Professional Documents
Culture Documents
Ve 17. Yüzyillarda Ankara
Ve 17. Yüzyillarda Ankara
Ve 17. Yüzyillarda Ankara
1
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ............................................................................................................................3
ANKARA ŞEHRİ 4
A-) Ankara Coğrafyası...............................................................................................4
B-) Ankara Sancağı Ve Kazası..............................................................................5
C-) Ankara’da Sosyal Yaşam 5
ANKARA’DA TİCARET 7
A-) Ankara’nın Ticari Faaliyetleri 7
B-) Uzak Alanlarla Ticaret.....................................................................................7
C-) İstanbul Ve Anadolu İle Ticaret...................................................................8
SONUÇ.......................................................................................................................12
KAYNAKÇA...............................................................................................................13
2
GİRİŞ
3
ANKARA ŞEHRİ
1
Ergenç, Ö. Osmanlı Araştırmaları I, İstanbul, 1980, s.87.
4
B-) Ankara Sancağı Ve Kazası
Osmanlı Devleti askeri olarak eyalet ve sancaklara ayrılmıştır. Bu sancaklar da
kazalara ayrılmıştır. Böylece merkezi idare halka daha kolay tesir edebilmiş ve
otoritesini güçlendirmiştir. Merkezi idare bu sancakların başına “bey” ünvanı taşıyan
kimseler yerleştirtirmiş ve ona sorumluluk yüklemişlerdir. Kazalarda ise kadılar
yetkilendirilmiştir. Bu iki idare de birbirlerine yardımcı olmak zorundadır. Kadılar adli
ve idari yetkilere sahiptirler. Bölgelerinde oluşan her türlü sorunu çözmekle
mükelleftirler. Kadılar adil olmalı ve pratik çözümler de üretebilmelidir. Bu sebeple
kadılara bu dönemde büyük görevler düştüğünü görmekteyiz. Osmanlı’nın başarı ile
işleyen bir toprak sistemi vardır. Tımar sistemi ismi verilen bu sistemde eyalet ve
sancakların rolü çok önemlidir. Ankara da bu dönem için tımar sisteminin başarı ile
uygulandığı bölgelerden birisidir ve Anadolu eyaletinin paşa sancaklığı görevini bir
süre üstlenmiştir. Ankara kendisine bağlı bir çok tımar bölgesinden de oluşmaktadır.
Ankara sancağı çok geniş bir alana sahiptir. Etrafındaki yerleri de göz önüne
aldığımızda tarım ve ticaret hacmi bakımından en güvenli ve verimli bölge burasıdır.
Bu da Ankara’nın bu geniş alanda merkez olmasını kolaylaştıran doğal sebeplerden
olmuştur. Etrafında bulunan kazalara hizmet götürür konuma gelen Ankara, sancağın
en geniş ve büyük kazası olmasından ötürü gelişmeye sürekli devam etmiştir.
Ankara’ya atanan kadılar özenle seçilir belirli bir seviyeye gelmiş ve kendini ispat
etmiş insanlar buraya atanırdı. Çünkü bölge Anadolu’nun en önemli kadılık
bölgelerindendir ve sorumluluğu ağırdır.
Şehrin özelliklerini Evliya Çelebi şöyle özetlemiştir, “Hamamlarından Kalealtı
hamamı, Sunguroğlu hamamı, Cenap Ahmed Paşa hamamı meşhurlardır. İki yüz
kadar da saray hamamları vardır. Yetmiş adet bağ ve bahçeli yüksek sarayları vardır.
Fakat kagir olmayıp, kat kat kerpiç yapı evleridir. Bu şehirde kiremit örtülü imaret
yoktur. Engürü kerpici taştan sert olur. Halk dilinde darbımeseldir: ‘Engürü kerpici gibi
bir kalıba dizilmiştir’ derler. Altı bin kadar mamur evleri vardır. Saraylarından Paşa
sarayı, Molla sarayı, Kederzade sarayı, Ahmed Paşa sarayı meşhurdur. İki yüz sebili
varsa da meşhurları Hacı Saravi sebili ile Hacı Mansur sebilidir. İki bin dükkân vardır.
Süslü bir bedesteni var. Dört tane zincirli kapısı vardır. Çarşılarının çoğu yüksek
yerde kurulmuştur. Uzun çarşısı, Sipahi pazarı, Kalealtı pazarı, gayet kalabalık
pazarlarındandır. Kahvehaneleri, berber dükkanları insanla doludur. Sultan çarşısı,
mahalleleri temiz olup, beyaz taş ile kaldırım döşelidir. Ayan ve eşrafı, bilginleri, iyi
kişileri, şeyhleri, maarif erbabı, şairleri çok fazladır. Anadolu toprağından olup, Türk
vilayetlerinden sayılır. Binin üzerinde temiz, olgun, anlayışlı, genç hafızları vardır.
Binlerce kişi, Yazıcızade tarafından yazılan Muhammediye kitabını ezber etmişlerdir.
‘Tarikat-ı Muhammediye’ ezberleyenler çoktur. İyi halleri ile tanınan kimseler çoktur.
Hatta Hacı Bayram-ı Veli evladından Abdurrahman Efendi de ermişlerden sayılır.” 2
2
Çelebi, Evliya, Seyahatname.
5
geçirebiliyorsa ve bu orada yaşayan halkın geneli için böyle ise yaşayan bir şehir
oluşturmak kaçınılmazdır. Bu dönem Ankara’sı için de durum tam olarak böyledir.
Şehrin gündelik hayatında herkes kendine bir yer edinebiliyor böylelikle evlerinde
sıkışıp kalmıyorlar.
Ankara’nın ve şehir olan diğer bölgelerin aslında bir sosyal tabakası vardır. Bu
tabaka din ve devlet adamlarını üst düzeye koymakta bir diğer yandan da zenginleri
doğal olarak bu grup içine almakta idi. Ankara’da da durum böyle süregelmiştir. Ama
keskin bir şekilde sınıfsal ayrım mevcut değildi.
O dönem Ankara’sında veyahut diğer şehirlerde mahalle kavramı çok büyük önem
taşıyordu. Çünkü bu mahallelerde yaşayan reaya birbirini tanıyor ortak bir paydada
buluşuyordu. Küçük mahallelerin iç ilişkileri ne kadar düzgün olursa özelden genele
doğru bir sükûnet baş gösteriyordu. Müslüman olmayan halk istisnalar haricinde
kendi ayrı mahallelerinde ikamet etmişlerdir. Bundan ziyade aynı meslek gruplarında
bulunan kişiler de aynı mahalle içerisinde yaşamaya özen göstermişlerdir. Mahalle
kültürü Türk ve İslam geleneklerinin önemli bir parçasıdır. Mahalle değiştirmek, başka
bir mahalleye taşınmak ya da evini gayrimüslim birisine satmak bu dönemde olan
olaylardır. Yani mahalle ilişkilerinde bir katılık yoktur. Mahalleli din, dil, meslek fark
etmeksizin huzur içinde yaşamış dışarıdan gelen tehlikelere beraber göğüs germiştir.
Dışarıdan gelen tehlike dediğimizde bu dönemlerde meydana gelen Celali
İsyanlarına bahsetmeden geçmeyelim. 16.yüzyılın ortalarında Anadolu’da topraksız
köylülerin ve eski sipahi ve süvarilerin de katıldığı bir eylem olarak ortaya çıkan bu
isyan kısa sürede Ankara’ya da ulaşmış, sosyal yaşamı etkilemiştir. Ankara ahalisi
ise bu isyana karşı Ankara kalesinin etrafına sur inşa etmiş doğabilecek saldırılara
ortak bir savunma alanı yaratmıştır. Bu isyan güçlükle bastırılmış Ankara da en az
zararla kurtulmuştur. Nüfusun 1/3’ü zarar görmüş geri kalan ahali ekonomik sıkıntılar
yaşayarak vergi ödemekte sıkıntı çekmişlerdir. Toparlanma süreci kısa sürmüş
Ankara ahalisi kendini revize etmiştir. Yukarıda bahsettiğim mahalleli bilinci burada
kendini açık ve net bir şekilde belli etmiştir.
Osmanlı mahallelerinde yaşayan reaya vergi vermek zorundadır ve bunların tahrir
defterinde kayıtları tutulmuştur. Kim, nerede yaşıyor, ne kadar vergi vermesi gerekir
bunların hepsine tahrir defterlerinden kolayca ulaşılabiliyordu. Burada merkezi
otoritenin sadece İstanbul’da etkili olmadığını Anadolu sancaklarında da etkisini bir
hayli hissettirip, vergisini eksiksiz alıp, sükuneti sağladığını görebiliyoruz.
Mahalleliler genelde akşamları işleri bittikten sonra kahvehanelerde, hanlarda,
mescitlerde toplanır sohbet ederlerdi. Özellikle camilerde her akşam mahallenin
erkekleri imam ile beraber namaz kılar ve cemaat bilinci ile hareket ederlerdi. Kısaca
Ankara döneminin gerekliliklerini fazlasıyla yerine getirip, reayanın sosyalleşmesi için
uygun ortamların bulunduğu, müslim ve gayrimüslim halkın iç içe yaşadığı kozmopolit
bir şehir yapısındadır.3
3
Gayrimüslim halk, müslim halk ile rahatça alışveriş ve ticaret yapabiliyor. Şeriyye sicillerinde bir Müslümanın
kendi mahallesindeki evini bir zimmiye sattığına dair kayıtlar mevcuttur.
6
ANKARA’DA TİCARET
4
Taş, H. XVII.Yüzyılda Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2014, s.122.
7
keçisinin yününden elde edilen gelir ve ticaret hacmi diğer ticari faaliyetleri gölgede
bırakacak kadar büyüktür.
Limanı olmamasına rağmen liman ticareti ile de haşır neşir olmuşlardır. Bunun
sebebi Ankara’nın iç pazarda İzmir ile sürekli ilişkide olmasıdır İzmir limanı
Anadolu’nun batıya açılan ticaret kapısı olmakla beraber önemli bir liman kentidir.
Venedikli tüccarlar 16. Yüzyılda Ankara’ya sık sık uğramışlardır. Fransız ve Lehli
tüccarlar da yine bu yüzyılda Ankara’da bulunmuşlardır. 17. Yüzyılda bir ülke
tüccarları daha katılmıştır onlar da Felemenk (Hollanda) tüccarlardır. Buradan
Ankara’da üretilen sof kumaşının Avrupa’da büyük ilgi gördüğü sonucuna varabiliriz.
Ankara’da üretilen ve dokunan aynı zamanda hammadde olarak işlenmemiş halde
de satılan bu ürün Ankara ticaretinin nerdeyse tamamını kapsıyordu. Bu sayede
üretime katılan herkesin cebine para giriyor, rekabet arttıkça kalite artıyor, ortaya
güzel ürünler çıkıyordu. Önce ülke içinde Sinop, İzmir, Kayseri ile bu ticareti yapan
Ankara halkı zamanla liman kentlerinden ve karadan dünyada adını duyurmuştur.
Doğuda Halep ve İran, Avrupa’da Lehistan, Fransa, Hollanda ve Venedik ile birden
çok kez ticaret ilişkisine girilmiş olduğunu kaynaklar bize göstermektedir.
Peki yapılan bu ticaretin önemi ne idi? Neden tüccarlar binlerce kilometre uzaktan
gelip Ankara’ya uğruyorlardı. Bunların cevabı basittir. Kaliteli ve sağlam kumaş.
Bahsettiğimiz dönemlerde kumaş hayatın hemen her alanında bugünkü olduğu gibi
kullanılıyor ve büyük bir önem taşıyordu. Kaliteli kumaş giymek zenginlik göstergesi
idi. Bu kumaştan sadece kıyafet değil düğme ve yelken gibi alternatif ürünler de
yapılıyordu. Dönemin denizcilik faaliyetlerini düşündüğümüzde, coğrafi keşifler ile
birlikte artık denizaşırı yolculukların hız kazanıp günlerce, aylarca deniz üstünde vakit
geçirdiklerini düşünürsek yelkenlerin sağlamlığının da öneminin farkına varmış
oluruz. Bu yüzden de sof kumaşının değeri anlaşılmış insanlar uzak demeden
Ankara’ya uğramışlardır.
8
pazarda çevre il ve sancaklarla da ilişkide bulunmuş, adından söz ettirmiştir. Bu
Ankara ticaretinin uzaklara açılmasında da çok önemli bir durumdur.
5
Ehl-i Örf taifesinin şer’iyye sicillerinde geçme sıklığına “Taş, H. 17. Yüzyılda Ankara, s.80.” den ulaşabilirsiniz.
6
Kadı, İslam Ansiklopedisi, http://islamansiklopedisi.org.tr.kadi , [28,06,2020].
7
Taş, H. XVII. Yüzyılda Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2014, Ankara, s.165.
8
Ergenç, Ö. 16. Yüzyılda Ankara Ve Konya, Ankara Enstitüsü Vakfı Yayınları, 1995, Ankara, s81.
9
kapandığını söylemek yanlış olur çünkü şer’iyye sicillerinde de görülmekte olan bir
husus vardır ki o da mahkemeye davacı ya da davalı olarak kadınların da geldiğidir.
Bazen yerlerine vekil tayin etmiştirler. Bu işi hem kadın hem de erkekler yapmıştır. 9
Beylerbeyine değinecek olursak bunlar askeri sınıfta en düşük rütbeli askere
yetişebilecek yakınlıkta bulunurlar. Tımar sisteminin askeri kolunun bir parçalarıdır.
Şehirlerde güvenlik sorununu çözmekle yükümlü olup sözü geçen kimselerdir.
Bilindiği üzere Anadolu beylerbeyliğinin paşa sancağı önce Ankara iken daha sonra
Kütahya olmuştur. Beylerbeyi ve sancakbeyi nasıl olunurdu? “bu yöneticilerin hepsi
kul sisteminden yetişme, bağlılıkları daha önceki görevlerinde denenmiş, devlete ve
padişaha yararlarından dolayı yükseltilerek bu göreve getirilmiş kimselerdir. Diğer bir
deyişle, beylerbeylik be sancakbeyliği bir acemi oğlanının yetenek ve bağlılığının
derecesine göre ve şartların uygunluğu halinde sadrazamlığa kadar yükselebileceği
meratib içinde önemli merhalelerdendir”10
Sancakbeylerinin ise görevi her şeyden önce hazır bir asker olmalarıdır. Görev
düştüğü zaman anında sefere ya da ortaya çıkan olaya katılmalıdır. Savaş esnasında
beylerbeyinin emri altında tımarlı sipahileri ile beraber hazır olmak zorundadırlar.
Olası bir durumda ya da gecikmede gözden düşerler hatta görevlerinden dahi
alınırlardı. Halkın can ve mal güvenliği de onlara aitti. Huzur içinde ve güvenli bir
alanda yaşamalarında sorumluluk sancakbeylerine aittir. Çalışmalarını kadı ile
ortaklaşa yürüten sancakbeyleri örf ve adetlere karşı olan durumları tespit ederdi.
Yargılama işi Kadı’nın görevi olsa da yetki alabilen sancakbeyleri olaylara emrinde
bulunan subaşılar ile müdahale ederlerdi.
Subaşılar kadı ve sancakbeylerinden sonra en önemli mevkidedirler. Toplumsal
olaylara müdahale yapmak onların görevidir. Kanunlara uyulması konusu, bunları
denetleme işi yine bu grubun görevlerindendir. Taşrada bulunan subaşılar beylerbeyi
ya da sancakbeyi tarafından tayin edilirlerdi. Tımar sahipliklerinde serbest oldukları
için bu konuda sancakbeylerine tabii değildirler. Konar göçer olarak Ankara’ya ya da
herhangi bir taşra bölgesine giden reayadan da subaşılar mesul olmuşlar ve onları
genellikle kale ve köprü inşaatında çalıştırmışlardır. Subaşıların görevleri bunlarla
sınırlı değildir. İslam ansiklopedisinde şöyle bahsedilmiştir “hayvanlara fazla yük
yüklenmemesi, kayıkçılık nizamı, narh, ayakkabıların nizama göre imali, dilenciliğin
meni ve tüfek teftişi, mukataaya verilmiş padişah haslarının denetlenmesi,
gümrüklerin teftişi, mum imalatı ve dellallık nizamı idi” 11
Yatakçılar ya da asesler diye tanımlanan grup ise çarşı ve pazarların bekçileri
konumundadır. Nerede ne kadar yatakçı olacağı kurallarda bellidir. “Ankara’da aynı
şekilde bedesten önünde, bit (kehle) pazarında, saraçhane, uzunçarşıda kısacası
çarşıların hepsinde aseslerin beklediğini öğreniyoruz” 12 Asesler geceleri dolaşırlardı,
kimlik kontrolü yaparlar ve gerek gördüklerinde suçluları cezalandırırlardı. Subaşı ya
da beylerbeyi tarafından atanırlardı. Geceleri nöbet usulü kontrolü sağlarlardı. Hatta
zamanla toprak aldıklarını da görmekteyiz. “XVI. Yüzyıl sonlarında asesbaşılara tımar
verilmeye başlanmıştır.”13
9
Bunlarla ilgili tablolara “Taş, H. XVII. Yüzyılda Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2014, Ankara, s.172-173”
ten ulaşabilirsiniz.
10
Ergenç, Ö. 16. Yüzyılda Ankara Ve Konya, Ankara Enstitüsü Vakfı Yayınları, 1995, Ankara, s.65.
11
Subaşı, İslam Ansiklopedisi, http://islamansiklopedisi.org.tr/subasi, [27,06,2020].
12
Ergenç, Ö. 16. Yüzyılda Ankara Ve Konya, Ankara Enstitüsü Vakfı Yayınları, 1995, Ankara, s.71.
13
Asesbaşı, İslam Ansiklopedisi, http://islamansiklopedisi.org.tr/asesbasi, [28,06,2020].
10
ANKARA MAHALLELERİ VE GÜNLÜK YAŞAM
SONUÇ
17
Taş, H. XVII. Yüzyılda Ankara, Trük Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2014, s.198.
12
Tüm bu yaşananlar bakımından şehirdeki gündelik ve ticari hayat sürekli işlemiştir.
İnsanlar Ankara’da sıkılmamış, herkes bir işin ucundan tutmuştur. Çevreden nüfus
çeken bir kent halini almıştır. Tarım, tekstil ve tiftik ipliği konuları Ankaralının hayatı
haline gelmiştir. Zamanla gelişmeye devam edecek olan bu şehir günümüze kadar
gelişimini hiç aksatmamıştır.
KAYNAKÇA
13