Professional Documents
Culture Documents
11 Fel 10
11 Fel 10
Sınıf
TESTLERİ Felsefe
10. Tekrar Testi
1. “...Bütün insanlara mutluluğu hakikatte mi yoksa yanlışta mı bulmak isterdiniz diye soruyorum; bu soruma hepsi evet
mutluluğu hakikatte bulmak isteriz diyorlar. Bu mutluluk da hakikatin ta kendisi, ışığım ve yüzümün esenliği olan senden
doğar Tanrı’m. Bu mutluluğu herkes ister, evet bu biricik mutluluğu herkes ister, hakikatten gelen bu mutluluğu herkes
ister. (...)
2. “Sakinlerinin ancak saadete erişmek maksadıyla yardımlaştıkları bir şehir, fâzıl bir şehir olur. Zaten saadete erişmek
maksadıyla kurulan her topluluk da fâzıl bir topluluk sayılır. Onun içindir ki bütün şehirleri saadete erişmek maksadıyla
el ele vererek çalışan bir millet de fâzıl bir millettir; bütün milletleri, saadete ulaşmak maksadıyla el birliğiyle çalışan bir
dünya da fâzıl bir dünyadır. Fâzıl şehir tam sıhhatte bir vücuda benzer. Bütün uzuvları onu hayat devresinin sonuna kadar
muhafaza etmek hususunda yardımlaşırlar.”
Buna göre, bir şehri “fâzıl şehir” hâline getiren temel toplumsal değerler aşağıdakilerden hangisinde birlikte ve-
rilmiştir?
A) Saygı ve sevgi
B) İş birliği ve yardımlaşma
C) Çalışmak ve üretmek
D) Özgürlük ve bağımsızlık
E) Sadakat ve bağlılık
3. Gözümüz yıldızlara bakar ve onların sadece küçük bir altın lira büyüklüğünde olduklarını görür. Daha sonra astronomi
ilminin delilleri, o yıldızların dünyadan kat kat daha büyük olduklarını ortaya koyar. İşte duyu organlarından biri, buradakine
benzer bir hükme varıyor. Daha sonra akıl hakemi ortaya çıkarak duyu organlarının verdiği hükmün savunulmayacak
şekilde yanlışlığını ortaya koyuyor. Böyle düşünmeye başlayınca duyu organlarım bana şu sözlerle karşı çıktılar: “Aklınla
elde ettiğin bilgilere karşı duyduğun bu güvenin daha önce duyu organlarınla elde ettiğin bilgilere karşı duyduğun o
güven gibi olmadığından nasıl emin olabilirsin? Öyleyse akıl hakemi ortaya çıkarak duyu organlarının verdiği bilgilerin
yanlışlığına nasıl hükmettiyse akıl idrakinin ötesinde başka bir hakem doğabilir ve onun sağladığı bilgilerin yanlış olduğuna
hükmedebilir.”
Gazali bu görüşleri ile aşağıdaki bilgi felsefesi akımlarından hangisi içinde değerlendirilebilir?
4. İbni Rüşd, “Dine göre felsefe ve mantıkla uğraşmak mubah mıdır, yasak mıdır?” sorularına yanıt ararken işe felsefenin tarif
ve amacını belirlemekle başlar. İbni Rüşd’e göre felsefe varlık üzerinde esaslı araştırmalarda bulunmalı ve son tahlilde
var olan her şeyi Allah’ın mevcudiyetine delaleti bakımından değerlendirmelidir. İnsanın varlık hakkındaki bilgisi ne kadar
mükemmel olursa, yaratıcı hakkındaki bilgisi de o derecede mükemmel olur.
Buna göre, İbni Rüşd’ün din ve felsefe ilişkisi konusunda aşağıdakilerden hangisini savunduğu söylenebilir?
5. “Eskiden bize doğru görünen tüm şeylerden, hatta kendiliklerinden oldukça açık olmalarına karşın, matematiğin kanıt ve
ilkelerinden bile, çoğu kişi bu konular üzerinde usavurma yaparken aldanmış oldukları için onlardan yine kuşkulanacağız.
(…) Kendilerinden en ufak bir biçimde kuşkulandığımız her şeyi bu şekilde yanlış göreceğimiz gibi aynı zamanda geri
de çevirebileceğimizi varsayarken ne Tanrı ne gök ne de yerin var olmadığını ve bir bedenimizin de olmadığını kolayca
kabul ediyoruz ancak aynı biçimde tüm bu şeylerin gerçeğinden kuşkulanırken var olmadığımızı varsayamayız. (…) Var
olmasaydık kuşku duyamazdık, bu da edinebileceğimiz ilk doğru bilgidir. (…)” Descartes, her şeyden şüphe etmenin
mümkün olduğunu düşünmekte ancak şüphe eden insanın, şüphe ettiği anda; şüphe etmek için düşünen varlığın zorunlu
olarak var olduğunu kabul etmektedir.
6. Spinoza “Ethica” adlı yapıtında ontolojik zeminli ve geometrik çıkarım yöntemine dayalı bir etik anlayışını ortaya koy-
maktadır. Tanrı ve doğayı özdeşleştiren Spinoza için, tanrısal ve doğal zorunluluğu aşan bir özgür insani iradeden söz
edilemez. İnsani bireysellik ve öznellik düzleminde özgürlük, var olan doğal zorunluluğunun bilincine uygun bir tarzda
davranmak olabilir. İnsan için kötülük olabilir fakat sonsuz ve tözsel varlık olarak Tanrı için kötülük yoktur. Tanrısal plan-
da her şey belli bir yasallık ve zorunluluk tarafından belirlenmektedir. İnsanların etik açıdan yapması gereken en önemli
şey, tanrısal zorunluluğun bilinciyle davranmak ve olup biten şeylerin neden olup bittiğine dair gerçek bir kavrayış ve iç
görüye sahip olmaktır. Böyle bir kavrayış ve içgörü kişiyi köleleştiren kötülük algısından ve dolayısıyla edilgin ve mutsuz
edici duygulardan özgürleştirecektir.
7. Hobbes insanların doğal durumda eşit olduklarını, kendi istek ve amaçları doğrultusunda birbirleriyle mücadele ettiklerini
belirtir. Ona göre insanın kavga nedenleri rekabet, güvensizlik, şan ve şeref üzerinedir. Devlet olmadıkça herkes herke-
se karşı daima savaş hâlindedir. Buradan şu açıkça görülür ki insanlar hepsini birden korku altında tutacak genel bir güç
olmadan yaşadıkları vakit, savaş denilen o durumun içindedirler ve bu savaş herkesin herkese karşı savaşıdır.
A) Tanrı buyruğu
B) İnsan doğası
C) İyi ideası
D) Ahlaki gereklilik
E) Eşitlik ideali
8. Francis Bacon’a göre insanoğlu doğaya egemen olmak istiyorsa, doğayı bilmeli ve onun yasalarından haberdar olmalı-
dır. Bu durumda insan doğayı kontrol altında tutarak dilediği gibi yararlanabilir. Bu uğurdaki tek doğru araç bilimdir. “Bilgi,
güçtür.” ifadesi Rönesans’ın yeni doğa ve insan anlayışının etkisindeki Bacon’ın felsefesinin iki kelimelik özeti gibidir.
Doğanın gücünün karşısına korkmadan çıkabilmenin yolu, Bacon’a göre bilgidir.
9. Peloponez Savaşları sırasında Atina kültürünün yıkılmasını gözlemleyen Platon, sağlam temellere dayalı bir siyasal
rejimi tarif eden ve ütopya için bir taslak olabilecek “Devlet” adlı kitabını yazmıştır. Orta Çağ patristik dönemin en bilinen
filozoflarından Augustinus, Roma’nın doğudan gelen kavimler tarafından yakılıp yıkılmasına şahit olmuş ve mutluluğu
öteki dünyada konumlayan “Tanrı Devleti” adlı ütopyayı yazmıştır. Thomas Hobbes, İngiltere’deki iç savaş sırasında
yaşanan kargaşa ve kural tanımazlığa tepki olarak “Leviathan”ı yazmış, barış ve refah içinde yaşayan bir devlet yaratmaya
çalışmıştır.
10. Paradigma kuramsal yasalar ve genellemelerle, belirli bir bilim topluluğu üyeleri tarafından benimsenen yöntem ve tek-
niklerden oluşur. Dolayısıyla belirli bir bilim alanında ne gibi sorunlar bulunduğu ve geçerli yöntemlerin hangileri olduğu
gelecekte araştırma yapacak kuşaklara paradigma yoluyla öğretilir.
11. Felsefenin tarihsel gelişimi üzerine düşünceler üreten Mübahat Türker Küyel, kültürler arasında Türk kültürünün yeri
ve önemi üzerinde durmuştur. “Felsefenin doğuşunun nedeni doğaya duyulan saygılı bir şaşkınlıktır.” diyen Küyel, fel-
sefenin doğup gelişmesini Yunan medeniyetinin bir ürünü olarak görmez. Çünkü günümüze kadar Batı ve Antik Yunan
kültürü araştırılmakta, sadece bu kültürlerin önemine değinilmekteydi. Küyel, bu yargıyı kırmakla Türk kültürünün ne
kadar eski ve zengin olduğunu, bu kültürler haricinde Türk kültürünün de dünya kültürlerine büyük katkısı bulunduğunu
araştırmalarıyla göstermektedir. Öyleki Küyel, Türk düşüncesini Mezopotamya ve Sümer düşüncesiyle ilişkilendirerek
aralarında anlamlı bir bağlantı olduğunu belirtir.
Bu parçaya göre;
12. J. J. Rousseau, “Toplum Sözleşmesi” adlı eserinde “İnsan özgür doğar ama kendini zincire bağlanmış olarak bulur.” der.
Devletin yasalarına itaat ederken aynı zamanda birlikte özgür yaşamanın olanağını sorgular. İnsanın özgürlüğü sorunu-
nun çözümünü Rousseau, bireyin kendisini bütün haklarıyla toplumun tümüne bağlamasında bulur. Bütünün iyiliğini göz
önünde bulunduran bir duyguyla ve siyasi bilinçle topluma bağlanan birey, kaybettiği doğal özgürlüğünün yerine yasal
özgürlüğü koyabilecektir.
Buna göre, Rousseau için bireyin özgürlüğü aşağıdaki koşullardan hangisiyle sağlanabilir?
13. Anthony Giddens’a göre modernlik, modern toplumu anlatan temsili bir kavram olmakla birlikte, 17. yüzyılda Avrupa’da
başlayan ve sonraları neredeyse bütün dünyayı etkisi altına alan toplumsal yaşam ve örgütlenme biçimlerine işaret eder.
Modernlik toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel bağlamda vuku bulan küresel ölçekli bir fenomendir. Örneğin Fransız
İhtilali, siyasal alanda çarpıcı değişikliklere neden olmuştur. Özgürlük ve eşitlik gibi dünyevi idealler doğrultusunda eski
toplumsal düzenin ortadan kaldırılabileceği görülmüş ve bu idealler doğrultusunda siyasi bir değişim iklimi yaşanmıştır.
Bugün, gerçek siyasi nitelikleri ne olursa olsun, yöneticileri tarafından yönetim biçiminin “demokrasi” olduğunu ilan etme-
yen çok az devlet kalmıştır. Kamuoyunda demokratik olmayan kurumların saygın bulunmaması, demokratik kurumlarda
meydana gelen bozulmaların çabuk fark edilmesi ve tepkiyle karşılanması Fransız İhtilali’nin bu küresel etkisinin bir so-
nucudur.
14. 18. yüzyıl felsefesinde bilginin kaynağı üzerine yapılan tartışmalar, özellikle felsefenin iki ana akımı olan rasyonalizm ve
empirizm üzerinden temellendirilir. Rasyonalizm, bilginin hiçbir deneye ve gözleme dayanmayan salt akılla oluştuğunu
belirtirken, empirizm bilginin deneyden çıkan ve deneye bağlı olandan oluştuğunu ileri sürer. Bu iki görüşü uzlaştırmaya
çalışan kritisizm görüşü ise bilginin akıl ve deneyle oluştuğu görüşündedir.
A) Descartes, kendisinden asla şüphe duyulmayacak ve başka bilgilere de temel olabilecek açık seçik bilgi arar. Metodik
bir şüpheciliği benimseyen Descartes, “Düşünüyorum, o hâlde varım.” önermesine ulaştığında kesin bilginin kaynağı-
na da ulaşmıştır.
B) J. Locke, insanın duyu organları vasıtasıyla kendi zihninin dışında bulunan dış dünyadan bir takım izlenimleri ve bu
izlenimlerden oluşan fikirleri tasarlayarak bilgi edindiğini savunur. Ona göre insan zihni doğuştan boş bir levhadır.
C) Hegel, varlığın ve bilginin yasalarına diyalektik yasalar ismini vermiştir. Ona göre hareketin ve yaşamın temelinde çe-
lişme ve değişme vardır. Bunu da tez, antitez ve sentez kavramlarıyla açıklar. Bu açılımın sonunda da varlık, ”Mutlak
Ruh” ismini verdiği sonsuz varlığa yönelir. Böylelikle Hegel, idea gelişim aşamasını tamamlayarak varlık dünyasını
düşünsel bir şekilde kavramış olur. Ona göre akılsal olan gerçek, gerçek olan ise akılsal olandır.
D) Kant’a göre zihnin listeleyen, kodlayan ve dünyadan anlam çıkaran “kavram kategorileri” vardır. Bu nokta da Kant,
“Algısız kavramlar boş, kavramsız algılar kördür.” der.
E) W. James’e göre gerçeklik ve doğruluk insanın bakış açısından, kanaatlerinden, dolayısıyla da eylemlerinden bağım-
sız değildir. Bundan dolayı W. James gerçeklik, doğruluk ve insan eylemlerinin sonuçlarını, sağladığı başarı ve yarar-
la değerlendirir.
15. Kant 1795 yılında yazdığı “Ebedi Barış Üzerine Felsefi Deneme” adlı eserinde ebedi barışın sağlanmasında ön koşulları
sıralar. Kant içinde gizli bir şekilde savaş nedeni bulunan hiçbir anlaşma barış anlaşması sayılmaz, der. Bu nedenle ba-
rış demek sadece saldırgan tutumun sonlandırılması değil, gizli amaçlar ile örtülü planların yapılmaması da demektir.
Buna göre, Kant edebi barışın sağlanma koşulunu aşağıdakilerden hangisine bağlamış olabilir?
16. Aristoteles’in “Nikomakhos’a Etik” adlı eserinde; “Bazıları almada aşırıya kaçarlar, bazıları ise vermede eksik kalırlar.
Nitekim hasis, nekes, pinti gibi sözcüklerle adlandırılanların tümü vermede eksik kalırlar. Doğal olarak da cömertliğe
karşıt olanın cimrilik olduğu söyleniyor çünkü o, savurganlıktan daha büyük kötülüktür ve insanı çok daha fazla yanlışa
götürür.”
Buna göre, insan eylemlerinde uyulması gereken temel prensip aşağıdakilerden hangisi olmalıdır?
17. Didim’e her gittiğimde Thales’i ana madde arayışına götüren nedenle ilgili düşünür dururum. Orada eskilerin abıhayat
dediği sudan kana kana içtiğim de, bahçemde yapraklarıyla konuşan ağaçların daha çeşmenin sesini duymasıyla sanki
“önce bana önce bana” dediklerini hissettiğimde Thales aklıma gelir. “Suyun varlığa can vermesi onu heyecanlandırmış
olmalı.” derim sonra. Ona, “felsefenin babası” denmesinin nedeni ne idi? Arkhe olarak suyu işaret etmesi miydi? Bence
bu değildi onu felsefenin babası kılan. Ana maddeyi “su” olarak ifade etmesinden çok, var olana bir temel neden arama
arzusu bence onu ilk filozof kılmıştı. O, bu yüzden, insanlara alışılmadık bir bakış getirdiği için, belki sevenlerinden yarısını
kaybetmişti fakat diğer yarısının ve gelecek nesillerin sevgisini kazanmıştı.
Bu parçada yazar Thales’in ilk filozof kabul edilmesini hangi özelliğiyle açıklamaktadır?
18. Kime taş atılsa kendini meyveli ağaç sanıyor. Anlaşılan “Meyveli ağaç taşlanır.” atasözü doğruluğundan kuşku duyulmaz
bir akli ilke kabul ediliyor. Hâlbuki ağaç mıdır sadece taşlanan? Küçükken şekeri paylaşmayan arkadaşının camını hın-
zırca taşlayan ya da evde bulamadığı komşusunun camına nazikçe taş atan, sıkıldığında denize, göle fırlatılan taşlar.
Sana, senin duyuna, sana göre görünen başka bir duyuya başka şekilde görünür. Niyete göre değişir atılan taş. Öyle
değil mi?
19. Bakmayın her medeniyetin felsefeyi kendileri ile başlatmasına. Nasrettin Hoca’nın, eski aylardan kesip kesip yıldız yap-
ması gibi değildir bilginin, felsefenin tarihi. Bilgi; Mısır, Hint, Mezopotamya, Fars, İslam ve öteki medeniyet ve kültürler-
den süzüle süzüle âdeta coşkun akan bir ırmak gibi Antik Yunan’a gelmiştir. Bu süreğenliğin felsefe ismi ile bir çerçeve-
ye kavuşması Antik Yunan filozoflarına nasip olmuştur.
Bu parçadan Eski Çağ medeniyetlerinin felsefeye katkısı ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
20. - Bir sofist, ruhun beslenmesi için gerekli zahireyi satan bir çeşit tacir değil midir? Bence öyledir.
- Ama ruh neyle beslenir Sokrates?
- Sanırım bilimlerle; bu yüzden dostum, Sofistin malını överken, beden besinlerini alıp satan toptancılar, perakendeciler
gibi bizi aldatmasından çekinmeliyiz. Gerçekten de tüccarlar, sattıkları zahirenin bedene yararlı mı zararlı mı olduğunu
bilmez, gene de onları övmekten geri kalmazlar; alıcılar da, beden eğitimi öğretmeni ya da hekim değillerse, onlar da
fazla bilmezler bunu. Toptan ya da perakende bilgi satmak için şehir şehir dolaşanların durumu da aynıdır; sattıkları her
şeyi, meslekten olmayanlara övmek fırsatını hiç kaçırmazlar. Sen bu mallar içinde daha yararlı ya da zararlı olanları
ayırt edebiliyorsan, Protagoras ya da bir başkasından korkmadan bilgi satın alabilirsin; yok ayırt edemiyorsan, en değerli
şeyini bir zar atışına bağlamaktan çekin, sevgili delikanlı; bilgi satın almak, besin satın almaktan çok daha tehlikelidir
çünkü.
Bu diyalogda anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kişinin bilgi edinme sürecinde yararlı ve zararlı olan hakkında bilinç sahibi olması gerekir.
B) Doğru bilgiye ulaşmak için deneyim yeterlidir.
C) Sofistler, bilginin akıl ile değerlendirilerek benimsenmesini salık vermektedir.
D) Bilgi insana doğuşunda ikram edilmiş değerli bir şeydir.
E) Daha yararlı ya da zararlı olan bilgiye güçlü hitabetle erişilmektedir.
Bu kitapçığın her hakkı Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürlüğüne aittir.