Professional Documents
Culture Documents
4 Suriye Kürtleri İslam
4 Suriye Kürtleri İslam
- 4
Tasavvuftan Sosyalizme, Sosyalizmden Karmaşaya Suriye Kürtleri Suriye Kürtleri İslam`dan
Nasıl Uzaklaştı? - 4
25 Nisan 2011 Pazartesi 11:25:00
Suriye İhvan–ı Müslimin Hareketi, Mısır’dan sonraki en güçlü İhvan hareketiydi. Son dönem
Suriye tarihinin en önemli aktörlerinden olan bu hareket, İslamî bir yaşam tarzına sahip
Suriye Kürtleri arasında neredeyse hiç temsil bulmadı. Neden?
Suriye gibi küçük bir ülkede nasıl oldu da Mustafa Sibai’nin sesi Kamışlo’ya ya da Halep
civarındaki Efrin bölgesine ulaşmadı? Bunu kim ve nasıl engelledi?
Geçen hafta Suriye Kürtleri arasında laik çizginin geliştirilmesi üzerinde durmuştuk. Bu hafta
bu noktayı irdeleyeceğiz?
Baskıların şiddetlenmesi üzerine Üstad Sibai, 1952’de Suriye’yi terk edip Lübnan’a gitmek
zorunda kaldı. Orada Müslümanların hâlini bir daha değerlendirip İslam’ın sosyal yönünü
vurgulayan bir çizgiyi öne çıkardı. O yıllarda “İslam sosyalizmi” denen bu toplumcu fikrin
Kürtler arasında ilgi görmemesi için bir neden yoktu. Çünkü Kürtler, sosyo-ekonomik açıdan
Suriye toplumunun en alt kesimini oluşturuyordu.
Buna rağmen Suriye Kürtleri arasında İhvan hareketine çok az kişi katıldı. Bunlardan biri
Said Hava idi. Said Hava, Güney Suriye’de oturuyor ve Araplara seslenebilmek için Kürtlük
yönünü neredeyse özenle saklıyordu.
Diğeri ise Mardinli Şehid Mele Ahmed’di. Mele Ahmed, Kürtlük yönünü asla saklamıyor,
Kürtler ve Türkiye Arapları arasında İhvan fikriyatının tutması için Hz. Musab b. Umeyr’in
tebliğ faaliyetini andıran bir gayret ve ustalıkla çalışıyordu.
Buna rağmen Mele Ahmed’in çabaları Türkiye’de yer yer karşılık bulurken Suriye Kürtleri
arasında taşın üzerine serpilmiş tohum misali kaldı.
1963’ten sonra yönetimi ele geçiren Baas yönetimi Kürtlere akıl almaz baskılar yaptı. Ancak
1970’te bu baskılar Hafız Esad’ın kansız bir darbeyle resmen işbaşına gelmesiyle renk
değiştirdi. Kürtler, Baas baskısı altında canlarından bezmişlerdi. İp boğazlarına dayanmış,
onları boğmak üzereydi. Bu ipi biraz olsun gevşetecek biri, kendi nezdlerinde kabul
görebilirdi.
Hafız Esad, Kürtlere karşı adeta “işkence arası nefes aldırma seansı” uyguladı. Kendisinden
önce başlatılan Serekaniye (Ceylanpınar)’den Irak sınırına “Arap kuşağı” oluşturma projesini
uygulamaya koydu. Kürtlere, kalıcı hiçbir hak da tanımadı. Ancak Kürtler ve Kürtçe üzerine
fiili baskıyı azalttı. Kürt arazilerine el koyan Arap toprak ağalarının arazilerini “toprak
reformu” çerçevesinde onlardan aldı, bir kısmını Kürt köylüsüne dağıttı. Arap toprak
ağalarına karşı şiddetli bir cezalandırma süreci başlattı.
Esad, Baas içinde “Arapların birliği ve bütünlüğü” fikrinden yana görünse de Nuseyri
kökenliydi. Bu durum, onu kendiliğinden yalnızlaştırıyordu. Tabana ihtiyacı vardı. Arap
toprak ağaları üzerinde kurduğu baskı ve Nuseyri kimliği, onu Güney Suriye Sünni Arap
Müslümanlarının tabii düşmanı hâline getiriyordu. Hıristiyan, Alevi-Dürzi azınlıklara
dayanması, onun meşruiyetinin sorgulanmasına yol açacaktı.
Sovyetlerin yanında Fransa’yla da sıkı ilişkileri olan Esad, kendisini “Gayri müslimlerin
temsilcisi” denkleminden kurtarmak için Kürtlere yanaştı ve onlarla ittifak arayışına girdi. Bu
ittifak arayışı, “boynumuzdaki ipi azıcık gevşetecek, altımızdaki ateşi azıcık kısacak biri olsa”
diyen sıradan Kürtler nezdinde kabul gördü.
Suriye İhvan’ı, bütün baskılara rağmen 1970’li yılların başında iyice güçlenerek Esad’ın bir
numaralı muhalifi oldu. İhvan güçlendikçe, Halep’ten Hama’ya Sünni Arap Müslümanlar
arasındaki tasavvuf dergahlarını ve Şam’daki milliyetçi-muhafazakar Arap kesimleri
bünyesine aldı. Bir Sünni Arap cephesi görünümüne büründü. Bir yönüyle böyleydi. Ama öte
yandan Suriye İhvanı, kesinlikle ırkçı hatta milliyetçi değildi. Suriye’de hakim olması
durumunda, Kürtlere kesinlikle daha önceki bütün Suriye yönetimlerinden daha çok hak
tanıyacaktı. Bunun anlaşılması durumunda Suriye Kürtleri tamamen İhvan’a yönelecek;
böylece Esad karşısında muazzam bir Sünni Cephe oluşacak ve bu cephe Suriye’yi ele
geçirecekti.
Esad, bunun farkındaydı. Kürtleri, İhvan’dan uzaklaştırmak için her yola başvurdu. Kürt
halkına İhvan’ın “Arap milliyetçisi” olduğunu, Arap toprak ağalarınca desteklendiğini ve iş
başına gelirse Kürtler dahil bütün azınlıkları yok sayacağı propagandasını yaydı. Bu noktada
Fransa’nın Suriye’de geliştirdiği laik-ulusalcı Kürt muhalefetinin desteğini de hazır buldu.
Xoybun’dan sonra Kürtlerin kurduğu ilk parti, Suriye Kürdistan Demokrat Partisi’ydi. Parti,
Barzani’nin partisiyle aynı ismi taşısa da kuruluş aşamasında daha çok komünistlerin
etkisindeydi. Molla Mustafa Barzani’nin geleneksel dindarlığını temsil etmiyordu.
Partinin kurucularından Nureddin Zaza, Suriye Arap Komünist Partisi üyeliğinden geçmeydi.
Osman Sabri de onunla aynı fikirdeydi ve “Dengê Kurd (Kürtlerin Sesi)” dergisini sol bir
çizgi üzerine ve Latin alfabesiyle yayımlıyorlardı. Yine parti kurucularından Cegerxwin, bir
ara arkadaşlarıyla arası bozulunca Suriye Arap Komünist partisi üyesi olmuş ve geri gelmişti.
Öte yandan partideki etkin isimlerin pek çoğunun Suriye’deki Kürt tasavvuf dergahlarıyla
feodal ilişkileri vardı. Kürt şeyhlerine karşı Cegerxwin gibiler agresif propagandalar yapsalar
da Kürt sol hareketi Suriye yönetimin Kürt tasavvuf dergahlarına baskı yapması için açık bir
girişimde bulunamazdı. Böyle bir girişim Kürt geleneklerinde “en büyük ihanet sayılır” ve
onları bitirirdi. Osman Sabri gibileri ta Şeyh Said Kıyamı’ndan kalma bu adamlar, bir yandan
Şam’a üniversiteye gelen Kürt gençlerini Batı ve Esad’ın istediği üzere İslam’dan
uzaklaştırdılar. Öte yandan Esad’ın Kürt tasavvuf dergahlarıyla ilişkiye geçmesine mani
olmadılar. Ne de olsa tasavvuf dergahlarına bağlananlar, “bir kuşaktı” ve bir süre sonra ölüp
gidecekti. Mühim olan yeni nesildi. Büyükleri idare edip çocuklarına göz dikmek gerekirdi!
Öte yandan 1970’ten sonra Molla Mustafa Barzani’den kaçan Celal Talabanî de Suriye’deydi.
Talabani, YNK’yi Esad’ın desteğiyle kurdu. Esad’a borcunu ödemek için ulusalcı-laik-
sosyalist çizgiyi Şam’daki Kürt gençleri arasında daha teknik bir örgütlenmeye kavuşturdu.
Dahası 1980’lere doğru, Esad’ın Türkiye karşıtlığı, onu 12 Eylül yönetiminden kaçan solcu
Kürt gruplarına sahip çıkma politikasına götürdü. Celal Talabani, bu noktada bir daha devreye
girdi. PKK liderleriyle Esad arasında bağ kurdu, Şam ve Şam’ın işgali altındaki Lübnan
toprakları PKK’nin karargah ve kampı haline geldi. PKK, özellikle Mardin yöresi göçmeni
Kürt gençler arasında hızlı bir sosyalizm propagandası yaptı, babaları tasavvuf dergahlarına
bağlı bu gençler korkunç bir İslam düşmanı kesildi.
1987…Mardin… Suriye’den gelme iri yarı, oldukça uzun sakallı bir Kürt sofiye İhvan’ı
sordum. “Onlar asidir, Arapçıdır, zalimden yanadır. Allah düşmanıdır. Onlara karşı
mücadele farzdır. Onlar, başa gelse Kürtleri yok edecek. Benim saf bir imam kardeşim var.
Onlardan Hasan El Benna’nın bir kitabını almış. Bir aramada kitap bulununca kardeşim
tutuklandı, onu ancak Esad’la iletişime geçerek üç ay sonra kurtarabildik. İşte onlar böyle
beladırlar” cevabını aldım. Tartışmaya çalıştım, kötüce bir azar işittim. Sonradan
öğrendim. Sofinin iki oğlu, israil savaşında bir süre esir kalmıştı ve o iki oğlu dahil bütün
çocukları istisnasız ateistti. Sofi, İhvan’dan kaçarken çocuklarını ateizme kaptırmış;
kendisi de zamanla PKK’nin amansız bir propagandacısı kesilmişti. İslam’la ilgili o kadar
ağır laflar ediyordu ki tekfire fersah fersah uzak bir tasavvuf ehli, onun hakkında ısrarla
“Müslüman değil” sözünü kullanabiliyordu. Allah muhafaza… Haktan kaçışın sonu
mutlaka batıldır.
2. Daha çok Serxet’teki Kürtler üzerinde etkili olsa da Suriye’deki sıradan Kürtler üzerinde de
ağır bir etkiye sahip olan Haznevi dergahı
Bu dergahlarla İhvan arasında sağlıklı bir iletişim kurulamadı. 1950’li yıllarda Vehhabi
hareketi, neredeyse her köyde kurulu bulunan Kürt medreselerinde adam buldu. Suriye
İhvan’ı Güney Suriye’nin hem Kadiri hem Nakşi tasavvuf dergahlarıyla bütünlük içindeyken
ve İhvan çizgisinde zühd çok önemliyken bu Vehhabi mollalar, “kuru alimdiler”. Zühdden,
takvadan uzaktılar. İhvan’a benzer bir yönleri yoktu. Ne var ki İhvan’ın bidat karşıtlığına
sahipleniyorlar ve kendilerini İhvan’a yakın diye gösteriyorlardı. İhvan’ı tanımayan Kürt
tasavvuf dergahları, İhvan-ı Müslimin çizgisini bu adamlarla özdeşleştirdi ve onların şahsında
İhvan’a düşman oldu. Buna rejimin eli de değince iş iyice karıştı.
Esad, aslen Mardinli Şeyh Muhammed Keftaro’yu Diyanet İşleri Başkanı yaparak “Devlet
İslam’ı”nın başına getirdi, kendisi aşırı bir solcu olmasına rağmen Keftaro ile kol kola girerek
Cuma ve bayram namazlarına gitti. Keftaro, hutbelerde ve televizyonlarda, İhvan’ı “asi,
mulhid”; Esad’ı “İslam’in himayedarı” diye tanıttı. Esad’ın kendisine kurdurttuğu kolejlerde
İhvan düşmanlığını kurumlaştırdı. Keftaro, Suriye’de din kökenli İhvan düşmanlığının
simgesi hâline geldi.
Şeyh İbrahim Hakkı dergahı, özellikle Serxet yolunun kapanmasıyla etkinliğini yitirdi.
Haznevi dergahı ise büyük İslam alimi ve gönlü cihad aşkıyla dolu Şeyh Alaaddin
Hazretlerinden sonra Şeyh Keftaro çizgisine kaydı. İhvan’a karşı muhalefetin sivil dini
yapısının temsilini üstlendi. İhvan hareketini halka Vehhabi, asi, kuşkulu diye tanıttı. Sofilerin
çocuklarını İhvan’dan sakındırmaları için onlara özel tavsiyelerde bulundu.
1983’te Hafız Esad’ın uçakları İhvan’ın Hama’daki medrese ve Kur’an Kurslarına bombalar
yağdırıp gencecik İslam talebelerinin kanını dökerken Şam’da Keftaro kolejleri, Tılmaruf’ta
Haznevi medresesi harıl harıl talebe yetiştiriyordu.
Oysa bugün, Hama ve Humus’ta İhvan hâlâ var. Halbuki Suriye Kürtleri, medreseye alacak
genç bulamıyorlar. Hamalıların çocukları İslam üzerineyken Kürtlerin gençleri Zerdüşt’ten
söz ediyorlar. Olaya bir de buradan bakalım. Acaba gerçekte kim imha oldu? İhvan mı yoksa
Kürt tasavvuf dergahları mı?..
Bu ibretli vakanın tasavvuf dergahları ile ilgili devamını başka araştırmalara bırakırken
hepimizin Suriye Kürtlerinin yaşadıklarından alacağı büyük ibretler vardır. İnşaallah haftaya
bu olaydan alınması gereken dersleri anlatacağız.
DEVAM EDECEK...