, Ebu Hureyre ve Abdullah ibnu Amr
İbnVl As radıyallahu anhüm ecmain’den bâkire olan hanımını üç kere boşayan
erkek hakkında sormuşlar, hepsi de: “Bu kadın, artık ona bir başka erkekle
evlen(ip boşan)madıkça helal olmaz" cevabini vermiştir."
Azîmâbâdî, ibnu Abbâshn bu meseledeki farkl-ı ğörii'şl.erini aksettiren riva'-
.yetileri'şöyle O'zetler: “Ebu Dâvud’un bunlara dikkat çekmekteki maksadı şunu
belirtmektir: ibnu Abbâs, üç talâk’ın bir olacağına dâir fetvasını terketmiş ve
şu görüşte karar, kılmıştır: “ü ç talaktan sonra, kadın bir başka erkekle evlen-
medikçe kocasına geri gelemez." ibnu Abbâs’ın eski görüşünü aksettiren bir ri­
ll.C tL T TALAKTA KULLANILAN ELFÂZ 411

vayeti Abdurrezzdk kaydeder: “Ma’mer bize Eyyub’tan haber verdiğine göre


E^^ub deki ki:"Hakem İbnu’l-Uye^ne, Zührtnin çanına girdi, ben de onlarla
beraberdim. Ziibrî-^c üç sefer bo§ananbakire bakkında sordalar. Cevaben dedi
٤،'.. ‘*Bundan ibnu Abbâs, Ebu Hiireyre ve Abdullah ibnu Ömer’e sordular,
hepsi de: “Bir başka koca ile eylenmedikçe ona helal olmaz" dediler." Eyyub
devamla der yd: “Bunun üzerine Hakem o r â n ayrılıp Tâvus’a geldi. ٠ mes-
ciddc idi'-^'Üzerine..eğilerek,'Jbnıt Abbâs’ın bu meseledeki sökünü sordu ve,
Zührfnin söylediklerini haber verdi Ben Tavus’un bu söylenenler k a r ş ı s ı â
hayretinden ellerini kaldırdığını gördüm. Dedi ki: “Allah’a yemin olsun, ibnu
Abbâs radıyallahu anh bu üç talakı bir sayıyordu,"
Diger'taraftan Muvatta’nın rivaj^etinde, henüz gerdele.,J^apm.adıği'hanınmı
üç kere-boşayan bir bedevinin durumu, hakkında ibnu Abbâs’dL sorulduğunu,
ibnu Abbâs’m fetvayıyanında .bulunan-E٥M.^^Wreyre١ye bıraktıgmı, onu.‫ ؟‬da
‫خ ذؤﺟﺄ ي‬۶ ‫'ﻟﻤﻠﻲ زاﻟﻘﻸﻗﺔ ﻓﺨﻮﻣﻬﺎ ص ة‬٤‫“ ا'ﻟﺰاﻳﻖ‬Bir talak onun boşanmasını sağ-
'.’lar, ü‫ ؟‬talak ise, bir başka kocayla evlenmedikçe eski kocasına, haram kılar”
der A٥٥٠٠s’ın da ayni.görüşte olduğu belirtilen rivayetin.sonunda imam
Mâlik rahimehullah: “Bizim nazarımızda da hüküm böyledir, dul bir kadınla bi-
risi evlense ve henüz temasta bulunmamış olsa, bu kadın h a k k ıâ k i hüküm de
bdkireninhükmü gibidir ,'bir talak ayrılmayı gerektirir.üçtt ise,bir başka erkek-
le evlenmedikçe ona haram kılar."
, Cumhur, bir..anda verilen talakın üçünün de v â^
-Hatta'^«« Abdilberr lcma’dan bahseder: Buna muhalefet şdzzdır. iltifat edil
mez’’ dCr. -4058 numarada^daha geniş ,açıkama var.

|‫إر‬ :‫ ]أن وﺟﻼ ﻗﺎو ﻟﺬ‬:‫س رﺿﻰ اﺗﻠﺔ ﻋﻬﻤﺎ‬٠‫و ﻟ ﻞ وﻋﻦ اﺑﻦ ﻋﻴﺎ‬
‫ ﻃﻘﻎ ﺗ ﻎ‬:J u . ‫ وي ي‬1‫د‬1‫س‬# ‫ﺋﺚ‬1‫ م‬J;\ â
‫ ﺑ ﺮ ﺟ ﻪ ﻣﺎﻟﻚ‬.[‫ووأ‬.‫ﻋﻮن اﺋ ﺤﺪ ت ﺑﻬﺎ آﻳﺎ ت ا ش‬1 ‫ ؤ ﺧ ﻊ ؤل‬،‫ﺑﺜ ﻼ ث‬

‫ﺑﻼﻏﺎ‬.
3. '(4.47)- ibnu Abbâs radıyallahu ٥«ÂW٠w ٠’nın anlatıgına göre, bir adam
kendisine gelip: “Ben hanımımı yüz talakla boşadm , bu hususta fikriniz nedir
(bana bir şey gCrçkir mi)?” diye sordu.'Benden şu cevabı.aldı: “Kadın senden
üç talakta boşanmıştır. Geri kalan doksan yedisi ile Allah’ın âyetleriyle alay
etmiş oluyorsun.” [Muvatta, Talak 2, ( 2 ,552 ).‫ل‬
412 KÜTÜB-t StTTE MUHTASARI IJ.CtLT

AÇIKLAMA:
1- Hanımını üç talakla bir anda b o şa y « ^ talaklannm sahih olup, hanımm
boş sayılacağı bu meselede icma'dan bahsedilebilecek bir çoğunluğun fikir bir­
liğine sahip olduğu önceki rivayette açıklandı.
2- îbnn Abbâs, üçten fazla talakla boşamayı ciddiyetsizlik, dinin ahkamıy­
la istihza olarak tavsif etmektedir. Çünkü Rab Teâla talakı üç kılmışhr. Ağzm-
d w çıkanı tartmakla sommiu olan müslüman, hanımını boşamaya karar verince
üç talakla boşar, fazlası ne oluyor?

4. (4.48)-' Mahmud I b ^ Lebîd radıyallahu anh .anlatıyor:' “Resûlullah


aleyhissalâtu vesselam’a bir adamın hanımını üç t l kl . birden boşadığını
٠ ٠ ٥

haber verdiler, öfke ile ^a/A:ip.. “Daha ben aranızda iken ,


mi'oynahıyor?». buyurdu Derken birisi kalkıp: ‘*Ey Allah'ın Resulü, .«M ol-
dürmeyeyim mi?” dedi." [NesaT, 7 6 ,1 4 2 ) ,6 ‫) س‬.]
AÇIKLAMA:
l'- BU riva^^et.ü‫ ؛‬talağın'birden verilnıesinin.dindelti, J^erinl İfâde.etnıeltte-
dir: ‘‘Allah’ın kitabıyla istihza etmek.” .Şüphesiz, Aleyhissalâtu vesselam’m bu
ifadesi meselenip dinen, ne kadar reddedilip, kabih .kabul edildiğini .gösterir.
Resûlullah efendimiz, bu sözüyleîjji ‫ و ﻷ ﻗ ﺨﺬوا اﺛﺎت اش‬.. .‫“ آ ﺷ ﻼ ئ ز ﺋ ﻦ‬Boşama,
iki defadır, (bUndan ,sonrası) ya iyilikletutm a ya,d٥ iyilik yaparak bırak--
,madır'..'...Allah’ın âyetlerini de 'alaya almayın...” '(Dakara 229-232) ayetine
İşaret etmCktedir.-Bu'ayetten, serî'boşamanın'toptan yapılmayıpfas-ılah.yapıl-.
m'ası gereği anlaşılmıştır, iki kere boşama .talâk-1' ric.i, İfâde eder,, buna, rağmen
ev'lüiğin. devamına karar verilebilir.Duna telmihan ayet-i'kerime, “(bundan,
sonrası) ya iyilikle tutma..” demiştir. Boşamaya azmetmişse ikiden sonra, iyi-
lik yaparak bırakmak gerekecektir.
2- Hadîste “Allah’ın kitabıyla oynama” tabiri küfiir'-İfâde ettiği İçin,
Ashab irtidad cezasınm tatbikiıU istemiştir. Ancak, Resûlullah h emri ver-'
ILCİLT TALAKTA KULLANILAN ELFAZ' 413

mem‫؛‬şt‫؛‬r. Çünkü gaye tçvbih ve taglizdir. Yani'ü‫ ؟‬talakı birden vermenin köüi-.'
Jügünü beyanla bundan zecrdir. ü ç -talakı birden, 'venne hususunda' imamlar
biraz ihtilâf ederler. Ehu Hartife, Mâlik, Evzaî, Leys rahimehümullah‘^ göre bu
bidatdır. Şâfıt, Ahmed, Ebu Sevr rahimehûmullah>2Lgöre haram degiJdir, ancak.
٠n‫ا‬ara g.öre de evla olan ayrı ayrı yapılmasıdır. Hadîsin zhiri.tahrim İfâde eder.
-Cumhur, üçünü birden veren kimseye ü‫ ؟‬talakın'birden vaki olacağında mütte-
fiktir, bu' hususta muhalif bir görüşün onlar nazarında hiç bir değeri yoktur.)

: ‫'أﺑﻴﻪ ﻋﻦ ﺟﺪه ﻗﺎل‬.‫وض ﻋﺒﺪ اﺋﻨﺆ ﺑﻦ ﻳﺰﻳﺪ ﺑﻦ ﻟﻜﺎﺑﺔ ﺀن‬


...‫'ﺋﻠﺬ‬،‫ أزذ ث ﻳﻴﺎ‬1‫ م‬:Jli. ،‫ ا;أﺗﺤﺎ أﺋﺜﻪ‬.‫ ^ اش ﻇﺌ ﺚ‬١‫ﻳﺎ رﺛ ﻮ ل‬.‫ﻟ ﺔ ك‬
‫زاﺗﻨﻪ ﻧﺎ اودت‬ :‫؛؟ ﻗﻚ‬.‫ ﺑﻬﺎ إ ﻷ زاﺣﺊ‬.‫' زاﺗﻨﺈ ذا أزذث‬:‫' ﻓﻘﺎل‬.،‫ؤ'اﺧﺪ؛‬
' ‫ﺑﻰ‬ ‫ ذ ةﻗ ﻘﺎ'اﻗﺎﻳ ﺬ‬،‫ ﺋﺰﻧﺜﺎ إﻗﺆ‬،‫'ﺋﺆ ذا'أزذث‬ :. jıii .-،‫ﺟﺪة‬,‫ﺑﻬﺎ إ ﻷ زا‬

..‫• أﺧﺮﺟﻪ'أر داود‬t M ‫ زاﻗﺎإﺋﺔ'ﺑﻰ؛ﻧﺘﻖ ﺋ ﺘ ﺎ ذ ر ﺿ ﻦ اﺗﻨﻦ‬،‫رﺗﻴﻐﺘﻦ‬


. ‫واﻟﺘﺮﻣﺬذى‬
5. (4049)- Abdullah ibnu Yeztd ibni Rûkâne aiî ebihi an ceddihi 'anlatıyor: V
.
"Dedim ki: "Ey Allah'ın Resûlü ^v 0 llahi ben hanımımı, kesinlikle boşadım.”,
٠ ١

..Peki bununla ne kasdettin?” diye sordu.“Bir (talak) kastettim”dedim.


Bunun üzerine:
.‘S ununla b‫؛‬,r kastettiğine.dalr^Allah’a yemin eder, misin?” dedi. Ben
de... “Vallahi bununla sadece bir talak kastettim” dedim. Bunun üzerine: “O
.halde bu s'enin kastettiğin §ek‫؛‬ldedirî” -٥«yw‫^؟‬w ve kadını ona geri verdi. 0
ise, hanımı ikinci kere Hz. Ömer radıyallahu anh zamanında, üçüncü ^ere de
Hz. Osmân râ ya lla h u anh z a m a n ıâ boşadı." .[Tlr^'jzî, Talâk 2, (-1177); Ebu
-Dâ٧ud,Talâk.l0,(2196),14,(2206,2207,2208).J
'.A Ç I K L A M A :'
. Bu hadiste cedd (dede) ile, ÂW^dwe١n ^ ٠'kastedldigi.beİi^lmi§tar.' Ebi)
(٥٠٥٠) ile de Ali lbnu Yezid ibni Rükâne kastedilmiştir. Rükâne de Abdu Yeztd
tbniHâşimtbniAbdVlrMuttalib'div[:
.2- Hadiste geçen el-bette kesinlik demek, .yani erkeğin, ‫إئ ' آ ﻳ ﺔ‬١‫ اﻧ ﺖ 'ﺀل‬.
'"5ew kesin boşsun’* demesidir. Bu'talâka talâku’l-bette Ğ eâ . El-bette yani' “ke­
414 KÜTÜB-I s l ' m MUHTASARI !.GILT

sinlikle” 'tabirinin İçinde rakam bulunmadığı İçin, takdir İŞİ esas itibariyle niyete
bağlı kılınmıştır. ,Ebu ö âvud’un rivayetinde'bu kad'ının SUheyme ٠lduğu tasrih'
edilir.
Hüttâbî der ki: “Bu k ä s , birden fazla talakı kastetmemiş olma halinde
talâku’l-bette'nin bir tek sayılması gerekeceğine, dolayısiyle bunun ric’î bir
talâk olup, bâin oirnadığına delalet eder. Kişi bununla iki veya üç talaka niyet
ederse, hukmu niyete göredir:’- Âüyyu’l-Kâri, talâku .l-bctte  ^ Şâfi i ‫؟‬v e ia d e
١ ١ ١

“bir ye ric’î talak’) .sayıldığını,'Onunla iki ٧eya üçe,niyet ederse niyetinin esas
.iduğunu, Ebu Hanî/e’ye göre de 'bir ve bâin sayıldığını,-' üçe niyet ederse üç
'.lacağını,. MâUk’e göre ise .üç .Idugunu kaydeder. Aynî, u ^ d e ’de Hz. Ali, ibnu
Ömer, İbnu Miiseyyeb, Urve, Zührî, İbnu EbîLeyla, Evzâ’î, Ebu U b eß gibi se-
lefden bazılanıim da dediklerini kaydeder.
^/-^drfl’ya göre hadîste şu faideler var:
★ ,Sözlerinin z i , tekzib etmediği mUddetce, kocanın İddi'a ettiği, husus
.yemin ednce tasdik edilir. '
★ 'Kesinlikle, ,(el-bette). tâbiri, talâkın, adedinde müessirdir (yani,'birden
fazla talâk İfâde edebilir), aksi takdirde Aleyhissalâtu Vesselam, sadece'bir talak
kastettiğine,dair yemin'',ettirmezdi. Nitekim TIrm‫؛‬zl'nin kaydCttiği açıklamada
talâku’l-betteyı Hz. Ömer’in bir talâk kabul ettiği., Hz. Ali’nin 'ise üç' talak'kabul
ettiği'^lirtilir.
★ “Kendisine yemin terettüp eden kimse, 'hdkim yemin'ettirmeden önce
ye"„.« etmiş olsa, bu yemin muteber değildir. Şayet mûteber olsaydı Resulullah,
'٠««« önceki yeminiyle yetinir, yemin teklifetmezdi.”Hattâbî’y ib u h ln \X çıkar-
maya götüren husus, nvâyetin Ebu Dâvu'd.’daki'ölr vechidir. Zira orada
radıyallahu anfı, Resûlullah’ın yanma meselesini arzetmek üzere varınca, " ‫ﻟﻤﻪ’ ا‬-
lahi ...” diye yeminle başhyor. Biz bu tabiri,'tercUnıeyi köşeli parantez içerisin-
dedercettik.
'★ 'Hâkimin, .mu'ttali old.uğü menfi hallere- şikâyetçi olmadan, muâheze ve
hesaba çekme yetkisi vardır...
3- -Son..olarak' şunu da kaydedeliıp: Bâzı, âlimler,, hadisteki ،zdırab, ye
Resûlullah deYrinde talakın tek' olduğuna dair ‫ؤر‬,?„ Abbas rivayetine muhalefet
gibi' sel^plerle.ortaya çıkan'zaafı sebebiyle, hadîsle, amel etmenin, .ihticacda.bu-
.lunmanmmümkünolmayacağmısöylemişitir., '
j l c Jlt
TALAKTA KULLANILAN ELFAz
4 !5

6. (4050)“ imam M^//A:’e ulaştığına göre. Ömer "


a?h a, Irak’tan yazılarak sorulmuştur: “Bir erkek hanımma: “Senin ipin
(benim elimde değil), hoymındadır (dilediğin yere gidehilirsin)” dedi.iBımım
hükmü nedir, hanımı boş,'mu değil mi?)”,- Hz. Ömer bunun üzerine oradaki
me’muruna: “Hacc mevsiminde beni Mekke’de bulmasını emret! ”diye yazdi:,.
Hz. Omer radı^allahu anh tavaf aba ken adam 0 0
‫ﻻ‬ ١٠ ‫ا‬ ‫ﻻ‬ gelip selam Verdi. Hz.
‫أ ا أ أ ا‬

Ömer ona: “Sen kimsin” diye sordu. Adam kendini tanıtarak: “Ben .‫؟‬em. bulma-
mı emrettiğin (İraklı) kimseyim!” dedi. Bunun Üzerine Hz. Ömer: “Ben sana şu
Beyt-İ Muazzama’nın Rabbi adına soruyorum:“ipin hoynundadır!”derken ne
kastettin?" dedi.'Adam:.'"'Sen bu nıUkaddes mekandan başka bir'^'erde vemin
erse)d‫؛‬n 'sana doğru> u söylemezdim. Bcn'-bununla ayrılık kastetmiştim”' dedi.
١١ ١

Hz. Ömer radıyallahu anh:. "B'unun hükmü senin kastettig.i'nşeydir” buyurdu.’'


fM٧v a tta ,T a lâ k 5 ,(l١551).)
AÇiKLAMA:
-Rivayette ge،en “ipin boynundadır” sözü talak. İfâde eden kinâî tabirler-
den biridir.' ifade' sahih olmadığından bu tabirle, kastedilecek-şey farklı olabile-"
cegi İçin terettüp,edec.ek hüküm-de. farklı olacaktır. Bu.sebeple.ffz. Ömer, onun-
la neyi kastettiğini, onu söyleyen -kimseye sorarak .0 sözün .hükmünü 'tayin
etmiştir, tmam Malik l6 e \J\J Q T \e 'k bunun ü‫ ؟‬, tal'ak’sayılacağın.! söylemiştir'.
Kadınla gerdek .ed'ümiş veyaedilmerniş olması da' belli olmadığı İçin her ikisi
İçin de hükmün böyle .lacağmı söylemiştir..
416 K ü l - l StTTE MUHTASARI II.CILT

:‫ﻳﻤﻮل‬ ‫ﻏﺌﻘﺘﺎ ﺣﺎن‬ ‫ﻋﺺ و ص اﻟﻠﺬ‬ ‫]أث اﺑﻦ‬ .‫وﻋﻦ‬ ٠٧٠


.‫ أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟﻠﺚ‬.[‫ﺛ ﻼ ﻻ ﻣﺸﻴﻌﺎت‬.‫ﺑﺜﺪﯪ‬.‫ ﻛ ﻞ زا ﺣﺪ ؤ‬،‫ﻓﻰ ا ﻟ ﻪ واﻧﺮﻳﺔ‬

7. (4.51)- N Ş anlatıy.r: ‘*tbnömer radıyallahu anhUma haiiyyeve beriy-


ye hakkında derdi ki: “Bunlardan her biri üç kere boğanmış s ş l ı r . ” ‫؛‬Muvatta.
Talâk7,(l,552).J.-
AÇIKLAMA:

Buradaki haliyye ve beriyye kelimeleri b٠§ama İfâde .eden''kinaye- sözler'


dendir..Lügat o H haliyye, bağlandığı ipten beşanan deveye denmektedir. Bern
riyye d^ kocadan' kurtulmuş .olan kadın demektir. §u'ha!de feir erkeğin, kansına:
‫ ﻗﺔ‬٠٤ ç jf "Sen ipinden kurtulmuş deve(0la)sın!" veya . . . ‫رؤ‬: ‫أﻧﺖ‬
“Kocadan halâs olmuş kadın (gibi) blasın” gibi ''bir söz sarfetoesi, îbnu
Ömer'e göre üç ,talak sayılmalıdır, imam Mâlik bun'lann ve t^nzeri-başka kinâî
sözlerin, gerdek yapılan'kadın hakkında üç talak sayılacağını, henüz gerdek .ya-
'pılhıayan kadın hakkında ise, bir n٤i ١üç tnU kastettiğinin sorulacağmı, “bir” de-
diği t ^ ir d e yemin ettirileceğini söyler.

‫ﻛﺎذ ﺋﻘﻮد‬..‫ﻳﻴﺄ'رﺿﻰ'ةإذارذ‬,٠‫ا ل وﻋﻦ ﻫﺪ؛' ]أﺋﻦ اﺛﺬ أة‬


.[‫ ت‬،‫أﻳﺜ ﻼ ث^ ﺧ ﻖ‬:?‫ ﺻﻠ ﻼ; يﺀذ تﺀد;ذا‬٠‫ؤ‬4‫ى ) ا‬
-8. ( 1 2 ) - / i m M âük'e ul'aşttğına.'göre: “Hz. Aliradıyallahuanhâ karisi-
na: “Sen bana haramsın” diyen erkek h a k îa â : “Bu adam hanımım üç talakla
b o ş â ” diyordu.” [Muvatta, talâk 6, (1,552).]
.. AÇIKl Am A:
'Erkeğin kansına söyleyeceği “sen bana h a r a i n ”; “...haram olasın”
gibi sözlerih k'aç talak ifade ettiği de münâkaşahdu٠. ibnu Abdilberr, sekiz faiklı
.göriiş kaydeder. Bunlard'an en ,şedidi imam Mâlîk'e aittir. Müdevvene'd‫ ؟‬: “Ni-
yetine bakılmaksızın, gerdek yapılmış h a k k ı â üç talaktır” demiştir. Rivayehe
ğöriilduğü üzere Hz. Ali de. bu-.görüştedir."Zey٥ ibnu Sâbît ve' birçok Tâb٤în ٠,in
. ayni'görüşte olduğu belirtilir. -

‫ﺣﺰﻟﻢ‬٠ ‫ ' س‬:‫ﻓﺎ'ل‬ ‫]أﺋﻦ‬ :‫ب‬ ‫ ﻟﻠﺬ‬١ ،‫ ر ض‬, ٣ ‫ﺀط‬ ‫وﻋﻦ‬ ‫ا‬ ٩ ^0
II ClLT TALAKTA K l A N I L A N ELFÂZ 4J7

‫'ﻟﻔﻠﻢ ﻓﻰ‬.‫ ﺧﺬ‬.‫ﻗ ﺬ‬ : ‫ ز ﻣ ﻮ و‬،‫ة ﻧ ﺸﺰ ﺑﺸﻦﺀ ﻫﻰ 'ﺳﺖ دﻛﻌﺮ ى‬4;‫■ا‬


.‫ واﻟﻨﺴﺎل‬.‫ ﻟﻬﻤﺎ‬.‫ اﻟﻠﻐﻆ‬،‫اﻟﺜﻴﺨﺎن‬.' ‫أﺑ ﺮ ﺟ ﻪ‬ .[ ‫ا ﺀ ة ﺧ ﺘ ﺔ‬, ‫رﺳﻮق |ىي‬
9. { 1 5 3 )-îbnu Abbâş radıyallahu anhümâ anlatıyor; “Kim hanımını (ken-
dine) haram kılarsa, bu, Iboşauma İfâde eden) bir §6‫ ﻻ‬değildir, bu söz bir ‫ ﻻ‬6‫غ‬
mindir, yemin kefaretinde bulunur. Nitekim âyet-İ kerîme’de Cenab-I Hak:
“A'JSah’în.Resu'lü.nde sizin İçin gUzeJ örnek vardır.” (Ahzâb 21) buyurmuş-
‫؛‬wr.". [Buharî, Talâk 8, Tefsir,. Tahrîm 1‫؛‬ Talâk 19, (1473)‫ ؛‬-Nesal,
Talâk 16, (6 ,151).j

.[‫اﻳﻘﻤﺎﻟﻬﺖ ﻋﺘﻖ وي‬


104054) .‫)؛‬- Yine N esâî’de şu rivayet mevcuttur: ‘“Bir adam îbnu Abbâs
radıyallahu anhümâ’ya gelerek: ““Ben hanımımı kendime haram kıldım! (Ne ya­
payım, hükmü nedir?)”diye sordu. îbnu Abbâs: ““Y alan söyledin, o haram değil­
dir” dedi ve şu âyeti okudu. (Mealen)■: “Ey Peygamber, Allah’ın sana helal
kıldığını sen niye kendine haram ediyorsun?” (Tahıim 1).
îbnu Abbas âyeti okuduktan sonra dedi ki: “Sen, bu sayılan kefâretlerin en
ağırı olan köle âzadıni yerine getireceksin.” [Nesâî, Talak 16, (6,151).]
AÇIKLAMA:
1- Burada Tahıhn sûresinin nüzûl sebebiyle ilgilf bir a,çıklama gelmekte­
dir: Hadîse göre, kişinin hanımına “sen bana haramsın” demesi, bir boşama
değil, bir yemindir. Zir3i, Resûlullah da buna benzer bir söz sarfetmiş,. bunun
üzerine T‫؛‬alrı:to sûresi nâzil olmuştur. Bu sûrede talâk ahkâmı değil, yemini
bozmakla ilgili ahkâm beyaıi edilmektedir.
, Evet }oıkanda kaydedilen îbnu Abbâs rivayetinm ifâde ettiği mâna budur.
Bu kitabmuzm dördüncü cildinde Tahrim sûresinin nüzul sebebini izah
ederken kitaplarımızda birçok sebebin zikredüdiğine işaret etmiş, “sebeb-i
418 KÜTÜB-İ StTTE MUHTASARI ll.C İL T

mzuVden değil esbab-ı niizuVden bahsetmek‘’ gerektiginc'dikkat çekmiş, .rada


kaydedilen hadis geregi hir tanesini yani hal şerbeti meselesini açıklamıştık (5.
cilt, 33.3-337). Burada onu tekrar etmeyeceğiz.'Ancak, mevzumuza girdi.gi. İçin
. bir diger .sebebe İşaret etmemiz gerekmektedir.
Tefsir kitaplanrmzın geniş olarak yer. .verip açıkladıklan üzere, Tahrîm su-
resinin nUzUlUne, Resûlullah aleyhissaldtu ves^lâm ’m câriy esilan y e radıyal-
lahu anhd sebep olmuştur..§0yle ki.: N esâî ve T aberî’de,//z. Enes s t Zeyd
ibnu Eslem’den gckn, birbirini tamamlayan'bir.kısım rivâyetlere göre', Aleyhis-
sdlâtü vesselanı, bir. gün,'oglu İbrahim’in .annesi olan Afanye radıyallahu anhâ-
yö.zevcelerinden'birinin {Hz. Hafsa’nm) hücresinde temasta bulunur. Hücre sa-
I “Ya Resûlullah nasıl olur .da benim -odamda ve benim yatağımda...”
diyerek feveran eder. .Bunun üzerine Resûlullahh\xn\x ^ r tutması kaydıyla Mâri-
۶ ’yi'kendisine haram.kılar. Hz Hafsa: “Ya Resûlullah, sana helal olanı nasıl
, haram kılabilirsin?” diye.sorar.-Wz٠. Peygamber cevaben M .r/ye’ye temas et-
meyecegine dair Allah.’a ye٠ in eder. Işte'bu-yemin'üzerine Tahrim sûresi- nâzil
olur. Meşhur tabii Zeyd ibnu Eslem, bu vak.’ayırivayet eder ve şuhükmü ekler:-
“Bir erkeğin hanımına sarfedeceği ‫ﻟﻰ ﺣﺮام‬٤‫غ‬.‫“ أﻧﺖ‬Sen bana haramsın!■’ sözü
lağv١dır (yani bu, talak gerektiren bir söz değildir), şayet'yemin de' etmişse, ona^-
yemin kefareti gerekir.” . ٠
§u-halde İbnuAbbâs radıyallahu anhümâ da ayni görüşü, taşımakta ve sa-
dedinde. olduğumuz hadis onun bu görüşünü aksettirmektedir. Tahrim sUresi-nin
İşaret ed'ü'en âyetinin devamında yeminlere.karşı. Allah’ın kefâreti farz kıldığı
'ifade edilere'k, Resulullah’si ycmm ke.fareti ödeyerek yemininde ısrar etmemesi
emredilir. Ayet şöyle: “Ey peygamber, Sen'zevcelerinin hoşnudluğunu aria-
yarak,.' Allah’ın .sana helal kıldığı şey‫ ؛‬niçin (kendine.) haram ' kılıyorsun?
(BunUnla beraber üzülme), Allah..‫ ؟‬ok'm ağfiret edici, ‫؟‬.ok-esirgeyicidir.
A'llah yeminlerinizin k.e,ffâret.!e çOZiilınesini size farz kılm-iştır.
..'.Hani- Peygamber, . zevcelerinden., birine gizli b ir .söz^ söylemişti.
Bunun.üzefine .0 (zevce) bunu İfşa edip de Allah da ona bu.nu açıklayınca
Peygamber bunun .(ancak) bi'r 'kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazge‫ ؟‬-
. mişti...” (Tahrîınl,3).
2- Yemin ke.fareti ile ilgili âyet Mâide sûresinde .gelm'iştir. Orad.a yemin
. ' kefareti olarak şu dört-şey sayıhr:.
★ .Ailenize -yedirmekte olduğunuzun orta (derece)sinden on -yoksulu,
doyurmak,..
11. CİLT TALAKTA KULLANILAN ELFÂZ 419

'Ar Ya onları giydirmek,


٦ür Yahud bir köle azad etmektir.
ir Fakat kim bunları bulamazsa üç gün oruç (tutması lazımdır)’.
(Mâide89).
Bu sayılan dört şıktan biri, yemin edenin maddî durumuna göre uygulana­
caktır. Sadedinde olduğumuz rivayet, bunlardan en ağırım, üçüncü sırada kay­
dedilen “köle azad etme”mn teşkil ettiğini ifâde etmektedir. îbnu Abbâs'm som
sahibine bu cezayı takdir etmesini Ibnu Hacer: “Onuri zengin olduğunu anla­
ması”yl&îzah eder.
3- Yapılan açıklamalar, meselenin fıkhî durumunu nazardan uzak tutmama­
lı. Önceki açıklamalarda da belirtildiği üzere, kişinin hanımını kendine haram
kılmasının hükmü çok farklı yorumlara sebep olan bir meseledir. Haram kılman
gerdek yapılmış bir hanım mıdu*, henüz gerdek yapılmamış bir hanini imdir, hür
bir kadın mıdır, cariye midir? bilinmesi gerekir. Ayrıca bu hususlarda ülemâ
farklı hükümlere gitmişlerdir:
A) H ür bir zevce içinse:
ir Hanefî mezhebine göre, niyet esastır; “Erkek bu sözüyle hanımını boşa­
mayı niyet etmişse söz, bir talak-ı hâindir. Üç talakı niyet etmişse üç talaktır,
ikiyi niyet etmişse iki talaktır. Hiç bir şey niyet etmemişse yemindir, kefaret ge­
rekir. Yalan niyet etmişse lağv olur. Ne kefaret, ne talak hiç bir şey gerekmez.”
ir Şâfi’î mezhebine göre, erkek bu sözüyle kansını boşamayı niyet ederse
talâk; zihâr niyet ederse zihâr; sâdece kadım kendine haram etmeyi niyet ederse
yemîn kefareti lâzım gelir» fakat sözü yemîn değildir. Erkek, bu sözüyle hiçbir
şey kasdetmediğini söylerse, -esahh olan kavle göre- yemin kefâreti gerekir.
Şâfi’Vmn diğer bir kavline göre bu söz lağv'dır, hiç bir şey terettüp etmez
★ //M٥/w Md///:١in meşhur sözüne göre kadına temas edilmiş olsun olma­
sın, bu sözle üç talak vâki olur, Erkek üç talaktan daha aza niyet ettiğini söyler­
se bu iddiası temas edilmemiş kadın hakkında kabul edilir, temas edilen hakkın­
da kabul edilmez.
B) Bu söz câriye (köle kadın) için söylenmişse:
ir tmam Azam'a. göre, câriye olsun, yemek gibi başka bir şey olsun farket-
mez. Erkeğin kendine haram ettiği şey artık ona haramdır. Sözünden dönmedik­
çe, buna bir hüküm terettüp etmezse de döndüğü vakit yemin kefareti vermesi
420 .KÜTÜB-Î SİTO,MUHTASARI' ll.C tL T

gerekir.

'★ imam Şâfı’î ye-göre١cariyesine, usen bana haramsın" diyen efendiye,


niyetinegöre hükmedilir: Azad etmeyi kasdetmiçse azad olur, kendine haram
klima kasdiyle'söylemişse. yemin kefareti gerekir, ancak sö'zü yemin değildir.
Hi‫ ؟‬bir §.eye ni^^et etmemişse J^ine j/.emin.'-kefâreti gerekir.'
★ imam Malik c.ariyeye sarfedilen bu' sözulagv addeder ve bir' §ey gerek-
miyeceginehükmeder.

‫س ر س اﻟﻨﻪ‬ ‫ﻟﻤ ﺊ أ ة ز ﺧ ﻸ أ ش ا ئ‬:‫ ]أﺋﻪ‬: ‫ﻣﺎﻟ ﻚ‬ ‫وﻋﻦ‬ - ١ ١^ ^ .


‫ ﺳﺎدا وى؟‬، ‫ﺋﺌ ﻚ ﻓ ﻴ ﺎ‬,‫ ﺳﺪﻗﺎ‬.‫إر ﺑ ﺜ ﻚ أﺗﺰ ا;اﻳ ﺊ‬.. :‫ﻗﺎل‬٤'.‫ﺑﻤﺎ‬.'
.‫ ﻷ ﺋﻤﺜﻮ‬: ‫'ﻓﯫق ' ﯪ' آ ﺑﺎ ﻏﺜﺪ ا و ﺑ ﺲ‬.‫ ذاك؛‬r ‫ أراه‬:‫ﺑﺊﺻﺮ‬١‫ﻫﻌﺎق‬
.[‫أ ﻫﺜ ﻮ ؟ أ ﻧ ﺖ ﻧﺌﻔ ﺖ‬ İ :J
li
imam MâlikTt ulaştığına göre, bir adam -(4055) .1-1.' ‫ ««ؤر‬-Ömer radıyalla
huanhümâ ١١^‫ ؟‬ı، ‫ ؟‬e\۶ ,‫ ؟‬eV:. “Ben, K a n i l i n İşini ,kendi eline koydurn,. ٠ da kendini
.benden) boşadı. Bu hususta ne dersiniz?" diye sordu, ibnu Ömer radıyallahu)
anhitma: "Ben, İcadının yaptığı gibi olduğuna kaniyim” deyince adam: "Ey Ebu
Abdirrahmûnj böyle yapma!" diye itiraz etti, ibnu Ömer ‫ﺀﺀ'ﺀ‬٠. ",Bunu ben değil
seri yaptın!” diye cevap verdi." (M.uvatta, -Talâk 10, (2 , 553).ً‫ ا‬.
' ' ' : AÇIKLAMA
-Hanimin İşini kendi eline koymaktan maksad,- talakı hanırna tefviz, et -1
mektir. Bu tarza emri-bVl~yed denir.,'. ‫آذزذ ﻳﻘﺪن‬ “’- İşin senin elindedir" de
-mekle saglaninış olur. BOylece boşanma İŞİ kendisine ..bırakdmış olaıi kaıdm, ko.
casına: "Kendimi ihtiyar ettim” veya "Nefsimi sana haram kıldım", "sen barıa
-haramsin"J i b i boşanmayı İfâde eden bir.-sözle karannı İfâde e.tti mi artık bo
.şanma gerçekleşmiş olur ’
-T e^ z'yolu yla tal'ak hakkında bazi'ilâve bilgileri Umumi Açıklamalar.kıs
.mında’kaydettik

g l ٠‫ف رﻳﻲ‬ ‫ ﺳﺎ‬4 ‫ ﺟﺎ‬4 - ^ / ] ‫ ؛‬J U ‫ ﻟ ﻴ ﺪ‬٠ ‫ ﺧﺎ ر ﺟ ﺔ ذن‬٠‫ — و ض‬.١ ٢ Ü

‫ ذﺋﺬ رس‬٤‫ﻓ ﺎ نئ‬ ‫ وﺀﺳﺎه‬،‫أﺑﻰ ﻋﺘﻴﻖ‬.‫ﺋﺨﺌﺬ 'ائ‬.‫أﯪ؛‬٤‫ىات‬


H .C ÎL T ■ TALAKTA KULLANILAN ELFAZ 421

u :‫ﻓﺎ'ف‬ ،‫ﻋﺎ'رﻗﻰ‬٠ ‫ ﺋ ﻜ ﺖ ا ; ل ﺀ;ﯪ‬:‫؟ ﯪ'ل‬،‫؛‬i i U :،‫ ة ص‬٧‫ا‬


‫ ا ﻳ ﺎ ﻫﻰ‬، ‫ ﺀ\ل رﻳﺪ اوﺋﺒﺘﻘﺎ إ ذ ﺛ ﺜ ﻎ‬j â '.‫ﻗﺎ'ل‬.‫ﺣﺘﻠﻠﺔ'ﻏﻔﻰ ذإك؟‬

. ‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ ﻣ ﺎ ﻟ ﻚ‬..‫ﺑﻘﺎ ؛‬ ‫ واﻟﺚ اﻣﻠﻠﻒ‬،‫واﺣﻨﺔ‬


12. (4056)- Hârice îbnu Zeyd anlatıyor: “Ben Zeyd îbnu Sâbit radıyallahu
anh’m yanında oturuyor idim. Muhammed îbnu Ebî Atîk gözlerinden yaşlar bo- .
şandığı halde ona. uğradı. Zeyd radıyallahu anh: “Neyin var?” diye sordu:
“Ben, dedi, hanımımın işini kendine bırakmıştım, o da beni bıraktı.”
“Peki (boşanma işini ona bırakmaya) seni sevkeden şey ne idi?” dedi. Mu­
hammed îbnu Ebi Atik:
"Kader!'' 'deyince, ^eyd: ''Dilersen Hanımina dOnersin.'îira bu bir
(talak)dır. Sen ise ona (kadına) daha çok hak sâhibisih” fetvasını yerdi.” [Mu-,
vatta. Talâk, 12,(2,554).‫ل‬

A Ç IA İ:
Daha önce de belirttiğimiz üzere tefviz suretiyle yapılan talak ric’î midir,.
hâin midir, bir midir, üç müdür? ihtilaf edilmiştir. Ancak umumiyetle niyete
bağlı olduğu benimsenmiştir. Yani, boşama yetkisini vereıi erkek, bu sırada tek
talaka veya iki veya üç talaka da niyet ederek kadma tefviz edebilir. Bunu, tef­
viz sıracında belirtmelidir. Kadın da, yetkisini kullanu٠ken kaç talakla boşadığı­
nı belirtmelidir.
Tahyir sûretiyle yapılan tefviz mutlak ise, üç talak icabetttiği kabul edil­
miştir. Yani erkek, hanımma: “Nefsini ihtiyar et” der de.kadın da”N^/5/m///in٠-
y٥r em.m” dedi mi üç talak vâki olur.
Zürkânî'yt göre, sadedinde.olduğumuz rivayet, bu ,meselede Zeyd îbnu
Sabit radıyallahu anh)n tahyir, sUrCtiyle bOşamada'kadının ',mutlak olarak bir
-boşama h.akkına sah'ip olduğu kan’aatinde olduğunu'göstemaektedir. Çünkü riva
y'ette, Muhammed îbnu Atîk’e “Sen ona daha çok hak sâhibisin” diyerek sahip
olduğu diğer iki talak yetkisine işâret emiş, olmalıdn'.

‫ أؤ‬،٠‫ ا;أﺗﻰ واﺟﺬ‬٠‫أ'ﺑﺎإى ﻗﻴﻠ ﺚ‬ U


]:‫ﺳﺮوق ﻗﺎل‬ ‫ وﻋﻦ‬- ١ ٣ ٠
:‫ ئ اﺗﺈة ﻋﺌﻘﺎ‬٠‫اﺋﻠﺜﺔ' ز‬.‫ ؤﺋﻘﺬ ا ﺋ ﺖ غ‬،'‫ﻓﺜﺎرى‬٠‫ث‬.‫أن‬ Jm ‫ ا‬٠‫ اؤ أل‬،‫ﻳﺎﻗﺔ‬.
422 KÜTÜB-Î SÎTTE MUHTASARI ll.C ÎL T

. [ ‫؛؟‬îS Û . ^ ‫ ؛‬İJI

13. {^5 1 )- Mesruk mhimehuUah demiştir ki: “O beni ihtiyar ettikten


sonra hanımımı bir veya yüz veya bin defa muhayyer kılmama aldırmam. Nite­
kim Hz. Aişe’ye sordum da bana: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselam bizi mu­
hayyer bırakmıştı. [Hepimiz onu ihtiyar ettik.] Bu, talak mıydı?" diye cevap
verdi." [Buhari, Talâk 5; Müslim, Talâk 25, 1477; Ebu Dâvud, Talâk 12,
(2203); Tirmizî, Talak 4, (1179); Nesâî, Nikah 2, (6,56).]
AÇIKLAMA:
٦Bu rivayet, muhayyer bırakılan kadınm kocasını tercih etmesi halinde her
hangi bir şey gerekmeyeceğini ifade eder. Yani ne mehir vermek, ne de nikah
tazelemek gibi bir şey mevzubahis değildir. Nitekim Hz. Aişe, soru üzerine,
Resûlullahm zevcelerini muhayyer bıraktığını, kendilerinin de hep birlikte
Aleyhissalâtu vesselamdı ihtiyar ettiklerini, bunun bir boşama olmadığmı ifâdo
etmiştir. Dört mezhebin dördü de bu hükümde ittifâk etmiştir.
Zeyd İbnu Sâbit, Hasan Basrî, Leys İbnu Sa’d gibi bazı âlimler de: "Tah-
yîrin kendisiyle bâin talak hasıl olur, kadın zevcesini ihtiyar etse de etmese de"
demişlerdir. Bu görüşü ve bununla ilgili münâkaşayı Hattâbi, İmam Mâlik'teh
hikâyeten nakletmiş ise de, el-Kâdî, bunun İmam Mâlik'ten rivâyetinin sıhhatini
reddeder ve: “Bu zayı/, merdüd bir görüştür. Bunu söyleyenler, sadedinde oldu­
ğumuz hadisi görmemiş olmalılar. Görselerdi, söylemezlerdi" der.
JKÎNCÎ FASIL
D U H Û L D E N (G E R D E K T E N ) Ö N C E B O Ş A M A

‫ رﺿﻦ 'اﺋﻨﺔ‬.‫ ي ﺑﺎ س‬٠‫ ]أ ذ اﻳﺎ اﻟ ﻌﺌ ﻬﻴﺎ؛ ﻗﺎق ﻻ‬, :‫ ﻋ ﻦ ﻃﺎو و س‬٠١ -


4‫ﻧﺈ ذا ﻃﻠ ﻘﺎ ;أ ة ^ ﻵﺛﺄﺑ ﻼﻟ ﺪ ﺧ ﻮ‬. ‫ك‬ lJ
‫ ز| ي‬l
,‫ ن‬Î^ U
Î: ‫ﺷ ﺎ‬
‫أئ‬۶ ‫ ﻛﺎذ ) ﺟ ﻞ ادا ﻃﺘﺦ ا‬،‫ ش‬:‫ زاﺣﺪة؟ ىل اﻳﺚ ﻇ ﺲ‬.‫'ﻓﺎ'ﺑﺘﺘﻮﻗﺎ‬
‫ اﻟﻨﻲ ا ■ ذﺑ ﺔ‬4‫ﯪ واﺣﺪه ﺋ ﻰ ﻏﻬﻲ ﻟﻌﺒﻮ‬,‫ﻗ ﻞ أن ﻳﻨ ﺨ ﻞ اﻫﺎ ﺟﺘﻠﻮ‬
:‫ا• ﯪل‬٠‫ﺗﻮا ﻓﻲ‬:‫ذ ةا‬.'‫ ﻗ ﺖ زأى ا'ﻟﺔا‬،‫ﺛﺘﺰ‬.‫ ؤﺻﺬرأ ﻣﺊ إﺑﺰ ؤ‬،‫ﺑ ﺦ‬
•‫ واﻛﺎى‬.‫ وأﺑﻮ داود‬،‫ أﺧﺮﺟﻪ ﺳﻠﻢ‬.‫'ﻏﻴﻠﻢﺀ‬.‫'أﺟﺔوﺗﺬ‬
1. (4058)- Tâvus rahimehullah anlatıyor: "Ebu’sSahbâ [adında birisi]
Ibnu Abbâs radıyallahu anhümâ'ya [sik sik sualler sorardı]: Bir defasında:
‘.Bir Himsenin, hanımını duhulden (temastan) önçe üç kere boşaması halinde,
âlimlerin bunu, bir talak addettiklerini bilmiyor musunuz?*’dedi, ibriu Abbâs
radıyallahu anh §u cevabi ve/‫ ؛ ؛‬.. "Elbette biliyorum. Resulullah aleyhissalâtu
vesselam, Hz. Ebu Bekir devirlerinde ve Hz. Ömer radıyallahu anhümâ’nın hir
!afetinin de ilk yıllarında, bir erkek hanımını, daha onunla temastan once bosa-
yacak olsa, bu ٥‫؛‬/. tek talak addediliyordu. Hz. Ömer, insanların talaka düşkün-
ittWerini, görttnce: “Erkeklerin aleykine^ o'larak .bu talaklara, müsaade,
ediyorum" ‫[ 'ر؛كﺀﺀه‬MüS!!ni,Talâk 17,.(1472)‫' ؛‬Ebu Dâvud, Talak .10, (2199,
2200)'‫ ؛‬Nesâl, Talak 8, (.6, 145)'.‫' إ‬
AÇIKLAMA:
.1- Bu^hadîs, "kadına duhûlden sonra boşanma vâki oldu ise bunun üç
talak, duhûlden önce vaki oldu ise tek talak . ‫؛‬٥e٥^،''na hükmedenler.nezdinde
h ü c c e tti r .') '.
2" Bu,hadîs, başka rivayetlere ve. Ulemânın umumiyetle, benimsedikleri
424 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASARI n .C ÎL T

hükme muhalefet ettiği için bir kısım itirazlara sebep olmuştur. Üç talak bahsi­
nin günümüzde de zaman zaman münâkaşa edildiği, ve hattâ bir anda verilen üç
talâkın, Hz. Ömer'den sonra “üç ayrı talak" kabul edilmeye başlandığı yanlış
inancının hâlen mevcudiyeti sebebiyle, meseleye Nevevî'nin getirdiği açıklama­
yı tavzih edici küçük tasarruflarla aynen kaydediyoruz; Bu hadîs, müşkil hadis­
lerden sayılmıştır. Ü/emd, hanimma: üç talak boşsun" diyen şahıs hsüdanda
ihtilâf etmiştir. Şafiî, Mâlik, Ebu Hanîfe, Ahmed ve selef ve haleften
cemâhîru’l-ülemâ: “Üç talak da vâki olur" demişleıdiı. Tâvus ve Ehl-i
Zâhir’den bazıltm: “Bununla tek talak vâki olur" demişlerdir. Bu görüş, Hac-
câc İbnu’l-Ertât, Muhammed lbnu İshâk’dan da rivayet edilmiştir. Haçcâc
İbnu’l-Ertâf ian meşhur olan görüş: “Bununla hiç bir şeyin vâki olmayacağı"
dır. Bu, ibnu MukâtiVm de kavli, Muhammed îbnu İshâk'ian da rivayettir. Bu
zevât, sadedinde oldn^vnnz İbnu Abbâs rivâyetinden başka İbnu Ömer'in hanı-
mmı hayızlı iken üç talakla boşayıp buna itibar, etmediğine dair rivayetle, Rükâ-
ne hadîsinde, onun hanımım üç kere boşamasma rağmen Resâlullah'ın hanımı­
na dönmeyi eım;ettiğine daîr geleıi rivayetlerle de ihticac ederler. Cumhur ise:
^ “Boşanma iki defadır. Ya iyilikle
tutma ya da iyilik yaparak bifakmadır... Bunlar Allah’ın hudududur. Kim
bunları aşarsa onlar zalimlerdir” (Bakara 229) ayetiyle amel etmiştir. Ayetin
başında, karılarını boşamak isteyenlere bunun usulü anlatılır, sonunda ise belir­
tilen usule uymayanlaıın zâlimler olduğu ifade edilir. Cumhur der ki: “Ayette
temas edilen hududu aşıp nefse zulmetmenin mânası şudur: “Hanımım üç kere
boşayan, sonradan pişmanlık duyar. Ancak beynûnet (kesin ayrılık) hâsıl oldu­
ğu için, bunun düzeltilmesi, dolayısiyle karısına dönmesi mümkün değildir.
JEğer üç talak bir sayılsa idi, boşayan adam karısına dönebilir, pişman da ol­
mazdı." Rükâne jtadisine g e lin c e ,c u m h u r onu, bir başka tarîkten gelen veö-
hiyle değerlendirir. Bu vechine göre: “O, hanımını talâku’l-bette ile boşamıştı.
Resûlullah aleyhissalâtu vesselam ٠n٥; “Sen bir talak kastettiğine yemin
eder misin?” dedi. O da: “Vallahi tek talak kastettim" dedi."
Bu da gösterir ki, kişi üçe niyet edince, üçü birden vâki olmaktadır. Aksi
takdirde Resûlullah aleyhissalâtu vesselam'm Rükâne'yt yemin teklîf etmesinin
bir mânası olmazdı. .
Muhâlif görüşte olanlann kaydettikleri rivayete gelince, buıia

7 3 ) B u n u n la 4 0 4 9 n u m a ra d a g e ç e n r iv a y e t k a s te d ilir.
IL C tL T .DUHÛLDEN (g e r d e k T e n ) On c e bo şam a 425

göTe, “Rükâne hanımını üç talakla boşadı ve bu üç talak bir sayıldı.” Bu rivâyet-


zayıftir. Zira ravileri arasında meçhul olanlar var.-Bu mCseleyle ilgili rivayetler-
-den sahîh .İanı, Rükâne’nm hanımını talâku'l-bette i k boşadığmı ve el-bette
kelimesinin' “bir”,4'iki'} ve “üç”q de delalet edecek nıahiyette .Idugunu İfâde
eden rivayettir. Bu zayıf rivayeti yapan ^msenin, el-bette lafeının, “Mç''û’de ik-'
-tiza.ettigine itikad edip, anladıgi'manâyı esas' al.an^bir rivayette bulunmuş .ima-
S I m i ı i n d i i r , ancak burada bir galata diiştüğü de açıktır.

ibnu Ömer radıyallahu dnhümâ hadisint gelince,(74) MÜSİim?in ve diger-


lerinin zikrettiği sahîh rivâyetler onun hanımını'bir defada 'boşadığını ,İfâde -et-,
inektedir. İbnu Abbds radıyallahu anhümâ'nm rivayetiyle (۶5)'ilgili olar.ak veri-'
len" cevap've tevilinde'ülemâ ihtilaf eder. Esahh'olan şu ki:'Islam’m. başında
(yani Aleyhissasâtu ^z'amanında) bir kimse kanslna “sen boşsun, sen
boşsun, sen boşsun”der, ikinci ve-üçüncü “boşsun” cümleleriyle te’kid düşün-
müş ve ayn bir boşamaya niyet.etmemişse, tek-bir boşamanın vukU.bulduğuna,
,hUkmedilirdi.'Nitekim Resûlullah d&vnndt hu çeşit ifadelerde ayn.bir'boşama
kasdi' pek az .olurdu, dolayısıyle bunun te’vilinde.gâlib durum .esas alınmış' ol-
maktadır ki bu da kasd-ı te’kid’dix, kasd ı talak degil. 'Ancak Hz. Ömer zama-
-'.nında, insanlar, değişti ve bu sîganın kul,lanımi''arttı. Aynca bu sîgada geÇen mü",
teakip “sen boşsun”\â L çoğu durumda “yeni bir boşama” kastedildi. Bundan'
ötürü,'o zam.anda. mutlak bir şekilde'kullanılmış olan' “sen ٥٥^5Mw"larla,'.gâlib
dunım esaâ alınarak “üç ayrı boşama”yâ hamledildi.' Çünkü o'.âsırda böyle .'bir.
.'sOz-işitilince aklâ'.'ilk gelen, üç talâkın kastedilmiş olduğu.idi.
'Şöyle bir izah da^yapılmıştır: “Hadisten maksad şudur: Resûlullah aley-
hissalâtu vesselam devrinde, umumi âdet tek .bir talakın verilmesi idi Halbuki
Hz. Ömer radıyaUahu anh zamanında âdet değişti, insanlar bir defada üç talâkı
birden vermeyi âdet edindiler. Hz. Ömer de bunu infaz etti. Durum bu olunca,
rivayetler, dynı meseleye ait hükümdeki değişmeyi değil, aksine insanların adet-
lerindeki değişmeyi haber vermiş olmaktadırlar. ”
M azirîdeî)d\ “Gerçeği bilmeyen kimse, başlangıçta, bir defada verilen üç
talakın-bir'sayıldığını, sonradan bu tatbikatın neshedilmediğini zanneder. Bu
çok yanlış bir anlayıştır. Çünkü Hz. Ömer rd yla lla h u anh nesihde bulunma-
mıştır. Haşa huzurdan, kazara neshe tevessül etmiş olsaydı, Ashab radıyallahu

7 4 ) B u n u n la 4 0 6 1 n u m a r a lı h a d îs i k a s te tm e k te d ir.

' 7 5 ) B u n u n la 4 0 4 5 - 4 0 4 6 n u m a ra lı h a d îs k a s te d ilir.
426 KÜTÜB-I §ÎTTp MUHTASARI M,CİLT

anhUm, ona (bu usule aykırı davranışı sebebiyle) (76) şiddetle reddedip, k r s i
çıkarlardı, Nesh İddiasını ileri sûren kimse, buradaki neshin Resûlullah dşvrin?
de cereyan etmis bulunduğunu söyleyecek olsa, bu iddia daha makul olur,
ancak, hadfsin z a h ir iğ n dısarı çıkar. Zira, böyle bir sey olsaydı, râvinin Uhu
h |û n , I u Bekir devri, ile Hz. Ömer devriîiiw ilk yıllarına kftdar d e v i
ettiğinr söylemesi câizolmazdi."
Şöyle denecek olursa: “Ashab nesh hususunda icma ederse, ٥« onlardan
kabul edilir.}} Cevabimiz şü olur. “Evet Sahâbenin icmal makbuldür, ancak on-
lann icmaları ile nasih’e istidlal edilir. K e i arzularımla neshetnvelerüs‫؛‬e\e?‫؛‬i
mevzubahis olursa, la z a lla h bu dUşUuUlemez. ^ İra ’bömle bir kabul, onların
hata (izerine icma etmeleri mânasına gelir. H a lb ii onlar böyle bir d u ru m
düsmektenmsufndurlar.”
Şöyle ‫ ؟‬enecek^olursa: uRoyle bir neshin varlığını Ashab’ın önceleri bile:
meyip, Hz. Ömer zamanında farkına varmıs olması da mümkündür?’} Deriz k٤:
“Bu düşünce de yanlıştır. Çünkü, bu d u r u â , Hz. Ebu Bekir zamanında hata
üzerine icmanın vaki olmus bulunduğu manası çıkar. Halbuki usulçü muhakkik-
ler, icmanın sıhhati İçin, o asrin İnkırazını sart kosmzlar.}}
Ebu Dâvud’uu SUnen’inde'gelen: “Bu hüküm henüz gerdek yapılmams
olan kadın hakkındadır” ifadesine" gelince, bu hükmü, ibnu Abbâs’ın ashabın:
dan. bazılan ileri sürmüştür.'.nlar dediler ki:-. “Temas edilmemiş olana üç tâlük
vaki olmaz, çünkü böyle bir kadın bir defa ‫آلﺀ 'ﻏﺎق‬ “Sen bossun*' d en
mokle talâk ıbâîn ile bos olur, ve “üç talakla” sözü, beynunet (yani kesin ayrı-
ilk) vukûa geldikten sonra Söylenmiş olur, ayrılığın husulünden sonra söylenen
üç talakla sözüne yeni bir hükUm terettüp etmez.' C m k y bu iddiaya karşt de-
miştirki; “Bu ifade yanlıştır. Bilakis, üç talakla SÖZÜ Üzerine üç talak vaki olur.
Çünkü ‫اش ﻏﺎﻟﻖ‬ “sen bossun” sözünün mânası sen tâlâk sâhibisin dc:
mcktir. Bu'söz bir .talak i'‫؟‬in'٠ge‫ ؟‬erl'idir ve aded ifade eder.. Ama ondan sonra-
söylenen “üç” rakamı bunu tefsir eder ve adedin üç olduğunu açıklar Ancak
Ebu ülyutâ’da geçen bu rivayet zayıftır.Bunu EyyubesSahtiyantmeghmma:
hıslar yoluyla Tavus’tan, ٠ da îbnuAbbâs’tan rivayet etmiştir. Bu vasıftakibir
hadîsle ihticac edilmez.}} Doğrusunu Alloh bilir.” (NeyevVnin açıklaması bitti,)

١
7 6 ) U s ö e a y k ı h d i y o n ı z , ç ü n k U n e .sh y e t k j s ‫ ؛‬s a d e c e Hz. Peygamher't Ü T . B a ‫ ؛‬k a k im s e n e s h e y e jte -
İ Ü L . . ■ .j^ H Ş ^ E N (GERDEKTEN) Ö N G E B O Ş İA 427

‫خ ر ﺟ ﻞ اﺋﺰأﺛﺬ‬ ‫ل وﻋﻦ ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ د ض ﺑﻦ اﻟﺒﻜﻌﺮ ﯪ ل ؛‬ ‫ا‬


‫ ش ذ د ﺗ ﺚ‬٠‫ ﻧﺪا ئ ﻳ ﺖ‬، ‫ ﺗ ﻌ ﻔ ﻬ ﺎ‬: ‫] ﻟﺔ أ ذ‬j j p ،‫ى ﻵذﴽ ؤ ل أ ذ ; د ﻳ ﻮ ﺑﻬﺎ‬

¥‫ ﻗﺎﻷ؛ﻵﺑﻰ‬٠‫رﺳﻢ^غﺀﺋﻴﻢ‬/‫'ﺻﺘﺔ‬l‫ﺳﺘﺬ ﻏﺎﺑﻨ ﺔ; وأ ب‬
‫ﺋ ﺔأ\ ﺀ‬ ‫ \ ; ا‬٠‫ا‬ ‫ ؛‬٠‫ط‬٠‫ﴽ‬ ، ‫اﻳﺎ‬ ‫؛‬،: r ‫ ا‬0‫ ا‬1 ‫ ﺧﻪ‬/ / ٠‫ ؛؛‬١‫ م‬/ I / / ‫ﻛ ﻬﺎ‬

١٠ ٠
/ ٠
# ‫ا‬ ‫ط‬
‫ا‬
٠ ‫ء‬,

2. (4059). Muhammed tbnu İyâs İbnu'l-Bııkeyr anlatıyor: “Bir adam kan-


sim, temastan (gerdekten) önce üç talakla boşadı- Sonra da otlunla nibhının
devamını uygun gördü. Fetva sormaya gitti, ben de b e ra b e riâ idim, tbnu
Abbâs ve Ebu Hüreyre radıyallahu anhüm'ün yanlarına geldi. Onlar: “Senden
ba§kJa bir erkekle evlenmedikçe ٠. hanımla evlenmen mümkün değil!" dediler.
Adam, ‘iyi ama ben onu bir talakla b o ş a d ı" dedi, tbnu Abbâs radıyallahu an-
i m a : “Sen. kendine ait faılalıgı elinden bırakmışsın!”b u h u r d u ." | w | . ١
Talâk 37١. 39, (2, 570, 571); Ebu Dâvud, Talâk' 10, (2198).,Bu metin, Muvat-
ta ’daki metindir.]'
AÇIKLAMA:

Bu rivayet,/٥nM A٥٥d,sTn bir,anda verilen' üç talâk’ın bir degil, üç. talak


sayılacagı kanaatinde olduğunu '.gOsteren rivayetlerdendir. Dolayısiyl.e.4045 nu-
maralı'.hadîste ifade edilen görüşe muanzdır.'lşte Ebu Dâvud, bu çeşit rivayetle-
ri gözönüne.alarak, tbnu A٥٥٥5Tn bidayette bir defasında verilen üç'.talâkın bir
talâk, sayılacağı kanaatini taşıdığı halde, sonradan .fikir değiştirerek “üç sayıla-
cağı" kanaatini benimsediğini söylemiştir.

‫ ذ ﺑ ﺰ اﺑﺬ ﻋﺘﺮو ﺑﻲ‬j L ] :. ‫’ﻋﺪﻻﺀ' ﺑﻦ ﺳﺎر ﻗﺎل‬, ‫^' وﻋﻦ‬٣


‫ ﺋﻴﺎ‬٠‫ﺋﻸئ ؤد ﺀن ﺋﺖ‬.‫ﺋ ﻰ اﺋﺮأﺛﺬ‬ ‫ا ﻋﻦ‬4 ‫ ﺀ‬،' İ
İ
Ji‫اﻟﺘﺎﻫﺐ رﺿﺘﻰ‬
‫ﻓﻘﺎل إى ﻋﺪ‬, ':‫ زاﺟﺪة‬-‫اﺗﺌﺔ ﻗﺌﺌﺜﺔ اﺳﺎ ﻃﻼى اﺑﻜﺮ‬.‫ﺀ زﺟﺘﺔ‬١‫ﻳﻘﺎل ﺀﺀل‬
‫ ﺗﻜ ﻒ‬، ‫خ‬ ‫[ ; اﻗ ﻼ غ‬iU ‫ة‬٠‫ اأذاﺟﺊ‬.‫ا'اﺋﺘﺎ أﻟﺚ ﻗﺎﻣﻪﺀ‬:‫'ةﻟﻪ‬
428 KÜTÜB-I SİTTE MUHTASARI. ! ! . cilt

.‫ أﺧﺮﺟﻪ ﻣﺎﻟﻚ‬.[.‫زؤﺟﺄ ص‬
3. (4060)- Atâ Ibnu Yesar rahimehullah anlatıyor: “Bir adam Abdullah
İbnuAmrİbni l-Âs radıyallahu anhümâ’ya, temastan (gerdekten) ance hanımı-
nı üç talakla boşayan kiw.senl'n durumunu sordu. Atâ ‫ب‬ der kl: “Ben
bâkh-enîn talâkı birdir” dedim. Ancak Abdullah bana dedi ki: “Sen hikâyecisin
(kafadan attın). Bir talak, talâk-1 bdinle kadını boş^kılar, üç ise, kadını bir baş-
kasıyla eklenip ondan boşanıncaya kadai. eski koc.asına baram kılar.” | ‫ل‬ ١‫\ةا‬-
'ta,.Talâk33,(2,.570).J .
AÇIKLAMA:
1- Bu riydiyti Abdullah ibnu Amr tbnVl-As radıyallahu çmhümâ’nm dSi bir
anda' verilen, ü‫ ؟‬talâkın,' temas edilmiş'olsun olmasın, kadını ü‫ ؟‬talakla boş kıla-
cağı kanaatinde olduğunu gösteriyor.
2^Aâ‫ك‬M‫ﻫﻠﻤﻠﻢ‬â ln , A‫ ق؛‬yasa^fettiği: ‫ش‬٠‫آذث ئ‬ “sen hikayecisin” sözü,
“Sen bu meselenin fıkhi hükmünü bilmiyorsun. Kulağına gelen rastgele sözle
fetva verdin” mânasına gelir. Kâss, “kıssa anlatan” demektir. Dilimizde.‫ ﻃﻠﻢ'ار‬-.
yeci\m tabiriyle'karşılanlamız uygundur. Bilenlerin, yaşlılann meydanlarda, köşe
başlarında, çarşı-paz'arda halkalar'te'şkîl edip tarihi kıssalar eyyâmu’l-Arap vs.
anlatmaları,. Tâ-ha Hüseyinrm bir nevi.otobiyografisi, olan. el-Eyyâm'dm .anla-
sıldıgına göre, yakın zamana kadar'devam etrai'? olan'eski bir Arap geleneğidir.
‫ ذ‬٠‫ذﺋﻖ اﻧﺮأﺛﺬ و‬٠ ‫ر ﻟﻀﻰ اس ﻋﺒﺎت ]أﺋﻪ‬٠‫ _ا ﺀن اﺑﻦ ﺀ‬١‫ا‬
،‫ ﻋﻠﻴﺬاﻣﺌﻬﺎ‬٥; : J
u .‫؟‬ ‫ا‬ ‫ﻷه ئ‬:‫ ﺳﺄو ﻏﺘﺰ رﻫﺒﻰ ا‬٤^ ^ .
‫ ﺀ ذ م‬5 ‫ ذ ﻳﺪا‬٤ ، ‫ ﻣ ﺠ ﺺ ﺛ ﺐ‬، ‫ ﻹ ' ﺗ ﻴ ﺔ ﻫﺂ ﻏﺶ ﺛ ﺶ‬.
‫و ﺟ ﻞ[•'أ ر ﺟﻪ‬ ‫'ﺀؤ‬..‫اﺋﻠﺔ‬.‫ ﯪ اﺗﺰ‬٠‫ ﻋﺸﺊ اﺑﺬة‬،‫ض |ن ﺷﺌﻬﺎ‬1‫ﺋﻴﻄﻠﻌﻪ‬
.‫ﻻ‬ :

.(('‫ اؤ ﺧﺎﻳﻼ‬،‫ ﺛﺰ ﻟﺜ ﻬ ﻬﺎ‬،‫ أ;ئ ﺗﻒ ىﺧﺌﻔﺄ‬: ‫وى روب ﻛ ﻠ ﻢ‬


1. (4.01)- ibnu Ömer radıyallahu a n h ü m â ;k rivayet edildiğine g ö r e ha-
nımını hayızlı iken boşamış, babası Hz. Ömer radıyallahu anh, durumu
Resûlullah aleyhissalatu vesselamla sormuştur. Aleyhissalâtu vesselam da:
«Ona emret, hanımjna dOnsiin. Kadm. temizleninceye k'adar yanmda tu t-
sun. Sonra tekrar hayz 0۶‫ ااا‬temizleninceye kadar, bek'iesin. Kadjn temizle-'
-nince boşamak diJerse,. tejnastan Once. boşasjn.. İşte bu, -aziz've ceJM oJan
A,٠٠ai١’jn (boşama husustintia). emir buj^urdugu' i.ddettir'.”
.Müs!!m’in bir rivayetinde:‫ﺀ‬...,
.‫ ﺀ‬Ona,sOyle, hanımına dönsün, sonra onu
temizken, veya hamile'.iken boşasm” demiştir [Buhari',' Talâk 2, 3j44, 45,
Ahkâm.,13, Tefsir, Tal.âk Talak 1, (1471): Muvatta, Talâk 53, (2,
576): Ebu Dâvud, Talâk'4, (2179.- 21S5)‫ ؛‬Tirmizi. Talâk 1, (1175)‫' ؛‬Nesâi,
Talâkl,.3,4(b,137-I41).j
,,'AÇIKLAM A:
,Bu 'hadis .muhtelif vecihlerle rivayet edilmi'ştir. Bazı rivayetlerde Hz.
Abdullah radıyallahu anh'm boşadığı hanimin Amine Bintu Gıfâr olduğu-tasrih
edilmiştir.
430 KÜTÜB-İ' S İH E MUHTASARI II.C İL T

2- 'Hadîste, kadının boşanması için-“AJÎah’jn em'îr buyurduğu iddet” ta-',


biri geçer. Resûllillah bu sözleriyle. Talak sûresinin ilk ayetine İşaret etmekte-
dir. o'rada meal.en şöyle buyrulmuştur: “Ey peygam ber, kadrnlarr boşayac‫؛‬ağı>
mz^ yakit iddetlerine dogru b ٠ §ay٠n. o 'iddeti'de say ٠n.'R abb înîz olan
AMah’tan korkun.” ''

Ayet-İ kçrîme’de zikri geçen iddet,. sayılj âdet günleridir. Oyleyse, .âyet-i'
kerime bu rauddetin nazar-j dikkate almmasmı, rastgele boşama yapıiraamasmj
emretnıiş olmaktadır. Yani kadm, bir temizlik müddetini.' çıkaracak, o esnada
kadın'a temas edilmeyeceki müteakip'bir temizlik müddetine girincetemastan
önce boşayacak. Sünnî, talakto bu, tam üç hayız müdde'tidir. Bu suretle kadının
' hamile kalıp-kalmadığı da ortaya çıkmış olacaktır.
§afi'۶îler, ayette geçen iddet- (‫) ﺗﻨ ﻚ اﻟﺨﺪة‬ tâbirinden, boşanan kadınla-'
nn iddetinin' üç ' hayız i d d e t i oldu'gunu istidlal -ettiler. Dediler' ki:
"Resûlullah’ın, kadını tuhur i ı a l i â boşamayı emretmesi ve bunu iddet kilması
ve hayz içerisinde boşamayı yasaklaması ve hayızı iddet olmaktan çıkarması ‫ﺀﺀ‬-
bebiyle sâbit olmuştur ki, kuru zamanlarfii) temizlik zamanlarıdır:’ Hanefilere
göre ise ayette geçen kuru’zamanlan hayız zamanlarıdır.‫^؛‬d^'îgörüşü beni'mse-,
yenlere göre,' iddetin nihayeti üç' tem'izlik-, devresinden sonraki, hayız kaninin.gö-
rUlmesidir.Böylece'iddet sona erer, iddetin üç.hayız devres.i olduğunu söyleyen
,Hanefilere .göre..iddet, kadın'ın üçüncü'hayızından .yıkanm'ası 'veya bi'r_ namaz
vaktinin geçmesiyle-sona erer.
Kadınırt, belirtilen üç tuhur müddetinin her.birinde bir'kere olmak-, üzere
talakların'ın tamamlanarak boşanmasına sûnni-ihasen denir. Eğe.r birinci talakla
üç tuhur mii'ddetinin geçmesi, yani iddetinin tamamlanması sağlanırsa bu.çeşi't
boşamayarsiinni-i ahsen denir. \
3- Resulultah aleyhissaiâtu vesselam*\r\ kadını tutmayı, em'retmesi.ndekl
hikmet' nedir? Bu hususta ,ülemâ değişik sebepler teklif etmiştir:'
• . İmamuŞâfı’î jo y k açıklar:. “Bununla, kadını boşamış bulunduğu hayız-
dan sonra tani'bir tuhur müddeti, arkasındanda tam bir hayız-mUddetince tuta-
rak istibrasını ihamilemi.değil mi, bilinmesini١ sağlamayı arıu etmiş olması
'muhtemeldir. Kadın. iddetinin h.amileliklc mi hayııla m,ı,^eçeceğin.i bOylece

7 7 ) K u r û 'd a n m a k s a d ^ ^*.İ . .ilİ lk iİ .j “ B o ş a n a n k a d ın la r b iz z a t

k e n d i l e r i ü ç k u r u ’ m ü d d e t i b e k l e r l e r ” ( B a k a r a 2 2 8 ) a y e t i n d e g e ç e n k u r u 'd u r . B u k e l i m e e z d a d d a n d ı r . Y a n i

z ı d m a n a l a r d a g e l e n k e l i m e l e r d e n d i r . H e m t e m i z l i k d e v r e s i h e r n d e h a y ı z d e v r e s i m â n a s ı n a g e l ir .
İL C J L T HAYIZLI KADININ TALAKI 431

felttr. Erkek de kadidi Kamile olarak mı bo§adıgıaı Kilir ve ^aptıgl'isia'CdKill


olmaz. Hâmile olduğunu anlayınca, ola kii bu sebepte boşamaktan da vazge-
çer.”
it Wfey!ü'!-Ev!âr’daki bir açıklamaya göre, "Bundaki hikmet ric’atın talak
ğürûzıyla olmamasıdır. Eğer kadını, boşamanın kendisine helal olduğu bir
'miiddet boyuncayanında tatarsa ric' atm Jaydası ortaya çıkar. ^İra.'baaa erke-
|in, kadınla beraberliği uzar da erkek onunla cima yapar. bOylece kadına karşı
duyduğu husumet bertaraf olur ve boşamaktanvazgeger.”
4٥ Hadisin bazı vecihlerinde Resûlullah’m Hz. Ömer'e: “Ona emret, ka-
dma rücû etsitt, sonra-temlzlenince onu boşasm...” dedigi rivayet edilmiştir.
Hanefiler bunu'esas, alarak, kadını,.boşadığı hayızı takip eden tuhur müddeti
'içerisinde boşamanın câiz olduğu 'hükmüne varmıştır.. Ahmet ibnu Hanberdcn
.yapılan.iki. rivayetten biri ve.. ^a^‫؛‬l٠den' gelen iki .veciten biri',de bOyledir..
ŞafiTûen ve Ahmed tbnu HanbeVdtn gelen .ikinci rivayetlerle imam Ebu Yusuf
ve Muhamrned'e gOre bu tuhur içerisinde boşamanın yasak'olması esastır.
5" Hazi rivayetlerde gelen ‫‘؛‬...hâmîle iken-boşasın” ziyadesini değerlendi-
ren-ülemâ,'ekseriyet'itibâriyle hâmile oldugu belli olan kadını-boşamanm'câiz
Oİdugu göriiş.ünde ittifak etmiştir. Hattabî, "Hamileyi boşayan kimse Sünnî ta-
lakla hoşamıştır.hanıilelikiçu esinde ne zaman isterse 0 vakit boşar” det. EHI-İ.
7?ey‫؛‬deli Ebu Hariife ile Ebu Yusuf rahimehumullah "iki boşama arasında bir
.‫ رده‬bir müddet geçmelidir” demişlerdir, imam Muhammed, zafer ve Mâlik \s&,
'''‫‘؛‬H.a^ile kadın. dogUruncaya kadar sadec'e^bir talakla boşanmalıdır, bir .talak'
verildikten sonra doguruncaya kadar kadın.'bırakılır,.diger talaklar dogmadan
sonra vâki olur” demişlerdir.
6- Hadiste dikkatim.izi çeken bir h.usus Resûlullah aleyhissalâtu vesse-
lam'va Hz. Ömer*Q: “Ona emret...” ,buyurmuştur, ülemâ, "bir şeyin başkasına
emredilmesi, emrinin verilmesi ile ٠ şey emredilmiş sayilır mi?” diye ilıtilaf et-
miştir. Bazı alimler ,bunun bir emir sayılmayacağına kâildir, b'azıları t'am aksine
bunun.emir olduğuna hükmetmiştir.
DÖRDÜNCÜ FASIL
İC B A R E D !L E N İN ,D E L İN ÎN ,S A R H O Ş Û N T A L A K I

‫اﻟﻠﺐ‬ ‫و ﺳ ﻮد‬ j ^] : ‫ ﻋﻨﻪ ﻗﺎ ل‬.‫ﻫﺮﻳﺮة ر ﺿ ﻰ اﻟﻠﺬ‬ ‫ص أق‬ —-.١ H

J y J j J l j ،‫ ؤاﻛ ﺆه‬،‫ﻛﻮ ﻃﻼ|ة ﺟﺄﺋﺰ إﻷ ﻃﻼق اﻳﺤﺮه‬ I


‫ ﺟ ﻪ اﻛﺮﻣﺬ ى‬/ ‫أ‬ .[‫ﻋﻌﻠﻪ‬
-Hz. Ebu HUreyre radıyallahu anh anlatıy.r: “Resûlullah aley .( 62. ) .1
hissalatu vesselam buyurdular ki: “Mâ،uh. ve mtikreh. ve raccnunun talâkı
hari ‫ ؟‬bütü'n.talaklar câlzdlr.” [Tirmizî, Talâk 15‫ ا ا ( ا‬9 ‫) ا‬.‫ل‬

: ‫ ]ﻫﺎل وﺳﻮل ا ع ا د‬:‫ﻗﺎل‬- ..‫'ﺀﻟﻰ' رﺿﻨﻰ'اﻟﺬة ﻋﺌﻪ‬.,‫ل وﺀن‬ İ


H
.‫ ﻟﻠﻢ ﺀ ﻇﻠﻢ'اة اﻫﻠﻘﻠﻠﻢ‬٦ : ‫ ز ﻗ ﺎ د‬، ‫ز ا ﺋ ﺮ ه‬ ‫ا ﻛﺜ ﻮه‬ ‫د ذ‬ , ‫س‬

،‫ خ ﺋﺌﺮﻟﺚ‬٠‫ز ﺋ ﻐ ﺬ ﺛﻸﺛﺔت ﻏﺬ ﺻ ﺜ ﻮ ن ; ﺗ ﻰ ﺷﻘ ﻊ ؤﻏﻨﻲ ا ﻷ ﻳ ﯫ‬


٠‫ر ﺑ ﺊ‬ ‫ﻓﺎا‬-‫ر'ى‬,‫ااﻟﺒﺨﺎ‬.‫ﻪ‬ ‫أا ﺟ‬ .[‫ﺧ ﻖ ﻳ ﻤ ﺸ ﻤ ﻆ‬ : ‫ؤ ﻋ ﻲ ا ﻗﺎﺋ ﻢ‬

Ali radıyallahu anh arilatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu .2^ -(4.63 ).. :2


vesselam buyurdular ki: “M âtuh ve raükreh’înkî h ar ‫ ؟‬، ' ^bütün talak lar
muteberdir” ve ilave ettiler: “Bilmez m islnkalem ü ‫( ؟‬k ‫)؛§؛‬-den ,kaldırılmış
tir ‫؛‬, ifakat bııltm caya',kadar- “raecnUn”dan, idrak edinceye 'kadar
“ ‫ ؟‬.:ocuk'ten, uyanıncaya kadar “u y u y an d an
ğmda senetsiz olarak kaydedilmiştir.)]

،‫ب ﻟﺪﻛﺮان‬٠‫' ]ﻟﻲ‬:‫ ﻳ ﻦ رﺿﺘﻰ اﺋﻠﺬ ﻋﻔﻪ‬۶ ‫— وﻓﻰ أﻣﺨﺮى ﻟﻪ ض‬r


E l
' ‫ﻵ ق [ا‬ ،‫ؤ ﻻﺛﻴﺘ ﻮ ر‬
11.c i l t İCBAR EDİLEN, DELtNİN. SARHOŞUN TALAKI 433

3. (4064).. Yine B٧hârî'nin' Hz. Osman radıyallahu a n h '1 kaydettiği


diger bir rivayette şöyle-buyrulmuştur: ،‘Ne sarhoşun ne de mecnunun talâkı-
muteber değildir.” (B'uharî'.^Talak 11. (Bab başlığında senetsiz olarak kayde-
dilmiştir.))

‫ ] ﺗ ﺲ‬:‫ق\ل‬ ‫ﺋﻨﺔ‬. ‫ ر ض‬,‫ — وﻟﻪ ﻓﻰ أ ﺧ ﺮ ى 'ﻋﻦ 'ﺑﻦ ﺻﺎ ر‬٤ S


ES
I
.[ li ‫ ؤﻷ ﺗﺠﻨﻮن‬،‫ﻟ ﺴﺘﻘﺰه‬
4. ' (4065)- Yine Buhâri’nin ibnu Abhâs radıyallahu anhuM ’k kaydetti-
'gi bir diğer rivayette şöyle buyrulmuştur: ‘‫؛‬Ne mUstekreh ne de m ecnun’un
talâkı raUteber değildir.” (Buhâri, Talâk-, 11,..(Bab başlığında senetsiz olarak
kaydedilmiştir.)).. .
AÇIKLAMA:
Bu -..hadîsler,'kişin‫؛‬n' hür., iradesini şuurlu olarak" kullanmadığı hallerde'
ika ettiği, boşamahın hükmüne temas, etmektedir. Son ü‫ ؟‬hadîs :Buhari’de:
“îğlâk (gadab, icbar) ve ikrah haliyle, sarhoş ve mecnundan vâkt olan talak...”
dij^e. başlayan bir.'bâb’te senetsiz'.olarak‫؛‬k ydedilir.
2 Hadîslerde'zikri geçen haller, kişinin .iradesin'i normal .olarak kullanma-.-
'dığı durumları, İfâde eder. Şöyle ki:-
Ma’tûh: Yaşlılık .sebebiyle aklî'zaafa (ateh), uğramış.kimseye denir.
^d'm Â’un dilimizdeki t٠a m karşdıgı٥Mw٥^’tu.

MUkreh:^.Korku ile -zorlanıp, bir İŞİ yapmaya İcbâr e'dilen.demektir. Yâni


irâdesi ve akil ile hareket edemeyip şu veya.bu'tehdid"altmda İş yapan kimsedir.

Mecnun: Bilindiği üzere, aklî noksanlığı olan kimsedir, dilimizde karşılığı


deli’dir.
Çocuk: Dinimize göre, büluğa ermemiş kimseler çocuk sayılır ve hukukî
ehliyeti yoktur, hacr altındadır. Bu onun henüz aklî olgunluğa ermemiş olmasın­
dan ileri gelir.
Uyuyan: Bu da aklî kontrole sahip olunmayan haldir. Uykuda sarfedilen
sözlere fconMfm. denmez, 5٥y،fc/٥ma denir.
Sarhoş: Bu, sekir verici yani alkollü bir şeyi içerek aklî kontrolünü kaybe-
ten inşan demektir.
434 KÜTÜB-J SİTTE MUHTASARI. ‫اا‬. c il t

Hülasa, zikredilen bu hallerin hCpsi de, insan iradesi-ni, aklin -kontrolü al-
tında hür olarak kullanamadığı hallerdir.
3'-'Bu.hallerde kişinin .fıkıh.açısından sorumluluğu mevzuunda’selef üle-
mâsının ihtilafi-vardiT. Yukardak'i rivayetlere bakınca, bu altı meseleyi -s'orum-
luluktan^istisna etmede heps'inin ittifak İçinde olmadığı ilk nazara çaıpan husus-
lardan^ biri olmaktadır.. Aynca Hz. ٠ ‫ﺀ‬w‫ق‬W’a 'v e İbnii Abbas’a. ait Buharî
rivayetleri merfu'değil, mevkuf olarak, kaydedilmiştir. Şi.mdi'bunların, her biri
.hakkmdaki ülem ^m hükmünü belirtelim: -
★ MUKREH: ihtilaflıdır.. İbrahim Nehâî “mUhrehTİn talâkı muteberdir,
ç ü â ü bununla nefsini kurtarmıştır” der.Ehl i Rey (Haneriler) de-bu görüştedir.-
İbrahim Nehâî: “Mükreh tevriye ile (kelime oyunu ile yanıltma) boşarsa talâk
vaki olmaz” demiştir. Şa’bî: “Hırsızların zorlaması ile boşarsa vaki olur, sul-
tan zorlarsa vâki olmaz” der. Hırsızın öldürebileceği, sultan’ın iseOldürmeye-
. ceği melhuz olduği!İ‫ ؟‬in,.bu ayrıma yer verir.
Ancak cumhur, mükreh’ten vâki olan söze itibar edilmemesi gerektiğine
hükmetmiştir.
Bu gOriişte ola'n Atâ, ‫ زﺋﻴﺔ ﺛﻬﻠﻘﺒﺔ ﻳﴼﻻﻳﻔﻦ‬٠/ ( ‫ا ﻷ ﻣﻦ‬ “Gönlü imanla
dolu 'olduğu halde zor alttnda olan.,kimse müstesna, 'inandıktan' sonra
Allah’. İnkâr edip gö'nlünü kâfirliğe açanlara Allah'katinda bir gazab.var-
' dır. Büy'ük ,azab da' .onlar idindir.” (Nahi 1'06) âyetine dayanır. “Şirk,
talâk’tan ,daha büyüktür” der.
İmam Şâfi’î de ,bu'görüşü'benimser ve der ki: “Allah Teâla hazretleri, zor
altında k ü ^ ü .t e la ^ etmek mecburiyetinde kalanı. affeder ve,0 kimseden, kiffUr-
le ilgili hükümleri 'kaldırırsa, .^or altında işlenen -küfür dışındaki günahları
haydi'haydi affeder‫ ؛‬çünkü.günahların-en büyüğükilfflrdiir. öyleyse 0 affedildi
mi ondan küçük olanların ajfı evleviyetle caizdir ”
★ SARH٠ § ’un durumu da İhtijâflıdır. >4‫؛‬. , Tâvus, ikrime, Kâsım, Ömer
ibnu Abdilazifin sarhoşken v'erilen talâkın vaki olmayacağı kanaatinde.'olduk-
1-annı ibnu Ebi Şeybe kaydeder, /?eb/'a Leys, İshâk, Müzenî ve Tahâvrmn d'e
-sarhoşun 'talâkı vâki olmayacağı -kanaatinde- oldukları‫ ؛‬Tahâvî’nm: “ûlemâ
. ma'.tuh'ün tuldki vaki değildir demekte icma eder-,,.sarhoş, da-sarhoşluğuyla
ma’tuhdur” dediğini ibnu Hacer kaydeder.
Ancak Tabiinden 5a?d ibriu Miiseyyeb, Hasan Basil, İbrahim Neha’î,
Zührî, Şâ’bî iibi .bir kısmı,.sarhoşun talâkının vaki olduğuna hükmetmişlerdir.
11. CİLT tCBAR EDİLEN, DELİNİN, SARHOŞUN TALAKI 435

Evza’î, Sevrî, İmam Mâlik, Ebu Hanîfe de bu görüştedirler. ŞâjV î hazretlerin­


den iki görüş rivayet edilmiştir. Esah olanı talâkm vukûudur. Hanbelî görüş ihti­
laflıdır.
Sarhoşun talakı mutl‫ ^؛‬şekilde vâkidir diyenlerin nokta-ı nazan şöyledir:
“Sarhoş, sekir vericiyi içmekle zâten Allah’a âsi olmuştur, isyanı sebebiyle ne
hitaptan ne de günahtan kurtulamaz, çünkü ona namaz ve şâir vâciblerin ifası,
sarhoşluğa düşmeden önce emredilmektedir.”
Tahavî bu görüşe şöyle cevap verir: “Aklını kaybedene terettüp eden
ahkâm -aklın gidişi, kendinden gelen bir sebeple veya kendi dışından gelen bir
sebeple olmuş- farketmemelidir. Zira, namazı ifâdan aciz kalan kimsenin
Allah’tan gelen veya nefsinden^gelen bir sebeple âciz kalması arasında fark
yoktur. Nitekim kendi ayağını kesen kimse de böyledir. Ondan namazın
“kıyam” (ayakta durmak) farzı düşer.” Tahâvfye: “Kıyam düşmerniş, kuûd’a
(oturmaya) intikal etmiştir, namazla sarhoşluğun hükmü burada karışmaz, ٠yn-
،iır” diye itiraz edihniştir.
İbnu Battâl der ki: “Sarhoşta asıl olan akıldır, sarhoşluk ise, onun aklına
ârız olan bir haldir. Öyleyse, ondan herhangi bir mefhumu ifâde eden her ne
kelam vâki olursa -aklın gittiği sabit olana dek- asla hamledilir.”
/٥n« //acgr, sarhoşu târif zımnmda şunu söyler: “S٥r/ı٠^ ٥٥z،j!n,
Cjjİj İj U ١>٠İÂ‫ ؛‬١^ “Sarhoşken ne dediğinizi bilinceye kadar... nama­
za yaklaşmayın” (Nisa 43) âyeti mucibince, ayıkken söylemediğini söyler, yap­
madığını yapar. Öyeyse, söylediğini bilen kimsenin sarhoş olmadığına ayette
delil var.”
★ HATA VE UNUTMA: Bu vesile ile şu hususu da kaydetmede fayda
var: İslam âlimleri hangi hallerde talakın vaki olacağını tahlil ederken, kişinin
ağzından hataen vaye nisyanen yani yanılarak ve unutarak talak ifade eden söz
çıkacak olsa, talak vâki olur mu, olmaz mı hususunda ıhünakaşa etmiştir. Bazı
alimler, ayet ve hadîsten delil göstererek “vaki olmaz” derken, bazıları “olur”
demiştir. “Vaki olmaz” diyenler U\L^١ Jl U.J â٠ ١^ “Ey
Rabbimiz, unutur veya hatâ edersek bizi sorumlu tutm a” (Bakara 286) âyeti
ile, ibnü Mâce’٥e ‫ ؛‬gelen ^ ١ Uj OUİJlj ^ ١ .٠^ 3jL5،‫ ؛‬Û\
“Allah Teâla Hazretleri ümmetimden yanılarak, unutarak, zorlanarak
yaptıklarını affetmiştir” hadîsine dayanırlar. Bilhassa bu rivayette, üç duru­
mun hükmü bir tutulmuş, aralannda eşit kılınmıştır: Hata, unutma, icbar
(ikrah). Cumhur bu hallerde nikah vakî olmaz görüşüne zâhip olmuştur. Hanefî-
436 KÜTÜB-t SİTTE MUHTASARI ll.C ^ T

ler, aksi kanaattedir: “Bir kimse hanımına bir şey demek istese ancak yanlışlıkla
ağzından “sen boşsun” cümlesi gıkıverse, hanımı boş olur.”
★ MECNUN: Mecnunun.(delinin) fiillerinden'S٠ rumlu .imayacagı husu-
sunda alimler icma etmişlerdir. Aynca talaklarmın sayılmayacağı da sarih riva-'
yetler de.gelmiştir..

'.★ .‫ ؟‬OCUK: ‫ ؟‬ocuguntalakıhususunda baZı.ihtilaflarohnu§tur:Bul»lki


de “gocuk” ,yani (tıfl ve, sab'y) kelimelerinin doğumdan bUluga kadar olan'saf.
hadakilerin hepsi İçin kullanılmasından ileri gelmektedir. Halbuki bu yaçlar-ara-
Sindaki küçüklerin 'he۶ si.aynı akli ve olgunluk seviyesinde değildir. Nitekim
Îbnu'1-Müseyyeb ve Hasan Basri'nin: “Çocuğun akil eriyor ve temyiz edebili-
yorsa talakının cdiz olduğu”! söylerler. Ahmed Ibnu Hanbel “oruca dayanabi-
len gocuğa hadd tatbik edilebileceğini” sOyler. Ata da oniki yaşına gelen ÇOCU-
ğun'böyle olacağını 'Söylemiştir. İmam Mâlik de “büluğa yaklaşmışsa” çocuğa
bu ahkâmın'câri olacağını Söylemiştir. Ancak cumhur,büluğa'ermedikce ÇOCU-
'gun hukuki- ehliyete sahip'' olmayacağın.a, dolayısiyle talâkıhın.da caiz olmaya-
cağıpa hükmetmiştir.

'Buhsrî'nin bir rivayetinde Hz. A^’nin, ‫ﺣﻤﺆ 'ﻃﻼق ﺟﺎﺑﺆ إ ﻷ ﻃﻼى اﻻ ﺻﻪ‬.
“Ma’tuh’unki harig, bütün talaklar caizdir” dediği rivayet edilmiş .ve buradan
Ç'ocuğun talâkı da caiz'dir 'mânâsının çıkarılabileceğine dikkat çekilmiştir.'f ‫؛‬٢m‫؛‬-.
2‫ اأ‬bu hadisi, 'sonuna ‫ اﻟﻨﻔﻠﻮب ﻋ ﺮ ﺑﻤﻔﻴﺪ‬. ibaresinin ziyadesiyle,merfii olarak
,kaydeder, ,ülemâ.'yanhşhğa meydan, vermemek-İçin’''^w٥ ‫؛‬،«٨١ tan muradın ‫'„ ء‬-
nâkısu'1-akl .yani' ٥^ ٤ noksan kimse olduğunu belirtir ve, bu ibarenin' İçine'
gocuk, deli ve sarhoş'uû girdiğini söyler.
Te^ar,edelim.: Cumhur, m'a.tuhtan' ‫؟‬adır olan,talaka itibar edilmemesi, ge-
regine hükmetmiştir.

'.'Bu hadise dayanan âlimler, MÜVESVtS’in de talakmın vâki olpıayacağı-


na hükmetmiştir.'
BEŞİNCİ FASIL
N İK A H D A N Ö N C E K İ T A L Â K

rf ‫ زﻣﺨﺪ ا‬٤‫ ﺑ ﺬ اﻟﺤﻄﺎب‬٠‫ا ؛ أ ﺛ ﺰ‬ n .٠‫' ر'ﻣﺎﻟﺒﺌﺈ‬٠١

tbnu Mes’ud, Sâlim ibnu AbdillahıKasım ibnu Muhammed, tbnu Şîhab, suiey-
man lbnu Yesar radıyallahu atthiim şöyle hükmediyorlardı: “Kişi evlenmezden
önce hanımını boşadığına dair yemin eder de sonra (yeminini tutmayarak)
gilhak işlerse, İşte bu, evlenince ٠ adama gerekli olur.'' | ‫ل‬١‫ةﺣﻬﺔا‬١ ‫ أ ﺀ‬: ‫ ا‬٦ ‫ ا؟‬١ ‫أ‬:‫ث‬١
584).] ^
AÇIKLAMA:
Burada? henüz bekar iken, hanımının nikahı üzerine bir hususta yemin'edip
sonra o', söylediğini yapamayarak hânis olan, kimsenin dummu açıklığa kavuştu-
nılmaktadır: Evlendiği takdirde hanımı boş olur.-Bu me'sele, bir şarta muallak
olan-talak’ın', 0 şart yerine getirilmediği', takdirde .vâki olacağına dair bahse gir-
inektedir. 'Rivayetteadi geçen zevat dışında başkaları da ayni.görüşü paylaşmış-
tir.
Ancajt.-cumhur, Ahmed, Şâfi’î, Mâlik gibi' daha başkaları, da böyle bir du-
.mmda tal'âk’ın.'v'alti olmayacağına hükmetmişlerdir..
Ebu Hantfe ve Ashabı: “Mutlak olarak vâki olur, çünkü bir şarta ia’ilk
etmek yemindih yeminin sıhhati, yemin edilen şeyin kendisine sahip olmayı ge-
rektirmez, nitekimAllah Teâld’ya yapılan yemin de öyledir” demiştir.
Görüldüğü' üzere bu, .ülemanın' ihtilaf .ettiği hususlardan.'birtdir.,I٥wMAbdil-
berr der ki: “Talak'ın vuku bulmayacağına dair birçok hadîs var ise de hadîsci-
438' KÜTÜB-I S İH E MUHTASARI II. c il t

ler nazarında hepsi illetlidir. Gerçi., bazıları bu hadîslerden bir hışmının sahih
olduğunu ileri sürmüştür. Bu rivayetlerden en sıhhatlisi Tirmizı ve Kasını îhnu
Esbag’m merfu olarak rivâyet ettikleri şu hadîsle ٠‫ﺗﺔاح‬: ‫ ﻃﻼى ا ﻷ ﺳﺚ‬Sl“Talak ni-
kahtan sonra caizdir” ‫ ؟‬Ebu Davud'm rivayet ettigi: (‫) ﻵ ﻃﻼق إ ﻷ ﻧ ﺜ ﺎ ﻳ ﺲ‬
.“Mâlik olunanın talâkı caizdir” ' hadîsleridir. Buhari: “Bu, evlenmezden önce
boşama meselesindeki hadîslerin en sahihidir” demiştir. .Bu' iki hadîsin hükrnü-
n^muhalif .taraf şu cev.abı verir: ‘-Biz, onların hükmünü reddetmiyoruz. Zira on-
ların delâlet ettikleri şey, nikahtan önce talakın olmaması keyfiyetidir, bu hu-
susta ihtilaf yok. ihtilafımız.nikahtanönceonauyiklığımızdadır.”
IbnuAbbâs’a: “Falan kadınia evlenirsem boş olsun” diyen kimse hakkin-'
da somlunca: “Bunun bir değeri yoktur, zira talâk, mâlik olunan şey hakkında-
cevabim, vermiştir. Ona:- “Ama ibnu Meş’ud: “Bir kimse bir vakte talik
ederek bir şey söylerse, dediğine göre hükmolunur" buyurdu” denilmişti.
“Âllah Ebu Abdirrahman'a rahmet kılsın, eger dediği gibi olsaydı, Allah şöyle
derdi: “Siz mü min kadınlan boşar sonra da onlarla evlenirseniz...” cevabini'
'''verdi. Bu cevapta'demek isteneni şu rivayette daha açık olarak görmekteyiz:
TaberânVmn rivâyetine' göTCt İbnu Abbâs), ibnu Mes’ud'ün: “Kişi evlen-
mCdeği kadını boşayacak 'olsa, bu 'talâk cdizdir’'--dad\g\ ibnu Abbds:
“Bu görüşünde hata etmiştir. Zira Allah ٣ed/٥.٠.“Mü'»min'kadınları nikah .etti-
'. 'giniz zam an.'temastan'Once'onları boşarsanız...” ,'(A'hzâb 49) diyor, ama,
"MUmin kadınlan boşayıp .sonra da nikahladığınız zaman..'.", demiyor".'diye
cevap verdi.

‫ وﻋﻦ اﺑﻦ ﺳ ﻌ ﻮ د رﺿﻰ اﺋﻨﺬ ﻋﻔﻪ ؛ زأﺋﺬ ﻛﺎن ﻳﻌﻮل ﻓﻴ ﺲ‬٠ ٢ H

‫و اﺋﺰا'ةاﻳﺘﻴﻔﺎ‬٠،‫ﺗﺔ‬٠‫ ﺳ ﻢ ﻟﻢ‬. ‫ ﯪ‬.‫ﻃﺎإق'إذا‬..‫ ﻛ ﻮ ا;أة ﺀﺋﻜﺤﻬﺄ ﺗﺠﻰ‬:‫ذا'ل‬


. 1 ‫ﻻﺟﻪ‬ .m ‫ﺳﺎ‬ ‫إﻻﺀ‬ ‫ﻏﻼا ﺛﺬ ﺀ ﻏﺶ‬
1. İbnu Mes’ud radıyallahu anh, “Evleneceğim her kadın boştur”
.diyen'kimse hakkında derdi ki: “Bu kimse kadının mensup olduğu kabtleyi
veya muayyen bir kadını ismen belirterek zikretmemişse, -malik olduğu hâriç-
onun bu sözüne hiç bir şey gerekmez.” [Muvattâ, Talâk 73, (2, 585).]
'.,A Ç IK L A M A :
'Hadîsin, matbu Muvatta' niishasın'daki^aslında -mâlîk olduğu hâriç- is-'
ll.C iL T NiKAHDAN ÖNCEKİ TALÂK 439

tisnası mevcut değildir.


.2- Hadis hakkında İnicim Malik do.T ki: “Bu hadîs, (bu bahta) işittiklerimin
en sahihidir." V q ş u açıklamayla devam eder: “Bir kimse hanımına: “Şu şu
işim olmazsa sen boşsun" , “..J^ikahlandığım her kadın boştur." “...Malım sa­
daka olsun" der ve hânis olursa (yani yeminini yerine getirmezse) bu kimsenin
durumu şöyledir: “Hanımı, dediği gibi boştur. Fakat, “...Nikahlandığım her
kadın boştur" sözü ise, kadını ismiyle veya kabilesiyle veya yaşadığı yerle veya
benzer bir şeyle iyice belirtmedikçe boşama terettüp etmez, dilediğiyle evlenebi­
lir. Malını bağışlayana gelince, o malının üçte birini tasadduk eder."

‫أ ر ﺟ ﻪ‬ .‫ؤﺧﺔ اﺋﻨﻪﺀ‬ ‫ﺑﻪ‬ ‫ص‬ ‫إﻷ ﺳﺎ‬ ‫ زﻷ'ﺋﺬز‬،‫زﺣﻴﻢﺀ ذﻻا ﻳﻤﻘﻦ ﻟﻪ‬
' .‫أﺑﻮ داود واﻟﺘﺮﻣﺬى‬
3 . (4٠‫ ة‬:Amr tbnıı Şuayb an ebıhi an ceddihi radıyallahu anh anlatıy.r -(8
ama, azadlık, satış'§“Resulullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: “B٠
niâlik olunan ‫ ؛‬eyler ,î‫ ؟‬Jn- 'câîzdîr. Kim gUnah bir §ey özerine yemin ederse
ona yemin, yoktur. Kim sıia -1 rahm i ‫*ذ‬ yemin ederse, ona da
yemin' yoktur. Nezir- de.kendisiyle Allah’ın .rızası taleb edilen .‫؛‬eyler özerine
yapıhr.” [E buD âvud Talâk 7 ‫( ا‬2190,.2191,2192 )‫ ؛‬Tlrmlzi, Talâk 6, ( 1181).ً‫ا‬

‫^اد ق‬,‫ _ا ئ‬٠-۶ ]. :‫ب ﻫﺎل‬ ‫ اﺋﺈة‬.‫ ﺑ ﺲ ر ض‬٠‫اس‬.‫ وص‬٠٤ ٥


.‫ﺗﺮﺟﻤﺔ‬- ‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺒﺨﺎ'رى ﻓﻰ‬.٤‫ﺑﺜﻦ اﻟﺌ ﻜﺎ ح‬
-4: (4.69)- ibnu Abbâs radıyallahu anhüma anlat.ıyor: “Allah talâkı, nikah-
tan sonraya koymuştur." .[Buharî. 'Talâk 9.(Bab başlığında senetsiz.olarak kay-
detmiştir.))
AÇIKLAMA:
1- ülem â, yabancı kadın İçin,yaınlan talâk-1 nâciz’in muteber- olmadıgında,
icma eder.'.Ancak “Falanca kadınla evlenirsem ٠ boştur" gibi.bir şarta tâlik-
440 KÜTÜB-Î SÎTTE MUHTASARI ll.G ÎL T

edilen sözle yapılan talak. Sahabe, Tabiîn ve daha sonra gelenlerin cumhuruna
göre, vâki olmaz.
★ Ebu Hanîfe ve A^/ınbı’ndan talakın mutlak olarak caiz olduğunu söyle­
dikleri rivayet edilmiştir.
★ //n٥m M٥//k -kendisinden meşhur olan- görüşünde, Rebfa, Sevrî, Leys,
Evzâ’îjb n u Ebî Leyla da bu meseleyi tafsil etmişler, "Eğer kişi: "Falanlardan
veya falan köyden nikah edeceğim her kadın boştur" dese talâk sahihtir, kadın
boştuı; ama, umûmi bir ifâde ile "alacağım kadınlar boştur" dese hiçbir şey
gerekmez" Bunlara göre, nikah vuku bulmadan talâk vâki olmaz.
2- Hadîs, kişinin sahibi olmadığı bir şeyi satamıyacağını, mülkiyetinde ol-
mıyan bir köleyi azad edemiyeceğini ifade eder. Meselâ kendine ait olmadığı
halde, "Şu köleyi azad ettim" dese bu söz lağvdır. O köleyi bilahare satın alsa
yeniden azad etmedikçe, eski sözüyle köle azad edilmiş olmaz.
3- Mâsiyet üzerine yemin, '*Şu günahı işleyeceğim" diye yapılan yemin­
dir. Resûlullah bir kardeşi ile küsmeye yemin etmeyi de bu gruba dahil ederek
"bu, yemin olmaz" buyurmuştur.
bu ifadenin iki mânâyâ geldiğini belirtir:
★ Bununla mutlak yemîni kastetmiş olabilir. Bu durumda mâna şöyle olur:
“Ona yemin yoktur" yani yeminini tutarak paklanma yok, fakat hânis olarak ke­
faret öder. Nitekim bir hadîste Resûlullah: “Kim bir m esele için yemin eder,
sonra bunun aksini yapmanın daha hayırlı olacağını anlarsa, bu hayırlıyı
yapsın ve ettiği yemini bozarak kefarette bulunsun’, buyurmuştur. Şu halde

yemin etmişim diyerek zararlı şeylerde inatlaşmanın bir gereği yok. Rehberi­
miz, yemin d ^ i etmiş olsak faydalı varken faydasızda, çok faydalı varken az
faydalıda direnmememizi emretmektedir.
★ Hadîsteh anlaşılan ikinci mâna şu: “Bu sözle yemine dayalı bir nezirde
bulunmuş olabilir" Bir kimsenin, “şu işi yaparsam yemin olsun çocuğumu ke­
seceğim" demesi gibi. Bu yemin bâtıldır. Buna uymak câiz değildir. Bu yemin
sebebiyle adama ne kefâret ne de fidye gerekmez. Keza iyilik ve Allah’a yak­
laşmak gayesiyle çocuğunu kesmeyi nezreden kimse hakkındaki hüküm de böy-
ledir. Burada nezir sahih değildir, böyle bir nezre uymak da gerekmez, bu se­
beple kefâret ödemesi de gerekmez. Zira bu nezir, nezir değil, yemin de yemin
değildir. .
II. CİLT NÎKAHDAN ÖNCEKİ TALÂK 441

Yapılacak nezir, Allah’ın rızası kazanılan şeylerden olmalı, “...§u kadar


oruç tutarım”; “...şu kadar namaz kılarım”; “...§u miktar sadaka veririm, kur­
ban keserim, bağışta bulunurum” gibi. Bunlann her biri ibadete girer ve onlar
Allah’ın rızasını kazanmak için yapılırlar.
A L T IN C I F A S IL
'KÖLE. V E C A R İY E N İN . T A L A K I

‫اﺋﺈؤ‬٠‫ وﺳﻮو‬،]‫ ﺻﻰ اﻟﻠﻪ ﻋﺒﺎ ﻗﺎﻟﺖ;ا ]ى‬١'‫ ل ﻋﻦ 'ﻣﺌﺸﺔ‬١4070

..‫ وا ﻟ ﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ى‬. ‫أﺑ ﻮ دا و د‬

1. ( 4 0 7 0 ) . , Ai§e radıyallahuanha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu


vesselam buyurdular ki: “Câriyenin talakı îk i ٠taîakt،r, îddetî ,de .bir nüshada:
-“kurû’u da”, ikî haytz.müddetidir.” (Ebu Dâvud, Talâk 6, (2189)‫ ؛‬Tirmizi,
Talâk.7,(.1182^,lbnu'Mâce،.Talâk 30,'(2080).)
AÇIKLAMA:
1" Hür olanlarda talâk ü‫ ؟‬olduğu ha.lde, hadîs, kölelerde bunun.iki talâk' ol-
dugunu takrir e t m e k t e d i r . d e r k'i: "ülemâ hu meseledeihtilaf etmiştir.
'Bir grup, "talak erkeğe, iddet kadma aittir” 'der. Bu hüküm, ibnu Ömer ve Zeyd
ibnu Sabit ve tbnu Ahbds radıyallahu anhiim’den de rivayet edilmiştir. Atâ da
bu görüşü benimsemiştir. Bu ayni zamanda imam Malik, Şâfiî, Ahmed ve
ishak ın da kavlidir. Bunlara göre, cariye şâyet hür bir kimsemin nikâhında ise,
bunun talakı üçtür, iddeti de ‫؛‬٤،' kurıVdur. Eğer hiir bir kadın, kölenin nikahında
ise bu kadının talâkı ikidir ve iddeti üç kürü’dur.
Ebu HanTfe ve Ashâhı'na ve Süfyan-1 Sevıfye göre, i'hür kadırt üç kuru'
müddetince iddet beWer,hür veya kölenin nikah alttnda.olmu§farketme^,talakı.
da üçtür, iddette olduğu gibi câriye ise, hür veya kölenin nikahında olduğuna
bakılmaksızın iddeti iki 'kurd, talakı iki talaktır. Hadîs, sâbit.'is'e -Ehl-İ Irak icin
hücc«tt‫؛‬r ٠anc٥k hadis ‫؛‬w‫؛‬, bunu addederler, Hatta, k ı s m m köle olma-
Siyladate'vil ettiler.”

4071
، ٠‫ ﻹدا ﻟﻤﺄ‬٠ :‫ﻳ ﻤ ﺎ‬ ‫ ﻟ ﺾ ﺷ ﺄ‬٠‫ ﺀ ص‬:‫ و و ﻋ ﻦ اﺑ ﻦ‬:
İL C İL T K ö l e .VECARtYENiN TALAKI' 443

‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.[‫اﻷﻣﺔ ﺣ ﺼﺘﺎ ن‬ ‫ﺀدة‬٠‫ و‬،‫ﺣﺾ‬ ‫وﻋﺪة اﻟﻐﺮؤ ﻗﻼذ‬ ،‫اﻣﺄ‬ .‫أؤ‬


j u

2. (4071)-' ibnu Ömer radıyallahu anhümâ derdi ki: “Kole, hanımını iki ta-
lakia boşadı mı artık kadın. başka bir kocaca ^ar(ıp ondan 'boşanıldıkça ona
haram olıtr. Bu kölenin hanimi hiir, de olsa,'köle de olsahiikUm bönledir. HUr
ktıdının iddetiüç Ha٥ ız müddeti, kOle kadının iddeki iki ha^ız müddetidir.” ^ -‫د‬١
٧.attâ,T aIâk 5 0 ,(2 ,5 7 4 ).J.'..
AÇIKLAMA:
Bu hadîs boşama meselCsinde öncelikle.kocanın nazar-ı itibara alındığını,
.'iddet müddeti -meselesinde ise kadinın nazar ‫ اب‬itibaTe alındığını göstermektedir.

3٠.(4072)- Ebu Hasan Mevla BemNevfel anlatıyor: “ibnu Abbasradıyalla-


hu anhümâ.ya dedim ki: ‘Bir köle, nikahı altında bulunan köle bir kadıni'iki t.a-
lakla boşasa, sonra bunlar dzad edilselcr, onun.la yeniden'eklenmek istemesi
caiz olurm^?”
ibnu Abbas radıyallahu anhUma sorumu şöyle cevapladı: “Evet! Ona bir
talâk daha kalmıştır, Resûlullah aleyhissalâtu vesselam böyle hükmetti.’’ (Ebu
..Dâ٧Ud, Talâk6,'( 2 . 2 1 8 8 ‫ ا‬.‫ ة‬7,‫ ;) ا‬Nesaî, Talâk 19,(6-, 154', 155)..
A ÇIKLAM A :.
Hattabı der ki: “Bildiğim kadarıyla alimlerdeKhiç kimse bu hadise uygun
fetva vermedi. Hadisin İsnadı zayıftır. ûlemânın bu husustaki görüşü şoyedir:
K^le kadın,, bir, ..kölenin nikdnında ise ye kocası bunu iki .talakla b o ş iış s a .b u
kadın ona, bir başka kocaya gitmedikçe helal olmaz.’’

‫وﺻﻰ اﻟﻠﻪ ﻋ ﺒ ﺎ ﻳﻘﻮدن‬ ‫ﻏﺘﺰ‬ ‫]ﻛﺎ ن اﺑﺊ‬ :‫ﻧﺎﻓﻊ ﻫﺎل‬ ‫وص‬ J H


444 KÜTÜB-Î.SÎTTE MUHTASARI ^l.ClLT

،İIİU ‫ا ; ﺑ ﺖ‬

'4. (4073)- Nâfi rahimehullah anlatıyor: “Ibm Ömer radıyallahu anhiima


derdi ki: "Kim kölesine evlenme izni verirse, boşama yetkisi kölenin elinde
olur. 'Onun boşama ‫ﻻ‬etk‫آ‬.sinden Hiç biri başHasının elinde olamaz. Ancak, kişi-
nin kendi kölesinin cariyesini veya câriyesinin cariyesini almasında bir giinah
y٠fc‫؛‬Mr.''[Muvattâ,Talâk51,(2,.575)-.J
'A Ç IK L A M A :.'...
Efendi kölesinin eYlenmesine izin-verince boşama'yeticisi köleye ait ol-
maktadır. .-Fakat efendi .kölesinin cariyesini alabilir, çünkü efendi, kölesinin ma-
Iını alma yetkisine sahiptir.

‫ﺳﺌﻤﻪ‬ ‫ ﻻم‬٠‫ﻛ ﺎ ن‬ ‫]ا ن ﺑ ﺌ ﻌ ﺄ ًﺋ ﻜ ﺎ ﺑ ﺎ‬ : ‫ﻳ ﺴﺎر‬ ‫اﻳ ﻤﺎ ن ﺑﻦ‬٠ ‫وﻏ ﻦ‬ 1.

'‫ا' ن‬ ‫ًﺗ ﺎ ﻛ ﺎ ن ﺛ ﺘ ﻘ ﺬ'ا ﻧ ﺰ ا ة ﺋ ﺌ ﻘ ﻬ ﺎ ﺛ ﺴ ﻦ ' ا ذ ا ذ‬ ‫اؤ‬ ،‫ا‬ ‫اﻟﺘﺒﻰ‬ ‫ؤؤ ح‬

٠‫ ﺣ ﺮ ﻣ ﺬ ﯪ‬، ‫ﻋﻨﻬﻤﺎ ؟ ﻗﻘﺎ ﻷ‬ ‫ ﻳ ﺖ ر ص اﺋﻠﺔ‬١‫ﻏﺌﺘﺎ ن و ر ﻳ ﺪ ﺑﻦ ئ‬ j L i ‫ﻳ ﺮا ﺧ ﺒ ﻬﺎ‬

.‫ ا ا ﺟ ﻪ ﻣﺎﻟﻠﺶ‬.[‫ ت ﻋﺘﻠﻖ‬٠‫ﻋﻴﺶ ح;ع‬


5. (4074)- Süleyman tbnu Yesâr rahimehullah anlatıyor: “ m fe y ’
Resûlullah aleyhissalatu vesselam’ın zevce-ipakleri ümmü Seleme’nin mükâte-
bi idi veya: nikaHında HUr bir kadtn olan, bir köle idi. Nufey’ bu kadim iki talak-
la boşadı. Sokra kadını geri almak istedi. Durumu Hz. Osmdn ve Zeyd ibnu
sabit radıyallaHu anHümâ'ya sordu. Bunlar; .“0,'artık sana Haram oldu, o artık.
sana karamboldü!” dediler." ‫؛‬-Muvatta,' Talâk 47, (2,574).]
.-AÇIKLAMA:.
Mûkâîeb, kazanacağı para ile hürriyetini satın alnıak üzere.' efendisiyle an-'
'laşma yapmış'bulunan köleye denir.' Borcunu' .tamamen'ödemedikçe 'hür sayıl".
maz.' Öyleyse m fey) köledir. 'Köle olması haysiyetiyle, 4070'numarali h'adîste
görüldüğü üzere, iki'talak.hakki bulunan I f e y [ , hanımını 'iki talâkla boşayınca
bir'üçünçü talâka hakki ٥)[ınadığı iç.in Hz. Osman vtZ eyd ibnu Sabit radıyalla-
٨« kendisine, zevcesini geri .a‫ا‬amı‫ﻟﻤﺪ‬acağmı'söyle'mişle'rdi^^
ll CtLT KÖLE VECARİYENİN TALAKI - 445

‫أﻷم؛‬. ‫ذﻻ'ق‬٠‫ذ‬.٠:.‫ﺗﺎل‬ ‫ب‬ ‫^ ر ض ا'ﻟﻠﺔ‬ ‫اﺑﻦ‬,‫ وﺀن‬- ٦ ‫ه‬


,- ٤‫ذ ﻃ ﺎ ي‬ : ‫و ة ﻟﻬﺎ‬ : ‫ و ﻳ ﺢ ﺳ ﺪ ﻫ ﺎ‬، ‫ﻫ ﺎ و ﻃ ﻼ ى ز ؤ ﺟ ﻬﺄ‬ :‫ﺗ ﺤ ﻨ ﺊ‬

. ‫أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ ر زﻳ ﻦ‬

6. (4075)-. ibnu Abbâs radıyllahu anhümâ demiştir ki: "Câriyenin boşan-


ması beş suretle vukua gelir: Azad edilmesi, kocasının boşaması, efendisinin
satması, efendisinin hibe etmesi, miras olmasıyla” [Rezîn tahric etmiçtir.J

‫] ﺀ رد ت اأن ا ﻋﺘ ﻰ‬ :‫ﻗﺎﻟ ﺖ‬ ‫ ا و ﻋ ﻦ ﻋﺎﺋ ﺸﺔ ر ﺿ ﻰ اﺗﻠﺔ ﻋﻴﻬﺎ‬٧


‫ا دا ؟وزﻟﻲ ؤل‬,‫ ا ن‬. ‫وؤ ض ﻋﺎ;ﻳﻰ زس)ل اﻻي‬ ‫ال‬ ‫ﺑﺪ ي‬
‫ و ا ﻟ ﺴ ﺎ ﻧ ﻰ‬,.‫ أﺑ ﻮ دا و د‬.‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬. , [‫اﻻزأؤ‬..

‫ﺧﻴﺎ ر‬ .‫ ﺗﻔﺎ‬.‫))ﻗﻼ دﻛﻮن‬ : ‫)) و زاد ' ر زﻳ ﻦ‬

7. (،076)-',^z. Aişe radıyallahu anha ,arilatıyor‫“ ؛‬Ben, karı-koca iki kölemi


azad etmek istemiştim. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm önce erkekten başla-
yıp sonra da kadını azad etmemi emretti.” \Jöbu 'Dâvud, Talâk, 22, (2237);
N esâi,Talâk28,(6,'161).î٠
Rezîn, (Resulullah’ın feu.emrinin'sebebini belirtmek iizere) şu ziyâdede bu-
\ u m ı ^ l ٠. “...Şadına b.kk -1 Vıvyar (erkcgi i u l veya reddetme muhayyerliği)
olmasındiye.”
'AÇIKLAMA:
'l-'ÖnCeki rivayet, câriyelerin kocalanndan boşanma durumlarım İfâde ejt-
mektedir. Yani cariyelerevli iseler,,, sadece kocalarının “boşamaları" ile degil,
sayılan diger dUrtimlarda -da kocalanndan boşanmış sayılacaklannı İfâde ediyor.
Bu hadîs mevkuf ise de, Tfz.'Aı^e’nin'rivâyeti (4070), âzad.etme şıkkına roerfu
bir' örnek teşkil, etmektedir: Eger-önce.kadın-âzad olursa ve rtzası alınmadan
efendisinden başkasıyla evlendirilmiş ^ise hür olmakla kalmayıp k'Ocasından bo-',
şanmada muhayyer olacaktır. Bu. durumda .cariye kocasından aynlmayı tercih
edebilecektir. Bu sebeple Aleyhissalâtu vesselam, Hz. Aişe'ye önce erkegi azad
'.etmesini tavsiye eder. Erkegin âzad'olması,.nikahın feshini getirmez.'.A/iyy«'/-
446 KÜTÜB-^ S i m MUHTASARI II.C İL T

Kân: “U^gun olanı önce erkeği azad etmektir, çdnkû erkek ekwel,١١e efdaldir
‫؟'اﻫﻼﺟﻼ‬٠ ‫اأأﻣﺎة‬١‫ ىﻻم‬kadın köle bir kocaca razı olwaz, erkek ise bilakisdir” ‫ةﻻ\ه‬
açıklaş Hattabî der ki: “Bu hadîs, câriyenin, bir kölenin .nikahında olması ha-
,linde.-azadlık sonunda, kadına wuba^^erlik bakkının doğduğunu gösternıekte-
dir. cari‫ﻻ‬e ‫ ا‬bUr bir erkeğin, nikalu. altında ‫ا‬ . - - bulunmuş ol-
saydı, “kocasının ondan önce azad edilmesV’nin bir mânası ve faidesi
uımuzaı.
olmazdı.'

‫را>ﺑﻖ اﺋﻠﺔ‬ ‫ ] ﻛﺎ ن ﻓ ﻰ ﻳ ﺮ ﺑ ﻪ‬: ‫ﻃ ﻔ ﺎ ﻗ ﺎ ﻟ ﺖ‬ ‫و ﺀ ﻣﺄ ﻋﻠ ﻀ ﻰ اﻟﻠﺖ‬

.‫ا ز ا‬
'8. '(4077‫؛‬- Yine Hz. Ai§e radıyallahu .-«Âd-anlaljyor: “Berire radıyallahu
anhâ’âa üç sünnet vardı:
1) Azad edildi ve kocasını tercih edip etmemede muhayyer kılındı.
2) Resulullah aleyhissalâtu vesselam onun hakkında: a y âzad edene-
dJr” buyurdu.
3) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, tencere kaynarken eve girmişti. Ken-
disine ekmek ve e^vde bulunan katıktan bir sofra kuruldu.
‘‫؛‬Galiba' bir tencerenin kaynadtgjnj. görüyorum’[ buyurdu. Oradakiler:
“Evet ama, bu Beıire’ye tasadduk edilen bir ettir. Sen ise sadaka yemiyor
sun!” dediler. Aleyhissalâtu vesselam: “Bu Ona sadakadjr. (ania ondan) bize
hediyedir!” buyurdu.” [Buharî, Talâk-14,.Nikâh 1.8, Etim e 31, Itk 10, Ferâiz
22, 23, 19,'25‫ ؛‬MUsiim, Itk. 14, (1504)‫ ؛‬Muvattâ, Talâk 25, (2, 562)‫ ؛‬Ebu
Dâvud, Talâk-19, (223'3, 2235,'2236)‫' ؛‬Tirmizi, R.adâ.’ 7„ (1154, 1155)‫' ؛‬Nesâî,'
Talâk2 9 ,3 0 (6 1 6 2 .‫؛‬, I63).j
AÇIKLAMA:
1- Berire radıyallahu anlıâ Hz. A/^e’nin cariyesi idi ٧e Mugis adinda bi'r
JL C tL T KÖLE VECARtYENJN TALAKI 447

köle ile evli idi. Hz. Ai§e, B erîre)î azad etmiştir, o azad olunca hakk-1 hıyânnı
kullanarak: köle kocasından boşanmayı'tercih etmiştir. Kocası ise, müteakip ha-
diste görüleceği üzere Berîre)[ hayret uyandıracak şiddetli bir sevgi ile- sev-^
mektedir. Ancak Resûlullah'm Muğîs'lt evlenmesi hususundaki, şefâati-,
' ni kabul etmeyecek derecede kocasmı sevmemektedir.
2 - Hz. Ai§e radıyailahu anhâ, bu hadîslerinde, vesilesiyle üç.ahkâ-
'mınteşrîedildiğini belirtir:-
★ Azad edilince muhayyerlik hakki tanınmış, o da bunu ,kullanmış ve köle
olan kocasından ayrılmıştır.-.Bir rivayette, Resulullah aleyhissalâtu vesselamTm
Bertre’ye ‫(“ اان د ﺑ ﻚ ﻗﻼ ﺣﻤﺎو ﻧﻠﻒ‬Muhayyer olduktan.sonra'hakkini -hemen
kullanmalısın. Ak.si ,takdirde hıyâr hakkini, kullanmadan' Once kocan) sana
temasta.bulupursa muhayyerliğin kalmaz” der.
★ Hz. Aişe’nîn belirttiği, ikinci teşriat, Resûlullah'm: âzad etlene
aittir” sözüdür. Velâ, hükmî ve hu'kukî bir .akrabalıktır,. .١^erâsete sebeptir. Veia.
akidle.te’sis edilirse veîâ-i muvâlât denir. Azad etme ,ile hası'1 olursa velâd atak
denir.
.Şu halde, hadîs, Bertre'nm vc/d١sının Hz. A i§ e )t ,ait olduğu'nu, onun, hük"
men Hz. Ai§e ile akraba sayılacağını, şartlar ,tahakkuk ettiği takdirde veli olarak
Hz. Ai§e'mx[ B e rire )t miras‫ !؟‬olabileceğini- belirtmektedir. ,Ancak bu hüküm'-
sâdece Bertre -Hz. Aişe arasındaki.bir mesele'olmayıp köle- ^âzad eden arasında'
umumî bir hü.kümdür, Aleyhissalâtu vesselam bu ves.ile ile, teşrî buyurmuştur.
i Hz. Aı'^c’nin'belirttiği üçüncü teşriat bir kimseye sadaka ol'arak verilen
bir mal, 0 kimse tarafından hediye, bağış vs. tarzında'tasarrufu hâlinde sadaka
olma vâsfını kaybedeceğidir. Bilindiği üzere Resulullah] ve âl-i beyt-i müker-
remine kesin bir haramdır. Bu sebeple onlara devlet gelirlerinden zekat-
sadaka bölüm'üne giren kışımdan ma.aş verilmez,'pay ayrılmaz. îşte 'durumu bu
olan Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Berîre'yt sadaka olarak gelen etten
yiyor. Bunun ,ona sadaka olarak geldiği hatı.rlatılınca, “Bu, Berîre’ye sadaka
ise de, bize değil. Çünkü .0, hize sadaka olarak vermiyor, kendi malmdan
he'diye etmiş olmaktad-ır...” açıklamasında bu.lunuyor.
,2- Berîre'nm kocası hür müdür,.'köle.midir, rivayetlerde ihtilâf'var.'Bazısı
hür, bazısı, da köle olduğunu 'belirt'ir. 'Ancak köle olduğunu İfâde',eden rivayetler'
esahh kabul edilmiştir. , -
Kocanın köle olduğunu esas,, alan'bir, kısı'm ülemâ: i‘Cariye. hür kocanın
448 KÜTÜB-I^'SÎ'^E. MUHTASARI i i . c Jl t

nikahında ise'. a‫ ؟‬adolancahakk -1 hı^a٣ı olmaz.'hakk-ı Kı‫ ؟‬-ârköle kocanın nika


diye hükmetmiştir. Şâfı’î} Ahmed, Mâlik, ishak ve .cumhur bu^hında ise d٠-"-٠۶
^.görüştedir

B e r îr e 'â kocasmm hür olduğunu ifade eden rivayetleO'esas alan, bir


kısım âlimler ise. câriye, hür kocanın nikahında olsa da, eger efendisi ,tarafından
cariyenin, nzası..hilâfına zoraki,evlendirilmiş' ise- âzad,'edilince hakk-1 hıyâr'si
-sahip.olduğuna hükmetmiştir. Ebu Hanîfe ve Ashabı, Süfyan-1 Sevn bu görüşte-
-.dir
DelillerinmUnakaşasını'gereksizgörüyoruz -.

‫ب ﻗﺎدت ﻳ ﺈ ة روج اﺑﺮﻳﺬه‬ ‫رﺿﻰ 'اى‬ ‫وص ا ن‬ — ٩Ü


‫ ودﻣﻮﻋﺖ ﺋ ﺴ ﻮ‬،‫ ﻛﺄ ق أ ﺋ ﻦ إ ي ﺣﻠﻌﻪ\ ﻳ ﻄ ﻮ ل‬،‫ ﻣﻴ ﺚ‬j ١٠٥i ‫ﻛﺄ ن ﺗ ﺪ أ‬
‫ﺛﻨﻴ ﺖ س ﺧﺐ‬, '‫ أﻻ‬:‫ﺛﺎس‬٠‫ﻟﻞ‬ I ‫ ل‬٠‫ ﺷ ﻞ ; ﺑ ﻞ ا‬.‫ﻏﺶ ﻟﺘﺘ ﻲ‬
‫ ﻧﺆ زاﺟﺌﺒﻐﻪ؟‬. ‫ﺗﺔا‬.‫ وﻣﻦ ل;ﺷﺮإ ﺑﺮزة ﻣﻔﺜﴼ؟ ذﻗﺎﻻ‬،‫ﺛ ﻤ ﺚ ﺑﺮزة‬
‫ ئ‬1‫ ﻷ خ‬: ‫ ﺗﺎ أ ﺀ ﻗﺎ 'ﻟ ﺚ‬٩ .'‫ ﻷ‬:'‫ﺗﺎﺋﺬف؟ ﻗﺎل‬.‫ ئ'ذﺛﻮق اﺗﺔ‬:‫ةﻗﺎ'ﻟﺚ‬
‫ﻣ ﺴﻠ ﻤﴼ‬ ‫إﻻ‬ ‫ا'ﻟﺨﻀﺴﺔ‬ ‫أﺧﺮﺟﻪ‬ ‫إى‬
9. (407S)-İbnu Abbâs radıyallahu anhUma anlatıyor: “Berîre’nin kocası,
Muğîs adında bir kole i d i B k onu, Berîre*nin etrafında ağlayarak tavafeder-
cesine dolaştığını görür gibiyim. Gözyaşları sakallarım ıslatmıştı. Hatta
Resulullah aleyhissalâtu vesselam bir ara amcası Abbâş radıyallahu anh’a:
“Mugîs’în Berire’ye olan sevgisine mukabil, Berîre’nin Muğîs’e olan n'efre-
ti' seni hayrete sevketmiyOr mu?” buyurdu. (Muğîs’in hâline acıyarak) Bert-
re’ye: “Mugis’e ric^at' etmez misin?” diye şefaatte bulundu. Ancak Berîre ka-
rarlı idi: [‘Ey Allah’ın Resûlü, ٥«„« emir mi buyuruyorsunuz? (Eğer, emirse
hayhay%Hemen ayrılma kararımdan döneyim!)” dedi. Resulullah: “Hayırİ hen
sâdece Onun.lehine şecaatte' bulunuyorum!” ،/eyznce, Berîre: “Öyleyse ona
ihtiyacım yok!” cevabini verdi'.", [Buharî. Talâk 15,' 16‫ ؛‬Ebu Dâvud, Talâk,31,
(2231,-2232)‫ ؛‬T-IrmI.zî.R.adâ’ 7('1156)‫ ؛‬Nesâî.,Kudât 27,(8,-245)'.)
AÇIKLAMA:
Bu .hadisten, bâ'zj âlimler-, hâkimin hüküm vermezden önce--veya, sonra-
n.GİLT KÖLE VE CARÎYENİN TALAKI 449

hasunlar arasında şefaatte bulunarak meselelerini sulh yoluyla halletmeye çalış­


masının cevazına hükmetmişlerdir.
Rivayet ayrıca, Resûlıillah''m h tr ricasının kesin bir emir olmayıp, bazan
ashab tarafından kabul veya reddedilebilecek bir şefaat mâhiyetinde olduğunu,
Ashab’ın, kesinlik ifâde eden nebevi talepleri reddetmekten kaçındığını da gös­
termektedir
termektedir.. ' ٠

f١ ^^-١٥^ ،^١ LS^ ] ..‫؛‬.٠٧١٠. ." ١

10. (4079)- /m.m Mâlik'‘ç, ulaştığma göre: “Resûlullah aleyhissalâtu ves­


selam‘ın zevce-i pâkleri, ümmü‘l-mü‘minin Hafsa radıyallaku anhâ. Benî
Adiyy’e ait bir câriye olan Zebrâ’ya -ki bir kölenin nikahı altında idi ve efendisi
âzad etmişti- haber salıp yanına çağırttı ve dedi ki: [Şimdi sen, zevcin sana
temas etmedikçe muhayyersin^ Eğer sükût edersen, muhayyerliğin kalmaz.“
Böyle*bir hakkin varlığım öğrenen kadın derhal: “O boştur^ yine boştur,
yine boştur” diyerek kocasını üç talakla boşadı.” [M uvattâ, Talâk 27, (2,
■563).], V
AÇIKLAMA:
1- Bu hadisîn Muvattâ’daki aslı daha uygundur. 7b«« Deybe, buraya akta­
rırken rivayet-î biLmâha sûretiyle, ahkâm kısmını özetleyerek aktarmış. Mâna­
nın bütünlüğü için gerekli gördüğümüz bir ibâreyi köşeli parantez içerisinde ak­
tardık. . ■
2- Rivayet, âzad edilen câriyeye, //z. / / ٥/j، 2’mn yeni durumda sâhip oldu­
ğu hak hususunda bilgi verdiğini göstermektedir.
3- Hafsa validemiz, Zebrâ ١yı uyanrken “Kocan sana temas etmedikçe mu­
hayyersin, temas etti mi bu hakkın düşer (artık onu kullanamazsın}” der. Zebrâ
bunu öğrenince beraberliği arzu etmez ye üç talakla boşar.
İbnu Abdilberr der ki: “Bu hususta Hz. Hafsa ve kardeşi İbnu Ömer radı-
yallahu anhüm’e Ashab arasında muhalefet eden var mı bilmiyorum. Berire
450 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI M. CİLT

kıssasında, açık bîr şekilde buna merfu bir delil rivayet edilmiştir.”
Esasen imam Mâlik de bu görüşü benimser ve azad edilen câriye, fikrini,
kocasının temasından sonra beyan ederse kabul edilmeyeceğin^ “ben bilmiyor­
dum, sonradan öğrendim” gibi getireceği mâzeretin de muteber addedilemeye­
ceğini söyler.
YED lN dFA SIL
M Ü rp R R tK H Û K İE R

‫ت‬ ‫ ]ﻃﻼو‬٢‫ﻋﻤﺮ و ص اﻟﻨﻪ ﻋﺌﻤﻤﺎ ىل‬.‫ ﺀن'ﺀﺑﺪ اﺋﺆ ﺑﻦ‬- ١٠


(.‫ورج‬ : ‫ ﻟ ﻚ‬.‫ ق‬1‫ ل‬1 ‫ ﺟ ﻪ‬/ 1 •[٠‫ص ا ﯪ أ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫أن ﻳ ﺴﻴﻞ ﻃﺎﻫﺮأ‬
.‫ واﻫﻪ أﻋﻠﻢ‬،‫ﻳﺆ اﺑﻐﺎرى‬
1. (4080F Abdullah îbnu Ömer radtyallahii qnhüma anlatıyor^ “Talâku's-
sänne (sutmete uygun boşamah kadını temizlik döneminde cimada bulunnuldan
yapılan boşamadır.” [Neşâî. Talâk 2, (6 ٠140).)

‫ ﺣ ﺔ‬, . . ‫ ا ذ‬. ‫ ا‬٠‫ ؤواي‬ş ‫' ي ا;ائ‬:‫ اس ﻋﻴﺔ ﻗﻮل‬.‫رﺿﺘﻰ‬


‫ه‬ -;‫ ﺻ ﺖ ج ا‬٠) '‫ذذح‬ ‫ﺀ‬ ‫ ﻏﺶ‬S r

.[‫ا‬٠‫ر ى ﻣﻰ ﻣﻦ ﺀذﻻذ‬ ‫ أ ي ﻫﺨﻤﻠﺬ ﻋﺪت‬،‫ا أﻷؤو‬٠‫ ﺛ ﺪ‬P


٠٧‫ب ﺀ د‬ ‫ا ش‬.‫ا ب‬..‫'ةة؛ وﺛﻠ ﻚ‬.‫ا رﺣﻤﻬﺎ‬ ‫ﻻل‬
٠ / ٠‫\ذ ﻋﻊ‬ İ ٠٠،..، -٠
‫ﻻ‬٠
"2. (.4.81)- imam ! / / b anlatıyor: thnul-Mûseyyeh’i, Hıımevd Ihnu Ahdir-
rahman Ihni A vfı, Uheydullah İhni Ahdillah îhni Uthe’yi, SiUevmân İhmı
Yesâı-’ı dinledim, hepsi de Ebu Hiireyı e'nin şöyle söylediğini İşitmiş oldııklarını
bildirdiler: “Ben Hz. Ömer radıyallahu anh'ı dinledim. Demişti ki: “Bir kadını
.kocası, feir veya iki talakla boşayıp, kadını ^(iddeti.'bitip de başkasına) belal
olancaya kadar bıraksa, kadın do bir boşka erkekle evlense bil ikinci koca^ilsc
١
452 KÜTÜB-t S i MUHTASARI JJ.CiLT

veya İ ı n ı boşasa, sonra kadın tekrar ilk kocası ile, eklense, ba kadın onun ^a-
nında , oncedenbaki kalan talak(lar) Üzerine olur.’}
imam Mdlik VÂ.. “î§te bu, bi‫ ؟‬bir.ibtilaf.olwaksiîin'kabullendigiwİ2 .'
‫ﴽ ﻫ ﺔ‬

sünnettir.” [Muvattâ, Talâk 77, (1,586).]


AÇIKLAMA:
.Bu rivayet, b^kadın b^veya'iki'talakla-boşanı^
‫ ﺀ‬bâin hasıl olunca 'ikinci bir erkekle evlendikten sonra me§ru' şartlar çerçeyesin-'
de eski kocasına..tekrar, yeni bir evlilikle, dönmesi durumunda,, talak adedinin,'
'önceki.boşanmadari'baki.kalan miktar üzerine olacağını İfâde eder.
imam Mâlik, Dâfu’s-sünne o k Medîne’de bu görüşün benimsendiğini
belirtir. Eimme-i selâse,. Sahâbe ve'Tâbiîn’in cumhUrlari'da bU-görüştedir.'Bun-.
^lara .göre,.iki»ci'koca,-.ü‫؟‬ten aşağı talaklan ketmedemeZ (yok'edemez). Çünkü
0, ' evlenmezden önce evyelkinin kadma ric’atine nıani'olamaz:
Ebu Hanîfe ve,.Sahâbe,V‫ ؟‬Tabiînden bazıian^ ise,..ikincikocanın, üçü'ket-.:
.mettigi gibi üçten aşağı 'talaklan da ketmedecegi görüşündedirler. Oyle ise, bun-
lara'göre'kadın, önceki kocaya döndü nlü, bununla 'İsmet-İ kâmile, üzere olur,
yani'Uç taiâkbaglylaevlenir.

:‫ ﻗ ﺎ ل‬. ‫ ر ض اﻫﺔ ب‬.,‫ وص ﻣﺤﺎرب ﺑﻦ دﺛﺎر ص اﺑﻦ ﺳ ﺮ‬٠ ٣ ‫غ‬


‫ظ ﺿﻦ ش ﻳﻦ ﺣ ﻲ‬ ‫اﻻة‬:‫ﺀﺧﻞ‬ ‫ ا ; ﺗﺎ‬: ‫] رﺳﻮل ا ي‬. jöj

-‫ أﺧﺮﺟﻪ أ ر داود‬...«‫اﺋﻸق‬,'‫ ﺿ ﻰ ﻫﺌ ﺺ آﻟﺘ ﻼ و إﻟﻰ ا'ﻹه‬٠ ‫وﻟﻰ‬


'3 .'(4٠82‫ر‬- Muharib ibnu Disâr, İbnu Omer radıyallahu anhümâ’dm nak"
1. en:. anlatıyor: uResûlullah âleyhissalâiu vesselam buyurdular “Allah’m,
. helal'kıl'dıfeî'arı arası'nda en^seyme'dig‫§''؛‬eytal'âktır,.'»’
,Bir d'iğer rivâyette ise'şöyle .,gelmiştir: “AHah»'ın en sevmediği heial, ta-
,.lâktır.’tEbuDâvud,Talâk3',(2177,2178,)'.J : .'‫ا‬
AÇTRTAMA^

1^'Burada,'boşama mesru olmakl'a birlikte Allah’ın en çok nefre't edip, sev-'


raedigi'bir fiil olarak- ifade edilmektedir. Şu halde, hadîs, her helalin m ^böb'
(secilen) bir.sey olmadığını a n l a iia d u r . Bu durumda,'heîalleri sevilen', sevil'
- meyen diye ikiye ayırmak m ü lk ü n d ü r.'
11. CİLT MÜTEFERRİK HÜKÜMLER 453

Şunu da belirtelim ki, “boşama" hadisesini mutlak olarak mekruh, çirkin,


istenmeyen bir vakıa kabul etmek de doğru değildir. Hattabî şöyle der: “Hadîs-
^te ifâde edilen kerâheti, boşamaya sevkeden sebeple açıklamak mümkündür.
Geçimsizlik, boşanmayı gerektirecek ciddi bir şey olmaması gibi. Bu çeşit boşa­
malar çirkindir. Aslında “boşama” hâdisesi mutlak mânada çirkin değildir. Ni­
tekim Allah talâkı mubah kılmış ve Resûlullah’tan da, bazı kadınlarım boşayıp
tekrar rücu ettiği sâbit olmuştur, tbnu Ömer karısını seviyordu, ama babası Hz.
Ömer, oğlu Abdullah’m onunla beraberliğini istemiyordu. Durumu
Resûlullah■ a şikâyet etti. Aleyhissalâtu vesselam İbnu Ömer’i çağırttı v^; “Ey
Abdullah, hanımını boşa!” diye emretti, o da boşadı. Reşûlullah aleyhissalâtu
vesselam Allah’m hoşlanmayacağı emri vermez."
2- Münavî, boşamanın kötülenmiş olmasmı, ondan hâsıl olan menfi netice­
lerle î z ^ eder:
★ Birlik bağı kopmakta,
★ İsmet bağı çözülmekte, bundan da, ümmetin çoğahna sebebi olan
“nesil” azalmaya uğramaktadır, ;
Boşanma, cemiyetin huzüruna da menfi tesir eder. Aileler, fertler arası tat­
sızlıklara sebep olur. Ayıica, çocukların terbiye işi aksar.
Alimler, bu hadîsi açıklarken, talâkın hadd-î zâtında haram ve mekruh ol­
madığını. buna âfız olan hârici bir sebeple kötülendiğini belirtmeye gerek du­
yalar, /?ejw/M//٥A’ın îlâ hâdisesini ıms2\ vererek: “O aleyhissalâtu vesselam
mekruh iş yapmaz!" derler. Tâlakm kötülüğünü vaktine riâyet etmeden rastgele
boşama ile de açıklayan var. Talâkm temizlik vakti içinde, temasta bulunmadan
yapılması gerekir. Sünnete uymayan talaklar çirkindir. Hadîste: ٠١j ‫ ؛‬١ JU U
dJlsM٢١j ،^ ١ ‫؛‬٤) ^ “İnsanlara ne oluyor ki, hanı­
mına “Seni boşadım, geri döndüm, boşadım geri döndüm” diyerek Allah’ın
hududu ile oynarlar?” buyurur. Bir başka hadîste de: “Niye biriniz hanımı­
na: “Seni boşadım, geri döndüm” der? Bu müslumanlarm boşaması değil­
dir. Kadınları (boşayacaksanız) temizlik müddeti içerisinde boşayın.”
Tîbi â&c İd: “Hadîste, bazı helalleri, çirkin addetme, onlara buğzetmenin
meşru olduğu, Allah’ın da onlara buğzettiği belirtilmektedir. Nitekim, özürsüz
olarak evde kılman münferid namaza gasbedilen elbise içinde kılınan namaz da
böyledir.’’
Irakî der ki: “Hadîs, Allah’ın birşeye buğzetmesinin onun haram olmasını
45. KÜTÜB-1 SİTTE MUHTASARI n c iL T

gerektirmediğini de- gösterir. Çünkü bazı şeşler. Yardir‫؛‬,'Allak’w bugzu sdbit


olsada, asıl v a ^ helal olamaktır. öyleyse hadîs, hir şeyde iki ayn vasfm birle-
§ebUeceğine delildir:-Âllab’ın bugıu vc belallik. BU iki Yas، , aralannda birbiri..
ne zıdlık arzetmezler” V

Hir hatede geldiği üzere, §ey٠ n en ziyade sevdg


'açm aktır:'.-
Sadedinde olduğumuz' hadîsteki bu'ğz-’dan .murad, neticedir. meM e’değil..
,Zira buğz,- Allah’ın değil- mahlUkatın stfatlanndandır., Allah.ondan mUnCzzehtir.
Benzer.sıfatlarla-ilgili prensip şudur: “Ğadab, rahmet, ferah, siirur, haya, te-
kebbüı , istihzâ gibi ne/sânî ârazların bir evyeliyâtı bir de nihâyâtı vardır. Bun-
lar Allah Teala hakkında cisimlerin hâsseleri olan evveliyâta değil, gâyelere
‫؛‬nibÂyetlere ' hamledilir. 0 ‫ ؟‬leyse, bu hususU hatlrıhda iyi tut., ‫ ؟‬ünkü o '‫؟‬okca
١ ١

karşılaşacaginbenzer şeylerde sana faydaiıdır.”

‫أإؤ‬١‫وﺳﻮل‬ ‫ ]ﺛﺎو‬:‫ ﻋﻔﻪ ﻗﺎل‬٠ ‫ س وﻋﻦ ﺛﻮﻳﺄن ر ﺿﻰ‬٤ SEI


4 ‫'ﺀةﻓﺎ واد ط‬.'?'‫ﺗﺎ'ؤس' ﺋﺰا‬ ‫ﻳﺊ‬,.'‫ﻃﻸﻗﻔﺎ‬.-‫ﺳ ﺄ ك زؤﺟﻘﺎ‬
‫ ﺟ ﻪ اﻳﻮ داود واﻟﺮﻣﺬى‬/ ‫اﻟﺠﻲ[ أ‬.
, . uResûlullah aleyhissalâtu
vesselam buyurdular ki.. -“Hangi kadın, (‫ ؟‬ok ciddi) 'bir gerek yokken kw ası-
n٠ '-^ an m a talebinde-'bulunursajhilsin' ki, cennetin ktıkusu- kendisine ha-,
'ramdtr.” tEbu Dâvüd' .Talâk'.lS, (2226); | l z ! , Taiak 11. (1 ‫ »ا‬7 )‫ ة ا ذ‬0 ‫ﻻ‬
M to,T alâk21.(2055).J
a ç i Ki a ^ a^ . ' - . ' - ‫ا‬
1‫ غ‬Kadının mUracaatı^ile hasıl. olan boşamaya niuhâlafa veya'hur ,denir,
ifu /'lü g a t olarak e/biseyi çıkarmak ntanasına gelir. Mecazi olarak, kadın erke-,
^ğin elbisesineTeşbih edilmiştir. Boşanma buoun çıkarılması olmaktadır. Umu-
- miyCtle bunu ,-sağlayabilmek,'İçin kadın^koîaya bâzı maddiavantajlar, ^sağlar:.
'Mehirden,vazgeçmesi, mehr-i mu’accel olarak aldıklarım,İâde etmesi, v.s'. gibi.'
Blınun ^ lli ,bir n١ik,tarı.j^'0 ktur٠
.,ftensip, her iki tarafın m.utâbakatıdır*
2 - ' Usulünde'boşanmaya ayet.1 keıime temas eder: “Eğer oniarın
AMah’m Sinıriartm hakkıyle' muhafaza ye ifa edemiyweWerinden' korkar-
0 -‫ ا ا د‬٠ 'halde''(kadın،n serbest boşanması İçin).fidye vermesinde-fhakkın-
ILClLT WOteferr Ik hükümler 455

dan vazgeçmesinde) ikisi üzerinde de vebal yoktur...” (Bakara 229).


3-* Cennetin kokusunu bulamaz ifadesi şârihleıce iki m ^ a y a hamledilmiş-
■t٤n ■' , ■'
1) Burada zecr ve tehdîd, vaîd ve mübalağa tarîkine yer yerilmiş olmakta­
dır, değilse kâfir olur, ebedî cennet yüzü göremez demek değildir.
2) Y ^ u t “cennetin kokusundan m ahrum iyet, ebedi bir mahrumiyet
değil, bazı vakitlerde mahrum kalmayı ifade eder. Şöyle \d:“Çennetin kokusunu
o kadın, muhsinlerin bulduğu ilk zamanlarda bulamaz” demektir.
Hadîste, asla bulamaz mânası da mevcuttur. Bu üslub tehdidde başvurulan
mübâlağadan biridir. Hadîslerde ve âyetlerde bunun örneğine sıkça rastlanur.

y ٠٢: ‫ﺣﺎ س ر س‬ L J . ‘‫ﻟ ﺴ ﺮﻳ ﺢ اﺀاﺣﺴﺎي‬


‫ دى‬٠‫•ؤس ﻹ ﻫ ﺬ ﺀ ل • أ>ﺟﻪ ^ﻛﺮ‬ h \f ‫س‬ ‫ﺛﺎ‬
5. (4084)- //z. Ai§e radiyallahu anha anlatıyor: “Erkek hanımını boşamak
isteyince hemen boşuyordu. Erkekf yüz ve hatta daha çok kerelerde boşamış
o l^ . i t i îçerîsînde iken, döndüğü takdirde kadın.yine de onun hanımı olma-'
ya devam ediyordu. Bu hal şu hâdiseye kadar devam etti. Bir adam hanımına:
“Yallah seni ne tam boşayacağım ne dç himayeme alacağım, ebedî, 'şekilde
boyle tutacağım!” dedi.
K â n : “Bunasılolur?” deyince:
456, .KÜTÜB-Î SttTE MUHTASARI ll.C iL T

“Seni boşayacağım, iddetin bitmek üzere iken geri döneceğim. (Bu şekilde
tekrar edeceğim) cevabini verdi. Kadiri bunun üzerine Aişe radıyallahu anha’ya
gidip durumu haber verdi Aişe, Resulullah gelinceye kadar cevap vermedi. Du-
rumu 0 ’na anlattı. Aleyhissalâtu vesselam da sükût buyurdular. Derken şu ayet
indi. (Meâlen): “Boşama,.iki d e fa d ır. (O ndan sonrası) ya iyiWk،e tutmak,.ya..
gtizeHikle salm aktır.'(E ykocalari Bo§andıgınız'za-ınan).onlara (kadınlara)
''verdiğiniz b ir §eyî ('mehri geri) alm anız size helal olmaz...” , (Bakara.229).
Âi§e radiNallahu anVıa AekiVi*. “Bunun üzerine kalk lo 'gü.ndcn'itib'âren talâka
١

[yeniden yonelip] gözden geçirdi, bir kısmı boşadı, bir kısmı boşamadı." [Tirmi-
.2‫ أ‬, Talâk 16,(1192).)
ANIKLAMA:
Hadîs, gOrüldügü.’üzere, câhiliye. devrinde câri, 'kadınlar' aleyhine iglenCn
'bir'zulmü aksettirmektedir: Erkek' kadını ‫ا‬dilediği kadar boşayabilmekte, ^buna
Tagmen kendinde tutabilmekte, yeter ki iddeti dolmadan-'rücû'. etsin. Rücû etm'e-
,.dig'takd‫ئ‬de'٤,,‫ردﺀ‬nK'W‫ ؛ﺀ‬denen ko^ma'hasılolmaktadı‫؟‬..
Islam, talâkı ayet-i kerime ile'ikiye^indirmiştir. ikiden .sonra, erkek ya rücû
‫ ا‬edijj boşama İşine Son.yerecek ya da üçüncü talakı kullandıgı.takdirde beynu-
' net-i^'kübra' hasıl olacak, kesin. .b,o'ş٠
anma'vukûa gele,cektir.
,'.'EOyle bi'r^bâin talak v'ukûa gelince kadın bir başkasıyla evlenm.edikçe, eski
kocasına'nikahlanamaz.

4 * ‫ ]اﺋﻪ‬٠‫ﺑ ﺎ‬ ‫زض اى‬: ‫"ىس‬ - ‫ن ﺋﻦ‬١‫ب و ﺻﺄ ب‬ H


' ‫ر‬ ‫ﻻ‬.‫ﻻﻳ ﻞ ﻃﻠﻰ اداﻣﻪ ? وﻗﻊ اﻫﺎ وئ( ﻳﺸﻬﺊ ﻋﻠﻰ ﻃﻸﺑﺔا اؤ‬
‫أﺗﻬﻦ ﻏﺶ‬ ‫اﺟﻎ^ ﻟﺺ‬j ‫إ ﻃﺌﺌﺚ ﻟﻌﺶ‬:‫ ﻗﺎل‬.‫زﺟﺤﻬﺎ‬ ‫ؤ‬
‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮاداود‬.[‫ؤﻷ ﺋﺊ‬.‫ﻃﻼاﻫﻬﺄ ؤﻋﺶ زﺟﺤﻘﺎ‬.
,6. ,(40Ş5)- İmrân ibnu Husayn radıyallahu anhümâ'mn ahlattığına göre
kendisine., hanımıni'.boşayıp^-sonrada odunla cima yapan, kadını, ne'boşadığı
'','ne'de,riicUettiği.hususunda işhâdda(h‫؟‬yarida) bulunmayan'hir'adanl,durumunu
' sörmuş,'onun da.cevabi şu olmuştur:'
“Sen hanımını Sünnî olmayan talakla boşamışsın, Sünnî olmayan tarzda
geri dönmüşsün. Boşadığına da^ döndüğüne de işhadda bulun ve (şâhidleme
İşini) bir daha terketmer [Ebu Da٧ud١Talâk, 5, (2186)‫! ؛‬bnu M âce٠Talâk s,
' '.,.(2.025).].
!!.CJLT MÜTEFERRİK HÜKÜMLER 457

A Ç IK L A M A :

Buhadîsi esas,alan,bazı âlimler, talâk'v e ric-’at’a içhâd’ın Vacib .Iduguna-


hükm etm işlerdir. A ncak. . M ' Hamfe, A shabı ve' iki kavlinden b i d e Şâfi’î
ric’atte işhad’m -v a c ib 'o lm a d ıg ın a hükm etm işlerdir. Bunlar ibnu Ömer'den
gelen^bir başka hadîsle.amel.,ederler.'.'0 ri.vayette Resûliillah aleyhissalâtu vesse-
lam .."'‫زاﺣﻐﻸ‬ÿ , ", ‘.٤rücU 'et’٠der ۶fakatişh.âd ٠ ’ızikretmez.^^

imam Mâlik ve bir kavlinde Şâfil: “Ric atte işhâd vacibtir" derler.,'
E azı şarihlei de bu rivayetle ihticac ed ilem iy eceg in i ‫ ؟‬ünkü^ihtiçâca ç l ۶e -
rişli'.lm a d ığ ın ı, rivâyetin ihticacın câri oldugu.bir .m eselede b ir-S a h a b î.sö zü o l-,
.du'ğun.u, bu'‫ ؟‬eşit-ifadeleri'n h ü ccet olmayacağını^ sOylern^iştir. -

‫ ] ذ؛ل و ﺳ ﻮ و أ س‬: J ü '‫ف‬ ‫ رﻳﺮة ر ﺻ ﻰ ا'ﻵذ‬٠ . ‫ و ﺀ ﻧ ﺎ' أ ى‬. ‫ ا‬.٧ ٠

‫\ )ﻗﺘﻌ ﺮ غ ﺛ ﺌ ﻪ ﺋ ﺌ ﻨ ﻲ‬4 ‫ ال ﻃﻼق ﻟﺌﻊ‬1 ‫ق‬,‫ذ‬٠,‫ ﻷﺋ ﺠﻠ ﻼ رأ ة‬: I

.'‫''اﻓﺔ‬,‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.[‫ﻟﻔﺎ‬.‫ ﻗﻨﻦ‬.‫ ﻧﺎ‬.‫ي 'ي‬


1: (4 0 8 6 ‫ز‬- Ebu HUreyre radıyallahu anh a n l a t ı y o r . : dleyhissa-
lâtu vesselam buyurdular ki: “ B ir k a d m m k ız k a r d e şin in ta b a g jn d a k in i bO":
g a ltm a k .v e k e n d isi e v le n ın e k İçin b.0şa n m a S ın j-ta leb etra esi h e ja i-d e ğ ild ir .
K e n d ‫ ا‬n e .d e (r ız ık , n a fa k a n ev*in d en A lla h ta r a fin d a n ) ,.takdir e d ile n ,§ey
v a rd tr.” ‫؛‬B u h ari, N ikâh 53,. .Kader''4; MÖS!im, N ikah 3 8 , (1 4 0 8 )‫' ؛‬M uvatta.

K ad er. ‫؟‬,' (2 , '9 0 0 )‫ ؛‬, EbU'-'Dâ ٧ud,. T a lâ k .2', .(21 76 )‫ ؛‬-Tirmizî, .Talâk'. 14,' (1 1 9 0 )‫؛‬,:
'N e s â î, B üyü 1 9 , ('7,,'258).‫'ذ‬..'

A Ç IK L A M A :

' ' .l'-'H 'adîste.geçen.kız.ka ٠


rdeşinden^maks'ad,,din.kar'de.şidh’'.-', ,

2 ‫ ا‬. B u h'adîs,. kendisi evlenm ek' g a y e siy le .bir- başka k a n yı'k ocasın d an ayir-
nıak ist'e.yecek kadınl.an bu. ç e şit davranışlardan yasaklam aktadır.'T ٥٥٥gm d ٥k،٠
«î
boşaltmak, kinay'eü'.bİT'Sözdür, ayırm ayı, boşandırm ayı.kaSteder. Hadîste, g eçen
‫وﻓﺌﻜﺦ‬ ibaresi burada 'şeklinde em r-l'g a ib tir..B a za n ‫وﻗﺌﻜﺦ‬
şeklinde g elm iş, “evlenmek İçin’} mariaşını ifa d e,etm iştir..B iz m etinde bu m â- .
nayatevC ih .ettik, ö n c e k i şek il e'sas alınırsa. m m “evlensin”o[uT ki, yapılan bir.
ç o k tevcihlerden biri şoyledir: “Kardeşinin boşandırıtmasını isteyen ٥« kadın,
bir başkasıyla evlensin, bu kocayı hammına bıraksın” veya, Ujsu kadın, eğer
beraber olmaya sâlih ise, kız kardeşinin kocasıyla evlensin ve ona ortak (kih
458 KÜTÜB.I SITTE MUHTASAR,. ‫ ﯮ‬.!

nta) olsun, ama boşanmasını istemesin.'

Hadîsin sonu şöyle te’vîl edilmiştir: “Allah Teaia hazretleri, hu kadına


'takdir ettigi mtf ka-' ?c'sairC^ kendisine Mlnştıracaktır. tek.i 5 İn .da olsa başka.
٠ ١ ١ ٥ ٠

larıyladaolsa,farkelez.”

‫ﻻﻛﻪ‬٤ : ‫ق ﻧﺘﻮق ش ا‬١‫ ]ق‬:‫ اد‬٤ ‫ﻏﺘﻦ‬,٠‫ اﺋﺬذ‬..‫ رﺿﻰ‬.‫ا وﻋﻨﻪ‬- ٨ "
‫أﺑﻮ‬,‫ أﺧﺮﺟﻪ‬..[‫ﻳﺘﺔ‬٠‫ زاو‬،‫ﻃﻼى‬5‫ وا‬،‫اﻟﺦ‬٤‫ اﻟﺊ‬:‫ﺟﺪﻫﻦ ﺟﺪ وﻫﺮﺋﻬﻦ ﺟﺊ‬
' .‫داود واﻳﺰﻣﺪى‬
8. (4.87)". Yine Ebu Hureyre radıydilahu anh anlattyor: “Resulullah aley-
hissalâtu vesselam buyurdular ki: ١‘û ‫ ؟‬.§cy.vard»r ki .nlarm. ciddisi de,ciddi,
şakası da ciddidir: Nikâh, talâk,'ric’a،.” JEbu 'Dâvud, Talâk'.9١(2,194)‫؛‬,.'Tir-..
m‫؛‬ZÎ.Talâk9,(1184).J
AÇIKLAMA:
Hattabî Ğer VÂ: “Ehid ilmin kahir çoğunluğu §u hususta itifak etmiştir:
“Talâka delalet ederi sarih Ictfız, bâliğ, âkil bir insanin dilinden dökülecek olur-
sa o bundan sorumlu tutulur.” Onun: “Ben şaka yapıyordum": “laf olsun diye
söylemiştim”: “boşamaya niyet etmemiştim” gibi mazaretler, ileri' sürmesi fayda
.'Vermez. ö u hüknie, birkts.m âlimler §u âyetten delil getirmişlerdir; .'‫ﻗﺨﺬوا‬. :‫ز ﻻ‬
‫ ت'ا ي و وأ‬، ‫‘‘ ' ا‬Allah’ın ayetlerini eglence yeri^
1 \ . tienvt \Cv. “Eger bu meselede balka, suhulet gösterilmiş olsaydı, bunlarla
‫ﻵ‬ ١

ilgili hükümler muattal hale gelirdi, dyle ki boşayan veya evlenen veya kale
azad eden kimsenin “Ben hu sözümde şaka yapmıştım” demeyeceğinden emin
olunamazdı. Bu davranışla da Allah’ın hükmü iptal olurdu. Bu ise câiz değildir.
Bu hadiste zikri geçen şeylerden herhangi birini kim telaffuz ederse hükmü ona
terettüp eder. Aksi bir iddiada bulunsa ondan kabul edilmez. Bu üç şeyin zikri
ferçle ilgili ümûrun ehemmiyetini te’kid içindir.”
Bazı rivayetlerde şakası.'Olmayan ü‫ ؟‬. şeyin, üçüncüsü olarak Hak z'ikredilir:
“Ûç şey vardır onlarda eğlence C'âiz değildir: talâk, nikâh, ıtâk... Kim bunları
telaffuz ederse vacih oluverirler ” ,

:‫ئ‬ ‫رﺿﻰ‬ ‫ خ وس ﺑ ﺖ ) ﺧ ﻦ ; ي ﻋﻮف‬٩‫ا ا‬


.-‫ﻣﺎﻟﻚ‬.‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.[‫ ىﺋ ﺸﺬا ﻳﺆﻟﺬة‬١; ١
II. CİLT MÜTEFERRİK HÜKÜMLER 459

9. (4088)- Abdurrahman tbnu A vf radıyallahu anh'tan riyayete göre o,


“hanımım boşamış, ve onu bir cariye ile nimetlendirmiştir” [M uvattâ. Talâk
45.(2,573).]
AÇIKLAMA:
Abdurrahman İbnu A vf radıyallahu anhhn boşadığı hanım Temâdır adında
bir kadındır. Başka rivayetler daha sarih bir ifâdeyle, Abdurrahman İbnu A vf ra-
dıyallahu anh*m, boşadığı Temâdır'a seksen dinar değerinde siyah! bir câriyeyi
bağışladığını belirtir. Böylece, âyette emredilen “Güzellikle salma''nın bir örne­
ğine şahid olmaktayız. Şu halde kadın boşanmış olsa da onun gönlünü, nzasını
alıcı bağışlar, ihsanlar yapılması gerekmekte. Islâmîedeb bunu emretmektedir.
-
.‫ﻷ‬
UĞURSUZLUK VEFAL BÖLÜMÜ

| | ‫ وﺳﻮد اﻟﻠﻪ‬d\k^ı : ‫ ل‬1‫ه ى ة‬1‫ل‬1 ‫ﻋﻦ ﺑﺮﻳﺪة رﺿﻰ‬ — ١^ ^ .


‫ ﻗﺈن ا ﻏ ﺊ‬، ‫ش‬ ‫ ًا ل; ض‬:‫ادا ; ئ ﻏﺄﻣﻶ س‬:‫ زﻛﺎث‬، ‫ﻋﻄﺒﺮ ﻣﺊ ﺛ ﺊ ﺀ‬

: ‫ ى‬# ‫وووى ﺑﺸﺮ ﺑﻴﺪق ئ ؤﺟﻬﺆ وأن ﻛﺮه ا ﺳ ﻪ رؤئ‬


‫'ؤإن‬.،‫ ﺛﺎن اﻏﺠﻴﺔ ﻫﺮخ ﺑﻬﺎ‬،‫ ﻃ ﻞ< ﻋﻲ أﺗﻤﻬﺎ‬/ ‫ د ﺟ ﻮ ؤﻳﻪ‬1‫ﻗﺈب‬ .‫ﺊ‬ ‫وﺗ‬
.‫أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ داود‬ .[ 5‫م‬ ‫ﻛ ﺮ ئ ر ف ﻧﻠﻠﺊ غ و‬
1 { 1 9 ) - Biireyde radıyallahu anh anlatiyor: “Resulullah aleyhissalâtu
vesselam (Kalkın uğursuzluk çıkardığı) Hiç bir.-'§e^deu. uğursuzluk ‫ ؟‬ıkarmazdı^
Bir memur göndereceği zaman ismini sorardi, hoşuna giderse sevinirdi ve
hatta bunun neşesi .‫ ؟‬UzUnde 'görUlUrdU.'.lslWden haşlanmazsa bu^da ^UzUnden-.
-belli olurdu. Bir köye girecek olsa onun da isimini sorardı, hoşuna giderse sevi-
nirdi, hoşlanmazsa, bu,yüzünden okunurdu.” (E'hu.Dâ٧ud, Tıbb'24, (3920).]
AÇIKLAMA:^.
1- Bu nvayet, Resûlullah aleyhissalâtu vewe;٥w’ın'Ajaplarda-mevçut'٠lan
ugursuzluk.inancını reddettiğini gösteren hadîslerden biridir. Uğursuzluk İnancı,
farklı'.^tçzâhUrler altı'nda pek yaygın' olması'^ sebebiyle,/ ‫ﺀﺀ؛‬۵/«//٠/‫ ل‬bunu'ortadan
'kaldirrna sadedimde pek ‫ ؟‬Ok beyanlarda bulunmuş, ,t^
Tetâyur, tCşâüm gibi' kelimelerle İfâde edilen ugUrsuzluğu,.reddeden Aley^
hissalâtu vesselam,۴‫ﻟﻤﺔﻗﺮﺀ‬.denen'hayra yonnaktan.hOşlan.ıTdı. Göndereceği me.
murun veya .girece'ği köyün isminin .güzel olmasından.'memnun olması. bundan-.':
dır‫ ؟‬Kötü'^isimdeh'. hoşlanmaması uğursuzluk'duymasından' degil, tefâülün:.
.'Ortadan'kalkmasındandır..
R^n/u//٠/z tefâüle imkan tanımayan kötü 'isl'rnleri.güzelieriyle'-değiştirmiş-
‫ ا ل‬. GILT UĞURSUZLUK ٧ E FAL BÖLÜMÜ 46‫ا‬

tir.eu n ‫؛‬arın.bazı.örnekler‫؛‬n.‫ ؛‬d'aha-önce'kaydetmi§tik.'(78) ' ‫ا‬


ResCilullah'sâdece çirkin olan şahıs isimlerini degil, köy ٧e'ge‫؟‬it gibi başka
isimleri de değiştirmiştir. ،4/‫;)ﺀ‬/»‫ ﻫﻠﻞ‬/‫ «؛ ة‬vesselaniÇm güzel, isimle ...tefâül "buyur-.
yasinin bir gayesinin, gü’zel isim, koyma emrini'mü’minlere benimsetme gayesi-
ne,yönelik,olduğu,söylenebilir.' Zira, çocuğa gü'Zel' isim verilmesine,''ç.cM.ğ««
hahası üzerindeki haklarından &ı'ı٠ı'.ilan edecek kadar ehemmiyet vermiştir.'Bu
emr'inl^aşkatedbirlerlede.takviyesigere'kliİd.i. ,
.Kötü ,ismin' yasaklanmış 'Olmasıyla ,ilgili o k i ibnu Melek bir'^'başka
yorum getirir. Kaydediyoruz:^ “Sünnet, kişinin çocuğu ve hizmetçisi İçin güzel
isiml.eri, tercih''etm'esini gerektirir.. Zira kötü isimler,,de buzun kudere^ tevdfuk
eder. Sözgelimi, Allah’ın kazası, çocuğunu Hasâret (zarar) diye isimlendiren
kimseye de gelecek olsa bu adama veya çocuğuna gelen zarannjbazı kimseler, 0
isirn sebebiyle geldiğine ederler l e uğursuzluk çıkarmaya yeltenirler,
onunla ^turup kalkmaktan yey beraberlikten kaçınırlar "
Görüldüğü Üzere,/‫؛‬esM/MZ/u/ı’m iyi ^ismi' tercih^ etmesi, güzel isimlerden te-
'fâül edip sevinç İzh'ar et'mesi, kötü ,isimdenuğUrsuzluk-çıkardığı.mânasına gel-,
mez. Bilakis uğursuzluk çıkarma g.çlenegi ‫؛‬lemUca^

‫اﺋﻪ‬ ‫را ﺳ ﻞ‬ ‫ ]ﻛﺎن‬,:‫ ﻗﺄل‬.‫ ﻋﻔﻪ‬.‫اﻟﻨﺔ‬. '‫رﺿﻰ‬ ,‫ — وﻋﻦ‬٢ S


'-‫ﻫﺮﻳﺮة‬. ‫أف‬

‫أﺧﺮﻣﺠﻪ أﺑﻮ‬ .[‫'; س ﻓﻴﻠﻖ‬.‫ﻲ‬


‫ اﺣﻨﯫ ﻧﻠ‬:'‫ل‬.‫ ﻗﺎ‬.‫ﺗﻴﺔ ﺣﺒﺘﺔ اﺳﺌﺬ‬٠-‫ز'إذ'ا‬
‫داود‬,'.',.,
."2.' (4090)-‫ « ه ﺀ‬HUreyre radıyallahu anh anlatıyor:, “Resûlullah aleyhissa-
lâtu veselam hoşuna giden bir kelime işitince: (“Âmin!” ; “Dediğin ‫ ؟‬ıksınP’j
.“Allah murâdını yersıiiV^ mânasında olmak üzere): uSemn uğurunu kendi
ağzındah işittik!” 2‫ا'>ﻣﺎﺀ‬/٢‫ا‬،/'/،2٢‫ﻣﺢ‬.” [Ebu Dâvud, Tıbb 24, (3917>.]
''A Ç I K L A M A :
Şu hadîs, Resûlullah aleyhissdiâtu vesselamım, hoşuna giden- bir' 'şey -İŞİ'-'
tince,', ‫س‬ ‫ﻣﻦ‬
.‫آﻣﺤﺪى ﻓﺎﻣﻠﺚ‬, buyurduğunu haber vermektedir, ibareyi kelimesi keli-'',
mesine tercüme edince mâna şu olur: “Senin ugurunu ağzından aldık.” 'Dilimiz-
.de bu, fazla-bn şey.İfâde etmez.' öyleyse mânayı tam olarak anlamak İçin, bu,
'sözü söylendiği tnakam,. ve'muhatabı',da göz önüne almamız, hatta ayni rnuhte-'

7441-437 ،‫') ة‬.2.'‫اى‬. saftitar..


462 KÜTÖB-I S lH E MUHTASAR. II.CİLT

vada gelmiş tenzer başka rivayetleri de görmemiz-gerekmektedir.. Nitekim, Ehu


Nu aynCın etrTibb’da kaydettiği bir rivayette,>‫ي‬/‫مﺀ‬/‫ اا‬5‫س‬/‫ ﺀاﺀﻣﺢ‬ve٠v،٢e / ı , hoşuna
:giden.sözü sarfeden kimseye ‫ ذ ﻟﻌﻖ‬٠ ‫ىق‬١‫ ﻟ ﻔ ﻦ آﺧﺬﻧﺎف‬â ,karş.l.ğında bulu-'
nuyOr., Burada, baştaki ‘*Yâ lehheyk" ibaresi, dilimizdeki “Buyurun!}’; “Ba§
üstüne!”;“Tamam!”;“Olsun!” gibi t'abirlerin yerine ge'‫ ؟‬en bir sözdür., öyleyse
Aleyhissalâiu vesselam bu ifadeleriyle, gUzel'bir'söz sarfeden .muhatabın.-teşçl
etmek, ferahlatmak, ümidini artırmak maksadına'râci.olmak üZe're “Senin uğru-
nu, karşılaşacağın iyi :sonucu, senin ağzından işittik, muradına eresin!” .mana-
Sinda^bu ifadeyi kullanmıştır. Metnin tercümesini..bu telakki'çerçevesinde yajj-
tik ..'

vesselam, bir ihtiyacı görmek -٠6‫ ذ ة‬6‫( ا‬yola١ çıktıgı z p a n yö râşid'tM-Rı٠rlaı٠


olsun)! yâ necih (hayırlı muvaffakiyetler) temennilerini işitmekten hoşlanırdı:’
fnrm izî, Siyer 47, (1616).)
AÇIKLAMA:
'.Bir.İş.İçin çıktığı Z i a n ResCdullah'in işitmeyi arzu'etliği keli.meler “Yâ
râşid-yâ necth”Ğır. Râşid, dilimizdeki rW^^١den g,t\\r, doğru yolu bulan demek-'
-lir. Nec'îh de ihtiyacı görülen y â mııradına eren demektir.
..Bu tabirlerin dilimizdeki tam karşılığinı bulmak İçin b'u' makareda söyled۴.‫؛‬
ği'miz .tâbirleri.aram'amız gerekir. Gayeli'olarak y.la'^çıkan k‫؛‬mseye,ayrılışı..sıra-
Sindsi, “Uğurlar olsun!Allah rast getirsin!" defiz, ö y k y se yâ râşid, ya necih
,.bazı. rivayetlerde,-, .yâ., '.vâcid- gi.bi .tabirleri, ‘istikametten ayrılmaya-
sin”;“Doğrulukta muvaffak olasın!”;“Güle gİ4le”;“Hayırh İşler!”; “Hayırlı
muvaffakiyetler!” g.ibi hem dua, hem nezâket, .hem örf ve âdâb şk am in d a söy-
lenen sözlerimizle karşılamamız gerekecektir.

:‫ﺀﺗﻪ ^ﻗﺎل‬, ‫ وﺀن ﻋﻨﻮة ﺑﻦ ﺀأ ر )ﻟﻘﺮش رﻧ ﻰ اﻟﻠﺬ‬- ٤ B


j j . c Jlt UĞURSUZLUK VE FAL BÖLÜMÜ 463

‫ أ ر د أ ر‬.[،‫؛‬H ‫ؤﻷ ره ! ﻷ‬ Si‫ و‬، ü î ‫وﻷ ﻳﻨﺌﻊ اﻟ ﺴﺂ ت ﻷ‬


-'.‫داود‬
Urve Ibnu Âmir el-Kureşî radıyallahu anh .anJattyor:
4. ( 4 .2 ) -
..R esûliah aleyhissalâtu vesselam.ın yamnda uğur:‫؛‬uüuk.tan ised ilfn işti;
Buyurdular ki:
.،Bunun eniyisi fe.1 (uğur çıkarına)dır. (Uğursuzluk iiıancObirmüslü.
^-man، yolundan akkuymasm. Birîniz,-hoşlanmadığı. bir .şey'görecek olursa
şu duay. okusun‫؛‬-“AllahUmme la y e ’ti bî’l-hasenâk illa enle ve lâyedfe’u.8.
.Seyyia،‫ ؛‬ilia ente veia havle^ ve lâ .kuvvete İllâ bike.- (Allah ٠mî 'Hayn'.ançak
sen'Verebilirsin, kOtUlUğU de ancak ,sen defedebilirsin.'-ibadet, ‫ ؟‬alışma-, ko.
''runma.'vs..lçin muhta 0 ..‫ ؟‬İduğumuz) gU‫ ؟‬-ve' kuvvet' de 'ancak şendendir.)..
'[E bu,D âvudT ıbb24 ٠(3919).J
'..A Ç IK L A M A :

[ş Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, .yanınd a' “uğursuzluk’ bahs'i 3‫ﻻاا ؟‬١‫ا‬


c a , ugursuzlU ga in a n m a n ın d eg iI, u g u ra 'in a n m a n in 'd a h a 'iy i o ld ugun'u sO yIer.,B u
h u su su Jbnu’l-Esir, e n - N ‫؛‬h a y e ’d ç şö y le açık la r: “Resûlullahfe’n y an i u ğ u r ç ı.
'k a rm a y ı's e v m iş tir ,. çü n k ü , in sa n la r, A lla h ’tan, h a y ır g e le c e ğ i e m e lin d e o lu r Ve
h e r b ir z a y ıf .veya k u v v e tli s e l» p le ''b ile A lla h ’ın -y a rd ım ın ı ü m îd e d e rle rse h ay ır'
ü z e re o lu rla r‫('؟‬B e k le d ik le rin e erem 'eyerek)' U m idleri b o şa -b ile -ç ık m ış ol'sa .Umid
onlar.' İç in y in e . d e .d a h a .-h a y irlıd ır.' Ç ü n k ü A lla h ’.ın ra h m e tin e , e m e l'e tm e y ip ,
ü m id le rin i k e s e c e k '- o la la r .b u o n la r İçin m u tla k 'ş e r d ir .'U ğ u r s u z lu ğ a gelince.,'
.feunda Al'lah 'h a k k ın d a su -i zanda'-bulunm ak? - İ l a n ı n g e lm e sin i te k le m e k vardır.'
.T e fâ ü lü n (uğ'ura' .in anm anın) m â n a sı şu n u n gibidir:'.,H asta bir' a d a m v a r; İşittiği,
b ir s ö z le ,te f â ü le d e r , yân'i bir'.b 'aşkasın in ٠'3^d ‫قﺀ‬/‫( ل "ﻟﻢ‬selâmete eresin)” d ed iğ in i.
İş itir v e y a y itiğ in i.a ra y a n b ir.a d a ıd d a , 'bir b a şk a sın ın “Yâ vâciâ (aradığını bula-

'j m ) ” ..dediğini İ‫ ؛‬itir. O 'v a k it b irin in 6 ‫ ؟آ‬1‫ ة‬,sıh h a te k a v u şa c a ğ ı,.d iğ e rin in İçine d e
^yitiğini b u la c a ğ ı h u su su n d a b ir 'ü m id ışığ ı d o ğ ar... N ite k im Resûlullah aleyhis-
‫ل‬٠ /‫ق‬/ « v ‫ﻋﻞﺀ‬٠‫ ﺀ‬/ ı ' ‫ ه‬.٠“ f ‫ ' ﺀ‬/ 7 ^‫ ﺀ‬، //r .?٠٠ d iy e so ru lu n ca : “ G u z e l s ö z d ü r ., d iy e ta rif e t-
m i ş t ir .....'.
464 'KÜTÜB-I srrrE MUHTA5ARI ll.G lL T

2- Resûlullah) uğursi’iziuk lnancının,-müslümanı, yapacagı İşten alıkoyma-


,ınaSını tavsiye etmektedir. Çünkü .rnüslüman, hayır ve şer her ,şeyin Allah’tan'
'olacagına inanması .sebebiyle. Ona teret'tüp eden, ve mı‫؛‬vafık 'olan şey,' b.ütün, İş-
^lerinde Allah‫؛‬.a,tevekküldür. Allah, ve /?^5M/«nün emirlerine uyajrak meşru şekil-
.'.de esbâba tevessül eder, '.aklin, ‫؛‬eriatın ıŞıgmda elinden geleni yapar, neticeyi'te-
vekkül‫؛‬e A!lah'’a bırakır. Karşısına çıkan kim.sederi,^kuşun saga''veya-sola"
uçmasından .uğursuzluk çıkararak başladığı-,'İŞ.İ '.J^arıda-bırak'ıp' geri- dönmez. .
-"Uğursuzlukinana bir'miislUmanı yolundan, a lık o y m a sın "m tiia sık İL î.
3- Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, insanlardaki bir.' zaaf sebebiyle,
uğursuzluk in'ancından tamamen kurtulamıyabileCeklerini' nazar-ı dikkate, ala-
.rak,'bu hisse- kapılanlara bir rukye'(dua.) tavsiye ediyor. Kişi' öyle .durumlarda,
'bunu okuyup .İşine devam etmelidir.'

‫زﺳﻮل اﺋﻨﻪ‬ ‫ ]ﻗﺎ ل‬: ‫ﻋﻨﻪ ﻗﺎ ل‬ ‫اق‬ ‫ر ﺿﻰ‬ ‫ﻣ ﺴ ﻮد‬ ‫ﻫ ﺎ و ﻋ ﻦ اﺑﻦ‬ ‫ا ا‬


. [ ‫ ؤ ﻛ ﻞ‬1‫ ﻗ ﺪ ﻳ ﺘ ﺎ‬1 ‫ ؤ ﻳ ﻜ ﺊ‬. ‫ ﻷ‬1 ‫ و ا ﻳ ﯫ‬- ، ‫^ ﻗ ﺎ ﺻ ﺎ ا ذ ﻻ أ‬ ‫ا ﺳ ﺬ ة‬- - ; . .

. ‫ و ا ﻟ ﺘ ﺮ د ى‬. ‫دا ود‬ ‫أﺑﻮ‬ ‫أﺧﺮﺟﻪ‬

‫ ﻳﻌﺘﺮﻳﻪ‬.‫اإ ﻻ ﻣ ﻦ‬,‫ ذا‬٠'' ‫ﻣﺎ‬.‫ و‬.'‫'ا‬،٥‫ﻣ ﺤﻨ ﻮ ف وﺗﻘﺪﻳ ﺮ‬ ‫ﻻ{( ﻓﻴ ﻪ‬ ‫ ﻣﻨﺎ ا‬.‫ﻗﻮﻟﻪ )) ز ﺗ ﺎ‬.-'

'. ‫ﻓﻬﻢ‬ '‫ ﺀﻟ ﻰ‬,‫اﺧﺼﺎرأ 'واﺀﺋﺠﺎذأ‬ ‫ﻒ ﻧﻠﻠﺚ‬ ‫ﻓ ﺨﻨ‬ ‫اﻟﻜﺮاﻫﺔ‬ ‫ ﻗ ﺒ ﻪ‬, ‫'ا ﻟﺘ ﻄﻴﺮ' وﺗ ﺴﺒ ﻖ إﻟﻰ‬,-

' i. ''. : ;.‫س‬ ‫ا‬

‫ 'ﻫﻮ ﻋﻨﺪ ى ﻣ ﻦ‬.‫ إﻟﻰ'ا آ ﺧ ﺮ ه‬.((‫ ﺑﯫ‬,‫ )ر' ؤ ذا‬: ‫ ﺣ ﺮ ب ﻗﻮﻟﻪ‬, ‫ ﺑ ﻦ‬.‫ف‬ ‫ﺑﺎ‬ ‫وﻗﺎل‬-..

''‫ ؛‬,..‫ا‬.‫ ؛‬.' .' .' ,‫ا‬ : . ' ' ‫ا‬ : .‫ﺻ ﺪا س‬ ‫ﻧﻴ ﻮ‬

5'-. (4.93)- ibnu Mesîûd radıyallahu anh anlatıyor': ‘ Resûlullah aleyhissa-


lâtu vesselam buyurdular ki:
“Uğursuzluk ‫ ؟‬ıkarm-ak- şirktir,, uğursuzluk ‫ ؟‬tkarmak şirktir, uğursuz.--,
.lük-‫« ؟‬karmak şirktir. (Ihtiyarstz.'kalljine uğtjrSuzluk vehmi..‫؛‬ğelip-'îçinde
baz«.şeylere karş«'-.nefret-.duyan)"'hâri.‫" ؟‬b.izde'U k’imsede bu'yoktur. Lakin
. A.*îa.h'- unu tevekkülle,'g‫؛‬derir.”(79) [Ebu Dâvud, ,'Tıbb.24, (3‫ ا و‬0)‫ ؛‬Tirmizl,.

7 9 ) B u te r c ü m e n i n p a r a n t e z i ç e r i s i n d e k i k t s m t il e i i g ili faiir a ç ı k l ı a İ ç in b a k i n i z : 9 , 9 .
ILClLT UĞURSUZLUK ٧ E FAL'BÖL٧ M٧ 465

Siyer 47 ‫ ( ا‬1614).ً‫ا‬
,,A Ç IK L A M A :.
1- Burada uğursuzluğa inanmak şirkllan edilmektedir. Alimler §öyle izah
‫ﻪ‬ ‫ﻬ‬ . .‘.Bir kimsenin kendisine zarar veren.fayda celbeden şeyler .Iduguna
‫ﻣ‬ ‫ﺀ‬ ٠

inanması sebebiyle şirke düşer. Eğer bir de bu inancın mUcibiyle amel ederse
sanki Allah’a şirk koşmuş olur ve buna şirk-i hafi denir. Bir de Allah d ı ş ı â
hir §eyin müstakillen a r a r ,.c jayda. dereceği.itikadı^ dü§erse htt.§irk-i celi'
١

olur.” el-Kâdî der ki: “Resûlullah bunu şirk olarak isimlendirdi, çünkü Araplar
uğursuz addettikleri şeyi kötülüğün hâşıl olmasında müessir bir sebep biliyor-
lardı.. Esasen esbaba tesir sermek §irk-i hafidir. Buna bir de cehalet ve 'kötü iti-
kad inzimâm edince durumun he olacağı açıktır.”
2- Resûlullah’m ‫؛؛‬uğursuzluk çıkarmak şirktir” diye üç kere tekran. me-
sele-husuSundaki Zecri möbalagaiı-kılmak,''müessh^^
3f Hadîsin'sonunda,.kalbe. eski’alışkanlıktan ötürü vey
'uğursuzluk, düşünceşinin ânz'.olması setebiyle hasıl olacak zarar.-vehiminin
Allah’a.''tevekkül^sayes,inde.bertaraf o,lacağı,telirtlİ5^ o r . '

Si I ‫']ﻓﺎل' زﻣﻮ'ل اﻻي‬:‫ ط'ذال‬. ‫— و ص أ ﺿ ﺰ ﺻ ﺬ ا'ﻹذ‬٦ ‫د‬


‫• " ئ‬J \ i ..'‫ل؟‬٠‫'ؤزا^ ؤت ا ى‬."‫و ﻳ ﺠ ﻰ اﻟﻘﻌﺎ؟‬ ‫ذى' ذ ﻵ‬.‫ﻏﺬ‬
‫ ذ‬٧ ‫اﻟ ﺨ ﺴﺔ اﻻ ا‬:‫[• أ ﺧﺮ ﺟﻪ‬٠‫ ي‬٠. , :

‫اﻟ ﺴﺌ ﯫا‬, ‫ ا ﻟ ﻴ ﺚ‬، ‫ا ا | ا ا ﻋ ﺘ ﻠ ﺢ‬٠‫ ﻫﻮﻳﺠﺘﻲ‬:‫ﻗﺎد‬. ‫'وزاد ا ﺑ ﺮ ى ؛ا‬.


6 (4094) - . ' Enes radıyallaku anh anlaıtıyor: “Resûlullah aleyhissaldtu
vesseldm buyurdular ki: .“^ e sirayet- (bulaşma), ne de ^uğursuzluk' yardir.
Benim. fe٩l hoşuma gid eri’ Yanındakiler sordu: i‘Fe’l nedir?” ‫ر‬
-“GUzel bir sözdür-î” huyM'rdM."
Buharî’nin rivayetinde şu'-ziyade'mevcuttur: a l e y h i s s a l â t u
vesselam: “Benim^ dedi, fe’l-i s'âlih, gUzel b'ir- kelime hoşuma'gider.” tSuha-
.-rî.^Tıbb^, 54‫'؛‬Müsi،m,٠Selam 113,-(2224)‫ '؛‬Ebu 'Dâvud, Tıbh24,(3916)î'T‫؛‬r-
m‫؛‬ZÎ٠'Siyer 47, (1,615):), '
466 KÜTÜB-J SİTTE .MUHTASARI. II.CİLT

‫ز; ل ش‬ JU ] :J IS ‫ﻟﻠﻦ ﻋﻔﻪ‬. ‫د رﺻﻰ‬ ‫وض ﺳﻬﻞ< دن‬,- ٧ ٥ ٠


-‫أﻟﺌﺰس''اؤاﻟﺘﺰاؤ‬٠‫ق ﺛ ﻰ؛ ﺋﺒﻰ‬,. (‫ﺛﺜﻮﻟﻢ‬٠‫ال‬. .‫؟ﻧﺒﻰ‬ ‫ إف‬: Ş
.‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺜﻼﺛﺔ‬.'٤‫واﻟﺘﺎﻣﺌﻜﻒ‬
' 7 . (40‫ و‬-Sehlİbm Sa’d radıyallahu anh: uResûlullah aleyhissalâtU ves -(5
,selam buyurdular ki: “Bir şeyde '(uğursuzluk),.oisaydj, bu,.atta, kadjuda
meskende ..u rd u .” -‫؛‬Buharî, Cihâd 47, Nikah 17‫ '؛‬Müs!‫؛‬m, Selam 119, (2226)‫؛‬,..
-M uvattâ,îstî’zân21 .]..^^ ,

‫ ]ﻫﺎل وﺳﻮك اﺋﻨﻪ ج | ذ‬:‫وﻋﻦ ﺟﺎ ر رﺻﻰ اﺗﻨﻦ'ﻋﻔﻪ ﺗﺎل‬ j | |

.‫ﺳﻠ ﻢ‬ ‫ ﺟ ﻪ‬/ ‫وﻷ ﻏﻮل[ أ‬. ‫وﻷ ﺻﺺ‬ C S jl}' ‫ﻷ‬

،‫ا ﻻ وا ن إذا ﺟﺎع ﻓﺆذﻳﻪ‬ ‫ﺗ ﺼﻴ ﺐ‬ ‫ ﺑ ﺔ ﻟﻰ ا س‬. «‫واﻟﻌﺠﺰ‬. .‫ﻳﻘﺎ ل‬

‫رﻋﻢ أﺑﺎ ﺗﻌﺪيﺀ وﻗ ﻞ ﻫﻮ ﺗﺎﺧﻴﺮ اﻣﺤﺮ^إﻟﻰ ﺻﻐﺮ ودو‬.‫وﻛﺎﻧﺖ اﻟﻌﺮب‬


.‫ د ﺗ ﻔ ﻌﻠ ﻪ ﻓﺎﺑﻄﻠﻪ اﻻﻣﻼﻣﺎ‬.‫ ﻟ ﺠﺎ‬١.‫ﻛﺎ ث‬,'‫'ا س ﺀ اﻟﺬ ى‬
S. m ^ ’ Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: UResûlullah aleyhissalâtu
vesselam buyurdular ٤،٠.٠, “ -Ne'.sirâyet,.ne safer, ne-de gûl.vard.'r.”:[Müslim
Selam 109, (2222).‫ل‬

‫اﺋﻨﻪ‬ ‫ر ﺳ ﻮﻟ ﻢ‬ ‫ ذﻗﺎل‬:‫ﻗﺎل‬ ‫ﻋﻪ‬ ‫رﺻﻰ ا ئ‬ ‫ﺧﺮﻳﺮق‬ ‫ وﻋﻦ أف‬- ٩


ı; .، ^ ‫ ا>ااىت ﻳﺎرﺳﻮل‬Jl‫ ؛‬٠‫ ﻷ ﻋﺬز ى ز ﻻ ﻫﺘﻐﺰ و ﻷ ﻫﺎئ‬: ‫ا‬
‫ﻧﻴﻴﺰ أﻷﺟﺰ ب ﺗ ﺬ ﺧ ﻞ‬٠‫ ؛ ﺑﺎ ق ا‬١‫ﻟﻐﻲ‬.‫ا‬,‫ازﻣﻞ حﺀﺋﻘﺒﺈ‬:‫اﻻاﻟﻰ ةﻛﻮت ﻓﻰ‬ k

‫ ' ﺑ ﻦ وأر‬١' ‫ ﺟ ﻪ‬/ ‫ أ‬.[‫ ؤذ‬٤


‫ ص ا ﺋ ﻰ 'أ ﻻ‬: ‫ ا‬JL٥İ ..‫'ﻗﺨﺪﺋﻔﺎ‬...‫'ﺑﻴﻔﺎ‬.

-m 7):E buH ürey,-eradîyallqhuanh tmVdhyor: “Resûluljahateyhissa . 9


latuvesselam ‫ا‬7«}«/٠،/«/‫ ا ه‬٠‫ع‬:/■.. “ ” .Ne sirayet, ne safer ne de hâm evardır
Bunu İşiten bir bedevi atılıp :
llC lL T UĞURSUZLUK VE'-FAL HÖLÜMÜ 467

“Ey Allah’ın Resulü! öyle de, k u â geyik gibi olan develer, uyuzlu bir
deve aralarına girince hepsine uyuz bulaşması nasıl oluyor?” diye sordu. Aley-
hissalâtu vesselam şucevabı verd iyifeki, b‫؛‬r ‫؛‬ncîye kim sirayet ettirdi?” [Bu-
harî, Tıbb 54; Müslim, Selam 2220)-‫ ا‬0 ‫ ;) ا ا‬Ebu D'âvud,'Tıbb 24, (3911,3912,
:3913,3914.3915).].,. .

‫ ] ﺳﻤ ﺖ‬1‫ه ص ﺋ ﻞ‬ ‫ ﻟ ﺾ‬4‫ وص ﻗﻄﻦ ﺑ ﻦ ة ﺳ ﺊ ص[س‬١ ٠ |


‫أ ﺧﺮ ﺟ ﻪ‬ . [ ‫اﻟﺠﺴﺖ‬ ‫ ن‬٠ ‫ ؤ ا ﻟ ﻮ ة و ا ﻷ ز ق‬-‫ اﻟﺠﺜﺎﻧﺔ‬: ‫ﺛ ﻘ ﻮ ل‬ ‫ ة ؤ‬١ ‫ر ﺳﻮ ل‬ '

. . ‫ ﺗﻔﻌﻠﻪ‬. ‫'ا ﻛﺎدﺗﺎ اﻟﻌﺮ' ب‬..‫ ا‬٠‫'ﻳﻢ‬._ '٠‫ وااﻟﺘﻘﺎؤل‬,-‫اﻟﻄﻴﺮ‬. ‫و ﺟ ﺰ‬ ((‫ﻫﺎﻟﺘﺎﻫﺔ‬

‫'ﻛﺘﺎب‬.‫ وﻓﻰ‬،'‫'و))اﻟﻌﻮق'(( اﻟﻀﺮب ﻳﺎﻟﺤﺼﻰ وﻗﻴﻞ ﻫﻮ اﻟ ﺨ ﻂ ﻓﻰ اﻟﺮﺑﻞ‬...


: ..‫إد' و ﺀ ى « ازﺟﺮ‬, :‫'أى'داود‬

. ‫اﻟ ﺨ ﻂ‬ ((‫و))اﻟﻌﺠﺎﻓﺔ‬

' ‫ ﺷﻴﻬﻼﻧﺎ‬٠‫ال‬.‫و‬..'.'‫اﻫﻦ‬,١‫'ﻫﻮ"اﻟﻜﺎ‬..'‫و))اﻟﺨﺌﺚ(( ﻛ ﻮ ﻣﺎ ﻋ ﺪ ﻣﻦ دون'اﻟﻠﻪ وةﻳﻞ‬

10. (4.98)'" Katan ibnu Kubeysa babası radiyallahu anh’t&n naklen' anlatı-
yOr:. “Resûlullah aleyhissalâtu vesselam’ın şöyle söylediğini işittim: “iyafe, tJ-
'.yere, tark.si'hirdendir.” [Ebu Dâ^ud','Tı,bb'23١(3'907).‫ إ‬..'
- AÇIKLAMA:''' .
'B'u kaydedilen hadîslerde, Resûlullah devrinde yer verilen 'birçok ngur-
suz addetme nevlerinin zikri..geçmekte, ye..hepsinin' de Aleyhissalâtu vesselam
'tarafından, reddedildiği, yasaklandığı ^görülmektedir:' ..Baz,!, tabirl.erin,- .h'emen
hemen bütün,.hadîs!erde 'tekrarla geçt.lgi.için١bu hadîsl'eri birleştirerek,, geçep ta.-
''birleri ayrı ayrı açıklamayı uygun .bulduk. Aç^
- sirayet etmek yani .hastalığın bUlaşması demekt.ir.
468 KÜTÜB-I SİTTE MUHTASARI -II.'.CİLT

Öyleyse burada, hastalıgın bulaşma hâdisesi inkar edilmektedir:'.‫ﻷﻋﺪؤى‬


yani. “Bulaşma ‫ز‬70٤‫ "ر‬.Halbuki daha Once, başka hadîslerde (4038,-4039) si.-
rayetin kabul edilip, .bulaşmayı, önlemek İçin karantina tedbirinin^ vaz’ edildiğini'
görmU-Ş idik, öyleyse'burada te’'vîlÇ'gerek, yardir. Alimler, bunu “hastalığın
Allah’ın bilgisinden hâriç olarak kendiliğinden bulaşma İnancının reddedildiği-
ni” belirt'irler. Yani.asil olan hastalığın sirayeticlir. b 'u kabul edilmekle bera^r,
sirâyet.hâdisesinin .Allah’ın iradesiyle, kazasıyla olduğuna inanılacaktır, öyley-
se .hadîste,' sirayete yüzde..yüz .gözüyle bakıp,.hastalar kaderlerine terkedilmeye-
cek, onlara gereken İnsanî alâka'.ve yakınlık da ihmal.edilmeyecek.mânası.'mev-'
cuttur.
★ T Y r i ’nin İzahı daha önce geçti. 'Ancak bu kelime bazen tetayyur şek-
,linde,geçer. Razi âlimler, ikisi 'arasında fark görmüş, tetayyur’z uğursuzluk ‫د د‬
C I , tiyare)e d t bu inançla l e l d i r demişlerdir.

Bu kelimeler, ‫؛‬٥y۶*.kelimesinden gelir: “kuş” demektir. Uğursuzluk çıkar-


mafişi daha ,ziyade kuşlann uçmasına, göre yapıldığı İçin, 'mefhum, 0 kökten bir
keliırie' ile,,tesmiye edilmişth٠.(8٥).Ancak, Araklarda uğursuzluk İnancı, bazılan
'hadîslerde görüldüğü'üzere kuşlardan dişan' çıkmış, senenin bazı.aylarma bile.
. sirayet edecek şekilde'vUs’at kazari'mıştır.
★ ' F£:x. pilimizdeki fal kelimesi .buradan gelir.. 'Fe’1 deiaibt ettiği' mefhum
.itibariyle bizim ‘7٥/”dan farklı o.lduğu İçin, iltibası ^'önlemek maksadıyla kelime-
nin- asli şeklini ^korumayı uygun gördük. F e '/’in ne olduğunu bizzdLİResûlullah
aleyhissalâtu v‫ﺀﺀﺀﺀ‬/am açıklamaktadu: (4094. hadis)‫'؛‬.' Kelimetun .tayyibetün.
-'Dununla,'dunım'a 'göre “hayırlı yolculuklar”; “işin rast gitsin”; “Allah kavuş-
tursun”; “Muradına eresin”, “Aradığını bulasın” 'gibi nezaketen söylenen du'a
.ve temenni cUmlelerinin'kastedldiğinidaha öric^
SAFER: Resûlullah aleyhissalâtu vesselam’m “yok”' diye.reddettiği'
safer, îbhu’l-EsîrV]n açıklamasına'göre, bir yılandır: “Araplar zannederdi ki ka-
rınlannda safer denen bir yılan var, acıkınca insani sokar ve ezaya sebep
olur.” Bunun, 'ihsan veyâ.٦ıâyvan kamında bıilunup sirayet ettiğine'inanılan bir
hastal'ık olduğu‫ ؛‬bununla bizzat'.safer ayının, kastedildiği, safer’egirllin'ce uğur-
suzluğa uğranılacağına inanıldığı vs:' .de -söylenmiştir. Şu -halde, hadîs, ,hepsini
rddetmiş'olnlaktadır.

8 0 ) K u ş la r la n e s u re tle te ta y y u rd a b u lu n u ld u ğ u d a h a ö n c e g e n iş ç e iz a h e d ild i. O r a y a b a k ıls ın (9 .c ilt S .


ll.CİLT UĞURSUZLK. VE' FAL BÖLÜMÜ 469

★ GÖL İbnul-Esîr bum , ‘*Arapların çölde b u lü â ğ u m inandıkları cin


ve şeytanlardan bir nev” olarak açıklar, öyle bir nev ki, ‫؟‬ok ‫ ؟‬eşitli renklere, şe-.
killere büriinerek'insanlara'gözükür, yoll'annı şaşırtıp ,lıelâke atar. Aleyhissalâtu
böyle bir şeyin olmadığını söylemiştir.^
Bazı' âlimler: “‫ئﺀ؟و‬۵/«//‫“ ﺧﻪ‬gûl” denen varlığı inkar etmiş değildir, ona
izafe edilen'‫ ؟‬eşitli-renklere -bürünüp insanları a l d a l gibi İnançları reddetmiş-
tir” demişlerdir Buna göre “ : ‫ﻻﻋﻮو‬ (Gûl yoktur)”m mânası “Gûl hiç
kimseyi şaşırtamaz” olm.. Bu te’v île ş ^ id olarak'ş-u.hadîsi .gösterirler: ‫ﻻﻋﻮد‬
J i L i \ ,‫ ذ‬۶‫ﺀﺀزل‬6 ۵‫ ا‬yoktur, sCâli.vardır.” Se’âh isecinlerin sihirbazlardır-..öy-
leyse mâ'na.şu olur:, “Gûl yok, ancak cinlerin sihirbaz takımı vardır, onlar insa-
nın gözlerini boyayarak bir kısım iltibaslara sevkederler ”
Birçok'mânaya gelmektedir.:
Bir.kuştur, bu kuşun baykuş olduğu da''söylenmiştir.' inanca göre, bir:,
kimsenin damınakondu mu-oraya bela İrıer. '
★ ★ Lügat-olarak ,baş demektir, her şe'yin.haşı. Araplann-inancın'a göre, öl-
-d.ürülen kimsenin-ruhu, ,başından bir .kuş- olarak ‫؟‬Ikar,intikamı'almıncaya kadar
“beni sulayın, beni sUlayın; kan, kan’} diye, bagınr. intikamı -alınmca U‫؟‬up
gider..
Arajılann bir diger'.inancına göre, 'bu ölenin kuş olup u‫ ؟‬an ve. s â
diye,isimlendirdikleri “kemiği”dîî, “Ruhu ’duT diyen de olmuştur.'
Şu h â e Resûluliah hem'.bunlann varlıgmı reddetmiş, hem de bu, inançla-
'rıbbatıloldugunu'beyan'etmiş olmaktadır., .
i lYÂFE: Kuş falıdıı. Çeşitli şekillerde .olabilir: ,'MeSela '. kuş. uçuruluT,
-'saga giderse hayra, sola giderse- şerre, yorulur. Bazan önüne .‫؟‬ikan bir kuşun is-
mini veya cinsini-değerlendirmek'suretiyle tefâül edil'ir. Mesela ukâb dedikleri
bir kuşla “ikâb”?L, gurâb, (karga) .ile'.'gurbete, hüdhüd ile hidâyete tefâül ,ederler-
di.- Bu bâZari da.'kuşun-arkasından bağırıp.‫؟‬agumak sUretiylC. icra edilh.
,.Kamus’taki^,tarifi şöyle:' “Kuş kısmıyla tetdyyur ve tefe’üleylemekmânasmdır
ki'bedevi adetidir. Mesela kuşun ismini've.savtmı-(sesini)''ve nüzûl ve mürûru
mâkûlesi evzd ve ahvâlini i’tibar edip zu’mlarına muvafık muktezâları üzere
tefâ’ül ve teşâ’üm ederler. ’ Îbnu’l-Esîr'm .açıklaması daha veciz olarak şöyle:
“Bu kuş faildir, kuşun isrni, sesi ve geçtiğî yerle t H W ¥ l H a k (üğur veya
uğursuzluk) ‫ ؟‬ık a r ık tır . Arapların-‫ ؟‬ok‫ ؟‬a başvurdukian bir adctleri.idi." me
١٠

/ ٥/ı«'/ £:sır’in açıklamasina .göre ,ayni kokten'ism-i fâil olan âif, bir nevi'-kâhîn-
470 KÜTÜB-t 8 ‫د‬ .MUHTASARI' !l.C،LT

dİT,' fal ..l^yan'.eden sezgi .ve zann'da bulunan' kimsedir. Mesela Şüreyh'm 'âif 'ol-
dugunu yan.i isabetli- sezgi..ve- zanlarda bulunan biri olduğunu örnek olarak kay-
deder.. Araplar zarinında. isabetli, olana sözün.de , tesirli olana, sâhir
’dedikleri.gibi-, sezgi,ve^^zann‫؛‬nda'yanılmayana da âif-derlermi§:.
.Kısacası Resûluliah aleyhissalau vesselâm bunu sihrin bir çeşidi' ilan ede-
.rek yasaklamıştır.'
★ '^ ^ ..B U 'k ad ın lan n .çakıl v.urarak İc'ra'ettikleri' bir fal çeşididir,, ihnu'1-
Esir bazılannın.kum üzerine çizilen, hatlarla yapılan k e h â n e tio 'la r a k ‫ ا‬8‫آ‬.0‫ذا‬
lendirdiklerini kaydeder. Şu halde-.bu 'da bir kehânet çeşididir Resûluliah bunu.
. da yasaklamıştır.. .
f NEV’: .Burada kaydedilen hadîslerde, geçmiyor ise de, bu ،eşit'rivayetle-
rinbazılannda Resûluliah aleyhissalâtu vesselamdın fiev*i de yaşakladıgı helirti-
\îı. Nev’ yıldıZ' dÇmektir.. Ancak' nev’in' yasaklanması, 'yıldızlarla ilgili, batıl bir
.inancın yasaklanması demektir..' 'Bu inanca.göre b'iri şarkta, dige'ri garbta iki yıl-
'diz..var. şarktaki dogunca ^onun' mukabili de garbtan featmaktadır, yagmur ve.
. riiz'gar bu.dogan vej^'a batan, J‫ز‬ıl'dı'zlann-te’siri‫ﺛﻤﺬ‬lé hasıl,.0İmaktadır.
Kazı şârihler ise,''nev’in, sabahın gelmesiyle menâz-ilU’l-kamerden bir. 'yıl-'
dizin 'batmasından ibaret Olduğunu söylemiştir. ,Bu yıldızlar'yimisekizdir.- Her
oöüç.gecede .bir tanesi" güneşin .dogmasıyla magribten batar‫ ؛‬buna.mukabil ayni
anda bir digeri dogudan dogar.
Resûluliah aleyhissalâtu vesselam, mâzinin karanlıklarından intikal-edip,
insanlann 'kalplerinde' tevhid^nurunun ,bütün, haşmetiyle .dogmasına ^m'âni olup
onları kUsufa tutup, lekeleyen, gölgeleyen bu'hakikatsız- İnançları'n hepsine hâti-
me çekmiş, bâtıl.olduklannı, şirk .olduklannı, kesin bir diH,e۶haTam. edilmiş bu'^
.lunan sihr^’in, kehânetin birer şubesi olduklannı açık şekilde ilan etmiştir. Ancak
ne 'var ki, ilim asn olmakla iftihareden, ilmîligi, aydınlıgı-kimseye bırakmayan
g'ünümüz insanı‫؛‬Jjile'hâla-yıldız'falları,,çeşitl.lisimler altında.'tezahiir eden falcı-
lık-.٧e'kehânetlerle meşgul, olmakta, kendini aldatmakta,' şarlataHlara'soyulmakta--
.d r" -‫ ا ' ا‬, . , . . , ' . : ‫ ا‬,‫"' ا‬ : ,'.١' ‫ ؛‬.
2- Burada., 4Ö95.nUmaralı hadîste teıU'aS'^edilen at, kadın ve meskende uğur-
suzluk meselesine de temas etmemiz.gerekmektedir. 'HadîstC Resûluliah: “Eğer
bir şeyde (uğursuzluk) .Isaydı, bu attajkadında,- meskende'olurdu” buyur-
. maktad’ır. Hadîs bu muhtev'ası'ile eşyada- ugursuzIugu kökten reddetmektedir.
Ancak,'l‫ا‬adîsin'b ‫ ﺋ ﺈ‬ı-vecih leri ..‫اةزﻣﻰزاﻟﺬاو‬,‫ةﻓﺆاﻟﻨﺬاؤ' زا‬.,‫'اﻟﺌﺆﻟﻢ ش‬.-‫زاﻟﺬا‬.‫ﻷ ﻏ ﺪ ز ى ز ﻷ ﺟ ﺔ‬
ll.CÎLT UĞURSUZLUK VE FAL BÖLÜMÜ 471

‫؛‬،Ne sirayet ne de uğursuzluk yoktur. Uğursuzluk sâdece üç şeyde ver>


dır: Kadında, atta, evde’, şeklindedir.
Hadîsin bu vechi ile sadedinde olduğumuz vechi arasındaki teâruz açıktu;.
Birinde uğursuzluk toptan reddedilirken, diğerinde üç şeyde olduğu takrir edil­
mektedir. Ülemâ bu hususta farklı yorumlar beyan etmiştir. Nevevt der ki:
“Ulemâ bu hadîs hususunda ihtilctf etti, İmam Mâlik ve bir grup alim: “Hadî­
sin zâhirî manası esastır, Allah Teâla hazretleri bazan bir evde oturmayı zarar
ve helâke sebep kılar. Muayyen bir kadın veya atın veya hizmetçinin ittihaz
edilmesi de Allah’m kazasıyla helak hâsıl edebilir. Öyleyse hadîsin manası, bazı
rivayetlerde tasrih edildiği şekilde, bazan bu üç şeyden uğursuzluk hasıl olur
demektir. Hattâbî ve pek çokları, bunun istisnâ manasında olduğunu,
yani, “yasaklanmış olan uğursuzluktan istisna manasında olduğunu yani “otu­
rulması hoşlanılmayan ev veya sohbetinden hoşlanılmıyan kadın, veya hoşlanıl­
mayan at ve köle hâriç (uğursuzluk hiç bir şeyde yok). Öyleyse boşama, satma,
terketme vs. yollarla onlardan ayrılmak gerekir” demiştir.”
İbnu’l Esir’in yorumu şöyle: “Hadîsin mânası şudur: Eğer hoşlanılmayan
ve âkibetinden korkulan bir şey bulunsaydı şu üç şeyde olurdu. Uğurzuluğu bu
üç şeye tahsis etmiştir. Çünkü, Arapların sağdan ve soldan gelen kuş, geyik vs.
gibi şeylerden uğur veya uğursuzluk çıkarma anlayışlarını iptal edince,buyUrdu
ki:
‫؛؛‬Eğer birinizin oturmaktan hoşlanmadığı bir evi veya beraberliğini
istemediği bir kadını veya beslemesinden zevk almadığı bir atı varsa, bun>
lardan ayrılsın. Sözgelimi bir başka eve geçsin, hanımı boşasın, atı satsın.”
Aynca ‫؛؛‬Evin uğursuzluğu, darlığı ve komşularının kötülüğüdür; kadının
uğursuzluğu kısırlığıdır; atın uğursuzluğu, üzerinde cihadyapılmaması-

dır da denmiştir.”
İbnu Hacer’in za.fına dikkat çekerek kaydettiği bir Ibhu Ömer hadisinde
7?e٥i‫؛‬ı/M//a/‫ ؛‬şöyle buyurmuştur:
‫؛؛‬Eğer at uysal değil hırçınsa o uğursuzdur, eğer kadın, daha önce bir
başka kocaya gitmiş, şimdi eski kocasını özlüyorsa o da Uğursuzdur. Ev
ezan ve ikamet işitilemiyecek kadar mescidden uzaksa o da uğursuzdur.
Eğer bu üç şey, bu vasıflardan uzaksa mubârektirler.”

J p j ١، J ١‫] ؟‬ :(J ،. *٥ • ۵ — > ١E B


472 K ü i - Î SJTTE İH T A SA R I n.CÎLT

. ‫ ﺟ ﻪ ا ر دا و د‬/ ‫ا‬ .[‫ؤذوﺛﺎ ذ ﺳﺔ‬


1 1 .‫) و و س‬-' Hz. Enes râ ya ü a h ü anh -anlatıy٠r: “Bir adam dedi ki: “Ey
Allah'ın Resûlü! Biz bir eydeydik, o r â y k e n s ş m ı z çok, malimiz bol idi.
Sonrabir ba§ka eve geçtik; Burada sayımız da 1, 1
‫(ﻳ ﻨ ﻤ ﻢ‬ ‫أ‬ da”
‫ا‬ ‫ا‬ ‫أ‬ ‫آ‬

Resûlullah aleyhissalâtu vesselam: «Burayj zenîîm (addederek) terke-


din!” ٥My«r،/M/٥r / ٠[EbuD âvud,Tıbb24, (3924).]
AÇIKLAMA:
Bu ..hadîste, s â Resûlullah aleyhissalâtu vesselam'm evde ugrsUZuk.
İnancını te’yid'ediyer mânası ‫؟‬ıkmaktadir. ,,Çünktt- sual.sahibi, geldikleri, bu
ikinci'eyde' uğursuzluğa, uğrayarak' sayılannın. azaldığını, mallannda kayıplara
uğradıklarını'beyan'ederek bu .'ikinci evi terkedip ,etmeme.hususunda fetva ve
' izin'istemektedir. Uğursuzluk. İnancı, yasaklanmış .imasma'rağmen,' Resûlullah
evi terketmelerine' İrşad. buyuruyor. /‫««غ‬7-‫>الﺀ‬, evin zemîıri addedilerek terke-
dilmesi uğursuzluk inancıyla hareket e l e k değildir dedikten,sonra:,
zemirn (kötü) olmasının mânası “hayası sizin igin muvafık değil" demektir” der.
E r d e b iiv â e.!-Ezk,ar’daki' yorumu^daha farklı:.,.'٠٥«wK«',.wdn٥5i § â r : “Onu
.'terkedin", demek,'"'oraSı hakkında düştüğünüz sû.i zandan ve 'orada uğradığınız,'
musibeti görmekten kurtulmâ İçin bir başka yere gegm”demektir."
H a t t â l e Îbnu'l-Esîr de şu kanaati beyan ederler‫“ ؛‬Resûlullah aleyhissa:
lâiu vesselâm, iglerjne düşen, meskenleri sebebiyle belaya ugradıjdarı zannıhı
iptal İçin onlara evlerini değiştirmeyi emreâiştir. Evlerini değiştirdiler mi bu
Vehmin kaynağı kuruyacak kalplerine giren'şüphe, onlardan Uzaklaşacaktı:’.
§u h a l d e , . b u . h a d î s l e r i n d e n , insanin,.imkan nişbetinde* hoşu-'
na gidecek' bir meskende omrOıaya çalışması prensibi..çıkaniabilmektedir.' öm -
riimUZUn büy'ük bir kısmı .evde.geçmesi.haysiyetiyle, onun-komşulan,.genişliği.
haYası, ‫ ؟‬arşı.pazar, câmi, mektep'gibi İçtimaî.müesseselereyakınhgı yönüyle
.jıyg'un''ve,.'hoşa gidecek feahiyette. olmasi'son dCrece ehemmiyetlidir. Hatta
Resûlullah biı hadîslerinde '“Kişinin saâdeti üç şeye bağlıdır: ٤yl,'kadm, iyi.
r a e sk e n ,' iyi.binek” buy'urarak meskeni..saadetimizin' temel Unsurlarmdan.biri'
II. CİLT UĞURSUZLUK VE FAL BÖLÜMÜ 473

olarak tavsif buyurmuştur.^‫^؛؟‬

Şu halde sadedinde olduğumuz hadîsten evde teşâüm oduğunun ihsasını


d eğil, evin saâdetimizdeki ehemmiyetinin takririni görmemiz gerekmektedir.

81) Islanıî meskeıle ilgili geniş açıklamayı 3. cilne sunduk (S. 179 - 216).
UMUMÎ AÇIKLAMA:
Zıhâryeya müzâhere, lügat olarak, arka mânasına gelen z٥/ı/٠’dan gelir. İki
şey arasında bir mutâbakat ve mümaselet vücuda getirmek mânasınadır. Boşan­
ma bahsinin bir istiabı olarak: Kocanın, hanimmı neseb, reza (süt emme) veya
müsâharet (evlenmeden hasıl olan akrabalık bağı) suretiyle müebbeden mahre­
mi olan bir kadmm^ kendisince bakılması câiz olmayan arkası, kamı, uyluğu
gibi bir uzvuna teşbih etmesidir. Bu muamelede daha ziyade zahr (sırt) kelimesi
kullanıldığı için z ı ^ r denmiştir. Zahr kelimesi çoğu kere, edeb icabı, karın ve
tenâsül uzvu yerine kullanılmış olur.
Bu, bir nevi boşamadır. Zira helal olan hanımını, haram olan bir yakınına
benzetmek suretiyle, onu kendisine haram kılmış olmaktadır, mezmum bir dav­
ranıştır.
Böyle bir benzetme muamelesinde bulunan kimseye, zıhar kefâretinde bu­
lunmadıkça hanımı haram olur. Cinsî temas, öpme, şehvetle kucaklama ve lems
(değme) gibi muamelelerde bulunamaz. Mesela bir kimsenin, hanımına: "5^/î
bana annemin arkası gibisin”; "ben sana zıhâr ettim”, ”sen bana anam gibi­
sin”;^^^^"sen bana anam gibi haramsın” mv'inden sözler sarfeden kimse zıhâr-
da bulunmuş olur.
Kefaret olarak şunlardan birini yapması gerekir:
★ Köle azad etmek.
İki ay muttasıl oruç tutmak.
★ Altmış fakire sabahlı akşamlı günde iki öğün olmak üzere yemek yedir­
mek.

82) B u s ö z m u t l a k o l d u ğ u iç i n z ı h a r n i y e t i y l e s ö y l e n m i ş s e t a h r i m i y e t e s e b e p o l u r . A k s i h a l d e o l m a z .
H.CÎLT
Z«ÂR BÖLÜMÜ
— — - -------- - ____475

Bu Üç şıktan birini tercih hakkı yoktur. Maddî imkanı olan, köle azad eder
Olmayan sıhhati elveriyorsa oruç tutar, değilse fakir doyurur.
Teferruat için iimihal Idtaplaıma bakıhnahdır.

c i r ] :JU ،UP İİJ'١ ،^ y ı^ ،Ji ^ —١

‫\ﻟﻠﻪ‬/‫ ﻻرﺑﻘﺎ ﻻ؛ ﺻﻴ ﻮأ ى ﺻﺎ ﻏ ﻼ‬:‫أﺗﺎ ﻏﻠ ﻖ‬:‫ﯪ ﻵ'ﻳﺎ ﻫﺌﻠ ﺖ‬


‫ ىﺗﺔﻟﻘﺎاﺳﻖ‬٠‫زاﻻ‬:‫ﺋ ﺖ‬.‫ﺧﺰذ ئ‬:‫ ﺋﺔﺀزاﻟﺔاﻻة'ذأل‬٠‫ش‬.‫ﻗﺎ‬
.‫ ﯪ ﺛﻨﺬﺋﺬ‬:‫ ئ ﺻﻌﺤﺊ رﻳﻰ ﻗﺎل‬٠‫ ز > ب‬،‫ أﻣﻠﻠﻤﺚ رئ ﺻﻠﻬﺎ‬U y
• ‫ا ل‬. '- ,‫ م‬٠ ‫ ا‬. ‫ أ ﺟ ﻖ إ ﻷ ﻳ ﻖ‬، 5 İ . ‫ا ز ﺋ ﺰ ا ﺻ ﻨ ﻎ‬.' : ‫ ﺋﺄ ظ‬,,.,.‫ ' ﻏﺎ ﺑ ﺌ ﺌ ﺊ‬-

|‫ ﻗﻠ ﻐ ﺘ ﺰ 'ﻟ ﺬ ىا‬- ‫ﺋ ﺸ ﺆ ﺗﺄ ﻣ ﺬ ﺋ ﻤ ﻤ ﺘ ﻖ « ة ذ ﺑ ﺘ ﻴﺄ‬


‫ش‬ ‫ﻳ ﴼ ﻗ ﺪ ﻳ ﻮ ﺧ ﺎ ) م ؟ﻟﻢ؛ إ آ ﻟ ﺮ ؛ ﻳ ﺄ ﺟ ﺔ ﺗ ﺰ ا‬

.[‫ل ؛رﻟﻰ ﺷﺪﻳ ﻰا‬٠‫ اواى و‬٠‫اش ئ ) ﺋ ﺐ‬


'.-٠‫' أﺑﻮ داود واش'ﻣﺬي‬.‫أﺧﺮﺟﻪ‬
Seleme Ibfiu Safir el-Beyâzî radıyallahu anh anlatıyor -(4100) .1: bir “‫ااﺀه‬٠
başkasında rastlanmayacak derecede kadın 'meyîuunda 'îaa^ı.’olan (ve şiddetli
476 KÜTÜB-t StlTE MUHTASARI 11. CİLT

İhtiyaç duyan) bir kimseydim. Ramazan ayı girince (tahammül edemeyip oruçlu
iken) hanıma temas ediveririm diye korktum. Ve Ramazan boyu devam edecek
bir zıhârda bulundum. Bir gece o bana hizmet ederken, onun bazı yerleri açıldı.
Kendimi tutamayıp temasta bulundum. Sabah olunca yakınlarıma gidip durumu
haber yerdim. Ve: “Benimle Resûlullah aleyhissalâtu vesselam’a gelin (duru­
mumu sorayım)” dedim.”
“Vallahi hayır! Gelmeyiz!” dediler.
Resûlullah’a tek başıma gittim, durumu haber verdim.
“Yani sert böyle mi yaptın ey Seleme?” buyurdular.
Ben: “Evet, ben öyle yaptım! Evet ben öyle yaptım. Ancak Allah’ın emri
karşısında sabırlıyım, Allah size her ne göstermişse onu bana hükmedin^
“Bir köle azad et!” emrettiler. Ben: *‘Sizi hak peygamber olarak gönde­
ren Zât-ı ZülcelâV e yemin olsun şundan başka rakabem yok” deyip rakabeme
elimle şaplattım.” “Öyleyse peş peşe iki ay oruç tutacaksın!” buyurdular.
Ben:“ Ama ben bu günahı oruç yüzünden işledim, (dayanamam)!’’dedim. “Öy­
leyse buyurdular, altmış fakire bir vask kuru hurma taksim et!”
“Seni hak peygamber gönderen Zât-ı ZülcelâV e yemin olsun (ben ve
hanım, her) ikimiz aç ve yiyeceksiz olarak geceyi geçirdik” dedim. (Aleyhissalâ­
tu vesselam bu sözüm üzerine):
“Benî Zureyk’in sadaka mallarına bakan memura git, o miktar (hur-
may)ı ssma versin, sen altmış fakire yedir. Geri kalan bakiyeyi de sen ve
iy M n iz yeyinV* buyurdular. Ben kavmime döndüm. Onlara: “Sizden zorluk ve
bed fikir gördüm. Resûlullah aleyhissalâtu vesselam’da ise genişlik ve güzel
fikir buldum. B am sadakanızdan verilmesini emretti!” dedim.” [Ebu D âvud,
Talâk 17, (2213); ‫؛‬Tirmizî.Talâk 20, (1200), Tefsîr, Mücâdile 3295; Ibnu M âce,
Talâk 25, (2062).]
AÇIKLAMA:
1- Burada, Zihârda bulunduğu halde yeminini tutmayan bir sahâbî’ye
Resûlullah aleyhissalâtu vesselamım verdiği hükmü ve bunun tatbikatma bir
örnek görmekteyiz.

83) Rakabe, köle demek ise de lOgat olarak boyun demektir.Sahâbî, burada, "a za d edebilecek b a jka
b ir boynum (yani kölem ) yok" mânasmda kendi boynuna eliylie şaplaüp: "Bundan başka boynum yo k!" der.
Jl.CİLT ZIHÂR,',^BÖLÜMÜ 477'

2- ١‫ﺀﺀﻫﺘﻢ‬.. AÎtnuş sa’djT. Bir sa’ ise 2٠20 ile 2, 650 litre arasında bir.hacim
^ölçüsüdür.
3- . Hadîs,, kefaret .larak -altmış fakirin deyuTuImasını âmirdir. Nitekim
îrham Şâfı’î ve imam Mâlik hazretleri böyle hükmederler. Anc'ak Ebu Harice
merhum bir'fakiri altmış gün deyurmakla'da-kefaretin yerine^getirilecegine hük-
metmiştir.
4- Bu^ hadisten.hareketle'Sevrf, Ebu Harıîfe ve-Ashâbı bir fakir i‫؟‬in.-hurma٠
'dan, aı١,a veya kuru güzümden bir.sa’, buğdaydan da yanıri'sa‫ ؛‬vermenin, vacib
0İdug_una hükmetmişlerdir..
imam Şâfi’î isG, bu hususta g e le n v e vask yerine arâk tabiri geçen, başka'ri-
-vayetlerigöZ'Ö nüne,alarak: “Vâcib olan, her fakir İçin bir miidd miktarı ver-
mektir" demiştir، Ardit ise '٠n beş s a ’ 'miktannda bir h acim Ölçüsüdür.
5- Hadisin.zâhirine göre,'kişi her üç hev’ini de yerine.getirraekten aclz’de
'.Isa. kefâret yine 'de 'Sâkıt -Olmamaktadır. 'Zira,, adam köle' âzad edertiyecegini,
üstü,Steiki١ay onıç hıtemi5^acagıni,,altoış-fakiri.de'.do^ırami5^acagını.sÖ5^1e5^in-
Ce,' Resûluiiah aleyhissalâtu vesselam, oDÂ) kefaretini.yerine getirecek miktarda
yardımda bulunmuştur k m ŞafVî ve Ahmed İbniı Hanbel böyle^hUkmetmi‫؛‬-
te ^ ir .

.Bazı.^lhnler,'.bıı'^.dııriın١da k,e٠ etin düşeceğine hii^etoişhr..'..


',-'Bazılan da,, tafsili esas' almış,.' “Ramazan orucunun kefâreti düşer, âğer.
kefaretler düşmez}) demiştir.
6- Köle.'azadı hususunda da-.üleıhânm farklı bir değerlendirmesine dikkat
çekmede'fayda var‫ ؛‬Hadisin İtlakını e.sas-.al-an'.A‫؛‬d, Nelîâ’îv e E b u Hantfe rahiâ
meitumullah: “Kölenin mü'min olup olâm asına bakılmaz, herhangi bir köle-
.«in azadı yeterlidir” demişlerdir. İmam Mâlik, Şafi’î ve diger ,bir kısım, ülemâ:
“Kâfir kölenin azad edilmesi «‫ اﺀ‬câizdir ne de yeterli“ demişlerdir.' Bunlara'
göre, bu nlutlak'hadîS, katille-ilgili kefacti .beyan eden.-ayette "im٥«".'şartı ile
kayıtlanmıştır.. Bu. iddiaya: “Bir hükmü, diğer bir meselenin hükmüyle ¥ î l a -
mak câiz olmaz“ ,diye cevap verilmiştir. Meselede- bazı' tafsil daha' varsa ,da, bu
kadarmı .yeterli görüyoruz.'

‫ﺑﻲ‬٠‫ؤﻣﺦ‬٠,‫ﺋﺤ ﺚ‬ ‫]أئ ﺟﺒ ﺔ ﻛﺎﺋ ﺊ‬ : ‫ ى‬/ ‫— وﻷف داود ى أ‬٢ I


‫ ه‬٠‫ زﺣﻤﺎن ادا ا’ ﺳﺪ د‬..‫ وﻛﺎة و ﺟﻼ ﺑﻲ ﻧﺘﻠﻢ‬,'.‫اﻟﻬﺜﺎﺋﺖ رﺿﻰ اﻟﻸ ﻏﺒﺎ‬
478 KÜT٧B-، S i MUHTASARI IIC lL T

.[‫ﻧﺄوو ه ﻓﻪ ﻛﻐﺄزة ا ﺷ ﺎ‬ J p . ‫ﻫﻢ ﺋﻦ‬١‫ظ‬


«‫ﻳﻜﻮن'إﻻ ق‬.‫وﻻ‬.,‫^« اﻟﺼﺎﻓﺖ ق'اﻟﺸﺰ واﻟﻠﺠﺎﺧﺎ'ذﻫﻪ‬٠

‫اﻟﺠﻤﺎع‬ ‫' ﺑ ﻪ‬.‫واراد‬, ‫وﺛﺴﺚ‬ ((‫)) و ؤ ث‬. ‫ وﻣﻌﻨ ﻰ‬.

‫ 'إذا‬:‫'ﻳﻘﺎل أوﺣﺶ اﻟﺰﺟﻞ‬،‫ﻗﻮﻟﻪ ))ﺑﺜﺎ وﺣﺸﻲ(( أى ﻻﻫﻠﻌﺎم ﻛﺎ‬.‫و‬


‫ ا‬, .‫ ﺑ ﻄﻪ‬-‫ 'إذا ﺧﻼ‬:‫ وﺗﻮﺣﺶ‬،‫' ﺟﺎع‬
'' -2. (41.1)- Ebu Dâ٧ud’un_'birdlger rivayetinde §öyle denir: “Cemîle, Evs
lönu’s-Sâmit radıyallahu anhümâ’nm nikdhı altında idi. Evs ise, kendisinde ka-
dına knrşı 5 İddetli istek bulunan birisi idi، Bu duygusu -§iddet peyda edince (ncf-
sini'frenlemek maksadıyla) Kanımına zihardd bulundu..'Bunun.Uîerine. Allak
Teâlâ Hazretleri, om n hakkında kefâret-1 zıhâr(la ilgili ayet)i inzal buyurdu."
tEbuDâvud,TaJakl7,(22l8).J ,
,.,.A Ç IK L A M A :.'-.
l-Cemile radıyallahuanHâ’m n h ty e s ib u T â ö Z je to H B ö m g k te d İ T .
'Andak, hâdise.-muhtelif rivayetlerde tafsilatlı.olarak.gelnıiş'tir. B'una göre٠. feir.
diger adi Huveyle o k Cemîle, k o a sı Evs radıyailahu anh’m Zihdrda bulunma-
.-si üzerine, telaşla Resâlullah aleyhissalâtu vesselam*SL gelir, dunımunu aplatır.
C i f / e ’nûı telaşı, zıhâr m, câhiliye-deYrinde 'talâk sayılmasından ileri .geliyor-
du.....'
CemîleJyiidmkyen Aleyhissalâtu vesselam: **Sen kocana haram oldunî”
der. Cemile: “Ama kocam talâk kelimesini kullanniadı" derse de Aleyhissalâtu
vesselam: “S en .kocart'a -.ha’ramsm” .ceı^abında ısrar eder Cemı/e; “Meselemi
Allahfa arzedeceğim!" diyerek Resûlullah)i gider gelir, yüzünü' semaya kaldıra-
rak.-'AHah’a .şikayetlerde bulukur. Resûlullah, ,koc'ası hakkında'cdu teskin etme-
ye, .ikna etmeye '‫ ؟‬alışır: “Allah’tan kork, 0 senin- amcanm oğludur‫»؛‬. buyUnır.
Ama kadın dlrenmes.ine, 'gidip gelmelerine, .Allah'’a.sikayetlerine de'vam eder,
.‫ ؟‬erken âyet, nâzil' olur:, “(Hahlbim), ,zevci hakkında seninle direşip duran,
,(nlhâyet halinden)' Allah’a da .şikâyet.etmekte 0 İan'.(kadm)m sözünü '(umul-
dugu vech^'îie) Allah dinlemiştir. Allah sizin konuşmanızı zâten işitiyordu.
ÇânküAllah,hakkıylaişitici,kem aliyle.görü
11. GILT ZIHÂR BÖLÜMÜ 479

İçinizden zıhar yapagelenlerin (kanları) onların anaları değildir. Ana­


ları kendilerini doğuranlardan başkası değildir. Şüphe yok ki onlar her
halde çirkin ve yalan bii* laf söylüyorlar. Muhakkak Allah çok bağışlayıcı,
çok mağfiret edicidir. Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra de­
diklerini geri alacaklar (için), birbirleriyle temas etmezden evvel, bir köle
azad etmek (lazımdır). İşte size bununla öğüt veriliyor. Allah ne yaparsa­
nız hakkıyla haberdardır.
Fakat kim (bunu) bulamazsa, (yine) birbirleriyle temas etmezden
evvel, fasılasız iki ay oruç (tutsun). Buna da güç yetiremezse altmış yoksul
(doyursun). (Kefaretteki) bu (hafifletme) Allah’a ve peygamberine iman
(da sebat) etmekte oiduğunuz içindir. Bu (hükümler) Allah’ın (tayin ettiği)
hadlerdir. (Bunları kabul etmöyen) kâfirler için ise elem verici bir azab
vardır” (Mücâdile 1-4).
• Ayet üzerine Aleyhissalâtu vewe/٥m; “Kocan bir köle azad edecek!” .٥M-
yurur. Kadın: “Bunu bulamaz!” der. Aleyhissalâtu vesselarn: “Öyleyse, peşpe-
şe iki ay oruç tutarV^ buyurur. Kadın: “Ey Allah*m Resûlü!Kocam yaslı bir
kimsedir, oruç da tutamaz!” der. Aleyhissalâtu vesselam: “Öyleyse altmış fa­
kiri dorursunV^ ferman eder. Kadın: “Onun tasadduk edecek bir şeyi de yok!”
der. Bunun üzerine Resûlullah aleyhisssalatu vesselam h it arâk kuru hurma ger .
tirtir. Kadın: “Ey Allah’m Resulü! Ben ona bir başka cırâkla da yardım ede­
rim ” der.
Aleyhissalâtu vesselam: “tyi yaparsın, git. bununla kocan adına altmış
fakiri doyur ve amca oğluna dön!” e/nre،/er.''
Ebu Dâvud; “Bu rivayette. Cemile’nin kocasıyla istişare edip, iznini al­
madan kocası adına kefâretini ödediği ve Resûlullah aleyhissalâtu vesselam’ın
da bunu tecviz edip te’yîd ettiği görülmektedir”Ğ&T.
2- Bu rivayet, zıhar yapan kimseye, kefarette bulunmazdan önce hanımına
temasm haram olduğunu ifâde eder. Ülemâ bu hususta icma etmiştir. Şayet
temas etmişse, kefâret düşmediği gibi, cezada artma da olmaz. Salt İbnu Dînâr
derki: “On kadar fakîhe, kefareti yerine getirmeden •hanımına temas eden kim­
senin hükmü hususunda sordum. Hepsi de: “Tek bir kefaret Öder ” dedi.” Bu
hususta dört imam da aynı görüştedir.
Şunu da belirtelim Haşan Basri ve İbrahim Nehâi hazretleri.. “Kefaret­
480 KÜTÜB٠t StTTE MUHTASARI M. CİLT

ten önce temas eden erkeğe üç kefaret gerekir” demişlerdir. Diğer taraftan
Zührî, Saïd İbnu Cübeyr y e Ebu Yusuf “Temasla kefâretin düşeceğine” kail
olmuşlardır.
İL İM BÖLÜMÜ
(Bu bölümde yedi fasıl vardır)

BÎRÎNCt FASIL
AUMLERİN FAZİLETİ

İKİNCİ FASIL
İLME t e şv ik

ÜÇÜNCÜ FASIL
İLİM ÂDABI

■ ,

DÖRDÜNCÜ FASIL
İLİM VE ÖĞRENME ÂDABI

BEŞİNCİ FASIL
HADÎS RİVAYETİ VE NAKLİ

ALTINCI FASIL
HADÎSİN YAZILMASI

^ ٠' ★
YEDİNCİ FASIL
İLMİN KALDIRILMASI
ÜMUMÎ AÇIKLAMA

Son zamanlarda ilim çağı, ilim cemiyeti gibi' tabirler yaygmiık kazandı. Jn-
sanlığın' artık,otomasyon devrinide bırakıp ilim ‫ ؟‬ağına geçtiği, geleceğin'in‫؟‬an٣
' l'-ığının ‫ر‬-‫ﻟﻤﻠﻢ‬W'cew‫دﻟﻤﺬ‬7‫مﺀ‬،^''me‫ذ‬/dana geti.recegi sOj^.lenmektedir.'.
Bütün'.bu ifadeler, ilmin ehemmiyetini v'urgulamaya yöneliktir. Ilimher-de-'
.'virde insanlık İçin, gerekli olmuş, ilimle mücehhez insanlar've cemiyetler, ilmen,
ge.ri olanlara .clâima 'üstünlüklerini korumuşlardır. Eğer, insanl'ik tarih'i', ilim'mik.-
yasıyla'bir taksime tabi tUtulacak've illa da bir ilim-devrinden.bahsedilecekse‫؛‬,
'kanaatimizce bunu Kur’an-,vahyi ile başlatmak gerekir. Beşeriyete ‘‘Ökü!"A\yt
başlayan risalet-'i''Mu.hammediy,e 'böyle bir devreyi'başlatmı.ş١ “Hiç bilenlerle
bilmeyenler bi^,o‫ ﻵا‬r.m ‫ ’ ا ؟ ﻻ‬.‫ ا‬Zümer 9); “Allah içinizden İnanmış ,olanlar, ve,
'kendilerine' ilim verilenleri, derecelerle yükseltşin...”(Mücadele.ll) gibi pek
.çok'ayetlerle ilmin yüceliğine dikkat çekmiş, dünyâyı isteyene de, âhireti iste-
yene de, hem dünya hem âhiret her ikisini de isteyene, hep ilmin kesbedilmesrni
^tavsiye etmiştir.. ‫ﻧﻢ‬

Is'lam d ışı dU ny،, ilme olan, cidd i ve alarmant ‫ ؟‬ağrısını son yıl.İarda ele'ala-
-rak 'geleceğin bir. il'i'-m çaği'Oİacağın'ı.'Söy.l'em'iştir..

Bu, Umumi Açıklama kısmında, ilim mevzuunda, söylenmesi gereken hu-^


:suslan, kitabimizin birinci cildinde.402-469. sayfalan arasihda genişce' İşlediği
miz İçin otayaatıf'yapmakla yetiniyoruz.
etR lN C J FASIL
 L İM L E R İN F A Z tL E T İ

‫ ]د ﻛ ﺮ ﻟﺮﺳﻮﻟﻲ اﺗﻨﻪ‬:‫ﻗﺎل‬ ‫ﺀذه‬,.‫ة‬٠‫رﺿﻰائﺀ‬ ‫ ة‬٠‫ ا‬٠‫ ص أق ﺀ‬٠١ 0 Ü


‫ﻟﺜﺎﺑﻤﻨﻢ ﻋﻠﻰ ﺑﺎ ﻳﺄ ﺑ ﺪ ﻛﻤ ﺼﻠ ﻰ ﻋﻠﻰ‬٠‫ ﻗﺼﻞ ا‬:‫ ﻓﻤﺎل‬.fJlpj ‫ﻋﺎﺑﺖ‬
.‫ﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى و ﺻﺤﺤﻪ‬,‫أﺧﺮ‬ .‫أذﯪض‬
1,(4 ‫ ا‬0‫ل) ا‬ ütnâme radıyallahti tınh mhiıyor. uResûlullah aleyhissalâ-
tM'Vessclam’a biri abid diğeri alim iki kî§îden baHsedilmişti.
“AMmin âbîde üstünlüğü, bcnlnt, sizden en basitinize .lan üstünlügüra
gibidir” ٥My«r٥M/'[Tirimizî٠ilim 19, (2686)1

‫اﺗﻨﺔ ﺛﺜﺎﻧﻒ ؤﻣﻼﺋﻬﺊ واﻫﻞ‬,'‫ إ ذ‬:‫ ا وﻓﻰ رواة ﻟﻪ> ] م ﻗﺎ'ل‬٢ | ‫ج‬
‫ أﻷرﻣﺾ ﺣﺶ اﻟﻨﺌ ﻪ ﻓﻰ ﺟ ﺮ ﻫ ﺎ واﻟﺤﻴﺘﺎن ﻓ ﻰ اﻟﻴﺨﺮ‬-‫ ﻟ ﺌ ﯯ ا ت ؤاﺋﻖ‬١
‫ﻳﺼﻠﻮن ﻋﺶ ﻣﻌﻠﻢ ا؛ذاﺳﺆ اﻟ ﺺ{ا‬
Yine Ti.rmizî٠nin bir rivâyetiııde şöyle gelmiştir -(4103) .2 ‫؟‬
"...Aleyhissalâtu vesselam sonra buyurdular kı: “Aliab Teâla Hazretleri‫ ؟‬..--rae
, lehleri, semâvat ehli, deliğindeki karıncaya, denizindeki balıklara varınca
arz.ehli, halka'hayrı öğretene .mağRretduasında..bıılunıır.” (Hadîs ya kada ٢
(.Tirmîzî’ı١inaynîbabmdadır
' .:AÇIKLAMA'
-Birada Resûlullah aleyhissalâtu vesselam, Aliyyuyi-KârVmr[ açıklama
le farZ ibadederini yapabilecek kadar ilmi'olup, kâmil.şekilde’^'،Sina göre, d٥
ibâdetini.'yapan- 'kimseyi‫؛‬, ''aliml'e, de,' ibadetlerini eksiksiz',yapmakla birlikte
.ulûm-ı şer’iyyeyi iyi bilen kimseyi kastettiğini belirtir
Alimin şerefoe .âbide üstünlüğü, /?c'-2،‫؟‬M/n//٥/î ١ın şerefee en âmîbir sabâ-
484 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI i I . c Jl t

beye üstünlüğüne te§bîh edilmiştir. Aliyyu l-Kârî der'ki': “B u ra â Ahhissalâtu


vesselam ilmin fazUetini beyanda, mübâlağa üslubuna yer vermiştir. Zira,
“...benim, en âlamza 'üstünlüğüm gibidir” demiş olsaydı, bu ifade de ilminfa-
zilet ve şerefini belirtmede kâfi idi...”
3- Aliyyü’l-Kârî hadîste geçen meleklerle Arş’ın hamelesi olan 'meleklerin
kastedildiğini', arz ehli tabiriyle insanlar, cinler, hayvanlar, bütün canlıların kas-'
tedildiğini söyler.
4- Hadîste geçen ‫ﻳﻬﺘﺈوذ‬ ’yi ”mağfiret duasında bulunur” â y e tercüme
ettik. Ancak “her çeşit hayır ve bereket talebinde bulunurlar” diye de anl'amak.'
.,„muvaftktır.
5- “Hayır .greten’ ibaresindeki haydan önceh'kle'kastedilen geyin din
ilmi oldüğu belirtilmiştir..Çünkü'^hem dünyada istikamete, hem de âhirette kur-
tuluga'vesiledir. Dolayısiyle her,iki dünyânın-da,saadeti ,hergeyden önce dinin
öğretilmesine ve 'öğrenilmesine bağlıdır. Günümüzde da ibadettir”
diye ibadeti, istiskal edici'sözleri‘müslülnanlar'Söylem'ezler.',''۴ ٥r2 ibadetlerini
' yapanların meşru çalışmaları da ibadettir” de'ndiğ'i takdirde dinimize uygun bir
söz olur. F arzlaıı yapmadan yapılan ‫ ؛‬ahgmalar'meşru bile olsa'nursuzdur
,veya nuru. gUdUktür. Âhirete intikal, eder'mi ,bilemeyiz. Zira Genab-I Hak
‫ﻏﺄى ;ﻷﺧﺆة‬,‫’ ﺳﻜﻄﻮن اﻟﺨﻨﻮة اﻟﻘﻲ‬,-‫'؛‬....Ahiret'i,büdiJt-l'erî halde dünyâyı .ona tercih
ederler” (İbrahim 3).mealindeki.ayette âhirete- inandığı halde' âhiret İçin.çalış-
.-'mayi'ihmal.,eden,'yani “ailemin nafakası İçin çalışmam da ibâdettir” .fetva-yı
fasidesi ile kendini al'datıp farzlan terkeden kimseleri kasdetmig olniahdu.. Nite-
.:kim bir-bagka .,âyette “ailenizin rızkını kazanmak ibade'tinizin terkini, meşru
.-,kılmaz?’ irgadında.olmak üzere Hakim ve Kerim olan,'' Rabbimiz şöyie bUyur-
^.maktadır:''‫ ؤى اوﻳﺪ آ ذ ﻳ ﺒ ﻐ ﻮ ن‬،| ‫ي ﻣﻦ ور‬4‫ئ‬٠ ‫أوﻳﺪ‬. U “(Herkesin rızkını.veren, benim,
benim yarattıklai'im için herhangi'bir) rızık. vermelerini taleb etm,iyorum,'
(başkalarım) doyurmalarım da istemiyorum (ben'onları^bana İbâdet etme-
leri İçin yarattım), rızkı'veren, o,.pek ‫ ؟‬etin kuvvet sâllibi' Allah’ın' .kendisi-
dir” (Zâriyât57٠ 58).
.‫ ة‬- Şarihlerimiz şü hususa da dikkatle'rimizi.çekerler:^adîste^,dikkat çekir
len. mağfiret duasi'nsi liyakat kesbedebilmek İçin öğretme İşi “hayir”k kayıt-'
lanmıgtır.. Yani' her'^ğre'ricî'.-^hadîste vaadedi'len hayra, berekete hıazhar-değildir,"'
arz ve se'mâ'ehlinin duasına layık değildir.' -öğretenbuna.lâyıktır Hayır
i'şe,kişiyikurttılugagötiirenşe5^dU-,'Allahnzası'İçin'yapılan-igtn.,' '.
ll.C iL T ÂL^^LERtN FAZİLETt 485

7- Bu rivayet, efdaliyet sebebine de işâret etmektedir: timin hayn yaygm-


dır, sonsuzca sirâyet eder, ibâdetin hayn kısadu*. onu yapanla smurlıdır, çünkü
ilim nuru başkasına da geçen peygambere benzetilmiştir.

‫و; ل ش‬ J ‫]ﻗﺎ‬.:‫ ﺀ ﻫﺎ ق\ل‬٠‫ ي ا ع‬٠‫اس وص اس ﺀﺑﺎس ﻟﻒ‬٣ 0 ‫ إه‬0


‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.[‫ن ﻣﻦ أﻧﻒ ﺀااي‬1‫ ﺷ ﻎ‬11 ‫ ؤا ﺣ ﺬ 'أ ظ ﻫﺶ‬. ‫ ﺋﻘﻴﻦ‬: ‫ا‬
٠‫ﻣﺬ ى‬,‫ اﺗﺮ‬١
3. (4104)- İb m Abbâs radıyallahu a n h ü â aniatıyor; “Resûlullah aleyhis-
salâtu vesselam buyurdular ki: “Tek-bir fakih, şeytana bin âbidden daha ya-
m andır.” [T‫؛‬٢mJzî, ilim 1 9 ,(2083).‫ 'ل‬.
AÇIKLAMA:
Burada fakîhin şeytan tarafmdan çok zor aldatılacağı ifâde edilmektedir.
Çünkü fakih ilmiyle şeytanın aldatmalanna, iğvalarma kapılmaz, üstelik halka
hayn emreder, şeytanm hileleri hususunda halkı aydınlatır.
Bili rakamından murad, kesret yani çokluktur. “Ne kadar çok olursa olsun
âbidlerin aldatılmasında şeytan zorluk çekmez”' mânasındadır. Alimler bunun
sebebini şöyle açıklar: “Çünkü şeytan, insanlara ne zaman bir heva kapısı açar
ve kalplerinde bir kısım şehvetleri uyandırır ve câzip hale getirirse; onun hilele­
rini bilen fakih, doğru yolda gitmek isteyen, hayrı taîeb eden sâlihlere şey tahin
açtığı bu kapıyı kapatmanın yollarını öğretir ve böylece şeytanı hüsrana uğra­
tır, gayesini boşa çıkarır. Abid ise, ibadetle meşguliyeti sebebiyle, şeytanın hile­
lerinden gâfil olabilir:” e b a z ı l a n n c a zayıf sayılan şu .hadîsi kaydeder:
“Allah indinde din ilmi kadar faziletli bir şey yoktur. Tek bir fakih‫ ؛‬şeyta­
na bin âbidden daha yamandır. Her şeyin bir direği vardır. Bu dinin direği
fıkıhtır.” Sehavi, farklı tariklerden geldiği için, ei.M akâsid’da,
/endiğmi” söylemiştir.

‫ أ ى‬, - ' : . ‫ ى‬١‫اق‬ J l i ‫ ﺀ ذ ه‬- ‫اأ ز‬ ‫ رﺻﻰ‬.‫ وﻋﻒ أف ﻫﺮﻳﺮة‬-‫ ج‬٤1 |

‫ و ب‬.: ‫ ﻗ ﺎ ﺛ ﻠ ﻢ ﻵﻟﻮا‬٩ ‫ ا'ف‬S k 0 : ‫ ﻓ ﻢ ﻋﺌ ﺪ ا 'ف ' ﺋﺘﺎﻟ ﻰ ؟ ﻗﺎ 'ل‬٦ ‫اﻗﺎ ر ي‬

. ‫ﺀإﺀل ا س‬٤ ‫ﻗ ﻮ د ئﺀى; س أ س' ﻗ ﺰ' ا ش ا ي‬ : ‫'ﻗﺎ 'ل‬. ‫ص‬

,-:'‫ ﺷ ﺔ و ف ؟ ﻧﺎ ﯮا‬-.'‫ ﺑ ﻮ‬.‫ اﻟﺌ ﺰ‬.‫ ﺗﺜﺎو ف‬. ‫ ﺳ ﻦ‬:-‫ | ﺳ ﺄ ﻟ ﻠ ﻚ ' ﻗﺎ ل‬jjb ‫' ﻗ ﺲ' ﻏ ﺊ‬:'‫' ﻗﺎ ﯮا‬
486 .KÜTÜB-I SİTTE MUHTASARI 1‫ ا‬. c il t

[ ‫ﻓﻰ أﻻﺷﻼ; ادا ﻓ ﺪ ا‬.‫ﺣﻴﺎذﺋﻠﻢ‬.‫ اﻟﺠﺎﺟﻲ‬.‫ﺑﻰ‬٠‫ ﺋﺤﻘﺎرﺋﻠﻢ‬:‫ﺳﺐ ﻗﺎل‬


. ‫أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ اﻟ ﺸ ﻴ ﺨﺎ ن‬

4. (41.S)- Hz Ebu Hiireyre radıyallahu anh anlatıyor: uResûlullah aley-


hissalâtu vesselâm’a Allak indinde-en efdal insanin kim olduğu sorulmuştu:
“Allah indinde en kıymetlileri- en muttaki olanlardır!” buyurdular. “Biz
bunu sormadık!’} demeleri üzerine: “öyleyse 0, Halîlullah’ın oğlu, Nebiyyul-
'^lah’ın ,oğlu Nehiyyullah’ın- oğlu' ,Yusuf’tur” buyurmuştu. Yine itirazla:
“Hayır. bunu da sormadıfe'' dediler: Bunun 'ürerine Ale^,bissaldtu .١?esşelânı:.
“SiZ' hana Arap, hanedanlarından, mı soruyorsunuz?” “Evet (Ey
Allah’ın Resulü!)” dediler. “Onların cahiliye'dönemindeki hayırlıları, tıkıh
öğrendikleri takdirde, İslâm’da da-en hayırlılarıdır!” . verdi.” (Bu-
harf-, .Enbiya,.8, 14,'19, .Menâkıb 25, Tefsir, .Yusuf l;'Mü.S!lm,,Fezail 168,
(‫ ة‬378).ً‫ا‬
AÇTRTAMA
Resûlullah aleyhissalâtuvesselâm’ı “Allah indinde en kıymetli (ekrem)
.sorulunca,'Hucurat ,suresinin 13'.- ayetindege‫؟‬en ‫ ﺧ ﺎ‬٠‫ اﻛﻮذﻛﺐ ﺻﻞ اﻟﻨﺆ اق‬:‫ا ذ‬
'ayetine muvafık olar.ak:.,“insanların'Allah indinde en kıymetlisi, en muttaki
olanıdır” diyecevap veriyor.
2--Hadiste Hz. Y usu fm fazil'eti de dile getirildikten'sonra mesele hânedan-.
lara-geliyor. Gerçi-.hadiste madenler tabiriyle meseleye temas ediliyor.-‫««ﺀر‬.
Hacer, burada mâdenler kelimesiyle “kendilerine intisab ve iftihar edilen kök-
ler (ecdâd)ın belirtir. “Bunu der, madenler olarak ifade etti,
zira onlarda m u^elif istidatlar mevcuttur. Mamafih, onları madenlere benzet-
mesi, onların şeref kaplan olmalarındandır١ tıpkı .madenlerini cevher kabı' ol-
duklarıgibi.”
ibnu Hacer, hadiste'?'erefin dört.-ktsımda beyan edildiğine dikkat '‫ ؟‬eker:'
.l)'.En efdal kimse, hem'cahiliyede hem delslam 'da''§eref sahibi olandır.
Bunların cahiliye devrindeki şerefleri hem kendilerinde, hem de' eCdadlarında
beğenilen vasıfların'.bulunm-asından.ileri-gelen gUzel-hasletleri taşımalarından-
dır. İslam’daki şeref ise, şer’an güzel olan hasletleri'taşıma
-'2) ikinci^ derecede yüce Olan,, öncekine din 'ilminde .'deri'n.ük "(tefakkuh)
,ilave etmesini bi'lendir. Bunun mukabili, cahiliyede şerefli ol.ııp', İslam’da (yeni
İLCİLT ÂLİMLERİN fa z il et i 487

.bir haslet ilave, etmeden) eski şerefini devam ettirendir. Bu ise- şerefte en d'üçük'
merte^dir.
3)٠ü ‫؟‬üncü ,kısım: Cahiliyede şerefi‫ ؛‬.olmadığı halde İslam’da.şerefli olan
ve fıkıh (ilim).'elde edendir. Bundan düşügü,-islam’-laşereflenmekle kalı^ ilim.,
eld e etme şerefini ilave etmeyendir.' '
4.) Dördüncü 'kısım: Cahiliyede şerefli olu'p İslam’la da şereflenendir. Bu.
.bir öncekinin, altındadır. Eger fıkıh öğrenirse onun mertebesi -cahi-1' şerefliden
-UstUnolur.
3- Hadîs, cahiliyeden ‫ ؟‬ıkıp, İslam’a giren cemiyetlerde şeref statüsünün
değişeceğini,'eski şerefin'korurimasmın ve-hatta^daha da yUceltilmesinin' miira'-
kün olduğunu-, bunun Öncelikle ilme.'-bağlı olduğunu ifade etmekle, ilhn iktisabı-
.na teşvik etmektedir.

: | b ‫ أ ة اﻟﻠﻪ‬٠‫س‬١ ‫اﻗﺎل‬ ‫ ﻟﻠﻪ ﻋﺌﻪ‬١ ‫ رﺻﻰ‬j p ‫ وص‬J İ . I S


:‫ اﺳﺘﻌﻴﻰ ﻇﺄ اﻋﺶ‬٠‫ وإي‬،‫إت ا ﺑ ﺦ إ ي ﺋﻌﻎ‬ ‫ﺋ ﻢ از'ﺧﺆ اﻟﻌﻤﺖ ﺑ ﻰ‬

‫أﺧﺮﺟﻪ رزﻳﻦ‬ .[‫ﺷﺘﻦ‬.,


Hz. Ali radıyallahu anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu -(410,6) .5
!vesselâm buyurdular ki: '“ Dinde fakih'(bilgili) "olan.'kimse^ ne- iyi kimsedir
Kendisine mııhta ,.'‫' ؟‬-olunu'nca faydali'olur. Kendisine ihtiyaçolmayıncailmi
n ia rtırır .” [/?،٠2‫>؛‬2tahric etmiştir.]

‫ ﻣﻦ‬: ‫ا‬ ‫ﻗﺎل! ]ﻗﺎل ﻧﺴﻮق ش‬- ‫ﺀﺛﻪ‬,‫'رﺿﻰ' اﺋﻠﺔ‬-'‫وﺀذه‬.,-— .-٦' ^ -


‫ﺣﻤﺎب ﻣﻌﻰ[ا‬.'‫ذس أﺧﻴﻰ‬.'،‫ ﺗ ﺪ ى ﻫﻌﺖ اﺣﺌﻴﻰ‬: ‫ﺧﺜﺎ ﺳﻐﻪ ﻣﻰ ﺳﺒ ﻰ ا ﺳ ﺚ‬-‫ا‬.
.‫أﺧﺮﺟﻪ رزﻳﻦ‬
6 . (‫ ة‬Yine Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyo -(107‫؟‬:' -aleyhissa
-İâtu vesselâm buyurdular ki: i% \m, bende'n sonra öldürülmüş-'olan' bir sUn
. netimi ihya ederse beni seviyor ''demektir. .Beni seven de benimle beraber
d ir.” [Â^zfw.tahricetmiştir,-.]'
488 'KÜTÜB-I.St^E MUHTAS٨ RI ll.C iL T

.‫ واﻟﺠﻴﺘﺎن ى‬-‫ دﺳﻤﻮا ت وس' ﻳﻰ 'اﻻ رص‬١, '‫ﺀى‬,.‫ ﻟﻴﻤﺸﻔﻌﺮ ﻟﻪ ﻣﻦ‬.‫اﻟﻌﺎﻳﻢ‬


‫ﻟﻪ اﺗﺪو‬3 ‫اﻟﻘﺜﺮ‬, cpgij/ ‫وأن ﻫﺼﻞ اﻟﻘﺎﻳﻢ ﻏﺶ 'اﻟﻌﺎﻳﺒﺪ‬,،‫ﺟﺆف اﻟﻤﺎﺀ‬
‫ وإ ن ? ﻷﻳﺄﺋ ﯫﻳ ﺮ ﻻ‬،‫ وإ ﯪﻟﺜﺘﺌ ﺆ زﺋﺜﴼ ﻷﻳﺄ ﺀ‬،‫اﻳ ﻜ ﺆا ﻛ ﺐ‬,‫أﺋ ﺮ‬::،‫ﺀﺋ ﻰ‬
'.[ ‫ ا ﺧ ﺪ ﺑ ﻔ ﻆ ؤاﺑﺮ‬. ‫ﺀﺧﻲ‬ ‫اﻟﻌﻠﻲ ﺳﻦ‬ '‫ؤ د ﻛ ﻦ ؤذﻗ ﻮا‬ ‫ ﻣﺄ‬٠‫ؤﻳﯫرأ زﻵ ﻳﺰ‬
.‫ واﻟﺘﺮﻫﻨﻰ‬،‫ وﻫﺬا '^ﻟﻐﻐﻠﻪ‬-،-‫أﺧﺮﺟﻪ „أﺑﻮ داود‬
7. (4108)- Ebu’d-Derda radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullak aleyhissa-
lâîu vesselâm’ın şöyite dediğini işittim: ‘‘Kim bîr iîîm öğrenmek İçin-bir'-yo،٥
,sü,Wk ederse AHah- onu,cennete giden yoHardan bîrine 'dahil etnîiş demek-
tir. Âdelekler,. iiim,talihinden.memrtUn olarak kanatlarmj ,(Üzerlerine) ko-
,.yarlar. Semâvat ve,yerde olanla'r ve..hatta denizdeki balîklar'âüm ‫؟؛‬in İstiğ-
'far ederler. Alimin âbid'üzerindeki üstün'lUğü.^dolunaylı' gecede -kamerin',
diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir.-' Âliml'e'r' -peygamhericrin' vârisleridir..
Peygaınberler, 'ne di'nar ne 'dirhem .miras, bîrakırlar,. ama ilim miras b،ra-
'k،rlar..K‫؛‬m de, ilim 'elde''ederse,.bol'-.bir nasib Cide etmiştir.'” -(Ebu Dâvud»,
Ilm l,.(3 -64 İ)‫ ؛‬.T Jrm izî-,'n m l9,(2683)-Jbnu^M âce,'^
AÇIKLAMA:
1- Bu Resûlullah'm ilmi tafdîl sadedinde beyan buyurduğu mühim hadîs.
lerden biridir. İçerisinde ilmi ve âlimi tafdil edici değişik hususlara yer veril­
mektedir.
★ îlm için yola çıkana Allah cenneti kolaylaştu-maktadır.
★ Melekler, ilim tâlibine tâzim göstermektedirler.
٠ ★ Arz ve semada mevcut bütün hayat sahipleri tâlib-i ilme rahmet duası
okumaktadu'lar.
★ İlim ibadetten fevkalâde üstündür, kamerin yıldızlara üstünlüğü gibi.،.
11. CİLT ÂLİMLERİN FAZİLETİ 489

★ Alimler peygamberlerin Vârisleridir.


★ îlim elde eden, dünyada elde edilebilecek nasiblerin en ziyadesini elde
etmiştir.
2- Meleklerin kanatlannı koyması nie demektir? Bu hususta alimlerimiz
bû-kaç yorum getirmişlerdir:
★ Bir açıklamaya göre, bundan maksad hakkını tâzim, ilmini tevkîrdir
(büyüklemç). Zira bir başka âyette aynı tâbir bu mânada kullanilımştu:.
^ j ]١^ J ^ İ r U i‫•؛؛‬ J)‫؛‬a٠٢١j “Anne ve babana acıyarak alçak gönüllülük ka­
natlarını ger” (îsra 24).
★ Bazı alimler: “Kanat koymadan maksad yanma inmek için uçmayı ter-
keîmektir”dtTDİşlçıdiî. Nitekim hadîste d i، âİJi i.,
“Allah’ı zikreden bir grup varsa mutlaka melekler
sarar ve onları rahm et b ü rü r” buyurulmuştur.
★ Bazı alimler: “Bunun mânası, ilim tâlibini, üzerinde, dilediği memleke­
te, istediği hedefe götürüp ulaştırniak için kanatları açıp yaymaktır” demişler­
dir. .
★ Keza: “Bunun mânası i ilim talebinde tâlibe yardım ve çalışmasını ko­
laylaştırmaktır" dahi denmiştir.
3- Denizlerde bahklar(a vanncaya kadar bütün canlılar)m âlime istiğfar et­
mesi mevzuunda//a 2‫؛؛‬،٥f der ki; “Allah Teâla hazretleri, balık ve sair bütün
hayvanlar hakkında onların faydaları, maslahatları, rızıklarıyla ilgili bir ilmi
âlimlerin dillerine koydu. Böylece hayvanlar hakkındaki haramlar, helaller ne­
lerdir, onlar açıklamaktadır, hangi şfyler lehlerine ve faydalarırtadır, hangi
şeyler aleyhlerine ve zararlarınadır, insanlara âlimler bildirmekte, onlara iyilik
yapılmasını, zarar vermekten kaçınılmasını yş. hep âlimler tüvsiye etmekte, öğ­
retmektedir. Buna binâen Allah,-kendilerine ulemânın bu. şefkatli hizmetlerine
bir karşılık olarak-istiğfar etmelerini hayvanlara ilham etmiş olmaktadır."
4- Âlinüerimiz, bü hadîste beyan edilen fazüete, farzları ve müekked sün­
netleri yerine getiren ilim tâlıbi ve âlimlerin mazhar olacağmı, dünyevî maksad-
larla ilim yapanlarm mazhar olaıhıyacağmı belirtmede ittifak ederler. Keza
âbid’d&TL de murad, ibadetinin sahih olmasmı sağlayacak gerekli ilme sahip
olan, boş vakitlerini nâfıle ibadetle geçirmek suretiyle kendis^inde âbidlik galebe
çalan kimsedir.
490 KÜTÜB-1 SİTTE MUHTASARI 11. c il t

5- el-Kâdı der ki: “Resûlullah’ın âlimi kamere, âbidi de yıldıza benzetme­


sinde §u incelik var: İbadetin kemal ve nuru âbidden başkasına geçmez, hep
kendinde kalır, halbuki âlimin nuru başkasına geçer.”
6- Hadîste peygamberlerin dirhem ve dinar bırakmayacakları belirtilmiştir.
Bunlarla dünyanın fâni olan her şeyi ifâde edilmiştir. Zira dirhem, “gümüş”;
dinâr da “altın” para, demektir. Bu iki şey bir değer birimi olmaları haysiyetiyle
bütün dünyalıktan temsîl ederler. Bunların zikri diğerlerini sayıp dökmeye
müstağni kılar. Resûller bu fâni dünyalıklardan ancak zaruret miktarında almış­
lar ve ölümlerinde de paylaşılacak herhangi bir maddî miras bırakmamışlardır,
ta ki insanlar, önların tevarüs edilebilecek dünyalık peşinde oldukları vehmine
kapılmasınlar.
7- Sön olarak, Resâlullah aleyhissalâtu vesselâm, İlmî bir nasibin fevkalâ­
de bir bereket, dünyalıkla Ölçülemeyecek kadar ziyade bir hayır olduğunu be­
lirtmekte ve bu bolluğa ermek isteyenleri teşvik etmiş bulunmaktadır.
Resâlullah aleyhissalâtu vesselâm ’ın ilme olan bu övgülerini dünyaya ve
tekniğe bakan ilim açısından ele alsak dahi doğruluğunu te’yidden kendimizi
alamayız: Yeni bir teknik, yeni bir ilaç, yeni bir formül gibi, malûma ilave edi­
len yeni bir İlmî tefevvuk sahiplerine, hem ferd ve hem de millet olarak şerefler
ve Üstünlükler kazandırmaktadır. Bugün “Nohel kazananlar”; “süperler”;
“zengin ve ileri memleketler” hep ilimde öncülüğü elinde tutan fertler ve millet­
lerdir..
Resâlullah aleyhissalâtu vesselâm’m ondört asır önce söylenmiş bu sözleri
bile tek başına bir mucize ve nübüvvetinin hâk olduğuna bir delil olmaktadır.
İKİNCİ FASIL
iI Lli nmM e ‫ﺀ ا‬e ٠ş
İJ t ‫و‬v\ ‫ ا‬î‫ﺣ ﺎ‬k .

‫س‬ ‫ﺪ‬ ‫ﺴ‬ ‫ﺴ‬ ‫ﺳ‬ ٠ ‫ﺞ‬ ‫ﻤ‬ ‫ﺳ‬ ٠‫ﺐ‬ ‫ﻐ‬ ‫ﻋ‬ ٠ ‫ﺳ ﻎ‬ ٠‫ﻊ‬ ‫ﺳ‬ ٠^ ^ ‫س‬ ^ ^ ^

‫ ]ﺳﻤﻌﺖ ﻣﻌﺎوﻳﺔ رص اﻟﺬة‬: ‫ ﻗﺎل‬:. ‫ ر‬.‫ ﻣ ﺪ ال‬. ‫ ﺣﻤﺖ ر‬.‫ ' ﻏ ﻦ‬٠١ | ‫و‬
‫ ﻣﻦ ﻳﺮد اﺗﻨﻪ ﻳﻪ ﺋﻤﻮأ ﻳﻘﻘﻬﻪ‬:‫ﻳﻘﻤﻮل‬. ‫اﺋﻤﻨﻪ‬..'‫'رﺳﻮل‬-.‫ ﺳﻤﻌﻌﺖ‬:‫ﻳﻘﻮل‬.‫اﺀﺋﻪ‬
‫اﻟ ﺸﻴ ﺨﺎ ن وأﺧﺮﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى ﻋﻦ اﺑﻦ ﻋﺒﺎس‬. ‫أﺧﺮﺟﻪ‬ .[ ‫ﺑﻰ اﻟﻠ ﻲ‬.
1..(410‫ ")و‬Hurheyd ibnu Abdirrahmân anJatıyor: uHzı Muâviye radıyaila-
hu aiîh’ı işittim, demişti ki: “Resulullah aleyhissalâtu vesselâm’ın şöyle söyledi-
girii işittim: «AHah.kimin İçin hayjr murad^ederse onu dinde fekih kdar.”
'[Buharî.Farzu’l-Humus 7, llm I3 ,i’tîsâm'10‫ '؛‬Müs!'jm,-îmâre، 98.,.(1038),.Zekât
1038) . 100 ‫ ا‬98 ‫;)ا‬.T‫؛‬rmlzî,'îlm l,'(2647).j'
AÇIKLAm A;
Hadîsin Buharî’deki 'Vechi baZı ziyadeler Ihtiva'edçr. §öyle.-ki:'“A îah
kimin İçin^hayjrmurad ederse onu dinde f . i h kdar.-Ben.taksim'ediciyim,
esas- veren'Allah’tır. Bu ümmet Allah’î'n emrini yerinegetirmeye (Kjyame-
-te kadar),devam edecektir.'Allah’tn emri (Kıyamet) gelinceye'kadar,muha‫؛‬
lifleri,, ümmetime zarar veremiyecekler.’’.
l- İbnu Hacer bu hadîsin üç hüküm ihtiva ettiğini belirtir:
i t Dinde tefakkuh (ilim sahibi olma)mn fazileti,
i ilmi veren gerçekte Allah’tır.
i Bu Ümmetten bazdan Kıyamete kadardaima hakuzere olacaktır.
ً‫ةﻻ‬١‫ ه\ﻫﻠﻸي‬det Vlv. “Birincisi ilimle ilgili bölüme muvafıktır, İkincisi, sadaka,
larla ilgili kısma muvafıktır. Bu sebeple de Müslim, hadisi Zekât bölümünde
tahric etmiştir, Buhari de Humus bölümünde tahric etmiştir. Üçüncüsü, Eşrâ-
tu’s-Sü’at (Kıyametin Alemetleri) ile ilgili bölümde zikredilmeye muvafıktır, hi-
tekim Buhari, hadisi Vtisâm bölümünde de tahric etmiştir, zira hadiste, müçte-
hidin hiçbir vakit eksik olmayacağı hükrnü mevcuttur."
492 KÜrÜB-î SİTTE MUHTASARI İİ.CILT

-,3" Kıyamete'yakın' geleceği ^lirtilen Allah’ın emrî’nd&n murad, kalbinde


..az da olsa iman bulunan herkesin'mhunU kabzedecek olan bir riizgardn.-Kıya-
'mete. yakın böyle-bir.rüzgarla'mü^ıninler -teslim-i ruh ettikten sonra geriye ?‫؟‬rir-'
ler'hayatta kalacak ve -Kıyamet'onlann tbpesine yıkılacak. Kıyametin-korkun‫ ؟‬-
hadisâtını'ceza olarak'onlar yaşayacaklardır.
4- Hadîs, fıkıh ilmmiri sâdece iktisabladlmayacağmı. ilâveten Allah.’m'.lüt"
ftınun tecellisiyle olacagını’ifode etmektedir. Ru. da, her ha^
;İçin talebi şartına bağlıdır^ seief١i tekzib etmek, dil' uzatmak^.gayesiyie I öğ-
renmeye ‫ ؟‬alışanlara'İlahî rahmetin hi‫ '؟‬bir.-Zaman açılmayacağı sOylenebilir,
çünkü niyette^ihlasmevcutdeğii.'
Alillerimizin anladığına göre hadîs,.ihlasla tefa^uh edip Allah’ın ‫ا‬٠3‫ ا ﺳﺎ‬6‫د‬
tine'mazhar olacakların) bu Unımet-İ merhume’den .Kıyamete-kadar-eksik ol-
.'''mayacağınıifade.etmektedir.
5- Buhart, .,bu‫ ا‬grubu,' ,sünneti 'bilenlerin'.-teşkîl' ettiğinde .cezmetmiştir..
Ahmed îbnu Hanbel: “Bunlar ehl-i hadîs değilse, başka kim olur bilemem!" de-
miştir. Kâdî iyaz: “Ahmed Ibnu Hanhel, bu sözüyle ehl-i sünneî’i ve ehl-i
hadîs mezhebine itikad edenleri kastetmiştir” der.
Nevevî de şu kanaattedir:'-'^«, taifenin Allah’ın emrini yerine getiren çeşitli
mU’min fırkalar olması, muhtemeldir: Mesela mUcahd
' emr-i bVUma’ruf, nehy-i ani'l-münke.r yapanlar gibi her çeşit hayra koşanlar-
dah her.-biri, b'u taife olabilir'. Ayrıca. bunların bir mekanda olmaları da şart
değil. Bir arada olmaları da, her tarafta dağınık bulunmaları da câizdir. Keza
bu taifelerden bir kısmının olup bir k lâ in ın olmaması da caizdir, bu hayırfır-
kalarının yeryüzünden birer birer tükenerek en sona tekbirfırkanın kalması d(t
caizdir. İşte, bunların hepsi inkıraz buldu mu Allah’ın emri (rüzgar) gelecek-
tir.” ‫■•؛‬ı •’• : ' i' ;
6 - Ibnu Hacer ‫ ﻟ ﺠ ﺔ‬١‫ ﺗ ﺔ‬٠ . “Bu hadîsin İfâde ettiği mefhum şudur; Kim dinde

tefakkuh e le z s e yani İslam’ın esaslarım ve ٥« esasların gerektirdiği teferruatı


(furû’u) öğrenmezse hayırdan mahrum kaiır.” Bu-mânay'â. delil olarak', hadîsin
Ebu'Ya'!a'da gelen bir'vechindeki.ziyadeyi kaydeder;. ‫ﻣﺎ اﻋﻴﻦ‬٠ ‫ن ل ﺳﻤﺔ‬،‫ل‬
۶ ‫“ ﺋﻒ ﻳ ﺎ ل اﺋﻨﺔ‬Kim dinde tefakkuh.'etmezse Allah ona kIyraet verm ‫ ؟‬z.۶..
İbnu Hacer, haâkin sened-yOnüyle'zayıf olduğunu,'-ancak mânanin sahîh.bulun-
duğunu belirtir.ve:' Zira der, 'kim' dinUl'iri- meseleleri'n'i bilmezse ne-fakîh (bilgi-
li)' olur, ne. de'.'fıkh tâlibi-. .BOylece' “Onun İçin hayır murad edilmemiştir” ,diye
-.'taYsîf.etmek mu.vafık olur.'Bu duru-mda, iilemânm ,diğer insanlara.karşı üstünlü­
11. CİLT â l im l e r in fa z il et i 493

ğünün açık bir şekilde ifâde edilmiş olduğu görülmektedir.

،>٠ .411 ‫؛‬.y١٥j >-٢

‫؛؛‬،‘■ j. ‫'■؛‬: • [ | ‫> ؟ ؛‬ ، 5‫؛‬ ٠ ^ Jt

j6 \

2. (4110)- Hz. Enes radıyallahu ٥n/ı anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtü


vesselâm buyurdular ki: “İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar
Allah yolundadır.” [Tirmizî, İlim 2, (2649); İbnu MâCe, Mukaddime 17 ,
(227).]
AÇIKLAMA:
Resûlullah hu hadîslerinde ilim talebi için mü’minleri seyahate çıkmaya
teşvik buyurmaktadır. Bilhassa Resûlullah devrinin şartlannda seyahat hem me­
şakkatli ve hem de hayatî muhat^alan (riskleri) olan bir iştir. Bu zahmet ve
muhâtau٠ayı göze aldıracak pek mergub sebeplere, möknî teşvüdere ihtiyaç
vardı. Hadîs, tefsir, siyer, tarih gibi rivayete dayanan ilimlerin gelişmesinde se­
yahatler zarurî idi. İslam medeniyetinin planlayıcısı ve mimarı mesabesinde
olan Aleyhissalâtü vesselâm hu çeşit teşvikleri çokça yapmış ve böylece Sahâ-
be-Tâbiîn ve Etbauttâbiîn ve müteâkip İslam nesilleri seyahate gereken ehem­
miyeti vererek İslâmî ilimlerin tedvinini ve İslam medeniyetinin teşekkül ve te­
rakkisini gerçekleştirmişlerdir.
Seyahatin ehemmiyetini müslümanlann nazarinda tesbit eden bir de
Kur’ânî âmili yeri gelmişken hatırlatabiliriz: Kehf suresi 65-82 ayetleri arasında
Hz. Musa'nın Hz. Hızır îAs seyaliat macerası hikaye edilir. Özetle Hz. Musa,
“Sana öğretileni bana, hayra götüren bir ilim olarak öğretmen için, peşin­
den gelebilir miyim?” diyerek izin alır,, deniz aşın bir seyahata çıkarlar, gemi­
ye binerler, köylere uğrarlar vs...
Aleyhissalâtü vesselâm'm seyahate teşvikleri, ülemânıh seyahatleri, seya­
hatlerle elde edilen neticeler gibi, mevzumuzu ilgilendiren bir kısım teferruatı
birinci cilt 133-144 sayfalan arasında incelediğimiz için burada kısa kesiyoruz.

Lr٠] ^ (Jj •٠ ٣ 0BB٥


U J ٥JU5^
494 KÜTÜB-1 S lH E 'MUHTASARI- M .etLT

''. 3 . (4111)-. Yine.T'ir^‫؛‬zî’nin Sahbere radıycfllahu anh'tankaydma göre,


Aleyhissalâtu vesselam: “Kim ilim taleb ederse, bu ݧİ, .geçmişteki günahları-
na kefâret olur” buyurmuştur:’ fTIrmIzî, 'ilim 2, (2650)0
AÇIKLAMA:
' 1- Bazı .âlimler, buradki ili'mden 'maksadın amel edilecek'’§er١î ilim oldu-,
.gunu.. söylemiştir . Hadîste mut.lak geldiği gibi, “Allah rızası İçin";
“İimmet-İ merhumenin maslahatları gibi,'başka.kayıtlar da muyafıktır..
'.SUinIyetle'veya sırfdünyevî niyetle ,öğrenilen'ilim ş'er’î. ilim, de olsa kişiye.,
.fayda'getirm'ez. Eşas olan niyettir.. .
'2- /4//yyM7-A:٥/ f’ye göre, hadîste dikkat çeke.n ,bir hus'us, hadîsin,',kefâret
,veya hudud,gerektiren.bir kısım günahlara d.a şâmil olacak‫؛‬bir iislûbla mağfireti
zikretmiş olmasıdır.' Halbuki','Kur’an. v'e bir kısı^. meşhur sünnetle'Sabi’ttir ,ki
bazı günahlar.! ^temizlemenin yolu had cezası veya kısas veya m'addî kefârCttir.
‫ د‬Öyle ise, İli'm talebini, "küçük günahlara karşı kefârettir” diye kayıtlı olarak
anlamak daha muvafıktır. Nitekim ülemâ: “Zahire göre, kefâret:
★ Ya küçak günahlara,
★ Veya tedariki bulunmayan hukukullah’a,
★ Veya tedariki mümkün olmayan hukuku^l-ibâd’a hastır” demiştir., 'Bu
durumda mânânın şöyle olması muvafıktır:.' “ilim talebi, kişinin günahlarına ke-
fdret olacak, tevbe, işlenen zulmün telafisi vs. gibi şeylerin hepsine yeşiledir:’

‫ ز ﺳ ﻮ و ا ش‬،‫ ]ﻫﺄل‬:,‫ئ ﻗﺎل‬ ‫ ﻋﺎﻣﺮ ر ﺿ ﻰ اﻟﻨﺔ‬-‫ وﻋﻦ ﻋﻘﺒﺔ ﺑ ﻖ‬: ‫| و ي‬


‫ ﺟ ﻪ‬/ ‫ﺑﺎﻟﺌﺊ أ‬
. [ Ö . İ Î ‫ل ااﻟﺬ؛ئ‬ ‫ا ﻟ ﺸﻮا ﻗﻖ ا ﻇﺎﺳﻦ ﻳﻴﻰ‬
، ] :

'. ‫رذﻳﻨﺎ’ وﺀﻟﻘﻪ' اﺑﺨﺎرى‬


4. (4112)- Ukbe İhnıı Amir radıyallahu anh anlatıyor: “Resıdullah aleyhis-
saldtu vesselam buyurdular ‫؛‬،٠'.“Z'ancılardan önce, ilim ogrenin yani zanla-
rıy la konuşanlardan''önce.” ,[^ezîn tahric-etmiştir. Buharî de'b'unu bir"bab
, başlığmda muallak.'‫؛‬senets‫؛‬z)'olarak,kaydetmiştir. (F^
AÇIKLA'MA':
Hadîsin Bu.harî’dçki -aslında, bu söz-'m'erfu değil, Ukbe tbnu Amir’ın
T l CİLT ÂLİMLERİN f a z il e t i 495

şahsîsözüo!arak (‫ئ ص‬: ‫' >ةل ﻋﻴﺔ‬.kaydedilmiştir


-ibnu Hacef, bu rivayeti açıklama sadedinde der ki: “Bu rivayette şu hu -2
susa İşaret vardır: ٠ asrin insanları, nass karşısında duruyorlar, onu tecâvüz
.etmiyorlardı. B a z ıla rıâ n re*ye dayanan fetva nakledilse de bu, nisbeten azdı
Hadiste, re'ye göre konuşanların çoğalmasından hâsıl olacakfenalıklara karşı
bir ihbar, bir inzar (korkutma) mevcuttur.” 'Şu'da.söylenmiştir: “Bu hadisin
-muradı, “Daha ilim indirâs etmemiş, ve bir ilme dayanmadan zannına göre ko
nuşanlar çıkmamış iken..:* Ğ e r â iiî .

‫]ﻗﺎو رﺳﻮل اﻟﺰ‬ :J


li ‫رﺿﻰ اى ص‬ ‫وﻋﻦ ﴽف ﻫﺮﻳﺮة‬ —٥ I
‫ ﺟ ﻪ‬/‫أ‬ .[ ‫ﻣﻘﺒﻮﻫﺎن‬ ‫س ﺛﺈر‬۵ ‫ؤﻃﺜﻮا ا‬ ‫ﻇ ﻮ ا اﻟﻘﺰاﻳﺺ زاوآ ن‬ :.I

.‫ ﺳ ﻮ د ﺳﺎ ه‬, ‫وص'اﺑﻦ‬, ،‫اﻳﺮﻣﺬ ى‬

‫ﻖ‬ ‫ﺋ‬ > ‫ ه ( اﻟﺒﺎ ئ‬. ‫ﻵ‬ ‫ ﺀ ى‬,.^ ^ ١‫ﻛ ﻮ‬ ‫ ﻫﺆإئ‬:‫' و ز ك ر زﻳ ﻦ‬ '

, "'^''.'٠' ‫ا‬.. . « ‫ ﻻ ا ﺳ ﻠ ﺬ‬. ‫ ى‬٠‫د ﺷ ﺎ ب‬


5 . (4113)‫ «ه ﺀ ل‬-HUreyre radıyalldhu anh d etiyo r. “Resıdullah dleyhissd
lâtu vesselâm buyurdular ٤،٠.٠-.٤’‘Ferâ ‫؛‬-.-zî ve Kur’.an’ı Ogrenin ve-halka da öğre
t‫؛‬n,'z ‫؛‬.ra ben‫؛‬ra ruhttm.'kabzedîlecek.lve 'ben .aranızdan gideceg ‫؛‬m).?’.fT‫"؛‬rmj
zî, Ferâiz 2 ‫( ا‬2092).] / ‫ ه‬/‫ 'ئﺀ | «ل‬M،/ radıyallahu anh*tm ayni manada-bir rivayet
^ ,.yapılmıştır
Rezin şu ,ziyadede bulunmuştur: Ferâîz ‘'‫ ؛‬bilmeyen â«m٤n nı‫؛‬sâlî,. ba §
kısmıOlmayan bürnııs gibidir...
AÇIKLAMA:
Ferâiz, “fariza”nm cem’idir. Kesmek'manasına olan/ 7 /‫ ه‬kelimesinden,
'alınmadır. Ayet-İ kerîmede geçen' ‫ ا ﻣﻔﻮوئ‬٠‫ ذص‬ibaı٠esinden alınarak,'miras-
taki pay ..mânasına kullanılmıştır. Şu halde Feraiz miras' taksiminde, vârislere
-döşen paylar^demek olu'r. Böylece Ferâiz ilmi deyince, bu. pa'y.ların.m'iktarların'ı.
-,belirleyer.,.tesbit eden,'bü ’meselelerle meşgul .olan ilmi anlamak'gerekecek.,'
\ 2- Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bu. hadiste'ferai.z ilmini öğrenmeye
teşvik buyurmaktadır. Buna,teşvik eden başka hadisler .de yar. ibnu M es'ud'm
bir rivayetinde Aleyhissalâtu vesselâm şöyle- devam eder:(‫ق‬٠‫ ﻓﺎ ز ا ز ة ذﻣﻮ > زاة اﻷ‬,'
496 K İ B - t StTTE MUHTASARI IH T

‫ﺑﻌﻂ ﻗﻸ ﻳﺠﺪاي ﺛﻦ ﻳﻔﻌﺒﻞ 'ﺑﻴﻴﻐﺎ‬.‫“ ﺳﺜ ﺶ ﺧﺶ ﻳﺨﻘﻠﻒ أﻻﻗﺎت ﻓﻰ أﻟﻐﻠﻢ؛‬Ben gidici bir kimseyim.
'Bu dim kaldırdacak. öyle .ki'.iki ki§i ferâiz hususunda ihtilafa.' düşecek. An-
cak, aralaranda ihtilaf» halledecek bir.kimse bulamayacaklar.»’ Bir.başka ha-
dîste‫ ؛‬J \ ‫غ ﺟﺊ‬.‫ؤل ﺑﺔز‬.‫ زإﺋﺔ آ‬. ‫ ا ﺑ ﺮ‬. ‫ﻣﻒ‬:‫ ﻃ ﺜ ﻮ ا أﻓﺰاﺋﻬ ﺊ ﻣﺈﻗﻬﺎ‬,. “Ferâizi ,öğrenin. Zira
0, .ilmin yarjsjdır. Bilesiniz ümmetimden.ilk ‫؟‬ekip almaca'k ilim de odur.”

Ferazile ilgili böl'ümde fazla, açıklama'gelecek (4706-4757. hadîsler)

| ‫رﺳﻮق اﻟﻠﺆ ﻧﻦ‬.‫ل‬.‫ ']ﻗﺎ‬:‫ﻗﺎ'ﻻ‬.''‫ﺀذه‬.‫ﺗﺎﻷ‬١'.‫ر'ﺋﻰا‬..‫ﺳﻴﻠﺬ‬..‫س و'ﺀن^''ك‬-٦ ‫أ‬


‫اﺧﺮﺟﻪ‬ .[ ‫ئ ﺣ ﻲ ﻳ ﺸ ﻲ ﺣ ﻰ ﻫ ﻮ ن ﺷ ﻬ ﺄ ه اﻳﺌ ﺔ‬ ‫ﻳﺜ ﺦ‬
‫ ذ ى‬٠‫'ﻛﺮ‬.\■:
۶. (4114)- Ebu Sa’îd radıyallahu dnh anlatıy٠r:^ uResûlullûh aleyhissalâtu
vesseldm buyurdular ki: “M ü’min, sonU cen.net oluncaya'kadar hay،r.îşit-
mektenasla,doymayacak.»’.JTIrmlzî, Ilira 19, (2687).]
A‫ ؟‬T‫ ؟‬TAMA٠

'..Bu hadîs, kâmil mü minin bir'Vasfını-beyan ed iy .r öğrenmeye d.yama-


mak....'. ‫ ﻻ‬Arap‫؟‬ada'de٧a ^ üzere nefy ifade eder. Müntehası cennet' .Imak,
“Ölmek” demektir. Yani, “miVmiri-i kâmil, ölüp cennete girinceye kadar hayır
’ işitmekten aşla doymayacak, hayatta kaldigı müddetçe, son anvna kadar Hayır
işitmekten zeyk almaya devam edecek” demektir.

‫رﺳﻮل اﻟﻠﺔ‬- ‫]ﯪ'ل‬. :‫اﺗﺬة' 'ﻋﺘﻪ 'ﻗﺎل‬..‫وﻋﻦ أف ﻫﺮﻳﺮة رض‬ - ٧‫ا‬


: ٠[‫ﻫﺆ ﺀ ﺣ ﻮ ﺑ ﻬﺄ‬.‫ ﺛ ﺈ و ﺟ ﻴ ﻪ \ ﺀ‬٠‫ ي ﻟ ﺠ ﺊ‬٠‫ ه ا ﻛ ﻮ‬1‫ ﺟ ﺨ ﻪ ﺻﺎ‬1‫ا ' ة إ ﺗ ﺄ ا‬
‫اﻟﺘﺮﻣﺬى‬ ‫أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬.

-.7.'(411‫)ﺀ‬- Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor^ “Resûlullah aleyi


hissalâtu vesseldm buyurdular ki.٠..“Hikme'tli.söz m ö’mînin yitiğidir.' örtü'ne.',
rede bulursa, onu hemen.almaya ehaktır.” [Tirmizî٠îlim 19, (2688).]
AÇIKLAMA:
1-. Hikmet, bjrçok mânaya'gelen câmî, bir sözdür. Burada da farklı anlama-
.lar. mümkündür. .Mesela .‫ةﻣﻴﺮ ^ ﻫ ﻂ‬1٠‫' ﺀ‬.‫اﻟﺔﻳﺐ‬.‫“ آ'ﻟﺆﻏﺬ ﻟﻲ‬din ilmi” olarak anlar.
JLGİLT ÂLİMLERİN f a z il et i 497

A yeti kerime’de.Cenab-ıHak:'‫ةذ ^ ؛‬,‫ ﻏ ﺔ‬٤ ‫“ ﻳ ﺆ ى ا 'ﻟﺞ‬A î'ahhikm eti.‫ أﺟﺄهﺀا؛اا‬٠‫ﺀ‬


verir” (Bakara,269) buyurur. Hikmeti: "Temelleri nakil ve akılla sağlam kılın-
mış١-i‫ ؟‬erisiude dakik bakikatlur bulunan ve Tnanaları ka٣ga§a٠ Hata vefesaddan
diye de tarif etmişlerdir.
2- Hikmetli söz diye tercüme ettiğimiz'tâbir, ayni manada .imak'özere-
۶‫ﻛ ﺌ ﺔ‬ ١‫ﺑﻐﺬ‬. veya- ٤‫ﻟﺼﻔﺚ‬٠‫ ا‬.‫' أﻣﺠﻨﻦ‬gibi farklı ^killerde ri١?ayetedilmiştir.
Bu hadisten şu manalar ‫ ؟‬ıkarılmıçtır:
.★ Hakim,' hikmeti' arar, 'bulursa, hikmete ehaktu., başka bir deyişle onunla
amel.edip, ona- uymaya ehaktır.'
★ Hikmetli sözü, bazan.ona ehil olmayan bir.kimse de söyleyebilir. Sonra
,bu'.keüme ehil olana rastlar, İşte bu kimse, o kelimeye -yanmda bulmuş oldugu
k'imsenin hasisliğine iltifat etmeksizin- söyleyenden ehaktır.
★ Insan'lar, mânaları anlamada, gi'zli hakikatları ortaya ‫ ؛‬ıkarmada, rUmuz-
larla' İfâde edilen esran açmada farlılıklar arzederler. öyleyse, ayetlerin hakikat-
İannı ve hadîslerin inceliklerini ahlamakta nâkıs' kalanlann, Allah’ın anlayış,
fehmettigl .ve tahkik ilham ettiği kimseleri, inkara kalkışmamaları-gerekir. Tıpkı,'
'kaybolan feir mal'bulunacak,olsa,-kayıp sahibi, ile o mal hususunda ihtilaf'edil-
mediğigibi. Zira mah, sahibi aln, itiraz edilmez.. '
Veya'‫ ؛‬bir kayıp -mai bulunsa, bu terkedilmez, alınır, ancak' sâhibi -araştınlıT
ve kendisine iade edilir. İşte, dinleyici de böyiedir. Manasım-.anlamadığı, kUnhU-
-ne vâkıf o.lamadığı bir söz İşitse, o kimseye bunu zayi etmemesi, bilakis kendin-
den 'daha anlayışlı olana ulaştumasi gerekir, ola ki o bunu.anlar, veya-onun an-'
lamadığ'1 mânalar'istinbateder.
Veya nasıl'ki,-.yitik sahibini yitiğini almaktan' alıkoymak helal olmaz,' zira
o.buna.ehaktır. 'Ayni şekilde, alime bir şeyin'mânası sonılduğu zaman, onu'gizle-
mesi buna.helal olmaz,, yeter ,ki .soranda bunu anlama kapas.itesi görmüş olsun.'

4 ‫ ]ﻗﺎو‬: ‫ﺑﻦ اﻟﻌﺎص رﺿﻰ ائ ﻋﻨﻬﻤﺎ ﻗﺎل‬. ‫وس اﺑﻦ ﻋﻤﺮو‬ I

‫ ﺋ ﺌ ﺰ ﻫ ﺼﻠ ﺖ ﻟ ﻴ ﻪ‬, ‫ ﻟ ﻠ ﯫ‬, ‫ﺳ ﻮ ى ذ‬ ‫ و ;ا‬، ‫ ﺋ ﻌ ﻠ ﻠ ﻢ ' ﺛ ﻼ ة‬١ ‫ ﺗﻠ ﻪ‬١, ‫و ﺳ ﻮ و‬


‫ ود‬١‫أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ د‬. . [ ‫ ﺀأدﻟﻪ‬: *Coij ‫ أؤ‬.،‫ دأئ;ه‬t -‫ أؤ‬،-‫ﺛﺌﻜﺘﺔ‬
498 KÜTÜB-Î StTTE MUHTASARI ll.CİLT

. ‫ و ﻣﺎ ﻟ ﺺ ﻓ ﻮ خ‬, ‫))ا'ﻵﻳﺔ اﻣﺤﻜﻤﺈ(( ﻫﻰ اﻟﺘﻰ ﻻ اﺷﺘﺒﺎه ﻓﺘﻬﺎ و ﻻ ا ﺣﺘ ﻼ ف‬

‫ اﻟﺘﻰ' اﻟﻌﻤﻞ ﺑﻬﺎ ﻣﺘﺼﻞ‬.‫ اﻟﺪاﺋﻤﺔ اﻟﺴﺘﻤﺮة‬,,‫)) ؤاﻟ ﺔ 'اﻛﺎﺑﺘﺔ((' ﻫﻰ‬


. ‫ﻻﻳﺰك‬

.‫ﻗﻀﺎﺋﻬﺎ‬, .‫ ﺣﻴ ﻒ ف‬,‫ وﻻ‬.‫ ﻻﺟﻮر ﻓﺘﻬﺎ‬-‫واﻟﻘﺮﻳﻐﺘﺔ اﻟﺜﺎﻧﻠﺬة ﻫﻰ 'اﻟﺘﻰ‬,))'


8.'(4116)- ibn-î Amr İbnVl As radıyallahu anhUma anlatıyor: “Resıdullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular Â‫؛‬i ٠“î!îm üçtür. Bunlardan fazlası fazilet-
tir.'M uhkem âyet, kâim sünnet, â'dil taksim.” (Ebu Dâvud.-Ferâiz, 1, (2285)‫؛‬
‫؛‬bnu Mâce,^^ukaddime,8,(54^..I, , ,
^ AÇIKLAMA: '
İ- Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm saglam-ve gerçek ilmin'ü‫ ؟‬olduğunu..
İfâde buyuruyor:
i Muhkem ayet: Kur’an-1 Kerîm’in müteşâbih olmayan, mânası, zâhir.0‫اﻟﺬا‬
âyeti'. -Bu ayette .herhan'gi., bir içtibab, .ihtila‫ ؛‬olmadığı gibi mensuh da, değildir.
Bu ‫؟‬eşit'âyeüer kesin ilim ifade eder.'
★ Kâim sünnet: Resûlullah aleyhisşalâtu yesselâm'Ğm beri' fâsılasız amel
edilegelmekte ١ olan, herkesçe fiilen tatbik .edilmekte, yaşanmakta Olan sünnet.
“Resulullah’tan sıhhatli bir senetle sahih ve sâbit olan sünnet” diye de tarif
edilmiştir.

★ Adil farizamdan maksad, Ku'r’an-1 Kerim’de. belirtilen nisbetlere uygun


olarak taksim edilen miras payıdır. Burada ,İlahî, ölçüye uyuldugu İçin haksizlik,
mevzubahis olamaz. Herk'ese layık' olduğu hakkı^ Allah vermiştir. Bazi .alimler
şöyl.e der: "Hadiste geçenfariza'dan murad kendisiyle amel vacib olan her şey-
dir, âdüe’den miırad da Kur'an ve sünnetten alınân şeylere vücüb-i amel husu-
,sundu müsavi .olan şeylerdir. Bununla, icma ve ktyas'a İşaret edilmiş olmakta-
dır.”
2- "Fazlası fazilettir” ibâresi-, geri kalan’,ilimlerin, öğrenilmesi zaruret
- değil, ögrenilıUe.se de olur, 'öğrenilirse 'fazilet saglaı. d.emektir.

3- Hdttabi der k.i: "Bu hadiste ferâiz öğrenmeye teşvik var ve onun öğre-
nilmesinin öncelikle ele alınması istenmektedir. Muhkem ayet, Kitabuliah’tır.
II.CILT ÂLİMLERİN fa z il e t i 4^

Bu hususta ihkam (sağlamlık) şart koşmuştur. Zira ayetlerden bir kısmı men-
suhtur, onlarla amel edilmez, nâsih olanlarla amel edilir. Kâim sünnet
Resülultah aleyhissalâtu vesselâm’dan. rivayet edilenlerden sâbit olanlardır.”
el-Farîzatu' l-âdile hakkında az önce kaydettiğimize yakm bir açıklama kaydet­
miştir.

‫ ا ذ ا رﻣﻮو اﻟﻨﻪ‬:‫وض'أى واﻧﺪ اﻻش' ﺗﺎل‬ 4117

‫ﯪﻏﺮص اﻟﻠﺔ' ﺋﺘﺎﻟ ﻰ ﻋﻨﻖ[• أﺧﺮﺟﻪ‬ ‫ﻻ » ا‬ > ‫ زأﯪ ا ﻷ‬.،‫'اﻻو'ةآزاة اﻟﻠﺔ‬


.‫ﻣﺬى‬,‫ وااﺗﺮ‬.‫اﻟﺜﻼﺛﺔ‬
9. (4117)- Ebu Vâkid el-Leyst radıyallahu anh anlatıy.r: “Resûlullah aley-
.hiss,aiatw^١?esselâmmesciddeotn٣wrken üç kişi çıktı geldi, ikisi Resûlullah aley-
hissalâtu vesselamca yönelerek önünde durdular. Bunlardan biri, bir aralıkbu-
larak hemen oraya otnrdıı. Digeride onan gerisine otarda. üçüncü kimse, ise.
geri dönüp gitti.
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (dersinden) boşalınca buyurdular:
“Size-Ü‫' ؟‬kişiden haber.vereyim mi? .»unlardan biri'Allah’a .iltica etti,
Allah.da 'onu. himayesine aidi.'Diğeri istihyada bulundu, Allah da onun is-
tihyasıdı kabul etti, üçûncüsü ise .geri döndü, Allah da ondan yUz ‫ ؟‬evirdi.”
{Buharl.^Ilim .8, Salât'84‫ ؛‬M üslim , Selam 26, (217.6)‫ '؛‬M uvatta, Selam 4, (2٠
960,961)‫ ؛‬Tlrmlzî,.îsti’zan.29,-(2725).J
AÇIKLAMA
Hadîsin bazı vecihlerinde Resûlullah'm önünde bir halka olduğu tasrîh
ed'ilir. Ve buna dayanılarak'ilim ve zikir meclislerinin halka şeklinde olmasının
mUstehab.olduğuna hukmedilmiştir..
2- Hadîsten, önde olanın,' bos yere otumıaya ehak. olduğu, halkadaki boş-
luklan kapamanın'.mUstelıab olduğu istinbat edilmi.ştir. Nitekim namazda da
500 KÜTÜB-1 SÎTTE MUHTASARI ll.C ÎLT

saflardaki açıklıkların kapatılması emredilmiştir. Öndeki boşlukların kapatılma­


sı için arkadakilerin cemaati yararak ilerlemesi caiz görülmüştür, yeter ki otu­
ranlar rahatsız edilmesin. Nitekim ikinci zat, cemaat edebine uyarak, yer arama­
mış, arka kısma oturuvermiştir. Aleyhissalâtu vesselâm da onu: “O, Allah’tan
istihya etti (utanarak edeb tavrı takındı). Allah da onun bu utanma halini
rızasına muvafık bularak kabul etti” manasında beyanıyla takdir etmiştir.
İbnu Hacer, birinci zâtın davranışı ile ilgili olarak: “Hayır arama yolunda
müzâhame (sıkıştırma) yapana övgü vardır” der. Ancak müzâhame yapmayıp
arkadaşının gerisindeki müsait yere oturan da takdir edilmiştir.
Hadîste takbih edilen davranış üçüncü şahsın davranışıdır: İlim (veya
zikir) meclisini terketmek. O meclisten, Allah da ondan yüz çevirmiştir.
Allah’ın ondan yüz çevirmesi, ona gadab etmesi, rahmetini esirgemesidir.
Âlimler: “Bu ayrılış özrürsüz ise, ayrılan müslüman ise.” diye kayıtlar.
Ancak o kimsenin münafıklardan biri olabileceği belirtilmiştir.
3- Alimler, hadîsten: “Günahkarın hâlini, ondan zecretmek maksadıyla,
haber vermenin câiz olduğu” hükmünü de çıkanriaf ve bunun gıybet sayılma­
ması gerektiğini belirtirler.
4- Hadîs, âlimlerin mescidde zikir ve ilim halkaları kurmalannm. halkı٩
I da bu halkalara devam etmesinin faziletli bir amel olduğunu ifade edip teşvikte
bulunmaktadır.
٧V٧ i١İI٧ rnoiL
, İLlM ÂDABI

‫ش‬:‫ ]ﻻل ﻧ ﺪ ﻟ ﻞ ا‬:‫ د ص ش ﺻﺮة ر ض اﻟﻨﺔ ئ ﻻو‬١ ٠


‫'أض^ار‬-[‫ ; دذ ﯪر‬١‫ئ ﺑ ﻢ ﻫﻲ‬ .‫س''ﺀذ ص ﻏﻠﻢ‬ I
-.٠‫ وﻫﺬا ﺋ ﻪ‬،‫واﻟﺘﺮﻣﺪى‬, ‫داود‬

‫ل‬ ‫"اﺿﻀﻪ ﻳ ﺎ ﻓ ﺮ‬-'‫ﻵﻋﻴﻦ‬-‫ﺗﻌﻠﻴﻤﻪ و‬- ‫ ا'ﻟﺬى ﻳﻠﺰم‬.‫ ر ا د ﺑﺬﻟ ﻚ اﺑﻌﻠﻢ‬١‫ﺳﻮ‬


‫ ث ﻋﻬﺪ ﺑﺎﻹﺳﻼم ﺳ ﺄ ل ض ا ﺳ ﻼأ د‬.‫ص ا ﻹ ﻣ ﻼم واﻟﺪﻳ ﻦ ﺀ' وﻛ ﺤﺪ‬
‫ و س‬.‫ وﺣﺮام ﻓﻴﻠﺰﻣﻪ'ﺗﻌﻠﻴﻤﻪ وﺟﻮاﺑﻪ‬.‫ ﺟﺎﺀ ﻣﺴﺘﻐﺘﻴﺄ ﻓﻰ ﺣﻼل‬.‫وﻛﻤﻦ‬
. ‫ ز م‬- ‫ ﻻ‬.‫ اﻟﻤﻌﻠﻢ' اش‬-‫ ﻓﻰ ﻧﻮاﻓﻞ‬.‫ وﻟﻴﺲ اﻷﻣﺮ' ﻛﺬﻟ ﻚ‬، ‫ﻟﻮﻋﻴﺪ‬. . ‫!ﺳﺘﺤﻖ‬
.‫ﺗﻌﻠﻴﻤﻬﺎ‬
‫ل‬٠(4 ‫) و ا ا‬- -Hz. Ebu Hiireyre radıyallahu anh anlatıy.r: uResûlullah dley
,.hissaldtu vesselâm buyurdular ki: “Kim, bir ilimden sorulur, 0 da bunu ket
medip söylemezse (Kjyamet günü) .ateşten bir 'gem ile gemlenir.” fEbu
Dâvud٠Ilm 9,(3658);T -‫؛‬rm!zî,îlim3,(2651).J
AÇIKLAMA‫؛‬
-Bu 'ilimden mak'sad öğretilmesi gereken, farz oldugu açıkça bilinen .ilim
-lerdir.. Sözgelimi kâfir, Islam.ve din hakkında"bir şeyler sorsa'bunun.ketmedil
memesi gerekir.'Keza yeni mUslüman olmuç'bir kimse namaz hakkında'soracak-
-olsa veya bir kimse gelip, haram-helal .hakkında soracak olsa-bUtUn bunlarin ce
vaplamnası, ö'gretilmesi gerekir.' Bildiği halde bunlan cevaplamayan hadisteki
'tehdide-nt.Ustehak olur. Ancak hüküm,'öğretilnlesi gerekmeyen nâfi'le şeyler
h a l d a böyle değildir,
502 KÜTÜB-I StTTE MUHTASARI ll.C İLT

' - ‫ﺗﺬه‬١ ‫ﻧ ﻤ ﻮ ل‬ ‫]ﻫﺎل‬ :‫'ﻋﻨﻪ ﻗﺎ'ل‬ ‫ﺋﺬذ‬١ ‫ر ﺿ ﻰ‬ ‫ﺳﺪ‬ ‫ وﻋﻦ ﺳ ﻬ ﻞ ﺑﻦ‬- ٢

‫ﺺ‬
‫ﻣ‬٠‫ﻣﺬ ﺣﺘﺮ ا ة‬ ‫ﺧ ﺪ ﻟﻠﺪ‬ ٠‫ زﻣﻴﻞ زاﺟﺖ‬٠
‫ﺧﺬاﻟﺔ‬ ‫ﻳ ﻬﺪ ى‬ ‫ وش ﻷن‬: ‫] ي‬.
‫ا‬.‫أﺧﺮﺟﻪ 'أﺑﻮ داود‬
2. (411‫)و‬- Sehl İbnuSa’d radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah dleyhis-
salâtu vesselâm buyurdular ki: “VaMahij.'sen‫„؛‬: hidayetinle bîr tek k‫§؛‬îye hi".
-dayet verilmesi, senin ‫؟؛‬in'kıymetii deveJerden'-mUteşekkil sürülerden.daha
hayırhdır.” [EbU'Dâvud, Îlm-10, (3661.)‫ ؛‬Buharî, Ashabu’n-Nebi 9 ‫ ؛‬Müslim,
Fedâüu’l-Ashâb 34, (2046)1
AÇIKLAMA:
Bu rivayet Buharî’de daha uzun olarak kaydedilmiştir. Mezkur rivayet-
teki ziyadeye göre, hadîs, Hz. Ali radıyallahu anh'si Hayber’in fethi sırasında
söylenmiştir. Fedail bolürniinde (4407) geleceği İçin burada yer vermiyoruz.
2 - A .’ı , "e«'dw'''ın.müfredidir, sığır, davar, gibi otlatılan'hayvanların,
müşterek-ismi ise., de daha ziyade deve kastedilmiştir. Humru’n-nû’am devenin
güçlü'sü'kıymetlisi .demektir, el-ibilii’l-humru tabiriyle Arap, en enfes 'malını
İfâde etmiştir. Şu hal'de' hadîste,' bir kişinin hidâyetine' sebep olmapin' ehemmi.-'-
yeti', getireceği sevap böyle' bir teşbihle İfâde 'buyrulmuştur. Mâna: “Bir kişinin
hidayetine vesiie. o'lnıakla.elde edeceğin sevap,.en kıymetli mail tasadduk ederek
ielde edeceğin sevaptan daha iistUn” demek olur.

‫اﻟﺤﻨﺮى‬ ‫أﺑﺎ ﺳ ﻌ ﻴ ﺪ‬ ‫ ] ﻛ ﻨﺎ ﯪﺗﻰ‬:‫ﻗﺎ ل‬ ‫اﻟ ﻌﺒ ﺪ ى‬ ‫أف ﻧﺮون‬ ‫وﻋﻦ‬ ‫ل‬ m


‫ اﺗﻠﻪ‬.‫ إة زﺳﻮل‬، . ‫ وهﺀﺋﺔ ﻧﺴﻮد'اﺗﻠﻪ‬.‫ ﻗﻘﻮل رﺣﺒﺄ‬٤,‫ اﺋﻠﺔ ﺀﺋﻪ‬.‫ﻳﻰ‬-‫زغ‬
‫ﺟﺬ أﺋﻐﺈﻵر‬,,''‫ ﯪﯮﺋﺨﻠﻢ‬.'‫رﺧﺎﻷ‬- ‫ وان‬،‫ﻧﺊ؛ ﺋﺒﻊ‬
‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ‬.[‫ﺗﺆﺻﻮا ﻳﺒﻠﻤﺤﺌﺮﴽ‬-‫ﺀﯪ ذا‬٠
‫ذإذا اﺋﺆ‬..‫أ ﻷزز ﻗ ﻘ ﺌ ﻴ ﻮ ذ ﺑﻰ اﻟﺬي‬
‫اﻟﺘﺮ ﻣﺬ ى وﺿﻌﻔﻪ‬.
3. (4120)- Ebu Hdrun el4 b d î a'nlatıyor: “Biz Ebu Sa’Td el-Hudri radıyal
lahu anh ٥ uğrardık. ٠ bize: “Resûlullah aleyhissdlâtu vesselâm’ın (bize) vasi-
yetine merhaba" (derdi ve ilava. ederdi): Resûlullah aleyhissalOtu vesselâm de,-
١
ll.CİLT İLİM ÂDABI '503

mişti ki: '“ in s a n la r (d in d e) 'SİZe ta b id ir le r . S iz e (aktar"* âlem den', y a n i)


d ü n yân ın , h e r ta r a fın d a n b ir .kısım e r k e k le r 'gelip Isla m d in in i o g r e n e c e k -
le r . O n la r geld'ikleri v a k it, o n la r a h ep -hayrı 'tavSiye e d in .” [Tirmizî, tlim 10,
(3661).‫ل‬
AÇIKLAMA:
Burada, Ebu Sa’îdi’l-HudrVmn, hadîs vs. Ogrenmek üzere, kendisine uğra-
yan tâlibkre Resulullah’ın vasiyeti, diye hitab. ettiğini görmekteyiz: “Ey
Resulullah.ın vasiyetleri! Ho§ geldiniz, merhaba, buralarda rahat olasıruz.!''١
n?ânasında bir hoşâmedî h-itabı. i
Niye böyle hitab ettiğini de açıklıyor: ÇünkU Efendimiz Aleyhissalâtuves-
vefatından .sonra İslam’a giren nice,diyarlardan, insanların., dinlerini'öğ-
renmek üzere Daru’s-siinne olan M edine)^ ve'ya sünnetin hameleleri, ,durumun^
da' olan Ashâb-ı kirâm"2i fev‫ ؟‬fevç geleceklerini.haber .vermiş, bu tâliblere iyi
davranmalarını vasiyet etmiş, “Sizler sünneti benden gördünüz,, sözlerim‫؛ ؛‬çit-
tiniz, öğrendiniz,.© hususlarda bana uydunuz, insanlar.bu.nlar.1 -öğrenmek
üzere size gelince, siz de'onlara iyi. davranın, hayrı tavsiye edin, hayra-uy-
.malarını'enlredin, onlara nasihat edin,'dini eksi'ksiz öğreti'n” -manasında va-
siyette bulunmuştur. Gerçekten de Resûlullah'm bu İhbarı aynen-çıkmıştır.
Hatta “Bu, Efendimizin mucizelerinden biridir, aynen olmuş, bu sayede
Allah dinini korumuştur” der.
.. ’Bu hadîste, hariçte olan'lara, dini Öğrenmek üzere Medine’ye, Ashab’a koş-
mak emredildiği'gibi, Ashâb’a d'a bu,gelenlere karşı'-iy! davranmaları, anlayışlı
olup hüsn-ü kabul, göstermeleri,, iyi ağırlamaları tavsiye edilmiş ,olmaktadır.
Aleyhissalâtu Vesselâm'ın bu vasiyeti, 'saded'inde olduğumuz rivayette 'de
görüldüğü-üzere gerçekte'n müessir olmuştur. Münâvi der ki: “Bazı sahâheler,
kendisine bir tâlib gelince, ona: “Hoş geldin Resûlullah’ın vasiyeti!” diye hitab
ederdi. Hadîsten bilistifade, tdlib’in, ke.ndi katinda ihsanların en azizi oldugu-.
nu, kendine ehlinden daha yakın buluhd-ugunUkabul ederdi. Bu. sebeple, selef
Ulerndsı, hayatlarında ve ölümlerinden sonra halka faydalı olacak bir talebe av,"
'layabilmek İçin içtihad agları atarlardı. Ayrıca, talebelerine karşı fevkalade
mütevazı davranırlar. Onlar-yanlarına geldikleri zaman hoşdmedî ederler, ik-
ramlarda bulunurlar, hal ve hatırlarım sorarak gönüllerini alırlar, güler yüzle
muamelede bulunurlaıdı...”
Görilldüğü-üzere, Resûlullah)n bu tavsiyesi, îsl.am memleketlerinde' tale-
504 KÜTÜB-1 SİTTE MUHTASARI JI.CJLT

ile r in himayesine, onJann hocaJanyla oian münasebetlerinin iyileşmesine, mü-


essir olmuş, ilmin artmasına, medeniyetimizin gelişmesine fevkalâde katkıda
bulunmuştur. Evet tekraT ediyoruz, insanlık tarihinin iftihar edecegi Jslam me-'
deniyetinin ,birinci mühendis ve miman Resulii E bem aleyhissalâtu vesse-
/،3m’dır. Onun fiil ve sözleri, bu medeniyetin pek det'aylı bir plamnı ve sonra da.
yapıtaşlannı teşkil etmiştir. ‫ﻏﻲ ؤ ر أﻟﺆ ز آ ص ى آ ض اﻟﺌﻼﻧﻢ واﻟﻬﺐ اﻗﺘﻴﻨﺎ ت‬

‫ ]ﻫﻠﻎ ﻳﺎوﺳﻮل اﺗﺔ إ ر‬:‫ ﺑ ﻌ ﻐ ﻰ ﻗﺎل‬٠‫ ﺳﻠﻤﺔ ا‬,‫ذ‬٣‫ﻋﻦ ﻳﺰﻳﺪ ب‬. İ1٤ Ü
‫زﺑﻰ ﻳﻌﺒﺘﺆ‬٠‫أؤﻟﺬآﺧﺮة ذﺧﺊ‬,‫' ﺀن ﺛﻨﺴﺾ‬٠‫أﻏﺎﻗﻼ‬.‫ ﺣ ﺪ ﻳ ﺜ ﴼ ﻛﺜﺜﺮأ‬. ‫ﺿﻨ ﺖ ﺗ ﻎ‬
‫أرﺟﻪ اﻟﻐﺮﻣﺬي‬,',.[‫ؤﻳﯫ'ﺛﺌﺘﻠﻢ‬..‫ اﺋﻖ اﻟﻠﺔ‬:‫ل‬1‫ ﺀع‬..ً‫ون ﺟﺘﺎﻋﺎ‬٤‫ث‬..

‫ إذا ﺟﻤﻌﺖ^ ﻛﻠ ﻤﺎ ت‬٠((‫ﻣﻪ ﺟﺘﺎع‬٠‫'زاﺋﺘﻼﻳﻪ ))ﺛﻘﺎل ﻣﺊ‬:‫د رزﻳﻦ‬,‫وزا‬.


4. (4121)" Yezîd ibnu Seleme el-Cûfî radıyallahu anh anlatıyor:. “Ey
Mlah’ın Resulul dedim, ben senden pek çok hadis^ işittim.. ٨ nc٠ k .bunlardan,
sonradan işittiklerimin, önceden'işittiklerimi unutturacağından korkuyorum.
Bana (hepsinin yerini tutacak) câmt bir kelime söyle!”
“٥ l'ld'îklerînde Allah’a karşı m üttakî٠Ol.(bu sana yeter)!” buyurdular.’!
٤T‫؛‬rmlzl,tlim 19,(2684).‫ل‬
şu ziyadeyi yaptı.‘‘...ve onunla amel et!’’ .
AÇIKLAMA:
'Burada Resulullah, istikamet, üzere olmak ‫؟؛‬in '‫ ؟‬ok dim -gerekmediğini, az
ilimle-.de insanin istikametini koruyabileceğini talim buyurmaktadır. Zira, hadi"
se göre.-istikametin temelini, ilim değil Allah korkusu teşkîl etmektedir. Gerçek
.bu değil mi? Dinimizin haramlarım, farzlarım bilmeyen.‫ ؟‬ıkar. mı? Ya b'unları
yerine getirenler? İşte buplar az. Elbette ilmin.getireceği, kemal İnkâr .edilemez.
Ama.,0 da âmil olanadır.- Bildikleriyle amel eden'kişi ilimle kemâle.ulaşır, her
,amelini, mükemmel yapar ama, ameli olmayan kimseye 'ilim, ikinci bir-.vebal, ge-
tirir. Şu halde öncelikle esas .olan. Allah’tan korkup amele koşmaktır.

‫ ]ﻷ ﺳﻴﻰ' ﻟﻤﻦ ﺋ ﺪ ه‬,:‫'ةال‬,‫ رﺑﻴﻌﺔ ﺑﻦ أف ﻋﺒﺪ اﻟﺮﺣﻤﻦ‬.‫م وﻋﻦ‬ 0‫ا‬


.‫ اﻟﺨﺎر ى ﺗﻌﻠﻴﻘﺄ‬.‫ه‬٠
‫ج‬.‫ أﺧﺮ‬. [ ‫ ان ﻳﺼﺒﻎ ﻣ ﺎ‬- ‫ﺷﻤﺎﺀ ﻣﻦ اﺋﺘﺌﻢ‬
n.C İL T İLiM ÂDABI 505

5٠(4122)- RehTd thnu Ebt Abdirrahmân der ki: '‘Yanında bir miktar ilim
olan 'nefsini za^i etmesi miinasib düşmez'." [Buharî bab başlığında
kaydetmiştir, (ilim 21).]
AÇIKLAMA:
1- B u h arî bu hadîsi ‘İlmin kalkması, cehaletin zuhur etmesi" diye başlık-
lanmış bir babta muallak olarak kaydeder. Bu bab, esas itibâriyle ilme teşvîk
için tanzim edilmiştir. Çünkü ilmin kalkması demek, ülemânın yok olması, yeri­
ne âlimin yetişmemesi demektir. Değilse ilim, insanlara unutturulmak veya
kalplerinden sökülüp alınmak suretiyle cemiyetten çıkacak değildir. Resûlullah
aleyhissalâtu vesselârh muhtelif hadîslerinde, ilme himmet gösterilmesi, üle-
mânın yetiştirilmesi hususuna dikkat çekmek٠bunun ehemmiyetini duyurmak
için ‘‘ilmin kaldırılacağı", ‘‘çekip alınacağı" tehlikelennden bahsetmiştir. Nite­
kim ıhüteakiben yedinci fasılda ilmin kaldırılmasıyla ilgili bazı hadîsler görece-
ğiz.
2- Sadedinde olduğumuz hadîs maktû bir hadîstir. Çünkü, kâili (söyleyeni)
Medine’nin meşhur fakihlerinden Rebt’atu’r-Re’y'dir, TSbnn"denĞir. Hz. Enes
radıyallahu anh ve başka sahâbîlerden hadîs almıştır. İçtihadla fazla meşgul ol­
duğu için RebVatu’r-Re’y diye meşhur olduğu söylenir. 133-142 yılları arasın­
da vefat etmiştir. Sünneti iyi bilen re’yde dirayetli bir kimse idi. îmam Mâlik:
‘‘Rebî’a’nııj vefat ettiği günden beri fıkhın tadı kalmadı” demiştir.
3- İbnu Hacer, RebVa'nm 6ü sözden kasdettiği şey hususunda birkaç
vecih kaydeder:
^ Kimde ilim için bir anlayış ve kabiliyet varsa, ona, nefsini ihmal etmesi
ve ilimle meşguliyeti terketmesi yakışmaz, tâ ki, bu hal ilmin kalkmasına müed-
di olmasın.
★ Veya maksadı, ehli yani liyakatliler arasında ilmin neşrine teşviktir, tâ
ki âlim, ilmi başkasma aktarmadan önce ölmesin, zira bu suretle de ilim ortadan
kalkmış olur.
^ Veya muradı, âlimin kendini ortaya çıkarması, herkese arzetmesi ve
başkalannm kendinden ilim almasını sağlamasıdır, ta ki, ilmi (kendi ölümüyle)
zayî olup gitmesin.
★ Şöyle diyen de olmuştur: "Bundan muradı ilmi tazîm ve ona saygıdır.
Öyleyse nefsini dünyalığa arzederek alçaltmamalıdır."
DÖRDÜNCÜ FASIL
İLİM VE Ö Ğ RENM E ÂDABI

‫ا ] ﺣ ﺪ ث‬.‫ب ﻗﺎل‬ ‫ات‬3‫رﺿﻰ ا‬ ‫اﺑﻦ‬,.‫— ﻋﻦ ﻋﻜﺮﻣﺔ' أن‬.١ E


I
‫ ؤﻷ ﺻﺰ‬،‫ ﻻن ﻛﺮش ةﻵﺛﴼ‬.،‫ذﺋﺮي‬..‫اﻟﻴﺌﻘﺔ ذإن'اﺛﺚ‬..‫'زة'ﻓﻰ‬.‫اﻟﯫس‬
‫ ﻓﻰ ا ﺳﻴ ﺚ ﻣﻒ‬١‫ﻟﻘﺆﻟﻢ وئ‬٠‫دى ا‬:‫ﻟﺒﺔﻟﺪ ﺗﺎ‬٩ ‫ ؤﻵ‬.‫ﻗﺰآذ‬٠‫ا‬,-'‫ا‬٠‫^ ذئ‬.٠۵١
.‫ ؤوﻛﺬ ﺀﻧﺼﺖ‬،‫ةﻳﻠﻢ ﻗ ﺶ‬٠‫ ﻋﻴﺐ ﻗ ﺌ ﺆ ﻋﺘﻬﺐ ﺟﺐ‬.‫ﻳﻬﻠﻢ ﺷﺬ‬٠‫ﺣﺐ‬
، ‫اﻟﺚ?خ ﻣﻦ اﻟﺪﻋﺎﺀ ﻫ ﺎ ; ئ‬.‫ ؤاﺋﻐﻠﻮ‬.‫ﻧﺈذا اروﻟﻦ ذﺣﺪﺋﻬﺐ ؤﺛﻠﻢ'ﻳﻔﻬﻮﺋﺬ‬
‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.[‫ﺑﺔ ﻷ ﺗﺌﻌﺘﻮن ﻧﻴﻚ‬٦‫ ﺗ ﺢ‬٠‫ زا‬. ‫ﻟﻨﻪ‬. ‫قﺀى ﻋ ﻬ ﺪ ت ر ﺳ ﻮ و‬
..‫اﻟﺒﺨﺎري‬
- ' 1. .(4123)- ikrime rahimehullah anlatıy.r:. “İhriu Ahhas radıyallahu anhii-
ma dedi ki: '“.t^sa^i٤ı ١٠a haftada bir kere hadis aalat. Buna uymazsan .iki kere,
:./sww. Daha çok yapmak istersen üç . ‫««ﺀﻟﻢ‬. Sakin halkı şu ^«,.'««’‫ﺀ« «ﻫﻠﻢﺀ‬٠‫رﻟﻤﻚ‬٠-.'
ma! Halk kendi meselelerini, konuşurken, senin onlara gelip, sözlerini keserek,
bir şeyler ‫ﻟﻢ'«ه‬٠،‫ ^ة‬.« ‫رﻫﻠﻢ‬٠‫ ﺀ‬bıktırdığını görmeyeceğim. Onlar konuşurken ‫ ﺀ«ﺀ‬ve
dinie. Onl.ar sana geiip “Konu§ !١١ diye talebte bulununca, istiyorlar demektir, 0
zaman konuşursun. Dua’da ‫ﺀجﺀ‬٠‫ ﻟﻢ‬meselesine dikkat et ve ondan kaçın. Zira ben,
'^ ‫ﻟﻤﻠﻢ«ﻟﻤﻶﺀﺀ‬۵٨'‫ﻟﻤﺪﺀﻟﻤﻪ‬٨‫ﺀﺀﻟﻢ‬.( ‫ «؛ق‬vesselâm ve Ashab-I Kirâm’ın devrinde yaşadım, bunu
‫رو‬٠‫ردﺀ ^ ﺀ‬0‫؛ﻟﻢﺀ'زﻫﻠﻤﻢ‬." [Buha٢î, 'Da’a٧â٠ t 20).]
AÇIKLAM A:.
1- Burada' halkı İr§ad ve ta’-lîmde mühim-bir .edeb beyan edilmektedir:
-Haftada bir ‫ ؟‬ok kere degil. en ziyade-Ü‫ ؟‬.kere.İr§ad 'etmek. Normali bir'defad.r.
Sebebi de açıklanmaktadır; Usandırnıamak,..
2" ikinci' bir husuS,. tâl.ib olmayan,.istek İzhâr etmeyene de tahdiste'bulun-
mamak.‫ﻫﺒﺮ « «ﻫﺮ‬٤٠‫ح‬/. buna w e^٠M٨ der. '
ll.CJLT İLİM VE ÖĞRENME ÂDABI 507

3- Hadîs, ayrıea, insanlann konuşmalarını keserek tâlimde bulunmayı da'


,yasaklıyor. Alimler buradan hareketle “îlim, isteyene, hırs gösterene öğretilme-
Udir” dm ışiir. öyleyse, ilmi neşredenleçönce.ogrenmeye arzu 'uyandırıcı ted-
birleri almalı, arz'uların uyanacağı'fırsatlan kollamalı,'ondan sonra anlatmaya
geçmelidir. Bu. durumlar göz önüne alınmadan yap'ılacak ne§r-i-ilim faaliyeti
nefret uyandınr, akim kalır.
.'4- Hadîs, bir' de duada secî Ğ&n&n 'nesirde kafiyemsi ses benzerlikleri kul-
lanmayı yasaklamaktadır. Zira .bunda bir gayr-1 tabiîlik '(tekeliu. vardır.'.Ayrıca
secî yapaCak'kelimeler mâna yönünde.n kısırlık, zıtlık getirebilir.
Bu sebeplerle^ ne Resûlullahf Ut ashab, secîye Ozenmemiçlerdir. Ancak
tabiî şekliyle, kendiliğinden ٧âki'Oİan secîni'n mekruh olmayaçagı, .burada belir-
'tilen. yasağa, girmeyeceği de. kabu'1 edilmiştir. Nitekim hadîste -bunun örnekleri'
-var. Biri şOyle: ‫ ب‬١‫ ﻓﺎزﻟﻢ أﻻ'ﺧﺰ‬-‫؛ آﻟﻨﻬﺆ ﻧﻐﺰل أﻟ ﻴ ﺎ ب ﺳﻮخ ا ﺳ ﺘﺎ ب‬،Allahüınnıe miinzi-
‫ ا» ة ا‬- Kitab, serî’u ’l-hisâb, hâzimul"ahzâb.“Ey kitabi indiren», h e a b ı .‫ ؟‬abuk
yapan, hizibleri dagıtan AHahım!...”
Ezherı der ki: “Sedli sözü Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın mekruh
kılışının sebebi, onun kâhinlerin sözlerine benzemesidir.”

- ' ‫ ﺗﺮﻫﻮن‬1‫ ة س ي‬1 ‫ ]ﺣﺪﺛﻮا‬:‫ﻟﻠﻪ ﻋﻨﻪ ﺗﺎو‬1 ‫ 'وﻋﻦ ﻋﻖ رﺿﻰ‬٠ ٢


‫ أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺒﺨﺎرى‬. [^‫ورﺳﻮ‬ ‫ان ﻣﺤﻜﺪب اﺗﻠﺔ‬. ‫اﻗﺤﺐ ون‬.
‫ا‬.^‫ ﻫ ﺎ ا ه‬١‫ ل‬Hz. Ali fadıyallahu anh ‫ه ﻟﺔه‬١ \‫ «اؤا‬١‫ غ‬٠. “insanlara anlayacakları-
şeyleri anlatın. Allah ve resulünün tekzıb edilmelerini ister misiniz?" [B uhari,
ilim 49.1

‫ ]ﻣﺎ ﺀﻳﺚ ﺑﺌ ﺤﻨ ﺖ‬:‫ وﻋﻦ اﺑﻦ ﻣ ﺴ ﻌ ﻮد زﺿﻰ اﺗﻠﺬ ﻋﻨﻪ ﻗﺎ ل‬٠٣


.‫ أﺧﺮﺟﻪ ﻣ ﺴﻠ ﻢ‬.[‫;! م ﻓﺘﻨﻪ‬,;?;,;‫ا‬ ‫ﻟﻢ إ ﻷ ﻛﺎن‬٠‫ ﻻﺛﻠﺌﺌﺔ ﻏﻘﻮﻟﺚ‬.‫ أ‬١‫ﻫﺆﻣﺎ ﺣﺪي‬
3. (4125)- ibnu Mes’ud radıyallahu anh di.yor ki': “Sen bir cemaate akılla-
rının almayacağı bir şey söylersen mutlaka bu, bir kısmına fitne olur:' (Müs-
،‫؛‬m. Mukaddime 5.1' ^ . ٠
...A Ç I K L A M A ;- - ,.
-1- Hz. Ali burada, muhatabın anlaya'cağı şeylerle^irşad.'yapmayı, .anJaya-
508 KÜTÜB-t SİTTE MUHTASARI IJ.CtLT

mıyacakian şeylerden bahsetmemeyi emretmektedir. Hadîsin bir başka vechin-


d e ..... 0 ،.Anlaşılması zor olacak şeyleri de terkedin” denmiş­
tir.
2- Alimler bu hadîsten hareketle “mûteşâbih” meselelerin ulu orta halka
açıklanmasını mekruh addetmişlerdir.
İbnu Hacer, h\r kısım hadîslerin tahdîs edilmesini (anlatılmasmı) mekruh
addeden Seleften örnekler verir:
★ Ahmed îbnu Hanbel, zâhiri sultana isyan etmeyi ifade eden hadîsleri;
★ //w٥/w Md///:, Cenab-ı Hakk’ın sıfatlanyla ilgili hadisleri;
★ yMJtt/, garâibe giren hadîsleri;
★ Hz. Ebu Hüreyre de halkın anlayamıyacağı endişesiyle bir kısım hadîs­
leri rivayet etmediğini söylemiştir ki bunlann Huzeyfe radıyallahu anh tarafıh-
danTİvayet edilen fitne ile ilgili rivayetler olduğu kabul edilmiştir. ١
it; Haşan Basri hazretleri, Hz. Enes radıyallahu anh'm Resûlullah’m
Ureynelilere verdiği cezaya müteallik haberi Haccâc’si anlatmasını hoş karşıla-
mamıştır. Zim Haccâc, müslümanlarm kanını ölçüsüzce dökmede onu esas
almış, hiç bir fıkhî usûle uymayan hükümler çıkarmıştır.
Rivayet edilip edilmeyecek meseleyi tesbitte ölçü, hadîsin zâhirinin
bid’ayı takviye etmesidir. Aslında, bu çeşit hadîslerde zâhir murad değildir. Bu
çeşit hadîslerin zâhirini almaya kalkılacağından korkulduğu durumlarda, o ha­
dîsleri (veya meseleleri) rivayet etmemek daha iyidir.

EhH
‫ﺀﻫﺔ‬١ ١١ urc‫؟‬re‫ﻫﻪ‬٢V C
v. "BenRcsuluH ahate^M ssalatuvesselam'dan‫؛‬.kikapdolusuhodtsbelledim
Bunlardanbirinibalka^a5d»m. Ö٠ekincgelince'.0 ‫ اﺀﻹ‬onu‫ﻻ‬0‫أاااﻻ‬olsam55‫ اا‬gjrrtokkesilirdi."
BEŞİNCİ FASIL
h a d is R tv a
y e t i .v e .N A K L t

‫ رﺳﻮود ش‬,‫ ' ]ﻗﺎ^ﻟﻂ‬: ‫ﻻ‬٠‫ — ﻋﻦ اﺑﻦ ﺳ ﻌ ﻮ د رﺿﻰ آﻟﻨﺔ ﻋﻨﺔ ﻗﺎ‬١ ٠
‫ أﻧﻔ ﻲ‬٠‫ﺑﺘﻎﺀ‬٠ ‫ ﯪ‬٠‫ غ ﻣﻰ ﺛﻴﺂ ﺋ ﺌ ﺔ‬٠‫ دأ ن‬١'‫ ه‬111 ‫ ﺛﻀﺪز‬: | ‫ﺀ‬
.‫أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى و ﺻﺤﺤﻪ‬ . [ ‫' ﺳﺎﻣﻴﺮ‬ ‫ﻣﻦ‬

.‫ ﺣ ﺴ ﻪ وﺟﻤﻠﻪ‬:‫))ل> ا ئ آﻣﺮأ(( ﺑﺘﺨﻔﻴ ﻒ اﻟﻀﺎد وﺗ ﺸﺪﻳﺪﻫﺎ ﻧﺠﻌﻔﺎه‬

(412‫)ي‬- -İbnu Mes*ud râ ya lla h u anh anlatıyOT: “Resûlullah aleyhissa


lâtu vesselâm buyurdular ki: «Benden b ‫؛‬r §ey î§‫؛‬،‫(؛‬p ..nu (artjrjp eksiltmeden
îşittîğ ‫ ؛‬şekilde bagkasjna nlaştjran kîm'senîn (Kjyamet gûn ٥) '
taze.kjlsjn.'Zira, k'endisine u،a§t»rîlan öyleleri var ki, bizzat işitenden daha
iyi kavrar.” ^jrm ‫؛‬zî, 1-Jm7 , (2658).)

.‫ دﻗﺎل‬,:‫ ﯪل‬.‫ﺀﻣﺮو ﺑﻦ اﻟﻌﺎ ص ز > ا ا ئ ﻋﻨﻴﺘﺎ‬,_‫ وض اﺑﻦ‬- ٢ ^


‫إﺀاص زﻷ‬.‫ش‬.‫ص‬.‫ زﻏﺬﯮا‬.،‫ا ﺀ ر ذﻧﺆآﺗﺔ‬٠‫س | ه‬ ‫ﻟ ﺴﻮل‬
'٠‫ أﺧﺮ'ج‬.[‫ ﻗ ﻶا ' ذ ﺋ ﺘ ﺪ ة ﻣﻦ اﻗﺎو‬٤^ ,‫ةﺗﺌﺪأ‬.‫ذ س ﻛ ﺬ ت ﻋ ﻮ‬. ، ‫ز غ‬
. ‫ ا و ﻃ ﻰ‬, ‫ااﺑ ﺨﺎا ى‬
5]I0 KÜTÜB.Î SÎTTE MUHTASARI n .c iL T

2. (4127)- Abdullah İbnu Amr İbnVl-As radıyallahu anhüma anlatıyor:


"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Bir ayet bile olsa benden
başkasına götürün. Benî îsrâil (hikâyelerin)den de rivayet edin» bunda bir
m‫؛؛؟‬kzur yok. Ancak kim bile bile bana yalan nisbet ederse cehennemdeki
yerini hazırlasın.” [Buharî, Enbiya 50; Tirmizî, îlm 13, (2671).]
AÇIKLAMA: /
1- Bu iki rivayet, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâmhn, Ashâbını hadîs ri-
vâyetine yapmış olduğu teşviklere örnek teşkîl etmiştir. Şeriat-ı garrâmızın ikin­
ci kaynağı olarak hadîsin ehemmiyetine mütenasib bir ciddiyet ve ısrarla
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hadîslerin öğrenilmesine ve rivayet edilmesi­
ne gereken ihtimamı göstermiştir. Bu sadedde almış bulunduğu çeşitli tedbirleri
eserimizin birinci cildinde genişçe izah ettik. Bilhassa 7-23. sayfalan görülmeli-
dir.
. 2- Birinci hadîs, yapılacak rivayetlerin aslına uygun olması gereğini vur-
gulınaktadır. Anlamasa bile, nasıl işitti ise öyle rivayet etmesi istenmekte, doğ­
rudan dinleyen, yeterince anlamamış oişa bile kendisine ulaştmlanm ondan
daha iyi anlayabileceğine dikkat çekilmektedir. Bu sununcu ifâde dahi, asla ,uy­
gunluğa riayeti sağimaya yöneliktir.
Resûlullah'ın hadîslerini rivayette, en mühim hususlardan biri asla uygun­
luktur. Alimler lafzî rivâyeti, manevî rivayete , üstün kabul etmiştir. Ancak,
manen rivâyete de cevaz verilmiştir, çünkü hadîsler, Kur’an vahiyleri gibi
Resûlullah'm sıkı kontrolü altında yazdırılmadı. Lafzî ve mânevi rivâyetle ilgili
bir kısım teferruat da birinci ciltte kaydedildi (S. 103 ve devamı).

3- İkinci hadîste farklı bir husus, ÎSrailiyat’m rivayetine cevazdır. Zira îs-
railî hikayelerde bir kısım ibretler var. Bu hikâyelerin, asla uygunluğu oldukça
ıneşkuk bir durum arzeder. Bunlar zaman içinde Uydurulmuş da olabilir. Bu,
uydurma olma ihtimaline rağmen, Resûlullah'm onları rivayet etmeye müsaade
etmesi yalan rivayetlere mhsat verme değildir. Uydurma hadîs rivayet etmenin
hükmü de hadîste belirtilmiştir.
Şu halde, İsrâilî olduğu belirtilerek yapılan rivâyetler "yalanı rivayet
etme”nin şümûlüne girmeyecektir.
4- Resûlullah'a yalan nisbctı yasaklayan rivayet çoktur ve mütevatirdir.
Belki de en çok sahabe tarafından rivayet edilme şerefine bu hadîs emiiştir.
11. CJLT CiLT HADÎS RlVAYETt VE NAKLİ 5‫اا‬

Resûlullah'm, “işittiğiniz şekliyle rivayet edin” emriyle, “Bana yalan nisbet


eden cehennemdeki yerini hazjrlasın” ,tehdidini' birleştiren, pek ‫؟‬ok 'sahâheyi,
^<?5W/«//٥A١tan.duyduklarımı rivayet eder.ken aynıyla rivâyet edemez miy'im',
kfendimden bir .kelime mi katarım veya bir kelime.eksik mi bırakırım, böyle
olunca. Resiilullah’a yalan .nisbet- etmiş duruma 'mi düşerim.?.diye -fevkalâde'
ciddî, endişeye .şevketmiş, rivayet hususundakendi kendini frenlemeye, az riva-
yet 'etmeye -ve hatta Saıd tbnu te yd Orneginde oldugu. üzere- hi‫ ؟‬rivayette, bu-
' lunmamaya sevketmiştir.
Bu ‫؟‬eşit' durumlar, bizim hadîse .karşı olan güvenimizi artırmaktadır. Zira
bunlar bir taraftan Resûlullah’m tedbrini’.diger.taraftan Ashab’ın bu tedbirlere
' riâyetini göstermektedir.
5‫ ا‬ibnu Hacer, îsrâilî'hikâyelerden rivâyetizninin muahhar ve hatta, ah-
..karnin ,ve dînî, kaidelerin istikrar balinasından .sonraya rastladığını,, daha, önce
fitne endişesiyle onlardan rivayet ve, hattâ kitaplarının okunmasının dahi yasak-
landıgmı belirtir.
6- "Mahzuryoktur” ibares'i ile şu mânaların kastedildiği belirtilmiştir:.
★ Onlardan "işittiğiniz acîb şeylere' kalbiniz daralmasın, bu 0nIarın‫؛‬başına
. sıkça vâki .olmuştur.
★ ' Onlardan anlatmamanızda 'da'bir mahzur ,yok. Zira önceki ‫ ﺧﻨﯯا‬ifa-
desi emir sîgasıdır-ve vUcub ifade ed'er. Şu halde bu sîga İ-Ie vücub kas.tedilme-
diğin.e' İbaı.esij'le işâre.tedümiş'tir. '
★ B'Undan murad,. onların' hikâyelerini anlatan kimsenin kullanacağı 'kötü
kelimeler sebebiyle hatı.ra ge'lecek mahzurUn ondan'.kaldırıldığını İfâde edei..
^^esela âyette, onlarm-'۶fz..A^M5٥١ya söyledikleri: ‫اذﺧﺖ آﺋﺚ ووﻳﻒ ﻗﺎﺑ ﻼ‬
“Sen verabbln, ikiniz, gidin ve savaşın, biz burada kalacağız”-(Mâide 24)
sözlerini nakil bOyledir, benzeri edebsizliklerini. nakilde mahzur, yok demektir.
★ Benî. îsrâil den 'murad,. bizzat .îsrâil'.’in ‫؟‬ocuklarıdır. Bunlar d'a Hz.
Yû'kub'm evlatlarıdır. Böyle-O.lunca murad, “Onların, babalan Yusuf aleyhis-
salamla olan kıssalarım anlatın" ,olur. Ancak bu te’vilin en uzak te’vîl olduğu
:belirtilir.
★ imam Malik der'ki: “Bundan murad onların giizel hallerinin anlatılma-
sının cevazıdır. Yalan olduğu bilinenlerin rivayeti caiz değildir. "
★ “Onlardan, Kur'an ve sahih hadiste gelmiş olan meselelerini tahdîs.
5J2 KÜTÜB-I SİTTE MUHTASAR، ll.C tL T

e،/ın” demektir.
★ Onlarm hikayesi, inkıtâ, belâğ her'ne-.suretJe vaki olduysa öyle rivayete
cevazdır».çünkü onları rivayette,ittisal^kurmak Mümkün-değildir. Ancak Jslamî
ahkâmı tesbit eden rivayetler böyle .degil. 'Zira.bunlan rivayette asil olan, itti-
5٥/’dir.-Öfoürü,'zamanca uzaklık sebebiyle ittisal mümkün-'değil ise,' beriki zi-
manin yakmlıgı sebebiyle ittisal mümkündür...'
.★ imam Şafiî der ki:' '*Malum olduğu iizere, Resûlullak aleyhissalâtu ves-
selâm yalan haberin rivayetini tecviz emez, öyleyse â n a : “Benî İsrail’den
yalan olduğunu bilmediklerinizi rivayet edin Size tecviz edilenlerin onlardan
rivayet edilmesinde sizin İçin bir mahzur yoktur. Bu Resûlullah’ın şu sözüne
benzer: ‘'‫؛‬Ehl-Î kitap sizeljir rivayette.bulunursa.onları ne tasdik edin ne.,de
tekzib:rSıdkı kesin olan şeylerin söylenmesi hususunda ne yasaklama, ne de
izin vârid olmadı.”
7- Ehl-İ sünnet Ulemâsı, Resûlullah’i yalan .nisbet etme .kargısında tavizsiz
olmada ittifak 'eder 've.büyük günahlardan, addeder. Şeyh Ebu Muhammed el-
CUveyni dahâ-'da ileri,gidi'p,. Resulullah’si yalan nisbet etmeye küfür hükmünü
vermiştir. Ebu Bekrİbnu’l-Arabi de 'buna meyletmiştir. Başta Kerramiye ölmek
üzere sapık'fırkalara, mensup bazılan, .dinî.ümûra hizmet. Sünnet ehlinin yolunu
güçlendirmek, tergib'Ve 'terhibe-yardımcı. olmak gibi gayeler‫؛‬e Resûlullah’sı
yalan nis'bet'Ctmenin caiz oldugunu 'söylemiş ve.'şöyle bir gerekçe deri sürmüş-
'lerdir: “Bu hususta vaîd, Resulullah’ın aleyhindeki yalan hâlanda vârid oldu,
lehindeki yalan İçin dcgil.”_''îbnw Hacer der ١d ٠. “Bu bdtıl'bir gerekçedir, zira
vaîd Aleyhissalâtu vesselâm’dan yalan nakil h a k k ı â gelmiştir, lehinde veya
aleyhinde diye bir ayırım yoktur. Dinimiz ise, Allah’a h a â l s u n H l d i r , ya-
lanla tamamlanacak bir eks.ik. yönü yoktur. Ta^.iye görmek İçin yalana, 'batıla
muhtaç değildir.’’{

‫' ]ﻧﻨ ﺖ دن‬:.‫ﻧﺎل‬.,‫ا'ﻵة ف‬ ‫ا ر ح رﺻﻰ‬ ‫ دن‬.‫'^د‬ ‫وض‬ -٣ ٠


‫ ى‬،L 'i ' ‫ ﺟﻬﺎ غ وﺟﻬﻰ ﻣﻰ ذﻟﺆ ﻣﻦ ﻳﻘﻲ‬٠ ‫ﺟﺊ‬٠‫ م‬. ‫ ل ا'ف‬,;‫ر‬
.‫اﺷﻴﺨﺎن‬. ‫ ﺟ ﻪ‬/ ‫ أ‬.[‫ ﺳﻨﻴﻦ‬y j ‫ اﺑﻦ‬,‫ﻧﺎرﯪ' وأﯪ‬
Mahmud İbnu’r-Rebt radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah -(4128) .3
-aleyhissalâtu vesselâm’ın ben beş yaşlarımda iken, evimizin kuyusunun kova
Sindan ağzına aldığı suyu yüzüme püskürttüğünü hatırlıyorum. " [Şuhari, ilim
II.C İL T CtLTHADÎS r iv a y e t ! VENAKL! .513

18‫ ؛‬Müs٠‫؛‬m ٠Mecâcid54(33).J'-


AÇIKLAMA^
1- Bu hadîsi Buhari “Çocuğun hadîs dinlemesi ne zaman sahih olur"
adini taşıyan'bir babta kaydeder, öyleyse, hadîs, çocugun daha'büluga ermez-
den Once hadîs dinleyebileceğini ve,dinlediği hadîsin mUteher atfdedilmesi İçin
bülûğun,_§art olmadığını ifade et'mektedir. Aksi takdirde be§ yaşında'görülen bir
hâdisenin bilahare rivayeti makbul o lm ıa l ı idi.
Ancak'şu'nu belirtelim-ki. bu'.husus biraz ihtilaflıdır Yahya ibnu Maın,
hadîs dinleme yaşını ,en az' onbeş^kabul eder, delil.olarak henüz buluğa ermemiş
oltuı ibnu Ömer'in Uhud ,savaşma alınmayışını gösterir: Bu gomş Ahmed İbn
HanbeVa ulaşınca.:. “Hayır, işittiğini aklinda tuttu mu hadisı dinler; ibnu Ömer
hadisesi savaşla ilgilidir" der.
Hatibu’I-Bağdadî el-Küâye’de küçük yaşta öğrendiklerini sonradan, riva-^
yet eden ve muhadd'islerce makbul addedilen'zevattan örnekler verir.
Muhaddişler arasında esas olan' görüş de budur: Temyiz halinde dinlediği-,
ni bilah'are''büluğdan'sortra rivâj^et.'e«i mi' makbuldü,r. .
Buharî, bu,' rivayeti kitabına aldığına göre, o da''küçü'k yaşta dinlemeni'n
caiz olduğu görüşündedir.'
, , .'2‫ ذ‬Hadîste başka faideler de. var:
‫' ★ ا‬lmam,^arkadaşlan,nm evini ziyaret eder.
,★ Ziyaret Sirasmda çocuklara ,şaka yapar.
'★ Beş've hatta daha küçük yaştaki çocuklar ilim.halkalarına gOtürülebiliT.
tlim meselesinde .yaşa itibar edilmez^hitabedileni tam.olarak anlama du-'
'nimunabakılır..
-' ★ Fukahatemyizyaşını67‫ذ‬.ola^ak'tesbitede^^ '

.‫ ] ﺣﻴﻌﻨ ﺖ ' س ﻧ ﺸ ﻠ ﻲ‬.: ‫ ﺗﺎ د‬. ‫ﻫﺮﻳﺮة 'رﺿﻰ اﺗﻠﺔ ﺻﻪ‬.‫وﻋﻦ أ ف‬


‫ ﻫ ﺎ‬: ‫ ز ﺀ ﺛﺎأ ﻷ خ ; ﺋ ﺆ ﺗ ﺐ‬. ‫ ﻳ ﻨ ﺌ ﺊ \ ﺀ ﻏ ﻠ ﻐ ﺘ ﺎ ﻳ ﻔ ﯫ‬٠‫| وﻏﺄئ‬ ‫ا 'ف‬
‫ﺟﻪ اﻻﺑﺨﺎرى‬,‫''أﺧﺮ‬. ‫اه أﺛﻌﻠﻌﺜﻠﻢ ﺧﻨﺎ اﻵﺋﺜﻮﻟﻤﻶ‬
514 KÜTÜB-I SİTTE MUHASARI II.CILT

.‫اﻟ ﻄﻌﺎم‬, ‫وﻗﺎ ل )!اﻟﺒﻠﻔﻮم« ﻣﺠﺮى‬


4. (4129)- Ebu Hiireyre r â y a ü a h ü anh anlatıyor: uResûlullah aleyhissa-
lâîu vesselam’dan iki kap ilim hıfzıma aidim. Bunlardan birini aranızda neşret-
tim. Ama diğerini söyleyecek olsam şu gırtlağımı kesersiniz.” [B uhar‫؟‬, ilm 42.J-.

AÇIKLAMA
Ebu Hiireyre hazretleri, kradai Resûlullah aleyhissalâtu vesseldm^dan öğ-
rendig‫ ؛‬hadîslerden,bir kısmını rivâyet-etmekten.çekinerek ketmettigini belirt-
mektedir. ülemâ, neşredilmeyen ilmin, kotii emirlerin, isim.,ve ahvalini, ve çıka-
cakları zamanı beyan, eden hadîsler. .Idugunu ...söylerler. EbuH Ureyre'nın
bunların bazılarına kinâye.yoluyla,İşaret.ettiği, ama tasrih 'etmekten korktuğu.
٠sOj^lenmiştir. ..Mesela .şu 'sözü onlarda.n biridir:.,‫ زإﻗﺎزؤ‬,‫آﻏﻮن ﺑﺎ ي ﺑ ﺬ زأس اﻟﻐﻌﻬﺬ‬
‫‘؛ اﻟﺤﺎف‬Altmışın başından ve 'çocugun başkanlığından Aîa.h’a sığınırım.’,’
Bununla Yeztd tbnu Muâviye’nm hilafe'tine İş.aret ,ettiği belirti'lir. Çünkü', onun
hilafeti hicretin 60. yılında idi. Allah Ebu HUreyreynin duasınıkabul etmi‫ ؛‬ve..
ruhUnu.biryılöncekabzetmiştIr. .
Ebu Hiireyre, “Gırtlağımı keserdiniz” sözüyle, zâlife' idarecileri kastet‘-
miştir. Ayıplarını 'işitmekten rahatsız.olarak, hayatına kıyacaklarından korktu-
ğunu belirtmiştir.
Hz. Ebu Hiireyre radıyailahu anh'm rivayetten çekindiği fitne ile il.gili ha-
-dîsleri, “Herkes hayırdan sorarken, gelip bana bulaşır mı korkusuyla ben sen-
den sorardım” 'diyen Huzeyfe radıyallahuh anh, kısmen rivayet.'etmiştir. Ebu
Hitreyre’nirv hakl'ilıgını,'ya'ni'„Â^s'W‫؟؟«؟‬٥Â'.١ın,.fitne ile ilg'ü'i.olarak çok sayıda.ve.
.pek tefemiatlı açık' beyanlarının bulunduğunu an.lamak 'İçin., Ebu Dâvud’da yer
alan bir Huzeyfe hadîsini kaydediyoruz. De'r ki: “VallaM bilemiyorum; arkadaş-
larım gerçekten unuttular mı, yoksa unutmuş mu görünüyorlar . , Vallahi
Resulullah aleyhissalâtu vesselâm,
‫؟‬-seıam, Kıyamete
ivıyamete kadar
Kaaar gelecek ye adamlarının
geıeceıcve aaamıarının sa-sa
yısıa ç yü zv e daha fazla olacak bütünfitne
rcak.bfttün fitne başlarını
başlarını bize
bize,adıyla,.
,adıyla, babasının
babasının.vve.
e
kabilesinin adıyla zikretti.’

‫ﻓﺘﺌﻴﻠﻢ‬.‫ ؤ‬, ‫ ]ﻟ ﺆ‬:‫ أﻧﻪ ﻗﺎ ل‬.‫ ' ﺋ ﺔ‬. ‫ ا'ﻵة‬.‫'وﻋﻦ أى ذ؛ زﺻﻰ‬ , ٠ I


‫د أﻧﻐﺚ ﻛ ﺊ‬ ‫ﻓﺘ ﺖ‬ ‫م‬ .،‫ ﻗﻘﺎه‬.,‫' زاﺛﺎز إﻟﻰ‬،‫ؤ‬٠‫اﻟ ﻌﺌﺌ ﻌﺘﺎﻧ ﺔ ﻋﻠﻰ ﻫﺈ‬
H.CÎLT CtLTHADÎS RtVAYETt VENAKLt 515

‫أﺧﺮﺟﻪ‬ . [ ‫ ) ﻷ ﻓ ﺪ ي‬١‫ﻣ ﺬ ؤ ; ل ا'ﻟﺬه ا ﺑ ﻸ ﻧ ﺌ ﻄ ﻮ‬ ‫ﺳﻴﻨ ﻲ‬


۶‫ﺗ ﻌﻠ ﻴ ﻘﺎ‬ ‫اﻟﺒﺨﺎرى‬
,‫ اﻟﺴﻴﻒ‬:‫))اﻟﻌﺌﺼﺎﻣﺔ(( واﻟﺼﻤﺼﺎم‬,
5. (4İ3I0)- Ebu Zerr radıyallahu ٥n/ı demiştir ki: “Eğer kılıncı şuraya koy­
sanız -eliyle ensesini göstermiştir- ben bu esnada, Resûlullah aleyhissalâtu ves-
selâm’dan işitmiş bulunduğum bir hadîsi, sizitı işimi bitirmezden önce söyleye­
bileceğime kanaatim gelse onu mutlaka söylerim.” [B uharî, İlim 10.]
AÇIKLAMA:
Ebu Zerr radıyallahu anh'm bu sözü, Ashabtan bir lasmmm,
/?e5M/M//٥/î’ın sözlerinden bildiklerini rivayette pervasız olduklarmı söylemek,
rivayet etmek hususunda ölüm dâhil hiçbir şeyden körkmadıklarmı göstermek­
tedir. İşte Hz. Ebu Zerr bu gruba girenlerden biridir.
Hz. Ebu Zerr, daha önce de temas ettiğimiz üzere ihtilalci, hak bildiğini
dobra dobra söylemekten çekinmeyen bir mizaca sahiptir. Günlük hayatta sâde-
lik ve tevazuyu esas alan zâhid bir meşrebe mensup. Bu meşreb Resûlullah* \u
şahsî hayatmda da mevcut. Ebu Zerr isiex ki, herkes bu meşreb üzere olsun,
zira ona göre kâmil İslam budur. Bunu açıkça tebliğ eder. Sadeliği esas alma­
yan debdebe ve israfa da yer veren idarecilere müdahale eder. Sert' tepkiler gös­
terir. Sebep olduğu rahatsızlık Halîfe-i zişân Hz. Oşman-ı Zinnureyn radıyalld-
hu anh efendimize şikayet &di\İT. Medine’ye çağınlan ZerEe orada bazı
kısıtlamalar tatbik edilir. O yine pervasız davranmaya devam eder. Sorulan so­
rulan cevaplar, açıklanıalar yapar. Fetva verme hususundaki yasaklamayı hatır­
latan bir kimseye, Cevab olarak sadedinde olduğumuz sözleri sarfeder: “A llaha
yemin olsun, Resûlullah tan duyduğum bir kelimeyi terketmem için kılıcı boğa­
zıma dayasanız, siz kesme işini tamamlayıncaya kadar ben onu yine de söyle-
rim.” ^^^^
٥٥ rfm/’nin M üsned’inde, Ebu Zerr radıyallahu a n h m , bu sözü, Mina’da
el-Cemretu’l-Vusta*mn yanında, kendinden fetva sormak maksadıyla halkın et-
rafmı sardığı bir hengâmda bir adamın gelerek: “Sen fetvadan men edilmedin

85) Bu rivayeti daha önce de kaydettik (Birinci cilt 57. sayfa). Ebu Zerr'm ihtilafı diğer bir sahabî Hz!
M،<،îv/ye ile idi. Tevbe suresinin 34. ayetinin te’vili hakkında idi.
516 KÜTÜB-I SİTTE MUHTASARI n.CİLT

mi?” demesi üzerine, başını kaldınp adama yönelerek: “Yoksa sen benim mü­
fettişim misin? diye çıkıştıktan sonra sarfettiğini kaydeder.. Rivayetler ara­
sındaki ihtilafa burada girmeyeceğiz.
ALTINCI.FASIL
h a d îs in YAZILMASI'

:UMUMİAÇIKLAMA
.Hadislerin. yazıJması bahsini, birinci ciitte etraflıca açıkladığımız İçin (s
keza'113-132)'burada naz,ar ,38- 23‫؛‬-yetle ilgili teferruata ginneyip.'sadece hadis
lerin kısa meallerini've zaruri dummlarda müphem .n٠ktalann'kısaca''tavzihini
'-yapıp geçeçeğiz. Bu meselede'Ctraflı'bilgi edinmek isteyenlere birinci ciltte işa
rete.£lllen..b.ahisleri,görmelerinitavsij^eedi^^.mz.. ‫ﺀ‬-‫'ا‬

‫ ] ﻛ ﺌ ﻎ‬:‫ ﻗﺎل‬.‫ﻏﻴﺜﺘﺎ‬, '‫ وﺿﻰ اﺋﻨﺔ‬.‫'ﺑﻦ 'اﻟﻌﺎص‬,‫ ﺀ ن اﺑﻦ' ﻋﻤﺮو‬." ‫ ا‬١


, u t/ ١٠ .‫ﻳﺎ‬ ./‫ا‬: ‫اﻟﻠﻪ‬1‫ت‬٠ ‫ا؟أ‬. X ) / 0 ■ ‫دو‬.. ٠/، ‫ﺻﻮ؛‬

'‫ ﻧﺂؤﻧﺎ‬. . . ‫'اﻻو‬.‫ﺛﻮﻟﻲ‬٠‫' إذ‬٠‫'ة ﻵ‬...‫ذر ث‬.‫ﺛ ﺶ‬.:‫ﻧ ﻤ ﻐ ﺚ ص ا'ﻟﻴ ﺐ‬


‫ إ ﻷ‬.‫ ﺋﺬح ﻳﺘﺔ‬١‫اﻋ ﺐ 'ﺋﻨﺎﺋﺬى' ﻗ ﺴ ﻰ ﻳﺪه ﺗﺎ'ذ‬. :‫إﻟﻰ ﻳﻲ وﻗﺎل‬.‫ ﻣﺒﻴﻪ‬.‫ﺋﺈ‬
".

.‫ ^اﺧﺮﺟﻪ' أﺑﻮ 'داود‬.[‫ﺣﻘﺎ‬


1. (4 ‫ ا‬3 ‫ >) ا‬٥nÂW"W''anlatıy٠r ibnu Amr İbni-1-As radıyallahu:.' '.,» ٠۶٥e
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’dah İşittiğim her şeyi yazıyordum■ Kureyş ٥«
İşten beni meri etti. Dediler ki: “Sen her (İşittiğin) şeyi yazıyorsun, halbuki
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir insandır, memnun ve . ‫ آرﺀ‬-halde d f b
nuşur.’f

.-Bunun iizcrine y a z ık ta n vaıgeçtim. Sonra d u r u l RcsÂlttllah.aleyhia


:lâtu vesselâm’a anlattım. Parmağı ile ağzına işftret ederek
Yaz, nefsim “ ‫ ؛‬e ‫؛‬înde tutan.'Zâta'yçm‫؛‬n . ٠‫؛‬sun ٠,٠ndan haktan başka b،r
^ ‫ ؟‬ıkmazî” ٥My«r٠ .” ‫؛‬Dâv ٧d ,llim 3 Eb ٧, ( 3646‫ ؛‬J '..
518 KÜTÛB-I StTTE MUHTASARI ll.CİLT

‫ ﺛ ﻜ ﺎ ر ﺟ ﻮ ﻣﻰ‬٠] ‫ﻋﻨﻪ ﻗﺎوذ‬. ‫ﻧﻰ ﻫﺮﻳﺮة زﺿﻰ‬.‫ وﻋﻦ أ‬٠ ٢


‫ﻷ ﺳﻤ ﻊ ﻣﻨﻠﺊ‬ ‫أ ل‬ ‫ ﻳﺎ'ربﺀوذ ال؛ه‬:‫ار ﺳﻮد اﺗﻠﻪ ف^''ﺋﻘﺎق‬. ‫أﻷﺋﺤﺘﺎر إﻟﻰ‬
‫ﺳﺪه‬/ ‫ ؤﻣﺄ‬1‫ ا ﺗ ﻌ ﻦ اﺳﻤﺴﻠﺚ و‬: ‫ ا‬: ‫ﻗﺎ د‬ ‫ز ﻻ أﺣﺌﻪ؟‬ ‫اﻟ ﺤﺪﺑ ﻦ د ﻗ ﺒ ﻴ ﻰ‬.
‫أﺣﻮﺟﻪ اﻟﺰﻣﻨﻲ‬ .[ ‫ﻟﻰ اﻟﺤﻂ‬.‫إ‬
2. (4132)- Ebu Hiireyre radıyallahu anh anlatıyor: “Ensârdan bir zat
Res,ûlnlltı^^.aley^isstılât.n '١es'selâm'tt (hafııasını) şikayet, ederek dedi ki: “Ey
Allahr ıri Resûlul ben senden haâîs işitiyorum, çok hoşuma gidiyor., ancak hafi
zamda tutamıyorum. Resûlullah aleyhissalatu vesselâm ona şu cevabı verdi:
:‫‘؟‬Sag eWn‫'؛‬yard*n١a ‫ ؟‬ağırî” ve eliyle yazma işareti yaptı. ’ [Tirmizî, ilm
‫ ا‬2, ( 2668).‫ل‬

. ' - ‫ﺗﺈؤ‬١' ‫ ]اﺟﻌﻠ ﺐ ر ﺳ ﻮد‬:‫ﺋﺬة ﻋﻨﻪ ﻗﺎل‬.‫ﻧﻰ ﻫﺮﻳﺮة رﺻﻰ ا‬.‫“"" وﻋﻦ أ‬٣ ,
. ‫'ا ﻛﺒ ﻮا ﻟﻰ ; أ ز ﺑ ﻞ اش؟‬: ٠‫دو ﺛ ﺄ‬5 ‫ ﺷ ﻞ‬. ‫ﺋ ﺬ و ذ ﻫﺔﻟﻔ ﻰ ا ﻟ ﻐ ﻴ ﻴ ﺚ‬
‫ا ذ ز ﻣ ﺬ ى و ﺑ ﺤ ﺤ ﻪ‬.‫ أ ر ﺟ ﻪ‬.-٤‫ﺳﺎؤ‬.. ‫ ﻷﻳ ﻰ‬.‫ ﯮا‬. .^
3. (4133)- ‫ « ه ﺀ‬Hiireyre radıyallahu anh anlatıyor: uResûlullah aleyhissa-
Idtu vesselam (bir gün, halka) hitabetti, -(Ebu Hiireyre, hadîsin vürûdu ile ilgi
li) bil" kıssa aıilattı- (-badiste 'şw'.ibare de^^ardı:) “Ebtı §abdedi ki: “Ey Allab'ın
Resûlü.ı (bu hutbeyi) bana yazıverin!” B utaleb Üzerine Aleyhissalâtıı vesselâm:
.‘‫؛‬Evet Ebu Şâh’a yazıverinî” emir buyurdular.” ITlrm‫؛‬zl, îlim.'12١(26,69)‫ ؛‬Bu-'
harî ٠ . Ilm 39, Lukata 7., Diyât.8‫ ؛‬Ebu Dâvud, Ilm^3,( 3 6 9 ‫)ي‬.]
,..'..AÇIKLAMA:'
Hadîste .İşaret edilen.kıssa, hadîsin v.ürûdu ile ilgili. Rivayetin Buharî'deki
bir'vechinde.kıssa mevcuttur. Şöyle dQT: ‘‘Huzâ’alıl.ar, Mekke’ninfethedildigi
senede,Eenî LeySten birini,, onların kendilerinden bir kimseyi katletmelerine
mukabil olarak öldürdüler. Bu durum, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a
babet^verildi. Bunun illerine bineğine.atlayaıak bir hitapta bulundu. Dedi ki:
“Allah Mekke’den katil veya fiil’lengelled ‫؛‬.” .. ٠
-Buharî fiil veya, kati şekkinin hocadan.' geldiğini belirtir." Ancak:.
Resûlullah’. ve mU’minleri onlara rausallat etti.'Bilesiniz, Mekke’de kan
İLCİLT h a d îs in YAZILMASI 5‫ا‬9

dökmek benden Önce kimseye helai degildi.. Renden sonra da kiniseye heiai
olmayacak. Bilesiniz, bana da,^bîr gündüzün belli'bir ânında helal k ٠hnd».
Haberiniz olsun,'o.da §uândır. (Mekke.he'rkese) haramdîr. Dikenine v'ar،n٠
caya kadar, hiç bir otu yolunaraaz, ,agacj- sökülemez, yerde 'görülen yit'ik
inallar alinamaZj'ilan"etmek, sahibini'arainak İçin almabilir. .Kim öldürü-
,lürse iki şıktan biriyle muhayyerdir: “Katil' öldürülür .veya öldürü-len.'tara-
ftn ailesine diyet ödenir.”-
(Resûlullah’ın bu hutbesi üzerine), Yemenlileıden-biri gelerek: “Ey
Allah’ın Resulü! Bu hutbeyi bana yazıverin!” dedi. Resıılullah: ‘'Ebu Fülâna'-
yaz.verinJ'” .emir buyurdu. Kureyş'ten biri: “Ey Allah’ın Resûlü! izhir’i yasak-
tan hâriç tutun, çünkü biz, onu eylerde ye 'kabirlerde kullanıyoruz‫ '' ؟‬dedi. '
Resûlüllah aleyhissalâtu vesselam da: “Izhir hâriç, İz'hir. h.âriçî” dediler...”
Şu 'halde, sadedinde olduğumuz hadiste İş'aret edilen k-ıssa -budur. BOylece
Ebu Şah’m, Mekke’nin fethedildiği g'ün Resûlullah tarafından'irad .edilen.hutbe-
nin-metnini İşlediği anlaşılmış olmaktadır. Resûlullah bu.metnin yazılıp. Ebu
Şah’a verilmesini emir buyuruyor.' Buharı, bu rivayeti Aleyhissalâtu vesse-
..^dw’m,-hadîslerin, yazılmasına karşı olmadığını göstermek İçin kaydetmiş bu-
lunmaktadır.

4 ‫ ﺻ ﺤﺎ ب ﻟ ﺴﻮ‬1 ‫ ن ﻓﻰ‬1‫ ك‬1‫ ]م‬:‫ا ﺟ ﻮا ا س و ب رﺿﻰ اﻵن ئ ﻫﺎل‬


‫ ﻫﺄﺋﻪ ك\ن ﻳ ﻜﻘ ﺐ‬. ‫ ﻛﺄ ن ﻣﺚ أ ي ﺋ ﺮ و‬١İİ U ‫أ ﻛ ﺜ ﺮ ﺣﺪﻳﺜﺄ ﻣﺶ‬ M i ‫ىه‬١
‫واﻟﺘﺮﻣﺬى‬,‫ﻟﺒﺨﺎرﺗﻰ‬.‫ا‬ ‫اﺧﺮﺟﻪ‬ .[‫ ﻛﻘ ﺖ‬1 ‫ؤ ﻷ‬
-Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh diyor ki: “Resûlullah aley -.(4134). .4
٨ shabt arasında.'ibnu Amr hâriç, benden daha çok-hadîs hissaiatu'vesselâm'ın
,- bilen yoktu. (Onun beni geçmesi şuradan ileri geliyordu:) 0 hadîsleri yazıyor
dUyben ise yazmıyordum.” [Buhan, ilm 39; Tirmizî, ilm , (267.).] :٠

‫ اأ ; ﻧ ﻰ رﺳﺒﻮل‬:‫ ﺀﺗﺔ''ﻗﺎل‬.‫'زﺿﻰ 'اﺗﻠﺔ‬.‫ﺛﺎﺑﺖ‬-‫ وﻋﻦ زﻳﺪ ﺑﻦ‬- İ. Eİ


‫ ت آﺗ ﻦ‬.‫ؤاﺋﻠﻪ‬.‫ إر‬. : ‫ ز ا‬،‫ﻟﻤﻠﻴﺎﺳﺖ‬:‫ﻳﻬﻮئ ﺑﺎ‬ ‫ ذ ﺗﺬ‬٠‫ ﻗﺘﺌﺊ‬. . ‫اﺋﺔ‬
‫ ﻣﺮ ى ﻧ ﺶ ﺛ ﻬ ﺮ ﺣ ﻰ ﺳﺘ ﺚ‬U‫س‬1‫ ي‬:‫ق‬، ..‫ﻛﯫإى‬.‫ﻏﻖ‬.‫ﻧﻬﻮن‬
‫اﺑﺨﺄرى‬ ‫أﺧﺮﺟﻪ‬ .[ ‫ ي‬# ‫ﻧﺬ ا ﻳ ﺎ وأوا ﻟﺬ‬- ‫وﺗﻨﻔﻦ ﺗ ﺊ ا ﻛ ﺜ ﺬ‬
520. KÜl١ÜB-l SİTTE 'MUHTASARI Jl.CiLT

‫وأﺑﻮ داود واﻟﺘﺮﻣﺬ‬


‫ ىا‬٠
5. i413S)- Zeydîbnu Sâbit radıyallahu anh anlatjy٠r: uResûlullah aleyhis-
salâîu vesselâm bana emretti, ben de onun İçin, Sûryanice iyahudi) yazısını öğ-
rendim. Şöyle demişti: “Allah.a yemîn oJsun, ben, yaz* ‫؛‬gîmdeyahudîye em-
niyetedemîyorumî” , '
(Zeyd) ĞeT ki:' “Allah’a yemin olsun bir ayin yarısı geçmeden, ٠ yazıyı öğ‘
rendim ye hazâkai kazandım. Resûlullah’ın onlara olan mektuplarım yazıyor,
onların gönderdiklerini de ona okuyordum.” (٥٥) {Buharî, Ahkâm 40‫ ؛‬EbU-
Dâvud, ilm 2, (3645); Tirmizî, tstizân 2 2 ,(2716 ).‫ل‬

‫ﻋﺌﺬ ﻗﺎل‬: *â '| ‫ش 'ﺑﻦ ﺳﻠ ﺐ رﺿﺶ‬١‫ﺀﺑﺪ‬-',‫ 'ﺑﻦ‬,‫س وﻋﻦ اﻟﻤﻬﻠﻠﺠﺎ‬٦


‫ ﻋﻦ‬.‫ ﻗﺘﺄﻟ ﺬ 'ﺗﺘﺎوا‬,.‫] ﺑ ﺤ ﻞ رﻳﺖ ﺑﻦ ﯪﺑ ﺖ إﻟﻰ ﺗﺘﺎوﺗﺔ رﺿﻰ اﺋﻨﺔ 'ﻏﻨﻬﺘﺎ‬
S r : ; ‫ أ ; ﯪ‬:‫ د‬3 ‫ ذةأل‬.‫ﻳﺔﺑﺖ‬ ‫ ا ; ﺗﻌﺎوث ا ^ ذا‬٤‫ﻵ‬ ‫ﺑﻴ ﺚ ذأئ;ﻋﺔ‬
‫أﺑﻮ^داود‬,.‫'أرﺟﻪ‬-.'٤‫ة‬.‫س ﺀن ﻷ ﻣﻜﻘﺐ ﺛ ﻬﴼ ئ ﺟﺪﻳﺜﺆ'ﺋﺬﺣﺎ‬١‫ﺻﺎ‬. ‫اس‬
(4136)- el-Muttalib ibnu Abdillah İbni Hantab radıyallahu anh anlatıyor:'
“Zeyd tbnu Sâbit Hz. Muâviye r^ıyalldhu anhümâ’mh yanın girmişti. Hz.
Mu’âviye ona bir hadîsten Sual etti. Zleyd de hadîsi OM söyledi. Hz. Muâviye
(orada hazır bulumn bir â m a ) hadîsi yazmasını emretti. Zeyd müdahalede
bulumrak Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, h a d îsle riâ n hiç bir şey yazma-
mamızı emretmişti” dedi. Bunun üzerine Hz. Muâviye yazılanı derhal imha
e^tî.'٠[EbuDâv ٧d,tlm 3,(3647).J' ,'-‫ا‬

0 1 ‫ ]ﻗﺎل ﻧﺴﺘﻮل‬:‫ ا رﺻﻰ اﺗﻨﻦ ﻋﻨﻪ ﻗﺎو‬4 >‫ا> وﻋﻦ أد ' د د اﻟﺨﺪ‬٧
٠‫ ة ﺑ ﴼ ﻛ ﻮ اوآي‬٠‫ ئ‬٠‫ زس‬،‫ وا ' ﺧ ﺮ ' ﺛ ﻴﺄ ص اﻟﺒﺎن‬: ‫ا ﻻ ة‬.: .‫' ا ' ش‬
‫ﻣﺴﻠﻢ‬,: ‫ أﺧﺮﺟﻪ‬.[‫ ﺛﻤ ﺤﻪ‬.
‫ﻣﺜﻪ؛ ﺑﺈ'ﺟﻤﺎع 'اﻷﻣﺔ ﻋﻞ ﺟﻮازه وﻻ‬..‫ﻟﻠﻤﻊ‬:, ‫ﻧﺎﻣﺦ‬, .‫واﻹذن ق اﻟﻜﺘﺎﺑﺔ‬
86)
Z e y d Ib n u S â b it r a d ıy a lla h u a n k 'm y ia z i öğrenme hâdisesi daha etraflı olarak açıklanmış idi (1.
cilt, s. 417418).
H.C!LT -h a d îs in YAZILMASI 521

‫ﺑﻰ أن ﻳﻜﺘﺐ اﻟﺤﺪﻳﺚ‬.‫إﻧﻤﺎ‬ ‫وﻗﺪ ﻟﻤﻬﻞ‬ ،‫ﺳ ﻮ ن ' إ ﻻ 'ﻋﻞ أﻣﺮ ﺻ ﺤ ﺢ‬


.‫ ع اﻟﻘﺄن ﻓﻰ ﺻﻔﺤﺔ واﺣﺪة ﻓﻴ ﺨﺘﻠ ﻂ ﺑﻪ ﻓﻴﺜﺘﺒ ﻪ‬٠
7. (4137)- Ebu Sa'îdVl-Hudrîradıyallahu anh anlatıyor: uResûlullah aley-
hissalâtu vesselâm şöyle emrettiler: “Benden Knr.ân dışında bir şey yazma-
yın.,Kim, Kur’an’dan başka bir şey yazmış ise,'onu.,imh'a'ets٤n.’. [Müslim,
Zühd72,(3004).]

.AÇIKLAMA: '
Genişçe açıklandığı .üzere٠'(l.- cilt,' 26"27,"33-35). bazı.rivayetler hadîs yaz-,
mayi'yasaklarken, diğer bazılaTı teşvîk ede‫؛‬, ruhsat tanır. ülemâ yasağın.kayıtlı
'.Iduğunu, -İslam’ın başında'yazı bilenin., az'.Iduğu Sirada,'hafizası kuvvetli-
.lanlara:nıahsus'olarak- nıhsat ifade'eden hadîslerin, öbürlerini neshettiğini be-
.lirtirler. Nitekim sadedinde oldugumuz.hadîse şu.açıklama eklenmiştir‫؛‬
"Yaznzni,yazıyasağını,yazınıneevazıhususundakiicma-Iüâetilenes-
hetmiştir. ümmet, hiçbir zaman sahih olmayan bir meselede icma etmez.
UResûlullah, hadisi, K u f an’la birlikte ayni sayfaya yazmayı yasaklamıştı.
Çünkü bu durumda Kur’an’la hadis birbirine karışır, müşkilata sebep olurdu ”
dahi denmiştir.”
y e d in c i FASIL
İL M İN K A L D IR IL M A S I

.٢ ‫ﺐ‬ ‫ﺠ‬ ‫ﺑ‬ ‫ ا‬- ‫ ب‬٠ ‫ ﺀ ع‬٠‫ﺀ‬

‫ ]ة' ل‬:‫ب ﻻ ل‬ ‫آﻟ ﻸ‬. ‫ ر ﺻ ﻦ‬.' ‫ﺑﻦ'ا اﻟﻌﺎ ص‬ ‫ — ﻋ ﻦ اﺑ ﻦ ﻋﻤﺮ و‬١

,.,'‫واﻟﺘﺮﻣﻨﺘﻢﺀ‬.. .‫اﺷﻴﺠﺎن‬١‫'ال‬
1. 4138‫)؛‬- tb m Amr İbnVl-As radıyallahıı anhiima anlatıyor: “Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “AHah İlmî [verdikten sonral, insanla-
,rm'Ikalbindenl zorla söküp a'imaz. Fakat ilmi, ülemây. kabzetmek suretiy-
le aljr.'.ülemâ. kabzedilir, öyle ki,' tek .bir â'lim kalmaz. Halk da cahilleri
kendine'reis yapar. ٠,Bunlara-meseleler sorulur, onlar da ilme dayanntaks،-.
zm [kendi reyleriyle] fetva verirler, böylece h'em kendiler'ini hem'de başka-
larm l'daiaiete atarlar.” [Buharî, ilim 34, Itisam 7‫ ؛‬Müslim, ilm ‫ ا‬3‫( ا‬2573)‫؛‬
.Tirmizî,llm^5,(2654).].., .
AÇIKLAMA‫؛‬
Kö.şeli p'arantez içerisindeki, ziyadeler hadîsin başka veci.hlerin.den alin-'
mıştır.
2- Burada Resûlullah aleyhissalâtu vesselam, farklı b'ir. iislUbla ilme teşvîk
etmektedir: 'ilim Ihüslümanlar arasından' kaldırılacaktır. Ancak bu kald.ırma ݧİ١,
''bilenlerin göğsünden mucizevi bir'.tarzda ilim ‫ ؟‬ikarılarak değil,' âlimlerin birer
birer-ölmele'riyle olacaktır, öyleyse î'siam ümmeti.böyle bir tehlikeyi gözönün-
de canlı t'Utarak,. tedbirde k'usur etmemelidir.' Bunun tedbi.ri 'de yeni âl.imlerin ye-
.tişm.e'Sİ.işin gayret, göstermektir: Mektep ve medreseler ,a‫ ؟‬mak١' taiabe.lere b'arı'-
nak, temin-etmek, turs vermek, onların.'İlmî gayretlerini artırmak İçin, derece.,
alanlara mükâfaatlar vermek,' eser, verenleri madden ve mânen taltif ve tatmin
JI.C iL T İLMlN KALDIRILMASI -523

etmek gibi...' Zamanımizda .sportif faaliyetlerin gelişıriesi İçin -memleketimizde


yapılan teşvikleri.görmekteyiz. Başarılı sporculara-araba, villa, büyük meblağla-
n-bulan nakit para, alkış, şöhret..., Eütün bunlar o s3haya'.teşvîk etmek, himmet-
leri. 'O istikamete yönlendirip,kabiliyetleri O-.sahada tenmiye etmek, geliştirmek
İçin yapılmaktadır. Resûlullah sadedinde olduğumuz.' hadîsle bu teşvîk ,seferber-
üğin.in. ilme yapılmasını irşad.buyurmaktad^.
ibnu Hacer ‫“ ازﻵ‬ilim talep 'edenler varolduğu mUddetce -ilim kaldtrti-
mdz.” Hz. Enes'in yaptığı bir rivayette, 'ilmin-kaldırılmasın'in Kıyamet alametle-
rinden biri,olduğu İfâde edilmektedir.- , ,,
.3-' Hadhin, Ahm edîbnu HanbeVde. gelen bir vechinde Aleyhissaldtu vesse-
lâm'ın bu meseleyi VeddHacçisiTSLsmda beyan buyurduğu görülmektedir.‫«هﺀا‬
ümâm e’nin riyayet ettiğ‫؛‬-bu.hadis, şöyl.e: “Veda Haccı’nddResûlullah aleyhis-
salatu vesselâm şöyle buyurmuşlardı: “-Ilim^ kabzedilmezden -veya refediJ-
-mezden (kaldırılmazdan)'"'önçe onu alin!” Bir bedevi: “ilim nasıl kaldırılır?”
diye sordu. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm: “Kilesiniz, ilmin gitmesi.,
onun hamelesi olan'Ulemânın gi'tmesi deınektir” dedi ve bunu üç kere tekrar
'etti.
Îbnu’l-Münir d tt ki: “İlmin göğüslerden çıkarılması da Allah’ın kudreti
dahilindedir. Ancak bu hadîs, böyle bir hâdisenin olmayacağına delildir. ”
4- Görüldüğü üzere hadîs, sâdece ilmin muhâfazasına teşvik etmekle kal­
mıyor, aynı zamanda cahillerin iş başına getirilmemesini de ders veriyor.
★ Hadîs, fetvanın gerçek riyaset olduğuna delildir.
★ Ilimsiz- fetyaya.cür’et edenler zemmedilmektedir..
★ 'Cumhur, her zahıan müçtehidin Bulunacağına hükmetnrıiş, “rnügtehidin
yetişmeyeceği devir gelecek" diyenlerin-aleyhine hadisten delil çıkarmıştır.
5- Ulemânın,gitmesiyle ,ilmin -de gidçc.eği endişesine düşen Ömer ibnu ^٥٠
-âlimle .birlikte onun kesbettiği -ilmin kaybolmama çâresini ilmin yazı ile,
tesbitinde bularak hadîslerin.tedvini İçin de.v-letemri çıkarmıştır. B,unun'teferru-
.atını.-Te,dyîn bahsinde.٠ görmüş't,ük(Birinci-cilt,'s. 1.13---11'6).'' -

‫ ]ﻛ ﻤﺎ ﻣﻊ وﺳﻮﻟﻲ اﻟﻠﻪ‬-.:‫' ﻗﺎ ل‬.‫ 'اﻟﻠﺔ ﻋﻨﻪ‬.‫ 'وﻋﻦ أف اﻟﺪ ردا ﺀ رﺻﻰ‬٠ ٢


^ ^ ١. ‫ ﻳﻴﺤﺘﻠ ﺲ‬,.‫اواتﺀ‬.' ١-^★ : ‫ ﺛ ﺰ ﻫﺎل‬.'‫إﻟﻰ ا ﻟ ﺜ ﺘ ﺂ ؛‬
524 KÜTÜB-t SITTE MUHTASARI ıı.a L T

..‫ئ ﻻ ﻏﻨﻨﺔ‬ ‫ ا ن‬، ‫ ة‬، ‫ ؤ‬، , ٠‫ ﺛ ﻜ ﻘ ﻼ ا آ ﺋ ﺊ‬:‫ ذﻗﺎ ل‬. ‫ ؤ ﻻ ذ ﯪ ز ﺑ ﺘ ﺎ ؛ ﯪ‬1 ‫ز ﺛ ﺪ ﻫ ﻦ‬


‫ ' ﺋ ﯫ ذا‬، ‫ وا ﻻ ﺋ ﺠ ﻴ ﻞ ﻋﺌﺪ اﻟ ﻬ ﻮ د زاﻟﺌ ﺼﺎ ز ي‬.'‫ ﻧ ﺬ ه اﻟﯯزاة‬، ‫ﻣ ﻦ ﺛ ﻘ ﻔ ﺎ ؛ اﻟﻨ ﺪﻳﺜ ﺆ‬
‫ﻋﺌﻪ‬ ‫ﻟﺬذ‬١‫رذ''اﻟﻌﺜﺎﺋﺖ ر ﺿ ﻰ‬ "‫اذة‬٠‫ث‬٤- ‫ﻧﻨﻘﻴ ﺚ‬ :‫ﻟﺠﻬﻦ‬. ‫ﻗﺎل‬, ‫ﻋﻨ ﻬ ﻢ ؟‬ ‫ ؤى‬٤‫ة‬
‫ﺀ ذإإ ؛ ﻏ ﺆإ ة‬ f ١‫و ﺻﻰ‬ ‫إ ﻹ ر (ا ؛‬ ‫ أ ﺑ ﻮ ﻹ‬٢‫ ' ﺗ ﺈ ﻟ ﻤﺈ و ذ‬. ^ ‫ﺑﻠ ﺊ‬,‫ﺑ ﻔ ﺪ'اإ ﻷ‬

'‫ ﺗ ﺠﺬ اﻟ ﺤ ﻎ'' ﻵ‬٠‫ﺛﺬ'ﻟﺤﻞ ا ك‬.‫أذ‬ ‫ﺛﺜﻮغ ةو'ﺑﻚ‬٩‫ؤ اﻟﺞ‬/‫ ؤﻧﻊ ﻣﺊ اﻗﺎ‬. ‫ﺋ ﻢ‬


.‫أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ 'اﻟﺘﺮﻣﺬى‬ .[ ‫ﺣﺎ ﺳ ﻌﺎ‬ ‫زﻟﺠﻼ‬ ‫ر ي ﻓﻪ‬

‫ﻛﺬ ﻏﻠ ﺮ‬:‫ ﻋﻔﻪ' ذﻓﻠ ﺮه‬. ‫ ﻳﺮة‬.‫إذا ﻧﻐﻴﺮ'إﻟ ﻰ ﺛ ﻰ ﺀ دا ﺋ ﻤ ﴼ ﻓﻠ ﻢ‬.((‫ﺑﺒ ﺼﺮه‬- ‫ﻫ ﺴ ﺤ ﺺ‬

.‫و ا د س ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ و ت‬٠‫ا ب‬

'-٠‫ا'ﻟﺜ ﻰﺀ ﺑ ﺴﺰﺀةا‬-,'‫ وأ ﺣﺬ‬، ‫و))إﻷﻟﺤﺆﻻ سﺀ ا ﻻ ﺳ ﺘ ﻼ ب‬

. ‫ و ﻛ ﻬ ﺎ‬, ‫' ﻓ ﻘ ﺪ ا ﻷ ؛‬.« ‫و »اﻟﺌ ﻞ‬

2. (4139)- Epu’d-Derdâ radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissa-


lâtuvesselâm ile beraberdiLGozünii semaya dikti. Sonra: .،Şu anlar, ‫؛‬Imin in-
sanlardan kapip kaçırıldığı anlardır, ö y le ki, bu hususta 'insanlar hîçhlr'
şeye ın u k te d ifo b a z la r !” buyurdular.
Ziyad ibnu Lebîd el~Ensârî m y a girip: i‘Bizler Kur’an*ı okuyup dururken
ilim bizlerden nasılkapıp kaçırılır? Vallahi biz onu hem okuyacağız, hem de Ç0-
cuklanmıza, kadınlarımıza okutacağız!)' dedi. Resulullah da: “Anasız.kalasın,
e y .z ‫؟‬yâd,'ben seni Medine fakihlerinden sayıyordum. .(Bak) İşte'Tevrat ve'
'Jncil, yahudllerln-'Ve nasranîlerln elinde,- onların'ne -îşîne' yarıyor (sanki'
Onunla amel m‫؛‬-.ediyorlar)'?‫ ’؟‬buyurdu. Ciibeyr der ki: u٧ bâde İbnu’s-Sâmit
II.CILT İLMİN KALDIRILMASI. 525

radı^allahu anh’a rastladım. Kardeşin Ebu١d٠٠Derda ne sö‫ ؟‬ledi,''i§ittin^mi?


dedim.Ve ona Ek'd-D erda'nın söylediğini haber verdim. Bana: “Ebu’d-Derda
do^rıı sO^le'miş-,,dilersen kaldıi٠ılacafc olan ilk ilmin, ne .oldaganıt sana babcr ١?e-
reyim: insanlardan kaldırılacak olan ilk ilim huşü’dur. Büyük bir câmiye girip
huşu üzere olan tek şahsı görerniyeceğin vakit yakındır!” dedi.” rrirmizj, îlm
5.(2655).]
A‫ ؟‬IKL٨ M٨ :
1- Ziyad ibnu Lebtd, aslen Medînelidir, Ensarî’dir.. AnCak, .'hicretten önce
Mekke’ye Aleyhissalâtu vesselâm'ın yanma gelmiş. Efendimizle, hicrete kadar-'
-orada ikamet etmiştir. Bu'sebeple “Muhacirt Ensarf’ .lakabım'almıştı.. Akalje».
Bedir, '.Uhud, Hendek vs.' biitlin-gazvelere Resulullah'k beraber katılmıştır.
Aleyhissalatu vesselârh Hadramevt’e dmil olar'ak' göndermiştir. Hz. Muâviye ra‘
aw٨,’٠
ın hilafetinin başlarında, v e f a t . e t m i ş t i r , ٥«Â.
2- Ziyâd ibnu Lebtd, hadîste Resûlullah'vn ilmin..kaldınlacagına dair'ih'-
barını hayretle karşılamakta: “Biz ve çocuklarımız hep Kur’an okuyoruz, buhal
Kıyamete kadar da böyle devam edecek, nitekim Kur’an -1 Kerîm’de\âji --‫ ﻧ ﺤ ﻦ‬١‫ال‬
‫ ﻇ ﻦ‬٠‫ زاى ﻷ ﻟﺤﺎ‬.‫“ اﻷﺣﻤﺰ‬Kur’.an’ı b‫؛‬z indirdik, onu.- biz'koruyacağız” (Hicr'9)
.buyrularak, “Kur’an’ın Kıyamete kadar korunacağı İlâhi garanti altına alin-
mıştır, bu halde nasıl ilim kalkar?” mânas'ında 'hayrete düşer. Ancak
/?6SM/M//٥/ı,JncİI ve Tevrat’ın, Ehl-İ ,Kitap- arasında mevc'udiyetine,-onlar, t.ara- '
..findan okunmakta 'olma'sına ragmen, onlann ahkâmıyla amel etmediklerini, do-
^'layısıyla,.sanki-.yokmuş'gibi önlara'hi‫ ؟‬-.bir 'fayda sağlamadığını misal, verir.ve
:bu durumun Kur*'an'’ın da başına gelebileceğini,.hatırlatır. Bu'hatırlatma ile.
ilmiyle.amel etmeyen.âlimi câhil derecesine .indirmiş olmaktadır.'
..-.Dahası, ,bOyleleri hıpıar durumundadır. Çünkü, Cum.a suresinde, k.itabı ok.ud'ugü
halde.amel etmeyen.ler, kitap^yüklü hımara teşbih'buyurulmuştur: .‘Kendilerine
'Tevrat, öğretildiği halde, onun-gereğini- yapmayanların durumu,'.Sirtına'-'-
isitap. yU'klenmiş merkebin durumu gibi'dir»»' (Cuma 5)'. .
Aliyyu’l-KârıdeT ki:,' “Yani onların incilve Tevrât’ı amel etmeden okuma-
lan sebebiyle istifade etmedikleri gibi, ey müslümanlar siz de böylesiniz,
(Kur’an’ın içindekileri anlayıp amel sahasına intikal evirmedikçe, Kur’an’dan
istifade edemezsiniz” demektir.”
3 - H uşâ .‘‫ا‬٠
‫ ﺀ'ﺀﺀﺀ‬.ve^‘٤٩Oz..'de namaz,ın e,debine'tra uymah-alîdir'.^M٤/٥ .da.te٠.
' denin edebi oldugu'gibi...
^?6 KÜTÜB-t ŞÎTTE MUHTASARI ٠١ ciLT

‫ ﻛﻘ ﻲ ﺀﻟﻰ ﻟ ﻲ‬٠‫و' ﻛ ﺰ ﻳ ﺰ رﺣﻤﻪ ﺀئ ﻷد‬ ‫ﺑﻦ‬ ‫وﺀن ﺀﻟ ﺮ‬ _ ‫ب‬ ‫ا‬


■‫ي‬٠‫ اﻻب | ; ئ‬4‫ ﻛﺄن ﻣﺬ ﺧﺪﻳﺚ ﻟ ﺐ‬U ‫ ا؛ﺀو‬: ‫م‬۶ ‫ ر‬-‫ةر‬
‫ اﻻ ﺣﺪﻳﺚ و ﺳﻮو‬. ‫ ; ﻵ ﻣ ﺎ‬،‫اﺀ‬1‫ﻟﻌﻞ‬1,‫ت‬.‫ذﺛﺎ‬-‫'أ'د؛‬٠‫ اأ‬.‫؟ي ;ص‬, ‫؛؛‬ir

.‫ﻳﻈﻬﺮوا‬-((.‫))ﺗﻔﺜﻮا‬
3. (4140)- Ömer ibnu Abdılaziz rahimehullah'ddj] nakledildiğine 'göre,
(Medîne valisi) Ebu B e t ibnu Hazm'a şöyle' yazmıştır.- “Bak. Resûlullah aley-
hisscilâtu vesselâm ın hadîsinden ne varsa yaz. Zira ben, ilmin kaybolmasından
ve Ulemânın gitmesinden korkuyorum. ReşûluUah aleyhissalatu vesselam’in ha-
dısinden başka bir şey kabul etme. Alimler ilmi yaysınlar, ilim İçin (herkese
açık yerlerde) kalkalnr teşkil etsinler, td ki bilmeyenler de. boylece öğrensin.
Zira ilim, gizli kalmazsa helak olmaz.” [Buharî, ilm 34.]
AÇIKLAMA: ,
Bu hadîs,, ,sünnetin tama'mının,-. devlet eliyle resmen yazdırılmasi demek
olan ‫^؛‬،/vf/7’in başlamasını noktalar. Ömer ibnu Abdilaziz’ın bu me.ktubu, bü.tün
taşra vilâyetlerine gOnderdiği bazı rivayetlerde tasrîh edilmiştir. 'Sadedin'de ol-
-dugumuz, rivayet,.mektubu.n' sâdeçe Medîne'٧ âlisi£ ٥wBekr ibnu Hazm'a yazıl-
'dığı.n.ı ifâd'e etmektedir. -'
Bu h a d î s b a h s i n d e ' açıklanmıştır. Fazla bügi'.için oraya.bakllmalıdır
(1. cilt, 113-118).
UMUMÎ AÇIKLAMA:
A/ve mağfiret bahsinin günah, tevbe gibi başka bahislerle de ilgisi vardır. ,
Bilhassa günah mefhumu olmak üzere bu tabirlere, geçmiş bahislerde zaman
zaman temas edilmiştir. Esasen bunları birbirinden ayn mütalaa etmek mümkün
değildir. Sözgelimi insan günah işleme fıtratında yaratılmıştır, ama tevbe emre­
dilmiştir. Cenâb-Hak tevbe edenleri sevmekte ve tevbeleri kabul etmekte, gü­
nahkarı affetmektedir. Böylece kul da kulluğunu anlamak suretiyle mânevi yük­
seklik kazanmaktadır.
Şu halde bu mefhumları, İslam’ın bu meseledeki umumî telakkileri çerçe­
vesinde kavramaya çalışmak daha uygun olacaktır. Öyleyse meselenin anlaşıl­
masını, yaratılışla başlatıp insanın kemaliyle sonuçlanan bir vetire çerçevesinde
anlamak gerekecektir.
Yaratılış: İnsanoğlu, hayvan ve melek dediğimiz iki sınıf şuur ve hayat sa­
hipleri arasında orta bir mevkidedir: // ٥yv،m/٥r, şehvet (arzular) sahibi fakat
aklı olmayan bir tabaka teşkil ederler. Akıllan olmadığı için davranışlannı tabiî
insiyaklarla -ki buna içgüdü 6iyox\xz- yürütürler, bu yüzden sorumluluklan yok­
tur. Melekler ise, şuur ve hayat sahibi olmakla birlikte şehvetleri yoktur. Onla­
rın şerre kabiliyetleri de yoktur. Verilen vazifeleri yaparlar. Dereceleri ne düşer
ne de yükselir, hep sabit kalır. İnsanlar ise, orta bir tabakadadır. Hayvanlarla
müşterek bl٩aı şehvetlere de sahip, meleklerle müşterek olan akla da... Kendisi­
ne içgüdüye bedel şeriat verilmiştir, irade verilmiştir. İradesi ile şeriata uyarak
aklını o yolda kullanırsa melekleri geçebilir. İrâdesi ile şehvete uyar aklını o
yolda kullanırsa hayvanlardan aşağı düşer. Şu halde Cenab-ı Hak insana son­
suzca alçalma ve sonsuzca yükselme imkanı tanıyan bir fıtrat, bir mertebe ver­
miştir. Yükselmenin yolu, ihtiyar da denen irâde-i cüz’iyyesini kullanarak, şu­
urla dinin emrettiği şeyleri tercih etmekten, âklını bu yolda kullanmaktan geçer.
Alçalmanın yolu ise, şeriata değil, şehvetlere uymaktan, aklını o yolda kullan­
maktan geçer. İnsanoğlunun hu kaçınılmaz kaderi en veciz şekilde Tın suresin­
528 KÜTÜB-1 SITTE MUHTASARI 11. CİLT

de beyan edilmiştir: “Biz insanı en güzel şekilde yarattık. Sonra onu aşağıla,
rın aşağısına çevirdik. Ancak iman edip de güzel güzel amellerde
bulunanlar başka. Çünkü onlar için kesilmez mükâfaatlar vardır” (4-^ 6).
İnsanın, hayır-şer arasında imtihana maruz bir fıtrata sahip olduğunu ٠٠ >
z٥/ı şöyle ifade eder: “Şer, insanın yaratılış toprağına katılıp yoğurulmuştur,
çok Mdir hallerde onu terkeder. Öyleyse insanın gayretlerinin hedefi, hayrını
şerrine gâlib kılmak olmalıdır’’
Diğer mahluklar arasında böyle bir durumda yaratılan insan, şehvete uy­
makla şeriata uymak, inanmakla-inanmamak. hayır yapmakla-şer yapmak, ira­
desini iyi veya kötü istikamette kullanmak arasında imtihan edilecektir.
Bu imtihan onun kaçınılmaz kaderidir. Zira o, ne hayvandu. ki, sadece şeh­
vetine tabi olsun, ve ne de melektir ki sâdece hayra va akla tâbi olsun.
imtihan müddeti, yani hayatı boyunca, insan, kötülük işlemekle imtiham
ebediyyen kaybetmiş olmadığı gibi, iyi iş yapmakla da kurtuluşu garanti etmiş
değildir. İyilikten sanra kötülüğe düşebileceği gibi, kötülükten sonra da tekrar i-
yiliğe geçebilir.

insan bu iyilik-kötülük cepheleri arasmda bir saat rakkâsesi durumunda ol­


duğu için, Cenab-ı Hak teybe emretmiştir. Kötülük yapmcâ tevbe etmelidir,
Allah.tevbeleri kabul eder, affeder, Allah’m bellibaşlı sıfatlan arasında rahmet
(kullara acıma) vardır. Tevvdb, yani tevbeleri kabul edici olmak O’nun bir diğer
vasfıdır.
G c^r (günahlan örtücü) olmak, Afuvv (bağışlıyıcı, cezayı terkedici) olmak
gibi, Allah başka sıfatlara da sahiptir.
Şu halde, bu sıfatlanyla da Cenab-ı Hakk’m kullar tarafından idrak edile­
bilmesi için, o sıfatlanyla Allah’a müracaatımızı gerektirecek hallere düşeceğiz
demektir. Tıpkı hastalanmca Sd/î, nzka muhtaç olunca Rezzâk, âciz kalınca
/‫؛‬Tâdifr... isimlerine müracaat ettiğimiz ve o sıfatlanyla Allah’ı tanıdığımız gibi...
Şu halde günah, Allah.m, insanlar tarafından bütün sıfatlanyla tanınmasın­
da zaruri olan vâsıtalardan biridir. îslam’m günah görüşünün hnstiyanlannki ile
kanştınimaması gerek. Onlar, insanoğlunun,7/z. Adem’le //.v v d ’nın cennette
yasak meyveden yemekle işledikleri günahı tevarüs ettiğine ve bu sebeple gü­
nahkar olarak doğduğuna inanır. İslam böyle demez, “//er insan günahsız
JJ.CtLT AF VE MAĞFİRET BÖLÜMÜ' 529

dogar a ı gılnah işlenecek fıtrattadır. Billuga kadar günahsız sa^dsa'da,


giinah işlemesi kaçınılmazdır" der. Bu teiakkinin. devamında, 'hnstiyanlar'do-.'
guttan .gelen -‫ﻟﻢﺀه‬٤ günahnai kurtuluşu vaftiz (hristiyan) olmaya baglar, Jslam İş--
lenen günâhın tevbe. ile. affedilebilecegini söyler. Aynca tevbe. doğrudan,
--Allah’a yapılmalıdır,, araya hiçbir'mahluk konmaz, kişi'her''zaman her yerde tek'
başına tevbe edebilir. Şu günah affedilir,'bu günah affedilmez'diye bir^ ayırım-
yoktur, ^hlasla, Sidkla,'azimle, kesin kararla yapılan tevbe ile en büyükgUnahlar
'd ۶hl affedilir. İslam’a göre en büyük, günah,, küfür ,veya şirktir. Ktifiir ve'
şük’ten dönü'ş, .tevhide-'geliş demek, olan' tevbe en makbul tevbedir, mutlaka
kabul edileceğine.inanılan tevbedir. Şu halde, islam’a göre, af dışı tutulan bir
günah'yoktur.'^- ‫اﻟﺬﯮب‬.‫ ﺧﺔﻏﺰ‬- ‫ان ا ق‬ Ey kendilerine kötülük edip (gîınah-
ta) aşırı.giden kuMarıml-Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. ٠ ٠
rusu-Allah.'.gUnahlarln. hepsini bağışlar.'Çünkü o , bağışlayandır, merha-
metildir” (Zümer 53):.

g Un a h l a m a n e v I m e r t e b e k a z a n m a k . ٠'

'.''İslam’ın -günah telakkisinde son derece ehemmiyetli bir nokte var ki-, bıina
diğer 'd'inlerde net olarakrastlamak''İmkânsızdır. Kişi' İşlediği günahla, Allah.a.
'daha ciddi bir ilticaya,'daha ihlaslı bir yOnelişe geçebildiği İçin', İşlemiş olduğu.-'.'
günah sebebiyle mânevî yükselişe erebilmektedir. Ayet"i kerîme bu' mühim ha
kikatı “günahların sevaba dönüştürülmesr’ -diye İfâde etmiştir: ‫إ ﻷ ﻣ ﻦ ﺛﺎ ت زاﻧﺊ‬
‫ﻳﺪل‬
۶ ‫ ﺧﺎ?ﻫﻠﻢ ﺧ ﺘ ﺎ د‬٠ ‫اﻫﺔ‬ ٠‫ﺻﺎﻟﺤﺎ' ' ﯮﻟﻴﻠ ﺊ‬ ‫“ وﻋﻤﻞ‬Meğer ki (şirkden)- tevb.e edip ٠
iyi amel '(ve 'hareket)de bulunan'-kimseler ola. İşte Allah bunların kOtUlUk-
-lerini iyiliklere'çevirir. A llahgafûr ve rahim
.BU mânayı açıklayan hadisler var. Bunlardan biri 4142 numarada gelecek-
,'tir: Resûlullah orada kişinin,, yapmakta olduğu -güzel ameller sebebiyle “günah
işlemiyorum)’ hava'sına düşmesini, onun .tevbe ve.'istiğfar gibi kullu'ğunu idrak,
ettirici son de.rece kıymetli bir 'ibadetten' uzak kalmasına-sebe'p olacağı İçin,
g'ünah işlemekten daha kötü bir ruh * ٦ ' tav'sifetm'ekte, iimme-
ti İçin bundan- korktuğunu İfâde buyurmaktadır.- Evet, bu-dinin sahibi, günah, '‫ا‬
sevab'meselelerinde Allah -namına'beyanda bulunma yetkisine sahip yegane S.ÖZ
sahibi, Şâri- O'larak '.‘Mt٥”un günahtan daha kötü bir-şey olduğunu haber, veri-
yor.
Bu,' üzerinde durulması düşünülmesi, hakkıyla anlaşılmasıgereken bir hu-
suStur.
530 KÜTÜB-Î SÎTTE MUHTASARI ll.C tLT

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm günahlara karşı mâsum (korunmaya


mazhar) olmasına ve hatta Tevbe sûresinde geçmiş •ve gelecek günahlarının af­
fedildiği müjdesinin verilmiş olmasına rağmen, günde en az yüz sefer tevbe et­
tiğini ifade etmiş, günah işlemediği, tevbeye ihtiyacı olmadığı hatırlatılınca da,
“Allah’ın çok şükreden (şekûr) bir kulu olmayayım mı?” diye cevap ver­
miştir. .4143 numaralı hadîsin şerhinde zikri gelecek olan ،-jlj‫؟‬ JT ‫؛؛‬i ٠jU۶
“En hayırlınız tekrar tekrar günah işlediği halde tevbe edendir” hadîsi de
burada zikre değer.
Bazı ârıfler demiştir ki: “Resûlullah, burada, ümmetinin hayırhlarınm, i§-
lediği günahın aldatamadığı, Allah’ın ajfedici olduğunu unutturamadığı höyle-
ce tevbe ilei O’na dönen kimseler olduğunu haber veriyor.” Bazı âlimler de:
“Bazı günahlar vardır, mû’min için, birçok ibadetten daha faydalıdır. Böylece,
çok tevbe eden biri olur. Tevbeden ayrılmayan kimse ise, bu sayede Allah’m
sevdikleri arasında yer alır. Nitekim ayet-i kerime’d t ،>rf.j=Jl aijı 5 ١
“M uhakkak ki Allah tevbe edenleri sever” (Bakara 222)
Şu halde tevbede herkesin anlayamayacağı bir sır, insanı makbûl kullukta
muvaffak eden bir iksir var. Bu ,sırrı anlayıp da günah lekelerine bulaşmadan
tevbeyi kendine şiar edinenler mânevî kazançların bereketine ererler. Bunu
idf‫؛‬ak edemeyenler, günahlarla kirlendikten sonra bu kirliliğin şuuruna erip,
ondan arınmak için tevbeye koşarsa., işte bunlara Cenab-ı Hak rahmetiyle yüce
mertebeler vaadetmekte ki, bunlardan biri de günahların sevaba dönüşmesidir.
Bu ,nasıl olur?diyo tereddüde gerek yok. İlâhî ihbar öyledir, ilahi rahmet bu
kadar geniştir; bize, inanıp teslim olmak, o zanla O’na koşmak gerek. Zira Rab
Teâla Hazretleri, -bir hadîs-i kudsîde tebliğ edildiği üzere- kuluna, o kulun
Allah hakkında beslediği zanna göre muamele edecektir. Öyleyse bize düşen,
işlediğimiz günahların sevaba çevrilebileceğine inanarak sıdk ile, ihlas ile,
tevbe-i nasuh ile tevbe etmek, yalvarmak, dergah-ı ilahide gözyaşı dökmektir.

KULLUK. EDEBİ:

Burada şunu belirtmemiz gerekir: Yukarıda yapılan açıklamaları menfi is­


tikamette anlayıp, bir kısım günahlara fetva yapmak da mümkündür: “Öyle ya,
.J: n günahlar sevaba dönüşebiliyor, önce günah işleyip sonra da tevbe etsek
olmaz mı?”
Böyle, bir düşünce, her şeyden önce kulluk edebine yakışmaz. Cenab-ı
Hakk’ı imtihan etmek, dinin ahkâmıyla alay etmek, ciddiye almamak gibi bir
İLClLT AF VE m a ğ f ir e t Bö l ü m ü 531

,mâna ta§ır۶ Bu halet-i ruhiye ile,işlenen gUnahların tevbesi makbul ulur mu;
Cenab-I ,Hakk’ın rahmetini celbedebilh mi, garantimiz ,yok. Zira'bir başka, ayet-
i kerînıe, affedilecek gUnahm cehaletle işle'n^iş olma şartml zikretmektedir..
‫ ﺑﺠﻬﺎﻟﺔ‬tjijl ‫ ﻷﻧﻴﻦ ﺑﻤﻨﻠ ﻮ ن‬.‫ى اﺋﻠﺆ‬٤‫ ﺀ‬k p aS[ '“Allah, kötülüğü cehaletle (bilmeye-
rek) yap.p.da,'hemen teybe edenlerin tevbesinl kabul etmeyi üzerine almîş-
't»r. Allah .İşte onlarJn' tevijeslnl ^kabul. eder. Allah bilendir, hakim olandjr’?.
( N iş a l7 )..,
Bu âyetle, daha'önce .kaydettiğimiz “bütün günahlar, affeder” ayeti'ara-
Sinda tezad mevcut değildir. Zira orada her çeşit, yani bilerek'işlenen-gUnahlan
da affedebileceği ifade edilmekte İse'de, bu ayette, cehaletle işlenen günahların
affına “garanti" verilmektedir. Aynca “tevbe ederim" düşüncesi.ile günah'İşle-'
yen kimse, tevbe .etme, fırsatı bulabilecek mi, ömrü vefa edecek mi, davranışı
gadab-ı ilahiye dokunduğu takdirde Allah kendisine tevbeye dönüş fırsatı vere-
cek mi, bunlan da düşünmesi .gerekir.

'Hangi açıdan bakars'ak. bakalım, Allah’ın affedici oluşunu gözönüne alarak


gün’ah işlemek büyük bir aldanmadır. Kulluk ed'ebine hiç uymamaktadu., 'böyle
bir durumdan Allah’a sığınırız.

TEVBENİN EDEBİ:

Tevbemizin makbul olması hepimizin arzusudur. Bu sebeple âlimlerimiz,


âyet ve hadîslerde gelen açıklamalan gözönüne alarak makbul tevbenin şartlan-
nı tesbit etmeye çalışmışlardır.
Nevevi hazretleri şöyle der: “Tevbe, lügat olarak dönüş (rücû) demektir.
Öyleyse tevbe de günahtan dönüştür. Bu dönüşün (tevbenin) üç rüknü vardır:
★ Günahtan kopmak, kesinlikle terketmek.
★ Bu günahı işlediğine pişman olmak.
★ Bir daha o günahı işlememeye azmetmek, kesin karar vermek."
Nevevî devamla der ki: “Eğer tevbe edilen günah, bir insanın hukukuna
karşı işlenmiş ise, bir dördüncü rükün daha var:
r k Bu hak sahibi ile helallaşmak."
Nevevî şu kıymetli bilgileri vermeye devam eder. “Tevbenin aslı nedâmet-
tir, pişmanlıktır. Bu, onun en büyük rüknünü teşkil eder. Ûİemâ, bütün günah
lardan tevbe etmenin vacib olduğunda ittifak eder. Ve tevbeyi, günah işler />/،
532 KÜTÜB.t SITTE MUHTASARI n.C lL T

mez yapmak gerekir, geleceğe bırakmamalıdır. Günah büyük olmuş, küçük


olmuş farketmez. Tevbe, !slam' ın en mühim prensiplerinden te’kid edilmiş esas­
larından biridir. Ehl-i Sünnete göre şer’an. Mu'tezile’ye göre aklen vâcibtir.
Bütün şartlarına uyularak yapılmış olsa bile, Ehl-i Sünnet’e göre, tevbenin
kabul edilmesi Allah’a vâcib değildir. Ancak Allah’m kerem ve fazlı ile kabul
edeceği umulur. Allah’ın kabul edeceğini Mutezile’nin aksine şeriatla ve icma
ile biliyoruz. Bir kimse bir günahına tevbe etse, o günahı, bilahare tekrar hatır­
layınca tevbeyi yenilemek gerekir mi; bu hususta Ehl-i Sünnet ihtilaf etmiştir.
tbnu’l-Enbarî: “Vâcibtir” der, tmamu’l-Harameyn “Vacîb değildir” der. Bir
kimse bir başka günahta musir olsa bile, bir günahtan yapacağı tevbe sahihtir.
Bir kimse bir günaha karşı şartlarına uyarak sahîh bir tevbe yapsa, sonra bu
günaha tekrar dönse, ona bu ikinci günah yazılır, önceki tevbesini ibtal etmez,
tki meseledeki Ehl-i Sünnetin görüşü budur. ..
Ayrıca, kâfirin küfründen tevbesi, kesinlikle makbuldür. Diğer çeşit tevbe-
ler kesinlikle makbul müdür, yoksa zannî midir, Ehl-i Sünnet bu hususta ihtilaf
eder. îmamü l-Haremeyn zannî olduğunu kabul etmiştir. Esahh olan görüş de
budur.”

TEVBENİft‫ ؛‬MAKBUL OLMASININ DİĞER ŞARTLARI


Yaptığımız tevbenin makbul olması için ülemânm koyduğu dört şartı Ne-
vevî’den n ^ e n kaydettik.Burada şunu da ilave etmemiz gerekmektedir: Tevbe,
duanm bir çeşididir. Öyleyse dua bahsinde belirtilen şartlara da tevbe sırasmda
riayet etmek, tevbemiziri makbul olma şansını artıracaktır:
★ Önce maddi sadaka vermek.
★ Mübarek mekanlarda (Ravza-i Mutahhara, Ka’be, Mescid-i Aksa, cami­
ler, ön saf...gibi) yapm ^.
★ Mübarek zamanlarda (Ramazanda, Kadir gecesinde, diğer mübarek gün
ve gecelerde, cuma gününde, saat-ı icabe’de, her gün seher vaktinde, ilk vaktin­
de kılınacsdc farz namazlaiın arkasmda, abdeşt alınca kılmacak iki rek’at name­
nin peşinde...vs.) yapmak.
★ Tevbeye salavatla başlamak, salaVatla bitirmek.
★ Kur’an ve hadîste gelen (me’sur) tevbelerle tevbe etmek.
★ Abdestli olarak tevbe etmek... vs.
.

II CİLT AF VE M A Ğ İ E T BÖLÜMÜ 533

‫ ]ﻋﺎو ل ; ل اﻟﻨﻲ‬.:‫ﻧﺎل‬ ‫ 'ﻋﻧﻪ‬İ


İÎ. ‫زﻧ ﻒ‬ ‫أﻳﻮ ب‬.‫ﻋﻦ أى‬, ١
k
i
‫ ? و ﺣ ﻮ ﺣ ﻠ ﻘ ﺄ ﻳﺪ ﺳ ﻮ ن ﻳ ﺺ‬/ ‫ﻟﻰ‬١‫ ﺋﺬ‬,‫ ﺋ ﺬﻗ ﺐ اﻟﻨﺔ‬/^ ^ ‫ﺋﺆ ﻷ ص‬ Aâ
٠. ... .‫ﻣﺴﻌﻠﻢ واﻟﺘﻤﺮﻣﻨﻜﺔ‬, ‫ أ ر ﺟ ﻪ‬-٠٤‫ﻟ ﻴﻠ ﻢ‬
I. (4141)-EbuEyyubradıyallahu ‫ه‬/ 2‫ﻻ‬- :anlatıyor
vesselâm buyurdular ki: “Eğer sîz hi‫ ؟‬günah .isiemeseydiniz, AJJah ,Teâîa
-hazrederi'Sİzi heJak eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tevheleri sebe
.biyle) mağfiret edecegi kimseler yaratjrdj.” [Miislim, Tevbe, 9, (274S); Tir
m iz ‫؛‬, Da’av.at 105, (3533).‫ل‬

‫ ا ت‬,‫ ]ﻗﺎل وﺳﻮو اﺗﻨﻪ‬,:‫ وﻟﺴﻠﻢ' ﻋ ﻦ أف ﻫ ﺮﻳ ﺮة ﻗﺎ ل‬. ٠٢ H


‫ؤم ﻳﺪﺳﻮن‬٠‫اق‬.‫ﻳﻐﻠﻢ ؤﻟﺠﺎﺀ‬.‫اﺋﺬة‬.4 * ‫ﻟﻢ'ﺋﺬﻳﺒﻮا ﺗﺪه‬٠‫ﺋﻔﻰ ا;ده ﻟﺆ ل‬..,‫ ى‬٠‫اﺋﺐ‬.‫ز‬
.[‫م‬4 ‫ﻗ ﺎ و ن ﻫﺜﻌﻒ; ل‬
٠‫ ع؟‬İ İ 0 0 / !/ .‫؛‬..‫ﺗﻢ‬ ‫ د‬٠‫ا‬£٠ ‫؟أر‬، ‫؛‬ ‫؟‬،:/.٠■ . -،. .

2. (4142). Müslim’de Ebu Hüreyre'nin bir rivayeti söyledir: "Resûlullah


aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Nefsim kudret elinde olan Zât’a
yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helak
eder; günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları
mağfiret ederdi.” [Müslim, Tevbe 9, (2748).]
Rezin şu ziyadede bulundu: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdu
ki: “Nefsim elinde bulunan Zat-ı Zülcelâl’e yemin olsun ki, günah işlemedi­
ğiniz takdirde ondan daha büyük olan ucb’e düşeceğinizden korkarım.”
[Bu rivayet, Mörtz/rf nin et^Terğîb v e’t-Terhîb’inde kaydedilmiştir (4,20).],
AÇIKLAMA:
Tîbî der ki: “Hadiste, Allah hususunda aldananlarm vehmettikleri gibi,
günah işlemekte benfievam olanlara teselli mevcut değildir. Zira, peygamberler
aleyhimüsselam, insanları günahlara banmaktan kurtarmak için gönderildiler.
Hadîs, Allah Teâla Hazretlerinin affını, günahkârları tevbeye teşvik için onlara
534 KÜTÜB-t SİTTE MUHTASARI !!.C!LT

olan mağfiretini beyan etmektedir. Öyleyse hadîsten murad olan mâna şöyle ol­
malıdır: Allah Teâla, muhsin olanlara vermeyi sevdiği gibi, günahkâr olanları
da affetmeyi sevmektedir. Buna, Allah’ın birçok ismi delalet eder: Gaffâr,
Halîm, Tevvâb, Afüvv gibi. Yahud, kullarını tek bir şe’n üzere yaratmamıştır,
nitekim melekler günah işlemekten uzak olarak yaratıldığı halde, insanlar farklı
meyillerde yaratılmıştır. Bir kısmı hevâya meyyaldir, onun gereklerini yapma
durumundadır. Allah, bu fıtratta olanları hevâya uymaktan kaçınmakla mükel­
lef kılar ve ona yaklaşmayı yasaklar. Hevâ ile mübtela ettikten sonra tevbeyi
öğretir. Eğer ibtilaya rağmen hevâya uymazsa ecri Allah’a aittir. Eğer yolu şa­
şırırsa, önünde tevbe vardır.”

.‫ﻏﺆزإى دﺑ ﻰ‬١ ‫'آئ ز ب‬,:‫ ﻓﻘﺎل‬.‫ د ﻫﺎذب‬1‫ ﺀ‬P .‫ﻳﺎﻟﺬب‬.'‫ﻟﺬﻟﺐ زﻷﺣﺬ‬١


‫ زﺑﺎ ﻳﻌﻔﺮ اﻟﺬﺋﺐ وﻳﺎﺣﺚ‬.‫ﻗﻌ ﺐ اة ﻟﺔ‬ ، ‫ﻏﻠﺪى ﻧ ﺌ ﺒﴼ‬. ‫اﻧﺘﺐ‬ :‫ﻓﻤﺎل اﻟﻠﻪ ﺑﺜﺎﻟﻰ‬
‫ أ إ ب‬: ‫ اﻟﺬة ﺋ ﺘﺎ ر‬.‫ﻗﻘﺎ'ل‬ .‫ال‬ > 1 ‫ ت‬٠‫ 'ﯪز‬:‫ق ﻗﺄﻧﺘ ﺐ 'ﻓﻘﺎ'ل‬1‫ ﻹ غ‬.‫ ؛‬j I jv
٠‫ﺳﺚ‬ .‫ اﺻﻞ ﺗﺎ‬.‫وﻳﺎﺣﻦ ﺑﺎﻟﺬب‬ ‫ا‬,‫ﻟﺬﺋﺐ‬.‫ؤﻏﺮ ا‬٧ ‫ ان ﻟﻪ زﺑﺎ‬٢‫ دب‬،‫ﻋ ﺪ ى‬
.‫ ﺟ ﻪ اﻟﺸﻴﺨﺎن‬-‫ أ ﺧ ﺮ‬..‫ ا‬٠‫ ﻟﻠﺊ‬.‫ةﻏﺰب‬. ‫ةﻗﺬ‬
Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh a n latıy.r: “Resulullah aley-
3. (4 1 4 3 )-
hissalatu vesselâm ([bir hadıs-i kudsVde) Rabbinden naklen buyururlar ki: ‘،B ir
k u l g ü n a h İşledi ve: ١“ Y a R a b b i g ü n a h ım ı a ffe t!” d ed i.

H a k T eâ la . a : “'K ülüm b ir g ü n a h İ ş le d i‫' ؟‬a rk a d a n b ild i'k ig U n a h la r ı


affeden v e y a g ü n a h se b e b iy le ceza la n d ıra n ' hir. R a b b i v a r d ır .”

S o n r a k u l d ö n ü p te'krar g ü n a h İşler ve: “ Ey. R a b b ira günah'îm» 'affet!”


d er.

AMah T e â la H a z r e tle r i d e ‫؛‬

“ K u lu m b ir gün'ah İşledi v e b.ildi .ki, gün'ah، a ffe d e n v e y a günah' seb e-


b iy le c e z a la n d jr a n bir.Râ'bb.i v a r d ır .”
n.CÎLT AF VE.'MAÖFlRET BÖLÜMÜ 535

Sonra kul dönüp tekrar günah îşler've..' “Ey Rabbim benl'affeyleî”


der. Allah Teâla daî
“Kulum gUnah igledl ve bildi ki, gUnahj affeden veya günah 'Sebebiyle
muâhaze eden bir Rabbi'Oİdugunu bildi. Dilediğini yap, ben se'ni affettim’.”
buy,urdu..»’ tBuhari٠ Tevhîd35‫ ؛‬.M,üs!lm,-Tevbe29,(2758)'.J
AÇIKLAMA:
-1- Âlimler umumiyetle tevbe ile istiğfar' arasında bir fark' gOzetirler've bu
hadisin açıklaması, sadedinde bu farkı belirtmeye çalışırlar.’ ib m Hacer'dcn
kaydedeceğimiz müteakip’nakiller ve'yorumlarda bu husus görülecektir:
ibnu Battal demiştir ki: “Bu hadîs, günahta ısrar eden kimsenin durumu-
nun Allah’ın meşîetine kaldığını gösterir: Allah dilerse azab verecek, dilerse ‫ ره‬-
]edecektir. A | , onun yaptığı hasenelerig'âlib kılarak olacaki'ır. 0 hasencler de"
kendim affeden ve azab edenbir Rabbinin var olduğuna olan İnancı ve buna ٥ ،'-
nâen 0 ’ndan mağfiret dilemesidir. Bu hususa §u ayet delalet eder..‫ﺗﺌﺆ‬٠‫ ن ﺟﺎﺀ ااﻟ ﺦ‬٠
‫‘ ﻇﺔ ﻋﻌﺰ اﻣﻘﺎﺑﺠﺎ‬Kim.'.b’i r ha'sene,getiri.rse ona 0,n mis!i ecir vardı'r” (En’âm
\6Q١.Tevhîd
> ١den daha büyük bir hasene yoktur. Denirse ki; “Kişinin Rabbine
istidan kuldan vâki, olan bir tevbcdir." Cevaben, deri‫ ' ؟‬ki; '"isticar m a^ırct ta-
’lebinden daha, ileri bir .şey değildir. Onu, boan'gftnahta.ısrarlı-olan kimse d e,’
tevbekdr da taleb eder. .Hadiste, a^edilmesini istediği gftnahta tevbekdr olduğu-
na delil yoktur.^ra tevbenin tarifi: Günahtan va^geçmek.bir daha geri dönme-
meye azmetmek .ve ondantamamen kopmaktır. Tek başına isticardan bu.mâna
anlaşılmaz.” B a şh âlimler de'şöyle demiştir: uTevbenin şartı üçtür: 4‘Günah-
tan ayrılmak, pişman olmak, bir daha dönmemeye azmetmek.” Günahtan vaz
geçnle’'tâbiri nedamet mânasını 'ifade'etme^', bilakis 0, kopmd 'mânasına daha'-
yakındır.” Bazı'âlimler de: “Tevbede, kendinden günâhın vaki olması üzerine
nedametin tahakkuk etmesi kâfidir, zira, bu (nedamet), ondan kopmayı ve bir
daha dönmeme azmini gerektirir. Bu iki şey, nedametten neş’et eder, önunla
birlikte bulunan diğer iki asil değildir. 'Bu sadedde olmak Uzcre’hadiste
' . ‫ة‬:‫“ اﻟﺌﺪﻟﻤﺔؤ‬Nedâmet tevbedir” hükmü gelmiştir.”
Kurtubi, el-Müfh!m’de der ki: “Bu hadîsristiğfarın faydasının büyüklüğü-
'ne, Allah’ın fâzlının bUyUklUğUn‫ ؟‬-, rahmetinin‫ ؛‬hilminin.kercminin’genişliğine,.
delalet eder. Fakat buistiÇar, günahta ısrdr düğümlerini çözen ve .nedemati
hâsıl eden bir dile mukârin olarak, mânası'kalbte sabit olan istiCaidır. l ’şte bu,
tevbenin tercümesidir. Buna şu hadîs şehadeteder: ‫ﺣﺎوﺣﻤﺐ ﺣﻤﻮ ذﻏﺌﻨﻴﺆا >ﺑﺎ‬
536 KÜTÜB-İ SİTTE MUHTASARI ll.C İLT

.،Hayırlınız günaha.d ٥§mü§ tevbekardır.’. M anası,‘'günahı tekerrür edipHD


tevbe eden kimse’’ demekti٣.' ٢٥ni.be ٣ ne zaman günah i§le٣se''de٣hal ٠c ١١beye
koşan kimsedir. Diliyle “esta^ırullah!”'deyip kalbiyle'., gftnabta ısrar eden
değil; böyle birisi, İstiğfarı da i s t i | r a muhtaç olan kimsedir.”
ihnu Hacer bu hususa, ibnu Ebî'd-Dünya'nm ibnu Abbâs’tan tahriç ettiği
§u merfu hadîsi §âhid olarak kaydeder; ‫ ﺟﺊ ا ﻵ ب ﻛﻨ ﻦ ﻻ' ذﻧ ﺐ ﻟﺔ زأﻟﺜﺜ ﻈ ﻐ ﺰ ص‬.‫آ ﻻ ب‬
‫ ﺷﻜﻬﺰ ئ زﻳﻪ‬٠‫ ب زﺋ ﺰ ﺋ ﻢ ﺀ ي 'ئ‬٠‫؛ ' ا ذ‬،Günahtan tevbe eden, günah İşlememiş
kîmse g‫؛‬bîd‫؛‬r,.günahtan istiğfar edip işlemeye devam.eden, Rabbi ile .istih.
za (alay) eden gibidir.” 'Râcih olan §u ki. “Günahtan istiğfar edip..." diye baş-
layan k ı s ı m Ahbas'ın sözüdür.-Evvelki.kısım, ibnu Mace ve T abe ٢ânî’de
ibnu Mes’ud hadîsi olarak kayedilmiştir..^.^ ‫ ﺧﻘﺎورﻟﻢ' ﻛ ﻮ ﺋ ﻐ ﻲ‬hadîsinide‫ ﺀ ه‬y‫ﺀﻟﻢ‬w ‫ح‬
'.Müönedü’l-Fi'rdevs’te Hz. Air den kaydetmiştir.. ^«rtMbîder'ki: “Bu hadîsten
elde edilen fâide şudur: “Günaha tekrar bulaşmaya yönelmek, tevbeyi bozmak
olması haysiyetiyle ikinci sefer .işlenen'giinah her ne kadar yeni başlamaktan
'daha kötü'ise de ٠'te١١beye avdet, onu ilk defa yapmaktan daha iyidir.'çünkü tev-
beye ikinci kere meyil, kerîm olan Allah'tan talebe devam ve istediğinde ısrar
ve 0'ndan başka affedicinin olmadığını itiraftır." Nevevı de şunu söyler; “Ha-
dîste. şu hüküm v.ardır; Günahlar, yttz kere, hatta bin ve daha çok kere tekrar
'edilse de kişi her, seferinde tevbe etmişse tevbesi makbuldür. Veya biitUn gUnah-
lardan bir tek tevbe ile tevbe etse yine de tevbesi sahihtir."
'2- .Hadîsin sonunda geçen “Dilediğini yap..." ibaresinin mânası; “Günah
işlemeye devam edip arkadan da tevbe ettikçe seni affederim" demektir. .Klla-
bu'1 Ezkâr’da er-RebVİbnu ^aysem’in. ŞU'.'SÖZÜ kaydedilmiştir: ,“Estagfirullah,
ve etûbu.,‫؛‬leyh‫( ؛‬Allah’tan mağfiret diliyor,.O’na tevbe'ediyorum)” deme.
Bu SÖZ, yapmadığın takdirde yalan ve günah olur. B.ilakis.'şöyle, söyle: “Alla-
hümmagfir lî ve tüb aleyye. ('Allah’ım, .beni^ mağfiret et ,ve bağışla.)” .^evev‫' ؛‬
der ki; “Bu güzeldir, ancak, estagfirullah demenin mekruh olması ve bunu
“ydlan"la tesmiye muvafık olmaz. Zira, estağfirullah’ı/t md/ıdsı Allah’ın mağ-
fıretini taleb ediyorum demektir, bu yatan olamaz." ibnu Hacer, hu meselede
Nevevi'yt değil, er-Rebı'ye 'hak verir ve “Tevbe edip de tevbesini yerine getir^
memek Rebı'nin dediği üzere “yalan"dır” der.'AyrıcaRebt’in,-sadece estağfi-
rullah kısmını değil hçr iki lafzı da kasdetmiş 'olmasının muhtemel 'olduğunu ve
'Sözünün tamammı'n sahih olduğunu belirtir. '.
87) Milfetten: Miinâvi, bu kelimeyi: ‘‘Allah tarafından fiiinahla imtihan edilen. iSonra tevhe edip sonra
giinaha dönen, sonra tekrar tevhe eden" diye açıklar.
H.CÎLT AF' VE MAĞFtRET BÖLÜMÜ 537

3. ÎSTÎĞFAR’la da ilgili olarak İbnu Hacer şu açıklamayı kaydeder: “es-


Sübkî el-Kebîr'in, Hu\b\ykX'ında gördüm, diyordu ki: "îstiğfâr, mağfiret talebi­
dir, bu lisanla veya kalble veya her ikisiyle de olur. Birincisi faydalıdır, zira
söylemek sükuttan hayırlıdır, hem de dil hayırlı söze alışır. İkinci de cidden fay­
dalıdır. Üçüncü ise, her ikisinden daha faydalıdır, ancak kalb ve lisan, tevbe oU
madıkça günahı temizleyemezler. Zira günahta musir olan âsi mağfiret diler de,
bu, ondan tevbenin de olmasını gerekli kılmaz."Sübkî, sözünü şöyle noktalar:
■‘İstiğfarın "tevbe”den farklı bir mâna taşıdığı hususunda söylediğim söz, keli­
menin vaz’edilişi itibarıyladır. Ancak pek çok âlim nazarında gâlib olan husus
eistağfîrullah lafzının tevbe mânasında olduğudur. Öyleyse kimin inancı böyle
ise, bu kimse şüphesiz estağfirullah’la tevbe murad ediyor demektir.”
Sübkî son olarak der ki: "Bazı alimler, "Tevbenin, istiğfar olmadıkça eksik
olacağını, tamam olması için mutlaka istiğfâr da gerektiğini söylerler ve bu ka­
naatlerine şu ayeti delil gösterirler:^[ p ١
‫ ^؛‬j ١j j،‫؛‬isl٠î Rabbinizden
mağfîret dileyin ve O’na tevbe edin ki...” (Hud 3).

٠‫ﻟﻬﺮ‬٠ ‫ أى‬.‫ وﻗﻴﻞ'' ﻣﺎ ﻋﺬ ﻟﻠﺜﻎ ﺷﻬﻤﺎ‬، ‫))واﻟﻌﻔﺎن(( اﻟ ﺤﺎ ب‬-.

.‫ﻳﻘﺎرب ﻣﻠﺜﻬﺎ‬. ‫))وداب اﻷرض'(( ﻣﺎ‬


4 (4144)- Hz. Enes radıyallahu anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu
vesselâm buyurdular ki: “Allah Teâla Hazretleri diyor ,ki‫“ ؛‬Ey ademogluJ
-Sen bana dua edip, (affımı) ümîd'ettikçe ben senden her ne sâdır olsa, al-
.dırmam, ben seni affederim.-Ey ademoğlu‫ ؟‬Senin gUnahın semanm bulutla­
538 'KÜTÜB-I SİTTE MUHTASARI II. c il t

rı kadar bîle oJsa, sonra bana dönüp ‫؛‬stigfar etsen, ‫؟‬ok 0٠u§una. bakkam ,
seni-affederim. E-y âdemoglnî.Banaarz'doJnsn hata'üe.'geîsen., sonunda h‫؟؛‬
'bîr şirk koşmaksjzîn bana kavuşursan, seni-arz dolusu mağfiretimle karşî-
larım.” [TrmızI, Da’avat 106,(3534).‫ًا‬

‫ ﻗ ﺎ ل‬:‫ل ; ل اﻟﻠﻪ‬ ‫]ﻧﺄل‬ ‫اﻟ ﺬ ةا ﺀﺛ ﻪ' ةاﻟ ﺬ‬ ‫وﻋﻦ ﺟﻨ ﺪ ب زﺿﻰ‬ - ٠

‫ ﺳ ﺬ ا \ ﻟ ﺬ ﻳ ﺔ ر‬: ‫ ﺗ ﻠ ﻰ ل‬، ‫ ؤ ا ن ^ س‬. ‫ ا ﻻ ة ﻓ ﻼ ن‬٠;‫زاﻳﻠ ﻼ ﺷ ﻶ;ﺋ ﻎ‬


( ‫ أﺧﺮﺟﻪ‬. ٤‫ ﺋﺔ وﺀﺣﻌﻠﻎ ﻏﺘﻠﻠﺌﺆ‬٠‫ ﻫﺈش ﺑﺊ اةﻗﺰدث‬.‫'أف ﻵ 'أﺋﺒﺰ 'إﺋﻼف‬
‫ ﻣ ﺴﻠ ﻢ‬.

‫اﻟﻰ(( اﻟ ﺤﻠ ﻒ و ا ﺑ ﻴ ﻦ‬3 ‫و))ا‬

‫اﻟﺠﺰاﺀ ﻋﺐﺀ‬ ‫ و ﺗ ﺮ ك‬-,‫ﺑﻌﻼﻟﻪ‬٠‫ إ‬H{p \ -‫و))إﺣﺘﺎط‬

5. (4145)-, Ciindeb radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalâtu


vesselâm .buyurdular ki: “Bir adam: “Vallahi Allah lalancayı mağfiret etln,i-
yecekî” diye kesip attı. Allah Teâla Hazretleri.de: “Falancaya mağfiret et.
miyecegira hususUnda yemin ed'en de kim? Be'n ona .mağfiret ettim, senin
anîClini de iptal etti'm.î”. buyurdu.” [Müsjim, Biır 137,(2621).‫إ‬
AÇIKLAMA:
Nevevı der ki: “Hadiste, Ehl-İ Siinnefin, Allah affetmek isteyince, tevhesiz
de günahı affedebilcceginc dair' görüşüne delil vardır. Mutedile, ise, hu. hadisle
büyük günahlarınVameli -ibtal edeceğine istidlal etmişlerdir.'Ehl-İ Sünnet, ame-
lin ancak küfürle düşeceğine hükmetmiştir..Bu hadisteki,a'da'mın amelinin ibtali
meselesi “seyyiqtımn mukabili olarak düşmüştür de, mecazi olarak ibtal diye
isimlennıiştir” şeklinde te'vil edilmiştir. Ehl-i Sünnet, ayrıca, adamın küfrü ge-
rektiren bir başka amelinin cereyan etmiş olma ihtimalini de ileri'sürmüştür.
“Mâma^h, bu haber biden önceki şeriatlerin'birine aittir, ve o şeriatte hüküm
boyledir (büyük günahlar da ameli iptal ederdi).”

,.‫ ﺳﻮ ى اﺗﻨﺆ‬,‫ر‬ ‫ةال‬.‫ ز‬, : ‫ ﻗ ﺎ ل‬- ‫ﻋﻨﻪ‬ ‫رﺿﻰ اﺗﻨﻦ‬ ‫ة‬.‫'ﻫﺰ'ﻳﺮ‬ ‫ وﻋﻦ أف‬- 4146

‫ ﺋ ﻠ ﺪ أ ﻧﻨﻴ ﺖ زأﻷﻗﺰ‬- ‫ ﻳ ﻼ ﻧ ﺒ ﻴ ﻈ ﻨ ﺄ‬- ‫إ ; ا ﻳ ﻠ ﺮ‬ ‫ل‬ ‫ف‬.'‫؛ ﺣﻤﺎة‬


H.CÎLT AF VE MAĞFtRET-BÖLÜMÜ

.‫ذ اﻟﺌ ﺠﺜ ﻬ ﺬ ﻷ ﻗﺎ ل ﻳﺌﻌﻰ أ ﻷ ﻛ ﺰ; ﺀﻟ ﻰ ذ ي‬,‫ ''ﻗﺔا‬. ‫ﻓﻰ ا ﺳ ﺪ ه ﻗ ﻴ ﺜ ﻬ ﺬ‬


‫ش‬ : ‫ ﻓﻘﺎل‬,. ‫ أﺋ ﺼﺬ‬: :J l ٥٥ . ‫ ﻗﺆﺟﺪه ﺗﺰﻣﺄ ﻋﻠﻰ د س‬. ‫ؤ ﺷ ﻮ ; أ ﺻ ﺰ‬
. ‫ ﻻ‬, ١\ ‫ ث‬٠٠‫ أ‬/ . ‫ ك‬1‫ ة أ‬١‫ا أ ا‬ ‫ ل‬: ! .‫ل\ا‬ ‫ د‬1‫ﺻﺎأ‬ .‫آ؛‬ ‫ ; ' أ ؟ ﻏ ﺖ\أ‬/ ‫' ;اﻟ ﻪ‬-‫ة ة‬ ‫ ؛ ؛ ؛‬//

.‫أﺣﺮﺟﻪ ' أﺑﻮ ' داود‬

, . . ‫ وﻣﻌﻨ ﻰ ))اوﺑﻘﺚ(( أﻫﻠﻜ ﺖ‬--

.6. (4146)‫غ‬Hz. Ebu Hiireyre radıyallahıı anh anlatıyor: “Resûlulldh aley-


hissalâtu yesselâm buyurdular ki: “Benî Jsraîl.’d‫ ؟‬birbirine znJ maksad gUden-'
iki ki§i vardı: Biri gUnahkârdij.digeri de ibâdette-gayret gösteriyordu. Abid
oian diğerine günah işlerken rastiardı da‫؛‬.‫‘؛‬Vazge‫ ؟‬î” derdi. Bir gün, .yine
onu günah Uzeri.nde yaka٠ adı.,Yine, “vazge‫ ” ؟‬dedi.- öbûrüî
“Beni AHah’Ja başbaga bırak. Sen benim başıma .müfettiş inisin?”
dedi. Obürüî “VaMahi AWah seni mağfiret etmez. Yeya‫“ ؛‬Allah seni cenneti"
ne koymazi” dedi. Bunun üzerine Allah i'kisinin de ruhlarım kabzetti. Bun-,
lar Rabüiaieminin huzurunda bir araya.geldile'r., Allah Teâla Hazretleri'
'ibadette-gayret edene‫“ ؛‬Sen.,benim elimdekine kâdir misin?.’ dedi. Günah-
kâra da dönerek‫“ ؛‬Git, rahmetimle cennet'e gir'î” .buyurdu. 'Diğeri İçin .de‫؛‬
“Bunu atege götürün?’’ emretti”
Ebu HUreyre radıyallahu anh der,ki: “(Adamcağız Allah’ın gadabına do-
kunan münâsebetsin)'bir kelime konuştu, bu kelime dünyasını da, âbiretini de
' ' JEbu-Dâvud, Edeb 5 1 ,(490-‫)ا‬.‫إ‬
'AÇIK LAM A:'"
540 KÜTÜB-J SİTTE MUHTASARI II.CILT

1- Bu hadîs, amele güvenmemek gereğinde canh bir örnek sünmaktadu*.


Yapılan hayırlı amellere rağmen nasıl bir sonla karşılaşılaşacağını kimse bile­
mez. Keza şer üzere olan kimselere karşı da peşin hükümlü olmamak, onlann
da hayurlı bir sonla bahtiyarlar zümresinden olabileceğini nazar-ı dikkate almak

‫ ﺿﺎ‬٤‫ ي‬،!‫؟‬irCKendişinden başka ilah.olmayan zata yemin olsun, biriniz cennet


ehlinin -amelin‫ ؛‬İşler İşler, cennetle arasmd'a bir zîrâ’lık bir mesafe kala,
kader galebe ‫ ؟‬ala^, ateş ehlinin amelini, işleyiverir ve ateşe ,gider. Biriniz 'ce-
hennem ehlinin amel'ini İşler' İşler,'' cehennemle 'arasmda bir zira mesafe'
kala kadergalehe ‫؟‬alar ve'cennet ehlinin amelini İşler ve cennete girer.”
.Şu-'halde.dinimizin, amele güvenmemek, ölünceye kadar, Cenab-IHakkin
rahmetinden ümid. gadabından da korku üzere olmak esastır. Âlimler, kesinlik-
le “cennetliğim” veya,kesinlikle “cehennemliğim” demeyi büyük günahlardan
,,addetmişlerdir. Bir başkası hakkında, verilecek hüküm' de bö.yle. Kimse hakkın٩
.da kesinlikle “cennetliktir”, “cehennemliktir” gibi keSin hüküm verilemez.-''Bu
gayba âşinâlık iddiası olur. Dinimizde kesinlikle cennetlik ,olduğu belirtilen
belli sa.yıda insan vardır, onlara A§ere-İ Mübeşşere (on müjdelenmişler) denir.
Şu halde sadedinde olduğumuz rivayet, bu Îslamî prensibi tesbit ve takrir
etmektedir.

‫ﻛﺎن‬ ‫ ر ل اﺑﻪ‬٠٠‫ل‬٠‫ د ؛ ؛‬٠:‫ﺀذه 'ﻗﺎل‬٠‫ﻟﻺ‬١ ‫ ز ﻧ ﻰ‬-‫ "ا وﻋﻔﻪ‬٧

‫• ؤا'ص ل‬,‫ ﻹ ذؤوذى ى ارﻳﺢ‬.‫و؛ى ﻹ ا ﺷﺌ ﺮ ذ ى‬٠‫ﻻﻳ ﺮ‬


‫ئ; ائ‬ • ‫ ت ﺳ ﻮ ﻳ ﻪ ﻧ ﻠ ﻊ‬٧‫ ' ذذ ﯪ ؛‬. ‫ ﻏ ﺬ ا ﺑ ﺄ ى ﻃ ﻜ ﺔ ' أ ﻏ ﺪ أ‬, ‫' ش ﺀ ﻳ ﺌ ﺔ ر‬

‫ى‬ ‫ ذإذاص‬:‫ ﺷﻨﺖ‬.‫ ا;ﺷﻰ ى ﻳﻒ ﻳﺌﺔ‬:.‫ﻓﻰ ق'ف‬٠‫أﻻر‬


•[‫ﻻق‬/‫ﻏﻘﺬ ﻷ ﺋﺪ‬٤-'.'‫زت‬، ^‫ﺋﻘﻠﺚ‬.‫ ب‬,:‫ ﻗﻘﺎ'ل‬.‫ﻏ ﺘ ﺘ ﻚ ﻏﻖ ب ﻗ ﺘ ﻚ ؟‬
. ‫أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻪ اﻟﺜ ﻼﺛ ﺔ وا ﻟ ﺸﺎ ﻧ ﻰ‬
١J.C،LT AF VE m a ğ f ir e t BÖLÜMÜ 541

7. (4147)- Yine £ ٥ tt Hiireyre radıyallahu anh anlatıyOT: “Resûlullah aley-


hissalatu vesselâm buyurdular ki: “Bir adam vardj, (g٥ nah'î§ieyer٠k nefsine
zuimetmekte)-çok Meri idi. ÖJâm gelip ‫ ؟‬atınca oğullarına dedi k iî'“Ben',
ölünce,-cesedimi yakm,.'külümü iyiCe ezin ve rüzgârın önünde saçın.
Allah’a yemin olsun, eger Rabbim beni bir yakalarsa hi‫ ؟‬kimseye vermedi-
.giazâbı veriri”
ö'lün'ce, bu sOyledigi ona yapıldı. 'Allah.da arz’a emrederek‫؛‬
“Sende-^ondan n'e.varsa ba'na toplayıverl” dedi. Arz'da topladı. Adam
ayakta ,duruyordu. “Sen böyle bir vasiyeti..niye yaptm?” diye RabbTeâla
sordu.-.
“Senden korktuğum İçin ey Rabbiml” cevabini verdi.. Allah Teâla
hazretleri bu.cevap üzerine onu. affetti.” ^[Buharî,, Tevhîd .35,'Enbiya..50;
Müslim, Tevbe 25, (2756); M٧ vatta)'Cenâiz.51,.(l, 240); N e sâ i, Cenâiz 1.17,
(4 ,1 1 3 )1
AÇIKLAMA:
,1- Hadîs Buharî’de ‫؟‬eşitli .vecihlerde gelmiştir ve- her' veçhinde birkısım
farklılıklar mevcuttur.
' 2- -Hadîste, ad'amın “Rabbim beni bir' yakalar.sa”' (kelimesi kelimesine:
“Rabbim beni yakalamaya muktedir olursa” demesi, OlUmden sonra dirilme
hâdisesini ve hatta‘, -Allah’ın kudretini inkar manası taşıdığı haide, ,bu adamın
aff-1 ilahiye mazhar olması,.Ulemânın münakaşasına sebep olmuştur. Hattâbi
şöyle der: ‘‘Adam dirilmeyi inkar etmiyor. Cahillik sebebiyle zannetti ki, kendi-
ne böyle yaparsa bir daha, geri dönmeyecek ve azab görmeyecek. Nitekim bunu
Allah’ın korkusundan yaptığını söylemekle i'manını izhar etmiş 'olmaktadır."
, ibnu Kuteybe ‫■\\اةه‬:
ً "MUminlerden bir kısmı bazı sıfatlarda yanılırlar,
bundan dolayı onlar tekfir edilmezler.”
tbnu’l-Cevzîh\x $l%\jL reddeder ve.-.“Kader sıfatının İnkarı ittifakla küß?‘-
dür. Allah beni yakalamaya muktedir olursa” sözünün manası, daraltmak’tır.
Nitekim ‫^ز ﻋﺘﻲ ل]ﻗﻢ‬, ’ü* ‫و‬ayetinde de böyledir: "Allah^ kimin rızkını daraltır-
şa...” demektir” diye t f vîl eden de olmuştur ” .der
Bazılan bu kimsenin Fetret ,devrinde olması'sebebiyle İmanın-bütün şartla-
^nnı bilemiyeceg-i, bu sebeple .bazı yanılgılara -düşebileceği bizim açımızdan,
ciddî bir hata sayılabilecek ;yanlış sözler söyleyebileceği, bütün bunlara- rağmen
tekfir edilemiyecegi hususunu belirtmişlerdir. .
542 KÜTÜB-İ SITTE'MUHTASARI IIC İLT

Bazı âlimler, ye’sin. dehşetinden ve- üzerinde korkunun galebe ‫ ؟‬almasjyla


klın.n gitmiş olacağından dolayı-yanlış, kelam Ye davranışlara düşebileceği, 0
۴anlış 8‫ ة ة‬1‫ج‬:‫ ذة‬kasden, ifade ettiği-manada söylemediğini,-İçinde bulunduğu hâlet
icab‫ ؛‬gaflet, zühöl ve unutma gibi, sâhibinin muâheze edilemeyeceği bir vasatta
söylemiş olabileceğini^ ileri sürmüşlerdir. Bu mey-anda “O şahsın şeriatinde kâ-
firin de mağfirete mazhar olmasının caiz olması” gibi k.abûlü mümkün olmayan
te’.vile bile yer veren olmıiştur.
Hadîste, anlatılan vak’aya, işlenen günah ne kadar büyük bile olsa Allah’ın
rahmetinden'ümid kesilmemes‫ ؛‬g'erektiği h'akîkatının herkesçe anlaşılabilecek
ve :zihinlerde kolayca yer edebil'ecek canl'ı bir temsil, bir mizansen üslûbuyla an-
!atılmış olması da ihtimalden uzak değildir-. Muhteyaya bu açıdan bakınca tem-
sîlde hata olmaz, prensibiyle detaya değil, maksada hasr-1 naz'ar edilir ve bir
kısımtekelliiflü tevilleregerekkalraaz. -

‫را‬:‫] ﺳﻴﺬ ث أ‬,:‫ﺀذﻫﺎ ﻗﺎﻟ ﺖ‬٠ ,‫ﻟﺬذ‬١ ‫'اﻟﺪرداﺀ''رﺿﻰ‬۶‫ وﻋﻦ أ‬٠ ٨


‫ر‬ : ‫ ' ﺗ ﻐ ﺮ ز‬. ‫رﻟﺌﻰ اس ئ ﻧﻌﻮل ﺿﺌ ﺖ زﺳﻮو ا'ﻟﺰ‬-‫اﻟﺬذذا؛‬
‫وﻣﻦ ﻗ ﻞ ﻣﻮﻣﻨﴼ‬٠ ‫ اؤ‬،‫'ﺗﺎ ث ﺷﺘﺮﻛﺄ‬.‫ إﻷ ﺋ ﻦ‬٠‫ﺗﺌﺒﺰ‬.‫د ف ﻏﺘ ﻰ اﺗﻨﺔ ان‬
. ‫ أﺣﺮﺟﻪ أﺑﺮ داوذ‬.-‫ ﺋﻘﺜﺌﺪﻟﻢ‬,
8. {414S)- Ümmü’d-Derdâ radıyallahu atıhâ a.nlatıyor: “Ehu'd-Derdâ ra-
dıyallahu anKı işittim. Demişti ki: uResulullah aleyhissalâtii vesselâm’ı işittim,
şöyle buyurdu: «Müşrik olarak ölenle,, bir müslüma'm'haksiz yere öldüren
hâriç, Allah bütün günahları affedebilir،” [Ebu Dâvud, Fiten'6, (4270).)
AÇIKLAMA:
Bu hadîs, uzunca'bir riYayetten bir parçadır. Hadisin.zahiri,.bir'mü’minî
meşru bir S'ebep olmadan taammüden (bile bile,.kasıdla) öldüren kimsenin mağ-
firete.mazhar olamayacağım ifade etmektedir. Nitekim bu mânayı'te’yîd eden
ayet-i kerime de'var: ‫ﻟﺪأ ﻧ ﻔ ﺎ‬,‫ ة ﺟ ﻪ( ﺧﺎ‬٤‫ « ^ ﻓ ﺜ ﺰ ﺋ ﺆ ﺳ ﺄ ﺳ ﺌ ﺪأ ﻗ ﻴ ﺰا‬K im ,''b ir rnU’mini
taamm.Uden.öldürürse onun cezası ebedi''kalacagı cehennemdir»» (Nisa 93).
îşte' bu, / ٥ «MAbhas'm görüşüdür. Ancak selefin cumhuru ve Ehl-İ 'Sünnetin ta-
mamı ayette gelen hükmü 'taglîze hamlettiler ve katilin tevbesinin de diğer gü-
nahkârların' tevbesi gibi sahih olacağını söylediler. Ve dediler-ki: ٠‫ؤﺟﺰاﺀ‬
^ u C e z a s ı cehennemdir” söz'ünün mânası, i Hak Teâlâ’nın ‫ئ ا ﺋ ﻼ' ﻳ ﻬ ﺬ ا'ذ‬
11. AF VE MAĞFİRET BÖLÜMÜ 543

'٤‫“ ﻳﺜﺰﻻﺑ ﺐ وﻳﻐﻔﻞ ﻧﺎدو ن ﻧ ﻠ ﻠ ﻎ ﻳﺌ ﺊ ﺳﺎ‬AiJah kendisine girk koşan» affetmez, bunun
dışında dilediğini affeder” ayetine temessüken (uyarak), dilerse onu mükâfaat-
landırır”demektir. Bu kususa delil doksandokuz ‫ﻻاةة‬ ‫ أ‬öldiirttp sonra levbe İçin
râhibe gelince, “Bunun tevbesi yok” cevabi üzerine onu da öldürüp yüze ta-
marnlaman îsrailli katildir. Bu durum, bu ümmetten öncekiler İçin sabit olursa,
kendinden önce mevcut olan birçok'agır teklifler üzerinden kaldırılmış olan bu.
ümmet İçin evleviyetle mevcuttur.”
.Yani, âlimler''getirdikleri açıklarnalara dayanarak bu hadisin zâhiriyle
amel etmezler, te’viliyle amel ederler.
LZ\D e t m e , MÜDEBBER KILMA VE MÜKÂTEBE YAPMA
VE KÖLE İLE MUSAHABE (ARKADAŞLIK) BÖLÜMÜ
(Bu bölüm dört babtır)

B tR İN C t BÂB
KÖLE ÂZAD ETMENİN FAZİLETİ

İK İN C İ BÂB
KÖLE İLE MUSAHABE VE KÖLE EDİNME ÂDABI

★ ÎYİ MUAMELE
★ KÖLEYİ AFFETMEK
★ KÖLEYİ DÖVME VE KAZF
★ KÖLEYİ TESMİYE

ÜÇÜNCÜ BÂB
ÂZAD ETME

DÖRDÜNCÜ BAB
MÜDEBBER KILMA, MÜKÂTEBE YAPMA
Kölelik insanlığın eski bir müesşesesidir. Bunu İslamiyet vaz’etmemiştir.
Kölelik e‫؛‬sas itibariyle savaştan kaynaklanmaktadır. Zira kazanan taraf, mağlub
olan tarafı esir etmekte ve köleleştirmektedir. İslam geldiğinde bu müessese
vardı.
İslam bunu tek başına kaldıramazdı, çünkü beynelmilel bir yaygmiığa
sahip idi. Öyleyse bunun ilgası beynelmilel karşılıklı anlaşmalarla mümkün idi.
İslam’ın bunu tek taraflı yasaklaması olamazdı. Zira savaşta elde edilen esirlere
yapılacak muaıhele, her iki tarafın mutabakatı ile tesbit edilir. İslam, Batılılann
yaptığı gibi hür insanlan köleleştirmeyi kabul etmez. Bilindiği gibi, bugün
Amerika’daki siyâhîlerin menşei Afrika’dan baskınlarla yakalanıp Amerika’da
köleleştirilen hür insanlardır. İslamiyet bunu tecviz etmez.
İslam kölelere birkısım haklar tanıyarak onlann durumunu düzeltmiştir.
Bazılanm hatırlatalım:
★ Kölelere okuma-yazma öğretilmesi teşvik edilmiştir.
★ Mekteplerde muallimlerin köle-hür hiçbir çocuğa aymm yapmaması,
hepsine eşit muamelede bulunması emredilmiştir.
★ Kölelerin, efendisinin yediğinden yemesi, giydiğinden giydirilmesi tav­
siye edilmiştir.
★ Kölelere hürriyete kavuşma fırsatlan verilmiştir: Kefaret gerektiren bir­
çok cezada ilk şık köle azad etmektir:
★ ★ Yemin kefareti.
★ ★ Zıhar kefâreti.
★ ★ Kati kefareti.
★ ★ Oruç kaîareti gibi
★ Mükâtebe, yani efendiyle anlaşarak hürriyetini kazancıyla satınalma an-
546 KÜTÜB-t SİTTE MUHTASARI 11. CİLT

!aşması yapma hakkı. 4184 numaralı rivayette görüleceği üzere, bu, âyetle sabit
olan bir haktır. Birçok âlimler kölenin mukatebe talebine efendinin itiraz hakkı
olmadığı görüşündedir.
ir Mahkeme hakkı: Köle haksız muamaleye maruz kalırsa kadıya çıkabi­
lir. Efendi köleye dilediği muameleyi yapamaz.
★ Hayat hakkı: Efendi köleyi öldüremez, işkence edemez, herhangi bir uz­
vunu sakatlayamaz. Aksi takdirde suçlu duruma düşer.
★ Mütaakiben görüleceği üzere köle azadı en hayırlı amellerden biri kılın­
mıştır. Kölelik statüsüne İslam’ın getirdiği bu iyileşme, tarihte İslam dışı mem­
leketlerden kölelerin İslam beldesine kaçmasına sebep olmuştur.
tsalm tarihi, dinin getirdiği bu ıslah sayesinde kölelikten yetişen nice sul­
tanlar, vezirler, valiler, askerî komutan ve fâtihler tanır. Hele âlim o kadar çok
ki... Daha ilk asırda, Şahâbe ve Tâbiîn devrinde iliıh hayatı köle asıllıların eline
geçmiş durumdadır. Bir rivâyeti buraya kaydedeceğiz,
anlatıyor:
“Abdülmelik ib m Mervân’ın huzuruna çıkmıştım. Bana: "Ey Zührî nere­
den geliyorsun?” diye sordu. Ben: “Mekke’den geliyorum” deyince, aramızda
şu konuşma geçti:
“Mekke halkına mürşidlik edecek geride kim kaldı ?”
“Atâ İbnu EM Rabâh.”
“Arap asıllı mı, mevâli mi?” (Mevali,âzadlı köle demektir.)
“Mevâlîdendir.”
“Pekâlâ MekkelUere ne ile hükmeder?”
“Diyanet ve rivâyetle” (Hz. Peygamber’in sünneti ile.)
“Diyânet ve rivayet ehli irşâd etmeye layıktır. Yemen ehline kim mürşidlik
ediyor?”
“Tâvus İbnu Keysân.”
“Arap asıllı mı, mevâliden mi?”
“Mevâlîdendir.”
“Pekâlâ onlara ne ile hükmedecek?”
“Atâ’nın hükmettiği ile (yani Diyânet ve Rivâyetle).”
11. UMUMÎ AÇIKLAMA 547

"Öyleyse layıktır. Mısır ahâlisine kim mûr§idlik edecek?"


"YezîdİbnuEbîHabib."
"Arap asıllı mı, mevaliden mi?"
"Mevâlîden."
"Şam ahâlisine kim mürşidlik ediyor?”
"Mekhûl.”
"Arap asıllı mı, mevâliden mi?” ‫؛‬
"Mevâlidendir, Huzeyl kabilesine mensup bir kadın tarafından azad edil-
miş, (Sûdan asıllı) Nûbî bir köledir.”
"Cezire ahâlisine kim mürşidlik ediyor?”
"Meymûn Ibnu Mihrân.”
"Arap asıllı mı, mevâliden mi?"
"Mevâlidendir.”
"Horasan ahalisine kim mürşidlik ediyor?"
"DahhâktbnuMüzâhim.”
"Arap asıllı mı, mevâliden mi?"
"Mevâliden.”
"Basra ahalisine kim mürşidlik ediyor?”
"el-HasanİbnEbi’l-Hasan (Haşan Basri) Hazretleri."
"Arap asıllımı mevâliden mi?”
"Mevâliden.”
"Helâk olasıca. Küfe'ye kim mürşidlik ediyor?”
"İbrahim en-Nehaî.”
“Arap asıllı mi, mevâliden mi?”
“Bu Arap asıllıdır."
"Ey helâk olasıca Zührî, beni biraz ferahlattın. Allah’a kasem olsun, me-
vâlî, Araplar üzerine efendi olmuş bulunuyor. Araplar minberin dibinde otur­
sun da mevâli üstüne çıkıp bunlara hutbe okusun ha (olacak şey değil}! ”
‫؛‬4« KÜTÜB-1 s i .MUHTASARI. n .Ç İL T

“E ^ mil’minlerin emıri, bu A llah’ın takdîridir. 0 ’nun dinini kim tatbik


١

‫؟‬der korursa, efeudi.olur. klm.de tatblk'etmez, elden kaçırırsa zelil olur.!”'


BtRtNCt BÂB
,KÖLE 'Â ZA . ETMENtN.FAZtLETt

.‫اﻟﻠﻪ‬ JjLj ‫ ]ﻧﺎد‬:‫ﻗﺎل‬٠.‫ﺀﺛﻪ‬,‫ر ص اﺋﺈة‬ ‫ ﻋن أى ﻫﺮﻳﺮة‬.-', ١ ‫ا‬


-‫ ل ﻏﺼﻮ ﺑﺘﻦ‬٤ ‫ﻟﺬذ ﺋﺘﺎﻟﻰ ﻟﻢ‬١‫ﻛﺘﻘﺬ‬-‫ ا‬،‫ أ‬٠‫ﺋﺐ‬٠‫ﺋﺰأ ث‬.‫ زاﻳﻒ أﺋ ﺶ ا‬١‫ص‬
. ... ‫ ا‬. , ‫ ا‬. , ' , , . [ ‫ي‬ ‫ﯮ أ ﻳ ﺬ ا ة‬

‫ﻦ‬ ‫ ﺑ‬١ . ‫ أ ر‬.«‫ »ﻏﻰ و ﻷ ﺀ ش‬:‫زاد ف رواﻳﺔ أﺧﺮى‬


‫واﻟﺘﺮﻣﺬي‬
1. (4 ‫ ا‬4‫) و‬- •Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: iiResûlullah aley
,»hissalâtu vesselâm buyurdular ki: u K k bîr mûslüman.erkegi azad cdcrs
:” .onun' her Ijir uzvuna-mukabil, bunun bir uzvunu Allah .ateşten azad eder
” ...Bir diger rivayette su ziyade var:'^... hatta tercine muk'abil tercini
fBuharî, Itk 1; Müs ,!‫؛‬m٠Itk24١( 1509)‫ ؛‬Tirmizl,. Nüzû^

‫ زأﺛﺌﺜﺎ زﻣﺮد‬:‫ﻗﺎل‬ ‫ﻋﺌﻪ‬ ‫اﻷﺳﻘﻊ رﺿﻰ اﺋﻠﺔ‬ ‫ﺑﻦ‬ ‫واﺋﻠﺔ‬ ‫وﻋﻦ‬ ٠ ٢ '‫| ا إ‬
‫ ﴽﻏﺆﺛﻮا ﻏﺌﺔ‬:‫ ﻓﻌﺄل‬.‫ ''ﺗﻌﺒﻰ اﻻار اأﺋﻌﺘﻠﻲ‬:‫ا أؤﺟﺐ‬٠‫'ﻓﻰ ص\ﺟﺊ ل‬ ^١
.‫داود‬, ‫أﺑﻮ‬١‫ أ ﺧ ﺮ ﺟ ﻬﺎ‬.[‫ ز ﺋ ﻐ ﺘ ﻮ ﺑﺘﺔ ﻏﻔﺘ ﻮأ ﺑﻦ اﻟﯫر‬٤ ‫'ﻗﺘ ﻲ 'اﺋﻨﺬ ي‬..
2. (415.)- Vâiİe İbnu’l-Eska’ radıyallahu anh anlatıyor: “Kendisine-kati
sebebiyle ateş- vacib olan bir arkadaşımızla Resûlullah aleyhissalâtu vesse-
lâm ’a gelmiştik.
“Ona-bedel .bir köle-azad edin, Allah da onun her bir uzvuna bedel
^sizden bir.uzvu ateşten azad etsinl” buyurdu." ،Ebu pâvud, Itk 13.(3‫ و‬64١.‫ا‬
KÜTÜB-1 SÎTTE MUHTASARI M, CİLT

AÇIKLAMA:
1> Bu iki rivayet köle azad etmenin faziletini beyan etmektedir: Azad
en, azad ettiği kölenin her bir uzvuna mukabil bir uzvunu cehennem ateşih-
n korumaktadır. Kur’an-ı Kerim.de iis (fekkü rakabe) tabiri de bu
‫؛‬seleye temas eder. Bir hadîste fekkü rakabe, "kölenin hürriyetine kavuşma
nde ona yardımcı olmak" olarak açıklanu-. Rabbimizin "zor geçidi aşmak"
ırak tavsîf ettiği fekkü rakabe (Beled ll-1 3 )’nin azad etme manasına da gel-
|i söylenmiştir. Azad olmasında yardımcı olmak "zor geçidi aşmak" kıymt-
de ise, bütünüyle azad etmek çok daha kıymetli bir amel olmalıdır.
2- N e s â î’nin bir rivayeti şöyİedir: “Hangi müslüman, iki köle müslü-
ın kadını azad ederse, onlar bunun ateşten kurtuluşunu sağlarlar, onlar­
ın iki kemik bunun bir kendğine bedel olur. Hangi müslü.mah kadın, bir
dm müslümanı azad ederse, onun hürriyeti, bunun ateşten azadlığına
Ijep olur.” Bu hususta başka rivayetler de var.
3- Rivayetler azad etmenin faziletini ifade ederler, ancak erkeğin azad
ilmesi kadının azad edilmesinden daha kıymetli olmaktadır. İhnu Hacer
nun sebebini: "Çünkü, kadının hür kılınması, çoğu kere onun zâyi olmasına
bep olmaktadır. Halbuki erkeğin hürriyete kavuşmasında, kadında hulunma-
n bazı umumî mânalar mevcuttur: Kaza (hâkimlik yapma) yetkisi, cihâd, şe-
det gibi erkeklere mahsus ammeye bakan menfaat ve yetkiler var"
4- Hadîste geçen "Allah onun herbir uzvuna mukabil, bunutı bir uzvunu
işten halas eder" ifadesi, tam istifadenin olması için kölenin eksiksiz olması-
1, bütün uzuvlanmn mevcut bulunmasının gereğine bir işarettir. Hattâbî, iğ^
flik gibi, bir menfaat sağlayan eksikliğin, elde edilen o menfaatle telafi edile-
ğine dikkat çekmişse de, Nevevî ve diğer alimler eksiksiz olanın azad
ilmesinin her halükârda, ev/, olacağını söylemiştir.
S - İbnu'l-Müntr, kefâret olmak üzere azad edilecek kölenin müslüman ol-
ısı gereğine hadîste işaret olduğunu belirtmiştir. "Zira der, kefaret ateşten
rtarıcıdır, öyleyse, bunun ateşten kurtulmuş biriyle olması gerekir."
tK İN C lB A B
,KÖLEYLE MUSAHABE Ye MUAm ELE ÂÖABI

lYlM UAM ELE

‫اش‬ ‫ ذﻗﺎد وﺳﻮو‬:‫ﻋﻨﻪ ﻗﺎل‬, '‫ﺑﻜﺮ ر ﺿﻰ اﺗﻨﻦ‬.‫ د ض أف‬١'


.,‫' أﺧﺮﺟﻪ اﻟﺘﺮﻣﺬى‬.[‫ﺛﻞ اﻟﺠﺌﻪ ز ﺀ اﻟﺘﻨﻜﺔ‬. ٠‫ﻳﺚ‬,'‫'ﻷ‬
٥n/ı anlatıyor: “Resulullah aieyhissa- 1. (4151)- Hz. Ebu Bekr radıyallahu
lâtu vesseiâm buyurdular ki: “Kötü muameJe sâhib ‫ ؛‬-cennete giremez.” (Tir
m izj Birr ._29, ( 1947).‫ل‬

.‫ ﻣﻦ 'ﺟﻬﻴﻨﺔ'ﻟﺪ‬,‫ وﻛﺎن‬.‫ وض راﻓﻊ 'ﺑ ﻦ ﻣﻜﻴﻒ رﺿﻰ اﺗﻨﺔ ﻋﻨﻪ‬- ٢.


‫ ﻏﺘ ﻦ‬I ‫ ﻧﻨﺎل زﺛﻮق اش‬:‫'ﻗﺎ ل‬.‫ﻋﺬﺛﻒ ا'ﻟﻠ ﻲ‬.‫ه‬.‫اﻟﺤﺪيﺀ‬.‫د‬.‫ذﺻﻪ‬
.‫داود‬,‫ أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ‬.[‫ﺑﺆم‬..‫ زﻣﻮﺀ اﻟﺨﻠﻖ‬،‫اؤ ﻗﺎل' ﻳﺌﻦ‬.،'‫اﻟﺘﴼةة ﺋﺘﺎﺀ‬

‫ اﻛ ﺆم‬,‫'ﺿﺪ‬, ((‫وواﻳﻦ‬ .‫ا))اﻟﺌﺘﺎإ(( اﻟﺰﻳﺎدة‬


2. (4152). R Ş İbnu Mekts radıyallahu anh -ki ,
aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte Hudeybiye'seferine katılmıştır- anlatıyor^
“Resûlullah aleyhıssalâtuvesselâm buyurdular ki:
“iyi muamele. artmadjr„-vey٥ uğurdur ‫ﻣﺢءﻣﺢ‬/ - kötü huy da uğursuzluk-
tur.” [Ebu Dâvud. Edeb, 133.( 5 1 6 3 ‫ا‬52٠5 ‫) ا‬.]
AÇIKLAMA:
1- Hadîste geçen hüsnü’l-melcke, “köleye iyi muâmele etmek” mânasına
'gelir.
Resûlullah aleyhissalâtu vesselârr^, emri altında bulunan kimselere, efendi
552 KÜTÜB-1 SİTTE MUHTASARI ll.C tLT

durumunda .lan büyüğün iyi muamele etmesini tavsiye, etmekte, bunu uğur ola-
rak tavsîf etmekte, kötü muameleyi.de uğursuzluk, ş^rihler; Efendi,' emri altın-
dakilere iyi davranırsa onlar da samimî hislerle,'Severek, isteyerek giiZel hizmet
ederler. Böylece'karşılıklı muhabbet, saygı doğar. 'Bundan da huzUr ve 'bereket
hâsıl olur.- Kötü davramş da aks'i bir netice hâsıl eder ki, Resûlullah aleyhissalâ-
ru ‫ ^ﻗﺮﺀﺀﺀﺀ' ا‬bunu, ugırsuzluk dij^e'ta١^sîf etraiştir.
2- Köleye iyi' muameleyi'tavsiye eden Ebu Dâvud k a d îsle r iâ ü birkaçmı
.kaydediyoruz: \‫ﺋﻶة اﻗﻮ‬٠‫ اﻟﻐ ﻼة' ال‬.(‫ﻓ ﻼم وﻧﻮﻟﻲ ا ع ﻣ ﻮ آﻟﻨﺔ ﻏﻲ' و ظ‬.‫ ذ اﺑ ﺰ‬١‫ﺟﻢ‬
‫ ﻣﻨﻜﺖ آ'ﻟ ﺔاﻟ ﻺ‬U.‫“ ؛‬Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’m ölmezden önce söylediği
en son sözü: ‘‘Na'maz, .naınaz, cîJer‫؛‬n‫؛‬z‫؛‬n 'sahib 'ol'duğ.1 - köleler'.hustJsunda
A«ah ۶tenk0rkunî” ٠w«.". ‫ﻣﺤﺰاﻟﺔﻟﻢ ﺟﻤﻨﻴﻲ ا ع ﺋ ﻐ ﺚ 'اﻳﺪﺧﻠﻢ ﻗﻨﻦ'ﺣﻤﺎن'آﻣﺤﻮة ﺋﺨﺚ ﻳﺪ؟‬١ ‫ر‬
‫ص زا'ﻟﻐﺌﺔ ﻣﻰ ﻫ ﺰ‬١‫ ﯪي‬٠ ‫ ' ﻗﻴﻠﻌﻨﺔ‬.‘Kölelerînizkardeşlerinlzdlr. Allah onlarrs‫؛‬..'
zln ellerinizin alfana(emaneten) koymuştur, öyleyse kimin elinin altmda kar.
de§i varsa,'ona, yttligindCn yedirsin, giydiğinden gi'ydirsin, yapamıyacağı İŞİ
buyurmasm,. buyurduğu takdirde yardim etsin.«»»)
‫ة ﻗﻜﯫزﻗﺔ أذ إﻋﺊ‬:‫آؤﺀذز‬
٠ ‫وﺣﻤﺔ‬٤‫اﻟﻄﻠﻢ'ذئ‬.‫“ ةذ‬Kim 'kölesine tokat atar veya döverse
bunun kefareti onu'azadetnıesidir.”

★ KÖ LEYİ A'FFETWEK

‫ ]ﻳﺎ ؛ وﺟﻞ إﻟﻰ‬:‫اﺑﻦ ﻋﻤﺮ رﺻﻰ اﺗﻨﺔ' ﻋﻨﻬﻤﺎ ﻗﺎل‬.' ‫'ﻋﻦ‬, .٠١
‫ﻳﻢﺀ؟ ﺋ ﺖ‬1‫ﻟﺦ‬1‫ﻓﻠﻢ أﯮ ض‬٠ ‫ارﺳﻮل اس‬،',:‫اﻻه' س | ﺋﻞ‬.‫رﺳﻮإط‬
‫ا ا‬
:‫؟ ﻓﺎ'ل‬٠‫ﻏﻠﻢ أﻏﯯ'ض اﻟﺤﺎدم‬٠..‫ ﯪزﺳﻮ'ل''آﻟﺔ‬:‫ﻧﻘﺶ‬ i p i . _٠٠
.‫واﻟﺘﺮﻣﺬى‬..‫ داود‬.‫'أﺧﺮﺟﻪ أﺑﻮ‬.[‫ ﺗ ﻤ ﻦ'ﻧ ﻮة‬.‫'ﻳﺆم‬i p r ‫اﻏﻒ' ئ ﺧﻰ‬
'(Ibnu Ömer radıyallahu anhiima .anlatıyor: “Bir adam .(4153
'*?Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a gelerek: “Hizmetçiyi ne kadar affedeyim
:diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm susup cevap vermedi. Adam tekrar
Ey Allah’ın Resûlü! Hizmetçimi ne kadar affedeyim?" diye sordu. Bu“
i '.
e (88 ‫؛‬r rivayette de “g٥n.d٥z ‫؛؛‬. buyuru'rsa gete buyurmaStn,'g٠ce buyurursa gündüz buyurma,
stn” emredilir.
İLClLT KÖLEYLE m u sa h a be ve MUAm ELE ÂDABI 553

sefer: “ Her gün yetmiş kere affet!” cevabını verdi." [Ebu Dâvud, Edeb 133.
(5164); Tlrm izî. B iır 31, (1950).]

t ‫ ]وﺀﻳﺚ ﻟﻤﺎ' دو و ﻋﺪ‬:‫ ي ﺳﺰﺋﺪ ﻗﺎل‬٠ ‫' ؤﻋﻦ اﻟﺌﺘﺮور‬٠٢


‫ ﺿ ﺬ غ ز ﺧ ﻞ اش | ع‬: ‫ ﺷ ﻞ‬. ‫ ذ ا ﺻ ﺪ ﻟ ﻠ ﺊ‬.‫و ش ﺀﻻ'ﻳﺐ ي؛ﻟﻘﺎ‬
‫ص‬ ‫ ﺋﺘﺎ'ﻟﻰ'ﺋﺨﺚ‬٠‫ﻟﻢ وﺣﻮةةأ( ﺟﻄﻬﻢ اﻻ‬.‫ ﺋﻠﻢإﻟﺤﺰاﻗﻊ‬:‫ﻗﺜﻮق‬.
‫ ش زﻷ‬: ‫ن ت ا ر وﺛﺒﺪ ن ت‬ | ‫ﻛﺄن أﺧﻮة ﻗ ﺖ ﻏﺪه‬
.[‫ا ةﴽﺀ؛ﺛﻮﺻﺎ ﻋﻲ‬:‫ إ ة ﻛﻠ ﺼﻮه‬٤ . ‫■ ﻳ ﻌ ﻴ ﻢ‬U
‫وص( ﻣﻰ اﻟﺘﺘﻠﻲ‬1 ‫ئ‬
. ‫أ ﺧﺮ ﺟﻪ ﻟ ﻨ ﺴ ﺔ إ ﻻ ا ﻟ ﯫ ف‬

.‫))اﻟﺨﺆل(( ﺣﺸﻢ اﻟ ﺮ ﺟ ﻞ وأﺗﺒﺎﻋﻪ‬


2. ( 4 1 4 ‫) ة‬-l YMa’rûr
L i u l u ı l utbnu
n u ouveyu
Siiveydf urahimehuliah
m m e n u l l u n aıııaııyur.
.anlatıyor: C“Ehu
s O iı le
Zerr'i
rr I gar-
gör-
diim. Üzerinde bir tabm(hulle)vardı, kölesi de ayni şekilde birtakım giyiyordu.
Bunun sebebini sordum. Banaşu cevabi verdi: “Resulullah aleyhissalâtu vesse-
lâm’âan şöyle söylediğini işitmiştim:
^“Onlar sizin'kadehleriniz ve.yakm adamlartmzdır. Allah Teâla Haz.
retleri,٠nlar» ellerinizin altma (emâneten) koymuştur. Kimin kardeşi eli al-
tmda. ,isej.yediginden yedirsin, giydiğinden giydirsin,yapamayacağ، İş bUyur-
maytmz, eger buyurursamz onlara yardim'edin.” JB uharî iman Itk ,' 22, -15,'
Edeb 44; ,
M üslim Eym.an40 (1661 );','Ebu D â v u d Edeb ' , .133, (5157, 51.58,
5161)٠
, Tirm izl, Bi^29,(1946).J :' .
AÇIKLAMA:
Nevevî ‫ ًا ة ة‬١‫ خ‬٠
. “ Hadîste gelen "yediğinden yedirme, giydiğinden giydir-
me” emri vecîbe değil, istihbab İfâde eder- Efendiye vâcib olan, kölenin yiyecek
ve giyeceğini â ’rufuzere te’mindir. Ma*ruf demek bölgenin, şâhısların âdetle-
rine, durumlarına uygun olarak demektir. Bu, efendinin yediği ve giydiği cins-
ten de o lab ilir, daha düşük'de .olabilir, daha fevkinde d'e olabilir. Hafta efendi',
adete muhalefet ederek, kendisi, zUhd veya cimrilik'sebebiyle emsalinden daha
düşük bir seviye ile iktifa edecek olsa, kölesine cimrilik etmesi, rızası olmadan
k f it if lid o i h i n lm n v / ] 7n i'l/ım /iYt h p i n l nlm /17 ٠'
54 KÜTÜB-J SİTTE MUHTASAR، j j c Jlt

‫ﻟﺬ‬

.‫ واﻟﺘﺮﻣﺬى‬.‫داود‬. ‫ وأﺑﻮ‬،-‫ وﻫﺬا ﻟﻔﻈﻪ‬،‫اﻟﺒﺨﺎرى‬


‫ﻵ‬. Hz. E b ١4 H ttre F e radı^allahu anh ‫ﻋﺔ‬١ . “ Resûlullah ‫ ا ه‬6‫ﻻ‬-
‫ ﻻ ب‬0 ‫ل‬٠

salâtu vesselâm buyurdular ki: “Birinize hizmetçisi yemeğînî getirince,


u beraber yemek iizere oturtm aya۴aksa, hiç Qİsun bîr îkî.îokma'veya bir
yiyecek versin, z.ira yemeğin h a raret (pişirme) ve muamele (zahm eti).,.‫؛‬
‫؛‬ekm iştir.” .[Buharl,. Et’ime 55٠. Itk 1 8 ;'T ‫؛‬,rm'!zî٠'E t’ime 44. (1.854)‫ ؛‬,Ebu
‫ا‬٧٧ ‫ ل‬, Et’inıe 3846) 1‫ ؤ‬١); Eymân 4 2 ,(1663).‫ ل‬.
AÇIKLAMA:
1- Hadîste geçen “ lokma” veya “yiyecek” tabirleri ravinin bir tereddüdü
laktadır, aynı mânada kullanılmıştır.
2-' Hizmetçiye .‫ را ﺀ‬/‫ ﺀ‬/ /٠‫ع‬:‫ا‬ verilmesi, .yemegin .azlıgı.veya ‫ ؟‬.kluguna
.e, şartlara göre az veya ‫؟‬ok miktarda yapılacak ikramı.ifade eder.
3٠ Bu hadis daha önce ٠‫ « ه ﺀ‬Zerr’den kaydedilen rivayette i'fâde edilen
ndi ile köle arasında eşitlik sağlama ıneselesininbir istihbab 0İduğunu,:ye-
de ve giymede eşitliği sağlamak veya köleyle: t e r a ^ yemenin efendinin ih-
Uina.bırakılan müstehab bir tavır. olduğunu ifade eder
nu ١İ-M ü n z irb ü tü n îlim e h lin d cn § u n u n a kl€ tm i§ tir:V acibolan,e fen dîninko-
١

?, ٠ bölgede emsalinin çoğunlukla y e d iğ iâ n yedirmektir, katık ve giyecek


١dc 'hüküm boylcdir. E f i olam hizmetçiyi de ortak etmek ise de, efendi
‫ ئ‬olanları kendine a y ıra b ilir”
BİRİNCİ FASIL
CENABETTEN GÜSÜL 5
İKİNCİ FASIL
HAYIZLI VE NİFASLI KADINLARIN YIKANMASI.... ...................... ..................... 9
ÜÇÜNCÜ FASIL
CUMA VE BAYRAM GUSLÜ....... ................... ................................. .... ....... 13
DÖRDÜNCÜ FASIL
ÖLÜNÜN YIKANMASI VE ÖLÜ YIKAYANIN YIKANMASI.... .................. . 24
BEŞİNCİ FASIL
MÜSLÜMAN OLUNCA GUSÜL ................................................... ............. .......... ....... . 33
ALTINCI FASIL
HAMMAM HAKKINDA.............;....... ........... .......................... ................................ . 36
DOKUZUNCU BÂB
HAYIZ HAKKINDA
Umumi Açıklama...... ....................................... ................. ..................... ....................... ............. 40
BİRİNCİ FASIL
HAYIZ VE HAYIZLIYLA İLGİLİ HÜKÜMLER......... .... ............. ........ .... . ... 42
İKİNCİ FASIL
İSTİHAZE VE NİFAS HAKKINDA..................................... ............... ...... .. ،63
Hayız Halinde Temizlik........................ ......................................................................................... 79
(Cemiyet ve Temizlik Yönünden) Aybaşı................................................... .......................... ...... 79
YİYECEKLER BÖLÜMÜ
Umumî Açıklama...... .......................................... ..................... ............................... ................... 88
BİRİNCİ BÂB
YEME ÂDÂBI
Yiyecek Aletleri....................................... ............................................................... .................... 91
Besmele Çekmek............................................................. ........................................ .................. . 95
Şaytanın Yeyip İçmesi.................................... ...................................................... ................. ....... 100
Yemek Ne Suretle Yenmelidir?........... ....................... ................................. ........................... ...1 0 2
556 KÜTÜ٥ -t StTTE MUHTASARI. .،!.CJLT

'El ve Ağzın Yıkanması............................................'....................................................................7‫' ا ا‬


Çok Yemeyi-Zemm......................................................................................................................‫اﺗﺎ‬

‫ا‬.. ‫و‬ , --
.m Ut e f e r r Jk Ad a b l a r .....................................................................................................‫دوا‬
tK İN C t BAB
MİİBAH VE M EKRUH YİYECEKLER
BJr JNCJ FASIL
HAYVANLARDAN MÜBAH .VE MEKRUH OLANLAR ....................... ....................... 1^2
KELER.............................................................................................
TAVŞAN .............................٩
.‫ا‬......................,........'....................,.....'......................
.'SIRTLAN
KiRPJ 152
TOY) ç e k ir g e l e r 5 .١
‫ا‬
AT............................................................................................................................................... 155
PiSLiK y iy e n l e r (ÇELl 'â LE) 157.
HAŞERELER 159
MUZDAR
ClZYEVE Sa D a KA d ev esi .................162 .......................................‫ا‬..‫ا‬........٠
..........................‫ذ‬
C T ‫د ةا‬

İKİNCİ FASIL
HAYVANİ OLMAYAN YİYECEKI^ER..................... .... ............... .......... ........ ...............166
.y a b a n 'c il a r in ' y e m e ö '1.
-Ü Ç Ü N C Ü BAB
^HARAM YİYECEKLER 175'
' D ،)R D Ü N C Ü B A B .
RESlIİAliJ.AH VE ASHABININ YEDİĞİ YEMEKLFR..... ...................................... ISI.
B E ŞİN C Î'B A B
Ra z i v e s il e l e r l e y e n e n ^YEMEKLER 195
DA v e t yem eği ....195 .................................................................................‫ا‬.‫ا‬............................‫ا‬
DÜĞÜN YEMEĞİ‫( ؛‬VELÎME)................................................................................................. 201.
AKİKA 207
reRE. VEATÎRE............................................^.............:......................................................... 214
' d a v e t -‫ ؟‬EŞİTLERİ. .EĞLENCE,' EĞLENCENİN .HAYATIMIZDAKİ, YERl.................. 217"
ZİYAFETLE'R ................................................................................................................٥
............ 217.
II. CİLT. İÇİNDEKİLER 537

DÜĞÜN............ .................:.......................... ٠. t٠٠■■■.'■■٠■٠■■٠■■■٠•٠■■٠ . 1 ‫؟‬١

MUSİKÎ......................................................... ......... 219


EĞLENCE MEVZUUNDA RESÛLULLAH'IN ŞAHSÎ SÜNNETİ
TIB VE RUKYE BÖLÜMÜ
l'tiz a r .................................................................... .

Umumi Açıklama-1 ....................................


Umumi Açıkma-2......................................... .
.251
Tıbbın Ehemmiyeti.................................. ..... .253
BİRİNCİ BAB
TEDAVİNİN CEVAZ!
TEDAVİNİN MEKRUHLUĞU
RESULULLAH.IN VASFETTİĞÎ İLAÇLAR
Hararetin Su ile Soğutulması
Suyun Soğutmada Kullanılması Günümüz Tıbbında Nasıldır? 2««
Hacamat Nedir. Nasıl Yapılır?.......................;.......................... 299
Zamanımız Tıbbına Göre Hacamat.... ................... .................. 3(K)
Hamr Hakmda Tıbbın En Son Söyledikleri ..312
Hacamat Hangi Halde Olmalı ?................ 319
Kan Vemıek Hacamat Yerine Geçer mi? .. .321
Günümüz Tıbbında Dağlama..................... ...... ........................^27
İKİNCİ BAB
RUKYE VE MUSKALAR
BİRİNCİ FASIL
RUKYE VE TEMİMELERİN (MUSKALARIN) CEVAZI............................
Umumi Açıklama......... .............................
Rukye Meşrudur..........
En Faydalı İlâç Kur'an .
İKİNCİ FASIL
RUKYEDEN NEHİY ....350
ÜÇÜNCÜ FASIL
TAUN VE VEBA ............... ...................... .............................. ............................. J5٠
DÖRDÜNCÜ FASIL
GÖZ DEĞEMİSİ
Göz Değmesine Karşı Alınacak Tedbirler .371
558 KÜTÜB-l SİTTE MUHTASARI I I . ÇİLT

Gözü Değen Kişi Ne Yapmalı?


Nazar Değen Kimseye Yapılacak Tedavi
TIBB-! NEBEVİ, MAHİYETİ VE EHEMMİYETİ
Hz. Peygamberin Sağlığa Verdiği Ehemmiyet
Koruyucu Hekimlik
Temizlik. Beslenme
Spor
İstirahat, İbadetler
.Dua; Haramlar
Hastalık ve Tedavi Yollan
Tedaviye İnanç..... ......... .3 8 5

Kader İnancı ve Tedavi.... .3 8 7

Tedayv Ediciler......... ....... .3 9 3

Tıbbî Tatbikatı Murakabe .3 9 3

Caynaklar ...3 9 3

Fıbb-ı Nebevî Nasıl İhya Edilebilir?..................................................... . .395

TALAK (BOŞANMA) BÖLÜMÜ


Jmumî Açıklama.............................................. ............. ..399

‫؛‬oşanmaya Sebep olan Haller 401

lakemeyn .4 0 2

alâkın Çeşitleriyle İlgili Tabirler .4 0 3

BİRİNCİ FASIL
ALAKTA KULLANILAN ELFAZ (LAFIZLAR) .409
İKİNCİ FASIL
UHULDEN ((JERDEKTEN) ÖNCE BOŞAMA ... .423
ÜÇÜNCÜ FASIL
4 YIZLI KADININ TA LA K I..... ......................... 429
DÖRDÜNCÜ FASIL
BAR EDİLENİN, DELİNİN, SARHOŞUN T A L A K I..... 432
ikreTı............. 434

la ve Unutma. .4 3 5

BEŞİNCİ FASIL
KAHDAN ÖNCEKİ TALÂK 437
H .e،L T tÇÎNDEKtlER 559

' ... ALTINCI FASIL


KÖLE VE CARlYENlN TALAKI....................................................................................... 442
. YEDlNCl FASIL
MÜTEFERRİK HÜKÜMLER'........,.........................................:......٠
.....٩
...............................45٠.
UĞURSUZLUK B Ö L İ I Ü
UĞURSUZLUK BÖLÜMÜ..;..............„...:..............:..:.................................................‫ا‬.........4‫س‬
٠ . , '. Z I H A R BÖLÜMÜ '
-Umumî AçjkJama ................................ 474
.İLİM BÖ LU M Ü '
.BİRİNCİ FASIL
ÂLİMLERİN FAZİLETİ........١
.............................v...,..١
.......... .................... .............;.......... 483
-İKİNCİ FASIL. . . .
İLME TEŞVİK .................................491................................................................‫ا‬....................‫؟‬
‫ا‬
ÜÇÜNCÜ-FASIL
İLlM ÂDABI
DÖRDÜNCÜ FASIL.
İLİM 'VE ÖĞRENME ÂDABI...........................................‫ا‬...........:......................................5‫»ا‬
BEŞİNCİ FASIL. '
HA'DİS RlVAYETİ' VE- NAKLİ..........................................................................................5W
ALT.INCI'FASIL
HADİSİ.N YAZILMASI ........................................................................................................517..‫د‬
' 'YEDlNCl,-FASIL .
İLMİN. KALD!RILMASI.......‫؛‬...................................................................................:..:.....:....S23
AF VE.M AĞFİRET BÖLÜMÜ
Umumi Anıklama 527
Gönahla Manevi Mertebe Kazanmak .........................................................................................529
Kulluk Eh-......................................................^..........................:..............,....

Tevtenin Makbul Olmasmrn Diğer-çartJan ............:...„......................................................İ........533


AZAD ETME. MÜDEBBER KILMA- VE MU k ATEBE
YAPMA VE KÖLE İLE MUSAHEBE B Ö L İ Ü
Umumi Açıklama-....„..........„„...........„..‫؛‬... ................ .................................... ..................
BİRİNCİ BAB
KÖLE AZAD ETMENlN'FAZİLETİ
560 KÜTÜB-Î SİTTE MUHTASARI 11. CİLT

İKİNCİ BAB
KÖLEYE MUSAHABE VE MUAMELE ADÂBI.......................... . ........................ .......551
îyi Muamele..... ....................................................................... .................................................. ....551
Köleyi A ffetoek.................................. .......................... ....................... .......................................552
İÇİNDEKİLER ............................................ .............. ........................... ......................J........... .... 555

You might also like