Professional Documents
Culture Documents
(Hadis) İbn'i Mace 01.cilt
(Hadis) İbn'i Mace 01.cilt
(Hadis) İbn'i Mace 01.cilt
Mütercim Naşir
Haydar HATİPOĞLÜ Kahraman Yayınları
(Varisleri) Fethullah KAHRAMAN
(Varisleri)
KAHRAMAN YAYINLARI
Umumi Neşriyat No: 6
Kur’ân ve Hadis İlimleri Husûsi No: 1
İsteme Adresi:
KAHRAMAN YAYINLARI
Davutpaşa Cad. TİM2 No: 322
Topkapı-İstanbul
Tel: 0212 613 83 05
Fax: 0212 565 25 84
İstanbul 2012
Terceme ve Şerheden:
Haydar HATİPOĞLU
İzmir Müftüsü
NEŞREDEN
KAHRAMAN YAYINLARI
Ö N S Ö Z
KAHRAMAN YAYINLARI
Fethtıliah Kahraman
Ö N S Ö Z
AHMED DAVUDOĞLU
8.1.1982
Bilindiği gibi, yüce dinimizin iki temel kaynağı vardır. Bunlar
dan biri Kur’an-ı Kerim’dir; diğeri de Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Seîlemî'in söz ve işlerinden ibaret olan Hadis-i Şeriflerdir ki, Sün
net ve Sünen diye de adlandırılırlar.
Kur’an-ı Kerim, peyderpey nazil olduğu zamandan itibaren bu
güne kadar şüphe götürmez bir nakil ile (tevatür yolu ile) asliyetini
muhafaza etmiş ve asla bir değişikliğe uğramamıştır. Kıyamete ka
dar da bu asliyetini koruyarak hiç bir tahrife uğramayacaktır; çün
kü O'nu inzal eden Vacib Teâlâ Hazretleri, O'nu tahrif ve değişik
likten koruyacağım yine Kur’an-ı Kerim’de va’d buyurmuştur. Bu
nun metnini kötü niyetli ve maksatlı kişiler değiştiremez ve boza
mazlar. Ancak âyet-i kerimelerin mânâlarım, murad olan mânâ dı
şında tefsir etmek sureti ile insanların itikadlannı bozabilirler. Onun
için dini eserler okunurken, bunları aktaranların itikad ve ahlâkla
rını nazan itibara almak şarttır. Buna büyük bir önem vermek ge
rekir.
Peygamber Efendimiz’den bize intikal eden Hadis-i Şeriflerin hep
si tevatür yolu ile sabit olmadığından, hadis âlimleri tarafından bun
lar değerlendirilmiş, kim'i sahih, kimi zayıf, kimi de mevzu (uydur
ma) kabul edilmiştir. Bu hadis-i şerif ilmi üzerinde pek çok eserler
yazılmış, çeşitli mevzulara ait hadîsler bir araya getirilmiştir.
Bunlar arasında Sıhah-i Sitte (Altı Sahih Kitap) yâhud «Kütüb-i
Sitte*, âlimlerin ittifakı ile en sahih hadîs kitapları olarak kabul edil
mişlerdir. Bu altı sahih kitaptan birisi de «Sünen-i lbn-i Mâce* di
ye adlandırılan kitaptır. Diğer sahih kitaplardan Buharl, Müslim, Ne-
seî ve Tirmizı’nin türkçeye tercemeleri yapılmış ve basılmıştır.
Şimdi de «Sünen-i İbn-i Mâce»nin tercemesi, uzun ve itinalı bir
çalışma ile değerli kardeşimiz İzmir Müftüsü Muhterem Haydar Ha-
tiboğlu tarafından başarılarak büyük bir ihtiyaç karşılanmış bulun
maktadır. Sünen-i lbn-i Mâce. bilhassa tasnif bakımından ve ihtiva
ettiği konular yönünden de ayrı bir özellik taşıyor. Bu da. lbn-i Mâ-
ce'nin dirayetini ve ilimdeki yüksek mevkiini belirlemektedir.
Hicri 209 yılında doğup 273 yılında vefat eden ve tefsir, hadis,
tarih ilimleri üzerinde şöhret bulan Muhammed îbn-i Yezid (Ebû Ab
dullah İbn-i Mâce) Hazretlerine Cenab-ı Hak’dan bol rahmet diler
ken, bu kıymetli eser üzerinde yapılan hizmetten dolayı kardeşimize
teşekkür eder, ona da ecri cezil niyaz ederim.
Okuyucuların da bu nurlu kaynaktan aydınlanmalarını ve üstün
Peygamberin yolunda bulunmalarını duâ ederim.
7
r
A . Fikri Yavuz
4.1.1982
1
O * 1
Haydar Hatiboğlu
(İzmir Müftüsü)
MÜTERCİMİN KISA HAL TERCEMESİ
KAHRAMAN YAYINLARI
MÜTERCİMİN MUKADDİMESİ
İBN-İ MÂCEH VE SÜNENİ
müellifimizin babasına ait bir lâkab olup dedesine ait olmadığı an
laşılmaktadır.
İ b n - i H a l l i k â n cilt 3, Sah. 407, Tezkiretü’l-Huffâz cilt 2
Sah. 189, ve Şezerâtü’z-Zeheb, cilt 2 Sah. 164'te: M u h a m m e d
b i n Y e z ı d b i n M â c e h tabiri kullanıldığından bunlara
göre' M a c e h ’ in müellifin dedesinin adı olduğu sanılmakta ise
de böyle değildir. İ b n - i M â c e h , M u h a m m e d ’ in kün
yesi olarak zikredilmiş, gramerce de ona bağlıdır.
M â c e h ’.in müellifin anasının adı olduğu da söylenmiştir.
M â c e h , kimin ismi veya lâkabı olursa olsun önemli olan hu
sus, müellifimizin l b n - i M â c e h veya İ b n - i M â c e t e
ile tanınmış olmasıdır.
Müellifin mensub olduğu R a b i a Kabilesine gelince, İ b n - i
H a l l i k â n yukarda anılan sahifede: Bu isimde bir kaç kabile
vardır, O’nun bunlardan hangisine mensup olduğunu bilemiyeceğim,
demektedir.
Kazvin (2) ise onun memleketinin adıdır. Bir çok ilim adamının
yetiştiği bir şehirdir.
Doğum ve vefat tarihlerine gelince, İ b n - i H a i l i k a n,
E l - C e v z î , Z e h e b i ve İ b n - i H a c e . r - i . A s k â l a n ı
(Rahimahumullahu Taâia) ’nin beyanlarına göre h: 209 yılı doğmuş
ve 273 yılı Ramazan ayı bitimine 8 gün kala pazartesi günü vefât
etmiş ve sah günü defnedilmiştir.
İ b n - i H a l l i k â ’ mn beyânına göre, merhumun cenaze na
mazı -kardeşi E b u b e k i r tarafından kıldırılmış ve defin hizme
tini de anılan kardeşi, diğer kardeşi A b d u l l a h ve merhumun
oğlu A b d u l l a h görmüşlerdir. Allah cümlesine ve bize rahmet
eylesin.
2. lbn-i Hacer'in Takrîbü’t-Tehzîb'i, Dehli H. 1320
3. Ibn-i Hacer-i Askalânî’nin Tehzîbü’t-Tehzîb'i, Haydarâbat H. 1325
4. İbn-i Teymiye’nin ei-Münteka’sı, Dehli H. 1337
5. Yâfiî’nin M ir’âtü’l-Cenân’ı, Haydarabad H. 1334
6. İmam Ahmed’in Müsned’i, 2’nci baskı, Mısır M . 1946
7. Emin Vâsıf beyin el-Fihrist’i Kazvin kelimesi bahsi, sahife 87
(2) Kazvin (Eski ismi Kaşvin) İran’ın Irak-ı Acem eyaletinde, Tahran’dan
150 Km. mesafede Elblırz dağlarınm güney eteğinde ve 1320 m. irtifamda bulunan
bir şehirdir, (İslâm Ansiplopedisi)
F . : II
XVIII iBN-i m âce ve sü n e n !
ÜSTADLARI
Tezkiretü’l-Huffâz, Tehzibü’t-Tehzib ve Şezerâtü’z-Zeheb’in yu
karda anılan sahifelerinde verilen malûmata göre başhca üstadları
şu zatlardır.
M u h a m m e d b i n A b d i l l a h b i n N û m e y r(3 ),
A b d u l l a h b i n E l - M u â v i y e (4), H i ş â m b i n A m
m â r (5), D â v û d b i n R ü ş e y d C e ) , Y a z l d b i n Ab
d i l l a h E l - Y e m a m I (7), İ b r a h i m b i n e l - M ü n z i r
e l - H a z â m i (8), E b û b e k i r b i n E b i Ş e y b e (9), M u
h a m m e d b i n Ru mh ( l O) , C ü b â r e b i n e l - M u ğ a l -
1i s (il). ’
Müellif, yukarda mezkûr âlimlerden başka bir çok zattan da ri
vayette bulunmuştur. Onları burada anmak bir hayli zaman alır.
Sünen-i tedkik edildiği zaman bu zatların hepsinden rivayetleri gö
rülecektir.
lbn-i Mâceh'den hadis rivayet edenler:
M u h a m m e d bin İsa e l - E b h e r i , E bû A m r
Ah m e d bin M u h a m m e d bin Hakim, Ebü'l-
H a ş a n e l - K a t t â n , S ü l e y m a n bin Y e z i d e 1-
K a z v i n i , A h m e d b i n R a v h e 1- B a ğ d a d i , A l i
bin Said bin A b d il la h el-Oadânl, İbrah im
bin Dinâr el-Cersi el-Hemedâni, Ebu Y a' l â
e 1-H a 1i 1i ’ nin dedesi olan A h m e d b i n İ b r a h i m el -
K a v z i n i , E b ü ' t - T a y y ı b A h m e d b i n R a v h e-1-
M e ş ’a r â n i , İ s h a k bin M u h a m m e d e l - K a z v i n i ,
C a ’ f e r b i n 1d r i s , H ü s ey i n b i n A l i b i n B e r â n -
yâ, S ü l e y m â n bin Y e z i d e l - K a z v î n i , M u h a m -
(8 ) İbrahim bin el-Münzir bin Abdillah bin el-Münzir bin el-Muğîre bin Ab
dillah bin Haüd bin Hazâm el-Esedi el-Hazâmi Ebu îshak Medîne-i Münevvere-
dendir. Hadis âlimlerinin ileri gelenlerindendir. imam Mâlik, İbn-i Uyeyne ve Maan
bin Isa’dan hadis almıştır. Kendisinden de Buharî ve ibn-i Mâceh rivayette bu
lunmuşlardır. İbn-i Muin, Nesâî, Ebu Hâtem ve Darekutni, sika olduğunu söyle
mişlerdir. Yakub el-Fesevi’nin dediğine göre 236 yılı vefat etmiştir. Allah rahmet
eylesin. (Hulasa 22)
(9 ) Abdullah b. Muhammed b. Ebi Şeybe Abs kabilesinin azadlısıdır. Kûfe’-
de doğup büyümüştür. Müsnedi ve musannafı vardır. Üstadları: Ebü’l-Ahvas.
Abdullah b. el-Mûbarek, lbn-i Uyeyne, Cerîr bin Abdilhamid ve devrin o muhit
teki âlimleridir. Kendisinden Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesâİ ve tbn-i Mâceh
rivayette bulunmuşlardır. Ahmed bin H an bel: O çok sadıktır. Kardeşi Osman'
dan daha çok sevilir, demiştir. Buhari onun 235 yılı Muharrem aymda vefat e t
tiğini söylemiştir. (R .A .)
(Tezkire c. 2, sah. 432 - 433 ve Hulasa 212)
(10) Muhammed bin Rumh bin el-Mühacir Ebu Abdillah el-Mısr! hadis ha
fızıdır. Bu zat, el-Leys bin Sa’d, lbn-i lahia ve Mâlik’den rivayette bulunmuştur.
Kendisinden de Müslim, lbn-i Mâceh ve bir çok kimse rivayet etmiştir. Ebu Dâ
vûd, onun sika olduğunu söylemiştir. Nesâİ d e : O hiç bir hadiste hata etmemiş,
demiştir. En sağlam kavle göre 242 yılı vefat etmiştir. (Hulasa 336)
(11) Cubâre ibnü’l-Muğallis el-Himani Ebu Muhammed el-Kûfi'dir. Kendisi
Kays bin Rabİ, Ebûbekir en-Nehşeli ve Ebu Avâne'den rivayette bulunmuştur. Ken
disinden de îbn-i Mâceh rivayet etmiştir. Ibn-i Ntimeyr: O çok sadıktır, demiş
tir. İbn-i Muin ise : O kezzabtır, demiştir. Buhari d e : O muzt&riptir, der. 241 yalı
vefat etmiştir. (Hulasa 65)
XX ÎB N -İ M Â CE V E S Ü N E N İ
me d b i n î sa e s - S a f f â r , E b ü ’l - H a s a n A l i b i n
İ b r a h i m b i n S e l e m e el - K a z v i n i e l - H â f ı z , E b u
Amr Ahmed b i n . M u h a m m e d bin Ha k im el*
Me d e n î e l - A s b a h â n i . E b û b e k i r Hâ mi d el-Eb-
h e r i , S a ’ d û n v e bir çok kimse...
Tehzibü’t-Tehzib'te belirtildiğine göre müellifin Sünenini rivayet
etmekle en meşhur olan râvileri E b ü ’ l - H a s a n el K a t t â n ,
S ü l e y m â n bin Ye z i d , Ebû C a ' f e r M u h a m m e d
b i n İ s a ve E b û B e k i r H â m i d e l - E b h e r î ' d i r .
timi Hüviyeti
l b n - i M â c e h ’ in yüce bir hadis âlimi olduğu hususunda
bütün âlimler ittifak halindedir. Hadisçilerin imamı, meşhur hafız.
Sika ve hüccet olduğu gibi hadisle ilgili bütün ilimleri çok iyi bilir
di. Onun ilmi kudretinin derecesini takdir etmek çin şaheser olan
sünenini tetkik etmek kâfidir. Fıkhın bütün bölümlerini dikkata ala
rak hadisleri kitablara ve her kitabı bâblara çok mükemmel ve eş
siz bir tertible sıralamıştır.
Z e h e b i ’ nin Tezkiretü’l-Huffaz’m ikinci cildinde «îbn-i Mâ
ceh» bahsinde kendisinden naklettiği şu sözler sünenin değerini ol
dukça ifade eder:
Ben Süneni. E b û Z u r ' a’ya arzettim. Kendisi inceledikten
sonra buyurdu k i: «Bu kitap halkın eline geçerse mevcut câmiler
(Sahih hadis kitapları) nin tamamı veya çoğu muattal olur, ka
nısındayım» sonra dedi k i.- «İsnadı zayıf olan hadis sayısının da otu
zu bulmayacağını umarım.» (12)
İ b n - i M â c e h , hadis imamı olduktan başka müfessir ve
tarihçi idi bu sahalarda-da iki eser vermiştir.
İbn-i Mâceh'in hadis yazmak için yaptığı seferlers
Müellifimiz, hadîs yazmak için memleketler dolaşmış ve büyük
gayretler göstermiştir. Bu maksatla uğradığı başlıca memleketler
I rak, B a s r a , Kü f e , B a ğ d a t , Şam, M e k k e - i
M ü k e r r em e, M e d i n e - i M ü n e v v e r e , M ı s ı r , B e y
ve H o r a s a n ’ dır.
(12) Ebû Hâlim in Kitabii’l-İlel adlı eserinde anlattığına göre Sünen-i lbn-i
Mâceh'teki hadislerden Ebu Zur’a’nın zayıf veya münker gördüğü hadis sayısı
otuz değil, çoktur. Bu durumda Zehebi’nin İbn-i Tabir aracılığı ile İbn-i Mâceh’e
atfen naklettiği söz kesin olmayabilir. Yahut Sünen’in tamamı değil, bir kısmı Ebu
Zur’aya sunulduğundan sahih hadislerin azlığını ifade etmiş olabilir. (Sünen ha
şiyesi sindi sah. 3)
HAYATI VE ESERLERİ XXI
Bâzılan da E b u M u h a m m e d A b d u l l a h b. A b
durrahman ed-Dârimî (181 - 255)'nin «Müsned»ini al
tıncı kitab saymak istemişlerdir.
SÜNENDEKİ HADİSLER
Sünen’de toplam 4341 hadis vardır. Bunlardan 3002 adedi, Kü
tüb-i hamse sahihlerinin hepsi veya bazıları tarafından tahriç edil
miştir.
Kütüb-i hamse’de bulunanlardan başka, Sünen’de bulunup «Ze
vâid» ismi verilen hadîs sayısı 1339’dır.
Zevâid’in durumu şöyledir.-
Ricâlı sika ve isnadı sahih olanlar 428
İsnadı hasen olanlar 199
tsnâdı zayıf olanlar 613 (13)
Haber tamamen ayn ayn şeylerdir. Hiç bir Hadis’e Haber veya hiç
bir Haber’e Hadis denmez.
ESER: Hadis ve Haber’e müradif (eş mânâh) olarak kullanan
lar olduğu gibi Merfu' ( = Peygamber’e ulaşan) Hadis’e Haber ve
Mevkuf ( = sahâbîlere ulaşan) Hadis ile Maktu’ ( = tabiîlere ulaşan)
Hadis’e Eser diyenler de vardır.
HADİS-İ KUTSİ: Resûl-i Ekrem’in Allah’tan naklen beyan ettiği
hadîslerdir. Bunun Kur’an’dan farkı şudur: Kur’an âyetleri vahiy
yolıi ile Peygamber’e inerdi. Lâfız ve mânâsı Allah’a âitti. Hadis-i
Kutsi ise mânâsı Peygamber’in kalbine ilham edilirdi. Lâfız ve ifa
desi Resûl-i Ekrem tarafından tanzim edilirdL Hadis-i Kudst’nin met
ni Kur’an uslûbuna benzemez. Başka bir tabirle Kur’an’m lafzında
bulunan mucizelik özelliği Hadis-i Kutsî’de bulunmaz. Çünkü kur’-
an-ı Kerim’in lafız tanzimi Allah’a âit iken Hadîs-i Kutsi nin lafzı
Resûl-i Ekrem’e âittir.
Hadis-i Kutsî'nin diğer hadislerden açık farkı Hadis-i Kutsi: «Al
lah şöyle buyurdu» veyâ «Rabbiniz şöyle buyurdu» ve benzeri ifa
deler ile başlar ve ifade tarzına göre konuşmacı Allah’tır. Diğer ha
dislerde böyle bir durum yoktur. Konuşmacının Peygamber olduğu
ifade şeklinde hemen görülür.
Hadîs-i Kutsi’ye bir misal:
! il = (Allah Teâlâ bu-
yurdu ki) : «Ey kullarım! Ben zulmetmeyi şüphesiz kendime haram
kıldım...»
Hadis-i Kutsilerde genellikle Resül-i Ekrem’in, Allah Teâlâ’dan
rivâyette bulunduğunu ifade etmesine bakan âlimler Hadis-i Kutsf-
lerin Allah'a âit olduğunu söylemişlerdir. Fakat âlimlerin çoğu bu
görüşte değillerdir. Bunların görüşünü E b ü ’ l - B a k a ’ nin şu
sözü ile verelim:
«... Kur’an’m lafız ve mânâsı açık vahiy ile Allah tarafından in
dirilmiştir. Kutsi Hadis’in ise lafzı Peygamber’e aittir. Mânâsı da
ilham yoluyla veya uykuda Peygamber’e bildirmek suretiyle Allah’a
âittir. (1)
MUHADDÎS: Senedlerin, râvilerin cerh ve tadil durumunu, is
nadın âli veyâ nâzil olduğunu bilen ve çok sayıda hadisi hıfzeden
kimsedir. Şeyh ve imam ünvamni da alan Muhaddis, hadis ilminde
kâmil üstad olana denir.
(1) Ebü’lBaka KOI. Sah. 388
XXVI SÜNEN-İ ÎBN-Î MÂCE TERCEMESİ ve ŞERHÎ
İKİNCİ BÖLÜM
SAHİH HADİS
Sahih Badis s Şâz ve muallel olmayarak Peygamber’e veya Sa-
hâbi’ye yahud da tabil’ye ulaşmcaya kadar âdil ve tam zabıt sahi
bi kimselerin muttasıl sened halinde rivayet ettikleri hadistir.
Tarife göre Sahih hadiste aşağıda yazılı şartların bulunması zo
runludur : ■
1. Hadis, Müsned; başka bir deyimle Muttasıl olacaktır. Yani
ilk râvîsinden son râvisine kadar hepsinin senedde anılması gerekir.
Mürsel hadisin senedinden bir sâhâbi düşürüldüğü için sened mutta
sıl değil ve dolayısıyla sahih sayılmaz. Fakat Mürsel ile amel etmeyi
câiz gören fıkıhçılara göre; diğer şartlan taşıyan Mürsel hadis sa
hihtir. Muallak, Munkati ve Mudal olan hadisler ise Sahih'in tarifin
den çıkmıştır. Zira bunlann senedinden en az bir kişi düşmüş veya
durumu müsbet kaldığı için düşmüş sayılır.
2. Bütün râvileri adalet sıfatına haiz olacaklar. Adalet sahibi ol
maktan maksad, râvinin din işlerinde haktan aynlmaması, her çe
şit günahtan sakınması ve kişiliğini yıpratıcı davranışlardan kaçın
ması demektir. Âdil olmayarak tanınan veyâ adaletli oluşu meçhul
olan yahut tanınmayan râvinin yer aldığı hadis sahih değildir.
3. Râvilerin hepsi tam zabıt sahibi yani aldığı malûmatı eksik
siz ve ilâvesiz olarak bellemiş kimseler olacaktır. Böyle olmayan kim
senin yanılması muhtemel olduğu için rivayet ettiği hadis sahih de
ğildir.
4. Hadis, şâz olmayacaktır. Şâz hadis, sika bir râvinin, kendi
sinden daha sika ravilere muhalif olarak naklettiği hadise denir. Da
ha makbul râvilerin naklettikleri hadise de Mahfuz denir, Şâz ha
dis başka şekillerde de tarif edilmiştir.
5. Hadis, Muallel de olmayacaktır. Muallel hadis, görünüşte il
letten sâlim ise de sahihliğini zedeleyici gizli bir illeti meydana çıka
rılan hadistir.
Yukarda kısaca belirtilen şartlan taşımıyan hadis sahih sayıl
maz. Bazı âlimler bir hadisin sahih sayılması için başka bir kaç şart
daha koşmuş ise de bu hususlar ihtilaflı olduğu ve uzun izah istediği
için buna temas etmiyorum.
Sahih hadis: Makbûl olma vasıflarını tamamen taşıyorsa ona:
«Li Zâtihi Sahih» ismi verilir.
Şayet bu vâsıflann tamamım ihtiva etmemekle beraber haricen
gördüğü bir destekle sahih sayılırsa ona «Li Gayrihi Sahih» denir.
xxvm SÜNEN-Î ÎBN-Î MACB TERCEMESİ ve Ş1RHÎ
F .. III
XXXIV SÜNEN-Î İBN-1 HkCZ TERCEMESİ ve ŞERHİ
ZAYIFHADİS
Sahihve Hasen hadislerin sıfatlarını taşımayan hadise zayıf
hadis denir. Buna, Sakim (hasta) ye Mertluî (red ölünmüş) adlan
da verilir. Sahih ve .Hasen hadis bahsinde geçtiği gibi, ıftakbüi Sayı
lan bu iki çeşit hadiste, aranan sıfatlar senedin" muttaSıl ölUıasi, ra-
vilerin adaleti, onlann zabtı (fazla hatadan ve gafletten salim olma
sı), hali mestuf olan râvi' hakkında hadisin başka tariklerden de ri
vayet edilmiş olmakla kuvvet bulmuş olması, şazlık ve illetli olmak
tan sâlim olmasıdır.
Bu şartlardan her hangi birisi yok ise; hadis zayıf sayılır. Tabii
bir kaç şart bulunmaması hâlinde hadîs, daha çok zayıf ölür. Be ne
denle zayıf hadisin çeşitleri ve dereceleri çoğalmış olur; Bu çeşitle
rin hadisçilerce malum bir takım hükümleri vardır. Bu konuda ge
niş malumat isteyenler, hadis ilimleri hususunda yazılmış olan eser
lere müracaat edebilirler.
HADÎS İLMÎNE ÂİT BÂZI BİLGİLER XXXV
V ÂJ J
" * ” f> ' > .* .>1
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3. Hasen li zâtih
4. Hasen li gayrih
Bu kısımlar hakkında Sahih ve Hasen hadîsler bahsinde kısa
bilgi verildi. Oraya bakılabilir.
Eğer Haber i Vâhid’in râvilerinin doğru söylemiş olmaları cihe
ti ağır basmazsa hadis merdud ve zayıf sayıhr. Yani cumhura göre
onunla amel edilemez.
Bir hadisin merdud veya zayıf sayılmasını gerektiren sebebler
ve bu nevi hadisin kısımları da zayıf hadisler bahsinde gösterildi. Tek
rarlamaya hacet yoktur.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KitâbınAdı_________________ Müellifi
Nuhbetü’l-Fiker Hâfız İbn-i Hacer-i Askalâni
» Şerhi »• »
Sahih-i Müslim’in Şerhi İmam-ı Nevevi
Sünen-i Ebû Dâvûd’un Şerhi Mahmud Muhammed
El-Menhelü'l-Azbü’l-Mevrûd Hattâb es-Şübkî
METNE
CİLT: 1
( u r «-51
' / *L«.w* jy I * )
9' 1' *
t v 1 ♦
M U K A D D İ M E
'«1
y ^1
,( a^ s-j 4 b J ? )
SÜNNET, Arab dilinde yol tabiat sîret gibi mânâlara gelir. Bu
rada ise şu iki İstılah! mânâya muhtemeldir:
1. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’in gittiği yol. Bu
yol din yolu olduğuna göre Sünnet, gerek Kur’an-ı Kerim’le ve ge
rekse Hadis-i Şeriflerle sâbit olan tüm Şer’i hükümlerin gösterdiği
yol olmuş olur. Bu mânâda Sünnet’e ittiba, bu yolu izlemek ve on
dan sapmamaya dikkat etmek demektir.
SÜNEN-İ İBN-1 MÂCE
p^—^zr • *J^»i ^ '£ —>y\ ^ » : Hi§> t)ji-j 3^ : < *JL3* tJ.! İ>ft
T ERCE MES Î ‘ *
1) ... Ebû Hüreyre (RadiyaUahu anh)'âen:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Settem)'in şöyle buyurduğu rivayet edil
miştir :
«Size ne emrettimse onu alınız 1= ona sanlınız) ve sizi neden
nehiy ettimse ondan vazgeçiniz.»
Î ZAHI
Bazı hadis âlimleri, «burada geçen emir’den maksad, yapılması
mecburî olan farz ve vâciblerdir. Mecbûri olmamakla beraber yapü-
ması mükâfata vesile olan ve mendûp diye tabir edilen ibadetlere
şümulu yoktur. Kezâ, hadiste geçen nehiy ile de haram kılman şey
ler kasdedilmiş olup mekrûhu kapsamıyor.» demişler ise de mute-
med olan kavle göre emir ve nehiy kelimeleri umumî mânâda kul
lanılmıştır. Dolayisı ile emir, mendubü, nehiy de mekrûhu içine
alır.
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in hadisteki muhâtab-
lan muayyen zatlar ise de bu gibi hükümleri belirli muhatablara in
hisar etmeyip tüm mükelleflere yönelik olduğu hususunda âlimler it
tifak halindedirler.
Bu hadis-i şerif H a ş i r suresinin 7’nci ayetinde geçen aşağıdaki
îlâhi nazmın tefsiri gibidir.
... ı y s ü ' « s . u / v ^ V f m -*
= «...ve size Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) — mal
vesaireden— ne verirse onu alınız ve sizi O Peygamber neden menet
ti ise hemen ona son veriniz...»
TERCE M E S t
2) ... Ebû Hüreyre (Radtyallaku anh)’den:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemy'ın şöyle buyurduğu rivayet edil
miştir :
«Ben size bir şey teklif etmedikçe ve sizi bıraktıkça siz de beni
bırakınız ( = bana soru sormayınız). Çünkü sizden önceki (ümmet)
ler, lüzumsuz yere Peygamberlerine çok soru sormaları, sonra da on
lara muhalefet etmeleri yüzünden helak oldular. Bunun için ben si
ze bir şey emrettiğim zaman ondan gücünüzün yettiğini yapınız ve
Sizi bir şeyden nehiy ettiğim zaman ona son veriniz.»
Ebû Hüreyre ......... .............. .......... .... (Baştarafı 7.ci sahifede)
Ebû Hüreyre, Yemen’den gelerek Hayber fethi esnasında peygamberi ziya
ret edip müslümanlığı' kabul etmiştir. Ehl-i Suffe’ye ilhak edilerek peygamber
(S.A.V.)’den ilim ve irfân almaya başlamıştır. Maddi sıkıntı ve açlığın en şid
detti Iztirablarma dayanmış da Suffe’den aynlmayı düşünmemiştir. Resûlullah
(S-A.V.)’den feyiz almak onun büyük emeli olduğu için 0*ndan hiç ayrılmamıştır.
Bu sebeple kendisinin malumatı nadir zatlarda bulunabilir. Resûlullah (S.A.V.)’-
den çok hadis rivayet etmiştir. Ayrıca Ebû Bekir, Ömer, Übeyy b. KâT) (R .A.)
gibi ileri gelen Ashab’tan ilim almıştır. Kuvvetli hafızası sayesinde aldığı ilmi tu
tarak aynen rivâyet etmiştir. O ’nun bu dehâ hafızası dolayısıyla TAB AK AT sahip
leri ona, «ilim hâzineleri» anlamına gelen «Ev’iyetü’l-tlim» demişlerdir. Muhtelif ki-
tablarda anlatıldığına göre kendisi şöyle söylemiştir:
«Ben Peygamber (S.A.V.)’den iki kab dolusu ilim aldım. Bunlardan birisini
halk arasım yaydım, ö b ü r kabdakini de neşretmiş olsaydım benim boynumu vu
rurdunuz.»
Ebû Hüreyrelıin sade hayatı, üstün takvası ve zahidliği meşhurdur. Kadın
lar için altın zinet eşyasını kullanmak mübah olduğu halde kızım bundan men
ettiği bir vâkıadır.
Muâviye (R .A .) zamanında iki defa Medine valiliğine atanmıştır. Son valili
ği esnasında Ebû Hüreyre .(R A .) dağa çıkıp topladığı odunu mübarek sırtında
taşıyarak Medine çarşısına getirmiştir' Muasır valilerin bir kısmının muhteşem
hayatlarım, kendi yaşantısı ile yermiştir. O, bizzat odun taşır, çarşıda satarak ge
çimini sağlar ve kazancının bir kısmım da sadakaya ayırırdı. Vâli olmadan önce
ki hayatı ile vâli olduktan sonraki hayatı arasında bir farklılık görülmezdi.
Hicrî 56-58 sıralarında vefat ettiği mervîdir. (B a k : Hafız Zehebî’nin Tezkire-
tü’i-Huffaz c. I, s. 32 Mekke-h. 1374)
Bab: 1 MUKADDİME 9
İ Z A HI
Hadiste geçen «Ben sizi bıraktıkça siz de beni bırakın» cümlesin
den maksad, her hangi bir kayıtla kayıtlanmamış ve mutlak ola
rak Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tarafından bildirilen
emir ve yasakların kayıtlanması için O’na müracaat edilmemesidir.
İlk bakışta sanıldığı gibi Peygamber’e ilmi mes’elelerin sorulması ya
saklanmıyor. Nitekim Sahih-i Müslim’in «Babu Farzi’l-Hacci Merre-
ten Fi’l-Ömri» babında ve Sahih-i Buharî’nin «El-İ’tisam» kitabında
E b û H ü r e y r e (Radiyallahü anh) ’den naklettikleri bu hadis-i
şerif daha tafsilatlıdır. Mufassal olan metnin baş kısmı hadis’in mak
sadını açıklığa kavuşturuyor. Şöyle k i:
B u h a r i ve M ü s l i m ’desahih senedleri ile E b û H ü r e y r e
(Radiyallahü Anh)'den: Kendisinin şöyle söylediği rivayet edilmiş
tir.
«Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bize irau buyurduğu
bir vaazda:
«Ey Nas! Allah Taâlâ üzerinize haccı farz kıldı. Hac ibadetini ifa
ediniz.» buyurdu. Bir sahabl (1)
çS j>- j jJ u i <ü)lJ
= «Ey iman edenleri öyle şeyleri sormayın ki, eğer size açık
lanırsa sizi üzer ve eğer siz Kur’an indirildiği sırada sorarsanız on
lar size açıklanır. Allah Taâlâ onlan af etmiştir. Allah gafur ve ha
limdir.» (Maide 101)
Hadis-i Şerifin:
«Size bir şey emrettiğim zsunan ondan gücünüzün yettiği mik
tarı yapınız» kısmım biraz açıklayalım:
Bu emir, önemli İslâm kaidelerinden olup içine sayısız hüküm
ler girer. Meselâ: Bütün şart ve rükünlerine riayet edilmek.sure
tiyle yapılması emredilen namazın bazı rükünlerine veya bir kısım
şartlarına gücü yetmeyen mükellef, gücünün dahilindeki şart ve rü
künlerle namazım kılmakla yükümlüdür. Gücünün yetmediği rü
kün ye şartlan yerine getirmekle me’mur değildir. Kıyam
( = ayakta durmak) namazın bir rüknüdür. Kollan yıkamak
abdestin bir rüknüdür. Ayakta duramayan veya kollan ke
silmiş olan kişi bu rükünlerle yükümlü değildir. Çünkü buna
gücü yetmez. Verdiğimiz örneğe benzer binlerce şer’î mes’ele hadi-
sin bu genel kaidesiyle çözülür. Bu hadis; U <üs! t
if - * cf jO *2 ‘ 4 J*.- ~ f
. *» 3jü\ ir ii*
T E R C E ME S İ
tZ A H I
dur. Onun tebliğ ettiği hususlarda O'na itaat edenler, aslında hakiki
âmir olan Allah’a itaat etmiş olur. İsyan bakımından da durum ay
nıdır Bu hadis, N i s a suresinin aşağıda yazılı 80. ayetinin meâlini ih
tiva eder. Ancak şu fark var ki ayet-i kerime Resûlullah’a isyan eden
kişilerin mâsiyetlerinden doğan vebalinin tamamen kendilerine
ait olduğu ve bundan dolayı Resûlullah için her hangi bir sorumlu
luğun bahis konusu olmadığı, zira onun görevinin halkı günah işle
mekten korumak olmadığı ve ona düşen hizmetin sadece Allah’ın
emirlerini tebliğ etmek olduğu durumunu bildirmek amacım taşıyor.
j\ £j~*3 *C2_S t i £ _ J a j
T E R C E ME S İ
İ ZAHI
Hz. Ömer’in oğlu olduğu için İbn*i Ömer lakabım alan Abdullah, küçük yaş
ta iken babası ile beraber müslümanlığı kabul etmiştir. Babası ve anası Zey-
neble beraber hicret etmiştir. O sıralarda henüz on yaşındaydı. Bedir ve Uhud
savaşları hariç olmak üzere bütün savaşlara katılmıştı. Adı geçen ilk iki savaş
ta küçük yaşta olduğu için götürülmemişti. Üçüncü savaş olan Hendek sava
şına on beş yaşında iken katıldı. Ashab’m en yüce âlimlerinden ve seçkin müç-
tehidlerindea idi. Müksirîni Sahabeden idi. Yani çok badis rivayet eden ashab
arasında yer almıştır. Yukarıda bir nebze anlatıldığı gibi Sünnetle amel eder, bid’at-
tan son derece kaçınırdı. 60 yıl fetva vermekle ve müslümanlann dinî mesele
lerini çözmekle meşgul olduğu ve O ’nun hemen hemen bütün bilgilerini Nâfi’ adlı
kölesinin öğrenip yaydığı, imam Mâlik tarafından bildirilmiştir. Resûlullah’ın pey
gamberlikle görevlendirildiğinin ikinci veya üçüncü yılında doğmuştu. Hicretin
73’âneâ yılında da vefât ettiğine göre 84 sene yaşamıştır. Haccac-ı Zâlim in dü
zenlediği suikast neticesinde şehid edildiği rivâyet edilmiştir. Şöyle k i : Abdül-
melik b. Mervân’ın halifeliği zamanında hicazda kumandan bulunan Haccac'a
halife tarafından gönderilen yazılarda îbn-i Ömer’e saygı gösterilmesi ve dini
konularda O’nun görüşlerinin haricine çıkılmaması tavsiye ediliyordu. Şehid
edileceği yıl hac emîri olarak görevlendirilen Haccâc’a hac mes’elelerinde îbn-i
Ömer’e muhalefet etmemesi tavsiye edilmişti. Zalim vâli ise sık sık tavsiye ya
pılmasından hoşlanmıyordu, Haccâc, sünnet olan zamandan sonra Arafat’a çık
tı ve hutbe okumağa başladı. Bu duruma muttali* olan tbn-i Ömer hutbe oku
yan Haccac’a : «Beytullahı yıkan ve Allah'ın velilerini öldüren zâlim, bugün de
peygamberin sünnetini tahrif ettin!» diye bağırdı. Bundan kızan Haccac’m, Arafat’
tan dönüşte tertiplediği suikast neticesinde bir adamı tarafından yaralandı. Ze
hirli hançer ile aldığı bu yaralama neticesinde şehit oldu. İbn-i Ömer, Hicaz
fıkhının temel taşı idi.
14 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
İ ZAHI
A i * « ' i ' a ç v . g ® â a ^ s a t =^
<h-|S ,ı •* AC *» •'
. 8 4cl«J> (,5*" |*f*
T E R C E ME S İ
İ ZAHI
, « («îüll ^ U^-â i V
TERCEMES İ
İ ZAHI
T ERCE MES İ
İ ZAHI
<slLjl Cj ü %Aîll Cj ü \
• \i~' t: • i* ■
r f i ü î 3 j r ’p j J İ Z\ =3 tâ Ç j i v j Z \i ,J ? &
TERCEMES Î
ü ü v . au g | 3£ ■ ', a ı- M. ? £ , ; « ( ı f y ıı t f l J i ; . i > ; J * .
V ✓ <
t Z A H I
Muâviye (R .A .) Ebû Siifyan Sahr ibn-i Harb’ın oğludur. Mekke fethi sıra
larında îslâmiyetâ kabul etmişti. 28 yıl valilik ve bir o kadar yıl emirlik yaptığı
malumdur. Bir rivayete göre Resülüllah (S.A.V.) ona şöyle söylemiştir: «Eğer
Melik olursan âdil ol.»
Kendisinden 130 hadis rivayet edilmiştir. Bunlann bir kısmı Buhari ve Müs
lim sahihlerinde mevcuttur. Hz. Muâviye (R .A .)’dan hadis rivayet edenler a ra
smda Ebû Zerr-i Gıfârf, îbn-i Abbas gibi Sahabiler bulunduğu gibi Tabiinden
Cübeyr b. Nüfeyr, Said bin Müseyyeb ve benzerleri vardır. Hicri 60. yıl Receb
ayında vefat etmiştir.
Bab: 1 MUKADDİME 21
<_rö ı o fjs ‘ö j
J U lau-jV^ lailî (j
J-?— ^ 1j LŞı J V i * r*
. . . j..c
İZAHI
.la 4J ı A>- 1 Aı
TERCEMES İ
İZAHI
T E R C E M E S İ
13) ... Ebu R â fî’ (7) ( Radiyallahü «zwA)’den rivayet edildiğine göre Re
sûlullah (Sdlallaku Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular:
«Herhangi birinizi tahtana — koltuğuna— yaslanmış olup benim
emrettiğim veya yasakladığım bir husus ona intikal edince (umur
samadan) bilemem (Kur’an’dan başka bir şey tanımam ve tabi ol-
(7) Ebu Bâfi’ Peygamberin mevlasıdır. îsmi, İbrahim veya Eşlem veya
hut Sabit’dir. Uhud ve Hendek savaşma katılmıştır. 68 hadis rivayet etmiş olup
bunlardan Buharî, bir Müslim’de üç hadis almıştır. Kendisinden, oğlu Ubeydul-
lah, Süleyman b. Yesar hadis rivayet ederler. Vakıcti, Ö ’nun Hz. Osman'ın şeha-
«Jetinden biraz sonra vefat ettiğini söyler. Hz. Osman’dan önce vefat ettiğini ve
bir başka rivayete göre Hz. Ali’nin hilafeti devresinde vefat ettiğini söyleyenler
de vardır. (Bak : Hulasatu Tezhibi Tehzibi'l-Kemal, M ısır- Bulak h. 1301)
Bab: 2 M UKADDİM E 25
>(«■•»r j’vı j t* ♦ [V - *
\ı
•■>• *■
TE R C E M E S İ
İZA HI
Bu hadîs-i şerifi B u h a r ! Sulh kitabının 4. babında, M ü s
l i m de Kadâlar kitabının 8. babında almışlardır. Diğer sahih ki-
tablarda da mevcuttur. î b n - i M â c e ’ nin Sindi adlı haşiye
sinin müellifi bu hadîs’in izahında, Masâbıh şârihi E 1 - K a d ı ’ dan
naklen şöyle der:
Kim, Kitab ve Sünnette bulunan açık veya kapalı bir delile da
yanmayan bir re’yi (görüşü) İslâm dinine sokmak isterse b r e ’yi
reddetmek, onun bâtıl olduğunu bildirmek müslümanlara düşen va
cip bir görevdir. Hiç kimse o re’ye tabi olamaz, onu taklid edemez.
İ m a m - ı N e v e v i de M ü s l i m ' i n şerhinde bu hadisirizah
ederken şu rivayeti de ahyor:
ij li f/s*\ (J-*-6, (j *
«Kim, hakkmda emrimiz olmayan bir amel işlerse, o amel ba
tıldır.»
TE R C E M E S İ
anh) 'in asgarî ihtiyacını gidermesi ile yetinilerek sulh yolu ile ara
larındaki nizaı gidermek istemişti. Onun için Z ü b e y r ’ e «Tar
lam sula sonra suya komşuna salıver.» emri verildi. Ensarînin vaki
itirazı üzerine tarafların normal haklarını kullanmalarını hükme
bağlayan Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hz. Z ü b e y r ’ e,
örf ve adete göre kana kana su hakkını tam kullandıktan sonra su
yu bırakmasını emretmişti.
Hz. Z ö b e y r ’ in hasmımn ismi hadiste geçmiyor. Onun kim
liği hakkında değişik rivayetler vardır. Fakat hiç bir rivayet kesin
lik ifade etmediği için kimliği vuzuha kavuşmamıştır. Bunun kimli
ği, vaki itirazla işlediği saygısızlık veya içine düştüğü hata dolayısı
ile teşhir edilmesin diye kapalı tutulduğu ihtimali vardır. Dâvanın
bir tarafım teşkil eden ilk râvi Hz. Z ü b e y r olsun diğer râviler
olsun ondan-Ensarî diye bahsederler.
Ensari diye tâbir edilen bu şahsın sahabî olup olmaması husû-
su da açıklık kazanmamıştır. Bir sahabînin Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) ’in hükmüne itiraz etmesi pek düşünülmediği için
bazı âlimler ve rivayetler onun münafıklardan olduğu yolunda bilgi
verirler. î b n - i M a c e h ’ in Sindi adlı haşiyesinin müellifi: «Bu
adamın münafıklardan olması muhtemeldir. Ensar kabilesine men
sup olduğu için Ensari diye anılmış olabilir», diyor. Sindi daha son
ra bu şahsın sahabl olduğu ihtimali üzerinde durarak, N e s a i ’ nin
bu adamın B e d ir savaşında hazır bulunduğunu rivayet ettiğini
ifade eder. B u h a r î de Sulh kitabında:
f> X> S J jL a îV l , y
* ' **' •"'* * ~
«İ’tiraz eden şahıs Ensardandır. Bedir savaşında bulundu.» me-
âlinde kuvvetli bir rivayette bulunuyor.
Hz, Z ü b e y r (Radiyallahü anh)’in, rivayet ettiği bahis ko
nusu hadis metninde, hasmmdan, Ensari diye bahsetmesi ve hasmı-
nın Peygamber’e, Yâ Resûlullah diye hitab etmesi onun sahabîlerden
olduğu ihtimalini kuvvetlendiriyor.
Abdullah b. Zöbeyr’in Hal Tercemesi
M ü s 1 i m ’ in şârihi N e v e v i d»:
«Bir insan bugün böyle bir söz sarfederse onun hakkında mür-
ted’in hükümleri tatbik edilir. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel
lem)’in bu şahsı cezalandırmaması âlimlerce şu şekilde yorumlanı
yor :
Hâdise, îslâm dininin yeni çıktığı zamana rastlıyordu. Peygam
ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) halkın îslâma ısınmasına çalışı
yordu. Her olayın iyi bir şekilde, halledilmesi gerekiyordu. Bunun
için o şahıs hakkmda cezaî hüküm tatbik edilmemiştir», diyor.
TE R C E M E S İ
16) ... İbn-i Ömer ( Radiyallahü anh) ’den rivâyet edildiğine göre kendisi
Resûlullah ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu demiş:
«Kadınları mescidde namaz kılmaktan menetmeyiniz.» (Bunun
üzerine) İbn-i Ömer (Abdullah’ın bir oğlu, bir rivayete göre ismi
Vakid’dir.) babasına: ‘Biz kesinlikle onlara mani olacağız, deyince
İbn-i Ömer çok kızdı ve ona dedi k i: ‘Ben sana Resûlullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)’iri hadîsini okuyorum sen j 'Biz kesinlikle onlara
mâni oluruz’ dersin... dedi.»
İ Z A H I
Ş ARTLAR
veya izin almakla beraber bir fitne korkusu varsa camiye gitmeleri
haramdır. (13)
T E R C E M E S Î
İZA H I
Bu hadis-i şerifin ihtivâ ettiği önemli şer'I hüküm A b d u l l a h
b. M u g a f f e l ’ in «Bundan sonra ilelebed seninle konuşmayaca
ğım» sözüdür. Demek ki, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in
sünnet-i seniyyesine muhalefetle onun yasakladığı bir şeye İsrar ve
devam eden kişiyi terketmek ve ona küs durmak caiz ve uygundur.
«Mü’mln kişinin din kardeşinden üç günden fazla küs kalma» caiz
değildir.» mealindeki hadis-i şerifin böyle bir dini mes’eleden dola
yı küs kalmaya şümulü yoktur.
Diğer bir Şer’î hüküm de «Bununla av avlanmaz.» buyuruğudur.
Şu halde sapanla atılan fiske taşı ile vurulan ve öldürülen hayvan
eti yenmez. Bu çeşit hayvan eti, yenmesi haram olan etler hakkın-
daki M a i d e suresinin 3. ayetinde geçen «Mevkûze» (sopa ve benzeri
şeylerle vurulup öldürülen hayvan) kelimesinin şümulüne girdiği bu
hadisle açıklanmış olur.
-- I » I • » ■{' *.•>•> e* - ** * i' (.* „
££ <OU—Cİ *J. <J>A». <•j* ^ ‘ L SJ9— ^A
$|§>«JSİjj—
>j i>Lft j\ İ \
ö u*.A‘ ç* ‘ y
İZAHI
Bu konu , Faiz babında inşaallah etraflıca izah edileceğine gö
re burada ı/.ahat vermeye lüzum yoktur. Çünkü mevzuumuz, faiz
mevzuu degıl. Sünnete saygı hakkındadır. Bu olayda Ashab-ı ki-
râm'ın dini hükümlerin beyanı hususunda nasıl bir söz hürriyetine
sahip oldukları ve böyle durumlarda âmir - memur münasebetlerinin
nasıl tâli derecede kaldığı görülmektedir, Allah Teâla cümlesinden
razı olsun ve bizleri onların şefaatma kavuştursun, âmin.
i t i l *.
.■
i, il <ı ir (^il Ijl*
TERC E M ES 1
T E R C E M ES İ
20) ... Ebü’l-Bahterî’nin Ebu Abdirrahman Es-Sülemî’den rivayet ettiği
ne göre Ali b. Ebi Tâlib (Radiyallahü anhüm) şöyle buyurmuştur:
36 SÜNE N-Î İBN -Î MÂCE
İZAHI
T ERCE MES İ
İZAH I
. 3&V1 V ^ 3 ^ ^ ;
T E R C E M E S İ
22) ... Ebu Seleme’ (Radiyallahü anh) ’den rivayet edildiğine göre Ebu
Hüreyre (Radiyallahü anh), bir adama buyurdular ki:
«Ey yeğenim, ben sana Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sel
lem)'den hadis rivayet ettiğim, zaman, sen ona karşılık olarak darb ı
meselleri anlatma.»
İ ZAHI
J&ll O ^ ı l . i_ £ V p
TERCEMES İ
İbn-i Mâceh’in Siinen’inde Abdest bahsinde geçen (485 n olu ) bu hadisin met
ninde daha tafsilat olduğunu söylemiştim. Hadis’in senedinde râvi Ebû Seleme’
nin, Abdurrahman b. A v fm oğlu olduğu tasrih edilmiştir. Bilindiği gibi aynı kün
yeyi taşıyan başka sahabiier ve Tabiin vardır.
<14) Es-Senedi Sh. 8 Mısır . 1313
(Devamı 40. sahifede)
40 S Ü N E N -İ İB N -İ MÂCE
İZAHI
T E R C E ME S İ
ÎZAHI
Amr b. Meymûn Ebû Yahya el-Kufi el-Evdi'dir. Cahiliyet devrini idrak et
miştir. Fakat peygamber (S.A.V.) ile görüşmemiştir. Ömer, Muaz b. Cebel gibi
büyük sahabllerden hadis rivayeti vardır. Kendirinden de Şabî, Said b. Cübeyr
ve Ebû İshak rivayet etmiştir. Ebû tshak O ’nun 60 ve bir rivayette 100 hac ve
Umre ettiğini bildirmiştir. îbn-i Muin O ’nun sika olduğunu söylemiştir. Ebû
Naim’in dediğine göre h. 74 yılında vefat etmiştir. (Bak : Hulasatu Tez. Teh. Sah.
294 Bulak h. 1301)
42 SÜNEN-İ İBN-t MÂCE
Enes (R.A.), Ensar-i Kiram'dan olup Medine’nin Benî Neceâr kabilesine men
suptur. Hicretin başından peygamber (S.A.V.)ın vefatına kadar 10 yıl devamlı
olarak Eesûlullahin hizmetiyle müşerref olmuştur. Bedir savaşma da katıldığı
îbn-i Sa’d tarafından beyan edilmiştir. Peygamber (S.A.V.)in sohbetine uzun sü
re devam ettiği için kendisinden 1286 hadis rivayet edilmiştir. Bunlardan 128 ha
disi Buhari ile Müslim, ittifakla, 80 tanesini yalnız Buharî, 70’ini de Müslim tek
başma rivayet etmişlerdir. Enes (R.A.), Ebu Bekr, Ömer, Osman, Übey b. Kâ’b
ve başka zatlardan rivayet etmiştir. Kendisinden de Hasan-ı Basri, Zühri, Kata-
de, Sâbit el-Bennâni, Hümeyd-i Tavil, Süleyman-i Teymi, Yahya b. Said el-Ensârî
ve emsali bir çok zat rivayette bulunmuşlardır.
Enes (R.A.tin vefat tarihi (h. 90. 91, 92, 93) diye muhtelif rivayetler vardır.
Hulasa, Enes’in 100 yaşı mütecaviz iken vefat ettiği ve Basra'da en son vefat
eden sahabi olduğu bildiriliyor. (Bak : Tezkiretü’l-Huîfaz sah. 44 Mekke h. 1374,
Hulasalu Tez. Teh. Sah. 40. 41 Bulak h. 1301)
Muhammed b. Sîrin’in Hal Tercemesi
Muhammed b. Şirin Ebû Bekr Mevlâ Enes b. Malik (R .A .) yüce âlim ve
üstün takva sahibi olarak tanınır. Hz. Osman’ın hilafetinin bitimine iki yıl kala
doğduğu, kardeşi Enes b. Şirin tarafından haber verilmiştir. Ebu Hüreyre, îmrân
b. Hüseyn, îbn-i Abbas, îbn-i Ömer (R .A.) gibi büyük Sahabîler’den hadis riva
yet etmiştir. Kendisinden de Eyyup, îbn-i Avn, Kurret b. HaHl, Ebu Hilal Mu
hammed b. Selim, Avf, Hişam b. Hassan, '.yunus, Mehdi b. Mfe'Tnun, Cerir b.
Hazım ve başka bir çok kimseler rivayette bulunmuşlardır. (R.A.). Kendisi fı
kıhta imam, hadiste Sika, ru’ya tabirinde allâme, Vera’ ve takvada reis idi. îcll
diyor k i : «Fıkıhta İbn-i Siriti’den daha takvalı ve takvada ondan fazla fıkıhçı
kimseyi görmedim.» îbn-i Avn d a : gözlerim îbn-i Sirin’in mislini görmedi. İbn-i
Avâne de : îbn-i Sîrîn’i gören herkes derhal Allah Taalâyı hatırlar,» demiştir.
H. 110. yılın Şevval ayında vefat etti. (Bak : Tezkiretü’l-Huffaz Sh. 77, 78 Mekke
h. 1374)
Bab : 3 MUKADDİME 43
T E R C E ME S İ
İ Z A H I
T E R C E ME S İ
İ Z A H I
Abdurrahman b. Ebi Leyla Ebû tsa el-Ensârî el-Kûfî, fıkıhçılıkla tanınırdı. Os
man, Ali, İbn-i Mes’ud, Ebu Zer ve başkalarından hadis rivayet etmiştir. Hz.
Ömer’in hilafeti zamanında Medine’de doğmuştur. İbn-i Şirin diyor k î : Bir ara
onun ilim sohbetine katıldım. Arkadaşları bir emîre gösterilebilen saygı 11e ona
hürmet ederlerdi. Ebu HÜsayn’den rivayet edildiğine göre Haccac onu kadılığa
tayin etti. Sonra azletmekle de durmadı. Hz. Ali’yi kötülemeye zorladı ve bu sebb
< = kötülemen)in gerçekleştirilmesi yolunda dövdürtdü. Fakat İbn-i Ebî Ley
la Haccac'ın hiç bir emeline alet olmadığı gibi baskı ve tehdidlere rağmen Hz.
Ali aleyhinde bir şey söylemedi. Bilâhare İbntt’l-Eş'as ile çıkıp gitti. H. 82 veya
83 yılında vefat etti.
46 SÜ N E N -İ İBN -İ MÂCE
TERCEMES İ
İ Z A H I
görüşte olsaydım hadis ehlinin ittifakla kabul ettiklerinden başka hadis rivayet
etmezdim.
Şa’bi'nin faziletleri ve ilmi kudretinin değeri pek üstündür. Bunları gereği
gibi burada izah edemiyeceğimiz malumdur. Bu kadarla iktifa «delim. Geniş iza
hat istiyenler Tezkiretü’l-Huffaz’m 79-88 sahifelerine müracaat etsinler. Şa’bi* bir
rivayete göre h, 103’te vefat etmiştir.
(16) Hırçm ve uysal deveye binmekten maksad halkın hadis rivayeti husu
sunda ihtiyat-ı terkedip sağlam-çürük, iyi-kötü demeden ulu orta hadisleri nak
letmeye girişmeleri demektir.
48 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
ma)'ya geldi ve ona hadis rivayet etmeğe başladı. İbn-i Abbâs (Ra
diyallahü anh) kendisine:
— Şu ve bu hadise dfin (yeniden oku)! dedi. Büşeyr de tekrar
ladı ve rivayete devam etti. İbn-i Abbâs (Radiyallahü anh) yine t
— Falan ve falan hadisi tekrarla! dedi. O da yeniden okudu ve
İbn-i Abbâs (Radiyallahü anh)'a şfiyle dedi:
— Bilmiyorum; acaba okuduğum bütün hadislerimi tanıyıp ka
bullendin de yalnız bunu (tekrarlananı) mı tanımadınız? yoksa hiç
birisini tanımadın da sadece tekrarlanmasını istediğin hadisleri mi
kabul ettin?
— İbn-i Abbâs (Radiyallahü anh) ona;
— Gerçekten biz Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) üzeri
ne hadis uydurulmadığı müddetçe O’ndan hadis rivayet ederdik. Fa
kat halk serkeş ve uysal develere binmeye (yani insanlar iyi ve kü
tü her çeşit yola sülük etmeye) başlayınca biz O’ndan hadis riva
yet etmeyi terk ettik, dedi.»
Bu rivayet, 27 numaralı Ih n - i M â c e h hadisine ait be
ye n ettiğim 2’nci yoruma daha uygun olur kanaatındayım.
M ü s 1 i m ’ in Mukaddimeye aldığı bir başka hadis de şöy
ledir :
K'Z ^ * ı ' w ** ^ J r'ı
.t (3 i? j i i A A u ». *..
j' A İ < î j i S
İ n i^ J y -
d T s U İ '& / i t ■ İ ^ V U Ş İ t ; Î 3 J J c lv ^
tâ C&> ^ İ ^
A -tu * 't '
■i j*X_>A.X>-\ ü\ O ijl ^ğA—J : <Jvs . jUaIY* J
ü \ O ijli
Bab: 3 MUKADDİM E 51
TE R C E M E S î
Î Z A H I
TER C E M E Ş 1
t Z A H I
T E R C E M E Sİ
30) ... Abdullah İbn-i Mes’ud (Radiyallahü anh)’âen, şöyle dediği ri
vayet edilmiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ye Sellem) buyurdular ki:
«Kim bilerek benim üzerimde yalan uydurursa cehennemdeki
yerine hazırlansın.»
W * * +* ' * *
, € Jcİ\ gl-Jl jU
T E R C E M E S İ
31) ... Ali (Radiyallahü anh)’ûen şöyle dediği mervidir;
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki :
«Benim ağzımdan (kasden) yalan uydurmayınız. Çünkü benim
namıma (bilerek)- yalan uydurmak muhakkak (uyduranı, bilerek ri
vayet edeni, buna rıza göstereni ve her hangi bir ilişkisi olanı) ce
henneme sokar.»
T E R CE ME S İ
33)... Cabir (bin Abdillah) ( Radiyallahü anh) ’den rivayet edildiğine göre
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)1in şöyle buyurduğunu söylemiştir.
«Kim kasden benim üzerimde yalım söylerse cehennemdeki ye
rine hazır olsun.»
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S Î
. 36) ... Abdullah Îbn-i Zübeyr (Radiyallahü anh)’den şöyle dediği ri
vayet edilmiştir:
Ben (Aşere-i Mübeşşere’den olan babam) Zübeyr Mn el-Avvam
(Radiyallahü anh) ‘a dedim ki t
(Abdullah) îbn-i Mes'ud (Radiyallahü anh), falan ve filan sa-
habînin hadis rivayet ettiklerini İşittiğim gibi neden senin, Peygam-
T ERCE MES İ
<2 1 ) N e c i n : 3, 4
60 SÜNEN-İ İBN-Î MÂCE
4 — Hadis uydurmak işi ister ahkâm ile ilgili olsun ister ter-
gib terhib (korkutmak) mevize ve benzeri konularda olsun hepsi
en büyük günahlardandır.
5 — Hadis uydurmak büyük günah olduğu gibi uydurma ha
disi: bile bile rivayet etmek veyâ uydurma olduğundan şüphe edi
len hadisi nakletmek de büyük günahtır.
T E R C E ME S İ
T E E C EMESİ
39) ... Semûre b. Ciindüb (Radiyallahü anh) ’den rivayet edildiğine göre
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki:
«Kim yalan olduğunu bilerek veya zan ederek bir hadisi ben
den rivâyet ederse iki yalancıdan birisi de odur.»
/ < r, * ^ t c*»' f^ u * » « /
< c <Jpı* <> «ua Uf <u - i j . l a ü U * —t *
.a» ^■' ♦> ' #1. • > ' AlUt ♦ **,I V J.^ « « 1 f ,* ^*i İt •« •«
ti* û"4» cî« ® < jH > û* ‘ ‘ cH ti.' 9 . y * 's ^ &
.•-. ıi^f, ^ ^,î - ^
. « grw iPOİ -i»-l i_j«0
-•-** ’.* * ■.
« «ı* ^ *•! • -* v* Îît * > -V > l-l f.f -*f ■\i • « •*• |«Jl«
jı> JiU.. ^ (y u’l-lı \< t/ \*/*j0.
-•Jl .• C'>'
u X > t!/ aj^“
T E R C E M E S Î
♦Kim bir hadisin uydurm a olduğunu bildiği veya zan ettiği hal
de onu benden rivayette bulunursa iki yalancıdan birisi de kendi
sidir.»
T E R C E M E 8 î
«Kim bir hadisin uydurma olduğunu bildiği veya zan ettiği hal
de benden rivayette bulunursa iki yalancıdan birisi de kendisidir.»
T E R C E M E S İ
42) ... Yahya bin Ebi’l-Mutâ’dan rivaye t edildiğine göre kendisi trbâd
tbn-i Sâriye’den şöyle söylediğini işitmiştir: (Radiyallahü anhüma).
Resûlallah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir gün bizde kaldı. Kalbleri tit
reten ve gözleri yaşartan çok korkutucu bir mev’ize ile bize vaaz etti. O’na de
nildi ki: «— Yâ Resûlullah! (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) vedâlaşan kimsenin
yaptığı vaaz gibi nasihat ettin. Bize tavsiyelerde bulun.» Bunon üzerine Rslû-
lullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki:
«Takvaya yapışınız ve başınızdaki Halîfe siyah bir köle dahi ol
sa onu dinleyip itaat etmeye sarılınız. Siz benden sonra şiddetli ihti
lâfı göreceksiniz. Onun için benim sünnetime ve hidayete mazhar
kılınmış olan Hulefâ'yı Raşidin’in sünnetlerine yapışınız. Bu sün
netleri dişlerinizle sıkıca tutunuz. (Yahut karşılaştığınız eziyetlere
tahammül için dişlerinizi sıkınız.) İhdas edilen (dinde dayanağı ol
madan dine sokulmak istenen) şeylerden sakının. Çünkü her bid’at
dalâlettir.»
: Vİ & p \ S ‘ ^ 3 >. 3 - iî
. *s u *' •" " -*”• l [ ' .* ' \'* • " * .•' ■*.* ' •* il
/Jr A.C- < Ü ° (j 6 4 \ J4*-* y 6 4C5-V 4W **'
*> ♦ 'w' ^ * / + *<
H il ^ :o 3 ;> y ç r ^
I t j| «** ^^ ^ ^ 4 •'* ■** ^^
t3l * J^
. j * j 5 » Dfr t V
^İZX »i .
% Lr**- <>* • VI ^ v
T E R C E M E S İ
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bize öyle bir vaaz etti ki ondan
îîözler(imiz) yaşardı ve kalbler(imiz) titredi. Bunun üzerine biz dedik ki:
«— Ya Resûlullah! (Sallallahü Alçyhi ve Sellem) Bu vaazınız vedâ eden bir
kimsenin vaazına benzer, bize neleri tavsiye edersiniz?» Resûlullah ( Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki :
«Ben sizi, gecesi gündüzü gibi apaydın olan (en küçük bir şüp
heyi kabul etmeyen gayet açık) bir din üzerinde bıraktım. Benden
sonra ancak helak olanlar, o dinden (başka yönlere) sapar. Siz
den kim yaşarsa fazla ihtilafa şahid olacaktır. Onun için bilip tanı
dığınız sünnetime ve hidayete erdirilmiş olan Hulefâ’yı Raşidîn'in
sünnetlerine yapışınız. Bunları dişlerinizle sıkıca tutunuz (ya'da
musibetlere karşı dişlerinizi sıkınız.) Başınızdaki halîfe siyah bir
köle bile olsa ona itaattan ayrılmayınız. Çünkü mü’min, (tavazu’
ve uysallığı bakımından) burnuna yular takılmış deve gibidir han
gi tarafa sevkedilirse uyar.»
T ERCE MES İ
44) ... İrbad b. Sariye (Radiyallahü anh)’ûen şöyle dediği rivayet edil
miştir :
(24) İrbad b. Sariye es-Seleml Ebû Necih Suffe ehlindendir. Bilahare Hu
musta ikamet etti. Hadis rivayet edenlerdendir. Kendisinden de Cübeyr b. Nefir
ye Halid b. Midan rivayette bulunmuştur. H. 75te vefat ettiği rivayet edilmiştir.
Hulâsa Sah, 305
{v)
T E R C E M E S İ
(26) B id a t: Geçmişte örneği olmaksızın yapılan her şeye denir. Şer-i Şerif
te ise Resulullah (S.A.V.) zamanında olmayan bir şeyi İhdas etmektir. İmam-ı
Şafii demiştir İd dini sahada ihdas edilen şeyler iki tasımdır. Eğer Kitap, Sünnet,
Eser ve îcmâ’dan birisine ters düşerse bidat-ı Mezmume (kötü ve sapıklık bid’atı)
dir. Şayet bunlara aytan olmayan bîr hayırlı iş ise o, bidat-ı Memduha (güzel ve
övgüye layık) bid'âttır. Kastalâni C. 12, S. 227 Mısır h. 1306
(27) Burada yasaklanan mücadele-cedel, bile bile batılı savunup hakta ba
tıl göstermeğe girişmektir. Hak ve doğruyu araştırıp bulmak için usulü dairesin
de fikir teatisinde bulunmak ve münazara etmek bu yasağa girmez. es-Sindî sah. 13
70 SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE
t Z A H I
■ t t * | $§§«âl3 3 1 j ^ <>û>l 3
i*
. i v i y &3 3£s
jı m V j. j*j#î VjU t iLsy û.iÛl ju"
. « UİTjöl J
ti* wJL^" 3.Jl j V!•
•jr=«*5t
-J’A-^”
Bab: 7 MUKADDİME 73
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Bu bölümde geçen ‘Birr’ kelimesi her çeşit hayrı ihtiva eder. Una
karşılık kullanılan ‘Fücur’ kelimesi de her türlü şer ve fesadı ihtiva
eder. (Birr) kelimesi ihlaslı ve tertemiz salih amel diye de açıklan
mıştır. Fücûr da bunun karşıtı olmuş olur. Î b n ü ’ l - A r a b î der
ki: Doğruluktan ayrılmamayı prensip haline getiren kişi Allah Tea-
lâ’ya isyan etmez. Çünkü günah işlemek istediği zaman şunu düşü
nür- Durum kendisine sorulduğu takdirde, yapmadım dese prensi
bini bozmuş olur, yaptım dese mahçup duruma düşer, sükût etse
töhmet altında kalır.
TE R CE ME S İ
t .Ş & V Z İ c -. - İA
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Âyet-i celile K u r e y ş hakkındadır. K u r e y ş* 1er vâkıa
hidâyete erdikten sonra dalâlete düşenlerden değil, onlar hidâyete
hiç yanaşmamış oimakla beraber aralarından hidayet rehberi olan
Hz. M u h a m m e d (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in çıkıp en
kat’î delillerle hak yola davet etmesi ile Kureyş için hidayet yolu
açılmış olup bu yola girmelerine her hangi bir engel bulunmadığın
dan hidayete ermiş kavimler durumunda idiler. Buna rağmen batı
lı savunmadaki İsrarlı inatları yüzünden ellerine geçen hidâyet fır
satım kaçırdılar ve dalaletin çukurlarına yuvarlandılar. Bu bakım
dan K u r e y ş kabilesi, hidayete erdikten sonra bâtıl yolumdaki
mücadelesi yüzünden dalâlete düşen kavimlere benzer.
< j\ 3 - JU Ît L' İ ^ j U J u . cî
3 v » 3 3 ^ : 3^ ‘ î A J ^ X/f o*
. « £ja » s^ ' ^
T E R C E ME S İ
* j * * * *
j î ; 3ı 3ı j u M ^ 3^ 3 b : 3b J 3ı jl> ^ « ijçâ\ j t &
' m ^* * * +
, <(
İ Z A H I
T E R C E ME S İ
51) ... Enes bin Malik ( Radiyallahü anA) ’den Resûlullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) ’in şöyle buyurduğu mervidir :
«Bâtıl ve haksız yolda iken mücadeleyi bırakana cennetin kenar
larında, hak yolda iken cidal (ve çekişmeleri) terk edene cennetin
ortasında ve huyunu güzelleştirene cennetin en a’lâ mevkiinde köşk
yapılır.»
N o t : Tirmizi Hadisi tahriç etmiş ve hasen olduğunu söylemiştir.
İ ZAHI
w • j| j 1 3 ^ J <-İ j ^
l j j C-J.-İ
><UlJLİ. I j J ^
/ /■ “ ^ ✓
= «Haklı bile olsa cidali terkedene cennetin kenarlarında, mi
zahçı dahi olsa kezibi ( = yalanı veya cidali) bırakana cennetin or
tasında ve- ahlakını güzelleştirene cennetin en yüksek yerinde bir
evin verilmesi için ben kefilim.»
S i n d i bundan sonra der k i: ‘Bu hadis-i şerif de dikkate alı
nırsa yukardaki hadîste geçen (bâtıl) kelimesinin mizah anlamına
yorumlanması gerekir. Ancak bir hadiste cennetin kenarlarında köşk
verileceği bildirilene diğer hadise göre cennetin ortasında köşk veri
lir. Bu değişiklik bâzı ravilerin cümle yerini tebdil etmesinden ile
ri gelmiş olabilir.
w t .(a)
mış olan âlimler, Kitab, Sünnet veyâ tcmâ’a dayalı ilmi hükümler
verirler. (29) Şarih müteakip babta da derkiResûlullah (Sallalla
hü Aleyhi ve Sellem) şer-i şerifte dayanağı olmayan ve ancak va
hiy yolu ile çözümlenebilen bâzı müşkil mes’eleler sorulduğunda sü
kût etmiş ise de ümmeti için kıyası da meşru kılmış ve şer-i şerif
te dayanağı olan mes’elelere ait şer’i hükümleri çıkarmak keyfiyeti
ni öğretmiş, böylece hakkında nass bulunmayan sorulara karşı na
sıl davranmalarının gerekliliğini göstermiş olur. Meselâ: Babası
nın hac yapmadan öldüğünü ve yerine hac yapıp yapamıyaeağmı so
ran kadma Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem: «Eğer baba
nın bir borcu olsaydı ödiyecek mi idin, ödemiyecek mi idin? Allah’a
ait borcu ödemek gerekir» buyuruyor. Bu cevab, kıyasın ta kendi
sidir. B u h a r i , Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’in ba
zı şeylerde sustuğunu ve bazı şeyler hakkında Re’y ile cevap ver
diğini söylemek istiyor ve her iki durum için birer bab açıyor. Bu
babtan sonra gelen babların 4’üncüsü buna aittir. (30)
T E R C E M E S İ
İ ZAHI
. - , * - ' *• i . <-<■ ^
<Xm j ,'£> i Si f U)1 «X«£- L. ( ji 1fjf *Xj ûj
w "," • " ' " s- * -
• a jC ît 3 l'Jy^ < tjS * û ı ijS * j>.\ (J-îs^- . j \
T ERCE MES İ
tZ A H I
T E R C E M E S İ
I Z A H I
. « Aj ti— 3
TER C E M ESİ
İZAH I
T ER C E M ESİ
Kureyştem olan Abdullah Mekke fethinden önce babası ile beraber hicret et
mek şerefine n&il olan sahabilerdendir. Peygamber (S .A .V .) onu babasından üs
tün tutardı. Abdullah çok oruç tutar, gece namazım kaçırmaz, bol bol Kur'an-ı
Kerim tilâvet ederdi, ilm e çok meraklı idi. Ebû Hüreyre (R .A .): ‘O ’nun bilgisi
çoktur, çünkü o, Resûlullah (8 .A .V .)’den işittiklerini yazardı ben yazmazdım.’ de
mekle ilmi kuvvetini ifade ederdi. Sahabiler arasında vuku bulan nizaa katılan
babasını kmardı. Diğer taraftan babam ile beraber bu işe katılmadığından baba
hukukunda kusurlu sayılması endişesini duyardı. Sıffîn’de bulundu. Fakat kılm-
cım hiç çekmedi. Ehl-i Kitabın bir hayli eserlerini ele geçirip tetkik etmiş ve çok
acaib şeylere rastlamıştı.
Kendisinden hadis alanların başında İbnü’l-Müseyyeb, herime. Ebu Abdur-
rahman el-Habll, Urve-İbn-i Ebi Müleyke ve Ebu Am r Şuayb b. Muhammed gelir.
Ederi 65. .yılı M ısır’da vefat etti. Tezkiretül-Huffaz Sah. 41-42)
88 SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE
, jleVi J v l (\)
9 — ÎMAN BÂBI
*
ü C/* 1 ‘ cJ — ov
•« A i ' j • ( ^ V I '« d | V ) 3 j i
V > —
T E R C E M E S Î
İZAH I
Bu hadisin râvilerinden E b û H ü r e y r e , E b û S â l i h
ve A b d u l l a h b i n D i n a r ’ dan sonra 3 ayn senedle
t b n - i M â c e h ' e kadar intikal ettiği burada zikredilen sened-
lerden anlaşılıyor. Bu durum, hadisin kuvvetini gösterdiği için mü-
sannif bütün senedleri rivayet ediyor.
S i n d i diyor k i: İmanın bab ve şu’belerinden maksad, ima-
nın meziyet ve dereceleridir. Altmış veya yetmiş küsur tabiri çok
luktan kinayedir. Arab lisanında sayılar bu manada kullanılır. Ya
ni imanın hasletleri ve dereceleri pek çöktür.
«La ilâhe illallah» demekten maksad da tevhid kelimesini sa
mimi ve içten inanarak söylemektir.«Muhammed ün Resûlullah» ayrı
bir şu*be olmuş olur. Yahud «La İlâhe İllallah» ile kelime-i şehadetin
tamamı muraddır. Çünkü tevhid edip H z. M u h a m m e d (Sal
lallahü Aleyhi ve Sellem) ’e inanmıyan kişinin imanlı sayılmadığı ka
ti delillerle sabittir. «Hâyâ» » Arab dilinde kınama endişesi ile insan
da görülen utanma halidir. Şer-i şerifte ise çirkin söz ve fiillerden
kaçınmaya zorlayıcı ve hak sahiplerinin hukukuna tecavüz etmeye
engelleyici huydur. Bu huyun şer’i kaidelere göre kullanılması esas
tır. Dince çirkin görülen şeylerden, iman dolayısı ile kişiyi uzak tu
tan utanmaya «dinî hâyâ huyu» denir.
T ERCE M E S İ
İZAHI
İZAHI
T E R C E ME S İ
İZAHI
«Kalbinde zerre miktarı kibir bulunan kişinin cennete girmiye-
ceği» tabiri, çeşitli şekillerde yorumlanmıştır. Şöyle k i:
Bab : 9 MUKADDİME 91
■-r. y ^ ^ <-*
W ' v » ‘ «* •
:3 . jÜl
( i • Â;V'l / *Li|!;jy~ I i )
T E R C E M E S İ
60) ... Ebû Saîd-i Hudrî (Radiyallahü anh) ’den yapılan rivayete göre
kendisi Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’in şöyle buyurduğunu söyle
miştir :
«Allah Taalâ, kıyâmet günü mü’minleri cehennem ateşinden kur-
tannca ve onlar güvenç içine girince birinizin, dünyada iken hak
kını almak uğrunda arkadaşı ile yaptığı çekişmeden daha şiddetli
bir tarzda mü’minler ateşe atılmış olan (din) kardeşleri için Rable-
ri ile mücadeleye girişirler. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
buyurdu ki t Mü’minler diyecekler ki ‘Ey Rabbimiz! Kardeşlerimiz
bizierle namaz kılarlar, beraberimizde oruç tutarlar ve bizimle be
raber hac ederlerdi. Sonra sen onlan ateşe ithal ettin.’
(Cevaben) Allah buyuracak k i: ‘Gidin onlardan tanıdıklarınızı
(Cehennemden) çıkarınız’ Mü’minler, bunun üzerine onlara vara
caklar ve yüzlerinden onlan tanıyacaklar. Çünkü ateş onlann yüz
lerini (yaptıkları secde sayesinde) yakmıyacaktır, Onlann bir kısmı
aşık kemiklerine, bir kısmı da bacaklarına kadar ateş içinde tutuş
muş vaziyettedir. Bunları çıkaracaklar sonra ‘Ey Rabbimiz! Bize em
rettiğiniz adamlan (tanıyabildiklerimizi) çıkardık.’ diyecekler. Son
ra Allah (Taâla) buyuracak ki ‘Kalbinde bir dinar ağırlığınca iman
olanları çıkarınız. Sonra kalbinde yarım dinar ağırlığınca, onları mü-
tekip de kalblerinde hardal tanesi ağırlığında iman olanlan çıkarı
nız,’ Ebû Saîd-i Hudri dedi k i: Kim bunu doğrulamazsa bu ayeti oku-
EE C E M E S t
ÎZAHI
< 4 * ' f ? £ tf K ‘ ^ * ‘
A*Vİ »Â  °£j A » jjft^ 4JSİ0j r “j ! D k (J-Lb <1j \ i A Â
. « <o jJü3tj tj
TERCEMESÎ
(33) Cündüb ve Cündeb (iki şekilde olabilir) bin Abdillah b. Süfyan el-Bicli
el-A)akî’nin 43 hadisi var. Buharî ve Müslim b u hadislerin 7 tanesini almışlar.
Aynca Müslim 5 tanesini almıştır. Kendisinden hadis rivayetinde bulunanların ba
şında el-Hasan ve tbn-i Şirin gelir. Hicrî 60. yıldan sonra vefat etmiştir. Hulasa
sah. 64
94 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
İZAHI
Mürciye, kâfir adamın işlediği ibâdetin bir faydası bulunmadı
ğı gibi mü’min kimsenin yaptığı günahın da zararı olmadığını itikad
eden bir fırkadır. Mürciye kelimesi lügatta geciktirici mânâsına ge
lir. Bu fırka masiyetler dolayısı ile ilahi azabın geeiktirileceği ve
uzaklaştırılacağını itikad ettikleri için onlara bu isim verilmiştir. Ku
lun elinde hiç bir irâdenin bulunmadığına inanan Cebriye fırkasına
Mürciye denildiğini söyleyenler de vardır.
Kaderiye veya Kadriye fırkası ise kaderi inkâr eder ve kulun
tam iradeye sahip olduğuna inanırlar. Bunlar kaderin olmadığı ko
nusu ile fazla meşgul oldukları için onlara bu isim verilmiştir. Hal
buki kaderin varlığına inanan ve kulun cüz’I iradesini inkâr eden
zümreye bu ismin verilmesi daha uygun gibi gelir. Fakat bunlar di
ğerleri gibi konuyu fazla dillerine dolamadıkları için bu isim diğer
lerine verilmiştir.
S i n d i bu hadisin açıklamasında diyor k i:
«Bu iki sınıf için müslümanlıktan nasib yoktur» tabirine ve ba
zı hadislerdeki benzeri ifadelere dayanarak bunların kâfir olduğu
nu söyliyenler vardır. Fakat âlimler demişler ki ehl-i kıbleyi tekfir
etmekte acele etmemelidir. Bilhassa Islâmın akaid konularında hak
ve gerçeği bulmak yolunda olanca gücünü harcayarak bir takım
ayet ve hadislerden delil getirmeye çalışan ve fakat delillerin yorum
lanmasında ve savundukları itikadı mes’elelerde ilmi hatâya düşen
lerin hemen küfrüne hüküm etmemelidir. Bunlar küfrü ihtiyar et
miş değillerdir. Bütün çabalarına rağmen, Ehl-i Sünnet’in görüşle
rinin haklılığı onlarca belirlenmemiş ve kendi görüşlerinden kurtur
lamamışlardır. Netice itiban ile bunlar içtihadında hatâya düşen
müctehiçl veyâ gerçeği bilemeyen cahil durumundadırlar. Gün ışı
ğına çıktığı söylenebilen ehl-i sünnetin görüşlerine katılmayan bu
bâtıl mezheblerin savunucularından ve mensuplarından, zaruret-i di-
niyyeden olan bir hükmü inkâr eden olursa onun küfrüne hükme
dilir. Böyle bir durum olmadıkça bunlann tekfiri yapılmamakla be
raber fışkına hüküm- verilir. Şahidlikleri kabul edilmez. «İslâmdan
nasibleri yok» tabiri, onların durumlannm kötülüğüne, yanlış yola
saptıklarına ve dolayısı ile islâmdan kazançlannm yok denecek de
Bab : 9 MUKADDİME 9 5
T E R C E M E S İ
63) ... Ömer tbn-i Hattab (Radiyallahü a»A)’den rivayet edildiğine gö
re kendisi söylemiş ki: Biz Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sdlem)’in ya
nında oturuyorduk. Elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zat âniden yanımı
za geliverdi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor; bizden de hiç kimse ken
disini tanımıyordu. Ömer ( Radiyallahü anh) demiş ki: Bu yabancı zât, he
men Peygamber ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in yanma oturdu ve dizlerini
onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu. Sonra dedi ki:
— «Yâ Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ! İslâm nedir?»
ResüluUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Islâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve benim, Allah’m
Resûlü (son elçisi) olduğuna şehâdet etmek, namazı dosdoğru kıl
mak. zekât vermek. Ramazan orucunu tutmak ve Kâ’be’yi hac et
mektir» buyurdu. Soru soran zat:
— «Doğru söyledin», dedi. Ömer (Radiyallahü anh) dedi k i:
‘Biz buna hayret ettik. (Çünkü) hem soruyor hem de doğrulu
yordu.’ Sonra bu zât:
— Yâ Muhammed (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) İman nedir?
dedi. ResüluUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— «îman, Allah’a, O’nun meleklerine, peygamberlerine, kitabla-
nna. âhiret gününe ve kadere - hayline ve şerrine inarrmandır.» bü
yürdü.
Soru sahibi:
— Doğru söyledin, dedi. Ömer (Radiyallahü anh) dedi k i:
‘Biz buna şaştık. (Zira) hem soruyor hem de tasdik ediyordu.’
Soru soran zât daha sonra:
İ ZAHI
ÎMAN
İmans Arab dilinde bir şeye inanmak, bir şeyi tasdik etmek ve
kabullenmek mânasmadır. Teslim olmak ve inkiyad etmek mânası
nı da içine alır.
İman s Şer-i şerifte ise; H z. M u h a m m e d (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) ’in Allah tarafından getirdiği kesinlikle bilinen şey
lerin tümünde icmalen O’nu kalben tasdik etmek ve verdiği haber
lere teslim olmaktır. S a d e d d i n - i T e f t â z â n i Şerhü’l-
Akâid kitabında iman bahsinde diyor k i:
«Cumhûr-i Mühakkikîn’e göre iman, kalb ile tasdikten ibarettir.
Dil ile ikrar imanın bir parçası değil, sadece dünyevî hükümlerin ic
rası bakımından imanm şartıdır. (Yani kişinin insanlarca mü’min
sayılması ve ona göre hakkında muamele yapılması için dil ile ik
rar aranıyor.) Çünkü kalb ile tasdik gizli bir şeydir. Onun bir alâ
meti gereklidir.
Bu duruma göre kalbi ile tasdik ettiği halde dili ile ikrar etme
yen kişi, dünya hükümleri bakımından mû’min sayılmamakla bera
ber Allah indinde mü’mindir. Cehennemde ebedî kalmaz.
Dil ile ikrara mâni olacak dilsizlik ve hayati tehlike gibi bir özür
yok iken ikrarı terketmek haramdır. Şayet böyle bir özre binâen
ikrar yok ise; bunun hiç bir mahzûru yoktur. Yani dil ile ikrarı is
tediği halde bir mani dolayısı ile ikrar edemiyen kişi için ikrar şar
tı aranmıyor. Dolayısı ile böyle bir adamın dünya hükümleri bakı
mından da mü’min sayıldığı icma’ ile sabittir.
Dili ile ikrar edip, kalbi ile tasdik etmiyen, münafık ise; dün
ya hükümleri yönünden mü’min sayılır. Fakat Allah katında kâfir
dir.
îmanın bu tarifi, M a t ü r i d i ' ye mezhebinin imamı E b û
M a n s u r - i M a t ü r i d i , î m a m - ı A ’zam E b û H a
n i f e ve bir çok M a t u r i d i y e ve E ş ’ a r i y e mezheb-
lerinin ileri gelen âlimleri tarafından tercih edilmiştir. Nasslar da
bu tarifi te’yid eder mahiyettedir. Nasslardan birkaç tanesini ala
lım .-
SÜNEN-Î £BN-Î MÂCE
Âyetler:
j i i j t * 'i , p L
— «...ve kalbi intanla mutmain olduğu halde...» (35)
* *t * k * ' "
fTÎJ-*-* fJ j
= «... ama kalbleri intan etmedi...» (36) gibi ayetler.
Hadisler: <«X*o
s «Allahım! kalbimi senin dinin özerine sâbit kıl.»
(34) Mücadele, 22
(35) Nahl, 106
(36) Maide, 41
Bab : 9 MUKADDİME 101
İ S L Â M
mayan kimse büyük bir günaha girmiş olur ise de, dinden çıkmış
olmaz.
İslâm ve İmân mefhumlarının birbirinden ayrılmadığını beyân
eden Çumhur’un delillerinden birisi şu ayet-i kerimedir:
Öğrenilmesi için sorulur. Alman ceyabı tasdik ise doğru cevabın so
ru sahibi tarafından daha önce bilindiğini gösteriyor. Bu sebeple râ
vi Hz. Ömer (Radiyallahü anh) «Biz buna şaştık (çünkü) hem so
ruyor hem de doğruluyordu.» demekle duydukları hayreti ifade edi
yor.
Cibril (Aleyhisselâm)'m «İman nedir?» sorusu ile de ima
nın mahiyeti soruluyor ve Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sel
lem) tarafından, imanın 6 şartı diye bilinen mahiyeti özlü olarak bil
diriliyor. Bunların tafsilatı Akaid ilmine ait kitablarda mevcuttur.
Biz gayet özlü olarak şunu söylemekle yenitelim:
1. Allah Taâlâ’ya iman: O’nun varlığına, birliğine, ortak ve
benzerinin olamıyaeağma, O’nun kemal sıfatları ile muttasıf olup
her türlü noksanlıklardan pâk ve nezih olduğuna inanmaktır. Allah
Teâla hakkında vacip olan sıfatları öğrenmek her müslümana farz
dır. Bu sıfatlar:
Vücûd, Kıdem, Beka, Hadis olan şeylere muhalefet, Kıyâm bi
zatih, Vahdaniyet, (bunlara sıfat-ı Selbiye denir.) Hayat, ilim, irade,
kudret, semi’, basar, kelam ve tekvin (bunlara da sıfat-ı sübutiye de
niridir. Bu sıfatların zıddı (karşıtı) ile Cenâb-ı Allah’ın vasıflanma
sı muhal (imkânsız) dır.
2. Meleklere îman: Allah Teâlâ’nm nurdan yarattığı, masum,
verilen emirleri aynen yerine getiren, sayıları da ancak Allah tara
fından bilinen ve melek ismi verilen bir çeşit yaratıklarm varlığı
na inanmaktır. Melekler yemez, içmez, evlenmez, günah işlemez,
uyumazlar. Melekler yerde, göklerde, göklerin fevkinde ve bilme
diğimiz yerlerde bulunurlar. En büyükleri C e b r â i l , M i k â i l ,
î . s r â f i l ve A z r a i l ’ dir. H a f a z a , M ü d e b b i r â t ,
K i r â m e n K â t i b i n gibi kısımları vardır. Bir kısmının isim
leri ve görevleri Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tarafından
bildirilmiştir.
3. Resûllere İman: Allah Taâlâ’nın, insanların iman ve irşadı
için görevlendirdiği ve mûcizölerle davalarını isbatlamak imkânım
bahşettiği elçilerine inanmaktır. Bazı peygamberlere Allah tarafın
dan Kitab veyâ Suhuf gönderilmiş ve onlara şeriat verilmiştir.
 d e m , Ş î t , İ b r a h i m , D â v u t , M û s a (Aleyhis-salâ-
tü ves’selâm) gibi. Böylelerine «Nebi» denildiği gibi «Resul» de deni
lir. Kitab ve şeriatı olmayan peygamberlere resûl denmez, yalnız
Nebi denilir. Bazı âlimler de resûl’ün mânasını daha geniş tutmuş
lar ve «Şer’î hükümleri insanlara tebliğe me’mur kılman peygam
berlere Resûl denilir. Tebliğ ettikleri şeriat ve kitab ister onlara in
Bab : 9 MUKADDİME 1 0 5
miş olsun ister onlardan önceki bir peygambere nazil olmuş olsun
fark etmez.» Peygamberlerin sayısını ancak Allah bilir. Kur’an'da
25 peygamberin ismi geçmektedir Ü z e y r , L o k m a n ve Z ü l -
k a r n e y n ' i n peygamber oldukları ihtilaf konusudur.
Bütün peygamberlerde bulunması gerekli vasıflar da şunlardır.
Hepsi çok zeki, masum, emin, sadık olup kendilerine inen emirleri
aynen tebliğ etmişlerdir.
4. Kitaplara İman: Allah (Celle Celâlühû)’m resûller vasıta-
sıyle insanların irşadı için gönderdiği ve kitab denilen ilahi kanun
lara inanmaktır. Bunlar, 100 adet küçük olup «Suhuf» ismi ile meş
hur olan kanunlar ile 4 büyük kitabdan ibarettir. Büyük kitablar-
dan Tevrat H z . M û s a ’ yar, Zebûr H z. D a v u d ’ a, İncil
H z . I s a ’ ya ve Kur’ân-ı Kerim Peygamberimiz H z. M u h a m
m e d (Sallaalahü Aleyhi ye Sellem)’e gönderilmiştir. Allah’m sa-
lât ve selâmı cümlesinin üzerine olsun. Suhuflar,olsun, büyük kitab-
lar olsun hepsinin hak olduğuna, bunlann en sonuncusunun Kur’an
olduğuna ve Kur’an’m indirilişi ile hepsinin hükmünün lağv edildi
ğine, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın duyan her insanın buna
iman etmek zorunda olduğuna inanmak farzdır. Zaten diğer kitab-
ların asıl nüshaları yoktur. Mevcut olan Tevrat ve İnciller tahrife
uğramış ve ilahi olmak vasfını bile yitirmiş birer beşer, eseri olmak
durumuna düşmüştür. Asıl nüshaları H z. M u h a m m e d (Sal
lallahü Aleyhi ve Sellem)’i müjdelemişlerdir.
5. Ahiret Gününe İman: Ölen insanların ve cinlerin tekrar di
rileceklerine, imanlı olanların cennete ve imansızların cehenneme
gireceklerine inanmaktır. Kabir halleri, Sûr’un üfürülmesi, ölülerin
kabirlerinden çıkması, Hesap, Mizan, Kitapların ellere verilmesi, Kev
ser havzı, Cennet, Cehennem gibi nasslar ile sabit olan ve ölümden
sonraki hayat ile ilgili durumların hepsi âhiret gününün şümulüne
girer ve tümüne iman etmek zarureti mevcuttur.
İHSAN
din! inceliklere ait bir çok mühim noktalan ihtiva ediyor. Hattâ ts-
lâmiyetin temelini teşkil ediyor. İzah esnâsmda sırası geldikçe mü
him noktalan belirttik. Bizim zikretmediğimiz noktalardan birisi
de şudur k i: Bir âlimin meclisine giren kişi orada oturanların öğ
renmelerini gerekli gördüğü ve hiç birisinin sormak niyetinde olma
dığı şer’î mes’eleyi kendisi sormalı ve böylece mecliste bulunanların
hepsinin öğrenmelerini sağlamalıdır. Diğer bir nokta da budur:
Âlim, soru sormak isteyene karşı yumuşak davranmalı, onu ya
kınma almalı, sıkılmadan, çekinmeden ve rahatlıkla sorusunu açık
ça sormak imkân ve fırsatım vermelidir. Soru soran adam da soru
sunu nezaketle sormalıdır.’ diyor.
' j «*'
( f: V?' / «Â*-1' j j - i r ' ) * * Jyf-
T E R C E ME S İ
İZAHI
X * Uf : V İ *&*■$1Jr-ü.' û f- ~" V
f•— ,* ",t- « - ! • - l'f * || \ ^ V İl'’ m * ■""ti ’ î® İl
‘ iri>6* tX* J ^ . C f 15d' C f 1W î (&*J* l t ^ ‘ c-L-n j» ı
A % ö g y & ~ fü *
t Z A H I
TERCEMESİ
İ ZAHI
T ER CE MES İ
İ Z A HI
T ER C E M E S İ
68) ... Ebû Hüreyre (Radiyallahü a»A)’den : şöyle dediği rivayet edil
miştir.
Resûlullah (SallaUahü Aleyhi ve Sdlem) buyurdular ki:
«Nefsim, kudret elinde olan Allah’a kasem ederim ki siz İman
etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de (kâmil)
iman etmiş olamazsınız. Size bir şey göstereyim mi? (öyle bir şey ki)
onu yaptığınız zaman yek diğerinizi seversiniz? Selâmlaşmayı ara
nızda yayınız.»
Bab • 9 MUKADDİME! 117
tZAHI
TER CE MES İ
İZAHI
w •• ✓ ^ ^
1IZ < It z+ ^ü • *
“ V•
* m * * *4* «■ ' *
« Ijjfe1
. *1j*)l\ c^aLVl
»* 4»
._ t / l j > lj lylr ûU _ ( _ £ l ti
( \s <A'i I *j 1 ^)
û* ‘
4* <*
j**8r
' +
^‘ «3*1i*' ^ ‘ +\4 y \ İ^ J*
. İa \J £5^1
TERCEMESÎ
İZAHI
E r - R a b i zayıftır, denileceğine E b û C a ’ f e r , E r - R a b î ’ -
den yaptığı rivayetlerde zayıftır, denmelidir, der. (47)
Hadisin metninde geçen «İbadet» kelimesi itaat ve herçeşit kul
luk görevleri manasına alınabilir. Bu takdirde ibadetin şümuluna
girmekle beraber önemine bina’en namaz ve zekât zikredilmiş olur.
İbâdet bu manaya alındığı zaman açık olan hadisin manası şu olur:
«İhlaslı bir tevhid, sağlam bir iman, Allah’a karşı kulluk göre
vini yapmak, bilhassa namaz ve zekât vazifesini tam yapmak hali
özerinde dünyadan ayrılan kişi Allah'ın rızasını kazanarak ölür.»
Şâyet «İbâdet» kelimesi tevhid mânasına alınırsa, o zaman daha önce
geçen «İhlas» kelimesinin tefsiri durumunda olmuş olur. Bu takdir
de zahiren iman, namaz ve zekâtın ilahi nzayı kazanmaya yeterli
olduğu manası çıkıyor. Oysa kulun mükellef bulunduğu oruç, zekât
gibi bir çok önemli ibadetler ve kulluk görevleri yapılmadan bu mut
lu akibete kolay kolay erişilemiyeceği nasslarla sabittir. Onun için
hadis şu şekilde yorumlanır:
İhlaslı bir tevhid, sağlam bir iman ve namaz ile zekâtı gereği
gibi ifa ederek dünyadan ayrılan kişi, Allah’ın rizasını (şu sebep
le) kazanarak ölür. Çünkü iman, namaz ve zekât ibadetlerine bağ
lananlar, bu sayede hayırlı işlere, kötülükleri terketmeye ve ölüm
döşeğinde makbul bir tevbeye muvaffak olurlar. Dolayısı ile ilahi
nzaya da erişirler.
^ 1. < Aİ +&
T E R C E ME S İ
. . ÎS'JlI \y^_j, ; £ j l
TERCE MES İ
İ ZAHI
71 ve 72 noiu hadislerin metni aynı olup senedleri değişiktir. Bi
rincisinde E b û H ü r e y r e , E l - H a s a n , Y û n u s , E b û
C a ’ f e r , E b ü ’ n - N a d r ve A h m e d b i n e l - E z h e r ;
İkincisinde ise M u â z b i n C e b e l , A b d u r r a h m a n b i n
Ganem, Şehr bin Ha v s a b , A b d ü l h a m i d bin
B e h r â m , M u h m m e d b i n Yû s u f ve A h m e d b i n
e l - E z h e r bulunur. İ b n - i M â c e h ’ în iki senedi de son
ravî A h m e d b i n e l - E z h e r ’ den aldığı anlaşılıyor. B u -
h a r i ve M ü s l i m «Kitabü’l-İman» bölümünde aldıkları bu ha
disi î b n - i Ö m e r ’ den rivayet etmişlerdir. Ayrıca M ü s l i m ,
E b û H ü r e y r e , C â b i r ve başka zatlardan da rivayette bu
lunmuştur. Ancak müteaddit senedlerle rivayet edilen hadis met
ninde bazı rivayetlerde ilâve ve bazılarında kısalma vardır. Mese
lâ: M ü s l i m ’ in E b û H ü r e y r e ’ den aldığı bir rivayet şöy
ledir :
O ^ ı <u'S û'l J j — j JS i J.,_ ^ j 1 ...
t ı& 'jVI
'* #
: "L^ti f ^ V0' ti0 ^ u*^ J0î^ â * 3
* ^ ^1
^*» * $ Ü
0 0 m
i®' 3 > -j 3^
. « jAîll
T E R C E M E S İ
73) ... İbn-i Abbâs ve Câbir bin Abdillah (Radiyallahü ankümâ)’dm:
şöyle söyledikleri rivayet edilmiştir: Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
buyurdu ki:
«Ümmetimden iki sınıf vardır ki, onlar için İslâm’da nasip yok
tur, Bu sınıflar Miirciye ve Kaderiye (mezheblerine mensub)
olanlardır.»
• : ^ 3^5
«> ı * «a* ,3
T E R C E M E S İ
lardır: e*
= «Taki imanları ile beraber imanı arttırsınlar...» (El-Feth 3)
lîl-C I ^ ^
= «Ve iman etmiş olanlara da iman arttırsın...»(El-Müddessir 31)
t o j -r v / ^
= «Bu, onlann imanını arttırdı...» (Al-i Imran 173)
> v " M >\ }- * ' * /o. "• J“', * * . 'ı .‘mr ı-t
â—ı >1j —*J üj-4~ı £j-* d ) y-** 3-1' J
mensup camaatm mezhebi budur ki; İman söz ve fiil olup fazlalaşır
ve eksilir. Bunun delili de B u h a r î’nin zikrettiği ayetlerdir. Mü’min,
tâat ve ibadetini artırdıkça imam da artar ve kemal yolunda ilerle
me kaydeder. Taat ve ibadette eksilme ve gerileme olunca da ima
nın kemalinde eksilme olur, iman hakmda söylenen sözlerin orta
yolu budur», demiştir. (48)
Sindi de bu konuda geniş izahat verdikten sonra şöyle der:
« A s h a b - ı K i r a m ve T a b i î n ’ in sözlerinden ve Ki-
tab ile Sünnetin beyanlarından anlaşılıyor ki «Imanm fazlalaştığını
söylemek caizdir.» Azalma da fazlalaşmadan ayrılmayan bir mefhum
taşır. (Çünkü fazlalaşan iman fazlalaşmayan iman ile karşılaştırıldı
ğında birisi fazla olunca diğeri haliyle ona oranla eksik olur.) Neti
cede, şer-î şerifte iman’ın ziyade ve noksanlıkla vasıflandığı sabit ol
muş olur. Ama bu vasıflanma imanın mahiyetine göre mi, yoksa
onun mahiyeti dışında kalan şeylerden dolayı mı olduğu önemli de
ğildir? Zira selef âlimleri, vârid olan Ayet ve Hadislere uyarlardı.
Onların halefi olan âlimlerin çıkardıkları ve kelâm ilminde yer alan
mes’elelere pek iltifat etmezlerdi. Bu itibarla «Imanm ziyade ve nok
sanlık kabul ettiğini söylemek küfürdür» gibi sözler bazı fıkıh kitab-
lanna yanlış anlama neticesinde girmiş olsa gerek.»
jAaMj ( ' *)
re kul iman etmeye bile kadir değildir. Kulun elinde hiç bir kudret
ve salâhiyet yoktur. Bunlar da sözde Allah Tealâ’yı tenzih etmeye
çalışırken büyük bir dalâlete saplanırlar ve Allah’a hâşâ zulüm is-
nad etmiş olurlar. Şöyle ki; kâfir adam âhiret günü cehennemlik
kılınırken «Allah’ım! benim ne kabahatim var? sen beni kâfir ya
rattın, bana hiç bir irade vermedin, benim müslüman olmama sen
mani oldun» demez mi?
Cebriye mezhebi de pek yaşıyamamıştır. Hicrî 4. asnn başla
rında ortadan kalkmıştır.
Bâtıl olan bu iki mezhebin delillerini çürüten E h l - i S ü n n e t
mezhebine göre kazâ ve kader haktır. Bunlar bu iki kelimenin ta
rifini yukarda açıkladığımız gibi yapmışlardır. Kazâ ve Kader Al
lah’ın kullarını zorlaması ve ellerinden iradelerini alması demek de
ğildir. Kulun kendi irade ve isteği ile yaptığı işin daha önceden bi
linmesine kadr ve kulun yapmak istediği anda Allah tarafından o
şeyin yaratılmasına da kazâ denir.
Kitap ve Sünnetin nassları ( = kat’î delilleri), A s h a b - 1 K i -
r â m ’ m icmâ’ı, Selef ve Halef âlimlerin beyanları ile KADERE
iman gerekliliği sabittir. Kazâ ve Kader konusunda âlimler pek çök
kitap yazmışlardır. N e v e v i ' nin beyânına göre en güzel ve en
çok faydalı olan eserlerden birisi de E l - H â f ı z e l - F a k i h
E b û B e k r e l - B e y h a k i ’ nin yazdığı kitabtır.
Gerek E h l - i S ü n n e t ' i n ve gerekse Kaderiye ve Cebriye
mezhebleri hakkında geniş malûmat almak isteyenler Kelâm kitab-
larına müracaat etsinler. Biz bu kadarlık bilgiyi vermekle yetinmek
durumundayız.
.« Ç u Ş *in j i î j a 'j^ ş ç S l i ı « i i^ ş . - ir y , vı
T E R C E ME S İ
İZAHI
& ‘ ^ :$ * k ^ * 4£ * k !i; -w
İ jJjiîl tÂ* q~* j £»J: 0^ ‘ ts3-$* &} o* * \s*?h
! jxJ}\ 11 ; cAâ» < <J f l t C*o ^ • (SJ*\3 (i*5 Ijp «*—i* üt C vi »’.
I j., J ^ ^ i ? . ^ ^ •** | t î • | ^ •< ,<
^0-İJJ <i»jl JaI^ ^ İjU - Ja| "Al üt 'J ; 3ui . *> üt A>İ3-<J
. AİL-Âj o A (j A j ÜU>t ; 3U j . Vts t» Ji» Jtâ» . 4lît_3 Aİı Jb>- CA*t* • <İ>Âİ-
■* J ■ /
w Ap A t üt J »3 j * f j ^ At 3 j -*j c***— : 3t£i •Ü C A w>t? tf jj jcArts
^ ^ #^ * ** ” ■
4:*-j cJt< İJ J ? J*J ^-ATJ <^.j! 3 * ti >J'j'^ 3 İ t
T E R C E M E S 1
Kader konusunda bir şey (şübhe) benim içime girdi. Ben bu
nun. dinimi ve durumumu bozmasından korktum. Bunun üzerine
Ubey bin K â ’b (Radiyallahü anh)’e vardım ve «Ey Ebe'l-Münzir! Bu
KADER mes’elesi hakkında gerçekten bir şey (şübhe) kalbime gir
di. Ben de dinim ve halimden korktum. Kader mes’elesi ile ilgili
134 SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE
İ ZAHI
îlkravi t b n ü ’d - D e y l e m i (Radiyallahü anh)’in Z e y d
Bab: 10 MUKADDİME 135
«Eğer Allah gökler ve yer ehilni tazib etmiş olsaydı zulüm etmiş
olmazdı.» cümlesi, S i n d i ’ nin T ı y b i ’ den naklen söylediği gi
bi Kader mes’elesindeki şübheyi gideren büyük bir irşaddır. Şöyle k i:
Zulüm ve haksızlık başkasının sahip olduğu bir şeye tecavüz et
mek ve onun mülkünde tasarruf etmektir. Bir kimse kendi mülkün
de dilediği gibi tasarruf edebilir. Sahibi bulunduğu mülkünde yaptı
ğı tasarruftan dolayı zâlimlikle ithamı düşünülemez. Hadîste, gök
lerin, yerin ve buralarda yaşayan yaratıkların kayıtsız, şartsız mâ
likinin Allah olduğu, dolayısı ile O’nun dilediği gibi mülkünde ta
sarruf edebildiği ve her hangi bir tasarrufundan ötürü zulümle it
hamının tasavvur edilemiyeceği bildiriliyor.
Bir şeyin güzel veya çirkin olduğuna hükmetmek için aklın ye
terli olduğunu söylemenin geçersizliği de bu hadisten anlaşılıyor.
Küçük aklımıza göre zulüm ve çirkin sayılan azabın Allah katında
adalet ve güzel olduğu ifade edilmiş oluyor.
TERCEMESİ
78) ... Ali (Radiyallahü anA>’den:
İZAHI
dana geldiği iddia edilebilir mi? Elbette böyle bir iddia gülünçtür.
Güneş’in ve Ây’m tutulmasının sebebi uzmanların takdir ve rapor
tanziminden tamamen ayrı bir takım tabii sebeplerdir. Eğer uzman
lar bu ilmi hesaplan yapmamış olsaydılar, tutulma olayları olmıya-
çak muydu? Burada uzmanların ilim ve tespitlerinin tutulma olayla
rına baskı yapmadığı, zorlayıcı olmadığı açıkça biliniyor.
TE R C E ME S İ
İ Z A H I
T ER CE MES Î
80) ... Ebû Hüreyre ( Radiyallahü anh)’den rivayet edildiğine göre ken
disi, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sdlem)’in şöyle buyurduğunu söyle
miştir î
«Âdem ve Musa (Aleyhiseslâm) münâkaşa ettiler. Mûsa (Aley-
hisselâm) Âdem (Aleyhiseslâm)’a s
— Yâ Âdem! (Aleyhıöselâm) Sen babamızsuı. İşlediğin günahla
bizi zarara soktun ve bizi Cennetten çıkarttın, dedi. Âdem (Aleyhis-
selâm) da Ona
— Yâ Mûsa! (Aleyhisselâm) Allah, insanlar içinden seni seçip
kelâmını sana verdi. Senin için Tevrât’ı eliyle yazdı. Allah’ın, beni
yaratmadan 40 yıl önce hakkımda takdir buyurmuş olduğu tür şey
(günah) üzerinde sen beni kınıyor musun? dedi.
Böylece Âdem, Mûsa’yı yendi. Böylece Âdem, Musa’yı yendi
Böylece Âdem, Mûsa’yı yendi. (Bu cümleyi 3 defa tekrarladı.)
Bab : 10 MUKADDİME 143
İZAHI
E b ü ’ l - H a s a n e 1- K a b i s i demiştir ki: « Â d e m ve
M û s a Peygamberlerin ruhlan gökte buluştu ve orada araların
da bu münâkaşa geçti.»
K a d i I y â z ise : «Bu hadîs zahirine göre mânalandırılabi-
lir. Bu iki Peygamber şahsen görüşmüş olabilirler. İsrâ hadisi ile
sabittir ki Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) efendimiz Miraç
gecesi M e s c i d - i A k s â ’ da ve göklerde bütün Peygamberler
le içtimâ etti ve onlara namaz kıldırdı. Şehîdlerin yaşamakta olduk
ları nasslarla sâbittir. Allah Tealâ’nm  d e m ve M û s a ’ yı di
riltip görüştürmüş olması mümkündür. M û s a , hayatta iken böy
le bir görüşmeyi Allah’tan istemesi üzerine o zaman görüşmüş ol
maları da muhtemeldir» demiştir.
T E R C EM E S 1
İZAHI
Hadiste sayılan 4 şeye inanmayan kimsenin «îman etmiş olmaz»
sözünden «Hiç imanı yoktur» mânasının murad olduğu söylenmiştir.
Bu mânaya göre 4 şeyden birisine inanmayan kişi kâfir olur. Bu
na göre Kader’e inanmayan kadercilerin kâfir olması gerekir ki; bu
hüküm, Cumhur’un görüşüne ters düşer.
TE R C E ME S İ
82) ... Hz. Âişe ( Radiyallahü anhâ)’dan, rivayet edildiğine göre kendisi
şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Ensar’dan erginlik çağma ermi-
yen bir erkek çocuğun cenâzesine dâvet edildi. Ben de:
1Z A H I
(52) îsrâ, 15
(53) Müslim’in şerhi Nevevi Kitabü’l-Kader Bab-u mâna Külli Mevludin.
SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE
+ * * + £ * *>
J* JjiZAir —AT
C'»' ■* !• ' ''.»- .• !*■» .* • <> # ^ *. .»fı '■ I' j .* f . • ' * »İH
•j.y* (J'o*
J f
d
+
-»V1 d <>6‘ crjJ*3» th.»■*«İ^ a ^ aç tiS^jjP'
«**«**
f X . _ V v i J i . i J 3 . ^ ı j ^ y \ 3 ^ . t4 y / > i , Ç ! 3û
TER C E ME S İ
83) ... Ebû Hüreyre (Radiyallahü m k)'den, şöyle dediği rivâyet edil
miştir :
Kureyş kabilesine mensûp müşrikler gelip Resûlullah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) ile kader konusunda mücadele ve çekişmeye giriştiler. (Müşrikler
kader’i inkâr ediyorlardı.) Bu hâdise üzerine şu (iki) âyet indi:
«O gün M mücrimler yüzleri üzerine (Cehennem) ateşi içinde sü
rükleneceklerdir. (Ve onlara): tadın Cehennemin (şiddetli) doku
nuşunu! (denecektir.) Şüphesiz her şeyi bir kader ile yarattık.» (54)
T E R C E ME S I
84) ... Ebû Müleyke (Radiyallahü anh)'fen rivâyet edildiğine göre ken
disi Âişe (Radiyallahü anhâ)’ya. giderek kader konusunda ona bir şeyler an
İZAHI
t b n - i M â c e h bu hadisin senedindeki râvileri zikrederken;
râvîlerden Y a h y â b i n O s m a n ’ dan iki koldan rivâyette
bulunur. İlk rivâyette M a l i k b i n İ s m a i l ve E b û Be k r
b i n Ş e y b e . ikinci kolda ise A b d ü l m e l i k b i n S i n a n
ve H â z ı m b i n Y a h y â vardır. Müellif, ikinci kolu E b ü ’ l-
H a s a n e l - K a t t a n ’ dan naklediyor. Zavaid’de bu hadisin
isnadının zayıf olduğu söylenmiştir, deniliyor. S i n d i diyor ki,
çünkü hadisçiler Y a h y â b i n O s m a n ’ ın zayıf olduğunda
ittifak etmiştir ve İ b n - i M a i n , B u h a r i ve İ b n - i H i b -
b a n da « Y a h y a b i n O s m a n ’ m hadisleri münkerdir»
demişlerdir. Râvîlerden Y a h y â b i n A b d i l l a h b i n M ü -
1e y k e hakkında ise İ b n - i H i b b a n şöyle söyler:
« Y a h y â b i n A b d i l l a h b i n M ü l e y k e Sika’dır,
hadisleri muteberdir. Ama râvisi Y a h y â b i n O s m a n olun
ca durum tam tersinedir.»
Metinde, kader konusunda az dahi konuşmanın iyi olmadığı ve
konuşmacıların Âhirette sorumlu tutulacakları veya yaptıkları ko
nuşmaların tetkik edileceği belirtiliyor. Diğer taraftan kader mes'e-
lesi üzerinde hiç konuşma yapmıyan kimsenin Âhiret günü, sükû
tundan dolayı hesaba çekilmiyeceği bildiriliyor. Şu halde kader ko
nusunda konuşmamak daha hayırlı olur.
ISO SÜNEN-t İBN-t MÂCE
TER CE MES İ
85) ... Şuayb (Radiyallahü attk)’den, babası Muhammed b. Abdillah
(Radiyallahü anhüm)%n şöyle dediği rivâyet edilmiştir:
Ashab-ı Kiram, (Radiyallahü anhüm) kader mes’elesini tartışırken; Re-
sûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onlann yanma âniden geldi. Tartıştık
larını anlayınca öfkesinden (mübarek) yüzünde nar tanesi yarılmış gibi kıpkır
mızı oldu. Biraz sonra onlara dedi ki:
«Bununla mı emrolundunuz veyâ bunun İçin mi yaratıldınız?
Kur’an’m bir kısım âyetlerini diğer bir kısım âyetlerle vuruşturuyor
sunuz. Sizden önceki ümmetler ancak bu tip (lüzumsuz) tartışma
ile helâk oldular.» Râvi (Muhammed) dedi k i.- (Babam) Abdullah
bin Amr şöyle söyledi:
«Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’ın (bazı) meclislerin
den nefsimin beni geri bıraktığım beğenirdim. Hele bu meclisten be
ni geri bıraktığını çok beğendim.»
N o t : Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bu hadisin isnadı sahih ve râvileri de sika
zâtlardır.
İZAHI
Hadisin metninden anlaşıldığına göre Sahabîler, bahis konusu
mecliste Kader’in varlığı ve yokluğu husûsunda münâkaşa etmişler
ve iki taraf da savundukları görüşü te’yid için ilgili gördükleri âyet
leri delil olarak göstermek istemişlerdir. Hadisin metninde geçen .•
«Siz Kur’an’m bir kısım âyetlerini diğer bir kısım âyetlerle vu
ruşturuyorsunuz», cümlesi bu sebeple kullanılmıştır.
Hadîsin metnindeki «Siz bununla mı emrolundunuz veyâhut bu
nun için mi yaratıldınız» tâbirinden maksad budur:
Siz kader mes’elesi ile uğraşmak ve bu sahada tartışmalarda bu
lunmak ile mükellef tutulmamışsınız. Mükellef olduğunuz kulluk ve-
sâir görevler besbellidir. Yükümlü bulunduğunuz hizmetlerinizi ye
rine getirmekle meşgul olunuz. Kezâ, kader mes’elesi ile zamanınızı
geçirmek için de yaratılmış değilsiniz, öyle ise bununla meşgul ol
maya ne lüzum ve ihtiyaç vardır?
Bab : 10 MUKADDİME 151
! 4öi 3 : \ i4 V3 ^3 <5A * V »
» 3^ î U lA 3;V' v j ?;*
• * s3 y ^
T ERCEMESİ
İZAHI
• « U^J
TERCEMESİ
87) ... Şa’bî (Radiyallahü anhyiva rivayet edildiğine göre kendisi şöy
le demiştir: '
Adiy bin Hâtim Kûfe’ye geldiği zaman Küfe halkının fıkıhçılarından bir
grupla yanma vardık ve ona: Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’den
işittiğim hadîsleri bize naklet, dedik. Kendisi de dedi ki:
Ben Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’e vardım. Resûl-i Ekrem,
bana:
— «Ey Hâtim oğlu Adiy! Müslüman ol ki selâmete eresin.» bu
yurdu. Ben de O’n a :
— «İslâm nedir?» diye sordum. Kendileri:
— «(İslâm) Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim şüphe
siz Allah'ın Resûlü olduğuma şehâdet etmen ve kader’in hayrine,
şerrine, tatlısına, acısına, tümü ile iman etmendir», dedi.
N o t : Bu hadisin isnadının zayıf olduğu Zevâid’de bildirilmiştir.
İZAHI
TERCEMESİ
İZAHI
Bu zât, cömertliği ile dillere destan olan meşhur Hatem-i Tayy’in ahfâdın-
dandır. Asil ve neclb olan bu âile zincirinin beşinci halkasını da fasahat ve be
lagatı ile iştihar eden İm riii’l-Kays teşkil eder. Bu M uallâka şairi İm rii-Kays d e
ğildir. Adiy bin Hâtim hicretin 7’nci yılında kabilesi adına elçi olarak Medine’ye
gelmiş ve kabilesinin toplu halde müslümanlığı seçtiklerini Resûl-i Ekrem'e ar-
zetmiştîr. Resûlullah (S .A .V .)’ln huzuruna çıktığı zaman Peygamber, (S .A .V .) üs
tünde oturmakta olduğu minderi asalet ve necabetine hürmeten sunarak Adiy’i
minder üzerinde oturtmuştur. Adiy de dedesi Hâtem-i Tay gibi cömertlikle meş
hur olduğu için onlann hal tercemelerini yazanlar Adiy için «Cömert oğlu cömert»
ifadesini kullanırlar. Resûl-i Ekrem’in vefâtmdan sonra Arap kabilelerinden top
lu ve dağmik halde irtidad edenler olduğu ortamda hile Adiy’in mensup olduğu
asil kabileden tek kişi irtidad etmedi. Tüm kabilesinin içtenlikle İslâm iyet» sa-
rıldıklan bundan da anlaşılır. Peygamber (S .A .V .) zamanmda zekâtım verenlerin
bir kısmı Hz. Ebû Bekr (R .A .)'in hilâfeti devrinde zekâtım esirgerken; Adiy ve
kabilesi zekâtım kendi elleri ile H alifeye getirip takdim ederlerdi. Adiy, Medâ-
yin’ı'n fethine katılmıştır. Sıffln olayında Hz. A li (R A .) tarafında yer alanlardan idi.
Kendisi Peygamber (S.A .V .) efendimizden 66 badis rivayet etmiştir. Buhâri
ve Müslim 6 hadisinde ittifak etmişlerdir. Ayrıca yalnız Buhâri 3 hadisini ve
yalnız Müslim 2 hadisini rivayette bulunmuşlardır.
Kendisinden rivayet edenlerin başında Hişâm İbn-i Haris Hayseme, İbn-i Ab-
dirrahmân, Ş a b l ve îbn-i Sirip gelir. Hülasa’nın yazdığına göre 120 yıl yaşamak
la mı uzun ömürlü Sahabllerdendir. Kastalâni ise onun 180 yıl yaşadığına dair
bir rivayeti nakleder.
İbn-i Sa’d, Tabakât adlı eserinde yazdığına göre Hicret’in 68’inci yılında ve-
fât etmiştir. (B a k : Hulâsa, sah. 261, 262)
Bab : 10 MUKADDİME 157
tüy taneciğinin istikrar ve sebatı söz konusu olmaz ise kaib de çeşit
li yönlerden gelen etkenler muvacehesinde kolay kolay tutunamaz
ve muhtelif doğrultulara yöneltilir. Bu sebepte kalbin iman üzerin
de istikrarlı durması için Allah’a sığınmak ve inayetini dâima dile
melidir. Nitekim Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bile:
i = «Allah’ım! Kalbimi dinin (olan
İslâmiyet) üzerinde sabit kıl» diye dua eder ve böylece bizim de bu
nevi duaya devam etmenizi sünnet kılar. Allah tüm ehl-i imanın
kalblerini her türlü olumsuz etkilerden ve imanlarını tüm tehlikeler
den saklasın. Amin.
TERCE MES İ
89) ... Câbir (Radiyallahü ank)’den rivayet edildiğine göre kendisi şöy
le demiştir:
Ensar’dan bir adam Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’e gelerek:
Yâ Resülallah! (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) benim bir câriyem
vardır. Ben ondan azıl ediyorum? (Bu hareketim câiz mi?). diye sor
du. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ona t
ÎZAHI
S i n d i diyor ki bu hadisi M ü s l i m ve E b û D â v u d ,
Nikâh kitabında, kendi senedleriyle C â b i r ’ den rivayet etmiş
lerdir.
B u h a r î ve M ü s l i m Nikâh kitabında azıl için özel birer
bab açmışlardır.
Azil s Çocuk olmaması için .cinsi temas yapılırken inzal anında
meninin dışarda akıtılması demektir. Bu konuda çok hadis mevcut
tur.
Sahih-i Müslim Şârihi N e v e v i bu bab’m gerisinde şöyle
der:
Azil; bizce mutlaka mekruhtur. Yani kadın hür olsun, câriye ol
sun- onun muvafakati alınsın; alınmasın bu işte kerâhat vardır. Çün
kü bu, neslin kesilmesine yol açar. Azlin haramlığına gelince, arka
daşlarımız demişler k i:
Kişinin sahib olduğu câriyesinden veyâ nikâhladığı câriyeden
izin almadan bile azıl yapması haram değildir. Çünkü sahip olduğu
câriyeden çocuğu olunca, câriye ümmü’l-Veled olur. Artık satılamaz.
Nikâhlı câriyeden doğan çocuk ise annesine uyarak köle sayılır. Her
iki mes’elede zevç mutazarrır olur. Onun için azıl yapması haram
sayılmaz.
Kişinin hür olan karısının müsaadesi ile azıl yapması da ha
ram değildir. Karısının izni olmadığı takdirde ise en kuvvetli kav
le göre azil yine haram değildir.
Bu konuda vârid olan hadîslerin bir kısmı azli yasaklarken; di
ğer bir kısmı izin veriyor. Âlimler bu hadîsler arasmda görülen za
hiri ihtilâfın hakikatta bulunmadığını izah ederek; yasaklama, ten
zihen kerâhet anlamında ve izin vermek de haram olmadığı mâna
sında yorumlanır, demişlerdir.
Bab : 10 MUKADDİME 159
T ER CE MES Î
90) ... Sevbân (Radiyallahü anh)'dan, Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) şöyle buyurdu, dediği rivayet edilmiştir :
«Birr ( = hayır, iyilik, ihsan) den başka bir şey ömrü arttırmaz ve
dua’dan başka bir şey kader’i geri döndürmez. $üphesiz adam, İş
lediği günah yüzünden de rızkından mahrum kılınır.»
Not : Zevâid’de şöyle denilmiştir : Ben Üstadımız Ebü’l-Fadl el-Karafî’ye bu
hadîsin durumunu sordum. Hasen olduğunu söyledi.
İZAHI
Hadîsin metninden hayır ye iyiliğin ömrün artmasına vesile ol
duğu anlaşılıyor. Âlimler bunu çeşitli biçimlerde yorumlamış
lardır. Bâzılanna göre maksad şudur: Hayır ve iyilik eden kişi, kı
sa bile olsa ömründen bol bol yararlanır.» Başkasının ömrü daha
uzun olsa bile onun kadar yararlanamaz. Bir kısım âlimler de şöy
le yorumlamışlardır: Aynı şahıs hayır ve ihsanda bulunmazsa öm
rü kısa olur. Bunları işlerse hakîkatan ömrü uzatılır. Tabiî bu fark
lı durum, muallak olan takdir’de tahakkuk eder. Kader’e memur edi
len melek bu muallâk kaderi bilir. Bunun ötesinde ne olduğunu bi
lemez. Ama îlm-i İlâhide kesin durum bellidir. Yani ilgili şahsın
cüz’ı iradesini hayırda kullanıp uzun ömürlümü olacağı veya ira
(55) Müslim şerhi Nevevi cilt 8 sah. 28,29 Buhari şerhi Kastalânî cilt 11.
Sah. 204
180 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE
Sevbân (Suban diyenler de vardır) künyesi Ebû Abdillah veya Ebû Abdirrah-
man’dır. Surat halkmdandır. El-Hakem bin Sad’aşiretinden olduğu da söylenmiş-
( Devamı 161.d sahifede)
B a b : 10 M U K A D D İM E 161
TERCEMESİ
91) ... Süraka bin Cü’şüm ( Radiyallahü anh)’den. rivayet edildiğine gö
re kendisi şöyle demiştir:
Ben. Resûl-i Ekrem (SaUaUakü Aleyhi ve Sellem)'e dedim ki :
— Yâ Resülallah! Amel, kaderleri çizen kalemin yazdığı mukad
deratın cümlesinde mi ki artık kalem onun işim tamamlamış ve ku
rumuştur? yoksa amel (için geçmişte bir kader oluşu bahis konusu
olmayıp kişinin) istikbalde takınacağı tavra göre mi (tahakkuk eder)?
Resûl-i Ekrem buyurdu ki:
«Amel, kader ile tesbit edilmiş olan mukadderattan olup kale
min yazıp kuruduğu hususlar İçindedir. Herkes ne için yaratıldı ise
ona müyesser kılınır.»
N o t : Bu hadis’in senedinin sıhhat durumunun illraz konusu olduğu Zevâid’-
de bildirilmiştir.
İZAHI
S i n d i itiraz sebebini şöyle açıklar: Kavilerden M ü c âh i d ,
S ü r â k a ’ dan hadîs işitmemiştir. Bu sebeple senedde bir kesiklik
olsa gerek. Diğer taraftan râvilerden A t â ’ nin durumu da ihtilaf
lıdır S i n d i diyor ki bu hadisi E b û D â v u d , İ b n - i Ö m e r
yolu ile rivayet etmiştir.
Sevbân .............................................................. ( Baştarafı 160. sahifede)
tir. Resûlullah (S -A .V .)’in âzadüsıdır. Hazer’de ve seferde Resûl-i Ekrem ’den hiç
ayrılmazdı. Bilahare Şam’a yerleşti. 127 hadis rivayet etmiştir. Müslim 18 hadi
sini rivayet etmiştir. Kendisinden rivayetde bulunanların başında Cübeyr bin Nü-
feyr, Halid bin Midan, Rüşdeyn bin Sa’d gelir. Hicri 53 veya 44 yılında Humus’ta
vefat etti. (B a k : Hulasa, 58)
Sünen-i İbn-i Mâce — F . : 11
162 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE
. « *r ^ 1 43 • f j V 4
'
TER C E ME S Î
92) ... Câbir bin Abdillah (Radiyattahü ank)’den :
Sürâka bin Malik bin Cü’şûm Ebû Süfyan Kadid’lidir. Mekke fetih günü
müslüman olmuştur. 19 badis rivayet etmiştir. Buhari, b ir hadisini rivayet et
miştir.
Kendisinden rivayet edenler: Cabir, îbn-i Ömer, Îbnü^-Müseyyeb, Mücahid
ve oğlu Muhammed bin Sürâka’dır. Hicrî 24. yılında vefat ettiği mervidir. Eğer
bu rivayet sahih ise Îbnü*l-Müseyyeb ve ondan sonrakilerin Sürâka’dan yaptıkları
rivayetler «M ürsel» sayılır. (B ak : Kastalâni : Ciid 11, Sah. 200; Hulasa : Sah. 161)
(56) Kastalâni, cüd 11, sah. 200
Bab: 11 MUKADDİME 163
İZAHI
t a I , E e b i a t b n - i Ü m e y y e ve M i k y a s gibi kişiler
de sahabi tarifinden çıkmış olurlar. Çünkü müslüman olarak ölmek
sahabîliğin önemli bir şartıdır.
Bâzı âlimler sohbet esnasında erginlik çağına varmış olmayı da
sahabilik için şart koşmuşlar ise de bu şart rivâyet âlimlerinin Cum-
hûru tarafından reddedilmiştir.
Diğer bir kısım ilim adanılan sahabî sayılabilmek için uzun za
man Peygamberin sohbetinde bulunmayı; hatta, bazılan bu arkadaş
lığın î -2 yıl devam etmesini ve 1-2 savaşta beraber bulunmayı ge
rekli görmüşler ise de bu da şayân-ı kabul görülmemiştir. Hele bir
kısım âlimler sahabilik için Peygamber’den hadîs rivayeti de aramış
lardır.
Fazilet » Eksiklik, kusur ve rezaletin karşıtıdır. Bu duruma gö
re fazilet, kişiye yükseklik veren olgunluk, dolgunluk, güzel huy ve
yapıcı hal ve harekettir.
(H z .) EBU B E K R İ SID D ÎK (Radiyallahü anh)’tN F A ZİL E T İ VE
K IS A H Â L TERCEM ESİ
Hz. Ebû Bekr (R .A .), Peygamber (S .A .V .)’den 2 yü sonra Mekke’de dünya
ya şeref vermiştir. Adı Abdullah, babası Ebû Kuhafe Osman’dır. Annesi de Üm-
mü’l-Hayr Selmâ’dır. Baba ve anne tarafmdan Kureyş kabilesine mensup olup
K â b oğlu M ürre’de Resûl-i Ekrem’in nesebiyle birleşir.
Ebû Bekr’in babası Ebû Kuhafe Mekke’nin eşrafmdandır. Hz. Ebû Bekir, ilk
müslüman erkek iken; babası ancak Mekke fethinden sonra müslüman olmuştur.
Hz. Sıddik, müslüman olmadan önce yaşadığı 38 yıl zarfında içki içmemiş;
putlara tapmamış; hurafelerden nefret etmiş; dürüstlüğü, fazileti ve insanlığı ile
tanınmış bir şahsiyet idi.
Babam, annesi, evlâdı ve ahfadı sahabilik şerefine erişmiş mutlu bir âile
olarak tarihe geçmiştir. Bu yüce şeref kimseye nasip olmamıştır.
Hazret-i Peygamber (S.A.V.)'in kayın babası ve ilk halifesidir. Hazerde ve
seferde Resûl-i Ekrem’in en sâdık ve fedai arkadaşı ve en samimi müşaviri idi.
Arkadaşlığı Kur’ân ile tescil edilmiştir. Peygamber son hastalığında namaz kıl
dırmak için onu vekil etti ve bizzat onun arkasında namaz kıldı.
Sıddik-ı Ekber, hadislerin kabulünde çok ihtiyatlı davranırdı, tbn-i Şihab’ın
Kubaysa bin Züeyb’ten rivayet ettiğine göre ölen bir adamın cedde ( = büyük an
ne )si Halife Ebû Bekr’e gelerek mirasçı olmayı istedi. Halife, o n a : «Ben senin
için Kitabü'Ilah’da bir hüküm bulmuyorum. Resûl-i Ekrem'in de senrn için bir
hisse bulunduğunu anlattığını bilmiyorum» dedi. Ve halka sordu. Bunun üzerine
Muğire (R .A .) ayağa kalkarak: Resûl-i Ekrem’in cedde’ye stidüs (1/6) hissesini
verdiğini müşahade ettim, dedi. Halife, o n a ; «Seninle beraber başka kimse var
im# diye sorunca orada bulunan Muhammed bin Mesleme (R .A .) de aynı şekil
de şahâdet etti. Halife de ceddeye südüs hissesini verdi. Bu olay O ’nun hadise
karşı olan ihtiyatını ve saygısını göstermeye kâfidir.
Sıddik-ı Ekber’in hayat ve faziletleri cildleri doldurur. Bu kısa halini be
lirtmekle yetinelim. V e fa tı; H. 22/C. ÂH İR . 13. yıl (Bak : Tezkire, Sah. 5)
Bab: 10 MUKADDİME 165
.XLiû 3&
TERCEMESİ
İZAHI
Hadisin metninde geçen «Hullet» (= halillik) : Sevenin kalbinde
yerleşen öyle bir sadâkat ve mahabbettir ki gönülde mevcüt sırları,
sevilen adama açıklamaya sahibini zorlar. «Halil» böyle sadâkat ve
mahabbet besleyeli dost demektir. Bu duruma göre:
«Ben bir halil ittihaz etseydim Ebû Bekr’i halil edinirdim» fır
kasından murad şu olur: Sırlanma muttali olacak bir tarzda içime
mahabbeti kökleşecek bir insanı sevgili ittihaz etmem benim için
câiz olsaydı, ben Ebû Bekr’i seçerdim. Fakat bu vasıfta tek mahbu-
bum ancak Allah’tır.
Bâzı ilim adamlanna göre «Halil» kendisine ihtiyaç duyulan dost
demektir. Buna göre de yukardaki fırkanın mânası şöyle olur:
ı&\
İ Z A H I
sini köle gibi düşünerek nefsinin ve malının şahsına ait olmayıp Re
sûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in malı olduğunu içtenlikle
teyid ediyor. Ve Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in tevec
cühünden duygulanarak ağlıyor...
Zevaid müellifi diyor ki: T i r m i z i bu hadîsin baş kısmım ya
ni yalnız Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in buyruğunu ri
vayet etmiştir. E b û B e k r ’ in ağlaması ve ona âid kısmı rivâ
yet etmemiştir. N e s â i de «Menâkıb» bölümünde böylece rivâyet
te bulunmuştur.
S i n d i , bu izahatı yaptıktan sonra der k i: Zâten Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in buyurduğu kısım mâna bakımında
Sahfh-i Buharî’de de vardır.
‘ ü* ‘ Cf ‘ ^ is 1
# —
. fi LA-~>-
•^
• (j**?ıj*ni i S ^ - * ^ (J?
T E R C EM E S İ
95) ... Ali (Radiyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre, Resûl-i Ekrem
O’na şöyle buyurmuştur:
«Ebû Bekr ve Ömer Nebiler ve Resûllerden başka, önce gelen ve
sonra gelen tüm Cennetliklerin kühûl ( = saçları ağarmaya başlayan
lar) m seyyidleri ( = efendileri) dirler. Yâ Alil. Hayatta oldukları müd
detçe onlara (Ebû Bekr ve Ömer’e) haber verme.»
T i r m i z î ’ nin beyânına.göre bu hadîs müteaddit senedlerle
rivâyet edilmiş olup bazı cihetlerden «Hasen» kısmındandır.
ÎZAHI
T E R C E M E S İ
96) ... EbûSaid-i Hurdî ( R a d i y a l l a h ü a n h ) ’ den:
Kendisi, R esûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) , şöyle buyurdu, dediği
rivayetedilm iştir.
«Gök ufuklarının birisinde doğan yıldız, (yerdeki~tasanlar tara
fından, aradaki mesafe uzaklığı dolayısı ite güçlükle) görülebildiği
gibi, Cennete yüksek derecelere kavuşanları da, kendilerinden aşağı
mertebelerde bulunanlar, (aralarındaki mesafe farkı itiban ile) zor
görebilirler. Şüphesiz Ebû Bekr ve Ömer de o (yüce mertebelere ka-
vuşa) nlardandırlar. Hem de daha yüksektedirler-»
İZAHI
Hadîs metninin sonundaki t ı s |j = «Hem de daha yüksekte
dirler» lâfzı başka türlü de mânalandınlmıştır. Sindi diyor k i:
Verilen mânalardan birisi şudur:
«Ebû Bekir ve Ömer (Radiyallahü anhümâ) Cennetin nimetleri
ne girdiler.»
T i r m i z i ’ nin hâşiyesinde S u y û t i ’ nin rivâyet ettiğine
göre I b n - i A s â k i r , E b û S a i d ’ e, bu cümlenin mâna
sını sormuş. E b û S a i d de:
«Ebû Bekir ve Ömer mezkûr derecelere ehildirler» diye yorum
lamıştır.
<57) Miftahü’l-Hace’nin beyanına göre 30-40 veya 30-50 yaş arasmdakine denir.
Bab : 11 MUKADDİME 169
İZAHI
Hadis E b û B e k i r ve Ö m e r (Radiyallahü anhümâ)
hazretlerinin Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) katında
ne kadar değerli, ne derece din yönünden otoriter ve nasıl bir iti
mada mazhar olduklarını açıkça ispatlıyor. S i n d i : Hadîste iki
zâtın hilâfetine işaret bulunduğunu yazar.
Muhacirlerin faziletlerinin beyanı için B u h a r î ’ nin ayır
dığı bölümde — E b û B e k r (Radiyallahü anh) 'in fazilet ba
bında— C ü b e y r b i n M u t ’ im (Radiyallahü anh)’den
rivayet ettiği bir hadîste, Cübeyr şunu anlatıyor:
«Bir kadm Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Sellem)’in huzûru-
na geldi, kadm geri dönerken Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) onun tekrar bir ara uğramasmı istemesi üzerine, kadm, Pey
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in vefatım kasdeder gibi»
— Ben gelir de seni bulamazsam? diye sordu. (Saliallahü Aleyhi
ve Sellem) efendimiz de î
— Şayet beni bulamazsan Ebû Bekr’e baş vur! diye cevapladı.»
Miftahü’l-Hâce’de deniliyor ki •.
170 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE
Huzeyfe (R .A .) «Yem ân lâkabı İle tanınan «H is!» veyâ Huseyl İbn-i Câbir-i
Absi (R .A .)’m oğludur. Huzeyfe de babası gibi büyük sahabîlerdendir. Babası
ile beraber Yemen’den Medine-i Münevvere’ye gelerek Evs kabilesinden Benû
AbdüTEşhel’in yanında yerleşmişlerdir. Evs ve Hazreç kabileleri aslen Yem en
den gelme oldukları için bunlara «Yem âni» denilir. Uhud savaşında baba, müs
lümanlar tarafından hataen öldürülmüştür. Hz. Huzeyfe, bu katil hâdisesi üze
rine Resûl-i Ekrem tarafından kendisine ödenen diyeti bile fakirlere sadaka ola
rak dağıtma âli cenablığmı göstermiştir.
Hz. Huzeyfe (R A .) Halife Hz. Ömer (R A İ.) tarafından Selmân-ı Fârisi
(R .A .)’den sonra Medâyine vâli olarak atandı ve ömrünün sonuna kadar bu gö
revde kaldı. Hz. Osman (R .A .)'m şehadetini müteakip Hz. AH (R A .)’ye biat et
tikten 40 gün sonra vefat etti.
Huzeyfe (R .A .) Hazretleri Resul-i Ekrem'in sırlarına vâkıf id i Peygamber
Efendimiz ona sırlarını söylediği için O, herkesten fazla münafıkların ahvalini ve
ilerde meydana gelecek fitnelerin durumunu bilirdi. Hatta «Kıyâm et gününe ka
dar olmuş ve olacak, şeyleri Resûlullah bana söyledi», demiştir. Hz. Öm er (R .A .)
Medine-i Münevvere’de bir cenaze vuku bulduğunda, Huzeyfe (R A .)'y i gözetler
di. Onu cemaat arasında bulunca cenaze namazma katılırdı. Huzeyfe’yi cemaat
içinde görmeyince ölünün münafıklardan olduğu şüphesini duyar ve cenaze na
mazını kılmazmış.
Tirmizi de Hz. Huzeyfe (R -A.)'den rivâyet edildiğine göre Peygamber’e :
«Y â Resûlallah! Birisini halife etsen» diye teklif yapılmış, Resûlullah (S .A .V .)
de cevâben:
«Eğer ben bir halife tayin etsem, siz de ona itaat etmezseniz azaba uğrarsınız.
Fakat Huzeyfe size ne söylerse dediğine İnanınız. Abdullah b . M es’ud da Kur’an’ı
nasıl okutursa öylece okuyunuz» buyurmuştur.
Ete. Öm er (R A ), kendi zamanında fitne kapısının açılıp açılmıyacağmı Hu-
zeyfe’ye sormuş v e : Hayır senin halifeliğin devrinde açılmıyacâktır, cevabım al
mıştır.
Bab i 11 MUKADDİME 171
T E R C E ME S İ
neşir tahtası üzerinek on uphenüz kaldırılm adığı zam anh alkon u n etrafında
toplanarak, dua ediyorlar ve rahmet diliyorlar idi. Veyahut İbn-i Abbâs dedi
ki O ’nuiyilikle anıyorlar verahmetle yâdediyorlar idi. B ende bucem aat
içindeidim .
Bu esnadabirisi ben
i sıkıştırıpom
uzu
m ututm akla dikkatimi çek ti. Ona
doğrudönüncebirdebaktımki Ali binEbî Talib tir. Ö mer ( R a d i y a l l a h ü a n h ) ’
rahmet okuduktanson
( R a d i y a l l a h ü a n h ) ’t raşöylededi:
— (Yâ Ömer!) Ben Allah’m huzûruna senin işlediğin amel gibi
bir amel ile çıkmaktan çok hoşlanırım. Senden başka, ameline bu
kadar imrendiğim kimseyi bulamadım. Allah’a yemin ederim ki, ben
Allah’m muhakkak seni, iki dostunla (Resul-i Ekrem ve Ebû Bekir'le)
beraber kılacağım kuvvetle ümid ederdim. Çüıikü ben gerçekten çok
defa Besüliıllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’den t
«Ben Ebû Bekir ve Ömer ile gittim. Ben Ebû Bekir ve Ömer ile
girdim. Ben Ebû Bekir ve Ömer ile çıktını» dediğini işitirdim. Bunıin
172 SÜNEN-l ÎBN-İ MÂCE
İ ZAHI
B u h a r i bu hadisi E b ü B e k i r ve Ö m e r (Radiyal
lahü anhümâ) hazretlerinin faziletlerine ait açtığı bab’larda az bir
farkla İ b n - i A b b â s (Radiyallahü anh)'den rivâyet etmiş
tir. Hadis her iki zâtın faziletine delâlet eder. Fakat E b û B e k r’in
her şeyde kıdemi bulunduğu ve konuşmalarında Resûl-i Ekrem’in
E b û B e k r ’ i takdim ettiğini gösterir.
T E R C E ME S Î
99
) ... (Abdullah) îbn-i Ö m er ( R a d i y a l l a h ü a n h ü m â ) ’û a a rivâyet edil
diğinegöre k
en disi şöyledemiştir:
R esûl-i Ekrem ( S a l l a l l a h ü (bir ara) Ebû B
A l e y h i ekir ve
v e S e l l e m ) ,
. a *J <JJ*X
T E R C E ME S İ
1
00) ... Ebü Cuhayfe ( R a d i y a l l a h ü ânâj’den:
R esûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S d l e m ) şöyle buyurdu, dediği rivâyet
edilmiştir:
«Ebû Bekir ve Ömer (Radiyallahü anhümâ) Nebiler ve Resûl-
lerden başka Evvelin ve Âhirin (öncekiler ve sonrakiler) tüm Cen
netliklerin Kuhûlünün efendileridir.»
Bu hadîs başka bir senedle 95 numarada az bir ilâve ile geçti,
T E R C E ME S I
1 01
) ... E n
es ( R a d i y a l l a h ü a n h ) ’A e n rivâyet edildiğinegörekendisi şöy
lesöylemiştir:
R esûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) 'e :
(«sfeİH1
8
. s r : j f f : i A i £ t f ■■& •# * * ‘r J f
TERCEM ESİ
1
0 2) ... A bdullahb. Şakîk o»*)’denrivâyet edildiğine gö
( R a d i y a l l a h ü
Âişe ;
( R a d i y a l l a h ü a n h )
Hz. Ömer (R A .) Fil olayından 13 yıl sonra Mekke’de doğdu. Adı İslâmiyet-
ten sonra da değişmedi. Babası Hattab’tır. Annesi ise Hanteme veya Haysame
binti Haşim’dir. Kureyş kabilesinin ileri' gelenlerindendir. Baba taralından Resûl-i
Ekrem (S A .V .) ile K â’b bin Lüey’de birleşir. Peygamber ile K â’b arasında 7, Ömer
ile K â’b arasında 8 baba bulunur. Ebu Bekr-i Sıddık (R .A .) ise K â’b oğlu Mtir-
re’de Peygamberle birleşiyor.
Bedir savaşmm vuku bulduğu gün Resûlullah (S .A .V .) tarafından ona «E bû
H afs» künyesi verildi. Hafs, arslan yavrusu demektir. Darü’l-Erkam’da müslüman
olduğu gün de Resûl-i Ekrem ona «F âru k » lâkabını taktı. Farûk : Hak ile batılı
birbirinden ayırd eden anlamına abndı. Hz. Ömer’in hak dini seçmesi ile müslü-
manlarm sayısı kırkı buldu, o gün müslümanlar dışarı çıkarak Islâmiyetlerini
ilân ettiler.
Hz. Ömer (R .A .) de Resûl-i Ekrem’in kayın pederi ve ikinci halifesidir. Ce
sareti, kahramanlığı, adaleti ve dirayeti ile dünyaya nam salmıştır.
Hadis rivayeti hususunda çok titiz idi. Ashab’tan yalnız bir kişinin rivayet
ettiği hadisin sıhhatmda tereddüt ettiği zaman duraklar ve tetkik ederdi. Nitekim
Ashab’tan Ebu M usa el-Eş’ari (R .A .) Hz. Ömer (R .A .)’in kapısına varır, 3 defa
açıktan selâm vermekle içeriye alınması için izin ister. İzin verilmeyince geri dö
ner. Öm er (R .A .) arkasına adam göndererek çağırtır ve geri gidişinin sebebini
sorar Ebu Musa, (R .A .) Resûl-i Ekrem (S A .V .)’in : «Biriniz 3 defa selâm verip
cevap alamayınca geri dönsün» buyurduğunu bildirince, Hz. Ömer ( R A . ) : «Be-
hemhal ya sen bu hadis için şâhid getirirsin ya da ben saha (bildiğim i) yaparım »,
dedi. RavI Ebu Said (R A .) diyor k i : Ebu Musa (R ,A .) yanımıza, rengi değişmiş
olarak vardı. Sana ne oldu diye sorduğumuzda hadiseyi anlattı ve içinizde bu ha
disi işiten var mı? diye sordu. Biz, hepimiz işittik dedik. Onlardan birisi kalkıp
Ebu M usa (R .A .) ile Hz. Ömer (R .A .)’in yanma giderek şâhidük yaptı.
Hz. Ömer, (R A .) Ebu Musa’yı teyid edecek b ir şahidin bulunmasını istemek
le hadisin sıhhati için titizliğini belirtmiş oluyor. Buna benzer örnekler pek çok
tur. Onun faziletleri ve hayat safhaları fle başarılan, ciltleri doldurur. Biz bu
kısa hal tercemesi ile iktifa edelim.
Hz. Ömer, hicri 23. yılm Zilhicce ayının sonunda şehid edildi. Kuvvetli riva
yete göre 63 yıl yaşadı. Allah ondan râzi olsun. (B ak : Tezkire, sah. 8)
Bab: 11 MUKADDİME 175
İ ZAHI
t) •^ û t —**** (Jp
J..* > S J
TER C E ME S İ
l â m ) inerek:
«Yâ Muhammed! Gök ehli Ömer’in müslüman oluşu dolayisı ile
müjdeleştiler, dedi.»
İZAHI
. <2>\£ ^ !W j . U m J e h iiT İ U İ } 4 »U «4 J İ J 3 U » . ı_ j« M :j î i j j l j j ,
İZAHI
T E R C E ME S Î
1
0S) ... K S ş / t ( R a d t y a U â h ü a»A5)*dan;
R esûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) , şöyle buyurdu, dediği rivayet
edilmiştir:
«Allah'ım! Islâmiyeti bilhassa Hattab oğlu Ömer (in müslûman-
lığı kabul etmesi) ile aziz kıl.»
N o t: Zevâid'de: Âişe (R .A .) hadisinin zayıf olduğu, çünkü bazı alimlerin,
ravi Abdülmelik b. el-Macişûn’u zayıf saydıkları, fakat îbn-i Hibban’m onu sika
saydığı, hadisin râvilerinden ez-Zenci (M üslim ) bin Halid’in, Buhari“ye göre ha
disleri münker bir kişi olduğu, Ebû Hatim, Nesâî ve diğerlerinin de mezkûr râ-
viyi zayıf saydıkları, ama İbn-i Hibban ve îbn-i Mûîn tarafından sika kabul edil
diği ifade edilmiştir.
Î ZAHI
7 üi. P-‘»
r^u q \ a r ; .7^0
•J * t«
i*>^ - J f i
*
TERCEMESİ
m iştir;
— Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’den sonra insanla
rın en hayırlısı Ebû Bekir'dir ve Ebû Bekir'den sonra da nâsm en ha
yırlısı Ömer’dir.
(58) Abdullah bin Selime el-Müradl el-Kûfi, Ömer, Ali, Muaz ve Safvan bin
Assai (R .A .)’dan rivayette bulunmuştur. Kendisinden de Am r bin Miirre, Ebû
Ztlbeyr el-Mekkî ve Ebu îshak es-Sübey’î rivayet etmişlerdir. El-îclî onu sika say
mıştır. Hulasa, sah. 200.
SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE
TER C E ME S İ
107) ... Ebû Hüreyre (Radiyallahü ani)’den rivâyet edildiğine göre ken
disi şöyle demiştir:
Biz Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) meclisinde oturuyor idik. O,
bize şöyle buyurdu:
«Ben bir ara uyarken kendimi Cennette gördüm. O esnada bir
kadm bir köşkün yanında abdest alıyordu. Ben (orada bulunanla
ra) «Bu köşk kim için (yapılmış) dir?» diye sordum. Kadın $ Ömer
(İbn-i Hattab) içini dedi. «(Buraya girip bakmak istedim. Fakat)
Ömer'in gayretini (kıskançlığını) hatırladım da hemen geri dön
düm.» Ebû Hüreyre dedi ki;
« (Resûl-i Ekrem'in müjdesinden duygulanan) Ömer (Radiyallahü
anh) (sevincinden) ağladı da! Y& Resûlallah! Babam, anam sana fe
da olsun, sana karşı mı kıskançlık edeceğim? dedi.»
t Z A H I
. « 4ı_ 0 ü U Jp Jjh ü| » cl
TERCEMESİ
1
08) ... EbûZerr (Radiyallahü anh)'den:
Resûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m )'denişittim: Ş
öylebuyurdu, dedi
ği rivayetedilm iştir:
«Şüphesiz Allah (Teâlâ) hakkı, Ömer'in dili üzerine koydu. (Onun
dili ile icra kıldı.) Ömer hak ile hükmeder.»
ı oC*- V - î •»î’bjl j
TER C E ME S İ
109) ... Ebû Hüreyre (Radiyallahü atık)’Atsa: şöyle dediği rivâyet edil
miştir:
Reüûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
«Cennette her peygamberin bir arkadaşı olur. Orada benim arka
daşım da Osman bin Affan’dır.»
. N o t : Hadisin isnadındaki râvîlerden Osman b. Hâlid, hadisçilerin İttifakı
ile zayıf, sayıldığı için bu isnadın zayıf olduğu Zevâid’de belirtilmiştir. Fakat
Tirmizi bu hadisi, Talha bin Ubeydullah yolu İle ria y e t etmiş ve isnadının kuv
vetli olmayıp «G a rib » olduğunu ifade etmiştir.
İZAHI
Kur’an tilâveti ile meşgul iken H. 35 yılı 18 Zil-Hicce Cuma günü 80 kusûr yaşın
da iken şehid edildi. Hz. Ali’den yaklaşık olarak 18 yaş büyük idi. İlm i, ameli,
orucu, teheceüdü, cihadı, cömertliği, İslâm uğrunda büyük m alî fedâkârlığı, sıla-ı
rahmi ve daha b ir çok meziyetleri ile üstün bir mevkii var idi. Allah ondan râzî
olsun. Ve Bafizilerin cezâsnu versin.
Hz. Osman (R .A .) için de diğer halifeler gibi müstakil eserler yazılmış olup
faziletleri, hizmetleri ve hayatı hakkında geniş malûmat isteyenler anlara müracaat
edebilirler.
184 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE
0 r •»' ıİ \r ı * > - •> * > • ' - ö-ı " ı > ' t ' - ss„ "
(*y-\ ^ ^ j J
* * •" -■ * ■».. t t* % t- a»>
:C r* IjjS
. 4*î ı S ^ : oıjjJİ
TER C E M E S İ
110) ... Ebû Hüreyre (RetâiyaUaku mhyden rivayet edildiğine göre ken
disi şöyle söylemiştir:
Bab: 11 MUKADDİME 185
t Z A H I
I Z A H I
TER C E ME S İ
«Yft Osman! Eğer Allah sana bir gün bu (halifelik) işi verir de raü-
n&fıklar Allah’ın sana giydirdiği (halifelik) gömleğini soymaya kal
kışırlarsa sakın sen o gömleği soyma, (halifelikten çekilme)* buyur
du. Bu sözü üç defa tekrarladı.
Noteaa Bin Beşîr*in H al Tercemesi
Nu’man bin Beşir (R .A .) Ensar’m Hazreç Kabilesine mensup olup hicrette
İlk doğan Ensâri’dir. 124 hadis rivayet etmiştir. Buhari ve Müslim 5 hadisinde
ittifak etmişler. Aynca Buhari bir hadisini, Müslim de 4 hadisini münferiden ri
vayette bulunmuşlardır.
Kendisinden hadis rivayetinde bulunanların başında oğlu Muhammed, Mev-
lâsı Habib b. Salim ve ŞaTbl gelir. Bunlardan başka da b ir taife ondan hadis al
mıştır.
Çok hatlb bir zat idi. Küfe ve Dımışk valiliğinde bulundu. Hicri 64. yılı Dı
mışk'ın doğusunda kalsa ‘R&hıt’ adlı mevkide öldürüldü. Allah ondan râzi olsun.
(B a k : Hulâsa, sah. 402)
188 SÜNEN-t ÎBN-t MÂCE
İZAHI
T E R C E ME S İ
113) ... Kays bin Ebî Hânın (Radiyallahü a«A)’den rivayet edildiğine
göre Âişe (Radiyallahü anhâ) şöyle demiştir:
Bab: 11 MUKADDİME
İZAHI
*L*J| jjCm» Ü Ci
= «Şüphesiz Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bana bir
ahit (söz) söyledi. İşte ben buna dönüşücüyüm» şeklindedir.
î b n - i M â c e h ’ in yine son râvi olarak hadis aldığı 2’nci
zat A } i b i n M u h a m m e d ’ in rivâyet ettiği ve yine H z .
O s m a n (Radiyallahü anh) ’m mevlâsı E b û S e h 1e ’ nin nak
lettiği O s m a n (Radiyallahü anh) ’m sözü ise:
r • ' * 'ti' ' **- ^ '■-t > ı
İÂ.— 4ÜI <US1 Ü|
Â-JlC- j j l l * Ij’İj
de ile ve sadece «ve ene» tabiri yerine «fe ene» tabiriyle rivayette bu
lunarak; bu hadis «Hasen sahih»tir demiştir. (61)
( gsj t— ^ ^la» )
ü| : 0^ ‘ ‘ ü Jİ û* ‘ ‘j ’ O* ‘
T E R C E ME S İ
114) ... Zirr bin Hubeyş (Radiyallahü anh)’den, Ali (bin Ebî Taîib Ra-
diyallahü anh)’m şöyle söylediği rivayet edilmiştir:
İ ZAHI
Ümmî s Okuma yazma bilmiyen kimseye denir. Resûl-i Ekrem
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’in Ümmi olduğu halde geçmiş ümmet
lerin, peygamberlerin, inananların ve iman etmeyenlerin hallerini,
T e v r a t , Z e b û r , İ n c i l ve suhufiarm hakiki nüshalarında
mevcut malûmatı bilip haber vermesi; geçmişteki tüm olaylan ay
nen anlatması; bütün Arap edebiyatçılarınım en dâhi olanlarını şaş
kına döndüren beşer üstü belâğatı ihtiva eden K u r ’ a n - ı K e
r i m ’ i tebliğ edişi büyük bir mucizedir. Bu sebeple K u r ’ a n - 1
K e r i m , de O yüce Resûl-ü Ümmilik ile vasıflandırmıştır.
H Z. A L Î .......... .......... .................. ..... ........ (Baştarafı 191.ci sahifede)
ve iki gün sonra Kûfe’de 63 yaşında iken şehid olmuştur. Hz. A li’nin, hayatı, men
kıbeleri için özel kitablar yazılmıştır. Onun bakında geniş malûmat isteyenler o
konudaki eserlere müracaat etsinler. Biz bu kadarla yetinmek durumundayız.
(B ak : Tezkire : Sah. 10-13)
«Ama, bir kişi (yukarda belirtilen nedenle değil de) özel bir se
beple, meselâ bir maksada muhalefet, bir zarar veya benzeri bir şey
den ötürü, bir Sahabi’ye buğzederse bundan dolayı münafık ve kâ
fir olmaz. Ashâb arasında bir çok muhalefet, hattâ savaş bile mey
dana gelmiştir. Bununla beraber hiç kimse diğerinin küfrüne veyâ
münafıklığına hükmetmemiştir. Onlann bu husustaki halleri şer’i
hükümler hususundaki müctehidlerin durumuna benzer. Bir kavle gö
re hepsi isabet etmiştir. Diğer bir kavle göre birisi isabet etmiş, di
ğeri de hata etmiştir. Ancak hata eden mazur sayılır. Çünkü o da
kanaat ve içtihadına göre hareket etmiştir. İşte bu nedenle hiç birisi
ne buğzetmek câiz görülmez...»
TE R C E ME S İ
115) ... Sa’d bin Ebî Vakkas (Radiyalalhü anh)'den, rivayet edildiğine
göre Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ali (Radiyallahü anh)'a. şöyle
buyurmuştur:
«(Yâ Ali!) Bana nisbeten sen, Mûsa’ya oranla Hârûn mevkiinde
olmaya râzi olmaz mısın?»
İ Z A H I
B u h a r i ’ nin, Mağazı bölümünün T e b û k savaşı bahsinde yi
ne S a ’ d b i n E b i V a k k â s (Radiyallahü anh)’dan riva
yet ettiği bu hadis, daha tafsilâtlı ve uzundur. Biz buraya terceme
sini almakla iktifa edelim:
«Sa’d bin Ebi Vakkâs (Radiyallahü anh)‘den rivayet edildiğine
göre kendisi şöyle söylemiştir t
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Tebûk savaşma çıktı
ve Ali (Radiyallahü anh)’ı (Medine'de) vekil bıraktı. Bunun üzerine
A li: «Yâ Resûlullah! Beni çocuklar ve kadınlar arasmda vekil mi bı
rakıyorsun?» dedi. Resûl-i Ekrem de »
— Yâ Ali! bana nisbeten sen, Mûsa’ya oranla Hârûn mevkiinde
olmaya râzi olmaz mısın? şu farkla ki, benden sonra Peygamber yok
tur* buyurdu.
Sindi Sah. 28
Bab: II MUKADDİME 195
ı**S - ^ . «*
y ^ £j ~* * s + - ✓
— «Bana oramla sen, Mûsa’ya oranla Hârûn gibisin. Şu kadar ki, ben
den sonra Peygamber yoktur.»
B u h â r i , M ü s l i m ve Müellifin H z. S a ’ d (Radiyal
lahü anh) ’den rivayet ettikleri metinler aynı mânayı ifâde etmek
tedirler.
Hadisteki benzetmeden maksad şudur:
«Yâ Ali! Mûsa Peygamber Tür’a giderken Hârûn’u vekil bırak
tığı gibi ben de. Tebûk seferine çıkarken, seni vekil bırakmış oluyo
rum. Bu vekâlet Peygamberlik görevine ait bir vekâlet değil, daha
önce savaşlara çıkıldığında Medine’de bir Emir bırakıldığı gibi bu
kere sen bırakılmış oluyorsun.»
Rivayet edildiğine göre H z . A l i (Radiyallahü anh) vekil bı
rakılıp Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’de ordu ile ha
reket ettikten sonra münafıklar H z . Â l i gibi büyük bir kahra
manın M e d i n e ' d e bırakılmasını dedikodu konusu edince; du
rumu duyan H z . A l i (Radiyallahü anh)’de silâhlanarak Pey
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in arkasından yetişerek sava
şa katılma iznini istedi ve bu karşılıklı sohbet bu esnada cereyan
etti
Miftâhü’l-Hace K a d î I y â z ’ dan şunu nakleder:
*J?Ü *‘ ü. ^ ü If — N\*\
T E R C E M ES 1
116) ... Berâ’ bin Âzib (Radiyallahü anA)’den, kendisinin şöyle dediği rj-
vayet. edilmiştir:
Biz Resûl-İEkrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)-m ifa etmiş olduğu hac
seferinde beraberinde yola çıkmıştık. O, yolun bir semtinde, konakladı da ce
maatla namaz kılma emrini verdi. Daha sonra Ali (Radiyallahü anh)’m elini
tuttu ve (Ashabına) :
İ Z A H I
. 4f - ..'
T E R C E ME S İ
«Hayber halkı ile savaşmak için artık öyle bir adam gönderece
ğim (ona müslümanlann sancağını vereceğim) ki o, Allah’ı ve Resu
lünü sever. AUah ve Resulü de onu sever, o, geri çekilecek adam da
değildir.» Bu emir üzerine orada bulunan Sahabiler artık bü övülen
zâtın kim olduğunu merak ve umutla düşünüp beklemeye başladılar.
Daha sonra Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) müslümanlann
sancağım vermek üzere Ali (Radiyallahü anhl’e haber gönderip hu-
zûra çağırttı ve Sancağı ona verdi.»
N o t: Zevâid yazan, bu hadisi» râvilerinden Veki’nin Şeyhi olan Muhammed
bia Şbt Leylâ’nın tek başına rivayet ettiği hadisler hüccet sayılmamaktadır. Çünkü
hılzı zayıf idî demiştir.
Bab 11 MUKADDİME 201
İZAHI
j / d-! »t33 • D
Âij». ^3 • ‘ J? J~*Âİ
« jö-
TERCEMESİ
ÎM Hâl Tercemesi
«Ebû Leylâ» künyesi ile meşhur olan Sahabl, Ensâr’dandır. Adı Bilâl veya
Dâvud bin Bilâl’dir. Uhud ve ondan sonraki savaşlara katıldı. Kûfe’de yerleşti.
13 hadisi vardır. Râvisi oğlu Abdurrahman’dır. Sıffln’de öldürüldüğü söylenir. Al
lah razi olsun. (Bak • Hulâsa Sah. 458)
Abdurrahman Îbn-i Ebi Leylâ yukarda adı geçen zatın oğludur. «Ebû İsa»,
onun künyesidir. EnsarI olan bu zat da babası gibi Kûfe’de yerleşti. Fıkıhta imam
dı. Ömer, Osman, Ali, îbn-i Mes’ûd, Bilâl, Muaz, Ebû Zer (R A .) ve bir cemaat
tan hadis rivayet etti. Hz. Ömer'in hilâfeti devrinde Medine’de doğdu. îbn-i Slrüı
diyor k i: Ben onun ilim meclisinde bulundum. Onun arkadaşları bir Emir gibi
onu ta’zim ederlerdi. —
Ensftr'dan ISO sahabl ile görüştü. Râvileri: Oğlu îsa, Mücahid, Amr b. Mey-
mun ve bir çok zattır. Abdullah hin el-Hars: Annelerin mum mislini doğurduğu
nu sanmıyorum, demiştir. îbn-i Muin omı sika saymıştır. îbn-i Husayn’den rivayet
edildiğine göre Haccac, O’îıu kadılığa tayin etti .Bir süre sonra da kadılıktan az
letti. Haccac bununla da durmadı. Hz. Ali (R.A.)’yi seb’etmesi için O’na baskı yap
tı. Döğdürdü. Fakat emeline muvaffak olamadı. Abdurrahman (R A .) hazretleri
lâstikli ve yuvarlak sözlerle dövülmesine ara verdirmeye çalışıyordu. Nihayet bir
fırsatını bulup Haccac’m elinden kurtuldu. Hicrî 82 veya 83 yılında vefat etti (B a k :
Tezkire Sah. 58 ve Hulâsa 234)
Bab: 11 MUKADDİME 203
♦ - - - "— ; —
I Z A H I
- J- a 3*^1 3 * o ‘ p. ~ NN“i
TE R C E M E S İ
119) ... HubşiybinC enâde ( R a d i y a l l a h ü a»A)’denrivayetedildiğinegö
reken disi dem iştir kî: Resûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e )’denşöylebu
S e l l e m
yurduğun u işittim :
«Ali (Radiyallahü anh) bana bağlıdır. Ben de O'na bağlıyım. Ali
(Radiyallahü anh)'den başka hiç kimse. (yapmak durumunda oldu
ğum bir şeyi) benim yerime eda edemez.»
(
İZAHI
Metinde geçen «Min» cer harfi olup iki şeyin birbirine bağklığı-
nı ifade ettiği için buna «İttisal Min’i» denilir. Hadîste belirtilen bağ
lılık akrabalık anlamına yorumlanmıştır. Hadisin edâ etmekle ilgili
ikinci fıkrası bu yorumu teyid eder.
S i n d i ’ nin beyanına göre, Hac ibadeti farz kılınınca Resûl-i Ek
rem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) E b û B e k i r (Radiyallahü
anh)’in başkanlığında halkın hacca gitmelerini emretti. Bunlar yo
la çıktıktan sonra, müşriklerle yapılmış olan andlaşmalann tadil edil
miş olduğunu ilgililere bildirmek ve inen B e r a â t sûresini halka du
yurmak üzere Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), H z. A l i
(Radiyallahü anh)’yi hacı adaylarının arkasından yola çıkardı. Arab-
Iann örf ve âdetlerine göre, aralarında her hangi bir hususta ant
(66) Hadisin ilk râvisi Hubşiy bin Cenade Sahabîlerdendir. Kûfe’de yerleşti.
Umumiyetle kendisinden Şa’bi hadis rivayet etmiştir. Buharî, onun hadis isnadı üze
rinde durmak gerekir, demiştir. İbn-i Adiy ise, Hübşi'nin isnadında b ir beis ol
madığım umarım, demiştir. H u lâsa: Sah. 97
(67) Abbâd bin Abdillah el-Esedi el-Kûfî, Hz. A li’nin râvisidir. Kendisinden
el-Minhâl bin Am r rivayet etmiştir. İbn-i Hibban onu sika saymıştır. Buharî ise
tereddüt etmiştir. H u lâ sa : Sah. 186
208 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE
T E R C E M E S I
1
2 0
) ... Abbâd binA beliliah(67) ( R a d i y a l l a h ü a n h )’den rivayet edildi
ğinegöreken disinin
.Ali binEbî Tâlib ( R a d i y a l l a h ü a n h ) şöylesöyledi,dediği ri
vayetedilmiştir:
— Ben Allah'ın kuluyum, O'nun Resûlû (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem ) ’in Kardeşiyim. Sıddîk-i Ekber de benim. Benden sonra Kez-
zâb (çok yalancı) adamdan başka hiç kimse bunu ( — Sıddik-i Ekber
olduğunu) söyliyemez. Halktan 7 yıl önce namaz kıldım.»
N o t : Zevâid’de şöyle denilm iştir: Bu isnad sahih olup ravilerl sika zatlar
dır. El-Hâkim, el-Mustedrek’te bu hadisi el-Minhal’dan rivayet edip Buhari İle
Müslim’in şartlan üzerine sahihtir, demiştir.
İZAHI
TERCEMESİ
1 21
) ... Abdurrahman tbn-i Sâbit Radiyallahü anh)’den rivâyet edil
(
denşöylebuyurduğun uişittim :
«Ben kimin mahbubu isem Ali (Radiyallahü anh) de onun mah-
bubudur.»
Efendimizden şöyle buyurduğunu da işittim:
« (Yâ Ali!) Senin bana bağlılığın Hârun’un Mûsa’ya bağlılığı me
sabesindedir. Şu farkla ki benden sonra peygamber yoktur.»
Resûl-i Ekrem’den şunu da buytırduğunu işittim t
«Bugün sancağı Öyle bir adama vereceğim ki Allah’ı ve O’nun
Resûlünü sever.»
İZA HI
Bu isnad ile Resûl-i Ekrem (Sallallahü Alçyhi ve Sellem) ’den ri
vayet edilen hadis fıkraları, 115,116 ve-117 nolu hadislerde az bir la
fız farkı ile rivâyet edilmiş ve oralarda gerekli izah yapılmış olduğu
için burada aynı fıkraları izah etmeye lüzum kalmamıştır.
S i n di bu hadisin açıklaması bahsinde diyor ki -. M u â v i y e
(Radiyallahü anh) ’m bu mecliste A 1 i (Radiyallahü anh) hakkın
da neler söylediğini- kesinlikle bilmiyoruz. M ü s l i m ve T i r -
Bab: 11 M n ırtn n tM it 211
T £ R C EM E S î
l a h i t A l e y h i v e S e U e m ) :
İZAHI
T E R C E M E S İ
12
3) ... Zübeyr (binel-A vvâm ( R a d i y a l l a h ü a n h )’denrivayet edildiğin
e
görek
endisi şöylesöylemiştir:
And olsun ki, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Uhud sa
vaşının olduğu gün benim için babasını ve anasını beraber andı. (Ba
bam anam sana kurban olsun! buyurdu.)
İZAHI
B u h a r i ’ nin râvilerinden D a v u d i der k i: Peygamber,
bir sahabi’yi yüceltmek için «Babam sana feda olsun» derdi. Yahut
«Anam sana fedâ olsun» buyururdu. Ashab’mdan yalnız Z ü b e y r
b i n A v v a m ve S a ’ d b i n E b i V a k k a s için «Babam,
Hz. Zübeyr „............................... ......................... . (Baştarafı 2I2.ci sahifede)
Zübeyr (R A ..) Cennet ile müjdelenen 10 zattan birisidir. Bir rivayete göre 16 yaşın
da iken müslüman olmuştur. Habeşistan'a, sonra da Medine’ye hicret edenlerden
dir. Bütün savaşlara katılmıştır. Allah yolunda ilk kılıç çeken müslümandır. Uhud
savaşında müslüman ordusu dağıldığı en sıkışık anda Peygamber (S A .V .)’in ya
nından ayrılmayan zatlardandır. Müslümanlığı kabul eden 4. veya S. zattır. Ka
r ı » Ebû Bekr (R .A .m k m Zatü’n-Nitâkayn Esmâ <R.A.)*dır. Zübeyr (R A .) Ce-
mel vak’asında şehid olmuştur.
214 SÜNEN-l ÎBN-1 MÂCE
«nam sana feda olsun» buyurmakla onlan mümtaz bir tarzda yücelt-
miştir.
Bu cümle bir dua mahiyetinde değildir. Sırf yüceltmek için kul
lanılan bir sözdür.
B u h a r i ’ nin, Z ü b e y r (Radiyallahü anh) ’m menkıbeleri
bahsinde A b d u l l a h b i n Z ü b e y r (Radiyallahü anhl’den
rivâyet ettiği başka bir hadiste B e n i K u r a y z a günü Z ü b e y r
(Radiyallahü anh)‘m:
" s - " M . *•* i ., > j > - ' - ' > . -
hSI j £-*->• L»_İL9
• J*. - ç l? 1 ^ üt
ibare, Al-i İmrân sûresinin 172’nci âyetinin baş kısmıdır. Âyetin ta
mamının meâli şudur:
Bab: 11 MUKADDİME 215
hal icabet ederek perişan halleri ile savaşmaya giden îslâm müca-
hidlerinin, her türlü takdirin üstündeki bu örnek kahramanlıkları ve
fedakârlıkları, inen bu âyetle övülüyor. H z. Â i ş e (Radiyalla
hü anhâ) ’de kız kardeşi E s m a ’ mn oğlu U r v e ’ ye diyor k i;
Senin baban Z ü b e y r ve ana tarafından büyük baban E b û
B e k i r bu âyetle övülen mücâhidlerdendirler. Allah cümlesinden
râzi olsun. Âmin.
( î^ Ü i i JJaİ )
TALHA B. UBEYDULLAH (Radiyallahü anhJTN FAZÎLETÎ
• : Vİ» i J-It J / J fj 4 x U J ^
m ips
■# j JP -\-r ~ *
t e r c e m e s i
İZA HI
Sindi, hadîsin çeşitli şekilde yorumlandığım şöyle anlatır:
1. T a l h a hay^a iken Allah yolunda ölümü tatmıştır. Yani
Melekût âlemine ve Allah’ın azamet ve cemal deryasına dalarak
dünya ile alâkası kesilmiştir. Bu yoruma göre ölümden maksad dün
ya âleminden kalbin kesilmesi ve İlâhî cezbeye dalmaktır.
l^-ı Jl t y* «Sizler ölmezden önce ölünüz» sımna
mazhar olmuştur.
2. T a l h a Allah yolunda yaptığı cihad esnasında bir çok çe
tin elem ve acılar çekmek suretiyle ölen kişinin duyduğu acı gibi ız-
tırab duymuştur.
Bab: 11 MUKADDİME 217
. ti ti t i “^*"1
ÎZAHI
: ‘ (j* * ü c * {^ f 5 <•{ { J c — NY A
. t c3 j • Ju_
* *' »*■
T E R C E M E S İ
128) • ... Kays (b. Ebî Hâzîm) (Radiyallahü anh)'den rivayet edildiğine
göre kendisi şöyle demiştir:
İZAHI
E b û D â v u d T a y a l i s ! ’ nin, Müsned'inde rivayet etti
ğine göre E b û B e k i r , U h u d savaşında biz T a l h a ’ nm
yanına vardığımız zaman onun vücudunda yetmiş küsur yara ve be
re gördük. Bu arada şahadet parmağı da düşmüştü, demiştir. T a 1 -
MUKADDİME 219
T E R C E M E S İ
129) ... Ali (bin Ebî Tâlib) (RaMyaUakü a n h )’den şöyle dediği rivayet
edilmiştir:
.8 ]İAİ 1ıX***
^ \— >) <JU
TE R C E M E S İ
İ Z A H I
Müellifin iki sened ile rivâyet ettiği S a ' d ' ı n bu hadisi rivâ
yet tariki (yolu) çok olan meşhur hadîslerdendir. İB u h a r i bu ha
disi yalnız U h u d savaşı bahsinde 4 sened ile rivâyet etmiştir.
B u h a r i ’ nin bu babında rivâyet ettiğine göre U h u d sa
vaşının devam ettiği bazı saatlarda Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)’in yanında T a l h a ile S a ’ d b i n E b i V a k k a s ’
tan başka kimse kalmamıştır. S a ’ d o gün ok kuburluğunda ne
kadar ok varsa sarf etmiş, Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sel
lem) kendi kuburluklarındaki oklan yere döküp «Haydi bunları da
at», buyurmuşlardır. O gün düşmana bin ok attığı mervıdir. Her bi
rini atarken de Peygamber’in «At! babam, anam sana kurban olsun»
ifâdesindeki üstün iltifat ve teşvike mazhar olmuştur. Bir günde bini
bulan bu yüce teveccüh kimseye nasip olmamıştır. Bütün savaşlarda
arslan gibi çarpışan S a ’ d' ı n bilhassa U h u d harbindeki can
Bab : 11 221
» p-Ş'j j » 3 * ü Llyjü? ~
• iJ j
TE R C E M E S Î
131) ... Kays bin ebi Hâzim ( Radiyallahü anh) ’den rivayet edildiğine gö
re kendisi Sa’d bin Ebi Vakkas (Radiyallahü anh)'den şöyle söylediğini işittim,,
demiştir:
— Ben Allah yolunda ok atmış olan Arab müc&hidlerin gerçek
ten birincisiyim.»
İ Z A H I
İslâm uğrunda ilk ok'un onun tarafından atılmış olması büyük
bir meziyettir. Çünkü bütün sosyal hareketlerde ve inkılâblarda ilk
faaliyet çok değerlidir. Sahibini şan ve şeref sahibi kılar. Bahis ko
nusu ilk ok’un atılışı mes’elesi de şudur:
Hicretin birinci yılı Peygamber efendimiz, U b e y d e b i n
H â r i s kumandası altında muhacirlerden 60 kişilik bir süvari müf
rezesini kurmuştu. Bu mücahidim* arasmda S a ’ d de bulunuyordu.
Bu birlik R â b i ğ (69) deresine gönderilmişti. Gâye E b û S ü f -
y a n ’ m idaresinde Ş a m ’ dan dönmekte olan M e k k e kerva
nım yakalamâk idi. Bu savaş müslümanian memleketleri olan
M e k k e ’ den uzaklaştıran M e k k e müşrikleri ile muhacir müs-
lümanlann ilk karşılaşması idi. ResûMah (Sallallahü Aleyhi ve Sel
lem) bu müfrezeye bir bayrak da vermişti ki, bu da müslümanlann
ilk bayrağı oluyordu. U b e y d e , E b û S ü f y a n üe karşıla
şınca ilk ok’u S a d ’ d b i n E b î V a k k â s atmıştı ki, bu, İs
lâm uğrunda şeref ve cesaretle atılan ilk ok idi. (70)
B u h a r i de S a ’ d b i n E b î V a k k â s ’ m menkıbeleri
bahsinde aynı hadisi rivâyet etmiştir.
i- .j l — NfT
aT. $ : 2 / «: z v * ^ ♦&
^ j3 J i j îz . A'üj. 'c X İ
T E R C E M E S Î
132) ... Saîd bin El-Müseyyeb (Radiyallahü anh)'den rivayet edildiği
ne göre kendisi şöyle demiştir:
(69.) Râğib Medine ile Mekke arasmda kızıl denize yakın bir vadinin adıdır.
Orada aynı ismi taşıyan bir köy de vardır.
(70) Kastalânİ, ciid 7, sah. 374
Bab: 11 MUKADDİME 223
İZ A HI
( itki• İJaJ)
AŞEEE-t MÜBEŞŞERE (Radiyallahü anhüml’ÜN
FAZİLETLERİ
İZAHI
Aşere-i Mübeşşere (= Cennetle müjdelenmiş olan 10 sahabî)’nin
faziletine dair olan bu hadiste görüldüğü gibi 9 sahabi’nin ismi geç-
Bab : ti MUKADDİME
TER CE M ES İ
t Z A H I
Yalnız S a ’ d î b n - i V a k k a s , M e d i n e ’ ye yakın A k i k
köyünde vefat etmiş ve B a k î denilen M e d i n e mezarlığına def-
nedilmiştir. Bu itibarla S a ’ d da E b û B e k r gibi «Sıddîk»m
şümulüne girer, denilebilir. Zirâ «Sıddik» ismi genellikle; E b û
E e k r için kullanılmakla beraber mâna itibari ile ona münhasır
değildir. Nitekim 120 nolıı hadiste H z . A l i : «Sıddık-ı Ekber be
nim» demiştir. Yâhut da «Şehid»den murad şehidlerin sevabına erişen
dir, diye yorum yapılabilir.
Sahth-i Buharî’nin, E b û B e k r ’ in fazileti bahsinde E n e s
b i n M â l i k ’ ten rivayet ettiği bir hadiste de şöyle buyurulu
yor-.
«Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir ara Ebû Bekir,
Ömer, ve Osman (Radiyallahü anhüm) ile birlikte Uhud dağına çık
mıştı. Orada iken Uhud dağında bir deprem vuku buldu. Bunun üze
rine Eesûl-i Ekrem >
— Ey Uhud dur! Çünkü senin üstünde bir Peygamber, bir Sıd-
dik (çök doğru) ve iki şehid vardır» buyurdu.
U h u d dağı M e d i n e * nin şimalinde bir dağdır. U h u d
savaşı bu dağın eteğinde cereyan etmiştir. Resûl-i Ekrem T e b û k
seferinden dönerken U h u d ' u görünce:
«İşte dağcağız, o bizi sever, biz de onu severiz.» sözü ile bu dağa
büyük şeref vermiştir.
Her iki hadisin sıhhatmda şüphe yoktur. U h u d dağı M e
d i n e ' d e ve H i r â dağı da M e k k e ’ de olduğuna göre bu ola
yın iki defa vuku bulduğunu kabul etmek neticesine vanlır.
T ER CE M ES İ
13 5
) ... H uzeyfe İbn-i Yemân ( R a d i y a l l a h ü a n h )’denşöyledediği riva
yet edilmiştir:
Resûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) Necrâneh
lin
ebuyurduk
i:
«Ben hakkıyla güvenilen ve itimada lâyık bir adamı sizlerle gön
dereceğim!» Bu söz üzerine* Sahabîler (bu yüce emniyete kimin maz
har olacağım anlamak için) intizar etmeye başladılar. Biraz sonra
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ebû Ubeyde bin el-Cerrah'ı
(onlarla) gönderdi.»
a .fîr s ^ . e v r\
T ER CE M ES İ
*1
36) ... Abdullah (İbn-i M es’ûd) ( R a d i y a U a h ü a n h y â t n rivayet edildi-
ğin
egöreken disi şöyledemiştir:
Şüphesiz Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Ebû Ubeyde
bin el-Çerrah’ı göstererek onun haklında s
«İşte bu adam, Islâm ümmetinin eminidir» buyurdu.
Said b. Zeyd Adevîdir. Cennetle müjdelenmiş olan 10 zattan birisidir, tik mu
hacirler kafilesi ile hicret etmiştir. Bedir savaşından başka bütün savaşlara katıl
mıştır. Buhari, Bedir ehli arasında Hz. Said’i de zikretmiş ise de; hadis ve Tabakat
müelliflerinin çoğu Bedir’de bulunmadığını yazarlar. Kendisinden 38 hadis rivayet
edilmiştir. Bunlardan 2 hadisi Buharî ve Müslim ittifakla rivayet etmişlerdir. Ay
rıca Buhari bir hadisini almıştır. Kuvvetli rivayetlere göre kendisi Bedir savaşı
na katılmadığı halde Peygamber (S A .V .) tarafından kendisine bir sehim ayrıldığı
müteaddit yollarla rivayet 'edilmiştir. Vâkidl, onun Akik mevkiinde hicri 51. yı
lında vefat ettiğini ve cenazesinin Medine’ye nakledildiğini bildirmiştir. (R A .)
228 SÜNEN-I İBN-Î MÂCE
lan baskı ile kendi dinine döndürmek istedi. Direnenlere işkence yap
mak için hendekler kazdırıp onlan bu hendekler içinde yakmak su
retiyle cezalandırdı. Kuı^an-ı Kerîm bu zâlimlere A s h â b - ı U h -
d û d (= uzun hendekler sahihleri) ismini veriyor. Ve B u r û ç
sûresinin 4 - 7’nci âyetlerinde bu feci olayı zikrediyor.
î b n -i S a ’d ' m beyanına göre? Resûl-i Ekrem, N e c r â n
hıristiyanlanna yazdığı bir mektup ile onlan M e d î n e*ye dâ-
vetediyor. Budâvet üzerine emirleri  b d ü l m e s i h  k i b ’ in
başkanlığmda 14 kişilik bir hey’et M e d İn e ’ ye geliyor. Hey’et
içinde en büyük bilginleri E b ü ’ 1- H â r i s A l k a r n a ile S e y -
y i d E y h e m de var idi. Bunlar Resûl-i Ekrem’in huzuruna çık
tılar. Selâmlaşmadan sonra îslâma dâvet edildiler. Fakat hey’et
îsiâmiyete girmeyi kabul etmedi. Resûl-i Ekrem onlara Kur’an oku
du. t s a (Aleyhisselâm) hakkında uizun konuşmalar ve tartışma
lar oldu. Buna rağmen bir türlü hakkı kabul etmediler. Bunun üze
rine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve. Sellem) onlara:
«Benim tebliğimi kabul, etmiyorsunuz, gidiniz! Ailenizle geliniz,
sûânle mulâana (71) edelim» buyurdu. Mulâana teklifi ve uygulama
sı Ati;tnbr^;'«lbte8İninei'inci âyetinde meâlen şöyle bildiriliyor:
«îsa’rnn Allah'ın kulu ve Resölü olduğuna dair sana ilim gel
dikten sonra onun hakkında kim seninle münâkaşaya kalkışırsa şöy-
lede»
Irak fıkhı, H e. Ali’nin hükümleri ve fetvalan ile kadı Şüreyh’in verdiği hü
kümler yamnda îbn-i Mes’ûd*un fetva ve mervilerine dayanır, denilebilir.
İbn-i M es’Ûd’un menakıb ve faziletleri ciltleri doldurur. Eğer bunları gereği
kadar yazmaya girişirsek yüzlerce sahife doldurmak gerekecektir. Bu kadarla
.iktifa edelim.
îbn-i Mes’ûd, bir rivayete göre, h. 33 yılmda Medine’de 60 küsur yaşında iken
vefat etmiştir. Allah, cümlesinden razı olsun.
2 ») SÜNEN-Î İBN-1 MÂCE
T E R C E M E S İ
137) Ali (bin Ebî Talib) (RadiyaUdkü ssA)’den rivayet «dildiğine göre
kendisi Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir.
«Eğer (Ashâbım ile) istişare etmeksizin bir kimseyi kendime ha
life seçseydim, İbn-i Ümm-i Abd’İ seçerdim.»
İZAHI
Ü m m - i A b d , A b d u l l a h ’ ın anasının ismi olduğu için
A b d u l l a h ’ a t b n - i Ü m m - i A b d künyesi verilmiştir.
Bab: 11 MUKADDİME 231
T ER CE M ES Î
138) ... Abdullah İbn-i Mes’ûd (Radiyallokü anh) ’den rivayet edildiğine
göre Ebû Bekir ve Ömer ( Radiyallahü anhümâ) kendisini Resûlullah (Sallalla-
hü Aleyhi ve Sdhmy'm şu buyruğu ile müjdelediler:
«Kim, yeni indiği gibi Kur’an’ı okumağa heves ederse, İbn-i Ümm-i
Abd’tn kıraati üzerine onu okusun.»
İ Z A H I
İlk Müslümanlardan ve bir rivayete göre 6’ncı müslüman olan
î b n -i Ü m m -i A b d (Radiyallahü anh) müslüman olur ol
maz hemen Peygamber’e hizmet etmeye başlamış, bütün savaşlara
232 SÜNEN-t ÎBN-İ MÂCE
t ZA H I
M ü s 11 m ’ in Selâm kitabffiin e’ncı babına aldığı hadisin metni
şöyledir:
<sy j f Â*
$9 ö j& L * . « <j4y ^ ^ j ı
140) ... Abbâs bin Abdulmuttalib ( Radiyallahü anh) ’den rivâyet edildi
ğine göre kendisi şöyle demiştir :
Kureyş’ten olan her hangi bir gurup, kendi aralarında konuşurken biz on
lara rastladık. (Biz onların yanma varınca) konuşmalarını keserlerdi. Nihayet
bu durumu Resûlullah {Sallallahü Aleyhi ve Sdlem)'e anlattık. Bunun özerine
Resûlullah (Sallallahü Aleyh* ve Settem) :
«Birbirleri ite konuşurlar da benim ehl-i Beytimden bir adamı
görünce konuşmalarını kesen kavimlerin (bu) duruma nedir? Allah’a
yemin ederim ki Allah için ve bana yakınlıkları için onlan (Ehl-i
Beytîm’i) sevmedikçe kişinin kalbine îman girmez», buyurdu.
N o t : Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun ravîleri sikadırlar. Ancak Muham
med bin K â'b’m Abbâs (R A .î’den rivayetinin mürsel olduğu söylenmiştir.
İZAHI
Sindi diyor ki: H z . A b b a s ’ m «Biz onlann yanma va
% ‘o t t E ? îrÇ fe • 0 v û îı İİ 'I j
236 SÜNKN-1 tBN-î MACE
T E B C İ M E S İ
141) ... Abdullah bin Atnr f i 'ladiyûlalhü m küm & yûm rivayet edildiğine
g5re Resûlullah (Sallaüakü Aleyhi ve Sellem ) şöyle buyurdu. dem iştir:
«Şüphesiz Allah, İbrahim (Aleyhisselâm)’ı ham ittihaz ettiği gibi
beni de hallledindi. Bu sebeple kıyâmet günü Cennette benim ye
rim ile İbrahim’in yeri karşı karşıyadır. Abbâs da aramızda olup iki
haltl aramada bâr mü mindir.»
İZAHI
Hadis, H z . A b b â s (RadiyalahüanhrınCennetlikmaka-
mmın ne kadar yüksek olduğunu bildirir. Ö, Resûl-i Ekrem’in öz
amcası ve İ b r a h i m peygamberin sülâlesinden gelen bir to
runu olduğu için Cennetteki makamı iki peygamber’in makamları
arasmda yer alır.
«Zevâid» sâhibi, bu hadisin senedinin zayıf olduğunu şöyle be
yan eder:
Hadis âlimleri* râvi A b d ü İv a h h a b ’ m zayıflığı hususun
da ittifak etmişlerdir. Hattâ E b û D â v a d , onun hadis uydur
duğunu söylemiştir. El-Hâkim de o’nun mevzu hadisleri rivayet et
tiğini söylemiştir, t b n - İ R e c e b ise; bu hadisin yahnz I b n - i
M â c e h tarafmdan alındığını, diğer sahih hadis kitaplarında yer
almadığını, zira İni hadisin, A b d ü İv & h h a b ’ rn mevzu hadis
lerinden olduğunu ve E b û Ö â v u d ’ un da A b d ü l v a h -
h a b ’ m hadislerinin zayıf olduğunu söylediğini beyan eder.
Sahih-i Buhari’nin menkıbeler bölümünden H z . A b b â s ’ m
fazileti için ayırdığı babta E n e s (Radiyalalhü anh) ’den rivâyet
ettiğine göre kuraklık olduğu zaman H z . ö m e r yağmur dua-
smı ederken A b d ü l m u 11 a li b ’ in oğlu A b b â s ile teves
sül ederek:
«Allah’ım! Biz Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile
sana tevessül ederdik. Sen de bize yağmur verirdin. Biz (Peygam
berden sonra) Nebimizin amucası (Abbas) ile sana tevessül ediyo
ruz. Bize yağmur ihsan eyle», diye dua ederdi. Onun duâsı hemen
kabul olup yağmur verilirdi.
(& &• 0*
d J' & Zfi
* * 0
L
**
$ ~ h j c0 r ^ J-***)
0
"* T f .• »ı o-» .* f* w
<3' & £ * * * u *i & 0\J&* U f • »«M- *jp Jur*| — A İ T
0 J* * ^ * *
0 **
T E R C E M E S İ
142) ... Ebû Hüreyre ( Radiyallahü a » A ) ’den rivayet edildiğine göre Pey
gamber (Sallailakü Aleyhi ve Sellem) Haşan (hin A li) için şöyle dua e tti:
«Allah’ımı Gerçekten ben bunu seviyorum. Bunu, şen de sev ve
bunu seveni de sev.» Ebû Hüreyre dedi k i; Ve Resûlullah (Sallalla
hü Aleyhi ve Sellem) onu bağnna bastı
<>53
'*■ * '•mm.*' '* . •
<ş#Uj£’J 3^ : 3& i i>c i JiX c/' ‘ <uilaln ı
( * " {'■*<.",*? • f " i: ".»> î>>ı^" * Luî - f • -
. «(i**'0.' Aa* JU» ^«»A.1*-**■) »
- . >_<U t ^
T E R C E M E S î
143) ... Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh)’dm rivayet edildiğine göre Pey
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
T E R C E M E S İ
1 44 ) ... SaîdbinEbî R âşid )’denrivayet edildiğinegö
( R a d i y a l l a h ü a n h
A l e y h i v e beraberindeki cem
S e l l e m ) âatinön ü negeçti ve iki kolun uaçtı. (Hü
seyin’i yakalam akistedi) Çocuk ise yakalan m am ak içinşuraya buraya kaçı
yordu. R esûlullahçocuklagülüşerek (onukovalıyordu.) N ihayet on uyakaladı
son rabir elin i çocuğunçen esininaltınadiğer elin i on unen sesinekoydubu n
u n
akabin deon uöptüve şöyle buyurdu, dem iştir:
«Hüseyin benden bir parçadır. Ben de Hüseyin’denim. Kim Hü
seyin’i severse Allah da onu sevsin. Hüseyin’i Asbât (torunlar) ’dan
bir sıbt (torun)’dır.»
Ali bin Muhammed, Vekî ve Süfyan’dan rivayet edilen ikinci bir
sened ile aym hadis bize (İbn-i Mâceh’e) intikal etmiştir.
N o t : Zevâid’de hadisin senedinin hasen ve râvilerinin sika olduğu beyan edil
miştir.
T E R C E M E S Î
1
45) ... Zeyd binErkam ( R a d i y a l l a h ü a n h )'den rivayet edildiğin
e göre
Bab ; 11 MUKADDİME 239
Resûlullah ( S a l l a l l a h ü Ali, F
A l e y h i âtim
v e e, HaşanveHüseyin(Radi-
S e l l e m )
y a l l a h ü a n k ü m ) ’t hitabenşöylebuyurdu:
«Sîzler, barış halinde bulunduğunuz kimse ile bende barış ha
linde olurum ve harp halinde bulunduğunuz kimse İle ben de harp
halinde olurum.»
ÎZ A H I
J . . 1 - li i j X I A İ S Ğ ' j[
T E R C E M E S İ
nın
daoturuyordum. Ammâr binYâsirh
uzu
raçıkmakiçin(kapıda) izinisted
i.
Peygamber ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) :
T E R C E M E S Î
1
4 7 ... Hâni’ bin Hâni’ (74) ( R a d i y a l l a h ü anâ)’den şöyle dediği m
er-
vîdir*
A mm âr(Hz.) Ali’ninyanm agirdi.Ali (Radiyallahüanh) onukasdederek) :
Tayyib (= aslındagü zel olanve) M utayyab (= daha güzelleştirilen)?merha
ba! BenR esûlullah )'denişittimbuyuruyorduk
( S a l l a l l a h ü A l e y h i i: v e S e l l e m
R âvi Zeyd bin Erkam bin Zeyd bin Kays (R .A .) Ensar'dan olup Hazreç
kabilesine mensuptur. Hendek’te ve 17 savaşta bulunmuştur. Küfe’de yerleşmiştir.
90 hadisi vardır. Buhari ve Müslim 4 hadisini müttefikan, Buhari 2 ve Müslim
S hadisini münferiden rivayet etmişlerdir. R âvileri: Abdurrahman bin Ebi Leylâ,
Tâvus, Muhammed bin K â’b, Nadr b. Enes ve bir cemaattır. Gözlerinden b ir ara
rahatsızlandığında Peygamber onu ziyaret etmişti. Hz. A li’nin yakın dostlarından
idi. S ıffin ’de Hz. Ali ile beraber idi. Hicri 66 veya 68 yık vefat etti. (B ak : Hulâsa :
Sah. 126)
(74) Hâni bin Hâni el-Hemedâni el-Kûfî, Hz. A li’den rivayet etmiştir. Ravisi
de Ebû İshak’tır. İbnü’l-Medenl, Hâni’in mechûl, Nesal de onun zararsız olduğunu
söylemişlerdir. Hulâsa Sah. 408
244 SÜNEN-l İBN-İ MÂCE
IzAH I
= «Vah Am m âr! Kendisini baği olan fırka öldürecektir. Ammâr, onları Cen-
net’e, onlar ise Ammâr’ı Cehetmem’e çağırırlar.» buyurmuştur. Ammâr, Sıffin’de
Muâviye (R .A .)’nin arkadaşları tarafından öldürüldü. B ir mucize olan bu hadis ile
Muâviye taraftarlarının baği ve hatalı olduğu sabittir.
B a b ; 11 M UKADDİM E
^ ^ #»■ *
* ■*** ö * 1*{ -£ 3
' & *♦ t â 4 i** £ * % / j£ j t
T E R C E M E S İ
148) ... Âişe (Radiyallahü anAâ)’dan rivayet edildiğine göre kendisi Re
sûlullah (SaRaUakü Aleyhi ve Sellem), şöyle buyurdu, demiştir :
«Ammâr, kendisine arzolunan iki şeyden daima en doğrusunu
. I t i J Ö ü •. v t « juŞ. S . J -jiS w
•»» ■ * *
"İSI j | » «Si O 3^ s 3^ • <±\ [y=-1 »jŞ.J| û'^ ^ 4 c s A ^ ^*dj jj*
İZAHI
S i n d i diyor ki: Hadîste anılan dört kişiyi sevmek için Allah ta
rafından verilen emir zahiren vücub içindir. Yani emri yerine ge
tirmek mecburidir. Muhtemelen emir mendubluk içindir. Yani em
rin yerine getirilmesi zorünlu olmamakla beraber ifası sevâbtır. İs
ter vücup, ister mendubluk için olsun, Resûl-i Ekrem’e verilen emir,
onun ümmetine de verilmiş oluyor. Bu itibarla mü’minlerin. bu zat
ları fazlasıyle sevmeleri beklenir.
T i r m i z i, bu hadisi E b û H ü r e y r e (Radiyallahü anh) 'den
rivâyet etmiştir. «Câmiü’s Sağır» Şarihi A z i z i ile Haşiyesi sa
hibi M u h a m m e d H a f n i , hadisin açıklamasını yaparlar
ken derler k i:
Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bütün sahabîleri
severdi. Burada istenen mahabbet, mezkûr zâtların taşıdığı mezi
yetler, menkıbeler ve eserleri itibariyle özel ve fazla sevgidir. Ama
fazla sevmek emri bunlarm diğer sahabilerden mutlaka üstünlüğünü
gerektirmez.
B a b : 11 247
Selmân (R -A .)’m İslâm olmadan önceki hayatı ha kkındaki rivayetler pak uzun
ve çeşitlidir. Genellikle Siyer ve Tabakat yazarları ile bir kısım râviler, onun as
len Iran lı bir mecûsi (ateş perest) olduğunu sonra hıristiyan dinine girerek mü
teaddit papazlar yanında ve muhtelif kiliselerde kaldığını, bu cümleden olarak Şam,
Musul ve Nusaybin kiliselerini devrettiğini naklederler. Bazı rivayetlere göre An
kara’da bulunan Hacı Bayram camii civarında halen harabesi duran kilisede de
bir müddet kaldıktan sonra Hicaz’a doğru gidiyor. Çünkü hıristiyan papazları son
Peygam berin oralarda çıkacağım kendisine söylemişlerdi: Nihayet katıldığı bir
kafile ile Medhıe yakınındaki vadi’l-Kurâ’ya varınca kafile adamları onu köle ola
rak bir yahudiye satıyorlar.
Miftahül-Hâce müellifi bu hadisi açıklarken diyor k i : Tabarâni’nin Selman
(R .A .)dan rivayet ettiğine göre kendisi:
«B ir tüccar kafilesi, bulunduğum yerden geçiyordu. Beni alıp götürdüler. Va
di’l-Kurâ’ya vardığımız zaman bana zulmettiler, köle diye beni b ir yahudiye sat
tılar», demiştir.
tbn-i Hibbân, Hâkim, Tabarâni ve Müsned-i Ahmed’de Selman’m îslâmiyet-
ten önceki durumuna dair çeşitli rivayetleri vardır. Kendisinin köle olmadığı hal
de köle gösterilerek zulmen satıldığı sabittir. Köle muamelesi reva görülen Sel
man’m elden ele devredilerek defalarca sahip değiştirdiği de malumdur.
Selman, hicretten evvel Medine’de b îr yahudinin kölesi idi. Aslında köle de
ğil de esir idi. Hicretten sonra Selman, Resûl-i Ekrem’i gördü. Hakiki Incil’deki
son peygamberin alâmetlerini aynen buldu ve büyük bir iştiyakla özlemini çek
tiği Hz. Muhammed (S-A .V .) efendimize iman etmek şerefine mazhar oldu. Ama
ne var ki Selman köle muamelesine tâbi idi. Bu. yüzden Bedir ve Uhud savaşma
katılamadı. Buhari’nin de rivayet ettiği gibi Resûl-i Ekrem bir gün ona :
nin, belirli bir malı efendisine vermek ve bunun karşılığında hürriyetine kavuşmak
TE R C E M E S İ
150
) ... Abdullahİbn-i Mes’ûd ( R a d i y a l l a h ü e t ü t ) 1 denrivayet edildiği
n
egöreşöyledem iştir:
SELMAN ...... (Baştarafı 247x1 »taifede)
için efendisi ile yaptığı akiddiri) akdini yap» diye emretti. Selmân, im akdi yaptı
ve kitabet bedeliSahâbiler tarafından temin edilerek ödendi. Böylece Selman kö
lelikten k u rtan ld ı.B u arada vuku bulan Hendek savaşında ve bundan böyte.yaın-
lan bûtûn savaşlara katıldı. Hatta Medine’nin savunması için şehrin etrafında hen
değin kazılması işi onun hatırlatması -netteestede yapıldı.
Selmân,' bütün sahabilerin «terin sevgisini kazanmıştı. Bu sebeple M uhâcirler:
Selmân bizdendir; Ensâr da, hayır Mzdendir, diye onun muhabbetini payteşaaaı-
yorlardı. Hele Resûl-i Ekrem’in :
«Selm ân benim E h U Beytim’dendir», demesi Selmân’m, Peygamber katanda
nasıl bir sevgiye mazhar olduğunu gösteriyor. Resûlullah (S .A .V .)’in ona «Selma-
nü’l-Hayr» lâkabını bahşettiği rivayet olunmuştur.
Selmân (R .A .)dan 60 hadis rivayet edilmiştir. Buhari ve M üslim ûç hadisi
ittifakla, Buhari bir ve Müslim üç hadisi münferiden rivayet etmişlerdir. Kendi
sinden, Ebû Osman en-Nehdi, Şürahbil bin es-Samt ve başkaları hadis almıştır.
Selmân. H alife Hz. Öm er tarafından Medâyin’e vâli olarak tayin edilmiştir.
Hulâsa’nın 147’nci sahifesinde Hasan-i Basrİ’den rivayet edildiğine göre Selmân
Otuz bin insanın Em ir’i iken tek b ir abası var idi, hem o abayı giyerek hutbe okur
du, hem de yan an ı altına yayarak, yansını üstüne örterek içinde yatardı. Vâli
İ fflU a İ ( R A k ı H Ü T m a n e d
M ikdad bin Am r b in S u ’lebe Kûfelldir. Ebû Ömer hin el-Esved’in evlâdlığı ol
duğu için ona M ikdad bin el-Esved denilirdi. Mikdad ilk müsîümah olan sahabî-
terin iteri gelenlerindendir. Önce Habeşistan’a daha sonra da Medine’ye hicret et-
miştir. Bedir savaşında kahramanca çarpıştığına herkes şahadet eder. Diğer bütün
savaşlarda da Peygam berin maiyyetiııden ayrılmamıştır. 42 hadisi vardır. Bun
lardan b ir tanesini Buharî ve Müslim İttifakla, dört tanesini Müslim münferiden
rivayet etmiştir. R âvileri: tbn-i Abbas, Ubeydullah bin Ad! bin el-Hiyâr ve bir
cemaattır. Hicri 33 yılı 70 yaşında iken Medine-i Münevvere’de vefat etmiştir. (B a k :
Hulâsa sah. 398)
İZAHI
Suhayb (R .A .) küçük yaşta esir edilip Rum diyarında uzun zaman kaldığı
için Arapçayı unutmuştu. Mekke’ye dönüşünde yeniden öğrendi ise de rahat ko
nuşamadığı için ona «R um i» denilmiştir. îbn-i Sa’d’m Tabakâtmda beyan edildi
ğine göre hicri 38. yılda Medine’de vefat etmiştir. Yakub İbn-i Süfyân ise Su-
hayb’m 34 yılında vefat ettiğini söylemiştir. (B a k : Hulâsa sah. 175)
( j *£\Z£U — Y®Y
« j l T j İ # i r <\L j * j 3 j uy $ c ji j% . ty i ı a
. . j^ Lj^ su v!
. : J\iy . JlAjJ! t-A; ( j *t5İ»jdl Aa.jâ-t
TE R C E M E S İ
1
51) ... Enes binM âlik ’den,R esûlullah
( R a d i y a l l a h ü a n h ) ( S a l l a l l a h ü
İ Z A H I
Hadiste işâret edilen ezâyet ve tehditler M e k k e müşrikleri
tarafından yapılmıştır. Resûl-i Ekrem’e akü almaz haksızlıkları, ha
karetleri ve tecâvüzleri revâ gören müşriklerin yaptıkları eziyetler
cildleridoldu ru r.B u h ar iv e M ü s l i m sahihlerinden M e k k e müş
rikleri tarafından Peygamber'e yapılan eziyetler için özel bablar açıl
mıştır.
B u b a r î ve M ü s l i m ’ in bu babta beyan ettikleri, eziyet
lerden birisi şudur:
Resûl-i Ekrem bir gün K â ’ b e ’ nin yanında secde’de iken az
gın müşriklerden U k b e b i n E b î M u a y t . yeni boğazlan
mış bir devenin işkembesini veya döl eşini getirip Peygamber’in mü
bârek artına attı. Resûlullah başını secdeden kaldırmadı. Haber
alan F â t i m a (Radiyallahü anhâ) gelip o pisliği atıverdi. Ve
bu çirkin işi yapana bedduâ etti. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem:
Bab : 11 MUKADDİME
ra ceza vermek üzere senin emrine verdi» dedi. Bundan sonra dağ
lar meleği bana seslendi, selâm verdi. Sonra t
Yâ Muhammed! Şüphesiz Allah, senin kavmlnin sana söyledik
lerini işitti. Ben dağların meleğiyim. İstediğin şekilde onlan tazib
etmek üzere Rabbin beni senin emrine verdi. Artık ne istiyor isen em
ret. Arzû edersen şu iki dağı onlann üzerine yığdırır birleştiririm,
dedi. (Meleğin işaret ettiği iki dağ Mekke şehrinin bitişiğindeki «Ebû
Kubeys» dağı ile onun karşısında ve şehrin diğer kenanndaki dağ’-
dır. Bu iki dağın birleştirilmesi tüm Mekke şehrinin yok edilmesi de
mektir.) Resûl-i Ekrem dağlar meleğine t
— Hayır böyle bir ceza istemiyorum. Fakat müşrik olmıyacak
ve yalnız Allah’a ibâdet edecek kullannı bu kavmin sulbünden çı-
karmasinı Allah’tan umanın» buyurdu.
Müşriklerin Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’e yap
tıkları eziyetler yıllarca sürdürüldü. Amaç, İslâmiyet! M e k k e ’ de
boğmak ve putperestliği devam ettirmek idi. Ama bunca eziyetler,
hakaretler, ithamlar, tehditler, saldırılar, su-i kastlar ve akıl, man
tık dışı kaba kuvvetlerin hiç birisi büyük Peygamberi dâvasmdan
geri bırakmadı. Bilâkis O, dâvasını bütün haşmeti ile sürdürdü. İlk
zamanlar yalnız olduğu veya çok az kişi müslüman olduğu için müş
riklerin bütün hücumları O’nun mübarek zâtına yönelik idi. Hiç kim
seye eziyet edilmezken ve hiç kimseye tehditler savuirülmâzken O’na
eziyet ediliyor ve tehditler yağdırılıyordu: Hadis o günlerin manza
rasını yansıtıyor.
Hadis’in ilk 2 fıkrası şöyle de yorumlanabilir:
— «Ey Ashâbım! Allah uğrunda bana yapılan eziyet kadar hiç
birinize eziyet edilmiş değil, bana yapılan tehditler kadar ağır W
tehdit hiç birinize yapılmamıştır.»
Evet ilk müslümanlara da çok eziyet edilmişti. Fakat Peygam-
ber’e yapılan eziyet ve tehditler daha ağır idi. Çünkü Sahabilere ya
pılan işkence ve tehditler sayılı günler içindi. Diğer taraftan onla
ra düşmanlık edenler mahdut kişiler idi. Düşmanlar, müslümanhğı
kabul eden kişilere eziyet etmenin, hattâ onları öldürmenin bile mes’-
eleyi hâl etmiyeceğini, başka bir deyimle müslümanlık dinini orta
dan kaldırmaya kâfi gelmediğini biliyorlar idi. Fakat Resûl-i Ek
rem’e eziyet yapılması yıllarca sürdürüldü, tüm müşrikler O’na düş
manlık ediyorlar idi. îslâmyetin nûrunu söndürmek ve bu gür se
si boğmak için Peygamber’i yıldırıp bu dâvadan vazgeçirmek veya
O’nu öldürmekten başka bir çarenin bulunmadığım bildikleri için on
MUKADDİME 255
—«Ebû Bekir, Seyyidimizdir ve bir seyyidimizi azad etmiştir» diyor idi. Re
sûl-i Ekrem’in vefatından sonra Bilâl Şam’da ikamet etti. Resûl-i Ekrem’in müez
zinliğini yapan Büâl Peygamber’den sonra ezan okumazdı. B ir ara Medine’ye «Rav-
za-ı Mutahharaayı ziyarete gittiğinde umumi arzu ve İsrar üzerine Bilâl (R .A .)
bir gün sabah ezamnı okudu. Herkes saadet asrını anarak ağladı. B ir rivayete
göre kendisi de aynı duyguların etkisi ile kendisini tutamadı ve ezan’ı bitiremedi.
Bilâl (R .A .)’ın 44 hadisi olup Buhar! ve Müslim bir hadisini ittifakla, Buha
ri 2 ve Müslim 1 hadisini münferiden rivayet etmişlerdir. Hicri 20. yılda Şam’da
vefat etmiştir. (Bak : Hulâsa sah. 53 ve Tarihü’I-Hamls 2. cild, sah. 273)
256 8ÜNSN4 ÎBN-Î MACK
cümlesi yerinde, „ . „
AXJj çja J is - c J I
ss «30 gün ve gece üzerime geldL..* cümlesi mevcuttur.
Bu rivâyete göre Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’in
B i l â l (Radiyallahü anh) ile beraber geçirdikleri sıkıntılı gibiler
daha fazladır. Esasen Resûl-i Ekrem’in hayatının hemen hemen ta
mamı böyle sade ve sıkıntılı geçmiştir. Eğer ferahlık ve bolluk is
teseydi, dilediğini Allah kabul buyururdu. Fakat O, istemedi. * Üm
metine sabır ve tahammülü öğretti.
J * îS .itX î3 3 *
*( - 4 * * 2^ tîj—j ) <J» *V •
T E R C E M E S Î
1
52) ... Sâlim rivayetedildiğin
( R a d i y a l l a h ü egörebir ŞâirBi
a n h ) ’A z n
İZAHI
Şâir,. A b d u l l a h b i n Ö m e r ’ in B i l â l ismindeki oğ
lunu övüyor ve onun B i l â l adlı bütün şahıslardan üstün ,olduğu
nu söylüyor. Övülen B i 1 â 1’ m babası A b d u l l a h ise Şâiri
yalanlıyor, Besûlullah’m B i , â 1’ i olan B i l â l - i H a b e şİ’nin
B i l â l isimli bütün insanlardan daha hayırlı olduğunu beyan bu
yuruyor.
Sahih i Müslim'in Namaz kitabının 29’uncu babında mütead
dit senedlerile A b d u l l a h İ b n - i Ö m e r (Radiyallahü anh)’-
den rivayet ettiğine göre İ b n - i Ömer (Radiyallahü anh) «Gecele
yin kadınların mescidlere gitmelerine mâni olmayın- mânasındaki
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in hadisini naklettiği za
man onun bir oğlu bu emre itiraz edercesine «Biz kadınlarımızı men
edeeeğiz...» demiş, İ b n - i Ö m e r (Radiyallahü anlı)’de oğlunu
azarlamıştır. İ b n - i ö m e r 'i n bu hususta azarladığı oğlunun
ismi husûsunda ihtilâf vardır. M ü s l i m ’ inbu babta beyan ettiği se-
nedlerin birisinde V a k i d , diğer bir senedde B i 1â 1 ismindeki oğ-
Hz. Habbâb’m Hâl Tellemesi
H abbâb (R A .) İlk müslümanlardan ve müşriklerin mezalim ye İşkenceleri
ne maruz kalan simalardandır. Ümmü Enmar’m azadlısıidi. Demircilikle geçimi
ni sağlardL Ümmü Enmar, onun müslüman olduğunu duyunca, çok fena kızdı,
onu Dağlatarak kızgm demir parçalan ile başım dağlattı. Habbâb Resûl-i Ekrem’e
gelerek acıklı durumunu anlattı ve başının ıztırabmdan şikâyet etti. Resûl-i Ek
rem d e : «Allahım Habbâb’a yardımcı ol», diye dua etti.; Aradan pek zaman geç
meden H abbâb’m sahibesi üm m ü Enmar şiddetli b ir baş ağnama tutuldu. Istıra
bından köpek gibi ulumaya başladı. Ona, dağlanmanın iyi geleceği tavsiye edildi.
Bu kere kendisi Habbâb’a emreder. H abbâb ateşte kızdırdığı demir parçalan ile
cmuş başım dağlardı. H abbâb müşriklerden çektiği ıztırabm bir örneğini şöyle an
latır : . ■ ■ '
Ben öyle gün biliyorum ki benim için özel ateş yakıldı. Korlann b ir tanesi
sırtım a kondu ve .omı sırtımın yağlan söndürdü İdi.»
H abbâb (R A .) Bedir vesair gazalara katümış, büyük yararlıklar göstermiş
tir. S ılfîn olayında Hz. A li (R J t.)’üı maiyyetinde bulunmuştur.
Ebû Abdillah künyesi ile anılan Habbâb’tan 33 hadis rivayet edilmiştir. Bun
lardan 3 tanesini Buhari ve Müslim mütteflkan, 2 tanesini Buhari ye, 1 tantMdni
Müslim münferiden rivayet etmişlerdir. R âvileri: Alkame, Mesruk Kays îbn-i
Ebi Hâzim gibi bir takım Tabiilerin üeri gelenleridir.
H abbâb (R .A .), hiçri 37 yılında. 73 yaşında Kûfe’de vefat etmiş, cenaze na
mazını Hz. A li (R .A .) kıldırmıştır.
Vefatmdan sonra b ir gün Hz. A li, Onun kabrinin yanından geçerken :
«Allah, Habbâb’a rahmet eylesin, Islâmiyete olan iştiyakından dolayı, mtts.
ifimanlıg» seçti. Gönül hoşluğu ile hicret etti. Yıllarca hastalık ııtıı ahnn çekti.
Allah elbette onun sevabım zayi etmez», buyurmuştur.
Sünen-i îbn-i Mâce — V. : 17
258 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE
(yfcfrP)
HZ. HABBÂB (Radiyallahü anh) İN FAZİLETİ
TERCEMESİ
153) ... Ebû Leylâ el-Kindi (76) (Radiyallahü anirj’den rivayet edildi
ğine göre Habbâb (bin el-Eret) (Radiyallakü anh Ömer Radiyallahü anh)’in
yanına geldi. Hz Ömer ona:
«Yakınıma gel. Çünkü, Ammâr (Radiyallahü anh) müstesna, bu
meclise senden daha fazla hak kazanmış (liyakatli) kimse yoktur,
dedi. Bunun üzerine Habbâb. müşriklerin yaptıkları işkence ve aza
bın kendisinin sırtında bıraktığı izleri Ömer’e göstermeye başladı.»
N o t : Bu hadisin İsnadının sahih olduğu Zevâid’de bildirilmiştir.
İZAHI
Hadis. H a b b â b (Radiyallahü anh)’ın müşriklerin elinden
çektiği işkence ve azablann onun sırtında silinmez izler bırakacak
derecede vahşiyâne olduğunu işâret eder ve H a b b â b * m îslâ-
miyetini açıklaması üzerine düşmanların verdikleri eziyetlere mâ
ruz kaldığı için Îslâmî meclislerin en mutena köşesine ve H z . Ö m e r
(76) Ebû Leylâ el-Kindl’nin adı Seleme bin Muâviye veya Muâviye bin Se-
leme’dir. Kûfe’lidir. Osman ve H abbâb (R _A .)’dan rivayet etmiştir. Havileri de
Ebû îshak ve Ebû Ca’le r el-Ferrâ’dır. İbn-i Muin, onun sika olduğunu söylemiştir.
H u lâsa: sah. 458
Bab : 11 MUKADDİME 259
(Radiyallahü anh) gibi büyük bir şahsiyetin yanında yer almaya hak
kazandığını tescil etmiş olur. Böyle fedâkârlık ve sabırla düşman
lara karşı direnenlerin ne derece kıymetli olduğunu da hadisten çı
karmak mümkündür.
H z . Ö m e r (Radiyallahü anh)’in H a b b â b ’ ı takdir edici
sözler buyurması üzerine, onu tasdik etmek maksadı ile H a b b â b
(Radiyallahü anh) sırtındaki dağlama izlerini göstermeye başlamıştır.
Yoksa sanıldığı gibi bu azab izlerini göstermekle A m m â r ' dan
bile daha fazla eziyet gördüğünü ye dolayısı ile meclise A m m â r ’ -
dan da daha liyakatli olduğunu iddia etmek gibi bir maksadı gülme
miştir.
H a b b â b (Radiyallahü anh) ’ın müşriklerin elinden çektiği
ıztırabm bir parçasını, yukarda beyan ettiğimiz hal tercemesinde an
lattık. Hepsini buraya almak bir hayli yer alır. H a b b â b ve ilk
müslüman arkadaşlarının uğradıkları eziyetler siyer kitablarinda
tafsilâtı ile anlatılmıştır.
TE R C E M E S İ
154} ... Enes bin Mâlik Radiyallahü anh) ’den rivayet edildiğine göre
şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şüphesiz buyurdular ki :
«Benim ümmetime mensup insanlar içinde ümmetime en çok
merhametli olan (zat) Ebû Bekir’dir. Allah'ın dini (hükümlerin tat
biki) husûsunda onların en şiddetlisi Ömer’dir. Onlann samimî ola
rak en çok hayâ edeni Osman’dır. Hak ve bâtılı ayırd etmek bakı
mından onlann en isabetli hüküm vereni Ali bin Ebi Tâlib’dir. Kur’an
okuyuşu bakımından onlann en üstünü Übeyy bin Kâ’b’dır. Helâl ve
haramı en iyi bilenleri Muâz bin Cebeldir. Ferâiz ilmini en iyi bilen
leri Zeyd bin Sâbit’tir. Dikkat! Şüphesiz her ümmetin bir emini var
dır. Bu ümmetin emini de Ebû Ubeyde bin el-Cerrâh’tır.»
SÜNEN-* ÎBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
!S5) ... Enes bin Mâlik (Radiyallahü onAJ’m İm (yakandaki) hadîsinin
misimi senediyle rivayet etti. Ancak Zeyd bin Sâbit (Radiyallahüanh) hakkındaki
cümleyi;
= «Ve ferâizi en iyi bilenleri şeklinde söyler.»
İZAHI
Müellif ikinci bir sened ile hadisi rivayet etmiştir. Yalnız bu se-
, U ' t'l •//-«*.-
nedde Z e y d b i n S â b i t hakkındaki cümle-, jjkJı^Jû U
diye başlar, diyor. İki rivâyet mâna bakımından aynıdır.
Hadiste isimleri anılan mübarek ve seçkin sahahilerin birer me-
ziyaretleri burada ifade buyuruluyor. H u 1a f â ‘ yı R â ş i d i n ’ in
faziletlerine ait bölümlerdeki 93 ilâ 121 nolu hadisler izah edilirken
kısaca hal tercemeleri verildi. Hal tercemelerini vermediğimiz ve bu
* -
HZ. EBÛ ZER (Radiyallahü anhl'IN FAZİLETİ
T E R C E M E S Î
«Ebû Zer'den daha doğru ve düzgün sözlü bir adamı yer (küre
si) taşımamış ve gök (yüzü) gölgelememiştir.»
İZAHI
Hz. Sa’d (itA .) Ensâr’dan Evs kabilesinin en yüksek bir simasıdır. O, Re
sûl-i Ekrem (S .A .V .)’in hicretinden önce Mus’ab tbn-i Umeyr’in delâletiyle müs
lüman olmuş, sonra kabilesi halkına: Siz müslüman oluncaya kadar sizin erkek
lerinizle ve kadınlarınızla konuşmak bana haram olsun! demekle bütün Abdü’l-
Eşhel oğullarının hidayetine sebep olmuştur. Bedir ve Uhud savaşlarında bulun
muştur. Bedir savaşma çıkılmadan önce Resûl-i Ekrem Muhacirlere ve Ensâr’a
danışarak Mekke istikametinden savaşmak için gelen düşmanı karşılamak veya
hut Şam’dan Mekke’ye dönmekte olan kervanın yolunu kesmek hususundaki Sa-
habilerin görüşünü sorduğunda Sahabîlerin çoğu kervan yolunu kesmeyi tercih
edince, Peygamber buna üzüldü. Bunun üzerine söz alan Ebû Bekir, Öm er ve Mik
dad tbn-i Esved, Mekke müşrikleri ile savaşmak görüşünü desteklediler. Muha
cirler adına yapılan bu konuşmalar Peygam beri sevindirdi. Bundan sonra En-
sâ rin kanaatini anlamak istedi, Resûl-i Ekrem’in bu isteğini sezen Sa’d bin Muâz
ayağa kalkarak:
— Y â Resûlallah! Bu hitabınızla bizi kasdettiğhıizi sanıyorum, deyince ; Re.
sûluUah (S .A ..V .):
— Evet sîzleri kasdediyorum buyurdu. Bunun üzerine Sa’d :
(Devamı 264’cü sahifede)
8ÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE
•prtf hi IH • y j^ ti}
Hz. Sa’d (R â .) ................... (Baştandı 2 S A n U M e )
— Yâ Resûlallah (8.A.V.) biz sana inandık; tasdik ettik; tebliğ ettiğin Kur’-
an’ın hak olduğuna şehadet ettik; Sana itaat etmeye söz verdik. Ey Allah’ın Re-
sûlü nasıl dilersen öyle hareket et! Biz seninle beraberiz. Yemin ederim ki, sen
bize denizi gösterip yürüsen biz de beraberinizde denize dalarız. Ensâr’dan geri
dönen olmaz. Ya Resûlallah! Harbte sebat etmeyi, düşmana karşı direnmeyi bili
riz. înşaallahzafere kavuşursun. Bu sebeple buyurun Ey aziz Resûl! Allah’ın be
reket ve selâmetine dayanarak beraberce düşman üzerine yürüyünüz diyerek Pey
gamber’! hoşnud etti.
Hz. Sa’d Hendek savaşmda aldığı bir ok yarası dolayın ile bir ay Mescid’de
tedavi edildi. Fakat bu yaradan kurtulamayarak şehid oldu. Cebrâil (Aleyhisse-
lâm)in onun cenazesinde bulunduğu bildirilmiştir.
Resûl-i Ekrem, Muhacirler arasmda Ebü Bekr-i Sıddik (R-A.)'i he derece se
viyor idi ise Ensâr içinde de Sa’d (R A .) hasretini de o derece severdi. Allah on
lardan ve bizden râzi olsun. Amin.
Bab: 11 MUKADDİME 265
T E R C E M E S İ
sahabîlere:
«Siz bu kumaşın güzelliğine ye yumuşaklığına taaccüp mü edi
yorsunuz?» diye sordu. Sahabüer de s
— Evet Yâ Resülallah! diye cevap verdiler. Bu cevap üzerine Re
sûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem ): .
«Nefsim, kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki » Sa’d İbn-i
Muâz’ın Cennetteki mendilleri (çok beğendiğiniz) bu ipekli kumaş
tan şüphesiz daha hayırlı (ve güzelidir.»
İZAH I
(77) Devmetü’l-Cendel, Medine ile Şam arasında ve Tebûk civarında bir şeh
rin adıdır. Lügat ehli bu şehre «Dumetü’l-Cendel» derler.
Bab: 11 MUKADDİME 267
*r ı *" r " •
eri-*. >-f-"*«-*-»- •* 4-t-^j (Ji
'{ f . i t if j Ü J \ Uf. ju t S ^
. « jk y & % \» 3&: i£
TERCEMESİ
158) ... Câbir rivayet edildiğine göre Resûlullah
( R a d i y a l l a h ü a n h ) ’d e n
İZAHI
S a ’ d b i n M u â z (Radiyalalhü anh)‘in vefâtı dolayısı ile
Arş’ın titremesi, Allah’ın Arş’a o anda bir duygu vermesi ile müm
kündür. Yahud Arş’m titremesi ile mecazen Arş’ta bulunan melek
288 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE
- *" "*
HZ. CEBİR B. ABDİLLAH EL-BECELÎ (Radiyallahü anhl'IN FAZİLETİ
TE R C E M E S İ
1 5 9) ... Cerîr bin Abdillah el-Becelî ( R a d i y a l l a h ü a»A)’den şöyle söy
lediği rivayetedilm iştir:
270 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE
S e l l e m yanm agirm
) ’ i n ekistediğim inh erdefasındaO , beni kabulbuyurdu. (H iç
ben i geri çevirm emişim ) ve.beni gördükçeyüzüm egülüm serdi. At üzerin dedu
ram adığım ı (kendim i tutam adığım ı) bir ara Resûlullah'aarzetm ekleh alimden
şikâyetçi oldum .B ununüzerin eR esûlullah (Mübârek) elile göğsüm e (şiddetli
birdarbe) vurdu.Sonra:
«A llahını! Sen Cerlr’i (at üstünde) sâbit kıl, onu hâdı (hidayete
erici, erdirici) ve mehdi (hidayete erdirilmiş) kıl» diyerek dua bu
yurdu.»
İZAHI
İleri geleni size geldiği zaman ona ikramda bulunun» buyurmuştur. Resûlullah
(S.A.V.), Cerlr’i Yemen’e âmil olarak göndermiştir. Bu zat Medâyin’in fethinde
bulunarak büyük hizmetleri olmuştur. Kadisiye savaşmda da îslâm ordusunun
sağ cenahının kumandanlığım yapmıştır. Hz. Ömer (Radiyallahü anh). Onu çok
sever ve güzel yüzlü olduğu için ona «îslâm ümmetinin Yûsufu» der idi. Hilâfeti
zamanında dağınık olan Büceyle kabilesini toplatarak Cerir’i onlara başkan ta
yin etti.
Cerir (R.A.)’in 100 hadisi vardır. Buharî ile Müslim sekiz hadisini ittifakla.
Buhari, bir ve Müslim altı hadisini münferiden rivayet etmişlerdir. Râvileri: Oğlu
İbrahim, Enes, Zeyd bin Veheb, Şabl ve ayrıca bir cemaattır.
Kûfe’de yerleşen bu muhterem Sahâbi, hicretin 51 veya 54 yılında vefat et
miştir. (Bak : Hulâsa: sah. 61)
Bab: 11 MUKADDİME 271
0 +
BEDİR EHLİNİN FAZİLETİ
jö iü l
T E R C E ME S İ
160) ... Râfi’ bin Hadîc (Radiyallahü ank)’den şöyle dediği rivayet edil
miştir :
İ ZAHI
R â f i ’ nin Cebrâü veya bir Melek» tabirindeki tereddüd râ-
viden olsa gerek. Yani R â f i , gelen melek C e b r â i 1 mi? ve
yâ başka bir melek mi? diye tereddütlü konuşmamıştır. Ancak se-
neddeki bir râvi R â f i ’ in kullandığı kelimede tereddüt etmiştir:
Acaba «Cebrail geldi» dedi yoksa «Melek geldi» dedi. Hadis B u h a -
r i'nin «Mağazı» bölümünün l l ’inci babında müteaddit senedler
le rivayet edilmiştir. Bu senedlerin bir kısmında C e b r â i l (Aley-
hisselâm) geldi deniliyor, diğer bâzı senedlerde ise melek geldi, de
niliyor. Ancak gelen meleğin C e b r â i l olduğu Mu â z b i n
R i f a â tarafmdan açıklanıyor. K a s t a l â n i de «Melek geldi»
rivâyeti naklederken meleğin C e b r â i l olduğunu belirtiyor.
«Miftâhü’l-Hâce» sahibi der k i: Bu hadis B e d i r ehlinin di
ğer sahabilerden üstün olduğuna delâlet eder.
B u h a r i ’ nin naklettiği rivayetlerden birisi R i f â a b i n
R â f i e z - Z ü r e k ! (Radiyallahü anh) ’ye istinad etmektedir. Bu
zat E n s â r ’ dan ve B e d i r kahramanlarındandır. Bu zat C e b
r â i l (Aleyhisselâm)’in gelerek B e d i r savaşma katılan sahabi-
ler ve melekler ile ilgili husûsu Peygamber ile görüştüğünü rivâyet
eder Bu rivâyetin şerhinde müellifler, yapılan bu görüşmenin B e -
d i r günü cereyan ettiğini beyan ederler.
Bab: 11 M UKADDİM E 275
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Hadiste Resûl-i Ekrem’in muhâtablannm kimler olduğu husu
sunda müteaddit yonmalar vardır. S i n d i bu görüşleri şöyle sırala
mıştır :
Bazı âlimler Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in hitabı
sahabî olmayan müslümanlara Âittir. Buna göre gelecekteki müslü-
manlar Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in sağlığında hazır
farzedilerek hitab edilmiş oluyor, demişlerdir.
Bâzılan d a : Hitap Asr-ı saâdette yaşıyan ve Sahâbîlik şerefine
kavuşmamış olan avam tabakasına yöneliktir. Nassm delâleti ile
gelecekteki müslümanlar da hitabın hükmüne tabi oluyor, demiş
lerdir.
Diğer bir kısım ilim adamlarına gö re: Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) ’in muhatabı bazı sahabîlerdir. Zira rivayet edil
diğine göre H â l i d b. e l - V e l i d ile A b d u r r a h m a n
b i n A v f arasında bir soğukluk geçmişti. Bundan Ötürü H a 1 i d
b. e 1- V e 1 i d , A b d u r r a h m a n ’ ı seb’etmişti. Allah ikisin
den de râzi olsun. Bu mes'ele üzerinde hadis buyurulmuştur, denil
miştir. Bu yorum şekline göre metindeki «Benim ashabım» dan mu-
rad, muhatap tutulan sahabilerden önce müslümanlığa giren saha
bilerdir.
Hitab edilen zatlar sahâbilerden olmakla beraber yüce makam
larına uygun düşmeyen soğuk lâ f ettiklerinden dolayı sahâbilerden
değilmiş gibi kendilerine hitap edildiğini söyliyenler de vardır. Şeyh
T a k i y ü ’ d - D î n - i S ü b k ı de demiştir k i:
«Benim ashabım» sözü ile M e k k e fethinden önce müslüman
olan sahâbiler kasdedilmiş ve muhatap tutulanlardan da M e k k e
fethinden sonra müslüman olan sahâbiler muraddır. Zahir olan yo
rum da budur. Resûl-i Ekrem’in :
«Sizden birisi Uhud (dağı) kadar altın sadaka...» buyruğu ile
H a d i d sûresinin İö’uncu âyetinde geçen ve meâli aşağıya alman
nazm-i Çelil bu yoruma irşad edicidirler.
«... (Mekke) fethinden önce Allah yolunda (malını) harcıyan ve
savaşanlarınız diğerleri ile eşit değillerdir. Onlar, sonradan malmı
harcıyan ve savaşanlardan fazilet ve derece bakımından daha bü
yüktür...»
S ü b k i sözlerine devam la: Hulâsa; hadiste mertebelerinin yü
celiği belirtilerek saygı duyulması tavsiye edilmiş olan zâtlar ile mu
hatap tutulan kimselerin ayrı ayrı insanlar olması için bu şekilde ve
ya başka türlü yorumlamak gerekir, demiştir.
Bab: U MUKADDİME 277
T E R C E M E S İ
162) ... Nüseyr bin Z u ’lûk (79) ( Radiyallahü anh) ’den rivayet edildiği
İZAHI
(79) Nüseyr bin Zu’lûk es-Sevri Ebû Tu’ma el-Kûfi’dir. İbn-i Ömer’in ravi-
sidir. Kendisinden de Sevri rivayette bulunmuştur. İbn-i Hibbân onu sika say
mıştır.
Bab: 11 MUKADDİME
şekil olursa olsun Resûl-i Ekrem tarafından verilen emri yerine ge
tirmek için emre amade durmak, cihâd için hazır beklemek mânası
da kasdedilmiş olabilir, demiştir. Kıyam kelimesi ile hangi mâna mu-
rad olursa olsun Sahâbîlerin küçük görülen hizmetlerinin, aslında
pek büyük fedakârlık ve her takdirin üstünde tu tu la n müstesna emek
olduğunun sebebi bir önceki hadisin izahında belirtildi.
«M ı- ' V t * * •- r * VA i V r ‘
ijj\
T E R C E M E S İ
163 ... Berâ’ bin  zib (Radiyallahü anhy&en Resûlullah ( Sallallahü Aley
hi ve Sdlem) şöyle buyurdu, dediği rivayet edilm iştir:
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
164) ... Sehl bin Sa’d (Radiyallahü <mk)’den rivayet edildiğine göre Re
sûlullah {SoUeüahit Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Ensâr, şiâr ( s Bedene en yakın iç elbise) gibidir. Diğer taşan
lar da disâr (=nisbeten tenden uzak olan en üst elbise) gibidir.
Eğer insanlar bir dere veya dağ yatana yönelip ve Ensâr da. başka
U r dere yoluna yönelmiş olsalardı şüphesiz ben Ensâr’m yöneldiği
dere yolunda giderdim ve eğer hicrettin yüce şeref ve üstün fazileti)
olmasaydı muhakkak ben (kendimi) Ensâr’dan bir Uşi (sairmiş)
olurdum.»
Not t- Zevâid’de şöyle denilmiştir t Râvi Abdûlmuheymto yüzünden sened
saptar. Diğer râvilersıkadır.
İ Z A H I
Hadîsin metnlnde geçen «Şiâr» kelimesi en altta giyilen ve ta
san cildine temas edeniçelbisedhv Ensâr-ı Kirâm Resûl-i Ekrem'in
sırdaşlan, itimada şayân dostlan olmaları ve verdikleri sözlere sa
dakat göstermeleri sayesinde öyle bir mertebeye yücelmişier M, Pey-
gamber’e olan yakmlıklan Şiâr denilen iç elbisenin vücûda olan ya
kınlığı gibidir. Binada benzetme edâtı ve benzetme yönü mezkûr
olmadığı için teşbih-i beliğ san’atı vardır.
«Disâr» kelimesi ise insamn en üstte giydiği elbiseye denir. Di
ğer insanlar, Ensâr ve üstünlükleri malûm olan Mubâdrler gibi Pey-
gamber’e yakın olmadıklan için «Disâr» diye tabir edilen dış elbi
seye benzetilmişlerdir.
B u h a r i , bu hadisi «Menâkıbü’l-Ensâr» babında E b û H ü
r e v r e ’ den rivâyet etmiştir. Ancak madaki metinde;
J* r * > t^ı*ı * ^ ı*" ^ t" • * *
cj* .\y jU o J V i = «Ensâr.şiâr (gibikve nasdi-
sâr (gibi) dır.» Parçası yoktur. Hadisin kalan kısmında biraz kâime
değişikliği vâr ise de bu farklılık mânaya etki yapacak durumda de
ğildir.
Hadisin «Eğer insanlar bir dere veya dağ yoluna...» fıkrası ile
Resûlullah Ensâr’ı başkalarına tercih buyurduğunu en açık bir ifa
Bab: 11 MUKADDİME m
Sehl Bin Sa’d bin M âlik bin Hâlid bin Salebe Hazreç kabilesine mensuptur.
Künyesi Ebü’l-Abbas’tır. îsm i Hazn b. Sa’d iken Resûlullah (S A .V .) ona Sehl is
mini bahşetmiştir. Hazn, sert ve sarp yer, Sehl ise düz ve yumuşak yer demek
tir. Peygamberin vefatı sırasında onbeş yayında olan Sehl b. Sa’d-i Sâidi’den 188
hadis rivayet edilmiştir. Buharî ve Müslim 28 hadisini ittifakla ve 21 hadisini yal-
nıp Buharî rivayet etmiştir. Zûhri, Ebû Hâzim, Ebu Sehl-i Esbahî onun ravtîerin-
dendir. Ebû Naîm Sehl hazretlerinin 91 tarihinde vefat ettiğini haber veriyor. Ta-
bakat sahibi îbn-i Sa’d de : Medine’de en son vefat eden sahabi Sehl hazretleridir,
demiştir. (B a k : H u lâ sa : sah. 157)
286 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
TER C E ME S İ
165) ... Amr İbn-i Avf (81) ( Radiyallahü anA)’den Resûlullah (Sallat-
lakü Aleyhi ve Sellem), şöyle buyurdu dediği rivayet edilmiştir :
Bab: il MUKADDİME
İ Z A HI
jC -S V İ
'= «Allahım! Sen, Ensâr'ı, Ensar’m oğullarını ve Ensar'm oğulla
rının oğullarını mağfiret eyle.*
B u h a r i ’ nin tahriç ettiği rivâyette: Ensâr'ln oğullarmm
oğullan hakkında duâ buyurulup buyurulmadiğında râvinin şüphe
ettiği belirtilmiştir. S i n d i bu malûmatı verdikten sonra T i r m i z i’-
nin, hadisin Hasen-Garib olduğunu söylediğini nakletmiştir.
B u h a r î , M ü n a f i k û n sûresine ayırdığı bölümün 6. ba
bında zikrettiği bu hadisin Z e y d İ b n - i E r k a m tarafından
E n e s İ b n - i M â l i k ’ e acıklı bir olay münasebeti ile nakle
dildiğini bir sened üe rivayet etmiştir. Şöyle k i:
Y e z i d İ b n - i M u â v i y e * nin işlediği zulüm ve yaptığı
yanlış hareketler M e d i n e ’ deki Eshab-ı Kiram tarafından bili
nince onlar Y e z i d ’ in hilâfetini tammıyarak A b d u l l a h
İ b n - i Z ü b e y r ’ e biat etmişlerdi. Yezid’de M ü s l i m İ b n - i
U k b e ’ yi bir ordu ile M e d i n e üzerine göndermişti. Bu or
dunun geliş haberi M e d I n e ’ ye ulaşınca savunmak için Ensâr-ı
(81) Am r tbn-i A vf bin Zeyd bin M ilha el-Müzeni’nin künyesi Ebû Abdillah’-
tır. Sahabl’dir. Bedir ehlindendlr. Râvisi. oğlu Abduliih’tır.
SÜNENİ İBN-t MÂCE
Kiram, A b d u l l a h İ b n - i H a n z el e ’ yi ve Muhâcirler’den
A b d u l l a h î b n r i M u t i *yi kendilerine kumandan edinmiş-
lerdi. Muhâcirler ve Ensar’m teşkil ettikleri kuvvet H a r r e mev
kiinde Ş a m ordusunu karşıladı. Fakat Ş a m ordusu sayıca
ve askeri teçhizat bakımından çok üstün okluğu için onlara karşı
direnemeyen M e d i n e ordusu dağıldı. Bununla yetinmiyen
Ş a m ordusu M e d i n e şehrinin içine kadar girerek katliâmı mü
bah görmüş, sahâbilerden ve Ensar*dan bir çok kimsenin kanım akıt
mıştı. Hattâ Mescid-i Nebevi’ye süvari atlarım bağlamak gibi say
gısızlıktan lâle çekinilmediği rivâyet edilmiştir. Bu olay hicretin 63.
yılında cereyan etmiştir. Bu acıklı olaya « H a r r e » vak’ası de
nilmesinin sebebi M e d i n e haricinde H a r r e denilen semt
te elim savaşın cereyan etmiş olmasıdır. Burası karataşlık bir yer
olduğu için H a r r e ismini almıştır.
E n e s î b n - i M â l i k (Radiyallahü anh) H a r r e vak’a-
sı sırasında B a s r a ’ da idi. Medine'de vuku bulan bu kanlı olay
da E n e s î b n - i M â 1i k ’ in soyundan ve amûcazadelerinden
öldürülmüş olanların acısıyla fazla hüzün ve keder içinde idi. O es
nada K ü f e ’ de bulunan Z e y d İ b n - i E r k a m (Radiyal
lahü anh> E n e s hazretlerine gönderdiği ta’ziye mektubunda ez
cümle şöyle demişti
«Ey Enes! Sana müjde olsun kİ Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem ):
— «Allahım! Ensar*! mağfiret eyle, Ensar’m oğullarım da mağ
firet eyle, ve Ensar’ın torunlarım da mağfireteyle» buyurmuştur.»
Mektub E n e s İ b n - i M & l i k ’ in eline geçip okunduğun
da mecliste bulunanlar E n e s İ b n - i M â l i k ’ e Z e y d İ b n - i
E r k â m *m kim olduğunu sormuşlar. O d a :
— Bu mektûbun sahibi öyle bir zattır İd Allah Teâlâ, onun kula
ğını. duyduğu şeyler bakımından tasdik buyurdu», demiştir.
Allah'ın Z e y d İbn-i Erkam'ı tasdik buyurması mes’ele-
sine gelince:
Zeyd İbn-i Erkam, A b d u l l a h İbn-i Ü b e y y
adlı münâfıkm sözlerini Resûl-i Ekrem’e nakletmişti. Münafık A b
d u l l a h ise söylediği sözleri inkâr ederek üstelik yemin de etmiş
ti. Onun inkâr ve yemini üzerine Resûl-i Ekrem, Z e y d ’ e:
«Senin kulağm yanlış İşitmiş olabilir», buyurmuştu. Z e y d
î b n - i E r k a m bir yalancı durumuna düşmüş gibi nW«ğ>nwiım
Bab: 11 MUKADDİME
T E R C EM E S 1
İZAH I
Haricîler O s m a n , A l i ve M u â v i y e hazretlerinden
şiddetle nefret ederler ve nefret etmeyen kimseleri müslüman say
mazlar. Bu durumda onlar Cumhur’u müslümanlık dışında görüp
öldürülmesini mübah telâkki ederler; hor hangi bir büyük günah işle
yen adamı tekfir ederler, zulüm eden Halife’ye karşı ayaklanmanın
vâcip olduğunu iddia ederler. Haricîlerin Cumhur’a ters düşen baş
ka görüş ve inançları da vardır. Burada anlatmaya lüzum görmüyo
rum
T E R C E ME S İ
167) ... Abide (bin Amr es-Selmanî (Radiyallahü anh) ’den Hz. Ati (Ra
diyallahü anhyden haricilerden bahs ederken; şöyle söyledi, dediği rivayet olun
muştur :
«Hâriciler arasında kollan doğuştan çok tasa olan bir adam var
dır. Eğer sîzlerin amelleri bırakacak ve günahları işlemeye cesâret
edecek derecede sevinmeniz endişesi olmasaydı hâricileri öldüren kim-
seler için Allah’ın (Hz.) Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in
(mübârek) dili üzerinde söz verdiği mükâfata âit hadîsi size rivâyet
edecektim.»
(Râvi Abide diyor k i:) Ben (Hz.) Ali'ye*
— (Kasd ettiğin) hadisi Hz. Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'den sen işittin (mi?) diye sordum, (ifa.) Ali, üç defa:
— Evet! (Ben bizzat Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)*den
işittiğime) Kâ’be Rabb’ine and olsun, dedi.»
Abide (R A .)’in H&l Tercemesi
İZAHI
T ER CE M ES İ
İZAHI
T E R C E M E S İ
İ ZAHI
len halleri ile birlikte oka ve gözler önüne serilen durumuna benze
tilmesinden ve okun parçalarının bir bir zikredilmesinden meydana
gelir.
Hadis, Haricilerin kendilerini ibadete zorladıklarını ve aşın de
recede şeklen namaz ve oruçla meşgul olduklarını belirtir. Bir mû-
cize olan bu haber aynen tahakkuk etti. Şöyle k i: Haricîler içinde,
secde etmekten alırdan yara olanlan, gece namaz kılmaktan, gün
düz oruç tutmaktan bitab düşenleri pek çoktu. Durmadan K u r ’ a n
okuyorlardı. Ama. K u r ’ a n ’ ı yanlış tefsir ettikleri için fikir ve
inanç bakımından sapık olduklarından yaptıklan ibadetin hiç bir de
ğeri yoktu. Dinin özünü ve mahiyetini ters anladıkları için bâtıl
inançları onlan felâkete sürükledi.
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
171) ... İbn-i Abbâs (Radiyallahü a»A)’den rivayet edildiğine göre Re-
sûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Ümmetimden bir kısım insanlar muhakkak Kur’an okuyacak
lardır. Fakat okun avı delerek hızla çıktığı gibi onlar da sür’atla
İslâmiyetten çıkacaklardır.»
N o t : Bu isnadın zayıf olduğu Zevâid’de Dildirilmiştir.
İ Z A HI
TE R C E M E S İ
172) ... Câbir İmi Abdillah ( Radiyallahü anh)’ûtn rivayet edildiğine gö
re şöyle söylemiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (Mekke civarında) Cîrâne (de
nilen mevki)de külçe altın, gümüş ve ganimet mallarını taksim ediyordu. Mal
Bilâl’in eteği içinde idi. Bu esnada bir kişi (küstahça bir edâ ile) :
—Yâ Muhammed (Seihtilahü Aleyhi ve SeBem) adalet et! Çünkü hakika-
tan (şu taksim işinde) sen adâlet etmedin: dedi. Bu söz üzerine Resullulah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona :
«Sana azap olsun! Ben ad&let etmeyince benden sonra kim adâ-
let edecekte?» diye cevap verdi. Bundan sonra Ömer (Radiyallahü
anh) ı
Yâ RmübUahl Bu mûnaftkm boynunu vurmam için beni (ser
best) bırak. dedi Resûlulalh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ömer {Ra
diyallahü anhl’e cevâben t
«Şüphesiz bu adamm arkadaşları veya arkadaşçıkian vardır.
Bunlar Kur’an okuyacaklar, fakat Kur'an onlarrn boyun çemberle
rini geçmiyecektir. Ok süratla avı delerek öteye çıktığı gibi bunlar
da dinden hızla çıkıvereceklerdir.» buyurdu.
N o t : B u isnadın sahih olduğu Zevâid’de bildirilmiştir.
İ Z A HI
Ravl tbn-i Ebi Evfâ’mn adı Abdullah’dır. Babası Alkame bin Halid el-Eslemî'-
dir. Sahabî oğlu Sahabi olan tbn-i Ebi Evfâ, Bey’âtü’r-Rıdvan’da bulunmuştur. 95
hadisi vardır. Buhari ve Müslim 10 hadisinde ittifak etmişlerdir. Aynca Buhar! 5
ve Müslim 1 hadisini almıştır. R âvileri: Am r bin M ürre, Talha bin Musarrif,
Ad! bin Sâbit ve el-Â’meş'tir. Zehebi diyor k i :
El-Â’meş’In tbn-i Ebî Evfâ’dan rivayet ettiği hadislerin mürsel olduğu söy
lenmiştir. Halbuki El-Â’meş, İbn-i Ebi Efvâ’dan önce vefât eden bazı zatlardan
hadis işitmiş iken El-Âmeş’den hadis işitmesine ne gibi bir mâni olabilir?
Vâkıdi, onun hicri 86. yılı vefat ettiğini söylemiştir. Ebû Nalm ’e göre vefat
tarihi 85’tir. Am r hin A li: tbn-i Ebi Evfâ, Kûfe’de en son vefat eden sahabî’dir,
demiştir. (B ak : Hulâsa sah. 191)
SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE
*û* * 4* e* i 42* £ ** —w r
. ı& t t js : y # . g ı > 3 j i S 3 t : D it jı
T E R C E M E S İ
173) ... İbn-i Ebl Evfâ (Radiyallahü attk)’dm rivayet edildiğine göre
Resûlullah (SaüeMahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu demiştir:
«Haricîler Cehennem’in köpekleridir.»
Not: Zevaid müellifi hadisin «medimWd râvllerin sika olduğunu fakat se-
nedde inkıtâ (= kesinlik) bulunduğunu, çünkü ravilerden el’A’meş’in İbn-i Ebl
Evfâ’dan hadis işitmediğini söylemiştir.
‘ ‘ LH3jV1 ur. ıp 3 ur . p3
iMıy <Ajiyk. ^Ir* 9 3& «SI 0 j l ‘ 3^
• « Jw^ı (i ^ 3 ^ j » . »• s« 'ç p i o j
T E R C E M E S İ
174) ... (Abdullah) tbn-i Ömer (Radiyallahü anhümâyden Resûlullah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, dediği rivayet olunmuştur :
«öyle genç bir cemâat türeyecek ki Kur’an okuyacaklar. Fakat
okudukları Kur’an onlann boğazlarının çemberlerinden öteye geç-
miyecektir. Onlardan U r grup çıktıkça hemen kökleri kaaalmah-
dnr.»
İZAHI
* *
j '1 ‘
* « ı 'H j*
TER CE MES İ
1
75) ... Enes bin Mâlik anA)’den R esûlullah
( R a d i y a l l a h ü ( S a l l a l l a h ü
İZAHI
T E R C E M E S İ
176) ... Ebû Gâlib (Radiyallahü anh)'den rivayet edildiğine göre Ebû
Ümame (Radiyallahü anh) şöyle buyurmuştur :
«öldürülen Hariciler, gök cildi (görülen tabakası) altında öl
dürülenlerin en kötüleridir, öldürülen insanların en hayırlısı da Ha
ricilerin öldürdüğü kimselerdir. (Çünkü şehid olurlar.) Haricîler Ce
hennem ehlinin köpekleridir. Bunlar müslüman idiler sonra kâfir ol
dular. (Râvi Ebû Galib diyor ki) : Ben Ebû Ümâme’y e :
Bu söz, senin söylediğin bir şeydir! dedim. Ebû Ümame t
Hayır! Ben bu sözü Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’den
işittim, dedi.
İ Z A H I
f *1
( ***< I tj *jy? I 0* ) *—
•**
T E R C E M E Sİ
İZAHI
2)
,»■ <0* ■■ * ^
J
^iiîl K s j d ö j t â 8J^î"' I)k:3&•0.3* ti.' t>
fc‘ ti.' I>"
TERCE MES î
1
7 8) ... EbûHüreyre ( R a d i y a l l a h ü a n h ) ’d e n rivayetedildiğinegörek en
disi, Resûlullah ( S a U a t t a k v A l e y h i v e S d l e m ) , şöyle buyurdu, dem iştir:
«Ayın ondördüncü gecesi kamer’i (dolunayı) görebilmek için iz
dihama ve üst üste yığılmaya ihtiyaç duyuyor musunuz?» Sahâbi-
ler*
«İşte öylece kıyâmet günfi Rabbinizi görebilmek için hiç bir iz
dihama ve üst üste yığılmaya ihtiyaç duymayacaksınız», buyurdu.
* * ■ • ■ * * . * *■
•« *00
ti* O jjC £
TERCEMESİ
«Siz, güneş’i öğle zamanı ve hiç bir bulut yokken görmek için
itişip kakışmaya, birbirinize zahmet vermeye ihtiyaç görür müsü
nüz?» diye sordu. Biz*.
Hayır! diye cevap verdik. Bu kere >
«Aym on dördüncü gecesi (dolun) ayı yine (hava ayaz iken ve)
hiç bir bulut yok iken görmek için bir birinize izdiham etmeye ha
cet duyar mısınız?» diye sordu. Sahâbîler:
İ ZAHI
T E R C E M E S İ
. t awf ui—
»»ı.Ojjla ( j ^ \AN•
• * • ^ ^ **
ji-j3^(3^»* ü f j ( j ) O * 1 ı s - * * - Ü , £ş£3 ’c f - ‘ Û S k * C f
îL f ) \ j* ıiii3ji-SV <36« * j f - J 3 »
I***’ /ti"** ^ " •'Î • 4 ^ •/. •"* "tL
•' î ULw • J»
• *30^>•aj * ^
T E R C E M E S İ
.1
81) ... Ebû Rezîn ( R a d i y a l l a h ü anA)'denrivayet edildiğinegöreResû
lullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöylebuyurdudem iştir:
Bab : 13 MUKADDİME 315
İZAHI
-Gülmek Allah Taâlâ Hazretlerine göre sıfat-ı fi’liyye’dendir, ki
bir çok âlim tarafından bu vasıf rıza ve hayır dilemesi şeklinde yo
rumlanmıştır. Bazılarına göre gülmek ile bol rahmet kaşdedilmiştir.
Diğer bir kısım âlimler: Allah’ın gülmesi, Meleklerine gülme emri
ni ve iznini vermesinden ibarettir. fJasıl ki; bir Padişah Birisinin öl
dürülmesini emrettiği zaman Padişah onu öldürdü denilebiliyor. Bu
nevi’ tâbirlere Arap dilinde çok rastlanır, demişlerdir. S i n d l’de deni
liyor ki bazı muhakkik âlimlere göre infiâl ( = bir şeyin te’siıi al
tında kalmak) kabilinden olan gülmek ve benzeri vasıflar Allah Ta-
âlâ’ya isnad edildiği zaman o vasfın sonucu ve gayesi kasdedilir. Ve-
yâhut o vasfı başkalarında yaratmak muraddır. Bu yoruma göre
«Allah güldü» cümlesi Allah güldürdü veyahut gülmek vasfının so
nucu olan Rahmet ve ikramını bahşetti, şeklinde yorumlanmış olur.
Ehl-i Tahkîk’in mezhebine göre ise Dıhk (= gülmek) vasfı Allah Ta
âlâ hakkında vârid olan sıfatlardandır. Bu sıfatın varlığını kabul
etmek gerekir. Bununla beraber Allah’ın zatı her türlü benzetme
den tenzih edilir. Nitekim î m a m M â 1i ke Allah Teâlâ için vârid olan
«İstiva» vasfının mahiyeti sorulduğu zaman: İstivâ kelime anlamı
bakımından malûm bir şeydir. (86) Allah hakkında kullanılan isti-
vâ’mn keyfiyeti bizce mâ’lûm değildir. Buna iman etmek vâcibtir.
Ve bunu soruşturmak bid’attır, diye cevap vermiştir. î m a m - ı M â -
1i k ’ in bu cevabı Ehl-i Tahkik mezhebinin dıhk sıfatı hakkındâki gö
rüşe uygundur.
Hadisin metninde geçen «Kullarının ümitsizliği» ile onların ih
tiyaç ve fakirliği kasdedilmiş olabilir. Bu takdirde fıkranın mânası
şöyle olur -.
Allah, kullarının fakirliğine, zayıflığına, zillet ve hakâretiyle,
T E R C E M E S Î
182) ... Ebû Rezîn (Radiyallahü anh) ’den rivâyet edildiğine göre ken
disi şöyle söylemiştir:
BenResûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e U e m ) ’e :
— Yâ Resûlallah! Rabbimiz mahlûkatı yaratmadan önce nerde
idi? diye sordum. Resûlulah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Rabbimiz, ne altında ne de üstünde hava bulunmayan bir amâ
(bulut) da idi. Orada hiç bir yaratık yoktu. Rabbimizin arşı su üze
rindedir», buyurdu.
İZAHI
altında hava var ne de üstünde hava var» tabiri, Allah için hâşâ bir
mekân durumunun hatıra gelmemesi için kullanılmıştır. Çünkü bil
diğimiz mânadaki bulutun, bir yer olmaksızın var olması muhaldir.
(Sonra üstünde ve altmda havanın olmayışı da düşünülemez.) Râ-
vînin sorusu mekâna ait olduğu için cevap da mekân ile verilmiş olu
yor. Yani eğer şu târif edilen tarzda bir mekân var ise; işte Rabbi-
miz o mekânda idi. Böyle bir bulutun, hem de tüm yaratıklar ya
ratılmadan önce, aslında yaratık olan bir bulutun var olması müm
kün olmadığına göre Allah için bir mekân düşünülemez.
T E R C E M E S İ
183) ... Safvân bin Muhriz El-Mâzinî (Radiyallahü anh) ’den rivayet edil
diğine göre şöyle demiştir:
Abdullah bin Ömer ( Radiyallahü anhüm) bir ara Kâ’be’yi tavaf ederken
biz de onun beraberinde idik. Aniden bir adam ona çıkıp geldi ve:
— Yâ İbn-i Ömer! Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in
Necvâ (= kıyâmet günü Allah ile Mü’minler arasında cereyan edecek
olan özel görüşme) hakfetnda buyurduğu (şeyleri) kendisinden sen
nasıl işittin? diye sordu. Abdullah İbn-i Ömer:
Bab: 13 MUKADDİME 319
İ Z A H I
Safvan bin Muhriz, Basra'da yetişen Tabiî âlimlerindendir. Aslen Mâzîn ka
bilesinden olup Basra’da ikamet etmiştir. Hulâsa’da Abdullah îbn-i Mes’ûd ve
Ebû Mes’ûd’dan, Tehzîb’de ise; îbn-i Abbas, îbn-i Ömer, Ebû Mûsa el-Eş’âri, îm-
ran bin Husayn ve Hâkim bin Hizâm ’dan rivayette bulunduğu beyan edilmiştir.
Râvileri : Sâbit, Katade, Asım-ı Ahvel, Muhammed İbn-i Vâsi’, Cami’ bin Şed-
dad, Bekir el-Müzeni- ve başka zatlardır. İbn-i Sa’d, Safvan’m sika ve takva ile
fazilet sahibi olduğunu söylemiştir. Safvan, Tehzîb’e göre; Abdülmeİik devrinde
ve hicri 74 yılında vefat etmiştir. Aynî ise; 94 yılında vefat ettiğini söylemiştir.
Bab : 13 MUKADDİME 321
pnKJ J * t* ^ *V S *
= «Şunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir.» Nazm-ı Celili
zikredilmiştir.
B u h a r i ’ nin İ b n - i Ö m e r (Radiyallahü anhl’den olan
bir rivâyetinde hadisin son kısmı şöyledir:
*jC M VI j * I£ &
^ ı« b $ Ç< f i b ı ; â la . n
' f j ^ •> &
•f *~i'^>- (Jf1<—
»l»i u! >aî!I ıjj' fi S j r , . ^jJ.1 ^£ju < ^"IjIuJI ^v»W_yj
TE R C E M E S İ
İ ZAHI
T ER CE MES Î
185) ... Adiyy binHâtim(-i Tâ!) ( R a d i y a l l a h ü rivâyet edildi
a n h ) 'f e n
İ Z A H I
Buharî, hadisi «Rıkak» kitabmda az bir lâfız farkı ile ve
324 8ÜNEN-Î ÎBN-t MÂCE
• * * *
T ER CE MES Î
rivayet edildiğin
egöreR esûlullah
( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöylebuyurdu,
dem iştir:
«Kablan ve bütün eşyaları gümüşten olan iki Cennet vardır. Ve
kablan ile bütün eşyaları altından olan iki cennet daha vardır. Adin
(adlı) Cennet ehli ile bunların Rablan tebâreke ve teâlâ’ya bakma
ları arasında, Allah’ın zâtı üzerindeki azamet ve kibriya rida ( = vas
fı) mdan başka bir engel yoktur.»
ÎZAHI
T E R C E M E S Î
1
8 7) Suh ayb (Radiyallahü anh)’d enşöyle dediği rivayet edilmiştir:
Resûlullah(Sallallahü Aleyhi ve Sdlem) şuâyeti okudu:
İZAHI
< ^ t i %L F ~~ ^AA
ChÇ \ ti.
T ER CE MES İ
1
88) ... Âişe ( R a d i y a l l a h ü a n h â )'danşöylesöylediği rivâyetolunmuştur:
İşitmesi bütün sesleri ihata eden Allah’a hamd olsun. And olsun ki
mücadeleci kadın Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’e geldi.
Ben de odanın bir kenarında idim. O (kadın) eşini şikâyet ediyordu.
Ben onun söylediklerini işitmiyordum. Biraz sonra Allah;
Âyetini indirdi. , .4 ı A "t* -• - • "
İZAHI
TERCE MES İ
1
89) ... EbûH üreyre )'denR esûlullah
( R a d i y a l l a h ü a n h ( S a l l a l l a h ü A l e y
İZAHI
TERCEMESÎ
190) ... Talha bin Hıraş (Radiyallahü anhyden rivayet edildiğine göre
kendisi, Câbir bin Abdillah (Radiyallahü anhümâ)’da.n şöyle söylediğini işittim,
demiştir:
(Râvi Câbir’in babası olan) Abdullah bin Amr bin Harâm, Uhud gönü
şehîd edilince, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bana rastladı ve:
«Yâ Câbir! Babana Allah’ın söylediği sözü sana bildirmiyeyim
mi?» diye sordu.
(Müellife hadîsi rivâyet eden 2 râviden) Yahyâ da hadîsinde
(yukardaki fıkra yerine) şöyle söylemiştir: Resûlullah, Câbir'e rast
layınca :
«Yâ Câbir! Neden ben seni (kalben) kırgın (ve üzgün) görüyo
rum? diye sordu. Câbir dedi ki. Ben de:
Yâ Resûlallah! Babam şehîd edildi ve çoluk çocuk île borç bı
raktı, diye cevap verdim. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Ey Câbir! O halde Allah’ın babam nasıl bir hitab He karşıladı
ğını sana müjdelemiyeyim mi?» buyurdu. (90)
C&bir de:
Buyur yâ Resülallah! (Allah’ın babama olan hitabını bildir, müj
dele) dedi. Resûlulah (bunun üzerine) :
— Allah hicab (perde) ardından olmaksızın hiç kimse Ue kati
yen konuşmamışlar. Bununla beraber Allah babanla vicahen (per
desiz ve elçisiz) konuştu ve ona şöyle buyurdu t
«Ey (sevgili) kulum! Benden (ikram) iste. (Ne istersen) sana
vereyim.» Bahan da s
Yâ Rabbim! (Arzum şudur:) Beni diriltilsin (dünyaya iade eder
sin.) Ben de ikinci bir defa senin uğrunda şehid edilirim, dedi. Bu
nun üzerine Rab Sübhanehû ve Teâlâ:
«İnsanların dünyaya hiç dönmiyecekleri hükmü şüphesiz benim
tarafımdan önceden verilmiştir», buyurdu. Baban:
Yâ Rabbi! O halde (bizim durumumuzu) arkamda kalanlara teb
liğ buyur, dedi.
Resûlullah buyurdu k i:
«İşte bunun üzerine Allah Teâlâ (meali aşağıya alınan) şu âyeti
indirdi»«
«Allah uğrunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Hakikatta on
lar Rablan katında dirilerdir. Cennet meyvalanndan rmklanıriar.»
(Al-i İmrân sûresi, âyet 169)
İ ZAHI
i J 4 _ * jÜ i « I
T E R C E ME S İ
191) ... Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh) ’den rivâyet edildiğine göre Re
sûlullah ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (bir ara) şöyle buyurdu:
İ Z A HI
T E R C E ME S İ
İZAHI
S i n d i ’ nin de dediği gibi bu hadis aşağıya meâli alman Z ü m e r
sûresinin 39. âyetinde geçen Nazm-ı Celîl’in tefsiri gibidir,
«O kâfirler Allah’ı gerektiği gibi takdir edemediler. (Yüceliğini
anlıyamadılar.) Halbuki kıyâmet günü, yer küresi tamamen O’nun
tasarrufundadır. Gökler de kudret elinde dürülmüşlerdir. Allah on
ların ortak koştuklarından münezzehtir ve çok yücedir.»
Yukarıya meâli alman âyet-i kerimede ve izahına çalıştığımız
hadis-i şerifte Allah’ın büyüklüğü ve kudretinin kemâli, bundan do
layı da kâinat üzerinde tam ve mutlak tasarrufa sahip olduğu bildi
rilmiş ve mutlak kudreti içindir ki tasarrufunu elinde tuttuğu yer
leri, gökleri bir anda değiştirmenin O’nun için pek kolay olduğuna
işaret buyuruîmuştur. Şunu da belirtelim ki; gerek âyet-i celilede ve
gerekse hadıs-i şerifte Allah Teâlâ için aklen muhal olan el, avuç gi
bi kelimeler kullanılmış ise de bunlar Ehl-i Sünnet âlimlerince mü-
340 SÜNEN-l ÎBN-Î MÂCE
jj <d u . A ZJS a u :. ij ju « t
0 ' W- * m *
T E R C E M E S İ
193) ... Abbâs bin Abdilmuttalib (R adiyallakii anh) ’den şöyle söylediği
rivayet olunmuştur:
sırtında Arş bulunur. Arş’m da alta ile üstü arası iki gök arası ka
dardır. Sonra Allah Tebâreke ve Teâlâ (mn hüküm ve saltanatı)
Arş’ın üstündedir.»
İZAHI
TER C E ME S İ
194) ... Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh)’den rivayet edildiğine göre Re-
sûlulah ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Allah, gökteki meleklere bir şeyin infaz edilmesini emrettiği za
man, düz bir taş üstünde hareket ettirilen zincir sesi gibi heybetli
olan bu ilâhi buyruğa (korku içinde) tam mânasıyle inkıyad etmek
üzere melekler, kanadlanm birbirine vururlar. Kalblerinden bu kor
ku gidince de bunlar; Cebrail, Mîkâîl gibi mukarrabih meleklere:
Rabbiniz ne söyledi? diye sorarlar. Mukarrebin melekleri:
Allah, hak ve söz söyledi, diye Allah'ın emir ve hükmünü bil
dirirler ve; Allah yüce ve büyüktür, derler. Resûlullah buyurdu k i:
Bab: 13 MUKADDİME 347
İZAHI
T E R C E M E S İ
195) ... Ebû M ûsa (el-Eş’ârî) (Radiyallahü anh)'ûm şöyle dediği riva
yet edilmiştir:
İ Z A H I
c £ i ü - jr p iÇ ^ r -J . ;> k J ı ^ . jfc. i!
T ERCEMES İ
196
) ... Ebû M ûsa (el-Eş’ârî) ( R a d i y a l l a h ü rivâyet edildiğin
a n h y d t n e
görek
endisi, Resûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöylebuyurdu, dem iştir:
«Şüphesiz Allah uyumaz. Zâten uyku O’nun şanına lâyık değil
dir. O, kıştı, aşağı indirir, yukarı kaldırır. O’nun hicabı nurdur. Eğer
Allah o hicabı açsaydı, celâl ve cemâli, O’nun gördüğü her şeyi ya
kardı,*
Sonra (Ebû Mûsa'dan hadisi rivâyet eden) Ebû Ubeyde şu âyeti
•""t"* • '* X \ ^•v* O> ^I * *” * "* £ 0 » ^ ^ . /0. *
«ıkudu.^>JU \c-jj üSİ j IfJ tj Cr* y, j
İ ZAHI
lan:
«Bir zaman Mûsa (sefere çıkıp yolunu şaşırdığı zammı berabe
rinde bulunan) ehline şöyle söylemişti * «■— Ben gerçekten bir ateş
gördüm; Size ondan (ateşin yanında bulunanlardan yolumuz hak
kında) bir haber getireceğim. Yahud parlak bir ateş koru getirece
ğim. Umulur ki, siz ateş yakar ısınırsınız.»
Mûsa, o ateşin yanma varınca ona şöyle nidâ edildi t «— Ateş
yerinde olan Musa’ya ve etrafında bulunan meleklere bereket veril
di. Âlemlerin Rabbi olan Allah (bütün noksanlıklardan) münezzeh
tir.» (Nemi sûresi, âyet 7,8)
Bu hadisin metni bir öncekinin metninin aynidir. Yalnız bir önce
kinde bulunan ve kulların amellerinin Allah katma yükseldiğini ifa
de eden fıkra bunda mevcut değildir. Bir de görüldüğü gibi burda
E b û U b e y d e ’ nin N e m i süresinin 8’inciâyetini kısmen oku
duğu rivâyet edilmiş ise de bu husus diğer rivâyette yoktur. Ha
disin senedindeki râvîlerin çoğu ayni zatlardır. Ancak burada bu
lunan V e k i ’ ve E l - M e s ’ û d î yerine orada E b û M u â -
v i y e ve E 1- A ’ m e ş adlı râviler mevcuttur. Allah cümlesin
den râzi olsun.
\ıIlı \ j . t? • t ti ~
TERCEMESÎ
1
97) ... EbûH üreyre )’denR esûlulah
( R a d i y a l l a h ü a n h ( S a l l a l l a h ü A l e y
İ ZAHI
Hadisin metninde geçen Yemin kelimesinin lügat mânası el de
mektir. Burada onunla nimet veya hâzinenin murad olduğu rivâyet
edilmiştir. Keza hadiste geçen Yed de lügatta el manasınadır. Fa
kat o da Yemin gibi mecazi mânada kullanılmıştır. Daha evvel de
belirttiğim gibi nasslarda geçen ve lügat,mânası itibari ile Allah için
muhal olan kelimelere iman ederiz, akıl ile çözümüne girişmeyiz.
Allah, bununla ne kasdettiğini daha iyi bilir, deriz. Veyahut te’vil eh
linin yorumlarına katılırız, örneğin el ile nimet, hazine veya kud
ret muraddır, denilmiştir.
Bu hadiste geçen kist kelimesi yine adâlet ve nzık mânasına yo
rumlanabilir. Mizan kelimesi, kıst’m adâlet mânasına alınmasını
te’yid eder. İnfâk kelimesi ise nzık mânası ihtimaline kuvvet kazan
dırır.
T E RC E M E Sİ
negöreR esûlullah
( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) min
ber ü stü
ndeşöylebuyu
ru
rken, işittim, dem iştir:
«Cebbâr (olan Allah kıyâmet günü mülkü olan) gökleri ve yeri
(kudret) eline (şöyle) alır.» Râvi Abdullah bin Ömer dedi k i: Re
sûlullah böyle buyururken elinin parmaklarını kapadı sonra da par
maklarını açıp kapatmaya başladı.
(Resûlullah sözlerine devamla şöyle buyurdu) :
«Sonra Allah buyuracak ki, Cebbâr olan, ancak benim. Hani
(dünyadaki) Cebbarlar nerede? Hani mütekebbirler nerede?»
Râvi Abdullah dedi k i: Resûlullah bu konuşmasını yaparken sa-
356 SÜNEN-l İBN-Î MÂCE
İZAHI
. « o'ÛJi Jl
. o U -l < jîijjl J
TERCE MES İ
199) ... En-Nevvâs(94) binSem ’ânEl-Kilâbî a«A)’denri
( R a d i y a l l a h ü
İ Z A H I
Hadiste geçen parmak, el ve terazi kelimeleri hakkında bundan
önceki 195 -198 nolu hadislerin izahında gerekli malûmatı verdim.
Burada tekrar edilmesine mahal yoktur. Kalbin hidayetten dalâlete
ve dalâletten hidayete döndürülmesinin Allah için çok basit olduğu
nu ve îman hali olsun küfür hali olsun her an değişebildiğim belirt
mek için Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) «Kalb Rahmân’m
iki parmağı arasındadır» şeklindeki tabiri kullanmıştır. Mü’min ki
şinin mağrur olmaması gereği hadisten anlaşılıyor. Hele Resül-i Ek
rem’in en yüce mertebeyi ihraz ettiği halde kalbinin İslâmiyet üze
rinde sâbit kılınması duâsına devam etmiş olması, kişinin mağrur
olmasının nasıl bir akılsızlık olduğunu açıkça gösteriyor. Allah cüm
lemizi Resûl-i Ekrem’in yapmış olduğu duâ’nın şümulüne girenler
den eylesin, âmin.
frJ k & y i j ‘ j S j M t 4 *$ â \
. « tJıLi- ( 3^ )
. J\i* j i
TERCEMESİ
2
00) ... Ebû Saîd-i Hudrî d
en ,R esûlullah
( R a d i y a l l a h ü a n h ) ’ ( S a l l a l
l a h ü A l e y h i inşöylebuyurduğurivayet edilm
v e S e ü e m y iştir:
«Allah, şu ûç şeye şüphesiz yönelir, çok râzi olur sNamazda (teş
kil edilen) saffa, geceleyin namaza duran adama ve cihâd eden kim
seye.»
(Râvi dedi k i: Kanâatıma göre cihad eden kimse ile ilgili olarak)
Resûlullah «Ordunun arkasında (ötesinde...)» kaydını koştu.
N o t : Bunun senedinin söz götürür durumda olduğu Zevâid’de bildirilmiştir.
İZAHI
Hadîsin metninde geçen «Dıhk = gülmek» kelimesi daha önce
geçen hadislerin izahında belirttiğim gibi lügat mânasına olmayıp
yönülme ve rızâ ile yorumlanır. Hadis, mü’minlerin cemaatla namaz
360 SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
20 1
) ... G âbir binAbdillah ( 1 R a d i y a l l a h ü a n h ) ’d e n şöyle söylediği rivâ
yetedilmiştir:
Resûlullah
( S a l l a l l a h ü hacm evsim
A l e y h i inde (M
v e ekke’ye çe
S e l l e m ) ,
şitli yerlerdengelen) in
san
larak
endisin
i takdimederek:
«Beni kavmine götürecek kimse yok mu? Çünkü gerçekte Kureyş
beni, Rabbimin kelâmını tebliğ etmekten alıkoymak istediler», buyu
rurdu
ÎZAHI
M e k k e müşriklerinin Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
leml’e ve O’na iman edenlere revâ gördükleri eziyete ve îslâmiye-
tin yayılmasını engelleyici hareketlerine âit bilgiler cildleri doldurur.
Bab : 14 MUKADDİME 361
t <jr t/ — T *T
T E R C E M E S İ
2 02
) ... Ebü’d-Derdâ’ rivâyet edildiğinegöreRe-
( R a d i y a l l a h ü a n k ) ’d e n
sûlullah ( S a l l a U a h û AllahTeâlâ’n
A l e y h im ;v e S e l l e m ) ,
İ Z A H I
Hadîste anılan âyetin iniş sebebi tefsir kitablarında şöyle anla
tılıyor :
TER C E ME S Î
203 ) ... Cerîr (bin Abdillah) ( R a d i y a l l a h ü )'den rivâyet edildiğin
a n h e
göre Resûlullah( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöylebuyurdu, dem iştir:
«Kim iyi bir çığır açar da o çığıra gidilirse ona, açtığı çığırın se-
vâbı verileceği gibi o yolda gidenlerin sevâbuun bir misli de verile
cek ve bu (adam), onların sevablanndan bir şey eksiltmiyecektir.
Bab : 14 MUKADDİME 383
Kim kötü bir çığır açarsa ona da, açtığı çığırın günahı yükletileceği
gibi o yolda gidenlerin günahlarının bir katı da yükletilecek ve bu
(adam), onlann günahlarını eksiltmiyecektir.»
T E R C E M E S İ
TERCEMESİ
kS [y*j . d ö î v i '£1.1 J4 o f r
T E R C E M E S İ
2
06) ... Ebû H üreyre Resûlullah ( R a d i y a l l a h ü a n h ) ’d e n ( S a l l a l l a h ü
^ Şfr< ;-£ ı ; 3 ^ ^ o t: ah iÇ i
jfc. !•■* -’ ' • " u** • •’ l* ' ■*-.' *,ı *' • . -«1 -«û -■'•**»
31 *^ *3 j j i ^ j î j j j A İ l z Û & ^ İ j u İ Ç_ 3 * « »
. Ijub: j l i y
TERCEMESİ
207) ... Ebû Cuhayfe (96) ( Radiyallahü anh)’Aen rivâyet edildiğine gö
re, Resûlulah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Kim iyi U r çığır açar ve kendisinden sonra o çığırda gidilirse
ona. kendisinin sevabı verileceği gibi, açtığı çığırda giden insanla
rın sevablanndan hiç bir şey eksiltmeden o sevablarm bir katı da
verilecektir. Kim de kötü bir çığır açar ve kendisinden sonra
o çığırda gidilirse, ona kendisinin günahı yükletüeceği gibi, açtığı
yolda gidenlerin günahlarından hiç U r şey eksiltmeden o günahla
rın U r misli de yükletilecektir.»
N o t : Bunun senedinin zayıf olduğu Zevâid’de bildirilmiştir.
TERCEMESİ
208) ... Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh) den rivâyet edildiğine göre, Re
sûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sdlem) şöyle buyurmuştur :
(96) Ebû Cuhayfe Veheb bin Abdillah Es-Suvâi el-Kufl, Sahabîdir. Besûlul-
laf vefat ettiğinde henüz erginlik çağma- varmamış idi. 45 hadisi var. Buharî ve
Müslim iki hadisini müttefikan, yalnız Buharî İki ve yalnız Müslim 3 hadisini
almışlardır. R âvileri: Oğlu Avn ve Şâiri ile Ebû İshak ve başkalarıdır. Hicri
74 yılında vefat etmiştir. Kendisi Hz. Ali’nin seçkin arkadaşlarından idi. Hulâsa
Sah, 418
366 SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE
«Her hangi bir şeye çağıran her dâvetçi kıyamet gönü durduru
larak (dünyada) dâvet ettiği şeye olan çağrısını sürdürecektir. Yal
nız tür adamı dâvet etmiş olsa bile kişinin durumu böyle olacaktır.»
N o t : Bunun senedinin zayıf olduğu Zevâid’de bildirilmiştir.
TE R C E ME S İ
209) Amr İbn-i Avf El-Müzenî (98) (Radiyallahü anh)’âen rivâyet edil
diğine göre Resûlullah (Sa#a#aM Aleyhi ve Sellem) şöyle huyurmuştur:
«Kim benim bir sünnetimi ihyâ ederek insanların onunla amel et
melerine vesile olursa, o insanların kazanacağı sevablardan hiç bir
şey eksiltmeden onların sevablarmm bir katını almış olacaktır. Kim
de bir bid’at icad ederek onunla amel edilmesine vesile (dursa, o
bid’at üe amel edenlerin yüklenecekleri günahlardan hiç bir şey ek
siltmeden onların günahlarının bir katını yüklenmiş olacaktır.»
(98) Bu zat Bedir ehlindendir. Künyesi Ebû Abdillah’tır. Râvisi oğlu Ab-
dullah’dır. Hulâsa, sah. 292
Bab: 18 MUKADDİME 369
T E R C E M E S İ
M
t * .
jljîli ^»1 J.,kİ t-A (st)
TERCEMESİ
TERCEMESİ
212) ... (Yine) Osman bin Affân (Radiyallahü anh)’den, Resûlullah (Sal
lallahü Aleyhi ve Sellem)’in :
«Sizin en faziletliniz Kur’an-ı öğrenen ve öğretendir» buyurdu
ğu rivâyet edilmiştir.
^ « 4^ r"
• ^9 A I |l » i «» I . e. ...
TERCEMESİ
BU ÜÇ HADÎSİN İZAHI
Birinci hadisin senedindeki râvîlerden Y a h y â b i n S â i d
E l - K a t t a n , iki zattan rivâyette bulunmuştur: Ş u ’ b e 1den
372 SÜNKN-Î İBN-İ MÂCE
• UJ V j w J» jİ5^” <31^2)11^«3V
3*^11 Jİ* j .
ı£^\ ^ •3*^!^ ji^,25l I ^ i S I
• « Ö £ j V5 ^ £ £ • ı> ;v
T E R C E M E S İ
ÎZAHI
B.fcç S iPJ&i<î•A ü
' Jv l i U' 4 . i ‘ i ş i C f ‘ Ş & 3*
T E R C E M E S İ
2
15) ... Enes bin Mâlik )’den R esûlullah
( R a d i y a t t a k ü a n h ( S a l l a l l a h ü
İ Z A H I
gece gündüz tilâvet eden ve onun hükümleri ile amel eden ihlâslı
mü’minlerdir. Allah ehlinden maksad ise: Allah Teâlâ’mn velîleri ve
has kullarıdır.
T E R C E M E S Î
216) ... Ali bin Ebî Tâlib (Radiyallahü a»A)’den rivâyet edildiğine göre
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Allah, Kur’an’ı okuyup hıfzeden kimseyi Cennet’e idhal eder ve
Cehennem'e kesinlikle müstahak olan ev halkından on kişi hakkın
da şefâat etmesini kabul eder.»
ÎZAHI
TEECEMEŞİ
21
7) ... EbûHüreyre ( R a d i y a l l a h ü )’denrivâyet edildiğin
a n h egöreRe
sûlullah
( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöylebuyurmuştur:
«Kur’an’ı öğreniniz, (devamlı) okuyup (onunla amel ediniz) ve
uyuyunuz (dinleniniz). Çünkü Kur’an’m durumu ile onu öğrenip
hakkını ödemeye çalışan mü’min’in durumu için misk dolu tuluğun
durumuna benzer ki; misk’in kokusu her tarafa yayılır. Kur’an’ı öğ
renip, içinde Kur’an bulunduğu halde uyuşup gaflete dalanın duru
mu da içinde misk bulunup ağzı sıkıca bağlanmış olan tuluk gibidir.
(Misk'in kokusundan yararlanılmıyor.)»
İZAHI
leri ile amel etmeyen, emir ve yasaklarına saygılı olmayan kişi on
dan pek feyiz almış sayılır mı?
Bu fıkrada K u r ’ a n okuyucusunun dinlenmesi ve uyuması
da isteniyor. Şu halde K u r ’ a n ’ m hakkını ödeyen okuyucunun
gerekli uykusunu alması ve istirahatını sağlaması mes’uliyeti mucip
bir hâl değildir.
Hadîsin ikinci fıkrasında K u r ’ a n ’ ı öğrenip hakkını eda eden
yâni devamlı okuyarak onunla amel eden mü’min, içi misk dolu ve
ağzı açık tuluğa benzetiliyor. K u r ’ â n - ı K e r i m de tuluğun
içini dolduran misk’e benzetiliyor. İçi misk dolu ve ağzı açık tuluk
tan güzel misk kokusu her tarafa yayıldığı gibi ruhu ve bedeni
K u r ’ a n - ı K e r i m ’ i okumak ve onunla amel etmekle süslen
miş olan mü’minden de her tarafa nur ve feyiz yayılır.
Hadisin son fıkrasında da K u r ’ a n ’ ı öğrenip de devamlı
okumayan, onunla amel etmeyin, uyuşup kalan ve gaflet içine da
lan kişi, içinde misk bulunan, fakat ağzı sıkıca b a ğ l a n m ı ş olan tulu
ğa benzetiliyor. Onun öğrenmiş olduğu K u r ’ a n da tuluk içine
hapsedilmiş olan ve kokusundan faydalanılmayan misk’e benzetili
yor. Bu misk’in kokusundan nasıl istifade edilmiyor ise böyle ada
mın K u r ’ a n öğreniminden hattâ göğsündeki mahpus K u r ’ a n
bilgisinden istifade edilmiyor.
T E R C E M E S İ
İ ZAHI
T E R C E ME S İ
219) ... Ebû Zer(-i Gıfarî) (Radiyallahü anh)'den rivâyet edildiğine gö
re Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle söylemiştir:
«Ey Ebâ Zer! Sabahleyin evinden çıkıp Kur’an’dan bir âyet öğ
renmen senin için yüz rek’at nafile namaz kılmandan daha hayırlı
dır. Yine sabahleyin evinden çıkıp mükellefin ameli ile ilgili olan
veya olmayan ilimden bir babı öğrenmen (senin için) bin rek’at na
file namazdan daha hayırlıdır.»
N o t : El-Münzirİ hadisin isnadının hasen olduğunu söylemiştir. Zevâid ya
zarı, seneddeki râvîlerden Abdullah bin Ziyâd ile Ali bin Zeyd’in zayıf oldukları
söylendiğine beyan ettikten sonra Tirmizî’nin tahriç ettiği iki şahid ile hadisin
takviye edildiğini belirtmiştir.
İ Z A H I
Hadîs K u r ’ a n ’ dan bir âyet öğrenmenin yüz rek'at nafile
namazdan daha çok sevab olduğunu, kezâ yârarh olan ilimden bir
babın öğrenilmesinden hâsıl olan sevabın bin rek’at nafile namazın
sevabından daha fazla olduğunu bildiriyor, öğrenilmesine çalışıla
cak ilmin mükellefin fiillerine âit olması yâni fıkıh ilmi olması şart
değildir. İster amel'e ister akâid’e âit olsun farketmez. Sindi, hadîs
te geçen ilmi bu şekilde amelî ve itikadî diye izah etmiştir. Benim
şahsî kanaatıma göre hadîste ilim kayıtsız olarak kullanıldığına gö
re; bunu fıkıh ve akâid ilimlerine tahsis etmeye bir mecburiyet yok
tur. İslâm kurallarının ölçülerine göre yararlı sayılan tüm ilimlere
hadisin teşmili mümkündür. Allah daha iyi bilir.
JJa» w t (w )
t
T E R C E M E S İ
22
0 ... Ebû H üreyre (Radiyallahü ank)’den rivâyet edildiğine göre Re
sûlullah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurm uştur:
«Allah (Teâlâ) kim hakkında (büyük veya her çeşit) hayır diler
se ona İslâm dini hususunda fıkıh bilgisini verir.»
£}*■ t J ^ <-* — TY ^
* " \
,*• I (j 6 ♦(».« *
£ ı_jJL>- tlU4*.,1f".* • '
ü** * 6 A»- A) 1îL
t 'lf- '*1"
(J »j~u.kA .*4i
’ -' *•
r jil * -'ib j: v ; } 36 *'1
«• ** *^ * ** *
- « cİ
• «4>Ü -A » 4 ( J jjk jj» Ase-rfS’ j ( j L » . ( jf \ « i j j 1 ( j
T E R C E M E S İ
* f •
. « J«\e 1
TERCEMESÎ
İZAHI
Şeytan, fıkıh bilgisi olmıyan kimseleri sapıtırken pek zorluk çek-
miyebilir. O kimseler âbid de olsalar durum pek değişmez. Çünkü
384 SÜNEN-İ ÎBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
223) ... Kesir bin Kays (102) (Radiyallahü anh) ’den rivâyet edildiğine
görte şöyle söylemiştir:
ettiğini haber aldığım bir hadisi (senden dinlemek) için ben Resûlullah (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellew )’in şehri olan Medine(-i Münevvere)den sana geldim,
dedi. Ebü’d-Derdâ ona:
Senin (Şam'a) gelişin ticaret için değil mi? diye sordu. Adam:
Hayır! diye cevap verdi. Ebü’d-Derdâ ona:
Senin gelişin bu hadisten başka hiç bir iş için de değil mi? diye
sordu. Adam:
Hayır! (Hadîsi dinlemekten başka bir iş için değil) dedi. Ebü’d-
Derdâ :
Ben Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’den şüphesiz şöyle
buyururken işittim .-
«Kim bir yola ilim aramak üzere giderse Allah onun için Cen
nete giden bir yolu kolaylaştırır ve şüphesiz melekler ilim öğrenci
sinin rızasını istedikleri (veyâ) ondan râzi oldukları için kanadları-
m indirirler. Yine şüphesiz göktekiler ve yerdekiler, hattâ sudaki ba
lıklar bile ilim talibi için istiğfâr ederler. Kezâ gerçekte âlim adamın
âbid kişiden üstünlüğü gök ayının diğer yıldızlardan üstünlüğü gi
bidir. Muhakkak, âlimler peygamberlerin mirasçılarıdır. Şüphesiz
peygamberler ne altın ne de gümüşü miras bırakırlar. Peygamber
ler miras olarak ancak ilim bırakırlar. Bu itibarla kim, peygamber
lerin mirası olan ilmi elde ederse tam bir hisse almış olur.»
İZAHI
oJuJuıjt*^ • 1t ist-^T ö[-5 • i I_ fi,<««^ 4i^ I 3^** 1 Jt^“l iJt£ ^*jjp^3^aj AÜİ V 'j
l i j,W j w » - <! o ij J U . JU r ) * } * ( j —i-t * i ' - > ^ >3j * û * iS j j ti-ji-t t i* î 1$ jlt <j[Jl Jhç-
T E R C E M E S İ
224) ... Enes bin Mâlik ( Radiyallahü anh)'den, rivâyet edildiğine göre
Resûlullah ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
İZAHI
Bâzı âlimler; helâl nzık talebi herkese farz olduğu için helâl
ve haramı öğrenmek burada farz kılınmış, diye yorumlarken, bâzı-
lan da: İslâmın şartlan ile ilgili bilgiler, şeklinde yorum yapmış
tır. Bir kısmı da burada akâid ilminin murad olduğunu söylemiş
tir.
TERCEMESİ
225) ... Ebû Hüreyre (Radiyallahü ank)'ı\en rivâyet edildiğine göre Re-
sûiulah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
;Onda ilim ararsa, bu çalışması sebebi ile Allah ona Cennet’e giden
bir yola kolaylaştıracaktır. Allah'ın evlerinden birisinde toplanıp
Kur'an okuyarak onu birbirlerine öğreten her cemaatı melekler zi
yaret eder, onların etrafında dönerler, o toplumun üzerine iç huzu
ru ve rahatı iner, ilahi rahmet onları kaplar, katında bulunan me-
ekler yanında Allah onları (övgü) ile) anar. Ameli yüzünden geri
kalan bir kimse nesebi (nin şerefi) ile sür’at alamaz.»
İZAHI
Hadisin: «Kim bir•müslümanı örterse...» fıkrasındaki örtmek
ile muhtaç bir kimseyi giydirmek mânası kasdedilmiş olabilir. Kişi
nin kusur ve günah işlediğini görüp bunu gizlemek ve aybını ört
mek şeklinde yorum yapılmıştır. Miftâhü’l-Hâçe’de beyân edildi:
ğine göre; kimseye zararı dokunmayan ve kötü 'bir örnek du
rum arzetmeyen kişinin bir aybını gizlemek ve anlatmamak men-
duptur. Fakat bozgunculuk ve başkalarına eziyet etmekle tanınan
veyâ kötü bir örnek olan veyâhut da işlediği, hatâyı tekrarlamak du
rumunda olan kişinin aybını örtmek şöyle dursun, ona karşı çıkmak,
hâlini yetkili makamlara intikal ettirmek ve kötülüğü bertaraf etmek
için mücadele etmek vâcibtir. Keza hadis râvîlerinin, şâhidlerin ve
devlet malına bakan memurların bilinen kusurlarını ve eksiklikle
rini açıklamak da vâcibtir.
Hadisin: «Kim fakir borçluya kolaylık gösterirse...» fıkrasında
ki kolaylıktan maksad, borcunu kısmen veya tamamen bağışlamak
veyahut vâdesini uzatmak gibi ödeme kolaylığını göstermektir.
Hadiste öngörülen yardımcılık işi maddi veya mânevi bir yarar
sağlamak şeklinde olabildiği gibi, bu alanlardaki her hangi bir za
rarın defi yönünde de olabilir.
Hadisteki: «Allah’ın evlerinden birisinde...» fıkrayı açıklayan
T ı y b i : Allah’ın evlerinden maksad, müslümanlar tarafından Al
lah’a ,yaklaşmak niyeti ile hazırlanan camiler, mescidler, medrese
ler, tekkeler ve benzer! yerlerdir, demiştir.
Hadiste bahis konusu edilen K u r ’ â n - ı K e r i m î tedris
etmek; K u r ’ a n ile ilgili her çeşit öğrenim, öğretim, tefsir ve
K u r ’ a n ’ m mâna ve incelikleri ile alâkalı bilgi alış verişlerin
hepsine şâmildir, diye yorumlanmıştır.
Hadisin son fıkrası olan «Ameli yüzünden geri kalan...» cüm
leleri iki şekilde yorumlanmıştır:
B a b : 17 MUKADDİME 391
•• ^ * ti—
TE R C E ME S İ
İZAHI
Hadisin metninde bulunan i cümlesi iki şekilde açık
lanmıştır. S i n d i bu cümleyi «Ben ilim taleb ederim, âlimlerin
392 SÜNEN-İ İBN-Î MÂCE
. ^4*4 J » y j J p ! J u lijl J
TE R C E ME S I
«Hayırlı bir şeyi öğrenmek veya öğretmekten başka hiç bir mak-
Rftvi Safvân bin Assâl el-Müradi el-Cemel! Resûlullah (S.A.V.) ile beraber
12 savaşa katılmıştır. 20 hadisi vardır. Abdullah İbn-i Mes’ûd gribi yüce âlim ve Zirr
bin Hubeyş kendisinden hadis rivayetinde bulunmuşlardır. (Hulâsa, 174) Allah on
lardan ve bizden râzi olsun.
Bab : 17 MUKADDİME 393
tZ A H I
TER C E ME S İ
«Bu (din) ilmi yok edilmeden önce ona sarılmak, üzerinize borç
tur. (Din) ilminin yok edilmesi, onun kaldırılmasıdır, (âlimlerin ölüp
tükenmesidir.) Resûlullah bu arada elinin orta parmağı İle şahâdet
parmağını şöylece birleştirdi. Sonra buyurdu kİ t Âlim ve öğrenci
si sevapta ortaklardır. Şâir insanlarda (bu) hayır yoktur.»
N o t : Hadisin râvilerinden Ali bin Yezld’ln zayıflığı Cumhur tarafından be
yân edildiği için.işnadm zayıf olduğu Zevâid’de bildirilmiştir.
İ ZAHI
Hadis din ilmini yaşatmanın, kollayıp gözetmenin ve ona sahip
çıkıp geliştirilmesine çalışmanın müslüman için kutsal bir borç ol
duğunu ve âlimlerin ölüp yerlerinin boş kalması sûretiyle din ilmi
nin ortadan kaldırılmış olacağını.bildirmektedir. Bu acı haberi verir
ken Resûiullah’m orta ve şahâdet parmaklarını toplayıp birleştirine*-
si, iki parmağın bir birine yakınlığı gibi onun zamanı He ilmin kal
dırılacağı zamanın yekdiğerine yakınlığına işaret için olabilir. Yâ-
hut Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) parmaklarını havaya
kaldırarak semâya işaretle ilmin şöyle kaldırılacağını belirtmek iste
miş olabilir.
Hadisin son fıkrasında: »Âlim ve öğrencisinden başka insanlar
da hayır yoktur», tâbiri ile şuna işâret edilmiştir: Fıkıh bilgisi olma
yan ve bu bilgiyi aramıyan kimseler fıkıh âlimleri ve öğrencileri için
va’dedılen hayırlardan mahrumdurlar. Bu muazam hayır ve sevab-
tan mahrum kalan kimselerde artık hayır, yok denilebilir kadar az
dır.
Bab: 17 MUKADDİME 395
T ER C E ME S I
İZAHI
İZAHI
TERCE MES İ
231) ... CübeyrbinMut’im ( R a d i y a l l a h ü a n h ) 'A t a rivâyetedildiğin
e gö
reşöylesöylemiştir:
Resûlullah( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) M i n a ’m n dağ eteğin
de ayağa
kalkarakşöylebuyurdu:
«Benim sözümü işitip de (başkasına) tebliğ eden adamın yüzü
nü Allah ağartsın. Çünkü fıkıh (hükümlerine delil olari hadisleri)
hıfzeden nice adamlar fıkıhçı değillerdir. Ve fıkıhçı olan nice (hadis)
hafızları, kendilerinden daha kuvvetli fıkıhçılara (hadisleri) iletebi
lirler.»
İZAHI
Müellif, bu hadis metni için iki sened zikretmiştir. Birinci Sened:
î b n - i M a c eh, M u h a m m e d b i n A b d i l l a h b i n
N ü m e y r , A b d u l l a h bin N ü m e y r , M u h a m m e d
b i n İ s h a k , A b d ü s s e l â m ve Z ü h r i ... diye devam
eder. İkinci senedde ise İ b n - i M â c e , A l i b i n M u h a m
me d , onun dayısı Y a ’ l â, M u h a m m e d b i n İ s h a k ,
Z ü h r î . . . yine İ b n - i M â c e h , H i ş a m b i n A m m â r ,
S a i d bi n Y a h y a , M u h a m m e d bi n İ s h a k , Z ü h -
r i ...diye devam eder.
Hadîste geçen «Hayf» : Dağ eteğine denir. M i n â ’ daki Mescid
dağ eteğinde olduğu için bu ismi almıştır. Peygamberin hadisi bu
mescidde buyurmuş olması muhtemeldir.
400 SÜNEN-l İBN-Î MÂCE
TERCE MES İ
İZAHI
TERCE MES İ
233) ... Ebû Bekr (Nufey’ bin el-Hars) (Radiyallahü anh)’den şöyle
dediği rivâyet edilmiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Kurban Bayramı gönü (Vedâ
Bab: 18 MUKADDİME 401
haccı esnasında Minâ’da) bir hutbe ırad buyurdu ve hutbenin sonunda şöyle
buyurdu:
«Burada hazır olanlar, burada bulunmayanlara tebliğ etsinler.
Çünkü muhakak kendisine tebliğ edilecek olan nice adamlar (bura
da olup) işiten adamdan daha anlayışlı (fıkıh hükümlerini çıkarma
ya daha kabiliyetli) olabilirler.»
İ ZAHI
B u h a r ! bu hadisi irad edilen hutbenin bir kısmı ile beraber
«tiim» kitabında rivâyet etmiştir. K a s t a 1 â n ! ’ nin beyânına
göre B u h a r ı , ayrıca Hac, Tefsir, Fiten ve Bedü'l-Halk kitabla-
rmda rivâyette bulunmuştur. M ü s l i m ise Diyât kitabında ve
N e s â i de Hac ve İlim bahislerine hadisi almışlardır.
K a s t a 1 â n i -. Bu hadisin 7.âhirine göre tebliğ emri vücup
içindir. Tebliği emredilen husus ya hutbede belirtilen hükümlerdir.
Yahut da bütün Islâmi hükümlerdir.
T E R C E M E S İ
T ER CE MES İ
23
5) ... (Abdullah) İbn-i Öm er (Radiyallahü anhümâ)\\ıın rivâyet edil
diğin
egöreR esûlullah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem ) şöyle buyurmuştur:
«Hazır bulunanlarınız, hazır olmıyanlarınıza tebliğ etsin.»
jüi JA» '-J j* ■ Ifüı jir <t*Uj i lîi ^_c* 1JÛfr "«Âl ^~öı ı *fli 3
T E R C E M E S İ
2
36) ... En
es bin M âlik (Radiyallahü an h) 'den R esûlullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)şöylebuyurdu,.dediği rivâyet edilmiştir:
«Benim sözümü İşitip belledikten sonra benim tarafımdan tebliğ
edenin yüzünü Allah ağartsın. Çünkü fıkıh (delillerini teşkil eden
hadisleri) belleyen nice adamlar fıkıhçı olmayabilir ve nice fıkıhçı-
lar kendilerinden daha fıkıhçı olanlara hadisleri aktarabilirler.»
N o t : Sindi diyor ki Zevâid müellifi bu babta geçen bâzı hadislerin sıhhat
durumu üzerinde durmuştur. Ama hadislerin metinlerinin sıhhatli olduğu hadis
âlimleri tarafından belirtilmiştir.
Cübeyr bin Mut’im bin Adlyy bin Nevfel bin Abd-i Menaf, Hudeyblye ile
Mekke fethi arasındaki dönemde müslümanlığı kabul eden Kureyş ululanndan-
dır. Abd-i Menaf’ta Peygamber’in nesebi ile onun nesebi birleşir. Cübeyr, Mek
ke’nin en nüfuzlu simalarından idi. Müslüman olmadan önceki yıllarda da Pey-
gamber’e karşı insanca davranırdı. Nitekim Tâif seferinin dönüşünde Resûlul-
lah’ı müşriklerin saldırılarından korumaya çalışmıştı. Keza Beni Kureyş kabi
lesinin Hnşim oğullarına karşı ilân ettikleri boykota âit yazılı sözleşmeyi boz
maya çalışanlardan birisi de oydu. Mııt’im Bedir savaşında müslümanlann eline
düşen esirleri fidye karşılığında kurtarmak üzere Kureyş tarafından Medine’ye
gönderilmişti. Bu husus için Resûlullah (S.A.V.) ile görüştüğünde : «Senin ih-
(Devamı 403.CÜ sahifede)
Bab: 19 MUKADDİME 403
«-A* (\â)
1
9—HAYRA ANAHTAR OLANIN BEYÂNI BÂBI
T E R C E M E S İ
2 37) ... En
es binMâlik ( R a d i y a l l a h ü rivâyet edildiğin
a n h ) 'i e n e göre
Resûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöylebuyurmuştur:
«Şüphesiz bâzı insanlar hayırlı işler için anahtar ve şer işlere
karşı sürgü gibidirler. D iğer bir kısım insanlar ise (bilâkis) şer iş
ler için anahtar ve hayırlı işlere karşı sürgü gibidirler. N e mutlu o
kimseye ki A llah Teâlâ hayırlı işlerin anahtarlarını onun ellerine ver-
Cüheyr b. Mut’im ....................................... (Baştarafı 402-ci sahifede)
tiyar baban Mut’im sağ olup da bu kokmuş herifler için benimle görOşseydi hep
sini bfrden ona bağışlardım, buyurmuşlardır.
Ciibeyr, Medine'ye yaptığı bu seferi şöyle anlatıyor :
Bedir esirlerini fidye mukabilinde kurtarmak için görüşmeye gelmiştim. İkin
diden sonra Medine’ye vardım. Yorgun olduğum için Mescid-i Şerif’de uzanıp
yattın*. Akşam namazı vakti oldu. Resûlullah (S.A.V.)’in <Tûr) sûresini akşam
namazında okuduğum işitince korku içinde kaldım. Mescidden çıkıncaya kadar
dinlendim. İslâm sevgisinin kalbime ilk girdiği gün odur.
Cübeyr'in 60 hadisi olup Buhari ve Müslim 6 hadisinde ittifak etmişler ve
birer hadisini münferiden rivâyet etmişlerdir. Râvileri iki oğlu Muhammed ile
Nâfi, Süleyman, İbn-i Müseyyeb ve bir cemaattır. Kendisi halim, vekarlı Arap
ensabmı iyi bilen bir zât idi. Ibnii’l-tshak’ın zikrettiğine göre Resûlullah ona 100
deve vermiştir. Hicri 58 veya 59. yılı Medine’de vefat etti.
Nufay b. El-lfars Es-Sakafi (K.A.)ın Hâl Tercemesi
Nufay bin el-Hars es-Sakafi Ebû Bekr’e, Tâif’ten gelmedir. 132 hadisi vardır.
Buhar! ve Müslim 8 hadisinde ittifak etmiştir. Ayrıca Buhari 5 ve Müslim bir
hadisini almıştır. Râvileri çocukları Abdurrahman. Ubeydullah, Müslim, Abdül-
aziz ve bir cemaattır. Cemel ve Sıffin olaylarından uzak kalmıştır. Hicri 51. yılı
vefat etmiştir. (B a k : Hulasa sah. 60 ve 404)
404 SÜNEN-t İBN-İ MÂCE
İZAIII
T E R C E M E S İ
238 ) S
eîıl bin Sa’d ( R a d i y a l l a h ü a n h ü m rivâyet edildiğin
â y \ \ n n e göre
Resûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöyle buyurmuştur:
«Şüphesiz bu hayır, hazineler dolusudur. O hâzinelerin de bir ta
kım anahtarları vardır. Ne mutlu o kula ki; Allah onu hayra anah
tar ve şerre sürgü kılmıştır. Vay o kulun haline ki Allah onu şerre
anahtar ve hayra sürgü kılmıştır.»
N o t: Hadisin râvilerinden Abdurrahman, zayıf olduğu için isnadın zayıf
olduğu Zevâid’de belirtilmiştir.
Bab : 20 MUKADDİME €05
I Z A H I
Hadiste geçen «Bu hayır...» tâbiri ile muayyen bir hayır kasde-
dilmeyip yararlı, dine» yapılması istenen her tür hayırlı şeyler mu-
raddır.
<~Â (t«)
TERCEMESİ
2
3 0) ... Ebü’dDerdâ ( R a d i y a l l a h ü anA)'den rivâyet edildiğin
egöreken
disi: B en R csûlulalh ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e şöyle buyurduğun
S e ,t k m ) \ i m u
işittim,dem iştir:
«Şüphesiz göklerdekiler, yerdekller, hattâ denizdeki balıklar bi
le âlim adam için istiğfar ederler.»
TERCEMESİ
2
-10
) ... Muâz binEnes(103)’tenşöyle dediği rivâyet edilmiştir:
Ş
üphesizNebi şöyle buyu
( S a l l a l l a h ü rdu:
A l e y h i v e S e l l e m )
T E R C E M E S İ
İZAHI
V *v ı p * 1 V °v ı ^ H ^ ^
* 't > * ' ıl' "S ^ * * > ' • . * • * î -' t' '
4J £ 6 _1 L *> A J j jl A j j L v  J J u -»
- w
• ■ 1 , ‘J j \ k v J ’ • c p A i' j l S iiiS *
• ti * ia i w ^ ç e l ^ yı
jJ
_j .A
-ivJ
iîit i j j j t / ' j .vjjc»jUJ: •(j-*»-A
»!-—
J,ıJMjjıil<
lrj^ J
*»
. * "j*âî! (İr. A
sej^j ÂCJi- <j;l oijj
TERCEMESİ
İ ZAHI
TERCEMESİ
21 — A R K A SIN D A GİDİLMEKTEN H O Ş L A N M A Y A N IN
BEYÂNI BÂBI
TERCEMESİ
İZAHI
* ı.hı'il jj
T E R C E M E S İ
2
45) Ebûünıame ( R a d i y a l l a h ü anA)’d
enşöyledediği rivâyet edilm
iştir:
«Resûlullah (SallallahüAleyhi veSellem) çoksıcakbir gün «Ba-
kîü’l-Ğarkad» (104) tarafına uğradı. Halk da onun arkasında yürü
yordu. Resûlullah, (arkasında) ayakların sesini işitince bu durum
tZ A H I
S i n d i diyor ki arkadan adamların geldiğini anlayınca; Re
sûl-i Ekrem’in oturmasının kibir endişesine bağlanması râvınin tah
minine ve zannına göredir. Sebep bu değil de başka bir şey olabilir.
Meselâ bu hadisi izliyen 246 noiu hadiste belirtilen sebep olabilir.
Şâyet râvi, işaret ettiği sebebi Resûl-i Ekrem’den almış ise, Resûlul
lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in böyle bir sebebi anması, beşerin
zayıflığını bildirmek ve Allah’ın koruması ve yardımı olmazsa insan
oğlunun her çeşit âfet ve tehlikelere mâruz olduğuna dikkatlan çek
mek içindir. Dolayısı ile hiç kimsenin aldanmaması, bilâkis ihtiyatı
elden bırakmaması, daima korku üzerine yaşaması ve nefsin mağ
rur olmasına yol açan şeylerden uzak durması gereğine işaret buyu
rulmuş olur.
İZAHI
S i n d i diyor ki Ashab ı Kiram meleklere hürmeten Resûl-i
Ekrem’in arkasını boş bırakırlardı. Yoksa ilk anda sanıldığı gibi me
leklere izdiham olmaması için değildir. Çünkü melekler için izdiham
bahis konusu olmaz.
4 1 2 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
( tv)
T E R C E M E S İ
* 4^ '—
*-»w* ^JLuJ^ îı_#U.Aıifcc^îjfr 4*j<aV : 4Aı£Jut
T E R C E M E S İ
Not : Hadisin râvilerinden el-Muallâ bin Hilâl: îbn-i Main, Ahmed ve baş
kaları tarafından yalanlanmış ve bâzı kimselerce mevzu hadislerle suçlanmıştır.
Yine râvilerden İsmail îbn-i Müslim'in zayıf oluşunda âlimler ittifak etmişlerdir.
Zevâid yazarı râvilere âit bu biieiyi vererek isnadın zayıflığını belirttikten sonra
Resûiullah'a âit metin kısmının bir önceki hadis ile teytd edildiğini ve Ttrmizi'nin
de yalnız, Ebû Saîd-i Hııdrî'ye dayanan Senedi kabul ettiğini ifâde ediyor. Zevâid
yazarı bu arada bir önceki hadise âit. olup Ebû Said i Hudri'ye ulaşan seneddeki
râvi Ebû Hârun el-Abdfoin de hadis âlimlerinin ittifakı ile zayıf görüldüğünü söy
lüyor.
İZAHI
. eljp**. i » i t » .C
j j4I
T E R C E M E S t
\ w t (t f )
2
3—İLİMDEN FAYDALANMAK VEONUNLA
AMELETM EKBÂBI
. « ^ V
T E R C E M E S İ
İZAHI
Hadisin «Fayda vermeyen ilimden...» fıkrası ile ilgili olarak S i n -
d t şöyle söyler:
Miftâhü*!-H âce m üellifi de faydalı olm ayan ilim leri şu kısım la
ra ayırır: Bilinip onunlaam el edilm eyenilim , bilinip başkasına öğ
retilm eyen ilini, sahibinin durum ve davranışlarını düzeltm eyen
ilim, keza sahibinin huyunu tem izlemeyen ilim , bilinm esine ihtiyaç
duyulm ayanilim , dinintasvipveteçhizetm ediği (sihirilm i gibi) ilim
ve benzerleridir.
Hadisin «Doym ayan nefisten...» fıkrası ile dünya hırs ve tam aı
kasdedilm iştir. Yani «dünya m alına ve nim etlerine aşın düşkünlü
ğü dolayısıyle doym ak bilm eyen nefislen sana sığınırımAllahım !»
Fakaf ibâdete, şâlih am ellere ve hayır işlerine düşkün olm ak, bun
laradoym am akve ihtiraslı olmakdinenövgüye lâyık ve m atlubtur.
Nitekim Tahâ sûresinin1 14.âyetinde; , . „. t *
(3 s—>j jJ-*j
• * JC 3 ^ j f İ Ü * 3 ■ d » j i j j < U
TERCEMESİ
251) ... Ebû Hüreyre ( R a d i y a l l a h ü a n h )'denşöyle dediği rivâyet edil
m
iştir:
Resulullah (SallaahüAleyhi ve Selem) şöyle duâ ederdi:
«Allahım ! Bana öğrettiğin ilimden beni yararlandır, faydalana
cağımilm i bana öğret, ilmim i arttır. Her hal (ilmimi arttırmadan
önceki ve artırdıktan sonraki haller) özerinde Allah’a ham d olsun.»
•f i 4.»-** * İ ' * ^ s-A A» w
.öu»JI ^ t ( j ' (j-i L. <
jrjXj jil \ ^ s 'j0 —Y® Y
t. l< j * , a <
3 x.t & Z tS x Ş t ûUJUL(jr^ii L;: VÜ
^L> cs-4
Bab: 23 MUKADDİME 417
TERCE MES İ
25
2) ... EbûHüreyre ( R a d i y a l l a h ü rivâyet edildiğin
a n h ) \ \ c n e gü
re Re-
sûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöyle buyurmuştur:
«Allah nzâsmm kazanılması için talep edilmesi gereken bir il
mi öğrenen bir kimse, sırf dünya menfaati için bu İlmi öğrenecek
olursa kıyâmet günü Cennet kokusunu bulmıyacaktır.»
İ b n - i M â c e h , E b ü ’l - H a s a n , E b û H â t i m ,
S a i d b i n M a n s û r , F u l e y h b i n S ü 1 e y m a n ... yolu
ile de aynı hadisi rivâyet etmiştir.
İZAHI
Hadisteki: «Allah rızası için talep edilmesi gereken ilim» tâbi
ri ile dinî ilimler kasdedilmiştir. Şu halde dîni ilimlerin dışında kalan
bir ilimle sırf dünya menfaatini kazanmak isteyen bir kimse bu ha
diste haber verilen tehdite tâbi değildir.S i n d i bu durumu belirt
tikten sonra: Hadisten anlaşıldığına göre dinî ilimleri öğrenmek is
teyen bir kimse sırf dünya menfaatini amaçlarsa bu tahdite maruz
kalır. Fakat Allah rızasını kasdetmekle beraber dünya menfaatini
da düşünen bir kimse hadisin tahditine dahil değildir, demiştir.
Hadisin «...Cennet kokusunu bulmıyacaktır.» fıkrası çeşitli şe
killerde yorumlanmıştır. Çünkü bilindiği gibi, Islâm dinine göre zer
re miktarı imanı olan kişi neticede Cennet’e girecektir. Bu itibarla
dini ilimleri sırf dünya menfaati için öğrenen kişi iman sahibi ola
rak öldüğü takdirde sonuç itibarı ile Cennetliktir. Bunun için fıkra
şöyle yorumlanmıştır:
Dinî ilimlerle yalnız dünya'menfaatim kazanmak istiyen kimse
Cennet kokusunu bulmaya ve Cennete girmeye müstahak ve lâyık
değildir. Ama onu tazib etmek veya afv etmek Allah’ın iradesine
bağlıdır, bizce meçhuldür.
Bâzıları da fıkranın mânası şudur: Böyle yapan adam Cennet'e
girse bile güzel kokusunu duymayacak ve bu güzel kokudan mah
rum kılınacaktır, demiştir. Diğer bir kısım âlimler ise fıkrayı mah
şer zamanına tahsis ederek: Böyle olan kişi, kıyâmet günü yani ka
birlerden çıkılıp Cennet veya Cehenneme gidilinceye kadar geçen
mahşer süresince Cennet kokusunu duymıyacaktır. Bu yorumları
beyan eden S i n d I, sözlerini şöyle bitiriyor: Çünkü havas kıs
mı, özellikle âlimler, mahşere doğru gelişlerinde bile Cennet koku
sunu duyarak onlar için bir endişenin bulunmadığını anlamış olur
lar.
T E R C E M E S İ
. Ü y t ^ U- i j . * M t e ı j ı j l o - ı j\ « i j j j . CAsS o j l u J J U - j : j J l j j l t
T E R C E M E S İ
254 ... Câhır bin Abdillah (Radiyallahü omA)’den Nebî (Sallallahü Aley
hi ve Sellem) şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir:
Bab: 23 MUKADDİME 419
İZAHI
. v| 2^ ^ ^ / -*)j ’^ Ç * ' o*
.« ^ « i^ v a û r
. llLİll ç Ç jl 3
T E R C E M E S İ
2
SS) .... (Abdullah) tbn-İ Abbas )’dan Peygamber
( R a d i y a l l a h ü . a n h ü m â
t Z A H I
Miftâhü’l-Hâce yazan diyor ki hadisten kasdedilen mâna şu d u r:
Bab: 23 MUKADDİME 421
Hâvilerden U b e y d u l l a h b i n E b i B ü r d e tanınmı-
yan bir kimse olduğu için hadisin isnadının zayıf olduğu, Zevâid’de
bildirilmiştir.
T ER CE MES İ
2S
6) ... EbûHüreyre ( R a d i y a l l a h ü a n h ) 'd e n rivâyetedildiğin
egöre Re
sû
lullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) :
Sahâbiler, Yâ Resûlallah!
t Z A H 1
S i n d i diyor ki hadiste geçen «Cübb» lügatta çevresi örül
memiş olan kuyu demektir. «Hazan ve Hüzn» ise hüzün ve keder
mânasınadır. Hadiste kullanıldığı gibi iki kelimenin bir araya geti
rilmiş şekli ise özel isimdir. Bunun sözlük mânası düşünülürse: «Ke
der kuyusu» demek oluyor. Cehennem'in bu dereden Allah'a sığın
ması zâhirine göre mânalandırılmıştır. Çünkü Cenâb-ı Allah her şe
ye kaadirdir. Cehennem'in diğer dereleri bu dereden Allah'a sığı
nabilirler. Yâhut da bu sığınma, Cübbü'l-Hüzn denilen derenin azâ-
bmın şiddetinden kinâyedir, diye yorum yapılabilir. Her iki halde
de Cehennemden murad. mü’minlerin günahkârlarına âit olan Ce
hennemdir. Zira kâfirlerin ve münafıkların Cehennemdeki yerleri
Cübbü’l-Hüznden daha şiddetlidir.
İbn-i M â c e h , bu hadis için müteaddit senedler ve her
senedde müteaddit haller zikretmek süretiyle hadisin kuvvetini be
lirtmek istemiştir. Senedlerin asıl arapçası mevcut olduğu için bir
hayli yer alacak olan türkçesini yazmaya lüzum görmüyorum. Yal
nız şunu belirteyim. Hâvilerden .A m m a r demiş ki senedlerde
«İbn-i Şirin» diye geçen râvinin M u h a m m e d İbn-i
S i r I n mi. yoksa E n e s İbn-i Ş i r i n mi olduğunu'bi-
lemiyeceğim. Her iki zat kardeş olup S i r i n ’ in oğullandır. (Ra
diyallahü anhüm).
ıjÇ .£ J 4İ'U*:e. UT: Vli <^y^JİAİ* <J t -CÜ <J [jc — Y*>V
û'l X f t A j. o ^ t j i - r '(/■ K y ** â c
«» ^ • A* ^ * * 0 *
j Alt « ^ J :J İ î » i
^ j^ v
.a i ÜjJ) Jij^-\ (j ^
424 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE
TER C E ME S İ
tZ A H 1
TE R C E M E S İ
«Kim Allah'tan başka bir şey için (dinî) ilim talep ederse veya
o ilimle Allah rızasından başka bir maksad edinirse Cehennem’den
olan iizerine hasırlansın.»
İZAHI
Hadis, gerek ilim talep edilirken ve gerekse elde edilen ilim iş
letilirken Allah rızâsının düşünülmesini emrederek buna ters düşen
426 SÜNEN-İ ÎBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
m iştir:
-Alimlere karşı böbürlenerek övünmek veya cahillerle münaka
şa etmek veyâhut halkın teveccühünü kendinize çevirmek için (dini)
ilim öğrenmeyiniz. Kim böyle yaparsa o kimse ateştedir.»
(105) Ramûzü'l-Ahâdis şerhi Levamiü’l-Ukul cild 4, sah. 481, 482, Mısır, Amire
Matbaası yıl ?
428 SÜNEN İ İBN-Î MÂCE
TERCEMES İ
T ERCE MES İ
tZ A H I
Hadis, bellenmiş ve kesinlikle bilinen bir dini mes'elenin sorul
duğu zaman malûm olan cevabı gizlemenin âhiretteki cezasını bil
Bab: 23 MUKADDİME
VI ^»-1 ( J « S ! 3j \ o tjfJl
( İ\S /SjiJ! ijy* I V)
T E R C E M E S İ
2
6 2) ... A bdurrahmanbinH ürmüzEl-A’rac(106) ( R a d i y a l a l h ü umA)’d
en
rivâyet edildiğinegörek endisi EbûHüreyre ( R a d i y a l l a h ü a n h )’denşöylesöy
lediğini işitmiştir:
Vallahi Allah Teâlâ’nm kitabındaki iki âyet olmamış olsaydı ben
O'ndan (yâni Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’den haya
tımda hiç bir şeyi rivâyet etmezdim. Allah’in şu kavli olmasaydı. (107
İZAHI
Âyetler, hakkı gizleyenlerin korkunç âkibetine işâret buyuru
yor. Hadisler de dini hükümlerin kaynağı olmak bakımından âyet
ler gibi olduğu için E b û Hüreyre (Radiyallahü anh) bu âyet
ler muvacehesinde bildiklerini gizliyemediğini ve Resûl-i Ekrem’den
işittiği hadisleri rivâyet etmesinin sebebini belirtiyor. S i n d i di
yor ki-, ilmi gizlemenin mes’uHyetine dâir başka âyetler ve hadisler
bulunduğuna göre E b û H ü r e y r e (Radiyallahü anh) bu iki
âyeti örnek olarak zikretmiştir. Çünkü; bu iki âyetin bulunmamış
olduğunu farz etsek bile mevcut diğer âyetler ve hadisler ilmi giz
lemenin yasaklığı ve bilinen hadisleri açıklamanın gerekliliği için
kâfidir. Bu itibarla E b û H ü r e y r e (Radiyallahü anh) ’ı hadis
rivâyetine zorlayan sebebi yalnız bu iki âyetten ibaret sanmak ha
tadır. Nitekim :
• ^ı —
dİ tj' i ^ ^ ’ c) 1û. cT— * ju13_/■,3
. LajJ \aju\ ^ (jr ^ ^-.Jt
T ER C EMESİ
2
63) ... Câbir (bin A bdillah) )'den Resûlullah
( R a d i y a l l a h ü a n h ( S ı ı l -
l a l l a h ü A l e y h i şiiy
v ele buyurdu, dediği rivâyet edilm
S e l l e m ) iştir:
«Bu ümmetin son (kısmı) öncekilerini lânetlediği zaman kim bil
diği bir hadisi gizlerse şüphesiz Allah’ın inzal buyurduğu hükümle
ri gizlemiş olur.»
N o t : Zevâid’in beyânına göre hadisin ravîlerinden Hüseyn bin Ebi’s-Seri,
kezzâbtır. R âvi Abdullah bin es-Seri de zayıftır. Ayrıca El-Etraf'ta belirtildiğine
göre Abdullah bin es-Seri, Muhammed bin el-Münkedir’e yetişmemiştir. Aralarında
bir kaç râvi aracı vardır. Bu duruma göre senedde inkıta da vardır.
432 SÜNEN-İ İBN-İ MACE
İZAHI
TER C E ME S İ
264) ... Enes bin Mâlik ( Radiyallahü anh)'dtn rivâyet edildiğine göre
kendisi: Ben Resûluiah ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’den şöyle buyurduğunu
işittim, demiştir:
î Z A H I
T E R C E M E S İ
T E R C E ME S İ
I — ABD EST V E C Ü N Ü P L Ü K D O L A Y IS IY L A G U S Ü L İÇ İN
GEREKLİ S U M İK T Â R I H A K K IN D A G E LE N H AD İSLER İN
B E Y Â N I B ÂBI
< ^ |v ^ ^ (i.*
-* 4 ~ tav
T E R C E M E S İ
267) “... Seline (Radiyallahü anh)'den rivâyet edildiğine göre şöyle de
miştir :
g jl
T E R C E M E S İ
268) “... Âişe (Radiyallahü anh) ’den şöyle söylediği rivayet edilmiştir:
Resûlullah (Sallallahü' Aleyhi ve Sellem) b ir müd (miktarı su)
ile abdest alırdı ve b ir S&’ (m iktan su) ile guslederdi.”
■«
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
270) "... Muhammed bin Akîl bin Ebî Tâlib (RadiyaUakû ahümâ)'ûan
rivâyet edildiğine göre babası Akîl bin Ebî Tâlib, Resûlullah ( Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) ’in şöyle buyurduğunu söylemiştir:
B U B A B T A K İ H A D ÎSLE R İN İZA H I
Müd ve Sâ’ın neler olduğunu kısaca arz ettim. Ancak sâ’ hak
kında muhtelif rivâyetler bulunduğu için bu hususta geniş malûmat
veren «Tecrid-i Sarih» mütercimi A h m e d N a i m ’ in «Abdest»
kitabında 151 nolu hadisin izahında sunduğu tafsilâtı buraya aynen
nakletmeyi uygun buldum. Anılan merhum zât, fıtır sadakası bah
sinde (5’nci ciid, ,3’ncü baskı, sahife 372 - 830’de) 249 nolu hadisin
açıklamasını yaparken çok uzun malûmat vermiştir. A r zu edenler
oraya baksınlar. (1)
*Sâ’ : Beş Rıt.1-1 Bağdadî ite bir sülüs rıtıl (1/3) istiab eden ka
ba denir. Bir müd de bir sâ'ın dörtte biri miktarıdır. Bu, safilerden
N e v e v i ’ nin verdiği hesaptır. Ancak bu ölçek pek ihtilaflı ol
duğundan ihtilâfların derecesini anlamak isteyenler «Kam us Terce-
mesi-nden müd,, sâ’ mekûk, rıtl kelimelerine müracaat edebilirler.
(Aieyhisselâtü Vesselâm) Efendimiz hazretlerinin muhtelif miktar
larda su ile abdest alıp gusül ettiğine d air diğer pek çok rivayetler de
vardır. Buradaki miktarlar orta yapılı bir kimsenin yıkanacak âza
sı üzerinden su aktıktan sonra bu m iktarlardan az su ile hades gi
derilebilir. İsraf dedirtmiyecek ziyadesiyle de câizdir. M e d i n e - i
Münevvere'de kullanılan müdd-ki fukahâ arasında «M üdd-ü
Nebevi» namı ile maruftur. (1 1/3) rıtıl miktarı olan bir hacım öl
çüsüdür. Dört müdd bir sâ’dır. Ancak müdd ile sâ’m miktarlarını
anlamak, mikyas tutulan ritim ne m iktar olduğunu bilmeye bağlıdır.
Ritim ise Bağdâdlsi, Şâmîsi vardır. Yani birinin küsûru İ r a n , di-
ğerininki R o m a ölçüleri olup hesap edilince takribi bir miktar
gösteren iki ölçektir. Rıtlı Bağdadi 1130) daha doğrusu İ m a m N e -
v e v i ' nin tahkikine göre (128 4/7) dirhemdir. Esah olan ikinci tak
dir ise de kesirli olduğundan buna (1 3/7) dirhem; diğer tabirle bir
miskâi katarak kesirsiz (130) dirhem itibar edilmiştir, deniliyor.
(1 1/3) rıtıl olan bir müdd-ü Nebevi bu hesaba göre (171 3/7) veya
(130) dirhem hesabına göre (173 1/3) dirhem eder ki; en doğru hesap
ve takdire göre bir dirhem (3.0898) gram ettiğinden bu miktar su
(0.530) yani yarım litreden biraz ziyadesi b ir şey tutar. Bu miktar
bugün sucuların kullandıkları bit bardaklarından üçünün aldığı su-
dan azdır. Bu, İ m a m Ş â f i i ile H i c â z fukaftâsmm tak
diri olup E b û Hanife ile I r a k fukahasm a göre ise müdd,
iki rıtıl olduğundan abdest suyunun miktarı (1.06) litre eder ki; beş
kadehten biraz ziyadecedir.
Rıtl-ı Şâmi ı Kamus tercemesinin rıtl maddesinde beyan edildi
ğine göre (12) okiyye ve her okiyye (40) dirhem olduğundan bu he
saba göre (480) ve bir müdd (620) dirhem olmak lâzım gelirse de yi
ne Kâmus'un mekkûk maddesinde tefsir edildiğine göre bir okkiyye
(1 2/3) istâr; bir istâr (4 1/2) miskâl; bir miskâl de (1 3/7) dirhem
olduğundan bir rıtl î m a m N e v e v i ’ nin bildirdiği üzere
(128 3/7) ve bir müdd (171 3/7) dirhem olmuş olur. Bu hesaba göre
okiyye Kamus müterciminin ntl maddesinde dediği gibi kırk dir
hem değil. Hicazlılarm takdirine göre (10 5/7) ve İraklıların takdi
rine göre (21 3/7) dirhem olmuş olur. M eğer ki o madde de dirhem
nâmiyle gösterdiği, başka ölçü ola.
Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz hazret
lerinin — buradaki rivâyete n a z a ra n — abdest suyu işte bu kadar az
miktardadır. Gusül için kullandıkları su d a — bu rivâyete nazaran —
dörtten beş müdd kadardır, ki; o da (685 1>7) dirhem eder ki aşağı
yukarı (2,120) den (2,650) litreye kadar eder. I r a k fukahâsının
müddû iki ntl itibâr etmelerine göre ise bu miktar takriben (4,24) den
(5,3) litreye kadardır.
440 SÜNEN-1 ÎBN-İ MÂCE
H AD ÎSLER D E N Ç IK A R IL A N H Ü K Ü M
-jt* Ja V (T)
2 — A L L A H 'IN TA H A R E T SÎZ N A M A Z K A B U L
267 nolu hadisin râvisi Sefine Ebû Abdirrahman Mfhran b. F errû h ; Resû
lullah <8LA.V.)'in veyâ Ümmü Seleme (R .A .)’nm âzadlısıdır. îsml ihtllâflıdır. Se
fine onun lâkabıdır. Bir savaşta çok yük taşıdığı için Resûl-i Ekrem (S.A.V.) ken
disine «Sen sefinesin (gemisin)» buyurmuş ve bundan sonra bu lâkabla anılmaya
başlanmıştır.
T E R C E M E S İ
•«
T ERCEMES İ
272) “... İbn-i Ömer (Radiyallahü anh)'den rivâyet edildiğine göre Re-
sûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«A llah ancak taharetti olarak (kılm an) namazı kabul eder. G a
nimetten hiy&netle alınan maldan hiç b ir sadaka kabul etmez.»”
. 3 U 4 â . ^ 5 ;.i t » . S t » - t v t
^ 1, W |> -■ W ,. ” ,* o *
TERCEMESİ
• * J ji® û * **£ * V j
TERCEMESİ
B U H AD İSLER İN İZAH I
O")
3 — NAMAZIN ANAHTARI TAHARETTİR, BÂBI
TER C E ME S İ
l e m ) şöyle buyurmuştur:
T E R C E ME S İ
276) “ ... Ebû Sald-i Hudrî a#A )’den rivâyet edildiğine gö
( R a d i y a l l a h ü
İZAHI
.p - û* ‘
^ û* * ‘ c / i 12 . 3 îjf — TVV
• c) j ı ^ «S! ’• V <
•* « y v ı j p b it i v j . i î u ;
‘i ü i s i - i d ı l- . 4 3 â ty u fe - m
* * **' j " ' *
•* V| * Vj • öl i
r * ^
\ 3 . v>'( joİâJ < jîly jl
T E R C E M E S İ
vâyet edildiğin
e göre Resûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöyle buyur
m uştur:
«İstikâmet üzerine olunuz. İstikâmeti tam başaramıyacaksıntz.
Şüphesiz amellerinizin en faziletlilerinden birisinin de namaz oldu
ğunu biliniz ve ancak (olgun) mü’min abdesti muhafaza edebilir.»”
N o t : Hadisin râvtlerinden Leys bin Selim’den dolayı isnadının zayıf olduğu
Zevâid’de bildirilmiştir.
• * üi'y*
. • '- -i^
u«w
» tjuljjli
T E R C E ME S İ
279) “... EbûÜ mâme ( R a d i y a l l a h ü a n h ) denrivâyet edildiğin
egörek
en
disi h
adîsi merfûkılarakşöyledemiştir:
448 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE
ÜÇ HADÎSİN İZAHI
Hadîsler istikâmetli olmayı emrederler. K u r ’ â n - ı K e r i m
de istikâmetli olmayı emrederek müstakim mü’minlerin erişecekleri
sevabı müjdeler. S i n d i istikâmeti şöyle tarif eder:
İstikâmet, hakka uymak, adaletli olmak, Allah tarafından emre
dilen hizmetleri tam yapmak, yasaklanan bütün günahlardan sakın
maktır. Tarif edilen istikâmetin büyük ve ağır iş olduğu görülmek
tedir. Bunu hakkıyla yapmak herkesin kârı değildir. Kimsenin gü
cü buna yetmez. Ancak kalbi, kutsal nurlar ile aydınlanarak beşe
ri karanlıklardan kurtulan ve Allah'ın yardımına mazhar olan zat
lar tam mânası ile istikâmet üzerinde olabilirler. Böyle simâlar da
az bulunur.
Hadiste istikâmetli olma emri verildikten hemen sonra da «Bu
nu tam mânası ile tutup başaramıyacaksmız», fıkrası ekleniyor, ki
kendisini müstakim gören insanlar mağrur olmasın, gerçekten isti
kâmetin ne olduğunu düşünüp gaflete dalmasın. Diğer taraftan is
tikâmetin tam hakkını vermiyen ve kusurlu olan müslümanlar da
ümitsizliğe düşüp Allah’ın rahmetinden kendilerini mahrum sayma
sınlar.
Hadîsin ikinci fıkrasında, amellerin en hayırlısının namaz oldu
ğu bildiriliyor. Bu fıkranın, istikâmeti emreden ilk fıkra ile olan iliş
kisi şöyledir:
Eğer emrolunduğunuz istikâmeti tam olarak yapmaya gücünüz
yetmezse hiç olmazsa istikâmetin farz olan kısmına sanlın. O da
ibâdet nevilerini içinde toplayan namazdır. Çünkü namazda kıraat,
teşbih, hamd, zikir, dua ve Allah'tan başkası ile konuşmayı bırakmak
vardır.
En hayırlı ve faziletli amelin hangisi olduğu hususunda hadis
ler arasında zahirî bir ihtilâf vardır. Görülen bu zahirî ihtilâfı ber
taraf etmek için hadislerde rastlanan «En hayırlı amel şudur» şek
lindeki ifadenin «En hayırlı amellerden birisi şudur» diye yorumlan
ması gerekir. Bu babta geçen 277 ve 279 nolu hadislerde:
«Amellerinizin en hayırlısı namazdır», tabiri kullanılmıştır. 278
nolu hadiste ise:
Bab : 4 KİTABÜ-TTAHÂRE VE SÜNENİHÂ 4»
i ' * * * V
Hadisini l*-**-**-1 CrJ cümlesini:
' «İstikâmeti tam olarak başa-
ramıyacaksmız», diye tereeme ettik. E l - A z î z i ve E l - H a f n i
ise; bu cümleyi «İstikâmetin sevabını veya istikâmetin nevilerini sa
yamazsınız», diye yorumlamışlardır.
H a f n i ’ nin E 1- A 1k a m i ' den naklettiğine göre e s - S ü -
h e y 1İ şöyle demiştir:
Ben bir defa Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i rü
yamda görerek O'na: Yâ Resûlallah! (Sallallahü Aleyhi ve Sellemh
«Hud sûresi beni ihtiyarlattı», buyurduğun senden rivâyet edilmiştir.
H û d sûresinin hangi âyetleri seni ihtiyarlattı? Acaba Peygamber
lerin kıssaları ve geçmiş ümmetlerin helâk olması ^haberi mi seni ih
tiyarlattı? dedim. O da: “Hayır, Allah'ın Cj j~*\ f*'
= «Emrolunduğun gibi istikâmeti! ol...» (4) emri beni ihtiyarlattı”,
buyurdu.
Çünkü, «Emrolunduğun gibi» sözü istikâmet durumunun Allah’ı
tanımak ölçüsüne göre değiştiğine delâlet eder. Bu itibarla Allah
Teâlâ’yı kemâliyle tanıyan bir kimseye göre Allah’ın emir ve yasak
larının önemi çok daha büyük olur. Bu önemi anlıyan bir zâtın anı
lan emir karşısında yaşlanması normaldir. Çünkü İlâhi azamete
lâyık bir kulluk görevinin ifasına kimsenin gücü yetmez. Bilâkis
yapılan ibadet ve kulluk Allah'ın azameti muvacehesinde küçümsen-
melidir. Nitekim.-... AıUu <J->- aJSi = «Gerçek takvaya
yaraştığı gibi Allah’tan korkup sakınınız...» (S) âyeti nâzil olduğu
zaman Sahabller bu emri tam mânasıyle yerine getiremiyeceklerin-
den korkarak telâşlandılar. Allah Teâlâ da onlara merhamet ede
jlt’.SSJtA ,/s)
T ERCEMES İ
2
8 0) Ebû Mâlik el-Eş’ârî )’den rivâyet edildiğin
( R a d i y a l l a h ü a n h e
göreResûlullah( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöylebuyurmuştur:
«Abdestin ikmali, imanin yansıdır. Elhamdülillah, mizanı dol
durur. Teşbih ve tekbir, gökleri ve yeri doldurur. Namaz nurdur.
Zekât delildir. Sabır ışıktır. Kur’an senin lehinde veya aleyhinde
olan bir hüccettir. Her insan çalışıp da neticede kendi nefsini satar.
Aıtık kimisi nefsini (taatla Allah’a satarak azabtan) azad eder, ki
misi de nefsini (arzularına ve şeytana peşkeş edip satarak) helâk
eder.»
İZAHI
V*-? v V Cv)
6 — A BD ESTtN S E V A B IN IN B E Y Â N I B ÂBI
T E R C E M E S İ
28i) “... Ebû Hüreyre (Radiyallahü ankyAtn rivâyet edildiğine göre ken
disi Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
RâvI Ebû Mâlik el-Eş'ârî sahabi’dir. Bâzılan onun Ebû Amir künyesi ile
anıldığını söylemişlerdir. Adı hususunda ihtilâf vardır. El-Hars bin el-Hars veya
Ubeyd veyahut Ubeydullah isminde olduğu rivayetleri vardır. Onun 27 hadisi
bulunur. Râvtleri Câbir ve Abdurrahman bin Ganem’dir. İbn-1 Sa’d'in dediğine
göre Hz. Ömer’in hilâfeti devrinde vefat etmiştir. (Bak : Hulâsa Sah. 459)
Bab : 6 KÎTABÜ-TTAHÂRE VE SÜNENİHÂ 455
İ Z A H I
Hadîsin: «Güzelce abdest...» tâbirinden maksad, sünnetlerine ve
adabına riâyet etmek suretiyle alman abdesttir. M ü s 1 i m ' in ab-
destin faziletine âid babta zikrettiği hadisleri açıklayan N e v e v i :
«Güzelce abdest...» cümlesindeki «Güzellik» tabiri hakkında şunları
söyler:
Yâni adabına riâyet ederek tam ve mükemmel bir abdest alır.
Hadis, abdestin şartlarım ve adabım öğrenmeye, buna göre abdest al
maya, abdest alırken ihtiyatlı davranarak bütün âlimlere göre sıh
hatli bir abdest almaya gereken önemi vermeye teşvik eder. Âlim
ler arasında bulunan ihtilâfları fırsat bilerek bunlar arasmda en ko
layını ve ruhsatları seçmeye girişmemelidir. Daima ihtiyatlı davra
nıp azimetlerden ayrılmamalıdır. Bu noktadan hareketle âlimler ara
smda ihtilâflı olan: Abdest almaya başlarken BeSmele çekmek, ab
dest için niyet etmek, ağıza su almak,.buruna su çekmek, başın ta
mamım meshetmek, kulakların tamammı meshetmek, abdest uzuv
larım oğuşturmak, bunların yıkanması ve mesh işini ara vermeden
tamamlamak, abdestte tertibe (sıralamaya) riayet etmek ve benze
ri hususları yerine getirmeli, temizleyici olduğu icmâ' ile sabit olan
suyu tercih etmelidir.
Hadisin-1^ % 11 \ j (*ı >_ V== «Yalnız namaz onu hareket etti
rerek, evden çıkanr» cümlesi ibâdetlerde ihlaslı olmaya teşvik eder.
Evinde abdest alan bir mü’min sırf mescidde namaz kılmak için evin
den çıkıp mescide gittiği zaman evinden câmiye kadar attığı her adım
başına bir derece yükselir ve bir küçük günahı afv olur. Evinden
başka iş için çıkan kimse bilâhare Câmiye varsa bile bu yüce sevabı
alamaz.
456 SÜNEN-1 İBN-Î MÂCE
T E R C E M E S İ
28 2
) “... A bdullah cs-Sünâbılû öwA)’c
lcnrivâyet edildiği
( R a d i y a l l a h ü
tZ A H I
Ju*£<jJûc. L? : V\î i jlîi.cf -utfj İ Â.Vİ.J i (Jf j5y J».t \L/J0— TAf
• ' *3!>ı •- • ' :r ' u " .* 7 â*i
t> <V**J> -Â-® {,*■ < cT >*iJ>. ^ < *Ua* <J â c ‘ V - â® ‘ <*V
TERCEMESÎ
283) “... Amr bin Abasa (Radiyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu demiştir:
İ Z A H I
TERCEMESİ
İZAHI
G urr: Agarr’m çoğuludur. Agarr s Alnında beyazlık bulunan at
Hadisin râvisi Amr b. Abase Ebû Nüceyh el-Sclemî meşhur bir sahâbl’dir.
48 hadisi var. Müslim bir hadisini almıştır: Râvileri Ebû Ümâme ve Şarahbil bin
es-Samt’dır. Vâkidi’nin beyannıa göre : Mekke'de müslüman olup memleketine
dönmüş. Bedir, Uhud, Hendek. Hudeybiye ve Hayber savaşlarından sonra Medi
ne’ye gelmiştir. Ebû Said : Onun iik müslümanlarm 4 veya 5’incisi olduğunu söy
lemişler. demiştir. Tehzîb’te belirtildiğine göre bu zat müslüman olmadan önce
de putlara tapmaktan kaçınarak bu halin sapıklık ve dalâlet olduğunu bildirdi.
Bir ara çobanlık ettiğini ve bu esnada bir bulut parçasının onu gölgelediği söylen
miştir. tHulâsa-291)
460 SÜNEN-Î İBN-Î MÂCE
•^ ^ J^ ’ A* ^
T E R C E M E S İ
Î Z A H I
Hz. Osman (bir kere) bir kab (su) istedi. Bu kabtan ellerine üç
defa su dökerek ellerini yıkadı. Sonra sağ eli ile kabtan su alarak maz-
maza ve istinşak etti. Sonra yüzünü, ondan sonra da her iki elini dir
sekleri ile beraber üçer defa yıkadı. Bundan sonra başını meshetti.
Sonra iki ayağını topuklan ile beraber 3 defa yıkadı ve bunun niha
yetinde, Resûlullah (Salallahü Aleyhi ve Sellem)’in:
«Her kim benim bu abdestim gibi abdest alıp iki rek’at namaz
kılar ve bu iki rek’at namaz içinde hiç bir şey hatırına getirmezse
geçmiş günahı örtülür», buyurduğunu söyledi.”
Bu hadisi E b û D â v u d ile M e s a i de «Tahâret» ki
tabında zikretmişlerdir.
Bahis konusu şart ile ihlas kasdedilmiş olabilir. Buna göre mâ
nâ ş u d u r : «Sonra riya, gösteriş, böbürlenme ve benzeri şeyleri dü
şünmeden ihlaslı olarak iki rek’at namaz...»
«... Kıldığı iki rek’at nam azda dünyaya âit b ir şey düşünmezse»
buyurulmuştur. Sonra, nam azda âhirete âit b ir şeyi düşünmek na
mazın huzur ve huşuuna aykırı değildir. Bilâkis nam azda okunan
K ur'an âyetlerinin mânâsım düşünmek matluptur. Okunan par
ça neye âit ise haliyle o şey hatıra gelecektir. D ün yâ ve âhiret ahva
line âit olup mendup b ir şeyi hatırlam ak namazın faziletini zedeler
mi? Hattâ H z . Ö m e r (Radıyallâhü anh) ’i n « B e n ordumu na
mazda iken hazırlarım .» dediği rivâyet edilmiştir.
(V )
7 — S İV Â K B ÂBI
T E R C E ME S İ
286) “... Huzeyfe (b. el-Yamânî) (Radiyallahü anh) ’den rivayet edildi*
ğine göre şöyle söylemiştir:
İZAHI
Bu hadisi; B u h a r ! Tahâret, namaz ve teheccüd namazına
kalkmanın faziletine âit bahislerde olmak üzere 3 yerde; M ü s l i m ,
E b û D â v û d ve N e s â i de Tahâret bahsinde rivâyet etmiş
lerdir.
Sivâk: Misvak dalma denir. Bir de o dalı dişlere sürmek anla
mında kullanılır. M ü s 1i m ’ in Şârihi N e v e v i , Sivak’m lü
gat mânâsını bu şekilde açıkladıktan sonra: «Alimlerin istilahında
ise, misvak veyâ benzeri bir şeyi dişlere sürerek temizleme işine si-
vak denir, der. N e v e v i sözlerine devamla şunları söyler :
Misvak kullanmak ne namazda ne de başka hallerde vâcip de
ğildir. Sözleri makbul olan âlimlerin icmâ'ı ile onun sünnet olduğu
sabittir. E b û H â m i d e l - I s f a r â i n i ' nin anlattığına gö
re D â v u d - ı Z a h i r i namaz için misvakı vâcib kılmıştır.
E 1- Mâ v e r d i ’ de andan D â v û d ’ dan misvakın namaz için
vacip olduğunu, fakat terki halinde namazın bozulmadığını söyledi
ğini nakleden Fakat müteahhirin âlim arkadaşlarımız, D â v û d ’ a
atfen E b û H â m i d ' i n ve başkasının yaptığı rivâyeti kabul et-
miyerek D â v û d ’ un mezhebine göre de misvak sünnettir, de
mişlerdir.
î s h â k b i n R â h e v e y ’ den rivâyet edildiğine göre; ken
disi misvak kullanmayı namaz için gerekli görerek bile bile terke-
denin namazı bozulur demiştir. N e v e v i sözlerine devamla 1 s -
h â k ’ tan yapılan rivâyet sabit ve sıhhatli görülmemiştir. D â -
v û d - i Z â h î h i ' nin de misvakı namaz için gerekli gördüğü sa
bit değildir. Faraza böyle söylemiş olsa bile onun bu görüşü icmâa
gölge düşürmez.
Misvak kullanmak her zaman için müstahaptır. Bilhassa şu beş
vakitte daha fazla müstahaptır:
1. Abdest alırken,
2. Namaza başlarken,
3. Kur’an okumaya başlarken,
4. Uykudan kalkarken,
5. Ağzın tadı veyâ kokusu değişirken. Bu değişiklik de çeşitli
nedenlerden olabilir. Meselâ: Uzun süre bir şey yememek, içmemek,
susmak, çok konuşmak, kokusu hoş olmayan bir şey yemek.
t m a m Ş a f i i ’ ye göre oruçlu adamın öğle vaktinden ak
şama kadar misvak kullanması mekruhtur. Çünkü oruçlu adamın
468 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE
T E R C E M E S İ
2
87) "... E bû H üreyre an A)’den R
( R a d i y a l l a h ü esûlullah ( S a l l a l l a h ü
İZAHI
Bu hadisi B u h a r i Cuma bahsinde ve M ü s l i m Abdest
bahsinde rivâyet ettikleri gibi diğer sahih hadis kitap sahipleri ta
rafından da rivâyet edilmiştir. T i r m i z i bu hadisi yine E b û
H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) ’den rivâyet ettikten sonra E b ü
H ü r e y r e ' den başka, isimlerini zikrettiği 17 sahabi’den de rivâ
yet edildiğini beyan eder.
N e v e v i : «Bu hadis misvak kullanmanın vâcip olmadığına
delildir. İ m a m Ş â f i i : «Eğer misvak kullanmak vacip olsaydı
ümmete meşakkat olsun olmasın Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) onlara misvakı emredecekti.» demiştir.
Hadis, Allah tarafından emir indirilmeyen hususlar hakkında
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in ictihad yapmasının câiz
olduğuna delâlet eder. Fıkıhçılann çoğunun ve usul âlimlerinin mez
hebi olan bu kavil sahih ve muhtar olanıdır.
Hadis, her namaz için misvak kullanmanın faziletini beyan edi
yor. Namaz için misvak kullanma zamanı ise bir önceki hadisin iza
hında belirttiğimiz gibi H a n e f i âlimlerine göre abdest
alınırken mazmaza sırasındadır. Namaza dururken ayrıca misvak
kullanılmamalıdır. Çünkü diş etlerini kanatıp abdestin bozulması
tehlikesi vardır. Ş â f i i âlimlerine göre ise hem abdest atınırken
hem de namaza durulurken misvak kullanmak sünnettir. Çünkü bu
rivâyette jl; c = *^er »anaaz kılınışında» tabiri kul-
470 SÜNEN-İ ÎBN-1 MÂCE
TER C E ME S İ
t Z A H 1
TERCEMESİ
289) "... Ebû Ümâme (Radtyallahv anh)’den rivâyet edildiğine göre, Re-
sûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Misvaklenin. Çünkü misvak ağızı temiz tutmaya yarar, Rabb’m
razi olmasma sebep olur. Cibril bana her gelişinde misvakı tavsiye
etti. Öyleki bana ve ümmetime farz olacağından gerçekten korktum.
Ümmetime meşakkat vermekten korkum olmasaydı misvaki onlar
için farz kılardım. Ben misvaki o kadar çok kullanırım kis öndeki
dişlerimi köklerinden oynatacağımdan (veya) öndeki dişlerimin et
lerini köklerinden gidereceğimden korktum.»’’
İZAHI
istidlal etmişler ise hadisin son kısmının onlara intikal etmediği an
laşılıyor. Kaldı ki 286 nolu hadisin izahını yaparken bu iki zâttan
yapılan rivâyetin sabit görülmediğini naklettik.
Hadisteki em ir nedib içindir. Yani kullanılması müstehaptır.
Hadis, m isvakın hem sıhhi yönden faydalı olduğuna hem de A llah
T eâlâ’nın n zasın a vesile olacağına dikkatleri çeker. İ b n - i D a -
ki k i ’l - l y d , misvakın m eşruluğundaki hikmeti şöyle izah e d e r :
Nam az, A llah 'ın huzuruna çıkmak anlamını taşıdığı için her yön
den olduğu gibi ağız temizliği ile de divana durm ak ve ibadetin yü
ce şerefini göstermek için m isvaklanm ak istenmiştir. Hattâ H z .
 işe (Radıyallâhü anhâ) ’den A h m e d bin H a n b e l ile
H âk im ve İ b n - i H u z e y m e ’ nin yaptıkları rivâyete göre
m erfu’ bir hadiste şöyle b u y u ru lu y o r:
T E R C E M E S İ
İ ZAHI
İ ZAHI
S i n d i diyor ki H z . A l i ' nin hitabı müslümanlaradır.
Müslümanlardan beklenen durum, K u r 'a n okumaları ve ağız
laman K u r ’ a n ’ ı K e r î m için açık ve işlek yol halinde tutul
masıdır. Miftâhü’l-Hâce yazarı d a : Misvak ağzı temizlediği ve Rab-
bın nzâsma vesile olduğu için K u r ’ a n ' ı K e r i m ’ in okunma
sına başlanılırken, kullanılmasının müstahaplığı hadîsten anlaşılı
yor. Misvak, Sünnet-i Müekkededendîr. Hiç bir durumda vâcip değil-
dir, der. .....
8 — FITRAT BÂBI
■ • 4 .1 -* m ***} ^ A» J 1? | j* _
cF 4 4 t i ^ ıJ \ t iJ *'i ->0 — TW
^ * • •
T ER C E ME S İ
292 ) “... Ebû H üreyre )’den rivayet edildiğine göre
( R a d t y a l l a h ü a n h
Resûlullah şöylebuyurm
( S a l l a l l a h ü uştur:
A l e y h i v e S e l l e m )
. « #Üt tj » j *>•!
Bab: 8 KİTABÜ-TTAHÂRE VE SÜNENİHÂ 475
T E R C E M İ Ş î
" *• r*
T E R C E ME S İ
294) Ammâr bili Yâsir (Radtyallâhü anhumâ)’detı rivâyet edildiğine
göre Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur;
«A ğ ız a su almak, bu run a su çekmek, misvak kullanmak, bıyığı
kısaltmak, tırnaklan kesmek, koltuk altını yolmak, kasıkları tıraş
etmc-k, parm ak m afsallarını yıkamak, taharetlendikten sonra ferce
su serpmek ve sünnet olm ak fıtrattandır.»
(M üellif diyor ki) bize bu hadisi C â’fer bin Ahm ed bin Ö m er de
 ffâ n bin Müslim, Hamrrıâd bin Seleme, Ali bin Zeyd yûlu ile rivâyet
etti.”
476 SÜNEN-l İBN-I MÂCE
T E R C E M E S Î
295) "... Enes bin Mâlik (Radtyattâhü anh)’dçn rivayet edildiğine göre
şöyle söylemiştir:
«Bıyıklan kısaltmak, kaşıklan tıraş etmek, koltuk altım yolmak
ve tırnaklan kesmek husûsunda (bu işleri) kırk geceden fazla bırak
mamanız tayin ve tesbit edildi.»”
DÖ R T H A D ÎS İN İZ A H I
. ^ ji
*V
T E R C E M E S İ
296) “... Zeyd bin Erkam ( Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine göre
Resûlullah (Sallalahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
297) "... Ali (bin Ebî Talib (Radtyallâhü anh)'âen, Resûlullah (Sallal
lahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, dediği rivayet edilmiştir:
«Cinler ile âdem oğullarının avret yerleri arasındaki perde ki
şinin helâya girm ek istediği zam an «Bism illah» demesidir.»”
İZAHI
Hadis, müslümamn helâya girm ek istediği zaman «Bismillâh»
demesini istemektedir. Bismillah’m m â n â s ı: Şeytanın şerrinden A l
la h ’ın adına sığınırım. Bâzı Ş â f i i âlimler, besmele çekilirken «Er-
Rahm âni’r-Rahim » ilâve edilmemelidir. Çünkü orası zikir yeri de
ğil, sonra hadiste vârid olan lâfız yalnız «Bismillâh»dır. V â rid ola
nın zahiri üzerinde durulmalıdır, demişlerdir. S i n d i ’ nin açık
lam asına göre hadisteki «C in» kelimesi ile şeytan kasdedilmiştir. Şey
tanın cin tâifesinden olduğu K u r ’ a n ’ m nassı ile sabittir. Cin
lerden insan oğluna zarar verenlerin hepsi m urad olabilir. Hadis,
besmelenin, insan oğlu ile cin arasında b ir perde ve engel teşkil ede
rek b ir zararın şeytan tarafından insana dokunmasına mâni oldu
ğunu ifade etmiş olur.
‘ î r * '* £ v ö* < 3 v . ğ ç 3 / j f Ls m - t ^a
T ER C E ME S İ
298) “... Enes bin Mâlik (Radtyattâhü a»A)’den şöyle söylediği rivayet
edilmiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) helâya girmek istediği
zaman:
«Hubus ve Habâisten (bunların şerrinden) Allah'a sığınırım.»
derdi."
İZAHI
Bu hadîsi B u h â r i . «Vudu» ve «Daavât» kitaplarında, M ü s
l i m «Hayız» kitabının 32'nci bâbında, E b û D â v û d , T i r -
m i z i , ve N e s â i de «Tahâret» kitabında rivâyet etmişlerdir.
«Hubus» ve «Habis» kelimelerini 296 nolu hadisin izahında açık
ladık. Oraya müracaat edilebilir. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) ’in, şeytanların şerrinden Allah’a sığındığını beyan etme
si, kulluğunu izhar etmesi içindir. Çünkü Allah Teâlâ O’nun koru
yucusudur. Yâhut da Ümmetinin böyle duâ etmesini sağlamak ve
onlara mürşidlik yapmak için bu duâyı okumuştur.
Helâya girileceği zaman hadislerde belirtildiği gibi istiazede bu
lunmak, bütün âlimlere göre müstahaptır. Bu husus için mesken
Bab: 9 KÎTABÜ-TTAHÂBE VE SÜNENİHÂ 487
lerdeki helâlar ile çöldeki ayak yolu arasında bir fa rk yoktur. Çün
kü evlerin dışında abdest bozulan yer helâ hükmündedir. Helâya
girerken istiaze etmeyi unutan kimsenin helâda istiaze etmesi î b n - i
A b b â s (Radıyallâhü anh) ve bazı âlimlere göre mekruhtur,
îbn-i Ö m e r (Radıyallâhü anh) ve bazı âlimlere göre câizdir.
Unutan kimsenin kalben istiaze etmesi bazı H a n e f i ve Ş â f i i
âlimlerce uygun görülmüştür.
C
jî Q >y-\ ( Ji : 3*31 'S*~>% ‘ ^ V »3^
Hâtim, hadisinde; c r - 3*-^ c r°7 (j- " = «Pis ve necis olan» par-
^ S s «■' «■'
çasım söylemedi.»
N o t ; Zevâid’de bu hadisin isnadınm zayıf olduğu belirtilerek, İbn-i Hibbân’m
şöyle dediği nakledilmiştir;
«Kir hadisin isnadında Ubeydullah bin Zahr, Ali bin Yezid ve El-Kasım içtima
ettikleri zaman o hadis, bunlarm kendi elleri ile imal ettikleri bir şeydir. Allah
daha iyi bilir.»
m SÜNEN-Î ÎBN-1 MÂCE
İ ZAHI
10 — H E L Â D A N ÇIK TIĞI Z A M A N O K U Y A C A Ğ I
D U Â B ÂBI
TE R C E ME S İ
300) Aişe ( Radtyallâhü anhâ)’den şöyle rivâyet edilm iştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) büyük abdestini bozup
(helâ’dan) çıktığı zam an «Ğ ufrâneke» diye du â ederdi.”
Bab : İt) KÎTABÜ-TTAHÂRE VE SÜNENİHÂ 489
TER CE MES İ
301) "... Enes bin Mâlik (Radtyallâhü anh) ’den şöyle söylediği rivâyet
edilmiştir:
Resûlullah CSallaJlahü Aleyhi ve Sellem) helâ’dan çıktığı za
m an şöyle d u â ed erd i:
«Benden sıkıntıyı gideren ve ban a afiyet bahşeden A lla h 'a hamd
olsun.»’*
N o t : Zevâid’de belirtildiğine göre bu hadisin râvüerinden İsmail bin Müs
lim’in zayıf olduğu husûsunda âlimler ittifak etmiştir. Hadis bu lafızlarla sabit
görülmemiştir.
H A D İSL E R İN İZA H I
0^1 ii f ^ ^ (")
11 — H ELÂ ’D A A L L A H (A ZZE V E CELLEKYİ ZİKRETMEK
V E Y Ü Z Ü K (T A Ş IM A ) B ÂBI
T E R C E M E S İ
302) “... Âişe ( Radtyallâkü anhâ) ’den şöyle dediği rivâyet edilmiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), zamanlarının hepsin
de Allah'ı zikrederdi."
İZ A H I
H ü lasa: E ğer hadisteki zikirden maksad dil ile Allah'ı anm ak ise
hadisteki zam anlardan m urad vakitlerin ekserisidir. Şayet zikirden
m aksad kalben A lla h ’ı anmak ise «zam anlar» tabiri olduğu gibi bıra
kılır, teviline lüzum kalmaz.
» ,-j . s * * — r * r
. 4.C V»
T ER C E M ES t
303) "... Enes bin Mâlik (Radtyallâhü a»A)’den şöyle söylediği rivâyet
edilmiştir:
N e b i (Sallallahü Aleyhi ve Sellem ) helâ'ya girm ek istediği zaman
yüzüğünü (dışarda) bırakırdı.”
t ZAH1
tindeyim.
T E R C E M E S İ
304) “... Abdullah bin Muğaffel (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiği
ne göre- Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu demiştir :
Bab: 21, 13 KİTABÜ-TTAHÂRE VE SÜNENİHÂ 493
Ebû A bdillah bin M âceh dedi ki, Muham m ed bin Yezîd’den şöy
le söylerken işittim : Ben A li bin Muham m ed Et-Tanâfisî’d e n : ‘Ha
diste^ işemenin yasaklandığı gusül yeri, kazılmış toprak çukurudur.
A m a bugün öyle değil. Çünkü bugünkü insanların yıkandıkları yer
ler, kireç, alçı ve zift ile yapılmıştır. Bunun için adam işeyip de o yer
üzerine bol su salıverdiği zam an b ir m ahzur olmaz’ dediğini işit
tim.”
j , L L v l (sr)
13 — A Y A K T A S U D Ö K M E K H A K K IN D A G E LE N
H AD İSLER BÂBI
T E R C E M E S İ
TERCEMESİ
306) El-Muğire binŞube ( R a d t y a l l â h ü a n h ) ’d e n şöyledediği rivâ
yetedilm iştir:
494 SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE
Şu'be dedi ki, Asım bu hadîsi rivâyet ettiği gün şöyle söyledi:
Bu El-A’mes de hadisi Ebû Vâil’den o da Huzeyfe'den riv&yet et
mekte ise de metnini tam hıfzetmemişti. Bunun için ben hadisi Man-
sur’a sordum. Bımun üzerine kendisi Ebû Vâil’den o da Huzeyfe’den
rivâyet etti ki:
«Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir kavmin süpürün-
tüiüğüne varıp ayakta su döktü.»"
İ Z A HI
Resûl-i Ekrem, neden daha uzaklara gitmemiş diye bir soru ha
tıra gelebilir. Buna şöyle cevap verilmiştir. Muhtemelen Resûlullah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) müslümanların işleriyle meşgül idi,
bu meşguliyet uzun sürdüğünden fazla uzak yere gitmesi sıkışma
sına yol açabilirdi. Sıkışmak ise sağlık yönünden sakıncalıdır.
iAftfcti(it)
14 — OTURARAK SU DÖKMEK HARKINDAKİ BÂB
TERCEMESİ
3
0 7) “... ŞürtyhbinHâni’ )’danrivâyet edildiğin
e
( R a d ı y a l l â h ü a n h ü m â
İZAHI
S i n d i diyor ki H z. Â i ş e (Radıyallâhü anhâ)’nm mak
sadı Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’m âdetinin oturarak
SÜNEN-t tBN-t MÂCE
« (3 ( )
Bab: 14 KİTABÜ-T’TAHÂRE VE SÜNENİHÂ 497
T E R C E M E S İ
t Z A H I
T ER CE MES İ
30 9) “... C âbir binAbdillâh ( R a d t y a l l â h ü a n k u f n â ) ’â e n şöyledediği ri
vâyet edilm
iştir.
Sünen-i îbn-i Mâce — F .: 32
498 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE
N o t : (309 nolu) hadisin ravilerinden Adi bin El-Fadl’m zayıf oluşu husu
sunda hadis âlimlerinin müttefik olduğu Zevâid’de belirtilmiştir.
»la» f ü j Tl
’ ci.1 3 3 ^ 3 — f \.
TERCEMESİ
310) rf.:. Ebû Katade (Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine göre Re
sûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’den şunu işitmiştir:
ÂİÂt'jfi t c J u e i l u; . — T*NN
ciltİS
TERCE MES İ
311) “... Osman bin Affân (Radtyallâhü anh)'den şöyle söylediği rivâyet
edilmiştir:
Ben hiç teğannî etmedim, bile bile yalan söylemedim ve sağ elim
le Resûlullah (Sallalahü Aleyhi ve Sellem)’e biat ettiğim (müslü-
man olduğum) andan şimdiye kadar sağ elimle zekerime dokunma
dım.”
* İ>c ‘ r ç f ’r * ’ ûc ‘ â -Çift ^ t *^ İ3 I jÇ 3
T E R C E ME S İ
312) “... Ebû Hiireyre (Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine göre Re
sûlullah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
«Sizden birisi istincâ ettiği zaman sağ eliyle istincâ etmesin. İs-
tincasmı sol eliyle yapsm.»"
500 SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE
Ü Ç H A D İS İN İZA H I
^ VI <«->l (\-v)
TE R C E ME S İ
313) "... Ebû Hüreyre ( Radtyallâhü anh)'de n rivâyet edildiğine göre Re
sûlullah ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
İZAHI
TE R C E ME S İ
314) “... Abdullah İbn-i Mes’ûd (Radtyaltâkü anh) ’den şöyle söylediği ri
vâyet olunmuştur :
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ye Sellem) helâ’ya gitti ve ı «Ba
na 3 taş getir» buyurdu. Bunun üzerine ben O’na 2 adet taş ve bir
parça (merkep) tersini götürdüm. İki taşı aldı ve tersi atarak «Bu
pistir» buyurdu."
İ ZAHI
Miftâhü’l-Hâce’nin beyânına göre bu hadisi B u h â r i , A h
m e d , T i r m i z i ve N e s e i de rivâyet etmişlerdir. î b n - i
T E R C E ME S İ
İ ZAHI
S i n d i diyor k i: «Yâni istincâ yapılırken en az 3 taş kullanıl
malıdır. Daha az olamaz. İstincâ taşlan tek olmalıdır. Şâyet üç
taş iyice temizlemezse 5, 7... taş kullanılmalıdır. Taş sayısının en az
üç ve tek oluşu bu hadisten anlaşılmaktadır. Bu husûsu daha açık
bir ifâde ile belirten hadîsler de vardır.»
T E R C E ME S İ
316) S
elmân (Radtyallâkü anh)’den rivâyet edildiğine göre müşrik
ler kendisi ileistih
zaederkenbir m ü şrikSelmân ’a:
Sizin arkadaşınız (yani Hz. Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)) ’in size herşeyi hattâ kazâ-i hâcet için oturma âdabını bile
öğrettiğini gerçekten görüyorum, dedi. Selmân:
Evet, O, Kıble’ye doğru durmamamızı, sağ ellerimizle istincâ et
mememizi, içinde reci ( = insan Veya hayvan pisliği) ve kemik bu
lunmamak kaydı ile üçten az taş ile yetinmememizi emretti.”
İZAHI
Tercemede «oturma âdâbı» diye açıkladığım kelimesi hı-
râat, harâat, hır’at ve har’at diye okunabilir. Nihaye'de bu kelime
«kazâ-ı hâcet için oturmak ve zakâ-ı hâcet fiili anlamına gelir, de
nilmiştir. S i n d i de bu iki mânâyı almakla beraber, abdest boz
mak için oturuş şekline de denir, demiştir. T ı y b î ise burada
kazâ-ı hâcet âdâbı anlamındadır, demiştir.
TERCEMESÎ
İZAHI
S i n d i , Bu hadisle ilgili olarak şöyle söyler: Bu hadis kü
çük abdest bozarken Kıble’ye doğru durmayı yasaklayınca büyük
abdest bozarken bu yasağın oluşu haliyle anlaşılır. Dolayısı ile ha
dîs. küçük ve büyük abdest bozarken Kıble’ye doğru durmanın ya
laklığına âit bâb’ın başlığına uygundur. Hadîsin isnadının sahih
olduğu ve bir cemâat tarafından hadîsin sıhhatına hükmedildiği, Ze
vâid’de ifade edilmiştir.
• •—Â S
*»• • L» +* X •^ ‘ — fV A
**
TERCEMESÎ
318) “... EbûEyyûb El-Ensârî den
, şöyle dediği ri
( R a d ı y a l l â h ü a n h ) '
vâyetedilmiştir:
Resûlullah CSallallahü Aleyhi ve Sellem), kazâ-i hâcet etmeye
giden kimsenin kıble’ye doğru durmasını yasakladı ve:
« (Medine’nin) doğu veyâ batısına doğru durunuz.» buyurdu.”
İ Z A HI
Bu hadîs, kıble’ye doğru durup kazâ-i hâcet etmenin yasaklığı-
na delâlet eder. Hadîsin «Doğuya veyâ batıya doğru durunuz» emri,
M e d i n e - i M ü n e v v e r e ’ de bulunanlara âittir. Çünkü ora
da doğu veya batıya doğru duran kimsenin ne yüzü ne de arkası
Râvi Abdullah bin el-Haris; Mısır fethinde bulunmuş ve orada ikamet etmiş-
tir. Birkaç hadisi vardır. Râvileri Yezid bin Ebi Habib ve Süleyman bin Ziyâd el-
Hadraml’dir. Ebu Yunus’un dediğine göre hicretin 86. yılı Mısır’da vefat etmiştir.
Mısır'da en son vefat eden sahabi bu zattır. (B a k : Hulasa, sah. 194)
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
• J İ. ü, İ-jİ& J j f cO £
muş olan Ma’kıl bin Ebî Ma’kıl el-Esedî (19) (Radtyallâhü anh)’dea rivâyet
edildiğine göre şöyle demiştir:
«Büyük veya küçük abdest bozarken iki kıble ( = Kâ’be ve Mes-
cid-i Aksâ) ya doğru durmamızı Resûlullah (Sallaalahü Aleyhi ve
tSellem) yasak kıldı.»”
N o t: Hâvilerden Zeyd’in mechûl olduğundan hadisin zayii olduğu söylen
miştir.
19) M a’kıl bin M a’kıl Sahâbi’dir. İki hadisi vardır. Hulâsa müellifi, onun râ
visi Ebû Muâviye’dir, demiş ise de Tehzib’de bu red ediliyor ve iki hadiste böyle
bir râvi yoktur. Ravisi Ebû Selem’dir, denmiştir. Bu hadisteki râvisi ise Ebû Ye-
zîd Mevlâ es-Sa’lebîyyin’dir. Hulasa Sah. 383
Bab: 17 KÎTABÜ-TTAHARE VE SÜNENİHÂ sıı
İ ZAHI
S i n d i şöyle söyler: «Hadisin senedindeki râvilerden E b û
Z e y d ’ in halinin meçhul olduğu söylenmiştir. Buna göre hadis
zayıf sayılır. Şâyet sıhhatli olarak kabul edilirse şöyle yorumlanır:
Hadîş, M e d i n e - i M ü n e v v e r e ’ de bulunanlar hakkındadır.
Çünkü bu bölgede olanlar M e s c i d - i  k s a ’ ya döndükleri
zaman arkalan K â b e yönüne düşer. Bu nedenle M e d i n e
halkının M e s c i d - i A k s a ’ ya doğru durmaları yasaklanmış
tır. Ama başka bölgelerde bulunanlar için abdest bozarken M e s
c i d - i A k s a ’ ya doğru durmalarında bir sakınca yoktur. Hadis
bunu yasaklamıyor.
Bâzı âlimler de: « M e s c i d - i A k s â bir süre müslüman-
ların kıblesi idi. O esnada ona doğru durup abdest bozmak yasak
lanmış, bilâhere kıble K â b e ’ ye tahvil edilince, K â ’ b e ’ ye doğ
ru durup kazâ-i hâcet edilmesi yasaklanmış, râvi de her iki yasak
hükmünün devam ettiğini sandığı için böyle rivâyette bulunmuştur,
diye yorum yapılabilir» demişlerdir. Bir kısım âlimler ise: « M e s
c i d - i A k s â bir müddet, müslümanların kıblesi olduğu için,
K â b e , kıble kılındıktan sonra da M e s c i d - i A k s â yönü
ne durup kazâ-i hâcet edilmesi yasağı ibka edilmiş olabilir, demiş
tir.»
. «u-A<jrl ,3 * j
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
ilil» Z /J î Io \ J||Ş j j \ : t i y C i s x ^ r \ t - * * 1‘
'ç j . Ç ' c f
TERCE M E S î
32 1) “... EbûSaîd-i Hudrî ( R a d ı y a l l â h ü a n h )’denşöylesöylediği rivâyet
edilmiştir:
İZAHI
S i n d i : Ayakta içmek naklen sabittir. Bu nedenle ayakta iç
menin yasaklığı tenzihi kerâhat içindir. Ayakta içilmiş olduğuna dâir
Bab: İS KİTABÜ-TTAHÂRE VE SÜNENİHÂ 513
gelen delil ise bunun câizliğini beyan içindir, Allah daha iyi bilir, de
miştir.
TERCEMESİ
322) “... Abdullah bin Ömer (Radtyallâhü atthümâ) ’dan şöyle söyledi
ği rivâyet edilmiştir:
İZAHI
Sindi bu hadisin açıklamasını yaparken şöyle söyler:
T E R C E ME S İ
323) “ ... (Abdullah) îbn-i Ömer (Radtyallâhü anhüntk)'den şöyle söyle
diği rivâyet edilm iştir:
Bab: 18 KÎTABÜ-TTAHÂRE VE SÜNENİHÂ 515
. i£ *£« ;^ 5 v 5 >j> S $ $
* <.►
**** . * * ** V1
./’-dîu < <_j 11> ^ t »llfcl
t Z A H I
N e v e v i , El-Mecmû* adlı kitabında hadîsin isnadının Hasen
olduğunu ve râvilerinin sika ve mâruf zatlar olduğunu söylemiştir.
Sindi burada şunları yazar:
Abdest bozarken kıble’ye doğru durma yasağı aslında çöle mah
sus olduğu halde burada söz konusu edilen kavmin bu yasağı evle
re ve çöle şumullü bir tarzda yorumladıkları anlaşılıyor. Onlar ev
lerde de kıbleye doğru durmaktan hoşlanmadıkları için bu durum
ları Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tarafından red edili
yor, gönüllerinin yatışması için Resûl-i Ekrem kendi helasının kıb-
le'ye doğru değiştirilmesini emrediyor ve böylece mevcut yasağın
çöle mahsus olduğunun onlarca da anlaşılmasını istiyor. Kıble’ye
doğru durma yasağının konulduğu andan beri çöle mahsus olduğu
bu hadîsten açıkça anlaşılıyor. Dolayısıyla önce evlere ve çöle umu
mî bir yasak konup bilâhare evler için cevâz verildiği yorumunun
isabetsiz olduğu da anlaşılıyor. Çünkü eğer ilk konan yasak umu
mî olmuş olsaydı söz konusu kavmin evde kıble’ye doğru abdest boz
madan kerâhat duymalarının normal karşılanması ve Resûl-i Ek
rem’in tepkisine mâruz kalmamaları gerekirdi. Zira bu şekil yoru
ma göre sonradan yasağın umumiliğinin neshedilerek çöle tahsisi
durumu bu kavim tarafından duyulmadıkça ilk yasağa göre hare
ket etmeleri gayet normal bir şeydir. Hattâ onlardan beklenen tek
şey bu olmalıdır: Hâl böyle iken Resûl-i Ekrem’in onların bu dav
ranışını hoş karşılamayışı nasıl yorumlanır?. Demek ki bu kavim çö
le âit olarak konan yasağı evlere de teşmil etmek hatasına düştü
ler ki Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu hatâlarını red
ederek yanlış anlamalara meydan vermemek için evdeki helâsmı kıb-
le’ye doğru değiştirtti.
'i-* •' > a ' »if f ^ Jl •-* i _
: tjl* ■l) CS <***3 t** • TV®
" -* /V • •
"i AJjij J»u- ; i jC"jc.i ( â 1 tj}
. İj.LliLj i j| t l J*.Sjf. 1öl
**• ^ ^ ^ />
T E R C E M E S İ
st
325) "... Cabir (Radtyallâhü anh)'d e n şöyle söylediği rivâyet edilm iştir:
Bab: 18 KİTABÜ-TTAHÂRE VE SÜNENİHÂ 517
İZAHI
S i n d i diyor ki, Resûl-i Ekrem'in (hela’da) kıbleye doğru du
rup su dökmesi, konan yasağm çöle mahsus olduğuna delâlet eder.
Hadisin zâhirine bakılırsa, önce umumî bir yasak konmuş, sonra da
yasağm umumiliği neshedilerek çöllere âit yasak kalmıştır. Bu ha
dîsin zâhirine göre yorum yapılması hatâlıdır. Çünkü daha önce
hadîslere uygun olmaz. T i r m i z i , C â b i r ’ in bu hadîsini Ha
sen olarak göstermiştir.
N e v e v i , M ü s l i m ' i n «Taharet» kitabının «İstitâbe»
bâbında, abdest bozarken kıble’ye doğru durmaya ilişkin âlimlerin
görüşlerini şöyle nakleder:
«Büyük ve küçük abdest bozarken kıble’ye doğru durmaya âit
yasak hakkında âlimler değişik yollara gitmişlerdir.
1. Mezheb-i M â l i k ve Ş â f i i ’ ye göre küçük veya bü
yük abdest bozarken kıbie’ye dönmek çölde haramdır. Binalarda ise
haram değildir. A b b â s b i n A b d u 1m u 11 a 1i b , A b d u l
l a h b. Ö m e r (Radıyallâhü anhümâ), Ş â ’ b i ve İ s h â k
b. R a h e v e y h (Radıyallâhü anhüm)’den rivâyet olunan hü
küm budur. A h m e d b. H a n b e l (Rahimehullah) ’den alman
rivayetlerden birisi de böyledir.
2. mezheb: Binalarda olsun, çölde olsun kıble ye dönüp abdest
bozmak caiz değildir. E b û E y y ü b --i En s â r i . M ü c â h i d ,
İ b r a h i m E n - N a h a i , S ü f y â n - ı S e v r î ve E b û
S e v r ’ in kavli budur. A h m e d b i n H a n b e l ’ den alman
ikinci rivâyet de böyledir.
3. mezheb: Binalarda ve çölde kıbleye dönüp abdest bozmak
câizdir. U r v e b i n e z - Z ü b e y r ve M â l i k ’ in hocası
R a b i a ve D â v ü d - i Z a h i r i ’ nin mezhebi budur.
4. mezheb: Binalarda ve çölde kıble’ye dönmek câiz değil, fa
kat kıble’ye sırt çevirmek câizdir. E b û H a n i f e ’ den nakle
dilen iki rivâyetten birisi ve A h m e d b i n H a n b e l ’ den alı
nan üçüncü rivâyet budur.
518 SÜNEN-1 İBN-İ MACE
TERCE MES İ
İZAHI
» u-Ç. f j ı / ^ . (x‘)
T E R C E ME S İ
İ ZAHI
illi d & jlj • Ijulfc t)f C **) DJ~J ‘“"‘f l* 1 ûs'j : 31İÎ . û ^ û li
I <jr 4Şİ jûft t : il»i Jliîi . A^îii . ULİ «iBi £İ4 . *^0 ll (j * ^ j£hf j|
T E R C E M E S İ
İ ZAHI
Si n d î diyor ki: ‘ A b d u 1 1 a h b i n A m r ’ ın: «...bu
hadîsleri ben işitmedim.» sözünden maksadı çok hadis işittiğine rağ
men bu hadîsleri duymadığını ifade etmektir. Yoksa sanıldığı gibi
M u â z (Radıyallâhü anh) hazretlerini hadis uydurmakla itham
etmek için değildir. ( M u â z gibi Ashab-ı Kiram’ın ileri gelenle
rinden bir zatın yine tanınmış bir Sahabî tarafından hadis uydur
Bab: 21 KİTABÜ-TTAHABE VE SÜNENÎHA 523
makla itham edilmesi iki taraf için de imkânsızdır. Hadis’e böyle bir
yorum yapmaktan Allah’a sığınırız.) A b d u l l a h b i n A m r
(Radıyallâhü anhümâ) şunu demek istemiştir : Ben çok hadîs duy
duğum halde anlattığınız bu hadîsleri duymadım. M u â z *m ya
nılmış olması muhtemeldir. Yanılmak ise insanların tabiî bir ha-
lidir.
Miftâhü’l-Hâce müellifi d e: Hadîste geçen «Gölgelik» ten mak-
sad halkm oturup kalktığı ve dinlendiği gölgeliktir. Bu gibi yer
lerde kazâ-i hacet etmekle halka eziyet edilmiş olur. Ama kimseye
eziyet edilmesi söz konusu olmayan gölgelikte abdest bozmanın bir
sakıncası yoktur. Peygamber’in bir hurma bahçesinin duvarı dibin
de abdestini bozduğu M ü s 1 i m ’ de rivâyet edilmiştir. Duvarın
gölgesinin bulunduğu tabiîdir, der.
. ı, obuJ : 3j\
TERCE MES İ
İZ A H I
Bu hadis de yol üstünde kazâ-i hâcet etmeyi yasakJıyarak lâne-
te sebebiyet veren çirkin bir şey olduğuna işaret ediyor. Ayrıca (iş
lek olmasa bile) yollar üstünde geceleyin konaklamayı ve dinlenme
yi, keza buralarda namaz kılmayı yasaklıyor ve yasağın sebebini de
524 SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE
‘ ‘ «jrl Uf . \J y j f Uf . (s~£. ü — TT *
T E R C E M E S İ
330) “ ...S â lim (Radtyaüâhü anh)’den rivâyet edildiğine göre babası
şöyle söylemiştir:
İ ZAHI
(23) îbn-i Âbidîn ciid 1. Sah. 252. 279. 280 (Hanefi Mezhebi); Nihayetü’I-
Muhtac ciid 1, sah. 98, 457 (Şâfif Mezhebi)
Bab: 22 KÎTABÜ-TTAHÂRE VE SÜNEHÎHÂ S25
, i
TERCEMESİ
Sâlim bin Abdillah b. Ömer (R .A .) fıkıhçı ve hadiste hüccet idi. İiün, amal,
ziihd ve şerefi, şahsında toplayanlardan birisidir. Babasından, Aişe'den, Ebu Hürey-
re’den .R âfi’ bin Hadlç’den ve Saîd b. ei-Müseyyeb’den rivayette bulunmuştur. Râ-
vileri ise Amr b. Dinar, Ziüırî, TJbeydtıllah bin Ömer, Sâlih b. Keysân, Mûsa b.
Ukbe, Hanzala b, Ebl Süfyan ve daha bir çok zatlardır. Çok sade ve miitevazi bir
hayat sürdüren bu zatın meziyetleri çoktur. Babası kendisini takdir ederdi. M â
lik d e : «Zühd ve fazilette Selef-i Salihln'e en çok benziyen zat o’dur» diyerek
medh-u senasında bulunmuştur. Ahmed ve îs h a k : «Senedlerin en sahih olanı,
Zührî*nin, Sâlim’den O ’nun da babasından rivayet etmesiyle meydana gelen sened-
dir, demişlerdir. Sâlim iki dirhemlik elbise alır giyerdi. Halife Süleyman b. Ab-
dülmeük O ’n a : Sen ne yersin? diye sormuş kendisi de : «Ekmek ve zeytin ye
rim. Et de bulduğum zaman yerim, diye cevap vermiştir. Ticaretle iştigal erliği
söylenmiştir. Hicretin* 106, yılı vefat etmiştir. Allah cümlesinden razı olsun. ( B a k :
Tezkire, sah. 88, 89 ve Hulasa sah. 131).
526 SÜNEN-Î ÎBN-tMÂCE
✓ jj. • ^ 9+ A* • «| | / ^ l a „_
-
«,ci3l<> (j* U $ }* v ’ &■ u ^ o x -* - 'Cs‘j 0 — T T T
'•*'• «'"',■ *' - JK* ' * ' *
’ * u*yi zy+y » ü «W
^ -
• î jk* ^3
TERCEMESI
332) “... Enes b. Mâlik (Radtyallâhü anh)'den şöyle dediği rivâyet edil
miştir :
. juj İ
TER C E M E S I
333) “... Ya’lâ bin Mürre ( Radtyallâhü anh)'den şöyle dediği rivâyet
edilmiştir:
T E R C E M E S İ
334) "... Abdurrahmân bin Ebî Kurâd (24) (Radtyallâhü atık) ’den şöyle
dediği rivâyet edilmiştir:
T E R C E M E S İ
335) “... Câbir (Radtyallâhü atth) ’den şöyle dediği rivâyet edilmiştir:
T E R C E M E S İ
336) "... Bilâl bin El-Hâris El-Müzenî (Radtyallâhü ö«A)’den şöyle de
diği rivâyet edilmiştir:
İ Z A H I
*j1 J
’ -'s ■ * . v • î i i l j 3 înî j î y . y S E îiy
■* • d r * * * -t )-* * t>* • ^
T E R C EM E S İ
337) “... Ebû Hüreyse (Radıyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine göre
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
(25) îrtiyad : Abdest bozmaya elverişli alçak veya yumuşak yer aramaktır.
Ahtarî-yi Kebir.
Bab : 23 KİTABÜ-TTAHÂRE VE SÜNENİHÂ $29
«Taş ile istincâ eden kimse (taş sayısını) tek yapsın. Kim böy
le yaparsa şüphesiz iyi etmiş olur. Kim taş sayısını tek yapmazsa
günaha girmez. Dişlerinin arasım (kürdan ve benzeri ile) kurcala
yan kimse (dişleri arasından çıkardığım yutmayıp) dışarı atsın.
(Dişleri arasında kalan veya diş etleri ile damak üzerinde duran ye
mek kırıntısını) dili ile çıkaran kimse (çıkardığım) yutsun. Kim böy
le yaparsa iyi etmiş olur. Böyle yapmıyan için günah yoktur. Ab
dest bozmaya giden kimse gizlensin. Şâyet kum yığınından başka
bir siper bulamazsa ondan faydalanmaya çalışsm. Çünkü şüphesiz
şeytan insan oğlunun mak’adları ( = belden aşağı bedeni) ile (veya
hut) mak’adlan ( = abdest bozmak için oturdukları yerler) de oynar
lar. Kim (böyle) yaparsa iyi etmiş olur. Böyle yapmayana da günah
yoktur.»"
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
tZ A H 1
337 ve 338 nolu hadislerin metni aynı olup 338 nolu hadiste gö
ze.sürülen sürmenin de çift değil tek defa yani birer veya üçer ve
yahut beşer defa... sürülmesinin daha iyi olduğu hüküm bulunuyor.
İki hadisin senndi yani râvileri aynidir. Yalnız müellife bildiren
yahut beşer deiu...-sürülmesinin daha iyi olduğu hükmi bulunuyor,
diğerinin râvisi ise A b d u r r a h m a n b i n Ö m e r ’ dir.
B a b : 23 K İT A B Ü T T A H Â R E V E Ş Ü N E N ÎH Â
TERCEMESİ
tZ A H 1
T E R C E ME S Î
340)...“ Abdullah bin Ca’fer ( Radtyallâhü anhümâ) ’den şöyle dediği rivâ
yet edilmiştir:
İ Z A HI
T E R C E M E S İ
341) “.., İbn-i Abbâs (Radtyallâhü anhumâyden rivâyet edildiğine göre
şöyle söylemiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir sefer ana yoldan
çıkarak dağ yoluna girip gitti. Biraz sonra küçük abdestini bozdu.
Abdestini bozarken (Gözlere pek görünmemek ve yere yaklaşmak
amacı ile bacaklarım o derece açtı ki) iki uyluk kemiği yerinden
çıkar diye gerçekten O’na acıyordum." (26)
N o t : Zevâid’de : Bu hadisin isnadının zayii olduğu belirtilmiştir. Buharî de :
(Senedin râvilerinden) Muhammed bin Zekvân’in hadisleri münkerdir, demiştir,
îbn-i Hibbân da önce onu sikalardan saymış ise de bilahare onu zayıflardan say
mış ve : Artık onun rivayeti hüccet sayılmaz, demiştir. Nesei ve Darekutni de onu
zayii görmüşlerdir.
»Jûc
(26) Parantez içi ifade hadisin açıklanması için benim ilâvetndir. Bu açık
lamada yanılmadığımı umarım.
534 SÜNEN-Î İBN-Î MÂCE
T E R C E M E S İ
342) “... Ebü Saîd-i Hudrî (Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine gö
re Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
İZAHI
î b n - i M â c e h bu hadis için üç sened zikretmiştir. Birin
ci seniedde M u h a m m e d b i n Y a h y a , A b d u l l a h b i n
R e c i', İ k r i me bi n A m m â r . Y a h y a b i n Ebi
K e s i r , H i l â l b i n I y â z ve E b û S a i d - i H u d r î
(Radıyallâhü anhüm) bulunur. Diğer senedde ise M u h a m m e d
bin Yahya, Sel m bin İ b r â h i m e l - V a r r â k .
İ k r i m e , Y a h y â b i n E.bi K e s i r , I y a z b i n H i l â l
ve E b û S a i d - i H u d r i bulunur. M u h a m m e d b.
Y a h y â dedi k İ: «Doğru olan bu (ikinci) seneddir.»
Müelliften itibaren üçüncü râvi, birinci senedde A b d u l l a h
b i n R e c â ’ dır, diğer senedde i s e S e l m b i n İ b r â h i m
e l - V a r r â k ’ dır. Diğer râviler ayni zatlardır. Yalnız E b û
S a i d - ı H u d r i*.nin râvisi olan zâtın isminde ihtilâf vardır.
Bâzılanna göre bu râvinin adı H i l â l b i n I y â z ’ dır ki; bi
rinci senedde böyle anılmıştır. Diğer âlimlere göre ise ismi I y â z
b i n H i l â l ’ dır. Burada müellifin şeyhi M u h a m m e d b i n
Y a h y â da « I y â z b i n H i l â l » ismi doğru ve diğer is
min yanlış olduğunu ifâde etmek istemiştir. Nitekim Hulasa müel
lifi de 301’inci sahifede şöyle söyler:
I y â z b i n H i l â l veya H i l â l b i n I y â z , E b û
S a i d - ı H u d r î ’ nin râvisidir. Kendisinin râvisi de Y a h y â
b i n . E b i K e s i r ’ dir. İ b n - i H i b b a n sika râviler bah
sinde demiştir k i: Doğru olan ismim I y â z b i n H i l â l ' dır.
Müellifin üçüncü senedindeki I y â z b i n A b d i l l a h ise
başka bir zattır. Bu da E b û S a i d - ı H u d r i ve E b û H ü
r e y r e ’ nin râvisidir. Sikadır. (Hulasa Sah. 301)
S i n d i diyor k i: Kişilerin abdest bozarken birbirleri ile ko
nuşmaları ve yek diğerinin avret mahalline bakmaları bu hadisle
yasaklanıyor. Ancak abdest bozmakta olan kişinin abdest bozmak
la meşgul olmayan şahıslarla da konuşmasının yasaklığı bu hadisten
Bab : 25 KİTABÜ-TTAHÂRE VE SÜNENİHÂ 335
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
344) “... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine göre,
kendisi, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Sakın hiç biriniz durgun suda küçük abdest bozmasın.»"
. 3 S t e l- . £ 2 :3 t e \ j > k - r ı *
. « çSiüUUIj
T E R C E M E S İ
ÜÇ HADÎSİN İZAHI
mıştır.
Bab: 25 KİTABÜ-T"TABtÂBE VE SÜNBNÎHA 537
. s îp ’l 3 j ? : *r V ^ . . Ü J| a Ç .^ r
TERCEM E S 1
346) “... Abdurrahman bin Haşana (28) (Radtyallâhü anh) ’den şöyle de
diği rivâyet edilmiştir:
İZAHI
t i ^ d ) £ J* . jO — T İV
• ^ î)j~ j â* ‘ 'if * Oc
- « ^ yı Uij
T E R C E M E S İ
t < Â i l u ? . 6^*12 • ~ T tA
T E R C E M E S Î
TERCEMESİ
349) “ ... Ebû Bekre (Radtyallâhü an A ) ’den şöyle dediği rivâyet edil
miştir :
'Hadîsin: ti
= «Ve bu iki kabir sahibinin azâbı büyük bir şeyden dolayı de
ğildir.» fıkrasına gelince, B u h â r i ’ nin Edeb kitâbmın En-Nemî-
me bâbındaki rivâyeti şöyledir:
=s «Ve bu iki kabir sahibinin azabı büyük bir şeyden dolayı de
ğildir. Halbuki o şey aslında büyük (günah)tır...» B u h â r i ’ nin
Vudû kitabındaki rivâyetinde de fıkra şöyledir:
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
as «Ve bu iki kabir sahibinin azabı büyük bir şeyden dolayı de
ğildir. Bilâkis o şey şüphesiz büyük (günah) tır...» Anılan kabir sa
hiplerinin tazibine sebep olan suçun büyük olduğu, B u h â r i ’ nin
bu iki rivâyetindeki; A jjj veya;
(30) isrâ, 44
(31) Bakara, 74
544 SÜNEN-l İBN-Î MACE
T E R C E M E S İ
350) “... El-Muhâcir bin Kunfuz bin Umeyr bin Cuz’ân (RadtyaUâkü
ank)’dtn rivâyet edildiğine göre şöyle söylemiştir:
İ ZAHI
■3 j * *3 6 * İZ **} v < ü j i’ f « ^
** ■j'#n «s-»c« ■>- o ^ <, s/*' ■fr *r- «»•f--^
• |C* i C J ^ » ( AJlC) LimS
• Çf cntıitl î
. jÇ ll* t Âe-jj y \ } JÖ j
TE R C E ME S İ
351) "... Ebû Hüreyre { Radtyallâhü anhyâtn rivâyet edildiğine göre şöy
le söylemiştir:
t Z A H I
L ^ -r«T
T E R C E M E S İ
; vû. S
»1‘ *ı" "ı' • -*t ■*' " Ajkf * .11 l'«V '
T E R C E ME S İ
TERCEMESÎ
İ Z A H I
TERCE MES İ
355) “... Ebû Siifyan (33) (Rûdtyallâkü ankyûen rivâyet edildiğine gö
re şöyle söylemiştir:
(33) Talha bin Nâfi Ebu Siifyan el-Mekkl eî-Kurayşİ, bu senedde mezkûr Sa-
habllerin ve İbn-i Abbas’m ravisidir. Kendisinden de A ’meş, Husayn bin Abdir-
rahman ve İbn-i İshak rivayet etmişler. İbn-i Hibban onu sika saymıştır. (Hu
lâsa. 180)
550 SÜ N E N *! İB N -l MÂCE
Bana Ebû Eyyûb El-Ensâri, Câbir bin Abdillah ve Enes bia Mâ
lik (Radıyallâhü anhüm) haber verdiler ki şu âyet nâzil oldu:
:# • ti j\ i ‘ ->*.1 Cj
t ■* . *
. t *—■i’ J* i** • ,(»-«5 Lf
% *1"
TERCEMESİ
İZAHI
jc i ‘ ^ — fû V
TERCEMESİ
357) “... Ebû Hüreyre (Radtyallâkü a n h )’den rivâyet edildiğine göre Re-
lûluliah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
İ ZAHI
«Kim çıkıp Kubâ mescidine varsa ve orada iki rek’at namaz kıl
sa bir ömre kadar sevap kazanır.»
TERCEMESİ
3S8) "... Ebû Hüreyre ( Radtyallâhü «»A/derı rivâyet edildiğine göre şöy
le söylemiştir:
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) büyük abdestini boz
duktan sonra bir kaptaki su ile taharetlendi ve bundan sonra da
554 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
TERCEMESİ
359) Cerîr (bin Abdillah El-Biclî) (Radtyallâhü a«A)’den rivâyet
edildiğine göre:
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir ağaçlığa girip ab
destini bozdu ve biraz sonra Cerîr O'na deriden mamûl bir kap su
götürdü. Resûl-i Ekrem o sudan taharetlendi ve elini toprağa sürdü."
İZAHI
ajyU-Lb*v l (r.)
30 — YEMEK VE SU KABININ (ÜSTÜNÜ)
ÖRTMEK BÂBI
t e r c e m e s i
TERCEMESİ
ÎZAHI
TERCEMESİ
İZAHI
. « ^4 ti £|3 »J $j~gf 3
TERCEMESİ
. « cjfjA
TERCEMESİ
»3 k *&
\3^>3 ö l ; jHaı jûii .ûc 3® '*3^-* : 3^
TE R C E M E S İ
TE R C E M E S İ
B U B A B T A K İ H A D İSLE R İN İZA H I
. 4.ı * f •»
yetinde; {j-* > j! = «İlk defası topraklı sn ile...» buyu
ruluyor. Bunlardaki diğer bir rivayet t b n - i M â c e h ’ deki rivâ-
yet gibi; ■«— = «Sekizinci olarak toprağa
✓ * *• /
Yani köpeğin sidiği, pisliği, kanı, teri, kılı, salyası veyâ her hangi
bir tarafı temiz bir şeye dokunurken dokunan ve dokunulan şeyler
den birisinde ıslaklık bulunursa aynı şekilde birisi toprakla bulanmış
olmak kaydı ile yedi defa temiz su ile yıkamak gerekir.
Bir köpeğin defalarca veya birden fazla köpeğin anlatılan şekil
de dokundukları bir kabı temizlemek için arkadaşlarımızın üç görü
şü vardır : En sıhhatli görüşe göre hepsi için yalnız yukarda be
lirtildiği gibi yedi defa yıkamakla kab temizlenmiş sayılır. (Diğer
görüşleri buraya almayı gerekli görmüyorum.)
Köpeğin dokunduğu kab başka nedenle de necis olmuş olsa bile
yedi defa yıkamakla kab temizlenmiş olur. Yâni diğer necaset için
ayrıca yıkamak gerekmez.
Toprakla bulanmış su ile yıkamak yerine sekizinci defa sâfi su
ile yıkamak veya o kabı büyük bir göle batırıp yedi defa yıkamak
için gereken süre kadar su içinde bekletmek en kuvvetli kavle göre
kâfi sayılmaz.
. « olil jLjl jl
TEf i - CEMESİ
367) “ ... Kebşe bint-i K â ’b C-3S) ( RadtyaUâkü anhâ) ’dan rivayet edil
diğine g ö re :
Kendisi Katâde (Radıyallâhü anh) ’uı abdest alması için (bir ka
ba) su döktü. Kebşe, Ebû Katâde’nin bir oğlunun (Abdullah’ın) ni
kâhı altmda idi. Bir kedi gelerek o kabtan su içmek istedi. Ebû Ka
tâde kabı kediye doğru eğip (kolayca su içmesini sağladı.) Ben de
Ebû Katâde’ye bakıp durdum. Bunun üzerine Ebu Katâde bana şöy
le dedi: Ey kardeşimin kızı! Sen hayret mi ediyorsun? Besûlullah
(Sallallahü Aleyhi ve Şellem) buyurdular ki:
«Şüphesiz kedi necis (pis) değildir. (Çünkü o etrafınızda) çok
dönüp dolaşan erkekler veyâ dişilerdendir.»”
İZAHI
(35) Kebşe bint-i K â’b bin Malik Ensârilerdendir. Ebû Katâde’nin Abdullah
adlı oğlunun eşidir. îbn-i Hibbân’in beyanına göre Kebşe sahâbîlerdendir. Ebû
Katâde’nin ravisidir. Kendisinden de kız kardeşinin kızı Humeyme rivayet etmiş
tir. Ebû Dâvûd, Tirmizi ve İbn-i Mâceh. onun hadislerini rivayet etmişlerdir.
El-Menhel Cild 1, Sah. 264, Mısır 1974
Bâb : 32 KİTABÜ-TTAHÂRE VE SÜNENİHÂ 563
T E R C E M E S İ
İZAHI
m*
t •
TERCEMESİ
36
9) “... E bûH üreyre(Radtyallâhü anhyâ&x rivayet edildiğinegöreRe
sûlullah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöylebuyurmuştur:
Bâb: 32 KÎTABÜ-TTAHÂRE VE SÜNENÎHÂ 565
İZA H I
IJ jC J - lJ İ\J1\
=t «Kadın, merkep ve köpek (önünden geçtikleri kişinin) nama
zını bozarlar.»”
E b û Z e r (Radıyallâhü anh)’m rivâyetindeki uzunca hadî
sin bu fıkrası şöyledir:
*j ^ y \ ı_j ı ÂsyLa aH j . . .
C . 1J J İ>IJ ^ I_ A-ia-İJ. V
= «Hiçbir şey namazı bozmaz. Sizin gücünüz dahilinde — namazını
zın önünden geçmek isteyeni — defedin» hadisi ile mensuh olduğu
nu, iddia etmişler ise de bu iddiâya pek rıza gösterilmemiştir. Çün
kü hadislerin nesih yoluna hemen gidilemez. Ancak yek diğerine
görünüşte zıt olan hadîsler arasında uzlaştırma ve hepsinin geçer
liliği sağlanamaz, tevili mümkün görülemez ve hadîslerin hangisi
nin önce hangisinin sonra buyurulduğunu bilirsek o zaman nesih
yoluna gidilir. Burada hadislerin tarihlerini bilmiyoruz, hepsinin
geçerliliği ve tevili mümkündür. Nitekim yukarda tevil şeklini izah
ettik. Diğer taraftan nâsih olduğu iddia edilen hadis zayıftır.»
TERCEMESÎ
İZAHI
Hadis'i, T i r m i z i , N e s e i . E b û D â v û d , A h m e d
ve B e y h a k i de rivâyet etmişlerdir. E b û D â v û d , Tahâ-
•% * * * 'öi İ Ü
TERCEMESÎ
371) “ ... îbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhüntâ)’den şöyle söylediği' rivâyet
edilmiştir:
•K d***! $§| j
TE R C E ME S Î
372) “ ... Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) i n zevcelerinden
Meymûne (Radıyallâhü anhâ) ’dan rivâyet edildiğine göre :
lj d \ ^>1 (r t )
T E R C E M E S İ
. jlifll Û
r j j f i tJ
ÛSu; . alî 3 Jl5l t: .^ - rvi
j3~») üt «1
)1J - ~j j ^ i 3&i < _ , - > • j * . i j x S jy t « 3 ja-Vİ u
;
- JjJiîlij <3J^t j A Q
--aB
«aJ
İ: 4İU(j âsiJ
UC 3^
i <X**m | (jf ı
T E R C E M E S İ
İk i H âl Tercemesi
İlk hadisin râvisi El-Hakem bin A m r el-Gıfart’ye el-Hakem bin el-Akra’ da
denilir. İbn-i Sa’d’in dediğine göre Resûl-i Ekrem (S.A.V .) vefat edinceye kadar
el-Hakem, O’nun yanından ayrılmadı. Bilahare Basra’ya gitti ve bir ara Horasan
valiliğini yaptı. K a v ile r i: Abdullah bin es-Samıt, Şirin, Haşan ı Basrî, Ebü'ş-Şa’sa
ve başkalarıdır. Radıyallahu anhûm.
Hasan-i Basri (R .A .) demiştir k i; Ziyâd, el-Hakem’i Horasan valiliğine ata
dı. El-Hakem oralarda büyük bir ganimet almaya muvaffak oldu. Ziyâd, bunun
üzerine kendisine bir mektup yazarak ganimet dolayısıyla elde edilen altın ve
gümüşün halife Hz. M uâviye (R .A .) tarafından istendiği için gönderilmesini vo
diğer mallan dağıtmasını talep etti. Fakat el-Hakem, Zıyâd’a yazdığı cevapla A l
lah'ın kitabı Halîfenin zatınıza yazdığı emirnameden önce gelir. G ökler ve yer
bir kulun başma yığılsa bile kul takvadan ayrılmazsa Allah onun her güçlüğüne
b ir çözüm yolunu ihsan buyurur, dedi. Daha sonra bütün ganimet m alım halka
dağıttı. B ilah are: «A lla h ’ım ! Şayet huzuruna gelmem hayırlı ise canımı al» dedi
ve çok zaman geçmeden hicretin 50. yılı M erv’de vefat etti.
Tirmizl, Ebû Dâvûd, Nesei ve îbn-i Mâceh onun hadislerini rivayet etmişler
dir. Buharl de bir hadisini rivayet etmiştir. (Bak : El-Menhel Cild 1, Sah. 274-275)
İkinci hadisin râvisi Abdullah bin Sercis ei-Müzenî el-Mahzûmî el-Basrî’nin
17 hadisi vardır. Kendisi Resûl-i Ekrem (S .A .V .)’den, Hz. Ömer'den ve Ebû Hü
reyre (R .A .)’den rivayet etmiştir. R âvileri ise Osman bin Hakim, Asım ei-Ahvel,
Katâde ve Müslim bin Meryem ’dir.
Müslim, Nesei, Tirm izî, Ebû Dâvûd ve îbn-i Mâeeh onun hadislerini rivayet
etmişlerdir. Buhar!, îbn-i Hibbân ve İbn-i Abdi’l-Ber onun Resûl-i Ekrem
(S .A .V .)’in sohbetinde bulunduğunu beyan etmişlerdir. ( B a k : El-Menhel Cil 1,
Şah. 114)
574 SÜNEN-1 İBN-İ MÂCE
. 5 ı^ ı j j y , ^ , i ı Ç1 c -. ^ 3 “t i - rv«
. j
TERCE MES İ
T E R C E M E S Î
İZAHI
H adîsi B u h â r i , M ü s l i m , N e s e i , E b û D â v û d
ve B e y h a k i de b ir kaç senedle rivâyet etm işlerdir. Resûl-i
Ekrem (S a lla lla h ü A leyh i ve S ellem ) ve. han ım larının b ir kabtan boy
abdesti aldık ları husûsun da A l i , Enes, C â b i r bin A b -
dillah, îbn-i Ömer, Ü m m - ü Hâni, Ü m m - û H a -
b i b e , M e y m û n e ve Ü m m ü S e l e m e (R a d ıy a llâ h ü
a n h ü m l’den ayrı ayrı rivayetler vard ır. B u n la n n b ir kısmı bu b â b ta
geçecektir.
H A D ÎS T E N Ç IK A R IL A N F IK H I H Ü K Ü M L E R :
• 4 Cjİ
TERCEMESI
TERCEMESI
* »-3
Bâb: 35 KİTABÜ-TTAHÂRE VE SÜNENİHÂ 577
TERCEMESÎ
. ^ cî.y-Jj O» ^ ^ l
TERCEMESÎ
380) ”... Ümm-ü Seleme ( Radıyallâhü anhâ) ’den rivâyet edildiğine göre:
Ümmü Seleme (R .A .)’nm adı Hind bint-i Ebi Ümeyye el-Mahzumiyye’dir. İlk
kocası Ebu Seleme Abdullah bin Abdi'l-Esed’dir. Kocası ile beraber Habeşistan’a
hicret eden ilk müslümanlardandırlar. Bilahare Mekke’ye döndüler. Oradan da
Medine’ye hicret ettiler. Medine’de kocasının vefatından sonra Resûl-i Ekrem’in
zevcesi olmak şerefine mazhar oldu. Kendisi Kureyş kabilesinin hanedanlarından
ve ilk muhacirlerden olduğu, cihetle raü’minlerin annesi olmak gibi yüce bir mer
tebeye yükseldi.
378 hadisi bulunur. Buharî ve Müslim 13 hadisinde ittifak etmişlerdir. Üçer
hadisini de münferiden rivayet etmişlerdir. Râvileri ise, ilk kocasından oian ço
cukları Ömer ile Zeyneb’tir. Ayrıca Nâfi, Said bin el-Müseyyeb, Ebu Osman en-
Nehdi ve başka zatlar da ondan rivayette bulunmuşlardır.
Hicrî 59. yılı vefat etmiş ve Ebû Hüreyre (R .A.) tarafmdan cenaze namazı
kildmlmıştır. Zehebi’nin dediğine göne Resûl-i Ekrem (S.A.V.)’in en son vefat
eden hanımıdır. (El-Menhel cüz 1. Sah. 332)
Ümmü Hâni (R.A.), Ebû Tâlib’in kızıdır. Adı Fâhıte’dir. Ahmed ise, adının
Hind olduğunu söylemiştir. 46 hadisi olup Buharî ve Müslim bir hadisinde ittifak
etmişlerdir. Râvileri de torunu Ca’de, mevlâsı Ebû Mürre ve Mücahid'dir. Mekke’
nin fetih günü müslüman olmuştur. (Hulasa sah. 500)
»IjLSj ı_jl ( n )
T E R C E ME S İ
tZ A H I
Hadis E b û D â v û d , N e s e i , B e y h a k i ve İbn-i
H u z e y m e tarafından ayni sözlerle rivâyet edilmiştir.
EI-Menhel’de hadîsle ilgili olarak şu izah v a r:
Hadisin zâhirine göre erkekler ile kadınlar bir kabtan aynı za
manda abdest alırlardı. Eğer böyle mânâlandırılırsa hadis eş duru
munda olanlara ve mahremlere âit olur. Çünkü yabancı erkeklerle
kadınların bir kabtan ayni zamanda abdest almaları uzak bir ihti
maldir.
t b n ü ' t - T 1 n ’ in dediği gibi şayet hadis mahrem olanlara
tahsis edilmeyerek genel olarak kabul edilirse hadisden maksad şu
olur: «Erkekler kendi aralarında toplu halde kadınlar da kendi ara
larında toplu halde aynı kabtan abdest alırlardı.» Bu takdirde er
Bâb : 36 KİTABÜ-T’TAHÂRE VE SÜNENÎHÂ 579
aX»\ u? . jX s . a u; — TA t
. ^ t - ıi (S£. lc j
580 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE
T E R C E M E S I
İ Z A HI
El-Menhel yazan, E b û D â v û d ’ un rivâyet ettiği bu hadi
si açıklarken ezcümle şunlan söyler:
Ü m m ü S u b y e (Radıyallâhü anhâ) ’mn maksadı: Besûl-i
Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in bâzen kendisinden önce ve
bâzen de kendisinden sonra suyu avuçla kabtan aldığım belirtmek
tedir. Ü m m ü S u b y e , K a y s kızı H a v l e t e ' d i r . Resûl-i
Ekrem’e biat edenlerdendir. Râvileri de H a r r a b û z ’ un oğul
lan S â l i m ve N â f î ’ dir. E b û D â v û d ve î b n - i M â
c e h , onun hadislerini almışlardır.
Ü m m ü S u b y e (Radıyallâhü anhâ), Peygamber (Sallalla
hü Aleyhi ve Sellem) ’in mahremi veyâ zevcesi olmadığı halde, Pey
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile aym kabtan abdest alma-
lân nasıl câiz olur? denmesin, çünkü ikisinin arasında ve su kabı
üzerinde bir perdenin gerilmiş olması ve perde arkasında durup sı
rayla suyu avuçlamış olmalan muhtemeldir. ( S i n d i bu ihtima
lin yanında ikinci bir ihtimal olarak bu durumun «HİCAB» emrinden
önceki zamanda meydana gelmiş olmasıdır, der.)
El Menhel’de daha sonra hadîsten çıkarılan şu fıkhi hükümleri
anlatılır:
1. Abdestsiz bir kimsenin (temiz olan) eli ile kabtan avucuyla
su alması câizdir.
2. Abdestsiz bir kimse (temiz olan) elini kaba batırmakla kab-
taki su müstamel sayılmaz (temizleyicidir, tahârette kullanılır.)
B âb: 37 KİTABÜ-TTAHARE VE SÜNENİHÂ 581
4. Biri erkek, diğeri kadın bile olsa iki kişinin tek bir kabtan
abdest alması câizdir. (Yabancı erkek ile kadının bir arada bulunup
abdest almalarının başka yönlerden yasak olması ayrı bir husustur.)
Hadis, E b û D â v û d ve İ b n - i M f t c e h ' t e n başka
Da r ek u t nî , Ahmed, Be y h a k i , tbn-İ Ebi Şe y b e ,
T a b a r â n î ve T a h a v i tarafmdan da rivâyet edilmiştir.
B u h â r i de El-Edebü’l-Müfredde nakletmiştir. (40)
T E E C I M E S İ
v_>lı (rv)
T E R C E M E S I
İZAHI
1 m a m E b û H a n î f e ve i m a m S e v r ! bu hadise
dayanarak: Su bulamayan bir kimse, abdest uzuvları üzerinde akı
nı, tatlı ve çiğ olup sarhoşluk vermiyen hurma nebîzi (şırası) ile ab
dest alacak, teyemmüm edemez, demişlerdir. İ m a m M u h a m -
m e d *e göre bu kimse hem anılan vasıflan hâiz nebizle abdest ala
cak hem de teyemmüm edecektir. İ m a m E b û Y û s u f ’a göre ise
bu kimse nebizle abdest alamaz, teyemmüm eder. E b û H a n i f e de
bu kavle dönmüştür. Diğer mezheb imamlarının ve cumhur’un kav
li de budur. T a h â v î de bu kavli tercih ederek: İ b n - i Me s ' -
û d * un (mezkûr) hadîsine dayanarak E b û H a n i f e ’ nin ilkin
söylediği sözün dayandığı bir asıl yoktur, demiştir. İmamın dönüş
tüğü son görüş mezhebin asıl görüşüdür. Çünkü, Et-Tevzîh’ten nak
len. El-Bahr’de beyân edildiği gibi bir müctehidin terkettiği fetvâsim
tutmak câiz değildir.
. . . . İZJff f j u ^ t\L> \j
. 1_JU*«h
# Aafcojk 4* C/*^- 0*3 >i^'^'
T E R C E ME S Î
385) "... Abdullah İbn-i Abbas (Radtyallâhü a«Aaw»â)’den rivâyet edil
diğine göre cinler gecesi Resûlullah ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Abdullah
İbn-i Mes’ûd’a :
— Senin beraberinde su bulunur (mu)?* buyurdu. Abdullah da t
Hayır yanımda su yoktur. Ancak U r tulumda bulunan nebiz vardır,
diye cevap verdi. Bunun ■'izerine Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) :
«Tertemiz hurma ve temizleyici sudur. Bana ( = elime) dök» bu
yurdu. Abdullah dedi ki: Bunun üzerine O’na ( = O’nun eline) dök
tüm. O da o (nebiz) ile abdest aldı.»”
N o t : İbn-i Abbas (R .A .)’ın bu hadisini yalnız musannifimiz rivâyet etmiştir.
Senedinde İbn-i Lahla bulunur. Halbuki bu zat zayıftır. Dolayısıyla sened zayıf
sayılmıştır.
*lc ( ta)
38 — DENİZ SUYU İLE ABDEST ALMA BÂBI
I ıJ •ı* * ^jî y .*«** > ıSl * Mı* • a
J jk s tş ÎJ * - . dttu & . jUf Or — YVH
• ¥ -• *.¥ --».Îî. .*ı * - .-
ûi ‘ *>J. t}Ji > ü* *
Ol : +■ t/» J> û i J * * Ü ^-*“»-•
^ **>•» />*
w
:d s ^ > j ^ Jı ,ç 3 k ; x i ç‘ ^ f i- i jiaı
* *
^ j r*
. 0 . 1 *_ t ty- ’j f . ,U l ^ 3l3\ e ; 'JjJy. 'J$ ’Ş - j \ ı&dJ.j{
İ ZAHI
Hadîs; M â l i k , A h m e d , N e s e I , Ti r m i zi , İ b n - i
Ebi Şeybe, İbn-i H uzeym e, İbn-i H i b b â n ,
D a r e m ı , E l - H â k i m , D a r e k u t n i , ve Î h n ü ’ l - C â -
r û d tarafından da rivâyet edilmiştir. T i rm i zi , hadisin hasen -
sahih olduğunu söylemiş, İ b n - i A b d i ’l - B e r , İ b n ü ’ l-
M ü n z i r ve E b û M u h a m m e d E l - B a ğ a v l de hadîsin
sıhhatma hükmederek âlimleroe makbul sayıldığını belirtmişlerdir.
Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’e müracaat eden za
tın A b d u l l a h E l - M ü d l l c ! olduğu D a r e k u t n i ’ nin
bâzı senedlerinde belirtilmiş, D a r e m î ’ nin rivâyetinde de «Beni
Müdlic» kabilesinden bir adam... diye geçer. E l - H â k i m ’ in ri
vâyetinde ise: «Bir avcı geldi..,» ifâdesi kullanılmıştır.
Soru sahibinin maksadı: E l - H â k i m ve E l - B e y h a k i ’ -
nin tafsilatlıdan rivâyetinde açıklandığı gibi, avlanmak için denize
açıldığında bâzen abdest almak veya gusletmek gerekir. Beraber gö
türülen tatlı su az olup hem içme hem tahâret için bâzen yetmez. Ab
dest veya gusülde kullanıldığı takdirde içme suyu kalmaz. Deniz su
yu acı olduğundan içmeye elverişli değildir. Acaba tahârette kullanı
labilir mi?
Verilen cevapta deniz suyunun temizleyici olduğu bildirilmekle,
abdest ve gusül’de kullanılabildiği gibi necasetin (pisliğin) gideril
mesinde de kullanılabileceği belirtiliyor.
Tahûr s Temizleyici demektir. Tahûr sayılan bir su hadesten ta
hârette (abdest ve gusülde) ve necasetten (pislikten) tahârette kul
lanılabilir. Soru sahibi, deniz suyunun abdest için kullanılıp kulla-
nılamıyacağmı sormuş, fakat Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) daha şümullü bir cevap vererek deniz suyunun tahâretin
her çeşidine elverişli olduğunu bildiriyor.
Meyte t Boğazlanmadan ölen hayvan demektir. Çekirgeden baş
ka karada yaşayan bütün hayvanların meytesi necistir. Soru sahi
bi denizde yaşayan hayvanların meytesinin helâl olup olmadığını
sormadığı halde önemine binâen Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) meytenin hükmünü bildirmekle bunun açıklanmasını ge
reğine işaret buyurmaktadır. Deniz meytesine âit hükmün cevapta
yer alması sebebi şöyle de olabilir: Genel olarak meyte, necis olup
içine düştüğü az suyu da necis eder. Deniz meytesinin diğer meyte-
lerden farklı olup necis sayılmadığı bildirilmekle, deniz suyunun,
Bâb: 38 KİTABÜ-TTAHÂRfî VE SÜNENİHÂ 589
amı sîzler için helâl kılındı.» ( M â i d e 96) âyeti ve (bu bâbta ge
çen) hadis bizim delilimizdir. Lügat ehli olan Ö m e r b i n E 1-
H a t t â b (Radıyallâhü anh) âyetin tefsirinde: Deniz avı senin
avlandığındır. Taâmı da denize atılandır, demiştir. Meyte kelimesi
kayıtsız olarak şer-i şerifte kullanıldığı zaman boğazlanmadan ölen
hayvan demektir.
d f i l t l » a * . jseİÎ!»k j . ti» 3—
rl V j j d - — A«-l qa,^
. « S ; |^.\. î j c î j ^ ı i ' j i » 3 S ğ âı j j i j
T E R C E M E S İ
387) “... Müslim bin Mahşî’nin Îbnü’l-Fârisî (Radtyâltâkü anhüm)’den
rivâyet ettiğine göre şöyle söylemiştir:
Ben avcılık ederdim. Bir kırbam ( = su kabım), vardı. Ona su ko
yardım ve ben deniz suyu ile abdest aldım. Sonra bunu Resûlullah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’e anlattım. Bunun özerine Resüli Ek
rem s
«Deniz, suyu tahûr (= temizleyiciNlir, meytesi (murdarı) helal
dir.» buyurdu."
N o t : Sindi’nin Zevâid’den naklen beyan ettiğine göre hadisin isnadındaki
râviler sikalardan ibarettir. Ancak Müslim bin Mahşi, sahâbî olan el-Pirâsi’den
hadis işitmemiş, ancak El-Firâsî’nin oğlundan hadis dinlemiştir. El-Firâsi’nin oğlu
ise sahâbi değildir. Bu sebeple hadisi babasından rivâyet etmiştir. (Yani avcılık
eden Peygamber (S.A.V.) ile görüşüp babasından rivâyet eden El-Firâsl’dir, oğlu
değildir. Bu duruma göre senedden El-Firâsi düşmüş görülür.
?>• f». >*. . t *• t.i.. m .»»
alı \li j l 1 Cj VS . xU^>- ( j -iv-1 İm-, tç-^ı U t AA
+ £ f •
T E R C E M E S I
388) “... Câbir (Radtyallâhü ö«A)’den rivâyet edildiğine göre Nebî (Sal
lallahü Aleyhi ve Sellem )'z deniz suyu(nun hükmü) sorulmuş, O da:
«Deniz, suyu tahûr ( = temizleyici) dir, meytesi (murdarı) helal
dir.» buyurdu.
Müellifimiz, yine Câbir bin Abdîllah‘a ulaşan ikinci bir senedin
müellifin şeyhinden yukarıya doğru şu zatlardan ibaret olduğunu
ifade ediyor •.
Ebü’l-Hasan bin Seleme, Ali bin EI-Hasan El-Hestecânı, Ahmed
bin Hanbel, Ebü’l-Kasım bin Ebi’z-Zinad, İshâk bin Hazım, Ubeydul-
lah İbn-i Mıksem ve Câbir bin Abdillah... (Radıyallâhü anhüm).
N o t :■ Zevâid’de belirtildiğine göre İbn-i Hibbân ve Darekutni de hadisi yine
Câbir bin Abdillah’e ulaşan birer senedle rivâyet etmişlerdir.
T E R C E M E S I
389 “... El-Muğîre bin Şu’be (Radtyallâhü anh) ’den :
t Z A H I
Hadis. B u h â r i , M ü s l i m , N e s â i ve E b û D â v û d
tarafından muhtelif sözlerle uzun ve kısa metinler halinde mütead
dit senetlerle rivâyet edilmiştir. E b û D â v û d ’ un uzun bir me
tin halindeki rivayetlerinin birisi şöyledir:
El-Muğîre bin Şu*be (Radıyallâhü anhümâ)’den şöyle dediği rivâyet edil
miştir :
FIKHÎ HÜKÜMLER
T E R C E M E S t
İZAHI
Hadîsin râviyesi E r - R u b e y y i ’ (Radıyallâhü anhâ) Resûl-i
Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Selleml’e biat ederek savaşlara katılan
Ensâr-ı Kiram’m bahtiyar kadınlarındandır. B u h â r i ve N e -
s â î ’ nin tahric ettikleri bir hadiste E r - R u b e y y i ’ :
Biz Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile beraber savaşır,
askere su verir, onlara hizmet eder, şehitleri ve yaralıları Medine-i
Münevvere’ye götürürdük, demiştir. 21 hadisi var: B ü h â r i ve
M ü s l i m 1 hadîsini müttefikan ve yalnız^ B u h â r i 2 hadisini
rivâyet etmişlerdir. E b û D â v û d , . - T i r m i z ı , N e s â i ve
î b n - i M â c e h de o’nun hadislerini nakletmişlerdir.
Râvîleri ise N a f i ' , M e v l â , İ b n- i Ö m e r , E b û
Sel eme, S ü l e y ma n bin Yes âr , A b d u l l a h bi n
M u h a m m e d , H a l i d b i n Z e k v a n v e başkalarıdır.
E r - R u b e y y i ’ in burada rivâyet edilen hadisi, T i r m i z i ,
A h m e d ve B e y h a k i tarafından da rivâyet edilmiştir. E b û
D â v û d da kısa ve uzun metinler halinde muhtelif yollarla rivâ-
yette bulunmuştur.
E l - H a f ı z , Telhis’te: R u b e y y i ' in hadisi için bulunan
yolların ve lafızların dönüm noktası râvi A b d u l l a h î b n - i
A k i l ' dir ki o’nun zayıflığı söz konusu edilmiştir, der.
M ü e l l i f ’ in rivâyetinde Peygamber’in mübarek yüz ve kol
larını kaçar defa yıkadığı belirtilmemiş ve yüz yıkamadan önee el
yıkamaya, ağız ile buruna su almaya, keza kulakları meshetmeye
temas edilmemiştir. Fakat E b û D â v û d ’ un rivâyetlerinden
birisinde Resûl-i Ekrem’in (mübârek) ellerini (bileklere kadar) ve
yüzünü üçer defa yıkadığını, bir defa (mübârek) ağzma ve burnu
na su aldığım, kollarını üçer defa yıkadığını, başının arkasını ve
önünü iki defa meshettiğini, kulağının her tarafını meshettiğinl ve
ayaklarını üçer defa yıkadığını belirtiyor.
Abdest uzuvlarının kaçar defa yıkandığı hususu, î b n - i M â -
c e h ’ in Süneninde Taharet Kitabı’nm 45 ilâ 53’üncü bâblannda ri-
598 SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE
TERCEMESI
M jJ»İ
T E R C E ME S I
(41) Safvân bin Assâl El-Müradî 11-CemeIİ, Resûl-i Ekrem ile beraber 12
savaşa katılmıştır. 20 hadisi vardır. Abdullah İbn-i Mes’ûd (R .A .) gibi bir zat bile
ondan rivayette bulunmuştur. Hulasa : 174)
(42) Hadîsin râviyesi Ümmü Ayyâş (R A . ) sahâbidir. Hz. Rukayye’nin câri-
yesidir. Ravisi, torunu Anbere bin Saîd’dir. Hulasa yazarı onu. «adı bilinmeyen
râviler araismda ve 499’uneu sahifede bu kısa bilgi ile zikretmiştir.
SÜNEN İ İBN-İ MÂCE, TERCEME ve ŞERHİ’nin Birinci Cildi
Burada Bitti. II.C İ Cildi UYK UDAN U Y A N A N ADAM, ELİNİ
YIKAM ADAN ÖNCE KABA SOKABİLİR Mİ?
M UK ADDİM E ................................ 6
Resûlullah (S.A.V.)’in sünnetine ittiba etmenin gerekliliğine dâir
vârid olan hadîsler bâbı ... .................... 7
1— No.lu Ebû Hüreyre (R A . ) hadisi ........ 7
İZ A H I ............... ... 7
2— No.lu Ebû Hüreyre (R A ,.) hadîsi ........ 8
İZ A H I .................................................... 9
3— No.lu Ebû Hüreyre (R .A .) hadîsi ............... 11
İZ A H I ............... ......... ..................... 11
4— No.lu Ebû Ca’fer (R A . ) hadîsi ............... 12
İZ A H I .................................................... 13
İbn-i Ömer ( R A . ) Hal Tercemesi ........ 13
5— No.Iu Ebû Derda (R A . ) Hadîsi ............... 14
İZ A H I ... ............... ...... ..................... 15
Ebû Ca'fer’in Hal Tercemesi ..................... 15
Ebû'd Derda’nın Hal Tercemesi ............... 15
6— NoJu Kurret b. Eyas (R A . ) Hadîsi ........ 16
İZ A H I ............... ................................. 16
7— NoJu Ebû Hüreyre (R .A .) Hadisi ........ 18
İZ A H I .............................................. ... 18
S— No.lu Ebâ İnebe El-Havlânî (R .A .) Hadisi 18
İZ A H I .................................. ............... 19
9— No.lu Şuayb (R .A .) Hadisi ..................... 19
10— NoJu Sevbân (R .A .) Hadîsi ..................... 20
İZ A H I ... .................... . .................... 20
Muâviye ( R A . ) ’nin Hal Tercemesi ........ 20
( . . . ) No.lu Abdullah b. Amr İbni’l-As (R .A .) Hadi 21
11— NoJu Ca’bir b. Abdillah (R .A .) Hadîsi ... 21
12— NoJu Mikdâm b. Ma’dikerib (R A . ) Hadîsi 22
İZ A H I ............... ................................. 22
Resûlullah (S A .V .)’in hadîsine tâzîm ve O ’na muarız olanı tehdı
bâbı ... ......................... ... . . . * ............... 23
İZ A H I ..................... ........................... 23
H AD İSTEN Ç IK A R IL A N H Ü K Ü M ... ... 24
13— No-lu Ebû Râfi (R .A .) Hadisi ............. 24
FİHRİST 605
.
Berâ b. Âzib (R .A .) Hal Tercemesi ... 199
117— No.lu Abdurrahman b. Ebi Leylâ (R .A .) Hadi 200
İZ A H I ...................................................... ... 202
Hz. Haşan (R.A.)*m Hal Tercemesi ........ 203
Hz. Hüseyin (R .A .)’m Hal Tercemesi ... 203
İZ A H I ............. - ... ......... 204
118— NoJu Hubşiy b. Cenâde (R .A .) Hadîsi m
İZ A H I .................... . ........................... 208
121— NoJu Abdurrahman b- Sâbit (R .A .) Hadîsi 210
İZ A H I ..................................................... 210
Zübeyr b. Avvâm (R A J 'm Fazileti ... 211
122— NoJu Câbir (R .A .) Hadisi ................... 211
İZ A H ....... . ... ........................... ... 212
Hz. Zübeyr (R.A.)*m Hal Tercemesi ... 212
123— NoJu Zübeyr b. Avvâm (R .A .) Hadisi ... 213
İZ A H I ........................................ ........ 213
124— NoJu Urve b. Zübeyr (R .A .) Hadisi 214
Hz. Talhâ (R A . )’ın Hal Tercemesi ........ 215
Talhâ b. Ubeydullah (R .A .)’m Fazileti ... 216
125— NoJu Câbir b. Abdillah (R A . ) Hadisi ... 216
İZ A H ... ... ............... ...................... 217
127— NoJu M ûsâ b. Talhâ (R .A .) Hadisi ... ... 218
128— NoJu Kays b. Ebi Hâzira (R A . ) Hadisi ... 218
İZ A H I .............. ......... ..................... 218
Sa’ad-b. Ebi Vakkas (R .A .)’ın Hadîsi ... 219
129— NoJu Ali b. Ebi Tâlib (R .A .) Hadisi ... 219
Sa’d b. Ebî Vakkas ( R A . ) ’ın Hal Tercemesi 219
130— No lu Sald b. El-Müseyyeb ( R A . ) Hadisi 220
İZ A H ... .............................................. 220
Sald b. Müseyyeb (R A . )’ın Hal Tercemesi 221
131— NoJu Kays b. Ebi Hâzim (R A . ) Hadisi 222
İZ A H I ... .............................................. 222
132— NoJu Sald b. El-Müseyyeb b. (R .A .) Hadisi 222
İZ A H I ..................... ........................... 223
Aşere-i Mübeşşere ( R A . ) ’nin Faziletleri 224
133— NoJu Sald b. Zeyd ( R A . ) Hadisi ........ 224
İZ A H I ......... ... ;.................... 224
134— NoJu Sald b. Zeyd ( R A . ) Hadisi ........ 225
İZ A H I ..................................................... 225
Ebû Ubeyde b. Cerrâh (R A . ) Fazileti ... 223
135— NoJu Huzeyfe b. Yeman (R .A .) Hadîsi ... 227
136— NoJu Abdullah b. Mes’ûd (R A . ) Hadîsi ... 227
İZ A H ..................................................... 227
F İH R İS T 611
Bir kaptan abdest alan erkek ve kadm bâhı ... ........ ... 578
381— NoJu Abdullah İbn-i Ömer (R A .) Hadîsi ........ 578
İZAHI ........................................................ . 578
382— NoJu Ümmü Subyetü'l-Cüheniyye (R A .) Hadisi ... 580
İZAHI .......................................................... 580
383— NoJu Hz. Âişe (R A .) Hadîsi .............................. 581
37 Nebfz ile abdest almak bâbı ......................................... 582
384— NoJu Abdullah b. Mes’ûd (R .A ) Hadisi ............. 582
İZAHI ... .................. .............................. »3
Hadîsten çıkarılan fıkıh hükümleri ........ ........ 586
385— NoJu Abdullah İbn-i Abbâs (R A .) Hadisi ........ 587
39 Abdest için yardım isteyip kendisine su dökülen adamın beyânı bâbı 594
389— NoJu El-Muğire b. Şûbe (R A . ) Hadisi ... 594
İZ A H I ......................... ..................... 594
Fıkhf hükümler ............... .............. 597
390— NoJu Er-Rubeyyi b. Muâviye ( R A . ) Hadisi 597
İZ A H I .............. .................................. 597
391— NoJu Safvân b. Assâl (R A . ) Hadisi ......... 600
392— NoJu Ümmü Ayyâş (R A ; ) Hadisi 601