Professional Documents
Culture Documents
Kuranda Ahiret Hayatı
Kuranda Ahiret Hayatı
Kuranda Ahiret Hayatı
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI
KELAM BİLİM DALI
DANIŞMAN
Yrd.Doç.Dr.Durmuş ÖZBEK
HAZIRLAYAN
Mehmet KAVUŞTU
KONYA 2007
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ............................................................................................................ ııı
KISALTMALAR...............................................................................................v
GİRİŞ
A. AHİRET KAVRAMI....................................................................................1
1. Sözlükte Ahiret................................................................................................1
2. Terim Olarak Ahiret ........................................................................................2
B. KUR’AN’DA AHİRETİN GENEL OLARAK ANLATIMI ......................5
BİRİNCİ BÖLÜM
KUR’AN’DA GEÇEN KIYAMET VE AHİRETLE İLGİLİ KAVRAMLAR
A. KUR’AN’DA KIYAMET KAVRAMI .........................................................11
1. Kelime Anlamı ..............................................................................................11
2. Terim Anlamı ................................................................................................11
B. KUR’AN’DA KIYAMET ANLAMINDA KULLANILAN DİĞER
KELİMELER ....................................................................................................14
1. Âzife..............................................................................................................14
2. Hakka ............................................................................................................15
3. Vâkıa.............................................................................................................17
4. Kâria..............................................................................................................17
5. Sâhha.............................................................................................................18
6. Tâmme ..........................................................................................................18
7. Ğâşiye ...........................................................................................................19
8. Saat ...............................................................................................................20
9. Kıyamet Günü ...............................................................................................21
İKİNCİ BÖLÜM
KIYAMET ALAMETLERİ VE KIYAMET SAATİNİN ÖZELLİKLERİ
A.KIYAMET ALAMETLERİ...........................................................................22
1. Kıyametin Küçük Alametleri .........................................................................22
a. Kıyametin Olup Biten Küçük Alâmetleri .......................................................22
b. Kıyametin Artarak Devam Eden Küçük Alâmetleri .......................................22
2. Kıyametin Büyük Alâmetleri .........................................................................28
I
a. Güneşin Batıdan Doğması .............................................................................30
b. Dâbbetu'l Arz ................................................................................................33
c. Deccâl............................................................................................................34
d. Duhân............................................................................................................36
e. Hz.İsâ'nın (a.s.) Nüzulü Meselesi...................................................................38
f. Ye'cüc ve Me'cüc ...........................................................................................41
g. Mehdî (a.s.) ...................................................................................................43
B. KIYAMET SAATİNİN ÖZELLİKLERİ ......................................................46
1. Her An Kıyamete Yaklaşılması .....................................................................46
2. Kıyametin Ertelenmeyeceği...........................................................................46
3. Kıyametin Kesinliği.......................................................................................47
4. Kıyametin Vaktinin Gizliliği .........................................................................47
5. Kıyametin Aniden Vukuu ..............................................................................49
6. Kıyametin Dehşeti .........................................................................................49
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KU’RAN’DA AHİRETİN GEREKLİLİĞİ
A. ÖLÜM VE KAPSAMI .................................................................................50
B. AHİRET GERÇEĞİ......................................................................................56
1. Ahiret İnancının Gerekliliği ...........................................................................56
2. Ahiret İnancının İnsan Hayatına Etkileri........................................................63
SONUÇ ............................................................................................................73
BİBLİYOĞRAFYA.........................................................................................75
II
ÖNSÖZ
Vahyin iki temel hedefi bulunmaktadır. Söz konusu bu iki hedeflerin ilki;
Yaratıcı'nın varlığı ve birliği ile birlikte, dünyadaki hayatı bir başka hayatın takip
edeceğini yani ahiretin varlığını haber vermek, diğeri de gelecek hayattaki
mutluluğa ulaşması için yapması gerekenleri insana bildirmektir. Allah inancı,
varlık üzerindeki ve özellikle insan ile ilgili ilâhî tasarrufu itiraf etmek anlamına
gelmektedir. Dünyadaki insanı, davranışları bakımından sorumlu kılan ve o
davranışlara ahlâkîlik atfeden ahiret inancı ise, söz konusu tasarrufun nereye
kadar uzandığını göstermektedir.
Kur'an'ın amacı da vahyin bu genel amacına uygun olarak anlaşılmalıdır.
Nitekim Kur'an, dünyanın asıl yaşama alanı olmadığını, aksine dünyanın, ahirete
bir geçiş olarak düşünülmesi gerektiğini güçlü bir şekilde vurgulamaktadır.
Kur'an'ın, sadece böyle bir gayeye yönelik olarak indirildiğini söylemek dahi
mümkündür.
Yüce Allah'ın, bir hidâyet rehberi olarak insanlara gönderdiği Kur'ân-ı
Kerim'de çok çeşitli ve farklı konulara yer verilmiştir. Ancak, Kur'ân-ı Kerim'in
devamlı olarak üzerinde durduğu, asıl maksat olarak belirlediği bir takım konular
da vardır ki, bunların başında da tevhid ve âhiret gelir.
Kur'ân-ı Kerim'de her fırsatta konular ele alınmış, etraflı bir şekilde
önemle üzerinde durulmuştur. Diğer konular ise, bu asıl maksatlara yardım
etmeleri gayesiyle dolaylı olarak zikrolunmuştur.
Ahiretin varlığı hakkında da pek çok deliller zikredilmiş ve inkârcıların
iddiaları cevaplandırılmıştır.
Canlılar, ortak bir özellik olarak doğar, gelişir ve ölürler. Ölüm, zahiren
bir son olmakla birlikte asla bir yok oluş değil, bir sürecin sona erişidir. İslâm
inancına göre ölümden sonra insanı sonsuz bir âhiret hayatı beklemektedir.
Dünya hayatının bütün mahlûkât itibariyle sona ererek âhiret hayatının
cennet veya cehennem ile sonuçlanmasına kadar olan bölümünü kapsayan bu
konuyu kendimize araştırma mevzuu olarak seçmemizin sebebi, bir sır ve bir
muamma olmakla birlikte mutlaka gerçekleşecek olan, ancak ne zaman meydana
geleceğini kimsenin bilemediği, sadece alametleriyle yaklaştığı hissedilecek olan
III
bu toptan yok oluş ve yeniden ebedi var oluş hakkındaki dinî bilgileri toplayıp
itikâdî açıdan değerlendirmelerini yaparak sunmaktır.
“Kur’an’da Ahiret Hayatı” adlı araştırmamız bir giriş ve üç bölüm ve
sonuçtan müteşekkildir. Giriş bölümümüzde ahiret kavramını, sözlük ve terim
manalarıyla ve Kur’an’daki anlatımıyla geniş bir perspektifte, ilgili eserleride
tarayarak ele almaya çalıştık. Birinci bölümde kıyamet ve ahiretle ilgili
kavramları irdeledik. İkinci bölümde ise kıyamet konusu ve alametlerini
inceledik. Üçüncü bölümde ölümü, ahiret-kıyamet inancının gerekliliği ve insan
hayatına etkilerini ineleyip, sonuç bölümüyle de çalışmamızı nihayete erdirdik.
Çalışmamızda temel kaynaklarımız olan Kur’an ve hadis’in yanında İslam
âlimlerinin görüşlerinden azami ölçüde faydalandık. Âhiret hayatını kıyametin
kopması, hesabın görülmesi ve hesap sonrası ebedî hayatın başlaması şeklinde üç
merhalede ele alıp incelemek mümkündü fakat konunun çok kapsamlı olması ve
bir tez için çok uzun olacak olması nedeniyle çalışmamızı sınırlandırma ihtiyacı
hissettik ve ahiret olgusunu kavramsal çerçevede Kur’ani perspektiften
incelemeye çalıştık. Bunun yanında kıyamet hadisesini de yine Kur’an ayetleri ve
hadisler bağlamında ele alıp değerlendirmeye çalıştık.
Yüksek lisans çalışmamın başından buyana maddi manevi desteklerini hep
hissettiğim, medeni cesaretimi güçlendiren saygıdeğer ve kıymetli hocalarım;
başta danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Durmuş ÖZBEK beyefendi olmak üzere,
Prof. Dr. Şerafeddin GÖLCÜK ve Prof. Dr. Süleyman TOPRAK hocalarıma
teşekkürü bir borç bilirim.
Mehmet KAVUŞTU
Konya 2007
IV
KISALTMALAR
a.g.b. Adı geçen bildiri
a.g.e. Adı geçen eser
a.g.t. Adı geçen tez
a.s. Aleyhisselam
A.Ü.İ.F. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
a.y. Aynı yer
c Cilt
c.c. Celle Celalühü
DİA Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
Fak. Fakültesi
Hz. Hazreti
İlh. İlahiyat
Mad. Maddesi
Nşr. Neşreden
s. Sayfa
s.a.v. Sallallahu Aleyhi Vesellem
TDK Türk Dil Kurumu
Terc. Tercüme
trs. Tarihsiz
Ünv. Üniversitesi
Yay. Yayınevi
V
GİRİŞ
A. AHİRET KAVRAMI
1.Sözlükte Ahiret
Âhiret, ölüm veya kıyametten sonraki ebedî hayat, öte dünya, ukbâ, dâr-ı
beka’dır.2 Öbür dünya, öteki dünya3 İnsanın öldükten sonra dirilip sonsuza dek
kalacağı ve Tanrı'ya hesap vereceği yer4, yine sözlüklerdeki verilen
manalardandır. Âhira kelimesi sonuncu, nihai, son, nihayet, sonuç manasına
gelmektedir. “el-âhira” “öbür dünya , ahiret” demektir.5
1 İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Bakanlığı (Heyet) , Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1950., s. 257.
2 Doğan, D.Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, Bahar Yay. İstanbul, Trs., s. 23.
3 Develioğlu, Ferit, Ansiklopedik Lügat, Doğuş Matbaası, Ankara, 1962., s. 20.
4 TDK Türkçe Sözlük, TDK basımevi, Ankara, 2005., c. 1, s. 42.
5 Mutçalı, Serdar, Arapça-Türkçe Sözlük, Dağarcık Yay., İstanbul, 1995., s. 8.
6 Razi, Ebi’l-Hüseyin Ahmet b. Faris b. Zekeriya, Mu’cem Makayisi’l-Luğa, Beyrut, Trs., c. 1, s. 42.
7 ibn. Manzur, Ebu'1-Fadl Cemaluddîn Muhammed b. Mükrim b. Manzûr el-Âfakî el-Mısrî, Lisânu'l-Arab, Beyrut, 1990. c.
4, s. 11-14.
1
en-neş'etü'l-âhire (ikinci yaratılış, son hilkat) tarzında, elli yerde de dünya ile
(ikisinde dünya mânasındaki ûlâ ile) mukabele edilmiş olarak zikredilir. el-
Âhirenin, yalın olarak kullanıldığı yerlerde de ed-dârü'1-âhire tamlaması
mânasında olduğu kabul edilir.8
Sözlükte "son, sonra olan ve sonrakiler" gibi manaları olan âhiret kelimesi,
terim olarak dünya hayatından sonraki ebedî hayat karşılığında kullanılır.
Ahiret hayatı, geniş anlamda kıyameti, kabir hayatını da içine alan, dünya
hayatından sonraki bir hayattır; dar anlamda ise, tekrar diriliş anlamına gelen
ikinci sura üflenmesi ile başlayan ve Allah’ın dilemesine bağlı olarak sonsuza
dek sürecek bir hayattır.11
2
Kur'an'da İslâm'a göre iman esasları tespit edilirken de âhiret İnancı
önemle vurgulanmıştır. Örnek olarak Nisa sûresi 136. âyet gösterilebilir. Söz
konusu âyette Allah'a, Peygamberine ve ona indirdiği kitaba ve daha önce
indirdiği kitaplara iman edilmesi emredildikten sonra şöyle buyurulur:
İslam'da âhiret gününe inanmak imanın bir rüknü, akidenin, inancın bir
parçasıdır. Bu sebeple âhirete iman etmeyen gerçek mü'min olamaz. Nitekim
Kur'an'ı Kerim'de mü'minlerin vasıfları sayılırken: "(Onlar) namaz kılan, zekât
veren ve âhirete de kesinlikle inanan (mü'minlerdir)."12 buyurulmaktadır. Bir
başka âyet-i kerimede de: "Ey Muhammed, onlar sana indirilen kitaba da, senden
önce indirilenlere de inanırlar; âhirete de onlar kesinlikle inanırlar."13 buyurulur.
12 Neml, 27/3.
13 Bakara, 2/4.
14 Nisa, 4/136.
15 Sebe', 34/8.
16 Rûm, 30/16.
17 İsrâ, 17/9-10.
3
"Ayetlerimizi ve âhirete kavuşmayı yalan sayan kimselerin işleri (amelleri)
boşa gitmiştir."18
Kur'ân-ı Kerîm'in ifadelerine göre dünya hayatı bir oyun ve eğlence, âhiret
hayatı ise ölümsüz âlem (darü'l-karar) ve Allah'la buluşma (likâullah) yeridir.21
Dünya hayatının fâni, âhiret hayatının ise baki olup imkân dahilinde
bulunduğu ve hatta gerekli olduğu akılla, kıyametin nasıl kopacağı, âhiretin nasıl
başlayıp devam edeceği ise naslarla bilinebilir. Âhiret hayatını gerekli kılan, bu
dünya hayatının bir imtihan yeri olmasıdır.22 Herkes bu dünyada imtihan
olmakta, kimi zengin kimi fakir, kimi âmir kimi memur, kimi sağlam kimi hasta
olarak denenmektedir ve sonuçta bütün insanlar itaatkâr veya âsi, âdil veya
zalim, iyi veya kötü olarak Allah'ın huzuruna çıkacaklardır. Dünya hayatındaki
haksızlıkların, haddi aşmaların cezasının verilmesi ve işlenen iyilik ve taatlerin
ödüllendirilmesi için ilâhî divan kurulacak, herkes birbiri ile hesaplaşacak, haklı
ile haksız ayırt edilecek ve kişiye ameline göre karşılık verilecektir.23 Kur'ân-ı
Kerîm'de bu ilâhî adalet divanının kurulacağı ve insanların dünyada işlediklerinin
karşılığını görecekleri şu ifadelerle haber verilmektedir: "Yoksa kötülük
işleyenler kendilerini, ölümlerinde ve sağlıklarında inanıp iyi ameller işleyen
kimselerle bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar! Allah gökleri
18 A'râf, 7/147.
19 Tâhâ, 20/12.
20 Şerafettin Gölcük- Süleyman Toprak, a.g.e., s.440-441.
21 Ankebût, 29/64; Mû'mİn, 40/39; Hadîd 57/20.
22 Mülk, 67/2.
23 Çelebi, İlyas, İslamda İnanç Esasları, Marmara Ünv. İlh. Fak. Vakfı Yay., İstanbul, 1998., s. 272.
4
ve yeri yerli yerinde yaratmıştır. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür,
Onlara haksızlık edilmez."24
Bütün semâvi dinlerde olduğu gibi en son din olan İslâm'a göre, meydana
geleceği ayet ve hadisle ve bütün ümmetin fikir birliği ile kesin olan ahiret
gününe inanmak, imanın şartı olarak farzdır.
Ölüm var oluşumuzun tabii bir sonucudur. Hayatta her şey doğar büyür ve
ölür. Bu insanoğlunun karşı koyamayacağı ontolojik bir eylemdir. İnsan aklı
sayesinde ölümü düşünen ve ölüm üzerine konuşabilen bir varlıktır. İnsanın
yaşadığı şeyler içinde ölümün bu kadar belirgin ve fark edilir olmasını, onun yok
olmama, varlığını kaybetmeme arzusuna bağlayabiliriz. Söz konusu duygu,
insandaki en güçlü duygu olarak kendisini gösterir ve neredeyse bütün
davranışların önünde biçimleyici olarak yer alır. Daha önce var oluşu, dünyadaki
bulunuşu üzerinde konuşan, ölümü tanıyan insan, böylece ölüm ve sonrası için de
konuşabilecektir. Dolayısıyla ölüm ve devamında öngörülenler, doğrudan insan
varlığına, onun tarifine bir şeyler katmaktadır. Ontolojik olarak karşımızda duran
24 Câsiye, 45/21-22.
5
insanın varlığı, yaşamı, ancak ölüm ve sonrası da göz önüne alındığında anlam
kazanmaktadır. Aksi halde, insan hayatını sadece dünyaya hasretmek, onunla
sınırlamak, sadece ondan ibaret saymak, tüm kabiliyetleri ve farklılıklarıyla
insanı inkâr etmek; bütün tercihleri, yaptıkları, ürettikleri ile birlikte onu küçük
görmek, bir anlamda onu yok saymak olacaktır.
Vahiy ürünü bir kitap olarak Kuran, aynı kaynaktan gelen kendinden
önceki kitapların oluşturduğu geleneğin son noktasıdır. Bu son Kitap'ın tebliğcisi
Hz. Peygamber, Hz. Adem'in, Hz. Nuh'un, Hz. İbrahim'in, Hz. İsmail'in, Hz.
6
Musa'nın ve Hz. İsa'nın (a.s.) birbirlerini destekleyen tebliğlerini insanlara
yeniden iletmiştir. Bütün diğer tebliğciler gibi Kur'an'ın peygamberi de, bu aynı
geleneğin bir üyesi olarak insanlara, tevhidin asla değişmeyen ana ilkelerini son
defa getirmiştir. Bu değişmezliğin hemen akla gelen iki gerekçesi şunlardır: İlki,
bütün tebliğlerin aynı kaynaktan gelmiş, ikincisi de bunların aynı muhataba, yani
insana iletilmiş olmasıdır. Zaman, mekan ve tebliğciler değişmiş olsa bile bu iki
unsurun aynı kalması, ilkelerin de değişmezliğini zorunlu kılmıştır. Sözünü
ettiğimiz ana ilkeler ise, insanın kendisini ve sonsuza uzanan varoluş imkanını
kapsayan iki noktada belirlenmiştir. Bunlar, Kadir-i Mutlak Allah ve ahiret
inançlarıdır29. Bu Kur’an’da söyle ifade edilir:
29 Paçacı, Mehmet, Kutsal Kitaplarda Ölümötesi, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2001., s. 58.
30 Maide, 5/69
31 Türcan, Galip, Kuran da Ahiret İnancı, S.D.Ü., Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta, 2002. s. 28-34.(basılmamış doktora
tezi)
7
Kur’an, ilk inen ayetlerde ahiret temasını yoğun şekilde öne çıkarmıştır.
Vahyin geldiği dönemde, Mekke'deki etkin güçler karşısında son derece zayıf
kalan küçük mümin topluluk, kendisini vahyin koruyuculuğuna teslim etmiştir.
Kur'an bahsedilen etkin güçlere karşı uhrevî tehditlere vurgu yapmıştır. Bu
durum inananları moral açısından güçlendirmek için de yine uhrevî mutlulukları
belirginleştirerek, onları sıkça zikretmesi son derece tabiî görünmelidir. Nitekim
Hz. Aişe, ilk inen vahiylerin ahiret ve ilgili konuları içermesini, nübüvvet
sürecinin bir gereği olarak algılamaktadır. Ona göre uhrevî beklenti ve endişeleri
çarpıcı ifadelerle güçlendirilen insanlar, dünya hayatında kendilerinden istenen
şeyleri yapmakta zorlanmayacaklardır.32 Görüldüğü gibi, Hz. Aişe, Kur’an’ın
ahiretle ilgili ifadelerini, insanların iyi ve doğruya sevk edilmesi açısından
önemli bulmaktadır. Dolayısıyla Kur’an’ın yoğun bir şekilde ahiret temasını
işlemesi, bu gerçekliği göstermeleri açısından ele alınmalı, hem Hz. Peygamberle
müşrikler arasındaki mücadelenin seyri bakımından değerlendirilmeli, hem de
inanan insanları doğru davranışlara yönlendirme konusundaki etkileriyle göz
önünde bulundurulmalıdır.
32 en-Nesâî, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şuayb b. Ali, Tefsîru’n-Nesâî, I-II, Tahkik: Sabri b. Abdilhâlık eş-Şâfiî es-Seyyid
b. Abbar el-Celî, Müessesetu’l-Kutubi’s-Sekâfîyye, Beyrut 1990/1410, c. II., s. 370-371.
33 İhvânu’s-Safâ, Resâilu İhvâni’s-Safâ ve Hullâni’l-Vefâ, I-V, Tahkik: Arif Tamir, Menşûrâtu Avidat, Beyrut 1415/1995,
c.V, s.198.
8
Mesela Ebû Cehl, Hz. Peygamber’in Kabe’de namaz kılmasını engellemek
istemiş ve onu yandaşlarının çokluğu ile tehdit etmişti. Bunun üzerine Alak
Suresi’nin son ayetleri, Ebû Cehl’in taraftarlarına karşılık cehennemdeki zebani
varlığını öne çıkarmıştır.34 Böylece özellikle Mekke toplumunda nüfuz ve baskı
aracı olarak görülen yandaşlık, ahirette mevcut olan bir unsurun
(zebânî/cehennem görevlileri) anlaşılmasını kolaylaştırmıştır.
34 Alak, 96/13-19.
9
önemli olan ve mushaflaşmaya kadar uzanan cem ve tertip faaliyeti, insanların
Kur'an'a bakışını, mııshafa bakış şekline çevirmiş, böylece ashabın çok iyi takip
ettiği vahiy süreci daha sonra gelen insanlar tarafından yeterince
algılanamamıştır.35
Bu gün Müslüman kültürün ölüm ve ahirete dair algısı daha ziyade hadisle
şekillenmiştir. Çalışmamızda, Kur’an’ın anlaşılmasını kolaylaştırma ilkesi
gereği, zaman zaman hadislere de atıf yapacağız. Ahiret, kıyamet ve alametleri,
konularını kavramsal çerçevede inceleyip bir bütünlük içinde ele almaya
çalışacağız.
10
BİRİNCİ BÖLÜM
1. Kelime Anlamı:
2. Terim Anlamı:
11
“Evvel”in karşıtı olan “son” mânasındaki “âhir” kelimesinin müennesi
olup, “ölümden sonraki yaşam yeri” anlamına gelen âhiret, terim olarak “dünya
hayatını takip eden, ona benzer fakat daha değişik ve ölümsüz hayat, ebediyet
âlemine ait çeşitli merhaleler ve haller”olarak da tarif edilmektedir.40
Fahreddin er-Râzi’ye göre âhiretin aklî ve naklî olmak üzere iki yönü
vardır. İnsan vücudunun ve içinde yaşadığımız kâinatın fani olduğu, öldükten
sonra tekrar dirilmenin de imkân dahilinde bulunduğu konunun aklî yönünü;
kıyametin nasıl kopacağı ve ahiret hayatının nasıl başlayıp devam edeceği hususu
ise naklî yönünü oluşturur.44 Kâinatın topyekûn imhası demek olan kıyamet
hakkında pozitif bilimler bu yok oluşun nasıl olabileceği konusunda çeşitli
teoriler ileri sürmektedirler. Bu yok oluş fizik biliminin temel konulan arasında
yer almaktadır. Ahiret hayatı ise, beş duyunun idrakiyle sınırlı bulunan pozitif
bilimlere konu teşkil etmez. Bu sebeple âhiretle ilgili olarak bilim adına kesin bir
şey söylemek mümkün değildir. Ne var ki ilim adamı da düşünen ve duyan bir
12
insandır. Şahsî temayülleri ve ilmî yorumları sonunda ahiret konusunda müspet
veya menfi bir kanaate varabilir.45
Tek tanrılı dinlere göre kıyamet; dünyanın sonu ve bütün ölülerin dirilerek
mahşerde toplanacağı zaman anlamına gelmektedir.47
13
sürenin kıyamet günü için kullanıldığını ve Allah'ın bu süreyi kâfirler için bu
şekilde takdir ettiğini kaydetmektedir.51 Âhiret duraklarından biri de A’râftır. Hz.
Peygamber A’râfın cennet ile cehennemi birbirinden ayıran bir set ve perde
olduğunu, buraya iyi ve kötü amelleri birbirine eşit olan mü'minlerin gireceği
kabul edilen en sıhhatli görüştür. Kur’ân’da “tartılan” ağır gelenler ile hafif
gelenlerin durumları belirtilmişken günahları sevaplarına eşit olanların akıbeti
hakkında bir açıklama yapılmamış olması bunların “Ashabu’l-a’râf”ı
oluşturacakları ifade edilmektedir. Ayrıca fetret ehli, müşriklerin buluğ çağından
önce ölen çocukları veya gayri meşru evliliklerden doğan çocukların konulacağı
yer olduğunu belirten görüşler de vardır.52
Kelâm ilmi, temelde İslâm inancına karşı yapılan itirazlara karşı cevap
mahiyetinde ortaya çıktığından ilk dönemin başlangıç devri tartışmalı konuları
arasına girmeyen “âhiret” mevzuuna kelâm kitaplarında fazla yer verilmemiştir.
14
1. Âzife
2. Hakka
"Sabit ve gerekli olmak, bir şeyi hakikati üzere tanımak, işlerin hakikatini
kavramak" gibi anlamlara gelen "hakka", (h-k-k) kökünden türetilmiş "Fâile"
vezninde bir ism-i faildir. Kıyamete "hakka" ismi verilmesinin nedeni o gün
gerçek ve batıl birbirinden ayrılacağı içindir.
53 Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dîni Kur 'ân Dili, Zehraveyn Yay., İstanbul, trs., c. VIII, s. 826.
54 Mü'min, 40/18.
55 Necm, 53/57
56 Hicr, 15/85.; Ahzâb, 33/63.
57 Abdülbâki, Muhammed Fuâd, Müttefekun Aleyh Hadisler, Terc. Abdullah Feyzi Kocaer, Hüner Yayınları, Konya, 2004,
s.792.
58 Topaloğlu, Bekir, Âzife Mad., DİA, İstanbul, 1991., IV, s. 326.
59 Yazır, a.g.e., c. VIII, s. 299.
15
Kıyametin isimlerinden biri olan "el-Hâkka" Kur'ân-ı Kerîm'in 69.
Sûresine de ad olmuştur. Sûre, ismini başındaki "el-Hâkka" kelimesinden alır.
"Hak, hukuk, hesap, her şeyin ortaya çıkacağı, gerçekleşeceği gün" anlamlarına
gelen bu kelime daha çok, önceden haber verilen bir sıkıntı veya musibetin başa
gelmesiyle ilgili olarak kullanılır. Kıyamet gününde haşir, mîzân, hesap,
cezalandırma, mükafatlandırma gibi Allah'ın önceden haber verdiği durumlar
tahakkuk edip, bütün ameller yerli yerinde karşılığını bulacağından kıyamet
gününe bu isim verilmiştir. Ayrıca "yaptığının karşılığını bulmak" anlamında
peygamberlere inanmamaları sebebiyle yok edilmiş geçmiş kavimleri anlatmak
için de kullanılır. "Hâkka"yı açıklayan âyetlerden Ad ve Semûd kavimlerinin
helakini haber veren âyetler bu kelimenin sadece kıyamet mânâsına gelmediğine
bir işaret kabul edilmektedir.60
60 Işık, Emin, Hakka Sûresi Mad., DİA, İstanbul, 1996., c. XV, s. 202-203.
61 ibn. Kesîr, İmadüddîn Ebu'1-Fidâ İsmail el-Kureşî ed-Dımeşkî, Tefsiru'l Kur'âni'l-Azîm, 6. Baskı, Daru'l-Maarife,
Beyrut-Lübnan, 1993., c. IV, s. 439-442.
62 Râzî, a.g.e, c. XXX, s. 102-103.
63 Işık, a.g.m., DİA., c. XV, s. 202-203.
16
Sonuçta "Hakka" nın kıyamet anına ve büyük kıyamet olaylarına delâlet
eden ve gerçekleşmesi kaçınılmaz olan korkunç olayın, yâni kıyâmet'in bir adı
olduğu anlaşılmaktadır.
3. Vâkıa
İbn Kesîr "Önde olanlar öncüdürler"70 âyeti hakkında İbn Kâ'b'ın önde
olanlar sözü ile kastedilenin peygamberler olduğunu; Süddî'nin ise bunların
illiyyîn ehli olduğunu söylediğini bildirir.71 Kıyametin kopmasının kesin bir olay
olduğu bildirilen bu sûre'de kıyametin kopuş anında olacak olaylar ile âhiret
hayatının bir bölümü gözler önüne serilerek meydana gelecek "Vâkıâ"nın
boyutları hakkında bilgi verilmektedir.
17
4. Kâria
5. Sâhha
Sâhha kelimesinin aslı "sahh"dır. Sahh ise, demir ve taş gibi katı bir şeyin
sert bir şeye çarpmasıdır. Buradan hareketle "sâhha"; şiddetle çarpan, kuvvetli ses
çıkaran, haykıran şey demek olur.78
18
İbn Kesîr, İbn Cerir et-Taberî'ye göre, "sâhha"nın sûra üfürülüşün bir adı
olduğunu belirttikten sonra, Bağavi'ye göre bu kelimenin kıyametin sayhası
anlamına geldiğini ifade eder79
6. Tâmme
7. Ğâşiye
19
naklettikleri "Allah, Gâşiye Sûresini okuyanın âhiret hesabını kolaylaştırır"
mealindeki hadisin mevzu olduğu kabul edilmiştir.84
Hakka ve Vakıa; yaklaştığı belirtilen böylesine büyük bir olayın mutlak bir
suretle gerçekleşeceğini vurgulamaktadır.
8. Saat
(s-v-a) kökünden türetilmiş bir isim olan saat, gece ve gündüzden oluşan
24 saatlik zaman diliminden bir parçadır.86
20
Kur'ân-ı Kerim'de "es-Sâa" dünyanın sonu ve âhiretin başlangıcında
meydana gelecek büyük hâdiseyi ifâde eden terim olarak geçmektedir.88
Nihaî olarak Kur'ân-ı Kerim'e göre Saat'i, dünya hayatının son bulacağı,
kâinatın kozmik düzeninin bozulacağı ve onu takip edecek olan ba's ve
hesaplaşmanın yapılacağı vakit olarak anlayabiliriz.
9. Kıyamet Günü
88 Nahl, 16/77.
89 Gâfir, 40/46.
90 Nahl, 16/77.
91 Kehf, 18/21.
92 En'âm, 6/31.
93 Hicr, 15/85; Kamer, 54/46.
94 Ahkâf, 46/5; Arâf, 7/167; İsrâ, 17/62; Kasas, 28/71-72; Zümr, 39/31; Nahl, 16/124;
Bakara, 2/113-174-212; Al-i İmrân, 3/77-185-194; Nisâ, 4/87-109-141-159; Araf, 7/32-172; Yûnus,10/60; Hûd, 11/99;
Nahl, 16/23-92-124; İsrâ, 17/13; Kehf, 18/105; Meryem, 19/95; Hacc, 22/17-
69; Kasas, 28/41-42-61; Ankebût, 29/13-25; Secde, 32/25; Sebe, 34/32; Zümer, 39/15-31; Fussilet, 41/40; Şuarâ, 42/45;
Câsiye, 45/17-26; Mücâdele, 58/7; Mümtehine, 60/3; Kalem, 68/39; Kıyâme, 71/1.
21
olduğunu belirtir ve bunlardan seksen tanesini zikreder.95 Gazzâlî'de kıyametin
isimleri konusunda yüz civarında isini zikretmektedir. Her iki müellif kıyametin
isimlerinin çokluğunu kıyamet hadisesinin azametine işaret ettiğini, isim
çokluğunun mânâ çokluğuna delâlet ettiğini ve her ismin bir sırrı olduğunu
belirtmektedir.96
22
İKİNCİ BÖLÜM
A.KIYAMETİN ALAMETLERİ
Ebû Hüreyre (r.a.)'den gelen bir rivayete göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: "İki camianın ikisi de aynı iddiada oldukları halde, aralarında
büyük bir harp çıkmadıkça, 30'a yakın yalancı Deccâl türemedikçe, bu
deccâllerin hepsi; "Ben Allah'ın Resulüyüm!" iddiasında bulunmadıkça, (hakîkî
âlimlerin vefatıyla) İslâmî ilimler inkıraza uğramadıkça, zelzeleler çoğalmadıkça,
97 Berzencî, Muhammed b. Abdürresûl b. Abdüsseyyid el-Hüseynî, el-işâa li-eşrâti's-saa, Beyrut, ts., s. 10-135.
23
zaman tekarrub edip gece-gündüz bir olmadıkça, fitneler zuhur etmedikçe, adam
öldürme vakaları çoğalmadıkça kıyamet kopmayacaktır.
Yine aranızda mal çoğalıp sel gibi akmadıkça, mal sahibi malının zekâtını
"kim kabul eder" diye endişelenmedikçe, bazı kimselere zekât verilmek
istendiğinde, "benim zekâta ihtiyacım yok" demedikçe98, halk yüksek binalar
yapma yarışına girmedikçe, insanlar ölünün arkasından, "keşke bunun yerinde
ben olaydım" diye ölümü temenni etmedikçe99, güneş batı'dan doğup insanlar bu
hâdiseyi görüp kendilerine bir fayda da sağlamayacak olan bir "îmân"a toptan
yönelmedikçe kıyamet kopmayacaktır100.
Cahş kızı Zeyneb (r.a.)'den gelen bir rivayete göre, Resûlullah (s.a.v.) yüzü
kızarmış olarak ve 3 kere "Lâ ilahe illallah" diyerek uykudan uyanmış ve
"Yaklaşan bir belâ yüzünden Arapların vay haline! Bu gün Ye'cüc ve Me'cüc
seddinden şu kadar (bir delik) açıldı" buyurmuştur. Açılan deliği tarif etmek için
de başparmak ile şehâdet parmağını daire şeklinde bağlamıştır. Zeyneb (r.a.): "Ya
Resûlallah! Aramızda sâlih kişiler olduğu halde (gene) kırılır mıyız?" diye
sorunca Resûl-i Ekrem (s.a.v.), "Evet, çirkin haller çoğalırsa", buyurmuştur".102
98 Zebidi, Zeynü’ddin Ahmed b. Ahmed b.Abdi’l-Latifi, Sahih-i Buhari Muhtasarı-Tecrid-i Sarih Tercemesi, Terc. Kamil
Miras, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1987, c5, s.152.
99 Nevevî, a.g.e., c.7, s.474; Rûdânî, a.g.e., c.5, s.360.
100 Abdülbâkî, a.g.e., s.59.
101 Zebidi, a.g.e., c.12, s.307., Abdülbâkî, a.g.e., s.59.
102 Nevevi, a.g.e., c.2, s.85.
24
Arabistan yarımadasının geniş otlakları nehirler haline dönüşmedikçe,103
Araplar yüzleri sahtiyanla kaplı, gözleri küçük, kıldan ayakkabı giyen bir
kavimle savaşmadıkça,104 bu kavmin Türkler olduğuna dair bir rivayet vardır.105
Hicaz'dan Basra'daki develerin boyunlarını aydınlatacak bir ateş çıkmadıkça106
ilim azalıp cehalet yaygın bir hal almadıkça, zina alenîleşmedikçe, 50 kadına bir
tek erkek düşecek derecede kadınlar çoğalıp erkekler azalmadıkça107 içki aşırı bir
şekilde tüketilmedikçe108 Beytü'l-Makdis fethedilmedikçe, malın Müslümanlar
arasında aşırı miktar çoğalıp 100 dinarlık bir bağış yapılıp, bağış yapılan kişi
bunu azımsayıp küçük görerek bağış sahibine husumet beslemedikçe109
kıyametin kopmayacağı Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından belirtilmiştir.
25
dile gelip arkalarındaki Yahûdîyi haber vermeleri,113 ehl-i beytten adı Hz.
Peygamber’in adına uygun birisinin Araplara melik olması,114 kalbinde zerre
miktarı îman bulunan, hiç bir kimseyi sağ bırakmayacak ipek yumuşaklığında bir
rüzgarın Yemen'den çıkması,115 alçak oğlu alçağın dünyanın en mutlusu
olması,116 yırtıcı hayvanların insanlarla konuşması, kişinin kamçısı, pabucu ve
kemeriyle konuşması, kişinin uyluğunun ailesinin yaptıklarını haber vermesi,117
kişi mü'min olarak akşamlayıp kâfir olarak sabahlaması, mü'min olarak
sabahlayıp kâfir olarak akşamlaması, bazı toplulukların dünya menfaati
karşılığında dinlerini satması,118 İstanbul'un fethedilmesi, Şam'a Meryem oğlu
Îsâ'nın (a.s.) inmesi,119 kıyametin koptuğu zamana ulaşanların insanların en
şerlileri olması120, hayattaki bir kişinin kabirdeki bir kişinin yanından geçerken
ölünün yerinde kendisinin olmasını istemesi,121 Fırat nehrinin altın bir dağı açığa
çıkarıp insanların bu altın için savaşıp her 100 kişiden 99'unun ölmesi ve
herkesin kurtulan kişinin kendisinin olmasını istemedikçe122 kıyamet
koymayacaktır.
Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle dedi: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu; "Fırat
(nehrinin suyu çekilerek) kıymetli altın hazinesini açıklaması zamanı yaklaşıyor.
Her kim o zaman orada hazır bulunursa ondan bir şey almasın".123
Fırat nehri üzerinde çok kanlı bir savaş olacaktır. Bu savaş Fırat'ın
kaynağında veya yataklarında çok zengin altın madenlerinin bulunmasından veya
113 Nevevi, a.g.e., c.7, s.472.; Rûdânî, a.g.e., c.5, s.359.; Abdülbâkî, a.g.e., s.786.
114 Rûdânî, a.g.e., c.5, s.365.
115 Müslim, İman, 185.
116 Rûdânî, a.g.e., c.5, s.360.
117 Rûdânî, a.g.e., c.5, s.360.
118 Rûdânî, a.g.e., c.5, s.336.
119 Müslim, Fiten, 34; Buhârî, Fiten, 5.
120 Abdülbâkî, a.g.e., s.780.
121 Abdülbâkî, a.g.e., s.783.
122 Nevevi, a.g.e., c.7, s.475.
123 Zebidi, a.g.e., c.12, s.305.; Nevevi, a.g.e., c.7, s.475.; Abdülbâkî, a.g.e., s.782.
26
temiz içme suyunun altına eş değerde olmasından kaynaklanabileceği şeklinde
yorumlanabilmektedir.124
124 Tomor, Ahmed, Kur'ân 'dan Bir Nur Fatiha Sûresi, s.22-36.
125 Rûdânî, a.g.e., c.5, s.335.
126 Tomor, a.g.e, s.22-36.
27
Kıyamet ile ilgili hadis olarak rivayet edilen haberler yukarıdakilerden
ibaret değildir. Berzencî, bu konuda İbn Hacer el-Askalânî'nin Fethu'I-Bâri ve es-
Suyutî'nin ed-Durrü'l-Mensur-el-Hasaisu'l-Kübra ve Cem'ul-Cevamî adlı
eserlerinde bu tür kıyamet alâmetleriyle ilgili hadisler mevcut olduğunu
belirterek; "Yağmurun çoğalması, otların azalması, âbidelerin çoğalması,
fakihlerin azalması, emirlerin çoğalması, eminlerin azalması, yalancının
doğrulanması, doğrunun yalanlanması, hâinin emin sayılması, eminin hâin
sayılması, yabancıların sarmaş dolaş olması, akrabaların birbirinden uzaklaşması,
mihrapların süslenmesi, kalplerin harap olması, erkeklerin erkeklerle,
kadınların kadınlarla yetinmesi (livata ve sihak-homoseksüel ve lezbiyen
ilişkilerin çoğalması), erkek zevcesine itaat edip annesine karşı gelmesi,
arkadaşını yaklaştırıp, babasını uzaklaştırması, mescitlerde seslerin yükselmesi...
Mescitlerde seslerin yükselmesi sanki mescidde değil de kulüplerde
oturuyorlarmış gibi fütursuz ve malâyâni şeylerin yüksek sesle konuşulmasıdır.
Kıyamet yaklaştığı zaman kişi köpek yavrusu yetiştirip, bu işin ona kendi öz
çocuğunu yetiştirmekten daha iyi gelmesi. Büyüğe saygı, küçüğe merhametin
kalkması. Zina çocuklarının çoğalması, kişi sokak ortasında zina edip canavar
ruhlu insanların koyun kılığına girmesi"127 kıyamet alâmetlerindendir.
28
Günümüz Türkiye'sinde, özellikle medyatik zengin kişilerin; nikâhsız
yaşadıklarını itiraf ettiklerini ve bunun normal bir durum olduğunu, hatta evliliği,
"körü körüne bir kişiye bağlılık" olarak değerlendirdiklerini gözlemliyoruz.
Nikâhın, gereksiz bir formaliteden ibaret olduğunu bile savunan bu kişiler
medyanın da körüklemesiyle giderek çoğalmaktadır.
29
hangisidir? Sorularına cevap bulmaya, bu alâmetleri teker teker incelemeye
çalışacağız. Kıyametin büyük alâmetlerini topluca belirten hadiste bu alâmetler
şöyle sıralanmaktadır:
30
2. Cennet ahalisinin yiyeceği ilk yemeğin balık olduğunu,
Ebîi Zer (r.a); Güneşin battığı bir sırada mescide girdim ve Resûlullah
(sav.) oturuyordu. "Ey Eba Zerr!" buyurdu. "Şu (güneş) nereye gidiyor, biliyor
musun?". Ben de, Allah ve Resulü bilir!, dedim. Buyurdu ki "Secde yapmak için
müsaade almaya gidiyor ve kendisine müsaade ediliyor. Ve sanki (bir gün) ona
"geldiğin yerden doğ" denilecek ve bunun üzerine yoluna devam etmeyip battığı
31
yerden doğacaktır". Sonra Resûl-i Ekrem "Ve zalike mustekarrun leha" âyetini
okudu. Ebû Zerr, bu kıraatin Abdullah b. Mes'ud'un kıraati olduğunu söyler.135
"Dünyamız saniyede 30 km. saatte 108.000 km. bir hızla güneş etrafında
batı'dan doğu'ya doğru dönmektedir. Yörüngesi üzerinde bulunun bir gökcismine
çarpması halinde bu dönüş tersine, yani doğu'dan batı'ya doğru olacak,
dolayısıyla güneş'in batı'dan doğması neticesini verecektir.136
32
ibn. Hacer'in; güneş'in batı'dan doğmasıyla tevbe kapısının kapanacağını,
sonra da Dâbbetu'l-Arz'ın çıkıp kâfirle mü'mini ayırdedeceğini,
33
yıl doğmuşum" diye uzun bir zaman dilimini gösteren cevap vermeden, at'ların
doğurdukları taylara binilemeden sûra üfürülecektir" gibi 2-3 yıllık kısa zaman
dilimini gösteren çeşitli rivayetler nakletmektedir.140
b. Dâbbetu'l Arz
34
sileceği, böylece onların yüzlerinin de yıldızlar gibi parlayacağı rivayet
edilmektedir.143
c. Deccâl
143 Taberi, Ebü Cafer Muhammed b. Cerir, Taberi Tefsiri, Terc. Kerim Aytekin, Hasan Karakaya, Hisar Yay., İstanbul,
1996, c.6, s. 202.
144 Sebe, 34/14.
145 Hûd, 11/6.
146 Neml, 27/82.
147 El Mu'cemu'l-Vasît, c. I, s. 271.
148 Demirci, Kürşat, Deccâl mad., DİA,c. IX, s. 67.
149 ibn Manzur, a.g.e, c. XI, s. 236.
35
Deccâl kelimesi, Kur'ân-ı Kerim'de geçmemektedir. Hadislerde,
"muhatabını aldatmak gayesiyle güzel sözler söyleyen ve bir gözü bulunmayan
kötü kimse" anlamındaki "MESİH" kelimesiyle birlikte, "El-Mesîhu'd-Deccâl"
ve "Mesîhu'd-Dalâle" şeklinde kullanılmıştır.150
36
Teftâzâni; Deccâl ile ilgili rivayetleri zahirî mânâda anlamayı mümkün
görmektedir. Mahmut Şeltut; çağdaş bir âlim olarak Deccâl'i zahirî mânâda
anlamanın mutlaka gerekli olmadığını belirtir. Muhammed Abduh; Deccâl'i,
İslâm'ın ortadan kaldırmaya çalıştığı bütün hurafe, yalancılık ve kötülüklerin
sembolü olarak yorumlar. Reşid Rıza; klasik anlayışı tamamen terk etmemekle
birlikte Deccâl hâdiselerinden daha ziyade, maddi şehvetlerin galip geleceği,
şerrin ve inkarcılığın yaygınlaşacağı sonucuna varır. Said Nursî ve Muhammed
el-Behî; Deccâl'i komünizm ve materyalizm olarak algılar. Muhammed Esed;
Avrupa medeniyetidir, der. Said Eyyûb; siyonizm şeklinde yorumlar. Kâmil
Miras; tek bir kişi olmayıp küfrün sembolüdür ve küfrü yayan herkes Deccâl'dir,
der. Muhammed Sefâme; şeytandır, der. Ömer Rıza Doğrul da, Deccâl fitnesi
Hıristiyanlık akidelerinin yayılmasıdır, der.
Sonuç olarak; Kur'ân-ı Kerim'de Deccâl ile ilgili hiçbir sarih ifade
bulunmadığı açıktır. Hadis olarak rivayet edilen metinlerden elde edilebilecek en
belirgin hüküm ise Deccâl'in yeryüzünde inkarcılığı yaymaya çalışan, mukaddes
değerleri yok sayan ve şer faaliyetlerini destekleyen bir cereyan niteliği
taşıdığıdır. Bu cereyanın muhtelif asırlarda temsilcileri olmuş, bundan sonra da
olacaktır. Buna göre Deccâl; harika bir varlık, belli bir şahsiyet ve tek bir insan
olmaktan çok, her dönemde şerri temsil eden bir tiptir. Deccâl ile ilgili çeşitli
rivayetlerde yer alan olağanüstü maddi tasvir ve ayrıntılar ya isnat açısından
sahîh değildir, yahut râvîlerin sehivlerine maruz kalmış veya onların indî
yorumlarıyla karışmıştır. Bu rivayetler tevatür derecesine ulaşmadığından v.
asırdan sonra mecazi mânâlarına yorumlanmalar, İslâm âlimlerince mümkün
154 Sarıtoprak , Zeki, Deccâl Mad., DİA, İstanbul, 1994., c. IX, s. 72.
37
görüldüğünden maddi bir Deccâl'i benimsemeyenleri, küfür ve dalâletle itham
doğru değildir.155
d. Duhân
Kur'ân-ı Kerim'deki 44. Sûre'nin adı olup; "Şimdi sen göğün, insanları
bürüyecek açık bir duman çıkaracağı günü gözetle. Bu, elem verici bir azaptır.
(İşte o zaman insanlar) Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Doğrusu biz artık
inanıyoruz (derler)"157, Âyet-i kerimede zikredilen bu dumanın ne zaman çıktığı
veya çıkacağı ve bu dumanın nasıl bir şey olduğu hakkında iki görüş
zikredilmektedir. Abdullah b. Mes'ud, Mücahid ve Dehhak'tan nakledilen birinci
görüşe göre bu duman, Rasulullah'ın, imana davetine rağmen iman etmemekte
direnen Kureyşliler aleyhine beddua etmesi üzerine kıtlığa düşmelerinde,
yeryüzünden göğe doğru yükselen manevi bir dumandır. Bu hususta Abdullah b.
Mes'ud diyor ki: "Rasulullah, Kureyşlilerin, kendisine karşı isyan edip
direttiklerini görünce onların aleyhine, Yusufun kıtlık yılları gibi senelerin
onların da başına gelmesi için beddua etti. Bunun üzerine onlara kıtlık ve sıkıntı
isabet etti. Öyle ki kemikleri yemeye başladılar. Kişi göğe doğru bakıyor,
sıkıntıdan dolayı yerle gök arasını duman kaplamış gibi görüyordu. Bunun
üzerine Allah teala: "Ey Muhammed, göğün, insanları çepeçevre saran apaçık
duman çıkaracağı günü bekle. Bu, can yakıcı ağır bir azaptır." âyet-i kerimesini
indirdi. Bunun üzerine inananlar, Rasulullah’a gelip "Ey Allahın Resulü, sen,
Allahtan, Mudar kabilesi için yağmur yağdırmasını dile. Zira onlar helak
oldular." dediler. Resulullah "Mudar için mi? Şüpesiz ki sen çok cür'etlisin."
dedi. Sonra yağmur diledi onlara yağmur yağdı. Bunun üzerine "Şüphesiz biz
(dünyada) az bir müddet de olsa sizden azabı kaldıracağız. Fakat sonunda yine
38
inkarcılığınıza döneceksiniz."158 âyeti nazil oldu. Müşriklere refah gelince onlar,
eski hallerine döndüler. Bunun üzerine de Allah teala "Büyük bir kuvvetle
kıskıvrak yakaladığımız gün, onlara mutlaka layık oldukları cezayı vereceğiz."159
âyetini indirdi.160
Duhân'ın zikredildiği diğer bir âyet de şudur: "Sonra, duman halinde olan
göğe yöneldi. Ona ve yer küreye: İsteyerek veya istemeyerek gelin!, dedi. İkisi
de "isteyerek geldik" dediler"161 şeklinde geçmektedir. Duhân-ı Mübîn, aşikâr,
apaçık duman demektir. Bir de Araplar gelmesi çok kuvvetle muhtemel olan
şerre "Duhân" derler. Bu âyetlerin delaletiyle duman, kıyamet alâmetlerindendir.
Hz. isa'nın nüzûlüyle ilgili Kur'ân-ı Kerim'de dört âyet vardır.167 Ayetlerde
Hz. İsa'nın ölümünden önce ehl-i Kitâb'ın kendisine îman edeceği
belirtilmektedir.168
Bu ayetlerden biri olan zuhruf suresi 61. ayet söyledir; “Hiç şüphesiz o,
kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan (kıyametten) yana hiç bir kuşkuya
kapılmayın ve bana uyun. Dosdoğru olan yol budur”.
39
Ayet-i kerimede geçen “o” kelimesinden kimin kastedildiği hakkında iki
görüş zikredilmiştir;
Hz. Îsâ’nın kıyamete yakın bir vakitte nüzulünün vaki olacağını ifade eden
kelâmcılar azımsanamayacak kadar çoktur. Ebû Hanîfe (ö. 150/767), Ebû
Hanîfe'den sonra gelen ve akâid ile ilgilenen Ali el-Medinî (ö.234/848), et-Tahâvî
(Ö.321/933), ehli sünnet kelâmının iki mühim siması Eş'arî (Ö.324/936) ve
Maturidî (Ö.333/944), el-Acurrî (Ö.360/970), Adbülkâhîr el-Bağdâdî
(Ö.429/1037), îbn Hazm (Ö.456/1064), Şehristânî (Ö.548/1153), îbn Teymiyye
(Ö.728/1328), îbn Haldun (Ö.809/1406), Meşhur müfessir el-Kurtubî
(Ö.671/1272), es-Suyûtî (ö.911/1505), Muhammed Zahid el-Kevserî (ö.
1371/1951), Hz. Îsâ’nın nüzulünü kabul eden mühim şahsiyetlerdendir.173
169 Taberi, Ebü Cafer Muhammed b. Cerir, Taberi Tefsiri, Terc. Kerim Aytekin, Hasan Karakaya, Hisar Yay., İstanbul,
1996, c. 7, s. 205.
170 Âl-i İmrân, 3/55.
171 Nisâ, 4/157-158.
172 Atay, Hüseyin, Ehl-i Sünnet ve Şia, A.Ü.İ.F. Yay., Ankara, 1983., s.132-135.
173 Sarıtoprak, Zeki, İslâm İnancı Açısından Nüzûl-i Îsâ Meselesi, Çağlayan Yay., İzmir, 1997., s. 103-110.
40
Hz. Îsâ’nın nüzulünü kabul edenlerden konuya farklı yorum getiren
şahıslar da mevcuttur. el-Halîmî (ö.403/1012) Hz. Îsâ’nın yeryüzüne indiğinde
herkes tarafından tanınamayacağını, kendisine yakın olanların onu göreceğini
ifade eder. Bu yaklaşım genel kanaate ve kendinden öncekilere aykırıdır. Çünkü
kendinden öncekiler Hz. Îsâ’nın nüzulünün herkes tarafından bilinecek
olağanüstü bir hadise olarak aktarmışlardır.174
Hz. Îsâ'nın nüzulünü kabul eden âlimlerden bir kısmı onun ölmediğini ileri
sürmektedirler. Büyük kelâmcı Matûridî âyette geçen "müteveffîke" kelimesini
yerden almak ve göklere çıkarmak olarak anlar. Bu durumda "Seni vefat
ettireceğim"176 âyeti "Seni yerden alıp göklere çekerim" şeklinde olur. Ayetin
devamı da, âhîr zamanda kâfirlere karşı olan galibiyetine dikkat çekmekle bu
fikri te'yid eder mahiyettedir. Zemahşerî (ö.538/1143) nüzulüne kadar Hz. İsa’nın
ölümünün ertelendiğini düşmanlık edenler tarafından değil, kendi eceliyle
öleceğini ifâde ederken; Ebu'l-Ferec el-Cevzî (ö.597/1200) göğe yükseltilme
mânâsının yanında normal ölüm ihtimalini uzak görmediğini belirtmektedir.
Fahreddin er-Râzî (ö.606/1209), İbn Kesîr (ö.774/1372) ve Celaleddin es-Suyûtî
(ö.911/1505) âyetteki vefatın uyku mânâsına olduğunu dolayısıyla konuyu "Hz.
İsa göğe çıkarıldı, kıyametten önce gelecektir" şeklinde anlamanın daha uygun
41
olacağını belirtmektedirler. Onlar, "Senin ömrünü tamamlayacağım, o zaman seni
vefat ettireceğim, öldürmeleri için seni onlara terk etmeyeceğim, göklerime
yükselteceğim, meleklerime yaklaştıracağım, seni öldürmeye fırsat
bulamayacaklar, çünkü seni koruyacağım" görüşünü benimsemektedirler.177
Hz. İsa'nın ölümü ve nüzulü konusunda farklı bir yorum getiren kıyamet
alâmetleri konusunda ciddî çalışmaları bulunan günümüz araştırmacılarından
Zeki Sarıtoprak görüşlerini "Allah âlemlerin Rabbidir."179 âyetinden birçok
âlemin varlığı anlaşılmaktadır. Hz. İsa'nın Allah tarafından fizik ötesi âlemlerden
birine nakledilmiş olması mümkündür. Hayatın mertebeleri olduğu gibi ölümün
de mertebeleri vardır. Şehitlerin bizim nazarımızda ölü, Kur'ân'a göre ölü
olmadıkları belirtilmektedir.180 Meleklerin de yiyip içmeden hayatta olduklarını
biliyor fakat mahiyetini kavrayamıyoruz. Buradan Hz. İsa'nın göğe çekilmesi
maddî âlemden gayb âlemine nûrânî cesediyle birlikte geçmesi, "boyut
değiştirmesi" olarak ifade etmektedir.181
42
f. Ye'cüc ve Me'cüc
Resûllullah (s.a.v.) bir gün korku ile Zeyneb'in (r.a.) yanına girerek: "Lâ
ilahe illallah! Vukuu yaklaşan bir serden, büyük bir fitneden dolayı vay Arab'ın
haline! Bu gün Ye'cüc ve Me'cüc'ün seddinde şunun gibi bir delik açıldı" buyurdu
da baş parmağı ile yakınındaki şehâdet parmağını halkaladı. Zeyneb (r.a.); "Yâ
Rasülallah, içimizde bu kadar iyi kimseler varken biz helak olur muyuz?", diye
43
sorduğunda Resûlullah (s.a.v.): "Evet fısk ve fücur, zina ve ma'siyet çoğaldığı
zaman (helak olursunuz)" diye cevap verdi.184
44
Sonuç olarak; Ye'cüc ve Me'cüc, Hz.Âdem soyundan insan nevinden
varlıklardır. Azgın bir topluluktur. Kıyamete yakın bir zamanda ona alâmet
olarak kapalı bulundukları seddi aşacaklar ve her tepeden insanlara saldıracaklar,
insanları katledecekler, sonuçta Hz. İsa’nın (a.s.) duası ile toplu bir şekilde
ölecekler ve o devri yaşayan insanlar bu fitneden kurtulacaktır denilebilir.
g. Mehdî (a.s.)
gelecektir.
45
Hüseyin b. Ali'nin oğullarındandır. Hasan bin Ali'nin değildir. Hâlâ
yaşamaktadır, demektedir.
Mehdî, açık alınlı, küçük burunlu, iri gözlü, parlak ve seyrek dişlidir. Sağ
yanağında yıldız gibi yüzünü aydınlatan inciyi andıran bir işaret vardır. Sakalı
sık, omzunda Peygamber (s.a.v.)'in nişanı vardır. Uylukları uzun, rengi Arab
rengidir. Dilinde ağırlık vardır. Yavaş ve ağır konuştuğu zaman sağ elini sol
dizine vurur, kırk yaşındadır. Bir başka rivayette otuz-kırk yaş arasındadır. Allah
(c.c.)'a karşı son derece boyun eğicidir. Üzerinde iki pamuk abası vardır. Ahlâkı,
Hz.Peygamber'e (s.a v.) benzer. Esmerdir, orta boylu ve kaşı kavislidir.191
46
kadınla birlikte aralarında hiçbir erkek olmadığı halde serbest ve korkusuz Hacc'a
gidebileceklerdir.192
Allah (c.c); "(Resulüm!) Sen bu sözü (Kur'ân'ı) yalan sayanı Bana bırak
(kendini üzme). Biz onları bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba
yaklaştırıyoruz"194 âyeti ile Hz.Peygamberi (s.a.v.) tesellî ederek Kur'ân-ı Kerim'i
yalanlayanlardan dolayı üzülmemesini, haddi zatında onları kıyamet günü
azabına sevk ettiğini, o gün herkesin cezasını bulacağını belirtir.
47
"Yaklaşan yaklaştı, onu (vaktini) Allah'dan başka açığa çıkaracak
yoktur".195
2. Kıyametin Ertelenmeyeceği
3. Kıyametin Kesinliği
Kur'ân-ı Kerim'in kıyamet saati ile ilgili vermiş olduğu bilgilerde dikkat
çeken bir diğer özellik, kıyamet saatinin vukûunun kesinliğidir. Bu konuda
Kur'ân-ı Kerîm'de;
48
"Kıyamet günü mutlaka gelecektir, bunda hiç şüphe yoktur. Fakat
insanların çoğu buna inanmazlar"199 buyurulur.
Kıyametin bilgisi Allah'a aittir. O'ndan başka hiçbir varlık bu bilgiye sahip
değildir. Bu konuda nass'larda ittifak vardır. Her şeyi ilm-i ezelîsi ile bilen Allah
Teâlâ O'nun bilgisinin dışında hiçbir şeyin gerçekleşemeyeceğini, hatta bir
çekirdeğin dahi kabuğunu yarıp çıkamayacağı, dişi bir devenin gebe kalıp
doğuramayacağı202, yağmuru O'nun yağdırdığı, rahimlerde olanı bildiği, hiç
kimse yarın ne kazanıp nerede ne zaman öleceğini bilmediği, bunlara ilaveten
bilinmeyenlerin en büyüğü olan kıyamet anının bilgisinin sadece Allah katında
49
olduğunu203, bu bilginin istisnası olmadığı, Hz. Peygamber’in de bu bilgiden
mahrum olduğu204 Kur'ânî gerçeklerdir.
Cibril Hadîsi olarak meşhur olan hadiste, kıyamet vakti hakkında sorulan
soruya Hz.Peygamber'in verdiği cevap çok manidardır:
50
kıyametin kopuşunun göz açıp kapatma süresi veya ondan daha az bir sürede
gerçekleşeceği208, kıyametin bu aniden gelişi karşısında ona inanmayanların
şaşırıp kalacakları, reddetmeye veya ondan kurtulmaya, onu ertelemeye güç
yetiremeyecekleri belirtilir.209
6. Kıyametin Dehşeti
51
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
A. ÖLÜM VE KAPSAMI
İslam inancına göre ölüm olgusu, dünya ve ahiret olmak üzere iki
aşamadan ibaret olan hayat sürecinin ilkinin sona ermesi ve ikincisinin
başlamasına geçişi sağlayan bireysel tecrübedir Ahiret hayatına geçişin kapısı
niteliğindeki ölüm, ahiret kavramının ayrılmaz bir parçasıdır. Hayatın sürekliliği
içerisinde tekrarlanan yaşam ve ölüm olayının var kılınışının dinî anlamı “ kimin
daha iyi iş ve davranışlarda bulunacağının denenmesi”211 olarak Kuran’da
zikredilmiştir. Kendimizi, dünyayı ve davranışlarımızı anlamlandırma
bakımından ahiret düşüncesi çok önemli bir bakış açısı sunmaktadır. Ahiret
düşüncesi insana bu dünyada bir amaç ve hayat için bir anlam sunmaktadır.
Ahiret yüksek/yüce değerleri temsil eder. Başka bir ifadeyle, dünya, hayatın salt
maddi yönünü, sırf dünyevi kazanımları ve geçici tatminleri ifade ederken, ahiret
bu hayatın öbür tarafına, yani hayatın daha yüce ve ahlaki değerlerine, sonsuza
değin sürecek olan huzur ve tatmine işaret eder. Bu yüce değerler, daha alt
seviyedeki değerlerin kendisi için var olduğu ve peşinden gidilmesi gereken
gayedir.Dünya zaman açısından “hemen, şimdi” ve “az değerli”; ahiret ise
“henüz gelmeyen ve “yüce bir değere sahip olan” dır.212
52
yapmamaktadırlar. Eğer insan davranışları, ölüm sonrasını da hesaba katan bu
uzun vadeli bakış açısına yerleştirilirse, çoğunun anlam ve değerden yoksun
olduğu görülür. Eğer bir insan, ölüm sonrasını da içine alan uzun vadeli bir bakış
açısı geliştirebilirse, zihnini ve dikkatini hayatın yüksek gaye ve hedeflerine
yöneltir ve içinde bulunduğu durumun anlık ve kısa vadeli beklentilerine dalmaz.
Çünkü dünyevilik insanı dar görüşlü yapar ve gerçek hedefleri unutturur. Ahiret
olmaksızın insan “anlık yaşama” durumuna düşer ve sedece “dar görüşlü”olarak
kalmayıp aynı zamanda “hayvanlar gibi”olur. Ahiret inancının anlamı, “dünyaya
dalma” denilen dar ve başıboş hayat görüşlerinin tam tersine, görülmeyeni,
gelecek olanı, ileride karşılaşılacak olan tehlikeleri devamlı zihinde tutarak
insanın kendini çözülüp dağılmaktan kurtarmasıdır.214
214 Çiftçi, Adil, Fazlur Rahman ile İslamı Yeniden Düşünmek, Kitabiyât yay., Ankara, 2000., s. 213-216.
215 Âl-i İmran, 3/185.
216 Sigmund Freud, “Ölüme Yönelik Tutumumuz”, Uygarlık, Din ve Toplum, Terc. Selçuk Budak, Öteki Yayınevi Ankara
1995, s.75.
53
yaşanmaktadır; aynı anda hem ölümün varlığı kabullenilmekte fakat hem de
ondan kurtulmak istenmektedir.
54
Mü'minler, ölüm gerçeğini kabullenerek, Rab’lerinden kendilerini
Müslüman olarak öldürmesini dilerler223.
Ölüm Allah'ın bir takdiri olup öldüren Allah'tır225. Her nefis ölümü
tadacaktır226, bundan hiç kimse istisna tutulmayacaktır227. Bununla birlikte ölüm,
bilinmeyenler grubunda yer alır. Herkes ölecektir, fakat hiç kimse nerede ve ne
zaman öleceğini bilemez228.
Dünyada hepimize er veya geç gelecek olan ölüm kadar kat'î bir hakikat
yoktur. Hatta ölüm her günün bir yarını, her gecenin bir gündüzü ve her yazın bir
kışı olmasından daha kat'îdir. "Şüphesiz her canlı ölümü tadacaktır229. Her gün
aramızdan ayrılanlar da buna şahitlik etmektedir.
Eğer ölüm yok olup gitmek olsaydı, o zaman yapılacak bir şey kalmazdı.
İnsanlar aslandan kaçar gibi ölümden korkar kaçarlar, ama ne kadar kaçsalar da
yine bir gün ölüm onları yakalar, korktukları başlarına gelirdi. İnsan yok
olmaktan korktuğuna, yok olmayı istemediğine ve ölüp gitmekle yok
olmayacağına, sadece bir dünyadan diğerine göçeceğine göre... Bu noktada
ölüme ve ölümden sonraki hayata hazırlık ihtiyacı kendisini hissettirmektedir.
Çünkü insan daima yarınına hazırlık arzusundadır. Ölüm sonrasını hatırlatan en
etkili olay ölümün kendisi olduğu için, ölümü sık sık hatırlama teşvik edilmiştir.
Ölümü çokça anmayı emir ve tavsiye etmekle Rasûlullah (sav) bu konuda
55
ümmetine gerekli ikazları yapmış ve onlara "Lezzetleri yok edici olanı, yâni
ölümü çok hatırlayın"230 buyurmuş mü'minlerin en akıllısının ölümü çok anan ve
ölüm sonrası için hazırlık yapan kişi olduğunu ifade etmiştir"231. İslâm'da ölümü
hatırlamak ve ölümden sonrasını düşünmek, mü'mine dünya hayatını zindan
etmek için değil dünyasını mamur etmesi ve âhiretine de hazırlıklı olarak
yaşaması için tavsiye edilmiştir. Kış mevsimi için gerekli hazırlıklarını
tamamlayan kişi için kışın gelmesi kendisini korkutmadığı gibi âhiret hazırlığı
tam olanı da ölümün gelişi korkutmaz.
230 Nevevi, Muhyiddin Ebu Zekeriya Yahya Bin Şeref, Riyâzü’s-Sâlihîn, Terc. ve şerh: Yaşar Kandemir, Lütfi Çakan,
Raşit Küçük, Erkam Yayınları, İstanbul, 2001., c.3, s.447.
231 Nevevi, a.g.e, c.3, s.448.
232 Toprak, a.g.e, s.71
56
b. Dünyadaki mal ve evladın imtihan için verildiğini unutup dünyaya aşırı
bağlılık, hırs ve tamahın artması,
57
bildiğinden "Ah ne olaydı, keşke bundan önce öleydim de unutulmuş gitmiş
olaydım"237 deyişini Müslümanın, dîninden bir şey kaybetmekten korktuğu an
ölümü temennî etmesinin mekruh olmayacağına delil olarak ileri sürülür.238
İnsan, ölümü bir yok oluş şeklinde değil de bir başka yaşam alanına geçiş
olarak değerlendirirse, bu yaşam alanıyla ilgili bilgilenme çabaları son derece
önem kazanacaktır. Peygamberlerin en önemli görevi, her insanın belli ölçüde
taşıdığı gelecek hayat beklentisinin kesin bir gerçek olduğunu bildirmek,
dünyadan sonra yaşanacak hayata dair bilgiler vermektir. Nitekim Kur’an,
peygamberlerin uyarı görevlerinin ahiretle ilgili olduğunu açık ifadelerle ortaya
koymuştur.239
B.AHİRET GERÇEĞİ
İnsanlar zekâ, kabiliyet, sağlık vb. durumlar itibarıyla dünya hayatında eşit
değildirler. Fakirlik, ihtiyaçlar ve acılar içinde ölenler olduğu gibi zenginlik
zevkleri ve nimetleri içinde hayata gözlerini kapayanlar da vardır. Şayet fakir
kötü, zengin iyi bir insan idiyse adalet yerini bulmuş denebilir; fakat durum tam
aksiyse ömrünü acılar içinde geçiren dürüst ama fakir insanın mükâfat göreceği
ikinci bir hayat gereklidir.
58
husustur. Ruhu bu lezzetten mahrum bırakmak ne kemâl ne de adalet prensibiyle
bağdaşır.
Birçok âyette Allah'a îmanla âhirete îman beraber zikredildiği gibi âhireti
inkâr edenlerin Allah'ı da inkâr durumuna düştükleri ifâde edilir.242 Çünkü
59
sorguya çekileceği ve dünyada yaptıklarının karşılığını göreceği ikinci bir hayata
inanmayan bir kimsenin tanrının varlığını kabul edişi felsefî bir kanaatten öteye
geçmez. Felsefî kanaatler kalbin değil fikrin ürünleridir ve kişinin davranışlarına
yön verme gücünden genellikle yoksundur. Emir altına girmek, davranışlarını
insanüstü âlemden gelen prensiplere göre düzenlemek ve ileriki bir hayat
programı çerçevesinde sorumluluk almak istemeyen insanlar, âhiret gerçeğini
inkâr ederler. Hatta buna engel olacak vicdanlarının sesini bile kesmeye çalışırlar.
Kur'ân âhireti inkâr eden bazı tipleri de kibirli ve katı yürekli olarak tasvîr
eder. Maddî hazlara düşkün ve bayağı arzularını tatmin için kalbini karartan,
kibirli mütecaviz, merhametsiz, yetimi itip kakan, fakire yardımcı olmadığı gibi
başkaları nezdinde de bu konu için gayret göstermeyen kimse din gününü (yâni
âhireti) inkâr eder.243 Kısa bir dünya hayatından sonra ölümle her şeyin son
bulduğunu iddia etmek insan ruhunu sonu belirsiz bunalımlara sürükler. Düşünen
beyin ve hisseden gönüllerin bunu kabullenmesi kolay değildir.244
60
ayrı hepsini sevdiğine göre sevgisini kişiliklerimizi koruyarak göstermesi âhirette
ebedî yaşatması akla uygun düşmektedir.246
İslâm inancında âhiret karar günüdür. O gün birşeyi değiştirmek, yeni bir
davranış tarzı seçmek ya da hatalarını düzeltmek için hiçbir kimseye fırsat
verilmeyecektir. Çünkü bu durumlar için sadece bu dünyada ve bir defaya
mahsus olarak fırsat verilir. O halde burada verilen şu hayat, insanın
çalışabileceği, kazanabileceği veya sonuçta hayırlı meyveler verecek olan
tohumları ekebileceği tek hayattır. Zîra Kur'ân "yeniden dünyaya gelme" ve
"ruhun beden değiştirmesi" gibi fikirleri kabul etmez. Ahiret ekim yeri değil
harman yeridir. Yâni ürün alma yeridir. Bunun için orada ya ebedî bir saadet,
veya başarısızlık ve mutsuzluk vardır. Yahut da orada ya cennet veya cehennem
vardır.247
Ahirete iman, insan davranışları için bir yön ve hedef belirler. İnsan ancak
nereden geldiği ve sonuçta nereye gideceğinin bilgisine sahip olduğu ölçüde
kendisine bir gaye ve hedef belirleyebilir. Ahiret inancı, henüz ulaşılmamış,
ancak ulaşılmak istenen yüce amaçlara işaret ederek, insanı bu amaçlar üzerinde
düşünmeye ve onları gerçekleştirme yolunda etkin olmaya yönlendirir. Dünya
hayatını aşan, ölüm sonrasına yönelik hedefler göstererek, kişide güçlü bir
amaçlılık duygusu yaratır ki, sağlam bir kimlik duygusunun gelişimi açısından bu
son derece önemlidir. Ahiret inancının verdiği böyle bir amaçlılık duygu ve
düşüncesinden uzak çoğu insanlar için hayat “boş ve anlamsız” dır. “İnsan
yaşamının amacı ve anlamı” sorusu sayısız kere sorulmuş ama hiçbir zaman
doyurucu bir cevap alınamamıştır. Bazıları ölümü hayatta kazanılan her türlü
başarıya son noktayı koyan bir felâket olarak görmüşlerdir: “Mademki ölüm
246 Aydın, a.g.e, s. 228-259.
247 Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur'ân, Terc: Alparslan Açıkgenç, Ankara Okulu Yay., Ankara, 1998., s. 183-185.
61
vardır, o halde hiçbir şeyin nihai noktada bir anlam ve değeri yoktur” diyenlerin
sayısı tarih boyunca az olmamıştır.248 Aşkın olana yer vermeyen, kendi üzerine
dönüşümlü ve kendi içine kapalı bir düşünce tarzı ile bu sorunu aşma imkânı
olmadığı pek çok kez görülmüştür. Dolayısıyla bu dünyanın yaşamaya değer olup
olmadığı sorusu, dinin dışında çok tartışmalı bir konu olarak hâl0â güncelliğini
korumaktadır. Çağımıza damgasını vuran naturalist-nihilist anlayışlar insanı
büyük bir çıkmaza ve bunalıma sürüklemiştir. Çünkü ölüm ve yaşam karşısında
bir yol göstericiden mahrum olan kimse köksüz ve dayanaksızdır. Aşkın olanla
bağını koparmış bir düşünce ve inanç evreninde, “psikiyatri pratiğinde her gün
artan sayıda insanın “ anlamsızlık” “boşluk” duygularından yakınmalarının249
sebebi budur. Bu soruya yalnızca dinin cevap verebildiğini, en katı din
muhalifleri bile itiraf etmek zorunda kalmışlardır.250 Hayatına anlam bulamayan
kimselerin içine düştükleri “depresyon” hali, ölümle sonuçlanan intihar
girişimlerinin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır.251
Ölüm gerçeği insan tabiatı tarafından çok zor kabullenilen bir durumdur
ve inananlar için en büyük kesinlik olan yeniden diriliş inancı bu kabulü
kolaylaştıran bir niteliğe sahiptir. Ahiret bilincinin zayıfladığı seküler kültürde
62
ortamlarında ölümün doğurduğu kaygı ve korku ancak ölümü bir anlamda
sistematik baskı altına alma ve kişilerin dikkat alanından uzaklaştırmakla ortadan
kaldırılmaya çalışılmaktadır. Ölümsüzlük isteği, sonsuza kadar kesintisiz yaşama
arzusu insan tabiatının en derin özlemlerinden birisidir. Öyle ki, yeniden dirilişli
öngören bir ahiret inancına sahip olmayan kişiler bile bir tür ölümsüzlük
düşüncesi ve ümidi ile hayata bağlı kalmaktadır. Fakat insanın varoluşsal
kimliğinin ve bilinçli benliğinin devamı ancak dini görüş içerisinde kendi
garantisini bulabilmektedir. Ölümden sonra yeniden diriliş ve sonsuz bir hayat
vadeden dini öğreti inanan insanlar için ölümsüzlük arzularına bir yanıt, ölümle
ilgili belirsizlikler için bir açıklama ve aydınlanma anlamına gelmektedir.
63
halde bütün arzuların doyuma ulaştığı, kişinin her dileğinin anında yerine geldiği
bir Cennet fikri, insanı hep peşinden sürüklemeye devam edecektir253
Buna göre, kendisini yaratan ve "Ben insan ve cinleri ancak bana ibadet ve
kulluk etsinler diye yarattım." buyuran Allah'ın buyruğuna kulak veren insan,
"Beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim ki... (yani elbette kulluk etmeliyim)"257
der ve bu gerçeği kavradıktan sonra Allah'ı bırakıp başka şeylere tapanları
görünce de: 'O'nu (Allah'ı) bırakıp da O'ndan başka tanrılar edinir miyim ki, eğer
Rahman olan Allah bana bir zarar vermek isterse o tanrıların şefaati bana fayda
vermez, beni kurtaramazlar. Doğrusu o taktirde apaçık bir sapıklıkta olurum,"258
diyerek kendisinin haklı ve inancının makul olduğunu kanıtlamaya çalışır. Aynı
zamanda sonunda nasıl olsa her şey Allah'a dönecek diyerek âhiret hazırlığı
yapmaya yönelir.259 Âhirete inanmayan, bu inanca sahip olmayan ise hayatının
gayesini tesbit edemediği için huzursuz olur, zulüm ve eziyete kalkışır, nefsinin
her istediğini yerine getirmeye çalışır, dünyayı cennet yapmak isterse de bunu
başaramaz, neticede zillete düşer, hem kendi dünyasını hem de âhiretini perişan
eder.
64
kavrayan insanı ölüm ve yok olma korkusundan kurtaracak ve ebedî mutluluğu
elde etmeye yöneltecek olan yine âhiret inancıdır.”260
Öldükten sonra ebedî bir hayata kavuşma inancı insanın ahiret alemindeki
saadetini temin ettiği gibi, ahirette kâinatın yaratıcısı önünde hesap verme
duygusu da cemiyetteki fenalıkları, önleyen biricik amildir. Böyle bir iman in-
sanın kalbinde yerleşir ve insanı daima hayır İşlemeye, serden kaçınmaya, kötü
şeyleri terkederek faziletlerle zinetlenmeye, hak ve adelete uymaya, Allah'dan
korkarak her yerde O'nun koyduğu hududu aşmamağa sevkeder. Çünkü mü'min,
65
Allah'ın hududunu aşanları o büyük Cehennem azabının beklediğine263
inanmaktadır.264
66
kâmil insan, ancak ilâhî dinin gözetimi ve ahirette yaptıklarının hesabını verme
inancı ile mümkündür.
265 Ağırman, Cemal “Ahiret İnancının Pratik Hayata Etkileri”, Diyanet Aylık Dergi, Sayı: 153, Yıl: Eylül 2003, s. 25-26.
67
yasaklardan uzak kalarak rahat ve huzurlu bir yaşam ile âhiret yaşantısını
kazançlı hale getirme çabası içinde bulunur. Yaşadığı her dakikanın hesabının
kendisine sorulacağını bilir, hesabını veremeyeceği davranışlardan kaçınır.
Allah'a iltica ederek, O'na boyun bükerek, hatalarından pişmanlık duyarak, tevbe
fırsatından yararlanmayı düşünür. Aynı hatalara bir daha düşmemecesine tevbe
edip, kul hakkından uzak kalmaya çalışır.
68
sadaka olur, can ise onu şehitlik mertebesine ulaştırır. İşte bu düşünceyle orada
rahat ve huzura kavuşur.266
69
Halbuki Hazreti Allah, melekût âleminin idrakine çalışmak yerine inanmayı ve
ibret almayı, ibretle bakmayı emretmektedir.269
Fakat şurası da inkâr edilmez bir gerçektir ki, bugün ahirete inandıklarını
söyleyen insanların çoğunun imanı, söyledikleri sözde kalmaktadır. Eğer ahirete
ve ahiret ahvaline olan imanları tam manasıyla ve gerçek anlamıyla kalplerinde
yer almış olsaydı ona göre yaşarlardı. Yani imanlarının tezahürünü hayatlarında
görmek mümkün olurdu. Çünkü bu insanlar, yazın sıcağından ve kışın
soğuğundan korunmak için çaba harcadıkları halde, Cehennem'in sıcağından
korunmak için gayret sarfetmezler.
70
böylelerinin dünyada bazı sorumluluklardan ve dünyevî yaptırımlardan
kurtulsalar bile Allah'ın huzurunda hesap vermekten ve uhrevî azaptan
kurtulamayacaklarını276 haber verir, onlar üzerinde yaptırım gücü oluşturur.277
276 Nûh 71/17-18; Şuarâ 26/81-102; Yûsuf 12/101; Tâha, 20/55; Meryem, 19/33.
277 Çelebi, a.g.e., s. 275.
278 Toprak, a.g.e, s.30-33
279 Fecr, 89/18-22.
71
Kıyamet inancının insanlar üzerindeki temel amaçlarından birisi de dünya
ve âhiret hayatının dengede tutulmasını sağlamaktır. Bu suretle cennet ümidi ve
cehennem korkusu insanlarda denge halinde bulunacaktır.
72
Kıyametin büyük alâmetlerinden olan Deccâl, Mesih, Dâbbe inancının
toplumda sürekli olarak canlı tutulmasıyla toplumun her kesiminde Deccâl veya
Mesîh olarak kabul edebilecekleri bir durumla karşılaşılabilir. Deccâl'in İslâm'ın
hükümlerini kaldırmaya çalışan kişiler olarak yorumlanması, Hz. İsa'nın
yeryüzüne inmesinin Hıristiyanlığın İslâmiyeti kabulü olarak yorumlanması bu
düşünceyi destekleyip canlı tutacaktır.
İslâm akaidinin ana esaslarından biri olan âhiret inancı her şeyden önce
insanda sorumluluk duygusu meydana getirmekte ve bu yönüyle hem hukukî
hem de ahlâkî müeyyide olmaktadır. Dünya hayatında insanın zorluklarla,
haksızlıklarla mücadele ettiği halde bunları ortadan kaldıramadığı, neticede elem
çektiği bir gerçektir. Mutlak adaletin tecelli edeceği, iyiliğin mükâfatlandırılması
için bütün engellerin ortadan kalkacağı ebediyet âleminin varlığına inanmak,
insan için büyük bir teselli kaynağı ve yaşama sevincidir. Cenâb-ı Hak, insanların
atası olan Âdem'i "kendi eliyle" yarattığını, ona ruhundan üflediğini ve onu
meleklerin secdesine vesile kılıp yeryüzünde kendi halifesi tayin ettiğini beyan
etmektedir.290 Bu manada Allah'tan gelen insanın fena bulmayıp yine ona
dönmesi kaçınılmaz bir sonuçtur. Yaratılış hikmetini unutmayan ve insanlık
şuurunu yitirmeyen kişinin ruhu bundan başka hiçbir şeyle tatmin bulamaz.291
289 Gülen, M. Fethullah, Ölüm Ötesi Hayat, Nil Yayınları, İzmir, 2005., s. 19.
290 Bakara, 2/30; Sâd, 38/ 71-75.
291 Topaloğlu, a.g.m., DİA.,c. 1, s. 545.
73
İnsanda sonsuzluk duygusu bulunmaktadır. Bu dünyadaki ayrılıkların,
eksik kalmış özlemlerin beka âleminde karşılanacağı inancı insanı
rahatlatmaktadır. Allah yolunda öldürülenlerin ölü zannedilmemesini, onlara ölü
denilmemesini, onların rableri nezdinde diri olduklarını bildiren âyetler ile
sâlihlerin ruhlarının arşın altında yeşil kuşların kursağı içinde asılı olduklarını,
hayır ve sadakalardan ruhların haberdar edildiklerini haber veren hadisler
insandaki beka duygusuna cevap veren ve ölümle her şeyin bitmediğine delâlet
eden ifadelerdir. Bunun aksi olan fena duygusu ise insanı strese ve ümitsizliğe
iter. Dolayısıyla hem sosyolojik hem de psikolojik açıdan âhiret İnancı gerekli ve
zorunludur.292
74
SONUÇ
75
ümit kaynağıdır. Mesela ölüm korkusunun yıkıcı etkilerine karşı, kişiler ve
toplumların güvenip bağlanabilecekleri ve onları hayata bağlayabilecek en
önemli şeyin Allah'a tevekül ve ahiret inancı olduğuna hiç şüphe yoktur.
Ahireti inkâr edenlerin ellerinde hiç bir delil yoktur. Onların iddiaları
Allah'ı bilmemek, kudret, ilim gibi sıfatlarını tanımamaktan kaynaklanmaktadır.
Ayrıca. günahlara meyil, dünyaya aşın bağlılık, kibir gibi bir takım enfüsî
sebepler onları âhireti inkâra yöneltmektedir.
76
Tarih boyunca bütün milletlerde, öldükten sonra ruhun hayatiyetini
sürdürdüğüne, ölümle her şeyin son bulmadığına dâir bir takım inançlar olsa da,
Kur'ân'ın bildirdiği manada bir âhiret inancına inananların sayısı her devirde az
olmuştur. Bütün peygamberler, tevhîd inancının yanında, bu inancın
yerleştirilmesi hususunda da, büyük güçlüklerle karşılaşmışlardır.
77
BİBLİYOĞRAFYA
AYDIN, Mehmet S., Din Felsefesi, Selçuk Yay., 3. Baskı, İstanbul, 1992.
ÇELEBİ, İlyas, İslamda İnanç Esasları, Marmara Ünv. İlh. Fak. Vakfı
Yay., İstanbul, 1998.
78
EN-NESÂÎ, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şuayb b. Ali, Tefsîru’n-Nesâî, I-
II, Tahkik: Sabri b. Abdilhâlık eş-Şâfiî es-Seyyid b. Abbar el-Celî, Müessesetu’l-
Kutubi’s-Sekâfîyye, Beyrut 1990/1410
79
KARADAŞ, Cağfer, “İslam Düşüncesinde Ahiret Hayatı”(bildiri), Kelam
Anabilim Dalı XII. Koordinasyon Toplantısı ve İslâm'da Ahiret İnancı
Sempozyumu, Sivas, 2007.
80
RUDÂNÎ, Muhammed b. Muhammed b. Süleyman, Cem'u'1-Fevâid min
Cami'il-Usûl ve Mecma'i'z-Zevâid, Büyük Hadis Külliyatı, Terc. Naim Erdoğan,
İz Yayıncılık, İstanbul, 2000.
81
TOPALOĞLU, Bekir, Ğaşiye Sûresi Mad., DİA, c.XIII, İstanbul, 1996
TURA, Saffet Murat, Şeyh ve Arzu, Metis Yayınları, İstanbul 2002, s.154-
156.
82