Professional Documents
Culture Documents
Gelir Dağılımı Ve Yoksulluk
Gelir Dağılımı Ve Yoksulluk
Gelir Dağılımı Ve Yoksulluk
Yazarlar
Prof.Dr. Mustafa AYKAÇ (Ünite 1, 2)
Prof.Dr. Özcan DAĞDEMİR (Ünite 3, 4, 5, 7)
Prof.Dr. Naci GÜNDOĞAN (Ünite 6)
Editörler
Prof.Dr. Naci GÜNDOĞAN (Ünite 3, 4, 5)
Prof.Dr. Verda ÖZGÜLER (Ünite 1, 2, 6, 7)
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.
“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.
Öğretim Tasarımcısı
Öğr.Gör.Dr. Zekiye Rende
Kapak Düzeni
Prof.Dr. Halit Turgay Ünalan
Grafikerler
Ayşegül Dibek
Hilal Özcan
Aysun Şavlı
E-ISBN
978-975-06-3265-5
İçindekiler
Önsöz .................................................................................................................... vii
Önsöz
Ünlü düşünür David Ricardo tarafından Thomas Malthus’a gönderilmiş olan mektu
bun bir yerinde Ricardo özetle: “Size göre iktisat bilimi ulusal refahın artış nedenlerini
araştırmaktadır. Bana göre ise, bu refah artışının üretime katılanlar arasında nasıl payla
şıldığını araştırmalıdır. Gün geçtikçe birinci tanımın boş ve aldatıcı olduğuna, ikincinin
ise bilimin gerçek amacını yansıttığına daha çok inanmaktayım” derken refah artışının
sağlanmasında gelir dağılımının ne denli önemli olduğuna işaret etmektedir.
Gelir dağılımı ve yoksulluk sorununa verilen önem, toplumsal ve siyasal koşullara
bağlı olarak değişim göstermesine rağmen, gelir dağılımındaki adaletsizliklerin ve yok
sulluğun nasıl giderileceği konusu tarihin her döneminde gerek iktisat politikalarının ve
gerekse de sosyal politikaların temel konularından birisi olmuştur.
Gelir dağılımı ile ilgili temel kavramlar, gelir dağılımının teorik analizi, gelir eşitsiz
liklerinin ölçülmesi, ekonomik kalkınma ve gelir dağılımı arasındaki ilişki, dünyada ve
Türkiye’de gelir dağılımı ve yoksulluk, yoksullukla mücadele politikaları gibi gelir dağılımı
ve yoksulluk literatürünün temel konularını uzaktan öğretim metotlarına uygun olarak
aktarmayı amaçlayan bu kitapta, konuların teorik kısımları mümkün olduğunca sade bir
anlatımla verilmeye çalışılmıştır. Öğrencilerin İktisat derslerinde aldıkları temel bilgilere
dayanan bu teorik açıklamalar; güncel haber, yorum ve makalelerden derlenen ve kısımla
rı ile desteklenmiş, teorik bilgilerin pratik ile uyumu gösterilmeye çalışılmıştır. Ünitelerin
içinde yer alan soruları öğrencilerin verilen bilgiler doğrultusunda yorum yapma yetenek
lerini geliştirmeyi ve konuları ne ölçüde özümseyebildiklerini ölçmeyi amaçlamaktadır.
Kitapta kullanılan kavramların tanımlarına ilk kullanıldıkları yerlerde sayfa kenarlarında
ulaşılabileceği gibi, kitabın sonunda yer alan Sözlük kısmında da bu kavramların toplu bir
şekilde açıklamalarına ulaşmak mümkündür. Kitapta ayrıca öğrencilerin hem kendilerini
sınamalarını sağlayacak, hem de sınava hazırlıklarını arttıracak test sorularını içeren bö
lümleri de bulunmaktadır.
Kitaba ünite yazarı olarak katkı sağlayan değerli hocalarımız Prof.Dr. Mustafa AYKAÇ
ve Prof.Dr. Özcan DAĞDEMİR’e titiz çalışmaları nedeniyle şükranlarımızı sunuyoruz.
Bu kitabın yayın aşamasına gelmesinde emeği geçen ve bizlere destek veren başta Sayın
Rektörümüz Prof.Dr. Şafak Ertan ÇOMAKLI olmak üzere Anadolu Üniversitesi’nin tüm
değerli çalışanlarına teşekkür ediyor, kitabın öğrencilerimize ve bu alanda bilgi edinmek
isteyen herkese faydalı olmasını diliyoruz.
Editörler
Prof.Dr. Naci GÜNDOĞAN
Prof.Dr. Verda ÖZGÜLER
1
GELİR DAĞILIMI VE YOKSULLUK
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Gelir dağılımının önemini açıklayabilecek,
Gelir dağılımıyla; siyasi istikrar, ekonomik büyüme, yoksulluk ve sağlık arasın-
daki ilişkiyi analiz edebilecek,
Gelir dağılımı türlerini ayırt edilebilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• Gelir Dağılımı • İkincil Gelir Dağılımı
• Kişisel Gelir Dağılımı • Bölgesel Gelir Dağılımı
• Fonksiyonel Gelir Dağılımı • Sektörel Gelir Dağılımı
• Birincil Gelir Dağılımı • Gelirin Yeniden Dağılımı
İçindekiler
• GELİR DAĞILIMI
Gelir Dağılımı ile İlgili Temel • GELİR DAĞILIMININ ÖNEMİ
Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Kavramlar • GELİR DAĞILIMI TÜRLERİ
Gelir Dağılımı ile
İlgili Temel Kavramlar
GELİR DAĞILIMI
Gelir, mal veya hizmet üretimi sonucunda ortaya çıkan ayni ya da nakdi geti-
ri olarak tanımlanabilir. Gelir dağılımı da mal veya hizmet üretimi sonucunda
ortaya çıkan gelirin bireyler arasındaki dağılımını ifade etmektedir. Bireylerin
üretimden elde edilen gelirden aldıkları pay, yani gelir dağılımı sonucunda ken-
dilerine düşen gelirin düzeyi ise bu bireylerin söz konusu üretim sürecinde sahip
oldukları role, öneme ve ağırlığa göre değişmektedir.
Genel olarak gelir dağılımı, bir ekonomide belirli dönem içerisinde elde edilen
gelirin bireyler veya üretim faktörleri arasındaki dağılımı olarak ifade edilebilir.
Bu çerçevede, gelirin üretim faktörleri arasındaki dağılımı fonksiyonel gelir da-
ğılımı olarak adlandırılırken bireyler arasındaki dağılımı ise kişisel gelir dağılı-
mı olarak adlandırılmaktadır.
Gelir dağılımı, iktisat biliminin temel konulardan biridir. Bu çerçevede, ikti-
sat biliminin kurucusu olarak görülen Adam Smith, üretimin nasıl arttırılacağını
ve bu şekilde ekonomik büyümenin nasıl sağlanacağını araştırırken, yine Klasik
iktisatçılardan David Ricardo da sağlanan üretimin nasıl paylaşılacağını, yani ge-
lir dağılımının nasıl gerçekleşeceğini araştırmıştır. Ricardo, kendisi gibi ünlü bir
Klasik iktisatçı olan Malthus’a politik iktisadın, üretimin nasıl paylaştırılacağına
yönelik bir araştırma olduğunu söylemiştir (Ricardo, 1951: 278).
Bununla birlikte, gelir dağılımı konusu iktisat biliminde uzun zaman boyunca
ihmal edilmiş, ancak 1990’lardan sonra bu alana yönelik ilgide bir canlanma göz-
lenmeye başlamıştır (Atkinson, 1997: 297; Perotti, 1995: 1).
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) da hem %20’lik hem de %10’luk nüfus dilim-
lerine göre kişisel gelir dağılımı istatistiklerini yayınlamaktadır. Tablo 1.1’de %20’lik
gruplar itibarıyla TÜİK’in kişisel gelir dağılımı istatistikleri görülmektedir. Buna
göre, 2017 yılı itibarıyla nüfusun en yoksul %20’lik diliminin toplam gelirden aldığı
pay sadece %6.3’tür. En zengin %20’lik dilim ise toplam gelirin yarıya yakınını al-
maktadır. Yine, nüfusun en yoksul %20’lik diliminin hanehalkı bazında ortalama
geliri T6.779 iken, en zengin %20’lik diliminin hanehalkı bazında ortalama geliri
T51.127’dir. Buna göre, nüfusun en zengin %20’lik diliminin hanehalkı bazında or-
talama geliri, en yoksul %20’lik dilimin gelirinin yaklaşık 7,5 katıdır.
Her ülkenin farklı bölgelerinde ekonomik gelişmişlik düzeyi ile gelir dağılımında
2 farklılıklar olmasının nedenleri nelerdir?
viteye denk gelirken, gelirin bir yerden başka bir yere transfer edilmesi de gelirin
yeniden dağıtıldığı anlamına gelmektedir.
Gelir ilk defa ortaya çıksa da yeniden dağıtılsa da toplumun gelir dağılımı az Birincil gelir dağılımı:
veya çok değişmiş olmaktadır. İşte, gelirin ilk defa ortaya çıkması akabinde olu- Gelirin ilk defa ortaya çıkması
akabinde oluşan gelir
şan gelir dağılımına birincil gelir dağılımı, gelirin yeniden dağıtılması akabinde dağılımıdır.
ortaya çıkan gelir dağılımına da ikincil gelir dağılımı ya da gelirin yeniden da-
İkincil gelir dağılımı: Gelirin
ğılımı denilmektedir. yeniden dağıtılması akabinde
Gelirin yeniden dağılımı denildiğinde de genellikle devletin üretimden elde ortaya çıkan gelir dağılımıdır.
edilen ilk gelirle kişinin nihai geliri arasında fark meydana getirmesi anlaşılır. Bu
çerçevede, gelirin oluşumundan sonra yapılan çeşitli müdahalelerle gelirin ye-
niden dağılımı sağlanmaktadır. Yine gelirin yeniden dağılımı, faktör gelirleriyle
harcanabilir gelirler arasındaki farklılık oluşmasına neden olmaktadır. Buna göre
devlet, faktör gelirlerine sosyal ve ahlaki nedenlerle çeşitli şekillerde müdahale
etmekte ve böylece gelirin yeniden dağılımını sağlamaktadır (Çiftlikli, 1995: 17).
Devlet, gelirin yeniden dağılımını vergiler, kamu harcamaları, fiyat politika-
ları, işgücü piyasası ve ücret politikaları ve sosyal güvenlik yoluyla sağlayabilir
(Arabacı, 2011: 128-130). Devlet geliri yeniden dağıtma yoluyla serbest piyasada
oluşan gelir dağılımını değiştirmeyi amaçlar. Çünkü piyasada oluşan gelir dağılı-
mı, gelir eşitsizliklerine ve yoksulluğa neden olabilmektedir.
Bunun yanında Yazgan (1992: 396), din, örf ve adetlerin bazı uygulamalarında
da gelirin yeniden dağılımı ile karşılaşılabileceğini ifade etmektedir. Buna göre,
zekât ve fitre gibi uygulamalar, geliri yukarıdan aşağıya doğru vasıtasız bir şekilde
dağılımını sağlamaktadır.
Devlet müdahalesi ile ortaya çıkan gelirin yeniden dağılımı iki şekilde gerçek- Dikey yeniden dağılım:
Gelir transferlerinin yüksek
leşmektedir. Bunlar, dikey yeniden dağılım ve yatay yeniden dağılımdır. Gelir gelir gruplarından düşük gelir
transferlerinin yüksek gelir gruplarından düşük gelir gruplarına doğru gerçek- gruplarına doğru gerçekleştiği
yeniden dağılımıdır.
leştiği yeniden dağılıma dikey yeniden dağılım denir. Yatay yeniden dağılım ise
aynı gelir grubu içindeki bireyler ve hanehalkları arasında meydana gelen gelir Yatay yeniden dağılım:
transferi yaratan gelirin yeniden dağılımıdır (Çiftlikli, 1995: 21). Gelir grubu içindeki bireyler
ve hanehalkları arasında
Devletin yaptığı bu müdahaleler sonucu ortaya çıkan ikincil gelir dağılımının, meydana gelen gelir transferi
birincil dağılıma göre daha adil olması beklenmektedir. yaratan gelirin yeniden
dağılımıdır.
Özet
Gelir dağılımının önemini açıklamak luğu azaltma derecesi de ülkenin gelir dağılımı
1
Bir ülkede hayat kalitesi ölçütleri arasında kişi yapısı ile bağlantılı olduğundan, ekonomik bü-
başına düşen millî gelir kadar adil gelir dağı- yümedeki 1 birimlik artış gelir dağılımı adaletsiz
lımı da ön plana çıkmaktadır. Bu yüzden gelir olan ülkelerde yoksulluk düzeyini 1 birimden
dağılımında adaletin sağlanması iktisat poli- daha düşük oranda azaltırken, gelir dağılımı
tikası araçlarından biri olarak sayılmaktadır. daha düzgün olan ülkelerde ekonomideki 1 bi-
Şüphesiz gelir elde edilmesi, ekonomik kal- rimlik artış yoksulluğu daha yüksek bir oranda
kınmanın sağlanması ve herhangi bir mal ya azaltmaktadır.
da hizmet üretilmesi bir ekonomi için oldukça Yine gelir dağılımının en önemli etkilere sahip
önemlidir. Ancak, burada sağlanan bu üreti- olduğu diğer bir gösterge sağlıkta karşımıza
min nasıl paylaşılacağı hususu da önemli bir çıkmaktadır. Buna göre, gelir dağılımının daha
sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira bir düzgün yani gelirin nispeten adil dağıtıldığı
ülkenin refah düzeyi sadece üretilen mal ve ülkelerde ortalama yaşam süresi daha uzun ol-
hizmet miktarına bağlı olmayıp, onun doğru makta ve bu toplumlardaki kişi başı gelir dağı-
ve adil dağılımına ve paylaşımına bağlı olduğu lımı adaletsiz olan toplumlardaki kişilere göre
ifade edilebilir. Çünkü bir toplumda gelir dağı- sağlık düzeyi de yükselmektedir.
lımı düzeldikçe toplum birçok açıdan düzelme
eğiliminde olacaktır. Gelir dağılımı türlerini ayırt etmek
3
Temel gelir dağılımı türleri; kişisel gelir dağılımı,
Gelir dağılımıyla siyasi istikrar, ekonomik büyü- fonksiyonel gelir dağılımı, bölgesel gelir dağılı-
2 me, yoksulluk ve sağlık arasındaki ilişkiyi analiz mı ve sektörel gelir dağılımıdır. Bunun yanında,
etmek gelirin ilk defa ortaya çıkmasına veya yeniden
Bir toplumda, üretilen toplam gelirin birey- dağıtılmasına göre de farklı bir gelir dağılımı
ler arasında ne şekilde paylaşıldığı büyük bir tasnifi olan birincil ve ikincil gelir dağılımından
önem arz etmektedir. Çünkü gelirin paylaşılma söz etmek mümkündür.
şekli değiştikçe; ekonominin yapısı ve büyüme Kişisel gelir dağılımı, bir ekonomide elde edi-
performansı, toplumun yapısı, sağlık düzeyi, len toplam gelirin bireyler ya da hanehalkları
ortalama yaşam süresi, yoksulluk düzeyi de bu arasındaki dağılımını ifade eder. Bu açıdan ki-
durumdan etkilenir. Örneğin, gelir dağılımının şisel gelir dağılımında, gelirin ne şekilde elde
adaletsiz olduğu, zenginlerle yoksullar arasın- edildiği değil, gelirin ne kadar olduğu öne çık-
da uçurumun bulunduğu ülkelerde toplumsal maktadır. Kişisel gelir dağılımının ölçülme-
hoşnutsuzlukların ve kaosun ortaya çıkması sinde yaygın olarak kullanılan yöntemlerden
muhtemeldir. Bu tür ülkelerde siyasi istikrarsızla birisi, nüfusun eşit dilimlere ayrılması ve her
birlikte yolsuzluk ve rüşvet günlük hayatın bir dilimin toplam gelirden ne kadar pay aldığı-
parçası hâline gelmektedir. nın gösterilmesi şeklindedir. Buna göre, nüfus
Öte yandan, gelir dağılımı ile ekonomik büyüme genellikle %20’lik dilimlere ayrılır ve her %20
arasındaki ilişkiye bakıldığına tam bir görüş bir- ’lik dilimin toplam gelirden ne kadar pay aldığı
liği olmamakla birlikte; yaygın kanaat, daha adil ortaya konulur. Öte yandan, kişisel dağılımının
bir gelir dağılımının ekonomik büyümeyi uzun ölçülmesinde yaygın olarak kullanılan bir diğer
vadede pozitif yönde etkileyeceğidir. Diğer taraf- yöntem de Gini katsayısıdır. Bir ekonominin 0
tan, belirli bir millî gelir düzeyinde, bir ülkenin Gini katsayısına sahip olması o ekonomideki
gelir dağılımı yapısı ülkedeki yoksulluk düzeyini bireylerin gelirlerinin birbirine eşit olduğunu
doğrudan etkilemektedir. Buna göre, kişi başına gösterirken, Gini katsayısının 1 olması ise o
düşen millî geliri yüksek olan ülkelerdeki ada- ekonomide elde edilen tüm gelirin tek bir bire-
letsiz gelir dağılımı bu ülkelerdeki yoksulluğun ye ait olduğunu göstermektedir.
başlıca sebeplerinden biri olmaktadır. Zira bir Fonksiyonel gelir dağılımı, bir ekonomide elde
ülkede sağlanan ekonomik büyümenin yoksul- edilen toplam gelirin, geliri ortaya çıkaran üre-
1. Ünite - Gelir Dağılımı ile İlgili Temel Kavramlar 11
tim faktörleri arasındaki dağılımını gösterir.
Buna göre, üretim faktörlerinden işgücüne üc-
ret, sermayedara faiz, doğal kaynak sahibine
rant ve girişimciye kâr şeklinde bir gelir dağılımı
gerçekleşmektedir. Fonksiyonel gelir dağılımı,
üretim faktörlerinin kendi içinde homojen ol-
maması ve bir bireyin ya da hanehalkının birden
fazla üretim faktöründen gelir elde edebilmesi
gibi nedenlerden ötürü, fonksiyonel gelir dağı-
lımının incelenmesinde ve akabinde varılan so-
nuçlarda dikkatli olmak gerekir.
Bölgesel gelir dağılımı, bir ülkenin farklı böl-
gelerinin, o ülkede elde edilen toplam gelirden
aldığı payı göstermektedir. Bir ülkenin tüm
bölgelerinin aynı gelişmişlik düzeyine ve gelir
dağılımına sahip olması beklenemez. Bir bölge-
nin kendi içindeki gelir dağılımı da diğer bölge-
lerden az veya çok farklı olacaktır. Çünkü böl-
gelerin kültürü, coğrafi yapısı, iklim koşulları,
altyapı düzeyi, nüfus yapısı, istihdam imkânları
vb. özellikleri birbirinden az veya çok farklı ola-
caktır. Öte yandan, genellikle gelişmiş ülkelerde
bölgeler arası gelir dağılımı dengesizlikleri az ge-
lişmiş ülkelere kıyasla daha azdır.
Sektörel gelir dağılımı, bir ekonominin farklı
sektörlerinin o ekonomide elde edilen toplam
gelirden aldığı payı göstermektedir. Sektörel
gelir dağılımı, tarım, sanayi ve hizmet sektörle-
ri arasındaki gelir dağılımını gösterebildiği gibi
her sektörün kendi içindeki alt sektörleri itiba-
rıyla da gelir dağılımını gösterebilir. Sektörel
gelir dağılımı bir ekonominin gelişmişlik düzeyi
hususunda da önemli bilgiler verir.
Bunun yanında, gelir ilk defa ortaya çıksa da
yeniden dağıtılsa da toplumun gelir dağılımı az
veya çok değişmiş olmaktadır. Bundan dolayı,
gelirin ilk defa ortaya çıkması akabinde oluşan
gelir dağılımına birincil gelir dağılımı, gelirin
yeniden dağıtılması akabinde ortaya çıkan gelir
dağılımına da ikincil gelir dağılımı denmektedir.
12 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? 6. Devletin faktör gelirlerine sosyal ve ahlaki neden-
a. Gelir dağılımının adaletsiz olduğu ülkelerde lerle çeşitli şekillerde müdahale etmesiyle oluşan gelir
ekonomik ve toplumsal sıkıntılar yaygındır. dağılımına ne ad verilir?
b. Adil bir gelir dağılımı ekonomik büyümeyi a. Birincil gelir dağılımı
uzun vadede pozitif yönde etkiler. b. Gelirin yeniden dağılımı
c. Gelir dağılımının adaletsiz olduğu ülkelerde c. Fonksiyonel gelir dağılımı
büyüme oranları yüksektir. d. Kişisel gelir dağılımı
d. Bir ülkenin gelir dağılımı yapısı o ülkedeki yok- e. Bölgesel gelir dağılımı
sulluk düzeyini etkiler.
e. Gelir dağılımı adil olan ülkelerde ortalama ya- 7. Aşağıdakilerden hangisi kesinlikle doğrudur?
şam süresi gelir dağılımı bozuk ülkelere göre a. Bir ekonomide elde edilen toplam gelirin top-
daha yüksektir. lumdaki bireyler ya da hanehalkları arasındaki
dağılımına bölgesel gelir dağılımı denir.
2. Bir ekonomide elde edilen toplam gelirin bireyler ya b. Sektörel gelir dağılımı, kişisel gelir dağılımının
da hanehalkları arasındaki dağılımına ne ad verilir? yerel bir türevidir.
a. Birincil gelir dağılımı c. Devletin sosyal ve ahlaki nedenlerle gelir dağı-
b. Gelirin yeniden dağılımı lımına müdahale etmesi akabinde oluşan gelir
c. Fonksiyonel gelir dağılımı dağılımına kişisel gelir dağılımı denir.
d. Kişisel gelir dağılımı d. Fonksiyonel gelir dağılımı, bir ekonomide elde
e. Sektörel gelir dağılımı edilen toplam gelirin, geliri ortaya çıkaran üre-
tim faktörleri arasındaki dağılımıdır.
3. Türkiye’nin 2017 yılı itibariyle eşdeğer hanehalkı e. Gelirin yeniden dağıtılması akabinde ortaya çı-
kullanılabilir gelire göre Gini katsayısı kaçtır? kan gelir dağılımına birincil gelir dağılımı denir.
a. 0,30
b. 0,40 8. Temel çalışma alanı üretimin nasıl paylaşılacağı,
c. 0,50 yani gelir dağılımının nasıl gerçekleşeceği olan ilk ikti-
d. 0,60 satçı kimdir?
e. 0,70 a. Adam Smith
b. David Ricardo
4. 2017 yılında tarım kesiminin milli gelirden aldığı c. John Maynard Keynes
pay ne kadardır? d. Kaldor
a. %4,2 e. Karl Marx
b. %6,1
c. %15,3 9. Aşağıdakilerden hangisi gelirin yeniden dağılımını
d. %21,4 sağlayan araçlardan biri değildir?
e. %30,8 a. Vergiler
b. Fiyat politikaları
5. Bir ekonomide elde edilen toplam gelirin, geliri or- c. İşgücü piyasası ve ücret farklılıkları
taya çıkaran üretim faktörleri arasındaki dağılımına ne d. Ölçeğe göre artan getirili ekonomiler
ad verilir? e. Sosyal güvenlik sistemi
a. Sektörel gelir dağılımı
b. Bölgesel gelir dağılımı 10. TÜİK 2017 yılı verilerine göre Türkiye’de en zengin
c. Kişisel gelir dağılımı %20’lik dilimin milli gelirden aldığı pay yüzde kaçtır?
d. Gelirin yeniden dağılımı a. %6,5
e. Fonksiyonel gelir dağılımı b. %11,1
c. %15,6
d. %21,9
e. %47,4
1. Ünite - Gelir Dağılımı ile İlgili Temel Kavramlar 13
Sıra Sizde 3
Devlet; gelirin yeniden dağılımını vergiler, kamu har-
camaları, fiyat politikaları, işgücü piyasası ve ücret po-
litikaları ve sosyal güvenlik yoluyla sağlayabilir.
1. Ünite - Gelir Dağılımı ile İlgili Temel Kavramlar 15
Yararlanılan Kaynaklar
Atkinson, A. B. (1997). Bringing Income Distributi-
ons in From The Cold, The Economic Journal, 107
(441), 297-321.
Clarke, R. G. (1992). More Evidence on Income Dist-
ribution and Growth, Policy Research Working
Papers.
Çiftlikli, M. (1995). Sosyal Barış Açısından Dünyada
ve Türkiye’de Gelir Dağılımı, Türkiye Sağlık İşçi-
leri Sendikası Yayınları.
Kennedy, B.P.- Kawachi, I ve Prothrow-Stith, D. (1996).
Income Distribution and Mortality: Cross Sectio-
nal Ecological Study of the Robin Hood Index in
the United States, BMJ, 312: 1004.
Krugman, P. (2009). Bir Liberalin Vicdanı, (Çev. Do-
maniç, N.) 1. Baskı, Literatür Yayınları: İstanbul.
Kuznets, S. (1955). Economic Growth and Income Ine-
quality, American Economic Review, 65, 1-28.
Lynch, J. W. ve Kaplan, G. A. (1997). Understanding
How Inequality in the Distribution of Income Af-
fects Health, Journal of Health Psychology, 2(3)
297-314.
Perotti, R. (1995). Growth, Income Distribution and
Democracy: What Tha Data Say, Discussion Paper
Series, No: 757
Ricardo, D. (1951). The Works and Correspondence
of David Ricardo, VIII, (ed. Sraffa, P.) Cambridge
University Press: Cambridge.
Şahin, H. (2002). Türkiye Ekonomisi, Ezgi Kitabevi
Yayınları: Bursa.
TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, http://
www.tuik.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 20.11.2018)
Wilkinson, R. G. (1992). Income Distribution and Life
Expectancy, BMJ, 304(6820): 165-168.
Yazgan, T. (1992). İktisatçılar İçin Sosyal Güvenlik
Ders Notları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Yayınları.
Yüksel Arabacı, R. (2011). Gelir Dağılımı ve Yoksulluk,
Sosyal Politika, (Ed. Tokol, A. ve Alper, Y.), 117-
142, Dora Yayınları: Bursa.
2
GELİR DAĞILIMI VE YOKSULLUK
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Klasik iktisatçılardan Adam Smith ve David Ricardo’nun ortaya koyduğu gelir
dağılımı teorilerini tanımlayabilecek,
Marx’ın gelir dağılımı teorisini açıklayabilecek,
Neoklasik iktisatçıların klasik iktisatçılardan farklı olarak gelir dağılımına iliş
kin getirdiği yenilikleri ayırt edebilecek,
Keynezyen iktisatçıların gelir dağılımına ilişkin görüşlerini açıklayabilecek bil
gi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• Emek Değer Teorisi • Marjinal Tasarruf
• Artık Değer • Ücretlerin Tunç Kanunu
• Marjinal Fayda • Azalan Verimler Kanunu
• Marjinal Verimlilik
İçindekiler
• GİRİŞ
• KLASİK GELİR DAĞILIMI TEORİSİ
Gelir Dağılımı ve Yoksulluk Gelir Dağılımının Teorik Analizi • MARX’IN GELİR DAĞILIMI TEORİSİ
• NEOKLASİK GELİR DAĞILIMI TEORİSİ
• KEYNEZYEN GELİR DAĞILIMI TEORİSİ
Gelir Dağılımının
Teorik Analizi
GİRİŞ
Gelir dağılımı, iktisat biliminin temel konularından olması nedeniyle iktisatçı-
ların temel uğraşı alanlardan biri olmuştur. Bununla birlikte, gelir dağılımı ko-
nusu 20. yüzyılın büyük bölümünde iktisatçılar tarafından ihmal edilmiş, ancak
1990’lardan sonra bu alana yönelik ilgide bir canlanma olmuştur (Atkinson, 1997:
297; Perotti, 1995: 1).
Klasik iktisadın ve modern iktisat biliminin kurucusu olarak addedilen Adam
Smith, bir taraftan zenginliğe nasıl ulaşılacağının yollarını araştırmış, diğer taraf-
tan da ortaya çıkan zenginliğin ne şekilde paylaştırılacağı hususunda temel bir
çerçeve ortaya koymuştur. Smith, bu şekilde temel düzeyde bir fonksiyonel gelir
dağılımı teorisi oluşturmuştur.
Klasik iktisadın önemli isimlerinden David Ricardo’nun iktisadi çalışmala-
rında gelir dağılımının çok önemli bir yeri bulunmaktadır. Ricardo, gelirin nasıl
bölüşüldüğünü iktisadın en temel problemi olarak gördüğünü ifade etmiş ve bir
gelir dağılımı teorisi oluşturmaya çalışmıştır. Ricardo’nun oluşturduğu gelir dağı-
lımı teorisinin temelinde Emek-Değer Teorisi bulunmaktadır ve teoride Ücretlerin
Tunç Kanunu geçerlidir. Buna göre, işçilerin aldıkları ücret temel geçimlik seviye-
de olacaktır ve ücret seviyesi bunun üstüne çıksa bile bir süre sonra çeşitli dina-
miklerin etkisiyle tekrar geçimlik seviyeye dönecektir.
Karl Marx da temelde bir gelir dağılımı teorisi oluşturmaya çalışmıştır. Marx,
gelir dağılımı teorisini Ricardo’nun Emek-Değer Teorisi üzerine bina etmiş ve
oluşturduğu gelir dağılımı teorisinden hareketle toplumun kapitalistler ve işçiler
olarak temelde iki sınıfa ayrıldığını ve işçilerin kapitalistler tarafından sömürül-
düğünü ifade etmiştir.
1870’li yıllarda ortaya çıkan Neoklasik iktisat anlayışı ise ekonomide bir mar-
jinal devrim yaşanmasına neden olmuştur. Jevons, Walras ve Menger kendilerin-
den önceki iktisatçıların savunduğu Emek-Değer Teorisini reddederek bunun yerine
Sübjektif Değer Teorisini savunmuşlar ve marjinallik kavramını ortaya atmışlardır.
Böylece de Neoklasik gelir dağılımı teorisinin temelleri atılmıştır. Bu yaklaşıma
göre, her üretim faktörü üretime katkısı ölçüsünde üretimden pay almaktadır. Bu
çerçevede, Klasiklerin savunduğu Ücretlerin Tunç Kanunu prensibi geçerli değildir.
İşçilerin üretime olan katkıları arttığı kadar, üretimden aldıkları pay da artmaktadır.
20. yüzyılın en önemli iktisatçılarından olan Keynes bir gelir dağılımı teo-
risi oluşturmamış olsa da bu konuda belirli görüşler öne sürmüştür. Boulding,
18 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
cek şekilde kullanmayı sağlayacak bir yöntem bulmak giderek daha zor hâle gelir”
(Barber, 2007: 57).
Klasik iktisadın önde gelen isimlerinden David Ricardo da bir gelir dağılımı
teorisi ortaya koymaya çalışmıştır. Ricardo’nun gelir dağılımı teorisinde üç temel
varsayım bulunmaktadır:
- Emek-Değer Teorisi geçerlidir. Üretilen bir malın tüm değeri, onun üreti-
minde kullanılan emekten kaynaklanmaktadır.
- Azalan Verimler Kanunu geçerlidir. Üretime açılan her yeni toprak daha az
verime sahiptir.
- Ücretlerin Tunç Kanunu geçerlidir. Buna göre, ücretler geçimlik seviye-
nin üzerine çıktığında nüfus artacak ve ücretler tekrar geçimlik seviyeye
dönecektir. Tersi durumda da nüfus azalacak ve ücretler yükselerek tekrar
geçimlik seviyeye çıkacaktır. Böylece, uzun vadede ücretler hep geçimlik
seviyede kalacaktır.
Öte yandan Ricardo, üretilen mallar için mutlak bir değer ölçüsü aramış ve
aradığı cevabı da emekte bularak Emek-Değer Teorisini ortaya koymuştur.
Ricardo’ya göre bir malın değerini, o malın üretiminde kullanılan emeğin miktarı
belirlemektedir. Yani, Ricardo’ya göre üretilen bir malın tüm değeri, o malın üre-
timinde kullanılan emekten kaynaklanmaktadır (Ricardo, 1821). (Bununla birlik-
te, Ricardo Emek-Değer Teorisinde kendisini tam anlamıyla tatmin eden bir sonuca
ulaşamamıştır. Ricardo, ölmeden yaklaşık bir ay önce bir meslektaşına, “az bir emek
harcanarak üretilmiş bir fıçıda 3 veya 4 yıl bekletilen şaraba (...) nasıl olup da 100
sterlin değer biçildiğinin içinden çıkamıyorum” diye yazmıştır (Skousen, 2007 )). Bu
noktada, sermayedarın da toprak sahibinin de üretimden aldığı pay haklı bir pay
olmamakla birlikte, üretimin gerçekleştirilebilmesi için söz konusu üretim faktör-
lerinin sahiplerine de üretimden pay verilmesi zorunludur.
Ricardo, bütün toprakların aynı özelliklere sahip olması, aynı kalitede olması
ve toprak arzının sınırsız olması durumunda toprağa herhangi bir kiranın öden-
meyeceğini ve böylece rantın ortaya çıkmayacağını belirtmiştir. Fakat, toprağın
sınırsız olmaması, toprak kalitesinin bölgeden bölgeye değişkenlik göstermesi ve
nüfusun zamanla artması gibi sebepler yüzünden toprak sahiplerine rant şeklinde
üretimden pay ayrılmaktadır. Ricardo’ya göre, bir bölgede birinci kalite toprakla-
rın tükenmesinden sonra, ikinci kalite toprakların üretime koşulmasıyla birlikte
birinci kalite topraklar için anında rant doğmakta ve rantın miktarı da birinci ka-
lite topraklar ile ikinci kalite toprakların kalite farkına bağlı olarak değişmektedir.
Daha sonra, üçüncü kalite toprakların da üretime koşulmasıyla birlikte, ikinci ka-
lite topraklar için de rant ortaya çıkmakta ve birinci kalite toprakların rantı daha
da artmaktadır. Yani, tarımda Azalan Verimler Kanunu geçerlidir (Ricardo, 1821).
Bu çerçevede, Ricardo’ya göre rantın artması için ya toplumun zenginleşmesi ya da
nüfusun artması gerekmektedir. Başka bir açıdan, nüfusun artmasıyla birlikte rantlar
da sürekli artma eğiliminde olacaktır. Zira nüfus arttıkça daha az verimli topraklar
üretime açılacak ve böylece de daha verimli toprakların rantı da giderek artacaktır.
22 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Öte yandan, Ricardo’ya göre, alınıp satılan diğer her şeyde olduğu gibi, eme-
ğin de bir piyasa fiyatı ve doğal fiyatı vardır. Emeğin doğal fiyatı, çalışanın ken-
disini ve ailesini geçindirebileceği düzeydeki ücrettir. Böylece, gıda ürünlerinin
veya diğer temel ihtiyaç ürünlerinin fiyatlarındaki bir artış, emeğin doğal ücretini
de arttıracaktır. Ricardo bu noktadan hareketle nüfusun artmasıyla birlikte, gıda
ürünlerinin ve temel ihtiyaç malzemelerinin fiyatlarının artacağını ve bunun do-
ğal bir sonucu olarak da emeğin doğal fiyatının da yükseleceğini ifade etmektedir
(Ricardo, 1821).
Ricardo’ya göre emeğin piyasa fiyatı ise tamamıyla piyasa koşullarında, emek
arz ve talebi tarafından belirlenmektedir. Emek kıt olduğunda emeğin piyasa fi-
yatı yüksek olmakta, emek bol olduğunda da emeğin piyasa fiyatı düşük olmakta-
dır. Bununla birlikte, emeğin piyasa fiyatı, doğal fiyatından sapmalar gösterse de
sonunda emeğin doğal fiyatına dönme eğiliminde olacaktır. Zira emeğin piyasa
fiyatı, doğal fiyatını aşınca işçiler refah içinde ve sağlıklı bir yaşam sürecekler ve
daha çok çocuk sahibi olacaklardır. Böylece işgücü arzı artacak ve sonunda da
emeğin piyasa fiyatı doğal fiyatına gerileyecektir. Emeğin piyasa fiyatının, doğal
fiyatının altında olması durumunda da çalışanlar geçimlerini sağlayamayacak ve
en temel gereksinimlerini bile karşılayamayacak duruma geleceklerdir. Bu du-
rumda da nüfus zamanla azalacak ve işgücü arzı daralacaktır. Böylece de emeğin
piyasa fiyatı, doğal fiyatına kadar yükselecektir.
Ricardo’ya göre, bir ekonomide toplam gelir paylaşılırken, sermayedara düşen
pay, toplam gelirden toprak sahiplerinin payı olan rantlar ve işçilerin payı olan
ücretler düşüldükten sonra kalan miktar olmaktadır. Bu noktada, sermayedarın
payı olan kâr ile işçilerin payı olan ücretler arasında ters yönlü bir ilişki bulun-
maktadır. Bu çerçevede, sermayedar kârını ancak işçilerin ücretlerini düşürmesi
durumunda arttırabilecektir. Zira, satılan ürünün fiyatı sabittir ve sermayedarın
elde ettiği kâr, işçilere verilen ücretin seviyesine göre değişkenlik gösterecektir.
Öte yandan, sermayedarların elde ettiği kâr oranı da zamanla azalma eğili-
minde olacaktır. Zira, Ricardo’ya nüfusun artmasıyla birlikte daha verimsiz top-
rakların üretime açılması sonucunda gıda maddelerinin fiyatı yükselecek, böy-
lece sermayedarlar işçileri geçimlik ücret düzeyinde tutabilmek adına, işçilerin
nominal ücretlerini arttırmak durumunda kalacaklardır. Bunun sonucunda da
sermayedarların elde ettiği kâr oranı düşmüş olacaktır (Ricardo, 1821).
Böylece, Ricardo’nun oluşturduğu gelir dağılımı teorisine göre, işçi ücretleri
geçimlik düzeyde kalmakta, sermayedarların elde ettiği kâr oranları da zamanla
düşmektedir. Öte yandan, Azalan Verimler Kanunu gereği, toprak sahiplerinin
elde ettiği rantlar da zaman içinde artmaktadır. Bu durumun doğal bir sonucu
olarak, gelir dağılımı zaman içinde toprak sahiplerinin lehine, işçi ve sermayedar-
ların da aleyhine olacak şekilde değişmektedir (Barkai, 1959: 240).
Ricardo’ya göre farklıdır. Marx’a göre, hemen her zaman emek arzının emek tale-
binden fazla olması, ya da başka bir deyişle yedek işçi ordusunun hep var olması,
ücretlerin yükselmesine engel olmakta ve işçileri asgari geçimlik seviyede tutmak-
tadır (Kaldor, 1955-1956: 87).
Marx’ın gelir dağılımı teorisi ile Ricardo’nun gelir dağılımı teorisi arasındaki fark-
lar nelerdir? 2
Marx, bir taraftan, bir ekonomide üretilen toplam gelirin işçilere ödenen ücret
ve sermayedarlara ödenen kâr olmak üzere ikiye ayrıldığını belirtirken, diğer ta-
raftan da sağlanan gelirin tamamının işçilerin hakkı olduğunu iddia ederek, ser-
mayedarların elde ettiği kârın tamamının haksız kazanç olduğunu öne sürmüştür.
S=c+v
S: Toplam Sermaye
c: Sabit Sermaye
v: Değişken Sermaye
Üretim sürecinin akabinde, sermayedarın elde ettiği kârla birlikte; sermaye,
artık değer kadar büyümekte ve S’ hâlini almaktadır.
S' = c + v + s
Buna göre, üretim süreci sonunda ortaya çıkan artık değerin, işçilere emekleri
karşılığında verilen toplam ücrete oranı sömürü derecesini vermektedir. Örneğin,
bir işçi bir ayda toplam 100 ayakkabı üretirken, kendisine 50 ayakkabı alabilecek
kadar ücret ödenmişse sömürü oranı da; s/v = (100-50)/50 = 1’dir. Söz konusu işçi
Marx’ın teorisine göre, ürettiği toplam değerin yarısı kadar bir ücret alabilirken,
işçinin ürettiği toplam değerin geri kalan yarısı sermayedar tarafından gasp edil-
mekte ve böylece işçi % 100 oranında sömürülmüş olmaktadır.
Başka bir açıdan bakılırsa; örneğin bir işçi, günlük 4 saat çalışmayla aldığı ücretin
karşılığı kadar değer üretirken, günde 8 saat çalışıyorsa Marx’a göre söz konusu işçi geri
kalan 4 saati sermayedar için çalışmış olmakta ve ortaya çıkan artık değeri de sermaye-
dar kendisine saklamaktadır. Böylece, işçinin çalıştığı ilk 4 saatlik çalışmasının karşılı-
ğında ortaya çıkardığı değerin karşılığı kendisine ücret olarak verilirken, geri kalan 4 sa-
atin karşılığı olan artık değeri ise sermayedar kendisine saklamaktadır. Bu durumda da
s/v = 4/4 = 1 olmakta ve sömürü oranı da böylece yine % 100 olarak gerçekleşmektedir.
Sömürü oranı olan s/v’deki bir artış, sömürü derecesinin arttığını gösterirken,
orandaki azalma da sömürünün azaldığını ifade etmektedir. Örneğin, artık değe-
rin işçilere verilen ücrete oranı % 100’den % 300’e çıktığında, başlangıçta işçilerin
ürettiği toplam değerin yarısı işçilere kalırken, daha sonra işçilerin ürettiği top-
lam değerin sadece dörtte biri işçilere ücret olarak ödenmekte ve toplam değerin
dörtte üçünü oluşturan artık değer de sermayedara kalmaktadır. Başka bir deyişle
bir işçi ürettiği her 4 birim değerin başlangıçta 2’sine sahip olurken, daha sonra
her 4 birim değerin sadece 1’ine sahip olabilmekte ve geri kalan 3 birim artık de-
ğer de sermayedar tarafından gasp edilmiş olmaktadır.
2. Ünite - Gelir Dağılımının Teorik Analizi 25
Buna göre, bir üretim faktörünün fiyatı söz konusu üretim faktörünün giri-
şimci nezdindeki (subjektif) marjinal verimliliği tarafından belirlenmektedir. Bu
çerçevede, bir işçinin aldığı ücret de söz konusu işçinin üretim sürecindeki marji-
nal verimliliğine bağlı olacaktır. Böylece, yüksek verimlilik düzeyine sahip olan bir
işçi yüksek ücret alırken, düşük verimlilik düzeyine sahip olan işçi de düşük ücret
alacaktır. Başka bir açıdan, verimlilik düzeyi zaman içinde yükselen işçilerin, üc-
ret düzeyi de zaman içinde yükselecektir.
Clark’ın (1908), Neoklasik gelir dağılımı teorisinin dayandığı bir başka temel,
Azalan Verimler Kanunudur. Buna göre, her üretim faktörünün marjinal verim-
liliği, diğer üretim faktörlerinin düzeyi sabitken, söz konusu üretim faktörünün
miktarı arttıkça azalmaktadır. Örneğin, sermayenin marjinal verimliliği, sermaye
düzeyi arttırıldıkça azalan bir seyir izlemektedir. Benzer şekilde, emeğin marjinal
verimliliği de emek düzeyi arttırıldıkça azalmaktadır. Böylece, üretim faktörleri,
marjinal verimliliklerinin eşitlendiği noktada dengeye gelmekte ve firma dengesi
bu noktada kurulmuş olmaktadır.
Öte yandan, Klasik gelir dağılımı teorisinde işçilerin aldıkları ücret düzeyinin
ekonomik gelişmeyle birlikte yükselmeyeceği, hatta Marx’ın gelir dağılımı teori-
sinde de teknolojik gelişmeyle birlikte işçilerin aldıkları ücretin düşme eğiliminde
olacağı ifade edilmiştir. Neoklasik gelir dağılımı teorisinde, çalışanların aldıkları
ücretler marjinal verimliliğe bağlı olduğu için, ekonomik gelişmeyle birlikte çalı-
şanların marjinal verimlilikleri de artacağından, ekonomik gelişmenin çalışanla-
rın ücretlerini arttıracağı sonucuna varılmaktadır ki bu yaklaşım gerçek hayatta
yaşananlarla da uyumludur.
Özet
Klasik iktisatçılardan Adam Smith ve David Marx’ın gelir dağılımı teorisini açıklamak
1 Ricardo’nun ortaya koyduğu gelir dağılımı teorile- 2 Marx, Ricardo’nun emek-değer teorisi üzerinde
rini tanımlamak yükselen yeni bir gelir dağılımı teorisini inşa et-
Adam Smith, ekonominin; işçiler, sermayedarlar meye çalışmıştır. Özellikle, tarihsel ve kurumsal
ve toprak sahipleri olmak üzere üç sınıfa ayrıldı- ekonomiyi Ricardo’nun teorisine uygulayarak
ğını ve söz konusu ekonomide üretilen toplam iktisadi çözümlemelere ulaşmıştır. Marx’ın gelir
gelirin bu üç sınıf arasında; işçilere ücret, serma- dağılımı teorisinde, toplum işçiler ve sermaye-
yedarlara kâr ve toprak sahiplerine rant olmak darlar olarak iki kısma ayrılmakta ve sermaye-
üzere dağıtıldığını ifade etmiştir. Bu çerçevede darlar üretim araçlarına sahip olmalarından do-
Smith, modern anlamda fonksiyonel bir gelir da- layı, işçilerin hakkı olan kısmı gasp ederek onla-
ğılımı teorisi oluşturmaya çalışmıştır. rı sömürmektedirler. Başka bir deyişle Marx’ın
Smith, ekonomide elde edilen toplam gelirin işçi- teorisinde elde edilen toplam gelir, ücret ve kâr
ler, sermayedarlar ve toprak sahipleri arasında ne olarak ikiye ayrılmakta, işçiler ve sermayedarlar
şekilde dağıtılacağı hususunda da iki temel etke- arasındaki ilişki ve mücadele çerçevesinde, söz
nin önemli olduğunu öne sürmüştür. Gelir dağı- konusu sınıfların elde ettikleri ücret ve kâr düze-
lımını belirleyen birinci etken; işgücünün, serma- yi ve buna bağlı olarak da sömürü düzeyi değiş-
yenin ve toprağın kendilerine has özellikleri ile mektedir.
bu faktörlerinin birbirleri arasındaki ilişkilerdir.
İkinci etken ise ekonominin genel durumudur.
Neoklasik iktisatçıların klasik iktisatçılardan
Büyümekte olan bir ekonomide ücretler yüksele- 3
farklı olarak gelir dağılımına ilişkin getirdiği yeni-
cek, küçülmekte olan bir ekonomide de ücretler likleri ayırt etmek
düşecektir. Durağan durumdaki bir ekonomide Neoklasik iktisat anlayışı klasik iktisadi anlayı-
de ücret seviyesi aşağı yukarı aynı kalacaktır. şın hakim paradigması olan emek-değer teori-
David Ricardo’nun gelir dağılımı teorisinde ise sini reddederek yerine fayda teorisini (subjektif
üç temel varsayım bulunmaktadır. Bunlar; a) değer teorisi) koymuştur. Bu marjinal devrim
Emek-değer teorisi geçerlidir, b) Azalan verimler olarak adlandırılmıştır. Buna göre, emek-değer
kanunu geçerlidir, c) Ücretlerin tunç kanunu ge- teorisi çerçevesinde oluşturulan gelir dağılımı
çerlidir. Ricardo, üretilen mallar için mutlak bir teorilerinde, işçilerin geçimlerini sağlamaya
değer ölçüsü aramış ve aradığı cevabı da emekte ancak yetecek seviyede ücret alabilecekleri fikri
bularak emek-değer teorisini ortaya koymuştur. savunulurken, subjektif değer teorisi çerçevesin-
Buna göre bir malın değerini, o malın üretiminde de her işçinin aldığı ücretin, kendisinin marjinal
kullanılan emek miktarı belirlemektedir. verimliliğine bağlı olduğu şeklinde bir anlayışa
Ricardo’ya göre azalan verimler kanunu, nüfu- geçilmiştir. Klasik gelir dağılımı teorisinde işçi-
sun kaçınılmaz biçimde artacağı ancak buna lerin aldıkları ücret düzeyinin ekonomik geliş-
karşın toprağın sınırlı olduğu varsayımına da- meyle birlikte yükselmeyeceği ifade edilirken,
yanmaktadır. Bir ülkenin nüfusu arttığında, Neoklasik gelir dağılımı teorisinde, işçi ücretleri
daha fazla yiyecek üretebilmek için eskisine marjinal verimliliğe bağlı olduğu için ekonomik
kıyasla verimsiz toprakların kullanılması gere- gelişmeyle birlikte ücretlerin artacağı görüşü ha-
keceği için, daha verimli toprakların rantı yük- kimdir.
selecektir. Öte yandan Ricardo’ya göre, emeğin
piyasa fiyatı; emek arz ve talebi tarafından belir-
lenmektedir. Emek kıt olduğunda emeğin piyasa
fiyatı yüksek olmakta, emek bol olduğunda da
emeğin piyasa fiyatı düşük olmaktadır.
30 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Kendimizi Sınayalım
1. Ricardo’ya göre bir malın değerini belirleyen unsur 7. Karl Marx, teknolojik gelişme ve artan makineleş-
nedir? me sonucu işsiz kalan bazı çalışanları hangi kavramla
a. Mal miktarı açıklamaktadır?
b. Sermaye miktarı a. Hegemonya
c. Rant miktarı b. Gizli işsizlik
d. Emek miktarı c. Yedek işçi ordusu
e. Kâr miktarı d. Artık değer
e. Doğal işsizlik
2. Bir malın üretiminde belli safhaların farklı kişilerce
gerçekleştirilmesi anlamına gelen uzmanlaşma ilk kez 8. Aşağıdaki ifadelerden hangisi Kaldor’un teorisine
hangi iktisatçı tarafından önerilmiştir? göre doğrudur?
a. Karl Marx a. Gelir dağılımını belirleyen temel unsur marji-
b. Alfred Marshall nal verimliliktir.
c. Adam Smith b. İşçilerin marjinal tasarruf eğilimi sermayedar-
d. David Ricardo lardan daha yüksektir.
e. Thomas R. Malthus c. Yatırımların milli gelire oranı marjinal tasarruf
eğiliminden etkilenmemektedir.
3. Neoklasik iktisadi anlayışa göre bir üretim faktörü- d. Ekonomide eksik istihdamın geçerli olduğu
nün fiyatını belirleyen unsur nedir? varsayılmıştır.
a. Marjinal verimlilik e. Tasarruf ve yatırımın eşit olduğu noktada gelir
b. Emek miktarı dağılımı ortaya çıkmaktadır.
c. Sermaye miktarı
d. Marjinal fayda 9. Ricardo’nun gelir dağılımı teorisini ortaya koyduğu
e. Kâr miktarı eserinin adı nedir?
a. Milletlerin Zenginliği
4. Kaldor’un gelir dağılımı teorisinde gelir dağılımın- b. İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi
da söz sahibi temel etken nedir? c. Politik Ekonominin ve Vergilendirmenin
a. Marjinal verimlilik İlkeleri Üzerine
b. Marjinal maliyet d. Emek-Değer Teorisi
c. Marjinal tasarruf eğilimi e. Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi
d. Marjinal fayda
e. Emek 10. Neoklasik gelir dağılımı teorisine göre aşağıdaki
ifadelerden hangisi yanlıştır?
5. Aşağıdaki iktisatçılardan hangisi Keynezyen gelir a. Her üretim faktörü üretime katkısı ölçüsünde
dağılımı çerçevesinde bir teori ortaya koymuştur? üretimden pay alır.
a. Carl Menger b. Emeğin getirisi olan ücret, emeğin marjinal ve-
b. Nicholas Kaldor rimliliği düzeyinde olmaktadır.
c. Robert Nozick c. Neoklasik gelir dağılımı teorisinde azalan ve-
d. Leon Walras rimler kanunu geçerli değildir.
e. John Bates Clark d. Ekonomik gelişme, çalışanların ücretlerini artırır.
e. Verimlilik düzeyi zaman içinde yükselen işçile-
6. Aşağıdaki ifadelerden hangisi Ricardo’nun teorisine rin ücret düzeyi de yükselir.
göre yanlıştır?
a. Tarımda Azalan Verimler Kanunu geçerlidir.
b. Emeğin bir piyasa fiyatı ve doğal fiyatı vardır.
c. Nüfusun artmasıyla birlikte rantlar da sürekli
artma eğiliminde olacaktır.
d. Ekonomi dengedeyken emeğin piyasa fiyatı do-
ğal fiyatına eşittir.
e. Sermayedarın payı olan kâr ile işçilerin payı olan
ücretler arasında doğru yönlü bir ilişki vardır.
32 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Gelir eşitsizliğini hesaplama yöntemlerinin kavramsal, analize ilişkin ve ölçüm-
le ilgili özelliklerini açıklayabilecek,
Gelir dağılımı analizlerinde kullanılan ölçüm yöntemlerini sıralayabilecek,
Gelir dağılımı analizlerinde grafikle gösterim yöntemlerini açıklayabilecek,
Gelir eşitsizlik ölçütlerini, temel ilkelere göre analiz edebilecek ve hesaplayıp
yorumlayabilecek,
Genelleştirilmiş entropi ölçütü olan Theil indeksi hesaplayıp yorumlayabilecek,
Normatif bir ölçüt olan Atkinson İndeksini farklı eşitsizlikten kaçınma para-
metreleri için hesaplayıp yorumlayabilecek,
Yüzde paylar analizini kullanarak hesaplanan eşitsizlik oranlarını yorumlayabi-
lecek bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• Gelir Dağılımı • Eşitsizlik Ölçütleri
• Gelir Eşitsizliği • Yüzde Paylar Analiz
• Grafikler
İçindekiler
Grafikler
Gelir dağılımı hakkında grafik formunda bilgi vermek eşitsizlik hakkındaki bazı
temel görüşleri göstermenin özellikle öğretici bir yoludur. Gelir dağılımındaki
eşitsizliği grafik yardımıyla göstermenin birkaç uygulanabilir yolu bulunmakta-
dır. Bu başlık altında gelir dağılımını grafikler yardımıyla özetleyen dört temel
yaklaşımı gözden geçireceğiz. Bu yaklaşımlardan hiçbiri gelir dağılımını grafikler
yardımıyla göstermenin en iyi yolu olarak gösterilmemektedir. Her biri aynı veri-
leri kullanmakta fakat farklı bir bakış açısı sağlamaktadır. Grafikle gösterim yön-
temlerinin tanıtımında ortak bir anlatım sağlamak amacıyla dağılım ile ilgili de-
ğişken ‘gelir’, referans dönemi ‘yıl’ ve ekonomik birim ‘birey’ olarak alınmaktadır.
140.000
dolayısıyla O noktasının so-
lunda ve yatay eksenin altın-
100.000
da yer alan insanları dışarıda
tutarak aşırı basitleştirmek- L
tedir. Grafiğin sınırları içinde 60.000
K
R
eğrinin son noktası, birikimli S
T
20.000
nüfus yüzdesi 100 ve en dü- M
O
şük gelire sahip olandan en 0 20 40 60 80 100 C
uzak noktada olacak şekilde Nüfus Oran›
Z olarak işaretlenmiştir.
Pen’in geçit töreni grafiğinin temsil ettiği dağılımın ne ifade ettiğini iki ülke
örneğinde karşılaştırarak açıklayalım (Jenkins and Van Kerm, 2009: 48). Şekil
3.2’de A ve B ülkeleri için gelir geçişlerini temsil eden eğriler birlikte yer almakta-
dır. Bu ülkelerde milyonerler bulunmamaktadır. Eğer bulunmuş olsaydı grafikler
sayfanın dışına taşmış olacaktı. Eğrinin temsil ettiği düşük gelir grupları için B
38 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Frekans Dağılımları
Frekans dağılımları istatistikçilerin çok yararlandığı araçlardır. Bireylerin gelirle-
rin büyüklüğüne göre eşit gelir aralıklarına dağılımını göstermek amacıyla kulla-
nılmaktadır. Frekans dağılımları ile ilgili örnek Şekil 3.3’te görülmektedir. Yatay
eksen boyunca farklı gelirlerin toplandığı gelir dilimleri eşit aralıklarda temsil
edilmektedir. Düşey eksende ise tanımlanmış olan bu gelir aralıklarında yer alan
bireylerin sayısı (frekans) yer almaktadır. Gelir dilimi ile sınırlandırılmış her bir
alanın bu gelir diliminde yer alanların frekansını temsil edecek şekilde yukarı
doğru uzatılmasıyla histogramlar elde edilmektedir. Bu yüzden örneğin T15.000
ve T22.500 arasında gelire sahip kişiler B olarak işaretli dikdörtgenin temsil ettiği
alanda yer almaktadırlar. Şekil 3.3’te elde edilen histogram ve histogramların tepe
orta noktalarını birleştirerek elde edilmiş olan eğri frekans dağılımlarını gösteren
basamaklı hatları temsil etmektedir. Şekil 3.3’te çizilmiş olan eğri gelir dağılımını
açıklayan kuramsal bir eğrinin ampirik gözlemleri olarak görülebilir. Bu eğri ta-
rafından temsil edilen ilişki f(y), eğri altında ve Oy ekseni üzerinde kalan alanda
standart birimler olarak ölçeklendirilmiş bir yoğunluk fonksiyonu olarak bilin-
mektedir (Cowell, 2011: 20).
Frekans dağılımı orta gelir aralıklarını daha net olarak göstermektedir (Cowell,
2011: 20). Şekil 3.3’te yatay eksen üst gelir gruplarına geçildikçe sıfıra yaklaşan
eğriyi göstermek üzere en üst gelir dilimine kadar uzatılmak zorunda kalınabilir.
Ancak üst gelir gruplarında gelirin nasıl bir dağılım gösterdiğini uzayan yatay
eksende açık şekilde görmek mümkün olmamaktadır.
3. Ünite - Gelir Eşitsizliklerinin Ölçülmesi 39
Şekil 3.3
Gelirin frekans
Frekans f(y) dağılımı
A
O y
15.000
22.500
30.000
37.500
45.000
52.500
60.000
67.500
75.000
82.500
90.000
97.500
7.500
60
40
20
A
O Y
15.000
22.500
30.000
45.000
60.000
75.000
90.000
105.000
Gelir (T)
40 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Şekil 3.5
Logaritmik ölçeğe
göre gelirlerin
frekans dağılımı
Frekans
A
y
20.000
40.000
80.000
160.000
320.000
640.000
1.280.000
Gelir (T)
Şekil 3.5’te yatay eksende eşit aralıklarla işaretlenmiş gelirler logaritmik öl-
çekte tanımlanmış farklı gelir aralıklarını göstermektedir. Düşey eksen ise her bir
gelir aralığında gözlemlenen frekansları temsil etmektedir. Ortalama gelire (ȳ),
karşılık gelen nokta bir kez daha A olarak işaretlenmiştir. OA mesafesi log(ȳ)’ye
eşit olup Şekil 3.5’te A noktası olarak işaretlenmiştir (Cowell, 2011: 23) .
Lorenz Eğrisi
Lorenz eğrisi 1905 yılında Amerikalı istatistikçi Max Lorenz tarafından geliştiril-
miştir. Lorenz eğrisi gelir dağılımında kullanılan ve daha sonraki başlıklarda açık-
layacağımız bazı gelir dağılımı eşitsizlik ölçütlerinin hesaplanmasına da referans
olan grafikle gösterim şekli olarak kabul edilmektedir.
Lorenz eğrisini basitleştirilmiş hâliyle açıklamak üzere Pen’in geçit töreni
örneğine tekrar dönelim (Cowell, 2011: 21). Başlangıç olarak, herkesi gelirleri-
ni temsil eden boylarına göre sıralayalım ve önde düşük gelirliler arkada yüksek
3. Ünite - Gelir Eşitsizliklerinin Ölçülmesi 41
gelirliler olmak üzere geçit törenini başlatalım. Bu kez geçit alanından geçen her
bireyin boyuyla temsil edilen gelirini toplam gelir altında biriktirelim. Lorenz eğ-
risini elde etmek üzere yatay eksen-
Şekil 3.6
de geçit törenine katılan bireylerin
birikimli yüzde paylarını, dikey M Lorenz eğrisi
100
eksende ise bu bireylerin temsil
ettikleri gelirlerin birikimli yüzde 80
Şekil 3.7
Lorenz eğrileri M M
ve farklı gelir 100 100
60 A 60
B
A 40 40
B
20 20
O 0 O
0 20 40 60 80 100 0 20 40 60 80 100
Birikimli nüfus yüzdeleri Birikimli nüfus yüzdeleri
Lorenz eğrisi gelir dağılımını şekil olarak görme olanağı sağlamakla birlikte
bir ülkenin farklı zamanlardaki gelir dağılımını karşılaştırmak için de başvurulan
önemli bir araç olma özelliğine sahiptir. İki ayrı zamandaki gelir dağılımının bi-
rikimli nüfus ve birikimli gelir eksenleri arasındaki konumu karşılaştırıldığında
gelir dağılımının nasıl bir değişim gösterdiği görülebilmektedir. Eğer bir yıla ait
gelir dağılımını temsil eden Lorenz eğrisi, bir önceki yıla ait Lorenz eğrisinden
daha kavisli ve tam eşitlik doğrusundan uzaklaşmış ise gelir dağılımındaki eşit-
sizliğin bir önceki yıla göre artmış olduğunu gösterir. Şekil 3.7’de A ve B ile temsil
edilen Lorenz eğrileri görülmektedir. B eğrisi gelir dağılımındaki eşitsizliğin daha
büyük olduğu bir örneği temsil etmektedir. Bu durumda A dağılımı, B dağılımına
“Lorenz baskın” olarak kabul edilir ve eşitsizlik düzeyi bakımından tercih edilir
bir dağılım olarak kabul edilir (TÜSİAD, 2000: 177). Bununla birlikte iki gelir
dağılımı karşılaştırıldığında birinin diğerine Lorenz baskın olduğunu söylemek
her zaman mümkün olmayabilir. Lorenz eğrisi dağılımın bazı bölümlerinde diğer
Lorenz eğrisi ile çakışabilir, bir bölümünde altında ve bir bölümünde üstünde
kalabilir. Şekil 3.7’de A ve B eğrileri birbirini kesmektedir. Bu durumda Lorenz
baskınlığı kriterini kullanarak hangisinin eşitsizlik yönüyle tercih edilecek bir du-
rumu temsil ettiğine karar verilemez. Lorenz eğrileri aynı ülkeye ait gelirin zaman
içindeki gelişimini izlemek için kullanıldığı gibi ülkeler arasında gelir dağılımları-
nı karşılaştırmak amacıyla da kullanılmaktadır.
Lorenz eğrisinden hareketle Pen’in geçit töreni eğrisini elde etmemiz mümkün mü-
1 dür? Pen’in tanımladığı ortalama gelir Lorenz eğrisi üzerinde hangi noktaya karşı-
lık gelebilir? Açıklayınız.
Gelir dağılımını şekil yardımıyla göstermenin dört farklı yolu olduğunu gör-
müş bulunuyoruz. Her grafik tekniği gelir dağılımının oldukça farklı bir özelliğini
vurgulamaktadır: Pen’in geçit töreni grafiği zengin gelirlerinin muazzam yüksek-
liğine dikkat çekmekte; frekans eğrisi orta gelirleri daha açıklıkla ortaya koymak-
ta; logaritmik dönüşüm orta gelirle birlikte tüm kuyruktan bilgi almakta fakat
aynı zamanda basitlik ve yorumlama kolaylığı sağlamaktadır. Lorenz eğrileri ise
kesişmeleri durumunda gelir dağılımından hangisinin tercih edilebilir olduğunu
gösterememektedir. Vurgudaki bu farklılıklar grafiklerden elde edilen eşitsizlik
ölçütlerinde kısmen yansıtılmaktadır.
3. Ünite - Gelir Eşitsizliklerinin Ölçülmesi 43
Tablo 3.1
Ülkeler ve En düşük İkinci Üçüncü Dördüncü En yüksek
Gelir Grupları %20 %20 %20 %20 %20
Gelir dağılımları yüzde 20’lik gelir gruplarına göre Tablo 3.1’de gösterilen iki ülkeye
ait Lorenz eğrilerini çizerek gelir dağılımlarını karşılaştırınız. 2
Eşitsizlik Ölçütleri
Gelir dağılımı eşitsizlik ölçütleri gelir dağılımını görsel olarak ifade etmeyi amaç-
layan grafiklerden yararlanılarak geliştirilmektedir. Pen’in geçit töreni (Şekil 3.1)
ve logaritmik ölçeğe göre gelirlerin frekans dağılımları (Şekil 3.5) gibi grafiklerin-
den yararlanarak elde edilen gelir dağılımı eşitsizlik ölçütlerinden yaygın olarak
kullanılanları sırasıyla açıklayacağız. Tanıtacağımız gelir dağılımı eşitsizlik ölçüt-
lerinin her biri gelir dağılımının bir başka yönüne önem vermektedir. Dolayısıyla
gelir dağılımı ölçütleri arasında bir tercih yapmak gerektiğinde bu tercihin hangi
kritere göre yapılacağı önem kazanmaktadır. Gelir dağılımı eşitsizlik ölçütlerinin
üç temel özelliği taşıyor olması beklenmektedir:
Eşitsizlik ölçütünden beklenen ilk özellik transfer ilkesine bağlı olarak tanım-
lanmaktadır. Transfer ilkesine göre, eşitsizlik ölçütünün gelir grupları arasında
gerçekleşen olası bir gelir transferinin eşitsizlik üzerindeki etkisini ölçebilme-
si gerekir. Pigou-Dalton koşulu olarak bilinen bu ilkeye göre zengin bir kişiden
yoksul bir kişiye yapılacak gelir transferinin ölçülen eşitsizliği azaltması gerekir.
Eşitsizlik ölçütü küçülerek gelir aktarımının bu etkisini yansıtabiliyorsa transfer
ilkesini sağladığı kabul edilmektedir.
Eşitsizlik ölçütünden beklenen ikinci özellik ölçekten bağımsızlık ilkesi ile ifa-
de edilmektedir. Ölçekten bağımsızlık ilkesine göre eşitsizlik ölçütünün dağılıma
esas olan tüm gelirlerin aynı oranda arttırılması veya azaltılmasından etkilen-
memesi gerekir. Eşitsizlik ölçütü tüm gelirlerdeki aynı oranlı değişme karşısında
etkilenmiyorsa ölçekten bağımsızlık ilkesini sağlıyor demektir. Eşitsizlik ölçütü
aynı zamanda nüfus büyüklüğünden de bağımsız olmalıdır. Eşitsizlik ölçütü ge-
lir dağılımında bir değişim olmadığı hâlde sadece nüfus artışından etkilenerek
farklı bir eşitsizlik hesaplıyorsa nüfus büyüklüğünden bağımsız değil demektir.
Bu ilkeye göre gelir iki kişi arasında biri gelirin tümüne sahip diğeri tamamen
yoksun olacak şekilde paylaşılıyorsa, kişi sayısının dörde artması ile iki kişi tama-
men yoksun iki kişi de geliri aralarında eşit olarak paylaşır durumdalarsa, gelir
eşitsizlik ölçütü bu iki dağılımı eşit eşitsizlikte göstermelidir.
Eşitsizlik ölçütünden beklenen üçüncü özellik ayrıştırılabilir olmasıdır. Gelir
türlerine ve çeşitli gelir gruplarına veya bölgelere göre yapılan ayrıştırma analizle-
riyle eşitsizliğin kaynakları anlaşılmakta ve eşitsizliği azaltmaya yönelik politika-
lar için bilgi sağlanmaktadır. Buna göre eşitsizlik ölçütünün gelir dağılımının bü-
tününü oluşturan alt gruplarda gözlenen eşitsizliklerle ilişkilendirebilen kapsamlı
bir ölçüm yapıyor olması gerekir. Belirlenen alt grupların kendi içindeki veya bu
gruplar arasındaki eşitsizliğin değişmesi karşısında ideal bir eşitsizlik ölçütü bunu
genel eşitsizlikteki artışa yansıtabilmelidir.
44 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Dağılım Aralığı
Pen’in geçit töreni sıra ölçütünü açıklamamıza yardımcı olacaktır. Geçit töreninde
en düşük gelirliden en yüksek gelirliye kadar gelir elde eden tüm bireyler Şekil
3.1’de CZ boyunca sıralanmışlardır. Dağılım aralığı (R) bu sıralamadaki en büyük
gözlemle en küçük gözlem arasındaki farktır. Dağılım aralığını temsil eden fark
büyüdükçe gelir dağılımındaki eşitsizliğin arttığını ifade etmektedir.
R = Ymax – Ymin
Dağılım aralığı için yapılacak sıralama en küçük gelire veya ortalama gelire
göre standartlaştırılabilir ( R Ymin , R Y ). Dağılım aralığı ölçütü herkesin geliri-
nin kesin olarak bilindiği küçük ve kapalı bir toplumda tatmin edici olabilir fa-
kat minimum ve maksimum gelirlerin en iyi ihtimalle sadece tahmin edilebilir
olduğu homojen olmayan toplumlar için elverişli bir uygulama olarak görülme-
mektedir. Dağılım aralığı minimum ve maksimum gelirlere son derece duyarlı
bir ölçüt olmakla birlikte bu iki gelir arasındaki dağılımla ilgili değildir. Örneğin,
dağılım aralığı tören alanından 3. dakikada ve 57. dakikada geçen iki bireyin (en
düşük gelirli yüzde 5 ile en yüksek gelirli yüzde 5) veya 6. dakikada ve 54. daki-
kada geçen iki bireyin gelirleri arasın-
Şekil 3.8
daki farkı (en düşük gelirli %10 ile en
Dağılım aralığı yüksek gelirli yüzde 10) esas almakta-
Kaynak: Cowell, A dır. Dağılım aralığı ölçütü bu iki kişi
2011: 26 arasında geçenlerin nasıl bir dağılım
Bireysel gelir
ORK + KTZ
M=
OCTR
Şekil 3.9
Göreli ortalama sapma 200.000 Z Modifiye edilmiş
göstergesinin hayati önem geçit töreni eğrisi
taşıyan bir zayıflığını açıkla- 180.000
yalım. Şekil 3.1’de M nokta-
sının solundakilere ait gelir-
140.000
lerin toplumsal olarak kabul
edilebilir olduğunu düşüne-
lim. Şimdi de M noktasının 100.000
H
solunda yer alan ve ortalama
gelirin altında gelire sahip 60.000
K
R T
olan herkesin aynı geliri al- Q
20.000
masını sağlayacak şekilde bu 0 M C
alana gelir aktarımında bulu- 0 20 40 60 80 100
nulmuş olsun. Modifiye edil- Birikimli nüfus pay›
miş geçit töreni grafiği Şekil
3.9’da görülmektedir.
Açıklamalarımıza Şekil 3.8’de Q ve H olarak tanımlanmış alanlar, Şekil 3.1’deki
S ve L alanları ile aynı olduğu için M değerinin değişmediğini not ederek başla-
yalım. Gelirin yalnızca M noktasının solundaki insanlar arasında veya yalnızca
M noktasının sağındaki insanlar arasında aktarımı yoluyla gelir dağılımındaki
eşitsizlik azaltılmış olsa bile göreli ortalama sapma göstergesine göre eşitsizlik
aynı düzeyinde kalmayı sürdürecektir. Bu nedenle göreli ortalama sapma transfer
ilkesini sağlamamaktadır. Bununla birlikte gelir ve nüfus ölçeğindeki değişim kar-
şısında göreli ortalama sapma aynı eşitsizlik derecesini göstermektedir. Göreli or-
talama sapma ölçütü ile gelir dağılımının alt grupları içinde ve arasında meydana
gelen değişmeleri gösterge değerine yansıtmamaktadır. Bu nedenle ayrıştırılabilir
bir eşitsizlik ölçütü değildir.
Gini Katsayısı
Gini katsayısı gelir dağılımı eşitsizliğinin en yaygın olarak kullanılan göstergesidir.
İtalyan istatistikçi Corrado Gini tarafından geliştirilmiş olan ve adıyla anılan eşit-
sizlik göstergesi Lorenz eğrisi grafiğinden elde edilmektedir. Gini katsayısı Şekil
3.6’daki Lorenz eğrisi ile tam eşitlik doğrusu arasında kalan alanın (L), tam eşitlik
doğrusu altında kalan ve OZM (T) olarak tanımlı üçgen alana bölünmesiyle elde
46 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
n n
1
G= ∑ ∑ Yi – Yj
2n2 Y i=1 j=1
Gini katsayısının alabileceği değerler tam eşitlik durumunu temsil eden 0 (sı-
fır) ile tam eşitsizlik durumunu temsil eden 1 (bir) değerleri arasında yer almakta-
dır. Gelir eşitsizliğinin ifadesinde sınır değerler ile karşılaşılması mümkün değil-
dir. Gelirin birikimli nüfus dilimlerinin toplam gelirden aldıkları payı ifade eden
birikimli gelir dilimleri ile eşit olarak dağılıyor olması durumunda Gini katsayısı
tam eşitliği gösterir. Örneğin toplam nüfusun %10’u toplam gelirin %10’unu; top-
lam nüfusun %20’si toplam gelirin %20’sini veya toplam nüfusun yüzde sekseni
toplam gelirin %80’ini alıyorsa hesaplanacak Gini katsayısı tam eşitliği gösterecek
ve 0 değerini alacaktır. Eğer gelirin tümü bir kişinin elinde toplanıyorsa Gini kat-
sayısı tam eşitsizlik durumunu gösterecek ve 1 değerini alacaktır. Hiçbir gelirin,
dağılım için hesaplanan Gini katsayısının bu iki uç değerinden biri ile temsil edi-
liyor olması mümkün değildir. Gini katsayısı ile ölçülen gelir dağılımları, katsa-
yının alacağı değerin bu iki uç değere yakınlığına göre yorumlanmaktadır. Buna
göre gelir dağılımındaki eşitsizlik arttıkça katsayının değeri 1’e, eşitsizlik azaldıkça
0’a yaklaşmaktadır.
Gini katsayısı transfer ilkesi ile gelir ve nüfus ölçeğinden bağımsız olma özel-
liklerini sağlamaktadır. Gini katsayısı gelir dağılımına esas tüm gelirlerin aynı
oranda arttırılması veya azaltılması durumunda aynı eşitsizlik katsayısını göster-
mektedir. Bir başka ifadeyle Gini katsayısı gelir eşitsizliğini gelir düzeyinin bü-
yüklüğüne göre değil de farklı gelir düzeyleri arasında kalan bireylerin sayısına
göre ölçmektedir. Bu özelliği nedeniyle Gini katsayısı ölçekten bağımsızlık ilke-
sini sağlamaktadır. Gini katsayısı aynı zamanda gelir grupları arasında gerçekle-
şen gelir aktarımlarını da en iyi şekilde yansıtmaktadır. Yüksek gelir grubundan
düşük gelir grubuna gerçekleşen gelir aktarımının gelir dağılımındaki eşitsizliği
azaltması beklenirken, kullanılan eşitsizlik ölçütünün de bunu yansıtabiliyor ol-
ması gerekir. Gini katsayısı gelir aktarımlarına duyarlı bir ölçüt olması nedeniyle
transfer ilkesini sağlamaktadır.
Gini katsayısının bir dezavantajı dağılımın farklı bölümlerinde meydana ge-
lebilecek gelir aktarımlarını, aktarımın gerçekleştiği bölgenin yerine göre farklı
değerlerle yansıtıyor olmasıdır. Transfer ilkesini sağlayan Gini katsayısı orta gelir
3. Ünite - Gelir Eşitsizliklerinin Ölçülmesi 47
grubu içindeki olası gelir aktarımlarına, yüksek gelir grupları veya düşük gelir
grupları içindeki olası gelir aktarımlarına kıyasla daha duyarlıdır (TÜSİAD, 2000,
178). Başka bir ifadeyle orta gelir grupları içindeki olası gelir aktarımları Gini kat-
sayısını orta gelir grubundan her iki yönde de uzak gelir grupları arasındaki olası
gelir aktarımlarından daha fazla etkilemektedir. Yani T10.100 geliri olan birinden
T10.000 geliri olan birine T1 aktarıldığını düşünelim. Bunun Gini katsayısını gelir
dağılımında eşitlik yönünde etkileyeceği açıktır. Ancak bu gelir grubunda gelir
aktarımının Gini katsayısı üzerindeki etkisi, T1’nin T1.100 geliri olan birinden
T1.000 geliri olan birine aktarılmasının veya T1’nin T100.100 geliri olan birin-
den T100.000 geliri olan birine aktarılmasının etkisinden daha büyük olacaktır
(Cowell, 2011: 27).
Gini katsayısı genel dağılımdan hareketle alt gruplara ait gelir dağılımlarının
ayrıştırılarak analizine olanak vermemektedir. Bu nedenle Gini katsayısı gelir tür-
lerine veya çeşitli sosyal gruplara göre yapılacak ayrıştırma analizlerine uygun bir
eşitsizlik ölçütü değildir.
Varyans
Varyans özellikle gelirin frekans dağılımını ve frekans dağılımlarının logaritmik
dönüşümünü alan grafiklerden hareketle hesaplanmaktadır. Gelir dağılımına iliş-
kin Şekil 3.3 ve Şekil 3.5 gelire ilişkin gözlemlerin yatay eksen boyunca nasıl da-
ğılmış olduğunu göstermektedir. Eksen boyunca gözlenen dağılımın dağınıklık
derecesini belirtmek üzere istatistikçilerin herhangi bir frekans dağılımını ölçmek
üzere kullandıkları dağılım ölçütü olan varyanstan yararlanılmaktadır.
Gini katsayısı dağılımı göstermek üzere gözlenen her gelirin diğer gelirlerle mutlak
farklarının toplamını alırken, varyans aynı amaçla, gözlenen her bir gelirin ortala-
ma gelirden farkının kareleri toplamını almaktadır.
Varyans hesaplanırken ilk adımda tören alanından geçen her bireyin temsil
ettiği gelirin ortalama gelir ile farkının karesi, (Yi–Ȳ)2, hesaplanarak bulunan de-
ğerlerin toplamı alınmakta ve sonrasında bu toplam geçit törenine katılan birey
sayısına (n) bölünmektedir.
1 n 2
V= ∑ Y −Y
n i=1 i
V
c=
Y
Bu sorunu aşmanın bir diğer yolu da varyansın gelirin logaritmik değerleri üze-
rinden hesaplanmasıdır. Bu amaçla varyans için iki farklı tanım geliştirilmiştir:
2
1 n Y
v= ∑
n i=1
log i
Y
2
1 n Y
v1 = ∑ log i
n i=1 Y*
Theil İndeksi
Theil indeksi bilgi kuramındaki entropi kavramından geliştirilmiş bir gelir eşit- Entropi: Evrendeki
düzensizlik eğilimini
sizliği ölçütüdür. Genelleştirilmiş entropi indeksleri ile gelir dağılımının farklı bö- tanımlayan kavram, evrende
lümlerindeki eşitsizliklere farklı ağırlıklar verilebilmektedir. Bu özelliği ile Theil her şeyin minimum enerji
indeksi, gelir dağılımının tümündeki gelir farklılıklarına eşit ağırlık vererek oluş- ve maksimum düzensizliğe
çekilmekte olduğunu
turulmaktadır (World Bank, 2005: 287). Theil indeksi gelir dağılımı eşitsizliğini açıklamaktadır.
belirsizlik unsurunu nicelleştirerek ölçmeyi amaçlayan bir ölçüttür. Bu ölçütün
türetilmesi süreci daha önce açıklanan gelir eşitsizliği ölçütlerinden farklıdır (Sen,
1997: 34). Theil indeksi aşağıdaki şekilde elde edilmektedir (Cowell, 2011: 53-55):
Bilgi kuramına göre belirli bir olayın çok sayıda meydana gelme olasılığı bu-
lunmaktadır. Bilgi kuramı bu durum karşısında tüm olasılıklara ilişkin bilgilerin
değerlendirilmesi problemi ile ilgilenmektedir. Bir olayın gerçekleşme olasılığı
yüksek ise gerçekleşmiş olmasının bilgi değeri az, gerçekleşme olasılığı düşük ise
gerçekleşmiş olmasının bilgi değeri çoktur.
Bunu açıklamak üzere 1, 2, 3 gibi numaralandırılmış olan olayların p1, p2, p3
olarak tanımlanan gerçekleşme olasılıklarını 0 ve 1 arasında değerlerle ifade ede-
rek Olay 1’in gerçekleşmiş olması bilgisine bir değer atamaya çalışalım. Bu değer,
Olay 1’in gerçekleşme olasılığı yüksek olarak kabul ediliyorsa (p1, 1’e yakın ise),
olayın gerçekleşme bilgisi heyecan verici olmadığı için bilgi değeri h(p1) oldukça
düşük olarak belirlenecektir. Bununla birlikte Olay 1’in gerçekleşmesi olanaksız
olarak görülüyorsa ve gerçekleşmişse bu bilgi heyecan verici ve şaşırtıcı olması
nedeniyle bilgi değeri h(p1) yüksek olarak belirlenecektir. Bu nedenle bilgi değeri
h(p1), p1’in artışına bağlı olarak azalacaktır.
Eğer Olay 1 ve Olay 2 birbirinden bağımsız olarak gerçekleşiyorsa, her iki
olayın birlikte gerçekleşme olasılığı p1.p2 olacaktır. Bağımsız bu iki olay ile ilgi-
li bilgilere değerler atamak gerektiğinde h fonksiyonunun h(p1.p2)=h(p1)+h(p2)
olarak tanımlanmış olması gerekir. Tüm geçerli olasılık değerlerini (p değerleri)
karşılayan bilgi değerini tanımlayan tek fonksiyon ise h = –log(p) olacaktır.
N sayıda olaylar kümesi karşısında her bir olayın gerçekleşmesiyle ilgili ola-
sılıklar, birlikte değerlendirilmesi zor hantal bir yapı ortaya koyar. Bu nedenle
tüm sistemi karışıklık derecesini tanımlayan tek bir sayı altında toplamak yerinde
olacaktır. Bu sayı, i gibi özel bir olayın gerçekleşme olasılığı 1 ve diğer olayların
gerçekleşme olasılığı 0 olduğu zaman çok düşük olacaktır. Diğer olayların gerçek-
leşmesinin olanaksız olduğu ve bir olayın gerçekleşme olasılığının tam olduğu
50 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Theil n sayıdaki olası olayı toplumdaki n sayıdaki kişi olarak ve pi’yi de i ki-
şisinin toplam gelirden ortalama gelire eşit pay alma olasılığı olarak (si = Yi/nȲ)
yorumlayarak bilgi kuramından hareketle gelir dağılımı için kullanışlı bir eşitsiz-
lik ölçütü geliştirmiştir. Burada Yi, i kişisinin gelirini, Ȳ, ortalama geliri temsil
etmektedir. Theil gelir dağılımının gerçek entropisini bu entropinin olası mak-
simum bilgi değerinden hareketle (her bir si = 1/n olduğunda, herkes eşit pay
almaktadır) açıklayan, aşağıdaki gelir dağılımı eşitsizlik ölçütünü elde etmektedir.
n Y Yi
1
T=
n
∑ Yi log Y
i=1
Theil indeksi 0 ve ∞ arasında değerler alabilir. Theil indeksi 0 değeri ile gelir
dağılımındaki eşitliği gösterirken, daha yüksek değerler gelir dağılımındaki artan
eşitsizliğe işaret etmektedir (World Bank, 2005: 287).
Theil indeksi gelir dağılımı eşitsizlik ölçütleri için tanımlanmış olan transfer
ilkesini sağlamaktadır. Zengin bir kişiden yoksul bir kişiye yapılacak gelir trans-
ferinin gelir dağılımındaki eşitsizliği azaltan etkisine karşı Theil indeksi duyar-
lıdır. Theil indeksinin ne kadar küçüleceği, sadece kişilerin gelirleri arasındaki
orana bağlıdır (Cowell, 1995: 50). Theil indeksi aynı zamanda ölçekten bağımsız-
lık ilkesini de sağlamaktadır. Gelir oranları aynı olan herhangi iki kişi arasındaki
gelir transferi, dağılımın hangi noktasında bulunulduğuna bakılmaksızın Theil
indeksini aynı ölçüde küçültür. Dolayısıyla Theil indeksi gelir eşitsizliğini gelir
düzeyinin büyüklüğünden bağımsız olarak ölçebilmektedir. Theil indeksinin bu
özelliğine göre örneğin geliri 2 milyon T olan bir kişiden 1 milyon T olan bir ki-
şiye yapılan T1’lik gelir transferinin Theil indeksini küçülten etkisi, geliri 20 bin
T olan bir kişiden geliri 10 bin T olan bir kişiye yapılacak T1’lik gelir transferinin
etkisiyle aynıdır.
Theil indeksi gelir dağılımını oluşturan alt unsurlar için hesaplanan gelir eşit-
sizliklerinde meydana gelen değişiklikleri yansıtabilen kapsamlı bir eşitsizlik
ölçütüdür. Bu nedenle Theil indeksinden hareketle alt gelir grupları veya sosyal
gruplar için gelir eşitsizliklerini elde eden ayrıştırma analizleri yapılabilmektedir.
Örneğin bir ülkenin coğrafi bölgeleri içindeki gelir dağılımı eşitsizlikleri değiş-
mişse Theil indeksi bu değişiklikleri gelir dağılımının bütününe yansıtabilecek
özellikte bir ölçüttür. Dolayısıyla gelir dağılımını coğrafi bölgelerdeki gelir dağılı-
mı değişikliklerine göre ayrıştırarak analiz etmek mümkündür.
3. Ünite - Gelir Eşitsizliklerinin Ölçülmesi 51
Atkinson İndeksi
A. B. Atkinson bir toplumun sosyal refah fonksiyonuna dayalı alternatif bir gelir
dağılımı eşitsizlik ölçütü önermiştir (Atkinson, 1975: 47). Atkinson’un sosyal re-
fah fonksiyonu, gelirin topluma sağladığı ortak faydanın ortalama gelir artışıyla
pozitif yönde etkilendiği fakat gelir dağılımındaki eşitsizliğin artışıyla da negatif
yönde etkilendiği gibi makul bir varsayımda bulunmaktadır.
Atkinson’un sosyal refah fonksiyonunun dayandığı bu varsayımı biraz açalım.
Öncelikle bu fonksiyon her bireyin elde ettiği gelirden toplumun sağladığı fayda-
ların toplamından oluşmaktadır. Burada bireysel gelirlerin artışı ile birlikte top-
lumsal refahın artacağı kabul edilmektedir. Atkinson bireysel faydaların karşılaş-
tırılabilirliği varsayımından hareketle, her bireyin gelirini sosyal marjinal faydası
ile ağırlıklandıran bir yaklaşım benimsemiştir. Bireysel gelirlerin ağırlıklandırıl-
mış toplamından oluşan sosyal refah fonksiyonunun simetrik ve içbükey olduğu
varsaymaktadır. İçbükeylik varsayımı azalan marjinal fayda ile ilişkilendirilmekte
ve daha yüksek gelirli birinin gelirine daha düşük bir sosyal ağırlık verilmektedir.
Sosyal refah fonksiyonu bu nedenle düşük gelirlilerin gelir paylarının yükselme-
siyle birlikte toplumsal refahın artacağını kabul etmektedir. Gelir dağılımındaki
eşitsizlikten kaçınılmasını sosyal refahın artışı için tercih eden bir toplumda ge-
lirin yeniden dağılımı ile sosyal olarak daha iyi bir durumda olunacağını varsay-
maktadır.
Gelirin yeniden dağıtımı yoluyla toplumun daha iyi bir durumda olmasının
mümkün olmadığı bir gelir dağılımına erişildiğinde, gelir düzeyi ne olursa olsun
gelirdeki artış oranı karşısında marjinal sosyal faydanın da aynı oranda azalaca-
ğı kabul edilmektedir. Toplumun sosyal refahını maksimum yapan bir gelir da-
ğılımında, gelir artışı ile marjinal sosyal fayda arasında tanımlanmış olan, sabit
esneklik katsayısı aynı zamanda toplumun eşitsizlikten kaçınma parametresi (ε)
olarak tanımlanmaktadır (Atkinson, 1980: 34). Toplumun gelir eşitsizliğine ver-
diği önemi gösteren bu parametre sıfır değerini almışsa, toplumun gelir dağılı-
mındaki eşitsizliğe kayıtsız olduğunu göstermektedir. Toplumun eşitsizlikten ka-
çınma parametresi sonsuza yaklaştığında, toplumun sadece en alt gelir grubuyla
ilgilendiğini göstermektedir.
Atkinson toplumun eşitsizlikten kaçınma parametresinin alacağı değere göre
değişen bir eşitsizlik ölçütü geliştirmiştir. Atkinson bu amaç doğrultusunda veri
gelir düzeyinde aynı sosyal refah düzeyinde kalmak kaydıyla, mevcut gelir dağı-
lımından herkesin ortalama gelir düzeyinde eşitlendiği gelir dağılımına geçerken
toplumun vazgeçmeye razı olacağı geliri ‘eşit dağılıma denk gelir (Ye)’ olarak ta-
nımlanmaktadır (Sen, 1973: 38).
n
Ye = Y nU ( y) = ∑ U ( Yi )
i=1
İdeal bir gelir dağılımı eşitsizlik ölçütünün sahip olması gereken özellikleri sıra-
3 layarak, görmüş olduğunuz gelir dağılımı eşitsizlik ölçütlerini bu özelliklere göre
değerlendiren bir çizelge hazırlayınız.
oranların gelir dağılımına ilişkin ortaya koydukları bu bilgi gelirin yeniden dağılı-
mı politikaları için hedef grupları saptanmasında kullanılabilmektedir.
Gelir dağılımına ilişkin iki ayrı yıla ait araştırma sonuçları Tablo 3.2’de görülen ül-
4 kenin, gelir dağılımının ne yönde geliştiğini gelir gruplarına göre geliştirilmiş ana-
liz yöntemlerini kullanarak değerlendiriniz.
Özet
Gelir eşitsizliğini hesaplama yöntemlerinin kav- Gelir dağılımı analizlerinde kullanılan ölçüm
1 ramsal, analize ilişkin ve ölçümle ilgili özellikleri- 2 yöntemlerini sıralamak
ni açıklamak Gelir dağılımı analizlerinde toplumun bütününe
Gelir dağılımındaki eşitsizliğinin ölçülmesi kav- yayılmış olarak yoksulluğun derinliğini ve zen-
ramsal, analize ilişkin ve ölçümle ilgili çeşitli zor- ginliğin büyüklüğünü birlikte gösteren eşitsizlik
luklar içeren bir süreçtir. Bu süreçte karşılaşılan ölçütlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Toplumun
ilk zorluk ölçüme konu olacak gelir kavramının geneline yaygın homojen olmayan gruplar ara-
tanımlanmasıyla ilgilidir. Kişisel kullanılabilir sındaki dağılımı görsel ve sayısal olarak ifade
gelirin genel olarak tercih edildiği araştırmala- etme olanağı sağlayan pek çok yöntemden ya-
rın ikinci büyük zorluğu, tanımlanmış olan ge- rarlanılmaktadır. Bu yöntemlerin her biri gelir
lire ilişkin doğru bilginin elde edilmesidir. Gelir dağılımını araştırmacının gösterdiği duyarlılığa
dağılımına ilişkin en önemli bilgi kaynağı saha bağlı olarak çok farklı yönleriyle değerlendirme
araştırması olup sorgulama ve beyandan kay- olanağı sunmaktadır. Gelir dağılımı analizlerin-
naklanan sorunlar, millî geliri yansıtan sağlıklı de eşitsizliklerin grafikler yardımıyla tanımlan-
bir gelir dağılımı elde edilmesinde karşılaşılan ması mümkün olabildiği gibi bu grafiklerin ifade
ikinci zorluktur. Gelir dağılımı araştırmasının ettiği bilgiyi çeşitli katsayı ve indekslerle kar-
yıllık gelirle ilgili topladığı bilgiler, gelirin istik- şılaştırılabilir biçimde ölçme olanağı sağlayan
rarsız olduğu tarım sektöründe bolluk ve kıtlık eşitsizlik ölçütlerinden yararlanmak mümkün-
yıllarına göre değişmekte ve karşılaştırılabilir dür. Gelir eşitsizliğini ifade etmenin en yaygın
sonuçlar elde edilmesini zorlaştırmaktadır. Ge- yolu, yüzde paylar analizinden yararlanmaktır.
lir dağılımı analizlerinde karşılaşılan bir diğer
zorluk, hanehalkı düzeyinde elde edilen gelirin Gelir dağılımı analizlerinde grafikle gösterim
büyüklüğüne göre yapılacak karşılaştırmalarda 3 yöntemlerini açıklamak
karşımıza çıkmaktadır. Hanehalkı büyüklükleri- Gelir dağılımı hakkında grafik formunda bilgi
ni ve tüketimde oluşan ölçek ekonomilerini dik- vermek eşitsizlik hakkındaki bazı temel görüşle-
kate almayan bu yöntemin yetersizliklerini aş- ri göstermenin özellikle öğretici bir yoludur. Ge-
mak üzere bireysel eş değer gelirin kullanılması
lir dağılımındaki eşitsizliği grafikler yardımıyla
önerilmektedir. Gelir dağılımı eşitsizlik ölçütleri
göstermek üzere farklı uygulamalar geliştirilmiş
üzerinden yapılacak karşılaştırmalar gelirin bü-
olmakla birlikte bunlardan hiç biri mükemmel
yüklüğündeki değişmeleri göz ardı etmektedir.
kabul edilmemektedir.
Eşitsizlik ölçütlerinin gelirin büyüklüğündeki
Jan Pen tarafından kullanılan geçit töreni grafiği
değişimi yansıtmakta yetersiz olması dönemler
gelir dağılımı konusunda en anlamlı ve ilgi çe-
arasında ve ülkeler arasında yapılacak karşılaş-
kici görsel araçlardan biridir. Herkesin geliriyle
tırmalarda temel zorluklarla karşılaşılmasına
orantılı bir boya sahip olduğunu varsayan Pen,
neden olmaktadır. Gelir dağılımı analizlerinin
belirli bir zaman diliminde temsili olarak tören
temel bir zorluğu da gelir dağılımına ilişkin ve-
alanından geçen kişilerin yarattığı görüntüyü de
rinin uygulanacağı eşitsizlik ölçütünün seçilme-
geçit töreni eğrisi ile temsil etmektedir. Pen’in
si aşamasında ortaya çıkmaktadır. Elde edilecek
geçit töreni eğrisi bir ülkedeki gelir dağılımını
sonuçlar seçilen ölçüte göre değişkenlik göster-
en düşük ve en yüksek gelirlileri öne çıkararak
mektedir. Bu nedenle gelir dağılımı eşitsizlik
göstermektedir. Ancak orta gelir gruplarındaki
ölçütlerinin yakından tanınması ve araştırmacı-
nın, elde ettiği veriye en uygun eşitsizlik ölçütü- dağılım konusunda ayrıntılı bilgiyi bu grafikten
nü uygulayabilmesi büyük önem taşımaktadır. çıkarmak mümkün değildir. Pen’in geçit töreni
eğrisi ülkeler arasında karşılaştırmalara olanak
sağlayan bir gösterge olarak kabul edilmektedir.
Gelir dağılımının analizinde kullanılan bir başka
yöntem gelir aralıklarının frekans dağılımlarının
56 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
grafiksel gösterimidir. Küçükten büyüğe sıralı ise kesişmeleri durumunda açıklayıcı olamamak-
gelirler yatay eksen boyunca eşit gelir aralıkla- tadır.
rında tanımlanırken, düşey eksende bu aralık-
lardaki birey sayısı gösterilmektedir. Her bir ge- Gelir eşitsizlik ölçütlerini, temel ilkelere göre ana-
lir aralığında oluşan histogram grafiği ve ondan 4 liz etmek ve hesaplayıp yorumlamak
hareketle frekans dağılım eğrisi elde edilmekte- Gelir dağılımı eşitsizlik ölçütlerinin genel olarak
dir. Frekans dağılımları orta gelir gruplarındaki üç temel özelliği taşıyor olması beklenmektedir.
dağılımı görme olanağı sağlarken, üst gelir grup- Bu özelliklerden ilki transfer ilkesine bağlı olarak
larındaki dağılımı ayırt etme olanağı bulunma- tanımlanmaktadır. Transfer ilkesine göre, eşitsiz-
maktadır. Frekans dağılımları grafiğinde karşı- lik ölçütünün gelir grupları arasında meydana
laşılan bu sorunu gidermek üzere frekansların gelecek bir gelir aktarımının eşitsizlik üzerindeki
logaritmik dönüşümü yoluna başvurulmaktadır. etkisini ölçebilmesi gerekmektedir. Pigou-Dal-
Böylelikle alt ve yüksek gelir aralıklarında fre- ton koşulu olarak tanımlanan bu ilkeye göre zen-
kansların dağılımını daha detaylandırılmış ola- gin bir kişiden yoksul bir kişiye yapılacak gelir
rak gösteren simetrik bir eğri elde edilmektedir. transferinin gelir dağılımında ölçülen eşitsizliği
Gelir dağılımı grafiklerinden biri de Max Lorenz azaltması gerekmektedir. Eşitsizlik ölçütünün
tarafından geliştirilmiştir. Lorenz en düşük gelir- sahip olması gereken ikinci özellik ölçekten ba-
liden başlayarak her bir yüzdelik nüfus grubunu, ğımsızlık ilkesi ile açıklanmaktadır. Ölçekten
bu gelir grubunun yüzdelik gelir payları ile eşleş- bağımsızlık ilkesine göre dağılıma esas tüm gelir-
tirmektedir. Yatay eksende nüfus yüzdeleri, dü- lerin aynı oranda arttırılması veya azaltılmasının
şey eksende gelir yüzdeleri tanımlı olmak üzere eşitsizlik ölçütünün gösterdiği eşitsizliği değiştir-
gelir dağılımının ortaya koyduğu nüfus ve gelir memesi gerekir. Eşitsizlik ölçütü aynı zamanda
bileşenleri eksenlere aktarılarak elde edilen eğri nüfus büyüklüğünden de bağımsız olmalıdır.
Lorenz eğrisi olarak tanımlanmaktadır. Mükem- Bu ilkeye göre aynı gelir dağılımı farklı bir nüfus
mel eşitlik her bir gelir grubunun toplam nüfus büyüklüğü için ölçülüyorsa, eşitsizlik ölçütünün
içindeki payına eşit bir gelir payına sahip olma- aynı eşitsizliği gösteriyor olması gerekmektedir.
sı durumunda gerçekleşmektedir. Mükemmel Eşitsizlik ölçütünden beklenen üçüncü özellik
eşitlik grafik üzerinde 45 derecelik mutlak eşitlik ayrıştırılabilir olmasıdır. Buna göre eşitsizlik öl-
doğrusuyla temsil edilmektedir. Bundan fark- çütünün gelir dağılımının bütününü oluşturan
lı her bir dağılım örneği tam eşitlikten sapmayı alt gruplarda gözlenen eşitsizliklerle ilişkilendi-
ve derecesine göre gelir dağılımındaki eşitsizliği rebilen kapsamlı bir ölçüm yapabiliyor olması
göstermektedir. Lorenz eğrisi ile bir ülkenin farklı gerekir. Belirlenen alt grupların kendi içindeki
yıllardaki gelir dağılımlarını veya farklı ülkele- veya bu gruplar arasındaki eşitsizliğin değişmesi
rin gelir dağılımlarını karşılaştırma olanağı elde karşısında ideal bir eşitsizlik ölçütü bunu genel
edilmektedir. Hangi Lorenz eğrisi daha kavisli ve eşitsizlikteki artışa yansıtabilmelidir.
mutlak eşitlik doğrusundan uzaklaşmış ise daha Gelir dağılımı analizlerinde kullanılan ölçütler
büyük bir eşitsizliği gösteriyor demektir. Buna arasında maksimum ve minimum gelir arasın-
göre mutlak eşitlik doğrusuna daha yakın olan daki farka odaklanan dağılım aralığı, karşılaş-
dağılım Lorenz baskın olarak kabul edilmekte- tırmalarda kullanılabilecek önemli bir gösterge
dir. Bununla birlikte Lorenz eğrileri dağılımın bir olmakla birlikte, bu iki gelir arasındaki dağılım
bölümünde mutlak eşitlik doğrusuna daha yakın, konusunda bilgi vermemektedir. Dağılım aralığı
bir bölümünde daha uzak olacak şekilde kesişmiş transfer ilkesini sağlamazken, standardize edil-
olabilirler. Böyle bir durumda hangi dağılımın miş olması durumunda ölçekten bağımsızlık
diğerine Lorenz baskın olduğuna karar verile- ilkesini sağlamaktadır. Ayrıştırma analizleri için
memektedir. Kısaca, Pen’in geçit töreni grafiği uygun bir eşitsizlik ölçütü değildir.
zengin gelirlerinin muazzam yüksekliğine dikkat Göreli ortalama sapma tüm bireylerin gelirlerini
çekmekte; frekans eğrisi orta gelirleri daha açık- ortalama gelirden farklılıkları temelinde ele alan
lıkla ortaya koymakta; logaritmik dönüşüm tüm bir eşitsizlik ölçütüdür. Her gelirin ortalama ge-
dağılıma ilişkin bilgi sağlamakta; Lorenz eğrileri lirden farkları toplamını toplam gelire oranlayan
3. Ünite - Gelir Eşitsizliklerinin Ölçülmesi 57
ölçütün aldığı değer büyüdükçe gelir eşitsizliği- kesini sağlamamaktadır. Varyansa, ölçekten ba-
nin arttığını gösterir. Göreli ortalama sapma or- ğımsızlık ilkesini kazandırmak amacıyla varyans
talama gelirin altında ve üstünde toplanan gelir- katsayısı ve logaritmaların varyansı olarak bili-
ler arasındaki dağılıma duyarlı bir ölçüt değildir. nen iki alternatif hesaplama yöntemi geliştiril-
Transfer ilkesini sağlamayan ölçüt gelir ve nüfus miştir. Her iki ölçüt de ölçekten bağımsızlık
için ölçekten bağımsızlık ilkesini sağlamakla ilkesini sağlamakla birlikte, transfer ilkesine ve
birlikte ayrıştırma analizlerine uygun değildir. ayrıştırılabilirlik özelliğine uygun değildir.
Gini katsayısı gelir dağılımı eşitsizliğinin en yay-
gın olarak kullanılan göstergesidir. Corrado Gini Genelleştirilmiş entropi ölçütü olan Theil indek-
eşitsizlik göstergesini Lorenz eğrisi grafiğinden 5 sini hesaplayıp yorumlamak
elde etmiştir. Gini katsayısı Lorenz eğrisi ile tam Genelleştirilmiş entropi indeksleri gelir eşitsizli-
eşitlik doğrusu arasında kalan alanın, tam eşitlik ğini belirsizlik unsurunu nicelleştirerek ölçmeyi
doğrusu altında kalan üçgen alana bölünmesiy- amaçlamaktadır. Bilgi kuramındaki entropi kav-
le elde edilmektedir. Lorenz eğrisi ile tam eşit- ramından geliştirilmiş bir gelir eşitsizliği ölçütü
lik doğrusu arasında kalan alan büyüyorsa gelir olan Theil indeksi gelir dağılımının tümündeki
dağılımındaki eşitsizlik artıyor demektir. Ge- gelir farklılıklarına eşit ağırlık vererek oluştu-
lirin tek kişinin elinde toplanması durumunda rulmaktadır. Gelir dağılımında herkesin geliri-
bu alanın mutlak eşitlik doğrusu altında kalan nin ortalama gelir düzeyinde eşitlenmesi bilgi
alana oranı üzerinden hesaplanacak Gini katsa- kuramının entropi kavramıyla ifade edilen bir
yısı 1 değerini alacaktır. Birikimli nüfus grup- çözümüdür. Bu çözümün gerçekleşme olasılı-
larının toplam gelirden nüfus içindeki yüzde ğına bağlı olarak bir bilgi değeri oluşmaktadır.
paylarına eşit bir pay almaları durumunda ise Theil her gelirin birbirinden bağımsız olarak
bu alan mutlak eşitlik doğrusuyla çakışacak ve ortalama gelir düzeyinde eşitlenme olasılığına
hesaplanan Gini katsayısı 0 değerini alacaktır. bağlı olarak oluşan bilgi değerini tanımlayan bir
Gini katsayısı transfer ilkesi ile gelir ve nüfus öl- fonksiyondan hareketle bir indeks tanımlamak-
çeğinden bağımsız olma özelliklerini sağlamak- tadır. Bu indekse göre gelir dağılımında mevcut
tadır. Bununla birlikte Gini katsayısı dağılımın durumun karışıklık derecesi, sistemin içerdi-
farklı bölümlerinde meydana gelebilecek gelir ği ortalama bilgiyi çözerek tanımlanmaktadır.
aktarımlarını, aktarımın gerçekleştiği bölgenin Buna göre gelir dağılımında mutlak eşitliğin
yerine göre farklı değerlerle ifade etmektedir. bilgi değeri sıfırdır ve Theil indeksi 0 değerini
Dolayısıyla Gini katsayısı gelir türlerine veya alır. Gelir dağılımında eşitsizlik arttıkça Theil
çeşitli sosyal gruplara göre yapılacak ayrıştırma indeksi ∞ değerini alıncaya kadar artar. Theil
analizlerine uygun bir eşitsizlik ölçütü olarak indeksi gelir dağılımı eşitsizlik ölçütleri için ta-
görülmemektedir. nımlanmış olan transfer ilkesini sağlamaktadır.
Varyans hesaplanırken özellikle gelirin frekans Theil indeksi aynı zamanda ölçekten bağımsızlık
dağılımını ve frekans dağılımlarının logaritmik ilkesini de sağlamaktadır. Theil indeksi gelir da-
dönüşümünü gösteren grafikler referans alın- ğılımını oluşturan alt unsurlar için hesaplanan
maktadır. Varyans gelir dağılımına konu olan gelir eşitsizliklerinde meydana gelen değişik-
her bir gelirin ortalama gelirden farkının karele- likleri yansıtabilen kapsamlı bir eşitsizlik ölçü-
ri toplamı gelir elde eden birim sayısına bölüne- tüdür. Bu nedenle Theil indeksinden hareketle
rek hesaplanmaktadır. Varyans değerinin büyü- alt gelir grupları veya sosyal gruplar için gelir
mesi gelir eşitsizliğinin arttığını göstermektedir. eşitsizliklerini elde eden ayrıştırma analizleri ya-
Ortalama gelir odaklı bir ölçüt olan varyans pılabilmektedir.
transfer ilkesini güçlü biçimde sağlamaktadır.
Bununla birlikte varyans gelir dağılımı ayrıştır-
ma analizlerine uygun değildir. Varyans dağılı-
ma esas olan tüm gelirlerin aynı oranda artması
veya azalması durumunda farklı bir eşitsizlik
değeri hesapladığı için ölçekten bağımsızlık il-
58 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Normatif bir ölçüt olan Atkinson indeksini farklı Yüzde paylar analizini kullanarak hesaplanan
6 eşitsizlikten kaçınma parametreleri için hesapla- 7 eşitsizlik oranlarını yorumlayabilmek
yıp, yorumlamak Yüzde paylar gelir dağılımının ölçülmesinde ve
A. B. Atkinson bireysel faydaların toplamı ola- zaman içinde veya ülkeler arasında karşılaştırı-
rak tanımladığı sosyal refah fonksiyonuna dayalı larak izlenmesinde en yaygın kullanıma sahip
bir gelir dağılımı eşitsizlik ölçütü geliştirmiştir. analiz yöntemidir. Gelir gruplarının zaman için-
Atkinson’un sosyal refah fonksiyonuna göre ge- de uğradıkları kayıp ve kazançların izlenmesine
lirin topluma sağladığı ortak fayda ortalama ge- olanak sağlayan bu yöntem gelir eşitsizlik ölçüt-
lir artışıyla artmakta fakat gelir eşitsizliğindeki leriyle gözlenemeyen önemli bilgiler aktarmak-
artışla azalmaktadır. Gelir dağılımında mutlak tadır. Yüzde paylar analizinde tüm bireyler veya
eşitliğe ulaşmış olan bir toplumda artan gelirin haneler gelirlerinin büyüklüğüne göre sıralan-
marjinal sosyal faydasının azalacağını kabul makta ve en düşük gelirli yüzdelik gruptan başla-
eden Atkinson, toplumun eşitsizlikten kaçınma yarak en yüksek gelirli yüzdelik gruba kadar tüm
parametresini tanımlamıştır. Toplumun gelir gelir gruplarının toplam gelirden aldığı yüzdelik
eşitsizliğine verdiği öneme göre değişen bu pa- paylar ifade edilmiş olmaktadır. Yüzde paylar
rametre, toplumun gelir eşitsizliğine duyarsız ol- analizinde %20, %10, %5 ve %1 gibi detaylan-
ması durumunda 0 değerini alırken, toplumsal dırılmış gruplarının gelir paylarındaki değişim
duyarlılık arttıkça ∞’a yaklaşmaktadır. izlenmekte ve gelir dağılımının ne yönde geliş-
Atkinson toplumun eşitsizlikten kaçınma pa- tiği yorumlanabilmektedir. Yüzde paylar analizi
rametresinin alacağı değere göre değişen bir her bir gelir grubunun reel gelirinde yıllara göre
eşitsizlik ölçütü geliştirmiştir. Toplumun mev- değişimi izleyerek gelir dağılımındaki değişimi
cut gelir dağılımından herkesin ortalama gelir yorumlamak mümkündür. Yüzde paylar anali-
düzeyinde eşitlendiği gelir dağılımına geçerken zinin, farklı gelir gruplarının yüzde paylarının
vazgeçmeye razı olacağı geliri eşit dağılıma denk oranı üzerinden de yapılabilmektedir. Örneğin
gelir olarak tanımlayan Atkinson, bu gelirin düşük gelirli %40’ın gelir payının en yüksek ge-
ortalama gelire eşitlenmesi durumunda gelir lirli %10’un gelir payına oranı, %90’lık grup reel
dağılımında eşitliğin sağlanacağını ve indeks gelirinin en düşük %10’luk grubun reel gelirine
değerinin 0 olacağını kabul etmektedir. Atkin- oranı hesaplanarak gelir eşitsizliğini tanımlayan
son indeksi toplumun eşitsizlikten kaçınma pa- göstergeler elde edilebilmektedir. Bu oranların
rametresine verilen değere göre değişen değerler artışı gelir eşitsizliğinin arttığını göstermektedir.
alabilmektedir. İndeks 0 ile 1 değerleri arasında
tanımlanmaktadır. Atkinson indeksi gelir da-
ğılımı eşitsizlik ölçütlerinde aranan ölçekten
bağımsızlık ilkesi ile transfer ilkesini birlikte
sağlamaktadır. Atkinson indeksi aynı zamanda
ayrıştırma analizleri için uygun bir göstergedir.
3. Ünite - Gelir Eşitsizliklerinin Ölçülmesi 59
Kendimizi Sınayalım
1. Gelir dağılımı araştırmaları genel olarak hangi gelir 6. Gelir dağılımı eşitsizlik ölçütünün gelir dağılımı-
kavramını esas alınmaktadır? nın bütününü oluşturan alt gruplarda gözlenen eşitsiz-
a. Kişisel gelir liklerle ilişkilendirebilen kapsamlı bir ölçüm yapıyor
b. Kişi başına milli gelir olması gerekir. Gelir eşitsizlik ölçütleri için tanımlı bu
c. Kişisel kullanılabilir gelir özellik hangi ilke ile temsil edilmektedir?
d. Kişi başına GSMH a. Eşdeğerlik ilkesi
e. Kişi başına SMH b. Ayrıştırılabilirlik ilkesi
c. Ölçekten bağımsızlık ilkesi
2. Pen’in geçit töreni grafiğine göre tören alanından d. Simetri ilkesi
geçişi en kısa süren grup hangisidir? e. Transfer ilkesi
a. En düşük gelir grubundakiler
b. En yüksek gelir grubundakiler 7. Dağılım aralığı ölçütü için aşağıdaki hangi eleştiri
c. Orta gelir grubundakiler doğrudur?
d. Üst orta gelir grubundakiler a. Ülkeler arası karşılaştırmalara uygun değildir.
e. Alt orta gelir grubundakiler b. Ölçekten bağımsızlık ilkesini sağlamamaktadır.
c. Yüksek gelir gruplarındaki dağılıma duyarsızdır.
3. Gelirlerin büyüklüğüne gere eşit gelir aralıklarına d. Düşük gelir gruplarındaki dağılıma duyarsızdır.
dağılımını gösteren grafik aşağıdakilerden hangisidir? e. Maksimum ve minimum gelirler arasındaki da-
a. Jan Pen’in geçit töreni ğılım hakkında bilgi vermez.
b. Frekans dağılımları
c. Lorenz eğrisi 8. Theil indeksine göre gelir eşitsizliğinin en uç nok-
d. Dağılım aralığı tasında indeks değeri ne olur?
e. Varyans a. Sıfır
b. Bir
4. Gelir dağılımını gösteren aşağıdaki hangi grafik c. İki
frekans dağılımları grafiğinin üst gelir gruplarındaki d. Sonsuz
dağılım ile ilgili sorununu aşmak amacıyla geliştiril- e. Yüz
miştir?
a. Logaritmik varyans 9. Aşağıdaki eşitsizlik ölçütlerinden hangisi sosyal
b. Frekans dağılımlarının logaritması refah fonksiyonundan geliştirilmiş normatif bir gelir
c. Dağılım aralığı eşitsizliği ölçütüdür?
d. Lorenz eğrisi a. Gini katsayısı
e. Pen’in geçit töreni b. Atkinson indeksi
c. Göreli ortalama sapma
5. Gelir dağılımını gösteren aşağıdaki grafikte tam d. Dağılım aralığı
eşitliği hangisi temsil etmektedir? e. Logaritmik varyans
a. OZ doğrusu
b. MZ doğrusu 10. Gelir dağılımı ölçüm ve analiz yöntemlerinden
c. OM doğrusu hangisi gelir gruplarının reel gelirlerindeki değişimi
d. OM yayı izleme olanağı sağlamaktadır?
e. P noktasından geçen doğru a. Yoksulluk analizi
b. Eşitsizlik ölçütleri
c. Yüzde paylar analizi
d. Normatif analiz
e. Grafikler
60 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Gelir
200.000
nusunu yeniden gözden geçiriniz. Birikimli nüfus yüzdeleri Birikimli nüfus yüzdeleri
4. b Yanıtınız yanlış ise “Frekans Dağılımlarının Lorenz eğrisinden Pen’in geçit töreni eğrisinin elde
edilmesi
Logaritmik Dönüşümü” konusunu yeniden
gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 2
5. c Yanıtınız yanlış ise “Lorenz Eğrisi” konusunu
Lorenz eğrisi yatay eksende gelir elde eden birimlerin
yeniden gözden geçiriniz.
birikimli yüzde paylarının, dikey eksende ise bu birim-
6. b Yanıtınız yanlış ise “Eşitsizlik Ölçütleri” konu-
lerin temsil ettikleri gelirlerin birikimli yüzde payları-
sunu yeniden gözden geçiriniz.
nı tanımlanmasıyla elde edilmektedir. Bu doğrultuda
7. e Yanıtınız yanlış ise “Dağılım Aralığı” konusunu
örnek iki ülkeye ait yüzde 20 gelir grupları itibarıyla
yeniden gözden geçiriniz.
tanımlı gelir dağılımı bilgisinden hareketle, nüfus ve
8. d Yanıtınız yanlış ise “Theil İndeksi” konusunu
gelire ait birikimli yüzdeler elde edilmiştir. OM tam
yeniden gözden geçiriniz.
eşitlik doğrusu karşısında iki ülkeye ait birikimli nüfus
9. b Yanıtınız yanlış ise “Atkinson İndeksi” konusu-
gruplarının birikimli gelir payları işaretlenerek Lorenz
nu yeniden gözden geçiriniz.
eğrileri oluşturulmuştur. Şekilde A ülkesine ait Lorenz
10. c Yanıtınız yanlış ise “Yüzde Paylar Analizi” ko-
eğrisinin tam eşitlik doğrusuna daha yakın olduğu gö-
nusunu yeniden gözden geçiriniz.
rülmektedir. Buradan, A ülkesindeki gelir dağılımının
B ülkesindeki gelir dağılımına göre daha dengeli ol-
duğu anlaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle, iki ülkeye ait
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
gelir dağılımları karşılaştırıldığında A ülkesinde gelir
Sıra Sizde 1
dağılımının B ülkesindeki gelir dağılımına göre “Lo-
Lorenz eğrisinin Pen’in geçit töreni eğrisi ile yakın bir
renz baskın” olduğu görülmektedir.
ilişkisi bulunmaktadır. Bu nedenle Lorenz eğrisinden
hareketle Pen’in geçit töreni eğrisini elde etmek müm- M
100
kündür. Lorenz eğrisinin birikimli nüfus oranlarına
Birikimli gelir yüzdeleri
80
62.8
karşılık gelen noktalardaki eğimi, aynı zamanda bi- A 60
41.1
rikimli nüfus oranları karşısındaki gelir düzeylerini 40.8
B
40
23.6 22.0
göstermektedir. Eğer Lorenz eğrisinin eğimini biri- 9.6 10.3 20
0
kimli nüfus oranlarına göre çizersek Pen’in geçit tö- O
0 20 40 60 80 100
Birikimli nüfus yüzdeleri
reni eğrisine geri dönmüş oluruz. Böylece ortalama
geliri birime eşitleyerek ölçeklendirmiş oluruz. Lorenz
eğrisi üzerinde ortalama geliri temsil etmemiş olsak
da Pen’in geçit töreni eğrisinde ortalama gelirli kişiyi
bulduğumuz yeri B noktası olarak işaretlemiştik. Or-
talama gelirli kişinin bulunduğu birikimli nüfus oranı-
nı yine B noktası olarak tespit edersek, bunun Lorenz
eğrisinin OD doğrusuna paralel olduğu noktanın işaret
ettiği gelir dağılımıyla örtüştüğünü görürüz.
62 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Yararlanılan Kaynaklar
Ahluwalia, M. (1974). “Income Inequality: Some Di-
mensions of The Problem”, Finance and Develop-
ment, 3, September.
Atkinson, A. B. (1975). The Economics of Inequality,
Clarendon Press, Oxford.
Atkinson, A. B. (1980). “On The Measurement of Ine-
quality”, Wealth, Income, and Inequality, (Ed. At-
kinson, A. B.), Second Edition, Oxford University
Press: USA.
Cowell, F. A. (1995). Measuring Inequality, Second.
Edition, Prentice Hall: New York.
Cowell, A. F. (2011). Measuring Inequality, Third Edi-
tion, Oxford University Press: New York.
Jenkins, P. S. and Van Kerm, P. (2009). “The Measu-
rement of Economic Inequality”, (Ed. Salverda, W.-
Nolan, S. ve Smeeding, T.), The Oxford Handbook
of Economic Inequality, Oxford University Press:
New York.
Öztürk, N. Z. ve Göktolga, G. (2010). “Yoksulluk ve
Gelir Bölüşümünü Belirlemede Kullanılan Ölçüt-
ler”, Bütçe Dünyası Dergisi, 34, 2.
Pen, J. (1971). Income Distribution, The Penguin
Press: London.
Sen, A. (1973). On Economic Inequality, Clarendon
Press: Oxford.
TÜSİAD (2000) Türkiye’de Bireysel Gelir Dağılımı ve
Yoksulluk: Avrupa Birliği İle Karşılaştırma, Ya-
yın No: TÜSİAD-T/2000-12/295, İstanbul.
World Bank (2005). “Equity and Development”, World
Development Report 2006, Oxford University
Press: Oxford.
4
GELİR DAĞILIMI VE YOKSULLUK
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Büyüme ve gelir dağılımı arasındaki ilişkiyi açıklayabilecek,
Büyüme ve gelir dağılımı arasında Kuznets hipotezi ve ters-U eğrisi ile ilişkisini
tanımlayabilecek,
Kuznets hipotezini kuramsal temellerini anlatabilecek,
Kuznets’in ünlü hipotezini hangi bulgularla desteklediğini değerlendirebilecek,
Kuznets hipotezini teorik modeller yardımıyla açıklayabilecek,
Kuznets hipotezini sorgulayan ampirik çalışmaların bulgularını analiz edebilecek,
Gelir dağılımının büyüme üzerindeki etkisini açıklayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
İçindekiler
Tablo 4.1’de gelir düzeyi ve eşitsizlik derecesi arasındaki ilişkiyi ortaya koymak Gini Katsayısı: Gini katsayısı
tam eşitsizlik durumunda 1
amacıyla seçilmiş ülkelere ait kişi başına millî gelir ve Gini katsayısı değerleri (bir), tam eşitlik durumunda
yer almaktadır. Tablo 4.1’de Dünya Bankası’nın ülkeleri gelişmişlik düzeyine göre 0 (sıfır) değerini alan
sınıflandırırken kullandığı “düşük gelir”, “alt orta gelir”, “üst orta gelir” ve “yüksek ve en yaygın kullanılan
gelir dağılımı eşitsizlik
gelir” gruplarında yer alan ülkelerden örnekler seçilmiştir. (Kitap güncellemesi- göstergesidir.
nin yapıldığı Kasım 2018 itibarıyla bazı ülkeler için gelir grubu sınıflamasındaki
yeri değişmiştir. bu değişiklikler Tablo 4.1’e yansıtılmıştır. Ayrıca örnek olarak se-
çilen ülke sayısını değiştirmemek amacıyla ilgili gelir grubuna yeni ülke/ülkeler
eklenmiştir).
Tablo 4.1’de yer alan ülke örneklerine ait Gini katsayıları ortalamaları ince-
lendiğinde (ülkeler rastgele seçilmişlerdir), düşük gelir grubundan “alt orta gelir”
grubuna ve oradan “üst orta gelir” grubuna geçilirken gelir eşitsizliği ortalama
değerlerinin arttığı görülmektedir. “Yüksek gelir” grubu için hesaplanan ortala-
ma gelir eşitsizliği ise “düşük gelir” grubu için hesaplanan ortalama eşitsizlik kat-
sayısının da altında çıkmıştır. Ülke gruplarına göre seçilmiş ülke örneklerinden
hareketle oluşturulmuş olan bu tablonun bize sunduğu kadarıyla gelir eşitsizliği
gelir artışıyla birlikte artarken, belirli bir gelir büyüklüğüne ulaşıldıktan sonra
azalmaktadır.
Gelir gruplarındaki ülkelerin gelir eşitsizlik katsayıları kendi içinde ve diğer
gelir gruplarındaki ülkeler arasında karşılaştırma yoluna gidildiğinde ülkelerin
kişi başına gelir büyüklükleri ile Gini katsayısıyla ölçülen eşitsizlik dereceleri ara-
sında mutlak bir ilişkinin olmadığı görülmektedir. Tablo 4.1’de düşük gelirli ül-
keler grubundaki Etiyopya ve Afganistan gibi oldukça düşük eşitsizlik katsayıları
ile temsil edilen ülkeler, çok düşük kişi başına gelirli ülkelerde gelir eşitsizliğinin
düşük olacağını düşündürmektedir. Bununla birlikte aynı gelir grubunda yer alan
Kenya ve Mozambik gibi ülkelerin yine düşük kişi başına gelir düzeylerine rağ-
men çok yüksek eşitsizlik katsayılarına sahip oldukları görülmektedir. Bolivya ve
Honduras gibi ülkelerin yüksek gelir eşitsizlik katsayılarına rağmen alt orta gelir
grubunda yer aldıkları görülmektedir. Aynı gelir grubunda Pakistan, Mısır gibi
ülkeler ile Doğu Avrupa ülkesi olan Ukrayna düşük gelir eşitsizliği ile dikkat çek-
mektedir. Üst orta gelir grubundaki ülkelere geçildiğinde gelir eşitsizliğinin bir
alt gelir grubundaki ülkelerdeki kadar olmasa da anlamlı derecede yüksek olduğu
görülmektedir. Aynı gelir grubunda yer almalarına rağmen, örneğin Panama ve
Türkiye için açıklanan gelir eşitsizlik katsayıları arasında büyük bir fark bulun-
maktadır. Orta gelir gruplarındaki ülkelerden uzaklaşıp yüksek gelir gruplara ge-
çildiğinde gelir eşitsizliğinin azaldığı dikkati çekmektedir. Yüksek gelir grubunda
Norveç ve Almanya gelir eşitsizlik katsayısının düşüklüğü ile öne çıkarken, aynı
gelir grubunda ABD’nin orta gelir grubundaki ülkeleri çağrıştıran yüksek bir eşit-
sizlik katsayısına sahip olduğu görülmektedir.
Ülkelerin coğrafi konumları ile gelir eşitsizlik katsayıları arasında bir ilişki kurula-
bilir mi? Dünya Bankası tarafından yayınlanan ülkelere göre gelir dağılımı göster- 1
gelerini inceleyerek değerlendiriniz.
Todaro ve Smith (2008: 231) ülkeler arasında kalkınma sürecinde gelir eşitsiz-
liğinin azalacağı yönünde özel bir eğilimin bulunmadığını belirtmektedir. Gelir
dağılımındaki eşitsizliğin daha çok ülkenin sosyoekonomik karakterinin bir so-
nucu olduğunu belirten Todaro ve Smith, eşitsizliğin ancak sistemli politikaların
ve devrim, işgal, bağımsızlık savaşı ve radikal yönetim değişikliklerinin bir so-
68 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
nucu olarak değiştiğini ancak tüm bu faktörlerin ortak çıktısının mükemmel bir
toprak reformu gerçekleştirmiş olmaları olduğuna dikkat çekmektedir.
Galbraith (2002: 14) büyüme ve gelir dağılımı arasındaki ilişkiyi açıklamaya
çalışan, bakış açısı birbirinden farklı dört görüşe yer vermektedir. Bu görüşler-
den hangisinin doğru olduğundan çok büyüme ve gelir dağılımı ilişkisine bakış
açılarındaki farklılığı görmek açısından önem taşımaktadır. Bu görüşler kısaca
aşağıdaki gibi tanımlanmaktadır:
1. Yeniden dağılım görüşü: Yeniden dağılımı savunan bu görüş, gelir dağılı-
mında eşitliğin başlangıç dağılımının iyileştirilmesi durumunda büyüme ile
birlikte doğal olarak gerçekleşeceği düşüncesini benimsemektedir. Toprak
reformu ve eğitim gibi kalkınmanın erken aşamasında eşitliği sağlamaya
yönelik müdahaleler bir kez başarıyla gerçekleştirilmişse, piyasa mekaniz-
ması gelir dağılımını dengeli bir biçimde sağlamaktadır. Bu görüş aslında
hızla büyüyen Asya ülkelerinin takip ettikleri bir modeli işaret etmektedir.
Japonya, Kore, Tayvan, Çin, Singapur, Malezya ve Tayland gibi ülkeler, geli-
rin büyüklüğünü belirleyen servet unsurlarının başlangıçta yeniden dağılı-
mını sağlayan müdahalelerin dengeli bir gelir dağılımıyla birlikte büyüme-
nin ön koşulu olduğunu göstermişlerdir. Bu görüşün planlama çalışmaları,
sanayi politikası, millîleştirme ve sosyal refahı geliştirme politikaları gibi
kalkınma sürecinin yapı taşları olarak kabul edilen müdahaleci uygulama-
ları benimsemediğini belirtelim.
2. Neoliberal görüş: Piyasa güçlerinin etkisinde büyümeyi hedefleyen bu gö-
rüş piyasalara geliri yeniden dağıtmak amacıyla yapılacak bir müdahaleyi
kabul etmemekle birlikte, teknolojik değişime ve ihracata dayalı bir büyü-
menin sağlayacağı gelir artışının toplumun en düşük gelirli gruplarına da
yayılacağını savunmaktadır. Büyüme süreci gelir dağılımında eşitsizlik ile
birlikte ortaya çıkabilir, fakat bu eşitsizlik en alt gelir gruplarındakilerin ge-
lirlerinin artmasına engel değildir. Bu görüşe göre dengeli bir gelir dağılımı
hedefi büyüme stratejisinin başarısı karşılığında feda edilmektedir.
3. Kuznets ve Keynes’in görüşü: Kalkınma sürecinde büyüme ile birlikte ge-
lir eşitsizliğinin artacağını kabul eden bu görüş, eşitsizlikteki artışın sosyal
refahı hedefleyen politikalar ile telafi edilebileceğini savunmaktadır. Bu
görüşe göre sosyal refah politikaları ile gelirin yeniden dağıtımı sağlanır-
sa nüfusun daha büyük bir bölümünün ekonominin modern sektöründe
istihdam edilmesiyle birlikte, gelir dağılımındaki eşitsizlik tersine dönerek
azalmaya başlayacaktır.
4. İskoç görüşü: Kanıtlanmış olmasa da en azından kalkınma ve gelir dağılımı
Ampirik çalışma: Gözlem,
deney ve ölçümler yoluyla elde arasında sistematik şekilde tanımlanmış bir bağlantının olmadığı yargısına
edilen veriler ışığında olguları varan bu görüş, büyümeyi kalkınmanın tek yolu olarak görenlerin almış
tanımlamak, neden sonuç oldukları bir pozisyon olarak görülmektedir.
ilişkisini kurarak açıklamak
ve öngörüde bulunmak Bu dört farklı görüş arasında konuyla ilgili olarak en çok tartışılan ve ampirik
amacıyla bir veya birden fazla çalışmalarla geçerliliği sorgulanan, Kuznets ve Keynes’in gelirin yeniden dağılımı
değişkenin açıklayıcılığında bir
olayın incelenmesine dayalı görüşü olmuştur. Bu nedenle Kuznets’in ters-U eğrisi ile ifade edilen temel hipo-
bir araştırma yöntemidir. tezi etrafında yürütülen tartışmaları daha yakından inceleyeceğiz.
4. Ünite - Ekonomik Kalkınma ve Gelir Dağılımı 69
Şekil 4.1
Gini Kuznelts’in Ters-U
Katsay›s› Eğrisi
0.80
0.60
0.40
0.20
kin dinamikleri daha iyi anlamak amacıyla, ilk olarak hipotezin teorik temellerini
oluşturan Lewis’in iki sektörlü modeli ele alınmaktadır. Sonrasında ise Neokla-
sik büyüme modelinin uzun dönem büyümeye ilişkin sonuçlarına dayandırılmış
olan bir teorik yaklaşıma yer verilmiştir.
Geleneksel sektörün emek arzına dayalı iki sektörlü model, gelir eşitsizliği-
nin kişi başına gelir düzeyindeki artışla birlikte önce artacağını, transfer edilecek
emek fazlası sona erdiğinde ise kişi başına gelirdeki artışın gelir eşitsizliğindeki
azalmayla birlikte devam edeceğini öngörmektedir. Bu model Kuznets (1955) ta-
rafından sunulan ters-U hipotezi ile büyük ölçüde örtüşmektedir.
İki sektörlü teorik model Kuznets hipotezine yapılan katkılarla zenginleştiril-
mektedir. Kalkınma sürecinde büyüme ile geleneksel sektörden modern sektöre
dönüşüm karmaşık finansal yapının modern bir finansal sisteme dönüşümü ile
desteklenmiş olabilir. Bu düşünceyle Greenwood ve Javanovic (1990) Kuznets
hipotezine finansal sistemdeki dönüşümün etkilerini de dahil ederek önemli bir
katkı yapmışlardır. Bir başka katkı, modern sektörün ileri ve karmaşık teknoloji-
yi kullanması nedeniyle büyümeyi sürüklerken gelir eşitsizliğini arttıran etkisine
dikkat çeken bir yaklaşımdan gelmiştir. İleri teknolojinin etkisini öne çıkaran Ga-
lor ve Tsiddon (1997), Kuznets hipotezinin teorik çerçevesini geleneksel sektör-
den ileri teknolojinin sürükleyiciliğinde gerçekleşen modern sektöre dönüşümün
etkilerine vurgu yaparak açıklamışlardır.
Solow büyüme modelinde sermaye için kabul edilen azalan verimler varsayımı, Ga-
lor ve Tsiddon’ un açıklamalarında beşerî sermaye yatırımları için geçerlidir.
önce azalmakta ve sonra artmaktadır. Buna karşın en yüksek gelirli %20’nin gelir
payı da tam ters bir eğilim göstererek kişi başına GSMH artışı ile önce artmak-
ta, sonra azalmaktadır. Ahluwalia kalkınma sürecinde büyüme ile birlikte gelir
eşitsizliğinin neden azaldığını beşerî sermayenin yayılması, nüfus artış hızındaki
yavaşlama ve modern sektörün düşük gelirli geleneksel sektörden gelen nüfusu
kaldırabilecek büyüme kapasitesine ulaşması gibi yapısal faktörlerle açıklamıştır.
Ahluwalia, Carter ve Chenery (1979) makalelerinde, ortalama gelir düzeyin-
deki artış sürecinde gelir dağılımının nasıl değiştiğini araştırmışlardır. Az gelişmiş
12 ülkeye ait yaklaşık 10 yıllık zaman serilerinden hareketle bu zaman diliminde
Kuznets hipotezini sınadıkları makalelerinde, bazı ülkeler için yoksulluk sınırı-
nın altındaki gelir grubunun gelir payında zamanla bir azalma eğilimi olduğunu,
ortalama gelir düzeylerinde ise büyüme kaynaklı bir artış baskısının bulunmadı-
ğını açıklamışlardır. Ahluwalia, Carter ve Chenery gelir eşitsizliğinin kişi başına
ortalama 800 dolar (1970 fiyatlarıyla) düzeyinde maksimuma ulaştığını tahmin
etmişlerdir. Ahluwalia, Carter ve Chenery kişi başına ortalama gelir artarken dü-
şük gelirli %60’ın millî gelirden aldığı payın gerilediğini, en yüksek gelirli %40’ın
millî gelirden aldığı payın ise anlamlı ölçüde arttığını saptamışlardır.
Ters-U hipotezini ve gelir eşitsizliğinin nedenlerini sorgulayan Adelman ve
Morris (1973), gelir dağılımındaki eşitsizliğin temel belirleyicisinin büyüme de-
ğil, ekonomik yapı ve ekonomik yapıdaki gelişmeler olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Regresyon tahminleri, yoksul ülkelerden gelişmekte olan ülkelere ve sanayileş-
miş ülkelere uzanan farklı gelişmişlik düzeyindeki ülkeler arasında, önce artan
gelir eşitsizliklerinin eğrinin son bölümünde daha eşit bir dağılıma dönüştüğünü
anlamlılık sınırları içinde ortaya koymuştur. Adelman ve Morris çalışmalarının
sonraki aşamasında gelir eşitsizliği daha yüksek ve gelir eşitsizliği daha az olan
ülkelerden oluşan iki grup arasında seçilmiş ekonomik, sosyokültürel ve politik
faktörlerin gelir dağılımı üzerindeki açıklayıcı rolünü araştırmışlardır. Adelman
ve Morris araştırmaları sonucunda, kişi başına gelir düzeyinin gelir dağılımını
belirlediği düşünülen 31 açıklayıcı değişken arasında gelir dağılımını açıklayan
diğer değişkenlerden sadece biri olduğunu gördüler. Seçilen değişkenler arasında;
eğitim ve beşerî sermayenin gelişimi ve doğrudan devlet yatırımlarının ekono-
mi içindeki ağırlığı, daha dengeli bir gelir dağılımını açıklayan faktörler olarak
öne çıkarken, doğal kaynakların dağılımına bağlı servetin belirli ellerde toplanma
oranı ve sektörel yapıdaki düalizmin derecesi gelir dağılımındaki dengesizliği art-
tıran faktörler olarak saptanmıştır.
Saith ters-U hipotezini sorgulayan makalesinde, Ahluwalia tarafından kulla-
nılmaya başlanan ve diğer araştırmacılar tarafından sıklıkla başvurulan yatay ke-
sit analiz yöntemini veri temini ve metod yönüyle eleştirmiştir (Saith, 1983). Saith
büyüme ve gelir dağılımı arasındaki ilişkinin açıklanması sırasında başvurulan bu
yöntemin konunun aydınlatılması önünde bir engel oluşturduğunu, büyüme ile
gelir dağılımındaki eşitsizliğin önce artması ve sonrasında azalmasının zorlama
bir ilişki olduğunu, üstelik Kuznets’in hipotezinde böyle mutlak bir ilişkiyi ileri
sürmediğini ifade etmektedir.
Papanek ve Kyn (1986), kalkınmanın gelir dağılımı üzerine etkisini araştırdık-
ları çalışmalarında GSMH’deki artış ile gelir dağılımı arasında güçlü ve açık bir
ilişki olmadığı açıkladılar. Papanek ve Kyn, gelişmekte olan ülkelerdeki GSMH
artış oranları ile düşük gelirli %40 nüfusun toplam gelirden aldığı payların artış
oranlarını ele aldıkları dönem zarfında karşılaştırmaktadır. Elde ettikleri sonuç-
lara göre Tayvan, İran, Güney Kore, Sri Lanka gibi ülkelerde büyüme sürecinde
76 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
düşük gelirli nüfusun %40’ının gelir payı daha büyük veya aynı oranda artarken,
Meksika, Brezilya, Panama ve Peru gibi ülkelerde büyüme sürecinde düşük gelirli
grubun gelir payındaki artışın büyüme oranının gerisinde kaldığını göstermiştir.
Papanek ve Kyn çalışmaları sonucunda hızlı büyümenin mutlaka gelir eşitsizliğin-
de artışla sonuçlanmayabileceğini, üstelik düşük büyüme hızının da gelir dağılı-
mında iyileşme anlamına gelmediğini görmüşlerdir.
Anand ve Kanbur (1985) benzer bir yaklaşımla ters-U hipotezini ve bu hipo-
tezin kanıtlanması amacıyla yapılmış çalışmalarda başvurulan yöntem ve sonuç-
ları eleştirdikleri makalelerinde gelir dağılımı politikalarının yoksulluk sorunu ile
mücadeledeki önemini değerlendirmişlerdir. Anand ve Kanbur (1993) daha son-
raki çalışmalarında Kuznets’in sektörler arası nüfus kayması sürecini esas alarak,
eşitsizlik ve kişi başına gelir arasındaki ilişkiyi tanımlayan fonksiyonu altı ayrı
eşitsizlik göstergesi için elde ettiler.
Kuznets hipotezine bir başka yaklaşım geliştiren Ram (1995), 36 gelişmekte
olan ülke istatistiklerinden yararlanarak oluşturduğu sabit etki modeli çerçevesin-
de büyüme sürecinde önce artan sonra azalan gelir eşitsizliğini ifade eden ters-U
hipotezini artış ve azalış noktalarıyla tanımlayan bir tahmin denklemi elde etmeye
çalışmıştır. Ram çalışmasında hipotezin mevcut veriler tarafından desteklenme-
diğini görmüştür. Tanımladığı eşitliğe karşın ülkeler arasında gelir eşitsizlikleri-
nin pek çok faktör tarafından belirlendiğini, kişi başına gelir düzeyinin bu fak-
törlerden sadece biri olduğunu vurgulamıştır. Bununla birlikte, Ogwang (1994)
Ram’ ın hazırlamış olduğu veri setini, güvenilir ve karşılaştırılabilir bularak aynen
kullanmış ve parametrik olmayan regresyon yöntemi ile literatüre fonksiyonel
formda katkı yapmıştır. Ogwang, eşitsizlik ve kişi başına gelir arasındaki ilişkiyi
tahmin etmiş ve Kuznets’in ters-U hipotezini destekleyen sonuçlar elde etmiştir.
• Gelir dağılımı eşitsizlik göstergesi olarak Gini katsayısını kullanmayı tercih Yüzde paylar analizi: En
düşük gelirliden başlayarak
eden yatay kesit ampirik modeller, hipotezi destekleyen sonuçlar elde ede- en yüksek gelirliye doğru
memiştir. sıralanmış ve %20, %10 ve %5
• Eşitsizlik ölçütü olarak en yüksek gelir gruplarının en düşük gelir grupla- gibi dilimler altında toplanmış
hanehalkı gruplarının toplam
rına oranı olarak tanımlanmış yüzde paylar analizini esas alan yatay kesit gelirden aldıkları yüzdelik
ampirik modeller hipotezi destekleyen sonuçlar ortaya koymuştur. payların belirlenmesine
dayalı gelir dağılımı analiz
• Kent/kır veya modern/geleneksel gibi iki sektör üzerine kurulmuş olan te- yöntemidir.
orik modeller hipotezi destekler nitelikte sonuçlar ortaya koymaktadırlar.
Kuznets’in ters-U hipotezini sorgulayan bir ampirik çalışma yapacak olsanız nasıl
bir yol izlerdiniz? Araştırmanın veri temini, modelleme, uygulama ve bulguların 2
değerlendirilmesi aşamalarını yazarak açıklayınız.
Özet
Büyüme ve gelir dağılımı arasındaki ilişkiyi açık- Kuznets hipotezinin kuramsal temellerini anlat-
1 lamak 3 mak
Büyüme ve gelir dağılımı üzerine yapılan analiz- Kuznets kalkınmanın başlangıç aşamasında bü-
ler, kişi başına GSYİH ve gelir dağılımı eşitsizlik yüme ile birlikte artan gelir eşitsizliğini tasarruf-
ölçütlerini esas almaktadır. Günümüzde ülkelerin ların dengesiz dağılımı ve nüfusun demografik
ölçülen gelir eşitsizliklerinin bu ülkelerin kişi başı- hareketliliği ile açıklamaktadır. Kuznets’e göre
na GSYİH büyüklükleri ile ilişkisi incelendiğinde, tasarrufların dengesiz dağılım gösterdiği düşük
kişi başına geliri yüksek ülkelere geçildiğinde genel gelirli ekonomilerde, büyüme ile birlikte artan
olarak artan gelir eşitsizliğinin yüksek gelirli ülke- gelir, gelir getiren varlıkların yüksek tasarruf
lere geçildiğinde azalmakta olduğu görülmektedir. eğilimine sahip gruplar elinde toplanmasına
Bununla birlikte gelir eşitsizliğini açıklayan tek de- neden olacaktır. Bunun yanı sıra büyüme süre-
ğişkenin kişi başına gelirin büyüklüğü olmadığını cinde gelir eşitsizliği düşük olan kırsal kesimden
gösteren kanıtlar bulunmaktadır. Örneğin aynı gelir eşitsizliği yüksek olan kentlere doğru bir
gelir grubunda yer alan ülkeler farklı Gini katsayı- göç hareketi gerçekleşmektedir. Diğer şartların
larına sahip iken, aynı Gini katsayısı ile temsil edi- değişmediği varsayımı altında bu iki faktör, dü-
len ülkelerin de kişi başına gelirlerinin birbirinden şük gelirli ekonomilerin büyüme performansına
çok farklı olabildiği görülmektedir. Büyüme ve gelir yükselen gelir eşitsizliğinin eşlik edeceğini gös-
dağılımı ilişkisi bağımsız dört ayrı görüş tarafın- termektedir. Kuznets kalkınmanın ilerleyen aşa-
dan ifade edilmektedir. Gelirin yeniden dağılımı masında büyüme ile ortaya çıkan dinamiklerin
görüşüne göre, başlangıç dağılımını iyileştirmek gelir eşitsizliğini azaltacağını ileri sürmektedir.
üzere servetin unsurlarının ve beşerî sermayenin Teknolojideki gelişmeler, demografik yapının
dağılımını değiştirmeye yönelik reformlar yapmış değişmesi, sektörel yapının değişmesi ve sosyal
ülkelerde büyümenin gelir dağılımındaki eşitsizliği refahı gözeten politikaların yaygınlaşması, de-
azaltan bir etkisi bulunmaktadır. Neoliberal görü- mokratik toplumlarda düşük gelir gruplarının
şe göre büyümenin gelir eşitsizliğini arttırsa bile, baskı grupları oluşturarak politika belirleme
düşük gelirli grupların da refahını arttıran sonuç- süreçlerinde yer almaya başlaması ile gelir eşit-
ları mutlaka bulunmaktadır. Bu nedenle büyüme sizliğini arttıran faktörler dengelenmeye ve gelir
önceliği gelirin yeniden dağılımı politikalarına her eşitsizliği azalmaya başlayacaktır.
zaman tercih edilmelidir. Kuznets ve Keynes’in gö-
rüşü ise büyümenin başlangıçta gelir eşitsizliğini Kuznets’in ünlü hipotezini hangi bulgularla des-
arttıracağını, artan eşitsizliğin sosyal refahı öncele- 4 teklediğini açıklamak
yen politikalarla desteklenmesi durumunda tersine Kuznets ters-U hipotezi olarak bilinen ilişkiyi
dönerek azalmaya başlayacağını savunmaktadır. somutlaştıran makalesinde, az gelişmiş ve ge-
İskoç görüşü olarak bilinen görüşe göre gelir eşit- lişmiş ülkelerdeki gelir dağılımlarını karşılaştı-
sizliği büyümeden tamamen bağımsız bir olgudur. rarak önemli bulgular elde etmiştir: Buna göre
az gelişmiş ülkelerde gelir dağılımı daha denge-
Büyüme ve gelir dağılımı arasında Kuznets hipo- sizdir. Tarım sektöründeki gelir dağılımı tarım
2 tezi ve ters-U eğrisi ile ilişkisini açıklamak dışı sektöre göre daha dengelidir. Tarım dışı sek-
Kuznets hipotezi, kalkınmanın başlangıç aşa- tördeki gelir dağılımı az gelişmiş ülkelerde daha
masında büyüme ile birlikte gelir dağılımındaki dengesizdir. Gelişmiş ülkelerdeki gelir dağılımı
eşitsizliğin artma eğiliminde olduğunu ancak uzun dönemde daha dengeli olma eğilimindedir.
kalkınmanın sonraki aşamalarında büyüme ile Gelişmiş ülkelerin gelir dağılımları az gelişmiş
birlikte gelir eşitsizliğinin azalacağını ileri sür- ülkelerin gelir dağılımına benzemektedir. Geliş-
mektedir. Kuznets hipotezinin gelir eşitsizliği- miş ülkelerde gelir dağılımı, üst gelir gruplarının
nin düşey eksende, kişi başına GSYİH’nın yatay gelir payının azalması, düşük gelir gruplarının
eksende tanımlı olduğu bir düzleme aktarılması gelir payının artması ile dengelenmektedir.
ile ters-U şeklinde bir eğri elde edilmektedir.
84 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Kuznets hipotezini, teorik modeller yardımıyla Kuznets hipotezini sorgulayan ampirik çalışmala-
5 açıklamak 6 rın bulgularını analiz etmek
Kuznets hipotezinin kuramsal temelleri, Lewis’in Kuznets hipotezi pek çok ampirik nitelikli ça-
iki sektörlü büyüme modeli ile ve Solow’un ne- lışma tarafından sorgulanmış, çalışmaların bir
oklasik büyüme modelinin uzun dönem sonuç- bölümü ters-U hipotezine destek verirken, di-
larını referans alan teorik modellerle ilişkilendi- ğerleri hipotez üzerindeki şüpheleri arttıracak
rilerek zenginleştirilmiştir. sonuçlar ortaya koymuştur. Bu çalışmalar, kul-
Lewis’in iki sektörlü teorik modeli, geleneksel lanılan yöntem, seçili eşitsizlik ölçütü, verilerin
sektörde düşük ücretlerle çalışan emeğin, yatı- kapsadığı ülkeler ve yıllar itibarıyla birbirinden
rım ve üretim gibi ekonomik faaliyetlerin ger- farklı özellikler göstermektedir. Çalışmaların
çekleştiği, çalışanlara yüksek ücretlerin ödendi- farklı ülkelere ait belirli bir döneme ait veriler-
ği modern sektör tarafından transfer edilmesine le yatay kesit analizini veya ülke bazında ve-
dayandırılmaktadır. Kalkınma sürecinin başla- rileri kullanarak zaman serisi analizini tercih
rında büyüme yüksek ücretli modern sektörde etmiş oldukları görülmektedir. Bu çalışmalar
başlarken, geleneksel sektördeki ücretlerin sabit arasında yatay kesit analizini kullanmış olanlar
kalması nedeniyle gelir eşitsizliği artmaktadır. genel olarak hipotezi destekleyen sonuçlar elde
Bu süreçte geleneksel sektörden modern sektöre etmişlerdir. Gini katsayısını veya gelir dağılı-
transfer edilecek emek arzı daralırken, er ya da mının yüzdelik paylarını hedefleyen eşitsizlik
geç ücretler artmaya başlayacaktır. Modern sek- göstergelerini tercih eden çalışmalar, büyüme ve
törde daha yüksek bir ücret beklentisinin sona Gini katsayısı arasında Kuznets hipotezini des-
erdiği noktada göç duracak ve iki sektördeki tekleyen sonuçlar elde edememişlerdir. Hipotezi
ücretlerin eşitlenme noktasında gelir dağılımı destekleyen sonuçlar genel olarak gelir eşitsiz-
daha dengeli olacaktır. liğini yüzde paylar analizine göre tanımlayan
Neoklasik büyüme modeline dayandırılmış te- çalışmalardan gelmiştir. Kent/kır veya modern/
orik çalışmalarda üretim fiziki ve beşerî serma- geleneksel gibi iki sektör üzerine kurulu teorik
yenin bir fonksiyonu olarak alınırken üretimin modellerin hipotezi destekler nitelikte sonuçlara
genel etkinliği işgücünün beşerî sermayesi ile ulaştıkları görülmüştür.
ilişkilendirilmektedir. Bireylerin beşerî sermaye
düzeylerinin beşerî sermayenin aileler arasında- Gelir dağılımının büyüme üzerindeki etkisini
ki dağılımı tarafından belirlendiği varsayılmak- 7 açıklamak
tadır. Buna göre kalkınmanın ilk aşamalarında Gelir dağılımı ve büyüme arasında tanımlanan
beşerî sermayenin dağılımındaki dengesizlik az hipotez ile gelir dağılımındaki eşitsizliğin fiziki
gelişmiş bir ekonominin düşük gelir düzeyinde- ve beşerî sermayeye daha az yatırım yapılmasını
ki kararlı dengesini aşmasını sağlayacak önemli teşvik ederken büyüme hızını düşürdüğü ileri
bir faktördür. Toplumun üst gelir grupları ara- sürülmektedir. Bu hipotez, konuya farklı yön-
sında artan beşerî sermaye yatırımları büyümeyi lerden yaklaşan teorik katkılar ile sağlamlaştı-
gelir eşitsizliğindeki artışla birlikte sürüklerken, rılırken bir yandan da ampirik çalışmalarla sor-
bilgi birikimi üretim teknolojisindeki değişim gulanmaktadır. Bu hipotezi sorgulayan ampirik
yoluyla toplumun daha düşük gelirli grupları- çalışmalarda bağımlı değişken, büyüme, bağım-
na yayılmaya başlar. Toplumun yoksul grupları sız değişken gelir eşitsizliği olarak tanımlanmak-
beşerî sermaye yatırımlarından daha fazla fayda tadır. Araştırma sonuçları gelişmiş ve gelişmek-
sağlarken, beşerî sermaye yatırımları ve gelirleri te olan ülkelerde başlangıç gelir dağılımının
artmaya başlar. Dolayısıyla Kuznets hipotezi ile büyüme üzerinde anlamlı bir etkisi olduğunu,
uyumlu olarak kalkınmanın başlangıç aşama- eşitsizlik artışının büyümeyi olumsuz yönde
sında büyüme ile artan gelir eşitsizliği, kalkın- etkilediğini göstermektedir. Bununla birlikte,
manın ilerleyen aşamasında büyüyen ekonomi- eşitsizliğin gelecek büyüme oranları üzerinde ne
de beşerî sermaye yatırımlarının daha dengeli kadar etkili olacağı konusu araştırılmayı bekle-
hâle gelmesiyle birlikte azalmaya başlamaktadır. mektedir.
4. Ünite - Ekonomik Kalkınma ve Gelir Dağılımı 85
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdaki hangi grup ülkeler kalkınmanın baş- 6. Kuznets hipotezini beşerî sermaye yatırımları üze-
langıcında yeniden dağılımına yönelik müdahalelerin rinden açıklayan teorik yaklaşım aşağıdaki hangi mo-
dengeli bir gelir dağılımı ile kalkınmanın ön koşul ol- dele aittir?
duğuna kanıt olarak gösterilmektedirler? a. Neoklasik büyüme modeli
a. Latin Amerika ülkeleri b. İki sektörlü teorik model
b. Avrupa ülkeleri c. Kredi piyasaları aksaklık modeli
c. Eski sosyalist ülkeler d. Tasarruf oranları modeli
d. Afrika ülkeleri e. Keynezyen model
e. Asya ülkeleri
7. Kuznets hipotezini sorgulayan ampirik çalışmala-
2. Dengeli bir gelir dağılımından daha çok büyüme he- rın en yaygın olarak kullandıkları analiz yöntemi aşa-
definin başarısına odaklanmış olan ve piyasa tarafından ğıdakilerden hangisidir?
gerçekleştirilen dağılıma müdahale edilmemesi gerekti- a. Zaman serisi analizi
ğini ileri süren görüş aşağıdakilerden hangisidir? b. Yatay kesit analizi
a. Kuznets ve Keynes’in görüşü c. Panel veri analizi
b. Yeniden dağılım görüşü d. Nedensellik analizi
c. Neoliberal görüş e. Statik analiz
d. İskoç görüşü
e. Sosyalist görüş 8. Gelir eşitsizliğinin büyüme üzerindeki etkisini siyasi
ve sosyal istikrarsızlık ile açıklayan model hangisidir?
3. Kuznets hipotezinde gelir eşitsizliği hangi değişken a. Kredi piyasası aksaklıkları modeli
ile açıklanmaktadır? b. Tasarruf oranları modeli
a. Kişi başına GSYİH c. Sosyal kargaşa modeli
b. Büyüme oranı d. Neoklasik büyüme modeli
c. İşsizlik oranı e. Politik ekonomi modeli
d. Okullaşma oranı
e. Enflasyon oranı 9. Başlangıç gelir dağılımı eşitsiz olan ekonomilerde
gelir eşitsizliği ve büyüme arasındaki negatif yönlü iliş-
4. Kuznets araştırmasında aşağıdaki hangi bulguyu kinin toplumsal tercihlerin yönlendirmesiyle dönem
elde etmiştir?
sonunda da korunacağını ileri süren model hangisidir?
a. Tarım dışı sektörde gelir eşitsizliği tarım sektö-
a. Kredi piyasası aksaklıkları modeli
ründen daha azdır.
b. Tasarruf oranları modeli
b. Tarım dışı sektördeki eşitsizlik az gelişmiş ülke-
c. Sosyal karışıklık modeli
lerde daha yüksektir.
d. Neoklasik büyüme modeli
c. Tarım sektöründeki eşitsizlik sadece az gelişmiş
e. Politik ekonomi modeli
ülkelere özgüdür.
d. Tüm ülkelerde tarım sektöründeki eşitsizlik ta-
10. Kredi piyasası aksaklıkları modeli hangi piyasa ba-
rım dışı sektördekinden daha fazladır.
şarısızlığı türünü vurgulamaktadır?
e. Tarım dışı sektördeki eşitsizlik sadece az geliş-
a. Kamu malları
miş ülkelere özgüdür.
b. Asimetrik bilgi
c. Dışsallıklar
5. Lewis, gelir dağılımını geleneksel ve modern sektör
d. Ahlaki zaafiyet
arasındaki hangi farklılık üzerinden açıklamaktadır?
e. Aksak rekabet piyasası
a. Eğitim düzeyi farkı
b. Büyüme hızı farkı
c. Nüfus yoğunluğu farkı
d. Teknoloji farkı
e. Ücret farkı
86 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Kullanılacak program veri girişi yapılarak çalıştırılır kişi başına GSYİH’nın artış oranı ile tanımlayarak bu
ve tahmin edilen eşitliğin kabul edilebilirliğini ölçen iki değişken arasındaki ilişki araştırılabilir. Gelir eşit-
temel testler yapılır. Testlerin sonuçları üçüncü de- sizliği ve büyüme arasındaki ilişkiyi açıklayan teorik
receden ilişkiyi tanımlayan tahmin eşitliğini destek- yaklaşımların tanımladığı ilişkilerden yararlanarak
lemişse, iki değişken arasında ters-U şeklinde değil gelir eşitsizliğini temsil eden değişkenler türetmek ve
de yatay S şeklinde bir ilişki olduğu sonucuna varılır. tahmin eşitliğine koymak mümkündür (Barro, 2000).
Testlerin sonuçları ikinci dereceden ilişkiyi tanımla- Örneğin, gelir eşitsizliğinin büyümeyi etkilemesi, ülke-
yan tahmin eşitliğini destekliyorsa bir sonraki adımda nin kalkınma düzeyine göre değişebilir. Kredi piyasası-
Kuznets hipotezinin gelir artışıyla birlikte başlangıçta nın ters seçim sorunu, medyan seçmen baskısı, sosyal
artan sonrasında azalan eşitsizlik ilişkisini test etmeye kargaşa riski ve tasarruf oranları gibi ilişkiyi etkileye-
geçilir. Değişkenler arasında ilişki ikinci dereceden bir bilecek süreçlerin büyüme üzerindeki etkisi gelişmekte
ilişki saptanmışsa, elde edilen eğrinin maksimum veya olan ülkelerde daha belirgin olması beklenir. Bu ne-
minimum noktasını bulmak için fonksiyonun ikinci denle, ülkenin kalkınmışlık düzeyini temsil etmek üze-
türevine bakılmalıdır. Fonksiyonun ikinci türev değeri re kişi başına GSYİH düzeyi, gelir eşitsizliği ve büyüme
negatif ise elde edilen eğrinin ters-U şeklinde, pozitif oranı arasındaki ilişkiyi tanımlayan bir değişken olarak
ise U şeklinde olduğuna karar verilir. seçilebilir. Buna göre kişi başına gelir düzeyi arttıkça,
gelir eşitsizliğinin büyüme oranı üzerindeki etkisinin
Sıra Sizde 3 azalıyor olması beklenir.
Kuznets ters-U hipotezi ile kalkınma sürecinde bü- Kredi piyasasından kaynaklanan sınırlılıkların büyü-
yüme ile birlikte gelir eşitsizliğinin artacağını kabul me oranını olumsuz yönde etkilediğini biliyoruz. Fi-
etmektedir. Kuznets büyüme ile artan gelir eşitsizliği- nansal sistemin gelişmişliğinin bir göstergesi olarak,
nin kalkınma ile birlikte ortaya çıkan yapısal dönüşüm M2 tanımlı para arzının GSYİH’ya oranını gelir eşitsiz-
ile belirli bir gelir eşiğinden itibaren azalacağını ileri liğinin dolaylı bir göstergesi olarak seçebilir ve tahmin
sürmektedir. Kuznets bu hipotez ile gelir eşitsizliğinin eşitliğimizde yer verebiliriz. Buna göre finansal siste-
belirli bir gelir düzeyine gelinceye kadar büyümenin min derinliği arttıkça, gelir eşitsizliğinin büyüme üze-
kaçınılmaz bir sonucu olduğunu ileri sürmektedir. rindeki olumsuz etkisinin azalması beklenir.
Kuznets’in hipotezi tam da bu noktada ekonomi politi- Gelir dağılımındaki eşitsizliğin bir göstergesi de tasar-
kası öncelikleri açısından önem kazanmakta ve sonuç- rufların büyüklüğü olabilir. Tasarrufların büyüklüğü
ları tartışmaya açılmaktadır. Hipotezin geçerli olduğu yatırım harcamaları yoluyla büyümeyi etkileyen ve ge-
kanıtlanırsa, gelir dağılımında artan eşitsizliğin sosyal lir eşitsizliğini temsil eden bir değişken olarak tahmin
yükünü azaltmak üzere yeniden dağılım politikaları- eşitliğinde yer alabilir. Veri gelir düzeyinde tasarruf-
nın gerekliliği de kabul edilmiş olmaktadır. Yeniden ların büyüklüğünün gelir eşitsizliği ile birlikte arttığı
dağılım politikaları ya Asya ülkeleri modelinde olduğu kabul edilirse, tasarrufların büyüme oranını açıklayan
gibi serveti oluşturan unsurları yeniden dağıtarak bir temsilî bir değişken olması beklenebilir. Buna göre ta-
başlangıç yapmak ve hızla büyümek ya da Keynezyen sarruf oranları arttıkça gelir eşitsizliği ile büyüme oranı
politikalarda olduğu gibi geliri yeniden dağıtarak piya- arasındaki ilişkinin güçlenmesi beklenir.
sa aksaklıklarını düzeltmek şeklinde uygulanacaktır. Gelir eşitsizliği ile doğrusal bir ilişki içinde olduğu
Öte yandan büyüme ve gelir eşitsizliği arasında pozitif kabul edilen doğurganlık oranı da gelir eşitsizliği ve
bir ilişki bulunur ve Kuznets hipotezinin geçersiz ol- büyüme arasındaki ilişkiyi tanımlayacak bir eşitlikte
duğu kanıtlanırsa, yeniden dağılım politikalarına gerek açıklayıcı değişken olarak yer alabilir. Gelir dağılımın-
olmadığı kabul edilmiş olacak ve kalkınma sürecindeki daki eşitsizliğinin doğurganlık oranı ile birlikte arttığı
öncelik yüksek oranlı büyümeye verilecektir. kabul edilirse, doğurganlık oranının büyüme oranının
açıklanmasında gelir eşitsizliğini temsil eden bir değiş-
Sıra Sizde 4 ken olarak seçilmesi mümkündür. Doğurganlık oranı
Gelir dağılımındaki eşitsizlik ve büyüme arasındaki arttıkça, gelir eşitsizliğinin büyüme oranı üzerindeki
ilişkiyi tanımlayan teorik çerçeveye göre gelir eşitsiz- etkisinin artması beklenebilir.
liği ile büyüme arasında negatif yönlü bir ilişki bu-
lunmaktadır. Bağımsız değişken olan gelir eşitsizliğini
Gini katsayısı ile bağımlı değişken olan büyümeyi de
4. Ünite - Ekonomik Kalkınma ve Gelir Dağılımı 89
Yararlanılan Kaynaklar
Adelman, I. ve Morris, C. T. (1973). Economic Growth and Galor, O., Tsiddon, D. (1997). “Technological Progress,
Social Equality in Developing Countries, Stanford Uni- Mobility, and Economic Growth”, American Economic
versity Press: California. Review, 87: 363-382.
Ahluwalia, M. S. (1974). “Income Inequality: Some Dimen- Greenwood, J. ve Javanovic, B. (1990). “Financial Develop-
sions of the Problems”, Chenery, H. B. vd., Redistribu- ment, Growth and the Distribution of Income”, Journal
tion with Growth, Oxford University Press: London. of Political Economy, 98, 5:1076-1107.
Ahluwalia, M. S. (1976). “Income Distribution and Deve- Hoff, K. ve Lyon, B. A. (1994). “Non-Leaky Buckets: Opti-
lopment: Some Stylized Facts”, The American Econo- mal Redistributive Taxation and Agency Costs”, Wor-
mic Review, 66, 2: 128-135. king Paper Series No. 4652, Camridge Mass.: National
Ahluwalia, M. S., Carter, N. G., Chenery, H. B. “Growth Bureau of Economic Research.
and Poverty in Developing Countries”, Journal of De- Kravis, I. (1960). “International Differences in the Distribu-
velopment Economics, 6: 299-341. tion of Income”, Review of Economics and Statistics,
Alesina, A. ve Perotti, R. (1993). “Income Distribution, Po- 42, 1: 408-416.
litical Instability and Investment”, Working Paper No: Kuznets, S. (1955). “Economic Growth and Income Inequ-
4486, National Bureau of Economic Research: Camb- ality”, The American Economic Review, 45, 1: 1-28.
ridge. Kuznets, S. (1963). “Quantitative Aspects of Economic
Alesina, A. ve Rodrik, D. (1994). “Distributive Politics and Growth of Nations: Distribution of Income by Size”,
Economic Growth”, Quarterly Journal of Economics, Economic Development and Cultural Change, 11,
109, 2: 465-490. 2:1-80.
Anand, S., Kanbur, R. (1993). “The Kuznets Process and the Ogwang, T. (1994). “Economic Development and Income
Inequality-Development Relationship”, Journal of De- Inequality: A Nonparametric Investigation of Kuznets’
velopment Economics, 40:25-52. U-curve Hypothesis”, Journal of Quantitative Econo-
Banerjee, A. V. ve Newman, A. F. (1993). “Occupational mics, 10:139-153.
Choice and the Process of Development”, Journal of Oshima, H. (1962). “The International Comparison of Size
Political Economy, 101, 274-298. Distribution of Family Incomes with Special Referen-
Barro, R. J. (2000). “Inequality and Growth in a Panel of ce to Asia”, Review of Economics and Statistics, 44, 1:
Countries”, Journal of Economic Growth, 5: 5-32. 439-445.
Bencivenga, V. ve Smith, B. (1991). “Financial Intermedi- Papenek, G. ve Kyn, O. (1986). “The Effect on Income Dist-
ation and Endogenous Growth”, Review of Economic ribution of Development, The Growth Rate and Eco-
Studies, 58: 195-209. nomic Strategy”, Journal of Development Economics,
Bruno, M.- Ravallion, M. ve Squire, L. (1998), “Equity 23: 55-65.
and Growth in Developing Countries: Old and New Paukert, F. (1970). “Income Distribution of Different Levels
Perspectives on the Policy Issues”, (Ed. Tanzi, V., Chu of Development: A Survey of Evidence”, International
Ke-Young), Income Distribution and High-Quality Labor Review, 108, 2-3: 97-125.
Growth, The MIT Press., England. Ram, R. (1995). “Economic Development and Income
Campano, F. ve Salvatore, D. (2006). Income Distribution, Inequality: An Overlooked Regression Constraint”,
Oxford University Press: New York. Economic Development and Cultural Change, 42, 2:
Chatterjee, S. (1991). “The Effect of Transitional Dynamics 425-434.
on the Distribution of Wealth in a Neo-classical Capital Saith, A. (1983). “Development and Distribution: A Cri-
Accumulation Model, Working Paper, No. 91-22, Phi- tique of the Cross Country U-Hypothesis”, Journal of
ladelphia: Federal Reserve Bank of Philadelphia. Development Economics, 13: 367-382.
Deininger, K. ve Squire, L. (1996). “A New Data Set Mea- Stiglitz, J. E. ve Weiss, A. (1981). “Credit Rationing in Mar-
suring Income Inequality”, The World Bank Economic kets with Imperfect Information”, American Economic
Review, 10, 3: 565-591. Review, 71: 393-409.
Deininger, K. ve Squire, L. (1998). “New Ways of Looking Todaro, M. P. ve Smith, S. C. (2009). Economic Develop-
at Old Issues: Inequality and Growth”, Journal of Deve- ment, Tenth Edition, Addison-Wesley, U.S.A..
lopment Economics, 57: 259-287. Venieris, Y. P., Gupta, D. K. (1986). “Income Distribution
Eckstein, Z., Ziclcha, I. (1994). “The Effects of Compulsory and Sociopolitical Instability as Determinants of Sa-
Schooling on Growth Income Distribution and Welfa- vings: A Cross-Sectional Model”, Journal of Political
re”, Journal of Public Economics, 54: 339-359. Economy, 94: 873-883.
Galbraith, J. K. (2002). “A Perfect Crime: Inequality in The World Bank Development Indicators, (2017), https://
Age of Globalization”, Daedalus, Winter, 131, 1: 11-25. data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.PCAP.
Galor, O., Tsiddon, D. (1997). “The Distribution of Human CD?locations=XD&view=chart, (Erişim Tarihi:
Capital and Economic Growth”, Journal of Economic 20.11.2018).
Growth, 2, 1: 93-124. Yeldan, E. (2010). İktisadi Büyüme ve Bölüşüm Teorileri,
Efil Yayınevi: Ankara.
5
GELİR DAĞILIMI VE YOKSULLUK
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Dünyada gelir dağılımını tanımlayabilecek ve bu dağılımdaki genel eğilimleri
saptayabilecek,
Ülkeler arası eşitsizliğin gelişimini, eşitsizlik ölçütlerine ve yüzde paylar
analizine göre yorumlayabilecek,
Dünyada ülke içi eşitsizliklerin büyüklüğünü ve gelişimini saptayabilecek,
Dünyada gelir eşitsizliğinin artış nedenlerini açıklayacabilecek,
Türkiye’nin dünya gelir dağılımındaki yerini değerlendirebilecek,
Türkiye’de gelir dağılımını, eşitsizlik ölçütlerine ve yüzde paylar analizine göre
yorumlayabilecek,
Türkiye’de gelir dağılımındaki iyileşmenin nedenlerini açıklayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• Gelir Dağılımı • Gini Katsayısı
• Gelir Eşitsizliği • Yüzde Paylar Analizi
• Ülkeler Arası Eşitsizlik • Gelir Dağılımı Araştırmaları
• Ülke İçi Eşitsizlik
İçindekiler
ülkesinden gelen ve boyu geçit törenine katılanların en kısası olan büyükelçi, tören
kıtasının en sonunda dünyanın en zengin ülkesinden gelen ve boyu geçit törenine
katılanların en uzunu olan büyükelçi yer alacak şekilde tüm ülke büyükelçilerinin
tören alanından boy sırasında geçtiklerini düşünelim. Nüfus büyüklüğü ne olursa
olsun her ülke bir büyükelçi ile temsil edilmekte, ülke nüfusunun büyüklüğü
dikkate alınmamaktadır. Dolayısıyla örneğin kişi başına gelir düzeyi aynı iki ülke
Çin ve Paraguay’ın zenginleşmesinin dünya gelir dağılımı üzerinde aynı etkiyi
yarattığı kabul edilmektedir.
Kavram 2: Ülkeler arası gelir dağılımını ülkelerin nüfusu ile ağırlıklandırılmış
olarak tanımlamaktadır. Şekil 5.1’de A, B ve C olarak tanımlanmış 3 ülke arasında
nüfus büyüklüğü ile ağırlıklandırılmış temsilî gelir dağılımı görülmektedir. En
düşük gelirliden başlayarak ülkelerin nüfusuna göre ağırlıklarının A ülkesi için 5,
B ülkesi için 2 ve C ülkesi için 3 olduğu görülmektedir.
Kavram 2’yi Pen’in Geçit Töreni ile ilişkilendirelim. Her ülke yine kişi başına
gelir düzeyini gösteren boyda fakat ülke nüfusunu gösteren sayıda büyükelçi
ile geçit törenine katılmaktadır. Örneğin yaklaşık 1 milyon kişinin yaşadığı ve
grubun en az nüfuslu ülkesi olan Doğu Timor geçit törenine kişi başına gelirini
temsil eden boyda bir büyükelçi ile katılırsa 1.300 milyon nüfusu ile Çin geçit
törenine kişi başına gelirini temsil eden boyda 1.300 büyükelçi ile katılacaktır.
Doğu Timorlu büyükelçilerin tören alanından geçişi bir saniye sürerken Çinli
büyükelçilerin tören alanından geçişi 22 dakika alacaktır. Dolayısıyla Çin’in
kişi başına gelirini arttırmasının geçit törenine yansıyan birikimli etkisi, Doğu
Timor’un kişi başına gelirini arttırmasının birikimli etkisinden çok daha büyük
olacaktır.
Kavram 3: Dünyada gelir dağılımını herkesi sahip olduğu gelirinin büyüklüğü
ile değerlendirerek tanımlamaktadır. Böylece kavram 3 ile ülke sınırlarını
görmeksizin tüm dünya insanlarını analizin bir birimi olarak gören bir gelir
dağılımı tanımlanmış olmaktadır. Şekil 5.1’de A, B ve C olarak tanımladığımız
üç ülkeden nüfusu ile ağırlıklı sayıda gözlemin, en düşük gelirliden en yüksek
gelirliye doğru sıralanması ile oluşan temsilî gelir dağılımı görülmektedir.
Jan Pen’in geçit töreni örneğine dönecek olursak, Kavram 3’e göre törene
ülkeleri temsil etmek üzere büyükelçiler değil, zengin veya yoksul hangi ülkeden
geldiğine bakılmaksızın tüm bireyler katılmaktadır. Geçit töreninde yoksul
Çinliler yoksul Afrikalılarla karışmış olarak, zengin Çinliler orta sınıf veya yüksek
gelirli Amerikalılarla karışmış olarak ve birkaç Afrikalı zengin de ABD’li üst
gelirlilerle karışmış olarak tören alanından geçeceklerdir.
Kavram 3’e göre 6 milyar insanı gelirine göre sıralamanın son derece güç
olduğu görülmektedir. Kavram 3 herhangi bir ülkeye ait hanehalkı araştırmasında
olduğu gibi dünya çapında rastgele oluşturulan örneklem üzerinden seçilen
hanehalklarının veya bireylerin yıllık gelir bilgisini mülakat yoluyla elde ederek
tüm birimleri gelirinin büyüklüğüne göre en yoksuldan en zengine doğru
sıralamayı önermektedir. Ancak dünya genelinde hanehalkı düzeyinde yapılmış
böyle bir gelir dağılımı araştırması bulunmamaktadır.
5. Ünite - Dünyada ve Türkiye’de Gelir Dağılımı 93
Şekil 5.1
Dünyada Gelir
Dağılımını
Tanımlayan Üç
Kavram
Kaynak: Branko
Milanovic (2005)’
ten yararlanılarak
düzenlenmiştir.
Şekil 5.2
Ülke Gruplarına 40000
Grubun Ortalama Kifli Bafl›na Geliri
Göre Kişi Başına (SGP, 2005 Fiyatlar›yla)
35000
GSYİH’nin Gelişimi 30000
(1980-2011) 25000
20000
Kaynak: Wold
15000
Bank, World
Development 10000
Indicators Data 5000
x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x
Base verilerinden 0
yararlanılarak -5000
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
hazırlanmıştır.
Y›llar
Orta gelirli ülkeleri temsil eden eğriler özellikle 2000’li yıllarla birlikte düşük
gelirli ülkeler ile arasındaki makası açan bir eğilimle artmaktadır. Bu gruplardaki
artış eğilimi özellikle Çin, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Eski Doğu Bloku ülkele-
rinin yüksek büyüme performansları ile açıklanmaktadır.
Yüksek gelirli ülkeler ile düşük gelirli ülkeler arasındaki gelir açığı 1980’lerde,
1990’larda ve 2000’lerin ilk bölümünde büyümesini sürdürmüştür. Zengin
ve yoksul ülkeler arasında kişi başına gelir ile ifade edilen bu açık 1990 yılında
27.984,05 dolardan 2017 yılında 40.819,33 dolar’a yükselmiştir. Uçurum olarak
da adlandırılabilecek düzeydeki bu açık gelir eşitsizliğinin boyutlarını ortaya
koymaktadır.
esas alınarak
Y›llar hazırlanmıştır.
Gini Katsay›s›
Şekil 5.3’te 1960’lı yıllardan başlayarak 1980’li yıllara kadar gelen dönemde 0,47
çizgisinde seyreden Gini katsayısının 1980’li yıllarla birlikte başlayan ve 1995 yı-
lına kadar süren yükselişi dikkat çekicidir. Bu dönemde yükselen Gini katsayısı
dünyada ülkeler arası gelir eşitsizliğinin artışını temsil etmektedir. Grafikte gös-
terildiği gibi 1960 ve 1982 yılları arasında Gini katsayısı istikrarlı bir gelişim gös-
termiş ve gelir eşitsizliğinde artma veya azalma yönünde belirgin bir eğilim ortaya
koymamıştır. 1982 ve 1994 yılları arasında keskin bir şekilde yükselen Gini kat-
sayısı ülkeler arası gelir eşitsizliğindeki ciddi artışı göstermektedir. Bu dönemde
Gini katsayısının gösterdiği eşitsizlik 1982 yılında 0,47’den başlayarak 1994 yılında
0,54’e kadar artmıştır. Dünyada ülkeler arası gelir eşitsizliği 1994-2000 döneminde
96 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
hızını kaybetse de artışını sürdürerek 2000 yılında 0,55’e yaklaşmıştır. 2000’li yıl-
lar ile birlikte ülke nüfusu ile ağırlıklandırılmamış Gini katsayısının düşüşe geçtiği
bir döneme girilmiştir. Bu dönende belirgin bir azalma eğilimine girdiği gözlenen
ülkeler arası gelir eşitsizliğini ölçen Gini katsayısının 2010 yılında 0,52’ye kadar ge-
rilemiş olduğu görülmektedir. Ancak 2000’li yıllarda azalma eğiliminde olduğunu
saptadığımız ülkeler arası gelir eşitsizliğinin, 1990’lı yıllara kadar olan dönemde
tecrübe edilmiş olan eşitsizliğin üzerinde olduğunu belirtelim.
Ülke nüfusu ile ağırlıklı olarak hesaplanan Gini katsayısı, her ülkenin nüfus büyük-
lüğünü dikkate almakla birlikte ülke içinde mutlak bir eşitliğin sağlandığını, herke-
sin kişi başına gelir ile ifade edilen bir gelire sahip olduğunu varsaymaktadır.
Şekil 5.4 nüfus ağırlıklı olan ve nüfus ağırlıklı olmayan Gini katsayısı ile elde
edilen ülkeler arası gelir eşitsizliği eğrilerini birlikte göstermektedir. Şekil 5.4’te
1992 yılına kadar daha yüksek eşitsizliği temsil eden üstteki eğri nüfus ağırlıklı
Gini katsayısını, daha düşük eşitsizliği temsil eden alttaki eğri nüfus ağırlıklı
olmayan Gini katsayısını temsil etmektedir. 1992 yılına kadar nüfus ağırlıklı Gini
katsayıları nüfus ağırlıklı olmayan Gini katsayılarından daha yüksek bir eşitsizlik
göstermektedir. Ancak bu eğilim 1992 yılından sonra değişmekte ve nüfus ağırlıklı
Gini katsayısı daha düşük eşitsizliği temsil eden ve altta kalan eğri ile temsil
edilmektedir. Nüfus ağırlıklı Gini katsayıları 1992 yılından itibaren nüfus ağırlıklı
olmayan Gini katsayılarından daha düşük eşitsizlikler göstermeye başlamıştır.
Şekil 5.4
Ülke Nüfusu ile
Ağırlıklandırılmış
Ülkeler Arası
Eşitsizlik (Gini
katsayısı)
Kaynak:
Milanovic (2005)
ve Conference
Board of Canada
(2011) tarafından
hesaplanan
Gini katsayıları
esas alınarak
hazırlanmıştır.
5. Ünite - Dünyada ve Türkiye’de Gelir Dağılımı 97
Nüfus ağırlıklı Gini katsayılarını gösteren eğrinin özellikle 1980’li yıllarla birlik-
te gösterdiği azalma yönündeki eğilim Çin ve Hindistan’da gerçekleşen ekonomik
büyüme ile açıklanmaktadır. 1960’lı yıllarda yüksek nüfusları ile yoksulluğu temsil
eden bu ülkeler, uluslararası gelir eşitsizliğini yükselten ülkeler idi. Fakat bu ülkelerin
zengin ülkelere oranla daha yüksek bir büyüme performansı göstererek arttırdıkları
kişi başına gelirleri, nüfus ağırlıklı hesaplanan Gini katsayılarının küçülmesine ve
daha düşük eşitsizlik göstermesine neden olmaktadır. Görüldüğü gibi dünya nüfu-
sunun yaklaşık üçte birini kapsayan bu ülkelerin ülkeler arası gelir eşitsizliği üzerinde
oldukça belirleyici bir etkisi bulunmaktadır. Sala-i Martin (2002: 35-36) Gini katsa-
yısını Çin’i dışarıda tutarak hesaplamış ve dünyada ülkeler arası gelir eşitsizliğinin
bu dönemde azalmadığını aksine 1980’li yıllarla birlikte arttığını açıklamıştır. Sala-i
Martin’e göre Çin dışındaki dünyada ülkeler arası gelir eşitsizliği azalmamakta, aksi-
ne nüfus ağırlıklı olmayan eşitsizlik analizinde olduğu gibi artmaktadır.
2007 yılı dünya finansal krizine girilmeden önceki son yıl olması nedeniyle seçilmiş
ve karşılaştırmalarda kullanılmıştır.
%20’lik nüfus dilimlerinde yer alan ülkelerin toplam gelirden aldıkları paylar
arasındaki farklılık dünyada zengin ve yoksul ülkeler arasındaki gelir açığını or-
taya koymaktadır. Dünyada ülkeler arası gelir dağılımının dikkat çeken özelliği,
en yüksek gelirli %20’lik nüfus grubunun toplam gelirden aldığı payın, en düşük
gelirliden başlayarak tanımlanmış %80’lik gelir grubunun -dört gelir grubu- top-
lam gelirden aldığı payın daima üzerinde olmasıdır.
En yüksek gelirli %20’nin toplam gelirden aldığı pay 1990 yılından 2007 yılına
kadar artmış olmakla birlikte, -yukarıdaki analizde de belirtildiği gibi- 2011 yılı
sonuçlarına göre azalmaya başlamıştır. Fakat en yüksek gelirli %20’nin gelir payı
(%56,39), yine diğer dört gelir grubunun toplam payının (43,61) üzerinde kalmayı
sürdürmüştür.
1990-2007 döneminde en düşük gelirli %20’nin gelir payı 1,62’den 1,38’e; ikinci
%20’nin gelir payı %5,10’dan %4,19’a ve üçüncü %20’nin gelir payı %12,39’dan
%12,11’e gerilemiştir. Dördüncü ve en yüksek %20’nin gelir payı ise sırasıyla
%23,63’den %24,8’e ve %57,26’dan %57,43’e artmıştır.
2007 yılı sonrasında en yüksek %20’nin ve dördüncü %20’nin gelir payı
sırasıyla %56,39’a ve 24,24’e gerilerken, en düşük %20’den başlayarak üç gelir
grubunun gelir payları sırasıyla %1,46’ya, %4,87’ye ve %13,04’e artmıştır. 2007
yılından sonra 2011 yılının dağılım sonuçları, 1990-2007 döneminde ülkeler
arası gelir dağılımında artan eşitsizliğin 2011 yılına gelindiğinde 2007 yılına göre
azalmış olduğunu göstermektedir. 2011 yılında dünya nüfusunun en zengin %20
’si dünya gelirinin %56,39’unu alırken, en yoksul %20 dünya gelirinin sadece
%1,46’sını almaktadır.
Her bir gelir grubunun ortalama kişi başına reel geliri üzerinden yürütülecek
yüzde paylar analizi, dünyada refahın dağılımına ilişkin sonuçlar ortaya koyabilir.
Tablo 5.4 SGP’ye göre ortalama kişi başına reel gelir üzerinden yapılacak
açıklamalara yardımcı olacaktır.
1990-2007 döneminde ülkeler arası gelir dağılımı üst gelir gruplarının lehine
gelişirken tüm gelir gruplarının ortalama kişi başına reel gelirleri farklı oranlarda
yüksek gelir gruplarında daha yüksek- olsa da artmıştır. 2007-2011 döneminde ise
en yüksek %20 ve dördüncü %20 gelir grubunun ortalama kişi başına reel gelirleri
azalmış, buna karşın en düşük %20’den başlayarak üç gelir grubunun ortalama kişi
başına reel gelirleri artmıştır. 2011 yılında en zengin %20’nin ortalama kişi başına
geliri 36.555 dolar iken, en yoksul %20’nin ortalama kişi başına geliri 991 dolardır.
En zengin %20’nin ortalama kişi başına geliri, en yoksul %20’nin ortalama kişi
başına gelirinin 37 katıdır. En zengin %20 ile en yoksul %20 arasındaki ortalama
kişi başına gelir farkı 1990 yılında 34 kat iken 2007 yılında 40 kata artmış ve 2011
yılında 37 kata düşmüştür. 2007-2011 döneminde dünyada ülkeler arası gelir
dağılımındaki iyileşme algısı, 1990-2011 dönemi söz konusu olduğunda yerini
gelir dağılımındaki dengesizliğin arttığı sonucuna bırakmaktadır.
Dünya’da ülkeler arası gelir dağılımını 2011 yılı için Dünya Bankası ülke ekonomi-
2 leri göstergelerinden yararlanarak elde ediniz. Dünya gelir dağılımını elde ederken
nasıl bir yol izlediğinizi açıklayınız. Elde ettiğiniz gelir dağılımına göre gelir grup-
larına giren ülkelerden örnekler veriniz.
lerine göre, ülke içi gelir eşitsizlikleri yelpazesinde 0,23 Gini katsayısı ile Dani-
marka ve İsveç en düşük eşitsizlikle yer alırken 0,74 Gini katsayısı ile Namibya en
yüksek eşitsizliğe sahip ülke olarak yer almaktadır. Dünya genelinde gelir eşitsiz-
liğini açıklamanın yolu ülke içi gelir eşitsizliklerinin oluşturduğu yelpazenin iki
ucundaki ülkelerden örnekler vermekten daha çok, ülke içi gelir eşitsizliklerinin
ülkeler arasında neye göre değiştiğini açıklamak olmalıdır.
Tablo 5.5’te 127 ülkeye ait ülke içi gelir eşitsizliği gözleminin ülkelerin
gelişmişlik düzeyine göre dağılımı görülmektedir. Conference Board of Canada
(2011) ülkeleri ülke içi Gini katsayısının büyüklüğüne göre gruplandırmak
amacıyla dört ayrı ülke içi eşitsizlik aralığı oluşturmuştur. Buna göre 0,20 - 0,29
arası “düşük eşitsizlik”, 0,30-0,39 arası “orta eşitsizlik”, 0,40-0,49 arası “yüksek
eşitsizlik” ve 0,50’nin üzeri “çok yüksek eşitsizlik” olarak tanımlanmıştır. Tablo
5.5’te Dünya Bankası’nın gelişmişlik düzeyine göre gruplandırması esas alınarak
farklı gelişmişlik düzeyindeki ülkelerin, tanımlanmış gelir eşitsizliği dilimlerine
göre dağılımı incelenmektedir.
Yüksek
Eşitsizlik Gini: 0 0 11 36,6 14 38,9 13 40,6
0,40-0,49
Çok Yüksek
Eşitsizlik Gini: 0 0 8 26,7 10 27,8 4 12,5
0,50-+
Toplam 29 100,0 30 100,0 36 100,0 32 100,0
Ülke içi gelir eşitsizliklerinin ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre dağılımı, Kuznets’in Ters-U Hipotezi:
Kuznets’in ters-U hipotezini doğrulayan sonuçlar ortaya koymaktadır. Ülkeler Ekonomik kalkınma sürecinde
ekonomik büyüme ile artan
arasında düşük gelirli ülkeler daha çok orta ve yüksek eşitsizlik grubunda yer alır- gelir eşitsizliğinin ekonomik
larken alt-orta gelirli ve üst-orta gelirli ülkelerin yüksek ve orta eşitsizlik grubun- kalkınma sürecinin ilerleyen
aşamalarında büyüme ile
da yoğunlaştıkları, yüksek gelirli ülkelerin ise orta ve düşük eşitsizlik grubunda azalacağını öngören Kuznets
toplanmış oldukları görülmektedir. Gelir eşitsizliği en düşük ülkeler yüksek gelirli tarafından tanımlanmış
hipotezdir.
ülkeler iken eşitsizliğin en yüksek olduğu ülkeler orta gelirli ülkelerdir. Orta gelir-
li ülkeler arasında alt-orta gelirli ülkelerin ağırlıklı olarak çok yüksek eşitsizlik ve
yüksek eşitsizlik ile temsil edilen ülkeler olduğu dikkat çekmektedir.
Tablo 5.6’da 127 ülkeye ait, Gini katsayısı ile ölçülen ülke içi gelir eşitsizlikleri-
nin ülkelerin coğrafi konumlarına göre dağılımı görülmektedir. Buna göre düşük
eşitsizlikteki ve orta eşitsizlikteki ülkelerin ağırlıkla Avrupa ve Orta Asya bölge-
sinde; yüksek eşitsizlikteki ülkelerin Sahra Altı Afrika’da; çok yüksek eşitsizlikteki
ülkelerin ise Latin Amerika ve Karayipler bölgesi ile Sahra Altı Afrika’da toplan-
mış ülkeler olduğu görülmektedir.
100 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Tablo 5.7, 1990’lı yılların ilk yarısı ile 2000’li yıllar arasında karşılaştırılabilir ve-
rileri elde edilebilen 110 ülkenin Gini katsayısı ile ölçülen ülke içi gelir eşitsizlikleri-
nin ne yönde geliştiğini göstermektedir. Tablo 5.7 aynı zamanda, ülke içi gelir eşit-
sizliği değişen ülkelerin hangi gelişmişlik düzeyinde olduklarını da incelemektedir.
Tablo 5.7’deki rakamlar 110 ülkenin 50’sinde bu dönem zarfında gelir eşitsizli-
ğinin arttığını göstermektedir. Aynı dönemde 110 ülkenin sadece 39’unda ülke içi
gelir eşitsizliği azalmıştır. Ülke içi gelir eşitsizliği değişmeyen ülke sayısı ise 21’dir.
Tablo 5.7: Dünyada 1990-2010 Döneminde Ülke İçi Eşitsizliği Artan, Azalan
ve Değişmeyen Ülkelerin Gelişmişlik Düzeyine Göre Dağılımı
nüfusunun %69’u Çin, Hindistan, Rusya ve ABD gibi gelir eşitsizliği artmış olan 50
ülkede; dünya nüfusunun %29’u gelir eşitsizliği azalalmış olan Brezilya ve Meksika,
Pakistan ve Türkiye gibi 39 ülkede yaşamaktadır. Dünya nüfusunun %2’si ise
İrlanda, Japonya, Hollanda ve G. Kore gibi ülke içi gelir eşitsizliği istikrarlı olan 21
ülkelerde yaşamaktadır.
Dünyada çok yüksek gelir eşitsizliği göstermekte olan Bolivya, Ekvador,
Paraguay, Botswana, Kolombiya, Peru ve Zambiya’da ülke içi gelir eşitsizliği
artarak daha da derinleşmiştir. Düşük gelir eşitsizliği ile bilinen yüksek gelirli
Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Finlandiya, Almanya, Norveç, Slovak
Cumhuriyeti, İsveç gibi bazı ülkelerde de ülke içi gelir eşitsizlikleri artmıştır.
Bununla birlikte yüksek gelir eşitsizliği ile bilinen Brezilya, Şili, Bolivya, Gutemala,
Nikaragua, Panama gibi ülkelerde ülke içi gelir eşitsizliği azalmıştır.
Dünyada 1990’ların başları ile 2000’li yıllar arasında gelir eşitsizliği artan
ülkelerin sayısı eşitsizliği azalan ülkelerin sayısından fazladır. Aynı zamanda
gelir eşitsizliği artan coğrafyadaki nüfus da gelir eşitsizliği azalan coğrafyadaki
nüfustan fazladır. Bu iki bulgu dünyada ülkeler arasındaki gelir eşitsizliği 2000’li
yıllarla birlikte azalmaya başlamış olsa da 1990’lı yıllardan günümüze ülke içi
gelir eşitsizliklerinin artmakta olduğunu göstermektedir.
Yüzde paylar analizinde kullandığımız Şekil 5.2’de 2000’li yıllarla birlikte orta gelir
grubunda yer alan ülkelerin yüksek büyüme performansları ile gelir paylarını nasıl
arttırmış olduklarını anımsayalım.
Ülke içi gelir eşitsizliğinin her ülkenin farklı yapısal özellikleri ve politikalarına
bağlı olarak değişkenlik göstermesi nedeniyle yapılacak genellemelerde dikkatli
olmak gerekmektedir. Bununla birlikte UNDP (2011) hazırladığı bir raporda
ülke içi gelir eşitsizliğini belirleyen; toprağın belirli ellerde nüfuz etmesi,
eğitimde fırsat eşitliğinin olmaması, kır ve kent arasındaki dengesizlikler gibi
geleneksel faktörlerle birlikte özellikle son yirmi yıllık dönemde gelişmekte olan
ülkelerde öncelik verilen neo-liberal politikalara bağlı nedenlerin öne çıktığını
belirtmektedir. Bu politikalar arasında küresel ekonomiyle bütünleşmek adına
finans ve işgücü piyasalarının serbestleştirilmesi, özelleştirme, vergi ve transfer
sistemlerinde dönüşüm gibi reformlar ile son yirmi yıllık dönemde gelişmekte
olan ülkelere önerilen ekonomik istikrar ve yapısal uyum programları önemli bir
yer tutmaktadır.
Şekil 5.5
Gini Katsay›s› Üst-orta Gelir
0,65
0,60 Grubundaki
0,55 Ülkeler Arasında
0,50
0,45 Türkiye’nin Gelir
0,40
0,35
Eşitsizliği
0,30
0,25
0,20
Kaynak: Wold
0,15 Bank, World
Development
Bulgaristan
Romanya
Türkiye
Tayland
Rusya
Arjantin
Venezüela
Malezya
Meksika
Brezilya
Indicators Data
Y›llar Base verilerinden
Gini Katsay›s› (1991-1993 Farkl› Y›llar) Gini Katsay›s› (2008-2010 Farkl› Y›llar)
yararlanılarak
hazırlanmıştır.
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
Araştırması”
sonuçlarından
Gini Katsay›s› Y›llar yararlanılarak
hazırlanmıştır.
Gini katsayısı her hanehalkının aynı geliri alıyor olması durumunda mutlak eşit-
liği temsil etmek üzere 0 değerini alırken tüm gelirin bir hanehalkında toplanmış
olması ve diğer hanehalklarının gelirinin sıfır olması durumunda toplam eşitsizliği
temsil etmek üzere 1 değerini almaktadır.
106 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
Şekil 5.8
Hanehalk› Geliri ( ) Türkiye’de
30000
Hanehalkı
27500
25000 x Ortalama ve
x x x
22500 x x x x x x Medyan Geliri
20000 (2010 Fiyatlarıyla
17500 TL)
15000
12500 Kaynak: TÜİK,
10000 “Hanehalkı Bütçe
7500 Araştırması”
5000 ve “Gelir ve
2500 Yaşam Koşulları
0 Araştırması”
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
sonuçlarından
Y›llar yararlanılarak
x Ortalama Gelir Medyan Gelir Fark hazırlanmıştır.
gelirliden başlayarak beş gelir diliminin toplam gelirden aldıkları yüzde payların
yıllara göre gelişimini göstermektedir.
Şekil 5.9
Türkiye’de Kişisel %
60
Gelir Dağılımı 55
2002-2011 (%) 50 * * * * * * En Düflük %20
45 * * * *
Kaynak: TÜİK, 40 ‹kinci %20
“Hanehalkı Bütçe 35
Üçüncü %20
Araştırması” 30
25 Dördüncü %20
ve “Gelir ve 20
Yaşam Koşulları 15 * En Yüksek %20
Araştırması” 10
sonuçlarından 5
yararlanılarak 0
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
hazırlanmıştır.
Y›llar
Türkiye’de en yüksek gelir grubunun gelir payını temsil eden eğri ile diğer gelir
gruplarının gelir paylarını temsil eden eğriler arasındaki aralığın büyüklüğü dikkat
çekicidir. Bununla birlikte eğriler arasındaki aralıkta 2002-2011 döneminde bir
daralma gözlendiğini ve bu daralmanın Türkiye’de gelir dağılımındaki iyileşmenin
bir göstergesi olduğunu belirtelim. Şekil 5.8’e göre 2002 yılında en yüksek %20’lik
grubun gelir payı, en düşük gelirli %20’lik grubun gelir payının 9,45 katı iken,
2011 yılına gelindiğinde 6,95 katı gelir payına gerilemiştir.
Yüzde paylar analizine göre Türkiye’de 2002-2011 döneminde gelir dağılımında
eşitlik yönünde gözlenen bu düzelme genel olarak en yüksek gelirli %20’nin gelir payının
ele alınan dönemde genel olarak azalmış olmasından kaynaklanmıştır. Şekilde en üstte
yer alan eğriye göre 2000’li yıllara girildiğinde en yüksek gelirli %20 toplam gelirin
yarısını alırken, 2011 yılında gelir payı %45,2’ye gerilemiştir. 2002-2011 döneminde en
yüksek %20’nin gelir payı azalırken diğer dört %20’nin gelir payı artmıştır. Dördüncü
%20’nin gelir payı bu dönemde %20,8’den %21,9’a; üçüncü %20’nin gelir payı %14’den
%15,5’e; ikinci %20’nin gelir payı %9,8’den %11,0’a; en düşük %20’nin gelir payı da
%5,3’den %6,5’e artmıştır. Ele aldığımız dönemde Türkiye’de gelir dağılımı en yüksek
gelir grubundan diğer gelir gruplarına gerçekleşen gelir transferi ile birlikte değişmiştir.
Gelir dağılımının bu dönemdeki değişimi, en yüksek gelirli %20’nin gelir payının yıllık
ortalama %1,09 oranında gerilemesi; diğer gelir gruplarının da sırasıyla %0,59, %1,19,
%1,36 ve %2,52 gibi en düşük gelirli %20’ye doğru artan oranlarda kazanımlar elde
etmesiyle gerçekleşmiştir. Türkiye’de gelir dağılımındaki iyileşmeye işaret eden bu
gelişmenin, yüksek gelirli grubun gelir payı artarken diğer gelir gruplarının ve özellikle
düşük gelirli grubun gelir payının artmasından kaynaklanmış olduğu görülmektedir.
Türkiye’de gelir gruplarının % paylarından edindiğimiz bilgi ile kişisel gelir
dağılımının gelişimine ilişkin yaptığımız bu değerlendirmenin gelir gruplarının
refahına etkisini görmek üzere her bir gelir grubunun reel gelirlerindeki
gelişimin izlenmesi yararlı olacaktır. Böylelikle en yüksek gelirli %20’yi oluşturan
hanehalklarının ortalama reel gelirleri ne kadar geriledi veya en düşük gelirli %20
’yi oluşturan hanehalklarının ortalama reel gelirleri ne kadar arttı sorusuna yanıt
verilmiş olacaktır.
Şekil 5.10 ve 5.11 en yüksek ve en düşük gelir gruplarının 2011 yılı fiyatlarıyla
hesaplanmış ortalama reel gelirlerinin 2002-2011 dönemindeki gelişimini göstermektedir.
5. Ünite - Dünyada ve Türkiye’de Gelir Dağılımı 109
En yüksek gelirli grubun ortalama reel geliri 2002 yılından itibaren 2006 yılına
kadar gerilemiş, 2007 yılındaki sıçrama ile birlikte 2002 yılındaki reel geliri
yakalamıştır. 2008 yılındaki düşüşü 2009 yılındaki artış izlemiştir. 2010 yılında
serinin en düşük seviyesine gerileyen grubun ortalama reel geliri 2011 yılında
tekrar artmıştır. En yüksek gelir grubunun reel gelirinin 2002-2011 döneminde
bazı yıllardaki artışlara rağmen genel olarak gerilemiş olduğu görülmektedir.
En düşük gelirli grupun ortalama reel geliri ise 2002 yılından 2007 yılına
kadar artmış, 2008 yılı ile başlayan gerileme eğilimi 2011 yılındaki artışa kadar
sürmüştür. 2002-2011 döneminde en düşük gelirli grubun ortalama reel gelirinin
bazı yıllarda dalgalanmış olsa da genel bir artış eğiliminde olduğu saptanmıştır.
Özetle, 2002-2011 döneminde yüksek gelir grubundaki hanehalkları reel
gelir kaybına uğrarken en düşük gelir grubunun ortalama hanehalkları reel gelir
kazanımları elde etmiştir.
Şekil 5.10
Ortalama gelir Şekil 5.10 Yıllara
60000 Göre En Yüksek
Gelir Grubunun
55000 Ortalama Reel
Geliri (T)
50000 Kaynak: TÜİK,
“Hanehalkı Bütçe
45000 Araştırması”
ve “Gelir ve
40000
Yaşam Koşulları
Araştırması”
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
sonuçlarından
Y›llar yararlanılarak
hazırlanmıştır.
Ortalama gelir
Şekil 5.11
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
Y›llar
Ortalama gelir
110 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
katma değerli imalat sanayi yerine hizmetler sektöründe satışa sunulan özel şirket,
ticari bankalar ve sigorta şirketleri ya da toptan ve perakende ticaret yapan alışveriş
merkezleri gibi kâr payı yüksek hizmet alanlarına yönelmiş olduğu görülmüştür.
Ekonomide yabancılaşmanın hızlandığı bu dönemde hanehalkı düzeyinde gelir
dağılımı araştırmalarına konu olan gelirin giderek artan bölümü gelir eşitsizliğinin
hesaplandığı örneklemin dışına çıkmaktadır.
Türkiye’de gelir dağılımındaki iyileşme eğilimi küresel ekonomiyle
bütünleşmenin getirdiği ekonomik krizlerin etkisiyle de açıklanmaktadır
(Kurtipek, 2011: 74-75). Bu görüşe göre ekonomik kriz dönemlerinde ve krizi
takip eden yıllarda genel olarak gelir dağılımı göstergelerinde kısmi iyileşmeler
yaşanmaktadır. 2001 ve 2008 finansal krizlerini takip eden dönemde gelir
eşitsizliğinde gözlenen düşüşler bu görüşü destekler niteliktedir. Ekonomik
krizlerin gelir eşitsizliklerini azaltan etkisi alt gelir gruplarının gelirlerindeki
artıştan daha çok üst gelir gruplarının gelirlerindeki azalmaya bağlanarak
açıklanmaktadır. Bu açıklamalar 1995 kriz yılı sonrasında Meksika’da ve 1998
kriz yılı sonrasında Güney Kore’de gelir eşitsizliğinde gözlenen gelişmeler ile
ilişkilendirilmektedir.
5. Ünite - Dünyada ve Türkiye’de Gelir Dağılımı 113
Özet
Dünyada gelir dağılımını tanımlamak ve bu dağı- Ülkeler arası eşitsizliğin gelişimini, eşitsizlik ölçüt-
1 lımdaki genel eğilimleri saptamak 2 lerine ve yüzde paylar analizine göre yorumlamak
Dünyada gelir dağılımı Kavram 1, Kavram 2 ve Dünya’da ülke nüfusuyla ağırlıklanırılmamış
Kavram 3 olmak üzere üç ayrı biçimde tanım- Gini katsayılarına göre ülkeler arası gelir eşit-
lanmaktadır. Bu kavramlardan birincisine göre sizliği 1980’li yıllarla birlikte artmaya başlamış
dünyada gelir dağılımı ülkelerin nüfusları dik- ve 1994 yılına kadar olan dönemde hızlana-
kate alınmaksızın her ülkenin kişi başına geliri- rak artışını sürdürmüştür. Bu dönemde Gini
nin büyüklüğüne göre temsil edildiği bir dağılım katsayısının gösterdiği eşitsizlik 1982 yılında
ile gösterilmektedir. Bununla birlikte nüfusu ile 0,47’den başlayarak hızla artmış ve 1994 yılında
büyük ülkelerin gelirindeki değişimin küçük ül- 0,54’e ulaşmıştır. 1994-2000 döneminde hızını
kelerin gelirindeki değişime kıyasla dünya gelir kaybetse de artışını sürdüren ülkeler arası gelir
dağılımını daha fazla etkilemesi gerekir. Bu et- eşitsizliğini temsil eden Gini katsayısı 2000 yı-
kiyi yansıtamayan Kavram 1 ile bu konudaki ye- lında 0,55’e kadar artmış, 2000’li yıllar ile bir-
tersizliği nedeniyle eleştirilmektedir. likte azalarak 2010 yılında 0,52’ye kadar gerile-
Kavram 1’in eksiğini gidermek üzere tanım- miştir. 2010 yılına gelindiğinde azalıyor olsa da
lanmış olan Kavram 2, uluslararası gelir dağı- ülkeler arası gelir eşitsizliğinin 1990’lı yıllardaki
lımını ülkelerin nüfus büyüklüklerini dikkate eşitsizliğin önemli derecede üzerinde olması
alarak göstermektedir. Buna göre dünyada ge- uzun dönemli bir değerlendirme ile dünyada
lir dağılımı tanımlanırken her ülkenin dünya ülkeler arası gelir eşitsizliğinin artmış olduğunu
nüfusundaki payını temsil edecek şekilde gelir göstermektedir.
dağılımında yer almasına dikkat edilmektedir. Dünya’da ülke nüfusuyla ağırlıklandırılmış Gini
Bu yönüyle Kavram 2, Kavram 1’e göre dünya- katsayılarına göre ülkeler arası gelir eşitsizliğinin
da gelir dağılımının daha iyi bir göstergesi ola- 1960’lı yıllardaki 0,57 değerinden 2000 yılındaki
rak kabul edilmektedir. Kavram 2 bu özelliğe 0,49 değerine kadar azalmış olduğu görülmek-
sahip olsa da -ülke sınırlarını dikkate almak- tedir. Nüfus ağırlıklı Gini katsayılarının azalma
sızın- tüm dünya vatandaşlarının kişi başına yönündeki eğilimi Çin ve Hindistan gibi dünya
GSYİH’leri arasında tanımlanmış gerçek bir nüfusunda önemli bir yer tutan ülkelerde ger-
dünya gelir dağılımını temsil etmekten uzaktır. çekleşen ekonomik büyüme ile açıklanmaktadır.
Kavram 3 dünya nüfusunu en düşük gelirliden Yüzde paylar analizi yüksek nüfusları nedeniyle
en yüksek gelirliye kadar, hangi ülkeden oldu- Çin ve Hindistan’ı dışarıda tutarak yapılabilmiş-
ğunu dikkate almaksızın sıralayarak bir gelir tir. Dünya gelir dağılımına göre en yüksek gelirli
dağılımı tanımlamaktadır. %20’nin gelirden aldığı pay diğer dört gelir gru-
Dünya Bankası’nın gruplandırmasına göre bunun toplam gelirden aldığı payın üzerindedir.
yüksek gelirli ve düşük gelirli ülkeler arasında En yüksek gelirli %20 ve dördüncü %20’lik nü-
özellikle 2000’li yıllarla birlikte giderek artan bir fusun toplam gelirden aldığı pay 1990 yılından
gelir açığı oluşmaktadır. Dünya ekonomik kri- 2007 yılına kadar artmış, diğer nüfus grupları-
zinin yaşandığı 2008 yılında zengin ve yoksul nın gelir payı azalmıştır. 2007 yılı sonrasında en
ülkeler arasındaki gelir açığı yüksek gelirli ülke- yüksek %20’nin ve dördüncü %20’nin gelir payı
lerin gelirlerindeki düşüşün etkisiyle kapanma gerilerken, en düşük %20’den başlayarak üç ge-
yönünde gelişmiş olsa da 2009 yılından başla- lir grubunun gelir payları artmıştır. 2011 yılının
yarak yeniden artış eğilimine girmiştir. Üst-orta ülkeler arası gelir dağılımına ilişkin sonuçları,
ve alt-orta gelirli ülkeler gruplarında kişi başına 1990-2007 döneminde ülkeler arası gelir dağı-
gelirin 2000’li yıllardaki artış hızı diğer gruplara lımında artan dengesizliğin 2011 yılına gelindi-
kıyasla yüksektir. Bu artış eğilimi özellikle Çin, ğinde 2007 yılına göre azalmış olduğunu göster-
Brezilya, Rusya, Hindistan ve eski Doğu Bloku mektedir.
ülkelerinin yüksek büyüme performansları ile
açıklanmaktadır.
114 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Dünyada ülke içi eşitsizliklerin büyüklüğünü ve Dünyada ülke içi gelir eşitsizliklerindeki artış da
3 gelişimini saptamak özellikle gelişmekte olan ülkelerde neo-liberal
Gini katsayısına göre, dünyada ülke içi gelir eşit- politikalara öncelik verilmesine bağlanmaktadır.
sizlikleri 2000’li yıllarda 0,23 ile 0,74 arasında Artan ülke içi gelir eşitsizlikleriyle ilişkilendiri-
geniş bir yelpazeye yayılmış durumdadır. Gelir len politika dönüşümleri arasında en önemlileri
eşitsizliği en düşük ülkeler yüksek gelirli ülkeler finans ve işgücü piyasalarının serbestleştirilme-
iken eşitsizliğin en yüksek olduğu ülkeler orta si, özelleştirme, vergi ve transfer sistemlerinde
gelirli ülkelerdir. Ülke içi gelir eşitsizliklerinin dönüşüm gibi politika reformları ile ekonomik
ülkelerin coğrafi konumlarına göre dağılımına istikrar ve yapısal uyum programlarıdır. Geliş-
bakıldığında, düşük ve orta eşitsizlik gösteren ül- miş ülkeler söz konusu olduğunda ise ülke içi
kelerin ağırlıkla Avrupa ve Orta Asya’da; yüksek gelir eşitsizliklerindeki artışın 2007-2008 küresel
eşitsizlik gösteren ülkelerin ağırlıkla Sahra Altı finansal krizin etkisinden kaynaklanmış olduğu
Afrika’da; çok yüksek eşitsizlik gösteren ülkelerin düşünülmektedir.
ise ağırlıkla Latin Amerika ve Karayipler ile Sahra
Altı Afrika’da toplanmış olduğu görülmektedir. Türkiye’nin dünya gelir dağılımındaki yerini de-
1990’lı yılların ilk yarısı ile 2000’li yıllar arasında 5 ğerlendirmek
dünyada ülke içi gelir eşitsizliklerinin arttığı gö- Türkiye Dünya Bankası gruplandırmasına göre
rülmüştür. Araştırma kapsamındaki 110 ülkenin 12.000 dolar kişi başına geliri ile dünya ekono-
50’sinde bu dönemde gelir eşitsizlikleri artmış, mileri sıralamasında üst-orta gelir grubunda yer
39’unda azalmış ve 21’inde değişmemiştir. Buna almaktadır. Ülke içi gelir dağılımına bakıldığın-
göre dünya nüfusunun %69’unun yaşadığı ülke- da 2011 yılında 0,38 olarak hesaplanmış Gini
lerde gelir eşitsizliği artmış, dünya nüfusunun katsayısına göre Türkiye, orta-eşitsizlik düzeyin-
%29’unun yaşadığı ülkelerde azalmış, dünya de bir ülkedir. Gelir dağılımındaki eşitsizliğin
nüfusunun yüzde 2’sinin yaşadığı ülkelerde ise 1990’lı yılların başı ve 2000’li yıllardaki yaklaşık
istikrarını korumuştur. Dünyada ülke içi gelir yirmi yıllık gelişimine bakıldığında Türkiye’nin
eşitsizliği artan ülkelerin yüksek gelirli ülkeler gelir eşitsizliği azalan ülkeler arasında yer aldığı
grubunda, gelir eşitsizliği azalan ülkelerin ise görülmektedir.
ağırlıkla alt-orta gelir grubunda yer aldıkları gö-
rülmüştür. Türkiye’de gelir dağılımını, eşitsizlik ölçütlerine ve
6 yüzde paylar analizine göre yorumlamak
Dünyada gelir eşitsizliğinin artış nedenlerini açık- Gelir dağılımı eşitsizlik ölçütleri Türkiye’de ge-
4 lamak lir eşitsizliğinin 2002 yılından 2005 yılına ka-
Dünyada gelir eşitsizliğindeki artış birçok nede- dar azaldığını, 2006 yılındaki artışın ardından
ne bağlanarak açıklanmaktadır. Bunlar arasında 2007 ve 2008 yıllarında tekrar düşüşe geçtiğini,
en yaygın olanı ülkelerin politika önceliklerini 2009 yılındaki artışın ardından 2010 ve 2011
piyasa ekonomisinin gereklerinden yana de- yıllarında gerilemiş olduğunu göstermektedir.
ğiştirmiş olmalarına bağlamaktadır. Bir diğer Türkiye’de 2002-2011 döneminde gelir dağılı-
neden, incelenen dönemde Latin Amerika ül- mı eşitsizlik ölçütü Gini katsayısına göre gelir
kelerinin, Doğu Avrupa ve eski Sovyetler Birliği eşitsizliğinde göreli bir iyileşme olduğu izlen-
ülkelerinin ve Afrika ülkelerinin gelir düzey- mektedir. Türkiye’de Gini katsayısı 2006 ve 2009
leri azalırken yüksek gelirli ülkelerin büyüme yıllarında artış yönünde çıkışlar yapmış olsa da
performanslarını korumuş olmalarıdır. Ayrıca 2002-2011 döneminde 0.44’ten 0,38’e anlamlı bir
yoksul ülkelerde yüksek nüfus artışı, dış ticaret düşüş kaydetmiştir. Türkiye’de 2002-2011 döne-
hadlerinin aleyhte gelişmesi, dış borç tuzağına minde kır ve kent ayrımında hesaplanmış olan
sürüklenme ve teknolojinin gelişimine katkı ya- Gini katsayıları incelendiğinde 2005 ve 2006 yıl-
pacak birikime sahip olamama gibi faktörlerin ları dışında kalan yıllarda kentlerdeki gelir eşit-
ülkeler arası gelir eşitsizliğini arttırmış olduğu sizliğinin daha yüksek olduğu görülmektedir.
ileri sürülmektedir. 2011 yılı gelir dağılımı sonuçlarına göre kır ve
kentte Gini katsayıları artmış olsa da gelir eşitsiz-
liğindeki genel azalma eğilimi kaybolmamıştır.
5. Ünite - Dünyada ve Türkiye’de Gelir Dağılımı 115
Türkiye’de ortalama hanehalkı geliri ile med- rini azaltmış veya korumuş ülkeler olmalarıdır.
yan hanehalkı geliri arasındaki fark üzerinden Türkiye ekonomisi de kişi başına gelir düzeyinin
tanımlı göstergeye göre, 2002-2005 döneminde artışına paralel olarak “yüksek eşitsizlik” aralı-
azalan gelir eşitsizliği 2006 yılı ile birlikte artış ğından “orta eşitsizlik” aralığına geçmiştir.
eğilimi kazanmış olsa da 2009 yılı ile birlikte tek- Türkiye ekonomisinin gelir dağılımı bu dönem-
rar azalmaya başlamıştır. de enflasyon hızının düşmesi, dış açık ve dış borç
Türkiye’de gelir dağılımının yüzde paylar ana- stokundaki artış, sanayileşsizleşme ve işsizlik,
lizine göre dikkat çeken özelliği en yüksek %20 gelir bölüşümü ve devlet bütçesi kısıtları, tüke-
’nin toplam gelirden aldığı payın diğer %20’lik tim kredilerinde artış ve iç tasarruf oranlarında
dört dilimin toplam gelirden aldığı paylardan düşüş ve ekonomide yabancılaşma olarak ta-
anlamlı derecede büyük olmasıdır. Türkiye’de nımlanan yapısal dönüşümlerin farklı yönlerde
kişisel gelir dağılımındaki dengesizliğin dere- de olsa etkisinde kalarak gelişmiştir. Ekonomik
cesini gösteren bu aralık 2006 ve 2009 yılları krizler ve kriz sonrası gelişmelerin gelir dağılı-
dışında 2002-2011 döneminde genel olarak da- mını iyileşme yönünde etkilediği düşüncesinin
ralmış ve gelir dağılımındaki dengesizliğin azal- Türkiye ekonomisinin gelir dağlımında iyileşme
dığını göstermiştir. olarak yaşadığı eğilimler ile örtüşmekte olduğu
Türkiye’de 2002-2011 döneminde gelir dağılı- görülmüştür.
mında eşitlik yönünde gözlenen bu düzelme
genel olarak en yüksek %20’nin gelir payının
ele alınan dönemde genel olarak azalmış olma-
sından kaynaklanmıştır. Aynı dönemde diğer
dört %20’nin gelir payı artmıştır. Türkiye’de gelir
dağılımı en yüksek gelir grubundan diğer gelir
gruplarına gerçekleşen gelir transferi ile birlikte
eşitlik yönünde gelişmiştir. 2011 yılı fiyatlarıyla
hesaplanmış hanehalkı ortalama reel gelirlerine
göre 2002-2011 döneminde en yüksek gelir gru-
bunun reel gelirinin bazı yıllarda sıçrama olsa da
genel olarak gerilediği, en düşük gelirli grubun
ortalama reel gelirinde ise bazı yıllar hariç genel
olarak bir artış olduğu saptanmıştır.
Kendimizi Sınayalım
1. Dünyada gelir dağılımını her ülkenin kişi başına 5. Aşağıdaki ülke gruplarından hangisinde ülke içi
GSYİH’sı üzerinden nüfus büyüklüğünü dikkate al- gelir eşitsizliği en yüksek olan ülkeler yer almaktadır?
maksızın tanımlayan kavram hangisidir? a. Yüksek gelirli ülkeler
a. Kavram 4 b. Üst-orta gelirli ülkeler
b. Kavram 2 c. Alt-orta gelirli ülkeler
c. Kavram 1 d. Düşük gelirli ülkeler
d. Kavram 3 e. Çok düşük gelirli ülkeler
e. Kavram 5
6. Milanovic 2000 yılı sonrasında dünyada ülkeler
2. 1980-2011 döneminde yüksek gelirli ülkeler grubu arası gelir eşitsizliğinde ortaya çıkan yeni eğilimi aşa-
ile düşük gelirli ülkeler grubunun kişi başına gelirleri- ğıdaki nedenlerden hangisi ile ilişkilendirilemez?
nin ve gelir açığının gelişimini hangi ifade doğru ola- a. Çin ve Hindistan ekonomilerinin hızlı büyümesi
rak tanımlamaktadır? b. Küresel ekonomik kriz
a. Yüksek gelirli ülkelerin kişi başına gelirleri aza- c. Doğu Avrupa ve Eski Sovyetler Birliği ülkeleri-
lırken ülkeler arası gelir açığı daralmaktadır. nin büyüme hızlarının artması
b. Yüksek gelirli ülkelerin kişi başına gelirleri ar- d. Latin Amerikan ülkelerinin büyüme hızlarının
tarken ülkeler arası gelir açığı büyümektedir. artması
c. Düşük gelirli ülkelerin kişi başına gelirleri aza- e. Yoksul ve zengin ülkeler arasındaki nüfus artış
lırken ülkeler arası gelir açığı daralmaktadır. hızlarının farklılığı
d. Düşük gelirli ülkelerin kişi başına gelirleri ar-
tarken ülkeler arası gelir açığı büyümektedir. 7. Türkiye’nin 2011 yılı verilerine göre dünya gelir dağı-
e. Düşük gelirli ülkelerin kişi başına gelirleri değiş- lımındaki yerini aşağıdaki hangi ifade tanımlamaktadır?
mezken, ülkeler arası gelir açığı daralmaktadır. a. Yüksek-eşitsizlik grubunda, gelir eşitsizliği ar-
tan bir ülkedir.
3. Ülkeler arası gelir eşitsizliğini eşitsizlik ölçütlerin- b. Orta-eşitsizlik grubunda, gelir eşitsizliği azalan
den yararlanarak hesaplamak için aşağıdaki hangi ve- bir ülkedir.
rinin elde edilmiş olması gerekmez? c. Düşük eşitsizlik grubunda, gelir eşitsizliği artan
a. Her ülke için GSYİH bir ülkedir.
b. Her ülke için kişi başına GSYİH d. Yüksek-eşitsizlik grubunda, gelir eşitsizliği aza-
c. Her ülkenin nüfusu lan bir ülkedir.
d. Her ülke için hesaplanmış ülke içi gelir eşitsizliği e. Çok yüksek eşitsizlik grubunda, gelir eşitsizliği
e. Her ülke için SMH artan bir ülkedir.
4. Yüzde paylar gruplandırmasına göre 2011 yılında en 8. Aşağıdaki ifadelerden hangisi Türkiye’de kır ve kent
yüksek gelirli yüzde 20’lik ülkeler grubunun toplam ge- ayrımında gelir dağılımının 2002-2011 dönemindeki
lirden aldığı pay, ikinci, üçüncü, dördüncü ve en düşük gelişim eğilimini doğru biçimde tanımlamaktadır?
gelirli yüzde 20’lik dört grubun gelir payları toplamı ile a. Kır ve kentte gelir eşitsizliği değişmemiştir.
kıyaslandığında aşağıdakilerden hangisi doğrudur? b. Gelir eşitsizliği kentte artarken kırda azalmak-
a. En yüksek gelirli %20’nin gelir payı daha kü- tadır.
çüktür. c. Gelir eşitsizliği kırda artarken kentte azalmak-
b. En yüksek gelirli %20’nin gelir payı diğer grup- tadır.
ların gelir payı ile eşittir. d. Kır ve kentte gelir eşitsizliği artmaktadır.
c. En yüksek gelirli %20’nin gelir payı daha bü- e. Kır ve kentte gelir eşitsizliği azalmaktadır.
yüktür.
d. En yüksek gelirli y%20’nin gelir payı ile diğer
grupların gelir payı karşılaştırılamaz.
e. En yüksek gelirli %20’nin gelir payı ikinci gru-
bun gelir payına eşittir.
5. Ünite - Dünyada ve Türkiye’de Gelir Dağılımı 117
Yaşamın İçinden
9. Yüzde paylar analizi sonuçlarına göre Türkiye’de Türkiye’de gelir dağılımı araştırmalarını TÜİK yap-
2002-2011 döneminde gelir dağılımındaki iyileşme maktadır. 2001 krizinden hemen sonraki yılda 0.44
aşağıdaki hangi nedenle açıklanabilir? gibi bir düzeyde olan Gini katsayısı, izleyen yıllarda
a. En yüksek gelirli yüzde 20’nin gelir payı ar- düzelme eğilimine girmiş 2003’de 0,42, 2004’de 0,40’a
tarken, en düşük yüzde 20’nin gelir payının inmiş ve 2005’de 0.38 ile düzelmenin doruk noktasına
azalması çıkmış görünüyor. Eğer Türkiye bu eğilimi sürdürebil-
b. En yüksek gelirli yüzde 20’nin gelir payı azalır- seydi gelir dağılımı bozukluğunu düzeltme yolunda
ken, en düşük yüzde 20’nin gelir payının artması ilerliyor olacaktı. Ne var ki 2006 yılında yeniden 0.43’e
c. En yüksek gelirli yüzde 20’nin gelir payı azalır- çıkan -eşdeğer hanehalkı kullanılabilir gelirine göre he-
ken, diğer yüzde 20’lik dilimlerin gelir payının saplanmış- Gini katsayısı 2007 ve 2008 yıllarında 0.41
artması oranında kalmış. Bu gelişim bize krizin yarattığı bir
d. En yüksek gelirli yüzde 20’nin gelir payına kı- gelir dağılımı iyileşmesi yaşandığını işaret ediyor. Yani
yasla diğer yüzde 20’lik dilimlerin gelir payının 2002 ile 2005 arasında yaşanan gelir dağılımı düzelme-
daha büyük oranda artması sinin krizin getirdiği törpülemelerden kaynaklandığı
e. En yüksek gelirli yüzde 20’nin gelir payının anlaşılıyor. Çünkü krizler yüksek gelir gruplarını daha
diğer yüzde 20’lik dilimlere göre daha büyük fazla etkiliyor ve daha fazla törpülüyor. Krizin etkisi
oranda azalması ortadan kalkmaya başladığında ise gelir dağılımı bo-
zukluğu yeniden ortaya çıkmaya yöneliyor. 2001 krizi
10. Türkiye’de ekonomik kriz yılları ardından gelir eşit- kadar etkili olmasa da küresel krizin etkisiyle 2009 ve
sizliğinin azaldığı görülmektedir. Ekonomik krizin han- sonrasında Gini katsayısında benzer düzelmeler ortaya
gi etkisi gelir eşitsizliğindeki azalmayı açıklamaktadır? çıkmış bulunuyor. 2009 yılında 0,41’de kalan katsayı
a. En düşük gelirli yüzde 20’nin gelir payının 2010 yılında 0,40’a gerilemiş durumda. Krizin etkisi-
artması nin aşıldığı 2011 yılı ve izleyen yıllar bizim açımızdan
b. En düşük gelirli yüzde 20’nin gelir payının daha iyi bir gösterge olacaktır.
azalması TÜİK’in gelir dağılımı araştırmalarının ortaya koydu-
c. En yüksek gelirli yüzde 20’nin gelir payının ğu bazı önemli bilgiler daha var. Örneğin nüfusun yüz-
artması de 60’dan fazlası ev sahibi, yüzde 20’den fazlası kiracı
d. En yüksek gelirli yüzde 20’nin gelir payının konumunda bulunuyor. Konutunda çatı sızıntısı, duvar
azalması nemi, çürümüş pencere çerçevesi gibi sorunları olanla-
e. En düşük ve en yüksek gelirli yüzde 20’nin gelir rın oranı yüzde 40’a yakın. Konutunda izolasyon sıkın-
paylarının azalması tısı nedeniyle ısınma sorunu olanların oranı yüzde 60’ı
geçiyor. Evden uzakta bir haftalık bir tatili karşılama
imkânına sahip olanların oranı yüzde 10 dolayında.
Büyük çoğunluğun böyle bir tatili karşılama imkânı
yok. Nüfusun yarısı yeni giysiler alabilecek durumda,
diğer yarısının ise böyle bir imkânı bulunmuyor. Bun-
lar da Gini katsayısının bize söylemediği gerçeklerin
anketlerle belirlenmiş yansımaları.
Okuma Parçası
Yükselen piyasa ekonomilerinde ve gelişmekte olan Gelişmiş ülkelerde yüzde 20,5 olan yatırım oranı ile kı-
ekonomilerde ortalama kişi başına gelirin gelişmiş yaslandığında bu ülkeler son on yılda yatırım oranları-
ekonomilerdekinden daha hızlı büyümeye başladığı nı GSYİH’nın yüzde 27’sine geliştirmişlerdir. Yatırım-
1990’lı yıllarda dünya ekonomisi yeni bir yakınsama lar sadece daha fazla sermayeyi emekle buluşturarak
sürecine girdi. 19. yüzyılın başlarındaki sanayi devri- emeğin verimliliğini arttırmakla kalmaz, aynı zaman-
minden bu yana zengin ve yoksul ülkeler arasında var da yeni bilgi ve üretim tekniklerinin tarım sektörü gibi
olan keskin ayrışma şimdi giderek zayıflıyor. Anahtar düşük verimlilikli sektörlere geçişini kolaylaştırarak
soru, yeni yakınsama sürecinin önümüzdeki on yıllık hızlandırılmış bir büyüme için toplam faktör verimli-
dönemde dünya ekonomisinin yeniden yapılanmasına liği artışını da sağlayabilir. Bu üçüncü faktör yani daha
öncülük edip etmeyeceğidir. yüksek yatırım oranları özellikle Asya’da ve en belirgin
Sanayi devrimi ve sömürgecilik dünya ekonomileri biçimde Çin’de geçerlidir. Asyanın trend büyüme oran-
arasında büyük bir sapma meydana getirdi (Maddison, ları diğer yükselen ekonomilerde olduğundan daha
2007). 19. yüzyılın başlangıcı ve 20. Yüzyılın ortası ara- önce ve daha büyük oranlarda artmıştır.
sında daha zengin, daha sanayileşmiş “Kuzey” ve daha Bu yakınsama eğilimi devam edecek midir? Bu soruyu
az gelişmiş “Güney” in ortalama kişi başına gelirleri yanıtlayacak kestirimler her zaman risklidir ve son 20
arasındaki gelir açığı 3 veya 4 kattan daha fazla yüksel- yıl içinde bu trende yön veren bazı faktörler yakın bir
di. Bu farklılık sömürgeciliğin sona ermesiyle birlikte, gelecekte gücünü kaybedebilir. İmalat sektöründe telafi
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yavaşladı ancak gelir edici büyümenin önemli bir bölümü zaten gerçekleş-
açığı 1950 ile 1990 yılları arasında ortalama düzeyde ti ve emeğin düşük verimlilikteki sektörlerden yüksek
sabit kalmayı sürdürdü. Son yirmi yıldır yükselen piya- verimlilikli sektörlere transferi konusunda mevcut po-
salar ve gelişmekte olan ekonomiler bir bütün olarak ele tansiyel tüketildi; hızlı üretim artışı gerçekleştiren bazı
alındığında bu ülkelerde kişi başına gelirin 1997-1998 ülkelerde bile verimliliği düşük sektörlerdeki emeğin
Asya krizine rağmen gelişmiş ekonomilerden yaklaşık daha büyük oranlarda yerleştirildiği bir istihdam oluş-
üç kat daha fazla büyümüş olduğu görülmektedir. madı (Rodrik, 2011).
Yükselen piyasa ekonomilerinde 1990’lı yıllarda açığa Ama burada açıkladığımız yakınsama yükselen ve
çıkan büyüme azgelişmiş ekonomilerde de bir büyüme gelişmekte olan dünyanın Çin, Hindistan veya Endo-
ivmesi yarattı. Yükselen piyasa ekonomilerinde 1990’lı nezya ile eşit ağırlıkta alınan çok küçük ülkeler karşı-
yıllardan sonra görülen büyüme trendinin son on yıl- sındaki toplam yakınsamasıdır. Toplamda en azından
lık dönemde gelişmekte olan ülkelerde de görülmesi önümüzdeki 10 ile 15 yıl daha telafi edici büyüme için
oldukça dikkat çekici bir gelişmedir. Yeni yakınsama önemli bir potansiyel bulunmaktadır. Emeğin düşük
eğilimini üç gelişme yeterince açıklamaktadır. verimlilikteki sektörlerden yüksek verimlilikteki sek-
İlk olarak, küreselleşme -ticaret bağlantılarını güçlendi- törlere transferi yavaşlayabilir fakat daraltılmış alt
rerek ve doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının giri- sektörler arasında emeğin düşük verimlilikteki firma-
şini yükselterek- arkadan gelen ülkelere ithalat, üretim lardan yüksek verimlilikteki firmalara tahsisi devam
bilgisi ve teknolojiye adapte olarak büyüme kayıplarını ediyor olabilir. Hizmet, enerji ve altyapı sektörleri de
telafi etme olanağı sağlamıştır. İkincisi, yükselen piyasa yeni teknolojilerin adaptasyonu için önemli bir po-
ekonomileri ve gelişmekte olan ekonomilerin çoğunda tansiyele sahip olabilir. Çin’in istisnası ile demogra-
gerçekleşen demografik dönüşüm, nüfus artış hızının fik faktörler bir on yılı aşkın süreyle daha “yaşlı” ve
düşmesi ile daha büyük sermaye birikimini ve daha zengin ülkelerden daha çok yükselen ve gelişmekte
yüksek kişi başına gelir artışını destekleyen bir süre- olan ekonomilerden yana olacaktır. Son olarak, en
ce eşlik etmiştir. Aynı zamanda bu ülkelerin çoğunda gelişmiş ekonomilerin birikmiş yüksek borç oranları
ekonomik aktif nüfusun toplam nüfusa oranı zirve ya- kendi makro ekonomik politikalarını ve yatırımlarını
parken altın çağ yaşanmıştır. Bu arada yaşlı nüfus ora- yavaşlatacaktır.
nı özellikle Avrupa’da ve Japonya’da önemli ölçüde art- Belki biraz daha yavaşlasa da devam eden yakınsama
mıştır. Yakınsamanın üçüncü önemli nedeni yükselen dünya ekonomisini dönüştürmeye devam edecektir.
piyasa ekonomileri ve gelişmekte olan ülkelerde gelirin Yükselen piyasa ekonomilerinin çoğunda 2025-30’lar-
daha büyük bir oranının yatırıma dönüştürülmesidir. da kişi başına gelirler, büyüme farklılıkları ve paraları-
5. Ünite - Dünyada ve Türkiye’de Gelir Dağılımı 119
lirine oranlanarak, her bir nüfus diliminin toplam gelir- Sıra Sizde 4
den aldığı pay tanımlanmış olur. Elde edilecek 2011 yılı TÜİK Hanehalkı Bütçe Anketleri ile Gelir ve Yaşam
dünya gelir dağılımı Tablo 5.4’teki gibi düzenlenebilir. Koşulları Araştırmaları hanehalkı gelirini ücretli ve
Buna göre en düşük gelirli %20’lik dilimde 205 do- maaşlı, yevmiyeli, işveren ve kendi hesabına çalışan
lar kişi başına gelire sahip Yemen’den 2.221 dolarlık ayrımında analiz etmek için ihtiyaç duyulan veriyi sağ-
Nijerya’ya kadar 33 ülke yer almaktadır. İkinci %20 lamaktadır. Hanehalkı fertlerinin esas işteki durumla-
’lik dilimde 2.255 dolarlık Moritanya’dan 3.631 dolar- rına göre reel gelirleri 2010 yılı fiyatları baz alınarak
lık Filipinler’e kadar 13 ülke yer almaktadır. Bu grubun hesaplandığında 2002-2010 dönemi için aşağıdaki
ülkeleri arasında Pakistan, İsrail ve Japonya gibi ülke- Şekil’de görülen eğriler elde edilmektedir.
ler dikkat çekmektedir. Üçüncü %20’de 4.000 dolarlık Şekil: Yıllara Göre Hanehalkı Fertlerinin Esas İşteki
Endonezya’dan başlayarak 11.000 dolarlık Romanya’ya Durumlarına Göre Yıllık Ortalama Reel Geliri (2010
kadar 34 ülke sıralanmaktadır. Bu grupta Bolivya, Pa- Fiyatlarıyla)
raguay, Peru, El Salvador ve Brezilya gibi Latin Ame-
rika ülkeleri dikkat çekmektedir. Dördüncü %20’de 45000
Gini Katsay›s›
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
Norveç’e kadar uzanan aralıkta Fransa, Belçika, Al- Y›llar
manya, İngiltere ve ABD gibi ülkeler sıralanmaktadır. Ücretli ve Maafll› ‹fl veren Kendi Hesab›na Yevmiyeli
Sıra Sizde 3 Şekildeki eğriler 2010 yılı verilerine göre işteki duruma
Dünya genelinde gelir eşitsizliğini hesaplamaya olanak göre tanımlı ortalama hanehalkı gelirlerinin büyükten
sağlayan bir gelir dağılımı araştırması olmadığına göre küçüğe sıralaması yapıldığında ilk sırada işveren gelir-
dünyada gelir dağılımını ülkeler arası ve ülke içi gelir leri, ikinci sırada ücretli ve maaşlı çalışanların gelirleri,
eşitsizliklerinin gösterdiği eğilimden hareketle değer- üçüncü sırada kendi hesabına çalışanların gelirleri ve
lendirmek zorundayız. en son sırada yevmiyeli çalışanların gelirleri gelmekte-
Dünyada ülkeler arasındaki gelir eşitsizliğinin 1980’li dir. Bu gelirlerin dönem boyunca gelişiminin izlenmesi,
yıllar ve 1990’ların ortalarına kadar keskin bir şekilde ele alınan dönemde gelirin sosyal gruplar arasında nasıl
yükseldikten sonra düşüşe geçmeden önce belirli bir bölüşüldüğünü gösterecektir. Şekildeki eğrilerin 2002-
seviyeyi sürdürdüğünü ve 2000’li yıllarla birlikte dü- 2010 dönemindeki gelişim eğlimlerine göre işveren ve
şüşe geçtiğini öğrendik. Ülkeler arası gelir eşitsizliği kendi hesabına çalışanların reel gelirlerinin azaldığı,
2000’li yıllarda düşüşe geçmiş olsa da eşitsizlik düze- ücretli ve maaşlı çalışanlar ile yevmiyeli çalışanların reel
yinin 1980’li yıllardaki eşitsizliğin üzerinde olduğunu gelirlerinin istikrarını koruduğu görülmektedir. İşveren
biliyoruz. Dünyada en zengin %20’lik nüfus dilimi gelirleri 2002 yılından 2003 yılına artışın ardından 2006
toplam dünya gelirinin %56,39’unu alırken, en yoksul yılına kadar gerilemiş, 2007 yılındaki artışın ardından
%20’lik nüfus dilimi toplam dünya gelirinin sadece 2009 yılı ile başlayan gerileme eğilimini 2010 yılında da
%1,46’sını almaktadır. Dünyada Gini katsayısı ile ifa- sürdürmüştür. Kendi hesabına çalışanların gelirleri de
de edilen ülke içi gelir eşitsizliklikleri ülkeler arasında işveren gelirleriyle aynı derecede olmasa da benzer yön-
0,23 ile 0,74 arasında değişen geniş bir yelpazede yayıl- de eğilimler göstermektedir. Reel gelirlerin gelişimine
maktadır. Ülke içi gelir eşitsizlikleri 1990’lı yallarla kı- ilişkin elde ettiğimiz bu bulgular Türkiye’de 2002-2010
yaslandığında 2000’li yıllarda artış eğilimi göstermekte döneminde gelir dağılımındaki iyileşmeyi, işverenlerin
ve dünya nüfusunun %69’unun yaşadığı coğrafyada gelirlerinin ücret ve maaş gelirlerine; kendi hesabına ça-
artış eğilimini sürdürmektedir. lışanların gelirlerinin ise yevmiye gelirlerine yakınsama-
Buradan hareketle ülkeler arası gelir eşitsizliğinin ve sı ile açıklamaktadır. Bu analizimizde ücret ve maaş ge-
ülke içi gelir eşitsizliğinin artış eğilimi gösterdiği bir lirleri ile yevmiye gelirlerinin reel olarak korunduğunu
dünyada genel olarak gelir eşitsizliğinin artmakta ol- ifade ederken hanehalkından aynı ortalama reel geliri
duğu değerlendirmesi yapılabilir. elde etmek üzere çalışmak durumunda olanların sayı-
sındaki değişimi dikkate almadığımızı belirtelim.
5. Ünite - Dünyada ve Türkiye’de Gelir Dağılımı 121
Yararlanılan Kaynaklar
Campano, F. ve Salvatore, D. (2006). Income Distribu- Sala-i Martin, X. (2002). The Disturbing Rise of Glo-
tion, Oxford University Press: USA. bal Income Inequality, National Bureau of Econo-
Conference Board of Canada (2011). “World Income mic Rearch, Working Paper No. 8904.
Inequality, Is the world becoming more unequ- TÜİK (2012). Gelir, Tüketici, Tüketim ve Yoksul-
al?”, Hot Topics, http://www.conferenceboard.ca/ luk İstatistikleri “Hanehalkı Bütçe Araştırması:
hcp/hot-topics/worldinequality.aspx 1994-2005” ve “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştır-
Derviş, K. (2012). “World Economy Convergence, In- ması” Sonuçları: http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.
terdependence and Divergence”, Finance &Deve- do?alt_id=24
lopment, 49, (3), 10-14. TÜSİAD (2000). Türkiye’de Bireysel Gelir Dağılımı
Eğilmez, M. (2012). “Türkiye’de Gelir Dağılımı”, Kendi- ve Yoksulluk- Avrupa Birliği ile Karşılaştırma,
me Yazılar, 2 Mart 2012: http://www.mahfiegilmez. Ya. No. TÜSİAD-T/2000-12/295, İstanbul.
com/2012/03/turkiyede-gelir-daglm.html. UNDP (2011), Towards Human Resilience: Sustai-
Kazgan, G. (2012). Türkiye Ekonomisinde Krizler ning MDG Progress in an Age of Economic Un-
(1929-2009) “Ekonomi Politik” Açısından Bir certainty, USA.
İrdeleme, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ge- Wade, R. H. (2003). “The Rising Inequality of World
nişletilmiş 3. Baskı, İstanbul. Income Distribution”, Ed. Seligson, M.A., Smith,
Kurtipek, R. (2011), Türkiye İçin Gelir Grupları Arası J.T.P., Development and Underdevelopment The
Gelir Oluşum İlişkisinin Miyazawa Yöntemiyle İn- Political Economy of Global Inequality, Lynne Ri-
celenmesi, Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel enner Publishers, London, pp. 33-39.
Müdürlüğü, Uzmanlık Tezi, T.C. Kalkınma Bakan- Wold Bank (2012). World Development Indicators
lığı Yayın No: 2830. Data Base: http://data.worldbank.org/data-cata-
Milanovic, B. (2005). Worlds Apart-Measuring Inter- log/worl-development-indicators.
national and Global Inequality, Princeton Univer-
sity Press: USA.
Milanovic, B. (2012). “Global Inepuality Recalculated
and Updated: The Effect of New PPP Estimates on
Global Inequality and 2005 Estimates”, Journal of
Economic Inequal, 10: 1-18.
6
GELİR DAĞILIMI VE YOKSULLUK
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Yoksulluk kavramını tanımlayabilecek,
Yoksulluğun nedenlerini ve türlerini analiz edebilecek,
Yoksulluğun ölçülmesinde kullanılan yöntemleri açıklayabilecek,
Yoksullukla mücadele politikalarını açıklayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Mutlak Yoksulluk • Kafa Sayısı İndeksi
• Göreli Yoksulluk • Yoksulluk Açığı İndeksi
• İnsani Yoksulluk • Sen İndeksi
İçindekiler
• YOKSULLUK KAVRAMI
• YOKSULLUĞUN NEDENLERİ
• YOKSULLUK TÜRLERİ
Yoksulluk ve Yoksullukla • YOKSULLUĞUN ÖLÇÜLMESİ
Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Mücadele Politikaları • YOKSULLUKLA MÜCADELE
POLİTİKALARI
• TÜRKİYE’DE YOKSULLUK VE
YOKSULLUKLA MÜCADELE
Yoksulluk ve Yoksullukla
Mücadele Politikaları
YOKSULLUK KAVRAMI
Tarihin her döneminde toplumları meşgul eden temel sorunlardan birisi olan
yoksulluk, bugün de gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun, tüm dünya ülkelerinin
ortak sorunu olmaya devam etmektedir. Özellikle son yıllarda sosyal bilimcilerin
araştırma gündemlerinin üst sıralarında yer almaya başlayan yoksulluk, aslında
insanlık tarihi kadar eski bir konudur. Hatta bir bakıma insanlık tarihi yoksul-
lukla mücadele tarihidir. Yoksulluğu yenmek ve yoksulların refah düzeylerini art-
tırmak, her dönemde kamu politikalarının başlıca amacı olmuştur. Yoksulluğun
ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel boyutları da olan karmaşık bir sorun olarak
ortaya çıkması, zaman içerisinde yoksulluğu ortadan kaldırmak ya da en azından
azaltmak için girişilen çabaların da değişik biçimler almasına yol açmaktadır.
Günümüzde yoksulluk tartışmaları ağırlıklı olarak iki temel eksende gelişmekte-
dir. Bunlardan ilki, yoksulluğun kavramlaştırılması ve ölçülmesi çabaları, bir diğeri
de yoksullukla mücadeledir. Özellikle 1990’lardan itibaren yoksulluğun küresel bir
sorun olarak algılanmaya başlanmasıyla, hem bu kavramlaştırma ve ölçme çabala-
rına hem de yoksullukla mücadele stratejilerinin geliştirilmesine uluslararası kuru-
luşların da yoğun bir biçimde katkı vermeye başladıkları gözlenmektedir.
Yoksulluğun dünyanın geleceğini tehdit eden ciddi bir küresel sorun olduğu ger-
çeğinin kendini giderek daha fazla hissettirmesi ve dünyanın bir bölgesinde yaşanan
yoksulluk sorununun sadece o bölgenin sorunu olmadığı ve tüm dünyayı etkileyebi-
leceği gerçeğinin yaşanan bazı olaylar sonucu daha da görünür hâle gelmesi, bütün
dünya ülkelerinin yoksullukla mücadelede birlikte hareket etme zorunluluğunu orta-
ya çıkarmıştır. Bu amaçla, 2000 yılının Kasım ayında 189 ülkenin hükûmet başkanları
Milenyum Deklerasyonu imzalamışlar ve bu deklerasyonla 2015 yılına kadar belirle-
nen Milenyum Kalkınma Hedefleri’nin gerçekleştirilmesini taahhüt etmişlerdir.
Yoksulluk çok yönlü ve karmaşık yapısı sebebiyle tanımlanması güç olan bir
kavramdır. Bunun yanında, her dünya görüşünün yoksulluk olgusuna farklı yak-
laşması, yoksulluğun tanımı konusunda bir uzlaşma sağlanmasını da güçleştir-
mektedir. Kimileri yoksulluğu, “sistemin yapısından ve işleyişinden kaynaklanan
güç ve servet dağılımındaki eşitsizliğin bir sonucu” olarak görürken kimileri ise
“yoksul olarak tanımlanan kişilerin, eğitimsizlik, beceri ve kapasite gibi bireysel
nitelik ve yeteneklerinin düşüklüğü nedeniyle ortaya çıkan fırsatlardan yararla-
namama durumu” olarak tanımlamaktadır. Bu iki yaklaşım da yoksulluğu, onu
doğuran nedenler üzerinden tanımlamaya yöneliktir (Gündoğan, 2007: 29).
124 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
YOKSULLUĞUN NEDENLERİ
Yoksulluk, nedenleri tek bir başlık altında toplanabilecek kadar basit bir kavram ol-
mayıp değişik türlerine göre farklı nedenlerden kaynaklanmaktadır. Yoksulluğun
nedenleri, yoksulluğu kişinin yetenekleri, sorumluluk ve disiplin anlayışı, tutum-
luluk derecesi ve gösterdikleri çaba gibi kendi kişisel özellikleriyle ilişkilendiren
ve yoksulları, yoksulluğun hem kurbanı hem de nedeni olarak gören yaklaşımla;
yoksulluğu, yoksulların dışında, başta ekonomi politikaları olmak üzere düşük
ücretler, yetersiz eğitim, istihdam olanakları ve ayrımcılık gibi yoksulların kendi
denetimleri dışındaki yapısal etmenlerle ve bütünüyle sosyoekonomik sistemle
ilişkilendiren yaklaşım olarak iki başlık altında değerlendirilebilir. Bu yaklaşım-
lardan hangisinin ağırlık kazanacağı, büyük ölçüde incelenen ülkeye, döneme ve
yoksul gruba bağlıdır (Şenses, 2003: 146).
Yoksulluk nedenlerini dört kategorili bir yoksulluk teorisiyle ortaya koyan
Harold Kerbo, yoksulluk teorilerini dört görüş altında ele almıştır (Kerbo, 1996,
aktaran Kaya, 2009: 18-22):
İlk görüşe göre, yoksulluğun nedeni kişilerin kendileridir. Yoksullar tembel, za-
manlarını ve paralarını boş yere harcayan ve kendilerini kontrol etmeyi başarama-
yan bireylerdir. İkinci görüş, yoksulluk kültürü görüşüdür. Yoksul bireyi suçlayan
6. Ünite - Yoksulluk ve Yoksullukla Mücadele Politikaları 125
popüler görüşten farklı olarak yoksulluk kültürü görüşü, yoksulluğun bireyin sa-
dece kendi özelliklerinden kaynaklanamayacağını, yoksul bireyin içinde bulun-
duğu olumsuz şartlardan etkilendiğini ve yetişkin konuma geldiğinde içinde ya-
şadığı kötü ortamın değer ve kalıplarını değiştirilemez biçimde benimsediğinden
yoksulluk döngüsünden kurtulamadığını öne sürer. Üçüncü görüş olan durumsal
yoksulluk görüşü toplumdaki politik ve ekonomik güçlerin yoksulluk üzerindeki
etkisini yoksulluk kültürü görüşüne göre ön plana çıkarmaktadır. Yoksulluğun ne-
denlerine yönelik dördüncü görüş ise yapısal yoksulluk görüşüdür. Bu görüşe göre,
yoksulun bireysel özelliklerinin yoksulluk üzerinde güçlü bir etkisi yoktur. Bu ko-
nuda asıl odaklanılması gereken nokta toplumdaki grup uyuşmazlığı ile politik ve
ekonomik güç kaynaklarının eşit olmamasıdır.
Yoksulluğun nedenlerine yönelik teorik bakış açılarından sonra yoksulluğa
neden ekonomik, sosyal, siyasal, çevresel ve bireysel faktörleri; makro ve mikro
nedenler olmak üzere iki grupta ele alabiliriz.
Yoksulluğa neden olduğu düşünülen başlıca makro faktörler şöyle sıralanabilir:
• Gelir dağılımındaki adaletsizlikler,
• Emek piyasalarında yaşanan sorunlar; işsizlik, eksik istihdam, düşük ücret-
ler, kayıt dışı istihdam, ayrımcılık vb.,
• Toplumda yaşanan sosyal değişim ve demografik faktörler; nüfus baskısı,
hanehalkı yapısındaki değişim, göç, çarpık kentleşme vb.,
• Kötü ekonomi politikaları ve ekonomik krizler,
• Bölgesel dengesizlikler,
• Çevresel bozulma ve doğal afetler,
• Kötü siyasal yönetimler,
• Savaşlar.
Yoksulluğa neden olan mikro düzeydeki faktörler ya da bireysel özelliklerden
başlıcaları da şunlardır:
• Yaş,
• Cinsiyet,
• Etnik köken,
• Özürlülük,
• Eğitim düzeyinin düşüklüğü.
YOKSULLUK TÜRLERİ
Her ne kadar yoksulluk olgusunu bütün yönleriyle açıklamanın ne kadar zor ol-
duğu ortada ise de birbiriyle ilişkili olan üç ayrı yoksulluk tanımının varlığından
söz etmek mümkün görünmektedir. İlk olarak, Dünya Bankası’nın temel aldığı
günlük 1 dolarlık gelirden yoksun olmak biçiminde anlaşılan tanımında oldu-
ğu gibi, “mutlak yoksulluk” (absolute poverty), temel yiyecek gereksinimlerini
-genellikle minimum kalori gereksinimi olarak belirlenmektedir- karşılamak için
gerekli gelirden yoksun olmak biçiminde tanımlanabilirken “göreli yoksulluk”
(relative poverty), yiyecek dışındaki gereksinimleri-giyim, barınak ve enerji gibi
-karşılayacak gelirden yoksun olmak biçiminde anlaşılmaktadır. Son yıllarda, bu
iki tanımı içerse de ondan daha geniş kapsamlı olan “insani yoksulluk” (human
poverty) kavramı, okur-yazarlık, yetersiz beslenme, kısa yaşam süresi, ana-çocuk
sağlığının yetersizliği, önlenebilir hastalıklara yakalanmak gibi temel insani yete-
neklerden (capabilities) yoksun olmak biçiminde tanımlanabilir. Buna göre temel
insan yeteneklerini sürdürebilecek olan mal, hizmet ve altyapıya -enerji, hijyen,
eğitim, iletişim, içme suyu- erişimin yokluğu ya da kısıtlanması, yoksulluğun “in-
sani” boyutu olarak nitelendirilmektedir (DPT, 2007: 1).
126 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Mutlak Yoksulluk
Mutlak yoksulluk yaklaşımına uygun ilk yoksulluk tanımı 19. yüzyıl sonlarında
İngiltere’de S. Rowntree tarafından geliştirilmiştir. Ona göre mutlak yoksulluk,
hanehalkı veya bireyin yaşamını sürdürebilecek fiziki ihtiyaçlarını karşılayama-
ması yani asgari refah düzeyini yakalayamaması durumudur. Bu nedenle, mutlak
yoksulluğun ortaya çıkması, bireylerin yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli
olan minimum tüketim harcamalarının belirlenmesini gerektirir. Mutlak yoksul-
luk oranı, bu asgari refah düzeyini yakalayamayanların sayısının toplam nüfusa
oranıdır (TÜİK). Bir ülkedeki mutlak yoksul sayısı genellikle minimum gelir dü-
zeyi olarak belirlenen bir sınırın altında yaşayan insanların sayısı olarak belirlenir.
Mutlak Yoksulluk: Hanehalkı Mutlak yoksulluğun ölçülmesinde, öncelikle bireylerin yaşamlarını sürdürebil-
veya bireyin yaşamını meleri için gerekli olan asgari tüketim ihtiyaçlarının belirlenmesi gerekir. Ulusal
sürdürebilecek asgari refah
düzeyini yakalayamaması bir yoksulluk sınırı belirleyen gelişmekte olan ülkeler, bunu belirlerken genellikle
durumudur. gıda yoksulluğu metodunu kullanırlar. Gıda yoksulluğunu ölçmede ise temel ih-
tiyaçların maliyeti, gıda enerjisi ve gıda paylaşımı gibi üç farklı yaklaşımdan söz
edilebilir. Ulusal yoksulluk sınırlarının yanında uluslararası karşılaştırma yapa-
bilmek amacıyla Dünya Bankası tarafından belirlenen 1 ya da 2 dolarlık yoksulluk
sınırlarından da yararlanılmaktadır. Dünya Bankası’nın 1990’daki çalışmasında,
yoksul tanımı bir insanın hayatta kalabilmesi için gerekli minimum kalori miktarı
olan 2400 k/cal hesaplamasına dayanılarak geliştirilmiş ve bu noktadan hareketle
günlük geliri 2400 k/cal besini almaya yetmeyen insanlar “mutlak yoksul” olarak
tanımlanmışlardır. Yoksulluğun evrenselliği ve satın alma paritelerinin farklılık-
ları da düşünülerek ortalama bir hesaplama yöntemiyle mutlak yoksulluk sınırı
az gelişmiş ülkeler için kişi başına günlük 1 dolar olarak kabul edilirken, Latin
Amerika ve Karayipler için bu sınır 2 dolar, Türkiye’nin de dahil olduğu Doğu
Avrupa ülkelerinin de içinde bulunduğu grup için 4 dolar, gelişmiş sanayi ülkeleri
için 14.40 dolar olarak belirlenmiştir. Dünya Bankası tarafından hesaplanan bu
parasal değerler, Dünya Bankası’nın metodolojisi çerçevesinde düşünülmelidir.
Asgari kalori miktarına bağlı mutlak yoksulluk sınırı hesaplanırken metodoloji
içerisinde kabul edilen varsayımlar çeşitlendikçe mutlak yoksulluk sınırı da de-
ğişmektedir (DPT, 2001: 104).
YOKSULLUĞUN ÖLÇÜLMESİ
Karmaşık ve çok boyutlu yapısı nedeniyle yoksulluğun ölçülmesi pek kolay bir
konu değildir. Genel olarak en düşük yaşam standardına erişememe durumu ola-
rak tanımlanan yoksulluk; asgari yaşam standardının ne olduğu, yaşam standardı-
nın nasıl ölçüleceği, yoksulluğun şiddetinin bir ölçüt ile ifadesinin mümkün olup
olmadığı sorularını da beraberinde getirmektedir. Tanım, ölçüm, yoksulluğa yol
açan temel nedenler ve yoksullukla mücadele için alınması gereken önlemler gibi
çok boyutlu olan yoksulluk; içinde yaşanılan sosyal bağlamla yakından ilişkili, za-
mana ve mekâna göre değişen karmaşık bir olgudur. Başta gıda olmak üzere temel
ihtiyaçların en düşük düzeyde karşılanabilmesi için gerekli gelir/tüketim esasına
dayalı yaklaşım; çeşitli sağlık ve eğitim göstergeleri esasına dayalı insani gelişme
128 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Yoksulluk Ölçütleri
Yoksulluğun ölçülmesinde, yoksulluk çizgisinin belirlenmesinden bir sonraki
aşama uygun bir indeksin seçilmesidir. Yoksulluk konusuna karşı, 1970’lerin ilk
yıllarında başlayan ilgi artışına koşut olarak yoksulluğun ölçüm yöntemleri de son
yirmi beş-otuz yılda birçok araştırmacının yoğun ilgisini çekmiştir. Bu süreç için-
de, birçok farklı ölçüm yöntemi ve indeks geliştirilmekle kalmamış, bu indeksleri
birbiriyle kıyaslayan, ölçüm sorunlarını en ince ayrıntısına kadar irdeleyen çalış-
malara sıkça rastlanır olmuştur (Şenses, 2003: 65). Şimdi bu indeksleri ele alalım.
H = Q/N
H: Kafa sayısı indeksi
Q: Yoksulluk sınırı altındaki nüfus
N: Toplam nüfus
Yoksulluk ölçümünde kabaca bilgi veren kafa sayısı indeksi, yoksulluğun de-
recesi ve dağılımı hakkında bilgi vermez. Öte yandan, yoksulluk sınırı altında
130 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Sen İndeksi
Sen İndeksi: Kafa sayısı Hem kafa sayısı indeksi hem de yoksulluk açığı indeksinin yoksullar arasındaki
oranı, gelir açığı oranı ve Gini gelir dağılımını göz ardı ediyor olması ve yoksulların sayısını dikkate almaması
Katsayısı’nın birleştirilmesiyle
oluşturulan; yoksulların yeni arayışlara yol açmış ve Sen İndeksi bu arayışlar sonucu ortaya çıkmıştır. Sen
sayısını, yoksulluğun İndeksi, kafa sayısı oranı, gelir açığı oranı ve Gini Katsayısı’nın birleştirilmesiyle
boyutlarını ve yoksullar
arasındaki gelir dağılımı oluşturulan, yoksulların sayısını, yoksulluğun boyutlarını ve yoksullar arasındaki
farklılıklarını dikkate alan bir gelir dağılımı farklılıklarını dikkate alan bir ölçüttür (Sen, 1976).
ölçüttür.
Sen İndeksinin denklemi Ps= H I + (1-I)Gp; şeklinde gösterilmektedir.
Burada;
Ps: Sen İndeksini,
H: Kafa Sayısı Oranını,
I: Gelir Açığı Oranını,
Gp: Yoksullar arasındaki Gelir Dağılımının Gini Katsayısı’nı göstermektedir.
Herhangi bir yoksulun gelirinde bir azalma olduğunda yoksulluk ölçütünde
bir artış meydana gelir. Başka bir ifadeyle, yoksulların durumunda meydana gelen
bir kötüleşme yoksulluk oranında yükselmelere yol açar. Diğer taraftan zengin bir
6. Ünite - Yoksulluk ve Yoksullukla Mücadele Politikaları 131
kişiden yoksullara gelir transferi söz konusu olursa yoksulluk ölçütünde bir azal-
ma meydana gelir. Yoksulluk ölçütü zenginlerin gelirleri karşısında hiçbir deği-
şiklik göstermez zira sadece yoksulların durumu üzerine odaklanır. Yoksullar ara-
sında tam eşitsizlik olması hâlinde (Gp=1), Ps kafa sayısı indeksine eşit olurken,
yoksullar arasında tam eşitlik varsa (Gp=0), Ps gelir açığı indeksine eşit olacaktır
(Aktan ve Vural, 2002: 66).
rolünü daha iyi anlamak için Avrupa Birliği’ne bakmak gerekir. Avrupa Birliği’nde
yoksulluk riskiyle karşı karşıya olan nüfusun oranı %16’dır (72 milyon kişi). Bu oran
İsveç’te %9 iken; Litvanya ve Portekiz’de %21’e kadar yükselmektedir. AB’de sosyal
transferler yoksulluk riskine maruz kalanların oranının düşürülmesinde önemli öl-
çüde rol oynar: Eğer emekli maaşları dışındaki sosyal transferler olmasaydı %16
olan bu oran %26 olarak gerçekleşecekti (ETUC, 2007: 24).
Gelirin yeniden dağıtımını sağlayan maliye politikalarına ve kamu transfer
ödemelerine liberal iktisatçılardan bazı itirazlar yükselmektedir. Liberallere göre,
“yoksullukla mücadelede sosyal refah devletinin sonuçları; hizmetlerde kalitesiz-
lik, israf, savurganlık, verimsizlik, ağır vergi yükü dolayısıyla düşük yatırım ve iş-
sizlik vesaire sorunlardır. Gelirin yeniden dağıtımı amacıyla konan vergiler, vergi
mükelleflerinin yeni yatırım faaliyetlerine girişmelerini engelleyebilir. Ekonomide
yatırımların azalması ise işsizliği ve yoksulluğu artırır. Transfer ödemeleri, insan-
ların çalışma yerine tembelliği tercih etmelerine neden olabilir. Bireyler, çalışma-
dan bir gelir elde ettiklerini gördüklerinde üretim faaliyetinde bulunarak bir gelir
elde etmeye daha az çaba sarf ederler. Bu sebeple de toplum olabileceğinden daha
yoksul hâle gelir” (Aktan, 2002).
Görüldüğü gibi yoksullukla mücadelede her iki yaklaşım da kendi açılarından
önemli katkılar sağlamaktadır. Dolayısıyla bu süreçte dolaylı ve doğrudan yakla-
şım birbirine alternatif değil; tamamlayıcı olarak görülmelidir. Yani, bir taraftan
ekonomik büyüme sağlanıp gelir düzeyi yüksek olan istihdam olanakları genişle-
tilirken diğer taraftan, doğrudan yoksul kitlelere yönelik politika ve programlar
aracılığıyla yoksulluğa karşı etkin bir mücadele yürütülebilir. Bu alanda kalıcı ve
sürdürülebilir bir başarı sağlanması her iki yaklaşımın da bir arada yürütülmesine
bağlıdır.
Yoksulluğun kapitalist sistemin sermaye ağırlıklı piyasa üretimi mekanizma-
sının organik bir sonucu olduğunu düşünenlere göre her iki yaklaşım da sistem
içi olup doğrudan sistemi hedef almaz. Bu nedenle, bu tür politikalar etik olarak
görülemeyeceği gibi, yoksulluk sorununun ortadan kaldırılmasında sonuçlandı-
rıcı olarak da kabul edilemezler. Yoksulluk sorunu sistemin işleyiş dinamiklerin-
den organik olarak ortaya çıktığı için, yoksullukla mücadelede doğrudan sistemi
hedef almamak bilim etiğine uygun görülemez. Yoksulluğun sistematik bir sonuç
olması nedeniyle, sistem içinde kalarak marjinal düzenlemeler yapmak ancak
geçici iyileştirmeler dışında fazla bir yarar oluşturamaz. Hatta, bu görüşe göre
yoksullukla mücadele adı altında uygulamaya konulan sistem içi acil önlemlerin
toplumsal bilinci körelttiği ve bu mücadeleye zarar verdiği söylenebilir (Önder,
2004: 20).
Türkiye’de Yoksulluk
Yoksulluğun boyutlarını ölçmeye yönelik çalışmaların son yıllara dayandığı ül-
kemizde, bu alandaki en önemli çalışmanın, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)
tarafından yapılan “Yoksulluk Araştırması” olduğu söylenebilir. 2002 yılından
itibaren yayımlanan harcamaya dayalı mutlak yoksulluk göstergelerinin, ülkemi-
zin sosyo-ekonomik yapısını ortaya koyacak ve uluslararası kıyaslamalara imkân
verecek şekilde revize edilmesi amacıyla TÜİK bünyesinde ulusal ve uluslararası
uzmanlarla birlikte değerlendirme çalışmalarına başlanmıştır. TÜİK tarafından
6. Ünite - Yoksulluk ve Yoksullukla Mücadele Politikaları 137
nomik krizler sonrasında ortaya çıkan yoksullaşma kadar kitle iletişim araçla-
rındaki gelişmeler sayesinde, bu yoksulluğun daha çok görünür hale gelmesinin
de etkili olduğu söylenebilir.
Türkiye’de yoksulluk sorununun çözümünde son yıllara kadar dolaylı yakla-
şım ağırlıklı olarak benimsenmiş, işsizlik sorunuyla mücadelede olduğu gibi, yok-
sullukla mücadele de ekonomik büyümeye havale edilmiş ve beş yıllık kalkınma
planlarında hızlı ekonomik büyümenin işsizlik ve yoksulluk gibi sorunları kendi-
liğinden çözeceği gibi iyimser bir yaklaşım benimsenmiştir. Bu yaklaşım tarzının
işsizlik sorununu çözemediği ve nasıl ki bu sorunun çözülebilmesi için özel po-
litikaların, yani istihdam politikalarının gerekliliği gerçeği ortaya çıkmışsa aynı
şekilde, mülkiyetin ve üretim araçlarının bu denli eşitsiz dağılımının bulunduğu
ülkemizde, büyümenin kendiliğinden yoksulluk sorununu çözemeyeceği geç de
olsa anlaşılmış ve böylece dünyanın en hızlı büyüyen ekonomileri arasında yer
alan Türkiye’de, yoksullukla mücadelede büyümenin yanında doğrudan mücadele
yöntemlerinin de uygulanması, bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Ülkemizde
bugün için, yeterli düzeyde olmasa da doğrudan yoksullukla mücadeleye yönel-
miş önemli bazı uygulamalardan söz edilebilir. Bunlardan belki de en önemlisi,
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’dur (SYDTF). “Yoksulluk içinde
ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlara yardım etmek, sosyal adaleti pekişti-
rici önlemler alarak gelir dağılımının iyileştirilmesine katkı sağlamak, sosyal yar-
dımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek” amacıyla 3294 sayılı yasa ile kurulmuştur.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın kurulmasıyla bu bakanlığa bağ-
lanan Fon.
Fon Kurulu, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı başkanlı-
ğında ayda bir kez olağan toplanmaktadır. Bunun dışında, Fon Kurulu,
Cumhurbaşkanı’nın talebi üzerine her zaman olağanüstü toplanabilir.
Salt çoğunlukla toplanan Fon Kurulunda kararlar oy çokluğu ile alınarak,
Cumhurbaşkanı’nın onayı ile yürürlüğe girmektedir. Fon Kurulunun sekre-
tarya hizmetleri Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce yerine getirilmekte
olup, sekretarya hizmetlerinin yürütülmesi için Genel Müdürlük personeli
arasından görevlendirilen kişilerden bir “Fon Kurulu Sekretaryası” oluşturul-
muştur. Alınan kararlar, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından ülke
genelindeki il ve ilçelerde yer alan 973 Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Vakfı aracılığıyla uygulanmaktadır.
http://www.sosyalyardimlar.gov.tr
Nobel Komitesi, 2006 Nobel Barış Ödülü’nü iki eşit parçaya bölerek Muhammed
Yunus ve Grameen Bank’a vermeyi kararlaştırmıştır. Gerekçe olarak da “ekono-
mik ve sosyal kalkınmayı tabandan başlatma çabaları”, “demokrasi ve insan hak-
larının geliştirilmesine katkı sağlanması”, “Yunus ve Grameen Bank’ın, kültürle-
ri ve uygarlıkları aşarak yoksulların en yoksullarının bile kendi kalkınmalarını
sağlamak için çalışabileceklerini ispatlamış olmaları”, “kadınların ekonomik ve
sosyal kalkınmaya katkı verir hâle getirilmesinin sağlanması” ve “ geniş kesimle-
rin yoksulluktan kurtarılmasının sağlanarak barışın kalıcı hâle gelmesine katkı
sağlanması” gösterilmiştir.
Özet
Yoksulluğun nedenlerini ve türlerini analiz
Yoksulluk kavramını tanımlamak
1 2 etmek
Yoksulluk, genel olarak “temel ihtiyaçları
Yoksulluk, nedenleri tek bir başlık altında
karşılayamama, asgari yaşam standardına
toplanabilecek kadar basit bir kavram olma-
erişememe durumu” olarak tanımlanmak-
yıp değişik türlerine göre farklı nedenlerden
tadır. Yoksulluğu dar ve geniş anlamda ol-
kaynaklanmaktadır. Yoksulluğun nedenleri,
mak üzere iki türlü tanımlamak mümkün-
yoksulluğu kişinin yetenekleri, sorumluluk
dür. Dar anlamda yoksulluk, açlıktan ölme
ve disiplin anlayışı, tutumluluk derecesi ve
ve barınacak yeri olmama durumu iken
gösterdikleri çaba gibi kendi kişisel özellik-
geniş anlamda yoksulluk; gıda, giyim ve ba-
leriyle ilişkilendiren ve yoksulları, yoksul-
rınma gibi olanakları yaşamlarını devam et-
luğun hem kurbanı hem de nedeni olarak
tirmeye yettiği hâlde toplumun genel düze-
gören yaklaşımla yoksulluğu, yoksulların
yinin gerisinde kalmayı ifade eder. Mutlak
dışında, başta ekonomi politikaları olmak
yoksulluk, hanehalkı veya bireyin yaşamını
üzere; düşük ücretler, yetersiz eğitim, istih-
sürdürebilecek asgari refah düzeyini yakala-
dam olanakları ve ayrımcılık gibi yoksul-
yamaması durumudur. Bu nedenle, mutlak
ların kendi denetimleri dışındaki yapısal
yoksulluğun ortaya çıkarılması, bireylerin
etmenlerle ve bütünüyle sosyo-ekonomik
yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli
sistemle ilişkilendiren yaklaşım olarak iki
olan minimum tüketim ihtiyaçlarının be-
başlık altında değerlendirilebilir. Bu yak-
lirlenmesini gerektirir. Mutlak yoksul oranı,
laşımlardan hangisinin ağırlık kazanacağı,
bu asgari refah düzeyini yakalayamayanla-
büyük ölçüde incelenen ülkeye, döneme ve
rın sayısının toplam nüfusa oranıdır. Göreli
yoksul gruba bağlıdır.
yoksulluk ise bireylerin, toplumun ortalama
Yoksulluk, çeşitli kriterler dikkate alınarak
refah düzeyinin belli bir oranının altında
sınıflandırılabilir. En genel anlamıyla üç
olması durumudur. Buna göre toplumun
ayrı yoksulluk türünden söz etmek müm-
genel düzeyine göre belli bir sınırın altın-
kündür. İlk olarak, Dünya Bankası’nın te-
da gelir ve harcamaya sahip olan birey veya
mel aldığı günlük 1 dolarlık gelirden yok-
hanehalkı göreli anlamda yoksul olarak ta-
sun olmak biçiminde anlaşılan tanımın-
nımlanır. Refah ölçüsü olarak amaca göre
da olduğu gibi mutlak yoksulluk, temel
tüketim veya gelir düzeyi seçilebilir.
yiyecek gereksinimlerini karşılamak için
gerekli gelirden yoksun olmak biçiminde
tanımlanabilirken göreli yoksulluk, yiye-
cek dışındaki gereksinimleri karşılayacak
gelirden yoksun olmak biçiminde anlaşıl-
maktadır. Son yıllarda, bu iki tanımı içerse
de ondan daha geniş kapsamlı olan insani
yoksulluk kavramı, okur-yazarlık, yetersiz
beslenme, kısa yaşam süresi, ana-çocuk
sağlığının yetersizliği, önlenebilir hastalık-
lara yakalanmak gibi temel insani yetenek-
lerden yoksun olmak biçiminde tanımla-
nabilir. Bunların dışında öznel yoksulluk,
gelir yoksulluğu, kırsal ve kentsel yoksul-
luk, çalışan yoksulluğu gibi yoksullukla il-
gili birçok kavramdan söz edilebilir.
6. Ünite - Yoksulluk ve Yoksullukla Mücadele Politikaları 143
Kendimizi Sınayalım
1. Bireylerin, toplumun refah düzeyinin belli bir 6. Toplumdaki bireylerin minimum gelir ve har-
oranının altında olma durumuna ne ad verilir? cama hakkında kendi bireysel düşüncelerine daya-
a. Mutlak Yoksulluk nan yoksulluk sınırı aşağıdakilerden hangisidir?
b. Göreli Yoksulluk a. Mutlak
c. Öznel Yoksulluk b. Göreli
d. İnsani Yoksulluk c. İnsani
e. Objektif Yoksulluk d. Sübjektif
e. Objektif
2. Aşağıdaki faktörlerden hangisinin yoksulluğa
neden olduğu söylenemez? 7. Yoksulluk sınırı altında kalan kişi sayısının
a. Asgari ücret uygulaması toplam nüfusa oranını gösteren indeks aşağıdaki-
b. Gelir dağılımındaki adaletsizlikler lerden hangisidir?
c. Bölgesel dengesizlikler a. Yoksulluk açığı
d. Kötü siyasal yönetimler b. Kafasayısı
e. Emek piyasalarında yaşanan sorunlar c. Sen
d. Foster-Greer-Thorbecke
3. Mutlak yoksulluk yaklaşımına uygun ilk yok- e. Gini
sulluk tanımı kimin tarafından geliştirilmiştir?
a. Sen 8. Aşağıdaki politikalardan hangisi yoksullukla mü-
b. Marshall cadelede dolaylı yaklaşım kapsamında yer almaz?
c. Rowntree a. Sosyal koruma
d. Foster b. Ekonomik büyüme
e. Greer c. Emek piyasası
d. Fiyat istikrarı
4. Aşağıdakilerden hangisi gelişmiş ülkeler için e. Eğitim
insani yoksulluk indeksi oluşturmakta kullanılan
kriterlerden birisi değildir? 9. Aşağıdaki indekslerden hangisi yoksullar arasın-
a. Makul bir yaşam standardı da gelirin nasıl dağıldığı konusunda bilgi verebilir?
b. Sosyal dışlanma a. Yoksulluk açığı
c. Eğitim b. Kafasayısı
d. Yaşam süresi c. Sen
e. 5 yaşın altında olan ve yeterli beslenemeyen d. Foster-Greer-Thorbecke
nüfus e. Gini
5. İnsani yoksulluk kavramı hangi kuruluş tara- 10. Aşağıdakilerden hangisi yoksulluk sınırını he-
fından ortaya atılmıştır? saplarken gerekli olan bilgiler arasında sayılamaz?
a. ILO a. Temel gereksinimleri belirlemek
b. OECD b. Tatmin olmanın eşiğini belirlemek
c. FAO c. Gerekli mal ve hizmetlerin miktarını ve çe-
d. UNDP şidini seçmek
e. NATO d. Belirlenen mal ve hizmet sepetini fiyatlan-
dırmak
e. Yoksullar arasındaki gelir dağılımını ölçmek
6. Ünite - Yoksulluk ve Yoksullukla Mücadele Politikaları 145
Yaşamın İçinden
Sosyal korumaya 382 milyar 639 milyon lira MAAŞ ALAN KİŞİ SAYISI 13 MİLYON 260 BİN
harcandı Sosyal koruma gelirlerinin yüzde 38,1’ini devlet
Sosyal koruma harcaması 2017’de bir önceki yıla katkıları, yüzde 28,9’unu işveren sosyal katkıları
göre yüzde 13,7 artarak 382 milyar 639 milyon li- ve yüzde 26,3’ünü koruma kapsamındaki bireyler
raya yükseldi. tarafından yapılan sosyal katkılar oluşturdu.
TÜRKİYE İstatistik Kurumunun (TÜİK) geçen Türkiye’de sosyal koruma kapsamında maaş
yıla ilişkin “Sosyal Koruma İstatistikleri”ne göre, (emekli-yaşlı, dul-yetim ve engelli-malul maaşı)
sosyal koruma harcaması 2016’ya kıyasla yüzde alan kişi sayısı 2016 yılında 12 milyon 898 bin
13,7 artış gösterdi ve 382 milyar 639 milyon liraya iken, geçen yıl yüzde 2,8 artışla 13 milyon 260
ulaştı. Bu harcamanın yüzde 98,1’ini (375 milyar bin kişiye yükseldi. Sosyal koruma kapsamında
531 milyon lira) sosyal koruma yardımları oluş- emekli ve yaşlı ile dul-yetim maaşı alan kişi sayısı
turdu. 2016 yılında 12 milyon 62 bin iken, 2017 yılında
Bu koruma yardımlarında ise en büyük harcama 12 milyon 416 bin kişiye çıktı.
185 milyar 36 milyon lira ile emekli ve yaşlılara
yapıldı. Bunu 103 milyar 77 milyon lirayla hasta-
lık ve sağlık bakımı harcamaları takip etti. Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/
YARDIMLARIN GSYH İÇİNDEKİ PAYI sosyal-korumaya-382-milyar-639-milyon-lira-
Sosyal koruma harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi harcandi-41063885, (Erişim Tarihi: 05.02.2019).
Hâsıla (GSYH) içindeki payı geçen yıl yüzde 12,3
oldu. Sosyal koruma yardımlarının GSYH içinde-
ki payı ise yüzde 12,1 olarak gerçekleşti. Risk ve
ihtiyaç grupları bazında bakıldığında, emekli ve
yaşlılara yapılan harcamaların yüzde 6 ile en bü-
yük paya sahip olduğu görüldü. Bunu, yüzde 3,3
ile hastalık - sağlık bakımı harcamaları ve yüzde
1,4 ile dul-yetim harcamaları takip etti.
Sosyal koruma yardımlarının yüzde 9,1’i şartlı
olarak verildi. Şartlı yardımlar içinde en büyük
payı yüzde 37,7 ile aile ve çocuk yardımları oluş-
turdu. Bunu, yüzde 29,4 ile engelli, malul yardım-
ları, yüzde 16,1 ile hastalık ve sağlık bakımı yar-
dımları izledi.
Sosyal koruma yardımlarının yüzde 67,4’ü nak-
di olarak verilirken, nakdi yardımlarda en büyük
payı yüzde 72,7 ile emekli ve yaşlılara yapılan yar-
dımlar oluşturdu. Bunu yüzde 17,6 ile dul-yetim
yardımları ve yüzde 3,2 ile işsizlik yardımları ta-
kip etti.
146 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Okuma Parçası
Dünyada 2 milyar kişi yoksulluk içinde yaşıyor Yemen, Suriye, Etiyopya, Irak, Nijerya, Kongo
Demokratik Cumhuriyeti, Güney Sudan,
“Küresel İnsani Yardım Raporu 2018” verilerine Afganistan, Somali, Kenya, Haiti, Malawi,
göre, dünyada 2 milyar kişi yoksulluk, 753 milyon Kolombiya, Sudan, Çad, Zimbabve, Mali,
kişi de aşırı yoksulluk içinde yaşamını sürdürme- Ukrayna, Kamerun, Lübnan, Pakistan, Burundi,
ye çalışıyor. Ürdün, Orta Afrika Cumhuriyeti, Uganda, Nijer,
Dünyada 2 milyar kişi yoksulluk, 753 milyon kişi Filistin, Mozambik, Madagaskar, Libya, Angola,
de aşırı yoksulluk içinde yaşamını sürdürmeye ça- Bangladeş, Sri Lanka, Nepal ve Myanmar geçen
lışıyor. yıl en çok insani yardıma muhtaç kişilerin yaşadı-
19 Ağustos Dünya İnsani Yardım Günü’nde kıtlık, ğı ülkeler olarak sıralanırken, bu kişilerin beşte bi-
kuraklık, çatışmalar ve doğal afetler gibi neden- rinden fazlası (yüzde 23,5) sadece Suriye, Yemen
lerle yardıma muhtaç kişilerin durumu bir kez ve 3,5 milyon Suriyeliyi misafir etmesi nedeniyle
daha gündeme geldi. Türkiye’de bulunuyor.
AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, geçen yıl Söz konusu ülkelerin 21’inde geçen yıl krizler de-
dünyadaki çatışmalar ve felaketler nedeniyle ha- vam etti ve bu durum çok sayıda insanın uluslara-
yatta kalabilmek için son çare olarak uluslarara- rası insani yardıma muhtaç hale gelmesine neden
sı yardıma muhtaç duruma düşen kişi sayısı 201 oldu. Bu ülkelerin 29’unda da aynı anda birden
milyonu geçti. fazla krizle karşı karşıya kalındı. Bu ülkelerden
Suriye, Yemen ve Güney Sudan’da devam eden Etiyopya, Nijer, Pakistan, Somali, Güney Sudan ve
çatışmalar, milyonlarca kişinin acı çekmesi ve ye- Sudan aynı anda üç kriz türünü de yaşadı.
rinden edilmesine neden olurken, Karayipler’de 2 milyar “yoksul”, 753 milyon “aşırı yoksul”
doğal felaketler ile Afrika Boynuzu’ndaki kurak- Nüfusun 2 milyarı günde 3,2 dolardan daha az bir
lık ve gıda güvensizliği çok sayıda kişinin hayatı- gelirle yaşamaya çalışan ve kriz riskiyle karşı kar-
nı son derece olumsuz etkiledi. Geçen yıl ayrıca şıya kalan “yoksul”lardan oluşuyor. Bu kişilerin
Rohingya nüfusunun Myanmar’dan kitlesel ola- yüzde 47’si kırılgan veya çevresel açıdan savun-
rak yerlerinden edilmesini zorunlu kılan şiddet ve masız durumda bulunan ülkelerde yaşıyor.
zulme de tanık olundu. Günde 1,9 dolardan daha az bir gelirle yaşama-
Yemen, Suriye ve Kongo Demokratik ya çalışan “aşırı yoksul” kişi sayısı ise 753 milyon.
Cumhuriyeti’nin de dahil olduğu birçok ülkede Söz konusu kişilerin de yüzde 59’u kırılgan veya
devam eden şiddet ve karışıklıkların yanı sıra çevresel açıdan savunmasız durumdaki ülkelerde
Nijerya gibi diğer ülkelerde yaşanan yeni salgın- bulunuyor.
lar, insani yardıma olan ihtiyaçları artırdı. Birçok En fazla yardım Suriye’ye gitti
kriz, çatışmanın yanı sıra doğal afet ve zorla ye- Aynı anda birden fazla kriz yaşanan ülkelere gön-
rinden edilmeyle sonuçlanan felaketlerin bir ara- derilen insani yardımlar, tüm yardımların yüzde
ya gelmesiyle karmaşık hal aldı. 60’ını oluştururken, geçen yıl yardımların en fazla
En çok ihtiyaç Suriye ve Yemen’de gittiği ilk ülke yüzde 14 ile Suriye, ikinci ülke ise
Dünyada her yıl yapılan insani yardımların ha- yüzde 8 ile Yemen oldu.
ritasını çıkaran İngiltere merkezli Kalkınma Suriye, geçen yıl 5. kez “en fazla insani yardım ya-
İnisiyatifleri Örgütü’nün “Küresel İnsani Yardım pılan ülke” olurken, Türkiye ve Yunanistan da sı-
Raporu 2018” verilerine göre, dünya genelinde ğınmacılar nedeniyle ilk kez en çok insani yardım
134 ülkedeki 201 milyondan fazla insanın ulus- yapılan ilk 10 ülke arasına girdi.
lararası insani yardıma muhtaç olduğu tahmin
ediliyor.
6. Ünite - Yoksulluk ve Yoksullukla Mücadele Politikaları 147
Türkiye “en çok insani yardım yapan ülke” oldu BM’ye göre bu yıl 11 ülke şiddetli derecede in-
Rapora göre, Türkiye geçen yıl 8,07 milyar dolar sani yardıma muhtaç
yardım ile dünyada en çok insani yardım yapan BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisinin hazırla-
ülke konumuna yükseldi. dığı rapora göre, insani yardım ihtiyaçları bu yıl
Sıralamada Türkiye’yi 6,68 milyar dolar ile ABD, Afganistan, Etiyopya, Irak, Mali ve Ukrayna’da
2,99 milyar dolar ile Almanya ve 2,52 milyar do- düşse de 2018’de hala önemli seviyede bulunu-
lar ile İngiltere izlerken, Avrupa Birliği kurumları yor. İhtiyaçlar Burundi, Kamerun, Orta Afrika
2,24 milyar dolar ile dördüncü sırada geldi. Cumhuriyeti, Kongo Demokratik Cumhuriyeti,
Türkiye insani yardımların milli gelire oranı te- Libya, Somali ve Sudan’da büyük ölçüde artıyor.
melinde yapılan sıralamada da yüzde 0,85 ile Öte yandan, Nijerya, Güney Sudan, Suriye ve
birinci gelirken, en yakın takipçileri Norveç ve Yemen’de yüksek seviyede kalmayı sürdürecek.
Lüksemburg için bu oran sadece yüzde 0,17’de Söz konusu ofisin yönettiği “Risk Yönetimi
kaldı. ABD ise bu sıralamada yüzde 0,04 ile Dizini”nde de bu yıl devam eden şiddetli insa-
19’uncu konumda yer aldı. ni yardım ihtiyacı konusunda çok yüksek risk
Rapora göre, dünyada yapılan toplam insani yar- altındaki ülkeler Somali, Güney Sudan, Çad,
dım 2013’te 18,4 milyar dolardan 2014’te 22,1 ve Afganistan, Orta Afrika Cumhuriyeti, Yemen,
2015’te 25,8 milyar dolara yükselmişken, bu artış Nijer, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Sudan,
eğiliminde son 2 yılda gözle görülür bir yavaşlama Suriye ve Irak olarak sıralandı.
yaşandı. Dünyadaki toplam insani yardım 2016’da İnsani yardım ihtiyacı konusunda yüksek riskte
26,4 milyar dolara, 2017’de de yüzde 3’lük bir artış olan ülkeler ise şöyle:
ile 27,4 milyar dolara çıktı. Dünyada geçen yıl ya- “Myanmar, Pakistan, Etiyopya, Haiti, Nijerya,
pılan toplam insani yardımın yaklaşık üçte birini Kamerun, Libya, Mali, Mozambik, Uganda,
tek başına Türkiye sağladı. Raporda, Türkiye’nin Kenya, Bangladeş, Burundi, Tanzanya, Eritre,
3,5 milyon Suriyeli ile dünyada en çok sığınmacıyı Moritanya, Papua Yeni Gine, Kolombiya, Fildişi
barındıran ülke olduğunun altı çizildi. Sahili, Hindistan, Ukrayna, Burkina Faso,
Türkiye, 2013, 2014, 2015 Küresel İnsani Yardım Guatemala, Gine Bisau, Angola, Kongo, Cibuti,
raporlarına göre üç yıl üst üste, en çok insani yar- Filipinler, Sierra Leone, Kore, Liberya, Nepal,
dım yapan üçüncü, son iki yılda ise ikinci ülke Zimbabve, Gine, Iran, Madagaskar, Ruanda ve
olmuştu. Türkiye.”
Mülteci sayısı 23 milyonu geçti Irak’ın başkenti Bağdat’ta 19 Ağustos 2003’te ara-
Geçen yıl, çatışma, şiddet veya zulüm nedeniyle larında BM Irak Özel Temsilcisi Sergio Vieira de
zorla yerinden edilen kişi sayısı da bir önceki yıla Mello’nun da bulunduğu 22 yardım çalışanının
göre 2,9 (yüzde 4,5) milyon artarak 68,5 milyona bombalı saldırıda hayatını kaybetmesi sonucu,
ulaştı. Buna göre, ülke içinde yerinden edilen kişi 2008 yılında BM Genel Kurulunda alınan kararla
sayısı 42,2 milyon, mülteci sayısı ise iltica talebin- 19 Ağustos, “Dünya İnsani Yardım Günü” olarak
de bulunanlar hariç bir önceki yıla göre 2,8 mil- ilan edilmişti.
yon artarak 23,2 milyon oldu.
Az sayıdaki bağışçı ülke, uluslararası insani yar- Kaynak: http://www.milliyet.com.tr/Yazdir.aspx
dımın çoğunluğuna katkı yapmayı sürdürüyor. ?aType=HaberDetayPrint&ArticleID=2727218,
En çok bağış yapan 3 ülke, tüm bağışların yüzde (Erişim Tarihi: 05.02.2019).
59’unu tek başına sağlıyor.
148 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Gelişmekte olan dünyada yoksulluk sorununun gelişimini açıklayabilecek,
Yoksulluk sorunu ve küreselleşme arasında nedensellik ilişkisi kurabilecek,
Yoksulluk sorununu küreselleşme ve işsizlik ilişkisini kurarak açıklayabilecek,
Yoksulluk sorununu küreselleşme ve iş piyasası standartları ilişkisini kurarak
açıklayabilecek,
Yoksulluk sorununu küreselleşme ve çocuk işçiliği ilişkisini kurarak açıklaya-
bilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• Yoksulluk • Gelir Eşitsizliği
• Küreselleşme • İş Piyasası Standartları
• İşsizlik • Çocuk İşçiliği
İçindekiler
• KÜRESELLEŞME VE YOKSULLUK
ARASINDAKİ İLİŞKİ
Gelir Dağılımı ve Yoksulluk Küreselleşme ve Yoksulluk • KÜRESELLEŞMENİN YOKSULLUĞU
ETKİLEME KANALLARI
Küreselleşme ve Yoksulluk
İhracat ve ithalattan oluşan dış ticaret toplamının GSYİH’ye oranı ile doğrudan ya-
bancı sermaye yatırımı girişinin GSYİH’ye veya Gayrisafi Sabit Sermaye Stoku’na
oranı bir ülkenin dışa açıklık göstergeleri olarak kabul edilmektedir.
paritesine göre kişi başına reel gelir büyüklüğü üzerinden karşılaştıran oranları gös-
termektedir. Tablo 7.1’de yer alan tüm oranlar, 1980’li yıllarla birlikte dünyada göreli
yoksulluğun derecesinde kayda değer bir artışın yaşanmakta olduğunu göstermek-
tedir.
minin dışa açılması ile birlikte yoksul nüfusu temsil eden vasıfsız işgücünün artan
istihdamı ile birlikte yoksulluğun azalması beklenmektedir. Lee ve Vivarelli (2006:
8) yabancı sermaye tarafından yapılacak üretken yatırımların da gelişmekte olan
bir ülkede istihdam olanakları yaratarak yoksulluğu etkileyebileceğini ileri sür-
mektedir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının sağladığı istihdam yanında
ülke içinde tedarikçi olarak hizmet veren firmalar tarafından yaratılan istihdam da
yoksulluğun azaltılmasına katkı yapmaktadır. Ayrıca, küreselleşmenin büyümeyi
hızlandırarak arttırdığı istihdam ve gelirin toplam talep artışını uyararak çoğaltan
mekanizmasıyla açıklanabilecek üçüncü bir istihdam etkisi yaratması da mümkün
görülmektedir.
Dış ticaret teorilerine göre özellikle gelişmekte olan ülkelerin ticarette dışa açılma-
sının kalkınma süreçleri açısından ortaya koyduğu sonuçları kısaca değerlendiriniz. 1
Dış ticaret haddi bir ülkenin aleyhine gelişiyorsa, o ülke ithal ettiği aynı miktar mal
karşılığında bir önceki yıla göre daha fazla mal ihraç etmek zorunda kalıyor demek-
tir. İhraç edilen mallar yoksulların tüketimine konu olan mallarsa, bu malların ülke
içi fiyatlarının göreli olarak yükselmesi yoksulluğun artmasına veya derinleşmesine
neden olabilmektedir. Finansal Serbestleşme:
Hükûmetlerin gelişmiş
ülkelerin uluslararası finansal
Lee ve Vivarelli (2006)’ye göre küreselleşmenin yoksulluk üzerindeki etkisini faaliyetlerini kendi ülkelerine
daha iyi anlamak için finansal serbestleşmenin yoksulluk üzerindeki etkilerinin de çekmek amacıyla gerekli
yasal düzenlemelerle finans
farkında olmak gerekmektedir. Hızlı finansal serbestleşmenin bir sonucu olarak piyasalarını çeşitli kontrol ve
genel ekonomik krizler karşısında daha kırılgan hâle gelen ekonomilerde yoksul- kısıtlamalardan arındırarak
uluslararası sermaye
luk serbest ticaret ve doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının etkisinden bağım- hareketlerine açmalarıdır.
156 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Küreselleşme ve İşsizlik
Gelişmekte olan ülkelerde yoksulluğu küreselleşme ile ilişkilendiren yaklaşımla-
rın bu ilişkiyi işsizlik üzerinden kurdukları görülmektedir. Bu nedenle küresel-
leşme ve işsizlik arasındaki ilişki, yoksulluğu küreselleşme ile ilişkilendirmenin
önemli adımlarından biri olarak kabul edilmektedir. Bu ilişki küreselleşmenin te-
mel göstergeleri olarak kabul edilen ticaretin serbestleştirilmesi ve doğrudan ya-
bancı sermaye yatırımlarına açılmanın etkileri üzerinden açıklanmaktadır. Aynı
zamanda bu ilişki gelişmekte olan ülkelerde küreselleşmenin işsizliği azalttığı ve
küreselleşmenin işsizliği arttırdığı gibi iki zıt görüşün ileri sürdüğü kanıtlar üze-
rinden de değerlendirilmektedir.
7. Ünite - Küreselleşme ve Yoksulluk 157
mekte olan ülkelerde istihdam yaratan etkileri olduğu ve işsizliği azalttığı sonu-
cunu çıkarmak için de yeterli kanıt bulunmuş değildir. Gelişmekte olan ülkelerde
küreselleşme ve işsizlik arasında henüz kanıtlanmış bir ilişki olmadığını fakat ko-
nuyla ilgili araştırmaların devam ettiğini belirtebiliriz.
Çocuk işçiliği, çocuk işgücüne katılım oranı olarak tanımlanan bir gösterge ile izlenmektedir.
tedirler. Dışa açılma ile birlikte ülke içindeki ücretler eşitlenmeye başlamıştır. İş pi-
yasası koşullarının uluslararası standartlara yükseltilmesi için yasal düzenlemeler
yapılmaktadır. Artan hanehalkı geliri ebeveynlerin tercihlerini değiştirmekte ve ar-
tık çocuklarını çalışmak yerine okula göndermeyi tercih etmektedirler. Literatürde
“gelir etkisi” olarak tanımlanan bu etkiye göre küreselleşme ile birlikte artan gelirin
çocuk işçiliğini azaltması beklenmektedir.
Küreselleşmenin çocuk işçiliği üzerindeki net etkisi, dışa açılan ekonominin baş-
langıç koşullarında oluşan ve çocuk işçiliğini teşvik eden etki (ikame etkisi) ile dışa
açık büyüme ile artan gelirin ebeveynleri çocuklarını işçilik yerine okula göndermeye
ikna eden etkisinden (gelir etkisi) hangisinin büyük olduğuna bağlı olarak oluşacaktır.
Küreselleşmenin çocuk işçiliği üzerindeki etkisini açıklayamaya yönelik ku-
ramsal çalışmalar, konuyla ilgili ampirik araştırmalara ilgiyi de arttırmıştır. Bu
çalışmaların büyük bir bölümü büyüme ve çocuk işçiliği arasındaki ilişkiyi sapta-
mayı amaçlayan çalışmalardır. Bu çalışmaların bulguları genel olarak ekonomik
büyüme ile birlikte çocukların işgücüne katılım oranının azalmakta olduğunu
göstermiştir. Daha az bir bölümü de gelişmekte olan ülkelerde ticaretin serbest-
leştirilmesinin ve doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına açılmanın çocuk işçi-
liği üzerindeki etkisini saptamayı amaçlamıştır.
Bu çalışmalar arasında Cigno, Rosati ve Guarcello (2002) ticarette dışa açıklık
ile çocuk işçiliği arasında negatif bir ilişkiye işaret etmektedir. Shelburne (2002)
ticaretini serbestleştiren gelişmekte olan bir ülkelerde büyüme hızının arttığını
ve bu ülkelerde yaygın olan çocuk işçiliğini azalttığını saptamıştır. Edmonds ve
Pavcnik (2002) hanehalkları düzeyinde yaptıkları çalışmada küresel ekonomiy-
le bütünleşme derecesi arttıkça çocuk işçiliğinin azalmakta olduğunu saptadılar.
Edmonds ve Pavcnik (2006), ticarette dışa açıklık ile çocuk işçiliği arasındaki
ilişkiyi araştırdıkları çalışmalarında dış ticarete daha açık olan ülkelerde çocuk
işçiliği ile daha az karşılaşıldığını açıkladılar. Kis-Katos (2007)’un ampirik çalış-
masının bulguları da ticaretin serbestleştirilmesi ile çocuk işçiliğinin azalmakta
olduğunu kanıtlamaktadır. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına açılmanın
çocuk işçiliği üzerindeki etkisini araştıran Kucera (2002), yabancı sermayenin ya-
tırım yeri seçiminde çocuk işçiliğinin belirleyici bir faktör olmadığını açıklamış-
tır. Busse ve Braun (2004), doğrudan yabancı sermaye yatırımları ile çocuk işgücü
arasında negatif bir ilişki saptadılar. Davies ve Voy (2009) doğrudan yabancı ser-
maye yatırımlarının kişi başına gelir artışı yoluyla çocuk işçiliği üzerinde negatif
etkiye sahip olduğunu buldular.
Neumayer and Soysa (2005), doğrudan yabancı sermaye yatırımları stoku daha
yüksek veya dış ticarette dışa daha fazla açık olan ülkelerde çocuk işçiliğinin daha
az olduğu yönünde kanıtlar elde ettiler. Bonnal (2007) küresel ekonomiyle bütün-
leşmenin çocuk işçiliği üzerindeki etkisini panel veri analizi kullanarak araştırdığı
çalışmasında, doğrudan yabancı sermaye stoku ve dışa açıklık derecesi ile çocuk
işçiliği arasında negatif bir ilişki saptamıştır. Iram ve Fatima (2008)’nın yaptıkları
araştırmanın bulgularına göre, ticarette dışa açılma ihracatçı sektörlerde çocuk iş-
çiliğini arttırmakta fakat doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının çocuk işçiliği
üzerinde anlamlı bir etkisi bulunmamaktadır. Dağdemir ve Acaroğlu (2010), dışa
açık büyüyen gelişmekte olan ülkelerde başlangıçta azalan çocuk işçiliğinin belirli
bir gelir eşiğini aştıktan sonra artış eğilimi kazandığını göstermiştir.
Küreselleşmenin çocuk işçiliğini teşvik ettiği yönündeki düşünce, az sayıda
araştırmanın bulguları tarafından doğrulanmış olsa da, yapılan çalışmaların geniş
bir bölümü gelişmekte olan ülkelerde küreselleşme ile birlikte çocuk işçiliğinin
azaldığını açıklamıştır. Ancak elde edilen bulgular küreselleşmenin çocuk işçiliği
potansiyelini harekete geçirdiği gerçeğini ortadan kaldıracak yeterlilikte değildir.
7. Ünite - Küreselleşme ve Yoksulluk 167
Özet
Gelişmekte olan dünyada yoksulluk sorununun dönemde azaltmayı başarmışlardır. Orta Doğu
1 gelişimini açıklamak ve Kuzey Afrika ile Latin Amerika ülkelerinde
Küreselleşme eğiliminin büyük bir hız kazandı- ise yoksulluk sorununun küreselleşme ile baş-
ğı son otuz yıllık dönemde dünya ekonomileri layan politika dönüşümü sonrasında artmaya
yüksek bir büyüme performansı göstermiştir. başladığı görülmektedir. Küreselleşme sürecini
Dünya ekonomisinin büyüme performansı ile çeşitli yerel sorunlar nedeniyle başaramamış
birlikte yoksulluk sorunun ne yönde gelişti- Sahra Altı Afrika’da ise yoksulluk sorunu küre-
ği de önemli bir araştırma konusu olmuştur. selleşme ile ilgisi olmayan nedenlerle artmak-
Yoksulluğun gelişimi mutlak yoksulluk ve gö- tadır. Bu örneklerin gösterdiği gibi yoksulluk
reli yoksulluk tanımları üzerinden geliştirilmiş ve küreselleşme arasında bir ilişki kurmak ve
ölçütler yardımıyla izlenmektedir. Satınalma bu ilişkinin yönünü tayin etmek noktasında
gücü paritesine göre yoksul ülkelerin kişi başı- belirsizlikler olduğu gözlenmektedir. Bununla
na gelirini zengin ülkelerin kişi başına gelirine birlikte gerek kuramsal düzeyde gerekse yapı-
oranlayarak elde edilen farklı yoksulluk ölçütle- lan ampirik çalışmalarla küreselleşmenin yok-
rine göre yapılan hesaplamalar, gelişmekte olan sulluğu etkileme mekanizmaları tanımlanmaya
dünyada göreli yoksulluğun 1960-2000 yıllarını çalışılmaktadır.
kapsayan geniş bir dönem boyunca büyüme ile
birlikte arttığını göstermektedir. Yoksulluk sorunu ve küreselleşme arasında ne-
Her ülke için günlük 1.50 $’ın altında geliri 2 densellik ilişkisi kurmak
olanları yoksul kabul eden mutlak yoksulluk öl- Gelişmekte olan ülkelerin küresel ekonomiyle bü-
çütüne göre yapılan hesaplamalar ise gelişmekte tünleşmeye öncelik verirlerse daha hızlı büyüyecek-
olan dünyada yoksul sayısının 1960-1980 döne- leri, istihdam yaratan bir büyüme ile yoksulluğu azal-
minde artmış olduğunu fakat küreselleşmenin tabilecekleri ileri sürülmektedir. Küreselleşmenin
hız kazandığı 1980-2000 döneminde azalmaya yoksulluğu azaltan etkilerine vurgu yapan düşünce-
başladığını göstermektedir. Gelişmekte olan lerin aksine küreselleşmenin yoksulluğu arttırmakta
dünyanın mutlak yoksulluk oranları 1960-2000 olduğu yönünde kaygılar da ağırlıkla ifade edilmek-
döneminde genel azalma eğilimini sürdürmüş- tedir. Buna göre hem ticaretin serbestleştirilmesinin
tür. Yoksulluk oranındaki bu azalma eğilimine hem de doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına
karşın, yoksulluğun dünya üzerindeki dağılımı- açılmanın gelişmekte olan ülkelerde aşağıdaki ne-
nın değişmekte olduğu anlaşılmaktadır. Doğu denlerle işsizliği ve yoksulluğu arttırabilen sonuçları
Avrupa’da 1960-2000 döneminde yoksulluk so- olabileceğine dikkat çekilmektedir:
runu azalmış ve 1990’lı yıllarla birlikte ortadan Küreselleşme sürecinde artan işgücü talebi üc-
kalkmış iken Sahra Altı Afrika’daki yoksulluk retleri yükseltirken üretimin emekten tasarruf
sorunu dönem boyunca artarak dramatik bo- eden alternatiflere yönelmesi işten çıkarmalar
yutlara ulaşmıştır. Orta Doğu ve Kuzey Afrika nedeniyle gelir kaybına ve yoksulluğa dönü-
ile Latin Amerika’da 1960-1980 döneminde şebilir. Aynı zamanda vasıflı işgücüne artan
azalan yoksulluk 1980-2000 döneminde art- talep, mevcut işgücünü göreli olarak vasıfsız
maya başlamıştır. Bununla birlikte Doğu Asya tanımına sokarken ücretlerin düşmesine ve
ve Güney Asya bölgelerinde 1960-1980 döne- yoksulluğun artmasına neden olabilecektir.
minde artan yoksulluk sorunu 1980-2000 dö- Küresel ekonomiyle bütünleşme süreci eko-
neminde hızla azalmaktadır. Gelişmekte olan nomi politikası önceliklerini yoksulluğun
dünya ekonomileri arasında dağılımı değişen azaltılması amacının aleyhine etkileyebilir.
yoksulluk sorununu açıklamak üzere küresel- Ayrıca ticaret hadlerindeki gelişme göreli fi-
leşme dinamikleri dışında nedenler bulunmak- yatların değişimi yoluyla hanehalkının satın
tadır. Örneğin Asya bölgesi yoksulluk sorununu alma gücünü olumsuz yönde etkileyebile-
küresel ekonomiyle bütünleşmeyi amaçlayan cektir. Küreselleşme sürecinin gereği olarak
politikalarını uygulamaya koymadan önceki ortaya çıkan finansal serbestleşme ile küresel
168 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
krizlere açık hale gelen gelişmekte olan eko- olabilir. Dışa açılma ile birlikte daha önce gizli iş-
nomilerde oluşan kırılgan yapı ekonomik sizlik veya eksik istihdam ile var olan işsizliği giz-
bütünleşmeden beklenen etkinin ortadan leyen tarım, kamu, inşaat ve ticaret dışı hizmetler
kalkmasına neden olarak yoksulluk artışına gibi sektörlerde işsizlik görünür hâle gelebilir.
kaynak oluşturabilmektedir. Bu dönemlerde Küreselleşme ve işsizlik ilişkisi dış ticarette dışa
yüksek enflasyon oranları yoksulluğun ağırla- açılma ile üretim artışı ve verimlilik artışı olmak
şarak yaygınlaşmasına neden olabilmektedir. üzere işgücü talebini etkileyen gelişmelerin ortak
Küreselleşmenin gelişmekte olan ülkelerde bir sonucu olarak değerlendirilmekte ve hangisi-
ekonomik fırsatlar yaratmakla birlikte bazı nin baskın olduğuna göre değişen belirsiz bir yapı
insanları da yoksulluğa sürüklediği kabul sergilemektedir.
edilmektedir. Bu görüşü destekler nitelikte Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının istih-
sonuçlarıyla küreselleşmenin yoksulluk üze- dam üzerindeki etkisi konusunda da benzer bir
rindeki etkisini araştıran ampirik çalışmalar, belirsizlik bulunmaktadır. Buna göre doğrudan
farklı sonuçlar ortaya koymakla birlikte, genel yabancı sermaye yatırımları gelişmekte olan bir
olarak küreselleşmenin yoksulluğu açıklayan ülkede yeni kurulan üretim alanlarında istih-
değişkenlerden sadece biri olabileceğini fakat dam alanları yaratarak işsizliği azaltabilir. Fakat
yoksulluğu tek başına açıklayacak yeterlilikte doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ithal
olmadığını göstermektedir. ikameci politikalarla korunmakta olan yerli fir-
malarda çalışanların işlerini kaybetmesine ne-
Yoksulluk sorununu küreselleşme ve işsizlik ilişki- den olabilecek dolaylı etkilerini de düşünmek
3 sini kurarak açıklamak gerekmektedir. Genellikle büyük sermaye ve
Gelişmekte olan ülkelerde küreselleşme ve yok- teknoloji transferi ile emekten tasarruf eden bu
sulluk ilişkisi ticaretin serbestleştirilmesi ve doğ- süreç şirket birleşmesi veya kurulu bir şirketin
rudan yabancı sermaye yatırımlarına açılmanın devralınması yoluyla gerçekleşmektedir. Bu
işsizlik üzerindeki etkisi üzerinden değerlendi- koşullarda doğrudan yabancı sermaye yatırım-
rilmektedir. Küresel ekonomiyle bütünleşmek larının gelişmekte olan ülkelerde istihdam ola-
üzere gerekli politika dönüşümlerini gerçekleş- naklarını sınırlayan sonuçları olması olasıdır.
tiren gelişmekte olan ülkelerde dışa açılma süre- Küreselleşmenin dış ticaretin serbestleştiril-
cinin üretim artışı ve işgücü verimliliğinde artış mesi ve doğrudan yatırımlar yoluyla istihdam
ile birlikte gerçekleştirildiği düşünülmektedir. Bu üzerinde yarattığı etkinin ne yönde olduğu ya-
nedenle küreselleşme ile birlikte ekonomiyi dışa pılan ampirik çalışmalar ile araştırılmaktadır.
açan düzenlemelerin büyümeyi hızlandırırken Araştırmalardan elde edilen bulgular, gelişmek-
işsizliği azaltması beklenmektedir. Dışa açılma te olan ülkelerin işsizlik oranlarının küreselleş-
süreci aynı zamanda verimlilik artışı ile birlikte me ile artan ticaret ve yabancı yatırımlardan et-
ülke içinde istihdam olanaklarını sınırlayan bir kilenerek arttığı sonucuna varılması için yeterli
dizi etki yaratmış da olabilir. Örneğin üretim ve bir kanıt bulunmadığını göstermektedir.
ihracat artışı emekten tasarruf eden tercihlerle
birlikte gerçekleşiyorsa küreselleşmenin istih- Yoksulluk sorununu küreselleşme ve iş piyasası
dam üzerindeki etkisi beklendiği gibi olmayabilir. 4 standartları ilişkisini kurarak açıklamak
Büyüyen ekonomide ithal ikameci politikalardan Küreselleşmenin gelişmekte olan ülkelerin iş pi-
vazgeçilmesi ile birlikte artan ithalat koruma al- yasası standartlarını etkilediği ve dolayısıyla bu
tındaki sektörlerdeki firmalar tarafından yapı- ülkelerde yoksulluğun gelişimini belirlediği kabul
lan üretimin yerini almış ve işgücü fazlasının edilmektedir. Küreselleşmenin iş piyasası koşul-
oluşmasına neden olmuş olabilir. İhracat artışını larını ne yönde etkilemekte olduğu literatürde iki
gerçekleştiren sektörlerde üretim artışı emekten farklı hipotez çerçevesinde ele alınmaktadır.
tasarruf ederek sağlanan verimlilik artışı ile bir- İlk hipoteze göre iş piyasası standartları ile oluş-
likte gerçekleştirilmişse bu durum dışa açık bü- turulan çalışma koşulları küreselleşme sürecin-
yüyen ekonominin, daha önce istihdam yaratan den olumsuz yönde etkilenmekte ve özellikle
sektörlerinde var olan iş olanaklarını sınırlamış gelişmekte olan ülkelerde yoksullaşma ve yoksul
7. Ünite - Küreselleşme ve Yoksulluk 169
olarak kalma riskini arttırmaktadır. Bu hipote- Dolayısıyla küreselleşme sürecindeki ülkelerin
ze göre iş piyasası standartları rekabet gücünü iş piyasası koşullarında iyileşme ile birlikte yok-
olumsuz yönde etkileyen bir maliyet unsuru sulluğun azaldığı bir süreci yaşamakta oldukları
olarak görülmektedir. İthal ikameci politikalarla kabul edilmektedir.
korunan sektörlerin ithalat rekabetine açıldıktan Küreselleşmenin firmaları kayıtdışı istihdam baş-
sonra iş piyasası standartlarından ödün vermeyi ta olmak üzere iş piyasası standartlarından ödün
tercih edecekleri kabul edilmektedir. Doğrudan vermeye zorladığını ileri süren hipotez de ampirik
yabancı sermaye yatırımları da iç piyasada reka- çalışmalarla sorgulanmış fakat bu hipotezi güçlen-
beti arttırırken mevcut firmaları iş piyasası stan- diren bulgulara ulaşılamamıştır. Küreselleşmenin
dartlarına uymayarak maliyetlerini düşürmeye gerek ihracata dönük üretim yapan yerli firmala-
zorlamaktadır. İkinci hipoteze göre küreselleşme rın, gerek doğrudan yabancı sermaye yatırımı ola-
işçilerin göreli olarak daha yüksek ücret ve daha rak ülkeye giren firmaların rekabet koşullarında
iyi çalışma koşullarını temsil eden sektörlere ge- asgari ücret düzenlemelerine riayet etmemelerine
çişine katkıda bulunarak yoksulluğu azalmakta- bağlı olarak yoksulluğu arttırmakta olduğu hipote-
dır. Ticaretin serbestleştirilmesi ile iş piyasasında zi de yapılmış olan ampirik çalışmaların bulguları
ülkenin ihracata dönük üretim yapan sektörleri- tarafından doğrulanmamıştır. Bununla birlikte,
nin emek talebi ağırlık kazanmaktadır. İhracatçı firmaların faaliyet gösterdikleri ülkelerde dış kay-
firmalar artan işgücü ihtiyacını karşılamak üze- nak kullanımını asgari ücret ödemekten veya iş
re iş piyasası standartlarını yükseltecek adımlar piyasasının diğer düzenlemelerinden kaçınmanın
atabilirler. Ayrıca ihracata dönük üretim yapan bir yolu olarak gördükleri ve bunun yoksulluğu
doğrudan yabancı sermaye yatırımları da işgücü arttıran sonuçları olduğu düşüncesi henüz geçer-
talebini iş piyasasına yeni çıkan emeği istihdam liliğini korumaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin
etmek veya aradığı işgücünü diğer işletmelerden doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını ülkeleri-
transfer etmek üzere çalışma koşullarını iyileşti- ne çekebilmek adına iş piyasası standartlarından
recek bir rekabet başlatarak arttırabilir. Üstelik ödün veren bir yarış içine girdikleri ve bu yarışın
ihracatçı firmalar yeni açıldıkları pazarın üretim yoksulluğu arttıran sonuçları olduğu düşüncesi de
ile ilgili standartlarının gereği olarak, yüksek iş geçerliliğini sürdürmektedir. Küreselleşmenin iş
piyasası standartlarını benimsemek zorunda piyasası standartlarını etkileyerek yoksulluğu art-
kalabilirler. Doğrudan yabancı sermaye yatırım- tırmakta olduğu hipotezini güçlendiren bu düşün-
ları yoluyla ülkeye giren firmalar gelişmiş ülke- celerin geçerliliği yapılacak araştırmaların sonuçla-
lerdeki iş piyasası standartlarını uygulayarak, rına bağlı olarak tanımlanabilecektir.
gelişmekte olan ülkenin iş piyasası koşullarının
iyileşmesine katkı yapabilir. Küreselleşme süre- Küreselleşme ve yoksulluk ilişkisini çocuk işçiliği
cinin getirdiği yeni rekabet ortamının iş piyasa- 5 üzerinden değerlendirmek
sında ücretleri arttırıp çalışma koşullarını iyileş- Çocuk işçiliği beşerî sermaye birikimini olumsuz
tirmesiyle birlikte yoksulluğu azaltan sonuçları yönde etkilemesi nedeniyle gelecek kuşaklara
olduğu kabul edilmektedir. yoksulluk olarak yansıyan bir tercih olarak gö-
Ülke örneklerini referans alan ampirik çalış- rülmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde küresel
malar doğrudan yabancı sermaye yatırımları- ekonomiyle bütünleşme adına gerçekleştirilen
nın bulunduğu ihracatçı sektörlerde iş piyasası dönüşümün çocuk işçiliği üzerindeki etkisi kü-
koşullarının tarım gibi geleneksel sektördeki iş reselleşme ve yoksulluk ilişkisinin önemli bir
piyasası koşullarından üstün olduğunu ortaya göstergesi olarak kabul edilmektedir. Dünyada
koymuştur. Bununla birlikte, küreselleşmenin çocuk işçiliğinin azalmakta olduğu yönünde bir
işçilerin düşük ücretli ve yetersiz ücret dışı ça- bilgiye sahip olunsa da küreselleşmenin hız ka-
lışma koşullarını temsil eden tarım sektöründen zandığı 1990’lı yıllarla birlikte, çocuk işçiliğinde-
göreli olarak daha yüksek ücretler ve daha iyi ki azalma eğiliminin yavaşlamış olması, ILO’nun
çalışma koşullarını temsil eden ihracat ağırlık- çocuk işçiliğini ortadan kaldırma hedefinde
lı modern sektörlere transferine katkı yaptığı sapma olarak değerlendirilmiş ve konuya ilgiyi
hipotezini doğrulayan bulgular elde edilmiştir. arttırmıştır. Küreselleşme karşıtları ticaretin ser-
170 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Kendimizi Sınayalım
1. Dünyada göreli yoksulluğun artış eğiliminde oldu- 5. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının işsizlik
ğu bilinmektedir. Yoksulluk derecesindeki artış aşağı- yarattığı düşüncesine göre yabancı sermaye girişinden
daki hangi dönemde diğer dönemlere göre daha yük- bu nedenle en çok etkilenecek sektör hangisi olabilir?
sek oranda gerçekleşmiştir? a. Sanayi sektörü
a. 1960-1970 b. Hizmetler sektörü
b. 1970-1980 c. İthal ikameci sektör
c. 1980-1990 d. İhracatçı sektör
d. 1990-2000 e. Tarım sektörü
e. 1960-1980
6. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının geliş-
2. Gelişmekte olan dünyanın aşağıdaki hangi bölge- mekte olan ülkelerde gelir eşitsizliği üzerindeki etkisini
sinde mutlak yoksulluk oranındaki azalma eğiliminin araştıran çalışmaların kuramsal dayanağı hangisidir?
küresel ekonomiyle bütünleşme süreçlerinden bağım- a. Kuznets Hipotezi
sız olarak ortaya çıktığı kabul edilmektedir? b. Hecksher-Ohlin Teorisi
a. Orta Doğu c. Mundell Hipotezi
b. Kuzey Afrika d. David Ricardo Karşılaştırmalı Üstünlükler
c. Latin Amerika e. Stolper-Samuelson Teoremi
d. Sahra Altı Afrika
e. Doğu ve Güney Asya 7. Aşağıdaki ifadelerden hangisi gelişmekte olan ülke-
lerde ticaretin serbestleştirilmesi ve gelir eşitsizliği ara-
3. Küreselleşmenin yoksulluğu arttırmakta olduğu gö- sındaki ilişkiyi sorgulayan araştırmaların sonuçlarını
rüşü öncelikle aşağıdaki hangi faktöre dayandırılarak doğru olarak ifade etmektedir?
ifade edilmektedir? a. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve gelir
a. Büyümenin yavaşlaması eşitsizliği arasında anlamlı bir ilişki yoktur.
b. Enflasyonun azalması b. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ge-
c. İşsizliğin artması lir eşitsizliğini azalttığını kanıtlayan bulgulara
d. Döviz kurunun yükselmesi rastlanmamıştır.
e. Gelir eşitsizliğinin azalması c. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ge-
lir eşitsizliğini arttırdığını kanıtlayan bulgulara
4. Küreselleşmiş olarak tanımlanan ülkelerin küresel- rastlanmamıştır.
leşmemiş olanlardan daha yüksek büyüme performan- d. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve gelir
sı gösterdiklerini ve yoksulların gelirinin de ortalama eşitsizliği arasında doğrusal bir ilişki vardır.
gelir artışına paralel bir artış gösterdiğini açıklayan ça- e. Hiçbiri
lışma kimler tarafından yapılmıştır?
a. Dollar ve Kraay 8. Ülkeler arasında daha fazla yabancı sermaye yatı-
b. Santarelli ve Figini rımı çekmek üzere yaşanan rekabet sürecinde her bir
c. Rodriguez ve Rodrik ülkenin iş piyasası standartlarını giderek daha aşağıya
d. Bhagwati ve Srinivasan çekme yarışına girmesi ile oluşan olumsuzlukları aşağı-
e. Lee ve Vivarelli daki hangi kavram tanımlamaktadır?
a. Dibe doğru yarış
b. Çifte yarar
c. Piyasa rekabeti
d. İş piyasası koşullarının bozulması
e. Eksik istihdam
172 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Yaşamın İçinden
9. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının geliş-
mekte olan ülkeleri düşük asgari ücret uygulamanın “Küreselleşen Dünyada Yoksulluk Artıyor”
mümkün olması nedeniyle tercih ettiklerini ileri süren Milli Prodüktivite Merkezi (MPM) yaptığı araştırma-
hipotezi sorgulayan araştırmanın sonuçlarını aşağıda- da, küreselleşme sürecinin, ülkelere ekonomik, siyasal
kilerden hangisi özetlemektedir. ve sosyal açıdan bazı gelişmeleri vaat etse de aynı za-
a. Yerli firmalar asgari ücrete daha fazla uymakta- manda yoksulluğun artışı gibi çeşitli olumsuz sonuç-
dırlar ları beraberinde getirdiğine dikkat çekti. Araştırmada,
b. Yabancı sermayeli firmalar asgari ücrete daha küreselleşme ile ekonomik ve sosyal hayatın dışında
fazla uymaktadırlar kalan yoksulların yoksulluktan kurtulma umudunun
c. Yerli ve yabancı sermayeli firmalar asgari ücrete da tükendiği vurgulandı. MPM tarafından yapılan bir
uymamaktadırlar araştırmaya göre; hayatın her alanında büyük değişim-
d. Yerli ve yabancı sermayeli firmalar asgari ücrete ler getiren küreselleşme süreci, ülkelere ekonomik, si-
aynı şekilde uymaktadırlar yasal ve sosyal açıdan bazı gelişmeleri vaat etse de aynı
e. Yerli veya yabancı sermayeli olmanın asgari zamanda yoksulluğun artışı gibi çeşitli olumsuz sonuç-
ücrete uyumu belirleyen bir sonucu bulunma- ları beraberinde getiriyor. Araştırmada, küreselleşme
maktadır. sürecinin yoksulluk ile ilişkisi tanımlanırken üzerinde
durulması gereken en önemli noktanın küreselleşme-
10. Küreselleşmenin çocuk işçilere teklif edilen ücreti nin beraberinde getirdiği uluslararası kuruluşlar ve
arttırarak ebeveynlerin tercihlerini çocuklarını okula bunların azgelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde uy-
göndermek yerine çalıştırmaktan yana belirleyen etkisi guladığı yapısal uyum programları olduğu kaydedildi.
aşağıdaki hangi kavramla tanımlanmaktadır? Araştırmada, yapısal uyum programlarının reel üc-
a. Gelir etkisi retlerin düşmesine neden olurken, işini kaybeden in-
b. Yoksulluk etkisi sanların sayısının artması da ücretlerdeki düşüşünün
c. İkame etkisi arttığının tespit edildiği kaydedildi. Çalışan kesim için
d. Ücret etkisi alternatif emek gücünü oluşturan işsizlerin tehdit un-
e. Boş zaman etkisi suru haline geldiği belirten Araştırmada, “Çünkü çok
düşük ücret karşılığında çalışmayı işsiz kalmaya tercih
etmektedirler” denildi.
Küreselleşmenin az sayıda insana refah sağlarken dünya
nüfusunun büyük bir bölümünü yoksul bıraktığını tes-
pit edildiği araştırmada, “Uygulanan politikalar ile hem
ülkeler içinde hem de ülkeler arasında eşitsizlik derin-
leşmiş ve zengin ile yoksul arasındaki uçurum artmıştır.
Yirminci yüzyılın başında kişi başına düşen gayri safi
yurtiçi hasılada en zengin ile en yoksul arasındaki fark
22’ye 1 iken 2000 yılına gelindiğinde bu fark 267’ye 1’e
kadar yükselmiştir. Daha fazla zenginlik getireceği var-
sayılan küreselleşme, bütün dünyada yoksulluğun art-
masına neden olmuş ve bu süreçte uygulanan iktisadi
ve sosyal politikalar sonucunda pek çok insan işsiz kal-
mıştır. Bu insanlar “yeni yoksullar’ olarak adlandırılan
kesimi oluşturmuştur. Yeni yoksullar önceden yoksul
olmayıp, yeni iktisadi ve sosyal yapılanmaların oluşması
sonrasında yoksullaşanları ifade etmektedir. Yeni yok-
sulları geleneksel yoksullardan ayıran en temel özellik,
gelir azlığı nedeniyle tüketime katılamamaları ve top-
lumdan dışlanmalarıdır. Yeni yoksullar, işsizlik nede-
7. Ünite - Küreselleşme ve Yoksulluk 173
Okuma Parçası
niyle ekonomik yapıdan dışlanmanın yanında sosyal ve “Küreselleşme, Büyüme ve Yoksulluk: Dünya
siyasal olarak da kenarda kalan, dışlanan tabakaya kar- Bankası Anlamaya Başladı mı?”
şılık gelmektedir” ifadeleri kullanıldı. Dünya Bankası’nın küreselleşmeye ilişkin son raporu
Küreselleşme ile birlikte büyük kentlerde yaşam alan- ilk bakışta az sayıda sürpriz içermektedir. Rapor, küre-
larına ilişkin eşitsizliklerinde derinleştiğine dikkat selleşme bağlamında daha çok yol almış olan ülkelerin
çekilen araştırmada, yoksulların kent merkezlerin- yoksulluğun azaltılmasında ve ekonomik büyümede di-
den dışlanmış ve belli alanlara yığıldığı kaydedildi. ğer ülkelere kıyasla daha büyük başarı elde eden ülkeler
Merkezden uzak kalan yoksulların eğitim, sağlık gibi olduğu mantrasını yineliyor. Ancak raporun sayfaları
temel kamu hizmetlerinden faydalanma imkanla- arasında aynı zamanda şaşırtıcı bir itiraf gizli: Dünya
rı azalmış ya da tamamen ortadan kalktığı belirtilen ekonomisiyle en hızlı bütünleşen ülkeler mutlaka ticaret
araştırmada, küreselleşme ile ekonomik ve sosyal ha- yanlısı politikaları en fazla benimseyenler değil.
yatın dışında kalan yoksulların yoksulluktan kurtulma Bunun ne anlama geldiğini bir düşünün. Her şeyden ev-
umudunun da tükendiği vurgulandı. Küreselleşme ve vel, Banka; ticaretin serbestleştirilmesinin yalnızca büyü-
yapısal uyum programlarının tek başına yoksulluğun menin canlandırılması için değil, dünya piyasalarıyla bü-
nedenini oluşturmadığı kaydedilen araştırmada şöyle tünleşmek için bile etkili bir aygıt olamayabileceğini itiraf
devam edildi: “Üçüncü Dünya ülkelerinde yoksulluk ediyor. Ve küreselleşmenin faydaları hakkında yineleye
ve eşitsizlik 1980 öncesinde de vardı ama son yıllarda geldiği iddiaların, gelişmekte olan ülkelerde ticaret poli-
büyük bir sıçrama kaydettiği kesindir. Yapısal uyum tikasının nasıl yürütülmesi gerektiği konusunda doğru-
programları sonrasında borçlar nedeniyle kredi akışı- dan bir anlamı olmadığını örtülü bir şekilde kabul ediyor.
nın durması, yabancı yatırımların azalması, işsizliğin Diğer bir deyişle, Banka, ampirik verilere açık fikirlilikle
artması, ücretsiz kamu hizmetlerinin azalması ülke- bakan herkes için aşikar olan bir gerçekle yüzleşmeye baş-
lerde yoksulluğun artışını körükleyen önemli unsur- lıyor: Küresel piyasalarla hızlı bütünleşme, ticaret serbes-
lardır. Ülkelerin ekonomik yapısında meydana gelen tisinin ya da Dünya Ticaret Örgütü’nün kurallarına bağlı-
bu olumsuz durum, sosyal yaşamı da aşındırmıştır. Az lığın değil de, genellikle, nev-i şahsına münhasır özellikle-
gelişmiş ülkelerde işsizlik oranı büyürken toplumsal ri olan başarılı büyüme stratejilerinin bir sonucudur.
huzursuzluk ve şiddet artmış, ayrıca beslenme ve sağlık Son yirmi yılın iki “büyüme mucizesi” ve Dünya
koşulları da kötüleşmiştir. Yaşanan bu süreçte çevre so- Bankası’nın örnek küreselleşmecileri olan Çin ve
runları da yoksulluğu etkileyen olumsuz unsurlardan Hindistan’ı düşünün. Temel ticaret reformları, her iki
biri olarak artmıştır”. ülkede de yüksek hızlı bir büyümenin başlamasından
yaklaşık on yıl sonra yapıldı. Ayrıca, bu ülkelerin tica-
Kaynak:http://www.haberler.com/kuresellesen- ret kısıtlamaları dünyada en yüksekler arasındadır. Çin
dunyada-yoksulluk-artiyor-2207071-haberi/25 örneğinde, hızlı büyüme 1970’lerin sonlarında tarım-
Ağustos 2010, Ankara Haber Ajansı, 22/07/07. da “hanehalkı sorumluluk sistemi”nin ve “iki katmanlı
fiyatlamanın” getirilmesiyle başladı. Yetkililer; ihracat
serbestisini ancak bundan çok sonraları, 1980’lerini-
kinci yarısı ile 1990’larda kararlı bir şekilde uygula-
maya başladılar. Hindistan’da ise, büyüme trendi daha
1980’lerin başlarında yüzde 3 gibi önemli bir oranda
artmıştı. Ciddi bir ticaret reformu ise, 1991-93 döne-
mine kadar başlatılmadı. Her iki ülkedeki hükümetler,
sahip oldukları kıt siyasi-sermaye ile idari-kaynakları
ticaret serbestisi dışındaki alanlara odaklamışlardı.
Gerek Hindistan gerekse Çin, ticaretlerini yeterince
arttırdıkları için Dünya Bankası ölçütleriyle “küresel-
leşmeci” dirler. Ancak gerek bu iki ülkenin gerekse
Güney Kore, Tayvan, Vietnam gibi diğer birçoklarının
deneyimlerinin de gösterdiği gibi, yoğun ticaret ser-
174 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Yararlanılan Kaynaklar
dan yabancı sermaye yatırımlarının transfer olduğu ül- Aldersen, A. S. ve Nielsen, F. (1999). “Income Inequ-
kelerdeki düşük iş piyasası standartlarında çalışan işçiler ality, Development and Dependence: A Recon-
ile rekabet etmek zorunda bırakmıştır. Küreselleşme ile sideration”, American Sociological Review, 64(4),
ilişkili olarak gelişmiş ülkelerde ücretler azalmaya, işsiz- 606-631.
lik artmaya ve sendikalar üye kaybetmeye başlamıştır. Attanasio, O.-Goldberg, P. ve Pavcnik, N. (2004). “Tra-
Uluslararası iş bölümüne yeni katılan gelişmekte olan de Reforms and Wage Inequality in Colombia”,
ülkelerde ise yeni iş olanakları ve iş piyasası standartları Journal of Development Economics, 74, 331-366.
yükselmeye başlamış olsa da sendikalaşma eğilimlerinin Bacak, B. ve Dönmez Kara, C.Ö. (2009). “Küresel Yok-
arttığını gösteren kanıtlar bulunmamaktadır. Sendikalar sulluğun Önlenmesinde Sendikaların Rolü”, Yö-
geleneksel üretim alanlarında sahip oldukları güçlerini netim Bilimleri Dergisi, 7(2), 83-98.
kaybederken değişen üretim sistemi ve yeni istihdam Barro, R. J. (2000). “Inequality and Growth In a Pa-
pozisyonları işçilerin örgütlenmelerine olanak sağla- nel of Countries”, Journal of Economic Growth, 5,
mamaktadır. Çok uluslu şirketlerin doğrudan yabancı 5-32.
sermaye yatırımları ile gelişmekte olan ülkelerde ulusal Basu, K. (1999). “Child Labor: Cause, Consequence
düzeydeki sendikal örgütlenmelerin gücünü azaltmakta and Cure, with Remarks on International Labor
olduğu da gözlenmektedir. Standards”, Journal of Economic Literature, 37(3),
Sendikalar tarihi incelendiğinde sendikaların iş piya- 1083-1119.
sası standartlarının yükseltilmesinde ve yoksulluğun Bhagwati, J. ve Srinivasan, T. S. (2002). “Trade and Po-
önlenmesinde çok etkili oldukları görülür. Ancak verty in the Poor Countries”, American Economic
sendikalar küreselleşme süreci ile birlikte bu etkileri- Review Papers and Proceedins, 92(2), 180-183.
ni kaybetmeye başlamışlardır. Küreselleşmenin yeni Birchenall, J. A. (2001). “Income Distribution, Hu-
dinamikleri karşısında sendikaların etkisi, sayıları man Capital and Economic Growth in Colom-
gittikçe daralan ve örgütlenmesi güç vasıfsız işçiler ile bia”, Journal of Development Economics, 66, 271-
sınırlanmaktadır. Vasıflı işgücünün istihdam edildiği 287.
yeni üretim alanlarında sendikalara talep giderek azal- Bonnal, M. (2007). “Child Labor, Openness, Human
maktadır. Küreselleşme ile birlikte sendikalar mevcut Capital and Technology: A Panel Data Appro-
üretim yapısı içinde yer bulamayarak fonksiyonunu ach”, The American University of Paris Working
kaybetme tehlikesi içine girmiş durumdadır. İş piyasası Paper, No. 79.
standartlarının yükseltilmesinde önemli bir rol oyna- Buse, M.,Braun, S. (2004). “Export Structure, FDI and
yarak yoksulluğun azaltılmasına katkı yapan sendika- Child Labour”, Journal of Economic Integration,
ların küreselleşme ile birlikte etkinliğini kaybetmeye 19 (4), 804-829.
başlaması dünyada gelir eşitsizliğinin ve yoksulluğun Caner, A. (2007). “Finansal Serbestleşme ve Yoksul-
artışını açıklayan faktörler arasında yer almasına ne- luk İlişkisi Üzerine”, İktisat İşletme ve Finans, 22
den olmuştur (Daha fazla bilgi için bkz. Bacak ve (265), 5-17.
Dönmez Kara, 2009). Campano, F., Salvatore, D. (2006). Income Distributi-
on, Oxford University Press: USA.
Cigno, A.-Rotati, F. ve Guarcello, L. (2002). “Does Glo-
balisation Increase Child Labour?”, Discussion
Paper, No. 470.
Cimoli, M. ve Katz, J. (2003). “StructuralReforms,
Technological Gaps and Economic Development:
a Latin American Perspective”, Industrial and
Corporate Change, 12, 387-411.
Cornia, G. A. ve Kiiski, S. (2001). “Trends in Income
Distribution in the Post WWII Period: Evidence
and Interpretation”, WIDER Discussion Paper,
2001/89.
7. Ünite - Küreselleşme ve Yoksulluk 177
Cornia, G. A. (2004). “Trade Liberalization, Foreign Harrison, A.,Scorse, J. (2003). “Globalization’sımpact
Direct Investment and Income Inequality”, (Ed. on Compliance with Labor Standards”, Collins, S.,
Lee, E.,Vivarelli, M.), Understanding Globalization, Elliot, K. (eds), Brookings Trade Forum 2003, Was-
Employment and Poverty Reduction, PalgraveMac- hington, DC., 45-96.
millan, New York, 169-208. Higgins, M., Williamson, J. G (2002). “Explaining Ine-
Dağdemir, Ö. (2008). “Küreselleşmenin Gelişmekte quality the World Round: Cohort Size, Kuznets
Olan Ülkelerde Gelir Dağılımı Üzerindeki Etki- Curves, and Openness”, NBER Working Paper,
leri”, İktisat İşletme ve Finans, 23(265), 114-129. No.7224, Cambridge, Ma: National Bureau of Eco-
Dağdemir, Ö., Acaroğlu, H. (2010). “The Effects of Glo- nomic Research.
balization on Child Labor in Developing Countri- Iram, U., Fatima, A. (2008). “International Trade, Fo-
es”, Business and Economic Horizons, 2, 37-47. reign Direct Investment and the Phenomenon of
Davies, R.,Voy, A. (2009). “The Effect of FDI on Child Child Labor, The Case of Pakistan”, International
Labor”, Journal of Development Economics, 88, Journal of Social Economics, 35(11), 809-822.
59-66. Kis-Katos, K. (2007). “Does Globalization Redu-
Dollar, D., Kraay, A. (2002). “Growth is Good for The ce Child Labor?”, The Journal of International
Poor”, Journal of Economic Growth, 7, 195-225. Trade&Economic Development, 16(1), 71-92.
Edmonds, E.,Pavcnik, N. (2002). “Does Globalization Kletzer, L. (2004). “Trade Related Job Loss and Wage
Increase Child Labor? Evidence From Vietnam”, Insurance: A Synthetic Review”, Review of Inter-
NBER Working Paper, No. 8760. national Economics, 12(5), 724-748.
Edmonds, E.,Pavcnik, N. (2006). “International Trade Kucera, D. (2002). “Core Labour Standards an Fore-
and Child Labor: Cross Country Evidence”, Jour- ign Direct Investment”, International Labour Re-
nal of International Economics, 68, 115-140. view, 141(1-2), 31-69.
Edwards, S. (1997). “Trade Policy, Growth and Inco- Lall, S. (2004). “The Employment Impact of Globa-
me Distribution”, American Economic Review Pa- lization in Developing Countries”, (Ed. Lee, E. ve
per and Proceedings, 87, 205-210. Vivarelli, M.), Understanding Globalization, Emp-
Feenstra, R. C., Hanson, G. H. (1997). “Foreign Direct loyment and Poverty Reduction, Palgrave Macmil-
Investment and Relative Wages: Evidence from lan: New York, 73-101.
Mexico’s Maquiladoras”, Journal of International Langmore, J. (2004). “International Strategy for De-
Economics, 42, 371-393. cent Work”, (Ed. Lee, E.,Vivarelli, M.), Understan-
Figini, P.,Gorg, H. (1999). “MultinationalCompa- ding Globalization, Employment and Poverty Re-
nies and Wage Inequality in the Host Country: duction, PalgraveMacmillan: New York, 349-374.
The Case of Ireland”, Weltwirtschaftliches Archiv, Lee, E.,Vivarelli, M. (eds) (2004). Understanding Glo-
135(4), 594-612. balization, Employment and Poverty Reduction,
Ghose, A. K. (2000). “Trade Liberalization and Ma- PalgraveMacmillan: New York.
nufacturing Employment”, ILO Employment Pa- Lee, E.,Vivarelli, M. (2006). “Introduction”, Globali-
per, 2000/3, Geneva: International Labour Office. zation, Employment and Income Distribution in
Ghose, A. K. (2003). Jobs and Incomes in a Globali- Developing Countries, ILO, Palgrave Macmillan:
zing World, International Labour Office, Geneva. New York; 1-23.
Goldberg, P. K.,Pavcnik, N. (2004). “Trade Inequality Levinsohn, J. (1999). “Employment Responses to In-
and Poverty: What Do We Know? Evidence From ternational Liberalization in Chile”, Journal of In-
Recent Trade Liberalization Episodes in Develo- ternational Economics, 47 (2), 321-344.
ping Countries”, National Bureau of Economic Re- Mahler, V. A. Jesuit, D. K. ve Roscoe, D. D. (1999).
search Working Paper Series, No. 10593. “Exploring the Impact of Trade and Investment
Gros, J. B. (2004). “Labour Demand of Develo- on Income Inequality: A Cross National Sectoral
ping Countries in a Decade of Globalization: Analysis of the Developed Countries”, Compara-
A Statistical Insight”, Ed. Lee, E. and Vivarelli, tive Political Studies, 332-363.
M.,Understanding Globalization, Employment and
Poverty Reduction, Palgrave Macmillan, New York,
107-139.
178 Gelir Dağılımı ve Yoksulluk