Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 9

İslam Dünyasında Tercüme Faaliyetleri

1-) Tercüme Faaliyetlerinin Dönemi ve Niteliği


2-) Avrupa(Latin Dünyası)
3-) Roma(Ortadoks Dünyası)
4-) İslam Dünyası

1-) Tercüme Faaliyetlerinin Dönemi ve Niteliği


Genel olarak Avrupa tarihinde, MS 5-15. yy arasını kapsayan zaman dilimi “ortaçağ” olarak
adlandırılmaktadır. “Ortaçağ” kavramı ise esas itibariyle 17. yy’dan itibaren kullanılmaya
başlanmış bir terim olmakla birlikte sözcüğün temeline inildiğinde bu kavramı ilk
geliştirenlerin antik uygarlığın çöküşünü izleyen yüzyıllar ile kendi yaşadıkları ortam arasında
duyumsadıkları karşıtlığı dile getirmeyi amaçlayan Rönesans düşünürleri olduğunu
görüyoruz. Öte yandan belirtmek gerekirse, Ortaçağ, olumsuz gelişmelerin yanında rönesansı
da hazırlayan büyük değişim ve dönüşümlerin tohumlarının atıldığı 1000 yıldır. Ortaçağa ait
metin çalışmaları, Antikçağda olduğu gibi filoloji ve dil bilim alanlarında incelenmemiştir.
Buna karşın, Ortaçağın Klasik Filoloji tarihçesinde en önemli ve dikkate değer özelliği,
Antikçağdan çeşitli kopyalar aracılığıyla Ortaçağa aktarılan el yazmalarının kopyalanması ve
çevirilerinin yapılmasıdır. Avrupa’da Latince, kilise ve devlet organizasyonları aracılığıyla
korunabilirken, Hellence, Batı’da hemen hemen hiç kullanılmayarak unutulmaya yüz
tutmuştur. Buna karşın Doğu’da Roma’da Hellence, Latince’nin yanında ikinci resmi dil olarak
halk arasında yaygın şekilde geçerliliğini sürdürmüştür.

2-) Avrupa(Latin Dünyası)


Avrupa’da çeviri çalışmaları manastırların çatısı altında yürütülüyordu. 5-6. yy’da kurulmaya
başlayan Latin Manastırlarında keşişler(monachus/monakhos) çeviri çalışmalarını
yürütmüşlerdir. Keşişler, dinsel görevlerinin ve kol gücü gerektiren günlük işlerinin yanı sıra
günlük çalışma sürelerinin belirli bir kısmını zihinsel faaliyete ayırırken, manastırların
scriptorum denilen yazıhanelerinde gerek dinsel metinlerin gerekse edebiyat eserlerinin
kopyalanmasıyla uğraşırlardı.
Manastırlarda en çok çoğaltılan eserlerin dinsel metinler olduğundan kuşku yoktur. Bazı antik
yazarların eserleri önemsenmez hatta kazınıp parşömen üzerine yeni bir metin yazılabilirdi.
Bu şekilde ikinci kez kullanılmış metinlere codex rescriptus(βιβλιον παλιμψηστος)
denmektedir.
Yazarlar: Caesar, Titus Livius, Lucretius Carus, Tacitus
Yazarlar(cs): Homeros – Ilias, Cicero – De Republica, Seneca ve Archimedes
3-) Roma(Ortadoks Dünyası)
Roma imperatoru I. Iustinianus’un 6. yy’da Athena’daki ünlü felsefe okulu Akademia’yı
kapattırması bazı çevrelerce yeni bir dönemin başlangıcı kabul edilmiştir. Bu dönemde
devletin hala daha resmi dili Latince olan bir Latin devleti görünümündeydi.
İslamiyet’in batıya ilerlemesini elinden geldiğince engelleme gibi bir misyon üstlenen Roma
İmparatorluğu bir zamanlar Hellen kültürünün önemli merkezleri olan Suriye ve Mısır gibi
sınır eyaletlerini yitirir. Buralardan toplanan klasik eser hazinelerinin büyük bir bölümü
başkent Constantinopolis’e getirilir. Oradan da Avrupa’ya geçmişlerdir.
5. yüzyılın sonu, 6. yüzyılın başlarında Ioannes Stobaios’un hazırladığı Anthologia önemlidir.
Hellen dünyasının yaklaşık beş yüz ozan ve düzyazı eserinin ürünlerini bir araya toplamıştır.
843 yılında da İmparatorluktaki kültür hareketinin yeni bir canlanma içinde olduğunu
görürüz. Bunda önemli rol oynayan Constantinapolis patriği Photios’tur. Ünlü
Constantinapolis Üniversitesi onun zamanında kurulmuştur. Hellen klasiklerine ilişkin el
yazmalarının büyük bir bölümünü de onun çalışmalarına borçluyuz. Çeviri faaliyetleri
Constantinopolis’in haçlı egemenliğinden geri alındığı 1161’den sonra da devam edecektir.
Örneğin Palaiologoslar döneminde, Keşiş Maksimos Planudes tarafından Caesar, Ovidius,
Augustinus gibi birçok Latin yazarların eserlerinin Hellenceye çevrildiğini ve yüzyıllar süren
ayrlıktan sonra Doğu – Batı dünyalarının kültürel açıdan birbirine bağlandığını görüyoruz.

4-) İslam Dünyası


Şu ana kadar gördüğümüz Avrupa’da(Latin Dünyası), antik edebiyat eserleriyle ilgili olarak
daha çok kopyalama işlemleri yapılmış, Roma’da(Ortadoks Dünyası) ise ağırlıklı olarak antik
edebiyat eserlerinden derlemeler, seçkiler ve özetlerin yapılması, dolayısıyla bu eserlerin
kaybolmaması için kopyalarının çıkarılması gibi etkinlikler söz konusuydu. İslam dünyasında
ise tercüme ağırlıklı bir faaliyet görülür.

1-) Emevi Döneminde Çeviriler


8. yüzyılın ilk yarısı, İmparatorluğun köklü kurumlarının temelinin atıldığı bazı gelişmelere
tanıklık etmiştir. Bunlar, posta servisinin açılması, Arap para sisteminin kurulması, en
önemlisi de Arapça’nın, Şam’daki Hellence, Irak’taki Pehlevice ve Mısır’daki Kıpti dilinin yerini
alarak yönetimin resmi dili olmasıdır.(Baker, 1998:3) Çeviri faaliyeti ciddi anlamda bu
dönemde başlamıştır. İslam İmparatorluğu’nda çeviri ve yazı faaliyetleri açısından en
güvenilir ve kapsamlı kaynak, El-Nedim tarafından 988 yılında derlenen El-Fihrist adlı eserdir.
Bu eser, Kıpti dilinden ve Hellence’den ilk çevirileri başlatan (el-Nedim, el-Kuri 1988:31) ve
hilafet makamını elde edemeyince ilmin peşine düşen kişinin, ikinci Emevi halifesinin oğlu
Prens Halid olduğunu ileri sürmektedir.

Hellen aforizmalarının(hikemi edebiyat) büyük bir kısmı, Emeviler Döneminin sonuna doğru
Arapça’ ya çevrilmiştir. Aslında bu aforizmaların tamamı Aristoteles ve Alexandros ile
bağlantılıydı (Gatas 1975:444). Bu çevirilerin 9. ve 10. yüzyıllarda Arap şiirine güçlü bir etkisi
olmuştu. Bu dönemin en ünlü Arap şairlerinden ikisi olan Ebu el-Atahiye ve el-Mutenebbi,
şiirlerinde aforizmaları kullanmışlardı.
2-) Abbasi Döneminde Çeviriler
Çeviri faaliyetleri Abbasi döneminde ciddi bir devlet politikası haline gelmiştir. Abbasi
dönemine gelinceye kadar siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel açıdan iç erklerin zirvesini
yaşayarak adeta doyuma ulaşan Arap kültürü, bütün bu erkler açısından dış temaslara hazır
hale gelmiş, nihayet taşarak başka kültürlerin nüfuz sahasına egemen olmuş ve doğal olarak
bu kültürlerle münasebete geçmiştir. Abbasilerin iktidara gelmesiyle birlikte Müslümanlar
Mezopotamya, Mısır, Asur, Hellen ve Hint medeniyetlerinin düşünsel ve bilimsel
ürünlerinden istifade etmeye yönelmişlerdir. Abbasiler döneminde ortaya çıkan bu kültürel
temaslar, köklü bir hazırlık devresi ile oluşan tarihi zemin üzerinde kurulmuştur. Bu hazırlık
deneyiminin nihayetinde şekillenen zemin üzerinde ortaya çıkan kültürel aktivite ise çeviri
hareketi olarak kendini göstermiştir.(Tanrıverdi, 2006:17).

Abbasiler, kendi bilgi birikimlerini Hellen, Hint ve İran medeniyetlerinin sahip oldukları bilim
ve düşünce hayatları ile ilgili kitaplan Arapçaya tercüme edip kaynaştırmak suretiyle insanlık
tarihi boyunca ilkini Hellenlerin gerçekleştirdiği ikinci kültür intikalini gerçekleştirmişlerdir
(Karlığa, 2004:175). Ayrıca Abbasi iktidarıyla beraber Müslümanlar Mezopotamya, Mısır,
Asur ve Babil medeniyetlerinin düşünsel ve bilimsel ürünlerinden de istifade etmeye
yönelmişlerdir. (Ulukütük, 2010:259).
Abbasilerde çevirinin hız kazanmasının ardında önemli iki neden yatmaktadır. Birincisi,
Emeviler döneminde genişleme politikasına odaklanmış Araplar bilginin gücünü
keşfetmişlerdi. (Dağbaşı, 2013:178)

Bilgiye ulaşmak için de çeviri yapmaları gerekiyordu. İkincisi, Abbasiler döneminde


Müslüman ve Hristiyan entelektüeller arasında düşünsel tartışmaların arttığı bir ortamda
Müslümanların, tezlerini desteklemek için Aristoteles mantığına ve Hellen felsefesine
yönelmeleriydi. Bu ise çeviri demekti (Suçin, 2012:34). Ayrıca, çevre ülkelerle ticaretin
artması, İslam'ın gelişiyle Arap toplumunda köklü değişikliklerin oluşması, İslam'ın ilim
talebini açıkça dile getirmesi, ilimle uğraşan kişileri desteklemesi ve bunun birçok ayet ve
hadiste belirtilmesi de çeviri hareketinin ortaya çıkmasını sağlayan faktörler arasında
gösterilebilir.

El-Mansur Dönemi (754-775)

Bağdat’ı kuran ikinci Abbasi halifesi olup, Abbasi Devleti’nin de gerçek kurucusu sayılır. yeni
bir şehir kurarak yepyeni bir toplumsal yapı oluşturma projesini hayata geçirdi.

Bununla siyasi, ekonomik ve bilimsel olarak her şeye yeniden başlama, güçler arası denge
oluşturma ve dönüşümü gerçekleştirmeyi hedeflemekteydi. Böylece, Abbasi devrimi
toplumla bütünleşecek ve muhalif güçler zayıflayacaktı. Bu projenin bir boyutu da çeviri
hareketiydi.

El-Mesudi, el-Mansur hakkında şunları anlatmıştır (Aktaran: Gutas, 2011:40):


"Müneccimleri el üstünde tutan, yıldızlardan edinilen kehanetlere göre hareket eden, yabancı
dillerden, Arapçaya Kelile ve Dimme, Sind hind gibi kitapları çevirten ilk halifeydi.
Aristoteles'in mantık ve diğer konulardaki eserlerini de çevirtmişti. Ptolemaios'tan ei-Mecisti
(Almagestum), Eukledides'in kitabı (geometri konusunda), Aritmetik (Gerasal
Nikomakho'un), aynca Klasik Hellence, Roma Hellencesi, Pehlevice (orta Farsça), Yeni Farsça
ve Süryanice antik kitaplar el-Mansfu'un arzusuyla çevrilmişti. Çevrilen kitaplar halka
sunulmuş, onlar da bunları incelemiş, kendilerini öğrenmeye adamışlardı"

El-Mehdi Dönemi (775 - 785)

El-Mehdi, el-Mansur’un başlattığı politikayı farklı bir açıdan yaklaşarak devam ettirmişti.
Onun döneminde İslam'dan başka inançlara sahip olduklarını ilan edenlerin kitaplan
yaygınlaşmaya başlamıştı. Bunun karşısında el-Mehdi, din âlimlerini İslam karşıtlarına ve
kâfirlere karşı kitap yazmaları için görevlendirdi, bu ilimler inatla İslam dinine karşı çıkanlara
kanıt gösterdiler, sapkınların ortaya attığı problemleri çözdüler ve şüphe duyanlara gerçeği
açık ifadelerle izah ettiler. Bunu yaparken de büyük ölçüde çeviriden faydalandılar.

El-Mehdi döneminde Aristoteles’in Topika isimli kitabı, Nasturi patriği I. Timotheos


tarafından Süryanice’den Arapça’ya çevrilmiştir. Topika, cedeli ve tartışma sanatlarını
sistematik temelde öğretmek amacıyla yazılmış bir diyalektik kitabıydı. Topika, içerdiği
konular açısından Abbasi iktidarının ilk dönemindeki toplumsal ihtiyaçlarla ve yaşanan dinler
arası tartışmalarla doğrudan bağlantılıydı. Eski İran dinlerini ihya etmek için gayret gösteren
zındıklara karşı çok sert önlemler alarak onları takip ve cezalandırma amacıyla Divanu’z-
Zenadika adlı bir kurum ihdas eden el-Mehdi, aynı zamanda inkârcılığı ve zenadikayı
eleştirmek amacıyla cedel kitapları yazılmasını emreden ilk halife olmuştur.

El-Mehdi ayrıca, iyi bir öğrenciydi; Topika isimli kitabı dikkatlice okudu ve bir uygulama
yapma fırsatı yakaladı. Açık bir münazarada bir Hristiyanla tartışarak, İslam'ı savunan ilk
Müslüman oldu. Tartıştığı kişi ise, Topika’yı çevirmekle görevlendirdiği Nasturi patriği I.
Timotheos'tan başkası değildi.
Hıristiyanların yayılım sürecinde, Apolojistler denilen din alimleri, teolojik tartışmalarda ve
özellikle Paganlara karşı inançlarını daha iyi savunabilmek için Hellen felsefesi ve mantığına
ilgi duymuşlardı. Aynı ilgi, yine aynı amaç ve gerekçelerle bu kez Müslümanlarda ortaya
çıkıyordu. Nitekim Müslümanlar aynı zamanda İslam içindeki bir takım konuların, sözgelimi
Kur'an'ın yaratılıp yaratılmadığı, kabir azabının olup olmadığı, Tanrı’nın varlığının
ispatlanmaya çalışıldığı kelam denilen teolojik konuların yanında; halifeliğin meşruiyeti,
liderliğin din ile ilişkisi ve bu ilişkilerin yetersizliğinin sorgulanması gibi siyasi konuları da
tartışmışlardır. İşte bu noktada el-Mehdi'nin neden Aristoteles'in Topika’sını çevirtmek
istediği anlaşılmaktadır.

Harun Reşid Dönemi (786 - 809)

Halife el-Mansur ile başlayan çeviri faaliyetlerinin, Harun Reşid döneminde daha sistemli bir
hale geldiğini söylemek mümkündür. Harun Reşid, Harran’da yeni Platoncu Pagan okulunda
hocalık yapan Haccac b.Yusuf b. Matar'a, Eukleides'in Usulu'I-Hendese’sini yeniden tercüme
ettirmiştir (İbnu'n Nedim, 1997:234). Yine aynı dönemde Süryani Yahya b. el- Bitrik
tarafından Hellence’den tercümeler yapılmıştır. Yuhanna b. Maseveyh, Harun Reşid
döneminde mütercimlerin üstadı olarak bilinirdi. Maseveyh özellikle eski kitapların çevirisini
yapmakla görevlendirilmişti.

El-Me’mûn Dönemi (813 - 833)

Halife el-Me'mun, bilim adamları meclisine davet eder, fıkhi ve felsefi konularda toplantılar
düzenlerdi. Ayrıca o, Roma imperatorlarına hediyeler göndermiş ve onlardan ellerindeki
felsefe, tıp vb. konulan içeren kitaplan kendisine yollamalannı istemiştir. Roma imperatorları
da buna karşılık Platon, Galenus, Hippokrates, Eukleides, Klaudios Ptolemaios, Aristoteles
gibi filozofların eserlerini göndermiştir.

Günümüzde herhangi bir savaşın galibinin, mağlup ülkenin tüm yer altı ve yer üstü
kaynaklarına el koyduğunu dile getiren Hunke (1997: 266:267) İslam dünyasında el-Me'mun,
Bizans imparatoru Mikhael'e karşı kazandığı zaferden sonra, tazminat olarak antik filozofların
henüz Arapçaya çevrilmemiş eserlerini istediğini söyleyerek o dönemde çeviriye verilen
önemi apaçık ortaya koymak istemektedir. İbnu'n Nedim ise felsefe ve diğer kadim bilimler
üzerine bu kadar çok kitap olmasının sebebini, el-Me'mun gördüğü iddia edilen ve dilden dile
anlatılan rüyası olduğunu söylemektedir (Gutas, 2011: 98).

Öte yandan el-Me'mun, elinin meselelerini akılcı bir yaklaşımla çözme eğilimindeki
Mu’tezilenin düşüncelerini desteklediği bilinmektedir. Akıl yürütmeye dayalı kelam
tartışmalarından ortaya çıkan düşünceler, onun din politikasının temelini oluşturmaktadır.
Çeviri faaliyetleri onun bu politikalarını besleyecek en iyi araç niteliğindeydi. Döneminde
çeviri faaliyetlerinin zirvede olmasının ardında yatan nedenlerden biri de budur

İbnu'n Nedim’in anlatımına göre el-Me’mun’un rüyası şöyledir (Aktaran: Suçin, 201 t:39 ):

[...] El-Me'mun anlatıyor: Rüyamda beyaz tenli, al benizli, geniş alınlı, kaşları bitişik, kel
kafalı, gözleri masmavi, halim selim bir adamın yatağıma oturmuş bir halde beklediğini
görünce korkudan tir tir titredim. “Kimsin?" dedim. Adam "Ben Aristoteles" diye cevap verdi.
Bunu duyunca rahatladım. "Bilge adam!" dedim, "Size bir sorum var". Adam "Sor bakalım"
dedi. "İyi olan şey nedir?" diye sordum. "Akla göre iyi olan şeydir" dedi. "Sonra?" dedim.
"Hukuka göre iyi olandır'' diye cevap verdi. "Daha başka bir şey var mı?" diye yeniden
sorunca "Halkın gözünde iyi olandır'' diye cevap verdi. Sorumu bir kez daha tekrarlayınca
"Hepsi bu kadar" dedi [ ...] İşte kitapların ortaya çıkmasını sağlayan kesin sebeplerden biri de
bu rüyaydı.

El-Me'mun’un rüyasının kendi politikalarının bir uzantısı olduğunu söyleyerek, bir rüyanın
çeviri hareketini bütün hızıyla başlatacağını söylemenin pek de doğru olmadığını, aslında
rüyayı çeviri hareketinin bir nedeni değil, toplumsal sonucu olduğunu, ** Aristoteles
rüyasının da El-Me'mun’un Mutezile yanlısı siyasetini haklı çıkarmak için uydurulmuş
olabileceğini iddiaları da mevcuttur. Sonuç olarak, kaynaklar incelendiğinde El-Me'mun
döneminde de çeviri hareketinin tüm hızıyla devam ettiğini söyleyebiliriz.
Eyüp Tanrıverdi (Tannverdi, Eyüp, 'Yunanca-Arapça Çeviri Sürecinde Harran Okulu 186:178),
Abbasiler döneminde gelişen çeviri hareketinin 'sosyo-kültürel tercih' tezi ile
açıklanabileceğini söylemektedir. ·Buna göre hareket, kişisel çabalar ile tetiklenen yapay bir
süreç olmaktan öte kültürel bir olgudur. Bu aktivite sadece Halife el-Me'mun'un bir rüyasıyla
açıklanamayacağı gibi, aracı unsurların özellikle Süryanilerin uğraşlarıyla, ya da Halife el-
Mansur'un politik bir projesiyle de sınırlandırılamaz. Tanrıverdi'ye göre bu hareket, aksine
başta halifeler olmak üzere, yüksek kademedeki devlet erkânının, zengin asillerin desteği ile
gelişen, tüm katmanların desteğini alan ve yaklaşık iki yüzyıl boyunca devam eden, devletin
ve toplumun yüksek kademelerinde nesiller boyu destek bulan, yoğun bir süreç olarak
görülmek durumundadır. El-Memun 8. yüzyılda İslamiyetin en önemli medresesi Beyt’ül
Hikme’yi kurmuştur.

Emevi İmparatorluğu’ndaki seçkinlerin büyük bir çoğunluğu(etnik açıdan) Arap olsa da,
Abbasi İmparatorluğu daha çok sayıda etnik gruptan oluşmaktaydı. Etnik kökeni Arap olanlar,
bu kavmin ve seçkinlerin yalnızca bir bölümünü oluşturmaktaydı. Böyle olunca, Arapça
konuşan herhangi bir Müslümana atfen, dinini ve ırkını düşünmeksizin ‘Arap’ sözcüğü
kullanılmaya başlandı. Bu dönemde oluşturulan büyük ilmi kaynaklara (Arap tıbbı, Arap
felsefesi vb.) başvururken, bu ilmin, ister istemez Yarımadada etnik kökeni Arap olanlara
yönelik olmadığı da akıllarla gelmelidir. Etnik kökeni Arap olanların mükemmel oldukları kimi
alanlar olmuştur; ancak hem çeviri hem de telif eser oluşturma bakımından başı çekenler,
Farslar, Süryaniler ve Yahudilerdi. Özellikle Farslar, Müslüman toplumun entelektüel
gelişiminin şekillenmesinde etkili olmuşlardır. 10. ve 11. yüzyıla kadar, Arapça dahi
Farsçanın etkisi altında daha da zenginleşmiştir.

Genel anlamda, insanların iç içe geçtiği bir imparatorlukta, bir çeviri ya da özgün eseri belli
bir etnik gruba mal etmek çoğu kez zordur. Örneğin Arapçadaki ilk ilmi eser, Fars kökenli bir
Yahudi fizikçi (Basralı Masarcavayh) tarafından yapılmış bir çeviriydi. Bu çevirinin kaynağı,
İskenderiye’deki bir Hristiyan papaz Ahrun tarafından Yunanca yazılmıştı (Hitti 1937: 255).
Benzer şekilde kaynak ile çeviri eseri birbirinden ayırmak ve dolayısıyla çevirinin gerçek
kaynağını bulmak genelde zor olmaktadır.

Batı’da Arap edebiyatının en iyi bilinen eseri olan Binbir Gece, aslında Farsça eski bir esere
dayanmaktadır (Binbir Gece masallarındaki hikaye anlatıcısının adı Şehrazat, bir Fars adıdır).
Bu yüzden de bu eserde, Hint kökenli birkaç hikâye vardı. Hikâyelerin bazıları daha sonradan
eklenmiş olup yeni bağlamdan ve Arapça yazımdan etkilenmiş olabilirdi.

Beyt-ül Hikme bir üniversite, kütüphane ve tercüme odası olarak işlev görmekteydi ve
Hellence, Süryanice, Sanskritçe ve Aramice’den çeviriler yapan 65 çevirmen bulunmaktaydı.
El-Nedim, el-Fihrist isimli eserinde Beyt-ül Hikme’de 47 çevirmenin yalnızca Yunanca ve
Süryanice’den, 17 çevirmenin Farsça’dan, 2 çevirmenin Sanskritçe’den ve birinin de
Aramice’den çeviri yaptığından bahsetmektedir. (Kaya 1992: 391) ** Nasturilerin hala dinsel
iletişim dili olan Süryanice’den Arapça’ya çevrilmişti. Süryanice’de bulunmayan Hellence
eserler ise, ya doğrudan Arapça’ya ya da önce Süryanice’ye daha sonra Arapça’ya
çevrilmiştir.
Abbasi döneminde çok çeşitli eserler çevrilmişti.

Ptolemaios – Geographia: Sabit bin Kurre tarafından doğrudan Süryanice’den yapılmıştır.

Aristoteles’in Ethike: Hellen ahlak felsefesi eserleri ilk çevrilen eserler arasındadır. Ethike de
onların başında gelir.

Sindhind: El-Farazi tarafından çevrilen Hint eserlerinden biridir. Bu eserler sayesinde


Müslüman dünyası ve sonrasında Avrupa, Hint sayı sistemini ve «sıfır»ı tanımıştır.

Göründüğü kadarıyla Araplar Hellence’den öncelikli olarak bilimsel ve felsefi eserleri


çevirmişler ve Hellen drama ve şiirine ya çok az ilgi göstermişler ya da hiç
göstermemişlerdi. Literatüre göre, bu dönemde Arapça’ya kaynak metinlerin bir çoğunu
Hellence’den ziyade Farsça sağlamıştı. Diğer yandan Hindistan, hikemi edebiyatın ve
matematiğin ana kaynağıydı; ama Fars edebiyatındaki çoğu ürünün kökeninin Hint
kaynaklarında bulunabileceği akıllara gelmelidir. Örneğin; Binbir Gece ve Kelile ve Dimne
(Arap edebiyatındaki başka bir önemli eser) Orta Farsça çevirisine dayanır. Bu da aslında
Sanskrit kaynaklara dayanmaktadır.

Bu dönem çevirmenlerinin çoğu Hristiyandı (Rosenthal 1975: 6) ve çoğu âlimdi. Bunların en


ünlüsü Beyt-ül Hikme’nin başına geçen ve Arapça’da gözbilim üzerine en eski sistematik eser
olan Gözlerin Düzensizlikleri adlı eserini yazan Yuhanna bin Masaveyh’di (777-857). Bu
dönemin en dikkat çeken çevirmenlerinden biri de Huneyn bin İshak’tı. El-Memun kendisine
çevirdiği kitaplar ağırlığınca altın ödemekteydi. Bin İshak biraz da aç gözlülükle, çevirilerini
büyük harflerle, kalın ve ağır kâğıtlara ve satır aralarında büyük boşluklarla yazıyordu. (Difa
1984/85: 111; Huri 1988: 40) Onun bu açgözlülüğü, yazmalarının yüzyıllar boyunca tam ve
okunabilir kalmasını sağlamıştır. Bin İshak, Aristoteles, Platon ve Ptolemaios’un eserlerinin
de dâhil olduğu 100 yazmayı Süryanice’ye, 39 yazmayı da Arapça’ya çevirmiştir. Ona bu hırslı
işinde oğlu İshak ve yeğeni Hubeyş yardım etmiştir. ** Diğer bir üretken çevirmen de Sabii
dinine mensup Sabit bin Kurre’ydi. (836-901) Sabiiler yıldızlara tapan bir toplumdu ve
doğal olarak astronomiye eskiden beri süregelen bir ilgileri vardı. Bin Kura ve öğrencileri
astronomi ve matematik üzerine Arkhimedes ve Pergalı Apollonius’un eserlerinin de dahil
olduğu Hellen eserlerinin birçoğunu çevirmekle yükümlüydü. (Hitti 1937: 314) Bin
İshak’ta olduğu gibi oğlu Sinan, Torunları Sabit ve İbrahim ve büyük torunu Ebu el-Faraj’ın
dan içinde olduğu ailesinin diğer fertleri de onun yolunda ilerlemiş ve kendilerini çevirmen
olarak tanıtmışlardı.

Bu dönemde iki çeviri yöntemi benimsenmiş gibi görünmektedir (Rosenthal 1975: 17). [321]
Bu yöntemlerin ilki Yuhanna bin el-Batrik ve bin Naima el-Himsi tarafından kullanılmıştı. Bu
çeviri yöntemi aşırı derecede harfiyendi ve bunda esas olan her Hellence kelimenin Arapça
eşdeğerini bulmak, böyle olmaması durumunda ise Hellence kelimeyi Arapça’ya aktarma
yoluna gitmekti. Bu yöntem tam olarak başarılı olmuyordu ve el-Batrik tarafından yapılan
çeviriler daha sonradan gözden geçirilip düzeltiliyordu. Çevirileri düzeltenlerden en önemlisi
el-Memun’un emrindeki Huneyn bin İshak’tı. Bu yüzden de bin İshak ve onu izleyenler,
çevirinin didaktik bir işleve sahip olduğunu düşünerek erek metnin okunabilirliğine ve
erişilebilirliğine önem vererek erek dile ve erek metnin okuyucusunun beklentilerine öncelik
vermişlerdir.

Örneğin; bin İshak çevirilerinin tıp biliminde uzman olmayan ya da felsefe hakkında bilgi
sahibi olmayan biri tarafından da anlaşılabilen hoş ve duru bir biçimi olduğunu
düşündüğünden çevirilerini açıkça övmüştü. Bununla beraber çevirinin en başarılı yöntemine
ilişkin yorumlara ek olarak, belli metin türlerinin çevrilip çevrilemeyeceği, çeviri metinlerin
güvenilir kaynaklar olup olmadığı, Hellence ve Süryanice’nin Arapça’nın yapısına müdahalesi
gibi meseleler üzerine de düşünülmüştü. Dönemin en ünlü yazarlarından biri olan El-Cahız
(869), çevirmenler ve çevirileri üzerine beyanlarında özellikle iğneleyiciydi. Çünkü
çevirmenin asla adil olamayacağı ve sadakatini savunamayacağını düşünüyordu. (Salma
Carr’dan alıntılanmıştır 1996).

Çevirmenler işlerinin bu şekilde nadiren eleştirilmesi haricinde oldukça lüks bir hayat
sürüyormuş gibi görünüyorlardı. El-Nedim (988, Hitti’den alıntılanmıştır 1937: 306) Huneyn
bin İshak’ın bir gününü şöyle anlatmaktadır: Banyosunu yapardı, sabahlığını kuşanır, hafif
bir içecekle çöreğinin tadını çıkarır, öğle uykusu için uzanır, uykudan sonra kalkıp tütsüyle
cildini nemlendirirdi. Akşam yemeğini yiyip tekrar uyur ve uyanırdı. Uyandığında dört ratıl
yıllanmış şarap içerdi. Canı taze meyve çekerse Şam elması ya da ayva yerdi.

El-Me'mun dönemine kadar en olgun devrini yaşayan çeviri bu dönemden sonra, yavaş yavaş
hızını kaybetmiş gibi görünmektedir (Fural, 2012: 257). Elbette el-Me'mun'dan sonra gelen
halifeler döneminde de çeviri faaliyeti olmuştur ama Bağdat'ta, iki yüzyıla yakın bir süre
boyunca süren çeviri faaliyetleri yerini artık 'telife bırakmıştır. Çünkü bu hareket için asıl
talebi yaratan Arap felsefesi ve bilimi artık kendi ayaklan üzerinde durabilecek düzeye
erişmiştir. Oluşan bilgi birikimi neticesinde İslam dünyasının başkenti olan Bağdat, bilginin
merkezi konumuna gelmiş, İbn-i Sina, Biruni, İbn-i Rüşd, İbn-u'l Heysem, el-Harizmi gibi
alimler kendi eserlerini telif etmeye başlamışlardır. Ardından bir dizi Moğol istilasının
ardından Beyt’ül Hikme ve Bağdat yıkılacak, 1258’de Hülagü tarafından halife ve devlet
adamları katledilecektir.
Bibliyografya

➢ Baker, Mona (1998), “Arabic Tradition” in Routledge Encyclopedia of


Translation Studies, Mona Baker (ed.). London and New York:
Routledge, 316-325. Çev. Figen Tuncer, Okan Üniversitesi Çeviribilim
Bölümü Lisans Bitirme Projesi, 2010.

➢ Gutas, Dimitri, Yunanca Düşünce Arapça Kültür, Bağdat'ta Yunanca-


Arapça Çeviri Hareketi ve Erken Abbasi Toplumu, çev. Lütfi Şimşek,
İstanbul: Kitap Yayınevi, 2011.

➢ Gürkan Dağbaşı, Abbasi Dönemi Çeviri Faaliyetleri, Eskiyeni 27/ Güz


2013: 177-187

➢ Hunke, Sigrid, Avrupanın Üstüne Doğan İslam Güneşi, İstanbul: Bedir


Yayınları, 1997.

➢ İbn Nedim, el-Fihrist, çev. İbrahim Ramazan, Beyrut: Daru'l-Ma'rife,


1994.

➢ Karlığa, Bekir, İslam Düşüncesinin Batı Düşüncesine Etkileri, İstanbul:


Litera Yayıalan, 2004.

➢ Kaya, Mahmut, İslam Kaynakları Işığında Aristoteles, İstanbul: Ekin


Yayınları, 1983.

➢ Mona Baker “Arabic Tradition” in Routledge Encyclopedia of


Translation Studies, Mona Baker (ed.). London and New York:
Routledge, 1998: 316-325. Çeviren: Figen Tuncer, Okan Üniversitesi
Çeviribilim Bölümü Lisans Bitirme Projesi, 2010.

➢ Tanrıverdi, Eyüp, “Yunanca-Arapça Çeviri Sürecinde Harran Okulu”, I.


Uluslararası Katılımlı Bilim, Din ve Felsefe Tarihinde Harran Okulu
Sempozyumu, Şanlıurfa, Nisan 28-30 2006, s. 176-186.

➢ Suçin, M. Hakkı, Dünden Bugüne Arapçaya Çevirinin Serüveni, Ankara:


Kurgan Edebiyat Yayınları, 2012.

You might also like