Professional Documents
Culture Documents
Li̇pi̇d Metaboli̇zmasi Yeni 2022
Li̇pi̇d Metaboli̇zmasi Yeni 2022
Li̇pi̇d Metaboli̇zmasi Yeni 2022
Biyokimyasal Fonksiyonları
Lipitler vücut için sadece ana enerji kaynağı değildir, ayrıca hücrelerin sulu
bölümlerinin ve hücre içi yapılarının bölümlenmesine olanak sağlayan hidrofobik
bariyer görevi üstlenir. Yani, yapıtaşı olarak davranırlar. Hücre zarının ve
subsellüler bazı partiküllerinin önemli bir kısmını oluştururlar. Hücre zarında
proteinlerle birlikte organize agregatlar oluştururlar; lipofilik ve hidrofilik alanları
birbirinden ayırmak suretiyle hücreyi kompartmantlara ayırırlar ve böylece hücre
içindeki metabolik olayların selektif lokalizasyonunu sağlarlar.
Ara metabolitler için kaynak (AsetilCoA) oluştururlar.
Bazı organları dış etkenlere karşı korumasını ve uygun anatomik pozisyon
almasını sağlarlar.
Termal izolatör (deri altı lipidleri) olarak davranırlar.
Sinirsel iletinin korunmasını sağlarlar (Miyelin kılıfının sinirler boyunca elektriksel
yalıtkan oluşturması gibi).
Enerjinin uzun süreli depo şeklidir ve yüksek enerji potansiyeline sahiptir. (1 g yağ
,9.3 kcal;1 g KH ,4.2 kcal;1 g protein 5.6 kcal).Vücudumuz enerji fazlasını öncelikle
karın boşluğu ve deri altı dokusunda lipid olarak (özellikle nötral yağ halinde)
depolar. Bu depo yağları ihtiyaç halinde mobilize olur ve metabolik reaksiyonlar
için hazır hale geçerler.
Yağda çözünen bazı vitaminlerin düzenleyicisi ve koenzim olarak görev alabilirler.
Vitamin D, prostaglandinler,safra asitlerine ve diğer steroidlere kaynaklık ederler
ve vücut homeostazisinin kontrolünde önemli rol üstlenirler.
Aterosiklerotik hastalıklarla ilişkileri vardır. Özellikle tüm dünyada ölüm
sebeplerinin başında gelen kalp hastalıklarına yol açan ateroskleroz ile yakından
ilişkilidir. Dolayısıyla lipid biyokimyasının iyi bilinmesi ateroskleroz ve şişmanlık gibi
hastalıkların aydınlatılmasında ve belki tedavilerinde önemli olacaktır.
Kan plazmasında lipoproteinlerlipidlerin transport formlarını oluştururlar.
TRİAÇİLGLİSEROL
FOSFOLİPİD
Lipoliz ALKOL
Esterleşme
AKTİVASYON
Lipogenez
Gliserol 3 P AçilCoA
Beta Oksidasyon
Ketogenez
Kolesterol
CO2 H2O
Yağ Asitleri (YA)
YA, yapısal olarak en basit lipid sınıfıdır.
YA, çift ya da tek sayıda C atomuna sahip olabilirler. Doğal yağlarda bulunan
yağ asitleri genelde düz zincir türevidirler ve iki C’lu birimlerinden sentez
edildikleri için çift sayıda C atomuna sahiptirler. Bu zincirler doymuş veya
doymamış olabilirler.
YA’lerinin % 95’e yakını ester halinde, % 5’i ise serbest yağ asidi halinde
plazmada bulunurlar. Ester halindeki YA, %45 Trigliseridler, %35 Fosfolipidler
ve % 15’i kolesteroldedir.
Serbest yağ asitleri açlık durumunda plazma seviyesi artarak(albümin ile) ana
enerji kaynağı olur.
Doymuş YA
Genel formülleriCnH 2n+1 COOH: (CH3 (CH2) n COOH)
b.Prostosiklinler
Çift bağ sayısı arttıkça erime noktası azalır. Zincir uzunluğu arttıkça erime
noktası artar.
12 veya daha fazla karbonlu YA 37oC’de katı iken, 18 C’lu ve 2 çift bağ taşıyan
bir YA 0oC’de dahi sıvıdır. Bu nedenle diz ve dirsek gibi soğuğa maruz kalan
kısımlarda doymamış YA oranı daha fazladır.
Palmitoleik
16:1∆9 CH3(CH2)5C=C(CH2)7COOH -
asit
ESANSİYEL
18:2∆9,12 Linoleik asit CH3(CH2)4C=CCH2C=C(CH2)7COOH
YAĞ ASİDİ
ESANSİYEL
18:3∆9,12,15 Linolenik asit CH3CH2C=CCH2C=CCH2C=C(CH2)7COOH
YAĞ ASİDİ
Araşidonik Eikosanoid
20:4∆5,8,11,14 CH3(CH2)3(CH2C=C)4(CH2)3COOH
asit sen.için öncül
Linolenik asit ise büyüme ve gelişmede önemli olan omega 3 yağ asitlerinin
öncülüdür.
YAĞ ASİDİ SENTEZİ (LİPOGENEZ)
Vücut tarafından kullanılan yağ asitlerinin büyük kısmı alınan diyetten sağlanır.
Diyetle alınan aşırı miktardaki karbonhidrat ve protein, TAG olarak depolanan yağ
asitlerine dönüştürülebilirler. İnsanlarda yağ asidi sentezi başlıca karaciğer ve süt
salgılayan meme bezlerinde, bir miktar yağ dokusunda meydana gelir. Yağ asit
sentezinde asetilCoA’dan gelen karbonlar sentez sırasında gittikçe uzamakta olan
yağ asit zincirine girerler. Bu sentezde ATP ve indirgenmiş NADPH kullanılır.
AsetilCoA MalonilCoA
AsetilCoAKarboksilaz
2- Yağ asidi oksidasyonunda ikinci kademe asetil CoA nın asetil kısmının sitrik
asit siklusunda CO2 ve suya kadar oksitlenmesidir.
3- Yağ asidi oksidasyonunda üçüncü kademe, beta oksidasyon ve sitrik asit
siklusunda açığa çıkan proton ve elektronların mitokondride elektron transport
zincirinde değerlendirilmesi.
YAĞ ASİDİLERİNİN -OKSİDASYONUNUN
ENERJİ BİLANÇOSU
Burada palmitik asit örnek alınarak bir yağ asidinin enerji verimi
değerlendirilecektir. Palmitik asit, 16 karbonlu bir yağ asididir. Bu yıkıma ait toplu
reaksiyon şu şekildedir:
Bu şekilde oluşan Asetil CoA lar sitrik asit siklusuna dahil olarak CO2 ve H2O
ya parçalanmaktadır. Bu olayın toplu reaksiyonu ise şu şekildedir.
D-MetilmalonilCoA
Piruvat L-MetilmalonilCoA
AsetilCoA
PROSTAGLANDİNLER, TROMBOXANLAR,
LÖKOTRİENLER VE LİPOKSİNLER
Ketogenezin kontrolü
1. Kontrol yağ dokusundadır. Yağ dokusunda serbest yağ asitlerinin mobilizasyonunu
düzenleyen faktörler, ketogenezin kontrolünde önemli bir rol oynar. Çünkü keton
cisimlerinin prekürsörü serbest yağ asitlerinden oluşan asetilCoA’lardır.
2. Karaciğerde yağ asitlerini iki akibet beklemektedir. Esterleşme veya β-oksidasyon
yoludur. Esterleşme kapasitesi prekürsör olarak gliserol 3 fosfatın elde
edilebilirliğine bağlıdır. Açlığın başlangıcında serbest yağ asiti artışı ile asetilCoA
karboksilaz inhibe olur, malonilCoA miktarı azalır ve enzim üzerindeki inhibisyon
kalkar ve daha fazla açilKoA oksidasyona uğrar. Bu olaylar insülin/glukagon
oranındaki azalma ile kuvvetlenir.
3. β-oksidasyonla oluşan asetilCoA ya ketogeneze yada TCA siklusuna girer. Serum
serbest yağ asiti yükseldiğinde keton cismi oluşturma eğilimi artar. İki yol arasındaki
denge ATP ile düzenlenir
Ayrıca, asetoasetat ile 3 hüdroksibütirat arasındaki denge NAD/NADH oranına
göre belirlenir. Yağ asidi oksidasyonu sırasında bu oran yüksek olduğu için 3
hidroksibütirat sentezi tercih edilir.
FOSFOLİPİD METABOLİZMASI
Fosfolipidler fosfodiestier köprüsü ile diasilgliserol veya sfingozine
bağlanmış bir alkolden oluşan polar ve iyonik bileşiklerdir. Yağ asitlerine benzer
biçimde fosfolipitler de amfipatik bir yapıdadırlar, yani herbiri hidrofilik (suyu seven)
bir kafa ve uzun bir hidrofobik (suyu iten) kuyruğa sahiptir. Fosfolipid molekülünün
hidrofobik bölümü, hücre membranın diğer yapı taşlarının (glikolipitler, proteinler ve
kolesterol) polar olmayan kısımları ile birlikte bulunur. Fosfolipitin hidrofilik (polar)
kafası membrandan dışarıya doğru uzanır ve hücre içi/dışı su içeren ortamla ilişki
içerisindedir. Hücresel membranların en önemli bileşenlerinden olan fosfolipidler,
salgı bezlerinde, kan plazmasında, yumurta sarısında, baklagillerin
tohumlarında yüksek konsantrasyonlarda bulunmaktadır. Eritrosit membran
lipidlerinin yaklaşık % 40’ ını, mitokondri iç membran lipidlerinin yaklaşık % 95
kadarını fosfolipidler oluşturur.
FOSFOLİPİDLERİN YAPISI
B.Sfingofosfolipitler: Sfingomiyelin
Sfingomiyelin omurgası gliserol değil, amino alkol
olan sfingozinden oluşturur. Bir uzun yağ asitinin
sfingozinin amino grubuna bir amid bağı ile bağlanması
neticesinde seramid oluşur. Seramid glikolipidlerin
öncül maddesi olarak iş görebilir. Sfingozinin 1.
karbonundaki alkol grubu fosforilkolin ile esterleşirse
insanlardaki tek kayda değer sfingofosfolipid olan
sfingomiyelin meydana gelir. Sfingomiyelin sinir
liflerindeki miyelinin önemli bir bileşenidir. [Not: Miyelin
kılıf merkezi sistemindeki sinir liflerini koruyan katlı ve
membranöz bir yapıdır.]
FOSFOLİPİDLERİN SENTEZİ
Gliserofosfolipidlerin sentezi ya CDP-
diaçilgliserolden fosfatidik asitin bir alkole
verilmesi ya da CDP-alkoldeki alkolün
fosfomonoesterinin 1,2-diaçilgliserole
verilmesi ile olur. [Not: CDP nükleotid sitidin
difosfattır.] Her iki durumda da CDP' ye bağlı
yapı ''aktifleşmiş ara ürün'' olarak kabul edilir ve
CMP gliserofosfolipid sentezinde bir yan ürün
olarak ortaya çıkar. Dolayısı ile eklenecek
diaçilgliserolün veya alkolün CDP' a bağlanarak
aktivasyonu fosfogliserid sentezindeki bir anahtar
kavram olarak kabul edilir. [Not: Bu olay şekerlerin
UDP' ye bağlanma yoluyla aktivasyonu prensibine
benzemektedir.] Gliserol alkol gruplarına
esterleşecek yağ asitleri oldukça geniş ölçüde
çeşitlilik gösterir, bu durum gliserol alkollerin
heterojenliğine katkıda bulunur. Fosfolipidler düz
endoplazmik retikulumda sentezlenirler ve Golgi
cisimciğine taşınırlar. Buradan organellerin
membranına taşınırlar, ya da ekzositoz ile
hücreden salgılanırlar.
Fosfatidilinositol (PI)
PI serbest inositol ve CDP-diaçilgliserolden sentezlenir. PI gliserolün 1.
karbonunda stearik asit ve 2. karbonunda araşidonik asit içeren olağandışı bir
fosfolipiddir. Bundan dolayı PI membranlarda araşidonik asit deposu olarak görev
yapar ve böylece gerekli durumlarda prostaglandin sentezi için substrat sağlar.
A. Fosfogliseridlerin Yıkımı
Fosfolipazlar fosfogliseridlerin fosfodiester bağlarını hidrolize ederler, bu da
fosfolipidin özgür bir bölgesinin her bir enzim tarafından kesilmesi ile gerçekleşir
(Fosfogliseridlerin yıkımından sorumlu olan ana enzimler aşağıda gösterilmiştir). [Not:
Bir fosfogliseridin 1. veya 2. karbonundan yağ asidinin koparılması lizofosfolipazın bir
substratı olan lizofosfogliserid' in oluşumuna yol açar.] Fosfolipazlar haberci
olarak görev yapabilecek moleküllerin (örneğin DAG ve IP3) ya da habercilerin
sentezi için gerekli substratların (örneğin araşidonik asit yolundan lökotrienlerin,
PGG2, PGH2, TXA2, PGI2, PGF2-alfa ve PGE2 gibi) salınımını sağlar. [Not:
Fosfolipazlar yalnızca fosfolipidlerin yıkımından değil aynı zamanda ''yeniden
şekillendirilmesinden'' sorumludurlar. Örneğin fosfolipaz A1 ve A2 membrana bağlı
fosfolipidlerden yağ asitlerini koparırlar ve bu koparılan yağ asitlerinin yerine yağ açil
CoA transferaz kullanılarak başka yağ asitleri koyulabilir. Bu mekanizma sayesinde
kendine özgü akciğer sürfaktanı dipalmitoilfosfatidilkolin oluşturulur ve PI' ün (bazen
PC' nin) 2. karbonunun araşidonik aside bağlanması sağlanır.]
Niemann-Pick hastalığı (A ve B)
sfingomiyelinin parçalanamaması sonucunda
ortaya çıkan otozomal çekinik bir hastalıktır. Eksik
olan enzim bir fosfolipaz C tipi olan sfingomiyelinaz'
dır. Ciddi seyirli infantil formunda (A tipi) karaciğer
ve dalak öncelikli lipid birikim organlarıdır ve bu
nedenle aşırı derecede büyüme gösterirler. Enzim
eksikliği nedeniyle yıkılamayan sfingomiyelin birikim
gösteren başlıca lipiddir. Bu hastalığa sahip çocukların MSS' de sfingomiyelin
birikimine bağlı olarak gelişen hızlı ve ilerleyici nörodejenerasyon görülür ve erken
çocukluk döneminde ölürler.
Daha hafif seyir gösteren formunda (B tipi) nöronal dokularda hasar yoktur,
oysa akciğerler, dalak, karaciğer ve kemik iliğinde birikim mevcuttur. Bu durum
hastalığın kronikleşmesine yol açar ve yaşam süresi beklentisi ancak erken erişkenlik
dönemine kadardır.
Kolesterolün Yapısı:
Kolesterolün yapısı, karbonları sırası ile numaralanmış olan dört adet bileşik
halka ve son halkaya bağlanmış 8 üyeli dallanmış hidrokarbon zincirinden
oluşmuştur. 27 karbon atomundan oluşur. Plazma kolesterolünün çoğu esterleşmiş
bir şekildedir (3. karbona bir yağ asiti bağlıdır). Esterleşme yapıyı daha da hidrofobik
yapar ve bu hidrofobik özelliğinden dolayı ya bir lipoprotein partikülünün bir bileşeni
olarak proteinle birlikte ya da safradaki fosfolipid ve safra tuzları tarafından çözünmüş
halde taşınmalıdır. Kolesterol esterler hücre membranın da bulunmazlar ve
normalde hücrelerin birçoğunda düşük seviyede bulunurlar.
Sindirim ve Emilim:
Besin yolu ile hayvansal kaynaklardan alınan kolesterolün büyük bir kısmı
ester kolesterol şeklindedir. Emilebilmesi için serbest hale geçmesi gerekir. Serbest
kolesterole üçüncü pozisyondaki OH grubu üzerinden bir yağ asidinin bağlanması ile
ester kolesterol meydana gelir. İnce bağırsak lümeninde, gerek besinlerle gerekse
safra salgısı ile gelen ester kolesterol, kolesterol esteraz tarafından
serbestleştirilerek sindirilir. Kolesterolün sindirim ve emilimine ile kolesterol
döngüsüne ait mekanizma aşağıda gösterilmiştir.
Kolesterol Sentezi:
Kolesterol nükleuslu tüm hücrelerde sentezlenmektedir. Kolesterol başlıca
sentezleri: Karaciğer (%50), deri (%30), ince barsak(%15), adrenal korteks,
yumurtalık, testis, plasenta, sinir dokusu ve aortta olur. Yağ asitlerinde olduğu gibi
kolesterolde de tüm karbonlar asetat tarafından sağlanır ve NADPH indirgeyici eş
değerleri temin eder. Sentez yolağı asetil CoA’ nın yüksek enerjili tiyoester bağının
ve ATP’nin terminal fosfat bağının hidrolizi ile sürdürülür. Sentez sitozoldeki ve
endoplazmik retikulum membranındaki enzimlerle beraber sitoplazmada
gerçekleşir. Sentez yolağı kolesterol konsantrasyonundaki değişimlere bağlıdır ve
vücut kolesterol sentez hızını kolesterol atılım hızına göre düzenleyebilir.
Kolesterol biyosentezi:
Asetil CoA’ nın HMG CoA’ ya çevrilmesi: Kolesterol sentez yolağındaki ilk iki
reaksiyon keton cisimcisiklerini üreten yolaktakilere benzerdir. Bu reaksiyonlar
neticesinde HMG CoA üretilir (Keton cisimleri sentezindeki reaksiyonlar
mitokondride, kolesterol sentezindeki enzimlerin sitozolde görev yapar!!!).
1. 6 C’lu bir bileşik olan mevalonatın HMG CoA Redüktaz ile HMG KoA’dan
sentezlenmesi (NADPH kullanılır) (Hız kısıtlayıcı basamaktır).
2. Mevalonattan CO2 kaybedilmesi ile izoprenoid birimlerin (isopentenil
pirofosfat) oluşumu (Mg, ATP kullanılır).
3. Altı tane isoprenoid birimin bir ara ürün olan skualen yapmak üzere
kondansasyona uğraması.
4. Skualen, ara steroid olan lanosterole çevrilmesi (NADPH, FADH2 ve O2
kullanılır ve lanesterol kolesterol sentezinde ilk ortaya çıkan steroid
bileşiktir).
5. Lanosterolün üç metil grubunun yitirilmesi dahil daha ileri bir çok basamaktan
geçmesiyle kolesterolün oluşması (NADPH kullanılır).
Kolesterol Sentezinin Regülasyonu:
Kolesterol sentezinde hız sınırlayıcı enzim olan HMG CoA redüktaz sentezin
ana kontrol noktasıdır ve farklı metabolik kontrol türlerinin etkisine maruz kalır.
1- Hormonal:
Glukagon, enzimi fosforile ve inaktive eder, sentez azalır.
İnsülin, defosforile ve aktive eder, sentez hızlanır.
Tiroid hormonları, HMG KoA redüktazı aktifler
2- İlaçlarla inhibisyon: HMG CoA’nın yapısal analogları olan statin türü ilaçlar
(simvastatin, lovastatin ve mevastatin) HMG CoA redüktaz’ ın geri dönüşümlü ve
yarışmalı inhibitörleridir. Kanda kolesterol düzeyini düşürmek için kullanılırlar.
3- Sterolden bağımsız fosforilasyon/defosforilasyon: HMG CoA redüktaz
aktivitesi bir protein kinaz ve bir fosfoprotein fosfataz tarafından kovalent olarak
kontrol edilir. Enzimin fosforillenmiş hali inaktiftir ve defosforile olduğunda aktif hale
geçer (protein kinaz AMP tarafından aktifleştirilir, bu yüzden ATP azaldığında
kolesterol sentezi de azalır).
Lesitin kolesterol asiltransferaz : (LCAT) Plazmada HDL tanecikleri üzerinde etkiyen
çözünür bir enzimdir. Kolesterol ve fosfatidilkolinlerden (lesitinlerden) kolesteril ester
ve lizofosfatidilkoline oluşturur
Açil CoA Kolesterol açil Transferaz: (ACAT) Hücrede kolesterolü kolesteril estere
dönüştürür. Makrofaj ve düz kas hücrelerinin sitoplazmasında kolesteril ester
damlacıklarının oluşması aterosklerozun ilk aşamalarındadır.
Steroller(Kolesterolve
digerleri)
Sitrik asit
döngüsü Yağ Keton
asitleri cisimleri
KARBONHİDRATLAR PROTEİNLER
Amino asitler
Pirüvat
ALKOL
– Cinsiyet Hormonları
– Safra asitleri
– Vitamin D
– Dışkı Steroidleri
Safra Asitleri ve Safra Tuzları
Safra organik ve inorganik bileşiklerin sulu bir karışımını ihtiva eder.
Fosfatidilkolin (fosfolipit) ve safra tuzları (konjuge safra asitleri) nicelik olarak safranın
en önemli organik bileşiklerdir. Safra ya doğrudan safra kanalı yoluyla karaciğerinden
duodenum geçer ya da sindirim için hemen gerekli değilse safra kesesinde depolanır.
E. Enterohepatik dolaşım
Bağırsağa salgılanan safra tuzları etkin biçimde (yüzde 95’inden fazlası) geri
emilirler ve yeniden kullanılırlar. Primer ve sekonder safra tuzlarının ve asitlerinin
karışımı öncelikle ileumdan geri emilir. Bağırsak mukozasından aktif transport ile
portal kana taşınırlar ve karaciğer parenkim hücreleri tarafından etkin biçimde
alınırlar . Not:Safra asitleri hidrofobiktirler ve portal kanda bir taşıyıcıya gereksinim
duyarlar. Albumin kanda yağ asitlerini taşıdığı biçimde safra asitlerini de non-kovalen
bir kompleks içinde taşır.) Karaciğer primer ve sekonder safra asitlerini glisin ve
taurin ile konjuge ederek safra tuzlarına dönüştürür ve safra içerisine salgılar. Özet
olarak; Safra tuzlarının safraya aralıksız biçimde salgılanması, duodenumdan
geçişleri sırasında bir kısmının safra asitlerin dönüştürülmesi ve sonrasında
karaciğere safra tuzları ve asitlerinin bir karışımı olarak geri dönmeleri enterohepatik
dolaşım olarak adlandırılır. Karaciğerden duodenuma günde 15-30 g safra tuzu
salgılanır ve sadece 0.5 g’ı feçesle kaybedilir. Kaybedilen safra tuzunu yerine
koymak için karaciğerde kolesterolden günde 0.5 g safra tuzu sentezlenir.
F. Safra tuzu eksikliği: Kolelithiazis
Kolesterolün karaciğerden safraya hareketi fosfolipid ve safra tuzlarının
eşzamanlı olarak salgılanması ile birlikte gerçekleşmelidir. Eğer bu ikili süreç
bozulursa ve mevcut safra tuzları ve lesitin tarafından çözülebilecek kolesteroldan
fazlası safraya girerse, kolesterol safra kesesinde çökebilir ve kolesterol safra kesesi
taşı hastalığı Kolelithiazis ortaya çıkar.
STEROiD HORMONLAR
Kolesterol tüm steroid türlerinin öncül maddesidir. Steroid hormonlar bağlandıkarı
reseptörlere göre beş gruba ayrılırlar:
1. Glukokortikoidler (örneğin kortizol),
2. Mineralokortikoidler (örneğin aldosteron)
3. Cinsiyet hormonları-androjenler,
4. Östrojenler
5. Progestinler
Glukokortikoidler ve mineralokortikoidler toplu halde kortikosteroidler olarak
adlandırılırlar. Sentez ve salgılanma adrenal korteks (kortizol aldosteron ve
androjenler), overler ve plasenta (östrojenler, progestinler) ve testislerde (testosteron)
gerçekleşir. Steroid hormonlar kan yoluyla sentez bölgelerinden hedef organlarına
taşınırlar. Hidrofobik özelliklerinden dolayı bir plazma proteini ile kompleks
oluşturmalıdırlar. Plazma albumini spesifik olmayan bir taşıyıcı protein gibi davranır
ve aldosteron’u taşır. Bununla beraber spesifik steroid-taşıyıcı plazma proteinleri
taşıdıkları steroid hormonuna albuminden daha sıkı olarak bağlanırlar, örneğin
kortikosteroid-bağlayıcı globulin (transkortin) kortizolün taşınmasından sorumludur ve
cinsiyet hormonu-bağlayıcı protein cinsiyet steroidlerini taşımaktadır. Steroid
hormonlar hedef hücrelerinin plazma membranını geçerler ve sitozoldeki veya
nükleustaki spesifik bir reseptöre bağlanırlar bu reseptör ligand kompleksleri
nükleusta birikirler, dimerize olurlar ve ko-aktivatör proteinlerle birlikte spesifik
düzenleyici DNA dizelerine bağlanırlar böylece promotör aktivasyona ve hedef
genlerin transkripsiyonunda artışa neden olurlar. Bazı genetik hastalık steroid
hormon biyosentezinin spesifik basamaklarındaki eksiklikler neticesinde ortaya çıkar.
Steroid hormonların sentezi
Karışık fonksiyonlu oksidazların kullanıldığı steroid hormonların sentezi
kolesterolün hidrokarbon zincirinin kısaltılması ve steroid nüvenin
hidroksilasyonunu içerir. Başlangıçtaki hız sınırlayıcı reaksiyon kolesterolü 21-
karbonlu pregnenolon’a dönüştürür. Bu reaksiyon, kolesterol yan zincir kesici enzim
kompleksi (desmolaz) iç mitokondriyal membrandaki bir sitokrom P450 karışık
fonksiyonlu oksidaz tarafından gerçekleştirilir. Reaksiyon için NADPH ve moleküler
oksijen gereklidir. Substrat olarak kullanılan kolesterol yeni olarak sentezlenebilir,
lipoproteinlerden alınabilir ya da steroidojenik dokuların sitozollerinde depolanmış
kolesterol esterlerden salıverilir. Pregnenolon tüm steroid hormonların ana bileşiğidir.
Pregnenolon okside olur ve bir progestin olan progesterona izomerize olur, daha
sonra endoplazmik retikulum ve mitokondride gerçekleşen hidroksilasyon
reaksiyonları ile diğer steroid hormonlara dönüştürülür. Bu reaksiyonlara görev alan
enzimler de desmolaz gibi karışık-fonksiyonlu oksidazlardır. Bu yolaktaki herhangi bir
enzimin aktivitesinde ya da miktarındaki bir kusur, etkilenmiş basamağın
sonrasındaki hormonların sentezinde bir eksikliğe ve etkilenmiş basamağın
öncesindeki hormonların veya metabolitlerin miktarında bir artışa neden olabilir.
Yolaktaki tüm üyeler güçlü biyolojik aktiviteye sahip olduklarından, yolakta enzim
eksikliği bulunması ciddi metabolik dengesizliklere yol açabilir.